2006 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar

Transkript

2006 Kasım Sayı - xn--sevgiyaynlar
KASIM 2006 SAYI: 455 FiYAT: 3.5 YTL
BiLGi VE DÜÞÜNCENÝN BEDENE TESÝRÝ
Özveriyle daðý yerinden oynatmak mümkün müdür?
GERÇEÐÝ ANLAYANLARA NE MUTLU
ÝÇÝNDEKÝLER
Bilgi ve düþüncenin bedene tesiri ........ 4
Aylýk Kültürel ve
Siyasi Dergi
Cilt: 38 Sayý: 455 Kasým 2006
Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna
Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü:
Dr. Refet Kayserilioðlu
Yazý Ýþleri Müdürü:
Güngör Özyiðit
Yay›n Kurulu:
Güngör Özyiðit
Nelda Bayraktar
Özenç Kayserilioðlu
Hale Ürkmezgil
Haberleþme Sorumlusu ve
Okur/Abone Ýliþkileri:
Kazým Erdemoðlu
0212 252 85 85
Faks: 02122491828
Yönetim Yeri:
Oba Sok. Silla Ap. No: 7/1
Cihangir/Ýstanbul
Yazýþma Adresi:
Sevgi Dünyasý P.K. 471 Beyo€lu
Cihangir/Ýstanbul
Baský:
Ýnkýlap Kitabevi San. Tic. A.Þ.
100. Yýl Matbaacýlar Sitesi 4.Cad.
No: 38 Baðcýlar/Ýstanbul
Fiyatý: 3.5 YTL
Yýllýk Abone: 40 YTL
Yurt Dýþý: 50 YTL
Dr. Refet Kayserilioðlu
Gerçeði anlayanlara ne mutlu (II) ........ 9
Ahmet Kayserilioðlu
Son bir kez ......................................... 21
John Edwards
Çocuklarýn geçmiþ yaþamlarý ............ 26
Carol Bowman
Layýk olduðunuz yaþamý seçin ........... 32
Funda Ceyhan
Basýn aynasýndan yansýyanlar ........... 40
Güngör Özyiðit
Özveriyle daðý yerinden oynatmak ..... 45
Özenç Kayserilioðlu
3
SEVGÝ DÜNYASI
SEVGÝLÝ DOSTLAR
Doðru ile yanlýþ arasýnda, sýnýrlarýný kesin bir þekilde ayýracak kalýn
çizgiler, bir bakýþta fark edilecek
setler yoktur. Birinden diðerine gidip gelmek, geçivermek, kayývermek
kendiliðindenmiþ gibi kolayca oluverir. Bu durumu göz önüne alarak
her düþünce ve davranýþýmýzý, atacaðýmýz her adýmý, vereceðimiz kararlarý önceden büyük bir dikkatle
tetkik etmeyi, iyice hesaplamayý
unutmamalý, hep hatýrlamalýyýz.
Bu esneklik ve belirsizlik ayný zamanda niyeti iyi olmayan, ayartýcý,
ayrýlýkçý ve çýkarcý amaçlarla bize
yaklaþmak isteyenlerin çok iþine gelir ve kolaylýk oluþturur. Çoðu zaman onlarýn dilinin daha kuvvetli,
sözlerinin daha inandýrýcý olabileceði ihtimalini göz önüne alýrsak, iyi
ve doðru insanlarýn dikkatli olmazlarsa, yanlýþa sürüklenebileceklerini, istismar edileceklerini tahmin
edebiliriz.
Bu dikkati gösterirken her þeyden
þüphelenmek, herkese düþman gözüyle bakmaya baþlamak gibi bir
baþka yanlýþa düþmemek gerekir.
Dikkatli olmaya çalýþýrken her yol
Roma’ya çýkar hesabý, tüm geliþmelerin, belli bir komplonun parçalarý
olduðunu düþünenlerin çalkantýlý
denizine kayývermek de hayýr getirmez. Korku, kuþku, endiþe ve sürekli
olumsuz, tuzaklarla dolu senaryolar
üretmek, bizi sevgiden, barýþtan, gelecek güzel günler ve zamanlar için
ümit dolu olmaktan uzaklaþtýrýr. Öyle ise, kiþiler, kurumlar, tröstler, devletler hangisi olursa olsun, bize yakýn veya uzak, içeride ya da dýþarýda fark etmez, bize bir takým faydalar saðlayýp saðlamadýklarýna da
fazla kanmadan, bunlarýn yaptýlarý
iþlerin ve tuttuklarý yollarýn sonuçlarýna bakacaðýz. Sonuçlar, belli bir
zümreyi, belli sýnýflarý ayýrmadan,
insanlar arasýnda farklar koymadan, tüm insanlar için daha yararlý,
daha dostça, birliðe götürücü noktalarý mý gösteriyor yoksa bir tarafý
yükseltirken ötekilerin üzerine basýp, onlarý yok etmeyi gerektiriyor,
bunlarý arayacaðýz. Bu güzel ülke,
bu güzel dünya bizimdir, hepimizindir. Ve insanlýðýn geliþmesi, yükselmesi için fikirlerin nerelerde yeþereceði, fidanlarýn nerelerde yetiþeceði
hiç belli olmaz. Kuþku ve korku hastalýðýna uðramadan, dikkatli ve tedbirli yaþamak en güzelidir. Çünkü
bizler hepimiz, tüm insanlýk ailesinin fertleriyiz.
En derin sevgilerimizle
ÖZDEN ERDEM ÝLE KONUÞUYOR
BÝLGÝ VE DÜÞÜNCENÝN
BEDENE TESÝRÝ
Özden ile Erdem’in diyaloglarýndan oluþan dizimizin bu
bölümünde ana tema, bilgi ve
düþüncenin bedene olan etkileri.
Özden bilginin doðrudan bir etki
olmadýðýnýn, daha çok etkiler
arasýndaki iliþki olduðunun altýný
çiziyor
Dr. Refet Kayserilioðlu
5
SEVGÝ DÜNYASI
Bilgi doðrudan tesirdir, diyemeyiz. Tesirler arasýndaki münasebettir. Daha doðrusu bizim bu münasebetler hakkýnda bir görüþe ve kanaate sahip
olmamýzdýr. Yani tesirlerin bilgi olabilmesi için idrak edilmesi ve eski bilgilerle
karþýlaþtýrýlmasý lâzýmdýr. Tesir ise çeþitli incelikte vibrasyonlar topluluðudur.
Tabiatýyla böyle bir tesiri teþkil eden titreþimler arasýnda þuurlu ve maksatlý bir
düzen vardýr. Bu düzene göre de tesir belli bir manâ taþýr.
Erdem- Geçen konuþmamýzda bilgiyi duyu
organlarýmýza çarpan bir
tesir diye tarif etmiþtiniz.
Bu duruma göre tesir nedir?
düzende bir araya toplanarak bize etki yapmasý
demek oluyor. Bilgi de
çeþitli tesirler arasýndaki
münasebetlere vakýf olmak demektir.
Özden- Bilgi doðrudan
tesirdir, diyemeyiz. Tesirler arasýndaki münasebettir. Daha doðrusu bizim bu münasebetler
hakkýnda bir görüþe ve
kanaate sahip olmamýzdýr. Yani tesirlerin bilgi
olabilmesi için idrak
edilmesi ve eski bilgilerle karþýlaþtýrýlmasý lâzýmdýr. Tesir ise çeþitli incelikte (sübtilitede) vibrasyonlar (yani titreþimler)
topluluðudur. Tabiatýyla
böyle bir tesiri teþkil
eden titreþimler arasýnda
þuurlu ve maksatlý bir
düzen vardýr. Bu düzene
göre de tesir belli bir
manâ taþýr.
Erdem- Yani tesir, çeþitli titreþimlerin belli bir
Bilgi tesirlerin
iliþkisinden doðar
Özden- Evet. Geçen konuþmamýzda söylediðimiz gibi düþünce, bir takým bilgilerin bir araya
getirilerek bir neticeye
baðlanmasýdýr. Bu duruma göre bilgi tesirlerin
münasebetinden, düþünce de bilgilerin münasebetinden doðmaktadýr.
Yani böylece düþüncenin
özünde bir tesir vardýr.
Erdem- Siz burada düþünce bir tesir gibi etki
yapar mý demek istiyorsunuz?
Özden- Evet, bir tesir
olarak etki yapar. Düþün-
ce ruhun ve beynin faaliyetinin mahsulüdür. Bir
ucu dünya maddeleri, yani þuur içinde, diðer ucu
dünya maddelerinin ötesindeki üstün tesir kademeleri içinde, yani þuur
altýnda bulunan geniþ
spektrumlu(1) bir faaliyet halidir. Geniþ spektrumlu faaliyet hali demek, çeþitli karakterdeki
tesirlerin birbirine baðlý
olarak hareket etmeleri
demektir. Bu geniþ
spektrumlu faaliyetin, bu
çeþitli hareketliliðin elbette etrafa göndereceði
çeþitli titreþimleri olacaktýr. Dikkat buyrulsun,
düþünce içerisinde bir
tek cins titreþim deðil,
derece derece sübtilleþen
ve yükselen çok kademeli bir tesir kombinezonu
vardýr.
Erdem- Bu izahatýnýz
enteresan. Yalnýz iyice
anlamam için biraz aç-
6
SEVGÝ DÜNYASI
On tane oku ayný anda
atabilen büyük bir yay
düþününüz. Bu yaya
takýlan oklar aþaðýdan
yukarý doðru çýktýkça
incelsin, sivrileþsin,
fakat daha delici ve
daha süratli bir karakter kazansýn. Yani aþaðý
indikçe oklar daha
kalýn, daha küt ve daha
az süratli oluyorlar. O
takdirde oklarýn
takýldýðý yayýn ipi de
aþaðýdan yukarý gittikçe
incelmeli ve yukarýda
daha büyük bir
elâstikiyet kazanacak
tarzda olmalýdýr. Böyle
hususi bir yay ile bu
oklarýn hepsini birden
ayný anda attýðýmýzý
tasavvur ediniz. Ýþte o
zaman düþünce spekturumunu zihninizde
canlandýrmýþ
olursunuz. Yani burada
her bir ok bir düþünce
tesirine tekâbül eder.
manýzý rica edeceðim.
Düþünce spektrumu
Özden- Size þöyle bir
misal vererek bu fikirleri
canlandýrmaya çalýþacaðým: On tane oku ayný
anda atabilen büyük bir
yay düþününüz. Bu yaya
takýlan oklar aþaðýdan
yukarý doðru çýktýkça incelsin, sivrileþsin, fakat
daha delici ve daha süratli bir karakter kazansýn. Yani aþaðý indikçe
oklar daha kalýn, daha
küt ve daha az süratli
oluyorlar. O takdirde oklarýn takýldýðý yayýn ipi
de aþaðýdan yukarý gittikçe incelmeli ve yukarýda daha büyük bir elâstikiyet (esneklik) kazanacak tarzda olmalýdýr.
Böyle hususi bir yay ile
bu oklarýn hepsini birden
ayný anda attýðýmýzý tasavvur ediniz. Ýþte o zaman size anlatmak istediðim düþünce spekturumunu zihninizde canlandýrmýþ olursunuz. Yani
burada her bir ok bir düþünce tesirine tekâbül
eder.
Erdem- Sözlerinizi anladým. Siz düþünceyi yal-
nýz þuurdaki bir faaliyet
olarak deðil, ayný zamanda þuuraltýnýn çeþitli kademelerinde bulunan,
kombine bir faaliyet olarak tarif ediyorsunuz. Bu
faaliyet beynin içinde mi
olmaktadýr ve bunun
ruhla münasebeti nasýldýr?
Özden- Güzel bir hususu sordunuz. Bedenle ruhun münasebeti, daha
önceki konuþmalarýmýzda da söylediðimiz gibi
perispiri denilen ince
maddelerle olur. Perispiri
maddeleri dünya maddesi deðildir. Yani beynin
içinde deðildir. Ve bizim
þuuraltýmýz beyinden perispirinin derinliklerine
kadar uzanýr. Ruh ise bütün bu kademeleri, yani
hem beyni, hem perispiriyi ayný anda çalýþtýran,
sevk ve idare eden bir
müessir kudret tarzýndadýr.
Erdem- O halde düþünceyi siz muhtelif kalýnlýkta oklar olarak gösterirken perispiri maddesini de nazarý itibara aldýnýz. Yani perispiri maddesi de düþünceye iþtirak
etmektedir.
7
Düþünce esnasýnda
çeþitli tesirler çýkar
Özden- Evet düþünce
esnasýnda çeþitli kademelerden çeþitli tesirler
çýkar ve her tesir kendi
sempatize olduðu (uyuþtuðu) ekrana çarpar. Buna göre düþünce esnasýnda çýkan tesirler doðrudan kendi bedenimize tesir ederken bir taraftan
da hem dünyadaki insanlara, hem de bedensiz
varlýklara doðru tesirler
gider. Ve her varlýk kendisiyle uyuþan tesiri alýr.
Erdem- O halde baþka
insanlarýn ve bedensiz
varlýklarýn bizim düþüncelerimizi almasý bu
tarzda mý oluyor?
Özden- Evet. Bedenimize uyan tesirler de
empatize olduðu organ
tarafýndan ayný tarzda
alýnýyor.
Erdem- O halde düþüncelerimizle organlarýmýzýn iþleyiþi arasýnda sýký
münasebet vardýr.
Özden- Elbette dostum.
Ama siz bunu biliyorsunuz. Heyecanlandýðýnýz
SEVGÝ DÜNYASI
zaman kalbiniz çarpmaz
mý? Üzüldüðünüz zaman
mide ifrazatý azalarak iþtahýnýz kesilmez mi?
Erdem- Demek düþünceleri, organlarý çekip
çeviren, onlarý ya düzelten, ya da bozan maddi
tesirler olarak kabul edeceðiz. Peki ama organlarýmýzýn birçok faaliyetinden bizim haberimiz
yok. Bunlarý iþleten baþka tesirler mi?
Özden- Onlar da ruhtan
düþünce ve tahayyül
(imajinasyon) faaliyetiyle devamlý olarak gönderilen tesirlerle iþler. Fakat bu tesirler perispiriden ve beyin kanalýndan
geçerlerken transforme
olarak (transformatörde
olduðu gibi tesirin karakterinin deðiþtirilmesi) organlarýmýza giderler.
Erdem- Peki düþüncenin her türlü vasfýnýn beden üzerine tesiri olabil
mi? Yani üstün düþüncelerin baþka, aþaðý düþüncelerin baþka tesirleri mi
olur?
Özden- Evet, üstün, diðerkâmca, fedakâr ve iyi
Düþünce esnasýnda
çeþitli kademelerden
çeþitli tesirler çýkar ve
her tesir kendi
sempatize olduðu
(uyuþtuðu) ekrana
çarpar. Buna göre
düþünce esnasýnda
çýkan
tesirler doðrudan kendi
bedenimize tesir
ederken bir taraftan da
hem dünyadaki
insanlara, hem de
bedensiz varlýklara
doðru tesirler gider.
Ve her varlýk
kendisiyle uyuþan tesiri
alýr. Bedenimize uyan
tesirler de empatize
olduðu organ
tarafýndan ayný tarzda
alýnýyor.
8
SEVGÝ DÜNYASI
Üstün ve iyi düþüncelerin organlarýmýzý düzeltici, ahengini artýrýcý, ömürlerini
uzatýcý tesirleri vardýr. Aksine aþaðý tertipte, nefsani, hodgâmca ve kötü
düþüncelerimizin de bedenimizin ve organlarýmýzýn çalýþmalarýný bozan,
ömürlerini kýsaltan tesirleri vardýr. Bu tesirler hormonlar vasýtasýyla veya
doðrudan olmaktadýr. Diðer taraftan düþüncenin bilgilerden meydana geldiðini söylemiþtik. O halde düþünceyi meydana getiren bilgiler ne kadar çok
olursa düþüncenin tesiri de o kadar geniþ ve üstün olacak demektir.
düþüncelerin organlarýmýzý düzeltici, ahengini
artýrýcý, ömürlerini uzatýcý tesirleri vardýr. Aksine
aþaðý tertipte, nefsani,
hodgâmca ve kötü düþüncelerimizin de bedenimizin ve organlarýmýzýn çalýþmalarýný bozan,
ömürlerini kýsaltan tesirleri vardýr. Bu tesirler
hormonlar vasýtasýyla veya doðrudan olmaktadýr.
Diðer taraftan konuþmamýzýn baþýnda düþüncenin bilgilerden meydana
geldiðini söylemiþtik. O
halde düþünceyi meydana getiren bilgiler ne kadar çok olursa düþüncenin tesiri de o kadar geniþ ve üstün olacak demektir.
Erdem- Bilgili olmanýn
beden üzerine ne tesiri
olabilir? Bunu pek anlayamadým.
Özden- Dostum, siz bilgili, okumuþ, bir adamýn
yüzüne baksanýz onun
okumuþluðunu anlayamaz mýsýnýz?
Erdem- Evet, bu az çok
anlaþýlýr.
Özden- Bunun anlaþýlmasý evvelâ onun yüz
hatlarýnda hasýl olan bir
incelikten dolayýdýr.
Yüzdeki bu deðiþikliði
hasýl eden bilgidir. Demek ki bilginin çokluðunun beden üzerine tesiri
olmaktadýr.
Erdem- Bu duruma göre bilgili olanlarýn bedeninin daha sýhhatli olmasý lâzýmdýr.
Özden- Hayýr, bu þart
deðildir. Hattâ dikkat etmezler ve menfi düþüncelere fazla yer verirlerse
onlarda organ bozukluklarý daha çabuk olabilir.
Çünkü düþüncelerini teþkil eden bilgilerin, yani
tesirlerin miktarýnýn daha
fazla olmasý dolayýsýyla
düþünceleri daha müessirdir. Ama müspet düþüncelere yer verince onlarýn düzelmesi de çok
süratli olur.
Erdem- Bugün bence
karanlýk olan birçok hususu anlamýþ oldum. Teþekkür ederim.
