İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
kültür sanat yaşamı nda
2.25 TL(KDV’li)
eylül 2009
ı ssn 1303-9113 •2009/9 • sayı 89
. yılmaz güney ve devrimci ellerde büyüyen sanat
. lenin ile söyleş i
. munzur festivali ve düş ündürdükleri
. kübalı kadın kahraman haydee santamaria
tavır
a y l ı k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Sahibi
Tavır Yayınları Org.
Reklamcılık adına
Öznur Turan
Genel Yayın Yönetmeni
Gamze Mimaroğlu
“(...) Devrimci sanatçı, devrimci tabiatı gereği militandır, yenileştirici ve değiştiricidir. Toplumsal kurtuluş mücadelesinden ayrı düşünülemez... Devrimci mücadeleye
organik bir biçimde bağlı olmalıdır. Bu nedenle, devrimci bir sanatçı, o ülkenin devrimci mücadelesinin hedefleri ve görevleri doğrultusunda görevlerle yüklüdür. O
her şeyden önce bir devrimcidir, militandır; sanatı devrimin bir aracıdır, bir silahıdır.
Genel olarak ifade etmek gerekirse, devrimci sanat, halkın yaşamını, halkı ezen sınıf baskılarını, bu baskılara karşı halkın mücadelesini, yeni bir topluma duyduğu
özlemleri, ezen sınıflara duyulan kini, nefreti temel almalı; onların devrimci mücadele ruhunu geliştirmeli, halk kahramanlığını, halk için fedakârlık ruhunu derinleştirmeli, olumlu ve olumsuz insan örneklerini karakterize ederek mücadeleyi bütün
boyutlarıyla konu edinmelidir. (...)”
Sorumlu Yazıişleri Müdürü
Cihan Keşkek
Yazışma Adresi
İstanbul
Mahmut Şevket Paşa Mah.
Mektep Sk. No:4-B
Okmeydanı - Şişli - İstanbul
Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49
e-posta: [email protected]
Ankara
İdilcan Kültür Merkezi
Şirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (TL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaroğlu
İş Bankası Parmakkapı/İST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaroğlu
İş Bankası Parmakkapı/İST.
Fiyatı (DÖVİZ)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
İsviçre: 7.5 Frank İngiltere: 4 Sterlin
Baskı
Ezgi Matbaa
Sanayi C. Altay Sok. No:10
Çobançeşme /istanbul
Tel: 0(212) 452 23 02
Yukarıdaki satırlar bir devrimciye, bir devrimci sanatçıya ait. Yılmaz Güney’e… Dünyaya,
ezilen halklara, yaşanan tüm acılara bakış açısıyla, devrimci duruşuyla, hataları/eksikleri/günahları ve sevaplarıyla, yaptıklarıyla, sanat cephesinde Türkiye’de bugüne kadar yapılmayanları yapmasıyla büyük bir değerdi o.
Ölüm yıldönümünde onu anmak, yaptıklarının ve düşüncelerinin çok küçük de olsa bir
bölümünü paylaşmak istedik. Onun eserlerinin ölümsüzlüğünü herkese duyuralım, şu yalanın ve riyanın, üçkağıtçılığın geçer akçe olduğu bir dönemde, devrimci sanatçı kimdir,
devrimci sanatçı nasıl olmalıdır sorularına verilebilecek en iyi örneği verelim istedik. Kolay
yetişmiyor Yılmaz Güneyler. Kıskançlıkla korunmalı eserleri, yarattıkları. Devrimci sanatçılığın misyonunu kavrayanların, yeniyi/güzeli/ileri olanı/devrimci olanı yaratanların sayılarını çoğaltmak bunu gerektiriyor.
Devrimci değerler aşınıyor, düzen her geçen gün devrimci değerlerin de kirlenmesini sağlıyor ne yazık ki. Devrimci/ilerici saflardan buna zemin hazırlamak da işin ayrı bir acı tarafı. 9. Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nde yaşadıklarımız ve gözlemlerimiz bu sözlerimizi
doğrular nitelikteydi. İzin vermemeliyiz. Dostluğun, kardeşliğin ve zulme karşı ortak mücadelenin yükseltilmesi için, eksik olan, yanlış olan ne varsa ortaya dökmeli ve iyiyi/doğruyu geliştirmeliyiz. Festival hakkındaki yazdıklarımız bunun yaratılması için yazılmış samimi duygularımızdır…
Çok isyan gördü Anadolu. Halkın zulme karşı isyanına da nice kahramanlar önderlik etti.
“Baldırı çıplaklar”ın Osmanlı Sarayı’na karşı isyanına önderlik eden Patrona Halil’in resmi
tarihteki adı “eşkıya” olsa da, halkın yüreğindeki adı da başkadır, yeri de… “Eşkıyalık” eğer
halk adına bedel ödemek ise evet eşkıyadır Halil. Eşkıyadır evet, zulme karşı direnmenin
adı eşkıyalık ise…
Tavır; okurlarından duygularını, düşüncelerini yazıya dökmelerini; öyküleriyle, denemeleriyle, inceleme/araştırmalarıyla Tavır’ı zenginleştirmelerini istiyor. Bekliyoruz.
Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle…
Dostlukla…
Yerel süreli yayın
tavır
İÇİNDEKİLER
09/2009
3
6
8
10
12
16
17
22
23
24
27
31
33
39
41
46
ELEŞTİRİ
tavır
bir festivalin düşündürdükleri
DENEME
av. barkın timtik
özgürlük sevdası içimizde: adalet istiyoruz
DENEME
av. taylan tanay
balcalı’da iki hücre
ANI
seren deniz
yorum konseri düzenlemek
BİYOGRAFİ
ümit zafer
sonsuza kadar santamaria
ŞİİR
asım gönen
ayrılığın iksiri
İNCELEME
levent karakaya
yılmaz güney ve
devrimci ellerde büyüyen sanat
AYIN FOTOĞRAFI
hakan ertürk
ŞİİR
can yücel
yukardalar
RÖPORTAJ
tavır
vladimir ilyiç lenin
İZLENİM
türkan doğan
nazar boncuğu: eski bir inancın
camdaki yansıması
TİYATRO
gülnaz bıçakcı
saatleri ayarlama enstitüsü
İNCELEME
ümit zafer
patrona halil isyanına dair
ÖYKÜ
ersin demir
minarenin kılıfı
RÖPORTAJ
tavır
gayda istanbul
HABERLER
6
özgürlük sevdası içimizde:
adalet istiyoruz
12
haydee santamaria
15
lenin’le söyleşi
8
balcalı’da iki hücre
kapak
eleştiri
bir festivalin düşünürdükleri...
tavır
Emperyalizmleezilendünyahalklarıarasında, (özele indirgeyelim, bizim ülkemizi tanımlayalım)oligarșiyleezilenTürkiyehalklarıarasındabiriktidarsavașıyașanıyor.Aslında bu savașın tarihi çok eskilere, sınıfların
doğumunakadardayanıyor.
İktidarsavașıöyleherzamaneldesilahçatıșmakla, muharebe meydanlarında iki ordununbirbirini,omuzüstündetekbirbașkalmamacasınasilipsüpürmesiyleyașanmıyor.
Busavașınartık“modernçağ”da,birdeöteki boyutu var: İdeolojik-politik-kültürel savaș!..
En az silahlarla yapılan savașlar kadar
önemlibirmücadeledir bu. İlan edilmemiștirbelkiötekigibi
ama çıplak silahlarla
yapılan savașın bașladığı anda bu da
bașlamıștır ve öbür
savașınbitmesinekadarodavarlığınısürdürecektir. Sürdürecektirçünkübusavașın temel belirleyenlerinden biri de ideolojik-politik-kültürel
mücadele alanıdır.
Hatta denilebilir ki,
silahlara yön verenin
ideoloji olduğu göz
önüne alındığında,
bu alandak i savaș,
sonuçta nihai zaferi
kazananı da belirleyecektir.
Birsavașta,düșünceler silaha yön verir.
Ancakdüșünceleryenildiğinde silahlar da
yenilir.Düșüncelernekadardoğruysa,silah
dadoğruyönehedefalacakveiktidarsenin
olacaktır.Düșüncelernekadardoğrudansaparsasilahındayanlıșyönedönecek-hatta
böylesibirdurumdabüyükolasılıklasilahda
bırakılacaktır-vesavașıyitireceksindir.
Amacımız Che’nin askeri yazılarına nazire
yapmakdeğil.Ezenlerleezilenyoksulmilyarlararasındayürüyeniktidarsavașınadairbilinentezleriyenidenyazmakdadeğil...Amacımız9.MunzurDoğaveKültürFestivali’nin
küçük bir değerlendirmesini yapmak ve bu
değerlendirme üzerinden dostlarımızı eleștirmek ve dostane bir șekilde uyarı görevimiziyerinegetirmek...
Çeșitli kurumlar, buna kamu kurumları da
dahil,sendikalar,dernekler,siyasipartilerve
elbette belediyeler,Türkiye’nin yüzlerce yerinde yüzlerce festival düzenliyor mevsim
dinlemeden...Ancakençokdayazaylarında
oluyorbunlar.Yazaylarınınseçilmesielbette
katılımı çoğaltmak ve insanların tatillerini
hoșçageçirecekleribirolanaksunmak.Bunu
daeniyifestivallaryapıyoriște.
MunzurDoğaveKültürFestivali,ilkkezyapılırken,yapılıșamacıolarakçokgüzelșeyler
sıralanmıștı. Halklar arası kültürel yakınlașmasağlanacak,halklarınkardeșliğitemelindehareketedilecek,yozkültürekarșıhalkın
ilericikültürüyașatılacak,MunzurVadisi’nin
ekolojik ve doğal yapısı ne pahasına olursa
olsunkorunacakvesairevesaire...Buyıldokuzuncusuyapıldıvedüzenlendiğiilkyıldan
bugüne,baștasöylenenhedeflerdenereden
nereyegelindiğiüzerineçokciddibirșekilde
eylül 2009 | TAVIR | 3
eleştiri
yupsahnedenineceklerinibelirtmișlerdir.
KezaİdilTiyatroAtölyesi;Nazımiye ve Ovacık’takifestivalprogramlarınaneredeysesorunsuz olarak katılmıș ve adı anılan belediyelerinyoğunilgisinemaruzkalmıștır.Ancak
programda yer almasına, festival program
broșüründe adının olmasına rağmen, Dersim merkezinde sahneye çıkması engellenmiștir.
Hersiyasiörgütlenmeninkendipolitikalarını
vegündeminifestivaletașımakistemesianlașılabilir.FakatKürtmilliyetçihareketbunu
kendidıșındakikesimlereyönelikbirdayatmaya çevirmiștir. Belediye çerçevesindeki
yetkivekonumlarınıkullanarak,"barıș"politikalarını herkese dayatmıșlar, bu anlamda
tambirbenmerkezciliksergilemișlerdir.
durmak ve ortaya çıkan gerçek üzerinden
iyice bir sarsılmak gerekiyor.Tabi ki festivali
düzenleyenleryapacakbunuenbașta.Hem
deenağırındansorgulayacaklarkendilerini.
Sonrakatılımcılardaüzerinedüșennevarsa
alacaklar.
da ya da belediyeye sahip olanların tașıdığı
anlayıșınbaștansonayanılgılarasahipolan,
temelden yanlıș “barıș” politikası hakkında
bir-iki cümle etmesinin devrimcilere tercih
edilmesineanlamagelmektedir?Ağızlardan
biranlıkçıkanvezarifbirdilsürçmesiolmasının olanaksız olduğu bu cümleler, aslında
9.MunzurDoğaveKültürFestivali,belkide tașınangerçekzihniyetinasıldaturnusolgiilkfestivalinyapılıșamacınaenuzakfestival- biortayaseriyor.
lerden biri olmuștur. Çünkü bu festivalde,
“Benyaptımoldu”anlayıșı,düzenleyicibele- Bubakıșaçısınasahipolanların;festivalipodiyevedestekçileritarafındanenbarizșekil- litizeetmesivefestivalinilkyapıldığıyıllarda
dehayatageçirilmiș;devrimcisanatçılarave ortayakonulanhedefleriçinçabasarfetmesi
kendilerinden olmayan herkese karșı, prog- elbettebeklenemezdi.Nitekim,dahailktopramdayeralmalarınarağmensahneyeçıkar- lantılardan itibaren, örneğin GrupYorum’un
mama da dahil, tahammülsüzce davranıl- neredeysetümfestivalleregeldiği,buyılonmıștır.Dersim,buanlayıșsahiplerinceadeta larıngelmemesi,onlarınyerinebașkasanatkenditekkelerigibigörülmüș,festivalidebu çıların getirilmesinin daha doğru olacağı
tekkedeyapılanveherșeyikendilerinehak üzerinevaazlarverilmeyebașlanmıș,bașarıgördükleribirayinmișgibidavranılmıștır.
lamayıpGrupYorum’unfestivalegelmesiengellenemeyince,bukezdeGrupYorum’aörÖyle ki, benmerkezcilik, dayatmacılık, “ben tülü bir sansür uygulanarak, gecenin
bilirim”cilikdahaaylaröncefestivalinprogra- 01.30’undasahneyeçıkarılmıștır.
mınınbelirleneceğitoplantılardaortayaçıkmıș;bufestivalingerçeközününyașanması GrupYorum,kendilerineyapılanbuhaksızlıiçinhertürlübedeliödemișveödemeyeha- ğı/adaletsizliği, hatta saygısızlığı hak etmezırdevrimcilere,devrimcisanatçılarafestival diklerini, festivale katılmanın kendileri için
adetakapatılmakistenmiș,devrimciler/dev- nedereceönemliolduğunuancakaynıönerimci sanatçılar “istenmeyen kiși” ilan edil- minveözeninbelediyetarafındankendilerimiștir.
negösterilmediğinisöylemișvesahneyeçıkmayacaklarını ama halka karșı saygısızlık
Bu ne demektir? Sezen Aksu ve onun gibi yapmakistemedikleriiçinsahneyeçıktıklarıpopülerüç-beșisminMunzurVadisihakkın- nıvebudurumuprotestoiçinikișarkıoku-
4 | TAVIR |eylül 2009
Yukarıda sayılan örnekler, festivalin nasıl
benmerkezcivedayatmacıbiranlayıșınürünüolduğunukanıtlamayayeterdeartarbile...Ötesizatenfestivalidevrimcileretümüyleyasaklamaktır,hiçbirprogramaalmamaktır...İșikısavadedeorayakadarvardırırlarmı
bilemeyizamabuanlayıșınsonuorasıdır;bu
anlayıșsahipleriișieryadageçorayavardıracaklardır.
Böyle olmaması gerekiyor. Gerçekten, tüm
Türkiye çapında hedef ve amaçlar bazında
ilericivedevrimcineredeysetekfestivaldurumundayken, düzenleyici anlayıșın yıllar
boyunca pratikleri ve yaptıklarıyla içi tümüyleboșaltılmıșbulunanMunzurDoğave
KültürFestivali’ninacilenobașlangıçtakihedeflerine ve amaçlarına, kısacası “özüne”
dönmesigerekiyor.Bununolabilmesideancak ve ancak geniș ve derin bir sorgulama
yapma,eleștiri-özeleștirimekanizmasınıçok
ciddiolarakhayatageçirmeklemümkün...
Festivaldüzenlemekçokzorbirșeydeğildir.
Bugün ülke çapında pırasasından dutuna
kadarherçeșitmeyve-sebzeiçinbileyapılıyorfestivaller.Vediğerkonulardabinlercesi
yapılanfestivallerdahaçokeğlenceamaçlı,
sabunköpüğüsayılabilecektürdendir.Halkı
eğlendirmenin, posası çıkmıș “sanatçılarla”
günü doldurmanın, “kafaları boșaltmanın”
zeminiolanfestivaller,içkilerinsugibiaktığı,
yozlașmanıneniğrençörneklerininyașandığıyerlerkonumunagelmișlerdir.
eleştiri
Zatenfestivaller,bizeençokdabuboyutlarıylahatırlatıyorfașizmi,fașistdiktatörlükleri...ÖrneğinPortekiz’de3Fileformüleedilen
fașizminuygulanmamodelinde,halkıuyutmanın en büyük aracı bu F’lerden biri olan
“fiesta”dır. Fiesta da bizim dilimizde “festival”denbașkabirșeydeğildir.(MerakedenleriçindiğerF’ler;biri“futbol”,diğeride“fado”dur.FadoPortekizhalkmüziğidir.Bizdeki
karșılığı da, içeriğiyle birebir aynı olan“arabesk müzik”tir.) İște tam da burada “Bizim
festivallerimizin, yukarıdaki saydığımız türden festivallerden farkı ne olacaktır?” sorusunun sorulması ve devrimci, halkçı ve sonuçlarıbakımındanhalkkültürününgeliștirilmesineyarayancevabınınverilmesigerekiyor.
Bizimfestivallerimiz;halkkültürününsahiplenildiği,yaygınlaștırılıpgeliștirildiği,güncel
vetemelpolitikgelișmelerintakipediliphalkın bilgilendirildiği, çeșitli konularda halkı
eğitici panel ve seminerlerin düzenlendiği,
sanatsal etkinliklerdeki kıstasın asla“popülerlik” olmadığı, kıstasın asıl olarak ilerici,
halkın yararına olması, geleceğe tașınması
gerekenkültürelözelliklerinkıskançlıklakorunduğu,yozluğaaslaveaslaizinverilmediği, emperyalizmin bencil-bireyci kültürüne
karșı paylașımcı, eșitlikçi, yardımlașmayı ve
kardeșliği esas alan halk kültürünü yașatan
festivallerolmalıdır.
uğruna popüler “sanatçılar” için her türlü
olanaklarseferberedilirken,diğeranlayıșlara sahip devrimcilerin etkinliklerine ya izin
verilmemiș, ya da binbir zorluk çıkarılmıș,
adaletsizcedavranılmıștır.
Devrimcilerin kapsayıcılığı, her kesimi kucaklama anlayıșı, bașka kesimlerle kıyaslanamayacak ölçüde geniș ve anlamlıdır. Bu
noktada, amaç halk kültürünü geliștirmek,
ideolojik ve kültürel olarak emperyalizmin
bireyci anlayıșına karșı faaliyette bulunmak
olduktan sonra, belki popüler sanatçılar da
davet edilebilir festivale. Fakat Sezen Aksu
ve Zerrin Özer’in Dersim’e çağrılmasının altındaneyazıkkihalkkültürününsahiplenilmesiyadahalkyararınaherhangibirpolitikayoktur.
GrupYorum’un,dahafestivalprogramıtartıșılırken istenmeyen kiși ilan edilmesi ve bu
olmayıncada,geceninbiryarısında01.30’da
sahneye çıkarılması ile İdil Tiyatro Atölyesi’ninsahneyeçıkarılmaması;kendindenolmayanhergörüșetahammülsüzlüktenbașka bir șey olmasa gerek. Bunun neresi demokratiktir ve bu nasıl halkların kardeșliği
temelindeörgütlenmișbirfestivaldir?
kușatmasıaltındayken,MunzurDoğaveKültür Festivali gibi bir olanağımız varken, bu
kușatmayı yarmada bu festival çok önemli
bir misyon yüklenebilecek durumdayken,
kendi ellerimizle devrimcileri, devrimci sanatı ve halk kültürünü boğmak isteyenlere
altın tepside sunmanın, onların hizmetine
vermeninadıpolitikdavranmakdeğildir.Bu,
apolitikleștirmeyehizmetetmektenöteanlam tașımayan bir tutumdur. Sonuçlara bakıldığındabufestivalinhalkınyararınaolmadığı,aksinehalkdüșmanlarınınișinegeldiği
çokaçıkbirșekildegörülecektir.Bir-ikiseminerle, yapılan üç-dört saatlik“barıș” konușmalarıyla,standönlerindegünboyuKürtçe
șarkılar eșliğinde halay çektirmeyle politik
birfestivalörgütlenmiyorneyazıkki...
İçkininsugibiaktığı,Munzur’unüzerindebira ve rakı șișelerinin yüzdüğü, duyunca yüzümüzün kızardığı taciz olaylarının bile yașandığı bir festivalin, her yönüyle masaya
yatırılmasıvehatanın/eksikliğinkimlerdeve
nerelerde olduğu ortaya çıkarılması gerekiyor.Bunlaryapılmadığıtakdirde,seneye10.
Munzur Doğa ve Kültür Festivali; apolitik,
yoz,bireycivebencilkültürünyayıldığı,halk
kültüründen fersah fersah uzaklașılmıș bir
festivalolarakyapılacaktır.❏
Politik olmak zorundayız. Ancak; emperyalizmveyerliișbirlikçilerinindörtbiryandan
Neyazıkki,MunzurDoğaveKültürFestivali,
yukarıda sayılanlardan giderek uzaklașmıștırve9.’sudüzenlenenfestivaldede,uzaklașmanınhaladevamettiğigörülmüștür.Gönül
isterdi ki, yukarıda sayılan olumlu değerler
Dersim’deyașatılsınveherfestivaldebunlara yeni yeni değerler eklensin. Olmamıștır,
olmasıiçindebașınıDTPanlayıșınınçektiği
kesimlerce neredeyse hiç çaba gösterilmemiș;aksinefestivaliniçininboșaltılmasıiçin
birçoktavizlerverilmiș,halkkültürüneyakıșmayantavırlariçinegirilmiș,festivalibabasınınmalıimișgibigörenlerce,Kürtmilliyetçiliğinin, ne idüğü belirsiz“barıș” politikalarının borazanı haline getirilmiștir. Festivalin
meșruluğu (Sanki böyle bir zorunluluk varmıș gibi) devrimci sanatta ve devrimci sanatçılarda değil; popüler kültürün, daha
doğrusu yoz kültürün birer nesnesi konumundaki“sanatçılarda”aranmıștır.Kitlesellik
eylül 2009 | TAVIR | 5
deneme
özgürlük sevdası içimizde: adalet istiyoruz!
av. barkın timtik
“Burjuva düzeninin uygarlık ve adaleti bu düzenin köleleri ne
zaman efendilerine karş ı baş kaldırırlarsa, kendi korkunç yüzlerini
açıkça gösterirler. O zaman bu uygarlık ve adalet maskesiz yabanıllık ve yasasız öç alma olarak ereklerini açığa vurur”
Karl MARKS
tutuklanan üniversite öğrencilerinin duruş ması görülecekti. Onları;
anayasal hakları olan düş ünce ve
ifade özgürlüklerini kullandıkları
için, Amerikan emper yalizmine
karş ı oldukları için “yasadış ı örgüt
üyesisin” diye suçlamış lardı. 15 ay
boyunca özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. Bu 15 ayın 13 ayı
boyunca neyle suçlandıklarını bile
bilemediler. Bek lediler, bek lediler…
Nihayet o gün geldi. Tarih 18 Ağustos 2009, günlerden Salı idi. Arkadaş ları çeş itli illerden duruş mayı
izlemek, tutuklu arkadaş larının
yanında olduklarını göstermek istemiş lerdi. Silahsızdılar. Kimseye
saldırmadı lar. Ellerinde “Amerika’ya Karş ı Oldukları İçin Tutuklananlar Serbest Bırakılsın” yazılı bir
pankart ve davaya konu Amerikan
emperyalizmine karş ı yapılmış karikatür sergisinde sergilenen karikatürleri taş ı yorlardı. “Kahrolsun
Biz bu çetrefilli konunun neresinden baş laya- Amerikan Emperyalizmi” dediler, “Ne ABD Ne
lım diye düş ünürken, büyük ustamız yine el AB Bağımsız Türkiye” dediler, “Adalet İstiyoruz,
Bağımsızlık İsteyen Gençlik Yargılanamaz” deuzattı 150 yıl ötesinden. Dedi ki:
diler. Ama nafile…
“Her toplumsal sistemin bir adaleti vardır.
Ezenler ve ezilenlerin olduğu sistemler adalet- Birazdan günler öncesinden hazırlıkları yapılmış bir mizansenin son perdesi oynanacaktı.
sizdir.
Kendini adil ve uygar gösteren burjuvazinin Bir “hassas vatandaş ”, “bölücüler” diye bağıracaktı, “Neden Erzurum’u Seçtiniz?” diyecekti.
düzeni
Sonra Erzurum polisi bu provokatörü oracıkSen ona baş kaldırdığında maskesini çıkarır.
Diş lerinden kan damlayan yüzüyle sana düş - tan uzaklaş tıracaktı. Ama o da ne birkaç dakika aradan sonra sayısı yüzlere varan baş ka bir
manlığını kusar.”
“hassas güruh” öğrencilerin etrafını saracak
“Burası Erzurum Buradan Çıkış Yok” ve “KahrolBir kez daha gördük ve anladık;
Amerikan emperyalizmine kar ş ı oldukları için sun PKK” diye höykürerek öğrenci grubun üze-
6 | TAVIR | eylül 2009
rine saldıracaktı. Kurtarıcı polis ise tarihi
rolünü oynayıp, öğrencilere yaptıkları eylemin
kanunsuz olduğunu, dağılmaları gerektiğini,
dağılmazlarsa zor kullanmak zorunda kalacaklarını ihtar edecekti.
Peki, o hassas güruh “buradan çıkış yok” derken ne demek istemiş ti? Milliyetçi duyguları,
Amerikan iş birlikçilerine değil de neden bağımsızlık isteyen gençliğe saldırıya dönüş müş tü? Özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde
her hafta onlarca yasadış ı silahlı örgüt davası
görüldüğü halde neden bugün toplaş mayı
uygun görmüş lerdi? Neden saldıran “hassas
güruh”tan kimse gözaltına alınmadı? Neden
polis saldırganları engellemek yerine can güvenliklerini sağlamakla yükümlü oldukları kiş ileri gözaltına aldı?
“Ne ABD Ne AB Bağımsız Türkiye” diyenler yerlerde sürüklendiler, coplandılar, kafaları kırıldı,
yürüyemez duruma getirildiler, polis araçlarında biber gazı sıkılıp araçları üzerlerine kapadılar… Ömürlerinde duymadıkları küfürleri, hakaretleri duydular. Tüm bunlar yetmedi, kanunsuz gösteri yapmaktan, kamu malına zarar
vermekten, görevli memura etkili eylemde bulunmaktan suçlandılar. Bunlardan beş i tutuklanmaları talebiyle hâkimliğe sevkedildi ve nihayet onlar da serbest kalabildiler.
Yapı lan iş kenceler, hakaretler, adaletsizliğe
duyulan öfke… Nasıl oluyor bütün bunlar?
Adalet isterken bir baş ka adaletsizliğin kurbanı olunan bu düzenin adı ne? Gördüğümüz
neyin tablosudur?
Çocuğu polis kurş unuyla öldürülmüş bir babanın, Çağdaş GEMİK’in babasının adalet ararken “Antalya Adalet Sarayı”nda kafasının kırılarak kanlar içinde bırakılmasının görüntüsü ge-
deneme
liyor gözümüzün önüne.
19 Aralık 2000 tarihinde yapılan askeri operasyonun adına “Hayata Dönüş ” demiş lerdi. İnsanların diri diri yakıldığı; yüzlerce, hatta binlerce kimyasal gazın kullanıldığı, yüzlerce insanın iş kenceden geçirildiği operasyonda, bu
suçları iş leyenlere değil; operasyonun mağdurlarına, ölmeyip sağ kalma suçunu iş leyenlere davalar açıldı.
16 Mart 1978’de 7 solcu üniversite öğrencisinin öldürüldüğü dava, zamanaş ımıyla ortadan
kaldırıldı.
Yürüyüş dergisi sattığı için polis tarafından
kur ş unlanıp felç bırakılan Ferhat’a, onu vuran
polislerden daha fazla ceza isteniyor.
Güler ZERE’nin durumuna ne demeli? Kanser
hastalığının 4. evresini yaş ayan Güler ZERE infazını çekebilir durumda kabul ediliyor iken;
göz bozukluğu olan iş adamı, panikatak yaş ayan politikacı infazını çekemeyecek kadar kötü
durumda görülebiliyor.
Ve en son örneklerden biri... 20 Ağustos tarihli
Radikal gazetesinin manş etine taş ınan, Engin
CEBER davasında ses kayıtlarının silinmiş olduğu haberi... Hepimizin gözleri önünde cereyan eden ş ey acaba Engin’in iş kence gördüğüne iliş kin beyanda bulunan tanıkların ifadelerinin değiş tirilmeye çalış ılması çabası mı? Göreceğiz… Bunlar bir çırpıda sayıp döktüklerimiz…
Evet, adalet ne? Esasında yazımızın giriş kısmına yaptığımız alıntıda adalet kavramını ele
alırken hangi kavramlarla düş ünmemiz gerektiğinin cevabını da buluyoruz.
Sınıfların var olduğu toplumsal yapılarda her
ş ey sınıfsaldır. Sınıf, toplumsal üretimden ne
kadar pay aldığımızla, üretim araçlarıyla aramızdaki iliş kiyle belirlenen bir toplumsal kategori... En anlaş ılır olarak ş öyle diyebiliriz: Biz
yaş amak için emek gücümüzü satıyorsak, üretim araçlarının sahibi değilsek, baş kalarının
emeğini sömürerek yaş amıyorsak biz ezilen sınıftayız. Tersi durumda olanlar ise egemenleri,
ezenleri oluş turuyorlar.
Adalet de sınıfsal bir kavram. Devlet gibi, hukuk gibi, ideoloji gibi, ahlak gibi, eğitim gibi…
Biz tüm bu kavramları duyduğumuzda kimin
devleti, kimin hukuku, kimin ahlakı, kimin eğitimi diye sorarız. Bu kavramlar gerçek anlamlarını, aidiyetleri ile kazanırlar. Bu noktada ş unu belirtmekte fayda var. Hukuk ve adalet de
birbirinden ayrılmaz gibi sunulsa da, aslında
birbirinden çok farklı kavramlardır.
içerisinde bin bir türlü adaletsizliğin tanığı ya
da mağduruyuz. Emperyalizme bağımlı yeni
sömürge bir ülkede hukuk bu kadarlık bir örtüdür iş te. Bu örtü, zulmün üstünü tam olarak
örtmeye yetersiz kalıyor. Azgın diş leriyle bu
kudurganlık örtünün altından gösteriyor kendini.
