Tam Metin - Din Bilimleri

Transkript

Tam Metin - Din Bilimleri
243
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
İSLÂM’DA YÖNETİMLE İLGİLİ SOSYAL VE DİNÎ ANLAYIŞLAR
∗
Yazan: M. J. Kister
Çevir.: Yrd. Doç. Dr. Yavuz Köktaş
Hz.∗ Peygamber’in çeşitli kabile ve grupları içine alarak Medine’de kurduğu
site devleti, bir ümmet ortaya çıkaran yeni din İslâm’ın özgün fikirleriyle ittifak
etmiştir. Arabistan’ın kuzeyindeki bu yeni siyasî bünye, toplumun yegane rehberi,
lideri, hakimi ve yasa koyucusu olarak görev yapan Hz. Peygamber’in karşı
konulmaz otoritesine bağlı olarak ilk safhasını oluşturuyor ve gelişiyordu. Hz.
Peygamber otoritesini Allah tarafından kendisine verilen sürekli vahiyden alıyordu.
Hz. Peygamber’in karakteri, Hz. Aişe’nin veciz bir sözünde ifade edildiği gibi
Kur’ân’a göre şekillenmişti.1 İslâmî gelenekte Allah Resûlü, hiç kimsenin daha adil
olamayacağı bir şekilde doğruluk ve adalet sembolu olarak tasvir edilmiştir.2 O,
insanlara karşı eşit ve merhametli davranırdı; istemeyerek vurduğu bir adama,
kendisine kısas yapması için izin vermişti.3
Hz. Peygamber’in beşer tabiatının benzer bir özelliği olan yumuşaklığı ve
şefkatperestliği Hz. Aişe’den nakledilen bir rivayette açıklanmıştır. Arap
yardımcıları (imdâdu’l-Arab) sayıca büyüdüğünde ve Allah Resûlü’nun etrafı büyük
∗
∗
1
2
3
Bu makale M. J. Kister’e ait “Social and Religious Concepts of Authority in Islam” adlı çalışmanın
çivirisidir. Jerusalem Studies in Arabic and Islam, (1994) XVIII: 2, Colloquium 4, s. 84-127.
Metinde geçen “Hz.”ler tarafımızdan konulmuştur.
Örneğin bkz. Ebu’ş-Şeyh, Ahlaku’n-Nebi, 19-29; Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, VI, 251; İbn Kesîr,
Tefsîr, VII, 80; a. mlf. Şemâil, s. 57; İbn Ebi’l-Hadid, Şerhu Nehci’l-belâğa, VI, 340; Muberred,
el-Fâdıl, s. 16; Sülemî, Adâbu’s-suhbe, s. 23 (editorün notu); Münavî, Feyzu’l-kadîr, V, 170, no.
6831.
Örneğin bkz. Hz. Peygamber’le Zu’l-Huveysıra’nın toplantısıyla ilgili rivayet: İbn Hişam, Sire, IV,
139; Humeydî, Müsned, II, 55; Abdurrezzak, Musannef, X, 146; M. M. A’zamî, Dirâsât fi’lhadîsi’n-nebevî, s. 157; Zurtanî, Şerhu’l-mevâhib, VII, 227; Vakidî, Meğazî, s. 948; Vahidî,
Esbabu’n-nuzûl, s. 167; Suyûtî, Lubabu’n-nukûl, s. 118; a. mlf. Cem’u’l-cevâmi, II, 530; a. mlf. elHasâisu’l-kübrâ, III, 16; İbn Asakir, Tarih, VI, 239; Demirî, Hayâtu’l-hayavân, I. 233; İbnu’lEsir, el-Murassa, s. 162; a. mlf. Usdu’l-ğabe, II, 139; İbn Hazm, el-Fisâl, IV, 53; İbn Hacer, elİsâbe, II, 411; İbn Tavus, el-Melâhim ve’l-fiten, s. 88; Zamahşerî, el-Fâik, II, 325; İbnu’l-Cevzî,
el-Vefâ, s. 311; Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, VI, 227-229; İbn Teymiye, es-Sarimu’l-meslûl, s.
178-181; Semerkandî, Tefsîr (yazma) Chester Beatty, 3668, v. 274 a-b; Moğaltay, ez-Zahru’lbasîm fi sire Ebi’l-Kâsım, (yazma) Leiden, 370, v. 329b-330a; el-Muttaki el-Hindi, Kenzu’lummâl, XI, 291-300-305; Muhammed b. Ferec el-Kurtubî, Akdiyetü Resûlillah, s. 147, Şevkanî,
Neylu’l-evtâr, VII, 166; İbn Hanbel, Müsned, (Bulak), III, 332; Ebu Ya’la el-Mavsilî, Müsned, I,
90-91.
Örneğin bkz. el-Mu’afa b. Zekeriya, el-Câlisu’s-sâlihu’l-kâfî (yazma) Topkapı Sarayı, III. Ahmed
2321, v. 144b-145a; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 48; İbn Abdilberr, el-İsti’âb, 673, no.
1107; İbn Kesîr, el-Bidâye, IV, 362. Hz. Peygamber’in adaleti hakkında bkz. İbn Kesîr, Şemâil, s.
132; Abdurrezzak, Musannef, IX, 465, no. 18037-43; Ebu Davud, Sünen, II, 250.
244
M. J. Kister
bir kalabalıkla sarıldığında muhacirler onun için kalabalığı yarıp Hz. Aişe’nin
odasına varmasına yardım ettiler. Elbisesini kapıda çıkarıp odaya giren Hz.
Peygamber, kalabalığa beddua etmeye başladı: “Allahım, onlara lanet et!”. Hz. Aişe
biraz sıkılarak şöyle dedi: “Onlar helak oldular”. Fakat Hz. Peygamber, “herhangi
birine lanet ettiğimde bu, onun günahına keffaret olacaktır” şeklinde Allah’tan bir
söz aldığını söyleyerek Aişe’yi teskin etmiştir. Gerçekten Allah onun bu duasını
kabul buyurmuştur. Hz. Peygamber Allah ile olan mükalemesinde “ben ancak bir
beşerim” demişti. “Her insan gibi aceleyle hareket ederek birini üzdüğümden dolayı
ben de üzülürüm”.4
Hz. Peygamber açıkça hükmünde hata edebileceğini, muhaliflerinden5 birinin
belağatlı sözüyle aldanabileceğini yahut tavsiyesinde yanılabileceğini kabul etmiştir.
Burada zikredilen durum, ağaçların aşılanması meselesiyle ilgilidir. O, sadece konu
hakkında yeterli bilgisi olmadığı ve onunla ilgili vahiy de almadığı için görüşünü
ifade etmişti.6 Peygamber’in bir kararda yanılmasıyla ilgili durum, açık bir şekilde
kendisinin, verdiği bir hükmü isabetsiz bulan ashaptan biri tarafından uyarıldığı bir
rivayette söz konusu olmuştur.7 Hz. Peygamber’in kararıyla ilgili önemli olan bu
meselede, Gatafan kabilesine, müttefikleri olup Medine’yi kuşatan Kureyşlileri
terketmelerine karşılık Medine’nin yıllık üçte bir ürünü teklif edilmişti. Bunun
üzerine ashaptan biri bu kararla alakalı bir vahiy olup olmadığını sormuş, vahiy
yoksa kendi fikrini beyan edeceğini söylemişti. O da bunun kendi görüşü olduğunu
söyleyip ashabın görüşünü kabul ederek düşmanla savaşmaya karar verdi.8
4
5
6
7
8
Mus’ab b. Abdullah b. Mus’ab b. Sabit, Cüz’ (yazma), Chester beatty, 3849, v. 45b. Ayrıca bkz.
Münavî, Feyz, II, 567; İbn Hazm, el-İhkam fi usûli’l-ahkam, 1015. Krş. Buhârî, el-Edebu’l-müfred,
s. 215, no. 613; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, X, 143.
Örneğin bkz. Mukatil b. Süleyman, Tefsîr (yazma), Topkapı Sarayı, III Ahmed, 74/1, v. 29a; M. M.
A’zamî, Dirasat, s. 147; Ebu Avâne, Müsned, IV, 3-5-50; İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, 278;
Zurkanî, Şerhu’l-Muvattâ, IV, 369-372; İbn Asakir, Tarih, II, 298; Münavî, Feyz, II, 564; İbnu’lEsîr, en-Nihâye, ı-h-n md.; el-Vezir el-Mağribî, Adâbu’l-havâss (yazma), Bursa, Hu. 4. 19, v. 26a;
İbn Hazm, el-İhkâm, I, 147; Ebu Davud, Sünen, II, 115; Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, I, 203; Ebu’lHasan en-Nubahî, Tarihu kudât el-Endülüs, s. 7; İbnu’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, X, 553; Şihabuddin elKafacî, Nesîmu’r-riyâd, IV, 261; İbn Hamza, el-Beyân ve’t-ta’rîf, II, 105; Hattabî, Meâlimu’ssünen, IV, 163; İbn Ebi Hâtim, İlelu’l-hadîs, II, 288.
Ebu’l-Mehâsin el-Hanefî, el-Mu’tasar mine’l-muhtasar, II, 300; İbn Deyba, Teysîru’l-vusûl, IV,
388; İbn Teymiye, es-Sârim, s. 192; Tahavî, Müşkilu’l-asar, I, 330; a. mlf. Şerhu ma’ani’l-asâr,
III, 48; Deylemî, Firdevs (yazma), Chester Beatty 4139, v. 89a-89b; İbn Tavus, Tarâif
Abdilmahmud, s. 111; İbn Hazm, el-İhkâm, 1014; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, X, 143; Kafacî,
Nesîm, IV, 255; Abd b. Humeyd, el-Muntehab min müsnedihi, Vaticana Arap 502, v. 17a; elMekkî, Kut’u’l-kulûb, IV, 221. Ayrıca bu hadîsin tahlili ve Subhi Mahmasani tarafından varılan
sonucu için bkz. “Muslims: Decadence and Renaissance”, MW 44 (1954), s. 200.
Zehebî, Kitabu’l-kebâir, s. 86; İbn Hamza, el-Beyân, II, 138.
Vakidî, Meğazî, s. 477; Kurtubî, Tefsîr, XIV, 133; İbn Ebi Şeybe, Tarih (yazma), Berlin 9409, v.
53a; İbn Teymiye, es-Sârim, s. 191. Krş. Ali b. Burhanuddin el-Halebî, İnsanu’l-uyûn, III, 39;
Abdurrezzak, Musannef, V, 368: “lev küntu umirtu bi-şeyin lem este’mirkuma…”. Krş. el-
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
245
Fakat bu çeşit hadîsler azdır. Hz. Peygamber’in hadîsleri, kendisine atfedilen
bir hadîse göre vahiy olarak telakki edilmiştir. Bu hadîste Kur’ân ve bazı benzer
vahiylerin kendisine verildiği ifade edilmektedir.9 Onun emir ve sözleri Allah’ın
ilham ve emriyle meydana gelmiştir. Allah Resûlü, insanları sadece fiillerine göre
yargılamaz, fakat aynı zamanda onları Allah’ın ihsanıyla bilebildiği niyetlerine göre
de yargılar. Hz. Ömer, bir konuşmasında Hz. Peygamber’in vefatından sonra vahiy
kesildiği için insanları sadece fiillerine göre yargılayacağını ifade etmiştir.10
Hz. Peygamber tarafından kurulan düzen ideal olarak telakki edilmiş olup
toplum tarafından da devam ettirilmesi zorunluydu. Hz. Peygamber’i ziyaret için sık
sık Medine’ye gelen şahıslar, kabileler ve heyetler yeni inançla ilgili haberleri almak
ve onun kurallarını yaymak, İslâm toplumu ve düzeni hakkında tebliğde bulunmak
için kabilelerine geri dönerlerdi. Bazı lider veya gruplar ridde savaşları esnasında
İslâm’a bağlı kalmışlar ve kendi halklarıyla birlikte savaşa çıkmışlardır. (Böylece)
İslâm, toplum hayatını düzene soktuğu düşünülen otorite/idare ve bağlılıkla ilgili
yeni bir form meydana getirmiştir.
Dinî azınlıkların, Medine toplumunun yönetimine boyun eğeceği ve onun
şartlarını kabul edeceği umulmuştur. Onların yaptıklarıyla ilgili Hz. Peygamber’in
siyasî ve askerî kararları ya vahye ya da vahye eşit olduğu kabul edilen kendi talimat
ve emirlerine dayanıyordu. Diğer halklarla ilişkilerinde dürüst halifelerin idarî ve
malî faaliyetlerinde her ne kadar stratejik, sosyal, ekonomik faktör ve güdüler söz
konusu olsa da, Hz. Peygamber’in sünneti takip edilmiş ve onun sözlerine
dayanılmıştır.
Mesela, mecusilerden cizye alma konusu böyledir. Onların ehl-i kitap kabul
edilip edilmeyeceği ve onların cizye ödemesine izin verilip verilmeyeceği konusunda
problemler vardı.11 Bazı alimler onların ehl-i kitap olduğunu iddia edip cizye
Kazarunî, Sire (yazma), Br. Mus. Add. 18499, v. 262b: “lev umirtu bihi lem este’mirkum”. Ayrıca
bkz. Kafacî, Nesîm, IV, 258; Hemedanî, el-İklil, I, 153; İbnu’l-Arabî, Ahkâmu’l-Kur’ân, II, 865.
9
Hatib el-Bağdadî, el-Kifâye fi ilmi’r-rivâye, s. 8: “…ûtîtu’l-kitabe ve mislehu ma’ahu”. Ayrıca bkz.
a. y. 12: Cebrail, Hz. Peygamber’e Kur’an’ı vahyettiği gibi sünneti de vahyederdi. Kur’an ve
sünnet arasındaki ilişki için bkz. a.y. 14-16. Ayrıca bkz. İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 12; Suyûtî, el-Hâvî li’l-fetevâ, I, 471. Bazı hadîslerin neshiyle ilgili olarak bkz. Darekutnî, Sünen,
IV, 144-145.
10
el-Mu’afa b. Zekeriya, el-Câlis, v. 144b; el-Fezarî, Siyer (yazma), Fas, v. 10b; Abdurrezzak,
Musannef, III, 383; Ebu Ya’la, Müsned, I, 175. Ayrıca bkz. el-Hindî, Kenz, V, 404. Krş. Belazurî,
Ensâbu’l-eşrâf, s. 553: “…innema ebkî inkıta’e haberi’s-semai annâ…”; ayrıca bkz. İbn Hazm, elİhkam, 107; İbnu’l-Esir, Camiu’l-usûl, X, 561.
