Rüyeti Şîr Fârûk - FarukArslan.com

Transkript

Rüyeti Şîr Fârûk - FarukArslan.com
Ruhumun
Aynası Aşk
Rüyeti Şîr Fârûk
1
FARUK ARSLAN Kimdir?
12 Nisan 1969′de Ankara’da doğdu. 3 Azerbaycan Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü
bitirdi ve Hazar’ın Statüsü konusunda tez yazarak 1997′de ‘Uluslararası Hukukçu’ ünvanını
kazandı. Kanada’da Centennial College’den 2008’de ‘Sosyal Toplumcu’ ile mezun oldu.
Toronto’da York Üniversitesi’nde Liberal Sanatlar ve Profesyonel Eğitimleri Honour Sosyoloji
alanında eğitim aldı. Wilfred Laurier Üniversitesi’nde Sosyal Hizmet Masterı yaptı ve Sosyolog
oldu. Halen Kanada’da Çocuk Esirgeme Kurumu’nda Sosyal Hizmetler Uzmanı olarak
çalışmaktadır. Azerbaycan Gazeteciler Cemiyeti, Ankara Diplomasi Muhabirleri Derneği,
Kanada Etnik Gazeteciler Derneği ve Ontario Sosyal İşçiler Koleji ile Derneğinin üyesidir.
Orta Asya’da Zaman gazetesi bürolarını kurmaya 17 Şubat 1992′de giden 19 kişilik ilk ekibin
içinde yer aldı. Azerbaycan’a hizmete giden ilk muhacir Türk öğrencilerin belletmenliğini
üstlendi. Azerbaycan Zaman’da haber ve yazı dizisi yazmaya başladı, Karabağ, Çeçenistan ve
Abhazya savaşlarını yakından takip etti. Hazar’ın enerji rezervleri ile ilgili yazdığı 3 binden fazla
haber ve makale Türk ve yabancı basında yayımlandı. Azerbaycan Zaman Gazetesi’nin
dağıtımdan reklama, bürolar, matbaa gece sorumluluğundan, muhabirlik, haber müdürlüğü ve
köşe yazarlığına kadar her alanda görev yaptı. 1995 ile 1998 arası CHA Azerbaycan
temsilciliğini 3 yıl yürüttü. Üç yıl arka arkaya en fazla haber yazan CHA muhabiri ödülünü aldı.
2 yıl süresince Türkiye’de yayımlanan Zaman gazetesinde Bakü Mektubu adlı köşeyi yazdı.
Azerbaycan’da yayımlanan 60 bin tirajlı ilk çocuk gazetesi Tomurcuk’un kurucularından oldu.
Ağustos 1998′den itibaren Zaman gazetesinde 2000 yılı sonuna kadar Ankara’da diplomasi,
‘Yurtdışı Baskılar’, dış politika, enerji ve başbakanlık muhabirliğini yürüttü. 14 ülkede basılan
Zaman’lara yönelik özel araştırma dosyaları hazırladı. Türk dünyası özel muhabirliği yaptı.
Kırka yakın ülkeyi gazeteci ve fotoğrafçı olarak gezdi. Dış politika, diplomasi, Türk dünyası,
Rusya, Orta Doğu, Avrupa Birliği ve enerji politikaları konularında uzmanlaştı. 1998-2004
periyodunda Muhsin Yazıcıoğlu’nun kurduğu Büyük Birlik Partisi’nin yayın organları Gündüz,
Muhalif, Gelecek Gazetesi, Hür Gelecek gazetelerinde Türkistan adlı köşeyi yazdı. 2008
başından itibaren ise Alperen Ocakları’nın online medyası olan Milli Ocak haber portalında ve
Alperen dergisinde köşe yazıları yazdı. Kanada’da yayımlanan Sunrise’ın kurucusu oldu. 2005
yılından beri Canadatürk gazetesi ve 2012’den beri Çorum Manşet gazetesinde köşe yazarıdır.
Yayımlanmış Eserleri:
 Matrix’in 11 Eylül Kurgusu, Q-Matris Yayınevi, Nisan 2004.
 Hazar’ın Kurtlar Vadisi: Petrol İmparatorluğunda Güç Savaşları, Karakutu Yayınları , Nisan
2005, Ağustos 2006.
 Net Kırılma: Evenjelik Harbin Kurgusu, Karakutu Yayınları, Nisan 2005.
Petrol Satrancı, Lulu Publisher, Nisan 2006.
2
Kanada’ya Gelmenin Yolları-Kurtar Bizi Kanada, Lulu Publisher, Haziran 2006.
 Mesih’in Hızır’ı Barnaba: Hristiyanlığın Gizli Tarihi, Karakutu Yayınları, Kasım 2006.
Keşmir’de Hz. İsa Efsanesi, Karakutu Yayınları, Aralık 2006.
 Vadi’nin Şifresi Çözülüyor Evreca Yayınevi, Temmuz 2006
Kurtlar Vadisi Fenomeni, Lulu Publisher, Eylül 2006.
 Karakutu Ergenekon’un Karanlık İsmi: Tuncay Güney, Karakutu Yayınları, Kasım 2008.
Mason Bektaşiler, Karakutu Yayınları, Nisan 2009.Mayıs 2010.
 Van Gölü Canavarı JİTEM. Lulu Publisher, Mayıs 2011
 Gurbette Aykırı Konuşmalar, 15 Tarihi Röportaj. Lulu Publisher, Haziran 2011.
Türkistan ve Ötesi, Gezdiklerim, Gördüklerim. Lulu Publisher, Temmuz 2011.
Teşkîlât-ı Ergenekon, Lulu Publisher, Ağustos 2011.
Kanadalı Müslümanlar, Mühtediler, Türkler, Lulu Publisher, Ağustos 2011.
 Kürt diyarının Bilinmeyen Saklı Tarihi: Bilâd-ı Ekrâd: Kürdistan.Öteki Adam.
 Komünistlikten Zerdüşlüğe PKK: Matruşka, Öteki Adam
3
ÖNSÖZ: Aşka Susadım, Şair Oldum
On beş yaşında Ankara’da askeri lisede okurken her haftasonu iki yüz sayfa kitap okur,
öğrendiklerimi bir sayfa özet halinde yazardım, elliye yakın arkadaşım okurdu, sonra çöpe
atılırdı. Çünkü yaşadığımız ortam Komünizm baskısı altındaki Sovyetler Birliği’nden beterdi,
hele dini içerikli konuşmak da, yaşamak da yasaktı! Şiir yazarak stres atıyordum. 1987’de okul
yıllığını, çizdiğim karikatürlerle yazdım, ancak Alanya’da dükkanımıza giren bir hırsız çantamla
beraber yıllığın müsvettesini çaldı ve Akdeniz sularına atıp heder etti.1988’de Zaman
gazetesi’nde ilk yazım ve 1989’da Sızıntı dergisinde ilk şiirim çıktığında çok sevinmiştim.
1990’da 21 yaşımda ilk kitabım ‘Ateşle Oynamak’ bitmişti, ancak basmaları için kitabı teslim
ettiğim Zaman yazarı, TİMAŞ’ın kurucusu Hekimoğlu İsmail ve yazar Ali Çankırılı, ‘Bu çocuk
genç yaşta kendini yakacak’ diye çöpe atmışlardı.
1991’de İstanbul’da Çamlıca ortaokul öğrencileriyle ‘Muhabbet’ adlı dergi çıkarmıştım,“dergi
Sızıntı’ya rakip olur” diyen bir işgüzarın vesvesesiyle 1992’de kapatılmıştı. Gazeteciliğe
başladığım 1992’de Azerbaycan’da Bakü ile Karabağ savaş cephesi arasında mekik dokudum.
Haber müdürüm ölüm tehlikesi olan haberlere beni gönderirdi ama gazetede habere hep kendi
imzasını atardı. 3 yıl kendi ismimle hiç haberim çıkmadı, hepsi müdürüme zoraki hediyeydi! Bu
haksızlığa çözüm bulmak için ‘Ferruh Aslanov’ ismini icat ettim, haber, köşe yazısı, röportaj ve
yazı dizilerim Azeri Türkçe’sinde lokal yayınlandı, Türkiye’ye geçmediğim sürece müdürüm
için sorun yoktu. 1995’de yeni gelen müdürüm Osman Sönmez beni birden Azerbaycan
Zaman’a haber müdürü yaptı, hem de Cihan Haber Ajansı’nın Azerbaycan temsilcisi. Gazeteci
olarak tanınmamı ona borçluyum. 1995 ile 1998 arasında Cihan Haber Ajansı’nda ayda 120
haber ile en fazla haber yazan muhabiri ödülllerini üst üste alınca, herkes ‘kim bu muhabir,
birdenbire nasıl yetişti, nereden çıktı?’ diye sormaya başladı. Fazla başarı başa beladır, beni
hemen Ankara’ya diplomasi muhabiri olarak tayin ettiler, Bakü’deki krallığıma son verildi.
Ankara yıllarımda gerçek gazeteciliği öğrendim, hatta iddia edebilirim Ankara’da çalışmayan
Türk gazeteci, gazeteci değildir! Sabah 9, gece 12 çalışıyordum, ürettiğim günde beş haber
dolayısıyla haber merkezinin ekseni kaydı. Genel Yayın Yönetmenimiz Mahmut Çebi, bir gün
şunu ben yok iken haber merkezinde haftada üç haber yazan uyanıklara söyledi: Adam haber
yazmıyor; yumurtluyor. Onun gibi üç muhabir daha bulursam 20 muhabirin işine son veririm.3
yıl süren Ankara yıllarımda ‘en derin gazeteci’ ünvanı kazandım ama yata yata işini yapan
gazetecilerden olmadığım için dokuz köyden kovulmaya devam ediyordum. Ankara temsilcimiz
İbrahim Karayeğen korumasa çoktan kafamı kırmışlardı! Başka gazetelerdeki dış politika
muhabirleri atlattığım haberlerden dolayı müdürlerinden fırça yemekten bezip, sonunda beni de
‘Derin Gazeteciler Konseyi’ne aldılar, başka çareleri yoktu. Çetedir bunlar çete...
Kanada’da 2000 sonlarından beri yürüttüğüm gazeteciliğim artık hobimdi. Sonsaniye.net gibi
haber portallarında günlük yazıyordum. Baskılar nedeniyle zaman zaman ‘Ömer Şerif’ ismini
4
kullandım.Sunrise dergisindeki mahlasım ‘Ali Alperen’oğlumun adıdır. Melih Gürsel adını da
kullanmak zorunda bırakıldım.1998’de Gündüz gazetesinde ‘Alperen Şahin’ adını tercih
ederken, Muhsin Yazıcıoğlu’nun çıkarttığı Muhalif, Gelecek ve Hür Gelecek gazetelerinde 8 yıl
boyunca 2006’ya kadar ‘Türkistan’ köşemde ‘Ali Alperen’ adını kullandım. Yayın Yönetmeni
Hayati Tek ve Yazıcıoğlu dışında BBP’liler benim gerçek ismimi bilmiyordu.Milli Ocak’ta 2008
ile 2011 arasında gerçek ismimi kullansam da, 2011’deki yeni BBP yönetimindeki bazı
BBP’liler köşemi kapattırdı.Vicdanlarını susturamayan bazı ülkücüler, halen yazılarımı kendi
sanal sayfalarına konuk ediyorlar.
Canadatürk’te Eylül 2005’den beri hem kendi ismimle hem de müstear ismim ile Eylül 2009’dan
beri yazıyordum, Temmuz 2012’de mahlas ismimi sonlandırdım. Kitaplarımı ise hep kendi
adımla yazdım.
‘Garip’ adını verdiğim şiir not defterimi ve şiirlerimi yetersiz bulduğum için aslında hiç ortaya
çıkartmak istemiyordum. Bana ne olduysa, 2 Şubat 2012’den 15 Aralık 2012’ye kadar günde bir
veya iki şiir yazmadan duramadım. Bu eserde yer alan şiirlerin çoğunluğu, günde iki saat
uyuduğum dönemde, aşk u vecd halinde kendimde olmadığım sırada yazılmış veya
yazdırılmıştır, pek çoğu rüyalarda görülmüşte kaleme alınmıştır. Herkul.org’da geçen Şubat’dan
beri her hafta bir şiirim yayınlandı. Kendime bir şair mahlası arayınca ortaya ‘Rüyeti Şîr’ Fârûk
müstearı çıktı. Arslan Faruk’un siması, rüyası anlamına geliyor. Çünkü genellikle rüyamda akan
ilhamla yazmadığım şiiri mısralara dizmiyorum, uyanık iken ilhamsız şiir yazmak pek yavan
geliyor. Yunus Emre, Niyazi Mısri ekolünün keşke 21. yüzyıl temsilcisi olabilsem…
Türk medyasında meşhur bir köşe yazarının köşesini dış politika ağırlıklı olarak beş yıl, başka
birini bir yıl yazdığımı itiraf etmeliyim. Azerbaycan Zaman’a 1996’da başyazar yaptığım meşhur
Azeri şair Bahtiyar Vahapzade, ‘oğlum ben yaşlıyım, ben anlatayım, köşemi sen yaz’ deyince 2
yıllığına her hafta Vahapzade’nin evine taşındım. O Azerice anlatır, Türkçe yazardım, tercüman
tekrar Azericeye çevirirdi, yazılanı Vahapzade’ye telefonda okurdum, çoğu zaman ‘pek güzel
olmuş’ derdi, bazen küçük değişiklikler yapardı. İlginç bir deneyimdi. Ülkenin Necip Fazıl’ı
sayılan Vahapzade’nin başyazısını yazmak ağır sorumluluk gerektiriyordu.
Bugünün gençleri bir anda gazeteci ve yazar olunduğunu sanıyorlar. Hemen isimleri medyada
çıksın, “şöhret olalım”, “hava atalım” diye yanıp tutuşuyorlar. 12 yıldır haberlerim CHA’da
kurum kuralı gereği isimsiz çıkıyor, gıkımız çıkmıyor! Nefsimi, izzetimi yıktım Rabbim…
Kanada Türk Ticaret Odası’nın 1 Ağustos 2012’den itibaren çıkardığı Business Platform Canada
İngilizce yayımlanan dergisinde müstear ismim editör olarak ‘Frank Lion’ oldu. “Meşhur
olayım”, “çok para kazanayım” diye bir derdiniz varsa sakın gazeteci ve yazar olmayın, hele şair
asla! Canadatürk’te 1 Temmuz 2012’de mahlas adımın son yayınlanan aşağıdaki veda yazısını
aşk şiirinden başka hiç bir şey yazmama kararı aldığım bir sırada yazdım: Aşka susadım…
Ölmeden öldüm ve ne olur ne olmaz diye belkide ömrümün en ilginç makalesini gerçek aşka dair
şöyle yazdım: Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa, gözüm hiçbir şey görmez, o
zaman yorulmaz koşarım. Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan gibiyim. Keşke
ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim peygamberim olsa…
5
Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya! Tek istediğim, bir fânîde bâkî aşktır.
Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek. Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede.
Bir kez aşık oldum, halen aşkım aklımda, kalbimde, ruhumdadır.
Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde, en aydınlık ve karanlık anlarında günün,
gecelerde aşkım gönlümdedir, kaçamam. Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda
görürüm aşkımı, ya yanımda ya rüyamdadır. Hayatımın tadı tuzudur. Her gece, her sabah
kalktığımda çok sevdiğimi var bilmekle yaşıyorum.
Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim. Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya
boş ve anlamsız. Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi. Bil ki, bir yerlerde
özlemişsindir beni, bende özledim seni! Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni!
Senin üstüne gül koklamam, ‘Beyaz Gül’ümsün.Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım,
engel tanımam.İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, ruhumsun. Kalbimin sultanısın, sen
benimsin, bende senin kulun! Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarımsın.
Duyduğum en derin aşksın, paha biçilmez hazinemsin. Efendimsin, peygamberimsin.
Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhundadır. Aşkım meğerse yakında,
evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum Sen’i. Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken. Aşksız
yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş. Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim
aşkıma engel imiş. Ruhdaşım, sırdaşım, gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy! Kalbim boş,
ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler. Kırmam, üzmem, bozmam seni, benim aşk
yurdumsun.
Tut, sarmala, kucakla, şefkatli kollarına al beni, garîbim. Hep teskin et, umut ver, aşk ver, şevk
ver yalnızlığıma! Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki! Dudaklarımız
kavuşmasa, tenim sıcaklığını hissetmese ne olur? Birbirimizin nefesinde nefes olmasakta olur,
kalbimdesin! Sünnetini yaşatmak boynumun borcu olsun…
Bırakma beni sevdiğim, ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim. Kalbim durur, ruhum
çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum! Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam,
azla yetinemem, yaşayamam. Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, gitme! Çılgındır benim
sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doyumsuzdur. Kalp kalbe karşıdır derler,
doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım, dayanamazsın!
Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım. Kendini yanlız
hissettiğinde elini yüreğine, gözlerini ruhuma koy! İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni
bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım! Aşk sensin ya Resullallah. Allah aşkını seninle bildim.
Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum. Baykuşluğuma son
verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte! Biliyor musun, uğruna canımı verecek
kadar seviyorum desem, inanır mısın? Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin,
idealimsin. Aşkın yüreğime bahar getiren kokulu bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın…
6
Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim. Güven ve inan,
kalbin ne kadar büyükse, o kadar güçlü inan! Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa,
engellere göğüs ger, aşkı yaşat! Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat,
samimiyet, saygı var. Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü
var. Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, güler ağlarım.
Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam, dik dur. Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak,
bende seni, sevmek yanmaktır! Kalbini verdin ya bana, sabırla, umutla, heyecanla haber
bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile Allah’ım! Aklımı başımdan aldın, kalbimi
aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir. O, ‘ol’ dese akan sular durur, Hz. Meryem
bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur. Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır,
mucizeler, kerametler görülür.Ateş Hz. İbrahim'e gül, sinek Nemrud'a cellat olur, Hz. Davud
kuşlarla konuşur.Hz. Süleyman Belkıs'ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur.
Allah dilerse imkânsızlar olur, duâmda ümmeti İslam için bolca istedim, duâ ettim dava
aşkımıza. Çünkü, aşka susadım. Bir kere görsem, koklasam seni rüyamda bin kere ölsemde gam
yemem. Sadece bir kere gösterdin gül cemalini, ben öldüm artık, bundan sonraki yaşamımı aşka
adadım. Seve seve kalacağım, yana yana kalacağım… Ahirette şefaat eyle, mahrum eyleme
mağfiretinden.
Şiirlerimde aşkın şiir coşkun sevgi dili var. Bir kadına aşkdan ziyade ilahi aşka geçişin lezzetini,
peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (S.A.V.) duyulan eşsiz, benzersiz, doyumsuz, ölümsüz
aşkın tadını yudumlayacaksınız.
Anne
Her şey içimde kaldı, biliyor musun anne!
Dertler, gözyaşlarım, geceler boyunca sessiz hıçkırıklarım…
Söyleyemedim sana üzülürsün diye.
Hiç sana kıyar mıyım?!
Kalbimi parçalayan hasretin, içimde büyüyen gurbetin..
keskin bir kılıç olduğunu söyleyemedim sana…
Gökyüzünde yıldızları seyrediyorum.
Karanlıkta ışıl ışıl, ulaşılmazlar!
Sende uzaklardasın yıldızlar kadar..
7
sana ulaşamıyorum…
Sarılamıyorum anne sana!
Kokunu duyamıyorum…
Ne zordur içimde biriktirmek…
Yaralarımı, acılarımı, kederlerimi..
bende anneyim, biliyorum seninde neler çektiğini.
Annelerin kaderi mi bu yoksa?!
Dağ yürekli, sabır taşı olmak…
Hüzünlerde, acılarda, kederlerde yoğrulmak…
Bu baharda geldi geçti, alel acele..
Mevsim kışlara gebe…
Dağlar laleye, çöller suya, ben sana susadım anne!
Bir tek dostum var, oda Allah (c.c.)
O’na dayanıyorum
O’na anlatıyor
O’ndan medet umuyor
O’ndan dileniyorum
O’nun mekanında bari beraber olabilecek miyiz anne?
Rüyeti Şîr Fârûk’un Eşi Suna Arslan, Kitchener, Kanada, 03 Ağustos 2012.
Bu şiir kitabımı hayatımın cankuşu eşim Suna Arslan veya Azeri adıyla Sona Hasanova’ya, en kıymetli
paha biçilmez varlığım kızım kerimem Hafsa Meryem Arslan’a ve kalplerin fatihi safiyane oğlum Ali
Alperen Arslan’a ithaf ediyorum.
8
Sözümüzü Yunus Emre misali şeker bal ile, 30 Temmuz 2012’de Kanada’nın Kitchener şehrinde
yazdığım Şekeristân adlı şiirimle bağlayalım.
Haktan yana uçan kişi benlikten geçer ola
Aşk şarabın içen kişi candan canandan ola
Gözü kördür münâfık kişi zehri dilinden ola
Halkın acı sözünü duyan kişi şekeristân ola
Dünya bana zindân olsa, ukbâ bostân ola
Cümle âlem düşman olsa, bağı bostân ola
Ayrılıklar hicrân gam olsa, gülü bostân ola
Beyaz Gül (SAV) yâr olsa, aşkım bostân ola
Her çiçeğe konar olsam, arıdan sâf derviş ola
Aşk yolundan geçer olsam, bülbülü ermiş ola
Senin ilmin bilir olsam, hâsların hâsı şâkird ola
Sözü sultân dildâr olsam, dilim şeker şerbet ola
Gerek tek Dost’a kul olam, ruhum gülistân ola
Şakıyan Şekûr kul olam, kalbin evi gülistân ola
Benliğimi satıp düz kul olam, özüm gülistân ola
İşin Haktır Rüyeti Şîr Fârûk âleme ibret destân ola.
Faruk Arslan veya Rüyeti Şîr Fârûk
Kitchener, Kanada
26 Ocak 2013
9
PEYGAMBER EFENDİMİZ
HZ. MUHAMMED (S.A.V.)
Üstadım
Hocam
10
Efendim (s.a.v.)
Rızandır kalbimin ibresi, aynası arş-ı Rahmân
Yerde beyt-i Hüdâ, kalbi mü’min arş-ı Rahmân
Kökleşen ilime inci mercan, Rehbersin Efendim
Hâtemü’l Enbiyâ Ekberi Fahr-i Kâinat Efendim
Yol Senin, yolcu Senle, derman ancak Sensin
Batan âleme doğan güneş, ışık sadece Sensin
Meczûbuz aşkınla Ahmed-i Muhtâr Efendim
Mahzûn Sensiz ebed-devlet cihângir Efendim
Şah-ı müşfiktir aşk kelamın Fazilet Güneşi Nebi
Ferîd-i Kevn ü Zamândır, Mahbûb-u âlem Nebi
Seyyidi’l masumin iffeti insanlığa iftihar Efendim
Hikmetin lisanı fasihi, Sâdık u Masdûk Efendim
Sevdam Sensin, hayalimsin, ufkumda tütensin
Kalbimin tahtındasın, soluduğum hava nefessin
Mahsustur pâk sâfiyet, ümmetine Settar Efendim
Zat-ı âlinle mümtâz İslâm, Hakk’ı gören Efendim
Esrarı bilen Mukallibu’l Kulûb Mevlâ-yı Müteâl
Muradın kul Abdullah ile akar Mevlâ-yı Müteâl
Sultanlar sultânısın ruhu Seyyidi’l Enâm Efendim
Habîb-i Ekremdir Habîb-i Edîb, Ekmel Efendim
Dillerde, gönüllerde Sen, tek beste, gül Sensin
Sönmeyen ziyâ, eskimeyen yeni, bülbül Sensin
Müştak ins ü cin ol âlem, ahlâkı Kur’ân Efendim
Mest ü mahmur olur iklimine giren cân Efendim
Sukûtumuz tefekkür olsun, hikmetse sözümüz
Bakışımız ibretsiz, nankör, kanaatsız sözümüz
Aşkınla ölmeyi öğret, Nebiler Serveri Efendim
Mübeccel şânın yüce, Resûl-i Kibriyâ Efendim
Ruh-î Muhammedi ile dirilir, cümleden kâinat
Zikr-î Muhammedi ile şenlenir, canlanır tabiat
11
Meftûndur cemiyet, medeniyeti kuran Efendim
Muhtaçtır beşeriyet, selam barış fatihi Efendim
Aşkınla, ism-i cemâlinle haz duyar sâlih ruhlar
Buğu buğu gönüller, Senle terütâzedir ziruhlar
Cândan, cânândan öte canım, Müberrâ Efendim
Anam babam Sana fedâ olsun, Mustafa Efendim
Esbab, izzet azamate perde Hâlik-ı kevn ü mekân
Mücellâ bir aynadır nazargâh-ı ilâhî kalb-i mekân
Hor ve hakir hatalar heykelimize Rahmân Efendim
Makam-ı Mahmud, Ahmed-i Muhammed Efendim
Kitchener, Kanada
24 Ekim 2012
Beyaz Gül (S.A.V.)
Ellerini tutmak istesem, sana sarılmak istesem, ashabın gibi severmisin beni?
Rüyamda dört eşini tanıttın: Hz.Meryem, Hatice, Aişe, Asiye; mesrur ettin beni
Yüzün suyu âlemlere Sultansın, sen beyazımsı kırmızı gülüm, gedân say beni
Ölümsüz aşka güler ölüm gülüm, ayrılığı yok etmez ölüm, gülsün sevsin beni
Gür siyah sakalın, yağmurda ıslanmışca parlak kara saçlı, kara gözlü gülüm
Zülfüne rüzgâr değse baktığın yere merhamet damlatır, Hâlimsin yaz gülüm
Yokluğunda derbederim, eğer gayrı yoksan ne etsin bana ölüm, yıkılır gülüm
Baksan hazırım, tutsan uçarım, sıvazla sırtımı, kanatlanır sevdân doğar gülüm
Güllere sevdâmı anlatırken sana Beyaz Gül’üm dedim, elbet öylesin sâf gülüm
Bülbüller ağladı gül kokusuna, kokunu solumak istedim göründün bana gülüm
12
Bir nefeste ben koklasam beyaz gülü, kokun eksilmez dedim, geldin can gülüm
Çöllerin ortasında gül deryasında nadide açan orkidesin, ismetsin Beyaz Gül’üm
Gül yaprakları örtsün ölümün gülen yüzünü, dünyada ukbâda şefaatsin gülüm
Sevdâmın renginde aşığın dili var, öterim bülbül gibi inim inim, şarkımsın gülüm
Tatlı gülüşün geliyor aklıma, güvercin kalbim güm güm atar, hep gel, sev gülüm
Güller bahçesinin bahçevanı Kırmızı Gülsün, aşk u tevhid bahçesi Beyaz Gül’üm
Sevdân buram buram burnum da tüter, görmek kavuşmak isterim, aşka yanarım
Çekilmez artık sensizlik, kalbim kan ağlıyor, söndür ateşimi, görmezsem yanarım
Al beni mâsumiyetine, sar sımsıcak, hissettir sevdiğini, değer vermezsen yanarım
İsteyip sâfiyane arzuluyorum tek seni, seviyorum derim, inanmazsan eğer yanarım
Terk edemem seni, seven kalbin hıçkırığı, çırpınışı, umutsuzluğudur nurunda aşkım
Elimde değil, ruhum, kalbim aşkını ister, ayıpla ama gitme, kurtar lütfunla aşkım
Çektiğim acıyı sen anlarsın, bilirsin derdime âşığım, derde devâ Şâfi Şekûr aşkım
Hakk’ın şahs-ı mânevisiyle câmian insanlığa yanar, başka bir aşka kanmam aşkım
Sendeki sevgi ateşi, merhameti, şefkatinle egomu mıhladın, iyiki esir aldın beni
Ne olacak şimdi? Ya şefaatine nâil, layık olamazsam, gör bak aşkın zebûn etti beni
Aşkımı ifşâ edersem, o zaman derdime yana yana kalırım, yakar nurun kül et beni
Aşkın mânevi bir okuyla vuruldum, nurlu siman kalbimi aşkına mecbur etti beni
13
Keşke 43 yıldır titremeseydim köşelerde, yapayalnız benliğimde sarabilseydim seni
Sıcak nefesinle ölmüş ruhlar ve ruhum dirilseydi, kuşatan aşk mutlu ederdi seni
Dönebilsem sevgine her an zevk olurdu kulluğum, unutmadım unutmam asla seni
Şiirimde yarım kalan mısralarıma âcizim, aşkımı dillendiremem sadece özlerim seni
Madem âşığım, ne olur mahrum etme o güzel sevgini, anam babam feda olsun!
Yetiş imdatıma, muhtaç yaralı, ölümsüz aşk ararım, canım cananım feda olsun!
Seni düşünmekle heyecanlı genç delikanlıyım, ölüme susamış ruhum feda olsun!
Şefaatinle ruhum 33 yaşında, dipdiri, kalp gözüm açık, davana yolcun feda olsun!
Kitchener, Kanada
10 Temmuz 2012
20 Temmuz 2012′de yenilendi
NOT: 30 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır.
Aşk Sensin Ya Rasûlullâh!
Aşk bir nevi delilik, çılgınlık hali derler…
Kürdemirli Vusal’ım Londra’dan sordu:
Allah aşkı deliliğe, yanlış yola götürür mü?
Allah bizden kendisine âşık olmamızı mı bekliyor?
Yoksa sadece ona kulluk yapmamızı mı ister sizce?
İki ana kaynağımız Kuran ve Hadis, ne der aşka?
14
Mevlâna şöyle izâh eder ki, Allah ne der;
Kimi benden çok seversen onu senden alırım..
Ve ekler, onsuz yaşayamam deme, seni onsuz da yaşatırım..
Ve mevsim geçer, gölge veren ağaçların dalları kurur
Sabır taşar, canından saydığın yar bile bir gün el olur..
Aklın şaşar, dostun düşmana dönüşür, düşman kalkar dost olur
Öyle garip bir dünya. Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur..
Düşmem dersin düşersin, şaşmam dersin şaşarsın
En garibi de budur ya, öldüm der durur, yine de yaşarsın…
Hanimiş suskun Mevlana sustu, peki kül eyleyen aşka değer miydi?