Sınıflı toplumlar eş itsizlik üzerine kuruludur.
Eş itsizliğin olduğu yerde de adaletten bahsedilemez. Ama hukuktan mutlaka bahsedilmelidir. Daha net bir ifadeyle hukuk eş itsizliğin
olduğu yerde vardır. Hukuk egemenlerin yasallaş mış iradesidir. Esasında ezenlerin, egemenlerin çıkarları için vardır ama herkes içinmiş yanılsaması yaratır. Çünkü hukuk, eş itsizlikleri görünmez kılan bir perde iş levi görür.
Adalet ise kazanmak zorunda olduğumuz bir
idealdir. Ezilenlerin özgürlük mücadeleleri
adaletli bir toplum düzenini kurmak üzerine
ş ekillenir.
"Bir rejim, halkın adalete inanmaz bir hale geldiği noktaya gelince o rejim mahkûm olmuş tur"
diyor Montesquieu. O kadar görünür kılınmak
zorunda kalınıyor ki adaletsizlik; hukuk devleti
olmak, demokratik açılım yapmak pek bir fayda
etmiyor. Adaletsizlik üreten bu sistem o adaletsizlikle ayakta kalıyor.
Öyle cafcaflı sözler etmeye gerek yok. “Adalet
nedir?” sorusunun yanıtı basittir. Adalet, toplumsal eş itliğin olduğu bir toplumsal yapıda
herkesin hak ettiğine kavuş masıdır. Adalet,
yukarıda anlattığımız gibi bir çırpıda sayılıp
dökülen olayların yaş anmadığı yerdedir. Adaletsizlik bu tablonun kendisidir. Anlattığımız
burjuvazinin adaletinin resmidir. Her gün adalet mülkün temelidir yazan mahkemelerde onlarca adaletsizlik örneği yaş anıyor. Bu sistem
“Özgürlüğün sevdalısı değilsek bu dünyada bir
hiçiz” (Frantz Fanon) sözü her adaletsizlikte
kalbimizde atıyor. Çünkü “Özgürlük adaletten
baş ka bir ş ey değildir” diyen Voltaire’e hak veriyoruz. Özgürlük sevdası içimizde... Adaletse
yüreğimizde bir harlanıp bir dinen ama daima
yanan bir özlem…
Onun için, bir kez daha ve yeniden o sese ses
katıyoruz; adaletin olduğu bir düzen istiyoruz.
ADALET İSTİYORUZ…❏
eylül 2009 | TAVIR | 7
deneme
8 | TAVIR | eylül 2009
deneme
balcalı’da iki hücre
av. taylan tanay
Balcalı’daikihücre.
İkikardeş hücreyanyana.
Birihastakoğuş u,birimorg.
Birihayat,biriölüm.
Hayatveölümarasındaikiadımvarsadece.
Veş imdiBalcalı’nınölümeenyakınohücresindeatıyorkalbimiz.
Kalbimiztutsakş imdi.
Her gün bir sonraki hücreye götürmek için
yokluyorlaronu.
Sabırsızlar.Çokvekalabalıklar.
Hergünütülümavi,lacivertvehakirenklielbiseleriyle demirden bir kapı önünde bekleş iyorlar.
Kapının ardında koyu bir sessizlik karş ılıyor
onları. Akan zamanla büyüyor ve çoğalıyor
sessizlik. Neredeyse“İş te o an geldi, yenildi
hayat!”diye,zafernaralarıylabozacaklarsessizliği.
Duraksıyorlar…
Sonra zafer kutlaması için erken olduğunu
anımsıyorlar.
Kapıdakiasmakilidiağırağırçözüyorlar.Hala
sadece kapının gıcırtısı bozuyor sessizliği.
Gövdelerinin üzerinde taş ıdıkları uzuvlarını
uzatıyorlar köş edeki ranzaya, sonlanmış bir
hayatın boylu boyunca uzandığını göreceklerindeneminolarak.İkiateş topukarş ılıyor
onları,kulaklarısağıredenbirçığlıkgibibozuyor sessizliği. Lakin iş te burada hayat ve
gözleriylekonuş uyor.Hemdeçığlıkçığlığa.
Ürperiyor,korkuyor,kaçış ıyorlar.
Ancak asma kilidi kapıya takacak kadar güç
bulabiliyorlarkendilerinde...
İncecik ve küçücük bir bedenin direngenliği
ş aş ırtıyoronları.Ölümünhayatagalebeçalacağındanadlarıgibieminler.Amaiş tebitmiyor bekleyiş . Hala çarpıyor kalbimiz ve hala
çarpış ıyorhayat.
Kaç gün oldu? Kaç gündüz kaç geceye döndü?Belkihatırlayanıyok,takvimyapraklarındangayrı.
Ama Balcalı cephesinde hayat ile ölüm tam
320gündürçarpış ıyor.
Öncekiyılbaş ladıkavga.Eylülayıidi.Elbistan
Hapishanesi’nin kör bir hücresindeydi Güler.
Ceyhanköpürüyor,baharsondemleriniyaş ıyordu. Herkes zorlu bir kış a hazırlanıyordu.
Ölüm, kanser hücresine bürünmüş pusuda
bekliyordu. Önce bir diş eti üzerine kuruldu,
sessizce. Hayat onu farketmekte gecikmedi.
Tamyenilecekkenölüm,beyazönlüklübirilerikapandılarüzerine.Hastaneveadliyekoridorlarındabesleyipkendielleriylebüyüttüler.
Ölüm önce Güler’in ağzını tüketti. Son bir
hamleyleboynunaatıldı.Üçameliyat,protez
bir ağız ve hızla eriyen bir beden. Dahası 28
saatlik bir yolculuk ve Nur BİRGEN. Özetin
özeti;hızlayayılanölümvedirenenhayat.
Hayatveölümarasındakibukavgayanıbaş ımızdasürüyor.
Pekiyabizneresindeyizbukavganın?
Duymamanın ve görmemenin mazereti çoktan geçti. Hala duymadıysanız, duyun iş te.
ÇukurovaÜniversitesiTıpFakültesiHastanesi’ninmahkûmkoğuş unda,gencecikbirkadın
eriyen bedenine inat hayatı savunmaya devam ediyor. Kansere, Adli Tıp Kurumu’na ve
bilcümle devlet erkânına karş ı. Hem de tek
baş ına.
Vakitilerliyor.Tarihtekerrürehazırlanıyor.Yeniölümhaberlerivermeyehazırlanıyorgazeteler, televizyonlar. Adliyeler ve AdliTıp yeni
terfilerbekliyor.Vebizyanıbaş ımızdabirölüme daha tanık olmaya zorlanıyoruz öylece.
Sonrayenilerinibeklemeye.
Temmuzsıcaklarıkavuruyor.
Denizlerbiziçağırıyor.
Haber bültenleri sevimli dostlarımızın yaş amasıiçinpratikönerilersıralıyorardıardına.
Hayat yanıbaş ımızda katlediliyor. Erzurum
DevletHastanesi’ndeİsmetAblakyanhücreyetaş ınıyor.Veobüyükş airindizeleriyankılanıyorkulaklarda
“Günlerağır.
Günlerölümhaberleriylegeliyor.
Düş man
Haş in
zalim
vekurnaz.
Ölüyorçarpış arakinsanlarımız”
Şimdiölümekarş ıhayatısavunmanınvakti,
Şimdimademonlarçoklar,çoğalmanınvakti,
Şimdi Balcalı cephesinde Güler ZERE’ye yoldaş olmanınvakti.
AvukatTaylanTANAY
Çağdaş HukukçularDerneği
İstanbulŞubeBaş kanı
eylül 2009 | TAVIR | 9
anı
yorum konseri düzenlemek...
seren deniz
engellemekti…
İnsan elinde olmadan üzülüyor iş te… Konser
çalış maları mız yarım kalacak, konser iptal
olacak diye.
— Ne konseri mi?
… Hani ş u “türküler susmaz halaylar sürer”
diye boğazları mız çatlayana kadar bağırdı ğı mız, zafer iş aretleriyle halaylara durduğumuz; iyiye, güzele, inanca, umuda, devrime
dair nice duygu varsa yaş adı ğı mız, yârimizin
yolunu gözler gibi hasretle beklediğimiz ş arkı lara, slogan ve zılgıtlarla eş lik ettiğimiz
konserler…
— Evet, doğru bildiniz. Yorum konseri…
Türkiye’nin Trabzonu’nda bir evin kapı sı…
— Tak tak tak!
— Sen kimsin?
— Polis!..
Sabahın altı sı… Sakine Ana söylenerek kalkar:
— Hayırdır inş allah bu saatte…
Türkiye’nin Samsunu’nda bir demokratik bir
kurumun kapı sı…
— Tak tak tak!
Kapı deliğinde koca bir karar tı gören dernek
üyesi sorar:
— Kim o?
— Açın kapı yı!
10 | TAVIR | eylül 2009
***
Geldiler. Kapı yı kı rarcası na girdiler derneğimize. Uzun namlulu silahlarıyla, kar maskeleriyle- yazın bu sı cağında- ve kirli dilleriyle karardı or talık. Yazık… Konsere bir hafta kala baskın… Benim de ettiğim siteme bakın. Ya ş aş kınlı ğım… Dünyanın Türkiyesi’nde yaş amı yoruz sanki. Oysa bundan bir ay önce Trabzon’da dernek ve ev baskınlarıyla tutuklananlar yine bizim arkadaş ları mızdı. Onlar da Rize
konserinin çalış maları nı yapı yorlardı. O zaman da söylemiş tik; asıl amaç, konserimizi
Oysa asmış tık afiş lerimizi, tutmuş tuk salonumuzu, biletlerimizin çoğu tükenmiş ti. Heyecanlıydık, gençler heyecanlıydı, üniversite
öğrencileri, aileler; Ayş e Teyze gelecekti oğlu
Barış ’ı da alıp, Barış ’ın ilk Yorum konseri olacak tı. Son ra Sam sun’un çev re sin den Fat sa’dan, Sinop’tan, Amasya, Tokat’tan geleceklerdi. Harçlıklar biriktiriliyor, otobüsler ayarlanı yordu. Dedim ya, konsere bir hafta kalmış tı.
Beklemiyor da değildik böyle bir saldı rı yı.
Trabzon’da arkadaş ları mız tutuklanalı bir ay
bile olmamış tı. Tam da Grup Yorum konseri
öncesinde yaş anan tutuklamaların hesabı nı
soracaktık. Onlar tutuklanınca bizlere daha
çok iş düş müş tü. Olmayacak ş ey değil ya bu
baskı lar… Yine de insan bu kadar per vasız olmaları na ş aş ı rı yor.
Grup Yorum korkutuyor onları.
— Bir müzik grubundan neden mi korkulur?
anı
bakınca içerdekilerin terörle mücadele ve güvenlik ş ube polisi oldukları nı ayırt edebiliyorum. Derneği
darmadağın eden polisler, en sonunda suç aletlerini bulmanın sevinciyle gülümsüyorlar birbirlerine.
Ve suç unsurları na el koyuyorlar!
— Hangi suç unsurları na mı?
— Grup Yorum konserinin afiş ve el
ilanları na, Yürüyüş ’e, Tavır’a…
Birden gözümün önüne 1 Mayıs’taki Taksim zaferimizin ardından bası nın önünde çı karak, limonu da suç
unsuru olarak sergileyen İstanbul
valisinin içine düş tüğü aciz-komik
durum geliyor. Şimdi diyorum, bu
bizim suç unsurları nı da sergilerse
Samsun valisi, yanarız vallah!
Sı radan bir müzik grubu değil ne de olsa Yorum, bir kar makinesi. Her alanda, her yerde...
Düzenin yoz kültürünün kar ş ı sı na halkın demokratik kültürünü ve sosyalist tarihsel birikimini, kuramları nı dayanak alarak müzik yapı yor yıllardır.
24 yıldır devrimci müzik geleneğiyle halkın
acı ları nı ve umutları nı notalarla bayraklaş tı rı yor, onlara üretimleriyle mücadele bilinci taş ı yor.
“Ex aş k”lara ş arkı lar yapmı yor ya da birbirinden alakasız kelimeleri ardı ardı na dizerek
ş arkı söylemiyor Yorum. Onun ş arkı sözlerini
anti-faş ist ve anti-emper yalist mücadele, hapis ha ne kat li am la rı, em per ya list savaş lar,
ölümler, aş k, erdem ve özgür bir dünyaya duyulan özlem gibi konular ş ekillendiriyor. Bu
yüzden her türlü baskı ya maruz kalı yorlar.
Konserleri yasaklanı yor, Yorum üyeleri tutuklanı yor -ş u anda bile Yorum üyesi Muharrem
Cengiz Trabzon Hapishanesi’nde tutsak bulunuyor-, albümleri toplatı lı yor, konseri düzenlemek isteyenler tehdit ediliyor.
Bizler de sabahın bu saatinde terminatör kı -
lıklı adamların ş iddetine maruz kalı yoruz. Ardından gözaltı, adliye ve ver elini tutsaklık…
Tüm bunlar bir konser düzenlemek istediğimiz için yaş anı yor.
Çünkü Yorum konseri, düzenin bireyci-yoz
kültürüne kar ş ı belki de hiçbir platformda bir
araya gelmeyen binlerce insanı bir araya getirmek demekti. Yorum konseri demek, devrim anından bir kaç saat koparmak demekti.
Umut demekti, güç demekti…
Devrimcilerin halka doğruları anlatmasından,
Grup Yorum türkülerinin halka ulaş masından
korkanlar hazırlamış lardı bize bu komployu.
Polisin konserin yapılması nı engelleyecek yasal bir gerekçesi yoktu ya, ancak ülkemizde
hukuksuzluğun örnekleri çoktu.
Derken tanı dık bir sima dikkatimi
çekiyor. El koydukları afiş ve ilanların iznini veren polisle göz göze geli yo rum. Po li si ta nı yo rum çün kü
emniyete konserin afiş ve el ilanları nı bizzat ben götürmüş ve ş u anda kar ş ımda duran polise imza kar ş ı lı ğında
ben vermiş tim.
Ne diyeceğimi anlı yor ama ben yine de soruyorum:
— İzin belgesini siz vermediniz mi, neden
ş imdi el koyuyorsunuz?
Cevabı kocaman bir sessizlik oluyor. Hukuksuzluğun cevabı olur mu? Peki ya bildirimi
yapılmış , Samsun sokakları na asılmaya baş lanmış afiş ve el ilanları na el konulması nın
mantıklı bir açıklaması var mı dır?
Dernekteki iş leri bitti. Çekiş tirmeye baş lı yorlar bizi, gözaltı na alı nı yoruz. Samsun sokakları na yayı lı yor sesimiz; insanlar güzel bir bahar
gününde pencerelerine dolan sesimizle uyanı yor…
***
Arkadaş ı mın hiç dinmeyen, gittikçe bir volkan gibi yayı lan sesiyle irkiliyorum. “Buraya
bu ş ekilde giremezsiniz!” “Bı rakın o kitapları…” “Burası yasal bir kurum!”…
“İn san lık o nu ru iş ken ce yi ye ne cek!”…
“Bas kı lar biii zi yıl dı raa maz!”…
Baş lı yorum ben de bağırmaya; etrafı ma bir
eylül 2009 | TAVIR | 11
biyografi
sonsuza kadar santamaria
ümit zafer
langıçta yalnızca iyi birer düş çü”ydü onlar.
Ve düş lerini kuş anıp yollara düş eceklerdi.
Meydanlardan, hapishanelerden, dağbaş larındangeçecektiyollar ı..
26Temmuz 1953… Bu tarih, Küba devriminin dönüm noktalar ından biridir. O gün Fidel’in baş ını çektiği 131 devrimci genç, Batistadiktatörlüğünekarş ıkurtuluş unateş iniyakmakiçinSantiagodeCubaş ehrindek i
MoncadaAskeriKış lası’nayöneliksilahlıbir
baskına giriş tiler…Yalnızca birk aç tüfek ve
birazbombavardıellerinde.Veelegeçirmeyiçalış tıklar ıtamteçhizatlıkocabirkış laydı.
ObaskınakatılanlararasındayalnızcaikikadınvardıvebirisiHaydeeSantamaria’ydı…
“Kendini yak arken etraf ını aydınlatan ış ık”
diyebetimlemiş biryoldaş ıonu.Hayatıyaş anılasıkılanoış ığıiyibilirizbizde;“Devrime meş ale” deriz adına ve polis barik atlarındanKübadağlar ına;Moskovaönlerinden
Filistin’e,Türk iye’ye, her kavgada en önde
olan,vuruş an,canverenvedaimaçık ardığı
yangından yeniden doğan hep aynı ış ıktır.
Rosa’dır,Janya’dır,Leyla’dır,Fidan’dır…
koş turduğu sok aklar ı, çocukluğunu, çiftlik
yaş am ın ı ard ınd a bır ak ıp baş k ent Hav ana’nınyolunututar.Yanında,ozaman22yaş ında olan erkek kardeş i Abel vardır. Ve iki
kardeş in önünde yepyeni bir yaş am uzanıyordur ş imdi. O günün Kübası, emperyalizmingünümüzdek iyozlaş madüzenkarş ısında gel iş en özell ikl e öğrenc i eyl eml er in in
sahnesiydi. Haydee ve Kardeş i Abel’in de
kendileriniöğrencihareketiiçindebulmalar ı
çokgeçolmadı.
Ve ş imdi Haydee Santamaria’dır. Hangi zamanda ve dünyanın neresinde yaş amış oldukl ar ı hiç fark etm ez “Biz im Kad ınl ar ı- AlbayFulgenciaBatista’nın10Mart1952tarihindegerçekleş tirdiğidarbeyleiktidar ıele
mız”dırhepsi…
geçirmesi, öğrenci gençlik hareketinin daha
Ve “Bizim Kadınlar ımız”dan biridir Haydee daradik alleş mesinisağladı.HaydeeveAbel
Santamaria. 1922 yılında Orta Küba’da do- de, bu süreci bizzat içinde yaş ıyorlardı. Bir
ğar.Beş çocuklubirçiftçiailesininikinciço- akş am Abel, Haydee ile yaş adıklar ı eve yacuğudur.Çocukluğuveilkgençliği,doğduğu nında bir misafir ile geldi. Bu misafir Fidel
ş ehirde,okuldanartakalanzamanlardaş e- Castro’dan baş k ası değildi. O gece oturup
ker plantasyonlar ında çalış arak geçer. Ve birbirleriyleyar ınınKüba’sınadairdüş ünce1950 senes ind e, doğup büy üd üğü ş ehr i, lerini paylaş tılar. Ki Fidel’in deyimi ile“Baş -
12 | TAVIR | eylül 2009
Moncadabaskınıiçinseçilentarihin26Temmuzolmasısebepsizdeğildi.OPazarSantiago ş ehrinin geleneksel karnavalı gerçekleş ecekt i. Her yıl karn aval günl er ind e Küba’nın dört bir yanından gelen insanlarla
dolup taş ardı ş ehir. Moncada kış lasına yönelecekeylemlerindeböylesibirgündeş ehirdedikk atçekmeyeceğidüş ünülmüş tü.
Haydee Santamaria, baskından birk aç gün
önce iki bavul dolusu bombayla Santiago
trenine bindi. Onun bu halini gören bir askeryanınayaklaş tıveyardımetmeyiönerdi.
Hiçitirazetmedenelindek ibavullardanbirini askere uzattı… Bavulun bir hayli ağır olmasınaş aş ıranasker“Neobombamıtaş ıyorsun?” diye sordu. Gülümsedi Haydee. O
kadarkendindeneminbirgülümsemeydiki
bu,herhangibircevabıgereksizbırakmış tı.
Yine de askerin sorusunu cevapsız bırakmadı:“Sınavlar ımbitti,Santiago’dak ikarna-
biyografi
valagidiyorumçantadakitaplar ımvar.Aslındakarnavaldabuluş upeğlensekneiyiolur.”
Trende kendisini bekleyen kardeş i Abel ve
yoldaş ıRenato’nunyanına,biraskerleberabergeldiHaydee.Onlar ınaskerigörüncekapıld ıkl ar ı pan iğe bak ıp yin e gül üms ed i.
Ask er ise bav ul u kend i eliyl e tesl im ett i
Abel’e…Vegürültüylehareketettitren,raylarMoncada’yataş ıyorduonlar ı…
Gün ağarmadan son defa planlar ını gözden
geçiren131gençdevrimci,askeriüniformalar ınıgiyiniphareketegeçtiler.Üçkolaayr ılmış lardı. Gruplardan birine Fidel, diğerine
RaulveüçüncüsünedeAbelkomutaediyordu…
“Moncadaiş galedildiğinde,devrimcigüçler
polis karargahı, Deniz Polisi’nin ve Deniz
Kuvvetleri’nin mevzileriyle birlikte halk a eylemlerininamac ınıanlatmakveonlar ımücadeleye çağırmak için radyo istasyonunu ele
geçireceklerdi.”(1)
Ancak güçler fazlasıyla eş itsizdi ve ş anslar ı
da yardımc ı olmadı. Baskın daha en baş ındanplanlandığıgibiyürümedivenihayetindebaş ar ısızlığauğradı.Çık anilkçatış malarda55baskınc ı,askerlertaraf ındankatledildi.
Geri çek ilebilenlerin çoğu da yak alandılar.
Fidelveberaberindek ibirk açyoldaş ıkuş atmayıyarmayıbaş ardılarsadaonlardasavaş ı sürdürmek için çıktıklar ı dağda bir hafta
sonra pusuya düş ürülerek yak alandılar. Sonuç olarak Moncada baskınc ılar ının yar ıya
yakını katledilmiş , diğer yar ısı ise yak alanmış tı. Haydee Santamaria, kardeş i Abel ve
niş anlısı Baris de yak alananlar arasındaydı.
IsladePinasHapishanesi’negötürüldüler…
genç Haydee Santamaria’ya‘Artık bir erkek
ark adaş ın yok.’ dediler. ‘çünkü onu öldürdük.’Veyinevakur,yanıtladı:‘Oölmedi.Çünküvatanıiçinölmek,sonsuzadekyaş amak
demektir.’ Kübalı kadının kahramanlığı ve
vak ar ı hiç bu denli yükseklere eriş memiş ti…”(2)
Birkezolsunbaş ınıeğmediHaydee.Kardeş ini,niş anlısınıvekatledilendiğeryoldaş larınıkalbininenderininegömdü.Haydeeve
Moncadabaskınınakatılandiğerkadınolan
Melba Hernandez, 1954 Mayısı’nda serbest
bırakıldılar. Onlar yalnızca kendilerini değil,
tutsak devrimcilerin coş kusunu, ş ehit düş enlerinsıcaklığınıdataş ımış lardıdörtduvar ınardına.
Fidel onlar ı uğurlarken bir talimat vermiş ti…Dış ar ıdakalanyoldaş lar ınıbulupyenidenbirarayagetireceklerdi.Fidel’intalimatını yerine getirmek için iş e koyulduklar ında
farkettilerki,Moncadaeylemitahminettiklerinindeötesindebiretk iyaratmış tı,sayısız genç insanın yüreğine kıvılc ım düş ürmüş tü.Kendilerininaramasınagerekkalmadanbirçokesk iyoldaş ı,dahası,hiçtanımadıklar ı yeni insanlar gelip onlar ı buluyordu.
Evet,onlarMoncada’dafizikenyenilgiyeuğramış lardı belk i ama cüretleriyle, kararlılık-
lar ıyla ve iş kenceciler karş ısındak i direniş leriyle o fizik i yenilgiyi siyasi bir zafere dönüş t ürm üş l erd i. O sab ah devr im ateş in i
yakmakiçinçıkmış lardıyola.Baş armış lardı
da. Devrim ateş i yanıyordu iş te. Ve ş imdi
genç yüreklerde harlanan ateş dalga dalga
yayılacak ve tüm Küba’yı aydınlatacaktı günügeldiğinde.GülümsüyorduHaydee…
Yeni bir örgütlenmenin ilk çek irdeğini bu
ş ek ilde oluş turan genç devrimciler, ilk iş
olarak Fidel’in Moncada davasında yaptığı
tarihi savunması “Tarih beni beraat ettirecektir”in,basımvedağıtımınagiriş tiler…Bu
görevidahasonraş öyleanlatacaktıHaydee:
“Bugün kolay gözüküyor ama o zaman çok
zordu. Belk i de örgütlenmesi en acı görevlerden biriydi, çünkü bizlere onca güvenen
Fidel’i düş kır ıklığına uğratma olasılığı korkunçtu.”(3)
Aslında Haydee’nin, yaş adığı acılar ın ardından yaralar ını kavga içinde sardığı, kendini
yenibaş tanyaratıpileriyetaş ıdığıbirsüreçtibuaynızamanda.Savunma’nınKübahalkınavegençliğinetaş ınmakampanyasıbirçok açıdan olumlu geliş miş ti. Hareket henüztamolarakörgütlüyapıyadönüş memiş
olsa da iyice organize olmuş ve etk inliğini
arttırmış tı.Önlerineyenibirhedefkoydular:
***
“Birçavuş ,elindekanlariçindebirinsangözü,birk açadamlabirlikteyoldaş lar ımızMelbaHernandezveHaydeeSantamaria’nıntutulduğu hücreye girdi. Haydee’ye hitaben,
‘Bu göz kardeş inindi’ dedi,‘onun anlatmayı
reddettiklerini anlatmazsan, ötek ini de çıkartacağız.’ Yiğit kardeş ini her ş eyden çok
seven Haydee vak arla yanıtladı:‘O, gözünü
çık artırken konuş madıysa, ben de konuş mayacağım.’Sonradönüpkollar ınısigaraizmar itl er iyl e yakt ıl ar ve son und a, öfk eyl e
eylül 2009 | TAVIR | 13
biyografi
de erken baş latılmış olan ayaklanma kanla
bastır ıldı. Yine birçok ş ehit ve tutsak verildi… İki gün sonra Küba kıyılar ına varan FidelCastrove80yoldaş ıdakarayaadımatar
atmazBatistaordusununsaldır ısınauğradı.
Onlariçindendebirçoklar ıkatledildi,tutsak
düş tü…Geriyeyalnızca12savaş ç ıkalmış tı.
Veonlar,tüfekleriniomuzlayıpSierraMaestra dağlar ının yolunu tuttular; Fidel ve Che
deiçlerindeydi.
***
Onlar;Amerika’nınkerhanesivekumarhanesi
diyeanılanbirülkededevrimyapmak,Batista
diktatörlüğüneveyüzyıllardırsürensömürgeliğesonvermek;halklarınınonurunugerikazanmakiçindüş müş lerdiyola…Neyeterince
silahları vardı, ne maddi olanakları… Fakat
tertemiz yürekleri, sarsılmaz inançları vardı;
kazanacaklardı...
Fidel ve yoldaş lar ı için af kampanyası baş - tro’nun önderliğinde biraraya gelen devrimciler, Moncada baskınının gerçekleş tirildiği
lattılar.
tariheatıfla,26TemmuzHareketi’nikurdular,
“Talep, mümkün olan her zaman ve ve her (26-7-M) Kaybedecek zamanlar ı yoktu. Fidel
türlüaraçladilegetirildi.Zamanlaulusalbir Castrovebirkısımyoldaş ısilahlıayaklanmaolay haline geldi. Serbest bırakılmalar ı için nın haz ırlıklar ını yapmak üzere Meksik a’ya
gönderilendilekçeyeonbinlerceimzaveril- geçtiler.HaydeeSantamariaiseKüba’dakaldi…Baz ımuhafazak arkurumlarbileaftalep mış tı.Buradak iayaklanmahaz ırlıklar ıylagöeden dilekçe hareketine katıldılar. (...) 15 revlendirilmiş ti. Bu haz ırlıklar ın südürüldüMayıs1953’teFidelCastrovediğerSantiago ğüsıradakendineözelbirş eydeyaş adı:YolveBayamo’dak ikış lalarabaskındüzenleyen daş ıArmandHartileevlendi…
mahkumlar serbest bırakıldı. Bu afla, devrimcigüçlervehalk,10Mart1952darbesin- Meksik a’da gerekli eğitim ve haz ırlıklar ı taden bu yana en önemli zaferlerinden birini mamlayanFidelönderliğindek idevrimcilerin
Küba’yabirçık armayapması,bununlaeş zakazanmış oldular…”(4)
manlıolarakdaş ehirlerdeayaklanmabaş laTümbusüreçlerinörgütleyicisiolarakiçinde, tılmasıdüş ünülmüş tü.Buplandoğrultusunda Santiago ş ehrinde ayaklanma 30 Kasım
enönündeydiHaydee…
1956 günü baş latıldı. Bu ayaklanmaya 26
Temm uz Harek et i’nin önd erl er ind en olan
***
FrankPaisveCeliaSanchezileHaydeeSantaFidelveyoldaş lar ınınözgürlüklerinekavuş - mariaönderlikediyordu…Veancak,Fidelve
masıKüba’dadevrimmücadelesininyenibir yoldaş lar ı planlamanın aksine o gün karaya
evreyegirmesidemekti…Moncadayangını çıkmamış lardı. Hava koş ullar ı ve bindikleri
hay at ın ort a yer ind eyd i art ık. Fid el Cas- tekneninesk iliğibunamaniolmuş tu.Buhal-
14 | TAVIR | eylül 2009
Birk aç ay sonra Haydee de Sierra Maestra’nın yolunu tuttu. Burada Fidel ve diğer
yoldaş lar ıyla buluş up hasret giderdiler…
Gerillanın o günkü hali içler acısıydı; üstlerinde doğru düzgün elbiseleri, ayaklar ında
sağlam ayakk abılar ı bile yoktu… Bu durum
Haydeevediğerlerinibiraniçinbileolsakaramsarlığa düş ürmedi. Sierra Maestra’da Fidel’denaldığıyenitalimatlarlayeraltıdireniş ini büyütmek üzere Santiago de Cuba’ya
geridöndüHaydee.