11
Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 32, no. 78: “…kale umerau: ma edrî ma asna’u bi’l-mecusi
ve leysû ehle kitabin; kale Abdurrahman b. Avf: semi’tu Resûlellahi yekulu:sunnû bihim sünnete
ehli’l-kitabi”; Hatib el-Bağdadî, Tarihu Bağdad, X, 88, no. 5207; ayrıca az farklı bir varyantı için
bkz. Abdurrezzak, Musannef, VI, 68; krş. Suyûtî, ed-Durru’l-mensûr, III, 229; İbnu’l-Kayyım,
Ahkâmu ehli’z-zimme, I, 2 (İbnu’l-Kayyım, Şafiî’den naklederek mecusilerin ehl-i kitap
olmadığını vurgular).
246
M. J. Kister
ödemelerine izin vermiştir.12 Burada Hz. Peygamber’in Bakara 256. âyetinin
nuzülunden sonra onlardan cizye almayı kabul ettiğini söyleyen Mücâhid’e dayanan
önemli bir hadîs bulunmaktadır.13 Ebu Ubeyde’nin görüşü uyumlu bir bakış açısını
ortaya koyar: “Ehl-i kitapla ilgili cizye Kur’ân’a; mecusilerle ilgili cizye ise, Hz.
Peygamber’in sünnetine dayanmaktadır.14 Mecusilerden cizye alınmasına karşı olan
bazı çevreler de vardır. Bunun iki önemsiz yorumda kaydedildiği görülmektedir.
Mukâtil’in yorumuna göre Hz. Peygamber, ehl-i kitaptan başkasından cizye
almamıştır. Arapların irtidadından sonra isteyerek veya zorla da olsa Hz. Peygamber
Hicr mecusilerinden cizye almıştır. Bunun üzerine münafıklar Hz. Peygamber’in bu
kararını kınadılar. Bundan dolayı şu âyet nazil oldu: “Ey inananlar! Siz kendinize
bakın. Sapan kimse siz doğru yolda olduğunuz müddetçe size zarar veremez”(Maide,
5: 105).15 Vahidî’nin Kelbî’ye dayanarak yaptığı yorum daha detaylıdır: Hz.
Peygamber, Münzir b. Sava’a’ya kendisinin ve Hicr halkının İslâm’ı benimsemesi
için bir mektup yazdı. Araplar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler ve Hicr mecusileri,
İslâm’ı benimsemeye isteksiz, ancak cizye ödemeye istekliydiler. Bu nedenle Hz.
Peygamber Münzir’e davet mektubu yazdı ve Araplar hariç Hicr halkından cizye
almaya razı olduğunu ifade etti. Araplar ise, ya İslâm’ı kabul etmek ya da savaşmak
zorundaydılar.
Araplar arasındaki münafıklar, Hz. Peygamber’in Arap müşriklerinden değil
de, Hicr müşriklerinden cizye almayı kabul etmesine şaşırdıklarını ifade ettiler.
Bunun üzerine Bakara sûresinin 106. âyeti nazil oldu.16 Mecusilerin ayin, ibadet,
inanç ve kurallarına izin verildiği için geleneksel müslüman çevreler tarafından bazı
şüpheler dile getirildi. Bunun, Ömer b. Abdilaziz’in valisi Adi b. Artat’a gönderdiği
bir mektuptan kaynaklandığı tahmin edilebilir. O mektupta Ömer, valisinden
mecusilerin anne ve kız kardeşleriyle evlenmelerine niçin izin verildiğini Hasan
Basrî’ye sormasını istiyordu. Cevabî mektubunda Hasan, mecusilerin “şirk”inin
mezkür günahlardan daha büyük olduğunu; bununla birlikte cizye ödedikleri için
ayinlerini yapmaya izin verildiğini belirtti.17 İbn Hazm, mecusilerden cizye
alınabileceği ile ilgili Hz. Peygamber’in kararının, bir kaç sahabiye açıklanan
hadîslerden kaynaklandığını ifade eder. Diğer sahabiler bu karardan habersizdirler.
Hz. Ömer de Hz. Peygamber’in kararıyla ilgili hiç bir bilgiye sahip değildi.18
12
13
14
15
16
17
18
Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 34 (…fe-kale ba’dehum: innema kubilet minhum liennehum kanû ehle
kitabin…; Ebu Ubeyd, bununla birlikte bu fikri reddeder); İbn Zenceveyh, Kitabu’l-emval
(yazma), Burdur 183, v. 13a; Ebu Ya’la, Müsned, I, 257.
Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 34-35; krş. Taberî, Tefsîr (ed. Şakir), V, 413.
Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 35.
Mukatil, Tefsîr, v. 109b.
Vahidî, Esbab, s. 142.
Abdurrezzak, Musannef, VI, 50; krş. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 36.
İbn Hazm, el-İhkâm, I, 130-134.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
247
Hz. Peygamber’in Yahudi ve Hıristiyanların sürülmesiyle ilgili hükmü, Hz.
Ebu Bekir ve Ömer tarafından bilinmiyordu. Aynı şekilde Hz. Ömer Peygamber’in
mecusilerden cizye kabul ettiğini de bilmiyordu. Hz. Ömer, Hz. Peygamber’in Hicr
mecusilerine sağladığı ve mü’minler arasında taksim ettiği cizyeden payını almış
olabilir, fakat Hz. Peygamber’in onlarla ilgili verdiği hüküm hakkında bilgi sahibi
değildi.19 Başka bir yorum, mecusilerden cizye almakla ilgili Hz. Peygamber’in
hükmünü daha geniş bir çerçeveye yerleştirmek ister. Hz. Peygamber’e, İslâm’ı
kabul edinceye veya cizye ödemeyi benimseyinceye kadar ehl-i kitapla savaşması
emredilmiştir. Bununla birlikte bu sınıflandırma, yahudilik ve hıristiyanlığa dönmüş
olanları da kapsamaktadır. Bundan dolayı Hz. Peygamber, Arap olan Necran ve
Eyle’nin hıristiyan halkından, ayrıca büyük çoğunluğu hıristiyan Arap olan
Dumetu’l-Cendel halkından cizye almayı kabul etmiştir. Diğerleriyle de savaşması
emredilmiştir. Bu nedenle Allah, mezkür hükümle ilgili herhangi bir vahiy
olmaksızın mecusilerle ilgili tesis edilmiş bir “sünnet”teki Hz. Peygamber’in sözüne
uygun olarak onları hariç tutmuştur. Hz. Peygamber, eğer kabul ederlerse İran
mecusilerinden de cizye almaya izin vermiştir. O, Arap müşrikleriyle İslâm’ı kabul
edinceye kadar savaşılması gerektiğini söylemiştir. (Onların cizye ödemek gibi tercih
hakları yoktur; bu mahrumiyet mezkür Araplar dikkate alınarak verilmiştir.)20
Hz. Peygamber tarafından verilen bazı siyasî, askerî ve sosyal kararların
gerçek sebepleri, garib rivayetlerle süslenen bir takım yorumlar sayesinde
anlaşılabilir. Zührî’den nakledilen özlü bir rivayette Hz. Peygamber, kendisiyle
anlaşmayı reddettikleri takdirde Beni Nadir ile savaşmaya hükmetmiştir.21 Başka bir
rivayet Hz. Peygamber’in Beni Nadir’e saldırmasına, Kureyşle ittifak etmelerinin ve
Peygamber’i öldürmek için haince teşebbüslerinin sebep olduğunu açıklar. Hz.
Peygamber onların ihanetleriyle ilgili bir haberi, ensardan biri vasıtasıyla Beni
Nadir’li dürüst bir kadın tarafından kendisine gönderilen bir mektupla öğrenmişti.22
İbn Hişam tarafından nakledilen farklı bir rivayete göre Hz. Peygamber, Beni
Nadir’in diyet ödeme konusunda kendisine yardım etmesini istedi. Beni Nadir’den
bazı kişiler, onun başına taş yuvarlayıp öldürmeye teşebbüs ettiler. Hz. Peygamber
ise, Cebrail vasıtasıyla uyarıldı. Öldürülmekten kurtulunca Beni Nadir’le savaşmaya
karar verdi. Beni Kureyza da benzer konumdaydı: Onlarla savaşmayı Hz.
Peygamber’e emreden melek Cebrail’di.23
19
İbn Hazm, el-İhkâm, I, 180; ayrıca oraya Hz. Ömer’in bilmediği Hz. Peygamber’in diğer sünnetleri
için bakınız.
20
Kurtubî, Akdiyatu Resûlillah, s. 168-171.
21
Abdurrezzak, Musannef, V, 216.
22
Abdurrezzak, Musannef, V, 358.
23
Örneğin bkz. Belazurî, Futûhu’l-buldân, s. 32.
248
M. J. Kister
Yahudiler Hayber’den Hz. Ömer tarafından sürülmüş ve bazı kaynaklarda
açıklandığı gibi buna ekonomik faktörler sebep olmuştur: Hz. Peygamber Hayber’i
fethettiğinde toprağı sürecek insanlar bulamadı. Bundan dolayı Medine’deki İslâm
toplumuna mahsulun yarısını vermek şartıyla orayı Yahudilere bıraktı. Hz. Ömer
zamanında müslümanlar arasında toprağı sürecek kimseler bulunduğundan sürecek
insanlara sahip olduğunda o, Yahudileri Suriye’ye sürerek topraklarını müslümanlar
arasında taksim etti.24 Benzer bir rivayet Hıristiyanların Necran’dan ve Arap
yarımadasından sürülmesiyle ilgilidir. Bazı rivayetlere göre Hz. Ömer, Onların
büyüyen askerî güçlerinin farkına vararak onlardan korktu ve Hz. Peygamber
tarafından Yahudilere garanti verilmesine ve topraklarının ellerinde kalmasına izin
verilmesine rağmen onları sürmeye karar verdi.25 Bazı kaynaklarda kaydedilen
sürgün için dinî sebep, Yahudi ve Hıristiyanların Arap yarımadasından sürülmesine
dair Hz. Peygamber’in emriydi.26 Bu emir Peygamber’in vefatından kısa bir süre
önce27 verilmiş olup iptal edilemez ve değiştirilemezdi. Uygun bir şekilde yerine
getirilmeliydi.
Alimlerin karşılaştığı bir başka problem de Yahudi ve Hıristiyanların
kalmaları yasaklanan Arabistan topraklarının nereleri olduğunu tespit etmekti.
Onların bu konuyla ilgili görüşleri farklılık arzetmektedir.28 Bazı alimler Teyma’nın
Arap topraklarına ait olmayan bir bölge olduğu görüşündeydi. Aynı zamanda Vadi’lKura da böyle bir bölge olarak telakki edilmiş ve bundan dolayı Yahudiler oraya
sürülmüştü.29 İbrahim b. Ali el-Firuzabadî, Yahudileri Hicaz’dan; Necranlıları ise
Arap yarımadasından çıkarmakla ilgili emri nakleder. Ayrıca herhangi bir halifenin Yemen Arabistanın bir parçası olmasına rağmen- ehl-i zimmeyi oradan çıkarmakla
ilgili herhangi bir rivayetin olmadığına dikkat çeker.30 Necran ise, Hicaz’ın bir
parçası değildi. Yahudilerin Hayber’den, Hıristiyanların Necran’dan çıkarılması, 24
25
26
27
28
29
30
Örneğin bkz. Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 56; Belazurî, Futûh, s. 37, Ayrıca bkz. İbn Teymiye, Fi
ma’ne’l-kıyâs, Mecmuatu’r-resaili’l-kübra, II, 268.
Nahhas, en-Nâsih ve’l-mensûh, s. 194, Ayrıca bkz. İbn Ebi Şeybe, Tarih, vb 100b; Ebu Yusuf,
Kitabu’l-harac, s. 74.
Örneğin bkz. Deylemî, Firdevs, v. 187b. Ayrıca bkz. Heysemî, Mecmeu’z-zevaid, V, 325;
Abdurrezzak, Musannef, VI, 53-58 (farklı hadîsler ve İbn Abbas’ın sözleri için bkz. a.y. X, 361);
Münavî, Feyz, V, 251; Yusuf b. Musa, el-Mu’tasar, II, 204; Ebu Avane, Müsned, IV, 162; İbn
Abdilberr, ed-Dürer fi’htisari’l-mağazi ve’s-siyer, s. 216; Tahavî, Müşkil, IV, 11(buraya farklı
varyantlar ve “ehricu’l-müşrikine…” hadîsinin sıhhatinin değerlendirilmesi için bakınız); Buhârî,
et-Tarihu’l-kebîr, IV, 57; İbnu’l-Esîr, Câmiu’l-usûl, VI, 314; Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, III, 227;
el-Hindî, Kenz, IV, 235-322; İbn Kesir, Tefsir, I, 275; Ebu Ubeyd, el-Emval, s. 497; İbnu’lKayyım, Ahkamu ehli’z-zimme, I, 176; İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 143; Belazurî, Futûh, s. 39;
Örneğin bkz. Heysemî, Mecmeu’z-zevâid, V, 325; Darimî, Sünen, II, 233.
Örneğin bkz. al-Vezir el-Mağribî, Adâbu’l-havâss, s. 93; Yusuf b. Musa, el-Mu’tasar, II, 204;
İbnu’l-Kayyım, Ahkâmu ehli’z-zimme, I, 177; Tahavî, Müşkil, IV, 14; Semhudî, Vefau’l-vefa biahbari dari’l-Mustafa, 1176-1182-1184.
İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 144.
İbrahim b. Ali el-Firuzabadî, el-Muhazzeb fi fıkhi’l-İmam eş-Şafiî, II, 258.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
249
onların, Arabistan’da kalmalarına Hz. peygamber’in izin verdiğini ileri sürdükleri
için- Hz. Ömer tarafından uygulanan bir “bid’a” olarak mütalaa edilmiş de olabilir.
Bununla birlikte Hz. Peygamber, hastalığı esnasında Yahudi ve Hıristiyanların
çıkarılmasını emretmişti. Hz. Ebu Bekir, ridde savaşlarıyla meşgul olduğu, İran ve
Bizansa karşı savaşa başladığı için bu emri yerine getiremedi. İran ve Bizans ile
savaş, Hz. Ömer’e de mani oldu. O, bu emri yerine getirmeye muktedir olduğu
zaman mezkür emir Hz. Peygamber’in vefatından sonra ifa edilmiş ve bir bid’a
olarak mütalaa edilmiş olmasına rağmen, emrin gereğini yapmıştır.31 Abdurrezzak’ın
Musannef’inde Said b. el-Müseyyeb’e dayanılarak uygulanan sürgün ve sebebi şöyle
anlatılmaktadır: Hz. Peygamber, Yahudileri toprağı sürmek ve mahsulun yarısını
vermek şartıyla Hayber’de bıraktı. Bu durum, Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir ve Hz.
Ömer’in hilafetinin ilk zamanlarına kadar böyleydi. Sonra Hz. Ömere, Hz.
