orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar

Transkript

orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar
AÐUSTOS 2014 Sayý: 548 Fiyat: 7 TL
SHASTA, Yaz Iþýðý Konferansý
ORB FENOMENÝ
SEZGÝ DÝLÝNÝ ÖÐRENMEK GEREK
ÝÇÝNDEKÝLER
Sezgi Dilini Öðrenmek Gerek ............. 2
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 46 Sayý: 548 Aðustos 2014
Dr. Refet Kayserilioðlu
Yalanla Yaþayanlar ve
Hz. Hûd ............................................... 7
Ahmet Kayserilioðlu
Onur Baþkaný:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Ayþegül Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Yayýn Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Hale Ürkmezgil
Haberleþme
ve Okur/Abone Ýliþkileri:
0535 4554223 - 0549 7220248
Yönetim Yeri:
Hayri Eðmezoðlu Sk. Ýkizler Ap.
No: 8 D: 32 Erenköy/Ýst.
Baský:
Hedef Dijital Baský
Taksim Cad. No: 19/A
Taksim/Ýstanbul
Fiyatý: 7 TL
Yýllýk Abone: 80TL
Yurt Dýþý: 100 TL
Aklýn Özgürlüðü ................................ 13
Güngör Özyiðit
Deniz Bitiyor ...................................... 19
Cem Gürdeniz (Aydýnlýk’tan)
Antik Helenlerde Kitap ...................... 22
(Kitap Yakan Ýnsan da Yakar)
Yalçýn Kaya
“Bir Hristiyan Masalý” ......................... 27
(Kitap Tanýtýmý)
Seyhun Güleçyüz
Orb Fenomeni ................................... 34
Yalan - II ............................................ 39
Çeviren: Nelda Bayraktar
Shasta,
Yaz Iþýðý Konferansý........................... 43
(Canlý Kryon Celsesi)
Dergimizin internet sitesini
www.sevgidunyasidergisi.com, www.dostluk.org
adreslerinden ziyaret edebilirsiniz
SEVGÝ DÜNYASI
Sevgili Dostlar
Bir keresinde denmiþti ki bize: “Sabýrlý ve istekli olanlar için hiçbir
zorluk yoktur... Yalnýz siz, o gülyüzlüler gibi üstün ahlâkýn yüceliklerine ulaþýnýz...” Sonra bir yerde yine eklenmiþti: “Siz varolanlarýn
þüphesiz ki, en mükemmelisiniz. Güzellik sizin þeklinizde deðil,
aklýnýzda ve ahlâkýnýzdadýr. Ahlâký en iyi olan, kötülüklerin her
çeþidinden korkandýr” Bu iki prensip bize her zaman yön göstermiþ,
Bizi Sevgisinden Vareden’in bizden nasýl bir ahlâk istediðini
bildirmiþtir. Bunun içinde insan ayýrýmý yoktur, bunun içinde cins
ayýrýmý yoktur, bunun içinde cinsellikle ilgili bir gönderme yoktur.
Bunun içinde doðru ve yanlýþ ayýrýmý bile yoktur. Sadece iyilik ve
onun çeþitleri, kötülük ve onun çeþitleri vardýr. Düþüncelerini üstün
bilgiler yönünde eðitip geliþtiren kiþilerin þimdi ahlâk adýna, din
adýna ve hattâ maalesef Allah adýna yapýlanlarý sindirmeleri, doðru
bildikleri adýna sabýrlý olmalarý gittikçe güçleþmektedir. Ama ne denmiþti? Sabýrlý ve istekli olanlar için hiçbir zorluk yoktu. Öyleyse
Gülyüzlüler’in hayatlarýný tek tek incelemeli, onlarýn her türlü insan
ve davranýþ karþýsýnda nasýl hareket ettiklerini, neden ve ne uðruna
sabrettiklerini, neden durmadan inandýðýný vermeye çalýþtýklarýný
anlamaya çalýþmalýyýz. Onlarýn Yaradan’la iliþkilerindeki temel noktalarý bulmaya çalýþmalýyýz. Fikren de olsa onlarýn dünyalarýna bir
kez adým atmak bile bizi bambaþka bir insan haline getirecektir.
Onlarýn gülyüzlü, yani peygamber oluþlarý, onlarý örnek alma
yönünde bizi durdurmamalýdýr. Zaten bilgi verirken ayný zamanda
örnek olmak için de gelmiþlerdir. Hz. Muhammed için söylenen
“Emrolunduðun gibi ol!” sözü onun þahsýnda hepimiz için söylenmiþtir. O halde ahlâklý olmak için birilerinin din adýna, töreler adýna
söylediklerini benimsemek, yapamadýðýmýz için suçluluk duymak
yerine, O’nun gerçek sözlerine ve gülyüzlülerinin zamanlar üstü
yaþamlarýna eðilmeliyiz. O zaman kin, nefret, ölüm ve gözyaþý yerine
yavaþ yavaþ özlediðimiz düzenin taþlarýný yerleþtirebiliriz.
En Derin Sevgilerimizle
SEVGÝ DÜNYASI
1
SEVGÝ DÜNYASI
2
Sezgi dilini herkes
öðrenebilir ve öðrenmesi
gereklidir.
Sezginin bilgi, tecrübe ve
düþünce ile yakýn iliþkisi
vardýr.
Sezgi düþüncenin ulaþamadýðý bölgeden gelen bir
haberdir.
O haberi alabilmek için
düþünceyi ulaþabileceði
yere kadar götürmek
gerekir.
Dr. Refet Kayserilioðlu
Sezgi Dilini
Öðrenmek Gerek
SEVGÝ DÜNYASI
V
aktiyle bilgili bir
kýlavuz, yanýndaki
gezginle birlikte
bir yoldan bir yere gidiyorlardý. Yoldaki izlere bakan
kýlavuz: "Buradan üstünde
genç bir sürücüsü olan, sað
gözü kör, sað arka ayaðý
topal ve sol diþleri noksan,
yaþlýca bir deve geçmiþ"
dedi. Gezgin hayret ve
merakla sordu: "Dostum,
haydi ayak izlerine
bakarak buradan bir
devenin geçtiðini söyledin.
Ama bu devenin arka sað
ayaðýnýn topal olduðunu
nereden bildin? Ya sað
gözünün kör, sol diþlerinin
noksan olduðunu nasýl
söyleyebilirsin? Ve görmeden devenin yaþlý
olduðunu nasýl iddia edebildin? Hele üstündeki
sürücünün genç bir adam
olduðunu söyeleyebilmen
için, senin gizlilikleri bilen
bir kâhin olman gerekir."
Kýlavuz kendinden ve
bildiðinden emin bir
ifadeyle: "Bu deveye ilk
konakta yetiþeceðimizi
tahmin ederim. Sözlerimin
doðruluðunu görürsün"
dedi ve gülümsedi.
Gezgin meraklý ve þüpheci
bakýþlarla baktý. Belki o
deveyi daha önce görmüþtür þimdi bana bilgiçlik taslýyor diye düþündü.
3
Ayak izlerine bakýlarak bu
kadar bilgi verilebilir
miydi? Yoksa bu adamda
telepati veya durugörü gibi
bir yetenek mi vardý?
Bu tereddütler içinde bir
süre yol aldýlar, baþka
konulara daldýlar. Bir
zaman sonra bir konaklama yerine vardýlar. Orada
kýlavuzun tarif ettiði
deveyi ve genç sürücüsünü
buldular. Deve de,
sürücüsü de bu yöreye ilk
kez geliyorlardý ve bizim
kýlavuza hiç rastlamamýþlardý önceden.
Gezginin hayreti arttý,
þüpheleri kayboldu ve
merakla sordu: "Siz nasýl
bilebildiniz bunca ayrýntýyý?"
Kýlavuz nasýl bilebildiðini, daha doðru bir deyimle
nasýl sezebildiðini þöyle
anlatmaya baþladý: "Bu
devenin sað arka ayaðýnýn
topal olduðunu, o ayaðýn
izlerinin yarým olmasýndan
anladým. Sað gözünün kör
olduðunu yolun hep soluna
kaçmasýndan, sol diþlerinin
olmayýþýný, otlarý ýsýrýrken
hep sol tarafa isabet edenlerin iyi kopmamasýndan
sezinledim. Devenin yaþlý
olmasýný, bu kadar
sakatlýðýn ancak yaþlý bir
devede olacaðýndan
çýkardým. Üstündeki
sürücünün gençliðini de,
bu denli yaþlý ve sakat
deveyi hep yolun ortsýna
çekmeye ve hýzlý yürütmeye çalýþmasýndan tahmin ettim."
Böyle küçük delillerle bu
kadar çok çok doðru sonuca ulaþabilmek için çok
tecrübeli, çok bilgili ve
çok düþünen olmak
gerekirdi. Burada kýlavuz
küçük ipuçlarýna tutunarak, tecrübelerinin ve o
güne kadar edindiði bilgilerin yardýmýyla doðru
vargýlara ulaþabilmiþti.
Elbette delilleri deðerlendirmiþ, onlar üzerinde
düþünmüþtü. Ama vardýðý
sonuçlar düþünce alanýn
dýþýna taþmýþtý. Kendisi
nasýl sonuca vardýðýný
olaðan bir þey gibi açýklamýþtýr ama bunlar
düþünerek varýlacak
sonuçlar deðildir yalnýzca.
Ýþin içine sezgi de girmiþtir. Öyleyse sezgi,
düþüncenin ulaþamadýðý
gerçekleri yakalayabilmek
yeteneðidir.
Sözlüklerde sezgi için þu
tarif yapýlmaktadýr: "Aklýn
yardýmý olmadan gerçeðin
doðrudan görülmesidir."
Aslýnda bu tarif tam doðru
deðildir. Aklýn yardýmý hiç
SEVGÝ DÜNYASI
4
olmuyor deðil, bir yere
kadar oluyor. Bilgi ve
tecrübelerin de yardýmý
oluyor. Ama sezgi,
düþünceyle varýlan mantýkî
bir sonuç deðildir. Öyle
sezgiler vardýr ki, mantýða
ve düþünceye aykýrý gibi
görünür ama sezen kiþi
onlarýn doðruluðunu bir iç
bilgiyle hisseder. Baþýna
bir kazanýn veya olayýn
geleceðini sezen ve bunun
sýkýntýsýný duyan kiþiler
vardýr. Sezgilerinin doðru
çýktýðýný bir çok tecrübeler
onlara göstermiþtir. Ve
onlar kuvvetle iddia ederler. Ama burada bazý
vehim ve kuruntularý ya da
akýl hastalýðý nedeniyle
aldýklarý yanlýþ mesajlarý
doðru sananlarý ayýrt
etmek gerekir.
Sezginin Ýngilizce karþýlýðý "perception", Fransýzca ve Ýngilizce diðer bir
karþýlýðý da "intuition" dýr.
Osmanlýca karþýlýðý ise
"tahaddüs" tür. Bunlarý
yazmam, sezginin ilhamla
karýþtýrýlmasýný önlemek
içindir. Ýlham (esin)
Ýngilizce ve Fransýzcasý
"inspiration". Kelimelerin
anlamlarýný iyice
belirtmeden berrak bir
sonuca varmak zor olur.
Sezgiyi tek doðru olarak
kabul eden felsefe ekolü
vardýr: Sezgicilik
(Intuitionism). H.Bergson
sezgicilik ekolünün baþlýca
temsilcisidir. Onlara göre
sezgi, mantýksal akýl yürütmeye baþvurmaksýzýn
gerçeði doðrudan kavrama
yeteneðidir. Sezgiyle en
doðru sonuçlara varýlabilir
diyorlar. Onlara karþý olanlarsa, sezginin bir araþtýrma metodu olamayacaðýný
söylüyorlar. Son devir
düþünürleri ise: "Gerçeði
birdenbire kavrama
yeteneði, aslýnda tecrübe
ve bilgilerin insanda
birikmesi sonucu olmaktadýr" demektedirler.
SEZGÝ
GEREKLÝ MÝDÝR?
Sezgi, yükselme yolundaki insanýn önünü aydýnlatan bir fener gibidir. O
fener olmadan insan çok
yanlýþ yollara sapabilir ve
çok yanlýþ iþler yapabilir.
Sezgi, bilmekten, kesin
olarak doðruluðuna kani
olmaktan önceki ilk
adýmdýr. Bir þeyin varlýðý
önce sezilir, sonra bilinir. 5
duyu organýmýzla algýlayamadýðýmýz bazý þeyleri
sezgi yardýmýyla hisseder,
ona göre önlemler alýrýz.
Sezgi bize bir þeylerin varlýðýný hissettirir ve bizi o
yönde araþtýrmalara
yöneltir. Ýnanca vara-
bilmek için de önce sezgi
gerekir. Sonra düþünceler
ve araþtýrmalarla inanýlacak þeyin doðruluðu
görülür. Ýnanca, þüphe
tünelinden geçilerek
varýlýr. Þüphe kiþiyi düþünmeye yöneltince gerçekler
önce sezilmeye baþlanýr.
Deliller çoðaldýkça, sezgilerin doðruluðu ortaya çýktýkça, o konuda bir inanç
doðmaya baþlar. Ýþte bu
sebepten sezgi, inanmanýn
da, bilmenin de öncüsüdür.
Bu açýklamalar eþliðinde
sezgiye, bulanýk bir bilme,
tam berrak olmayan bir
bilme de diyebiliriz. Yahut
da ispatlanmamýþ bir
bilmedir.
Sezgi, ilmi araþtýrmalarda çok önemlidir.
Araþtýrmacý, gerçeðin ne
ve nerede olduðunu sezer
önceden, sonra o yönde
yürümeye baþlar. Sezgi bir
sanat eseri meydana
getirenlerin de en büyük
yardýmcýsýdýr. Sezgi
yöneticilerin, liderlerin ve
kumandanlarýn baþarýlý
olmalarýnda en büyük etkendir. Sezgi sahibi olan
liderler ve komutanlar
daima büyük olmuþlardýr.
Bunu Atatürk'ün kendi
ifadelerinde de görmek
mümkündür. Bir gün
Atatürk'e gücünün ve
baþarýsýnýn sýrrý sorul-
SEVGÝ DÜNYASI
duðunda, "durur,durur dinlerim" demiþtir. Fazla
düþünmeye ve araþtýrmaya
imkân olmayan durumlarda, verilmesi gereken ani
kararlarda kiþiye sezgisi
yardým eder.
SEZGÝ
NASIL OLUÞUR?
Bir bilginin veya bir
gerçeðin akla veya ruha
doðuvermesi nasýl olur?
Bunu hazýrlayan ve kolaylaþtýran etkenler nelerdir?
Sezgi herkeste neden farklý
derecelerdedir? Bu bir
Allah vergisi midir?
Görüyoruz ki sezgi çocuklarda hattâ hayvanlarda da
vardýr. Bir hayvan kimin
dost kimin düþman
olduðunu çoðu kez sezinler. Küçük bir bebek de
kendisini sevenlerin
kucaðýna atýlýr.
Sezgi, geliþmiþ, bilgisini
ve tecrübesini arttýrmýþ
kimselerde daha çoktur ve
daha büyüktür. Öyleyse
sezginin bilgi ve tecrübe
ile yakýn iliþkisi vardýr.
Ayrýca sezginin akýl,
düþünce ve tahayyüllerle
de ilgisi büyüktür.
Düþünen, bir olayý veya
bir iþi zihninde yaþayan
kiþiye gelecek sezgiler
elbette daha büyüktür.
Demek ki bilginin,
5
tecrübenin ve düþünmenin
sezgiyi hazýrladýðý ve
kolaylaþtýrdýðý bir gerçektir. Sezgi doðuþtan gelen
bir yetenek olabilir. Ama o
da geçmiþ hayatlarýmýzda
edindiðimiz bilgi ve tecrübelerden güç almaktadýr.
Aklýn temeli de bilgi ve
tecrübelerdir. Sezgi
Allah'ýn iltimasla verdiði
bir yetenek deðildir. Sezgi
yeteneðini herkes geliþtirebilir ve sezgi dilini herkes
öðrenebilir. Sezginin
herkeste farklý olmasýnýn
sebebi, kiþilerin farklý bilgi
ve tecrübelere sahip
oluþlarýna baðlý olduðu
gibi, bazýlarýnýn daha çok
araþtýran, daha çok bulmaya çalýþan ve daha çok
düþünen olmalarýdýr.
Bir sezgiyi alan þahýs
yolun yarýsýný, bazen de
yarýdan daha fazlasýný
kendi çabasýyla
yürümüþtür. Yürüyemediði
kýsýmlarda sezgi onun
yardýmýna gelmektedir.
Sezgi düþünce yordamýyla
yolu bulma iþlemidir. Nasýl
karanlýkta el yordamýyla
yol bulursak, bilinmeyen
alanda da düþünce yordamýyla ile doðrularý bulabiliriz. Yalnýz hemen
belirtmeliyim ki, sezgi
mantýklý bir düþünce ve
akýl yürütme sonucu
varýlan bir vargý ve karar
deðildir. Aksine
düþüncenin ulaþamadýðý
bölgeden gelen bir haberdir. Ama o haberi alabilmek için düþüncemizi
ulaþabileceðimiz yere
kadar götürmemiz gerekmektedir. Bizim
Celselerimiz'de bu çok
kýsa bir cümleyle çok
güzel belirtilmiþtir:
"Düþünen insana yardýmcý
çoktur." Bu yardýmcýlar
insanlar, bedensiz varlýklar
olabildiði gibi olaylar da
olabilir. Çünkü yaþam, varlýklar ve olaylar bir zincirin halkalarý gibi birbirine baðlýdýrlar. Zincirin
bir halkasýna sýký tutununca ondan sonra gelenler
size kendini belli etmeye
baþlar. Yaþamý, varlýklarý
ve olaylarý iyi bilmek,
onlar arasýndaki baðlantý
ve iliþkileri iyi görmek,
görmediklerimizi bize buldurmada büyük yardýmcýdýr.
ÝLHAM, SEZGÝ VE
RUHÝ ALIÞLAR
Sezgi, ruhun ve aklýn
dilidir. Sezgiyi akýl ve ruh
alýr. Öyleyse sezgiyle
ilhamýn benzerliði ve
ayrýlýðý nedir? Kanaatime
göre ilham (esin), haberci
rüya, içe doðma sezginin
daha ileri bir safhasýdýr.
Ýlhamda bir bildirme söz
SEVGÝ DÜNYASI
6
YANLIÞ SEZGÝ
OLABÝLÝR MÝ?
konusudur. Bize yardým
eden ruhsal bir varlýðýn
yardýmý, bir mesajýdýr. Belki de bizim aracýlýðýmýzla
insanlýða bir yardýmdýr.
Bunun bir medyumun bilgi
iletmesinden hiç farký yoktur. Ruhsal alýþlar ise
telepati, durugörü, duruiþiti, radyestezi, psikometri
ve telekinezi gibi melekeler, önce ruh yönümüzün
aldýðý ve beyne bildirdiði
haberlerdir. Bunlarý da
sezginin bir ileri þekli
olarak yorumlayabiliriz.
Aradaki fark, sezgide bilgi,
tecrübe ve düþüncelerle
gerçeklere bir el uzatma
vardýr. Ruhsal alýþlarda ise,
ruhsal yeteneklerin ve
alýcýlýðýn bir geliþmesi söz
konusudur.
Elbette olabilir. Bu
sebeple aldýðýmýz
sezgilerin doðruluðunu mutlaka
araþtýrmak gerekir.
Yanlýþ sezgi, eksik
bilgi ve tecrübelerimizden olabildiði
gibi, etraflý ve derin
düþünmeden acele
karar vermemizden
de olabilir. Yolun
yarýsýný veya daha
fazlasýný biz alýyoruz, gerisini ise sezgi
tamamlar demiþtim.
