halkbank kurumsal sosyal sorumluluk projesi

Transkript

halkbank kurumsal sosyal sorumluluk projesi
HALKBANK
KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
PROJESİ
TURİZM SEKTÖR RAPORU
NİSAN 2011
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
İÇİNDEKİLER
1 GİRİŞ
2
2 MEVCUT DURUM
3
2.1 Dünyada ve AB Ülkelerinde Turizm
3
2.2 Türkiye’de Turizm Sektörü
6
3 KURUMSALSOSYAL SORUMLULUK
12
3.1 Turizm Sektörü ve Sosyal Sorumluluk
12
3.2 Turizmde Global Etik İlkeler
14
4 ÇEVRE
19
4.1 Çevresel Etkiler ve Riskler
19
4.2 Ekoturizm
24
4.3 Çevre Dostu İşletmeler
28
5 İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
35
6 SONUÇ
39
KAYNAKLAR
40
1
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
1 GİRİŞ
Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS), Dünyada ve Türkiye’de üzerinde özellikle son birkaç
yıldır tartışmaların yapıldığı önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. KSS farklı çevreler
tarafından değişik şekillerde tanımlansa da, en genel olarak, işletmelerin, çeşitli
operasyonlarının sosyal paydaşlarına karşı ne tür çevresel, ekonomik ve sosyal etkiler
yarattığını ölçmeleri, yaratılan olumsuz etkileri azaltacak ve daha da önemlisi, toplumun ve
işletmenin aynı anda gelişmesine katkı sağlayabilecek işlemleri hayata geçirmeleri olarak
tanımlanabilir.
Hem küreselleşen dünya ekonomisindeki gelişmeler hem de işletmelerin sosyal paydaşları
ile olan ilişkilerinin gelişmesiyle yeni bir iş stratejisi olarak ortaya çıkan KSS, sürdürülebilir
kalkınma hedeflerine ulaşmada özel sektörün sorumluluklarını yerine getirmesi
ile işletmelerin daha iyi bir toplum ve daha iyi bir çevre için gönüllü olarak katkıda
bulunmalarıdır.
Günümüzde, KSS faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik farklı sektörlerde
yaşanan hızlı değişimler, hizmet endüstrisinin bir kolu olan turizm sektörünü de benzer
şekilde etkilemiştir.
Dünyada değişen turist talebine uygun büyük bir potansiyele sahip bulunan Türkiye, artık
sıradan bir turistik varış noktası olmaktan çıkıp, bütün varlık ve kurumlarıyla Akdeniz ve
Avrasya’nın en önemli turizm ülkelerinden biridir. Deniz, güneş, kum gibi geleneksel turizm
denince akla ilk gelen üç unsur açısından bakıldığında, Akdeniz’de sıradan bir ülke
konumunda olan Türkiye, tarih, kültür, sanat, doğal güzellikler, gastronomi, folklor, sıcak ve
sevecen insanları söz konusu olduğunda, aynı coğrafyada eşsiz bir üstünlüğe sahiptir. Diğer
bir deyişle Türkiye 21. yüzyılın farklı renk ve tatlar arayan, değişen turist profilinin talep ettiği
tüm özellikleri barındırmaktadır.
Ülkemizin bu eşsiz potansiyelini, sürdürülebilirlik özelliğini göz ardı etmeden, turizmin
hizmetine taşıyabilmek, ciddi, bilinçli ve bilimsel çalışma ve planlamayı gerekli kılmaktadır.
Ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel gelişmelerin izlenmesi, dış dünya ile verimli ilişkiler,
turizm varlıklarının rasyonel kullanımı ve turizm gelirlerinin maksimizasyonu ancak turizmde
etkin bir planlama ile sağlanabilir.
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında hazırlanan bu raporda; turizm
sektörünün mevcut durumu ile sektörü ilgilendiren sosyal ve çevresel ilkeler ele alınarak,
kendi KSS stratejilerini geliştirmek isteyen işletmelere, özellikle de KOBİ’lere, KSS
çalışmalarında yol gösterilmesi amaçlanmaktadır.
2
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
2 MEVCUT DURUM
2.1 Dünyada ve AB Ülkelerinde Turizm
Turizmde uluslararası rekabet, 1980 ve 1990’lı yıllarda artış göstermiş, özellikle 1990’lı yıllar,
dünya turizminin istikrarlı olarak büyümeye devam ettiği, ancak rekabet ortamının giderek
yoğunlaştığı bir dönem olmuştur.
Sektörün bu dönemdeki hızlı büyümesinde ve rekabetin giderek hız kazanmasında,
uluslararası alandaki küreselleşmenin başlangıcı olan ve 1980 sonrasında yaşanan mali
liberalleşme akımları, Doğu Avrupa ülkelerindeki siyasi rejimlerin hızla liberal yapılara
dönüşerek, seyahat özgürlüğü önündeki kısıtlayıcı engellerin kalkması gibi siyasi ve
ekonomik temel tercihlerdeki değişiklikler, belirleyici etkiye sahip olmuştur.
1990’lı yılların sonuna gelindiğinde, hizmetler sektörü içinde birinci sırayı alan turizm
faaliyetlerinin, dünyadaki yıllık ortalama büyüme hızı 1980-2005 döneminde % 6,8 olmuştur.
Söz konusu artış ile toplam uluslararası ticaret hacmi içinde turizmin payı, gelişme eğilimine
bağlı olarak, belirtilen dönemin sonunda, % 15 gibi yüksek bir orana ulaşmıştır. Bu nedenle
sektör, günümüzde “seyahat endüstrisi” olarak tanımlanmaktadır.
Dünyanın en hızlı gelişen sektörlerinden birisi olan turizmde, uluslararası turizm pazarı
büyürken pazardan en yüksek payı almak için turist çeken ülkeler arasındaki rekabet de
giderek artmaktadır. 1990’lı ve 2000’li yıllarda, dünya turizmi istikrarlı olarak büyümüş,
uluslararası turizm talebi 2002-2005 yılları arasında 100 milyon kişi artmıştır.
Günümüzde ise uluslararası turist sayısı 880 milyona ulaşmıştır. Yılda 880 milyon kişinin
gezdiği dünya turizm pazarında dolaşanların yarısından fazlası Avrupa ülkelerinde iken, yıllık
852 milyar ABD dolarına ulaşan turizm gelirlerinin de yarısına yakın bölümünü Avrupa
bölgesindeki ülkeler elde etmektedir (Şekil 1). Buna göre dünya turizm pazarının yarısını
Avrupa bölgesi oluşturmaktadır.
3
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Şekil 1. 2009 yılı Dünya Turizm Verileri (UNWTO)
Dünya turizm hareketleri içerisinde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri arasında en çok turist çeken
ülkelerin başında 74,2 milyon kişi ile Fransa, 52,2 milyon kişi ile İspanya, 43,2 milyon kişi ile
İtalya gelmektedir. OECD ülkelerinde, yabancı turist girişi itibariyle son 5 yılda % 20,6'lık
artışla en hızlı gelişen ülke ise Türkiye’dir (Tablo 1).
Tablo 1. 2009 yılı Dünya Turizmi İlk 10 Ülke (UNWTO)
Ülkeler
Ziyaretçi Sayısı
(Milyon Kişi)
1
FRANSA
74,2
2
A.B.D
3
Ülkeler
Turizm Geliri
(Milyar Dolar)
1
A.B.D
93,9
54,9
2
İSPANYA
53,2
İSPANYA
52,2
3
FRANSA
49,4
4
ÇİN
50,9
4
İTALYA
40,2
5
İTALYA
43,2
5
ÇİN
39,7
6
İNGİLTERE
28,0
6
ALMANYA
34,7
7
TÜRKİYE
25,5
7
İNGİLTERE
30,0
8
ALMANYA
24,2
8
AVUSTRALYA
25,6
9
MALEZYA
23,6
9
TÜRKİYE
21,3
10
MEKSİKA
21,5
10
AVUSTURYA
19,4
4
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) verilerine göre, 2023 yılında uluslararası turizm gelirlerinin 2
trilyon ABD dolarına ulaşacağı tahmin edilmektedir. Turizmin geliştiği ülkelerde Gayri Safi
Milli Hâsılat (GSMH)’ın belirleyici alt sektörlerinden birisi konumuna gelmiş olan turizm
sektörüne ilişkin yeni eğilimler incelendiğinde; tatilcilerin tercihlerinin, deniz-kum-güneş
üçlüsünden, eğlence-eğitim-çevre üçlüsüne kaydığı gözlenmektedir. Bu durum, ülkelerin,
turizm faaliyetlerini sezonluk olmaktan çıkarıp tüm yıla yayma zorunluluklarını da beraberinde
getirmektedir.
UNWTO tarafından hazırlanan “Turizm 2020 Yılı Vizyonu” çalışmasında, 2020 yılında
dünyadaki turist sayısının 1,5 milyar kişi olacağı öngörülmektedir. 2020 yılına ait uluslararası
toplam turizm pazarının % 49,2’sini Almanya, Japonya, ABD, Çin, İngiltere, Fransa,
Hollanda, Kanada, Rusya Federasyonu ve İtalya’nın oluşturacağı ve 717 milyon kişi ile
Avrupa’nın en çok turist kabul eden bölge olmayı sürdüreceği belirtilmektedir. Ancak dünya
turizminden 1996 yılında ortalama % 60 pay alan Avrupa turizminin payının, % 46’ya
düşeceği öngörülmektedir. Çin’in de yer aldığı Doğu Asya/Pasifik Bölgesinin yıllık % 7
büyüme ile pazar payını % 27’ye yükselterek, % 18’de kalan Amerika’nın da önünde yer
alacağı ve 2020 yılında Afrika ülkelerinin pazar payının % 5, Orta Doğu ülkelerinin % 4,
Güney Asya ülkelerinin payının ise % 1 olacağı tahmin edilmektedir.
Önümüzdeki yıllarda turizmdeki gelişmelerin önemli özelliklerinden biri de uzak ülkelerden
gelen turistlerin artış göstereceğidir. Uzak ülkelerden gelen turistlerin payının Avrupa’da %
12’den % 15’e, Amerika’da % 23’ten % 38’e, Orta Doğu’da % 58’den % 63’e, Güney Asya’da
% 76’dan % 86’ya yükseleceği; ilk kez seyahat edecek olan yoğun kitlelerin başlangıçta
yakını tercih edeceği, bölgeler içi turistlerin payının Doğu Asya/Pasifik’te % 79’dan % 83’e,
Afrika’da % 58’den % 64’e ulaşacağı öngörülmektedir.
Bilgi, iletişim ve ulaştırma teknolojisinde, beklentilerin ötesindeki hızlı gelişim, ekonomik ve
siyasal nedenlerle genişlemiş olan seyahat talebine rekabet ortamı yaratarak, farklı gelir
gruplarındaki tüketiciler için seyahat talebini etkin hale getirmiştir. Son on yıl içinde dünya
ekonomisinde milli gelir, yıllık ortalama % 3,5 olarak gerçekleşirken, uluslararası turizm
hareketlerinin ortaya çıkardığı gelir artışı % 4 olmuştur.
Turizmin ivme kattığı ve katma değer artışı yarattığı diğer sektörlerdeki dolaylı hizmetler ile
birlikte ele alındığında, dünyanın gelişmiş ülkelerinde dış turizm gelirlerinin ihracata oranı %
7, gelişmekte olan ülkelerde ise % 9,6'dır. Bu nedenle, Dünya genelinde 210 milyonu aşkın
kişiye istihdam sağlayan turizm sektörü, dünyadaki en büyük sektörlerden biridir ve küresel
ekonomik gelişime güçlü bir ivme kazandırmaktadır.
5
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Dünya Ekonomik Forumu’nun “Seyahat ve Turizm Sektöründe Rekabet Raporu”nun 2009
sayısında yayınlanan bir makalede mevcut ekonomik ortamda talebi tekrar canlandırmanın
temel yöntemlerinden biri olarak kamu ve özel sektör ortaklıklarının önemi vurgulanmaktadır.
Kamu kesimi turizmin gelişmesi ve tanıtılmasında eskiden beri önemli bir rol üstlenmektedir.
Günümüzde, kamu kesimi ve özel sektör arasında kurulacak etkin bir iş birliği sektörün temel
sorunlarını uygun bir şekilde ele alıp sektördeki gelişmenin altyapısını tesis edecek yasal
çerçeveyi belirleyerek büyümeye önemli bir ivme kazandırabilecektir. Bu ivme özellikle
gelişmekte olan ülkelerde ekonominin genel büyüme potansiyeli sayesinde çok daha güçlü
olabilir.
2.2 Türkiye’de Turizm Sektörü
Turizm sektörü, son 40 yılda önemli sayılabilecek bir gelişme göstermiştir. Uluslararası
turizm hareketlerinde yaşanan gelişmenin, ülke içi turizm hareketlerinde de yaşandığı
gözlenmektedir. Son 20 yılda turizm sektöründeki gelişmelerin yanında rekabet koşullarında
da yoğunlaşma başlamıştır.
Dünya turizminde değişen talep yapısı Türkiye’ye büyük avantaj sağlamıştır. Geleneksel
deniz, kum ve güneş odaklı talep yapısından, geniş bir yelpazeye yayılan ve birçok değişik
unsuru içeren talep yapısına geçiş, Anadolu’nun sektöre sağladığı ortak kültür mirası arzı ile
örtüşmektedir.
Tarih ve kültür mirası ile birlikte doğal değerleri de büyük bir zenginlik ve çeşitlilik gösteren
Türkiye’nin, turizm potansiyelinin değerlendirilebilmesi amacı ile turizm yatırım ve
girişimlerine sağlanan destekler ve tanıtım çabaları sonucunda turizm sektörü, ekonomik ve
sosyal yaşamda ağırlıklı olarak yer almaya başlamıştır.
Türkiye’de turizm endüstrisinin gelişimi, 1923-1963 yılları arasındaki planlı dönem öncesi ve
1963’ten günümüze planlı dönem olmak üzere iki kategoride değerlendirilebilir. Planlı dönem
öncesinde turizm sektörü ile ilgili gelişme son derece sınırlı olmakla birlikte, turizmin devletin
gündeminde yer aldığı görülmektedir. Yerli ve yabancı yatırımcılar için vergi indirimleri ve
bazı teşvik unsurlarını içeren “Turizm Endüstrisini Teşvik Kanunu” 1953’te yürürlüğe girmiştir.
Türkiye planlı dönemle birlikte turizm alanında önemli gelişmeler kaydetmiştir. 1963 yılından
başlayarak ülkesel sosyoekonomik gelişmenin kamu yatırımları için emredici, özel sektör
yatırımları için yönlendirici nitelikte bir merkezi planlamaya bağımlı olması modelini seçen
Türkiye’de Beş Yıllık Kalkınma Planları, ülke ekonomisini yönlendiren temel bir belge olarak
yürürlüğe konmaktadır.
6
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
1963-1983 döneminde turizm politikasının temel hedefi, turizm gelirleriyle ödemeler
dengesine katkıda bulunmak; döviz gelirlerini arttırmak; yeni iş alanları yaratmak ve Türk
vatandaşlarına tatil olanakları sağlamaktır. Söz konusu hedefleri gerçekleştirebilmek için
organizasyonlar, yasal ve finansal düzenlemeler, özel projeler olmak üzere birçok araç
kullanılmıştır. Turizm Bakanlığı bu dönemin en önemli organizasyonel kuruluşudur. Diğer bir
yönetim aracı ise yatırımlara kredi desteği ile birlikte proje ve teknik destek sağlamak üzere
1955 yılında kurulan Turizm Bankası’dır. Ayrıca 1972 yılında, Türkiye Seyahat Acentaları
Birliği (TÜRSAB) kurulmuş ve etkin bir yönetim aracı olarak devreye girmiştir.
Daha liberal bir dönemi başlatan en önemli yasal ve finansal araç, 1982 yılında yürürlüğe
giren 2634 sayılı “Turizmi Teşvik Kanunu”dur. Anılan kanun ile yatırımlar, öncelikli turizm
gelişme alanlarına yönlendirilerek kıt kaynakların daha etkin kullanımı sağlanmış, temel
planlama ve koordinasyon işlevini yüklenen Turizm Bakanlığı, devlet arazilerinin tahsisi ile
ilgili işlemleri basitleştiren, yeni turizm türlerinin gelişmesini sağlayan ve tüketici haklarını
koruyan bir kuruluş olarak etkinliğini sürdürmüştür. Pazar ekonomisine geçiş dönemi olan
1983 yılı, devletin üst yapı yatırımlarından çekildiği ve özelleştirmelerin başladığı dönem
olmuştur ve böylece pazar mekanizmaları devreye girerek turistik tesislerde fiyat belirleme
devletin denetiminden çıkmış ve yeni bir teşvik sistemi yürürlüğe girmiştir.
Kamu arazilerinin tahsisi, vergi muafiyetleri, düşük faizli, uzun dönemli teşvik kredileri vb.
özendirmeler, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan teşvik belgesi, Turizm Bakanlığı’ndan yatırım
belgesi alınması koşuluna bağlanmıştır. Bu sistem çerçevesinde 1983-1997 yılları arasında
18 tahsis listesi yayınlanarak 297 yatırımcıya, 139 turizm gelişme alanında ve merkezinde
toplam 95.178 yatak kapasiteli turistik tesis yapım izni verilmiştir.
1963’ten itibaren gelişmeyi yönlendiren Beş Yıllık Kalkınma Planları’nda, hedefler, öncelikler,
araçlar ve kamu-özel sektör dengesindeki değişime paralel olarak turizm etkinliklerinde
ağırlık, devletin öncü rolünden, özel sektör, sivil toplum örgütleri ve bunların birleşimlerini
içeren yapılara dönüşmüştür. Bu dönemde turizm sektörünün yeni aktörleri TÜRSAB, Turistik
Otelciler Federasyonu (TÜROFED), Türkiye Otelciler Birliği (TÜROB), Turizmi Geliştirme ve
Eğitim Vakfı (TUGEV) ve Turizm Yatırımcıları Derneği (TYD) gibi sektör organizasyonlarıdır.
Etkileşim ve eşgüdüm açılarından yeni aktörlerin, tanıtım, altyapı, turizm eğitimi, çevre
konularında görevlerinin ve bu bağlamda devletin rolünün yeniden tanımlanması gereği
doğmuştur.
Turizmin geliştirilmesi için alınan tedbirlerin, daha çok özel sektörün teşvik edilmesi gibi
ülkenin liberal ekonomik tercihlerini yansıtan veya alt ve üst yapının oluşturulmasına ilişkin
konularda yoğunlaştığı ve bütün planlarda yer aldığı görülmektedir.
7
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
1980-1990 dönemi, ülkemizde turizm sektörünün en hızlı gelişme gösterdiği yıllardır. Söz
konusu dönemde yatak sayısı 56.000’den 173.000’e ulaşmış, ülkeye gelen turist sayısı ise