Peygamber’in vefatına sebep olan hastalığı esnasında söylediği şu bilgi ulaştı: “İki
din, Arap yarımadasında birlikte kalamaz -başka bir rivayette Hicaz topraklarında-”
Hz. Ömer bu hadîsi araştırdı ve gerçek olduğunu tespit etti. Yahudileri çağırtarak
onlara şöyle dedi: “Hz. Peygamber’in yaptığı anlaşmaya bağlı kalırsanız ne ala!
Şayet bağlı kalmazsanız sizi süreceğim”. Said b. el-Müseyyeb bu rivayete şunu
ekledi: “Ve Ömer onları sürdü”.32 Bu olayla ilgili farklı bir açıklama da İbn Hazm
tarafından kaydedilmiştir: Hz. Ebu Bekir, Yahudi ve Hıristiyanların Arap
yarımadasından çıkarılmasıyla ilgili Hz. Peygamber’in emrini bilmiyordu. Hz. Ömer
de halifeliğinin son safhasına kadar bunu bilmiyordu. Emri öğrendiğinde onların
çıkarılmasını emretti ve hepsi çıkartıldı.33
Yönetici tarafından alınan herhangi bir karar veya yöneticinin bir memuru
tarafından uygulanan herhangi bir fiille ilgili İslâmî anlayışı yansıtan yukarıdaki
örnekler, Hz. Peygamber’in sünnetini takip etmek, onun sözlerine, emir ve
yasaklarına uymayı gerektirmektedir. Müslüman bir valinin kararı veya emri, ancak
Hz. Peygamber’in sünnetine veya onun sünnetine göre hareket eden rehber
halifelerin uygulamalarına dayalı olursa, hukukî olarak mütalaa edilebilir. Hadîs –her
ne kadar yöneticilerin uygulamaları hukukî de olsa- yönetim ve kurumlarının
meşruiyyeti için mihenk taşı olmuştur. Bazen sahabe Hz. Peygamber’in kararlarının
farkına varamıyordu ve onun uygulamaları diğer sahabiler tarafından bilinmiyordu.
Bu tür örneklerle sıkça karşılaşılmıştır.
Hadîsin rolüyle ilgili özel bir konum, Hz. Peygamber’in vefatından hemen
sonra ensar ve muhacirler arasında yapılan Beni Saide avlusundaki toplantıya dair
rivayetlerde yansıtılmıştır. Tartışma, Hz. Peygamber’in mirasını kimin alacağı,
31
32
33
İbn Teymiye, İktiza’s-sırât, s. 277.
Abdurrezzak, Musannef, VI, 56.
İbn Hazm, el-İhkâm, I, 180.
250
M. J. Kister
binaenaleyh hilafeti muhacirlerin mi yoksa ensarın mı elde edeceğiyle ilgiliydi. İki
grup arasındaki tartışma çok daha temel bir probleme değinmişti: Toplumun birliği
ve İslâm’ın geleceği. Hararetli tartışmalar oldu. Çekişmeye son veren kesin delil Hz.
Peygamber’e atfedilen şu söz oldu: “İmamlar Kureyştendir”. Ensar İslâm toplumunu
yönetme iddiasından vazgeçmek zorundaydı.34 Unuttukları bu hadîs onlara
nakledildiğinde şaşırmışlardı. Onu unutmuşlardı ki, onlara hatırlatılıyordu.35 Yaygın
olarak bilinen diğer bir hadîs Hz. Peygamber’in, ardından gelecek on iki halifeyi
önceden haber vermesiyle ilgilidir. Bu hadîsin bir çok varyantında Hz.
Peygamber’in, onların hepsinin Kureyşli olacağını söylediği ifade edilmiştir.36 Yine
Hz. Peygamber’e atfedilen yaygın hadîslerden biri de, Kureyşlilerin daima İslâm
toplumunu yönetecek olmasıdır.37 Bu nedenle kabileler arasında bazı şikayetlerin,
şeklî ve Kureyşî olmayan bir yönetim kurma teşebbüslerinin olduğu görülmektedir.
Bu durum, Bekir b. Vail’le ilgili bir rivayete yansımıştır. O, Kureyşe gözdağı vererek
“Eğer Kureyş yanlış yapmaya devam ederse, biz yönetimi Araplar arasından diğer
insanlara (cumhur) bırakırız” diyordu. Amr b. el-Âs bu tehdide şu hadîsi rivayet
ederek karşılık verdi: “Kureyş, iyi veya kötü olsun kıyamete kadar insanların
yöneticisi olacaktır (Kureyş vulâtu’n-nas)”.38 Bazı şiî müfessirler, toplumu
yönetmenin Kureyşe münhasır bir hak olduğuyla ilgili hadîs hakkında
memnuniyetlerini ifade etmişlerdir, ancak onlara göre Kureyş sadece Kusay b.
Kilab’ın neslinden olanlardı. Hz. Ebu Bekir ve Ömer Kureyşin üyelerinden değildi.
Bu sebeple halife seçilmeye de layık değillerdi.39 İkinci asrın bazı hadîs alimleri,
“İmamlar Kureyştendir” hadîsinin, halife olarak tayin edilmeye layık insanlardan
34
Bu hadîsin varyantları için bkz. Suyûtî, Tarihu’l-hulefâ, s. 70-78; İbn Hacer el-Heytemî, esSavâiku’l-muhrika fi’r-reddi ala ehli’l-bid’a ve’z-zenadika, Kahire, 1375, 9-12-186; Heysemî,
Mecmeu’z-zevaid, V, 191; farkıl varyantları için bkz. a.y. X, 23-28; Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ,
III, 21; Münavî, Feyz, III, 189; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 152; Suleym b. Kays el-Kufî,
Kitabu’s-Sakife, s. 64; İbn Kesîr, el-Bidâye, V, 247; Ebu Ubeyd, el-Emvâl, s. 575; Subkî, Tabakât,
I, 190; Şafiî, el-Umm, I, 143; Deylemî, Firdevs, v. 118a-202b. Ayrıca bkz. Sadreddin es-Seyyid
Ali Han el-Medenî, ed-Derecâtu’r-rafi’a fi tabakâti’ş-şi’a, s. 23.
35
Bkz. İbn Hazm, el-İhkam, s. 184.
36
Bkz. Ebu Avane, Müsned, IV, 394-401. (Ebu Avane’nin anladığı gibi hadîsin işaret etmek istediği
şey bölüm başlığından tahmin edilebilir: Beyanu adedi’l-hulefai ba’de Resulillahi’llezine
yunsarune ala men helefehum ve yu’izzu’llahu bihim ed-Dine ve ennehum kulluhum min kureyşin
ve ed-delil ala ibtali kavli’l-havaric); İbn Kesîr, Nihâyetu’l-bidâye, I, 38; a. mlf. Şemâil, s. 480; a.
mlf. Tefsîr, VI, 228; Heysemî, Mecme’, V, 190; İbn Asakir, Tarih, VI, 171; Suyutî, Cemu’lcevâmi, I, 1012; Taberanî, el-Mu’cemu’l-kebîr, I, 54; Şemseddin Muhammed b. Tulun, el-Eimme
min Kureyşin, Beyrut, 1958.
37
Örneğin bkz. İbn Ebi Asım, Kitabu’s-sünne, s. 527, no. 1109; Münavî, Feyz, VI, 450: “…la yezalu
haze’l-emru fi Kureyşin ma-bakiye mine’n-nasi isnani…”; bunu Haris b. Hişam el-Mahzumî’nin
Sakife günüyle ilgili söylediği şu önemli sözle krş. İbn Hacer, el-İsabe, I, 608: “Vallahi lev-la
kavlu Resulillahi ‘el-Eimme min Kureyşin’ ma eb’edna minha el-Ensare ve la-kanû leha ehlen ve
lakinnehu kavlun la şekke fihi; fe-vallahi lev-lem yebke min kureyşin kulliha illa reculun vahidun
la sayyare Allahu haze’l-emre fihi”.
38
Hallal, el-Müsned min mesâili Ahmed (yazma), v. 6a; İbn Ebi Asım, Sünne, s. 527.
39
Salihî, Subulu’l-hüdâ ve’r-reşâd, I, 333.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
251
hariç tutulan “mevalî”yi işaret ettiği sonucuna vardılar.40 Kureyşe münhasır
yönetimle ilgili hadîsler, Kureyş yönetimi kurulup ortodoks dinî otoritelerden
gelecek meşruiyyete ihtiyaç duyulan ilk zamanda, hicrî birici asırda revaçta
gözüküyordu. Kureyşin medhiyle ilgili Hz. Peygamber’e atfedilen bir çok hadîs hicrî
ikinci asırdaki ilk hadîs kitaplarında kaydedilmiştir. Hz. Peygamber “Kureyş,
insanların omurgasıdır” buyurmuş ve “bir insan omurgasız yürüyebilir mi?” diye
eklediği nakledilmiştir. “İnsanlar bu işte Kureyşin takipçileridir” diyen Hz.
Peygamber şöyle devam eder: “Müslümanlar, Kureyşli müslümanların takipçileridir;
müşrikler de Kureyşli müşriklerin”. Uhud savaşında öldürülen Sakifli biri hakkında
Hz. Peygamber şöyle der: “Kureyşe düşman olduğu için Allah ona lanet etsin!” Yine
Hz. Peygamber “Kureyşi hakir göreni, Allah da hakir görecektir” buyurur. Ma’mer b.
Raşid’in Câmi’inden nakledilen bu hadîsler41 toplumu yönetmede tek otorite
olduğunu iddia eden Kureyşlileri desteklemeyi amaçlayan birinci asır hadîslerinin
eğilimini yansıtır.
Emeviler, halifenin prestij ve yanılmazlık gibi hallerine vurgu yapmaya
istekliydiler.Emevi
halifelerinden
biri,
halifelerin
günahlarının
günah
42
sayılmayacağını ve kusurlarının kaydedilmeyeceğini iddia etmiştir. Allah, hilafete
seçtiği kişiyi özel bir yolla yaratır: Eliyle o kişinin perçemine vurur, bir hadîs söyler.
43
Yöneticilere itaat ve hürmet mü’minler üzerine farzdır. “Ey inanalar! Allah’a
Resûlüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin” şeklindeki Nisa sûresinin 59.
âyeti, Allah’a ve sonra Kitabına atıfta bulunularak yorumlandı. Peygamber’e itaat
sağ olduğu sürece kendisine itaat etmek olarak tefsir edildi. Vefatından sonra ise,
sünneti takip edilmeliydi. Can alıcı konu, yöneticilere itaat meselesiydi. Sünnî
alimler bu âyetin yöneticilere, onların tayin ettiği valilere ya da İslâm ordusunun
komutanlarına itaat etmeye atıfta bulunduğunu kabul ettiler.44 Şiî alimlere göre ise,
mezkür delilin manası, kişinin şiî imamlara uyması gerektiği şeklindeydi.45
40
Hallal, Müsned, v. 5b.
Abdurrezzak, Musannef, XI, 54-58.
42
en-Neysaburî, Garîbu’l-Kur’ân ve regâibu’l-furkân, s. 23-88.
43
Münavî, Feyz, I, 266. Bu hadîsin ravilerinden biri de halife Mansur’dur. Bu hadîsi kaydeden Hakim,
ravilerinin soylu, yüce Haşimîler olduğuna işaret eder. Ayrıca bkz. İbn Arrak, Tenzîhu’ş-şeri’a, I,
208; Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 147; İbn Adiyy, el-Kâmil fi’d-duafâ, VI, 2362.
44
Örneğin bkz. Suyutî, ed-Durru’l-mensur, II, 176; Kurtubî, Tefsîr, V, 259 (buraya mezkür görüşün
askerî seferlerin komutanlarıyla ilgili olduğuna dair bakınız. Ayrıca onu masum şiî imamlara atıfta
bulunması nedeniyle şia reddi için bkz. s. 261); Beğavî, Meâlimu’t-tenzîl, (Hazin’in kenarında) I,
459; İbn Kesîr, Tefsîr, II, 324; Sa’lebî, el-Keşf ve’l-beyân (yazma), Br. Mus. Add. 19, 926, s. 259262; Taberî, Tefsîr, VIII, 495-503; Aynî, Umdetu’l-kârî, XXVI, 220.
45
Ayyaşî, Tefsîr, I, 246; Furat, Tefsîr, s. 28; Tabersî, Mecmeu’l-beyan, V, 138.
41
252
M. J. Kister
Yöneticilere itaati emreden hadîslerin, çok erken bir tarihte muhtemelen
Emevilerin ilk zamanlarında Hz. Peygamber’e atfedilmesi şaşırtıcı değildir. Enes b.
Malik’ten rivayet edilen bir hadîste Hz. Peygamber şöyle demektedir. “Halife
Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve kılıcıdır”.46 Halife veya valilere lanet etmeyi ve
sövmeyi yasaklayan hadîsler aynı kategoriye dahildir. “Allah’ın yeryüzündeki
otoritesini hakir gören kimseyi Allah da hakir görecektir”.47 “Allah’ın otoritesine
hürmet eden kimseye Allah da kıyamet günü hürmet edecektir”.48 Mü’minler,
halifelere veya valilere güzel öğüt vermekle ve onun dürüstlüğü için dua etmekle
emrolunmuşlardır.49
Yönetim/otorite kavramı Muaz b. Cebel’e atfedilen bir sözde açıklanmıştır:
Ona göre el-Emîr, “Allah’ın emr”inden türemiştir. Bundan dolayı emire nankörlük
eden Allah’ın emrine nankörlük etmiş olur.50 Ebu Hureyre’den nakledilen ve
yöneticilere laneti yasaklayan hadîse göre, “Allah yöneticilerine lanet eden kimseyi
cehenneme sokacaktır”.51 “İnsanlar içinde Allah’ın yeryüzündeki yöneticisini hakir
görenler, ölmeden önce Allah tarafından hakir görülmeden ahirete göçemezler”. Bu
hadîs, ilk hadîs kaynaklarından Ma’mer b. Raşid’in Câmi’inde kaydedilmiştir.52
Yöneticilere itaat görevi, Allah ve Resûlüne itaat göreviyle birleştirilmiştir. Ebu
Hureyre’ye göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bana itaat eden Allah’a itaat
etmiş olur; bana isyan eden Allah’a isyan etmiş olur. Benim emirime itaat eden bana
itaat etmiş olur; benim emirime isyan eden bana isyan etmiş olur”.53 Sosyal ve siyasî
terimleri içeren bu hadîsin bir açıklaması Aynî tarafından yapılmıştır: “Kureyş ve
komşu kabileler yönetim fikrine pek alışık değillerdi ve çoğu kere valilere karşı
geliyorlardı. Bundan dolayı Hz. Peygamber mü’minlere yöneticilere itaat etmeyi
46
47
48
49
50
51
52
53
Örneğin bkz. Deylemî, Firdevs, v. 92b; Sehavî, el-Mekasidu’l-hasene, s. 105; Şevkanî, elFevaidu’l-mecmu’a, s. 210; Aclunî, Keşfu’l-hafâ, I, 213; İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 3b;
Zamahşerî, Rebiu’l-ebrar, IV, 213; İbn Ebi Hatim, İlelu’l-hadîs, II, 409; Münavî, Feyz, IV, 144;
Şeybanî, es-Siyeru’l-kebîr, I, 18.