“Haydee, eş i Armanda’yla birlikte Santiago
deCuba’daFrankPais’inyönettiğiyeraltıdireniş inin öncüleri arasındaydı. Haydee efsunluydu adeta. Müfrezelerin gözü önünden,hamileköylügiysileriiçinde,belinesardığıcephaneliğiSierra’yaulaş tır ıyor,kontrol
noktasındak iaskerlerdenkendisineeş liketmeleriniistiyor,evbaskılar ındakapısınadayanan askerleri azarlıyor, sok ak çatış malarındakapısıkendinearalananevleregizleniyor…vehiçyak alanmıyordu.”(5)
Vefak at,savaş gerçekliğidetümacımasızlığıylakuş atmış tıkendilerini…Vebugerçekliğin üzerine basarak ilerliyordu Haydee…
Batistadiktatörlüğünekarş ıyeraltıdireniş ini sürdürdükleri bu süreçte birçok yoldaş ınınş ehitliğinetanıklıketti…Bunlararasında 30 Temmuz 1957 günü katledilen Frank
Paiskuş kusuzenağır ıydı…Yineeş i,yoldaş ıArmandaHartdatutuklanıphapishaneye
biyografi
gönderildi aynı süreçte…Fidel Castro, 1958
Mayısı’nda harekete destek sağlamak için
Miami’yegitmesitalimatıverdiHaydeeSantamaria’ya.Fidelonubucephegerisigörevine gönd er irk en yaş ad ığı bunc a acıl ar ın,
hasretlerinardındandevrimigörmekençok
onun hakkı diye düş ünüyordu belk i de…
Haydeeisesonunakadarkavganınenönündeolmayıistiyordu.SonuçtaFidel’intalimatına uymak zorundaydı ve istemeyerek de
olsaMiami’yegitti.
Miami’ye sahte pasaportla giriş yapmış tı.
Beş aysonrabudurumaçığaçıkıncatutuklandı. Neyse ki bu tusaklığı uzun süreli olmadı.Haftalıkdüzenliimzavermesiş artıyla
serbestbırakıldı.Yenidengörevlerininbaş ına döndü. Miami’dek i pek çok kiş i ve çevreyle temas kurup silah ve para sağlamaya
çalış ıyorlardı.Bugörevini1Ocak1959tarihinekadarsürdürdü.
***
VeTarih 1 Ocak 1959… Renk renk ış ıklar ın
altında yeni yılın coş kusunu yaş ıyor tüm
dünya. Küba’da yaş anılan ise yalnızca yeni
yılın değil, filizlenen yepyeni bir hayatın
coş kusu…Haberhızlayayılıyor:Batistakaçtı! Bayraklar ve ş arkılar eş liğinde baş kent
Havana’nın kapılar ından çıkıyor yeni hayat.
Onur, namus, özgürlük haykır ış lar ı yankılanıyortümsok aklarda…
O gün Havana’ya giren gerillalar arasında
Haydee Santamaria yoktu. Onun yanaklar ı
çokuzaktaMiami’deıslandı.YüreğiiseHavana’daydı elbette, Che’nin yanıbaş ında. Haberialdığıandanitibarenbiranbileülkesindenuzaktakalamazdıartık.Veilkuçağabinip ülkesine döndü. Havana’nın özgür sokaklar ındakoş turupdurdu.Netak ipkorkusuvardı,nedebirrandevuyagecikmetelaş ı…Kardeş iAbel’in,Baris,FrankPais’inyerine de adıml ıyord u özg ürl eş en ülk es in in
toprağını…
***
Haydee Santamaria devrimin ardından da
bir köş eye çek ilip dinlenmedi. Şimdi artık
yeni Küba’nın inş aası görevi vardı önlerinde.Bununbirayağıdakültür-sanatalanında
olacaktıelbette.Haydeebualandasorumlu-
luklarüstlendi.1965yılındaKübalıdevrimci
hareketler birleş erek Küba Komünist Partisi’nikurduğundaoluş turulanilkmerkezkomitede Haydee de vardı. Ve yaş amının sonunakadardahabirçokalandasayısızgörevi yerine getirdi. 9 Ekim 1967 tarihinde bir
haberulaş ıyorduKüba’ya.KumandanErnesto Che Guevara, Bolivya Dağlar ı’nda çarpış ırken ş ehit edilmiş ti. Haydee’nin yüreği
acıyordubirkezdaha.Veağlıyordu,gözyaş lar ını saklamadan… Oturdu ve bir mektup
yazdıçoksevdiğiyoldaş ınınardından:
“Che,
Sana nereye yazabilirim? Her yere diyebilirsin.Bolivyalıbirmadenciye,Perulubiranaya, henüz olmayan ama olacak olan gerilla
savaş ç ıya...Tüm bunlar ı biliyorum Che. Bunu bana sen öğrettin ve dahası bu mektup
seniniçinolamazdı.Sana,Frank(Pais)’inöldürüldüğühaberinialdığımgecedenbuyana hiç bu kadar ağlamadığımı söyleyebilirim. Oysa ki bu kez inanmış tım. Senin sağ
olduğundan hepimiz emindik ve dedim ki:
‘Bu mümkün değil, bir kurş un sonsuz olanı
nasılsonaerdirebilirki?Fidelileseninyaş amanız gerek, yoksa biz nasıl yaş ayabiliriz?
Ondörtyılönce,ençoksevdiğiminsanlar ın
öldirüldüğünügörmüş tüm.Sanır ımçokfazlayaş adım.Güneş okadargüzeldeğil,palmiyeağaçlar ınıgörmekbanazevkvermiyor.
Kimi zaman, yaş amı onca sevmeme, sırf o
ikiş eyiçindeolsahersabahgözümüaçmaya değer olduğunu düş ünmeme rağmen,
ş imdiolduğugibionlar ıkapalıtutmayıistiyorum.(…)
Fidelsöyledi,ozamandoğruolmalı,neacı.
‘Che’ diyemedi; gücünü toparlayıp‘Che Guevara’ diyebildi. Haberi halk a, senin halkına
böyleverebildi.Sonsuzbirhüzün...Halkiçin,
Fidel için, senin için ağladım. Çünkü artık
dayanamıyorum…
ş ey yazamıyorum ve hep o anıyı taş ıyacağım…”(6)
Haydee’ninkendiömründetaş ıdığıyorgunluk,ölümsüzlüğeuğurladıklar ınaözlemiyer
yerbumektubunsatırlar ınadadüş müş …O
yorgun, tepeden tırnağa sevda ve özlem
yüklü bedenini ancak on üç yıl daha taş ıdı…
***
Buhik ayeninbirsonuolsaydıeğer,ençokiç
burk an yanı sonu olurdu kuş kusuz. Çünkü
18Temmuz1980günüellisek izyıllıkyaş amınakendielleriylesonverdiHaydeeSantamaria… Ama bu hik ayenin bir sonu yoktur.
28Temmuz 1980 gibi duraksasa da bitmez.
Özgür Küba’da her gün emperyalizme kafa
tutarakdevrimisavunan,devriminkazanımlar ına sımsıkı sar ılıp daha da ileri taş ıyan
milyonlarca Kübalı kadının, tüm dünya emperyalizme karş ı bağımsızlık, faş izme karş ı
demokrasi,kapitalizmekarş ısosyalizmmücadelesiveren“BizimKadınlar ımız”ınyüreklerindesonsuzakadarsürüpgider.
Hastalavictoriasiempre:HaydeeSantamaria!.
Kaynak lar:
(1) :J.ContonNavaro,KübaTarihi,Yaz ılama
Yay.Sf:327
(2) :FidelCastro,TarihBeniBeraatEttirecektir.
(3) : Akt.: Sibel Özbudun, Latin Amerik a’da
İsyanınTarihi,Ütopya,Sf:322.
(4) :J.ContonNavaroa.g.e.Sf:249
(5) :SibelÖzbudun,a.g.e.Sf:324
(6) :a.g.e.Sf:326❏
Sananediyebilirimki,Che?Keş keseningibikonuş mayıbilseydim.Birkeresindebana
ş unlar ı yazmış tın:‘Yaratım gücüyle bir literato (yazar/bn) olduğunu görüyorum, ama
senin en çok, o yılbaş ındak i gibi, bütün el
bombalar ınpatlamış ,topatış lar ıarasındak i
halinlesevdiğimiitirafedeyim.OimgeveSierra’dak iler-ogünlerdek ikavgamızbilegüzel anılar- kullanmak için yanımda taş ıyacaklar ımolacak.‘Bunedenlesanadairhiçbir
eylül 2009 | TAVIR | 15
şiir
ayrılığın iksiri
asım gönen
gökyüzünü siyaha boyayıp battı güneş
dağların en karanlık ardıyla bağlandı yollar
gecenin ipiyle asılmış bir ş airin ruhundan
kızıl bir vedaydı lokmalar götüren
içmiş ayrılığın iksirini esrimiş
çiçeklerde hüznü yeldiriyor rüzgar
ne sılaya uçan bir kuş var
ne de gözleri ardında kalan bir imrenme
çekmiş kılıcını dağların baş ı
boynunu vuruyor bütün renklerin
alıp baş ını kıpkızıl battı güneş
her mağarasında bir devin uyuduğu
bütün renkleri yuttu karanlık
açık bir yaraydı dağların baş ı
yolların baş ı kapalı bir kapı
bir ölüye nasıl yakış ırsa gülmek
öyle yakış mış tı çiçeklere de ağlamak
timsahların tuzağı olalı beri
küsmüş tü nehirlere ay
yolu olmayan bir yolcuydu suların ş avkı
her akş am bir vedayla doyan
ne karanlık ardı var dağların
ne doymaz karnı var
her gece böyle al basmış böyle kötürüm
nasıl güz düş er bağlarına bir ömrün
ben bu akş amın vurgunu değilim diyen
hangi rüzgar savurur gazelini
mecnun a leyla görünene
leyla ya çöl görünenin
bu karanlık bana ait değil
konmayın dallarıma kuş lar
bu kanatları ben kırmadım bu kafes demirleriyle
acı çektirmeyi birlikte sevenlere inat
acı çekmeyi ayrı ayrı seven ben değilim
gülmeyi hep beraber kirletip
ben değilim ağlamayı
veda güllerine yakış tıran
16 | TAVIR | eylül 2009
inceleme
yılmaz güney ve devrimci ellerde büyüyen sanat
levent karakaya
"Sanatsal çabalar, çalı şmalar,
sı nı f mücadelesinden ve bunun bir ifadesi olan siyasal mücadeleden
kopuk ele alı namaz.
Ben bir kavga adamı yı m, sinemam da bir kavganı n,
halkı mı n kurtuluş savaşı nı n sineması dı r.
Bugüne kadar, gücümün ve bilincimin el verdiği oranda
kavganı n içinde yer aldı m.
Bu nedenle, sanatçı kişiliğimin yanı nda siyasi bir kişiliğim de var
ve bunlar birbirinden ayrı değildir."
baş ladığıbirdönemde,AtıfYılmaz’larlaçalış maya baş larken soyadını değiş tirir, kaderini
de...Artık;YılmazGüney’dir.
"Asıl adım Yılmaz Pütün'dür. Adım, zorluklar
karş ısında eğilmez, umutsuzluğa kapılmaz,
yılgınlığadüş mezvebaş eğmezanlamınagelir;soyadımPütünisebirdağmeyvesininkırılmaz çekirdeği demektir. 1937 yılında, Türkiye'de,birgüneyş ehriolanAdana'nınYenice
Köyü’nde doğdum. Kürt asıllı, topraksız bir
köylüaileninikiçocuğundanbiriyim.Annem
dindardı ve okuma yazma bilmezdi. Babam
ise okuma yazmayı askerde öğrenmiş ti. Annem gibi o da hiç okula gitmemiş ti. 1976'da
ben Kayseri Cezaevi'ndeyken öldü. Mezarını
göremedim...Dokuzyaş ımdanbuyanahayatımı çalış arak kazandım. İlk iş im dana gütmekti."
Yılmaz Güney... Mapushane sanatçısı, kahraman,savcıyıvuranyönetmen,Cannes'daödül
alan sinemacı, Duvar'ın yönetmeni, sürgün
devrimci,kabadayıveÇirkinKral…Çokçeş itli
çevreler tarafından çeş itli dönemlerde ismi
defalarcaanıldı,çeş itlidönemlereyaş adıkları
ve yaptıklarıyla damgasını vurdu. Hayatının
önemli bir kısmı hapishanelerde geçti, sürgündehayatınıkaybetti.Ardındahatırısayılır
filmler,devrimcibiryaş ambıraktı."TürkiyeSineması"ndadevrimcibirhatçizdi.
Hayatının büyük bir bölümünde egemenlerin,faş izminhephedefioldu.Baş ıbelalardan
kurtulmadı.Herş eyerağmenyinededevrimcikimliğinikaybetmedi,çizgisinisürdürdü.
Yılmaz Güney, Türkiye'deki "onurlu aydın"lar
dizini içerisinde derin ummanlardan biridir.
Yaş amı, kitapları, özellikle filmleri, politik yazıları, görüş leri, tespitleri, devrimci duruş u
ayrıayrıelealınıptartış ılabilir.O,herneolursaolsun,yenineslinenbaş tatanımasıgerekenkiş iliklerdenbiridir.
1 Nisan 1937’de Adana'nın Yenice Köyü'nde
doğar. Asıl adıYılmaz Pütün'ken, İstanbul'da
sinema dünyasının tam ortasına girmeye
Babası Hamit, ırgatbaş ılık yapıyor o dönemler. Annesi Güllü ise ev hanımlığı...Toplam 7
kardeş ler.İlkveortaokuldönemindeırgatlara
suculuk, atçılık, pamuk toplayıcılığı, simit ve
gazozsatıcılığıgibiiş lerdeçalış ır.Dahasonraki dönemlerde yazacağı "Boynu Bükük Öldüler"romanıveçekeceği"Umut"filmi,buyıllardakiyaş anmış lıklarıanlatır,oradanyolaçıkar.LiseyıllarındaAdanaAntFilm'deçalış mayabaş lar.DahasonraKemalFilm'egeçer.Şirketteki iş i gereği Gaziantep, Elazığ, Mardin,
Diyarbakırgibibölgelerdeveköylerindedolaş ır.Kürtcoğrafyasını,kendikökünüburalarda
daha iyi tanıma olanağı bulur. ’50’li yıllardır.
Kürtasıllıolması,ezilenhalkıniçindengelmesi,oş ekildeyaş amasıondabazıfikirleriuyandırır. Nazım Hikmet’in o dönem el altından
eylül 2009 | TAVIR | 17
inceleme
gizligizlidolaş anş iirlerionadaulaş ır.Bunlardanetkilenir.İlkolarak
budönemdeyazarlığabaş larvehikayeleryazar.Politikbilinci,böylelikleyavaş yavaş oluş mayabaş lar.Marx’ı,Engels’i,Lenin’i,Mao’yutanır.Dünyadevrimlerini,sosyalizmi…Liseyıllarındaarkadaş larıylabirlikteçıkardıklarıDorukdergisindekiyazılarındandolayıhakkındasoruş turmalar açılır. (Bu dönemde hakkında baş latılan soruş turmalar
1957’desonuçlanırve1,5yılhapiscezası,6aydasürgüncezasıalır.Bu
nedenleüniversiteöğrenimiyarımkalır.)1955yılındaliseyibitirdikten
sonra ilk olarak Ankara Hukuk Fakültesi'ne kaydını yaptırır, ardından
tekrarAdana'yadönüpbukezDarFilm'deçalış mayabaş lar.Hemş irketebağlıolarakİstanbul’daçalış mak,hemdeöğreniminiİstanbul'da
yapmakiçinİstanbulİktisatFakültesi'nekaydolur.BudönemdeyönetmenAtıfYılmaz'latanış ırvekendideyimiyle“TürkiyeSineması”nabir
kapıaçmış olur.
"İş tenatıldım,ertesigünyeniiş buldum.ÇünküAtıfYılmazfilmyapıyordu.Yaş arKemal'inbirhikayesinden.Birdayanış maörneğiolarak;
AtıfYılmazbana'Senbizesenaryodayardımedersin.'dedi.Yaş arKemaldeçıkardı500liraverdihemen.Bunlarolumluş eyler.VeYaş arKemal'in500lirası,AtıfYılmaz'ındesteği;benbirdensinemayasenaryo
yardımcısıolarakgirdim.Hemenadımıdadeğiş tirdim.Ozamanakadar adım Yılmaz Pütün. Sinema iliş kisine girince dedim ki; 'Benim
adımYılmazPütündeğil,YılmazGüney.'YılmazGüneyoradagirdi.Kaçakadıolarakokaldı.
"1957yılındaİstanbul'a,İktisatFakültesi'ndeöğrenimgörmehayalleriylegeldim.Fakatdevamedemedim.1955'tenberisürentakibatve
mahkemesonuçlanmış tıvebenbaş langıçtayedibuçukyılağırhapis
veikibuçukyılsürgüncezasınaçarptırıldım.Dahasonratemyizmahkemesi kararı bozdu, yeniden görülen mahkeme sonucu cezam bir
buçukyılağırhapisvealtıaysürgüncezasınaçevrildi.Öğrenimimyarım kalmış tı. Önümdeki tek yol, kendimi hayatın okulunda, hayatın
kabulettiğivedayattığıöğretmenleraracılığıileeğitmekti.Öyleyaptım... Kitaplar, sinema, iş , cezaevi, acımasızlık, hayatın katı kuralları,
toplumsalbaskılar,kahpelikler,yiğitler...Karş ılaş tığımzorluklarıyenmekiçindirenmekvekararlılık...Öğretmenlerimdenbiri'zor'dur..."
AtıfYılmaz’ınyönettiği,hikayeleriYaş arKemal’eaitolanbirkaçfilmde
oynar.AtıfYılmazveYaş arKemal’letanış mak,birlikteçalış mak,onlardanyardımgörmek,Güney’ebüyükbirgüçverir.Veardındanfilmlerinardıarkasıkesilmezolur.(UzunyıllarsonraYaş arKemal’i,fikirlerindenödünverdiğiveçizgisindensaptığıyönündeeleş tirecektir.)
1958-61 yılları arasında; Bu Vatanın Çocukları, Alageyik, Karacaoğlan'ınKaraSevdası,TatlıBela,DolandırıcılarŞahı,SeniKaybedersem,
TütünZamanı,KızılVazo,ÖlümPerdesigibifilmlerde,oyunculuk,yönetmenlik,yönetmenyardımcılığı,senaristlikgibigörevlerüstlenir.Yinebudönemde,İstanbul'dayayınlanan"OnÜç"adlıdergide"ÜçBilinmeyenliEş itsizlikSistemi"adlıöyküsündendolayı,dahaöncedenbaş latılankovuş turmasonuçlanır,24ayhapishanedevesürgündeyaş amakzorundakalır.
BirsüresonrahapishanedençıkanGüney,budönemdeayaktakalabilmekiçiniriliufaklıbirçokfilmdeoynar.Bufilmlerinbirçoğuherneka-
18 | TAVIR |eylül 2009
dariçerikolaraktasvipetmediğifilmlerolsadageriçevirmez.(Sonradankendisidebutavrınıyanlış bulduğunu,hatayaptığınıvebudönemde halka kötü ürünler verdiğini söyleyecektir.) Bu dönem onun
nezdindedahaçok,Yeş ilçamfilmleriylegeçmiş tirdenilebilir.Genelliklesoygun,kandavası,kabadayılıkgibikonularıiçermekleberaberkonularıiş leyiş ş ekliolarakdaYeş ilçamfilmleridüzeyindekalır.Yanipiyasaneistiyorsaoyapılır.OnKorkusuzAdam,İkisiDeCesurdu,BenÖldükçe,MorDefter,Konyakçı,ÇirkinKral...
Sonraki dönemde Hudutların Kanunu filmiyle, Yeş ilçam’la arasına
farklıbirçizgiçeker.Özellikleoyunculukaçısındandikkatleriüzerine
toplar.LütfiAkad'labirliktegerçekleş tirdiğibufilminardındanYılmaz
Güney, sinema alanında yeni arayış lara, yöneliş lere girer. Kızılırmak
Karakoyun,İnceCumali,BirÇirkinAdam,SeyitHan,KurbanlıkKatil,Aç
Kurtlargibifilmlerbuarayış veyenilenmesürecininürünleridirdiyebiliriz.Bufilmlerlebirliktesinemadünyasındayerinigüçlendirir,adındansözettirir,birçokyönetmen,yapımcı,oyuncuonunlaçalış makister. Çirkin Kral adı böyle bir dönemin içinden çıkar. Artık adlarından
birideÇirkinKral’dır.
YılmazGüney,böylebirdöneminardındanartıkbirfilmyapımş irke-
inceleme
tine sahiptir ve filmleriTürkiye'nin dört bir yanında izlenir olmuş tur.
Halk;YılmazGüney’defarklıbirş eylerkeş fetmiş tir.Bukadaryozlaş manınolduğubirpiyasada,filmlerintamameniçeriktenyoksun,giş e
hedefli yapıldığı bir ortamda ondan farklı bir enerji almış tır seyirci.
Nedirbufarklılık?Kendihorlanmış lığını,ezilmiş liğini,yoksayılmış lığını,hüznünü,acısını,sevincinigörmüş türonda.Sınıfsalmeselelere,
yoksulluğa,ayrımcılıklaradeğinirolmuş turfilmlerinde.
Güney,budöneminardındanbirkaçyılaravermekzorundakalırsinemaya,askerliksebebiyle.Döndüktensonraiseartık,sinemasalvepolitikaçıdandahadonanmış birYılmazGüneyvardır.YılmazGüneysinemasınınköş etaş larındanolacakUmutfilmibudönemortayaçıkar.
“Bufilm,Türkiye'detoplumsaldeğiş imlerinveçatış malarınyoğunluk
kazandığı bir dönemin ürünüdür. Çıkış ı olmayan umutsuz çabaların
gerçekçibirbiçimdesergilenmesidir.Yüzyıllardırezilen,sömürülenbir
halkın,egemensınıfaracılığıilenasılş artlandırıldığıvekendisınıfına
yabancılaş tırıldığınıgöstermesi,kurtuluş umetafizikyollardaaramanınboş luğunubelgelemesiaçısındanUmut,Türksinemasındabirdönümnoktasıolmuş tur.”(Fatoş Güney)
Burjuvaziyleaçıktanhesaplaş ırUmut.Türksinemasındadündenbugüne alış ılagelmiş olanı ta o günlerde yıkar. Bu dönemlerdeYılmaz
Güney'inbirçokfilmisansüremaruzkalmayabaş lamış tır.YılmazGüney artık yakın takiptedir. Umut filmi, bir yandan ödüller alırken, bir
yandandayasaklanmayaçalış ılır.Umut’unardındanyinepolitikvesınıfsalöğelertaş ıyanAğıt,Acı,Umutsuzlar,Baba’yıçeker.ArtıkYılmaz
Güney,yenibirçizgiyiyakalamış ,sosyalist,devrimcibirsinemacıgibi
düş ünmeye, çalış maya baş lamış tır diyebiliriz. Bu geliş me, sonraki
dönemlerdedesüreklidevamedecektir.
Budönemler;’68’li-’70’liyıllardır.DünyadaveTürkiye’desolrüzgarlarınestiği,devrimcilerinhalkınüzerindeetkinolduğubirdönemdir.
"Birsanateserinindeğerinibelirleyenenönemliölçülerdenbiri,özile
biçimarasındakiuyumdur.Birfikrin,birönerinin,birmesajındoğruluğu,haklılığı,gerekliliği,onunsunuluş veanlatımbiçiminindoğruluğu,
uygunluğuileanlamkazanabilir.Bunedenle,biçim,benimiçinoldukçaönemtaş ır.Düş ünsel,tarihselvetoplumsalgerçeklerkendilerine
enuygunbiçimiçinbenizorlarlar.Veben,filmiminyadaromanımın
biçimini,ürünümünhayatakavuş masüreciiçerisindeadımadımbulurum.Özeuymayanherbiçimselparça,kanuyumsuzluğunabenzer
bir uyumsuzlukla kendini açığa çıkartır. Örneğin herhangi bir plan,
oyunkuruluş u,mizansen,kamerahareketi,hareketinhızı,yadases,
montaj,özeuygundeğilse,çokgeçmedenbendebelirtilerigörünür;
adıbelliolmayanrahatsızlık,mideağrısı,yorgunlukduyarım.Demek
kikanımdabiruyumsuzlukvardır.Vebilincimyeniarayış laragirerve
özeuygunolanparçayıbulur..."
YılmazGüney’inbiryandandadevrimcilerlebağlarıvardır.Odönem
devrimcimücadeleiçindeolanöğrenciörgütlerinemaddivemanevi
çeş itliyardımlardabulunur.MahirÇayan’larülkeninhertarafındaaranırlarken,onlarısilahlarıylabirlikteevininyatakodasınıntavanındaki
bölmedesaklar.Evinegelenpolisler,MahirÇayanvearkadaş larınıara-
dıklarını,evebakacaklarınısöyler.YılmazGüneyise,“Buyruntavanda
saklanıyorlar”diyeespriyapar.Bununüzerinepolislereviaramaktan
vazgeçer. Ama gözaltına alınır. İş te bu dönem, devrimcilere, komünistlere“yardım”ettiğindendolayıtutuklanır,SelimiyeAskeriHapishanesi’nekonur.İkiyıltutuklukaldıktansonra1974genelaffıylaserbest
kalır.Tabi yine kaldığı yerden sanatına, filmlerine, mücadelesine devameder.
“1972'de,Mart'ın16'sında,devrimcilereyardımgerekçesiyletutuklandım.Mahkemesonucu10yılağırhapisvesürgüncezasınaçarptırıldım.Ecevithükümetinin1974genelaffıylaserbestbırakıldım.Bugün
iseEcevitcezaevindedir.1974Eylülü'nde,bircinayetolayınaadımkarış tıve19yılamahkumedildim.CezaevindeykenGüneyadlıbirkültür-sanat dergisi çıkardım. On üç sayı sonra sıkıyönetimin yeniden
gelmesiüzerine,dergimizkapatıldıvehakkımdayazılarımdanötürü
on ayrı dava açıldı. Suçum, komünizm propagandası yapmak, milli
duygularızayıflatmak,halkısuçiş lemeyeteş viketmek,suçsayılanfiilleriövmekvedevletiniçtevedış taitibarınısarsmak...İstenenceza
toplamıyaklaş ık100yıl...1981Ekim'inde,izinliçıktığımIspartayarıaçıkcezaevinedönmedim.Sonradayurtdış ınaçıktım.1981Ekimi'ne
kadar,yaklaş ıkonikiyılımıçeş itlicezaevlerindegeçirdim.Buonikiyıl
içinde,ikisiyarı-açıkolmaküzereonbeş cezaevitanıdım.Ülkemden
ayrıldıktansonrailkaylardaüçdavanınsonuçlandığını,sonuçta,toplam20yılağırhapis,7yılayakındasürgüncezasıaldığımıöğrendim...
Öbürdavalarımdevametmekteancakhenüzhangilerisonuçlandı,ne
kadardahacezaaldım,bilmiyorum..."
’74’teArkadaş filminiçeker.Politikiçeriğindendolayı,filmeburjuvazi
tarafındansaldırılarbaş lar.Arkadaş ,aynızamandaYılmazGüneydeninceilkaklagelenfilmlerindenbirihalinegelirdahasonra.
Eylül1974’tebukezmeş hurYumurtalıkolayıyaş anır.YılmazGüney,
Endiş efilminiçekerken,bulunduğuyereYumurtalıksavcısıgelir.Savcı, yanındakilerle birlikte gazino gibi bir yerde bir masada otururlar.
Ortamda yoğun bir ş ekilde içki içilir.Yılmaz Güney’ler de baş ka bir
masada... Daha sonra savcının zil zurna sarhoş luğu,Yılmaz Güney’e
sataş ması,karısınıtacizetmesi,küfüretmesi,sandalyeyleüzerineyürümesiveardındanYumurtalıksavcısınınsonu.YılmazGüneybukez
de bu savcının ölmesi yüzünden tutuklanır.Ve yine hakkında baş ka
soruş turmalarvesiyasibirçokdavadavardır.
Budönemyaptığımahkemesavunmalarındanbirindeş öyleder:
“Tarih,sınıflarmücadelesinintarihidir.Tarihimateryalizminbizeöğrettiğibugerçekvebugerçeğinyasalarıkavranmadan,toplumsal-siyasal
olaylarıniçeriğini,buolaylariçindeyeralankiş ilerinniteliklerini,eğilimlerinianlamanın,olaylarvekiş ilerkarş ısındadoğrubirtutumizlemenin olanağı yoktur. Ezenlerle ezilenler arasındaki mücadele, sınıflı
toplumlardakaçınılmazdırveenindesonunda,ezmeveezilmeye,sömürmevesömürülmeyedayanansisteminortadankaldırılması,yani
ezilmeyivaredenmaddikoş ullarınyokedilmesiylesonbulacaktır…
Ezilensınıflarıortadankaldırmakmümkündeğildir;çünküezensınıflarınvarlıknedeni,ezilensınıflardır,onlarınherkonudahayasızcasömürülmeleridir.Üstelik,ezenlerinezilenleriortadankaldırmakgibibir
düş ünceleriyoktur;yalnızcadahaçoknasılsömüreceklerinidüş ünür-
eylül 2009 | TAVIR | 19
inceleme
ler. Onlar, ezilenleri değil, ezilenleri uyandırmak isteyenleri ortadan
kaldırmakisterlervebuçabaiçindedirler.
Yargıcılar ve yargılananlar olarak bizler, objektif olarak, sınıflar arası
mücadeleninkarş ıkarş ıyagetirdiğitaraflarız.Şuanmensububulunduğunuzyargıkurumu,ezenlerinezilenlerinuyanış ına,tepkisinekarş ıkullandıklarıbirbaskıaracıdırvesadeceçıkarlarıbudüzendenyanaolanlariçin,kendilerinikoruyucubirdeğereveiş levesahiptir.
(…)
Yaş asın toplumsal devrim.Yaş asın emeğin kurtuluş u için mücadele
birliği.”