Düsseldorf’da devrem Mustafa, Konya’da âşık Ahmet’e yakan aşkı yazdı:
Doyamadım sana gül yüzlü yarim
Yak bitir sevdânla küle döneyim
Bir sevdâya düştüm diyârlarda gezerim
Yak bitir sevdânla küle döneyim
Gecemi günümle bir eylemişim
Sevdanı şiire su eylemişim
Gözümdeki yaşı nur eylemişim
Yak bitir sevdânla küle döneyim
Mapusta günler bitmek bilmedi
Gardiyan gözyaşlarımı gördü silmedi
Sensiz yaşayacak dermân kalmadı
Yak bitir sevdanla küle döneyim
Bak bitirdin senin dileğin oldu
Diktiğin sevda bahçen sararıp soldu
Dost Mustafa’nın gözlerine yaş doldu
Yak bitir sevdanla küle döneyim
Sağolasın Mustafa’m pirim sustu, söz Kitchener, Kanada’da
Nebiler Serveri’ne mektup yazdım ki, sorayım aşk ne tutku ne
Ey Hz. İbrahim’in duası, Hz. İsa’nın müjdesi Hâtem’ül Enbiya!
15
Sana binlerce hasret dolu yüreklerce salat-ı selâm duâ olsun…
Sana ümmet olmakla şereflendiren Rahman’a Hamd-ü senâlar…
Efendim; Gül Efendim! Asırlar ötesinden yazıyorum bu mektubu
Satırlarımın Sana ulaşması umuduyla, söyle bize Kur’an ne der aşka?
Ahirette Sana olan muhabbetimin bir şahidi olsun diye naat yazıyorum
Günahkar ellerimle, hasret dolu yüreğimle, terennüm eden dillerimle
Asırlar ötesinden geliyorum kapına! Yılların yorgunluğunu getirdim
Hüznümü, hasretimi..böyle bırakmamıştın bizi, günahlarımı getirdim
Kapının dilencisiyim ya Rasulallah!..gülüşünü, gül yüzünü göremedim
Hasretini yudumladım yıllarca, gözlerim o nur cemâlinden yoksun kaldı..
O engin himmetine vâsıl olamadım, fakirim ama sana hasret zenginliğim
Aç kapını Sultanım bir an olsun göreyim, o gözlerinle bir kez nazar et bana
Gözlerin cennetin yansıması, gözlerin rahmet pınarı, sevdâmın vuslat demi
Yıllarca hayalini kurduğum, yandığım gözlerini göreyim ne olur Yâ Rasûlullâh!
Layık olamadım Sana. Aşka dair her şeyin manasını yitirdim içimde, aşk ne ki?
Hıçkırıklarıma boğuldum, hakkıyla sana ne ümmet oldum, nede şükreden kul
Hürmetine yaratılmıştı onsekizbin alem, saf aşkı Allah’a olan aşkında buldum
Yâ Habibullâh! Ey Allah’ın habibi, sevgilisi, en sevdiği; sevgiydi , aşktı senin diğer adın..
Herkes Seni bir başka sevdi..kimi gönüllerde bir sızıydın, kimi gözlerde gözyaşıydı adın..
Dillerde dolanan Leylâydın Sen, uykuları kaçırtan Mâşuk, yürekleri yakan sevgilidir adın..
Farklı sızıların tek manasıydın Sen, şairlerin ilhamı, ruhumuza şen ruhi Muhammedi adın..
Müştakız sana Rasûlullâh! Sana meftun yüreğimiz, Sensin bu âlemin sebebi, aşk Sensin
16
Sen tanıttın bize Rahman u Rahim’i, velâdetinle can geldi bu çorak topraklara, aşk Sensin
Sana muhtacız Ya Habibullâh! Bıraktığın gibi değiliz, emanetine ihanet ettiğimiz aşk Sensin
Güzel âşıklar gibi, sahip çıkamadık öğrettiğin güzelliklere, affet bizi, unuttuk tek aşk Sensin
Acizlikti sermayemiz, günahkar yürek tek varlığımız! O yürekle mi sevelim Yâ Rasûlullâh!
Susuz toprakları cennete çevirdin, günahkar yüreğimi sevginle hep dirilttin Yâ Rasûlullâh!
Aşığım, susuz topraklarıma rahmet pınarlarından âb-ı hayat akıt, doluyum Yâ Rasûlullâh!
Seni ifade etmeye yetmedi sözlerim, hayalimde aşkın anlamı Kırmızı Gülsün Yâ Rasûlullâh!
Mülk aleminde görseydim nuru, hazan yaprakları düşe sıra geldim, aşkı tarif edip gitmiştin
Tek umudum Umman-ı bekâda buluşmak, yüzümüz yoktu bir asırdır sen yoktun gitmiştin
Keşke gitmeseydin, ayağını öpen kumun, saçını ıslatan yağmur damlan olsaydım, gitmiştin
Yolunda akıtılmış kanlı gözyaşım hasretine verilmiş can olsaydım keşke, ama Sen gitmiştin
Sana lâyık olamadım, eremedim, ümmetin olma şerefine idraksizim, mücrimim kapında
Nasıl geleyim, çıkayım karşına, Senin şefkatin ümmet soluklu diye umutluyum kapında
Kurtarmak için yaralandın yüzondört yerinden Taif’te, endişene duâna gedâyım kapında
Ümmetin cehennem görmesin deyu âşıklarınla son davayı kollarsın, hazır askerim kapında
Peygamber olmaktansa keşke ümmetinden kul olsaydım diyen Hz. Musa dahi aşkını bildi
Seni muştulamıştı Nebiler, şemsine pervâneydi kâinat, sahaben, beytin hakkıyla seni bildi
Hak dostları aşkını, Kur’an ahlâkını, harâbe garip kalp ehlinde aradı, sevgini buldu da bildi
Şefkat Peygamberi! Seni Alemlere Rahmet kılana kulluğa Sen bizi yönelttinde kul aşkı bildi
Sen Makâmen Mahmud edilen son Peygambersin, enbiyâlar serveri, âlemlere de Sultan
Sana medh u senadan dilim aciz, tek tesellim Sana muhabbetim, samimi âşığım be Sultan
Sevgim hürmetine şefaat dilenirim, yoksa Rabbin affına mazhar olamam, habibsin Sultan
Senin nurun hatrına affedildi Hz. Adem. O nurlar nuru hürmetine bizi de affet ey Sultan!
17
Doğumunla yeniden hayat buldu kâinat, Habib-i edibin aşkına ölmüş ruhlara hayat bahşet!
Senin bir işaretinle ikiye ayrıldı Kamer! Ya Râb! İçimizde ki Hak ile batılı da işte böyle ayır!
Senin duanla Gül şehrine yağardı yağmurlar, rahmet yağmurlarını sağnak sağnak yağdır!
Ey insanların en güzeli, merhametlisi, seni seven aşk fermanım elinde beni aşkınla haşret!
NOT: Rasûlullâh’a (SAV) 12 saatde yazdığım bu Naatı Şerif veya şiir kıtalar arası yazılmıştır.
Türkiye’den katkı sağlayan Konya ve Manisa’ya, Almanya’dan Düsseldorf’a, İngiltere’den
Londra’ya şükranlarımı sunuyorum. Kanada’da Kitchener’da aranan aşk bulundu ve
Peygamberimizin aşkı ile Allah aşkına ulaşıldı, fani aşkta delilik sona erdi.
Kitchener, Kanada
11 Temmuz 2012
NOT: 16 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır
18
CAN MUHAMMED (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Medfun Sende medeniyet ya Muhammed.
Mahzun Sensiz ebed-devlet can Muhammed.
Yol Senin, yolcu Senle, derman Sensin.
Batan aleme doğan güneş, ışık Sensin.
Mahsustur Sana ismet ve safiyet ya Muhammed.
Mümtazdır dinin, Zat-ı âlinle can Muhammed.
Sevdam Sensin, hayalim Sensin, ufkumda tütensin.
Kalbimin tahtında Sen, soluduğum hava, nefessin.
Müştak Sana ins u cin, tüm alem ya Muhammed.
Mest ü mahmur olur iklimine giren can Muhammed.
Dillerde, gönüllerde Sen, tek rehber Sensin.
Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Sensin.
Meftun Sana cemiyet ya Muhammed.
Muhtaç Sana beşeriyet can Muhammed.
Ruh-i Muhammedi ile dirilir her dem kainat.
Zikr-i Muhammedi ile şenlenir, hem tabiat.
Aşkınla, ism-i cemalinle haz duyar âli ruhlar.
Buğu buğu gönüller, Senle terütazedir ziruhlar.
Anam babam Sana feda olsun ya Muhammed.
Candan, canandan öte canımsın can Muhammed.
1994, Bakü, Azerbaycan
2002 yılında www.herkul.org’da yayınlanmıştır.
19
Üstâdım
Şah-ı Merdân’ın kerâmeti Seydâ’ya dil beste
Görseydin Nuh tufanıydı Barla’daki ol beste
İğne ile kuyu kazdı Pîr-i Muğan, cihâna kutub
Kitlelerin kalbi boştu, seyyîd bir dağdı kutub
Everesti dev iman cüssesi, sivriydi tepelerde
Zaman aşındırdı tepeleri, dağ kaldı zirvelerde
Ruhlarımız bedenden ürkerdi, Hazret cesurdu
O ne bu cihândan ne o cihânda, yılmaz surdu
Talipti, Matlubu buldu, kovsalar onu ne çıkar
Şehir dışında açıldı kırlara, Ayetû’l Kübrâ çıkar
Mekke bu âlemden imân öteki âlemden geldi
İslam garipti, başı ve sonu ukbâdan garip geldi
Tarih dedikleri inşa edilmiş mağrur edebiyatı
Beğenmeyeni beğenendi, doğdu aşk edebiyatı
İbn-i Arâbî’nin rüyasıydı yeni Sâid’in altın nesli
20
Cümleden uzletle ördü dantelini Pîr işledi nesli
Yaradanı inciten zavallılara acırdı, çileye razıydı
Milletinin imânını selâmetde görse nâra razıydı
Gam vaktinde sevinç saçtı, acele etti, kışta geldi
Elli sene sonraki kardeşlerini arzuladı aşka geldi
Aşk yoluna kural koydu, tahkikî imânı örgüledi
Yârî olmayanın yârîydi, son nefeste yârî özledi
Küçük âleme evren dedi, insan âlemiydi hedefi
Çoraklığa tohum serpti, toprakta güllerdi hedefi
Cihânın rengine boyanmadan nur imânı sundu
Hakikat ve şeriât hizmetkârıydı, insanlığı buldu
Geçtiği sokaktan kırk gün insü şeytan geçemezdi
Hatipdi, edipti, söz sultânıydı, kimse geçemezdi
Hep nefsine konuştu üstâdım, hiç ender yeke hiçti
Tevâzuyu temsil etti, âlimler yanında koca bir hiçti
Takvâ ehliydi, Rab ile beraberdi, ilmi izzeti korudu
21
Önce aşk vardı, dev ruhu ordu gibi İslam’ı korudu
Peygamber âşığıydı, zikir evrâdıyla geceler inlerdi
Kur’ân dellâlıydı, yıkılan surlarını tamir için inlerdi
Nur külliyatı tefekkür ve şevk yoluna aşk çeşmesi
İçmeye doyum olmaz, Habîb’le Kur’ân’ın çeşmesi
Dünyada ne varsa Habîb için var, üstâdım muhtaç
Karanlıklar dolunay simasıyla nurlu, aşkına muhtaç
Resûl-i Ekrem’in soyundan Pîri Bediüzzamân üstâdım
İnsanların en hayırlısı Resûl’e âşıkım, Sâid üstâdım
Kitchener, Kanada
26 Ekim 2012
Güz mevsimi
Kışta cihâna doğan Pîr, yeni devran idi
Ten sarayı engin, ümmi gönlü yaşlı idi
Bahar oldu, cümlesi haşre aç cevher idi
Kimi çorak kimi ruhsuz kimisi insan idi
22
Yaz geldi, ihlâslı dost, âhin fidana su idi
Hâline ahvâline nâciz, şeytana şeytan idi
Güz vakti, İbn-i Edhem tahtı terkeden idi
Sırrı nâdâna veren yâd hizmete vebâl idi
Garip derviş derdini ins ü cin bilmez idi
Deccâl, Süfyân ümmete belâ cebbâr idi
Beşere sanemler baş tâcı, erene şirk idi
Yezîdler kahraman, nice ayaklar baş idi
Akıl tutulu, kalp mühürlü, kulak sağır idi
Makbul veli deli, belki aşkın yeli ednâ idi
Güneş balçıkla sıvalı, Pîr-i Muğan nur idi
İlim ehli tınmaz, Hızır esrâra vâkıf kul idi
Gül yüzlü, ince bıyıklın bülbüle nâlân idi
Ashâb-ı Kehf yuvada aşk pîri, handân idi
Keçeli alnı pâkize, yalın ayak koşan az idi
Mücerret kınalı kuzu meleklerle yarışır idi
23
Her yan gül gülistân herkes yâr, cân idi
Kalpler hâr ateşine küldü, ağyar yok idi
Ölüleri diriltirdi muhabbet, rıza esas idi
Bağ u bostânı istemeyen irfân şâkird idi
Kitchener, Kanada
25 Kasım 2012
Mütefekkir
Teveccühe mazharsa eğer âşık
Ne iltifatlara vâbeste, Dilbeste
Haremgâh’a uğrar Hakk’a âşık
Nâmahreme kapalı olanlar açılır
Yırtık pırtıktır mübârek urbâsı
Mihnet, minnet buhranı içinde
Ne Dilrubâlar şakır yok şekvâsı
Zehri ballaşır, dikeni gül görür
İnler eşyâ, âdem canlı cansız âlem
24
Bir dinle hele ötüyor nur neşîdeleri
Aşk u şevkle Ayetü’l Kübrâdır âlem
Her şey O’nun, O’ndan O’na yürür
Hem bir muhâl mevcud u meçhûl
Hem de hâsıl, cümleyi tahsilde bil
Râsat eyle âyineleri mahfî meçhûl
Gayb u şehâdet her ismi harfi bilir
Gökte yıldızların şarkısını duyarsın
Yerde koklasan envai gül-ü çiçeği
Işık gölgeyle arşı hasbıhâl edersin
Her ses, söz, şive, heceyi duyarsın
Nazarın hakikat âşığının fideliği
Kalbin altın anahtarı çerağı olur
Sığlaşmaz derinleşir ruh fideliği
Şuurlu kalp dili beyt-i Hüdâ olur
Kitchener, Kanada
30 Aralık 2012
25
Aşka Mecburum
Yüreğin yüreğime serildi, aşk düştü
Şıpsevdim, gönlüm sevdana düştü
Gamın derdin üzüntüm başa düştü
Sen doğdun kalbimde iş başa düştü
Hoş gördünde geldi, aşkın tecessümü
Hor görmedin beni, bildim tecessümü
Mecburum sana, zira aşkın tecessümü
Sen geldinde doğdu, sevdim tecessümü
Mesnevi Nuriye’nde dizilir kelime ince ince
Müzakereyle okuyana önce aşkı doğdu ince
Kalbinde eksik vardı, sen yoktun, ey aşkı ince
Neden başkası değilde, sen doğdun kalbi ince
Neden bende aşk doğdu, senle buluştu ruhum
Küllenmiş aşkına kor düştü, senle ol uçtu ruhum
Deli âşıklara bu bile yetmedi de sen geldin ruhum
Dost olarak Allah yeter aşka, aynasın sen ruhum
26
Hayat hareket ve faaliyettir şevk ise onun matiyyesi
Faaliyet, harekât, zeval bir tekkemmülâtı tesbihiyesi
Nazarınla vücudu münevverler her bir anı seyyalesi
Vücudu ebtere tekabül binlerce müreccah devriyesi
Sanırdım ki zühd ü takva’yla buldum aşkını ya Allah
Âşık oldum bir fâniye aşk ile bende oldum ya Allah
Terk eylesen aşkı neyleyim sabredeyim aşka ya Allah
Celâli vechinle Azim sultânlığında Gâfursun ya Allah
Ağardı saçlarım sakalım, yüzüm bembeyaz zülfün yâr
Kim ki seni buldu kendi yok oldu, dost u can baha yâr
Can kulağım sendedir canıma canından korsun ateş yâr
Vücudumda zerre hücre komadı yoğurdu, sesi sedâ yâr
Toronto, Kanada 28 Haziran 2012
27
Rüyamdasın Hocam
Yedi yıl duâmda ömrümden verdim ömür
Garibe ölmek yaraşır, sen çok yaşa hocam
Yedi yıl duâmda şehitlikti gayem umudum
İzmir’de gözümde okudun niyetimi hocam
Yedi düvelden gelen kardeşlerimizi kucakladın
Mazlumlara rehber eyledin bedeviyi be hocam
Dokuz kez öldüm, onuncu kez Hû diye dirildim
Ölmeden ölmeyi aşkı şevki sen öğrettin hocam
Yedi yıl süren ilk gurbete giderken ‘dönmeyin’ dedin
Dönmek yoktu hesapta, ölemedik gitti hocam
Maskeli balolu yılları takip etti hüzünlü sürgün
Sen yok iken vatan haram, sılâyı diledim hocam
Dokuz yıl sonra tezkereyi alır almaz aşk aradım
Pensilvanya’da Yunus’u sende buldum hocam
Dokuz yıl geçti göremedim nur çehreni özledim
Seni gördüm rüyamda dokuz kez cânım hocam
Hüzün kokusu duydum, gözlerim buğulandı
Umut yeşerdi dudaklarımda feyzinle hocam
Yine sen tûlu ettin ruy-î hayalimde fecr vakti
Heybetli simân nurluydu hedefi emin hocam
Bahçende oynayan çocuklar gölde pek şendi
Yaşlı fili sirk maymunu gibi oynattın hocam
Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti
Bağrı yanık şâkird tez dönüşünü bekler hocam
Gözlerime uyku girmedi gece, lâl mahzundum
Ya okumadığım kitaplarından sorarsan hocam
Beş kez geldin konuşmadın, susma gayri dedin
Rüyeti Şîr yanında gözleriyle söyler be hocam
28
Etrafında dolaşan fitne yakıyordu, içi dışı ateş
Başın dik ama boynun eğikti, affet bizi hocam
Pencerende perden yoktu, biz ne uzak ne yakın
Uzun sıhhatli ömür sür İnşâllah pâk hocam
Rüyama geldin aynı gecede iki kez, bilmem niçin
Can adan seni bekler için için, gelmedin be hocam
Cennette kevserde toplanan cemaatin sanki melek
Gür sakalın yedi beyzâ, hoş geldin derken hocam
Kitchener, Kanada
20 Kasım 2012
Herkul.org’da 25 Kasım 2012’de yayınlanmıştır.
Hizmet Şarkısı
Ufkumuz, hedefimiz sınırsız sathı âlemdir
Bağrı yanık akıncı coşarsa sırra gademdir
Ayak seslerini işiten insü cin cümle âlemdir
Hizmette hep ileri, ücrette geri
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri
Kılıç kınında, kalem keskindir dâvâmızda
Can korkusu gezmez ovamızda, dağımızda
Her diyarda Hak Dostları dolaşır aramızda
Hizmette hep ileri, ücrette geri
29
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri
Hizmet ateşi düşman tanımaz aşkın zirvesi
Kimin kalbine düşse hem yakar, hem ısıtır
Çizgiler karışır, bilinmez kim deli, kim veli
Hizmette hep ileri, ücrette geri
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri
Nur patlasın, ışığı kuşatsın, kâinata yayılsın
Nur efşân iklim yeryüzü mirasçısına açılsın
Nur boğsun karanlığı, zulmet, zâlim kaçılsın
Hizmette hep ileri, ücrette geri
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri
Adsız kahraman, adanmış ruh dönsün geriye
Gözyaşlarımız dinsin, beyaz atlı çıksın seriye
Kalbe şevkle doğan hizmet eriyle hoştur cihân
Hizmette hep ileri, ücrette geri
İhlas, uhuvvet piri muhabbet eri
Bakü, Azerbaycan
31 Mart 1996
30
Dâvânın Kerâmeti
Kim ki cândan geçemez aşk dergâhımıza yâr olmasın
Derde talip görünen eski dosta aşkla giriftâr olmasın
Aşk odur ki Hak’tan başkasına keşke hiç aşk olmasın
Kim dilerse aşkla tek dâvâya yâr olsun ağyar olmasın
Ey gönül, aşkla iktifa et, geç gayri, dava sana emânet
Cümle âlem hayran, yetimi, zengini, hep sana emânet
Karınca yürüyüşle meleklik arzusu! Yok sende kerâmet
Cânını vermeden cânân arzusu! Dâvâda vardır kerâmet
Derdini seven dertli kula yetmez mi bunca ihsân, inâyet
Cânına rahat isteyen kurban olur, mihmâna sorar inâyet
Hakk’ın dergâhına varmak güç gelir, sadık değilse şâyet
Sular gibi çağla ummân ile güneş kuldur, aşk varsa şâyet
Her şeye mahluk gözüyle bakarsan cümle mahluk olur
Hak gözüyle bak o zaman, şüphesiz vahidî Yezdân olur
Söyleyen, söylenen Pîr, ilim gören, görünen bir cândadır
Bir ilim ehli ol ki, Rabbin ilmi kâinatta, Kur’an cândadır
Cihânda niceler aşka uyar, âşık gönüle girmeyi bilendir
Beraatını alsan ne çıkar, Mecnûn Leylâ’ya aşkı bilendir
Bil ki, Leylâ’nın tek adı var, sende Mecnûn istidadı var
Gel sor bülbüle aşk hâlini, âşıkta tevhidin lezzet hâli var
Her nere varsam cânımı aşk ateşi yakar, mesti hüşyârım
Hicrân zulmetinde bizârım, kafesteki aşka talip hüşyârım
Çokluk içinde tenhâdayım, kalabalıkta nâçârım, yalnızım
Yâ Rab medet eyle, nere kaçsam aşka müptelâ yalnızım
Hakk’a makbul kul olmasan, olursun Sûfyâna kul, esir
Tuğyânı artan Sûfyân’ın gözü kör, aldatan şeytâna esir
Arama düşmanı dışarıda, damarlarında onca tilki gezer
Pîrden ayrılan Hak’tan Habib’den ayrılır, yılanca gezer
Deccalin fitnesi sabunlaştı, söndü, perişânlığa seyrânım
Kıyamet bugün kopsa aldırmam, hayrân aşkla seyrânım
31
Hak geldi, batıl firar etti, evveli şer âhirî hayra înkilâptır
Zâhir oldu bürhânlar gizli sırlar, zulmeti Sübhân înkilâptır
Her kim sıdk ile girmezse yola, Sûfyân ile Deccâl’e döner
Yusuf ile Yunus olmasa sahte Mehdiler sarar, zâlim döner
Halktan ayırsan yüzünü, Hak davasını pinhâna çeker özü
Vahdet ehli bir Pîr’e seyrân eder, ikiliktir mahveden özü
Yitirdim benliğimi, benlik kimsede tek ben dâvâsı olmasın
İlm-i ilâhinin, kutsi yolun deli divânesiyiz, velilik ne olmasın
İnsanlardan sade bir insan olsak yeter, aşkımız dâimî olsun
Mâzimiz, müstakbelimiz tek dâvâ, dileğimiz Rab râzı olsun
Kitchener, Kanada
22 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Davaya Vefâ
Ayrı vücutta tek ruhuz, işimiz birlik, vefâ
Kim görse âşık olur, davaya sadakat vefâ
Mutluluk varsa öğüt cila olur, derde devâ
Mutsuza öğüt cilayı paslandırır, nefsi hevâ
Muhtaç olmadığını satın alan muhtaç düşer
Cefâya dayanmayan mutlu yola didâr düşer
Vakti gelip çatmayınca her iş davadan cüdâ
Uğur getirenden ayrılma ki, yardımcı Hüdâ
Habibi sık ziyaret edersen aklın azığı tefekkür
Küfürden imâna koş, bin yıldan evlâ tefekkür
Ömrün sona yaklaştı hâlâ uyursun, ruhun ölü
Geçici güzelliklere bağlanmaz âşık, dünya ölü
Hakkın nuruyla bakanlar dosta hasretle koşar
Batan, yitenler neyse sevmez, ölümsüze koşar
Herkes su içeceği yeri bilir, dinde zorlama yok
Taklit ehli Müslüman imiş, aşkta zorlama yok
32
Güneş’e kör, dili çamur atar, ruh kumaşı çürük
Nuru görmez aldanır, davası, vefâsı sahte çürük
Şeyhinden nifâk bekleyen, kazanırken kaybolur
Korku ecele faydasız, pusu kuran dost kaybolur
Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan
Aklı, fikri, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan
Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık var mıdır?
Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık var mıdır?
Adanmış ruh olan kişi, hubb-u câh ne bilmeyen
Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen
İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır
Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır
Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen
Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen
Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytân olasın gelir
Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç, kir çalasın gelir
Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçar, dil mârifet aynası
Kur’an’a kâinata düz bakmayan hakikâtın kafiri, aynası
Azgın nefis Deccâl ile Süfyân olur, nefsi firavunun aynası
Davaya vefâ varsa gülen yüz, Rüyeti Şîr Fârûk’un aynası
Kitchener, Kanada
8 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
33
Rüyamdasın
Yine seni gördüm rüyamda, sabaha karşı.
Hüzün kokusu duydum, gözlerimi silerek.
Katlar beşten sekize çıkmıştı, ufka karşı.
Umut yeşerdi dudaklarımda, feyzini bilerek.
Yine sen tulu ettin ruy-i hayalimde, fecr vakti.
Mahzun siman nurluydu, hedefine doğru emin.
Seninle görüşmek yasaktı, her günün her vakti.
Başı önde, bağrı yanık Fatih’in duruşundan emin.
Yine sen gönüllerimizde umman oldun, şafaka doğru.
Bu nura muhtaçsınız derken gözlerin doldu, buğu buğu.
Etrafında dolaşan fitne, dedikodu yakıyordu, içe doğru.
Başın dik ama boynun eğikti, sanki hicap duyan bir kuğu.
Yine senin soluklarını duydum ensemde, sabah namazına yakın.
Kalk yiğit, irkil ve kendine gel der gibi idi, buruk çehrendeki iz.
Pencerende perden yoktu; yolunu gözleyenlere ne uzak ne yakın.
Yıllarca yoğurduğum hamurda tutmayan ne?der gibiydi, o sır iz.
Yine seni gördüm rüyamda; aynı gecede iki kez, bilmem niçin.
Can ada dediğin üç okyanusa komşu adan seni bekler için için.
Sana hesap veren elçin derdi ki, sözleştiğimiz gibi işlem tamam.
Bir eksik kaldı, sabah namazından sonraki kelam, o da tamam.
Rüyeti Şîr Fârûk
12 Nisan 2002, Toronto, Kanada
www.herkul.org’da Haziran 2002’de yayınlanmıştır.
