B Ġ R Ġ NC Ġ K Ġ TAP Hz. MERYEM ANA ve EJDERLER ÜLKESĠ
Transkript
B Ġ R Ġ NC Ġ K Ġ TAP Hz. MERYEM ANA ve EJDERLER ÜLKESĠ
BĠRĠNCĠ KĠTAP Hz. MERYEM ANA ve EJDERLER ÜLKESĠ ANADOLU BĠSMĠLLAHĠRRAHMANĠRRAHĠM Bu, gün; 22-04-2009 ve 15-Aralık-1982 yılında Ġzmir/ KarĢıyaka‟da “YEġĠL DĠZĠ BĠRĠNCĠ KĠTAP” baĢlığı ile ve Cüneyt lütfü mahlâs (müstear) isim ve kendi orijinal soyadım olan Münevveroğlu imzası ile; birinci baskısını kendi imkânlarımla basarak yayınladığım “Hz.Meryem Ana ve Ejderler Ülkesi ANADOLU” adlı kitabımı; bu site ve bu sütunda, genel olarak; “dizgi hataları”nı düzelterek orjinal baskısının münkün mertebe birebir benzerinin tamamını yazarak, özellikle ve öncelikle, bilim ve dinler tarihine, ayrıca yurdunu tanımaya.. meraklı araĢtırma ciların istifadesine sunmuĢ bulunuyorum. Yararlanmak isteyenlere, baĢarılar dilerim. Mürsel Münevveroğlu. Konak-ĠZMĠR. Sayfa 2 ...................................................................................................................................... Stratejik konumu ve jeopolitik yapısı ile tarihi, ilmi, din, tarih,i sosyolojik.. bir çok fiile ve olaya sahne olan ANADOLU, Ġ.Ö. ki yüzyıllarda; bir çok peygamberi, veli‟yi ve olayını da.. bağrına basmıĢ ve onlara da “analık ederek “KUTSAL YURT ANADOLU” olmuĢtur .. Sayfa 3 Eserimi; vahalarda, kum fırtınasına direnen hurma ağaçları misâli, yalnız ve yalnız, kendinden baĢka.. hiçbir, maddi ve manevi gücü ve desteği olmayan, her türlü konuda araĢtırma yapan “ĠġTE O, EN BÜYÜK KĠġĠLERE” bütün “AMATÖR ARAġTIRMACILARA ”ithaf ederim. 15- ARALIK- 1982 KarĢıya- ĠZMĠR Sayfa 4 KĠTAP HAKKINDA BĠRKAÇ NOT: 1) Bu araĢtırma kitabı ile (3-4-5-6-7-8-11-12-13-14-15-16-17-19-20-21) nolu resimler ve 18 no.lu çizimle ilgili, her türlü; telif, basım, yayın, dağıtım ve kullanma hakları Mürsel Münevveroğlu‟na aittir.Kaynak gösterilerek de olsa, alıntı yapmak “yazılı izine” tabidir. 2) Fotoğraflar, inceleme ve araĢtırmalar Mürsel Münevveroğlu tarafından yapılmıĢtır. 3) Her türlü yazıĢmalar için, adres; 1) www.surprizsite.net masaj penceresinden veya; 2) [email protected]‟dan sağlanabilir. 4) KliĢeler: Özkaner kliĢe/Ġzmir. 5) Dizgi, baskı: SERKAN MATBAACILIK VE TĠC. ORT. ĠkiçeĢmelik cad. No. 107/c ĠZMĠR. 1982. SAYFA 5 .................................................................................................................................................................................. Bana; bir harf öğretenin, 40 yıl kölesi olurum. Hz. ALĠ. Zaman ve mekân içinde; yeri, evrensel kültürü ve „evrensel dinlerin beĢiği‟ ola- rak, görevini yerine getiren Anadolu‟nun, kültür hazinelerini araĢtırırken.. bu araĢtırma eserini okuyanların, Hz.Meryen Ana‟nın mezarının ve diğer ejder-mezarların.. bütün ihtiĢamı ile ortaya çıkması; bu kitabında, o ihtiĢama lâyık olması için; kalemiyle, fırçasıyla, objektifi ile bana yardımcı olacakların ve in- sanlığın “ORTAK BĠRĠKĠMĠ” olan bu kitabın, daha da mükemmel hale gelme- si için, emeğini ve bilgisini esirgemeyen; her ırk, din ve milletten okuyucuya Ģimdiden ve peĢinen teĢekkürlerimi bildirir, minnet ve Ģükranlarımı sayfa 6 Hz. MERYEM ANA ve EJDERLER ÜLKESĠ ANADOLU ĠÇĠNDEKĠLER Kitap hakkında birkaç not................... ......................5 ĠÇĠNDEKĠLER...........................................................7 Önsöz ..........................................................................7 GiriĢ ............................................................................7 Ejder çeĢitleri...............................................................9 Türkçe baskısı için: ÖNSÖZ ....................................13 BĠRĠNCĠ BÖLÜM: EJDERLER Ejderler. (genel bilgi)..................................................17 BĠRĠNCĠ EJDER: HZ.MERYEM ANA VE “ TAVUSKUġU EJDERĠ” Hz. Meryem Ana‟nın Hayatı...................................20 Hz. Meryem Ana ve TavuskuĢu Ejderi....................34 Hz. Meryem Ana Ejderinin Yeri...............................36 Hz. Meryem Ana‟nın hayatının son seneleri ve vefatı........................................................38 Ġki karĢı tez vegerekçeleri.........................................39 1. TEZ: KUDÜS TEZĠ...........................................39 2. TEZ. EFES TEZĠ ..............................................45 Hz. Meryem Ana‟nın, Efes tezindeki yeri...............48 Açıklama ..................................................................50 I) Gerekli olan veriler..............................................61 II) Elde edilen veriler ..............................................63 Kutsal mezar, artık ortaya çıkarılmalıdır.................68 Mezardan çıkacak kutsal emanetler neler olabilir ve ne gibi sonuçlar doğurur........................69 Hz. Meryem Ana ejderini bitirirken .......................72 ĠKĠNCĠ EJDER: HZ. MÛS (AS) VE YILAN AJDERĠ Hz. Mûsâ (as) ve Yılan ejderi ................................86 Hz. Mûsâ (as) nın, mezarını varlığını bildiren Bilgi ve belgeler......................................................93 Hz. Mûsâ (as)nın mezarının sakladığı giz‟ler .....96 Hz. Mûsâ (as)ın hayatı..........................................73 ÜÇÜNCÜ EJDER: HZ. ĠBRAHĠM (AS) VE KOÇ EJDERĠ Hz. Ġbrahim (as)in hayatı........................................97 Hz. Ġbrahim (as) ve koç ejderi ...............................99 Hz. Ġbrahim (as) in ejderi nerededir…..................101 ORTA AMERĠKA ÜLKELERĠ DĠN VE KÜLTÜRLERĠ DÖRDÜNCÜ EJDER: MAYALAR Mayalar ..................................................................102 BEġĠNCĠ EJDER: AZTEKLER Aztekler ...................................................................105 Yeni kıta ejderlerini bitirirken ...............................112 ĠKĠNCĠ BÖLÜM: EJDERLER: ANADOLU EJERLERĠ Hz. Meryem Ana TAVUSKUġU ejderi.......... .......117 Toroslar ejderi .......................................................119 Erzurum ejderi.......................................................121 Bayburt ejderi .......................................... ........... 126 Bitirirken ............................................................ 130 Kaynaklar (bibliyografya).................... ............ 132 ÖNSÖZ Ġnsan; çevresinin ve zat‟ının varlığını farkedip, dünyayı ve lezzetlerini tanıdıkça ve tattıkça; bunların keyfini ve neĢ‟esini sürerken.. ölenleri gördükçe de infiale ve dehĢete kapılarak, artan üzüntüsü ve kederini azaltmak için bir takım yollar denemiĢ ve çareler üretmiĢ.. bir takım çıkıĢ yolları bul- maya, böylece de kendini teselli ve tatmin etmeğe çalıĢmıĢtır. Bulduğu bu çarelerden bazıları Ģöyledir. Hem; kendi ölüm korkusunu azaltmak, hem de; ölen yakınının unutmamak için, ölenin arkasından; bol bol, ağlamıĢ.. hatta bunu bir adet haline getirerek, ağlamayanı kınamıĢ ve ayıplamıĢ bazıları ise,ağlamaktan; gözyaĢları ile küçük ĢiĢecikler doldurarak, bunlarla bir taraftan kendini tatmin ederken, bir taraftan da bu ĢiĢelerle teselli bulmuĢ hatta, bazan da yaptığı bu iĢle öğünmüĢtür... Bazan, ölen kiĢiyi sağlığında kullandığı eĢyalarla bereber gömerek, en azından; gittiği yeni yurdundaki yaĢamını kolaylaĢtırmaya çalıĢmıĢ, yaptığı bu hiz metle, teselli ve tatmin olmuĢ... Bazan da, ölen kiĢi için; adet, töre ve inanıĢına göre; çeĢitli kurbanlar sunarak.. böylece, hem öleni; hem de, kendisini huzura kavuĢturmağa çalıĢmıĢtır... Bunlardan bir kısmı da, ölenin arkasından; onun resimlerini, kabiliyeti ora nında bir yerlere çizerek veya bir takım maddelerden heykelini, maskını yaparak, yaptırarak.. kendisini tatmin ve teselli etmiĢtir... Bunlardan birisi de; bizim kitabımızın da ana konusunu teĢkil eden MEZAR‟larınına önem vererek; bir kültür ve gelenek geliĢtirmiĢler; böylece bir tatmin, teselli ve “ÖLEN KĠġĠLER ĠLE FĠZĠKĠ ve RUHSAL BĠR BAĞLANTI TESĠS ETTĠKLERĠNĠ ZANNETMĠġLER..” bu zanlarının sonucu ile de, mezarlarının kaybolmasını bu Ģekilde önlemiĢlerdir. Bazıları da, bu mezarların içini; inancı, imkânı ve kültürüne.. göre; çeĢitli büyüklük ve Ģekillerde yaparak, ölen yakınını mezar içinde rahatını sağlamaya çalıĢmıĢ; böylece de, bir mezar içi kültürü geliĢerek; mezar durduğu sürece, o kiĢiyi ebedileĢtirerek yaĢatmaya çalıĢmıĢ.. sevdiğini yaĢattığı için de, huzur ve teselli duyup, üzüntüsünü gidermenin ve sitresini atmanın ve hasretine katlanmanın.. bir çeĢit yolunu bulmuĢtur... Günümüzde, böyle değiĢik niyetlerle yapılan; çeĢit, çeĢit mezarları bulduk ça, bir çok konuda, “o zaman dilimi hakkında” genel bilgi sahibi olmamıza sebep olmuĢtur... Bazan, ölen kiĢinin mezarlarının üstüne özel bir önem verilerek; bir takım Ģekiller yapılarak.. hem bu kiĢilerin mezarlarının kaybolmamaları sağlanmıĢ, hem de; bu sembollerle, ölen kiĢiler ile yaĢayanlar arasında bir çeĢit göze de hitap eden, doğrudan bir bağlantı, fiziki bir “birliktelik” de sağlanmıĢtır... Bazan da, bu mezarların hem içine, hem de üstüne kalıcı bir takım iĢlemler ve Ģekiller yapılarak; yaĢayanlar ile ölenler arasında, yukarıda izah ettiği miz fiziki bağlantıya, “yeni bir çeĢit” eklendiği zannedilmiĢtir... Bu mezarların, hem toprağın altındaki büyüklüğü ve yapılıĢ Ģekli; hem de toprağın üstündeki büyüklüğü ve yapılıĢ Ģekli ile mezara gömülen kiĢinin, birebir doğrudan iliĢkisi vardır. Bir de, mezarlık kültürünün tarihi süreç içinde ve yöreye göre kısmi farklılıklar gösterse de, genelde birbirinden etki lenerek geliĢen.. ortak bir çizgi takip etme gibi, bir misyonu geliĢtirmiĢtir. Ġlk yapılan mezarlar, ne kadar basit idiyse; zamanla tekâmül edip de mede niyetleri geliĢtikçe, mezarlarına bakıĢ açılarıda değiĢmiĢ ve geliĢmelerden me zarlarınıda yararlandırmaya baĢlamıĢlar ve böylece; değiĢen ve geliĢen.. çeĢitli mezar tipleri, ortaya çıkmıĢtır. Bu mezar tiplerine kısaca bir göz atarsak; 1=Önceleri toprağı oyarak yaptıkları mezarlarının, uzun süre dayanmadığını görünce ve kaya oyma tekniğide geliĢtikçe; mezarlarınıda kayaları oyarak yapmaya baĢlamıĢlar ve böylece “KAYA OYMA MEZAR” tipi ortaya çıkmıĢtır. 2=Tabiatta en çok bulunan taĢlardan, çok büyüklerini seçerek; mezarın baĢına bir adet dikerek yaptıkları mezarlar ki, bunlara; “DĠKĠLĠTAġ” veya MENHĠR; 3= Levha halinde, iki büyük taĢı dikerek, bir üçüncü taĢın da bunların üstü ne konması ile yapılan mezarlara; “DOLMEN;” 4=Dikkati çekici bir yapı veya bir anıt dikmek için yapılmıĢ ve birden çok büyük taĢım, toprağa dikilerek.. büyükçe bir “taĢlar topluluğu” meydana getirilmesine; “MEGALĠT;” 5= Bu büyük taĢlar, bir doğru üzerinde veya bir daire Ģeklinde dizilmesine; “KROMLEK;” 6=Toprağın altında bir oda, odanın üstünde bir kubbe oluĢturularak, soylu kiĢiler için yapılmıĢ ve hizmetçileri dahil, yaĢarken kullandığı bütün eĢyalarınında beraber gömüldüğü büyük mezara; “KURGAN;” 7=Toprak yığınları arasında kalmıĢ, çok eski tarihi yerleĢim yeri ve mezarlıkların zamanla toplak dolarak bir tepe halini alması veya; cesetlerin toprağa konduktan sonra, üzerine kaldırılamayacak kadar çok toprak konarak tepe haline getirilmiĢ mezara,“HÖYÜK;” 8=Tarihde; “büyük bir önemi olan kiĢi”ler için yapılmıĢ, ancak “kiĢiye veya aileye özel” olan höyüklere; “TĠMÜLÜS;”( bir nev‟i, höyük) 9=Ġlk Hıristiyanların yeraltındaki toprağı veya kayaları oyup, büyük dehlizler yaparak; birden çok cesedi birarada, bu dehlize bırakmaları ile meydana getirilmiĢ mezarlar veya gizlice toplanılarak ayin yapılan yerlere; “KA TAKOMP” veya “YERALTI MEZARI;” 10=Ġçine bir ceset girecek kadar büyüklükte, duvarları taĢ veya tuğladan yapılmıĢ, üstü toprakla örtülen mezara; “LAHĠT;” 11= Toprağa gömülü tabanı kare, toprağın üstündeki duvarları eĢkenar üçgen Ģeklinde ve kırallar için yapılmıĢ; dev boyutlu mezara; “PĠRAMĠT MEZAR;” 12=Günümüz dünyasının; makam, Ģöhret ve zenginlik gibi, bir çok açıdan; çok özel kiĢilerinin, kendi adına ve daha yaĢarken sağlığında veya sevenleri- nin, ölümünden sonra o kiĢinin, mezarı üzerine yaptırdığı; çoğunlukla büyükçe, gösteriĢli ve san‟at yönü ağır basan mazara; “ANIT MEZAR”; 13=Ġslâmiyetin baĢlaması ile beraber; makam, Ģöhret ve zenginlikten uzak, ihlâslı mü‟minlerin, kalplerine hitap eden; gönül ehli ve mütevazi bir yaĢam süren, alim ve veli kulların; Ahiret‟e intikaliyle, adlarına yapılan büyük orta veya küçük boyuttaki, her tarafı sade olan mütevazi binamezara; “TÜRBE;” 14= “Dünya‟da, ilk defa; tarafımdan geliĢtirilerek, bilim dünyasının hizmetine sunduğun ve baĢtan sona kadar da, bu kitabın konusu olup, yeni bir mezar çeĢidi olan “EJDER” veya “EJDERHA-MEZAR”lar.” Bu çeĢit mezarlarların sahipleri, hayatlarını genellikle; çok büyük çapta, içinde bulundukları dinine veya dininin Ģeriatine vakvetmiĢ.. vefat edince de, gömüldükleri yerde, mevcut mezarları ile o güne kadar; dini yaĢamdan gelerek birikmiĢ, kutsal emanet lerin, hazine ve kıymetli metellerin; hem kaybolmasını, hem de tahribe ve yağ- maya karĢı korumasını, içinde saklayarak, muhafaza eden.. bazan yeryüzünün tabii bir çıkıntısı, (misal;Hz. Meryem Ana‟nın, tavus kuĢu sembollü ejder- me zarı gibi) bazan insan emeği ile oluĢturulan.. (misal; Erzurum ejderhası gibi) dev mezarlar... Yine kral, imparator veya hanedan mensubu.. çok zengin veya “bir sebeple,” halkı tarafından çok sevilip sayılan bir kiĢi için, yapılan.. ancak bir Ģekilde de saklanan dev mezarlar da, ejder- mezar gurubu içnde sayılırlar. ..... ġimdilik maiyeti meçhûl olan, ancak; fiziki belirtilerden, masallara kadar uzanan bir çizgide, varlığını; her yer ve her toplumda sürdüren.. adına, kısaca “TAġ KESĠLME”denerek, korku salıp dikkatleri üzerinde toplayan ve unutulmasını da engelleyen, fakat; kendi yöresinde hiçbir zaman, bir gizem olmak tan da çıkmayan; MĠT‟lerin.. hem varlığını sürdürerek kaybolmaması, hem de, soygun ve tahrip gibi bir tehlikeden kendisini koruması için; bu iki görevi, “adındaki gizem ve korku unsuru” dolayısiyle, tarih boyunca mükemmel bir Ģekilde icra ve ifa eden “EJDER” veya “EJDERHA”adı ile; özel kiĢinin mezarının adının birleĢmesinden meydana gelmiĢ mezara da; “EJDER-MEZAR” ve ya “EJDERHA-MEZAR”lar denir... Bu kitabın, devam eden sayfalarında; “DÜNYADA ĠLK DEFA” iĢte bu, “EJDER-MEZARLARI” ĠNCELEYĠP.. TEORĠSĠNĠ KURARAK.. ĠSPATLARINI ĠNCELECEK.. BĠLĠM DÜNYASININ, ĠLGĠSĠNE ve BĠLGĠSĠNE SUNACAĞIM... GĠRĠġ Yaratılan ilk insan, Hz. ADEM (as) den beri, Dünya‟ya konuk olan insanlar, yaĢadıkları çağlarda “maddi, ilmi ve dini” güçleri oranında, kuvvet ve kudretle- rini bulundukları toplumlara iletirken; onları etkilemiĢ ve onlara yön vermiĢtir. Aynen, içinde bulundukları toplumdan etkilendikleri ve yönlendikleri gibi... Mâli kudretlerini siyasi güçleri ile birleĢtiren krallar, imparatorlar.. ise kendilerini, çoğu defa daha yaĢarken ebedileĢtirmek.. veya, topluma mal olmuĢ bir ilim veya din adamı, prens, kraliçe.. vb. gibi, belirli bir özelliği olan Toplumdaki saygın kiĢiĢler için, çeĢitli büyük mezarlar tapınaklar.. yaparak; bu özel kiĢileri, ölümlerinen sonra da “ebedileĢtirmek ve ilahlaĢtırmak” istemiĢlerdir. Bazan toplumlar, böyle güdümlendiğinden; kendilerine yön veren önemli kiĢilerin, ölümlerinden sonra da; kendi kendilerini unutmamak, ve ebediyen yaĢatmak için bu kiĢiler istememese de; onları ebedileĢtirmiĢ veya ilahlaĢtırmıĢlardır. Bazanda, yapımı çok uzun yıllar süren ve çok büyük emek ve sermaye gerektiren, Mısır pramitlari misâli.. devasa anıt-mezar (ejder-mezar)lar meydana getir miĢlerdir. Ölen, bu çok önemli kiĢilerin; toplum üzerinde bıraktığı derin izlere ve değerlere göre; kuvvet, kudret ve otoriteleri ile mâli güçleriyle de orantılı olarak; bu mezarlara yansıtılmıĢ, bu mezarların içini, bazan; asrın san‟at Ģahaserleri ile süsleyerek.. birer san‟at harikası meydana getirmiĢler, san‟at ve medeniyetin geliĢmesine, bu vesile ile de: çok büyük oranda katkıda bulunmuĢlardır. Mezarın muhtevası itibariyle, genellikle heybetli dıĢ görünüĢünün tam tersine, içini resim, heykel ve mozaiklerle.. süsleyip, ölen kiĢinin hazine, define..ve yaĢar ken kullandığı özel ve süs eĢyaları, hatta bazan hizmetçileri de, yanlarına konarak; bu günün bizlerine, o günleri yaĢatma olanağı sağlamıĢlardır. Tarihi süreçte meydana gelen, bilhassa tarih ve bilimin dolduramadığı boĢlukların Sayfa 7 ..................................................................................................................................... dolmasına ve tamamlanmasına imkânı vermiĢlerdir. Genellikle, Mısır gibi düz ve çöl olan bir ülkede dağ bulunmadığından, Tebai kenti batısındaki krallar Vadisindeki yer altı mezarları hariç tutulursa; dağ olan yerlerde de kum fırtınası olduğundan, dağın dıĢ yamaçlarına “ejder-mezar yapma yerine; Kum fırtınalarına daha uzun asırlar dayanabilen piramit-mezarlar yaparak; ölümün, ölümle yaĢamın arasındaki giz‟in simgesi piramit -mezarlarla” bir ölçüde gidermeye çalıĢmıĢlardır. Mezarın dev boyutlarının korkutucu, ürkütücü unsuruna bir de, bu piramitlerin altında birtakım koridorlar ve labirentler yaparak; uzun yüzyıllar bu mezarların sırarını (gizlerini) saklama baĢarısını da göstermiĢlerdir. Mezopotamya‟da kurulan uygarlıklarda genellikle din ve ilim faktörü ağır bastığından, kral mezarları yerlerini, kralla berber din adamları ve bütün toplumun topluca istifade ettiği “tapındığı” saray tapınak karıĢımı olan “ZĠGGURATLAR”ı yapmıĢlardır. Ancak, bunların çoğunlukla kerpiçten olması; mimaride çok çok ileri gitmiĢ olmalarına ve muhteĢem eserler ortaya çıkarmalarına rağmen, zamanın, insanlarınve entropinin tahribatından dolayı, günümüze kadar gelememiĢlerdir. Yunan uygarlığı; tanrı(!) çokluğundan ve herĢeylerini tanrılarla beraber yaĢa dıklarından, ejder-mezar öğesinin yerine, tapınak-mezarlar yaparak ve içlerini de, muhteĢem mermer oyma san‟atın Ģaheseri mermer heykeller.. vb. süslerle süslemiĢlerdir. Anadolu‟ya gelince; dağları çok ve tabiat Ģartları müsait olan bu coğrafyada, Mısır piramitlerinin aksine, özel önemi olan kiĢiler için; düz bir alanda anıt-me zarlar yapma yerine çoğu defa; dağların hafif meyilli ve yılan (ejder-ejderha) Ģeklini veren tabii çıkıntılarından da istifade ederekek, bu dağların yamaçlarındaki bu çıkıntıların altlarına yaparak.. hem; ejder-mezarlarını ortaya Sayfa 8 ................................................................................................................................. koymuĢlar, hem; kaybolmasını önlemek için, göz önünde sergilemiĢler, hem de; ejderin, (ejderhanın) ölümle yaĢam arasındaki korkutucu ve ürkütücü özelliğinden faydalanarak, tarihi süreç içinde kaybolmamalarını sağlamıĢlar ve böylece tahrip ve yağmalanmasını da önlemiĢlerdir. Bu anıt-mezar (ejder-mezar)ları yaparken, yeryüzünün doğal yapısından da istifade etmiĢler; yılan, canavar, ejder, ejderha motifleri ile içini dekora ederken; bu unsurlarla mezarı da isimlendirip, insan hassasiyetinin ölümle yaĢam arasındaki gizemini ve korkusunu da ön plana çıkararak.. tarihin tapu kayıtlarının Ģifrelerini, her coğrafyaya ve her insanın kafasının içine kazmıĢlardır. ĠĢte bu sebepledir ki; bu devasa Ģahıslar ve ejder-mezarları ile bize, yani günümüze kadar gelebilmiĢlerdir. Ejder-mezarlar;Asya‟dan, Avrupa‟ya.. Afrika‟dan, Amerika‟ya.. kadar; Dünya‟nın her tarafında, rastlamak münkündür. Ayrıca; bulunmuĢ mevcut ejdermezarlara ilaveten, yeni ejder-mezarların da, her zaman bulunması münkündür. ġĠMDĠYE KADAR TESBĠT ETTĠĞĠM EJDER-MEZAR ÇEġĠTLERĠ VE YERLERĠ 1) Önemli dini Ģahsiyetleri simgeleyen, ejder-mezarlar. Hz. Meryem Ana‟nın EFES-TÜRKĠYE‟deki “TAVUSKUġU EJDER-MEZARI” gibi... 2) Peygamberleri simgeleyen ejder-mezarlar. Hz. Mûsâ (as) ve Hz.Ġbrahim (as) mezarı.. gibi... (bkz. illistrasyon, resim 1 ) 3) Kral ve imparatorları simgeleyen ejder-mezarlar. Mısır piramitleri gibi. (Ģimdilik..) 4) Hanedanlıkdan bir Ģahsiyeti veya zamanının bir büyük din veya toplum önderini simgeleyen ejder-mezarlar. (ihtimal ki; Erzurum‟da bulunan ve bu güne kadar da hakkında hiçbir veriye ulaĢılamayan TÜRBE (mahalli adı ile; Abdurrahman Gazi ve üstündeki dağın tepesine yakın yamacında elle yapılmıĢ, suni dev bir ejderha-mezar ( motifi) gibi. 5) Din ve kültürleri simgeleyen ejderler. Maya, Aztek ejderleri gibi. 6) TaĢ kesilme olaylarını (ki; Anadolu‟da anlatılan benzer taĢ kesilme olaylar çoktur ve genellikle mitolojik hikâyelerleri de) simgeleyen ejderler. Toroslar ve Bayburt ejderler gibi. Sayfa 9 ...................................................................................................................................... Büyük bir tarih peryodunu içine alan ve dinler tarihinde de büyük bir yeri olan, ayni zamanda; siyasi tarihin belli bir bölümünü de içinde saklayan.. bu ejdermezarlar, Roma imparatorluğu ile bereber tarihe karıĢmıĢtır. Bu arada, resim 1 deki illistrasyon (boya resmi) bütün dinler tarihinin, çoğu; bugün bile, hâlâ gizemini koruyan bir özetini “sessiz ve harfsiz” olarak.. bizlere sunarken, bu tarihlerin simgesi olan ejder-mezarlarıda içine alması dolayısiyle kitabıma aldım. Çünkü; tarihin akıĢını değiĢtiren bu çapdaki olaylar.. makro Ahiretin, bir çeĢit aynası olan mikro Dünya‟da, zaman boyutu sona ermeden, hiçbir Ģeyin; kaybolmayacağını, aslına rûcu etmeden.. Allah (cc)ın emriyle ve önceden tayin edilmiĢ belli zaman dilimlerinde ortaya çıkacağını açıklayıp, bizlere yol gösteren bir pusula ve ayni zamanda bir anahtar iĢlevi de görmektedir. Nitekim; kısmen ortaya çıkmıĢ olan, Maya-Aztek ejderleri ile, bulunma aĢamasına gelmiĢ olan: Hz. Meryem Ana ejderi ve bulunması gerekli olan ve bize iĢareti sunulan, Hz. Ġbrahim (as) ve Hz. Mûsa (as) ejder-mezarlarının da aranıp bulunmalarının gerekli olduğunu belgelemektedir. Ayrıca; diğer Anadolu ejderleri olan Erzurum, Bayburt, Toroslar ejderlerinin de yerlerini kitabıma aldım. Çünkü; bilim dünyası bunları tanıdığı ölçüde, üzerinde araĢtırma yapacak, bunlar ve benzeri yeni bulunacak ejderler ile tarihin bir bölümü daha gün ıĢığına çıkacak.. böylece, Anadolu‟nun ve Dünya‟nın kültür hazinelerinden bir çoğu daha aydınlanacaktır. Bilhassa, Erzurum ejderhası; üzerinde bulunduğu coğrafyasının tarihi ile bağlantılı olarak, üzerinde; çok, ama çok durulmasını gerektiren, çok büyük sırları saklamaktadır.( ayrıntılar, ilerleyen bölümlerdedir.) Kaynaklar açısından, kitabın içeriğini çok sağlam bir temele oturtmak için; üzerinde tartıĢma yapılmadan kabul olunan; baĢta Kur‟ an-ı Kerim sayfa 10 ..................................................................................................................................... olmak üzere, hadis ve diğer Ġslâm kaynaklarına baĢvurdum. Özelliği gereği, kıyaslama ve kaynak olarak Hırstiyan Batı Dünyasının dinsel, bilimsel ve tarihsel kabul ettiği; bilgi, belge ve görüĢlere de konunun akıĢı içinde yer verip.. yalnız Türk‟lere ve müslümanlara değil, Allah (CC)ın izniyle; bütün Dünya‟ya seslenmek istedim. Çünkü konu Evrensel‟di ve bulabildiğim her dine ait her belgeyi kullanmak, bir zauret olarak ortaya çıkmaktaydı.. Zaten, bütün olayların konusu; dinler ve dinler tarihi içinde geçmiyor muydu? Madem ki; Allah (cc)ın katında ve kitabında, Hz. Adem (as) den, Hz. Muhammed Mustafa (sav) ya kadar.. tek bir din vardır, (3/19) ve onun adı da, “ĠSLÂM”dır; bu takdirde, beni; belli bir kesime hitap etmek, tenakuza düĢürürdü. Dolayısiyle konu evrenselleĢip, sonuçta yine baĢa dönmekte, “dinlerin baĢlangıcı” (kökeni) bir tek kaynak, (Allah (cc)) dan çıkması, dolayısiyle; dinlerin peygamberleri de, birbirlerine zıt olmayıp; ayni din Ġslâm‟ın, önce gelen peygamberlerini ve getirdikleri bilgi, belge, ve kitaplarını, Ģeriatını.. sonra gelen peygamberler tarafından zamanın yeni imkân ve Ģartlarına göre; Allah (cc) tarafından, kendilerine vahyedilen suhuf (sayfa) ve kitaplarına (Ģeriatına) göre, tanzim ederek insanlara bildirmekti ve hepsi ayni emir için mücadele etmekteydi; o zaman bunların ayrısı gayrısı yoktu ve hepsi ayna gaye (Allah‟ın Rızası) uğrunda ve ayni mesajı vermekteydi. Ayni yoldan gitmekteydi ve sonuçta, ayni “ĠZ”leri takip edip.. tek bir din islâm‟ın; zamanın ihtiyacına göre değiĢen.. Ģeriatlerinin sonuçlarnıı miras bırakmaktaydılar... Ayrıca, yeri gelmiĢken; bazı müslümanlara, Hz. Mûsa (as) nın getirdiği dinin Yahudi‟lik, Hz. Ġsa (as)nın getirdiği dinin ise Hırıstiyanlık, olmadığını; Hz. Ġsa (as) nın, (haĢa) RAB olmayıp ve ölmeyip toprağa gömülmediğini;Uluhhiyet olarak Allah‟ın; “ÜÇ‟ÜN, ÜÇÜNCÜSÜ” olmadığını,(*) Hz. Meryem Ana‟nın, (haĢa) Allah‟ın anası olmadığını, ölünce de; göğe çıkmadığını (uruç etmediğini) ve her kul (insan) gibi toprağa gömüldüğünü; gelmiĢ geçmiĢ bütün peygamberlerin ve onları doğuran analarının hepsinin istisnasız; Allah‟ın yarattığı kulları olduğunu; bir tek istisna ve mucize olarak, Hz. Ġsa (as) nın, bir hikmete binaen Hz. Adem (as) gibi, babasız olarak doğduğunu ayrıca; Musevilere göre, Hz. Meryem Ana‟nın (haĢa) kötü bir kadın ve bir or...u(!) olmadığını ve Allah‟ın, Hz. Ġsa‟ya bir tek “OL” emriyle ve Cebrail (as) in müjdesi ve kelimesi ile gebe kaldığını ve son olarak Hz. Ġsa (as) nın havarilerinin de kesinlikle peygamber olmadıklarını, ve nihayet; son ve Hakk peygamberin, Hz Muhammed (sav) olduğunu; ondan sonra ne resûl, ne de nebi olarak, hiçbir peygamberin gelmeyeceğini, ortaya çıkmıĢ ve çıkacak bütün resûl ve nebi.. gibi; peygamberlerin, resullerin, Ġsa‟ların, Mehdi‟lerin ve çıplak uyarıcıların(!) ve de benzerlerinin; hepsinin, cin kaynaklı sahtekârlıklar olduklarını.. da, bu vesile ile, çok iyi izlenmelerini ve bunların; bu bakıĢ açısı ile yakından takip edilmelerinin, çok önemli olduğunun bilinmesini istedim. (*) “Allah; ÜÇ‟ün üçüncüsüdür diyenler, elbette kâfir oldular. Halbuki, bir tek ilâhtan baĢka ilâh yok. Eğer, bu dediklerinden vazgeçmezlerse.. elbette, içlerinden kâfir kalanlarına; Ģüphesiz ki, elim bir azap dokunacaktır... (Maide suresi ayet 73) sayfa 11 ................................................................................................................................... Ayrıca; sayısı bilmediğimiz bir çok peygamber, Dünya‟nın bir çok yerinde; ayni Rabb‟e (Allah‟a) kul ve peygamber olarak gelip, kendinden önce gelen peygamberleri doğrulamıĢ ve kendisi kitap getirmemiĢse, kendinden önce gelen peygamberin kitabına ve Ģeriatına uyarak.. onun Ģeriatını uygulamıĢ ve ümmetine tanıtmıĢ.. kendinden sonra gelecek olan peygamberi de müjdelemiĢ.. sonunda bu, “NUR HALKASI” Hz. Muhammed (sav)le Kıyamet‟e kadar noktalanmıĢ... ĠĢte; Allah‟ın dindeki bu birlik, düzenlik ve bütünlük dolayısiyle; Kur‟an‟ı Kerim‟i; ana kaynak kitabı olarak aldım. Ġslâmın getirdiği bir edep, adap, ahlâk ve hürmet gereği, peygamber isimlerinin baĢına (“Hz.”) sonuna ise, batıda görülmeyen hitap (as veya s.a.v.) eklerini yazdım. Ġstedim ki; dinler ve ejderha-mezarlar ile, bunların aralarındaki bağlantılara küçük bir baĢlangıç olsa da, bir irtibat kurarak; arkamdan gelecek olan araĢtırmacılara, bir nabze de olsa, bir kapı aralamak; bu güne kadar bildiklerimi, araĢtırmalarım sonucu bulduklarımı, konuya ilgi duyanlarla paylaĢarak, basit bir konuĢma diliyle yazıya aktararak.. dili, dini, ırkı, kavmi.. ne olursa olsun, “bütün Dünya insanları ile bölüĢmek, insanlığım önüne; acizene, kendi adıma küçük, ilim ve dinler tarihi adına ise çok büyük ve bir o kadar da gizemlerle dolu yepyeni bir teori “EJDER-MEZAR‟lar ile yeni birbir sayfa açmak. Ve de, bu vesile ile; özelde Anadolu, genelde Ortadoğu, umumi olarak da.. bütün Dünya‟daki az bilinen veya merak edilen önemli dini merkezleri ve bunların içinde saklayıp da, vermek istedikleri mesajlara ve sırlara; bütün Dünya‟nın dikkatini çekmek..” Eğer, dinler tarihinin, küçük bir bölümünün ortaya çıkmasında, bu kitabımla bir basamak oluĢturup; yeni bir bakıĢ açısı ile ejderha-mezarların bir tanesinin bile incelenmesine sebep olursam.. kendimi mutlu, kitabımı da, hedefini onikiden vurmuĢ olan kitaplardan addedeceğim. Gayret bizden, tevfik Allah‟tan... sayfa 12 ..................................................................................................................................... TÜRKÇE BASKISI ĠÇĠN ÖNSÖZ Çağımızın bacasız endüstrisi turizm, bu kitaptaki teorilerin gerçekleĢmesiyle, Türkiye‟ye ve Dünya‟ya; turizm açısından yeni imkânlar açarken, ortaya çıkma aĢamasına gelmiĢ ve varlıklarını bu kitapla ispatlamağa çalıĢdığımız; 1- Hz. Meryem Ana ve mezarından çıkacak, diğer kutsal emanetleri(!) ile; 2- Hz. Mûsâ (as) ve Hz. Ġbrahim (as)in, ejderha-mezarları ile bu mezarlardan çıkacak kutsal emanetleri(!) ve; 3- Yerini ve yapısal özelliklerini açıkladığımız; fakat Ģu aĢamada neyi ve kimi simgelediklerini bilmediğimiz, Ģimdilik; bizce mechûl olan?.. Diğer; 4- Anadolu ejderleri olan “Toroslar, Bayburt ve Erzurum (yeni bulunacaklar hariç) ejderlerinin bir gün, ortaya çıkması ile; Türkiye‟nin halen kullanamadığı; doğa, tarih, GüneĢ ve deniz.. turizmine, bir de; çok büyük çaplı “dini turizm” potansiyeli eklenecektir. 1982 yılında, yalnız Hz. Meryem Ana evini ziyaret edip.. hacı olan Hıristiyanlarla, yerli turistlerin toplamı ikiyüz bin kiĢidir. Türkiye‟nin son bir yıldaki turist sayısı, bir evvelki yıl kadar olduğu gözönüne alınınca; en azından gerçek mezar ortaya çıkmasıyla bu sayıyı; iki- üç rakamlı milyonlara çıkarmak, biraz ilgi biraz çaba ile pekâla münkündür. Bu milyonlara; diğer Anadolu ejderlerini de ilâve ederek, çok daha büyük sayılar düĢünmek, mantığım kurallarına, hiç de ters düĢmemesi gerekir. Ancak ilgililer; zamanında gerekli önlemleri almaz ise, yukarıda belirttiğim ejder-mezarlar; Anibal‟ın hazinelerinin çalınması, Truva soygunu, gibi, baĢlamadan biten bir senfoniye dönüĢecektir. Bu toprağın ejderleri ve muhtevalarına; ilgililerin dikkatini çekerken, sayfa 13 ................................................................................................................................... bu dinin ve diğer kitaplı dinlerin(!) peygamberleri ve peygamber annesinin simgesi olan, ejder-mezarlar ve diğer Anadolu ejderlerine, gereken ilgiyi gösterip; onları soyguna ve tahribe karĢı her türlü tedbiri almaları, vatansever halkımızında, bu konuda ilgililere gereken her türlü yardımı yapmalarının milli ve dini, kutsal görevleri olduğunu da özellikle belirtirim. Ejderlerinin giz‟i (sırrı) çözülmüĢ, daha mutlu bir Türkiye ve Dünya‟ya.. hep beraber kavuĢmak ve ejdererin gizemlerini çözebilmek dileğiyle... sayfa 14 I . BÖLÜM EJDERLER Resim 1. Ġllistrasyon. Bilim Dergisi sayı 2, sayfa 33. sayfa 15 ...................................................................................................................................... Bu bölümde; 15. sayfada görülen, illüstrasyon‟daki beĢ adet EJDER‟i inceleyeceğiz. BUNLAR SIRASĠYLE; 1) Hz. Meryem Ana‟nın “TAVUSKUġU” ejderi. (ejderha-mezarı) 2) Hz. Mûsâ (as)nın “YILAN” ejderi. (ejderha-mezarı) 3) Hz. Ġbrahim (as)in “KOÇ” ejderi. (ejderha-mezarı) 4) Mayalar ejderi. 5) Aztekler ejderi. sayfa 16 ............................................................................................................................... EJDER‟LER: “Allah; belki yolunuzu bulursunuz diye yollar ve ĠġARET‟ler meydana getirmiĢtir. ( Nahl Sûresi, âyet 16) Ejder (ejder, ejderha, yılan, canavar) bu dört ayrı anlamlı kelime, her ne kadar tek baĢlarına bir veya bir den fazla anlam ifade ediyorlarsa da; biz bunların hepsini, bu birinci ve gelecek ikinci bölümde, ayni anlamda kullanıp, hepsine birden yalnızca “EJDER” diyerek, ayni anlamlı farklı kelimelerin sayısını azaltarak, mana bütünlüğü sağlamaya çalıĢtık. Ejder; ilk insanlara kadar uzanan ve bu gün bizim zamanımızda bile yaĢayan.. Dünya‟nın hemen her yerinde değiĢik isimlerle, fakat hep ayni anlamda kullanılmıĢ; ölümle yaĢam arasındaki, gizemli (sırlı) bir köprüdür. Genelde, hepsi korkutucu ve ürkütücüdür. Ancak; iyilik sembolü olarak, az da olsa kullanılmıĢtır. Ejder; bazan fizik, bazan metafizik âlemler arasındaki bağlantıdır, bazan da, ġEYTAN‟IN GÖRÜNTÜSÜ (vizyon) veya ta.. kendisidir. (Belirli bir enerji veya fiziksel forma girerek; bazı özel yetenekleri olan kiĢilere(!) veya belli kuralları(!) uygulayan kiĢilere, belli zaman va amaçlarla görünmesi olayı...) KiĢisel kanaatime göre, ejderleri üç bölümde incelemek gerekir. 1- Kelimenin hakiki anlamında: Dünya‟nın buzul Çağı öncesi ve sonrasındaki dev yaratıkları (dinazorlar.. gibi) birdenbire ortadan kalkmadılar. Bunların içinde ilk insanlarla tanıĢanlar oldu. Her ne kadar ejderhalarla insanların arasındaki savaĢı, bazan tabiat Ģartlarının yardımı ile de olsa; insanlar kazanıp, bu tipdeki ejderhaları ortadan kaldırmıĢ olsalar da; hafızalarında maziden kalan „kötü hatıralarını‟ unutmamıĢlar, zihinlerinde hep canlı kalması ve genlerine iĢlenmesinin sonucu, ortaya çıkan hatıralarının zenginliği, bu gün bile canlılığını masal Ģeklinde sürdürmektedir. Buna üç misal verebiliriz: sayfa 17 ...................................................................................................................................... A) Himalya‟lardaki “KAR ADAM”ın hikâyesi, hatta çevrilmiĢ bir filminin dahi olması... B) Ġsviçre‟nin Leman Gölünde; kuğu Ģeklinde bir hayvanın ve bizim Van gölünde, hatta kuzey ülkelerinin göllerinde arasıra görülen, (en azından gördüğünü söyleyen bir çok insanın; varlığını hep haber olarak duyurduğu) ilkçağın, bu dev yapılı hayvanları ve onlara duyulan bitmeyen bir ilginin varlığı... C) Halen yaĢayan; Afrika‟nın timsahları, Güney Amerika‟nın pitonları, okyanusların balinaları, 1.5 metre boyundaki varan‟lar ile 3 m. boyundaki Komodo ejderhası.. gibi, günümüzde dahi varlığını sürdüren bu dev hayvanlar, bizleri hâlâ korkutmakta ve ürkütmektedir. Çünkü; bu hayvanların korkutucu görünüĢleri ve vahĢi yaĢantılarının sonucu; çok feci bir çok kötü olay yaĢanmıĢ.. bu olaylar beyinlere ve genlere kazınmıĢ.. hiç de hoĢ olmayan bir çok olay da, günümüzde de halen yaĢanmakta ve anlatılmaktadır. 2) Kelimenin mecazi anlamında; Burada ejderlerin korkutucu, ürkütücü unsurlarından faydalanarak, zaten sembolleĢen bu isim ve bu ismi taĢıyan varlıklardan istifade edip; bu varlıkların isimlerini ve resimlerini kullarak veya onların zararından veyahut da Ģerrinden korunmak için, onlara tapınarak, bu varlıklarla yaĢamak veya onları bilerek yaĢatmak. Bunlara da, üç misal verecek olursak: A) Ejder sembollerini önemli mezarlarının üstüne iĢleyerek, ejderlerin korkutuculuğundan istifade edip, bu mezarları tahripten ve yağmalamalardan kurtarırken; mezarların kaybolmamasını da sağlarlar. Misal; Hz. Meryem Ana ejderha-mezarının, küçük tepeleri yılan Ģeklinde küçük kıvrımları olan dağın altına salkayarak; hem garantili olarak muhafaza etmek ve hem de, soygun ve tahribini önlemek. Sonradan yapılan heykellerinde de, (bkz. resim 2 deki, sağ alt köĢe) ayak altına bir yılan motifi iĢlemek ve mezarını gösteren resimler (çizimler)de, hep bir ejderha motifi (resmi)nin açık duran ağzına; halen saklı ve gizli olan bu kutsal mezarın yerini göstermek... Ayrıca; Erzurum ejder-mezarının kaybolmaması ve bir gün de, gün yüzüne çıkarılması için; koskoca dağdaki siyah taĢların tamamı bir nokta da toplanarak, önce dağın görünüĢünü tek bir renge, toprak rengine getirerek; yer-yer dikkati çeken siyah taĢların farklı renklerinden arındırılmıĢ ve siyah renkli olan ve toplanan bu taĢlar; bir noktada etrafında toplanıp, küçük küçük kırılarak.. dağın yamacına kocaman bir siyah leke oluĢturacak Ģekilde bir ejderha motifi iĢlenmiĢtir. ġimdi bu “EJDERHA-MEZAR” önce 2,5 kilometre aĢağısında olan ERZURUM‟lulara, sonra da bilim dünyasına; ejderha görkemi ve gizemi ile bağırmaktadır!.. GELĠN.. VE BENĠ, BULUN. GĠZEMĠMĠ KEġFEDĠN. SĠZ BENĠMLE, TARĠHE MĠSAFĠR OLUN.. BEN, SĠZĠNLE ZAMANINIZA MĠSAFĠR GELEYĠM... Lâkin; “bu çığlığı, bu çağrıyı, bu daveti duyacak kulak, tarihe merakı olan.. kiĢi, var mı?..” ĠĢte Erzurum ejderha-mezarı, sırlarını çözmeniz için sizleri bekliyor... B) Ejderhalardan korktuğu için tapınan ve onu; dininin veya kültürünün bir parçası kabul edip, onlardan görünmeyen destek aldığını sanan; bu yüzden de, ejderha resimlerini ve kabartmalarını tapınaklarının direkleri üstüne, yerlere, duvarlara çizmiĢler.. hatta kullandıkları su içme kapların bile onları iĢlemiĢler. Misal; Maya‟lar, Chimek‟ler, Aztek‟ler Çin‟liler.. gibi. C) Tapınmada yardımcı görev yapan ejdeler: Brahmanlar‟ın ikinci büyük tanrısı ViĢnu, (ki; insanın içine iĢleyen manasına gelir) koyu mavi bir vücudu ve dört tanede kolu bulunur. Bazan bir kartal üstünde, bazan lotus çiçeği içinde, bazan da bir yılanın üstünde oturmuĢ olarak tasvir edelir ki; sayfa 18 ............................................................................................................................. burada yılan (ejder) tapınmada yardımcı araç görevi yapmaktadır. 3) Metafizik anlamında: Bilinen fiziki kanunlar dıĢında cerayan eden ve bir takım mahiyeti bizlere göre „mechûl‟ olan metafizik olaylarda, insanların “o anda çıplak gözle gördükleri bir takım görüntüler (vizyonlar)dir. Bu görüntüler, insanların kat ettikleri manevi derecelere göre; rahmani veya Ģeytani olarak olarak ortaya çıkarlar. Biraz daha açarsak; veliler, bir sebebe binaen, Allah‟ın dilemesi ve izni ile meleklerin gösterdikleri ve çoğu genellikle güzel görüntülerdir. Bunlara kêramet de denir. Bir de; ĢeytanlaĢmıĢ insanların, ġeytan, Ģeytanlar ve cinlerle, çeĢitli Ģekillerde iliĢkide bulunan insanların, iliĢkide bulundukları bu varlıkların gösterdiği; çoğunlukla korkunç görüntüler vardır. Bunlara vizyon veya ilim diliyle halüsünasyon da denir. Ayrıca; bugün bilimin henüz sırrını çözemediği bir kozmik (göksel) olay veya bir baĢka boyuta (buuta) geçme ile ortaya çıkan; bizim alıĢageldiğimiz ölçülere göre, olağanüstü garip ve bazan güzel, bazan da korkunç görüntülerdir. Bizzat benim de, iki defa gördüğüm ve çevremizde birçok insanın, bir çok defalar gördüğü, bu fizik dıĢı kurallarla ortaya çıkan ve bu görüntüleri, görmeyenlere anlatmak hemen hemen münkün değildir. Bizzat; kendi de, görene kadar... Bu görüntüler (vizyonlar) bazan, ileride görecegimiz gibi, Katherine Emmerich‟de geleceği görme Ģeklinde tezahhür eder.. Böyle; Allah‟ın nasip etmesiyle, geleceği gören bir çok insana da rastlayabilirsiniz. (Bu görme; ancak, Allah‟ın dilemesi ve izniyle gerçekleĢir.) Fakat; bu vizyonları rüyalarla karıĢtırılmaması gerekir. ĠĢte bu korkutucu vizyonlar, korkuda simgelenen bir canavar (ejderha) olup, döne dolaĢa zamanla hikâyeleĢirler. Ġlerleyen bölümlerde de göreceğimiz gibi, “taĢ kesilme” olgusu da, belki bunun bir baĢka dıĢa vurumculuğudur. Bilim; bu olaylara, artık doyurucu bir açıklama getirmelidir. Bu ve benzeri olayları görmemezlikten gelip, araĢtırmamak bilime bir Ģey kazandırmadığı gibi; belki de, aradığı bir çok meçhûlü, bu esrarengiz oluĢumları çözmesiyle elde edecektir. Ejderlerle ilgili bir genel bir özet yaparsak; ilk insandan, bu güne.. insanların kendilerinin dıĢında, güçlü hayvanları ve tabiat kuvvetlerini veya metafizik güçleri tanıyınca; onları çıplak gözle eĢyada görüp.. akılda veya ruhda (psikolojisinde) hissedip, yaĢadıkça veya duydukça; bu gücü (manayı) ve vizyonları, çeĢitli sembollerle ifade ettiler. ĠĢte, ejder-mezarlar da, bu tecrübelerin sonunda biriken; deney, bilgi birikimi, kültür ve ihtiyaçtan meydana geldiler. Genellikle; ya kanatlı, ya zehirli veya olağanüstü güçlerle donanmıĢ; bazan ölümsüz, bazan ölümle yaĢam yaĢam arasında saklanmıĢ.. inanıĢa göre büyük sırlar saklayan, boyutlar arasında turlar atan, gah bir ilâhi gücün yardımcısı veya bu gücün temsilcisi veyahut da, bu gücün ta kendisi.. olarak sembolleĢerek zamanımıza kadar geldiler... sayfa 19 ................................................................................................................................... I. E J D E R HZ. MERYEM ANA VE TAVUSKUġU EJDERĠ HZ. MERYEM ANA‟NIN HAYATI: Ejder-mezarı (ejderha-mezarı)na geçmeden önce; (aslında ayni olması gerekirken) kitaplı üç dinde, ayrı anlamlar taĢıyan; ayrı görüĢlerle değerlendiren, sonuçta da.. birbirine zıt, bir çok görüĢ ve düĢünceye temel teĢkil eden.. Hz. Meryem Ana‟yı, son olarak nazil olan, tek bir harfi dahi değiĢmemiĢ.. ilk indiğindeki gibi orjinalitesi, onu indiren Allah tarafından korunduğnu, yine kendisinin içindeki âyetlerde açıklanan “Ġlâhi vahiy, Kur‟an‟ı Kerim” le ayrıca Ġslâmi ve Ġslâm‟i olmayan kaynaklara göre tanıyalım... Annesinin adı, Fâkuza kızı Hanne; babasının adı, Masan oğlu Ġmran‟dır. Ġmran‟ın soyu, Hz. Süleyman (as)dan gelir. Annesi Hanna‟nın, yaĢı çok ilerlemiĢ olmasına rağmen.. hâlâ bir çocuk sahibi olamaması kendisini çok üzüyordu. Her geçen gün, analık Ģefkatinin büyüklüğünü daha çok hissediyor ve bir çocuğu olmadığı için, her geçen gün daha fazla kahroluyordu. Nihayet, bir gün içiden gelen büyük bir vecd ile “Ya Rabb‟i! ġayet, bana bir çocuk ihsan edecek oluran.. ahdim olsun, O‟nu, Beytûl Mukaddes‟e hizmetçi vereceğim. Senin mabedine teslim edip, (onun) Dünya‟dan ve dünya iĢlerinden alâkasını keseceğim. O, yalnız Sana kul olacak ve içinde yalnız, Sana ibadet yapılan mescide hizmet edecektir. Duamı kabul buyur, dileğimi yerine getir. Çünkü, Sen; duaları iĢitensin, niyetleri bilensin..” dedi.(Al-i Ġmran Suresi Âyet 35) sayfa 20 ...................................................................................................................................... Allah (cc) Hanne‟nin, bu duasını kabul eder, o ihtiyar yaĢında, Allah (C.C.)