1981’ekadartutuklukalır.Aslındacezasıdahafazladır.IspartaHapishanesi’nden izinli bir ş ekilde çıktıktan sonra bir daha geri dönmez,
teslimolmaz.Sonrayurtdış ınaçıkış yapar.Hapishanedekaldığıbuyıllarda da boş durmaz, yazmaya devam eder. Sürü filminin senaryosu
budönemdeoluş ur.(1978)ZekiÖktendefilmiçeker.
Fransa’yailticadilekçesiş öyledir:
“Bir sanatçı olarak,Yılmaz Güney diye bilinirim; asıl adımYılmaz Pütün’dür. 1937 Adana-Türkiye doğumluyum. Jale Fatma ile evliyim, iki
çocuğumvar.OğlumYılmazPütün11,kızımGüneyPütün15yaş ındadır.
Liseyi Adana’da bitirdim. İstanbul’a üniversiteye gittim. Fakat, 18 yaş ındayazdığımbirhikayenedeniile1,5yılağırhapse,6aysürgüncezasınaçarptırıldım.Ayrıca,ömürboyukamuhaklarındanyoksunbırakıldım.Bunedenle,benzerleriminyedeksubayöğretmenolarakyaptığıaskerliği,benerolarakyaptım.
1972’de,devrimciöğrencilereparayardımıyaptığımiçintutuklandım.
İstanbulSıkıyönetimAskeriMahkemesi’nce10yılhapsemahkumoldum.İkibuçukyılyattıktansonra,1974genelaffıylasalıverildim.
1974’ün 13 Eylülü’nde, adım bir cinayet olayına karış tı. Ölenin savcı
olması,siyasiniteliğim,sıradanbirpolisiyeolayı,siyasihasımlığadönüş türdü.Haksızyere,19yılhapsemahkumoldum.Bucezamın7yıl,
1ayınıyattıktansonraIspartaCezaevi’ndenkaçtım.
Çünküdüş ünenbirinsanolarak,askerifaş istdiktatörlüğemuhalifbir
insaneolarakTürkiye’deyaş amamınolanaklarıkalmadı.Ekonomik,siyasi,kültürelveinsanianlamdagittikçedaraltılanvenerededuracağı
belliolmayanbirkuş atmaaltınasokuldum.
(...)birkültürvesanatdergisiolarakyayınlanan,dahasonrasıkıyönetimceyayınıdurdurulan‘Güney’dergisindeyayınlananfelsefivesiyasi
yazılarımdan dolayı yüzlerce seneyi içeren cezalarla yargılanmaktayım.AdliveSıkıyönetimmahkemelerindegörülmekteolan10davam
var…
İspanya’nınValladolidFilmFestivaliyöneticisiSn.FernandoHerrera’ya
yazdığım bir mektuptan dolayı ayrıca yargılanıyorum.‘Faş izm Üzerine’adlıkitabımtoplattırıldıvehakkımdadavaaçıldı.
20 | TAVIR |eylül 2009
‘OğlumaHikayeler’adlıçocukhikayelerikitabımtoplattırıldı.
Çeş itliuluslararasıfilmş enliklerindeödülalanSürüadlıfilmim,dahaoncesansürdengeçtiğihalde,yenidensansüredilerekyasaklandı.
Berlin ve Londra Film Festivalleri’nde ödül alan Düş man adlı filmim,
Danış taykararıylagösterimiznialdığıhaldeaskeriş eflerinemriileyasaklandı.Arkadaş filmimyasaklandı.
Resmi olmamakla birlikte, çeş itli baskılarla kitaplarım, resimlerim ve
filmlerimkitlelereulaş amazoldu.SonolarakDağadlısenaryom,‘Irkçılıkvebölücülük’gerekçesiylereddedildi.
Benimleinsani,ticari,kültüreliliş k ileriolaninsanlaramanevibaskılaryapıldı.Veartıkcezaevleri,sonbaskılarlayaş anmazhalegetirildi.
Birsanatçıiçin,ülkesinindemokratikgeleceğiiçinyüreğiçarpanbirinsaniçin,ülkesindenayrılmakzorundakalmasıacıvericidir.Ama,artık
hiçbirş eyyapamadanbitkiselbirhayatyaş amayıinsanlıkvesanatçılıkonurumatersgördümveülkenizFransa’yasiyasisığınmaisteğiyle
geldim.Kabülümüricaederim…”
YılmazGüney’inbudilekçesikabuledilirveFransa’dasiyasikimliğiyle
yaş amayadevameder.Güney’inbuilticadilekçesiaynızamandahayatıboyuncayaş adığıbaskılarınkısabirdökümüniteliğindedir.
1982yılındaYolfilminiyapar.Senaryosunu,Sürüfilmindeolduğugibi
içerdeoluş turur.Dış ardaş ekilverir.ŞerifGörenfilmiçeker.SonraYılmazGüneymontajmasasındafilmeyenibirruhkazandırır.BufilmaynıyılCannesFilmFestivali’ndeAltınPalmiyeÖdülü’nüalır.Politikduruş uyla, fikirlerinden ödün vermeden, devrimci sanatıyla Cannes’da
boygösterir,ödülüaldığındayineyumruğuyukardadır.
Sürgün yılları çok ağır gelirYılmaz Güney’e. Özellikle vatandaş lıktan
çıkarılması ve ülkesinde sanatını yapamaması… Vücudu yorulmaya
baş lar. Türkiye’de yaş adığı mapusluklar, gördüğü baskılar. Yaş adığı
stresler… Hiçbir ş ey yıldırmaz onu. Daha anlatmak istediği o kadar
çok ş ey vardır ki… Bu dönemde Duvar filminin çekimlerine baş lar.
Fransa’dabirmekanayarlanırvekollarsıvanır.Duvar’laTürkiye’ninhapishanelerini,faş izmianlatacaktır.“ÖteyandanDuvar,1980’lerinTürkiyesi’ninzulüm,aş ağılama,iş kence,yoksullaş mavebaskıylakuş atılmış ortamınayaptığıgüçlüçağrış ımlarıyla,Türkiye’dekiaskeridiktanınteş hirineyönelikkampanyayıcanlandırıcıbiriş levideyerinegetirdi.Duvar,Yılmaz’ınduvarlarındankurtulmuş Türkiyeidealininmesajınıdaiçeriyordu.”(Fatoş Güney)
1983yılındaçekilenDuvar,YılmazGüney’insonfilmidirartık.1984yılının9Eylülü’ndeParis’te,yakalandığıkanserhastalığı,zulmün,faş izmin, hapishanelerin, saldırıların, baskıların, soruş turmaların, mahkemelerinyıldıramadığıinsanıteslimalır.Sevenleri,ailesiiçinölümhaberiçokaniolur.CenazesiParis’tedefnedilir.
Yılmaz Güney, yalnızca Türkiye Sineması için değil, dünya sineması
içindeçokönemlibirsinemacıdır.Çokönemlibirdevrimcisanatçıdır.
inceleme
Sosyalistgerçekçiliği,sanatınınheralanındaenetkileyiciş ekildekullanan; yaş amı/görüş leri/tutumuyla hem devrimcilere, hem de devrimci sinemacılara örnek olan Güney, bu ülkenin sanat alanında en
büyükdeğerlerindenbiriolmuş tur.Mirasınıkorumakdadevrimcilere,
devrimcisanatçılaradüş mektedir.
“Hayatbizemutluolmaş ansıvermedisevgili...
Bizkendimizdenbaş kaherkesinüzüntüsünüüzüntümüz,
acısınıacımızyaptıkçünkü.
Dünyanınöbürucunda,hiçtanımadığımızbirinsanın
gözyaş ıbileiçimiziparçaladı.
Kedilereağladık,
kuş larınyasınıtuttuk.
Yüreğimizinyufkalığıkimizaman
hayatkarş ısındabizizayıfyaptı.
Aslındanegüzelş eydir
insanıninsanayanmasısevgili...
Negüzeldirbilmediğinbirinin
derdineüzülebilmekveçarearamak...
Ben,bütünhayatımda
hepüzüldüm,hepyandım.
Yaş amaknegüzeldirbesevgili...
Yaş amaknegüzeldir...
Sevinerek,severek,sevilerek,düş ünerek...
Veovazgeçilmezsancılarınıduyarakhayatın...”
(YılmazGüney)
"Önümdeki günlerin, gerek sanatsal, gerek siyasal açılardan olsun,
farklıbirkültürortamıaçısındanolsun,birçokzorluklaragebeolduğunu biliyorum. Ancak, iyimserim ve geleceğe güvenle bakıyorum. Baş ım, bedenimin üzerinde kaldığı müddetçe, karş ılacağım zorlukları
yeneceğime inanıyorum. Ama kahpe bir kurş una yenik düş ersem,
kavgambıraktığımyerdedurmayacak,onuileriyegötürecekinsanlarınelindehedefineulaş acaktır. ❏
Yılmaz Güney
ve Sinemamız
“YılmazGüney'insanatsalyaş amöyküsü,sadece
TürkSinemasıbakımındandeğil,dünyasineması
bakımından da benzerine pek rastlanmayan
özelliklertaş ır.Türkvedünyasinemasında,önceleri tanınmış bir oyuncu iken,sonradan film yönetmeye baş layan sanatçılar vardır ama sayıları
çokdeğildir...Amadahaazrastlananısinemakariyerine popüler filmlerdeaktörlükle baş layıp, sonundaödünsüz,kalitelifilmleryapansanatçılardır.
Bu,biryaş amplanı,birtutku,ömürboyuunutulmayanbiramaçgerektirir.
Yıllarcayüzdenfazlafilmdeaktörolarakrolalan,
Türk Sineması'nın ensevilen starı düzeyine yükselen, ‘Çirkin Kral’ adıyla milyonlarca seyircinin
hayranlığınıkazananpopülerbiryıldızın,günün
birindetümününü,yaygınlığınıtehlikeyeatarak,
ödünsüz, kaliteli filmlerin yönetmenliğine karar
vermesi,çokrastlananolaylardandeğildir.Yılmaz
Güney,sinemadabunugerçekleş tirdi.BuanlamdaYılmazGüney,TürkSineması'ndayanlızcayönetmen olarak değil, aktör olarak da, kendisindensonragelenlereönemlibirörnekoluş turdu.
1970–’80arasıbirdüzinegençyönetmen,onun
ödünsüzvegözüpekgerçekliğinibenimsediğigibi, birçok genç aktör de, kaliteli filmlerde oynamayı,ilkelidavranmayıbenimsedi.
Buanlamdaöncülük,YılmazGüney'insinemasanatımızdakiyerinikonumlarkenkullanabileceğimiz en geçerli sözcüktür. Yılmaz Güney bir öncüydü.”
OnatKutlar
eylül 2009 | TAVIR | 21
ayın fotoğrafı
foto: hakan ertürk
22 | TAVIR | eylül 2009
şiir
yukardalar
can yücel
12 Mart'tan sonra İstanbul'un ev ev arandığı gece
Yılmaz, Mahirlerle Ulaş ları saklandıkları yerden
Arabasına bindirip Levent'e evine götürür.
Polis barikatlarından "Yaş a Çirkin Kral!" ünlemleriyle
Az sonra kapı vurulur, bir komiser on silah endazıyla
Girer içeri, Yılmaz kapı ağzındadır.
Komser "İhbar aldık, Mahir'le arkadaş larını
Burda saklıyormuş unuz" der.
Yılmaz da Yılmaz'ca gülüp eliyle çatıkatını göstererek
"Yukardalar" deyince,
Komser de kahkahayı basıp avanesiyle basıp gider.
Mahir gerçekten o anda yukardadır.
Yoldaş larıyla Devrim Tarihimizin çatıkatında
eylül 2009 | TAVIR | 23
röportaj
lenin ile söyleşi
tavır
Savașvebar ıșhakkındaLeninile“Sosyalizm
veSavaș”kitabıüzerindenbirröportajgerçekleștirdik.Hayatınsorular ına,Lenin’inhayatın içinden verdiği cevaplar ı dinledik bir
kez daha. Ki elbette yașıyor ve konușuyor
Lenin...
Sosyalistlerin savașa karșı tutumu nedir?
Lenin:Sosyalistler,halklararasındak isavașlar ı,herzamanbarbarcaveinsanlıktanuzak
bularak mahkum etmișlerdir. Ancak bizim
savașakarșıtutumumuz,(bar ıșıdestekleyip
savunan) burjuva pasifistlerden de, anarșistlerdendetemeldenayr ılır.Biz,savașile
birülkedek isınıfmücadelesiarasındak ikaçınılmaz bağı gördüğümüz için onlardan
farklıyız; biz sınıflar ortadan kalkıp sosyalizm kurulmadıkça savașlar ın ortadan kalkmayacağınıbiliyoruz;bizayr ıcaiçsavașlar ı,
yani ezilen sınıf ın ezen sınıfa, kölenin köle
sahibine, serfin toprak beyine ve ișçilerin
burjuvaziyekarșıverdiğisavașlar ıtamamen
haklı, ilerici ve zorunlu kabul ettiğimiz için
deonlardanayr ılıyoruz...(Sayfa:13)
Savașınasıltanımlıyorsunuz?
Lenin: “Savaș, politik anın bașk a araçlarla
(yani șiddet) devamıdır.” Bu ünlü vecizeyi,
savaș konusundak i en akıllı asker yazarlardanolanClausewitzsöylemiștir.Marksistler
dehaklıolarakhersomutsavașınniteliğini
değerlendirirken bu tezi, kuramsal temel
olarakalmıșlardır.MarksveEngels’insavașlarayaklașımıdaherzamanbubakıșaçısındanolmuștur...(Sayfa:18)
anlamagelir?
Lenin: Soyut bir bar ıș çağr ısı yapan pasifizm, ișçi sınıf ını kandırmanın pek çok yolundanbiridir...Bar ıșpropagandası,yalnızca
hayaltohumlar ıekecekveproletaryanıncesaretini kıracaktır. Çünkü bu, proletaryayı
burjuvazinin insanc ıl olduğuna inandır ır ve
onu savașan ülkelerin gizli diplomasisinin
elindebiroyuncağaçevirir.Özellikle,birdizi
devrimolmaksız ınsözdedemokratikbirbarıșınmümkünolduğufikri,tamamenyanlıștır...(Sayfa:67)
Devrimcilerin bar ıșa yönelik yaklașımı,
programıneolmalı?
Lenin: (...) Bizim “bar ıș programımız”, emperyalistgüçlerinveemperyalistburjuvazinin demokratik bir bar ıș veremeyeceğini
açıklamalı.Böylesibirbar ıș,negeçmiște,ne
gerici bir emperyalist olmayan kapitalizm
ütopyasında, ne de kapitalizm koșular ında
eșituluslar ınbirliğindedeğilgelecekte,proletaryanınsosyalistdevrimindearanmalıve
bar ıș için bu șek ilde mücadele edilmeli...
Kim ki uluslara, sosyalist devrim propagandası yapmadan“demokratik” bir bar ıș vaat
ediyorsa ya da bu devrim için mücadeleyi
reddediyorsa... o, proleteryayı aldatıyor demektir...(Sayfa:95)
Sosyalistler bütün savașlara karșı mı çıkarlar?
Lenin: Sosyalistler, sosyalist olmaktan vazgeçmeksizin, genel olarak bütün savașlara
karșı olamazlar... Ezilen halklar ın zulmündenkurtulmakiçinkendileriniezenlerekarșıyürüttüklerisavașlarörneğindeolduğugiSoyutbirbarıșçağrısıyapanpasifizmne bi demokratik savașlar ve ayaklanmalar da
24 | TAVIR | eylül 2009
aslaolanaksızdeğildir.Proletaryanınsosyalizm için burjuvaziye karșı yürüttüğü iç savașl ar kaç ın ılm azd ır. Sosy al izm in zafer e
ulaștığıbirülkeileburjuvaveyagericibașka ülkeler arasında da savașlar olabilir...
(Sayfa:97)
Silahsızlanmakonusundanedüșünüyorsunuz?
Lenin: Silahsızlanma,sosyalizminbiridealidir.Sosyalisttoplumdasavașlarolmayacaktır. Ve dolayısıyla da silahsızlanma bașar ılmıșolacaktır.Fak attoplumsalbirdevrimve
proletarya diktatörlüğü olmadan sosyalizmingerçekleșmesinibekleyenbirisosyalist
değildir. Diktatörlük, doğrudan șiddete dayanan devlet gücüdür. Yirminci yüzyılda
șiddet -bu uygarlık çağında genel olarak
böyledir-biryumrukyadasopadeğil,askeri kuvvetl er anl am ın a gel ir. “Sil ahs ızl anma”yı programa koymak, șu genel ifadeyle
eșdeğerdir: Silahlar ın kullanılmasına karșıyız.BuifadenekadarMarksistise,șunusöylemekdeokadarMarksistolacaktır:Șiddet
kullanılmasınakarșıyız!(Sayfa:97)
Bukonudaezilenlereöneriniznedir?
Lenin: Ezilen bir sınıf, silah kullanmayı öğrenmek ve silah edinmek için çaba göstermiyorsa, köle muamelesi görmeyi hak ediyordemektir.Eğerburjuvapasifistiyadabir
oportünistdeğilsek,sınıfmücadelesindeve
egemen sınıf ın iktidar ını yıkmaktan bașk a
birçıkıșyolununbulunmadığıvedebulunmayacağı sınıflı bir toplumda yașadığımız ı
unutamayız...(Sayfa:98)
Nedenböylediyorsunuz?
röportaj
Lenin: İster köleliğe, serfliğe, ister günümüzdek igibiücretliköleliğedayansın,bütün sınıflı toplumlarda, ezen sınıf her zamansilahlıdır...Buöylesinebasitbirgerçek
ki, üzerinde durmaya gerek bile yok. Ki istisnasızbütünkapitalistülkeleriçingeçerli
olan, askerlerin... grevcilere karșı kullanılması olgusunu hatırlamak yeter. Proletaryaya karșı silahlanmıș bir burjuvazi, modern kap it al ist topl um un en büy ük, en
önemliveentemelgerçeklerindenbiridir...
Bu gerçeğe rağmen devrimci sosyal demokratlardan (devrimcilerden-bn-) “silahsızlanma”,“talebini” ileri sürmeleri bekleniyor!Bu,sınıfmücadelesibakıșaçısınıtamamen terk etmekle, devrim düșüncesinden
büt ün üyl e vazg eçm ekl e eș anl aml ıd ır...
(sayfa:98-99)
Sizneöneriyorsunuzpek i?
Lenin: Sloganımızșuolmalıdır:Burjuvaziyi
yenmek, silahsızlandırmak ve mülksüzleștirm ek için prol et ary an ın sil ahl anm as ı.
Devrimci bir sınıf için yegane taktik budur
ve bu taktik, kapitalist militarizmin bütün
nesn el gelișimini mantıksal olarak tak ip
edenvebugelișimtaraf ındandikteedilen
taktiktir...(sayfa:99)
Bütün silahlar tarihin çöplüğüne ne zamanatılacak?
Lenin: Proletarya, ancak burjuvaziyi silahsızlandırdıktan sonra, tarihsel misyonuna
ihanetetmeksizinbütünsilahlar ıhurdayığın ın a gönd ereb il ir. Prol et ary a șüph es iz
bunu yapacaktır ama ancak bu koșul gerçekleștiktensonra,kesinlikledahaöncedeğil...(sayfa:99)
Bir yandan“sosyalist” olduğunu söylerkendiğeryandanpasifizmpropagandasıyapanlaraslındaneyapmıșoluyorlar?
Lenin: Burjuvaziyi alașağı etmeden ve sosyalizmi örgütlemeden bar ıș umudunun bir
aldanmadanbașk abirșeyolmadığınıișçilere açıklamaktan kaç ınan sosyalist pasifizm,
burjuva pasifizmin yalnızca bir kopyasıdır.
Onlar,ișçilerinkaderiniburjuvazininellerine
teslimetmekte,emperyalisthükümetlerive
bu ülkelerin kendi aralar ında yaptıklar ı pazarlıklar ıiyibirșeymișgibisunmaktavekitlelerindikk atinibugünkügelișmelerinönümüzekoyduğusosyalistdevrimiolgunlaștırma görevinden bașk a yöne çekmektedir...
(sayfa:125)
“Savaș” kelimesi karșısında bile dehșete
kapılanküçükburjuvaziiçinnelersöylersiniz?
Lenin: (...) Sızlanıp duran küçük burjuvazi
içinsadecedehșetvekorku,sadecesilahların her tür kullanımına, kan dökmeye, ölüme vb. yönelik nefret uyandır ıyorsa, o zaman șunu söylememiz gerek ir: Kapitalist
toplumun kendisi sınırsız bir dehșettir ve
herzamandaöyleolmuștur.(sayfa:99)
Burjuva hükümetlere barıș konușmalarıylaseslenmekneanlamagelir?
Lenin: Burjuva hükümetlerine karșı bar ıș
konușmalar ıyla seslenmek gerçekte halkı
aldatmaktır.(sayfa:142)
Emekçi kadınların bütün savașlara karșı
olm as ı gerekt iğin i söyl eyenl er var, bu
konudanesöylersiniz?
Lenin: ParisKomünü’nüizleyenbirgözlemci, Mayıs 1871’de bir İngiliz gazetesindek i
eylül 2009 | TAVIR | 25
röportaj
yaz ısında șöyle söylüyordu: “Fransız ulusu
sadece kadınlardan olușsaydı ne korkunç
birulusolurdu!”ParisKomünü’ndekadınlar
ve çocuk yaștak i gençler, erkeklerle omuz
omuza savaștılar. Burjuvaziyi devirmek için
yaklașansavașlardadadurumfarklıolmayacaktır. Proleter kadınlar, yeterince silahlanmamıșyadatamamensilahsızișçilerin,burjuvazinin iyi silahlanmıș güçleri taraf ından
kurș unl anm as ın a sey irc i kalm ay ac akt ır...
Emp ery al izm, büy ük güçl er in, düny an ın
paylașımıveyenidenpaylașımıiçinyürüttüğü vahși bir savaștır. Bu yüzden kaç ınılmaz
olarak,bütünülkelerde,hattatarafsızveküçükolanlardabile,askerileștirmeyidahada
ileri götürmeye mecburdur. Pek i, proleter
kadınlar buna nasıl karșı koyacaklar? Sadecebütünsavașlarveaskeriolanherșeyelanetokuyarakmı,sadecesilahsızlanmatalep
26 | TAVIR | eylül 2009
ederek mi? Ezilen ve gerçekten devrimci
olanbirsınıf ınkadınlar ı,buutançvericirolü
aslakabuletmeyecek.Onlaroğullar ınadiyecekler ki: (...) Askerlik sanatını iyice öğren.
Proleterlerin bu bilgiye ihtiyac ı var... Sömürüye,sefaletevesavașa,dualarladeğil,burjuvaziyi yenerek ve onu silahsızlandırarak
son vermek için ihtiyac ı var... (Sayfa: 100101)
Bahsettiğiniz barıșın yolu nerden geçiyor?
Lenin: Her kim kalıc ı demokratik bir bar ıș
istiyorsa, hükümetlere ve burjuvaziye karșı
içsavaștanyanaolmakzorundadır...(Sayfa:
29)
Barıșiçingerekenkoșulnedir?
Lenin: Bar ıșı sağlamak için (dahası gerçektendemokratikvegerçektenonurlubirbarıșiçin),politikiktidar ın,topraksahiplerive
kapitalistlerin değil, ișçilerin ve yoksul köylülerinelindeolmasıgerek iyor.(Sayfa:143)
Sonolarakmesajınız...
Len in: Devr im için atıl an her muz affer
adım, yüz binl erc e, mily onl arc a ins an ı
ölümden, sefalet ve açlıktan kurtaracaktır.
Kulübelere bar ıș, saraylara savaș! (Sayfa:
154)
Devrimolmadan“barıș”olmazmı?
Lenin: Devrimler olmaksız ın sözde demok-
(Alınt ıl ar için kayn ak: Sosy al izm ve Savaș/Lenin,EvrenselBasımYayın)❏
ratikbirbar ıș,dark afalıbirütopyadanbașkabirșeydeğildir...(Sayfa:43)
izlenim
nazar boncuğu:
eski bir inancın camdaki yansıması...
türkan doğan
Memleketimizinmeslekerbapları...Bakırcılar,kalaycılarvetaş iş çiliği
ustaları,kızgınateş harındaçekiciörsevurupdaalınterleriyledemirieritendemirciler...Kökleriyüzyıllaröncesinedayananhasırcılar,koş umcular...Anadolumirasımızonlarbizim.Zanaatçılarımız,binlerce
yıla, üç kıtaya uzanan kültürleriyle birbirinden farklı ve değerli üretimleriyle çırak olup, kalfa olup, sonra ustalaş ıp birçok el sanatının
mimarıolmuş lardır.Belkibunedenlediratalarımızıninsanoğlunubeceriveyeteneğiyleyaş keneğilenbirağacabenzetmiş liği.Halkımızın
ihtiyaçlarından doğan mesleklerinde çırak olmak, kalfa olmak, usta
olmakyaş keneğilmektengeçmiş .
Geliş enteknolojisayesinde,hayatımızınheralanındadeğiş imeuğrayan, günlük hayatın sürekli devinimine direnemeyip kullanımdan
kalkmaya,belleklerdensilinmeyebaş ladıelsanatlarımız.Öylekigeriye, Anadolu'nun sayılı yörelerinde, hiç olmazsa belleklerden silinmesinler,birerkültürmirasıolarakkalsınlardüş üncesiyleelsanatlarımızıyaş atmayaçalış anustalarıarıyoruz…
Geçmiş edairbütünyetenekleribecerilerivegüzellikleriyletektekyitiriyoruzonları.Artıkgeçerliliğikalmamış eskimeslekleridüş ünüyoruz.Bizlerbakırtencerekullanmadıkçakalaycılar;elyapımıtahtaka-
eylül 2009 | TAVIR | 27
izlenim
ş ık satın almadıkça kaş ık ustaları; mutfağımızda yöresel mutfak eş yalarına yer vermedikçe bakırcılar, demirciler, bıçakçılar, toprak
kaba ş ekil veren ustalar ve daha niceleri bu
iş tenekmekyiyemezoldular.Sonrahasırcılar,
semerciler,keçeciler,camboncuküreticilerve
daha nice meslek erbabı, zanaatkarlar dükkanlarınınkapısınakilitvurupçekiliyorköş elerine.
zarKöyüiletanınır.Anadolu'nununutulmaya
yüz tutmuş geleneksel nazar boncuğu ve 3
binyıllıkgeçmiş iolannazarboncuğugeleneği,Türkiye'desadeceİzmir'inKemalpaş ailçesine bağlı Nazar Köyü’nde ve Cumaovası-Görece’deboncukustalarıtarafındanüretilip,yaş atılıyor.
El emeği göz nuru üretilen nazar boncukları,
Kemalpaş a’nın bu ş irin köyü olan Nazar’daki
Ege’dedoğanınyeş illiklerleörülüş irinmiş i- camocaklarındahayatbulduğunuöğrendiğirinbirilçesidirKemalpaş a.İzmir'in29kmdo- mizdeyokolanmesleklerinustalarınıtanımak
ğusunda yer alan Kemalpaş a'nın tarihi geç- içindüş üyoruzyollara.
miş iİ.Ö.1300'leredayanmaktadır.Akadlarve
Hititlerden baş layarak Selçuklu ve Osmanlı YollarbiziEge’debirköyedoğrugötürüyor.İzdönemine kadar birçok medeniyete sahne mir garajından Kemalpaş a’ya geçiyoruz. Keolan Kemalpaş a; Helen, Roma ve Bizans dö- malpaş a’dan bindiğimiz dolmuş , göz boncunemlerindeSartveIonkentleriarasındaker- ğuyapımcılığıileadınıduyurmuş olanNazar
van yollarının uğrak yeri olmuş tur. Antik adı Köyü’ne40dakikadagetiriyorbizi.
Nymphaion olarak bilinen günümüz Kemalpaş a ilçesi, Nif Dağı eteklerinde 200 m yük- İlkmerhabamızıköyüngiriş indededesinden
sekliktekurulmuş tur.NifDağı,İzmir'inKemal- kalma lakabıyla Pilot Mehmet Amca’dan alıpaş ailçesinehakimveBozdağlardağsilsilesi- yoruz.Çokiçten,ellerinasırlıbiremekçi…Nanin en batıya uzanan ucunu oluş turan 1510 zar’ın duvarlarına ve ağaçlardan sarkan bonm. yükseklikteki bir dağdır. Ege Bölgesi'nde cuklara bakarak ilerlerken, köyün tarihini ve
Hititlerden kalan tek örnek olan Karabel Ka- KurugölKöyü’nünnedenNazarolduğunuanbartması ilçe sınırları içerisindedir. Kemalpa- latıyor. Nedeni açık; bu köy nazar boncuğu
ş a,dünyacaünlükirazıveçamormanlarıyla, üreticiliği ile ünlü. Aynı zamanda eski bir nabirdenicegüzelköylerigibiş irinmiş irinNa- zarboncuğuustasıolduğunudaifadeediyor
PilotMehmetbize.
Nazarboncuğuüretilenbuş irinköyünmeydanında kurulan standlara ve boncuk satış ı
tezgahlarına ve köy duvarlarında köpeği öldüktensonrakendisiniköydesadebiryaş ama kapatan bir heykeltıraş ın yontma taş lı
boncuk iş lemeli çalış malarına takılıyor gözlerimiz. Köy halkı bizi Mahmut Usta’ya yönlendiriyor.
Mahmut Usta’nın yeş il bir bahçe içersindeki
boncuk sarkan ağaçların altından geçerek,
nazar boncuklarının el emeği göz nuru ile
üretildiği ocağına geliyoruz. Ağustos’un en
sıcak günlerini yaş arken ve böyle bir sıcak
gününiçerisindeyken,ustaları,çamağacının
odunuyla harlanan ateş in karş ısında eriyen
camları ş ekle sokmaya çalış ıyorken buluyoruz.