Zehebî, Siyeru a’lâmi’n-nubelâ, III, 14.
Münavî, Feyz, VI, 29.
Sehavî, el-Mekâsid, s. 105.
İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 3b. Şiiler, Muaz b. Cebel’in üzüntüsüyle ilgili Abdurrahman b.
Ganem’e dayanan bir rivayet nakletmeştir. Emevi taraftarı olan Muaz, ölüm döşeğindeyken
yaptıklarından pişman oldu ve ‘eyvah bana, eyvah bana’ dedi. O, odada bulunanlara kendisinin
Ebu Bekir, Ömer, Ebu Ubeyde ve Salim’le birlikte veda haccı yılında Ali b. Ebi Talib’in Hz.
Peygamber’in halefi olmasını engellemek için nasıl plan hazırladıklarını anlattı. Hayatının son
anlarında Hz. Peygamber’i ve Ali’yi rüyasında gördü; onlar kendisinin cehenneme konulacağını
önceden haber verdiler. Bkz. Meclisî, Bihâru’l-envâr, VIII, 204.
Şevkanî, el-Fevâid, s. 211.
Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; Heysemî, Mecme’, V, 216.
Abdurrezzak, Musannef, XI, 329; Taberî, Tefsîr, VIII, 495; krş. M. M. A’zamî, Dirâsât, s. 155;
ayrıca bkz. İbn Hacer el-Heytemî, Fi fadli’l-adl (yazma) Leiden, Or. 951 (10), v. 79b; İbn
Adiyy’in el-Kamil’inde bulunan bir şii varyantı için bkz. VI, 2067, VII, 2688 (men ata’ani
ata’allah ve men asanî asa’allah ve men ata’a Aliyyen at’anî ve men asâ Aliyyen asanî). Aynî,
Müsned, IV, 442; İbn Ebi Asım, Sünne, s. 506.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
253
emretti”.54 Biz, gerçekte, Ma’mer b. Raşid’in hadîs kitabında Hz. Ebu Bekir ve
Ömer’in “Allah’ın yönetimi verdiği kimseye” itaate söz verip sonra terkedenlere
karşı zor kullandıklarına dair bir ifadeyi buluruz.55 Sözün yerine getirilmesi, eğer
İslâm’ın temel görevlerini (şirksiz Allah’a inanmak, namaz kılmak, zekat vermek,
oruç tutmak ve hacca gitmek) içeriyorsa, üstlenilmelidir. Allah’ın gölgesi olan
yöneticiye itaat anlayışı, toplumun birliğinin sağlanması ve asilerle savaşma
zorunluluğu, Abdulmelik’in Abdullah b. Zübeyr’e karşı sözünde göze çarpacak
şekilde yansıtılmıştır.56
Hz. Peygamber bir çok hadîsinde, zulmedici yöneticiler olsa bile sadakatla
onlara karşı yükümlülüklerin yerine getirilmesini mü’minlere emretmektedir.
İsrailoğullarının kaderiyle İslâm toplumunun kaderi arasında bir mukayese
yapılmıştır. İsrailoğulları birbiri ardından gelen peygamberler tarafından idare
edilmiştir. Fakat Hz Peygamber’in vefatından sonra başka peygamber gelmeyecektir.
Dolayısıyla Hz. Peygamber’i halifeler takip edecektir. Mü’minler bey’atlarına bağlı
kalmakla emrolundular; Allah, yöneticileri zulümlerinden dolayı yargılayacaktır.57
Hz. Peygamber, günahkar yöneticilerin ve adil olmayan valilerin ardı sıra geleceğini
önceden haber vermiştir ve mü’minlere sabırla zulümlerine katlanmayı emretmiştir.58
Meşhur bir hadîste yöneticilere isyan etmek yasaklanmıştır.59 Yöneticilerin
zulümlerine sabretmekle ilgili emir, İslâm’ın başlangıcında muttaki mü’minlere dair
iki rivayete yansıtılmıştır: Haccac’ın zulmünden bahseden Hasan Basrî’ye, ona karşı
savaşa çıkılıp çıkılamayacağı soruldu. O, aşağıdaki şu ifadeleri ileri sürerek onlara
Haccac’la savaşmamayı tavsiye etmiştir: “Haccac’ın zulmü Allah’tan bir ceza ise,
kılıçlarınızla Allah’ın cezasına karşı durmaya güç yetiremezsiniz. Siz Allah
tarafından imtihan olunuyorsanız, Allah sizinle Haccac arasında hükmünü verinceye
kadar sabırla dayanacaksınız”. Hasan Basrî’ye danışmak için gelenler bedevilerdi.
Arap olmayan birinden öğüt almayı reddederek ayrıldılar. Bu insanlar İbn Eş’as’a
katıldılar ve onun isyanında öldürüldüler.60 Yezid b. Muaviye’nin yönetimi hakkında
İbn Ömer’in fikri de aynıydı: Yönetimi iyi ise, razı olacağız; o, Allah’ın bir imtihanı
ise, sabredeceğiz.61
Yöneticinin övgüye değer vasfı, adil olması ve zulme uğrayan herkese yardım
etmesidir. Yönetici günahkar da olsa, İslâm toplumunda bazı faydalı işler yapabilir.
54
55
56
57
58
59
60
61
Aynî, Umdetu’l-kârî, XXIV, 221.
Abdurrezzak, Musannef, XI, 330.
Belazurî, Ensâb, V, 354 (ed. D. F. Goitein).
Hallal, Müsned, v. 3b; Ebu Avane, Müsned, IV, 457.
Örneğin bkz. İbn Ebi Cemre, Behcetu’n-nufûs, I, 30; Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, II, 178.
Örneğin bkz. İbn Zenceveyh, el-Emval, v. 4a; Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; Fesevî, Kitabu’lma’rife ve’t-tarih, II, 762; el-Hindî, Kenz, V, 467.
İbn Sa’d, Tabakât, VII, 163.
İbn Hacar, Lisânu’l-mizân, 6294, no. 105.
254
M. J. Kister
Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste o, “zalim imam da olsa, fitneden daha
hayırlıdır; her ikisi de iyidir, fakat biri diğerinden daha hayırlıdır” buyurmuştur.62
“İnsanlar içinde ya adil ya da facir biri olmalıdır” sözü bazı meşhur kişilerden
nakledilmiştir. Hz. Ali’ye facir imamın faydaları hakkında sorulduğunda şu noktalara
işaret etmiştir: Facir imam yolları emniyet altına alır, düşmanla savaşır, haccı ifa
etmenin imkanlarını hazırlar, vergileri toplar ve adaletli bir şekilde taksim eder.
Böylece mü’minler güvenlik içinde Allah’a ibadet ederler.63 Halife veya
yöneticilerin, insanları yanlış fiil işlemekten vazgeçirme fonksiyonuna Hz.
Peygamber’e isnad edilen bir hadîste işaret edilmiştir: “Allah, Kur’ân’la
yasaklamadığını sultanla yasaklar”.64 Yönetici ve memurların üstün durumuna bir
hadîste şöyle değinilmiştir: “Allah’ın gökte ve yerde muhafızları vardır. Allah’ın
gökteki muhafızları melekleridir; yerdeki muhafızları ise, memurlarının ücretini
temin edip onları koruyanlardır”.65 Halkı koruma ve yönettikleri toprakları geliştirme
konusunda müslüman yöneticilerin fazileti, bazen mü’min olmayanlara da şamil
kılınmıştır. Hz. Peygamber’in, ülkelerini genişlettikleri ve “Allah’ın kulları”nın
orada yaşamalarına müsade ettikleri için İranlılara lanet etmeyi yasakladığı rivayet
edilmiştir.66
Mü’minler, günahkar ve zalim de olsalar, yöneticilerin başlattıkları seferlere
katılmakla emrolunmuşlardır.67 Hz. Peygamber “cihad”ın zalimin zulmü ve adilin
adaletiyle etkilenmeden devam edeceğini belirtmiş; onun kıyamete kadar süreceğini
de sözlerine eklemiştir.68 Yönetici ve tebaası arasındaki ilişkilerin daha detaylı bir
açıklamasını Kayravanî sunmuştur: İdareyi rıza ile veya zorla kazanan ve tebaası
üzerine sağlam bir nufüz kuran herhangi bir yöneticiye karşı isyana kalkışmak
yasaklanmıştır. Yöneticinin adil veya zalim olma durumu önemli değildir. Kişi
düşmanla savaşma konusunda ona katılmalı; vergileri ona ödemeli; haccda veya
cuma ile bayram namazlarında arkasında namaz kılmalıdır.69
Emredilen itaatin bazı şartlarla alanının sınırlandığı hadîsler vardır. Yönetici
ve valiler görünüşte, bu tür şartları bırakmaya ya da iptal etmeye çalışırlar. Bu
durum, aşağıda Hasan Basrî ve Haccac arasında geçen bir konuşmaya yansımıştır:
62
63
64
65
66
67
68
69
Maverdî, Edebu’d-dünya ve’d-din, s. 137.
Suyutî, ed-Durru’l-mensûr, II, 178; el-Hindî, Kenz, V, 466; İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 1710.
Cahız, Risale ila Abdillah Ahmed b. Davud (Resailu’l-Cahız içinde) I, 313; İbnu’l-Arabî, Ahkâm,
1438; Kurtubî, Tefsîr, XIII, 168; Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137; ayrıca bkz. İbn Ebi Cemre, ,
Behcet, I, 30 (yantazi’ullahu bi’s-sultani ma-lem yantazi bi’l-Kur’an).
Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137.
Maverdî, Edebu’d-dünya, s. 137.
Abdurrezzak, Musannef, V, 279. Askerlerden biri, komutanların dünyalık için (yukatilune ala
talebi’d-dünya) savaşmalarından yakındığında İbn Abbas ona ahiretteki payı için savaşmasını
tavsiye eder.
Abdurrezzak, Musannef, V, 279.
İbn Ebi Zeyd, el-Câmi’, s. 116.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
255
Hasan, İbn Abbas’dan şöyle bir hadîs naklediler: “Yöneticilere hürmet edin. Onlara,
şayet adil olurlarsa, Allah’ın kuvveti ve gölgesi oldukları için saygı gösterin”. Bunun
üzerine Haccac şöyle der: “Şayet adil olurlarsa ibaresi hadîste yoktur”. Hasan ise,
“Elbette, var” der.70
Bazı rivayetlerde hilafetin Allah tarafından emredilmesiyle ilgili olarak
eleştirel bir yaklaşım bulunmaktadır. Ebu Musa el-Eş’arî, insanlar Muaviye’ye bey’at
etmeye geldiklerinde huzuruna girer ve “Ey Allah’ın emiri” diyerek ona selam verir.
Muaviye geliş sebebini ona sorduğunda Ebu Musa şöyle cevap verir: “Biz tasvip
etmesek de Allah seni emir tayin etmiştir; bundan dolayı sen Allah’ın emirisin”.
Muaviye de “gerçekten doğrudur” demiştir.71
Zekatın yöneticilere verilmesi münakaşalı bir konudur. Problem, kişinin
zekatı aile ve akrabasındaki fakir ve muhtaç kimselere vermesinin mi yoksa
yöneticilere ödemesinin mi daha iyi olup olmayacağındadır. Bir araştırmada bir
kimsenin, zekat paralarını, saray inşasında ve uygunsuz harcamalarda kullandığı için
Haccac’a verilmesi konusunda şüphesi bulunduğunu belirtti. Hemen hemen her
durumda insanlara, zekatın yöneticilere verilmesi gerektiği söylendi.72 Bununla ilgili
olarak İbn Ömer sert bir ifade kullanır: “Yöneticiler bu paralarla, köpek eti yeseler de
zekatı onlara verin”.73
Bununla birlikte İbn Ömer’in bir adama zekatını fakirlere vermesini
öğütlediğine dair bir rivayet Abdurrezzak tarafından kaydedilmiştir.74 Said b.
Cübeyr, bu konuyu kendisine soran kimseye verdiği cevabında İbn Ömer’in
yukarıdaki ifadelerini kullanır. O da zekatın yöneticiye verilmesini öğütler. Mezkür
şahıs, yöneticilerin zekat gelirlerini suistimal ettiğini söyleyince, Said ona zekatını
Allah tarafından verilmesi emredilen yere (yani fakirlere) vermesini tavsiye eder.
Said o şahsa “Bunu insanların yanında bana soruyorsun. Sana doğru bilgi verecek
pozisyonda değilim” der.75 Özel bir rivayet, İran’ın fethedilen topraklarının bazı
bölgelerindeki sosyo-politik şartları yansıtır. İbn Ömer’e zekat hakkında
sorulduğunda, onun yöneticilere verilmesini tavsiye eder. Orada bulunan bir şahıs
yöneticilerin “dahâqîn” olduğunu söyler. İbn Ömer “dahâqîn”in kim olduğunu
sorunca o şahıs onların inançsızlar olduğunu belirtir. Bunun üzerine İbn Ömer onlara
70
71
72
73
74
75
Zamahşerî, Rabi’u’l-ebrar, IV, 213.
İbn Ra’s Ganeme, Menakilu’d-durer (yazma), v. 44b; krş. Ya’kubî, Tarih, II, 206.
İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 156; Heysemî, Mecme’, III, 80; Abdurrezzak, Musannef, IV, 44,
İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 156; Abdurrezzak, Musannef, IV, 46.
Abdurrezzak, Musannef, IV, 46.
Hara’itî, Mekarimu’l-ahlak (yazma), Leiden, Or. 122, v. 88a.
256
M. J. Kister
zekat vermemesini söyler.76 Bir kaç din alimi açıkça zekatın doğrudan fakirlere
verilmesini tavsiye etmiştir.77
Bağlılık (bey’at) problemi, ortaya çıkan bir isyan esnasında zekat verme
sorun olduğu zaman odak noktası haline geldi. İbn Ömer böyle bir durumla ilgili
hüküm vermek zorundaydı: Ona “zekat toplamaya gelenler Abdullah b. Zübeyr’in ve
harici Necde’nin zekat toplayıcıları ise, kişinin zekatını hangisine vermesi gerekir?”
şeklinde bir soru sorulunca o buna şöyle cevap verdi: Zekatı kime öderse ödesin
problem yoktur; zira o görevini yerine getirmiş olacaktır”.78 Benzer bir soru da
Suriyeliler ve düşmanları arasında vuku bulan savaş esnasında zekatın kime
verileceği hakkındaydı: İki gruptan her biri sırasıyla bozguna uğramış ve zafer
kazanmıştı. İbn Ömer’in buna cevabı şöyle oldu: “Zekatı galip grubun komutanlarına
verin”.79
Müslüman dinî liderlerin temel amacı, İslâm toplumunun birliğini korumaktı.