Özden- Kimsenin kimseye teþekkür borcu yoktur, dostum. Hepimiz büyük bilgilerin naklinde
sadece bir vasýtayýz.
(1) Spektrum: Tayf; beyaz ýþýðý
bir menþurdan geçirince hasýl
olan yedi renk ve bu renklerin
yayýldýðý saha.
GERÇEÐÝ
ANLAYANLARA
NE MUTLU (II)
Psikolog Ahmet Kayserilioðlu
SEVGÝ DÜNYASI
“YA ALÝ; VAKTÝN GELDÝ UÇ!..”
K
araman’da çocukluðumuzda
dilden dile anlatýlan, insaný hem
güldüren, hem acýndýran, hem de düþündüren gerçekten yaþanmýþ bir
olay; hâlâ gündemde ki, yakýnlarda
yerel gazetede tüm detaylarýyla yeniden anlatýldý. Kýsaca þöyle:
Daðlýk ve verimsiz topraklarý olan
köylerinden geçim kaygýsýyla Karaman’a göçen ve orada diþleriyle, týrnaklarýyla didine didine saðlam bir
yer edinen üç erkek kardeþ; dinlerine
çok baðlý olduklarý için, en küçükleri,
dördüncü kardeþleri Ali Okur’u Ýstanbul’a, medrese eðitimine gönderirler.
Gerçekten, dað köyünden Ýstanbul’a,
büyük bir azim, irade ve giriþimcilik
örneði. Ali Okur, emekleri boþa çýkarmaz. Arapça’yý ve Farsça’yý da öðrenerek medreseyi baþarýyla bitirir. Artýk ismi Ali Okur deðil, Hoca Ali’dir.
Medresede gerçekten Hz. Muhammed’in getirdiði dini mi öðrenmiþtir
Hoca Ali, yoksa yüzyýllar boyunca
nesilden nesile; eksik, gedik aktarýla
aktarýla insan yapýsý bir öðretiyi mi
tahsil etmiþtir, bunu birazdan göreceðiz. Karaman’a dönen hocamýz, öðrendiklerini, doðru diye bellediklerini
köylerde ve þehirde çocuklara, büyüklere Kuran dersleri vererek hemþehrileriyle paylaþýr, camilerde imamlýk yapar. Bu arada kendisi için de
boþ durmaz. Ermiþlerden olabilmek,
Yaradan’ýna daha yaklaþabilmek için
bir tarikata girerek sabahlara kadar
10
süren zikir ve ibadetlere koyulur. Gönülleri arýtmak, sevgi basamaklarýnda
yükseltmek için ortaya konmuþ, Mevlânalar, Yunuslar yetiþtirmiþ “Tasavvuf”un; geçen yüzyýllar içinde, bin
bir tarikata bölünüp, aslýndan ve esasýndan saptýðýný, bir þekil ve merasim
kalýbýna büründüðünü Hoca Ali, o devirde nerden bilecek. Akýl ve mantýk
bir yana, þeyhi bir yana. O artýk verilen talimatlarýn santimi santimine uygulandýðý ve sonunda üstün insan olmayý; doðrulukta, iyilikte, çalýþmada,
bilgide ve sevgide yükselmekten ziyade; mucize ve keramet sahibi olmayý hedefleyen bir öðretinin içinde gecesini gündüzüne katmaktadýr. Onca
tahsiline raðmen onun baþýný belâya
sokacak da tam tamýna bu keramet
meraký olmuþtur.
‘HAYTA OÐUL’UN ÞAKASI
Hoca Ali’nin ormancýlýk mesleðini
seçen ortanca oðlu, diðer kardeþlerinin aksine, hayatý dolu dolu yaþamayý
seven, þakacý ve þen mizacýndan dolayý aile çevresinde “Hayta” diye anýlan
deli dolu bir delikanlý. Babasýnýn sabahlara kadar süren ibadet ve zikirlerinden mucize ve keramet dileklerinden de alabildiðince rahatsýz.
Yine böyle, Hoca Ali’nin ibadet ve
zikirlerle geçen gecesinin sabahýna
doðru, babasýnýn dua ve abdest alma
seslerinden uyanan “Hayta oðul” babasýna masum bir þaka yapmayý oracýkta planlar. Amacý sadece gülüp eðlenmektir; sonucunun ne kadar dra-
11
SEVGÝ DÜNYASI
Hoca Ali’nin ibadet ve zikirlerle geçen gecesinin sabahýna doðru, babasýnýn
dua ve abdest alma seslerinden uyanan “Hayta oðul” babasýna masum bir
þaka yapmayý oracýkta planlar. Amacý sadece gülüp eðlenmektir; sonucunun ne kadar dramatik olacaðýný aklýna bile getirmez. Her neyse, bizim
“Hayta” zikirdeki babasýnýn haberi olmadan, gizlice odanýn içindeki yüklük
bölümüne süzülerek þakasýný uygulamaya baþlar. Sesine gaipten gelen bir
seda olmasý için uhrevî bir hava vererek seslenir: - Ya Ali, ya kulum Ali,
vaktin geldi uç! Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir ve beklemeye baþlar.
matik olacaðýný aklýna bile getirmez.
Her neyse, bizim “Hayta” zikirdeki
babasýnýn haberi olmadan, gizlice
odanýn içindeki yüklük bölümüne süzülerek þakasýný uygulamaya baþlar.
Sesine gaipten gelen bir seda olmasý
için uhrevî bir hava vererek seslenir:
- Ya Ali, ya kulum Ali, vaktin geldi
uç!..
Hoca Ali, sesi duyunca önce irkilir,
heyecanlanýr ve beklemeye baþlar.
Tek defalýk hitaplarýn þeytanî diye deðerlendirildiðini, Allah’tan gelmesi
için bunun, araya fasýlalar koyarak,
üç defa tekrarlanmasý gerektiðini hayta oðul evvelce babasýndan iþittiðinden, biraz bekler. Ve sesini daha da
kalýnlaþtýrýp, boðuklaþtýrarak bir daha
seslenir:
- Ya Ali, Ya Kulum Ali, vaktin geldi
uç!..
Ve böylece bu uhrevî çaðrýsýný üçe
tamamlar.
Hoca Ali’nin eli ayaðýna dolaþýr; ses
üçlenmiþ, rahmanî olduðu kesinleþmiþtir. Oh nihayet, bunca çabasý boþa
gitmemiþ, o da ermiþler katýna yük-
selmiþtir. Hiç vakit kaybetmeden;
besmeleler, dualarla postunu da yanýna alarak, sabahýn alacakaranlýðýnda
dama çýkar. Çok þükür ki burasý, çok
katlý olmayan bir evin toprak, düz damýdýr. Ucuna kadar gelip postunu serer, secdesini zikrini tamamlayýp,
“Allah-u Ekber” deyip kendini boþluða býrakýr.
Tabii ki, duyulan bir kanat sesi deðil, yere çakýlan Hoca Ali’nin gümleyen bedeni; feryat ve figana dönüþen
acýklý iniltileridir. Hayta oðul ve sabahýn sessizliðinde yataklarýndan fýrlayan aile üyeleri hoca efendinin imdadýna koþarlar. Tedavisi epeyce bir zaman alýr.
CUMHURÝYET TÜRKÝYE’SÝNDE
VE ÝSLÂM ÜLKELERÝNDE ÝLÂHÝYAT EÐÝTÝMÝ
Ali Hoca’nýn medrese eðitimi; Osmanlý’nýn yýkýlýþ döneminde, Ýslâm
Kültürü’nün ana kaynaklarýna ulaþmanýn zor olduðu, özgür düþünce ve
eleþtiri ortamýnýn bulunmadýðý bir döneme rastladýðýndan, gülyüzlü pey-
SEVGÝ DÜNYASI
gamberlerin temel doðrularýný, dinin
özündeki saf güzelliði gözden kaçýrmalarýný anlayýþla karþýlayabiliriz. Ne
var ki dinin mucize ve kerametlere
indirgenmesinin, tarikat ritüelleri arasýnda kaybolup gitmesinin topluma
etkisi, Hoca Ali’nin birkaç kýrýk çýkýðýnýn çok ötesinde, nice duraklama ve
gerilemelerle kendini gösterir. Gerçek
bir Müslüman olan, Ýstiklâl Marþýmýzýn þairi Mehmet Akif Ersoy, dinin
hurafelere bürünmesinden þöyle feryat eder:
Yazýk ki beyni örümcekli bir yýðýn
cahil
Nihayet dine oynayarak en rezil
oyunu
Getirdiler, ne yapýp ettiler bu hale
onu
Hurafeler bürümüþ en temiz menaibini (kaynaðýný)
Ya bugün, köprülerin altýndan bunca sular akýp gitmiþken, Ýnternet çaðýnda her türlü bilgiye ulaþma imkâný
elimize geçmiþken, demokratik zihniyetin özgür düþünme ve eleþtiri ortamýnda büyüyen Cumhuriyet Türkiye’si gençlerini, üniversitede Ýlâhiyat
Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz
acaba?!.. Bu hayatî soruyu 10 yýl kadar önce bir röportajýmda en yetkili
kiþiye sormuþ ve uzun cevabýný aynen
yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkanlýðý yapmýþ, tasavvuf ve Kuran yorumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel
yayýna imza atmýþ, o dönemde Üni-
12
versitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm
baþkaný olan Profesör Dr. Süleyman
Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu. Aynen aktarýyorum:
Ahmet Kayserilioðlu- Hocam, þimdi size tam içinde olduðunuz bir konuda sormak istiyorum: Ülkemizde
dinsel eðitim ne durumda? Bunu hem
akýl, hem de gönül eðitimi olarak cevaplamanýzý diliyorum. Öncelikle
Ýmam Hatip Liseleri ve Ýlâhiyat Fakülteleri gibi meslek okullarýnda doðru ve yeterli eðitim yapýlýyor mu?
Halkýmýzýn dinsel eðitimi yararlý bir
yönde mi ilerliyor? Diðer Ýslâm ülkelerindeki eðitim için söyleyecekleriniz? Dünyada Ýslâm’a doðru bir yöneliþ ve öðrenme isteði görülüyor
mu?
Dr. Süleyman Ateþ- Çok önemli bir
soru bu. Ýslâmiyet, temeli Kuran olan
bir yüce mesajdýr. Tutucularýn durmadan tekrarladýklarý gibi Cehennemi
doldurma aracý deðildir. Bunun tam
aksine olarak Ýslâm’ýn mesajýnda insanlarý sevmek ve onlarý kardeþ bilmek emri yer alýr. Buna raðmen ne
yazýk ki, pek çok savaþýn kaynaðý din
oldu. Ýnsanlarýn bencillikleri, ýrkçý
davranýþlarý, ilâhi mesajýn özündeki
birlik ve beraberliði aldý. Kuran, bütün peygamberlerin tek bir dinin
mensubu yani Müslüman olduðunu
söyler. Ve hepimizi Ýbrahim’in “Tek
Ýlâh’lý” dininde birleþmeye davet
eder. Kitabýmýz bozulmamýþ olarak
ortada duruyor. Ama din uzmanlarý
tutarsýz yorumlarýyla iþi berbat bir ha-
13
SEVGÝ DÜNYASI
Bugün, köprülerin altýndan bunca sular akýp gitmiþken, Ýnternet çaðýnda
her türlü bilgiye ulaþma imkâný elimize geçmiþken, demokratik zihniyetin
özgür düþünme ve eleþtiri ortamýnda büyüyen Cumhuriyet Türkiye’si gençlerini, üniversitede Ýlâhiyat Fakültelerinde nasýl yetiþtiriyoruz acaba?!.. Bu
hayatî soruyu 10 yýl kadar önce bir röportajýmda en yetkili kiþiye sormuþ ve
uzun cevabýný aynen yayýnlamýþtým. Dinayet Ýþleri Baþkanlýðý yapmýþ, tasavvuf ve Kuran yorumlarý kitaplarý dahil, sayýsýz dinsel yayýna imza atmýþ, o
dönemde Üniversitede Ýlâhiyat Fakültesinde bölüm baþkaný olan Profesör
Dr. Süleyman Ateþ’e yöneltmiþtim bu soruyu.
le getirdiler. Ve esas acýnacak nokta,
bugün ilâhiyatla ilgili meslek okullarýnda öðretilen din, iþte bu din uzmanlarýnýn berbat ettikleri dindir.
Yaptýklarý açýklamalarýn çoðunun Kuran’ýn ortaya koyduðu dinle bir ilgisi
yoktur. Onlarý, yetiþtikleri zaman ve
saatler içinde deðerlendirerek, niçin
bu þekilde yorumlar yaptýklarýný anlayabilir, hattâ bunlarý doðal karþýlayabiliriz. Ama bugün bizlerin, onlarý tabulaþtýrarak söylediklerini tartýþmasýz
aynen kabul etmemizin hiçbir akýlcý
yönü, baðýþlanacak tarafý yok. Neredeyse onlarý peygamberler düzeyine
yükseltiyoruz. Hattâ daha da üstüne.
Çünkü peygamberler bile, vahiy dýþýnda, kendilerini yanýlmaz diye takdim etmediler. Biz ise geçmiþ din yorumcularýný yanýlmaz diye tabulaþtýrarak, onlarý peygamber üstü bir duruma yükseltiyor, neredeyse “Ýlâhilik
sýfatý” veriyoruz. Bu ise Kuran’ýn kesinlikle yasakladýðý Allah’a eþ koþma
günahýnýn açýk deðil ama gizli bir iþlenmesine götürüyor bizleri. Hz. Mu-
hammed hurma aþýsý konusunda doðaya aykýrý bir tavsiyede bulunup
ürünün verimi düþünce, “Siz dünyaya
ait þeyleri benden daha iyi bilirsiniz”
demiþ ve vahiy dýþýnda, insan olarak
yanýlabileceðini dile getirmiþtir. O
halde biz Astronomi bilgisi az olan
Ýmam-ý Âzam’ýn: “Dünya buz tutmuþ
su üzerine döþenmiþtir.” Sözünü onu
yanýlmaz sanýp ne hakla doðruymuþ
gibi aktarmaya çalýþýyoruz. Buna benzer pek çok þeyde yanýldýklarý halde,
bizden 500 – 1000 sene önce yaþamýþ
atalarýmýzý “onlar bizden daha iyi bilir” diye yüceltmemiz büyük hatadýr.
Türkiye’mizde Ýmam Hatip Okullarýnda ve Ýlâhiyat Fakültelerimizde öðretilenler iþte bu din uzmanlarýnýn ortaya koyduklarý kalýplaþtýrýlmýþ dindir. Kuran’ýn dini deðildir. Bu sebepten de birçoðu Kuran’a terstir, aykýrýdýr. Bu okutulan eserlerin yeni baþtan
ele alýnmasý, Kuran ruhuyla aydýnlanmýþ kiþilerce; akýl, mantýk ve bilimin
ýþýðýnda yeniden yazýlmasý gerekir.
Bu yapýlmazsa, bugünkü gibi, çok
SEVGÝ DÜNYASI
14
Düþünmeden, incelemeden, araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri olduðu
gibi kabul etmek. Böyle tabulaþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ din ile ne
doðru bir noktaya varýrýz, ne de bunu uzun müddet böyle sürdürebiliriz. Aklýmýzý baþýmýza toplamanýn zamaný geldi de geçiyor bile. Aydýn, dine karþý
yobaz; öbürü, dininde yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz. Sadece Ýslâm ülkelerinde deðil, en ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri böyle kalýplaþmýþ
öðretilerle yetiþtirildiðinden, düþünen ve gerçekleri arayan akýl sahiplerini
ikna etmekten çok uzaklara düþtüler. En üst makamdaki Papa’nýn Hz. Muhammed için, bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü sözleri bunun son örneði.
hoþgörüsüz, çok tekelci ve geniþ düþünmekten çok uzak, þartlanmýþ bir
nesil yetiþtirmeye devam eder dururuz. Sorduðunuz soruda bir de “gönül
eðitimi” hususu var. Eskiden mutasavvýflar (tasavvuf önderleri) bunu
çok güzel yapýyorlardý. Cüneyd-i
Baðdadi, Abdülkadir Geylâni, Sülemî, Muhiddin-i Arabî, Konevi ve
Mevlânalarýn temsil ettiði tasavvuf;
olgunluða eriþmiþ yol göstericilerin
(Mürþid-i Kâmil) eðitiminde insanlarý
kin, haset, dedikodu, gýybet, düþmanlýk... gibi pek çok ilkel duygulardan
kurtarýyor, onlarý kendi nefisleriyle
savaþan erler haline getiriyordu. Þimdi tasavvuf da bozuldu. Çoðu, tutucu,
doðru düþünme kurallarýndan uzak,
saldýrgan, dedikoducu bir tavra büründü. Bir yerde baþ olmak, buyurmak ateþiyle yanýyor niceleri. Sözü
yine dini okullara getirmek istiyorum.
Geçmiþi tabulaþtýrmak, doktorasýný
bile derme-çatma yapmýþ kiþilerle
eðitimi sürdürmek yanlýþlarý içindeki
bu kurumlarýmýz, gönül eðitimi yönünden de çok geri durumda. Ben is-
tiyorum ki, kendini tamamen Allah’ýn
emrine vermiþ, manen olgunlaþmýþ
hocalarýn yönetiminde öðrenciler önce 2-3 sene gönül eðitiminden geçip
saygýyý, sevgiyi iyice kendilerine benimsetmeliler. Bundan sonra da Kuran ýþýðýyla aydýnlanmýþ din uzmanlarýnýn eline verilmeliler. Þimdi bunun
tam tersi yapýlýyor. Hz. Muhammed
“Âlemlere rahmet” idi, biz “Âlemlere
gazap” olduk. Öte yandan, dinden
uzak, inançsýz hattâ din ile alay eden,
dine düþmanlýk eden kiþilerin tutumlarýný da her gün yaþayýp duruyoruz.
Devleti soyanlar, rüþvetle milyarlarý
haksýz olarak cüzdanýna aktaranlar bizim okumuþ aydýnlarýmýz deðil mi?..