İnsanların bunaltıcı sıcaklardan kaçmaya çabaladığısıcakyazgünlerindebazımeslekgrupları ateş in karş ısından ne ilginçtir ki ayrılamıyor. Kapalı devre fır ınlar ın tüm meslek
gruplarına yayılmasına rağmen bazı meslek
grubu geleneksel kaliteyi koruyabilmek için
sabırla1200derecesıcağa50santimuzaklıkta
tahammületmeyeçalış ıyor.TıpkıMahmutUsta’nınboncukatölyesindekibeş hünerliustagibi...
Kuş cıvıltılarıyladolu,yemyeş ilbirarazinin
ortasındatuğladanyapılmış dörtduvarve
onlarındaüzerindeahş apbirdam.Önünde kırık cam parçaları, tenekeler, ş iş eler,
odunlar…Açıkpenceredengirenış ık,içeride çalış anların malzemeleri seçmeleri ve
birbirlerini görmeleri için yeterli. İçeride,
dört gözünden ateş ler saçan bir ejderhayı
andıran, kerpiçle sıvanmış yerden bitme
kubbeş eklindebirocakvar.Ağzındaniçeriyesürekliodunlarsürülüyorocağın…Oda
dumanlıvesıcak...Ocağıngözlerindeniçeriyebeyazrenkliyadasaydamcamparçalarıatılıyorküreklerle.Camparçaları,gözlerin
içine sokulan demirlerin ucunda eriyerek
macun haline geliyor. Ustalar ellerinde demirlereriyencamıkarış tırıyordurmadan…
Kıpkırmızı kor halindeki gözün içinde macunhalinegelencam,odanınbirköş esine
bırakılıyor. Diğer köş elere ayrı ayrı sarı ve
mavicamlaryerleş tirilerekerimeyebırakılıyor.Amaocağıniçindebütüncamlarınren-
28 | TAVIR |eylül 2009
izlenim
gi aynı, kıpkırmızı birer macun onlar. Ustalar
ayırdıklarıparçalarınrenginiancakkoydukları
yeregöreayırtedebiliyorlar.Ustalarıizliyoruz.
Usta, ocağın önüne küçük bir yassı taş yerleş tiriyor. Eline aldığı ince uzun bir demirle
ocağıniçindekimacunlardanbirindenküçük
birparçakoparıyor.Demiridöndürerekdış arıyaçıkarıyorvetaş ınüzerinekoyarkoymaz,
diğerelindetuttuğusaclaüzerinebastırıpcamı yassılaş tırıyor. Cam, birkaç saniyede kırmızıdan laciverte dönüş ürken, üzerine sırasıyla ocaktan aldığı beyaz, sarı ve lacivert
noktalarıyerleş tiriyor.Bütünbuiş lembirdakikabilesürmüyor.
Ustalarbuocağınbaş ındagünde7–8saatçalış ıyorlar.Bazengünde500,bazende1000boncuk yapıyorlar. Eskiden boncukçuluk babadan
oğula geçermiş . Ama artık yeni nesil pek ilgilenmiyor boncukla, boncukçulukla. Türkiye’de
yaklaş ık100yıldırboncukyapılanikiköyde;Kemalpaş aveCumaovası-GöreceKöyü’ndeyaklaş ık 50 usta var boncuk yapan. Onların yaptığı
boncuklarsadeceTürkiye’yedeğil,bütündünyayadağılıyor.
Buş irinköydeboncukatölyesisahibivesosyal bir kiş iliği ile de dikkatimizi çeken MahmutUstailetanış ıyoruz.
NazarKöyü’ndeson57yıldırnazarboncuklarının el emeği göz nuru üretildiği atölyeler,
ocaklartektekkapanıyor.ÇinmallarınınTürkiye'ye girmesinin ardından; iki yıl öncesine
kadar12ocakveatölyeninbulunduğuköyde
çalış anocak-atölyesayısınındördedüş tüğünü öğreniyoruz. Nazar boncuğu üretimiyle
tanınan Nazar’da ş imdiki hedef ise eko-turizmyoluylaÇinmallarıylarekabetetmek...
Nazar Köyü'nde boncuk atölyesi sahibi olan
Mahmut Sür, 13 yaş ında amcasının atölyesindebaş ladığıbumesleğin30yıllıkemekçisi. Cam boncuğu yapımının, gerçekten çok
zorbirsanatolduğunuifadeederken,camın
eriyebilmesi için gerekli ısının 1200 °C dereceyibulduğunu,buortamıçamodunukullanaraktoprakocaklardasağlamayaçalış tıklarınısöylüyor.Boncukustasınınateş inkarş ısınageçerekellerinealdığıikidemirleboncuğa ş ekil verdiğini söyleyen Sür; bu sırada
boncuğadüzgünş ekilverilebilmesiiçingözlerinsürekliaçıkolmasıvehızlıhareketetmenin çok önemli olduğunu anlatıyor bize.Yaz
aylarındaçoksıcakgünlerdenazarboncuğu
yapımının zorlaş tığını söyleyen Sür, sipariş
olduğutakdirdesıcağarağmenekmekparası
için çalış maya devam ettiklerini dile getiriyor. Çalış ırken sık sık yüzlerini yıkadıklarını,
fırsat buldukça istirahat ettiklerini belirten
Sür, ateş in yüzlerine verdiği sıcağa ve boncuklaraş ekilverdikleridemirş iş lerinısınmasınazamanlaalış tıklarınısöylüyor.
eylül 2009 | TAVIR | 29
izlenim
Köy halkının çoğunluğu bahçecilik, tarım ve yaş amakta bugün. Bugün, bu geleneği yaş aarıcılıkileuğraş ıyorfakatköyümeş hurkılan tan az sayıdaki boncuk ustasının kökeni, 19.
yüzyılın sonlar ında Osmanlı İmparatorluesasürünnazarboncuğu...
ğu’nun dağılmaya baş lamasıyla, İzmir ve çevNazarKöyü’nünyeş ilmeyvebahçeleriarasın- resine yerleş en Arap asıllı cam ustalarına dada Perş embe ve Pazar günleri hariç, yaz-kış yanmakta. Anadolu'da unutulmaya yüz tuttüten bacalar, nazar boncuğu ocaklarına ait. muş olancamiş lemetekniği,butarihtensonUsta,1950'liyıllardanbuyananazarboncuğu ra göz sembolüyle birleş erek yeniden hayat
ocaklarınınbulunduğuvecamsüseş yasıüre- bulur.ÖnceleriAraphanveKemeraltın'daocak
timininyapıldığıköyünsonyıllardagüçkay- kuruphalhalvegözboncuğuyapanustalar,fıbettiğinisöylüyor.2000'liyıllarakadarköyde rınlarınçıkardığıdumanın,çevresakinleriniradoğan tüm çocukların nazar boncuğu üreti- hatsız etmesi ve yangın tehlikesi yaratması
miyle yetiş tiğini, ancak Çin mallarının Türki- üzerinebubölgedensürülürler.1930'larda,büye'yegirmeyebaş lamasısonrasıocaklarınbi- yükmiktarlardatükettikleriçamodunununbol
rerbirerkapandığını,halkıelürünücameş ya olduğu yıllarda kulanılan fırınlarla, günümüzve nazar boncuğuyla Çin malı seri üretim dekullanılanfırınlarınyapısıveçalış matekniürünler arasındaki farklar konusunda bilinç- ğineredeysebirebiraynıdır.Sabahınerkensaatlerindeçamodunuylayakılanfırın,atıkcamlendirmeyeçalış tıklarınıifadeediyor.
ların ve özel olarak hazırlanan renklendirici
Mahmut Usta “ata yadigârı camdan mamul, kimyasalların fırın içindeki gözlere yerleş tirilöz hakiki nazarlık” imal eden birkaç ocağın, mesininardından,çokkısasürede1200Cdereinatlayaş amasavaş ıverdiğindenbahsediyor. celikbirsıcaklığaulaş ır.Bu,sadeceateş tuğlası, kil ve samandan yapılmış olan fırınlardaki
—“Makine halısı ile el halısı arasındaki fark üstün teknolojinin bir göstergesidir. Her gün
gibibirdurumsözkonusu.Yurtdış ındange- inanılmazbirısıdüzeyineyükselipsoğuyanfılenlerinboncuklailgisiyok.Fabrikasyonoldu- rınlarınüzerindekikilsıva,hemidealbirısıyağu için yüzeysel boyanmış . Bizim ürettikleri- lıtımısağlamakta,hemdedağılıpparçalanmamizparlak,renkleridahacanlıveelemeğidir. sını önlemektedir. Çam odunu ise yandığında
Üretimdeki kaliteye rağmen tüketiciler daha yüksekısıvermesi,çokazkülbırakması,cama
ucuzolduğuiçinÇinmalıürünlereyöneliyor. parlaklık ve ş effaflık kazandırması nedeniyle
Kendimizianlatmanıneniyiyolununturizm- özellikletercihedilmektedir.
den geçtiğini gördük. Çin'den ithalatı tercih
eden toptancılar köye uğramaz oldu, biz de Halkımıztarihlerboyunazarakarş ıçeş itçeş it
boncuk kullanmış tır. Yörükler "dilgöz" adını
umudumuzuturizmebağladık."
o
verdiklerideveboncuğunuçocuklarına,deve“Zor bir meslektir bu uğraş .” diyor usta. Sa- lerine ve kemerlerine takıyorlar. Aynı boncumanla karış tırılan, çam odunu kullanılarak ğa,Karadeniz’de"yılanbaş ı",Antep’te"itbon1200°Cderecesıcaklığaulaş anfırınınhazne- cuğu"deniliyor.
lerinde bulunan camlar eriyerek ş ekilleniyor. Ayrıntılardansonraboncukfırınındakigünlük
İkiadetdemirinkullanıldığıbutekniktekalın iş leyiş ianlatıyorMahmutUsta:
olan demire boncuğun ana zemini sarılıyor,
ince demirle ise ana zemin üzerine diğer — Cam ve boya akş amdan atılır, karış tırılır.
renkler ekleniyor. Ezme yöntemiyle de bon- Sabahherkessırayla05.00’teocağıyakar.Cacuklar ş ekilleniyor. Nazar boncuğu yapımın- mın erim es i için ocağın içind ek i ısın ın
da,küçükdanagöz,karagöz,yedigözgibiil- 1000–1200°Cdereceyekadarçıkmasıgerekiginç isimleri bulunan klasikleş miş temel fi- yor.Macunhalinegelmesiiçinse800°Cderegürlerkullanılıyor.Nazarboncukları,ustadan celik bir ısı yeter. Camı ocağa attıktan 1,5–2
ustaya, karış ımdan karış ıma değiş en renk saat sonra erir. Herkes gelir oturur ve baş lar
iş iniyapmaya...Boncukocağınınyapılış ında,
tonlamalarıyladaayrıbirilgiodağıoluyor.
öncebirçukurkazarsınodanınortasına.SonAraş tırmalardabusanatın,binlerceyıllıksüreç ra12sıraateş tuğlasıylanalş eklindeörersin
içinde,çokazdeğiş imeuğradığınıgörüyoruz. ocağın duvarlarını. Üstüne de beş tuğla ko3000yıllıkAntikAkdenizcamsanatıtümince- yup, kaç kiş i çalış acaksa macun tablasındaki
likleriyle, Anadolu göz boncuğu fırınlarında gibibölersinodalara...Sonradanalş eklinde-
30 | TAVIR |eylül 2009
kifırınınağzınıodunsürecekş ekildeaçıkbırakıpodalarınüstünükerpiçlesıvarsın.Odalarıniçindebirdefayamahsuscamfabrikalarının artıklarından bir madde eritirsin. Bu
madde bir kere erir ve olduğu yere yapış ır.
Böylece bu odanın içinde boncuk yapmak
içineritilencamlartoprağakarış maz."
Mahmut Usta, boncuk fır ınında yakılacak
odunundaönemliolduğunusöylüyor."Çam
odunundanbaş kasıolmaz.Çünküeniyialevioverir."diyor.
Nazar Köyü’nün ocaklarına giren camlar, ustaların ellerinde yeniden doğuyor boncuk
olarak...Loş vesıcakbirodadançıkıpKemeraltı’ndakitarihidükkanagetiriliyorlar.Bazısı
bakırlar,gümüş ler,derilerlesüsleniyor,bazısı
tekbaş ınamağrurbekliyorsahibini...Bazısıysa kötü gözlerden korumak için sabırsızlanıyor! Bazısı da yeni doğmuş bebekleri, yeni
evliçiftleri,evleri,eş yaları,cüzdanları,çantaları,arabaları,iyisütvereninekleri,yarış atlarını,köpekleri,kedileri,koyunları,keçileri,develeri, tarlaları, ağaçları, çiçekleri süslemek
içinbekliyorlar.
Gözleri ateş e odaklanmış ustalar, çelik çubuklarıyla,hızlıamatelaş sızçalış ırlar.Sessizlikiçindebilmediğimizbiroyunuoynargibidirler.Birkaçkesinhareketle,erimiş camabiçimverilir.Kullanılanaraçlarınadlarıbilemistikbirtörendeokunantürkülerinyankılarıgibidir. Ana parçayı oluş turan camın sarıldığı
çubuğunadıAsabe...Boncuğunüzerinegözlerikondurmadakullanılanş iş ,Merdan...Erimiş camabiçimverilenyassıdemirinadıise
Metleke...Ateş ilecamveonlarıbirbirinekavuş turanustalaryinebirliktevebaş baş adır.
Ve bu izlenmesi doyumsuz gösteri, sürer giderken ustalarla vedalaş ıp ayrılıyoruz Nazar
Köyü’nden.❏
tiyatro
saatleri ayarlama enstitüsü
gülnaz bıçakcı
Ahmet Hamdi Tanpınar,
romanında Batıdan alınan, akılla buluş mayan,
temeli olmayan Batılılaş mayı hem Tanzimat
döneminde, hem de
Cumhuriyet döneminde ele alıp inceliyor. Bu
temeli olmayan kültürün ülke aydınlarında,
insanlarında ve kurumlarında yarattı ğı ikiliği
ve parçalanmış lığı anlatıyor. Ayrıca, zaman,
mekan ve insan iliş kisini de inceliyor.
Geçtiğimiz tiyatro sezonunda, İstanbul Devlet
Tiyatrosu, Kenter Tiyatrosu’nda Türk yazınının
önemli bir eserini sahnelendi. Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” isimli
eserinin sahnelenmesi önemli bir olaydı.
Yönetmen Özgür Yalım, oyunu sahnelerken
amacının romanı oyunlaş tırmak değil ama romandan oyun çıkarmayı denemek olduğunu
söylemiş . Yönetmen romandan “Batılılaş ma
ve akıl” konusunu seçmiş . Bu konuyu oyunun
ekseni yapmış .
Oyun iki kısımdan oluş uyor. Birinci kısımda
Osmanlı kültürünün Tanzimat’a kar ş ın “aydınlanma” aklıyla buluş amamasını iş liyor. İkinci
kısımda Cumhuriyet döneminin akılla ne kadar buluş tuğunu soruyor ve akılla buluş mamış bir kültürü sorguluyor.
Romanın konusu kısaca ş öyledir:
Baş karakter Hayri İrdal (Atilla Şendil), Muvakkit Nuri Efendi’nin (Ali Ersin Yenar) yanında çırak olarak iş e baş lar. Saatlerle uğraş mayı seven ama bu meslekte kalmak istemeyen biridir Hayri İrdal. Nuri Efendi`nin yanında bilimsel, dini ve felsefi söyleş ilere tanık olur. Babasıyla tekkeye gider, müzik öğrenir. Seyit Lütfullah’a (Adnan Biricik) takılır, define avına merak
salar. Büyür, askerliğini yapar. Tunuslu Abdüsselam Efendi, konağın son sakinlerinden Emine’yi Hayri’ye nikâhlar. Abdüsselam Efendi
ölümüne yakın abuk sabuk vasiyetler bırakınca, Hayri’nin baş ı belaya girer. Mahkemelerde
önce tanık, sonralarıysa sanık sandalyesinde
oturur. Bu da yetmez, akıl hastanesine tedaviye gönderilir. Sonunda beraat eder, hastaneden taburcu olur ve Emine’sine kavuş ur. “Pos-
ta Telgraf” idaresinde iş e girer. Emine ölür.
Hayri, iki yetimle baş baş a kalır. İspritizma Cemiyeti’nde çalış ır. Sonraları buradan ayrılıp
Cemal Bey’in (Çetin Kaya) ş irketinde kâtip olarak iş e baş lar. Cemal Bey kendisini kovunca,
Şehzadebaş ı’ndaki kahvede Doktor Ramiz’in
(İş dar Gökseven) onu arkadaş ı Halit Ayarcı’yla
(Adnan Biricik) tanış tıracağı güne kadar iş siz
kalır. Halit Ayarcı, hayat hikâyesini dinleyince
Hayri İrdal`ı çok sever. Kafasında Saatleri Ayarlama Enstitüsü fikri oluş ur. Enstitüyü kurar ve
müdür yardımcılığı görevine Hayri’yi getirir.
Hayri İrdal’ın yaş amı bundan sonra tamamıyla
değiş ir. Fakirlik günleri geride kalır. İnanmadığı bu iş e zoraki girmiş tir. Sonuçları ş aş ırtıcı
olunca müsterih olmasa da bu oyunu devam
ettirme yoluna gider çünkü herkes bunu istemektedir. Ve günü gelir enstitü tasfiye edilir.
Gerçekler ortaya çıkar.
17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa’da aydınlanma
felsefesi benimsenmiş tir. Bu düş ünce akımının amacı akılcı düş ünceyi eski, geleneksel,
değiş mez kabul edilen varsayımlardan, önyargılardan ve ideolojilerden özgürleş tirmek ve
yeni bilgileri geliş tirmektir.
Fransız Devrimi ve modernleş me hareketleri
kaynaklarını aydınlanma felsefesinden alırlar.
Avrupa’da Fransız Devrimi ve diğer burjuva
devrimleri gerçekleş irken, Osmanlı İmparatorluğu burjuva devrimini gerçekleş tirememiş tir.
Ama ülke aydınları Batı’daki reformlardan da
etkilenmeye baş lamış tır. Bunlara halk ların
hoş nutsuzluğu ve değiş im istemleri de ekle-
EYLÜL 2009 | TAVIR | 31
tiyatro
yapımı ayaklı saat Mubarek’in bedeni mekan,
saatin iş leyiş i zaman, ayarı da insandır. Zaten
Hayri İrdal’ın eski saat ustası Muvakkit Nuri
Efendi de “Saatin bedeni mekân, yürüyüş ü zaman, ayarı insandır” der.
Reform hareketinde amaç kendi yaş amının
ayarını özgür iradesiyle yapabilecek insanlar
yaratmakken, Batıdan ithal edilen yukarıdan
aş ağıya yapılan ve halkın değerleriyle örtüş meyen ve insanları Doğu ve Batı kültürü arasında parçalayan bir kültür, sonunda Hayri İrdal gibi yozlaş an kiş iler ortaya çıkarır.
nince, Osmanlı İmparatorluğu’nda 1839 yılın- aydın karakteri de Doktor Ramiz’dir. Dr. Ramiz,
da Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun okunmasıy- psikoz teş hisi koyduğu Hayri Bey’den hastalığıla modernleş me ve yenileş me hareketi baş la- na uygun rüyalar görmesini ister.
mış tır.
Öldü diye tabut içinde mezarlığa götürülen ve
Bu modernleş me ve yenilik hareketi Avru- tam gömülecekken kendine gelen Zarife Hala
pa’daki gibi halkların ve aydınların mücadele- da “ölüp dirildikten sonra” önceki yaş amının
leri sonucu meydana gelmediği için temeli tam tersine Batılı bir hayata merak salar.
yoktur. Burjuva devrimini gerçekleş tirmemiş
Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde, burjuva- Batı’dan ithal edilen değerlerin aydını da, tam
zinin aydınlanma döneminin kültürü de Avru- anlamıyla aydın olmayı baş aramaz. Kendi yapa’dan ithal edilmeye çalış ılmış tır. İthal kültür, ş amını kendi iradesiyle düzenleyemez ve otoülke toplumuna bir ş ekilde giydirilmeye çalış ı- rite kar ş ısında korkar, boyun eğer. Romanda ve
lan iğreti bir elbise gibi kalmış , toplumun ger- oyunda bir aydın olan Hayri İrdal, kendi yaş açek değerleri gibi benimsenmemiş ve yozlaş - mının ayarını yapamayan bir aydındır. Ve ayarmış tır. Bu ithal kültür, ülke halkının kendi de- lanmaya muhtaç bir saat gibidir. Ayrıca, baş ta
ğerleriyle yaratmadığı bir kültür olduğu için dürüst ve insanlık değerleri taş ıyan Hayri İrdal,
akıl ve mantık temeline oturmamış tır. İçi bo- Batılı bir aydın olmaya çalış ırken içinde bulunduğu çevre tarafından yozlaş tırılan bir aydınş almış ve yozlaş mış tır.
dır.
Gerek Tanzimat döneminde olsun gerek Cumhuriyet döneminde olsun, insanlar ve kurum- Tarihe karş ı sorumluluğunu yerine getiremelar Doğu ve Batı arasında sıkış mış ve bölün- miş ; inandığı değerlerin içi zamanla boş almış müş lerdir. Örneğin oyunun baş kiş isi Hayri İr- tır. Saatleri ş ehir meydanındaki saatlerden ileri
dal buna güzel bir örnektir. Hayatı “Ayar saniye- ya da geri olanlardan para cezası alan bir ş irkenin peş inde koş maktır”, “Saatin bedeni mekân, tin müdür yardımcısı olmuş tur. İnanmadığı bu
yürüyüş ü zaman, ayarı insandır” gibi büyük iş e zoraki katılmış tır. İçi rahat etmese de herlaflar eden saat ustası Muvakkit Nuri Efendi ile kes istiyor diye devam eder. Yaş amı iyice yozzamana modernist bir bakış açısıyla yaklaş an laş mış . Yoz burjuva iliş kiler içinde yaş amaya
Saatleri Ayarlama Enstitüsü kurucusu Halit baş lamış tır.
Ayarcı arasında sı kış mış tır. Hayri İrdal’dan
baş ka, Doğu-Batı olgusunu gösteren ve akılla Oyunda zaman-mekan-insan iliş kileri iç içe
buluş mamış bir aydınlanmayı temsil eden bir geçmiş tir. Oyunun kiş ilerinden biri olan İsviçre
32 | TAVIR |EYLÜL 2009
Sahne tasarımcısı Ethem Özbora, dekor tasarlamamış tır. Sahnenin arkasında, fonda siyah
bir perde vardır ve oyun bu siyah perdenin
önünde oynanır. Oyunun Osmanlı döneminde
bulunan Nuri Efendi’nin kağıt mendil kullanması hiç de iyi durmuyor. Mihriban Oran’ın
kostümleri oldukça baş arılı. Önder Arık ış ık
tasarımıyla yönetmenin düş ünce ve yorumunu destekliyor. Zaman ve mekan kavramları iyi
kullanılmış . Bora Coş ar’ın müzikleri de güzel.
Oyunculara gelince, Atilla Şendil yer yer baş arılı. Abartılı ve gereksiz jestler yapıyor. Örneğin
olmayacak yerde dil çıkarmak gibi, omuz jesti
yapmak gibi. Bunlara rağmen Hayri İrdal’ın
ruhsal durumunu yansıtabiliyor. İş dar Gökseven, Dr. Ramiz rolünde baş arılı. Oyunun en
baş arılı oyuncularından Adnan Biricik, hem
Seyit Lütfullah’ı, hem de Halit Ayarcı’yı sahne
üzerinde baş arıyla canlandırıyor. Diğer çok
baş arılı oyuncu, Gülen Çehreli de, Pakize Hanım rolünün hakkını veriyor. Burak Karaman,
Aristidi Efendi rolünü baş arıyla oynuyor. Nermin’e can veren Tuba Karabey’i de kutlamak
gerekir.
Eğer Ahmet Hamdi Tanpınar’ın romanından
çıkarılan oyun “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”,
önümüzdeki sezonda da İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenirse; hem Türk edebiyatının
önemli bir yazarını ve eserini tanımak, hem de
Türkiye’nin Doğu-Batı arasındaki parçalanmış
durumunu anlamak için bu oyunu görmenizi
öneririz. ❏
inceleme
patrona halil isyanına dair...
tavır
“Halkıntarihselmücadelevedireniş geleneği,
bumücadelevedireniş içindeoluş turduğudeğerlerhiçkuş kuyokki,
sanatınentemelkaynaklarıarasındadır.”(HayatınİçindekiTeori–2)
Tarihdersininözü,özetiş udurki,sömürüve
zulüm olduğu sürece isyan da hep var olacaktır.İstanbul,bugerçekliğetanıktır.Vezatenbuyüzden,evvelzamanıniçindenbugünekavgamız ınbaş kentisayılırİstanbul.
Anlatacağımız tanıklığı ise 1730 senesinde
yaş anan“Patrona Halil İsyanı” na dairdir. Ki
baldırıçıplaklarınOsmanlıSarayı’nanasıldiz
çöktürdüğününmacerasıdırbu.
PatronaHalil,MusluBeş eveEmirAliönderliğindek iyoksulhalk,28Eylül1730Perş embe günü isyan edip İstanbul’u ayağa kaldırmış tır. Ayağa kalk an İstanbul’un ayaklarının
dibine düş müş tür nice vezir kellesi. Ki bir
avuçgözükaraasininçevresindetutuş anisyan ateş i, “Lale Devri”ni bitirmiş tir. Olmaz
denilenş eyolmuş veOsmanlısarayı,baldırı
çıplaklarınkılıcıkarş ısındaamandilemiş tir.
Resmi tarihçilere sorarsanız ayaklanma önderiPatronaHaliliçin“eş kıya”derler,bizesorarsanızbugününbaldırıçıplaklarınınyoldaş ıdırArnavutHalil.
Arnavutluk, o dönem Osmanlının sınırları
içindedir. Halil, Harpeş te kasabasında doğmuş tur. İsyan baş larında otuzlu yaş larında
olduğunagöre,yüzyılınbaş larındadoğmuş
olmalı. Yoksul çocuğudur Halil. Büyüyünce
de “ne iş olsa yaparım” diyerek gemilerde
tayfaolur.Dahasonra“Patrona”adlıgemide
leventlik yaparken, adına Patrona Halil denmeyebaş lanır.
Önce gemide, sonra karada birk aç ayaklanmayakarış ırHalil.İsyansaisyan,enöndeyürürgerektiğinde.Fak atayaklanmalarbastırılırveHalilgüçbelacanınıkurtarıpİstanbul’a
gelir. Burada esk icilik, hamamda tellaklık ve
seyyar satıcılık yapmaya baş lar. Bir baldırı
çıplaktır Halil. Yoksuldur, ezilmiş tir, yeri gelincedeisyanedecekkadargözükaradır.Hamam külhanlarında yatıp kalk an bileği kuvvetlibiryiğittir.
Hamamlarıısıtanocaktır,külhandır.(Külhanbeyikelimesideburadangelir).Sıcakolduğu
içinsok aklardayaş ayanyoksulhalkınbarındığı mek ânlardır külhanlar: “Bu ocağın adı
külhandır/yersizlereyurdsuzlaramek ândır...”
Bu külhanlarda barınan baldırı çıplaklar da,
seyyarsatıcılıkyaparkentanıdığıesnaflarda
tanırlar Patrona Halil’i. Halil de İstanbul’un
yoksulluğunu tanır. O güne kadar baş ından
geçenlerveş imdiİstanbulsok aklarındagördüğüyoksullukOsmanlınınnasılbirsömürü
düzeniolduğununkanıtıolur.Paş aların,vezirlerin ş eyhlerin zevk-ü sefa içinde yaş adığınıgörengözleri,külhanlardayatanyoksullarıdagörmektedir.
Bir yanda sefa süren asalaklar, diğer yanda
sefalet çeken yoksullar… İş te bu çeliş k idir
PatronaHalil’inadıylaanılıpLaleDevri’nibitirecekolanisyanıyaratan.
İsyanlarş uyadabuelbiseyigiyebilirlerama
temmuz 2009 | tAVIR | 33
inceleme
o isyanların içinde halk vardır. Ve her isyan,
halkdenilenderyanıntaş masıdır.KiPatrona
Haliltaş kınınınhemenöncesindehalkındurumunu görmek için bir kasideye bak acağız
ş imdi.
Lale Devri ş airlerinden Osmanzade Ahmed
TaibEfendi’ninsadrazamDamatİbrahimPaş a’ya sunduğu kasidedir bu. Her ne kadar
sadrazamıövmekiçinyaz ılmış olsada,bak acağımızbölümüLaleDevri’ndek ihalkıntablosunubugünetaş ır:
“… Odun ateş bahasına çıktı, tütsülük dut
ağacı gibi dirhemle satılıyor. Kömürün tozunu bulsak, sürme diye gözümüze çekeceğiz.
Gözdearpacıkçıksa,insanbirtorbaarpabulmuş gibisevinecek.Sıkıntıdanyüreğininyağıeriyenfuk ara,mumyerinekendisiyanıyor.
Kahve nerede, nohut kavurup içiyoruz. Sabundeselerağz ımızköpürüyor.Buyokluğun,
pahalılığın, sıkıntının sebebini anlayamadık;
hertaraftanzahiregelmede,limangemilerle
ve mahzenler erzak ve eş ya ile dolu! Bu hal
muktedirler(vurguncular-bn-)belasıdır. Zira
ortada, halkı koruyacak, ahvalini sorar, izler
kimseyok...”(1)
zimk indengeniş tir…”
Osmanlı tarihinin 1718 ile 1730 arasında yaş anandönemine“LaleDevri”denir.Budöneminpadiş ahıÜçüncüSultanAhmet”tir.Onun
sadrazamı ise Damat İbrahim Paş a’dır. Tahminedileceğigibipadiş ahındamadıdır.Sadrazam, padiş ahın kız ını haremine kattığında
çocukdahaonikiyaş ındadır.Aralarındatam
kırkyaş farkvardır.Kilak inŞeyhülislamonaylıbirevliliktirbu.