1,2 milyondan 5,3 milyona yükselmiştir. Aynı şekilde, turizm sektörünün diğer alt
sektörlerinde de önemli gelişmeler olmuş, Türkiye’nin Batı Avrupa ülkelerinde “moda ülke”
olması ve arz-talep dengesinin arz lehine oluşması ile Türkiye turizmi gelişme göstererek,
turizmin ülke ekonomisine olan katkısı artmış ve turizm önemli bir istihdam alanı haline
gelmiştir.
Birinci Körfez Savaşı ile birlikte başlayan fiyat düşürme ile ilgili gelişmeler, turizm
işletmelerinin, rakip ülkeler düzeyindeki fiyatları genel kabul olarak benimsemeleri sonucunu
doğurmuştur. Bu dönemin ikinci belirgin gelişimi, 1990 yılı öncesinde gündemde olmayan iç
turizmin, ciddi bir pazar olarak ortaya çıkması ve turizm işletmeleri tarafından kabul
görmesidir. Söz konusu yıllarda, iç turizm etkinliklerine katılanların sayısı milyonlarla ifade
edilmeye başlamıştır.
Turizm, düşük maliyetli döviz girdisi ve istihdam sağlaması, nitelikli işgücü talep etmesi
nedeniyle ekonomik olarak, dünya barışına katkı sağlaması nedeni ile de siyasi olarak bir
makro sektördür. Turizmin, çok yönlü ve dinamik bir hizmetler sektörü olması, geliştirilecek
plan ve politikalarda devletin önemli ölçüde ilgi ve desteğini gerektirmektedir. Turizm
yatırımları, geri dönüşü uzun yıllar alan, sermaye/hâsıla oranı yüksek, siyasal, sosyal, doğal
ve ekonomik olaylara duyarlı yatırımlardır. Bu nedenle bütün dünyada desteklenmekte ve
teşvik edilmektedirler.
Turizmi Teşvik Kanunu, turizm yatırımlarının teşvik ve planlaması açısından önem taşımıştır.
Söz konusu Kanun ile turizm alan ve merkezleri ilan edilerek bu merkezlerde imar planı
yapma ve onama yetkisi tanınmıştır. Turizm amaçlı planlanan kamu arazilerinin 49 yıl süreli
olarak turizm yatırımcılarına tahsisi, turizm tesislerinin sınıflandırılması ve belgelendirilmesi
sureti ile niteliklerinin yönlendirilmesi ve denetlenmesi, konaklama tesislerinin su ve elektrik
gideri bedellerinin konutlara uygulanan indirimli tarifeden ödenmesi sağlanmıştır.
Turizmi Teşvik Kanunu ile sağlanan yetkiler kapsamında 155 adet turizm alan ve merkezi
ilan edilmiştir. Çanakkale-Mersin kıyı bandı boyunca takriben 1.120.000 kapasite öngören
çevre düzeni planlarının yapımı, 400.000 yatak kapasitesi içeren turistik tesisin
belgelendirilmesi ile 116.000 yatak kapasitesi içeren 320 turistik tesis için kamu arazisi
tahsisi gerçekleştirilmiştir. Antalya sahili boyunca, Türkiye’nin ilk bütünleşik turizm gelişim
projeleri gerçekleştirilerek, Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi ile 75.000, Belek Turizm
Gelişim Projesi ile 40.000, Side Turizm Gelişim Projesi ile 35.000 yatağa ulaşılmıştır.
Böylece 1980 yılında 1,2 milyon olan turist sayısı 14,5 kat artış ile 2005 yılında 21 milyon
turiste ulaşmıştır. 1980 yılında 400 milyon ABD doları olan turizm gelirlerinde ise 45 kat artış
ile 18 milyar ABD dolarına erişilmiştir.
8
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Turizm sektörü, Türk insanının refahının yükseltilmesi ve Türkiye’nin kalkınmasında giderek
daha fazla rol oynamaktadır. Yaklaşık 1,7 milyon kişiye istihdam sağlayan sektör, 2009
yılında 95,3 milyar TL değerinde ekonomik faaliyette bulunmuştur. Bu rakam Türkiye’nin
toplam Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH)’sının yaklaşık % 10,2’sine denk gelmektedir.
Türkiye turizm sektörü küresel ekonomik darboğaza rağmen 2008 yılında da büyümeyi
başarmış ve tarihinin en başarılı yılını geçirmiştir. 2009 yılında küçük çapta da olsa bir
daralma yaşayan sektörle ilgili beklentiler oldukça güçlüdür. Sektörün gelecekte yeni iş
olanakları yaratarak ve ödemeler dengesini olumlu yönde etkileyerek ülkenin GSYİH artışına
pozitif yönde destek olması beklenmektedir.
2009 yılı turizm geliri 2008’e göre % 3,2 azalarak 21,3 milyar ABD doları olarak
kaydedilmiştir. 2009’da dünyanın en çok turizm gelirine sahip ilk 10 ülkesinin sıralamasında
Türkiye 9. sırada yer alırken gelen yabancı turist sayısında Türkiye 7. sıraya yükselerek
Almanya ve Malezya’yı geride bırakmıştır.
Almanya, İngiltere ve Rusya Federasyonu Türkiye’ye ziyaretçi gönderen ülkeler arasında
başta gelmektedir. Bu üç ülke vatandaşları Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçilerin yaklaşık %
36’sını oluşturmaktadır. Türkiye’ye en çok turist gönderen diğer ülkeler ise sırası ile
Bulgaristan, Hollanda, İran, Fransa, Yunanistan, Belçika ve Avusturya’dır.
Yabancı ziyaretçilerin yaklaşık % 60’ı Antalya ve İstanbul’u tercih etmektedir. Ayrıca, son üç
yılın verilerine göre ülkemize gelen yabancı ziyaretçilerin yarısından fazlası Haziran ile Eylül
ayları arasında gelmektedir.
Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan işletme belgeli 3.604 tesis faaliyet
göstermektedir. Bakanlığın yayınladığı “İşletme Belgeli Tesisler” listesine göre Türkiye
genelinde faaliyet gösteren işletme belgeli tesislerin 655 adedi 3 yıldızlı otel, 577 adedi 2
yıldızlı otel, 530 adedi 4 yıldızlı otel, 456 adedi özel belgeli tesis, 349 adedi de 5 yıldızlı otel
niteliği taşımaktadır (Tablo 2). Türkiye’nin 3 büyük şehri olan İstanbul, Ankara ve İzmir ile
popüler tatil beldeleri Antalya, Muğla ve Aydın otellerin yoğunlaştığı illerdir.
9
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Tablo 2. Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan İşletme Belgeli Tesis ve İşletmeler
İşletme Belgesi,
Tesis Türü
Tesis
Sayısı
İşletme Belgesi,
Tesis Türü
Tesis
Sayısı
3 yıldızlı Otel
655
Günübirlik Tesis
40
2 yıldızlı Otel
577
Yüzer Tesis
26
Lokanta
535
Butik Otel
21
4 yıldızlı Otel
530
Tatilköyü
20
Özel Tesis
456
Bileşik Tesis
19
5 yıldızlı Otel
349
Motel
16
Müstakil Apart Otel
101
Mola Noktası
15
1 yıldızlı Otel
77
Kafeterya
14
Eğlence Yeri
67
Bar
11
Pansiyon
51
Diğer Tesisler
15
TOPLAM
3604
Günümüzde Türkiye’deki faal otellerin 567.470 yataklık kapasitesine ek olarak toplamda
258.287 yatak kapasiteli birçok otel yatırım aşamasındadır. 1998 ile 2008 yılları arasında
yatak kapasitesindeki yıllık bileşik büyüme oranı % 6,1’e ulaşmıştır. Akdeniz Bölgesi en geniş
yatak kapasitesine sahiptir. Bununla birlikte, Ege Bölgesi’ndeki yatak kapasitesi hızla
gelişmektedir ve yeni yatırımlarla birlikte % 67 oranında artması beklenmektedir. İstanbul da
başlı başına oldukça geniş bir yatak kapasitesine sahiptir. 2008 yılı rakamlarına göre
faaliyetteki yatak kapasitesinin % 83’ü otellerde, % 10’u ise tatil köylerinde bulunmaktadır.
Toplam kapasitenin % 38, % 31 ve % 19’u sırasıyla beş, dört ve üç yıldızlı otellere aittir. Öte
yandan, yatırım aşamasındaki kapasitenin faaliyetteki kapasiteden fazla olması apart
otellerin günümüzde popülerlik kazandığını göstermektedir.
Türkiye doğal güzellikleri, eşsiz tarihi mekânları, arkeolojik ören yerleri, gelişmekte olan
turistik altyapısı ve misafirperverlik geleneği ile dünyanın en çok tercih edilen turizm
destinasyonlarından biri haline gelmiştir. İstanbul Boğazı üzerindeki iki asma köprü Asya ve
Avrupa’yı birbirine bağlamaktadır. Türkiye’nin Asya kıtasında yer alan ve Romalılar
tarafından Küçük Asya olarak adlandırılan Anadolu Yarımadası, birçok eski uygarlığa ev
sahipliği yapmıştır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkede yazların uzun sürmesi ülkeyi yaz
tatili açısından son derece popüler hale getirmektedir.
Türkiye’de günümüze kadar öncelik kıyı turizmine verilmiştir. Gelecek dönemlerde kıyı
turizminin daha da büyümesi beklenmekle birlikte, turizm sektörü, sağlık, termal-kaplıca, kış
sporları, dağcılık, kongre ve fuar aktiviteleri, yatçılık ve golf gibi farklı dallar açısından da
yüksek bir gelişme potansiyeline sahiptir.
10
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
AB ülkeleri, Türkiye turizmi için önemli bir pazar oluşturmaktadır. Türkiye’ye gelen turistlerin
yarıdan fazlası ve gecelemelerin dörtte üçü AB ülkeleri kaynaklıdır ve 2020 yılında OECD
üyesi Avrupa ülkelerinden gelenlerin sayısının 8 milyondan fazla olacağı öngörülmektedir. En
büyük pazarı AB ülkelerinin oluşturması ve tam üyelik görüşmeleri nedenleri ile AB'nin turizm
politikası ülkemizi yakından ilgilendirmektedir.
AB’nin turizm mevzuatı, Türkiye’de en fazla eksikliği duyulan ancak, üzerinde çalışılması en
zor olan konulardan biridir. AB mevzuatı içinde diğer ana sektörler gibi belirgin bir kavramsal
çerçeve ve hukuki temele sahip olmayan turizm sektörü, rekabet, vergi, devlet yardımları,
sosyal politika, eğitim, tüketicinin korunması, çevre, taşımacılık ve sağlık gibi değişik alanlar
için hazırlanan yasal düzenlemelerden etkilenmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de ulusal
turizm politikalarının AB politikaları ile uyumlu hale getirilmesi ve AB müktesebatının ulusal
hukuka uyumu önem taşımaktadır.
11
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
3 KURUMSAL SOSYAL SORUMLULUK
3.1 Turizm Sektöründe Sosyal Sorumluluk
Günümüzde, işletmelerin felsefesinde büyük bir değişiklik meydana gelmiştir. İşletmeler,
tüketicilerle olan ilişkilerinden çok ticari olsun veya olmasın içinde bulunduğu toplumla olan
ilişkileri üzerinde daha fazla durmaktadır. Bunun altında yatan en önemli faktör de,
işletmelerin artık bilançoları ve kârları gibi mali sermayeleri ile değil sosyal sorumlulukları ile
değerlendirilir hale gelmiş olmasıdır. Örneğin yanıltıcı reklam, çevreye duyarsızlık, çalışanına
haksızlık bir anda kuruluşun kamuoyundaki değerini düşürebilmektedir. Bunun sonucunda,
işletme kamu kesiminden kredi almakta sorunla karşılaşabilmekte, hisse senetlerinin
borsadaki değeri düşebilmekte, ayrıca kalifiye insan gücü için istenilen bir işyeri olmaktan
çıkma tehlikesi ortaya çıkabilmekte ve negatif anlamda işletme medyanın hedefi haline
gelebilmektedir. Bu sebeplerden ötürü, artık kuruluşlar devlet müdahalesi gibi herhangi bir
dış denetime gerek kalmadan, bu konuya kendileri eğilmektedir.
İşletmeler, sosyal yaşantının bir parçası olarak faaliyet gösterdiğinden içinde bulundukları
topluma karşı da bir takım sorumluluklar üstlenirler. Kuruldukları andan itibaren bu
sorumluluklarını, toplum içerisinde faaliyette bulunmak ve yaşamını sürdürmek amacıyla
kabul etmiş olurlar. Bu nedenle, işletmeler toplumun amaçlarına hizmet ederek ve değer
ölçütlerine uygun politikalar belirleyerek faaliyetlerini yürütmek zorundadırlar.
Bazı araştırmalara göre, işletmelerin sosyal sorumluluğu, “toplumun bir parçası olan
işletmelerin etik değerlere uygun şekilde davranma yükümlülüğünü” ifade etmektedir.
Dolayısıyla kavram, iş dünyası ve toplumun sosyal yaşamda birlikte hareket ettiğini temel
alarak, işletmelerin pay sahipleri ve bir bütün olarak toplumun refahını arttırmaya yönelik bir
kavram gibi de tanımlanmaktadır. Aynı zamanda, işletmelerin belirli bir düzen içinde
yaşamını sağlamak, korumak ve yükseltmek için yaptığı tüm faaliyetler de işletmenin sosyal
sorumluluk alanı içinde yer alır. Görüldüğü gibi işletmelerin doğrudan sorumluluğu, işletmenin
varoluşu ve faaliyetlerinden ortaya çıkan sorumlulukları içermektedir.
Sosyal sorumluluk kavramının günümüzde yayılmasının bir sebebi olarak da Sivil Toplum
Kuruluşlarının (STK) hızla büyümesi gösterilebilir. Çünkü artık binlerce gönüllü üyesi olan
STK’lar hem devlet hem de işletme politikalarını etkileyebilmektedirler. İşletmeler, her attıkları
adımda STK’lar tarafından sözleşmesiz bir denetleme yapıldığının farkındadırlar.
12
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Sosyal sorumluluk türleri, literatürde farklı başlıklar altında toplanmaktadır. En yaygın olarak
görülen sınıflandırma; işletme içi sosyal sorumluluk türleri ve işletme dışı sosyal sorumluluk
türleri olarak bu faaliyetlerin ayrılmasıdır. Bu tip bir ayrımda; çalışanlar, hissedarlar,
yöneticiler gibi işletme içindeki bileşenlere yönelik sosyal sorumluluklar işletme içi sosyal
sorumluluk olarak değerlendirilirken; rakipler, müşteriler, çevre, toplum gibi işletme çevresine
ilişkin bileşenlere yönelik faaliyetler işletme dışı sosyal sorumluluk türleri olarak
adlandırılmaktadır.
Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik farklı sektörlerde
yaşanan değişim hizmet endüstrisinin bir kolu olan turizm sektörünü de benzer şekilde
etkilemiştir. Sosyal sorumluluk konuları gündeme geldiğinde turizm sektörü genellikle şiddetli
bir biçimde eleştirilmektedir. Özellikle az gelişmiş ve doğal verileri çekicilik unsuru oluşturan
ülkelerde ekonominin döviz ihtiyacının karşılanması ana hedef alınarak turizm
yapılaşmasının çok hızlı ve sağlıksız gelişmesi bu olumsuz eleştirilere neden olacak
uygulamalara kaynaklık etmektedir. Ancak, sektörün tamamını suçlayan veya destekleyen bir
genelleme yapmak objektiflik ile bağdaşmayacaktır.
Betonlaşma, doğanın tahribatı, kentsel ve doğal çevre ile uyumsuz projelendirmeler, estetik
kaygıdan uzak yüksek yatak kapasitesi yaratma yaklaşımı, atık yönetimindeki yetersizlikler
ve hatta duyarsızlıklar gibi birçok eleştirinin haklılığını kanıtlayan çok sayıda örnek mevcuttur.
Bu olumsuzluklara rağmen sektör içerisinde gerçekten kurumsal vatandaşlık yaklaşımı
benimsemiş ve bu bilinçle sorumluluklarını yerine getirmeye yönelik projeler oluşturan veya
mevcut projelere destek veren işletmeler de vardır.
Ülkemizdeki turizm işletmelerinin sosyal sorumluluk faaliyetleri incelendiğinde ise, turizm
işletmeleri ile yerel yönetimler arasında sağlanan işbirlikleri sayesinde bulunulan turistik
bölgenin çevre düzenlemesinin yapılması ve turistik bölgelerdeki okullara katkıda
bulunulması gibi faaliyetlerin varlığından söz etmek mümkündür.
Diğer sektörlerde olduğu gibi, turizmde de sosyal sorumluluk faaliyetlerinin giderek önem
kazanmaya başlamıştır. Özellikle çevre sorunlarıyla ilgili eleştiri alan turizm işletmeleri belki
de bu olumsuzluğu ortadan kaldırmak amacıyla çevre sorunlarına yönelik sosyal sorumluluk
faaliyetlerine öncelik vermektedirler. İşletmelerin bu yönde tercih yapmalarında ulusal ve
uluslararası kurum ve kuruluşların çalışmalarının da etkili olduğunu söylemek mümkündür.
Zira gerek Kültür ve Turizm Bakanlığı gerekse sivil toplum kuruluşları tarafından geliştirilen
çevre standartları ve bu standartlara uyan işletmelere verilen ödüller, turizm işletmelerini bu
yönde teşvik edici rol üstlenmektedir.
13
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Ancak yapılan araştırmalar, turizm işletmelerinin içlerinde yaşadıkları toplum ile sıkı ilişkiler
içerisinde olmadıkları sonucunu ortaya koymuştur. İşletmelerinin, yerel halkın sorunlarına,
toplumsal olaylara, kültürel gelişime yönelik sosyal sorumluluk faaliyetlerine yeterince önem
vermedikleri gözlemlenmektedir. İçerisinde yaşadığı toplumdan kopuk olarak faaliyet
gösteren işletmelerin için bu durum ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Her ne kadar yerel halk
bu işletmelerin müşterileri içerisinde yer almasa da potansiyel iş gücünü oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, toplumun problemlerine duyarsız kalan işletmeler, kendi personellerinin
problemlerine duyarsız kalmış olmakta, personellerinin hayat kalitesini arttırma yolunda bir