Kurtuluþumuz ruhanî eðitim görenlerle, pozitif eðitim görenlerin elele olmasýndan geçiyor. Ýlimsiz din; dinsiz
ilim olmamalý!..
Ýslâm’i eðitim Türkiye açýsýndan
böyle. Diðer Ýslâm ülkelerinde de maalesef farklý deðil, aynýsý. Ben 7 yýl
Suudi Arabistan’da Üniversitede tefsir ve Kuran dersleri, 1 yýl da Cezayir’de Ýslâm Tasavvufu ve tefsir ver-
15
dim. Oralardan istifade ederek yurduma döndüm. Dolayýsýyla kulaktan
dolma deðil, bizzat kendi tecrübelerimle konuþuyorum. Onlar da ayný tabular içindeler.
Talebelerimden hâlâ mektuplar alýrým: “Hocam biz eski öðrendiklerimizi doðru bilgi sanýyorduk, siz bizi aydýnlattýnýz, gerçeði gösterdiniz” diye
teþekkürlerini bildirirler. Bizde de,
onlarda da hocalarýn zihniyeti ayný
olduðundan böyle yanlýþ eðitimler veriyor, Kuran ile günümüz arasýnda bir
perde oluyoruz. Cezayir’de öðrenciler
yýl sonu toplantýsýnda sahneye koyduklarý bir eserde, Atatürk ve annesi
hakkýnda tarihe ve gerçeklere aykýrý
öyle þeyler söylediler ki, dayanamadým yarýsýnda çýkýp gittim. Zavallý
gençler gerçeði ne bilsinler, kendilerine söylenenlerin hepsini doðru kabul
ediyor ve yaþlarýnýn heyecanýyla da
kin ve gazapta doluyorlar. O iftira ettikleri Hanýmefendinin, Atatürk’ün
annesi Zübeyde Haným’ýn, baþý örtülü, namazýnda niyazýnda biri olduðunu, ölümünden evvel tüm taþýnmaz
mallarýný Kuran Kurslarýna vasiyet ettiðini o zavallý gençler nereden bilecekler?
Din eðitiminde de iþte bu tutum geçerli. Düþünmeden, incelemeden,
araþtýrmadan, kendilerine söylenenleri
olduðu gibi kabul etmek. Böyle tabulaþtýrýlmýþ, geleneksel hale getirilmiþ
din ile ne doðru bir noktaya varýrýz,
ne de bunu uzun müddet böyle sürdürebiliriz. Aklýmýzý baþýmýza toplama-
SEVGÝ DÜNYASI
nýn zamaný geldi de geçiyor bile. Aydýn, dine karþý yobaz; öbürü, dininde
yobaz!.. Bu gidiþe çare bulmalýyýz.
HANCI SARHOÞ, YOLCU SARHOÞ
BÝZ NASIL AYIK KALABÝLÝRÝZ?
Sadece Ýslâm ülkelerinde deðil, en
ileri Batý Ülkelerinde de din önderleri
böyle kalýplaþmýþ öðretilerle yetiþtirildiðinden, düþünen ve gerçekleri
arayan akýl sahiplerini ikna etmekten
çok uzaklara düþtüler. En üst makamdaki Papa’nýn Hz. Muhammed için,
bilgi ve anlayýþtan uzak, küçültücü
sözleri bunun son örneði. Ve yüzyýllar
boyunca dünyanýn her tarafýndaki
sahte dindarlar, düþmanlýk, gaflet;
türlü hüner ve çýkarla ortaya konmuþ
fesat ve kin sergileye geldiklerinden
aydýn kafalarý, geniþ halk kitlelerini
öðretilerden soðuttular. Þimdi moda
olan inkârcý, materyalist bir hayat görüþü. Ýyi de, sonuç da ortada: “Bunalým Çaðý”
Sýkýntýnýn sebebini ve çýkýþ yolunu
Bizim Celselerimiz’de Rehber Varlýk
ne özlü dile getirmiþti:
* “Ve biliniz ki, insan sýkýntýdadýr.
Ve biliniz ki þimdi gönüllerde yer
eden O’nun dileðinden baþkadýr da,
ondandýr hep sýkýntý ve ondandýr hep
böyle ayrý ayrý, bölük bölük toplanmak. Ve iþte ondan yalan ortada. Ve
iþte ondan kavga her zaman var. Ve
iþte ondan düzen böyle bozuk. Böyle
gidecekse, böyle duracaksa her þey
yerinde, size ve kardeþlerinize ne yazýk!..”
SEVGÝ DÜNYASI
YUKARIDAN UZANAN
YENÝ YARDIM ELLERÝ
Geçmiþ bir yazýmda insanlýk manevî bilgilerden bu kadar uzaklaþmýþken
gerçeði arayan kiþilere yukarýdan
uzanan yeni yardým ellerinden uzunca
söz etmiþtim. Yeri gelmiþken hatýrlatmamýz yararlý olacak:
Yaradan’ýn ilk insan Âdem’den beri
tüm peygamberlere gönderdiði Ýslâm
dini Hz. Muhammed ile dinsel vahiy
döneminin kapandýðýný biliyoruz. Öyleyse insanlara Yüce Âlemden yapýlacak yeni yardýmlarýn yeni bir Nebi,
yeni bir din ve mezhep gönderilerek
deðil, bambaþka bir yöntemle olmasý
gerektiði apaþikâr ortada.
Bu yeni el uzatma, insanlýðýn ulaþtýðý bilgi ve akýl seviyesine uygun olarak bilimsel yöntemlerle, sýnamaya,
irdelemeye açýk, özgürlüklere saygýlý,
katý kurallardan uzak, mantýðýn ve
saðduyunun ýþýðýnda yapýlýrsa ancak
baþarý kazanabilir. Bu nedenle tek
merkezden gönderilen ve sadece belli
bir gruba hitap eden öðretilerle yetinilmemeli; dünyanýn her tarafýndaki
çok deðiþik toplumlara, onlarýn ihtiyacýna ve diline uygun bilgilerle çeþitlendirilmeli, hepsi bir araya getirildiðinde ayný sevgi ve ayný birlik özünün deðiþik versiyonlarý ortaya çýkmalýdýr. Böylece birbirinden tamamen
habersiz ayrý ayrý yerlerde bilgilendirilen ve gönül eðitiminden geçirilen
gruplar gün gelip bir araya gelince,
deðiþik yöntemlerle de olsa ayný doð-
16
ruluk, iyilik, çalýþma, bilgi ve sevgi
basamaklarýndan geçirilerek olgunlaþtýklarýný ve çabucak eylem birliðine
kavuþtuklarýný sevinçle göreceklerdir.
Aslýnda 150 yýldan beri parapsikolojik yöntemlerle insanlýk sürekli desteklenip durmuþtur ve artan bir hýzla
dünyanýn her tarafýndaki birbirinden
habersiz gruplar derin bir aydýnlanma
ve gönül eðitimiyle rehber varlýklarca
yetiþtirilip, geliþtirilmektedir. 19’ncu
yüzyýlýn ortalarýnda iyice koyulaþan
materyalist hayat görüþüne bir alternatif sunmak için fizik medyumlarý
aracýlýyla, ruhun maddeye hakimiyeti,
öte âlemin varlýðý ve onlarla haberleþmenin mümkün olduðu kanýtlanmýþ,
Nobel ödüllü Fizik-Kimya bilginlerini bile inandýran maddi deliller, ispatlar ortaya konmuþtur. Ama bununla
yetinilmemiþ, deðiþik Rehber Varlýklar aracýlýðýyla dünyanýn dört tarafýnda, kaybolan o nurun yeniden ortaya
konmasý için ilâhî bilgiler insanlara
yeniden hatýrlatýlmýþtýr. Bugün de parapsikolojik yöntemlerle binlerce yardým eli pek çok yerde “pembe atlas
kumaþlar” dokuyup duruyor. Dokuma
tezgâhlarý bütün hýzýyla çalýþýrken
“pembe atlas kumaþlarýn” yanýsýra
“kara kara çuhalar” da dokunmuyor
mu acaba? Hiç kuþkusuz onlar da dokunuyor. Düalite, ikilik, O’nun deðiþmez yasasý. Doðrunun yanýnda yalan;
iyinin yanýnda kötü; uyarýcý, aydýnlatýcý bilginin yanýnda baþý sonuna uymayan, akla ve mantýða aykýrý abuk
sabuk bilgiler!.. Bundan kaçýnýlmaz.
17
SEVGÝ DÜNYASI
Bizim Celselerimiz’de, Rehber Varlýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanlarýn
olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþmalarýnýn üzerinde uzunca durulmuþtu.
Anlamýþtýk ki, ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya hayatýný sürdürürken
davranýþlarýmýzý yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsacasý olaylarý baþlatan
irademiz, ruhumuza ait bir özelliktir. Bedenimizi dolduran ve madde ötesi
özünden dolayý aletlerimizle farkýna varamadýðýmýz ruhumuz, tüm geçmiþ
yaþamlarýmýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel doðrularý içinde barýndýrýr.
Çok þükür ki doðruyu eðriden ayýracak, geliþmiþ çok akýl var yeryüzünde. Tek ki egolara esir olmadan, benlik çukurlarýna düþmeden; gerçeði,
sadece gerçeði öðrenmek için sürekli
iþlemeye azimli olsun. Bu gayretle
yola çýkýnca “Pembe Atlas Kumaþ”la,
“Kara Kaba Çuha”yý birbirinden ayýrmak o kadar güç olmayacak!
RUH-TECRÜBE-AKIL-RUH
Bizim Celselerimiz’de, Rehber Varlýk’la buluþtuðumuz ilk yýlda insanlarýn olgunlaþmalarý ve gerçeklere ulaþmalarýnýn mekanizmasý üzerinde
uzunca durulmuþtu. Anlamýþtýk ki,
Ruh, akýl ve beden üçlüsüyle dünya
hayatýný sürdürürken davranýþlarýmýzý
yönlendiren, tecrübeleri baþlatan kýsacasý olaylarý baþlatan irademiz, ruhumuza ait bir özelliktir. Bedenimizi
dolduran ve madde ötesi özünden dolayý aletlerimizle farkýna varamadýðýmýz ruhumuz, tüm geçmiþ yaþamlarýmýzýn olgunluðunu ve eriþtiði temel
doðrularý içinde barýndýrýr. Eðer o
doðrulara aykýrý ise, yerine göre en
yakýnlarý dahil, dýþarýdan kimsenin
telkin ve baskýlarý kâr etmez, o yanlýþý yaptýrmaya hiçbirinin gücü yetmez.
Duygularýmýzýn ve bizim iç sesimizin
temel kaynaðý olan ruhumuz, eðer özgürce karar alýp uygulama imkânlarýna sahipse, dünya olaylarýný baþlatan
ve bedenini terkettikten sonra da akýlla birlikte baþka ortamlarda yaþamýný
sürdüren bizim en etkin yönümüzdür.
Ruhun iradesini þu veya bu yönde
kullanýp, bedeni aracýlýðýyla bir eylemi, bir tecrübeyi, gerçekleþtirmesinden sonra, sýra akýl cevherinin çalýþmasýna gelir. Evdeki hesap, çarþýya
uymuþ mudur, eylemimiz istediðimiz
sonucu mu, yoksa tam tersini mi bize
getirmiþtir. Kendimize ve çevremize
yarar veya zararý ne ölçüde olmuþtur;
iþte bu ölçüp tartmalar, yerine göre
derin düþüncelere dalmalar akýl terazimizin yapýp ettikleridir. Aklýn, tecrübenin ve bilginin ýþýðýnda düþüne
taþýna ulaþtýðý sonuçlarý kendisinde
tutmayýp, gönlüne dönerek, yani iç
dünyasýna, duygu dünyasýna yönelerek ruhuna benimsetmesi, daha doðru
dürüst davranýþlar sergilemesi için
onu terbiye etmesi en büyük görevi-
SEVGÝ DÜNYASI
18
Ruh-Tecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde
çalýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni gerçeklere ulaþtýran. Ne var ki kolayýndan sýralayýverdiðimiz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe baðlanmýþ deðildir.
Kendimizden ve dýþýmýzdaki toplumdan gelen engeller, yetersizlikler ve kýsýtlamalar sebebiyle yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman tam anlamýyla donup
durabilir bile. Her þeyiyle mükemmel bir elektrik motorunu prize takmamýþ
veya baþlama düðmesine basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki?
dir. Bu, her insanýn kendisiyle baþbaþa kaldýðýnda yapmasý gereken öyle
bir iç söyleþisi, yerine göre öyle bir
amansýz özeleþtirisidir ki; ruhun terbiyesi, olgunlaþmasý ve daha yüce
gerçekleri benimsemesi için vazgeçemeyeceðimiz çok önemli bir aþamadýr.
Tecrübelerin ve bilgilerin ýþýðýnda
çalýþan aklýmýzýn ruhumuzu terbiye
etmesi, onu kurallara ve koþullara daha uygun davranýþlara yönlendirmesiyle, yeni kararlara varýp, uygulayýp,
olgunlaþma basamaklarýnda yukarýlara týrmanabiliyoruz. Kýsacasý RuhTecrübe-Akýl-Ruh zincirinin, dairesel
döngüsünün yeterli hýz ve ölçüde çalýþmasýdýr bizleri geliþtiren, yeni gerçeklere ulaþtýran.
Ne var ki kolayca sýralayýverdiðimiz bu zincirin çalýþmasý otomatiðe
baðlý deðildir. Kendimizden ve dýþýmýzdaki toplumdan gelen engeller,
yetersizlikler ve kýsýtlamalar sebebiyle yavaþlayabilir, hattâ zaman zaman
tam anlamýyla donup durabilir bile.
Mükemmel bir elektrik motorunu prize takmamýþ veya baþlama düðmesine basmamýþken kim çalýþtýrabilir ki?
ÝÇ VE DIÞ ENGELLER
Ýç ve dýþ engeller, daha ilk basamakta, tecrübe basamaðýnda karþýmýza dikilir. Ruhumuz bir eyleme, bir
teþebbüse girmemiz gerektiðini, bunda kendimize ve çevreye büyük hayýrlar olduðunu içimizden seslenebilir, hattâ baðýrabilir bile. Her eylemin
elbet bir emek, çaba gerektirdiðini,
yerine göre riskleri, egomuza yönelik
sakýncalarý olabileceðini, keyfimizi
bozacaðýný biliyoruz. Eðer bu niyetimiz, ruhumuzun bütün benliðiyle yapýlmasýný istediði, bizim önceden
yüzde yüz benimsediðimiz, inanç haline getirdiðimiz bir konuda ise, tereddütsüz bu niyet gerçekleþtirilir. Ne
doðabilecek riskler, ne rahatýmýzýn
bozulmasý, ne de çevrenin tepkisi bizi
engelleyemez. Ama eðer böyle deðilse, yani söz konusu eylemde tam bir
inanç halinde deðilsek, çeþitli bahaneler, aklileþtirmeler eþliðinde tembelliðimize ve egomuza yenilip eylemsiz
kalabiliriz. Bu geri duruþumuzun, donup kalmamýzýn sonradan bize ve
çevremize neler kaybettirdiðini, çeþitli akýl oyunlarýna baþvurmadan, tarafsýz bir iç hesaplaþmasý ile tekrar ru-
SEVGÝ DÜNYASI
19
humuza gönderebilirsek, yani tecrübe
ve akýl basamaklarýný kullanabilirsek
yine biz kazançlý çýkarýz. Sonraki deneyimlerimizde, kendimizi zorlayarak
da olsa içimizden gelen sesin arzuladýðý davranýþa geçebiliriz. Belli bir
konuda ruh-tecrübe-akýl-ruh zincirini
sürekli çalýþtýrýr ve ruhumuzu tam terbiye edebilirsek, bu bizim için kaybedilmeyecek gerçek bir kazanç olur.
Huyumuz haline gelir. Örneðin “haksýzlýk yapmama, baþkasýnýn malýna,
mülküne göz koymama” konusunda
kesin bir kanýya varmýþsak, hiçbir
rüþvet teklifi bizi yolumuzdan çeviremez. Gelecek hayatýmýzda “Hacý
Hüsrev”de bile doðsak, ailenin yüz
karasý(!) gibi ortalarda dolaþýr, hiçbir
hýrsýzlýk olayýnýn faili olamayýz.
Eylem ve tecrübe ancak özgürlük
ortamlarýnda gerçekleþebileceðinden,
çevremizin ve toplumun kýsýtlamalarý,
engellemeleri, yasaklarý hepimiz için
güncel bir sorundur. Ýnsanýn olgunlaþmasýnda toplumun geliþmiþlik düzeyinin büyük etkisi de buradan kaynaklanmaktadýr.
Yapýlan tecrübeler ýþýðýnda aklýn çalýþma da otomatik iþleyen bir süreç
asla deðildir. Akýl, tecrübe ve bilgi ile
çalýþýr. Eðer toplum Yaradan’ýn deðiþmeyen ahlâk kurallarýný benimsemiþ,
yaþamýný ve çocuklarýnýn eðitimini bu
esaslara göre düzenlemiþse aklýn bu
bilgiler ýþýðýnda tecrübelerini doðru
deðerlendirip, ruhuna benimsetmesi
çok daha kolay olur. Gerçeði arama
ve bulma hýzýmýzýn artmasý için Reh-
ber Varlýk, bir cümlede çok önemli
bir anahtar vermiþti:
“Kararlar nizamlara, nizamlar bozulmayan esaslara baðlanmalýdýr.”