Yürüdüðümüz yarý yanlýþsa, ondan sonraki
sezgiler de yanlýþ olacak
demektir. Onun için
düþüncelerimizin, bilgilerimizin doðruluðunu her
zaman araþtýrmamýz, tecrübelerle doðrulamamýz
gerekir.
Akýl hastalarý ise, onlarý
etkisinde bulunduran
(obsede eden) geri ruhlarýn
gönderdiði bilgileri
devamlý olarak alýrlar ve
bunlarýn doðruluðunu irdelemeden inanýrlar. Hattâ
onlardan gelen bu direktifleri aynen uygulamaya
kalkarlar. Bunlarýn aldýklarýný sezgiyle asla karýþtýrmamak lâzýmdýr.
Resim: “Aziz Matthew’un Ýlham Almasý” Caravaggio (1602).
SEZGÝ NASIL
GELÝÞÝR?
Sezgi dilini öðrenmek
isteyen kimseler her olaya,
her rüyaya, her fikre ve
her kiþiye çok dikkat
etmelidir. Her tecrübeden
ve geçirilen her kazadan,
belâdan, her yapýlan
hatadan alýnacak dersleri
iyice almalý, bunlarýn
nedenlerini araþtýrmalýdýrlar. Nedenlerle sonuçlar
arasýndaki baðlarý görmeye
baþlayan kiþi sezgi kanallarýný da açmaya baþlamýþ
demektir. Öðrenmek, bilgi
edinmek, edinilen bilgileri
denemek, uygulamak ve
varýlan sonuçlarý etraflý bir
þekilde düþünerek deðerlendirmek sezgileri arttýrýr.
Araþtýrýcý ve inceleyici
bir düþünce, insana yeni
bilgilerin, üstün bilgilerin
yolunu açar. Sezgiler araþtýrýlýp, uygulanýp doðruluðu kanýtlanýnca bizim için
denenmiþ bilgiler olurlar
ve onlar yeni sezgilere
basamak teþkil ederler.
Evet sezgi, içimize
doðuveren, aklýmýza geliveren bilgilerdir. Ama
onlarýn gelivermesi ve
doðuvermesi, bizim önceki
çalýþma, araþtýrma, öðrenme ve düþünmelerimize
baðlýdýr.
SEVGÝ DÜNYASI
7
Gülyüzlülerden Ýbretler: 9
Yalanla Yaþayanlar ve
Hz. Hûd
Ahmet Kayserilioðlu, Psikolog
GÖSTERÝÞ ÝÇÝN
NAMAZ KILANLAR
Yedi âyetlik çok kýsa bir sûre olmasýna raðmen, Prof. Dr. Yaþar Nuri Öztürk
Kuran'daki Mâûn Sûresi üzerine koca
bir kitap yayýnladý. Amacý açýk: Dini
yalanlayanlarýn Yaradan tarafýndan
ortaya açýkca konmuþ yaþam biçimlerini, davranýþlarýný gözler önüne sermek.
Dini yalanlayanlar denince insanýn aklýna ilk ön; sözleriyle, yazýlarýyla tüm
peygamberleri ve onlarýn vahiyle aldýklarý mesajlarý, kitaplarý inkâr edenler
gelir öyle deðil mi?.. Ama söz konusu
sureyi okuyunca, Yaradan'ýn öyle sözler,
yazýlar üzerinde durmayýp, davranýþlarýmýza göre bizleri yargýladýðý açýkca anlaþýlmaktadýr. Çünkü namaz
kýldýklarý halde, hem de baþkalarýnýn
gözüne soka soka ibadetlerini
sergiledikleri halde, Mâûn sûresinde
yine de birçoklarýnýn Yaradan tarafýndan dini yalanlamakta suçlandýklarýný
görmekteyiz. Ýþte Prof. Öztürk'ün
çevirisinden o sûre:
** "Gördün mü o, dini yalan sayaný?
Ýþte odur yetimi itip kakan!.. Yoksulu
doyurmayý özendirmez o. Vay haline o
namaz kýlanlarýn ki, namazlarýndan
gaflet içindedir onlar! Riyaya sapanlardýr onlar / gösteriþ yaparlar. Ve onlar
kamu hakkýna/ yardýma/ zekâta/ iyiliðe
engel olurlar."
Mâûn sûresinde sözleriyle çok dindar
göründükleri halde, dini yalanlayanlardan söz edilir. Zamanýmýzdan çok önce
sadece davranýþlarýyla deðil sözleriyle
de Allah'ýn dinini yalanlayan putperestler çoðunluktaydý.
Yaradan'ýn doðru, ahlâklý yaþama
kurallarýnýn çiðnendiði, her tarafýn
yalanlar, yanlýþlar, zulümlerle dolu
olduðu bir beldede, dönemin gülyüzlü
peygamberi onlarý Allah'ýn doðru yolundan çýktýklarý için lânetliyordu. Bu lânet
atalarýnýn tek Allah'a inanýp, O'nun
buyruklarýna göre yaþadýklarý adaletli
düzenleri adým adým unutan toplumlarýna idi. Yüce Allah'ýn hiçbir devirde
8
deðiþmeyen ahlâk kurallarýný terkedenlereydi. Onun yerine kendi elleriyle
özene bezene yaptýklarý putlara tapan,
türlü hüner ve çýkarla ortaya koyduklarý
fesat ve kinleri din diye nesilden nesile
aktaran toplumlarda, düzen diye, adalet
diye birþey söz konusu olabilir miydi?
Bunun yerine egolarýna göre yaþayan,
maddeye ve servete kulluk eden yalancý,
dedikoducu, ayrýmcý, iftiracý, rüþvet ve
haksýz mal edinenlerin her tarafý sardýðý,
adaletin yerlerde süründüðü, zalim bir
toplum resmi ortaya çýkýyordu. Ama
tarih þahittir ki, böyle toplumlarda bile,
tek tük de olsa bu gidiþattan yürekleri
yanan, çýkýþ yolu bulmak için tenhalarda derin düþüncelere dalan iyi gönüllü
bireyler de yaþamamýþ deðildi. Toplumlarý tarafýndan ayrýksý, iþe yaramaz hattâ
biraz da "deli midir nedir" diye garipsenen bu kiþilerdir ki, çaresizliklerinin en
SEVGÝ DÜNYASI
dibine vurduklarý bir anda Rab'leri
tarafýndan peygamber olarak görevlendirilmiþlerdir. Bizim Celselerimizde
bundan ne güzel söz edilir, tekrar hatýrlayalým:
"Önceki gülyüzlüler önce varedildiler ve onlar ne için varolduklarýný bir
zaman bilmediler. Yaþadýlar olaylar
içinde ve sizi üzerinde rahatça
dolaþtýranýn üstünde gezindiler. Sonra
gözlerini açýp baktýlar etraflarýna biteviye. Onlarý ürküten, onlarý korkutan,
onlara yanlýþ gelen vardý çok, her
yerde ve herkes onlardan uzakta idi,
onlarýn içlerinden bildiklerinden.
Sonra uzun bir müddet düþünceye
vardýlar, etraflarý için hayýr aradýlar.
Kendilerini düþünceye verdiler, beklediler, beklediler... Bir zaman geldi,
artýk düþündüklerinden, O'na, her yerleri ve her yönleri ile açýk oldular. Ýþte
o zaman vermek için aldýlar, aldýlar,
aldýlar... Her güçlüðe göðüs gerip yalnýz verdiler."
EÞSÝZ BÝR BELDEDE YAÞAYAN
ÂD KAVMÝ
Nuh Tufanýn üzerinden epeyce yüzyýllar geçmiþti. Kuran'da Âd diye anýlan
bir kavim tufandan kurtulanlarýn ve Nuh
ailesinin neslinden türemiþ ve çoðalmýþ
insanlardan oluþuyordu. Tanrý'nýn binbir
bereketle donattýðý, Kuran'da "Ahkaf"
diye anýlan Arap Yarýmadasýnýn en
güneyindeki bir bölgeye yerleþmiþlerdi.
Umman denizi, Aden ve Umman körfezleri arasýnda, denize yüzlerce kilometre sahili olan; baðlar, bahçeler,
SEVGÝ DÜNYASI
ýrmaklarla dolu, þimdi Yemen diye
bildiðimiz bu coðrafyada yaþamak ne
kadar da keyifliydi. Þiirlere, mesellere
konu olmuþ ünlü Ýrem baðlarý, bahçeleri
onlarýn eseriydi. Sütunlar üzerine kurduklarý yüksek binalarda refah içinde
bir ömür sürüyorlardý. Kuran da bunlarý
aynen onaylar:
** "Görmedin mi, ne yaptý Rabbin Âd
kavmine, sütunlarla dolu Ýrem'e. Ki
beldeler içinde onun benzeri yaratýlmamýþtý..." (89/6-8)
Sanki Bizim Celselerimizde sözü edilen þu beldeye çok da uyan bir yer orasý:
"Hani bir zaman, bir yerde o deniz
kenarýndaki ülkede her þeyin en güzeli
vardý ya. Hani insanlar son derece
mutlu, Güneþ altýnda hür, neþe
içindeydiler ya. Ýþte bu rahatlýk onlarý
zaman içinde yanlýþ düþünceye itti de,
birbiri aralarýnda kýskançlýk hasýl
oldu. Ve onlar bu kýskançlýk yüzünden
yalan söylemeye baþladýlar. Sonlarý
kapkaranlýk, kupkuru günler oldu
biliyorsunuz. Öyleyse siz o günlere varmamak için hayýrla çalýþýnýz..."
9
Âd insanlarý boylu poslu, güçlü
kuvvetli bir nesil olduklarý için, komþu
kavimlerden de pek çok esir devþirmiþlerdi. Az çalýþarak günlerini gün
etmenin tadýyla mutlu, mesut yaþamak
için her þeyleri mevcut. Kendilerini bilime, sanata, edebiyata adamak, doðru
dürüst insanca bir düzen kurmaya
çabalamak için de her þeyleri mevcut.
Ama ne yazýk ki, dünyamýzýn pek çok
þanslý ülkesinde defalarca yaþandýðý ve
yukarýdaki celsede anlatýldýðý gibi
rahatlýk batmýþ, kýskançlýkla birbirlerinin elindekine göz dikerek, en önde
olmak için binbir yalan, hile ve tuzaðýn
yapýcýsý olmuþlardý... Halbuki yaþamlarýnda sadece þu öðüdü öne alabilselerdi sonlarý ne güzel olacaktý:
"Her istediðinizi elde etmek istiyorsanýz, onun en kýsa yolu, kendinizi
yükseltmektir. Kötülerin zannettiði
gibi, baþkalarýný hiçbir þey yapamaz
hâle getirmek deðil."
Düzenlerine, daha doðrusu düzensizliklerine geçerlilik, meþruiyet kazandýrmak ve kendilerini saðlama almak
zorunluydu onlar için. Allah'ýn gerçek
dini iþlerine gelmezdi. Öyleyse
sahte bir din oluþturmalýydý. En
kolayý elleriyle yaptýklarý putlarý
Allah yerine koyup, çýkarlarýna
uygun bir takým kurallarý dinî bir
kisveye büründürmek. Ve ortaya
koyduklarý bu þeytani düzene
baþkaldýracak her kiþiyi de dinsizlikle suçlayýp kýsa yoldan icabýna
bakmak.
10
HÛD PEYGAMBER
Ýþte Hûd, rahatlýðýn battýðý, düzenin,
adaletin bozulduðu, yalanýn, kýskançlýðýn, zalimliðin ve ayrýmcýlýðýn her
yeri kapladýðý böyle bir zamanda yaþama adým atmýþtý. Aslýnda deðerlendirebilse ne þanslý bir doðumdu onunkisi.
Hükümdara en yakýn bir yakýn ailedendi. Dileseydi yan gelip yatarak, gül gibi
bir yaþam sürebilirdi. Ama o büyüyüp,
aklý etrafýnda olup bitenleri kavrayacak
yaþa gelince, bunalýmdan bunalýma
düþmeye baþlamýþtý. Gönlünden gelenler ve için için bildikleriyle, þu etrafýnda
gördüðü yalan-dolan, zalimlik, acý,
gözyaþý birbirine hiç uymuyordu.
Düþünüyor, taþýnýyor çare arýyordu ama
bunu konuþabileceði, onu anlayacak ne
kadar az kiþi var etrafýnda. Hemen
herkes: "Böyle gelmiþ böyle gider..."
umutsuzluðundaydý sadece. Ýþte her
gülyüzlünün yaþadýðý gibi, çare aradýðý
fakat bulamadýðý derin düþüncelerinin
en dip noktasýnda, Yüce Melek ona
SEVGÝ DÜNYASI
Yaradan'ýn emir ve dileðini vahyetmeye
baþlamýþtý. Peygamber olarak doðru
yaþama bilgilerini, iyiliði, çalýþmayý,
bilgiyi ve sevgiyi, yani gerçek islâmý
teblið edecek, insanlarý putlardan uzaklaþtýracak, Âlemlerin Sahibi ve
yaratýcýsý tek Allah düþüncesi ve
ahlâkýnda onlarý birleþtirecekti...
Hz. Hûd, önce fikren yakýn bulduklarýndan, sonra da zor bir yaþam süren,
gece gündüz çalýþmaktan bitap düþmüþ
kölelerden iþe baþladý. Gizli gizli biraz
olsun taraftar toplayabilmiþti. Ama
toplumun hâkim zümresi onlar deðildi
ki!.. Düzenlerinin bozulacaðýndan
korkan kodamanlarýn onu kabul etme
olasýlýðý çok azdý. Hükümdar ailesinden
ve güçlü bir kabileden olduðu için, kan
davasýndan korkanlar caný ile oynayamazlardý. Ama yakýnlarý dahil onu
dinleyenlerin fazla olacaðý boþ bir ümit
olarak görünüyordu. Kuran'da Âraf
sûresi 65-69 âyetlerinde bu þöyle
anlatýlýr.
** "Âd'a da kardeþleri Hûd'u gönderdik. Dedi ki: 'Ey
toplumum! Allah'a
kulluk edin. Sizin
O’ndan baþka ilâhýnýz yok, hâlâ sakýnmýyor musunuz?'
Toplumunun inkârcý kodamanlarý dediler ki: 'Biz seni
bir
beyinsizliðe
düþmüþ görüyoruz
ve kesinlikle yalan-
SEVGÝ DÜNYASI
cýlardan olduðunu düþünüyoruz.' Hûd
dedi: 'Ey toplumum! Bende beyinsizlik
yok, ben Âlemlerin Rabbin'den bir
resûlüm. Rabbimin mesajlarýný size
teblið ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öðütçüyüm. Sizi uyarmak için
içinizden bir adam aracýlýðýyla size
Rabbinizden bir ihtar gelmesine þaþtýnýz
mý? Hatýrlayýn ki, O sizi Nuh toplumundan sonra halefler yaptý ve yaratýlýþta
size daha fazla bir boy bos verdi. Allah'ýn nimetlerini anýn ki kurtulabilesiniz."
Âyetler açýkca anlatýyor ki, peygamberin vahiyle aldýðý bilgileri inceleyip
bunlardaki derin anlamlar üzerinde kafa
çalýþtýrmadan peþinen onu reddediyor
ve yalancýlýkla suçluyorlar. Biraz kulak
verseler gerçek huzuru, doðru düzeni
Hûd'un getirdiklerinde bulacaklar ama
derin düþünen ne kadar az aralarýnda.
Birkaç yýl üst üste yaþadýklarý kuraklýk
ve kýtlýktan da bir ders çýkaracaklarý
yok. Bunca çabasýna raðmen kölelerden
epeyce ama kendi kavminden pek az
kiþi yandaþý olmuþtu. Çoðunluk ona
ancak bir mucize gösterdiði takdirde
inanabileceðini söylüyordu. Peygamber
ise mucizenin kendi gücüyle asla
gerçekleþemeyeceðini, ancak Yaradan
dilerse bunun mümkün olabileceðini
söylüyordu. Gerçekte bu peþ peþe
yaþadýklarý kýtlýklarýn da onlara bir kanýt
olmasý gerektiði üzerinde duruyordu.
Çok geçmiþ yüzyýllarda Hz. Nuh'un
tufan mucizesi dilden dile anlatýlarak
onlara kadar ulaþmýþtý ama bunlara,
eskilerin masallarý gözüyle baktýklarýndan pek kulak asmýyorlardý.
11
MUCÝZE BAZEN
AZAP DAVETÝYESÝDÝR
Âlemleri ve hepimizi yaratan Yüce
Rabbimiz için mucize göstermek aslýnda ne kadar kolay bir iþtir. Ama
mucizeyi görmelerine raðmen yine de
inanmadýklarý takdirde, azap hükmünün
çabuklaþacaðýndan dolayý Yaradan bunu
öne almýyordu. Kuran'da Hz. Muhammed'e de bir örnek teþkil etmesi için Ýsra
59'da bu þöyle anlatýlýr:
** "Bizi mucizeler göstermekten
alýkoyan daha öncekilerin onlarý yalanlamýþ olmasýndan baþka bir þey
deðildir..."
Hz. Hûd'un, böyle çirkin,vahþi yaþamlarýný sürdürürlerse Tanrý'nýn gazabýna
uðrayacaklarý tehditlerini de alayla
karþýlayýp: "Haydi göster öyleyse" diyerek meydan okuyorlardý. Kendilerine
kurtulmalarý için verilen süre dolmuþ,
azap hükmü çok yaklaþmýþtý. Ahkaf
sûresi 21-24 de bundan söz edilir:
** "Âd (toplumunun) kardeþi (Hûd'u)
hatýrla!.. O, kendinden önce ve sonra
uyarýcýlarýn gelip geçtiði Ahkaf'ta,
toplumunu þöyle uyarmýþtý: 'Allah'tan
baþkasýna kulluk/ ibadet etmeyin!
Gerçek þu ki, ben sizin büyük bir günün
azabýna uðramanýzdan korkuyorum'
Dediler: 'Sen bizi, tanrýlarýmýzdan yüz
geri etmek için mi geldin? Eðer doðru
sözlülerden isen, bizi tehdit ettiðin þeyi
ortaya getir.' Dedi: 'Ýlim, ancak Allah
katýndadýr. Ben size, bana vahyedileni
teblið ediyorum. Fakat sizin, cahillik
12
edip duran bir toplum olduðunuzu
görüyorum.' Nihayet onu, vadilerine
doðru gelen geniþ bir bulut halinde
görünce: 'Ha, bu bize yaðmur getirecek
bir bulut' dediler. Hayýr o, aceleden istediðiniz þeyin ta kendisi. Bir rüzgâr ki,
içinde acýklý bir azap var."
Hz. Hûd ve ona inananlar, Rabbin bir
sözü ile önceden o beldeden uzaklaþtýrýlýp kurtarýldýktan sonra Kuran'da
Hâkka sûresi 6-8 âyetlerde anlatýlanlar
ise Âd kavminin acý sonudur:
** "Âd ise gürleyen sesle gelen soðuk
rüzgarlý bir fýrtýnayla mahvedildi. Onu,
onlarýn üzerine 7 gece 8 gün hiç ara vermeden saldý. Topluluðu orada yerlere
serilmiþ görürsün. Ýçleri boþaltýlmýþ
hurma kütükleri gibidirler."
...YA ÞÝMDÝ NE HALDEYÝZ?!..
