Akıl Turu

Transkript

Akıl Turu
Akıl Turu | Kasım 2014
Akıl Turu
TSKB Ekonomik Araştırmalar Müdürlüğü
Kasım 2014
1
Akıl Turu | Kasım 2014
Kapak Fotografı: Santa Maria Anunziata Katedrali
zeminindeki 1088 yılında yapılmış ayları sembolize eden
mozaiklerden bir parça, Otranto, İtalya.
(Gülay Dincel)
2
Akıl Turu | Kasım 2014
Editörden
Elinizdeki bülten seçilmiş çalışmalarla ilgili kısa
değerlendirmeleri içerecek. Güncel konularda
zihin açıcı çalışmaların yanısıra perspektif
genişletmeye katkısı olduğunu düşündüğümüz
araştırma, inceleme, söyleşilere yer vereceğiz.
Akademizme saplanmadan ve anlaşılırlığı
gözeterek
kimi
teorik
çalışmalar,
tartışmalardan
da
haberdar
olmayı
deneyeceğiz. Bazı sayılarda bir temayı seçip
birbirini tamamlayan çalışmaları ele alırken
bazı sayılarda farklı temalardan oluşan
çalışmalar da incelenebilecek.
Ele aldığımız ilk çalışma, dünyanın en yakıcı
güncel başlıklarından biri olan petrol
fiyatlarıyla ilgili 2008 tarihli, önemli bir makale.
University of California, San Diego'dan James
D. Hamilton'un "Understanding Crude Oil
Prices" adlı çalışması ham petrol fiyatlarını
belirleyen faktörleri detaylı bir şekilde analiz
ediyor.
İkinci çalışma, ilk çalışmayla Türkiye'nin cari
açığındaki en temel belirleyenlerden olan
enerji ithalatı üzerinden bir ilişkiye sahip. Koç
Üniversitesi-TÜSİAD ortak forumu, Ekonomik
Araştırmalar Forumu'nun yeni yayımladığı,
Merkez Bankası'ndan Hakan Kara ve Çağrı
Sarıkaya tarafından hazırlanan "Current
Account Deficit in Turkey: Cyclical or
Structural?" başlıklı makale, cari açığı
belirleyen dönemsel faktörleri, yapısal
faktörlerden ayrıştırmaya çalışıyor.
Üçüncü konumuz ise bir söyleşi. Nobel ödüllü,
büyüme
literatürüne
"toplam
faktör
verimliliği" kavramını sokan Robert Solow,
önemli katkısından 56 yıl sonra dünyadaki
büyüme eğilimlerini değerlendiriyor.
Akıl
Turu,
katkı
zenginleşecek...
ve
önerilerinizle
İyi okumalar...
Üzerinde durma fazla
Ayağında kırılan dalganın
Bil ki yenileri kırılacak
Ayağın suda kaldıkça1
1. Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar "anlaşılabilir" mi?
James D. Hamilton'un "Understanding Crude Price Oils"i üzerine
2. Cari açık ne kadar döngüsel ne kadar yapısal?
Hakan Kara&Çağrı Sarıkaya EAF çalışması
3. Solow: Büyüme yavaşlasa da teknolojik gelişme sürecek
Robert Solow ile söyleşi/MGI Quarterly
1
Bertold Brecht
3
Akıl Turu | Kasım 2014
Petrol fiyatlarındaki dalgalanmalar "anlaşılabilir" mi?