ın hikmetive mucizesiyle, kocası Ġmran‟dan gebe kalır. Kocasının “karnındaki çocuk kız olursa, ahdini nasıl tutacaksın” demesi, Hanne‟yi çok üzer ve nihayet vakti gelince; Allah (C.C.) onlara bir kız evlat nasip eder. Çocuğun; kız olduğunu gören Hanne, “Ya Rabb‟i, ben; bunu, kız doğurdum. Kız ise, Beytûl Mukaddese verilmez. Oğlan olması lâzımdı. Ben; ahdimi, ne yapacağım? Adağımı, nasıl yerine getireceğim?..” Ya Rabb‟i! Ben, O‟na; (Allah‟a kulluk eyleyici manasında) Meryem adını verdim. O‟nu da, neslini de, sana havale ederim. Onları; ġeytan‟ın Ģerrinden korumanı, Sana arzederim.” dedi (Al-i Ġmran Suresi: Âyet 36) Hz. Meryem Ana‟mızın validesi; bu sözleri boĢuna söylememiĢtir. Çünkü kadınların, Beytûl Mukaddes gibi toplu ibadet edilen dini mekânlarda bulunmalarının, bir çok sakıncaları vardı. Bunlardan bir kısmını Ģöyle sıralayabiliriz: 1) Kadınlar, belli zamanlarda adet görürüler. Bu özürlü halleri bitme”den ve boy (gusl) abdesti almadan, böyle kutsal yerlere giremezler. 2) Böyle yerlerin bakıcısı; devamlı erkeklerle haĢır-neĢir olduğundan, bu iĢ kadınlara uygun düĢmez. 3) Bu tip iĢlerde, kadınlar hissi konularda, daha yüzeysel olduklarından; zekâ ve tedbirde, erkekler kadar olmazlar... Küçük Meryem, büyümeğe baĢlamıĢtır. Bu sırada, babası Ġmran ölür. Bakımı Hz. Zekeriya (as) tarafından üstlenilir. Olay Ģöyle cereyan eder. Hanne, ahdini yerine getirmek için; küçük Meryem‟i hazırlar ve götürüp, Beytûl Mukaddes‟in mihrabına bırakır. Orada bulunan görevlilere de “Bu bir adaktır, lütfen kabul buyurunuz.” der ve küçük Meryemi oraya bırakarak evine döner. sayfa 21 ..................................................................................................................................... Kudüs‟ün ileri gelenleri toplanıp, çocuğa kendilerinin bakmalarını isterler. Ancak, Hz. Zekeriya (as) bu hakkın kendisine verilmesi gerektiğini, çünkü kendisinin Meryem‟in teyzesinin kocası olması dolayısiyle (akraba olması) bu hakkın herkesden çok kendisinin olduğunu belirtir. Fakat, bir anlaĢma sağlanamaz. Sonuçta, kurâ ile uzlaĢma yoluna giderler. Bu Ģöyle olacaktır. Hz. Zekeriya (as) nın Ģeriatına göre; hep bereber toplanıp, ġirvan Suyu‟na (Ürdün ırmağına) giderler. Herkes kalemini suya atacak, kimin kalemi suyun üstünde durursa, kur‟ayı o kazanacak ve küçük Meryem‟in bakımını o üstlenecekti. Kalemler atıldı. Yalnız Hz. Zekeriya (as)nın kalemi, suyun üstünde kaldı. Böylece; küçük Meryem‟in kefilliği, büyütülüp yetiĢtirilmesi, Hz. Zekeriya (as) ya geçti. Nitekim (Al-i Ġmran Suresi: Ayet 37) de “Allah, O‟nu, güzel bir kabul ile karĢıladı, güzel bir bitki gibi O‟nu yetiĢtirdi. Zekeriya‟yı, O‟na bakmağa memur etti...” denmektedir. Küçük Meryem‟i alıp büyüten, Hz. Zekeriya (as), O‟nu, genç kız(!) haline gelince. Mescid-i Aksa‟da; merdivenle çıkılan bir çardak yapıp, oraya yerleĢtirir. Kapısını kilitler ve anahtarını cebine koyar. Ekmeğini, yemeğini yalnız kendi eliyle götürüp verirdi. Kendisinden baĢka kimse, O‟nun yanına çıkmazdı. Allah (CC) Cebrail (as) vasıtasiyle, O‟na çeĢitli yemiĢler (meyvalar) gönderirdi. Bir gün Cebrail (as) gelip; “Ya Meryem ! Allah‟a itaatli ol, gece ibadet ederken ayakların üstünde çok dur, namazı uzun, uzun kıl ” dedi. Hz. Zekeriya (as) Meryem‟in yanına her çıkıĢda; yazın kıĢa ait, kıĢın da, yaza ait meyveler görürüdü. Bir gün “Ey, Meryem! sayfa 22 .................................................................................................................................... Bu nimetler; sana nereden geliyor, kapı kilitlidir ve anahtarı da bendedir. Ayrıca, buraya benden baĢka kimseler giremezken, bu nasıl bir iĢtir?” diye sorar. “Bunlar; bana, Allah tarafından geliyor, Allah; dilediğini, hesapsız olarak rızıklandırır.” diye cevap verdi.(Al-i Ġmran Suresi, Ayet 37) Hz. Meryem Ana; Cebrail (as)in sözünü tuttu. Gece; uzun, uzun namazlar kıldı. Bu namazlar, o kadar uzundu ki; sonunda, Meryem bitap düĢerdi. Bir gün Cebrail (as) gelip, “Ya Meryem! ġüphesiz ki, Allah (C.C.) sana üstün değer verdi. Seni Ģereflendirdi. BaĢkalarına nasip etmediği bir nimeti, sana nasip etti. Sen, ibadetine devam et, secdeye var. Rükû edenlerle beraber, rükû yap. Ey Meryem! Rabb‟in, sana bir “KELĠME” ile müjde veriyor ki; O‟nun adı, Ġsa Mesih‟tir. O, Dünya‟da da, Ahirette de.. büyük Ģeref sahibidir.”(Al-i Ġmran Suresi; Ayet 42-43-44-45) “Oğluna; Dünya‟da peygamberlik verecek, O‟na bir çok mucizeler ihsan edecektir. Ahiret‟te ise, peygamberler için hazırlanan makamlara yükseltecektir. Allah katında, murakıplardan olacaktır. O; insanlarla, beĢikte iken de, yetiĢkin iken de konuĢacaktır. Ve nihayet O, doğru dürüst insanlardandır.” (Al-i Ġmran Suresi; Ayet 46) Hz. Meryem, Cebrail (as)in müjdelerine karĢı Ģöyle dedi: “Ey Rabb‟im! Bana; meĢrû ve gayri meĢrû kimsenin eli değmemiĢtir. Benim nasıl çocuğum olur? Ben, nasıl çocuk doğururum? Bana bir insan eli dokunmamıĢtır...” Melek Cebrail, (as) Hz. Meryem Ana‟ya, “Ya Meryem! Böyle: Allah, böyle diyor ve böyle diliyor. Allah, her dileğini yaratır. Hem; O, birĢeyin olmasını diledi mi.. ona; sadece OL, der.. o da, derhal OL‟uverir.”(Al-i Ġmran Suresi; Ayet 47) sayfa 23 ..................................................................................................................................... “Hem, senin oğluna hikmeti öğretecek; Tevrat ve Ġncil‟i, bellettirecektir. O‟nu, Ġsrailoğullarına peygamber olarak gönderdiğinde; O, onlara Ģöyle diyecektir” “Ben, size; Rabb‟iniz tarafından (gönderilip) Ģu mucizelerle geldim. Çamurdan kuĢ Ģeklinde bir Ģey yapar, ona üfürürüm; O, Allah‟ın izniyle bir kuĢ olur. Alaca (cüzzam) hastalığına tutulanı, iyi ederim. Ve yine, Allah (C.C.)ın izniyle ölüleri diriltir; evinizde ne yediğinizi, ne biriktirdiğini size haber veririm. ĠnanmıĢsanız, bunda size delil vardır”.(Al-i Ġmran Suresi; Ayet 48-49) Kur‟an‟ı Kerim‟in Meryem Suresi, bu konuya daha çok açıklık getirmekte ve Ģöyle demektedir. Hz. Meryem Ana, teyzesinin evinde bir gün aybaĢı gördü. Doğuya dönerek boy (gusl) abdesti aldı. Bu sırada Cebrail (as) O‟na, insan suretinde göründü. Hz. Meryen Ana, Cebrail (as)i görünce; titredi, korktu ve ben, Sen‟den Allah‟a sığınırım; merhamet sahibi Rabbi‟m, beni korusun! Sen, gerçekten Rabbi‟nden korkan kimse isen; yanımdan çekil, bana yaklaĢma dedi. (Meryem Suresi; Ayet 18) “Cebrail (as) : Ben, temiz bir oğlan bağıĢlamak için; Rabb‟inin sana gönderdiği elçiden baĢkası değilim” dedi. Meryem Suresi; Ayet 19) Meryem; “Bana, bir insan eli temas etmemiĢken, benim nasıl çocuğum olur”? Hem de, kötü bir kadın olmadığım halde” dedi. (Meryem Suresi; Ayet 20) Cebrail (as): ”Bu böyledir; çünkü Rabb‟in, bu bana kolaydır, O‟nu; insanlar için bir mucize ve katımızdan da bir rahmet kılacağız, diyor” dedi. Cebrail (as) Meryem‟in gömleğinden içeri üfler.. böylece 13 yaĢındaki Meryem‟in üzerinde, Allah‟ın tecellisi gerçekleĢip, Hz. Ġsa (as) ya hamile kalır. sayfa 24 “Doğum sancısı ile, bir hurma ağacının dibine sığındı. “KeĢke, ben bundan önce ölmüĢ olsaydım da.. unutulup gitseydim” dedi. (Meryem Suresi; Ayet 23) Çünkü; halkın dedikodusundan korkuyor ve kendini anlatamayıp, utanç içinde yaĢayacağından çekiniyordu. ĠĢte, tam bu sırada; alt tarafından bir ses, O‟na Ģöyle seslendi. “... sakın üzülme, Rabb‟in, içinde bulunanı Ģerefli kılmıĢtı. Hurma ağacını kendine doğru silkele, üstüne taze hurma dökülsün. Ye, iç.. gözün aydın olsun. Ġnsanlardan birini görecek olursan; “Ben, Rahman‟a oruç adadım; bu gün, hiç bir insanla konuĢmayacağım de..” (Meryem Suresi Ayet; 24-25-26) (Hz. Meryem Ana) ...çocuğu alıp, kavmine getirdi. “.. Meryem; utanılacak bir iĢ yaptın. Ey, Harun‟un kız kardeĢi! Baban, kötü bir kimse değildi; annen de, iffetsiz değildi...” dediler. (Meryem Suresi; Ayet 27-28) Meryem, cocuğu gösterdi. “- Biz, beĢikteki çocukla nasıl konuĢabiliriz?” dediler. (Meryem Suresi; Ayet 29) Çocuk, (Ġsa) dile gelip dedi ki: “Ben; Ģüphesiz, Allah‟ın Kulu‟yum, Bana Kitap verdi ve Beni, peygamber yaptı, nerede olursam olayım.. Beni müberek kıldı. YaĢadığım müddetçe; namaz kılmamı, zekat vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht ve zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde.. bana selâm olsun...” (Meryem Suresi; Ayet 30-31-32-33) ĠĢte; kendisine, Ġncil‟in vahyolduğu, Tevrat‟ın ezbere öğretildiği, babasız olarak mucizevi bir Ģekilde doğan, doğmadan ve doğduğu anda mucizeler göstermeğe devam eden.. Hz. Ġsa, (as) böylece Dünya‟yı ĢereflendirmiĢ oluyordu... sayfa 25 .................................................................................................................................. Hz. Ġsa (as)ın nasıl babasız doğduğunu bir türlü anlayamayan, O‟na babalık görevini, (ruhunun Cebrail tarafından üflenmesinden dolayı, haĢa) Allah‟a (C.C.) ait olduğunu zannedenlere; Ģu kısa misallele, insanların yaradılıĢ biçimlerini hatırlatarak, Allah (CC)ın izniyle, yardımcı olalım... 1) Allah; (CC) hem anasız, hem de babasız insan yaratmıĢtır. Misal: Hz. Adem (as) dir. Burada toprak, bir vasıtadır. Nitekim; “Allah, (CC) O‟nu (Adem‟i) topraktan yarattı. Sonra; OL, dedi!.. OL‟uverdi”. (Al-i Ġmran; Ayet 59) 2) Allah, (CC) babası var, fakat; anası yok, insan yaratmıĢtır. Misal: Havva Ana‟mız. Burada vasıta, Hz. Adem (as) in: A= Ġslâma göre, eğe kemiğinden B=Tevrat‟a göre, kaburga kemiğinden yaratmıĢtır. Nitekim; “Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, O‟ndan eĢini var eden...” (Nisa Suresi; Ayet 1‟in baĢ tarafı) 3= Allah; (CC) hem anası, hem de babası var insan yaratmıĢtır. Misal, Hz. Adem (AS), Hz. Havva Ana, ve Hz. Ġsa (AS) hariç¸ yaratılmıĢ ve yaratılacak bütün insanlar... Nitekim; “Ey insanlar! Sizi bir tek canlıdan yaratan, ondan eĢini var eden.. her ikisinden, birçok kadın ve erkek meydana getiren, Allah‟a saygısızlıktan daima kaçının. (Nisa Suresi; Ayet 1‟in baĢtarafı) Yukarıda yazılı bu üç türlü yaratılıĢ biçimini kabul eden insanların bir kısmı, Ģu dördüncü yaratılıĢ Hz. Ġsa (as) ın yaratılıĢ Ģeklinde, her nedense Ģüpheye düĢmüĢler ve küfre saplanmıĢlardır. 4= Allah, (CC) anası var, babası yok insan yaratmıĢtır. Buna da misal; Hz. Ġsa (as) dır. Bir kısım insanlar, acaba nedense; bu türlü yaratılıĢ Ģeklini idrakte aciz kalıp, O‟na muhakkak bir baba arayıp, bu babalık görevini de (haĢa) Allah (C.C.)a izafe etmiĢlerdir. Yukarıdaki ilk üç türlü yaratılıĢtaki hikmeti, kemalâtı sayfa 26 ..................................................................................................................................... ve mucizeyi gören ve kabullenen insan; bu dördüncü yaratılıĢ Ģeklinde nedense acze düĢmektedir! Allah (C.C.)ın; ilk üç türlü yaratmaya gücü yetiyorda, dördüncü tür yaratılıĢa mı gücü yetmiyor? (haĢa) Yoksa; babasız bir insan yaratmak; bilinen ve bilinmeyen Kâinat‟ı yaratmaktan daha mı zor! (haĢa) Bilhassa; Kur‟an‟ı Kerim, bu konuya ıĢık tutup, geniĢ açıklamalar getirdiği halde.. yanlıĢta, isyanda, küfürde.. bu ısrar, neden? Bu sorunun cevabını yine; Kur‟an‟ı Kerim‟den birkaç ayetle cevaplayalım. 1) Al-i Ġmran Suresi; Ayet 59. ”Allah‟ın katında, Ġsa‟ın durumu, tıpkı Adem‟in durumu gibidir. Allah, O‟nu, topraktan yarattı; sonra, OL! Dedi, OL‟uverdi. 2) Meryem Suresi; Ayet 34-35. “ĠĢte; hakkında Ģüpheye düĢtükleri, gerçek söze göre, Meryemoğlu Ġsa budur. Allah, “ÇOCUK” edinmez. O, münezzehdir. Bir iĢin olmasına hükmederse.. ona, ancak OL! der; o da, OL‟uverir. 3) Bakara Suresi; Ayet 116. “Allah, “OĞUL” edindi dediler; hâĢâ, oysa göklerde ve yerde ne varsa O‟nundur. Hepsi, O‟na RAM olmuĢtur. 4) Nisa Suresi; Ayet 171-172. “Ey, kitap ehli! Dininizde taĢkınlık etmeyin. Allah hakkında gerçek olanı söyleyin. Meryemoğlu Ġsa Mesih,(*) Allah‟ın Peygamberi, Meryem‟e ulaĢtırdığı kelimesi ve kendinden bir ruh‟tur. (*) Hz. Ġsa (AS) bir mesih‟tir. Mesih; yol gösterici demektir. Ġsa Mesih. (ki; hidayet mesihi de denir) hidayet yolu göstericisi demektir. Deccal‟de bir mesih‟ dir. (delalet mesihi de denir.) Yani, delalet; sapıklık yolu göstericisidir. Sayfa 27 Artık, Allah ve peygamberlerine inanın.. tanrı ÜÇ‟tür demeyin. Vaz geçin, bundan. Bu, size hayırlıdır. Allah, ancak tek tanrıdır. (*) Çocuğu olmaktan münezzehdir. Göklerde ve yeryüzünde ne varsa O‟nundur. Koruyucu olarak Allah yeter. Ne Mesih, ne de gözde melekler, Allah‟a kul olmaktan çekinmezler. O‟na kulluktan çekinenler ve büyüklük taslayanlar.. bilsinler ki; O, (Allah) hepsini huzurunda toplayacaktır. 6) Maide Suresi 17. ayetin baĢ kısmı: “Allah; ancak Meryemoğlu Ġsa Mesihtir, diyenler.. andolsun ki, kâfir olmuĢlardır. De ki; Allah, Meryemoğlu Ġsa Mesih‟i, anasını, yeryüzünde ve gökyüzünde olanların hepsini; hatta, bütün (*) Allah nedir? Kur‟an‟a göre; Kendi tanıtımıyla Allah, yaratandır. Fakat, yaratılmamıĢtır. Öldüren ve geri diriltendir. DoğmamıĢ ve doğurmamıĢtır. Ölmez ve öldürülemez, dolayısiyle dirilmesi de mevzubahis olamaz. Vardır, birdir, tektir ve ebediyyen de tekliğini sürdürecektir. EĢi, benzeri, ortağı, karısı ve çocuğu yoktur. Binbir ismi vardır, en çok 99 ismiyle ve en güzel isimlerle “esma ül hüsna” adıyla zikir Ģeklinde anılır. Ezeli ve ebedi, baĢlangıçsız ve sonsuzdur. Yemez içmez uyumaz. Varlığı, kendinden menkuldur... Zıtlar kanununa tabi olmayıp, onu da Yaratan‟dır.. Öyle büyük bir kudrettir ki; bütün bilinen ve bilinmeyen kuvvetler birleĢse.. O‟nunla kıyaslanması imkânsız (sıfır) dır. O, herĢeyin fevkinde.. ġuur-u Mutlak‟ tır. O‟na, hiçbir Ģeyle nispet yapılamaz, kıyas edilemez. O, Rahman (kullarını esirgeyen) ve Rahim (günahları bağıĢlayan)dir. Allah; varlık değil, RABB‟dır. Sureti yok ve benzersizdir. Akılla kavranmaz, ancak gönülde hissedilir. Her yerde ve her Ģeyde, tüm canlı ve cansız mahlükâtta; O‟nun, Kudreti ve Kemal‟i vardır. Zamandan ve mekândan münezzehdir. Yeri, göğü; bilineni ve bilinmeyeni; idrak dahili ve idrak ötesi.. her Ģeyin mutlak sahibi ve yaratıcısı O‟dur... Gözle veya baĢka hiçbir vasıta ile görülmez; idrakle eĢya (tabiat ve Kâinat)da.. ruh ve akılda, ise gönül ile bulunur. sayfa 28 ...................................................................................................................................... Kâinat‟ı yok etmek isterse.. O‟na, kim karĢı koyabilir?..... 6) Tövbe Suresi; Ayet 30-31. Yahudiler; “Üzeyr, Allah‟ın OĞLU‟dur; Hıristiyanlar Mesih-Ġsa, Allah‟ın OĞLU‟dur, dediler. Bu söz; daha önce inkâr edenlerin sözlerine benzeterek, ağızlarındaki geveledikleri bir sözdür. Allah, onları kahretsin... Nasıl da, yalana kapılıyorlar ve uyduruyorlar... Meryem oğlu Mesih‟i, Rabb‟leri olarak kabul ettiler. Halbuki; onlara da, tek Allah‟a, kulluk etmeleri emredilmiĢti. Ondan baĢka tapılacak tanrı yoktur. O, onların eĢ koĢtukları Ģeylerden.. münezzehdir.” 7)Yûnus Suresi; Ayet 58. ”Allah kendisine ÇOCUK dediler. HaĢa. O, Münezzehdir. O, müstağnidir. Göklerde ve yeryüzünde ne varsa, O‟nundur. Bu iddaanıza bir deliliniz var mı? Siz, Allah‟a karĢı; bilmeyeceğiniz, (hiçbir zaman ispatlayamayacağınız) Ģeyi, nasıl söylüyorsunuz.” 8 ) Embiya Suresi; Ayet 91. “... (Biz) kızlığını koruyan Meryem‟e, Ruhumuzdan üflemiĢ, O‟nu ve oğlunu, alemler için bir mucize kılmıĢtık. 9) Zuhruf Suresi; Ayet 59. “Meryemoğlu; ancak kendisine nimet verdiğimiz ve Ġsrail oğulları‟na örnek kıldığımız bir kuldur. 10 ) Meryem Suresi; Ayet 88-93. “Rahman çocuk edindi dediler. Andolsun ki; ortaya pek kötü bir Ģey attınız. Rahman‟a çocuk isnat etmelerinden ötürü neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar göçecekti. Oysa, Rahman‟ın çocuk edinmesi gerekmez; çünkü, gökte ve yerde olan her Ģey.. Rahman‟ın kul‟undan baĢka bir Ģey değildir. sayfa 29 Yukarıdaki surelerin, ilgili ayetlerinde de görüldüğü gibi; (ki, bu misalleri artırmak münkündür) Hazreti Meryem Ana da, oğlu Hz. Ġsa (as) da her insan gibi, bir fani ve ölümlüdür. Bir istisna, bir büyük olay ve bir mucize olarak (Hz. Mehdi zamanına kadar) göğe kaldırılmıĢ olarak yaĢamakta; zamanı geldiğinde (ki, çok yakın) tekrar yere inerek (Hz. Mehdi‟ye yardımcı olduktan sonra) vefat ederecektir. Hz. Ġsa (as); Hz. Adem (as)le baĢlayan.. Hz. Muhammede (sav) kadar, peygamberlerle devam eden ve insanlar arasında, Kıyamet‟e kadar da devam edecek.. Allah‟ın, tek ve yegane dini olan, Ġslâm üzere yaĢamakla ve bu dini yaymakla görevlendirilmiĢlerdir. Çünkü Allah katındaki (kabul edeceği) yegane din Ġslâm‟dır. (3/19) Bu fikirden sapmak, ĢaĢmak, karĢı çıkmak.. küfürdür, isyandır ve de insanı; Allah muhafaza etsin, kâfirliğe kadar götürür... “Yahudiler; babasız doğuma bir türlü akıl erdiremeyip, sonunda Hz. Zekeriya (a.s.) Ģehit ettiler. Bunun üzerine, Hz. Meryem Ana; küçük Ġsa‟yı alarak, Mısır‟a gitti. Orada 12 yıl kaldıktan sonra, tekrar Filistine dönerek.. Hayfa civarında Nasıra‟ya yeleĢti. Hz. Ġsa (a.s.) 30 yaĢına ve peygamberlik gelinceye kadar, burada kaldı. Peygamberlik geldikten sonra getirdiği dinine ilk iman eden 12 kiĢiyi, kendisine yardımcı „havari‟ seçti. 3 yıl peygamberlik yaptı ve bir çok mucizeler gösterdi. Azgın Yahudiler, bu peygamberlik iĢini bir türlü kabullenerek içlerindeki kin ve nifak özelliklerini bir türlü söndüremediler ve Roma Ġmparatorluğunun o zamanki Kudüs valisine; „Ġsa, Filistin‟ de yeni bir din kuruyor.. diye Ģikayetleri üzerine, vali onu Yahuda isimli bir satılmıĢın ihbarı ile yakalayıp asmak istedi. Ancak o anda Allah Yahuda‟yı Hz. Ġsa (sa.s.)ya benzetipastırdı. Sevgili peygamberini de, canlı olarak, bilmediğimiz bir çeĢit hayat Ģekliyle ve Hz. Mehdi zamanında geri dönmek üzere göklerin katına yükseltti…” (bu son paragraf da, Semerkant dergisi‟nin Mart 135. sayısı kaynak olarak kullanılmıĢtır.) O‟nu (aklınca) katlettiğini sananlar, daha sonra getirdiği Ģeriatini de bozarak; bugün adını Hıristriyanlık denen (haĢa, Allah‟ı üç‟leyen ve Hz. Ġsa (as)yı “RAB” kabul eden, batıl bir din haline getirmiĢlerdir. Hz. Ġsa (as)ın getirdiği Kitap olan Ġncil‟i ise; orjinalliğini değiĢtirip, kendisi göğe çekildikten çok sonraları; birbirlerine benzemeyen bir çok çeĢidli Ġncil‟ler yazmıĢlar.. bu günde bunların sayısı dördü resmi, biri gayri, resmi beĢ çeĢide kadar düĢürmüĢlerdir. Bu, çok çeĢitli Ġncil‟ler; Ġ.S. 320, 364, 397, 930 .. ve daha sonraları gerek görüldükçe ayetleri değiĢtirilmiĢ.. ve sonuçta birbirine benzemeyen ve birbirine ters düĢen.. dört ayrı çeĢit Ġncil‟de karar kılınmıĢtır. Bu dört Ġncil‟i birleĢtirmek ise münkün değildir. Bu, son dört ayrı Ġncil bile; Hz.Ġsa (as)ın getirdiği dininin (Ģeriatin) ne kadar değiĢikliğe uğratıldığının en açık delilidir. Bir beĢinci Ġncil daha vardır ki, adına; havari Barnabas tarafından yazıldığı için “BARNABAS ĠNCĠLĠ” denir. Hıristiyanlar, bu Ġncil‟i kesinlikle kabul etmezler. Çünkü, bu Ġncil‟in bazı bölümleri, Kur‟an‟ı Kerim‟den çok daha önce yazıldığı halde; Kur‟an‟ı Kerim‟i doğrulamaktadır. Mevcut Ġnciller içinde, gerçek Ġncil‟e en yakın Ġncil, budur. Nitekim, Kur‟an‟ı Kerim‟in Saf Suresi; Ayet 6 da; “Meryemoğlu Ġsa, Ģöyle demiĢti: Ey Ġsrail Oğulları! ġüphe yok ki ben size, Allah‟ın peygamberiyim. Benden önceki, Tevrat‟ı gerçekleyen, benden sonra gelecek ve adı Ahmet olacak bir peygamberi müjdeci olarak geldim. Fakat O, onlara apaçık delillerle gelince; bu, aĢikâr bir büyüdür,” dediler. Sayfa 30 ...................................................................................................................................... Yukarıdaki ayetlerin gelmesinden 550 yıl önce, Hz. Ġsa (as)ın havarisi Barnabas‟ın ise; kendi yazdığı Ġncil‟de, Ģunları okuyoruz. Barnabas Ġncil‟i, bab 71: “...(Hz. Ġsa ); Ben, kimsenin günahını affedemem! Günahları, yalnız Allah affeder. Ben; bu Dünya‟ya, Cenab-ı Hakk‟dan selâm getirecek olan Resûlünün yolunu hazırlamak için geldim. Fakat sizler, dikkat ediniz. O gelinceye kadar; bir çok yalancı peygamber, zuhur edebilir...” Bab 164 de, ise: “Havariler; geleceğini söylediğin zat, nasıl bir kiĢidir?” sualine karĢı Ġsa; “ O‟nun ismi, Ahmet‟dir” der. Muhammed ismi, Ahmet kelimesinin kökünden gelir. Ahmet, Hz. Muhammed (sav) in göklerdeki adıdır. Batı medeniyetinin sahibi, Hıristiyan dünyası; Hz. Ġsa (as)‟yı, (haĢa) Allah‟ın oğlu, Ġsa Mesih olarak tanır. Oğlunun ve anasının heykelleri (putları ) önünde, haç çıkarıp.. üçlü teslis(1) inanıĢının kurallarının gereğini yerine getirirler. Hem, yirminci asrın son çeyreğinde; hem, bilimin zirvesinde; hem de, Ġncil‟i ve Hz. Ġsa‟nın peygamberliğini doğrulayıp, üçlü teslis inancını red eden, Kur‟an gibi bir ilâhi kitabın gelmiĢ olmasına rağmen... (1) Üçlü teslis: Hıristiyanların inanaĢına göre; Ġsa„nın Allah‟dan olduğunu, dolayısiyle (haĢa) Allah‟ın oğlu olduğunu ve Allah‟dan bir parça olduğuna göre de; sonuçda Ġsa‟nın, “Allah” olduğuna inanırlar. Ġsa‟yı karnında taĢıyıp, O‟nun geliĢmesini, vücut bulmasını sağlayan ve Dünya‟ya gelmesine vesile olan (dolayısiyle kendi kanından O‟na bir vücut veren ve doğuran) Hz. Meryem Ana‟ya da; “Allah‟ın Anası!” sıfatını, layık görürler. Böylece; kutsallaĢan ilah sayısı “üç”leĢir. Buna “üçlü teslis” denir. Kur‟an‟ı Kerim‟de bu inanıĢa ve tapınma Ģekline çok ağır ifadelerle yasak getirilmiĢtir. (Bkz. Bu kitaptaki 26 dan, 32 ye kadar olan sayfalara tekrar bakılabilir. Veya; Maide Suresi; Ayet 75‟e de bakılabilir.) sayfa 31 ..................................................................................................................................... Dine inanamayan, felsefeciler ise; Hz. Meryem Ana‟yı, ayrı bir gözle değerlendirirler. Bunların görüĢe göre Meryem, Marangoz Yusuf adlı birisi ile evlendirilip, Oğul Ġsa‟yı bu izdivacın bir ürünü olarak görürler. Çünkü felsefecilerin kutsal (ilâhi= metafizik) diye bir inanıĢları olmadığından ve mutlaka müsbet bir dayanağa dayanıp; herĢeyi, “AKIL”la açıklamağa çalıĢırlar. Ancak felsefeciler; ilâhi kavram ve olguları kesinlikle reddedip her Ģeyi akılla izah ettiklerinden; mantığı mantıksızlaĢtırmaktan, aklı karıĢtırmaktan.. baĢka bir Ģey de üretemezler. Olayı, bir de Musevilerin bakıĢından incelersek; Ģöyle akıl ve mantık dıĢı, bir görüĢle karĢılaĢırız. Museviler, Hz. Meryem Ana‟yı; (haĢa) babasız çocuk peydahlayan iffetsiz (or...pu) bir kadın gözü ile bakar; oğlunu da gayrimeĢru bir (p.ç) çocuk olarak görürler. (haĢa) Müslümanların, Kur‟an‟a göre inanıĢlarına gelince: Yukarıda da sadece bir kısmını gördüğümüz sureler ve ayetlerde de görüldüğü gibi, Hz. Meryem Ana‟yı; dört büyük kitaptan biri olan Ġncil‟i getirip, Ģeriatta; yapyeni bir (çığır) yol açan bir kul ve peygamber Hz. Ġsa (as)nın mübarek anası, saygın, seçkin, imanlı, kutsal ve yüce.. bir kadın olarak bilir, sayar ve severiz. Bu sevginin derecesi o kadardır ki; kız çocuklarımıza, bu asil ve yüce kadının ismini koyarak, O‟nun ismiyle (en azından) Ģereflenmelerini sağlarız.. Ahiret‟te ise; bu isim sebebiyle, mükâfat lanacaklarına inanırız... Hz. Ġsa (as) ya gelince: Allah katındaki tek din “ĠSLAM”ın (3/19); yaratılıĢı icabı benzersiz, sondan bir önce gelip.. kendinden önce gelen peygamberleri doğrulayan.. kendinden sonra gelecek olan, peygamber (Ahmet)i de, müjdeleyen.. Hz. Musa (as)dan sonra, yeni bir kutsal kitap (Ġncil‟i) getirerek, yeni bir din değil; yeni bir Ģeriat kuran, Öldürülme (çarmıha gerilme)yip göğe çekilen ve (21. asrın ilk on ile yirmi yılları arasında tekrar yere inip, o sırada ortaya çıkmıĢ olan Deccal‟e karĢı, Hz. Mehdi‟ye yardım edecek ve Deccal‟i ortadan kaldıracak olan büyük bir peygamberdir.) Not: Son parantez içindeki görüĢ, yazarın, yani benim kiĢisel görüĢümdür ve 21-05-2009 ilavesidir. Bu konudaki bilgileri içeren ve ayrıntılı olarak telif edeceğim kitabım; Ģimdilik derlenme safhasında olup, geniĢ bir özeti; Ģiir sayfasındaki Ģiirlerin muhtevasında bulabilirsiniz.) Bu gün, Ortodoks Hırıstiyanlar ile bir kısım Yahudi‟ler de, onların deyiĢiyle Ġsa‟nın; yalnız onlara yardım etmek üzere, geri geleceğine inanırlar ve büyük bir özlemle yolunu beklerler.( Hatta; haĢa, bu söyledikleri gün, bir an önce gelsin diye; Allah‟ı, Kıyamat‟e zorlamak gibi, bir “akıl tutulması” içindedirler. Bunun için bir takım fikir ve eylemler yapmaktan çekinmezler.) O, büyük peygamber ki; ancak Allah‟ın bir “keli mesi, kulu, resûlü (peygamberi) ve Allah‟dan bir ruh”dur. Bu öyle bir ruh‟dur ki; Allah‟ın izniyle ölüleri diriltmiĢ, hastalara Ģifâ vermiĢ, anadan doğma körün gözlerini açmıĢ, abraĢ (cüzzam)lıları bir dokunuĢta iyileĢtirmiĢ ve daha bir çok mucizelerle içinde bulunduğu çağına ve içinden geldiği toplumuna hizmet ve peygamberlik etmiĢ; fakat ne yazık ki, hep red ve inkâr edilmiĢ.. hatta iĢkence görmüĢtür... En korkuncu da, kendisinin asla söylemediği “ĠLAHLIK” gibi bir iftiraya uğramıĢtır. sayfa 32 Kur‟an‟ı Kerim‟de; ismi zikredilen tek kadın, Hz. Meryem Ana‟dır. Tam 33 yerde, bu Ģerefli ve mübarek isme rastlarız. Bu Ģeref, Hz. Meryem Ana‟ya; Kur‟an‟ın ve dolayısiyle de, müslümanların verdikleri değerin, sevginin ve saygının.. bir göstergesidir. Peygamberimiz, Hz. Meryem Ana için; söylemiĢ oldukları hadis-i Ģeriflerinde, “Cenabı Allah, Cennet‟te; Ġmran kızı Meryem, Firavunun karısı, Merahim‟in kızı Asi‟ye ve Hz. Musa‟nın kız kardeĢi Gülsüm ile beni, tezviç eyledi.” (nikâhladı) Ve “ġeytan; yalnız, Meryem Ana ve oğluna, doğumları sırasında dokunmamıĢtır.” demiĢtir. Süleyman Çelebi‟nin yazdığı “Mevlidi Nebi‟sinde; Sevgili Peygamberimizin kutlu doğumunu anlatırken, doğumu kutlamaya gelen üç hûri‟den birinin, Hz. Meryem Ana‟nın olduğunu belirtir. Yarılıp duvar, çıktı nagihan, Üç bile hûri, bana oldu ayan; Bazıları derler ki; ol üç dilberin, Asiye idi biri, mah-peykerin; Biri; Meryem Hatun idi, aĢikâr, Birisi; hem hûrilerden, bir nigar... sayfa 33 ...................................................................................................................................... I. EJDER HAZRETĠ MERYEM ANA VE TAVUSKUġU EJDERĠ (MEZARI) Daha önce, Hz. Meryem Ana‟yı tanımıĢtık. Hırıstiyan dininin düĢmanları, Roma imparatorunun Yahudiye Valisi Platus‟a; Hz. Ġsa (as) yı Ģikâyet edip, ölüm fermanını çıkartınca.. O‟nu yakalayıp, çamıha germek suretiyle, öldürmek istediler. Hz. Ġsa (as) Hıristiyanlara göre, çarmıha gerilerek öldürüldü.HaĢa; bu, Hz. Ġsa (as) ya yapılmıĢ, bir iftira ve zulümdür. Gerçek de, (Kur‟an‟a göre) ise; Allah, (C.C.) Hz. Ġsa (as)ın yerine, O‟na benzettiği öğrencisi ve O‟nu gammazlayan Yehûdâ (judas)yı çarmıha gerdirip, O‟nu gökyüzüne ref etti. (kaldırdı) Nitekim: Nisâ Suresi Ayet 155‟den.. 158‟e kadar olan kısmında Allah; “(Ġsrailoğullarının) ĠĢte bu sözleĢmelerini bozmaları, Allah‟ın ayetlerini inkâr etmeleri peygamberlerini haksız yere öldürmeleri ve „kalplerimiz perdelidir‟ demeleri ki; kalpleri perdeli yaratılmıĢ olmayıp, Allah; inkârcılıkları sebebiyle, kalplerini mühürledi de, attık onlar pek az inanırlar. Yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiĢ biriftiralar atmaları ve „biz Allah‟ın resûlü Meryemoğlu Mesih Ġsa‟yı katlettik demeleri yüzünden.. onların baĢlarına belâlar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik. Oysa onlar; Ġsa‟yı öldürmediler, asmadılar da; öldürülen baĢkası idi. Lakin; kendilerine, O‟na benzer gösterildi... Ġsa hakkında ihtilafa düĢenler de, bu hususda Ģüphe içindedirler. Bu konuda kesin bilgileri yoktur, zan‟na tabi olmaktan baĢka bir Ģeye dayanmazlar. O‟nu, kesinlikle öldürmediler. Doğrusu, Allah; O‟nu, kendi katına yükseltti... ” demektedir. Hz. Ġsa (as) nın yokolması (göğe kaldırılması)yla; dini yayma gayretleri, her geçen gün biraz daha geliĢmeye baĢladı. Ġnananlara yapılan iĢkenceler; bu geliĢmeyi durduracağına, daha da artırdı... Ancak; elde sabit kanun ve kurallar olmaması, Ġncil‟inde; ezberden yazıya geçmemesi,(*) her geçen gün yayılan Hırıstiyanlığın yasalarını değiĢtiriyor.. aslına zıt bir hale getiriyordu. Bu arada Hıristiyanlık güneyden Anadolu‟ya geçmiĢ, deniz yoluyla da.. Akdeniz ve Batı Ege sahillerine kadar ulaĢmıĢtı. Romalılar; yeni dinin geliĢmesini durdurmak için, inananları arenalarda aslanlara yem yapması bile.. bu geliĢmeyi durduramadı, Ģevklerini kıramadı. Hıristiyanlık; artık bir fırtına gibi, esiyor ve bir amip gibi çoğalıyordu. (*) Hz. Ġsa (as), hiçbir yazılı eser bırakmamıĢ, Ģakirtlerin hiç birisine de, yazma emri vermemiĢti.(Encyelopedis of reiligon and et hies. Sa.582 H.L.O.Ġ.) sayfa 34 ..................................................................................................................................... ĠĢte bu sırada Kudüs‟de gittikçe artan iĢkenceleri gören Yuhanna; (*) Hz. Ġsa (as) tarafından, kendisine güvenliği ve bakımı verilen, Hz. Meryem Ana‟yı da, yanına alarak; deniz yoluyla, Batı Anadolu‟da Efes civarına gelerek yerleĢti ve güvenliğini sağlamak içinde daha çok, Bülbül dağında ikâmet etmeye ve yeni dini burada yaymaya baĢladı. Hz. Meryem Ana, burada uzun müddet yaĢadı, ancak; her fani gibi, O‟da bir gün vefat etti. Mübarek cesedi, son zamanlarını yaĢadığı Bülbül dağında; yılan Ģeklinde görülen dağ çıkıntılarının en tepesinde açılan, kaya oyma bir “ejder-mezara” defnedildi. Mezarın içi çok sade ve sıradan bir mezardı. Ancak dıĢı; dağın tepesine doğru çıkan.. büyük bir yılan görüntüsü veren bir “EJDER”i andırıyordu... (Bkz. resim no: 2 ve 3) (*)Yuhanna: (Saint- Jean) veya St. jean, Hz. Ġsa (as)yı bizzat gören havarilerdendir. Hıristiyanlığın yayılıĢında Ege‟de kurulan ilk yedi kiliseyi bizzat, kurup yönetmiĢtir. Yahya adı ile de, anılmaktadır. Hz. Ġsa, (as) Yuhanna için “yıldırımın oğlu, kilisenin direklerinden biri” demiĢtir. (E.K. sa. 11) Hz. Meryem Ana ile beraber, Efes‟de kalan Yuhanna; O‟nun vefatı ile, Ġ.S. 48 yılında, Kudüs‟e gitmiĢ ve Ġ.S. 52 yılında, tekrar Efes‟e dönmüĢtür. Ġmparator Domitioanus zamanında, (Ġ.S. 81-96) Efes‟te yakalanmıĢ, Roma‟ya götürülerek kaynayan zeytinyağı kazanına atılarak büyük iĢkence görmüĢ.. sonra da, Patnos adasına sürgün edilmiĢtir. Ġmparatorun, karısı (imparatoriçe) tarafından öldürülmesi ile serbest kalan Yuhanna; 3. defa, Efes‟e gelerek kendi adıyla anılan ve halen “kullanılan ”YUHANNA ĠNCĠL”ini ve Yuhanna‟nın vahyi‟ni yazmıĢdır. sayfa 35 .................................................................................................................................... Çünkü o zaman, ilk Hırıstiyanların gördükleri zulümden..dolayı bu kutsal mezarın yerinin kaybolmayacak Ģekilde saklanması gerekiyordu. Romalılar, bu dini henüz daha kabul etmemiĢler ve yayılmasını da çok sert Ģekilde engellediklerinden, nasıl bir mecburiyet kesbediyor idiyse.. tarihin bir defa görüp ve bir daha da asla göremeyeceği büyüklükte; hem özel, hem kutsal.. bir o kadar da aranacak bu mezarın kaybolmaması içinde (yani, aranınca da kendini göstermesi.. baĢka bir deyiĢle,) ben buradayım diyebilecek kadar zamanının simgesi olan ejderha iĢaretiyle iĢaretlenmesi gerekiyordu. Ve sonunda, bu iĢ bir “ejder-mezar”la baĢarıldı da... ĠĢte bu, iĢaret; tarihin ilk çağlarından gelen.. ejder, (ejderha-mezar) kuralı ve simgesi (motifi) idi. ġimdi ise; bir takım kirli hesaplar(!) yüzünden, gelip, artık beni bulun.. ve mezarımdaki kutsal emanetleri alın.. diyen Hz. Meryem Ana‟nın çağırıĢını ve çığlığını kimse duymuyor.. Ta.. ki! Birkaç yıla kadar, Hz. Mehdi‟ye yardım için tekrar yere inecek (nüzul edecek) olan Hz. Ġsa (as) nın, bu iĢi de kendisinin yapmasına kadar... (Not: Son paragraf: 21- Mayıs 2009 ilavesidir.) HZ. MERYEM ANA EJDERĠNĠN YERĠ Hz. Meryem Ana ejderi, (ejderha mezarı) Ġzmir ili, Selçuk ilçesinin sınırları içindeki güney yönünde yükselen Bülbül dağının yamacında ve Efes‟ten görünecek bir açıdadır. (Bkz. resim no: 3) Efes; Ģimdiki Selçuk ilçesinin, ilk yerleĢme merkezi dir. Denize çok yakındır. Önceleri deniz kenarında bulunuyordu. Tarihin çok eski devirlerine dayanan bir mazisi olduğundan, tarihi kalıntıları çok, hareketli bir yol üzerinde, verimli düz bir ovaya yayılmıĢ suyu bol, doğa harikası.. bir yerleĢim merkezidir. ĠĢte bu özelliklerinden dolayı; Efes hep var olmuĢ ve var olmaya da devam edecektir. Ayni zamanda, Hıristiyan Batı dünyasına açılan bir kapı da olmuĢtur. Tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürer. Daima; bir bilim, din, ticaret, ziraat, ve turistik.. merkez olmuĢtur. Hıritiyanlığın ilk yayılıĢı sırasında yapılan, ilk yedi kiliseden biri bu kenttedir. Konsil ve St. Jean (Yuhanna) kilisesi, yedi uyuyanlar, (Eshab-ı Kehf) mağara-mezarı ve kilisesi buradadır. Kentin güneyinde bulunan Bülbül dağının tepesinde; ilk Hırıstiyanlar ile Hz. Meryem Ana‟nın da içinde yaĢadığı, ev-kilise de bulunmaktadır. Burası, “Panaya Kapulu” adıyle anılır. sayfa 36 Yukarıdaki resmin sağ alt köĢesindeki “TAVUSKUġU EJDER-MEZAR”ı. Ve ejderin ağzında Hz. Meryem Ana‟nın ejder-mezarı. Sayfa 37 ...................................................................................................................................... HZ. MERYEM ANA‟NIN HAYATININ SON GÜNLERĠ VE VEFATI Tarihin sisli perdeleri arasında kalan ve hâlâ tartıĢmaları süren.. fakat; istisnai belli kalemler ve düĢünürler dıĢında; Museviliğin, Hıristiyanlığın ve müslümanlığın odak ve ortak noktası olan.. Hz. Meryem Ana için, ne yazık ki; henüz, yeterince derli toplu(!) bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Bunu, Museviler için belki normal karĢılayabiliriz. Bir dereceye kadar; bilinen belli kalıpları aĢmamak, yaklaĢık ikibin yıllık alıĢılmıĢ inanıĢı zorlamamak için, belki Hırıstiyan dünyası içinde hoĢ görülebilir. Peki, Ya! Müslüman dünyası ve en önemlisi de mezarı Anadolu‟da lduğu için; ya Türkiye! Gerçekten bir çok açıdan bakıldığında, affedilebilecek bir ihmal ve kusur değil.. bütün bu yapılanlar!.. En doğru ve gerçekçi bilgiler, Kur‟an‟ı Kerim gibi bir kaynağın varlığıyla dini; arkeolojik buluntular ve bir takım belgelerin varlığı ile de, mezarının varlığı kısmen ortaya çıkmıĢken.. bu kısırlık, bu vurdumduymazlık niye?!... Neden; Hz. Meryem Ana‟yı, her yönü ile, Dünya‟ya tanıtacak.. O‟nun gerçek kimliğini ve dinler tarihindeki benzersiz yerini anlatacak.. O‟nun yüceliğini ve kutsallığını, Dünya kadınları arasındaki eriĢilmez derecesini.. gözler önüne serecek, bilimsel, dinsel ve arkeolojik bir çalıĢma Ģimdiye kadar bir türlü yapılmamıĢtır?.. Böyle bir çalıĢma; Kur‟an‟ı Kerim‟in, biz (müslümanız diyenler)e yüklediği bir görev değil midir? Aksi münkün olsaydı; Allah; (CC) kitabı, Kur‟an‟ı Kerim‟de, Hz. Meryem Ana‟ya ilk ve tek kadın olarak; tam 33 defa tekrarlanacak bir Ģekilde yer ayırır mıydı?.. Bu; bu gün, bizim yerine getirmemiz gereken zaruri ve çok kutsal bir görev değil midir? Son gelen iki büyük din (aslında din değil, iki farklı Ģeriat) birbiriyle zıtlaĢmak yerine, bu ortak değer ve bu bulunmaz altın köprü ile; birbirlerine daha yaklaĢıp.. birbirlerini daha iyi tanıyıp kaynaĢıp anlaĢabilirlerdi. Böylece, bir çok doğrudan ve dolaylı itilafı da kökten çözümlerlerdi. Bu da; din kardeĢliğine ve Dünya barıĢına yapılacak en büyük hizmet olurdu... Ġnsanlığın asgari müĢtereklerinde bir benzerine bir daha rastlanılmayacak kadar büyük ve kutsal potansiyelin.. “ASGARĠ MÜġTEREKLERĠNDEKĠ ANASI DEĞĠL MĠ DĠR?..” Hz. Meryem Ana!nın, elbetteki bir gün mezarıda bulunur ve mezardan çıka cak belgeler de.. Ne var ki; bu paye, Ģeref ve sevaba.. keĢke, bizler kavuĢsaydık!.. Peki; ya, biz! Müslüman Türkiye olarak ve dahi, bu mübarek mezar da bizim top raklarımız içinde iken!.. Bu güne kadar ne yapmıĢız?!.. Akla gelebilecek, her açıdan.. incelendiğinde, gerçekten de, çok; ama, çok yazık ki; hiçbir Ģey yapmadık, yapamadık. sayfa 38 ..................................................................................................................................... Bir kısım yabancılar; Hz. Meryem Ana‟nın, Efes‟de ölüp orada gömüldüğünü iddaa ederken.. böylesine çok boyutlu; böylesine tükenmeyen, bir kaynak için.. kaç kiĢi, hangi açıdan, böylesine eĢsiz ve benzersiz imkânlar da sunan, bir olayla birazcık da olsa ilgilenmiĢtir? ġayet ilgilenmiĢse, kim, ne yapmıĢtır?.. Ve bu iĢ, kimlerin görevi iken.. kim‟ler; neleri, neden yapmamıĢ da, Hz. Meryem Ana‟nın mezarı; bu kadar ihmal ve suistimal edilmiĢtir? Suudi Arabistan‟ın KABE„si hariç, Dünyada bir benzeri daha olmayan bu çok yönlü kaynak(!) acaba neden kaderine terkedilmiĢ; neden, bu konunun üstünde, hak ettiği kadar durulmamıĢtır?!! Mes‟ele, suçlu aramak değil; depara kalkarakve geçmiĢte yaptığımız hataları, bir an önce telafi ederek.. üstümüze düĢen görevi, ifa etmek; milli, dini.. insani ve vicdani vazifemiz olan olan bu konuya bir an önce, bir yerinden baĢlayarak suçumuzu affettirmek ve üzerimize çöken vebalden kurtulmak... Böylece; (az sonra okuyacağınız Efes tezi, Ģayet doğruysa! ki; denemeden, araĢtırılmadan bilinemez..) Hz. Meryem Ana‟ın kutsal mezarını ve yanında bulunan kutsal emanetleri ortaya çıkarıp, bütün dünya insanlarının terakkisine ve tekâmülüne; ilgisine ve bilgisine sunmalıyız. Bu kutsal görev, yerine getirildiği zaman; herkes, kendi payına düĢen mutlulukla.. biraz daha, huzur bulacak; gerek Hz. Meryem Ana‟nın mübarek vücutlarının, gerekse beraberinde çıkacak olan kutsal emanetlerin meydana getireceği yeni bir Ġslâmi dini dalga ile maneviyatı daha yüksek ve daha mutlu insanların meydana getireceği dünya da; elbetteki bugünkünden, çok daha güzel olacak... Ejderlerin sakladığı, en büyük GĠZ‟de.. herhalde, bu olsa gerek!... (en azından bu ejder- mezar ile...) ĠKĠ KARġI TEZ VE GEREKÇELERĠ Hz. Meyem Ana‟nın; son senelerini geçirdiği yer ile vefat ettiği yer hakkında, iki karĢıt görüĢ çarpıĢmakta; iki an‟ane yaĢamakta ve iki “TEZ” ileri sürülmektedir. I. TEZ: KUDÜS TEZ‟Ġ Bu görüĢe göre; Hz. Meryem Ana, ömrünün son yıllarını Küdüs‟de geçirmiĢ, Kudüs de ölmüĢ ve oradan da göğe uruç etmiĢ (yükselmiĢ) tir. Bu tez; (görüĢ, an‟ane, teori..) Ġ:S: altıncı asırda, ortaya çıkmıĢtır. Bu tezi ileri sürenlerin belgeleri, sırasiyle Ģunlardır: Belge 1) Bu tezi, çok daha eski göstermek için; Saint Jean Demascene‟nin, Ġ.S. (676-754) sözde Ģehadetine baĢvurulmaktadır. Miraç Yortusu nedeniyle, sayfa 39 ................................................................................................................................... bu aziz vermiĢ olduğu bir nutukda, yapmıĢ olduğu iddaaya göre; Kudüs piskoposu Juvenal, Ġ.S. 458 yılında, Hz. Meryem Ana‟nın cesedini kendisine göndermesini isteyen Bizans Ġmparatoriçesi Pulcheri‟ye yolladığı mektupda; Hz. Meryem Ana‟nın tabutu ile beraber, bir de çamaĢırlarını göndereceğini yazdığını ileri sürmüĢtür. Ayni iddaaya göre; ölüm ve defin iĢlemi, Getsemani (Kudüs yakınlarındaki bir köy) de yapıldığını, havariler; üç gün sonra, cesedinin göğe kaldırıldığını iddaa etmiĢlerdir. Bu iddaalarını da, Euthymius adında birinden(!) öğrendiklerini ileri sürmektedirler. (E.K.sa.7.) Bu teze karĢı itirazlarımızı Ģöyle özetleyebiliriz: A) Bu tez, Ģayet doğru ise; neden 6 asır gibi uzun bir zaman dilimi, hem de; hiç bir iz bırakılmadan, nasıl saklanmıĢ; bu 6 asır boyunca, neden daha tutarlı bir görüĢ (iddaa, tez teori..) ileri sürülememiĢ; hikâye veya masalımsı da olsa.. neden hiç bir dedikodu, bir sır, bir tahmin, bir zan.. bile ortaya çıkmamıĢtır?.. Ve yahut; böylesine azametli, böylesine muhteĢem, böylesine kutsal, ve büyük; devasa.. bir dini olay; aradan geçen 6 asır boyunca, nasıl bu kadar kolay saklanabilmiĢtir?.. B) Üstelik de, Kudüs patriği Juvenal‟in; bahse konu edilen bu mektubunun aslı da ortada yoktur. Sadece bu mektubun yazıldığından, bahsedilmiĢ.. o kadar ki; kimden, kimin aracılığı ile ve ne Ģekilde gönderilmiĢ olduğu bile, belli değildir. C) Eğer, ġayet; Hz. Meryem Ana‟nın tabutunu ve çamaĢırlarını Ġmparatoriçe Pulcheri‟ye gönderilmiĢ olsa idi; bunlar “kutsal emanetler” olarak saklanıp, tarihi kayıtları tutulmaz. ve bunlardan bizlere, hiçbir iz kalmaz mıydı?.. Hatta; bu çamaĢırların; zamanımıza kadar gelmesi gerekirken.. her nedense, hem çamaĢırlar; hem de bilgisi, hep sırra kadem basmıĢlar? Günümüze ise; sadece, bir hikâyesi(!) kalmıĢtır. Neden; hiçbir yerde hiçbir ize ve kayda rastlanamamaktadır. (Bu kiĢi, bu kadar, önemsiz ve değersiz miydi?..