Cemaatı dinleme, ona itaat etmek, bağlanmak, hicret etmek ve cihada katılmak, Hz.
İsa tarafından emredilen beş emre, Hz. Peygamber’in eklediği beş emirdi.80 Hasan
Basrî’ye yönetim hakkında sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Şu beş emri
üstlenen insanlar hakkında ne söyleyebilirim: Cuma namazını kıldırmak, düşmana
karşı sınırları korumak, hadleri uygulamak ve hisselerini (fey’) müslümanlara
vermek”. 81 Hasan Basrî’ye atfedilen bir rivayette onun yöneticileri ziyaret edip
onlara yardım ettiği ifade edilmektedir.82 Hz. Peygamber’e atfedilen bir rivayette
Muaviye’ye güvenilmesi şaşırtıcı olmamalıdır: “Kıyamet günü dinleyip itaat eden
kimseye karşı hiç bir tartışma olmayacak; dinleyip isyan edenin lehinde ise, hiç bir
istek olmayacaktır”.83 Hz. Peygamber, özlü bir sözünde mü’minlere şirkten
kaçınmalarını, ölene kadar cemaate bağlı kalmalarını ve yönetimdeki insanlara güzel
öğüt vermelerini emreder.84 Yine o, cemaatte bölünmeye bir sebep olarak İslâm’ı
terketmeyi görür.85 “Cemaat rahmet, ayrılık gazaptır” buyurur.86 Cemaat daima
doğru yoldadır; asla sapıtmaz.87 Cemaate bağlılık genellikle yöneticiye ve
yardımcılarına bağlılık şeklinde tezahür eder: “Bir imama bey’at etmeksizin ölen
kimse, cahiliye ölümü üzere ölmüş olur”. Başka bir rivayette bu kural “Herhangi bir
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
87
Abdurrezzak, Musannef, IV, 47.
İbn Ebi Şeybe, Musannef, III, 157; Abdurrezzak, Musannef, IV, 46.
İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 231b.
İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 231b.
Ebu Ubeyd, el-Mevaiz (yazma) Hebrew Üni. v. 145; Abdurrezzak, Musannef, XI, 339.
Se’alibî, el-Letâif ve’z-zerâif, s. 11.
Fesevî, el-Ma’rife, v. 16b.
Heysemî, Mecme’, V, 217.
Heysemî, Mecme’, V, 217.
Bkz. Goldziher, Muslim Studies, II, 94.
Heysemî, Mecme’, V, 217; Aclunî, Keşf, I, 333.
Heysemî, Mecme’, V, 218.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
257
imama bey’at etmeden ölen cahiliye ölümü gibi ölmüştür” şeklinde ifade edilmiştir.88
Muaviye tarafından rivayet edilen bu hadîsin vasfında gerçeklik vardır.89 Hz.
Peygamber’e atfedilen diğer bir hadîs halifenin meşruiyyeti ve ona karşı isyanın
yasaklanması hakkında açık bilgiler vermektedir: “Ümmetim birlik halindeyken
onları bölmek maksadıyla isyan eden her kim olursa onu öldürün”.90 Kabul edilen
“emirler”in tehlikesi Ebu Bekir’e atfedilen kıyamet günüyle ilgili meşhur bir
konuşmada vurgulanmaktadır: “Müslümanlara, iki emire sahip olma izni
verilmemiştir. Bu, idarî ve hukukî olarak aralarında çıkacak bir ihtilafa sebebiyet
verirse, cemaatleri bölünecek ve kendi aralarında çatışma çıkacaktır. Bu durumda,
“sünnet” terkedilmiş olacak, bid’at zuhur edecek, fitne patlak verecek ve bundan
dolayı hiç kimse doğru yolu takip edemeyecektir”.91 İbn Ömer’den rivayet edilen Hz.
Peygamber’in bir hadîsinde yöneticiye yapılan bey’atın ihlalinin ihanet olduğu ifade
edilmektedir.92 Hz. Peygamber, şeriatın mü’minlere verilmesini emrettiği gelirleri
(fey) kendilerine ayırsalar dahi zalim yöneticilere karşı isyan edilmesini
yasaklamıştır.93 Ebu Mes’ud el-Ensarî, isyan edenin aşağılanmış olacağını ve öbür
dünyada cehennemle cezalandırılacağını kabul eder.94 Bu emre dayanarak Said b. elMüseyyeb iki imama bey’at etmeyi reddetti ve imamlık iddia eden ikincisinin
öldürülmesi gerektiğini ifade eden bir hadîs nakletti.95
Malik b. Enes’in öğrencisi, etkili ve mümtaz bir alim olan Yahya b. Yahya96
Malik’ten, İbn Ömer’in zorla yönetime sahip olan Abdulmelik b. Mervan’a bey’at
etmeyi tasvip ettiğini rivayet eder. Böyle bir bey’at, cemaati bölmeye sebep olmaktan
daha iyidir. Bu rivayetin sonucu, Şatibî tarafından formüle edildiği gibi zalim kişinin
azledilip adil kişinin tayin edilmesiyle fitne meydana gelmesinden korkuluyorsa,
genel kanaat, durumu olduğu gibi bırakmak şeklindedir.97 İbn Ömer’in
Abdulmelik’in oğlu Yezid’e yaptığı bey’at da aynı ifadelerle açıklanmıştır. İbn
Ömer, dinî inanç ve kanaatinden dolayı bey’at etmek ve hayat ile mülkün kaybına
88
89
90
91
92
93
94
95
96
97
Heysemî, Mecme’, V, 218.
İbn Tavus, el-Melâhim ve’l-fiten, Necef, 1963, s. 138.
Abdurrezzak, Musannef, XI, 344; bkz. Şevkanî, Neyl, VIII, 183; Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl, II, 128;
İbn Kesir, Tefsîr, I, 126 (bununla ilgili bazı alimler ayrı bölgelerde olmak şartıyla iki veya daha
çok halifenin olabileceği kanaatindeydiler. Ayrıca buraya meşru halife olarak Hz. Ali ve
Muaviye’nin statüsüyle ilgili tartışmalar için bkz); İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 199; Beyhakî, esSünenu’l-kübrâ, VIII, 144; İbn Hanbel, Müsned, X, 3-4, no. 6501.
Beyhakî, es-Sünenu’l-kübra, VIII, 145.
İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 976; İbnu’l-Esir, Camiu’l-usûl, IV, 461; ayrıca bkz. İbn Ra’s Ganeme,
Menakil, v. 72a.
Şevkanî, Neyl, VII, 183. (Ayrıca buraya Şevkanî’nin yorumları için bakınız)
Nuaym b. Hammad, Kitabu’l-fiten, v. 36a.
Ebu’l-Arab, Kitabu’l-mihen, ed. Yahya el-Cuburi, 1983, s. 292. (ayrıca s. 342’ye sahabi
Muhammed b. Mesleme’nin iki emire bey’at etmeyi reddedişinin delilleri için bakınız)
Onunla ilgili olarak bkz. Kadı Iyad, Tertîbu’l-medârik, Beyrut, 1967, I, 407.
Şatibî, el-İ’tisâm, Kahire, ts. II, 128.
258
M. J. Kister
yol açan fitneden sakınmak için Allah’ın emrine itaat etmek zorundaydı.98
Kendisinden önceki yönetici tarafından tavsiye edilen ancak seçilemeyen bir kişi
zorla yönetimi ele geçirmiş olsa bile sufi Sehl et-Tusterî’ye göre ona tümüyle itaat
edilmelidir: Mü’min, yönetici tarafından istenilen yükümlülükleri yerine getirmek
zorundadır. Mü’min, yöneticinin fiillerini itham etmekten, ondan uzaklaşmaktan ve
ona havale edilen (inançla ilgili) sırları ifşa etmekten kaçınmakla emrolunmuştur.99
Yöneticiler, inanç ve davranışlarını önemsemeyip ihmal etse de, onlara itaat
etmek bir emirdir. Fakat en iyi yöneticiler (imam) toplum tarafından sevilenler ve
toplumu sevenlerdir; yöneticiler toplumun doğruluğu için toplum da yöneticilerin
doğruluğu için dua ve niyazda bulunur. Günahkar imam toplum tarafından nefret
edilir ve lanetlenir. O tür yöneticiler de toplumdan nefret eder ve ona lanet ederler.100
Toplumun bu ittifak anlayışı, Abdullah b. Zübeyr’e veya Abdulmelik’e bey’at etmeyi
reddeden Muhammed b. Hanefiyye gibi bir lider ya da otoriteyle ilgili olup o, bey’at
etmeye karşı çıkmıştı.101 Herhangi bir kimse kendi otoritesinin meşruluğunu
sorgulasa bile, mevcut otoriteyi kabul etmeyeceğini söyleyen o idi.102 Toplumun
ittifakı, istişarenin ihlal edilmesinden sonra toplumun ittifak sağlayamadığı otorite
için çabalayan bir kişiyle ilgili Hz. Ömer’in sözünü açıklar.103 Bey’at vermede göz
önünde bulundurulması gereken şey, toplumun kazancı ve refahıdır: İbn Ömer’e, tüm
İslâm vilayetlerinde hemen hemen herkesin tanıdığı İbn Zübeyr’e bey’at edilmesini
niçin engellediği sorulduğunda o, İbn Zübeyr’in taraftarlarının silah taşıdıklarını ve
müslüman kanı akıtabileceklerini ileri sürmüştü.104
Bir yöneticiye ve zorba krala karşı toplumun tavrındaki değişmenin bir
imkanı Ömer b. Abdilaziz’den rivayet edilen bir sözde ifadesini bulmuştur: Sen,
Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nun sünnetine uygun hareket eden bir imam tarafından
yönetiliyorsan, onunla birlikte savaşa çık, fakat aksine hareket eden bir imamla
yönetiliyorsan, yerinde otur.105 Toplum tarafından yöneticinin seçimiyle ilgili bir
başka durum bazı ilk kaynaklarda kaydedilmiştir: Ümmü Seleme’nin avlusundaki
toplantıya katılan insanlara, biri Allah’ın otoritesini (yöneticiyi) diğeri Allah’ın
Kitab’ını kabul etmeye çağıran iki dâiden hangisine uyulacağı sorulduğunda, onlar,
98
Şatibî, el-İ’tisâm, II, 128; İbnu’l-Arabî, Ahkâm, 976.
Kurtubî, Tefsir, I, 269.
100
Şevkanî, Neyl, VII, 182; hadîsin varyantı için bkz. İbn Zenceveyh, el-Emval, v. 4a; ayrıca Allah’ın
cemaat tarafından sevilmeyen imamın namazını kabul etmeyeceğini ifade eden hadîs için bkz.
Münavî, Feyz, III, 328; farklı rivayetler için bkz. Ebu Avane, Müsned, IV, 482; Nuaym b.
Hammad, el-Fiten, v. 36a.
101
Örneğin bkz. İbn Sa’d, Tabakât, V, 100.
102
Abdullah b. Mübarek, Müsned, ez-Zahiriyye, Mecmu’a, 18, v. 122a; ayrıca bkz. İbn Sa’d, Tabakât,
V, 108.
103
İbn Hanbel, Kitabu’l-ilel ve ma’rifeti’r-rical, Ankara, 1963, I, 246.
104
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 39a.
105
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43a.
99
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
259
Allah’ın Kitab’ına çağırana uyacaklarını söylediler. Ümmü Seleme onların
görüşlerini reddederek Allah’ın otoritesine çağırana katılmalarını tavsiye etti. Zira
Allah’ın Kitab’ı açık bir şekildeAllah’ın otoritesiyle bağlantılıydı.106 İsyancıların
genellikle Allah’ın Kitab’ının ve Resûlü’nün sünnetinin emirlerini yerine getirmeye
davet etmeleri dikkate değerdir.
Bir isyanla ilgili diğer bir teorik mesele Kurtubî’nin tefsirinde kaydedilmiştir.
İsyan, adaletiyle ma’ruf bir yöneticiye karşı ise, insanlar isyancılarla savaşmalıdırlar.
Yönetici fasık; isyancılar ise, doğru olduklarını iddia ediyorlarsa, insanlar, doğru
olduklarını araştırıncaya veya yöneticiyi azletmede bir ittifaka varıncaya kadar
isyancılara yardım etme konusunda acele davranmamalıdır. Bu, doğru bir harekettir,
çünkü hedefine varmaya çalışan bir isyancı genellikle doğruluk gösterisinde bulunur.
Fakat ne zaman ki, bir otorite olarak koltuğuna oturursa, önceden iddia ettiklerinin
aksine hareket eder.107
Mü’min samimi bir niyetle bey’at etmelidir. Allah, kişi şayet dünyalık
menfaatler elde etmek için bey’at ediyorsa, onunla konuşmayacak ve yüzüne
bakmayacaktır; eğer imam ona bazı menfaatler verirse, sadık olur, aksi takdirde
bey’atını geri çeker. Böyle hallerle ilgili Hz. Peygamber’den bazı hadîsler rivayet
edilmiştir.108
Mü’min muhalif müddeilerin dinî ve ahlakî amaçları üzerinde dikkatlice
durmalıdır. Ahnef, Hz. Ali’ye bey’at ettiğinde Ebu Bekre tarafından şöyle
eleştirilmişti: “Kavm, bu dünya için savaşıyordu ve onlar toplumun rızası olmadan
dünyalık menfaatleri üstün tutuyorlardı”. Mü’minlerin annesi Hz. Aişe ve onun
fitnedeki rolü sorulduğunda Ebu Bekre, Hz. Aişe’yi “zayıf bir kadın” olarak
vasıflandırdı ve bir kadın tarafından yönetilen insanların başarılı olamayacaklarına
dair bir hadîs nakletti.109 Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste o, bu dünyada ölen
kötü bir kişinin bu dünyanın menfaatleri için çabalayan iki otorite arasındaki savaşta
ölen kişi olduğunu söyler.110 Ebu Berza el-Eslemî111 de halifelik iddia edenler
arasındaki savaşları değerlendirirken aynı ifadeleri kullanmıştır. Suriye’de Mervan,
Mekke’de İbn Zübeyr sadece dünyalık menfaatler için savaşmışlardır. “Kurra” diye
adlandırılanlar da bu dünya için savaşmışlardı. Oğlu, Ebu Berza’ya böyle bir
durumla ilgili olarak görüşünün ne olduğunu sorduğunda o, kişinin yeryüzünde
106
İbn Hacer el-Heytemî, Fi fadli’l-adl, v. 85a; İbn Zenceveyh, el-Emvâl, v. 36.
Kurtubî, Tefsir, I, 273.