Benim de baþýndanberi asýl altýný
çizmek istediðim bugün Türkiye’mizde ve dünyamýzda bu deðiþmeyen,
bozulmayan ahlâk kurallarýnýn ne öðretilmesi, ne de benimsetilmesinde
ciddi bir çabanýn sergilenmemiþ olmasýdýr. Her gün medyada eþler arasýndaki aldatmalar, ihanetler gündeme
gelip duruyor; haklýydý, haksýzdý;
doðruydu, yanlýþtý diye bol lâf ve mürekkep harcanýyor ama çok az kimse
o deðiþmeyen ahlâk prensibi: “Sana
yapýlmasýný istemediðini baþkasýna
yapma” prensibinin ýþýðýnda olaya
yaklaþmýyor. Toplumumuzdaki ve
dünyadaki bu kýsýr döngünün tespit
ve teþhisi, nereden kaynaklandýðýnýn
anlaþýlmasý bugün yaþamsal bir öneme sahip. Ali Hoca’nýn acýklý serüvenini ve Prof. Dr. Süleyman Ateþ’in içtenlikle dile getirdiði çarpýcý gerçekleri bunun için sizlere aktardým. Aslýnda hepimiz neredeyse her gün bu
üzücü örneklerle içiçe yaþayýp durmaktayýz. “Pembe Atlas Kumaþ”lardan yararlanmak bunun için çok gerekli.
KRYON NE DÝYOR
Bir kaç aydýr Hz.Ýsa’nýn Daðdaki
Vaazý’nýn Kryon Rehber Varlýk tarafýndan yapýlan güncel yorumlarý üzerinde durmuþ, son sayýmýzda:
“Gerçeði arayanlara ne mutlu, onlar
SEVGÝ DÜNYASI
20
“Sevgili varlýklar, biz size tekrar tekrar niyetden söz ettik. Gerçeði arayanlar
bu gece buradasýnýz, çünkü siz ruhu öðrenmeye ve kendinizi öðrenmeye niyet ettiniz. Her nereye giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz bu Tanrýsal parça
kendisini bireysel olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz bu gece Ruhun önünde otururken bile bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandýrýlýyorsunuz. Çünkü
niyet, her þeydir. Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þeye niyet etmeyin. Ve niyet ettiðinizde bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin ki insanlýðýnýz bu bildirimin zevkini alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mutlu.
bulacaklardýr”
Vaazýn bu dördüncü bildirisinin
geçmiþteki ve günümüzdeki örneklerini sýralamýþtýk. Gerçeði aramak aslýnda hepimizin dünyaya geliþ nedenidir. Her kafadan bir sesin çýktýðý,
“temel doðrularýn” bu karmaþa içinde
kaybolup gittiði günümüzde, gerçeði
arayýp bulmak da o denli zorlaþmýþtýr.
Rehber Varlýklarýn bildirilerini yeterince incelemek, kutsal metinlerdeki
deðiþmeyen ahlâk kurallarýyla aralarýnda baðlar kurmak, zorluklarý aþmamýzda bize önemli destekler saðlayacaktýr. Kryon, bu dördüncü bildirinin
yorumunda “NÝYET ETMENÝN” büyük önemi üzerinde durmaktadýr:
“Sevgili varlýklar, biz size tekrar
tekrar NÝYET’den söz ettik. Gerçeði
arayanlar bu gece buradasýnýz, çünkü
siz RUH’u öðrenmeye ve kendinizi
öðrenmeye niyet ettiniz. Her nereye
giderseniz gidin, birlikte taþýdýðýnýz
bu Tanrýsal parça kendisini bireysel
olarak size göstermeye hazýrdýr. Siz
bu gece Ruhun önünde otururken bile
bunu arayýþýnýzdan dolayý onurlandýrýlýyorsunuz. Çünkü niyet, her þeydir.
Onu gerçekten kasdetmedikçe bir þeye niyet etmeyin. Ve niyet ettiðinizde
bu niyetinizi yüksek sesle ifade edin
ki insanlýðýnýz bu bildirimin zevkini
alabilsin. Gerçeði arayanlara ne mutlu. (Akaþa III / s:105)
Ünlü Ýngiliz yazarý Bernard
Shaw’ýn son günlerde okuduðum
ölüm döþeðindeki þu sözleri; gerçeði
arayýp, o gerçek ýþýðýnda yaþamanýn,
o gerçeði kendimizin ayrýlmaz bir
parçasý, huyumuz haline getirip: “o
gerçek olmamýzýn” büyük önemini,
çok içten, çok etkileyici bir dilek
cümlesiyle ortaya koymuþ, yazýmýzýn
adeta bir özeti olmuþtur:
“George Bernard Shaw’a ölüm döþeðinde: ‘Hayatýnýzý yeni baþtan yaþama fýrsatýnýz olsaydý ne yapardýnýz?’
diye sorulmuþ.Shaw biraz düþünmüþ
ve sonra derin bir iç çekiþle:
“Olabileceðim, ama asla olmadýðým
kiþi olmak isterdim” demiþ.
Psiþik Medyum, öte alemdeki sevdiklerimizle konuþuyor
SON BÝR KEZ
Geçen ay, medyumumuz John Edwards, trans okumalarýna
katýlan müþterilerinin beklentileri hakkýnda bizleri aydýnlatmaya çalýþmýþtý. Edwards’a göre müþteriler medyumdan çok
þey bekliyorlardý. Öte aleme geçmiþ olanlarýn tek kaygýlarý ise
kendilerinin orada çok iyi olduklarýný bildirmek ve baþka
ayrýntýlarla ilgilenmemekti. Yakýnlarýný kaybetmiþ olanlar her
seferinde daha fazla bilgi beklediklerinde Edwards kendisinin
yalnýzca yemeði sunan bir garson olduðunu, görevinin aþçýlýk
olmadýðýný, bu nedenle öte alemden bildirilenler her ne ise,
yalnýzca onlarý iletmekle görevli olduðunu yineliyordu. Bu ay
konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.
John Edwards / Çeviri: Arýn Ýnan
SEVGÝ DÜNYASI
rarlýydý. Beni sürekli
odanýn ayný yanýna
að duyusunu kulla- özellikle öndeki sýraya
doðru itiyordu. O sýrada
namayan birisini
düþündüðüm zaman,ak- oturanlara bu kez ýsrarla
lýma, aþýrý titizlik göste- ayný soruyu sordum.
Ama hiç kimse üzerine
ren birisi olduðu için
alýnmadý. Orada oturan
esas mesajý kaçýran bir
bir kadýný hedef aldýðýný
kadýn gelir. Bu kadýn
hissederek, kadýna her
bir kaç yýl önce yaptýhangi bir yakýnýný bir
ðým grup okumalarýnyangýn sýrasýnda kaybedan birini cehenneme
çevirmiþti. Bu seans sý- dip kaybetmediðini sordum. Kadýn böyle bir
rasýnda yaklaþýk kýrk
beþ dakika boyunca ya- þey yaþamadýðýný söyledi. Hal böyle olunca
þarken erkek olduðunu
ben de konuyu askýya
tahmin ettiðim bir varalmaya karar verdim.
lýk beni odanýn bir keVarlýktan, bir süreliðine
narýna doðru çekerek
kenara çekilerek, diðer
yangýn çýkan bir odada
bulunduðumu hissettir- varlýklara izin vermesini
rica ettim.
meye çalýþmýþtý. Gerçekten de ýsýyý hissetYangýn hissi yaþamiþtim. Odanýn bu taratan varlýk yine belirfýnda oturan kiþilere hiiyor
tap etmeye çalýþarak,
Bu seans öðleden sonyakýnlarýndan birini bir
yangýn sýrasýnda kaybe- ra birde baþlamýþtý ve
aradan tam beþ saat
dip-kaybetmediklerini
geçmiþti ki bana yangýn
sordum. Hiç kimse hiç
bir þey söylemedi. Her- hissi yaþatan bu varlýk
yeniden belirdi. Odada
kes birbirinin yüzüne
bir kaç kiþi kalmýþtý.
bakýyordu. Derken yeniden ayný hissi almaya Zaten, sayýyý azaltabilbaþladým ve sorumu yi- mek için, kendileriyle
ilgili varlýklar geldikten
neledim. Yine hiç bir
sonra kiþilerin yavaþ yaþey olmadý. Öte alemdeki varlýk oldukça ka- vaþ odayý terk etmeleri-
GELEN MESAJLARDAN HOÞNUT OLMAK
S
22
ni isterim. Geriye kalan
kiþilerin bir araya toplanmasýný rica ettim.
Yerini terk etmeyen tek
bir kiþi kalmýþtý o da seansýn baþýnda soru yönelttiðim kadýndý. Kadýna baktýðýmda oldukça
yorgun ve üzgün görünüyordu. Bu kez gelen
varlýk, kesinlikle bu hanýma hitap ettiðini söyledi. Ona: “Bakýn hanýmefendi, bu varlýk bana
sizin kocanýz olduðunu
ve bir yangýn sýrasýnda
hayatýný kaybettiðini
söylüyor” dedim.
Kadýn: “Hayýr! Benim
kocam hastanede öldü”
dedi. Bunu söyledikten
sonra da hýçkýrýklara
boðuldu. Hem þaþýrmýþ
hem de yýlmýþ bir þekilde geriye doðru dönerek
karþý istikamete doðru
odanýn içinde yürümeye
baþladým. Sonra içimden bir þey beni dürttüðü için yeniden kadýna
yönelerek bu kez: “Neden hastaneye yatmýþtý?” diye sordum. Kadýn: “Duman zehirlenmesi” dedi. Adam üçüncü derece yanýktan hastaneye yatmýþtý. Bulunduðu yerde yangýn çýk-
SEVGÝ DÜNYASI
23
mýþ ama o yangýn esnasýnda deðil de getirildiði hastanede can vermiþti.
Ýnsanlarýn sorgulayýcý
olmalarýný isterim
Elbet ki bu, insanlarýn
hiç bir þeyi soru sormadan kabul etmeleri gerektiði ya da durumlarý
kendilerininkine uydurmalarý anlamýna gelmemelidir. Bu nedenle insanlardan, somut gerçekler üzerinde ýsrarcý
olmalarýný isterim. Asýl
olan, onlarýn sinik birisi olmamalarýdýr. Gerçekten de sinik bir insan olmakla, þüpheci
bir insan olmak arasýnda farklar vardýr. Þüpheci olmak, kanýtlara
ulaþýncaya kadar sorgulayýcý olmak anlamýna
gelir. Halbuki sinik bir
insan kanýtlar önüne konulsa bile inanmak istemez. Ben de seanslarýmda mutlaka þüpheci
olurum. Kanýtlar benim
için önem taþýrlar. Örneðin bana gelen bir
varlýðý baba, dede ya da
büyük baba pozisyonunda net bir þekilde al-
gýlýyorsam gruba neler
hissettiðimi söylerim.
Þayet müþterilerimden
birisi: “Ama bu kiþi benim oðlum” derse bile
hissettiklerimde yanýlmadýðýmý yinelerim.
Benim burada sizinle
paylaþmak istediðim
konu saðlýklý þüpheciliktir. Bildiðiniz gibi
Amerika Birleþik Devletlerinde Yeni Çað akýmýnýn yaygýnlaþmasýyla
birlikte herkes birer
medyum kesilmeye baþlamýþtýr. Beþ dolar verip
de el fallarýna baktýrmayan, telefonla medyumlara ulaþmayan neredeyse kalmamýþtýr. Elbet ki amacým bu iþi yapan herkesi karalamak
deðildir. Gerçekten de
inanýlmaz kabiliyetlere
sahip olan bir çok yetenekli medyumlar da
vardýr aramýzda. Ama
yine de dikkatli bir tüketici olmanýzý rica ediyorum sizden. Arabanýzý alýrken ya da her
hangi bir operasyon geçirmeden önce gösterdiðiniz özeni medyumlarý
seçerken de göstermenizi istiyorum.
Sað duyusunu kullanamayan birisini
düþündüðüm
zaman,aklýma, aþýrý
titizlik gösteren birisi
olduðu için esas mesajý
kaçýran bir kadýn gelir.
Bu kadýn bir kaç yýl
önce yaptýðým grup
okumalarýndan birini
cehenneme çevirmiþti.
Bu seans sýrasýnda
yaklaþýk kýrk beþ
dakika boyunca
yaþarken erkek
olduðunu tahmin
ettiðim bir varlýk beni
odanýn bir kenarýna
doðru çekerek yangýn
çýkan bir odada
bulunduðumu hissettirmeye çalýþmýþtý.
Gerçekten de ýsýyý
hissetmiþtim. Odanýn
bu tarafýnda oturan
kiþilere hitap etmeye
çalýþarak, yakýnlarýndan birini bir yangýn
sýrasýnda kaybedip
kaybetmediklerini
sordum.
SEVGÝ DÜNYASI
Bir keresinde ölmüþ
oðlundan epeyce
saðlam bilgi aldýðým
bir haným müþterim
olmuþtu. Ancak bu
kadýn ne söylersem
söyleyeyim pek ilgilenmiþe benzemiyordu.
Bir süre sonra,
bilmediðim bir þeyin
olduðu kanýsýna
vararak ona neler
olduðunu ve niçin
tepki göstermediðini
sordum. Meðerse
kadýn bir süre önce
baþka bir
medyuma gitmiþ ve bu
medyum kadýna
çocuðu hakkýnda çok
kötü þeyler söylemiþ.
Öyle ki çocuðu karanlýk ve soðuk bir yerde
yalnýzlýk içindeymiþ ve
sürekli olarak annesini
arýyormuþ. Bu medyumun anýnda sahtekar
birisi olduðunu
anladým.
24
Sahtekarlarý gerçeklerinden ayýrmak için
Sahtekarlarý gerçeklerinden ayýrmanýn kolay
bir yolu vardýr. Medyumlar kesin, ayrýntýlý
ve birbirini tamamlayan
bilgiler verebiliyorlar
mý? Bunu denemenin en
iyi yolu þüpheci olmaktan geçer. Karþýnýza çýkan medyumlarýn yaptýklarý iþin kolay olduðunu zannetmelerine
izin vermeyin. Þüphecilik karþýsýnda yalnýzca
iyi bir medyum iþ yapar
çünkü þüphecilik müþterinin düþündüðünü gösterir.. Her gerçek medyum, anlattýklarý hakkýnda kafa çalýþtýran
müþteri ister. Ýþte bundan dolayý düþünen
müþterileri sahtekar
medyumlar pek sevmezler.
Bir keresinde ölmüþ
oðlundan epeyce saðlam bilgi aldýðým bir
haným müþterim olmuþtu. Ancak bu kadýn ne
söylersem söyleyeyim
pek ilgilenmiþe benzemiyordu. Bir süre sonra,
bilmediðim bir þeyin olduðu kanýsýna vararak
ona neler olduðunu ve
niçin tepki göstermediðini sordum. Meðerse
kadýn bir süre önce baþka bir medyuma gitmiþ
ve bu medyum kadýna
çocuðu hakkýnda çok
kötü þeyler söylemiþ.
Öyle ki çocuðu karanlýk
ve soðuk bir yerde yalnýzlýk içindeymiþ ve sürekli olarak annesini
arýyormuþ. Bu medyumun anýnda sahtekar birisi olduðunu anladým.
Verdiði zararý mutlaka
ortadan kaldýrmalýydým.
Kadýna, öte alemde bahis edilen bu çocuðun
gerçekten kendi çocuðu
olup olmadýðýný ve öteki medyumun bu konuda kesin bir kanýt verip
vermediðini sordum.
Kadýn: “Hayýr” dedi.
Sonra ona son on beþ
dakika içinde gelen bilgileri yineledim. Oðlu
hiç: “Anneciðim ben
burada çok ýstýrap çekiyorum!” demiþ miydi?
Hayýr. Peki “Çok korkuyorum!” demiþ miydi? Hayýr. “Peki o halde
çocuðunuzun neden karanlýk ve soðuk bir yerde yapayalnýz durduðu-
SEVGÝ DÜNYASI
25
nu düþünüyorsunuz?”
diye sordum. Sonra da
oðlunun iyi ve güzel bir
yerde olduðunu, kendisini iyi hissettiðini, annesini çok sevdiðini
söylediðini ve merak etmemesi gerektiðini anlattým. Bunlarý ona gerçek olduklarý için anlatýyordum. Beklentilere
direnmenin ilk baþlarda
ne kadar zor olduðunu
bilirim. Ben de bana gelen müþterilerden farklý
biri deðilim. Benim de
baþka medyumlara gitmiþliðim vardýr. Bir keresinde annemden bilgi
almak maksadýyla bir
medyuma gitmiþtim.
Annem yerine babamýn
ölmüþ akrabalarý geldiðinde epeyce hayal kýrýklýðýna uðradýðýmý
söyleyebilirim. Ama
ben bunun medyumla
bir alakasýnýn olmadýðýný biliyordum. Annem
benim her zaman babamýn tarafýna sýkýca tutunmamý ve onlarý daha
çok sevmemi isterdi.
Kendisi yerine babamýn
akrabalarýný göndermesi
de iþin içinde olduðunun bir iþaretiydi aslýnda.
Ben de bir beklenti
varlýðýyým
Evet, ben de bir beklenti varlýðýyým. Bunun
en güzel örneði, annem
vefat etmeden kýsa bir
süre önce aramýzda geçen bir konuþmadýr. Annemin odasýna girerek
ona: “Anne, þu öteki taraf hikayesini seninle
bir konuþmak istiyorum” demiþtim. Bu konu hakkýnda o gün annemle epeyce konuþmuþtuk ama öteki aleme
geçtikten sonra birbirimizle irtibat kurup kurmayacaðýmýz üzerinde
pek durmamýþtýk. Belki
de özellikle bunu konuþmaktan kaçýnmýþtýk.
Ona: “Aramýzda bir çeþit sembol olmalý birbirimizle irtibat kurmak
için. Böylece gelenin
gerçekten sen olduðunu
bilebilirim” demiþtim.
(Kitabýn baþýndaki beyaz kuþ sembolünden
farklý bir þeyi kastetmiþtim) O gün bu sembolleri birlikte belirlediðimizi hatýrlýyorum.
(Gelecek ay: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz..)
Ben de bir beklenti
varlýðýyým. Bunun en
güzel örneði, annem
vefat etmeden kýsa bir
süre önce aramýzda
geçen bir konuþmadýr.
Annemin odasýna
girerek ona: “Anne, þu
öteki taraf hikayesini
seninle bir konuþmak
istiyorum” demiþtim.