"Understanding Crude Oil Prices"
James D. Hamilton2
December 6, 2008
http://econweb.ucsd.edu/~jhamilton/understand_oil.pdf
İçinden geçtiğimiz günlerde ham petrol fiyatlarında görülen büyük gevşemenin nedenleri ve olası
sonuçları üzerine bir dizi tartışma yapılıyor. Birkaç ay içinde 110 dolar/varil seviyelerinden 76-77
dolar/varil seviyesine inen ortalama ham petrol fiyatının daha da aşağıya gidip gitmeyeceği merak
konusu. 2008-2009'da görülen büyük çöküşle benzerlik kurarak bu seferki gerilemenin de global
krizde "ikinci dip"e işaret ettiğini öne sürenler olduğu gibi söz konusu gelişmeyi tamamen politik
nedenlere bağlayan yaklaşımlar da mevcut.3
Brent Petrol Spot Fiyatların Seyri
USD/varil
Değişim %
109
103
79
62
38
29
42
33
15
2003
72
65
55
112
111
97
2004
34
19
2005
2006
2007
2008
40
29
11
2009
-37
2010
0
2011
2012
-3
2013
-5
2014 OcakKasım
Brent Spot Fiyatı Aylık ($/varil)
133
140
123
125
116
120
112
85
100
80
95
87
60
40
20
Nis-2013
Tem-2013
Eki-2013
Oca-2014
Nis-2014
Tem-2014
Eki-2014
Tem-2011
Eki-2011
Oca-2012
Nis-2012
Tem-2012
Eki-2012
Oca-2013
Eki-2009
Oca-2010
Nis-2010
Tem-2010
Eki-2010
Oca-2011
Nis-2011
Oca-2008
Nis-2008
Tem-2008
Eki-2008
Oca-2009
Nis-2009
Tem-2009
Nis-2006
Tem-2006
Eki-2006
Oca-2007
Nis-2007
Tem-2007
Eki-2007
Nis-2004
Tem-2004
Eki-2004
Oca-2005
Nis-2005
Tem-2005
Eki-2005
Oca-2006
Oca-2003
Nis-2003
Tem-2003
Eki-2003
Oca-2004
0
40
Kaynak: US Energy Information Administration
2
University of California, San Diego. Hamilton'un "Time Series Analysis" kitabı pek çok saygın ekonomi programında temel
ekonometri kaynaklarından biri olarak kullanılmaktadır.
3
ABD'li yatırımcı Jim Rogers, petrol fiyatlarındaki gerilemenin ABD'nin Rusya ve İran'a dönük bir "burun sürtme" operasyonu
olduğunu ileri sürüyor. Dünya gazetesi, "Petroldeki düşüş İran ve Rusya'yı cezalandırmak için", 19 Kasım 2014.
4
Akıl Turu | Kasım 2014
ABD haricindeki gelişmiş ekonomiler ve Çin başta olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerdeki
yavaşlama, petrol fiyatları üzerinde talep yönlü bir baskıyı ifade etmekle birlikte 2014 yılı
gerçekleşmeleri ve 2015 yılı beklentileri, 2008-2009 derinliğinde bir global talep düşüşüne işaret
etmiyor. Bu durum, petrol fiyatlarında Haziran ayına göre varil başına 30 doları geçen düşüşün talep
yönünden desteklenmediğini gösteriyor ve arz cephesi başta olmak üzere başka faktörlere de
bakılmasını zorunlu kılıyor.
Arz cephesinde ise Irak başta olmak üzere yeni rezervlerin olumlu etkisine rağmen çıkarma maliyeti
düşük rezervlerin azalmakta oluşu, üreticilerin bir bölümü için maliyetlerin yüksekliği gibi gerekçelerle
80 dolar/varil altındaki fiyatın kalıcı olmayacağı öne sürülüyor. Uzun dönemli pek çok çalışmada4 ham
petrol optimum fiyatı 100 dolar/varil civarında tahmin ediliyor. Ancak dönemsel arz fazlası,
yavaşlama beklentilerinin kısa dönemde güçlü spekülatif hareketlere izin vermesi ve yabana
atılamayacak politik çekişmeler biraraya geldiğinde yaşanan sert düşüşü anlamlandırmak mümkün.
Geçici ya da kalıcı, petrol fiyatlarındaki gerilemenin dünyadaki değişik ekonomileri nasıl etkileyeceği
ayrı bir çalışmanın konusu. Aşağıda Hamilton'un çalışması üzerinden bir zaman serisi analizi
çerçevesinde ham petrol fiyatlarını etkileyen faktörlere göz atacağız.