34
ÂŞIK
35
Zindandayım
Halk içinde adı divâne âşık olmuş pervâneyim
Rıdvân ile Firdevs’e varsam da gönlüm yaralı
Şeyhim Lokman der hak ile yeksân garibeyim
Ölmeden ölenlere hayrân zindanda cenâzeyim
Zâhir devleti dünyaya mağlup mağrur ârifim
Hizmeti izzet endişem, kadr-i dürr-i güftârım
Varlık içinde hiç olan Yusuf’um zindan değil
Can adada dili şâhâne Yunus’um sahhâf değil
Eşyada görülen esmâya müsemma âyineyim
Nazârla naz niyaz eyler bir gül izâr’a yâreyim
Her yokluğum üstünde âşıka var bir dâneyim
İlâhî aşkıma her dem âhu zâr eden âvâneyim
Aldanmışım ağyara, özleyen Yâr’e visâleyim
Yanağımın üstü al, gözleri yaşlı, al risâleyim
Sevenler buldu Yâr’i, direnene âhu bâdeyim
36
Bülbülün gamını sorana zindanda ziyâneyim
Hakikât ilmini okuyan cümle, merdâneyim
Vahdet yerine kesrette boğulan pâk pâreyim
Varlığını mahv edip meydana gelen nâreyim
Çokluğu terk edip zindanı seçen divâneyim
Benliğim ayırır aşktan, şehrinde virâneyim
Mest ü mâhiyeti nur Cemâl’inde kemâleyim
Tüm tecellini kalbe koy, zevki mestâneyim
Yâd’a ruhumun meyli az aşka hânendeyim
Vahdet denizine talepkâr olmayana zincirim
Vech-î Rahmân’a isyankâr hodbeni neyliyim
Hebâ olmuş, gaflet etmiş nefsime zebâniyim
Gece gündüz işi bülbül olana nâdide inciyim
Dile âşık ehli bilmezse birbirini bu insâf değil
Cüzî Türkçem ile söyleşemem sinesi sâf değil
Osmanlıca bu, ne desem anlamayana lâf değil
37
Zindanda ki Rüyeti Şîr Fârûk’a Hû itilâf değil
Kitchener, Kanada
10 Kasım 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Hiç Şair
Şair müsveddesiyim, acemi ve çaylak
Ağarmadık kılım yok, beyazdır sakalım
Saklamak boşuna çaba, epey çatlağım
Yüce dağın tepesinde dervişçe yaşarım
Hikmet sormaya gelenlere acırım
Kendi derdime çarem yok, ağlarım
İlacım olsa önce kel başıma sürerim
Deli akan akarsudan ak ilham alırım
Suyumun kaynağı pâkize bir aşk gibi
Birdenbire peydah oldu, zemzem gibi
Şairde canın yarısıdır ilham, can suyu
Özünden çıkmaya gör âlem kazar kuyu
Parlayan güneşmiş ilhama kaynak bulak
Bilinmezmiş sırrı, tükenmezmiş kutsi ulak
Şair, tepeden iner de kutsi emaneti verir
Kenarında oturana bol ferah, umut verir
Can dosta bakarak sunmuş emanetçiye kitabı
Nehrin karşı yakasında zombilere inat kitabı
Pötlek gözlüler, kine nefrete hapis sarhoşmuş
Şehvetine zebûn olanlar, zil zurna sarhoşmuş
Ekserisi çok çirkin cüzzamlılar, eğlenir zombiler
Şehvet, öfke ve akılda sınırsız yaşar ölü zombiler
Şair onlara uymayın der hikmetli sözler söylermiş
Geldiği yüksek tepeye döner, herkese laf söylermiş
38
Şairi seyredenler şaşarmış haline, pek küçümsermiş
Sen Derviş olamazsın diyen şiirini pek küçümsermiş
Gizli, sade derviş erenmiş, Ali, Hızır, İlyasmış mürşidi
Kendini bilmiş de okumuş, Kâinatın Sahibi tek mürşidi
Şair dedi: Sevgisi kuşatıcı ve herkese yetecek kadar
Azim ve Gafûr’dur, en büyük, celâli sultanlığı kadar
Merhameti, şefkati, keremi, sonsuza el açan hiç şair
Kırık hârâbe kalbleri onarsan yeter, dünya hiçtir şair
Kitchener, Kanada
15 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Arayan Yolcu
Arama Allah’ı, ne havra, ne kilise nede camidedir
Her şeyde her yerde, seven kalpde cemi câmidedir
Arayan yolcu kâinatda bulur izi, sürer yüzüne özü
Kimse ölmez bulup görüştü mü ölümsüz kalır sözü
Gerçeğe lal sahte gurular, şeyhler sarmış her yanı
Sıfır lider az, bencil diktatör, hava civadır her yanı
Hakka dilbeste lider şeffaftır, camdan daha berrak
Övmez kendini, bildirir sana kendini, sudan berrak
Hazineler gizlidir harâbelerde, yıkık gönüller sultân
Kırık kalpler taşır aşkı, sırça sarayda ne gezer sultân
Dil bezirgânı ara bozar, sözü sanki kedimsi mırıltılar
39
Suskun âşık kalbe vücutla konuşur, aşktan mırıltılar
Nasıl bilirsen Rabbi, nefis öyle bilir, görür, konuşur
Kin, haset kıskançlıksa işi, dil azabı, nefreti konuşur
Yaradılanda Yaradanı gören derviş suçlamaz âlemi
Bilir rahmeti sonsuz aşkla sabırla kuşatır tüm âlemi
Yalan hayalde bedbâht üzülür, duyarsa Hakka yolcu
Bitmeyen bir sanatsın, insân bu mükemmelliğe yolcu
İçte, dışta eser nice fırtına, alt üst olursun kader gizlidir
Tesadüf yok, kaza, kader, ölüm, kıyamet ve gayb gizlidir
Sabır miskînlik değil aksiyonla zıplayarak beklemektir
Sabırlı bilir hilâl emekle büyür, iş dolunayı beklemektir
Sabırsıza hep gülün dikeni görünür, bilmezki kokusunu
Sabırlı bulutlu gecede dolunayı görür, duyar kokusunu
Tüm kapılar kapansada elbet açılır bilinmez bir kapı
Şükretmek ne zordur, kapılar sürmeli, kader bir kapı
Sûfî verilmeyene hamdli, verilene herkes şükürlüdür
Arayan bulur kalbinin aynası aşkı, her hâli şükürlüdür
Doğru yola ulaşan yolcu kafaya bakmaz, kalbe çalışır
40
Vicdan söyler tek doğruyu el, kol, dil, göz Rabbe çalışır
Zihin oyun oynar, nefis aldatır, pâk kalbe doğar güneş
Bilirsen kendini, dönersin, Rabbin evi kalbte tek güneş
Roma, İtalya
23 Ağustos 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Aşk Tek Elif’tedir
Gönle açılmadan cihânı feryat figan ağlar gördüm
Rahman’ın rahmet eserlerini tecelli etti de gördüm
Perdeler açıldı da beni göreni, görmüş olanı bildim
Rabbimin tükenmeyen sözünü tek bir Elif’te bildim
Akıl susunca aşk konuşur, gönül tarafına geçtim
Gönül nedir sorana gönül eri bilir dedim, geçtim
Maruf ile ârife az çok sözcüyüm, kendimi ezdim
Sanma ki gönülden evlâsı var, kötü ruhu ezdim
İç okuma, kalb huzuru olmadan namaz olmaz
Gönül eder Rabbe niyaz, halka yalvarma olmaz
Gayesiz çile, bela olur da divâne yüceliğe ermez
Aranılanın son merhâlesinde arayan aşka ermez
Yüreğim aşk ateşiyle tekçe doğruluk konuşur
Dinleyemeyen kabiliyetsize, densize konuşur
Surat sık değişir, Nur sirete, mânâya görünür
Akıl Sevgili’yi anlatmaktan âciz, hiçe görünür
Malı kıbleyse canından kıymetlidir, canı yoktur
Külhanı ambara yerleştirmenin anlamı yoktur
Aldatan zâlimin kalbi bozuk, mü’minse ne yazar
Az çoğa delildir, paraya tapanın aşkı ne yazar
41
Akıl kişilerin zindânıdır, aşk kısırdöngüyü çözer
Aşk, teklif, plan fakiridir, taşkın gönül dili çözer
Nefsini bilmek kalb işidir, aklını seven hep şaşar
Lütfuyla kahrıyla evirir çevirir kalbi O, âlem şaşar
Kimisi derya kuşu, kümese sığamaz, girmez
Kimisi evcil hayvan, ormana konamaz, girmez
Kimi özgür ruhludur, kafese koysan hep kaçar
Kimi yüreğinde mühürlü, aşka sığamaz, kaçar
Şeriat kadehinden akan ballı süt sarhoşa ziyan
Kendine tapan nefislere soluduğu nefes ziyan
Halk doğru sözden sıkılır ister nifak, oysa haram
İkiyüzlülükte hoşnutluk bulanlara saadet haram
Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez
Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez
Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez
Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez
Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalb yola gelmez
Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez
Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez
Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez
Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz
Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz
Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez
Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalb bilmez
Gören deli sanır, has sohbetini dinleyen gitmez
Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez
Kerâmet göstersen ne, Elif'te aşkı herkes bilmez
Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez
Kitchener, Kanada
1 Ekim 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
42
Vefâ
Sadi der: Ağyara bağla gözünü
Yoksa Hakk’a mahrem olmazsın
Halvet-i sahiha’da yandır özünü
Vuslatsız Şeb-i Arûs bulamazsın
Vefâlı meskundur Harem odasında
Bî hurûfu lafız u savt dili beytî Hüdâ
Bin kusuru olsa af var aşk ocağında
Zira hârı pişirdi kalbi her demi Hüdâ
Vefâlılara vefâlıdır masduk-u sâdık
Hatakâr âdemlere tevbekâr kıl ilâcı
Göz yumulan sâfderûn davaya sâdık
Sarih, zımnî bir kuvvet-i zahrdır ilâcı
Vefâsıyla Rabbe muhatap olur âşık
Vaadinde huluf yok, azmi cehdi var
Dost dostunu terk etmez, olur âşık
43
Dert çok, derman yok, kavî ene var
Akif der: Ahde vefâ, hürmet meçhûl
Hıyânet sıradan yalan süslü her yerde
Merhamet, şefkât, aşk mahfî meçhûl
Hızır çeşmesi olsa gönle Hû her yerde
Rüyeti Şîr vefâlı mülteci, affına sığındı
Sıdk u emâneti ihlâsla örgüler belâgatı
Livâü’l Hamd sancağında aşkına sığındı
Nesimî, aşığı vefâlı bildi, ihsân belâgatı
Kitchener, Kanada
28 Aralık 2012
44
Aşk’ın nişânı
Halveti bilir Hakk’a celveti,
Şâkird hilletle bulur devleti
Halka sunmaz nefsi, izzeti,
Müteheyyiç ruhtur sür’ati
Rabbe rızaya teveccüh yolu,
Kalbinde aşk’ın nişânı vüs’ati
Ukbâ’ya dönüktür şevk yolu,
Fakr-i olur mihneti, müs’avati
Vech-î rahmete aşina anlar aşkı,
Cümleden nefhâ olur Anka kuşu
Zât-ı esmâya âşık anlar dil-i aşkı,
Cihânda ikilik birde ol Hüdâ kuşu
Hânümanı yıkık virânedir âşık
Gönlü hazine, niyazla kıl huşu
Serhoş olmadan sekrândır âşık
Meyli mestâne, duyar ol huşu
Yanan istemez hûr u gılmânı
Zühd ü takvâda hârı vefâkârı
Nice mâsivada sorar gılmânı
Eyleme Yâr’i cüdâ ol vefâkârı
Akıl mantık durdu, dil-i kalbi aşk
Ezelden ebede berduş cihângârı
Ar, namus, izzet, şöhrete yok aşk
Bağ bostâna bigâne ol cihângârı
Aşk ehlinin olmaz nâmı, nişânı
Kimi nâ-şâd nerrâd olur nâ-Hak
Zâlimin adı öfke, şehvet nişânı
Halk içinde dildâr olur ehl-i Hak
Kimi şâdân kimi irfân nişânı yok
Halk içinde Hakikat erbâbı cânlar
Hiçbir bahane bulmaz isyânı yok
Cümle ariz amik cevâhir ol cânlar
45
Tûl-î emel sönerse kasr-ı emel doğar
Sünnete tabi aşkı hayâta kıl Gülistân
Yerde gökte melekler zikrine doğar
Bülbülün Şeydâ’dır âlem ol Gülistân
Keşke kibir dili kesik ola keşke lâl
Zulmete teşne dili âh u vah nişânı
Aşkla bâkî hayâta aksa âb-ı hayâtı
Ölmeden evvel ölür ol aşkın nişânı
Kitchener, Kanada
12 Aralık 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Kartal ile Serçe’nin Aşkı
Özgür bir kartalım dağlar başında
Yırtarım bulutları kanatlanır uçarım
Durdurmayın beni, ah ruhum sıkılır
Boğarsınız kartalı, uzaklara uçarım
Keskin giz kuşbakışım tepeden görür
Sığmazım kurallara, çöle sele uçarım
Dağlar yuvam, bulut beyaz yorganım
Rüzgârlarla yarışır, yüksek uçarım
İkinci bahar ömrümde berk haykırırım
Parçalar pençelerim, karanlığı yırtarım
Haykırırım doğruları, ezerim yalanları
Uç kartallarla zirvede buluşur uçarım
Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar
Sol başı batıya bakar, zulümleri yırtarım
Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım
Gönül okum nefsi avlar, ruhumla uçarım
Lafı eğip uzatmam, asiyi acıtmam, kırmam
Medenileri iknâyla yumuşatır şefkat sinem
46
İstihzâ etmezsem kırık kalbleri onarırım
Ruhum sığmaz kabına, durmam uçarım
Sarmalar yıkık dökük kalbi, aşkın saki olur
Giy tevazu hırkasını, yıka kirini, günahlarını
Yenilenme cehdiyle içindeki baği said olur
Teyakkuz soluklanırsa şaki ölür said uçarım
Kartala serçe şefkati gerek, izzetli, düzgün
Duruşunla kuşat fakiri, serçe kalbim hıçkırır
Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur
Nefes alamaz da belki kartal’ın düşü kırılır
Hop hop serçe yüreğin bilirim kartalı sever
Yıkarsın firâvunu, erenlik yolumuz uca açılır
Enâniyeti itiraf eder, serçe kuşu tende bulurum
Hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir
Kitchener, Kanada
10 Aralık 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Şiire Okuyucu Eki
Kartalın tüyüne saklanan serçe
Kat kat göğü aşıp ufka erince
Narin ayakları olur şirpençe
Benzetir alemi dane pirince
Daneyi tutupda yemek istese
Kalbine boşalır gussa- vesvese;
Nümayandır büyüklüğün herkese
Ölçemez bunu cebir, ne de hendese
Kartal kırklara karışır bir gece,
Ayazın alnında titrerken serçe
Anlarki sadece üç tüy, iki hece
Bir kursak bir ümittir minik serçe
Tıflı Debistan Yavuz,
47
Âşık cânı neyledi
Âşık’ın cânı boğaza geldi
Arş-ı azam ihtizâza geldi
Sevdi inâyeti cân eyledi
Mâşuk cânını kor eyledi
Nice âdem aşkı demi buldu
Kalem kaş okladı âhı buldu
Kaynayan ateş râm eyledi
Nefesi nefse zebûn eyledi
Cânım içinde cânânı kıldı
Hakk’a mahbub âşık kıldı
Hak Ahmed'i kelâm eyledi
Aşkı âşıklara harâm eyledi
Firâkı sevdi göz yaş doldu
Derdi gam ile gönle doldu
Koca cân adayı dar eyledi
Bahr-i âşıkları didâr eyledi
48
Rengin sarardı damı yandı
Kendi etti köz buldu yandı
Âh ile vah ile cevlân eyledi
Hâs ihlâsı ol rahmet eyledi
Girdi sivâyı buldu kayboldu
Seyri billâh’ta aşk kayboldu
Hiçleşti mahv-u fenâ eyledi
Aşkını Hû fenâ fillâh eyledi
Geçti cândan ef’âlini bildi
Buldu kendi oldu naz bildi
Nuruyla müstağrak eyledi
Rabbini tevhid-i zât eyledi
Meyl-i aşk ile ruhu cânı ağladı
Kavline inanmadı kalbi ağladı
Vâhidi vahdette kâni eyledi
Rüyeti Şîr’i ol vefâsız eyledi
Kitchener, Kanada 15 Kasım 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
49
Gark oldum
Yaramı bildim Yâr’imden imiş
Aklı neylerim akıl divâne imiş
Derdimin dermanı Sultân imiş
Gark oldum, aşk imândan imiş
Lûtfunla insânı handân eyledin
Cümle sıfâtları insânda eyledin
Aciz kulun duâsını evlâ eyledin
Döndüm, ismine hayrân eyledin
Sırrı Yezdân’ın adı Vahdet olur
Arz u semâda Rahmân vird olur
Kâh cennet, kâh nâr Sübhân olur
Cemâli Hak, cümlede zâhir olur
Düştü aşkı odu birde kül etti beni
Yanmaz oldu külüm var etti beni
50
Enâniyet yanalı közü hiç etti beni
Hayretten hayrete ol şâd etti beni
Gönlüm ateşle tutuştu yanar oldu
Gözyaşı bulut oldu, yağmur oldu
Cümle mevcûdâtı anan zikir oldu
Yerde gökte kim varsa âşık oldu
Yıkıldı küfür kalem, imân cânım
Bildim vech-i Celâli anarım cânım
Ne ben vardı, ne de irfânım cânım
Gark olandır fenâyı Hak’da cânım
Kitchener, Kanada
09 Kasım 2012
51
Kimi Ne Eder, Kimi Ne!
Kimi acı sirkeyi tatlı bal eder
Kimi tatlı balı diliyle eder acı
Bülbüle kara çalar, nura söver
Bataklık gülünü bin pişman eder
Kimi İsâ nefesidir, ölüyü diriltir
Kimi Deccâl’e uyar, sağı öldürür
Süfyân balçıkla sıvar nurlu güneşi
Yâddır müsrif, yahşiyi yaman eder
Kimi çöplükte bile cenneti yeşertir
Kimi varlı saraylı cehenneme yolcu
Düşer kazdıkları kuyuya onca zâlim
Zaman bu, Deccâli, Süfyânı rezil eder
Kimi Azim’e kul olur, hiçlikte kutlu
Kimi kul nefse köle, şeytâna put olur
O verir kimine evlat, kimeyse servet
Kulu kulla sınar, altını kara pul eder
Kimi daim güler cihânda, zâhiri mutlu
52
Kimi dertleriyle pişer, gönül fâtihi olur
Dili kulak eder, kulağıda hem dili belâ
Ayaklar baş olur, kimi başı ayak eder
Kimi akıllıları Rabbim çok işte kılar âciz
Garip dervişe verir akıl, basireti bol olur
Tâlim eder esmâda tecelliyi, eşyâyı okur
Kalpsiz akıl kördür, akıllı kalp tenvir eder
Kitchener, Kanada
19 Ağustos 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
Derdime Çâre
Her nere varsam aşk ateşi yakar canımı
Çokluk içinde yalnızım, ah ne oldu bana
Kalbim yana yana kanar, ruh sıkar canımı
Zulmet içinde nâçârım, ah ne oldu bana
Aşkınla yanar ciğerim olmuşum pâre pâre
Garip doğdum cihâne, ne deliyim ne sâre
Dilimin kemiği yok, çağırırım cemâli yâre
53
Ne yerde ne gökte, yok mu derdime çâre
Sûreti insanın sîreti hayvan, siması nursuz
Derin umman dervişin duru kalbi kusursuz
Herkesin derdine dermânı derdinde gizlidir
Dermân yerine ihlâstır ilacın amelde gizlidir
O mâhiler ki deryâdır kendi kimdir bilmez
Sanma Dost’tan cüdâdır dert nedir bilmez
Hakîkat can kuşudur, Şerîatdır kanı bekası
İlhâd ehli ne bilsin rehberi Musa’nın asâsı
Dünyâya bağlanan istemez sanki hiç necâh
Marîfetini bulanın çâresi gece gündüz sâlâh
Felâh arayan olmaz nefs ü şeytândan emin
Rüyeti Şîr Fârûk’un zikri, dili tevhitten emin
Kitchener, Kanada
17 Ağustus 2012
Gece Yarısı 3. 30
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
54
Dervişe Ne Gerek, Ne Gerekmez!
Eğer sade derviş isen cümle âlem bilsin gerekmez
Yola girene mal u mülk, şöhret, âr, benlik ne gerek
Şudur budur diyene kırılma, arada ağyar gerekmez
Derviş sövene dilsiz, dövene elsiz, gönülsüz gerek
Sultanlar sultanını buldun ise kula kulluk gerekmez
Hiçlikten başka sermayesi olmayana kibir ne gerek
Bin yıl namaz kılan bir gönül kırsa dervişlik gerekmez
Kimse kimsenin rızkını yemez, dervişe hamd gerek
Dünyâyı seven onca yârenin derviş olması gerekmez
Küllî serveti, terki terketmiş erene lâ mekân ne gerek
Şeyhi şeytan yolcunun Hakk’a âşık olması gerekmez
Derdine sabretmeyen yolda kalır, kalpte Dost gerek
Aşk pazarında yanan özü bîzâr, cân u cihan gerekmez
Dost’un evinde gözyaşı pınar olur, didişmek ne gerek
Aşıkların işi âh u vah, zâr olur, bağ u bostân gerekmez
Nice ermiş dervişe kalbi, gönlü mekândır, Habib gerek
55
Kendi kusurunu gören dervişe kimsenin aybı gerekmez
Bir nesneye sevgi duyan gâfil kalır, aşka rüşvet ne gerek
Dört kapı kırk makamda kırk bin hâlde müftü gerekmez
Himmeti âli ruha hem Rab, hem Fahri Muhammed gerek
Kitchener, Kanada
11 Ağustos 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
A’raftayım
Rüyamda cennet ve cehennem arasında A’raftayım.
İki arada bir derede bikarar, eyvah ki kayıptayım.
Bir cennetde, bir cehennem kapısında, bir A’raftayım.
Şefaat ya Rabbi, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Sur üflendi, yıkıldı arzı mevcudat, ama işte A’raftayım.
Güneş bir mızrap boyu yakın, şaşkın şaşkın kayıptayım.
Kaynadı denizler, yürüdü dağlar, bir solukta A’raftayım.
Rahmansın ya Rahim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Dirildi çürümüş kemikler, emindim haşre, ama A’raftayım.
Korkudan dizlerimin bağı çözüldü, mahvoldum kayıptayım.
İskeletlere et giydirildi, yıldırım hızıyla bir koşu A’raftayım.
Halıksın ya Hayy u Kayyum, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
56
Gözler kan çanağı, fırladı yerinden, havf ile recayla A’raftayım.
Hitler’in cesedine bürünmesini seyreyleyen dellalim, kayıptayım.
Herkes çırılçıplak örtüsüz, halsiz bitap düşmüş halde A’raftayım.
Halıksın ya Malikü’l Melik, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Saf saf dizildi ümmetler, kitaplar sağdan soldan uçuşurken A’raftayım.
Kazanma kuşağında eğer kaybettiysem, hayıf yazık bana kayıptayım.
Adalet terazisi kılı kırk yararken, her hayrı şerri tartarken A’raftayım.
Latifsin ya Cemal ü Kerim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Sı’ratı, köprüyü görmeden füze gibi geçtim, biiznillah A’raftayım.
Birden cennete uçtum, bunca nimet içinde az ziyanda kayıptayım.
Kevser havuzuna koştum, Yağmur Gözlü’yü görsemde A’raftayım.
Azimsin ya Mutlak-ı Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Nadir’in Varol’un cennetde dizilmişler boy boy, bir ihbarla A’raftayım.
Zebaniler attılar cennetden tekme tokat, bir uyandım ki kayıptayım.
Azaptan derisi sürekli yanan pötlek gözlüler arasında, evet A’raftayım.
Gafursun ya Habir ve Halim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Özü ak Nedim’in korkma dedi, bende senin gibi burada A’raftayım.
57
Görevliymişiz A’rafta, bindim arabasına, sahiden şimdi kayıptayım.
Deprem görmüş viranelerde avare, sarhoş divane, çaresiz A’raftayım.
Adilsin ya Müzhiri Hakim, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Akrepler, yılanlar, zehirli haşaratlar soksada, yanmadan A’raftayım.
Cennet Zebanisi bekçi laf anlamıyor; insafsız kapıcıdan kayıptayım.
Korkutmuyor Zebaniler kovsalarda cennetden, sıfırlandım A’raftayım.
Kadirsin ya Samed ve Ehad, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Varsın geçit vermesinler cennete kapıcı Zebaniler, kapında A’raftayım.
Celal-i Vechinle, azim sultanlığınla Sana hamd olsun ki, kayıptayım.
İzle dedim Nedim’e, helakdır kayıplar; hoplayacağım, çünkü A’raftayım.
Selamsın ya Ferd ü Kuddüs, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Bir zıpladım, pir zıpladım, Zebani dahi şaştı kaldı, olmaz ki A’raftayım.
Buraktan hızlı asansörle çıktım cennete, yokken sormuşlar, kayıptayım.
Kutlu dosta göz selamı çaktım, süzdü ve göz kırptı; üzülme A’raftayım.
Tevvabsın ya Mü’min ve Vehhab, rahmetinden umutlu bir ayıplıyım.
Huzurla bembeyaz giyinmişti son devrin süvarileri, vazifeli A’raftayım.
Ne cehennem gördüler, nede bir lahza azap, şükür ki kazançlı kayıptayım.
Otuzüç yaşında, siyah gür sakallı, nurlu gençti Kevser’de, geçici A’raftayım.
Allahım Vedüdsün, fazlından, lütfundan, kereminden umutlu bir ayıplıyım.
58
26 Ocak 2012/ Toronto, Canada
NOT: Bu şiirim, 30.01.2012 tarihinde www.herkul.org adlı web sayfasında ve Şubat 2012′de
Çorum’da yayınlanan Kilim adlı Edebiyat ve Kültür dergisinde yayımlanmıştır. Şubat 2009′da
rüyamda net olarak görülen bu şiirden dolayı ismimi şair olmadığım halde nefsi kelamı
dökülürken Rüyeti Şîr Fârûk olarak değiştirdim. Peki Rüyet ve Rüya nedir, rüya ile amel edilir
mi, edilmezse rüya neden peygamberliğin altmış cüzünden biridir?
Bir ömür boyu, onun yarattığı şu kâinattan yine onun ihsan ettiği beden ile istifade eden ve her
biri ayrı bir ilâhî ihsan olan akıl, kalp ve hissiyatıyla nice hakikatlere muhatap olan insanoğlu,
kendisini bu kadar lütuflara gark eden rabbini görmeyi elbette aşk derecesinde arzu ediyor. İnsan
kalbine yerleştirilen bu arzunun cevabı, cennette verilecek ve insan, cennet lezzetlerini çok
gerilerde bırakan en ileri ihsana böylece ermiş olacaktır.Rüyet hakkında çok münakaşalar
cereyan etmiştir.Onların ayrıntısına girmeyeceğiz.Ana hatlarıyla, ehl-i sünnet alimleri rüyetin
haktır ve câiz olduğunda, mahiyetinin ise bilinemeyeceğinde ittifak etmişler. Dalâlet
fırkalarından olan Mutezile mezhebinde ise rüyet kabul edilmez.
Her şeyi akılla halletmeye çalışan insanoğlu bu büyük tecellinin nasıl olacağına da az kafa
yormuş değil. Gerçekte bu saha aklın değil kalbin, düşüncenin değil zevkin sahasıdır. Ama,akıl
uzaktan uzağa da olsa bir şeyler anlamak, bazı ipuçları yakalamak ve tatmin olmak istiyor. Allah
Resulünün (asm.) ifadesiyle, “Gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan kalbine
gelmemiş” bir âlem olan cenneti ve en büyük bir ilâhî rahmet olan rüyeti, bu dünyada nasıl
anlayabilir ve nasıl kavrayabiliriz! Ama insan aklı rahat durmuyor.Öte âlemde ihsan edilecek ve
ancak orada zevk edilebilecek bir hakikatin aklî izahını bu dünyada istiyor.
Nur Külliyatından Sözler’de “Göz bir hassedir ki, ruh bu âlemi o pencere ile seyreder.”
buyrulmakla, ruhun başka âlemleri bu göze muhtaç olmadan da seyredebileceğine işaret
edilir.Bunun en güzel misâli rüya hadisesidir.Mesnevî-i Nuriye de ise “Ruhu cismaniyetine galib
olan evliyanın işleri, fiilleri, sürat-ı ruh mizânıyla cereyan eder.” buyrulur.Bilindiği gibi, cihet ve
yön ancak beden için söz konusu. Ruh için ön, arka, sağ sol gibi kelimeler kullanılmaz. O halde,
ruh bedene galip olunca yön ve cihet devreden çıkar ve ruh, her tarafı birlikte ve beraber
görebilir. Nitekim, Allah Resulü (asm.), arkadan gelenleri de aynen öndekiler gibi rahatlıkla
görürdü.Ehl-i cennetin ruhları bedenlerine galiptir. Bir anda birçok mekânda birlikte
bulanabilirler.Ve yine cennet ehlinin görmeleri de bu dünyadakinden çok ileri bir seviyededir.
Aralarında gölge ile asıl kadar fark vardır. Dünyada sadece maddi eşyayı görebilen insan gözü
kabirden itibaren artık melekleri göremeye başlayacaktır.
Buna bir de, rüyetteki ilâhî yakınlığın nuru eklendiğinde, o kâmil ruh, o anda bir feyze gark
olacak ve rabbini cihetten, mesafeden ve şekilden münezzeh bir keyfiyetle seyrederek kendinden
geçecek ve kalbi nice mânevî zevklerin cevelan ettiği bir ummana dönecek ve o bahtiyar kul,
cennetten edindiği zevkle kıyaslanmayacak kadar ileri bir hazzı, rabbinin rüyetiyle tadacak, mest
olacaktır.
59
Üstad Bediüzzaman hazretleri, vahdetül-vücut meşrebi için, “Tevhitte istiğraktır.” buyurur. Bu
fâni âlemdeki görme, işitme, yeme, içme kısacası her şey, ebediyet yurdundakilere göre ancak
gölge derecesinde kaldığı gibi, bu dünyadaki istiğrak hâlinin aslı da tariflere sığmaz bir ulviyet
ile, rüyet hadisesinde kendini gösterecektir.Rüyeti müjdeleyen bir âyet-i kerime:”Nice yüzler o
gün ışıldar, parlar; rabbine nâzır (onun cemâline bakmaktadır).” (Kıyamet Suresi, 22)
Asrımızın büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyetin tefsirinde şöyle buyurur: “Ehl-i
sünnet, bu bakışı, rüyet mânâsıyla anlayarak ahirette müminlerin Cemâlullahı rüyetini ispat
etmişlerdir. ‘lenterani’ye (sen beni göremezsin ) ayetine sarılan Mutezile bu bakışı intizar
(bekleme) mânâsına haml eylemişlerdir. Halbuki gayeye ermeyen intizarın neticesi neşe değil,
inkısar-ı hayal ve elem(dir)” Lenterani, “sen beni göremezsin” mânâsına geliyor. Cenâb-ı
hakk’tan, rüyet talebinde bulunan musa aleyhisselâma bu ilâhî kelamla karşılık verilmiş.Füsus
şarihi, değerli bilim ve fikir adamı Ahmed Avni bey, Musa alehisselâmın rüyet talep etmesini
rüyete delil olduğunu beyan eder ve buyurur ki: Rüyet muhâl olsaydı, Musa (a.s.) böyle bir
talepte bulunmazdı.”
Ahmed Avni Bey, rüyet halinde kişinin kendinden geçeceğini, kendisinde varlık namına bir şey
kalmayacağını, ilâhî tecelliye ve yakınlığa gark olacağını ifade ederek cennetteki rüyet için
önemli işaretler verir.
Rü’yetle ilgili bir âyet-i kerime: “İyi davrananlar için daha güzel karşılık, bir de ziyade vardır.”
(yunus suresi, 26)Ayette geçen “ziyade” kelimesini, Allah resulü (a.s.m.), “rahmanın cemâline
nazar” şeklinde tefsir etmişlerdir.
60
AŞK
61
Aşkı Bilmeyen Gâfil
Aşkı bilmeyen serkeş gâfil Hak yoluna girmez
Câhile bin söylesen, işitip irfân yoluna girmez
Şeytan yoluna girenin çoğu Rahmân’ı bilmez
Gerçek müslüman olan er, isyanı çâre bilmez
Aşk kaçkını aldanır, mühürlü kalp yola gelmez
Bu nice ümmeti İslâm’dır, sünnet yola gelmez
Ne Kur’an bilir okur, ne dinler, sohbeti bilmez
Getirmez Salavât, Hak dostu Habibi de bilmez
Mumla yoldaş ararım, nasipsiz kul yolu sormaz
Gönlüm mârifet söyler, derdimi kimse sormaz
Sabrım az, dilim iğneli ağdalıdır, kibirli bilmez
Dosdoğru düz söylerim dikine, ölü kalp bilmez
Gören deli sanır, hâs sohbetini dinleyen gitmez
Veli sanan selâm verir, hâl ve makamlar gitmez
Kerâmet göstersen ne ki, evliyalığı kimse bilmez
Rüyeti Şîr Fârûk hiçtir, Rabbi bilir, halk bilmez
Kitchener, Kanada
11 Ağustos 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
62
Aşk Neye Benzer?