“Tarihlerde, ilk yenileş me giriş imlerinin yapıldığıbudöneminbir‘ıslahat’yada‘reform’
dönemi olarak değil de bir çiçek adıyla‘Lale
Devri’olarakanılmasıbile,egemençevrelerin
nedenlibirdüzendenyanaolduklarınıyeterincebelirler.Buçevrelerintoplumsalsapıklığı‘Lale’ ile simgeleş tirilmiş tir… Bu dönemin
gözdekiş isivezir-iazamDamatİbrahimPaş a
ise‘halkıaldatacakş eylaz ımdır’deyüherolanakta İstanbul’un çeş itli semtlerinde dolaplar,beş ikler,atlıkarıncalarvesalıncaklarkurdurmayabaş larveyetiş k ininsanlar,buralardaeğlenmeklevak itöldürürler…Busoysuzlaş maaynızamandabirahlakdüş künlüğünü
debirliktegetirecektir…”(3)
Şairin“yok”dediğini,halkyinekendiiçinden
çık armasını bilir. Bilmiş tir ve bilecektir. Çünkühalkınkitabında“yok”yazmaz.Yazmamış tır ve yazmayacaktır. Öyle ki, en boyun eğer
gibigöründüğüzamanbile,birazsonrabaş layacak olan baş k aldırısına rüzgar topluyordurhalk.
Devir diyorduk, Lale Devri’dir. Pek i, ama neden“LaleDevri”denmiş tirbudöneme?Belk i
ş u cevap bir fik ir verebilir:“… Osmanlı egemen çevreleri halk a karş ı olmak üzere Batılı
kapitalist çevrelerle bütünleş mekte ve batıyahizmetetmeyebaş lamaktadır.İş tebatılılaş manıntemelindebulunanolgubudur.Batılılaş manın baş langıç noktası ise Lale Devri’dir…”(2)
Bugünenedenlibenziyordeğilmi?Biryanda
“sıkıntıdan yüreğinin yağı eriyen fuk ara”, diğer yanda“halkı aldatacak ş ey laz ımdır” diyeniktidar...Amaelbettehalkıaldatmayayönelenbütünpolitik alarbiryerekadargeçerli
olur. O yer, isyanın taş ma vaktidir. Ki henüz
vak itvardır.
Görüyormusunuz?Osmanlıegemenleribatılılaş makistiyorvebuamaçlalaledevribaş latıyor.PatronaHalilgibibaldırıçıplaklarda
isyanedipolalelerisöküpatıyorlar.Tipikbir
halkdavranış ıdırbu.Nedemiş tik?Şunu:En
boyun eğer gibi göründüğü zaman bile, birazdanbaş layacakolanbaş k aldırısınahıncın
rüzgarını topluyordur halk. Tam da bu yüzden Marks haklıdır: “Tarihin hayal gücü bi-
“1720”deYirmiSek izÇelebiEfendiadındabir
zat Üçüncü Sultan Ahmet’in fevk alade elçisi
olarak Paris’e gitmiş , bir seneye yakın orada
kalmış dı;Sadabadmamuresininkuruluş undabuMehmedEfendi’ninParishik ayelerinin
büyük tesiri olmuş tur, Sadabad kaş aneleri
Versay köş kleri ile parklarına nazire olarak
yapılmış tırdiyenlervardır…”(4)
34 | tAVIR |temmuz 2009
Feodal Osmanlı, geliş en Avrupa kapitalizmi
karş ısında geride kalmış tır. Girdiği savaş ları
yitirmeyebaş larveböylecefetihçiliğideson
bulur. Bu durum karş ısında Osmanlı egemenleri, bir yandan ülke içindek i sömürüyü
yoğunlaş tırırlar,diğeryandanbükemedikleri
eliöpmekiçinAvrupa’yıtaklitetmeyebaş larlar.BuamaçlaAvrupa’yaelçilergönderilir.
Osmanlıegemenleri,sürdürdüklerizevküsefadüzenineAvrupaibirgörüntüvermeyeçalış ırlar.Buöylebirtaklitçiliktirki,meselaBoğaziçi’ndek i bütün yalılar beyaza boyanır.
Köş klere isimler verilmesi bile moda olur:
Şeref ab ad, Mir ab ad, Fayz ab ad, Asaf ab ad
vb…bunlarınenmeş huruvebugündeadı
anılanı, Kağıthane Deresi civarında kurulan
Sadabadolmuş tur.EvliyaÇelebi’ninaktardığına göre, Kağıthane Deresi’nin çevresi Lale
Devr i’nden önce de mes ire yer id ir. Ama
1720’den sonra bu çevrenin aldığı hal bambaş k a olur:“… Sadabad yapılarına 1722’de
baş landıvebirseneiçindetamamlandı.Dereboyu, Kağıdhane köyünden Haliç’in bitimindek i Karaağaç kasrına kadar parsellendi
veherparçasıbirgüzelkasır,birlalebahçesi
ve bahçesinde fısk iyeli bir havuz yaptırmak
ş artıiledevletvesarayerk anınaveİstanbul
zenginlerinetemlikedildi,dağıtıldı…”(5)
Sahi, kaçıncı Lale Devri’ndeyiz acaba? Öyle
ya, İstanbul’un en güzel yerleri malum ve
muktedirzevatapeş keş çek iliyorhala…
Haramilerinsürdürdüğüsefanın,esasolarak
bugündenfarkıyoktu.Halkaçkenbuasalaklarınelleriyağda,ayaklarıbaldaydı.KidöneminiçindentanıklıkyapanKatipSalahiEfendi, zengin eğlencelerinden birini ş öyle tarif
eder: “… menş urlu (prizmalı-bn-) billur kadehler lalelerin arasına konulur, kandillerin
ış ığınımenş urlar,çiçeklereaksettirir,busuretle ış ıklanan binlerce rengarenk lalenin
geçeseyrinedoyumolmaz.”(6)
Bu eğl encel er in vazg eç ilm ez tipl er ind en
olan saray ş airi Nedim’in dizeleri, dönemin
egemenruhunuyansıtır:“Bireldegül,birelde cam geldin sak i / Hangisini alsam, gülü,
yahudkicamıyaseni”Halkaçlıktankırılıyor,
Nedim’in ne umrunda? O saraydan besleniyorvesarayınmeş rebineuygunş eyleryaz ıyoriş teböyle.Ruhunuburjuvaziyesatangünümüzsanatçılarınındurumudaböyledeğil
mi?Öyledir…Geçmedensöyleyelim,buş airNedimefendi,isyanbaş l adığındadamdan
damakaçarkendüş üpölecektir.Eh,isyanzamanları, “Yürü servürevanım gidelim Sadabad’a” denen o sefil alem zamanlarına benzemez.
Reş adEkremKoçu,egemenlerinböylesieğlenceleri icin“Lale Devri alemleri, halk a zu-
inceleme
lüm ile kurulmuş sefihane meclisler, halk
iniminiminlerkenatılmış kahk ahalardeğildir”diyor.Amaaslındatamdaöyledir.
Halkiniminiminlerken,kahk ahaatanharamiler bugün de yok mu? Halk açken, iş sizken, yoksulken… kimin ş irketleri kar patlamasıyapıyorsa,bilinmelidirki,halkınacılarınıkahk ahalarıylaçiğniyorlardemektir.Ohalde,LaleDevrisürüyordemektir…
LaleDevri’ndetüketimekonomisialıpbaş ını
gitmiş , eş yanın fiyatı sürekli artarken paranın değeri düş müş ve esnafa ağır vergiler
koyulmuş tur.Dahası,hertürdendevletiş indekayırmacılık,menfaatçilikhak imolguhalin e gelm iş t ir. İç tal an ın son uc u olar ak,
memleketindeyaş ayamazdurumageleninsanlar,İstanbul’agöçetmiş amaburadadahafazlaaçveaçıktakalmış lardır.
İsyanın Patrona Halil dış ındak i önderlerinden olan Muslu Beş e, otuz beş yaş larında
bir manavdı. Kırk beş yaş larındak i Emir Ali
ise kahvecilik yapan bir esnaftı. Bu üçlünün
etrafında toplanan otuz kiş ilik bir çek irdek
kadrosu vardı isyanın.Ve bu güçle, 28 Eylül
1730tarihindeisyanıbaş lattılar.
Osmanlı’nın baş kentinde otuz kiş iyle isyan
baş latmayı göze aldılar. Neye güveniyorlardı?
“Sıkıntıdanyüreğininyağıeriyenfuk ara”lara,
baldırıçıplaklara,daradüş enesnaflara…kısacahalk agüveniyorlardı.Çünkükendilerio
halkıniçindemayalananisyanınbilincinitaş ıyorlardızatenomuzlarınınüstünde.
Sabah saatlerinde Beyaz ıt Camii’nin etrafındatoplanırlar.İsyanbayrağıaçıphalkıayaklanmaya çağırırlar. Sancakları beyaz zemin
üzerinekırmız ıvesarıçubuklubirpeş temaldi. Bir süpürge ve sırığına bağlanan peş tamal, baldırı çıplakların elinde isyan bayrağı
olmuş tur.Kiancakbirhalkisyanınayakış an
birgüzelliktirbu.
PatronaHalil,MusluBeş eveEmirAliönderliğindeüçkolaayrılıpsok aktak ihalkı,dükk anındak i esnafı isyana çağırmaya baş ladılar.
Bayezid ve çevresinde Patrona Halil’in sesi
yankılanır: “Kepenklerinizi kapayıp gelin ki
sizlerindahiyerinizbayrağımızaltıdır.”
Süpürge sırığına bağlanıp isyan bayrağına
çevrilen peş tamal, ş imdi bir çek im merkezi
olmuş tur.Hakiçin,adaletiçinkavgayaçağırmaktadır cümle ahaliyi. İsyan kollarına katılım giderek artmaya baş lar. Esnaflarda kepenkindirerekdestekolurlarisyancılara.
Yoksulluğun bozkırına düş müş bir kıvılcım
gibi yayılır isyan. Baş langıçtak i otuz kararlı
isyancınınsayısıönceyüzlere,sonrabinlere
çık ar.Çünkühalkıniçindengeçenleretercümanolmuş lardı.Veelinekılıcınıalanyoksullar, katıldı Patrona’nın isyan alayına. Kelleyi
koltuğa almak demekti bu. Ama zaten kaybedecek bir ş eyleri kalmamış tı yoksulların.
İsyan,tekçık aryoldu.Kihalk,isyanıtekçık ar
yol olarak gördüğünde isyan eder. Yeter ki,
isyanın tek çık ar yol olduğunu gösterenler
çıksın.PatronaHalilveyoldaş larınınyaptığı
iş tebuydu.
İsyana katılanların meslek durumlarını Reş ad Ekrem Koçu ş öyle verir: “Tabanı yarık,
baldırı çıplak, dellak, manav, kahveci, hammal, kayıkçı, seyis, katafatçı, ırgad makulesi…”Onuneksikbıraktıklarınıdabiztamamlayalım: Oduncu, ocakçı, canbaz, yorgancı,
tulumbacı, söz ş airi… Kısacası dönemin İstanbul’unda alınteriyle geçinen her kesimdenemekçivardırisyanıniçinde.Buemekçilerin, asilerin etnik durumlarına iliş k in verilen bilgi ş udur:“Arnavud, Laz, Çingene, Ermeni, Rum, Yahudi, Kürt, Boş nak, Anadolu
Türkü,RumeliÇıtağı…”
Denilebilir ki, ülkede ve dolayısıyla İstanbul’da yaş ayan her din ve milliyetten insan
vardırisyancılararasında.Saray’akarş ıhepsiaynıisyandabirleş miş lerdirkidoğalolanı
da budur. Çünkü hangi din, mezhep ve kavimden olursa olsun, hepsi baldırı çıplaktır.
Hepsininortakdüş manı,kendileriniezipsömürenSaray’dır.
laramüdahaleemrialsalarbilebunakalkış mazlar.ZiraYeniçeriocağınıntabanınıoluş turanaskerlerdebiryerdebaldırıçıplakların
kardeş isayılır.
İsyan, perş embe gününe denk getirilmiş ti.
Bununisyanönderliğitarafındaniradiolarak
tercih edildiği anlaş ılıyor. Çünkü perş embe
günütatildir.Osmanlımemurlarıiş baş ında
değil, yöneticiler de köş klerinde zevküsefa
içindedirler. Padiş ah ve vezirleri ise, birk aç
gündürÜsküdartarafındaydılar.
İsyan hızla yayılır İstanbul’a. Müdahale etmeye kalk anlar anında cezalandırılır. Kararsızlığahacetyoktur.Osmanlıyöneticileriise
ş aş kındır.Kulolarakgördükleri,adamyerine
koymadıklarıbaldırıçıplakhalkınbukalkış masıkarş ısındaadetafelçolmuş lardır.
BudurumuhaberalanÜsküdar’dak ipadiş ah
hemenvezirlerinitopladıetrafına,İsyancılar
kimdi?Neistiyorlardı?Gelenbilgilerkarış ıktı. Açık olan ise, çarş ıların kapalı, halkın da
ayaktaolduğuydu.Budurumdaneyapılması
gerektiğikonuş ulurken,vezirlerarasındaçıkar çatış maları da yaş anıyordu. Kimi“anlayalımdertlerineymiş ”derken,kimiside“hemen müdahale edelim” diyordu. Halk düş manlığında birleş enler, kendi aralarında çakallargibikapış ıyorlardı.
DamatİbrahimPaş aveyandaş larıbiranöncemüdahaleedipisyanateş inisöndürmekten yanaydı. Diğerleri ise, söndüreyim derken, bütün sarayı tutuş turacak bir yangının
çıkmaihtimalindenkorkuyorlardı.Birk açkellevererekisyanıatlatmakvarken,sarayıntutuş masınayolaçmamakgerekdemeyegetiriyorlardı. Kastedilen kelle ve öncelikle DamatİbrahimPaş a’nınkellesiydi.Padiş ahkararsızdı.Damadınıgözdençık artarakdurdurabilirmiydibuisyanı?
İstanbulçarş ılarıisyanınlehinekepenkindirir. Sok aklar yalınkılıç külhanbeyleriyle, baldırıçıplakyoksullarla,Saray’ınvergilerialtındaezilenesnaflarladoludur.Ellerikılıçlı,gözlerikaradırasilerin.Kizorbalarıkorkuturdaimaelinekılıçalmış halkınkudreti.
Halk ile halk düş manları arasındak i çeliş k ininisyanadönüş mesi,halkdüş manlarıarasındak içeliş k ilerideaçıkçayaş anırhalegetirmiş ti. Egemenler arası çık ar grupları birbirlerini tasfiye etmek için adeta birbirlerini
yiyorlardı. Dönemin Fransa elçisi Mark i de
Willeureve’nin gözlemleri yaş ananlar hakkındafik irvericidir:
Bukudretvecüretkarş ısındaYeniçeriaskerlerideş aş kınvesessizdir.Birk açkezisyancı-
“…VezirlerdeSultanıahaliyegösterecekkadarmetanetolsaidi,belk iahalininpadiş ah-
temmuz 2009 | tAVIR | 35
inceleme
larınakarş ıolankorkuvehürmetleridolayısıyla asileri dağıtmak mümkün olabilirdi. Bu
sıradaasilerinmiktarıüçdörtbinkiş idenfazladeğildi.Fak atpadiş ahınkararsızlığıveasilerden ne istediklerini soracak kadar zaaf
göstermesi, hükümetin periş anlığını ortaya
koyd u ve asil er bund an ces aret buld ular…”(7)
edecek olursak muvaffak iyetimiz de muhakkaktır’ sözleriyle ark adaş larını ikna etmiş ve
sonundadediğiçıkmış tır…”(8)
İsyanınilkgecesizorbirgecedir.Gece,kaygı
vemerakiçindesabahadoğruyolalmaktadır.
Yarınsabahneolacaktır?İş tebusoruyaverilecek karamsar bir cevap isyancı safları bozgunauğratır.Amaöyleolmaz.ÇünküPatrona
Otuz kiş iyle baş layan isyan, üç bin kiş iyi de Halil’inoanda,okritikandaverdiğicevapisaş mış tı artık. Eli kılıçlı asilerin adım sesleri yancılarınolasıdağınıklığınıdaengeller.
sarayı sarsmaya baş lamış tır. Daha düne kadar,köş kbahçelerindegününügünedenle- DerkiPatronaHalil:Eybaldırıçıplakkardeş rineteğitutuş muş vebirbirlerinegirmiş lerdi lerim,soydanfak irdostlarım,dertliesnafariyice.Bellikibuisyankellealmadandinmez- kadaş larım, külhan beylerim… eğer direndi,kipadiş ahdahilhepsikellekorkusuyaş ı- meyip dağılırsak veya direniş imiz baş ar ılı
olamazsa ölüm bizim içindir. Biz bunu göze
yordu.
aldık. Ancak kurtuluş yolu da direniş tedir,
Kelle koltukta isyan eden baldırı çıplaklarla, azim ve sebattadır. Eğer direnir ve direniş ikelle korkusu çeken Saraylılar’ın iradesiydi mizdesabırgösterirsekzaferdebizimolacakçatış an.Cüretvekorkuçarpış ıyorduahalinin tır…
gözleriönünde.Cesaretbaldırıçıplaklaraözgüydü ve korku, Saraylılar’ın yediği ekmek, İsyancılar dinler Patrona Halil’i o gece. Saray’daisedevamedentoplantılardaherkafasoluduğunefesti.
dançoksesçıkmayadevamediyordu.Çünkü
Padiş ah korkudan titriyordu, çünkü kaybe- saraylılar can telaş ına düş müş lerdi, Patrona
deceği bir taht vardı. Sadrazam titriyordu, Haliliseserdengeçmeninörneğiolarakdolaçünkü kaybedeceği bir kelle vardı. Ve fak at ş ıyorduisyancılararasında.
Patrona ve yoldaş ları dimdik duruyorlardı,
çünkübuuğurdacanvermeyigözealmış lar- 29Eylül1730günüasilerinyaptığıikiş eyden
birincisi, yaptıklarının dine uygun olduğunu
dızaten.
göstermek için kendi düş üncelerine uygun
İş te o duruş , isyan önderliğinin o kararlılığı, biriniİstanbulKadılığı’nagetirmekoldu.Böyisyangüçlerininolasıdağılmalarınıdaengel- leceyaptıklarıveyapacaklarıherş eyikitabına uyduracaklardı. İsyancıların ikinci adımı
lemiş tir.
ise,İstanbulzindanlarındatutulanmahkumElbette, isyana katılan değiş ik halk kesimle- ları, isyana yardımcı olmak ş artıyla serbest
rinden herkesin aynı kararlılıkta olması bek- bırakmak oldu. Böylece yeni bir adalet tesis
lenemez. Onları, kiş isel cesaretlerinden de edilmiş oluyordu.BudurumSaray’ınadaletöteye geçiren gözü karalığı sağlayan isyan sizliğinden bık an halkın isyanc ılara dönük
desteğiniarttırdı.
önderliğinincüretlitavırvedavranış larıdır.
“…İlkanda,meraksaikasıylazorbaların(asilerin–bn-)etrafınabirhayliinsantoplandığı
halde,bumiktarbirincigünüakş amadoğru
çok azalmış tı; hatta burada kalanların içine
bir korku dahi düş müş ve hemen hepsi bir
tarafa kaçmayı düş ünmüş tür. Fak at Patrona
Halil’in metanet ile hareketi, bu dağılmanın
önün e geçm iş t ir diyeb il ir iz. Patron a
‘Muk avemetgöstermeyüpdağıldığımızveya
muk avemette muvaffak olamadığımız takdirdeölümbizimiçindir;ancakkurtuluş yolu
azim ve sebattadır. Sebat ile muk avemet
36 | tAVIR |temmuz 2009
İsyancılarınsıradanhalk ayönelikzararverici,
taciz edici hareketler i olmamış tır. Böylesi
davranış lara yeltenenler, ş iddetle cezalandırılmış ve halkın gözü önünde idam edilmiş lerdir.İsyancılarhalk azararvermediklerigibi,
İstanbulhalkınınyiyeceksıkıntısınıçözmeye
çalış ırlar. Ayr ıca, isyanc ılar ın “… haklar ına
büyükbirihtimamgöstermiş olduklarıRum,
ErmeniveÇingenecemaatlerinemensupdahabirçokkimselerdeasilerlebirleş miş yada
bitarafkalmış lardır.”(9)
İsyanınikincigünühemhalkındesteğiarttı,
hem de değiş ik askeri güçlerden katılımlar
oldu:“…Zorbareisleri(isyanınönderleri-bn)kendilerinikafiderecedekuvvetlihissettikten sonra, Et- meydanı’ndan göndermiş oldukları adamlar ve bayraklar vasıtasıyla cebeci, topçu, toparabacı, tersaneli, sipahi ve
silahdar gibi muhtelif birliklere mensup askeri kuvvetleri de kendileriyle iş birliği yapmaya davet ettiler. Bunlardan bir kısmının
doğrudandoğruya,birkısmınındabaz ımüzakereler neticesi asilere iltihak ettiği görüldü.”(10)
Giderek güçlenmeye baş layan isyanı bastırmak istiyordu Saray ama doğrusu isyancılarınüzerinegöndereceklerikendiadamlarına
bile güvenemiyorlardı. Ya isyancıları bastırmayagidensilahlıgüç,asilerlebirleş irsene
olurdu? Bu nedenle padiş ah kimseye güvenemiyordu. Damat İbrahim Paş a, isyancıların üzerine yürümekten yanaydı. Ama bu
amaçla dış arı çıktığında emrindek i güçlerle
kaç ıp giderse? Kendileri entrik ac ı olanlar,
baş k alarındandaentrik aumarlarelbette.Ve
ş imdi sarayın koridorlarında entrik alar yarış ıyordu.
İlerleyen saatlerde bir Hasek i Ağası’nı, yirmi
beş kiş ilikmuhafızbirliğiyleberaberisyancılaragönderdiSaray.Buelçiningörevitalepleriniöğrenmek,eğerbaş arabilirsebirtakım
vaat, telk in ve tehditle dağılmalarını sağlamaktı. Bu Hasek i Ağası’yla Patrona Halil görüş tü.Dinledivedediki;“BakAğa,seninvaatvetehtidlerinepabuçbırak acakbirdurumu var mı benim ayaklarımın?” Elçi, iş te o
zamanilkkezPatronaHalil’inayaklarınabaktı,isyanınönderiyalınayaktı…
Hasek iAğası,isyancılarıntalepleriniöğrenip
döndü. Öncelikle cihan imparatoru ve Müslümanların halifesi sayılan padiş ahın “dağılın”emrinireddetmiş tiisyancılar.
“…Tehdidehiçaldırmadan,bizimdepadiş aha arzolacak haklı ş ik ayetlerimiz vardır diyorlardıveistediklerisadrazam,ş eyhülislam
ileKethüdaMehmetPaş agibi…devletricalinden 37 kiş inin kendilerine teslimini talep
etmiş lerdi…Onlarınş ik ayetleridinlenipbu
arzular ı yerine getirilmedikçe, silahlar ı da
terketmeyeceklerinibildiriyorlardı…”(11)
inceleme
halk? Toplanmadılar. Bunun üzerine asilere
karş ıkılıççekecekhak ik iMüslümanlarapara
verileceği,maaş bağlanacağıilanedildi.Ama
Saray’ın böylesi akçeli teklifleri yoksul halkı
satınalmayayetmedi.İnsanlaryoksuldu,sarayiseonlarıonursuzsayıyorveöyledavranıyordu. Ama haysiyetini savunan halk, Osmanlısancağı’nınaltındatoplanmadı.
Gelinen aş amada, kellesini kurtarmak isteyenkimiSaraylılar,isyancılarlailiş k ilenmeye
baş ladılar.İş insonunuöngörüpolasıbiraltüstoluş sırasındasuyunüzerindekalmaçabasıydıbunlar.Elbette,egemenlerarasıböylesi çeliş k ileri derinleş tirmeye çalış tı isyan
önderliği de. Saray’da boş durmuyordu elbette. Gizlice adam gönderip isyancılar arasındaikilikçık artacak,adamsatınalacakgiriş imlerde bulundular. Ama baş arısız oldular.
Cüretvekorkuçarpış mayadevamediyordu
zatenİstanbul’da.Sarayakapanankorku,kıstırılmış lığınacziylebüyüyordu.Meydandak i
cüret ise, yeterince büyüktü zaten. Ve Saray’ın korkusu, 30 Eylül 1730 Cumartesi günü, isyancıların cüretine bir kez daha elçi
gönderdi:Neistiyorduasiler?
Verilencevapyineaçıktı:Baş taş eyhülislam
ve sadrazam olmak üzere, kimi vezirlerin
kend il er in e tesl im edilm es in i ist iyorl ard ı.
Böylece,Osmanlıyönetiminindini(ş eyhülislam)veidari(sadrazam)baş larınıdüş ürmeyihedefledikleriniilanetmiş oluyorlardı.Lale Devri’nin halk düş manlığından hesap soracaklarının ilanıydı bu.Yoksullar, dara düş müş esnaflar,baldırıçıplaklaradına,Osmanlının halk a görünen iki yüzü olan ş eyhülislamvesadrazamınkellesinitalepediyorlardı
saraydan.Vedahası,Saray’ınsuveiaş eyollarıasilertarafındankesilmiş ti.
İsyancılar kendilerine yakış an ve anılmaya
değerbircevapvermiş lerdi.Saraylılar’ıncahil cühela baktığı bu isyancılar “diplomasi”
yapmayıdabiliyorlardı.Vefak atonlarındiplomasisi saray’ın anladığı anlamda değildi.
“Yahepyahiç”demeningayetaçıkdiplomasisiydi. Eş deyiş le, “diplomasi” falan yapmıyordu asiler. Silahlar ını bırakmayı reddetmiş lerdi,taleplerivardıvebunlarınark asında can bedeli duracaklar ını söylüyorlardı.
GerisiniSaraydüş ünsündüartık.
Saray’ın düş ünüp bulduğu ise,“muk addes”
Osmanlısancağınınortayaçık artılarakhak iki Müslümanların bu sancak altında toplanmasıiçinçağrıyapılmasıoldu.
Çarpış anikiirade,ş imdiikibayrakş eklinde
somutlanıyordu. Bir yanda isyancıların süpürgesırığınabağlıpeş tamalbayrağı,diğer
yanda“muk addes”Osmanlısancağı…
Tarihtanıktırki,birAllah’ınkulubile“muk addes”Osmanlısancağınınaltındatoplanmadı.
İş te o kadar muk addesti o sancak. O güne
kadar Lale Devri’nin zevküsefasının üstünü
örten o sancağın altına neden toplansın
Kendi tahtını korumak için, Damat İbrahim
Paş a’yıgözdençık ardıensonundaPadiş ah.
Dününhaş metliveziri,kullanılmış birmendilinkaderiniyaş adı.1Ekim1730gecesiDamatİbrahimPaş a,KethüdaMehmetPaş ave
Kaptan-ı Derya Mustafa Paş a sarayda idam
edildiler.Üçöküzarabasınayüklenenbuüç
ceset,sabahvaktiisyancılaragönderildi.
Üç gün önce“sıkıntıdan yüreğinin yağı eriyenfuk ara”ş imdiosıkıntılarınasebepolanlarıncesetlerinebakıyordu.“Halkbunlarakin
temmuz 2009 | tAVIR | 37
inceleme
birmemuriyetvererekmerkezdenuzaklaş tırmayıdüş ündüvebumaksadlakendisinearzuettiğivazifeyisordu.Fak atbuzek ivekurnaz adam, meseleyi derhal kavramış ve ne
rütbede, ne de mansıbda gözü olmadığını,
ancakmemleketiçinçalış tığınıbirdefadaha
tekrarlamış tı. Patrona, bu esnada padiş ahın
kendisine yüz bin altın vereceğini ve bunu
alıpistediğiyeregitmesinitavsiyeedenyeniçeriağasınaise,gayetsertmuameleederek,
İstanbul’un bütün parasının kendinin olduSarayın elinde ölüsünü ya da dirisini verebi- ğunu, paraya ihtiyacı bulunmadığını da söylecekleribirDamatİbrahimPaş ayoktu.Çün- lemiş ti…”(12)
küocesetzatenDamatİbrahim’eaitti.Aslındabudurum,isyanıngeldiğiboyutudagös- HalkınelikılıçlıhaliolanPatronaHalil,6Ekim
teriyordu.Bundanötesindepadiş ahınkellesi 1730 tarihinde öyle davrandı ki, bütün Ossözkonusuyduartık.Hemenisyancılarayeni manlıtarihindeilkvesonkeztanıkolundubu
elçiler gönderildi: Ne istiyorlardı? Cevabı al- duruma.Ogünyenipadiş ahınkılıçkuş anma
makta gecikmediler: Üçüncü Ahmet’i artık törenivardı.Törenalanınaatlagelenpadiş ahın atının önünde, Patrona Halil at sürüyorPadiş aholarakgörmekistemiyorlardı.
du.Olacakş eydeğildibu.Sadeelbiseleri,kıÜçüncüAhmet’inkarş ıçık acak,birdurumu, lıcıveçıplakayaklarıyla,ilerliyorduatınınüsbirgücüyoktu.Kaldıki,padiş ahdeğil,padi- tünde. Oysa padiş ahın atının önünde değil,
ş ahlıkönemliydiveisteğiyerinegetirdi.Sul- yanındabilekimseolamazdı.
tanlığıyeğeniBirinciMahmud’abırak arakçekildi tahttan. Yirmi yedi sene padiş ahlık ya- Kendisini korumak isteyen saltanat, asilere
pan sultan, böylece tahtını yitirip kellesini taviz vererek isyan ateş inin üzerinden atlamış tı.Şimdikendiiktidarınıyenidengüçlenkurtarmış oldu.
dirmek için asileri ezmek, saltanatın tabiatı
İsyancıların ufku bu hedefe ulaş makla sınır- gereğiydi. Bu amaçla, isyancı safları daraltlıydı. İstedikleri değiş iklikleri yapmış lardı. makveiçerdeniş birlikçibulmakiçingiriş imAmadeğiş enkellelerolmuş tusadece.Salta- lerebaş ladılar.Sarayınherikihamlesidebanatiseolduğugibiduruyordu.Sömürüsalta- ş arılı oldu. Bunun üzerine asilerle saray aranatı Üçüncü Ahmet elbisesini çık artmış , Bi- sında iki maddelik bir anlaş ma yapıldı: 1)İsrinciMahmutelbisesinigiymiş ti.ÜçüncüAh- yanakatılanlarileridebunedenlecezalandımetkılığındadolaş ırkenbaş edemediğiPat- rılmayacak…2)Asilerbelirlibirkuvvetikorurona Halil’i, Birinci Mahmut kılığıyla bertaraf yacakamaisyansaflarınınçoğunluğudağıtılacaktı…
etmekisteyecekti.
ve nefret dolu nazarlarla bakıyor, adeta intikam alıyordu.” Cesetler önce yerlerde sürüklenipdahasonradeğiş ikyerlereasıldılar.Bu
arada,DamatİbrahimPaş a’nıncesedinin,aslındaonaaitolmadığısöylentisiyayıldı.Padiş ahkendilerinikandırmış mıydı?Bunuartık
bilemezlerdi, çünkü ceset tanınmaz haldeydi.Bununüzerinecesedibirbeygireyükleyip
sarayageriyollayarakgerçekDamatİbrahim
Paş a’yıistediler.