108
Kettanî, Cüz’ (yazma) Chester Beatty 4483, v. 6a; Münavî, Feyz, III, 330; İbn Ebi Cemre, Behcet,
I, 32.
109
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43b.
110
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera (yazma) Madrid 5146b, v. 18b; benzer bir rivayet için bkz.
Münavî, Feyz, IV, 160.
111
Onunla ilgili olarak bkz. İbn Hacer, Tehzibu’t-tehzib, X, 446.
107
260
M. J. Kister
servetten mahrum olup arkasında kan dökme günahı bırakmayan kimselere katılması
gerektiğini söyledi.112
Bu dünyalığa sebep olan savaşa karışan her iki grup için tek çözüm, onlardan
uzuk durmaktı. Huzeyfe el-Yeman, bu dünya menfaatlerini kazanmaya çalışan iki
grubun halkını “onlar cehenneme girecektir” diyerek uyardı.113 Bir adam İbn Ömer’e
“Haccac’a mı yoksa İbn Zübeyr’e mi katılalım?” şeklinde bir soru yönelttiğinde, o,
“kişinin kiminle savaşa katıldığı önemli değildir”; o cehenneme gönderilecektir”
dedi.114 İbn Ömer bir başka sözünde Haccac, İbn Zübeyr ve harici Necde’nin
sineklerin çorbaya düştüğü gibi cehenneme düşeceklerini söyler. Bununla birlikte o,
savaşan grupların herhangi birinin müezzininin ezan okuduğunu işitirse, namaza
koşardı.115 Bir çok hadîs hem yöneticilerden hem de hem de isyancılardan uzak
durmayı emreder.116
İsyancıların alışılagelen çağrısı Hz. Peygamber’in sünnetini ihyaya yönelik
bir çağrıydı. Bilinen bir hadise de İbn Zübeyr’in mesajı ve annesinin müessir
cevabıdır: İbn Zübeyr, annesine Suriyelilerin kendisine eman teklif ettiklerinde
taraftarlarının mağlup olup kendisini terkettiklerini haber verdiğinde ona şöyle dedi:
“Allah’ın Kitab’ı ve Resûlü’nün ihyaya yönelik savaşa çıkıyorsan, gerçek sadakatin
için öl; fakat dünyalık için savaşacaksan senin için hiç bir iyilik yoktur, ölsen de
kalsan da farketmez”.117 Emevi memur ve komutanları kendi misyonlarına
inanmışlardı. Müslim b. Ukbe, Medine’de yaptıklarını erdemli olarak telakki
ediyordu. O, meşru halifeye bağlılığı sağlıyor, düşmanları mağlup ediyor, pek
çoğunu da öldürüyordu. Müslim, ölmeden önce duasında halifeye bağlılıktan
ayrılmadığını vurgulamıştı. Onun Medine’deki fiilinden başka kendini Allah’a
yaklaştıracak bir fiili de yoktu. Bundan dolayı o, duasını “Allahım! Bana lutfündan
ihsan et” diye bitirirdi.118 Harre savaşı meselesi, Yezid’in ölümünden sonraki fetret
esnasında Emevi yöneticilerinin dinî-politik meşruiyyetinin mihenk taşı olmuştur.
Kalbite lideri Hasan b. Malik, Ürdün bölgesi halkına şöyle sormuştu: “Harre
savaşında öldürülen Medineli savaşçılar ve İbn Zübeyr hakkında ne dersiniz?” Onlar
da “Biz İbn Zübeyr’in münafık olduğuna; Harre’de öldürülen savaşçıların
112
113
114
115
116
117
118
Bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 35b; krş. 43a, 43b; İbn Ra’s Ganeme, Menakil, v. 72a;
Hakim, Müstedrek, Riyad, ts. IV, 470.
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 33b.
Hakim, Müstedrek, IV, 491; Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 40b.
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 44a; krş. Abdulcebbar el-Havlanî, Tarih Dareyye (ed. Said elEfganî), Şam, 1950, s. 73-79.
Örneğin bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 35a-48b.
Örneğin bkz. Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 43b.
İbn Ra’s Gaaneme, Menâkil, v. 81a; İbnu’l-Cevzî, Risâle fi cevâzi’l-la’n ala Yezîd (yazma),
Leiden, Or. 959 (1), v. 22b. Mansur ve Hacca’ın isteğiyle ilgili yorumu hakkındaki rivayetle
karşılıştırınız. Haccac, Velid b. Abdulmelik’e tam bağlılığını ifade eder. Mansur, huzurundakilere
isteği şöyle okur: hazihi vallahi’ş-şia, la si’atukum (İbn Asakir, Tarih, IV, 71)
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
261
cehennemde olduklarına şahitlik ederiz” şeklinde cevap verdiler. O zaman Hasan
“Yezid b. Muaviye ve Harre’de öldürülen savaşçılarınız hakkında ne dersiniz?” diye
sordu. Onlar da “Yezid’in mü’min olduğuna; savaşçılarımızın cennetlik olduğuna
şahitlik ederiz” dediler.119 Bu, Ürdün halkının Hasan’ın liderliğini kabul etmeye
niyetli olduklarını gösteren ideolojik bir yaklaşımdı. Yukarıdaki şahitlik elbette savaş
sonrası yapılan antlaşmalar hakkında, standart bir modeli içeren dinî-politik-ideolojik
bir ikrardır. Bütünüyle Alkame b. Uleha tarafından “yüz karası barış” alarak
vasılandırılan bu antlaşma içinde şu ifadeler vardı: “Siz mağlup halkımızın cennette
olduğuna, sizinkilerin de cehennemde olduğuna şahitlik edeceksiniz”.120 Yezid,
babası Muaviye tarafından başarılı bir şekilde tayini sebebiyle cennete ulaşmak için
iyi umutlar beslemiştir. Yezid, babasına bu tayinin kendisini cehennemden azad
ettiğini açıklamıştır. Bununla ilgili bir de hadîs nakletmiştir. Buna göre üç günlüğüne
ümmetin yönetimini üstlenen Yezid’i Allah cehennemden azad edecektir.121 Dahası
Hz. Peygamber’in bir hadîsine dayanılarak Yezid’e cennet va’dedilmiştir. Bu hadîse
göre Bizans kralının ülkesine ilk akın yapan ordunun günahlarını Allah affedecektir.
Gerçekten Yezid,hicrî 49’da Kostantine yapılan seferin komutanıydı. Dolayısıyla
hadîsin ona atıfta bulunduğu açıktır.122 Yezid’in İbn Zübeyr’e karşı savaşı Emevi
öncesi dinî çevrelerde Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîsle meşrulaştırılmıştır.
Hadîse göre Hz. Peygamber, Mekke’de Abdullah adlı Kureyşli bir liderin çıkacağını,
onun insanların günahlarının yarısını üstleneceğini önceden haber vermiştir.123 İbn
Zübeyr’in öldürülmesinin meşrulaştıran deliller, açıkça Haccac tarafından tayin
edilmiştir: İbn Zübeyr, meşru otoriteden halifeliği gasba çalışmıştır.124 Allah’a itaat
köleliğinden kurtulmuş ve Allah’ın Harem’inde kötü yola sapmıştır.
Hüseyin de Abdullah b. Ziyad’ın emriyle öldürülmüştü. Yezid öldürülmesini
reddetmedi, ancak yaptığı fiilden dolayı Ziyad’ı şiddetle kınadı. Onu öldüren cahil
insanlar Hz. Peygamber’in bir hadîsini yanlış yorumladı. Hadîse göre müslümanların
birliğini bölmeye çalışan öldürülmelidir.125 Onlar Hüseyn’i meşru yönetime karşı
çıkan harici bir isyancı olarak düşündüler. Muahhar kaynaklar Yezid’in Medine’ye
karşı askerî seferini meşrulaştıran argümanları yansıtır. Bununla birlikte onu,
Medine’yi yağmalamak, halkını öldürmek ve kadınlarını esir etmek için Müslim b.
Ukbe’ye verdiği izinden dolayı kınamıştır.126 Yezid’in ahiretteki durumu,
119
İbn Ebi’l-Hadîd, Şerhu Nehci’l-belağa, VI, 157.
Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 178; “yüz karası barış” hakkında bkz. el-Hindî, Kenz, V, 386.
121
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 227.
122
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 127-229.
123
İbn Hanbel, Müsned, I, 360; Fakihî, Tarih (yazma), v. 384b; Heytemî, es-Savaik, s. 109; İbn Kesir,
el-Bidaye, VIII, 339.
124
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 331.
125
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 202-203.
126
İbnu’l-Cevzî, Risâle fi cevâzi’l-la’n ala Yezîd, v. 28a-b.
120
262
M. J. Kister
Bahreyn’deki bir hakimin rüyasıyla tavsif edilmiştir: Yezid, Hüseyn’i öldürdüğünü
inkar etti ve Allah’ın, kendisini bağışlayıp cennetine soktuğuna karar verdiğini
söyledi.127
Emevi muhalifleri, Yezid’i kötülemek için aynı şekilde hadîs silahını
kullandılar. Hz. Peygamber’in önceden haber vererek şöyle buyurduğu rivayet
edilmiştir: “Ümmetimin işleri, Beni Ümeyye’den Yezid adlı biri tarafından
yıkılıncaya kadar adil olarak idare edilecektir”. Yine Hz. Peygamber “Sünnetimi ilk
değiştiren Beni Ümeyye’den Yezid adında biri olacaktır” buyurmuştur.128 Bazı
muhafazakar (ortodoks) alimler, Emevilere kin tutup her duada onlara lanet etmeyi
alışkanlık edinmişlerdir.129 Tabii ki, şiî gruplar böyle yapmaktan geri kalmamıştır.
İbnu’l-Cevzî, Yezid’e lanet edilmesiyle ilgili özel bir çalışma yapmıştır.130 Bu dindar
çevreler Yezid’in katliam yapmakla suçlandığı ve Harre’de öldürülenlerin ise, şehit
olarak tavsif edildiği ile ilgili olarak Hz. Peygamber’e veya sahabilere atfedilen
hadîsler uydurdular.: “Ashabı takip eden en iyi neslin Harre’de öldürülecek olanlar”
olduğunu Hz. Peygamber’in önceden haber verdiğini söylediler.131 Gerçekten sekiz
sahabinin Harre’de öldürüldüğünü ve Bedir’de Hz. Peygamber’le savaşan hiç bir
sahabinin sağ kalmadığını ifade eden destekleyici hadîsler vardır.132 Sonraki olayları
önceden haber vermekle meşhur yahudi muhtedi Abdullah b. Selam, değiştirilmemiş
olan yahudilerin bir kitabında Harre’de öldürülenlerin kıyamet günü dirileceklerini
okuduğunu söyler. Sonra omuzlarında kılıçlar olduğu halde Allah’ın huzuruna gelir
ve şöyle derler: “Biz senin uğrunda öldürüldük”.133 Sadık bir sahabinin oğlu ve
Medine’deki isyanın lideri, bir rüyada görüldü. Bu şahıs Allah’ın cenneti kendisine
verdiğini söyledi. Taraftarları da açtığı bayrak altında savaşıyorlardı.134 Muhammed
b. Sirin’in rüyasında bu savaşta ölenlere daha az önem verilmiştir. O, rüyasında
mağlup birini gördü ve o kimse ona kendisinin ve arkadaşlarının şehid olup
olmadığını sordu. Adama ‘hayır’ diye cevap verdi. “Namaz ehli şehid (şuheda)
değildir; onlar ancak gönüllülerdir (nudeba)”.135
127
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 222.
İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 236.
129
Heytemî, es-Savâik, s. 144; İbn Kesîr, el-Bidâye, VIII, 231; el-Hindî, Kenz, XVII, 159.
130
İbnu’l-Cevzî, Risâle, v. 28a.
131
Bkz, Safarinî, Gıdau’l-edeb, I, 100-102; Sılt ibnu’l-Cevzî, Tezkiretu’l-havass, s. 287. (Torunu
tarafından te’lif edilen kitabın adı şöyledir: er-Redd ale’l-mutaassibi’l-ânidi’l-mani min zemmi
Yezid)
132
Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyase, I, 18o; krş. Tabersî, İ’lamu’lvera, s. 45.
133
Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme ve’s-siyase, I, 181; krş. Tabersî, İ’lâm, s. 45.
(Bu savaşta sadece üç sahabi öldürülmüştür)
134
Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 180.
135
Ebu’l-Arab, el-Mihen, v. 57b; İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 180.
128
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
263
İlk asrın ortalarında isyancıların ve isyanların dalgalı bir zamanında
mü’minlerin karşılaştığı gerçek bir ikilem, isyancıların iddialarını uygun olarak
takdir etmek ve yöneticilerin dinî politik dayanaklarını değerlendirmekti. Genelde
isyancılar zalim yöneticilerin elinden kurtulmak için kıyam etme, Kur’ân’ın
emirlerine göre hareket etme ve ihlal edilen sünneti ihya etme gibi kabul edilebilir
argümanları kullandılar. Dindar tabiilerden ilim tahsil eden alimler, yönetime layık
bir kimse konusunda doğru karar verebilen kabiliyetli kimselerdi. Bazı alimler,
Kur’ân’ın “sizden olan ulu’l-emre itaat edin” âyetini muttaki insanlara, fıkıh
alimlerine, hadîs nakledenlere ve inançlarının ilkelerini mü’minlere öğreten insanlara
tahsis ederek yorumladılar.136
Yönetici ve valilere bağlı olmayan dindar muhafazakar çevreler arasında
hakim eğilim, yöneticilerden uzak durmak ve onlarla kurulacak ilişkilere titizlikle
dikkat etmekti.137 Onların kanaatleri, yöneticilerin bozuldukları, Kur’ân ve sünnete
göre hareket etmedikleri şeklindeydi. Bu tavır H. Peygamber’e atfedilen bir hadîse
dayandırılmıştır: “Kur’ân ve otorite (yönetim) ileride ayrılacaktır138; böyle
olduğunda Kur’ân’a yapışın ve onu terketmeyin”. Zalim yöneticilerle her türlü ilişki
kesilmek zorundadır. Süfyan es-Sevrî, konu ahiret meseleleriyle ilgili de olsa,
arkadaşlarına yöneticilerin herhangi bir isteğini kabul etmemelerini tavsiye etmiştir:
“Şayet onlar sizi Kur’ân’ın bir sûresini okumaya davet ediyorlarsa, onu okumayın!”.
Ahmed b. Hanbel tarafından kaydedilen farklı bir rivayet dikkate değerdir: “Kralların
kari’lerinden (Kur’ân okuyucularından) biri olma; piyasadaki fıkıhçılardan biri olma!
Tiksindirici ve bıktırıcı Kur’ân okumak zühde bağlı olmayan Kur’ân okumaktır.