(HaĢa)) Belge 2) Ölüm ve defin iĢlemi, Getsemari‟de vuku bulmuĢ ise; bu defin iĢlemi, kendi kendine olmayacağına göre; ölüm anında ve defin iĢlemi sırasında hiçbir kimse bulunmamıĢ mıdır?.. ġayet, bulunmuĢlar ise; bunlar kimlerdir? Adları ve ünvanları nedir? Kendilerinden veya hiç olmazsa çevrelerinden veyahut akrabalarından, hiçbir kimseden nasıl olurda hiçbir bilgi sııızıntısına rastlanılamaz?. Adeta, aklın ve mantığın kurallarını bile zorlayan.. felsefeye dahi, aykırı bir oluĢum!.. Ayni durum, tabutu içinde geçerlidir. Tabutun yeri belli ve toprağa gömenler de, var idiyse; (ki, böyle bir Ģeyin olması münkün değil) yukarıdaki sorular, bu kiĢiler içinde aynen geçerlidir? Ayrıca bu mübarek mezarlığı, hiç mi ziyaret eden veya bu ziyaretçiyi gören.. ve yahutta da mezarın yerini, Ģu veya bu Ģekilde; vasiyet eden aklı baĢında biri, bir iz, bir not, bir hatıraya bütün aramalara rağmen, neden bir türlü rastlanılamamaktadır?. NEDEN?.. NEDEN?.. NEDEN?.. Sayfa:40 .................................................................................................................................... Ayrıca; 3 gün sonra, neden mezarı açıp bakma ihtiyacı hissettiler? Bir Ģüpheleri mi vardı? O zaman, bu Ģüpheleri ne idi? Sorular çoğaltılabilir, ancak; ne yazık ki; bir tek tutarlı cevaba dahi rastlanılamamaktadır!.. Sonra cesedi bulunamayınca, (çünkü; bu iddaa zaten, mevtanın burada toprağa verilmediğinin de bir delili) göğe çıktığını iddaa etmiĢler. Peki, çalınma ihtimalini neden hiç düĢünmemiĢler? Göğe çıkıĢını gören biri (bir tek kiĢi bile olsa) var mı? Yok. Çünkü, kayıt yok. Bu kadar önemli bir Ģeyin bir kaydı (en azından) bir Ģahidinin.. olması gerekmez mi? Konu ile ilgili sorulacak çok soru var, ancak cevapların ilk adımında tutarsızlık baĢladığından, sorulara devam etmek.. abesle iĢtigalden, öteye geçememektedir. Kudüs tezi; aslında, hiçbir mantığı ve tutarlılığı olmayan.. kasıtlı uydurulmuĢ, üstelik çok basit ve sayısız hatalarla dolu, bir hikâyeden öteye geçememektedir. Çünkü; hem Hz. Meryem Ana‟yı yüceleĢtirmek (kutsallaĢtırmak), hem de olmayan cesedin aranılıp bulunmayınca rezil olmamak için.. cesedi göğe uruç ettirmek, çok adice ve aslı astarı olmayan kılıfına uydurulmuĢ basit bir “YALAN VE DÜZMECE” bir oyuna baĢvurulmuĢtur, hem de; sözde, göğe uçurularak; Hz. Meryem Ana‟ya, (sanki Ģahsında yokmuĢ da) bir kutsallık (ululuk-mübareklik) atfedilmeye çalıĢılmıĢtır. Gerçekde; Hz. Meryem Ana‟nın, mübarek cesedi, göğe kaldırılmasa da; kutsallığından, mübarekliğinden, ve yüceliğinden.. asla hiçbir Ģey kaybetmeyen, Allah (CC) tarafından mucizelerle taltif edilmiĢ ve Dünya‟da, hiçbir kadına nasip olmayan lütûflarla.. lütûflandırılmıĢtır. Bunları göremeyen gözler, idrakten yoksun gönüller, bütün bu mucizeleri yok sayıp; desteksiz ve delilsiz yalanlarla.. göğe uruç ettirmeğe çalıĢmıĢlardır. En büyük feleketi ise, benim teorisini yaptığım yerde veya bir baĢka yerde (ki; baĢka yerde olamaz, en azından, önce benim teorimin; bizzat kazılıp, mübarek bedeninin orada olmadığı kanıtlanana kadar) bu mübarek ceset bulununca; o zaman, Kudüs tezini savunanlar ve yüzyıllardır temiz kalpli Hıristiyanları aldatanlar.. sonra nasıl yaĢayacak, din kardeĢlerinin yüzüne nasıl bakacak.. kendilerinin nasıl ve ne iddaa ederek savunacaklar... Sarsılan Hıristiyan inancını, tekrar nasıl; yeniden, hangi teori ile düzeltilecektir?!..(*) (*) Ne kadar garip, tuhaf ve tutarsız bir teoridir. Göğe çekilen Hz. Ġsa (as)yı, sözde çarmıha gerdirerek önce öldüren; daha sonra da, göğe çekildiği halde, mübarek cesedini (sözde) toprağa gömen.. zihniyetin inanıĢı ve teorisi. Ya, Hz. Ġsa (as) bir gün, (ki bu gün çok yakın.. belki birkaç yıl içinde!..) Hz. Mehdi‟ye, Deccal‟e karĢı yardım etmek üzere, geri dönerse.. hangi sorular sorulup, nasıl hesap verilecek?.. Hz. Ġsa (as) ve Hz. Meryem Ana‟nın putlaĢtırılan heykelleri önündeki tapınmanın, bir ibadet değil bir Ģirk olduğu ortaya çıkınca.. Hıristiyanlar; o zaman, kime; nasıl inanıp, kime nasıl ibadet edecekler?.. Eyvah, ki; ne, eyvah!.. (Açıklama: bu not‟un son kısmı, 30 Haziran 2009 da ilave edilmiĢtir.) sayfa 41 ................................................................................................................................... Belge 3) Juvenal, imparatoriçe Pulcheri‟ye gönderdiği iddaa edilen kutsal emanetler, eğer gönderilmiĢ olsaydı; Saint-Jean Demascene‟nin (676-754) nutkunu söylediği yıldan, 50 yıl evvel; Ġstanbul Patriği Germain, Ģu sözleri söylemezdi.. “Aziz Bakire, mezara girmeden evvel, tabutu ve kefeniyle göğe kaldırıldı.” Bunu da, Blanguernes Ģu sözlerle doğrulamazdı. “Aziz Bakire‟nin, bir entariden baĢka bir Ģeyi yoktu.” Burada da, yalan ve tutarsızlık.. hemen, kendini apaçık gösteriyor. Belge 4) Ġ.S. 754‟de ölen ve Saint-Jean Demascene‟den, yüzyıl sonra yaĢayan Euthymius‟la görüĢmesi, zaten imkânsızdır. Bir kimse, kendi ölümünden çok sonra doğan bir baĢkasının Ģehadetiyle nasıl olurda nutuk irad edebilir? Böylesine tutarsız bir söz, (iddaa, teori) böylesine kutsal ve bir o kadar da, tarihi bir olayda; nasıl olurda, belge teĢkil eder?.. Bu, tutarsız (yalan) iddaa da, gösteriyor ki; “mübarek cesedin göğe çekilmesi” gibi, sonradan ve olmayan nutka ilave edilmiĢ, tutarsız bir tez.. zavallı ve kurnaz bir din adamının fikir canbazlığı, Ģöhret budalalığı ve inanç istismarlığıdır. Nitekim; bilgin Papa 14. Beneoit, bu görüĢümüzü destekleyen, “iddaa ve olayların tek tanığı Euthymius için Ģöyle demektedir.” “Bu kadar acaip Ģeyler yazan ve kimsenin tanımadığı Euthymius kimdir?..” Demek ki, Ģayet benzer isimde çağdaĢ bir Hıristiyan din adamı daha yaĢamıĢ olsaydı, belki bu hata kısmen affedilebilirdi. Ancak böyle biri de yoktur. Bunu, bizzat kendileri beyan etmektedirler. Belge 5) Bir hikâyeden ibaret olan Jeneval‟in bu, hiçbir zaman ispatlanamayan (sözde çok eski ve çok doğru!) bilgileri; bugün, Yunan dua kitabında, 15-Ağustos‟da, hâlâ Hıritiyanlarca okunması ve bunun hâlâ daha düzeltilmemesi.. tarihler arasındaki farklılığın, hiç kimseyi düĢündürmeden, yüzyıllardır ayni hatalı Ģekilde devam etmesi; bu hataya rağmen de, hâlâ ibadetilerini de, bu Ģekil ve tarz da devam etmesi.. yalana dayanan inanıĢlarının sağlamlığını ve Hırıstiyanlar olarak; Hz. Meryem Ana‟ya, ne kadar değer verdiklerinin.. bir ispatı ve ölçüsü, olsa gerek!!!... sayfa 42 ...................................................................................................................................... Belge 6) Ġ.S. 3. Asırda yaĢayan; zamanının alim piskoposu Kayseri‟li Eu sebe‟nin, (267-340) yazmıĢ olduğu “Kilise Tarihi” adlı eserinde; kendisinden 3 asır önce (sözde, Getsemani‟de) vefat eden ve oradan göğe yükselen Hz. Meryem Ana‟dan hiç bahsetmemektedir. Nasıl olurda; böylesine önem atfedilen, bu kadar çok büyük bir dini ve tarihi olay, hem de; Hıristiyanlığın geliĢme çağında, Kilise Tarihi adlı bir kitapta, adından hiç bahsedilmeden geçiĢtirilebilmektedir?!.. Belge 7) Ġ.S. 326 yılında, Filistin‟i ziyaret eden, imparatoriçe Saint-Helene; dolaĢtığı yerlerdeki mübarek mahallerde, birer kilise inĢa ettirdiği halde; (Hırıstiyanların kendi deyimleri ile) Allah‟ın Ana‟sının (haĢa) vefat ettiği ve göğe kaldırıldığı (uruç ettiği) bir yere (mahal‟le), yerinin kaybolmaması için; bir kilise, en azından bir iĢaret veya bir dikili taĢ diktirmemiĢtir? Ve yahut da, neden böyle bir ihtiyaç hissetmemiĢtir? Yoksa; geçen 300 yıl içinde, böylesine büyük ve kutsal bir olay; hem de, hiçbir iz bırakmadan kaybolup veya unutulup gitmiĢ midir?!.. Muhakkak ki; bu ve benzeri, sorulabilecek hiç bir sorunun cevabını, müsbet ve mantıklı cevaplamak münkün değildir.Zaten cevap veren de, yoktur. Fakat; yine de, yanlıĢ bildiklerini doğru kabul ederek, ibadetlerini böylece sürdürürüler... Hayret!.. Belge 8) Jeneval‟den, yarım asır kadar önce; Kudüs‟de yaĢayan ve mukaddes yerler hakkında, titiz bir inceleme çalıĢmaları yapan Saint- Jerome„ninde, bu konuda hiçbir bilgi vermemesi; konuya meraklı kiĢilerin, dikkatlerinden kaçmamaktadır. Belge 9) Kudüs patriği Saint-Modeste (ölümü Ġ.S. 634) ve Giritli Saint-Andre, (ölümü 720) kendilerinden önce gelen etkili ve yetkili kiĢilerin(!) Hz. Meryem Ana‟nın son zamanlardaki yaĢamı ve vefatı hakkında hiç bir Ģey nakletmemelerini; kabul, tastik, hatta.. Ģikayet etmektedirler. Belge 10) Bollandist rahiplerinden Smedt; Kudüs tezini tutuyor, fakat; konunun müsbet bir Ģekilde tesis edilmediğini de itiraf etmek mecburiyatinde kalıyor. (Gabrielovch‟in mektubu; 13- Aralık- 1897). Fakat, bunları sayfa 43 ...................................................................................................................................... bildiği halde; her nedense kendisi de, müsbet bir “Kudüs Tezi” tesis edemiyor!.. Eğer, ortaya koyabileceği; en ufak bir bilgi veya belge veyahut bir duyum, bir iz, bir iĢaret bulunmuĢ olsaydı; kendisi veya bir baĢka yetkili çıkıpta; daha tutarlı, daha akla yakın bir görüĢ, bir teori.. ortaya koyamaz mıydı?.. Fakat, ne yazık ki yok; hatta, izi dahi yok... Belge 11) Rahip Langre, doktor Zahn; Kudüs tezinin muğlaklığını belirtirken.. rahip Jugie ise; (ölüm ve miraç sa. 96. da) “Efes taraftarlarınca ortaya sürülen en bariz netice Getsemani Mezarı‟nın efsanevi mahiyetini ve muahhar (sonraki) menĢeini, ortaya koymuĢ olmaktadır.” demektedir. Belge 12 ) Kudüs tezi hakkında; tek tutarlı, fakat cılız bir iddaa: TEOFANAS MENÇOS isimli Ġstanbul‟lu bir Rum tarafından, 1955 yılında Atina‟da yayınlanan bir kitap kaynak gösterilerek; (17 Ağustos 1991- Zaman) Ģu ifadelere yer verilmiĢtir. (Sözde); Halife Ömer, 637 yılında Kudüs‟ü fethinden sonra, 1. Sofrianos‟a bizzat imzalayarak verdiği bir “ahitname” ile Sina yarımadasındaki bütün kutsal Hıristiyan mabetlerini korumaya aldığını ve Cismaniye‟deki Meryem Ana mezarını 3 defa ziyaret ederek, burada Kur‟an okuduğu anlatılmaktadır. Ayni kitapta zikredilen bir baĢka belgede ise; Yavuz Selim Han, 1517 de Mısır seferinden dönerken, yukarıda adı geçen, sözde bu Meryem Ana mezarını da ziyaret etmiĢ ve Kudüs patriğine verdiği bir fermanla, burasının korunmasını emretmiĢti. Osmanlı belgeleri arasında, buna dair pek çok vesika bulunmaktadır... Sonuç olarak ta, Ortodoks dünyası, Meryem Ana mezarının Kudüs‟de bulunduğuna ittifak etmiĢtir. Efes tezi ise, bir efsanedir. Ġtirazlarıımızı, Ģöyle özetleyelim. A) Hz. Ömer ile ilgili, iddaa var. Fakat; ortada böyle bir belgenin aslı yok. ġayet olsaydı Ģimdiye kadar çarĢaf çarĢaf yayınlanmaz mıydı? B) Meryem isimli bir kiĢinin mezarı ile karıĢtırılmıĢ olamaz mı? Misal; Anadolu‟da, her yörede bir “Yunus Emre” mezarının var olması gibi. C) Yavuz Sultan Selim Han‟ın mes‟elesine gelince; “bir delinin biri, bir kuyuya attığı taĢı, nasıl ki; 40 akıllı çıkaramamıĢ” atasözü hatırlanırsa; burada da, bir defa adı “Meryem Ana Mezarına çıkmıĢ” bir mezarı, Kur‟an sevdalısı bir Selim Han‟nın ziyaret etmesinden daha mantıklı bir fikir olur mu? Ancak; ayni Selim Han veya dinine düĢkün diğer insanlar, her gittikleri yöredeki YUNUS EMRE‟yi ziyaret edince; oradaki zannedilen Yunus, gerçek Yunus mu olmaktadır? El insaf... Belge 13) “Efes tezi; bir Yahudi masalıdır” iddası da, ileri sürülmüĢtür. Böyle bir iddeada bulunanalara cevap: Yahudiler‟in Kudüs Ģehrine, Hıristiyanların girmesini engellemek için Hıristiyanlar için, yeni kutsal mekânlar ortaya çıkarma kaygısiyla; Anadolu‟ya yöneltiği, böylelikle de Kudüs‟e gelen “sünnetsiz Hıristiyanlar”ın sayısını azaltmayı hedeflediği belirtilmesi..büyük bir aldatmacadır. Çünkü; kendi ifadeleri ile Meryem‟in, Kudüs‟te, ebedi bir uykuya daldığı ve mezarından göklere çekildiğine inanan Katolik ve Ortadokslar; Efes tezini destekleyen protestanlara, dost görünüp.. arkalarından, bir dolap “çevirme harekâtı”ndan baĢka bir Ģey olmayıp, bu tamamen Hıristyanların tamamını “Kudüs Tezi” içinde tutmak için kurulmuĢ zekice bir plandır. Ġlmi bir değeri ve belgesi de yoktur. Arandıkça ve düĢünüldükçe, daha çok belge, suni olarak üretilebilir.. Biz, bir teori oluĢturmak için; 13 adet belgeyi, Ģimdilik yeterli gördük. Yukarıda 13 maddede özetlenen (ki; çoğunluğu, E.K.dan derlenmiĢtir) görüleceği üzere, “Kudüs Tezi” hissi bir düĢünüĢün hikâyesi, kutsal metinlerin tahrif edilmesiyle, bir yanlıĢı doğru gibi gösterip.. onu ispatlamanın gayretkeĢliğinin çarpık ürünüdür. Zor olan, aklın ve mantığın almadığı tarafı ise; varmıĢ,(!) olmuĢ,(!) yaĢanmıĢ(!).. gibi gösterme gayretlerinin, tam 20 yüzyıldır hâlâ; ilmi ve dini bir temele oturtulamayan bir görüĢ(!) (Hıristiyanlığın temeldeki inanç çarpıklığı, yanlıĢlığı..) dinden ve inanıĢtan bir türlü sökülüp atılamamakta.. fakat, ne yazık ki; bir türlü de, doğru ve delillere dayanan bir teori ortaya çıkarılamamakta; tarihi, dini, ilmi, akli ve mantıki.. delillere dayanan; insan havsalasının kabul ettiği fikirlerle desteklenen akla ve mantığa da hitap eden; ilmi ve dini bir teori kurulamamaktadır... Bütün Hıristiyan dünyasına Hz. Meryem Ana‟nın (ki; Meryem Ana derler de, kelimenin baĢına bir edep ve terbiye lafzı olan “hazret‟i” kelimesini kullanmazlar, bu kelime Ġslâm‟ın getirdiği edebin bir yansımasıdır. Halbuki bu kelimeyi, en azından papa için kullanırlar!) Kendilerine hiç sormazlar, (haĢa, kendi ifadeleri ile) Allah‟ın anası mı daha büyüktür, yoksa papa mı? Eğer, Allah‟ın anası daha büyükse; en azından papa için kullandıkları “Hz.”veya benzeri bir saygı ifade eden bir sözcüğü, neden Meryem anaları için kullanmazlar???.. Bedeniyle göğe uruç etmediği ve Allah‟ın anası (haĢa) olmadığını, Kudüs tezi gibi.. daha kaç asır saklanacak.. ve o tertemiz kalp (gönül)ler.. bazı doğmatik çıkarlar için; daha kaç asır istismar edilecek.. Barnabas‟ı havari veya havarileri gören ve yazı yazmasını bilen bir kiĢi olarak kabul edenler; O‟nun Ġncil‟ini, daha kaç asır görmemezlikten gelecekler?.. Ya! Erzurum ejderhasından (havari Bartelmi‟den de bir Ġncil (müjde) çıkarsa.. (Erzurum ejderhası için, bkz. sf. 121) Halbuki; gerçekler(!) binbir delille, bize; bizden, daha yakın ve akl-ı selim sahiplerine de, „yeter artık‟.. demektedir. Fakat, o akl-ı selim sahipleri nerede?.. Kudüs tezini, bir Türk atasözü ile bitirelim. “Bir deli, bir kuyuya taĢ atmıĢ, kırk akıllı çıkaramamıĢ...” Bu atasözünü; 20 asırdır, bu taĢı; (Hz. Meryem Ana‟ya ve Hz. Ġsa (as)ya yapılan iftirayı) bu kuyudan çıkaramayan.. „Kudüs Tezi‟ savunucularına, ithaf ederim... sayfa 44 II TEZ: EFES TEZĠ “Hz. Meryem Ana, ömrünün son yıllarını; havari Yuhanna ile beraber, Efes‟e lerek.. Efes‟de, yaĢamıĢ ve Efes‟de, vefat etmiĢtir.” Tezi (görüĢü, an‟anesi, teorisi..) Bülbüldağı teorisi: Hz. Meryem Ana‟nın, Efes Tezi‟ni kanıtlayan belgeler: Bu tez; Ġ.S. 431‟de baĢlamıĢtır. Tarihi, akli, ilmi, felsefi, dini.. ve mantıki delillere dayanmaktadır. Sahte Kudüs tezinin, zıttı olarak geliĢmiĢtir. Kısmen (E.K.‟dan derlenmiĢtir). Bu görüĢün belgelerini sırasiyle inceleyelim ve Kudüs tezi ile benzeyen ve ayrıĢan kısımlarını; ilmi, dini, felsefi, akli.. delillerle mantık süzgecinden geçirip sırasiyle açıklayalım. Belge 1) Saint-Jean; (Yuhanna)nın, Ġ.S. 66 yılından evvel, Küçük Asya (Anadolu)ya gelmiĢ olması hadisesine dayanmaktadır. Daha önce Yahudi harbi (Ġ.S.6970) den önce Kudüs‟te, Herede Agrippa‟nın idaresi zamanında; inanmıĢ Hırıstiyanlara baskının artması ile havariler yeni bir din (Ģeriat)i ve kitabı (Ġncil)i yaymak üzere, daha önceden Hz. Ġsa(as)dan aldıkları emir gereği, Ortadoğunun çeĢitli bölgelerine dağıldılar... Ġçlerinden; Saint-Bartelmi, Erzurum‟a; Matta, HabeĢistan‟a; Yuhanna ise Ege kıyılarına gelmek üzere, çeĢitli bölgelere ayrıldılar. Bunlar tarihi belgelerdir. Belge 2) Alim piskopos, Kayseri‟li Eusebe, (Ġ.S.267-340) “Kilise Tarihi” adlı eserinin ikinci kitabında; Yuhanna‟nın, yeni dini yaymak için, yapılan taksimde; Anadolu‟da görev aldığını, orada uzun müddet kalarak.. Efes‟de vefatettiğini yazmaktadır. ( sayfa 45) Belge 3) Hz. Ġsa (AS) Sözde Hıristiyan inanıĢına göre, çarmaha gerilip öldürülmeden önce; Hz. Meryem Ana‟nın bakımı ve güvenliğini, Yuhanna‟ya teslim etti. (Joa-19-27) Havari Yuhanna da, Hz. Meryem Ana‟yı; oğluna verdiği söz üzerine evine aldı. Daha sonraki yaĢamları hep beraber geçti. O‟nu; korudu, gözetti ve güvenliğini sağladı. Çünkü Meryem Ana; O‟nun için verilmiĢ sözün ötesinde, kut sal bir emanetti. Verdiği sözü de yerine getirmiĢ olması aklen de ve mantıken de münkün ve mantıklı görülmektedir. Belge 4) Saint Ġrene, Origenneve Tertullien‟de Yuhanna‟nın, Efes‟e geldiğini doğrulamaktadır. Belge 5) Tarihi iyi bilen Saint- Jerome, Anadolu (Ege)daki ilk kurulan kiliseleri, Yuhanna‟nın kurduğunu ve yönettiğini kabul ve tasdik etmektedir. Belge 6) Havari Pavlos‟un yazıcısı ve yardımcısı Luka (Lukas)nın yazmıĢ olduğu, Acdes Des Apötres (Ġncil‟e bağlı havarilerin iĢleri) adlı eserinde; SaintJean Chrsostome ve Saint-Poul‟un (18,23) de, Ġ.S. 53 yılında Efes‟e geldiğinde; orada inanamıĢ Hıristiyanlara rastlar. Buradan çıkan sonuca göre, Yuhanna‟nın, Ġ.S. 48 yılında önce Efes‟e gelmiĢ ve Ġ.S. 56 yılında ise; Ege‟deki kiliselerin hepsi- ni tamamlamıĢ bulunuyordu.(1. Cor. 16-19) Belge 7) Ġ.S. 50 de, toplanan Kudüs konsilinden sonra Saint- Paul‟ü ve SaintBarnaba (havari Barnabas) Firigya ve Galatya (Ankara)dan geçerken, RuhulKuddüs‟ün; kendilerine, burada vaaz vermek ve irĢatta bulunmaktan men etmiĢti. Çünkü bu bölgeyi irĢat etme görevi daha önce yapılan taksimde Yuhanna‟ya verilmiĢti. Bütün bunlar da gösteriyor ki; Yuhanna, Ġ.S. 48 yılından çok önce, Anadolu‟ya geçerek.. Efes‟e gelip yerleĢmiĢtir. (sayfa 46) ..................................................................................................................................... Belge 8) Mukaddes kitaplar ve o zamanki tarihi metinler (Ġ.S.42-48) yılları arasında Yuhanna‟dan hiç bahsetmemesi; O‟nun bu tarihlerde Kudüs‟den ayrıldığını ve taksimde kendi payına düĢen Batı Anadolu‟ya geçtiğini gösteren ayri bir delildir. Belge 9) Saint-Paul (Ġ.S.53) yılında, Efes‟e gelerek; burada 3 yıl kalmıĢtır. Kendisini temsilen, Saint-Tameta‟yi; Efes‟in ilk baĢpiskoposu olarak seçmiĢti. Bu sırada Yuhanna‟da, Anadolu‟da Hıristiyanlığı yaymaya devam ediyordu... Belge 10) Yuhanna, (Ġ.S.) 48 yılında; Kudüs‟de; Saint-Paul, Jacgues ve Carpres ile buluĢup, ayni gaye uğruna ruh ve gönül birliği yaptıklarını, tesbit edebiliyoruz.. Belge 11) Yuhanna, (Ġ.S.) 48 yılından sonra; Kudüs‟den, tekrar Efes‟e gelmiĢ ve burada vefat etmiĢtir. Cesedi, halen kendi adıyla anılan, Efes‟deki Saint-Jean Kilisesine defnedilmiĢtir. Ohio‟da kurulan, Amerikan Efes cemiyetinin desteği ile 1956-1964 yılları arasında yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıĢ ve arkeologların resmi raporları ile de tesbit ve teyit edilmiĢtir. Yukarıdaki, 11 madde ile; Yuhanna (Saint- Jean) ın, (Ġ.S. 66) da, Kudüs‟den ayrılıp Efes‟e geldiğini; burada yaĢayıp, burada vazife görüp, burada vefat ettiği.. kesinlikle tesbit edilmiĢtir. Ayrıca, bu tezin tam tersi olan, Kudüs tezinde ise; ne Yuhanna‟nın, ne de; bakımı, güvenliği ve sorumluluğunu üstlendiği, Hz. Meryem Ana‟nın, Küdüs‟de yaĢadıklarına ve orada vefat ettiklerine dair, en ufak bir delilin, hatta; en ufak bir ipucunun dahi olmadığının da, zaten Kudüs tezinde incelemiĢtik. ġimdi de, Efes tezindeki Hz. Meryem Ana‟nın yerini; yine, tarihi, ilmi, dini, akli ve mantıki bilgi ve belgelerle açıklamağa çalıĢalım. ( sayfa 47) Hz. MERYEM ANA EJDER- MEZARININ, EFES TEZĠNDEKĠ YERĠ: Önce, bu konuyu açıklayan belgeleri sıralıyalım: Belge 1) Hz. Meryem Ana‟nın, bakımı ve korunması Hz. Ġsa (as) tarafından, kendisine emanet edilen Yuhanna‟nın; O‟nu, yalnız baĢına bırakıp da; Efes‟e, tek baĢına geldiği düĢünülemez. Çünkü: A) Hz. Ġsa (as) nın, gittikçe taraftar bulmasını hazmedemeyen.. Ferisi adlıYahu di tarikatı mensubları, O‟nu; Roma imparatoru Teberius‟un, Yahudiye valisi Platus‟a Ģikayet ettiler. Platus, önce olaya önem vermedi. Ancak, imparatora Ģikayet edilmesi söz konusu olunca; korkup, 32. senenin kamıĢ bayramı için; Galileden.. Kudüs‟e, hacı olmağa ve Hıristiyanlığı yaymaya gelen, Hz. Ġsa (as)yı yakalattı. Hıristiyan inanacına göre, O‟nu çarmıha gerdirerek öldürdü. (M.A. sa. 51) (bakınız, I. Ejder) Ġslâm inancına göre ise, asılan; Hz. Ġsa (as) değil; onu ispiyon eden (gammazlayan) havarisini, Allah; belden yukarısını Hz. Ġsa‟ya benzetti ve yakalanıp asılan ise bu havari oldu. Hz. Ġsa (as) ya gelince; Allah (CC) O‟nu, canlı olarak, göğün ikinci katına yüceltildi. Yedi gün sonra ise, Allah‟ın izni ve emriyle tekrar yeryüzüne inmiĢ.. burada yedi gün kalarak; annesi, dostları ve havariyleri ile görüĢerek vedalaĢır ve tekrar göğe çıkarılır. Kıyamete yakın ise, (tahmini 21. yüzyılın ilk çeyreği içinde) çıkacak olan; Allah‟ın halifesi Hz. Mehdi‟ye, o zaman (yani; Hz. Mehdi‟den bir yıl sonra) çıkacak ve dünya‟yı kan çanağına çevirecek olan, Ġsa karĢıtı Deccal‟e karĢı; Hz. Mehdi destek olmak için savaĢıp.. Deccal‟i de öldürecek olan yüce bir peygamberdir. (GeniĢ bilgi için, halen tasarım aĢamasında olan, yeni kitabımda, daha ayrıntılı yazacağım. Ayrıca; özet bilgi için, bu sitenin Ģiir bölümüne de bakılabilir. Not: bu maddenin son kısmı Haziran 2009‟da ilave edilmiĢtir.) B)Yahudiler, Hz. Ġsa (as) dan kurtulmakla yetinmediler. Çünkü; O‟nunHavarileri, Ģakirtleri (öğrencileri) ve O‟na inanan, iman etmiĢ kiĢilerin sayısı her geçen gün, çığ gibi büyüyor, geliĢip ve sayıları artıyordu... (sayfa 48 Bunları durdurmak, yeni yayılan dinin taraftar bulmasını önlemek gerekti. (Actes Des Apôtres, bab-6, da zikredilen) Saint-Etienne adlı Ģakirt, Ġ.S. 37‟de, taĢlanarak öldürüldü. Ġ.S. 41 yılda; Yahudiye valisi Heredo Agrippa zamanında; Havari Yuhanna‟nın kardeĢi, Saint-Jacgues‟in baĢı kesilerek öldürüldü. Bir diğer havari Petrus ise, hapsedildi. Ġ.S. 53. Ġmparator Caliguta‟nın, (Ġ.S. 37-41) Kudüs‟ü ziyareti sırasında, kendi heykelini havraya koydurması; intikam alma gücünden yoksun Hıristiyanların, Kudüs‟den ayrılmalarının temel sebebi oldu. (M.A. sa. 53) C) ĠĢte, yukarıda zikredilen, bu tarihi geliĢmeler karĢısında, Yuhanna; yanına bakımı, güvenliği ve sorumluluğunu aldığı Hz. Meryem Ana ile beraber, inanmıĢ bir kısım Hırıstiyanla birlikte; 37-42 yılları arasında.. Kudüs‟den ayrılıp, deniz yoluyla Efes‟e gelip yerleĢmiĢtir. Belge 2) Hz. Meryem Ana, (Ġ.S 48 yılından önce) tahmini olarak 60 yaĢlarında, (Ġ.S. 47 yılında) Efes‟de vefat etmiĢtir. Çünkü: A) Yuhanna‟nın Ġ.S. 48 yılında Kudüs‟e gittiğini yukarıda daha önce görmüĢtük. (Bkz. Efes tezi 11. madde) Yuhanna‟nın, Hz. Meryem Ana sağ iken. O‟nu bırakıp Kudüs gibi bir uzaklığa gitmesini düĢünmek münkün değildir. (M.A. sa. 54) D) Hz. Meryem Ana‟nın, Hz. Ġsa (as) yı, Allah‟ın; emri, hikmeti ve mucizesi.. olarak 13 yaĢında doğurduğu, (Ġ.K.V.Ö.H. sa. 48 de) yazılıdır. Buradan da tarihlerin bir kez daha örtüĢdüğünü görürüz. (13+47=60) Belge 3) Papa 14. Benoit, Mukaddes sırlar adlı kitabının, mukaddes cuma bahsinde; “accep eam in sua” kelimelerini Ģöyle yorumluyor. Kudüs‟den Efes‟e giden Yuhanna, Hz. Meryem Ana‟yı da, beraberinde götürdü. Bu, çok bahtiyar Ana; oradan, göğe uruç etti. (E.K. sa. 14) Ġllaki, göğe uruç ettirilecek!.. Kudüs de olmazsa, bu sefer de, Efes de!!!... (sayfa 49) ..................................................................................................................................... ZARURĠ BĠR AÇIKLAMA: Hz Meryem Ana‟nın, Uluhhhiyet‟in bir parçası olduğunu, bir defa kabul eden Hıristiyan dünyası; bu sapık ve çarpık görüĢü (felsefeyi) desteklemek ve de inandırıcı kılmak için, Hz. Meryem Ana‟yı hep göğe yükseltip (uruç ettirip) kendilerini; “kendi uydurdukları bir yalanla, bu güne kadar sürdürülen bir “kendi kendilerini tatmin etme” savaĢı vermiĢlerdir... Halbuki: Gerek ellerinde bulunan bir takım belgeler (ki; Barnabas Ġncili, Catherine Emmeric‟in rüyası(!).. gibi) bu görüĢün yanlıĢ olduğunu ispatlamıĢ, gerekse; Ġ.S. 600‟ lü yıllarda yayılmaya baĢlayan.. ayni Allah‟ın, ayni dini olan, Ġslâm‟ın; farklı bir Ģeriatini getiren Kur‟an‟ı, tanıyıp incelemelerine rağmen.. bu yanlıĢ ve kendi uydurdukları yalanlarından ve uluhhiyet ile yasaklanmıĢ olan inanma ve tapınma Ģeklinden de, bir türlü vezgeçmemiĢlerdir. Hem, bir taraftan da; Efes‟de, bu kutsal ve mübarek Ana‟nın mezarını aramaktan da bir türlü vazgeçmemiĢler ve kimse çıkıp da, bu yanlıĢı düzeltme savaĢı vermemiĢtir. Yine bir Türk atasözüne atıfta bulunacağım. “Bu ne perhiz, bu ne lahana turĢusu!!!” Ġnsanlardan “rabb” yaratan!.. Sonra da, dönüp; o, kendi yarattıkları yeni “rabb‟e” tapınan Hıristiyanlar; Hıristiyan olmadan önce, kendi elleri ile yaptıkları putları, biraz daha geliĢtirerek.. bu defa kiĢileri putlaĢtırmıĢ ve onlara tapınarak.. yine; Allah‟ın katındaki tek din olan (Ġslâm‟a ) değil, yeni din Hıristiyanlık adına; eski inanıĢlarını biraz daha değiĢtirip, dönüĢtürerek.. biraz daha geliĢtirerek.. Allah‟ı üçleme (teslis) inancıyla, tarihden gelen bir sapık inançlarını sürdürmüĢlerdir.. Gerçekde; Hz. Ġsa (as) nın getirddiği din, bu gün tatbik edilen Hıristiyanlık değildi ve de olamazdı. Çünkü; hiçbir peygamber kendisini putlaĢtıramaz. Bu eĢyanın tabiatına aykırı olur. Allah (CC) haĢa, yaratacağı peygamberinin fiilinden gafil ve aciz midir? Zat‟ının Uluhhiyet‟ine eĢ ve ortaklar edinsin!.. Son ve en büyük peygamber; Hz. Muhammed (sav) dahi bunu düĢünmemiĢ.. hatta tam tersine bir yol izleyerek, Allah‟a kulluğunu, ön plana çıkarıp, bununla da öğünmüĢdür... Zaten peygamberler, zamanının ihtiyacına göre, Allah‟dan aldığı ilâhi görevi; ne eksik, ne fazla emredilen kadar ve her alanda çizilen sınırlar içinde.. peygamberler, hariç hiçbir kula verilmeyen “mucize‟ler ile” de desteklenerek.. Dünya‟ya gelip Ģeriat‟larını ifa eder, insanlığı hidayete kavuĢturur ve Hakk‟ın rahmetine kavuĢurlar. Uluhhiyete ortaklık veya Rabb‟lık,(!) bir peygambere yapılan en büyük iftiradır, suçdur, günahdır ve küfür.. dür!.. Kâfirle, Ġslâm‟ın farkı; çıplak gözle görünmeyen, fakat; varlığını çeĢitli delillerle sunan, (eĢi, benzeri, karısı, çocuğu.. olmayan) tek bir Allah ile; görünen putlar veya putlaĢtırılanlar ile arasında bir ayırım yapmaktır. Nitekim, Kur‟an‟ı Kerim, Allah; (CC) insanı, en güzel Ģekilde yarattı derken; Kitab‟ı Mukaddes, Allah; insanı, kendi suretinde yarattı diyebilmekte ve bu mecazi ifadeden yola çıkarak; insanı Allah‟laĢtırıp (!) haĢa, O‟na; eĢ ve çocuk ortak ederek.. sonra, bu üçlü Rabb‟e tapınmaktadır. (sayfa 50) ...................................................................................................................................... Belge 4) ġehit papa ( üçüncü yüzyıl) I. Felix, Din kurbanlarının mezarlarında dua okunma kaidesini (Brevi are Romain, 30 Mayıs) vaz‟etmiĢti. (E.K. sa. 15) Kartaca konsili ise, 4. yüzyıldan sonra azizlerin Ģerefli hayatı ve ölümlerinin olduğu yerlerin dıĢında, kilise yapımını yasaklamıĢtı. (Ġ.S. 431) de Efes Konsili‟nin toplandığı kilise, ise bu tarihden çok önce (Monsenyör Baunard‟a göre) birinci yüzyılda inĢa edilmiĢti. Kudüs‟de, (sözde) Hz. Meryem Ana‟nın mezarının üstüne yapılan kilisenin ise; bu tarihden çok sonra yapılması, Hz. Meryem Ana‟nın, Kudüs‟de değil; Efes‟de, yaĢadığını ve vefat ettiğini gösterir. (E.K. sa. 15) Belge 5) ġira adası metropoliti Ath. Leventopulos idaresinde neĢredilen, Hıristiyan Dünyası dergisi (2-Ağustos-1909) Kudüs tezini kabul ederken, Efes tezini de; Bülbül dağındaki (bazı kaynaklar‟da bu dağa, Aladağ‟da denmektedir) Panaya Kapulu‟daki Meryem Ana evinden dolayı kabul etmektedir. (E.K. sa. 15) Bir adet Meryem Ana ve iki farklı ve birbirinden uzak iki yerde iki ayrı yaĢam ile iki uruç etme rampası... Bu görüĢ; kısaca Türklerin meĢhur atasözü “ne ĢiĢ yansın, ne kebab”ı hatırlatsa da, artık; yavaĢ, yavaĢ.. Efes tezine de, atıf yapılmaya baĢlanması açısından bir ilk‟i teĢkil eder. Artık hislerin gözü, hep Kudüs‟e dönük olsa da; mantığın gözü de yavaĢ yavaĢ Efes‟e çevrilmektedir. Bu görüĢ, Hz. Meryem Ana‟nın Kudüst‟e vefat etmediğinin, dolayısiyle de, göğe uruç etmediği (yükselmediği)nin de, bir kanıtıdır. Tekrarlayacak olursak; hisler, Küdüs‟ü ararken; istese de, istemese de, mantığın gözleri de, mecburen Efes‟i göstermektedir. Belge 6) 18-ġubat-1874‟de, alim Curtis; Berlin ilim derneğinde yaptığı bir konuĢmada, “Aziz Bakire‟nin mezarının Efes‟de olduğundan bahsetmiĢ” Donlerc ise: “umumiyetle kabul edilen an‟anaye göre, Bakire Meryem Efes‟de ölmüĢtür. Orada mezarı sayılan bir bina muhafaza edilmektedir. Konsil de, bu an‟aneyi kabul etmiĢtir” demektedir. (E.K.sa.16) Bilgi notu: Hani göğe uruç etmiĢti???... Belge 7) Efes Konsil„i üyeleri, Nestorius‟un mahkûmiyetini, Ġstanbul rahiplerine bildirdikleri mektupta, Ģu Ģifreli ve isteyerek yarım bırakılmıĢ bir cümle vardır. (sayfa 51) ...................................................................................................................................... “Nestorius, Efes‟e geldi. Orada ilahiyatçı Saint-Jean ve Allah‟ın Ana‟sı, Bakire Meryem..” Gizlilik kanunu (la loi du secret)na uyarak, yarım kalan cümlenin devamını Ģöyle bitirmemiĢtir. “ ..her ikisi de; Efes‟de yaĢadılar, Efes‟de vefat ettiler ve Efes‟de gömüldüler.” Don Colmet, Bronius, Baillet, Doktor Zahn, Rahip Apel.. Efes tezini paylaĢmakta, Hippolite De Thebes (Ġ.S. 650-750) “Meryem Ana, Efes‟ de Saint-Jean‟la bereber yaĢadı ve öldü” demektedir. Ayrıca; Tmida‟daki Jacobite patriği Bar Salibi ((Ġ.S. 1711) de ve yine bir baĢka Jacobite patriği, Abdul Faradji (1226-1286) Hz. Meryem Ana‟nın vefatını takiben, Saint-Jean tarafından Efes‟te gömüldüğü konusunda ayni fikirdirler. Ayrıca, 17. ve 18. yüzyıllarda; Tillemont, Reunerd.. gibi alim kiĢiler de, Efes tezi üzerinde fikir birliği içindedirler. Belge 8) Papa 9. Pie; 1847 de, Hz. Meryem Ana‟nın bir müddet Efes‟de yaĢadığını kabul etmiĢtir. Belge 9) Papa 13.Leon, 1896 da neĢrettiği bir beyanname ile Kudüs‟de, Juvenal tarafından Hz. Meryem Ana‟ya ait olduğu ileri sürülen Kudüs‟deki Getsemani mezarının asırlarca süren imtiyazlarını ebedi olarak kaldırmıĢtır. (M.A.sa. 57) Belge 10) Papa 12. Pius; Ġzmir Katolik ArĢeviki, Monsenyör Joseph Deffuci‟ye, 16-Temmuz-1951 yılında, gönderdiği resmi bir tebliğde; Panaya Kapulu‟daki Hz. Meryem Ana evine, beklenen imtiyazları vermiĢ ve bu bölgenin, Katoliklerce resmi Hac yeri olduğunu ilân etmiĢtir. Belge 11) Yine Monsenyör Joseph Deffuci; Kaynak kitap olarak bizimde yararlandığımız, Fransızca Ephése ou Jérusalem (Efes mi, Kudüs mü?) adlı bir kitap yazarak; Efes tezini destekleyen, Ģükran borçlu olduğumuz çok muhterem bir zat‟tır. Belge 12) Süryani kadim kaynaklarında ise; “Mardin Süryani Kadim Metropoliti, Hanna Dolapönü;31-08- 951 de gazetelere verdiği sayfa 52 demeçte; Süryani Felsefe ve Ġlahiyat profösörü ġem‟un oğlu Musa (Ġ. S. 80312/ġubat/ 903) bininci yüzyılda yaĢamıĢ olan, Antalya üçüncü patriği Ağnatyus ile, Efes baĢpiskoposu Tırmataos arasındaki yapılan bir mektuplaĢmada, Ģunların yazılı olduğunu kaydeder. “Yuhanna, Kudüs‟den çıktığı zaman, Meryem Ana‟da beraberinde idi. Küçük Asya (Anadolu)ya gelerek, Efes‟de oturdu ve Efes‟de vefat etti.Yuhanna ve Ģakirtleri Fafiye ve Bolikarbus.. cenazeyi kaldırıp, Efes‟deki Enkilos dağına(1) gömdüler ve mezarın yerini kimseye söylemeyeceklerine dair, Yuhanna‟ya yemin ettiler. Ayrıca; Ģu ilave bilgiyide vermektedir. “Meryem Ana; 15 Ağustos‟da değil, 28 Ağustos‟da vefat etmiĢtir.” (M.A. sa. 39-41) Belge 13) Hıristiyanlığın ilk yapılan yedi kilisesinden biri Efes‟te yapılması, bu tezin ayrı bir delilidir. Belge 14) KuĢadası, Demirköprü mevkisinde bulunan çamur kaplıcalarına, hasta olarak gelen Hz. Meryem Ana‟nın, Ģifa bularak Efes‟e döndüğü; hâlâ yörede, ağızdana ağıza.. anlatılan bir öyküdür. Belge 15) Hz. Meryem Ana‟nın; Bülbüldağı‟nın tepesindeki “Panaya Kapulu”daki evindeki heykelinin ayaklarında EJDER motifi bulunmaktadır. Bu ejder simgesi, Hz. Meryem Ana‟nın heykeli dolayısiyle, bedeni ile bir bağlantı kurup; onunla simgelenen bir iliĢkisi (gizemi) olduğunu göstermektedir. (bkz. resim no: 2) (1) Enkilos dağı adı, bir çok Ġslâm kaynağında da geçmektedir. Ayrıca; yine ayni yörede bulunan bir mağarada, Hz. Meryem Ana‟dan, iki yüzyıl sonra Eshab-ı; Kehf (yedi uyurlar) in mucizevi olayı vuku bulmuĢ ve ayni mağaraya gömülmüĢlerdir. Günümüzde bu mağara arkeolojik kazılarla ortaya çıkarılmıĢ ve ziyarete açılmıĢtır. Bu olay da dahil edilince, yörenin; kutsal bir yerleĢim yeri olduğu, kesinleĢmektedir. (Sayfa 53) ...................................................................................................................................... Zaten; kitabımızın konusuda, “EJDERHA (ejder) MEZARLAR” olup, içlerine gömülen cesetlerin, yaĢamları sırasındaki; sıradıĢı kiĢilikleri ve onların temsili ve sembolü değil miydi?.. Belge 16 ve 17) Ġncil‟in sonundaki “Yuhanna‟nın Vahyi‟nde” 12. bab, 16. âyette, “...ve yer, kadına yardım etti; ve yer ağzını açtı ve ejderin ağzından fırlattığı ırmağı yuttu. Ve ejder, kadına karĢı gazaplandı.” denmektedir. Burada anlatılan tasvir, aĢağıda da ayrıntılı olarak belgelediğim teoriye göre, kesinlikle; Hz. Meryem Ana olduğuna göre, yukarıdaki her cümleyi, ayrı ayrı ve geniĢleterek açıklayalım. “Ve yer, kadına yardım etti”. Ejderin (düĢmanın) kadınla mücadelesinde yer, (toprak) kadından tarafa ağırlığını koyup; ejdere (büyük din düĢmanlarına) karĢı verdiği mücadelede, Kadın (Hz. Meryem Ana‟y)ı, ejdere (düĢmanlarına) karĢı savunmak için.. cesedini, kendi içine alıp saklayacak; ejderin Ģerrinden (Hıristiyan dininin düĢmanlarından) koruyacaktır. Bu iĢ, Ģöyle gerçekleĢecektir. “Ve yer ağzını açtı” yani; bir yerde, (bir kayada veya toprakda) bir çalıĢma (hareket) ile bir oyuk (çukur veya boĢluk) açılmıĢtır. Bu, öyle bir oyuk ki; mecazın sahibi, dini anlamda, yer (dünya) ile kıyaslanacak büyüklükte bir kiĢilikdir. Veyahutta, bu kiĢi; yer‟in büyüklüğü ile orantılı bir ağıza girecek kadar, bir büyük (etkin, değerli, yüce, sıradıĢı) kiĢilikdir. Yerde açılan bu ağız, (oyuk) normal ve sıradan açılan bir ceset için kıyaslanamayacak kadar büyük ve devasadır. Ayrıca bu oyuk, içine girecek kiĢinin bedeninin büyüklüğü ile orantılı değil; bedenini dıĢında, o kiĢiyi büyüten diğer etkenlerden dolayı (bu etkenlerin bir kısmını yukarıda saydığımız mevcut etkenlerin dıĢında; kendisi ile beraber gömülen ve çok büyük öneme haiz olan, Ġncil‟in aslı (orjinali) ve yanında bir takım kutsal emanetlerin büyüklüğü ile de büyümekte ve varlığıyla: Yer‟e, (toprağa) ağız olma Ģeref ve bahtiyarlığını da kazandırmaktadır. Ayrıca; burada yer‟in, bir ağızla sembolleĢmesi, benzeri Dünya‟da (insanlık içinde ) yaĢanmamıĢ benzersiz bir olayın yer‟le (toprakla) temasında; toprak, bir red‟le değil, kendi isteğiyle ve hoĢ bir kabulle ağzını açmaktadır. Çünkü, toprak ayni zamanda o cesedin de hammaddesi, yani bedenin aslı ve annesidir. Yer‟in ağzının büyüklüğü; bir taraftanda ejderin (din düĢmanların) büyüklüğünü ve çokluğunu, bir taraftanda mezara giren kiĢinin “kiĢiye özel” büyüklüğünü de simgelemektedir. Ağzın büyüküğü; bir baĢka Ģeye de, delalet etmektedir! Mesela; Ağızla baĢlayan bir büyük anatominin (mezar içinin büyüklüğünü ve ayrıca bir takım bölüm (oda ve dehliz)lerden meydana geldiğini anlatmaktadır. (Sayfa 54) ...................................................................................................................................... Mecazi bir benzetme: Ağızdan sonra boğaz, (karĢılığı olarak mezara koridor)dan geçilerek; bir takım organlara (karĢılık olarak mezarda bölmelere); organlar arası boĢluklar, (karĢılığı olarak mezarda, baĢka ihtiyaçlar.. meselâ; ileride göreceğimiz gibi, kendisine hizmet eden yedi nedimesinin mezarı ile ayrıca bilemediğimiz, o zamanlar, orada yaĢamıĢ ve Hz. Meryen Ana‟nın sevgisine ve iltifatına kavuĢmuĢ birtakın baĢka kadınların mezarları.. kutsal emanetler için ayrılan odalar.. vb. gibi.. ve ayrıca soyguna, talana, su tahliyesi, yıkım ve çökmeye karĢı alınabilecek bir takım ilave tedbirlerin gerektirdiği bazı yapılanmalar veya donanımlar için, bir takım ilave boĢluk veya odalar); kan damarları ve sinir telleri, (mezarda bir takım gizemli labirent yapılarını); bir bedende ağızın zıttı olan barsak çıkıĢı(!), (mezarın, bir de arkasından veya sonundan, bir tedbir çıkıĢının) daha olabileceğine.. bir iĢaret veya telmih olabilir!.. Ayrıca, yenilen Ģeyler; ilk defa midede duracağına göre, (mübarek cesedinde, mezarın içinde, mide karĢılığına tekabül edecek bir bölümdeki odada, gömülü olabileceği); beden veya ejder, canlı olduğundan (mezarda gömülü bulunan kutsal ananında; Ģehitlerin, Hz. Hızır, Hz. Ġdris (as).. benzeri veya bilmediğimiz bir baĢka çeĢit, canlı bir hayatı olabileceğini de simgeleyebilir.) Bütün bunlar, bazıları için biraz fantezi gelse de; mevzubahis olan kiĢi(!) insanlık tarihinde, ikinci bir benzeri görülmemiĢ.. iltifatlarla ve mucizelerle donatılmıĢ.. bu mübarek kadın için, bu yazılan yazılar; belki de az bile gelebilir ve kimbilir, daha yaĢarken verilen bir çok, benzeri olmayan lütufların(!) vefatından sonra da; daha baĢka türlü Ģekillerde, devam etmeyeceğini, hangi mantıkla ve neyi esas alarak, nasıl iddaa ve izah edebilir ki?.. sayfa 55 ...................................................................................................................................... Tekrar, ejderha-mezarın kuyruk kısmına dönecek olursak; gerek yer üstündeki fiziki belirtiler, buralarda bir takım yer üstü kalıntıları izleri taĢımakta; gerekse kuyrukta bazı gizemlerin saklı olduğunu.. dolayısiyle, kuyruğun büyük bir öneme sahip olduğunu bildiren, yazılı kaynaklar da vardır. Hıristiyanlar açısından, (kendi inanıĢlarına göre Müslümanların tam zıttı olarak) hem Ġsrail peygamberlik soyundan geldiği için; hemde, kendi inanıĢları gereği, kâhinlere çok büyük önem atfettikleri için, kutsal olarak kabul ettikleri Nostradamus(*); yazmıĢ olduğu “YÜZYILLAR” eserinin, “II Henri‟ye Mektup” bölümünde, Hz. Meryem Ana‟yı kasdederek, Ģunları kaydetmektedir. “Ejerhanın baĢı terazide, kuyruğu ise zıt burçlarda yer alacaktır. Ve ejderhanın baĢı GüneĢ ve Jüpiterle birleĢecektir.” Bunun açılımını, Ģöyle yapabiliriz: 16. Asırda, din bağnazlığının hakim olduğu Avrupa‟da; Hz. Ġsa (as) ve Hz. Meryem Ana‟nın putlarına tapınma olarak haç çıkarılarıldığı ve üçlü teslis inancının yapıldığı bir zamanda, (ki; bu yanlıĢ tanıma ve tapınma tarzı, halen günümüzde de devam etmektedir) yetiĢen Nostradamus; o zaman büyük bir cesaretle, bu tapınma Ģekline karĢı çıkmıĢ, bunun; düpedüz puta tapmak olduğunu haykırmıĢ ve aforoz olmamak için, kendini resmen sürgün etmiĢ olan Michel; Hz. Meryem Ana‟yı bize bakire olarak tanıtmakta, bir ejder‟inin (mezarının) varlığından bahsetmekte ve bunun bir gün gelip ortaya çıkarılacağını açıklamaktadır. Kendisine mahsûs çok özel ilmi(!) ile, bu ilminden ve Ģahsi özelliklerinden kaynaklanan, yerine göre ġeytan‟la bile temas kurmaktan çekinmeyen, yaptığı kêhanetleri.. bir de, astroloji ilminin süzgeçinden geçiren.. Ġslâm için her ne kadar yasak ve bu yasağı çiğnemenin; “ALLAH KORUSUN, ĠNSANI KÜFRE BĠLE GÖTÜREBĠLECEĞĠNĠ.. KAYDETTĠKTEN SONRA, Hıristiyanlar; kâhinlere peygamber nazarı ile baktıklarından, ünlü Kâhin Nastradamusun bir kêhanetine yer verdim. Nostradamus, Yüzyillar adlı meĢhur eserinde Ģöyle bir bölüm var. Ejderha tabiri ile, eğer Kıyamet‟in büyük alâmetlerinden biri olup ve yerden çıkacak olan “dabbe(!)” değilse, (ki dabbe henüz ne olduğu konusu itilaflıdır) kesinlikle Hz. Meryem Ana‟nın mezarıdır. Vefatından; günümüze kadar saklı olan bu mezarın ortaya çıkıĢ zamanını da, bizlere kêhanet yöntemiyle hesaplayıp vermektedir. Bu zaman ise: Ejderhanın “BAġI: (asıl mezarın bulunduğu bölüm, ejderhanın en üst bölümü) her hangi belirsiz bir yılın “TERAZĠ BURCU‟nda” (Terazi burcu; 22 Eylül-23 Ekim‟de) VE EJDERHANIN BAġI, GÜNEġ VE JÜPĠTERLE BULUġACAKTIR: (ortaya çıkacağı yıl ise; GüneĢ ve Jüpiterin, Terazi burcunda buluĢacakları yıl!) da, bu; her yönü ile büyük olan mezar, ortaya çıkacaktır. Ejderhanın kuyruğunun sırlarının ortaya çıkıĢına gelince; burada da, büyük sırlar (gizemler) olmasa; buradan bahsetme gereğini duymazdı. Bu kuyruk bölümünün ortaya çıkıĢ zamanı ise; yukarıda ismi geçen burçların zıttı olan burç kümesinde; yani, epeyce uzun bir sürede gerçekleĢecektir.Tamamen astronomi ve astroloji ilmi ile ilgili olduğundan bu bilimlerle uğraĢanların kulakları çınlasın!.. (*) Nostradamus:Asıl adı; Michel de Nostradame (1503-1566) GeçmiĢte, kendi zamanında ve daha sonraki yüzyıllar için, birçok kêhanette bulunarak ve bunlarıda Ģifreli bir Ģekilde yazarak, büyük bir ün sağlamıĢtır. YazmıĢ olduğu “YÜZYILLAR “ adlı eseri ile Fransa‟nın ve Batı dünyasının çok satan bir yazarıdır. Ġslâm‟da kêhanet yasaklandığı için, müslümanlar dünyasında, pek üstünde durulmaz ve bir değer de verilmez. (sayfa 56) A Yukarıdaki Batı kaynaklı bilgiler, 17. maddedeki “ejder” anotomisini desteklemekte ve bir baĢka açıdan, genel olarak ejderin varlığını, bir gün gizeminin çözülüp, sakladığı sırların ortaya döküleceğini ve teorimizle de ilginç bir paralellik arzettiğini göstermektedir. Resim 4. Ejder-mezarın duvarına açılan bir oyuk resmi. Belge 18) Hz. Meryem Ana ejderinin, içinin boĢ olduğunu gösteren, baĢka belgeler de vardır. Misal, yörede ejder ile ilgili araĢtırma yaparken; ejderin orta kısmından insan çalıĢması sonucu açılan bir delik, (resim 8) bunun en açık delilidir. Üstten yarım metre çapında baĢlayıp, bir metre çapında kaya kütlesi (kesik bir koni gibi ) delinerek aĢağıya doğru daralmıĢ olması ve son kısmının GüneĢli havada bile görünmemesi; ejderin bu bölgesinin altının boĢ olduğunu hakkında bir fikir vermektedir. Zaten, ejder-mezarın üstünde; bir çok yeri kazılarak delik deĢik edildiğini, Hoca Halil Tetik ile beraber gezerken.. yakından tesbit etmiĢtik.. (resim 4-5) (sayfa 57) ................................................................................................................................... Belge 19) Resim 2‟de gördüğümüz tablo; Hz. Meryem Ana‟nın, Efes‟e deniz yoluyla geldiğini, orada yaĢadığını, hayatının sonunun burada bittiğini ve hayat serüveninin bir ejder-mezarla simgelendiği görülmektedir. Resimdeki Ejderin sağ alt köĢesindeki karede görülen ; “TAVUSKUġU EJDERHASI”nın ağzındaki küçük yuvarlak iĢaret, Yuhanna‟nın vahyini çağrıĢtıracak Ģekilde; Hz. Meryem Ana‟nın, kutsal mezar yerini vurgulamakta, mezara ejderin ağzından girileceğini belirtmekte ve ejderin ağzı, bir nev‟i pusula görevi yaparak; ejderle, mezar arasındaki bağlantıyı, hem insanları korkutarak uzakta tutmakta, hem de kaybolmasını, vurgunu ve talanı önleyerek, günümüze kadar gelmesini sağlamaktadır. Resim 5. Ejder-mezarın duvarına alt kısmından açılan bir baĢka oyuk resmi. Belge 20) Resim 1 deki; Ġllistrasyonda bulunan, 5 ejder simgesi (sembolü)nden, ortasındaki bir no.lu ejder; 19 no.lu belgedeki, iki no.lu ejdere, ayniyle (tıpa-tıp) benzemektedir. Halbuki; çizerlerinden, çiziliĢ zamanlarına kadar hepsi farklıdır. Fakat; ejderlerin yönleri hariç, sanki aynı zamanın ve ayni çizerin elinden çıkmıĢ gibidir. Gerçekde ise; çizerleri ayni olmadığı gibi, zamanları arasında da, 20 yüzyıl gibi, bir büyük zaman dilimi bulunmaktadır. Sonuç itibariyle; genelde ejderhalar, büyük ve önemli kiĢilerin mezarlarını.. özelde ise; Hz. Meryem Ana‟nın mezarını simgelediğini, kaybolmasını önleyerek her zaman göz önünde bulundurduğu, arandığında kolayca bulunması için arayanlara yardımcı olduğu.. ve Hz. Meryem Ana, adeta; bu günün çağdaĢı olan, bizlere de; “ben buradayım, gelip beni ve beraberimde bulunan saklanmıĢ kutsal emanetleri bulun.. gün yüzüne çıkarın.. böylece; dini, ilmi, tarihi, sosyolojik.. bir çok gerçeği de ortaya çıkararak dinler arasındaki çekiĢmeye son verin” demektedir. Fakat; hiç, ama hiç kimse, bu feryadı duymamakta ve duyanlarsa, devekuĢu gibi kafalarını kuma sokmaktadırlar... Çünkü, bu buluntu; gücü,(!) ve sömürüyü (!) elinde bulunduran “çıkar çevrelerinin(!)” iĢine gelmemektedir!.. (sayfa 58) Halbuki; Hz. Meryem Ana, ejder-mezarının bir an önce ortaya çıkmasını istemeseydi, bu kadar belirgin iĢaretler, bu kadar gizemli semboller ve belgeler göz önünde(!) bırakır mıydı?.. Heyhat!.. Hz. Meryem Ana‟nın mezarının ortaya çıkmasiyle; illistrasyonda bulunan diğer ejderlerinde bulunmasının yolu da açılacak.. Hz. Ġbrahim (as) ve Hz. Musa (as) nın da, ejderha-mezarlarının belki aranmasına ve bu vesile ile de; büyük bir merak ve istekle bu mezarların peĢine düĢülecek... Böylece; Hz. Meryem Ana‟nın, mezarının bulunması ile de, adeta; mucizevi bir Ģekildeki bir anahtar gibi, peĢpeĢe diğer ejderha mezarlarında, ve bu ejderha-mezarlardan belki; Erzurum ejderhası (ejderideri) da dahil, dünya üstünde gizemi (sırrı) çözülmemiĢ hiç bir ejderha-mezar kalmayacak... (ĠnĢaAllah) Belge 21. Hz. Meryem Ana‟nın, Panaya Kapulu‟daki evinin ortaya çıkmasının en büyük sebebi; muhakkak ki, “Anna Catherina Emmeric‟dir”.