Aşkı olmayan sert, sarp taşa, aşk bir güneşe benzer
Taş kalplinin dilinde diken biter, sözü savaşa benzer
Aşkını bulamayan mâşuk, kırık, yaralı serçeye benzer
Kaynayan gönlü muma döner, erir, düşü yasa benzer
Ömür geçer, akar su misâli, tez geçen bahara benzer
Yaz ayında öten mevsimlik ağustos böceğine benzer
Hayalleri türlü türlüdür, tuli emeli biten kışa benzer
Hakta karar kılmayan nefis, serapa, susuz çöle benzer
Maksûdu didârına çıkan üç yol ebedte menzile benzer
Biri Cennet, biri Nâr, diğeri A’raf’a varır yol, biri benzer
Sultanı bilen erene ihsân yağar da yok olan vara benzer
Seferdeyiz geriye dönülmez, aşk kalbe inen nura benzer
Dünyaya gönül veren pişman olur, âhiri hüsrana benzer
Gıybet, yalan, iftira söyleyenin hâli didâr düşene benzer
Veli kulun dili aşkıyla şirinleşir, özü şeker şerbete benzer
Nice peygamberler, evliyalar, alperen aşk ile dosta benzer
63
Nefsine düşman olan yavuz yoldaşa, mert dervişe benzer
Hânûmanı terk eyleyen yâren, ancak Hakka dosta benzer
Aşk ışığı içi dışı kuşatır, aşksızlık ruhsuz kara taşa benzer
Kalbi kara âdem sesi kargaya, dervişin sesi bülbüle benzer
Kitchener, Kanada
11 Ağustos 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
64
Ruhumun Aynası Aşk
Çılgınım, delişmenim, dik, onurlu, mağrurum pek
Bir o kadar da serkeş, hoyrat, hırçın, asi gözüpek
Ağırbaşlı, sabırlı, alıngan, duygusalım tıpkı bir göl
Zıt kutuplarda her iklimi yaşarım, bir nehir, bir çöl
Arıyorum, ruhumun aynası izimi, bir ruh ikizimi
Canımın dengi gamdaş, sırdaş, iki iken O tekimi
Ruhdaşım, okyanus kadar ilim yüklü, engin derin
Kadife kadar yumuşak Halim, sıcak, serin mi serin
Arıyorum, safi aşkı, kalbim dinlemiyor özümü
Eksiklerim gani gani, sıfırım, dinledim közümü
Aklım değil, yüreğimindeki yangın bana kılavuz
Başkasının aynasında aramam boş, O tek kılavuz
Arıyorum, dürüst, samimi, candanda öte bir canan
Can kuşumu bulmak zor, bedel ister aşk, belki anan
65
Kapılar sürmeli, haset, kin, nefret kurmuşlar pusu
İyi niyetim olmuş saflık aptallık mesleği, aşka pusu
Arıyorum çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız, sevgi zamanı
Bir aşık olma zamanı vardır, birde yazılı ölüm zamanı
Ya merkezindeydim aşkın veya hasretle dışında divane
Doğmak için ölmeden ölmeliydim, aşksız gönül virane
Arıyorum, kasvetli tünelde hasretle aşkımdan yana yana
Ya çöllere, dağlara vuracaktım, ya kalacaktım yana yana.
Kaderin yol ayrımındayım aşkın, en dakik saat ustasıydı, O.
Haberi olmadan yaprak kımıldamaz ki, Evvel ve Batındır, O.
Aradımda buldurdu ruh ikizimi, aramayan bulmaz İlahi aşkını
Arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını
Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan.
Hepimiz birbirine bağlı tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan.
Rüyeti Şîr Fârûk 31 Mart 2011
Toronto, Kanada
NOT: 2 Nisan 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.
66
Aşk’ın Kanunu
Aşk kitabının her sayfasında vahdet birlik yazar
Aşksız ilim kör nâkıs kil u kal kuru sözler yazar
Aşk canımın hâsılı Celâl’iyle kanun Cemâl yazar
Aşka canını fedâ kılmayan ilmi suya boşa yazar
Aşk’ın kanunu, düşen çâresizi kaldırmaktır insanlık
Aşksız yaşayan kalp ölü, zombide ne gezer insanlık
Aşkla insan fâni, bir canı incitmezde dirilir insanlık
Aşk Hakk’a müteveccih, karıncayı incitmez insanlık
Aşk neyini dinleyen serhoşa dünyalık pek acuze gelir
Aşksızlık aklı kibirli kılar, gönle tabi kula garibe gelir
Aşk’ın ıstıraplı lezzeti fakirin kalbinde sahavete gelir
Aşkta mamur olanın mülkü virâne olsa ne ki, vız gelir
Aşk gönlü perişân eder, cismi yok olur divâne eyler
Aşksız belâ denizini bilmez balıkı alıkça beter eyler
Aşk gönlü hem abâd eder hem yıkar azı define eyler
Aşk’ın muhabbeti doğan kalbe imân küfrü dar eyler
67
Aşk dokuz felek arş u ferç aşkında hep devrân eder
Aşksız bile zevki Muhammedi’de aşkla salâvat eder
Aşkına lütfünde kahrında hoş visale ihlâsı gaye eder
Aşkın kanunu, dervişin kalbinde zikriyle tecelli eder
Kitchener, Kanada
17 Ocak 2013
68
ŞÂKİRD
AŞKI
69
Altın Nesil
Aşk u şevk ile neşv ü nema bulursa iman heyhat!
Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat!
Şu ezanlar, şehadetler ki, mücahedemiz İslam şiarıdır.
Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır.
Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler.
Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler.
Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser.
Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser…
Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri.
İnayet Allah’tan ihsan, yardım gelir gani gani.
İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi.
Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi…
Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe.
Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe.
İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç.
Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç…
Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan.
Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an.
Hizmettir ancak şiarım, kalmasa da damarlarımda bir damla kan.
Gayem rıza-yı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, ne de şan…
İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihri?
Önden giden atlılar felah buldu, verdiler canla diyeti, mihri…
Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri.
Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri…
Rüyeti Şîr Fârûk
NOT: 13 Şubat 2012′de www.herkul.org da Sizden Gelenler köşesinde yayımlanmıştır. Şiir
değişik tarihlerde, mekan ve ülkelerde parçalar halinde yazılmıştır, aslı aşağıdaki gibidir.
70
Altın Nesil
Aşk-ı şevk ile neşvü nema bulursa iman heyhat!
Küfür umman olsa korkma, yine gel ey serhat!
Şu ezanlar, şehadetler ki, cihadımız İslam şiarıdır.
Gözyaşlarıyla yoğrulan bu hamur Asım neslinin iş’arıdır.
1988, Alanya
* **
Bir ben değil, bütün gözler yollarda herkes seni gözler.
Elimde ümit kasem, beynimi kor, kalbimi hicran deler.
Çilesiz, ihlassız derbederim, sinemdeki yük bağrımı keser.
Asırlardır gayrı kalmadı, kurudu ne olur bir tas kevser…
1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu
* **
Aşkımız, sevdamız Leyla ve Mecnundan ileri.
İnayet Allah’dan ihsan, yardım gelir gani gani.
İhlas, samimiyet, sabır her kulun azığı, neferi.
Geldik, gideriz bir lahzada, her insan seferi…
71
28 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu
* **
Burnun pek büyük, kaşıma, uzatma her işe.
Enaniyetin umman gibi, sanki granitten bir şişe.
İhlas, samimiyet, uhuvvet sana bulunmaz üç ilaç.
Yeis, acele, gıybet her dem beladır, her dem kaç…
22. Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan
* **
Kabım, kabıma sığmıyor, her yanım fokur fokur heyecan, helecan.
Gözyaşım çağladı durmuyor, hizmete susamışım her lahza her an.
Hizmetdir ancak şiarım, kalmasada damarlarımda bir damla kan.
Gayem rızayı İlahi, istemiyorum ne makam, ne şöhret, nede şan…
24 Şubat 1992, 1. No’lu Komünist Partişkola Yatakhanesi, Bakü, Azerbaycan
* **
İlk akıncın şehit oldu, bildin mi nedir, nerede bunun sihiri?
Önden giden atlılar felah buldu, verdiler kanlı diyeti, mihiri…
72
Koş çatlarcasına vakit bu zamandır, kalmasın günahların kiri.
Kınalı kuzulardı altın nesil, belki de onlardı erenlerin Piri…
25 Aralık 1991, İstanbul, Çamlıca Yurdu
NOT: Bu şiirimin ilk kıtası Sızıntı dergisinde 1988’de yayımlanmıştır. Şehit olan ilk akıncı
olmak arzusuyla yazılan son sıradaki dörtlük gerçek olmuş, ancak şehit olan ilk akıncı olmak
şerefine, beraber yola çıktığımız, Mart 1992 ortasında, Ramazan ayında Balaken ile Zakatala
arasında vaaza, canan sohbetine, tebliğe giderken trafik kazasında Mehmet Selim Tunç
ulaşmıştır.
73
Altın Kafes
Rüyamda sonsuz kevserin başındasın
Kana kana su içiyorsun, doyamıyorsun
Bembeyaz atlın gelir, saf pınar başındasın
Yana yana seviyorsun, hiç doyamıyorsun
Nur doğmuş etrafında, ebedi sevgin mayası
Fıtrilik, samimi sade ihlasdır davanın mayası
Aldatmazsın, şiarın doğrulukla o ilim mayası
Özün sözün bir ama yetmez, hani aşk mayası
Sevdiğini seni sevdiği kadar çokca seviyorsun
Biraz küsse aşka, saçma kaprisle darılıyorsun
Yılana, akrebe, domuza küsmeyen aşkımsın
Pozitif enerji, sevginle acılı acısız yakıyorsun
En katı kalpliler vicdanında bile o aşkı dinlersin
Bir tek kendini seven narsiste olsa, hissedersin
Aşk çeşmenle aşk sanatınla aşk u zehri içersin
Sırrın ifşa oldu diye aşıkı kırıp niye fizuli yıkarsın
74
Ölümsüz sevgi, aşk neydi peki, bir anlık mıydı?
Yıldırım gibi kalbine düşen tek bir şimşek miydi?
Ölmek istiyorsun, yoksa ölen itibar, izzet miydi?
Çok mu önemli rezil rüsvay olman, peki aşk neydi?
Yalnızlığa sığınıp kaçarsan şefkat tokadı yersin
Bahanelere takılıp kalırsan, zecr tokadı yersin
Ne mi yapmalısın, aşk u şevk ile Allah’ı yersin
Fanide bakilik bekalık arardın, şefkatle yersin
Hem beni yenmek istersin, hem inkar edersin
Samimi gönlünle çatışır, boşuna inkar edersin
Zafiyetin yok sanırdın, sökülürde inkar edersin
Davul bile dengi dengine der aşkı inkar edersin
Ruhun boğulur, sıkılır, aşksız koskoca bir hiçsin
Çok gururlu, onurlusun, kimseyle dertleşmezsin
Bir çıkış arıyorsun kırık kalpden, aşkı tariften belli
Yorgunluğun verdiği mahkum, altın kafeste esirsin
75
Akıllı mantıklı kalpli bir delisin ama mutlu musun
Yaşatmak için yaşarsın, başkasına avuç açmazsın
Çileni ötekine söylemez, deva merhem sormazsın
Ayrılık, gurbet, kurbet, tecridle kendini avutursun
Layık görmezsin kendine garibi dikenli al Gülüm
Solmak istemezsin, solmaz aşka sevdalı bülbülüm
Bülbülü şakıtan gülün kokusu, tertemizsin Gülüm
Sana kınama yok, altın kafeste gurura esir Gülüm
Kitchener, Kanada
04 Temmuz 2012
76
Edep ya Hû!
Cevâhir kadrini ancak cevher-fûruşân bilir
Edep ya Hû, buda geçer; hikmeti zîşân bilir
Hastalığı, şifayı afiyeti veren, def’ eden bilir
Edep ya Hû! Edebi, imânı derûn edipler bilir
Edepten mahrum olan lütfundan mahrum
Edep ya Hû! İnkârcı olur edepten mahrum
Kâmil insan, ahlâkın en yücesiyle serfirâzdır
Edep ya Hû! Akıl kalbe fısıldar edebin azdır
Görüyorsun, kalbi saran kibir, gurur dil-i belâ
Edep ya Hû! Hayâ imândan, edepsizliktir belâ
Süslü püslü sözler değil, kalbe hâlin tesir eder
Edep ya Hû! Sefahât fenâdır, insanı rezîl eder
Hayâsızın hayâtı zehir zemberek yılandan beter!
Edep ya Hû! Utan! Bilemedin Hakkı ömrün heder
Evvelâ anlat nefsine sonra halka vaaz ver, et hayâ
77
Edep ya Hû! Heybet, hayret, minnetle oluşur hayâ
İhlâsı ihlâl hayâsı vefâsız temkinle Hayiy bulur
Edep ya Hû! İlâhî ahlâk olsa fıtrat hayâyı bulur
Kendine Hakk’ın nazarıyla bakan Hayyı bulur
Edep ya Hû, buda geçer; hayâ, Kayyum’u bulur
Kitchener, Kanada
01 Ocak 2013
78
Füsunlu günler geceler
Füsunlu günler gecelerde her şey susar
Zaman büyü sihirle efsunlu gelip gider
Paragraf paragraf akar kalbe sünûhât
Harfsiz isimler latifeler dökülür bir bir
Fecrin sihirli esintisidir mûsiki banyosu
Sırılsıklam ıslanırsın ilhâm yağmuruyla
Sehl-i mümteni olur bilinmez kelimeler
Ne hutbeler, şiirler, ne aşklar irâd eder
İclâl hayâ ruha marifet kevseri içirir
Cennetden lâl u gühâr rayihâ damıtır
Büyülü atmosfer ince şarkılar mırıldar
Gönül ufku kabarır revh u reyhân olur
79
Ezan, sağırı gerer, oku camı delip geçer
İnsan olan insana Hak işittirir hak sözü
Yüz bin ayet olan dilek dil olur konuşur
Kırk bin levhâda yüz bin bürhânı okur
Hem vahdete hem kudrete şahitleriz biz
Yıldızları dinlesen hutbe-i şîr’i şiiriyiz biz
Bir Kadiri Zül Celâl’a mûti nurefşânız biz
Allah’a emânet bir davada sırlı esrarız biz
Kitchener, Kanada
31 Aralık 2012
80
Aşk Şarabı
Doldur aşkım, demli çay içelim
Elinden zehir olsa, yine içerim
Aşk şarabını bade der, içerim
Sırra kadem basar, aşk içerim
Deme alem ne der, içersen şarap
Dinin engel içmene, haram şarap
İman tarumar olmuş, kalp harap
Ölmüş ruhum, aşksız iman serap
Büzemezsin milletin ağzını aşkım
Ne dili korurlar ne iffeti tek aşkım
Müslüman çok, mümin yok aşkım
Canı cananı feda eden yok aşkım
Sorarsın, cennetin şarabını mı istersin
Bal mı süt mü, yoksa şarap mı istersin
Tuba çiçeğin şarabı su sanır, istersin
Yanan yüreğindeki zakkumu, istersin
81
Aşık Rüyeti Şîr Fârûk istemez hiç şarap
Ancak aşkını ister, safi aşkı, içmez şarap
Cennetdeki söndürür ateşimi, adı şarap
Erenler bilir, alem ne bilir, O aşktır şarap
Toronto, Kanada
11 Nisan 2012
Her Geceyi Kadir Bil, Herkesi de Hızır!
Ey şerefi, ihsânı bol dolu Kadir, aşk u murâdan gece!
Gecesi Kadir olan kulun gündüzü hep bayram olur!
Bize her gün gece Kadir, her insan Hızır ile İlyas olur!
Kadir Gecesi’ne eren âşıka seher doğsun gerekmez!
Ah kadrini bilmediğim günler, kalbe doğsun güneş!
Nur ile dolsun ufkuma, koklasam Gül-i Muhammedi!
Kadir ile dünya feyiz ve bereketlerine boğuldukça!
Gelişin âlemleri nura gark eder, yüce şerefin artsın!
Kadr ü kıymetini bilenler olur âşık, kadr ile ey Kadir!
Seksen yıl bin aydan hayırlısın, Haşre değin umutsun!
82
Hak âşığı kul gem vursa nefse, ne bela var, ne gam!
Vuralım başımızı taşlara, aksın göz yaşımız durmasın!
Kadiri kadir bilmeyen âşıklara ağlayıp gözyaşı akıtalım!
Tâ kıyâmete kadar döğünelim, nerede gizlisin ey Kadir!
Kadir kıymet bilmez oldu âdem, kıymet bilene gidelim!
Hayırsız komşudan yaman kardaştan kadirdân evlâdır!
Kadr-âşina olana canım kurbân olsun karınca kadrince!
Kadirşinas olan değer bilir âlî tutar kadr ü kıymetince!
Âsaf’ın mikdarını bilmez Süleyman olmayan vicdanınca!
Bilmez insan kadrini, itibarını, âlemde insan olmayınca!
Kitchener, Kanada
14 Ağustos 2012
Gece Yarısı 3.30
83
Aşk u Kalp Kâbe’dir
Bizim dergâhımız kalpleri onarma meclisidir, yıkma yeri değil, her onarılan kalp bir Kâbe’dir
Harranlığım ateş gülüdür, kalpde başlar, kalpde biter, samimi gönülde hâlis niyetim Kâbe’dir
İnzivaya, tamamen terki terk ederek yalnızlığa çekilen yapayalnız takvâlı kulda, imân Kâbe’dir
Müslüman olmak susmak ve onaylamaktır, insanlık mertebesine ulaşan müminde kalp Kâbe’dir
Aşkı ve edebi kuru ekmek yiyen kadının oğlu efendiler efendisinden öğrendim
Hakk’a köle kul oldum, köleliği kimseye kaptırmayan efendiden aşk öğrendim
Kalbim Rabbimin evi, sevgi dolu kalbin kölesiyim, kırık kalpleri tamirle öğrendim
Sevginin, aşkın, bir kalbi kazanmanın ahmakçasına kölesiyim, aşkı geç öğrendim
Kitaptan âleme, esmâya, mahlukata, masnuâta tecelliler arayan bir devri garibim
Edepliye, edepsize her zaman okuma gözüyle bakan, sefere çıkan aşka yolcuyum
Fânileri kendime köle etmez Hakta köle olurum, kalpleri eşit kalp hizamda eceyim
Konuştuklarımızla geleceğimizi inşa ederim, ihlaslı istemenin esrârında pîri duâyım
Mütehârrik kartal gibi özgür bir ruhum, meyyiti mütehârrik gibi yaşamam çok acıtır
Varsa bir meziyetin bırak hafa toprağında gizli kalsın, ifşâ etmen inayeti, ilhamı keser
Tohum toprakta gizli kaldığı sürece inkişâfa meyil gösterir, gizlenmezsen nimet kesilir
Kabiliyetler de toprak üstünde olan tohum gibi neşvü nema bulamaz, rüzgârlar savurur
84
Aşk kalbinizde oldukça ulviyet kazanır ve çoğalır, ifşâ ettikçe elmaslar kara kömür olur
Sufli bilinme arzusu altına ucuz pazarlarda müşteri aramak gibidir, çöplükte sarraf az olur
Kerâmet, rüyâ boyutunu anlayan pek olmaz, gizli ve özel tutuldukça hediyeler ziyade olur
Harâbe kalpde hazineler gizlidir, dergâhına sadece garipler düşer, faydalı olurda insan olur
Kitchener, Kanada
06 Temmuz 2012
85
Aşk-ı Mârifete Ayna
Kalbimin ufkunda ışıksın aşkınla bir tanem
Hatalarıma rağmen vefâlısın, yıkıldı sanem
Varlığınla üveyklendi ruhum, sıfatda senem
Ölümsüzlükte buluşalım, sonsuzlukla birem
Cennete, dünyaya sığmadın, sığdın kalbime
Ârifim mârifetine, aşkın doldu acılı kalbime
Âcizimtecellini zikre, yazık üzgün kalbime
İnsanlık kulluğunda doğdu neşeyle kalbime
Kelebekler gibi özgürüm, ruhumdasın cennet
Emrine amâdeyim, dünyam, ukbâm ola cennet
Her dâkika, an ve boyutta buldum seni cennet
Yeni hikmetlere âşık ağlar, güler, kalbi cennet
Fakrla kalp gözünü açan aynalarda koca hiçim
Aç sonsuz, tükenmez hazineni, istemez tok hiçim
Kibirli, cimri zengin fâkir, zengin gönlüme hiçim
Adınla kredinle dolaşırım her yerde, Sen’de hiçim
86
Çağlayan olur gözyaşım, içte pek cezbeli sessizlik
Hırıltılı şelâleyim, ormanda esen rüzgâr sessizlik
Okyanusda Reng-i Hüdâ, sibganda boya sessizlik
Dokunsan yağmur olup yağan, deli dolu sessizlik
Yandım bir kere Od’una, karşı konulmaz aşkına
Kavuşana kadar yoksunum, o kutsal dâvâ aşkına
Sarhoşum içtikce susayan, sâfî pâk kevser aşkına
Bir işaretine kurbân, kirpikten kalbe şevk aşkına
Kuru dudaklarıma damlat iksirini, dilerim Pîrlik
Şartsız uyarım Sevgili’me, ayrılıkta sürgün Şîrlik
Gerçek evime dönene kadar yok hiç düzen dirlik
Canım, kalbim arzular Sübhân’ı, gâye tek birlik
Toronto, Kanada
10 Haziran 2012
NOT: 18 Haziran 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır.
87
Aşk-u Canım
Hicran oldu nurun, figan eder canım
Ayrılık hüznü yakar, feryattır canım
Deli aşkın kaynar, ateşi yakar canım
Kalbin içi nar dışı zâr, inler âh canım
Zahirde pür neşeyim, kan ağlar canım
Gözyaşım içimde kanar, akmaz canım
Güler ağlar susarım, dinmez göz canım
Akibetim meçhul, aşkın kime yâr canım
Leyla vü Mecnun kim, feda can u canım
Her gün ve gecelerde oduna yanar canım
Uyumazım, açım, susuz dilim suya canım
Ayrılığına dayanmak fakire gümân canım
Mahremdir sırrım, yok vakıf içime canım
Ne dost ne düşman bilmedi derdimi canım
Yaşla başla değil yaşamakla, o aşk-u canım
Adanmış ruhum cânâna, senin olmaz canım
Su ver can suyuma, dikensiz gül yok canım
88
Huzur’u sende buldum, hatırda Can canım
Birimiz şarkta birimiz garbta gurbet canım
Maziden müstakbele aşkımız Sübhân canım
Dünyada ayrı, ukbâda beraberdir aşk canım
Hayır olsun, gece gündüzümüz kurban canım
Vuslata dek avunurum sözünle, sultan canım
Ölümsüz aşkla kaybolda yana yana kal canım
Toronto, Kanada
19 Haziran 2012
89
Aşk-u Şevk Arıyorum
Ölümsüzlükte buluşan sonsuz Bâkî aşk arıyorum
Ya şehitlik ya Hızırlıkta kavuşan Bâtın aşk arıyorum
Bıraksam aksiyonu ölürüm, mezarda Kâtîb arıyorum
Razılıkla ölen, yaşarsam hizmetde Vehhab aşk arıyorum
Rabbin bahsi, aşkıyla dolu kalbimde içli şevk arıyorum
Utangaç kalbin gözüyle gören ruhumda şevk arıyorum
Fiziki varlığımı yıkıp döken özümde aşk u şevk arıyorum
Arşta Ferçte, deli akan akarsuda coşkun şevk arıyorum
Yarı ölü, yarı canlı bedenimde Hakk’a aşık aşk arıyorum
Rahman’ın zevki Sevgili’de, Kuddüs’e talip aşk arıyorum
Samimi kalbe doğan, sınırsız Kürsü’de Azîm aşk arıyorum
Deli gibi Veli gibi âşık, devlerin aşkını, Hâkîm aşk arıyorum
Köpürdeyen suda, ağlayan gün gecede Settar şevk arıyorum
Cemalini okuyabilen cemîl gönülde kalbe Mâlik şevk arıyorum
Yaşamayan yaşatan Ezelî Dost cankuşumda aşk u şevk arıyorum
Cezbeden güzelliğe, mükemmelliğe sevdalı, Habîb şevk arıyorum
Söze değil kalbe bakar ruhum, ihlâsı tam Ferd-u âşık arıyorum
90
Rahim’in hediyesi kalbe nâkışlı, hep Ehad diyen âşık arıyorum
Ölüm güzelliğine vurgun, ölüme koşan Sevgili’ye âşık arıyorum
Her kere ölüp yeniden dirilten Hayy’a aşina kalbe âşık arıyorum
Toronto, Kanada
17 Haziran 2012
NOT: 25 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır
91
Aşka Ne Oldu?
Gamla dolu gönlüm yandı ne oldu?
Dermansız derdime kim oldu deva?
Aşık usandı, mâşuk yandı da ne oldu?
Perişan oldu dağıldı, yok nefis heva!
Pır pır çarpar yüreği kandı ne oldu?
Kıtmîr oldu, köle oldu yalvar yakar!
Ruhuna ruh kalbe kalp oldu ne oldu?
Sarmaladı şefkat oldu yalvar yakar!
Kendini Sevgili’de buldu da ne oldu?
Döne döne pervane gibi aklı şaşar!
Aşkına yandı gönlü od oldu ne oldu?
Sağlam dik durur gibi denge şaşar!
Terk eyledi teni, o canı da ne oldu?
Kül oldu, kul oldu, ah oldu ruhdaşı!
Dağlara, çağlara sel oldu ne oldu?
Nâr oldu, zâr oldu, olsa âh sırdaşı!
Ölüme güldü, gözyaşı aktı ne oldu?
92
Sen ben sözü biz oldu, yüzü ak şor!
Arş-ı muazzam titredi de ne oldu?
Nazı niyâzı yoğ oldu, sinede al kor!
Güldü ağladı inledi de âşık ne oldu?
Sızladı gönlü mâhv oldu, kâh zehir!
Tecelliler miktarı sevdi de ne oldu?
Rengine cümle âlem boyandı, zâhir!
Hoş buldu mâhbubunu da ne oldu?
Yana yana kaldı, yazık imkânsız aşk!
Kendi etti kendi buldu da ne oldu?
Yaktı yandı, elde senâ ölümsüz aşk!
Toronto, Kanada
21 Haziran 2012
93
Sevgiliye Mektup
Aşka Susamış Gönül
Maddî mânevî azalarım aşkın elinde hamur olsa
Gözüm hiçbir şey görmez, o zaman koşarım Sana
Aç ve susuzum aşka, tıpkı patlamaya hazır volkan
Ölümsüz aşkı soluklasam, ruh ikizim kölem olsa
Çılgınca sevsem ve sevilsem umurumda mı dünya
Bir tek istediğim Sen’sin, bir de fânîde bâkî aşk
Sevgilerin en güzeli kalpden sevmek, sevilmek
Özlemlerin şâhı özlemek, doyumsuz bir zirvede
Aklımdasın, kalbimdesin, ruhumdasın Sultanım
Gecenin karanlığında, güneşin ışığında, hayalde
En aydınlık ve karanlık anlarında günün, gecelerde
Tek Sen varsın gönlümde, her yerdesin, kaçamam
Suyun damlasında, selin coşkusunda, deli akarsuda
Seni görüyorum, kimi zaman yanımda, her rüyamda
Hayatımın tadı tuzusun, her gece, sabah kalktığımda
Senin var olduğunu, çok sevdiğini bilmekle yaşıyorum
94
Buruk bir acı saplanırsa yüreğine, perişânsan inim inim
Gözlerin zamansız takılırsa bir noktaya boş boş, anlamsız
Kulakların zamansız deli gibi çınlarsa, duymazsan kimseyi
Bil ki, bir yerlerde özlemişsindir beni, bende özledim seni
Aşıklar unutursa sevmeyi, belki o zaman unuturum seni
Senin üstüne gül koklamam, sen benim nadide gülümsün
Seni koklamak olsa da ölüm, koklayacağım, engel tanımam
İnan uğrunda ölmeye değer tek varlığımsın, tek ruhumsun
Kalbimin tek Sultan’ısın, sen benimsin, bende senin kulun
Gördüğüm en güzel rüya sensin uyanıkken, sevgi mimarısın
Duyduğum en derin aşka doğru bakmayı Sen’le öğreniyorum
Ufkumsun, güneşimsin, gördüğüm en güzel dünya ruhunda
Aşkım meğerse yakında, evindeymiş, kalbimdeymiş, buldum
Önce aşk vardı, sevgi vardı kainat yaratılırken, aşkın tek
Aşksız yaşamak ne kadar tekdüze ve saçma, işkence imiş
Kibrim, enaniyetim boş kuruntu, nefsim aşkıma engel imiş
Ruhdaşım, Sırdaşım, Gamdaşım neredesin? Duy aşkımı duy
Kalbim boş, ruhum boş, bedenim zevksiz, aşkım seni bekler
Kırmam, üzmem, bozmam Sen’i, benim aşk yurdumsunuz
Tutun sarmalayın, kucaklayın, şefkatli kollarınıza alın beni, garîbim
Hep teskin edin, hep umut verin, aşk verin, şevk verin yalnızlığıma
95
Ruhlarımız sevişsin daima, kalplerimiz öpüşsün, beden ne ki!
Yetinirim, tüm olana kadar, vuslat bitene kadar gurbetde kurbet
Bırakma beni sevdiğim ne olur yalvarırım, gidişine dayanamam, âcizim
Kalbim durur, ruhum çölleşir, hep serap görürüm her yerde, aç susuzum
Hasret gözyaşlarımla kendimi avutamam, azla yetinemem, yaşayamam
Bıraktığın anılarla sensizlik imkânsız, beni ne olur yalnız bırakma, gitme
Çılgındır benim sevgim, hem kuşatır, hem yakar yüreğini bilirim, doymam
Kalp kalbe karşıdır derler, doğrudur kalbin kalbimin içinde, kaçınılmazım
Koy kalbimi kalbine, severken Allah’ı an, zikret, tecellileri, esmasını, sıfatlarını
Kalbinde bende kaybol ama Allah’ta bul kendini, yak beni kül et, Allah’a kul ol
Bugünde yarında, dünyada ve ukbâda yüreğin kadar yanındayım, hep yakınım
Kendini yanlız hissettiğinde elini yüreğine, alnını secdeye, gözlerini ruhuma koy
İşte ben hep senle oradayım, hep orada seni bekliyeceğim, ölümsüzdür aşkım!
