1. çevre yönetimi - Prof. Dr. Sücaattin KIRIMHAN

Transkript

1. çevre yönetimi - Prof. Dr. Sücaattin KIRIMHAN
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
1
ÖNSÖZ
Evren’in varlığı, yerkürenin oluşumu, jeolojik şekillenmeler, ilk canlı
varlıklar, insanın var oluşu milyarlarca yılı kapsayan bir oluşum ve
gelişim sürecidir. Bu sürecin geriye doğru değerlendirilmesi kitabımızın
konusu dışındadır. Ancak, zaman akışı içerisinde, yerkürenin
oluşumundan bugüne kadar geçen süre bir yıllık bir zaman dilimi olarak
değerlendirilecek olursa, insanın yerküre üzerinde görülmesi, varlığı,
gelişimi, medeniyetler kurması, büyük imparatorlukların oluşumu,
yıkılışı, demokratikleşme süreci, insan haklarının gündeme gelmesi, bir
yıllık zaman dilimin son günleridir. Yılın son gününde, insan
faaliyetlerine bağlı olarak ve oldukça hızlı bir şekilde gelişen son durum
ise; doğal varlıkların yoğun baskı altına girmesi, biyolojik çeşitliliğin
azalması, çevre kirliliği, temel yaşam ortamları olan su, toprak ve
atmosferdeki kirlenmeler, iklim değişiklikleri, stratosferik ozon
tabakasındaki incelme, asitleşme, ormansızlaşma, toprak erozyonu, tarım
alanlarının amaç dışı kullanılması, bitkisel ve hayvansal üretimde
kullanılan yapay maddelerin gıda zinciri içerisindeki olumsuzlukları,
genetiği değiştirilmiş organizmalar riski gibi olaylarla karşı karşıya
kalınmasıdır. Günümüze değin oluşarak ve gelişerek gelen yerküre ve
üzerindeki yaşamın, yoğun insan faaliyetleri sonucu
olumsuz
etkilenmesi, bu hayali yılın son saniyelerinde aniden ortaya çıkan,
ekolojik ve ekonomik olarak tahripkâr olan, oldukça ciddi bir sorundur.
Bu sorunlar yumağının oluşmasında ve gelişmesine, yaşayan her bireyin
teker teker sorumluluğu vardır. Sorunların çözümü de, yine tüm
bireylerin teker teker bilinçlenmesine, ilgisine, ulusal ve uluslararası
boyutta alınacak önlemlere uyumuna bağlıdır. Bireyden en küçük aile
birimine, en küçük sokaktan mahalle yönetimine, köyden kente kadar
yerleşim birimlerine, yerel yönetimlerden merkezi yönetim kurum ve
kuruluşlarına, kamu kurumlarından sivil toplum kuruluşlarına, küçük,
orta ve büyük ölçekli sanayi birimlerinden tarımsal üretim alanlarına, tek
tek ülkelerden bölge ülkeleri topluluklarına ve sonuçta tüm ülkelerin
2
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
katılacağı ve birlikte sorumluluk yüklenecekleri uluslararası boyuttaki
oluşumların bu sorunların üstesinden gelme sorumluluğu vardır. Bu
yerküre ve onun üzerindeki kaynaklar ve varlıklar, sorunlar da dâhil
olmak üzere, üzerinde yaşayanlarla birlikte gelecek nesillerin de ortak
varlığı ve ortak geleceğidir.
Ortak geleceğimizin bugünkü sorunlarını en kısa süre içerisinde çözmek
ve sorunların yenilenmemesi için gerekli önlemleri almak zorundayız.
Bunu gerçekleşebilmek için öncelikle sorunları ve oluşum nedenlerini
çok iyi bilmek gerekmektedir. Sorunların oluşmasında etkili olan
etmenleri iyi yönetebildiğimiz oranda sorunların üstesinden gelebiliriz.
Özellikle çevre kirliliği sorunlarına neden olan etmenlerin hemen hemen
tamamının kaynakta denetlemek zorunluluğu vardır.
Birçok konuda ve mühendislik uygulamasında olduğu gibi, “çevre
koruma” ve çevre mühendisliği alanında da sorunların çözümünde
başarılı olabilmek için, çağın ulaştığı, insanlığın ortak malı olan, en son
bilgi ve teknolojinin uygulanması gereklidir. Bu bilgi ve teknolojilere
farklı kaynaklardan ulaşılabilir. Var olan bilgiyi ve teknolojiyi, gerekli
bütünlük içerisinde, toplumun değişik kesimlerine aktarmanın
yollarından biri de ilgili konularda yazılan kitaplardır.
Bu kitaba “Çevre Yönetimi: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri” adının
verilmiş olması yirmi beş yıl öncesine gitmektedir. Bu konudaki ilk
dersimi 1976 yılında “Doğanın Korunması ve Çevre Kirliliği” adı ile
vermeye başlamıştım, ders notumun adı dersin adı ile aynı idi. 1980
yılında bu ders notunun içerisinde sıkışıp kaldığımı anladığımda,
genişletilmesi gereğini duymuştum. Bu kitabın adı “Çevre Yönetimi”
olmalıydı ve beş veya altı ciltlik, belki daha fazla, bir kitap dizisinden
oluşmalıydı. Dizinin ilki olan kitabın, uygun bir isim ve içerikte olması
gereği vardı. Bugün “çevre sorunları” adı ile bildiğimiz sorunların hemen
hemen tamamı, nüfus, kaynak ve çevre ilişkisinden kaynaklandığına göre
öncelikle bu ilişki üzerinde durulması gereği birinci kitabı bu adla
adlandırmanın doğal sonucuydu.
Bu düşüncelerin gelişmesinde ve kitap haline dönüşmesinde en yakın
ilgiyi 1976-2001 yılları arasında lisans ve lisansüstü düzeydeki
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
3
öğrencilerimden gördüm. Onların bu konuda sürekli istekleri oldu.
Akademisyen meslektaşlarımdan da sık sık öneriler aldım.
Öğrencilerimin bir bölümü şimdi devlet yönetiminin değişik
kademelerinde yönetici ve teknik eleman olarak etkin görevlerde
bulunmakta, bir bölümü de kendi işlerini kurmuş olarak çevre koruma
alanında hizmet yürütmekteler. Kendi isteğimle emekliye ayrıldığım 17
Ağustos 2001 tarihinden sonra, bazı toplantılarda onlarda birlikte olduk.
Öğrencilik dönemlerinde vermeğe çalıştığım çevre bilincinin, onların
kendilerine özgü davranışları ile bütünleşerek nasıl şekillendiğini büyük
bir mutlulukla izledim. Bana karşı çok yakın ilgi, sevgi ve saygılarını
hissettim. Bu olumlu yaklaşım ve davranışları kitap yazma konusunda
var olan isteğimi daha da artırdı. Bütün öğrencilerime teşekkür ediyorum.
Akademik yaşamımda bana sürekli destek olan, ailemin tüm bireylerine,
başta eşime ve çocuklarıma teşekkür ediyorum.
“Çevre Yönetimi: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri” adlı bu kitabın
çevre bilincini yenilemek ve geliştirmek isteyen herkese, özellikle,
üniversitelerimizin Mühendislik Fakültelerinde Çevre Mühendisliği
Bölümlerinde, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültelerinde Kamu Yönetimi
Bölümlerinde, Fen-Edebiyat Fakültelerinde Coğrafya Bölümlerinde
öğrenim görmekte olan öğrencilerimiz için yararlı olacağını
düşünüyorum.
Küresel ölçekte, ortak geleceğimiz ve gelecek nesillerimizin emaneti olan
yerküremizin, toprak, su ve hava yaşam ortamlarının, yerküre üzerinde
var olan biyolojik çeşitliliğin korunması ile insanların daha sağlıklı ve
mutlu olarak, barış içerisinde yaşayabileceklerine inanıyorum.
Saygılarımla,
Prof.Dr.Sücaattin KIRIMHAN
Haziran 2005-Ankara
4
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
5
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖNSÖZ ……………………………………………………….
1
1. GİRİŞ ………………………………………………………
7
2. NÜFUS ……………………………………………………..
9
3. DÜNYA NÜFUSU VE KAYNAKLAR …………………...
13
4. TÜRKİYE’DE NÜFUS VE KAYNAKLAR ………………
45
5. ÇEVRE SORUNLARI ……………………………………..
95
6. ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER …………………….
131
7. ÇEVRE YÖNETİMİ ……………………………………….
141
8. AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ ………………………………
297
9. KAYNAKLAR ……………………………………………..
335
Dizin …………………………………………………………..
341
6
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
7
1. GİRİŞ
Dünya nüfusunun hızlı artışına paralel olarak, insan ihtiyaçları da gün
geçtikçe artmakta, doğal kaynaklar artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla zorlanmakta, bozulan üretim-tüketim dengesi değişik boyutlu
sosyo-ekonomik sorunlarla birlikte çevre sorunlarına da
neden
olmaktadır.
Yerküre üzerinde insanlığın sahip olduğu kaynaklar, normal olarak,
oluşum-tüketim dengesini sağlayabilecek özellikte olmasına karşın, bu
denge belirli bir noktaya kadar sürekliliğini koruyabilmekte, tüketimin
fazlalığı nedeniyle zorlandığında canlıların aleyhine olacak şekilde
bozulmaktadır. Örnek olarak; su kaynakları, su çevrimi yolu ile her yıl
kendisini yenileme özelliğine sahiptir. Ancak, ihtiyaç duyulan su miktarı
yenilenen su miktarının üzerinde olduğundan kaynak yetersizliği veya
kaynak kıtlığı sorunu ortaya çıkmakta, bir kısım yeni kaynakların
hizmete sokulması gerekmektedir. Bazı durumlarda da uygun olmayan
kaynakların kullanılması zorunlu hale gelmekte, bu nedenle hem
8
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ekonomik sorunlar ve hem de sağlık sorunları ile karşı karşıya
kalınmaktadır.
Verilen bu örneğe benzer olarak, su kaynakları içerisine atılan kirletici
maddeler belirli bir noktaya kadar doğal yollarla yok edilerek kaynağın
temizliği korunabilmekte, kirletici madde miktarı doğal temizlenme
kapasitesinin üzerine çıktığında su kaynağı kirlenmektedir. Kirlenen
kaynak kendisine bağlı yaşamı sınırlandırmakta, sonuçta doğal denge
bozulmaktadır.
Belirli bir yerleşim yerinin veya bir ülkenin gelecek için kalkınma
planları hazırlarken, son yıllara kadar, sadece artan nüfusun ihtiyaçlarının
karşılanması amaç edinilmiştir. Ancak, kaynak kullanımı esnasında
meydana gelebilecek çevre sorunları üzerinde durulmamış veya bu konu
ihmal edilmiştir. Bu faktörün dikkate alınmayışı nedeniyle meydana
gelen çevre sorunları öncelikle kalkınmış ülkelerde görülmüştür. Daha
sonra önlem alınmaya başlanmış olmasına karşın, meydana gelen
sorunların giderilmesi oldukça pahalı olmuş ve o noktaya gelinceye kadar
doğal kaynakların önemli ölçüde etkilendiği görülmüştür. Bu nedenle,
artık planlama çalışmalarında, nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması
amacıyla kaynak kullanımı planlamaları yapılırken, kaynak kullanımına
bağlı olarak çevrenin etkilenmesi de dikkate alınmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde durum biraz daha farklıdır. Bu ülkelerin
birçoğunda henüz çevre sorunlarının meydana gelmesine neden
olabilecek bir sanayileşme olmamasına karşın, geleceğin planlanmasında
yine çevre faktörünün ihmal edildiği görülmektedir. Örnek olarak; yeni
yerleşim ve
endüstri alanları belirlenirken tarım topraklarının dikkate alınmaması,
enerji seçiminde yenilenebilir ve temiz enerji kaynakları yerine çevre
kirliliğine neden olabilecek ve tükenebilen kaynakların kullanımına
ağırlık verilmesi yaygın olarak görülmektedir.
Belirtilen bu hususlar dikkate alınarak; nüfus, kaynak ve çevre
faktörlerinin inceleneceği bu kitapta nüfus gelişmesi, dünya nüfusu ve
kaynaklar, Türkiye’de nüfus ve kaynaklar, çevre sorunları ve alınması
gereken önlemler gibi konular üzerinde durulacaktır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
9
2. NÜFUS
Nüfus, sınırları belirlenen bir yerleşim alanında, belirli zamanda
yaşamakta olan insan sayısı olarak tanımlanabilir. Belirlenen zaman ve
alan içerisinde nüfusun gelişmesini etkileyen faktörler; doğum, ölüm ve
göç olaylarıdır. Çizim 1’de gösterildiği gibi, doğum ve göç (+) olayları
nüfusun artmasını sağlarken, ölüm ve göç (-) olayları da yerleşim
alanında nüfusun azalmasına neden olmaktadır.
Doğum
Göç (+)
Yerleşim
Alanı
Ölüm
Göç (-)
Çizim 1. Yerleşim alanlarında nüfus değişmesini etkileyen faktörler
10
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bu etkileşimi üç değişik durumda görmekteyiz. Birinci durumda,
yerleşim yerine eklenen nüfus ile ayrılan nüfus eşit olması halinde, nüfus
sabittir. Diğer bir ifadeyle, nüfus artış hızı “sıfır” dır. İkinci durum,
yerleşim yerine eklenen nüfusun ayrılan nüfustan daha fazla oluşudur ki,
bu durumda nüfus artışı vardır. Üçüncü durum ise, eklenen nüfusun
ayrılan nüfustan daha az oluşudur. Bu durumda da yerleşim yerinin
nüfusu azalmaktadır.
Doğum + Göç (+) = Ölüm + Göç (-) …………………. (1)
Doğum + Göç (+) > Ölüm + Göç (-) …………………. (2)
Doğum + Göç (+) < Ölüm + Göç (-) …………………. (3)
Göç olayı ihmal edildiğinde, nüfus artışı sadece doğum ve ölüm
olaylarının farklılığından ileri gelmektedir. Ancak, günümüzde göç
olayını ihmal etmek mümkün değildir. Bir ülke sınırları içerisinde, büyük
yerleşim yerlerinin sosyal ve sanayinin ekonomik olanakları kendisine
çekici olarak, kırsal kesimlerin sosyo-ekonomik yetersizliği itici olarak
nüfusu etkisinde bulundurması göç olaylarını ortaya çıkarmaktadır. Diğer
taraftan, sanayileşen, ancak kendi işgücü yeterli olmayan ülkelerin işçi
talepleri nedeniyle de günümüzde ülkelerarası bir göç olayı vardır.
Herhangi bir yerleşim alanındaki yıllık nüfus artış hızı, birbirini takip
eden yıllarda yıl ortası nüfuslar arasındaki farkın, ilk yılın yıl ortası
nüfusuna oranıdır.
Örnek olarak, bir yerleşim yerinin nüfusu, 1 Temmuz 1983 tarihinde
100.000 ve 1 Temmuz 1984 tarihinde 103.000 ise, nüfus artış hızı;
r = (103.000 – 100.000) x (100 / 100.000) = 3
olarak hesaplanır ve artış hızı (%) olarak belirtilir. Verilen örnekte, nüfus
artış hızı % 3’dür. Bu hesaplama yöntemi bir eşitlik haline
dönüştürülecek olursa; esas alınan ilk yılın yıl ortası nüfusu Po, nüfus
artış hızı r olarak alındığında, ikinci yılın nüfusu P1;
P1 = Po + Po x r = Po (1 + r)
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
11
olarak yazılır. Sayımlar arası nüfus artışı birbirini izleyen iki sayımın
kesin sonuçlarına dayanılarak, doğal artış bağıntısı ile hesaplanmaktadır.
Doğal artış bağıntısı;
rxn
P = Po x e
olarak verilmektedir.
Bu eşitlikte;
P, birbirini takip eden sayımlardan ikincisindeki nüfus,
Po, birinci sayımdaki nüfus,
e, tabii logaritma tabanı (2,7182818),
n, iki sayım arasındaki yıl sayısı,
r, iki sayım arasındaki yıllık nüfus artış hızı’dır .
Doğal artış bağıntısından yararlanılarak, herhangi bir yerleşim yerinin
veya ülkenin nüfusunun iki katına çıkması için geçen süre (t)
hesaplanabilir:
r n
P = Po x e x
P = 2Po
r n
2Po = Po x e x
r n
2 =
e x
r t
2 =
e x
r t
e0,693 = e x
0,693 = r x t
t = 0,693 / r
n=t
2 = e0,693
Örnek olarak, yıllık nüfus artış hızı % 1 olan bir yerleşim yerinde,
nüfusun iki katına çıkması için geçen süre;
t = 0,693 / r eşitliği kullanılarak,
t = 0,693 / 0,01 = 69,3 yıl olarak bulunur.
12
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Benzer işlemlerin yapılması ile, yıllık nüfus artış hızı % 2 olduğunda
t = 35 yıl, r = % 3 olduğunda t = 23 yıl ve r = % 4 olduğunda t = 17 yıl
olduğu görülür.
Diğer taraftan, nüfus gelişmelerinde dikkate alınan üç temel ölçü vardır.
Bunlar; kaba doğum hızı, kaba ölüm hızı ve doğal nüfus artış hızıdır.
Kaba doğum hızı, bilinen bir yıl içerisinde canlı doğan çocukların
sayısının yıl ortası nüfusa oranıdır. Kaba ölüm hızı, yine bilinen bir yıl
içerisindeki ölüm sayısının yıl ortası nüfusuna oranı olarak
tanımlanmaktadır. Doğal nüfus artış hızı ise, bu iki hız arasındaki farktır.
Bu hızlar genel bir kural olarak binde (% 0, 3 binde üç gibi) ) olarak ifade
edilmektedir.
Sonuçta herhangi bir kentteki veya herhangi bir ülkedeki hızlı nüfus
artışı, doğrudan doğruya dünyanın nüfusundaki artıştır. Özellikle
küreselleşme sürecinde, dünyanın herhangi bir yöresindeki veya
bölgesindeki olumsuzluklar, dünya üzerinde yaşayan, duyarlı herhangi
bir ülkenin vatandaşını yakından ilgilendirmelidir.
Aksi halde, sudan bahanelerle, tükenen ve yetersiz kaynaklarının
bilincinde olan gelişmiş ve güçlü ülkelerin neden olduğu veya olacağı
savaşlar kaçınılmazdır.
Daha sonraki bölümde ayrıntılı olarak dünya nüfusu kapsamında
incelenecek olmasına karşın, çok kısa olarak belirtmek gerekirse,
günümüzde Çin ve Hindistan’ın nüfusu dünya nüfusu içerisinde en büyük
paya sahiptir. Çin nüfus kontrolü konusunda önemli gelişmeler kat
etmiştir. Her aileye bir çocuk politikası başarılı bir şekle uygulanmıştır.
Bunun sonucu olarak Çin’deki nüfus artışında önemli gerileme meydana
gelmiş olmasına karşın Hindistan’daki nüfus artış hız ön sıralarda yer
almaktadır. Hızlı nüfus artışının sonucunda, genel nüfus içerisinde çocuk
ve genç nüfusun artması, sosyal hizmetlerin yeterince karşılanamayışı,
istihdam olanaklarının yetersizliği, kaynakların ekolojik koşullara uygun
olarak kullanılmayışı çevre sorunlarının yanında sosyal ve ekonomik
sorunları da beraberinde getirmektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
13
3. DÜNYA NÜFUSU VE KAYNAKLAR
Dünya nüfusundaki gelişmeler gözden geçirilecek olursa, 1930-1975
yılları arasında, nüfusun 2 milyardan 4 milyara, yani 45 yılda iki katına
çıktığı görülür. Bu artış hızı yeni bir olay değildir. Nüfus artış hızının
yükselmesi 1600 yıllarına kadar gerilere gitmektedir. Bilim ve teknikteki
hızlı gelişmeler ölüm oranının azalmasına neden olmuş, mevcut
kaynaklar geliştirilerek insanların daha sağlıklı yaşaması temin edilmiştir.
14
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
On yedinci yüzyılın ortalarından itibaren ölüm oranındaki azalma dünya
nüfusunun çok hızlı bir şekilde gelişmesine neden olmuştur. “Bilimsel
Devrim” yılı olarak kabul edilen 1650 yılında 508 milyon olan dünya
nüfusu, bu dönemden önce kitlesel ölümlere neden olan veba, çiçek,
humma, tifo, kolera ve tüberküloz gibi hastalıkların etkilerinin azaltılmış
olması nedeniyle, hızlı bir artış göstererek 1930 yılında 2 milyara
ulaşmıştır.
Yapılan tahminlere göre; 17. yüzyılın ortalarında, ortalama insan yaşam
süresi 25 yıl iken, bu süre gelişmiş ülkelerin çoğunda 1975 yılında 70
yıla yükselmiştir. Yine, 17.yüzyılda yeni doğumlarda, ilk bir yıl
içerisindeki ölüm oranı % 40 iken, bu oran % 3’e düşmüştür. Dünya
nüfusunun yıllara göre gelişimi Çizelge 1’de gösterilmiştir.
1980 yılı verilerine göre 4.432.000.000 olan dünya nüfusu, 1983
yılında 4.721.000.000’na yükselmiştir. Bu şekildeki yıllık artış hızı
sabit kabul edilerek, dünya nüfusun 2000 yılında 6.246.000.000’na
ulaşması tahmin edilmiş olmasına karşın bu sayı aşılmıştır.
Nüfusun hızlı artışı ve yerkürenin sınırlı kaynakları dikkate alınarak,
duyulan endişe üzerine, ilk “Dünya Nüfus Konferansı” 1974 yılında
Bükreş’te toplanmıştır. Bu konferansa katılan, 136 ülkeyi ve
uluslararası kuruluşu temsil eden delegelerin katkıları ile bir dünya
nüfus planı hazırlanmış ve bu planın uygulanabilmesi için öneriler
belirlenmiştir. Ancak, zaman içerisinde bu konferansta alınan kararlar
çoğu ülkede yeterince uygulamaya konulamamıştır.
Uygulamadaki başarısızlıklar, ülkelerin yönetimlerine ve toplumların
sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarının etkilerine bağlı olarak
değişmiştir.
Bu ilk uluslararası konferanstan sonra, doğrudan doğruya olmasa bile,
dünya nüfusundaki gelişmelerin ve etkilerinin tartışıldığı başka
uluslararası toplantılar da yapılmıştır. Bu toplantılara örnek olarak, 1980
yılında Kopenhag’da yapılan “Dünya Kadınlar Konferansı” ve 1982
yılında Nairobi’de yapılan “Çevre Konferansı” sayılabilir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
15
Çizelge 1. Dünya nüfusunun yıllara göre tahmini, gelişimi ve beklentiler
Yıl
0
1000
1250
1500
1750
1800
1850
1900
1910
1920
1930
1940
1950
1960
1970
1980
1990
1998
2000
2010
2020
2030
2040
2050
Nüfus (milyar)
0,30
0,31
0,40
0,50
0,79
0,98
1,26
1,65
1,75
1,86
2,07
2,30
2,52
3,02
3,70
4,44
5,27
5,90
6,06
6,79
7,50
8,11
8,58
8,91
Kaynak
Durand
Durand
Durand
Durand
D ve C
D ve C
D ve C
D ve C
Tahmin
WPP63
WPP63
WPP63
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
WPP98
Kaynaklar:
J.D. Durand, 1974. Historical Estimates of World Population: An Evaluation
(University of Pennsylvania, Population Studies Center, Philadelphia).
D & C : United Nations, 1973. The Determinants and Consequences of Population
Trends, Vol.1 (United Nations, New York).
WPP63 : United Nations, 1966. World Population Prospects as Assessed in 1963
(United Nations, New York).
WPP98 : United Nations, 1966. World Population Prospects : The 1998 Revision
(United Nations, New York).
16
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 2. Dünya nüfusunun milyarlık artışında kilometre taşları
Yıl
1804
1927
1960
1974
1987
1999
2013
2028
2054
Nüfus
1 milyar
2 milyar
3 milyar
4 milyar
5 milyar
6 milyar
7 milyar
8 milyar
9 milyar
Geçen Süre
123 yıl sonra
33 yıl sonra
14 yıl sonra
13 yıl sonra
12 yıl sonra
14 yıl sonra
15 yıl sonra
26 yıl sonra
Doğrudan doğruya nüfus konusunun gündeme getirildiği ilk uluslararası
konferansın 1974 yılında yapılmasının yanında, çevre-kaynak-nüfus
ilişkilerinin uluslararası düzeyde gündeme getirildiği ilk toplantı da, 1972
yılında Stockholm’de gerçekleştirilen “Dünya Çevre Konferansı” dır.
İlk Dünya Nüfus Konferansı’nın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra ikinci
toplantı, “Uluslararası Nüfus Konferansı”, 6-13 Ağustos 1984 tarihinde,
dünyanın en kalabalık kenti olan Mexico City’de yapılmıştır. Bu on yıllık
dönem içerisinde, dünya genelinde doğum ve ölüm olaylarında azalma
olduğu dikkati çekmiştir. Yıllık nüfus artışı 1974 yılında % 1,9 iken,
1984 yılında % 1,7’ye düşmüştür. Bu değerler dikkate alınacak olursa,
1974 yılında, bir yıl içerisinde, dünya nüfusuna eklenen 74 milyon olan
insan sayısı, 1984 yılında 82 milyona ulaşmıştır. Görüldüğü gibi, yıllık
nüfus hızındaki azalmaya karşın, dünya nüfusuna eklenen insan sayısı her
yıl giderek artmaktadır.
Bu konferansta gündeme getirilmeye ve vurgulanmaya çalışılan diğer
önemli bir husus da, geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerdeki
nüfus artış hızının dünya ortalamasının üzerinde oluşudur. Bu
ülkelerdeki yıllık nüfus artış hızı, ortalama olarak, 1974 yılında % 2,2
iken, 1984 yılında % 2,1’e düşmüştür. Verilen bu nüfus artış hızlarına
göre, gelişmekte olan ülkelerde, 1974 yılında, yıllık olarak artan nüfus
56 milyon iken, 1984 yılında 75 milyona yükselmiştir.
17
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizim 2. Dünya nüfusun yıllara göre değişimi ve gelecek için tahmin edilen
nüfus
10.000
Dünya
9.000
Az Gelişmiş Ülkeler
8.000
Gelişmiş Ülkeler
NÜFUS, milyon
7.000
6.000
5.000
4.000
3.000
2.000
1.000
1950
1960
1970
1980
1990
2000
2002
201 0
2025
2050
YILLAR
Çizim 3.Dünya nüfusunun az gelişmiş ve gelişmiş ülkelerde yıllara göre
değişimi
18
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 3. Dünya nüfusunun (1750-2050) yıllara göre alansal dağılımı (milyon)
Yıllar
1750
Nüfus
1850
%
Nüfus
1950
%
Nüfus
2050
%
Nüfus
%
Dünya
791
100,0
1.262
100,0
2.521
100,0
8.909
100,0
Afrika
106
13,4
111
8,8
221
8,8
1.766
19,8
Asya
502
63,5
809
64,1
1.402
55,6
5.268
59,1
Avrupa
163
20,6
276
21,9
547
21,7
628
7,0
LA ve K (1)
16
2,0
38
3,0
167
6,6
809
9,1
Kuzey A (2)
2
0,3
26
2,1
172
6,8
392
4,4
Okyanusya
2
0,3
2
0,2
13
0,5
46
0,5
(1) LA ve K: Latin Amerika ve Karayipler, (2) Kuzey A: Kuzey Amerika
Diğer taraftan, 1974-1984 yılları arasındaki on yıllık dönemde, dünya
nüfusunda görülen 770 milyonluk artışın % 90’ı geri kalmış ve
gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşmiştir.
Dünya nüfusunun, 1950-2000 yılları arasında, kıtalara göre değişimi,
dünya genelinde % 146 iken, Afrika kıtasında % 281, Latin Amerika’da
% 237, Asya kıtasında % 165, Okyanusya’da % 141, Kuzey Amerika’da
% 78, Avrupa kıtasında ve (eski) SSCB’de % 41 dolayındadır. Bu
değerlendirmeye göre, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışının
gelişmiş olan ülkelere oranla daha fazla olduğu açık görülmektedir.
Daha önceki yıllarda, dünya nüfusunun 2010’lu yıllarda 8 milyara
ulaşabileceğini ileri süren bir kısım araştırmacı, bu olayı, “nüfus
patlaması”, “nüfus bombardımanı” veya “demografik kıyamet” olarak
ifade etmişlerdir. Bazı araştırmacı ve düşünürler; dünya nüfusu bu hızla
artmaya devam edecek olursa, 700 yıl sonra yeryüzünün her m2’sinde 10
kişinin yaşamak zorunda kalacağını ve 1 m2 genişliğindeki arazinin 10
kişinin beslenmesi ve barınması için yeterli olamayacağını ileri
sürmüşlerdir. Gelecekte ortaya çıkabilecek olumsuzluklar dikkate
alınarak, dünya nüfusundaki hızlı artışın önlenmesi ve artan nüfusun
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
19
yiyecek, giyecek, barınma, sağlık ve eğitim gibi gereksinimlerinin
karşılanması için yoğun çalışmaların sürdürülmesi zorunlu
görülmektedir.
Çoğu bilim adamı ve düşünür, yerkürenin kaynaklarının sınırlı ve büyük
bir bölümünün tükenebilir olması ve tüketimin gün geçtikçe hızlı bir
şekilde arttığı gerçeğinden hareket ederek, mevcut kaynakların bugünkü
bilimsel ve teknolojik olanakların elverdiği ölçüde, ekonomik ve ekolojik
değerler dikkate alınarak geliştirilmesi amacıyla yoğun çalışmalar
sürdürülse bile, gelecekteki ihtiyaçları karşılamanın mümkün olmayacağı
konusunda genellikle aynı görüşleri paylaşmaktadır.
Geçmişte de, gelecekteki nüfus ve kaynak ilişkileri bakımından, iyimser
ve kötümser dünya görüşleri olarak nitelendirilebilecek düşünceler ileri
sürülmüştür. İyimser görüşe sahip olanlara göre; dünya nüfusu 2000
yılında ancak 5 milyara yükselebilecek, 20. yüzyılın sonunda ve 21.
yüzyılın başında bilimsel ve teknolojik alanlarda ulaşılacak noktalarda,
özellikle tarımda meydana gelecek gelişmeler nedeniyle artan nüfusun
ihtiyaçları karşılanabilecek, toplumun eğitim düzeyinin geliştirilmesi ile
etkili bir nüfus planlaması yapılabilecekti. Dolayısıyla 2000 yılında
insanları önemli bir sorunun beklemediği ifade edilmekteydi. Ancak,
içerisinde bulunduğumuz 2000’li yılların daha başlarında dünya nüfusu 6
milyarı geçmiş, 2000 yılından daha önce, dünyanın değişik yörelerinde
açlık sorunları kendini göstermiş, sosyal ve ekonomik krizler yaşanır
olmuştur.
Hızlı nüfus artışına bağlı olarak, tüketim ve üretim dengesinin bozulması
konusunda kötümser görüşe sahip olanların öncülüğünü, 1798 yılında
yayınlamış eseri ile Thomas Robert Malthus yapmıştır. Malthus, “An
Essay on The Principles of Population” adlı eserinde; dünya nüfusunun
geometrik bir hızla arttığını, buna karşın ihtiyaç maddelerindeki artışın
aritmetik hızla olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşe göre; herhangi bir
yılda dünya nüfusu X ise, bu yılı izleyen bir sonraki yılda nüfus aX (
a>1), ikinci yılda a(aX) veya a2X ve n yıl sonra anX olmaktadır. Gıda
maddelerindeki aritmetik hızla artış ise, ilk yılda Y olan ihtiyaç maddesi
miktarının daha sonraki yılda Y+a, ikinci Y+2a ve n yıl sonra Y+na
olacak şekilde artacağı ifade edilmektedir. Bu iki artış hızı ile ilgili
20
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
grafikler Çizim 4’de gösterilmiştir. Verilen bu grafiklerin incelenmesi ile
görüleceği gibi; örneğin, bir ihtiyaç maddesi grubu olarak, gıda maddesi
eğrisi ile nüfus eğrisinin kesişme noktasındaki yıla kadar gıda maddesi
üretimi nüfusun ihtiyacını karşılayacak, bu noktadan sonra artan nüfusun
ihtiyaçları karşılanamayacaktır. Bu görüşü benimseyenlere göre, sonuçta,
açlık, salgın hastalık ve savaş gibi sorunlar ortaya çıkacak ve toplumlar
sosyo-ekonomik sorunlara sürüklenecektir.
Malthus’un öncülüğünü yaptığı bu görüşün, günümüzde kısmen de olsa
gerçekleşmekte olduğu söylenebilir. Bir kısım doğal afetin de etkisi ile,
örneğin kuraklık gibi, tarımsal üretimdeki yetersizlikler kıtlık sorunu ile
karşı karşıya kalan toplumlarda açlık ve yetersiz beslenme sorunlarını
gündeme getirmiştir. Bir kısım araştırmacılara göre; bugün Asya, Afrika
ve Güney Amerika kıtalarında bulunan ülkelerin bazılarında açlık sorunu
kendisini göstermiştir. Birçok ülkede de yetersiz ve dengesiz beslenme
sorunu mevcuttur. Günümüzde, özellikle enerji ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla, petrol kaynaklarını ele geçirmek arzusu ile
başlatılan ve sürdürülmekte olan soğuk ve sıcak savaşlar Malthus’un
görüşlerini haklı çıkarmaktadır.
Geometrik hızla artış eğrisinden yararlanılarak gelecekteki nüfusun yeteri
doğrulukla tahmin edilmeyeceğini ileri süren bir diğer grup bilim adamı
ve düşünür de yeni modeller üzerinde durmuşlardır. Bu gruba göre;
insanın yeryüzünde görülmesinden başlayarak çoğalmasındaki artışın
sayısal olarak azlığı doğaldır. Daha sonraları da, yeteri kadar gelişememiş
toplumsal yapının özelliğinin bir sonucu olarak, doğal afetler, hastalıklar
ve savaşlar nedeniyle nüfus artışı fazla olamamıştır. Ancak, insan
toplulukları zamanla gelişmiş, doğal güçlere karşı korunma ve savaşma
yöntemleri geliştirmiş, hastalıklardan korunmuş ve tedavi edici
olanaklara kavuşmuştur. Bunun sonucunda ölümler azaldığı için nüfus
hızla artmaya başlamıştır. Dünya nüfusunun bugünkü duruma gelmesi
bunun en açık kanıtıdır. Zamanla, mevcut kaynaklar artan nüfusun
ihtiyacını karşılayamaz duruma gelebilir. Bu durumda, zorunlu olarak,
nüfus artış hızı kontrol altına alınacak ve kaynaklarla ihtiyaçlar
arasındaki denge oluşturulacaktır. Bu şekilde, zamana bağlı olarak nüfus
değişimi “S” şeklinde bir eğri ile ifade edilmekte ve “Sigmoid” eğrisi
olarak adlandırılmaktadır (Çizim 5).
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
21
Sigmoid eğrisinin yorumlanması ile ilgili olarak ileri sürülen bir başka
görüşe göre, eğrinin üst bölümündeki düşüşün nedeni; gıda maddesi gibi
mutlak gerekli olan ihtiyaç maddelerinin yeterli miktar ve kalitede
karşılanamaması sonucu ortaya çıkabilecek hastalıklar, açlık sorunları,
savaşlar ve doğal afetler gibi nedenlerle ölümlerin artabileceği ve bunun
sonucu olarak nüfusunun azalacağı şeklindedir (Çizim 6).
Bazı çevrelere göre, dünya tarihinin en önemli olayı ve dünyayı
istenmeyen olaylarla karşı karşıya bırakan en önemli gelişme, hızlı nüfus
artışı olmuştur. 2000 yıl öncesinde, 0 yılında dünya nüfusunun 300
milyon olduğu tahmin edilmektedir. 0 yılından itibaren dünya nüfusunda
önemli bir artış olmamıştır. Dünya nüfusunun iki katına çıkması, 600
milyona ulaşması 1600 yıl almıştır. 1750 yılında nüfus 791 milyona
ulaşmıştır. Bu yıldaki dünya nüfusunun % 64’ü Asya’da, % 21’i
Avrupa’da ve % 13’ü Afrika’dadır. Kuzey Amerika bu tarihlerde hemen
hemen boştur. 150 yıl sonra, 1900 yılında, dünya nüfusu 1.650 milyona
varmıştır. Bu artışın büyük bir bölümü Avrupa’da meydana gelmiştir.
Nüfusun alansal dağılımında, Avrupa’da % 25, Kuzey Amerika ve Latin
Amerika’da % 5 artış, Asya’da % 57 ve Afrika’da % 8’lik azalma olarak
gerçekleşmiştir. 1900 yılından itibaren dünya nüfus artışı hızlanan bir
eğilim göstermiştir.
Dünya nüfusu, 1950 yılında 2.520 milyona ulaşmıştır. Son 50 yılda % 53
artış görülmüştür. Ancak, nüfus patlaması şeklinde kendini gösteren
artışlar 1950’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Gelişmekte olan veya az
gelişmiş ülkelerdeki yüksek ölüm oranlarına karşın, dünya nüfusu 2000
yılında 6.055 milyona yükselmiştir. Bu nüfus 1950 yılındaki nüfusun 2,5
katıdır.
Dünyanın birçok bölgesinde alınan önlemler ve sağlıklı yaşam bilincinin
giderek gelişmesi ile doğurganlık oranında önemli bir azalma gözlenmiş
ve 1965-1970 yılları arasındaki yıllık nüfus artış hızı % 2 iken azalma
eğilimi göstermiştir. 1998 yılında dünya ortalaması olarak, yıllık nüfus
artış hızı % 1,3’e gerilemiştir. 1998 yılında dünya nüfusu 5,9 milyar
olarak açıklanmıştır. Buna göre, her yıl dünya nüfusuna 78 milyon kişi
eklenmektedir.
22
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan veriler esas kabul edilerek
yapılan tahminlere göre, 2050 yılında dünya nüfusunun 8.909 milyona
ulaşması beklenmektedir. Bu tarihteki nüfusun % 59’unun Asya’da, %
20’sinin Afrika’da, % 9’unun Latin Amerika’da, % 7’sinin Avrupa’da
ve % 4,4’ünün Kuzey Amerika’da yaşayacağı belirtilmektedir. 1900
yılında Avrupa’nın nüfusu Afrika’nın üç katı iken, 2050 yılında
Afrika’nın nüfusu Avrupa’nın üç katına ulaşacaktır.
Dünya nüfusu 2050 yılından sonra da artmaya devam edecektir.
Artışın 22. yüzyılın içine doğru devam edeceği ve daha sonra
durgunlaşacağı tahmin edilmektedir.
Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan, 1999 yılına ait verilere göre,
bazı ülkelerin nüfusu, yıllık nüfus artış hızı, doğum sayısı, 5 yaş
öncesi çocuk ölümleri, ortama yaşam süreleri Çizelge 4’de verilmiştir.
Verilen çizelgeden de görüleceği gibi; yıllık nüfus artış hızı, gelişmiş
ülkelerde az, gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde daha fazladır. Diğer
taraftan, gelişmişlik düzeyi ile beş yaşından küçük çocukların ölüm oranı
ve kadın başına doğum sayısı arasında ters, yaşam süresi arasında da
doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. 1999 yılından önceki veriler dikkate
alındığında, dünya genelinde nüfus artış oranında, çocuk ölümlerinde ve
kadın başına doğum sayısında belirgin bir azalma olduğu, erkek ve
kadınlarda yaşam süresinin uzadığı dikkat çekmektedir.
Bu sonuçlar olumlu gelişmeler olarak izlenmektedir. Bu olumlu
gelişmelerin nedenleri olarak; sağlık koşullarının iyileşmesi, eğitim
olanaklarının yaygınlaşması ile insanlarda yaşam bilincinin gelişmesi,
devlet organlarının ve sivil toplum kuruluşlarının katkıları ve ekonomik
gelişme olarak sayılabilir.
Ancak, bazı ülkelerde, özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya ülkelerinde,
daha çok gelişmeye gereksinim duyulduğu bir gerçektir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
NÜFUS ve GIDA MİKTARI
NÜFUS
GIDA
23
Çizim 4.
Malthus tarafından
ileri sürülen görüşe
göre; dünya nüfusu
geometrik, gıda
maddesi üretimi
aritmetik bir hızla
artmaktadır.
YILLAR
NÜFUS
Çizim 5.
Dünya nüfus artış
hızının belirli bir
noktadan sonra
azalacağını gösteren
Sigmoit eğrisi.
YILLAR
NÜFUS
Çizim 6.
Gerekli önlemler yeterince
alınmadığı taktirde,
nüfusun, savaşlar, salgın
hastalıklar, doğal afetler ve
açlık gibi sorunlar nedeniyle
yok olabileceğini gösteren
eğri.
YILLAR
Kaynak: Turk,A., J.Turk. J.T.Wittes, and R.Wittes, 1974. Environmental Science,
W.B. Saunders Company, USA, 563 p.
24
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Dairesi Nüfus Bölümü
tarafından yayımlanan dokümana göre, 1950 yılında dünya genelinde
nüfusu 50 milyonu aşan 9 ülke varken, bu ülke sayısı 1998 yılında 23’e
çıkmıştır. 2050 yılı için yapılan tahminlerde de ülke sayısının 37 olması
beklenmektedir. Yine nüfusu 100 milyondan fazla olan ülke sayısı 1950
yılında 4 iken, 1998 yılında 10’a yükselmiştir. 2050 yılında Türkiye de
dâhil olmak üzere 18 ülkenin nüfusunun 100 milyonun üzerinde olacağı
tahmin edilmektedir.
Önemli görülen diğer bir husus da, günümüzde en büyük nüfusa sahip
olan Çin’in (1998 yılına göre 1.255.698.000) birincilik sırasını 2050
yılında Hindistan’a (1.528.853.000) devredeceğidir. İkinci sırada kalacak
Çin’in nüfusunun 1.477.730.000 olacağı tahmin edilmektedir. 2050 yılı
tahminlerine göre, nüfusu 50 milyonu aşan ülkelerin toplam nüfusu, aynı
yıldaki dünya nüfusunun % 80,4’ünü oluşturacaktır. Bu oran 1950
yılında % 59,8 ve 1998 yılında % 74,7 olarak belirlenmiştir.
Çizelge 5‘de, 2050 yılı için yapılan tahminlere göre, nüfusu 100 milyonu
aşacak 18 ülkenin nüfusu verilmiştir. Dünya nüfusunun 2050 yılında
8.909.095.000 olacağı tahmin edilmektedir.
Dünya genelinde, 1999 yılına ait toplam ölüm sayısı 55.965.000 olarak
belirtilmektedir. Cinsiyetler bakımından bunun 29.158.000’i erkek,
26.807.000’i kadın ölümüdür. Ölümlere neden olan en önemli faktör
bulaşıcı ve paraziter hastalıklar olarak verilmektedir. Bu hastalıklardan
yaşamını kaybedenlerin sayısı, 5.178.000 erkek ve 4.809.000 kadın
olmak üzere toplam 9.986.000’dir. Bu gruba giren hastalıklardan
ölenlerin toplam ölümler içerisindeki payı % 17,8’dir. Aynı yıl içerisinde
HIV/AIDS nedeniyle ölenlerin sayısı, 1.302.000 erkek ve 1.371.000
kadın olmak üzere 2.673.000’dir. Bu gruptaki hastalıklar nedeniyle
ölenlerin sayısı toplam ölümler içerisinde % 4,8’lik payı oluşturmaktadır.
Solunum sistemi bulaşıcı hastalıkları nedeniyle ölenlerin sayısı 4.039.000
olarak bildirilmiştir. Bunun toplam ölümler içerisindeki payı % 7,2
dolayındadır. Kalp ve damar hastalıkları grubu hastalıklardan ölenlerin
toplam sayısı 16.970.000 ve genel ölüm içerisindeki payı % 30,3’dür.
Solunum yolu hastalıkları nedeniyle de 3.575.000 kişi yaşamını
yitirmiştir. Bunun genel ölümler içerindeki oranı % 6,4’dür.
25
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 4. Birleşmiş Milletler tarafından verilen 1999 yılına ait ülke nüfusları ve
bazı özellikleri
Ülke
Nüfus
(bin)
Yıllık
Artış
Hızı, %
Doğum
Sayısı
Erkek
(1990-1999)
ABD
Almanya
Avusturya
Belçika
Bulgaristan
Çek Cum.
Çin
Danimarka
Finlandiya
Fransa
Hindistan
Hollanda
Irak
İngiltere
İran
İspanya
İsrail
İsveç
İsviçre
İtalya
Japonya
Kanada
Kıbrıs
Macaristan
Norveç
Pakistan
Polonya
Romanya
Rusya Fed.
Suriye
Türkiye
Ukrayna
Yugoslavya
Yunanistan
276.218
82.178
8.177
10.152
8.279
10.262
1.273.640
5.282
5.165
58.886
998.056
15.735
22.450
58.744
66.796
39.634
6.101
8.892
7.344
57.343
126.505
30.857
778
10.076
4.442
152.331
38.740
22.402
147.196
15.725
65.546
50.658
10.637
10.626
0,9
0,4
0,7
0,2
-0,6
0,0
1,0
0,3
0,4
0,4
1,8
0,6
2,4
0,2
1,9
0,1
3,0
0,4
0,8
0,1
0,3
1,2
1,5
-0,3
0,5
2,8
0,2
-0,4
-0,1
2,7
1,7
-0,3
0,5
0,4
5 yaş Öncesi
Ölüm Oranı,
(binde)
2,0
1,3
1,4
1,6
1,2
1,2
1,8
1,7
1,7
1,7
3,0
1,5
5,1
1,7
2,7
1,1
2,6
1,6
1,5
1,2
1,4
1,6
2,0
1,3
1,9
4,9
1,5
1,2
1,4
3,9
2,4
1,4
1,8
1,3
8
6
6
9
21
6
35
7
5
7
97
7
67
7
48
6
8
5
6
6
5
6
9
12
6
100
13
29
24
44
45
16
29
8
Kız
8
5
6
6
16
5
40
6
4
5
104
6
54
6
42
6
7
4
6
5
5
5
8
10
5
98
11
22
19
40
42
12
22
7
Ortalama
Yaşam, yıl
Erkek
73,8
73,7
74,4
74,5
67,4
71,3
68,1
72,9
73,4
74,9
59,6
75,0
61,6
74,7
66,8
75,3
76,2
77,1
75,6
75,4
77,6
76,2
74,8
66,3
75,1
62,6
67,9
65,1
62,7
64,6
69,7
64,4
71,8
75,5
Kadın
79,7
80,1
80,4
81,3
74,7
78,2
71,3
78,1
80,7
83,6
61,2
81,1
62,8
79,7
67,9
82,1
79,9
81,9
83,0
82,1
84,3
81,9
78,8
75,1
82,1
64,9
76,6
73,5
74,0
67,1
69,9
74,4
76,4
80,5
26
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Dünya genelinde kazalara bağlı olarak yaşamını kaybedenlerin sayısı da
oldukça fazladır. Sadece trafik kazaları sonucu ölenleri sayısı 1.230.000
olarak verilmektedir. Bunun genel ölümler içerisindeki payı % 2,2’dir.
Bu dokümanlarda dikkati çeken önemli hususlardan biri, bulaşıcı ve
paraziter hastalıklarından ölenlerin çok büyük bir bölümünün Afrika’da
ve Güneydoğu Asya’da olmasıdır.
Dünya nüfusu ile ilgili olarak doğrudan veya dolaylı uluslararası kuruluş
tarafından oldukça ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Dünya Sağlık
Teşkilatı (WHO) da bu kuruluşlar arasındadır. WHO’ nun 1998 yılı
“Dünya Sağlık Raporu”na göre: Dünya nüfusu 1955 yılında 2,8 milyar
iken 1998 yılında 5,8 milyara yükselmiştir. Bu durumun devam etmesi ile
yılda 80 milyon kişi artarak 2025 yılında 8 milyar’a ulaşacaktır.1955
yılında dünya nüfusunun % 68’i kırsal ve % 32’si kentsel alanlarda
yaşamaktayken bu oranlar 1995’de % 55 kırsal ve % 45 kentsel olarak
değişmiştir.
Bu eğilimin devamlılığı durumunda, 2025 yılında kırsal alanların nüfus
oranı % 41’e düşerken kentsel alanlardaki nüfus payı % 59’a
yükselecektir.1997 yılında her gün 365.000 bebek dünyaya gelmiştir.
Yine her gün 140.000 kişi yaşamını kaybetmiştir.