çaba içerisine girmemiş olmaktadırlar. Turizm gibi emek yoğun bir sektör için ise personel
tatmini, müşteri tatmini için vazgeçilmez bir ön koşuldur.
Her ne kadar beklenen düzeyde olmasa da turizm işletmelerinde artan bir sosyal sorumluluk
çabasının olduğunu söylemek mümkündür. İşletmelerin ileriki yıllarda sosyal sorumluluk
faaliyetleri içersinde daha etkin rol oynamaya başlayacakları düşünülmektedir.
3.2 Turizmde Global Etik İlkeler
UNWTO, 1 Ekim 1999’da Santiago-Şili’de yapılan 13. Genel Kurulu’nda turizmin toplum ve
çevre üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve dünya turizminin sorumlu ve sürdürülebilir
gelişimini bir dizi ilkeye bağlamak amacıyla “Turizmde Global Etik İlkeler Bildirgesi”ni kabul
etmiştir.
10 bölümden oluşan Bildirge, turizm sektöründe faaliyette bulunan işletmelerin, verdikleri
kararların etik açıdan uygun olup olmadığını sağlama yönünde etik karar almaya yol gösterici
niteliktedir.
Bölüm 1: Turizmin Toplumlararası Karşılıklı Anlayışa Katkısı
1. Felsefi ve ahlaki değerler ile kültürel ve dini değerlerin çeşitliliğini kavramak ve bunlara
saygı göstermek, sorumlu turizmin temeli ve sonucudur. Turizmin gelişmesinde etkili olan
taraflar ve bizatihi turistler, ulusal azınlıklar ve yerli halk da dâhil tüm insanların sosyal ve
kültürel değerlerine önem vermelidir.
2. Turizm faaliyetleri, ev sahibi bölge ve ülkenin özellik ve gelenekleriyle uyum içinde,
alışkanlık ve yasalarına saygı gösterilerek gerçekleştirilmelidir.
3. Ev sahibi topluluk ve yerel profesyoneller, bölgelerine gelecek turistlerin yaşam şekli,
beklentileri ve damak zevklerine saygı göstermelidir.
4. Turist ve beraberindeki eşyanın güvenliğinden kamu görevlileri sorumludur. Turistin her
türlü zarardan korunması için kamu görevlileri gerekli önlemleri almalıdır. Turistik
tesislerin ve kültürel / doğal mirasın korunması milli yasalarla güvence altına alınmalıdır.
5. Başka yöreleri ziyaret eden turistler, her türlü suç, yanlış davranış ya da yerel halkı incitici
veya küçük düşürücü davranışlardan kaçınmalıdır.
14
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
6. Turist, hangi destinasyonu ziyaret ediyorsa orayla ilgili sağlık, güvenlik başta olmak üzere
asgari bilgileri edinmekle yükümlüdür.
Bölüm 2: Turizmin Bireysel ve Kollektif Yönleri
1. Genelde dinlenme, spor ve kültürle ilgili bir faaliyet olan turizm, bireysel ve kolektif
organizasyonun bir unsuru olarak açık görüşlülükle gerçekleştirildiğinde, kendini eğitme
ve toplum / kültürler arası farkları öğrenmek açısından önemli fırsattır.
2. Turizm faaliyeti insan haklarının, özellikle de çocuk, yaşlı, engelli, etnik azınlıklar gibi
daha savunmasız grupların bireysel haklarının gelişmesine katkı sağlamalıdır.
3. Hangi şekilde olursa olsun insan sömürüsü, özellikle cinsel açıdan ve çocuklara
uygulandığında, turizmin temel amaçlarına karşıdır. Bu turizmin bir eksikliğidir. Tüm
ülkeler tarafından gerekli yasal önlemler alınarak, yasaklanmalı ve cezalandırılmalıdır.
4. Din, sağlık, eğitim, kültür, dil öğrenme amaçlı seyahatler, turizmin yararlı türleridir ve
teşvik edilmelidir.
5. Turizmin ekonomik, sosyal, kültürel faydalarının ve getirdiği risklerin ülkelerin eğitim
programlarına alınması desteklenmelidir.
Bölüm 3: Sürdürülebilir Gelişmenin Unsuru Olarak Turizm
1. Turizmin gelişmesinde bütün taraflar, sağlam, sürekli ve sürdürülebilir ekonomik büyüme
perspektifinde doğal çevreyi korumakla yükümlüdür. İhtiyaçların giderilmesinde gelecek
nesiller dikkate alınmalıdır.
2. Kaynak tasarrufu, özellikle de su ve enerji tasarrufu sağlayan ve atık azaltan yöntemlere
öncelik tanıyan turizm türleri, ulusal / bölgesel / yerel kamu yetkililerince teşvik edilmelidir.
3. Okul tatilleri gibi turist akışının arttığı dönemler, turizmin çevre üzerindeki etkisini
azaltacak şekilde düzenlenmelidir.
4. Turizm altyapısı ve faaliyetleri, ekosistem, bioçeşitlilik ve vahşi yaşamın korunmasını
sağlayacak şekilde hazırlanmalıdır.
5. Doğa turizmi ve ekoturizm, turizmin gelişmesi ve zenginleşmesinde rol oynayan temel
unsurlar olarak kabul edilmelidir.
Bölüm 4: Kültürel Mirası Kullanan ve Zenginleştiren Unsur Olarak Turizm
1. Turizm eserleri, insanoğlunun ortak mirasıdır.
2. Turizm politikası ve turizm faaliyetleri, sanatsal / arkeolojik / kültürel mirasa saygı içinde
gelecek nesiller dikkate alınarak yürütülmelidir. Müzeler, anıtlar, tarihi kalıntılar özel
korumaya alınmalıdır. Özel mülke ait kültürel mirasın halka açılması, sahiplerinin izniyle,
desteklenmelidir.
3. Kültürel alanların ziyaretinden elde edilen gelirin en azından bir bölümü, bu alanların
korunması ve geliştirilmesi için kullanılmalıdır.
4. Turizm faaliyetleri, geleneksel kültürel ürünlerin bozulması ya da standardize edilmesi
yerine, yaşaması ve gelişmesine olanak verecek şekilde programlanmalıdır.
15
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Bölüm 5: Ülke ve Toplumların Refahını Artıran Bir Faaliyet Olarak Turizm
1. Yerel nüfus, turizm faaliyetlerinin ekonomik, sosyal ve kültürel faydalarından, özellikle de
turizmin yarattığı doğrudan ve dolaylı istihdamdan yararlanmalıdır.
2. Turizm politikaları, ziyaret edilen bölgedeki yaşam standardının yükseltilmesine katkıda
bulunacak şekilde uygulanmalıdır. Turizm tesislerinin planlanması, mimarisi ve işletilmesi
yerel ekonomik ve sosyal dokuya entegre olacak şekilde yürütülmelidir. Yetenekler eşit
olduğunda, yerel işgücü tercih edilmelidir.
3. Sorunlu kıyı bölgeleri, adalar, kırsal alanlar gibi ekonomik faaliyetlerin yeterince
gelişmediği bölgelerde turizm, refah yaratan bir araç olarak dikkate alınmalıdır.
4. Turizm yöneticileri, özellikle yatırımcılar, gerçekleştirecekleri projelerin çevre ve doğal
yaşama etkisini inceleyen araştırmalar yapmalıdırlar. Şeffaflık ve nesnellik içinde,
yapmayı planladıklarını yerel halkla paylaşmalı, projelerin olası sonuçları hakkında halkı
bilgilendirmelidirler.
Bölüm 6: Turizmin Geliştirilmesinde Tarafların Yükümlülükleri
1. Turizm yöneticileri, turistlere gidecekleri yer, seyahat koşulları, konaklama tesisi hakkında
gerçekçi bilgiler sağlamakla yükümlüdür. Kontratta taahhüt edilen doğa, fiyat ve hizmet
kalitesiyle ilgili herhangi bir ihlal durumunda, ödenecek tazminatla ilgili açık ve anlaşılır
hükümler bulunmalıdır.
2. Turizm yöneticileri, kamu görevlileriyle işbirliği yaparak, turistlerin güvenliği ve sağlığını
güvence altına almakla yükümlüdür. Bu amaçla bir sigorta ve acil yardım sistemi
kurulmasına ihtiyaç vardır. Bu konulardaki eksiklikler maddi tazminat ödenmesini
gerektirir.
3. Turizm yöneticileri, turistlerin kültürel ve dini vecibelerini yerini getirmesine yardımcı
olmalıdırlar.
4. Turist gönderen ve ağırlayan ülkelerin kamu görevlileri, turizm yöneticileri ve onların üye
oldukları organizasyonlarla işbirliği içinde, tur düzenleyen firmanın iflası durumunda
turistlerin ülkelerine dönmelerini sağlamalıdır.
5. Hükümetler, vatandaşlarını dünyanın değişik bölgelerinde meydana gelen olaylar
hakkında bilgilendirmek, uyarmak hakkına / görevine sahiptir. Ancak bu bilgilendirme
önyargı ve abartmadan uzak olmalı, destinasyon ülkelerine ya da kendi tur operatörlerine
zarar verecek nitelik taşımamalıdır. Seyahat danışmanları ilgili ülkenin yetkilileriyle
görüşerek, (varsa) tehlikenin gerçek boyutları hakkında uyarılarda bulunmalı veya normal
şartlara dönüldüğü açıklanmalıdır.
6. Basın, özellikle de turizm basını, dünyadaki turizm hareketlerini değiştirecek olaylar
hakkında doğru ve dengeli bilgi vermelidir. Sürekli gelişen iletişim teknolojisi ve elektronik
ticaret de, bu doğruluk ve güvenilirlik ilkesine sadık olmalıdır.
16
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Bölüm 7: Turizme Katılma Hakkı
1. Dünyanın sahip olduğu değerler, tüm insanlara açıktır. Yerel ve uluslararası turizm
hareketine katılmak boş zaman değerlendirmesinin en iyi şekli olarak görülmeli ve her
türlü engelleyici unsur ortadan kaldırılmalıdır.
2. Turizm hareketine katılmak, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde belirtilen dinlenme,
çalışma saatlerinin sınırlandırılması ve ücretli izin hakkının bir sonucu olarak
değerlendirilmelidir.
3. Sosyal turizm, özellikle de gruplar halinde yapılan turizm, kamu görevlilerinin desteğiyle
geliştirilmelidir.
4. Aile, gençlik, öğrenci, 3. yaş ve özürlülerin turizm hareketine katılması kolaylaştırılmalı ve
teşvik edilmelidir.
Bölüm 8: Turizm Hareketinde Özgürlük
1. Turist, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi uyarınca kendi ülkelerinde ya da ülkelerarası
seyahat etme özgürlüğüne sahiptir. Transit geçiş, konaklama ve kültürel alanları ziyaret
sırasında gereksiz formalite ve farklı muamele görmemeleri gerekir.
2. Turist, yerel ya da uluslararası iletişim kurma, idari, adli, sağlık hizmetlerinden
yararlanma, diplomatik kurallar gereği kendi ülkesinin dış temsilcilikleriyle bağlantı kurma
haklarına sahiptir.
3. Turiste, ziyaret ettiği ülkede, kendisiyle ilgili özel bilgilerin gizliliği konusunda güvence
verilmelidir.
4. Sınır geçişlerinde uygulanan vize, sağlık, gümrük işlemleri, uluslararası anlaşmalar
dikkate alınarak mümkün olduğunca basitleştirilmeli; bu konuda ülkeler arasında ortak bir
yöntem geliştirilmelidir. Turizm, sektördeki rekabeti baltalayan vergi ve harçlardan
arındırılmalıdır.
5. Turist, uluslararası konvertibiliteye sahip para birimini kullanma hakkına sahip olmalıdır.
Bölüm 9: Turizm Sektöründe Çalışanların ve Girişimcilerin Hakları
1. Turizm sektöründe ücretli veya kendi adına çalışanların temel hakları, sektörün
mevsimsel, esnek ve uluslararası olma özellikleri de dikkate alınarak, yerel ve ulusal
yönetim birimlerinin gözetiminde garanti altına alınmalıdır.
2. Turizmde ücretli ve kendi adına çalışanlar, eğitim, sosyal güvenlik, iş güvencesi, yaşam
koşullarını iyileştirme gibi haklara sahip olmalıdır.
3. Gerekli yetenek ve donanıma sahip kişiler, ulusal yasal çerçeve dahilinde profesyonel
anlamda turizmde faaliyet gösterme hakkına sahiptirler. Özellikle küçük ve orta ölçekli
işletmelerin sektöre girişinde yasal ve idari sınırlamalar asgariye indirilmelidir.
4. Turizmde çalışanlar arasında bilgi / deneyim alışverişi, sektörün gelişmesine katkıda
bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası yasa ve anlaşmalarla söz konusu alışveriş
kolaylaştırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
5. Turizmde faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin sektörü kontrol etmesi önlenmeli, bu
şirketlerin bölgesel turizmin kalkınmasına yönelik yatırımlara yönelmeleri sağlanmalıdır.
17
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
6. Turist gönderen ve alan ülkelerde faaliyet gösteren firmaların ortaklıkları veya dengeli
ilişkileri, sektörün sürdürülebilir gelişimine ve kazancın hakça dağılımına önemli katkı
sağlamaktadır.
Bölüm 10: Turizmde Global Etik İlkelerin Uygulanması
1. Etik ilkelerin uygulanmasında kamu ve özel sektör işbirliği içinde olmalıdır.
2. Turizm sektöründeki tüm taraflar, turizmin geliştirilmesi, insan hakları, çevre, sağlık gibi
konularda, uluslararası hukukun prensipleri dâhilinde, başta Dünya Turizm Örgütü olmak
üzere, uluslararası örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarını tanımaları ve izlemeleri gerekir.
3. Aynı taraflar, Turizmde Global Etik İlkelerin yorumlanması ve uygulanmasında ortaya
çıkacak sorunların giderilmesinde bağımsız bir organ olan Turizmde Etik İlkeler Dünya
Komitesi’ni tanımalıdır.
18
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
4 ÇEVRE
4.1 Çevresel Etkiler ve Riskler
Turizm ve çevre birbiriyle doğrudan bağlantılı ve ayrılmaz bir ilişki içerisinde olan
kavramlardır. Fiziksel çevrenin tahrip edilmemiş olup, doğal güzelliklere sahip olması turist
sayısını artırmakta, ancak turist sayısının fazlalaşmasıyla da ortaya bazı sorunlar
çıkmaktadır.
Turizmin çevreye olumsuz olan etkisi iki şekilde irdelenebilir. Artan turist sayısı sonucunda
sahiller, ormanlar, arkeolojik sit alanları ve genel çevresel değerler amaca uygun şekilde
ürün haline getirilmekte, daha sonra ise kullanım sürecinde her türlü atık çevreye
bırakılmaktadır. Sonuç olarak da doğal yapının bozulmasıyla meydana gelen çevre kirliliği ve
kaynakların tükenme riski ile karşı karşıya kalmaktadır.
Turizmin neden olduğu en büyük çevre sorunu, doğayı korumaya yönelik olmayan tatil
merkezlerindeki plansız yapılaşmadır. Bugün aynı sorun Türkiye'nin de gündemindedir.
Şöyle ki; bu sorunun çözümü için gerekli olan fiziksel planlama, doğal tarihi ve kültürel
zenginliklerin koruma-kullanma dengesi sağlayarak değerlendirilmesinde kullanılan başlıca
araçtır. Türkiye’ye gelen yabancı turistlerin çok büyük bir bölümünün tatil amacı gütmesi ve
sahil şeridindeki tatil merkezlerini tercih etmeleri nedeni ile bugüne kadar uygulanan turizm
politikaları, kıyılarda yoğunlaşmayı kolaylaştırmış, dar bir çerçeve içerisinde birbiri ardına
turistik tesislerin kurulmasına neden olmuştur.
Türkiye’nin bugün geçtiği aşamalardan yıllarca önce geçmiş olan İspanya’nın, kıyılarda
yapılaşmanın turizme ve çevreye verdiği zararları en etkili biçimde yaşaması, turizm
pazarındaki eski payına ulaşabilmek için daha önce yapılmış tesisleri yıkarak, yeşil alana
çevrilmesi yoluna gittiği dikkat çekmektedir.
Turizmin çevreye verdiği diğer bir zarar, doğal kaynak olmadıkları halde turistik çekicilik
özelliğine sahip tarihi, kültürel ve sanatsal merkezlerin ziyaretler sırasında hasar görmeleridir.
Turizm, tarım arazilerinin imara açılmasına, ormanların, bitki ve hayvan türlerinin yok
olmasına da neden olabilmektedir. Turistik beldelerde yapılaşmaya gitmek amacıyla, kıyı
şeridindeki tarım alanlarının kullanılması, eğimli yerlerdeki orman bölgelerinin tarıma
açılmasını gerektirmektedir. Bu da toprağın en verimli kısmının sulara karışmasına ve
korumasız kalan toprakların erozyona uğramasına neden olabilmektedir.
19
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Turistik merkezlerin giderek artan bir hızla şehirleşmesi, bu nedenle ormanların yok
olmasına, dolayısıyla bitki örtüsünün ve özellikle sahil kesiminde yaşayan ve üreyen hayvan
türlerinin de zarar görmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle neslinin tükenmesi tehlikesi ile
karşı karşıya kalan canlı türlerinin, ziyaretçi trafiğinin çok yoğun olduğu bu tip tatil
merkezlerinde koruma altına alınması, sit alanlar belirlenmesi zorunluluk haline gelmiştir.
Alt yapısı bulunmadığı halde turistik özellikleri nedeni ile yaz aylarında kalabalık nüfusa sahip
tatil merkezlerinden denize, göllere ve nehirlere akıtılan kanalizasyon ve diğer tüm atıklar ile
yat ve yolcu gemisi gibi turistik amaçlı deniz ulaşım araçlarından boşalan atıklar ve yağlar
deniz kirliliğine neden olmaktadır. Aynı şekilde turistik amaçlı seyahatlerde kullanılan motorlu
araçlarda hava kirliliği oluşturulabilmektedir.
Turizm tesislerinin kullanımı sırasında ortaya çıkabilecek başlıca çevresel etkiler ise aşağıda
sınıflandırılmış olup, bu etkilerden en önemlileri atık su ve katı atık oluşumudur.