Krallar seni ihlas sûresini okumaya davet etse, onu okuma!”.139 Yine Süfyan,
kralların ordusu için pamuk üreten veya onlar için ağaç kesen bir kimsenin doğu ve
batıda akıttıkları her kana ortak olduğunu söyler. O, yöneticilerle ilişki kurmayı
kabul etmeyip140 onların meclisinde bulunan bir adamla tokalaşmayı reddetmiştir.141
Süfyan, zahidlerden birine gönderdiği bir mektupta onu yöneticilerle hiç bir ilişkiye
girmeme konusunda uyarır. Kişi zulme aracı olabileceği herhangi bir noktadan
aldatılmamak için uyanık olmalıdır. Zira gerçekten şeytanın bir hilesi vardır.
Günahkar kârî ise, Kur’ân’ı amaçlarını elde etmek için bir merdiven olarak
kullanır.142 Yöneticilere hizmet edenler münafık kârîlerdi. Süfyan onlara sert
eleştirilerde bulunmuştur: “Bir kârîyi yöneticinin kapısına sığınıyor görürsen, bil ki
136
İbn Ra’s Ganeme, Menakil, v. 80b.
İbn Sa’d, Tabakât, V, 298; Salebî, Tefsir (yazma) 260.
138
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera (yazma) v. 17a.
139
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b; İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 86-89; krş. Ebu
Nuaym, Hilye, VI, 387; Hattabî, el-Uzle, s. 111.
140
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59; Ebu Nuaym, Hilye, VI, 251.
141
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57.
142
İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 105; Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17a.
137
264
M. J. Kister
o, bir hırsızdır; zenginin kapısına sığınıyorsa, bil ki o, bir münafıktır”.143 Zeccacî,
yöneticilerden yardım bekleyen kârîlerden bir grubun canlı bir tasvirini kaydetmiştir:
Hasan Basrî, Abdulmelik tarafından atanan vali Ömer b. Hubeyra’nın kapısında
bekleyen bir grup kârîye uğradı. Onlara şöyle dedi: “Allah aşkına! Başı tıraşlı, kısa
gömlekli ve geniş ayakkabılı dalkavuklar gibi burada niçin oturuyorsunuz? Az bir
bedel elde etmek için yöneticilerin senetlerini mi düşünüyorsunuz? Onlar sizin sahip
olduğunuz şeyi arzuluyorlar; siz de onların sahip olduğu şeyi arzuluyorsunuz.
Bundan dolayı sahip olduğunuz şeyi küçümsemişlerdir. Siz gerçek kurrâlara edeb
örneği olmalısınız. Allah size de edeb versin”.144
Süfyan, yöneticilerle hiç bir ilişki kurmama konusunda samimiydi: “Yahudi
ve Hıristiyanlarla ilişki kurmak, benim için bu emirlerle ilişki kurmaktan daha
sevimlidir”.145 Zalimin yüzüne bakmak günahtır. Kişi, insanları yoldan çıkaran
yöneticileri tasvip etmemek zorundadır. Bu duruma göre insanın iyi fiilleri zayi
olmuş olabilir.146 Yöneticilerden hediye kabul etmek, onların haram fiillerini tasvip
etmeyi ifade eder. Onlara benzemek, yaptıklarını kabul etmenin bir işareti olup
onlara bakmaya devam etmek de hakir olmaya sebep olur.147 Kişi, onlara bakmak
veya körlüğü tercih etmek gibi iki tercih arasında kalırsa, körlüğü seçmelidir. Süfyan,
yöneticileri ziyaret eden kârîlere cehennemde derin bir çukurun hazırlandığını
söyler.148 Ona, çölde susuz kalan zalim yöneticiye su verilmesi hakkında
sorulduğunda, “ona bir damla bile verilmez” şeklinde cevap vermiştir. Dinleyenlerin
“O zaman ölmeyecek mi?” şeklindeki soruları üzerine Süfyan “bırakın ölsün, bu
onun için de müslümanlar için de daha hayırlıdır” diyerek karşılık vermiştir.149
Benzer görüşler diğer dindar alimler tarafından da ifade edilmiştir. Bu tür
fikirler bazı sahabilere isnad edilmiş ya da onları Hz. Peygamber’in söylediği iddia
edilmiştir. Hz. Peygamber’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bir kalem kırmak da
olsa zalim yöneticiye yardım eden kimse, Allah’ın huzuruna geldiğinde Allah
cehenneme atılmasını emredecektir”.150 Zalime Allah’ın uzun ömür vermesini
dileyerek dua eden kimse, yeryüzünde Allah’a itaat etmemiş olur”.151 Hz.
Peygamber’in Ka’b b. Ucre’ye verdiği bir nasihatte günahkar emirlerin yönetimini
önceden haber vermiştir. Orada yöneticilerle, onların meclislerinde bulunan,
143
144
145
146
147
148
149
150
151
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b.
Ebu Nuaym, Hilye, VI, 376.
Ebu Nuaym, Hilye, VI, 387; İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 114; ayrıca bkz. Zendeveysitî,
Ravdatu’l-ulema (yazma), Hebrew Üni. v. 100a; Aliyyu’l-Kari, el-Masnu’, s. 26; Semerkandî,
Tenbihu’l-gafilin, s. 178; Münavî Feyz, II, 407.
Zeccacî, el-Emalî, s. 113
İbn Hanbel, Kitabu’l-vear, s. 59.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 59.
İbn Abdilberr, Camiu beyani’l-ilm, I, 165; İbn Hibban, Kitabu’l-mecruhin, I, 185.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
265
yalanlarını tasdik eden ve kötü fiillerinde onlara yardım edenler arasında hiç bir
bağlantının olmayacağı vurgulanmıştır. Onlar Hz. Peygamber’in havuzuna
erişemeyeceklerdir.152 Süfyan’ın sözündeki hatırlatma, Hz. Peygamber’in önceden
haber verdiği bir hadîstir: “Kıyamet günü zalimler ve yardımcıları çağrılacak;
aralarında onlara küçük bir yardımda bulunanlar cansız bir hale getirilecek ve
cehenneme atılacaktır”.153 Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîste onun Kur’ân
okuyucularına ve alimlere, bir takım menfaatler elde etmek için yönetici ve valileri
ziyaret etmemeleri şeklinde yönelttiği uyarıları görmek şaşırtıcı değildir.154
Kişi, hadîslerle ilgili olarak ilk alimlere atfedilen benzer bir çok söz tespit
edebilir.155 Sahabilerden nakledilen sözler esasta çok farklı değildir. İbn Abbas,
dindar alimlerin bozulacağını önceden haber vermiştir. Şeytan Kur’ân okuyucularını
ve fıkıh alimlerini, inançlarında sabit kalacaklarını va’dederek bazı ihsan ve
menfaatler için yöneticileri ikna etme konusunda aldatacaktır. Dikenli ağaç sadece
diken verir; yöneticilere giden alimler de sadece günah elde eder.156 Muaz b. Cebel
de, yalan söyleyecek emirlerin, kötü vezirlerin, zalim reislerin (urefâ) ve günahkar
kârîlerin zuhur edeceğini önceden haber vermiştir. Onlara hiç bir şey engel
olamayacaktı. Kalpleri cesetten daha pis koktukları halde, keşiş elbiselerini
giyeceklerdir.157 İbn Mes’ud, vergi toplayıcılığı, reislik, polislik ve postacılık
görevlerini kabul etmemeyi emreder.158 Yine o, yöneticilerin huzuruna çıkıp mahrum
oldukları faziletlerle onları öven alimlerin imanlarından olacağını ifade etmiştir.159
Aynı zamanda İbn Mes’ud, onlara yöneticilerin evinde kalmayı, ekmeklerini yemeyi,
su kaplarından içmeyi ve imanlarını koruyabilmek için Emevilerden kendilerini
ayırmaların tavsiye etmiştir.160 Sufi Yusuf b. Esbat, yöneticilerin suyunu içenin,
kalplerinden olacağını ifade eder. O, yöneticilerden para kabul etmektense el ve
ayaklarının kesilip çarmıha gerilmesinin tercihe şayan olduğunu söyler.161 Mechul
bir kimse, Hz. Ömer’in de katıldığı bir cenaze namazında “şayet siz bir emir yahut
reis, katip veya polis ya da vergi toplayıcısı değilseniz, yandınız” şeklinde konuşur.
Hz. Ömer mechul kimsenin Hızır olduğunu düşünmüştür.162 İbn Ömer, polislerin
152
153
154
155
156
157
158
159
160
161
162
er-Risale fi’r-redd ale’l-ulemai’d-dünyeviyye, Birmingham, v. 107b.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16b.
er-Risale fi’r-redd, v. 107b.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16b; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 154-224; Münzirî,
et-Terğîb ve’t-terhîb, IV, 242-244.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57.
Ebu Nuaym, Ahbaru İsfehan, I, 179.
Zendeveysitî, Ravdatu’l-ulema, v. 100a.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b; Münzirî, et-Terğib, IV, 244.
İbn Hanbel Kitabu’l-vera, s. 57-58.
Abdurrezzak, Musannef, II, 383; krş. Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 204.
Abdulmelik b. Habib, v. 17b; krş, İbn Sa’d, Tabakât, VI, 30, 89.
266
M. J. Kister
(şurât) cehennem köpekleri olduğunu söyler.163 Ebu Hureyre’den nakledilen bir
hadîste, her yıl cehennemin bir kapısının bir reis için açılacağı kaydedilmiştir.164
Gerçekten Hz. Peygamber başka bir hadîsinde, reislerin cehennemde olacağını ifade
etmiştir.165 Ebu Hureyre, kıyamet günü başlarına gelecek olanı tasvir edip “yazıklar
olsun vekillere (umenâ), yazıklar olsun reislere (urefâ)” diyerek Hz. Peygamber’in
bir hadîsini nakleder: “İdareciler o günde zincire vurulacak ve ancak adaletli hareket
ederlerse, Allah’ın emriyle azad edileceklerdir”.166
Yöneticilerle işbirliği yapmamak, özellikle atâyı (hükümet ödeneğini) kabul
etmeyi reddetmede ifadesini bulur. Hz. Peygamber’e atfedilen bir hadîs İslâm
toplumundaki ve atâ ödeme anlayışındaki değişiklikleri yansıtır: Atâ, başlangıçta
fethedilen bölgeler için yapılan bir ödemeydi. Daha sonra Arap nufüzunu
sağlamlaştırmak için bir ödeme oldu. “Atâyı, atâ olduğu sürece alın; dinî
inançlarınızı etkileyen bir rüşvet olduğu zaman onu almayın”.167 Atâ hakkındaki bu
hadîsi Hz. Peygamber’in diğer hadîsleri takip eder: “İnsanlar ihtiyaç, zaruret ve
korkudan dolayı atâlarını almayı kesecektir; merhamet istendiğinde merhamet
göstermeyecek emirler olacaktır; onlar muhtaç insanların haklarını gözetmeyecek,
adaletli davranmayacak ve herhangi bir meselede insanların yüklerini
hafifletmeyeceklerdir”.168 Başka bir rivayet atâ, günahkar emirler ve Kur’ân’a zıt
yönetimle ilgili hadîsleri birleştirir: “İslâm’ın değirmen taşı dönecektir; bundan
dolayı Kur’ân döndüğü sürece hareket halinde olacaktır. Yazık ki, Kitap ve sultan
ayrılacaktır. Siz Kitap’tan ayrılmayın. Size emretmedikleri şeyi, kendilerine
emredecek olan yöneticiler tarafından idare edileceksiniz. Onlara itaat ederseniz, sizi
yoldan çıkaracak, etmezseniz, sizi öldüreceklerdir”. Orada bulunanlar “O zaman
nasıl hareket edelim?” diye sorunca Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: “İsa’nın
havarilerinin yaptığı gibi yapın. Onlar testereyle kesilmiş, üzerlerine dikenli ağaçlar
yıkılmıştı. Allah’a itaat içinde ölmek, O’na isyan içinde yaşamaktan daha
hayırlıdır”.169 Zalim yöneticilerle ilgili ümitsiz haberler ve valilerin kapısında ihsan
bekleyen günahkar kârîler hakkındaki gayb hadîsleri, kendilerini yönetici ve
memurlardan uzak tutan dindar alimlerin eğilimlerini desteklemiştir.
Bununla birlikte ıslah etme gayesiyle ve yöneticileri ziyaret ederek ikna etme
amacıyla bazı ümitler besleyen bir kaç alim vardır. Onlar sık sık yöneticilerin
saraylarına gider, onlara nasihat eder, onları tevbeye, adil olmaya ve eşit davranmaya
163
164
165
166
167
168
169
el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd (yazma), Zahiriyye, v. 241a.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 60; Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 242; İbn Sa’d, Tabakât, VII, 115.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 17b.
İbn Hanbel, Kitabu’l-vera, s. 57.
el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd, 254a.
el-Mu’afa b. İmran, Kitabu’z-zühd, v. 245b.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
267
davet eder.170 Süfyan, asla yöneticilere küfretmez; dahası onları doğru olmaya davet
eder. Yine de onların hata ve kusurlarını hatırlatmaktan geri kalmazdı.171 Huzeyfe,
adalete davet etmenin ve kötü fiilleri beğenmemenin takdire layık işlerden olduğunu
söyler. Bunun ötesinde o, sünnete uyarak yöneticilere karşı silah kullanmaya izin
olmadığını ekler.172 Hz. Peygamber namazla ilgili yükümlülüklerini yerine
getirdikleri sürece yöneticilere itaat etmeyi emretmektedir.173 Meşhur bir hadîs
halifenin veya vekilinin arkasında namaz kılmayı emreder ki bu, gerçekten onun dinî
otoritesini tanıma anlamına gelir.174 İbn Ömer İbn Zübeyr, Necde ve Haccac’ın,
sineğin çorbaya düştüğü gibi cehenneme düşeceklerini söyler, fakat bir ezan
duyduğunda arkalarında namaz kılma konusunda da acele eder.175 Hasan ve Hüseyin,
Mervan’a devamlı karşı gelmelerine rağmen arkasında namaz kıldılar.176 Yönetici
namazdan alıkoyar veya namazı ifa etme konusunda pervasız hareketlerde bulunursa,
mü’mine evde namaz kılması, sonra camide yönetici veya vekilinin imamlık ettiği
cemaatle namaza katılması tavsiye edilir.177 Mü’minin, halifenin veya vekilinin
kıldırdığı namazda bulunmaması yöneticinin otoritesini inkar etmesinin bir işaretidir.