Bunun sonucu olarak nüfus her gün 220.000 kişi artmıştır. 1998 yılında,
5 yaşın altındaki nüfus 613 milyondur. Bu yılda, yeryüzünde, 1,7 milyar
çocuk (5-19 yaş), 3,1 milyar (20-65) erişkin ve 390 milyon 65 yaş üstü
insan yaşamaktaydı. Bakıma muhtaç yaşlı sayısı 1955 yılında % 10,5
iken, 1995 yılında % 12,3’e yükselmiştir. Bu oranın 2025 yılında % 17,2
olması beklenmektedir.1955 yılında, yaşı 20’nin altındaki her 100 kişiye
karşı 65 yaş üstü 12 kişi varken, bu oran 1995 yılında her yüz kişi için 16
kişi olmuştur. 2025 yılında her yüz kişi için 31 olacağı tahmin
edilmektedir. 20 yaşın altındaki genç nüfus 1998 yılında % 40 iken 2025
yılında % 32 oranına gerileyecektir. 65 yaş üzeri nüfus 1998 yılında 390
milyondan 2025 yılında 800 milyona yükselecek ve nüfus içerisindeki
payı % 10 olacaktır. 2025 yılı için yapılan tahminlere göre, 1998 yılına
oranla, yaşlı nüfus artışı gelişmekte olan ülkelerde, özellikle Latin
Amerika ve Asya’da % 300 artış gösterecektir.1955 yılında çocuk sayısı
her kadın için 5 iken, 1995 yılında 2,9’a düşmüştür.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
27
Çizelge 5. 2050 yılı için yapılan tahminlere göre, Dünya genelinde nüfusu 100
milyondan fazla olması beklenen ülkeler
Ülke
Nüfus, 10
3
Hindistan
Çin
ABD
Pakistan
Endonezya
Nijerya
Brezilya
Bangladeş
Etiyopya
Kongo
Meksika
Filipinler
Vietnam
Rusya Federasyonu
İran
Mısır
Japonya
Türkiye
1.528.853
1.477.730
349.318
345.484
311.857
244.311
244.230
212.495
169.446
160.360
146.645
130.893
126.793
121.256
114.947
114.844
104.921
100.664
Dünya
8.909.095
2025 yılında 2,3 olması beklenmektedir.1955 yılında dünya genelinde
ortalama yaşam süresi 48 yıl iken, 1995 yılında 65’e yükselmiştir. 2025
yılında 73 yıl olacağı tahmin edilmektedir.1955 yılında toplam ölüm
sayısı içinde 5 yaşın altındaki çocuklarda ölüm oranı % 40, 5-19 yaş
grubunda % 10, 20-64 yaş grubunda % 28 ve 65 yaş üzerinde % 21
olarak gerçekleşmiştir. 1995 yılında bu oranlar, sırasıyla, % 21, % 7, %
29 ve % 43 olmuştur. 2025 yılı tahminlerine göre, bu oranların, % 8, % 3,
% 27 ve % 63 olması beklenmektedir.1997 yılında 6,2 milyon insan
kanserden, 2,9 milyon veremden ve 1,5-2,5 milyon insan sıtmadan
ölmüştür. Çocuk ölümlerinin % 50’ye yakın bir bölümünün ölüm nedeni
28
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
yetersiz beslenmedir. AIDS den ölenlerin sayısı 1,8 milyon olmuştur.
Şeker hastalığı nedeniyle, 1997 yılında 143 milyon ölüm meydana
gelmiştir. Bunun 2025 yılında 300 milyona ulaşacağı tahmin
edilmektedir. Akciğer kanseri nedeniyle ölümlerin büyük bir bölümünün
sigara bağımlılığından kaynaklandığı, kadınlarda sigara alışkanlığının
giderek arttığı vurgulanmıştır. Akciğer kanserlerindeki artışa karşın, 2025
yılında mide kanserlerinden ölüm sayısının azalacağı ifade edilmiştir.
Dünya nüfusunun yıllara göre bu hızlı gelişimi sürecinde, nüfusun
gereksinimlerini karşılamak amacıyla kullanılmakta olan kaynakların
mevcut durumu ve ihtiyaç maddelerinin artışı hakkında da bilgi edinmek
gerekmektedir.
Gıda temini bakımından en önemli kaynak topraktır. Toprakların yerküre
üzerindeki dağılımı Çizelge 6’da verilmiştir. Bunların bir bölümü yeteri
kadar verimli olmasına rağmen, başta iklim gibi bir kısım faktörlerin
etkisi ile verim güçleri sınırlanmaktadır.
Diğer taraftan bir kısım insan faaliyetleri de toprakların verimlerinin gün
geçtikçe azalmasına neden olmaktadır. Buna örnek olarak hızlandırılmış
toprak erozyonu gösterilebilir. Her yıl artan miktarda, verimli tarım
alanlarından aşınarak taşınan topraklar su kaynaklarının içerisinde
birikerek bu kaynakların da kirlenmesine neden olmaktadır.
Diğer taraftan, gerek yerleşim yerlerinin ve gerekse endüstriyel alanların
seçiminde yanlış bir uygulama ile tarım toprakları işgal edilmekte,
yerleşim yeri ve endüstriyel üretim birimlerinin katı, sıvı ve gaz haldeki
kirletici maddelerinin etkisiyle kirletilmektedir. Bu kirlenmeler nedeniyle
de birim alandan sağlanan ürün azalmaktadır.
Bu olumsuz etkilerin yanında, topraklardan elde edilen ürün miktarını
artırmak amacıyla çalışmalar sürdürülmektedir. Foto 2’de, 1970 yılında
Nobel Barış Ödülü2nü kazanmış olan A.B.D.’den Dr. Norman
Borlaug’un Mexico City civarındaki Uluslararası Buğday ve Mısır Islah
Merkezi’nde çalışmaları incelerken görülmektedir.
29
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Foto 1. Geniş arazileri kaplayan toprak varlığının tamamı bitkisel üretim için
uygun değildir, ancak kendine özgü biyolojik çeşitliliğin korunduğu yerlerdir
Çizelge 6. Yerküre üzerindeki toprakların değişik özelliklerine göre dağılımı
Kıta
Afrika
Asya
Avustralya-Yeni
Zelanda
Avrupa
Kuzey Amerika
Güney Amerika
Eski SSCB
TOPLAM
Toplam
106 ha
İşlenebilir
106 ha
İşlenen İşlenebilir/
106 ha İşlenen
%
158
22
518
83
16
2
3.019
2.736
823
733
627
154
478
2.108
1.752
2.234
174
465
680
356
154
239
77
227
88
51
11
64
13.150
3.189
1.389
44
30
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
İşlenebilir,
106 ha
Otlatma
Alanları,
106 ha
İşlenmeyen,
106 ha
0
0
558
Soğuk Bölge
49
190
1.732
Serin Bölge
907
996
1.004
Sıcak Bölge
554
842
1.368
Tropik Bölge
1.671
1.627
1.651
TOPLAM
3.181
3.655
6.313
İklim Bölgesi
Kutup ve
Kutup Altı
Kaynak: Brady, N.C., 1974. The Nature and Properties of Soils, (8th Edition, Macmillian
Publishing Co., Inc., New York, USA, 639 pp.
Bu çalışmalar sonucunda; iklim şartlarına uygun, hastalıklara karşı daha
dirençli tahıl çeşitleri geliştirilmiştir. Bu çalışmalar sonucunda geliştirilen
Sonora-64 buğday çeşidi ile geleneksel yerli çeşit arasındaki farklılık
buğday üretiminde önemli artış sağlamıştır.
Deneme ve araştırma tarlalarında yetiştirilen yüksek verimli ve dayanıklı
buğday ve mısır çeşitleri üreticilere tanıtılarak ekim alanlarının
genişletilmesine çalışılmıştır. Bu gelişme “Yeşil Devrim” olarak
adlandırılmıştır.
Yeşil Devrim’in babası olarak bilinen Dr. Norman E. Borlaug, 1914
yılında ABD’de Iowa eyaletinde Cresco’da doğmuştur. Dr.Borlaug’un
çocukluk dönemine, onun yaşadığı yöreyi de içerisine alan Amerika
Birleşik Devletleri’nin orta batı bölgesi, yoğun buğday üretimi nedeniyle
“Dünyanın Ekmek Sepeti” olarak adlandırılmaktaydı.
Bu bölgenin çiftçileri sadece buğday üretmekle yetinmeyerek kendilerine
özgü tarım teknikleri de geliştirmişlerdir. Ancak, 1930’lu yıllarda
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
31
bölgede buğday tarlalarını tahrip eden toz fırtınaları tarımsal üretimi
önemli ölçüde etkilemiştir. Çiftçiler yeni tarım teknikleriyle bu toz
fırtınalarını da yenmeyi başarmışlardır.
Özellikle, 1950’lerden 1980’li yıllara kadar yoğun bir şekilde sürdürülen
tarımsal faaliyetler ve araştırma çalışmaları sonucunda, her yıl ortalama
olarak % 3 oranında ürün artışı sağlanmıştır. Bu otuz yılık dönem
sonunda, ürün artışı yaklaşık olarak iki katına ulaşmıştır.
Foto 2. Dr.Norman E. Borlaug, Meksika'daki yerel çiftçilere modern tarım
teknikleri ile buğday üretimini öğretmiştir
Dr. Norman Borlaug, 1943 yılında, Rockefeller Vakfı tarafından,
Meksika’daki fakir çitçilerin gelir düzeylerini geliştirmek amacıyla
kurulan CIMMYT’inin buğday programına müdür olarak atanmış,
Meksika’da başta buğday olmak üzere tahılların yetiştiriciliği ve ıslahı
üzerinde yoğun çalışmalar yapmıştır.
32
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Foto 3. Dr.Norman E. Borlaug ilerlemiş yaşına karşın, modern tarım bilimi ve
teknolojileri konusundaki görüşlerini paylaşmaya devam etmektedir
Yapılan ıslah çalışmaları sonucunda, iklim ve çevre koşullarına uygun ve
dayanıklı, yüksek verimli çeşitler geliştirildi. Meksika’da buğday
üretiminde ve ürün miktarında önemli artışlar meydana geldi. 1940’lı
yıllardan başlayarak 1960’lı yıllara kadar devam eden bu 20 yıllık
emeğin sonucunda, nüfusu hızlı bir şekilde artan ve açlık sorunu ile karşı
karşıya bulunan Üçüncü Dünya Ülkeleri için umut kaynağı olunmuş ve
beklenen açlık sorunu giderilmiştir. İnsanlığa sunulan bu hizmetin
karşılığı olarak Dr. Norman E. Borlaug’a, 1970 yılında Nobel Barış
Ödülü verilmiştir.
Bugün (2004 yılı) 90 yaşında olan Dr. Norman E. Borlaug, yaşamının
son elli yılını gelişmekte olan ülkelerde yüksek verimli, modern tarım
tekniklerini öğretmek ve yaygınlaştırmak için geçirmiştir. 1968 yılında,
Paul Ehrlich tarafından yayınlanan “The Population Bomb” adlı eserde,
nüfus patlaması sonucu önemli sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiş
olmasına karşın, açlık sorununa karşı, Dr. Borlaug’un geliştirdiği modern
tarım tekniklerinin, 1960’lı yıllarda Hindistan ve Pakistan’da da
uygulanması ile sorun aşılmıştır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
33
A.B.Devletleri’nde çiftçiler, 1940 yılında yaklaşık olarak 31 milyon
hektarlık araziyi işleyerek 56 milyon ton mısır hasat etmişlerdi. Verim
1,8 ton/ha dolayındaydı. Ancak, modern tarım teknikleri ile hibrit tohum
kullanılması, gübre uygulamalı ve yabancı ot mücadelesi sonucunda,
1999 yılında mısır üretimi yapılan 29 milyon hektarlık araziden 240
milyon ton mısır hasat edilmiştir. Verim 8,4 ton/ha olarak en az dört kat
artmıştır. Bu modern tekniklerin uygulanması ile 1950’li yıllarda
Meksika’da, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Hindistan, Pakistan ve
Filipinler’deki tahıl üretimindeki artış dünya kamuoyunun dikkatini
çekmiştir. FAO tarafından 2000 yılında açıklanan istatistiklere göre,
modern tarım tekniklerinin uygulanması ile Asya kıtası itibariyle, 1961
yılında 248 milyon ton olan toplam hububat üretimi 1999 yılında 809
milyon tona yükselmiştir. Sadece Çin’de, hububat üretimi 1961 yılında
91 milyon ton iken 1999 yılında 390 milyon ton olmuştur. Eğer 1950’li
yıllardaki tarım uygulamaları geliştirilmeksizin kullanılmaya devam
edilseydi, günümüzdeki insan ihtiyaçlarını karşılamak için işlenmekte
olan 600 milyon hektarlık alan yerine 1,8 milyar alan gerekecekti. Bugün
dünyadaki tüm karasal alanın üçte birinden fazlası gıda ve lif üretimi için
tarıma açılmış durumdadır. Sürdürülebilir modern tarım uygulamalarının
daha da geliştirilmesi ile halen kullanılmakta olan bu araziden yeterli
ürün alınması mümkün görülmektedir.
Sonuç olarak, dünyanın birçok bölgesinde açlık sorunun çok ciddi bir
şekilde insan ölümlerine neden olacağı ve yetersiz beslenme nedeniyle
hastalıkların yaygınlaşacağı beklenmesine karşın, modern tarım teknikleri
sayesinde bu sorun beklendiği kadar gerçekleşmemiştir. Diğer taraftan,
birim alandan elde edilen ürün miktarındaki artış nedeniyle, artan dünya
nüfusun gıda maddesi ihtiyacını karşılamak amacıyla gerekli olan doğal
yaşam alanlarının yeni tarım alanları olarak açılması önlenmiştir. Bunun
sonucunda da milyonlarca hektarlık arazi ve ormanlık alanlar ile birlikte
doğal ekosistemler ve biyolojik çeşitlilik korunmuştur.
Günümüzde yaşamakta olan nüfusun ihtiyaç maddesi gereksinimi,
gelişen bilgi ve teknolojiye paralel olarak yükselen yaşam standardı ile
artmaktadır. Ekonomik gelişmeler ve bireysel gelir düzeyinin artışı ile
beslenme alışkanlıklarındaki değişme tüketilen gıda maddesi tercihlerini
de etkilemektedir. Örneğin, Çin’de kişi başına tüketilen et miktarı, 1990
34
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
yıllarına oranla 2000 yılında iki katına çıkmıştır. Dünya genelinde, kişi
başına et, süt ve süt ürünleri, sebze ve meyve miktarı da artmaktadır.
Dokuma sanayinin doğal ham maddesi olan yün ve pamuk talepleri
giderek artmaktadır. Orman ürünlerine olan talep artışları biyolojik
çeşitliliği tehdit etmektedir.
Tarımsal alanlardan ve ormanlardan elde edilen ürünün miktarını
artırmak amacıyla, başlangıcı oldukça geriye gitmesine karşın, dünya
kamuoyunun gündeminde daha fazla yer aldığı 1990’lı yıllardan
başlayarak, tarım, hayvancılık ve ormancılıkta biyoteknoloji
uygulamaları dikkatleri çekmeye başlamıştır. Organizmaları
hastalıklara ve zararlılara karşı daha dirençli duruma getirerek ürün
artışı sağlamak amacıyla, gen aktarımı sonucu elde edilen ve genel
olarak “Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, GDO” olarak ifade
edilen ürünlerin tüketilmeye başlanması ile ortaya çıkabilecek sağlık
sorunları ve doğal yaşam ortamları ve türler üzerindeki etkisi dikkate
alınarak duyarlı davranılması gerekliliği gündeme getirilmektedir.
Daha çok gelişmiş ülkelerde, başta ABD (% 75) ve Kanada (% 7)
olmak üzere GDO’ların bitkisel üretimde kullanılması daha yaygındır.
Gelişmekte olan ülkelerden en yaygın üretim (% 23) Arjantin’de
yapılmaktadır. Dünya piyasalarında GDO’lu olarak, soya fasulyesi,
mısır ve pamuk oldukça yaygındır.
Dünya genelinde sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalarla birim alandan
alınmakta olan bitkisel ürün miktarı artırılmaya çalışılmaktadır.
Dünya genelinde, 2002/2003 yılları dönem itibariyle, buğday üreten
ülkelerin başında Çin, Hindistan, ABD, AB (15 ülke), Kanada,
Avustralya ve Türkiye gelmektedir. Bu dönemde dünya genelinde
buğday üretimi 563,2 milyon ton olmuştur. Bunun 134,1 milyon tonu
Avrupa kıtasında üretilmiştir. Afrika’da üretim miktarı 16,8 milyon
ton kadardır. Bu yılda, AB 15,5 milyon ton, Arjantin 9,3 milyon ton,
Avustralya 6,0 milyon ton, Kanada 9,0 milyon ton buğday fazlasını
ihraç etmiştir. 2004 yılı verilerine göre; dünya buğday üretimi
610.610.000 ton olarak gerçekleşmiştir. AB (25 ülke) 130.640.000 ton
üretimle başta gitmiştir. Bunu 90 milyon ton üretimle Çin, 72 milyon
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
35
tonla Hindistan, 57.776.000 tonla ABD, 43.500.000 tonla Rusya
Federasyonu, 24.500.000 tonla Kanada, 23.500.000 tonla Avustralya
izlemiştir.
Bu dönemde Türkiye’nin buğday üretimi 17.200.000 ton olmuştur.
Aynı yıl dünya genelinde buğday tüketimi 600.638.000 ton olmuştur.
Değişik ülkelerde, toplam olarak 10 milyon ton buğday stoklara
eklenmiştir.
Foto 4.
1970 yılında
Nobel Barış Ödülü
kazanmış olan
Dr.
Norman E. Borlaug,
dünyanın
gelişmekte olan
birçok ülkesini
dolaşarak
çalışmaları
yakından
incelemiş, dünyayı
tehdit eden açlık
sorununun
giderilmesi için
bitkisel üretimin
artırılması
konusunda önemli
çalışmalar
yapmıştır.
36
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Foto 5. Dünya genelinde sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalarla birim
alandan alınmakta olan bitkisel ürün miktarı artırılmaya çalışılmaktadır
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
37
Foto 6. Yüksek verimli buğday tarlası ve olgunlaşmış buğday başakları
Doğal kuvvetlerin ve insan faaliyetlerinin etkisinden korunmuş topraklar,
yerküre üzerinde bugün yaşamakta olan insanların ihtiyacını temin etmek
yanında, gelecek nesiller için de büyük bir önem taşımaktadır.
Foto 7. Dokuma sanayinin doğal bitkisel hammaddesi pamuk üretimi
38
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Foto 8. Gıda maddesi olarak tüketilmek üzere pazarlanan ürünler
Tarımsal üretim yanında, sanayi alanındaki üretim de gelecekteki
nüfusun ihtiyaçlarının karşılanması bakımından büyük bir öneme
sahiptir. Tükenen kaynakların, en uygun tekniklerle, olabildiğince
ekonomik olarak ve çevresel etkilerini dikkate alarak hizmete sunulması
gerekir. Aksi halde, gelecekteki nüfusun bu kaynaklardan yeterince
yararlanması mümkün olamayacağı gibi meydana gelecek önemli
boyutlardaki çevre kirliliği doğal yaşamı ve insan sağlığını olumsuz
yönde etkileyecektir.
Dünya genelinde, önemli tüketim maddelerinin yıllar itibariyle üretim
miktarları gözden geçirildiğinde, bazı tüketim maddelerinin üretimindeki
artışın yıllık nüfus artış hızının altında olduğu görülür. Özellikle
gelişmekte olan ülkelerde üretimdeki artış hızı yıllık nüfus artış hızının
çok altındadır. Bu nedenle, bu ülkelerde gün geçtikçe nüfusun ihtiyaçları
ile üretim arasındaki açık büyümekte, açığın kapatılması amacıyla
gelişmiş ülkelerden yardım talep edilmekte ve sağlanan yardımlar
nedeniyle toplum bağımsızlığını kaybetmek zorunda kalmaktadır.
Kaynakların sınırlı oluşu ve nüfusun hızlı artışı istihdam sorununu da
beraberinde getirmektedir. Örnek olarak, Hindistan’daki işsiz sayısı 1975
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
39
yılında 8.918.000 iken, 1980 yılında 15.317.000’e ulaşmıştır. Gelişmekte
olan ülkelerin yanında, gelişmiş ülkelerde de iş temininde güçlükler
görülmektedir. Örneğin, A.B.D.’nde işsiz sayısı 1975 yılında 7,8 milyon
olarak en yüksek miktarına ulaşmıştır. 1980 yılı verilerine göre,
A.B.D.’nde 7,448 milyon işsiz bulunmaktadır. Aynı yıl içerisinde
Japonya’daki işsiz sayısı da 1,140 milyondur.
Dünyadaki enerji üretimi gözden geçirilecek olursa, 1975 yılında taş
kömürü eşdeğeri olarak 8.482,35 milyon ton olan üretim 1980 yılında
9.291,76 milyon tona yükselmiştir. Bu dönem içerisinde enerji
üretimindeki yıllık artış hızı % 1,9 dolayındadır. Bu artış hızı ancak artan
nüfusun ihtiyacını karşılayacak seviyededir. Ancak, modernleşen
toplumlarda enerji tüketiminin her geçen yıl biraz daha arttığı dikkate
alınacak olursa bu artışın yeterli olmadığı görülür. Yıllık üretimin fert
başına düşen miktarı 1975 yılında 2,138 tondan 1980 yılında 2,097 tona
düşmüştür. Üretimde kullanılan kaynakların büyük bir bölümünün petrol,
kömür ve doğal gaz gibi tükenebilen kaynaklar olduğu ve üretim
esnasında değişik boyutlu çevre sorunlarının meydana geldiği dikkate
alındığında sorunun boyutları daha da artmaktadır.
Belirtilen bu ihtiyaç maddelerinin yanında önemli ve mutlak gerekli olan
diğer bir doğal kaynak da sudur. Toprak gibi, su da sonsuz bir kaynak
değildir. Toprak oluşturan süreçlerin etkisiyle 1 cm kalınlığındaki toprak
tabakası ancak 10-100 yıl içerisinde oluşabilmektedir. Ancak, su çevrimi
nedeniyle, su kaynakları her yıl yenilenmektedir. Bu yenilenme
döneminde bile suyun zaman zaman yetmediği görülmektedir. Su
kaynaklarından, içme, kullanma, sulama, enerji üretimi, su ürünleri
yetiştiriciliği, rekreasyon ve sportif amaçlarla yararlanılmaktadır. Bugün
büyük yerleşim yerlerinde görülen su yetersizliği nedeniyle insan yaşamı
önemli ölçüde etkilenmektedir. Yine su yetersizliği nedeniyle zamanında
ve yeterince sulama yapılamadığı için tarımsal üretim arzu edilen
seviyede artırılamamaktadır. Toprak özellikleri ve iklim bakımından
sulanabilecek tarım toprakları, yeteri miktarda su temin edilememesi
nedeniyle kuru tarım sistemi ile değerlendirilmektedir. Belirli su
kaynaklarının, temiz ve yenilenebilir bir enerji olduğu bilinen hidrolik
enerji üretiminde kullanılması arzu edilmesine rağmen, kaynak
40
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
yetersizliği enerji üretiminde daha az ekonomik ve çevresel etkisi daha
fazla olan diğer enerji üretim yöntemlerine sevk etmektedir.
Zaman zaman görülen kuraklık olayları nedeniyle binlerce insan açlık
tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle fosil kökenli yakıtların
kullanılması ile atmosfere yayılan karbon dioksit gazının neden olduğu
sera etkisi sonucu, atmosferde meydana gelen sıcaklık artışına bağlı
olarak, dünyamızın bazı yörelerinde kuraklık sorunu ortaya çıkmıştır.
Bugün A.B.D. sınırları içerisindeki 91 milyon hektarlık alanda önemli
seviyede çölleşme görülmektedir. Bu alan tüm ülke yüzeyinin % 10’u
kadardır. Bunun dışında Afrika ve Asya kıtalarındaki mevcut kurak
alanların da kısa süre sonra çölleşebileceği öngörülmektedir.
Hidrolojik çevrim (su döngüsü) içerisinde her yıl yenilenmekte olan tatlı
su kaynaklarının dünya genelindeki tüm miktarı 124.109 milyar m3’dür.
Yerküredeki toplam su miktarının % 0,009’unu oluşturan tatlı su gölleri
ve akarsuların taşıdığı su gelecekteki nüfusun ihtiyacı için sınırlı
kalmaktadır (Çizelge 7).
Çizelge 7. Su kaynaklarının yerküre üzerindeki dağılımı
Yeri
Yüzey Suları
Tatlı Su Gölleri
Tuzlu Göller
Akarsular
Yer altı Suları
800 m’den sığ
800 m’den derinde
Toprak Nemi
Buzullar
Atmosfer
Okyanuslar
Yüzey Alanı,
km2
Hacmi,
109 m3
Oran,
%
844.800
691.200
……….
122.880
102.400
1.229
0,0090
0,0080
0,0001
128.000.000
128.000.000
128.000.000
17.664.000
504.302.000
357.120.000
4.096.000
4.096.000
65.536
28.672.000
12.698
1.298.432.000
0,310
0,310
0,005
2,15
0,001
97,20
TOPLAM
1.335.600.743
100,00
Kaynak: Nace, R.L., Water of the World, Nat. Hist., Vol. 73, No:1, 1964.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
41
Artan dünya nüfusunun ihtiyaçları yanında mevcut kaynakların sınırlı ve
hatta yetersiz oluşu, insanlığı yeni kaynaklar aramaya yönlendirmiştir.
Yeni kaynak arama çalışmaları bir kısmı ülkelerin kendi sınırları
içerisinde bir kısmı da uluslararası ortak alanlarda sürdürülmektedir.
Okyanuslarda yapılan çalışmalar bunun en belirgin örnekleridir.
Diğer taraftan, dünya adını verdiğimiz yerküremizden dışarıda, güneş
sisteminde yer alan gezegenlerde de kaynak araştırmaları
sürdürülmektedir. İnsanoğlu bu amaçla ilk olarak 21 Temmuz 1969
tarihinde Ay yüzeyine inmeyi ve burada araştırma yapmayı başarmıştır.
Bu tarihi uçuşu yapan Apollo-11’in uçuş komutanı astronot Neil A.
Armstrong, tarihte ilk olarak, uzayda dünya dışında bir cisme ayak basan
insan olmuştur. Ondan 18 dakika sonra Ay Modülü pilotu astronot Edwin
E. Aldrin de Ay’a ayak basmış ve denemeler başlatılmıştır. Bu tarihi
uçuşun üçüncü üyesi, komuta modülü pilotu astronot Michael Collins de
bu denemeler sırasında, Ay modülü ile kenetlenerek Armstrong ve
Aldrin’i alıp dünyaya dönmek üzere Ay çevresindeki bir yörüngede
dolaşmıştır. Apollo-11, 24 Temmuz 1969 tarihinde, Türkiye saati ile
18.50’de dünyaya dönmüştür. Foto 9’da bu tarihi an görülmektedir.
İnsanlığın evrene açılma çabaları devam ederken, enerji ihtiyacını
karşılamak amacıyla nükleer santraller kurmakta olduğu, güneş, rüzgâr
ve jeotermal gibi doğal kaynaklardan yararlanmak için çabalarını
yoğunlaştırdığı, yerleşim yeri ve endüstri artıklarını yeniden
değerlendirmenin yollarını araştırdığı, kaynak kullanımında ve çevre
sorunlarının çözümünde etkinliğin artırılması amacıyla kanunlar
çıkardığı, uluslararası işbirliğini artırdığı izlenmektedir. Ancak bu
faaliyetlerin yeterli olduğunu söylemek, en azından şimdilik, mümkün
değildir. Bunun nedeni, bu konudaki yeni atılımların dünya genelinde
görülmemesi, sorunun bir kısım ülkeler tarafından yeterince ciddiye
alınmamasıdır.
Küreselleşme süreci, daha önceki kent sınırlarını zorlayarak yöresel
düşünmenin, yöresel planlamanın ve yöresel yönetimin önüne geçmiştir.
Kent araştırmalarında, kent ve ulusal sınırlar aşılmıştır. Her türlü mal ve
hizmet üretiminde ve tüketiminde, karar verme ve planlama süreçlerinde
güncel dünya ekonomisi kuralları gündeme gelmiştir. Yerel ve ulusal
42
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
aktörler yerine, güncel dünya ekonomisinde etkili, küreselleşme
sürecinde yer alan aktörler ve enstrümanlar sisteme girmiştir. Yerel,
ulusal ve uluslararası bilgi, teknoloji ve kurum-kuruluşlar kentleşme
sürecindeki sorunların yönetiminde bir araya gelmiştir. Sağlıklı küresel
kentlerin oluşumu ve yönetimi bu ilkelerin uygulanmasını zorunlu hale
getirmiştir.
Mega kentler ve küreselleşme süreci gündemdeki yerini giderek artan bir
ilgi ile korumaktadır. New York ve Tokyo bunun en belirgin ve göze
çarpan iki örneğidir. Bu iki kent şimdi iki küresel kent olarak farklı
oluşumlarla bugünkü durumlarına ulaşmışlardır. Tokyo ve New York,
her ikisi de iyi birer küresel pazar durumundadır.
Hızlı nüfus artışları, insan ihtiyaçlarının giderek artması ve çeşitliliği,
hizmet, tarım ve sanayi sektörlerinde kaynakları zorlamaktadır.
İhtiyaçların karşılanmasında yeterli miktarla birlikte sağlıklı ve kaliteli
olma beklentilerinin gelişmesi, kentlerde “sağlıklılık” ilkesini getirmiştir.
Bu anlayış doğrultusunda, WHO (Dünya Sağlık Teşkilatı) tarafından
“Sağlıklı Kentler” projesi geliştirilmiş ve uygulamaya sokulmuştur.
Foto 9. İnsanlık yeni kaynaklar aramak amacıyla dünya sınırlarının dışına çıkmayı
başarmıştır. Bu fotoğrafta, Apollo 11 ile 21 Temmuz 1969 tarihinde Ay yüzeyine
inen, Nail A.Armstrong, Evdin E. Aldrin ve Michael Collins’ten oluşan uçuş ekibi
ve Ay yüzeyinde yürümekte olan Aldrin görülmektedir
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
43
Soğuk savaşı takiben, yenilenen kurallar ve özelleştirme süreçleri
uluslararası ekonomik sistemi önemli ölçüde değiştirmiştir. Gemiler ve
uçaklar kargo ve işadamı taşırken elektronik ağlar bilgi, veri ve sermaye
aktarımında ve paylaşımında önem kazanmıştır. İletişimde hız sınırları
büyümüştür. Bu gelişme süreci içerisinde akla gelen en önemli soru bu
mega kentlerin kime ait olduğudur. Sadece herhangi bir ülkenin ulusal
sınırları içerinde yer alması ölçü değildir. İçinde yaşayanlar farklı etnik
köklerden gelmiş olsalar bile bu kentler dünyanın ortak alanlarıdır ve
dünya kentleridir. Dolayısıyla, her türlü karar verme, planlama, uygulama
ve yönetim aşamalarında uluslararası ölçülerin ve değerlendirmelerin
dikkate alınması gerekmektedir.
Küreselleşme ve dünya ekonomisindeki değişimler yerküredeki kentlerin
ve kent çevrelerinin coğrafyasını da değiştirmektedir. Yeni tür üretim,
dağıtım ve tüketim şekilleri küresel düzeyde kentler arasındaki ilişkileri
artırmıştır. Organize sanayi bölgeleri ve sanayi kuşakları oluşmuştur.
Daha çok gıda ham maddesi üretimi amacıyla, kentlerin çevrelerinde
organize tarım bölgeleri de giderek artmaktadır. Dünyanın birçok
yöresinde endüstriyel üretim, bölgesel ve ulusal gereksinimleri
karşılamak yerine, dünya için üretim biçimine dönüşmüştür.
Bu yeni üretim süreçleri önemli ölçüde ekonomik büyüme sağlarken aynı
zamanda önemli boyutta çevre sorunlarının meydana gelmesine neden
olmuştur. Endüstrinin nüfus çekici özelliği, kentlerin çok hızlı bir şekilde
kalabalıklaşmasına ve hızlı kentleşme sürecinde hizmetlerin yetersizliği
sorunun ortaya çıkmasına yol açmıştır. Yeni oluşan veya gelişen
endüstriyel alanlar ulusal ve uluslararası boyutta iş olanakları sağlamış,
bu yörelere işçi talebi artmıştır. Dünyanın birçok yöresinde izlenen bu
gelişmeler, büyük insan kitlelerinin kentlerde yoğunlaşmasını getirmiştir.
Son 20 yılda, sadece Asya kıtasında, 1,5 milyar insan kentli nüfusa
eklenmiştir. Tek başına Çin’de bu nüfus, yani kentlere göç eden nüfus,
300 milyon dolayındadır.
Daha önceleri kentsel çevre sorunları yerel devlet organları ve yerel
kuruluşlar tarafından giderilirken, hızlı gelişme sonucu sorunların çok
44
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
büyük boyutlara ulaşması ulusal ve uluslararası ilgiyi gerektirmiştir.
Küresel ekonomik politikalar bu nedenle sorgulanır duruma gelmiştir.
Bazı sivil toplum kuruluşları küreselleşmeye karşı tepki göstermiştir.
Sınırlı kaynaklara sahip olan kentlerde ve gelişmekte olan ülkelerde
sorunların üstesinden gelmek daha güçtür. Küresel pazar oluşumunu
ulusal ve uluslararası düzeyde değerlendirmek zorunludur. Liman ve
hava alanı gereksinimlerinin yanında, artan su tüketimi karşılamak, atıksu
ve katı atıkları çevreye zarar vermeden yönetmek için parasal kaynak
arayışı vardır. Dolayısıyla, karar vericiler, küresel pazara ulaşım yanında
kaynak kullanımını ve çevresel etkileri de dikkate almak durumundadır.
Kentte yaşayan insanların gelir düzeyinin artması yaşam standartlarının
değişmesine neden olur. Bu değişimin sonucu olarak, otomobil sayısı
artar, daha fazla su ve enerji tüketilir. Sonuçta, gerekli önlemler
alınmadığı takdirde önemli boyutta çevre sorunu ile karşı karşıya
kalınması kaçınılmazdır.
Özellikle, parasal kaynak yetersizliği olan gelişmekte olan ülkelerde bu
sonuçların çok iyi bir şekilde analiz edilmesi gerekir. Bu
değerlendirilmeler yapılırken, kentin bir yaşamsal alan sistemi olduğu
dikkate alınmalı, sistemin tüm elemanları teker teker ayrıntılı olarak
irdelenmeli, karar aşamasına varmadan önce, benzer uygulamalar
incelenmeli, gerekli karşılaştırmalar yapılarak sivil toplum kuruluşlarının
görüş ve önerilerine de başvurulmalıdır.
Kentlerin büyümesi ve dünya kentlerinin oluşması sürecinde, sorunlar
sadece ilgili devletlerin sorumluluğunda kalmamalıdır. Sorunların hem
ulusal ve hem de uluslararası boyutta değerlendirilmesi, bilgi birikimi ve
teknolojinin paylaşılması zorunludur.
Kentte yaşayanların bilgi birikimini artırmak ve daha duyarlı toplum
haline getirmek amacıyla, özellikle yerel yönetimlerle birlikte sivil
toplum kuruluşlarının işbirliği gereklidir. Örgütlenmiş toplum yapısında,
sorunlara karşı ulusal ve uluslararası boyutta, hukuksal platformlarda
mücadele vermek daha etkili sonuçlar vermektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
45
4. TÜRKİYE’DE NÜFUS VE KAYNAKLAR
Türkiye’de nüfus sayımları, Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından, bu
kuruluşun görev ve yetkilerini belirleyen 53 sayılı kanun uyarınca, sonu
sıfır ve beş ile biten yıllarda yapılmaktadır. İlk nüfus sayımı 1927 yılında,
ikincisi ise 1935 yılında yapılmıştır. Bunu izleyen her beş yılda bir nüfus
sayımları aksatılmadan yenilenmiş ve 1990 yılı sayımlarına kadar devam
etmiştir. Ancak, 1990 yılını takiben 10 yılda bir sayım yapılması
kararlaştırılmıştır. Böylece en yeni sayım olan 2000 yılı sayımları ile
birlikte bugüne kadar 14 sayım yapılmış bulunmaktadır. Bu sayım yılları
46
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
dikkate alınarak Türkiye’nin nüfusu, nüfusun kentlerdeki ve köylerdeki
gelişimi, yıllık nüfus artış hızı çizelgelerde verilmiştir. Aynı çizelgelerde,
nüfusun gelişmesi ile ilgili olarak yapılan tahminler de belirtilmiştir.
Verilen çizelge ve çizimlerin incelenmesi ile görüldüğü gibi, ilk nüfus
sayımının yapıldığı 1927 yılında Türkiye’nin nüfusu 13,6 milyon
civarındadır. İkinci sayımda, 1935 yılında nüfus 16,2 milyona
yükselmiştir. Bu sekiz yıllık dönemde, yıllık ortalama nüfus artış hızı %
2,11’dir. Sayımlar arasındaki nüfus artışı da 2,5 milyon civarındadır.
Nüfusta meydana gelen yıllık artış ise 314.000 kadardır. Ülkemizde nüfus
artış hızının en küçük değerine ulaşması 1940-1945 yılları arasında
görülmektedir. Bu değer % 1,059’dur. Ancak bu dönemden sonra yıllık
artış hızında önemli ölçüde yükselmeler izlenmiştir. Yıllık nüfus artış hızı
1945-1950 döneminde, ortalama olarak % 2,173, 1950-1955 döneminde
% 2,775 ve 1955-1960 döneminde % 2,853 olarak en yüksek değerine
ulaşmıştır. Bu dönemde, ülkemiz nüfusuna eklenen yıllık nüfus 738.000
civarındadır. Yine bu dönemde, nüfus yoğunluğu 36 kişi/km2’dir.
1980 yılı sayım sonuçlarına göre; Türkiye’nin nüfusu 44.736.957’ye
ulaşmıştır. 1975-1980 dönemindeki, yıllık ortalama nüfus artışı % 2,0665
olarak belirlenmiştir. Bu dönemde, her yıl artan nüfus 877.850 kadardır.
Yine bu dönemdeki nüfus yoğunluğu 58 kişi/km2’ye yükselmiştir (Çizim
7 ve Çizelge 8).
1980 yılına kadar elde edilen veri değerlendirilerek ileriye dönük olarak
yapılan tahminlerde, Türkiye nüfusunun 1985 yılında 49,3 milyon’a,
1990 yılında 54,6 milyon’a, 1995 yılında 60,5 milyon’a ve 2000 yılında
da 67,2 milyon’a yükseleceği ileri sürülmüş olmasına karşın, nüfus bu
rakamlardan daha fazla olarak gerçekleşmiştir. 1975-1980 dönemindeki
yıllık nüfus artış hızının sabit kaldığı var sayılırsa, bu dönem için
Türkiye’de nüfusun iki katına çıkması için gereken süre 33,5 yıl olarak
hesaplanmıştır.
Buna göre, ülkemiz nüfusunun 1980 yılı sayım sonuçları dikkate
alınarak, 2014 yılında 90 milyon’a ulaşacağı söylenebilirken yıllık nüfus
artış hızının azalma eğiliminde olması rahatlatıcıdır. 2000 yılı nüfus
sayım sonuçlarına göre nüfusun iki katına çıkması için gerekli süre 38-40
yıla çıkmıştır.
47
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ülke genelinde nüfus artışı doğum oranının fazlalığından ileri
gelmektedir. 1975- 1980 döneminde % 3,22 olan doğum oranının, 19801985 döneminde % 3,06 düştüğü görülmüştür. Bu dönemlerde kırsal
kesimdeki doğum oranı kentlerdeki doğum oranına göre daha yüksektir.
80
70
Nüfus, milyon
60
50
40
30
20
10
0
1920
1930
1940
1950
1960
1970
1980
1990
2000
2010
Yıllar
Çizim 7. Türkiye’de nüfusun yıllara göre giderek artan değişimi
Türkiye’de nüfusu etkileyen diğer bir faktör de ölüm olayıdır. Yıllık
ölüm oranlarında belirli bir ölçüde azalma eğilimi görülmesine karşın
ülkemizde çocuk ölümleri hala oldukça yüksek orandadır. Örnek olarak,
1975 yılında tüm il ve ilçe merkezlerindeki ölümlerin % 29’unu bebek
ölümleri oluşturmuştur. Ülke genelinde bebek ölüm oranı 1962-1963
yıllarında % 1,80, 1966-1967 yıllarında % 1,58, 1970-1975 döneminde %
1,30, 1980-1985 döneminde ise % 0,832’dir.
Türkiye’de sanayileşme süreci ile birlikte önemli ölçüde göç olayı
görülmüştür. 1960-1965 döneminde 880 bin dolayında gerçekleşen kırkent göçü, 1970-1975 döneminde 2,8 milyona yükselmiştir. 1960’lı
yıllarda kır-kent göçünün kentteki nüfus artışına katkısı % 42,6 iken, bu
oran 1970 yıllarında % 63’e ulaşmıştır. Göç eden nüfusun özellikle genç
48
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
yaşlarda olması, göç veren yörelerin yaş yapısını olumsuz yönde
etkilemiştir.
Çizelge 8. Sayım tarihlerine göre Türkiye'nin nüfusu, nüfus artış hızı ve nüfus
yoğunluğu
Sayım
Tarihleri
Nüfus
Yıllık
Artış
Hızı,
İl
İlçe
Sayısı Sayısı
‰
Bucak
veya
Köy
Sayısı
Nüfus
Yüzölçüm1,
Yoğunluğu,
2
km
kişi/km2
28. 10. 1927
13 648 270
-
63
328
40 600
762 736
18
20. 10. 1935
16 158 018
21, 10
57
356
34 876
762 736
21
20. 10. 1940
17 820 950
19, 59
63
370
34 024
767 119
23
21. 10. 1945
18 790 174
10, 59
63
396
34 063
767 119
24
22. 10. 1950
20 947 188
21, 73
63
422
34 252
767 119
27
23. 10. 1955
24 064 763
27, 75
66
493
34 787
767 119
31
23. 10. 1960
27 754 820
28, 53
67
570
35 441
772 091
36
24. 10. 1965
31 391 421
24, 62
67
571
35 638
774 810
41
25. 10. 1970
35 605 176
25, 19
67
572
35 995
774 815
46
26. 10. 1975
40 347 719
25, 00
67
572
36 115
774 815
52
12. 10. 1980
44 736 957
20, 65
67
572
36 155
774 815
58
20. 10. 1985
50 664 458
24, 88
67
580
36 031
774 815
65
21. 10. 1990
56 473 035
21, 71
73
829
36 233
774 815
73
22. 10. 2000
67 803 927
18, 28
81
850
37 366
769 6042
88
(1)Yüzölçümüne göller dahil değildir. (2)Yüzölçümüne doğal göller ve baraj gölleri
dahil değildir. Harita Genel Komutanlığı'ndan temin edilen 1/1. 000. 000 ölçekli
harita baz alınarak hesaplanmıştır. Kaynak: DİE, 2004, http://www.die.gov.tr
Türkiye’de, 1927 yılındaki nüfusun % 75,8’i köylerde ve % 24,2’si
şehirlerde yaşarken, 1980 yılı sayım sonuçlarına göre şehir nüfusu %
43,9’a yükselmiş ve köy nüfusu % 56,1’ düşmüştür. Ekonomik ve sosyal
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
49
yapıdaki gelişmeler ve nüfus artışı nedeniyle oluşan bu şehirleşme
olayının ve kırsal yapıdan şehirli yapıya geçişin devam edeceği
beklenmiş ve 1983 yılında şehirlerde yaşayan nüfusun 21,6 milyona,
şehir nüfus oranının % 45,2’ye, 1984 yılında ise şehirli nüfusun 22,6
milyona ve şehirli nüfus oranına ise % 46,3’e ulaştığı tahmin edilmiştir.
Türkiye’de hızlı nüfus artışının 1950’li yıllarda belirgin hale geldiği ve
bu tarihlerden itibaren de hızlı kentleşmenin görüldüğü bilinmektedir.
Diğer taraftan bölgeler arasında da nüfus dağılımı yönünden farklılıklar
meydana gelmiştir. Bu kent ve bölgelerdeki sosyo-ekonomik gelişme
imkânlarının kendine çekici özelliği kırsal kesimdeki nüfusun bu alanlara
göçüne neden olmuştur. Çizelge 9’da 2000 yılı sayım sonuçlarına göre
nüfusu 200.000’in üzerinde olan yerleşim yerlerindeki nüfus gelişmesi
gösterilmiştir. Uzun dönem içerisinde, özellikle sanayinin çekiciliğine
bağlı olarak hızla kalabalıklaşan kentlerden biri Kırıkkale olmuştur.
Kırıkkale’de 1950 yıllarındaki nüfusu 15.750 iken, 1980 yılında
178.401’e, 1990 yılında 185.431’e ve 2000 yılında da 205.078’e
yükselmiştir. Yine çizelgede görüleceği gibi, 1990 yılında nüfusu bir
milyonu aşan kent sayısı (İstanbul, Ankara ve İzmir) üç iken 2000
yılında, Bursa ve Adana’nın da eklenmesiyle beşe çıkmıştır. Günümüzde
nüfusu 200.000’i aşan 27 il merkezimiz vardır. Bunlardan 11’inin nüfusu
500.000’nin üzerindedir.
Türkiye genelinde nüfus yoğunluğunun illere göre dağılımı gözden
geçirilecek olursa, gelişmiş olan illerimizde nüfus yoğunluğunun diğer
illerdekine oranla daha fazla olduğu görülür.
1980 yılı sayım sonuçlarına göre, nüfusun bölgelere göre dağılımı
incelenecek olursa; % 24,52’sinin İç Anadolu, % 18,83’ünün Marmara ve
Ege Kıyıları, % 13,92’sinin Karadeniz Kıyısı, % 12,65’inin Doğu
Anadolu, % 9,96’sının Trakya, % 8,80’inin Akdeniz Kıyısı, % 7,20’sinin
Batı Anadolu ve % 4,42’sinin de Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
yaşamakta iken bu tabloda 2000 yılı nüfus sayım sonuçlarına göre
belirgin farklılıklar ortaya çıkmıştır. Yine 1980 yılında, Türkiye
genellikle kentlerde yaşayan nüfus toplam nüfusun % 43,91’ini
oluştururken, bu oran Trakya’da % 56,16, Güneydoğu Anadolu’da %
49,95, Marmara ve Kıyılarında % 49,23, Akdeniz Kıyı bölgesinde %
50
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
48,66, İç Anadolu’da % 47,38 olarak Türkiye ortalamasının üzerinde;
Batı Anadolu bölgesinde % 40,57, Doğu Anadolu bölgesinde % 33,81 ve
Karadeniz Kıyı Bölgesinde % 28,11 olarak Türkiye ortalamasının
altındadır. 1975-1980 döneminde şehirlerdeki nüfus artışının en fazla
olduğu bölge, % 3,926 artış hızı ile Akdeniz Kıyı bölgesidir. İkinci
sırada, % 3,843 artış hızı ile Marmara ve Ege Kıyıları yer almaktadır.
1950'lerde hızlanmaya başlayan kentleşme olgusu, büyük kentlerde
yığılmalara neden olmuş, dengeli bir kentsel dağılım oluşamamıştır. Bu
durum, önemli sosyal ve ekonomik yapı değişikliği sorunlarına ve hızla
artan kentsel yatırım ihtiyaçlarına yol açmıştır.
Ülkemizdeki kentleşme süreci, gelişmiş ülkelerden farklı olarak büyük
ölçüde kent yoksulluğunun kır yoksulluğuna tercih edildiği bir göç
olgusu olarak şekillenmiştir.
İstihdam, altyapı ve toplumsal hizmet imkânlarının yetersizliği ve
bireylerin büyük ölçekte bilgi, beceri ve ekonomik alanlardaki sınırlılığı,
kentsel yörelerde kuralların ve değer yargılarının aşınmasına yol
açmaktadır.
Fiziki planlama bağlamında bütüncül bir yaklaşım sağlanamamış, kısmi
yaklaşımlar ise çoğu kez gerektiği ölçüde uygulamaya aktarılamamıştır.
Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından 2000 yılında yayınlanan
“Dünya Sağlık Raporuna göre; 1999 yılı itibariyle, Türkiye’nin nüfusu
65.546.000 ve 1990-1999 yılları arasındaki yıllık nüfus artış hızı %
1,7’dir. 1990 yılında 60 ve üzeri yaş grubundaki nüfusun genel nüfus
içerisindeki payı % 7,1 iken 1999 yılında % 8,4’e yükselmiştir. Doğum
sayısı 1990 yılında 3,2’den 1999 yılında 2,4’e düşmüştür. 1999 yılında, 5
yaş altındaki çocuklarda ölüm oranı, erkeklerde % 4,5 ve kızlarda %
4,2’dir. Aynı yıl içerisinde, 15-59 yaş arasındaki ölüm oranı, erkeklerde
% 18, kadınlarda % 15,7’dir. Doğumda ölüme, yaşam süresi, erkeklerde
69,7 yıl, kadınlarda 69,9 yıl olarak verilmektedir. Türkiye’de yaşam
süresinin daha önceki yılların verilere göre artmış olduğu görülmektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
51
DPT tarafından yapılan değerlendirmelere esas olan, nüfusla ilgili
değişkenlerin yer aldığı özet bilgi Çizelge 11’de verilmiştir.
Türkiye’de 2000 yılında gerçekleştirilen genel nüfus sayımı kesin
sonuçları esas alınarak Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından
yapılan değerlendirmelere göre nüfus yapısı aşağıda verilmiştir:
Nüfus Büyüklüğü:
►Türkiye'nin toplam nüfusu 67.803.927, şehirlerin (il ve ilçe
merkezleri) nüfusu 44.006.274, köylerin nüfusu ise 23.797.653'tür.