Bu konu hakkýnda o
gün annemle epeyce
konuþmuþtuk ama
öteki aleme geçtikten
sonra birbirimizle
irtibat kurup
kurmayacaðýmýz
üzerinde pek
durmamýþtýk. Belki de
özellikle bunu konuþmaktan kaçýnmýþtýk.
Geçmiþ yaþam anýlarý çocuklarý nasýl etkiler?
ÇOCUKLARIN
GEÇMÝÞ YAÞAMLARI
Geçen ay, Carol Bowman’ýn önce Hindu ve Budist metinleri sonra
da Batý Edebiyatýndaki mistik eðilimleri incelemesine tanýk olmuþtuk. Ölüm ötesi ve reenkarnasyon ile ilgili yýðýnla kitap okuyan ve
araþtýrma yapan Bowman henüz tüm sorularýnýn
cevaplarýný alamadýðýna inanýyordu. Eski metinlerde yazýlý olanlarý
bir türlü bugünün þartlarýna uyduramýyordu. Yýlgýn bir durumdaydý çünkü bunlarý kullanarak hayatýna nasýl bir yön çizebileceðini
hala bilemiyordu. Kendisine ait olan bir parça geçmiþ yaþamlarýnda
farklý deneyimler yaþamýþsa eðer, bugünkü hayatýný nasýl etkileyebiliyordu? Þayet düþünce formlarý ve deneyimler yaþamlar deðiþse
bile varoluyorsa, bunlar yeni hayatýna taþýndýklarýnda nasýl
deðiþtirebiliyordu? Tam bu sýrada bir arkadaþýnýn yardýmýyla hipnoterapist Norman Inge ile tanýþan Bowman’ýn hayatýnda adeta
yeni bir sayfa açýlýr. Inge onun çektiði acýlarýn ve bitmek bilmeyen
sorularýnýn cevabý olacaktýr adeta. Geçmiþ hayatýna hipnoz yöntemiyle döndüðü taktirde bir çok þeyin aydýnlýða kavuþacaðýna
inanan Bowman bu deneyimi yaþamaya karar verir ve hasta
yataðýnda ölümünü bekleyen o adamýn
çocukluðuna yani geçmiþ yaþamýndaki çocukluðuna döner.
Bu ay konumuza kaldýðýmýz yerden devam ediyoruz.
Carol Bowman’ýn, “Children’s Past Lives” kitabýndan çeviren: Nelda Bayraktar
SEVGÝ DÜNYASI
27
Z
ihnimdeki imaj
geliþmeye baþladý
ve ben kendimi on yaþýndaki bir erkek çocuðu olarak görmeye baþladým. Kemerli bir tavaný ve uzun pencereleri
olan bir odanýn içersindeydim. Pencereden süzülen parlak güneþ ýþýnlarý odanýn tam ortasýnda duran kuyruklu piyanonun üzerine vuruyordu. Yanýmda elini omzuma koymuþ olan yaþlý
bir adam duruyordu. Bu
kiþinin çok sevdiðim piyano hocam olduðunu
biliyordum. Ona baktýkça ve ailemi ve müziði
düþündükçe içimi bir sýcaklýk kaplýyordu. Hayatým sevgi ve müzikten
oluþmuþtu adeta. Çok
mutluydum.
“Sonra neler oluyor?”
diye sordu Norman.
“Ailem, müzik eðitimi
alabilmem için beni evimizden uzakta olan bir
okula göndermek istiyor. Ben de gitmek istiyorum çünkü bu benim
için büyük bir onur.
Sonra göðsümün sýkýþtýðýný hissediyorum. Gözlerimden yaþlar boþanýyor. Aileme ve piyano
hocama allahaýsmarladýk demek bana çok dokunuyor.”
Norman beni
cesaretlendiriyor
Norman: “Þimdi daha
ileri bir zamana doðru
ilerle” diye beni cesaretlendirdi.
“Kendimi yirmili yaþlarýmýn sonuna doðru
görüyorum. Çok iyi giyinmiþ insanlarýn doldurduðu kare þeklindeki
büyük bir salonda bir
piyanonun baþýnda duruyorum. Oda sýcak ve
nemli. Odanýn kokusunu bile duyabiliyorum.
Beni hayranlýkla izleyen
bir grup hanýmla piyanonun baþýnda sohbet
ediyoruz. Hanýmlar yanýma yaklaþtýkça parfüm kokularýný bile alabiliyorum. Kendi kullandýðým pudranýn kokusu bile burnuma geliyor.
“Bir baþka sahnede
her iki koluma girmiþ
olan güzel ve þýk giyimli iki hanýmla halý kaplý
bir merdivenden aþaðýya
doðru iniyorum. Hanýmlarýn giysileri oldukça
renkli ve þatafatlý duru-
yor. Merdivenin yukarýya doðru kývrýlan kavisinin tepesinden aþaðýya
doðru ihtiþamlý bir avize
sarkýyor. Baktýðým her
yerde seçkinlik ve incelik görüyorum. Neþeli
kalabalýðýn içine doðru
göðsümü gere gere ilerlerken, kendisine hayranlýkla bakýlan bir piyanist olmanýn onurunu
taþýyorum.
Kendimi parçalanmýþ hissediyorum
“Ancak sevincimi alttan alta kemiren öylesine büyük bir özlem ve
üzüntü duygum var ki
artýk dayanýlmaz bir hal
almýþ durumda. Kendimi parçalara ayrýlmýþ
gibi hissediyorum. Ýnsanlarýn bana hayranlýkla bakmasý beni mutlu
ediyor ama onlar benim
gerçekte kim olduðumu
bilmiyorlar. Yeteneklerimin ötesindeki beni göremiyorlar. Onlar beni
göremiyorlar. Geride býraktýðým ailemin sevgisini özlerken midemin
boþluðunu hissedebiliyorum. Bir çok arkadaþým var. Onlar da yaptýðým müziði beðeniyor-
SEVGÝ DÜNYASI
Trans halim devam
ederken, bana þimdiki
hayatýmýn eskisinden
farklý olduðu telkinini
yaptý. Bir müzisyen olarak yaratýcýlýðýný müzik
kanalýyla ortaya koyan
bu adamýn esas ihtiyacý
olan þey tam ve dengeli
bir insan olmak ve insanlarla sevgi dolu iliþkiler kurabilmekti. Ne
yazýk ki insanlar onun
müzisyen kiþiliðinin
ötesine geçip de onunla, onun istediði gibi
bir iliþki kurmaktan
kaçýnmýþlardý. Hastalýðý, onun sevgiye ve ihtimama duyduðu özlemin bir ifadesiydi aslýnda. Benim þimdiki
hayatýmda ise sevgi dolu bir ailem, çocuklarým ve iyi arkadaþlarým
vardý. Ýki tane küçük
çocuðun annesi olduðum için zamanýmýn ve
enerjimin çoðunu onlara ve eve harcamak zorunda kalýyor bu nedenle kendimi boðulmuþ gibi hissediyordum
28
lar. Yine de beni gönülden sevecek birisine ihtiyacým var.”
Tam bu sýrada divanýn
üzerinde fetus pozisyonuna sokuyorum bedenimi.
Sonra da nefes almakta zorlanan, sürekli olarak öksüren ve artýk yataðýnda ölümü bekleyen
o adamýn sahnesine kayýyorum. “Yataðýmýn
yanýnda duran o kadýnýn
benim kýzkardeþim olduðunu artýk biliyorum.
Bana sevgiyle bakýyor.
Adamýn ciðerlerindeki
aðrýyý ve çektiði tüm sýkýntýlarý aynen hissediyorum. Bu adam, benim
týpký geçen kýþ yataðýmda yatarken hissettiklerimin aynýsýný hissediyor.”
Tam bu noktada fýrsatý
yakaladýðýný düþünen
Norman bana: “Hastalýðýnýn duygusal nedenleri neler olabilir? Ýhtiyacýn olan nedir?” diye
sordu. Hiç düþünmeden
: “Baþkalarýnýn ihtimamýný ve benimle ilgilenmelerini ancak böyle
saðlayabilirim. Hayatým
artýk dengesini yitirdi”
diye cevapladým. Bu so-
ruyu, adamýn bakýþ açýsýndan cevaplamama
raðmen, söylediklerimin
þimdiki hayatýmla ilgili
gerçekleri yansýttýðýný
da hissedebiliyordum.
Norman da bunu görebilmiþti. Trans halim devam ederken, bana þimdiki hayatýmýn eskisinden tümüyle farklý olduðu telkinini yaptý. Bir
müzisyen olarak yaratýcýlýðýný müzik kanalýyla
ortaya koyan bu adamýn
esas ihtiyacý olan þey
tam ve dengeli bir insan
olmak ve insanlarla sevgi dolu iliþkiler kurabilmekti. Ne yazýk ki insanlar onun müzisyen
kiþiliðinin ötesine geçip
de onunla, onun istediði
gibi bir iliþki kurmaktan
kaçýnmýþlardý. Hastalýðý,
onun sevgiye ve ihtimama duyduðu özlemin bir
ifadesiydi aslýnda.
Benim þimdiki hayatýmda ise sevgi dolu bir
ailem, çocuklarým ve iyi
arkadaþlarým vardý. Ýki
tane küçük çocuðun annesi olduðum için zamanýmýn ve enerjimin
çoðunu onlara ve eve
harcamak zorunda kalýyor bu nedenle de ken-
SEVGÝ DÜNYASI
29
dimi boðulmuþ gibi hissediyordum. Ailemin
ötesinde yaratýcýlýðýmý
ortaya koyabilecek hiç
bir imkaným yoktu.
Ýçimde duran kaþifi, sanatçýyý ve öðretmeni
besleyecek hiç bir ortama sahip deðildim.
Önümde açýlan geçmiþ
hayatýmýn paradoksu sayesinde: dengeli ve bütünleþmiþ bir insan olabilmem için yaþamýma
yaratýcýlýðý sokmam gerektiðini anladým.
Norman sonra beni
adamýn ölüm anýna götürdü. Tam olarak öldüðünde kýzkardeþinin yataðýnýn baþýna oturduðunu görebiliyordum. Bu
olayý aynen bir gözlemci gibi seyrediyordum
þimdi. Hasta ve enerjisi
çekilmiþ bedenini terk
eden ruhun ne denli rahatladýðýný görebiliyordum. Tam bu sýrada ben
de kendimi kuþ kadar
hafiflemiþ hissettim.
Sonra da cenaze töreni
geldi gözümün önüne.
Ayný sahneyi hasta yataðýmda yatarken bir vizyon þeklinde de görmüþtüm. Adamýn ruhu
aþaðýda toplanmýþ olan
kalabalýðýn üzerinde
adeta yüzüyor, kendisi
için aðlayan ve inleyen
insanlarý seyrediyordu.
Geçmiþ hayatýmdaki
kýzkardeþim de aðlayanlar arasýndaydý. Onun
için üzüldüm. Artýk hiç
acý çekmediðimi ve bana olan sevgisinden dolayý minnettar olduðumu ona söylemeyi çok
istiyordum. Norman’ýn
telkiniyle ona allahaýsmarladýk derken, sevgisi
için teþekkür ettim.
YIKILAN HAYALLER VE
KAYBOLAN YILLAR
Geçmiþ hayatýmdaki
adamla ilgili imajlar
kaybolmaya baþladý.
Norman hiç duraksamadan benim bir baþka hayata geçmem için telkin
yaptý. Bunu der demez
de önümde genç bir kýzýn imajý belirdi. Kýz
yaklaþýk olarak on bir
ila on iki yaþýndaydý.
Küçük bir topluluðun
önünde piyano çalýyordu. Mavi ve gri renklerden oluþmuþ bir elbise
giymiþti. Bir piyano resitali veriyordu. Ailesi
onun gösterdiði perfor-
Norman sonra beni
adamýn ölüm anýna
götürdü. Tam olarak
öldüðünde
kýzkardeþinin yataðýnýn
baþýna oturduðunu
görebiliyordum. Bu
olayý aynen bir
gözlemci gibi
seyrediyordum þimdi.
Hasta ve enerjisi çekilmiþ bedenini terk
eden ruhun ne denli
rahatladýðýný
görebiliyordum. Tam
bu sýrada ben de
kendimi kuþ kadar
hafiflemiþ hissettim.
Sonra da cenaze töreni
geldi gözümün önüne.
Ayný sahneyi hasta
yataðýmda yatarken bir
vizyon þeklinde de görmüþtüm.
SEVGÝ DÜNYASI
30
“Annemi, babamý, küçük erkek kardeþimi bir tren istasyonunda görüyorum.
Çevremdeki her þey koyu kahverengi ve gri renkte. Babam bana doðru
uzanýyor ve beni öpüyor. Annem aðlýyor. Kardeþim hiç bir þey anlamadan
bana bakýyor. Elimde kahverengi bir valiz var.”
manstan dolayý çok
mutluydu. Tam bu sýrada Norman’nýn: “Neler
deneyimliyorsun?” sorusunu duydum.
“Bu resital sayesinde
konservatuara gidip gitmeyeceðime karar verilecek. Ýyi çaldýðýmý biliyorum. Benim için kolay. Sonunda gitmeme
karar veriyorlar. Konservatuara gitmek benim için büyük bir onur.
Ailemden uzak olacaðým ve onlarý çok özleyeceðim.
“Annemi, babamý, küçük erkek kardeþimi bir
tren istasyonunda görüyorum. Çevremdeki her
þey koyu kahverengi ve
gri renkte. Babam bana
doðru uzanýyor ve beni
öpüyor. Annem aðlýyor.
Kardeþim hiç bir þey
anlamadan bana bakýyor. Elimde kahverengi
bir valiz var.”
Norman: “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
“Polanya’dan Viya-
na’ya gidiyorum”. Bu
cevabý verir vermez
içimde bir þeyler kýpýrdadý. Sonra da kendimi
bir binanýn koridorlarýnda yürürken gördüm.
Tavanlar oldukça yüksekti. Tepesinden ampuller sarkýyordu. Kapýlarýn üzerinde camlar
vardý. “Ýþte burada müzik çalýþacaðým. Burada
bir çok arkadaþlarým
var. Çok mutluyum.
Evim artýk burasý benim” dedim Norman’a.
Sonra da imajlar bir
sonraki sahneye kayarken, ruh halim de deðiþmeye baþladý. Mutluluðum yerini korkuya býraktý.
“Kendimi dar bir
apartman dairesinde görüyorum. Yirmili yaþlarýmýn ortasýndayým. Ýki
tane küçük çocuk var
yanýmda. Odanýn bir köþesinde kuyruklu bir piyano var. Kapý açýlýyor
ve içeriye kafasýna bere
takmýþ genç bir adam
giriyor. Onun kocam olduðunu biliyorum. Endiþeli duruyor. Adeta
“çok geç” diyor. Bana
söyleyeceklerinin Musevi olmamla ilgili olduðunu hissediyorum.
Üniversitede hoca olan
kocam Alman polislerinin aleyhinde konuþmuþ. Gözlerindeki korkudan baþýmýzýn belada
olduðunu hissediyorum.
Neler olacaðýný görmek
istemiyorum”
Norman: “Devam et,
lütfen” dedi.
Bacaklarýmý bedenime
doðru çekerek ellerimle
dizlerimi tuttum, midem
bulanýyordu. “Ýki çocuðumu görüyorum. Kýzým iki yaþýnda oðlum
ise altý yaþýnda. Parke
taþlý bir yoldayým. Her
ikisinin de ellerini tutuyorum. Sokak kalabalýk.
Üzerimde kestane rengi
bir palto var. Tam arkamýzda yüksekçe bir duvar var. Kocam yok.
Nerede olduðunu bilmi-
SEVGÝ DÜNYASI
31
yorum. Onu baþka bir
yere götürmüþler. Her
yerde Alman askerleri
var. Kendim ve çocuklarým için çok korkuyorum.”
Bunlarý söylerken aðlamaya baþladým. Derin
bir üzüntü dalgasý her
yanýmý kaplamýþ durumda.
“Bir trenin yanýnda
duruyorum. Askerler ve
köpekler var. Küçük çocuðumu kalçamýn üzerinde, diðerini de serbest kalan elimle sýký sýký tutuyorum. Her yerde
baðrýþmalar var. Ýnsanlar sýralar halinde ilerliyorlar ama nereye gittiklerini bilmiyorlar”
Bu sýrada çok kötü bir
þeyin olacaðýný hisseden
ruhum iyice gerilmeye
baþladý. Ýnlemeye ve aðlamaya baþladým. Norman nazikçe: “Hadi devam et” dedi. Divanýn
üzerinde hýçkýrýklarla
aðlamaya baþladým. Artýk konuþamýyordum.
Norman’dan burnumu
silmek için bir mendil
rica ettim.
Epeyce bir aðladýktan
sonra Norman yeniden
devam etmemi istedi.
Bacaklarýmý bedenime
doðru çekerek ellerimle
dizlerimi tuttum,
“Þimdi bir toplama
midem bulanýyordu.
kampýndayým. Her yer
gri renkte. Hissiz bir va- “Ýki çocuðumu
ziyette dolaþýyorum. Ar- görüyorum. Kýzým iki
týk neler olduðunun biyaþýnda oðlum ise altý
lincine bile sahip deðiyaþýnda. Parke taþlý bir
lim. Çocuklarýma ve koyoldayým. Her ikisinin
cama neler olduðunu hiç
de ellerini tutuyorum.
bilmiyorum. Ailem yok
Sokak kalabalýk.
artýk, müziðim de yok.
Ruhum adeta cansýzlaþ- Üzerimde kestane rengi
mýþ. Artýk yaþamak iste- bir palto var. Tam
miyorum. Sonra havada arkamýzda yüksekçe bir
yüzdüðümü hissediyoduvar var. Kocam yok.
rum. Buz gibi soðuk bir Nerede olduðunu
odanýn tepesinden aþaðý- bilmiyorum. Onu baþka
ya doðru bakýyorum.
bir yere götürmüþler.
Kendimi kývrýlmýþ bir
Her yerde Alman
sürü bedenin arasýnda
askerleri var. Kendim
görüyorum. Beni gaz
ve çocuklarým için çok
odasýna koymuþlar”
korkuyorum.”