Önce satın almak istediler Halil’i. Yaptıkları
görüş medeyenipadiş ahneistediğinisordu.
Kendisiiçinhiçbirtaleptebulunmadı,sadece
halkıezenvergileresonverilmesiniistedi.BirinciMahmutistemeyerekdeolsa,LaleDevri’nde kurulan kimi vergilerin kaldırılmasını
kabul etti.Vergileri indirten Patrona Halil ve
yoldaş larıkiminhangigörevegetirileceğine
dekarış ıyorlardı.Budurumsarayıntepk isini
çek iyor ama henüz isyancılara açıktan karş ı
çıkmıyorlardı.BuyüzdenbirkezdahaPatronaHalil’isatınalmayıdenediler:
Yaş ananbu“ikiliiktidar”sürecininçoksürmeyeceği artık belli olmuş tu. İsyancılar tarihsel
sebeplerle isyanlarını daha ileriye taş ıyamadıkl ar ınd an durm uş l ard ı. İsyan ın durm as ı
demek, saray statükosunun yürümesi demekti.Kiyürüyensaray,elbetteduranisyancılarıezerdi.Kavganınkanunuydubu.
PatronaHalilveyoldaş ları,devletmeselelerinigörüş meküzere,25Kasım1730tarihinde
saraydak i divan toplantısına çağrıldılar. Patronaveotuzkadarserdengeçtiark adaş ısarayageldiler.Onlarınsilahlıbirkısmı,toplan“… Sultan I. Mahmut, Patrona’nın tahakkü- tı yapılacak yerin dış ında tutuldu. Toplantı
münden kurtulmak için ilk defa ona büyük salonunaPatronaHalil,MusluBeş egibiisyan
38 | tAVIR |temmuz 2009
önderleri girdi. Derken Padiş ahın kiralık katillerimeydanaçıkıpsaldırıyageçtiler.Asiler
oradakatledildi,önderleriniyitirenisyancılar
dadağıldılarvePatronaHalilisyanıdaböylecesonaerdi.
Sonuç olarak, “Batılılaş ma” adı altında yoğunlaş tırılan sömürü, zulüm ve soysuzlaş manın adı olan Lale Devri’ne karş ı yoksul
halkın nasıl karş ılık verdiği malumdur: İsyan…
Pek i,LaleDevrisonamıerdi?Hayır!Ohalde
yoksulların, baldırı çıplakların, dara düş en
esnafın isyanı da sürüyor demektir bu topraklarda.
KAYNAKLAR:
1,4, 5, 6: Patrona Halil, Reş at Ekrem Koçu,
1967
2,3:EtnikveToplumsalYönleriyleTürkHalk
HareketleriVeDevrimler,ÇetinYetk in,1974
7,8,9,10,11,12:Patronaİsyanı,MMünirAktepe,1958
deneme
minarenin kılıfı
ersin demir
boş altmış ;çatıdiplerine,ağaçdallarınasığınmış lardı.Toplutaş ımaaraçlarıazsayıdayolcularıylakapılarıaçıkhaldeseyrediyorlardı.Yinedeisyanediyorduş oförler.Maaş larınınaylardırödenmiyor
oluş udatuzbiberekiyordubuisyana…
Güneş ingöğünentepesineçıkıphalkakankusturduğubusaatte
baş kan,makamındaderikoltuğayayılmış haldeydi.Baş ınıgeriye
doğru atmış , yüzünün yönünü tepedeki klimadan yayılan yapay
esintiyeçevirmiş ti.Gömleğininyakasınıdaiyicegevş etti.(Kravat
takmazdı zaten ezelden beri..) Elindeki mendili katlayıp ensesindengöğsünedoğrubirhareketlebirikenterlerisildi.Aynıhareketi
öncesağdansola,sonrasoldansağatekrarladı.Ardındanklimanın
esintisigöğsünedevursundiyebaş ınıdahabirgeriyeattı.Buhaliyle bol ve uzun tüylü ev kedilerinin sırt üstü mayış ma hallerini
andıranbirgörüntüsüvardı.
Busıradaodanınkapısıikikereüstüsteçalındı.Odahayerinden
doğrulup“gir”demeyekalmadanaçıldıkapı.Belediyemeclisüyesi
MustafaBey’diiçerigiren.MustafaBeyaynızamandabaş kanınen
yakın arkadaş ıydı. Dostlukları ta çocukluk yıllarına dayanıyordu.
İmamHatipokulundanbuyanaiseneredeysehiçayrılmamış lardı.
-SelamünAleyküm,dediMustafaBeyvedavetbeklemedenbaş kanınkarş ısındakikoltuğaoturdu.
-Aleykümselam,dedibaş kanyerindenhafiftoparlanarak…
İstanbulyinetarihi,sıcakgünlerindenbiriniyaş ıyordu.Bütünsokaklar, caddeler ve meydanlar boş almış ; herkes bir gölgeliğe çekilmiş ,
imkanıolanlariseş ehritümdenterketmiş lerdi.Kuş larbilesemaları
Kapıyıusulençalıpteklifsizceiçerigirmek,hiçbirdavetbeklemeden oturmak ve hatta koltuğa iyice yayılıp yerleş mek… Bunlar
baş kanın makamında yalnızca Mustafa Bey’in cüret edebileceği
ş eylerdi.Onunharicindekimolursa,hattakarısıbilegelse,baş kan
sekreteri arac ılığıyla davet etmeden içeri giremezdi. Mustafa
Bey’learalarındaiseçoközelbirhukukvardı.Kaderveyolarkadaş ıydılar.Birliktenelerneleryaş amadılarki!Okulyıllarındadavaya
birlikte katılmış , komünistlere karş ı omuz omuza çarpış mış lardı.
“Kanımızkaynıyordu.”diyordubaş kanogünlerianlattıkça.Sonra
evlilikler,çolukçocuğakarış malar…Yinebirlikteydilerbuyıllarboyunca. Ortaklardı da aynı zamanda. İnş aat iş ine birlikte adım atmış lardı.Allah“yürüyakulum”dedionlara.Yürüdülervebüyüdüler.
Kısazamaniçindeİstanbul’unsayılımüteahhitleriarasınagirmiş lerdi.Biryandandasiyaseteatıldılar.Buiş teMustafaBeyözelliklegeri
eylül 2009 | TAVIR | 39
deneme
durmuş , esasen baş kan için çabalamış tı. Ha duğumuzdatoputopubirkaçkiş iydik.Çocuk
oolmuş ,hakendisi,farketmezdinasılsa,son- sayılırdıkdaha.Amaiş te…Kapıkapıdolaş ıp
bağış toplayış ımızıhatırlasana.Vaybe.Allah
raseçimler…ve…
dabiziutandırmadı.Yaptırdıkçokş ükür.
Baş kan yeterince serinlemiş olacak ki, nihayetyerindendoğrulabildi.Katlayıpboynunun -Çokş ükür,dediMustafaBey.
gerisinesardığımendilioradanalıptekrardan
biralnınısildivebakış l arınıarkadaş ınaçevir- -Ozamanlar,diyedevamettibaş kan,dağbaş ıydı oralar. Şimdi bakıyorum da… Şehir ne
di:
çabuk geliş ti hakikaten. Bizim camiinin yeri
koskocaman ilçenin merkezinde kaldı görü-BuneyinsıcağıböyleMustafa?
Mustafadaelindekikağıtmendilleterinisilip yormusun?
duruyorduiçerigirdiğindenberi:
-Doğrudiyeonayladıonuarkadaş ı.
-Vallanebileyimbaş kan,diyekarş ılıkverdi.
Birsüresessizlikoldu.İkisidebirdendalıpgit-İyikiş ualetvardaserinletiyor,dedibaş kan, miş ti. Sonra göz göze geldiler. Susuyorlardı.
baş ıyla klimayı iş aret ederek, yoksa yanar Ama gözleri susmuyordu… İçlerinden aynı
ş eyingeçtiğininfarkındaydıikiside.Birbirlerikavrulurduk…
ninciğerinibilirlerdi.AmabudefagözüokaHavadan yakınmaları bir süre daha karş ılıklı darkarartıpkarartmamaktabirtürlükararkıdevametti.Ardındanbelediyeniniş leriniko- lamıyorlardı.VeMustafakararverdi.
nuş maya geçtiler. “Her ş ey iyi, yolunda çok
ş ükür.” diyordu Mustafa Bey karş ısındakinin Böylesi bir konuş mada ilk sözü baş kana bıgönlünü ferahlatmak istercesine. Üstüne bir rakmakgerektiğiniiyibilirdiMustafaBey.Öndebaş kanaövgülerdüzdü.Onunövgüdolu cekendisiaçmalı,baş kanıdaiknaetmeliydi.
sözleri baş kanın yüzünde güller açtırıyordu.
Neden sonra baş kan aklına birden bir ş ey Yerinde bir kez daha doğruldu. Elini ağzına
gelmiş gibi yerinden iyice doğruldu.Yüzüne doğru yaklaş tırıp bir iki öksürerek sesini temizledi.Vekonuş mayabaş ladı.
ciddibirifadevererekkonuş mayabaş ladı:
- Şu merkezi yerlerdeki okulların arazilerinin
satılması iş ine çok taktılar Mustafa… İyice
dallanıpbudaklandıiş .Diyorumki,bumeselebaş ımızaiş açmasın.
-Odeğildebaş kan,iş indoğrusubizocamiyi
o yokluk içinde çok da sağlam yaptırdık dersek yalan olur. Doğruya doğru… Sonra depremoluncaiyicesarsıldı...
-Yok,ondanbirş eyolmaz.Birikisöylenirsöy- Baş ınısallayarakonunbusöylediklerinionaylenir sonra susarlar. Zaten o iş in dönüş ü de ladıbaş kan.Yüzündeyazıklanırbirifadevarolmaz artık. Bütün arazilerin sözünü verdik, dı.MustafaBeydevametti.
anlaş masınıyaptık…
-Diyorumki,mahalleninhemençıkış ındakoMustafaBey’insesirahatvekendindenemin- camanboş alanvar.Bizimcamiyiyıktırıporadi.Buhali,biraniçinsıkılmış olanbaş kanıda yayenibircamimiyaptırsak?
rahatlatıpneş esinitekraryerinegetirdi.Yeni- Busözleriduyanbaş kanbirdenhiddetlendi:
den havadan sudan konuş maya döndüler.
Laf uzadı, gençlik yıllarına kadar gittiler, eski -NediyorsunsenMustafakardeş im!Okadar
dostlarıandılar.Yokluk,yoksullukgünlerini… camiicemaatinenederizbizsonra?
Şükrettiler…
Baş kanbutekliftendolayıbiranürkmüş gö-Hatırlıyormusundedibaş kan,bizimmahal- rünüyordu, baş kası olsa buna kesinlikle inaleyecamiyaptırdığımızgünleri?Negünlerdi nırdı. Ama bu tavrın yapmacıklığını Mustaogünler!Oneateş liimandıki,tepedentırna- fa’dan daha iyi anlayacak kimse de yoktu. O
ğasarmış tıbizi…Oneenerjiydi,yücerabbi- nedenledirki,MustafaBeyyinerahatsakinve
minlütfu…Camiiyaptırmaderneğiniilkkur- kendindenemindi.
40 | TAVIR |eylül 2009
- Ne diyeceğiz baş kan? Olanı söyleyeceğiz.
Cemaat zaten diken üstünde namaz kılıyor.
Yarın bizim mühendisleri yollayıp bir tetkik
ettirelim,hayıkıldı,hayıkılacakolduğuonlarınraporuyladagüngibiortayaçıkar.Okadar cemaatin canını tehlikeye mi atacağız?
Sen bunun vebalini alabilir misin üstüne?
Hem…
Buradakapkarabakış larınıdoğrudanbaş kanıngözlerinedikti,canalıcıbirş eysöyleyeceğibelliydi.
- Yeni yaptıracağımız camii ş öyle büyük ve
görkemliolur…Bütünİstanbul’daş anıyürüsüncinsindenhani…
Busözlerüzerinebaş kanınyüzünekocaman
bir gülümseme yayıldı. Sarımtırak diş lerinin
tekmilibirdenortayaçıktı…İknaolmuş tu!
- Doğru diyorsun Mustafa Bey, dedi baş kan,
insan canı bu boş vermeye gelmez. Gereği
neyseyapalımsonradamahalledış ındakio
yerekocamanbircamiyaptıralım.Dörttane
minaresi olsun.. Hem doğup büyüdüğümüz
semtekarş ıdavefaborcumuzuödemiş oluruzfenamı?!
Mustafa Bey baş ını sallayarak onayladı onu,
memnungülümsüyordu…
- Peki… dedi baş kan utangaç bir sesle, eski
camiininyerineolacak,varmıhazırdabirtaliplisi?
-Var,dediMustafaBeybaş ınısallayarak,alış veriş merkezi yapacaklarmış … Sesinde pek
önemsemeyenbirtonhakimdi…
Tambusıradaezansesiduyuldu“AzizAllah”
dedilerikisibirden.Saatlerinealış kanlıklabir
göz attılar ve ayağa kalktılar… Birlikte Cuma’yıkılmayagittiler.❏
röportaj
balkanlardan gelen hep soğuk hava olmaz a!
tavır
“
.
.
.
‘Yol menzilin bir parçasıdır’ der, eski bir Çingene sözü. Biz de çıktığımız
bu yolu, menzil eyledik. Yol boyunca neyi gördük, neyi anladık, neyi
öğrendiysek bir yerlerde birileriyle paylaş abilmek umuduyla yanımıza
kattık. Elinizde tuttuğunuz bu albüm, bugüne kadar süren yolculuğumuzda edindiğimiz birikimleri paylaş abilme adına tatlı bir mola, ferah
bir durak yeri de oldu bizim için...” sözleriyle yayınladıkları “Gayda İstanbul/Balkanlardan gelen hep soğuk hava olmaz a!..” adlı albümlerin-
den yola çıkıp Gayda İstanbul’u biraz tanıyalım/tanıtalım istedik. Kimdi onlar, neyi amaçlıyorlardı, bahsettikleri yolculuğun menzili neydi...
Hepsini öğrenelim, duyuralım istedik. Bu amaçla, Gayda İstanbul’dan
solist Fehmiye Çelik ve bas gitarist Ayhan Akkaya ile sohbete oturduk.
Aş ağıdakiler konuş tuklarımızdır.
Öncelikleyenialbümünüzhayırlıolsundiyelimvehemenbaş la-
eylül 2009 | TAVIR | 41
röportaj
yalım. İlk olarak ş unu sormak istiyoruz, killendiren kadrodur ama albümde bunun dış ında epey katkıda bulunan arkadaş lar da olGaydaİstanbulkimlerdenoluş uyor?
du. Gerek bizim BGST’den arkadaş lar, gerek
Fehmiye: Gayda İstanbul’u anlatırken, “proje” Roman müzisyenlerin kendi arkadaş ları... Doolarak tanımlıyoruz, “bir müzik grubu” demi- layısıyla albümde yirminin üzerinde enstrüyoruz; orayı bir çalış ma alanı olarak kodlayıp man duyabiliyorsunuz.
sürekliliğini sağlayabilmek amacıyla... Gayda
İstanbul projesi, Boğaziçi Gösteri Sanatları Şunu diyebiliriz o
Topluluğu (BGST)’nin müzik alanındaki son z a m a n ,
projelerinden biri. Temmuz ayında albümü
çıktı. Proje aslında albüm sürecini de katarsak 3 yıllık bir emek-yoğun sürecin
sonunda çıktı.Tabi bu sürecin bir öncesi
de var ki, o önceliği BGST/Kardeş
Türküler projesindeki birikimlerimiz
oluş turuyor. Kardeş
Türküler, kültürel çoğulculuğu eksen almış
bir projedir ve bu coğrafyada yaş ayan halk ların
müzikleri üzerine eğilmiş tir.
Dolayısıyla biz de biliyoruz ki
bu coğrafyada Romanlar da
yaş ıyor, Boş naklar da, Arnavutlar da, Balkan göçmenleri de...
Kardeş Türküler aracılığıyla zaten
yabancısı değildik bu yöndeki müziklerin ama aradan geçen yıllar zarfında bu alanlarda biraz daha derinleş mek gerektiği üzerinde konuş tuk
ve bunun da ihtiyacını hissettik açıkçası. Ve iş te 3 yıllık bir süreç, bir albümle somutlandı. BGST’den Ayhan Akkaya, bas gitarıyla ve aynı zamanda düzenlemeci/besteci kimliğiyle yer alıyor bu projede. Ben de
G a y d a
solistliğini yapıyorum. Gayda İstanbul’un yüİstanbulprojesi
rütücü sorumluları olarak, asıl ikimiz varız
BGST ile bağlantılı bir
BGST’den. Ama BGST’li birçok arkadaş ımızdan
projedir.
da fikir aldık, destek aldık.
Ayhan: Balkan, Çingene, Roman müzik leri
üzerine bu alanda çalış an müzisyenlerle biraraya gelmeye çalış tık. Dolayısıyla biraz farklı
iliş kiler kurmak gerekti. Daha önce Kardeş
Türküler konserlerinden tanış tığımız Roman
müzisyen, Sarıköylü Tevfik Çekiç vardı. Onun
aracılığıyla, torunu çalış malarımıza katıldı. Torununun adı da Tevfik ve keman çalıyor. Şükrü
Tırkış klarnet çalıyor, Basri Özkaraağaç darbukacımız. Onur Baş kurt davul, Berkant Çelen
elektrik gitar çalıyor. Bu kadro ana soundu ş e-
42 | TAVIR |eylül 2009
Fehmiye: Elbette. Ve tabii ki Kardeş Türküler
projesinde edindiğimiz birikimin de bu albümde bir yansıması var.
Ayhan: Zaten ş u nokta önemli… Bir yandan
Kardeş Türküler de devam ediyor ve biz orada
da çalış ıyoruz. Kardeş Türküler bütün odaklardan, halklardan örnekler sergilemeye çalış ıyor. Ve bu hem çok ciddi, hem çok kuş atıcı, sıcak; konjonktürel olarak da Türkiye’ye çok
uyan bir mesaj oldu aynı zamanda. Ama bu-
nun yaş aması için, bir yandan da bu odaklarda derinleş mek, tabiri caizse “uzmanlaş mak”
gerekiyor. Türkiye’de ne yazık ki böyle ş eyler
çok fazla yok. Örneğin Bir Çingene Enstitüsü
yok, bir Ermeni Müziği Okulu yok. Bu tür iş ler
yapan alternatif topluluklar dış ında kurumsal
fazla bir ş ey olmadığı için alternatif yolları
zorlamaya çalış ıyoruz. Bir yandan Kardeş Türküler devam ederken, diğer yandan da olanaklar çerçevesinde “alternatif okullaş ma”ya
gayret ediyoruz. Dolayısıyla, “uzmanlaş ma”
diyebiliriz uzun vadeli hedefimize... Türkmen
müziği ya da Kürt müziği üzerine var mesela,
yarın da Ermeni müziği, Çerkez müziği üzerine olur. Gayda İstanbul çerçevesinde ise Balkan, Trakya, İstanbul oldu. Yani, bizim de
parçası olduğumuz bir coğrafya üzerinde
çalış ıyoruz.
Bizdebunusormakistiyorduk.Yani
Gayda İstanbul sadece Balk an,
Trakya, Roman müziği üzerine mi
çalış acak?
Ayhan: Gayda İstanbul’da beslendiğimiz kültürel iklim ya da
yola çıktı ğı mız coğrafya Balkanlar… Ama Balkanlar dediğimiz zaman, yaklaş ık 15 ülkenin adı sayılır ki, Makedonya, Slovenya, Sırbistan, Kosova, Bulgaristan,
Yunanistan ve hatta biraz daha yukarı çıkarsak, Romanya, Macaristan da var bu sınırlar içinde
ve elbette Türkiye de var. Elinize Balkan
haritasını alıp bakınca, mutlaka Türkiye’yi de
görürsünüz, çünkü bu coğrafyanın doğal bir
uzantısı. İş te buralarda dolaş an rüzgârlarla
Trakya üzerinden İstanbul’a gelen kültürel bir
iklim söz konusu. Balkanlar, Osmanlı İmparatorluğu döneminde olsun, daha öncesinde olsun, sınırların çok sık değiş tiği, etkileş imlerin
yoğun yaş andığı yerler. Biz de diyoruz ki, İstanbul da bu kültürün bir parçası. “Bu kültürün bir parçası değiliz; ama oralardan sevdiğimiz ş arkıları söylüyoruz.” gibi bir durum söz
konusu değil. Bir parçası olduğumuza inandığımız bir kültürel iklimde çalış ma yapıyoruz.
Tabii ki bu alanda daha önce yapılmış çalış maları da inceleyip örnek almak gerek. Bunun
için de belli bir eğitim sürecine girdik. Ama bir
yandan da kendimizi ifade edebileceğimiz
röportaj
besteler yapalım, kendi sözlerimizi yazalım ya
da geleneksel bir ş arkıyı yorumlarken kendimizden bir ş eyler katalım istedik ki, “gelenek”
dediğimiz yer müzelik bir alan olmasın. Geleneksel olan, bugünde de yaş asın diyoruz. Bu
anlamda Gayda İstanbul, bestelere ya da söz
yazma çalış maları na, sound denemelerine
açık ve ana iklim Balkanlar, Trakya ve İstanbul.
Albüm kapağında bu albüm bir birikimin
sonucunda ortaya çıktı demiş siniz. Neler
biriktirdinizheybenizde?
Fehmiye: Albüm kapağında da dediğimiz gibi “yolu, menzil eyledik” ve açıkçası baktık ki
heybemizde, Romanların hikâyeleri çok fazla
birikmiş ve ş arkılarımızı da ağırlıklı olarak o
hikâyelerin birikmiş liğiyle yazmış ız. Özellikle
İstanbullu Romanların çarpıcı gündemlerine
tanıklık ettiğimiz için gördük ki, birikimimiz,
Romanca besteler yönünden biraz daha fazla
olmuş . Dolayısıyla onları hemen paylaş mamız gerekiyordu bu ilk albümde, çünkü gündemleri çok yakıcıydı. Yaş adıkları mağduriyetler, ayrımcılık, ırkçılık, kentsel dönüş ümde
uğradıkları zulümler… Sonra gerçekten “en
aş ağıdakiler”. Çok farkında değiliz belki ama
turistik bir bakış la eş zamanla ilerleyen bir ırkçı bakış var onlara dönük. Bugün Romanstar
yarış malarında “ne ş irin, ne ş eker insanlar” gibi veriliyorlar, kimlikleriyle ilgili bir sorun yaş amıyorlarmış gibi ama aslında gerçeği yansıtmıyor bu. “Çingene” olmak çok zor, biz bu
yolculukta bunu gördük. Bu kimliği hayatın
her alanında özgürce yaş amayı bırak, gündelik yaş amda bunu zikretmek bile hiç kolay değil. Çünkü “Çingenelik”, arsızlıkla, hırsızlıkla,
uğursuzlukla, her türlü çirkinlikle eş değer kılınmış . Çingene sözcüğü, bir küfür gibi kullanılagelmiş . Dolayısıyla onu bir kimlik olarak
yaş ayabilmek, o insanların bu kimlik içinde
gündelik hayatlarını sürdürebilmeleri zaten
mümkün değil. Ekonomik koş ulları itibariyle
de bu çok zor. Gerçekten “en aş ağıdakiler”.
Belki de bu ilk albümde, biraz ağırlıkla onların
sesi olmak istedik; çok fazla seslerini duyuramamaları, bu albümde duyurma ihtiyacı hissettiğimiz konulardan oldu.
Ayhan: Çalış mamızın adına “Gayda” dedik.
Gayda, Balkanlarla bütünleş miş bir enstrüman aslında. Ar tık çok fazla kullanılmıyor;
ama geçmiş in bir simgesi durumunda. İstanbul ise, yaş adığımız yer. Ve “Gayda İstanbul”
olarak biz, müziğimizi İstanbul’dan bakarak
yapı yoruz. İstanbul’dan bakıldı ğında da o
coğrafya öyle çok uzak bir coğrafya değil, tam
tersi kendimizi içinde hissettiğimiz bir bölge,
paylaş tığımız bir kültür... Tabii ki Kuzey Amerika’dan da bir blues ş arkısını dinleyip sevebilirsin ya da İspanya’dan bir flamenkoyu… Elbette o müzikleri dinlerken de buluş tuğun
noktalar olacaktır ve ortak sıcaklıklar yakalanabilir. Ama bizimki biraz daha farklı bir durum... Biz, Balkanlarda yaş anan hayatların bir
parçası olduğumuzu düş ünüyoruz; aynı iklimi
paylaş ıyoruz. Geçen hafta Almanya’da, Balkanlardan bir brass müzik topluluğunun performansını izledim ve düş ündüm ki, bizim
Dolapdere’deki müzisyen arkadaş lara ne çok
benziyorlar. Müzikal icradaki üsluplardan, icra
anındaki jest ve mimiklere kadar… Ya da Emir
Kusturica’nın “Çingeneler Zamanı” filmine,
Goran Bregoviç’in yaptığı müzikleri bir düş ünün. O müzikler Türkiyeli dinleyicilerin hafızalarında öyle bir yer etmiş tir ki, bütün bunlar,
ortak bir hafızanın yarattığı buluş malardır.
Diğer yandan, Balkan müziklerinin Türkiye’de
bunca yaygınlaş masında Çingene müzisyenlerin çok önemli rolü var. Mesela Kusturica’nın
filminin isminin “Çingeneler Zamanı” olması
bir tesadüf mü? Olmasa gerek. Sonuçta Çingenelerin, Balkanlardaki müzik lerin geliş iminde, bir yerden bir yere taş ınmasında ve icrasında çok büyük rolü var. Tabii ki “orada her
müzik yapan Çingenedir” demiyoruz ama Çingene müzisyenlerin baskın karakteri genelde
az bilinen bir ş ey. Emir Kusturica, bu durumu
epey bir günyüzüne çıkardı. O tipik Balkan soundu dediğimiz noktalarda, Çingenelerin büyük bir katkısı var. Biz aslında bu ilk albüm çalış mamızda bu noktayı, biraz da Türkiye açısından görünür kılmaya çalış tık.
Bizim burada da Çingeneler var ve elbette çok
iyi müzisyenler. Bence arabesk müziği de en
iyi onlar çalar, Rumeli müziklerini de, fasılları
da, meyhane havalarını da... Ve ne yazık ki, genelde kendilerini kabul ettirmeye yönelik olarak piyasanın talep ettiği eğlendirici iş leri
yapmış oldular bu zamana kadar.
Biz de, madem bu kültürün bir parçasıyız, o
hayatın içinden konuş alım, dedik. Bu anlamda da bu kültürel iklim, bu müzikler, oradaki
müzisyenlik deyince, bizde de Roman kültürü
bir adım öne çıktı.
Peki Roman müziği, Balkan müziği Türki-
ye’de nereye oturuyor? Birikim diyorsun
ya,pekinasıloluş urbubirikim,buinsanlar neler çalıyorlar, ne söylüyorlar? Orada
en dikkat çekici ş ey, her ş eyi anlatıyorlar
amakendilerinianlatmıyorlar.
Ayhan: Taksim’de ya da Niş antaş ı gibi lüks
semtlerde çiçek satan Roman kadınları herkes
görür ama yaş adıklarını kim biliyor? “Çiçekçi”
ş arkımız o tanıklıklardan doğdu. “Kağıthane”
ş arkımızda, “kağıt, cam, plastik” toplayan, yani çöp toplayan Romanlar var. Ekmeklerini
çöpten çıkarıyorlar. “Buçuk” adında bir ş arkımız var. 72,5 millet denir ya, “buçuk” Çingene
olana kar ş ılık gelir. Olur mu hiç insanların yarımı, buçuğu, çeyreği? İnsan, insana neler yapabiliyor aslında. İş te bütün bu ş arkıları yaparken en büyük derdimiz, onların tabiriyle
“sosyetik” olmamaktı. İçerden konuş mak gibi
bir derdimiz var ve onlarla birlikte çalış arak
bunu yapmak istedik. Proje dememizin nedeni de o. Onlarla beraber o üslubu koruyarak,
geliş tirmeye çalış arak hep birlikte yapmaya
çalış tık. Sonuçta temada ya da ana çizgilerde
Fehmiye’yle ikimizin bir yönlendiriciliği oldu
ama ş arkıların çoğunu beraber yarattık.
Fehmiye:Kardeş Türküler’in “Hemavaz” albümünde ilk kez Roman havasına yer verdik ve o
dönem, “Roman havaları söylemek size yakış madı” diyen ş aş ırtıcı e-mail’ler geliyordu. İlginçtir, bunu söyleyen, aynı zamanda muhalif
duruş uyla “her türlü ayrımcılığa kar ş ıyım” diyen bir Kardeş Türküler dinleyicisi. Ama Roman kültürüne dönük böyle bir bakış ı var.
Ona göre, Roman ş arkıları, “yoz, lümpen” ş arkılar. Olabilir mi böyle bir ş ey?