►1927 yılında 13.648.270 olan nüfusumuz 73 yılda beş kat artış
göstermiştir.
►Nüfusumuz 1927-1935 döneminde yılda ortalama 314.000 kişi
artarken 1990-2000 döneminde yılda ortalama 1.333.000 kişi artış
göstermiştir.
Nüfus Artış Hızı:
►Yıllık nüfus artış hızı 1940-1945 döneminde binde 10,6 ile en
düşük seviyede iken 1955-1960 döneminde binde 28,5 ile en
yüksek seviyeye ulaşmıştır.
►Nüfusumuzun yıllık artış hızı 1960-1985 döneminde önemli bir
değişim göstermemiş ancak 1985 yılından sonra hızla azalma
sürecine girmiştir.
►Yıllık nüfus artış hızı, 1980-1985 döneminde binde 24,9, 19851990 döneminde binde 21,7 iken 1990-2000 döneminde binde
18,3'e düşmüştür.
►1945 yılından sonra ilk kez 1990-2000 döneminde nüfus artış
hızı binde 20'nin altına düşmüştür.
52
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 9. Türkiye’de 2000 Yılı Nüfus Sayımı sonuçlarına göre, nüfusu
200.000’i aşan il merkezleri
Sıra
No:
İl Merkezi
1990 Yılı
Nüfusu
2000Yılı
Nüfusu
Yıllık Nüfus
Artış Hızı,
‰
1
İstanbul
6 629 431
8 803 468
28,35
2
Ankara
2 583 963
3 203 362
21,48
3
İzmir
1 758 780
2 232 265
23,83
4
Bursa
834 576
1 194 687
35,86
5
Adana
916 150
1 130 710
21,04
6
Gaziantep
603 434
853 513
34,66
7
Konya
513 346
742 690
36,92
8
Antalya
378 208
603 190
46,67
9
Diyarbakır
373 810
545 983
37,87
10
İçel
422 357
537 842
24,16
11
Kayseri
425 776
536 392
23,09
12
Eskişehir
413 082
482 793
15,59
13
Şanlıurfa
276 528
385 588
33,24
14
Malatya
270 412
381 081
34,30
15
Samsun
304 176
363 180
17,72
16
Erzurum
242 391
361 235
39,89
17
K. Maraş
228 129
326 198
35,75
18
Sakarya
286 055
303 989
6,08
19
Van
155 623
284 464
60,30
20
Denizli
203 741
275 480
30,16
21
Elazığ
204 603
266 495
26,42
22
Sivas
223 115
251 776
12,08
23
Batman
147 347
246 678
51,52
24
Balıkesir
170 589
215 436
23,33
25
Trabzon
161 886
214 949
28,34
26
Manisa
158 928
214 345
29,91
27
Kırıkkale
185 431
205 078
10,07
53
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Büyükşehir Belediye sınırları içindeki ilçe merkezlerinin nüfusunu kapsamaktadır.
Kaynak: DİE, 2004. http://www.die.gov.tr
Çizelge 10. Türkiye’de 2000 yılı sayım sonuçlarına göre coğrafi bölgelerin şehir
ve köy nüfusları ile yıllık nüfus artış hızları
2000 Yılı Genel Nüfusu
Yıllık Nüfus Artış Hızı,
‰
Bölgeler
Toplam
Marmara
Şehir
Köy
17.365.027
13.730.962
% 25,7
Toplam Şehir
Köy
3.634.065
26,69
28,26
21,00
Ege
8.938.781
% 13,2
5.495.575
3.443.206
16,29
23,50
5,76
Akdeniz
8.706.005
% 12,8
5.204.203
3.501.802
21,43
25,03
16,30
İç Anadolu
11.608.868
% 17,1
8.039.036
3.569.832
15,78
22,59
1,96
Karadeniz
8.439.213
% 12,5
4.137.466
4.301.747
3,65
6.137.414
% 9,0
3.255.896
2.881.518
13,75
35,37
-6,10
6.608.619
% 9,7
4.143.136
2.465.483
24,79
36,57
7,67
44.006.274 23.797.653
18,28
26,81
4,21
Doğu
Anadolu
Güney
Doğu
Anadolu
TOPLAM 67.803.927
Kaynak: DİE, 2004. http://www.die.gov.tr
21,48 -10,94
54
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 11. DPT tarafından 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında yer verilen nüfusla
ilgili bazı göstergeler
Demografik Göstergeler
Birim
1995
2000 (1)
2005 (1)
Toplam Nüfus (Yıl Sonu)
Bin Kişi
60.963
Toplam Nüfus (Yıl Ortası)
Bin Kişi
60.500
Yıllık Nüfus Artış Hızı (2)
Yüzde
1,57
Kaba Doğum Hızı
Binde
22,6
Kaba Ölüm Hızı
Binde
6,9
Toplam Doğurganlık Hızı
Çocuk Sayısı
2,69
Bebek Ölüm Hızı
Binde
43,1
Doğuşta Hayatta Kalma Ümidi
Toplam
Yıl
68,0
Erkek
Yıl
65,7
Kadın
Yıl
70,3
Nüfusun Üç Ana Yaş Grubu İtibariyle Dağılımı
0-14 Yaş Grubu
Yüzde
32,84
15-64 Yaş Grubu
Yüzde
62,13
65+Yaş Grubu
Yüzde
5,02
Nüfusun Eğitimle İlgili Yaş Grupları İtibariyle Dağılımı
3-5 Yaş Grubu
Yüzde
6,36
6-13 Yaş Grubu
Yüzde
17,98
14-16 Yaş Grubu
Yüzde
6,60
17-20 Yaş Grubu
Yüzde
8,15
65.757
65.300
1,50
21,8
6,7
2,53
35,3
70.668
70.222
1,33
19,9
6,6
2,3
28,8
69,1
66,9
71,5
70,3
68,0
72,7
30,04
64,39
5,57
28,27
65,84
5,89
5,89
15,85
6,29
8,28
5,89
14,63
5,53
7,68
(1)Tahmin, (2) Göçleri kapsamamaktadır.
Kaynak: DİE, DPT
Şehir (İl ve İlçe Merkezleri) Nüfusu:
►1927-1950 döneminde şehirlerde bulunan nüfusun oranı
önemli bir değişim göstermemiş, 1950 yılından sonra şehirlerde
bulunan nüfusun oranı hızla artmıştır.
►Ülkemizde şehirlerde bulunan nüfus, köylerde bulunan nüfusa
göre çok büyük bir hızla artmaktadır. 1990-2000 döneminde
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
55
şehirlerde bulunan nüfusun yıllık artış hızı binde 26,8 iken
köylerde bulunan nüfusun yıllık artış hızı binde 4,2'dir.
►1927-2000 dönemi dikkate alındığında, ülkemizde 1985
yılından sonra şehirlerde bulunan nüfusun köylerde bulunan
nüfustan daha fazla olduğu bir dönemin başladığı görülmektedir.
►Ülkemizde şehirlerde bulunan nüfusun oranı son on yılda
önemli artış göstererek 1990 yılında % 59 iken 2000 yılında %
64,9'a yükselmiştir.
Bölgesel Dağılım :
►1990-2000 döneminde yedi coğrafi bölgenin tamamının nüfusu
artmıştır. Bölgeler arasında en yüksek artış hızı Marmara
Bölgesinde, en düşük artış hızı ise Karadeniz Bölgesinde
gerçekleşmiştir. 1990-2000 döneminde Marmara Bölgesinin
yıllık nüfus artış hızı binde 26,7, Karadeniz Bölgesinin yıllık
nüfus artış hızı binde 3,6 olarak gerçekleşmiştir.
►Ülke genelindeki nüfusun % 26'sının bulunduğu Marmara
Bölgesi en fazla nüfusa sahip iken, nüfusun yüzde 9'unun
bulunduğu Doğu Anadolu Bölgesi en az nüfusa sahiptir.
►Bölgeler arasında şehir nüfus oranı en fazla olan bölge
Marmara Bölgesi iken en az olan bölge Karadeniz Bölgesidir.
Marmara Bölgesindeki nüfusun % 79'u, Karadeniz Bölgesindeki
nüfusun ise % 49'u şehirlerde bulunmaktadır.
İllerin Nüfus Büyüklüğü:
►81 ilden toplam nüfusu en fazla olan ilk üç il sırasıyla İstanbul,
Ankara ve İzmir'dir. Bu illerden İstanbul ilinin toplam nüfusu
10.018.735, Ankara ilinin toplam nüfusu 4.007.860 ve İzmir
ilinin toplam nüfusu 3.370.866'dır. Bu illerin il merkezlerinin
nüfusu, İstanbul'un 8.803.468, Ankara'nın 3.203.362 ve İzmir'in
2.232.265'dir.
56
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►İstanbul ilindeki nüfus, ülke toplamındaki nüfusun yüzde 15'ini
kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle, ülkemizdeki her yüz kişiden
15'i İstanbul ilinde bulunmaktadır.
►İstanbul, Ankara ve İzmir illerindeki nüfusun çoğunluğu il
merkezinde bulunmaktadır. İstanbul ilindeki nüfusun % 88'i il
merkezinde bulunmakta iken bu oran Ankara ilinde % 80, İzmir
ilinde ise % 66'dır.
►Nüfus büyüklüğü en az olan ilk üç il Tunceli, Bayburt ve Kilis
illeridir. Tunceli ilinin toplam nüfusu 93.584, Bayburt ilinin
toplam nüfusu 97.358 ve Kilis ilinin toplam nüfusu 114.724'tür.
Bu illerin il merkezlerinin nüfusu sırasıyla Tunceli'nin 25.041,
Bayburt'un 32.285 ve Kilis'in 70.670'dir. Tunceli, Bayburt ve
Kilis illeri toplam nüfus açısından son on yıl içinde nüfusları
azalan iller arasında yer almaktadır.
İllerin Nüfus Artışı:
►Son on yılda 81 ilden 66'sının nüfusu artarken 15'inin nüfusu
azalmıştır. Nüfusu azalan iller Artvin, Çorum, Edirne, Kars,
Kastamonu, Kırşehir, Sinop, Sivas, Tunceli, Zonguldak, Bayburt,
Bartın, Ardahan, Karabük ve Kilis'tir.
►81 il içinde nüfus artış hızı en yüksek olan ilk üç il sırasıyla
Antalya, Şanlıurfa ve İstanbul'dur. 1990-2000 döneminde
Antalya'nın yıllık nüfus artış hızı binde 41,8, Şanlıurfa'nın yıllık
nüfus artış hızı binde 36,6 ve İstanbul'un yıllık nüfus artış hızı ise
binde 33,1 olarak gerçekleşmiştir.
►81 il içinde nüfus artış hızı en düşük olan ilk üç il sırasıyla
Tunceli, Ardahan ve Sinop'dur. 1990-2000 döneminde
Tunceli'nin yıllık nüfus artış hızı binde -35,6, Ardahan'ın yıllık
nüfus artış hızı binde -20,2 ve Sinop'un yıllık nüfus artış hızı
binde -16,2 olarak gerçekleşmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
57
İllerin Şehir Nüfus Oranı:
►İllerin şehir nüfus oranları arasında önemli farklılıklar
bulunmaktadır. 81 ilin 55'inde nüfusun çoğunluğu şehirlerde
bulunurken, 26 ilde nüfusun çoğunluğu köylerde bulunmaktadır.
►Şehir nüfusu en yüksek olan ilk üç il sırasıyla İstanbul, Ankara
ve İzmir'dir. Bu illerin şehirlerinde bulunan nüfusun oranı,
İstanbul ilinde % 91, Ankara ilinde % 88, İzmir ilinde ise %
81'dir.
►İstanbul, Ankara ve İzmir illerinde şehirde bulunan nüfusun
oranı diğer illerden daha yüksek olmasına rağmen bu illerin
köylerindeki nüfusun artış hızları ülke ortalamasından daha
yüksektir. 1990-2000 döneminde köylerde bulunan nüfusun yıllık
artış hızı İstanbul ilinde binde 81, Ankara ilinde binde 16 iken
İzmir ilinde binde 14'tür.
►Köy nüfus oranı en yüksek olan ilk üç il Bartın, Ardahan ve
Muş illeridir. Bu illerin köylerinde bulunan nüfus oranı, Bartın
ilinde yüzde 74, Ardahan ilinde yüzde 70 ve Muş ilinde yüzde
65'tir.
►Nüfusunun büyük bir kısmı köylerde bulunan Bartın ve
Ardahan illerinin köylerdeki nüfusu son on yıl içinde
azalmaktadır. Bu illerin köylerindeki nüfusunun yıllık artış hızı
Bartın ilinde binde -17, Ardahan ilinde ise binde -32'dir.
Hızlı nüfus artışının yanında iş imkânlarının yetersizliği işsizlik oranını
gün geçtikçe artırmaktadır. 1979 yılında 2.288.400 olan toplam işgücü
fazlası (% 13,6), 1983 yılında 2.861.000’e (% 16,1) ve 1984 yılında ise
2.975.000’e (% 16,5) yükselmiştir.
Ekonomik sorunların yanında hızlı nüfus artışının neden olduğu diğer
önemli bir demografik olay, iş aramak amacıyla nüfusun bir kısmının dış
ülkelere göç etmesidir. Bir örnek olarak, Nisan 1977 itibariyle, (eski)
Federal Almanya’da bulunan 1,1 milyon Türk nüfusunun 646.000 erkek
58
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ve 495.000 kadın nüfustan oluşmakta idi. Bu grup içerisinde, erkeklerin
% 59,8’ini ve kadınların % 29,5’ini işçi nüfus oluşturmuştur. Genç yaş
yapısının sahip bu nüfusun % 35,9’unun 15 yaşın altında bulunduğu
görülmüştür.
Daha önceleri iş bulmak amacıyla Batı Avrupa ülkelerine göç eden
nüfusun bugün bir bölümü Türkiye’ye geri dönmüş, bir bölümü
bulundukları ülkelerde sosyal ve ekonomik haklar kazanarak
kalmışlardır. Ancak, halen bir bölümü sosyal ve ekonomik yönden
sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır. Özellikle hem kendi aileleri
içerisinde ve hem de yabancılarla olan kültür çatışması izleri henüz
silinmemiştir.
Batı Avrupa ülkelerine iş bulmak amacıyla göç eden nüfus yanında,
bugün daha iyi iş imkânı bulmak amacıyla bir kısım nüfusun Libya ve
Suudi Arabistan gibi ülkelere göç ettiği de bilinmektedir. SSCB’nin
dağılmasını izleyen yıllarda, özellikle Türkçe konuşulan ülkelere önemli
ölçüde göç olmuştur.
Ülke dışındaki yurttaşlarımızın sayısı 1999 yılı sonu itibarıyla 3,4
milyonu aşmış olup, bunların 1,2 milyonunu çalışanlar oluşturmaktadır.
Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın % 90,5'i Batı Avrupa Ülkelerinde
yaşamaktadır. AB üyesi ülkelerde yaşayan girişimci vatandaşlarımızın
sayısının ise 55.000'den fazla olduğu tahmin edilmektedir (Çizelge 12).
Küreselleşmeye paralel olarak yurtdışına işgücü akımlarında, dışa açılan
dinamik Türk iş adamları aracılığıyla Türkiye'nin ekonomik ilişkilerini
geliştirdiği ülkeler daha çok belirleyici olmuştur. Göç hareketinin
çeşitlenmesi yeni sorun alanlarını ortaya çıkarmış olup, bu kapsamda
nitelikli işgücü ile yurt dışı inşaat sektöründe çalışan işgücünün
sorunlarının öncelikli olarak ele alınması ihtiyacı devam etmektedir.
İki milyondan fazla Türk'ün yaşadığı Almanya'da, 47.000'i aşkın
vatandaşımızın küçük ve orta ölçekli işletmeler kurduğu, bunların toplam
yatırımlarının yaklaşık olarak 10 milyar DM'a ulaştığı, işletmelerin yıllık
ciroları toplamının 41 milyar DM olduğu, istihdam kapasitesinin ise
200.000 kişiyi aştığı tahmin edilmektedir. Söz konusu girişimciler,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
59
Türkiye'nin dış dünya ile bağlantı ve ticaretinin geliştirilmesinde ve
tanıtımının sağlanmasında yetişmiş insan kaynağı olarak edindikleri
deneyim ve imkânlar bakımından önemli fırsatlar sunmaktadır.
Eğitimde ve çalışma yaşamında ayrımcılık ve fırsat eşitsizliği, kültürel
farklılıkların neden olduğu sosyo-kültürel ve psikolojik sorunlar, yabancı
düşmanlığı, çalışma izinleri ve serbest meslek icrası yurt dışında yaşayan
vatandaşlarımızın temel sorun alanlarını oluşturmaktadır. Çocukların ve
gençlerin eğitiminde önceki dönemlere göre kaydedilen gelişmelere
rağmen, Batı Avrupa ülkelerinde 2000'li yıllarda vatandaşlarımızın bu
ülkelerin işgücü piyasalarına girebilmeleri, bu piyasalarda yerli işgücü ile
rekabet edebilmeleri eğitim ve meslek eğitimine katılımda kaydedilecek
gelişmelere bağlıdır.
1998 yılında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın bulundukları
ülkelerde karşılaştıkları siyasi, sosyal ve ekonomik sorunların çözümüne
ilişkin politikaları belirlemek üzere Başbakanın Başkanlığında, Yurt
Dışında Yaşayan Vatandaşlar Üst Kurulu ve Yurt Dışında Yaşayan
Vatandaşlar Danışma Kurulu oluşturulmuştur.
Doğdukları kendi ülkenin dışında ve farklı bir kültürde sürekli olarak
yaşamanın güçlüğü çok iyi bilinmektedir. Özellikle, 1960’lı yılların
ortalarında, iş olanağı elde edebilmek ve daha iyi koşullarda
yaşayabilmek amacıyla Avrupa’ya giden vatandaşlarımız ve onların
yakınları bu olguyu çok iyi bilmektedir.
Türkiye’de çalışan nüfusun sektörel dağılımı gözden geçirildiğinde;
tarım sektöründe çalışanların toplam çalışanlar içerisindeki oranı,
1972 yılında % 66,9, 1979 yılında % 62,5 ve 1983 yılında % 60,3
olmuştur. Sanayi sektöründe çalışan nüfusun oranında, tarım
sektöründeki azalmanın aksine bir artış izlenmektedir. Örnek olarak,
1979 yılında sanayi sektöründe çalışanların oranı % 11,8 iken, bu oran
1983 yılında % 12,2’ye yükselmiştir. Ayrı artış eğilimi hizmet
sektöründe de görülmektedir. Yine, 1979 yılında hizmet sektöründe
çalışanların oranı % 25,7 iken, 1983 yılında % 27,6’ya yükselmiştir.
1983 yılı verilere göre, Türkiye’de sektörel istihdam, tarımda 9,4
milyon, sanayide 1,9 milyon ve hizmet sektöründe 4,3 milyondur.
60
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ülkemizde, altı ve daha yukarı yaşlardaki nüfusun toplam miktarı,
1980 yılı sayım sonuçlarına göre 37.601.019’dur. Bu nüfusun 6-11 yaş
grubunda bulunan ve ilkokulda okumakta olan bölümü çıkarılacak
olursa, 31.687.989 kişiden 9.901.599 kişinin (% 31,25) 1980 yılında
okur-yazar olmadığı görülür. Aynı yılda, İlkokul mezunları % 45,06,
ortaokul ve ortaokul dengi meslek okulları mezunları % 6,76, lise ve
lise dengi meslek okulu mezunları % 6,26, yüksekokul ve fakülte
mezunları % 2,23’dür. Okuma yazma bilenlerin bir bölümü de
herhangi bir okul bitirmemiştir.
Türkiye’de, 1999 yılında toplam işgücü 23,2 milyona, toplam
istihdam ise 21,5 milyona ulaşmış, VII. Plan döneminde yıllık
ortalama yüzde 1,3 civarında gerçekleşen istihdam artışı ağırlıklı
olarak hizmetler sektöründe yoğunlaşmıştır.
İşsizlik oranı, küresel krizin ekonomiye yansımasının ve makroekonomik
istikrarsızlığın bir sonucu olarak son yıllarda yüzde 6 düzeyinde
seyrederken 1999 yılında 1 puan artarak yüzde 7,3'e yükselmiş, işsizlik
ve eksik istihdam nedeni ile atıl işgücü oranı ise yüzde 14,2'ye
yükselmiştir.
1999 yılı itibarıyla toplam istihdam içinde tarımsal istihdamın payı yüzde
45,1, sanayi istihdamının payı yüzde 15,2 ve hizmetler sektörünün payı
ise yüzde 39,7 olmuştur. Verimliliğin çok düşük olduğu tarım sektöründe
geniş bir işgücünün barındırılması işgücü piyasasının etkinliğinin
sınırlanmasına yol açmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde yüzde 5 civarında olan tarımsal istihdamın, ülkemizde
yüksek düzeyde olması işgücü piyasası üzerinde olumsuz etki
yapmaktadır.
İşgücü piyasasında ücretsiz aile işçilerinin çokluğu önemli bir sorun alanı
oluşturmaya devam etmektedir. Ülke genelinde ücretsiz aile işçilerinin
toplam istihdama oranı % 28,4 iken, bu oran kadınlarda % 64,2,
erkeklerde ise yüzde 12,4 olmuştur. Tarım sektöründe ise çalışanların %
57,8'i ücretsiz aile işçisi olup, bunun % 74'ünü kadın işgücü
oluşturmaktadır.
61
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 12. Yurt dışında yaşayan ve çalışan vatandaşların sayısal durumu
ÜLKELER
Yurt Dışında Yaşayan
Vatandaşlar
1995
1999
AVRUPA ÜLKELERİ
ALMANYA
1.965.577
2.110.223
FRANSA
268.000
287.343
HOLLANDA
264.763
*279.786
AVUSTURYA
150.000
138.860
BELÇİKA
85.303
73.818
İSVEÇ
35.948
35.943
İNGİLTERE
51.390
66.000
DANİMARKA
34.967
38.055
İTALYA
15.000
8.500
FİNLANDİYA
1.800
2.000
İSPANYA
848
904
İSVİÇRE
78.615
79.478
NORVEÇ
10.000
10.000
LÜKSEMBURG
220
LİCHTENSTEİN
809
TOPLAM
2.962.211
3.131.939
ORTA DOĞU VE KUZEY AFRİKA ÜLKELERİ
SUUDİ ARABİSTAN
130.000
120.000
LİBYA
6.236
3.000
KUVEYT
3.500
3.500
IRAK
İSRAİL
4.114
5.000
ÜRDÜN
1.591
1.600
TOPLAM
145.441
133.100
BAĞIMSIZ.DEV.TOP.
40.000
RUSYA
FEDERASYONU
13.000
TÜRK
CUMHURİYETLERİ
26.300
AVUSTRALYA
49.375
49.342
A.B.D
135.000
85.505
KANADA
35.000
18.130
JAPONYA
1.729
DİĞER ÜLKELER
1.648
3.170
GENEL TOPLAM
3.368.675
3.462.215
* Vatandaş sayılarına çifte vatandaş olanlar da dâhildir.
Kaynak: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Yurt Dışında Çalışan
Vatandaşlar
1995
1999
742.566
102.900
84.500
51.297
26.764
24.800
15.746
14.445
5.000
1.400
500
35.828
6.000
1.111.746
740.530
78.965
*48.000
54.711
26.855
5.300
37.600
13.639
32.944
6.000
60
339
1.044.943
120.000
5.802
3.300
4.114
200
133.416
40.000
115.000
2.600
3.300
200
121.100
-
-
10.514
31.000
7.324
1.323.486
13.381
12.890
1.729
1.504
1.206.061
62
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 13. DPT tarafından 8. Beş Yıllık Kalkınma Planında verilen yurtiçi
işgücü durumundaki gelişmeler
Yıllar
Sivil İşgücü
Sivil İstihdam
Tarım
Sanayi
Hizmetler
İşsiz
İşsizlik Oranı (%)
Eksik İstihdam
Eksik İstihdam Oranı (%)
(15 + Yaş, Bin Kişi)
1999 (1)
1995
21.907
23.247
20.394
21.546
9.538
9.709
3.111
3.284
7.745
8.553
1.513
1.701
6,9
7,3
1.474
1.601
6,7
İşsizlik+Eksik İstihdam
Nedeniyle Atıl İşgücü Oranı
(%)
13,6
(1)DİE Nisan 1999 Hanehalkı İşgücü Anketi
Kaynak: DİE, DPT.
2005
25.689
24.242
8.727
4.322
11.193
1.447
5,6
1.672
6,9
6,5
14,2
12,1
1999 yılında kentlerdeki işsizlik oranı % 11,7, kırsal kesimdeki işsizlik
oranı ise % 3,4 olmuştur. Kırsal kesimde işsizlik oranının düşük olması
ücretsiz aile işçileri ile kendi hesabına çalışanların sayısının yüksek
olmasından kaynaklanmaktadır. Kırsal kesimden kentlere yoğun bir
göçün sürmesi herhangi bir beceriye sahip olmayan ücretsiz aile işçisi
konumundaki kişilerin kentlerde işgücü piyasasına hiç girememesi veya
işsiz kalmasına veya marjinal işlerde çalışmalarına ve kayıt dışılığın
artmasına yol açmaktadır. Gençlerin işsizliği önem ve ağırlığını
korumaya devam etmektedir. Eğitimli gençler arasındaki işsizlik oranı
kentlerde yüzde 30'a yaklaşmaktadır.
İşgücüne katılma oranı 1999'da yüzde 51,8 olarak gerçekleşmiştir. Bu
oran erkeklerde yüzde 73,5, kadınlarda ise yüzde 31,1 olmuştur.
Kentlerde işgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 69,4, kadınlarda
yüzde 16,9 olarak gerçekleşmiş, kırsal kesimde bu oran erkeklerde yüzde
79,0 kadınlarda ise yüzde 49,6 olmuştur. Sosyokültürel nedenlerle kentsel
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
63
işgücü piyasasına katılımlarının düşük düzeyde kalması, kadınların genel
işgücüne katılma oranının düşük düzeyde gerçekleşmesindeki önemli
faktörlerden birini oluşturmaktadır.
İstihdamın yüzde 79,1'i ortaokul ve ilkokuldan mezun olan veya
herhangi bir okuldan mezun olmayanlar ile okuma yazma
bilmeyenlerden oluşmaktadır. Bu durum, üretim ve verimliliğin
artırılmasında işgücü niteliğinin yükseltilmesi gereğini ortaya
koymaktadır.
Türkiye'de gelir dağılımı dengesizliği artarak devam etmektedir. Gelir
dağılımında gözlenen olumsuz gelişme esas itibarıyla kentsel yerlerde
meydana gelen bozulmadan kaynaklanmaktadır. 1987 ve 1994 yılları
arasında, kırsal kesim gelir dağılımında önemli bir değişme
gözlenmezken, kentsel yerlerde olumsuzluklar görülmüştür.
Aynı dönemde, hane halklarının yüzde 20'lik gelir grupları itibarıyla
dağılımı dikkate alındığında, Türkiye genelinde en yoksul yüzde 20'lik
hane halkı grubunun gelir payı 1987 yılında yüzde 5,24 iken 1994 yılında
yüzde 4,86'ya düşmüştür. En zengin yüzde 20'lik grubun payı bu yıllar
arasında yüzde 49,9'dan yüzde 54,9'a yükselmiştir. Kırsal yerlerdeki hane
halklarının gelir paylarında önemli bir değişme olmazken, kentsel
yerlerdeki ilk dört grubun gelir payları azalmış, sadece en zengin yüzde
20'lik hane halkı grubunun payında ciddi bir artış meydana gelmiş ve bu
grubun payı yüzde 50,9'dan yüzde 57,2'ye çıkmıştır.
Aynı yıllar itibarıyla, Marmara-Ege, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde
gelir dağılımının daha eşitsiz hale geldiği görülmektedir. Buna karşılık,
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gelir eşitsizliği azalırken, İç
Anadolu bölgesinde önemli bir değişme meydana gelmemiştir.
En zengin ve en yoksul yüzde 20'lik hane halkı grubunun elde ettikleri
gelirlerin birbirine oranı kırsal yerlerde 9,2'den 8,5 kata düşerken, kentsel
yerlerde 9,4'den 11,9 kata, Türkiye genelinde 9,6'dan 11,2 kata çıkmıştır.
Gelir dağılımında kentsel yerlerde ortaya çıkan bozulmanın yanısıra, kent
ve kır arasındaki kişi başına gelir farklılıkları artmıştır. Söz konusu
64
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
dönem itibarıyla, kentsel yerlere ilişkin kişi başına gelirin kırsal
yerlerdekine oranı 1,61'den 1,92'ye çıkmıştır.
1995-1998 döneminde Marmara Bölgesi en yüksek, Doğu Anadolu
Bölgesi ise en düşük kişi başına gelir değerlerine sahip bölgeler
olmuşlardır. İller itibarıyla GSYİH'dan alınan paylar incelendiğinde,
dönem boyunca en yüksek gelir payına sahip beş il olan İstanbul, Ankara,
İzmir, Kocaeli ve Bursa'nın Türkiye nüfusu içindeki payı yüzde 31 iken,
GSYİH'dan aldıkları payların toplamı ortalama % 45 düzeyinde
gerçekleşmiştir.
1998 yılı itibarıyla Türkiye'de kişi başına ortalama gelir 3.176 dolar iken,
en yüksek kişi başına gelire sahip il 7.501 dolar ile Kocaeli, en düşük kişi
başına gelire sahip il ise 827 dolar ile Ağrı olmuştur.
1999 yılı itibarıyla tarım sektörünün GSYİH içindeki payı yüzde 15,
istihdam edilen işgücü içindeki pay ise yüzde 45,1'dir. Tarım sektöründe
çalışanların önemli bir bölümünü oldukça düşük bir verimlilikle kendi
hesabına ve ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kesimler oluşturmaktadır.
Sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olan minimum gıda
harcama düzeyine sahip bulunamama durumu olarak tanımlanabilen
mutlak yoksulluk oranı, Türkiye’de 1994 yılı itibarıyla yaklaşık yüzde
8'dir. Gıda ve diğer tüketim ihtiyaçlarını bir bütün olarak dikkate alan
temel gereksinimler yaklaşımına göre yoksulluk riski altında bulunan
nüfusun oranı yüzde 24 civarındadır. Mutlak yoksulluk oranı kırsal ve
kentsel yerler için sırasıyla yüzde 11,8 ve yüzde 4,6 iken, temel
gereksinimler bakımından yoksulluk riski altında bulunan nüfusun oranı
kırsal yerler için yüzde 25,4 ve kentsel yerler için yüzde 21,7'dir.
Mutlak yoksul durumunda bulunan nüfusun yüzde 95'i, eğitim düzeyi
ilkokul ve altında eğitim alanlar ile okuma-yazma bilmeyenlerden
oluşmaktadır.
Ücretsiz aile işçileri, çalışan kesimdeki yoksullar içinde yüzde 50 pay ile
en büyük yoksul grubunu oluşturmaktadır. Bu kesimi, yüzde 24,7 ile
kendi hesabına çalışanlar ve yüzde 16,6 ile yevmiyeli işçiler izlemektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
65
İktisadi faaliyet koluna göre, yoksul nüfus içinde yüzde 73,5 pay ile tarım
ve ormancılık ile uğraşanlar en büyük yoksul grubu oluşturmaktadır.
Genel Tarım Sayımına göre ülkemizde 4,1 milyon tarımsal işletme
bulunmaktadır. İşletmelerin yaklaşık yüzde 3,6'sı hayvancılık ve yüzde
96,4'ü bitkisel üretim ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Söz konusu
işletmelerin yaklaşık yüzde 35'i 0-2 hektar, yüzde 32'si 2-5 hektar
arasında, yüzde 28'i 5-20 hektar arasında ve yüzde 5'i 20 hektarın
üzerinde arazi büyüklüğüne sahiptir. Ancak 0-2 hektar arasında bulunan
işletmelerin işledikleri alan oranı yüzde 6, 2-5 hektar arasında yüzde 16,
5-20 hektar arasında yüzde 41 ve 20 hektar üzerinde ise yüzde 37 olarak
belirlenmiştir. Ortalama işletme büyüklüğü ise yaklaşık 5,9 hektardır.
Aynı sayım sonuçlarına göre; büyükbaş hayvancılık işletmelerinin yüzde
71,9'u 5 başın altında, küçükbaş hayvancılık işletmelerinin ise yüzde
31,6'sı 20 başın altında bir büyüklüğe sahiptir.
Tarım sektöründe istihdam edilenlerin gelirleri diğer sektörlere nazaran
düşük olup, sektör içerisinde de gruplararası gelir dağılımında büyük
ölçüde farklılık mevcuttur. VII. Plan döneminde tarımsal üretimin yılda
ortalama yüzde 1,8, ihracatın yüzde 4, ithalatın ise yüzde 3,9 oranında
artması beklenmektedir. Uygulanan destekleme politikaları ile üretici
gelirlerinde istikrar sağlanamamış, dünya fiyatları üzerindeki destekleme
alım fiyatları bazı ürünlerin ekim alanlarının genişlemesine, üretim
fazlası oluşmasına ve devletin fazla alım yaparak yüksek stok maliyetine
katlanmasına neden olmuştur.
Birleşmiş Milletler tarafından geliştirilmiş olan İnsani Gelişmişlik
Endeksine göre Türkiye, dünya sıralamasına göre 1995 yılında 69'ncu
iken, 1999 yılında 86'ıncı sıraya gerilemiştir. Bu düzeyi ile orta insani
gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler arasında yer almaktadır.
Enflasyon gelir dağılımını bozan en önemli faktörlerin başında
gelmektedir.
Bütçe içerisinde, özellikle iç borç faiz ödemelerinin payının giderek
büyük boyutlara ulaşması devletin genelde sosyal refahı, özelde ise gelir
dağılımını düzeltici ve yoksulluğu azaltıcı politikalar uygulama
imkânlarını daraltmıştır.
66
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ekonomik büyümeden sağlanan gelir artışından yoksul kesim yeterince
yararlanamamaktadır.
Sosyal güvenlik ve sosyal yardım sistemi, yoksul kesimleri korumakta
yetersiz kalmıştır.
İşsiz kalan kesimlere gelir güvencesi sağlayacak olan İşsizlik Sigortası
Yasasının çıkarılmış olması olumlu bir gelişmedir.
Gelir vergisi tarifesinde yapılan değişikliklerle çalışan kesimler
üzerindeki vergi yükü göreli olarak hafifletilmiş olmasına rağmen, asgari
ücretin vergi dışı bırakılması yönünde bir gelişme sağlanamamıştır.
Türkiye’de nüfus gelişimini, günümüzdeki nüfus durumu ve nüfusun
özelliklerini inceledikten sonra, bu nüfusun ve gelecekteki nüfusun
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kaynak kullanımını gözden geçirmek
yararlı olacaktır.
Yerküre üzerinde Kuzey Yarım Küre’de yer alan ülkemizin uç noktaları;
doğuda Küçük Ağrı Dağı’nın 34 km doğusunda Türkiye-İran-(eski)
SSCB sınırlarının birleşim noktası olan 440 48' E, batıda İmroz Adası’nda
Avlaka Burnu 250 40' E, kuzeyde Sinop ilinde İnceburun 420 06' N, ve
güneyde Hatay ilinin Beysun Köyü güneyi 350 51' N’dir. Genel olarak,
uzun kenarı doğu-batı istikametinde, kısa kenarı kuzey-güney
istikametinde uzanan düzgün bir dikdörtgene benzetilebilen ülkemizin
yüzölçümü, izdüşüm alanı olarak 779.452 km2 ve gerçek alan olarak
814.578 km2’dir. Bu iki alan arasındaki farklılık ülkemizin genellikle
engebeli bir yüzey özelliğine sahip olduğunu göstermektedir. Sınırlarının
toplam uzunluğu 2.753 km olan ülkemizde, kıyıların uzunluğu 8.333
km’dir.
Türkiye, gerek iklim ve gerekse yüzey özellikleri dikkate alınarak, 1942
yılında toplanan Birinci Coğrafya Kongresi’nde yedi coğrafi bölgeye
ayrılmıştır. Bunlar; Karadeniz Bölgesi, Marmara Bölgesi, Ege Bölgesi, İç
Anadolu Bölgesi, Akdeniz Bölgesi, Doğu Anadolu Bölgesi ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’dir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
67
Türkiye’nin denizden yüksekliğinin, ortalama olarak, 1.100 m’nin
üzerinde olması ve dağlık topoğrafyası tarımsal faaliyetleri sınırladığı
gibi, bir kısım alt yapı yatırımlarının maliyetini yükseltmektedir.
Türkiye’de eğim derecesi %12’den fazla olan, dik, çok dik ve sarp
araziler, toplam arazi varlığının yaklaşık % 62’sini oluşturmaktadır.
Toprakların % 72,1’i, derinlik olarak, sığ ve çok sığ toprak grupları
içerisinde yer almaktadır. Türkiye’deki tarım, orman ve mera
alanlarının önemli bir bölümü yeterli su içeriğine sahip değildir ve
eğimin fazlalığı, bitki örtüsünün yetersizliği, toprağın aşınmaya uygun
veya duyarlı olması nedenleriyle de erozyon tehdidi altındadır. Bunun
dışında aşırı nüfus baskısının getirdiği tarım topraklarının amaç dışı
kullanımı, tarımsal yönden verimli alanların ve değerli doğal yaşam
alanlarının geri dönülmeyecek biçimde elden çıkmasına yol açmıştır.
Devlet İstatistik Enstitüsü tarafından yayınlanan Türkiye İstatistik
Yıllığı’nda, 1982 yılı itibariyle, 17.157.000 hektar tarım alanının ekildiği,
6.614.000 hektar alanın nadasa bırakıldığı, 618.000 hektar alanın sebze
bahçesi, 655.000 hektarın bağlık, 1.426.000 hektarın meyve ağaçları ile
kaplı olduğu, 811.000 hektarın zeytinlik ve 20.199.000 hektarın da
ormanlık alan olduğu belirtilmektedir. Geri kalan alanlar ise; çayır ve
mera alanları, yerleşim yerleri, sazlık ve bataklık, ırmak yatakları,
kumullar, çıplak kayalar ve su yüzeyleridir. Yine DİE tarafından verilen
2000 yılı verilerine göre, ülkemizde ekilen alan 18.207.000 hektar,
nadasa bırakılan alan 4.826.000 hektar, sebze bahçeleri 793.000 hektar,
bağlar 535.000 hektar, meyve ağaçlarının kapladığı alan 1.418.000
hektar, zeytin ağaçlarının kapladığı alan 600.000 hektar ve ormanlar
20.703.000 hektardır.
İnsan faktörünün olumsuz etkisi ile birlikte, ülkemizin topografyası,
jeolojisi ve iklimi gibi doğal faktörler de toprak erozyonunu artırıcı
özelikler taşımaktadır. Genel olarak Türkiye, çeşitli yüzey şekillerinden
oluşan yüksek ve dağlık, arızalı ve eğimli bir arazi yapısına sahiptir.
Jeolojik yapı da erozyona çok elverişlidir. Ülkemizde erozyon olayı,
doğal kaynaklarımızın tahrip edilmesinde en önemli etkendir. Ülkemizin
% 7,2’sinde hafif, % 20,0’sinde orta derecede ve % 58,7’sinde ise şiddetli
ve çok şiddetli derecede erozyon olayları etkinliğini sürdürmektedir.
Ayrıca rüzgâr erozyonu olayı ülkemizin % 0,65’inde görülmektedir.
68
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Topraklarımızın % 99’u su erozyonundan, geriye kalan % 1’i de rüzgâr
erozyonundan etkilenmektedir. Ülkemizde en önemli çevre sorunu
niteliğinde olan ve insanımızı açlığa, yoksulluğa ve göçe zorlayan toprak
erozyonu çok önemli ekolojik ve ekonomik sorundur. Çizim 8’de, çok
genel olarak ülkemizdeki erozyon sorunu görülmektedir.
TOPRAKSU Genel Müdürlüğü tarafından 1966-1971 yılları arasında
yapılan arazi etüt sonuçlarına göre; Türkiye’de yerleşim yeri ve su
yüzeyleri dışında kalan alanın % 36,1’i işlenen arazi olup, bunun %
81,7’si kuru tarım, % 10,8’i sulu tarım, % 3,8’i bağ bahçe ve % 3,7’si de
özel ürün yetiştirilen arazilerdir. Genel arazi varlığının % 28,3’ünü
kaplayan çayır mera arazisinin % 3’ü çayır ve % 97’si meradır. Orman ve
fundalık alanlar ise genel alan varlığının % 30,6’sını kaplamaktadır. Bu
alanların % 64,4’ü orman ve % 35,6’sı fundalıktır.
Aynı etüd sonuçları dikkate alınacak olursa; Türkiye’de birinci sınıf tarım
arazisi varlığı 5.012.537 hektar, ikinci sınıf tarım arazisi varlığı
6.758.702 hektar, üçüncü sınıf tarım arazisi varlığı 7.574.330 hektar,
dördüncü sınıf ise 7.201.016 hektardır. Bu dört arazinin toplam miktarı
26.546.585 hektardır. Ancak bu tarımsal uygulamalar için elverişli
arazinin 171.992 hektarı belirtilen tarihlerde yerleşim yeri olarak
kullanılmaktadır.
Üzülerek belirmek gerekir ki, yerleşim yeri ve endüstriyel alan olarak
tarım arazilerinin işgali devam etmektedir. İşgal edilen alanın hemen
yakınlarındaki tarım arazileri ve tarımsal faaliyetler de değişik nedenlerle
insan faaliyetlerinin olumsuz etkisi altında kalmaktadır.
Tarımsal alanlardan elde edilen bitkisel ve hayvansal ürünler ulusal
ekonomimiz için önem arz etmektedir. Bitkisel üretimin ilk sıralarında
yer alan buğday üretimi 1975 yılında 14.750.000 ton iken 1982 yılında
17.500.000 tona yükselmiştir. Ancak toplam olarak buğday ekimi yapılan
alanlarda 250.000 hektarlık bir azalma görülmüştür. Alanın daralmasına
rağmen üretim miktarındaki artış, birim alanda daha fazla ürün alınması
ile mümkün olabilmiştir. Nitekim 1975 yılında verim 160 kg/dekar iken
1982 yılında 195 kg/dekar’a yükselmiştir. 2000 ve 2001 yıllarına ait bazı
bitkisel üretim miktarları Çizelge 14’de verilmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
69
Çizim 8. Türkiye’de toprak erozyonu neredeyse ülkenin tümünde
görülmektedir
Sebze üretimi gözden geçirildiğinde, 1975 yılında toplam olarak
9.561.750 ton olan üretimin 1982 yılında 12.410.908 ton’a yükseldiği
görülmüştür. Aynı dönem içerisinde et üretimi de 247.320 ton’dan
256.365 ton’a yükselmiştir.
Türkiye’de bitkisel üretimin artırılması amacıyla kullanılmakta olan
azotlu, fosforlu ve potasyumlu gübrenin toplam miktarı, 2000 yılı için
10.424.828 ton olarak gerçekleşmiştir. Bunun yarıdan fazlasını azotlu
gübreler oluşturmaktadır. Gübrelenen arazi 18.329.000 hektardır. Bu
arazinin toplam kültür arazisi içerisindeki yeri % 79’dur.
Ülkemizde 2000 yılında üretilen orman ürünleri; 3.007.426 m3 tomruk,
1.533.001 m3 kağıtlık odun, 1.371.209 m3 lif yonga, 829.843 m3 sanayi
odunu, 413.068 m3 maden direği ve 155.364 m3 tel direğidir. Ayrıca,
1.965.361 ton yakacak odun üretimi gerçekleşmiştir.
70
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
DİE tarafından verilen, 2000 yılına ait hayvan sayısı; 271.000 at, 99.000
katır, 489.000 eşek, 1.000 deve, 10.761.000 sığır, 146.000 manda,
28.492.000 koyun, 6.828.000 kıl keçisi, 373.000 tiftik keçisi ve 3.000
dolayında domuzdur. Kümes hayvancılığında, toplam olarak 258.168.000
tavuk varlığının 193.459.000’i et tavuğu, 64.709.000’i yumurta tavuğu,
3.682.000 hindi, 1.104.000 ördek ve 1.497.000 kaz olarak verilmiştir.
Aynı yıl 13.508.586.000 yumurta üretimi gerçekleşmiştir. Su ürünleri
üretimi, deniz ürünleri 441.690 ton ve tatlı su ürünleri de 42.824 ton
olarak açıklanmıştır. Çizelge 15’de, 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı
hayvansal ürünlerin miktarı verilmiştir.
Tarımsal ürünlerin 2003 yılı üretiminden bazı örnekler vermek gerekirse,
aşağıdaki listelerde yer almayan arpa üretimi 8.100.000 ton, pamuk
(kütlü) üretimi 2.295.417 ton, patates 5.300.000 ton, kuru soğan
1.750.000 ton, kayısı 460.000 ton, zeytin 850.000 ton, fındık 480.000
ton, incir 280.000 ton, çay 869.000 ton, domates 9.820.000 ton, hıyar
1.780.000 ton, sivri biber 1.370.000 ton ve havuç 405.000 ton dolayında
gerçekleşmiştir.
Bitkisel üretimdeki çeşitliliğin memnuniyet verici olmasına karşı, birim
alandan elde edilen ürün miktarının yeterli olduğunu söylemek mümkün
değildir. Örnek olarak bir dekarlık alandan alınan ürün miktarı buğdayda
210 kg, arpada 230 kg ve mısırda 420 kg dolayındadır. İyi tarım
tekniklerinin uygulanması ile ürün miktarının artırılması, bitkisel
üretimdeki girdilerin azaltılarak maliyetin düşürülmesi ve kalitenin
geliştirilmesi mümkündür. Özellikle kimyasal gübre ve ilaç girdilerinin
daha uygun kullanımı ile sürdürülebilir tarım uygulamalarına önem
verilmesi gerekmektedir.
Tarımsal ürünlerin değerlendirilmesinde önemli sorunlardan biri,
gerçekçi bir üretim planlaması yapılmaksızın rasgele üretim yapılması ve
pazarlamada güçlüklerle karşılaşılmasıdır. Yine önemli bir başka sorun,
birçok alanda çok başarılı olarak uygulanmakta olan ve risk yönetiminde
oldukça önemli olan sigorta işlemlerinin tarım alanında
uygulanamayışıdır. Çok riskli bir üretim sektörü olan tarımda mutlaka
sigorta işlemlerinin uygulanmasına ihtiyaç vardır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
71
Çizelge 14. Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı bitkisel ürünlerin
miktarı
Bitkisel Ürünler
Yıllar
2000
2001
ton/yıl
Tahıllar
Buğday
Mısır
Pirinç
Baklagiller
Fasulye
Nohut
Mercimek
Sanai Bitkiler
Şeker Pancarı
Yağlı Tohumlar
Ayçiçeği
Soya
Sebzeler
Kavun-Karpuz
Meyveler
Üzüm
Elma
Turunçgiller
Portakal
Sert Kabuklular
Antep Fıstığı
Ceviz
Kaynak: DİE, 2004
21.000.000
2.300.000
210.000
19.000.000
2.200.000
216.000
230.000
548.000
353.000
225.000
535.000
520.000
18.821.033
12.632.520
800.000
44.500
650.000
50.000
5.805.000
5.795.000
3.600.000
2.400.000
3.250.000
2.450.000
1.070.000
1.250.000
75.000
116.000
30.000
116.000
Son yıllarda, tarımsal üretiminde önemli bir yer tutan ve pazar payı
gittikçe gelişmekte olan “Organik Tarım” uygulamalarının da
yaygınlaştırılması ve geliştirilmesi gerekmektedir. Başta Ege Bölgesi
olmak üzere, organik tarım uygulamaları ülkemizde de sürdürülmesine
karşın yeterli değildir. Özellikle, olumsuz çevresel etkisi olan kimyasal
maddelerin kullanımını sınırlayan veya yasaklayan organik tarım
sisteminde, verimin azalacağı korkusu üreticileri bu uygulamalardan vaz
geçirmektedir. Ancak, uygulamaların tanıtılması ve pazar payı konusunda
üreticilerin ikna edilmesi ile sorunun aşılacağı beklenmektedir.
72
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Türkiye’de organik tarım uygulamaları ile ilgili olarak, Organik
Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik 11.07.2002
tarih ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Daha sonra,
yönetmelikte yapılan değişiklikler 2.08.2003 tarih ve 25207 sayılı ve
14.08.2004 tarih ve 25553 sayılı Resmi Gazetelerde yayımlanmıştır.
Yönetmelik; bozulan ekolojik dengeyi yeniden tesis etmek, bitki, hayvan
ve insan sağlığını koruyan organik ürünler ve bu ürünlerin üretimi için
kullanılacak girdilerin üretimini sağlamak, organik üretimi yurt genelinde
yaygınlaştırmak, organik ürünlere talebi artırmak, tüketiciye sağlıklı,
kaliteli organik ürünler sunmak, organik ürün ve girdi ithalatını disipline
etmek, organik ürün ihracatını geliştirmek amacıyla; bitkisel, hayvansal
ve su ürünlerinin ve bu üretimler için kullanılan her türlü girdilerin
organik tarım metoduna uygun bir şekilde üretilmesi, işlenmesi,
ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması ve taşınması ile yurt içinde
ve dışında pazarlamasındaki her aşamanın kontrolünün yapılması,
sertifikalandırılması, denetlenmesi hususlarında uygulanacak esasları
belirlemek maksadıyla hazırlanmıştır.