Geçen sayýmýzdaki Nuh ve þimdi de
Hûd
peygamberin
toplumlarýnýn
Yaradan'ýn deðiþmeyen ahlâk prensiplerinden çok uzaklara düþmüþ yaþamlarýný ve Mâûn sûresinde dinlerin nasýl
yalanlandýðýný okurken, günümüzde de
islâm ülkelerinde ve daha pek çok yerde
nice yanlýþlarýn, zulümlerin sergilenip
durduðunu kuþkusuz üzülerek düþünmüþünüzdür. Haklýsýnýz. Bir yandan
enerji ve çevre sorunlarý, nüfus artýþý,
kirlenen toprak, su ve denizler. Öte yandan bitmeyen çekiþmeler, savaþlar...
birkaç dünyayý yok edecek nükleer silâhlar... bütün bunlarý düþündüðümüzde
Rabbimizden, birbirimizden ve hattâ
SEVGÝ DÜNYASI
bizzat kendimizden ne kadar uzakta ve
ayrýlýkta yaþamakta olduðumuzu görüp
dehþete ve ümitsizliðe düþmemek
imkânsýz. Yazýnýn sonunda insanlýðýn
bugünkü sýkýntýlý durumunun nedeni
Bizim Celselerimiz'den aktaracaðým
mesajda özlü bir þekilde dile getirilmektedir. Böyle yokoluþa doðru hýzla
sürüklenirken, Yaradan'ýn ve ilâhi
âlemdeki onun yüce görevlilerinin
seyirci gibi bir kenarda durup: "Ne halleri varsa görsünler" demeyecekleri
muhakkak. Çünkü dünyamýza iyi
kullarýn mirasçý olacaðý ve Din
Gün'ünden sonra O'nun dileðinin bütün
gönüllerde yer alacaðý, göklerin
melekûtunun yeryüzünde de yaþanacaðý
bizlere Kutsal Kitaplarda yeminlerle
vaat edilmedi mi? Bunlar çok önceden
insanlýðýn kader planýnda ve Levhi mahfuzda kalýn harflerle yazýlmýþ ve silinmez. O vaadinde durucudur. Gelecek
sayýmýzda Salih peygamber ve Semud
kavmini anlattýktan sonra bu konu, yani
yaþayacaðýmýz büyük günler üzerinde
ana baþlýklar halinde duracaðým. Þimdi
ise son olarak Bizim Celselerimiz'den
günümüzün gerçek fotoðrafý:
"Ve biliniz ki insan sýkýntýdadýr. Ve
biliniz ki, þimdi gönüllerde yer eden
O'nun dilediðinden baþkadýr da,
ondandýr hep sýkýntý ve ondandýr hep
böyle ayrý ayrý, bölük bölük toplanmak.
Ve iþte ondan yalan ortada. Ve iþte
ondan kavga her zaman var. Ve iþte
ondan düzen böyle bozuk. Böyle gidecekse, böyle duracaksa her þey yerinde,
size ve kardeþlerinize ne yazýk!.."
SEVGÝ DÜNYASI
13
Aklýn Özgürlüðü
Güngör Özyiðit, Psikolog
D
ünya gezegeninde aklý olan ve
bu yüzden böbürlenen tek varlýk insan. Ama ne yazýk ki, en
akýlsýz iþleri yapan da yine insan!
Doðru ve özgürce kullanýldýðýnda,
insana en büyük avantajý ve ayrýcalýðý
saðlayan akýl, kullanýlamadýðýnda veya
yanlýþ kullanýldýðýnda dezavantaja
dönüþür. Akýl, insaný varlýklarýn en
onurlusu konumuna yükselten tanrýsal
bir armaðan.
ÝNSANIN DEÐERÝ
Shakespeare bunun bilincinde olarak
insaný þöyle tanýmlar:
Ýnsan, ne yaman bir yapý!
Akýl gücüyle ne soylu bir varlýk!
Düþünme yetenekleri ne sonsuz!
Duruþu, kýmýldanýþý ne anlamlý,
ne güzel!
Ne melekçe davranýþlarý ne Tanrýca
kavrayýþlarý var
SEVGÝ DÜNYASI
14
Evrenin gözbebeði insan, canlýlarýn
baþ tacý!..
Þeyh Galip ise, insanýn yüceliðini,
ondaki can mumunun çýkardýðý ýþýðýn,
gökyüzünün fanusuna sýðmayacaðýný
belirterek dile getirir:
Bir þûlesi var ki þem-î canýn
Fânûsuna sýðmaz âsumânýn
Pascal'ýn dediði gibi, insan bedeni ile
cýlýz, ince, narin bir kamýþ. Ama aklý ve
gönlü ile evreni içine alacak kadar
güçlü ve soylu bir varlýk.
Diðer varlýklar, doða yasalarý ve
içgüdülerle donatýlmalarý sayesinde
çevreleriyle rahatça uyum saðlayabilirler. Ýnsan ise, içgüdülerin azalmasý,
uyum için doðal donanýmlarýnýn olmamasý nedeniyle çevreye uymakta zorlanýr. Ne var ki, insanýn bu güçsüzlüðü,
onun gücünü oluþturur aslýnda. Ýnsan
kendiliðinden çevreye uyamayacak
kadar güçsüz olduðundan, çevreyi
kendine uydurmak için akýllanmak ve
aklýný kullanmak zorunda kalýr.
Böylece beyni büyüyüp, aklý geliþerek,
evrim zincirindeki en yakýn canlýya,
hayvana fark atar. Böylece insanla hayvan arasýnda bir nitelik ayrýlýðý olduðu
ortaya çýkar. Gerçi insanýn hayvanla
ortak bir yaný vardýr. Ama insan denen
varlýk, bu hayvanlýk sýnýrýný aþtýktan
sonra baþlar. Hayvanýn her organý çevreye uyum saðlamaya yönelik olduðu
halde, insanýn hiçbir organý çevreye
uyum için ayarlanmýþ deðildir. Ýnsan
yaþamýný çevreye uymakla deðil,
çevreyi kendine uydurmakla sürdürür.
Ýþte insaný insan yapan, aklý ile
baþardýðý bu etkinliktir.
Baþý yukarda dik yürümesiyle,
insanýn elleri serbest kalýr ve çevresine
karþý bir ölçüde özgürleþir. Akýl ve
ellerin birlikteliði ise yapýcý ve yaratýcý
eylemlere yol açar. Ýnsan özgürlüðünü,
yapabilme gücünü, büyük ölçüde akýl
ile ellerin iþbirliðine borçludur.
Böylece insan çevre koþullarýný
deðiþtirebilir, doða yasalarýný öðrenme
ve kendi yararýna kullanma yoluyla ona
egemen olabilir. Bu anlamda, aklýn üretimi olan kültürle, insan doðayý
deðiþtirebildiði gibi, ona katký da
saðlar. Ýnsana özgü dil sayesinde insan
dýþ dünyayý sözcüklerle içselleþtirir;
öylece dýþ dünyanýn aðýrlýðýndan ve
yükünden kurtulur. Dili ona büyük bir
özgürlük saðlar. Dil, insana eðitim yollarýný açar. Kültürü sonraki kuþaklara
aktarma olanaðý saðlar. Ve insanýn yükselmesine hýz kazandýrýr.
AKIL VE BÝLGÝ
Görüldüðü üzere bütün geliþmelere
damgasýný vuran, insaný insan yapan
akýl ve bilgidir.
Akýl, öðrenmeye açýk yaný ile bilici,
bulucu, yapýcý ve yaratýcý Tanrýsal bir
güç. Aklý, Tanrýsal bir töz (cevher)
olarak sonsuz gözenekleri olan bir bal
peteðine benzetebiliriz. Her gözenek,
bir yeteneðe karþýlýktýr. Tecrübe ve
bilgi ile beslenen akýl yapýsý gereði
geliþir, gözenekleri açýlýr. Yetenekler,
SEVGÝ DÜNYASI
beceriler, ustalýklar ortaya çýkar. Yapýcý
ve yaratýcý güçler kendini gösterir.
Burada beyin aklýn yüksek düzeyde bir
enstrümanýdýr. Beyne piyano dersek,
akýl da onu çalan piyanisttir.
Bilgi ile aklýn iliþkisine gelince, bilgi
aklýn yapýtaþý deðildir. Akýl bilgiden
yararlanýr ve bilgi ile geliþir. Bilgi akla
ýþýk tutar, yol gösterir. Akýl bilgiyi kullanarak doðruyu bulur ve onu ruha
benimsetir. Ruh da özgür iradesi ile
aklýn gösterdiði yolda uygulamaya
geçer. Yani bilgi olaya doðrudan
girmez, olayýn meydana gelmesine
yardýmcý olarak katalizör rolünü
üstlenir. Böylece akýl da içinde saklý
özellikleri, tecrübe, bilgi ve düþünceyle
geliþtirir.
Akýl, ayný zamanda doðruyu, yanlýþý,
iyi ile kötüyü ayýrt eden yönüyle,
davranýþlarýmýzý düzenleyen pratik akýl
olarak ahlâký meydana getirir. Öylece
akýl yönüyle özgür ve serbest olan
insan, sorumluluk yüklenir.
Eylemlerimizde özgür olup
olmadýðýmýz, ahlâk felsefelerinin
tartýþýlan konularýndan biridir.
Psikolojik olarak insan eylemde
bulunurken, kendini gözlediðinde, hür
olduðunu yani yaptýklarýný öyle istediði
için yaptýðýný hisseder.
Toplumsal bir varlýk olarak insanýn
eylem ve davranýþlarý onun özgür
olduðu varsayýmýna dayanýr. Toplumsal
iliþkiler bu temel üzerine kurulur. Ona
göre anlaþmalar yapýlýr, sözler verilir.
15
Bütün bu iliþkilerde insanýn kararlarýný
özgür olarak verdiði kabul edilir.
Hukuk, özellikle ceza hukuku insanýn
yaptýklarýnýn sorumluluðunu taþýdýðý
ilkesinden hareket eder. Sorumluluk ise
özgürlük kavramýna gönderme yapar.
Çünkü hareketlerinde hür olmayan bir
insan, davranýþlarýndan ötürü sorumlu
tutulamaz.
Ahlâk alanýnda insandan birtakým
kurallara, buyruklara uymasý istenir.
Böylece örtülü olarak, onun uyup
uymama konusunda özgür olduðu
belirtilir.
Keza din alanýnda Tanrý,
Peygamberler kanalýyla bize yapmamýzý ve yapmamamýzý istediði
buyruklar gönderdiðine, ayrýca dinde
zorlama olmadýðýný bildirdiðine göre,
inanýp inanmama veya istediðimize
inanma konusunda da özgürüz demektir. Eðitim de, insanýn eðer isterse
deðiþebileceðine, istenilir davranýþlar
edinebileceðine olan inançtan kaynaklanýr.
Ýnsanýn iradesini kullanarak, bir þeyi
yapmak üzere çaba göstermesi, ceht
içinde olmasý, kendini zorlamasý da
özgür olduðumuzun bir baþka kanýtýdýr.
Sanat alanýndaki yaratýcýlýk ise, özgürlüðün eser halinde görülmesidir. Çünkü
yaratýcýlýk, daha önce olmayan bir þeyi
ortaya koymak, doðaya katkýda bulunmaktýr. Bu da engin düþünceyle derin
duygunun iþbirliðinde, güzele gönül
vermiþ sanatçýnýn bir hüneridir.
16
Eylemlerimizde özgür ve sorumlu
olduðumuzun karþý tezi, davranýþlarýmýzýn belirli nedenlere baðlý
olduðunu, o yüzden zorunlu olarak o
þekilde davrandýðýmýzý ileri süren belirleyiciliktir.
Leibnitz'e göre hareketlerimizin mutlaka bir nedeni vardýr. Ýrade, onu
harekete sürükleyen sebepler arasýndan
en aðýr basanýný seçer. Ýrade bir teraziye benzetilirse, onun kefelerinde
sebepler bulunmaktadýr. En kuvvetli
sebep aðýr basacaktýr ve irade oraya
yönelecektir. Öyleyse irade hür
deðildir; kendini sürükleyen sebeplerle
zorunlu olarak o þekilde davranýr.
Diðer bir filozofa, Spinoza'ya göre
de, hareketlerimizde hür deðiliz. Ýç ve
dýþ nedenler bizi zorunlu olarak
harekete sürükler. Dýþ dünyadan
aldýðýmýz her türlü algý bizi etkiler. Ýç
dünyamýzda arzu ve ihtiraslarýmýz da
bizi peþinden sürükler. Buna raðmen
biz, bilgisizliðimiz ve kibrimiz
nedeniyle kendimizi özgür sanýrýz.
ÝKÝSÝNÝ UZLAÞTIRMA ya da
SENTEZ
Eylemlerimizde özgürüz teziyle,
davranýþlarýmýz belli sebeplerle belirlenir antitezinin içlerindeki doðruluk
paylarýný bulup çýkararak bir senteze
ulaþýr, iþi tatlýya baðlayabiliriz. Buna
göre biz üç yönümüzden baðlý, ama bir
yönümüzle, aklýmýzla hürüz. Ve serbest
býrakýlan bu yönümüzle sonsuz
düþünebilme özelliðine sahibiz.
SEVGÝ DÜNYASI
Baðlý bulunduðumuz üç yanýmýzdan
birincisi, biz bilmeden baþlangýçta
varolmamýz ve evren yasalarýyla
kuþatýlmamýz. Ýkincisi, istemimiz dýþýnda, kendiliðinden çalýþan organlarýmýz.
Üçüncüsü, her zaman bir çekime tabi
olduðumuz. Yani durduramayacaðýmýz
bir deðiþimin ve evrim sürecinin içinde
bulunmamýz.
Ýþte üç yanýmýzla baðlý olduðumuz
evrensel çerçeve içinde aklýmýzla,
genelin içindeki detaylarý deðiþtirebiliriz ancak. Bu ise, insana aklýný özgürce
kullanma sorumluluðunu yüklediði
kadar, haddini de bildirir.
Aklýný her detayda hayra kullanmak
insanýn elinde. Ama insan çoðu kez
aklýný özgürce kullanamaz da o yüzden
hem kendine hem çevresine zarar verir.
ÖZGÜRLÜÐÜN ANLAMI
Aklýn özgürlüðünü sorumlu bir þekilde kullanmak, özgürlüðü doðru
tanýmlamakla eþanlamlýdýr. En geniþ
anlamda özgürlük, insanýn
düþündüðünü ve istediðini mutlak
olarak yapabilmesidir. Ancak böylesine
uçsuz bucaksýz bir özgürlük olsa olsa
mutlak varlýk Tanrý için düþünülebilir.
Ýnsanlar bu enginlikte sýnýrsýz bir
özgürlüðe hiç bir zaman sahip
olmamýþlardýr ve olamazlar da. Çünkü
evrenin kendisi doðal yasalarla
kuþatýlmýþtýr ve evrenin bir parçasý
olarak insan da ona baðýmlýdýr. Örneðin
dünyaya gelip gelmemek insanýn elinde
deðildir. Geldikten sonra da uzun süre
SEVGÝ DÜNYASI
korunmak, bakýlmak, beslenmek ve
büyütülmek zorundadýr. Büyüdükten
sonra da yine fizik ve toplumsal
çevrenin etkisi ve denetimi altýndadýr.
Doða yasalarý ve insan iliþkileri
üzerinde bilgisi arttýkça, fizik ve
toplumsal çevre içinde özgürce davranma olanaklarý geniþler. Demek ki
özgürlük bilgiyle geniþlemekte, ona
koþut (paralel) bir açýlým göstermektedir.
Ýnsan bir yandan kiþisel özgürlüðünün bilincine varmaya çalýþýrken,
diðer taraftan özgürlük bilincini
topluma yaymak gibi bir çabayý göze
almak zorundadýr. Nedir kiþisel özgürlük? Ýnsanýn, baþkalarýna zarar vermeksizin, diðerlerinin özgürlüðünü çiðnemeksizin, dilediðini yapmasý. Daha
açalým. Zengin bir tecrübe çeþitliliði
içinde, kiþinin kendi yolunu kendi
seçmesi, yeteneklerini alabildiðine ve
serbestçe geliþtirme olanaklarýna sahip
olmasý. Yani özgürce düþünüp inana-
Resim: “Ve O Zaman Özgürlüðü Bildim” Mijaafa
17
bilmesi, düþünce ve inançlarýný söz,
yazý ve diðer yollarla yayabilmesi, ayný
düþünce ve inancý paylaþabilenlerle
örgütlenebilmesi Ve yönetimi denetleyip, genel oy gücüyle gerektiðinde
deðiþtirebilmesi. Böylece yönetimde
söz sahibi olmasý. Bunlar kiþinin doðal,
dokunulmaz vazgeçilmez ve devredilemez hak ve özgürlükleri olarak
görülmüþtür.
Özgürlük için verilen uðraþ,
neredeyse insanlýk tarihi ile yaþýttýr.
Ýnsanlarýn kendilerini kuþatan siyasal,
toplumsal, ekonomik ve eðitsel baðlardan kurtulma çabalarý tarihi oluþturmuþtur denilebilir. Üretenlerin baskýsýna karþý yönetenlerin "kiþisel hak ve
özgürlüklerini" koruma olarak baþlattýklarý bu uðraþ; yönetenlerin etkilerini
sýnýrlama, yönetimden pay alma ve ona
katýlmaya doðru giderek geniþlemiþ ve
siyasal özgürlükten sonra toplumsal,
ekonomik ve eðitsel özgürlükler gibi
yeni içerikler kazanmýþtýr.
18
Özgürlük uðraþýnýn özünde birbirini
tamamlayan iki öðe bulunmaktadýr:
Ýlki; insanýn yetilerini serbestçe ve alabildiðine geliþtirmesi, kendini yenileyip
aþabilmesi ve kiþiliðini kaybetmeden
toplumla kaynaþabilmesi demek olan
kiþisel özgürlük. Buna özgürlüðün
olumlu yaný da diyebiliriz. Ýkincisi ise,
aslýnda ilkinin gerçekleþmesi için, onu
önleyen dýþ baskýlardan kurtulma
çabasý. Kiþinin zengin bir tecrübe
çeþitliliði içinde serbestçe geliþip
yücelmesini elveriþli kýlan siyasal,
toplumsal, ekonomik ve düþünsel
koþullarýn saðlanmasýdýr. Bu çaba
özgürlüðün ön koþulu olmakla beraber,
tek baþýna yeterli deðildir.
Ne var ki, daha çok dýþ baskýlardan
kurtulma, özgürlük ortamýný saðlama
yolunda yürütülen ve bugün de
sürdürülen özgürlük savaþýmý, özgürlüðün özünü, insanýn kendini gerçekleþtirmesi demek olan olumlu yanýný
unutturmuþa benzer. Tüm çabalarýn,
baskýnýn her türlüsüne karþý odaklanmýþ olmasý, insanlarda sanki baskýdan
kurtulunursa özgürlüðe kendiliðinden
kavuþulabilir sanýsýný uyandýrmýþtýr.
Özgürlüksüz yaþanamayacaðý
anlaþýlmýþtýr ama özgürlük içinde nasýl
yaþanacaðý konusunda henüz yeterince
hazýrlýk yapýlmamýþtýr.
AKLI ÖZGÜR
KULLANMAK ÝÇÝN...
Ýnsan akýl yönü ile hür ve sorumludur. Zaten sorumluluk, hür ve akýllý
olan kimsenin kendi hareketlerinin
SEVGÝ DÜNYASI
sonuçlarýna katlanmasýdýr. Bir baþka
deyiþle, özgür bir seçimle, bilerek ve
isteyerek yaptýklarý karþýsýnda, o
davranýþla ilgili yaptýrýmlara konu
olmasýdýr. Sorumluluðun koþullarýnýn
oluþabilmesi için önce yapýlmasý ve
sakýnýlmasý gereken belli kurallarýn
olmasý lâzým. Sonra o kurallarýn insanlarca bilinmesi. Özgür seçim ve niyetle
karara varýlmasý. En sonunda eylem
olarak uygulamaya dökülmesi gerekir.
Bir yerde irade, sonuç almak üzere,
bir maksada yönelik olarak, deðiþik
seçenekler içinde, akla en uygun
olanýný yapmak kararý ve hareketidir.
Azim, bu kararýn gücünü, hareketin
sürekliliði ise sebatý gösterir.