Sıvı atıklar
Atık sular
Katı atıklar
Hava kalitesine etkiler
Gürültü
Görsel etkiler
Turizm tesislerinden kaynaklanan atık sular genel anlamda evsel atık su özelliği
taşımaktadır. Atık suların arıtılmadan alıcı ortamlara deşarj edilmesi olumsuz çevresel
etkilere sebep olmaktadır. Konumsal olarak uygun olduğu durumlarda, atık suyun derin deniz
deşarj yöntemi ile açık denizlere deşarjı kapalı sulara kıyasla daha az olumsuz çevresel
etkiye sebebiyet verecek bir alternatiftir. Buna ek olarak, bir atık su toplama ve arıtma
sisteminin kurulması, atıkların ön arıtmaya tabi tutulması ve daha sonra şehir
kanalizasyonuna bağlanması, endüstriyel atık suların daha etkili bir şekilde kontrol edilmesi
ve arıtılmış atık suların faydalı bir şekilde yeniden kullanımı değerlendirilmelidir. Atık su
arıtma tesislerinde üretilen atık çamurun uygun şekilde bertaraf edilmesi unutulmaması
gereken bir husustur.
Atık suyun toplanması, arıtılması-bertarafı ve atık çamur yönetimi için çok çeşitli sistemler ve
teknolojiler mevcuttur. Bunların bir kısmı aşağıda özetlenmekte olup, turizm projelerinin
gerçekleştirildikleri alanın özellikleri ve mevcut altyapısına göre tercih edilebilmektedir:

Atık su toplama sistemleri: Yerinde arıtım, ayrı tanklarda kamyonla toplama, atık suyun
kendi cazibesiyle aktığı kanallar, atık su terfi hatları, basınçlı ya da vakumlu kanallar,
derin olmayan kanallar, düz kanallar, basitleştirilmiş kanalizasyon sistemleri, bölgesel
toplama sistemleri, şehir şebeke sistemleri.
20
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu

Atık su arıtma prosesleri: Yerinde arıtma sistemleri, oksidasyon havuzları, stabilizasyon
havuzları, havalandırmalı lagünler, yapay sulak alanlar, arazide arıtıma, konvansiyonel
biyolojik arıtma, fiziksel-kimyasal arıtma.

Bertaraf yöntemleri: Tarımda yeniden kullanım (gübre vb.), ağaçlandırma, yeraltı
enjeksiyonu, endüstriyel uygulamalarda yeniden kullanım, derin deniz deşarjı, yüzey
sularına deşarj.

Atık çamur yönetimi: Kompostlama, belediye atıklarıyla birlikte kompostlama, tarımda
yeniden kullanma ya da ağaçlandırma, toprağı işleme, yakma, katı atık depolama
alanında depolama ve derin deniz deşarjı.
Atık sular, uzman teknik personel tarafından işletilen, işletme sonuçları laboratuarlarda
muntazam kontrol edilen merkezi arıtma sistemlerinde toplanmalı ve arıtılmalıdır. Antalya
yöresi bu konuda kısmen şanslıdır. Diğer yörelerde ise, merkezi arıtma tesislerinin yeterli
olmayışı, bazı bölgelerde ise hiç bulunmayışı, yatırımcıyı problemini paket arıtma
sistemleriyle çözmek zorunda bırakmıştır. Bu paket arıtma sistemlerinin, tesislerde
mükemmel bir şekilde çalıştırıldığı söylenememektedir.
Arıtma tesislerinde her hafta düzenli olarak yapılması gerekli olan kimyasal kontrollerin,
tesislerin kendi imkânları ile yapılması güçtür. Bu nedenle paket arıtma tesisleri denetimsiz
kalmaktadır ve turizm alt yapısında boşluk oluşturmaktadır. Devletin bu boşluğu doldurması,
denetimlerin sık ve bilimsel olarak yapılması gereklidir. Merkezi arıtma sistemlerinin
bulunduğu yörelerde ise, arıtmalar, artan yoğunluğa paralel olarak tevsi edilemediğinden
yetersiz kalmaktadır.
Türkiye’deki arıtma tesislerinde sadece biyolojik arıtma yapılmaktadır. Çok pahalı olan ikinci
ve üçüncü arıtma kademeleri kurulmadığından bu suları kullanma suyu olarak tekrar
değerlendirme imkânı bulunmamaktadır. Bu suyu kum filtrelerinden geçirerek bahçe
sulamada kullanmak veya denize deşarj etmek mecburiyeti vardır.
Arıtılan sularda fosfat ve azot oranının yüksek olması nedeniyle iyi arıtılsalar bile, kıyıdan 50
m uzağa ve 20-30 m derinliğe deşarj edilmeleri gerekir. Aksi halde denizin oksijenini alırlar ve
yosunlanmaya sebep olurlar, ayrıca hemen kıyıdan denize yapılan deşarjın insanlar üzerinde
olumsuz etkileri vardır.
21
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Turizm projelerinde genellikle evsel katı atık oluşumu söz konusudur. Katı atıkların
depolanmasından kaynaklanan çevresel zararlar genellikle toprağın, yer altı sularının, yüzey
sularının kirlenmesi ve hava kalitesinin bozulması diye sınıflandırılabilir. Uygun olmayan yer
seçiminden dolayı ortaya çıkan bu olumsuz etkiler, yeterli olmayan tasarım ve işletme gibi
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Hidrolik koşullar altında, katı atıklardan kaynaklanan sızıntı
suları (çöp suyu) toplama sistemi kullanılmadığında katı atıkların altında bulunan doygun
olmayan toprak tabakasından geçerek, yeraltı sularına karışabilir ve yeraltı suyu kalitesini
bozabilir.
Turizm projeleri için ortak katı atık toplama sistemleri ve ortak atık su arıtma tesisleri
kurulması değerlendirilebilecek bir alternatiftir. Atık su arıtımı ve yönetimi için oluğu gibi katı
atık yönetimi için de farklı sistemler ve teknolojiler mevcuttur. Bunların bir kısmı aşağıda
özetlenmektedir:

Toplama sistemleri: Atık kaynaklarının azaltılması, araçlarla toplama, belediyeye ait sabit/
taşınabilir konteynır sistemleri, yerleşimcilerin işbirliği ile blok toplama sistemleri, tehlike
riski bulunan maddelerin ayrı olarak toplanması.

Depolama sistemleri: Düzenli katı atık depolama alanları, katı atık depolama alanı gaz
kazanımı ve kullanımı, yakma ve yakma ile enerji kazanımı, çöpten yakıt üretimi,
kompostlama, inşaat/yıkıntı molozları için düzenli katı atık depolama alanında ayrı bir
depolama bölgesi ya da ayrı bir depolama alanı oluşturulması.

Yeniden kazanım sistemleri: Ürün dayanıklılığının arttırılması, yeniden kazanılabilen
atıkların kaynakta sınıflandırılması, yeniden kazanılabilen atıkların transfer
istasyonlarında ve depolama tesislerinde manuel olarak ya da mekanize bir şekilde
ayrılması, özel sektör için yeniden kullanım projelerine yönelik mali teşvikler, dayanıklı
ürünlerin yeniden üretimi.
Bugün bütün bölgelerde uygulanan sistem belediyeler veya alt yapı hizmet birliklerince veya
tesis elemanlarınca çöplerin toplanıp, çöp toplama alanına dökülmesi, burada toprağa
gömülerek bertaraf edilmesidir. Bahse konu çöp imha alanlarının seçiminde hidrolojik ve
hidrojeolojik araştırmalara yer verilmediği ve gömülen çöpün toprağa sızmasına karşı teknik
önlemler alınmadığı için, özellikle yağmurlu mevsimlerde çöp atık sularının yer üstü veya yer
altı su kaynaklarına sızarak kirletmesi önlenememektedir.
Birçok bölgede çöpleri bu yöntemle imha edecek alan da kalmamıştır. Yeni alanların
bulunması ise çevre halkının, civar arazi sahiplerinin, orman şefliklerinin baskı ve
engellemeleri yüzünden kolay olmamaktadır. Katı atıkların bilimsel bir yolla imhası
kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.
22
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Turistik bölgelerde tavsiye edilen imha projesi aşağıdaki ana safhalardan geçmektedir.
Çöplerin evlerde veya tesislerde atılırken, yeniden değerlendirme imkânına sahip olanlar
cinslerine göre ayrılarak toplanmalı ve ayrı sevk edilmelidir. Böylece seçilecek ve gömülecek
çöp miktarı azaltılmalıdır. Bu, kullanıcının ve tesislerin görevidir. Çöp toplama yerine getirilen
çöpler burada bir kez daha ayıklanmalıdır. Ayrılan çöpler, toprağa sızmayı önleyecek şekilde
yalıtılmış; çürüme esnasında doğacak gazları ve suları toplayarak dışarı atacak biçimde
projelendirilmiş yataklara gömülerek çürümeye bırakılmalıdır. Çürütülen bu çöpler daha
sonra kompos gübre olarak kullanılabilir. Maliyet ve alan sorununun çözülmesi için, çöplerin
önce bölgesel çöp ayırma istasyonlarında toplanarak ayrılması; gömülecek çöplerin
sıkıştırılarak, birkaç bölgeye hizmet veren ana çöp imha merkezine gönderilerek, gömme
işleminin orada yapılması da düşünülebilir.
Bodrum yöresi hariç, şimdilik alt yapının en iyi çözümlenmiş kısmı temiz su teminidir. Ancak
yatak kapasitesinin artmasına ve kentsel nüfus yoğunluklarının çoğalmasına paralel olarak
bu konunun da ele alınması gerekir. Aksi halde elektrik enerjisinde karşılaşıldığı gibi gelecek
yıllarda kullanma suyunda da problemler yaşanabilir. Ayrıca sahil yöresindeki turistik
bölgelerde, bilgisizce açılan ve işletilen su kuyuları, deniz suyunun bu kuyulara karışması
nedeniyle tuzlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Konu yalnız su kaynaklarını değil bitki
örtüsünü de tehdit edecek boyutlara erişebilir. Bu tür kuyuların tuzlanmaya karşı devletin
kontrolüne alınması şarttır. Şeklen mevcut olsa bile bu kontrol yapılmamaktadır.
Turistik yörelerde kentsel nüfus süratle artmakta, ikinci konut ve kentsel konut talebini
doğurmakta mahalli idareler kendilerine verilen imar planlama yetkisini bazı durumlarda etkin
bir şekilde kullanamamakta ve yapılaşma dengeli bir şekilde gelişememektedir. Sürdürülebilir
kalkınma, kaynakları tüketmeden ekonomik kalkınmayı sağlamak şeklinde özetlenebilir.
Mevcut kullanımlarda ise doğal çevrenin hızla tüketilmesi söz konusudur. Kaynak temeli
korunmadıkça ve hatta yenilenmedikçe kalkınma sürdürülebilir olmayacaktır.
Sektör gelirleri arasında büyük paya sahip olan turizmin gelecek yıllarda da bu payını devam
ettirme tahminleri de göz önünde tutulursa, çevreye olan duyarlılığın önemi daha açık olarak
ortaya çıkacaktır. Çünkü doğal kaynakların kullanımında koruma-kullanma dengesinin
sağlanması, doğal varlıkların korunduğu ölçüde potansiyel kaydeden turizm sektörü için özel
bir önem taşımaktadır.
23
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
4.2 Ekoturizm
20. yüzyılın başlarında ulusların refahını artırmada en önemli gösterge milli gelirin artırılması,
yani ekonomik büyüme olmuştur. Ancak, geçen yüzyıl boyunca küresel bazda yaşanan çevre
kirliliği sorunları ekonomik büyümenin bir gelişme-refah ölçütü olarak kullanılmasında
birtakım eksiklikler olduğu ve bu haliyle ekonomik büyümenin sürdürülemez olduğunu
göstermiştir. Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile ekonomik faaliyetlerin doğayı tahrip
etmeyenleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Bunlar içinde tabii ki turizm sektörü büyük ölçüde
çevre kalitesine bağlı olan bir sektör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Turizm sektörü özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonomik anlamda çok gelişen
ve önem kazanan bir sektör olmuştur. Ancak, turizm insanın doğayı kendi çıkarları
doğrultusunda tüketmesi sonucunda tahrip etme pahasına gelişme göstermiştir. Ülkeler ve
işletmeciler turizm plan ve projelerinde çevre faktörünü dikkate almadan yatırımlarını
gerçekleştirmişlerdir. Böylece, turizm sektörünün sürdürülebilirliği ihmal edilmeye başlanarak
ekonomik nedenler yüzünden doğasının tahrip olması sonucunda cazibesini yitiren birçok
bölge beton yığını haline gelmiştir.
Son yıllarda dünyada tartışılan konuların başında gelen sürdürülebilirlik kavramı tüm alanlara
yansıdığı gibi turizm de bu çerçevede ele alınmaya başlanmıştır. Araştırmalar ve bilimsel
kaynaklar da 21. yüzyıl turizminde ana temanın doğal ve kültürel kaynakların etkili ve dengeli
bir şekilde kullanımı olacağını göstermektedir.
Sürdürülebilir turizm doğal, kültürel ve sosyal kaynakları uzun vadede güzelleştiren ve
koruyan, olumlu ve ılımlı bir tarzda ekonomik gelişme destekleyen bir turizm olarak
tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir turizmin gelişimi için ana amaç, turizm etkinlikleri sonucunda
ekonomik kalkınma ve çevresel değerlerin korunmasıdır. Konuyla ilgili olarak sürdürülebilir
turizm kavramını beşgen bir piramitle somut hale getirmiştir. Buna göre, bölgedeki yerel
topluluğun ekonomik refahı ve öznel sağlığı ziyaretçi istemlerinin karşılanması için ön koşul
“işleyen doğa” ve “işleyen kültür”dür. Gelecek nesillerin biçimlendirilmesi hakkı bir üst hedef
olarak kesinlikle gerçekleştirilmelidir. Buna göre, doğal kaynakların kullanılma dereceleri ve
çevre yüklenmeleri kararlı bir şekilde azaltılarak ekonomik gelişme sağlanmaya çalışılmalıdır.
Sürdürülebilir turizm kavramı ulaşılmak istenen bir hedeftir. Ancak, bunun için fiziksel ve
sosyo-ekonomik yapının incelenmesi, stratejik kararlar alınması, teknik konularda deneyim
sahibi olmak ve eğitim kaçınılmazdır. Sürdürülebilir turizmin gelişmesindeki en önemli faktör
kuşkusuz ki korumadır. Bu da doğal çevrenin korunması, yenilenmesi ve ekolojik dengenin
bozulmamasıyla gerçekleşecektir.
24
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Sürdürülebilir turizmde ekolojik sürdürülebilirlik önem taşır. Çünkü ekolojik sürdürülebilirlik
temel ekolojik dengelerin, eko sistemlerin korunmasını hedef alır, yani çevrenin korunması,
doğal kaynakların güçlendirilmesi ve ekonomik gelişme ile ekolojik gelişmenin uyum halinde
sürdürülmesi gerekmektedir. Bu genel anlamıyla ekonomik açıdan kıt kaynakların etkin
kullanılması anlamına da gelmektedir. Bu amaca ulaşmak için de eldeki olanakların etkin
biçimde kullanılmasına yönelik bir yöntem geliştirilmiştir.
Bazı durumlarda, sürdürülebilir turizm kavramı alternatif turizm ya da ekolojik turizm
kavramlarıyla eş anlamda ele alınsa da, ekoturizm sürdürülebilir turizmin bir bileşeni olarak
yer almaktadır. Alternatif turizm, genel olarak deniz ve güneş turizmi dışında, turizmde talep
tıkanıklarını gidermek amacıyla turizmde alternatifleri değerlendirmektir. Örneğin, yaşlılara
yönelik turizm, sağlık turizmi, kongre turizmi, spor ve maceraya yönelik turizm gibi projeler
alternatif turizm kavramı içinde ele alınmaktadır.
Ekoturizm ise 2002 yılının Mayıs ayında, Kanada’nın Quebec kentinde, ülkeden gelen 1.100
delegenin katılımıyla yapılan “Dünya Ekoturizm Zirvesi”nde, doğal bölgelere yapılan, doğal
ortamı ve kaynakları koruyan, yöre insanın ekonomik refahını artırıcı güvenilir bir turizm türü
olarak tarif edilmektedir.
Ekoturizm, Birleşmiş Milletler Enformasyon Merkezi (UNEP)’nin araştırmasına göre,
günümüzde en hızlı büyüyen turizm çeşitlerinden birisidir. Özellikle çevreci kuruluşların
yarattığı kamuoyu genç ve aydın kesimin doğa ile bütünleşme, renkli kültürlerle bir araya
gelme tutkusu bu turizm türünün geleceğinin parlak olduğunu göstermektedir. Ekoturizm
turlarını genellikle 25 kişiyi aşmayan küçük gruplar oluşturmaktadır.
Şekil 2: Dünyada Ekoturizm Yapılan Alanlar
25
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Ekoturizm merkezlerinde yer alan konaklama tesisleri de 100 yatak kapasitesini aşmayan
üniteler olup bu alanda çalışan tur operatör veya acenteleri ağırlıklı olarak küçük ve orta
ölçekli firmalardan oluşmaktadır.
Ekoturizmin iki önemli kriteri bulunmaktadır. Bunlardan ilki “doğal çevrenin korunarak
sürdürülebilirliğin sağlanması” ilkesine sıkı sıkıya uyulması ve gerektiğinde uzman rehber
kullanılmasıdır. Tur düzenleyen acentelerin ve tur katılımcılarının uyması gereken diğer
kurallar ise;