Yanmayı, yakmayı, çok sevmeyi biliyorsun, aşkın mâhv eder beni, zebûnum
Gönül bahçemde uçuşan bir kelebeksin, bal yapan bir arısın, orkide çiçeğim
Titriyor ellerim, görmüyor gözlerim, şaşkınım, aşkın beni perperişân eyledi
Ne güneşi, ne yıldızları, ne ölümlü dünyalıkları isterim, bir seni istiyorum
Yalnızlığıma son verir senin aşkın, sevgin bana yeter, yaşatır ölümsüzlükte
Biliyor musun, uğruna canımı verecek kadar seviyorum desem inanırmısın?
96
Unutma sen benim gözlerimde sâf bir gerçeksin, davam, ideallerim Sen’sin
Bizden Rabbimin razı olması ve ömrümüzde O’ndan razı olmamız Sana bağlı
Aşkın yüreğime bahar getiren sonsuz bir çiçek, hiç bir zaman solmayacaksın
Yan, kül ol, kavrul, Allah’a kulluk yolu kül olup, eriyip hiç olmaktan geçer
Sen ne haldeysen, bende o haldeyim, birbirini seven ruh ikizlerinin kaderidir bu
Eğer Allah için seviyorsan, aynı gel gitleri yaşarız, sen ağladığında bende ağlarım
Sen güldüğünde, bende gülüyorum, sen kendine ne yaparsan, bende hissederim
Güven ve inan, kalbindeki hakiki imana ne kadar inanıyorsan, o kadar güçlü inan
Hiç kimse kânaatını değiştiremesin, her zorluğa, engellere göğüs ger, aşkı yaşat
Aşkımızda mâsumiyet, sâfiyet, iffet, edep, sabır, vefâ, sadakat, samimiyet, O var
Dahası ruh, akıl, kalp, duygu, letâif, sır, beden; hepsinin toplu rengi, cümbüşü var
Aşkımız Hz. Muhammed Mustafa (SAV) ile Hz. Meryem’in cennetdeki sâfi aşkı gibi
İnşâllah bizde cennetde evleniriz, aşkımız onların aşkına denk olsun ölümsüzlükte…
Aşkın gönül dili konuşur, kalbin benim neşem, sevincim, gel gitlerim coşar, ağlarım
Allah’ın hazinesi sonsuz, kul ne kadar büyük görürse kapasitesine göre ister, diler
Ölümsüz aşk istiyoruz, Arşı Azâm’ı ihtizâza getirenden, himmetimiz âli, hep uçtayız
Kadere teslim ol, tevekkülle sağlam duâyla bir ayağımız yerde, öteki arşı âlâda hiçiz
Yıldırım bir kez düşerde devler âşık olur, bu son şansımız, hadi ölümsüz sevelim
Sen beni yakacaksın severek, külüm kalmayacak, bende seni, sevmek yanmaktır
Öyle seviyorum ki, senle erir eritirim, fânide bâki sevgi istiyorum
97
Helalim olmadan kılına bile dokunamam, sen benim en değerli temiz çiçeğimsin
Kalbini verdin ya bana, kalbine doyumsuz sevgi mayamı, Tûbâ tohumumu ektim
Cennetde Tûbâ çiceğin açacak, helalim olacaksın, nadide çiceğimi koklayacağım
Aşkımızdan meyve alacağım, arzula beni, çok sev, isteki Allah bizi buluştursun
Sabırla, umutla, heyecanla haber bekleyeceğim, ne kadar sürer bu dayanılmaz çile
Şunu biliyorum: Harama asla ikimizde girmeyeceğiz, aşkımız samimi, ihlâslı, pak
Haramla aramız yer ile gök arası kadar açık, uzun, şükürle de İnşâllah, Mâşâllah
Allah haramdan, insâni ve cinni şeytândan, fitneden uzak eylesin, helal buluştursun
Allah’n rızası, izniyle olacak izdivâcımız, çünkü bizim aşkımız dillere destân olacak
Kimse iftira, şer atamayacak, gıybet etmeyecek, tertemiz bir ölümsüz aşk olacak bu
Rabbim dilerse aradaki engelleri, sebepleri, perdeleri kaldırır, sâfiyetini koru gülüm
Everestiz, zirvede gezeriz, taşıyabilecek misin? Düşersek parça zerremiz kalmaz
Duâ ettim, aşkımız Yusuf ile Zelihâ, Leylâ ve Mecnun, Ferhâd ve Şirin’den yüksek
Hz. Muhammed (SAV) ve Hz. Hatice’nin aşklarına denk, sende duâ et aşkımıza
Zamanı gelince cihan duysun, Batı aşkı kirli, gerçek aşkı bizden öğrensin insanlık
Allah’ın davası yolunda hizmetle razı olur, razı olduğumuz makama çıkarır bizi
Arş-ı Azam’da, Sidret’ul Müntehada, Arşta Ferçte tüm sakinler imrensinler
Mülk, Şehâdet ve Lâhûtiyetde bize duâ etsinler, ayağımızı oralara sağlam basalım
Sonsuzlukta mânen yolculuk yapsın imanımız, kalbimiz, ruhumuz mutlu olsun
Aklımı başımdan aldın, kalbimi aldın, bedenimi de alabilmen Rabbin taktirindedir
O ol dese akan sular durur, Hz. Meryem bâkiresi, Hz. Sârâ 90 yaşında doğurur
98
Azken Hz. Musa firavunu yener, Kızıldeniz yarılır, mucizeler, kerametler görülür
Ateş Hz. İbrahim’e gül, sinek Nemrud’a cellat olur, Hz. Davud kuşlarla konuşur
Hz. Süleyman Belkıs’ın tahtını ötelerden anında getirir, Belkıs hemen âşık olur
Allah ile imkânsızlar olur, duâmda ikimiz için bol istedim, duâ et aşkım aşkımıza
Hayatımda böyle duâ etmedim, söylediklerim nereye varacak, kestiremiyorum
Sen istedin bu aşkı, ben de istedim, pek samimi istedin, kimsesizlerin Rabbi duydu
Aynı samimiyetde kalbin karşılığını buldun, ummuyordun ruh ikizin kapını çalacak
Memnun musun, sende benim gibi hem huzurlu hemde yanmış, kül olmuş musun?
Pembe gülüm, üzerine hiç gül koklanmayacak, hiç solmayacak ölümsüz Tûbâmsın
Evlenince sevişiriz, terimiz bile muhabbetin bereketidir, tekrar muhabbete dönüşür
Uyuyun, uykunuzda sevişelim, rüyanızda beni görün seve seve, yana yana kalın
Toronto, Kanada
22 Haziran 2012
Gece Yarısı
99
Aşka Reçete
Kim ki Rabbi buldu kendi yok oldu, fâni yâr aşkı bitti
Biz kim Allah’a aşk kim, altın kafeste delice esirlik bitti
Habib-i edibiyle Allah aşkında kaybolunca fâni aşk bitti
Yüreğime sevgiyle Rasûlullâh doldu, sahte nura ilgi bitti
Kör âşık değilim, aşka ruhumda ince dokunur severim
Ne değişken günaha teşne kalbi, nede pir aklımı severim
Akıl ve kalp belki unutur, adaletin sahibi Hakkı severim
Ne duran ne unutanlara bel bağlarım, tek Rabbi severim
İnsanlar susanı korkak, gören körü basiretsiz bunak sanır
Görmezden gelmek affetmektir, işletir eğlenir aptal sanır
Af etmeyi bileni ahmak yerine koyar, çantada keklik sanır
Yanılır, dostu kaybeder, şeytanı melek, meleği şeytan sanır
Bir kaç sevdim sözüyle hemen şımarma be mahiyeti Nur
Hayalindeki cennetvâri yuvanı kur, beyninde saklama ur
Uyan uykudan iki cihâna lazım keskin zekan safinur Nur
Zâlim istemesede tamamlanır dünyada denge, ukbâda Nur
Cihânda âşkıma tek mecbur sanma kendini mekruh olur
Suizân, yalanla itham vakit kaybı, ikimize ölüm âsan olur
Fazla âşık usandırsanız biliniz sonunuz hüsran müflis olur
Neler çeker bu gönül, dildâr eyleme şikâyetim yaman olur
Bahtına ağlama güzelim, terket figânı, vardır sana devâ
Her derdin dermanı bulunur, sahibinden dile, umut devâ
Aşk ağlatır, dert söyletir insanı, sana ait olana saygı devâ
Sakla zıynetini, uzatma başka zıynete el, vardır aşka devâ
Verilene, nimete şükredersen, kimse mutluluğunu bozamaz
Bedeni, ruhi hazlarda huzur arama, o derdine devan olamaz
Nâmahremlerle sanal haram sevişen hasta ruh felâh bulamaz
Erdemin, samimi ihlas edep, hayadır; yiten iman dik duramaz
Eğer nâmahrem ruhta aşk ararsan, bilki dava yolunu tıkarsın
Açıktan iblise lânet eder, sonra gizliden gizliye ona itaat edersin
Ya olduğun gibi görün yada göründügün gibi ol, işte kutlu reçete
Başkası olma kendin ol, sen böyle daha güzelsin, aşka asli reçete
Kitchener, Kanada
13 Temmuz 2012
100
Aşkı Seviyorum
Hem Hilalı seviyorum hem Yıldızı
Hem nârı seviyorum hem rummânı
Ne vatansız yapabilirim ne bayraksız
Taşı yastığım toprağı yorganım ülkem
Hep tüter burnumda türkün, sevdâlıyım
İstanbul kalbimin ışığı, Anadolu güneşim
Gecenin yalnızlığında ilham perim gelir
Şafakın kızıllığına dek yüreğini boşaltır
Seherin ilk ışıkları horozun ilk ötüşünde
Bahçemin nazlı gülüdür, rayihâlar yayar
Hayatımın tek kahramanı davam tüllenir
Kafatasımı tıklatan sorulara fena patlarım
Üşüyen ruhum karanlıkta fener arar durur
Kelebeğin rüyasıdır düşlerim, ruhum sever
Nur’unu tamamlamayı vaat edeni kul sever
Sazı sözüde severim, gönül dili aşkım sever
Bülbülün güle aşkını ifadeye kelimeler yetmez
Ben susunca aşk konuşur, gül de susar sandım
101
Ne kadar yanılmışım, ikisinede verdiğim yetmez
Her aşık bülbülü özüne ister, Beyaz Gül’ü kıskanır
Gece çöktüğünde inim inim inlerim, ağlarım
Aşkımın ateşi sönmez, hicran kalbim, ağlarım
Uyku görmez gözlerim, dualarla hep ağlarım
Sevgili’den bir buse gelse, ak sevinçten ağlarım
Kimi seviyorum bellidir, kalbimin tek sahibini
Yağmurla baharın damlacıkları düşer kalbime
Delicesine sevdiğim tek yarim neyimi sever ki?
Kalbimi temizlersem Dost evine gelir, sever beni
Zorlamayın boşuna kalbimi kimseye veremem
Bülbül olup nadide gülü koklarsam Hak görünür
Buğulu gözler dermanım, aşka can verir, dirilirim
Demlenen duygularımla saf yüreğime inciler düşer
Severim tek Hakk’ın tecellilerini, cemaline doyamam
İnkarcılara uyup Bir Yaradan’a şerik, ortak koşamam
Tut elimden Efendim, duana muhtaç, A’rafta gedayım
Merhamet eder Rabbim, lütfuna, kereminine sezayım
Kitchener, Kanada
15 Temmuz 2012
102
İNSANLIK
103
İnsân
Aç gözünü, kaldır başını etme isyân
Ey gurbet diyârında esir kalan insân
Kafeste şeker verirler, sonun nisyân
Ey hârap dünyaya gönül veren insane
Mazlumu döven kibirli anadan üryân
Hatada ısrar eder, zindana girer insân
Yıkık hanümânı, gülü bülbülü pişmân
İncili kaftanı beyaz kefen giyen insân
Aslı ateş, Rabbe secde etmez şeytân
Özün toprak, kor gönlü unutan insân
Yalan mirasın faydasız, gülüyor Satân
Ölüm vaktinde Azrâil’le uyanan insân
Eşi dostu ölürken lâl, mala mal katan
Yolu şapa gider, başı taşa vuran insân
Derdine çâre mi yok, bigâne fırsattan
Gece gündüz güler, ağlamayan insân
104
Sever zâlimleri, âlime nice şerler atan
Ettiğini bulur süte su katan gâfil insân
Beğenir kendini, bolca caka hava atan
Nedâmet bilmez, şişer de çatlar insân
Kazık çakamaz cihâna, var âh okuyan
Boşa harcar cânı, evlâdı kayıpta insân
Öğrenmedi dînî, var mı Fâtihâ okuyan
Ölmezim derdi malı yağmalatan insane
Ey düşmanı dost, dostunu düşman sanan
Aklını, nefsi severde kalbi sevgisiz insân
İlmini deryâ bilen, özü ermiş âlim sanan
Evvelâ ver kendine öğüdü, aldanır insane
Dertsize diken görünür nağme okuyan
Nur Münevvire sağır, karga sesli insân
Öcü, akrep sanır, oysaki Hû’dur okuyan
Rüyeti Şîr Fârûk Hû der, dinlemez insane
105
Kitchener, Kanada
09 Kasım 2012
Ben Bende Değilim
Bir ben öldü bende, ben bende değilim
Bir ben doğdu bende, artık ben değilim
Kul oldum, şükür kula kul bende değilim
Tecellinle dirildi o aşkın, kör âşık değilim
Mâziye ait ne varsa silindi, bigâne değilim
Yeni bilinmezler göründü, görmez değilim
Görmezlikten gelirdim, görmeyen değilim
Kalbim, gönlüm, dilim açık, susmaz değilim
Bilinmezler Sen’inle bilindi, dilsiz lâl değilim
Kalbim Sen’i konuşur, Sen’siz bir ben değilim
Dobra dobra söyler yanarım, kemiksiz değilim
Hak yolun saf delisiyim, serseri divâne değilim
Hikmetle beyan ederim, vahye yabancı değilim
Rasûlû Edîb’inle dolu lügatım, söz sahibi değilim
Söz O’nun, sözcüyüm, sözüne söz katan değilim
Pişmiş aşa su katan, söze zehir, zâr atan değilim
106
Eski Arslan kocasada olmadı kedi, yüreksiz değilim
Âşık Rüyeti Şîr Fârûk dönmez geriye, eskisi değilim
Eski kurtdan olmadı çakal, Hakkı bilir, batıl değilim
İnsanlığa talip âciz kulunum, şâh pâdişah değilim
Toronto, Kanada
13 Mayıs 2012
Gece Yarısı 4.40 AM
Ârife târif mi lâzım?
Terk eden kuru lâfı, ucb ile riyâyı atan ârif lâzım
Derviş olan hem sâdık, vefâlı, hem hiç âşık lazım
Yok olmayan var olamaz, varını yağmalatan lâzım
Hakkı zikirle mâkbûl olan, tevhîde boyanan lâzım
Bilmez ârif olmayan kıymetini ancak ârif olan bilir
Nefsini bilen erer tükenmez servete sâde âşık bilir
Cümleden evvel lâzım erene cümleyi bir vedâ bilir
Sıdk ile girdiği yola eylemez isyân, kizbe vedâ bilir
107
Ârif kişi dünyaya secde etmeyen debdebe bilmeyen
Bağrı yanık, cânı, ruhu, gözü açık şan, nam bilmeyen
Yüzünü yere tevâzuyla süren, harama yol bilmeyen
Cânından ümidi kesen, cefâya şerbetli, şer bilmeyen
Sûret gözetmez gelir içeri sîrete cânânda ruha bakar
İnanmaz eşrâf, gelir insânı okur, ihlâsla irfâna bakar
Lisan lâl olur hâl dili söyler vechi üzre Rahmân bakar
İsm-i azam zuhurdur, sanâtı lütuf üzre Rahmân bakar
İlmiyle mağrur olamaz, bergüzârın iddialı olur mu hiç
Çıkmaz asla mürşîdin izinden, aksini iddia eder mi hiç
Târ u mar eyler izzeti, lâzım değil gurur, didinmez hiç
Gözyaşından yapar âsâ, akıtır içe, nefsi beğenmez hiç
İrfân kelâmını duymaya ârifin zevk ile vicdan lâzım
Hasîs mâlik olmaz, dalmaz nehre, sâfi sazan lâzım
Gönlü halkla, kalbi Hakk’a bağlı ârife târif mi lâzım
Hak hücceti bürhân divâne aşka âşığa illâ ne lâzım
108
Nefis elinden kurtulan ârife cennet pek müştâk olur
İlmin nuru gönle işler, ruh cevheri altını mutlak olur
İsrâf eyleme riyâ ile ömr-ü nâzenini cânın dilhor olur
Bu dâvâya giren ârif namzetine varlık lâf-ı güzâf olur
Arıtır pâk eyler gönlünü, varsın sarrâflar duymasın
Kâmili, hâlisi, sâfı tanır sarrâf, âlem bilip duymasın
İktidârı yok gönül ehlinin, dâvânın merdî duymasın
Kararı yok, derindir sevdâlı, ayarı dar, Pîr duymasın
Hak yolu dil tahtının serveri ârifte kâmil nefesi zâr
Nefhi hayât eyler nefsine, ruhunda kâmil nefesi zâr
Diri tenleri zinde kılan âb-ı hayât, kâmil nefesi zâr
Feyz-i necât olur cânlara hakşinâs kâmil nefesi zâr
Kalpleri onarır arif, her onarılan kalpte bir Kâbe
Harranlığı ateş gülü, her samimi gönüle aşk Kâbe
İnzivaya çekilse bile takvâsıyla kalbin ibresi Kâbe
İnsanlık mertebesine ulaştıran arif, cennete Kâbe
109
Sırat üstünde ârife Hakk’a taşıyan bir Burak lâzım
Kuru söz, amel değil kalp evinde tek Matlub lâzım
Yolda bırakmayan Rehberi Ekrem’in şefaatı lâzım
Mâşûk, âşık, ser lâzım, evvelâ Rabbin rızâsı lâzım
Âdemde olan esrar nokta imiş bulan âdemdir ârif
Kim bulur ise görünmeyen gölge imiş sırrı bil ârif
Diyâr-ı gurbete düşen ârife târif ne gerekmez ârif
İhtiyârı, gülizârı yok, Rüyeti Şîr Fârûk olmaz ârif
Kitchener, Kanada
2 Kasım 2012
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
110
Dil ve Kalp
Yazık, dilin başka söyler kalp başka
Oysa, vücut dilin konuşur bambaşka
Lakin, ruhun direnir dile inat, O aşka
Belki, dilin paslı kalbin sözcüsü aşka
Gönül sözü bulunur, ne akılda ne yaşta
Doğruluktur özün, her barışta savaşta
Emniyet emanet soluk olur, nefes alışta
Kalp varken bakmazlar söze, öze varışta
Dil yarası derin, kalp bozuk, ruha işkence
Hak dururken, batıl dilde dolanır söylence
Ayırır o kalbin hakkı batıldan vakti gelince
Hakkın ruhu sadıktır, yürekten söyleyince
Her sözün doğrulur aşka, gönül gözün aç
Hikmet dökülür dilinden, kalp gözünü aç
İhlas, samimiyet, kardeşliktir, sana üç ilaç
Dilin kalbin tek konuşur, ruhun O aşka aç
111
Toronto, Kanada
3 Nisan 2012
Eve Dönüş
Kısır döngün kırılsa, velûd döngü doğsa
Yıkılsa fâsit daire, kirli kalpde aşk doğsa
Kilidin çözülürdü, demezdin varsa yoğsa
Kaç yıldı hizmet ömrün?Az var, ya yoksa
Kelepçeli kalbin hapis zindanda, yurdun yok
Esirsin zevkle bedeninde, hani kalp hani ruh
Kalabalıklara kandın, yalnızsın arkadaşın yok
Dönmek istersin evine, taşırsın ekâbir bir ruh
Evini temizlesen, hoş sefâ gelir Hak nurlu evine
Sildin, çizdin maziyi, sıfırlara ihsan, gelir evine
Varsa art niyetin, bekleme boşuna, gelmez evine
Olamazsan Sûfî derviş, dönemezsin o kalp evine
Niyetin bir zamanlar hâlisti, vardı rıza murâdın
Ya şimdi? Tarih anlatmak mıdır yoksa muradın
Herkesi kınar, sorgularsın nedir samimi muradın
İhlas, vicdan, insafla baksan, bozulmaz murâdın
112
Aşka müptelâ gedâsın, kalbim temiz der çizersin
Anlayanın anladığı kadar söz söyler, çok çizersin
Vicdan aynası kalbe sor, sanki hep doğru çizersin
Hem nalına hem mıhına, pek ağdalı yazar çizersin
Dolaşsan farklı boyutlarda tevâzûlu, sade bir kul
Sıyrılsan onca mâlâyâni işten, dönersin evine kul
Tecelliler açılsa ilim verilir, kalp evinde renkli kul
Unutursun benlik bizlik davasını, olsan Dosta kul
Toronto, Kanada
26 Haziran 2012
NOT: 2 Temmuz 2012’de herkul.org’da yayınlanmıştır.
113
Firavun ile Derviş
Yetmiş iki millete bir gözle eşit bakmayan
Hakikâtın kafiri, şerrin dik âlâsı evliyasıdır
Şeriatımız Kur’an’a kâinata düz bakmayan
Halka mârifet satar, yalancının evliyasıdır
Gönül pasını silmeyen, kalbi dili bir olmayan
Yüreğine Hak aşkını koymayan âşık mıdır?
Aklı, fikrî, canı, ruhu, içi ve dışı bir olmayan
Kendi kendini bilmeyen Hakk’a âşık mıdır?
Adanmış ruh olan kişi, hubbu câh ne bilmeyen
İlim, irfan Rabbin aşk kitabıdır, sevgi deryasıdır
Müştâk kulun ihlâs işi, gözyaşı dinmek bilmeyen
Menzili soran eren kişi, hiçlikte varlık deryasıdır
Alperenlerin huzurunda toprak olup gül bitirmesen
Aşk kılıcını kuşanıp, cümle âleme kılıç çalasım gelir
Hak gönlünün zikri vird ü ezkârı olup aşk bitirmesen
Kibir girer eve, Firavun ile Hâmân, şeytan olasın gelir
114
Derviş sırrı gizlidir, arştan ferçe uçup yeryüzüne inmese
Gülen yüz kan ağlar, dünya Rüyeti Şîr Fârûk’a zindandır
Halk öğüt dinlemez, Mesih ile Mehdi bir olup pîr inmese
Her nefis Deccal ile Süfyan olur, nefis firavuna hayrandır
Kitchener, Kanada
06 Ağustos 2012
115
BÜYÜK
CİHAD
116
Fütüvvet
Zulfikar’dan itidir sözüm iki ucu keser
Dayanamam inkar yanlışa iki elim eser
Haydar Karrar misali, deli gönlüm eser
Hayır yok lügatımda, azcı kibirden eser
Kırküç yıldır doğruluk soluklar nefesim
Özüm sözüm bir, Hakkı söyler nefesim
Samimiyet üfler kalplere duru nefesim
Olduğum göründüğüm bir zikir nefesim
Doğruluk cennet bahçesinde sütden nehir
Ağzımdan bal akar, kaynağı öz sudan nehir
Yaşamı kuşatır, karanlığı boğar temiz nehir
Yardımcıdır doğrunun Rabbim, kutlu nehir
Dönerim Yaradana doğduğum gibi pir u pak
Sevemedim dünyayı, kasr-i emel ahiret hak
Ne tuli emel girdi tek rüyama, ne sureti hak
Yüksek dağlarda gezerim, elhak o ölüm hak
117
Sen’siz kalp ölü, ruh cansız, aşkınla yaşarım
Hicap, hacalet çeker, lutfuna sebepler ararım
Zulmettim çok nefsime, affıma yollar sorarım
Sadık, vefalı kölenim, tek rahmetine koşarım
Toronto, Kanada
31 Mayıs 2012
NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan iti keskin, azcı,
azıcık, hacalet utanma haya manasına gelir.
118
Garip
Bir garip geldi geçti buradan
Gözü kara, gönlü ak bir yiğit.
Bir sevgi seli yükseldi oradan
Gözlerin yaşlı, bağrın yanıktı yiğit!
Derbeder derdine derman var mı?
Izdırabıma çare, vicdanımdaki ar mı?
Kalmadı, kurudu sanki hizmet hasletin.
Doğrul, şahlandır atını bu son savletin.
Nerede hani?İhlasın, sabrın, samimiyetin.
Hani içindeki sönmeyen ateş, hani safvetin?
Musibetin olmuş husumetin, kin ve avdetin.
Derdine çare olamadı mı, o yıkılası izzetin?!
Koş yiğidim, kanatlan uç, ıssız deryalara
Yük ağır, yol uzun, engebeli, dertli sensin.
Cehd et hayallerde beklenen, o rüyalara
Anahtar sende, sırrı sevki bilen kaşif sensin.
8 Ekim 1995, Bakü, Azerbaycan
119
Gecelerde
Ruhum aç binbir korkuyla ağlar, çileli, ızdıraplı, kara gözlerde
Sen’den Sana sığınırım, aç kapını sonsuz esmanla tecellilerde
Hüzünlü kalbim kırık yaralı kuş, kimsesizim Sen’siz gecelerde
Ceyhundur gözyaşlarım, umutla pır pır çarpar merhametinde
Temizlendi veradan, kirden kalbim tevbeyle, gündüz ve gecelerde
Vicdanım susmaz, mükemmellik sevdası solur, duyu ve hecelerde
Fenerle insan arar ihlaslı samimi düz kelamım, derya ve derelerde
Gerçek doğru cilalı parıldayan kalbimde gizlidir, duygu ve nicelerde
Kutsi hediyenle muştuluyum, sağnak sağnak yağar rüya ve gecelerde
Açıldıkca kapılar vahdetinde birlik göründü, o makam ve derecelerde
Tırmanırım halden hale, şaşkın perişanım, her istasyon ve derekelerde
Has niyetimle fantaziler, ütopyalar mazi oldu, aşılmaz dağ ve tepelerde
Suyumun kaynağı saf, duru, pir ü pak, temiz, her mevsim ve senelerde
Zaman aktı, kimse çalamadı o kalbimi, korudum, her çukur ve çetelerde
Kalbimin zümrüt tepelerinde tek Sen vardın sığdın, her söz ve hecelerde
Kimse atamaz Sen’i kalbimden, evinde sadık köleni gündüz ve gecelerde
Tahtının aşk merkezidir kalbim, ne altında ne üstünde, gündüz ve gecelerde
120
Aramam başka hazine, ne cennet sevdası ne dünya isterim, Sen’li hecelerde
Kalbimin kendisidir sonsuz aşkın, kapında tasmalı kulunum, hiçim gecelerde
Kabe’den büyük kalbim, ruhum, aşkım, Sen olunca merkezinde tecellilerde
Toronto, Kanada
19 Mayıs 2012
NOT: 4 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.
121
Gülmez Padişah
Kara gözlü, gülmez insan!
Sen nesin? Anlamadım…
Senin olmadığın günler
İnan ancak yaşadım, gülmez padişah!
Gözlüklerinin rengi içine vurmuş
Öyle bir bakıyorsun ki, kar gibi donmuş.
Pek mağrursun; sanki hava, su senin
Simanda tebessüm niye yok? Gülmez padişah!
Kulakların delik, yaşın gelmiş yetmişe kara gözlüm!
Bir ayağın çukurda, kafanda kırk tilki dolaşır, şahin adam!
Bakma bize öyle, neşemize limon sıkıyorsun be adam!
Elindeki antik foto makinanla bizi niye çekiyorsun? Gülmez padişah!
Ellerin arkada, bir sağa, bir sola dehşet saçıyorsun.
İçin geçmiş halinle hala fitne fucur arıyorsun…
Yok sana ekmek burada, burada kimi ajan sanıyorsun?
Biz dostuz sana, açık gedik bulamıyorsun. Gülmez padişah!
Gözlerinin siyahi rengi kalbine, gönlüne vurmuş!
122
Baktığın her taraf kararmış, sanki buz gibi donmuş!
Tarlada ekilen ekinler, açan çiçekler hemen solmuş!
Benim kara gözlüm, gül artık biraz, gülmez padişah!
Rüyeti Şîr Fârûk
1 Temmuz 2000. Tori Hoteli, Tiflis, Gürcistan
NOT: Bu şiirim, Gürcü asıllı vatandaşımız Mehmet Ali beyle düet yapılarak Tori Hotelinin
lobisinde yazılmıştır. Şiire ilham olan şahıs bizi 10 günlük Gürcistan gezimiz sırasında takip
eden 70 yaşındaki, kara gözlüğünü hiç çıkarmayan, Zenit marka antika fotoğraf makinesini
elinden düşürmeyen KGB ajanıdır. Bu şiir, tarafımca Gürcistan’ın eski Cumhurbaşkanı Eduard
Şvardnadze’nin Başdanışmanı ve Tiflis Emniyet Müdürü Antony’nin de bulunduğu, Gürcü
elitinin katıldığı veda yemeğinde Gürcü Sarayında okunmuştur. Gürcü diline hemen orada
tercüman tarafından çevrilen şiir, konuklar ve Antony tarafından ayakta alkışlanmış ve ertesi gün
Gürcistan’ın devlet gazetesinde yayımlanarak tarihe geçmiştir.
123
Hak Dostu
Kalbin görünmez ışığı, Rahman ü Rahim
Kainatın, sevginin kaynağı, tek Hak Dostu
Ruhun Letaif-i Rabbanisi Rahman ü Rahim
Kalbin Allah’ın evi ışıldar, aşktır Hak Dostu
Hz. Ali Şahı Merdan’dadır o ilm-i Rahman
Kalbinde derinleşir sırra açılır, Hak Dostu
Kapının anahtarı tefekkür, hakikat Rahim
Batınlar batını peçesini sıyırır, Hak Dostu
Kalbinin arz noktası, sırr-ı Hafidir Rahman
Hususi daireye alınır da olursun Hak Dostu
Ahfa birlik yeridir, miftah Rahman ü Rahim
İlham yağar doğrudan o yolcuya Hak Dostu
Hz. Musa’nın anasına, arıya vahyetti Rahman
İndi Hatem’ül-Enbiya’ya safi ilham, Hak dostu
Vahdet’te Ehad, Ehad’da Vahdet, birdir Rahim
Kalbinin senle ve sensiz manasıdır, Hak Dostu
Dil, akıl, mantık, ruh susar, konuşur tek Rahman
Bir ses, işaret, konuşmayan o iltifattır, Hak Dostu
Şeytan fısıldasa da ruhuna işleyen nefestir Rahim
Konuşmayan kalbini doyuran mesajdır, Hak Dostu
Perdeden iç ve dış duyularına ulaşır doğar Rahman
Sadık rüyaları doğru bir yolun yolcusu, o Hak Dostu
Temizler, ahlaklandırır, rızıklandırır ve besler Rahim
Ruhanilerle ilişkili, meleklerden arı insan Hak dostu
İnanana inanmayana hep verir, hiç ayırmaz Rahman
Ruh kanatlanır uçar, insanlığa yükselir olur Hak dostu
Her yaşta ayrı olgunlaşır, filizlenir, sıcak rahmet Rahim
Yağmur olup gönüllere akar, o gerçek insan Hak dostu
Toronto, Kanada
25 Nisan 2012
NOT: Herkul.org’da 7 Mayıs 2012′de yayımlanmıştır.