Bilgi akla yol gösterdiðine göre aklýn
öncelikle inanýp baðlanacaðý bilgilere
ihtiyacý var. Çünkü insan ancak, akýl ve
gönülle baðlandýðý, yani inandýðý þeyi
yapabilir. Ýnsana aklý veren kaynak,
onu nasýl kullanacaðýnýn bilgisini de
vermiþtir. Ve bu bilgiler akýlla da
doðrulanmýþtýr. Öyleyse aklýn özgürlüðü yüce deðerlere inanmakla baþlar.
Doðruda ve iyide olup, çalýþýp
öðrenerek, herkesi ve her þeyi severek
geliþir. Yalandan kaçmakla özünü ve
özgürlüðünü zedelemekten korur. Ve
Yaradan'ý anmak, O'na yönelmek ve
O'nu içinde duymakla taçlanýr. Buda
"Gerçek sizi özgür kýlacaktýr" der.
Doðru bilgilerin ýþýðýnda aklýný özgürce
kullanan tüm gerçeðe varýr, evrenle bir
ve hür olur. Ýþte bunu baþarmak,
insanýn ödevi olduðu kadar, mutluluðudur da ayný zamanda.
SEVGÝ DÜNYASI
19
Deniz Bitiyor
Cem Gürdeniz (Aydýnlýk’tan)
P
asifik Okyanusu'nda Hawaii
Adasý'nýn 600 mil kuzeyinde,
Türkiye büyüklüðünde yeni bir
ada oluþtu. 1970 'li yýllardan itibaren
oluþmaya baþlayan bu ada plastik
çöplerden oluþuyor. Endüstriyel
medeniyetin insanlýða büyük armaðaný.
Denizler ve okyanuslardaki katý atýklar
son 40 yýlda 100 kat arttý. Yapýlan
bilimsel çalýþmalara göre günümüzde
dünya okyanus ve denizlerinde her 3
km²'ye 40,000 plastik çöp düþüyor.
Sadece Pasifik'te 18 milyon plastik
çöpün dolaþtýðý deðerlendiriliyor.
Denizlere ve okyanuslara her saat baþý,
yarýsý plastik olan 700 ton çöp atýlýyor.
Sadece katý atýklar deðil, denizleri
sývý atýklar, özellikle kimyasal atýklar
da mahvediyor. Her yýl 450 milyar m³
arýtýlmamýþ endüstri atýðý deniz suyuna
salýnýyor. Okyanus ve denizlerdeki bu
kirliliðin bir çok nedeni var. Endüstri
atýklarý arasýnda petrol/gaz sondaj tesisleri (özellikle oluþan kazalar sonucu)
ile kara içlerinde nehirlere verilen
20
kimyasal ve biyolojik atýklar öne
çýkarken, katý atýklar içinde tsunamiler sonrasý denize çekilen materyal;
denizlerde dolaþan yaklaþýk 50 bin
civarýndaki büyük tonajlý ticaret
gemisinin katý atýklarý ile Amazon,
Missisipi, Yangtze, Nil, Hindus, Ganj,
Tuna gibi dünyanýn sayýlý büyük
nehirlerine, kara içlerinde býrakýlan katý
atýklar rol oynu-yor. Bu arada denizin
üzerinde görülen çöplerin yaklaþýk 10
katý deniz ve okyanus diplerinde davetsiz misafir olarak bekliyor. Bir plastik
su þiþesinin denizde 200 yýlda
çözülebildiðini hatýrlarsak bu misafirlik
biraz uzun sürecek gibi.
Üç okyanusu kürekle geçen, rekor
sahibi Türk kürekçi, yakýn dostum
Erden Eruç bir sohbetimizde okyanus
geçiþlerinde en yakýn karanýn 1500
milde olduðu alanlarda bile plastik
çöpler gördüðünü söylemiþti. Atýklarýn
okyanuslarýn ortasýnda oluþma nedeni
de akýntýlar. Biriken bu atýklar doðaya
zararlý yeni bir habitat oluþturarak,
deniz ve okyanuslardaki besin zincirini
ve dengeleri alt üst edecek yeni mikrobiyolojik bir dünya kurulmasýna da
neden oluyor. Bunun dýþýnda insanoðlunun aç gözlülüðü ve zengin ülkelerdeki hedonistlerin sýnýr tanýmaz ve
tatmin edilemez haz ihtiraslarý sonucu
okyanus ve denizlerdeki balýklar da
tükenme aþamasýna geldi. 1950 yýlýndan bu yana denizlerdeki ticari deðeri
olan balýk stoklarý % 90 oranýnda düþtü. 2012 yýlýnda 250 kiloluk bir mavi
kanat orkinos Japonya'da 1,5 milyon
SEVGÝ DÜNYASI
dolara alýcý buldu. Balýk kaynaklarýný
sýnýrsýzca kullananlar arasýnda lider
ülkenin Japonya olduðunu ekleyelim.
DOÐAL DENGE BOZULUYOR
Ýnsanoðlu son 50 yýlda milyonlarca
yýlda oluþan okyanuslardaki doðal
dengeyi bozmayý baþardý. Kirlilik, aþýrý
avlanma, habitat yýkýmý ve iklim
deðiþikliði okyanus ve denizlerdeki
canlý hayatýný yok ediyor. Endüstriyel
medeniyet, daha çok kazanmak, daha
çok yemek ve tüketmek için torunlarýmýzýn yaþayacaðý dünyayý
mahvediyor. BM'’ye baðlý 194 üyeli
Hükümetlerarasý Ýklim Deðiþikliði
Panelinin geçen ay yayýnlanan raporu,
son derece moral bozucu. Bu rapor
özellikle CO2 salýnýmlarýnýn doðaya
verdiði zararý ortaya koyuyor. Son 50
yýlda CO2 salýnýmlarý her 10 yýlda bir,
ikiye katlanarak büyümüþ. Bunun ana
nedeni, fosil yakýt kullanýmý. Bu
salýnýmda en büyük katkýyý ABD ve
Çin saðlýyor. ABD, önlem alýnmasý için
gerekli baðlayýcý tedbirleri dikte eden
Kyoto Protokolü'nün onayýný
Senatosunda bekletiyor. Çin, devasa
sosyal projeleri içinde en çok hava
kirliliði, su kýtlýðý ve çevre felaketleri
ile uðraþýyor.
CO2 salýnýmlarýnýn önlenemez yükseliþi, sadece iklim deðiþikliðine neden
olmuyor. Okyanus ve denizlerde
asitleþmeyi de artýrýyor. Bu da,
soluduðumuz havadaki oksijenin %
75'ini saðlayan deniz/okyanus dibi
SEVGÝ DÜNYASI
planktonlarýn yok olmasýna neden
oluyor. Aþýrý asitleþme ve özellikle suni
gübre atýklarýnýn nehirler yolu ile
okyanus ve denizlere karýþmasýnýn
büyük rol oynadýðý kirlenme nedeniyle,
Meksika Körfezi'nden Baltýk Denizi'ne
kadar halen okyanus ve denizlerin 600
deðiþik bölgesinde, her biri Hollanda
büyüklüðünde biyolojik hayat olmayan,
çöl alanlar oluþtu.
ZENGÝNLER
DOÐAYI KATLEDÝYOR
Dünya nüfusu her hafta 1,5 milyon
artýyor. Ýnsanlarýn sürekli tükettiði
doðal kaynaklarýn yenilenme hýzý ise
geride kalýyor. Bugünkü tüketim
seviyesi böyle devam ederse, çok deðil
15 yýl sonra çok ciddi kaynak sorunlarý
ile karþýlaþýlacak. Zira tarým alanlarý,
otlaklar, balýkçýlýk alanlarý ve ormanlar
doðanýn yaþam kaynaklarý olarak hýzla
21
tükeniyor. Bu kaynaklarý bazý ülkeler
hoyratça kullanýp, diðer ülkelerin haklarýný dolaylý olarak gasp ediyor ve
böylece toplumlar arasý sözleþmeyi de
yok ediyorlar. Geliþmiþ ülkeler
geliþmekte olan ve geliþmemiþ ülkelere
nazaran, doðayý 5 kat daha fazla kullanýyor ve tahrip ediyor. Dünya Doðal
Hayatý Koruma Vakfýna (WWF) göre,
fert baþýna en çok CO2 salýnýmý yapan
ilk üç ülke Katar, Kuveyt ve BAE.
Dünya uygarlýðýna hiçbir katkýlarý
olmaksýzýn, sadece petrol ve doðal gaz
ihraç eden bu orta çað devletleri, deniz
suyundan tatlý su yapmak için bile
petrol kullanýyor. Bu üç ülke insanýnýn
ortalama CO2 salýnýmýný dünyadaki her
insan yapsaydý, yaþam için 5 yeni gezegene ihtiyacýmýz olurdu.
Özetle, doðal sermaye hýzla tükeniyor. Son 40 yýlda gelir eþitsizliði, fakirlik ve doðanýn emsali görülmemiþ
boyutlardaki
tahribatý, neoliberalizmin
insanlýða
armaðaný oldu.
Tek kutuplu
düzenin artýk
ortadan kalktýðý yeni dünya
düzeninde,
insanlýðýn en
acil sorunu
doðayý yeniden
kazanmak
olmalýdýr.
SEVGÝ DÜNYASI
22
Kitap Yakan Ýnsan da Yakar: 2
Antik
Helenlerde
Kitap
Yalçýn Kaya
“Bir kitabý yok etmek bir insaný öldürmekle eþdeðerdir.
Bir insaný öldüren akýllý bir yaratýðý,
Tanrý'nýn yansýmasýný öldürmüþ olur.
Bir kitabý yok eden ise aklýn kendisini öldürmüþ olur…”
John MÝLTON
Antik Helen Ýlk Çaðýnda Kitap
Ýlk Çað kitabýný iyi anlayabilmek için
günümüzle ilgili modern anlayýþý bir
kenara býrakmak gerekir. Ýlk Çaðda her
kitap bir kendine özgüydü; çünkü istenilen sayýda ve birbirinin eþi olan iki
kopyayý bile bulma olanaðý yoktu.
Ýlk kitaplar rulolardan oluþuyordu.
Kaðýt, kumaþ veya papirüs tabakalarý
birbirine tutturularak uzun bir þerit
oluþturuluyor ve rulo halinde sarýlarak
saklanýyordu.
Metin genellikle bir yüze yazýlýyor ve
"paginae" adý verilen yazý alanlarýna
ayrýlýyordu. Rulolara, Latince rulo yapmak sözcüðünden türeyen "volumen"
adý veriliyordu. Ve rulonun dýþ kýsmýna,
"titulus" adý verilen ve üzerinde rulonun içeriðini betimleyen bir notun
bulunduðu bir kaðýt parçasý iliþtiriliyordu. Rulonun sarýlmasý ve açýlmasý
zordu ve belli bölümlere ulaþabilmek
hiç de kolay olmuyordu. Sonunda
kitaplar akerdeon tarzýnda katlanmaya
baþladýlar. Bu, modern kitabýn ilk
öncüsüydü.
SEVGÝ DÜNYASI
Bunun yerini, M.S. 200 - 400'lü yýllarda iç içe konan ve kýrýlarak birbirini
izleyen formalarla oluþturan "codex"
aldý. Bu biçimsel deðiþim bir bakýma
Gutenberg'in matbaasý kadar önemli bir
buluþtur. Çünkü volumen biçiminde
yazýlmýþ bir kitabýn okunmasý oldukça
zordu; bir defa iki elle tutulmasý þarttý,
elbette bu durumda okuyanýn not
almasý olanaðý yoktu.
Kodeks, bir yapraðýn ikiye katlanýp
dört sayfa edilmesi ve sonra bunlarýn
sýrt tarafýndan birbirine tutturulmasý
biçiminde oluþturuluyordu. Ýstenen sayfalara kolaylýkla ulaþabilmeyi saðlayan
kodeksler ayný zamanda daha rahat
taþýnabiliyordu.
Ýlk Hýristiyanlar kodeks kitap formunu benimsediler. Bazý tarihçiler
kodeksin Hýristiyan metinlerini Yahudi
rulolarýndan ayýrmak için bilinçli
olarak kullanýldýðýný söylüyorlar ama
kodeks formundaki bir kitabýn daha
kullanýlýþlý olduðunu da kabul etmek
gerekir.
Kodeks biçimindeki kitap daha kullanýlýþlý olmasýna karþý tek mahzuru
vardý: Parþömen kullanmak zorunluydu
zira papirüs rulolarýndan kodeks formu
yaratmak son derece zordur. Bazý araþtýrmacýlar, kodeks biçiminin Hýristiyan
dini açýsýndan çok önemli olduðunu
vurgular, ilk Hýristiyanlarýn dinlerinin
yasaklý dönemlerinde kutsal metinlerin
kolayca saklanabilmesi, kolay taþýnabilmesi gibi nedenler yüzünden bu
biçimini yeðlediklerini savlarlar.
23
En ünlü
kodeks kitaplarýndan biri
yaklaþýk
M.S.800 yýlýnda hazýrlanmýþ
olan Kells
Ýncili'dir. Ýrlanda'ya özgü
tarzda resimlenmiþ olan bu
þaheserde,
üzerinde metin
olmayan tam sayfa süslemelerden
oluþan ve "ara-kapak sayfasý" [carpet
page] denilen sayfalar vardýr. Arakapak sayfalarý 4 Ýncili birbirinden
ayýrmak için kullanýlýr.
Yazar ve yayýncý hakký o çaðlarda
bilinmez, her yazar metnin çoðaltýlmasýný ayný zamanda birden çok
yayýncýya býrakabilirdi. Bir kitaba sahip
olan herkes dilerse ona eklemeler yapýp
bazý sayfalarý içinden çýkarabilirdi.
M.S.IV. yüzyýlda þair Symmachus,
dostu Ausonius'a yazdýðý bir mektupta
þöyle diyordu.
"Belli sayýda þiiri teslim ettiðin
zaman, onlar üzerindeki tüm hakkýný
yitirirsin; bir söylev bir kez yayýnlandýðýnda, o artýk herkese ait olan bir
þeydir."
Yazara ücret ya da telif hakký diye bir
þey ödenmezdi, yayýncýlar bu iþten para
kazanýrken yazarýn tek kazancý þan ve
ün idi. Klasik çaðda ve Hellenistik
dönemde, bugünkü anlamýyla kitap
24
Sunmaya çalýþtýðýmýz konunun
ana temasý; düþünce özgürlüðünün bir çeþit simgesi ya da simgelerinden birisi olan kitap'týr.
Kitap, bilginin kaynaðý, düþünce
özgürlüðünün simgesi olarak
sunulmakta, tarih boyunca yapýlagelen kitap düþmanlýðýnýn incelenmesi, baðnazlýðýn tarihi olarak
deðerlendirilmektedir.
Düþünme: Tefekkür, Ýdrak,
Teemmül, Zihin, Us, Þuur, Pensée
(Fr), Gedanke (Alm), Thought
(Ýng), Pensiero (Ýta), Reflexion,
Reflection
Felsefe kitaplarýnda düþünme
için: "Usun kendi kendisini bilgi
konusu yaparak, zihinsel (ansal)
çalýþmayý incelemesi." biçiminde
bir taným yapýlmaktadýr.
Fransýzca düþünce anlamýna
gelen pensée sözcüðü Latince
tartmak, karþýlaþtýrmak anlamlarýný taþýyan pensare kökünden
türetilmiþtir, düþünceleri ölçerek
ve kýyaslayarak incelemek
anlamýna gelir.
Bir bakýma düþünme eylemi bilgiye yönelen tüm ussal olaylarý
dile getirir; algýlama, duyma,
kavrama, isteme, tasarlama,
imgeleme gibi bilinç olgularý'nýn
tümünü içerir.
SEVGÝ DÜNYASI
ticareti diye bir þey yoktur, ancak bazý
yazýlý belgelerden; özellikle Atina,
Bergama (Pergamon) ve Teos, Ephesos
gibi kentlerin Agora'larýnda kitap satan
belirli yerler olduðunu öðreniyoruz.
Antik Helen Uygarlýðýnda
Kitap Kýyýmý
Antik Çað araþtýrmacýlarý çoðu zaman
eski Helen ve Ýyon uygarlýklarýnda kitap
ve düþünce suçu düþmanlýðýnýn hiçbir
zaman olmadýðýný öne sürerlerse de bazý
örnekler bu konuda onlarýn pek de haklý
olmadýklarýný ortaya koymaktadýr.
Ancak kitap yasaklamalarý ile ilgili
olarak elimizdeki örnekler genellikle Ege
Denizi'nin Batý kýyýsýndaki Helen uygarlýðýna aittir, Ege'nin Doðu kesiminde yer
alan Ýyon uygarlýðýnda bu türlü bir kitap
yasaklamasýna bu güne deðin rastlanamamýþtýr.
Atinalý aydýn devlet adamý Perikles'in
dostu Abderalý Protagoras (M.Ö 481-
SEVGÝ DÜNYASI
411) yazdýðý Peri Teon (Tanrýlar Üzerine)
adlý kitapta "Tanrýlarýn ne var olduklarýný
ne de var olmadýklarýný, ne de þekillerini
bilmeye gücüm yeter; çünkü onu
bilmeme birçok þeyler engel oluyor;
özellikle bu sorunun karanlýðý ve insan
ömrünün kýsalýðý. Oysa insan üzerine çok
þey söyleyebilirim. Çünkü insan her
þeyin ölçüsüdür." biçiminde bir tümce
kullanýr. Bu kitabý o günkü geleneklere
göre dostu Euripides'in evinde okuduðu
zaman orada hazýr bulunan karþýt görüþlü
bir politikacý, toplum düzenini bozduðu
iddiasýyla Protagoras hakkýnda dinsizlik
davasý açar.
Bu dava sonunda kitap yakýlmaya
mahkûm olur, Protagoras ise Sicilya'ya
kaçarken bir gemi kazasýnda ölür. Ünlü
trajedi yazarý Euripides, Palamedes adlý
trajedisinde bu ölümü þöyle dile getirir:
"Heyhat o bilgeyi, esin perilerinin o
günahsýz bülbülünü öldürdünüz."
Protagoras'ýn kitaplarýnýn yakýldýðý
Atina Agora'sýnda bu kitaplar yakýlýrken
ayný Agora'da yasaklanmýþ baþka bir
kitabýn da açýkça satýlmasý Antik
Helenlerde kitap yasaklama iþleminin
pek fazla ciddiye alýnmadýðýnýn, sadece
mahkeme kararýnýn uygulanmasý açýsýndan göstermelik yasaklamalar
yapýldýðýnýn göstergesidir.
"Ýyonya'nýn Klazomenai kentinde
(Ýzmir ilinin Urla ilçesinin bugünkü adý
ile Kilizman beldesi) doðan, sonralarý
Atina'ya felsefe dersleri vermek üzere
giden Anaksagoras (M.Ö.500-428),
yazýlarýnda, söylemlerinde "halkýn taptýðý
tanrýlara inanmadýðýný" açýkça dile
25
Düþünme anlamýna gelen ikinci
sözcük olan reflexion ise Latince
reflexio kökünden türetilmiþtir,
asýl anlamý yansýma demektir.
Düþüncenin baþlangýcýnda kuþku
vardýr, bize öðretilen kavramlarýn nedenselliðini, birbirleriyle
iliþkilerini, neden ve sonuçlarýný
kuþku ile karþýlamaya
baþladýðýmýz anda düþünce
baþlamýþ demektir.
Alman düþünürü Kant, düþünmek yargýlamaktýr biçiminde bir
taným yaparken, Ýngiliz
düþünürü J. Locke düþünmeyi
bilincin kendi üstüne dönerek
kendi iþlemleri hakkýnda bilgi
edinmesi olarak tanýmlar. Bu
taným iki katlý bir düþünmeyi
yani düþünmenin düþünülmesini
(Osmanlýca teemmül, Fr. reflexion) anlatýr ve normal düþünme
olan, Osm. tefekkür, Fr. pensée'den ayrýlýr, buna "iç düþünme"
adý da verilir.