Bu Yönetmelik; her türlü bitkisel ve hayvansal ürünler, su ürünleri ve
girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi ile orman ve
doğal alanlardan organik tarım ilkelerine uygun olarak ürün toplanması,
bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması,
taşınması, yurt içinde ve dışında pazarlanması, kontrolü,
sertifikalandırılması ve denetimine ilişkin teknik ve idari hususları
kapsamaktadır. Yönetmelikte, organik tarım metodunun genel kuralları
şöyle sıralanmaktadır:
a.Bu Yönetmelikte belirtilen kurallara uymak kaydıyla tüm ülke
sathında organik tarım metodu uygulanabilir. Bu konuda
aşağıdaki koşullara uyulur:
1.Karayolları Genel Müdürlüğü ağındaki ana yollara, 1
km mesafedeki tarım arazilerinde organik bitkisel üretim
yapılamaz.
2.Ağır sanayi tesisleri, reaktörler, hidrolik ve termik enerji
santrallerine, maden işletmelerine, kentsel atıkların toplu
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
73
olarak bırakıldıkları alanlara 3 km mesafedeki tarım
arazilerinde organik tarım yapılamaz.
3.Burada bahsedilen hususlar dışında, çevre kirliliğinden
şüphe duyulan alanlarda organik tarım yapılıp
yapılmayacağına, konu uzmanının raporu istenerek
kontrol ve/veya sertifikasyon kuruluşu tarafından karar
verilir.
b.Organik tarım, sözleşmeli tarım esasına dayanır. Sözleşme;
Bakanlığın, 01.08.1998 tarihli ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan, Sözleşmeli Tarımsal Ürün Yetiştiriciliği ile İlgili
Usul ve Esaslar Hakkındaki Tebliğ hükümlerine göre sözleşmeli
müteşebbise yaptırılır.
c.Organik tarım, yönetmelik hükümleri çerçevesinde bir kontrol
ve/veya sertifikasyon kuruluşunun denetiminde yapılır.
Yönetmelikte, organik tarım metoduyla bitkisel üretim, hayvansal üretim,
organik su ürünleri üretimi, organik ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması,
etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması konularındaki
esaslar verilmektedir.
Daha ileri aşamada, Organik Tarım Kanunu (Kanun No: 5262)
03.12.2004 tarih ve 25659 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu
Kanunun amacı; tüketiciye güvenilir, kaliteli ürünler sunmak üzere
organik ürün ve girdilerin üretiminin geliştirilmesini sağlamak için
gerekli tedbirlerin alınmasına ilişkin usul ve esasları belirlemektir.
Kanun, organik tarım faaliyetlerinin yürütülmesine ilişkin kontrol ve
sertifikasyon hizmetlerinin yerine getirilmesi ve Bakanlığın denetim usul
ve esasları ile yetki, görev ve sorumluluklara dair hususları
kapsamaktadır. Bu Kanun’un yürürlüğe girmesini takiben, Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı tarafından, Organik Tarım Kanunu ile ilişkilendirilen
ve 10.06.2005 tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
“Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik “
yürürlüğe girmiş, 11.07.2002 tarihli ve 24812 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin
74
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır. Yeni yönetmeliğin amacı; ekolojik
dengenin korunması, organik tarımsal faaliyetlerin yürütülmesi, organik
tarımsal üretimin ve pazarlamanın düzenlenmesi, geliştirilmesi,
yaygınlaştırılmasına ilişkin usul ve esasları belirlemek şeklinde ifade
edilirken, her türlü bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimi ile
kullanılacak girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak üretilmesi
veya temini, orman ve doğal alanlardan organik tarım ilkelerine uygun
olarak ürün toplanması, bu ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması,
etiketlenmesi, depolanması, taşınması, pazarlanması, kontrolü,
sertifikalandırılması, denetimi ile cezai hükümlere ilişkin teknik ve idari
hususları kapsadığı belirtilmektedir. Yönetmeliğin tanımlar bölümünde,
organik tarım faaliyetleri kapsamında; toprak, su, bitki, hayvan ve doğal
kaynaklar kullanılarak organik ürün veya girdi üretilmesi ya da
yetiştirilmesi, doğal alan ve kaynaklardan ürün toplanması, hasat, kesim,
işleme, tasnif, ambalajlama, etiketleme, muhafaza, depolama, taşıma,
pazarlama, ithalat, ihracat ile ürün veya girdinin tüketiciye ulaşıncaya
kadar olan diğer işlemlerin yer aldığı ifade edilmektedir. Ayrıca organik
bitkisel üretim, organik hayvansal üretim ve organik su ürünleri üretimi
faaliyetleri de tanımlanmakta, her üç üretim grubundaki üretimin
Yönetmeliğe göre yetkilendirilmiş kuruluş tarafından kontrol edilmesi ve
sertifikalandırılması zorunluluğu belirtilmiştir.
Organik tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ile ülke ekonomisine
büyük katkı sağlanacağı, özellikle son yıllarda tüketicini tercihlerinde
organik ürünlere olan ilginin artması nedeniyle, ekonomik güçlükler
içerisinde bulunan çiftçinin gelir düzeyinin artacağı bir gerçektir. Bu
ekonomik yararlarının yanında, tarımsal ve hayvansal üretimde kullanılan
çeşitli kimyasal maddeleri denetim altında bulundurulması hem gıda
güvenliği ve hem de çevre kirliliğinin azaltılması bakımından önem
taşımaktadır. Diğer taraftan biyolojik çeşitliliğin korunması bakımından
da organik tarımın büyük katkıları olacaktır. Ancak, organik tarımın
uygulamalarının iyi tarım uygulamaları ile birlikte sürdürülmesinde
büyük yarar vardır. Mevcut durumda piyasa koşulları incelendiğinde
organik tarım ürünlerinin pahalılığı dikkati çekmektedir. Gıda
maddelerinin farklı gelir düzeyindeki tüm insanlar için gerekli olduğu
dikkate alınırsa, düşük gelir düzeyindeki tüketicilerin bugün için organik
tarım ürünlerini satın almada zorlandıkları görülmektedir. Alışılmış
75
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
tarımsal üretim yerine iyi tarım uygulamaları ile elde edilecek ürünler bu
sorunu belirli ölçüde giderecektir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, İyi Tarım
Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik 08.09.2004 tarih ve 25577 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmelik; çevre, insan ve hayvan
sağlığına zarar vermeyen bir tarımsal üretimin yapılması, doğal
kaynakların korunması, tarımda izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda
güvenliğinin sağlanması amacıyla hazırlanmıştır. Yönetmelik, iyi tarım
uygulamalarına uyulması için İl Müdürlüklerinin, üreticilerin, üretici
birliklerinin, müteşebbisler ile yetkilendirilmiş kuruluşların görev ve
sorumlulukları ile denetim esaslarını kapsamaktadır. İyi Tarım
Uygulamaları (İTU); tarımsal üretim sisteminin sosyal açıdan yaşanabilir,
ekonomik açıdan karlı ve verimli, insan sağlığını koruyan, hayvan sağlık
ve refahı ile çevreye önem veren bir hale getirmek için uygulanması
gereken işlemleri olarak tanımlanmaktadır.
Çizelge 15. Türkiye’de 2000 ve 2001 yıllarında üretilen bazı hayvansal
ürünlerin miktarı
Hayvansal Ürünler
Yıllar
2000
2001
ton/yıl
Et Üretimi
Sığır
Dana
Koyun
Kuzu
Toplam
Süt Üretimi
Yumurta
Et Tavuğu
Su Ürünleri
Deniz Ürünleri
Tatlısu Ürünleri
176.253
178.383
61.945
49.193
491.497
9.793.000
adet/yıl
13.508.586.000
193.459.000
ton/yıl
441.690
42.824
176.533
161.057
45.338
40.323
435.778
9.495.000
10.575.046.000
161.899.000
465.180
43.323
76
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Türkiye’nin, 1980 yılında toplam ihracat değerinin yüzde 57’sini
oluşturan tarım ürünleri ihracatı, toplam içindeki payını büyük ölçüde
kaybetmiştir. 2002 yılında toplam tarım ürünleri ihracatı, 1,7 milyar
dolarlık işlenmiş tarım ürünleri de dâhil olmak üzere, 3,7 milyar dolar
seviyesine erişmiş ve toplam ihracatımızda yüzde 11’lik bir paya sahip
olmuştur. İthalat ise 2002 yılı itibariyle yüzde 47’si işlenmiş tarım
ürünleri olmak üzere yaklaşık 3 milyar dolar seviyesindedir.
Tarım ürünleri dış ticareti daha çok belli ürünler ve pazarlara
yoğunlaşmış durumdadır. Tarım ürünleri ihracatında tütün ve ürünleri
yüzde 12, meyve ve sebze yüzde 28, işlenmiş meyve ve sebze ürünleri
yüzde 13’lük paya sahiptir. Öte yandan, yüzde 8 pay ile bitkisel yağlar ve
yüzde 9 pay ile şekerli ve çikolatalı mamullerin ihracattaki ağırlıkları
artmaktadır. İhracatın ülkelere göre dağılımı incelendiğinde ise ana
pazarların AB ve Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ülkeleri olduğu
gözlemlenmektedir. Tarım ürünleri ithalatının, yüzde 11’i yağlı tohumlar,
yüzde 21’i ham yağlar, yüzde 22’si hububat gibi hammadde ürünlerinden
oluşmaktadır. İthalatın ülkeler bazında dağılımı incelendiğinde AB’nin
yanısıra, Kuzey Amerika, Latin Amerika ve Doğu Avrupa’nın önemli
ithalatçılar olarak ön plana çıktığı gözlemlenmektedir. İleri derecede
işlenmiş olan şekerli ve çikolatalı ürünleri ithalatının tamamına yakını
AB kaynaklıdır.
Tarım ürünleri ticaretinde AB önemli bir yer
tutmaktadır. Toplam tarım ürünleri ihracatımızın yüzde 45’i AB’ye
yapılırken, ithalatta bu oran yüzde 25’e düşmektedir. 1995 sonrası,
AB’ye yapılan toplam ihracatın yüzde 10’u, ithalatın ise yüzde 3’ü tarım
ürünlerinden oluşmaktadır.
Sonuç olarak; Türkiye potansiyel tarımsal yapı bakımından kendi
kendine yetebilen bir özelliğe sahiptir. Ancak, yıllık nüfus artışının
fazlalığı gelecek için düşündürücüdür.
İklimin önemli özelliklerinden olan yıllık sıcaklık, kuraklık, yıllık
ortalama yağış, sisli günler sayısı, don olayları ve yıllık güneşlenme
müddeti bitkisel üretimde olduğu kadar hayvansal üretimde de önemlidir.
Türkiye’nin, genel anlamda, iklim bölgeleri Çizim 9 ‘da verilmiştir.
Çizimde verilen iklim bölgelerinin genel özellikleri şöyle sıralanabilir:
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
77
Akdeniz iklimi: Ege bölümü ve Akdeniz bölgesinin kıyı kuşağında
etkindir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır.
Nemli Akdeniz İklimi: Kıyı kuşağı boyunca kar ve don olayları çok nadir
olarak görülür. En fazla yağış kış mevsiminde düşer. Ortalama yıllık
yağış miktarı 1.000 mm dolayındadır.
Yarı Nemli Akdeniz İklimi: Ortalama yağış 600-800 mm arasındadır.
Yağışlar genelde yine kış aylarında meydana gelir.
Çizim 9. Türkiye’nin iklim bölgeleri
Karadeniz iklimi: Karadeniz kıyıları boyunca denizin etkisi kuvvetle
hissedilir ve her mevsimi yağışlı bir iklim egemendir. Ortalama yıllık
yağış 1.000 mm’nin üzerindedir. Yıllık yağışın büyük bir kısmı sonbahar
ve kış aylarında düşer. Ortalama yıllık sıcaklık 8-12 °C civarındadır.
Yarı Nemli Marmara İklimi: Trakya’nın iç kesimleri ve Karadeniz
kıyıları hariç bütün Marmara bölgesinde egemendir. Yaz aylarının
78
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
sıcaklığı Akdeniz iklim bölgesi kadar yüksek değildir. Buna karşılık kış
aylarında sıcaklık düşüktür. Yıllık yağış miktarı 500-700mm arasındadır.
Yarı Kurak İklimi: İçbatı Anadolu bölümü ve göller yöresi dâhil, bütün
İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgesinin batı kesimleri ile Güneydoğu
Anadolu bölgesini içine alan çok geniş bir yayılma alanına sahiptir.
Karasallığın etkisiyle mevsimler arasında sıcaklık farkları fazladır.
Yarı Kurak İç Anadolu İklimi: Kışlar soğuk geçer ve soğukların şiddeti
karasallığın etkisiyle doğuya doğru artar. En fazla yağış ilkbaharda, en az
yağış ise yaz aylarında görülür. Yaz mevsimine ait yağışın payı %10
civarındadır.
Yarı Kurak Güneydoğu Anadolu İklimi: Yaz ayları çok sıcaktır.
Sıcaklık rejimi üzerinde karasallığın ve güneydeki tropikal çöllerin etkisi
vardır. Yıllık yağış miktarı 500 mm’nin altındadır. Türkiye’de
buharlaşmanın en fazla olduğu bölge burasıdır.
Karasal Doğu Anadolu İklimi: Kuzey Doğu Anadolu platoları ile
Bingöl-Bitlis yörelerini içine alan bu bölgede şiddetli karasal koşullar
baskındır. Kış mevsimi soğuk ve uzundur. Yağışlar İç Anadolu
bölgesinden fazladır. Kışın azalan yağışlar genellikle kar şeklindedir.
Farklı iklimsel özellikler, tarımsal ürün çeşitliliğinde olduğu gibi, doğal
biyolojik çeşitlilik üzerinde de önemli olumlu etkiye sahiptir.
Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla enerji konusu üzerinde
de önemle durulması gerekmektedir. Türkiye’de enerji üretimi ile
tüketimi arasında büyük bir fark vardır. Bu fark her yıl nüfus artışına
bağlı bir şekilde büyümekte ve enerji açığı dış kaynaklardan karşılandığı
için de ekonomik durumumuzu önemli ölçüde sarsmaktadır. 1982 yılı
verileri dikkate alınacak olursa; taş kömürü eşdeğeri (7.000 kcal/kg)
olarak tüketilen enerji miktarı 52.950.000 ton iken, aynı yıl içerisindeki
üretim miktarı 27.485.000 ton olmuştur. Görüldüğü gibi, tüketimin ancak
% 52’si iç kaynaklardan karşılanabilmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
79
Enerji kaynakları bakımından petrol tüketimi ve üretimi ayrı bir öneme
sahiptir. Yine 1982 yılı itibariyle tüketilen petrol miktarı 23.995.000 TET
iken üretim sadece 3.499.000 TET olmuştur. Üretimin tüketim
içerisindeki payı % 14,6’dır. Bu açık dış alımlarla karşılandığından, 1982
yılında petrol ve petrolden elde edilen müstahsillere ödenen döviz 3,63
milyar dolardır.
Türkiye’nin kalkınmasında önemli bir yere sahip olan ve gelecekte
ihtiyaç duyulan enerjinin büyük bir bölümünü karşılaması planlanan
elektrik enerjisi üretimi giderek artmaktadır. 1982 yılı verilerine göre;
elektrik enerjisi üretimi toplam olarak 26,55 milyar kWh’dır. Bunun
14,17 milyar kWh’i hidrolik ve 12,38 milyar kWh’i de termik
santrallerde üretilmiştir.
DPT tarafından hazırlanan VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda,
Türkiye’nin enerji durumu ile ilgili açıklamalar aşağıda verilmiştir:
Planlı kalkınma döneminde, büyüyen ekonomiye, gelişen ve çeşitlenen
sanayi faaliyetlerine ve değişen demografik yapıya paralel olarak
ülkemizin birincil enerji ve elektrik tüketiminde önemli artışlar
kaydedilmiştir. 1999 yılı sonu itibarıyla kişi başına birincil enerji
tüketimi 1.158 kilogram eşdeğeri petrol (kep), kişi başına elektrik arzı ise
1.840 kWh yükselmiştir. Buna rağmen bu değerler, halen kişi başına
1.500 kep ve 2.200 kWh düzeyinde olan dünya birincil enerji ve elektrik
tüketim ortalamalarının altında bulunmaktadır.
Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi
durumundadır. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin
yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz
bir şekilde büyümektedir. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan
en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli bir şekilde
kullanılması gerekmektedir.
Çünkü enerji sektöründe;
►Enerji kaynaklarının üretim ve temin maliyeti yüksektir. Enerji
projeleri, uzun planlama, gelişim ve yatırım süreleri, yüksek finansman
80
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ve gelişmiş teknoloji gerektiren yatırımlardır.
►Petrol ve doğal gaz gibi kaliteli fosil yakıt varlığı zaman içinde
azalırken, bu kaynakların stratejik önemi yükselecek, bu kaynakların
yerini dolduracak yeni enerji kaynakları geliştirilmediği sürece, fiyatları
artış eğilimi içine girecektir.
►Enerji kaynakları açısından zengin olmayan ülkemizde, bu alanda
halen yüzde 62 düzeyinde bulunan dışa bağımlılık, tüketim gelişirken
zaman içinde artacaktır.
►Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz
etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli
bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak
politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir.
Günümüzde, kişi başına enerji tüketimi bir gelişmişlik göstergesi
olmaktan çıkmıştır. Amaç, kişi başına enerji tüketimini artırmak değil, bir
birim enerji tüketimi ile en fazla üretimi ve refahı yaratmak olarak
görülmektedir.
Enerji sektörünün bu yaklaşım içinde yapılandırılmasında ve
geliştirilmesinde, enerji politikalarının bu doğrultuda oluşturulmasında,
enerji alt sektörlerinde serbest piyasa düzenine geçilirken bu genel
politikalar ışığında düzenlemeler getirilmesinde yarar görülmektedir.
Sürdürülebilir bir kalkınma yaklaşımı içinde, ekonomik ve sosyal
gelişimi destekleyecek, çevreye en az düzeyde zarar verecek, asgari
miktar ve maliyette enerji tüketimi ve dolayısıyla arzı hedef alınmak
durumundadır.
1984 yılından bu yana özel kesim faaliyetlerinin geliştirilmeye çalışıldığı
elektrik alt sektöründe daha özel bir planlama yaklaşımına ihtiyaç
duyulmaktadır.
Çünkü elektrik alt sektöründe;
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
81
►Elektrik talebi, bölgesel olarak, mevsimlik, günlük ve saatlik
farklılıklar göstermektedir. En yüksek yükle en düşük yük arasında iki
kata yakın bir farklılık olabilmektedir. Talebin kendine özgü bu yapısı ve
elektrik enerjisinin depolanamaması nedeniyle, yük-talep eğrisine en iyi
şekilde cevap verebilecek bir santral sisteminin kurulması gerekmektedir.
►Elektrik üretimi için termik, hidrolik, nükleer, yenilenebilir gibi
alternatif üretim kaynak ve teknolojileri bulunmaktadır. Bütün bu
santrallerin yatırım ve işletme maliyetleri, işletmeye hazır bulunma
dönem ve süreleri, işletmeye giriş-çıkış özellikleri büyük farklılıklar
göstermektedir. Bu nedenle her santral tipi, mevsimlik ve günlük değişen
yük-talep eğrisinin farklı bir kesimine hitap etmektedir.
►Elektrik üretim sistemi planlanırken, santrallerin bu farklı
özelliklerinin ve talebin bölgesel gelişiminin dikkate alınması ve talebi en
uygun santral setiyle, en düşük kayıp ve maliyetlerle karşılayabilecek
optimal üretim ve iletim sistem planları üzerinde durulması
gerekmektedir.
Bu çerçevede, enerji ve elektrik sektörlerinin çok ciddi ve sağlıklı
çalışmalarla planlanması, proje seçim, yatırım ve politika kararlarının bu
çalışmalar doğrultusunda verilmesi gerekmektedir.
Bu gerekliliğe karşın ülkemizde, planlananın aksine uzun yıllardır
sektörün sağlıklı bir şekilde yapılandırılması sağlanamamış, yatırımlar
istikrarlı bir şekilde yürütülememiştir. Enerji yatırımlarında yaşanan
istikrarsızlıklara bağlı olarak bazı dönemler aşırı atıl üretim kapasitesiyle,
bazı dönemlerde ise ciddi enerji açıklarıyla yaşanmak durumunda
kalınmıştır.
VII. Plan döneminin son yıllarında içine girilen ve VIII. Plan döneminin
ilk yıllarında sürmesi beklenen enerji yetersizliğinin temel nedeni ise
geçmiş on yıllık yatırım uygulamasından kaynaklanmaktadır. Çünkü
santral projeleri, tipine bağlı olarak ortalama 3-8 yıl gibi inşaat süreleri
gerektirmekte, bu süreler proje karar ve geliştirme süreleri ile birlikte
daha da uzayabilmektedir.
82
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
VI. Plan döneminde 12 milyar dolar düzeyinde öngörülen Plan hedefine
karşılık ancak 8 milyar dolar düzeyinde bir enerji yatırımı yapılabilmiştir.
VII. Plan dönemi için önerilen 18 milyar dolarlık yatırıma karşılık ise
dönem sonu itibarıyla 11 milyar dolar düzeyinde bir yatırım
gerçekleşmesi beklenmektedir. Böylece son iki Plan döneminde
öngörülen yatırımın ancak yüzde 60-70'i gerçekleştirilmiş olmaktadır.
Özel kesimden beklenen yatırımların gerçekleşmemesi bu düşük oranın
temel nedenini oluşturmuştur.
1980'li yılların ortasında, dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkemizde
de enerji yatırımlarını artırmak amacıyla elektrik sektörünün özel kesime
açılması gerekli görülmüş, bu amaçla özel kesim yatırım ve faaliyetlerini
geliştirmek için yeni modeller uygulamaya konulmuş, sektörün yeniden
yapılandırılması gündeme getirilmiştir. Ancak, öngörülen düzenlemeler
zamanında yapılamamış, özel kesimden beklenen yatırımlar ve katkılar
alınamamıştır. Özel kesim şirketlerince yapılması beklenen projeler
nedeniyle de kamu proje paketi geliştirilememiş, kamu yatırımlarında da
yetersiz kalınmıştır.
Sektörün rekabete açılmasını sağlayacak yeniden yapılanma ve
düzenleyici kurulun kurulması çalışmalarının 1996 yılı içinde
tamamlanması, VII. Planda öngörülmüş olmasına rağmen, bu çalışmalar
bugüne kadar bitirilememiştir.
Ülke elektrik tüketimi, geçmiş kırk yılda, yıllık ortalama yüzde 10 gibi
yüksek bir hızla büyümüştür. Bu artış hızı son yirmi yılda yüzde 8,5
düzeyine gerilemiştir. Azalan artış hızına rağmen ülke elektrik talebi,
tüketimde doyuma ulaşıncaya kadar daha uzun bir süre yüksek oranlarda
artmaya devam edecektir.
Yapılan çalışmalar, 1999 yılında 118,5 milyar kWh olan elektrik
tüketiminin, 2005 yılında 195 milyar kWh ve 2010 yılında 285 milyar
kWh'e ulaşacağını göstermektedir.
Bu talebi karşılamaya yönelik üretim sisteminin, iletim ve dağıtım
sistemleri ile birlikte gerçekleştirilmesi, kamu finansman imkânlarının
üzerinde yatırım zorunluluğu yaratmaktadır. Bu nedenle yerli ve/veya
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
83
yabancı özel sermayenin elektrik sektörüne çekilmesi ihtiyacı önemini
sürdürmektedir.
Elektrik dağıtım sistemlerinde ve şehir şebekelerinde kayıplar oldukça
fazladır. Kaçak elektrik tüketimi, özellikle Güneydoğu ve Doğu
Anadolu’nun bazı illerinde çok büyük oranlara ulaşmıştır. Aşırı boyutlara
ulaşan bu durum, elektrik sektörünü ve kurumlarını ciddi şekilde
etkilemektedir.
Ülke ekonomisinin ve sanayisinin gelişmiş ülkelere göre aşırı yüksek
enerji yoğunluğu enerji tasarruf potansiyelinin büyüklüğünü göstermekte,
ancak bu potansiyelin kullanımına yönelik politika, tedbir ve yöntemler
yeterli şekilde uygulamaya aktarılamamaktadır. VII. Plan dönemi içinde
birincil enerji tüketimi yılda ortalama yüzde 4,5 oranında büyümüştür.
1995 yılında 63,1 milyon tep olan birincil enerji tüketiminin, 2000 yılı
sonunda 78,8 milyon tep'e ulaşması beklenmektedir.
Buna karşılık birincil enerji üretiminde ancak yıllık yüzde 1,3 oranında
bir büyüme sağlanabilmiş, 1995 yılında 26,3 milyon tep olan birincil
enerji üretimi, 2000 yılında 28,1 milyon tep düzeyinde kalmıştır. Bunun
sonucunda, talebin yurtiçi üretimle karşılanma oranı düşmüştür.
Birincil enerji tüketiminde doğal gaz ve hidrolik enerji payları
yükselirken, petrol ürünleri ve gayri ticari enerji payında düşüşler
olmuştur. 1999 yılı itibarıyla ticari kaynakların toplam birincil enerji
tüketimi içindeki payı yüzde 90'ı aşmıştır.
Birincil enerji tüketiminin sektörel paylarında önemli değişiklikler
izlenmektedir. 1995-1999 döneminde konut ve hizmetler sektörünün payı
yüzde 24'den yüzde 20'ye ve ulaştırma sektörü payı yüzde 17'den yüzde
15'e gerilerken, sanayi sektörü payı yüzde 31'den yüzde 32'ye ve elektrik
sektörünün payı yüzde 25'den yüzde 30'a yükselmiştir.
Elektrik alt sektöründe, VII. Plan döneminin ilk dört yılında santraller
kurulu gücüne 5.165 MW, üretim kapasitesine 34,3 milyar kWh ilave
yapılmıştır. Ancak yatırımlar yetersiz kalmış, sistemde yeterli üretim
yedeği oluşturulamadığı için 1999 yılında elektrik kesintilerine gidilmek
durumunda kalınmıştır. Bu kesintilerde, baraj göllerindeki su
84
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
seviyelerinin kritik düzeylere düşmesi nedeniyle hidrolik santrallerde
normal üretimin yapılamamasının yanı sıra doğal gaz santrallerinin yakıt
ihtiyacının tam olarak karşılanamaması da rol oynamıştır.
Yatırımı süren ve 2000 yılı içinde işletmeye girecek santrallerle VII. Plan
dönemi sonunda kurulu güç 27.391 MW'a, üretim kapasitesi 146,4 milyar
kWh'e, fiili üretim 124,2 milyar kWh'e ve 2 milyar kWh net ithalatla
toplam elektrik tüketimi 126,8 milyar kWh'e ulaşacaktır. Sistemde kurulu
güç yedeği açısından yeterli bir düzeye ulaşılmakla birlikte, hidrolik
santrallerden ancak % 70 düzeyinde enerji alınabilmesi bir sorun olarak
gündemde bulunmaktadır.
Üretim sistemindeki yetersizliklere karşılık iletim ve dağıtım
sistemlerinde büyük sorunlar yaşanmamıştır. İletim yatırımları
programlandığı şekilde sürdürülmüştür. Diğer taraftan, alınan tedbirlere
karşılık dağıtım sisteminde ve şebekelerde % 20'nin üzerinde oranlarda
seyreden kayıp ve kaçakların önüne geçilememiştir.
Türkiye’de enerji üretim ve tüketimi ile elektrik enerjisinin yıllara ve
üretim kaynaklarına göre gelişimini gösteren veri, Çizelge 16, Çizelge 17
ve Çizelge 18’de verilmiştir. Görüldüğü gibi, yıllar itibariyle elektrik
enerjisi üretiminde en fazla miktarda kullanılan kaynak linyittir. Özellikle
düşük kalorili linyitlerin değerlendirilmesinde termik santrallerden
yararlanılarak elektrik enerjisi üretimi tercih edilmektedir.
DİE’nin 2000 yılı istatistiklerine göre, ülkemizde birincil enerjinin
toplam üretimi 27.977.000 pet iken tüketim 82.270.000 pet olarak
gerçekleşmiştir. Bu yıl 55.879.000 pet ithalat yapılmıştır. İthalatın en
büyük bölümünü petrol, doğal gaz ve taş kömürü dış alımları
oluşturmuştur. Petrol üretimi 2.886.000 pet iken tüketim 32.595.000 pet,
doğal gaz üretimi 581.000 pet iken tüketim 13.327.000 pet ve taş kömürü
üretimi 1.159.000 pet iken tüketim 10.450.000 pet olmuştur.
Türkiye’de hidrolik kaynaklardan yararlanılarak kurulmuş bulunan ve
inşa halinde olan baraj ve hidroelektrik santrallerinin oldukça önemlidir.
Bunların bir bölümü doğrudan doğruya sulama amaçlı, bir bölümü
doğrudan enerji amaçlı, bir kısmı da hem sulama ve hem de enerji üretimi
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
85
amacıyla kullanılabilmektedir. İnşa halindeki sulama barajlarının devreye
girmesi ile sulanan alanlar daha da genişleyecek ve böylece birim
alandan alınan ürün miktarında önemli miktarda artış sağlanacaktır. Diğer
taraftan, enerji amaçlı barajların inşası tamamlanıp santralleri hizmete
girdiğinde üretilen elektrik enerjisi miktarında meydana gelecek atış, hem
yerleşim yerlerindeki ve hem de sanayideki enerji açığını karşılayacaktır.
Diğer taraftan baraj gölleri su ürünleri yönünden değerlendirilebilecek,
bu yöreler rekreasyon alanları olarak kullanılabilecek, göl yüzeyinden
buharlaşan su çevrede nisbi nem miktarını azaltarak kuraklığı
önleyecektir.
Türkiye’de 2002 yılı itibariyle, elektrik enerjisinde kurulu güç 31.665,8
MW dolayındadır. Bunun üretim kaynaklarına göre dağılımı, 19.406 MW
termik, 12.240,9 MW hidrolik, 18,9 MW rüzgâr olarak verilmektedir. Bu
yıl için üretilen toplam elektrik enerjisi miktarı 129.366,8 GWh olmuştur.
Üretimin kaynaklara göre dağılımı; 95.601,7 GWh termik, 33.717,3 GWh
hidrolik ve 47,8 GWh rüzgâr olmuştur. Ayrıca, üretilen elektrik
enerjisinin yakıt cinsine göre oransal dağılımı; % 39,95 doğal gaz, %
26,06 hidrolik, % 25,04 kömür, % 8,78 sıvı yakıt, % 0,08 jeotermal, %
0,04 rüzgâr ve % 0,06 diğer olarak sıralanmaktadır. Yıllık brüt üretim
miktarı 129.366,8 GWh iken brüt tüketim 132.519,8 GWh dır. Bu yıl
içerindeki elektrik enerjisi dış alımı 3.588,1 GWh olmuştur. 2002 yılı için
kişi başına tüketilen brüt elektrik enerjisi 1.955 kWh olarak açıklanmıştır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından, 2020 yılı için yapılan
tahminlerde, ihtiyaç duyulacak toplam enerji miktarı 314.353.000 TEP
olarak verilirken, ülke içinden karşılanacak üretimin 79.399.000 TEP
kadar olabileceği ifade edilmektedir.
Türkiye’de sanayi maddelerinin durumunu gözden geçirmek amacıyla
birkaç örnek vermek gerekir. Tarımsal üretime dayalı bir sanayi üretimi
olan şeker üretimi, 1975 yılında 805.718 ton iken 1982 yılında 1.617.169
ton’a yükselmiştir. Kağıt ve karton üretimi 1975 yılında 307.776 ton iken
1982 yılında 398.102 ton’a çıkarılmıştır, çimento üretimi 1975 yılında
10.854.672 iken 1982 yılında 15.777.746 ton’a yükselmiştir.
86
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 16. Türkiye’de Birincil Enerji Üretimi (1990-2001)
Yıllar
Taşkömürü
Linyit
Asfaltit
Doğalgaz
Petrol
Hidrolik
103 ton
103 ton
106 m3
103 ton
(GWh)
103 ton
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2.745
2.762
2.830
2.789
2.839
2.248
2.441
2.513
2.156
1.990
2.259
2.357
44.407
43.207
48.388
45.685
51.553
52.758
53.888
57.387
65.204
65.019
60.854
63.445
276
139
213
86
0
67
34
29
23
29
22
31
212
203
198
200
200
182
206
253
565
731
639
312
3.717
4.451
4.281
3.892
3.687
3.516
3.500
3.457
3.224
2.940
2.749
2.551
23.148
22.683
26.568
33.951
30.586
35.541
40.475
39.816
42.229
34.678
30.879
24.010
Rüzgâr Jeotermal
Odun
103 ton
Hay. ve
Bitki.Art.
103 ton
Güneş
Toplam
103 TEP
103
TEP
Elektrik ( Isı
Gwh)
103
TEP
80
81
70
78
79
86
84
83
91
102
109
152
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004, http://www.enerji.gov.tr
364
365
388
400
415
437
471
531
582
618
618
618
17.870
17.970
18.070
18.171
18.272
18.374
18.374
18.374
18.374
17.642
13.938
16.263
8.030
7.918
7.772
7.377
7.074
6.765
6.666
6.575
6.396
6.184
5.981
5.790
28
41
60
88
129
143
159
179
210
236
262
287
25.478
25.501
26.794
26.441
26.511
26.719
27.386
28.209
29.324
27.659
26.825
26.266
87
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 17. Türkiye’de 1990-2001 yılları arasında enerji tüketiminin sektörel dağılımı ( 103 TEP)
Yıllar
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Konut
15.358
15.915
16.714
16.934
16.333
17.596
18.466
19.704
19.278
18.978
19.830
18.541
Sanayi
14.543
15.181
15.454
16.333
15.272
17.372
20.050
21.790
21.555
19.873
23.635
21.069
Ulaştırma
8.723
8.304
8.545
10.419
9.907
11.066
11.778
11.338
10.760
11.350
12.119
11.964
Tarım
1.956
1.976
1.994
2.450
2.480
2.556
2.714
2.823
2.827
2.923
2.962
2.964
Enerji Dışı
1.031
1.023
1.450
1.743
1.349
1.386
1.643
1.788
2.272
1.881
1.915
1.638
Nihai Enerji
Tüketimi
41.611
45.579
44.158
47.879
45.341
49.976
54.650
57.444
56.692
55.006
60.460
56.176
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004. http://www.enerji.gov.tr
Çevrim
Sektörü
11.377
11.698
12.526
12.386
13.786
13.703
15.212
16.335
18.017
19.269
20.760
20.869
Toplam
Enerji
Tüketimi
52.987
54.278
56.684
60.265
59.127
63.679
69.862
73.779
74.709
74.275
81.221
77.044
88
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 18. Türkiye’de elektrik enerjisinin yıllara ve üretim kaynaklarına göre gelişimi
YILLAR
TÜRKİYE
TÜKETİMİ (GWh)
TÜRKİYE
ÜRETİMİ
(GWh)
TÜRKİYE’DE
KURULU
GÜÇ (MW)
1990
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
56.812
85.552
94.789
10.5517
114.023
118.485
128.276
126.871
Termik
Hidrolik
Jeo.+Rüzgâr
34.315
23.148
80
50.621
35.541
86
54.303
40.475
84
63.397
39.816
83
68.703
42.229
91
81.661
34.678
101
93.934
30.879
109
98.563
24.010
152
TOPLAM
57.543
86.248
94.862
103.296
111.023
116.440
124.922
122.725
Termik
Hidrolik
Jeo.+Rüzgâr
9.535,8
6.764,3
17,5
11.074,0
9.862,8
17,5
11.297,1
9.934,8
17,5
11.771,8
10.102,6
17,5
13.021,3
10.306,5
26,2
15.555,9
10.537,2
26,2
16.052,5
11.175,2
36,4
16.623,1
11.672,9
36,4
16.317,6
20.954,3
21.249,4
21.891,9
23.354,0
26.119,3
27.264,1
28.332,4
TOPLAM
Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, 2004. http://www.enerji.gov.tr
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
89
Dayanıklı tüketim malları üretiminden de bir örnek vermek gerekir ise,
ev tipi buzdolabı üretimi yıllara göre önemli miktarda değişiklik
göstermekle birlikte, 1982 yılında 580.491 adet olmuştur.
Türkiye’nin gelecekteki ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yapılan
planlama çalışmalarına bir göz atılacak olursa, hızlı nüfus artışının
kalkınma hızını önemli ölçüde etkilemekte olduğu görülür. Bu nedenle,
gelecek nüfusun ihtiyaçlarının karşılanmasındaki gerçekleştirme oranın,
gelişmiş toplumlardakine ulaşabilmesi için nüfus artış hızının azaltılması
zorunluluğu vardır.
Türkiye’nin su ihtiyacı bir örnek olarak incelendiğinde, 1985 yılında
40,53 milyar m3 olan ihtiyacın 2000 yılında 73,97 milyar m3’e ulaşacağı
tahmin edilmiştir.
Türkiye’nin yağış rejimi mevsimlere ve bölgelere göre büyük farklılıklar
göstermektedir. Türkiye’ de uzun yılar ortalama yağış miktarı 646 mm
olup, yılda ortalama 501 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. Bu suyun
274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar
yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı sızmalarla
yeraltı suyunu beslemekte, 158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek
çeşitli büyüklükteki akarsular aracılığıyla denizlere ve kapalı
havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69 milyar
m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar aracıyla yerüstü suyuna tekrar
katılmaktadır. Ayrıca, komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7
milyar m3 su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yerüstü suyu
potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır. Sızmalarla yeraltı suyunu besleyen
41 milyar m3 su dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su
potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmış bulunmaktadır. Genel
anlamda, ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1.642
m3/yıl olarak belirlenmiştir. Dünya ortalamasının 7.600 m3/yıl yıl olduğu
dikkate alınırsa, ülkemizdeki su miktarı daha iyi değerlendirilebilecektir.
Ülkemizde başta Devlet Su İşleri (DSİ) olmak üzere su kaynaklarının
geliştirilmesinden sorumlu olan kamu kurum ve kuruluşlarının 2003 yılı
sonu itibariyle geliştirdikleri projeler ile su tüketiminin 6,2 milyar m3’ü
yer altı suyu olmak üzere toplam 40,1 milyar m3’e ulaşmış
90
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
bulunmaktadır. Bu suyun 29,6 milyar m3 ’ü sulamada, 6,2 milyar m3’ü
içme ve kullanmada, 4,3 milyar m3’ü ise endüstride kullanılmaktadır.
Türkiye’de 2004 yılı başına kadar sulamaya açılan araziler toplam 4,85
milyon hektar olup, teknik ve ekonomik olarak sulanabilir arazilerin
toplamının %57’sine ulaşılmıştır. Bu arazilerin 2,7 milyon ha’lık
bölümünün sulaması DSİ tarafından gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. 110
milyar m3 suyun tamamının kullanılabilmesi için var olan ve
geliştirilecek projeler olarak 730 adet baraj (toplam hacmi 247 milyar m3)
ile 2.000’den fazla göletin (toplam hacmi 1 milyar m3) yapılmış olması
gerekmektedir. Bu barajlardan 211 adedi (211 adet barajın 200 adedi
DSİ tarafından inşa edilmiştir) işletmede, 93 adedi inşa halinde, 426
adedi ise geliştirilecek projeler arasında yer almaktadır.
DSİ tarafından planlanan gölet projelerinin 378 adedi işletmede ve 129
adedi inşa halinde ve yatırım programında yer almakta ve 183 adedi ise
geliştirilecek projelerdir. DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 50 yıllık süre
içerisinde 536 adet baraj, 42 adet gölet olmak üzere toplam 578 adet
depolama tesisi inşa edilmiştir.
Türkiye’deki su kaynaklarının yaklaşık üçte birinden yararlanılması
gerçekleştirilmiş bulunmaktadır. Ülkemizin VIII. Beş Yıllık Kalkınma
Planı hedefleri ve kaynak potansiyeli çerçevesinde değerlendirildiğinde
su kaynaklarının % 100 ’nün gerçekleştirileceği yıl 2030 olarak
hedeflenmiş bulunmaktadır. Bu hedefe ulaşıldığı takdirde tarımda üretim
5 kat artacak, 2,5 milyon kişiye istihdam imkânı yaratılacaktır.
Ülkemiz akarsularının hidroelektrik potansiyelinin geliştirilmesi amacı
ile 670 adet hidroelektrik santralı projesi planlanmış olup, bunların
toplam kurulu gücü 36.839 MW, hidroelektrik enerji potansiyeli de 127,8
milyar kWh olarak hesaplanmıştır. 2003 yılı itibariyle işletmeye açılan
133 adet hidroelektrik santralı projesinin toplam kurulu gücü 12.554
MW, enerji üretimi ise ortalama 45,1 milyar kWh’tir. Bu ise toplam
hidroelektrik potansiyelinin ancak % 35’inin geliştirildiğini
göstermektedir. Halen inşaatı devam etmekte olan 32 adet hidroelektrik
santralı projesinin toplam kurulu gücü 3.099 MW, enerji üretimi ise
10.129 GWh’tir. DSİ tarafından nehir havzaları bazında ilave
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
91
hidroelektrik potansiyelin ortaya konulması amacıyla planlama
çalışmaları sürdürülmektedir. Bu çalışmalar sonuçlandığında var olan
potansiyelin önemli ölçüde artabileceği tahmin edilmektedir.
DSİ, nüfusu 100.000’i aşan 17 kentin uzun dönemli içme-kullanma ve
endüstri suyu ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik projeler inşa ederek yılda
toplam 2,269 milyar m3 su sağlamıştır. Halen 20 adet kentin içmekullanma ve endüstri suyu projesinin inşaatı devam etmektedir.
İnşaatları devam etmekte olan içme suyu projeleri (0,685 milyar m3/yıl)
ile kesin projesi tamamlanan (0,479 milyar m3) ve planlama ya da kesin
proje aşamasında tamamlanarak (1,854 milyar m3) hizmete alınacak
projelerden elde edilecek su miktarı ile birlikte bu miktarın toplam 5,3
hm3 ulaşması planlanmaktadır.
Ülkemizde teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir tatlı su potansiyeli
olan 110 milyar m3 suyun başta DSİ olmak üzere diğer ilgili kamu kurum
ve kuruluşları ile özel sektör tarafından geliştirilecek ilave projeler ile
2030 yılında tüketime sunulabileceği tahmin edilmektedir. Ancak bu
hedefin gerçekleşmesi için tarım ve hizmetler sektörüne ayrılan parasal
kaynağın her yıl artarak devam etmesi zorunludur.
Sektörel bazda yapılan su tüketim tahminlerinde, ülkemizin teknik ve
ekonomik olarak sulanabilir toprak kaynağı olan brüt 8,5 milyon hektar
alanın tamamının 2030 yılında inşa edilerek sulamaya açılması ve sulama
suyu tüketiminin 71,5 milyar m3’e ulaşması beklenmektedir.
İçme, kullanma ve endüstri suyu tüketimi tahmininde ise ülkemizin
bugün için yaklaşık olarak yılda % 2 civarında olan nüfus artış hızının
azalarak devam edeceği göz önünde bulundurularak ülkemiz nüfusunun
2030 yılında 85 milyona ulaşması beklenmektedir. Ayrıca 2003 yılı başı
itibariyle kişi başına 250 L/gün olan içme-kullanma suyu ihtiyacının
ülkemizin sosyal refahının 2030 yılında bugünkü Avrupa ülkeleri
seviyesine ulaşacağı tahmin edilerek kişi başına içme kullanma suyu
ihtiyacının 400 L/gün’e ulaşacağı kabul edilmektedir. Ayrıca ülkemizde
hızla gelişen turizm sektörü için de yaklaşık 5 milyar m3 su ihtiyacı
92
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
olacağı tahmin edilerek 2030 yılında içme kullanma suyu ihtiyacının
yaklaşık 17 milyar m3 ’e ulaşacağı dikkate alınmaktadır.
Ülkemizde gelişen diğer bir sektör olan sanayinin ise 2030 yılına kadar
yılda ortalama % 6 oranında bir büyüme göstereceği kabul edilerek 2003
yılı başında 4,2 milyar m3 olan sanayi suyu tüketiminin 2030 yılında
diğer ihtiyaçlar ile birlikte 21,5 milyar m3’e ulaşması beklenmektedir.
Böylece Türkiye’de sektörel bazda 2030 yılında toplam 110 milyar m3
suyun tamamının kullanılabileceği tahmin edilmektedir.
Beşinci Beş Yıllık (1985-1989) Kalkınma Planında, 1989 yılı itibariyle,
Türkiye’de sektörler arası üretim gelişmesinde 1984 yılında % 15,8 olan
tarımsal üretimin katkısının % 13,7’ye indirilmesi, bunun yanında sanayi
üretiminin katkısının % 47,8’den % 50,0’a yükseltilmesi hedef alınmıştır.
1984 yılında % 36,4 olan hizmet sektörünün katkısı 1989 yılında % 36,3
dolayında kalacağı öngörülmüştür.
1983 yılında kişi başına düşen tarımsal tüketimin 1989 yılı için planlanan
tüketimle karşılaştırılması yapıldığında önemli bir gelişmenin hedef
alınamadığı görülmektedir. Örnek olarak, yıllık et tüketimi 1983 yılı için
21,8 kg/yıl iken gelişme döneminde bunun 24,5 kg/yıl’a yükseltilmesi
hedef alınmıştır. Bu hedefe göre, bir kişinin günlük et tüketimi 59,7
g’dan yalnızca 67 g’a yükseltilmektedir.
Yine aynı plan döneminde, önemli mallardaki üretim hedefleri de tetkik
edilecek olursa, özellikle sanayide önemli miktarda artışların dikkate
alındığı görülür. Örnek olarak, 1983 yılında gerçekleşen 27.321 GWh
elektrik enerjisi üretiminin 1989 yılında 50.700 GWh’a yükseltilmesi
hedef alınmıştır. Diğer enerji üretim kaynakları içerisinde linyit
üretiminin artırılmasına önem verildiği de görülmektedir. Tarımsal
ürünlerin üretimindeki artışın tüketimden çok ihraç amacıyla planlanmış
olduğu anlaşılmaktadır.
Belirtilmesi gereken diğer önemli bir husus da, petrol dış alımlarının
önemidir. Örneğin, 1984 yılında 15,2 milyon ton olması beklenen ham
petrol ithalatının 1989 yılında 22,4 milyon tona ulaşacağı tahmin
edilmişti.
93
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
İşgücü ile ilgili veri değerlendirildiğinde, işsizlik oranının 1994 yılında %
8,1, 1995’de % 6,9, 2000 yılında % 6,6, 2003 yılında % 10,5 olarak
gerçekleştiği görülmektedir. 2004 yılında, genel olarak işsizlik oranı %
9,3 olmasına karşın, tarım dışı işsizlik oranı % 13,6’ya yükselmiştir.
Türkiye’de, 2000 yılı verilerine göre, kişi başına düşen reel (cari) safi
yurt içi hâsıla (GSYİH) 6.950 dolardır. Bu değerin, aynı yılda, ABD’de
36.188, Japonya’da 25.643, İngiltere’de 23.965, İspanya’da 19.412 ve
Yunanistan’da 16.057 dolar olduğu dikkate alınırsa ülkemizdeki değerin
ne kadar az olduğu görülür.
Ülkemizde, dış ticaret bakımından önemli sorunlar yaşanmaktadır.
İthalatla ihracat arasında önemli bir açık bulunmaktadır. Çizelge 19’da
görüldüğü gibi, dış ticaret açığı 1995 yılında 14.072 milyon dolarken,
2000 yılında 26.728 milyon dolara yükselmiştir. 2003 yılında da açık
2.087 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Çizelge 19. Türkiye’nin 1995, 2000 ve 2003 yılları dış ticaret durumu
Yıllar
İhracat,
milyon dolar
İthalat,
milyon dolar
İhracatın
İthalatı
Karşılama Oranı,
Dış Ticaret Açığı,
milyon dolar
Kaynak: DİE, 2004.
1995
2000
2003
21.637
27.775
47.253
35.709
54.503
69.340
% 60,6
% 51,0
% 68,1
14.072
26.728
22.087
Türkiye’de son yıllarda sanayi üretiminde gelişmeler izlenmektedir. 1997
yılı sanayi üretim indeksi 100 olarak kabul edilirse, 2003 yılında toplam
sanayi üretimi 109,1 ve imalat sanayi 108,3 olarak gerçekleşmiştir.