Kaybolan yýllar
Þimde bir toplama
kampýndayým
Son imajlarý Norman’a aktarýrken son
derece duygusuz ve hissiz gibiydim. Sonra bu
imajlar kayboldu. “Kaybolan yýllar” diye fýsýldadým. Bir insanýn kaybolan yýllarýydý gaz odasýnda son bulan hayatým.
Gelecek Ay: Konumuza kaldýðýmýz yerden devam edeceðiz.
KENDÝNÝZE LAYIK
BULDUÐUNUZ YAÞAMI
TERCÝH EDÝN
Feng Shui, alt yapýsýnda hem bir yaþamsal felsefeyi, hem bir
göksel döngüyü, hem de insan psiþesinin konfor anlayýþýný
barýndýrýr. Kökleri Proto-Türkler’e kadar dayanan bir
ortaklýk dönemi geçiren bu felsefe, yani Rüzgar ve Su’ yun
hikayesi, yüzyýllarca rüzgar ile tohumu, su ile bereketi
getiren, bir düzenin peþine düþmüþ.
Funda Ceyhan - Ýç MÝmar ve Feng Shui Uzmaný
SEVGÝ DÜNYASI
33
Suyunu yudumlarken, onun geldiði kaynaðý anýmsa.
M
evsimler, doðada
yapacaklarýnýn
izlerini saklamadan ilerlerler. Bunu bilenler ve
buna inananlar, yýllarca
tahýl ambarlarýný doldurabilmenin imkanlý zamanlarýný, daha ne kadar þu ya da bu yýl ki
kadar verimli yýllar geçirebileceklerini öðrenmenin yollarýný , göksel
etkilere ve mevsimin
toprak üzerinde býraktýðý izlere sordular. Kýtlýk
mý olacaktý, yoksa hastalýktan ölümler mi ?.
Devletin ya da klanýn
baþýna kim geçecekti ?.
Hangi ürün daha çok
saðlýk ve refah getirecek, daha sonraya saklanacak neler kalacaktý ?.
Yýllarca, bu ya da buna
benzer pek çok yaþamsal önem taþýyan konular, doðanýn kendini kolayca gösterdiði bu etkiler ile sorgulandý. Ve
doðrulandý !
Ancak bugünün teknolojik evrimi, insaný
bilgisayar ve ara komutlar üzerinde gezdirirken,
duygularýn gerçekliði ve
hayatýn deneyimlenme
amacýndaki gizi bir kenara býraktýrarak, dikkati baþka þeylere çekmiþ, kiþiyi kendi içsel
yükseliþi yerine, kýlýflarý
ile uðraþmaya itmiþtir.
Ancak neleri feda ederek..?
Feng Shui, alt yapýsýnda hem bir yaþamsal
felsefeyi, hem bir göksel döngüyü, hem de insan psiþesinin konfor
anlayýþýný barýndýrýr.
Kökleri Proto-Türkler '
e kadar dayanan bir ortaklýk dönemi geçiren
bu felsefe, yani Rüzgar
ve Su’ yun hikayesi,
yüzyýllarca rüzgar ile
tohumu, su ile bereketi
getiren, bir düzenin peþine düþmü, ve bunda
haklý çýkarak , kurduðu
yerleþimlerde doymak
hakkýný kazanmýþ insanlýðýn, seçimlerini tarif
etmektedir. Ve bugünün
þartlarýnda doðadan
uzaklaþmýþlýða yardým
elini uzatmaktadýr.
FENG SHUÝ KÝMLÝÐÝ
"Bedeniniz mabetiniz-
Deng Ming-Dao
dir. Yüzlerce mil uzaða
da gitseniz, Tanrýlar yine evlerindedir." Deng
Ming-Dao
Bir disiplinin, mimari
bir kurallar bütünlüðünün , eðitimini almýþ ve
insanlarýn minimum ve
maksimumda nasýl bir
yerleþimi tercih etmeleri
gerektiði üzerine, uzun
yýllar çalýþmýþ bir Ýç Mimar olarak , yaklaþýk 20
yýllýk spritüel çalýþmalarýmla da bildiklerimin
hepsini bir etmeye çalýþtým. Ýnsan olgusunun ,
merkezinde kendisinin
bulunduðu bir dairenin
içine, tüm aksi istikametlere raðmen yeryüzünde nasýl da ýsrar ile
yerleþmeye çalýþtýðýna
þahit oldum. Bu süreçte,
Feng Shui ' nin insanýn
toplumsal statü ve kýlýflarý içerisinde, doðanýn
ve evren’ in evreler’
inin gücünü, insana asla
unutturmayacak bir düzenin koruyucu kimliði
sýfatý taþýdýðýný da gördüm. Yeryüzündeki tüm
iyileþtirme çabalarýnýn,
bütünün iliþkiler zinciri-
SEVGÝ DÜNYASI
Feng Shui , insanýn
gerçek doðasýna sonsuz
saygý ve sevgi beslerken, eþyanýn doðasýnýn
, insanlýðýn arzularýndan baðýmsýz bir hareket kabiliyeti ve seçim
hakký olduðunu anlamasýný arzu eder. Hedefi ; insan ve doða ile
evren arasýndaki enerjisel iliþkilerin gerçekliðini ispat etmek deðildir. Ancak, olmakta
olana uyum saðlatmaya çalýþmak ve insan
egosunun getirdiði ”olmaz ise olmazlarýn”
üzerinde büyük bir
döngüsel etkinin, yaratýcý gücün, deðiþmez
bir þekilde var olduðunu anlatmaya çalýþmaktýr. Eþyalarýn þekil,
renk, doku ve yerleri
ile ilgili tüm
yönlendirmeler de,
bu bilgilerin ýþýðýnda
þekillenmektedir.
34
ni yakalamadan tam anlamý ile gerçekleþemeyeceði benim için neredeyse kesindir. Bu yüzden bu iliþkiler zincirini
bilen ve iyileþtirme çabasý içinde olan Feng
Shui’ yi büyük bir saygý
ile uygulamaktayým.
Feng Shui, insan
doðasýna sevgi besler
Feng Shui , insanýn
gerçek doðasýna sonsuz
saygý ve sevgi besler-
ken, eþyanýn doðasýnýn ,
insanlýðýn arzularýndan
baðýmsýz bir hareket kabiliyeti ve seçim hakký
olduðunu anlamasýný arzu eder. Hedefi ; insan
ve doða ile evren arasýndaki enerjisel iliþkilerin gerçekliðini ispat etmek deðildir. Ancak, olmakta olana uyum saðlatmaya çalýþmak ve insan egosunun getirdiði
”olmaz ise olmazlarýn”
üzerinde büyük bir dön-
SEVGÝ DÜNYASI
35
güsel etkinin, yaratýcý
gücün, deðiþmez bir þekilde var olduðunu anlatmaya çalýþmaktýr. Eþyalarýn þekil, renk, doku
ve yerleri ile ilgili tüm
yönlendirmeler de, bu
bilgilerin ýþýðýnda þekillenmektedir. Feng Shui
konusunda hiç bir þey
bilmeyenler, ya da kulaktan dolma hatalý uyarýþlar ile, bu iki kelimenin ardýndaki gizemi anlamaya çalýþanlar da,
onun bir büyüsel çalýþma olmadýðý konusunda
ilk ve en önemli bilgiyi
de almýþ olmalýlardýr.
Göksel düzen, Astrolojik ve mevsimsel etkiler,
yaþamýmýzýn her anýný
özenle ve titizlikle biçimlendirmektedir. Bugünün insaný, mevsiminin dýþýnda bir meyveyi
rahatça yiyebildiði için ,
artýk meyvenin gerçek
mevsimi unutur hale
gelmiþtir. Feng Shui,
evleri, iþyerlerini, kullandýðýmýz tüm eþyalarý
ve bizlerin çok deðerli
yaþamlarýný , mevsimlerin vaktinde vermiþ olmasý gerekli bir ürünü
kabul eder ve kýymetle
inceler. Bu yüzden her
hangi bir zamana ya da
yere ait bir þey , yalnýzca bu nedenlerden dahi
sahip olduðu mevsimin
enerjilerini yansýtýr. Oysa bizler, týpký yediðimiz meyve ve sebzeler
gibi, hayatýmýzýn en
önemli anlarýný kendilerine ait olmayan mevsimlerde yaþamaya ýsrar
ederek geçirmekteyiz.
Gelelim titreþimlere.
Titreþimler
Titreþimlerin her tipinin ne kadar kalýcý sonuçlara yol açabildiðini
Feng Shui ‘ ye sormaksýzýn dahi , çaðýn rahatsýzlýklarýnýn kaynaklarýna yöneldiðinizde , her
seferinde benzer nitelikli sebeplere ulaþtýðýnýzý
görerek öðrenebilirsiniz.
Adýný anmaktan býktýðýmýz Kanser hastalýðýný ,
bir frekans tipi ile , bir
titreþim ile tedavi etmeye çalýþan bir dünya
üzerinde yaþarken, sebeplerinde kötü titreþimleri öneri olarak gösterenlere dukak bükenleri de bu noktada anlamak mümkün deðildir .
Yaradýlýþýn parçacýk
düzeyine baktýðýnýzda,
Göksel düzen,
Astrolojik ve mevsimsel
etkiler, yaþamýmýzýn
her anýný özenle ve
titizlikle biçimlendirmektedir.
Bugünün insaný,
mevsiminin dýþýnda bir
meyveyi rahatça
yiyebildiði için , artýk
meyvenin gerçek
mevsimi unutur hale
gelmiþtir. Feng Shui,
evleri, iþyerlerini,
kullandýðýmýz tüm
eþyalarý ve bizlerin çok
deðerli yaþamlarýný ,
mevsimlerin vaktinde
vermiþ olmasý gerekli
bir ürünü kabul eder
ve kýymetle inceler.
Bu yüzden her hangi
bir zamana ya da yere
ait bir þey , yalnýzca bu
nedenlerden dahi sahip
olduðu mevsimin
enerjilerini yansýtýr.
SEVGÝ DÜNYASI
Feng Shui uzmaný
olarak çok karþý çýktýðým bir konu var ki;
her hangi bir Çin yada
Japon kaynaklý objenin
mutlak
kullanýmýna dair olan
yönlendirilmelerdir. Bir
obje 'nin Feng
Shui’nin önerdiði þekilde bir insan ya da
olay üzerinde etkin olabilmesi için, (ki herþeye
raðmen bu da minör
etkidir ) o kiþinin içsel
doðasý ile baðlantýsý
olmasý gereklidir. Bir
insaný hiç bir zaman
Feng Shui uygulamalarýnda, bireysel
dünyasýný yaratýrken,
onu ruhsal olarak
yeterince doyurmayan
ya da bilincinde daha
önce hiç etkisi olmayan
bir kültürün objelerini
kullanmaya
zorlayamazsýnýz.
36
mikrodan makroya bir
aynýlýk hali görürsünüz.
Ýçinde yaþam yoktur diye kabul ettiðiniz bir
objenin aslýnda titreþimleri nasýl da emip, size
geri gönderebilecek kadar yaþamsal bir hafýzaya neden olduðunu , bir
hatýranýzý deneyimleyerek kolayca fark edebilirsiniz. Direnen taraflarýmýz Feng Shui’ de kullanýlan her hangi bir objenin etkinliði ve bir yaþamda dönüþtürücü rol
oynama yeterliliðini kabul etmeyebilir. Fakat ,
kaybettiðiniz bir insanýn
eþyasýný avuçlarýnýza
verdiðimde direnciniz
hemen kýrýlacaktýr. Bu
her hangi bir þeyin görsel olarak yarattýðý hafýzadan öte bir þeydir.
Duygusal deneyim yükü
çok olan herþey etrafa
bunun sinyallerini kolayca yayar. Ve kendi
gibilik halini yaþatýr.
Daha önceki çalýþmalarýmda verdiðim bir örnekte olduðu gibi, eðer
bu konu size direnç
oluþturuyorsa, kendinize
sorun üzerinde cinayet
iþlenmiþ bir koltuðu evinizin en kýymetli ve en
çok kullanýlacak köþesine neden koymazsýnýz?
Objeler ile ilgili konu
hazýr açýlmýþken, Feng
Shui uzmaný olarak çok
karþý çýktýðým bir konu
var ki; her hangi bir Çin
yada Japon kaynaklý objenin mutlak kullanýmýna dair olan yönlendirilmelerdir. Bir obje 'nin
Feng Shui’nin önerdiði
þekilde bir insan ya da
olay üzerinde etkin olabilmesi için, ( ki herþeye raðmen bu da minör
etkidir ) o kiþinin içsel
doðasý ile baðlantýsý olmasý gereklidir. Bir insaný hiç bir zaman Feng
Shui uygulamalarýnda,
bireysel dünyasýný yaratýrken, onu ruhsal olarak
yeterince doyurmayan
ya da bilincinde daha
önce hiç etkisi olmayan
bir kültürün objelerini
kullanmaya zorlayamazsýnýz.
Feng Shui, bir Çin iþi
dekorasyon kültürü haline getirilmeye çalýþýlan
ve etkisinin Çin kaynaklý objeler ile gerçekleþtirilmesine baðlanarak ,
gerçek muhteþem amacýný göstermekten alýkonulan harika bir disip-
SEVGÝ DÜNYASI
37
lindir. Þimdi gelelim,
dünyanýn enerji alanlarýna.
Geopatik stres
Bizlerin enerji alanlarý
ve hatlarý olduðu gibi
ayný þey dünyamýz içinde geçerlidir. Bu konuda yýllardýr araþtýrma
yapan bilim adamlarý,
dünyanýn deðiþen enerjilerinin yansýmalarýna
karþý mücadele vermek-
teler. Daha önce anlam
veremedikleri pek çok
kaybediþin, kaynaðýnda
geopatik stres'in yattýðýný fark ettiler. Kanser,
Astým, Kalp problemleri, uzun zamanlý fiziksel
ve mental rahatsýzlýklar,
çocuklarda davranýþ bozukluklarý ya da allerjiler gibi pek çok rahatsýzlýklar, yalnýzca görünen þeylerden güç almýyordu. Daha derinde ve
Dünyamýzýn da enerji
alanlarý ve hatlarý
vardýr. Bu konuda
araþtýrma yapanlar,
dünyanýn deðiþen
enerjilerinin yansýmalarýna karþý mücadele
vermekteler. Önce anlam veremedikleri pek
çok kaybediþin, kaynaðýnda geopatik stres’in
yattýðýný fark ettiler.
SEVGÝ DÜNYASI
Feng Shui'nin sahip
olduðu derin yetenekler
çok önemli bir gerçeðin
açýkça görünmesine
neden olmaktadýr . Biz
insanlar Egolarýmýzýn
ve ille de olsun diyen
arzularýmýzýn iþaret
ettiði yönlere giderek,
çoðu zaman bu
geopatik stresin
kucaðýnda yaþayacaðýmýz seçimler yapmaktayýz. Oysa ki; her
hangi bir þekilde
yaþamsal fonksiyon
gösterilebilecek bir
alanda, geopatik strese
baðlý çok önemli saðlýk
sorunlarý ile karþýlaþabilirsiniz.
Kariyerinizdeki düþüþe
anlam veremezken,
niye aile hayatýnýzýn bir
türlü yoluna girmediðini sorup durabilirsiniz.
38
bitmeyen bir kaynaðý
kullanarak üzerinde yaþayan sakinlerini hastalandýrmaya devam ediyordu.
Feng Shui'nin sahip
olduðu yetenekler
Feng Shui'nin sahip
olduðu derin yetenekler
de bu noktada devreye
girmektedir. Ve çok
önemli bir gerçeðin
açýkça görünmesine neden olmaktadýr. Biz insanlar Egolarýmýzýn ve
ille de olsun diyen arzularýmýzýn iþaret ettiði
yönlere giderek, çoðu
zaman bu geopatik stresin kucaðýnda yaþayacaðýmýz seçimler yapmaktayýz. Oysa ki; her hangi
bir þekilde yaþamsal
fonksiyon gösterilebilecek bir alanda, geopatik
strese baðlý çok önemli
saðlýk sorunlarý ile karþýlaþabilirsiniz. Kariyerinizdeki düþüþe anlam
veremezken, niye aile
hayatýnýzýn bir türlü yoluna girmediðini sorup
durabilirsiniz. Size yardýmcý seçtiðiniz kimseler, sekreterleriniz, temizlik elemanlarýnýz
hatta pet hayvanýnýz bile
yaþamýnýzýn baþlýca sorunlarýndan birini oluþturuyor olabilir. Bunun
için yaþadýðýnýz mekandaki enerji aktivasyonlarýnýn trafiðini öðrenmelisiniz. Bir “Shar”
enerji alaný, size tahmin
ettiðinizden ve bildiklerinizden çok daha fazla
sorun getirebilir.
Yeryüzü, hem dikey,
hem yatay olarak ortalama 5’ er m2 ‘ lik dörtgenlere kadar indirgenebilecek dev bir enerji
kafesi ile çevrilidir.
Magnetik alan teorileri,
dünyanýn çeþitli yerlerinde noktasal ölçümler
ile desteklenerek her
gün yeni bir þekle dönüþmektedir. Dr. Hartmann’dan adýný alan, bu
hatlarýn kesiþim noktalarý olan bölgelerde, yani Hartmann düðümü
noktalarýnda bulunmak,
saðlýklý bir beden sahibi
olmak, iyi ve kalýcý iliþkiler ile týrmanan bir kariyer hazýrlamak mümkün deðildir. Ýþte Feng
Shui , insanýn yaþamsal
amaçlarýna direnç bulmayacak þekillerde var
olmasýný saðlamak için,
çeþitli düzenlemeler
SEVGÝ DÜNYASI
39
öneriyor. Kitaplarda ve
medyada gördüðünüz
bilinen detaylara baktýðýnýzda, çeþitli sayýlar,
yönlere göre öneriler ya
da pek çok obje talebi
ile karþýlaþýrsýnýz. Oysa
asýl amaç; göksel döngünün Astrolojik olarak
ve enerjisel düzeyde size getirecekleri ile dünyanýn kendisinin ortaya
koyduðu manyetik alanlar arasýnda saðlýklý yaþamlar kurabilmektir.