124
Hakikâta Dost
Hakikât bir çiçek kadar zarif ama boyun eğmeyecek kadar güçlüdür!..
Hayat geçer, ömür biter, süre dolar, vade tamam olur, Allah güçlüdür…
Beklenen hep geç gelir; geldiği zaman da insan başka yerlerde olur…
Bizden geriye kalacak olan mazlum karşısında sevecen duruşun olur…
Ben başkasını düşünerek yazarım, sen üstüne alınarak okursun, nefis batırır…
Bir öpmede bir sapakta batma, bazen küçük bir delik, koca bir gemiyi batırır…
Ya tutulacak kadar yakın ol, ya da unutulacak kadar uzak, kalma hepten ırak!
Büyük acılar çekenler, imanın değerini bilirler, yanlış hesap Bağdat kadar Irak!
Kız evladı rahmet, erkek evladı nimettir der Hâtemül Enbiya İki Cihan Serveri…
Allah nimet için sorgu-sual eder, rahmet için ödüllendirir, olursun sen ukbâ eri…
Lodosun fırtınanın şiddeti ne olursa olsun; martı sevdiği denizden asla vazgeçmez!
İnsanlar, güller arasında hep diken arar, dikenli güllere şükretmez ama vazgeçmez!
Gerek yok her sözü laf ile beyana… Bir bakış bin söz eder, bakıştan anlayan isterim…
Sessizim, durgunum… Sadece dinlediğim şarkılarda, türkülerde kaybolmak isterim…
Siniyorum, oturuyorum bahçede masamın kenarına, kendi evimde evsiz mülteciyim!
Kimsem olmadığından değildir yalnızlığım; kimsesiz olduğumdan tenha mülteciyim!
125
Yalnız olduğumu hissettiğim anda en büyük dostum Rabbimdir, en iyi, gerçek dost!
Bilmek başka, bulmak başka, O’nunla dost olabilmek bambaşkadır, yeterli bir dost!
Kısmet etmiş ise Mevlâ; el getirir, yel getirir, sel getirir, binbir musibetten çıkar hayır…
Kısmet etmez ise Mevlâ; el götürür, yel götürür, sel götürür, yağ ile balda yok hayır…
Başkası olmam kendim olurum, çünkü hayat başkası olmak için çok kısa, sermaye az!
Aşkı bilmiyorum, tekamül eder has niyetim, gönlüm hakikâta dost, ilmim, irfânım az!
Rabbim affet, hidâyet lûtfet, gönlüme, kalbime, ruha kur tahtını, her halime hükmet!
Hamd ile sena ederim celal-i vechinle azim sultanlığına, nefse aşk u merhamet lûtfet!
Kitchener, Kanada
21 Temmuz 2012
126
Hicretle Kurulan Dünyamız
Hep bilinmezliğe yelken açardı, çocukluğunda pür şendi
Hicretde keramet vardır derdi, ergenliğinde pek sevecendi
Kudsiler ordusunu erken buldu, nefer asker yazıldı, o erdi
Annesinin ‘orduda şehit ol emi’ sözü aklına geldi de ürperdi
Anadolu’dan İstanbul’a doğru yolcuydu, kimsesiz hicret garibi
Kaderin rüzgarına kendisini bıraktı, kalbi acılı tebessüm garibi
Gülümsedi, gözleri daldı, Kudretli Rabbine sığındı iltica garibi
Sonsuz tevekkülle teslimiyetden pişmanlık duymadı, aşk garibi
Hiç bir sebep hikmetsiz değildi, her işte bir hayır vardı, bilirdi
Zincirleme, reaksiyon gibi hayır hayırı takip ederdi, sırrı bilirdi
Her şerde dahi bir hayır vardı, şerleri Rabbinden hediye bilirdi
Yaratılan herşey ya doğrudan veya neticeleri itibariyle güzeldi
Önemli olan samimi niyet, dürüst bir kalp, civanmert pak ihlastı
İşlerini O’nun merhametine, rahmetine, lut sunardı, ismi mahlastı
Saflığını kaybetmediği sürece bol yağan ihsan, inayete mazhardı
Kısa ömründe pek çok defa keramete şahit olmuştu, ilmi izhardı
Tertemiz duygularla elinde bir valiz İstanbul’da yeniden doğdu
Tanıdığı tek arkadaşını buldu, öz yurdunda hicretle aşka doğdu
Şükrediyordu, kurbeti kendine hicretle oldu, ilme merak doğdu
Hakkı kaldırmak için yanıp tutuştu, samimi hicret niyeti doğdu
Allah rızası odaklı yaşamak hicretinin merkezindeydi, atlıydı
Hicrete kanatlanan adanmış ruhu coşmuş, önden giden atlıydı
Doğru zamanda doğru yerde bulundu, herdem şükreden atlıydı
Kınalı kuzuydu, nefsi gemileri, yükü yakan deli muhacir atlıydı
Başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı hicret yolu yoldaşları
Onlar, bilinmekten kaçan meçhullerdi, isimsiz kahramanlardı
Onlar, Türk Dünyası ve insanlığa hizmet sevdâlı arı gönüllerdi
Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi, öz Anadoluydu
Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesi, umudu, sevgi gülleriydi
Onlar, idealizmin türküsünü çalan son destandı, rüyası efsaneydi
Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, himmeti, el emeği alın teriydi
Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi vatan evlatları, saf yerlileriydi
127
Ecdatın şuuraltı kredisinden yâdigâr Selçukluydu, Osmanlıydılar
Onlar, ana kuzusu, mütevazi, cesur ihlaslı çocuklardı, şanlıydılar
Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan Hak aşıkları, halk dostuydular
Onlar, kolektif destanın yılmaz, sade neferleri, basit sıradandılar
Davalarını anlatmak için gemi yakan Tarık bin Ziyad gibi ilk muhacirlerdi
Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedisi, Kıtmirdiler, ahiret hedef olmalıydı
Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlısıydılar, insanlık payda olmalıydı
Yeni bir dünya kuruyorlardı, Allah ve Rasulu en gür seda, sevgi olmalıydı
Toronto, Kanada
09 Temmuz 2012
128
Hızır
Yeşil sarıklı, beyaz cüppeli Ulu dedi:
Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et
Sorma ben kimim, insana selam et
Bekleme Hz. Hızır’ı, hikmetli kelam et
Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et
Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et
Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et
Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et
Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et
İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et
Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et
Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et
Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkca tebliğ et
Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et
Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et
Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et
Toronto Kanada
5 Nisan 2012
NOT: 9 Nisan 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiire ilham olan rüya Şubat
2007’de görülmüştür, etkisinden kurtulmak mümkün olmadığı için nihayet bu rüyanın şiiri
beş sene sonra yazılmıştır.
129
İhsan
Levh-i Mahfûz’da kader-i İlâhî Kitab-ı Mübin
Âlem-i Gayb’ta Nakkaş-ı Ezelî İmâm-ı Mübin
Başlangıçtan ahire Ehad Melikül Hakkıl Mübîn
Bahşet hidayet ilmini kıl bize ol Feth-i Mübîn
İhsan kalpde yağmur yüklü dolu bulut, Rahîm
Yardım et başkasına, yeşersin Gafuru Rahîm
Rikkat-i kalbin şefkate der Rahman ve Rahîm
Rabıtayı mevtde kâvî kul, bulur Ebedî Rahîm
Samimi kalbe yağan ilmi sağanaka âcizim
İzahtan vâbeste hediyeni tarife lâl, âcizim
Kalbimi açan sihirli anahtara bigâne âcizim
Ruhuma işlenmiş öze dönüşe açım, âcizim
Kalp gözüm açılır, görülmeze seyirciyim
Perdeler yarılır, bilinmeze talip geceyim
Rasulün gönlüme karışır, hiçe heceyim
Basiretine firasetine muhtaç bir eceyim
130
Görünmez sayfalar okunur, destî kudretinle
Binlerce anlam çıkar birden, sevkî avdetinle
Gerçekler safî dökülür bir bir, iznî savletinle
Dehalar dahi şaşar velûd döngüde, izzetinle
Toronto, Kanada
03 Haziran 2012
131
İstikamet
Tevekkül, teslim, tefviz, tevfik üzre, tek istikametim
Güvenim tam kimsesizlerin Rabbine, düz istikametim
Açıktır dergahım, kalbim her insana, ibre istikametim
Gayretle tebliğe memurum, şaşmaz sıratı istikametim
Doğruya doğrudur, eğilmez bir sözüm, yok hiç tıraşı
Tüm sesleri Hakka vururum, yok başka mihenk taşı
Dik durur, diklenmez yürek tek atar, yok hiç yoldaşı
Bir ayağım sağlam basar, öteki gezer, yok hiç adaşı
Görsem ki bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne!
Güvenmem, belki istidraçda yüzer, ilgilenme bana ne!
Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, mucize mi ne!
Uçmaksa marifet sineklerde uçar, o gururlanmakta ne!
Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç
Tut elimden kimsesizim, cüzi ilmim desti kudretine muhtaç
Tüm kapılar kapansada kapında gedan, rahmetine muhtaç
Sebepler tükendi, aç gönlümü ilahi aşkım inayetine muhtaç
Kalabalıklar içinde uzlette yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindadanda
132
Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret ü püryanda
Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, varımsa hüsranda
İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden isyanda
Zayıf, naif kulunum, tevekküle yapıştım, huzurunda kul oldum
Lutfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum
Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum
Razıysan tevfik et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum
Toronto, Kanada
26 Mayıs 2012
133
Kadınım
Köpüren, dalgalı hırçın bir deniz
Gönlünde deli deli eser rüzgar
Kopmaya görsün öfkesi
Herc ü Merc olur inletir zar zar
Reşha reşha durulur öfkesi
Felaket, sessizliğinde gizli
Anlamak ne mümkün hava durumunu
Akdeniz gibi serin, Karadeniz gibi huysuz
Gözlerinden Muson yağmurları dökülür
Kimi zaman gamzesinde çiçekler açar
Ruhunda şimşekler dört mevsim çakar
Bilinmez ne zaman yaz, ne zaman güz
Bir esti mi lodos, süpürür onca emeği
Dinlemez meleği, beni şeytana benzetir
Sabun köpüğü gibi söner deli nefesi
Ne dalga, ne rüzgar, ne öfke kalır
Bataklıkta açan güldür, yüzü peçeli
134
Zıpkın gibi bakışları manalıdır, yakar
Dünya ahiret can yoldaşım, cananım
Hayatımın süsü tek yoldaşım, sırdaşım
Rüyeti Şîr Fârûk der: Oğuzlar doğurur altız
Gökte ulduz, Suda deniz, Toprakta yaldız
Aybaşın Hilal, sonun Dolunaydır Azeri kız
Seven doğurur aşkım, söyletmesene ay kız
Ankara, Türkiye
4 Ekim 2000
Bakü, Azerbaycan
30 Temmuz 1994
Toronto, Kanada
13 Nisan 2012
NOT: Eşim Sona Hasanova veya Türkçeleştirilmiş ismiyle Suna Arslan’a ithaf olunur. Üç ayrı
tarihte, üç ayrı şehir ve ülkede yazılıp tamamlanmıştır.
135
Kalmış, Kalmamış
Kalmış bir avuç Hak delisi, yolunu açan hâdîmler kalmamış
Kalmış önden, sonradan giden atlılar, duymayan kalmamış
Kalmış zulmeti dağıtan Şahs-ı Mânevî, bâtıla çare kalmamış
Kalmış beklenen kutsîler ordusu, bahaneye gerek kalmamış
Haksızlığa hiç mi hiç tahammül, Hz. Eyüp sabrı kalmamış
Adalet çatlamış, haram ve helal dengesi, terazi kalmamış
Mutlâk adalet kalmış ukbâya, vefâlı adîl hâkân kalmamış
Dalkavuklara kanan nâdânlarda, itibar, metelik kalmamış
Kalmış esmânı okuyan talihliler, mârifete vâkıf kalmamış
Kalmış duru kalplere inen sekîne, sulh adacığı kalmamış
Kalmış tecelline müştâk gönüller, zikirde ısrar kalmamış
Kalmış ilim için Çin Maçin koşanlar, kitap okuyan kalmamış
İmanlar tûrâb olmuş, hakiki tevhidi eken eren çiftçi kalmamış
Dünya sevgisi sarmış, ahirete hâyrân zâhid alperen kalmamış
Paraya tapanlar türemiş, makamı, şân şöhreti tepen kalmamış
Haksızlığı, adaletsizliği, eşitsizliği hoş gören, kimse kalmamış
Kalmış yaşatmak için yaşatanlar, sahabe îsâr kıvamı kalmamış
136
Kalmış razı olunan ve olanlar, duâda ızdırâr, gözyaşı kalmamış
Kalmış dünyada cennet kokulular, hamdle şükreden kalmamış
Kalmış A’raf’ta gözleyen dostlar, kurtarmaya mecâl kalmamış
Öbür tarafta zebanilere anlatacak yalan, masal kalmamış
Basireti, feraseti, gözü kapalıya çok söze hâcet kalmamış
Merkep yerine konan gönül sıkılmış, nâîf aptal kalmamış
Abdâl’da bile aldatan dosta düşmana verecek gül kalmamış
Kalmış ölümün yüzüne gülen atlılar, korku kalmamış
Kalmış adanmış ruhlar, sevdâlılarda endişe kalmamış
Kalmış dünyayı, mezarı cennet edenler, tasa kalmamış
Kalmış Allah’tan korkan yiğitler, korkakta îzân kalmamış
Asâleti, dirayeti kavrayan hakiki dost, yâren kalmamış
Mertlik havada dövülen su olmuş, ölçü mîzân kalmamış
Hakkı söyleyen deli âşıka meydan, divânda söz kalmamış
Samimi dostluk, kardeşlik ölmüş, dost cankuşu kalmamış
Kalmış özü sözü düz aynalar, safî Hak aşka tâlip kalmamış
Kalmış içi dışı bir nice Hak dostları, sevip sayan kalmamış
Kalmış sağlam duruş erleri, her doğruyu duyan kalmamış
Kalmış işimiz inayeti veren Dost’a, başka güven kalmamış
137
İnkarcıda edep, hâyâ yok, küfrânda insanlık, fûtur kalmamış
Arsıza açık gönül, dövene elsiz el, sövene dilsiz dil kalmamış
Namert de şeref, onur, alçaklıkta set, sınır, serhad kalmamış
Safî dervişe saygı yitmiş, susan Rüyeti Şîr Fârûk, âr kalmamış
Toronto, Kanada
02 Haziran 2012
NOT: 9 Haziran 2012′de herkul.org’da yayınlanmıştır. Bu şiir yayınlanmak için değil Hak
dostlarını uyarmak için yazılmış ve kıymetli hocam Osman Şimşek’e gönderilmiştir.
Herkul.org’da yayınlanmasına ne kadar şaşırdım bilemezsiniz. Muhterem Fethullah Gülen
Hocaefendi’nin bilgisi olmadan yayınlandığını sanmıyorum, demek ki kalpten ihlaslı ve samimi
biçimde yazdığım dostane uyarılar hedefini buldu, derdime hocam ortak oldu.
138
Kartal’ın Düşü
Özgür bir kartalım dağlar başında, yırtarım bulutları kanatlarımla uçarım
Durdurmayın beni, ruhum sıkılır, boğarsınız kartalı, uzaklara gider uçarım
Keskin gözlerim kuşbakışı tepeden görür alemi, kurallara sığmam uçarım
Dağların bağrında yuvam, bulutlar beyaz yorganım, rüzgarla yarışır uçarım
İkinci bahar ömrümde haykırırım, parçalarım pençelerimle karanlığı yırtarım
Haykırırım doğruları, ezerim yalanları, uç kartallarla zirvede buluşur, yırtarım
Çift başlı kartalın sağ başı doğuya bakar, sol başı batıya bakar, zulmü yırtarım
Selçuk’um, Alparslan’ım, Kılıçarslan’ım, Melih Şah’ım, okumla avlar, yırtarım
Acıtmam, lafı eğip uzatmam, en asileri dahi kırmadan iknayla teslim alırım
Etmem kimseyle alay, geçmem dalga, sarmalarım kırıp kalbi aşkla saki olur
Giy tevazu hırkasını, günahlarını özünün kirini temizle, içinde baği said olur
Her dem teyakkuz soluklu kula bilinmeyenler sunulur, kim şaki kim said olur
Kartala serçe şefkati gerek, izzetli düzgün duruşunla kuşat, serçe kalbim hıçkırır
Ruhum serçenin aşkını duymazsa boğulur, nefes alamaz da kartal’ın düşü kırılır
Hop hop serçe yüreğinle kartalı severde yıkarsın firavunu erenlik yolu uca açılır
Enaniyeti itiraf eder, serçe kuşumda hiçliğime ağlarsam eğer, asil kartal yükselir
Kitchener, Kanada
06 Temmuz 2012
139
Kimim
Ben kimim, neyim, hiç bilemedim
Çifte kimlikle özümü bulamadım
Azgın akan nehre set kuramadım
Durgun göle çığlık maya atamadım
Yakup olup Yusuf için berkce ağlasan
Musa olup Rabbini Turi Sina’da arasan
Bağrın yanık olup sabrı çilen dolmadan
Ne çıkar! Gözün yaşlı İlahi Aşk olmadan
Aşığım İstanbul’un tepesi Çamlıcasına
Rastladım orada ben şakirdin hasına
Bakmadan şu garibin kirine, pasına
Hocam, abim dediler, matem yasına
Gül biter aşk ile, toprak bihaber bir kul
Aşık coşar şevk ile, Allahu Ekber de, bul
Mecnunsuz dava hor, yetim, dava meçhul
Kardelen isterim kışa inat, hamd ile mesul
Yaren Yunus misali istersen aşkı himmet
140
Cimrilik başa bela müminde büyük zillet
Ecdad nasıldı, ben kimim, duyun ey millet
Candan canandan geç, şöhretin zehri illet
10 Nisan 2012
Toronto, Kanada
141
Neden kaçar, Neyi Severiz?
Ahirzaman ümmetiyim, fitnesi tükenmez, kurtuluş zor
Asrı saadeti, yıldızlarımızı bilmeyende davaya vefa zor
Kurmaca esaretleri yıksam, büyük puta şirk serenat zor
Fıtrata aykırı her kuralı yıksam, tabulara tabiyetim zor
Hem davamın hem onun rehberinin delisiyim kalbimde
Hak aşkımın sevgisi sarar, kuşatır insanı sever kalbimde
Sensiz geçen bir salisem yok, Hak nurun gözü kalbimde
Seven samimi aşkınla eritirim, kimse dayanamaz kalbimde
Yollar dik, sarp yamaçlı da olsa sevgi ışığınızı takip ederim
Herdem canan sohbeti isterim, ruhum zevk alır, aşk ederim
Sevgini yüceltip büyütür, buzdan egomu parçalar, budarım
Kutlu beyanın dili rikkatli kalbimi sarmalar, cennete çevirir
Sevgimin nârı o denli dayananılmaz ve kaçınılmaz ki, yanarım
Yalnızlığımı dağıtır, kalbim, dilim, ruhum aşk u meşk sayıklar
Tutunmaya çalıştığım köklerim asırlık çınar gibi toprağa yapışır
Güneşe fezâya ufkum açılır, aşkım şevkim kalbimi kuşatır, sever
142
Bembeyaz bir süt, katıksız bir yoğurt olur, imanım yükselir
Rabbimin bana sunduğu kutsal sofrada, zikrim ziyadeleşir
Aşk ateşi narın dört mevsim, gece gündüz ufku aydınlatır
Kalp ve ruhun mutmain olurda, namazlaşırsın, razılaşırsın
Kalp gözünüz açılır, hoş gelirsiniz aşka ledünnî dünyasında
Safî Rab sevginizle hayat anlamlıdır iki cihan Mülk âleminde
Çıplak kalmak korkunuz kalkar, edep örtü olur örtü âleminde
Salt sevginin huzur ve mutluluğudur ilâhî aşk, lâhûtî âleminde
Öyle sevdim varlık sahibi Rabbimizi eve geldi, kalbime sığdı
Allah bir defa oturdu mu kalbe muhabbet doğar, akla sığdı
Yön veremezsiniz sevgi akışına, değerliyse aşk Hak yola sığdı
İstekli sevgimin beklentisi, çıkarı yok, kâmilse Cemâle sığdı
Yanık bir türkü, sızılı bir şarkı, âşık deyişi gibi kalbe akmak isteriz
Kendi sevgi anlayışımızla birbirimizi yaralamak, kül etmek isteriz
Allah’ın şefkatinden fazla merhameti maraz görür, kaçmak isteriz
İstek ve coşkuyla kanamak, kanatmak aşkımızı yaşamak isteriz
143
Dudaklarımda Rabbime şükür şarkısı var, Alemlere Sultanı sever
Ayrım ayrımcılık yapmaz sevgim, eşit dağıtır, ölçülü, adaleti sever
Gün ve gecelerde Sevgili kalbinde virdi zebânim duayım, aşkı sever
Zıddı ile bilinmeyen Rahman u Rahim’i sevince tüm esmâsını sever
Kitchener, Kanada
15 Temmuz 2012
144
Nisan Yağmurları
Nisan yağmurları, Alperene akar ilham olur
Fıtrat değişmez, yılan ruhluya safi zehir olur
Ömer ruhluya ak rahmet, adalet, vicdan olur
Faruk kuluna hakkı batıldan ayıran dava olur
Osman’a merhamet, hilm, tevazu zirve olur
Fatih’in fethi derin, mangal gibi yürek olur
Burak yükselir arzdan göke, beyaz at olur
Hatice’ye herşey pirü pak, açık aydın olur
Suna’daki safi nefret bir gün safi aşk olur
Fatma’nın ömrü ahiri dua, tövbekar olur
Buşra’dan ailesine hep selam ü hayır olur
Meryemdir tek saf, temiz, ererde pir olur
Şekle bakarsan sen, benle ene, kibir olur
Gerçekte, ne sen ne ben varız, ayan olur
Tüm kainat tecellidir esmanın, zuhur olur
O, ol dedimi olur, hiçlik varlığa inkilap olur
145
Nisan yağmurları dindi, Mayısım yaz olur
Davamdan başka dava, aşklar haram olur
Tecelli ettin gönlüme Sen’sizlik yalan olur
Öze dönüşüm Sana’dır, Refik’in âlâ olur
Toronto, Kanada
24 Nisan 2012
NOT: 14 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.
146
Niyetime Kanıt
Niyetim halis, rızanda marziye muradı aşka kanıt
Samimiyetimden kuşku duyana söylemem kanıt
Bin başımı kessen bozulmaz özüm, daha ne kanıt
Aşkına müptela gedayım, aynadır kalbimde kanıt
Anlayanın anladığı kadar öz söyler, çok çizerim
Aşkın aynası kalbe sor, latifeli, ince düz yazarım
Korku ve ümit arasında iğneli ağdalıdır üslubum
Farklı boyutlarda dolaşır, şevkle ilhamlar sunarım
Sıyrıldım hayvanlıktan insanlığa Hakka kul oldum
İsimlerin bilindi, o aynanda sırra aşina kalp oldum
Renkler kayboldu, renksiz rüyamda pak kar oldum
Unuttum benlik bizlik davasını, aşka dilbeste oldum
Kelepçeli kalbim hapisti zindanda, pek içli ağladım
Ruhum esirdi bedende zifiri zindanda, hep sızladım
Yandı kavruldu ateşinde çok pişti kebabı püryanım
Acılar içinde kıvrandım, kurtuldum, anadan üryanım
Evini temizledimde doğdun, safi nur evine hoş geldin
147
Yalancı dostları sildim çizdimde, o sır evine pir geldin
Has niyetim sümbüllendi, çiçek açtın evine gül geldin
Güvendim, inandım, evin Firdevs Eden oldu, Sen geldin
Kısır döngü kırıldı, çifte kanatlandım, coştu kalp bir kere
Fasit daire bozuldu, umutla Seni andım, bilmem kaç kere
Dizginlemez feryadım boşaldı, Dost’a selam, binlerce kere
Değerler manzumem genişledi, ol hudutsuz, sınırsız kere
Toronto, Kanada
02 Haziran 2012
148
Nurdan, Nefsine 40 Nasihat
1. Allah en güzel vekildir. O’ndan başkasına dayanma.İnsan ölür veya aldatır, mal tükenir,
kariyer çizilir, şöhret zehirler, evlat ters dönebilir. Stres, depresyon takılma, güven Allah’a ve
sana şah damarından daha yakın olduğunu bil de davranışında ölçülü ol.
2. Allah dost ise başka dosta ihtiyacın yok. Dost istersen Allah yeter.En iyi dostun bile ihanet
edebilir, dünya dostlukları Allah rızasına dayanmıyorsa imtihan ardı sıra gelir. Hakkın sana
sevgisi varsa halkın teveccühü lazım değil, zaten isterse sevdirir seni.
3. Her şeyde bir hayır vardır. Şerlerden hayrı yaratan Allah’tır, bela geldi mi sevin, Allah’ın
hediyesi olarak gör ve sabret, eğer sabredersen hayra inkılap ettiğini göreceksin.
4. Her zaman pozitif ol, olumsuz davrananlara gül, gülücükler dağıt. Unutma bir yağmur damlası
aynı noktaya düşerse granitten sert kayaları dahi deler, eritir, kırar; kalbler Allah’ın elinde,
isterse açar, telif eder, kararan kalbleri ise mühürler, gayyaya atar.
5. Mazlumun ahı yerde kalmaz. Zalimin kısa sürede ceza görmesini istiyorsan önce ıslah olması
için dua et ve aktif tevekkülle bekle. ‘Zalimler için yaşasın cennet’ de, nefret etme zavallılardan,
acı onlara, şahıslara değil yanlışın küfrün aslına düşman ol, nefret et, iğren. Peygamber sabrına
deli olacaklar, çıldıracaklar; göreceksin gayretullaha dokunacak zulümleri ve zalim cezasını
bulacak, zira Rabbin mühlet verir, ihmal etmez.
6. Hiç ender hiç bir sıfırsın. Acizsin, fakirsin, aciz ve fakir olanı istemezsin, oysa tüm mevcudatı
sınırsız istersin, Ruhunu Rahman’a teslim et, sonsuz merhamete talepkar ol ve gayri isteme
makber, sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem). Acz, fakr, şefkat,
şevk, şükür ve tefekkür yolu hakka’l-yakine çıkartacak en kısa yoldur.
7. Her gün 70 defa tevbe ve istiğfar et, ‘Estagfirullah ve netübü ileyh’ de ki kalbinde iğne topuğu
miktarında günah kalmasın, kalbinde zakkum çiçeği açmasın, temiz kalsın da tuba çiçeğin
sümbüllensin, sevgi doğsun ve şeytanı kovsun.
8. Allah’tan başka hiç bir sevgiye kalbinde yer verme. Muhabetullahtan başka tüm sevgiler,
aşklar yalandır, geçicidir, mecazidir. Allah gayûrdur, başkasına kalbini kaptırırsan razı olmaz,
razı olunan nefis olmak kadar razı olan nefis olmak da önemli mütmainlik sırrıdır.
9. Şirk sadece ‘birden fazla Allah var’ demek, değildir, Allah’tan başkasına bel bağlamak,
sevmek, dayanmak ve farkında olmadan dünya nimetlerini, kadını, malı, evladı, makamı,
kariyeri, şöhreti, putları Allah’tan üstün tutmaktır. Gizli şirk açık şirkten daha tehlikelidir,
bildirmeden kalbini, ruhunu kirletir. Tevhidin özünü kalbe koy lafzını değil.
10. Kendini Allah’a ulaşmak için sev, çünkü sen Allah’ın 99 esmasının cilvelerini, Letaif-i
Rabbani’yi üzerinde emanet olarak taşıyan Büyük Sanatkarın nadide eşrefi mahlukusun. Her
149
günah, hatada bir esmayı öldürdüğün için katilsin, bazı esmalar dirilmez, bazıları gizlenir,
bazıları sitem eder. Derini yüzsen esma fışkırır, bukalemonlarda ise maske.
11. Üzerinde hangi esmanın daha fazla öne çıktığını keşfet. Sen belki Habir’e mazharsın, ama
aynı zamanda bu asırda ihtiyacın olan Ferd, Hayy, Kayyum, Adl, Hakem ve Kuddüs isimlerinin
tecellilerini asla öldürme, geliştir. Sekine, ilham, feyiz inecek kalbine, bu ihsan da senden
değildir.
12. Mutlak adalet bu dünyada yok, zira Hakem, Hakim, Adil, Kahhar, Cebbar, Gafur, Rahim
olan Rabbin gerçek adaleti büyük mahkemede tescil ettirecek, istemez misin bu dünya Allah
düşmanlarının, ahiret senin olsun. O halde ne diye insanlardan adalet ister, isyan bayrağı açarsın?
Adalet, eşitlik, hürriyetin tek yolu Allah’a köle olmaktan geçer.
13. Yunus (aleyhisselam) misali hep balık karnında bir günahkarsın. Sana yardım edecek tek güç
tüm sebeplere müdahale etme kudreti olaan Müsebbibü’l-Esbab olan Allah’tır. O halde ‘La ilahe
illa ente sübhaneke inni küntü minazzalimin’ duasını günde 7 defa yap ki, sahil-i selamete
çıkasın. Cinni insi tüm şeytanlar kaçar, belki şeytanın bile teslim olur.
14. Rabbini hakkıyla tesbih ve hamd etmeden dilinle Sübhanallah demen gırtlaktan aşağıya
inmeyen boş bir lakırdıdır. La ilahe illa ente aleyhi tevekkeltü ve hüve Rabbül arşıl azim duasını
parola gibi günde 7 defa tekrar etmeden kalbin zümrüt tepelerine çıkamazsın.