(1) Bu, kesin bir delildir ve herkesin ittifakla kabul ettiği bir belgedir. O kadar ki; Emmeric, yalnız Panaya Kapulu‟yu, Hz. Meryem Ana‟nın Resim 6 Meryem Ana„nın gömülü olduğu tavuskuĢu ejder-mezarının bulunduğu Kalver tepesisine benzeyen tepenin görünüĢü. evinin çeveresini ve evini tarif etmekle yetinmemiĢ; bu rüya ile mezarının yerini de, ayrıntılı olarak açıklamıĢtır. ġöyleki; “evden, yarım fersah uzakda olan bir vadicikde, Kudüs‟deki Zeytin dağı‟nı hatırlatan, Hac yolunun son durağından uzakta Kalver adı verilen bir tepecik vardır. Daha ötede Hac Yolu taĢının resim 7) (1) Anna Catherina Emmeric: (1774-1824) Rennan Prusyası‟nda, Dülmen‟de yaĢamıĢtır. 12 yıl, felçli olarak yatağından çıkmamıĢtır. 14 gün, yemeden içmeden yaĢamıĢ.. rüyalarını gördüğü zaman; gaipten verdiği haberler, tamamı tamamına doğru çıkınca, keramet (veya istidrac!) sahibi olduğu anlaĢılmıĢtır. Bu rüyaların, Efes Tazine ve Hz. Meryem Ana evinin bulunmasında en büyük katkıyı yaparak, Kudüs Tezi‟nin fiyasko ile bitmesini sağlamıĢtır. Gerek yeri ve gerekse, bir gün ortaya çıkacak dediği Hz. Meryem Ana‟nın mezarı hakkında da, rüyalarından esinlenerek yorumda bulunmuĢtur. (sayfa 59) ...................................................................................................................................... öbür (tarafında bir çukur içinde, “Aziz Kabir” adlı hac durak yerinden daha aĢağıda, kaya içine oyulmuĢ mağara içinde; Hz. Meryem‟in mezarı bulunuyordu..” demektedir. “Ayrıca, mezarın giriĢi; çit ve çalılıklarla gizlenmiĢ ve kapatılmıĢ (resim 11) sonra da; önünden, yakın derenin suları akıtılmıĢtır” demekte ve sözlerine ilave olarak, “.. mezarın, yer altında mevcut olduğuna ve bir gün ortaya çıkacağına inanırım” cümlesi ile tamamlamaktadır. (M.A. sa. 21) Belge 22) Yukarıda 21 no.lu belgede, Hz. Meryem Ana evi, Catherina Emmeric‟in rüyalarından yola çıkılarak bulunduğuna göre; ayni rüyanın devamı olan kutsal mezarla ilgili bölümünü de; göz önüne alarak ve kararlı bir Ģekilde çalıĢarak.. mezarı bulamaz mıyız?.. Yukarıdaki rüyada, mezarla ilgili verilen bilgilerin de yardımı ve yönlendirmesi ile; bu “ejder-mezarı” teorik olarak arayalım. Kutsal mezarın olması gereken yer neresidir? Teorik olarak da olsa, bu konudaki elimizdeki ipuçlarımız ve takip edeceğimiz kıstaslarımız nedir? Önemle iĢaret edilen “HAC YOLU‟nu” nasıl bulabiliriz?.. ( sayfa 60) Resim 7 Hac yolu„nu iĢaretleyen ilk özel yontulmuĢ iĢaret taĢı ve atkasındaki özel yapılmıĢ kaya oyuğu resmi. 1) BĠZE GEREKLĠ OLAN VERĠLER: A) Kudüs‟ten deniz yolu ile gelindiğine göre, gemilerin demir atacağı (yanaĢacağı) bir liman ve iskele gereklidir. B) Liman ile Bülbüldağı‟ndaki Panaya Kapulu‟daki, Hz.Meryem Ana‟nın Evine; Efes‟e uğramadan ve kimseye de görünmeden gidebilecek yerlerden geçen, bir yaya (patika) yolu gereklidir. (sayfa 61) ................................................................................................................................ C) Bu yolun (ki; ayni zamanda, hac yoludur) üstünde, yön belirleyen iĢaret taĢları.. gibi belirli iĢaretler olması gereklidir. D)Hz. Meryem Ana‟nın sıfatına uygun düĢecek Ģekilde; denizi, Efes‟i ve güvenliği sağlamak için, her gelip geçeni görebilecek Ģekilde; stratejik bir tepe olması gereklidir. E) Hz. Meryem Ana‟nın evi (kilisesi)ne gideceklerin, bu mezarın yanından geçerek, hacı olmalarını sağlayacak ve bu mezara yakın bir bölgeden geçen bir patika yol olması gereklidir. F)Mezarın dıĢtan görünüĢünü kamufle edecek ve ayrıca Ģüphe de çekmeyecek, tabii (fiziki) engeller olması gereklidir. G)Belirlenecek ihtiyaca göre, dikkati çekmeyecek suni engellerin de olması gereklidir. Resim 8.Ejder-mezar‟ın üstünden açılmıĢ bir oyuk resmi. sayfa 62 Yukarıda zikrettiğimiz ve ilk planda akla gelen yedi maddeye göre, artık teorimizi kurabiliriz. II- ELDE EDĠLEN VERĠLER ve RÜYANIN YORUMU: a) liman: Günümüzde alivyonlarla dolmuĢ olan, eski Efes limanı. b) Patika yolu: Ġzmir-Aydın karayolunun, Selçuk‟tan çıkıp Aydın istikametine giderken; yolun ilk sola sapan virajının, dağın dibi ile kesiĢtiği noktayı; liman ve Hz. Meryem Ana evini birleĢtiren ve fiziki coğrafyanın müsaade ettiği, geçilebilecek en uygun yaya (patika) yolu. “...hac yolunun, son durağından uzakta..” (Emmeric‟in rüyasından) ve “...hac yolu, taĢının..” (ayni rüya) c) ĠĢaret taĢları: Özel olarak dikilmiĢ veya mevcut tabii taĢlardan istifade edilerek ve gerek görüldüğü özel durumda (dönüĢ iĢareti.. vb gibi) özel iĢaretlerle iĢaretlenerek; gidilecek istikametin bulunmasına, yardımcı olan taĢlar. (bak. Resim 7) “... ötede, hac yolu taĢının öbür tarafında..” (ayni rüya) d)Coğrafi konumunun, özelliği itibariyle; denizi ve Efes‟i,dolayısiyle de baktığında bütün coğrafya üzerinde bulunan her yeri, çok rahatlıkla görebilen bir rakımda ve üstünde rahatlıkla dolaĢmaya çok uygun meyilli bir yamacı olan dağ “...Kudüs‟deki, Zeytin dağını(*) hatırlatan..” (ayni rüya) ve “... yarım fersah uzak ta vadicikte..” (aynı rüya) vadide değil, vadicikde Yani küçük bir vadi veya hafif meyilli düze yakın bir alan da. Kayadaki oyma mezardan çıkarılan malzeme, yayılarak; dağın eğim yüzdesi kısmen giderilerek.. sun‟i bir vadi(cik) oluĢturulmuĢ... (*) Kudüs‟deki Zeytindağı; Hz. Ġsa (as)nın yakalandığı ve (sözde) haça gerildiği dağ. ( sayfa 63) e)Resim 6 daki bölge, bizim çizdiğiz yola yakındır. Ayrıca, dıĢarıdan bakınca; yoldan yürüyenler, genellikle görülmez. Çünkü; çeversinin hac yoluna bakan tarafında, tepe vardır. “... bir çukur içinde..” (ayni rüya) f)Resim 3 de de, görüldüğü gibi; arazinin fiziki yapısı (tabii çıkıntıları) ile, bir yılan (ejder-ejderha) Ģekli veren tabii bir görüntüye sahiptir. Bu sebepten de, üstünde bulunanları uzaktan bakanların gözlerinden çok iyi saklar. Burada, yeniden Ġncil‟deki 12. bab ve 16. Ayet‟te geçen, Yuhanna‟nın Vahyi‟ni hatırlayacak olursak; bu maddenin anlamı daha da belirginleĢir. “...ve yer kadına yardım etti; ve yer ağzını açdı ve ejderin ağzından fırlattığı ırmağı yuttu..” g) Gerektiği için iki adet suni engellerde yapılmıĢtır: 1) Mezarın bulunduğu mağaranı giriĢi, yedi sıradan müteĢekkil taĢ duvarla kapatılmıĢ; önündeki düzlük alana (ihtimal ki; mağaranın oyulması sırasında çıkan harfiyat ve molozların döküldüğü alan) resim 11‟de de görüldüğü gibi; çit ve çalı (tundura)lar dikilerek, mezarın giriĢi gözlerden saklanmaya çalıĢılmıĢtır. “... mezarın önü, çit ve çalılıklarla gizlenmiĢtir..” 2) Mezarın doğusunda bulunan Kalver tepesinin en doğu ucundaki kısmı; oldukça geniĢ bir Ģekilde oyularak (yarılarak) çok daha yükseklerden gelen sel suları (veya belki, o zamanlarda akıp da Ģimdilerde kurumuĢ olan dere) daha doğuda bulunan düz vadiye akması yerine; akıĢ yönü çevrilerek, daha hafif meyilli olan ve özellikle mezarın bulunduğu mağaranın kapısının önünden akıtılarak.. dikkatlerin mezarın çıkıĢını kapatan duvardan uzaklaĢması, dağıtılması ve bu yapılan duvarın dere yatağı ile aĢağıda 3. maddede geçen su kanalı için, yapıldığı intibasını vermek yoluyla, suna bir engel yapılmıĢtır.( Bak. resim 8-1) “...sonra; önünden, yakın derenin suları akıtılmıĢ..” (ayni rüya) 3) Bu suni dere içinden, bir de; testi yapılan kahve rengi topraktan su boruları imal edilerek ve birbirlerine eklenerek, içme suyu taĢınmıĢ veya su taĢınıyor havası verilerek; bir de bu Ģekilde, mağaranın kapısının örme taĢ duvarları; ikinci bir defa daha, bir farklı vesileyle gözlerden saklanmak istenmiĢtir. Su borularının kalıntısı, halen mevcuttur. Rüyanın yorumuna, devam adecek olursak; Hz. Meryem Ana‟nın yukarıda bahsettiğimiz mezarı ile evi arasındaki mesafe, kuĢ uçuĢu (tahmini) olarak 2-3 km uzaklıktadır.“... mezar; evden, yarım fersah uzaktadır..” (ayni rüya) (sayfa 64) Resim 8. Ejder-mezar üzerine açılmıĢ ve altı boĢ bir baĢka oyuk resmi. Sayfa 65. .................................................................................................................................... Hz. Meryem Ana‟nın mezar yerinin bulunduğu bölge, hafif meyilli bir alandadır. Hemen kuzeydoğusunda dik bir tepecik vardır. Bugünkü karayolunun altında ve kuzey tarafında, Panaya Kapulu‟dan çok uzakta bulunur. “..vadicikte; Kudüs‟te, Zeytindağı‟nı hatırlatan „hac yolu‟nun son durağından uzakta..” (ayni rüya) Bölgenin arazi yapısı gereği çevre kayalık olduğundan; mezarında mutlaka bu kayalık dağın içine oyulması gerekiyordu. Zaten de öyle oldu, dağın içi oyularak kutsal mezar için hazırlandı. “...kaya içine oyulmuĢ mağarada, Meryem Ana‟nın mezarı bulunuyordu..” (ayni rüya) ÇalıĢma sırasında çıkan harfiyat ve molozlar, mezarın önündeki alana serpiĢtirilerek; hem dikkati çekmemesi sağlandı, hem mezarın alt kısmının dik olan meyili azaltıldı ve üstüne çit ve çalı dikilerek de, tabii ortama (tabii fiziki yapıya) çok güzel bir uyum sağlandı. Zaten bu maddeyi, farklı bir sebep için, yine yukarıda açıklamıĢtık, dolayısiyle; hem de mezarı yerinin, böylece dikkatlerden uzaklaĢtırılarak saklanması iĢi bir defa daha ve büyük bir baĢarıyla gerçekleĢtirilmiĢ oldu. Yukarıda bahse konu olan alan, yerden oldukça yüksek bir dağın orta bölümünde gerçekleĢtirilmiĢ ve bu dağ, diğer sıradağların bir parçası olarak; her ne kadar, sıradağlar silsilesi içinde, onların bir parçası olsa da; bulunduğu yöre merkez alındığında, tek baĢına oldukça yüksek ve heybetli bir dağ olarak görünmektedir. “...Zeytindağını hatırlatan..” (ayni rüya) Yukarıda sıraladığımız; gerek teorik, gerekse bu teorilerle bire bir uyumluluk gösteren fiziki bulgular, bize; Hz. Meryem Ana‟nın kutsal mezarının, tesbit ve delillendirdiğimiz yerde olduğunu ve Catherina Emmeric‟in rüyasi ile bire-bir uyumluluk içinde olduğunu, sonunda teorik olarak ispatlamıĢ olduk. Bu bulgulardan hareket edersek: 1) Kudüs tezinin; bir yalandan ibaret, içi kof ve tamamen aldatmaya dayalı, ayrıca; iĢin içinde, bir takım baĢka çıkar hesaplarının bulunduğu.. inananlarının inançlarıyla oynamak pahasına sürdürülen trajo-komik bir teori olduğu... 2) Efes tezinin, her ne kadar reddedilirse.. o kadar çok ve kesin delillerle, kendini ortaya koyarak, bu yalancı ve vicdandan yoksun olan.. delil sahiplerine, büyük bir güven ve kararlılıkla meydan okuduğunu.. 3) Hz. Meryem Ana‟nın, vefatından sonra göğe uruç ettiğininde, bir yalan olduğunu ve göğe uruç etmemekle de, kutsallığından hiç ama hiç bir Ģey kaybetmediğini.. 4) Yakın tarihde bir gün, bu kutsal mezar kazılarak ortaya çıktığında; bir çok yalancı ve çıkarcının, bütün kirli hesaplarını bozarak bunların canlarına ot tıkayacağını.. 5) Kur‟an‟ı Kerim‟in, Ģimdilik açıklanan bir çok bilimsel buluĢlara, tam 15 asır öncesinden ıĢık tuttuğu gibi, Hz. Meryem Ana için, söylediklerinde de; ne kadar kesin doğrular olduğunu, böylece Hıristıyanlıktaki Ġncil‟e ve inanca dair yapılan yanlıĢlıkların ne kadar çok akıl ve mantık dıĢı olduğunu..6) Ne kadar geciktirilirse geciktirilsin.. Allah‟ın dilediği bir gün, mutlaka ve mutlaka ortaya çıkarılacağını.. “ 7) Zaten Catherine Emmeric‟de, kutsal mezarla ilgili olarak.. rüyasında “... ve bir gün ortaya çıkacağına inanırım..” diyerek bu gerçeği dile getirdiğini.. ĠĢte, “O GÜN, (O ZAMAN) HIRĠSTĠYAN DÜNYASI, KENDĠ ELĠYLE ĠġLEDĠĞĠ BĠR ÇOK YALAN VE SAPTIRMASININ; GERÇEK BĠR KIYAMETĠYLE KARġI KARġIYA GELECEK.. VE 20 YÜZYILDIR BU YANLIġ ĠNANIġLARI UYGULAYAN ĠNSANLARIN, BĠRĠKMĠġ GÜNAHLARINI KORKUNÇ HESABINI VERECEKLER!.. VE BUNUNDA VAKTĠ DE, ARTIK GELĠP ÇATMIġ BULUNMAKTADIR.. (inĢaAllah, 21. yüzyılın ilk çeyreğinden çok daha önce..) Tekrar, ejder-mezarın yerine dönersek; Bülbül dağının Efes‟e bakan cephesi Ġzmir-Aydın karayolundan bakılarak sıkı bir taramadan geçirilirse.. dağın fiziki çıkıntılarının, dağın dibinden baĢlayarak YARISINA KADAR OLAN KISMINA, (ki; burası teorimize göre, Hz. Meryem Ana‟nın tam mezarına isabet etmektedir) kadar gelmekte ve bir büyük yılan (ejder-ejderha, canavar) halinde, (sayfa 66) ...................................................................................................................................... yukarısından geçen karayoluna kadar uzandığı görülür. Bu tabii dağ oluĢumunu, adeta; Allah, (CC) sanki bu „kutsal mezar‟ ve „ejderhalar‟ teorisini ispat için özel olarak yaratmıĢtır. En üst ve hafif sol tarafta ise; ejderin baĢı (yani; diğer bir ifade ile; Hz. Meryem Ana‟nın mezarı) bulunur. Tam bu noktadan geçen karayolu ejderin baĢ kısmının orjinalliğini kısmem tahrip etmiĢtir. Ejderin boyu tahmini bir kilometreye yakındır. Yüzyıllarca; gözlerden uzak olarak, kendi halinde yaĢamıĢtır. ġimdi ise artık „ilâhi emir‟ gereği, bulunup ortaya çıkma vakti geldiği için; (duyan kulak, düĢünen beyin ve sızlayan vicdanlar için) adeta, ejderha kükreyiĢi ile kükreyerek.. „artık zamanım doldu, gelin ve benim gizemlerimi çözün.. “baĢım (ağzım)da sakladığım yeryüzünün en kutsal „ĠNCĠSĠ‟ni(!) ve onun yanında bulunan, orijinal Ġncil‟i ve diğer kutsal emanetleri bularak, ortaya çıkarın” demektedir. Belge 23) Catherine Emmeric‟in rüyası istikametinde; Efes‟e tezini ispat için yapılan, görüĢler ve ziyaretler: Catherina Emmeric‟in rüya (keramet veya istidrac)larından sonra, 1-9-1891 yılında Lazaristlerin müdürü Poulan, iddaaların doğruluğunu, yerinde tesbit etmek için; bir ekip teĢkil ederek, baĢkanları alim Yung nezaretinde Efes‟e gelerek Aladağın tepesindeki “MERYEMANA EVĠ‟ni” buldular. Bu ev, rüyada tarif edilen yerlerdeki teferruata, aynen uyuyordu. Kırkınca köyünde doğmuĢ olan, Avukat Kostantinidis, 1892 yılında konuyu inceledi. Çok eskidenberi 15 Ağustos‟da, civardan gelen yerli Ortadoks Rum‟ların; üstelik ellerindeki dua kitaplarında “Hz. Meryem Ana‟nın, Getsemani‟de vefat edip, buradan göğe uruç ettiğini” yazdığı halde, yine de ayinlerini Panaya Kapulu‟da (Meryem Ana Evi‟nde) ifa ettiklerini belirledi. Fransız Hastanesi hemĢiresi, Maria Le Mandat Grancey evin ve civarının bütün arazilerini satın aldı. Ġzmir BaĢpiskopos‟u Monsenyör Timoni, Panaya Kapulu‟yu gidip gezmiĢ ve 1896 Not: M.A.E Sa. 21 de, “ĠĢaretlere göre birinci ve ikinci tepe de mezar istikâmetinin ana hatları bulundu” denmektedir. Bu geliĢmelere rağmen (ki, baskı tarihi 1953) bu konuda hiç ama hiçbir geliĢme kaydedilmemesi, birazcık düĢünen kiĢiler için, oldukça dikkati çekici ve çok manidardır. (sayfa 67) ..................................................................................................................................... yılında bir kararname yayınlayıp; Panaya Kapulu‟ya Hac ziyareti ile burada ayin yapılmasına müsaade etti. 1896‟dan, 1914‟e kadar; birçok alim, din adamı, arkeolog.. meselâ, Kolonyalı Dr. Niessen, Beyrut Üniversitesi profösörlerinden Ramsey, Rahip Adhemer D‟Ales, Rahip Prof. Jouan Paris, Katolik Enstitüsünden Baron Cavrede Vaux, Amiral Antoine, Prof. Waah, Mimar Rozetti, Paris‟li Chalier ve Carre, Oxfort‟dan Mister Hogart.. vb, bu evi ziyaret ederek, Hacı oldular. (E.K.Sa. 21) Hac ziyaretleri, Hz. Meryem Ana evi ve civarını ziyaret etme Ģeklinde, artık kesintisiz devam etmektedir... Papa 6. Paul, 26 Temmuz 1967 yılının çarĢamba günü, yanında Kardinaller ve maiyeti erkânıyla, ayrıca Papa II. Jean Paol, 30 Kasım 1979‟da, Hz. Meryem Ana evini ziyaret ederek; bu evi ve çevresini, Hac yeri olarak ilân etmiĢtir. Belge 24) Vatikan‟ın Ġzmir temsilcisi BaĢpikopos Domanico Coleyara; Efes Panaya Kapulu‟daki Meryem Ana Evi (kilisesi)nin önündeki alanda düzenlediği dini törende yüzlerce Hıristiyan hacı oldu.(gazateler 17 Ağustos 1982) Böylece, Efes tezi kesinleĢmiĢ oldu. ġimdi yapılacak iĢ, biran önce; yukarıda sıraladığımız bilgi, belge ve fiziki delillerin ıĢığında ve hep bereber; el, bilgi ve güç birliğiyle, bu “KUTSAL MEZAR‟ı ” ortaya çıkararak; ilmin, dinin ve en önemlisi insanlığın istifasına sunmalıyız. KUTSAL MEZAR ARTIK ORTAYA ÇIKARILMALIDIR. Hz. Meryem Ana‟nın kutsal mezarının yerini, yukarıda; teorik, pratik, ilmi, dini, tarihi ve toprak üstü fiziki bulguları ile beraber ve hiçbir menfaat gözetmeden, en objektif kriterlere göre; dilimin döndüğü, aklımın erdiği, mantığımın aldığı kadariyle.. Dünya‟da ilk defa ve ejder-mezar teorisiyle, ortaya koymaya çalıĢtım. Sonuç olarak da, bir defa daha belirtmek istiyorum ki; “KUTSAL MEZAR; ĠZMĠR EFES‟DE, ALADAĞIN TEPESĠ ĠLE AYDIN ASFALTI ARASINDA, DAĞIN ORTA YERĠNDE VE EJDERHA GÖRÜNÜMLÜ KAYA ÇIKINTILARININ EN TEPSĠNDE, ĠKĠBĠN YILLIK BĠR SABIRLA; BĠZLERĠ, SĠZLERĠ, HEPĠMĠZĠ BEKLĠYOR... YA, DÜNYA MEVCUT FELÂKETLERĠNĠ YAġAMAYA DEVAM EDER VE BĠRĠLERĠ DE, BU FELÂKETLERDEN NEMALANIR!.. YA DA, BĠR AN ÖNCE BU KUTSAL MEZAR AÇILIR, VE ĠNSANLIĞIN DETLERĠNĠN ĠLACI BURADAN ÇIKACAK BELGELERLE SON BULUR!.. ġĠMDĠ ĠNSANLIK, BĠR BÜYÜK SEÇĠMLE KARġI KARġIYA.. “YA! BU, HENDEKTEN ATLAYACAK, (Ģayet atlamazsa, mevcut felâketlerini yaĢamaya devam edcek) YA DA! BU DEVEYĠ GÜDECEK!.. (Hz. Meryem Ana‟nın mezarını, ortaya çıkaracak; felaha ve refaha kavuĢacak... ) Yapılacak iĢ, hem çok zor; hem de, çok kolay. Zor tarafı, çeĢitli menfaat çevreleri ve Dünya‟yı sömüren Ģer güçleri!.. Kolay tarafı ise, birkaç kazma ve kürekle; Hz. Meryem Ana Evine giden karayolunun sağa saptığı ikinci virajın hemen alt tarafında ve yukarıda ayrıntılı olarak belittiğim bölgede, 50 metrelik bir alanda yapılacak ( sayfa 68) kısa bir tarama ile mezarın giriĢ kısmı kolaylıkla bulunur. Resim 11. Bu giriĢ; görünen 7 sıra halinde, oldukça uzun ve büyükçe taĢ duvarla kapatılmıĢtır. Teorik, pratik ve toprak üstü bulguları, bundan daha ileri gidemeyeceğine göre; artık biran önce, kazı safhasına geçmek ve Hıristiyanlık Ģeriati ile Muhammedi Ģeriati tarafından kutsallığı kabul ve tastik edilen bu mübarek ve muazzez Ana‟nın mezarında sakladığı, kendisi ile beraber gömülen kutsal emanetler.. hep-beraber ortaya çıkarılması; yalnız dini, ilmi, tarihi.. bir olay olmaktan çıkıp bir insanlık borcu ve ihtiyacı haline gelmiĢtir. Çünkü; bu mezarın ortaya çıkması, en büyük vazife ve en kutsal görev olarak bizleri (bütün insanlığı) beklemektedir... MEZARDAN ÇIKACAK KUTSAL EMANETLER NELER OLABĠLĠR VE NE GĠBĠ SONUÇLAR DOĞURUR. Hz. Meryem Ana‟nın mezarı ortaya çıkınca, (Ģimdilik, teorik kaydıyla da olsa) ortaya çıkacak ve bir kısmı zamana bağlı olarak gerçekleĢecek olaylara, belgelere ve kutsal emanetlere satır baĢlarıyla Ģöyle bir göz atalım. 1)Evvelce sayıları çok olupta, sonradan sayıları en son limit olarak, dörde kadar düĢürülüp; sayısı daha aĢağı düĢürülmesi imkânsız olan ve orijinal nüshası olmadığından, ihtiyaç oldukça arada bir üstünde değiĢiklik yapılan.. bu dört adedinin de birbirine benzemediği Ġncil‟ler‟in, bir tek Ġncil‟de toplanması münkün olacak.(Çünkü; orijinal Ġncil bulunacak) Çünkü Hz. Meryem Ana‟nın her türlü sorumluluğunu alacak, her yönü ile; Hz. Ġsa (as)nın, Annesini emanet edecek kadar güvenilir ve akıllı olan.. Yuhanna‟nın vahyinde geçen, o; gelecekle ilgili, çok önemli görüntüleri (vizyonları) görebilecek kapasitede mübarek bir kiĢi olan, ayrıca; Hz. Meryem Ana‟ya, bu çapta bir ejderha mezar yapacak kadar, süper akıllı Yuhanna‟nın; Kur‟an‟a en yakın olan, ayrıca; son peygamberin hem de, göklerdeki adı (Ahmet) ile geleceğini müjdeleyen ve orijinal nüshaları, Hıristiyanlar tarafından kabul görmese de.. Müslüman dünyasında büyük bir sükseye (iltifada) sahip olan Barnabas Ġncil‟i gibi bir Ġncil yazıp, bu mezara koymamasına, ancak; aklı kıt olanlar, inanır. Kendi yazmamıĢ olsa bile; en azından çevresini irĢat etmek için.. elinde bulunması gereken Ġncil‟i veya bu Ġncil‟in bir kopyasını buraya koyması ne kadar mantıklı ise; böyle bir Ģeyi yapmaması da, bir o kadar mantıksız olurdu. 2) Ġncil‟i orjinali bulununca; Kur‟an‟ı Kerim‟in Ġncil‟i doğruladığı oranda; elbetteki, Ġncil‟de Kur‟an‟ı doğrulayacak,(*) hatta; Tevrat ve Zebur‟u da, buna -------------------------------------------------------------------------------------------------(*) Kur‟an‟ı Kerim‟de bu konu ile ilgili ġuarâ Suresi 196-197 ayetlerinde, bu husus Ģöyle açıklanmaktadır. “ O (Kur‟an) daha öncekilerin kitaplarında (Ġncil, Tevrat ve Zebur) da, zikredilmiĢtir. Ġsrailoğulları bilginlerinin bunu bilmeye bir delilleri yok muydu? (sayfa 69) dahil edebiliriz. Böylece; Allah katında (indinde) ki dinin, hangisi olduğu böylece ortaya çıkacak... Sonrası da.. çorap söküğü... 3) Dinler tarihinin bir bölümünün gizleri çözülür. Bir çok bilinip de aranan ve bir çok da bilinemediğinden dolayı aranmayan, sayısız önemli tarihi belge ortaya çıkınca; ilmi, dini, felsefi.. birçok yanlıĢlıklar kendiliğinden düzelecektir. 4) ĠnanıĢlardaki yalan ve sahdekârlıklar, otomotikman ortaya çıkacağından; siyasi, sosyal kültürel.. birçok alanda bir çok değiĢimler ve topyekün sarsıntılar olacaktır. Elbetteki bu buluntularla da, (yani; Allah katındaki dinin, (3-19) bir tek olduğunun ortaya çıkmasiyle; Ġslâm alemi bir birlik ve tek yürek haline gelecek, Hırıstiyanlar ise; her alanda, Ģok üstüne Ģok yaĢayacak.. sonunda; Hz. Ġsa (as)nın getiriği dinin aslı, (Ġslâmiyet) bütün görkemiyle; tarihde olması gereken, ancak çeĢitli entrikalardan dolayı, bir türlü alamadığı yerini alacaktır... 5) Ekonomide, turizimde, siyasette, ahlâkta.. çok köklü değiĢiklikler olacak ve insanlık, farklı bir yaĢan tarzına kavuĢacak, çünkü; bu olaylar, Hz. Mehdi‟nin geliĢinden bir yıl sonra ve 21. yüzyılın ilk çeyreğinden çok önce ve Deccal‟in gelipte dünyayı “kan banyosu” yaptırdıktan hemen sonra gerçekleĢecektir. (Allahu Alem) 6) )Bütün Dünya‟daki, her görüĢ, düĢünce, fikir ve felsefe; arasındaki, zıt düĢünceler asgariye inecek.. 7) Ġlim, din, felsefe, san‟at.. alanlarında; ikinci rönesans baĢlayacak; yaĢlı Avrupa da ve her gün biraz daha çökecek olan A.B.D. de; eyaletler arasında her alanda korkunç bir savaĢ ve bir takım olağan dıĢı tabiat olayları çıkarak.. Asya‟lısı da, Avrupalı‟sı da, Amerikalı‟sı da, Hz. Mehdi‟nin önünde diz çöküp.. her ülke ve kiĢi gibi günün vehametinden; O‟nun merhametine, koruyuculuğuna ve Ģefaatine.. sığınılacak!... 8) Hz. Meryem Ana‟nın ve Yuhanna‟nın, Kudüs‟ten ayrılırken; yanlarına kendilerince önemli gördükleri bir takım ilâhi menĢeli emanetler ile bir kısım eĢyalarını da büyük bir ihtimalle; ya Hz. Meryem Ana‟nın veya Yuhanna‟nın, veyahutta her ikisinin mezarlarına konulmuĢtur. Çünkü, Kutsal emanette olsalar, Ġslâm kimlikli bir kiĢinin mezarına, hiçbir Ģey konmaz; burada, bu ihtimali yazmamın sebebi Ģudur: Mezar, saklanacak eĢya için en garantili bir yer olarak görülüp, bu niyetle bu kutal emanetleri mezarda; fakat baĢka bir bölümde saklamıĢ veya baĢka yerde saklanan bir takım kutsal emanetlerin yerlerinin Ģifresi (adresi) de olabilirler... (Allah‟u Alem) Bunların dıĢında, Efes‟e gelindikten sonra elde edilen, bir takım gününün normal, Ģimdi bizim için ise kutsal sayılabilecek, daha baĢka eĢyalar, notlar belgeler.. de bulunabilir... 9) Barnabas Ġncil‟inin ve Kur‟an-ı Kerim‟in doğrulanması; Kutsal mezar açılınca, mezardan çıkacak orjinal Ġncil ile bu doğrulanma gerçekleĢecektir... Barnabas‟ın; halen basımı Türkçe gibi bir çok dile çevrilmiĢ bulunan ve kendi adını alan “BARNABAS ĠNCĠL‟i de,(1) Kur‟an‟ı Kerim de, böylece doğrulanacaktır... 10)Hz. Meryem Ana‟nın da, oğlu Hz. Ġsa (as)nın da; (haĢa) ULÛHHĠYET‟ (Allahü AzîmüĢĢân‟ın bir vasfı)in birer parçası kabul edildiklerinden; Hz. Ġs(as)nın Ģahsı da “RABB”olarak söylendiğinden; kendi sözleri ile Allah‟ın sözleri birbirine karıĢık olarak yazılıdır.(2) Dolayısiyle de, bu sözlerden, hangisinin gerçek ayet, hangisi ayet değil de; peygamber sözü (hadis) olduğu belli değildir. Bu iki çeĢit ayet birbirlerinden ayrılıp, ayet (Allah‟ın sözü)ile, hadis; (Hz. Ġsa‟ a.s.)nın sözü) olduğununfarkı, ortaya çıkacak ve ikisi birbirinden ayrılacaktır.Ayrıca, Ġslâm Kaynaklarından; M. Faruk Gürtunca‟nın yazdığı, “Peygamberler Tarihi”adlı eserinin 601.sayfasında yazdığı; “BĠSMĠLA RAHMA RAHĠMA” cümlesinin, Ġncil‟in baĢında ve KuĢeyri (r. Aleyh) dediği; Ġncil‟in sonunda, “LAĠLAHE ĠLLALLAHU...yazdığı ispatlanacaktır. Sayfa 70. ................................................................................................................................... Açıklayıcı özel notlar: (1) Barnabas Ġncil‟i; gerçek Ġncil‟e en yakın olan Ġncil‟dir.Yahudi‟lerin gazabından kurtulmuĢ tek nüshası kalmıĢtır. Barnabas, Hz. Ġsa (as)nın havarilerinden veya havarilerini görenlerdendir. Kendi adı ile anılan „Barnabas Ġncili‟ni yaznıĢtır. 300 yıl, elden-ele dolaĢmıĢtır. Bir nüshası; papalık kütüphanesinde saklanmıĢtır. 325 de toplanan Ġznik konsili, yazılı Ġncil‟lerin sayısını dörde kadar indirip Latince‟ye çevirmiĢlerdir.. geriye kalan diğer Ġncil‟lerle beraber, Barnabasın Ġncil‟lerini de yakmıĢlardır. Tek bir nüshası, 1590 yılında Fra Marino, 1713 de, Cramer, 1736 da prens Öjen‟nin eline geçmiĢ, ondan da Ġngiliz Rag olarak Ġngilizce‟ye çevirmiĢ, 1097de Oxsford‟da basılmıĢtır. Bu çevirilerde, yine esrarlı bir biçimde ortadan kaybolmuĢtur. Yalnız, iki nüshası kalmıĢtır. Birisi Biritish Museum‟da, diğeri ise; A.B.D.nin Kongre kütüphansi‟nde saklanmıĢtır. Pakistan Kur‟an Kurulunca; bu Ġngilizce nüshasını, 1973 yılında gizlice mikro filme alınarak, basımı çoğaltılmıĢtır. Türkçe‟ye de çevrilerek hizmete sunulmuĢtur. (H.L.O.Ġ.) (2) Ġncil‟de; Allah‟ın Kelâmı‟yla (ayetiyle) peygamberin kelâmı (hadisi) belli değildir. Çünkü Hırıstiyanlar; Hz. Ġsa (as) yi, (haĢa ) Allah‟ın oğlu olarak bildiklerinden, Ġncil‟deki ayetlerle hadisleri birbirinden ayrıĢtıtıp; Bunlar Allah kelâmı ayetler ve Ģunlar da peygamber buyruğu hadisler, dememiĢlerdir. Bu çarpık durumu da, hâlâ daha devam etmektedir. Yahudi ve Hıristiyanlar, lütfedip de, ancak 12 havariye peygamber diyerek, diğer dini konularda, olduğu gibi; peygamberlik müessesesi ile de alaycılıklarını sürdürmüĢler.. bir de bu yüzden, büyük hataya düĢmüĢlerdir. Halbuki; Hz. Ġsa (as)yı ve annesi‟ni, (haĢa) ULÛHHĠYETĠN ayrılmaz bir parçası olarak kabul etmek, Kur‟an‟daki ayetlere göre Ģirk ve iftira olup; sırf bu yüzden, bu iki mübarek kiĢiye zulüm ve eziyet yapmaktadırlar. ( sayfa 71) ---------------------------------------------------------------------------------------------------Hz. Meryem Ana‟nın; hem sığınağı, (mezarı) hem koruyucusu, (bedeninin ve kutsal emanetlerin) hem sembolü, (taĢıdığı sırların bekçisi) hem de, bütün varlığının çözüm anahtarı (yine; ona gidecek olan yolun, pusulası) olan ejdermezarı artık, uzunca süren mevcut kıĢ uykusundan uyanmasının vakti iyice yaklaĢtı. Daha önceki sayfalarda da, belittiğimiz gibi; gerek illistrasyon (resim no. 1) ve gerekse, Meryem Ana tablosusunda (resim no. 2) bulunan ejderler ile; Efes‟teki dağa doğru çıkan ve fiziki görünüĢü, bir ejdere benzeyen kaya çıkıntıları (resim no. 3) ile; diğer bilgi (data) ve belgeler, bir araya getirilince; artık mezar yerinin o bölge ve o mağara olduğu kesinleĢir. Ayrıca; bu ejderin çözülmesiyle, “EJDERLER TEORĠSĠ” de; çok önemli bir ilmi tutarlılık kazanacak, bu teoriye daha bilimsel, dinsel ve tarihsel.. bakılarak, detayları incelenmek için özel çaba sarfedilecek.. sonuçta da, bu kitapta bulunan veya daha sonra bulunacak, diğer ejder-mezarların; çok farklı bir bilimsel değerlendirmeye alınarak, gereken gerçek değere ve itibara; ilgi ve araĢtırmaya kavuĢacaklardır. Çok önemli bir not: Yukarıdaki belgelerden hareketle, Ģayet bir gün (ki; bu gün, çok yakın) bu mağaranın suni olarak yapılmıĢ ve önünü kapatan taĢ duvarı kaldırılıp, içerisi incelendiğinde, “Kutsal Mezar” ve “kutsal emanetler” bulunmaz ise; yapılacak iĢlem ve tutulacak yol, Ģu olmalıdır. Mezarı yapan Yuhanna ve arkadaĢları, hırsızlara ve yağmacılara karĢı, mezarın içinde de; bir takım hile ve ĢaĢırtmalara baĢvurarak, bir takım labirentler yaparak.. (yani; oyun içinde, oyun oynayarak) bir takım yeni dehlizler ve ĢaĢırtmaca iĢaretler yapıp, önlem içinde, önlem alarak.. mezarı ve kutsal emanetleri saklamıĢ olmaları muhtemeldir... Bu Mezarı kazanların, karĢılarına çıkacak ve binbir tuzakla dolu bu önlemler için; hiç ama, hiç bir zaman; yeise ve paniğe kapılmadan, moraller bozulmadan aramayı; yine, orada (o bölge içinde) inatla ve ısrarla sürdürüldüğü takdirde sonuç alınır. Elbetteki; bu kutsal mezar, kime ve hangi tarihde, nasıl ve hangi Ģartlarda.. hangi iyiliğin bedeli olarak.. seçilmiĢ, o Ģanslı ve bir o kadarda mübarek kiĢi, bu iĢi baĢaracaktır! Çünkü bu, ilâhi bir görevdir ve bunu mezarı bulanda; sıradan bir mezar hırsızı..veya, bir Ģan Ģöhret ve zenginlik budalası. olması, münkün değildir. sayfa 72 O, kutlu; o, mübarek ve Ģanslı.. kiĢi, bu iĢ için; Allah tarafından seçilmiĢ, görevlendirilmiĢ ve bu mezarı bulmaya ortaya çikarmaya lâyık, müberek ve muhterem bir kiĢidir. Allah (CC) bana, o güne kadar ömür verir de; bütün bu yazdıklarımın arkasında duran ve bu teoriyi geliĢtiren kiĢi olarak; o günleri görürsem.. bu ortaya koyduğum ejderler teorilerinin, bana verilmiĢ çok büyük bir ilâhi lütûf sayacağım. Sırları çözülmüĢ, Kutsal Mezarı ortaya çıkmıĢ ve diğer ejderha (mazar)larla da, ilgilemeye baĢlanılmıĢ.. yeni ve daha özgür, daha müreffeh ve daha barıĢçıl, daha seven ve sevilenlerin çok olduğu bir sevgi dünyası, dileğiyle... HZ. MERYEM ANA‟NIN TAVUSKUġU EJDERĠNĠ BĠTĠRĠRKEN Yukarıdaki belgelerle, belgelendirdiğim; bulgularla, desteklediğim; “bana nasip olan kadarını, bir teoriye dönüĢtürdüğüm..” ilk planda, (özelde) Hz. Meryem Ana ejderhasını; orta ve uzun vade (genel)de ise, diğer mevcut ve yeni bulunacak ejderhalarının gizemleri çözülerek; insanlığın bunlardan yeterince ders çıkartıp, daha mutlu.. bir yaĢama baĢlaması için; ben, hiçbir yerden, kiĢiden ve kurumdan.. hiç bir maddi ve manevi destek görmeden, tek baĢıma “ancak bu kadarını baĢarabildim.” Bundan sonrası; hükümetin, devletin ve bütün insanlığın sorunu, ihtiyacı ve dahi, ilâcıdır.. Kanunlarla sınırlandırılmıĢ, bir takım yasaklar getirilmiĢ, bir konuda ilk defa kurulan bir teoriyi ispatlamak; o teorisyen (araĢtırmacı)in vazifesi değildir. Zaten kanunlar da böyle bir Ģeye müsaade etmez. Ancak; burada ortaya konan bilgi ve belgelere rağmen, birileri(!) çıkıp da; bulduğumu yukarıdaki belgelerle ortaya koymuĢ olduğum, “bu ejder-mezarın yeri burası değildir..” derse veya bu konuda, iddaalarda bulunup yeni bir teori geliĢtirir.. ortaya her Ģeyi yokuĢa süren bir fikir atar ise; 1)En azından; benim ortaya koyduğum kadar, tutarlı bilgi ve belge ortaya koymalıdır. 2) Bu belgeler, akla ve mantığa hitap edebilmelidir. 3) Benim teoriminde geçersizliğini bilimsel olarak ispatlamalıdır. 4) Böyle bir ispatın da, benim gösterdiğim ejder mezarın kazılmadan (açılmadan) ve içinde, böyle bir mezarın olmadığı ispatlanmadan, hiçbir geçerliliği olmayacağını özellikle belirtirim. Aksine bir tutumun ise “havanda su döğmek” gibi, Türk atasözünden ileri gidemeyeceğini ve sadece zaman kaybına sebep olmaktan öteye geçemeyeceğini Ģimdiden açık, açık belirtirim. Önemli bir not: Bir kısım insanların, her biri bir yerde; bir Meryem Ana mezarını bulduğunu iddaa ederek; benim yazdığım bu teoriyi çürütmeye ve beni, sebebini bilmediğim nedenlerle, adeta devredıĢı bırakmaya çalıĢıyorlar.. Hatta, sitemin hem „Ģiir sayfasının baĢında ve hem de bu sitenin tanıtımı sayfasında, yazdığım gibi esrarengiz bir biçimde öldüğümü bile yazıp, hiç sıkılmadan da yayınlayabiliyorlar... Bu gibi kiĢilere ve diğer Hz.Meryem Ana araĢtırmacılarına mesajımdır: 1) Eğer; bu kutsal mezarın yerini buldunuz veya biliyor iseniz; A) Teorinizi; bir TEZ haline getirip, yayınlayın. En azından, çalınmasından korkuyorsanız ve de iddaanıza güveniyorsanız, notere götürüp onaylatıp, öyle yayınlayınız. Mutlaka ve mutlaka, bu mezarın yerini bildiğinizi, benim iddaaettiğim mezar kazılmadan önce kesinlikle ortaya koymalısınız. B) Dağarcığında ne varsa, hepsini mutlaka ortaya koyunuz... Sonra; ben, zaten bunları biliyordum.. diyerek, böbürlenme Ģansını kaybedersiniz.. C) En mühimi de, konunun hikâye kısmını bir tarafa bırakıp; ortaya, elle tutulur ciddi bilgi ve belge koyunuz. Kendini çok överek, fazla atıp tutmayınız; çünkü, sonunda utanmak, rezil olmak da var, unutmayınız!.. D) Eğer; “bir iddaanız varsa,” bilimsel delilleriyle ortaya koyunuz. BaĢkalarının iddaalarını ve teorilerini safdıĢı bırakmak için, o kiĢileri; “GARĠP BĠR FĠGÜR” gibi garabet isnatlarla karalalayarak.. bu konuda yazılmıĢ ve meraklılarının eline ulaĢmıĢ, hatta, Milli Kütüphanede bile arĢivlenmiĢ kitabımı; “daha piyasaya çıkmadan, ortadan kaybolmuĢ” diye önünü kapatarak ve kitabımın varlığını ve ismini zihinlerden silmeye çalıĢarak.. ayrıca kiĢilerin mesleklerini bile düzgün yazamıyarak, üstelik küçültücü sıfatlarla, ilgili kiĢinin teorisini değil Ģahsını hedef alıp karalamakla ve en mühimi de, beni yaĢadığım halde “aniden öldü” gösterek, Hz. Meryem Ana‟nın mezarı konusunda bir adım öne çıkma kurnazlığını göstermeyiniz. Çünkü; edep ilimden, namus; fikirden, Ģeref ve haysiyet Dünya menfeatinden çok, çok önce gelir... E) Bu ilâhi “Mezar ve olayı” kapanın elinde kalmayacak kadar büyük ve çapsız kiĢilere malzeme olmayacak kadar da kutsaldır, iyi biliniz.. mantıklı düĢününüz!.. Bu günün yarını, bir de; bu toprağın altı var! “Ġftiracı olanı, önce mezarlık sıkar.” (bak; Ģiir sayfası ilk Ģiir) F) BaĢkalarını haksız yere karaladıkça; bir bumerang gibi, aslında; siz, kendi kendinizi karalarsınız, kendine zarar verirsiniz, bu çok önemli bir ilâhi kuraldır unutmayınız.... 2) Eğer; gerçekten, bu mezarı bulamadınız da; bu popüler iĢten, nemalanmak istiyorsanız.. birazcık dini konularla uğraĢıp, bilhassa kader ile haram-helâl konusunu iyice incelemenizi öneririm. 3)Eğer; yukarıda sıraladığım bu iki maddede ki tavsiyelerimi yapamayacaksanız.. siz, gelin; bu iĢten, hepten vazgeçin, sonunda; bu iĢle uğraĢan birilerini öldürerek(!).. bir yerlere varamayacağınızı anlayın. Sonra bir de; Ahirette veremeyeceğiniz çok zor bir hesapla baĢbaĢa kalmayın!.. Benden uyarması!. (bu önemli not; kitabın internet için yazıya geçtiği 02-07-2009 tarihinde ve hâlâ yaĢadığımı kanıtlamak için özellikle ilave edilmiĢtir.) sayfa 73) II.E J D E R H Z. MU S A V E YILAN ASA EJDERĠ HZ. MUSA (AS)NIN HAYATI Ejderha-mezarına geçmeden önce, Hz. Musa (as)yı, insanlığın en son gelen ve en orijinal, yegane kitabı olan Kur‟an‟ı Kerim baĢta olmak üzere, diğer Ġslâm kaynakları ile Batı kaynaklarına göre, inceleyelim. Hz. Yusuf (as)un, Mısır‟da vezirlik yaptığı zaman, yanına; babasını, kardeĢlerini, akrabalarını ve yakın çevresiyle beraber kölelerini de çağırmıĢ ve hepsini burada iskân etmiĢti. 500 yıldan daha uzun bir süre, bu Ġsrail soyu, Mısır‟da çoğalarak yüzbinlerle ifade edilecek bir topluluk haline gelmiĢti. Önceleri, Mısır‟da itibar gören bu topluluk; gittikçe çoğalarak potansiyel bir tehlike olması ve bir de, oldukça zenginleĢmesi Mısır‟lıları çileden çıkarmaya baĢlamıĢtı. Mısır‟ın ileri gelenleri, bu durumu Firavun‟a Ģikâyet edince; Firavun bunu fırsat bilerek, zenginlerin ellerindeki malları gasbettikten sonra, bir de onları köle gibi çalıĢtırmaya baĢladı. Ġ.Ö. 12. yüzyılda, bu durum had safhaya ulaĢtı. Artık, Ġsrail‟iler; tam bir tecrit altına alınmıĢtı, Zaten; dinleri de Mısırlı‟ların dinlerine uymuyordu. Hz. Yusuf (as) ve Hz. Yakup (as)un Ģeriatını sürdürüyorlardı.. bu durum da, çok tanrılı dine sahip, Firavun ve Mısırlı halkın iĢine gelmiyordu... Firavun, bir gün gördüğü bir rüyayı kâhinlerine yorumlatır. Bu yorum, doğacak bütün Ġsrail‟li erkek çocukların öldürülmelerine sebep olur. Çünkü, Firavun rüyasında, Kenan (Ġsrail) ülkesinden çıkan bir ateĢin; Mısır‟a kadar uzanıp, Ġsrailoğullarının evlerini yıkmadığı halde, bütün Mısırlı‟ların evlerini yakıp yıkmıĢtı... Bu rüya ile, köle haline gelen Ġsrailoğulları‟nın; bir de, soylarının kuruması ihtimali baĢlamıĢtı... Yeni doğan her erkek çocuk öldürülüyor, anasının karnındaki doğmamıĢ çocuklar, annelerine yapılan akılalmaz iĢkence sonunda düĢürülüyordu. Bir taraftan köle olan Ġsrail soyu, bir diğer taraftan da tükenmeye baĢlayınca; Mısır‟ın ileri gelenleri (Firavun II. Ramses veya Tutankamon‟a) çıkarak, birkaç yıl sonra.. köle olarak çalıĢtırılacak kimse kalmayacağını ve buna bir çare bulmasını istediler. Firavun, durumun vehametini kavrayınca, yeni doğan çocukların bir yıl öldürülüp, bir yıl öldürülmemesini (sağ bırakılmasını) emretti. ĠĢte, bu doğan çocukların öldürülmediği; serbest yılda, Menfis Ģehrinde, Hz. Yakup (as)un soyundan bir aileden gelen, Yahsur oğlu Ġmrân‟nın bir oğlu doğdu ve Harun adı verildi. Ertesi yıl ise, yasak yıldı ve Ġmran‟nın bir erkek çocuğu daha Dünya‟ya geldi ve bu çocuğa da (büyüyünce, dört büyük peygamberden biri olacak olan) Mûsâ adını verdiler. Ġ. Ö. 1225-1300 yılları arasında, annesi; üç ay süre ile bu çocuğa baktı. Sonra, Allah‟dan gelen bir “NĠDA” ile, çocuğu bir sepet içinde götürüp Nil nehrine biraktı. Buraya kadar konuyu Kur‟an‟ı Kerim‟in çeĢitli ayetlerinin, çeĢitli sureleri ile özetledikten sonra; devamını, Kasas suresinin ayetleri ile sürdürelim. (Not: parantez içleri, yazarın ilavesidir.) Ayet 3) Ey Muhammed! Sana, inanan bir milletin faydalanması için; Musa ve firavun olayını, olduğu gibi anlatacağız. Ayet 4) Firavun ülkenin baĢına geçti. Ve halkı bölükler ayırdı. Ġçlerinden bir zümreyi (yani Ġsrailoğullarını) güçsüz bulduğundan onların yeni doğmuĢ ve doğacak oğullarını boğazlıyor, kadınlarını sağ bırakıyordu. Çünkü; O, bozgunculardandı. Ayet 5-6) Biz ise, memlekette güçsüz sayılan (Ġsrailoğul)larına iyilik yapmak, onları halka önder tutmak ve onları memlekete, varis (mirasçı) yapmayı diliyorduk. (Sayfa 74) -------------------------------------------------------------------------------------------------Onları memleketde yerleĢtirip kuvvetlendirmek, firavunla Hâmâm‟a ve her ikisinin askerlerine çekindikleri Ģeyleri göstermek istiyorduk. Ayet 7 ) Musa‟nın annesine, “ O‟nu emzir, baĢına bir tehlike geleceğinden korktuğun zaman, O‟nu suya (Nil Nehri‟ne) at. Boğulacağından korkma. Üzülme. ġüphesiz biz, O‟nu sana döndüreceğiz ve peygamber yapacağız..“ diye vahyettik. Ayet 8) Firavunla adamları, O‟nu almıĢlardı. Firavun, Hâmâm ve askerleri, suçlu oldukları için.. O, onlara düĢman ve baĢlarına dert olacaktı. Ayet 9) Firavunun karısı, (Asiye) dedi ki; “Seninde, benimde gözümüz aydın olsun. O‟nu öldürmeyin, belki bize bir faydası dokunur veya O‟nu evlat ediniriz...” Onlar, aslında iĢin farkında değillerdi. Ayet 10) Musa‟nın annesi yüreği bomboĢ sabahı etti. Eğer, inananlardan olması için; kalbine sabır verip bize bağlamasaydık, az daha çocuğun kim olduğunu açıklayacaktı. Ayet 11) Musa‟nın ablasına, (ki; adı, Meryem‟di) “O‟nun izini takip et..” dedi. O‟ da, kimseye farkettirmeden, Musa‟yı uzaktan gözetledi. Ayet 12) Önceden, O‟nun sütninelerinin memesini kabul etmemesini sağladık. Musa‟nın ablası “ Size, sizin adınıza, O‟na iyi bakacak bir aileyi, size teslim edeyim mi?” dedi. Ayet 13) ĠĢte böylece; O‟nun annesinin gözü aydın olsun, üzülmesin, Allah‟ın verdiği sözün, gerçek olduğunu bilsin.. diye, annesine iade ettik. Fakat, onların çoğu bunu bilemezler. Ayet 14) Musa; erginlik çağına gelip olgunlaĢınca, O‟na, hikmet ve bilgi verdik. Biz, iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız. Ayet 15) Musa, halkın haberi olmadığı bir zaman (öğlen uykusunda) Ģehre girdi. Biri kendi adamlarından, diğeri düĢman (Mısır‟lı) olan iki adamı döğüĢürken gördü. Kendi tarafından olan adam, düĢmanına karĢı ondan yardım istedi. O‟da düĢmanını iter-itmez ölmesine sebep oldu. “Bu, ġeytan‟ın iĢlerindendir. Çünkü o, apaçık bir düĢmandır.” dedi. Ayet 16) Musa “Rabb‟im” dedi. “...ben, gerçekten kendime yazık ettim, beni bağıĢla.” Bunun üzerine Allah ; O‟nu bağıĢladı., ( sayfa 75) .................................................................................................................................... O, Ģüphe yok ki; bağıĢlayandır, merhamet edendir. Ayet 17) “Rabb‟im; bana verdiğin nimetlerin hakkı için, suçlulara asla yardımcı olmayacağım” dedi. Ayet 18 ) ġehirde, korku içinde etrafı gözeterek, dolaĢıp.. sabahladı. Bir de, ne görsün! Dün, kendisinden yardım isteyen kiĢi; yine bağırarak ondan yardım istiyordu. Musa ona, “gerçekden sen, apaçık bir azgınsın” dedi. Ayet 19) Musa, ikisininde düĢmanı olan adamı yakalamak isteyince, O (kiĢi) “...ey Musa” dedi. “Dün canına kıydığın (adam) gibi, Ģimdi, bana da mı kıymak istiyorsun?” dedi. Ayet 20) ġehrin öbür ucundan koĢarak bir adam geldi. “Ey Musa!” dedi. “Ġleri gelenler, seni öldürmek için toplandılar, hakkında görüĢüyorlar.” “...