Bu yüzden hedefi iyi
kavramak gereklidir.
Ruhsal bütünlüðü
bozmadan yaþama
devam edecek yerler
seçmek
Ayrýca çok önemli bir
konu daha var ki; Ruhsal bütünlüðü bozmadan
uygun bir titreþim ile
yaþama devam edecek
yerler seçmek Feng
Shui’nin iþidir. Bir þeye
sahip olmak ve onu ölene dek ya da en azýndan
uzun süre kimselere býrakmadan! var olma
þeklimiz, bir yerde ýsrarla bulunmayý tercih etmek demektir. Oysa deðiþim kaçýnýlmazdýr.
Feng Shui bunu bilir ve
deðiþime ayak
uydurabilmenin yollarýný
insana önerir.
Tüm kitap ya
da yazýlý bilgilerde gördüðünüz yönler, sayýlar, renkler
ya da eþyalar
ideal yerleþimler oluþturmak
için belirlenmiþ yöntemlerdir. Her birini kiþisel
olarak kendimize indirgemeden önce, felsefesini kavramak zorundayýzdýr. Her an ve yer
kendine özeldir. Her an
yeni bir doðumdur. Bir
mekan dünya üzerinde
þekillenmiþ ve doðmuþtur. Yerini asla deðiþtirmeyebilir. Pencereleri
hep ayný yöne bakabilir.
Ama Güneþ sistemi
içinde sürekli, hiç durmadan ve bir daha ayný
yere gelmemek üzere
akýp gitmekteyiz. Ve her
yeni mahal bize yeni sýnavlar getirmekte. Feng
Shui yardýmý ile bunun
bilinciyle hareket edebilir ve yeryüzü yaþamýnda deðiþime ayak uydurma fýrsatýný kendimize tanýyabiliriz. Üstelik,
doðru yerde ve doðru
zamanda olmanýn þansýný kanatlarýmýzýn altýna
alýr, gücümüzü ve yükseliþimizi sergilememizin avantajlarýný elde
edebiliriz.
Ýnsanlarýn içsel olarak
kendilerine uygun olmayan yerlerde yaþama ýsrarýnýn sonuçlarý, Feng
Shui’nin deðiþim gücü
onlara dokunduðunda
daha da belirgin olarak
ortaya koyar. Ýliþkiler
düzelir, kariyerler yükseliþe geçer, evlilikler
ýþýldar, ruhsal titreþim
deðiþir, saðlýk geri gelir
ve mekanýnýzý sizin ile
birlikte yaþam çabanýza
ortak edersiniz. Mekan
ile birlikte ve ondan güç
alarak yaþamayý öðrenirsiniz.
BASIN AYNASINDAN YANSIYANLAR
Siyasallaþan din
ÇIKAR VE KÝN
Musevi dininin temel kitaplarýndan Talmud’un “Yaratýlýþ”
bölümü, ilginç bir soruyla insanlarý, insanlýklarý konusunda
düþünmeye çaðýrýr: “Her þeye kâdir olan Yüce Allah, niye
gerçekleþtirebileceði halde, ayný anda birkaç Âdem
yaratmamýþtýr?” Ve ardýndan bunu tamamlayan bir soru daha:
“Bu teklik neyi simgelemektedir?”
Psikolog Güngör Özyiðit
SEVGÝ DÜNYASI
41
M
usevi dininin temel kitaplarýndan Talmud’un
“Yaratýlýþ” bölümü, ilginç bir soruyla insanlarý, insanlýklarý konusunda düþünmeye çaðýrýr:
“Her þeye kâdir olan
Yüce Allah, niye gerçekleþtirebileceði halde,
ayný anda birkaç Âdem
yaratmamýþtýr?” Ve ardýndan bunu tamamlayan bir soru daha: “Bu
teklik neyi simgelemektedir?”
Bilge hahamlarýnýn
yorumlarýna göre amaç,
hiçbir beþerin kendi atasýnýn –yani kendi Âdemi’nin- diðerlerinden
daha üstün, daha güçlü,
daha önemli olduðu gibi
boþ iddialara kalkýþmasýnýn önünü kesmek.
Tüm insanlarýn tek ve
ortak bir atadan geldiðini vurgulamak. Öylece
insanlar arasýnda –kim
olursa olsunlar- doðuþtan herhangi bir ayrýcalýk ve üstünlük olmadýðýný belirtmek, insanýn
insana farksýzlýðýnýn altýný çizmektir.
Þimdi dinin bu evrensel ilkesi ile, iki askeri
kaçýrýldý diye Lübnan’ý
bombalayarak, çocuk-
yaþlý, kadýn hasta birçok
masum insanýn canýna
kýyan Ýsrail Devleti’nin
bu tutumu nasýl baðdaþabilir.
Ne yazýk ki, din siyasallaþtýðýnda özünden
uzaklaþýyor, çýkarla kirleniyor ve kutsallýðýný
yitiriyor.
Ancak, halkýn içinden
saðduyulu insanlar, yönetimden hesap sorarak,
barýþ için, küçük de olsa
bir umut ýþýðý yakýyor.
“Vatan” da çýkan “Ýsrailliler’den özür dile
Ýsrail!” baþlýklý bir habere göre, saðcý politikasýyla tanýnan ve Ýsrail’in en çok satan gazetesi olan Yeidoth Ahronot, dün sýradýþý bir yazýya imza atarak Ýsrail
Yönetimi’nin Filistinliler’den, medyadan,
halktan, ordudan ve
devletin kurucularýndan
özür dilemesi gerektiðini yazýyor:
FÝLÝSTÝNLÝLER’DEN: Barýþý reddettiðimiz için... Lübnan Savaþý yüzünden
barýþ görüþmelerini
unuttuk. Gazze’nin yeniden kaynamasýna sebep olduk.
MEDYADAN: Hükü-
met savaþ boyunca
“medya þöyle yaptý,
böyle yaptý” diye yakýndý. Peki medya olmasaydý savaþtaki skandallar ortaya çýkabilecek
miydi?
HALKTAN: Ýsrail’in
kuzeyinde yaþayan halk,
sürekli roket saldýrýlarýna kurban vermesine
raðmen hükümet inatla
olaðanüstü hal ilan etmedi.
ORDUDAN: Yetersiz
hazýrlýk ve istihbarat ile
askerlerimizi intihar görevi için gönderdik.
KURUCULARIMIZDAN: Ýsrail’i kuranlar
mezarlarýnda ters dönüyor. Politik skandallar
içinden çýkýlmaz bir hal
aldý.
Özür dilemek, yanlýþý
görmenin ve düzeltmenin ilk adýmýdýr. Dileðimiz hükümetin de bu
özrü kabul etmesi ve
ayný yanlýþlarý yinelememesidir.
KONSEY KARARI
Avrupa Konseyi’nin 2
Þubat 1993 tarihli 1202
sayýlý tavsiye kararýnýn
11. maddesi “Tek Tanrý’lý üç dinin de dayandýðý ilkeler, diðer din
SEVGÝ DÜNYASI
baðlýlarýna karþý saygý
ve hoþgörüyü içerir” diyor ve devam ediyor: “
Her insan, Tek Tanrý’nýn
eseri olmasý bakýmýndan, bu sýfatý ile, dini
görüþ ve inancý ne olursa olsun, saygý gösterilmesi gereken ve diðer
insanlarla ayný haklara
sahip olan kutsal bir
varlýktýr.”
YOZLAÞAN DÝN
Ýnsanlarý barýþa, birliðe ve esenliðe götürmesi gereken din, ne yazýk
ki onu kullananlar sayesinde düþmanlýða ve ayrýlýða neden olmuþtur.
Yalnýz dinler arasýndaki
kavgalara deðil, ayný
din içindeki mezhepler
arasýnda bile, kanlý savaþlara yol açmýþtýr.
Tüm insanlarýn tek yaratýcýsý olan Allah’ý,
kendi tekellerinde sanan, gönüllere sevgi yerine kin tohumu eken,
Yaratan’ýn birleþtirmek
istediði insanlarý inadýna
ayýrmaya çalýþan dar
görüþlü dinidarlar, tarih
boyunca en büyük zulmü iþlemiþlerdir. Ýnsanlarý “bizler ve onlar” diye ikiye ayýran ve ken-
42
dilerinden olmayan herkesi düþman ilan eden
köktendinciler, bugün
bile din adýna kine hizmet etmektedirler.
BA BA BA BA BA
BU NASIL PAPA
Bu sözlerimizi doðrularcasýna, Papa 16. Benedikt 14 Eylül’de dinakýl iliþkisini irdelediði
konuþmasýnda:
“Muhammed’in hangi
yeniliði getirdiðini gösterin bana. Vaaz ettiði
dini kýlýç ile yayma türünden kötü ve insanlýk
dýþý þeylerden baþka bir
þey bulamazsýn” dedikten sonra, dini þiddet ile
yaymanýn nedeni olarak
da Ýslâm’ýn akýl-dýþý olduðunu ileri sürüyor.
Bunun üzerine 1,5
milyarlýk Ýslâm âlemi
ayaða kalkýyor ve Papa’dan özür dilemesini
istiyor. Papa “yanýlmaz”
kabul edildiðinden özür
dileyemiyor, üzgün olduðunu belirtmekle yetiniyor.
Papa’nýn geçmiþine
baktýðýmýzda, Papa bunu hep yapýyor. Daha
Kardinal iken “Ýslâm’la
demokrasi baðdaþmaz”
diyor. Müslüman Türkiye’nin Avrupa’da yeri
olmadýðýný dile getiriyor. Her fýrsatta Ýslâm
ile diyalogun çok zor
olduðundan, ortak yön
bulunmadýðýndan ve Ýslâm’ýn reforma kapalý
oluþundan söz ediyor.
Geçtiðimiz Þubat’ta, ondan önceki Papa 11. Jean Paul’ün oluþturduðu
dinler arasý diyalog komitesini kapatarak Ýslâmiyet Hýristiyanlýk iliþkisine de kapýyý kapatýyor.
Papalýk, bir dinsel kurum olmanýn yanýnda,
ayný zamanda bir devlet.
Ve Papa, siyasal kimliði
ile de, Baþkan Bush’un
baþlattýðý yeni Haçlý Seferi’ne destek verdiðini,
Ýslâm’a karþý giriþilen
Büyük Ortadoðu Projesi’nin yanýnda yer aldýðýný göstermiþ oluyor.
GEÇMÝÞÝ KANDÝLLÝ
Papa, bu “yeni rolü”
için tam biçilmiþ kaftan.
Bir Alman olarak, babasý polis þefi olan otoriter
bir ailede büyüyor. 14
yaþýndayken Hitler
gençliðine katýlýyor. Nazi Ordusu’nda savaþý-
SEVGÝ DÜNYASI
43
yor. ABD’lerce esir alýnýyor. Piskoposken
1968’de tüm dünyadaki
öðrenci hareketlerinin
baþlattýðý lâiklik akýmýnýn dine zarar vereceðini düþünerek muhafazakâr oluyor. 1977’de
Kardinal olduðunda,
Engizisyon Kurumu’nun devamý niteliðindeki Dinsel Öðretiler
Kurulu’nun baþkanlýðýna getiriliyor. Kendisine
sert çýkýþlarý nedeniyle
“Tanrý’nýn Rottweiler’ý
adý takýlýyor.
Geçenlerde BBC’de
yayýnlanan Panorama
adlý programa göre
2001’de rahiplerin çocuk tacizleri ayyuka çýkýnca, o zaman “Kardinal Ratzinger” olarak
bilinen bugünkü Papa,
tüm dünyadaki psikologlara çok gizli bir teblið gönderiyor. Ve þöyle
diyor:
“KÝLÝSENÝN çýkarlarý, çocuklarýn güvenliðinden önce gelir. Piskoposlar, iþlenen suçun
kurbanýný, failini ve tanýklarýný bu konu hakkýnda konuþmamaya
teþvik etmeli. Kurbanlara, iddialarýný tekrar et-
meleri durumunda aforoz edilecekleri söylenmeli.”
Görüldüðü gibi Papa’nýn geçmiþi yüz
aðartýcý olmaktan uzak,
hattâ yüz kýzartýcý. Bu
durumda þunlarý söylemek geliyor insanýn aklýna: Ba ba ba ba ba /
Bu nasýl Papa!
Dinsel þiddet konusunda daha bir bilgilenmesi için, çok entelektüel Papa Hazretlerine Avrupa’yý kana bulayan
din ve mezhep savaþlarýný, Haçlý Seferlerini ve
Ortaçaðýn karanlýk yüzünü sergileyen engizisyon zulmünü okumasýný
öneririz..
“Zaman” Gazetesi’nden Hilmi Yavuz,
Papa’nýn “Hýristiyanlýkta Tanrý ile akýl arasýnda
ayrýlmaz bir bað vardýr”
sözüne deðinerek, Alman Felsefe Profesörü
Von Aster’i bilirkiþi
gösteriyor. Prof.Von Aster “Felsefe Tarihi”
derslerinde aynen þöyle
diyor: “Meselâ, Hýristiyanlýktaki Allah’ýn insan þekline girdiði ve
bir insan olarak ýstýrap
çektiði dogmasý, akla
Ýnsanlarý barýþa, birliðe
ve esenliðe götürmesi
gereken din, ne yazýk ki
onu kullananlar
sayesinde düþmanlýða
ve ayrýlýða neden
olmuþtur. Yalnýz dinler
arasýndaki kavgalara
deðil, ayný din içindeki
mezhepler arasýnda
bile, kanlý savaþlara yol
açmýþtýr. Tüm
insanlarýn tek yaratýcýsý
olan Allah’ý, kendi
tekellerinde sanan,
gönüllere sevgi yerine
kin tohumu eken,
Yaratan’ýn birleþtirmek
istediði insanlarý inadýna ayýrmaya çalýþan
dar görüþlü dinidarlar,
tarih
boyunca en büyük
zulmü iþlemiþlerdir.
Ýnsanlarý “bizler ve
onlar” diye ikiye ayýran
ve kendilerinden
olmayan herkesi düþman ilan eden
köktendinciler, bugün
bile din adýna kine
hizmet etmektedirler.
SEVGÝ DÜNYASI
44
Geçmiþte Dostoyevski, dinlerin insan elinde nasýl yozlaþtýðýný görerek:
“Dünyayý ancak sanat kurtarabilir” der. Ve günümüzde bir fotoðraf buna
tanýklýk eder: Yer: Bir Hýristiyan Kilisesi, Aya Ýrini. Sahnedeki Sanatçý: Keman virtüözü Yahudi asýllý Yehudi Menuhin. Dinleyenler: Müslümanlar!..
Bir kilisede bir musevi müzik yapýyor. Ve Müslümanlar onu hayranlýkla
dinliyor. Öylece sanatýn sihirli soluðu insanlarý ortak güzelliklerde
buluþturup bir ediyor.
külliyen aykýrý bir tasavvur, bir paradokstur.
Ayrýca Ýsa’nýn Tanrýlaþtýrýlmasý da düpedüz
þirktir; yani Tanrý’ya ortak koþmadýr. Bir insan
olan Papa’nýn “yanýlmaz” sayýlmasý da –bu
kadar çok yanýldýðý halde- yine Tanrýlýk taslamak olup, þirke girer.
Çinliler “Ýnsanýn yüzü
kartvizitidir” derler. Yani insanýn içindeki anlam yüzüne yansýr. O
yüzden her insan, yüzünün anlamdan sorumludur.
“Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köþesinde Ataul
Behramoðlu, þair duyarlýlýðýyla Papa’nýn yüzünü gözlemler. Ve þöyle
der: “Din adamlýðýyla
pek baðdaþmayan, sert
ve ironik çizgili, fazlaca
dünyevi bir yüzdü bu...
Papalýk giysilerini çýkarýp normal bir kostüm
giydirin, pekalâ günü-
müzün bir iþ adamý görünümüne sahip olabilir...” Ve noktayý koyar:
“Hayýr, Katoliklerin
en büyük ruhani lideri,
o dinin peygamberine,
Ýsa’ya yakýþmýyor!”
Çok entelektüel olan
ve on dil bildiði söylenen Papa, keþke bir tek
dili, sevgi dilini bilseydi, bu kendisi ve insanlýk için çok daha hayýrlý
olurdu.
TABLOLAR
Geçmiþte Dostoyevski, dinlerin insan elinde
nasýl yozlaþtýðýný görerek: “Dünyayý ancak sanat kurtarabilir” der. Ve
günümüzde bir fotoðraf
buna tanýklýk eder:
Yer: Bir Hýristiyan Kilisesi, Aya Ýrini.
Sahnedeki Sanatçý:
Keman virtüözü Yahudi
asýllý Yehudi Menuhin.
Dinleyenler: Müslümanlar!..
Bir kilisede bir musevi müzik yapýyor. Ve
Müslümanlar onu hayranlýkla dinliyor. Sanatýn sihirli soluðu insanlarý ortak güzelliklerde
buluþturup bir ediyor.
Þimdi de siyasallaþan
Ýslâm’ýn bugününden,
içler acýsý bir tablo sunalým:
Yer: Ýnsanlarýn ibadet
için gittiði Ýsmailaða
Camii.
Caminin içi: Müslümanlar ve onlara ibadetini yaptýracak olan
imam.
Olay: Ýki cinayet. Cemaatten biri, imamý býçaklayarak öldürüyor.
Cemaatin diðerleri, öldüreni linç ediyor. Kutsal mabet cinayet mahalli oluyor.
Siyasallaþan dinin, insan eliyle ne hale getirildiðine bir bakýn! Ve
buyurun buradan yakýn!.
ÖZVERÝYLE, DAÐI
YERÝNDEN OYNATMAK
MÜMKÜN MÜDÜR?
Özenç Kayserilioðlu
SEVGÝ DÜNYASI
H
aberi ilk olarak,
her türlü geliþmeyi herkesten evvel duymak gibi bir özelliði
olan annemden aldým.