Milli park, doğal koruma alanı gibi ilan edilmiş bölgelerde, ilgili Bakanlık ve kurumlarca
konulmuş kurallara kesinlikler uymak, girilmesi veyahut kamp yapılması yasak veya
kısıtlamalı bölgelerdeki yasaklara uymak,
Gezilen veya kamp yapılan yerlerde belirlenmiş gezi rotalarına ve tecrübeli doğa
rehberlerinin uyarı ve yol göstericiliğine uymak,
Gezilen yerlerde flora ve faunaya asgari zarar verecek şekilde hareket etmek,
Gezi faaliyeti sırasında çevreye hiçbir şekilde atık bırakmamak
Özellikle nesli tehlikede bulunan hayvanların bulunduğu bölgelerde, gürültü ve kirlilik
yaratmamak,
Acenteler için; flora ve faunanın korunmasına özel önem verilen yerlerde gerek yıl içinde
gerekse uzun vadede tur rotalarını, koruma ilkelerini gözeterek sıkı sık değiştirmek,
Yetkili resmi kurumlar tarafından doğa ve dağ rehberliği sertifikasyonu varsa, mutlaka
sertifikalı rehberler kullanmak, eğer yoksa doğa turları konusunda uzman kurum ve
kişilerden eğitim almış tecrübeli rehberler kullanmaktır.
Ekoturizmin ikinci önemli kriteri “yerel kültürlere saygı ve yerel halkların ekoturizmden fayda
sağlamalarıdır”. Ekoturizm bölgelerinde yaşayan topluluklar genellikle otantik kültüre sahip
oldukları için, bölgeye turizm kanalıyla katkı sağlanırken, ahlaki, dini ve ananevi değerlere
saygı göstermek, yerel yeme-içme eğlenme gibi geleneklere uyumlu davranarak manevi
kültür unsurlarının bozulmamasına dikkat edilir. Diğer önemli bir unsur, ekoturizmden bölge
yerel halkının katkı sağlaması için uluslararası büyük tur operatörleri yerine bölgede bulunan
küçük acentelere başvurulması ve bu tur acentelerinin de tur gereksinimlerini bölgeden
sağlanmalarının gerekliliğidir.
Türkiye dünyanın pek az ülkesinde bulunan zengin coğrafyası, doğal potansiyeli ve çeşitli
kültürlere ev sahipliği yapmış olması nedeniyle ekoturizm açısından çok şanslı bir pozisyona
sahiptir. Dünyada, turizm kalıplarında meydana gelen değişmeler sonucunda alışılmış turizm
merkezlerinden uzaklaşarak, doğa ile bütünlük sağlanabilecek abartıdan uzak tesislerde
doğa güzellikleri bozulmamış bir çevrede iyi ve temiz bir hizmet öne çıkmaktadır. Bu açıdan,
Türkiye bilinçli bir şekilde yatırım yaptığı takdirde turizm potansiyelini artırarak
çeşitlendirmede büyük bir potansiyele sahiptir.
26
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Ülkemizin ekoturizmde başarılı olma şansı Akdeniz çanağındaki diğer ülkelerden çok daha
fazla gözükmektedir. Çünkü her şeyden önce ülkemizde farklı inanç ve kültürlerin bir arada
uzun yıllar yaşaması sonucu kendine has doğu ile batının arasında yarattığı kültürü ve
otantik değerlere sahip olması ön plana çıkmaktadır. Genel anlamda bakıldığında Akdeniz
çanağında turizm potansiyeli yüksek ülkelerin endüstriyelleşmiş ve kentli nüfusu yoğunlaşmış
ülkeler olduğu görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında, ülkemizin henüz gelişmekte olan bir
ülke olması ve doğal ve kırsal kültürel değerlerinin büyük bölümünü hala canlı bir şekilde
sürdürmesi Türkiye’nin birçok bölgesinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyelin
varlığına işaret etmektedir.
Ancak, plansız ve bilinçsiz olarak turizm yatırımları yapıldığı takdirde çevre değerlerinde
bozulma ve yerel kültürün zarar görmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, ülkemizin
ekoturizmde bu potansiyelini görüp, doğa ile bütünlük sağlayan çevreyle barışık turizm
yatırımlarını gerçekleştirmemiz gerekmektedir.
Ekoturizmde yerel halkın gelen yabancı turistten olumsuz yönde etkilenmemesi ve bölge
insanının bu turizm türünden pay alma faktörü gözden kaçırılmamalıdır. Bu bağlamda, turizm
profesyonelleri gibi yerel halklar da eko-turizm konusunda bilinçlendirilmeli ve eğitilmelidir.
Çünkü özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, sahibi ve bekçisi
oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak bunları koruyarak,
insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını kavramaları gerekmektedir. Yerel yöneticilere
ve bölge halklarına, ekoturizm tür ve çeşitleri ve yöntemleri hakkında eğitim, kurs ve
bilgilendirmeler yapılmalı, kendilerinin de ürün ve eko-konaklama imkânları geliştirmesi için
destek sağlanmalıdır.
Ülkemizde ekoturizmin gelişmesi ve yukarıda sayılan amaçların gerçekleştirilmesi amacıyla
2002 yılının sonunda İstanbul’da Türkiye’nin ilk “Ekoturizm Derneği” kurulmuş olup
çalışmalarını sürdürmektedir.
Dünyadaki gelişmeler ise artık turistlerin geleneksel turizm kalıplarının dışına çıkmak
istediklerini ortaya koymaktadır. 1997 yılında Dünya Ticaret Örgütü (WTO)’nün yapmış
olduğu bir araşmaya göre doğaya yönelik turizmin tüm uluslararası turizm harcamalarının
içinde % 7’lik bir oran ile yer aldığını göstermektedir. Dünya Kaynakları Enstitüsü’ne göre ise
1990’lı yıllarda turizmin yıllık büyüme oranı % 4 iken doğa turizmin büyümesi % 10-30
oranları arasında gerçekleşmiştir.
27
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Dünyadaki ekoturizmi benimsemiş turist profiline baktığımızda genellikle söz konusu kitlenin
eğitim seviyesi yüksek, çevre bilincine sahip, ortanın üzerinde gelire sahip ve yerel kültürlere
ilgisi olan 35-55 yaş grubunda kişiler olduğunu görülmektedir. İstatistiklere bakıldığında
1990’lı yıllarda 43 milyon Amerikan vatandaşının ekoturizm faaliyetinde bulunduğu,
Yunanistan’ı ziyaret eden 3 milyon İngiliz turistin % 3’ünün ekoturizm nedeniyle geldikleri ve
Fransa’da yılda 15 milyon kişinin doğa yürüyüşleri yaptığı görülmektedir.
Özellikle gelişmiş ülke turistlerinin ilgi gösterdikleri bir turizm türü olan ekoturizme yönelik
harcamalar Avrupa ülkelerinin pek çoğunda ülke turizmi için ayırdıkları paydan önemli bir
kısmını kaplamaktadır.
4.3 Çevre Dostu İşletmeler
Sürdürülebilir turizm kapsamında, çevrenin korunması, çevre bilincinin geliştirilmesi, turistik
tesislerin çevreye olan olumlu katkılarının teşvik edilmesi ve özendirilmesi amacıyla, çevre
dostu işletmeler kamu ve özel kuruluşlar tarafında belgelendirmektedir.
Özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2008 yılı Eylül ayından itibaren çevreye duyarlı
konaklama işletmelerine “Yeşil Yıldız” verme uygulaması ve benzer şekilde, TÜROFED’in
sürdürülebilir turizm uygulamalarını desteklemek amacıyla enerji politikası belirleyen ve katı
atık yönetimi standartlarını yerine getiren konaklama işletmelerine “Beyaz Yıldız” verme
uygulamaları ülkemizde konaklama işletmelerinin çevreye karşı sosyal sorumluluklarını
yerine getirmeleri konusunda teşvik edici uygulamalar olarak dikkati çekmektedir.
Kıyıların korunması, çevre bilincinin gelişmesinde ve turizm pazarlanmasında Mavi Bayrak
Projesinin de önemli bir yeri bulunmaktadır. Esasen bir çevre ödülü olmakla birlikte,
uluslararası standart özelliği taşıması ve uygulama alanının kıyılar olması nedeni ile turizm
sektörü açısından büyük bir öneme sahiptir.
Yeşil Yıldız
Beyaz Yıldız
Mavi Bayrak
Şekil 3. Çevre Dostu Simgeler
28
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Ayrıca, yat işletmeleri için verilen “Yunus Plaketi” ve yat limanları için verilen “Çıpa Plaketi”,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen diğer çevre dostu kuruluş belgesi ve plaketleri
arasında yer almaktadır.
Yeşil Yıldız
Yeşil Yıldız, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, çevre bilincinin geliştirilmesi, turistik
tesislerin çevreye olan olumlu katkılarının teşvik edilmesi amacıyla, çevreye duyarlı
konaklama tesislerine verilen bir belgedir.
“Turizm İşletmesi Belgeli Konaklama Tesislerine Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi
Verilmesine Dair 2008/3 no’lu Tebliğ” kapsamında verilmekte olan yeşil yıldız, enerji, su,
çevreye zararlı maddelerin tüketiminin ve atık miktarının azaltılmasını, enerji verimliliğinin
arttırılmasını, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının teşvik edilmesini, konaklama
işletmelerinin yatırım aşamasından itibaren çevreye duyarlı olarak planlanmalarını ve
gerçekleştirilmelerini, tesisin çevreye uyumunu, çevreyi güzelleştirici düzenleme ve
etkinlikleri, ekolojik mimariyi, çevreye duyarlılık konusunda bilinçlendirmeyi, eğitim
sağlanmasını ve ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapılmasını kapsamaktadır.
Tebliğ ekinde bulunan sınıflandırma formu, çevreye duyarlılık konusunda çalışma yapan
turistik işletmelerin talebi üzerine, formun uygulama esaslarında belirlenen temel kriterlere
sahip olan konaklama tesislerine uygulanmaktadır.
Asgari puanlar, konaklama işletmelerinin kapasiteleri ve çevreye olan etkileri dikkate
alınarak, işletmelerin tür ve sınıflarına göre belirlenmiştir. Konaklama işletmelerinin bu
formda bulunan bütün kriterleri yerine getirmesinin uygulanabilir olmadığı düşüncesiyle,
tesislerin tür ve sınıfları dikkate alınarak, asgari puanlar formda bulunan bütün kriterlerin
puanlarının toplamı olan azami puandan düşük tutulmuştur. Böylece, işletmelere temel
kriterler dışında kalan, diğer kriterler arasında seçim yapma imkânı sağlanmıştır.
Tür ve sınıfına ilişkin belirlenen asgari puanı aşan tesislerden, simgesi yıldız olan konaklama
tesislerinin plaketlerinde sınıflarını gösteren yıldızlar yeşil renkli düzenlenmektedir. Ayrıca
plaket üzerinde “Çevreye Duyarlı Tesis” ibaresi yer almaktadır.
Çevreye Duyarlı Konaklama Tesisi Belgesi sahibi işletmeler, her 2 yılda bir, yeniden kontrol
edilerek, belgenin güncelliği sağlanmaktadır. Otellere, çevreciliklerini belgelendirme fırsatı
sunan bu uygulama, giderek çevreye duyarlı tesislere yönelen Avrupalı turistler için, önemli
bir değerlendirme kriteridir.
29
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Bu belgeyi almak isteyen işletmelerin dikkat etmesi gereken unsurlar şöyle sıralanmaktadır:

İşletmelerin çevre politikasına yönelik eylem planlarının olması ve işletmede, bu planları
uygulayacak özel bir yetkilinin bulunması,

Su, ısıtma ve soğutmadaki enerji tüketimi, kullanılan kimyasal maddeler ve ortaya çıkan
atık miktarını gösteren verilerin toplanması ve izlenmesi,

Tesiste bulunan tüm makinelerin koruyucu bakım-onarımının periyodik yapılması ve
çevreye duyarlı atık su planının bulunması,

Tesisteki tüm çalışanların çevreye özen konusuna dikkat etmesi için, personele eğitim
verilmesi,

Her öğünde, en az 2 yerel yiyecek ürününün sunulması,

Tüketilmeye uygun yiyecek artıklarının, hayır kurumlarına dağıtılması,

Otellerde yangın uygulamaları için, oda ve genel kullanım alanlarında, tek kullanımlık
ürünlerin bulunması,

Yağmur ve arıtılmış atık suların, bahçe veya tuvalet rezervuarlarında kullanılması,

Deniz suyundan içme veya kullanma suyu elde edilmesi,

Binaların giriş kapılarında rüzgârlık veya hava perdesi bulunması,

Az elektrik tüketen cihazlar kullanılması ve deterjan konusunda önlemlerin alınması,

Elektrik, ısıtma ve soğutma sistemiyle, temiz sıcak su için kullanılan enerjinin tamamının,
yenilenebilir bir enerji kaynağından sağlanması,

Mimari tasarımının çevreye duyarlı olması,

İnşaat sırasında çevreye zarar verilmemesi için önlem alınması ve yapı malzemelerinin
çevreye duyarlı olması,