Aristoteles'e göre düþünme,
insaný hayvandan ayýran belirgin bir özniteliktir, usun baðýmsýz ve kendine özgü eylemidir,
ayýrma, karþýlaþtýrmalar yapma,
birleþtirme, baðlantýlarý ve
biçimleri kavrama yetisidir.
26
Düþünme özgürlüðünün bir anlam
taþýyabilmesi için onun düþündüðünü
açýklayabilme özgürlüðüyle birlikte
olmasý gerekir. Özgürlük baðlý olmamak, baðýmlý bulunmamak demektir,
Descartes'in "Düþünüyorum öyleyse
varým." deyiþi bir anlamda insan varlýðýnýn düþünme ile birlikteliðini de
vurgular. Düþüncenin ön ölçütü olan
yaratýcý oluþ onun özgür olmasýyla
olanaklýdýr.
Düþünce özgürlüðü, doðuþtan var olan
ama çevrenin peþin yargýlarýyla,
inanç, korku, kaný, umutlarýn etkisiyle
kolayca kaybedilebilecek bir özgürlüktür. O beraberinde yeni düþünceler
getireceðinden ve bu güne deðin
toplumda yerleþmiþ bulunan kabulleri,
inançlarý sarsmaya yöneleceðinden
insanlar ve toplumlar düþünce özgürlüðünü kimi zaman bilinçsizce ve kimi
zaman bilinçli bir biçimde fakat genellikle güdümlü olarak tepki ile
karþýlamýþlardýr.
Çaðýmýzda en uygar ülkelerde
düþüncelerini açýklayabilme özgürlüðü
doðal ve olaðan bir durum gibi
görülür. Bizler bunu doðal bir hak gibi
saymaya alýþmýþýz, oysa bu hakký
almak insanoðlunun yüzyýllarca süren
uðraþýlarý sonucunda var olabilmiþ,
ona varmak için aþýlan yollar kan
deryalarýndan geçmiþtir. Bazý toplumlarda günümüzde bile bu özgürlüðün
olmadýðýný hatýrlayalým.
Bir toplumca kabul edilmiþ ilkelerin
nedeni ve niçini hakkýnda yerli yersiz
sorular soran insanlar her dönem
zararlý kiþiler sayýlýrlar. Düþünce
özgürlüðüne karþý oluþun belli baþlý
nedenlerinden biri de budur.
SEVGÝ DÜNYASI
getirdiði için "kutsal þeylere dil uzatma
yasasý" uyarýnca mahkûm edilir. Sonra da
Peri Fysesos adlý yapýtý yasaklanýr, kendisi de yüklü bir para cezasýna çarptýrýlýr.
Perikles gibi önemli bir dostu olmasaydý
belki de ölüm cezasýna çarptýrýlacaktý.
Anaksagoras Atina'dan kaçarak
Lampsakos'a (bugünkü Lapseki) sýðýnýr,
üstelik orada hayli itibar görür ve okulunu açarak gençlere felsefe öðretir.
Ölümünden sonra Lampsakos Agora'sýna
heykelinin dikildiði de söylenir.
"Abderalý atomcularýn en ünlüsü
sayýlan Demokritos'un atomcu görüþü
çaðdaþý birçok filozofun olduðu gibi ünlü
Platon'un da eleþtirisine uðramýþtýr.
Birçok eserinde bu görüþü eleþtiren
Platon'un Demokritos'un bütün yapýtlarýný satýn alarak yakmaya kalkýþtýðý
þeklinde söylenceler vardýr.
"Aydýn devlet adamý olarak tanýdýðýmýz
Perikles'in, Atinalýlarýn Ispartalýlara
yenildiði ünlü Peleponnes savaþýný
tarafsýz bir görüþle yazdýðý için tarihçi
hukidides'i (M.Ö.460-395) sürgüne yolladýðýný satýrlarýmýzýn arasýna ekleyelim.
Ne gariptir ki her devirde en çok zulme
uðrayan düþünce adamlarý olduðu halde
zulüm ve adaletsizliði destekleyen,
despotlara yeþil ýþýk yakan, fetva, aforoz
yetkisi verenler gene filozof, aydýn ve
ulema olmuþtur. En iyi niyetli devrimcileri yolundan saptýran onlarý çýkmazlara
sürükleyen onlar olmuþtur. Biz buna
aydýnlarýn ihaneti diyebiliriz.
SEVGÝ DÜNYASI
27
Bir Kitap:
Bir Hristiyan Masalý
Seyhun Güleçyüz
Deðerli araþtýrmacý yazar
Mine G. Kýrýkkanat'ýn
"Bir Hýristiyan Masalý"
adlý araþtýrma kitabýndan
çok etkilendim.
Sizinle paylaþmak istedim,
beðeneceðinizi umarým.
Ý
nsanlar tarih boyunca birbirleriyle
savaþtýlar. Bu savaþlar iyi ile kötü,
doðru ile yanlýþ arasýndaydý. Karþý taraf düþmandý. Öteki taraf da karþýsýný düþman gördü. Yani çatýþmak için,
düþman olmak için birinci þart ötekileþtirmektir. Ötekileþtirmek birlik bozar,
ayrýþtýrýr ve eninde sonunda çatýþtýrýr
insanlarý. 20 yy'a kadar din ve ýrk
savaþlarý yaptýlar. Irka dayalý savaþlar
yeryüzünde iki dünya savaþýna yol açtý.
Daha önce de din ve baþka topraklara
sahip olmak, ulus olmak için savaþtýlar.
Þimdi ise siyasal ve ekonomik egemenlik
kavgasýný yine dinler, mezhepler, etnik
kökenler, milletler üzerinden veriyorlar.
Yazarýn kitabýndan anlatacaklarým, son
2000 yýllýk Dünya tarihini deðiþtirme
özelliði taþýmaktadýr.
M.S. 300 yýllarý civarýnda Batý Roma
Ýmparatorluðu yorgun, fakir durumda idi.
Ýktidar mücadeleleriyle çöküþü yaþýyordu. I. Konstantin (232-337) M.S. 306'da
babasý ölünce "Agustus Cesar" Yüce
Sezar ilan edildi. Roma Ýmparatorluðu
28
çok geniþ olduðu için birden fazla sezarla
idare ediliyordu. Konstantin Ýmparatorluðu tek elde topladý. Tarih onu artýk
"Büyük Konstantin" diye anmaya
baþladý. Kendi pagandý çoðu Roma'lý gibi
ama Hýristiyan oldu. M.S. 313'de
"Milano Fermaný" ile hýristiyanlara uygulanan yýldýrma politikasýna son verdi.
Aziz Petrus'un Vatikan tepesine
gömüldüðü efsanesini yayýp ilk San
Pietro bazilikasýný inþa ettirdi.
Büyük Konstantin pagan Roma'yý hýristiyanlýðýn Kudüs'ten sonraki merkezi
yapmak istedi ama aklý fikri Doðudaydý.
Ordularýyla yola çýktý feth ede ede Haliç
kýyýlarýndaki Byzantium'a geldi. Çok az
nüfuslu ve göz kamaþtýrýcý zenginliði
olan bu bu þehri kolay zaptetti. M.S.
324'te Doðu Roma Ýmparatorluðunu
kurdu, baþþehrine de "Nova Roma" adýný
verdi. Ama daha sonra "Konstantinopolis" dendi bu muhteþem þehire. Þehir
yenilenmeye baþladý. M.S. 330'da ilk
Ayasofya'nýn temelini attýrdýðýnda o
yerde o zaman Apollon Tapýnaðý vardý ve
bu uygarlýk M.Ö. 600 yýllarýndan beri
oradaydý. M.S. 325'te Ýznik'de I.
Ekümenik (küresel) Konsil'in toplantýsýný
yaparak hýristiyan öðretisindeki ilk anlaþmazlýðý çözdü Ýncil'lerin 4'e inmesini
saðladý. Bu toplantýya Doðu
Kiliselerinden gelen 300'den fazla din
âlimi katýldý. Bu konsilde onaylanan
"Ýnanç Bildirisi" M.S. 325 yýlýndan
beri tüm hýristiyan mezheplerinin ortak
kabulüdür.
M.S.381'de ise hýristiyanlýðý 600 yýl
ayný çatý altýnda tutacak beþ devletin
SEVGÝ DÜNYASI
patrikleri ile "Beþli Hükümet" yönetimine
geçildi. Bunlarýn içinde derecelenme
vardý. Bunlar Roma, Konstantinopolis,
Ýskenderiye, Antakya, Kudüs, kiliseleri
diye sayýlýyordu. Konstantinopolis
böylece Roma'dan sonra ikinci sýraya
yerleþmiþti. Fakat Konstantin Patriðinin
onursal önceliði vardý ve son karar yetkisi ve atamalar Ýmparator Konstantin'e
aitti. Bir baþka deyiþle hýristiyanlýðýn güç
merkezi ister istemez Ýstanbul olmuþtu.
Ýmparator eseri olan bu kenti Bakire
Meryem'e ithaf etti. M.S. 330'da Aya
Ýrini'deki görkemli ayin Roma Ýmparatorluðu'nun yeni baþkenti Konstantinopolis'in (Ýstanbul) tarihe doðuþu sayýldý.
Roma'nýn resmi dili Latince olmasýna
karþýn fetih topraklarýnda daima Yunanca
vardý ve yer adlarýndan dinsel tanýmlara
her iki dil daima iç içeydi. Ýkinci tek tanrýlý dinin adý da (Hristos'dan) Yunanca
konuþulan Antakya'da konuldu.
31 yýllýk hükümdarlýktan sonra
M.S.337'de ölen Büyük Konstantin'den
sonra Batý Roma'nýn son imparatoru
Flavius Romulus Germenlere esir düþtü
ve tahtan feragat edince Batý Roma
çöktü. Doðu Roma Ýmparatoru Zenon
Roma emperyal otoritesinin tek meþru
varisi oldu. Þehir týpký þimdiki Vatikan
gibi hýristiyanlýðýn güç merkeziydi. Yeni
Roma'nýn tahtýnda 527-565 yýllarý arasýnda hüküm süren Ýmparator I. Justinianus
kaybedilen topraklarý geri alarak Doðu ile
Batý'yý tekrar birleþtirdi. Roma Ýmparatorluðu neredeyse eski sýnýrlarýna kavuþtuktan sonra tüm Akdeniz havzasý Greko
Romen sanat ve kültürünün etkisi altýna
girdi. Justinianus hukuk ve devlet yöneti-
SEVGÝ DÜNYASI
minde yaptýðý reformlarla Antik
Roma'nýn sonuncu büyük Ýmparatoru
olarak tarihe geçti ve Konstantinopolis
dünya baþkenti olarak en parlak dönemini
yaþadý. Ne yazýk ki varisler zamanýnda
devam edemedi.
8. yüzyýla gelindiðinde Hz. Ýsa'yý çarmýha gerdirten ýrk olduklarý gerekçesiyle
Yahudi düþmanlýðý baþlamýþtý ve
Ýslâmiyet henüz 100 yaþýndaydý.
Batý Roma uzun süredir emperyal
otorite boþluðu yaþýyordu ve bir yandan
da Germen saldýrýlarýyla boðuþuyordu.
Kiliseyi temsil eden ama korumasýz kalan
Roma'daki Papalýk makamý kurtuluþ için
çare aradý ve Hýristiyanlýðý çok etkileyen,
krallarýn üzerinde güçlendiren çareyi
buldu. Papalýðý Doðu Roma Ýmparatorluðundan (Konstantinopolis'ten)
otoritesinden çýkarcak ve Batý'ya getirecekti. Ama nasýl? Bunu ancak güçlü bir
Ýmparator yapabilirdi. Sene 754 yýlý idi.
Öyle bir yalan olmalý ki, güçlü bir
referansa dayansýn ve herkes inansýn.
Nihayet yalanýn kýlýfý Papalýk danýþmanlarýnýn aklýna geldi: Büyük Konstantin'in
hüküm sürdüðü 314-335 yýllarý arasýnda
ilk Roma Papalýðýný yapmýþ olan olan
eski Roma Patriði Silvestro güya
Konstantinopolis'te iken ölmek üzere
olan Ýmparator Konstantin'i vaftiz
ettiðinde kendine vasiyetini teslim
etmiþti, üstüne bir de Ayný Silvestro'nun
Büyük Konstantin'i cüzzam hastalýðýndan
iyileþtirdiði mucizesi eklenmiþti. Bunu
yazýp ortaya çýkarmak da o devrin usta
hattatlarýna býrakýlmýþtýr. On sayfalýk bu
sahte belge tarihe "Donatio Constantini"
29
Konstantinin Baðýþý olarak geçecekti ve
Dünya tarihini deðiþtirecekti.
Böylece Papa Stefano'nun yalan dolanla baþlattýðý plan Büyük Konstantin'in
ölümünden 417 yýl sonra bulunmuþ gibi
ortaya çýkarýlýp 754 de ilk desteði Fransa
Kralý kýsa Pepin'in desteðiyle halka
sunulmuþtu. Kral Pepin'e bunun
karþýlýðýnda "Batý Roma Ýmparatoru"
ünvanýný önerdi.
Ne yazýk ki Konsatantin 337'de ölmüþ
ve bu vasiyeti teslim aldýðý söylenen
Papa Silvestro ise 335 yýlýnda. Bu
durumda Ýmparator Konstantin'i vaftiz
edemezdi çünkü yaþamýyordu. Yalanýn
delili buradan baþlýyordu.
Tarihin ilk 1000 yýlýnda eðitim sýký
sýkýya kilisye baðlý ve okur yazarlýk
tamamen ruhban sýnýfýn tekelindeydi.
Krallar bile okuma yazma bilmiyordu.
Böylece tarihten coðrafyaya, gökbilimden týbba her bilim Kilisenin kontrolü
altýndaydý. Ayrýca pagan bilgin ve
düþünürlerin býraktýðý yazýlý kayýtlar,
Hýristiyan olmadýklarý için yasaktý. Ama
ruhban sýnýfý bu kadim bilgileri yine de
sakladý. O dönemde pagan bilgileriyle
uðraþanlar, tedavi yapanlar büyücü, cadý
veya þeytanla iþbirlikçi kabul edilip
yakýlýyordu. Bilgiye eriþimi özenle engellenen halk her türlü hurafeye kolayca
inandýrýlýyordu. Böylece Konstantin'in
Baðýþý yazýtý kabul gördü ama hemen
sýkýca saklandý. Kilise'nin bilgi üstündeki
tekelini kýracak matbaanýn icadýna ve
aydýnlýða yani Rönesans'a da daha 700
yýl vardý.
30
Peki bu Papa kararýyla kralý Ýmparator
yapacak kadar deðerli vasiyette neler
yazýyordu?
1) Doðu Roma Ýmparator Konstantin
öldükten sonra Ekümenik (küresel)
Papanýn yani tüm kiliselerin üstündeki
mevki olan Baþ Papalýðý Roma Patrik'i
olan Aziz Silvestro'ya býrakýyordu.
2) Dünya durdukça Aziz Petrus'un
tahtýna oturanlarýn Ekümenik Papa olacaðýný söylüyordu. Yani Hýristiyanlýðýn
dini merkezini Konstantinopolis'ten alýp
Roma'ya veriyordu.
3) Ýtalya'daki tüm kentlerin yönetimini
de Aziz Silvestro'ya býrakýyordu.
4) Herkesi Kutsal Roma Kilisesi'nin
kanunlarýna tabi kýlýyordu.
5) Diðer dört kiliseyi (Antakya, Ýskenderiye, Kudüs, Konstantinopolis)
Roma'ya baðlýyor. Böylece son söz hakký
olan Doðu Roma Kilisesi'ni geriye çekip
Batý Roma Kilisesi'ni lider yapýyordu.
6) Roma Ýmparatorluðu'nun eski
vilayetlerindeki bazý gayrýmenkulleri ve
bugünkü Vatikan ile Roma kentinin sýnýrýný oluþturan Laterno Sarayýný, imparatorluk ile senato armalarýný taþýma iznini
Papalýk maiyetine miras býrakýyordu.
Papa Stefano'nun yalan dolanla baþlattýðý bu planla Konstantin'in ölümünden
417 yýl sonra bir yerlerde bulunmuþ gibi
ortaya çýkarýlan bu belge " Konstantinin
Baðýþý" diye halka sunuluyordu.
SEVGÝ DÜNYASI
Þimdi size soruyorum, Ýmparator
Konstantin Doðu'da yeni bir baþkent
kurup imparatorluðunu buradan idare
ediyorken malýný mülkünü ve Ekümenik
Papalýðýný neden emrindeki Roma
Patriðine býraksýn? Mantýklý mý? Bunlar
yetmemiþ gibi Franklarýn Kralýna rüþvet
olarak Batý Roma Ýmparatoru payesini
veriyor. Kýsa Pepin ise buna karþýlýk
Doðu Roma Ýmparatorluðu topraklarýný
savaþla kazanýp bu devletlerin anahtarlarýný Papa'ya teslim ediyor. Böylece
mülkiyetler Hýristiyan Roma'nýn kurucusu ve resûlüne devrediliyor. "Papa
Devletleri" diye anýlan bir kurum böylece
kuruluyor. Özetle Vatikan'ýn temelleri
atýlýyor. Sahte vasiyete bakýn neler yaptýrýyor!.. Daha bitmedi... Böylece Ýtalya
Resûl Petrus'un selefleri Papalarýn egemenliðine giriyor. Papa Silvestro
(sahtekâr) aziz ilan ediliyor. Bir 31 Aralýk
gecesi öldüðü için tüm Hýristiyan âlemi
31 Aralýk gecesini Aziz Silvestro bayramý
diye hâlâ kutluyor.
768'de Fransýzlarýn atalarý Franklarýn
tahtýna Kýsa Pepin'in oðlu Þarlman
(Büyük Þarl) oturuyor. Þarlman bu
vasiyetin çakma olduðundan emindi ve
Batý Roma'yý, güçlerini aldýktan sonra,
Doðu Roma'dan koparmak için planlandýðýný biliyordu. Bu yüzden Papalýk
Devleti'nin varlýðýný reddetti. Roma'yý
fethetti. Avrupa'ya sahip olmak istediði
için önce dil ve din birliðini saðladý.
Böylece dinsel ayin dilini kadim Roma
Kilisesi geleneðine göre Latinceye
uyarladý. Roma Kilisesi onunla anlaþma
yaptý. Rüþvet olarak savaþ ganimetleri
altýnlarý verdi. Þarlman hem zengin hem
SEVGÝ DÜNYASI
de Roma Kilisesi'nin koruyucusu oldu.
Orta Avrupa ve Balkanlarý istila etti.
Ordularýna Slav ve Germenleri kattý.
Sarayýný Almanya Aachen'de kurdu.
Avrupa tarihinin ortak efsanesi olan
Þarlman 19 yüzyýl Victor Hugo'nun
"Yüzyýlýn Efsanesi" kitabýnýn kahramaný
olmaktan öte Birleþik Avrupa hayalinin
atasýdýr. Avrupa Topluluðunun kurucu
üyeleri tam da Þarlman'ýn kurduðu
imparatorluðun üyeleridir: Almanya,
Fransa, Belçika, Hollanda, Ýtalya,
Lüksemburg.
Bakýn daha bizim sahte vasiyet
sayesinde neler oluyor!.. 800 yýlýnda
Papa Leo Þarlman'ý "Romalýlarýn Ýmparatoru" ilan etti. Yani Papalýk meþruiyetini
saðlayýp, mülkün tapusunu sunan
vasiyete dayanarak. Böylece Ortaçaðýn
karanlýðý krallarý da etkisi altýna aldý,
kraldan çok kralcý Papalýk sayesinde.
Ayrýca Vatikan'ýn gizli arþivlerinde yer
alan bu sahte belge Dünya tarihinin en
büyük sahtekârlýðý ile Asya'yý Avrupa'dan
ayýran siyasal coðrafyanýn da temelini
attý. Yazýlý halini çok az kiþinin gördüðü
bu düzmece baðýþ belgesi, toplumsal
belleðe atýflarla yerleþtirildi ve zamanla
alýþtýrýlýp tartýþýlmaz hâle getirildi.