Hamilton, çalışmasında 2008 yılında petrol fiyatlarında görülen büyük dalgalanmadan hareketle ham
petrol fiyatlarındaki değişimi etkileyen faktörleri ekonometrik bir çerçevede inceliyor.
2008 yılının ilk yarısında petrol fiyatları tarihi yüksek bir seyir göstererek Temmuz ayında 140
dolar/varile kadar ulaşmış, ardından da global krize bağlı olarak gerileyen talep nedeniyle hızlı bir
şekilde düşmüş, 2009 yılında dönemsel olarak 33 dolar/varile kadar gerilemişti. 2008 yılı ortalama
fiyatı 100 dolar/varil olurken 2009 yılı ortalaması da 62 dolar/varil civarında gerçekleşmişti.
4
OPEC, BP Statistical Review of World vb.
5
Akıl Turu | Kasım 2014
1980-2013 döneminde kanıtlanmış rezervler, üretimin üzerinde bir artış gösterdi. Rezerv artışı, büyük
oranda Irak, İran, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Venezuela'nın kanıtlanmış rezervlerindeki artıştan
kaynaklandı. Söz konusu dönemde rezervlerdeki değişime ve ABD başta olmak üzere Kuzey
Amerika'daki üretim dalgalanmalarına rağmen üretim kompozisyonunda bölgesel olarak çok büyük
bir değişim gerçekleşmedi. OPEC üyesi 12 ülkenin toplam üretimdeki payı %42 civarında seyretti. Ülke
bazında ise üretimdeki payı en çok gerileyen iki ülke Suudi Arabistan ve Rusya oldu, her ülkenin de
1980 yılında üretimdeki payı %17 civarındayken 2013 yılında %13 oldu. Ancak talep kısmında anılan
dönemde önemli bir kompozisyon değişimi yaşandı. 1980 yılında dünya petrol tüketiminin sadece
%3'ü Çin'den kaynaklanırken 2013 yılında bu oran %12,5'e çıktı. 1990'lar ve 2000'ler Çin tüketiminin
sırasıyla yıllık ortalama %6,3 ve %6,5 ile dünya ortalamasının (%1,1) çok üstünde arttığı yıllar oldu.
Avrupa
ülkeleri,
ABD
gibi
gelişmiş
ülkelerin
payı
ise
azaldı.
Ham Petrol Rezerv-Üretim-Tüketim-Fiyat Gelişimi
milyon ton
1980
1990
2000
2013
CAGR %
92.942
139.740
171.101
229.554
2,8
Üretim
3.092
3.175
3.620
4.130
0,9
Tüketim
2.975
3.163
3.584
4.185
1,1
Rafineri Ürünleri Üretimi
2.944
3.043
3.398
3.787
0,8
37
24
29
109
6,3
Kanıtlanmış Rezervler
Ortalama Fiyat ($/varil)
Kaynak: BP Statistical Review of World, 2014
Ham Petrol Rezerv-Üretim-Tüketim-Fiyat Değişimi (%)
58.6
60.0
42.5
40.0
34.4
50.0
40.0
30.0
20.0
10.0
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
1981
1982
1983
1984
1985
1986
1987
1988
1989
1990
14.0
12.0
10.0
8.0
6.0
4.0
2.0
-2.0
-4.0
-6.0
-8.0
-10.0
-10.0
-20.0
-30.0
-33.4
Kanıtlanmış Rezervler
Üretim
Tüketim
Rafineri Ürünleri Üretimi
-40.0
-36.6
Ortalama Spot Fiyat (sağ eksen)
Kaynak: BP Statistical Review of World, 2014
6
Akıl Turu | Kasım 2014
Hamilton'un makalesi, esas olarak 2008 yılındaki rekor fiyat artışına yanıt bulmayı amaçlıyor. 1997
yılındaki petrol fiyatı artışında "kıtlık rantı" ihmal edilebilir bir rol oynamasına rağmen 2008 yılında
önemli bir rol oynamış olabileceği sonucuna ulaşıyor. Hamilton, 2008 yazında petrol fiyatlarındaki ani
artışta, birçok etkenin söz konusu olduğunu ancak “petrol talebinin fiyat esnekliğindeki düşüklük”,
“Çin, Ortadoğu ve diğer gelişmekte olan ülkelerde talebin güçlü seyretmesi” ve “oligopolistik yapıdan
ötürü global petrol üretimini artırma konusundaki güçlükler” olarak sıralanabilecek üç etkenin öne
çıktığını gösteriyor. Hamilton bu üç gelişmenin, fiyatlar üzerinde yarattığı baskının spekülasyonu
tetiklediği, güçlü talebin de kıtlık rantını artırdığını ve bu faktörlerin de yeniden fiyat artışını
tetiklediğini öne sürüyor. Makalenin yayınlanmasını izleyen aylarda ham petrol fiyatlarının 33 dolara
kadar düştüğü, neredeyse 6 aylık bir zaman diliminde petrol fiyatlarında 80-90 dolarla varan bir
gerileme yaşandığı, izleyen bir yıllık dönemde de yeniden 85 dolar bandına kadar çıktığı not edilmeli.