Büyük bir turizm potansiyeline sahip olan ülkemizde, 1993-2000 yılları
arasında ülkemize gelen yabancıların sayısı yıllara göre artış gösterme
94
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
eğiliminde iken 1999 yılında bir önceki yıla oranla 2 milyon azalma
görülmüştür. Bu yıl içerisinde 17 Ağustos’ta meydana gelen Büyük
Marmara depremi turist gelişi üzerinde caydırıcı olan faktörlerin başında
gelmektedir. Ayrıca Türkiye’nin olumsuz olarak tanıtılmasında büyük bir
çaba gösteren bölücü gruplar turist azalmasında etkili olmuştur. Yıllara
göre turist olarak Türkiye’ye gelen yabancıların sayısı; 1993 yılında
6.525.202, 1994’de 6.695.705, 1995’de 7.747.389, 1996’da 8.536.778,
1997’de 9.712.510, 1998’de 9.431.280, 1999’da 7.487.365 ve 2000
yılında 10.428.153’dür.
Turist olarak gelen yabancıların yıl içerisindeki dağılımı ağırlıklı olarak
Mayıs-Ekim aylarını kapsamaktadır. Örnek olarak, 2000 yılında gelen
turistlerin % 72’si bu altı aylık dönem içerisindedir. Diğer altı aylık
dönemde gelenler % 28 oranındadır.
Son yıllarda ülkemizdeki ekonomik ve sosyal çalkantıların azalması
sonucu gelen turist sayısında önemli artışlar beklenmektedir. Bunun bir
örneği 2005 yılı Mayıs ayında görülmüştür. Geçen yılın aynı ayına oranla
gelen yabancı turist sayısında % 27,8’lik, vatandaşlarımızda da %
17,5’lik bir artış meydana gelmiştir.
Turizm faaliyetlerinin belirli ayların dışında, on iki aya yayılması, hem
tesislerin kullanımı ve hem de bu sektörde çalışmakta olan işgücünün
verimliliğini artıracaktır. Bu nedenle turizmde çeşitliliğin ve kalitenin
artırılmasına gerek vardır. Ayrıca, turizm faaliyetlerinin çevre üzerindeki
olumsuz etkilerini azaltmak ve hem de olumsuz çevre koşullarının turizm
potansiyeli üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek için gerekli önlemler
alınmak zorundadır.
Turizm işletmecilerinin ve çalışanlarının ekoturizm konusunda
bilgilendirilmesinde büyük yarar vardır. Ayrıca, küçük ve orta ölçekli
sanayi kuruluşlarında olduğu gibi, turizm işletmelerinde de toplam kalite
ve çevre yönetim sistemleri ile birlikte entegre yönetim sistemlerinin
yerleştirilmesine ve geliştirilmesine önem verilmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
95
5. ÇEVRE SORUNLARI
Hızlı nüfus artışı ve aşırı kentleşmenin neden olduğu sorunlara geçmeden
önce, gereğinden fazla veya az nüfus derken, bunların bir anlama
kavuşturulabilmesi gerekir. Nüfusun fazlalığı veya azlığı, doğal kaynak
varlığı ve çevre faktörlerinin etkisi altında bulunmaktadır. Örnek olarak,
Güney Amerika kıtasının genellikle az nüfuslu olduğu bilinir. Bunun ileri
sürülmesinde dikkate alınan ölçü, birim alana düşen insan sayısının,
nüfus yoğunluğunun az oluşudur. Yoğunluğun azlığında da dikkate
alınan ölçü, Asya ve Avrupa kıtalarındaki nüfus yoğunluğunun
fazlalığıdır. İlk bakışta uygun bir karşılaştırma yöntemi olarak görülürse
de, tek başına nüfus yoğunluğundan gidilerek sonuca ulaşmak, yani
nüfusun azlığı veya fazlalığı hakkında karar vermek doğru değildir.
Nüfus yoğunluğu ile birlikte kaynak varlığının ve bu kaynakların
kullanılması ile meydana gelecek doğal çevre etkilenmesinin de dikkate
alınması zorunludur. Örnek olarak, Büyük Sahra, tropikal Tahiti adasına
96
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
oranla çok az bir nüfus yoğunluğuna sahiptir. Buna rağmen burada
yaşamak durumunda bulunan nüfusun fazla olduğu söylenebilir. Çünkü
adanın kaynakları, orada fazla insanın yaşamasına imkân verecek bir
potansiyele sahiptir. Bunun yanında, aynı büyüklükteki bir çölde bu
kadar insanın yaşaması mümkün değildir. Ancak, var olan kaynakların
artırılması ile nüfus artışına müsaade edilebilir. Örnek olarak, çöl altından
petrol ve su temini bu imkânı sağlayabilir. Petrol üretiminden elde edilen
gelirin gıda ve diğer ihtiyaç maddelerinin temininde kullanılması ile çöl
üzerindeki nüfusun yoğunluğu artırılabilir. Diğer taraftan çöl altından
temin edilecek su kaynağı ile tarımsal sulama yapılarak yaşayan
insanların gıda ihtiyaçları da aynı bölgeden temin edilebilir. O halde
nüfus yoğunluğu, kaynak varlığına ve kaynak kullanımına bağlı olarak
anlam değişikliğine uğramaktadır. Çöllerdeki vahaların durumu böyledir.
Diğer kıtalarla karşılaştırılacak olursa, hızlı sanayileşme durumu
nedeniyle tarıma verilen önem, Avrupa kıtasında gittikçe azalmıştır.
Tarım alanlarının sınırlı oluşu, birim alandaki insan sayısı bu önemin
azalmasında etkileri görülen diğer faktörlerdir. Bu nedenle de, Avrupa
ülkelerinin büyük bir bölümünde, üretilen tarımsal ürünler kendi
ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Süt ürünleri, yumurta ve et gibi
hayvansal gıda maddelerinde büyük bir ihracat potansiyeline sahip olan
Danimarka bile, çiftlik hayvanlarının beslenmesinde gerekli olan tahıl ve
yağlı küspe ithal etmek zorunda kalmaktadır. Gıda maddesi ihtiyaçlarının
temini ölçü olarak alındığında, Avrupa kıtasındaki nüfusun çok fazla
olduğu söylenebilir. Ayrıca, önceki yıllarda, yoğun sanayi bölgeleri
nedeniyle başta su ve hava olmak üzere önemli ölçüde çevre kirliğine
sahip bulunmaktaydı ve asit yağışlarının oluşumu ve etkisinin gün
geçtikçe artış göstermiş olması bunun en açık örneğidir.
Aslında, kaynaklar ve kaynak kullanımına dayanılarak, dünya için
optimal bir nüfus belirlenmesi çok güçtür. Toprak kaynağının genişliği
yanında, bu kaynakların iklim bölgelerine göre değişimi, verim
kapasiteleri, gelecekteki verim artırma olanakları göz önünde
bulundurulması gereken önemli hususlardır. Ayrıca, nüfus artışı ile her
yıl dünya nüfusuna eklenen insanların nasıl barındırılacağı ve sağlık
sorunlarının nasıl giderileceği cevaplandırılması gereken sorular
arasındadır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
97
Dünya üzerindeki ülkeler ayrı ayrı ele alındığında, eğer bir ülkenin
yenilenemeyen ham madde kaynakları hızlı bir şekilde tüketiliyorsa ve
gelecekte kaynak kıtlığı sorunu ortaya çıkacaksa, bu ülkedeki nüfus
fazladır. Başka bir ifade ile optimal nüfus planlaması yapılırken, insan
sayısı ile birlikte çevrenin taşıma kapasitesi ve kaynakların gelecekte de
kullanılabilme potansiyelinin dikkate alınması gerekir. Bu görüşten
gidilerek, dünyadaki bir kısım ülkelerin taşıma kapasitelerinin üzerinde
nüfusa sahip olduğu ve bu nüfus fazlalığı nedeniyle bugün sahip
oldukları sorunların gelecekte artan bir hızla büyüyeceği söylenebilir.
Bu sonucun yaygınlaştırılarak tüm dünya ülkelerine mal edilmesi doğru
olmaz. Örnek olarak, Avustralya’da yaşayan nüfus bugün sahip
olduğundan daha fazla olsaydı, bu ülke daha geniş ve güzel yollara sahip
olabilir ve medeniyet kıtanın derinliklerine doğru daha kolay
yayılabilirdi. Böylece, bu kıtadaki maden ve enerji kaynakları daha iyi bir
şekilde insanlığın hizmetine sunulabilirdi. Ancak, dünyanın bu yöresinde
daha fazla bir nüfusun rahatça yaşayabileceği gerçeğine rağmen,
Avustralya halkı geleceğini garantiye alabilmek amacıyla, sınır felsefesi,
çevre bozulması ve tarımsal etkilenme gibi nedenlerle ülkelerindeki
nüfusun göçler nedeniyle artmasına karşı çıkmaktadır.
Genel olarak, gerek bir ülke sınırları içerisinde ve gerekse dünya
ölçeğinde, hızlı nüfus artışlarının meydana getirdiği sorunlar; sosyoekonomik sorunlar ve çevre sorunları olarak iki grup altında incelenebilir.
Sosyo-ekonomik sorunların başında işgücü kullanımı veya istihdam
sorunu gelmektedir. Bir ülkenin 15-64 yaş grubundaki nüfusu o ülkenin
işgücünü verir. İstihdam olanakları yeterli ise bu nüfus iktisaden faal
duruma gelir. Ancak, yeterli olmayan istihdam imkânları bu nüfusun bir
bölümünü iktisaden faal halde tutamaz ve işsizlik sorunu meydana gelir.
Hızlı nüfus artışları nedeniyle, her yıl işgücüne eklenen yeni nüfus
nedeniyle işsizlik sorunu büyür.
Hızlı nüfus artışı nedeniyle görülen diğer bir sosyo-ekonomik sorun gelir
dağılımının bozulmasıdır. Genellikle, bir sosyal sorun olarak düşük gelir
dilimindeki ailelerde çocuk sayısı daha fazladır. Diğer bir ifade ile düşük
98
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
gelir dilimindeki nüfus daha hızlı bir artış göstermektedir. Bu artış
nedeniyle fert başına düşen gelir miktarı gün geçtikçe azalmaktadır. Pasta
büyütülemediği gibi daha çok dilimlere ayrılmakta ve dilimler gittikçe
küçülmektedir.
Üçüncü sosyo-ekonomik sorun, yatırım olanaklarının sınırlanmasıdır.
Gelişmekte olan ülkelerde gelirin büyük bir bölümü hizmet sektörüne
aktarıldığından, kalkınmada gerekli olan yatırımlara yeteri kadar ödenek
ayrılamamaktadır. Bu nedenle de kalkınma hızı düşük olmaktadır.
Bu grup içerisinde ele alınması gereken sorunlardan biri de, diğerlerinin
etkisi ile ortaya çıkan sosyal bunalımlardır. Aile içerisinde fert başına
düşen gelirin azalması yanında, yeterince eğitim imkânı bulunamaması,
sağlık sorunlarının çözümlenememesi, barınma ve gıda maddesi
teminindeki güçlükler ferdin sosyal bunalımlara girmesine yol
açmaktadır. Bunun bir sonucu olarak da toplumda sosyal bunalımlar
ortaya çıkmaktadır.
Belirtilen bu sorunlar, nüfusu daha iyi yaşama imkânına sahip olunan
yerleşim ve endüstri merkezlerine doğru itmektedir. Bugün gelişmekte
olan ülkelerde görülen, kırsal kesimden büyük kentlere doğru göç olayı
bunun bir sonucudur.
Genel olarak kentleşme olayı iki şekilde ortaya çıkar. Birincisi, kentlerde
oluşan ve gelişen sanayinin kırsal alanlardaki nüfus fazlasını çekmesi,
ikincisi ise nüfus fazlasının sosyoekonomik sorunlar nedeniyle kırsal
alanlardan kentlere doğru itilmesidir.
Kentlerdeki sanayileşmenin çekimi ile görülen kentleşme olayı sağlıklı
bir olaydır. Nitekim Batı Avrupa kentlerinin oluşumu bu şekilde
gerçekleşmiştir. Önce belirli merkezlerde istihdam imkânları belirmiş,
daha sonra kırsal kesimdeki işgücü bu merkezlerde toplanmıştır. İkinci
durumdaki kentleşme sosyal ve ekonomik yönden uygun görülmeyen
kentleşme olayıdır.
Kentlerdeki aşırı nüfus birikimi, artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak
amacıyla kaynak kullanımında çevre faktörlerinin dikkate alınmayışı
veya ihmal edilişi, bugün çevre sorunları adı altında toplamakta
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
99
olduğumuz; su, toprak ve hava kirliliği, katı artıkların zararlı etkileri,
tarımsal arazilerin amaç dışı kullanımı, yeşil alanların daralması, enerji
yetersizliği, kanalizasyon sorunu, konut, ulaştırma ve trafik sorunu,
gürültü gibi sorunların belirmesine ve artmasına neden olmuştur.
Çevre sorunları dünya genelinde ele alınacak olursa; dünya nüfusunun
hızlı artışı ile ortaya çıkan sorunları ve bu sorunların önümüzdeki yıllarda
ulaşacağı boyutları önceden belirlemek, gelecek için alınacak önlemlerin
tayininde büyük yarar sağlayacaktır. İçerisinde bulunduğumuz dönemde,
gelecek yüzyılda karşımıza çıkacak güçlükleri şimdiden ortaya koymak
geleceğin planlanmasında birinci aşamayı oluşturacaktır. 2050 yılındaki
dünya nüfusunun ulaşacağı nokta bilinmekte olduğundan, bu nüfus
artışına bağlı olarak ihtiyaçlarda önemli miktarda artacaktır. Tarım
alanları, ormanlar, denizler, tatlı su ve enerji kaynakları, atmosfer,
okyanuslar, zengin bitki ve hayvan türleri bu artan nüfus nedeniyle ciddi
bir şekilde etkilenecektir. Çevre etkilenmesi bu hızla devem ettiği sürece,
2050 yılında bizleri daha iyi bir ortamın karşılayacağını söylemek
mümkün değildir.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) için Uluslararası Tabiatı ve
Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) tarafından, 1980 yılında
hazırlanan “Dünyayı Koruma Stratejisi” isimli raporda; insan yaşamı ve
beslenmesi için gerekli olan kaynakların artan bir hızla azalmakta ve yok
edilmekte olduğu, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde,
yerkürenin taşıma kapasitesinin insan aleyhine olacak şekilde sorumsuzca
azaltıldığı, önemli ve çok ciddi bir uyarı şeklinde ifade edilmiştir.
Bu raporda, o tarihlerdeki öngörüler şöyle ifade edilmiştir: Dünya
nüfusunun yıllık artış oranı günümüzde % 1,8 civarındadır ve alınacak
önlemlerle bu hız 2000 yılına kadar ancak % 1,7 civarına
indirilebilecektir. Bu orandaki azalmaya rağmen, günümüzde, yıllık 80
milyonluk artış, 2000 yılında 100 milyona ulaşacaktır. Bu nüfus artışının
% 90’lık bölümü ekonomik yönden kalkınmış ülkelerde değil, fakir ve
gelişmekte olan ülkelerde olacaktır. Bugün dünya nüfusunun % 72’sini
oluşturan bu ülkelerin dünya nüfusundaki payı, 2000 yılında % 79’a
yükselecektir. Nüfustaki bu gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerdeki
gelişme hızını düşürecek, fakir ülkelerde ise kişi başına düşen yıllık
100
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
gelir miktarını daha da azaltacaktır. Yapılan tahminlere göre, 2000
yılında, nüfusu yoğun olan Güney Asya ülkelerinde fert başına yıllık gelir
miktarı 200 doların altına düşerken, az gelişmiş ülkelerde bu değer 1.6001.800 dolar arasında kalacaktır.
Raporda, Dünya gıda üretiminin, 1970 yılındaki üretime oranla, 2000
yılında % 90 artırılmasının hedef alınacağı ifade edilmiştir. Bu artışa
rağmen, fert başına düşen artışın % 15’in üzerine çıkamayacağı, artışın
büyük bir bölümün günümüzde daha iyi beslenmekte olan ülkelerde
gerçekleşeceği ileri sürülmüştür. Güney Asya, Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’da bulunan ülkelerde fert başına düşen gıda miktarındaki azalma
diğer ülkelerdekinden daha fazla olacaktır. Gıda maddesi yetersizliği
yanında, bu maddelerin fiyatlarında önemli artışlar beklenmektedir. Gıda
maddelerinin fert başına düşen miktarındaki azalma, tarım alanlarının
daha önceden tümü ile üretime açılmış olmasından ve üretime
açılabilecek başka tarım alanı bulunamamasından kaynaklanacaktır.
Diğer taraftan, tarımsal üretimin önemli girdilerinden olan gübre,
pestisid, sulama, makine ve yakıt fiyatlarındaki artışlar da gıda maddesi
fiyatlarının hızlı artışında etkili olacaktır.
Petrol fiyatlarının çok hızlı bir şekilde artmasına rağmen, 2000 yılındaki
tüketiminin artışının devam edeceği ifade edilmiştir. Bu tüketimin büyük
bir bölümünün gelişmiş ülkelerde görüleceği, fakir ve gelişmekte olan
ülkelerde enerji sorununun daha büyük boyutlara ulaşacağı ileri
sürülmüştür.
Kişi başına düşen temel kaynak miktarında da önemli azalmaların olacağı
tahmin edilmektedir. Örnek olarak, orman varlığının her yıl artan bir
hızla zorlanması orman alanlarının daralmasına neden olacaktır.
Deniz balıkçılığındaki üretimin 1970 yılındaki üretim miktarının üzerine
çıkamayacağı ifade edilirken, bunun nedeni olarak denizlerin sürekli
olarak kirletilmesi gösterilmektedir.
İnsanın temel ihtiyaçlarından olan gıda, barınak ve yakıt temininin
günümüzde bile bazı ülkelerde çevreyi etkisinde bulundurduğu
görülmektedir. Az gelişmiş ülkelerde orman varlığının 2000 yılına kadar
% 40 oranında azalacağı ileri sürülmüş ve ormanlık alanların azalması,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
101
aşırı toprak erozyonuna, göl, baraj rezervuarı ve nehirlerde siltasyona,
kurak mevsimlerde su yetersizliğine, yeryüzünün su tutma ve depolama
kapasitesinin azalmasına ve bunun bir sonucu olarak da yağışlardan sonra
su baskınlarına neden olacağı ifade edilmiştir.
Çölleşme olayı bugün önemli bir sorun görünümündedir. Gelecek içinde
artarak devam edeceğinden endişe duyulmaktadır. Otlakların ve çayırlık
alanların kısa süre içerisinde yok edilmesi ve kurutulması, kuraklık
olayının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Tarımsal alanlar bu tehlike
çemberinin içerisine girmiş bulunmaktadır. Aşırı toprak kayıplarının
yanında, tarımsal alanların yerleşim alanları ve endüstriyel üretim için
kullanılması uygun değildir. Bunların yanında, tarımsal uygulamalardaki
hatalı davranışlar; organik maddenin azalması, uygun olmayan sulama
yöntemlerinin seçimi, mevcut alanların gün geçtikçe verimini
kaybetmesine neden olmaktadır.
Diğer bir grup sorun da atmosferde meydana gelecek değişikliklerle
kendisini göstermektedir. Fosil kökenli yakıtların kullanılması ile
atmosfere her yıl aşırı miktarda karbon dioksit gazı yayılmakta, bunun
sonucu olarak iklimlerde belirgin değişmelerin meydana gelmesi
beklenmektedir.
Bir kısım araştırmacı tarafından yapılan tahminlere göre, genellikle
atmosferde ısınmalara neden olacak bu olay nedeniyle, çölleşme olayı
hızlanacak, sulama suyu ihtiyacı artacak, tarımsal üretimde belirgin bir
azalma meydana gelecek, doğal bitki ve hayvan türlerinde önemli
miktarda etkilenme görülecektir.
Diğer bir sorun, atmosferde, stratosfer tabakası içerisinde bulunan ve
güneşten gelen ultraviyole (mor ötesi) radyasyonun yer yüzündeki tahrip
edici etkisini önleyen ozon katmanındaki ozon derişiminin, kullanılmakta
olan kloroflorokarbonlar ve diğer bir takım kimyasal maddelerin etkisiyle
azalmasıdır.
Yine fosil kaynaklı yakıtların kullanılması ile atmosfere salınan SO2 ve
NOx gazlarının etkisiyle oluşan asit yağışların önümüzdeki yıllarda
önemli uluslararası sorunlar yaratacağı tahmin edilmektedir. Göl, toprak,
orman ve kültür bitkileri üzerinde zararlı etkileri bulunan asit yağışlar
102
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
nedeniyle önemli ekonomik kayıpların meydana gelmesi beklenmektedir.
Diğer taraftan, radyoaktif maddeler ve diğer zararlı kimyasal maddeler
gün geçtikçe daha fazla miktarda çevreye yayılmakta, insan sağlığını ve
doğal çevreyi tahrip etmektedir. Kirletici maddelerin giderilmesindeki
teknik yetersizlikler, bu maddelerin zaman zaman denize boşaltılmasını
gerektirmekte ve bu yüzden de denizler hızlı bir şekilde kirlenme
tehlikesi ile karşı karşıya bırakılmaktadır.
İnsan faaliyetleri sonucu etkilenen çevrenin barındırdığı canlı türlerinin
azalması günümüzde hızlanmaya başlamıştır. Yapılan tahminlere göre,
bu türlerde, 1980 yılından 2000 yılına kadar % 20 oranında azalma
gerçekleşmiştir.
Raporun kaleme alındığı 1980 yılından 2000 yılına kadar, raporda ileri
sürülen tehditlerin büyük bir bölümünün günümüzde gerçekleşmiş
olmadığını söylemek mümkün değildir.
Gerçekleşen sorunların bir bölümü ulusal sınırların dışına taşmakta,
bazıları dünyanın bir kısım bölgelerini, ancak büyük bir bölümü tüm
dünya ülkelerini ve dolayısıyla tüm dünya insanlarını ilgilendirmektedir.
Bu nedenle, sorunlara çözüm araştırılmasındaki çabaların uluslararası
boyutlarda ele alınması zorunluluğu vardır. Bunun bir gereği olarak, 1972
yılında, Stockholm’de Birleşmiş Milletler Teşkilatı tarafından duyulan
endişe üzerine sorun, dünya ölçeğinde dile getirilmiş ve “Dünya Çevre
Günü” bir tehlike sinyali olarak ortaya konulmuştur. Bu ilk Uluslararası
Çevre Konferansı’nda alınan bir kararla her yıl Haziran ayının beşinci
gününü Dünya Çevre Günü olarak değerlendirilmesi önerilmiştir.
Dünya genelindeki çevre sorunları konusunda, uluslararası Tabiatı ve
Doğal Kaynakları Koruma Birliği tarafından düzenlenen ve dünyanın
birçok ülkesinden yüzlerce bilim adamının katıldığı üç yıl süren
çalışmaların sonunda hazırlanan rapor üç hedef üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Bu hedeflerden birincisi, doğal olayların ve yaşam
temin eden sistemlerin kesintisiz olarak devam ettirilmesidir. Bu hedefin
alt bölümleri; toprak kaynaklarının korunması, üretkenliğinin artırılması,
besin maddelerinin oluşumunda sürekliliğin temini, kirletilmiş suların
temizlenmesi ve kirlenmenin kesinlikle durdurulmasıdır. Acil olarak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
103
yaşamın sürekliliğinde mutlak etkili olan tarım, orman, kıyı ve tatlı su
ekosistemlerinin öncelikle korunması zorunluluğu belirtilmiştir. İkinci
hedef, biyolojik çeşitlilik ve değişimde doğal olan sürekliliğin
korunmasıdır. Bu değişim süreci içerisinde, günün çevre şartlarına
uyabilecek türlerin gelişebileceği mümkün görülmektedir. Bu olaya
süreklilik kazandırılması yeni gıda kaynaklarının temininde yararlı
olabilecektir. Üçüncü hedef, insan ihtiyaçları için gerekli olan tür ve
ekosistemlerin korunmasıdır. Özellikle, balık ve diğer yabani hayvanların
koruma altına alınması, otlama ve beslenme alanlarının korunmasıdır.
Belirtilen bu hedeflerin gerçekleştirilmesinde uluslararası işbirliğinin
oluşturulması mutlak gerekli görülmektedir.
Dünya genelinde görülen çevre sorunlarının bir bölümünü örnekleri ile
birlikte açıklamak gerekmektedir. Bunların başında gelen sorun, hızlı
nüfus artışına bağlı olarak meydana gelen kırsal yaşam ile kent yaşamı
arasındaki dengenin bozulmuş olmasıdır. Bu olayın tüm açıklığı ile
görüldüğü ülkelerin başında Meksika gelmektedir. Özellikle, Mexico
City dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biridir. Mexico City’ye,
1970-1976 döneminde her gün yaklaşık olarak 500 kişinin diğer yerleşim
alanlarından gelerek yerleştiği tespit edilmiştir. Bu artış ile şehrin
nüfusunun 2000 yılında 30 milyona yükselmesi beklenmiştir. Bu hızlı
nüfus artışı nedeniyle, konut, enerji ve su gereksinimlerinin yeterince
karşılanamaması, kanalizasyon yetersizliği ve hava kirliliği gibi sorunlar
yoğun bir şekilde görülmüştür.
Kent nüfusu arttıkça, ısıtma amacıyla kullanılan yakıtların miktarı da
hızlı bir şekilde artış göstermekte, uygun bir kaynak bulunamayışı
halinde, uygun olmayan yakıtların kullanılması sonucu hava kirliliği
sorunu kaçınılmaz bir çevre sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.
Diğer taraftan, yine kent nüfusunun artmasına bağlı olarak trafik
yoğunluğu da önemli ölçüde artış göstermektedir. Bunun sonucunda da
motorlu kara taşıtlarının egzozları önemli ölçüde hava kirliliği meydana
getirmektedir.
Dünya genelinde görülen önemli bir çevre sorunu, özellikle endüstriyel
üretime bağlı olarak atmosfere yayılan SOx ve NOx gazlarının neden
104
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
olduğu asit yağışlarıdır. Bu yağışların meydana getirdiği en ciddi
olumsuz etkiler A.B.Devletleri, Kanada ve Avrupa’da görülmüştür. Sınır
engeli bulunmayan bu yağışların etkisi ile Norveç’teki tatlı su göllerinde
yaşayan balık türlerinin önemli bir ölçüde etkilenmiş olduğu bugün
bilinen bir gerçektir. Çizim 10’da A.B.Devletleri’nde, 1970’li yıllarda
yapılan araştırmalar sonucu elde edilen asit yağış haritası verilmiştir.
Haritada açık olarak görüldüğü gibi asit yağışlar çok ciddi bir çevre
sorunu olarak gündeme gelmiştir. Ayrıca, Foto 10’da asit yağışların iğne
yapraklı ağaçlar üzerindeki etkisi görülmektedir. Asit yağışların
doğrudan etkisi yanında dolaylı etkisi de vardır. Örnek olarak, toprakların
pH değerini azaltarak, diğer bir ifade ile asitliliklerini artırarak, çoğu
mineral maddenin topraktan yıkanmasına, yüzey ve yer altı sularına
karışmasına neden olmaktadır.
Ulusal sınırları aşarak, uluslararası bir yol izleyen akarsular ve birçok
ülkenin kıyısını oluşturan denizler önemli çevre sorunlarının uluslararası
boyutlara taşınmasını zorunlu hale getirmektedir. Örnek olarak, Ren ve
Tuna nehrinin kirlenmesi, Akdeniz ve Karadeniz de görülen kirlenmeler
uluslararası düzeyde üzerinde durulan önemli sorunlar arasındadır.
Bu denizlerdeki kirlenmeler, karasal kaynaklı olduğu gibi, denizdeki
taşımacılıktan ve petrol kuyularından kaynaklanabilmektedir. Petrol
taşıması esnasında meydana gelen tanker kazaları sonucu denize yayılan
petrol ve petrol ürünlerinin neden olduğu deniz kirlenmesi ayrı bir önem
taşımaktadır.
Örnek olarak, 1967 yılında meydana gelen Torrey Canyon, 1974 yılında
Metula, 1975 yılında Jakob Maersk, 1978 yılında Amocco Cadiz, 1979
yılında Independenta isimli tanker kazaları sonucu önemli ölçüde deniz
kirlenmesi meydana gelmiş, bu kirlenme tonlarca balık ve binlerce kuşun
ölümüne neden olmuştur.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
105
Çizim 10. ABD’de 1970’li yıllarda asit yağışlarının ülke genelindeki dağılımı
Foto 10. Asit yağışların iğne yapraklı ağaçlar üzerindeki olumsuz etkisi
106
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bu gibi kazaların sonucunda, doğal türlerin kaybı yanında, turistik
sahiller kıyı kirlenmesi nedeniyle özelliğini kaybetmektedir. Petrol
yayılımının neden olduğu doğrudan etki olarak, ekolojik ve ekonomik
değerlerin kaybı yanında, temizlik giderleri de önemli yer tutmaktadır.
Petrolün denize boşalması sonucunda, sudan daha hafif olası nedeniyle,
su yüzeyinde kalarak güneş ışınlarının derinliklere sızmasını engellemek
suretiyle fotosentezi azaltmakta, organizmalara bulaşarak planktonların,
balık ve su kuşları gibi denizde yaşayan veya denize bağımlı canlıların
beslenmesini ve hareketliliğini azaltmakta, petrolün veya denize boşalmış
olan organik maddenin bir kısım bakteriler tarafından ayrıştırılması ile
sudaki çözünmüş oksijen aşırı miktarda tüketilmekte, bunun sonucu
olarak suda yaşayan canlıların ihtiyaç duyduğu oksijen miktarı
azalmakta, ayrıca boşaltılan atıklarda var olan zararlı maddelerle birlikte,
bakteriler tarafından ayrıştırma sonucu açığa çıkan zararlı kimyasal
maddeler su canlılarına ölümcül zarar vermektedir. Diğer taraftan, su
kalitesinin bozulması nedeniyle, su üzerindeki ulaşım ve su sporları
sınırlanmakta, turizm önemli ölçüde etkilenmektedir. Dalga hareketleri
ile kıyılara ulaşan petrol kumsalların ve kumsallardaki barınak ve
beslenme alanlarının kirlenmesine de neden olmaktadır.
Petrol ve denize boşaltılan diğer atıkların denizden veya kıyılardan
temizlenmesi, özel gereçler ve teknikler gerektirmekte, oldukça pahalıya
mal olmaktadır. Daha da önemlisi, çoğu kez kirlemiş yaşam ortamları ve
kirlenmenin istenmeyen sonuçları nedeniyle, geri getirilemeyecek etkiler
gerçekleşmektedir. Bu nedenle, tanker kazalarından kaynaklanan deniz
kirlenmeleri başta olmak üzere, kirleticilerin denize yayılma riskini
giderici önlemlerin alınması zorunludur (Foto 11 ve Foto 12).
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından 1995 yılında
gündeme getirilen “GEO, Global Environment Outlook” projesinin
önemli iki bileşeni vardır. Bunlardan birincisi, bölgesel ve küresel
boyutta bilim adamları ile politikacıların ortak görüşleri doğrultusunda
geleceğe yönelik gelişmeleri belirlemek, ikincisi ise bu uzlaşmalardan
çıkan sonuçları, basılı doküman ve elektronik ortamda
dünya
kamuoyuna iletmektir. “Küresel Çevre Bakışı” ilk kez 1997 yılında
yayımlanmıştır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
107
Foto 11. Fransa’da 16 Mart 1978 tarihinde meydana gelen kazada 235.000 ton
dolayında petrol, Brittany sahili açıklarında denize yayılmıştır
Foto 12. The Cibro Savannah adlı tanker, 6 Mart 1990 tarihinde, New
Jersey’de infilak etmiş, binlerce ton yanmamış hidrokarbon atmosfere
yayılmıştır
108
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bu projenin temel amacı, ortak gezegenimiz olan yerkürenin mevcut
durumunu ortaya koymak, gelecekte ortaya çıkabilecek sorunları
belirlemek, sorunların oluşmaması ve var olan sorunların çözümü için
uluslararası boyutta uzlaşma sağlamaktır.
Bu ilk raporda, üzerinde önemle durulan sorunlardan biri, yerkürede
azotla ilgili değişimlerdir. Gezegenimiz üzerindeki bazı bölgeler aşırı
miktarda azotlu bileşiklerin tehdidi altındadır. Azotun bitkiler tarafından
fazlaca ihtiyaç duyulan ve tüketilen bir besin maddesi olması nedeniyle,
tehdit altındaki bölgelerde aşırı bitki gelişmesine neden olması bir risk
olarak görülmüştür.
Özellikle, yüzeysel su kaynaklarına ulaşan azotlu bileşikler, su
ortamındaki ekolojik dengeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu raporda,
azotlu madde salımının 1997 yılından 2000 yılına kadar önemli bir
miktarda artış göstereceği konusunda uyarıda bulunulmuştur.
Raporda üzerinde durulan önemli hususlardan biri orman yangınları
olmuştur. Etkilediği alan ve sıklığı giderek artan orman yangınları,
ekonomik ve ekolojik çok önemli kayıplar meydana getirirken, ayrıca
yangınlardan korunmak ve yangınları söndürmek amacıyla giderek artan
parasal kaynak kullanımına dikkat çekilmiştir.
Doğal afetlerdeki çok belirgin artışlar gündeme getirilmiş, örnek olarak,
doğal afetlerle meydana gelen kayıpların 1986-1995 yılları arasında,
1960’lı yıllardakine oranla sekiz kat arttığı ileri sürülmüştür.
Dünya genelindeki kayıtlara göre, 1998 yılı en sıcak yıl olmuştur. İklim
değişmeleri ile ilgili sorunlar, örneğin El Niño kasırgasının oluşumu iki
katına çıkmıştır. Küresel karbon dioksit (CO2) salımı son on yılda % 1,3
oranında artış göstermiştir. Diğer bir ifade ile bir yılda atmosfere salınan
CO2 miktarı artışı 300 milyon tona ulaşmıştır.
Ekonomik ve ekolojik önem taşıyan bitkisel ve hayvansal türlerin yok
olma riski ile karşı karşıya gelmesi küresel tehdidi artırmıştır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
109
Dünyanın birçok bölgesinde savaşlar ve sıcak çatışmalar giderek
artmaktadır. Bu savaş ve çatışmalar doğal ekosistemler üzerinde çok
önemli tahribat yapmaktadır.
Bazı istatistiklere göre;
►Küresel CO2 salımı, 1950 yılındakine oranla 1996 yılında 4 kat
artarak 23.900 tona ulaşmıştır.
►Montreal Protokolü gereği gibi uygulanmadığı takdirde
stratosferik ozonu azaltıcı kimyasal madde salımı 2050 yılına kadar 5 kat
artacaktır.
►1996 yılında, dünya üzerindeki 4.630 memeli hayvan türünün
% 25’i, 9.675 kuş türünün % 11’inin varlığı tehlikeye girmiştir.
►İnsanların mevcut tüketim davranışı değişmeden sürdürüldüğü
takdirde, 2025 yılında dünyadaki her 3 kişinin 2’si su yetersizliği sorunu
ile karşı karşıya kalacaktır.
►Her yıl gezegenimizde 3,3-5 milyon kişi pestisid
zehirlenmesine maruz kalmaktadır. Zararlı kimyasal maddeler
doğumdaki bozukluklardan kansere kadar çeşitli sağlık sorunlarına neden
olmaktadır.
Çevre mevzuatları ve çevre ile ilgili kuruluşların sayısında son yıllarda
önemli gelişmeler olmuştur. Ancak denetim politikalarının uygulanması
yeterli görülmemektedir. Çevre planlama ve çevresel etki
değerlendirmeleri yeterince uygulanmamaktadır.
STK (Sivil Toplum Kuruluşları) yeterince gelişmediği için ve her
aşamada ekonomik girdilere gereksinim duyulduğundan denetim süreci
yeterince çalıştırılamamaktadır. Gelişmelerin doğru yolda olduğu, ancak
yavaş ilerlediği GEO raporlarında önemle belirtilmektedir.
UNEP tarafından GEO 2000 raporu yayımlandığında dünyanın nüfusu 6
milyara ulaşmıştır. Toplam nüfusa bir yılda 80 milyon insan daha
eklenmiştir. Bu nüfus artışının büyük bir bölümü kentsel alanlarda
gerçekleşmiştir. Son 50 yılda, kentlerdeki ve yakın çevresindeki nüfus
750 milyondan 2,5 milyara ulaşmıştır. Bunun en önemli nedeni, kırsal
alandan kente göç olmuştur. 2025 yılında dünya kentleri 5 milyar insanın
110
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
evi olacaktır. Bu gelişmenin % 90’ı gelişmekte olan uluslarda
görülecektir.
Mega kentlerin oluşması ile daha çok çevre sorunları gündeme gelecektir.
Çok açıktır ki, kentsel ortamlarda yaşayanlar genel olarak kırsal
alanlardaki insanlardan daha fazla tüketmektedir. Örnek olarak
Londra’da, gıda ve orman ürünleri tüketimi ve salınan karbon dioksitin
kullanılması için gerekli olan alan, kentin kapladığı alanın 125 katıdır.
Gelişmekte olan ülkelerde kent nüfusunun artışı en önemli sorundur. Bu
durum, konut yetersizliği, ulaşım ve değişik boyutlu çevre sorunlarını
beraberinde getirmektedir.
Kırsal kesimlerde yaşamakta olan insanlar daha iyi yaşam koşulları için
kentlere göç etmektedir. Afrika’da Nairobi, Dar As Salaami Lagos ve
Kinshasa gibi kentler 1950 ve 1980 yılları arasında yediye katlanmıştır.
Hepsi birlikte, Afrika, Asya ve Latin Amerika’da 600 milyon insan
yetersiz ortamlarda yaşamını sürdürmektedir.
Bu demografik gelişmenin sonucu afettir. GEO 2000’e göre, su,
kanalizasyon, atıksu yönetimi ve çöp giderimi yetersizliği giderek
artmaktadır. Kentliler çok miktarda katı atık ve atıksu üretmekte ve
bunun yönetimi iyi bir şekilde yapılamamaktadır. Örnek olarak
Lusaka’da, günde 1400 ton katı atık oluşmaktadır. Maalesef bunun %
90’ı toplanamamaktadır. Çünkü yerel yönetimler eleman, para ve
ekipman bakımından yeterli değildir.
Kanalizasyon sorunu su ile bulaşan hastalıkların yayılmasına neden
olmaktadır. Afrika’da her yıl 1,5 milyon insan sıtma hastalığından
ölmektedir. Kentlerdeki yeterli ve sağlıklı su sıkıntısı giderek artmakta ve
büyük maliyetlere yol açmaktadır. Hava kirliliği, özellikle motorlu
taşıtlarda ve endüstride fosil kökenli yakıtları kullanması sonucu
görülmektedir. Çin’de kömür yakımı sonucu oluşan parçacıklar nedeniyle
yılda 50.000 yeni doğan ölmekte, her yıl 400.000 yeni kronik bronşit
vakası meydana gelmektedir.
Kimyasal maddelerin gelişi güzel salımı da yaygın ve önemli bir
sorundur. Güneydoğu Asya’da, çoğu endüstriyel atık, zararlı kimyasal
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
111
maddeler, herhangi bir işleme tabi tutulmadan atılmaktadır. Olumlu bir
gelişme olarak, çoğu ülkede sorunların çözümü yolunda hukuki
düzenlemelerin yapılmakta olduğu görülmektedir.
GEO 2000’de, “matematik” dersi gibi “çevre eğitimi”nin de önemli
dersler arasına alınması ve okul programlarına konulması önerilmektedir.
Ayrıca, halkın bilinçlenmesi amacıyla, mühendisler, ekonomistler ve
medya mensupları da çevre konusunda bilgilendirilmelidir. Özellikle
yerel yönetimlerde görevli, ilgili elemanlara çevre yönetimi konusunda
eğitim verilmelidir.
1800 yılında dünya nüfusunun çok büyük bir bölümü, yaklaşık olarak %
97’si kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Kentte yaşayanların genel nüfus
içerisindeki payı % 3’ü geçmiyordu. Bu tarihlerde Londra’nın nüfusu bir
milyonun altında, Pekin’in nüfusu da 800 milyon dolayında idi. Dünya
genelinde bir değerlendirme yapıldığında, bu yıllarda Avrupa’da daha
büyük oranda bir kentleşme yaşanıyordu. Buna karşın, Avrupa’da bile
kentlerde yaşayanların genel nüfus içerisindeki payı % 10’un üzerine
değildi. İngiltere ve Hollanda’da kentte yaşayan insanlar % 20
dolayındaydı. 1800 yılından sonra, özellikle Avrupa ve Kuzey
Amerika’da insan yaşam biçiminde belirgin hale gelen önemli
değişiklikler, insanları kentlere doğru çekmeye başladı. Kentsel yaşam
ortamlarındaki yaşam kalitesinin gelişmesi öncelikle İngiltere’de
görülmeye başlandı. 1851 yılında, İngiltere dünyanın en fazla kentleşmiş
ülkesi olmasına karşın, nüfusun hala % 60’ından fazlası kırsal alanlarda
yaşamaktaydı. Bu tarihlerde kentleşme oranı Belçika’da % 20, Fransa ve
ABD’de % 10 olarak verilmektedir.
Dünya genelinde kentleşme oranları, 1800 yılında % 2,5, 1900 yılında %
10 ve 1985 yılında % 41 olarak bilinmektedir. Kentlerde yaşayan insan
sayısı; 1800 yılında 20 milyon, 1900 yılında 160 milyon ve 1985 yılında
2.250 milyon kadardır. Nüfusu 1 milyonu aşan kentlerin sayısı, 1980’de
9, 1920’de 27 ve 1980 yılında 230’dur. Japonya’da, 1920 yılında nüfusun
% 80’den fazlası kırsal alanlarda yaşamaktaydı. Ancak, 1955 yılında
halkın çoğunluğu kentlerde yaşamaya başlamıştır. 1884 yılında nüfusu
50.000’in üzerinde 19 kent varken, 1972 yılında bu özellikteki kentlerin
sayısı 614’e çıkmıştır. Daha önceki adı Edo olan Tokyo kentinin nüfusu 3
112
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
milyona yükselmiştir. Bugün Tokyo’da görülen en önemli kentsel
sorunlar, ulaşım ve konut yetersizliğidir.
WHO tarafından uzun vadeli bir proje kapsamında, hızla gelişen
kentlerin daha sağlıklı olarak toplumsal hizmet vermesini sağlamak
amacıyla “Sağlıklı Kentler Projesi” geliştirilmiştir. Kentlerde
yaşayanların fiziksel ve ruhsal olarak sağlıklı kalabilmeleri ve çevre
koşullarının iyileştirilmesi gündeme getirilmiştir. 1986 yılında
WHO/EURO projesi kapsamında 11 Avrupa kenti seçilerek proje
kapsamına alınmıştır. Beş yıl içerisinde bu sayıyı 35 kente ulaşmıştır.
1987-1992 yılları arasında, projenin ilk aşamasında, sağlıklı kentler
projesi kapsamındaki kentlerde uygulama amaçları ve hedefler
belirlenmiştir. Projenin ikinci aşamasına 1993-1998 yıllarında
geçilmiştir. Uygulamalarda, ulusal ve uluslararası bilgi birikimi, yerel ve
gönüllü kuruluş katılımları değerlendirilmiş, sağlıklı kent olabilmek için
belirlenen göstergeler için veri tabanı oluşturulmuştur. Projenin üçüncü
dönemi 1998-2002 yılları içerinde gerçekleşmiştir. Avrupa’da 1100 şehir
ve kasaba projede yer almıştır. Gündem 21 çerçevesinde ve “Herkes İçin
Sağlık” yaklaşımı ile yürütülen çalışmalar kentsel yaşam ortamındaki
çoğu faaliyetleri kapsamaktadır. Bu amaçla uluslararası ve ulusal bilgi
ağaları oluşturulmuş bulunmaktadır.
Türkiye’de Sağlıklı Kentler Projesi 1993 yılında başlatılmıştır. 1995
yılında Bursa Büyükşehir Belediyesi ve daha sonra Ankara-Çankaya İlçe
Belediyesi Sağlıklı Şehirler Ağı çalışmalarına katılmak üzere WHO’ya
başvurmuştur.
Atina’da, 19-23 Haziran 1998 tarihleri arasında gerçekleştirilen
konferansta sağlıklı kentler projesi geniş bir katılımla tartışılmıştır.
Konferans sonunda yapılan açıklamada, yerel yönetimlerin ve sivil
toplum kuruluşlarının projelere katılımlarının önemi vurgulanmıştır.
Sağlık Bakanlığı, Sağlıklı Kentler Projesi ile ilgili koordinasyonu, ülke
düzeyinde Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, uluslararası
düzeyde Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı aracılığıyla sürdürmektedir.
Sağlıklı kentler projeleri kapsamında, sağlıklı okullar, sağlıklı evler,
sağlıklı çalışma ortamları ve işyerleri, sağlıklı alışveriş yerleri, yeni halk
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
113
sağlığı (NPH) yaklaşımı, kent sağlık ağı, yerel yönetim veya belediye
sağlık planı yer almaktadır.
Bu çalışmaları yürütmek amacıyla çalışma grupları oluşturulmaktadır.
Çalışma gruplarından bazıları; ulaşım, su, konut, istihdam olarak
verilebilir. Örneğin; sağlıklı alışveriş merkezleri veya pazar yerleri için
geliştirilen hedefler arasında, kimyasal ve mikrobiyolojik bulaşmanın
önlenmesi, gıda güvenliği, HACCP (Hazard Analysis Critical Control
Point) siteminin uygulanması, tüketicilerin bilgilendirilmesi, su ve atıksu
yönetimi ve olanaklarının sağlanması, atık ve gürültü denetimi, kapalı
ortam hava kalitesi, satış reyonlarının düzeni, satış elemanlarının
davranışları ve güvenlik olarak sıralanabilir.
Gerek hızlı nüfus artışı ve gerekse endüstriyel uygulamalar sonucu
bozulan doğa-yaşam dengesinin eski durumuna getirilmesi çok güç ve
hatta imkânsızdır. Bunun en açık örneği alınan tüm önlemlere ve arıtma
tesislerine rağmen, endüstriyel alanlardan geçen akarsuların yeterince
temiz olmamasıdır.
Bu nedenle, çevrenin kirletilmesinden veya doğal dokunun
bozulmasından sonra alınan önlemler yeterince etkili olamadığı gibi,
önemli ekonomik kayıplara da neden olmaktadır. En doğru ve akılcı yol
daha çevre sorunları meydana gelmeden, sorunların ortaya çıkmasını
engelleyecek önlemlerin alınmasıdır.
Görüldüğü gibi, çevre sorunlarının ortaya çıkmasının en genel nedeni,
yerkürenin kaynaklarının kendisini yenileme ve atıkları giderme
kapasitesinin, taşıma kapasitesinin üzerinde zorlanmasıdır.
Aşağıda verilen fotoğrafta görüldüğü gibi, kanepenin bir oturma düzeni
ve taşıma kapasitesi vardır. Bu kanepeye bir çocuğun daha oturtulması
olanaklı görülmemektedir (Foto 13).
Dünya genelinde verilen bu çevre sorunlarının yanında, Türkiye’nin
durumuna bir göz atacak olursak, bu genel durumdan ayrı
düşünülemeyeceği görülür. Bunun nedeni, dünya genelinde çevre
114
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
sorunlarına neden olan faktörlerin büyük bir bölümünün ülkemizde de
etkili oluşudur.
Foto 13. Bu kanepede olduğu gibi, yerkürenin insan ihtiyaçlarını karşılayacak
kaynak ve varlıkları sınırsız değildir
Günümüzde uluslararası düzeyde gündemde bulunan çevre sorunlarının
çok büyük bir bölümü ülkemizde de yaşanmaktadır. Değişik kaynaklı
hava kirliliği, su kirliliği ve atıksu sorunları, katı atıkların yönetimindeki
yetersizlik, gürültü, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, toprak
kirliliği, ormansızlaşma, çölleşme, biyolojik çeşitliliğin azalması önemli
çevre sorunları arasındadır.
Türkiye’nin değişik amaçlar için hazırlanmış haritaları ve uydu
fotoğrafları incelendiğinde çevre kirliliği ve doğa tahribatı bakımından ne
kadar riskli bir durumda olduğu çok açık olarak görülebilir (Foto 14).
Afrika, Asya ve Avrupa gibi çok eski yerleşim ve medeniyetlerin yer
aldığı üç kıta arasında ticari, sosyal ve kültürel anlamda bir köprü
oluşturması, üç tarafının denizlere çevrili ve uzun bir kıyı şeridine sahip
olması, her türlü taşımacılığa da hizmet veren ve tamamen sınırları
içerisinde bulunan boğazlar, çok engebeli arazi varlığı, bölgelere göre
farklı iklimsel özellikler, düzensiz akan akarsular, gelişmekte olan bir
ülke oluşu, gelir dağılımındaki dengesizlik, çok sayıda ülkeye komşu
olması, yakın komşularındaki petrol kaynaklarının çoğu gelişmiş ülkenin
iştahını kabartması, çevresindeki sıcak savaşlar olumsuz çevre faktörleri
arasındadır. Bu olumsuz faktörlerin denetimi de oldukça zordur.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
115
Foto 14. Türkiye’nin genel fiziki görünümü
Türkiye Çevre Vakfı tarafından belirli aralıklarla yayınlanmakta olan
“Türkiye’nin Çevre Sorunları” adlı kitap dizi, ülkemizdeki çevre
sorunlarının önemli bir bölümünü gözler önüne sermektedir.