809'da Þarlman, Ýmparator
Konstantin'in topladýðý Ýznik Konsil'inde
alýnan Kredo (inanç birliði= Ýsa Tanrý'nýn
özünden varedildi) dogmasýný bozup
yerine Filioque = Baba Tanrý ile oðul
Ýsa'nýn irade aynýlýðý diye özetlenen
kuramý yerine koydu. Böylece Doðu ve
Batý Kiliselerinde ayrýlýk çanlarý çalmaya
baþladý. Bu arada Roma ruhban sýnýfýnýn
31
dokunulmazlýðýný saðlamak için 833
yýlýnda Roma'nýn ilk Hýristiyan Ýmparatoru Konstantin'in zamanýnda kayda
geçmiþ çakma fetvalar hazýrladý. Bu fetvalar Kilise'yi baþtan aþaðýya "yargýlanamaz" zýrhýyla donattý. Sonunda 979'da 7.
Benedictus tarfýndan söze döküldü ve
varlýðý kayýtlara geçti.
Peki bu arada kadýn nerdeydi? Tabii ki
adý bile yoktu. Onu Tanrý annesi (Hz.
Meryem) aziz, kahraman yaptýlar ölü
olarak, canlý olarak ise ancak 6 yüzyýlda
dini görevli diye manastýrlara soktular.
Batý ve Doðu Roma Kiliseleri arasýndaki rekâbet Konstantin zamanýndan beri
vardý ve giderek arttý. En önemlisi de dil
rekâbetidir. Doðu Roma halký Yunanca
konuþuyordu ama devletin resmi dili
Latinceydi. Bu yüzden Doðu Roma'ya
Greko Romen de deniyordu. Zaten
Ýncil'in þimdiye kadar bulunan en eski
yazýlý örneðinde, Eski Ahit Ýbranice, Yeni
Ahit Yunanca idi. Yeni Ahitte sadece
sýnýrlý sayýda Aramice bölümler vardý.
1054'deki bu bölünmede Roma Kilisesi
önce Latinceyi kabul ettiði için Latin
Roma Kilisesi adýný aldý, sonra da
Katolik kelimesini kullandý Latin yerine.
Katholike = Evrensel anlamýna geliyor
Yunanca. Latince evrensel= Universalist'dir, bunu beðenmediler. Böyelce 16.
yüzyýldan itibaren Katolik Kilisesi oldu.
Batý Roma Kilisesi'nin dili Latincedir.
Doðu Roma Hýristiyanlarýn da Greko
Romen Kilisesi temsil etti ve diller
Yunanca oldu. Tüm Hz. Ýsa dinini kabul
edenlere hýristiyan dendi. Hristos
Yunanca Ýsa demektir.
32
"Birbirinizi sevin" diyen sevgi peygamberi Hz. Ýsa'ya karþý 754'de ortaya çýkan
sahte vasiyetden 400 yýl sonra bu kiliseler, temelde siyasal egemenlik olan, din
kavgalarýný uluslararasý savaþlara
dönüþtürdüler. 1095'den 1270'e kadar 100
yýl savaþtýlar. Latin Hýristiyan haçlýlar
Doðu Roma Ýmparatorluðunu talan ettiler. Buralardan temel eserleri, kutsal
emanetleri ve çok büyük bilgi birikimini,
ganimetleri Avrupa'ya getirdiler Ýskenderiye Kütüphanesi’nden sonraki en zengin
ve deðerli kitaplarýn bulunduðu Konstantinopolis Kütüphanesini, Patrikhane
binasýný ve Fenerli Azize Meryem
Kilisesi'ni talan ettikten sonra yaktýlar.
Hazineyi Roma'ya taþýdýlar. Haçlýlar,
Roma ve krallar zengin oldu. Roma
Kilisesi krallara borç verir hâle geldi.
En önemli geliþme Avrupa'ya uygarlýðýn
temellerini taþýdýlar, ticarette söz sahibi
oldular. Yani Güneþ Doðudan doðmuþtur.
Bitmedi þu çakma vasiyetin yaptýklarý....
1204'de Haçlý iþgâli sýrasýnda Doðu
Roma'dan kaçabilen Roma soylularý, biri
"Trabzon Ýmparatorluðu" diðeri "Ýznik
Ýmparatorluðu" olarak iki ayrý devlet kurdular. Konstantinopolis Ekümenik
Patrikliði makamý ve merkezi Ýznik'de
yapýlandý. Doðu Roma'dan artakalan
saraylýlarýn Fener Patrikhanesine dönüþü
1261 yýlýnda olmuþtur. Papa'nýn atadýðý
Latin Patrik ve papazlar kentten kovuldu.
Kiliseler tekrar Ortodoks ritüellere dönüp
Ekümenik Patrikliðe baðlandýlar. 1054'de
4. Haçlý seferinden sonra Doðu ve Batý
Roma Kiliseleri iki mezhebe ayrýldý.
Ekümenik konsillerin kurallarýna uyan
hýristiyanlara Ortodoks, yani doðru yolu
SEVGÝ DÜNYASI
izleyenler deniyordu. Bunlar Ýsa öðretisini Yunanca yazýp okuyordu. Ýsa öðretisini
Latince yazýp okuyan Batý Romalýlarýn
mezhebiyse "Latin Rumlar" diye anýldý.
Görüyoruz ki, Büyük Konstantin'in Ýstanbul'a yerleþmesi nelere malolmuþ. Peki
Ýmparator ya Batý Roma'da kalsaydý neler
olabilirdi?
Katolik Roma Papalýðý ile kendi kurdurduðu Kutsal Roma-Germen Ýmparatorluðu'nun arasý bozuldu. Bunun sebebi
Papalýðýn , 1455'de Gutenberg'in matbaayý bulmasýyla halkýn aydýnlanmasýna
direnmesidir. Büyük dil bilgini Lorenzo
Valla'nýn 1440 yýlýnda yazýmýný bitirdiði
"Konstantin'in Sahte ve Yalan Baðýþýna
Dair Bildiri" adlý incelemesinin matbaadaki ilk baskýsý 1506'da, ölümünden
elli yýl sonra yapýldý. Kutsal metinlere
eleþtirel bakýþýn geliþtiði ve bilimsel
buluþlarýn birbirini izleyeceði
Aydýnlanma baþlýyordu. Toplumda
protestolar arttý. Germen çoðunluðun
kararýyla Protestan Kilisesi kuruldu.
Mücadeleleri 1520'den 1787'ye kadar
250 yýl sürdü. Papalýk taraftarlarýndan
çok zulüm gördüler. Liderleri Martin
Luther'dir. Bu sýralarda Ýngiltere de kendi
Angilikan Kilisesini kurdu ve Angilikan
mezhebini benimsediler.
Gelelim Doðu Roma'ya. Yüz yýl süren
Haçlý Seferleriyle çok güçsüzleþti ve
1453'de Osmanlý Sultaný II. Mehmet
(Fatih) tarafýndan feth edildi. Bu fetihten
yüz yýl sonra 1557'de Latince yazýlan
bir kitapta 1123 yýl Doðu Roma diye bilinen bir imparatorluktan Bizans diye
bahsedildi.
SEVGÝ DÜNYASI
Batý Roma 476'da yýkýldý ve Batýlýlarýn
hiçbir zaman benimseyemedikleri Doðu
Roma Ýmparatorluðu 1123 yýl ayakta
kaldý. Roma ordularýnýn M.Ö.189'da feth
ettiði bu topraklardaki varlýðý 1642 yýllýk
bir tarihe yayýlýr. Doðu Roma'dan önce
bu topraklarda 600 yýldýr Bizans'lýlar
vardý ve Konstantin Ýstanbul'u küçük ve
çok zengin Bizanslýlardan aldý. Doðu
Roma Ýmparatorluk halký yaþadýðý
devlete Yunanca "Basileia Rhomaion"
(Roma Ýmparatorluðu) kendilerine ise
"Romalý" adýný verdiler. Osmanlýlar tam
mülküne sahip olduklarý bu bu eski
imparatorluða ve tebaasýna "Rumeli ve
Rum" dediler.
Peki 1557 yýlýnda Hieronymus Wolf
adlý Alman tarihçisi, Doðu Roma Ýmparatorluðu üzerine yaptýðý bir çalýþmayý
"Corpus Historiae Byzantinae" diye
yayýnladý. Neden "Bizans" demeye
baþladýlar bu kadim imparatorluða? Sahte
vasiyetin tesiriyle Doðu Roma Ýmparatorluðu'na küçücük Bizantion'dan türeterek
"Bizans"n adýný verdikleri batýnýn perdesini kaldýrýnca altýndan bakýn ne çýkýyor?!
Latin Katoliklerin Hýristiyanlýk âlemi
liderliðini Grek Ortodokslardan çaldýktan sonra giriþtikleri ikinci büyük
sahtekârlýk, bu yapay adlandýrmadýr.
Wolf elbette Katolik bir Almandýr.
Latince yazdýðý Bizans Tarihi, Roma
Katolik Kilisesi'nin Ortodoks Roma'yý
inkâr kurgusuna çok deðerli bir katkýdýr.
33
Diðer bir sebebi, Ekümenikliðin kaynaðýný unutturmak. 6. Yüzyýldan beri
"ekümenik" yani "küresel" sýfatýný
taþýyan Konstantinopolis Ekümenik
Patrikliði'nin hýristiyan âlemine öncülük
yetkisini 8. Yüzyýlda düzmece bir
vasiyetle "Katolik" adýný (evrensel) alan
Roma Papalýðý'na kaptýrdý.
Bir baþka sebepse, Osmanlýlarýn koca
bir Doðu Roma Ýmparatorluðu'nu fethetmek yerine küçük bir Bizans'ý
zaptetmesini zihinlere yerleþtirmek,
Osmanlýyý küçültmek. Buna raðmen
gerek tarihçiler gerekse halklar bir
yüz yýl daha Fatih'in baþkentini alarak
yýktýðý devlete Doðu Roma Ýmparatorluðu demeye devam etmiþlerdir. 17.
Yüzyýldan itibaren Doðu Roma tamamen
uyduruk bu adla anýlmaya baþlanýr.
Bir diðer önemli nokta da, Doðu Roma
Ýmparatorluðu'nun ortodoks ahalisi baþta
Ukrayna, Rusya, Belarus slavlarý, Gürcü,
Bulgar, Sýrp, Makedon, Rumen ortodoks
kiliseleri en üst makam olan Konstantinopolis Patrikliði'ne baðlýydýlar. 1448'de
Moskova Patrikliði kendi baðýmsýzlýðýný
ilan etti. Zamanla "Üçüncü Roma, Moskovadýr" iddiasýna dönüþtü. Moskova
Patrikhanesi halen iddiasýný sürdürüyor.
Okuduðum, sizlere anlattýðým bunca
belgeli bilgilerden sonra söyleyeceðim
tek söz: Hiçbir þeyin deðiþmediðidir tarih
boyunca...
SEVGÝ DÜNYASI
34
Orb Fenomeni
H
iç fotoðraflarýnýzda sise veya
dumana benzer, yuvarlak þekilli, içi görünür þeffaf baloncuklara rastladýnýz mý? Bazý baloncuklar
flaþlý fotoðraflarda kendini göstermektedir. Bazýlarý ise akþamlarý daha belirgin olup, gündüz çekiminde daha transparan (þeffaf) bir þekilde görünürler.
Onlara Ýngilizce'de 'orb' denilmesinin
sebebi küreye benzeyen þekillerinden
ileri gelmektedir. 'Orb' anlam olarak
'küre, daire, gökcismi' demektir. Ne
olduklarina dair birden fazla sav var:
* Ölen kisilerin ruhlarý
* Doða enerjileri
* Çok boyutlu ýþýk varlýklarý
* Elektromanyetik ýþýmalar
* Bir takým belirlenemeyen bilinçli
varlýklar
* Fotoðraf anomalisi
* Havadaki toz zerreciklerinden yansýyan flaþ ýþýðý
Þekillerine göre üç gruba ayrýlýyorlar:
1. Orblar
2. Huniler (funnels)
3. Plazmalar
Resim: Jacquie tarafýndan Güney Avustralya’da çekilmiþtir.
SEVGÝ DÜNYASI
Genel Özellikleri:
* Sürü halindeler ve organikler/canlýlar.
* Soðana benzer cok katlý derinlikleri
var.
* Hem fiziksel hem de eterik bedenleri var.
* Zekâ ve Bilince sahipler: Bazý
medyumlar onlarla konuþabiliyor.
* Hýzlýlar… Çok çok hýzlýlar.
Baþka bir boyuttan geldikleri
düþünülüyor, bazý bilim adamlarý bizim
boyutumuzda görünür olabilmek için
bazý ruhlarýn titreþimlerini özellikle
düþürdüklerini ileri sürüyorlar.
Ve NASA'da görevli bilim adamlarýndan Prof Klaus HEINEMANN
fotoðraflardaki paranormal orblar
gerçeðini desteklediðini açýklamýþtýr.
Prof. Klaus HEINEMANN, "Daily
Mail"in "Strange orbs of light" baþlýklý
incelemesine katýlan birkaç bilim
insanýndan biridir. Prof. HEINEMANN, kendisiyle konuþan bir gazeteciye, ruhsal þifacýlarýn bir toplantýsýnda,
karýsýnýn çektiði fotoðraflarda minyatür
Ay'a benzer ýþýk dairelerinin bulunduðunu gördüðü zaman çok þaþýrdýðýný
söylemiþtir. Prof. HEINEMANN önce,
bu ýþýklý lekeleri su ve toz parçacýklarýyla ortaya çýkmýþ oluþumlar sanmýþsa da, sonra merakýný yenemeyerek
yakýndan incelediði zaman onlarýn bu
kadar basit bir oluþum olmadýklarýný
anlamakta gecikmemiþtir. Mikroskop
35
teknolojisinde de epeyce bir deneyim
ve birikime sahip olan Prof. HEINEMANN, resimlerin çekildiði kamerada
da bir arýza bulamamýþtýr.
"Bununla da yetinmeyen Prof.
HEINEMANN" diyen H.
COURTENEY, Daily Mail'e hazýrladýðý
araþtýrma yazýsýný þöyle sürdürüyordu:
"Bu gizemli dairelere neyin neden
olduðunu düþünmeyi sürdürdü. Bunun
için karýsýyla birlikte orada burada
yüzlerce dijital resim çekti durdu. Bu
oluþuma neden olan gizemli etkiyi
keþfetmek istiyordu. Pek çok çekimden
sonra buldular. Ýnanýlacak gibi deðildi
ama yakýn gerçek buydu: Evet, bu
gizemli daireler ("orb"lar) sadece,
kendilerinden kameraya görünmeleri
rica edildiði zaman ortaya çýkýyorlardý!
Ayrýca, spritüel nitelikli toplantýlarda
onlarý çekme þansýna daha çok sahip
oluyorlardý."
Prof. HEINEMANN bu ilk baþarýlý
sonuca ulaþtýktan sonra durmadý ve bu
sefer daha sýký ve kontrollü koþullar
altýnda çekimlerde çift kamera kullanmaya baþladý. Bu þekilde ve bu ikinci
aþamada "orb" larýn saatte 500 mil
hýzla hareket edebildiðini saptadý ve
beklenen ilk açýklamasýný yapmakta
gecikmedi: " Bence artýk hiç kuþku yok
ki, orblar, pekâlâ þimdiye kadar insanlýðýn tanýk olduðu, bu realitenin ötesiyle ilgili bir oluþum olabilir. Þimdiye
kadar ruhsal âlemin varlýðý yokluðu
konusunda ciddi ya da gayrý ciddi pek
çok þey söylendi. Bence bu konunun
36
SEVGÝ DÜNYASI
lâyýktýr. Elimizdeki birikim sadece
birkaç orb fotoðrafý deðildir. Dünyanýn dört bir yanýndan gelen yüzbinlerce gerçek orb fotoðrafý bulunuyor
elimizde."
þakaya gelir yaný yok. Fiziksel olmayan
ama gerçek bir fenomenle karþý karþýya
bulunuyoruz. Artýk sayýlarý giderek
artan saygýn bilim insaný 'orblar'
konusunu kabul ediyor."
Gazetenin bu konudaki ayrýntýlý
haberine göre, 2007'nin baþlarýnda
"orblar" üzerine ilk uluslararasý konferansý Arizona'da yapýlmýþtýr. Dünyanýn
birçok üniversitesinden konuyla ilgili
profesörlerin katýldýðý bu konferansta
aðýrlýklý görüþ "orblar"ýn paranormal
kökenli olmalarýyla ilgiliydi.
Konferansa bildiri sunanlardan teorik
fizik profesörü, madde ve þuur araþtýrmalarý konusunda Stanford Üniversitesinde uzman bir araþtýrmacý olan
William TILLER, Dünyada beþeri
olarak bizlerin, görünen evrenin sadece
onda birini algýlayabildiðimizi
söylemiþtir.
Ýrlanda Ulusal Üniversitesi'nden
teoloji profesörü Miceal LEDWITH de,
"Bana göre, hiç kuþkusuz bu orb
fenomeni gerçektir ve ciddi çalýþmalara
Vatikan'da Uluslararasý Teoloji
Komisyonu Üyelerinden olan Mr.
LEDWITH'in sadece kendi özel orb
resim koleksiyonu 100.000 parçadan
oluþuyormuþ. "Her boydan orb var: 3-5
santimden, çapý 90 cm, 1 metreye
kadar deðiþenler var. Ayrýca renk olarak
da çeþitlilik gösteriyorlar. Beyazdan
altýn sarýsýna kadar her renkte olaný var.
Zamanla kendi çekimlerimde anladým
ki, çekimlerde flaþ gerekiyor, gün
ýþýðýnda bile. Çünkü orblar floresan
ýþýkta daha iyi görülebiliyorlar;
bildiðiniz gibi, fotoðraf flaþýnda da
floresan yayýný vardýr."
Mr. LEDWITH'e göre bir kýsmý
bedensiz varlýklara, bir kýsmý da
enkarne olmak üzere sýra ve zaman
bekleyen bedensiz varlýklara aittir. Yine
Mr. LEDWITH'e göre orblar, fiziksel
ortamlara henüz hiç enkarne olmamýþ
bir tür enerji varlýklara ait oluþumlar da
olabilirler…
Psiþik önemi olan mekânlarda
"orblar"ýn fotoðraflarý daha güzel çekilmektedir. Spiritüel amaçlý ve ruhsal
konulu toplantýlar "orblar"ýn görüntülenmesi için ideal fýrsatlardýr. Orblar,
ruhsal þifa celselerinde de þifacýnýn
yakýn çevresinde ve yoðun olarak da
þifacýnýn elleri civarýnda görülür.
SEVGÝ DÜNYASI
Deneyimli fotoðrafçý Anna DONALDSON da konferansa katýlanlar
arasýndaydý. A. DONALDSON ünlü
medyum Keith WATSON'un da çalýþmadayken birçok fotoðrafýný çekmiþtir.
Ayrýca, A. DONALDSON büyükannesinin Batý Sussex'teki evi yakýnýnda
oynarken kaçýrýlan Sarah PAYNE
olayýnda da araþtýrmacýlara yardým
etmiþti. Kaçýrýlan Sarah'ýn, A. DONALDSON tarafýndan çekilen en son
resimlerinden birinde sanki alev alev
yanan ýþýklý ve gizemli bir nokta da
ortaya çýkmýþtý. A. DONALDSON
konferansta yaptýðý konuþmada:
"Benim aslýnda paranormal ile aram
açýktýr, inanmam. Bu ýþýklý lekenin
bulunduðu kareden dolayý makinemi
tekrar tekrar kontrol ettim, hiçbir
bozukluk yoktu. Eðer makine de bir
þey olmuþ olsaydý, çektiðim tüm resimlerde sýradýþý bir þey olmasý gerekirdi."