Bu nedenle makalenin fiyatlardaki zirve ya da dip noktaları "açıklama gücü"nden ziyade farklı
dönemlerde farklı yönlerde çalışabilen etkenleri ayrıştırması ve biraya geldikleri koşullara göre
dinamik bir analiz yapıyor olması değer taşıyor.
Hamilton petrol fiyatlarındaki değişimi üç farklı perspektiften ele alıyor. İlki tarihsel veriler üzerinde
basit korelasyonlara dayalı bir istatistiki inceleme. İkincisi iktisat teorisinin, zaman içinde petrol
fiyatlarının davranışına ilişkin öngörülerine dayalı bir değerlendirme. Üçüncüsü ise arz ve talep
üzerinde etkili temel belirleyenlerin detaylı bir şekilde irdelenmesi. Bu üç farklı perspektifin sonuçları
biraraya getirildiğinde yazarın kendi ifadesiyle "ne olduğunu anlama iddiası taşıyorsak kaçınılmaz olan
ilginç bir entelektüel güçlük" ile karşı karşıya kalınıyor.
Hamilton'un çalışmasında kullandığı sözü edilen üç perspektifin ayrı ayrı sonuçları:

İstatistiki verilere dayanıldığında reel fiyatlardaki değişimin tarihsel olarak a) kalıcı, b)
öngörülmesi güç, c) değişik zamanlarda çok farklı sistemler tarafından yönetilen, bir eğilim
taşıdığı dikkat çekiyor.

İktisat teorisi perspektifinden bakıldığında üç ayrı kısıtlama gözleniyor: a) depolama arbitrajı,
b) vadeli kontratlar, c) petrolün tükenebilen bir kaynak olması. Hamilton bu bağlamda ayrıca
vadeli emtia spekülasyonlarının rolünü de incelemesine dahil ediyor.

Talep determinantları söz konusu olduğunda talebin fiyat esnekliğinin, ölçmesi güç olsa da,
oldukça düşük olduğu ve geçmiş datanın büyük bölümünde düştüğü görülüyor. Gelir
esnekliğini tahmin etmek daha kolay ve gelişmenin erken aşamasındaki ülkeler için 1'e yakın
olduğu görülüyor. (ABD için 1'den düşük.) Arz tarafında ise geleneksel kartel olarak OPEC'in
aksiyonlarını yorumlamak güç, aynı zamanda aracıların rolünü tasnif etmekte de sıkıntılar söz
konusu. Rezervlerdeki azalmanın geçmiş seyrini ve gelecekteki olasılıkları coğrafi/ülkeler
bazında tahmin etmekte de güçlükler bulunuyor.
Bu üç perspektiften hareketle çalışmanın ulaştığı sonuçlar: a) kısa vadede talep ve arz düşük fiyat
esnekliğine sahip, b) arzdaki düşüşlere hassasiyet yüksek, c) 1970-1997 dönemindeki fiyat
hareketlerini ABD petrol üretiminin tepe noktasına çıkışı büyük ölçüde açıklıyor.