Tesisin inşaat alanının çok geniş yer kaplamaması ve çevredeki doğal hayvanları
korunması,

Odalarda elektrik sisteminin, müşteri odadan ayrıldığında otomatik kapanması,

Isıtma ve soğutmada merkezi sistem kullanılması, enerjide sera gazı yayan kömür ve
ağır petrollerden uzak durulması ve odaların en az yarısının sigara içilmez olması.
Beyaz Yıldız
Türk turizmini uluslararası arenada “Çevreye Saygılı Turizm Destinasyonu” yapmak amacıyla
başlatılan Beyaz Yıldız Projesi, TÜROFED koordinatörlüğünde ana sponsorlardan
Diversey’in stratejik iş birimi olan Diversey Consulting tarafından gerçekleştirilmektedir.
30
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Beyaz Yıldız Projesine katılan oteller daha temiz ve sürdürülebilir bir çevrenin sağlanmasına
katkıda bulunmakla beraber, artan müşteri memnuniyeti sonuçları ile birlikte ekonomik
kazanımlar da sağlamaktadır. Örnek vermek gerekirse; 300 odalı, 4 yıldızlı sezonluk çalışan
bir otelin çevre kriterlerinden sadece 7 tanesini yerine getirmesi ile sezonluk olarak 20.000 €
maddi tasarruf etmesi söz konusudur. Otellerin projeye verecekleri destek ve takiple bu
tasarruf miktarının daha da artırılması mümkün olmaktadır.
Turistik işletmelerdeki kullanılan suyun, enerjinin, kimyasalın ve katı atık miktarının
azaltılarak çevreye ve doğal kaynaklara olan zararın azaltılması, daha temiz ve yaşanılabilir
bir çevrenin sağlanması ve verimliliği arttırarak, konfordan vazgeçmeden tasarruf sağlayarak
turistik işletmelerdeki giderlerin azaltılması projenin temel amaçlarıdır.
Projede toplam 10 ana başlık olup, tesisler uluslararası normlara göre hazırlanan bu ana
başlıklardaki gereksinimlerine göre incelenmektedir. Bu ana başlıklar; çevre bilinci, çevre
yönetim sistemi, çevre uyumu ve çevre düzenleme etkinlikleri, ekolojik mimari, enerji, su,
hava, atık, deterjan, dezenfektan ve tehlikeli kimyasallar, diğer hizmetlerden oluşmaktadır.
Projeye katılım isteğe bağlı olmakla beraber ihtiyaç duyulan her türlü bilgi, doküman, basılı
evrak ve teknik destek TÜROFED tarafından sağlanmaktadır. Kriterleri yerine getirdiğini
beyan eden işletmeler, TÜROFED ve TÜROFED’e bağlı derneklerin internet sayfalarından
açıklanmakta ve uluslararası tur şirketleri, acenteler, sivil toplum kuruşları ve kamu kurum ve
kuruluşlarına proje ve katılımcıları ile ilgili bilgi aktarımında bulunularak “Beyaz Yıldız” sahibi
işletmelerin geniş kapsamlı tanıtımı yapılmaktadır.
Beyaz Yıldız Projesine katılmak ve Beyaz Yıldız beratı ile uluslararası turizm sektöründe,
hem tatilciler hem de tur operatörleri tarafından kabul görerek rekabet avantajı yakalamak
isteyen oteller TÜROFED’e başvurduktan sonra Diversey Consulting bünyesindeki uzman
Çevre Mühendisleri tarafından uluslararası çevre normlarında hazırlanan denetim listelerine
göre denetlenmektedir. Denetim sonrası 100 üzerinden 65 puan işletmeler Beyaz Yıldız
beratını almaya hak kazanmaktadır. Beyaz Yıldız denetiminde başarılı olan otellere, Beyaz
Yıldız sertifikası ve çıkartmaları verilmekte, otel yönetimi bu çevre ödüllerini asarak misafirleri
ile paylaşmaktadır. Beyaz Yıldız denetiminden geçemeyen işletmelere ise, uygunsuzluklar ve
uygunsuzlukların giderilmesi için gerekli olan düzeltici aksiyonların bulunduğu kapsamlı bir
rapor verilmektedir. Oteller bu aksiyonları yerine getirdiğinde tekrar denetlenerek Beyaz
Yıldız beratına hak kazanıp kazanmadığı belirlenmektedir. Diversey Consulting, TÜROFED
koordinatörlüğünde Beyaz Yıldız sertifikasına sahip olan otelleri belirli dönemlerde
denetleyerek, kriterlere uyumun devamlılığını sağlayacaktır. Kriterlere uymadığı belirlenen ve
daha önceden Beyaz Yıldız sertifikasını almış olan işletmelere önce uyarıda bulunulacak,
ihlal devam ettiği takdirde de TÜROFED tarafından sertifikaları geri alınacaktır.
31
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Çevre korumaya yönelik yapılan çalışmaların daha fazla müşterinin dikkatini çekeceği
muhakkak olup, bununla beraber çalışanların proje konusunda bilgilendirilmeleri ve
eğitilmeleri de önem taşımaktadır.
Bu proje kapsamında, otel yönetimi ve çalışanları için Akdeniz, Ege, İç Anadolu ve Marmara
bölgelerinde projeyi anlatan çevre eğitimleri düzenlenmekte, ayrıca kitapçıklar, eğitici poster
ve dokümanlar hazırlanıp dağıtılarak, otel çalışanlarının ve genel olarak toplumumuzun
bilinçlenmesi sağlanmaktadır.
Mavi Bayrak
Avrupa Topluluğu, kendi ülkelerinde yüzme amacı ile kullanılacak göl ve deniz suları için
gerekli su kalitelerini belirleyen mikrobiyolojik parametreleri, yol gösterici ve uyulması zorunlu
hükümler olarak ortaya koymuştur.
Bu çalışmalar 1987 yılında Avrupa Çevre Eğitim Vakfı (FEEE) tarafından yürütülen Mavi
Bayrak Kampanyası adı altında birleştirilmiş önce 11 Avrupa Topluluğu ülkesi ve daha sonra
22 ülkede başarı ile uygulanmıştır. 2001 yılında ise Avrupa’nın dışında yer alan ülkelerden
gelen talepler doğrultusunda kampanyanın kapsamı genişletilmiş olup Avrupa Çevre Eğitim
Vakfı’nın adı Çevre Eğitim Vakfı olarak değiştirilmiştir.
Bu program ülkemizde, Kültür ve Turizm Bakanlığı Proje İnşaat Daire Başkanlığı Çevre
Sorunlarını Önleme Şubesi ve 1993 yılında Bakanlık önderliğinde kurulan Türkiye Çevre
Eğitim Vakfı (TÜRÇEV) tarafından yürütülmektedir.
Başlangıçta öncelikle AB Yüzme Suyu Direktiflerinin uygulanması, çöp toplama ve sağlık
ekipmanlarıyla uygun ve güvenli bir ortamın sağlandığı plajlar ile ilgili kriterler, birkaç kez
revize edilmiştir. Mavi Bayrak plaj kriterlerinin bu düzenlemeler sırasında giderek daha da
sıkılaştırılmasına rağmen, bu programa katılma isteği artmaktadır.
Plajlar ile ilgili yeni kriterler, yöredeki atıksu arıtma tesisi, kanalizasyon sistemleri gibi
belediye hizmetlerini kapsayacak, sürdürülebilir kalkınma üzerinde odaklanmaktadır.
2004 yılında yürürlüğe giren yeni marina kriterlerine çevre eğitimi ve çevre yönetimi odaklı bir
anlayış getirilmiş, ayrıca Mavi Bayraklı marinalarda marina güvenliği ön palana çıkarılarak,
çevre yönetimine geçiş konusunda ilk adımlar atılmıştır.
32
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Dünyada gelişen çevreyi koruma bilincine paralel olarak Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı
tarafından plajlar için belirlenen 27 kriter, 2010 yılı itibariyle 32 ye marinalar için belirlenen 22
kriterise 24’e çıkarılmıştır. Bu kriterlerin bir kısmı zorunlu, bir kısmı kılavuz kriterlerdir. Plaj ve
marinalar için belirlenen kriterler birbirlerinden farklı olmasına rağmen, hepsini aşağıdaki 4
ana grupta toplamak mümkündür.