Nihayet deneyimli fotoðrafçý
medyum K. WATSON'u, çocuðun
kaçýrýldýðý o noktada bir daha çekmeye
karar verdi ve o karede de mavi bir orb
görünmüþtü medyumun görüntüsünün
yanýnda. Ertesi gün ayný yerde çekilen
resimlerde de orblar vardý ama renkleri
deðiþik: Bu kez turuncu renkte.
Arizona Üniversitesi'nden psikiyatri
profesörü Dr. Gary SCHWARTZ da
konferansýn konuþmacýlarý arasýndaydý.
G. SCHWARTZ "orblar"la ilgili çalýþmalarýný Katherine CREATH adlý optik
bilimci ile birlikte yapmýþ.
37
Konferansýn sonunda tekrar söz alan
Prof. HEINEMANN, orblar konusundaki araþtýrmalarýn henüz emekleme
aþamasýnda olduðunu ama eldeki
fotoðraflarýn daha þimdiden spritüel
gerçekliðin bilimsel kanýtlarýný oluþturduðunu söylemiþtir.
Orblar Hakkýndaki Diðer Görüþler
** Ýnsanlar sadece belli bir frekans
aralýðýnda duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek, Peri, Cin ve
diðer ýþýk varlýklar ise farklý bir
frekansta titreþirler. Çok sayýda insan,
sadece somut olana inandýðýndan, ruhsal varlýklarýn olmadýðýný düþünüp, yok
sayarlar. Bunun sonucunda bu varlýklarýn sunduklarý yardým elinin farkýna
varmadan, umutsuz bir yaþam sürerler.
Melekler ve Yükselmiþ Üstatlar insanlarýn dikkatlerini çekebilmek için, Orb
olarak görünmeye baþlamýþlardýr.
Böylece hem insanlara bir kanýt
sunulacak, hem de Orb gören kiþi ile
temas kurulabilecektir.
** Orblarýn daire þeklinde olmasýnýn
sebebi nedir? Bir Orb görüntüsü
yakaladýðýnýzda, siz ýþýk varlýðýn enerji
alanýný görmektesiniz. Iþýk beden veya
Merkabah normalde 6 köþeli yýldýz
þeklindedir. Varlýk geliþtikçe daire þeklini almaya baþlar. Bu ise tamlýðý ve
bütünlüðü simgeler. Ayrýca küre diðer
þekillerden daha yüksek bir enerjiye
sahiptir ve enerji akýþýný kýsýtlayacak
köþeleri yoktur. Ýçindeki varlýðý korur
ve seyahati sýrasýnda zarar görmesini
engeller.
38
** Orblar bir futbol topu büyüklüðüne kadar çýkabilen bir ruhani bir
enerjidir. Çok yoðun, yüksek frekanslý
yaþam enerjisini içermektedir. Orb
fiziksel bir nesne deðildir, ama saf bir
enerjiden oluþmaktadýr. Yaþam enerjisi
için bir anten gibi çalýþýr ve devamlý bir
þekilde enerji üretir.
Neden Her Fotoðrafta
Orblar Görünmez ?
Orblar daha çok kutsal alanlarda, þifa
seanslarýnda, ekin çemberlerinde ya da
belli bilinç seviyesindeki kiþilerin çektikleri resimlerde belirirler. Sevgi iþin
anahtarýdýr.
Orblarý Nasýl Görüntüleyebiliriz ?
Sadece kalbinizi açýn, melekleri ve
varlýklarý düþünün fotoðrafýnýza davet
edin. Sonuca þaþýrabilirsiniz. Birçok
SEVGÝ DÜNYASI
boyut bulunduðu ve hepsi farklý frekansta titreþtiðinden bir çok deðiþik
renk ve þekilde orblar görülebilir. Her
melek, baþmelek, ruh kendine özel bir
þekle ve renge sahiptir. Her Orb merkez bölgesinden ilâhi enerjiye baðlýdýr
ve en saf ilâhi ýþýðý yansýtýr. Dýþ hat
korunma hattýdýr. Korunma halkasýnýn
dýþýnda aura bulunur ve bu bölge sizin
auranýzla temas eder. Böylece aranýzda
bilgi alýþveriþi saðlanýr.
Orblarýn Renklerine Göre
Anlamlarý:
1. Pembe: Doðruluk, dürüstlük
2. Açýk Kýrmýzý: Yüksek enerji
3. Kýrmýzý: Stres, huzursuzluk
4. Altýn rengi: Serbest akamakta olan
enerji, tolerans
5. Sarý: Ýkaz, uyarý
6. Yeþil: Þifa
7. Turkuaz: Eðlence, neþe
8. Açýk Mavi:
Huzur
9. Koyu Mavi.
Koruyucu
10. Lavanta:
Tanrý ile barýþýk
olmak
11. Beyaz:
Yüksek frekans
koruma
12. Gümüþ
rengi:
Telekinetik güç
KAYNAK:
Psychic News
Resim: Özenç K. tarafýndan Kuþadasý’nda çekilmiþtir.
SEVGÝ DÜNYASI
39
Yalan - II
Çeviren: Nelda Bayraktar
Geçen ay, "Yalan Söylemek ve Etik Teoriler"
baþlýðý altýnda "Sonuç Odaklý Etik Teoriler" ve
"Evrensel Yasalarý Temel Alan Etik Anlayýþ" konularýný
incelemiþtik. Konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.
ERDEM ETÝÐÝ
Erdem etiði, iyi ve erdemli insanlarýn
yaptýklarý þeylere bakar. Eðer dürüstlük
belli bir sistem içinde erdem sayýlýyorsa, yalan söylemek de kötü bir þeydir.
Bu yaklaþýmla ilgili zorluk, erdemli
kiþinin baþka bir erdem uðruna (belki
de þefkat) yalan söyleyebilmesidir.
Çözüm, ideal kiþinin belli þartlarda
nasýl davranabileceðini dikkate almak
olabilir.
40
FÝLOZOFLARIN
YALAN ÝLE ÝLGÝLÝ GÖRÜÞLERÝ
Immanuel Kant
18. yüzyýl filozofudur. Kant, yalan
söylemenin her zaman yanlýþ olduðunu
savunmuþ bir filozoftur. Bu görüþünü
de yalan söylemenin söyleyen için bir
araç olduðuna dayandýrmýþtýr. Çünkü
yalancý, yalanýný istediði þeye ulaþmak
için bir araç olarak kullanan kiþidir.
Kant ayrýca, bir þeyin evrensel
yasalara uygun olduðunda, iyi sayýlabileceðini öne sürmüþtür. Eðer yalan
söylemenin doðru bir þey olduðunu
söyleyen evrensel bir yasa olsaydý, o
zaman hayat herkes için zor olurdu,
çünkü o zaman kiþi yalan söylemekte
ya da eðer dilerse doðruyu söylemekte
özgür olurdu. Böylece insanlar neyi
ciddiye alacaklarýndan hiçbir zaman
emin olamayacaklarýndan, toplum
çöküþe doðru gidecekti.
St. Augustine
"Her yalancý, bir baþkasýný kandýrmak
için gönlündekine aykýrý olaný söyler".
Bir Hristiyan Teologu olan St.
Augustine (354-430) yalan söylemenin
her zaman yanlýþ olduðuna inanmýþ bir
düþünürdü. Ancak bununla birlikte
gerçek hayatta insanlarýn buna gerçekten uyarak yaþamalarýnýn zor olduðunu
da itiraf etmiþti. St. Augustine,
Tanrýnýn, insanlara, birbirlerine
düþüncelerini aktarabilsinler diye,
konuþma yeteneði bahþettiðini, bundan
dolayý da konuþma yeteneðini kulla-
SEVGÝ DÜNYASI
narak baþkalarýný kandýrmanýn, günah
olduðunu iddia etmiþti. Yalan söylemenin günah olmasýnýn temelinde bir
baþkasýný bilerek aldatmak vardý.
Augustine, bununla birlikte yalan
söylemenin yapýlabilecek en doðru
eylem olmasý durumunda, bazý yalanlarýn affedilebileceðine inanýyordu.
Augustine'e göre yalanlar onlarý
affetme derecemize göre sekiz sýnýfa
ayrýlabilirdi:
* Din'i öðretirken söylenen yalanlar
(Takiyye)
* Birisini inciten ve baþka hiç kimseye yararý dokunmayan yalanlar
* Birisini inciten ancak bir baþkasýna
yarar saðlayan yalanlar
* Birisini salt kandýrmak adýna söylenen yalanlar
* Bir konuþma esnasýnda gönülleri
hoþ etmek için söylenen yalanlar
* Hiç kimseyi incitmeyen ancak bir
baþkasýna yarar saðlayan yalanlar
* Hiç kimseyi incitmeyen ve bir
baþkasýnýn tövbe etme olasýlýðýný açýk
býrakarak ona yarar saðlamayý
amaçlayan yalanlar
* Hiç kimseyi incitmeyen ve bir
baþka kiþiyi fiziksel lekelenmeden
korumak amacýyla söylenen yalanlar
St Augustine, tüm yalanlarýn yanlýþ
olduðunu inanýyor ancak, bununla birlikte yalanlarýn da kendi aralarýnda
hiyerarþik bir sýnýflandýrmasýnýn
olduðunu ve en altta olanlarýn da
affedilebileceðini söylüyordu. Buna
göre belli baþlý yalanlar þunlardý:
SEVGÝ DÜNYASI
* Ýçinde kötülük olan yalanlar:
Baþkasýna zarar vermek için söylenen
yalanlardýr. Kötü yalanlar ölümcül
günahlardýr.
* Þaka amaçlý yalanlar: Bunlar
affedilebilir yalanlardýr.
* Ýþgüzarlýk amacýyla söylenen yalanlar: Bunlar bazen yarar saðlayabileceðinden affedilebilir.
* Ciddi bir tehdit altýndayken söylenen yalanlar: Örneðin bir esir kampýnda yalan söylemek kiþiye avantaj
saðlayabilir. Ýnsanlardan en fazla sempati toplayan yalan çeþidi: O yalaný
söylemediðinizde sizin veya bir
baþkasýnýn baþýna korkunç bir þey geleceðidir. Bu yalanlar diðerlerine göre
daha az kötüdürler çünkü daha büyük
bir zarardan korumaktadýrlar. Bunlar
masum bir kurbanýn kendisini savunma
amaçlý eylemleridir.
Hangi tarz durumlarda yalanlarýn
kabul edilebileceði düþünülebilir: Bir
yalanýn iyi sonuçlarý kötü sonuçlarýndan daha fazla olduðunda. Bu tarz
yalanlar, aksi takdirde korkunç adaletsizliklere maruz kalacak olan, masum
insanlarý korumak amacýyla söylenir.
Öyle ki söylenmediðinde, geriye
dönüþsüz zararlar meydana getirebilir.
Ancak bu tarz zorlayýcý durumlar çok
nadirdir, öyleyse yalanýn yanlýþ bir
eylem olduðu inancýna zarar vermez
diye düþünülür. Bu tarz yalanlar çok
acil durumlarda söylenir ve söyleyen
41
kiþinin o an baþka hiçbir alternatifinin
olmadýðý bir zamandýr bu.
Tehdit edici durumlar acil durumlara
benzemez, çünkü uzun vadeyi kapsayan tehdit edici þartlar mevcut olabilir. Böyle bir durumda yalan söylemek kiþiye hayatta kalma þansý verebilir. Gulag ve diðer konsantrasyon
kamplarýnda esirler yetenekleriyle ilgili
veya esir arkadaþlarýnýn eksiklikleriyle/yanlýþ davranýþlarýyla ilgili
onlarý ele verecek en ufak bir þey
söylemezlerdi.
* Düþmanlara Yalan Söylemek
Ýki ülke birbiriyle savaþtýðýnda,
doðruyu söyleme zorunluluðu da
ortadan kalkmýþ olur. Çünkü her iki
ülke de savaþ stratejisi gereði birbirini
yanýltmak için elinden geleni yapacaktýr.
Ayný þekilde, her iki savaþan taraf da
birbirlerine gerektiðinde doðrularý
gizleyecek ve yalan söyleyecek olan
ajanlar yollayacaklardýr.
Düþmanlara yalan söylemenin iki
temel argümaný vardýr: Düþmanlar
zarar vermek amaçlý olduklarýndan
arkadaþlar veya dostlar sýnýfýna sokulmazlar ve ayný davranýþlara layýk
görülmezler. Düþmanlara yalan söylemek diðer pek çok kiþinin zarar
görmesini engeller. Böylece iyi
sonuçlar terazide daha aðýr basar.
42
DÝÐER YALAN TÜRLERÝ
“Karýmý asla aldatmadým”
(Geçen Perþembe hariç)
“Kekleri ben aþýrmadým”
(Tamam, belki o gün deðildi ama
diðer günler aþýrmýþtým ve ben kek
aþýrma iþlemini hep yapýyorum. Fark
edilinceye kadar iþler yolunda gidiyor)
“Resme dokunmadým”
(Eldivenlerim dokundu)
Birinci kiþi karýsýný asla aldatmadýðýna dair yemin ediyor, çünkü onu sadece
geçen Perþembe gününün dýþýnda hiç
aldatmamýþ.
Ýkinci kiþi o gün kekleri ben aþýrmadým diyerek spesifik durum için
doðruyu söylüyor ama aslýnda o hep
kek aþýran bir kiþi. Belki o gün yapmadýðýný söyleyerek doðruyu söylüyor
ama genelde tersini yaþýyor. Kekleri
aþýrdýðý gün, keklerin aþýrýldýðýnýn fark
edildiði güne denk gelmeyince kendince yalan söylememiþ oluyor.
Üçüncü kiþi ise resme dokunuyor
ama dokunmadým diyor, çünkü yemin
etse baþý aðrýmaz misali, elindeki
eldivenlerin dokunduðunu söylüyor.
Sisela Bok, benzer söylemin doktorlara hastalarý için önerildiðini söylüyor
kitabýnda. Ateþi çýkmýþ bir hasta, doktora ateþinin kaç olduðunu sorduðunda,
doktor aslýnda tersi doðru olduðu
halde: "Ateþiniz bugün normal" diye-
SEVGÝ DÜNYASI
cek ama gerçek doðruyu yalnýzca kendisi bilecekti.
DOÐRUYU HÝÇBÝR ÞEKÝLDE
BÝLMEYE HAKLARI
OLMAYANLAARA
YALAN SÖYLEMEK
Alman Filozofu ve hukukçusu Hugo
Grotius (1583-1645) kiþi hiçbir þekilde
doðruyu bilme hakkýna sahip deðilse,
ona yalan söylemenin gerçekten yanlýþ
olmayacaðýný söylemiþti. Bu, bir þeyin
gerçekten yanlýþ ve adaletsiz olabilmesi
için bir baþkasýnýn haklarýný ihlal
etmesi gerektiði fikrinden doðmuþ olan
bir vargý idi. Eðer birisinin doðruyu
bilmeye hiçbir hakký yoksa, o zaman
yalan söylendiðinde, onlarýn haklarý da
ihlal edilmemiþ olmaktadýr.
Bu argüman, bir soyguncuya,
paranýzýn olmadýðý yalanýný söylemenin
asla yanlýþ olmadýðýný ifade eder. Ya da
bir ölüm timine, aradýklarý kurbanýn
nerede saklandýðýný söylememek de,
etik olmayan bir davranýþ sýnýfýna
girmeyecektir.
Gelecek Ay:
"Yalancýlara Yalan Söylemek",
"Aldatmayan Yalanlar
Günah Ýçerir mi?"
"Beyaz Yalanlar",
"Týbbi Yalanlar"
Baþlýklarýyla konumuza
devam edeceðiz.
SEVGÝ DÜNYASI
43
Shasta
Yaz Iþýðý Konferansý 2014
Kryon Celsesi,
Medyum: Lee Carroll, Çeviren: Necati Tarýman
15 Haziran 2014 Shasta Daðý
S
elâmlar sevgili varlýklar, ben
Manyetik Hizmetten Kryon.
Partnerim, bu mesajý senin
bedenin aracýlýðý ile vermek zorundayýz. Onun için uyum faktörünü biraz
düzeltsen iyi olur. Partnerim bir þeyler
hissediyor. Ona bugün hakkýnda bilgi
vermedim, ona derinlik ve hikmet
verdim. Sorun olan onun bu akþam
paratoner görevini üstlenmek istemeyen tarafý. Partnerim bu akþam dinleyicilerin arasýnda olmak istiyor ve sahne
ýþýklarý altýnda olmayý arzu etmiyor.
Nereden baþlasam acaba? Bu son
günlerde size verilmiþ olan bilgiler
muazzamdýr ve dolayýsýyla sizlerin
hazmetmeniz gereken çok þey var.
Burada oturup size daha fazla bilgi ver-
mek yerine biraz tarih ve burada
gerçekte nelerin olduðu hakkýnda
konuþacaðýz. Bu o kadar da uzun
sürmeyecek sevgili varlýklar.
Galaksinizin merkezinde bir olay var.
Biz buna olay diyoruz ve bu, eskiden
olan veya daha sonra olacak bir þey
deðil, olan ve her zaman olmaya
devam edecek bir þeydir. Bu zamansýz
olan bir olaydýr. Her zaman vardý.
Biliminiz ona baktýðýnda onun
Galaksinizin tam ortasýnda olduðunu
görmektedir. Bilim insanlarý onun ne
olduðunu anlayabilmek için ellerinden
gelenin en iyisini yaptýlar ve nihayet
onun bir tür tekillik olduðunu, bir çeþit
merkezi kuvvet olduðu söylediler ve
kara delik olarak nitelendirdiler.
44
SEVGÝ DÜNYASI
Size yýllar önce onun bir kara delik
olmadýðýný söylemiþtik. Böyle bir þeyi
düþünmenin bile saçmalýk olduðunu
çünkü en büyükten hücresel sisteme ve
DNA'ya kadar fizikte her yasanýn ve
her þeyin çift olarak ortaya çýktýðýný
söylemiþtik ama sizler Galaksinin tam
ortasýnda tek bir þeyin olduðuna karar
verdiniz. Oysa bu doðru deðildir.
Galaksinin merkezinde bir çift vardýr
ve bu size açýklanamaz çünkü henüz
gerekli olan bilime sahip deðilsiniz.
Aslýna bakarsanýz, onun ne olabileceði
ile ilgili kavrama bile sahip deðilsiniz.
Bugün fizikçileriniz Galaksiye bakýyorlar ve gördükleri her þeyi üç boyutlu Newton tavrý çerçevesinde açýklamaya çalýþýyorlar. Fizikçiler çok boyutlu enerjilerin ve hattâ karanlýk maddenin bile (ki ne karanlýktýr, ne de
maddedir ama görünmezdir.) Newton
fiziðine uygun olduðunu iddia ediyorlar çünkü açýklayabilmek için
ellerindeki tek þey bu. Onlarýn bildikleri tek þey bunlarý bir yapý içine yerleþtirmektir. Oysa yapýlmasý gereken
þimdiye dek bilinenden daha büyük
olan bir þey oluþturmaktýr.
Bugün size Ruh'tan, Tanrý'dan, büyük
merkezi Güneþten, kaynaktan veya
buna her ne demeyi seçerseniz, ondan
kaynaklanan sürekli bir yayýn olabileceðine dair imâlar yapýldý, buna iþaret
eden þeyler söylendi. Daha önceki
celselerden birinde, sizin 3 boyutunuz
dýþýnda kalacak boyutlararasý biçimde
fiziði tanýmlamýþ ve bunu itme-çekme
enerjisi olarak adlandýrmýþtýk. Bunu
þimdiye kadar hiç tanýmlamadýk, hiç
açýklamadýk ve þimdi de yapamayýz.
Bununla birlikte, söyleyebileceðimiz
þey orada bir çift olduðu ve sürekli
yayýn yaptýðýdýr.