7
Akıl Turu | Kasım 2014
Tükenen kaynaklara ilişkin geleneksel iktisat teorisi ile petrol fiyatlarının tarihsel seyri açık bir şekilde
uyumlu olmamasına rağmen Hamilton, gelişmekte olan ülkelerin talebindeki büyük artışın ve
rezervlerin sonlu olduğu bilgisinin petrol fiyatlarında 1997-2008 döneminde görülen artışa inandırıcı
bir açıklama sunduğunu düşünüyor. "Kıtlık rantı"nın geçmiş dönemler için ihmal edilebilir olduğu
ancak günümüzde açıklayacılığının yüksek olduğu Hamilton'un çalışmadaki ana tezi oluyor.
Makalede de özellikle Hotelling tezi bağlamında ele alınan ancak hem veri karmaşıklığı ve eksikliği
bulunduğu için hem de çalışmanın kapsamı içinde detaylı irdelenemeyen, ancak petrol fiyatlarının
seyrine ilişkin beklentilerde en fazla önem taşıyan konu maliyetler. Hiç kuşkusuz makalenin yazıldığı
tarihten sonra kaya petrolü üretiminin ve petrol fiyatları üzerindeki etkisinin arttığı da göz önünde
bulundurulmalı. Hamilton, çalışmada gelişen teknolojiyle birlikte bir yandan kuyu başı maliyetin
düştüğünü diğer yandan özellikle ABD’de aynı miktarda petrolün daha fazla kuyudan elde edilmeye
başladığını işaret ediyor. Bu tabloya Rusya başta olmak üzere üretimdeki payı yüksek bazı ülkelerin
rezerv derinliklerinin ve petrol maliyetlerinin artıyor olması gerçeği de eklendiğinde optimum fiyat
tartışmaları cazibesini ve gizemini korumaya devam edecek gibi görünüyor.
"Petrol, üretilmekten ziyade çıkarılan, tükenebilen bir kaynak, maden ve bir kez yandığında bir daha
kullanımı mümkün değil. Harold Hotelling 1931 yılında tükenebilen bir kaynak söz konusu olduğunda,
petrol piyasasında tam rekabet koşulları geçerli olsaydı bile fiyatın marjinal maliyetin üzerinde olması
gerekliliğine işaret etti."
Hamilton'un çalışmasında kullandığı ekonometrik modelin yalınlığı ve iktisadın ekonometrinin değil,
ekonometrinin iktisadın "tool"u olduğu gerçeğini son derece gelişkin bir biçimde gösteren bir
modelleme olması ayrıca not edilmeli. Benzer şekilde teorik çözümlemesinde kullandığı matematik
notasyonun iktisat teorisine aşina herkes için anlaşılır ve kavramayı kolaylaştırıcı olduğu da eklenmeli.
Belki hem teorik hem de güncel açıdan en karmaşık iktisadi problemlerden birinini içinden çıkmanın
güçlüğünü, büyük bir zihin berraklığı sağlamasına rağmen teslim etmiş olması da mutlaka
vurgulanmalı.
"Bazen iktisatçıların bazı şeyleri anladıkları/kavradıkları takdirde gelecekte ne olabileceğini
öngörebilecekleri iddia edilir. Ancak petrol fiyatları (hisse senedi fiyatları da eklenebilir buna)
öngörülmesi tamamen olanaksız bir ekonomik değişken olarak ilginç bir karşı örnek oluşturuyor."
Bir son not olarak 2000’ler talep açısından Çin ve gelişmekte olan ülkelerin hızlı yükselişiyle birlikte
düşünülmeli. Petrol talebinde üretici ve piyasa yapıcı olarak rolü sınırlı ülke ve coğrafyaların ağırlığının
artmasının petrol fiyatlarında geçmiş dönemlerden daha kuvvetli bir yukarı yönlü seyre olanak
tanıdığı tahmin ediliyor. Aynı zamanda söz konusu dönemin artan finansallaşma ve likidite
olanaklarıyla birlikte tüm varlık ve emtia fiyatlarında kayda değer bir artışa yol açtığı da dikkate
alınmalı. Ancak yine de 2014 yılı sonbaharında petrol fiyatlarında yaşanan hızlı inişin kalıcı bir
düzeltme olduğunu düşünmek pek mümkün görünmüyor.