Ülkemizde daha çok yakıt tüketiminden kaynaklanan hava kirliliğini en
yoğun olarak hissedildiği yerler; 1970-1980’li yıllarda,
Ankara,
Erzurum, Kayseri, İstanbul, Gaziantep, Eskişehir olarak sıralanmaktaydı.
Belirtilen bu kentlerimiz yanında, hava kirliliğinden etkilenen yerler gün
geçtikçe artmıştır. Yerleşim yerlerinde görülen hava kirliliğinin
nedenleri; hızlı nüfus artış nedeniyle ısıtma ihtiyacı için gerekli olan yakıt
miktarının artışı, yakıtların iyi kalitede olmayışı, uygun yakma
yöntemlerine uyulmayışı olarak sıralanabilir. Diğer taraftan, yörenin
topoğrafik özellikleri, iklimi ve şehirleşme biçimi kirletici maddelerin
yoğunlaşmasında etkili olmaktadır. Bunun yanında, bazı kentlerimizdeki
trafik yoğunluğu ve kent içerisinde endüstriyel kuruluşların varlığı da
kirleticilerin artmasına neden olmaktadır.
Yerleşim alanlarından kaynaklanan hava kirliliği sorunu yanında,
endüstriyel kuruluşların neden olduğu hava kirliliği de gün geçtikçe
artmıştır. Türkiye’de endüstriyel hava kirliliğinin en eski örneği
Etibank’a ait olan Murgul Bakır Fabrikası olmuştur. Yatağan Termik
Santrali halen çevresel etkisini sürdürmektedir. Diğer taraftan, kurulduğu
116
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
tarihlerde kent dışında olan, ancak kentlerin büyümesi ile kent sınırları
içerisinde kalan çimento fabrikaları önemli kirletici nokta kaynaklardır.
Elazığ ve Trabzon’daki çimento fabrikaları bunun en açık örnekleridir.
En belirgin olarak, endüstriyel alanlardan kaynaklanan kirletici
maddelerin etkisinde bulunan yöreler; İstanbul-İzmit arası, Adapazarı,
Samsun, Adana-Tarsus yöresi, Kırıkkale, Karabük, Ereğli ve İskenderun
olarak sıralanabilir.
Isıtma dönemlerinde yakıt kullanımına bağlı olarak meydana gelen hava
kirliliğinin en tipik örneği Erzurum’da görülmüştür. 1978 yılına kadar
ısıtma amacıyla kok kömürü kullanılan bu kentimizde, kok kömürü
yerine asfaltit kullanılması sonucu hem duman ve hem de SO2 ve NOx
gazlarındaki hızlı artış nedeniyle hava kirliliği önemli boyutlara
ulaşmıştır.
Atatürk Üniversitesi Çevre Sorunları Araştırma Merkezi tarafından 1979
yılında başlatılan hava kirliliği araştırma çalışmaları uzun yıllar boyunca
devam ettirilmiştir. Bu araştırmaların sonuçlarına göre, hava kirliliğinin
en yoğun olduğu aylar, sıcaklık ortalamaları daha düşük olduğu için daha
fazla yakıt tüketilen Aralık, Ocak ve Şubat ayları olarak belirlenmiştir.
Erzurum’da yapılan hava kirliliği ölçümlerinde, asidik özellikli bir gaz
olan kükürt dioksitin kent havası içerisindeki miktarının Dünya Sağlık
Teşkilatı (WHO) tarafından verilen sınır değerlerinin çok üzerinde
olduğu görülmüştür. Bu araştırmalar (1979-1984 yılları arasında)
sürdürülürken, elde edilen sonuçlardan yararlanılarak, kentteki yakıt
tüketimi içerisinde asfaltitlerin miktarı tedrici olarak azaltılmış ve
böylece kükürt dioksit miktarında % 40 oranında bir azalma sağlanmıştır.
Bunun yanında, soba ve kalorifer kazanlarında yakma yöntemleri
geliştirilerek ve ayrıca büyük binaların kalorifer dairelerinde kalorifer
kazanların arkasında duman borularına veya bacalara uygun ölçülerde
kurum tutucular takılarak atmosfere salınmakta olan parçacık ve is
miktarı (% 50) önemli ölçüde azaltılmıştır.
Alınan bu önlemlerin geçici ve acil önlemler olduğu, ancak gelecek
zaman içerisinde kentin jeotermal enerji kaynaklarından yararlanılarak
ısıtılması ve yeni yerleşim bölgelerinde geniş kapsamlı merkezi ısıtma
sistemlerinin kurulması önerilmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
117
DİE Çevre İstatistikleri’nden alınan, 23 Şubat 2005 tarihli sonuçlara göre,
Türkiye’de hava kirliliği durumu şöyle özetlenmektedir:
2004 yılında yıllık kükürt dioksit (SO2) ortalamalarının en yüksek
bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre; Kütahya, Erzurum,
Çanakkale (Merkez), Çorum ve Bingöl'dür.
Aynı dönemde parçacık madde (duman) ortalamalarının en yüksek
bulunduğu il merkezleri ise kirlilik sırasına göre; Kütahya, Balıkesir,
Çorum, Kayseri ve Gaziantep’dir.
2004 yılı kükürt dioksit (SO2) ortalamalarında bir önceki yıla göre en çok
artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 51 ile Çanakkale (Merkez), % 29 ile
Bilecik (Merkez), % 25 ile Uşak, % 20 ile Kayseri ve % 16 ile
Kastamonu ve Kocaeli (Gölcük)’dür. Aynı dönemde en çok azalış
görülen il ve ilçe merkezleri ise; % 70 ile Samsun (Merkez), % 49 ile
Balıkesir, % 47 ile Edirne, % 38 ile Yozgat ve % 32 ile Niğde (Bor)'dur.
2004 yılı parçacık madde (duman) ortalamalarında bir önceki yıla göre en
çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 65 ile Samsun (Merkez), % 60
ile Bursa (İnegöl), % 47 ile Kastamonu, % 44 ile Uşak ve % 24 ile Niğde
(Merkez)’dir. Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri
ise % 36 ile Bolu, % 31 ile Yozgat, % 28 ile İzmir (Merkez), % 21 ile
Edirne ve % 20 ile Manisa’dır.
2003-2004 kış sezonunda kükürt dioksit (SO2) ortalamalarının en yüksek
bulunduğu il merkezleri kirlilik sırasına göre; Kütahya, Çanakkale
(Merkez), Erzurum, Tekirdağ ve Çorum’dur. Aynı dönemde parçacık
madde (duman) ortalamalarının en yüksek bulunduğu il merkezleri ise
kirlilik sırasına göre; Çorum, Kütahya, Isparta, Balıkesir ve
Zonguldak’dır.
2003-2004 kış sezonunda kükürt dioksit (SO2) ve parçacık madde
(duman) yoğunluklarının en yüksek olduğu il ve ilçe merkezleri Çizelge
20‘ de sıralanmıştır.
118
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 20. 2004 yılı ortalaması olarak kükürt dioksit ve parçacık madde
(duman) ortalamalarının en yüksek olduğu il ve ilçe merkezleri
Kükürt dioksit (SO2)
Kütahya
Erzurum
Çanakkale (Merkez)
Çorum
Bingöl
Bursa (Merkez)
Tekirdağ
Elazığ
Kayseri
Gaziantep
Parçacık Madde (Duman)
µg/m3 (mikrogram/metreküp)
146
Kütahya
132
Balıkesir
107
Çorum
101
Kayseri
98
Gaziantep
95
Bursa (Orhangazi)
95
Kastamonu
84
Aksaray
84
Antalya
82
Bingöl
95
84
81
77
63
58
56
54
52
52
2003-2004 kış sezonu kükürt dioksit (SO2) ortalamalarında bir önceki
yılın aynı dönemine göre en çok artış görülen il ve ilçe merkezleri; % 101
ile Çanakkale (Merkez), % 99 ile Çorum, % 57 ile Bursa (Merkez), % 34
ile Bolu ve % 27 ile Konya’dır.
Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise; % 75 ile
Samsun (Merkez), % 55 ile Elazığ, % 49 ile Edirne, % 48 ile Balıkesir, %
43 ile Niğde (Merkez) ve Yozgat’dır.
2003-2004 kış sezonu parçacık madde (duman) ortalamalarında bir
önceki yılın aynı dönemine göre en çok artış görülen il ve ilçe
merkezleri; % 94 ile Çorum, % 34 ile Bursa (İnegöl), % 32 ile Uşak, %
31 ile Bolu ve % 30 ile Samsun (Merkez)’dir.
Aynı dönemde en çok azalış görülen il ve ilçe merkezleri ise % 50 ile
Hatay (İskenderun), % 48 ile Erzurum, % 47 ile Elazığ, %33 ile Kırıkkale
ve % 30 ile İzmir (Ödemiş)’dir.
Devlet İstatistik Enstitüsü, 1994 yılından itibaren Çevre İstatistikleri
kapsamında belediye teşkilatı kurulmuş olan tüm belediyelerdeki içme ve
119
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
kullanma suyu hizmeti ve içmesuyu arıtma tesislerinin mevcut durumu
ile ilgili veri derlemektedir.
Çizelge 21. 2003-2004 kış döneminde kükürt dioksit (SO2) ve parçacık madde
(duman) miktarlarının en fazla olduğu il ve ilçe merkezleri
Kükürt dioksit (SO2)
Parçacık Madde (Duman)
µg/m3 (mikrogram/metreküp)
Kütahya
223
Çorum
Çanakkale (Merkez)
195
Kütahya
Erzurum
184
Isparta
Tekirdağ
184
Balıkesir
Çorum
183
Zonguldak
Ağrı
137
Bursa (Orhangazi)
Kırşehir
134
Kayseri
Bingöl
134
Rize
Manisa
130
Konya
Isparta
115
Burdur
163
151
134
120
108
105
100
99
87
86
2002 yılı itibariyle belediye teşkilatı kurulmamış belediyelere anket
uygulanmamıştır. 2002 yılı Belediye İçme ve Kullanma Suyu
İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre 3215 belediyeden 3140 belediyede
içme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verildiği tespit edilmiştir.
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediyeler tarafından,
2002 yılı itibariyle 5 milyar metreküp su şebeke ile dağıtılmak üzere
çekilmiştir. Çekilen suyun % 39,3'ü barajlardan,% 29'u kuyulardan, %
26,3'ü kaynaklardan, % 2,6'sı akarsulardan, % 1,8'i göllerden ve % 1'i
göletlerden çekilmektedir.
2002 yılında içme ve kullanma suyu şebekesi ile dağıtılmak üzere temin
edilen toplam 5 milyar metreküp suyun 1,71 milyar metreküpü içmesuyu
arıtma tesislerinde arıtılmıştır.
Arıtılan içme ve kullanma suyunun % 2,5'ine fiziksel, % 97,5'ine ise
konvansiyonel arıtma uygulanmıştır.
120
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizim 11. 2002-2003 ve 2003-2004 kış dönemlerinde kükürt dioksit (SO2)
miktarının en yoğun olduğu il ve ilçe merkezleri
Çizim 12 . 2002-2003 ve 2003-2004 kış dönemlerinde parçacık (duman)
miktarının en yoğun olduğu il ve ilçe merkezleri
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
121
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam
nüfusa oranı % 75,07’dir. İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen
nüfusun toplam nüfusa oranı % 26,93’dür.
Çizelge 22. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen
içme ve kullanma suyu hizmetleri
Toplam nüfus
Toplam belediye sayısı
Anket uygulanan belediye sayısı
Belediye nüfusu
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediye sayısı
İçme ve kullanma suyu şebekesi olmayan belediye sayısı
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen belediye nüfusu
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
İçme ve kullanma suyu şebekesi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, %
Temin edilen içme ve kullanma suyu miktarı, 103 m3/yıl
Kaynak
Göl
Akarsu
Baraj
Kuyu
Gölet
İçmesuyu arıtma tesisi sayısı
Fiziksel
Konvansiyonel
Gelişmiş
İçmesuyu arıtma tesisi toplam kapasitesi, 103 m3/yıl
Fiziksel
Konvansiyonel
Gelişmiş
İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısı
İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye nüfusu
İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
İçmesuyu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, %
67.803.927
3.227
3.215
53.421.379
3.140
75
50.899.198
75,07
95,28
5.003.219
1.316.858
88.146
128.331
1.965.355
1.452.448
52.081
123
63
59
1
3.525.507
149.328
3.375.674
505
252
18.260.869
26,93
34,18
Devlet İstatistik Enstitüsü çevre istatistikleri kapsamında organize sanayi
bölgelerinin çevreye etkisini tespit etmek amacı ile altyapısı
tamamlanmış organize sanayi bölgelerine yıllık zaman dilimleri ile anket
122
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
uygulamaktadır. Organize sanayi bölgesi (OSB) atık istatistikleri anketi,
2000-2002 yılları arasında, altyapısı tamamlanmış yaklaşık 70 organize
sanayi bölgesine uygulanmış, organize sanayi bölgeleri idaresi
tarafından kaynaklarına göre temin edilen su miktarı, alıcı ortamlarına
göre deşarj edilen atıksu miktarı, atıksu arıtma tesislerinin tipi ve arıtılan
atıksu miktarı, atıksu deşarj izin durumu ve arıtma çamuru miktarı ile
ilgili veriler derlenmiştir.
Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren işyerlerinin sektörel
dağılımına bakıldığında, dokuma, giyim eşyası ve deri sanayi işyerleri
birinci sırayı alırken, bu sektörü sırası ile metal eşya sanayi, kimya sanayi
ve gıda içki ve tütün sanayi işyerlerinin takip ettiği dikkati çekmektedir).
Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren işyerlerinin il bazında
dağılımı incelendiğinde, organize sanayi bölgelerinin İstanbul, İzmir,
Kayseri, Gaziantep'te yoğunlaştığı görülmektedir .
2000-2002 yılları arasında organize sanayi bölgesi idaresi tarafından
işyerlerine dağıtılmak üzere temin edilen su miktarında, anket uygulanan
organize sanayi bölgesi sayısına paralel olarak % 44,5 'lik bir artış olduğu
görülmektedir. Kaynaklarına göre temin edilen suyun yaklaşık % 39'u
kuyudan, % 24'ü akarsudan, %19'u kaynak suyundan, % 14'ü şehir
şebekesinden ve % 4'ü diğer kaynaklardan çekilmiştir. Bu tabloda verilen
su miktarı sadece organize sanayi bölgesi idaresi tarafından temin edilen
su miktarını göstermektedir
Organize sanayi bölgelerinde alıcı ortamlarına ve arıtılma durumuna göre
deşarj edilen su miktarı incelendiğinde ise organize sanayi bölgeleri
tarafından toplam deşarj edilen su miktarının temin edilen su
miktarından fazla olduğu görülmektedir. Bunun nedeni, organize sanayi
bölgelerinin bünyelerinde bulunan tesislerin bir çoğunun kendi imkânları
ile su temin etmesinden kaynaklanmaktadır. Organize sanayi
bölgelerinden deşarj edilen atıksu miktarı 2000 yılında 75,315 milyon
metreküp iken 2002 yılında bu miktar % 42,8'lik bir artışla 107,577
milyon metreküpe çıkmıştır. Deşarj edilen atıksuyun arıtılma oranı ise %
64'den % 66'ya yükselmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
123
2002 yılında alıcı ortamlarına ve arıtılma durumuna göre atıksu miktarı
incelendiğinde, denize deşarj edilen atıksuyun % 98,1'i, akarsuya deşarj
edilen atık suyun % 71,31'i, şehir kanalizasyonuna deşarj edilen
atıksuyun ise sadece % 6,7'si arıtılarak deşarj edildiği tespit edilmiştir.
Araştırma sonuçlarına göre organize sanayi bölgelerinde atıksu
yoğunluklu olarak biyolojik arıtma ile arıtılmaktadır. Organize sanayi
bölgelerinden kaynaklanan atıksular (evsel+endüstriyel) ortak arıtma
tesisinde arıtılmaktadır. 2000 yılında anket kapsamında yer alan organize
sanayi bölgelerinin % 21'i, 2001 yılında ise % 24'ü ve 2002 yılında ise %
27,59'unun arıtma tesisi kullandığı belirlenmiştir.
2002 yılında anket kapsamında değerlendirilen 58 organize sanayi
bölgesinin % 15,5'inin atıksu deşarj izninin olduğu, bu oranın 2000 ve
2001 yılları için sırasıyla % 17 ve % 15 olduğu tespit edilmiştir.
Atıksu arıtma tesisi kullanan organize sanayi bölgelerinden 2002 yılında
133 525 ton atıksu arıtma tesisi çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın %
58,43'ü düzenli depolanırken, % 23,90'ı belediye çöplüğüne, % 16,81'i
araziye atılarak bertaraf edilmiştir. 2001 yılında 100.578 ton atıksu
arıtma tesisi çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın % 64,12'si düzenli
depolanırken, % 22,30'u araziye, % 13,57'si belediye çöplüğüne atılarak
bertaraf edilmiştir. 2000 yılında ise, 100.563 ton atıksu arıtma tesisi
çamuru yaratılmıştır. Bu miktarın yaklaşık % 40,51'i belediye çöplüğüne,
% 33,65'i araziye atılırken % 25,24'ü düzenli depolanmıştır.
Türkiye’de görülen su kirliliğini denizlerden başlayarak özetlemek
gerekirse; İzmir ve İzmit Körfezleri, Gemlik Körfezi, Haliç kirliliği en
belirgin örneklerdir. Bunun dışında, Akdeniz, Ege, Marmara ve
Karadeniz’de
kirlenmeler kıyılardan başlayarak yayılmıştır. Bu
kirlenmelerin daha çok karasal kirlenme ile bağlantılı olduğu
görülmektedir.
Bunun yanında, Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçmekte olan
gemi ve tankerlerin çok önemli deniz kirliliği riski taşımakta olduğu
zaman zaman yaşanan kazaların sonucunda çok belirgin olarak
görülmektedir.
124
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Özellikle kıyılardan başlayan ve açıklara doğru azalarak devam eden
kirlenmenin en önemli nedenleri, yerleşim yeri ve endüstriyel atıksuların,
birçok yerde, herhangi bir arıtıma tabii tutulmaksızın doğrudan doğruya
denize boşaltılmasıdır. Ayrıca, birçok büyük ve küçük boydaki yerleşim
yeri katı atıkları da denize dökülmektedir.
Deniz kirliliği ile ilgili bir diğer önemli husus da, zaman zaman ulusal
sularımıza giren zararlı atık yüklü gemilerin atıklarını sularımıza
bırakması veya ulusal sularımızda batarak deniz kirlenmesine neden
olmasıdır. Bunu en yeni örneği, 6 Eylül 2004 tarihinde, İskenderun
Körfezi’nde batan, İspanya kaynaklı termik santral uçucu külü yüklü MV
Ulla gemisinin meydana getirdiği, potansiyel Cr +6 kirliliğidir (Foto 15).
Foto 15. İskenderun Körfezi’nde, 6 Eylül 2004 tarihinde batan, İspanya
kaynaklı termik santral uçucu külü yüklü, MV Ulla gemisi
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
125
Ülkemizdeki tüm göl ve akarsularımız kirlenme riski ile karşı karşıya
bulunmasına karşın, bugüne kadar en fazla gündeme gelenler arasında,
Sakarya nehri, Porsuk çayı, Nilüfer çayı, Simav çayı, Ankara çayı, Çubuk
çayı, Seydi suyu, Karasu çayı, Sapanca gölü, Tuz gölü, Keban Barajı
gölü sıralanabilir.
Bu su kaynaklarının yerleşim yeri ve endüstriyel atıkları yanında,
noktasal olmayan kaynaklar olarak belirtilen, tarımsal artıklar ve tarım
arazilerinden gelen drenaj suyu nedeniyle kirlendiği görülmektedir.
Ülkemizdeki tarım alanlarının gün geçtikçe, hızlı bir şekilde yerleşim
yeri ve endüstri alanı haline getirildiği için gittikçe daraltılmaktadır. Buna
benzer olarak, yeteri kadar korunamayan ve yenilenemeyen ormanlarımız
da gün geçtikçe azalmakta ve yok olmaktadır.
Toprak erozyonu ve toprak kirliliği ülkemizde görülen çevre sorunlarının
içerisinde önemli bir yere sahiptir. Toprak erozyonu sonucunda, her yıl
milyonlarca ton toprak verimli tarım alanlardan göl ve denizlere
taşınmaktadır. Bunun sonucu olarak, toprak kaynakları gün geçtikçe
verimliliklerini kaybederken, su kaynakları içerisine taşınan organik
madde, bitki besin maddeleri ve pestisidler nedeniyle önemli seviyede su
kirliliği sorunu meydana gelmektedir.
Diğer önemli bir çevre sorunu endüstriyel, tarımsal ve yerleşim yeri
kaynaklı katı atık sorunudur. Bu atıkların giderilmesinde uygun
tekniklerin kullanılmaması önemli ölçüde çevre sorunları yaratmaktadır.
Örnek olarak, zamanında toplanamayan yerleşim yeri katı atıkları
zamanla kokuşarak çevre sağlığını tehdit etmektedir.
Diğer taraftan, yerleşim yerlerinden toplanan çöpler, çoğu kez kent
dışında kuru bir dere yatağına boşaltılmakta, ilkbahar ve sonbahar
aylarındaki yağışların neden olduğu akışlar nedeniyle su kaynaklarına
karışarak, önemli ölçüde su kirliliği meydana getirmektedir. Hâlbuki bu
atık ve artık maddelerin yeniden kullanılması mümkün olabilmekte veya
tarımsal alanlarda değerlendirilebilmektedir. Böylece atıklar çevreye
zarar vermeden yararlı duruma getirilmiş olmaktadır.
126
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Devlet istatistik Enstitüsü tarafından açıklanan, 2002 yılı Belediye Katı
Atık İstatistikleri anketi sonuçlarına göre, 3215 belediyeden 2984
belediyede katı atık hizmeti verildiği tespit edilmiştir.
Katı atık hizmeti verilen belediyelerden, 2002 yılı yaz mevsiminde 12,70
milyon ton, kış mevsiminde 12,67 milyon ton ve yıllık 25,37 milyon ton
katı atık toplandığı belirlenmiştir. Bu sonuçlara göre kişi başı günlük
ortalama katı atık miktarı, yaz mevsimi için 1,32 kg/kişi-gün, kış
mevsimi için 1,34 kg/kişi-gün, yıllık ortalama ise 1,34 kg/kişi-gün olarak
bulunmuştur.
2002 yılında katı atık hizmeti verilen 2977 belediyeden toplanan 25,37
milyon ton katı atığın, % 45,9'u belediye çöplüğünde, %27,8'i düzenli
depolama sahalarında, %15,5'i büyükşehir belediyesi çöplüğünde, %
2,9'u başka belediye çöplüğünde, % 2,0'ı gömülerek, % 1,5'i kompost
tesislerinde, % 0,9'u açıkta yakılarak, % 0,8'i dereye dökülerek bertaraf
edilmiştir. Tıbbi atıkları ayrı olarak toplayan belediye sayısı 471’dir.
Hızlı nüfus artışına bağlı olarak meydana gelen ve yetersiz bir alt yapı
sorunu olarak karşımıza çıkan, kanalizasyon sistemi yokluğu veya
yersizliği birçok yerleşim yerinde kendini göstermektedir. Günümüzde
küçük kentlerimizin çoğunda kanalizasyon sistemi bulunmadığı gibi,
büyük kentlerimizdeki sistemler de yeterli değildir. Bu nedenle zaman
zaman içme suyu şebekesi içerisine sızmalar nedeniyle önemli sağlık
sorunları görülmektedir.
Diğer taraftan, uygun özellikle kanalizasyon ve arıtma sistemlerine sahip
olamayan kentlerimizin sıvı atıkları ya doğrudan doğruya bir akarsuya
veya denize boşaltılmakta, ya da bu atık sular doğrudan doğruya tarım
topraklarının sulanmasında kullanılmaktadır. Sıvı atıkların içerisinde
bulunan değişik özellikteki kimyasal maddeler, organik madde ve
hastalık yapıcı mikroorganizmalar alıcı ortamın özelliklerini önemli
ölçüde olumsuz etkilemektedir. Özellikle son yıllarda dünya genelinde
yerüstü ve yeraltı sularında artmakta olan nitrat kirliliği nedeniyle
dikkatler atıksular üzerinde yoğunlaştırılmaktadır. Atıksu arıtımında
uygun yöntem ve teknolojilerin seçimi, arıtımda oluşan çamurun uygun
bir şekilde giderilmesi veya değerlendirilmesi gerekmektedir.
127
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizelge 23. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen
katı atık hizmetleri
Toplam nüfus
Toplam belediye sayısı
Anket uygulanan belediye sayısı
Belediye nüfusu
Katı atık hizmeti verilen belediye sayısı
Katı atık toplama ve taşıma hizmeti veren belediye sayısı
Katı atık hizmeti verilen belediye nüfusu
Katı atık hizmeti verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
Katı atık hizmeti verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, %
Özel sektör tarafından toplama veya taşıma hizmeti veren belediye sayısı
Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/yıl
Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün
Yaz
Katı atık miktarı, 103 ton/yaz
Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/gün
Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün
Kış
Katı atık miktarı, 103 ton/kış
Toplanan katı atık miktarı, 103 ton/gün
Kişi başı ortalama katı atık miktarı, kg/kişi.gün
Katı atık bertaraf yöntemleri ve miktarı, 103 ton/yıl
Büyükşehir belediyesi çöplüğü
Belediye çöplüğü
Başka belediye çöplüğü
Düzenli depolama tesisi
Kompost tesisi
Açıkta yakma
Dereye dökme
Gömme
Diğer
Tıbbi atığını ayrı toplayan belediye sayısı
Ayrı toplanan tıbbi atık miktarı, 103 ton/yıl
Tıbbi atık bertaraf yöntemleri ve miktarı, 103 ton/yıl
Büyükşehir belediyesi çöplüğü
Belediye çöplüğü
Başka belediye çöplüğü
Düzenli depolama tesisi
Yakma tesisi
Gömme
Yakarak
Katı atık bertaraf tesisleri
Katı atık bertaraf tesisleri ile hizmet edilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
Devamı sonraki sayfadadır
67.803.927
3.227
3.215
53.421.379
2.984
2.977
51.763.134
76,34
96,90
153
25.373
1,34
12.701
68
1,32
12.672
69
1,34
3.929
11.637
744
7.047
383
221
197
500
716
471
64
7
29
1
15
9
2
1
23,54
128
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Düzenli depolama tesisi
Sayısı
Kapasitesi, 103 ton
Kompost tesisi
Sayısı
Kapasitesi, 103 ton/yıl
Yakma tesisi
Sayısı
Kapasitesi, 103 ton/yıl
Katı Atık Yönetmeliğini yerine getirmeme sebeplerine göre belediye sayısı
Yönetmeliği bilmeyen
Maddi imkansızlıklar
Tıbbi Atık Yönetmeliğini yerine getirmeme sebeplerine göre belediye sayısı
Yönetmeliği bilmeme
Maddi imkânsızlıklar
12
277.195
4
664
3
44
2.911
864
1.867
2.849
1.005
1.638
Devlet İstatistik Enstitüsü, 1994 yılından itibaren Çevre İstatistikleri
kapsamında belediye teşkilatı kurulmuş olan tüm belediyelerdeki
kanalizasyon ve arıtma tesislerinin mevcut durumu ile ilgili veri
derlemektedir. 2002 yılı itibariyle belediye teşkilatı kurulmamış
belediyelere anket uygulanmamıştır.
2002 yılı Belediye Kanalizasyon İstatistikleri Anketi sonuçlarına göre,
3215 belediyeden 2060'ına kanalizasyon hizmeti verildiği tespit
edilmiştir.
Kanalizasyon hizmeti veren belediyeler tarafından, 2002 yılı itibariyle
2,91milyar m3 atıksuyun % 42,9'sı akarsu, % 37,7'si deniz, % 4,2'i baraj,
% 3,4'ü arazi, % 2,7'si fosseptik, % 2,9'u göl, % 0,7'si zerzemin ve %
5,5'i diğer alıcı ortamlara deşarj edilmiştir.
Kanalizasyon şebekesinden deşarj edilen 2,91 milyar m3 atıksuyun 1,38
milyar m3'ü atıksu arıtma tesislerinde arıtılmıştır. Arıtılan atıksuyun %
56,3'üne biyolojik, % 30,2'sine fiziksel ve % 13,5'ine gelişmiş arıtma
uygulanmıştır.
Anket sonuçlarına göre, kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun
genel nüfus içerisindeki payı % 61,8’dir. Benzer şekilde, atıksu artıma
tesisi ile hizmet verilen nüfusun genel nüfusa oranı % 39,3’dür.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
129
Çizelge 24. Türkiye’de 2002 yılına göre belediyeler tarafından yürütülen
kanalizasyon ve atıksu arıtma hizmetleri
Toplam nüfus
Toplam belediye sayısı
Anket uygulanan belediye sayısı
Belediye nüfusu
Kanalizasyon şebekesi ile hizmet veren belediye sayısı
Kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
Kanalizasyon şebekesi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, %
Alıcı ortama göre şebekeden deşarj edilen atıksu miktarı 103m3/yıl
Deniz
Göl
Akarsu
Arazi
Baraj
Zerzemin
Fosseptik
Diğer
Atıksu arıtma tesisi kullanan belediye sayısı
Atıksu arıtma tesisi sayısı
Fiziksel arıtma tesisi
Biyolojik arıtma tesisi
Gelişmiş arıtma tesisi
Derin deniz deşarjı yapan belediye sayısı
Atıksu arıtma tesisi kapasitesi, 103m3/yıl
Fiziksel arıtma tesisi
Biyolojik arıtma tesisi
Gelişmiş arıtma tesisi
Arıtılan atıksu miktarı, 103m3/yıl
Fiziksel arıtma tesisi
Biyolojik arıtma tesisi
Gelişmiş arıtma tesisi
Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfus
Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun toplam nüfusa oranı, %
Atıksu arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun belediye nüfusuna oranı, %
67.803.927
3.227
3.215
53.421.379
2.060
61,8
78,4
2.916.033
1.098.381
85.418
1.251.445
98.640
121.991
19.682
79.779
160.697
210
140
43
94
3
46
2.469.958
997.213
1.178.143
294.602
1.379.760
416.897
777.345
185.518
26.657.268
39,3
49,9
Hızlı nüfus artının bir sonucu olarak artan konut ihtiyacını karşılamak ve
bu konutlar için yer temin etmek amacıyla kent içerisindeki yeşil alanlar
130
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
kullanılırken, kent gelişmesinde yeşil alan ihtiyacı ihmal edilmektedir.
Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında, ülkemizdeki kentlerde kişi başına
yeşil alan genişliğinin çok az olduğu görülmektedir. Örnek olarak, kişi
başına yeşil alan genişliği, Stockholm’de 100 m2, Londra’da 80 m2,
Rotterdam’da 30 m2 iken, İzmir’de 2,7 m2, Ankara’da 2,3 m2 ve
Adana’da 0,2 m2’dir. Kentlerimizdeki yeşil alanların darlığı fiziki
görünüm yanında, kentte yaşayan insanların ruh sağlığını da olumsuz
yönde etkilemektedir. Yeşil alanlarla birlikte, tarihi alanların ve eserlerin
de yeterince korunmadığını, gerek tarihi ve gerekse kültür gelişimi
yönünden önemli yere sahip bulunan bu eserlerin zamanla yok
olduklarını belirtmek gerekir.
Ülkemizde, özellikle kırsal kesimle bağlantılı olan büyük yerleşim
yerlerinde görülen ve çevre sağlığını önemli ölçüde tehdit eden diğer bir
durum da, kent içerisindeki veya yakınlarındaki hayvan barınaklarıdır.
Bu barınaklardan kaynaklanan organik atıklar ve koku, insan sağlığını
önemli ölçüde etkilemektedir. Özellikle hayvanlardan insanlara bulaşan
hastalıklar nedeniyle kent içi hayvan barınaklarını ciddiyetini
korumaktadır. Son yıllarda giderek yaygınlaşan entegre hayvancılık
bölgeleri geliştirilmeli, bu bölgelerin planlama aşamalarından başlanmak
üzere çevresel olumsuzlukları en aza indirecek, hayvansal atıkları
ekonomiye katacak önlemler alınmalıdır. Bu amaçla, hem hayvansal
atıkların neden olduğu çevre kirliliğini azaltmak, hem de atıkların daha
yararlı tarımsal gübre haline dönüştürülmesi ve enerji kaynağı olarak
metan gazı eldesi için biyogaz üretimine ağırlık verilmelidir.
Diğer önemli bir sorun, yerleşim yerlerinde, sahipsiz, başıboş dolaşan
kedi ve köpek gibi evcil hayvanlardır. Doğal olarak barınma ve beslenme
ihtiyacı olan bu hayvanlar sahipsiz kaldıklarında saldırgan olmakta ve
değişik hastalık amillerinin taşıyıcısı durumuna gelmektedir. Özellikle
kuduz vakalarının görülmesinin en önemli nedeni bu başıboş hayvanların
varlığıdır. Çoğu hayvan sever kişi ve dernekler bu hayvanların barınması
ve beslenmesi konusunda duyarlı davranmalarına karşın yerel yönetimler
yeterince ilgili görülmemektedir. Bu hayvanların sayısal olarak
azaltılmasında en etkin yöntem olarak kısırlaştırma önerilmektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
131
6. ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Çevre sorunlarının meydana gelmemesi ve azaltılması amacıyla alınması
gereken önlemler belirtilirken, başlangıçta, hızlı nüfus artışının ve
düzensiz kentleşmenin neden olduğu çevre sorunlarının önlenebilmesi
için gerekli görülen önlemler üzerinde durmak gerekmektedir.
Bu amaçla gerekli görülen önlemleri iki grup olarak değerlendirmek daha
uygun olacaktır. Bunlar; 1) Hızlı nüfus artışının azaltılması ve 2)
Kentleşme hızının yavaşlatılmasıdır. Aslında, bu iki olay birbirini takip
132
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
eden olaylar dizisidir. Daha önceden belirtilmiş olduğu gibi, hızlı
kentleşme nüfus artışı ile yakından ilgilidir. Yani, nüfus artış hızının
azaltılması ile kentleşme hızının da kendiliğinden azalacağı söylenebilir.
Ancak, bu düşünce yeterli görülmeyebilir. Çünkü ülke genelinde nüfus
artış hızının belirli bir seviyenin altına çekmek oldukça uzun bir zamanı
gerektirir. Bu zaman içerisinde de kentler daha fazla yoğunlaşır ve
sorunlar büyüyebilir. Bu nedenle, nüfus artış hızı ile birlikte hızlı
kentleşmenin de dikkate alınması zorunludur.
Bir yerleşim yeri veya bir ülke için optimal nüfus belirlenirken kaynak ve
kaynak kullanımının önemli bir faktör olduğu daha önce belirtilmişti. Bu
nedenle öncelikle kaynak varlığının ve kaynak kullanımındaki teknik ve
ekonomik imkânların varlığı ve gelişmesi dikkate alınarak, gelecek için
optimal bir nüfus belirlenip, bu hedefe göre nüfus planlamasına
girişilmesi gerekir. Optimal nüfusun belirlenmesinde, gelecekteki insan
sayısı yanında, insanın ihtiyaçları ve yaşama standartları da dikkate
alınması gereken önemli faktörlerdir.
Bugün dünya üzerinde var olan hiçbir ülke, kendi ulusal sınırları
içerisinde sürekli olarak artan nüfusu sonsuza kadar besleyip ve
barındırabileceğini iddia edemez. Bu ülkelerin bir bölümü, belki bugünkü
kaynak potansiyelleri ve kaynak kullanımı için gerekli olan teknik ve
ekonomik imkânları bakımından yakın bir gelecekteki nüfusları için
yeterli olabilir. Ancak, unutulmaması gereken en önemli husus, bugün
sahip olunan petrol, kömür, doğal gaz, çeşitli maden yatakları gibi
kaynakların çok büyük bir bölümünün tükenebilen kaynaklar olmasıdır.
Kendi kendini yenileyebilen kaynaklardan, ormanlık alanların ve tarım
alanlarının gittikçe daralması, deniz ve okyanusların kirlenmesi, bitkisel
ve hayvansal türlerin azalması ise insan faaliyetlerinin etkisi altında bu
özelliğini gittikçe kaybetmektedir.
Nüfusun artışına neden olan faktörler yeniden dikkate alınacak olursa,
yerleşim yerine dışarıdan eklenen göçü durdurmak alınacak tedbirlerle
mümkün olabilir. Ancak, nüfus artışında en önemli etkiye sahip olan
faktör doğum olaylarıdır. Bu nedenle, üzerinde en fazla durulması
gereken husus doğum oranının azaltılması ve bu yönde toplumun
eğitilmesidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
133
Aile planlaması çalışmaları içerisinde önemli bir yere sahip olan doğum
kontrolü çalışmaları birçok ülkede sürdürülmektedir. Bu çalışmaların
sonunda doğum oranlarında belirgin bir azalma da görülmektedir. Doğum
oranındaki değişmenin, 1973-1983 yılları arasındaki durumu gözden
geçirildiğinde; bu on yıllık dönem içerisinde en başarılı uygulamaların,
sırasıyla, Taylant, Çin, Meksika ve Endonezya’da gerçekleştirilmiş
olduğu görülür. Çin’deki doğum oranı, 1973 yılında binde 30 iken, 1983
yılında binde 21’e düşmüştür.
Ülkelerin aile planlaması çalışmalarına göstermiş oldukları ilgi ve
uygulamadaki başarı oranı, toplumun eğitim ve kültür seviyesine bağlı
olarak değişmektedir. Ayrıca, tehlikeli günlerin yaklaşmakta olduğu
görünüşünün yaygınlaşması da başarı oranını artırmaktadır.
Batı Avrupa ülkelerinde genellikle resmi bir nüfus politikası yoksa da,
doğum kontrolü uygulamaları bu ülkelerde yaşamakta olan insanlar
tarafından uygulanmaktadır. Sürdürülen eğitim çalışmaları nedeniyle
doğum oranı düşük kalmaktadır.
A.B.Devletleri’nde, özellikle dar gelirli ailelerde, kişi başına düşen
gelirin azalmasını önlemek amacıyla bir aile planlaması çalışması
yürütülmektedir. Güney Amerika ülkelerinde genellikle nüfus
planlamasına karşı çıkmıştır. Nüfus artış hızının fazla olmasına rağmen,
yeterince kaynak bulunduğu ve bu kaynakların işletilebilmesi için daha
fazla nüfusa ihtiyaç duyulduğu görüşünde olan ülkeler, son yıllarda hızlı
nüfus artışının kalkınma hızının büyük bir bölümünü kullandığını ve kişi
başına düşen ulusal gelirin gün geçtikçe azalmakta olduğunu görmeleri
üzerine bu tutumlarından vazgeçmişlerdir.
Nüfus planlaması çalışmalarında Asya kıtasının durumu daha değişiktir.
Örnek olarak, Hindistan ve Pakistan gibi ülkeler, bazı toplumsal
önlemlerle birlikte sert bir aile planlaması çalışması sürdürürken,
ülkelerin bir bölümünde henüz bu yöndeki çalışmalar başlatılmamıştır.
Asya kıtasının tamamen sanayileşen tek ülkesi görünümündeki
Japonya’da, doğum kontrolüne ve aile planlamasına yeterince önem
verilmekte, geniş bir eğitim ve yayım programı ile yürütülen sosyal
politika, aileleri ikiden fazla çocuk yapmamaya özendirmektedir.
134
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ülkemizde doğum kontrolü ve nüfus planlaması, Sağlık Bakanlığı
tarafından 557 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu’nda belirtilen esaslara
göre yürütülmektedir. Bu kanunun yürürlüğe girmesine kadar, Umumi
Hıfzıssıhha Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrası, doğumun teşvikini
devletin görevleri arasında sayıyordu. Aynı kanunun 152. maddesi ise,
gebeliğe engel olacak ilaçların satılmasını yasaklıyordu. Nüfus
Planlaması Kanunu yürürlüğe girinceye kadar, doğumun devlet
tarafından teşvik edildiği ve doğumun engellenmesinin yasaklandığı
söylenebilir. Bu kanun yürürlüğe girdikten sonra, kanunun 8. maddesi bu
hükümleri yürürlükten kaldırdığı gibi, gebeliği önleyici ilaçların
kullanılmasını yaygınlaştırarak ailelerin istediği kadar çocuk yapmasını
kendilerine bırakmıştır. Bugün, devlet doğumu teşvik etmek yerine,
doğmuş bulunan çocukların daha iyi şartlarda yaşamasını temin
edebilmek için tedbirler alma yoluna girmiş bulunmaktadır.
Alınan bu önlemlerin bir sonucu olarak, toplam doğurganlık oranı,
1960’lı yıllarda 6,19 iken, 1970-1975 döneminde 4,97’ye ve 1980-1985
döneminde 3,97’ye düşmüştür. Bu oranın 1985-1990 yılları döneminde
de 3,61 dolayında olacağı tahmin edilmiştir. Bunun bir sonucu olarak da,
doğal nüfus artış hızının 1980-1985 döneminde % 2,16 civarında olduğu
görülmüş ve 1985-1990 döneminde % 2,12’te düşeceği öngörülmüştür.
Aile Planlaması çalışmalarının yeteri kadar başarıya ulaşıldığını
söylemek mümkün değildir. Bu nedenle de, yıllık nüfus artış hızı halen
dünya ortalamasının üzerindedir. Alınan bütün önlemlere rağmen, kişi
başına düşen milli gelirin yıllık artışı arzu edilen seviyede
çıkarılamamakta, kalkınma planlarında hedef olarak gösterilen kalkınma
hızlarına ulaşılamamaktadır.
Hızlı kentleşmenin önlenebilmesi, büyük ölçüde kırsal alanlardan kente
göçün önlenmesi ile mümkün olabilecektir. Bilindiği gibi, kırsal kesimde
yaşayan nüfusun büyük bir bölümü geçimini tarımdan sağlamaktadır.
Ancak, tarımsal girdilerin yetersizliği ve fiyatlarındaki sürekli artışlar,
tarımın yapısındaki doğal olaylara bağımlılık, tarımsal ürünlerin
yeterince pazarlanıp değerlendirilememesi, tarımsal ürünlerdeki fiyatların
düşük oluşu, tarım arazilerinin değişik nedenlerle bölünerek küçülmesi
nedeniyle ekonomik kullanıma uygun olmayışı, kırsal kesimdeki nüfusun
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
135
bir bölümünün topraksız oluşu, bunun yanında kırsal kesimdeki sosyal
hizmetlerin kentlerdeki ile kıyaslanamayacak kadar yetersiz oluşu, kırsal
alandaki nüfusun kente göç etmesine neden olmaktadır. Diğer bir ifade
ile geçim sıkıntısı ve kırsal kesim ile kentler arasındaki çağdaş farklılık,
kırsal kesimdeki nüfusu kente itmektedir. O halde bu nüfusun yerinde
tutulabilmesi için kırsal alandaki nüfusun sosyal ve ekonomik seviyesini
yükseltebilecek tedbirlerin alınması gerekir.
Bu önlemler aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
1.
Tarımsal alanlarda üretimin artırılması için çiftçinin tarımsal
üretim konusunda eğitilmesi ve teknik yeniliklerin
gösterilerek köylüye öğretilmesi,
2. Sürekli olarak bölünerek ekonomik kullanımını kaybetmiş
olan arazilerin birleştirilmesi, topraksız köylüye toprak
dağıtılması,
3. Tarıma elverişli olan arazilerin yerleşim yeri veya sanayi
alanı olarak kullanılmaması,
4. Tarımda önemli girdilerden olan sulama suyu, gübre ve
tarımsal mücadele ilaçlarının yeteri miktarda ve ucuz olarak
temin edilmesi,
5. Çiftçinin kendisi tarafından yapılması ekonomik yönden
mümkün olmayan, sulama kanalı, drenaj, tesviye, taş toplama
gibi tarla içi çalışmalarının devlet tarafından yapılması ve
başlatılan çalışmaların hızlandırılması,
6. Bitkisel üretimin artırılması için gerekli olan tohumluğun ve
hayvansal üretimde gerekli olan kültür ırklarının temini,
7. Tarımsal üretimde ekim, bakım ve hasat dönemlerinde gerekli
olan tarım alet ve makinelerinin temini,
8. Tarım kooperatiflerinin günün şartlarına göre yeniden gözden
geçirilerek geliştirilmesi ve çiftçinin kooperatifleşmeye teşvik
edilmesi,
9. Orman köylüsüne, orman ürünlerini belirli sınırlamalarla
değerlendirme imkânı verilmesi,
10. Kırsal kesimdeki yerleşimin çağdaş düzeye ulaştırılması,
konut, okul, sağlık merkezleri ve ulaşım merkezlerinin
geliştirilmesi,
136
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
11. Kırsal yerleşimin büyük yerleşim merkezleri ile bağlantısını
sağlayan yolların günün şartlarına uygun olarak inşası ve
bakımı,
12. Tarımsal üretime dayalı sanayinin yaygınlaştırılması ve bu
sanayi birimlerinin kentler yerine, kırsal yerleşime yakın
olarak kurulması,
13. Bu önlemlerin, öncelikle ülkemizin geri kalmış yörelerinde
başlatılması ve ülke genelinde yaygınlaştırılması.
Türkiye’de planlı kalkınma dönemlerinde belirtilen bu önlemlere zaman
zaman yer verilmiş ve bir kısım hedefler de gösterilmiş ise de bu
hedeflere ulaşılamamıştır. Bu yüzden de kırsal kesimde arzu edilen bir
kalkınma gerçekleştirilememiştir. Örnek olarak, Beşinci Beş Yıllık
(1985-1990) Kalkınma Planı’nda “Kalkınmada Öncelikli Yöreler” olarak
adlandırılan ve daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin
kalkındırılmasına yönelik çalışmalarda tarımsal üretimin artırılması ve
tarımsal üretime bağlı sanayinin geliştirilmesine çalışılacağı ifade edilmiş
ve aşağıda belirtilen hedef, ilke ve politikalara yer verilmiştir:
1.
2.
3.
4.
5.
Tarımsal araştırmalarda konu seçilirken uygulamaya yönelik
ve üretimi artırıcı konuların tercih edilmesi, araştırma
sonuçlarının çiftçiye zamanında aktarılması,
Toprak sorunlarının Anayasa’da belirtilen kurallara uygun
olarak çözümlenmesine yönelik önlemlerin alınması, tarımda
teknolojik gelişme ve iktisadi verimliliği dikkate alan, çiftçi
gelirinin aile başına ortalama milli gelir seviyesine
yükseltilmesini öngören bir tedbirler dizisi olarak tarım
reformunun ele alınması,
Tarımsal ürünlerin işlenmesi ve pazarlanması gibi konulara
yönelik kooperatifçilik faaliyetlerinin desteklenmesi,
Tarımda
verimliliğin
artırılması
amacıyla
sulama
yatırımlarına verilmekte olan ağırlığın sürdürülmesi, özellikle
küçük su kaynakları ve yer altı su kaynaklarının
geliştirilmesinin hızlandırılması ve bu yatırımların kurak
bölgelerde yoğunlaştırılması,
Sanayinin, verimli tarım alanlarına, özellikle sulanan alanlara
yayılmasının önlenmesi,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
137
Tarımda destekleme fiyat politikasının uygulanması, gerekli
tohumluk, damızlık gibi girdilerin yanında, diğer ihtiyaç
duyulan maddelerin ithalinin zamanında yapılması,
Tarım makine ve ekipmanlarını üreten sanayilerin
desteklenmesinde, üretilecek tiplerin bölgesel ihtiyaçlara ve
tarımsal gelişmeye uygunluğunun esas alınması,
Nadas alanların azaltılması çalışmalarına devem edilmesi,
yağış miktarı uygun olan bölgelerde bu alanlara yemeklik ve
yemlik baklagiller ekimi yoluyla yararlanma imkânlarının
artırılması,
İhracatı artıracak ürünler başta olmak üzere, tohumluk
endüstrinin oluşturulmasının hedef alınması,
Hayvan varlığı içerisinde yüksek verimli kültür ırkı
hayvanların çoğaltılması, et, süt, yumurta gibi hayvansal
ürünlerin miktarının ve kalitesinin artırılmasının hedef
alınması,
Çayır ve meraların iyileştirilmesi için kullanımı düzenleyici
tedbirlerin alınması, yem bitkilerinin üretiminin geliştirilmesi,
Bitkisel ve hayvansal üretimin azalmasına neden olan
hastalıklarla etkili mücadeleye yapılması,
Ormanların doğal dengenin korunması, iyileştirilmesi, ülke
refahına olan katkısının en yüksek seviyeye ulaştırılmasına
çalışılmalı, ağaçlandırma çalışmaları sürdürülmeli, orman
köylüsü kalkındırılmalı ve korunmalı,
Doğal stoklar, içsu ve deniz ürünleri yetiştiriciliği ve açık
deniz balıkçılığı geliştirilmeli, avcılık süre ve yöntemleri ile
koruma ve kontrol hizmetleri etkinleştirilmeli, üreticilerin
örgütlenmeleri teşvik edilmeli,
Su ürünleri stoklarının kirlenme, hastalık ve parazitlerden
korunması için denetimler titizlikle sürdürülmeli ve gerekli
önlemler alınmalıdır.