15. İnsani ve cinni şeytanların şerrrinden emin olmak istiyorsan evden çıkarken, yatarken, her
araca bindiğinde havada, karada, suda her zaman ve her yerde Bismillahillazi la yadurru
ma’smihi şeyyün fil ardı vela fissemai ve hüvessemiül alim duasını 3 defa oku ve tevekkül et.
Haşrin son üç ayetini sabah ve akşam ihmal etme ki 70 bin melek muhafızın her daim insani,
cinni, özellikle nisa şeytanlarına karşı korusun seni.
16. Salim kalb ile ‘Allah’ım Yalnız Sana Kulluk Eder ve Yalnız Senden Yardım İsteriz’ duasını,
yani ‘İyyake na’büdü ve iyyake nestain’i en az günde 40 defa sağlam yapıp duanı Sidretü’lMünteha ötesine ulaştırmadan ve salihlerin kabul olunan duasına katılmadan kul olamazsın,
şirket-i maneviyeden hisse alamazsın.
17. Her hayrın başı Bismillahı imzan haline getir. İçi dolu gerçek hamd ile Rabbini anmadan
şükretmiş olmazsın. Elhamdülillah yetmez, bu sadece Allah’ın sana önceden vermiş olduğu
nimetlerin borcunu kısmen takdir etmeni sağlar. Hamd ise karşılıksız yapılandır, Tefekkür et,
Rabbinin Sana Ezelde ve Ebedde verdiklerini hatırla. O halde her gün ‘Allah’ım Celali vechinle
azim sultanlığınla Sana hamd olsun’ de, tam hamd et.
18. Nimetlere karşı şükür etmek kolaydır, belalar ilk isabet ettiğinde ‘Elhamdülillahi ala külli
hal’ deki, gerçekten şükreden kullardan olasın. İflas eden kul öfkesine mağlup olandır.
19. Günahlara, ibadetlere karşı sabır sıradan müslüman işidir, gerçek mümin olmak istiyorsan
zamanın çıldırtıcılığına, en yakın dava arkadaşlarının samimiyetsizliğine, vefasızlığına kadir
kıymet bilmezliğine karşı sabredip canını, malını verip, derviş gibi elsiz, dilsiz ve gönül
150
koymayanlardan olmalısın. Dünyada ve uzayda tek bir inanmayan kalmayana kadar Hak dostu
olmalısın, nefsinde temsil kabiliyeti edinerek çevrene nur saçmalısın.
20. Sırr-ı ihlasa iştirak, sırr-ı uhuvvetle tesanüd ve sırr-ı ittihatla teşrik ü mesai etmek senin ana
mesleğindir. Bu üç lamba hayatını ışıklandırmıyorsa ‘Şahs-ı Maneviye’nin bir neferiyim diye
boş yere sevinme, emaneti taşıyamadığından dolayı kazananlar kuşağında kaybetmekten kork,
hatta korkman yetmez, titre kendine gel.
21. ‘Ene’n sana Allah’ı bilmen Marifetullah’a erişmen için verilmiş bir araçtır, yanlış kullanıp
kibirlenme, fahirlenme, gururlanma, padişah da olsan senden büyük Allah var. İkilik yoktur,
teklik vardır, ‘ene’n teki bulamıyorsa vay haline, zerre miktar kibirle cennete gidilmez; gurur,
kin, haset, kıskançlık dolu kalbde ihlas ne arar, aldatma kendini.
22. Taklidi imanı, tahkikiye çevirmen yetmez, kalbin ve ruhun derecelerinde mesafe katedip veli
olunmadan bu davada yürünmez. İlme’l-yakin iman işi avam işidir, ayne’l-yakin iman havas
işidir, hakka’l-yakin seviyede yol alıp havaslar havasıyla hemdem olmazsan tepetaklak taklid-i
iman seviyesine düşersin, düştüğün zirve gökdelendir, düştüğün yerde açtığın çukur ise
bataklık.Geçmişle övünmeye başladı isen tarih yapmıyorsun demektir.
23. Kalb ehli ol, zekasına aşık akıl ve mantık ehli olma. Akıllardan üstün akıl, mantıklardan
üstün mantık vardır ve bunu ancak fetanetinle, basiretinle, ferasetinle görebilirsin.Kalb gözün
açık olmadan ise burnunun ucunu bile göremezsin.
24. Burnun pek büyük, uzatma her işe. Enaniyetin granitten bir şişe. İhlas, samimiyet, uhuvvet
sana üç ilaç. Gıybet, ümitsizlik ve tembellik üç bela her dem kaç.
25. Vedud ol, karşılıksız veren el ol, alan el olma. Vedud olurken şedit olup yaptığın hayır ve
hasenatı başa kakma, ücret isteme, kimsenin minnet ve şükranını kabul etme, vefa bekleme,
onları gerçek Vedud olana yönlendir ki, kalbleri ibreyi şaşırmasın.
26. Ruhunu başkasının aynasında araman boş, O Allah’tır tek kılavuz. Doğrudan Allah’a bağlı
ol, kula kul olma, sahte aynalara bakıp da aşık olma, tek aşkın olan Allah’ı kalbine koyarsan
ballar balını buldun demektir, başka ballar acı gelir, zehir tadı verir.
27. Can kuşun olan Allah’ı bulmak zordur, bedel ister. Belki anneni, babanı, eşini, evlatlarını
diyet olarak ister. Bazen makamın mansıbın, şöhretin, izzetin, şerefin, onurun bazen de sana
verilen diğer dünya nimetleri aşkına bedel olarak istenir. Allah seninle ticaret yapar, cömert ol,
cimri olma, cennet ucuz değil cehennem ise lüzumsuz değil.
28. Haset, kin, nefret, kıskançlık sana pusu kurmuşlar her köşe başında seni bekler. İyi
niyetliliğin saflık aptallık mesleğine dönüşebilir ve aşkına pusu kurabilir.Aldırma, imtihandasın,
aptal dostun olacağına akıllı düşmanın olsun.Delilik ile velilik arasında ince bir çizgi vardır, sen
sen ol kimseyi kınama, kalbleri yarıp bakamazsın ki.
151
29. Allah’ı çıkarsız, hesapsız, pazarlıksız sev, dünyanın yaldızlı rüşvetlerine kanıp da aşkını
satma. Unutma bir Allah’a aşık olma zamanı vardır, bir de yazılı ölüm zamanı; gerisi zaman
israfıdır, insan ziyandadır, aldanmıştır. Zamana hapis bir kölesin o kadar.
30. Ya Allah aşkının merkezindesin veya hasretle dışında divanesin. Allah aşkınla kendini
yenilemek istiyorsan ‘La İlahe İllallah ve Muhammedün Rasulullah’ sözünü diline değil kalbine
günde bin defa söylet ki, doğmak için ölmeden ölesin, yoksa gönül viranedir.
31. Kaderin Levh-i Mahfuz’da yazılı, kaderin her yol ayrımında safi Allah aşkının vicdanındaki
sesini dinle. Zira Allah’ın izni olmadan yaprak kımıldamaz: Evvel ve Ahir, Batın ve Zahir’dir O.
32. Ararsan Allah buldurur ruh ikizin olan Rahman’ı ve seni hiçlikten varlığa yükseltir, zerre
iken ‘Ene’nin sahibiyle muhatap olursun ve namazında miraç edersin.Aramayan bulmaz İlahi
aşkını.Unutma, arama dışarıda şeytanı, damarlarında dolaşır, engeller tek aşkını.
33. Yok ben sen biz, onlar şunlar bunlar; var hiçlikten varlığı Yaradan. Hepimiz birbirine bağlı
tek inciyiz, Bir’dir Bir’i sever, Bir Yaradan.
34. Allah ve Rasulullah Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) sana candan, canandan
öte candır. Samimi olarak anam babam Sana feda olsun ya Rasulallah (sallallahu aleyhi ve
sellem) demeden gerçekten iman etmiş mü’min olamazsın ve iman kalbine yerleşmez, sadece
müslüman kalırsın.
35. Sönmeyen ziya, eskimeyen yeni ancak Allah ve Hatemü’l-Enbiya’dır, dillerde, gönüllerde
ışık, dertlere deva derman, rehberdir. Sevdan, hayalin, ufkunda tütendir.Kalbinin tahtında
soluduğun hava, nefestir, başka rehber arama.
36. Ölsün nefsin ve cismin, ama kalbde aşk ölmesin. Dirilsin vicdan ve ruhun, ama canın canı
ruhun ölmesin.İnlesin garip neyinin sesi vicdanın ama, yurdunu tanımasın.Girsin kabre bedenin,
ruhun ölümü ölüm bilmesin, yani kısaca ancak şehitlik seni kurtarır.
37. Aklın aklı ve mantığın mantığı fetanetin bile olsa şeytan sana seni aşırı sevdirebilir, deha
insanların nefislerini firavunlaştıran aşırı özgüvendir. İlahi aşkını ararken dolaştığın ledünni
ilmin derelerinde şeytan da dolaşabilir, gaybet gurbet sırrını sormazsan akıl ve mantık yanılır,
kendini şeyh sanırsın.Doğrudan sadece Hakk vardır, düz mantık ve akıl kifayetsizidir.Kuru aklın
ve mantığın kutlu vahiy olmadan yolunu şaşırır.
38. Felsefe ve sosyoloji dahil bilumum ilimler Allah’ındır ama Allah’ı anlamaya yetmez. Kalbini
akla gözcü etmeden okunan ilim, eşeğe kitap yüklemeye benzer, okuduklarını bizzat amele
dökmeden kitaplarda okuduklarını insanlarda görmeyi bekleme, hayal kırıklığına uğrama,
kalıbının adamı ol, kibrin riyasını, tevazusunu yapma, kalbindeki gibi görün takiyye
yapma.Karar ver, eşek misin yoksa insan mı, eşekler cennete gitmez.
39. Güllerin Efendisi olmadan Allah’ı idrakten aciz kulsun, O bile hakkıyla bilemediğini
söylüyor ise sen kimsin ki bileceksin, hiç bir şey bilmeyen, anlamayan bir hiçsin. Emanetinde
152
kabzetme gününe kadar emin olmak için yalvar, Rabbinden vakit geç olmadan ölmeden
öldürmesini dile, kabre ölmeden gir hesabını ver ki, ölüme severek koşabilesin.
40. Son kuralı Hızır’dan (aleyhisselam) bil de her dem oku:
Hızır gibi hızlı koş ve acil yardım et.
Sorma ben kimim, insana selam et.
Bekleme Hazreti Hızır’ı, hikmetli kelam et.
Aç sineni, üveykler gibi kanatlan boca et.
Durma, arkana bakma, sorgusuz sual et.
Doğru düz söyle sözünü, o kalbini uca et.
Aldırma kem gözlere, Hızır gibi sırlı dua et.
Yardım isteyeni boş çevirme, himmeti ali et.
İnsanı insandan ayırma, gözünü kapkara et.
Muhtaç her kula karşılıksız hemen yardım et.
Sorarlarsa sus, Hızır gibi hızlı ol, özlü beyan et.
Emniyeti telkin et, emin sıfatla sıkça tebliğ et.
Ehil bulunca emaneti taşıma, derhal teslim et.
Kalb gözünü aç, hiç ücret isteme, ak beraat et.
Hakkı sev, koru, yay, doldur kabını, hızlı Hızır et.
İhlas-ı etemmeye ulaşmayan herkesi şeytan kandırdı, sende ayrıcaklı, azade değilsin. Aşık olma
Allah’tan başkasına, zira kalbinde başka aşka yer yok, yakma fanileri cismani sufli aşkla, zira
senin aşkında en büyük Allah var, gayrisine bir umut yok…
18 Nisan 2012
Toronto, Kanada
NOT: 23 Nisan 2012′de Herkul.org’da yayınlanmıştır.
153
Ölümsüz Aşk
Sen Allah’lasın daim, O’na koşarsın, O’ndan gelenle yolculuk yaparsın
Ölümsüz aşka sefere çıkan özgürleşir, beden ve ruh tek öze, yol yaparsın
Doğar kalbine dosdoğru Hakk, zikreden bir nefesle aşka seyahat yaparsın
Şükre hamde doymazsın, Ben Sen kalmaz, Rabbin evi kalbe yol yaparsın
Her bir mevcûdun, uluhiyyet’ten aldığı hisse ve nasîb belli
Kısmeti ancak kendisinin Rabb-i hâssı olan bir isimden kelli
O mevcûdun Allah’a irtibâtı, o isim vâsıtasıyladır; eser belli
Eseri mevcûdun görünen sûreti, hakîkatı bâtın bundan kelli
Bilge bir insan olmak isterim, adil bir şekilde kazanan sade kul
Rabbin sunduğu nimetleri gösterişsiz şekilde tüketen şâkir kul
Neşeyle, cömertce dağıtan, civanmert, sağlam iradeli vedüd kul
Huzurla fazlasını arzulamayan, kalbi, ruhu müstâğni sıradan kul
Aşığım; ben, sen, biz, siz, onlar, o demene gerek kalmadı
Şükür şehidim ölümsüz aşk var, dünya güzelim kalmadı
Ölümüm yakın dedim, kimse inanmadı, vaktim kalmadı
Son nefesime dek elimdeki fideyi dikerim, vade kalmadı
Vasiyetimi yazdım bıraktım bir dosta, eşim, dost inanmadı
154
Dünyada dikili ağacım yok, mirasımı duyan âhî inanmadı
İsteyene dünyayı ver, bana seni gerek seni, âşık inanmadı
Oyun bitti, rakip şâh vezir girdi aynı kafese, nefis inanmadı
İnsanların niyeti neyse, neyin peşinden koşarsa sonuçta ulaşır
Hakka kavuşmayı aşkla dileyen, fânide fenalaşır, Bâkî’ye ulaşır
Rabbin şekerlemeleri Hâlleri kaybolunca hüsrana, korkuya ulaşır
Ya bulunduğu makama ait olamaz kaybolur ya üst makama ulaşır
Yükseklerde uçan uçurumun kenarında dolaşır, o Hâlden kurtulur
Önemli olan geçici Hâller değildir, kalıcı olan sonsuz ilimle kurtulur
İlim marifete kapı açar, marifet bilmek, ‘Kendini Bilmek’le kurtulur
Kimisi sabit beklentisini bulur, kimisi sonuna kadar gider, kurtulur
Unutma ey nefsim, içinde bulunduğun hâl ve makamın adamı değilsin
Çok daha küçük birisin, ilim dersen ilmin yok sıfırsın, takvâlı değilsin
Sırrı, rüyayı ifşâ edersin ilham perin küser, o giderse hiç bile değilsin
Derin yüzün yüzleşir, bilemedin bilinmezi, cüz’î aklınla bilen değilsin
Tek ses duyarım, Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var
Duyularım hassas, her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu nehârı var
Sesim kısılamaz, iniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca îş’ârı var
İkilik kalmadı, milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’ârıyla aşk güneşi var
155
Lazım değil dargınlık, dosta selam, düşmanı güllerle sevmeye, yola devam
Malını canını verip Hakka giden yola, aslı özü unutmadan yaşamaya devam
Elinde Kur’an, dilinde o kelam, Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam
Maksadın ölümsüz aşka hizmet, terki terke, Hak dostlarıyla, tek yola devam
Ecdâtını dosdoğru temsille, sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam
Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle, haramı helalı bilen, ince yola devam
Şimşek olup yağmur yağdırmaya, âleme kardeşlik muştusuna şevkle devam
Her gönüle kapı açıp, hiç kırmadan yapmaya, insanca ölümsüz aşkıma devam
Kitchener, Kanada
11 Temmuz 2012
156
Ölümsüz Aşka Güler Ölüm
Senli ve sensiz olamam
Senlilik haram olamaz
Belki sensizlik haram
Olmaz, bitmez ihtiyacım
Her soluğuna muhtacım
Yalvarırım anla anla anla
Senli de sensizde yapamam
Sensiz boğulur sevinç, neşem
Şimdi söyle neylim, nere gidim
Yalvarırım duy acı acı acı
Bilirsin, halimi anlatamam
Seni ben hiç aldatamam
Herşeyimi söylerim aptalım
Sevgilimsin cariyem, aşkım
İnan, güven, sev, doyma
Kendimi sevemem artık
Severim yalnız seni
Senin sevdiğin kadar
Sensizlik yalan sende yalan
Ruhum kalbim bedenim senin
Olmasın bedenin benim
Yalvarırım öldür ağla ağla ağla
Bilirsin, halimi anlatamam
Seni ben hiç aldatamam
Herşeyimi söylerim aptalım
Sevgilimsin cariyem, aşkım
Sensiz günüm gecem uykusuz
Aç, susuz, yorgunum
Şaşkın topal ördek kulun
Ölürüm acılarla ölürsen
Yalvarırım doğ ölme ölme ölme
157
Ölüm bile ayıramaz bizi
Ölüm ne ki Beyaz Gül’üm
Ölümsüz Aşka güler ölüm
Ölmez bizim aşkımız gülüm
Yalvarırım anla, ağla, acı, ölme sakın…
Toronto, Kanada
27 Haziran 2012
NOT: Bu şiir değil şarkı sözüdür. Bestekarını bulduğu zaman ölümsüz klasik bir eser
olacaktır.Vasiyetimdir bu sözleri besteleyen sanatkara bu şarkım aramağanım olsun.
158
Sabır
İyi ve kötü ne dokunursa, çek bir ya Sabır
Belayı veren alırda, eğer seninleyse Sabır
Dosta düşmana, acıya tatlıya karşı de Sabır
Dinin yarısı şükür, geri kalanı ise bil Sabır
Sabreden kulu korur daim beş bin melek
Gökteki kuş, ormanda Şîr, denizde semek
Sabah akşam oku Haşri, yetmiş bin melek
Ne ins u cin dokunur dualı dile, nede felek
İnançsıza, masiyete, ibadete, densize Sabır
Zamanın çıldırtıcılığına, zamaneye et Sabır
Kadere, nefse, vefasızlara, nankörlere Sabır
Kahra, lütfe, aşka, kadre, ne verdiyse Sabır
İsabet eden her derde dermandır zikir Sabır
Hastalığa, kedere, onulmaz her illetede Sabır
Aldatan dosta, eşe, evlada, mala mülke Sabır
Zehirleyen şöhrete, makama, riyalı ucba Sabır
159
Seven kalpde tek Sevdiği’ne samimi aşkım Sabır
Çile çektirenlerin Rabbine şikayetsiz iltica Sabır
İddiacı olmamak için her halime her halde kıl Sabır
Hamdım, yandım, piştim, ocağına düştüm, ya Sabır
Toronto, Kanada
02 Haziran 2012
160
Sefer
Ok yaydan çıktı, gayri sebep kalmadı
Ay, gökyüzü, güneş, dünya kalmadı
Evren ahirette mekan, ben kalmadı
Cemalinden başka aşk, aşık kalmadı
Zaman durdu, çok söze hacet kalmadı
Ölümsüzlük yolcusuyum, yolcu kalmadı
Özgür uçan kuşum, dert deva kalmadı
Beden ve ruh tekleşti, derman kalmadı
Doğdun kalbime dosdoğru, yok kalmadı
Birlik zikreder nefes, kelam-ı nefs kalmadı
Şükre hamde doymadım, mecal kalmadı
Ben Sende Sen bendesin, ayrım kalmadı
Tek ses duyarım, işitecek başka ses kalmadı
Duyularım hissetmez oldu, kısık ses kalmadı
Bilemedim bilinmezi, cüz’i akılda yer kalmadı
Derin yüzüm Hakk’la yüzleşince, ikilik kalmadı
Uyanık kulağı, gören gözüyüm, enaniyet kalmadı
Kalbim O’nu sever tek, saza söze gerek kalmadı
Kölesiyim bir Rabbin, kula kulluğa gerek kalmadı
Emrolduğum gibi söylerim, kibre gerek kalmadı
Toronto, Kanada
22 Nisan 2012
NOT: Herkul.org’da Sizden Gelenler’de 30 Nisan 2012′de yayınlanmıştır.
161
Şehit Ölümü
Garip doğdu, yaşadı, hicreti ve ölümü tam sır işi.
Onsekizinde ölmüştü, ölü diriydi, ölmezdi bir daha.
Korkutmadı, sevdi ölümü, ‘şehadettir’ dedi ulu Kişi.
Film şeridi gibi geçti hayatı, dirildi nurlu ikinci bahara.
Hep ölü sandı kendini, yaşarken bir şehit gibi dipdiri.
Hayır ölmedi, öldü öldü dirildi duayla, havf ve recayla.
Ecel bir değişmez ki, pervasız Arslandı, hep diri ve iri.
Ol dedin, son nefesinde döndü, ölmüşken geri semaya.
Olmasın hiç mezar taşı, isimsiz bir garip, yetim gibi.
Ağlamadan oturun üstüne, oku Fatiha kimsesiz gibi.
Kabirde de yalnız, gurbet içinde kurbet, bir garip gibi.
Önderi yetim ve garip, ümmeti ağlar tıpkı gurbet gibi.
28 Mayıs 1996
Bakü Azerbaycan
Herkul.org’da yayınlanmıştır.
162
Sen Olmadan
Ölsün nefsim ve cismim, kalpte aşk ölmeden
Dirilsin vicdan ve ruhum, canın canı ölmeden
İnlesin garip neyimin sesi, yurdunu bilmeden
Girsin kabre bedenim, ölümü ölüm bilmeden
Aklın aklı ne bilir, O ledünni ilmini pek sormadan
Mantıkın mantıkı ne bilir, İlahi aşkı, sırrı sormadan
Doğrudan sadece Hakk var, düz mantık olmadan
Kuru aklın, mantığın ne bilir, kutlu vahiy olmadan
Mantıklar üstü fetanetindir ilim, sarfı nazar etmeden
Felsefe anlamaya yetmez, kalbi akla gözcü etmeden
His dünyan çeşit çeşit akar, tekce mantıka vurmadan
Feyzin coşar ilhamla cayır cayır, yekce akla vurmadan
Celali vechinle yanar kainat, perdeler hiç yanmadan
Azim sultanlığında alim cahildir, O aşkınla yanmadan
İdrakten aciz kulun ne bilir, kalplerde tek Sen olmadan
Ölmeden öldür bizi, sok kabre, vakit çok geç olmadan
Toronto, Kanada
08 Nisan 2012
163
Seven Kalp
Seven kalp incitmez
İnciten kalp sevemez
Seven aşık bilmez incitir
Bilerek yıkmaz seven kalp
Samimiyet aşkı kurtarır
Kurtaran aşık samimidir
Seven sevdiğini üzemez
Sezerek yıkmaz seven kalp
Sevmeyi seven kalp ısıtır
Isıtan kalp seveni yakamaz
Ne yapsa seven kalp doymaz
Doymazda yıkmaz seven kalp
Bir kuş olsa kalbin konabilir
Konamayan kalp aşka kanamaz
Samed olsan konsan o yaralı yüreğe
Dolardı yüreğim, yıkmaz seven kalp
164
Kalbin öper kalbimi sevişir
Sevişen kalp sevdiğine kıyamaz
Af eder, kızamaz, şefkatle sarılır
Kuşatan aşkı yaşatır, yıkmaz seven kalp
Toronto, Kanada
27 Haziran 2012
165
Siz Hiç…
Siz hiç, davanız uğrunda candan, canandan, yarenden, vatandan geçtiniz mi?
Siz hiç, davanız uğrunda şehit olmak için 7 yıl aralıksız ızdırarla dua ettiniz mi?
Siz hiç, “yerin altı da bir üstü de bir” deyip, iki dünya saadetinden de geçtiniz mi?
Siz hiç, tüm dünya nimetleri yüzünüze gülmüş iken, elinizin tersiyle ittiniz mi?
Siz hiç, davanız uğrunda çok sevdiğiniz okulunuzdan zorla kapı dışarı edildiniz mi?
Siz hiç, davanızdan ötürü deli divane olup, delilik ile velilik arasında gelip gittiniz mi?
Siz hiç, zalimin gözünün içine bakıp üç defa Yunus’un (AS) ism-i Azam’ını haykırdınız mı?
Siz hiç, davanız uğrunda işinizi kaybedip medet umduğunuz tüm kapılardan kovuldunuz mu?
Siz hiç, garip yetim gibi itilip kakılıp, en yakın dostlarınızca vebalı muamelesi gördünüz mü?
Siz hiç, davanız uğrunda aç kalıp, günlerce aylarca bir kuru ekmek suya talim ettiniz mi?
Siz hiç, davanızı anlatmak için kimsesizliği göze alıp, cebinizdeki son kuruşu harcadınız mı?
Siz hiç, bir insanın gönüle girmek için çaldığınız onlarca, yüzlerce kapıdan kovuldunuz mu?
Siz hiç, bir yıl boyu her gece namazında, Yasini Şerifi okuyup, göz yaşlarınızı boşalttınız mı?
Siz hiç, davanız uğrunda sizi seven annenizin hatırından dahi geçip sadece davam dediniz mi?
Siz hiç davanız uğrunda hayatından geçen annenizin nur ruhuyla yakazeten buluştunuz mu?
Siz hiç babanızı, kardeşlerinizi, memleketinizi davam deyip bir çırpıda hemen terkettiniz mi?
…
Siz hiç, davanız uğrunda gurbet içinde gurbet, hicret içinde hicretler hicranlar yaşadınız mı?
Siz hiç, davanızdan bir lahza olsun ayrılmayıp, helal haram çizginizi sürekli korudunuz mu?
Siz hiç, hak hukuk dairesinde yürürken aptal ve saf diyenlere aldırmayıp, gülüp geçtiniz mi?
Siz hiç, kul hakkına girmemek için kılı kırk yarıp, emanetin sözün namusunu korudunuz mu?
Siz hiç, davanız uğrunda ölümü göze alıp, meçhul diyarlara bir umut eri diye yollandınız mı?
Siz hiç, davanızdan dolayı sizi takip edenlere gocunmayıp, güller gülücükler dağıttınız mı?
Siz hiç, derviş misali gece gündüz gurbet diyarını arşınlarken, halinize için için ağladınız mı?
Siz hiç, hiç olduğunuzu anlayıp, hiçlikte bir Rabbinize şükredip hiçlerin hiçi olabildiniz mi?
Siz hiç, davanız uğrunda makam, itibar, şan, şöhret ve servetinizi bir kalemde sildiniz mi?
Siz hiç, davanızdan ötürü mahkemede aşağılanıp, iftira ve hakaretlere maruz kaldınız mı?
Siz hiç, gaybet, gurbet ve kurbiyet derelerinde iken Hızır ile görüşüp, el eman aldınız mı?
Siz hiç, hiçlik deryasında nefsinize şerri, her hayır ve şerri sadece Yaradana bağladınız mı?
166
Siz hiç, hiç olmazsa tek bir gece yüz rekat namaz kılıp, Ümmet-i İslam için yalvardınız mı?
Siz hiç, hiç olmazsa bir kere seccadenizi gece boyu sabaha kadar gözyaşlarınızla ıslattınız mı?
Siz hiç, hiç olmazsa bir defa, gerçekten de O’ndan hudu huşuyla duada yardım istediniz mi?
Siz hiç, hiç olmazsa yalnızca bir kerecik nefsinizi ayaklar altına alıp; sahi hiç oldunuz mu?
4 Mart 2011
Toronto, Kanada
7 Mart 2011′de www.herkul.org’da yayınlanmıştır.
167
Şükür
Kalben, ilmen, kavlen her dem Şükür
Her halukârda, hayırda, şerde Şükür
Hamd olsun Azîm sultanlığına Şükür
Celâl-i vechinle rahmetine aşk Şükür
Şükrünü edâ edemeğime sabr Şükür
Yeterince hamd yok, bari söyle Şükür
Küçük büyük verdiğine aldığına Şükür
Vermediklerini vermediğine bin Şükür
Ruhuma, kalbime inen inşirâha Şükür
İman dolu nefesimde nefestir, Şükür
Geceme gündüze, ele göze, aşa Şükür
Dalâlete atmadığına, hidâyete Şükür
Zikreden dile, mevhibeli kalbe Şükür
Ruhumun kumaşına, işleyene Şükür
Üzerimde parıldayan tecelline Şükür
Usandırmayan kulluğu yaşatan Şükür
168
Yakaran arı vicdanıma, hiçliğime Şükür
Bereketli geçen gençliğime, yaşa Şükür
Duâlı geçen ömürde dinin yarısı Şükür
İhlâs’a, samimi sarsılmaz imana, Şükür
Toronto, Kanada
02 Haziran 2012
169
Tevâzu
Merhamet, afv eden af edilir
Gerçek tabiatın tez fark edilir
Kaliteli insansa baş göz edilir
Karakter gizlenmez açık edilir
Güzel ruh, meyvesinden bilinir
İncitmez kimseyi seviyesi bilinir
Öfkesini yenen belada tiz bilinir
Gösterişli tevazu, sözden bilinir
Tevazu kibirle karışmaz seçilir
Altın kömürden bir bakış seçilir
Yaman ruh yahşiden berk seçilir
Cennet öper, alnında nur seçilir
Firavunda soğuk mühür okunur
Zalimde kibir edepsizlik okunur
Nefsi gemli pak yüzünden okunur
Hayalıda şefkat kalpde aşk okunur
Hilmiyle tek cehennemden korunur
170
Küçükler iki dünya da açık korunur
Hiçlikte kaybolan, varlıkta korunur
Hatasını bulan hatasından korunur
En Sevgili’yi seven sayılır, sevilir
Sevilen sevmez teveccühü, sevilir
Üstünlük taslamayan kulsa sevilir
İnsanlıkta sade gülse sevilir, sevilir
Toronto, Kanada
31 Mayıs 2012
NOT: Şiirde geçen ve halen Azerbaycan Türkçe’sinde kullanılan berk hızlı, süratli, tiz tez,
erken, yaman kötü ve yahşi güzel anlamlarına gelmektedir.