ġüphe etme ki; ben, sana öğüt verenlerdenim.” dedi. Ayet 21) Musa, korku içinde etrafı gözetleyerek, oradan çıktı. “ Rabb‟im; beni, bu zalim milletten kurtar” dedi. Ayet 22) Medyen tarafına yönelince de “ Rabb‟im, bana doğru yolu göstereceğini umarım” dedi. Böyle bir atmosfer içinde, Hz. Musa (as) günlerce süren; aç periĢan ve yaya olarak.. Hz. ġuayp (as)ın memleketi olan Medyen ülkesine geldi. Bir kuyunun baĢına vardı. Kuyunun baĢı çok kalabalıktı. Arka tarafta, sürülerine su vermek isteyen, iki kadın gördü. Kasas suresinin ayetleri ile konumuza devam edelim... Ayet 23) Medyen suyuna varınca; hayvanlarını sulayan bir sürü insan buldu. Onlardan baĢka hayvanlarını sudan alıkoyan, iki kadın gördü. Onlara “bu haliniz nedir?” dedi. (kadınlar) “çobanlar ayrılıncaya kadar biz hayvanlarımızı sulayamayız. Babamız çok yaĢlıdır. Onun için, bu iĢi biz yapıyoruz.” dediler... Ayet 24) Musa, onların hayvanlarını suladı. Sonra da gölgeye çekilip, “Rabb‟im! Gerçekden, bana indireceğin hayra muhtacım..” dedi. Ayet 25) O sırada, kadınlardan birisi, utana utana yürüyüp, O‟na yaklaĢtı. “ Babam, sulama ücretini sana ödemek için, seni çağırıyor” dedi. Bunun üzerine Musa; O‟na gidip, baĢından geçenleri anlattı. ( sayfa 76) ................................................................................................................................... O‟da; “..korkma, artık o zalim milletten kurtuldun..” dedi. Ayet 26) Ġki kadından biri; “Babacığım, O‟nu ücretle tut, çünkü; ücretle tutacağın adamların en hayırlısı, en emin‟i bu” dedi. Ayet 27) Kadınların babası Musa‟ya dedi ki; “Bu kızlarımdan birisini, bana 8 yıl çalıĢmana karĢılık sana nikahlamak istiyorum. Eğer hizmetini 10 yıla tamamlarsan, o da senden bir lütuf olur. Ama, sana ağırlık vermek istemem. Allah dilerse, beni iyi kimselerden bulacaksın.” Ayet 28) Musa “Bu, seninle benim aramda bir sözleĢmedir. Hangi süreyi tamamlarsam tamamlayayım, demek bana haksızlık edilmeyecek; Allah, Ģu söylediklerimize vekildir..” dedi. Böylece; Hz. Musa (as) Medayn memleketinde, kendisine bir yer ve aile dinmiĢ, bu vesile ile de; Hz. ġuayp peygamberin kızı Tsippore ile evlenmiĢ ve kendisini tefekküre götüren uzun yıllara, böyle maceralı ve mucize üstüne mucizelerle dolu olayların zincirin halkaları Ģeklinde baĢlamıĢtı. Kendisine, hayvanları gütmek için veriler asası; Hz. ġuayp (as)e melekler tarafından hediye edilmiĢti. Artık Hz. Musa (as) kendisi ile özdeĢleĢen ve “YILAN OLABĠLEN ASA”sına da, böylece kavuĢmuĢtu. BaĢı, iki çatallı; ucu ise, sivri ve kancalı olan bu asa ile tam on yıl çobanlık yaparak, sözünü yerine getirdi. Kasas suresinin ilgili ayetleri ile devam edecek olursak; Ayet 29) Musa, süreyi doldurunca; ailesi ile birlikde yola koyuldu. Tur (dağı) tarafında bir ateĢ gördü. Ailesine dedi ki; “Durun, ben bir ateĢ gördüm, size belki oradan bir haber, yahut bir kor getiririm de ısınabilirsiniz.” Ayet 30 ) Oraya gelince, kutlu bir yerde bulunan vadinin, sağ yanındaki ağaç yönünden, “ Ey Musa! ġüphesiz ki, Ben; Alemlerin Rabb‟i olan, Allah‟im. Ayet 31) “Sopanı at! Musa, sopanın yerde yılan gibi kıvrıldığını görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçdı.” ( sayfa 77) ................................................................................................................................... “Ey” diye nida edildi. Musa! Beri gel, Ģüphesiz emniyette olanlardansın” denildi. Ayet 32) “Elini göğsüne koy; lekesiz ve bembeyaz olarak çıksın, korkudan yanlarına düĢen ellerini göğsünde kavuĢtur.. korkun kalmasın.” Ayet 33) Musa; “Rabb‟im; gerçekden, ben onlardan bir cana kıydım. Onun için, beni öldürmelerinden korkarım.” Ayet 34) “ KardeĢim Harun‟un dili, benden daha düzgündür. O‟nu, benimle birlikde yardımcı olarak gönder. Çünkü; beni yalanlamalarından, endiĢe ederim.” dedi. Ayet 35) Allah, Ģöyle buyurdu. “ Seni, kardeĢinle kuvvetlendireceğiz. Ġkinize de, onlar size eriĢemeyecekler. Ayetlerimiz sayesinde ve size uyanlar üstün gelecektir.” Tur dağından heyacanla dönen, Hz. Musa (as) karısı ve çocuklarını alıp, doğduğu ve büyüdüğü Mısır‟a doğru yola çıkar. Uzun ve zor bir yoculuktan sonra, Mısır‟a varır. Anasının evine konuk olur. BaĢından geçenleri kardeĢi Harun‟a anlatır. Ailesini ve çocuklarını annesinin evine bırakıp, KardeĢi ile bereber firavuna giderler. Taha Suresi Ayet 43) “Firavuna gidin, doğrusu o azmıĢtır.” 44) “O‟na yumuĢak söz söyleyin, belki; öğüt dinler ve korkar.” 45) Musa va kardeĢi, “ Rabb‟imiz; O‟nun, bize kötülük etmesinden veya azgınlığının artmasından korkarız.” dediler. 46-47-48) Allah; “ Korkmayın, ben sizinle beraberim. Görür ve iĢitirim. O‟na gidin ve Ģöyle deyin; “ Biz; senin, Rabb‟inin elçileriyiz. Ġsrailoğullarını, bizimle beraber gönder, onlara azap etme. Rabb‟imden; sana, mucizeler getirdik. Selâm, doğru yolda gidene olsun. Doğrusu, bizi yalanlayıp sırt çevirene, azap vahyolundu.” 49 ) Firavun, -“Musa, Rabb‟iniz kimdir” dedi. 50) Musa, “Rabb‟imiz; her Ģeye varlık veren, sonra doğru yola eriĢtirendir.” dedi. 51) Firavun, “Öyleyse, önceki nesillerin durumu ne oluyor.” dedi. 52-53) Musa, “Onların bilgisi Rabb‟imin katında yazılıdır.” dedi. (Sayfa 78) ................................................................................................................................... “Rabb‟im; ĢaĢmaz ve unutmaz, sizin için yeryüzünü döĢeyen, yollar açan, gökten su indiren.. O‟dur”. “Biz, o su ile her yürlü bitki yetiĢtirdik.” dedi. 54) “Ġster yiyin, ister hayvanlarınıııızı otlatın.. onda, akıl sahipleri için, deliller vardır.” 55) “Sizi yerden yarattık, oraya döndüreceğiz. Sizi, tekrar oradan çıkaracağız.” 56-57-58) Andolsun ki; firavuna, bütün delillerimizi gösterdik de; yalanlayıp kabulden çekindi ve Ey Musa! Bizi, yurdumuzdan çıkarmağa mı geldin? ġimdi, biz de; seninkinin benzeri bir sihri sana göstereceğiz. Bizimle, senin aranda, bir vakit tayin et, ki; sen de, biz de, düz bir yerde toplanalım ve sözümüzden caymayalım.” dedi. 59) “BuluĢma zamanımızı, sizin bayram gününüzde, insanların toplandığı kuĢluk vaktinde buluĢalım.” dedi. 60) Firavun döndü ve bütün hilesini toplayıp, o gün geldi. 61) “Musa onlara; size yazıklar olsun! Allah‟a karĢı yalan uydurmayın, yoksa; sizi, azapla yok eder. Allah‟a iftira eden, hüsrana uğrar.” dedi. 62) Sihirbazlar iĢi aralarında tartıĢtılar ve gizli tuttular. 63-64) Firavun, Musa ve Harun‟u göstererek “Bu iki sihirbaz, sizi; yurdunuzdan çıkarmak, Ģerefli ve üstün olan dininizi ortadan kaldırmak istiyorlar. Onun için düzenlerinizi bir araya getirin, sonra sırayla gelin, bugün üstün gelen baĢarıya eriĢecektir.” dediler. 65) “Ey Musa! Marifetini, ya sen; önce ortaya koy, ya da; biz, koyalım.” dediler. 66) Musa “Siz koyun.” dedi. Bir de ne görsün, sopaları ve ipleri; sihirleri yüzünden, Musa‟ya doğru koĢuyorlarmıĢ.. gibi geldi. 67) Bu yüzden Musa, içinde bir korku hissetti. 68) “Korkma; sen, muhakkak daha üstünsün.” dedik. 69) “Sağ elindeki (sopa)ni at, ta onların yaptıklarını yutsun. Yaptıkları, sadece bir sihirbaz düzenidir. Sihirbaz, nereden gelirse gelsin.. baĢarı kazanamaz.” 70) Sonunda sihirbazlar, “Biz, Musa‟nın ve Harun‟nun Rabb‟ine (sayfa 79) ..................................................................................................................................... inandık” diyip secdeye kapandılar. 71) Firavun; “ Ben, size izin vermeden mi, ona inandınız? Doğrusu; size, sihri öğreten büyüğünüz, O‟mudur? Andolsun ki; ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama keseceğim. Sizi, hurma kütüklerine asacağım. Hanginizin azabı daha çetin, daha devamlı olduğunu göreceksiniz.” dedi. 72-73) Ġman eden sihirbazlar “Seni; gelen, apaçık mucizelere ve bizi yara tana, üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen; ancak, bu dünya hayatına hükmedebilirsin.. doğrusu biz, yanılmalarımızı ve zorla yaptırdığın sihri bağıĢlaması için.. Rabb‟imize iman ettik. Allah‟ın vereceği mükâfat, daha iyi ve daha devamlıdır.” dediler. Sihirbazları, Hz. Musa (as)ya yenilen firavun; meydandan kaçarcasına uzaklaĢtı, fakat; Hz. Musa (as)nın Rabb‟ini bir türlü kabul etmedi. Bu özetten sonrasını da, Araf Suresinin Ayetleri pek güzel açıklar. Ayet 127) Firavunun milletinin ileri gelenleri, “Musa‟yı ve milletini, Dünya‟da bozgunculuk etsinler, senden ve tanrılarından, yüz çevirsinler diye mi bırakıyorsun?” dediler. Firavun “Onların oğullarını öldüreceğiz, kadınlarını sağ bırakacağız; Ģüphesiz ki, biz onlardan üstünüz ve kudret sahibiyiz.” dedi. 128) Musa, milletine dedi ki; “Allah‟dan yardım dileyin ve sabredin; yeryüzü, Ģüphe yok ki Allah‟ındır. Kullarından dilediğine miras olarak kalır. Sonuç; Allah‟a karĢı sakınanalarındır.” 129) (Ġsrailoğulları) “Sen gelmeden önce de eziyet çektik, geldikten sonra da, çekiyoruz.. dediler.” Musa, “Umarım ki, Rabb‟imiz düĢmanlarımızı yok eder ve siz, yeryüzünde onların yerine geçersiniz. O zaman, sizin nasıl hareket edeceğinize bakılacaktır.” dedi. 130 ) Andolsun ki; Firavunu ve soyunu, ibret alsınlar diye, yıllarca; kıtlığa ve kuraklığa uğrattık. 131 ) Fakat, onlara bir iyilik (sayfa 80) ..................................................................................................................................... gelince.. “Bu, hakkımızdır.” dediler. Kendilerine bir fenalık gelince de, Musa‟nın ve onunla beraber bulunanların uğursuzluğuna verirlerdi. Ġyice bilin ki, uğradıkları uğursuzluk.. ancak, Allah tarafındandır. 132) Firavun ve soyu, "Bizi büyülemek için, hangi mucizeyi gösterirsen göster; biz, sana inanmayacağız.” demiĢlerdi. 133) Bunun üzerine su baskını, çekirge haĢaratı, kan ve kurbağaları birbirinden ayrı mucizeler olarak gönderdik. Fakat, büyüklük taslayıp.. kibirlerine yediremediler. Onlar, zaten suçlu bir milletti. 134) Azaba uğratınca; “Ey Musa, diyorlardı! Rabb‟in, sana verdiği ahde göre; bizim için dua et, bizden bu belâyı defetsin. Andolsun ki; sana inanacağız ve Ġsrailoğullarını mutlaka göndereceğiz”. 135) Uğrayacakları son belâya kadar, üzerlerine çöken azabı giderdik mi de, derhal yeminlerini bozuyorlardı. 136) Bu yüzden onlardan öç aldık. Ayetlerimizi yalanladıkları için, onların hepsini denizde boğduk. 137) Hor görülen Yahudileri, bereketlendirdiğimiz yerin doğularına ve batılarına mirascı kıldık. Sabrettiklerinden dolayı, Rabb‟inin; Ġsrailoğullarına verdiği söz yerine geldi. Firavunla milletinin yaptıklarınıve umursamadıkları, yükselttiklerini yıkıp mahvettik. 138-139) Ġsrailoğullarını denizden geçirdik. Putlara, gönülden tapan bir topluluğa rastladılar. Dediler ki; “..Ey Musa! Bize, onların taptığı gibi.. bize de, putlar yap.” Musa; “ġüphesiz ki, siz; bilgisiz bir millesiniz. ġüphe yok, ki; bunların içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur, (ibadet diye) taptıkları boĢunadır.” 140) Sizi, alemlere üstün kılan Allah‟dan baĢka bir Allah mı arayacağım? 141) Sizi firavun soyundan kurtarmıĢtık, size en ağır iĢkenceleri yapıyorlardı. Sizi aĢağılık bir hale getiriyorlardı. (Sayfa 81) Oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bunda, size; Rabb‟inizden, büyük bir belâ vardı. Hz. Musa (as) asası ile denize vurup, açılan yoldan Kızıldenizi geçti. Fakat kavmi, firavun ile askerlerinin boğuluĢundan ibret almamıĢ gibi; hemen ilk rastladıkları kabilenin putuna benzer bir put yapmayı istemiĢler.. daha sonra, Sina çölünde ilerlerken; susuz kalıp, tekrar Hz. Musa (as)ya isyan etmiĢler, bütün bunlara rağmen; O, onlara; Allah‟ın izni ile, acı gölü tatlı suya çevirmiĢ, baĢka bir yerde, susuz kalınca da; asası ile kayaya vurarak.. ondan, oniki pınar fıĢkırmasını sağlamıĢ ve aldığı kutsal emir gereği, Kutsal topraklara doğru ilerlemeğe devam etmiĢti. Allah, (CC) bir defa daha, Ġsrailoğullarını denemiĢ; Onlar, yine isyan etmiĢler.. açlıklarında, gökten “bıldırcın kuĢu” yağdırmıĢ, Kudret Helvesı (man ekmeği) ihsan etmiĢ.. yine de, isyan etmelerinin sonu gelmemiĢti... Çölde ilerlerken, suları bitti susuz kaldılar. Hz. Musa (as) ve kavminin yaĢlıları, Allah (CC)dan gelen nida ile, önlerine çıkan kayaya varıp; asasını vurarak kayadan su çıkarmıĢ.. daha sonra önlerine çıkan ve kendilerine saldıran, Amelika adında bir kavimle savaĢmıĢlar ve Allah (CC)ın yardımı ve mucizesi ile de onları yenmiĢlerdi. Hz. ġuayp; (AS) bu sırada, Hz. Musa (as) nın karısı ve çoçuklarını getirip kendisine teslim etti. KarĢılıklı görüĢüp, konuĢtular. Daha sonra, kavminin baĢına geçmek üzere vedalaĢıp ayrıldı. Harekete geçen kafile ise, Tur dağına geldi. Allah (CC) dan gelen bir nida üzerine, Hz. Musa; (AS) 30 gün kalmak üzere, tur dağına çıkmadan önce; kavmini yönetmek üzere, kardeĢi Hz. Harun (as)a teslim etti. Tur dağına çıktı ve Allah (CC) ile (Sayfa 82) ...................................................................................................................................... binbir kelâm konıuĢtu. Bu sırada Hz. Harun (as) kavmini toplayıp bir çukur kazdırır. Mısır‟dan çıkarken beraberlerinde getirdikleri kıymetli taĢları ve madenleri bu çukura gömdürür.Çünkü bunların bir kısmının Mısır‟dan çalınmıĢ olma ihtimali çok yüksekdi. Köle olan bir halkın kıymetli taĢ ve maden sahibi olması biraz anormal gibi duruyor. Eğer, Tur dağından halâl diye haber gelirse, çıkarılacak; aksi bir durumda ise gömülü kalacaktı. Hz. Musa (as) Tur dağına giderken, Cebrail (as) de, bir ata binmiĢ ve O‟nun yanında gidiyordu. Kavmin içinden Samiri adlı medyum birisi, bu atı görmüĢ ve atın ayak bastığı yerden bir avuç toprak alıp; değerli taĢların ve madenlerin gömülü olduğu çukurun, üstüne attı. Yirmi gün sonra, bu gömü canlanıp; altından bir buzağı haline geldi. Hem hareket ediyor, hem de ıslık Ģeklinde bir ses çıkarıyordu... Samiri, bu buzağıyı gösterip.. “Ey Ġsrailoğulları” dedi. “Musa; tanrısını, burada bırakıp, onu dağda aramağa gitti. ĠĢte, tanrımız budur ve hemen ona tapınalım." Hz. Harun (as)un ikazları, bir sonuç vermedi ve bu tapınma 20 gün sürdü. Bu sırada, Hz. Musa (as) Allah (CC)ın huzuruna varmıĢ ve O‟nu görmeyi dilemiĢdi. Bunun münkün olamaması üzerine, Allah (CC) dağa tecelli etmiĢ, ancak buna bile tahammül edememiĢ ve bayılmıĢtı. Ayılınca, tövbe etti.. Dağda kalıĢ süresi, 10 gün daha uzatıldı. Sonunda; kil levhalar halinde, yazılı olarak meĢhur “ON EMĠR” adındaki belgeleri aldı. 40 gün sonra, kavminin baĢına döndüğü zaman; onları buzağıya tapınırken buldu. Çok kızdı ve kardeĢi Harun‟un yakasına yapıĢarak, bunun hesabını sordu. O‟da; “Ey kardeĢim!.. Ben, seninle kavminin arasını açmaktan korktum, ikazlarım ise.. hiç bir sonuç vermedi.” dedi. Buzağının, oluĢ sebebi olan Samiri ise; “Ben Cebrail‟i gördüm. Atının ayağını bastığı yerden bir avuç alıp, gömü üzerine serptim. Böylece, nefsimin bana görünen hoĢluğunu süsledim” dedi. (Sayfa 83) .................................................................................................................................... Hz. Musa (as) Samiri‟ye beddua etti. Buzağıya tapanlarla, ona karĢı olanlar arasında kıyasıya bir savaĢ baĢladı. Bir zaman sonra zayiatin fazla olduğunu gören Hz. Musa, (as) Allah (CC)a yalvarması üzerine, çatıĢma durdu. Ġsyanlarının tövbesi için, kavminden 70 kiĢi seçip; yakarmak ve dua etmek için, Tur dağına götürdü. Bunlar, kavimleri adına tövbe edeceklerine; “Ya Musa!” dediler, “Sen, Rabb‟ini görüp konuĢtun, O‟nu; bize de göster.. biz de, görelim.” Allah (CC) bu isyanları üzerine, onları orada kavurdu. Hz. Musa (as) tekrar Allah (CC)a yalvardı, tövbe etti.. sonunda, tövbesi kabul edildi. Etteği duaların sebebiyle, daha önce kavrulan 70 kiĢi de, yeniden canlandı. On emri; orada öğrenip, geri döndüler... Kavmini, tekrar bir araya toplayan; Hz. Musa, (as) yeniden Filistin‟nin yolunu tuttu. Daha önceden, öncü olarak gönderdiği 12 kiĢi; dönüĢte Hz. Musa (as) dan önce halkın arasına girerek, “ Gideceğiniz yerde çok savaĢçı bir kavim var..” diyerek, kavminin gözünü korkutunca; kavmi de, yine isyan ederek Ģöyle dediler. “Ya Musa! Biz, Onlarla savaĢ yapamayız, sen; Rabb‟inle beraber olup, onları oradan çıkar.. biz, sonra oraya gideriz..” dediler. Hz. Musa (as) bu son ve bitmeyen isyan karĢısında çok üzüldü. Bunu bilen Allah (CC) O‟na “Ya, Musa!. Sen üzülme, bu kavme orasını, 40 yıl yasak ettim. Bu kırk yılda, onlar; çölde, dolaĢıp duracaklardır.” diye vahyetti. Ġsrailoğulları; Hz. Musa (as)ya isyanlarına, daha sonra da devam ettiler... Genel olarak insan mizacı zaten, dara düĢtükçe yalvaran.. geniĢe çıktıkça da, isyan eden.. ilkel aciz ve zayıf yapıda değil midir? Hz. Musa, (as) daha sonra kardeĢi, Hz. Harun (as)un ölümü ile O‟nu kendi eliyle defneder. Artık çok yaĢlanmıĢ ve 120 yaĢına girmiĢtir. Kavmini Hz. YuĢa (as) ye emanet eder. Ölümünün yaklaĢtığını (sayfa 84) anlayınca zamanının bilimsel, sosyolojjik, ilmi, dini ve sanatsal.. birikiminin bir sonucu olarak, yapılan dev ejderha mezarının hazırlığına baĢladı... Ve, nihayet bir gün; ruhunu, Rahman‟a teslim eder. Vefatı ile ilgili rivayetler çoktur. Hiçbiri diğerini tutmaz. Hatta, O‟nun göğe çekildiğini iddaa edenler bile çıkmıĢtır. Ancak, ortada bir gerçek vardır. Bu mezar; A) Mübarek ASA ile sembolleĢen (bu sembol; Hz. Meryem Ana‟da, TavuskuĢu=ejder=ejderha.. ile sembolleĢmiĢti) ve yer‟e (toprağa) gömülü olarak bulunmakta olan.. sakladığı sırların deĢifresi için de, bizi (günümüzün insanını) beklemektedir. Bizim de, konumuzun özü; iĢte bu, asa (çatal dilli) yılan karıĢımı bir ejderhanın sembolize ettiği, “kendisi küçük, ancak; içinde sakladığı BÜYÜK‟le, büyük olan.. hatta, devleĢen bir mezardır.” Bu mezarın yeri için, Sevgili peygamberimiz bir hadis-i Ģerifinde Ģunları söylemiĢtir. Ebû Hureyre (r.a) naklediyor. “Rasulullah (s.a.v.) “EĞER, BEN SĠZĠNLE BĠRARADA BULUNSAYDIM; O‟NUN, YOL KENARINDA VE KIZIL KUM TEPESĠNĠN YANINDA BULUNAN KABRĠNĠ, SĠZE GÖSTERĠRDĠM.” buyurdu. B) Hz. Musa (as) nın mezarının bir diğer önemi ise; bir ihtimal olarak, içinde yaĢadığı o zamana kadar gelen bütün peygamberlerden geriye kalanlarla ve Ahit Sandığı gibi.. nice önemli belgeleri saklıyor olmasındandır. Elbette ki, Hz. Musa(as) gibi bir büyük peygamberin, firavunların adeti olduğu üzere, bu belgeleri(!) Ahiret'te kullanma gibi bir niyeti olamaz. Çünkü; bu, Ġslâm‟ın Ģeriatine terstir ve haramdır. Bu kuralı, Hz Musa (as) çapında bir Ġslâm peygamberinin bilmemesi de münkün değildir. Ancak, bu isyankâr kavmi de, bu belgeleri (kutsal emanetleri) ne ölçüde değer verip saklayacaktı. Daha sağlığında ve kavminin en sıkıĢık zamanında dahi, verdiği sözde durmaz ve isyan üstüne isyan çıkarırken.. güvenilmez ve cahil.. bu halka karĢı, alınacak en garanti tedbir; yapılacak en akıllıca iĢ.. bu kutsal belgelerle beraber gömülmek.. Yani; kendi mezarında, bizzat kendisi ile beraber, bu kutsal emanetleri de, “lâyık olanların(!) Allah‟in izni ile ve takdir ettiği zamanı gelince.. mezarın baĢına gelip de, onları çıkarana kadar” onları muhafazasına, öldükten sonra da sahip çıkmak ve kavmini yeni bir suçtan ve isyandan koruyarak.. bu belgelerin gelecek nesillere intikalini sağlamak... Ġkinci ihtimal olarak da Hz. Musa (as) bu belgelerden bir kısmını veya tamamını, daha sağlığında da, gördüğü lüzum üzerine; mezarından baĢka bir yere de saklayabilir olma ihtimali de mevcuttur. Böyle olsa bile, yine; bu saklı yerde ejderha motifinin kesinlikle iĢlenmiĢ olması, bu emanetlerin tanınması açısından elzemdir. (Sayfa 85) II. EJDER HZ. MUSA (AS) VE YILAN ASA EJDERĠ Daha önce, Hz Musa (as)nın hayatını; Kur‟an‟ı Kerim‟den bazan doğrudan, bazan da özetleyerek, alıntı yaptığımız surelerle.. kısacık da olsa, anlatmağa çalıĢtık. Hz. Musa (as), Hz. Ġsa (as) kadar olmasa bile, yine de üzerinde en çok spekülasyon yapılan.. çok büyük ve çok çile çekmiĢ bir peygamberdir. Bu konuda, iki misal ile yetinmek istiyorum. 1) Uzaylılar; Hz. Musa, (as) sözde; uzaylı yaratıklarla irtibat kurup.. gücünü, bilgisini, mucizelerini.. onların teknolojilerinden alıp, herĢeyini uzaylılar yapıp, yönettiğini iddaa edenler mevcuttur. (tanrıların ayak izleri.. vb. kitaplarla, peygamberlik ve mucizeler dejenere edilerek, zamanımızda bile.. din ve ahlâk dejenerasyonu yapılmaya devam edilmektedir... ) ġayet; bu ve benzeri iddaaları doğru kabul edersek, ondan önceki ve sonraki peygamberleri, olaylarını, mucizelerini.. hep uzaylılara yüklememiz.. bizi; dini, peygamberi, ve (haĢa) peygamberleri göndereni inkâr götürür, ki; bu da, küfürdür ve sonu da kâfirlikdir. Bütün kutsal kitapları, uzaylılar mı yazıp göndermiĢtir? O zaman da ortaya, Ģu soru çıkar. Kendileri uzaylı olan, bu esrarengiz varlıklar, neden kendilerini hep geri planda saklayıp: hep, (haĢa) Yaratıcı‟nın ağzından konuĢmaktadırlar? (Sayfa 86) .................................................................................................................................... Hıristiyanlık dininde kiĢi, ibadet ederken; o kiĢi ile Tanrısı(!) arasına, bir de papaz sokulması gibi bir aracıya alıĢmıĢ zihinler; bu seferde, dönüpdolaĢıp.. Allah‟ın, kendi kulu olan peygamberlerine hitabı (vahyi) sırasında, uzaylı yaratıkları ve onların teknolojilerini sokarak; Allah (CC) ZATI hakkında tanıma ve kavrama, anlama ve anlatma, inanma ve tapınma.. gibi kavramlar hakkın da ne kadar zavallı duruma düĢtüklerini, yine bizzat kendileri; kendi dillerinden açıklamaktadırlar... Halbuki; Hz. Musa (as) da dahil olmak üzere, hiç; ama hiç bir peygamberin.. uzaylılarla, ne ilgisi vardır, ne de onlara bir ihtiyacı... Çok özel ve önemli not: Peygamberler ve evliyalar yaymıĢ oldukları, çok yüksek pozitif enerjisinin; pozitif frekansında.. Allah‟da diler ve izin verirse; melek dediğimiz ruhani (yani, fizik beden sahibi olmayan ve yalnız sevap iĢlemekle görevli) varlıklarla, her zaman görüp konuĢabilir. Ancak; negatif enerji yayınlayan ve bunların negatif frekansında bulunan, negatif varlık; cin ve Ģeytan olarak da isimlenen.. (genelde) fizik bedenden yoksun) varlıkları da, dilediği zaman ve bir maslahata binaen, görüp ve konuĢabilirse de; bulunduğu makam icabı, eğer zaruret gerektirmiyorsa, buna tenezzül etmezler. Ayrıca, her insanın da; bu negatif varlık (cin ve Ģeytan)larla, çoğu kere ve çok çeĢitli yollardan.. bazan isteyerek ve bazan da istemeyerek, iliĢki kurabilirler.. onların gösterdikleri çeĢitli halüsünasyonları da görebilirler. ġimdi bunları birbirleriyle karıĢtırıp, negatif kaynaklı görüntülere, “UZAYLI” demek ve bunları PEYGAMBER VE EVLĠYA.. ile denk tutup, muhatap yapmak; hatta bir de, bu yüce, mükemmel ve mübarek varlık.. peygamberlere akıl öğretmek.. yol göstermek.. gibi; ilme, adaba, edebe ve dine.. aykırı fikirler ortaya koymak.. eğer saflık değilse, aptallık; bilgisizik değilse, cahillik ve ahlaksızlık; zaafiyet değilse, iftiracılık ve din düĢmanlığı.. olur. Allah (CC) korusun, bu yakıĢtırmalar; kiĢiyi, küfre götürebilir. Sonuç itibariyle; ne melekler, ne cinler, ne de Ģeytanlar uzaylı değildir. 2)Felsefeciler; Bunlar da, Hz. Musa (as)ya el atmıĢlar ve Ģöyle düĢünmektedirler... Hz. Musa (as)nın, firavun ve maiyetine karĢı oluĢunu; bütün Mısır halkına ve bütün dünyanın insanlarına karĢıymıĢ gibi gösterip.. O büyük peygamberin, yalnız kendi ırkını düĢündüğünü iddia ederler. Sonuç itibariyle de, Allah‟ın büyük bir peygamberini “IRKÇILIKLA” suçlarlar. Halbuki: A) Hz. Musa (as) aldığı vahiy gereği, önce firavunu ve çevresini dine davet etmiĢ; fakat reddedilmiĢ.. sonucu alay ve küçümseme ile karĢılayan firavun, bütün bunlar yetmezmiĢ gibi, bir de; bir peygamberle, sihirbazları yarıĢtırmak gibi, alay etmeğe ve küçümsemeye kalkmıĢ, bunlar da yetmezmiĢ gibi; bir de yarıĢmayı kaybetmesine rağmen kendi koyduğu kuralı (Ģartı)da tanımayıp, galip gelenin getirdiği dinine uymamıĢ.. doğal olarak da, Hz Musa (as) yalnızca; firavun‟a, ve maiyetine ve bir de Ġsrailoğullarını haksızca aĢağılayarak köle yapmaya çalıĢan, gaddar Mısırlı‟lara karĢı çıkmıĢtır. B) Dini ve Ģeriati; Hz. Yusuf (as) ve Hz. Yakup (as) un dini (Ģeriati)ni tamamlayan Hz. Musa, (as) elbette getirdiği yeni hükümleri kabul eden ve tek tanrıya inanan Ġsrail soyu yerine; çok tanrılı dinleri olan Mısırlı‟larla birleĢemezdi.Çünkü; kendi peygamberlik misyonu (davası)na, ters düĢerdi. Mı sır„ın halkından uzaklaĢmasının yegane sebebi budur. Bu hareketinde de yadır ganacak bir tarafı yoktur. Bu ırkçılıkda değil, Allah‟ın emnridir. Sayfa 87 ................................................................................................................................... C) Zaten; Allah (CC) O‟nu, Ġsrailoğulları‟nın Mısır‟da; kendilerine haksız yere yapılan zulümden, iĢkenceden kurtarmak için.. vazifeli kılmıĢ bir peygamber olarak, göndermemiĢ miydi? D) Peygamberler, isteseler bile günah iĢleyemezler. Çünkü; Allah onları “ismet sıfatı”yla (yani günah iĢlemekten uzak olarak) yaratmıĢtır. E) ĠĢte, en azından yukarıda sayılan sebeplerden bile, hiçbir aklı baĢında olan kiĢi, bu büyük peygamberi; “ırkçılık”gibi.. Allah‟ın yasak ettiği, bir suçla suçlayamaz. F) Hz. Musa (as) Irkçı değil, sadece ve sadece Allah‟ın O‟na, nasip ettiği görevi (peygamberlik vazifesi)ni ifa etmiĢtir. Irkçılık, peygamberlik sıfatına zaten özünden tersdir. G) Felsefeciler, Allah‟ı tanımadıklarından; dolayısiylede, dinsiz olduklarından.. bu kadar büyük çaplı bir tarihi olayıda da saklayamadıklarından; Hz. Musa (as)yı, hep siyasi açıdan değerlendirir.. ve O‟nu bir “deha” olarak görürler. Dini açıdan, tek tanrılı bir fikri savunan çok “zeki” bir kiĢidir ve bu fikri de, sadece siyasi bir görüĢtür. (haĢa) H) Ayrıca, bu din, peygamberlik ve kurtarıcılık fikrini de; Allah‟dan aldığı vahiy ile değil de; kızıyla evlendiği “Yetro” adlı bir çöl bilgini ve kâhininden aldığını savunurlar. Ġ) ĠĢin enterasan ve komik tarafı, çöl bilgini ve kâhin dedikleri.. Yetro da, ayni Allah‟ın, ayni olan dini “Ġslam‟ı” yaymak için, Medyen halkını irĢad etmek ve onlara doğru yolu göstermek üzere.. peygamber olarak gönderdiği, Hz. ġuayp (as) peygamberden baĢkası değildir. J) Yine felsefeciler, önceki fikirlerine ters bir teori daha geliĢtirmiĢlerdir. Bu teoriye göre ise; Musa, ilk defa Mısır‟daki güçlü sınıfın tanrısı AMON ile ezilen sınıfın tanrısı ATON‟u birleĢtirerek.. kafadan, “bir tek tanrı” bulup çıkarmıĢtır. Bu fikrini de, siyasi bir yatırım olarak; Ġsrailoğullarını, çevresinde toplamak için yapmıĢtır.. derler. Daha önce gelen ve tek tanrıya (hatta, tek ve doğru; ayni zamanda, “câmi” ismiyle ALLAH‟a) tapınan peygamberlerin hepsini birden görmemezlikden gelirler. (bkz. III: ejder. Hz. Ġbrahim as..) gibi. K) Felsefeciler tarafından, Allah (CC)ın daha önce gönderdiği bütün peygamberler ile bunların Ģeriatleri, bir çırpıda silinmektedir. Çünkü; felsefecilerin, felsefelerinin esası, “tanrı tanımamazlık” (Allah‟ı inkâr) üzerine kuruludur. Bundan dolayı da, bu konuyu daha fazla uzatmağa değmez; Hz Ġsa (as) nın da tanrısı olan ALLAH‟ı da kiĢileĢtirerek, üç tanrı fik rini ( iftirasını) ortaya atan zalimler, bunlar değil miydi? AĢağıda sıralanan 7 maddeyi, felsefeciler görmemezlikden geldikçe, mevcut durumun değiĢeceğini zannetmek saflık olur. Mucize, sır ve hikmette.. is yan ve ihanette, zaten buradadır. -+ 1)Allah, (CC) daima ezilen ve hor görülüp de aĢağılanmaya uğramıĢ.. kiĢi ve toplumlardan daima ve açıkça “taraf” ve onların karĢıtlarına da, daima “karĢı taraf”olmuĢtur. Bu sebepten, bu kapsama giren kiĢi ve toplumlar; sonunda geç olsa da, mutlaka hak ettikleri cezayı da bulmuĢlardır. (sayfa 88) ...................................................................................................................................... 2) Allah (CC) daima kendi dini (Ġslâm‟ın Ģeriati)nin (Kur”an-ı Kerim, 3/1) emirlerini (farzlarını) yerine getirenleri (dostlarını); bunları yerine gerirmeyen; Ġslâmın ve Allah‟ın düĢmanlarına karĢı, daima taraf olmuĢtur. Her ne kadar, zıtlar kanunun gereği; her bir Ģey, daima; diğer zıttıyla, devamlı yer değiĢtirtse de.. yine de, Ġslâmı ve inananları üstün getireceğini açık açık vaad etmiĢtir. 3)Allah (CC) Hz. Ġbrahim (as) den, Hz. Ġsa (as) ya.. Hz. Ġsa (as) dahil, Yahudi ırkını; diğer kavimlerden üstün tutacağını.. peygamberlerini bu ırkdan çıkaracağını.. Bakara suresi, ayet 47 de “ Ey Ġsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi dünyalardan üstün tuttuğumu, hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki; Ben de, yerine getireyim.. yoksa, benden korkun.” diyerek bildirmektedir. 4) Allah (CC) azgınlaĢan toplumları, bazan çeĢitli tabii afetlerle.. bazan da, tabiat üstü (metafizik olaylarla cezalandırmıĢ.. çoğu defa da haritadan sil miĢtir. Kur‟an-ı Kerim, böyle bir çok kıssa‟dan bahsetmektedir. 5) Allah (CC) Hz. Adem (as)den baĢlayan, Hz. ġit, Hz. Ġdris, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. Salih, Hz. Ġbrahim, Hz. Ġsmail, Hz. Ġshak, Hz. Yakup, Hz. Yusuf, Hz. Eyüp, Hz. ġuayp, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Ġlyas, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. Üzeyr, Hz. Yunus, Hz. Zekeriya, Hz. Yahya ile; Hz. Ġsa (as)da ve daha son ra da, Hz. ĠSA (as) da sona eren.. Ġsrailoğulları peygamberlik soyu ile Hz. Muhammed (sav)le baĢlayan ve biten Arap peygamberlik soyundan gelen; ve diğer milletlere gönderilen sayılarını ve isimlerini yalnızca, Allah‟ın bildiği; diğer bütün peygamberlerin ilk ve son iĢleri, hep; Allah‟ın dini olan Ġslâm‟ı yaymak ve insan(lığ)a hizmet etmektir. Allah‟ın, bir defaya mahsus göndereceği halifesi (Yemen‟li, Hz. Mehdi)nin de gönderiliĢinin yegane gayesi de, çıkmak üzere olan 3. Dünya savaĢının, herĢeyi(!) tükettiği bir zamanda; tükenen bu Ģeyleri(!) silbaĢtan yerli yerine oturtmaktır ve insanlığın kararacak olan ufkuna.. “Yeni bir GüneĢ” gibi doğarak.. Allah‟ın vadettiği “ALTINÇAĞI ĠNANLIĞA YAġATMAKTIR.. ve de Allah vaadinden dönmeyeceğine göre de.. YAġATACAKTIR.” da... (sayfa 89) .................................................................................................................................... 6) Son ilâhi kitap, bir mucize olarak indirilen Kur‟an‟ı Kerim; “tüm geçmiĢi, yaĢanan günü (zamanı) ve geleceği” de, bildirmiĢ.. orjinalliği bozulmadan, ebediyete kadar da.. güncelliğini koruyarak ve HER GÜN DE, BU GÜNCELLĠĞĠNĠ VE MUCĠZELERĠNĠ, DAHA DA ARTIRARAK; zaman yaĢlandıkça.. Kur‟an-ı Kerim gençleĢerek hükümranlığını sürdürmüĢ, sürdürüyor ve sürdürecektir de... Çünkü; Allah, (CC) bu Kitab‟ı ve bu Kitab‟ın indirildiği; sevgiler sevgilisi peygamberi, Hz. Muhammed (sav)i, alemlere bir rehber, rahmet ve hidayet vesilesi kılmıĢtır. O‟nun ile gönderdiği kitabı, “Kur‟an-ı Kerim‟le de; olmuĢ olacak‟dan.. yaĢ‟dan kuruya.. yaĢanmıĢ ve yaĢanacak.. herĢeyi de, bazan açık, bazan kapalı olan ayetleri ile de bildirmiĢtir. 7) Allah, (CC) insanları; bir fizik, diğeri nefis sonuncusu da, ruh beden olamak üzere, üç ana kategori (beden)den müteĢekkil olarak yaratmıĢtır. Aslında bu bedenler, ayrıntıya inildikçe çoğalır. Meselâ; astral beden, koku beden, renk beden, manyetik beden, eterik beden.. gibi. ĠĢte felsefeciler; Allah‟ın varlığını, Kur‟an‟ı Kerim ve O‟nun getirdiği mucizeleri, önce gelen diğer kitab ve suhufları, Dünya‟ya gelmiĢ ve isimler bili nen bilinmeyen bütün peygamberleri, hayır ve Ģerri, yani kaderi (ki; kiĢilerin kaderi gibi, devletlerin, milletlerin, galaksilerin ve bütün kâinatın.. doğuĢ yükseliĢ ve ölüĢleri)ni de ve bu kaderi yazan (Allah‟)ı da tanımazlar. Hükümranlığın ve Kemalât‟ın, Af ve mağfiretin, Rahmaniyyet ve Rahimiyetin.. güç ve sınırlarını, akıl ve mantıklarıyla aĢamadıkları için; ilâhi kavram ve olgular da, felsefe ilmine ters düĢtüğünden.. felsefeciler, felsefeleri gereği, Allah‟dan, dolayısı ile de, Allah‟a iman etmekten mahrum kalır ve sonuçda isyanları gereği kâfir olurlarlar... Yukarıdaki misaller de gösteriyor ki; Hz. Musa (as)nın (daha sonra okuyacağımız belgelerde de görüleceği üzere, ejder) mezarı bulunup, gizemi (sırrı) tekrar ortaya çıkmadıkça, daha çok Ģey yazılıp çizilecek ve daha çok spe külasyona gidilecektir. Kur‟an‟ı Kerim‟in, en çok üzerinde durduğu; en çok ayetle andığı.. üç peygamberden biridir. ( Diğer ikisi; Hz. Ġsa (as) ve Hz. Muhammed (SAV)dir. Sayfa 90 ...................................................................................................................................... Ayrıca Hz. Muhammed (SAV) den sonra, Cebrail (as) tarafından en çok ziyaret edilen peygamberdir. geliĢ sırası itibariyle; birinci kutsal kitap “TEVRAT”ın indirildiği ve zamanında sihir büyü.. çok ileri olduğundan, bu sihir ve büyünün çok üstünde güçlü ve akıl üstü mucizelerle, Allah (CC) tarafından desteklenerek mucizelerle güçlendirilmiĢtir. Ġsrailoğullarına liderlik, peygamberlik ve komutanlık etmiĢtir. (sayfa 91) Resim 9. Hz. Musa ejderha olan asası D.T.A. sayfa 307 ve en altta resim 1‟deki illistrasyondaki Hz.Musa. sayfa 92 HZ. MUSA (AS) NIN MEZARININ YERĠNĠ BĠLDĠREN BELGELER Hareketli, meĢakkatli ve oldukça uzun bir ömür süren Hz. Musa (as) her fani gibi, O‟da bir gün vefat etti. Ancak Ġsrailoğulları için yaptığı hizmetlerin semeresi ortaya çıkması için, ilâhi emir gereği; daha, 40 yıl geçmesi gerekiyordu. Çünkü; Ġsrailoğulları, yine peygamberlerine isyan ertmiĢlerdi ve çölde kırk yıl kalarak, yaptıkları son isyanın bedelini ödemeleri gerekiyordu. Hz. Musa (as) vefat edince, büyük bir ihtimalle kavminin üstünde yaĢadığı topraklarda, bir dağın yamacına gömüldü. Burası Sina‟nın kuzeydoğusu ile Kudüs arasında bir bölgede olması kuvvetle muhtemeldir. Ve Ģu husus, bir gerçektir ki; bir ejderle simgelenecek kadar; içi de, dıĢı da, devasa büyüklükte olan.. özel bir ejder-mezarı vardır. Bu büyüklüğün nedeni, O‟nun olağanüstü kĢiliği kadar; mezara konularak saklanan ve o zamana kadar gelmiĢ, bütün kutsal emanetlerin tamamınıda, bu; çok zeki ve çok akıllı peygamberin tecrübe ve ferasetiyle, isyankâr kavminden ve diğer insanlardan korumak zorunluluğu gerçeğinden kaynaklanıyordu. Bu ejder mezar, Hz. Meryem Ana meza rında olduğu gibi, ya dağın tabii çıkıntılarından istifade edilerek.. veya ikinci bölümde göreceğimiz Erzurum ejderinde olduğu gibi, insan emeği ile yapılmıĢ veyahut da; her ikisinin karıĢımı, dev bir tümülüs ejder-mezar da olabilir. Mezarın boyutları da Ġstanbul‟da YuĢa Tepesi‟nde bulunan ve eni 4, boyu 17 m. olarak yapılan.. Hz. YuĢa (as)nın kabri gibi, dev boyutlarda ve dikkalice bakılınca çevresine göre biraz yapılıĢ (fiziki görünüĢ) farkının olması kuvvetle muhtemeldir. Eğer; Kutsal Sandığı, kendi vefatından sonraya bir ibret vesikası olsun diye bırakmadı ise; kendisi ile beraber mezarının bir bölümüne gömülmesini vasiyet etmiĢ olabilir. Ayrıca kendisi daha sağlığında ve kendi elleriyle de önceden yaptığı veya yaptırdığı kendi ejder-mezarına veya baĢka bir yere de saklamıĢ olabilir. Ancak, Ģimdilik kesin olan Ģey Ģu ki; eğer, kendisi vefat etmeden, garanti olması için, kendi eliyle kutsal emanetleri daha önceden mutlaka kendisi ile beraber, ayni mezarın farklı bölümlerine gömülmüĢ olma ihtimali çok yüksektir. Her ne kadar, Bakara suresi, ayet 248 de; “Peygamber devamla Ģöyle dedi: O‟nun (Talut‟un) hükümdarlığının alâmeti, Size; içinde Rab‟inizden bir sekine ile Musa ve Harun‟un manevi mirasından bir bakiyyenin bulunduğu ve meleklerce taĢınan bir SANDIK‟ın gelmesidir.” demektedir. Burada kastedilen sandık, yukarıdaki konumuz olan “Ahit Sandığı” olup; Hz. Musa (as) vefatından çok sonra, Allah‟ın Ġsrailoğullarına tayin ettiği ve onları yönetecek olan peygamber olup, bu tayinin alâmeti olarak bu sandığı getirmesi; sandığın ya tamamen saklanmadığını veya Talut peygamber, onu bir mucize olarak saklandığı yerden alıp, sonra tekrar eski yerine koymuĢ olduğudur. Her iki ihtimalde de, sandığın Ejder-mezarda olduğu biraz daha ağırlık kazanıyor. Ancak; Calut‟tan sonra, bir daha haber alınamayan bu sandığın, Calut‟la beraber ayni mezarda veye Calut‟un sakladığı çok daha baĢka bir yerde de veya Hz. Musa (as)nın sakladığı ve Calut‟un aldığı ilk yerine de konmuĢ olabilir. Bu konu, aĢağıda farklı bir açıdan tekrar açıklanacaktır. Nereye, ne zaman, her ne Ģekilde gömülmüĢ olursa olsun; mutlaka bir gün, gün yüzüne çıkacaktır. Hz. Musa (as)nın kendi mezarı kaybolmasın diye, mut laka bir ejderle, bir Ģekilde simgelenen ve kendisi ile sembolleĢen; “diğer ejder –mezarlardan kolaylıkla ayrılması için de” dili, çatallı bir yılan (ejder) simgesinin arkasında, yüzyıllar süren ve zamanımızda bitmek üzere olan.. son uykusunda, rahat rahat uyumaktadır. Ancak; vefatından önce, bu kutsal emanetleri bir yerlere kendi eliyle gömdü (sakladı) ise; o zaman mezar, ayrı ve kutsal emanetler farklı yerlerde olacak, fakat; bir gün mutlaka ve mutlaka bulunacaktır. Çünkü; Allah, (CC) zalimleri ve iftiracıları; imhâl (mühlet) eder.. fakat, ihmal etmez. Yeri ve zamanı gelince de.. bu büyük ve ayni zamanda kelimullah olan peygamberine ve O‟nun getirmiĢ olduğu kitap (Tevrat)a yapılan iftiraları, isyanları, insanlara ispat için; O‟nu, mutlaka ortaya çıkararak.. HAKK ve BATIL‟ı, birbirinden nasıl ayırdiğını.. kutsal kitap TEVRAT‟ın, nasıl da; az bir dünya menfaati karĢılığı, değiĢtirildiğini.. ve benzeri bir çok saptırılmıĢ konuya ıĢık tutacak belgeleri, mutlaka ortaya çıkaracaktır... Hz. Muhammed Mustafa, (sav) Kutsal Emanet‟lerle ilgili bir hadis-i Ģerif‟de Ģöyle demektedir. 1) “Mehdi; Teberiye gölü (veya çevresin)den, Tabut-u Sekine‟yi (Kutsal Tabutu) çıkaracak, Beyt-i Makdis (Kudüs)e götürecek...” 2) “Mehdi, Tabut-u Sekine‟yi (Kutsal Sandığı) Teberiye gölü‟nden çıkaracak. (Ikdı‟d Dürer, sf.51-a) 3) “O‟na, Mehdi denilmesinin nedeni, gizli olan bir Ģeyin yolunu göstermesidir. Antakya denilen yerden Tabut‟u (Kutsal Emanetler Sandığı‟nı) ortaya çıkaracaktır.” (Suyuti el Havi li‟l feteva, II. 82) 4) O‟na, Mehdi denilmesinin nedeni, ġam‟da (kuzey Anadolu hariç bütün Anadolu ve suriye‟nin kuzey bölgesinin ozamanki bölgesel adı) bulunan dağlardan, birine yönelmesidir. Oradan (gerçek) Tevrat‟ın kitaplarını çıkaracak.. Yahudi‟lere karĢı delil gösterecektir. (Suyuti el Havi li‟l feteva, II. 81) diyerek.. “Tevrat‟ın orjinalinin bulunacağının müjdesini veriyor. 5) Ebu Hureyre‟den: Rasulullah efendimiz; (sav) “Eğer, Ben; Musa‟nın gömüldüğü o yerde, (mezarda) sizinle beraber bulunsaydım; O‟nun, yol kenarındaki „kızılkum tepesi‟nin altında olan kabrini muhakkak sizlere gösterirdim.” 6) “Miraç Gecesi, Musa aleyhisselâm‟ın kabrinin yanından geçirildim. Ayakta namaz kılıyordu.” (Buhari Müslim) 7)Ġslâm kaynaklarında Ģu ifadelere de rastlarız. Ebu Amr El-Makarri‟nin süne- n‟inde, Hz. Huzeyfe b. El Yeman‟dan rivayetle, Resulullah Ģöyle buyurmuĢtur: “ Beyt-i Makdis‟in örtüsü oradan çıkacaktır.( Beyt-i Maktis, Mescid-i Aksa‟nın ilk ismi) TABUT denilen „kutlu sandık‟ da oradan çıkacaktır. O sandığın içinde; sekinet, Ġsrailoğullarının sofrası, Tevrat levhaları, Hz. Musa‟nın Asa‟sı, Hz. Süleyman‟ın mimberi bulunacaktır...” 