Galaksinin kuantum halinde olmasý,
onun geniþlemesine ve hattâ dönüþüne
bile bir açýklama getirebilir. Hýzlar hep
aynýdýr. Her þey orada ama matematik
henüz yok. Ancak matematiðe henüz
sahip olmamanýzýn bir sakýncasý yok,
çünkü kýsa süre içinde elinizde olacak.
Dolayýsýyla, þu aþamada siz siyah,
beyaz ve grinin tonlarýný görüyorsunuz
ama benim size anlatacaðým renkli bir
hikâyem var. Bunu þu anda gerçek
anlamda göremez ve anlayamazsýnýz.
Bu nedenle size bilgileri vermekle
yetineceðim ve size bir gün bu celseyi
dinleyip her þeyi anlayacaðýnýzý
söyleyeceðim.
Size daha önce söylemiþ olduðumuz
gibi, 3 boyut ötesine geçerseniz ve
orada çok boyutlu þekilde ne olduðunu
gerçek anlamda görebilirseniz, þimdiye
göre çok daha fazla görebilecek
durumda olacaksýnýz. Sizler þu anda
bunun tam kenarýna kadar geldiniz. Bir
süre sonra daha iyi açýklayabilecek
durumda olacaðýz çünkü fizikçileriniz
neyin ne olduðunu daha iyi kavrayacaklardýr.
Fizikçiler, fizikte iki yasa eksiktir.
Aslýnda bunu bilmeniz gerekir. Her þey
12'li sistemde gerçekleþir. Bunun
farkýndasýnýz. Eskilerin ölçü sistemlerine bir göz atýn. Onlar onlu sistem
kulanýyorlardý çünkü el ve ayak parmaklarýnýzý saymak gibi bir kolaylýðý
vardý. Daha sonra 12'li sistem geldi ve
bunun bir nedeni vardý. Bu Galaksinin
ve evrenin sistemidir. 360 derece de
Galaksinin ve evrenin sistemidir.
Kutsal sayýlara bir göz atýn. DNA'ya
SEVGÝ DÜNYASI
bir bakýn. Her þey 12 ile ilgilidir ve
iþleri biraz anlamaya baþladýðýnýzda bu
çok boyutlu fizikte önemli bir yer tutacaktýr.
Her yerde itme-çekme enerjisi vardýr
ve bu sayede hayýrsever ve güzel enerji
yayýnlanmaktadýr. Bunun hepsini burada alabiliyorsunuz. Bu sizin Güneþiniz
tarafýndan sürekli olarak yayýnlanmakta
ve dünyanýn heliyosferinden geçerek
doðrudan manyetik aða, doðrudan
insan bilincine ve doðrudan tüm gün
boyunca üzerinde konuþtuðumuz o
görünmez dokuya gitmektedir ve bu
her þeyi deðiþtirebilir. Bilim bir gün
görünmez kuvvetin, sizin 3 boyutta
bildiðiniz her þeyden çok daha büyük
olduðunu anlayacaktýr. Bunun gerçek
gücü görünmezdir ve büyücek bir
kýsmý sizden kaynaklanmaktadýr. Bu
sizin için yeni haber deðil herhalde.
O zaman þimdi biraz geriye çekilelim. Gündönümlerinin deviniminde
kadim halklar dünyanýn yalpalamasýný
dikkate alarak bir takvim geliþtirdiler
ve belirli bir tarih itibarýyla eski enerjinin devrinin biteceðini ilan ettiler.
Bunun þerefine bir tören gerçekleþtirdiniz ve buna "Lemuryalý Koro" adýný
verdiniz. O yerde ve o gün sizlere
Epifizi kullanma talimatý verilmiþti.
Sesler Üstat Yawee tarafýndan sezgisel
ve Akaþ kaynaklý hatýralar temeline
dayalý olarak oluþturulmuþtu. Bu sesleri
kullanýp merkezi kaynaða þarký söyleyerek çok boyutlu enerjiler yarattýnýz
ve böylece Galaksinin geri kalan
bölümüne gerekli noktaya varmýþ
olduðunuzu ilan ettiniz.
O gün yapýlan bir celsede size
anahtarý kilidin içinde döndürmüþ
45
olduðunuzu söylemiþtim. Sevgili varlýklar, kapýyý açmakla, sadece anahtarý
kilidin içinde döndürmek arasýnda
ciddi fark vardýr. Sizler benimle birlikte
kapýyý açma aþamasýndasýnýz. Bunu
tanýmlamak çok zordur. Son üç yýlda
yeryüzünde 24 adet mekan belirledik
ve bunlarý sýfýr ve düðüm noktalarý
olarak adlandýrdýk. Bunlar çifter çifter
gruplandýrýlýrsa, Dünyaya sizin tohum
ebeveynleriniz tarafýndan yerleþtirilmiþ
olan 12 adet itme-çekme enerjisi
zaman kapsülü oluþmaktadýr.
Þimdi bir an için duralým çünkü
sizler tohum ebeveynlerini anlayana
kadar daha ileri gitmek istemiyorum.
Bu varlýklarla þimdiye dek hiç karþýlaþmamýþ olduðunuzdan emin olabilirsiniz
veya onlarla hiç karþýlaþmamýþ
olduðunuzu düþünebilirsiniz veya
böyle bir þey size tuhaf ve garip gibi
görünebilir veya yeniçaðcý olduðunuz
için ET'lere (dünya dýþý varlýklara)
inanmak zorunda olduðunuzu
düþünebilirsiniz. Ama gerçek sizin
soyunuzun yýldýzlardan geliyor
olmasýdýr. Bunu daha açýk bir þekilde
ifade etmek mümkün deðil sanýrým.
Sizin kimyanýz bu dünyaya ait olabilir
ama içinizdeki Pleiadeslidir. Bu nedenle, eðer Pleiadeslilere bakýp onlara
tuhaf isimler verirsiniz, onlardan
korkar ve onlarýn buraya fethetmek
amacý ile geldiklerini söylersiniz.
Sizlerin Pleiadesli olduðunuz
gerçeðinin farkýnda varmanýzý istiyorum. Bundan daha açýk ifade edilebilir
mi? Onlar sizi çok seven ruhsal
ebeveynlerinizdir ve bu Dünyada sizin
kendi bilincinizi oluþturabilmeniz ve
DNA'nýzý kendiniz geliþtirebilmeniz
için sizden uzak durmalarýný gerektiren
bir politika belirlemiþlerdir.
46
Bunu ister beðenirsiniz, ister beðenmezsiniz ama önceden belirlenmiþ
kader yoktur. Kadim insanlar sizin
iþaret noktasýný geçeceðinizi, dört
seferde oluþmuþ olan kalýbý beþinci
seferde kýracaðýnýzý ve insan bilincinde
ilerleyeceðinizi tahmin etmiþlerdi.
Bunu bir kez daha söyleyeceðim.
Aslýnda bunu siz duymaktan usanana
kadar tekrar tekrar söyleyeceðim.
Tarihçiler bu zamaný sayfanýn çevrilmiþ
olduðu zaman olarak belirleyecekler ve
bundan öncesini barbarlýk çaðý olarak
adlandýracaklardýr. Ýþte potansiyeller bu
kadar farklýdýr. Uyanmanýn yerli yerine
oturmasý için uzun yýllarýn geçmesi
gerekecektir. Nesiller gelip geçmeli,
eski enerji ve eski düþünce tarzý
topraða karýþmalý ve yeni düþünce tarzý
ayný topraktan yeþerip çýkmalýdýr.
Ezoterik açýdan sizler artýk kapýyý
açmaya hazýrsýnýz. Bir gün sonra bu
odada büyük Epifiz toplantýsýnda
þarkýlar terennüm edilecek, provalar
yapýlacak, celseler gerçekleþtirilecek,
alýþtýrmalar yapýlacaktýr. Eðer siz ve
ben þu anda burada bir þey yapmazsak
hiçbiri iþe yaramayacaktýr. Adý zaman
kapsülü olan 12 çift itme-çekme enerjisi vardýr ve onlarýn içinde hiçbir þey
yoktur. Zaman kapsülü ifadesi onlarýn
içinde zamanla ilgili olan bir þeylerin
olduðuna iþaret etmek amacýyla mecaz
olarak kullanýlmýþtýr. Zaman þimdi
gelmiþtir. Bu kapsüller açýldýklarýnda
kapý gibi iþlev görürler ve hiçbir þey
iletmezler. Onlar aslýnda alýcý olarak
iþlev göreceklerdir.
Bugün de duyduðunuz gibi, bilimden
söz ederken kesir sistemlerinin tekrarý,
SEVGÝ DÜNYASI
küçüðün en küçüðünden büyüðün en
büyüðüne gitmektedir. Küçüðün
sadeliðinin içinde bulduðunuz þey
yankýlanýp tekrarlanarak hayal edebileceðiniz en büyük þeye, içinde bulunduðunuz Galaksiye gitmektedir. Büyük
merkezi kaynaktan yükseliþ statüsüne
geçmiþ olan ve hepsinde alýcýlar bulunan özgür irade gezegenlerine iletilen
itme-çekme enerjisi böyle çalýþmaktadýr. Alýcý olmadýðý zaman düdüklü
tencere gibisiniz. Sizin alýcýlarýnýzýn
ortaya çýkýp birinci yýlda süreci baþlatabilmesi için iþaret noktasýný geçmeniz
gerekiyor sevgili insanlar. Biz bu
nedenle o 12 çifti belirliyoruz.
Ýtme-çekme enerjisinin ne olduðunu
size izah edebilmeyi isterdim. Aslýnda
itme ve çekme ile hiç ilgisi yok ama
yapabileceðimin en iyisi budur. Bu
ifadeyle size belirli nedenden dolayý
ileri geri gidip gelen bir sistem olduðu
söylenmek isteniyor.
Sýfýr ve düðüm noktalarýnýn çift
olarak nerede bulunduklarýný
belirlediðinizde, çift halinde iþ görebilmek için bunlar arasýnda en iyi
iletiþim yolunun havadan deðil topraktan geçtiðini anlayacaksýnýz. Toprak
içinde yapýlan iletiþim! Tesla'ya selâm
olsun demek gerekir. Dolayýsýyla, eðer
çiftlerden biri bir yerde, diðeri de
dünyanýn ters tarafýnda olursa, bu sizi
þaþýrtmasýn.
Þimdiye kadar üç çifti belirleyip size
bildirdik. Siz sistemin çalýþmasý için
neyin gerekli olduðunu bilmiyorsunuz
ama 12 çift içinden üçünün belirlenmiþ
olmasý sistemin devreye girmesi için
SEVGÝ DÜNYASI
yeterli deðildir zira kapsüllerin devreye
girmeleri ve alýcý olarak görev ifa
etmeye baþlamalarý için belirli bir yüzdenin tutturulmasý gerekmektedir. Sizin
henüz bilmediðiniz ama bir gün elbet
öðreneceðiniz formül bunu gerektiriyor. Korolar üçünü devreye girmeye
hazýr hale getirdiler.
Bu odada þarký söyleyecek olan koro,
bu çifti devreye almýþ olacaktýr ama
henüz buradakinin çifti belirlenmedi.
Ben bu çiftin diðer yarýsýný belirlediðimde, dört çift görev ifa etmeye
hazýr gelmiþ olacaktýr. Dördüncü çift
devreye girer girmez, hepsi alýcý olarak
görev ifa etmeye baþlayacaklardýr. Bu
gezegende daha yüksek bilince giden
hýzlý þeritli yol olacaktýr. Çünkü bu
sizin arzunuzdur, çünkü bu sizin
niyetinizdir ve çünkü bu sizin bu odada
sahiplendiðiniz inançtýr.
Daðýn gölgesinde yaklaþýk 500
kiþinin toplanmýþ olmasý tesadüf
deðildir. Bu akþam Adamus'un burada
olmasý, Aurelia'nýn burada olmasý
tesadüf deðildir. Onlar uzun zamandýr
bunu bekliyorlardý. Tohum ebeveynlerinizin etrafta duruyor ve zamanýn
geldiðini söylüyor olmalarý tesadüf
deðildir. Þimdi en yeni çifti devreye
sokacaksýnýz. Bu gerçekleþtiðinde,
bazýlarýnýz bunu hissedecektir. Þimdi
Shasta Daðýnýn çiftini ilan etmek istiyorum. Bir düðüm noktasý olan Shasta
Daðýnýn çifti, itme-çekme sýfýr noktasý
olan Türkiye'deki Aðrý Daðýdýr.
Partnerim, anlaþýlan artýk Türkiye'ye
gitmen gerekiyor. Bu söylediklerimden
dolayý senaryolar yazmayýn lütfen.
47
Bunlar biraraya getirilip yerleþtirildiðinde Türkiye diye bir ülke yoktu.
Bunlar biraraya getirildiðinde ABD
diye bir ülke de yoktu. Bunu anlayabildiðinizi sanýyorum. Bunlarýn yerlerinin belirlenmesi aþamasý ile ilgili
olarak sýnýrlara önem atfetmeyin çünkü
gezegenin coðrafyasýnda, içindeki
coðrafya ile ilgili daha büyük nedenler
vardýr.
Size çiftin nerede olduðunu biraz
önce söyledim ama baðlantý henüz
yapýlmadý. Baðlantý yapýldýktan sonra
yeterli yüzdeye ulaþýlmýþ olacak ve
süreç baþlayacaktýr. Sürecin 2013 yýlýnda deðil de, 2014 yýlýnda baþlamasý
daha makul deðil mi? Baþlama
zamanýnýn karmaþa, yeniden ayarlanma
ve yeniden düzenleme dönemi deðil de,
þimdi olmasý daha makul deðil mi?
Sözü edilen karmaþýklýk buradaki pek
çok kiþi için ortadan kalkmaya
baþlamýþtýr.
Þimdi hepinizin bana el vermenizi
istiyorum. Burada pek çok kiþi ne yaptýklarýný bilmeyecektir ve eðer bu
onlarý rahatsýz ediyorsa, o zaman yapmamalarý daha iyi olur. Diðerlerinin ise
buraya gelme nedeni budur. Bu odada
tutarlýlýk ve uyum olmasýný istiyorum.
Ekranda gösterileni gördünüz mü?
Kalbin neler yapabileceðini duydunuz
mu? Ýnsan bilincinin farkýnda mýsýnýz?
Sizlerin toplu olarak sahip olduðunuz
görünmez kuvveti biliyor musunuz?
Bundan sonraki anlarda yapacaklarýnýz
bu gezegeni çevirim içi hâle getirecektir. Yarýn haberlere göz attýðýnýzda
onlarýn bugünkü haberlerden veya
dünkü haberlerden farklý olmadýðýný
48
göreceksiniz. Çünkü bu iþlerin
sonuçlarý çok yavaþ ortaya çýkar. Ýþler
nesiller boyu sürer ama gezegen,
Galaksi etrafýndaki yörüngesinde yeni
yerlere geldikçe almasý gerekeni
almaya baþladýðýnda, her þey yoluna
girmeye baþlar. Hýzlý þeritte hareket
size yardým için buradadýr.
Odada uyum istiyorum. Adamus
burada. Þu anda sessizlik içinde odaklanmanýzý istiyorum. Sevginizi gösterebilir misiniz? Kalbinizdeki o malum
yere gidebilir misiniz? Çekirdeðinize
ulaþabilir misiniz? Bunu beraberce
yapmanýza ihtiyacýmýz var. Odadaki
inanç amaca uygundur. Rastgele
biraraya getirebileceðimiz herhangi bir
grupta olabilecekten fazla inanç var þu
anda burada. Uyum oluþtu. Ýþte baþlýyor. Louise bunun için sana teþekkür
ediyorum. Adamus buradayýz.
Olmasýný ümit ettiðin þey oldu. Grup
uyum içindedir. Grup dað üzerinde
yoðunlaþýyor.
4 çiftin yeterli yüzdeyi oluþturarak
çalýþmaya baþlamasý ile tepedeki þehir
ortaya çýkacak, 4 çift de uyanacak ve
zamanla diðerleri de uyanýp devreye
girecekler ve bilgi almaya baþlayacaklardýr. Eðer insanlýk o bilgilere uyanmak isterse, o bilgiler insanlýða
yardýmcý olacaktýr. Ýnsanlýk tarihi
boyunca hiç olmadýðý kadar hazýrdýr
buna. Bu binada ve bu uyum ve sevgi
içinde olanlar sonunda korkuyla deðil,
sevinçle ve birbirlerini tebrik ederek,
DNA'larý aynen onlarda olduðu gibi
olduðu için Pleiadeslileri tohum
ebeveynleri olarak kabul etmektedirler.
SEVGÝ DÜNYASI
Bu odada ortaya çýkmýþ olan sevginin
tepedeki þehre gönderilmesine izin
verin. Bu ikisinin, sýfýr ile düðüm noktasýnýn, biraraya gelmelerine izin verin.
Bu odada bazýlarý bunu sadece hissetmekle kalmýyorlar. Burada büyük bir
þifa enerjisi ortaya çýkmýþtýr. Burada
pek çok þey olabilir, eðer böyle
olmasýný seçerseniz. Sizleri bunu hissetmeye davet ediyorum. Sizler doðru
zamanda ve doðru yerdesiniz. Burada
500 kiþi uyum içindedir. Bu uyum bu
odada bulunan herkesi ve bizim için
ayný anda ve onlar için daha sonraki bir
zamanda bunu dinleyenleri etkileyecektir. Þu anda bir enerji vardýr.
Baþtan beri burada bulunan maiyet þu
anda kutlama yapmaktadýr. Bazýlarýnýz
bu gece iyi uyuyamayacaksýnýz çünkü
sizin baþarmýþ olmanýz nedeniyle þu
anda daðýn içinde bir parti veriliyor.
Çiftin tamam olmasýna izin verin. Bu
gezegenin ilerlemesine izin verin. Benim burada olmamýn nedeni budur. Hepimizin bir düzeyde sahnede olmamýzýn nedeni budur. Þu anda þimdiye
dek hiç olmadýðý kadar ümit vardýr.
Acaba bu fazla ezoterik mi? Bazýlarý
için öyle olabilir. Gelecekte benim bu
akþam sözünü ettiðim þeylere tuhaf
denecek kadar benzeyen bilim olacaktýr. Burada çok önemli bir þeyin olduðunu ve sizin de bunun bir parçasý olduðunuzu bilerek buradan ayrýlmanýzý
istiyorum. Sevgili yaþlý ruh, doðru zamanda ve doðru yerde olmandan dolayý
sana teþekkür ediyorum. Partnerim
beklenti içinde olmasýna þaþmamalý. O
sizlerle birlikte olmak istedi.
Ve öyledir.
“Lütfen Yeni Yýlda
Aboneliðinizi
Yenilemeyi
Unutmayýnýz!..”
Deðerli
Okuyucularýmýz
Sevgi Dünyasý Dergimiz
Haziran 2007 tarihinden
baþlamak üzere yalnýzca
abonelerimize ulaþmaktadýr.
Bizlerle olmaya devam etmek istiyorsanýz,
Haberleþme Adresi: [email protected]
En içten sevgilerimizle
Sevgi Dünyasý
Adý, Soyadý:
Adres:
Posta Kodu:
Ýlçe:
Ýl:
Tel:
2014 yýlý için tek
Abone ücreti:
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
.....................................................
dergi fiyatý:
7.00 TL
Yurt içi
80 TL
Yurt dýþý
100 TL
Posta Çeki No: 10214085
(Sevgi Yayýnlarý)
Ýþ Bankasý IBAN: TR77 0006 4000 0011 0180 6837 24

Benzer belgeler

2008 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar

2008 Temmuz Sayı - xn--sevgiyaynlar ÝÇÝNDEKÝLER Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 40 Sayý:475 Temmuz 2008 Onur Baþkaný: Dr. Refet Kayserilioðlu Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Ayþegül Kayserilioðl...

Detaylı