Hani diyoruz ya, yolculuğumuzda neler biriktirdik. Romanca diye de bir dilin varlığına tanıklık ettik. Romanca, “abe, sarı gaci!” gibi ifadelerden ibaret değilmiş sadece, onu gördük.
Gerçekten grameriyle, dil yapısıyla Hint-Avrupa dil ailesinden bir dil. Ama o dilde konuş tuğun zaman Çingene kimliğini de kabul etmiş
olduğun için o dili mümkün mertebe kamusal
alanda çok dillendirmiyorlar, konuş muyorlar.
Yaş lılar, biliyorsalar da bilmiyoruz, diyorlar.
Unutturmaya çalı ş ı yorlar genç kuş ak lara.
Kendilerini aş ağılayan ya da yok sayan zihniyetler nedeniyle, yok edilmeye mahkum edilmiş bir dil. Hani Ubıhca son yok olan dillerden
biriydi ya Kafkasya dil ailesinden; Romanca da
yok olmaya doğru gidiyor. Böyle olunca Romancayı da görünür kılmaya çalış tık. Sarıköylü Tevfik Çekiç, bu dili kullanan son temsilci-
eylül 2009 | TAVIR | 43
röportaj
lerden. Dolayısıyla Romancanın içinden ş arkı
sözleri yazmaya çalış tık. Bir de baktığımız zaman, ş arkıları gündelik konuş ma dilinin içinden yazıyorlar ve argoya çok yer veriyorlar. O
geleneği de koruyarak ama nasıl daha farklı
bir ş eyler yapabiliriz, nasıl güncele ve arzu
edilen taleplere dair bir ş eyler söyleyebiliriz
diye, ona da kafa yorarak farklı sözler yazmaya
çalış tık.
Ayhan:Bu müzikler Türkiye’de daha çok enstrümantasyon üzerinden tanınıyor. Bence sözlü ifade gücü biraz sınırlı... “Ben Romanım” demekten çekindikleri gibi, bu dili kullanmaktan
da çekiniyorlar. Oysa insan, kendi dilini kullanamadan kendini en iyi nasıl ifade edebilir?
Orada iş , biraz zorlaş ıyor tabii ki. Biz, ş arkı sözü yazma konusunun da biraz üzerine gidelim
istedik.
Belki bu aş amada biraz anlatıcı gibi kalıyor
olabiliriz. Çiçekçileri anlatıyoruz, mesela, Kağıthane’yi, Bumbum’u, Buçuk’u... Ama tabii ki
zaman ilerledikçe bireysel temalar da devreye
girecek; yalnızlığın ya da sevdanın türlü vechelerini de anlatmaya baş layacağız. Örneğin
Sulukule’ye gittiğimizde, Sulukule Roman Kültürünü Yaş atma Derneği baş kanı bize “Biz de
avukat olmak istiyoruz, biz de doktor olmak istiyoruz. Niye hep çiçekçiyiz, niye hep kalaycıyız ya da enstrümancıyız?” diyordu. Bu durum
da onun gibi bir ş ey. Müzikteki o ş arkı sözlerinde kendini ifade etme anlamındaki bireyselleş me önemli bir gösterge. Türkiyeli müzikte, Türkçede bu oluyor, Kürtçede de oluyor
ama Romanlarda henüz olmuyor. Çünkü dil
yok, kimliklerini saklıyorlar. Vatandaş lık hakkını alalı ne kadar oldu ki? Çok yakın dönemde...
Mesela Jasmine Dellal’in yönettiği bir belgesel
var: Gypsy Caravan. Esma Recepova, Makedonya’dan bir Çingene müzisyen, bu belgeselde Çingenece, etkileyici ş arkılar okuyor ya da
İspanya’dan Antonio El Pipa, yaş adığı acıyı anlatan çarpıcı bir flemenkoyla yer alıyor aynı
belgeselde. Farklı temalarda, farklı hikâyelerde aş klarını, hüzünlerini anlatıyorlar. Ve bunu
ben Çingeneyim diyerek yapıyorlar. Biz bu
noktaların biraz uzağındayız henüz.
Bu albüme nasıl hazırlandınız? Müzisyenlerleçalış ırkennegibizorluklarlakarş ılaş tınız?
44 | TAVIR |eylül 2009
Ayhan: Balkan müziği alanında Kardeş Türküler çalış malarımızdan gelen belli bir aş inalık
var. Ben, bas gitar çalıyorum ve bu alan, benim
de koş a koş a gittiğim, beni geliş tireceğine
inandığım bir alan. Tabii ki, bir proje olmak, bir
topluluk olmak çok zor iş … Belli bir çalış ma
disiplini, belli bir ortaklık gerektiriyor. Kardeş
Türküler kadrosuyla neredeyse 20 yıldır birlikteyiz ama Gayda projesinde yepyeni arkadaş larla biraradayız ve bir dil oluş turmak kolay
değil. O anlamda, yine de epey bir mesafe kat
ettiğimizi düş ünüyoruz. Roman arkadaş larımızın kendi kimliklerini keş fetmeleri açısından da ilginç bir deneyim oldu aslında. Bir de
gönül ister ki, bu alanda bir okullaş ma olsun.
Örneğin Bulgaristan’da bir Çingene Enstitüsü
var. Böyle bir ş ey burada olsa aslında, iliş kiler
daha farklı olur. Bu genç arkadaş larımız o tip
enstitülere, okullara gitseler hem yeteneklerini çok daha fazla geliş tirecekler, hem de bu
buluş maların önü biraz daha açılacak. Ama ne
yazık ki henüz yok.
olsun… Bunu belli bir noktada yansıtabildik;
ama bu yönde daha cesur olmamız gerek ve
bu da ancak kadronun birbirini daha çok tanımasıyla, daha çok konser vermekle, deneyimle kazanılabilecek bir durum.
Fehmiye: Tabii ş unu da söylemek gerek, çok
oturmuş bir sound ve müzikal üslup üzerinden hareket ediyoruz diyemeyiz. Şu anda her
ş ey bizim için bir tecrübe, bir arayış … Dil konusu zaten öyle. Şimdi bir cümle kuracaksınız
diyelim ki, orada bin tane tartış ma oluyor. Soruyoruz, sözlüğe bakıyoruz, bir dakika doğrusu
bu, hayır bu diye tartış ıyoruz... Balkanlar’daki
Romanca ile İstanbul’daki Romanca arasında
ufak tefek de olsa farklılıklar var. Hulasa, çok
rahat çalış amıyorsunuz. Bazen kör topal ilerlediğimiz noktalar da oldu. Sonra, bu müzikleri
stüdyoya sığdırmak öyle kolay değil. Hakikaten çoş kulu arkadaş lar ve her çalış ta üslup
farklılaş abiliyor, sololar da öyle… Evet, ş arkılarımızda belli bir protest ruh var, ama Balkanlara özgü o coş kuyu da korumaya çalış ıyoruz.
Bu arada, inanın en keyiflisi konserlerde canlı
çalmak ve orada dilediğin doğaçlamayı yapmak. Bu müziğin doğasında bu var. Emir Kusturica’nın ve Goran Bregoviç’in baş arılı olduğu
nokta da bu aslında. O doğallığı stüdyo kayıt
ortamında çok iyi verebilmiş ler. Biz de belli bir
ruh yakalayabildik elbette ama kat etmemiz
gereken daha çok mesafe var. Tabii teknik olanaklar ya da piyasa koş ulları da devreye giriyor. Ne kadar az zamanda bitirirsek o kadar iyi,
ne kadar ucuza getirirsek o kadar iyi gibi ş eyler de devreye giriyor günümüz koş ullarında.
Gönül isterdi ki hücum kayıt yapalım. Hatta
kayıt sırasında birtakım sürpriz doğaçlamalar
Fehmiye: Eş dost, beraber çalış tığımız arkadaş ların aileleri, mahalleden tanış tığımız insanlar dış ında, Roman dinleyicilerle çok bir
temasımız olmadı. Zaten daha bir ay oldu albüm çıkalı. Gayda İstanbul’un resmi sitesi var:
www.gaydaistanbul.com adresli. Buraya gelen mailler üzerinden ya da kar ş ılaş tığımız insanlardan genelde ş öyle bir tepki alıyoruz: “İlk
dinlediğimizde yabancılaş ıyoruz; ikinci dinlediğimizde bir dakika burada farklı bir ş eyler
var, diyoruz. Albümünüzü, dinledikçe seviyoruz”. Böyle söyleyenler çok oluyor; hem tanıdığımız, hem de tanımadığımız insanlardan. Sonuçta biz bir arayış içindeyiz. O arayış da devam ettiği için ve bu çalış ma daha bizim ilk
çalış mamız olduğu için, gelen tepkiler bizim
için çok değerli. Genel olarak da aldığımız
tepkiler olumlu. Biz, bu çalış manın açtığı yeni
kapıların ne olduğunu ya da hangi noktaların
üzerine gidip geliş tirmemiz gerektiğini tek
tek not alıyor durumdayız ş u anda.
Ayhan: Evet, o coş kuyu, doğallığı stüdyo ortamına sığdırabilmek çok önemli. Stüdyo dediğin yer, dört yanı kapalı bir kutu; iş te o kutuyu ağaçlar altında bir kır eğlencesine ya da
ş enlikli bir halk buluş masına nasıl çevireceğiz? Bunun yollarına bakacağız. Belki ikinci albümde yurtdış ında bir kayıt yapabiliriz; belki
canlı bir konser per formansının kaydını alabiliriz. Aslında albüm çıkmadan önce, bestelerimize yönelik tepkileri almak için 10-15 tane
konser vermiş tik ve sonra albüm kaydına geçmiş tik.
Tepkiler nasıl? Merak ediyoruz, örneğin
Romanlarnasılbuldubualbümü?Nelerdiyorlar?
Ayhan: Balkan coğrafyasında çok iyi müzisyenler var, solistlik anlamında, enstrümancı
anlamında... Orada ne kadar çok buluş ma yaş arsak, ne kadar çok derleme yaparsak, ne kadar çok konser verirsek, ne kadar çok dinlersek birbirimizi o kadar geliş tirici olacak bizim
için. Çünkü Türkiye’de sunulan koş ullar belli.
Maddi olanakların yönlendiriliciliğinde belli
ş eyleri yapmaya itiliyor insanlar. Onun dış ına
röportaj
çıkmak, epey bir fedakârlık ve zaman istiyor.
Yani çok uzun bir yol bizimkisi. Biz zaten hedefinize ulaş tınız mı diye soranlara, albüm kapağına da yazdığımız Roman özlü sözünü hatırlatıyoruz: “Yol, menzilin bir parçasıdır.” Biz
ş imdi o yoldayız ve ş u anda hedeflediğimiz
menzilin bir parçası yız, menzilin içindeyiz
çünkü. Fehmiye’nin edebiyatsever bir yönü
olduğu için böyle sözleri çok iyi bulur ve bu
söz, gerçekten bizi en iyi anlatan söz...
Peki ne kadar sürdü bu albümü oluş turmak?Albümçıkanakadarkisüreçteneler
yaş adınız?
Fehmiye: Proje kelimesini kullanmamızın en
temel yanı da yeni kültürlere uzanmak, aslında yeni olmayan ama bilinmeyeni ortaya çıkarmak için çaba sarf etmek... Uzunca bir süreç, bir araş tırma... Bu iş in bir derleme ayağı,
konser ayağı, albüm ayağı, kitabı, notaları
var... İnternet sitesini zaten ilk baş ta kurduk,
albümden önce sitemiz ortaya çıktı. Sulukule’de yaptığımız söyleş iler olsun, günlüğünü
tuttuğumuz geliş meler olsun, bu alanda sürekli paylaş maya çalış ıyoruz. Kamusal paylaş ım dediğimiz bir olgu var. Kendi baş ımıza bir
ş eyler yapmak değil de, yaptığımız ş eyleri
paylaş maya çalış mak çok daha değerli bizim
için. Kurumsallaş abilmek gerekiyor. Tabii iş in
somut bazı ihtiyaçları da var, fedakârlık da bir
yere kadar, bir yerden sonra sıkıntıya giriyorsun. Ama alternatif yollardan bunu da aş maya çalış ıyoruz. Neticede, her zaman iş baş a
düş üyor.
Bu çalış manızı bu ülkede yaş ayan diğer
milliyetlerden insanlarla buluş turmak,
konservs.gibibirplanlarınızvarmı?
Ayhan: Zaten, müziğimizi sadece Boş nakların olduğu, Makedonların olduğu etkinliklerde icra edelim mantığı doğru olamaz. Bunlar
da olacaktır elbette ama farklı kesimlere hitap
edebilmek, farklı yaş lardan farklı kültürlerden
insanlara hitap edebilmek de çok önemli…
Bir de aslında her alanda bu çalış maların yaygınlaş ması gerekiyor. Çerkesce, Lazca, Ermenice de yeni bestelerin yapılması gerekiyor.
yanın, sınırların en çok değiş tiği, yerlerdir buralar. En son Karabağ’da, Kosova’da yaş ananlar... Bu durum Latin ülkelerinin müziğinde de
vardır, hüzne coş kuyla cevap veren bir gelenek çıkar kar ş ınıza. Bu kültürü, Balkan halklarında da görmeniz mümkün ve neticede bizim derdimiz bir kapı aralamak. Ekim baş ı gibi, bu çalış manın konserleri baş lasın istiyoruz. Balkan ülkelerine de turneye gitmek, ortak çalış maları geliş tirmek istiyoruz. İnternet
sitemize yükleneceğiz bu aralar, www.gaydaistanbul.com adresine hazırladığımız yeni yazılarımız var, onları paylaş mak istiyoruz. Bu
yolda devam edeceğiz.
Teş ekkürederiz...❏
Sonolaraksöylemekistediğinizbirş eyler
varmı?
Ayhan: Biz daha yolun baş ındayız ve bu çalış ma mütevazi bir baş langıç olarak değerlendirilebilir. Neticede bu, coş kulu bir müzik
ve belli mesajlar vereceğiz diye bu müziğin
coş kusunu yok etmek müzikal olarak da, kültürel olarak da saygısızlık olur. Evet, Balkan
halkları, en çok acı çeken halklardan. Coğraf-
eylül 2009 | TAVIR | 45
haberler
AliÖz,Karşı Sanat’ta
fotoğrafsergisiaçtı
Karş ı Sanat Çalış maları 20092010 sonbahar-kış sezonunu
HaberfotografçısıAliÖz’ünfotoğrafsergisiileaçıyor.
1953 Silifke doğumlu sanatçı,
sırasıileNokta,Güneş ,Milliyet,
Cumhuriyet, Aktüel, Tempo,
NTVMAGveBirgün’deçalış tı.
AnkaraSiyasalBilgilerFakültesi
BasınYayınYüksekokuluRadyo
Televizyon Bölümü mezunu
olup halen serbest foto muha-
birliğiyapıyor.
“1982-2009 FotoğraflarlaTürkiye” olarak adlandır ılan sergi,
Türkiyesosyaltarihinikapsayan
son25yılınkarelerindenoluş uyor.
1 Eylül-20 Eylül 2009 tarihleri
arasındagezilebileceksergiyorumunuYıldırımTürkeryapıyor.
Yurtiçi ve yurtdış ında pek çok
kiş isel ve karma sergi açan sanatçı,birçokulusalveuluslararasıödülündesahibi.
Sergi 1 – 20 Eylül tarihlerinde,
Pazargünlerihariç,Karş ıSanat
Çalış maları’nın Gazeteci Erol
Dernek Sokak’daki galerisinde
11:00-19:00 saatleri arasında
gezilebilecek.
KARŞ ISANATÇALIŞMALARI
GazeteciErolDernekSokak
HanifHan,No11,Kat3,Daire4
BeyoğluİSTANBUL
Tel:212.2457153.❏
NeziheMeriç,hayatını
kaybetti!
Edebiyatın birçok alanında
eserler veren Nezihe Meriç, 19
Ağustos’ta 84 yaş ında, kanser
tedavisi gördüğü evinde haya-
tını kaybetti. 1925’te Gemlik’te
doğan yazar, İstanbul ÜniversitesiTürkDiliveEdebiyatıBölümü’nde okurken 1945’te buradaki eğitimini yarıda bırakmış
ve 1946-1956 yılları arasında
Heybeliada İlkokulu’nda müzik
öğretmenliğiyapmış tı.
Roman,hikayevetiyatrodallarındaeserlerverenNeziheMeriç’in ilk yaz ısı olan “Ümit”
N.Ufukimzasıylaİstanbuldergisinde, ilk öyküsü ''Bir Şey'' ise
Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde
yayımlanmış tı.❏
46 | TAVIR |EYLÜL 2009
6. Geleneksel Armutlu
Güz Şenliği “Yıkımlara
karşı”düzenleniyor
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
Sarıyer Şubesi Gençlik Komisyonu’nun düzenlediği 6. Armutlu
GüzŞenliği,busenede18-19EylülgünleriarasındayineKüçükarmutlu’dayapılacak.
BuseneSarıyerBelediyesi’ninkatkılarıylagerçekleş ecekolanş enliğinilkgünündepanelvefilmgösterimi olacak. Panelin bu seneki
konusu gecekondu yıkımları…
Yıllardıradına“KentselDönüş üm”
denilen yıkım ve rant projesinin
gölgesinde yaş ayan Armutlu için
yeni bir proje daha düzenlendi
devlet tarafından. Bugüne kadar
Ataş ehir’e yapılacağı söylenen
Merkez Bankası binasının Armutlu’yayapılmasıgündemegetirildi.
Paneldeiş tebusüreçtartış ılacak
ArmutlulularveArmutlu’yagelenlertarafından…
Şenliğinikincigünübukeznotalar, ezgiler karş ı çıkacak yıkımlara…Buülkeninduyarlısanatçıları;
ş arkılarını, türkülerini yıkımlara
karş ısöyleyecekbukez.“YıkımlaraHayır!”diyeceksanatçılar,ş arkıları,ezgileri,sözleriyle…
Şenliğin düzenleme komitesi, yıkımlara karş ı sözü olan, Armutlu
halkıyla dayanış mak isteyen akademisyenlere, sanatçılara açık
çağrıyapıyorlar:“İsterbirbağlama,
gitar ya da herhangi bir enstrümanla,isterbirş iirle,isternotasız
bir ezgiyle, ister hayata dair bir
cümleyle,istersessizbirçığlıkla…
gelinbirsözdesizsöyleyin…”
Şenlik,heryılolduğugibiSarıyer
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği
ve Cemevi’nin bahçesinde yapılacak.❏
Kanadalı yönetmen
İsrail’iprotestoetti!
Kanada’nın film yönetmenlerindenJohnGreyson,Uluslararası Toronto Film Festivali yönetimini,İsraildesteklifilmlere
ağırl ık verm el er i ned en iyl e
protestoetti.
Festival yönetimine açık mektup yazan Greyson, “Covered”
adl ı yap ım ın ı da ger i çekt i.
Greyson mektubunda, İsrail’in
Toronto Baş konsolosu’nun ve
CanadianJewishNewsgazetesininbiryıldırbuyılkifestivalin
“İsrai l ış ığıyl a par ıld ayac ağı”
propagandası yaptıklarını belirtti.
Mektupta, festivalde hiçbir Filistinli ya da Arap yapımcıya
yerverilmediğinedikkatçeken
Greys on, “Ban a bu fest ivalin
Brand Israe l (İsrai l mark as ı)
kampanyasının bir parçası olmayacağınısöyledinizamabunuhalkanedenresmenaçıklamıyorsunuz? Sizin amaçlarınızınbirparçasıolamam”dedi.❏
haberler
GülerZereiçinkitap
yayınlandı
GRUP YORUM g ü n c e
330 Temmuz 2009: 9. Mun-
YeryüzüSanatçılarıPlatformutarafından, hapishanede bulunan
kanser hastası devrimci tutuklu
GülerZere’yedestekiçin,sanatçılarınkendielyazılarındanoluş anbirkitaphazırlandı.KitapYar
Yayınlarıtarafındanbasıldı.
Aralarında; Nejat Yavaş oğulları,
Tarık Akan, Menderes Samancılar,AliÖzgentürk,RahmiSaltuk,
Rutkay Aziz, Arif Damar, Ataol
Behramoğlu, Ünol Büyükgönenç, Sadık Gürbüz, Güngör
Gençay, Cengiz Gündoğdu’nun
bulunduğu yaklaş ık 50 sanatçı,
Güler Zere için duygularını yazdı.
gürlük.”
AdnanÖzyalçıner:“Suçuneolursaolsun,birsoluklukömrükalan
insanlara bile özgürlükleri çok
görülüyor.GülerZereiçinbirsolukluközgürlük.”
Menderes Samanc ılar: “Güler
Zere’nin sağlık sorununu bilerek özgürlüğüne engel olanlara,vicdanınvarmıyokmudiye
sorulmaz.”
AliÖzgentürk:“Utanıyorumböyleş eylerinolduğudurumlardan,
utanıyorum.”
MetinÜstündağ:“Anayasadayeriyokamayaş amayıseviyoruz.”
RahmiSaltuk:“Buzulümbitsin.”
Nejat Yavaş oğulları:“Hala umudumvarbulutsuzgünlere.”❏
Bugüne kadar, yüzlerce etkinlik,
binlerceinsanıntepkisiylesahip
çıkılan Güler Zere, hala Adana
BalcalıHastanesiMahkumKoğuş u’nda bulunuyor. Tedavisi geciktirildiğiiçinbugünartıkölüm
sınırına gelmiş bulunuyor. Halkın baskısı üzerine en son 27
Ağustos’taAdliTıpKurumutekrartoplandı,ş uandaAdliTıpKurumu’nun vereceği karar bekleniyor.
OyuncuAykutOray
yaşamını yitirdi
Bizimkiler dizisinde “Katil” lakabıylahalkıntanıdığıAykutOray,
1960 yılından beri tiyatronun
içindeydi.Oynadığısinemafilmlerivedizilerdenbazıları:Janjan
(2006), Halk Düş manı (2004),
Koltuk Sevdası (2001), Şellale
331 Temmuz 2009: Festivalin
2. gününde Hozat’ta düzenlenen etkinlikte yaklaşı k 10000
kişye seslendi.
kinlikte 1500 kişiye seslendi.
39 Ağ ustos 2009: Gülsuyu -
Gülensu Özgürlükler Derneği
ta ra fı n dan
dü zen le nen
“Yoz laş ma ya,
Yok sul lu ğa
Kar şı
Gü cü müz
Bir liğimizdir” pikniğinde 1000
kişiye seslendi.
313 Ağ ustos 2009:
31
Ağ us tos
2009:
Festivalin 3. gününde Ovacı k’ta sahne aldı ve yaklaşı k
10.000 kişiye seslendi.
38 Ağ ustos 2009: Anadolu
Özgürlükler Derneği girişimi
tarafı ndan 1 Mayı s Mahallesi’nde düzenlenen yozlaşmaya ve yoksulluğu karşı et-
İzmirAliağa Belediyesi tarafı ndan
20.’si düzenlenen Emek Şenliklerinde Aliağa meydanı nda yaklaşı k 8000 kişiye seslendi.
313 Ağ ustos 2009: İdil Kül-
tür Merkezi tarafı ndan bu
yı l 6.’sı düzenlenen “Halk
Sofrası Pikniği’nde 3000 ki-
F Tipi hapishanelerde
kitap sansürü
protesto edildi
Kitaptaş uifadeleryeralıyor:
Tarık Akan: “Sonuna kadar öz-
TiyatrosanatçısıAykutOray,Muğla’nınKöyceğizilçesindedüzenlenen 4. Kaunos Altın Aslan Türk
Filmleri Festivali’nde, kaldığı otel
odasında ölü bulundu. Oray’ın
kalpkrizigeçirdiğiaçıklandı.
zur Doğa ve Kültür Festivali’nin ilk gününde stadyumda yapı lan konserde 5000 kişiye seslendi.
(2001),ÇiçekTaksi(1995),Bizimkiler(1989).❏
Kocaeli 2 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde bulunan tutuklular, dı şarı dan İspanyolca ve Kürtçe
bazı kitaplar istediler. Hapishane idaresi de kitaplara “Türkçe
değil” gerekçesiyle el koydu.
Kitap Çevirmenleri Meslek Birliği konuya ilişkin yapmı ş olduğu
açı klamada şöyle dedi: “… Devlet düşünceden hala öcü gibi
korkuyor, her fı rsatta düşünce
ve ifade özgürlüğünün önünü
kesmeye uğraşı yor. Bunun son
örneği, Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nde yatan meslektaşı mı z
çevirmen Tonguç Ok’un entelektüel üretim faaliyeti için sipariş ettiği İspanyolca ve Kürtçe kitap ve dergilerin ‘Türkçe değil’
gerekçesiyle cezaevine sokulmaması kararı dı r.
değil güvencesi olmaktı r.
Ülkedeki herkesin ulaşabildiği
bası lı eserlere ulaşmak, cezaevinde zor koşullarda üreten
meslektaşı mı z Tonguç Ok’un
vatandaşlı k ve en temel insan
hakkı dı r. Adalet ve kültür bakanlı kları nı söz konusu hakları n iadesi için acilen göreve çağı rı yor, suçu her ne olursa olsun, cezaevine gönderilmiş bir
insanı n zihinsel üretimini denetlemeye veya biçimlendirmeye soyunarak, meslektaşı mı zı n
işini yapması nı engelleyen bu
sansürcü yaklaşı mı kı nı yor ve
Tonguç Ok’un ve diğer mahkumları n zihinsel üretim çabaları nı destekliyoruz.” ❏
Bir kez daha hatı rlatmakta yarar var: Devlet’in görevi vatandaşlı k hakları nı gasp etmek
EYLÜL 2009 | TAVIR | 47
haberler
sa... kısa... kısa... kısa.. kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kısa... kıs
3AltınPortakal'daonurödülleribellioldu.
46.UluslararasıAntalyaAltınPortakalFilmFestivalinde,buyıl14'ncüsüverilecekolanonurödüllerine,Türksinemasınayaptıklarıkatkılardandolayı senaryo yazarı, yönetmen, ş air ve romancı
Vedat Türkali, yönetmen Ülkü Erakalın, müzik
teorisyeni,bestekarYalçınTuravesinemasanatçısıSevdaFerdağ'a;“YıldırımÖnalAnıÖdülü”ise
Erol Günaydın'a verilecek. Uluslararası Antalya
Altın Portakal Film Festivali'nde 2006'dan itibarenverilenveTürkSinemasındakameraarkasındaçalış an,baş arılıiş lereimzaatmış kiş ilereverilen“SinemaEmekÖdülü”nündebuyılsetiş çisiHalilDede'yeverilmesikararlaş tırıldı.
3Kürtçefilm,SanSebastian’dayarış acak
YönetmenMirazBezar’ın“MinDît”(BenGördüm)
adlıKürtçefilmi,İspanya’da18–26Eylül2009tarihleriarasındayapılacakolanSanSebastianFilm
Festivali’nde yarış acak. Diyarbakır’da çekilen ve
çatış malarınyoğunolduğudönemdeannebabasıkatledilenikiçocuğundünyasınıkonualan“Min
Dît”ayrıcaHamburgFilmFestivali’ndedegösterilecek.EvrimAlataş ilebirlikteyazdıklarıhikâyeden
Miraz Bezar’ınsenaryosunuyazdığıfilmdeŞenay
Orak,MuhammedAl,HakanKarsak,BerivanAyaz,
FahriyeÇelik,Aliş anÖnlürolalıyor.
3Karagöz ve Hacivat tasvirleri, Bakırköy'de 20
Ağustos-20Eylülarasındasergilenecek.Kültürve
Turizm Bakanlığı Milli Kütüphane Baş kanlığı ile
biralış veriş merkezininiş birliğiyleaçılacakKaragözveHacivattasvirlerisergisinde,1900'lüyıllarınilkyarısındaHayaliKüçükAlitarafındandeve
derisiüzerinekökboyalarıileeldeyapılantasvirler,ilkkezkamuyaaçıkbiralandahalklabuluş acak.
Sergide,KaragözveHacivat,KanlıNigar,Tahirile
Zühre,KağıthaneSefası,KanlıKavak,BahçeOyunu, Cazular, Agalık Oyunu gibi 10 farklı oyunun
karakterlerinin 104 parça orijinal tasviri yer alacak. Sergi, 20 Ağustos-20 Eylül arasında ücretsiz
gezilebilecek.
3İstanbulBienalibaş lıyor
İstanbulKültürSanatVakfı(İKSV)tarafındandüzenlenen11.UluslararasıİstanbulBienali,12Ey-
lül-8Kasım2009tarihleriarasındayapılacak.
3Suriye’de Ahmed ve Muhammed Malas adlı iki
kardeş ,evlerininbirodasınıminikbirtiyatrosalonuolarakkullanıyor.15kiş iyekadarseyircialabilen
salonda birçok oyuna imza attan kardeş lerin ünü
Arapdünyasındahızlayayılıyor.
Kardeş ler, oyunlarını ücretsiz oynuyor ve üç kez
SuriyeDevletTiyatrosusınavlarınagirdikleriniama
üçündedekabuledilmediklerini,ensonböylebir
yöntembulduklarınısöylüyorlar.Buş ekildemücadeleleriniyürütecekleriniifadeedenMalaskardeş ler,oyunlarıylatoplumsalmeselelereparmakbasıyorlar.
Malas kardeş ler:“Türk dizilerinde çok fazla gayrimeş ruiş veiliş kivar.Arapdünyası,Türklerindizilerdeanlatıldığıgibiyaş adığınıdüş ünüyor.Baş rol
oyuncusuolankarakterlerkötüş eyleryapıyor,ama
kahraman gibi gösteriliyor. Malas Drama’da bunu
eleş tirdiğimizbirbölümvar”diyorlar.❏
DVD... VCD... albüM... DVD... VCD... albüM... DVD... VCD... albüM... DVD...
3armanc
3mesut iktu
şop
Kom Müzik
bariton
Kalan Müzik
48 | TAVIR |EYLÜL 2009
3neyistanbul
instrumentalsolonet
TFM Müzik
3heme haci
devre
Kom Müzik

Benzer belgeler