8
Akıl Turu | Kasım 2014
Cari açık ne kadar döngüsel ne kadar yapısal?
Current Account Deficit in Turkey: Cyclical or Structural?
Hakan Kara5, Çağrı Sarıkaya6
EAF Working Paper, November 2014
http://eaf.ku.edu.tr/sites/eaf.ku.edu.tr/files/erf_wp_1420.pdf
Cari açık ve ilişkili makro finansal riskler Türkiye'nin yakın geçmişinde politika tartışmalarının
merkezinde yer aldı. Toplam üretimin yüksek ithalat bağımlılığı ve ekonominin yüksek oynaklığa sahip
iniş-çıkış döngüleri, politika yapıcıları, finansal istikrar perspektifinden ılımlı büyüme (ya da yumuşak
iniş) arayışlarına yöneltti. Global risk iştahındaki ve likidite koşullarındaki zayıflama da bu arayışlarda
etkili oldu. Gelişmiş ekonomilerdeki parasal genişlemeye uyum, hızlı kredi büyümesi ve sermaye
akımlarına bağlı olarak ulusal paranın değerlenmesi ve nihayet kötüleşen dış koşullar Türkiye
ekonomisinin kırılganlığını artırdı. TCMB, BDDK gibi politika yapıcı otoritelerin bu seyre yanıt olarak
aldığı önlemlere rağmen cari açık önemli bir sorun olarak varlığını sürdürdü. Kara ve Sarıkaya
tarafından hazırlanan çalışma bu çerçevede iki temel soruya yanıt arıyor:

Verili bir zaman diliminde cari açığın ne kadarı döngüsel faktörlerden kaynaklanabilir?

Hangi koşullar altında para politikası cari açığa reaksiyon vermelidir?
Yazarlar bu soruların yanıtlarını araştırmanın cari hesap dengesizliklerine yönelik geçerli bir
politikanın oluşturulması için önemli olduğunu belirtiyor. Çalışma, bu doğrultuda cari dengeyi
döngüsel ve döngüsel olmayan komponentlerine ayrıştırmayı deniyor. Böylece bu dekompozisyonla
cari dengenin altında yatan bir yapısal değişiklik olup olmadığı açığa çıkarılırken diğer yandan
konjonktürel gelişmelere karşı uygulanan politikaların ne ölçüde etkili olduğunun da tesbiti
amaçlanıyor.
Çalışmada 1998-2014 dönemi için cari açığın seyri izleniyor ve temel belirleyenleri ayrıştırılmaya
çalışılıyor. Söz konusu dönemde cari denge açısından en çarpıcı özelliğin ısrarlı bir kötüleşme olduğu
saptanıyor. 1998 yılında cari hesap dengesi artıda iken, zaman içerisinde kötüleştiği ve krizden çıkış
dönemlerinde cari açığın milli gelire oranının %7,5'e kadar ulaştığı görülüyor. Yine cari açıktaki
düzelmelerin kriz dönemlerinde, 2001 ve 2009, gözlendiği dikkat çekiyor. Cari açıktaki
artışta/kötüleşmede büyüme, emtia fiyatlarındaki artış gibi döngüsel faktörlerin etkili olduğu
saptanıyor.
Literatürde dış ticaret dengesi söz konusu olduğunda "norm cari hesap", "sürdürülebilir cari hesap"
ve "döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesap" kavramları ile karşılaşıyoruz. Bu kavramlar farklı
ekonomik yaklaşımlardan kaynaklansa da birbirini tamamlayıcı kavramlar olarak da kullanılabilir. İlk
5
TCMB.
6
TCMB.