7)Konu “ASA”dan açılmıĢken; Hz. Musa (as) nın asası ile ilgili, Ġslâm kaynaklarından rivayet edilen bir hadis daha vardır. Hafız Ebu Abdullah b.Hammad‟ın “FĠTEN” adlı kitabında; Ebu Kayl‟dan yapılan bir rivayette, Hz. Mehdi zamanında gerçekleĢecek olaylar silsilesini sayarken.. sıra Roma‟nın fethine gelince, “RESULÜLLAH (S.A.V.) Rumiyye (Roma)nin fethi esnasında, (Ģehire) doğu kapısından girilmesini tavsiye ederek, Ģöyle demiĢtir. (ġehire) doğu kapısından girerken yedi adet kaplama sayınız. Sonra da sekizinci kaplamayı sökünüz. Çünkü, onun altında; Hz. Musa‟nın Asa‟sı Ġncil‟in (bir) nüshası ve Bey-i Makdis‟in örtüsü durmaktadır.” (Kaynak: Sekizinci madde, 27-072009da, “www.beklenenmehdi.Com‟dan” alınarak buraya eklenmiĢtir.) Mezarla ilgili kesinlik arzeden maddeleri de, Ģöyle sıralayabiliriz. A)Musa peygamberin bazı iddaalara göre, göğe çıkmadığı, vefat edince kesinlikle yere, toprak içinde bir mezara gömüldüğü, B) Tabut-u Sekineyi, içindeki diğer kutsal belgelerle ve emanetlerle beraber; bir gün ortaya çıkarılacak Ģekilde, toprağa gömerek sakladığı, saklattığı veya bunu vasiyet ettiği... (Önemli not): Bakara Suresi 247. ayette bildi rildiğine göre; Ġsrailoğulları o zaman baĢlarında bulunan peygamberlerinden, Allah yolunda savaĢmak için, bir hükümdar (kendilerine, lider olacak bir komutan) tayin etmesini istediler. Peygamber, “sonra, cihad size farz kılınır da; ya sözlerinizden dönerseniz?” ikazına da direnerek, böyle bir Ģeyin olmayacağını açıklarlar. Ancak; Allah, (CC) onlara Calut‟u hükümdar olarak gönderince ve cihadı da farz (emir) kılınca; hem savaĢmaktan vazgeçmiĢler, hem de, Calut‟un sosyal seviyesini öne sürerek liderliğine de itirazda bulunmuĢlar. Bunun üzerine, yukarıda açıkladığımız; Bakara Suresi, 248. a – yette Peygamberleri devamla Ģöyle dedi. “O‟nun hükümranlığının alâmeti, size; içinde Rabb‟inizden bir sekine ile Musa ve Harun‟un manevi mirasından bir bakiyyenin bulunduğu ve meleklerce taĢınan bir sandığın gelmesidir. Eğer, iman etmeye niyetli iseniz.. bunda, elbette sizin için delil vardır.” Burada mevzubahis olan sandık, açıkça zikredildiği gibi; Hz. Musa (as)nın Ahit Sandığı‟dır ve henüz saklanmıĢ olmayıp veya bir yeni mucize olarak, saklandığı yerden çıkarılarak.. mucizevi gücünden istifade edilmektedir. Ancak; bu kutsal sandık, bu olaydan sonra, içindeki kutsal emanetlerle beraber; bir daha haber alınamadan, günümüze kadar.. sırra kadem basarak ortadan kaybolduğu, C) Hz. Musa (as) nın; çatal dilli yılan (ejderha) ile sembolleĢen.. simgesi olan, bir mezarının var olduğu ve bir gün bu sembol, bir anahtar ve bir pusula gibi kullanılarak mezarın ve kutsal emanetlerin bulunacağı, Ç) Mezar yerinin, büyük bir ihtimalle; o günkü bölge ismi olan ġam‟ da (yani; bugünkü adı ile Suriye, Irak ile kuzey Anadolu bölgesi hariç olmak üzere, bütün Anadolu‟yu içine alan bir bölgede) bulunduğu, D) Mezarın ve kutsal emanetlerin, 2011-2019 yılları arasında geleceği artık iyice belirginleĢen, Allah‟ın ilk ve son halifesi, Hz. Mehdi tarafından ortaya çıkarılacağı, E) Böylece, Hz. Musa (as)ya ve Tevrat‟a yapılan bütün iftiraların, teker teker ortaya çıkacağı, F) Yahudi ve Hıristiyanların, ataistlerin, yarım ve cahil müslümanların, dinsizlerin, küfür içinde olan felsefecilerin.. her konuda(!) ipliklerinin pazara çıkacağını.. böylece tesbit ve ispat ederiz. Günümüzde, bu mezar yeri henüz bulunmamıĢ olmasa da; mezarla ilgili bilgi ve belgeleri sıralamaya devam edecek olursak; Belge 1) Kendisine, semavî dört büyük kitaptan biri indirilecek kadar büyük.. üzerinde en çok spekülasyon yapılan ikinci peygamber, Ġsrailoğulları soyu gibi, çok büyük nimetler verilen.. peygamber sözü dinlemediği içinde, çok büyük cezalara maruz kalan ve bir türlü de nush‟la ( sayfa 93) ............................................................................................................................... uslanmayan bu asil ve asi kavmin; vefekâr ve cefakâr.. peygamberinin mezarının ilelebet kaybolması, Tevrat‟a yapılan iftiranın ortaya çıkması bir yana, en azından; aklın ve mantığın sınırlarını zorlar. Bilhassa bu “Tevrat” gibi bir Ģeriat kitabının, bütün ilâhi uyarılarına rağmen orjinalinin değiĢtirilmesi (tahrifi) ve sonra da aslının tamamen kaybolması veya bilerek kaybedilmesi ile adeta, kinaye edercesine; kendi hahamlarının yazdıkları, büyü temelli kitaplarının ise, yüzyıllardır çok iyi saklanarak ve bir de bu kitaplarla ibadet edilerek günümüze kadar gelmesi bile.. Allah‟ın kanunlarına bir meydan okumadır. Bir isyandır. Bunun aslının (orjinalinin) bir gün mutlaka ortaya çıkması ve bu tahrifatın ispatı, bu ıspatın bedelinin cezasının da çekilmesinden daha doğal ne olabilir ki?.. Günümüzde, yeniden azgınlaĢan ve “GÜÇ”ü,(!) de elinde tutan; bugünkü Ġsrailoğullarının büyük bir kısmı, bu cezanın gelmesi için de; zaten, var güçleri ile çalıĢarak.. ellerinden geleni, yapmakta; akılları sıra, tanrıyı(!) sözde Kıyamet‟e zorlamaktadırlar.(haĢa) Tevrat‟ın; bir gün mutlaka bulunması ile Kur‟an‟nın ayetlerinin açıklamalarının doğrulanması ve “Hakk kelâmı” olduğunun ispatının tamamlanması açısından, önemli bir yeri olduğu için; bir gün, bu kayıp orijinal Tevrat, Ġncil gibi; mutlaka ve mutlaka bulunacağı.. bir Kur‟an iĢareti olarak, bizlere ümit verip, yol göstermektedir. Buradan da, Ģu sonuç çıkmaktadır ki; bir gün, Tevrat‟ın içinde bulunduğu ve yukarıdaki bahsettiğimiz ejderha-mezar da bulunacak ve bütün sırları ile ortaya çıkacağı muhakkaktır. (inĢaAllah) Belge 3) Ġslâm kaynaklarına göre de, zaten Tevrat‟ın aslının deri üzerine yazılı ve 70-100 deve yükü tuttuğu belirtilmektedir. Bu ihtimale göre, Tevrat‟ın aslı vardır ve bir yerlerde bir gün bulunmak üzere, ilâhi emrin gününü ve O‟nu bulacak, Ģanslı kiĢi‟sini beklemektedir. Eğer, bu ve yanında bulunacak diğer belgeler; bir mezar içinde bulunursa, bunların bulunduğu yerde eğer, bir mezarlık görünümünde ise.. büyük bir ihtimalle de Hz. Musa (as)nın ejder-mezarı da burasıdır. Eğer burası aradığımız mezar değilse bile, en azından buradan çıkacak belgeler.. o devrin ve ejder-mezarın yeri hakkında da, bilgi verecektir. Yukarıdaki yedinci maddedeki hadis-i ġerif‟de de geçtiği üzere, en azından bir nüshası da, Roma‟da ve çıkmak için; Hz. Mehdi‟nin fetih için, Roma‟ya doğru yapacağı seferi beklemektedir. Belge 4) (Resim 1 deki) illistrasyon, Hz. Meryem Ana ejder-mezarında olduğu gibi; Hz. Musa (as) nin ejder-mezarı için de geçerlidir. Çünkü, burada çizilen beĢ ejderden bir tanesi de; bu, halen kayıp olan Hz. Musa (as)nın ejderha-mezar için çizilmiĢtir. Bu mezarın varlığını ve bir gün de ortaya çıkarılacağını, bize ima etmekte ve yol göstermekte.. bir nevi anahtar ve bir pusula görevi yapmaktadır. Belge 5) Resim 9‟daki tablonun ejderhası da, resmedildiği zamanda faal halde olduğundan.. kanatlarını açması hariç.. illüstrasyondaki ejdere, bire bir benzemesi ile Ģu ortak noktada buluĢmaktadırlar.Yılan gibi çatal dilli, kaz göv deli ejder, kesinlikle Hz. Musa (as) nın Ģahsi sembolü olduğu gibi; ayni zamanda ejderha-mezarını da simgelemektedir ve yukarıda da belirtiğimiz gibi, bir gün bulunup.. ortaya çıkmasının da habercisidir.. belirtisidir. sayfa 94 ..................................................................................................................................... HZ. MUSA (AS)NIN EJDER-MEZARININ SAKLADIĞI GĠZEMLER Bunları Ģöyle sıralayabiliriz: 1) Yukarıda belirttiğimiz Tevrat‟ın orjinali. Bugün, Ahdi atik (Eski Ahit) a dıyla, elde bulunan ve adına Tevrat denen kitabın; Orjinalliği değiĢ- 2) 3) 4) 5) tirilerek, Ġ.Ö. 450 li yıllarda, Ezra adında bir büyücü ve haham tarafından yazıldığı ispatlanacak... Allah (CC) dan gelen emirle, Hz. Musa (as) tarafından yaptırılan, üstü altın ve gümüĢle kaplanan Ahit Sandığı ve bu sandığın iĢlevinin özelliğinin ve beraberinde bulunan diğer kutsal emanetlerin tamamı ortaya çıkacak.... Kur‟an‟ı Kerim‟de de, adı zikredilen ve gelecek nesillere (yani zamanımıza) bir misal olsun diye doldurulmuĢ, bir testi dolusu Kudret helvası (man ekmeği) bulunarak, mahiyeti çözülecek... Hz Musa (as)nın “ASA”sı bulunamayacak. Çünkü; günümüzde, zaten Topkapı müzesinde ve halen, halka teĢhir edilecek Ģekilde sergilenmektedir ve Hz. Mehdi ile buluĢacağı mutlu ve kutlu olacağı günlerini beklemektedir. Not: ġimdiye kadar, tam üç ayrı yerde, Asa‟dan bahsettik. Hz. Musa, (as) ya; üç adet asa kullandı veya bu üç asadan, sadece biri Hz. ġuayp (as)dan gelen gerçek asadır ve diğerleri sadece rivayet olduğu da Hz. Mehdi ile beraber ve O‟nun zamanında böylece ortaya çıkarak ve bir büyük gizem (sır) daha çözülecektir... Ġsimleri veya kendileri, günümüze kadar gelemeyen, (Ģu anda varlığını dahi bilemediğimiz) bir takım ilave kutsal bilgi ve belgeler... bu ejder-me zarla beraber ortaya çıkacaktır... (sayfa 95) ....................................................................................................................... HZ, MUSA (A.S,) EJDER-MEZARINI BĠTĠRĠRKEN Tarihin; bu çok özel ve bir o kadar da, çok mucizenin yaĢandığı, bu çok ö zel ve olağanüstü zaman dilimine ve Ġslâm‟ın, bu büyük peygamberine veda ederken; I) Hz. Musa (as) nın ejder-mezarının teorisini yazmaktan maksadımız; özetle ve öncelikle hem hayat hikâyesini ve hem de, mezarının yerini, elimden geldiğince en sağlam ve sıhhatli belgelerle dayandırarak, dikkati çekmek ve sonuçta da; ortaya bu ejder-mezarın bulunarak ortaya çıkarılmasını gündeme getirmek... II) Birinci resim olan illüstrasyonun, gizemlerini çözmeye baĢlayınca; Hz. Musa (as)nında ejderha-mezarının simgesi olan ejderin de, burada bulunması dolayısiyle, bu mezarı da incelemek, ortaya çıkarmak veya en azından bir baĢlangıç yapabilmelmek için.. bu konuda da, bir teori geliĢtirmek ve bunun baĢlangıcını gerçekleĢtirecek bir adım atarak.. bilimin, dinin, arkeolojinin.. hizmetine sunmak... a III) Bu teoriyi geliĢtirirken; bu mezara giden, en kısa yolun ipuçlarını; elimden geldiği kadarıyla aklımın, bilgimin ve her türlü imkânlarımın sınırları içinde ve de yalnız baĢıma, hiç ama hiçbir kimseden en küçük bir yardım ve destek görmeden.. tek baĢıma ortaya koymaya çalıĢtım... Devamını getirmek isteyenlere, acizane bir patika yol yaptım ki; takipçilerim, bu yolu kullana kullana.. bir otobana(!) çevirsinler... IV) Ġnsanoğlu ile daha, Cennet içinde iken savaĢmaya baĢlayan ve buna, Dünya‟ya indirildikten sonra da, üstelik de Allah‟dan izinli olarak devam eden ġeytan; hem kendi soyunu, hem cinleri ve hem de insanın içinde bulunan ve bu negatif varlıklarla da iĢbirliği yapmaya meyilli tarafı, nefsi ile savaĢında.. insandan tarafa, ağırlığımı koyarak, insanın; bu, ġeytan, Ģeytanlar ve nefisleri ile olan savaĢına; değiĢtirilen kutsal kitaplarla, onları getiren.. o mübarek peygamberlerle ve de onları gönderen.. Rabb olan, Allah‟ın; Zat, Sıfat ve en güzel isimlerine olan çarpıtmalarına.. çarpıtmaların yapıldığı belgelerin, bilgilerin doğrularını bulmaya çalıĢarak, bu çarpıtmaları tesbit, açıklamak ve zararlarını asgariden gidermeye çalıĢıp.. meraklılar için bir yol açmak bir baĢlangıç yapmak.. ve ġeytan‟la yapılan bu savaĢa, kısmen de olsa, son vermeğe ve insanın imanının galip gelmesi adına, acizane kendi çapımda ve sınırlı kiĢisel imkânlarımla bir adım atmak... V) Yukarıda sıraladığım sonuçlar, yalnız Hz. Musa (as)nın ejder-mezarı için değil; bu kitapta Ģimdilik tesbit ederek yazdığım ve daha sonra tesbit ederek yazacağım, bütün “ejderha-mezarlar için de geçerlidir. VI) Sonuç itibariyle; bu kavga, bu kitapda, her ne kadar benim kavgam gibi gözükse de; bu savaĢ.. bütün insanlığın ġeytan‟a, avanesine, cinlere, nefsine ve ĢeytanlaĢmıĢ insanlara karĢı; her yer, (mekân) zaman ve zeminde, (ortamda) vermek zorunda olduğu bir savaĢtır. Yukarıdaki ejder-mezar teorisi, bu savaĢın sadece küçük bir bölümüdür ve yalnız bu küçük bölümüyle bile; sadece benim değil, hepimizin topyekûn savaĢı.. yani, tüm insanlığın yaratılıĢ gayesine ve fıtratına karĢı, kaybetmemesi gereken bir savaĢıdır. Elbetteki; nasibi olanlara ve bu nasibini de müsbet yolda niyet ederek kullananlar için, büyük bir lütûf ve fırsat olan.. bir savaĢ!.. Ejder-mezarlar için, son söz: Bu ejder-mezarları bulmak ve bunların gizemlerini çözmek.. yalnız benim değil, bütün insanlığın; en kutsal görevlerinin, en baĢında.. gelmesi gerekir. Bu sebeple “EJDER-MEZAR” teorisini geliĢtirerek ve bu kitap ile de bütün Dünya‟nın bilgisine ve ilgisine sunarak; din, dil, ırk, renk, mezhep, milliyet.. farkı gözetmeden; herkesin gücü ve bilgisi oranında bu ejder-mezar teorisine katkıda bulunup.. bütün Dünya‟nın bu ortak mirasını, kültürünü, dinini, maddi ve manevi zenginliğini.. el ve gönül birliği ile ortaya çıkarma savaĢında hepimize büyük görev düĢmektedir... Bu sorumluluktan, pay almak isteyenlere; “HODRĠ MEYDAN...” Not:AraĢtırmacı yazar Hakan Yılmaz Çebi; kutsal tabutun Malatya‟da olduğunu iddaa etmektedir. Bu konu ile ilgili, ayrıntılı bilgi için bkz. www.hakanyılmazçebi.com (bu not;Ekim- 2009 ilavesidir) sayfa 96 A III. EJDER HZ. Ġ B R A H Ġ M (AS) V E K O Ç EJDERĠ HZ. ĠBRAHĠM (AS)NĠN HAYATI Ejder-mezarına geçmeden önce; Hz Ġbrahim (as)i baĢta Kur‟an-ı Kerim, Ġslâm ve batı kaynaklarına göre tanıyalım. Hz. Nuh (as)un torunlarından Taruh‟un oğluydu. Küçük yaĢlarında yetim kalmıĢ, yaĢamını; put yaparak kazanan amcası Azer‟in yanında büyümüĢ, yetiĢmiĢ ve O‟na baba demiĢtir. Nemrut zamanında doğdu. Nemrut daha önce, bütün yeni doğan erkek çocukları öldürdüğünden; annesi O‟nu, doğduktan hemen sonra bir mağaraya götürmüĢ ve orada büyütmüĢtü. Allah (CC)ın ihsan, hikmet ve lütûflarıyla PEYGAMBER oldu. Yer ve gök ilimlerini öğrendi ve bu ilimlerin atası oldu. Allah‟dan aldığı emir gereği, Nemrud‟a giderek, O‟nu; Ġslâm‟a davet etti. Nemrud‟un gazabı üzerine de, suni olarak kuru ağaç gövdelerinden yapılan odun tepesinin üstünde yakılması ile ortaya çıkan, korkunç bir ateĢe atıldı. Fakat; imanı sayesinde, Allah (CC), O‟nu mucize olarak ateĢte yakmadı... Sârâ adında bir kadınla evlendi. Allah (CC)dan aldığı vahiy gereği, Ġslâm dinini yaymak için Mısır‟a gitti ve o devrin firavunu ile görüĢtü. Firavun; hem karısına musallat olup, ancak Allah (CC) tarafından korkutulunca ve hem de, yeni dinin de kendisine zarar vereceğini anlayınca.. Hz. Ġbrahim (as)e hediyeler vererek, memleketine geriye gönderdi. Bu hediyelerinden birisi de, kendisine armağan edilen “HACER” adındaki bir cariye idi. Çok uzun zaman çocuğu olmayan Sârâ, kocasının soyunun devamı için, Mısırdan getirdiği bu cariye Hacre‟i, önce hürriyetine kavuĢturup; sonra da, kendisine kuma olmak bahasına.. eĢ olarak, kendi elleriyle, kocası Ġbrahim‟e sundu. Bu beraberlikten, gelecektekde; Hz. Muhammed (s.a.v.)le zirve yapacak olan Arap peygamberlik ( sayfa 97) soyunu baĢlatacak olan, Ġsmail adında bir oğlu oldu. Artık, Sârâ ile Hacer arasında korkunç bir kıskançlık ve çekememezlik baĢlamıĢtı. Yapılacak bir tek Ģey kalmıĢtı ve aldığı vahiy üzerine, Hz. Ġbrahim; (as) Hacer ile Ġsmail‟i de yanına alarak, günümüzde “Mekke” Ģehri diye anılan, fakat; o zaman yerleĢim yeri olmayan, boĢ bir çöl görünümündeki araziye bırakarak, geriye memleketine, döndü. Çölde yalnız baĢlarına aç ve susuz kalan, Ġsmail ve annnesi Hacer için, çok çileli bir hayat baĢlamıĢdı. Annesi; daha bebek olan Ġsmail‟e, su aramak için koĢtururken.. Ġsmail‟in tepinmesi sonucu, ayaklarının dibinden; bir mucize olarak bugünkü, “Zemzem” adını alan Ģifalı ve bereketli bir su fıĢkırmıĢtı. Bu su, için gelen kervanlardan da, geçimlerini temin etmeğe baĢlamıĢlardı. Ġsmail büyüdükçe; önce sünnet, sonra da babasının Allah‟dan aldığı ilâhi vahiy üzerine, kurban edilmesi gereği ortaya çıktı. Bunu emri, metanetle karĢılayıp.. bir de, çok üzgün olan babasına; “bu emri yerine getirmesi gerektiğini belirterek cesaretlendirmesi” üzerine, Allah (C.C.); Hz. Cebrail‟le, gökten bir KOÇ indirerek, insandan kurban yerine, artık büyük ve küçükbaĢ hayvanlardan kurban edileceğinin baĢlangıç emrini ve müjdesini verdi. Bu mu cizenin hikmeti ve sosyal faydaları.. da, böylece ortaya çıkmıĢ oldu. Hz Ġbrahim (as) oğlu ile beraber ilk defa, yeryüzünde ibadet edilen bir sabit ev olan ve Dünya‟nın merkezi “KABE”yi, eski temellerini bularak yeniden inĢa etti. Hz. Ġsmail iki defa evlendi. Ġkinci evlilikden olan soyu ile artık Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.)nın peygamberliğine giden yol da, açılmıĢ oldu... Hz. Ġbrahim (as) 120 ve ilk karısı Ġsrailoğullarından Sârâ 99 yaĢında iken, Ġshak adını verdikleri ve büyüyünce de peygamber olacak ve Ġsrailoğulları pey gamberlik soyunu baĢlatacak olan bir oğulları oldu. Hz. Ġshak (as) 40 yaĢına gelince, REBEKA adında bir kadınla evlenerek; ondan, Ays ve Yakup adında ve yine biri peygamber olan iki oğlu Dünya‟ya geldi. Büyük oğlu Ays‟dan sonra doğduğu için ikincisine (ikinci anlamına gelen) “YAKUP” denmiĢtir. Bir türlü geçinemedikleri için, kardeĢi Ays‟dan; gündüzleri saklanıp geceleri yürüyerek kaçtığı için de (gece yürüyen anlamına gelen) “ĠSRAĠL” de denir. Allah, (CC) Hz Ġbrahim (as)i Nisâ Suresi ayet 125 de görüleceği gibi, “kendisini DOST edinmiĢti.” En‟âm Suresi, ayet 107 de ise; “O‟na gerçekte, Ģüphesiz bilenlerden olması için, göklerin ve yerin hükümranlığını Ģöylece gösteriyorduk.” demektedir. Allah‟dan kendisine gelen Ledünniyât ilmini ise, babasına Ģöyle açıklamıĢtı. Meryem Suresi, ayet 44. “ ... babacığım, dosdoğru sana gelmeyen ilim, bana geldi. Bana uy, ki; seni, dosdoğru yola ulaĢtırayım.” Gökyüzü ilimlerini bildiğini de, Kur‟an‟ı Kerim‟de Saffat Suresi, ayet 88-89 da Ģöyle açıklar. “ ... derken, Ġbrahim yıldızlara baktı ve ben gerçekten hastayım.” dedi. Hıristiyanlar, Hz. Ġsa (as)yı, haĢa uluhhiyetin bir parçası olarak gördüklerinden; ondan önceki peygambarleri “KÂHĠN” ismi ile anar ve kâhinleri de peygamber diye tanımlarlar. Bir peygambere yapılacak saygıyı, gösterilecek itibarı.. da; bu kâhin dedikleri kiĢilere göstererek, her isim yapan kâhini de peygamber seviyesine çıkarır ve onların her söyledikleri sözleri de; kêhanet olarak isimlendirip, bir ayete gösterilen değeri ve saygıyı.. gösterirler. Kâhin de, kâhinin yaptığı kêhanette; Ġslâm‟â göre, kesinlikle haram kılınmıĢtır. ĠĢte bu sebepten, Ġslâm‟a göre haram ve yasak olan; fakat, Hıristiyanlarda (haĢa) peygamber niyetiyle baktıkları, Fransızların ünlü kâhini Nostradamus; Hz. Ġbrahin (as) için, “... Nuh tufanından 1080 yıl sonra doğduğunu, üstün yetenekli bir astrolog olduğunu ve Keldani bilimlerinin kurucusu” olarak tanıtmaktadır. (sayfa 98) ..................................................................................................................................... Ayrıca; Eski bilgelerin, astrolojik bilgilerine göre “Eflatun yılı” dedikleri ve bugünkü modern astronomi bilimine göre de, “Bir dünya yılı” adıını verdikleri 25 bin 827 yıllık bir dönem vardır. Bu dönende Dünya ekseninin Koç‟dan, Balığa kadar.. 12 burcu tamamlayarak; yeniden eski pozisyonuna dönme süresinin, yıl cinsinden ifade edilmesidir. (presesyon/yalpalanma süresi) Dünya bu süre içinde, 12 burçu teker-teker dolaĢtığından; (25827:12=) yaklaĢık olarak her burçda 2152 yıl süren bir zaman geçirir. Bu süreye de, “bir Dünya Ay‟ı” denir. 1) Hz. Adem (as) ile baĢlayıp, Hz. Ġbrahim (as)e kadar devam eden çağa “ARSLAN ÇAĞI” denir. 2) Hz. Ġbrahim (as)le baĢlayan ve O‟nun Ģahsında sembolleĢen çağa da “KOÇ ÇAĞI” denir. Böylece; çok geniĢ bir sosyo-kültürel ve dini inanıĢ olarak, bir tek yaratıcı tanrı (Allah) fikrinde birleĢerek ve insan kurban etme yerine, özellikleri belirlenen belirli hayvanları kurban etmeye, koç çağı ve Hz. Ġbrahim (as)le beraber baĢlamıĢlardır. Sonradan kısmen dejenerasyona uğrasa da, yine de; gerek kültürlerin devamı ile, gerekse yenilenen Ģeriatlerle, bu emirler (farzlar) Kur‟an-ı Kerim ile yeniden, belli bir sisteme oturtulmuĢtur. HZ. ĠBRAHĠM (AS) VE KOÇ EJDERĠ Hz. Ġbrahim (as)in, ejder-mezarına gelmeden önce, önemli bir noktaya, dikkatinizi çekmek isterim. Daha önce gördüğümüz gibi, kitabımızın birinci ejderhası Hz. Meryem Ana ejderi (mezarı)nin; Hz. Meryem Ana‟nın Ģahsında sembolleĢen gerçek dev bir ejderha (yılan )dan dolayı değil, sadece mezarının bulunduğu dağın tabii çıkıntılarının ejderha-yılan Ģeklinde görünmesinin sonucu olarak ve bu çıkıntıların da, esas amac olan ve o zaman (çağ)ların da mezar kültürü (adeti) olan ejderha-mezarı çağrıĢtıracağı için.. sembolik olarak, kullanılmıĢtı. Halbuki, kitabımızın ikinci ejderhası olan Hz. Musa (as) da ise; Zat‟ının bire-bir sembolü olan ve zamanı gelince de, bir mucize gereği olarak, gerçek bir ejderha (yılan) Ģeklini olan ve bu Dünya‟nın dıĢından (metafizik alemden) hediye olarak gelen Asa‟sından ileri gelmektedir. Bu Asa, özellikle de; onu, yalnızca taĢıyanlar, Hz. Musa (as) ve ilk sahibi Hz ġuayp (as)la değil; bütün bir Ġsrailsoyu ile sembolleĢmiĢ ve sonuçda da, Ġsrailoğullarının genlerine kadar iĢleyerek, ġeytan ile olan çok sıcak iliĢkilerinin(!) temelindeki kodlar buradan kaynaklanacak kadar.. dinin, inanç boyutunu, negatif yöne doğru saptırılarak.. Allah‟ın kitabı, Tevrat‟ı dahi; az bir menfeat karĢılığı, değiĢtirmeye kalkacak kadar da.. haddi aĢıp, ileri gidilmiĢti. Çünkü, yılan; çok çeĢitli anlamlarda kullanılmıĢ bir varlıktır. Meselâ: Eski ilkel din ve inanıĢlarda tapınakları ve totemleri koruyan gizemli ve büyülü varlık, ayrıca fizik ve metefizik alemleri birleĢtiren metafizik alem menĢeli; bazan ġeytan‟ı, bazan sıhhati, bazan ilac (derman)ı, bazan güç ve kudreti.. temsil eden; cinler ve Ģeytanlar fizik alemde form (beden) sahibi olmak istediklerinde, köpekle ve karga ile beraber en çok kullandıkları beden.. vb. gibi bir çok anlamlı çağrıĢımlara sebep olduğundan; Ġsrailoğulları, yılan Ģekline giren ASA‟yı ve asayı gönderen Rabb‟ın yerine, Asa‟nın aldığı yılan ve yılanın mecazi olarak temsil ettiği ġeytanın peĢine gitmiĢlerdir... Hz. Ġbrahim (sa)in ejderhası KOÇ‟a gelince; burada iki açıdan dikkatimizi çeken bir oluĢumla karĢılaĢırız. A) Bir sembol olma ve bir kiĢiyi bire-bir temsil etmesi açısından ayni, ikinci ejderha olan Hz. Musa (as)nın ejderha olan.. asası gibi, Hz. Ġbrahim (as)in Ģahsında yaĢanmıĢ ve sonradan tarihe kalın çizgilerle iz bırakmıĢ bir mucizevi olay olan ve Cebrail (as)in göklerden getirdiği ve yine; Asa gibi, dünya dıĢından (metafizik alemden) hediye olarak gelen bir varlık (koç)dan kaynaklanmaktadır. Bu hediye de, Asa gibi, fakat; asanın negatif etkisinin aksine, pozitif olarak, daha sonraki nesillerin yaĢantısına bire-bir intikal etmiĢ ve Muhammedi Ģeriatında, “zenginler için, kurban kesmenin; Müslüman olmanın gereği ve ispatı olarak.. “vacip hükmünde” önem, değer ve sistematik bir ibadet alıĢkanlığı kazanmıĢtır... Ġslâm‟ın peygamberi, Arabistan‟dan çıkmıĢ olmasına rağmen; Hz. Ġbra him (as) min özellikleri ve koç kurban etme emri ve kültürü, rahmani yol dan en çok Türk ırkında makes (karĢılık) bulmuĢ.. bu yüzdendir ki; nega atif sembol yılan ve onun temsilcisi Yahidiler‟in zıttı olarak.. pozitif sem- bol koç ve onun özdeĢleĢen “HALĠL” sıfatına bürünmüĢ olarak Türkler‟i görürüz. ĠĢte, bu sebepledir ki; Altın çağın lideri, Hz. Mehdi Yemenli olmasına rağmen, görevli milletlerin lideri Türkler olacak ve Dünya, bir defa daha, Hz. Halilullah‟ın iki çocuğundan; Ġslâm adına Türkler‟le.. Ġslâm karĢıtları adına da, Yahudiler‟le bir olacak Ģekilde ikiye bölünerek.. “KAN‟LA,ÇOK BÜYÜK BOYUTLU BĠR BANYO YAPACAK..” sonunda ise, Allah‟ın izin ve desteği ile ve yine Türkler‟in liderliğinde, son bir defa daha ayağa kalkacaktır... (bkz, ayrıntılar bu sitenin Ģiir kitabında..) B)Asa‟nın, ejderhaya (yılana) dönüĢmesi olayında, mezarı temsil etme gibi bir sembolda, ejderha kavramı, tam yerli yerine, dört dörtlük otururken; Koç gibi, uysal ve mübarek gözü ile bakılan bir hayvanın, ejderha(yılan) larla ayni kefeye konulması elbetteki abesle iĢtigaldir. Ancak; buradaki koç‟un, „ejderha‟ sembolü olmasının sebebi farklıdır ve bir çok sebebden kaynaklanmaktadır. Bu sebeplerin bir kısmını Ģöyle sıralayabiliriz. 1) Asa gibi, gökten (metafizik alemden) gelmesi, 2) Asa gibi, getirenin aracının, Hz. Cebrail adlı bir meleğin olması, 3) Her iki hediyenin de, kendilerine; birer kitap ve yeni Ģeriat getirecek kadar, çok büyük peygamberlere gelmesi, 4) Her ikisinin olayınında, bu gün asrımıza da bakan birer mucize olması, 5) Asa‟nın sihirbazlığı, Koçun ise insanın kurban edilmesini yasaklaması ve bu ilgili iki konuda yeni ve hayırlara vesile olan baĢlangıçlarla, insanların hizmetlerine sunulması, 6) Ayni din (Ġslâm)in, her iki ve çok büyük peygamberlerinin uygulayacakları Ģeriatlere bir temel oluĢturması.. misal; A) Asa, hayatı boyunca Hz. Musa (as)nın dayanağı, dostu ve yanın dan ayırmadığı kutsal bir emanet olarak taĢımıĢ.. Ġsrail soyu, bu Asa‟yı saklamağa layık olmadığı için, Allah‟ın izni ve emriyle kaybolmuĢ.. bulunması ve ortaya çıkması içinde yine Allah‟ın emri ve izniyle layık olduğu ve olacaği.. Hz. Mehdi‟nin ortaya çıkmasını beklemektedir. (Asa ile ilgili, diğer yorumlar aĢağıda dır.) B) Koç; Hz. Ġbrahim (as)min, hayatı boyunca; misafiri eksik olunca hiçbir zaman oturmadığı sofrasının; eksik olmayan ikramlarının, her zaman baĢını çekmiĢ ve arkasından gelen ümmetine de, bir sünnet ve bir bereket vesilesi kılmıĢtır. Yilan ise, sembolü olduğu ġeytan‟ın ve onu, ilâh edinmenin baĢlangıcı olmuĢtur. C) Her ikisinin de iĢlevi, bir seferlik değil, ümmetlerinin yaĢamında ilki pozitif ikincisi negatif olarak hayatiyetlerini Kıyamet‟e kadar sürdürüyor ve sürdürecek olmaları... D) Her ikisinin de mezarlarının üstlerine, bu motiflerlerle iĢlenerek bulunmalarında ve bulununca da, kolaylıkla kimlik tesbiti çalıĢmalarına vesile ve vasıta olmaları.. gibi, taĢıdıkları daha bir çok ortak vardır... ĠĢte, yukarıda sadece bir kısmını yazdığımız sebeplerden dolayı, koç gibi uysal ve müberek addedilen bir varlık, ejder (ejderha) gibi, sembolik bir iĢlevi (vazifeyi sembolik de olsa) ifa etmektedir. Hz. Ġbrahim (as) çocukluğundaki daha mağara devresinde yaĢarken, gökleri, yerleri ve üzerinde olanları; derin-derin düĢünüp.. ve bunların mutlaka bir yaratanı olması gerektiğine karar vererek.. önce, bu yaratıcıyı “AY”sanmıĢ; Ay, sabah olup da batınca.. “batan, benim aradığım(!) Yaratan Rabb” bu olamaz diyerek daha sonra yıldızlara odaklanmıĢ.. onlarda Ģafakla beraber batınca, “bunlar da battı.. öyle ise, bunlar da; bu yaratılanları yaratamaz, dolayısiyle benim Rabb‟im olamazlar” diyerek.. daha, o küçük yaĢlarda; “GÖNLÜNÜ KAVURAN ALLAH” (C.C.) AġKI ve YANGINI ile doldurmuĢtur. ĠĢte bu aĢk, sevgi ve arayıĢ yüzünden, Allah; (C.C.) O‟na, yerlerin ve göklerin melekütünü, (yani hükümranlık ve saltanatının.. ilâhi bilgisini..) vermiĢ; kurban kesmeyi, namaz kılmayı, belirli kurallara göre; Kâbe‟yi tavaf etmeyi, ateĢte yanmamayı, Arap ve Ġsrail peygamberlik soylarının tek olan ortak atası olma sıfatını, Arslan çağını kapatıp kendi sembolü olan, koç‟la simgelenen; “KOÇ ÇAĞI”nı baĢlatmayı, yeryüzü ve gökyüzünün bir çok gizemini.. misafire ikramı ve bu ikramın bereketi gibi.. BĠR ÇOK LÜTÛF ve ĠHSAN‟ların ilklerini baĢlatma görevini kendisine mucize kılmıĢtır. ĠĢte, bu yüzdendir ki; Koç gibi, pozitif ve masum.. bir varlık; yılan gibi, negatif ve cevval.. bir varlıkla eĢdeğer sembol olması sıfatını kazanarak Metafizik alemin iki zıt kutbunu Dünya‟ya taĢımıĢlardır. Ayrıca; diğer ejder-mezarların gizemi ile eĢdeğerli görülüp, resim 1‟deki illistrasyonda kendisine eĢit olarak yer verilmiĢ.. bu illistrasyonu da çözmeğe çalıĢan.. ben de, bu koç simgesini (dolayısiyle ejderhasını) çözmek için; bu çok büyük peygamberi ve koç‟la simgelenen ejder-mezarını kitabımın konusu olan “ejderha mezarlar”ın kapsamına almak zorunda kaldım. Her ne kadar, bu ve diğer ejder-mezarları; tek baĢıma tam olarak çözemesem de, en azından arkamdan gelecek olan o “AMATÖR RUHLU ARAġTIRMACILARA, BEL- KĠ BĠR PUSULA OLUR..” ümidi, gayesi ve çabasıyla bir baĢlangıç yapmaya çalıĢtım... Çünkü, çok iyi biliyorum ki; bu ejder-mezarlar vardır ve Allah; (C.C.) “dini Ġslâmı, çok yaklaĢmıĢ olan “Kıyamet” kopmadan; bu büyük peygamberlerini ve Hz. Meryem Ana gibi.. onların Kur‟an-ı Kerim‟de belirttiği yaĢamlarını.. inanmayanlara ispat.. inananlara ise; bir müjde, lütûf ve sevinç.. vesilesi olarak, ortaya çıkaracak ve bu iĢ‟te de, bu “ejder-mezarları ve içinde sakladıkları gizemleri istihdam edecektir.” Böylece, bu ejder-mezarlar ortaya çıkınca da; Hakk ile batıl, iman ile küfür, inananların kazancı ile inanmayanların kaybı.. birbirinden ayrıĢacak ve herkes niyetinin, inancının ve bu istikametteki fiilinin neticesinde, müsbet veya menfi olarak, önce; niyetini ve sonra ameli (icraatı- fiili)nin, karĢılığını alacaktır. ĠĢte; bu kitap da, bu kitabın konusu ejder-mezarların, teker teker, her birisi de.. bu büyük Kıyamet alâmetlerinin birer basamağı ve otoyolunun da, birer varyantı olarak.. bizi geleceğe taĢımakta ve ejderler mit‟i (hikâyesi)nin.. boĢ bir hayal ve gereksiz bir kültür olmadığının.. altını, kalınca çizmektedir... (sayfa 99) ..................................................................................................................................... ĠĢte, bu sebeptendir ki; bu ejder-mezarlar bulunmalı, taĢıdıkları gizemler çözülmeli ve insanlığın; hiç olmazsa bundan sonraki geleceği(!) kurtulmalıdır... Bu kurtuluĢ ise, orjinalitesini koruyup sürdüren Kur‟an-ı Kerim‟le beraber ve Kur‟an‟nın gösterdiği istikâmette ve bu ejder-mezarların içinde saklıdır. Dinler (Ģeriatler)in birbirinden ayrı, birbirlerine zıt ve hatta birbirine düĢman olmasına üzülenler!.. Zamanı, zaten iyice yaklaĢmıĢ Kıyamet‟den önce; insanlık adına bir büyük devrim yapacak olan bu ejder-mezarların bulunup ortaya çıkarılmasında, benimde bir tuzum bulunsun diyenler!.. Yukarıda yazılan, dinler tarihi ve onun yaratıcısı olan Allah‟a inanmayanlar! Bilim adına yola düĢüp de, ilim‟i görmemezlikden gelenler.. iĢte size, her Ģey sandığınız biliminizi test etme adına bir fırsat... Gelin, övün düğünüz biliminizle, bir kazmada siz vurun, bu ejder-mezarlara; belki, bu; bir kazma vurmanın bereketiyle; siz de “uzak ufuklara” dört nala iz sürer.. bu vesile ile de.. gönül kapılarınızın açılması bahtiyarlığına kavuĢursunuz.. ne dersiniz? Var mısınız?.. HZ. ĠBRAHĠM‟ĠN EJDER-MEZARI NEREDEDĠR? Bu hususda bilinenlerin tamamı, hikâye ve rivayetlere dayanmakta; ancak hiçbirisinden net ve kesin bir sonuç çıkmamaktadır. Tarihi olaylar açısından bakıldığında ise, bu mezarın; Ġsrail, güneydoğu Anadolu ve Ġskenderun körfezi arasında kalan, büyük üçgenin içinde olması kuvvetle muhtemeldir. (N.G.T.) de, Nostradamus; ikinci Henri‟ye yazmıĢ olduğu mektupta, Hz. Ġbrahim peygamberden de, bahsetmekte ve Ģöyle demektedir. “Bir zamanlar, Ġbrahim‟e mekânlık eden yer, ġen ve Ģakrak olanların akınına uğrayacaktır. Ve o, Achem kenti(*) kapanacak; her yandan, üç misli silahlı birliklerin saldırısına uğrayacaktır. Deniz güçleri de zayıf düĢürülecek..” Yukarıdaki satırları okurken, ister-istemez insanın aklına, Ġskenderun körfezi ile Soğukoluk yerleĢim bölgesi gelmektedir. (Allah‟ualem) (*) Achem kenti: Nostradamus, 16. asırda Achem kelimesini Osmanlı halkı için, Achem kentide, Osmanlı‟nın Ģehri anlamında kullanmıĢtır. (sayfa100) IV. EJDER MAYALAR ORTA AMERĠKA ÜLKELERĠ DĠN VE KÜLTÜRLERĠ YENĠ BÖLÜME GĠRĠġ. Bu kitabın, yazılıĢının nedeni; “eski dünya (özellikle ön Asya)nın din ve kültürlerinde, çok önemli bir yer tutan ve kitaplı dinlerin, en kutsal kiĢilerini ve olaylarını içinde saklayan dev boyutlu mezar (ejder-mezar)larını incelemek için bir kapı aralamak, bir baĢlangıç yapmak idi.” Elbetteki; bütün Ģartlarım, daha müsait olsaydı da.. bilinen ve bilinmeyen, Amerika‟da bulunan ejderhalarda dahil olmak üzere; bütün Dünya‟nın EJDER-MEZARLARINI tekerteker araĢtırıp, inceleyebilse ve insanlığın hizmetine sunabilseydim... ĠĢte o zaman, ejder-mezarlar, daha dev boyutlar kazanacak.. insanlığın, bunlara olan ilgisi olağanüstü boyutlara çıkacak ve insanlık; bu gün muzdarip olduğu, kökeni maneviyat kaynaklı bir çok derdine, sitresine de.. bu ejderlerin gizemlerinin ortaya çıkmasıyla ile kısa yoldan, çok çeĢitli çareler bulacaktı. Ancak; “her alanda, çok sınırlı imkânlar, hatta; imkânsızlıklar içinde ve tamamen yalnız baĢıma, ancak bu kadarını ortaya çıkarabildim...” Fakat, zaman çok geçmiĢ olsa da; yine de, hâlâ dosdoğru inanç, iman ve bunun yokluğundan doğan dertlerden, ızdıraplardan, zilletlerden.. kurtarılması gereken, çok insan vardır. Eğer, el ve fikir birliği yapılırda.. eller, gönüller ve de vicdanlar da kenetlenirse.. maddi ve manevi birikimler, bilgi ve tecrübe ile birleĢtirilirse.. iman ve ihlâsla, hiçbir maddi çıkar ve menfeat da beklen- mezse.. ve de, kararlılıkla; bir kısmı bu kitapda geçen, dünyanın bütün ejdermezarlarının izleri sürdülrülüp, herbiri; birer-birer bulunup, gizemleri de; teker, teker çözülürse.. insanlığın üstüne, “her dertlerinden kurtuluĢları adına, bir ikinci güneĢ doğmuĢcasına, her konuda salâh ve selâmete..” kavuĢacakları muhakkaktır. Bu, ejderha-mezarları; araĢtırma, bulma ve çıkarma iĢinin; büyük riskleri ve müĢkilatlarını da, daima göz önünde bulundurmalı; azim ve kararlılığı, sabır ve metaneti.. de hiçbir zaman elden bırakmamalıdır. Çünkü; gerek, yukarıda kısmen değindiğimiz ve çoğunu ise hiç bilmemediğimizden, belirtmediğimiz ve zamanla ortaya çıkacak olan, birçok sıkıntı ve zorluk; çile ve ızdırap.. en önemlisi de, en son yapılan ejder-mezardan, ilk yapılan ejdermezara doğru gidildikçe: 1) Ayni zamanda, “ZAMAN‟da” da; geri gidildiğinden, belgeler, bilgiler ve bulgular.. azalmaktadır, 2) Hurafeler, hikâyeler, mitler.. ise, çoğalmaktadır, 3) Allah (C.C.) katında, tek bir din olan Ġslâm‟ın (3/19), değiĢen ve geliĢen ihtiyaçlarına, yerine ve zamanına göre; Allah tarafından belirlenip, yerine ve zamanının ihtiyaçlarına göre değiĢtirilen “Ģeriatleri”ne.. “yeni ve farklı bir din” havası verilerek; önceki Ģeriatlerin de, baĢka yeni bir din Ģeklinde görüp, gösterilip.. bütün diğer Ģeriatleri de, düĢman olarak algılayıp.. onlara savaĢ açmaları ve bir de, entropinin de etkisi ile, insanlık; gittikçe tekâmül edeceğine, zamanla geri gitmiĢ.. yükseklerde kanat çırpacağına, alçalıp zillete düĢmüĢ.. nefsini terbiye edeceğine, onun esiri olarak; sefalet ve felaket çukuruna yuvarlanmıĢ.. sonuçda da, bugün içinde bulunduğu bir korkunç çıkmazla baĢbaĢa kalmıĢtır. ġimdi, insanlığın yegane gayesi ve çabası.. bu çıkmazdan, bu açmazdan.. çıkmak için, bir an önce, bir kurtuluĢ yolu aramak; bu uğurda, her imkânı kullanıp, her çareye baĢvurarak.. “ejder-mezarların bulmanın, gizemini çözmenin ve onların halen hazır bulundurdukları ve bize sunacakları.. “kendi zamanlarının ilâhi mesajları”nın mutlaka peĢine düĢmeli.. bulunca da.. bu mesajlardan yeterince istifade etmelidir... 4) Ejder-mezarlar bulunup, içindeki belgeler, bilgiler çıkarıldıkça.. ve bunlar da, Kur‟an‟ı Kerim‟i doğruladıkça.. Kıyamet‟ten, kısa bir süre önce ve BÜYÜK YIKIM‟dan hemen sonra; Hz. Mehdi ve Hz. Ġsa (as)nın gölgesinde.. kurulacak olan ve bütün Dünya‟nın çok kısa süreli de olsa (yaklaĢık 60-70 yıl gibi) Ġslâm olarak yaĢayacağı “ALTINÇAĞ‟a”, bu ejder-mezarların ortaya çıkmasının da, çok büyük katkısı olacaktır... 5) Atalarından miras olarak gelen, maddi ve bilhassa manevi değerleri ise; zamanla, silinip gitmiĢ.. kutsal kitapların yerlerini ise, (Kur‟an hariç) orjinalliği bozulmuĢ ve bir çok bölümü de, aslına zıt bir hale getirilmiĢ.. sözde, ilâhi kaynaklı “Zebur, Tevrat ve Ġncil‟in.. insanlara artık faydadan çok zarar getirdiği, bizzat yaĢanılan hayatın ve uygulanan tatbikatın; ortaya çıkan sonuçlarından, artık açıkça belli olmuĢtur... Geriye ise, tek kurtuluĢ yolu olarak yalnızca ejder-mezarların ve içinde büyük ilâhi sırlar taĢıyan ve orjinalliği bozulmamıĢ kutsal reçeteler(!) kalmıĢtır. 6) ġimdi: Ġnsanlık, ya; yukarıdaki tavsiyelerin nedenlerini, niçinlerini düĢünür ve bir çare olarak bu ejder-mezarların peĢine düĢerek, bunları arar, bulur.. ve buldukları ile hemhal olur.. ya, da; içine düĢtüğü çukurda, debelene-debelene, dertleri ile beraber, korkunç felakete doğru, biraz daha savrulur.. (veya) 7) GiriĢ bölümünün son cümlesini, bir Türk atasözü ile bitirmek istiyorum. “Ġnsan, zararın neresinden dönerse.. kâr oradan itibaren baĢlar...” diyerek, bir an önce çıkarını gözeteceği mantıklı bir karar vereceği eĢikte bulunmaktadır. ORTA AMERĠKA EJDERHALARI: Kitabımızın esas konusu, yeryüzünün büyük gizemlerinden, eski dünya (önasya) ejderhaları (ejder-mezarları) olmasına rağmen; gerek ejder-mezar olmaları, gerekse; 1 no.lu resimdeki illistrasyonda, yer almaları dolayısiyle.. her ne kadar, konu hakkında bilgimiz az olsa da; yeni dünya (Amerika)daki ejder-mezarları da, elbetteki kitabın konuları arasına almadan geçemezdim. Ayrıca, bu yeni dünya ejderleri; önceki gördüğümüz ilk üç ejder-mezaraları da, ispatlama açısından, ortak benzer noktalarından dolayı, belge teĢkil ederek, onları farklı bir açıdan destekleyip, doğrulamaktadır... Yeni dünya ejder-mezarları, (Ģimdilik) iki tanedeir. Kökleri; ayni kültürlerin, faklılaĢarak ortaya çıkardığı ve biri, diğerinin devamı niteliğine bürünen; orta Amerika civarında yaĢamıĢ olan kavimler ile onların ortaya koydukları kültürleri (ilim. din, tarih, kültür, san‟at, medeniyet ve zenginlikleri..)ni simgelemektedirler. ġimdi bunları; tek, tek incelemeden evvel, gerek bu kültürlerin belli bir bölgede (orta Amerika‟da) olmaları; gerekse, bunların iç-içe, yan-yana, veya ufak-tefek farklarla, birbirlerinin devamları olmaları dolayısiyle (temel noktalarda birbirlerine benzemeleri sonucu) önce gelen kavimlerin kültür birikimi, sonra gelen veya komĢu kavimleri de çok etkilenmiĢ/etkilemiĢlerdir. Bunun sonucu olarak da, küçük ayrıntılar hariç tutulursa; elbetteki, bu kavimlerin ejderhaları ve ejder-mezarları da, benzer olacakdı. Zaten, resim 1‟de bulunan illistrasyondaki ejderler de, birer kuĢla simgelenmesi; hepsinin kanatlı olarak simgelenmesi dolayısiyle de birbirlerine, ne kadar benzediklerini göstermektedir. Hatta; hem birbirlerine, hem de; sanki haberleĢiyorlarmıĢ gibi, önceden incelediğimiz önasyanın ilk üç ejderha‟sına oldukça çok benzemektedirler. Buradan da, ejder-mezar simgesinin gizemi (ssırrı) kadar, belki de, ondan daha da büyük bir gizem; hiçbir iletiĢim çeĢidinin olmadığı Ġ.