Yüzme amacıyla kullanılan suyun niteliği

Çevresel eğitim ve bilgilendirme çalışmalarının yönlendirilmesi

Plaj düzeni ve emniyetinin sağlanması

Çevre Yönetimi
Bu kriterleri sağlayan plaj ve marinalara 1 yıl süreyle Mavi Bayrak verilerek
ödüllendirilmektedir. Mavi Bayraklı plaj ve marinalar Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı
tarafından internet ortamında yayınlanarak tüm dünyaya duyurulmaktadır.
2010 yılında Uluslararası Çevre Eğitim Vakfı’nca yapılan değerlendirmeler sonucunda 314
plaj, 14 marina ve 9 yatın Mavi Bayrak ile ödüllendirilmesi uygun görülmüştür (Tablo 4).
Tablo 3. Ülkelerdeki Mavi Bayrak Sayısı
Ülkeler
Plaj
Ülkeler
Sayısı
Marina
Sayısı
1
İspanya
523
1
Almanya
111
2
Yunanistan
421
2
İspanya
84
3
Fransa
321
3
Hollanda
76
4
Türkiye
314
4
Fransa
74
5
Portekiz
241
5
Danimarka
69
6
İtalya
231
6
İtalya
61
7
Danimarka
216
7
İsveç
51
8
Hırvatistan
116
8
Hırvatistan
20
9
İrlanda
75
9
Türkiye
14
10
İngiltere
71
10
Portekiz
14
11
Güney Kıbrıs
54
11
Yunanistan
9
12
Diğer 27 Ülke
301
12
Diğer 21 Ülke
44
Toplam
2884
Toplam
627
33
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Kıyıların korunması, çevre bilincinin gelişmesinde ve turizm pazarlanmasında Mavi Bayrak
Projesinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Esasen bir çevre ödülü olmakla birlikte, uluslararası
standart özelliği taşıması ve uygulama alanının kıyılar olması nedeni ile turizm sektörü
açısından büyük bir öneme sahiptir.
Mavi Bayrak Programına katılım, gönüllülük esasına dayanır. Belediyeler, marina yetkilileri,
turizm işletmeleri Mavi Bayrak almak için TÜRÇEV’e başvuruda bulunurlar.
Bu başvurular, kriterler kapsamında değerlendirilerek, uygun olanlar için gerekli dokümanlar
hazırlanır ve ulusal jürinin onayına sunulur. Ulusal Jüri’nin uygun gördüğü plaj ve marinalar
ile ilgili bilgiler TÜRÇEV tarafından FEE’ye gönderilir. FEE, uluslararası jüriyi toplayarak
Türkiye ile ilgili ve bu arada diğer ülkelerden gelen başvuruları da inceleyerek son kararını
verir. Ulusal jüride, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,
TYD, TÜROFED, TÜRSAB, Marina İşletme ve Yatırımcıları Derneği, TÜRÇEV ve Üniversite
temsilcileri bulunur. Uluslararası jüride ise, FEE, UNEP, EU ve kıyı ile ilgili sivil toplum
örgütleri bulunur.
Mavi Bayrak ödülü yalnızca 1 yıl için verilmektedir. Mavi Bayrak ödülü alan plaj ve marinalar
sezon içerisinde denetlenmektedir. Bu denetlemeler sırasında herhangi bir sorunun tespit
edilmesi halinde, sorun giderilinceye kadar Mavi Bayrak indirilmektedir.
Şekil 4. Ülkemizde Mavi Bayraklı Plajların Bulunduğu Sahiller
34
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
5 İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
Türkiye’de turizm sektörü, milli gelire ve ülke tanıtımına olan katkıları ile hizmet sektörünün
önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz için bu önemli sektörde turizm
işletmelerinin sayısı ve sağlanan istihdamın artması ile çalışan sayıları her geçen gün
artmaktadır.
Yaklaşık 1,7 milyon kişiye istihdam sağlayan sektörde yapılan işlerin, yüksek vasıf ve eğitim
düzeyi gerektirmemesi birçok kişi için iş hayatının kapılarının daha kolay şekilde açılmasını
da sağlamaktadır. Tatil dönemleri ve yaz ayları gibi mevsimsel olarak iş yükünün arttığı
dönemlerde ya da hafta sonu ve gece gibi işgücünün genelinin çalışmadığı alışılmadık
saatlerde çalışılması, sigortasız ve güvencesiz çalıştırılması, birbirinden oldukça farklı işlerin
yapılmasının getirdiği iş çeşitliliği sektörün çalışma yapısının temel özelliklerindendir.
Tüm bu etkenler, ülkemizde iş kazası ve meslek hastalıkları sayılarının hizmet sektöründe
sanayi sektörüne kıyasla daha düşük olmasına rağmen turizm sektörünü iş sağlığı ve
güvenliği çalışmaları açısından dikkat çekilmesi gereken yeni bir merkezi haline
getirmektedir.
Sektör genellikle uzun çalışma saatleri ve fiziksel güç gerektiren ağır çalışma koşullarına
sahiptir. Mevsimsel ve vardiya usulü çalışma dolayısıyla diğer sektörlerin geneline göre farklı
bir çalışma modeli hâkimdir. Bu nedenle, sektörde çalışma şartları ve işgücünün yapısı
dikkate alındığında özellikle psikososyal ve ergonomik risklerin yüksekliği göze çarpmaktadır.
Diğer sektörlerle karşılaştırıldığında turizm sektöründe çalışanların, müşterilerden, çalışma
arkadaşlarından ve işverenlerden kaynaklanan şiddet, taciz ve ayrımcılığa daha fazla maruz
kaldıkları bildirilmektedir. Bu sektörde çalışanlar diğer sektör çalışanlarına kıyasla gözdağı
verme, fiziksel şiddet ve cinsel taciz ile daha sık karşı karşıya kalmaktadırlar. Özellikle
barlarda, diskolarda ve gece kulüplerinde çalışanlar daha fazla risk altındadır.
Ayrıca, çalışan iş-hayat dengesinin yetersizliği, standart olmayan ve belirsiz çalışma saatleri,
iş üzerinde kontrol yetersizliği, ağır iş yükleri ve stresi arttıran zaman baskısı sebebiyle çok
sayıda psikosoysal risklerle karşı karşıyadır. Otelcilik sektöründe müşterilere doğrudan
hizmet edildiği için özellikle işlerin yoğun olduğu saatlerde, yoğun stres yaşanmaktadır. Çoğu
zaman müşterilerin sabırsızlanması, yeterli sayıda personelin olmaması ve işletme
konusunda yaşanan sıkıntıların müşteri tarafından hizmet eden personele yansıtılması işi
çekilmez hale getirmektedir.
35
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Mutfaklarda ve çamaşırhanelerde çalışma ortamı, yüksek ısı, nem ve kötü aydınlatma
çalışanı olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle işletmeci, çalışanın çalışma ortamını ve
şartlarını gözlemlemeli gerekli önlemleri almalıdır. Çalışanların, çalışma sürelerini (gece
çalışması, fazla çalışmalar vb.), izin ve tatil haklarını İş Kanununa göre düzenlemelidir.
Uzun süre ayakta kalmak ve ağır yük taşımak, yüksek düzeyde gürültü ve dumana maruz
kalmak, çok yüksek ve çok düşük sıcaklıklarda çalışmak, kas ve iskelet sistemi hastalıklarına
yol açmaktadır. Bel kaymaları, sırt kaslarının zedelenmesi, bileklerin burkulması ve boyun
tutulması kapı görevlileri ve bavul taşıyan işçilerin başına sıkça gelmektedir. Otellere büyük
gruplar geldiği zaman pek çok sayıda ağır bavulun hızlıca içeriye taşınacak olması, bu
sıkıntılarla karşılaşılma riskini arttırmaktadır. Kas-iskelet yaralanmaları çoğu zaman kayma
ve düşme sonucunda ya da ağır kaldırmaktan kaynaklanmaktadır.
Bütün bu psikososyal ve ergonomik risklerin yanı sıra, sektör çalışanları, birçoğu aslında
önlenebilir pek çok riskle karşı karşıya kalmaktadır.
Mutfakta çalışanlar keskin bıçakla yemekleri hazırlarken çoğu zaman ellerini ve parmaklarını
kesmektedirler. Mutfaklarda sert meyve ve sebzeleri doğramak ve dilimlemek ve etleri
kıymak için elektrikle çalışan ve keskin bıçaklara sahip makineler kullanılmaktadır. Bu
makineleri ve ekipmanları kullananlar işe başlamadan önce eğitilmeli ve iş ilgili tehlikeler
anlatılmalıdır. Bu makineleri kullananların iş giysilerinin özenle seçilmesi ve sarkan kısımlar
olmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca, makine başında çalışan kişinin saçları
uzunsa makine ile teması engellemek için başlık takması ve mutlaka takılarını çıkartması da
gerekmektedir. Aksi durumda parmaklar kopması veya cilt sıyrılması gibi kazalar ile karşı
karşıya kalınabilinmektedir. Bu tip keskin aletleri yıkayan bulaşıkçılarında, el kesilmelerini
önlemek için uygun iş güvenliği eldiveni kullanmaları sağlanmalıdır. Önemsiz gibi görünen
kesikler enfeksiyon kapma gibi ciddi sonuçlar doğurabilmektedir.
Yanmalar ve haşlanmalar, aşçılar, bulaşıkçılar, diğer mutfak personeli ve çamaşırhane
çalışanları arasında daha çok görülmektedir. Kızartma yapmak için tavalarda kızdırılmış
yağların üzerine donmuş yiyecekler düştüğünde veya su tanecikleri kızgın yağın üzerine
geldiğinde sıçramalar olmaktadır. Sıçramalar ve dökülmeler cilde temas ederse ciddi
yanıklara neden olabilmektedir. Cilt yanıklarını önlemek için çalışanlar tehlikeler ve risklere
karşı bilgilendirilmeli ve uygun kişisel koruyucu donanım kullanmaları sağlanmalıdır.
Otellerde yüzey temizliğinde kullanılan kimyasallar ve mutfakta kullanılan sıvıların (yağ, su
vb.) yere dökülmesi kaygan zemin oluşturduğu için çalışanın kayma ve düşme riskini
artmaktadır. Bu nedenle yapılan işin şekline göre, yeri sıkı tutunan ayak koruyucu iş emniyet
ayakkabıları kullanılmalı ve uyarı işaretleri ile tehlike belirtilmelidir.
36
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Ayrıca, otel temizliğinde (odalar, havuz vb.) ve mutfak temizliğinde kullanılan kimyasallar,
personel tarafından kullanılırken elde tahrişler veya ciltle uzun süreli temasta cilt
hastalıklarına neden olabilmektedir. Temizlik amaçlı kullanılan bu kimyasalların buharının
solunması ise çalışanlarda solunum yolu hastalıklarına neden olduğu görülmektedir.
Kimyasallarla çalışılan noktalarda uygun havalandırma ve personele uygun kişisel koruyucu
donanım (eldiven, maske vb.) verilmelidir.
26.12.2003 tarihli ve 25328 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan “Kimyasal Maddelerle
Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik”e göre; “ İşveren, kimyasal
maddelerle çalışmalarda, işçilerin bu maddelere maruziyetini önlemek, bunun mümkün
olmadığı hallerde en aza indirmek ve tehlikelerinden korumak için gerekli tüm önlemleri
almakla yükümlüdür.”
İşletmelerde başta bakım atölyeleri ve mutfak bölümleri olmak üzere çeşitli noktalarda
kullanılan elektrikli ekipmanlardan elektrik çarpması tehlikesi oluşmaktadır. Elektrikli
ekipmanların uzman kişilerce periyodik kontrollerinin ve gerektiğinde testlerinin yapılması,
çalışma şeklinde değişiklikler, kazalar ve iş ekipmanındaki güvenliğin bozulmasına neden
olabilecek durumlardan sonra, arızanın zamanında belirlenip giderilmesi gerekmektedir.
Otellerde kullanılan basınçlı kaplar, LPG tüpleri, mutfak ekipmanları, kaynak-teknik bakım
atölyeleri elektrikli ekipmanlar yangın riskini artırmaktadır. Bu nedenle otellerde, işletmenin
büyüklüğüne göre yangın söndürme sistemleri ve cihazları bulundurulmalıdır. İşveren
19.12.2007 tarih ve 26735 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Binaların Yangından
Korunması Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre her türlü yangın riskine karşı önlemini
almak durumundadır. Yangın güvenliği sağlayabilmek için çalışan personele yangın güvenliği
eğitimi verilmelidir. Yangın riskine karşı acil durum planları oluşturulmalı ve acil kaçış yolları
belirlenmelidir. Acil kaçış yollarının ve yangın söndürme cihazlarının bulunduğu noktaların
planı işletmede hem personelin hem de müşterilerin kolayca ulaşabileceği noktalara asılmalı
ve personel bilgilendirilmelidir.
Doğal afetlerden (deprem, sel vb.) korunabilmek için ise doğal afet senaryoları oluşturulmalı,
bu senaryolara göre alınacak önlemler planlanmalı, çalışan personel bilgilendirilmelidir.
37
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
Çok sayıda insana yemek servisi yapılan büyük otellerde bazı hazır yemekleri, sosları,
meyveleri, sebzeleri, balıkları ve etleri saklamak için oda büyüklüğünde derin dondurucular
kullanılmaktadır. Bu soğuk depolara girdikten sonra kapının kapanma riskine karşı önlemler
alınmalıdır. Çünkü kimseden habersiz içeri giren bir personel içeride kalması durumda
donma sonucu ölüm gerçekleşebilmektedir. Bu nedenle, bu dondurucuların kapıları, içeriden
de açılabilecek şekilde tasarlanmalı ve acil durumlar için alarm sistemleri içeriye
yerleştirilmelidir.
Son yıllarda sıklıkla yaşadığımız salgın hastalıklar nedeni hijyenin önemi fazlasıyla ön plana
çıkmaktadır. Turizm sektöründe ise hijyenik ortamları yaratmadığınız sürece iş yapmanız
neredeyse olanaksız haldedir. Sağlıklı gıda üretilmesinden başlayarak, muhtemel tüm
hizmetlerin hijyenik ve sağlıklı ortamlarda gerçekleştirilmesi müşterinin işletmeyi tercih etmesi
ve çalışanların sağlık güvenliğinin sağlanmasında en büyük nedenlerden biridir.
Bu kapsamda, tüm personel işe alınmadan önce sağlık kontrolünden geçirilmelidir. Kan
testleri ve akciğer filmleri alınmalıdır. Yapılan tetkikler periyodik olarak yenilenmeli ve
personelin sağlık durumu denetim altında tutulmalıdır. Hastalanan personele izin verilmeli ve
hastalığı süresince istirahat etmesi sağlanmalıdır. Personel için uygun yemek yeme ve
dinlenme alanları belirlenmelidir. Personel ait soyunma odaların tuvalet ve duş imkânları
sağlanmalı ve el yıkama, duş alma vb. konularda personel bilinçlendirilmelidir. Her gün duş
alınmalı, yıkanmalı, terlemeyi önleyici ve koku giderici deodorant kullanılmalıdır. El tırnakları
kısa olmalı ve dikkatle fırçalanmalıdır. Özellikle kadınların bilezik, alyans ve yüzük gibi
takıları takmalarına izin verilmemelidir.
Bütün bu sıralananlara ek olarak personelin kişisel eşyalarını koydukları özel dolaplarına
hiçbir şekilde yiyecek konulmamalı ve saklanmamalıdır. Bu idare tarafından cezalandırmayı
bile gerektirebilir. Unutulmamalıdır ki, bu tür yiyecekler tüm haşereler ve fareler için son
derece cazip bir ortam yaratır.
Her personelin en az 3 takım üniforması olmalı ve giysisi az da olsa kirlendiğinde
değiştirmeye, temizini giymeye zorunlu tutulmalıdır. Sokak giysileri ile mutfakta serviste
çalışılmamalı ve üniformalar her gün değiştirilmelidir.
Hijyen koşullarını sağlamak için işletmede ise havalandırma sistemi filtreleri, gider boruları ve
kanallar yağlardan ve pisliklerden arındırılmalıdır. Mutfakta veya restoranda her türlü katı ve
sıvı yağın birikmesi önlenmelidir.
38
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
6 SONUÇ
Günümüz tüketicileri, dünyada yaşanan olaylara karşı kendisinin bireysel ya da demokratik
kitle örgütleri aracılığıyla tepki vermesi gibi hizmet aldığı işletmelerin de aynı tepkiyi
vermesini görmek istemektedirler. Ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel alanda yaşanan
problemlere tepki göstermeyen, bu alanlarda çözümler üretmeyen işletmeler, tüketicilerin
kendi mal ve hizmetlerini tercih etmemelerine sebep olmaktadır.
Tüketicilerde yaşanan bu değişim, sosyal sorumluluk faaliyetlerini artı birer maliyet olarak
gören işletmelerin de konuya bakış açılarını değiştirmelerine neden olmuştur. Günümüzde
tüketici beklentilerinde yaşanan değişim ve sonucunda gerçekleştirilen sosyal sorumluluk
faaliyetlerinin geliştirilmesi ve uygulanmasına yönelik farklı sektörlerde yaşanan hızlı
değişimler, hizmet endüstrisinin bir kolu olan turizm sektörünü de benzer şekilde etkilemiştir.
Ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişme süreçlerinde, daha ileri düzeyde örgütlenmeyi ve uygar
davranış kalıplarını benimseyen, ortak çıkarların varlığını keşfeden birey ve işletmelerin
birlikte hareket etme yeteneklerini geliştirdikleri bir dünyada, turizm sektörü, hem daha
başarılı olabilecek hem de yeni ekonomik düzenin doğru yapılanmasına katkıda
bulunabilecek faktör donanımına sahip bulunmaktadır.
Türkiye’de ise turizm sektörünün gelişme eğilimi ve özellikle konaklama arzının sayısal,
niteliksel ve bölgesel yoğunlaşma bakımlarından ulaştığı boyut itibariyle sektöre yönelik
politika, ilke ve hedefler önem arz etmektedir.
Son yıllarda dünyada tartışılan konuların başında gelen “sürdürülebilirlik” kavramı tüm
alanlara yansıdığı gibi turizm de ele alınmaya başlanmıştır. Ekonomik ve toplumsal alanda
birlikte bir kalkınmanın hedeflendiği sürdürülebilir bir turizm için insan kaynaklarının
geliştirilmesi, sosyal refahın arttırılması, KOBİ’lerin geliştirilmesi, bilim ve teknoloji
yeteneğinin geliştirilmesi, sağlıklı bir genel yerleşme düzeni ve kentleşme süreci
oluşturulması, doğal ve tarihi çevre değerlerinin korunması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
39
Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi – Turizm Sektör Raporu
KAYNAKLAR

DPT, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2001

DPT, Dokuzuncu Kalkınma Planı, Turizm Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2007

UNWTO, Tourism Highlights, 2010

TÜROFED, Turizm Raporu, Sayı:1-2-3, 2010-2011

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Türkiye Turizm
Sektörü Raporu, Ocak 2010

TÜBİTAK, Vizyon 2023 Teknoloji Öngörü Projesi, Ulaştırma ve Turizm Paneli, Temmuz
2003

T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, ÇED Rehberi – Toplu Konut ve Turizm Konaklama
Tesisleri, Haziran 2009

Aslan Z. & Aktaş G., Turizm Açısından Çevre Sorunlarına Genel Bir Yaklaşım, Ekoloji
Dergisi, Sayı:11, 1994

İstanbul Ticaret Odası Etüt ve Araştırma Şubesi, Dünyada ve Türkiye’de Ekoturizm,
Nisan 2004

Kaypak Ş., Ekolojik Turizmin Sürdürülebilirliği

Pelit E. & Keleş Y. & Çakır M., Otel İşletmelerinde Sosyal Sorumluluk Uygulamalarının
Belirlenmesine Yönelik Bir Araştırma, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Sayı:2, 2009

Ateşoğlu İ. & Türker A., Konaklama İşletmelerinin Sosyal Sorumluluk Faaliyetlerine
Yaklaşımı: Muğla İli Örneği, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Sayı:3, 2010

RİSK MED Akademi, İş Sağlığı ve Güvenliği Temel Bilgiler Kitabı, 2011
Bu rapor Halkbank Kurumsal Sosyal Sorumluluk Projesi için proje danışmanlarından RİSK
Mühendislik Eğitim Danışmanlık Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. tarafından hazırlanmıştır.
40

Benzer belgeler