“Orhan Pamuk Nobel’i
almýþ” dedi. Sözleri önce kulaðýma tatlý bir rüya cümlesi gibi geldi.
“Kim söyledi?” dedim,
“Demin haberlerde altyazý olarak geçti” dedi.
“Hadi caným olamaz
gerçek mi söylüyorsun”
diye gülerek, çýðlýklarýmý boðazýmda kýsmaya
çalýþarak zýplamaya baþladýðýmý hatýrlýyorum.
Onun en sevdiðim yazar
olduðunu bildiðinden
annem sevincime gülerek bakýyordu. Arada
durup “Hayýr olamaz,
emin misin?” diye soruyordum. Ýnanamýyordum bir türlü. Bu ne güzel bir haber, ne güzel
bir müjdeydi böyle, bir
edebiyat sever ve bir
Orhan Pamuk sever
için… Nobel… bir
Türk’ün… ilk defa…
hem de edebiyat dalýnda… Bu bir rüya olmalýydý… Benimle birlikte
sevinebileceðini, en
azýndan sevindiðime sevineceklerini bildiðim
46
arkadaþlarýmý ve kardeþimi aradým, konuþtuk.
Ama dinmedi, heyecan
dalgasý kabarmýþtý bir
kez. Dümdüz ovalarda,
pürüzsüz, berrak ve gürül gürül akan sevinç ýrmaðýnda yýkanmak nedir, bir hayli zamandýr
unutmuþ gönlüm, yavaþ
yavaþ kanatlarýný açtý,
ayaðýný yerden kesti.
Sýrf bunun için bile,
okurlarý ve sevenleri,
böylesine bir coþkuyu
yarattýðý için bile ona
teþekkür borçludurlar
mutlaka.
Sonra gelsin tüm haberler, ertesi gün ve daha sonraki günlerde tüm
gazeteler… Ýnsan böyle
önemli olaylar karþýsýnda toplumla birlikte nefes alýp vermeye, nabzýnýn onlarla birlikte attýðýný hissetmeye ihtiyaç
duyuyor. Basýnda katýksýz sevinç duyan ve onu
övgüyle taktir eden birkaç kalem, birkaç kiþi
vardý ve ayrýca “durun
bakalým, hemen havaya
girmeyelim, sevindirik
olmayalým” gibi temkinli yaklaþýmlar olmakla birlikte, genel bir
memnuniyet havasý ha-
kimdi. Þimdiye kadar
onun her adýmýnda bir
bit yeniði, kendine dönük bir çýkar, bir ince
plan arandýðý göz önüne
alýndýðýnda, bunun þaþýrtýcý olduðu bile söylenebilir. Ama hemen ardýndan, bu ödülün ona
edebi yönünden çok,
sarf ettiði sözlerden dolayý verildiðini söyleyen
sesler yükselmeye baþladý. Herkes belli bir uslup ve saygý çerçevesi
içinde ne düþünüyorsa
ifade edebilir, etmelidir
elbette. Bunu teslim etmekle beraber, Nobel
ödülünün bu kadar mý
basit, bu kadar mý eften
püften nedenlerle verilen bir ödül olduðunu
düþünüyorlarmýþ diye
þaþýrmadan edemiyor
insan. Ödülün verildiði
günün Fransýz parlamentosunun aldýðý kararla ayný güne denk
gelmesini kimisi þanssýzlýk kimisi de belli bir
kumpasýn ortaya çýkmasý gibi görüyordu. Aksine bu ödülün o gün verilmesi, o parlamentodaki kararýn ne kadar basit
ve gülünç olduðunun,
kesinleþmeden önce
SEVGÝ DÜNYASI
47
Ödülün verildiði günün Fransýz parlamentosunun aldýðý kararla ayný güne
denk gelmesini kimisi þanssýzlýk kimisi de belli bir kumpasýn ortaya çýkmasý
gibi görüyordu. Aksine bu ödülün o gün verilmesi, o parlamentodaki kararýn ne kadar basit ve gülünç olduðunun, kesinleþmeden önce mutlaka deðiþtirileceðinin bir iþareti, göstergesi olduðunu kimse görmek istemiyordu.
mutlaka deðiþtirileceðinin bir iþareti, göstergesi olduðunu kimse görmek istemiyordu.
Öteden beri onu hiç
sevmeyenlerin bir kýsmý… Eserlerinin insan
duygularý üzerindeki derin etkisine hiçbir zaman ulaþamayacaklarýný
bildiklerinden, onun etkisine karþý kendilerini
savunmak için belki,
onu küçümseme yoluna
gidenler… Yurt dýþýnda
önde gelen yazarlar arasýnda tanýnmýþlýðýný,
yurt içinde ve dýþýnda
belli bir okur kitlesine
sahip oluþunu ve tabii ki
sonuçta çok satmasýný(!)
çekemeyenler… Bu haber karþýsýnda adeta çýlgýna döndüler, hasetlerinden deli oldular. Onlarýn bu çýrpýnýþlarýna
“Ermeniler ve Kürtler
için söylediði sözler yüzünden Nobel’i aldý”
görüþü bir can simidi
gibi kurtarýcý olsa da,
buna samimiyetle mi
inanýyorlardý acaba?
Yoksa bunun sadece
kendilerini kandýrmak
için, duyduklarý düþmanlýðý mazur göstermek için derme çatma
bir dayanak olduðunu
bile bile mi bunu söylüyorlardý. Bazýlarý, artýk
onu küçümsemenin komikliðini ve faydasýzlýðýný kavradýklarýndan,
bu sefer Nobel ödülünün hiçbir deðeri kalmadýðýný belirtiyorlardý.
Ýnkar edilemeyecek büyük baþarýlarýn karþýsýndaki çekememezlik duygusunun verdiði çaresiz-
lik ne kadar hazin ne
kadar acýklý olabiliyor
bazen.
Neden baþkalarýna
deðil de ona
Kimileri de çoðu yaþamayan -ve tabii yaþayan da- edebiyatçýlarý
sayarak “Neden onlara
deðil de, ona” diye soruyorlardý. Neden onlara
deðil de ona, sorusuna
cevap bulabilmek için
önce onlarý, yani Türk
edebiyatýnýn diðer yazar
ve þairlerini okuyup anlamaya çalýþmak, sevmek ya da sevmemek,
sonra Orhan Pamuk’u
okuyup anlamaya çalýþmak, sevmek ya da sevmemek gerekmez mi?
Ayrýca Nobel edebiyat
ödülünü kazanmýþ diðer
yazarlarý ve dünya edebiyatý eserlerinin hiç olmazsa bir kýsmýný okuyup onlar hakkýnda fikir
sahibi olmak gerekmez
mi? O zaman fark belki
SEVGÝ DÜNYASI
kendiliðinden belirir.
Yoksa neden onlara deðil de ona sözü, bir ailenin iyi huyu, yetenekleri, güzelliði ve cazibesi
ile kardeþlerinin arasýndan hemen fark edildiði,
sivrildiði için talipleri
çok olan küçük kýzýný
beðenip almak isteyenlere “Hayýr, önce sýrada
ablalarý var, onlar evlenmeden küçük kýzýmýzýn
evlenmesi doðru olmaz.
Önce onlar, sonra küçük
kýz” demek gibi bir þey
olur ki, sanat böyle kýsýtlamalarla ilgilenmez.
Özellikle Nobel ödülü,
edebiyata bir yenilik getirsin veya getirmesin,
belli bir özelliðini, diðerlerinden farklý, kendine özgü ve belirgin
bir biçimde ortaya çýkaran yazarlara verilmektedir. Bu özelliðini tüm
eserlerinde gösterebilen
ve edebi çizgisi geliþerek devam eden tutarlý
yazarlara. Orhan Pamuk’un eserleri ve yazarlýðý hakkýnda kitap
yazmýþ olan akademisyen ve öðretim görevlisi
Yýldýz Ecevit “Orhan
Pamuk gerçek bir kurgu
sanatçýsýdýr” derken, Pa-
48
muk’un ödül aldýðýný
Stockholm’de açýklayan
Nobel Akademisi Daimi
Sekreteri Horace Engdahl, Medyatava’nýn
kendisiyle yaptýðý söyleþide yazar için þunlarý
söylemiþtir:
Soru- Dünyada bu kadar þahane yazar varken
Akademi’nin kalbini bu kez
Orhan Pamuk kazandý. Bu
nasýl oldu?
Engdahl- Bunun en
kolay açýklamasý þu.
Çok þahane romanlar
yazýyor. Bu bir edebiyat
ödülü baþka bir þey deðil. O, bu ödülü günümüzde romanda yeni
canlýlýk uyandýrdýðý için
aldý. Bu kadar basit.”
Soru- Pamuk, Marquez
gibi öyküler Cervantes gibi
roman kahramanlarý yaratmak istediðini söylemiþti.
Bunu baþarabildi mi sizce?
Engdahl- Bence baþardý. Her þeyden önce
þunu söylemeliyim.
Onun romanlarýndaki
kiþiler o denli belirgin
ve canlý ki, romaný okuduktan sonra onlarý
unutmak mümkün olmuyor.
Ýkincisi, kitaplarýnda
çift kiþiliklilik olgusuyla
Batý dünyasýnda var
olan roman karakterlerinin dýþýna çýkabilme ustalýðýna sahip olduðunu
görüyoruz. Ayrýca anlatý
sürdüðü sýra, kendileri
kendilerini anlatýrken ya
da baþkalarý anlatýrken
yeni, çok sayýda karakterlerin daha ortaya çýktýðýný görüyoruz.
Yani Pamuk'un romanlarýnda diyalektik
bir iliþki var, anlatým ile
roman karakterleri arasýnda. Bu, Batý romanlarýnda yok. Karakterler
çok saðlam ve belirgin
duruyor. Bu bize çok ilginç geliyor.
Soru- Onun güncel bir
yazar olduðu ama uzun soluklu evrensel bir yazar olamayacaðý yolundaki görüþe
ne diyorsunuz?
Engdahl- Katýlmýyorum. Onun yarattýðý kiþiler, kimlik yaratma becerisi, Batý'da görmediðimiz çift yönlü kiþilikler ve bunlarýn diyalektik anlatýmý ilgi uyandýrmayý sürdürecektir.”
Edebiyat ve Nobel
Ayrýca bir baþka husus
var ki, biraz ilgilenenler
SEVGÝ DÜNYASI
49
Her þeyden önce Orhan Pamuk’un romanlarýndaki kiþiler o denli belirgin
ve canlý ki, romaný okuduktan sonra onlarý unutmak mümkün olmuyor.
Ýkincisi, kitaplarýnda çift kiþiliklilik olgusuyla Batý dünyasýnda var olan roman karakterlerinin dýþýna çýkabilme ustalýðýna sahip olduðunu görüyoruz.
Ayrýca anlatý sürdüðü sýra, kendileri kendilerini anlatýrken ya da baþkalarý
anlatýrken yeni, çok sayýda karakterlerin daha ortaya çýktýðýný görüyoruz.
iyi bilirler, Nobel edebiyat ödülü edebi çizgilerinin ve kiþiliklerinin
yanýnda, içinde bulunduðu topluma, o toplumun tabularýna, ezberlerine karþý, kendi görüþlerini çýkarabilen, kendi
düþüncelerini ortaya koyabilen, düzene, rejime
ve bir takým uygulamalara muhalif durabilecek
fikir ve etki gücüne sahip, protest ruhlu ve
toplumu tedirgin etmekten çekinmeyen sanatçýlara verilir. Objektif bir
politik bakýþ ve politik
fikir de Nobel edebiyat
ödülü için bir tercih sebeplerinden biri olabilir
belki. Böyle olmayanlar
iyi yazar deðildirler diyebilir miyiz? Her yazarýn kendisiyle, çevresiyle, toplumla sorunlarý
vardýr mutlaka ve edebiyat derdini anlatmanýn
en güzel yollarýndan biridir aslýnda. Ama bunu
yaparken dilini iyi kullansýn kullanmasýn, gerçek bir söz ustasý olsun
veya olmasýn, sadece
kendi duygu ve düþüncelerini, sevgilerini, kýzgýnlýklarýný, öfkesini dillendirmekten öteye gidemeyen, bir de üstelik
kurbaðlarý ürkütmekten
çekinen bir yazara bu
çapta ödüller verilmiyor. Nitekim Orhan Pamuk, kendi çizgisini
çekmesini iyi bilen tavrýný, Edebiyat Komitesinin ödülün veriliþ gerekçesini -Yaþadýðý kentin melankolik ruhunu
arayýþýnda Pamuk’un,
kültürlerin çatýþmasý ve
birleþmesinde yeni semboller bulduðu- deðerlendirirken ortaya koymuþtur ve kültürlerin
çatýþmasý sözünün iyi
bir söz olmadýðýný, buna
inanmadýðýný, kültürlerin buluþmasýný kabul
ettiðini ve kendi ülkesi-
nin bunun güzel bir örneðini teþkil ettiðini belirtmiþtir.
Orhan Pamuk’un edebi yanýný anlatmak bu
satýrlarý aþar. Ancak onu
severek okuyanlarýn ona
hayranlýk duyduðunu ve
yücelttiðini söyleyebiliriz. Kimi akademik çevrelerde, bir cümleye
mantýklý, anlamlý ve tutarlý bir þekilde en çok
kelime yükleyebilen yazar olarak bilinir. Ünlü
bir müzisyen, müzik
alanýnda kendisini ona
benzeten bir gazeteciye
“Orhan Pamuk müthiþ
bir þeydir, acayiptir.
Ona benzenmez” demiþtir. Ünlü bir ressamýmýza, yazar olsaydýnýz
hangi kitabý yazmak isterdiniz diye sorduklarýnda “Kara Kitap’ýn yazarý olmak isterdim” diye cevap vermiþtir. Ayný
ressama baþucu kitabýnýz hangisidir, diye so-
SEVGÝ DÜNYASI
rulduðunda “Kara Kitap” yanýtýný vermiþtir.
Bunun dýþýnda çok satýyor ama okunmuyor,
okunsa da anlaþýlmýyor
denen yazarý bu ülkede,
kitap okuma alýþkanlýðý
az olmasýna raðmen, ayrýca kimilerince edebiyatýn ve hele roman
okumanýn bir zaman
kaybý görülmesine raðmen okuyan, anlayan,
gayet iyi algýlayan bir
okur kitlesi vardýr.
Ece Ayhan, edebiyatçýlarýmýzdan bir orkestra
meydana getirilecek olsa, kim hangi enstruman
olurdu diye bir seçki
yapmýþtý bir zaman.
Ýsim vererek, hangi yazar ve þairi hangi müzik
aleti gibi gördüðünü belirtmiþti. Bu hoþve isabetli seçkide Orhan Pamuk’u Panflüt olarak
görmüþtü Ece Ayhan.
Hani þu yumuþacýk sesiyle en ince duygularýmýza bile dokunabilen,
orkestra içinde hemen
fark edilen, güçlü çalýndýðýnda da kulaðý rahatsýz etmeden etkili, hüzünlü bir coþku veren,
lirik, yalnýz, uzlaþmaz,
nefesli enstrumana.
50
Ece Ayhan’ýn Panflüte
benzettiði Orhan Pamuk, ayný hayatý çocuk
saflýðý ve neþesiyle karþýlayan Peter Pan gibi,
aramýzda, düþüncelerimizde hýzla, zekice ve
deliþmence dolaþýrken,
kendilerini ve her þeyi
olduðundan daha önemli ve ciddi görenlerin,
aðýr görüneyim de molla desinler þeklinde yaþayanlarýn, olaný biteni,
gözler önünde olup duraný –mýþ gibi görüp
göstereceðini zannedenlerin takkelerini teker
teker devirmektedir. Bu
elbette huzursuz edici
bir tutumdur. Ama hem
ülkemiz ve toplumumuz
hem de bu toplumdan
çýkan ve bize ilk Nobel’i hediye eden yazarýmýz, gerilimlerin, gerginliklerin, duygusal
karmaþa ve kafa karýþýklýklarýnýn, kültür ve
inanç çeþitliliði altýnda
yüklenmenin ve bütün
bunlarýn verdiði kaotik
zenginliðin insanlarý deðil miyiz? Bu gerilimlerden ve zenginliklerden insanlýða ve kendimize daha çok güzellikler ve baþarýlar çýkarýp
hediye edebiliriz. Ancak
bunlar uzun soluklu ve
büyük bir disiplin gerektiren çalýþmalar sonucu ortaya çýkabilirler
ancak. Ayný roman sanatýnda olduðu gibi. Deðerli yazar ve eleþtirmenlerimizden Fethi
Naci’ye bir gün sormuþlardý “Büyük romancý
olmak için ne yapmak
lazým?” diye. O hafifçe
gülerek cevap vermiþti:
“Büyük romancý olmak
için büyük roman yazmak lazým”
Daðý yerinden
oynatmaya çalýþmak
Orhan Pamuk bir keresinde yazý yazýþýný,
koca bir daðý her gün
hafif hafif, biraz bir uçtan, biraz bir baþka uçtan fiskeleyerek, itekleyerek yerinden oynatmak, bir yere götürmek
için çalýþmaya benzetmiþti. Kim bilir o yazýþta ne fedakarlýklar, ne
gözyaþlarý vardýr…
Böyle özveriyle, büyük
bir disiplinle, bitmez tükenmez enerjiyle büyük
romanlar yazan yazarýmýzý yürekten kutluyoruz.

Benzer belgeler

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar

2007 Ekim Sayı - xn--sevgiyaynlar Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Dr. Refet Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Yay›n Kurulu: Güngör Özyiðit Nelda Bayraktar Özenç Kayserilioðlu Hale Ürk...

Detaylı

orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar

orb fenomeni - xn--sevgiyaynlar Aylýk Kültürel ve Siyasi Dergi Cilt: 38 Sayý: 455 Kasým 2006 Sevgi Yayýnlarý Tic.Ltd.Þti. adýna Sahibi ve Genel Yayýn Müdürü: Dr. Refet Kayserilioðlu Yazý Ýþleri Müdürü: Güngör Özyiðit Yay›n Kurulu...

Detaylı