Ö. çağlarda bile, eski dünya ile yeni dünya kültürlerinin; ortak simge olarak ve büyük gizem taĢıyan ejdeha (ejder) ile ifade edilerek sembolleĢmesi ve sembollerinin de, kuĢ benzeri fakat, canavar (yılan, ejder, ejderha) ile simgelenmesinin benzerliğidir. Burada incelediğimiz beĢ ejder-mezarda, ortak olan Ģu sonuç ortaya çıkmaktadır ki; tarihde bir Ģekilde, büyük izler bırakan devasa kiĢiler(!) veya devletler; izlerinin kaybolmaması için, mezarlarını veya anıt sembollerini devasa yaptırmıĢlar ve soyguna, talana ve tahribe.. karĢı; korkutucu-ürkütücü, ejderha yılan görünümü olan mitolojik varlıklarla da simgeleyerek, sonsuzlukla bağlantısını da “KUġ”la simgeleyerek.. tarih boyunca hep kendilerini yaĢatarak.. geçmiĢle, günümüz arasında sörf yapmıĢlar. Ayrıca, bu ejderha görünümlü kuĢ sembolleri; günümüzün insanları olan bizlere, daha baĢka, bir çok Ģeyleri de.. fısıldamaktadırlar!.. Bizlere; özetle Ģunları da, anlatmakta hatta haykırmaktadırlar. “Ey, Kıyamet nesli! Daha fazla zaman kaybetmeden, hâlâ yaĢayan bizleri; EN KIYMETLĠ HAZĠNE olarak arayın, en büyük keĢif olarak bulup, günyüzüne çıkarın, geçmiĢinizdeki; tarihi, ilmi, dini ve dinsizliği, san‟atı, ahlâkı ve ahlâksızlığı.. tanıyın. Dününüzdeki gerçekle yüzleĢerek,, dersler çıkarın, bu derslerden; gününüz ve geleceğiniz için lâzım olacak, gerekli tedbirler alın.. çünkü, siz; lütûfta da, cezada da, zirveleri yaĢamaya aday olan.. en son nesil, KIYAMET NESLĠ‟siniz!..” (Bu ikaz; elbette ki, bu çağrıyı duyarak, ders alacak olan, Ģanslı ve bu hayırlı iĢten nasibi de olan insanlar içindir...) Yine, orta Amerika uygarlıklarına dönecek olursak; bu uygarlıklar, Ģimdilik bilindiği kadarıyla: 1= Zopotekler, 2=Olmekler, 3=Toltekler, 4=Chimikler, 5=Mayalar, 6=Ġnkalar, 7=Aztekler.. olarak, kültürlerinin hülasasıdan, bizlere bıraktıkları ejderhaları (ejder-mezarları)nın; önasya ejder-mezarlarıyla, her açıdan eĢit değerde olduğunu ve onlar kadar ilgilenilerek, gereken çabanın da gösterilerek; onları da ortaya çıkarılmaları gerektiğini bizlere haykırmaktadır. (sayfa 101) DÖRDÜNCÜ EJDER, MAYALAR: Mayalar: Mayaların dinleri çok tanrılı idi. Yağmur, GüneĢ, yer altı ve ölümü temsil eden bu tanrılar, değiĢik renklerde simgelenirdi. Ay tanrısı da, önemli bir tanrıydı, dokuma iĢlerini ve kadınların doğumlarını düzenlediğine inanılırdı ve GüneĢ tanrısının karısı olarak kabul edilirdi. Maya soyundan gelen orta Amerika‟nın yerli halkı, bugün hâlâ; Ay‟a, ana; GüneĢ‟e, baba diyerek.. eskiden beri gelen inanıĢlarını sürdürmektedirler. Ġ.S. 900‟lü yıllarda, bütün tanrılarını “Quetzel Coatl” adını verdikleri ve yılan Ģeklinde tasvir ettikleri bir tanrıda birleĢtirdiler. Kukulcan‟da denen bu tanrı, çok par lak tüylüydü. Kıvrılınca, parlak tüylerinden dolayı kuĢ Ģeklini aldığı düĢünülürdü. KUġ –YILAN, YER VE GÖKYÜZÜ ĠKĠLEMĠ”yle, Tapınaklarının direklerini, bu kıvrımlı yılan motifleri süsler, üstüne de rengarenk kıymetli taĢlarla kakmalar yaparlardı. Bu yılan tanrının, ayni zamanda uçma yeteneğine de sahip olması (kuĢ Ģeklinde tasvir edilip) kuĢ Ģeklinde sembolleĢmesine sebep olmuĢtur. Orta Amerika kültürlerine göre, tanrılaĢan bu yılan-kuĢ; tanrı; sessiz, sakin, sükûnet içinde, mavimsi ve yeĢilimsi tüylerinin altında, yer‟de durarak.. sonsuzluğu ve gökyüzünü temsil ederdi. ĠĢte bu kuĢ, Mayaların ejderlerhalarının (ejder-mezarlarının) da sembolü idi. Chimekler, kutsal kabul ettikleri, bu kutsal kuĢ Ģeklini; su içtikleri “su kaplarına bile vererek, bu su kabının içinden; kutsallaĢtığına inandıkları suyu, içerler.. savaĢçıları ise, bu kuĢ resmini savaĢtıkları silahların üstüne iĢleyerek, ondan manevi destek ve kuvvet aldıklarına inanırlardı.” (resim10) ( sayfa 102) Açıklanan bütün bu özellikerine rağmen, Mayalar‟ın bu kuĢ-yılan karıĢımı tanrısının gizemi, yine de, tamamen açıklığa kavuĢmuĢ da değildir. Bu, ejder ha-kuĢ tanrının; daha çok açıklanmaya, çözülmeye muhtaç tarafı olmasına rağmen.. yine de, ortaya çıktığı kadariyle ve mevcut özellikleri dolayısiyle; kitabımızın yazılıĢının temel teorisi “EJDERLER” ve 1 no.lu resimdeki illistrasyonun ana tema‟sı; Dünya‟nın en büyük gizemi olan ejderler ile olan ortak benzerlikler; hem, ilk üç ejder‟i doğrularken, hem de; onlarda ortaya çıkan bilgilerle, kendileri hakkında ipuçları vermekte.. kendilerininde en az, bu ilk üç ejderin gizemi kadar büyük sırlara gebe olduklarını haykırarak; insanlara, diğer ejderlerin seslendiği gibi, ayni Ģekilde seslenmektedirler. “ Bizi; zamanınınza misafir edin... Bizim sakladığımız sırları çözün, insanlık tarihinin geçmiĢinin sırrı, bilgisi, belgesi, kutsal emanetleri.. bizde saklı, bunları ortaya çıkarıp; geçmiĢinizle, her açıdan yüzleĢin!..” Çünkü; daha mutlu ve daha çok sevmenin yolu, geçmiĢle her açıdan yüzleĢerek.. geleceğe hazırlanmakla baĢarılır... Bu haykırıĢ, bu davet, bu istek, bu talep ve bu rica; Ģimdiye kadar yazdığımız, ilk dört ejder için geçerli olduğu kadar; Ģimdi yazacağımız beĢinci ejder, “Aztekler” içinde ayni Ģekilde geçerlidir. Çünkü, bu ejder de; ayni özellikleri taĢımakta, ayni gizemleri bağrında saklamakta ve ayni kökenden gelmektedir... (sayfa 103) Resim 10. Chimekler‟in kutsal su kabı D.T.A. sayfa 532 ve sol altta resim 1‟deki illistrasyon‟un resmi. sayfa 104 V. E J D E R AZTEKLER AZTEKLER: Aztek imparatorluğu; gerek geliĢmiĢ orta Amerika kültür lerinin mirasçısı olması, gerekse; kronolojik sıra itibariyle kurulan son impa ratorluk olması dolayısiyle.. Aztek‟lere, her alanda hazır birikimler sağlamıĢ ve kültürlerini en üst düzeye çıkarmalarına da, sebep teĢkil etmiĢtir. Aztekler, savaĢçı yeteneklerini; san‟at ve dinlerine de aksettirip, onlara vah Ģi bir görünüĢ kazandırıp, sert çizgileri olan bir uslüp geliĢtirerek.. taklitçi olmadıklarını göstermiĢlerdir. Bilhassa, yaptıkları maskelerde ve çehrelerde, ağzı hafif aralayarak.. diĢlerin vahĢi görünüĢü yanında, yüz çizgilerini de, en sert detaylarla çizmiĢ (iĢlemiĢ)lerdir. YeĢim taĢını, altından bile üstün tutmuĢlar; Türk mavisini de (müslümanlar yeĢil rengini; Cebrail‟in ve Cennet‟in.. rengi olduğundan, kutsal kabul ettileri gibi) kendilerine göre, kutsal kabul ederek, en çok kullandıkları renk olmuĢtur. Mavi rengi; ayni zamanda sayılarına ve sayı sistemlerine, kendilerini köle edecek kadar çok ilgilendikleri ve bu alanda da, akıl almaz derecede ileri gittikleri, gök ilimleri ile sonsuz gökyüzünün de kutsal rengi idi. Dinleri baĢlangıçta çok tanrılı idi. Quietsel Coatl adını verdikleri tüylü yılan tanrı, Aztekler için de geçerliydi. Ayrıca, “Huitzilopostli” adını verdikleri, av ve savaĢı simgeleyen.. ikinci bir tanrıları daha vardı. Bu tanrı oldukça korkunç görünüĢlü kalın kıvrımlı bir yılanla (sayfa 105) ...................................................................................................................................... temsil edilirdi. Her ne kadar, üzeri kıymetli taĢlarla iĢlense de; korkunç görünümü ve vahĢi ürkütücülüğü, yine de bütün heytbetiyle kendini görterirdi. Bu tanrıya; dinsel günlerde tütsüler sunulur, soylu sınıf; savaĢ esirlerinin, din adamları tarafından, canlı olarak kurban ediliĢlerinde bizzat bulunarak, törenleri takip ederlerdi. Aztekler fevkalede savaĢan cenkçi bir ulustu. BarıĢta, barıĢı korur; savaĢda, aldıkları esirleri savaĢ meydanlarında öldürmez, buğdayı da bilmediklerinden mısırla besler, belli dini günlerde vahĢice kurban ederlerdi. At‟ı, tekerleği, sabanı ve evcil hayvanları tanımaz, bilmezlerdi. Çok savaĢçı bir kavim olarak, aldıkları esirlere karĢı çok vahĢice iĢkenceler yapar; insanların, canlı-canlı göğsünü yararak kalbini çıkarmak, soydukları derisini elbise olarak giymek, etlerini yemek olarak yemek.. bu büyük kültürün, çok vahĢi ve korkunç ilkelliği idi. Ġllistrasyondaki son olarak çizilen ve beĢinci ejderi olan “KUġ EJDER” Aztekler‟i sembolize eder. Yılan tanrı, (Huitzilopestli) daha önceki kültürlerde de olduğu gibi; kıvrılarak bir kuĢ‟a dönüĢür. Ancak, bu kuĢ tanrı; yukarıda da daha önce de belirttiğimiz gibi, san‟atlarının uslûpları icabı, baĢ ve gövde sert çizgilerle belirtilmiĢ ve ağzı hafif aralamıĢ bir kuĢ-ejderdir. Ayni kökten gelmesi ve ayni bölge insanları tarafından yaĢatılması ve tapınılması dolayısiyle, ufak tefek farkları olsa da, hepsinin ortak tanrısıdır. (sayfa 106) .................................................................................................................................... Aztekler‟in, yılan tanrıları Huitzilopestli‟nin; yılanla baĢlayıp, kıvrılarak sonunda kuĢ‟a dönmesi; basitçe geçiĢtirilecek bir olay değildir. Hem yeryüzünün gizemini temsil ederken, hem de gökyüzüne uzanarak; göklerin gizemini de simgelemekteydi. Çünkü, Aztekler; yeryüzünde, ne kadar vahĢi ve insan kurban edecek kadar ilkel idiyseler; bunun tam aksine, gök bilimlerinde, zamanlarına göre akıl almayacak kadar ileri gitmiĢlerdi. Yahudilik ve Ġslâmda, kutsal bir çok olayı simgeleyen.. Hıristiyanlıkta ise, uğursuz olduğuna inanılan; kutsal, 13 asal sayısı ile bunun dört katı, (13X4=) 52 sayısının; Aztekler içinde, çok özel bir anlamı vardı. Buradan da, 13 sayısının gizemini bildiklerini anlıyoruz. Bu özel anlam, bir güneĢ yılı; 365 günün, dinlerin kutsal sayısı 7‟ye bölünmesi ile ortaya çıkan 52 sayısının çok ötesinde de, bir takım anlamlar da ifade ediyordu. Genelde, bütün orta Amerika; özelde ise, Aztekler iki çeĢit takvimi birarada kullanmıĢlardır. Birincisi; toplam gün sayısı, 20‟Ģer günlük 13 devreden oluĢan.. “dinsel yıl” ile ikincisi; 5 günü uğursuz sayılan ve geriye kalan 360 günüde; 18 aylık ve yine 13 devreden oluĢan.. toplamı 365 gün olan “GüneĢ yılı” dır. Bu Takvim sistemine, Mayaların katkısını da anmadan geçmek haksızlık olurdu. Bu takvim sisteminin, bir baĢka ilginç tarafıda her iki takvim sisteminin 13 asal sayısında buluĢmasın getirdiği enterasınlığa; bir de, her (4X13=) 52 yıl da bir defa, bu iki takvim sisteminin, bitiĢ/baĢlangiç günlerinin üst-üste çakıĢması ve bu ilginç sayı olayını da; bu uygarlıkların, keĢfetmiĢ olması. Bu; 13‟er yıllık, 4 devrede ortaya çıkan, son 52‟nci yılı; “çok özel bir zaman dilimi” olduğuna inanan, bu uygarlıklar; bu günleri yine çok özel ve çok büyük törenlerle kutlar, savaĢ esirlerinide böyle törenler sırasında katlederlerdi. (Meraklısı için özel not: 13 sayı kanunu hakkında, bilgi edinmek isteyenler, yine bu sitede; kitaplar bölümünde yazılı bulunan ve Dünya‟da ilk defa ortaya çıkardığım; “KUTSAL SAYILAR VE SIRLARI” adlı telif kitabımdan faydalanabilirler.) ( Sayfa 107) YENĠ KITA EJDERLERĠMĠ BĠTĠRĠRĠKEN Yeni kıta (Maya, Aztek..) ejderlerini bitirirken.. Ģimdiye kadar özetlemeğe çalıĢtığımız, “EJDER” teori (bilgi ve belge)lerinden ortaya çıkan gerçek; bize, hiç de tarihde öğretildiği gibi, Amerika‟yı ilk giden insanın, Cenova‟lı Kristof Kolomb (Chrishtoph Colonbos) olmadığını; iki farklı kıta kültürünün, ortak olarak kullandıkları “EJDERHALAR” bilimsel olarak ortaya çıkarmıĢ bulunmaktadır. Kolomb‟dan çok asırlar önce, ejder sembolü (Ģekli, motifi, manası, ruhu ve kültürü..)nün; eski kıtadan, Onu taĢıyan (insan)lar tarafından, en akla yakın teori olarak; Bering boğazı yoluyla, yeni kıtaya geçerek.. taĢındığı, böylece; kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. tarihin büyük yalanları “affetmediği ve de affemeyeceğini”de, bu olaydan, böylece anlaĢılmaktadır. Zamanın ileri gelen uygarlıkları olan (Babil, Mısır, Hitit; Ortaasya‟nın Çin, Moğol ve Türk..) kültürünün, kıtalar arası benzerliğinin; bunları taĢıyan (insan)ların da, kök ve soylarının, Kültür ve medeniyetlerinin, din ve inanıĢlarının, adet ve alıĢkanlıklarının, dil ve davranıĢ.. benzerlillerinin, insanların tek bir ata (Adem ve Havva)dan geldiklerini de ispatlamaktadır. (YaratılıĢ teorisi) Bir makine veya bir elektronik cihaz alınca, o cihazın doğru ve rantabl kullanılması için; o ürünün yanında mutlaka, “kullanma kılavuzu” adında bir kitap/kitapçık verirler. Allah (CC)da, (Ģimdilik bilinen) en akıllı olarak yarattığı, yegane varlık olan insan için; A) Kendisinin özünü ve özelliklerini, B) Ġnsan ve (baĢka alemler de Ģayet varsa, benzerleri ve diğer yaratılmıĢ.. cümle mahlûkatlarla olan iliĢkilerini, Yaratan‟ı, Allah‟la olan kar Ģılıklı iliĢkilerini.. “haklar ödevlerini” kendisinin koymuĢ olduğu kanunlarının sınırlarını bilmesi, öğrenmesi ve gereğimi yerine getirmesi için; Katı‟ndaki bir büyük kitaptan(!) kullarına rahmet ve hidayet vesilesi olması için..” (tabiri ca iz ise) “kullanma kılavuzu” olacak, son kitabı (Kur‟an-ı Kerim‟i) indirmiĢtir... C) ġimdilik, biz de; kısa bir süre için de olsa, biraz geriye doğru dönerek, bu “kullanma kılavuzu olan kitaba (Kur‟an-ı Kerim‟e) dönerek, insan hakkında; kısaca da olsa, bir tahlil yapalım. Allah, (CC) Neml Suresi, ayet 75‟de bizlere diyor ki; “Gökte ve yerde, hiç bir Ģey, yoktur ki; apaçık, kitap (Kur‟an)da, tesbit edilmemiĢ olsun...” Madem ki; Allah, (CC) söylüyor ve gök ile yer‟de bulunan her Ģeyin, hem de; apaçık bir Ģekilde, Kur‟an‟da tesbit edildiğini (yazılı olduğunu) bize bildiriyor.. o halde; “ilk yaratılan insan, kimdir?.. Görevi nedir?.. Niçin yaratılmiĢtır?.. Nereden gelmiĢtir ve adı nedir?.. Soyu, kimden ve nasıl çoğalmıĢtır?.. Yeryüzüne nasıl dağılmıĢtır?..” sorularının cevaplarını, yine Kur‟an-ı Kerim‟den araĢtıralım... (sayfa 108) 1) YaratılıĢ sebebi: Allah‟ın, “Yeryüzünde; Kendisini tanıyıp, tapacak.. bir çok isim ve sıfatını taĢıyacak.. bir “HALĠFE” yaratma, ilmi ve isteğini tatbikata koyması...” “Rabb‟im, meleklere; Ben, yeryüzünde bir „HALĠFE‟ yaratacağım.. dedi.” (Bakara/30) 2) YaratılıĢ maddesi: “ ..Allah, Adem‟i „TOPRAK‟tan yarattı.. (Al-i Ġmrân/59) “ġu, bir gerçektir ki; Biz, insanı „SÜZME ÇAMUR‟dan yaratırız.” (Mü‟minûn/12) “Ġnsanı, bir parça „SU‟dan yaratıp...” (Furkan/54) “Bir vakit, Rabb‟im, meleklere; Ben, dedi; „ÇAMUR‟dan bir beĢer (insan) yaratacağım. O‟nu iyice biçimlendirip, ona; Ruh‟umdan üfleyince..” (Sâd/71-72) “Biz, insanı; „KARA ÇAMUR‟dan ĢekillenmiĢ, bir „BALÇIK‟tan yarattık.” (Hicr/269) 3) YaratılıĢ Ģekli: “ (Adem‟e) .. „OL‟ dedi. O‟da, oluverdi.” (Al-i Ġmran/59) 3) Ġlk insanın ismi: “Allah, „ADEM‟i; topraktan yarattı..” (Al-i Ġmrân/59) 4) Görevi nedir? “Ey, insanlar!.. sizi, bir tek kiĢi‟den yaratan.. ve O‟ndan da, „EġĠ‟ni yaratıp.. o ikisinden de, „BĠR ÇOK ERKEKLER ve KADINLAR türeten‟ Rabb‟inize karĢı gelmekten sakının. (Nisa/1) 5) Nereden gelmiĢtir? “Allah, Adem‟i „TOPRAK‟tan yarattı. (Al-i Ġmrân/59) 6) Gelecek de soyu, kim‟den ve nasıl çoğalmıĢtır? “ O‟dur, ki; sizi, bir tek Can‟dan yarattı ve bundan da, gönlü; kendisine ısınsın diye, „EġĠ‟ni yarattı. (A‟râf/189) ”Allah, sizi (atanız Adem‟i) topraktan; sonraki nesilleri de nutfe‟den yarattı. Sonra, sizi; çift, çift yaptı..” (Fâtır/11) “O‟dur, ki; sizi, (atanız Adem‟i) topraktan; sonra tek-tek, siz insanları da, bir meniden.. sonra, alaka (embriyo)dan yarattı.” (Mu‟min/67) “Biz, insanı; katıĢik bir meniden yarattık..” (Ġnsân/2) ” Hepiniz bir (benzer)siniz, birbirinizden türediniz.” (Nisa/25) 7) Dünya üstünde yaratılan insanlar, Yeryüzü‟ne nasıl dağılmıĢtır? “Allah; Yer‟i, size; bir yaygı yaptı, ki; onun geniĢ yollarında, yürüyesiniz.” (Nuh/19) “Yol (yön) bulmada yararlanacağınız, daha bir çok alâmetler, iĢaretler koydu. Yıldızlarla da, bir kısım insanlar yol (yön, istikâmet) bulurlar.” (Nahl/16) Allah, (CC) Ġlk insan ve ilk peygamber olan Hz. ADEM (as)i yaratılıp, O‟ndan da eĢi Hz. Havva Ana‟mızı var edince.. O‟nlardan da; çocukları, diğer bütün insanlar, silsile yolu ile çoğaldıkça.. Yukarıdaki, Kur‟an-ı Kerim‟in ayetlerinde de, görüleceği üzere; insanlar bir kiĢi (Adem)den, bir tek kıta (yurt)dan, bütün Dünya‟ya yayılmıĢlardır. Bunu da, Hucûrat Suresi 13.cü ayeti, Ģöyle açıklar; “Ey, insanlar! Gerçekten, sizleri; bir erkek ve bir diĢiden yarattık ve tanıĢasınız diye, sizi milletler ve kabileler haline koyduk.” Ġnsanlar, çoğaldıkça çoğalmıĢ.. sonunda bir arada yaĢayamaz hale gelmiĢlerdi. Herkes; ayrı bir telden çalmaya, herkes; kendi türküsünü söylemeye, herkes; ayrı bir yol (yön) tutmaya baĢlamasını da, Yunus Suresi, ayet 19 da, Ģöyle açıklıyor. (önceleri) “Ġnsanlar, bir tek MĠLLET‟tiler; sonra, ayrılığa düĢtüler..” Sonra, mukadder akibet gelip çattı ve böylece herkes, bir yöne ve bir yerlere.. göçtü. Sonunda da, bir insandan; önce eĢi, sonra çocukları, torunları.. ve insanlık oluĢarak, farklı coğrafyalara dağıldılar... Allah; (CC) boylardan kabilelere, kabilelerden milletlere, milletlerden devletlere ve devletlerden de, imparatorluk haline gelen insanoğlu; yine, (ġeytan‟ın, avanesinin ve kendi nefsinin) azgınlığı sonucu, çıkan itilaflarını; halletmek, yönetmek ve yönlendirmek üzere, bir takım uyarıcı ve müjdeci peygamberler gönderdi. Her peygamberin zamanında, benzer ve farklı, bir çok büyük olay meydana geldi. Her peygamber, bu olayları bastırmak üzere, Allah‟ında; izni, lütfû ve keremi ile bir takım fizik ötesi (mucizevi) olaylar da meydana gelmesine rağmen, yine de insanoğlu; nefsinin, Ģeytanın, avanesinin ve entropinin de etkisi ile yine azdı, yine isyan etti, yine kendisine zulmederek.. zillete düĢtü. Çoğu büyük isyanlarının sonunda da, o kavmin ortadan kalk masına dahi varabilen ilâhi cezalarla karĢılaĢtı... Nuh tufanı, Kızıldenizin açılıp kapanması, Semud kavmi, Sodon ve Gomora, Pompei.. gibi... Bu mucizelerden, yalnızca; “Nuh Tufanı”na, bir ayetle misal vererek, insanların Dünyanın çeĢitli yerlerine yayılması görelim. ( sayfa 109) ............................................................................................................................... “O‟nu, (NUH‟u) tahtadan yapılmıĢ ve demir çivilerle çakılmıĢ bir gemiye bindirdik.” (Kamer Suresi/13-14) Bu ayet, Hz. Nuh (as)un, büyük tufandan önce, kendisinin yaptığı ve tufan sırasında ise; kendisinin ve inanan yakınl arının ve her hayvandan bir çiftin bindiği, bir “TEK” gemiden bahsetmektedir. Ayrıca; Kur‟an-ı Kerim‟in kalbi sayılan ve en önemli Surelerinden biri olan, “Yâsin Suresi”nin, 41 ve 42 ayetlerinde; yine bir ibret ve yine bir mucizeden bahsederken.. bir değil, bir çok gemiden de bahsetmektedir. Bu gemiler, toplu olarak insan soyunu; bir yerden, baĢka bir yere naklettiğini açıkalayıp, Ģöyle demektedir. “..onlar (inanmayanlar) için, bir ibret de Ģudur. Soylarını, o dopdolu gemilerle taĢımıĢ olmamız ve kendilerine, bunun gibi binecekleri, daha nice Ģeyleri.. yaratmıĢ bulunmamızdır. ”Ayetden de anlaĢılacağı gibi, bu gemi Nuh‟un tufanındaki, TEK‟il olan gemi değildir. Allah, (CC) bu geminin tek oluĢunu ve ayni zamanda, çok özel bir sır (giz)da sakladığını; Kamer Suresinin 15.ci ayeti ile bir defa daha ve hem de, yeminle açıklar. “Andolsun ki! Biz, o gemiyi, bir ibret olarak bırakmıĢızdır.” Gemiler, su üzerinde uzun mesafeler alabilen taĢıma araçlarıdır. Nuh‟un tufanındaki gemi tekil, halbuki Yâ-sin Suresi‟nin ayetindeki gemiler, çoğuldur. Bu ayet birden çok gemiden ve ayrıca, çoğul olarak baĢkaca bineklerden de bahsederek ve bir de, bir kiĢiden değil “SOY”lardan, yani; birden, çok daha fazla insanın, hem de; dopdolu olarak ve üstelik de, bir adetden daha çok gemilere bindirilip taĢınmasından bahsediyor. Bu basit ve sıradan bir taĢıma iĢlemi olmadığı gibi, büyük bir taĢıma iĢlemine iĢaret ediliyor. TaĢınan yerinde, taĢıma iĢlemi gibi, sıradan bir yer olamadığına da, ayrıca iĢaret edilmektedir... Çünkü; zaten her olay genellikle Ortadoğuda yaĢanarak gerçekleĢmiĢtir. Burası ise karaların kapladığı bir coğrafyadır. Karada da, gemi kullanılmayacağına göre, bu gemilerle; yine, taĢımaya dönersek; bu taĢıma sıradan bir iĢlem değilse, “soyları” kelimesi ile vurgulanan, tükenmeye doğru giden veya baĢka sebeplerden.. bir soyu; yeniden, geliĢip çoğalmasına ve yeni bir yerlere yayılmasına imkân vermek için, “bilinen bir yerden; bilinmeyen bir yere taĢınmasına” iĢaret edilmektedir... Tufanın oluĢ sembolü, bir gemi ile anlatılıyorsa; bir çok gemi ile anlatılan olayın ve gidilen yerinde; en az tufan kadar önemli bir olaya sembol olmakta ve vurgu yapmaktadır. Ancak, mechûl olan; gidenlerin, kimler olduğu, nereden baĢlayıp ve nereye gittikleri? Yukarıda gördüğümüz ayette, Kur‟an-ı Kerim; madem ki, Yer‟de ve gökteki herĢeyi tesbit etmiĢti; (Neml/75) o halde, bu dopdolu gemilerle taĢınanlar, neden Amerika kıtasına ilk gidenler olmasın? Ben, bunu; iki büyük ve mantıklı belge ile ispatlıyorum. Aksini ispatlayanlarında, en azında bu çapta iki belge ortaya koymaları gerekmez mi? Hodri meydan... Birinci delil: Kristof Kolomb Amarika‟ya ayak bastığında “ORADA, BÜYÜK BĠR ĠNSAN TOPLULUĞU ĠLE VE BĠR MUHTEġEM MEDENĠYETLE KARġILAġMASI... YaratılıĢ tek bir insan, Adem‟den ve eski kıtada, baĢladı ise; bu insanlar, buraya nereden geldi? Ġkinci delil: Bu muhteĢem uygarlığım, Babil‟in, eski Mısır‟ın, eski Çin‟in, eski Türkistan‟ın‟ın.. uygarlığına paralel, bir kültürü, en mühimi de “EJDERHA KAVRAMLARININ OLAĞANÜSTÜ BENZERLĠĞĠ” bu insan ların, eski kıtanın zorunlu maceracıları, yeni kıtanın ise; ilk göçmenleri olduğunu, göstermez mi? Dildeki ortak kelimelerden, takvimdeki inanılmaz bilimsel baĢarılara, Hz. Ġsmail‟e kadar insanların kurban edilmesi gibi, bu uygarlıklarında insanları kurban etmeleri, dokumalarındaki ortak motiflere kadar.. bir çok benzer ayrıntılara ise, girmek; lüzumunu ve gereği, hiç hissetmiyorum... Not: Yukarıda değindiğimiz “BERĠNG BOĞAZI “teorisi, bilime ve mantığa göre, bir açıklama Ģekliydi. Yâ-sin Suresi‟ndeki “gemilerle, soyların taĢınması” teorisi de; Kur‟an-ı Kerim‟in ayetine göre yapılmıĢ bir teoridir. Bu iki teori, neden birbiriyle çeliĢsin ki? Her iki teoride, teker teker ve birbirinden bağımsız olarak, farklı zamanlarda gerçekleĢmiĢ olamazlar mı? Veya, yine Bering boğazı kullanılarak; fakat, buz üstünden, yaya olarak değil de; gemilerle geçilmiĢ ve sonuçda, her iki teoride doğrulanmıĢ olamaz mı? Bering boğazından, illa da; buz üstünden ve yaya olarak geçilerek gidildiğini kim görmüĢ, inanmıĢda, bizi de inandıracak? Sonuçda; her ikisi de teoridir. Açıklaması zamana ve Ġlâhi kaderin cilvesine bağlıdır. Elbetteki; en doğrusunu, yalnızca Allah (CC) bilir. (Allahualem) ( sayfa 110) ..................................................................................................................................... Kıtalar arası, baĢka bir bağlantı çeĢidi: Yine, yerde ve gökteki her olayı yazan kitab; Kur‟an-ı Kerim‟e (Neml/75) dönersek, Sad Suresinin 36‟cı ayeti. “Biz, O‟ (Süleyman)nun emrine, rüzgarı verdik.. dilediği yere; hafif, hafif eserek.. giderdi.” diyen, bir farklı uçma ve dilediği yere gitme Ģekliyle.. karĢılaĢıyoruz. Burada, yine; yalnız peygamberlere mahsus olan bir mucize ile karĢı karĢıyayız. Mucize, yani; fizik alem kurallarına tabi olmayan bir Ģekilde, Allah‟ın; Lütûf ve Keremi, Ġhsan ve izni, Güç ve Kudreti.. ile Hz. Süleyman peygambre, peygamberlik alâmeti ve mucizesi olarak verilen; cinler üstündeki otoritesi gibi, rüzgarla da; dilediği yere, üstelik tehlikesizce ve sakin bir Ģekilde gitme.. otorite ve selâhiyetiyle, Rüzgarın gittiği her yere; (yani, bu arada Yeni kıta ya da) gitmiĢ ve onlara da, zamanının; dini, (Ģeriati) ilmi, sosyal, sanatsal, ticari.. gerçeklerini onların kendi dillerinde anlatmıĢ olabilir. Bu olayın baĢkaca delilleri de vardır: 1) Yeni kıta uygarlıklarının dini inanıĢlarında, gökten beyazlar giyinmiĢ bir tanrının(!) geldiğini, onlara çeĢitli öğütler verdiğini.. sonra yine göklere döndüğünü.. fakat, bir gün mutlaka yine geri geleceğini.. bu yüzden de; O‟nun, hep gökten geri dönüĢünü beklemelerini.. anlatan, bizzat yine kendilerinin anı (masal)ları vardır. 2) Kur‟an‟daki bildirilen peygamberlerin geliĢ sırasına göre, Hz, Ġbrahim (as) 6‟ncı peygamberdir ve insan kurban edilmesi O‟nun zamanında yasaklandığına göre; yeni kıtaya göçün, bu tarihten önce gerçekleĢmiĢ olma ihtimali, akla daha yakın geliyor. ġayet, bu göç; eğer, Hz. Ġbrahim (as)den sonra gerçekleĢtiyse; göç eden kavimler bu yasağı duymamıĢ olabilir, duyduğu halde; inanıĢ veya çıkarları, alıĢkanlıkları gereği uygulanmamıĢ da olabilir, bir süre uyguladıktan sonra unutma veya baĢka sebeplerle tekrar baĢlamıĢ da olabilirler. Ancak, bir açmazla karĢı karĢıyayız. Eğer, 17‟inci peygamber Hz. Süleyman (as) rüzgarla, bu kıtanın halkları arasına gittiyse; bu insan kurban etme olayını kesinlikle ortadan kaldırtması gerekirdi. Belki de, zamanla.. bir çok kuralların; dejenerasyonu, unutulması, veya, insan katletme huylarının, alıĢkanlıklarının.. tam tersine olarak geri iĢlediği, gökten gelen tanrının yeniden dikkatini çekip, daha çabuk geri gelmesini sağlamak için.. yine kan dökmeğe yönelmiĢ de olmaları (siyonistlerin; kendi akıllarınca, tanrıyı kıyamet‟e mecbur etmeleri gibi) ilk akla gelen ihtimaller arasındadır. 3) Bir baĢka ihtimal de; eski kıta ile yeni kıta‟nın bağlantısının, “ne zaman kurulduğu gibi; niçin, nasıl ve ne zaman kesildiğini de bilmediğimizden” bağlantının kesilmesinden sonra, yeni kıta‟ya gelen peygamberler ile bunların getirdikleri Ģeriatlerinden, belkide tam faydalanamadıklarından, inançları gittikçe zayıflamıĢ ve aslına zıt bir hale de gelmiĢ olabilir. Çünkü; Hz. Ġsa (as) dahi, sadece iki asır önce gelmesine ve BĠR ve TEK ALLAH fikrini savunup, yaydığı halde; bu günün Hıristiyanları, bu ilk ve en temel kuralı (Ģartı) bile, tam tersine çevirerek, teslis (üç tanrı) inancıını savunmaları karĢısında.. yeni kıta inancında da, bu handikapı yaĢamıĢ olabilir. ĠĢte; “göklerle bağlantılı bu inanç boĢluğu ve tanrının gökten gelmesinin beklentisi, zamanla kendilerini süperleĢtirdikleri “uzay ve zaman bilimleri” üzerinde yoğunlaĢtırmalarının ve çok ileri düzeylere kavuĢmalarının sebebi olması da, kuvvetle muhtemeldir.” Yûnus Suresi‟nin 44‟ncü ayeti Ģöyle der.“ Her ümmetin bir peygamberi vardır..” bu taktirde; yeni kıta uygarlıkları da, Allahın bir ümmetiydi ve dolayısiyle de bir peygamberi/ peygamberleri vardı. Bütün peygamberlere “vahyi” melekler getirdiğinden.. ve meleklerde, gökyüzünden geldiğinden.. peygamber, görevi tamamlayıp vefat edince, meleğimde yere iniĢi duracağımdan.. büyük bekletinin oluĢmasına ve dikkatlerin hep gökyüzüne yönelmesine, böyle bir olay da, sebep olmuĢ olabilir. Gerçekleri bir gün bize, EJDERHA MEZARLAR açıklayacak ve geçmiĢimize ıĢık tutacaktır... (sayfa 111) ................................................................................................................................... Anayurtları, ataları ve geçmiĢleri hakkında özlem duyan ve bu özlemi, gökyüzünden gelecek olan “haberci”den gidermek isteği ve ihtiyacı; bu kavimlerin ilgisini ve gayretini, giderek daha çok gökyüzüne yöneltmiĢ.. sonunda da, birbirlerinden aldıkarı gökbilimi ile bilgileri her geçen gün biraz daha geliĢerek; 20. asrın insanlarını bile, parmak ısırtacakları bir düzeye getirmiĢlerdi. Zaten, bu bilgilerinin temelini; atalarının, anayurtları olan eski kıta (Asya‟nın muhtelif kısımların)dan aldıkları, din ve kültürleri ile bereber getirmiĢlerdi. GeliĢ sırasına göre, önce gelen peygamberin; kendinden daha önce gelen peygamberleri ve onların ilâhi kaynaklı kitapları (ve Ģeriatlerini) doğrulayıp, tasdik ettikleri gibi, kendinden sonra gelecek olan peygamberleri ve kitaplarını da müjdeleyip.. ortamı da sıcak tuttukları halde; yine de; Suhuf‟lar ile diğer üç kutsal Kitap, (Zebur, Tevrat, Ġncil)ın hiçbirinin, orjinalliğini muhafaza edememiĢ olan.. bu kitapların ve peygamberlerin isimlerine sığınılıp, bu kitapların orjinallikleri bozup; bir çok yerde “asıllarının zıttı” haline getiren eski kıta uygarlıklarının “büyük suçları” yanında; bu kitaplar ve peygamberler ile bunların Ģeriatlerinden hiç bir haberi olmayan, yeni kıta uygarlıklarının inanıĢlarında değiĢiklikler ve ilk ataları ile onların din ve kültürleri hakkında çok az bilgi sahibi olmaları gayet doğal karĢılamak gerekir. Belki de, var olan bilgiler; daha sonraları çeĢitli sebeplerle tahrip olmuĢ veya Ģimdiye kadar bulunmamıĢ da olabilir... ĠLLĠSTRASYON (RESĠM-1) DAKĠ EJDERLERĠ BĠTĠRĠRKEN Kitabımızda birinci bölüm, illistrasyondaki ejderleri bitirirken; bu, ilk beĢ ejderle ilgili bir genelleme yaptığımızda, ortaya Ģöyle bir tablo çıkmaktadır. Orta Amerika uygarlıklarını temsil eden iki ejderin bulunup, kısmen de olsa ortaya çıkarılmasiyle; ejderlerin muhtevalarının neyi, niçin, nasıl simgeledikleri, çok az da olsa, açıklığa kavuĢmuĢtur. En azından, bu illistrasyonda çizili bulunan beĢ adet ejderlerin; birer büyük gizemleri olduğunu ve bunların çözüme muhtaç bir halde, günümüzün insanının araĢtırmalarını bekledikleri kesinlikle ortaya çıkmıĢtır. (sayfa 112) ...................................................................................................................................... Kendi baĢına (kendine özgü Ģartlarda) baĢlayan, kendine göre (kendine özgü Ģartları içinde) din, san‟at, kültür, medeniyet, toplumsal yaĢam.. da, ortak özellikler taĢıyan bu ülkelerin, dinlerindeki sembol (ejder)lerini; birer misal olarak ele alıp ve bilinenlerinden de, bilinmeyenlere doğru bir köprü kurarak.. Eski kıta, (önasya) ejderlerine geçersek, Hz. Meryem Ana‟nın, (ilgili bölümde anlatılan nedenlerle) tavuskuĢu bir ejderle; Hz. Musa (sa) nın, (asa‟sının simgesi olan) bir ejderle ve Hz. Ġbrahim (as)in (gökten gelen ve kurban‟ın baĢlangıcı olan, koç simgesi olan) bir ejderle temsil edilerek; bu illistrasyondaki ejderlerle özleĢmiĢler.. ejderler, adeta tarih içinde bir koruma polisi gibi; temsil ettikleri tarihi kiĢi(lik)leri canla-baĢla saklamıĢ, her türlü tahribe, yağmaya, erozyona.. ve entropinin dayanılmaz deformasyona karĢı korumuĢ ve günümüze ulaĢmıĢlardır. ġimdi ise, bilim dünyasına düĢen görev, öncelikle; yerlerini (ejder-mezar olarak) tesbit etmiĢ olduğum bu ejderhaların, hikâyelerinden baĢlayarak, bütün bu belgeleri de, didik didik inceleleyerek; ayrıca baĢka kaynaklardaki bilgi ve belgelerden de, istifade ederek ve en çok bilgi birikimi, en öncekinden, en sonraki ejder-mezara doğru çoğaldığından.. bize, en çok belgesi ve bilgisi ulaĢan, ayrıca en son geldiği için de; en iyi bilinen ejder-mezar (Hz. Meryem Ana)dan baĢlayarak, bu kitapda zikredilen ve bu kitapta bulunmayan bilinen ve bundan sonra bulunacak olan diğer ejder-mezarları da ekleyerek.. hepsi; tek tek aramalı, gizemlerini çözüp.. bir an önce, gün ıĢığına çıkarmasının zamanı artık gelmiĢtir. Ayrıca “taĢ kesilme”hikâyelerinin altında yatan gizemi önemseyip, bu mit‟lerin kaynağı da araĢtırmalıdır. Daha ikibin yıl önce yaĢanmıĢ, Hz. Ġsa (as)nın; hem de, din gibi kutsal bir konuda bile.. geçirmiĢ olduğu, “aslına zıt hale gelme evrimi” göz önüne alınıca; insanlığın.. beĢ, yedi, hatta onbinli yıllara uzanan bir zaman diliminde; acaba nelerden, ne gibi değiĢimlerden geçe- rek, ama hikâyeleĢerek ve asıllarını kaybetmeden, mit‟ler Ģekline dönüĢerek, zamanımıza nasıl geldikleri de incelenmeye değer önemli ipuçlarıdır. Bu minik ıĢık kırıntıları, iyi tahlil ve takip edilirse; günümüz insanını, tarihin hangi bilinmiyenlerinin kucağına atacağı Ģimdiden tahmin bile edilemez. Gizemler dünyasında ise, üst sıralara tırmanarak, kendisine yer bulacağından hiçbir kuĢkum yoktur. “Manevi değerlerden yoksun ve hızla büyük felâketlere doğru yuvarlanan; dinden, en mühimi de sevgiden uzaklaĢarak.. içine düĢtüğü girdaptan, insanlığı, ancak ejder-mezarlar ve sakladıkları gizemler kurtaracaktır.” Çünkü; bunların içinde, peygamberler ve tarihin önemli Ģahsiyetleri, kutsal kitaplar ve belgeler, kutsal emanetler.. bulunmaktadır. ĠĢte, bu yukarıda sayılanlar.. ortaya çıktıklarında da; doğruları ve gerçekleri saklamakta veya bilmemekte olan “insanların.. dertlerinin dermanı, hastalıklarının Ģifası, gönül sızılarının ilacı olacakdır.” Bu, ejder-mezarların ortaya çıkması; bilimsel olduğu kadar, dini ve manevi, dolayısiyle de kutsal bir görevdir. Ne mutlu, bu zincirde görev üstlenip zincirin bir halka olabilene, bir satır yazı yazıp, bu çorbada tuzu olabilene... (sayfa 113) ...................................................................................................................................... Burada, yeri gelmiĢken; çok önemli bir konuya temas etmeden geçemeyeceğim. Kimisi saflığından, kimisi bilgisizliğiden, kimisi dinsizlik (ataistlik)den, çoğusu ise, çıkarının bozulması ve nefsinin azgınlaĢmasından, ya yokluğun sefaletinden veya azdıran zenginliğinin rezilliğinden.. bir slogan türetmiĢ ve bir din gibi de, buna inanıp, iman getirmiĢ gibi sarılarak; hem kendisini, hem de çevresini, Allah‟a ve bütün insanlığa karĢı; rezil ve zelil.. duruma düĢürmüĢtür. Bu slogan Ģudur. “ĠLĠM‟le, DĠN BAĞDAġMAZ.” Hiçbir mesnede dayanmayan, hiçbir ilmi delili de bulunmayan bu sloganla, bilim ilerledikçe; bütün dinlerdeki insanlar.. dinlerinden az veya çok uzaklaĢtırarak, bu günkü meflûç hale gelmelerine sebeb olmuĢtur. Ġlimle, dini; birbirinden ayırmanın, bilimi, ilimden ve dinden üstün tutmanın bir diğer zararı da; dini ve bütün ahlâki ve moral değerleri, küçük ve hakîr görüp veya küçümseyip yok saydığından, ejderhaları (ejder-mezarları)da otomatikman yok saymakta, böylece bunların bulunup ortaya çıkıĢlarını da desteklemek yerine engellemektedir. Bir açıdanda bu, yukarıda saydı ğımız veya sayamadığımız çeĢitli sebeplerle iĢlerine gelmemektedir. Ancak, hiç bir zaman, GüneĢ balçıkla sıvanmayacağından, artık bu teorinin (felsefi görüĢün)de sonuna gelinmiĢ ve ejder-mezarlar istense de, istenmese de; en azından, bu kitapla bir baĢlangıç yaparak; artık tarihin karanlık derinliklerindeki mezarlarından pençelerini uzatmıĢlardır!.. Tekrar; ilim, din‟le bağdaĢmaz teorisine dönecek olursak; 1) Ġnsaoğlu, yaptığı her makine veya cihaza, onu kullanmak için; bir “KULLANMA KILAVUZU KĠTAPÇIĞI” verir. Koskoca Kâinat‟ı yaratıcısıda; gerek insanların kendisiyle, gerek birbirleriyle, gerekse kendi kendisinin Ģahsi (zat‟ı) ile olan münasebetlerini bilmek öğrenmek düzenlemek.. için; belli zaman aralıklarında ve insanlığın tekâmülünün ihtiyaçlarına göre, bir nevi bir kullanma kılavuzu olarak, kutsal kitapları ve onları zamanın insanlarına anlatması için de, kendisi tarafından doğrudan bilgilendirilen ve yönlendirilen peygamberler göndermiĢtir. Yani, kutsal kitapların (ve de dinin) kaynağı, her Ģeyi yaratan (Allah)dır. 2) Labratuvarlarda ispatlanan her bilimin maddesini yaratan, kanunlarını koyan ve onları belli Ģartlar altında faydalı olacak; alt ve üst limitleri tesbit ederek, bunları aĢınca da, zararlı halde yaratan, yine ayni yaratıcı (Allah)dır. 3) Üstelik de, kutsal kitaplarda (en azından, tek orijinal halde kalmıĢ olan Kur‟an-ı Kerim‟de) dini kitap diye adlandırılmasına rağmen; bir çok bilimin, kanununu bildirerek.. din ile ilmin, bağlantısını, birçok yerde, olayda, kıssa da, irtibatını kurmuĢ.. ve en cahil insana bile, bunları en fasih bir açıklıkla anlatmasına rağmen, yine de; bilinçli olarak, ataist bilim adamları tarafından görmemezlikten gelinmiĢ ve bilinçli olarak itibar edilmemiĢ, Kur‟ an‟daki bilim açıklamalarını farkeden ataist ve siyonistler, bilinçli olarak itibarsız hale düĢürmek istemiĢlerdir. Misal olarak, daha önce gördüğümüz; 17. sayfadaki Nahl suresi 16. ayet ile, 110 sayfadaki Yâ-sin suresinin 41 ve 42. ayet gibi; gökten yere, karadan denize insandan hayvan ve bitkiye, cinden Ģeytan‟a, Dünya‟dan Ahiret‟e.. yüzlerce ayet bilimden bahseder. Hatta bilimin henüz çözemediği, fizik âlemin de ötesine geçerek, metafizik âlemin yapısı Cennet ve Cehennem‟den dahi bahseder. Yukarıdaki sarmal halde bulunan din ile ilim nasıl olurda birbiriyle bağdaĢmaz. Bunu iddaa etmek, bilim yapmak değil bilinçli olarak inkâr etmektir, dolayısiyle de küfre sapmaktır. Bilim de, din de; birbirinden ayrılmaz bir bütünün farklı parçaları, değiĢik versiyonları farklı anlatımlarıdır. Sonuç da; “din ile ilim bağdaĢır.” Hatta, din ile ilim bir arada bir atom gibidir. Biri proton ise, diğeri elektrondur. Biri eksik olursa, “ATOM OLMAZ.” Not: 1) “Ġlim dinle nasıl bağdaĢır”a küçük, ama ilmi bir misal için; bu sitede içindeki “ surprizsite.com‟un tanıtım bölümünün beĢinci maddesine bakınız.” Not:2)DÖRDÜNCÜ TELĠF KĠTABIM “ġEYTAN‟IN PEġĠNDEN GĠTMETĠN”DE, BU KONUYU FARKLI AÇILARDAN ĠNCELEYEN, ÇOK AYRINTILI OLARAK YĠNE BU SĠTE DE YAZACAĞIM...) sayfa 114 II. BÖLÜM -A N A D O L U E J D E R L E R ĠHer köĢesi, ayrı bir cennetin; farklı bir köĢesi olan, güzel ve mübarek yurdumuz “ANADOLU” tarihi ve tabii bir köprü olması dolasiyle; ilk insanların varlığından, bu güne kadar; ya, içinde yaĢanılan bir ülke olmuĢ.. üstündekileri yaĢatmıĢ ve onlara, dolu.. dolu, bir ana (ANADOLU) olmuĢ veya üç kıtayı birbirine bağlaması dolayısiyle, stratejik bir köprü olmuĢ; gelip geçene yol vermiĢ ve yön tayin etmiĢ, istikâmet göstermiĢtir... Ancak; gerek gelip geçenlerden, gerekse komĢu ülkelerden; siyasi, sosyal, ekonomik, san‟at ve kültür.. alanlarında hem etkilenmiĢ.. hem de, onları etkileyerek, insanlığın beĢiği olmayı her zaman sürdürmüĢtür ve bu alanlarda, onlara rehberlik de yapmıĢtır. Hatta mevcut jeopolitik yapısı ile, uzaktaki ülkeleri bile etkilemiĢtir. Ancak bu kıymetli köprüyü ellerinde tutanlar, daima istilalara uğramıĢ, yakılmıĢ, yıkılmıĢ, tahrip edilmiĢ.. bu yüzden de çok acılar ve çileler çekmiĢtir. ÇeĢitli kavimler, tarihin çeĢitli evrelerinde Anadolu‟yu ellerinde tutmuĢlar, çeĢitli kültür ve medeniyetler kurmuĢlar.. fakat, hiçbiri ilelebet Anadolu‟ya sahip olamamıĢ; belli bir zaman sonra yıkılıp gitmiĢ ve tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıĢdır. Allah, (CC) en son olarak bu ülkeyi; yalnız Türklere, ebedi yurt ve kutsal ülke olarak nasip etmiĢtir. Anadolu‟da, ilk insanın izlerine; Ģimdiki bulgulara göre, kabataĢ döneminde rastlanmıĢtır. Tunç ve maden devirleri çok kısa sürmüĢtür. Ġlk devlet olarak Hititler‟i görürüz. (Ġ.Ö. 2025-1180) Sonra Hurriler ve Mitanni‟ler, (Ġ.Ö. 20001275) Ġonlar, ( Ġ.Ö 2000 li yıllarda kurulmuĢ) Firigler, (Ġ.Ö. 800-620) Lidler, (Ġ.Ö. 800-670) sonra Ġranlıların bir kolu Anadolu‟ya hakim olmuĢtur. Ġ.Ö. 356 yılında, Ġskender istila eder, kurduğu imparatorluk ölümü ile beraber bölünür ve Anadolu Hellenistik devletler kurulur. sayfa 115 ...................................................................................................................................... Daha sonra, doğu Anadolu Ermeni hakimiyetine geçer. Bunu Romalıların, Anadolu egemenliği; onu da, Bizans imparatorluğunun hakimiyeti izler. 29 Mayıs 1453 yılında, Fatih‟in, Ġstanbul‟u fethi ile beraber yabancı hegemonya sona erip, ilk fethini 1071‟de Alpaslan‟ın baĢlattığı ve her karıĢı Ģehit kanı ile sulanan Anadolu‟nun tamamına Türkler, 382 yıllık bir sürede; bir daha baĢ- ka bir millete vermemek üzere.. ve Allah‟ın; izin, nasip ve fermanıyla.. ebedi olarak sahip olurlar... Yukarıda kısaca özetlediğimiz, bu kültür ve uygarlıklar; bazan yan yana, komĢu olarak; bazan, birbiri peĢine bir önceki devletten aldıkları her türlü değeri (ve yozlaĢmayı) daha da yükseltip geliĢtirerek; Türk‟lerden önceki Anadolu uygarlıklarını meydana getirmiĢlerdir. Bugün, bu uygarlıkların bizlere bıraktıkları çeĢitli kültür hazineleri yanında, Anadolu‟nun muhtelif yerlerinde ortak kültürlerinin değiĢmez bir eseri olarak ismi “ejder” (ejderha, yılan, canavar) adıyla anılan, devrinin dini, ilmi veya siyasi lideri olarak sembolleĢen kiĢilerden miras olarak içi büyük gizemlerle dolu, büyük mezarlar da bırakmıĢlardır. ĠĢte bu büyük mezarlar ile, “EJDER-MEZAR” teorisini kurup ve bu teoriyi de açıklamak için; birkaç da, ejder-mezar tesbit ederek örneklemeğe ve bu örneklemelerle de, teorimi ispatlamağa çalıĢtım. Din ve bilim dünyasının; ilgisine ve bilgisine (Ģimdilik kaydıyla, bulabildiğim delillerle) sundum. Bu sunumumdan, beklentime gelince; gerek delillendirerek sunduğum, gerekse; benim sunumumun dıĢında kalan ve bilinen, diğer ejder-mezarlar ile bu lunmamıĢ ve bulunması gereken ve de bulunmayı bekleyen, diğer bütün ejder-mezarları, bir-bir tesbit edip; ortaya çıkarmarılması ve gizemlerinin çözülerek, insanlığın hizmetine sunulması için, gereken ilgi, çaba ve çalıĢmaya stard vermekdir... Ġllistrasyon resimdeki beĢ ejder-mezarın haricinde faklı kategorilerle de olsa, Anadolu‟da baĢka ejder‟ler de vardır. Bunlar sırasiyle Ģöyledir. Daha önce gördüğümüz; 1) Hz. Meryem Ana ejder. 2) Toroslar ejderi. 3) Erzurum ejderi. 4) Samandağı ejderi. 5) Bayburt ejderi. ġimdi bu ejderleri teker teker inceleyelim: Bunların kolay hatırlanması ve anılmaları için; 4 no. lu ejder hariç, bu ejdelerin isimlerini, bulunduğu coğrafi yörenin ismiyle ben isimlendirdim. sayfa 116 1 - HZ. MERYEM ANA VE TAVUSKUġU: EJDERHA MEZARI Ġzmir ili, Efes ilçesindedir. Hz. Adem (as) ile baĢlayan Allah (CC)ın dini Ġslâm‟ı, Hz. Ġsa (as) ile devam ettirip; Hz. Muhammed (s.a.v.) le tamamlamıĢ ve peygamberlik misyonu sona erse de; “din-i Ġslam-ı” ebedi kılmıĢ olan Allah, (CC) dindeki sapmaları insanlara göstermek için, Hz. Meryem Ana‟nın mezarını ve içindeki kutsal emanetleri(!) Katından bir mucize olarak kaybolmasını önlemiĢ ve bir gün bulunup da içinde sakladığı gizeminin çözülmesi ile “bozulmuĢ olan gerçeklerin tekrar düzeltilip hatırlanmasını sağlayıp.. böylece, insanlara bir defa daha dosdoğru yolu görmelerini dilemiĢ ve bu ejder-mezarla da, kullarına bir defa daha.. bir lütufda, ihsanda ve keremde bulunmuĢtur. Bu ejder-mezarı I bölünde yeterince incelendiğinden, burada tekrar teferruata girmeyeceğiz. Resim 11. Meryem Ana ejderhasını meydana getiren küçük tepeciklerden bir görünüĢ. sayfa 117 Resim 12. Meryem Ana ejder-mezarının kapısını kapatan, özel olarak yapılmıĢ yığma taĢ örgüsü duvardan bir görünüĢ. Sayfa 118 ...................................................................................................................................... 2 - TOROSLAR EJDERĠ: Ġç Anadolu‟yu Akdeniz bölgesine bağlayan Toros dağları üzerindeki tek tabii geçit Gülek boğazına yaklaĢık 500 m. mesafede, E-5 uluslararası karayolu üstündedir.Yolun güney tarafındadır. Dağın dik yamacının yola doğru sol tarafında, yaklaĢık 300 m. yükseklikde bir yerde bulunur. Alt tarafı ana kaya ile birleĢik; üst tarafı ana kayada kütlesinden ayrılmıĢ durumda ve kayaya paralel bir taĢ yılan izlenimi veren, adeta dev bir yılan görünümünde taĢlaĢmıĢ (taĢ kesilmiĢ) bir ejderdir. Hakkında anlatılan rivayetlerin ortak tarafı, adının ejderha olduğu ve önceden bir yılan (ejderha)nın dağın tepesine çıkarken, mucizevi bir Ģekilde taĢ kesildiğidir. Yani ; insanlığın her yer ve her dilde, “adı değiĢse de sembolü değiĢmeyen ve her zaman yaĢayan ve yaĢatılan iki kavram; Ejderha ve taĢ kesilme” kültürünün bir Ģekilde sürdürülmesi... Resim 13. Toroslar ejderhasının uzaktan görümüĢü. Sayfa 119 ...................................................................................................................................... TaĢ kesilmiĢ, ejderin buradaki vurgusuna gelince; birinci ejder, bir insanı (Hz. Meryem Ana‟nın cesedini)yutarken, bu ejderin taĢ kesilmesidir. Ġhtimal ki; bu bölgenin kayalık ve tek doğal yol olması dolayısiyle, yakın çevrede bir büyük ejder mezarı simgeleyebilir. Belki de doğal bir taĢ çıkıntısıının, ejder ve taĢ kesilme kültürüne yansımasından doğan kültürel bir hikâyesi veya yansımasıdır. Folklorik olma ihtimalide dahil, her açıdan geniĢ bir Ģekilde incelenmesi ve en azından turistik bir karakter olarak sürdürülmesi bile, ejderhaların yaĢatılması adına önemli bir adımdır ve bir vazifesidir. Resim 14. Toroslar ejderinin uzaktan görünüĢü. sayfa 120 ...................................................................................................................................... 