171
Tevbe
Yanıyorum ırak zemherilerde tevbe ateşine, nedir bu vecd u iştiyak
İçi sevgi, ilim, irfan, hasret, özlem dolu derin aşk, bu şevki iştiyak
Başkalarını hayret içinde bırakan hal dehşet, aşk u vecd ve iştiyak
Allah aşkına yanmak, cezbi bağlılık, tevbem kulluğa sevki iştiyak
Tevbem iki damla gözyaşımla süslenmeden isyankâr firardayım…
Yapayalnız tenhadayım, dostum yok, dertliyim yine tenhadayım…
Efendisinden kaçan bir köleyim, özü kül Yusuf gibi zindandayım…
Gecenin koyu karanlığında duayla çiçek açan vicdanıma ayineyim
Ben kimim, nerdeyim? Bu yabancılar da kim? Ruhânilere yoldaşım
Neden İbrahim(as)’i yakmadı da ateş beni aşkın pek hararetli yakar
Ateşin, aşktır yanarım ne kadar yüreğime zemzemden saf su serpsen,
Susuzluğumu sende fark ederim, suyu da senle aşk şarabı diye içerim
Vicdan, kalp, akıl, ruh dile gelir: Affeyle Allah’ım hakkıyla bilemedim!
Af et Allah’ım, sen öğrettin tevbeyi, nisyana müptela beşerim unuttum!
Avuçlarıma yanağıma damlayan acıtan gözyaşı yakıcı, günahı bilemedim
Kalbimi, vicdanımı, ruhumu yakıp kazanmıştı sıcaklığını, şaşarım unuttum
172
Tevbe için dökülen gözyaşı yakıcı bir kezzap, pişmanlık vadisinde nefis
Boydan boya geçmiş, tevbe kapısına gelip Rabb’ine el açmıştır kul nefis
Yanmış, yakılmış, pişmiş ve “olmuş”turda şeytandan meleğe sığındı nefis
Yüce dergâha üzerindeki kirli kaftanı atıp beyazlara bürünmeye geldi nefis
Efendimiz (sas) der: Günahtan tevbe eden, bir günah işlememiş gibi temiz
Tevbe, af kapısı sonuna kadar açık, günaha batırmaz, müjdeli mümin temiz
Ne büyük bir çıkış, haber bu, günaha dalan boğulmazda kurtulur, kalır temiz
Ne güzel bir din İslam, bir arınma vadisidir tevbe, Rabbin evi kalp hep temiz
Kitchener, Kanada
20 Temmuz 2012
173
Tevhid
Yaşam Sevgili’de devamlı Bir’e doğru
Çoğunluk dünyasında Bir O’na doğru
Yek’tir Bir kesin, aşık Tevhid’e doğru
Vahid’de Tek Ehad O Vahdet’e doğru
Kutsal gerçekte sonsuzluk, O tek doğru
Eşi benzeri yok, cümleden evladır doğru
Yer ve zamandan münezzeh, Rab doğru
Alemler tecellisiyle okunur, Allah doğru
Güneş birliktir, aynaları Vahdet’e doğru
Herkesin gözünde farklı Rahman, doğru
Kur’an tecellisiyle konuşur Rahim, doğru
İlk derece Hz. Ahmed Muhammed doğru
Tüm ilimlerin kaynağı sınırsız tecelli doğru
Sonsuz kimliktir bilinmez, aşkı zuhur doğru
Güzellikte mükemmel O gölgeler tek doğru
Perde sebep gizler, kapasiteye göre doğru
174
Yardımlaşma dayanışmayla bilinir, O doğru
Mizanda harmonide parlar, Azim’dir doğru
Arşı tahtı alemlerin tepesinde, Hakim doğru
Şehadetden lahutiye geçen bilir, gayb doğru
Mülk aleminde dolaşan anlar, söyler tek doğru
Ruhlar alemine ulaşmayan kul ne bilir, ne doğru
Çoklukta birlik, birlikte Vahdettir, doğruya doğru
Bilinmezler O’nunla bilinir, Vahdet ü Ehad doğru
Toronto, Kanada
27 Nisan 2012
175
Uyuyamıyorum
Kalbim yaralı, yıkık gönlümle metrûk bir harâbeyim
Araftakiler çarpar, duâ bekler, ben muhtaç vîrâneyim
İlacım olsa kel başıma sürerdim, kalbi yaralı hazîneyim
Dert babasıyım, dermansız derde dûçâr olana âyânîyim
Uyuyamıyorum, 14 gündür dik ayaktayım, şâhâneyim
Yemeden içmeden kesik, ismini sayıklayan âvâneyim
Çaresi bilinmez derde düştüm, yanar kebâbı püryanım
Medet Rabbim, kapında aşkını arayan deli dîvâneyim
Gecelerim boyu ağlarım, gece gündüz rüyamda pîrim
Sırılsıklam âşığım aşkına, önümde arkamdasın bilirim
Uyur uyumaz diri aşkınla fırlarım yerimden, aşka şîrim
Sözlerim lirikleşir seni anlatır, fışkırır dilimden şiirim
Sen ile ölümsüz aşka talibim, kudurdum doymam açım
Aşk bâdesini içtikce susan berduş sarhoşum, aşka açım
İnanmazdım aşka, küçümserdim, inan pişman çok açım
Güneşten böceğe hep seni sordum, Ölümsüz Dost’a açım
176
Samimi niyetim, kalbim kurtarıyor tevhidi, tek davayı
Vazifem tebliğ, ögüt, telkin, nurun sahibi korur davayı
Karışmam Mütevekkil’in işine Azîmdir, kaldırır davayı
Davamın delisiyim, uyuyamam, yemem anlatırım davayı
Toronto, Kanada
30 Haziran 2012
177
Vasiyetimdir: Ölümü öpün
Ölümsüz aşka gülerek öldürenlerle öz ölümü öpün
Tevekkül, teslim, tefvîz, tevfîk, Rab aşkına ölü öpün
Güveni tam, kimsesiz gönlü sev, Sevgilide ölü öpün
Açık dergâhım, kalbim her insana, aşkta ruhu öpün
Gayretle tebliğe memurum, davamı sevin, âşıkı öpün
Belki köpekten beter bir Kıtmîrim, nankör, vefasız ölü
Vakitsiz anıran eşeklere hep acı, kitap yüklü eşekler ölü
Ölümü ölmeden sevin, öpün, acıyın, bunak Ulu Şâir ölü.
Aşkımızı, sırrı deşifrede zehri içip öldün oysa ölüm ölü
Hakkını helal et, bari cennetde evlen, bu şehidin aşkı ölü
Doğruya doğru der eğilmez bir sözün, yok hiç tıraşı, telaşı
Tüm sesleri Hakka vurur, yok başka ölçü, ayar mihenk taşı
Dik duran diklenmez yürek tek atar, yalnız, yok hiç yoldaşı
Bir ayağım sağlam basar, öteki âlemi gezer, sensin tek adaşı
İhsân et, buyur et kapına kapında kölen, kulundur gözü kaşı
Görsem ki evliya bir kulun su üstünde yürür, aman kime ne!
Güvenmem, belki istidraçda yüzer, denemez canım bana ne!
Balıklarda yüzer, kurbağalar suda yürür, tecelli mucize mi ne!
178
Uçmaksa marifet sineklerde uçar, bırak gururu, yoksa aşk ne!
Paylaş hayallerini, uçalım ankayla Kaf dağı ardına, gel bana ne!
Acizim, fakirim, dertliyim, yılmaz azmim yardımına muhtaç
Tut elimden, kimsesizim, cüzi ilmim, o desti kudretine muhtaç
Tüm kapılar kapansada kapında gedâ şefkatli Rahim’e muhtaç
Sebepler tükendi, aç gönlümü ilâhî aşkım inayetine pîr muhtaç
Kalabalıklar içinde yalnızım, Hz.Yusuf gibi zindanda muhtaç
Hızlı koşar, çatlar nefesim, durduran zata hayret eder, kızarım
Ruhunu Rahman’a teslim etmiş bir hiçim, yoksa yolda azarım
İçim dışım bir değilse, kazanma kuşağında kaybeden Sezar’ım
Zayıf, naîf kulunum, tevekküle yapıştım, aşkıma destan yazarım
İzin ver seveyim, duysun herkes aşkımızı, âleme, fezâya kazırım
Lütfuna da kahrına da sevinen, şerlerde hayrı arayan kul oldum
Her şeyde hayır var dedim buldum, perdesiz bir Sana kul oldum
Razıysan tevfîk et öldür kulunu, emanetinde emin düz kul oldum
Yaradana doğduğumdan pîr u pâk dönen kasr-i emele kul oldum
Tek bir tûlî emel girmedi rüyama, Azîmden aşkına âşık kul oldum
Kitchener, Kanada
02 Temmuz 2012
179
Yakaza
Gözlerim uyur, rikkâtli kalp uyanık, şâkir uyumaz
Ruhum sevgiye vecdle açık, ruhum dolaşır uyumaz
Rahmetine susamış gönlüm, özde deli âşık uyumaz
Özlemiş, kanamış vicdanım, Sufi kalp gözü uyumaz
Gaflet uykusunda insanlar, nefis ancak ölümle uyanır
Uyanık fitne kavurur, yıkar, derdi zor konuşan kınanır
Cahil bilmez uçurumda dolanır, garipler rüyada sınanır
Tavan dinlemezse tabanı, o A’raftakiler A’raf’ta uyanır
Kimi kalp kırar, kimi kalp yapar, ikiside insanlıkta şahâne!
Yaşatmak için yaşayan ayakta kalır, gerisidir kayıp âvâne!
Davan varsa insansın, yıkık gönüller aşka yabancı virâne!
Candan maldan geçen satın alır nefsini, satmayan divâne!
Kalbindeki haşyet ruh zekandır, fıtratın tekce Hak yola uyar
Tuzaklar, tepeler O’nunla aşılır, bilmeyen naif, şeytana uyar
Bozulmamış tabiatın, kimliğin, huyun suyun, o cennete uyar
A’raf’ta simasından belli, kim cennete kim cehenneme uyar
180
Ruhun aydınlık ikliminde berrak, tertemiz tecelli solur, âr arar
Kalbinin saati hamde şükre ayarlı, tevekkülle atar, o aşkı arar
Zâkir olmuş dilin esmanla yanar, inletir garip bülbül gibi bizâr
Yakazaten ruh görüşür, huşuyla kalp dinler, vefalıdır tek Yâr
17 Mayıs 2012
Toronto, Kanada
NOT: 21 Mayıs 2012′de www.herkul.org’da Sizden Gelenler köşesinde yayınlanmıştır.
181
Yakîn
Ufkum, hülyam ukbâda, bir ayağım pergelse yerde
Dervişim, tecellini, işaretini okurum, şâhidim yerde
Kâinat kitabını, Furkân’ı zikreyler dilim, şâkir yerde
Vicdan hazinem Sen’i konuşur, nâmerde her merde
Sorgulamam sonsuz ilmini, esman ilmin bana yakîn
Taklit değil safî imanım, meydan okur tahkîke yakîn
Hak bir Ehad, İlme’lyakîn, Ayne’lyakîn, Hakk’el yakîn
Alem-i Gâyb’da Şehâdet’te inancım Rahman’a yakîn
Kim sual edebilir ilmi amelini var iken kudreti izzetin
Gölgeler gölgesidir kullar ilmi, âlimin yanında izzetin
Sîreti sûreti bilen Sen’sin, bilinmez Azîm olan izzetin
Hamd Celal-i vechinle yüce sultanlığına, büyük izzetin
Bilirim, ölümsüzlük şerbeti ki içimde gizlenen bir tohum
Dileklerim küçük, davan büyük, dilersen saçarım tohum
Mûridîm muradına, izninle atılır ukbâna dünyada tohum
Sen’den başka güç arayan nâdân küf eker, çürük tohum
Aç, genişlet göğsümü, dest-î kudretinden bol inşirâh ver
182
Sonum, başlangıcım, âh kalbim elinde, ne olur felâh ver
Yeminler olsun, Sen Rabbim ben aciz kulunum, salâh ver
Artır yakînimi, çaresiz aşkıma, dermansız derde bî ilâç ver
Sadık, vefâlı, garip yolcun yolda şaşmaz, kutlu davan emin
Niyetim, ihlâsım, kalbim kâvî, adım Rüyeti Şîr Fârûk’ul emin
Kulaklarım sadece Sen’i duyar, damarda dolaşan kan emin
Gözlerim görmez başkasını, tek aşkım Allah’a yakînim emin
Toronto, Kanada
03 Haziran 2012
NOT: 11 Haziran 2012′de Herkul.org’da Sizden Gelenler bölümünde yayınlanmıştır.
183
Yeni bir dünya kuruyorlardı
Onlar, adanmış ruhlu önden giden atlılardı…
Onlar, başı dik, alnı ak, duru güzel insanlardı…
Onlar, bilinmekten kaçan meçhul kahramanlardı…
Onlar, “Türk Dünyası”na sevdâlı arı gönüllerdi…
Onlar, Türk’ün coşkulu, samimi yürek sesiydi…
Onlar, Türkiye’nin canı, cananı, yareni, nefesiydi…
Onlar, idealizmin türküsünü çalan son efsâneydi…
Onlar, Anadolu’nun helal kazancı, emeği alın teriydi…
Onlar, “Bu Ülke”nin gerçek sahibi, “yerli”leriydi…
Onlar, ecdatın şuuraltı kredisinden bize yâdigârdı…
Onlar, ana kuzusuydu ama “cesur ihlaslı çocuklar”dı…
Onlar, yaşanmadık bir hayat bırakan saf gönüllerdi…
Onlar, kolektif destanın yılmaz sıradan neferleriydi…
Onlar, Hakk’ın şahsi manevisi yolunun sevdâlılarıydı…
Onlar, uyanmış Ashabı Kehf’in yedileri, Kıtmir’i idi…
Onlar, hicret ufkunda gemileri yakan ilk muhacirlerdi…
Onlar, yeni bir dünya kuruyorlardı…
Toronto, Kanada
08 Temmuz 2012
184
Yola Devam
Eller ne derse desin, sevmeye, yola devam
Lazım değil dargınlık, dosta selama devam
Ver malını canını, Hakka giden yola devam
Özünü aslını unutmadan yaşamaya devam
Elinde Kur’an, dilinde kelamı, o zikre devam
Rehberin İki Cihan Serveri, salavata devam
Maksadın Hakka hizmet, terki terke devam
El elesin Hak dostlarıyla, düzgün yola devam
Ecdatını dosdoğru temsille, o kutlu söze devam
Sövene dilsiz, dövene elsiz, ahsız gönülle devam
Dosta düşmana sevgi sunan, ofsuz sözle devam
Haramı helalı bilip, kılı kırk yaran yolla devam
Şimşek olup yağmur gibi yağdırmaya devam
Yeryüzüne o kardeşliği yaymağa, aşka devam
Her gönüle kapı açıp, kalp kırmamaya devam
Cümle aleme dostuz, Hak davaya, yola devam
Toronto, Kanada
28 Nisan 2012
185
Yolcu
Ezelden Ebede yolcuyuz, ümitliyiz elbet nurun yarını var
Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var
İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var
Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz
Yol uzun, yol bozuk, tepe engebeli, çetin has yolcu dertli
Manzara herc ü merc, bilmem ki insanlar niye boş niyetli
Para, söz, makam, şan, şöhret, ihtiraslar kopkoyu kasvetli
Güven tarumar olmuş, dini ahlak sükut, nazlı nazlı gideriz
Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal
Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal
Boş avuntu idi bizimki, ne eşitlik, adalet kaldı ne de mal
Ayağınızda pranga, öz vatanınız da parya, ağlar gideriz
Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz
Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz
Yürekler yahşi yek atsa, Fizandan duyulur gür naremiz
İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz
Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülkü de yalan dünyaya
Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya
Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya
Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz
12 Nisan 2012
Toronto, Kanada
NOT: Bu şiir www.herkul.org’da Sizden Gelenler’de 16 Nisan 2012′de
yayınlanmıştır. Şiirin ilk orjinali 1992’de Azerbaycan’ın Kürdemir kentinde yazılmıştır.
186
Şiirin 1992′de yazılan ilk hali aşağıdaki gibidir.
Arzuhal
Bakü’den yolcuyuz Kürdemir’e, sık sallanan.
Hoplaya zıplaya, çukurlarda eli kolu bağlanan.
Beşikteki bebe gibiyiz, çaresiz halimize ağlanan.
Aslında arzuhalimize dağlanan sinemizle gideriz.
Yol uzun, yol bozuk, engebeli, has yolcu dertli.
Manzara vahim, bilmem ki insanlar neye niyetli!
Para, söz, makam, herşey olmasa ki tam senetli.
Güven tarumar olmuş, ahlak sükut, nazlı gideriz.
Sorarız eşe dosta ne ola, nedir bu keşmekeş, bu hal.
Derler: Evlad, yüzyıllardır ışık yoktu, dilimiz tutulu lal.
Boş avuntu idi bizimki, güya herkes eşitti, müsavi mal.
Ayağınızda pranga, öz vatanınızda parya, ağlar gideriz.
Gözyaşımız Kür olur, Aras olur, yanar ciğer paremiz.
Yeter çektiğimiz acılar, bitsin çile, dinsin artık yaremiz.
Yürekler tek yahşi atsa, Fizandan duyulur gür naremiz.
187
İhlaslı gayretimiz, ay parçası nurumuzla parlar gideriz.
Bilirim nutkumuz tutuk, malı da mülküde yalan dünyaya.
Hazar yeli yaman esti uyutuldun, dön artık o eski hülyaya.
Mazlumlar yolunu gözler, es deli rüzgar, çevir bizi o rüyaya.
Aşkımız pek kavi, önümüzdeki tepe aşılmaz olsa da gideriz.
Güneş doğmuş, batmış ne çıkar, elbet nurun yarını var.
Her kışın baharı, yazın güzü, leylin umut dolu neharı var.
İniş bitti, zaman tükendi, çıkış vakti yakın, onca iş’arı var.
Milletimin yıkılmaz imanı, muhkem şi’arıyla yılmaz gideriz.
3 ve 7 Nisan 1992
Bakü ile Kürdemir arası otobüs, Azerbaycan
188
Zikir
Zikrî lillâh kalpde aşkın özü, dile pelesenk
Görünmez tecellilere hâyrân ruha ne denk
Hayal edilmez zevkler yüzyıla bedel, denk
Alem konuşur lisânı hâliyle, kalpde o zenk
Zulmet dağıldı esmanla, kör nâdâna yazık
Aldanmışım cüzî ilmime, aşk ruhuma azık
Ne âciz ne zavallı hiçim, ölen esmaya yazık
Yalanmış aynalarda aksim, zikir kalbe azık
Şükür ki tez uyandım, bende nâkşın Rahim
Işıklandı ömrüm, ummandır aşk-u Rahman
Andıkca Sen’i irfanın göründü, affet âmân
Kürsün arşın ferşinde benden kuru saman
Huzurla barışan kalbimdesin Bâsîr, ya Şehît
Ölmeyen letâifini diriten Hayy’sın, ey Şâhît
Temizle lekeli kalbimi ey Kuddüs, yap ahît
Ahdî emanımızı yenile Akâbe’ye denk ahît
189
Tüm güzel isimlerini bildir, bilinmez Sultan
Gedâya gedâlık yaraşır, ey gönlüme Sultan
Göster tecellini izninle, doğ kalbime Sultan
Ayrılmaz, zikirle vururum kapını, ey Sultan
Toronto, Kanada
03 Haziran 2012
190
Niyaz
Yârabbi, sâlih kullarına karıştır, kıl niyaz ile kerem
Tecellin doğar, aşk aramızda dolaşır, eyle bol kerem
Ne mutludur Habibini gören, görmüş olan bahtiyâr
Ne mutlu âlemde aşkı gören, seyrini seven bahtiyâr
Kur’ân gelini peçesini kaldırmaz, kıskançtır
Gıybet eden havada uçsa Furkân kıskançtır
İmân ülkesini emniyette görürse peçe açar
Tûl'i emel kalbin değişirse iyiliğe kapı açar
Kimi namaz kılan vardır, zihinde kahvehânede
Kimi sarhoşun libâsı çirkin, fikri Hû âşıkhânede
Hırkası süslü, niyazsız biri cehenneme yaklaşır
Niyazı sağlam garip ayılamaz, cennete yaklaşır
Bilgine aklı perde, Rabbi tanımaz niyaz eylemez
Ne olur bilseydim, kim âlim, kim niyaz eylemez
Şüpheden kurtulsa nice putlara tapar, sakil içer
191
Mutmâinne evlâ, Levvâme'den kıymetli ant içer
Her aşk şarabı içen sarhoş olur, düğün gereksiz
Cümle bilse bilmese ne yazar ki şöhret gereksiz
Kibir fışkırsa davulcu zurnacı yeri göğü inletir
Hevâ ile heves ehliyle oturan şaşı âlemi inletir
Müflistir zâhir, kendini padişâh, Karun sanır
Benzi sapsarıdır, gönlü boş, sanki erdim sanır
Ne maldan mülkten razı, ne aşk-ı Hüda'yı sever
Başkası ne derse önemli, şeytanı Hak diye sever
Zengin nâdân, âr derdine razı, şifayı helak sanır
Gitmez tabibe dermânı derde zehir bühtân sanır
Asrın akılısı mayhoş gönlüne düşen sâf aşkı sever
Rezil rüsvâ olur, aşk nöbetini Hak’tan bilir sever
Kiralık ağlayıcı nevvâheler sarmış her yanı
Fazileti yok ki ağıt yaksınlar, harap her yanı
Rasûl ışığı pâk gönle düşerse, cevher nur saçar
192
Aşkla göze bir baktıysa başkalarına aşk saçar
Sevgilim benim içimdedir, özde aşkın zârı var
Hatib-i Edib'den aşk satın alan âşığın Yâri var
İkimiz bir beden içinde tek ruhuz, dil tercümân
Şânı yüce olanı ulular dil, aşkı zikre tercümân
Gönlün kadir kıymetini gönülsüz niyazsız ne bilir
Kalp ikrâr etmezse birliği, hâfızın zikrini kim bilir
Teşbih ile tesbihi karıştıran tevhîdi çekse boşuna
Rabbini anan dili cândan anar, gerisi hep boşuna
Kitchener, Kanada
1 Kasım 2012
193
Kurban Bayramınız Mübârek!
Bugün kurban bayramı, gurbette ilk kurbanım
Dün akşam başladı kar, tipi; tam arâfe gecesi
Fırtınayı unuttu bir milyon Kanadalı Müslüman
Erken koştular câmiye, sessizce şafak sökerken
Saflar sıktı, huşu hudu içinde kılındı namazlar
Gurbette bayram bir başkadır tatlı, acı ve buruk
Hem sevinç yaşanır bayramda, hem keder iç içe
Herkes vatan kokusu duyar, muhabbet soluklar
Onca zaman buluşmayanlar kucaklaşır, dertleşir
Hicrette kerâmet vardır dedi Nebi: Tastamam doğru
Bu benim üçüncü hicretim, kelime, mefhum yâd değil
İstanbul, Bakü gurbet değildi, Toronto, Kanada gurbet
Gurbet gurbet içinde, bilinir kurbet, bayram ayrı gurbet
Allah hayırlı etsin bayramınızı, garibe bir duâ lûtfedin
Kanada İslam’ı yaşıyor, üçü eksik: İmân, ihsân, tevhid
Adalet, kul hakkına, emanete riayet, doğru söz burada
Dil, renk, cins ayrımı gözetmeden münâsebet burada
Din, vicdan, teşebbüs hürriyeti, hayırda yarış burada
194
Müsâvat, eşit muamele, hukuka saygı insanlık burada
İman neşv ü nümâ ederse İslam Batı’dan doğar bu sefer
Resûl-i Edib’in öngördüğü gün belki kıyâmetden yakın
Gemileri yakmak kolay değil, atın buzdan eneyi denize
Anadolu’da onca medeniyetin yirmisi hicret eden güruh
Sıcak döşekte yatarken kurulan hayaliniz hüsnü kuruntu
Rehâvet, evlad ü ıyal, mal mülk, şan ayağınızda pranga
Hangi sahabe, çileli veli, er memleket yatağında ölmüş?
Ekonomik kriz, psikolojik bunalım; pek canınız sıkılmış!
Siz kesmezseniz göbeğinizi Rab keser rızkınızı, amelinizi
Bazen öylesine savrulurcasına aşk, maziyi silmek gerektir
Hiç umursamadan, takmadan, ince dokuyup sık elemeden
Belki de kelleyi koltuğa alıp yaşamak, hür dolaşmak gerek
En azından denemek, ruh kuşumuzu uçurmak gerek usulca
Gurbete alışmak, vatanın tozunu, toprağını özlemek gerek
Her neyse sevdiğini, lüksü şatâfatı, arzularımızı terk gerek
Sözü çok uzattım, dert büyük, bayram tebriği şiire bahane
Gurbetde bayram yaşanmadan gurbet şâirliği ne mümkün
İslam’ı yaşayarak tevhidi temsille alperen olmak mümkün
Toronto, Kanada
06 Mart 2001
195
Sakın O Zaman
Yalan söyleme sakın
Kalbin tel tel dökülür
Doğru konuş o zaman
Dile bal şerbet dökülür
Politika yapma sakın
Yüzün kapkara kesilir
Ruha işkence yalan
Benzin sapsarı kesilir
Yapmacık olma sakın
Neye yarar ruh çıplak
Rabbinden dile âmân
Firavunlaşandır çıplak
Uçan söz, yazıdan sakın
Kalem yazar, akıl unutur
Fitne varsa kaç heman
İhlâs kazanır, âsi unutur
196
İlmi ara, boşluktan sakın
Akıllıdan belki zâhid çıkar
İmânı var, kalbinde az izan
Kâmil insan dervişten çıkar
Şâkirt üçtür dörtten sakın
Medrese şâkirdi âlim olur
Askerse idarecidir o zaman
Tekke şâkirdi ise eren olur
Dostuna vefasızlıktan sakın
Sâdıklar şehitlerle bir dirilir
Simâsında yalan yok her an
Kalbi ruhu bir atar, aşk dirilir
Brantford, Kanada
24 Ocak 2013
197
"Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek
vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir
gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler.
(Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O,
fasıklardan başkasını saptırmaz." BAKARA:26
Sineknâme
Yunus yükledi sıkleti sineğin kanadına
Kırk kağnı çekemedi, çekti kahrı sinek
Kimyâger sinek pâkladı kadri kararınca
İmhâ eder mikrobu nâme hakkın sinek
Elsiz ayaksız minik arı yedirir tatlı balı
Hor görme, küçümseme küçücük sinek
Bilmezsin ki, sinek zehirden yapar balı
Zehri değişime uğratır itaatkâr ol sinek
Duyun ahâli, bırakın sinek düşmanlığını
Nice sâri hastalıkları önler şâhâne sinek
Yıkar zehri, sağlar tertemiz hava akımını
Şükür bol yarattı Yaradan, boldur sinek
Kimi yaldızlı, kimi altın desenli parıldar
198
Yıldız böceğine benzer ışığın nurlu sinek
Mızraklı eşkıya yaban arısına bir vızıldar
Eşek arısından kurtarır cihanı kara sinek
Kudret helvâsını yer pis böcekli ağaçtan
Çoğu zaman kirli bulaşıkları yıkar sinek
Zehri emer, şifalı şurubu çeker ağaçtan
Kimi zaman zâlim Nemrud’u yıkar sinek
Tebelleş olur erkek incirin kurtlu özüne
Ocaklara diker incir ağacını, yayar sinek
Nice çiçekler ağlar döllenmez özü özüne
Lisan-ı hâliyle Sübhânallâh dedirtir sinek
Elini yüzünü hep yıkar, abdest alır daima
Gurbette, yalnızlıkta dost, arkadaş sinek
Rûku ve secde eder kullukta örnek daima
Gelir namazda kafana konar, uyarır sinek
Bir kanadı zehirsiz, bir kanadı zehir onun
199
İkisini batırsan yemeğine panzehir sinek
Kuddûs’ün sıhhıye memuru nezâfet onun
Haksızlık etme emeğine beriyyedir sinek
Sinek risâlesinde Rabbin kahraman askeri
Baharda badem ve zerdaliye yapışır sinek
Sivrisinek, pireler gibi fıtrî hacâmat askeri
Mikroplu zehirden balı çıkartır cins sinek
Sineği kovan, öldüren insan dengeyi bozar
Mikrobu nakletmez, temizler kâinatı sinek
Hikmeti anlamayan insan azar, ezer, bozar
Ders alsan hocandır istihâle makinesi sinek
Kitchener, Kanada
25 Aralık 2012
Herkul.org’da 31 Aralık 20112’de yayınlanmıştır
200
SON ŞİİR: HİÇ ŞAİRE NASİHAT
Narsist Dervişe Nasihat!
Avamın semasını dolama diline ey derviş yoksa nefsi derdine düşersin
Havasım der kasılır, Hak yola ulaştım sanır, egona doğru sema edersin
Aheste revlik eyleme ey derviş yoksa Hak kervanından cüda düşersin
Şeytan vermesin sana teşviş bir keman kaşa kendini zebun edersin
Bilmez de yardan gizlersen halini o dem yârını kaybeder ağyar eylersin
Sakın unutma nefis denen zalimi yoksa sofrana şeytanı sağki eylersin
Rıza yoksa gönlünde zikrinde fikrinde dünyayı kendine maksut eylersin
Yetimin rızkını elinde tut her dem yoksa zalime varidatını taksit eylersin
Bir lokmayı kendine haram edip bir hırkaya sırtına giysen de giymesen de
Marifet ufku yoksa eğer sende kendini cahile cühelaya rüsva eylersin
Ağyarla düşüp kalksan her dem çağırsalar seni işrete gitsen de gitmesen de
İlim irfan ister dünya denen bu diyar yoksa işreti kulluğa tercih eylersin
Başında baykuş tünemiş Sarayı hamamı viranedir bunlar desen de demesen de
Ne viraneler var bağrında hazine saklar, sen de hazineye kalkar virane dersin
Sözüm sanadır ey derviş bu yol erkana riayet ister, sen uysan da uymasan da
Sövene dilsiz dövene elsiz gözsüz gönülsüz olmazsan sen Muradına eremezsin
16 Temmuz 2012
NOT: Bu şiirin sadece ilk beyiti bana aittir, kalanı Ahmet Mevlana adındaki meçhul bir
şair dostumundur. 16 Temmuz 2012’de herkul.org da yayınlandı. Avamın seması ile
havasın seması arasında arasında ne fark olduğunu soran Sufi derviş dostuma, en
başta kendini beğenmiş nefsime ve egosu yüksek hizmet erlerine okkalı nasihattır. Bu şiiri
defalarca okudum. Belki bana yazılmıştır veya ben öyle algıladım. Belki de size anlatıyor…
201

Benzer belgeler