Böyle bir durum, tayin edilen vali Nu’man b. Beşir’in arkasında namaz kılmayı
protesto eden Kufelilerle ilgilidir. Bayram namazlarında ona katılmadılar ve
Hüseyn’e imamları olarak kendilerine gelmesi için mektup yazdılar.178
Mü’minlerle ilgili diğer bir yükümlülük, adil ve zalim olup olmadığına
bakmaksızın “emir”lerinin bayrağı altında cihada katılmaktır. Bu görüş, kendisine
“dünyalık menfaatler elde etmeyi amaçlayıp savaşa çıkan emirlerin bayrağı altında
savaşmaya izin olup olmadığı” sorulduğunda İbn Abbas tarafından şöyle
savunulmuştu: “O zaman ahiretteki hisseleriniz için onlarla birlikte savaşın”.179
Cihadın emredildiği diğer bir durum da sivil savaşlar, yani fitne durumudur. Böyle
şartlarda en hayırlı kimseler, ya cihada çıkan askerlere katılanlar ya da koyun sütüyle
yaşayarak çölde kalanlardır.180 Hadîsin eğilimi, yöneticilerin tavırlarına bakmaksızın
fitne zamanlarında düşmana karşı savaşa çıkan askerlere katılan insanların faziletini
170
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b; ayrıca bkz. Münavî, Feyz, III, 435.
Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 18b.
172
Ebu Nuaym, Hilye, V, 165; Abdulmelik b. Habib, Kitabu’l-vera, v. 16a; Taberanî, el-Mu’cemu’ssağîr, I, 264.
173
Örneğin bkz. İbn Hanbel, Müsned, I, 17.
174
İbn Ebi Hatim, Takdimetu’l-ma’rife, s. 97.
175
Heysemî, Mecmeu’z-zevaid, V, 224; İbn Ebi Hatim, Takdime, s. 270.
176
Heysemî, Mecme’, V, 218.
177
Abdurrezzak, Musannef, II, 379; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II, 378.
178
Nuaym b. Hammad, el-Fiten, v. 44a; Abdurrezzak, Musannef, II, 387; krş. İbn Ebi Şeybe,
Musannef, II, 378: (Haccac’ın Mekke’yi kuşattığı sırada bazen İbn Zübeyr’in bazen Haccac’ın
arkasında namaz kılardı)
179
Abdurrezzak, Musannef, II, 386; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II, 387.
180
Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, II, 299; Abdurrezzak, Musannef, II, 380; İbn Ebi Şeybe, Musannef, II,
381.
171
268
M. J. Kister
vurgulamaktır. Çölde kalarak yaşayanlara evlerinde kalmaları ve günlük
yaşayışlarına devam etmeleri tavsiye edilmiştir. Gerçekten cihad bir çok zahid
tarafından seçilen yoldu. Bu eğilimin gerçek temsilcisi, pek çok cihad seferinde yer
alan Abdullah b. Mübarek’tir. O, sözlerinde devamlı olarak mevcut otoriteye
toplumun ihtiyacı olduğunu vurgular: “Allah, yönetimdeki insanlar vasıtasıyla belayı
defeder. Yöneticiler olmazsa, yollar güvenli olmayacak ve aramızdaki zayıflar
güçlüler tarafından zor durumda bırakılacaktır”.181 Harun Reşid haklı olarak bu
sözlerin halifeye karşı mü’minlerin yükümlülüğünü desteklediğine işaret etmiştir.
Abdullah b. Mübarek bundan başka adil önder olan halifelere ve bazı diğer
sahabilere (Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Zübeyr, Talha)182 bağlılığını ifade
eder, zahidlerin ibadetle ilgili faaliyetlerinden cihadın üstünlüğü üzerinde durur183 ve
en faziletli fiilin evlerinden uzak yerlerdeki mü’minleri korumak olduğunu söyler.184
Abdullah’ın fikir ve kanaatlerinin te’yidi, bir rüyada ortaya konulmuştur: Fudayl b.
Iyad onu rüyasında gördü. Ona hayatındaki en hayırlı fiillerin cihad ve ribat
olduğunu haber verdi. Allah günahlarını affetti ve ona bir huri verildi.185 Yönetim
konusunda çeşitli dindar grupların görüşleri birbiriyle uyumlu değildir. Yöneticiden
hediye kabul etmeyi bazıları helal, bazıları haram, bazıları da şüpheli kabul etmiştir.
İbn Ömer, Seleme b. Akva, Enes b. Malik, Hasan Basrî, Şa’bî, İbrahim en-Nehaî ve
Atâ, Muhasibî tarafından yöneticileri ziyaret edip hediyelerini kabul eden insanlar
olarak görülmüştür.186 İbrahim en-Nehaî gerçekten yöneticilere yakındı; kaz etiyle
beslenmeye alışıktı. Onları yöneticilere hediye olarak verirdi.187 Onları ziyaret ederek
hediye de alırdı.188 O, genelde camide otururdu. Emniyet görevlileri ve kabile reisleri
ona katılır, beraber konuşurlardı. Yönetimden sitem edildiğinde şöyle derdi:
“Kendimi insanlardan ayırmamı ister misiniz? Onlar sevdikleri hakkında konuşurlar,
biz de sevdiklerimiz hakkında konuşuyoruz”.189 A’meş, yöneticilerin evine girdiği
için eleştirildiğinde, onların evlerini bir lavoba gibi kabul ettiğini söyleyerek karşılık
vermiştir. Yani o ihtiyacı için oraya girer ve sonra ayrılır.190 İbn Abbas’ın mevlası
İkrime, sadece emirlerden hediye alırdı.191
Yöneticilerden hediye kabul etmeyi reddeden pek çok dindar alim, onların
gelirlerinin kısmen haksızlık ve zulümle elde edildiğini ileri sürmüştür. Said b. el181
182
183
184
185
186
187
188
189
190
191
İbn Kuteybe, el-İmâme, I, 185.
Abdurrezzak, Musannef, V, 279-280.
Subkî, Tabakâtu’ş-Şafiiyye, I, 287; Safaranî, Gıdau’l-edeb, I, 198.
Ebu Nuaym, Hilye, VIII, 164.
Subkî, Tabakât, I, 287.
Kadı Iyad, Tertibu’l-medârik, I, 307.
Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 168.
Hatib el-Bağdadî, Tarih, X, 306.
Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 220.
Fesevî, el-Ma’rife, v. 189a.
İbn Sa’d, Tabakât, VI, 279.
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
269
Müseyyeb, Tavus, Muhammed b. Sirin, Eyyüb es-Sahtiyanî, İbn Avn, Yunus b.
Ubeyd ve Mesruk bu gruba mensuptur.192 Muhasibî, bu delilleri yalanlamaya çalışır
ve onların tüm gelirlerinin değil, bazılarının haram olabileceğini söyler. Bu tutm,
haram bir şekilde elde edilen ve namaz esnasında giyilen bir elbisenin namaz kılanı
değersiz ve itibarsız kıldığını söyleyen bazı kurrânın görüşleriyle kıyaslanabilir. Bu
türe bir örnek de, haram olarak elde edilen bir mehrin nikahı ilga edeceği şeklindeki
haricilerin delilidir. Muhasibî, şayet mehir haramsa, helaliyle değiştirilmesi
gerektiğini fakat nikahın kendisinin sahih kaldığını ve ilanıyla birlikte geçerli
olduğunu ileri sürer.193 Bazı gruplar zulümle ilgili fiillerinde onlara yardım gibi
herhangi bir ilişkiye itibar etmemişlerdir. Diğerleri ise, sadece doğrudan zulümle
ilgili fiillerinde yöneticilere yardımı yasaklayıp öteki sahalarda ilişki kurmaya izin
verdiler.
Bazı mümtaz ve dindar alimler, silahları ve atları satma konusunda her
yönüyle aşırı fikirlere sahiptir. Onlar bunu masiyet olarak telakki ettiler. Onlar diğer
sahalarda da yöneticilerle ilişkinin tercih edilemez olduğunu kabul ettiler. Bu gruba
giren dindarlar çok meşhur sufilerdir. Abdullah b. Mübarek , Süfyan es-Sevrî,
Ahmed b. Hanbel, İbrahim b. Edhem ve Bişr b. Haris’i zikretmek yeterlidir. Onların
büyük bir çoğunluğu, yönetimin, yöneticilerin yükümlü olduğu şu durumlar
karşısında zorunlu olduğu fikrindeydiler: Namazda imam olmak, adalet
mekanizmasını uygulamak, yollar, köprüler ve camiler inşa etmek, gayr-i müslim
bölgelere cemaatler göndermek, haccı ifayı kolaylaştırmak, fey’i taksim etmek ve
yönetimle ilgili diğer görevleri yerine getirmek. Dindar muhafazakar mü’minler, Hz.
Peygamber’in hadîslerindeki emirlerin ruhundan hareket ederek yasak bir fiil işleyen
yöneticilere isyan etmeyi düşünmemişlerdir. Onlar zalim yöneticilerin idaresi altında
sebatla yaşadılar ve yöneticilerle herhangi bir ilişkiden kaçınarak müslüman cemaate
sarıldılar.194 Ticaret ve sanayiden uzak durup askerî faaliyetlere katılmaya isteksiz
olan zahidlerin marjinal bir grubu Muhasibî tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir:
“Ticaret, sanayi ve diğer işler İslâm’da daima uygulanmıştır”.195
Zalim yöneticinin karanlık tablosuna zıt olarak Ebu Yusuf, Harun Reşid’e
tahsis ettiği Kitabu’l-harac’ında adil bir yöneticinin etkileyici bir tablosunu çizer.
Allah rahmetiyle yöneticileri yeryüzünde yardımcıları kılmış ve onlara ışık vermiştir.
Bu durum, onlara bazı kapalı meseleleri açıklama ve yükümlü oldukları görevleri
izah etme yetkisi vermiştir. Yöneticilerin aydınlatıcı ışığı, dürüstlükle ilgili
sünenlerin ihyası, Allah’ın emirlerini yerine getirme ve insanlara haklarını verme
192
193
194
195
Fesevî, el-Ma’rife, v. 188b; İbn Sa’d, Tabakât, VI, 273.
Muhasibî, A’maâlu’l-kulûb, s. 223; Ebu Nuaym, Hilye, V, 49.
Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 222; İbn Sa’d, Tabakât, I, 29.
Muhasibî, A’mâlu’l-kulûb, s. 221.
270
M. J. Kister
konularına yansımıştır. Çobanın kötüsü, tebaanın kaderini etkiler. Ona fazilet ve
dürüstlükle yardım edilmezse, halk, helakla karşı karşıya kalır.196 Ebu Yusuf
tarafından rivayet edilen hadîsler, adil yöneticinin üstün durumunu ve kıyamet
gününde mümtaz yerini vurgular. Kıyamet günü en çok aşağılanıp cezalandırılacak
olanlar günahkar ve kötü yöneticiler olacaktır.197 Halkın ihtiyaçlarını gözeten şefkatli
yönetici, kıyamet günü ihtiyaçlarını Allah’a arzettiğinde ona şefkatle muamele
edilecektir. İhtiyaçlarını gidermek için halkın kendisine yaklaşmasına mani olan
yönetici, kendi ihtiyaçları için Allah’ın yardımını kazanmaktan engellenecektir.198
Bir çok hadîs, yöneticilere bağlı olmayı, emirlerini yerine getirmeyi, cemaate
tutunmayı ve idarecilere hürmet etmeyi emreder.199 İslâm toplumunun yönetimini
sadece Kureyşe veren meşhur hadîsin bazı tariklerinde yöneticilerin adaleti,
Kur’ân’ın emirlerini ve Hz. Peygamber’in sünnetini yerine getirmeye bağlı bir takım
şartların söz konusu olduğu görülmektedir. Bazı hadîslerde, Kureyş yönetiminin
süresiyle ilgili iyi haberler, şayet onlar zulüm yapar ya da Kur’ân’ın emirlerini ihlal
ederlerse, yönetimlerini kaybedecekleri tehlikesiyle irtibatlandırılmıştır. Bazen
Kureyş yönetimiyle ilgili dinî vaad, haksız davranışlarda bulunan bir yöneticiye
lanetle son bulun.200 Tüm bu hadîsler, haksız muamele edilse yahut haksız olarak
cezalandırılırsa bile, mü’minin yöneticiye itaat etmesini ve boyun eğmesini emreder.
Ancak o, İslâm ile ölüm arasında bir tercihle karşı karşıya geldiğinde ölümü tercih
etmelidir.201
Sadece bir hadîs yönetici zalim olduğunda isyanı emreder. Hz. Peygamber’in
insanlara şöyle talimat verdiği rivayet edilmiştir: “Size karşı adil davrandıkları sürece
Kureyşe sadık olun. Adil davranmazlarsa, kılıçlarınızı omuzlarınıza koyun ve
köklerini kurutun. Siz böyle yapmazsanız, ağlarıyla yaşayan köylüler gibi sefil
olun!”.202 Bu hadîs, Hallal’in el-Müsned min mesâili Ahmed adlı eserinde
kaydedilmiştir. İbn Hanbel’e bu hadîs hakkında sorulduğunda, bu meselede aykırı
hadîslerin olduğunu söyleyerek sıhhatini inkar etmiştir. O, kayıtsız şartsız Kureyş
yöneticilerine itaat etmeyi emreden malum hadîsleri nakletmiştir.203 Başka bir
zamanda konuyla ilgili olarak İbn Hanbel’e sorulduğunda, doğru rivayetin Vaki’in
196
Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9.
Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9-10.
198
Örneğin bkz. Ebu Yusuf, Kitabu’l-harac, s. 9-10.
199
Beyhakî, es-Sünenu’l-kübrâ, VIII, 143; Heysemî, Mecme’, V, 192; Münzirî, et-Terğîb, IV, 222;
Heytemî, es-Savâik, s. 187; Münavî, Feyz, III, 189.
200
Örneğin bkz. Heytemî, es-Savaik, s. 187; Taberanî, el-Mu’cemu’s-sağîr, I, 152; Heysemî, Mecme’,
V, 192; Münavî, Feyz, I, 498.
201
Şahridar Sihireveyh, Firdesu’l-ahbar (yazma), Chester Beatty 4139, v. 35b; Heysemî, Mecme’, V,
192; Suyûtî, Cemu’l-cevâmi, I, 107; el-Hindî, Kenz, VI, 35; İbnu’l-Esîr, en-Nihâye, IV, 125;
Zehebî, Mizan, II, 272.
202
Hallal, Müsned, v. 9b.
203
Hallal, Müsned, v. 9b.
197
Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi II (2002), Sayı: 2
271
kendisine naklettiği gibi hadîsin ilk ifadesi olduğunu söyler: “Kureyşe, size karşı adil
olduğu sürece sadık olun”. Yine bir münasebetle İbn Hanbel yukarıda Sevban’dan
nakledilen uzun hadîsin münker olduğunu belirtir.204 Gerçekten İbn Kuteybe’nin
mezkür hadîsi haricilerin ideolojik delillerinden biri olarak zikretmesi205 şaşırtıcı
değildir.
204
205
Hallal, Müsned, 9b-10a.
İbn Kuteybe, Te’vilu muhtelifi’l-hadîs, s. 3.

Benzer belgeler