3) ERZURUM EJDERĠ: Doğu Anadolu„nun en büyük ili Erzurum‟un, yaklaĢık 2.5 km. güney doğusunda; Abdurrahman Gazi Hazretlerinin türbesi ve camisininde bulunduğu Eğerli dağının ġirveler tepesinde ve “SULTAN SEKĠSĠ” adlı tepenin üstünde, türbenin 1 km. kuzey doğusundadır. Türbeden, gayet net olarak görünür. Tepenin dip kısmı kısmen düzlüktür ve bir çok eski mezarlığın bulunduğu kayalık bir alan vardır. (resim 15) Resim 15. Erzurum ejderi‟nin uzaktan görünüĢü ve kare içinde ejderin görünüĢü. sayfa 121 ...................................................................................................................................... Kısmen; birinci bölüm ejderhaları incelerken de, değindiğimiz gibi.. oldukça kayalık olan dağın, bolca bulunan siyah renkli kayaları, büyük bir emekle toplanmıĢ.. küçük-küçük kırılıp, tepenin biraz altında, belli bir bölgede toplanarak; gri toprak zemin üzerinde, çıplak gözle 7-8 km uzakdan bile görünen, koyu renkte dev bir süliet ve bir Ģekil oluĢturulmuĢtur. Bu Ģekil haricinde, dağın taĢları toplandiği için, gri rengi; toplanan taĢların oluĢturduğu siyah alan ile uzakdan bile dikkati çeken bir kontras oluĢturarak ve insanlara adeta haykırarak “bakın, ben buradayım” diye selenir gibi; sanki dikkatli bakan gözlere görünmekte, iĢiten kulaklara, var gücü ile haykırmakta ve ejderhalar teorisine anahtar olmak için sabırsızlanmaktadır. Bir taraftan, korkutucu adı ve görüntüsü ile insanları korkutarak.. onlardan gelecek her türlü tehlikeye karĢı, kendisini “asırlardır” korurken; diğer taraftan da ortaya çıkma zamanı geldiği için, kabına sığamamakta; gizeminin çözülerek.. çıkarılıp, güncellenmek; ve tarihten bir devri de, herĢeyi ile beraber günümüze taĢıyarak zaamanımıza misafir olmak istemektedir. Resim 15-16:Yukarıdaki resimde kare içine alınmıĢ Erzurum ejderinin, biraz daha büyütülmüĢ resmi. sayfa 122 .................................................................................................................................... “EL ĠLE TEK-TEK TOPLANMIġ, KIRILARAK KÜÇÜLTÜLMÜġ VE BELLĠ BĠR ġEKĠL VERĠLEREK, BĠR ARAYA TOPLANMIġ OLAN BU KÜÇÜK TAġ PARÇALARININ OLUġTURDUĞU ġEKĠL; DAĞIN, TEPESĠNE YAKIN VE ERZURUM‟DAN DA GÖRÜLEBĠLEN, BĠR DAĞ YAMACINDA; BÜYÜK BĠR AZAMETLE VE TÜM KORKUTUCU ġEKLĠ ĠLE, KENDĠSĠNĠ GÖSTERMEKTEDĠR. (resim: 15- 16) BaĢ kısmı batıya, kuyruğu ise doğuya doğrudur ve adeta, dev bir jet uçağının gölgesi düĢmüĢ gibi, bir görüntü vermektedir. Ġnce baĢı ile kuyruğu arasındaki mesafe takriben 80-100 m. dir. Dağın yamacının eğimi (meyli) dolayısiyle, yağan yağmurlardan ve eriyen karlardan hasıl olan sellerle sürüklenen taĢ parçaları, zamanla, bir takım kaymalara sebebiyet vererek.. ilk yapıldığı, orijinal Ģeklinin bozulmuĢ olması, kuvvetle muhtemeldir. ġimdilik tesbit ettiğim kadarı ile bu ejder, insan eli ile yapılmıĢ tek ejdermezardır. Tesbit ettiğim Bayburt, Toros ve Hz. Meryem Ana ejderleriyle, fiziki yapılıĢ farkılılığı gösterir. Çok daha aĢağıdaki, kısmi düzlükde de, bir çok normal boyda mezarın bulunduğu; çıplak gözle ve bir bakıĢta anlaĢılabilmektedir. Bu mezarlar, yukarıda bulunan ejder-mezar ile kıyaslanmayacak kadar küçük olsalar da; yukarıda değindiğimiz ayni siyah renkli taĢlardan müteĢekkil bir mezarlık içindedirler. Bu kitabın yazılmasında ve ejder-mezarlar torisinin oluĢmasında Erzurum ejderinin rölü çok büyük olduğundan, bu ejder üzerinde biraz fazla ayrıntıya girilmiĢtir. Ayrıca, bu ejder-mezarın baĢının gösterdiği batı istikametinde, bitiĢik tepenin tam üstünde ve 150 m. uzaklıkda, biri yontulmuĢ ve kısmen ĢekillendirilmiĢ, diğer ikisi sıradan, üç adet biraz büyükçe taĢtan yapılmıĢ ve birbirlerine göre konumları, üçer metre aralıkla; üçlü sacayağı (üçgen) teĢkil edecek Ģekilde bulunan bir taĢ gurubundan da bahsetmet isterim. Büyük ve kısmen yontulmuĢ olan ilk taĢ, ince yapılı olduğundan çatlayarak ikiye bölünmüĢ ve bir yanından köstebekler, toprağın içine doğru bir delik açmıĢlar. Ayrıca bu taĢ, yerinden kaldırılıp geriye devrilerek, altında kaçak bir kazı yapıldığı taĢın duruĢundan açıkça anlaĢılmaktadır. (resim 17-18) Bu belirtilerden, bu taĢın bir kapak taĢı ve köstebeklerin oluĢturduğu deliğinde oluĢması da; altında da, boĢ bir alan olduğunu göstermektedir. Diğer ikinci taĢın, ilk konduğu gibi durduğu, izlenimi vermektedir. Üçüncü taĢa gelince, bu taĢ da; kaçak kazı yapanların hıĢmına uğrayarak, kaldırılıp ters çevrildiği, mevcut durumundan belli olmaktadır. (sayfa 123) ................................................................................................................................... Resim 17. Erzurum ejderhası‟nın batısında ve özel olarak yontularak üçgen meydana getiren üç taĢın en büyüğü. Dağın her yeri gibi, buradaki taĢlarında toplanıp; ejder-mezarın yapımında kullanıldığı için, hiç taĢ olmayan bir bölgede; bu gizemli konumu ve Ģekli ile; bu üç taĢın ve üçgen Ģeklin, belki ejderle bir bağlantısı veya gizli geçit için yapılmıĢ bir kapısı olmasıda ihtimal dahilinde olması gibi, bağımsız bir baĢka gizemin kapısını da iĢaret ediyor olabilir. Çözüm, tahminlerde değil; bizzat ve bir an önce yapılacak resmi kazılardadır. NOT: DĠNLER TARĠHĠNDE BĠR ĠLK VE ERZURUM EJDERMERZARI ĠLE ĠLGĠLĠ BĠR TEORĠ VE BĠR TAHMĠN... HAVARĠ, SAĠNT BARTELMĠ‟NĠN DESTANI VE GĠZEMĠ: Hıristiyanlığı yaymak için, Hz. Ġsa; (as) havarilerine gidecekleri yerleri taksim ederken; Saint Bartelmi‟yede Doğu Anadolu‟yu vermiĢ ve Saint Bartelmi de, Ezuruma gelerek vazifesini bilhakkın ifa etmek için canla baĢla çalıĢ mıĢ (Ġ.S. 71‟de Ağustos ayında) baĢını, dininin yayılması uğruna verdiği savaĢ da feda ederek, Ģehit edilmiĢti. ġimdi ise, mezarı bilinmemektedir. Erzurum ejderhası ve Abdurrahman Gazi Türbesi ile çok yakın bir bağlantısı olduğundan eminim. Çünkü bu tarihde ejder-mezar yapımı, halen devam etmekteydi. Kesin sonuç; ancak yörede yapılacak araĢtırma ve kazı ile ortaya çıkacaktır. Bu araĢtırmalar ve kazılar; ayni zamanda Abdurrahman Gazi türbesinin de mechûliyetini gidererek, gerçek değerine kavuĢacaktır. ABDURRAHMAN GAZĠ HAZRETLERĠ DESTANI, GĠZEMĠ VEYA ASPARAGASI!.. Bir “HĠKÂYEM” var. Hikâye diyorum, çünkü; Kâinat 13.7 milyar yıl önce ve sıfır denecek bir noktadan yaratıldığı halde, günümüzün çeĢitli bilimleri açısından incelenerek; hem yaratılıĢının zamanı ve hem de; neden, nasıl, hangi büyüklükteki nasıl bir hacimden, hangi Ģartlarda, hangi sıra ile.. yaratıldığını, bulabiliyor ve bilebiliyoruz. üstelik de, en kesin delillerle... Bu sebepten de, hiç; ama hiç bir kiĢi, bunun aksini iddaa etmek gibi, bir deliliğe baĢvuramaz. Çünkü; ortada kapı gibi belgeler, bulunmuĢ ve bilimler geliĢtikçe de.. yenileri bulunmaya devam, etmektedir... AĢağıdaki okuyacağınız hikâyede ise; bu yazının internet için yazıldığı 2009 yılı itibariyle, Ġslâm‟ın Anadolu‟ya ilk ayak bastığı tarihin üzerinden en fazla (2009 – 1071=) 938 yıl gibi, Kâinatın yaratılıĢına göre çok kısa sayılacak bir an (zaman) dilimi geçmiĢ olmasına rağmen.. ne bir delil, ne bir belge, ne de; dinde, büyük itibarları olan ve ledünni ilimlerle mücehhez olduklarından sözlerine saygı duyulan evliyalardan, bu konuda bize intikal eden kêramet kay naklı bir delilleri de yoktur. Sadece ve sadece aslı, astarı olmayan.. birbirine zıt ve çok karıĢık sayısız bir çok rivayete dayanan; hatta bu rivayetin ravisi (hikâyesini bize aktaranın) adı bile belli olmayan bir “asparagasın” adına hikâye demek, en azından; ilmi kriterlere göre ve Ģimdilik kaydiyle, ahlâki bir zorunluluktur. Eğer; aĢağıdaki hikâyede ismi geçen Ģahıs, gerçek bir sahabi ise ve ben de, bu Ģahsı “ilimdeki Ģüphe” adına, inkâr gibi bir bedbahtlığa düĢmüĢ isem; önce, Rahman ve Rahim olan Allah (C.C.) dan, sonra; Resulüllah (s.a.v.)dan ve en son olarak da, bu “muhterem ve mübarek Ģahıs (zat)tan,” binlerce, milyonlarca defa özür diler.. aflarına ve mağfiretlerine sığınırım. Ancak: ya, bir de, burada yatan zatın, aslında gerçek olmayıp; mezarın boĢ veya böyle mübarek bir Ģahısla, hiçbir ilgisi olmayan birisine ait ise; yahutta bir mezar değil çok daha baĢka Ģeyleri içinde saklayan.. bir sığınak ise; bu kadar yıl boyunca, insanlar safça aldatıdılarsa!.. Çünkü; gerçeğe dayanan, hiçbir kesin delil veya belirti yok. Ġlimde ise, yüzdesi çok düĢükde olsa, daima bir Ģüphe vardır ve de olmalıdır. Sonucun doğruluğunu, test etme adına.. ve benim burada yaptığımda budur. Halbuki, bu hikâyedeki öğelerde tutarsızlık, ne kadar çok ise; doğruluğunu kontrol etme adına bir çalıĢma da görülmemektedir. Yani, meĢhur atasözünde olduğu gibi; belkide, “bir deli; bir kuyuya bir taĢ atmıĢ da, kırk akıllı çıkaramamıĢ...” Bu cümleyi biraz açarsak; bir kiĢi ortaya bir yalan atmıĢ, arkasından gelenlerin hepsi, bu yalana inanıp.. hiçbiri, bunun doğruluğunu ilmi delillerle araĢtırıp incelememiĢ.. ilmi Ģüphe adına, bir testten geçirmemiĢ... Sonuçta ise, adına “Abdurrahman Gazi Türbesi ” denen bir hikâye veya aslı astarı olmayan bir garabet çıkmıĢ! Hem de, en kutsal değer olan “DĠN” adına ve tertemiz inançları istismar adına... Heyhat!!! ....... Sözde, bu mübarek Ģahsın hikâyesine gelince: (özetle) Abdurrahman Gazi adına açılan, internet sitelerindeki saçma-sapan açıklamalara inanamak için; ya, deli olmak veya karĢıdaki kiĢinin deli olduğunu zannederek.. olaya, kendi akıl zaviyesinden bakanların; birbirlerinden aldıkları kopya zırvalardan ibaret asparagaslar ve ileri derecede bilgi kirliliği yapmalarının dıĢında, diĢe dokunur ilmi ve dini bir bilgi ve belge yoktur. 1) Özel olarak sırf, Abdurrahman Gazi Hazretlerinin hayatının özetini ve kabrini ziyarete gelen kiĢilerin, uymaları gereken kuralları anlatmak için; dikkat edilecek hususların neler olması gerektiğini hususunu yazan, “ABDURRAHMAN GAZĠ VE KABĠR ZĠYARETĠNĠN ADABI” adlı Ali Bayram ve M. Sadi Çöğenli tarafından kaleme alınan (Gülen Matbaası, ikinci baskı Erzurum 1980) adlı kitapcıkda; bazan, birbirini destekleyen; bazanda, birbirine zıt, bir çok rivayetten bahsederek, tarihi sıralamalar yapmakta; fakat, bir tek adet de olsa, ciddi bir belge veya ciddi bir bilgi ortaya koyamamak tadır. 2) Üstüne üstlük, bir de mevcut belgelere göre; buraya, bazan türbe, bazanda tekke diyerek.. daha iĢin baĢında bir açmazla baĢbaĢa kalınmaktadır. 3) Bu Zat‟a; bazan Ģeyh, bazanda peygamberin büyük ashabı diyerek, ayrı bir tenakuza yer verilmektedir. Ayrıca bazan da, Eshab-ı güzin‟den olup, fakat nesebinde itilaf olduğundan bahsedilmektedir. 4) Bu Zat‟ın; bazan 6. bazanda, 7. asırlarda, Erzurum‟a gelmiĢ olmasının, “kesin değil, MUHTEMEL OLDUĞU SÖYLENTĠSĠNDEN BĠLE” bah- sedilerek, tarihe; üstelik de, dini bir konuda not düĢülmektedir!.. Gerçekten hayret edilecek bir garabet. Bu meçhûl kiĢinin, geliĢinin asır‟ı bile belli değil. Fakat; her nasılsa, bütün itilaflara rağmen, cismi (ciddi bir belgesi yok amma ) büyükce bir ismi var. Ve bu kitaptan, son bir tenakuz; 5) (a.g.e sf. 6) “Üstad Ġbrahim H. Konyalı (Erzurum Tarihi) adlı çok kıymetli eserinde Abdurrahman Gazi hakkında çok geniĢ malûmat verdikten sonra, bu zatın sahabeden olmadığını bir çok delil ile ileri sürmekte ve kim olduğu hakkında kesin malûmatın bulunmadığını söylemektedir. (Erzurum Tarihi sf. 383-385) (Buyrun cenaze namazına!!!) Yukarıdaki maddeleri okuduktan sonra, siz gelin de “buyrun, burdan yakın” darb-ı meselini hatırlamayın. Not : Bu kitapçığı, Erzurum‟lunun bütün tutuculuğuna rağmen, bu kadar tarafsız bir Ģekilde ve büyük bir cesaretle yazan; her iki yazarı da, gerçekten can dan kutlamak ve tebrik etmek lâzım. 6) ĠĢin, en ilginç kısmıda; bazan türbeyi, bazan tekkeyi öne sürerek hedefi tutturamayanlar, asparagaslarını devam ettirebilmek için, bir de; bu yerin, gah makam, gah mezar.. diyerek, saf insanların en kutsal değeri olan inançlarını sömürmektedirler veya hepsi birden iyiniyetlerinin kurbanı olmaktadırlar. (türbe mi, tekke mi; mezar mı, makam mı.. yoksa, bir baĢka Ģey mi veya hiçbir Ģey mi?!!?) Yukarıda da açıkça görüldüğü gibi, aslı gerçek bir bilgiye ve belgeye dayanmayan, bir hikâye ile karĢı karĢıyayız. ĠĢte; bu bölüm baĢlangıç yazısının, “ĠLK CÜMLESĠNE” baĢlarken “HĠKÂYE” KELĠMESĠ ĠLE BAġLAMAMIN, YEGANE SEBEBĠ DE BUDUR. Yoksa burada gerçekten bir büyük “ZAT-I MUHTEREM YATIYORSA, BAġIM GÖZÜM ÜSTÜNE, BENĠM ĠÇĠNDE KUTSAL VE MÜBAREKTĠR. En çok seven ve sayan kadar da sever ve sayarım... Ancak; Bir ciddi belgeye ve tartıĢmasız bir bilgiye dayandırılırsa! Ne yazık ki, bu gün insanlar, hâlâ; böyle hiç bir gerçek bilgi ve belgeye dayanmayan, bir meçhûl kiĢiye giderek ve inanıĢlarına göre bir takım dini ritüeller yaparak; saygı ve sevgilerini sunmakla.. bir Ģeyler yaptığını sanmakta ve konu ile ilgili yetkililer de, cahil ve saf (kalbi temiz manasında) ve dini bü tün halka, bu tiyatroyu oynatmaktadır. Ne yazık ki, 6 yaĢında küçük bir çocukken ve 2007 yılındaki son ziyaretimde, ben de burasını ayni inançla iki defa ziyaret etmiĢ; ayni dini ritüelleri yerine getirmiĢ ve “bu tiyatroda, ben de bilmeden rol almıĢtım.” (eyvahlar olsun!..) Ta ki, bu satırları yazdığım, 20-092009‟a kadar... (Yani; yukarıdaki belgelerin beni uyandırmasına kadar.) ............ SONUÇ Yukarıdaki belgelerin yerine, aksini ispatlayan yeni bir belge veya sağlam bir bilgi ortaya konmadıkça; 1) Bu kutsal mezar veya kutsal makamı, yahut da; türbe veya tekkeyi, (he ne ise!) bugünkü haliyle, dini bir ziyaret yeri olarak devam ettirmek.. yukarıda ortaya konan belgelere binaen, din adına yapılan büyük bir “zulümdür.” Bunu seyreden ilgililer de, “zulümkârdır.” 2) Bu zulümden, Ģehrin siyasi ve dini otoriteleri sorumludur. Dolayısiyle, halk; aptal yerine konarak, saf ve temiz duygularının istismarı, bir an önce durdurulmalıdır. 3) Her Ģey halka açık açık olarak anlatılarak, yıllarca hiçbir dini ve tarihi belge ve bilgiye dayanmadan kutsal ilân edilen bu yerin, dini açıdan (aksi ispat edilene kadar) hiçbir dini değeri ve ziyaret etmekle de, hiçbir dini kazancı (sevabı) olmadığı; en uygun zaman, zemin ve vasıtalarla ilân edilerek, bu rezalete halkın gönlünü kırmadan incitmeden, açık-açık anlatılarak, bu dini istirmara Ģimdilik, bir son verilmelidir. 4) Bölgenin, turistik gezinti mahalli olması Ģartı hariç; dini ziyaret kısmı, halka geçici olarak (dini istismarı önlemek adına) yasaklanmalı, ancak; titiz ve detaylı bir çalıĢma (araĢtırma)nın da, bir an önce baĢlatılarak; bu yerin ve kiĢinin (eğer varsa, gerçek kimliğinin) çapı, dini, ilmi ve tarihi.. değeri saptanıp, sonuç ta; yeni oluĢacak Ģartlara göre, yeniden halkın hizmetine ve bilgisine de sunulmalıdır. 5) Bu araĢtırma sırasında, aĢağıda yazacağım sebeplerden dolayı; yukarısında ve kuzey doğusunda bulunan ejderhanın da incelenmesi gerekmektedir. 6) Bu iĢin üzerine gidilip de, yukarıda yazdıklarım yeterince önemsenmez ve üzerinde yeterince çalıĢılmazsa ise; arasıra gazetelerde okuduğumuz ve internet sitelerindeki bir çok habere, rezalete ve din istismarına konu olan, bir çok sahte türbenin bir benzeri yaĢanabilir. Böyle bir olayın, saf ve temiz kalpli insanların vicdanlarında açtığı yarayı; hiç kimse, hiçbir Ģekilde, tamir edemez. En çok da, bu iĢten doğrudan sorumlu olanlar... 7) Çünkü; ġimdiye kadar safiyane tertemiz duygularla, bir Ġslâm maneviyat önderi (velisi)ni ziyaret ederek; ondan feyz almak ve bereketlenmek ve de ruhen bir arınma sağlamak için bir evliyayının türbesini ziyaret edenler, bu türbe sahte ise veya türbe bile değil ise ve bunuda eninde sonunda öğrenirse pskolojik açıdan ne hale gelir.. Ruhlarındaki açılan korkunç boĢluğa mı, kalplerine vuran derin sızıya mı, gönülerinin düĢtüğü büyük hüsrana mı.. yoksa, günümüzün yaĢayan sorumlu din adamlarına karĢı duyduğu saygısının nasıl tersine döndüğüne mi yanacak, Ģimdi bu insanlar?.. Ve dahi, din adına, aldatılan ve geçmiĢten bugüne kadar.. gelmiĢ geçmiĢ bütün bu aldatılmalarının hesabını kim, nasıl verecek?.. Siyasi idarecilerden, din adamlarına kadar.. sorumluluk taĢıyanlar; yarın, bu iĢin bir de Ahiret boyutu var ve asıl hesapların orada olduğu da bildiğinize göre, bu “pirincin taĢını nasıl ayıklayacaksınız?..” Ey! Erzurum‟lu siyasi ve dini yöneticiler, idareciler ve din adına sorumlu olan din adamları ve sivil toplum kuruluĢları!.. Mevcut belge ve bilgilere göre, Abdurrahman Gazi Hz.lerini ziyaretgah yaparak veya burasının, hiçbir garan tili ilmi bir bilgi ve belgesi olmadan, bu ziyaretgaha ses çıkarmayarak.. susanlar.. gerçeği bulmak adına bir çaba sarfetmeyenler; ya, yeni bir sahte türbe rezaleti ile karĢı karĢıya iseniz?.. Haydi, diyelim ki; Ģimdiye kadar bilmiyordunuz, farkına varmamıĢ, bu türbenin üstünde düĢünüp bir araĢtırma yapmamıĢ ve ciddi bir belgeye, bil – giye dayanmadığını farketmemiĢ.. ilgilenemiĢtiniz. Ya, Ģimdi! Gerek gazetelerde arasıra çıkan ve halen internet sitelerini süsleyen, gerekse benim burada yazdığım ilave dökümanlarımı okuduktan sonra; insanlara, Allah‟a ve de, en mühimi vicdanınıza ne cevap vereceksiniz? Bir an önce, bu türbe hakkında; yeni bir tarihi, ilmi ve dini çalıĢma baĢlatarak, gerçekler her ne ise; bulacağınız sonuçları açıklayıp, bu sorumluluğunuzu yerine getirmeyi düĢünür müsünüz? Yoksa!.. Yine de susmaya devam ederek, kalbi safiyane insanların tertemiz dini duygularının istismar ediliĢini sessizce seyredecek misiniz? ... ĠÇ-ĠÇE, ĠKĠ ÜÇGENĠN VE ÇEVRESĠNĠN BÜYÜK GĠZEMĠ: Erzurum ejderhası ve çevresi adeta bir gizemler deryasıdır. Buna; birisi bü yük ve birisi de, küçük olan iki adet, iç-içe üçgeni açıklayarak baĢlayalım. A) BÜYÜK ÜÇGEN: Bu üçgenin, doğu köĢesini, yukarıda belirttiğimiz ve dağdan toplanarak kırılıp bir araya getirilmiĢ taĢların meydana getirdiği ve ejderha adı ile adlandırdığımız, dev görünümlü özel yapılmıĢ simge; B) Bu üçgenin, ikinci ve batı köĢesini, yine aĢağıda ayrıntılarını verdiğimiz üçgen Ģeklinde konumlandırılmıĢ, üç büyük kayadan müteĢekkil olan ve mahiyetini henüz bilmediğiimiz ve bir taĢı yontulduğu için mutlaka bir gizem taĢıyan bir simge ve; C) Bu üçgenin, üçüncü ve güney köĢesini teĢkil eden, yine aĢağıda ayrıntılarını vereceğimiz (sözde, Abdurrahman Gazi Hz.lerinin mezarının (veya makamının) simgesi olarak bilinen türbenin teĢkil ettiği.. bir büyük gizemli üçgen ile; D) Bu büyük üçgenin az önce yazdığımız ve batı köĢesini temsil eden, üç büyük kayanın üçgen Ģeklindeki konumlarının meydana getirdiği “KÜ ÇÜK ÜÇGEN”in iç-içe teĢkil ettiği, baĢka bir büyük gizem. E) Çevresine gelince Ģimdilik bilinen ejderhanın bulunduğu tepenin altındaki kısmen düz alanda bulunan ve oldukça büyük bir mezarlık görüntüsü. F) Yukarıdaki yazılan, iç-içe iki gizemli üçgen ve mezarlığı, biraz daha yakından ve varsa, birbirleri ile olan bağlantısından bahsedecek olursak; aĢağıdaki Ģimdilik bilinen Ģu ilginç detaylarla karĢılaĢırız. 1= Ejderha simgesinden ve belkide bu simgenin kırık küçük taĢ parçalarının altında saklanmıĢ daha baĢka gizem içinde gizem, 2= Ejderhanın batısında bulunan üçgen konumundaki üç adet taĢtan, 3= Ejderhanın alt kısmındaki düzlük alandaki mezarlıkdan, 4= Havari Saint Bartelmi‟den (geniĢ açıklaması aĢağıdadır.) 5= (sözde) Abdurrahman Gazi Hz.nin mezarından, söz ederek.. bir takım teoriler, bilgiler ve belgeler ortaya koymaya çalıĢtım. Bu bölümde de, Ģimdilik bilinen yukarıdaki 5 önemli bulgunun, birbirleri arasındaki bulunabilecek karĢılıklı irtibat ihtimallerinden söz edelim. A= Ejderha ile ilgili ileri sürülebilecek ihtimaller: a) Dağın yamacına, dağın çeĢitli yerlerinden elle toplanmıĢ taĢların, Ejderha Ģeklinde bir Ģekil meydana getirmiĢ olunması, boĢu boĢuna veya dalga geçmek, eğlenmek için.. bu kadar büyük emek sarfedilip, yapılmadığına göre; bu Ģeklin altında kendine özgü, bir büyük tarihi gizemi sakladığına.. bir delil olduğu gibi, ayrıca; b) Yakınında bulunan ve Abdurrahman Gazi Hz.lerinin türbesi diye anılan “mezar yerini iĢaret etmesi” adına da bir ilgisi olabilir. c) Abdurrahman Gazi Hz.leri ile bağlantılı ciddi ve tutarlı bilgi ve belgeler olmadığı için; O‟nun dıĢında, yine günümüze kadar bilgisi ve belgesi görülen lüzum üzerine “bilinçli olarak saklandığı” için gelemeyen veya geçen süre için kaybolması yüzünden, resmi bir bilgi ve belgesi (Ģimdilik elimizde olmayan) yine büyük tarihi, ilmi veya dini.. bir Ģahsiyetin mezar da olabilir. Bu iddaa (teori) için, misal olarak Saint Bartelmi‟yi gösterebiliriz. Çünkü, Hz. Ġsa (as) yakalanıp iĢkence görmeden ve göğe çekilmeden önce, yeni getirdiği dini (Ģeriatini)ni, yeni coğrafyalara tanıtmaları ve yaymaları için; havarilerine, ülke ve bölge taksimi yaparken, havarilerinden SaintBartelmi‟yi de, Erzurum ve çevresine göndermiĢtir. S. Bartelmi‟de; Hz. Ġsa (as)nın emri ile, bu bölgeye gelerek, halkı; o zaman diliminde, Allah‟ın insanlara ulaĢtırılmasını emrettiği “Din-i Ġslâmı,” (Ġseviliği) bölge halkına tanıtıp, yaymak için; bir çok zorluğa rağmen, olağanüstü gayret göstermiĢ.. fakat, yakalanarak öldürülmemekten de mualesef kurtulamamıĢ ve kutsal görevi uğrunda Ģehit olmuĢtur. d) Saint Bartelmi dıĢında, büyük sıfatıyla bir Ģekilde sıfatlanmıĢ; baĢka bir Ģahsın, bir olayın (savaĢın) veya bir Ģekilde elde edilmiĢ saklanmasında zorluk çekilen hazine, kutsal emanet vb. taĢınmaz bir takım tarihi gizemlerin saklandığı ve kaybolmasınında önlendiği bir mekân ve iĢaret alanı da.. olabilir. e) AĢağıdasındaki düzlük alanda bulunan mezarlığın ve mezarlığın içinde saklanan, bizlerce Ģimdilik meçhûl bir takım gizemlere de iĢaret etmiĢ olabilir. f) Batısında bulunan üçgen Ģeklinde konulmuĢ taĢların altında boĢlukda bulunan ve henüz ne olduğu bilinmeyen gizemin de, bir anahtarı olabilir. Gerçek nedir? Nerededir? Ne zaman ve nasıl.. ortaya çıkacak?.. Kimlerin ellerinde, bu kadar büyük gizemlerin çözülmesi, ve çözenlerin, tarihe altın harflerle yazılması?!. Tarihle, günümüzün buluĢturulması!.. ... B=Üçgen Ģeklindeki konumlandırılmıĢ üç taĢın hakkında ileri sürülebilecek ihtimaller: a) TaĢların ayıklandığı bir alanda, üç adet büyükçe ve biri oldukça düzgün yontulmuĢ.. üstelik de karĢılıklı olarak ve düzgün bir biçimde eĢit kenarlı bir üçgen Ģeklinde konumlandırılmıĢ bu üç taĢ, muhakkak ki; boĢu boĢuna ve laf olsun diye veya bir sebebe dayandırılmadan bulunduğu yere konmuĢ olmasına inanmak, akıl dıĢı bir düĢüncedir. b)TaĢlardan birinin yanından köstebeklerin delik açması, bu taĢın altın da ve büyüklüğü Ģimdilik belli olmayan bir boĢluğun olduğunu; bu taĢların, bu boĢluğn üstünde birĢeyleri simgelemek için konulduğunu.. böylece, aĢağda bir “Ģeylerin” varlığını kanıtlayıp, kaybolmasını önlemek adına konulduğunu gösterir. c) Bu taĢlar, kendi adına bağımsız bir “Ģeyi” gösterdiği gibi; doğusunda bulunan ejderhanın veya hemen altında bulunan (söz de) Abdurrahman Gazi türbesinin de, gizli bir çıkıĢ (veya giriĢ) kapısı da olabilir. d)Ejderha ve türbenin ikisini birbirine bağlayan koridorun (yeraltı tünelinin) gizli bir kapısı olabilir. e)Bunlardan bağımsız olarak, tamamen kendine özgü; çok baĢkaca bir gi zemin anahtarı da olabilir. f)Kesin sonuç, ancak ve ancak burada yapılacak küçük bir resmi kazı ile net bir Ģekilde ortaya çıkar. C=Abdurrahman Gazi türbesi: a) Erzurum ejderhasının “bam teli” bu türbedir. Yukarıda da, açıklamağa çalıĢtığımız gibi; fiziki belirti ve tarihle bağlantıyı sağlayan öğe, nasıl ki ejderha ise; olayın kiĢi ve din ile bağlantısını sağlayanda, kutsallık arzeden, bu mezar (türbe)dır. b) Bu mezar; ejderha ile bir bağlantısının olması yanında, tek baĢına ve yalnızca kendi adına özel kiĢiye veya bir iĢe, olaya da ait olabilir (Ġddia edildiği gibi) belki bir sahabi, belki bir kahraman kiĢi, belki de bir Ģehit.. vb. nin mezarı da olabilir. Belki, gizli bir hazine-define odası.. veya hiç bir Ģey!.. c) Doğu tarafında ve ejderhanın altında kalan mezarla da, bir Ģekilde bir bağlantısı da olabilir. d) Yukarısında bulunan, üçgen konumlu üç taĢın altında saklanan gizemi; saklayıp, dikkatleri kendi üstüne çekerek, bir ĢaĢırtmaca da yapılmıĢ olabilir. (veya; üçgen taĢlar adına, bunun tersi de olabilir.) e) Havari Saint Bartelmi‟nin veya önemli bir Musevi ve yahut da, önemli bir Hıristiyan din adamının.. bir zengin kiĢi veya bir alim ve yahut da, bir kıralın mezarı da olabilir. Bu mezar, (bina, türbe) hem, her türlü soygun ve tahribe karĢı sahibini korurken, hem de; mezarın içindeki kiĢi, bilerek veya bilmeyerek, ziyaret edilerek.. bu vesile ile yakınına gelen ziyaretçilerin savap kazanmasına da, böylece bir vesile sağlanmıĢ olabilir. (Meryem Ana‟nın ejder-mezarıyla “HACYOLU” nun yanından geçen ve yolcuların, bilmeden hacı olma ve sevap kazanmalarının sağlanmıĢ olması gibi.) f) Bir ordunun veya bir gurubun yanında taĢıdığı, yahutta ganimet olarak kazandığı hazineler, defineler.. kutsal kabul edilen emanetler.. vb. o anda, taĢınması mahsurlu ve daha sonra müsait bir zamanda alınması için acilen saklanması gereken bir takım değerlerin, gömülerek; ĢaĢırtmaca yapılıp, hem yerinin kaybolmaması, hem de soygun ve tahribe karĢı; kutsallık(!) damgası vurularak, saklanması.. da olabilir... g) Yahutta; yukarıdaki maddeler de yazılanları, veya henüz bilinmediği için, yazılmayanları; bizlerin, arayıp bulması için; onların, zamanlarını, olaylarını ve gayelerini.. bularak ve bilerek.. onlarla beraber olmak için ve onları zamanımıza misafir etmek için ) tarihin kucağına tevdi edilmesi de olabilir. h) Belki de, Ģimdilik bizce mechûl baĢka ihtimaller... Benim tek baĢıma; sınırlı olan bilgim ve imkânlarım ile çok sınırlı olan belgelerle, tarihin bu büyük ve bir o kadar da karıĢık gizemler yumağının, halita sının geçmiĢini; fert olarak, tam anlamı ile bilmeğe; ne gücüm, ne takatim, ne ilmim, ne deney ve tecrübem, ne de mali imkânım yeter. Devlet, mahalli idareler, sivil toplum kuruluĢları, en mühimi de Diyanet teĢkilatı ile.. fert-fert, her birimiz; teker, teker bu gizemler yumağının çözülmesi ve gün yüzüne çıkarılması için elimizden geleni esirgemeden; bir an önce harekete geçerek.. karınca kararınca destek vermek üzere.. hemen el, gönül ve imkân nispetinde harekete geçip.. iĢe baĢlamamalıyız. 2012 Dünya Kayak Gençler ġampiyonası da, bu açılımınızı Batı‟ya tanıtacak ve taĢıyacak ideal bir fırsattır. Çünkü; Erzurum ejderhası (ejder-mezarı)nın gizemlerinin çözülmesi, diğer ejder-mezarlarında gizemlerinin çözülmesinde bir nev‟i anahtarı olacaktır. Haydi, Türkiye!.. Ejder-mezarlar; senin geçmiĢinin mirası, geleceğinin ise pusulası... Tarihi, ilmi, dini, sosyolojik, arkeolojik.. geçmiĢine sahip çıkmanın, Ģimdi tam zamanı. Daha fazla zaman kaybetmeden, bir an önce; kutsal değerlerine sahip çıkarak, ilmin ıĢığında, emek fikir ve güçbirliği ile organize bir seferberlikle.. bu iĢi, ancak ve ancak sen çözersin... Çünkü; dava da, zenginlik de, çaba da, geçmiĢini tanıyıp geleceğine yatırım yapmak da, biraz gayret ile, senin hür iradenin sonucu olarak, harekete geçip.. vatanının değerlerine sahip çıkma vakti gelmiĢtir... Sahip çık, ki; ne ecdadın, ne de, torunların.. yarın, senden; hesap, sormasın!!?.. Haydi; geçmiĢlerine borcunu ödemek, geleceğine adını Ģerefle yazdırmak, mezarında huzur içinde uyumak, torunlarının ve bütün Dünya insanlarının dualarına kavuĢmak için.. Erzurum ejderine ve diğer ejder (mezarlara) sahip çıkmaya ve taĢıdığı gizem yumağını çözmeğe “VAR MISINIZ!?” (sayfa 124) Sayfa 125 ...................................................................................................................................... 5) BAYBURT EJDERĠ: Bayburt ejderi; Doğu Anadolu‟da, GümüĢhane ili, Bayburt ilçesine bağlı NiĢantaĢı (eski adıyla Osluk) köyündedir. NiĢantaĢı köyü; Bayburt‟un 20 km. batısında, GümüĢhane-Bayburt karayolu (E-390) üzerinde, karayolundan iki kilo metre uzaklıkta ve yoldan mükemmel bir Ģekilde görülmektedir.(Resim 19-20) Fiziki yapısı, Hz. Meryem Ana ve Erzurum ejderinde olduğu gibi, bir dağın yamacında bulunmaktadır. Bu ejderden baĢka, hiçbir tabii çıkıntısı bulunmayan bir tepenin, büyük bir yılan görünümü Ģeklindedir. NiĢantaĢı köyü içinden baĢlayarak, kuzeyindeki tepeye doğru çıkar. Tepede tahmini olarak 40 derecelik bir meyil bulunmaktadır. Ejder; dağın yamacına çıkmadan, önce kuzey doğuya, sonra; batıya doğru kıvrılarak, tekrar kuzeye doğru yönelip, son kıvrımında ise; doğuya doğru dönerek kuyrukla sona erer. Resim 19. Bayburt ejderi‟nin uzaktan görünüĢü. Sayfa 126 ...................................................................................................................................... Bayburt ejderinin esas iĢaret ettiği eski kilise kalıntısı, yer hizasında ve baĢ kısmında olup tahrip edilmiĢtir ve halen köyün en kuzeyinde bulunan evlerin altındadır ve ne yazık ki; bu evlerin, temellerinin ve duvarlarının taĢlarını oluĢturmaktadır. Ayrıca, bu kilisenin temelleri üzerinde de evler inĢa edilmiĢtir. BaĢ kısmının 70-80 yıl öncesine kadar var olduğunu, yöre sakinleri ve köy muhtarı Seyfettin Eskici, bizzat, yerlerini göstererek anlattılar. Zamanla köyün geniĢlemesi sonucu, sanki; çevrede baĢkaca taĢ yokmuĢ gibi, köyün taĢ ihtiyacı; ejderin baĢ kısmı tahrip edilmesi pahasına sağlanmıĢ, halen de; ejderin boyun diyebileceğimiz kısmı, köye yeni yapılan ve yapılacak evlerin taĢ ihtiyacını karĢılamaya devam etmektedir.(1982) Resim 20. Ayburt ejderi. Sayfa 127 ...................................................................................................................................... Ne ilginçtir ki; köyün çok eski sakinleri, yaptıkları evlerin taĢ ihtiyaçlarını; ejdere hiç dokunmadan, baĢka taĢ kaynaklarından karĢıladıklarını “YAPTIKLARI EVLERDEKĠ KULLANDIKLARI FAKLI ÖZELLĠKLĠ VE DEĞĠġĠK GÖRÜNÜġLÜ TAġLARDAN ANLAġILMAKTADIR.” GERÇEKDEN, MERAKA MUCĠP OLACAK BĠR KONU; KÖYÜN ESKĠ SAKĠNLERĠ, EJDERDEN KORKTUKLARI ĠÇĠN MĠ?.. Yoksa; SEVGĠ ve SEMPATĠ duydukları için mi? Ejderi tahrip etmek gibi bir hataya düĢerek, baĢ kısmındaki (eski kilise kalıntısının) taĢlarına dokunmamıĢlar?.. ġimdi ise; dedeleri ve babalarının, el-ele vererek ejderi tahrip etmek için, yaptıkları amansız savaĢı; Mahir Açıkgöz adlı bir ilkokul 5. sınıf öğrencisi, mahalli Ģivesi ile ve Ģu veciz sözlerle dile getirdi. - “ Emice, (amca anlamında) hökümata (hükümete) söyle, ejderhayi (ejderi) gırmasınnar. (kırmasınlar) Çünki; (çünkü) bunun çok böyyük (büyük) bir tarihi degeri (değeri) var. Turis (turist) gelir. (geliyor) Köyün; eski nesilleri, ejderhanın taĢlarına saygı duyanlar.. Ģimdiki nesilleri, halen ejderhayı tahrip ederek taĢlarını alıp ev yapanlar.. ile gelecek nesilleri olan çocuklarının; yani, üç farklı kuĢağın görüĢlerini, böylece aktardıktan sonra; Ejderin, baĢından sonraki gelen (boyun diyebileceğimiz) bölümünde, orjinalliği bozulmadan evvel; doğu-batı istikâmetinde bulunan dar bir geçit (oyuk)den bahsetmekte yarar görüyorum. Köyde halen yaĢamakta olan, eski bir geleneğe uyularak, bu geçitten geçen gebe kadınların, “KOLAY DOĞUM YAPACAKLARI” gibi de, bir mitolojik inançları var. Fakat, ejderin baĢ kısmındaki tahribat halen devam ettiği için; bu oyukdan geriye küçük bir bölümü kalmıĢtır. Kayanın üst kısmından çatlayıp, altında bulunan bu oyuğa baskı yapması yüzünden; her ne kadar orjinalliği bozulup geniĢliği küçülmese de, tehlikeli bir durum arzetmesinden dolayı, insanları çevresinden uzaklaĢtırarak.. görünürdeki, son kalan parçasının tahrip edilmesini, böylece; yine, kendi kendisi koruyup kurtarmıĢtır. (resim 21) Bayburt ejderinin hikâyesine gelince; uzaktan bakınca, dağın tepesinden bir büyük ejder (ejderha-yılan)in, düzlük alanda bulunan köyün içine kadar indiğini gören zamanın köy halkı, dağın güneyindeki düz alana doğru kaçarak kendilerini kurtarırlar, ancak köyde bir kadın vardır ki; Sayfa 128 ..................................................................................................................................... gebe olduğundan ve doğumu da yakın olduğundan dolayı kaçamaz. Ejderhaya yem olacağını anlayınca, o anda ellerini açarak ve var gücü ile de Allah‟a (CC) yalvararak, dua eder ve der ki; “Ey, Allah‟ım!.. Ya, benim canımı al!.. Ya da, bu ejderhayı taĢ et!.. (taĢ kes) Allah; (CC) gerek kadının içinde bulunduğu çaresizlikden, gerekse içine düĢtüğü feci duruma ve de gönülden yaptığı duasının samimiyet ve ihlâslı olma sından dolayı.. ejderhayı, o anda taĢ keser ve kadın kurtulur...” Enteresan bir tevafuk; Hz. Meryem Ana ejderi ve Erzurum ejderinin alt tarafında bulunan mezarlıklar, bu ejderde de vardır. Ancak ejderin baĢ kısmının yerin düzlük alanına kadar inmesi dolayısiyle mezarlık ile ejderin baĢ kısmı birbirine karıĢmıĢtır. Resim 21. Bayburt ejderinde bulunan ve (inanıĢa göre) gebe kadınların kolay doğum yapmak için içinden geçtikleri, çökmek üzere olan geçit. BAYBURT EJDERĠNĠN GĠZEMĠ; Bayburt ejderi; ilkönce, insanlığın yaĢadığı tarih boyunca, genlerine iĢlediği ejder (ejderha-yılan) korkusu, kültürü, inanıĢı ve motifinin günümüze kadar ulaĢmıĢ tipik bir aktarımıdır. Devletler kurulup yıkılıyor, insanlar doğuyor ve ölüyor, Dünya‟nın kutupları bile yer değiĢtiriyor.. fakat, bir defa doğan bir ejderha fikri; bir daha “hiç mi, hiç; ölmüyor, öldürülmüyor, öldürülemiyor...” Milletler değiĢse de, dilleri ve dinleri farklı olsa da, kültür ve medeniyetleri, değiĢip geliĢse de.. değiĢtiremedikleri tek Ģey, ejderler.. ve ejderlerin kültürü. ĠĢte; Bayburt ejderi de, tipik ve otantik bir ejder kültürünün, günümüze uzanmıĢ veya zamanımızda moda olan popüler terimi ile kendi kendini güncellemiĢ, ejderlerinden bir tanesi ve “ejderler” (ejderhalar) teorisinin farklı bir temsilcisidir. Ejdererin çeĢitlerine göre, “ortak” olan yönleri olduğu gibi, “kısmen ortak” yönleri olanlar ile “hiç ortak yönleri olmayan, ejder” çeĢitleri de vardır. Yeni bulunacak ejderler ile bu teori, her yeni bulunan ejderlerle; daha da, geliĢip.. geniĢleyerek, zamanla dünyanın her tarafını saracak, sarmalayacak... aynen, geçmiĢte de bütün Dünya‟yı, sarıp kuĢattığı gibi... Bu bakıĢ açısı ile; Bayburt ejderine bir göz atarsak; Ģu özelliklerin öne çıktığını görürüz. 1=Meryem Ana ve Erzurum ejderinde olduğu gibi, bu ejderin altında da (doğu tarafında meyilli arazide) eski bir mezarlığın izleri bulunmakda; 2=Her üç ejder de, bir dağın yamacında bulunmakta; 3=Her üçü de, tabiatın tahribine karĢı en çok direnen kaya (taĢ)dan yapılmıĢtır.(veya taĢ öğesi kullanılmıĢtır) 4=Bayburt ejderinin baĢ kısmındaki kilise kalıntısı ve Hz. Meryem Ana ejderinde bizzat Hz. Meryem Ana‟ının kendisinin, din ile doğrudan bağlantısı; bize, Erzurum ve Bayburt Eejderlerinin de, din (adına önemli bir kiĢi) ile bir bağlantısının olduğu ihtimalini kuvvetlendiriyor. 5=Diğer bütün ejderlerlerde olduğu gibi, bu ejderinde dikkatleri çekmek istediği nokta; çevresinin, her açıdan incelenerek, sakladığı çok yönlü gizemlerinin bulunarak açığı çıkarılması ve günümüze misafir edilerek güncellenmesi isteğidir. sayfa 129 BĠTĠRĠRKEN Muhterem okuyucu, Dünya‟da ilk defa “Anadolu Ejderlerini” Ģimdilik, bulabildiğim kadarıyla toplu olarak bilim dünyasının ilgisine ve bilgisine sunarken.. ayrıca bir köĢesi olan Erzurum ejderhası hakkında Ģüpheye düĢtüğümden, yine Dünya‟da ilk defa çizip, fakat; Ģu aĢamada yazmayıp, üçünçü köĢesi hakkındaki teorim gerçekleĢtiktan sonra açıklayacağım; e “EVREN-MÜRSEL ÜÇGENĠ” (ki; Dünyanın en büyük olaylarını ve sırlarını içine alan ve dinler tarihinin üç büyük gizemi; MEKKE‟de, Kabe; Erzurum‟da, Erzurum ejderhası ve Kudüs-Efes çizgileriyle.. Erzurum ejderinin, Trakya‟da kesiĢtikleri noktaların içinde kalan coğrafya ile çevrili, biri büyük, diğer ikisi bu üçgenin içinde ve daha küçük üç üçgeni) ilk defa araĢtırmaya baĢladığımda; inanılması güç, ilginç bazı olaylar ve bir de açıklanması çok güç, fakat; varlığı gerçek olan, enterasan bazı tesbitlerim oldu. ġöyle, ki: 1) Anadolu‟nun hemen her bölgesinde; doğa üstü, fizik ötesi (metefizik) kaynaklı, ilâhi menĢeli bir takım akıl ve mantık kuralları ile açıklanamayacak olaylar tesbit ettim! Bunların tarih boyunca, hep teker rür ederek ve zamanımıza kadar da gelerek, hâlâ insanları az veya çok, etkiledikleri de tesbit ettim. Genellikle; önceden canlı olan bu varlıkların, sonradan bir takım vesilelerle; taĢ kesilme gibi, günümüz insanına garip gelecek, ancak; sıkça rastlanılan, çoğu halk hikâyesi Ģeklinde gelen, fakat; arkasında yatan gizemlerinde, hiçbir zaman ilmi açıdan üstünde durulmamıĢ, incelenmeye değer bulunmamıĢ olduğunu da tesbit ettim. Bunlardan bir kısmını, derleyerek ve elimden geldiği kadarıyla da; bir takım bilgi ve belgelerle de destekleyerek, yukarıda okuduğunuz kitabımın konusu yaparak ve “EJDERLER” ismi altında genelleyerek ve de, Dünya‟da ilk defa teorileĢtirerek, ilgi duyanların bilgilerinine ve ilgilerine sunmaya çalıĢtım. 2) Adına “teori” denen Ģeyler; ne kesinlik arzeden ve inanılması gereken bilgidir; ne de, yabana atılacak kadar, sıradan ve değersiz.. bilgi yumağıdır. Fakat, kesin olan bir gerçek vardır ki; mutlaka ve mutlaka, üzerinde durulması, günün bilim ve teknolojisiyle, titiz ve sabırlı bir çalıĢma yapılarak, her çeĢit tenkide ve eleĢtiriye açık, ilmi derecedeki Ģüpheyide göz önünde tutarak, incelenmeli ve müsbet sonuç alıncaya kadar da üzerinde inceleme yapılıp / araĢtırılmalıdır... 3) ĠĢte bu kitabın gayesi ve tuttuğu yol, yukarıda çerçevesi çizilen sınırlar içinde, belli bir görüĢü lanse etmek yerine; araĢtırmak, incelemek, bilinenlerden yola çıkılarak.. bilinmeyenin gizemlerini çözmek için, Objektif bir bakıĢ açısıyla çalıĢmaktır. “Tırnak içindeki ana baĢlığımız, her ne kadar ejderler olsa da; bir o kadar önem arzeden, diğer ikinci bir kelimemiz de, “TAġ KESĠLME OLGUSU ve VURGUSU” dur... ĠĢte, bu “taĢ kesilme olgu ve vurgusu, yalnız ejderlerde karĢımıza çıkmaz. Öncsinde, canlı olan her varlıkda; bir çobandan bir geline, bir koyundan bir deveye, bir arslandan bir ejderhaya (yılana).. kadar, bir çok varlıkda görülür. TaĢ kesilme, geçmiĢde yaĢayan tüm canlı varlıklar için, ölüm gerçeğinin, bir nevi durması veya dondurularak mekânın içine gömüleceğine; zamanın içine gömülerek.. mevcudiyetini zamanda dondurulup.. mekân da, muhafaza edilmeye devam edilmesi gibi.. oldukça sıradıĢı ve etkin, anlamlı ve bir saklama yeri ve yöntemidir. ĠĢte, bu sebepledir ki; taĢ kesilme olayları baĢlangıçta biraz komik, akıl ve mantık dıĢı gibi görünse de; aslında çok ince ve çok gizemli olayların; zamanda, “dondurularak” mekânda “durdurularak” gelecek bir zaman diliminde, yeniden servise sunulması, uykusundan uyandırılıp, farklı da olsa, o varlığın; bir baĢka Ģekilde ve Ģartlarda, bilinçsizce de olsa varliğını sürdürerek yaĢatılmaya devam etmesinin bir çeĢit sağlanmasıdır. 4) ġimdiye kadar bilinmeyen veya bilinip bir koruma içine alınmayan anıt, kilise, saray kalıntısı, iç-içe birinden diğerine merdivenlerden geçilen mağaralar, bir takım mechûl tarihi yapı kalıntıları, çeĢitli büyüklükte höyükler, çürümemiĢ cesetler.. vb gibi, bir takım kültür hazinelerinin, kendi kaderlerine terkedilerek, sayfa 130 ................................................................................................................................. gereken değerinin ve yeterli koruma ve tanıtımının yapılmadığını; çok acı bir gerçek olarak tesbit ettim. Aslında bana ilginç gelen bu konularıda kitabıma almak istedim. Ancak; özelde, bütün Anadolu‟yu; genelde önce “EVREN- MÜRSEL ÜÇGENĠ‟ni ve daha geniĢ anlamda, bütün Dünya‟yı.. araĢtırmak için; karıĢ karıĢ gezmek, böyle olağanüstü olayları tesbit etmek ve arkasındaki sakladıkları gizemleri çözmek; yoğun emek, bol zaman ve maddi imkân.. gibi, bir takım sınırlarının olması, bunlarında ben de sınırlı olması; beni, Ģayet imkân bulursam, bunları; daha sonra belki ikinci, üçüncü.. kitaplarda toplama gibi bir mecburiyetle karĢı karĢıya getirdi. Bu vesile ile sizlerinde, yukarıda anlatılan; yerler, olaylar, Ģekiller ile ilmi, tarihi, mitolojik.. vb. konular hakkında; bir bilginiz, tesbitiniz, gözünüzle gördüğünüz, duyduğunuz.. bir bilgi, belge ve hikâyeniz varsa ve bunu da insanlığın bilgisine ve hizmetine sunmak isterseniz; lütfen, bize (surprizsite‟ye) yazın... Yazın, ki; bu yazınızla, siz de; kendi çapınızda, sesinizi duyurup, insanlığın bıraktığı mirasını; yine insanlığın hizmetine sunarak.. dedelerimizin kültür birikiminin, torunlarına ulaĢtırılmasındaki; insani, dini, kültürel ve vicdani.. görevi yapmıĢ olmanın zevkini, huzurunu ve bu çorbada sizinde bir tuzunuzun bulunmasının keyfini çıkarın. Yazın, ki; bunlar, ebediyyen saklanmak için değil.. gelecek nesillerin, bu gizemleri çözmek için, bu mirasa lâyık oldukları zaman; o gizemleri arayıp bulmaları ve o günden itibaren baĢlamak üzere, bunların sakladıkları gizemlerden istifade etmeleri.. böylece de, dedeler ile torunların, zaman mefhûmunu ortadan kaldırarak ve bir defa daha bir araya gelerek; el-ele, gönül-gönüle.. tutuĢup buluĢmalarını baĢarsınlar... Yazın, ki; siz de sesinizi duyurup, bu siteye yazdıklarınızla; surprizsite‟de, bu yazdıklarını derleyip, düzenleyip, yayınlayarak.. geçmiĢdeki tarihimize, kısa bir yolculuk yaparak.. onlarla belli zaman diliminde, belli bir süre, birlikte olmak Ģeklinde de olsa, beraber buluĢalım ve yaĢayalım ve yaĢatalım... Yazın, ki; geçmiĢimizi yapanları ve tarihini yazanları, günümüze konuk ederek, onlarla buluĢarak; yaptıklarıyla, yazdıklarıyla ve bize bıraktıklarıyla.. onları yaĢatalım ve bize bıraktıkları gizemleri çözdüğümüzü emeklerinin boĢa gitmediğini gösterip, hakları olan seviçlerini onlara yaĢatıp haklarını helâl etmelerini sağlayalım. Yazın ki; Siz, yeni doğru bilgilerin ortaya çıkmasına vesile oldukça; tarihin, dinin, bilimin.. kısaca; insanlığın, bu güne kadar, yanlıĢ bildikleri düzelsin.. bu yanlıĢlıkların ayırdığı eller ve gönüller birleĢsin.. kin ve düĢmanlıkların yerini “olması gereken” sevgi ve muhabbet alsın... Yazın, ki; geçmiĢimizi güncelleyip, geleceğimize daha sağlam ve daha tutarlı adımlarla yürüyelim... Bütün ejderlerinin bulunup, bütün gizemlerinin de çözüldüğü, daha güzel ve barıĢ dolu bir Dünya‟da; daha mutlu, daha sevecen, daha bilgili.. bir yaĢam dileğiyle.. Gayret bizden, tevfik Allah‟tan Mürsel Münevveroğlu 21-09-2009 Konak-ĠZMĠR Not: Ġstek, Ģikâyet ve her türlü yazılı katkılarınız için; YAZIġMA ADRESĠ: 1= [email protected]„dan veya; 2= www.surprizsite.net „in mesaj penceresinden yapılabilir. KAYNAKLAR: (BĠBLĠYOGRAFYA) M.A.E – Meryem Ana Evi: Efes Kılavuz Kitabı. Senior. 1953-1978 (1981baskısı) ....... ĠZMĠR. * M.A. - Meryem Ana: Suad Yurdkoru. Ege Turizm Cemiyeti Yayınları. 7. 19.... ĠZMĠR. * E.K. - Efes mi Kudüs mü? Senior. Ege Turizm Cemiyeti Yayınları. 1951. ................ ĠZMĠR. * H.L.O.Ġ.- Herkese Lazım olan Ġman. Türkiye Gazetesi Yayınları. No. 3 1983 ................ ĠSTANBUL. Ġ.K.V.Ö.H.- Ġslâmda Kadın ve Özel Halleri: Cemalettin Kaplan. ........................... ADANA. * Çe-Ġs (ÇeĢitli Ġslâm Kaynakları) * The National Galery. ............................... LONDON. Mahalli ve milli GAZETELER...................................... Kur‟an-ı Kerim Meali Sanat Tarihi: Zahir Güvemli. Varlık Yayınları 1968 ....................................................... ĠSTANBUL. DüĢünce Tarihi:Orhan Hançerlioğlu. Remzi Kitabevi. 1972. .................................ĠSTANBUL. T.T. Türkiye Tarihi:T. Yılmaz Öztuna. Hayat Yayınları. 1963 ................................ ĠSTANBUL. D.T. Dinler Tarihi: Adli Moran. Hürriyet Gazetesi Yayınları. ........................................ ĠSTANBUL. D.T.A.Dinler Tarihi Ansiklopedisi. ......... ĠSTANBUL. N.G.T. 1555‟den, 3797‟ye Geleceğin Tarih Nastradamus. Cep Kitapları A.ġ.1982......ĠSTANBUL. B.D: Bilim Dergisi: Divanyolu. 1982....... ĠSTANBUL. ĠNCĠL: Yeni Ahit:8. Baskı. Kitabı Mukaddes ġirketi P.K. 186. 1979. .................................ĠSTANBUL. Tanrılar Mezarlar Bilginler: C. W. Ceram. Remzi Kitabevi. ............................................ĠSTANBUL.