9
Akıl Turu | Kasım 2014
iki kavram ekonominin yapısından, temellerinden kaynaklanan cari dengeye işaret ederken
sonuncusu döngüselliğin etkisine odaklanıyor.
Norm cari hesap: Tasarruf ve yatırımların yapısal belirleyenlerinden hareket eden makroekonomik
denge yaklaşımına dayanır ve ekonominin temelleri tarafından işaret edilen yapısal cari dengeyi
tanımlamayı hedefler. Bu hesaba dayanan çalışmalarda ekonomik kalkınma düzeyi, demografik yapı
(genç ve yaşlı bağımlılık oranı vb), enerji bağımlılığı, mali denge, finansal derinlik, kurumsal kalite gibi
yapısal göstergeler arasındaki ilişkiler de araştırılır.
Sürdürülebilir cari hesap: Ülkenin net dış borcunun GSYH’ye oranını baz alarak sürdürülebilir cari açık
seviyesini tesbit eder.
Döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesap: Cari açığın döngüsel, konjonktürel komponentlerini
ayrıştırmayı hedefler.
Çalışmada Türkiye için döngüselliğe göre düzeltilmiş cari hesaba ulaşmak hedefleniyor. Öncelikle
ihracat ve ithalatın, uzun dönemli trendlerine göre hangi düzeyde oldukları hesaplanıyor. Bunun için
iç ve dış talebin incelenen dönemdeki trendi açığa çıkarılıyor. İç talebin 1999-2000, 2005-2008, 2011
ve 2013 dönemlerinde trendinin üzerinde olduğu, dış talebin ise 2005-2008 döneminde aynı
görünümü taşıdığı fark ediliyor. 2005-2008 dönemi hem Türkiye hem de dünya için bir "aşırı ısınma"
periyodu olarak öne çıkıyor.
Ardından uluslararası fiyatlardaki değişimin cari dengeye etkisi dikkate alınıyor.
Çalışma, döngüsellikten arındırılmış cari açık düzeyinin incelenen dönemde düzenli olarak arttığı ve
%6,5'e kadar çıktığı sonucuna ulaşıyor. Kötüleşmenin 1998-2007 döneminde gerçekleştiği, reel efektif
döviz kurundaki değerlenmenin bu gelişimde etkisinin yüksek olduğu da bir diğer önemli bulgu.
Yazarlar, TCMB'nin makrofinansal istikrara iki hedefi, finansal aşırılıklardan kaçınma ve TL'deki
değerlenmeyi tersine çevirme, birlikte gözeten yaklaşımının cari açıktaki kötüleşmeyi durdurduğunu
düşünüyor.
Çalışmanın yöntemi ve sonuçları hem konu üzerine sağlıklı bir temelde düşünmeyi teşvik etmesi hem
de yapısal-döngüsel ayrımı ile sorunun boyutlarını kavramayı kolaylaştırıyor. Ancak çalışmada
“yapısal” boyut, özellikle imalat sanayi üretiminin yüksek ithalat içeriği başta olmak üzere, trend
değişiminin nedenleri üzerine bir sorgulama ile karşılaşmıyoruz. Keza çözüm önerisi olarak para
politikası yapıcıları dışındaki politika yapıcılara da işaret edilmiyor.
10
Akıl Turu | Kasım 2014
Solow: Büyüme yavaşlasa da teknolojik gelişme sürecek
Prospects for growth: An interview with Robert Solow
McKinsey Quarterly
2014 Number 3
Robert Solow'a 1987 yılında Nobel kazandıran, çığır açıcı çalışmasının yayınlanmasının üzerinden 58 yıl
geçmiş bulunuyor. McKinsey Quarterly için ekonomist Martin Neil Baily, Solow ile büyümenin geleceği
üzerine konuştu. Solow, 1990'ların başından bu yana McKinsey Global Institute (MGI)'ın akademik
danışmanı olarak görev yapıyor.