Belirtilen bu önlemlerin yanında, köye götürülen hizmetlerle ilgili hedef,
ilke ve politikalar da şöyle sıralanmıştır:
1.
Köylere götürülmekte olan hizmetler, başta yol, içme suyu,
elektrik, haberleşme, sağlık ve eğitim olmak üzere köy ve
138
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
2.
3.
4.
5.
kent arasındaki alt yapı ve yaşam standartları arasındaki
farklılıkları giderecek şekilde artırılmalı,
Köylünün refah seviyesini yükseltmek, bulundukları yerde
kalkınmalarını sağlamak üzere kırsal kesime götürülen sosyal
ve ekonomik hizmetler arasında bütünlük sağlanması,
Kırsal alandaki yerleşme ünitelerine götürülecek temel altyapı
ve ekonomik hizmetlerin yaygınlaştırılması ve hizmet
verimliliğinin temini için merkez köylerin araç olarak
kullanılması,
Kırsal kesimdeki kalkınmayı hızlandırmak amacıyla,
“Bütünleştirilmiş
Kırsal
Kalkınma
Projeleri”nin
uygulanması,
Köylünün temel faaliyeti olan tarımsal ürünün artırılması için
gereken önlemlerin alınması, çiftçinin boş zamanlarını
değerlendirmek amacıyla el sanatlarının yaygınlaştırılması.
Kırsal alanlardaki nüfusun kente göçünün önlenmesi ve bulundukları
yerleşim birimlerinde sosyal ve ekonomik yaşam düzeylerinin
geliştirilmesi amacıyla ileri sürülen önlemler yanında, aynı planlı
dönemde, çevre sorunlarının meydana gelmemesi ve giderilmesi
amacıyla ileri sürülen görüşler ve yapılması gereken çalışmalar aşağıda
özetlenmiştir:
1.
2.
3.
4.
Ülkemiz; kentleşme, erozyon ve doğal afetlerin sonucu olan
çevre kirlenmeleri ile hızlı sanayileşmenin ve tarımda
modernleşmenin getirdiği çevre sorunları ile karşı karşıyadır,
Çevre konusunda temel yaklaşım; sadece mevcut kirliliğin
ortadan kaldırılması, olası bir kirliliğin engellenmesi değil,
kaynakların gelecek nesillerin de yararlanabileceği en iyi
şekilde kullanılması, korunması ve geliştirilmesidir,
Bu bağlamda, ülkemizde doğal kaynakların kullanılmasında
ekolojik denge gözetilerek, bu kaynakların gelecek nesillerin
de kullanabileceği şekilde korunması ve geliştirilmesine
önem verilmelidir.
Arazi kullanımı ve yatırım kararları alınırken çevre sorunları
planlama aşamasında teşhis edilecek ve ilgili mevzuatın
gerektirdiği önlemler alınacaktır. Havza boyutunda, su
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
5.
6.
7.
8.
9.
139
kalitesinin değerlendirilmesine ve
su kaynaklarının
kullanımında gerçekçi ve uygun bir düzenlemeye önem
verilmelidir.
Marmara Denizi, Haliç, İzmit ve İzmir Körfezleri gibi su
kirlenmesinin aşırı olduğu yerlerde, mevcut sanayiler arıtma
işlemlerinde gerekli tedbirleri almalıdır.
Yatırımların, projelendirme, ön izin, tesis izni, proje
değerlendirme, üretim aşamalarında çevre faktörü sistematik
olarak değerlendirilmeli ve sanayi atıkları denetlenmelidir.
İçme ve kullanma suyunda, insan sağlığının gerektiği şartların
yerine getirilmesi sağlanmalı, su kaynaklarının değişik
kullanım amaçlarını göz önünde bulunduran alıcı ortam ve
atık standartları düzenlenmelidir.
Başta Ankara olmak üzere hava kirliğinin sağlık yönünden
ciddi tehlike teşkil ettiği şehirlerde acil tedbirler alınmalı, bu
amaçla hava kirliliği kontrol istasyonları ağı geliştirilmeli, iyi
kalitede ve yeterli miktarda yakıt temin edilerek soruna köklü
çözümler bulmak için yeni yakıt türleriyle ısınma proje
çalışmaları yapılmalıdır.
Çevre alanında sürdürülmesi gerekli olan araştırma ve
geliştirme faaliyetlerine öncelik tanınarak ilgili üniversite ve
kuruluşlar desteklenmelidir.
Alınan bu önlemler tam anlamıyla yeterli olmamakla beraber, tarımsal
üretimin artırılması ve pazar koşullarını iyileştirilmesiyle, kırsal kesimin
ekonomik seviyesi yükseltilecek, köye götürülen hizmetlerin artırılması
ve yaygınlaştırılmasıyla sosyal yapı geliştirilecek ve kente göç kısmen de
olsa önlenerek hızlı kentleşmenin önüne geçilebilecektir.
Belirtilen bu önlemlerin başarıya ulaşması merkezi kamu kurum ve
kuruluşları yanında, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların ve hatta
duyarlı vatandaşların tek tek çabası ile mümkün olabilecektir.
Bireysel duyarlılıklar örgütlü hale geldiğinde etkili olmaktadır. Bir
Kızılderili Kabilesi ve onun Reisi Seattle, çevre yönetimi konusunda çok
duyarlıydılar ve belki de çevre yönetiminin temel ilkelerini yaşayarak
öğrendikleri için, 1853 yılında ABD’nin 14. Başkanı (1853-1857)
140
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Franklin PIERCE’ye hitaben yazdıkları bir mektupta insanlığa önemli
tarihsel bir ders vermişlerdi. Kızılderili Kabilesi ve onun reisi yeterince
güçlü olmadıkları için düşünceleri fazlaca ilgi görmemişti. Ancak onun
düşünceleri ölümünden 46 yıl sonra anlaşılmış, 1912 yılında, adı
bugünkü Seattle kentine verilmişti.
Duwamish/Suquamish Kızılderili Kabilesi’nin Meşhur Reisi
SEATH'TL (Seattle) (1788-1866)
“Size bu toprakları sattığımız zaman, siz de onları bizim
sevdiğimiz gibi seviniz, onlarla bizim ilgilendiğimiz gibi ilgileniniz.
Onları bugün bulduğunuz gibi hatırlayınız. Ve bütün
kuvvetinizle, ruhunuzla ve kalbinizle onları çocuklarınız için
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
141
koruyunuz. Ve Tanrı'nın hepimizi sevdiği gibi siz de onları
seviniz..”
ÇEVRE
MEVZUATI
TEŞKİLAT
EĞİTİM
ÇEVRE
POLİTİKASI
AR&GE
UYGULAMA
DENETİM
SÜREKLİ
GELİŞME
7. ÇEVRE YÖNETİMİ
Hızlı nüfus artışı, bilim ve teknolojideki gelişmelere bağlı olarak insan
ihtiyaçlarının miktarında ve çeşitliliğindeki artışlar, doğal varlıkların
kendilerini yenileme kapasitelerinin üzerinde insan ihtiyaçlarının
karşılanması amacıyla kullanılır hale gelmesi gibi nedenlerle, doğal
yaşam ortamları ile birlikte insan çevresi kalitesi giderek bozulmuştur.
142
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bunun sonucu olarak da, bugün bilinen ve genel olarak çevre sorunları
olarak adlandırılan sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır (Çizim 12).
Daha önce de belirtildiği gibi, insanların tüketim gereksinimlerinin
miktar ve kalite olarak giderek artış göstermesi, var olan kaynak ve
varlıkları zorlamakta, bunun sonucu olarak da doğal ekosistemler
etkilenirken, insan yaşam çevresi de giderek sağlıksız duruma
gelmektedir. Bu istenmeyen durumların görülmemesi için, tüketimkaynak-çevre ilişkisinin doğru yönetilmesi gerekmektedir. Bu ilişkinin
doğru yönetilmesi, Çizim 13’de gösterildiği gibi, fayda olarak
gösterilmeye çalışılan üçgenin alanının olabildiğince genişlemesine
bağlıdır.
Çevre sorunları; hava, su ve toprak yaşam ortamlarında noktasal, çizgisel
ve alansal olarak faaliyet gösteren yerel kirletici kaynaklarla birlikte, bu
kaynaklardan yayılan kirleticilerin ulusal ve uluslararası boyutlara
ulaşması sonucu giderek artmıştır. Başlangıçta bu sorunlara yerel boyutta
çözüm aranırken, daha sonra uluslararası çevre koruma politikalarının
belirlenmesinin zorunlu olduğu anlaşılmış ve çalışmalar bu yönde
yoğunlaştırılmıştır.
Daha önce de belirtildiği gibi, Birleşmiş Milletler tarafından, 1972
yılında Stockholm’de düzenlenen “Çevre ve İnsan” konferansında, çevre
sorunlarının küresel boyutu üzerinde durulmuş, bu konuda gerekli
çalışmaları yapmak üzere UNEP (Birleşmiş Milletler Çevre Programı)
oluşturulmuştur. Bu konferansta, uluslararası ilişkiler kapsamında,
küresel çevre sorunları gündeme getirilmiş, mevcut sorunların
giderilmesi ve olası sorunların önlenmesi için uluslararası sözleşmelere
ağırlık verilmiştir.
Uluslararası boyutta önemli bir diğer gelişme, 1983 yılında Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu tarafından, bağımsız bir heyet olarak kurulmuş
olan “Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu”nun çalışmaları olmuştur.
Bu komisyon, çalışmalarını, çevre ve kalkınma ilişkilerini enerji, sanayi,
besin güvenliği, yerleşim, uluslararası ekonomik ilişkiler, çevre yönetimi
için karar, destek ve uluslararası işbirliği konularında yoğunlaştırmıştır.
Komisyon çalışmalarının sonuçları, 27 Şubat 1987 tarihinde Tokyo’da
yapılan toplantıda, “Tokyo Bildirisi” olarak ilan edilmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevre Sorunları
Su Kirliliği
Akarsu-Göl-Deniz
Toprak Kirliliği
Hava Kirliliği
Katı Atıklar
Gürültü
Tarım Alanlarının
Amaç Dışı Kullanımı
Toprak Erozyonu
ve
143
Olumsuz Etkileri
Sağlık Riski
İnsan-Hayvan-Bitki
Ekolojik Etkiler
Asit Yağışlar
İklim Değişiklikleri
Ormansızlaşma
Biyolojik Çeşitliliğin ve
Zenginliğin Azalması
Ekonomik Etkiler
Yoksulluk
Sosyal Baskılar
Huzursuzluk
Çizim 12. Genel çevre sorunları ve olumsuz etkileri
Komisyonun vardığı en önemli sonuç; “bugünün ihtiyaçlarını karşılarken
gelecek kuşakların da kendi ihtiyaçlarını karşılama gücünden ödün
verilmeyen kalkınma” ifadesiyle “Sürdürülebilir Kalkınma” nın tanımı
olmuştur. Bu temel ilke doğrultusunda, ulusal ve uluslararası boyutta
sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesi için, politik yaklaşımlarda
ve eylemlerde; büyümenin canlandırılması, büyümenin kalitesinin
değiştirilmesi, kaynak tabanının korunması ve zenginleştirilmesi,
sürdürülebilir bir nüfus düzeyinin sağlanması, teknolojinin yeniden
144
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
yönlendirilmesi ve risklerin yönetilmesi, karar almada çevre ile
ekonominin birlikte değerlendirilmesi, uluslararası ekonomik ilişkilerde
reform yapılması ve uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi, başlıkları
altında sekiz ilkenin benimsenmesi çağrısında bulunulmuştur.
TÜKETİM
FAYDA
KAYNAK
ÇEVRE
Çizim 13.Çevre yönetimi, tüketim, kaynak ve çevre ilişkisinde fayda en fazla
olacak şekilde gerçekleştirilmelidir
Birleşmiş Milletler 1972 Stockholm zirvesinden 20 yıl sonra, Haziran
1992’de Rio de Janerio’da “Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı” gerçekleştirilmiştir. Konferans, çevre ile ekonomik ve sosyal
kalkınmanın ayrı konular olarak düşünülemeyeceğini ortaya koymuştur.
Rio’da, dünya çapında sürdürülebilir kalkınma üzerine iki uluslararası
anlaşma, iki bildiri ve bir ana eylem planı ortaya çıkmıştır. Bunlar;
”Çevre ve Kalkınma Üzerine Rio Bildirisi”, “Gündem 21”, Ormanların
Yönetimine İlişkin Bildiri”, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
145
Anlaşması” ve “Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması” dır. Rio bildirgesi,
sosyo-ekonomik kalkınmaya çevre boyutunun da dâhil edilerek,
devletlerin gelecekteki karar ve politikalarını dayandırmak zorunda
oldukları 27 temel ilkeyi ihtiva etmektedir. Bu ilkler esas alınarak çevre
yönetiminin geliştirilmesi önerilmektedir.
Çevre yönetimi; mevcut çevre politikaları doğrultusunda, sürdürülebilir
kalkınma ilkeleri esas alınarak geliştirilen mevzuat uyarınca, doğal ve
insan çevresi üzerinde olumsuz etkileri olan veya olabilecek insan
faaliyetlerinin izlenmesi ve denetlenmesi, çevre koruma önlemlerinin
alınmasının sağlanması, toplumun çevre bilincinin geliştirilmesi
faaliyetlerinin bütünü olarak tanımlanabilir.
Bu tanımdan gidilerek, çevre yönetiminin etkili bir şekilde
gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan ön koşullar; toplumsal çevre
bilinci, ulusal ve uluslararası çevre politikaları, ulusal ve uluslararası
çevre mevzuatı, yeterli parasal kaynak, ilgili insan kaynakları,
organizasyon, donanım, demokratik ve bağımsız karar alma ve uygulama
olarak sıralanabilir.
Çevre yönetiminin etkinliği, diğer yönetim sistemleri ile yakından
ilişkilidir. Özel işyeri yönetiminde, mal veya hizmet üretim birimlerinde
veya kamu yönetiminde bilinen yönetim ilkeleri çevre yönetiminde de
geçerli ve gereklidir. Ülke bütününü ilgilendiren bir çevre yönetimi
kadar, çevresel etkisi olabilecek küçük bir işyerinde de çevre yönetimi
uygulamaları yapılmalıdır. Çevre yönetiminde, toplam kalite yönetimi,
risk yönetimi, entegre yönetim sistemleri de dikkate alınmalıdır. Çevre
yönetiminin, genel çalışma alanlarının büyük bir bölümünü kapsadığı
dikkate alınacak olursa, yönetim sisteminin çoklu bilim disiplinlerini
ilgilendirdiği ve bunun önemi göz ardı edilmemelidir.
Diğer taraftan, zorunlu olmamakla birlikte, dünya genelinde giderek artan
çevre bilincine paralel olarak gelişen ISO 14000 Çevre Yönetim Sistemi
Standartları mal ve hizmet üretiminde haksız rekabetin önlenmesi
yönünden önemli bir gelişme olarak izlenmektedir.
146
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ülkemizde çevre bilincinin geliştirilmesi konusundaki çalışmalar 1970’li
yılların ortalarında başlamıştır. 1972 yılında Stockholm BM zirvesi
bunda etkili olmuştur. Bu yıllarda üniversitelerimizde çevre korumasına
yönelik dersler konulmuş, bu konulardaki araştırma çalışmalarına ağırlık
verilmiş, TÜBİTAK kapsamında ilgili birimler oluşturulmuş, gönüllü
kuruluşlar gelişmiş, 1982 Anayasası’nın 56. maddesi başta olmak üzere,
çevre koruma kapsamına girebilecek birçok konuda hükümler yer almış,
bu anayasa ilkelerine bağlı yapılanma süreci içerisinde devlet
yönetiminde daha etkili birimler oluşmuş, Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından hazırlanan beşer yıllık kalkınma planlarında çevre konuları
değişik boyutları ile yer almış, Çevre Bakanlığı Kurulmuş, 2872 Sayılı
Çevre Kanunu başta olmak üzere yeni kanunlar ve bu kanunların
uygulanmasını sağlayacak yönetmelikler hazırlanarak yayımlanmıştır.
Sonuç olarak çevrenin korunmasını sağlayacak politikalar ve mevzuat
geliştirilmiş, bilimsel, teknik ve yönetim aşamalarında görev alabilecek
insan kaynağı artmıştır.
Bütün bu olumlu gelişmelere karşın, çevrenin korunmasında ve
geliştirilmesinde yeterli başarı sağlanamamıştır. Bu başarısızlığın
nedenleri olaylara bakış yönüne göre büyük farklılıklar göstermektedir.
Ancak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri kapsamında değerlendirildiğinde,
diğer bir kısım faktörle birlikte, başarısızlığın en önemli iki nedeni,
ekonomik sınırlamalar ve siyasi iktidarların davranış biçimidir.
Çevre yönetiminin etkinliğinin artırılması için bu iki faktörün tarafsız
bakışla değerlendirilmesi zorunludur.
Çevre yönetimi bir kamu hizmeti olarak değerlendirildiğinde, etkinliğini
ve başarı derecesini diğer alanlardaki yönetimlerden ayrı tutmak mümkün
değildir. Devlet Planlama Teşkilatı tarafından hazırlanan ve 2001-2005
yıllarını kapsayan, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda; kamu
yönetimindeki insan kaynaklarının, yönetsel ilkeleri ve işleyişi de içine
alan bütüncül, köklü ve kalıcı bir değişim ihtiyacının devam ettiği ifade
edilerek, bu çerçevede, kamu kuruluşlarının amaçlarında, görevlerinde,
görevlerin paylaşımında, teşkilat yapısında, personel sisteminde,
kaynaklarında ve bunların kullanılış biçiminde, halkla ilişkiler sisteminde
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
147
mevcut aksaklıkları ve eksiklikleri gidermenin öncelikli gündem
konusunu oluşturduğu belirtilmektedir.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planına göre:
Bilim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, toplumsal ihtiyaçların yanında bu
ihtiyaçları karşılamak üzere kurulmuş bulunan kamu yönetiminin
merkezi ve yerel düzeydeki örgütlenmesi ve işleyişinde de değişimi
zorunlu kılmaktadır. Merkezi yönetimin görevlerindeki oransal artış,
sistemin birçok noktada tıkanmasına ve işleme bozukluklarına yol
açmakta; görevlerin merkez, taşra ve yerel yönetimler arasında ölçülü
dağılımı yeterince sağlıklı biçimde gerçekleştirilememektedir.
Halka dönük bir yönetim anlayışının yerleştirilmesi ve devletin teşkilat
yapısının fonksiyonel hale getirilmesi önemini muhafaza etmekte, kamu
kurum ve kuruluşlarında görev, yetki ve sorumluluk dengesinin iyi
kurulamamış olması örgütsel etkililiği zayıflatmaktadır.
Kamu kesiminde ücret adaletsizliği temelde, asıl ücret ile ek ödemeler
arasındaki oranın giderek asıl ücret aleyhine değişmesi, çok sayıda
ödeme türünün ortaya çıkmış olması ve ücret unsurlarının tamamının
vergi matrahına dâhil olmaması gibi hususlardan kaynaklanmaktadır.
Benzer nitelikteki ödeme unsurlarının farklı ad ve şekillerde ödenmesi,
ücret sisteminin karmaşık bir yapıya dönüşmesine ve ödeme unsurları
arasındaki bağlantıların kaybolmasına sebep olmuştur.
Mali ve sosyal hak ve yardımların tek ve ortak bir kanunda yer almamış
olması, Devlet Memurları Kanunu ve teşkilat kanunlarında ücretle ilgili
düzenlemelere yer verilmesi ve belirli sınıf ve statüler için zaman zaman
yapılan özel düzenlemeler ücret rejimindeki karmaşıklığın daha da
artmasına sebep olmaktadır.
Mevcut yapı, kamu kurumlarının değişen koşullara uyum sağlamasını
zorlaştırmaktadır. Kamu hizmetleri halkın ihtiyaçlarını ve beklentilerini
yeterince karşılayamamakta, kamu kurumlarındaki verimsizlik ve israf
kamu kurumlarına olan güveni sarsmaktadır.
148
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
İdari usul ve işlemlerin karmaşıklığı ve sayısının çok olması kamu
kurumlarının etkin çalışmasını engellerken, özel sektörün ve vatandaşın
kamu hizmetlerinden yararlanmasını güçleştirmektedir.
Kamu sektöründe görev alanları, kuruluşların organizasyonları, kamu
yöneticilerinin ve çalışanların yetki ve sorumlulukları ile iç kontrol
mekanizmaları kanun ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir. Bu nedenle
kamu yöneticilerinin eylem alanı ve takdir hakkı sınırlı kalmaktadır.
Kamu yöneticilerinin eylem alanı, görev ve yetkilerinin açık bir şekilde
belirlenememesi, kamu görevlilerinin inisiyatif kullanmalarında
eksikliklere yol açmaktadır. Bazı kamu kurum ve kuruluşlarının hizmet
sunarken, hizmetten yararlanmanın bedeli olarak aldıkları meblağın bir
kısmını kendi vakıflarına bağış olarak almaları, kamu gelirlerinde azalma
meydana getirmekte, bu durum hizmet bedeli konusunda karışıklığa ve
vatandaşlar arasında hoşnutsuzluğa yol açmaktadır.
Bu sorunların giderilebilmesi için; bu plan döneminde, demokratik, laik,
sosyal, hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde demokratik devlet yönetimini,
sosyal adaleti, değişim ve gelişimi gözeten bir kamu yönetimi yapısının
ve işleyişinin oluşturulması; kamu yönetimine, ihtiyaçlara göre esnek ve
hızlı bir işleyiş yapısı ile kaliteli mal ve hizmet sunumu anlayışının ve
buna ilişkin etkin yöntemlerin yerleştirilmesi temel amaçlardır.
Kamu hizmetlerinin sunumunda vatandaşın memnuniyeti esas alınmak
suretiyle, hizmet kalitesine ve sonuçlara odaklanarak, kamu yönetiminin
etkinliğini ve halk nezdinde güvenilirliğini geliştirmek esas olacaktır.
Kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasında verimlilik, etkinlik ve
tutumluluğun dolayısıyla da performansın artırılması; kamu kurum ve
kuruluşlarında görev ve teşkilat yapıları arasında uyum sağlanması,
gerekli sayı ve nitelikte personel istihdamı, personelin bilimsel ve
teknolojik gelişmeler ışığında eğitiminin sağlanması, çalışanlarının
performansını etkin bir şekilde ölçen bir sisteme kavuşturulması, yetki
devri ve esneklikle beraber hesap verme sorumluluğunun ve yönetsel
saydamlığın güçlendirilmesi; kamu yöneticilerinin ve çalışanlarının
politika ve strateji oluşturma kapasitesinin geliştirilmesi ve kamu
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
149
hizmetlerinin sunumunda kalite anlayışının ve bu amaca yönelik yönetsel
yöntemlerin yerleştirilmesi temel ilkeler olacaktır.
Personel rejimi konusunda, norm kadrolara ve objektif seçme kriterlerine
dayalı bir istihdam politikasının izlenmesi, kariyer ve liyakatin esas
alınması, mevcut çok sayıda ödeme kalemini içeren karmaşık ücret
sisteminden vazgeçilerek, ortak ve eşit işe eşit ücret ilkesine dayalı bir
sisteme geçilmesi, sendikal hakların geliştirilmesi esas alınacaktır. Bu
çalışmaların başarılması ve yeterince uygulanması halinde, genel kamu
yönetiminde olduğu kadar kamu tarafından sürdürülen çevre yönetiminde
de başarı oranı artırılacaktır.
Bu plana göre çevrenin mevcut durumu şöyle ifade edilmektedir:
Çevre sorunlarını çözmek amacıyla mevzuatta ve kurumsal yapının
oluşturulmasında ilerlemeler kaydedilmiş, Ulusal Çevre Stratejisi ve
Eylem Planı (UÇEP) hazırlanmıştır.
Temiz bir çevreye yönelik toplumsal duyarlılık artmaktadır.
Bu olumlu gelişmelere rağmen, çevre yönetim sistemleri istenilen
etkinlik düzeyine getirilememiştir. Hızlı kentleşme, başta kıyı alanları ve
denizler olmak üzere doğal kaynaklar üzerindeki baskıları, atıkların
miktarını ve diğer çevre sorunlarını artırmıştır.
Eğitim, kararlara katılım süreçleri ve yerelleşme konularındaki
eksiklikler, doğal kaynakların sürdürülebilir yönetimi ve çevre
sorunlarının çözümünde önemli engeller oluşturmaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı doğrultusunda, insan sağlığı ve doğal
dengeyi koruyarak ekonomik kalkınmaya imkân verecek, doğal
kaynakların yönetimini sağlayacak, gelecek kuşaklara daha sağlıklı bir
doğal, fiziki ve sosyal çevre bırakacak yönde arzulanan nitelikte bir
gelişme kaydedilememiştir. Ayrıca, çevre politikalarının ekonomik ve
sosyal politikalarla entegrasyonu sağlanamamış, bu konuda ekonomik
araçlardan yeterince faydalanılamamıştır.
150
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevre Bakanlığı ile diğer ilgili bakanlıklar ve yerel yönetimlerin yetki ve
sorumluluklarının yeniden düzenlenmesine ilişkin ihtiyaç devam
etmektedir. Çevre ve kalkınma politikaları arasında uyum sağlanması
ilkesi doğrultusunda etkili ve eşgüdüm içinde çalışan bir çevre denetim
sistemi kurulması konusunda mesafe kaydedilememiştir. Çevre ve
kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri, çevre izleme ve ölçüm
altyapısı, çevre envanterleri, istatistikler ve standartlar konularında yeterli
gelişme sağlanamamıştır.
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğinin uygulama sürecinde
istenen başarı elde edilememiştir. 1996 yılında Birleşmiş Milletler
Biyolojik Çeşitlilik Çerçeve Sözleşmesine, 1998 yılında da Özellikle
Afrika'da Ciddi Kuraklık ve/veya Çölleşmeye Maruz Ülkelerde Çölleşme
ile Mücadele için Birleşmiş Milletler Sözleşmesine taraf olunmuştur.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine taraf
olunması konusunda çalışmalar devam etmektedir.
Çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve alınan
kararların, AB normları ve uluslararası standartlarla uyumlu hale
getirilmesi çalışmalarına devam edilmektedir.
Bu plan dönemindeki amaçlar, ilkeler ve politikalar şöyle belirtilmiştir:
İnsan sağlığını, ekolojik dengeyi, kültürel, tarihi ve estetik değerleri
korumak suretiyle ekonomik ve sosyal gelişmeyi sağlamak esastır. UÇEP
kapsamında belirlenen öncelikli faaliyetler gözden geçirilerek
uygulanması için başlıca ilgi grupları arasında eşgüdüm sağlanacak;
çevre sorunlarının çözümüyle doğrudan ve dolaylı ilgisi olan kurum ve
kuruluşlar arasında işbölümü ve işbirliği sağlanmasına yönelik
mekanizmalar geliştirilecek; çevre sorunlarına yönelik çözümlerde
toplumsal uzlaşma ve katılıma önem verilecektir.
UÇEP güncelleştirilecek ve yasal bir çerçeveye kavuşturulacaktır. UÇEP
uygulamalarının da sağlıklı bir şekilde izlenmesi amacıyla sürdürülebilir
kalkınma göstergeleri geliştirilecektir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
151
Çevresel yönetim kapasitesi geliştirilecek, çevre yönetim araçlarının
kullanımı etkin hale getirilecektir.
Çevre politikalarının ekonomik ve sosyal politikalarla entegrasyonunda
ekonomik araçlardan yararlanılacaktır.
Uzun dönemde çevre sorunlarının çözümü için uygulanan politikalar ve
stratejilerin ülke gerçekleri de dikkate alınarak AB normları ve
uluslararası standartlara paralel olması sağlanacaktır.
Çevre ve kalkınma ile ilgili veri ve bilgi erişim sistemleri oluşturulacak,
çevre izleme ve ölçüm altyapısı geliştirilecek, çevre envanterleri,
istatistikler ve standartlara yönelik ihtiyaç duyulan düzenlemeler
gerçekleştirilecektir.
Doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı teşvik edilecek; çevresel
riskler en aza indirilecektir. Biyolojik çeşitliliğin korunması ve
sürdürülebilir kullanımı amacıyla hazırlıkları tamamlanan Ulusal
Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planı yürürlüğe konulacaktır.
Korunan alanlar için yönetim planları ve uygulamasına yönelik eylem
planları hazırlanacaktır.
Çölleşme ve erozyonla etkili mücadele amacıyla, ormancılığı, tarımı,
hayvancılığı, yerleşmeyi, sanayi, su kaynaklarıyla ilgili faaliyetleri,
alternatif geçim kaynaklarını ve kırsal altyapının geliştirilmesini entegre
olarak ele alan, Ulusal Çölleşme Eylem Planı hazırlanacaktır.
Kamu kuruluşları başta olmak üzere, bütün sektörlerde çevreye
duyarlılığın artırılması ve kirliliğin önlenmesi için gerekli çalışmalar
sürdürülecektir. Hava kirliliğinin önlenmesi konusunda tüm sektörlerde
emisyon faktörleri belirlenerek emisyon envanterleri çıkarılacaktır.
Sanayi politikalarının belirlenmesinde ve yeni sanayi yatırımlarında çevre
dostu teknolojilere öncelik sağlanacak, yerel imalatçılar çevre dostu
teknolojiler konusunda bilgilendirilecek ve teşvik edilecektir. ÇED
sürecinin daha etkin kılınması yönünde düzenlemeler yapılacaktır.
152
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Biyoteknolojik uygulamalardan kaynaklanabilecek olası biyogüvenlik
risklerinin en aza indirilmesi için bütüncül bir yaklaşımla yasal, kurumsal
ve uygulamaya ilişkin düzenlemeler yapılacaktır.
Küresel iklim sisteminin korunması kapsamında ülkemizin üzerine düşen
sorumlulukları çerçevesinde; artan nüfusun gereksinimleri temel alınarak
ortak fakat farklılaştırılmış yükümlülükler ilkesi doğrultusunda İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) sürecine katılmak üzere
çalışmalar sürdürülecektir.
Ulaştırma, enerji, sanayi ve konutlardan kaynaklanan sera gazı
emisyonlarını kontrol etmek ve azaltmak amacıyla enerji verimliliğinin
artırılması ve tasarruf sağlanması yönünde düzenlemeler yapılacaktır.
Yine çevre politikası ile yakından ilgili olması bakımından; sanayi,
ormanlar, turizm, konut, tarım ve enerji sektörleri içini temel ilkeler de
şöyle ifade edilmektedir:
Sanayi; teknoloji üreten, AR-GE’ye önem veren, çevre normlarına uygun
üretim yapan, tüketici sağlığını ve tercihlerini gözeten, yerel kaynakları
harekete geçiren, nitelikli işgücü kullanan, çağdaş işletmecilik anlayışını
uygulayan, özgün tasarım ve marka yaratabilen bir yapıya
kavuşturulacaktır.
Ormanlar, ekosistem yaklaşımı dâhilinde, devamlılık, çok amaçlı
yararlanma, katılımcılık, uzmanlaşma, biyolojik çeşitlilik ile su ve yaban
hayatının korunması ve toplumsal istikrarın geliştirilmesi ilkeleri
doğrultusunda; yetişme muhiti şartları, sektörler arası bağımlılık, verim
gücü ve taşıma kapasitesi, orman sağlığı ve peyzajı, ekoturizm,
verimlilik, kirlenme, yangın, böcek, heyelan, kar, çığ, sel, don ve
kuraklık gerçekleri ile ergonomik faktörler dikkate alınarak işletilecek,
korunacak ve geliştirilecektir.
Biyolojik çeşitliliği, su ve yaban hayatını, kültürel ve estetik değerleri
korumak, ormanların henüz bilinmeyen yararlarının araştırılmasına
imkân vermek, toprak erozyonu ile heyelan ve çığ olgularını önlemek ve
ekoturizmi geliştirmek amacıyla, Tabiatı Koruma Alanları, Milli Park ve
benzeri Korunan Alanlar geliştirilecek ve yaygınlaştırılacaktır. Bu
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
çalışmalarda, ekosistemlerin içerdiği
büyüklükte olması esas alınacaktır.
değerleri
koruyucu
153
yeterli
Orman yangınlarını önleme ve mücadelede, silvikültürel önlemlerin
alınması, yangın emniyet yol ve şeritlerinin tesisi ve kontrollü yakma gibi
tedbirlerin uygulanması yanında; yangın ekiplerinin tam donanımlı olarak
istihdamı, başta arozöz olmak üzere, helikopter ve uçaktan
yararlanılmasının artırılması, erken haber alma ve ulaşım sistemlerinin
geliştirilmesi, eğitim ve halkın bilgilendirilmesi çalışmaları
etkinleştirilecektir. Zararlı böcek ve hastalıklarla mücadelede, biyolojik
metotlara ağırlık verilecektir.
Yeşil, yaşanabilir bir çevre yaratma ve orman yangınlarını önleme
konusunda, gerekli toplumsal iradenin oluşturulması amacı ile faaliyet
gösteren sivil toplum örgütleri, meslek odaları ve bilim çevrelerinin
çalışmaları desteklenecektir.
Dünya turizm gelirlerinden alınan payın artırılması temel hedeftir.
Değişen tüketici tercihlerini dikkate alarak geliştirilecek yeni alanlarla
turizm mevsiminin yılın tamamına ve turizmin potansiyel bölgelere
yayılmasına yönelik tedbirler alınacaktır. Sektörle ilgili tüm yatırımlar,
doğal, tarihsel ve sosyal çevreyi koruyucu ve geliştirici bir yaklaşımla ele
alınacak, işgücünün niteliğinin iyileştirilmesine ve turizm işletmelerinde
uluslararası standartlara uyuma öncelik verilecektir.
Konut üretiminde yapı ve çevre kalitesi artırılacaktır. Kentleşme
sürecinde tarihi, doğal, sosyal ve kültürel değerlerin korunması ve
sağlıklı, güvenli, kaliteli, ekonomik konut ve çevrelerin oluşturulması
amacıyla yapı ve çevre standartları geliştirilecektir.
Enerji kaynakları, üretim ve tüketim aşamasında çevreyi olumsuz
etkileyen özelliklere sahiptir. Çevresel sorunların giderilmesi ise önemli
bir maliyet unsurudur. Küresel kirlenme uluslararası alanda ortak
politikalar oluşturulması gereken konulardan biri haline gelmiştir.
Doğanın korunması amacı dikkate alınarak, yeni ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve tüketimde daha büyük
154
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
oranlarda yer alması için tedbirler alınacaktır. Böylece yerli fosil
kaynakların yanı sıra yenilenebilir enerji kaynakları da katılarak ülke
enerji potansiyelinin en üst derecede kullanıma sokulması sağlanacaktır.
Tarımsal politikalar doğrultusunda dengeli, sürdürülebilir ve çevreyle
uyumlu tarımsal kalkınmanın sağlanmasana yönelik tarımsal altyapının,
katılımcı bir yaklaşımla geliştirilmesi temel amaçtır.
Toprakların tahsisi, korunması (erozyon, parçalanma, kirlenme,
çoraklaşma, amaç dışı kullanımına karşı), sınıflandırılması, sektörsel ve
sektörler arası kullanım ve üretim için planlanması gibi konularda tüm
aksaklıkları düzeltecek ve boşlukları kapsayacak çerçeve nitelikte Arazi
Kullanımı ve Toprak Koruma Kanunu çıkarılacaktır.
Görüldüğü gibi, DPT tarafından hazırlanan ve 2001-2005 yıllarını
kapsayan, 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda çevre yönetiminde etkili
olabilecek önlemlerin alınabileceği ifade edilmektedir. Planlarda yer
almasına rağmen, daha önce de belirtmiş olduğum gibi, uygulamadaki
aksaklığın birçok nedeni olmasına karşın, en önemli iki neden ekonomik
sınırlamalar ve siyasi iktidarın davranışıdır. Çevre yönetiminde
karşılaşılan diğer önemli bir sorun da, çevre mevzuatının
uygulanmasındaki görev ve yetki dağınıklılığı, ilgili diğer kamu birimleri
arasındaki eşgüdüm yetersizliği veya başarısızlığıdır.
Sonuç olarak, uluslararası ve ulusal çevre politikaları ve mevzuatının
gereği gibi uygulanarak, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda,
doğal yaşam ortamlarının ve insan çevresinin korunabilmesi için etkili bir
çevre yönetim sisteminin geliştirilmesi zorunludur. Bu amaçla, çevre
yönetimi alanında görev üstlenmiş olan kamu çalışanlarının da
görüşlerinin alınarak, karşılaşılan sorunların ortaya konulması ve bu
sorunların çözülmesi gerekmektedir.
Çevre yönetiminin başarıya ulaşabilmesi için diğer kamu kurum ve
kuruluşlarının yönetiminde beklenildiği gibi, çevre yönetiminde de yeni
düzenlemelere gereksinim vardır. Günümüzde yürürlüğe girmesi
beklenen ve kamu yönetiminde bir reform getirmesi beklenen, Kamu
Yönetimi Temel Kanunu’nun amacı; katılımcı, saydam, hesap verebilir,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
155
insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir kamu yönetiminin
oluşturulması; kamu hizmetlerinin adil, süratli, kaliteli, etkili ve verimli
bir şekilde yerine getirilmesi için merkezi idare ile mahalli idarelerin
görev, yetki ve sorumluluklarının belirlenmesi; merkezi idare teşkilatının
yeniden yapılandırılması ve kamu hizmetlerine ilişkin temel ilke ve
esasları düzenlemek olarak ifade edilmekte ve kamu yönetiminin temel
amaç ve görevi; halkın hayatını kolaylaştırmak, huzur, güvenlik ve
refahını sağlamak, hayat kalitesini geliştirmek, kişilerin hak ve
özgürlüklerini kullanmalarının önündeki engelleri kaldırmak ve bu
amaçlarla kanunlarla verilen görev ve hizmetleri yerine getirmektir
şeklinde belirtilmektedir. Bu yeni düzenlemelerin yürürlüğe girmesi ile
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın taşradaki görevleri, belediye sınırları
içerisinde belediyelere, belediye sınırları dışında il özel idarelerine
devredilecektir. Böylece yerel sorunların yerel yönetimler tarafından
yerinde çözülmesine olanak sağlanacaktır.
Çizim 14 ve Çizim 15‘de genel anlamda, etkili bir çevre yönetim sistemi
için gerekli olan temel elemanlar ve elemanla birlikte uygulamanın
düzeni gösterilmektedir. Bu çizimlerin incelenmesiyle de görüleceği gibi,
başlangıç olarak toplam kalite yönetimi anlayışı gelmektedir. Bu yönetim
sisteminin temel ilkelerine ve insan kaynaklarına sahip olunmadan çevre
yönetiminde başarılı olmak mümkün olamaz. Çevre yönetim sistemi
içerisinde, kirliliğin kaynakta yönetimi esas olduğundan, öncelikle
herhangi bir tesis veya işletmenin planlama döneminden başlanmak üzere
çevresel etkisinin değerlendirilmesi ve kirliliğin önlenmesi için alınacak
önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir. Bu bağlamda önemli konulardan
biri de günün bilgi ve teknolojisinin uygulamaya alınması, temiz ve çevre
dostu teknolojilere ağırlık verilmesidir. Ülke genelinde, ileriye dönük ve
olumlu çevre politikaları kapsamında stratejik çevresel değerlendirmeler
de zorunlu olarak ele alınmalıdır.
Çevresel etki değerlendirmenin yanında çevresel risk yönetimi de
oldukça önemlidir. ÇED aşamasında dikkati çekmeyen bazı gelişmeler
daha sonra sorun yaratabilmektedir. Bu nedenle sistem yönetimi
kapsamında sürekli olarak risklerin izlenmesi ve yönetimi gerekir.
156
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevre politikaları yerel, bölgesel, ülkesel ve küresel oluşum ve
gelişimlerin etkisi altındadır. Bu nedenle politikalar değişime uğramak
zorundadır. Sık sık gözden geçirilmeli, gereksinimlere uygun ve günün
koşullarına göre güncelleştirilmiş politikalar geliştirilmelidir.
Mevzuatın yeterli olması ve günün koşullarına uygun olarak
güncellenmesi gerekmektedir. Avrupa Birliği çevre mevzuatına uyum
amacıyla sürdürülmekte olan çalışmalar ve düzenlemeler, AB üyeliği
gerçekleşmese de ülkemiz için yararlı olacaktır.
Günümüzde çevre yönetiminin yerinde ve yerel yönetimler tarafından
yapılması gibi olumu bir yaklaşım olmasına karşın, uygulamada
karşılaşılabilecek risklerin bugünden yönetilmesi zorunluluğu vardır.
Uzman yönetici ve teknik eleman yetersizliği, maddi kaynak teminindeki
güçlükler uygulamalarda aksaklıklara neden olabilecektir.
Merkezi yönetim mevcut olanakları gözden geçirmeli, yerel yönetimlerde
kapasite gelişmesine önem vererek belirli bir aşamaya ulaşıldıktan sonra
görevini devretmelidir. Uygulamada siyasi otoritenin etkisi ve
müdahalesi en aza indirilmelidir. Bu durum yerel yönetimler için çok
önemli bir risk faktörü olarak dikkate alınmalıdır.
Çevre yönetiminde, belirli sorunların yönetimi ve çözümünde kamu
kurum ve kuruluşları arasında işbirliği esastır. Bu amaçla, hizmetin
özelliğine göre iyi bir işbirliğinin oluşturulması ve ekip çalışmasına önem
verilmesi gerekir.
Çevre koruma amacıyla toplumsal duyarlılığın artırılması ve
örgütlenmenin güçlendirilmesi sorunların farkına varılmasında,
belirlenmesinde ve çözümü için baskı oluşturulmasında her zaman
gerekli olmaktadır. Bu nedenle çevreye duyarlı gönüllü kuruluşların
oluşum ve gelişimlerinin desteklenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de çevre yönetimi konusundaki en önemli teşkilatlanma, Çevre
Bakanlığı’dır. Taşra teşkilatları ile birlikte hizmet yürütmekte olan
Bakanlığın diğer bakanlıklar ve ilgili kurum ve kuruluşlarla da işbirliği
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
157
içerisinde olması gerekmektedir. Ayrıca, çevreye duyarlı gönüllü
kuruluşların da desteğini almak durumundadır.
Türkiye’de daha önce ayrı ayrı faaliyet göstermekte olan Çevre Bakanlığı
ile Orman Bakanlığı, “Çevre ve Orman Bakanlığı” olarak 4856 numaralı
“Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun”
ile birleştirilmiştir. Kanun, 08.05.2003 tarih ve 25102 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
ÇEVRE YÖNETİMİ
* TOPLAM KALİTE YÖNETİMİ
* ÇEVRE YÖNETİM SİSTEMLERİ
* ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME
* STRATEJİK ÇEVRESEL DEĞERLENDİRME
* RİSK YÖNETİMİ
* ÇEVRE POLİTİKASI
* ÇEVRE MEVZUATI
* TÜRK ÇEVRE MEVZUATI
* AB ÇEVRE MEVZUATI
* KAMU KURUM VE KURULUŞLARI
* ÇEVRE GÖNÜLLÜ KURULUŞLARI
Çizim 14. Çevre Yönetim Sistemi için gerekli olan temel elemanlar
MEVZUAT
AR&GE
UYGULAMA
SÜREKLİ
EĞİTİM
YÖNETİM
DENETİM
158
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çizim 15. Etkili bir çevre yönetiminin uygulanışı
Kanunun amacı, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel
alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde
kullanılması ve korunması, ülkenin doğal bitki ve hayvan varlığı ile doğal
zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve her türlü çevre kirliliğinin
önlenmesi ile ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının
genişletilmesi, ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin
kalkındırılması ve bunun için gerekli tedbirlerin alınması, orman
ürünlerine olan ihtiyacın karşılanması ve orman ürünleri sanayinin
geliştirilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığının kurulmasına, teşkilât ve
görevlerine ilişkin esasları düzenlemektir.
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın
görevleri şunlardır:
4856 numaralı kanunla düzenlenen
►Çevrenin korunması, kirliliğinin önlenmesi ve iyileştirilmesi
için prensip ve politikalar tespit etmek, programlar hazırlamak; bu
çerçevede, araştırmalar ve projeler yapmak, yaptırmak, bunların
uygulama esaslarını tespit etmek, uygulanmasını sağlayacak tedbirleri
almak.
►Çevrenin korunması ve kirliliğinin önlenmesi amacıyla ülke
şartlarına uygun olan teknolojiyi belirlemek, bu maksatla kurulacak
tesislerin vasıflarını tespit etmek.
►Ülke şartlarına uygun olan çevre standartlarını Türk
Standartları Enstitüsü ile birlikte belirlemek, uygulamak ve
uygulanmasını sağlamak.
►Atık ve yakıtlar ile ekolojik dengeyi bozan, havada, suda ve
toprakta kalıcı özellik gösteren kirleticilerin çevreye zarar vermeyecek
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
159
şekilde bertaraf edilmesi için denetimler yapmak; ülke genelinde tüm
uygulayıcı kurum ve kuruluşların bu konudaki taleplerini değerlendirerek
sonuçlandırmak; ülkenin atık yönetimi politikasını belirlemek ve bu
konuda gerekli tedbirleri almak; tehlikeli hallerde veya gerekli
durumlarda faaliyetlerin durdurulması ile ilgili usul ve esasları
yönetmelikle belirlemek.
►Çevrenin korunması ve kirliliğinin önlenmesi için çevre
standartları ve ekolojik kriterler esas olmak üzere her türlü analizi, ölçüm
ve kontrolleri gerçekleştirmek amacıyla laboratuvar kurmak, kurdurmak
ve denetimlerini yapmak veya mevcut kamu kurum ve kuruluşlarının
laboratuvarlarından yararlanmak.
►Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin mevcut olduğu
veya olması muhtemel bölgeleri ve sektörleri tespit etmek ve izlemek, bu
problemlerin teknik, idari ve finansman bakımından çözümünü sağlayan
kaynağın bulunmasıyla ilgili çalışmaları yönetmek veya yönlendirmek.
►Sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde, çevreye olumsuz
etki yapabilecek her türlü plân, program ve projenin, fayda ve
maliyetleriyle çevresel olguların ortak bir çerçeve içinde
değerlendirilmesini gerçekleştirecek çevresel etki değerlendirmesi ve
stratejik çevresel değerlendirme çalışmasının yapılmasını sağlamak, bu
çalışmaları denetlemek ve izlemek.
►Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik
kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren
rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve
bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya
hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak.
►Hayvanların korunmasına yönelik çalışmaları, ilgili bakanlık,
kurum ve kuruluşların işbirliği ile yapmak, yaptırmak, bu konuda
yürütülen faaliyetleri desteklemek, denetlemek ve denetlenmesini
sağlamak.
160
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Çevre konusunda görev verilmiş olan özel kuruluşlar ile kamu
kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak; bu
konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek
ve bakanlıklar arası işbirliği esaslarını yönetmelikle belirlemek.
►Çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke
bütününde izlemek ve denetlemek.
►Çevre uygulamalarına etkinlik kazandırmak için başta mahalli
idareler olmak üzere, sürekli bir eğitim programı uygulamak, bu amaçla
yapılan eğitim faaliyetlerini izlemek, desteklemek, yönlendirmek, çevre
bilincini geliştirmek ve çevre problemleri konusunda kamuoyu
araştırmaları yapmak.
►Çevre ve orman konularında uluslararası düzeyde sürdürülen
çalışmaların izlenmesi ve bunlara katkıda bulunulması amacıyla ulusal
düzeyde yapılan hazırlıkları ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde yürütmek
ve bu çalışmalara Türkiye'nin iştirakine ilişkin koordinasyonun
sağlanmasına, uluslararası ilişkilerin yürütülmesi ile ilgili mevzuat
çerçevesinde yardımcı olmak.
►Ormanların korunması, imarı ve ıslahı ile bakımını sağlamak.
►Orman sınırlandırılması ve kadastrosunu yapmak, vasıf tayini
ile Devlet ormanlarına ilişkin kamu yararına irtifak hakkı tesisi ve iznine
ait işleri yürütmek.
►Orman sınırları içerisinde ve yeniden orman rejimine alınacak
yerlerde genel ağaçlandırma plânı düzenlemek, bu plânın gerektirdiği etüt
ve proje işleri ile ağaçlandırmaları yapmak veya yaptırmak.
►Erozyonu önleyici her türlü tedbiri almak.
►Devlet ormanları içindeki otlak, yaylak ve kışlakları özel
mevzuatına göre ıslah etmek, otlatma amenajman plânlarını yapmak veya
yaptırmak.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
161
►Ağaçlandırma yapmak, devamlı ve geçici fidanlıklar kurmak,
özel ağaçlandırma yapmak ve fidanlık tesis etmek isteyen gerçek ve tüzel
kişileri desteklemek.