Baily, söyleşiye Solow’a eski MGI çalışmalarında onu şaşırtan bir şey olup olmadığını sorarak başlıyor. Solow,
öncelikle aynı endüstri için farklı ülkelere bakıldığında emek üretkenliği ve toplam faktör verimliliği açısından
çok büyük farklar olduğunu görmenin çarpıcı olduğunu söylüyor. Otomotiv ya da çelik sektöründe ABD ile
Avrupa ülkeleri arasında teknolojiye erişim açısından önemli farklar bulunmadığı, benzer şekilde sermayeye
ulaşmak konusunda yakın koşullara sahip oldukları düşünüldüğünde Fransız otomotiv sektörünün ABD’den
daha sermaye yoğun bir yapıya sahip olmasının kendisini çok şaşırttığını belirtiyor Solow. MGI çalışmalarının
bu durumun verimlilik farklarından değil, organizasyon farklılıklarından kaynaklandığını ortaya koyduğuna,
özellikle de yönetim hatalarının farkı oluşturduğuna dikkat çekiyor. Bu bulguları gördüğünde öncel kuşku
duyduğunu ancak MGI çalışmasının kendisini ikna ettiğini vurguluyor.
Solow ayrıca kendisini etkileyen bir diğer önemli sonucun artan uluslararası ticaret ve yöneticiler arası global
rekabetin daha iyi performans ortaya koyma çabalarını yoğunlaştırması olduğunu söylüyor.
Söyleşide duayen iktisatçı, hizmet sektöründe verimliliği ve verimlilik artışını belirleyen etkenlere ilişkin daha
fazla çalışma yapılmasına ihtiyaç olduğunu söylüyor. Özellikle hizmet sektörü içinde ve hizmet sektörü ile
imalat sanayi arasında göreli sermaye yoğunluğu düzeyine ilişkin yeterince bilgi olmadığını vurguluyor ve
hizmet sektöründe sermaye yoğunluğunun daha düşük olduğu algısının çok doğru olmadığının altını çiziyor.
Solow hizmet sektöründe sermaye yoğunluğunun düşük olduğu inancını değiştirenin dişçisinin 500 m2’lik
muayenehanesi olduğunu anlatıyor. Buradan hareketle MGI çalışmaları da dahil olmak üzere özellikle
istihdamın %70’ini hizmet sektörünün oluşturduğu gelişmiş ekonomiler için kapsamlı çalışmalar yapılması
gerekliliğine değiniyor. Özellikle eğitim ve sağlık sektörleriyle ilgili çalışmaların önemine işaret ediyor.
Büyümenin geleceğine ilişkin soruya “sıradan bir makro iktisatçı” olarak verdiği yanıtta iki noktaya dikkat
çekiyor. İlki dünya nüfusunun bu yüzyılda, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ekonomilerin için
yavaşlamakta oluşu. Bu durumun Afrika başta olmak üzere dünyanın yoksul coğrafyalarını nasıl
etkileyeceğini tam öngöremediğini ama klasik demografik geçişin yaşanacağını düşündüğünü söylüyor.
Gelişmiş ülkelerde nüfus artışındaki yavaşlamanın bir problem olduğunu, ev sahipliği, dayanıklı tüketim
malları için gerekli sermayenin azalacağının ve bunun da toplam büyüme oranını düşüreceğinin altını çiziyor.
Kişi başı GSYH’nin ise ayrı bir sorun teşkil edeceğine işaret ediyor.
Solow’un dikkat çektiği ikinci konu ise “teknolojik eşitlenme”: BRIC ülkeleri için Avrupa ve Kuzey Amerika’nın
teknolojik düzeyini yakalamanın kritik konu ancak bunun ekonomik olmaktan ziyade politik nedenlerle
gerçekleşmesi güç olabilir.
Solow, uzun dönemde teknolojik gelişme, inovasyon konusunda Bob Gordon ya da Larry Summers gibi
kötümser olmadığını vurguluyor. (Secular stagnation tezine atfen.)
11
Akıl Turu | Kasım 2014
Bu doküman Banka içi kullanım amaçlı hazırlanmıştır.
Banka dışı ile paylaşılmamasını rica ederiz.
12

Benzer belgeler