►Devlet ormanları ile tüzel kişiliği haiz kamu kurumlarına ve
özel ormanlara ait amenajman plânlarını yapmak veya yaptırmak.
►Devlet ormanları içinde ve bitişiğinde oturan köylülerin sosyal
ve ekonomik gelişmelerini sağlamak maksadıyla bunları her türlü kredi
ve yardım kaynaklarıyla desteklemek, orman-halk ilişkilerini geliştirmek
ve bu konuda her türlü tedbiri almak.
►Başka yerlere nakledilecek orman köylülerinin bıraktıkları
taşınmazların kamulaştırılmasını sağlamak ve buraları ağaçlandırmak.
►Yurt içi odun hammadde ihtiyacını karşılamak, odun ve odun
dışı orman ürünlerinin ithalat ve ihracatına ilişkin esasları belirlemek,
gerektiğinde tohum, fidan ve üretimle ilgili maddeleri ithal ve ihraç
etmek.
►Millî parklar, tabiat parkları, tabiat anıtları, tabiatı koruma
alanları ve orman içi mesire yerleri ile biyolojik çeşitliliğin, av ve yaban
hayatı alanlarının tespiti, yönetimi, korunması, geliştirilmesi, işletilmesi
ve işlettirilmesini sağlamak.
►Bakanlığın çalışma alanına giren hizmetlere ilişkin olarak,
araştırma birimleri ve eğitim merkezleri açmak, yurt içinde ve dışında
gerekli personeli yetiştirmek, her çeşit uygulamalı araştırmalarla eğitim,
yayın ve yayım çalışmaları yapmak, yaptırmak, dokümantasyon ve
tanıtma faaliyetlerinde bulunmak.
Kanunda, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ana hizmet birimleri;
A. Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü.
b. Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Plânlama Genel Müdürlüğü.
C. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü.
d. Orman-Köy İlişkileri Genel Müdürlüğü.
162
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
E. Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü.
f. Araştırma ve Geliştirme Dairesi Başkanlığı.
g. Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı.
h. Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanlığı, olarak verilmektedir.
Türkiye’de son yıllarda, çevre yönetimi alanındaki en önemli gelişme,
8.5.2003 tarih ve 25102 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 4856 numaralı “Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun” gereğince, Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesinde,
“Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü”nün kurulmuş olmasıdır.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün görevleri 4856 numaralı
Kanun’un 9. maddesinde şöyle sıralanmaktadır:
►Çevre kirliliği ile ilgili olarak ölçüm, tespit ve kalite kriterlerini
belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak; çevreyle ilgili her
türlü ölçüm-izleme, analiz ve kontroller yapacak laboratuvarlar kurmak,
kurdurmak, bunların akreditasyon işlemlerini yapmak, hava, su ve toprak
konusunda ölçüm yapacak kuruluşları belirlemek, kurulacak tesisler için,
alıcı ortam özelliklerine göre çevre kirliliği yönünden görüş vermek,
izlemek ve gerektiğinde müdahale etmek, mevcut ve kurulacak tesislere
emisyon ön izni ve emisyon izni vermek, emisyonları ve arıtma
sistemlerini izlemek ve denetlemek.
►Hava kalitesinin korunması, hava kirliliği, gürültü, titreşim ve
iyonlaştırıcı olmayan radyasyonun kontrolü, azaltılması veya bertaraf
edilmesi için hedef ve ilkeleri belirleyerek her türlü tedbiri almak ve
uygulanmasını sağlamak, bu konuda yönetim ve acil müdahale plânları
yapmak, yaptırmak, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli
çalışmalar yaparak müdahale etmek, kriter ve standartları belirlemek,
uygulamak, uygulanmasını sağlamak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak
ve değerlendirmek.
►Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji
kullanımını desteklemek, yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak
şekilde kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
163
çevreye uygun teknolojileri belirlemek ve bu maksatla, kurulacak
tesislerin vasıflarını saptamak.
►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye
olumsuz etkileri olan atık ve kimyasallar ile hava kirliliği, gürültü,
titreşim ve iyonlaştırıcı olmayan radyasyon ile ilgili her türlü faaliyeti
izlemek, yer üstü ve yer altı sularına, denizlere ve toprağa olumsuz
etkileri olan her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde
veya gerekli durumlarda faaliyetleri durdurmak.
►Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile nükleer güvenlik konusunda
işbirliği yapmak.
►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek
ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak.
►Yasaklanacak ve kısıtlanacak atık ve kimyasalların ve bunlar
ile çevre kirliliğine yol açabilecek maddelerin ithalat ve ihracatına ilişkin
kriterleri belirlemek, bununla ilgili kontrol ve uygunluk belgesi
taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak.
►Etkili bir çevre yönetimi ile atık ve kimyasalların çevre ile
uyumlu yönetimi için gerekli ekonomik araçları belirlemek, uygulamak
ve uygulanmasını sağlamak, görev alanı ile ilgili standartları ilgili
kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek.
►Motorlu kara taşıtları işletenlerin, egzoz emisyonlarının
yönetmelikle belirlenen standartlara uygunluğunu belgelemek üzere
Bakanlığa ait ya da Bakanlıkça yetkili kılınacak egzoz ölçüm
istasyonlarında ölçüm yaptırmalarını sağlamak, bu konuda idarî, malî ve
teknik esas ve usulleri belirlemek.
►Yer üstü ve yer altı sularının, denizlerin ve toprağın korunması,
kirliliğin önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla; hedef ve ilkeleri,
kirletici unsurları belirlemek, kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin
usul ve esasları tespit etmek, uygulanmasını sağlamak, yer üstü ve yer altı
su, deniz ve toprak kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve
164
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
mücadele kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak,
acil müdahale plânları yapmak, yaptırmak; çevrenin korunması ve yer
üstü ve yer altı su, deniz ve toprak kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun
teknolojileri belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını
saptamak, bu çerçevede gerekli tedbirleri almak ve aldırmak.
►Su kaynakları için koruma ve kullanma plânları yapmak, kıta
içi su kaynakları ile toprak kaynaklarının havza bazında bütüncül
yönetimini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak.
►Su kaynaklarının kalite sınıflarının belirlenmesi, su kalitesinin
yükseltilmesi ve en uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını
yapmak ve yaptırmak.
►Tesislere deşarj izni vermek, deşarjları ve arıtma sistemlerini
izlemek ve denetlemek, tesisler için kurulacak arıtım sistemlerinin
projelerini onaylamak.
►Mahalli çevre kurullarının çalışmalarının yönlendirilmesi ve
denetimini yapmak.
►Atık ve kimyasalların yönetimine ilişkin hedef ve politikaları
belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak.
►Her türlü atık bertaraf tesislerine, yönetmeliklerle belirlenen
usul ve esaslara göre lisans ve görüş vermek, bunları izlemek ve
denetlemek, gerektiğinde lisansı iptal etmek.
►Atık bertaraf tesisleri ile kimya sınai tesisleri için acil
müdahale plânları yapmak, yaptırmak, uygulanmasını sağlamak.
►Atıkların kaynağında en aza indirilmesi, sınıflara ayrılması,
toplanması, taşınması, geçici depolanması, geri kazanılması, bertaraf
edilmesi, yeniden kullanılması, arıtılması, enerjiye dönüştürülmesi ve
nihai depolanması konularında yürütülen faaliyetleri desteklemek, geri
kazanımı artırıcı sistemleri kurmak, kurdurmak, denetlemek ve uygun
teknolojileri belirlemek.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
165
►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek,
tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek
ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek.
►Atık ve kimyasallarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik
durumlarının tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve
kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve
yaptırmak.
►İlgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde atık ve
kimyasalların taşınması ile tehlikeli atık ve kimyasalların taşınma
lisanslarına ilişkin esasları belirlemek, uygulanmasını sağlamak, izlemek
ve denetlemek.
►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak.
Verilen bu görevleri yapmak üzere, üst yönetiminde bir genel müdür ve
üç genel müdür yardımcısı bulunan, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü
altı daire başkanlığından oluşmaktadır. Görev alanlarını kapsayacak
şekilde, daire başkanlıkları ve daire başkanlıklarına bağlı şube müdürlüğü
birimleri şöyledir:
1. Ölçme ve Denetim Dairesi Başkanlığı:
Çevre Denetimi Şube Müdürlüğü, Çevre Standartları,
Kalite Güvence ve Eğitim Şube Müdürlüğü, Laboratuvar
Şube Müdürlüğü
2. Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı:
Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliği Kontrolü Şube
Müdürlüğü, Isınma ve Motorlu Taşıtlar Kaynaklı Hava
Kirliliği Şube Müdürlüğü, Gürültü ve Titreşim Kontrolü
Şube Müdürlüğü, Sınır Ötesi Hava Kirliliği İzleme Şube
Müdürlüğü, Kontrole Tabi Yakıt ve Maddeleri İzleme Şube
Müdürlüğü
166
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
3. Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı:
Evsel Atıklar Şube Müdürlüğü, Tehlikeli Atıklar Şube
Müdürlüğü, Tıbbi ve Özel Atıklar Şube Müdürlüğü,
Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Şube Müdürlüğü, Atık
Envanteri ve Planlama Şube Müdürlüğü
4. Su ve Toprak Yönetimi Dairesi Başkanlığı:
Su Kaynakları Şube Müdürlüğü, Toprak Şube Müdürlüğü,
Arıtma Teknolojileri Şube Müdürlüğü
5. Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı:
Tehlikeli Kimyasallar Yönetimi Şube Müdürlüğü, Envanter
ve Risk Değerlendirme Şube Müdürlüğü, Kimyasal ve
Endüstriyel Kazalar Şube Müdürlüğü
6. Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı:
Marmara ve Boğazlar Şube Müdürlüğü, Akdeniz ve Ege
Denizi Şube Müdürlüğü, Karadeniz Şube Müdürlüğü
Bu genel müdürlük mevcut çevre mevzuatını uygularken, uygulamada
karşılaşılan sorunları belirlemeli ve çevre koruma temel ilkelerinden
sapma göstermeden yeni gelişmeleri planlamalıdır. Özellikle, AB
müktesebatına uyum sürecinde, AB çevre politikalarına ve çevre
mevzuatına uygun olarak yönetmelik ve yönergelerde gerekli değişiklik
ve düzenlemeleri yapmalı ve eksiksiz uygulanmalıdır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Plânlama Genel Müdürlüğü çevre
sorunlarının oluşmasından önce gerekli önlemlerin alınması ve planlama
bakımından oldukça önemli görevler yüklenmektedir. Bu genel
müdürlüğün görevleri şöyle sıralanmaktadır:
►Çevresel etki değerlendirmesi
değerlendirme çalışmalarını yapmak.
ve
stratejik
çevresel
►Çevre envanterini ve çevre durum raporlarını hazırlamak.
►Dengeli ve sürekli kalkınma amacına uygun olarak ekonomik
kararlarla ekolojik kararların bir arada düşünülmesine imkân veren
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
167
rasyonel doğal kaynak kullanımını sağlamak üzere, kalkınma plânları ve
bölge plânları temel alınarak çevre düzeni plânlarını hazırlamak veya
hazırlatmak, onaylamak, uygulanmasını sağlamak.
►Ulusal çevre stratejisi ve eylem plânlarını yürütmek ve
koordine etmek.
►Görev alanına giren faaliyetleri izlemek ve denetlemek,
uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal düzeyde uygulanmasını
sağlamak.
►Avrupa Çevre Ajansı ile ilişkileri yürütmek, gerekli çalışmaları
yapmak.
►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak.
Ülkemizde, başta orman yangınları olmak üzere diğer faktörlerin etkisi
ile oluşan ormansızlaşma olayına karşı ağaçlandırma çalışmaları yapmak
ve toprak erozyonunu önlemek amacıyla kurulan Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü’nün görevleri:
►Bozuk orman alanlarında ve gerektiğinde verimli orman
alanlarında ağaçlandırma, erozyon kontrolü, orman içi mer`a ıslahı,
sosyal ormancılık faaliyetlerine ait plân ve projeler ile bu plân ve
projelerin gerektirdiği her türlü çalışmayı yapmak ve yaptırmak.
►Orman rejimine alınacak yerlerde yeniden orman tesis etmek
ve doğal dengeyi sağlayacak erozyon kontrolü tedbirlerini almak.
►Ormancılık çalışmaları için lüzumlu tohum ve fidanları
üretmek, ürettirmek, gerektiğinde üretimle ilgili maddeleri ithal ve ihraç
etmek, ağaç ve tohum ıslahını yapmak.
►Gerçek ve tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının orman
ve fidanlık tesis etmesi ve işletmesi çalışmalarını teşvik etmek ve
desteklemek.
168
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak, olarak
sıralanmaktadır.
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri ve AB uyum süreci içerisinde çevre
mevzuatı önemli bir yer tutmaktadır. AB müktesebatı kapsamında çevre
mevzuatı uyumu oldukça ciddi çalışmalar gerektirmektedir. Bu nedenle,
Çevre ve Orman Bakanlığı’na önemli görevler düşmektedir. Bu görev,
Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı tarafından
yürütülecektir.
Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Dairesi Başkanlığı’na kanunla verilen
görevler şunlardır:
►Hükümetler arası anlaşmalar çerçevesinde Bakanlığı
ilgilendiren konularda yürürlükte olan protokollerin uygulanmasında
takipçi ve yönlendirici olmak, diğer ülkeler ile ilişkileri düzenlemek,
gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak, Makamca uygun bulunan yeni
işbirliği alanlarında gerekli hazırlık çalışmalarını yapmak.
►Uluslararası alanda faaliyet gösteren kuruluşlarla Bakanlık
iştigal alanına giren konularda uluslararası sözleşmeler de dâhil olmak
üzere ilişkileri düzenlemek, gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak.
►Dış ülkelere görevli gidecek Bakanlık heyet ve elemanlarının
seyahatleri ile ilgili gerekli işlemlerin yürütülmesini ve çeşitli dış
kaynaklı burs, seminer, staj ve benzeri imkânlardan yararlanılmasını
sağlamak.
►Bakanlığın görev alanı ile ilgili olarak ülkeye gelen yabancı
uzman ve yetkililerin ziyaretlerinin programlanmasını temin etmek,
uluslararası toplantı, konferans, seminer ve benzeri faaliyetlerin yurt
içinde düzenlenmesi ile ilgili ön çalışmaları yapmak, eşgüdümü
sağlamak, yurt dışında düzenlenecek bu gibi toplantı ve benzeri
faaliyetleri takip etmek, ilgili kuruluşlara duyurmak ve gerekli seviyede
iştiraki temin etmek.
►Avrupa Birliği ile ilişkilerde ve Avrupa Birliğine yönelik
mevzuat ve uyum çalışmaları ile ekonomik ve teknik işbirliğine yönelik
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
169
çalışmalarda Bakanlık hizmetlerinin süratli, düzenli, etkili ve verimli bir
şekilde yürütülmesi için gerekli irtibat ve eşgüdümü sağlamak.
►Avrupa Birliği programları ve Avrupa Birliğinden sağlanan
destekler çerçevesinde Bakanlığın faaliyet alanına giren konulardaki dış
kaynaklı projelerin program, bütçe ve uygulanmasına ait iş ve işlemleri
yürütmek, dış kaynaklı proje hazırlıklarını takip etmek, proje tekliflerini
incelemek, Bakanlıkça uygun görülen projelerin yürütülmesi için gerekli
tedbirleri almak, bu konularda Bakanlık birimleri ve Bakanlık ile diğer
ulusal ve uluslararası kuruluşlar arasında işbirliğini düzenlemek, gerekli
irtibat ve eşgüdümü sağlamak.
►Uluslararası kuruluşlardan ve/veya diğer ülkelerden doğrudan
veya diğer kurum ve kuruluşlar kanalıyla Bakanlığa intikal eden dış
kaynaklı proje öneri ve taslaklarını, Bakanlık politikaları doğrultusunda
incelemek ve değerlendirmek.
►Bakanlığın faaliyet alanına giren konulardaki projeler için
uluslararası kuruluşlardan ve/veya ülkelerden kaynak sağlanmasına
yönelik girişimleri yapmak, proje önerisinde bulunarak dış kaynağın
ülkemize girmesini sağlamak için Bakanlık birimlerini yönlendirmek ve
eşgüdümü sağlamak.
►Çevre problemlerinin finansman yönünden çözümünü
sağlamak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği halinde dış kaynağın
sağlanması ile ilgili çalışmalar yapmak,
►Bakanlık Makamınca verilen benzeri görevleri yapmak.
Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Teşkilatının Görevleri, Çalışma
Esas ve Usulleri Hakkında Yönetmelik 16.01.2004 tarih ve 25348
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı;
01.05.2003 tarihli ve 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile belirlenen görevlerin yapılmasını,
hizmetlerin geliştirilmesini, çalışmaların verimli olarak sürdürülmesini
sağlamak için Çevre ve Orman Bakanlığı Merkez Teşkilatının görevleri
ile çalışma esas ve usullerini belirtmektir. Yönetmelik, Çevre ve Orman
170
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bakanlığı Merkez Teşkilatındaki ana hizmet birimlerinin, danışma ve
denetim birimlerinin ve yardımcı birimlerin kuruluş, görev ve çalışma
esas ve usullerini kapsamaktadır.
Bu yönetmelikte, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’ne bağlı Daire
Başkanlıkları’nı görevleri aşağıdaki şekilde sıralanmaktadır:
Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı;
►Çevre kirliliği ile ilgili her türlü ölçüm, analiz ve kontrolleri
yapmak, ölçüm yapacak laboratuvarları belirlemek, laboratuvarlar ve
ölçüm istasyonları kurmak kurdurmak ve denetimlerini yapmak, kamu ve
özel kuruluşlara ait laboratuvarlarla ilgili akreditasyon çalışmalarında
danışmanlık hizmeti vermek, çevre ile ilgili ölçüm yapacak kuruluşları
belirlemek, kamu kurum ve kuruluşlarının laboratuvarları ile işbirliği
yapmak,
►Bakanlığın ilgili birimleri ile Çevre Denetimi Yönetmeliği
çerçevesinde yıllık denetim programlarını hazırlamak,
►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye
olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti denetlemek,
►Tesislerin kurulması, faaliyete geçmesi ve üretimin her
aşamasından atıkların nihai bertarafına kadar çevrenin korunması için
Çevre Denetimi Yönetmeliği çerçevesinde çevre denetimleri yapmak,
►Faaliyet-Tesis Bilgi Formlarındaki bilgiler ışığında istatistik ve
envanter çalışmaları yapmak,
►Ölçüm ve denetim
çalışmaları yapmak,
görevlilerinin eğitimi
için gerekli
►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek
ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Çevre ile ilgili her türlü izne ve denetime esas teşkil edecek
laboratuvar hizmetlerini vermek,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
171
►Görevleri ile ilgili konularda araştırma ve proje çalışmaları
yapmak,
►Standart taslaklarına, ilgili birimlerle işbirliği yaparak Bakanlık
görüşünü vermek,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı;
►Hava kalitesinin korunması, hava kirliliği, gürültü, titreşim ve
iyonlaştırıcı olmayan radyasyonun kontrolü, azaltılması veya önlenmesi
için hedef ve ilkeleri belirleyerek her türlü tedbiri almak ve
uygulanmasını sağlamak; gerektiğinde müdahale etmek; bu konuda
yönetim ve acil müdahale planları yapmak, yaptırmak, konuyla ilgili
kurum ve kuruluşlarla koordineli çalışmak,
►Isınma, endüstriyel faaliyetler ve motorlu taşıt kullanımı
sonucu atmosfere verilen bütün kirletici emisyonları ve arıtma
sistemlerini izlemek, denetlemek,
►Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, Gürültü Kontrolü
Yönetmeliği ve diğer ilgili mevzuat çerçevesinde valilikler tarafından
yapılacak çalışmaları izlemek, il mahalli çevre kurulu çalışmalarını çevre
politikaları ve stratejileri doğrultusunda yönlendirmek,
►Hava kirliliği ile ilgili olarak ölçüm, tespit ve kalite kriterlerini
belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, ölçüm sonuçlarını
değerlendirmek,
►Kurulacak tesisler için hava alıcı ortam özelliklerine göre hava
kirliliği ve gürültü yönünden görüş vermek, izlemek ve gerektiğinde
müdahale etmek,
►Hava kirliliğinin önlenmesi, hava kalitesinin korunması ve
gürültünün azaltılması amacıyla ülke şartlarına ve çevreye uygun
172
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
teknolojileri belirlemek, bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarının
tespit edilmesi amacıyla çalışmalar yapmak,
►Sınır ötesi hava kirliliği ve iklim değişikliği ile ilgili çalışmalar
yapmak,
►Mevcut ve kurulacak tesislere emisyon ön izni ve emisyon izni
vermek,
►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde çevreye
olumsuz etkileri olan hava kirliliği, gürültü, titreşim ve iyonlaştırıcı
olmayan radyasyon ile ilgili her türlü faaliyeti izlemek, belirlemek,
denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri
durdurmak,
►Hava Yönetimi Dairesi Başkanlığı görev alanına giren
konularda Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ile nükleer güvenlik
konusunda işbirliği yapmak,
►Motorlu kara taşıtlarını işletenlerin, egzoz emisyonlarının Hava
Kalitesinin Korunması Yönetmeliği ile belirlenen standartlara
uygunluğunu belgelemek üzere Bakanlığa ait ya da Bakanlıkça yetkili
kılınacak egzoz ölçüm istasyonlarında ölçüm yaptırmalarını sağlamak, bu
konuda idari, mali ve teknik esas ve usulleri belirlemek,
►Yenilenebilir enerji kaynakları başta olmak üzere temiz enerji
kullanılmasını desteklemek ve temiz enerji sağlayacak stratejilerin
geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmak,
►Enerji tasarrufu ve enerjinin etkin kullanılması, binalarda ısı ve
ses yalıtımı için ilgili kurum ve kuruluşlarla koordineli çalışmalarda
bulunmak,
►Fosil yakıtların hava kirliliğine yol açmayacak şekilde
kullanılabilmesi için gerekli önlemleri almak veya aldırmak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
173
►Yasaklanacak ve kullanımı kısıtlanacak kontrole tabi olan
yakıtlar ile hava kirliliğine yol açabilecek kimyasal maddelerin ithalat ve
ihracatına ilişkin kriterleri belirlemek, bununla ilgili kontrol ve uygunluk
belgesi taleplerini değerlendirmek ve sonuçlandırmak,
►Etkili bir hava yönetimi için gerekli ekonomik araçları
belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, görev alanı ile ilgili
standartları diğer kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek,
►Ozon tabakasının incelmesine neden olan maddelerin
kontrolüne ilişkin olarak ulusal stratejilerin belirlenmesi amacıyla
çalışmalar yapmak,
►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek,
değerlendirmek ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Atık Yönetimi Dairesi Başkanlığı;
►Atıkların nihai bertarafına kadar insan sağlığına ve çevreye
zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama
verilmesini önleyici çalışmalar yapmak, atık yönetim esaslarını
belirlemek,
►Etkili bir atık yönetimi için gerekli hedef, politika ve ekonomik
araçları belirlemek, uygulamak ve uygulanmasını sağlamak, ilgili teknik
ve idari standartları ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak belirlemek,
►Atıkların kaynağında en aza indirilmesi, sınıflara ayrılması,
toplanması, taşınması, geçici depolanması, geri kazanılması, yeniden
kullanılması, arıtılması, enerjiye dönüştürülmesi ve nihai bertaraf
edilmesi konularında yürütülen faaliyetleri desteklemek, geri kazanımı
artırıcı sistemleri kurmak, kurdurmak, denetlemek ve temiz teknolojilerin
kullanılması konusunda ilgili taraflarla işbirliği yapmak ve
koordinasyonu sağlamak,
174
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Atıklarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik durumlarının
tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve kirlenmiş alanların
iyileştirilmesine ilişkin çalışmaların yapılmasını sağlamak,
►Atıkların taşınması ile ilgili önlemleri almak,
►Atıkların ithali, ihracı ve transit geçişi ile ilgili ilkeleri
belirlemek, uygulamaların denetimini yapmak,
►Atıklar ile ilgili uluslararası çalışmaları izlemek, ulusal
düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Su ve Toprak Yönetimi Dairesi Başkanlığı;
►Yer üstü ve yer altı sularının ve toprağın korunması, kirliliğin
önlenmesi veya bertaraf edilmesi amacıyla; hedef ve ilkeleri, kirletici
unsurları belirlemek, kirliliğin giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve
esasları tespit etmek, uygulanmasını sağlamak, yer üstü ve yer altı su ve
toprak kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele
kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, acil
müdahale plânları yapmak, yaptırmak; çevrenin korunması ve yer üstü ve
yer altı su ve toprak kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun teknolojileri
belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını belirlemek ve
bu çerçevede gerekli tedbirleri almak, aldırmak,
►Kurulacak tesisler için, alıcı ortam özelliklerine göre çevre
kirliliği yönünden görüş vermek, izlemek ve gerektiğinde müdahale
etmek,
►Ülkedeki kirlenme konuları ile kirlenmenin mevcut olduğu
veya olması muhtemel bölgeleri ve sektörleri tespit etmek ve izlemek, bu
problemlerin teknik, idari ve finansman bakımından çözümünü sağlayan
kaynağın bulunmasıyla ilgili çalışmaları yönetmek veya yönlendirmek,
►Çevre konusunda görev verilmiş olan özel kuruluşlar ile kamu
kurum ve kuruluşları arasında işbirliği ve koordinasyonu sağlamak; bu
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
175
konuda faaliyette bulunan gönüllü kuruluşları yönlendirmek, desteklemek
ve bakanlıklar arası işbirliği esaslarını yönetmelikle belirlemek,
►Su ve toprak kirliliğine neden olan her türlü faaliyeti ülke
bütününde izlemek ve denetlemek,
►Yer üstü ve yer altı sularına ve toprağa olumsuz etkileri olan
her türlü faaliyeti belirlemek, denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli
durumlarda faaliyetleri durdurmak,
►Görev alanına giren konularda, Avrupa Birliği uyum
çalışmaları yapmak, diğer uluslararası çalışmaları izlemek ve ulusal
düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Su kaynakları için koruma ve kullanma plânları yapmak, kıta
içi su kaynakları ile toprak kaynaklarının havza bazında bütüncül
yönetimini sağlamak için gerekli çalışmaları yapmak,
►Su kaynaklarının kalite sınıflarının belirlenmesi, su kalitesinin
yükseltilmesi ve en uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını
yapmak ve yaptırmak,
►Tesislere deşarj izni vermek, deşarjları ve arıtma sistemlerini
izlemek ve denetlemek, tesisler için kurulacak arıtım sistemlerinin
projelerini onaylamak,
►Mahalli çevre kurullarının çalışmalarının yönlendirilmesi ve
denetimini yapmak,
►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek,
tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek
ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek,
►Atık ve kimyasallarla kirlenmiş alanların mevcut kirlilik
durumlarının tespiti, çevre ve insan sağlığına olabilecek risklere ve
kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin çalışmaları yapmak ve
yaptırmak,
176
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Toprak varlığı ve arazi kullanımı konusunda koruma ve
kullanma esaslarının belirlenmesi, iyileştirilmesi amacıyla ilgili
kuruluşlarla işbirliği halinde çalışmalar yapmak,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Kimyasallar Yönetimi Dairesi Başkanlığı;
►Sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde, kimyasal
güvenliği sağlamak üzere politika ve stratejiler ile eylem planlarını tespit
etmek; bu çerçevede araştırmalar ve projeler yapmak, yaptırmak;
bunların uygulama usul ve esaslarını tespit etmek, uygulanmasını
sağlayacak tedbirleri almak, uygulamak, uygulatmak, izlemek,
denetlemek ve denetlenmesini sağlamak,
►Kimyasal güvenlik kapsamında uluslararası çalışmaları ve
gelişmeleri izlemek, bu konuda görev verilmiş olan bakanlık birimleri,
kamu kurum/kuruluşları, sivil toplum örgütleri arasında koordinasyonu
ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Kimyasallarla kirlenmiş alanların iyileştirilmesine ilişkin görüş
vermek,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Deniz ve Kıyı Yönetimi Dairesi Başkanlığı;
►Denizlerin korunması, kirliliğin önlenmesi veya bertaraf
edilmesi amacıyla; hedef, ilke ve politikalar belirlemek, kirliliğin
giderilmesi ve kontrolüne ilişkin usul ve esasları tespit etmek,
uygulanmasını sağlamak,
►Denizlerin korunması ve iyileştirilmesine yönelik olarak
araştırmalar ve projeler yapmak veya yaptırmak,
►Görev alanına giren konularla ilgili kriterleri belirlemek,
tespitte bulunmak, ölçüm yaptırmak, verileri toplamak, değerlendirmek
ve standartları ilgili kuruluşlarla belirlemek,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
177
►Deniz kıyısına deşarj ve derin deniz deşarjı ile ilgili
tesislere/faaliyetlere izin vermek, izlemek, denetlemek ve konuyla ilgili
arıtım sistemlerinin projelerini onaylamak,
►Deniz kirliliğine karşı hazırlıklı olmak, müdahale ve mücadele
kapasitesini artırmak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak; bu çerçevede
acil müdahale planları yapmak, yaptırmak,
►Serbest bölgeler de dâhil olmak üzere, ülke genelinde deniz ve
kıyı ortamına olumsuz etkileri olan her türlü faaliyetleri belirlemek,
denetlemek, tehlikeli hallerde veya gerekli durumlarda faaliyetleri
durdurmak,
►Deniz kirliliğinin önlenmesi amacıyla uygun teknolojileri
belirlemek ve bu maksatla kurulacak tesislerin vasıflarını saptamak, bu
çerçevede gerekli tedbirleri almak, aldırmak,
►Görev alanına giren konularda uluslararası çalışmaları izlemek
ve ulusal düzeyde uygulanmasını sağlamak,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak
Çevresel Etki Değerlendirmesi ve Planlama Genel Müdürlüğü
kapsamında beş daire başkanlığı yer almaktadır.
Bunlar:
1.Altyapı Yatırımları ÇED Dairesi Başkanlığı
2.Endüstriyel Yatırımlar ÇED Dairesi Başkanlığı
3.ÇED ve Plan İzleme-Kontrol Dairesi Başkanlığı
4.Çevre Envanter Dairesi Başkanlığı
5.Planlama ve Stratejik Çevresel Değerlendirme Dairesi
Başkanlığı
Sıralanan bu daire başkanlıklarının görevleri:
Altyapı Yatırımları ÇED Dairesi Başkanlığı;
178
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Altyapı yatırımları ile ilgili projelerinin özelliklerine göre ÇED
sürecinin başlatılması, komisyon kurulması, özel format verilmesi ile
ilgili iş ve işlemlerin yapılmasında sekreterya hizmetlerini yapmak,
►Bakanlığa sunulan altyapı yatırımları ÇED raporlarının
incelenmesi ve değerlendirilmesi çalışmalarını yapmak,
►Projelerin yerinde tetkikini yapmak,
►Halkın katılımı toplantılarına iştirak etmek,
►ÇED Yönetmeliğinin Ek-II listesinde yer alan altyapı projeleri
için ÇED gereklidir kararı verilen projelerle ilgili yapılması gereken iş ve
işlemleri yapmak,
►Çalışma alanı ile ilgili yurt dışı ve yurt içi gelişmeleri izlemek,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Endüstriyel Yatırımlar ÇED Dairesi Başkanlığı;
►Endüstriyel projelerinin özelliklerine göre ÇED sürecinin
başlatılması, komisyon kurulması, özel format verilmesi ile ilgili iş ve
işlemlerin yapılmasında sekreterya hizmetlerini yapmak,
►Bakanlığa sunulan endüstriyel yatırımları ile ilgili ÇED
Raporlarının incelenmesi ve değerlendirilmesi çalışmalarını yapmak,
►Projelerin yerinde tetkikini yapmak,
►Halkın katılımı toplantılarına iştirak etmek,
►ÇED Yönetmeliğinin Ek-II listesinde yer alan endüstriyel
projeleri için ÇED gereklidir kararı verilen projelerle ilgili yapılması
gereken iş ve işlemleri yapmak,
►Çalışma alanıyla ilgili yurt içi ve yurt dışı gelişmeleri izlemek,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
179
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
ÇED ve Plan İzleme -Kontrol Dairesi Başkanlığı;
►ÇED Yönetmeliği gereği karar verilen projelerin
inşaat/gerçekleşme, işletme ve işletme sonrasında izlenmesi ve
kontrolünü yapmak, yaptırmak,
►Çevre Düzeni Planlarının
kontrolünü yapmak, yaptırmak,
uygulanmasını
izlemek
ve
►Ülke, Bölge, Havza ve Sektör Çevre Yönetim Plan
uygulamalarını izlemek ve kontrolünü yapmak, yaptırmak,
►Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ile ilgili işlerin izleme
ve kontrolünü yapmak, yaptırmak,
►Yeterlik Belgesi ile ilgili işlemleri yapmak ve takibini
sağlamak,
►Görevleriyle ilgili konularda ulusal ve uluslararası gelişmeleri
izlemek ve değerlendirmek,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Çevre Envanter Dairesi Başkanlığı;
►Türkiye Çevre Envanteri ve Çevre Durum Raporlarını il, bölge
ve ülke ölçeğinde hazırlamak,
►İl Müdürlükleriyle ve diğer kurum-kuruluşlarla işbirliği
yapmak suretiyle, İl, Bölge ve Ülke Çevre Sorunları ve Öncelikleri
Envanterini hazırlamak,
►Türkiye’nin çevre değerleri ve kirlilik haritalarını hazırlamak,
180
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Avrupa Çevre Ajansı çalışmalarını yürütmek,
►Çevre Enformasyon Sistemini kurmak, geliştirmek ve çevreyle
ilgili kullanılabilir bilgileri elde etmek için Coğrafi Bilgi Sistemleri ve
benzeri uzmanlık sistemlerinden yararlanarak derlenen bilgi ve verileri
işlemek, analizini yapmak,
►İlgili kurumlarla işbirliği yaparak çevre göstergelerini tespit
etmek ve hesaplarını yaparak raporlamak,
►Çevre Enformasyonu Sisteminde kullanılmak üzere, çevre
konularında gerekli anket ve istatistik yöntemlerini belirlemek, veri
toplama ve anket çalışmalarını yapmak,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak.
Planlama ve Stratejik Çevresel Değerlendirme Dairesi Başkanlığı;
►Çevre Düzeni Planlarını, ilavelerini, revizyonlarını,
değişikliklerini genel çevre koruma ilkeleri ve Bakanlığın genel hedefleri
doğrultusunda yapmak, yaptırmak, onaya sunmak,
►Merkezi ve/veya mahalli kamu kurum ve kuruluşlardan
gelecek (a) bendinde zikredilen türdeki plan tekliflerini incelemek kabul
veya red etmek ve üzerinde her türlü çalışmayı yaparak veya yaptırarak
düzeltmek, düzelttirmek ve onaya sunulacak hale getirilmesini sağlamak,
►Bakanlıkça onaylanarak yürürlüğe konulan planların alt ölçek
planlara doğru biçimde aktarılmasını sağlamak üzere doğrudan ve/veya
Bakanlık taşra birimleri aracılığı ile mahalli idareler ile birlikte çalışmalar
yapmak ve uygulamaları izlemek,
►Çevre Düzeni Planları ile ortaya konan veya konacak hedef,
kavram ve stratejilerin uygulanması için gereken detay ve boyutlarda
ilave politikalar ve yaklaşımlar üretmek, üretilmesini sağlamak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
181
►Plan bütününde veya alt ölçeklerde (veya birden fazla Çevre
Düzeni Planı bütününde) uygulamaya yönelik yönetim birimlerinin
oluşturulmasını planlamak, planlattırmak,
►Bölgelerde yönetim sonuçlarını takip edecek çalışmalar
yapmak ve elde edilen sonuçlara göre Çevre Düzeni Planlarında
değişiklik, ilave veya revizyon teklifinde bulunmak,
►Çevre Düzeni Planları, ana ilke ve stratejileri belirlenmiş
alanlarda hedeflere ulaşmayı sağlayacak ilave politika ve yaklaşımları
belirleyen yönetim planları çalışmalarını yapmak,
►Planlama çalışmalarının yürütülmesinde gerekli olan her türlü
araştırma ve çalışmayı yapmak, yaptırmak,
►ÇED değerlendirmeleri için gönderilen plan dokümanlarını ve
planları incelemek, planlama açısından yatırımın uygunluğu konusunda
ÇED Dairelerine görüş vermek,
►ÇED Dairelerinde yapılan değerlendirme sonuçlarına göre
gerekli görülmesi halinde plan iptali veya değişikliği yapmak,
►Stratejik Çevresel Değerlendirme çalışmalarını
yaptırmak ve buna bağlı olarak yapılan uygulamaları izlemek,
yapmak,
►Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı ile Ulusal Gündem 21
çalışmalarını yürütmek ve koordine etmek,
►Kıyı Alanları Yönetimi çalışmalarını yürütmek,
►Çevre koruma hedefleri doğrultusunda Bakanlığın diğer
birimlerince geliştirilecek mekansal ve organizasyonel yönetim ilke ve
hedeflerinin planlarda yer almasını sağlayıcı çalışmalar yapmak,
►Planlama çalışmalarını yürütmekle sorumlu oldukları
havzalarda, ilgili kurumların koordinasyonunda yürütülecek koruma ve
yatırım amaçlı yer seçimi ve tespit çalışmalarına katılmak ve plan
kararlarının yer seçimi ve tespit çalışmalarına yansıtılmasını sağlamak,
182
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Çalışma alanına giren konularda uluslararası gelişmeleri
izlemek, gerekli projeleri teklif etmek ve yürütmek,
►Çalışma alanına giren konularda gerekli mevzuat çalışmalarını
yapmak ve izlemek,
►Genel Müdürlükçe verilen benzeri görevleri yapmak, olarak
sıralanmaktadır.
Kamu Yönetimi Temel Kanunu uyarınca, büyükşehir belediyeleri ile
diğer belediyelere ve il özel idarelerine bırakılan görevlerin eksiksiz
olarak yerine getirilebilmesi için, bu birimlerde görevli elemanların çevre
yönetimi konusunda eğitilmesi zorunludur.
Daha önce de belirtildiği gibi, çevre yönetiminde başarıya ulaşılabilmesi
için, ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte, yerel yönetimlerin, sivil
toplum kuruluşlarının, gönüllü kuruluşların ve duyarlı vatandaşların
işbirliği içerisinde çalışması gerekmektedir.
Çevre koruma bilincinin giderek artmakta olduğu ülkemizde, duyarlı
grup ve kişilerin, çevre kirliliğine ve doğal yapının bozulmasına neden
olan faaliyetleri zaman geçirmeksizin ilgili kamu birimlerine iletmeleri
ve izlemeleri anayasal vatandaşlık görevidir.
Türkiye’de Çevre Şuraları:
I. Çevre Şurası, 18-21 Eylül 1991 tarihlerinde Ankara’da, II. Çevre
Şurası , 28 Şubat - 2 Mart 1994 tarihlerinde İstanbul’da, III. Çevre Şurası,
4 - 6 Aralık 1996 tarihlerinde Antalya’da ve IV.Çevre Şurası 6 - 8 Kasım
2000 tarihlerinde İzmir’de toplanmıştır. Bu şuralarda alınan kararların bir
bölümü aşağıda verilmiştir:
I. Çevre Şurası (18-21 Eylül 1991), Ankara
“Çevre Politikaları”
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
183
1.Ülkemizde kalkınma çabalarına paralel olarak, ekonomik
dengenin ve kaynakların korunmasına ve geliştirilmesine yönelik hedef
ve ilkeler doğrultusunda izlenecek politika, geleceğe yönelik istikrarlı ve
dengeli bir çevre politikası olmalıdır.
2.Ulusal düzeyde öncelikleri ve temel stratejileri belirlemek
amacıyla devlet , yerel yönetimler, bilim ve meslek kuruluşları, gönüllü
örgütler ve vatandaşların işbirliği ile hazırlanmış ve çevre konusunda
toplumun genel eğilimlerini yansıtacak ULUSAL ÇEVRE YÖNETİMİ
PLANI hazırlanmalıdır. Bunun için öncelikle çevre yönetim planına esas
teşkil edecek olan ilkeler belirlenmelidir. Bu çerçevede Çevre Yönetim
Planı;
a.Ekolojik ve ekonomik kararların birbiri ile uyum ve bütünlük
içinde ele alınması sağlanmalı,
b.Başta doğal kaynaklar olmak üzere bütün çevre kaynaklarının
koruma kullanma dengesi göz önüne alınarak korunması ve geliştirilmesi
amacıyla ekonomik, sosyal ve fiziki planların uyacağı temel esasları,
hedef ve stratejileri içermelidir.
Yukarıda a ve b şıkları ile ilgili amaçları gerçekleştirmek üzere geniş
katılımlı bir özel ihtisas komisyonu kurularak plana temel oluşturacak
esasları belirlemekle görevlendirilmelidir.
Bu çerçevede çevre ve kalkınma ilişkileri konusunda Çevre Kanunu’nda
yer alan ve sürekli ve dengeli kalkınma kavramıyla çelişen
düzenlemelerin yenden gözden geçirilmesi gereklidir.
3.Çevrenin korunması ve geliştirilmesi, kirlenmenin önlenmesi ve
giderilmesi konusunda alınacak tedbirlere yerel yönetimlerin katılımının
sağlanması ve yerel yönetimlere mali, hukuki ve teknik açıdan destek
verilmesi konusunda düzenlemeler yapılmalıdır.
4.Teknoloji seçimi ve transferi, yerli teknolojinin geliştirilmesi
konularında çevre açısından uyumlu ve ekonomik yönden verimli ve
gerçekçi ulusal stratejiler belirlenmelidir.
184
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
5.Enerji politikaları yeniden gözden geçirilerek temiz ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı teşvik edilmelidir.
“Çevre Kirlenmesi ve Onarıcı, Önleyici Politikalar”
1.Çevrenin kirlendikten sonra kirliliğin giderilmesi yönünde
politikalar yerine kirliliğin oluşmadan önlenmesi yönündeki politikalar
tercih edilmelidir.
2.Atık ve artıklar için alıcı ortam bulma kolaylığı nedeniyle
fabrikaların su (deniz, göl, akarsu) kenarlarına kurulması yönündeki
eğilim engellenmelidir.
3. İhtisas mahkemeleri kurulmalıdır.
4.Gerek devlet gerekse özel teşebbüs, arıtma tesislerini fabrika
işletmeye geçmeden önce kurmalıdır.
5.Bölgesel çevre standartları ve alıcı ortamlara göre su kirliliği
standartları oluşturulmalıdır.
6.Deniz kirlenmesini önlemek amacıyla denize kıyısı olan
ülkelerle işbirliğine gidilmelidir.
7.Türkiye genelinde üniversiteler ve kamu kuruluşlarını
laboratuvar
donanımlarından
yararlanılarak
çevre
kirliliğinin
izlenmesinin sağlanması amacıyla gerekli eşgüdüm ve protokoller
yardımıyla ölçüm ağı kurulmalı ve kurulacak bir merkez referans
laboratuvarı ile koordineli çalışarak ülke kirlilik envanteri
oluşturulmalıdır.
8.Merkezi ve bölgesel referans laboratuvarları kurulmalıdır.
9.Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği ve Su Ürünleri Yasasının
entegrasyonu sağlanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
185
10.Kirlilik önleme çalışmalarında standardizasyon sağlanmalıdır.
11.Kıyı Kanunu yeniden ele alınarak kıyıların rasyonel
kullanımları konusunda kararlar alınmalıdır.
12.Sanayi arıtım tesislerinin
teknolojileri tercih edilmelidir.
yapımında
müşterek
arıtma
13.Kirletenlere caydırıcı vergiler getirilmeli ve bu kaynak çevre
kirliliğini önleme
çalışmalarında kullanılmalıdır.
14.Çevre kirliğinin önlenmesi ve giderilmesi çalışmalarında
destek personel adı altında çevre teknikeri ve çevre zabıtası yetiştirilmesi
programları oluşturulmalıdır.
15.Yeraltı su kaynaklarının envanteri çıkarılmalı ve rasyonel
kullanımı sağlanmalıdır.
16.Arıtma tesislerinin yapımı teşvik edilerek, işletme için gerekli
olan elektrik enerjisinin ucuza temini ile yurt dışından temin edilmesi
gereken arıtma tesisi ekipmanlarının yurda girişlerinde gümrük kolaylığı
sağlanmalıdır.
17.Göl ve nehirlerden hidrolik dengeyi bozacak şekilde sulama
yapılmasının önlenmesi amacıyla yasal düzenlemeler getirilmelidir.
18.Arıtma tesislerinden çıkan suyun sulamada kullanılması
amacıyla teknolojiler araştırılmalı ve yasal düzenlemeler getirilmelidir.
19.Gemilerin sintine ve balast suları ile kirlenmenin önlenmesi
için gemilerin yoğunluğuna göre sabit ve gezici kabul tesisleri
oluşturulmalı, mevcut tesisler iyileştirilmelidir.
20.Bitki hastalık ve zararlıları ile mücadele programlarında
öncelikle biyolojik mücadele yöntemleri geliştirilerek teşvik edilmelidir.
186
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
21.Zirai mücadele ve veteriner hekimlikte kullanılan ilaçlarda
kalıntı sorunlarını boyutları tespit edilmeli, gerekli tedbirler alınarak
çiftçi ve teknik elemanların eğitimine önem verilmelidir.
22.Tarımsal sit alanı kavramı gündeme getirilmelidir.
23.Açık madencilik başta olmak üzere açık işletmelere ruhsat
verilirken teminat alınıp arazi tahribatının düzeltilerek tekrar eski haline
getirilmesi sağlanmalıdır.
24.Atıklar kaynağında minimize edilmelidir.
25.Az atıklı ve atıksız teknolojiler teşvik verilmelidir.
26.Çevre sorunlarının çözümünde vergi, harç, satılabilir izin,
depozito ve teşvik sistemleri gibi ekonomik araçlar kullanılmalıdır.
27.Ulusal radyoaktif atık yönetim planı oluşturulmalıdır.
28.Boğazlardan geçişler yeniden düzenlenmeli, Montrö
Anlaşması günümüz
koşullarına göre Dışişleri Bakanlığının
koordinasyonunda yeniden gözden geçirilmelidir.
29.Acil müdahale planları ivedilikle uygulamaya alınmalıdır.
30.Piller için depozito uygulaması getirilmelidir.
31.Havza tanımları karstik kayalardaki yüzey şekilleri dikkate
alınarak yeniden düzenlenmelidir.
32.Ayırımın kaynakta yapılması amacıyla cam ve kâğıt
kumbaraları yaygınlaştırılmalıdır.
33.Açık alanlarda çöp biriktirilmesi önlenmelidir.
34.Çöp fabrikaları kurulmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
187
35.Artan nüfus sebebiyle oluşan çevre sorunlarını önleyebilmek
amacıyla nüfus yoğunluğunu stabilize edecek teşvik unsurlarının
ülkemizde de uygulanabilir hale getirilmesi sağlanmalıdır.
36.Tüm kirletici kriterlerini ölçmek üzere tam otomatik cihazlarla
donanmış ülke çapında bir ölçüm ağı kurulmalıdır.
37.Veri
güvenirliği
açısından
laboratuvarlar
arası
interkalibrasyona gidilmelidir.
38.Trafik kirliliğini önlemek amacıyla katalitik konvertörlerin
uygulanabilmesi, ileri teknolojiye sahip cihazlarla donatılmış araç
muayene istasyonları oluşturulmalıdır.
39.Emisyon izni için başvuru yapmayan fabrikalar valilikler
tarafından sıkı bir şekilde takip altına alınmalıdır.
40.Kent
imar
planlarında
hâkim
rüzgâr
akımlarını
engellemeyecek şekilde düzenlemelere gidilmeli ve yeşil alan miktarının
artırılması imkânları araştırılmalıdır.
41.Kirliliğin tarımsal üretim potansiyeline ve besin zincirine
etkisinin önlenmesi için gerekli izleme faaliyetleri yoğunlaştırılmalıdır.
42.İmar mevzuatına gürültüyü azaltıcı tedbirlerle ilgili
hükümlerin konularak hastane, okul ve binaların dış ortam gürültüsünü
asgariye indirecek şekilde izolasyonu sağlanmalıdır.
43.Araçların İmal, Tadil ve Montajları Hakkında Yönetmelikte
öngörülen esaslara ve TS 2214 e göre belirlenen dış gürültü seviyeleri AT
direktiflerine uygun hale getirilmelidir.
44.Motosiklet gibi aşırı gürültüye sebep olan araçlar için tadil ve
montajları kübik hacme göre belirlenmiş dış gürültü seviyelerine
uygunluk sağlanmalıdır.
188
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
45.Ülke çapında, günlük hayatta maruz kalınan gürültü seviyeleri
belirlenerek tehlikeli boyutlara ulaşan gürültü seviyelerini önleyici
tedbirlere yönelik çalışmalar teşvik edilmelidir.
46.Bisiklet yolları yapılarak kullanımı teşvik edilmelidir.
“Çevre Mevzuatı ve Kurumsal Yapı”
1.Çevre Kanununun uygulanmasına yönelik çıkarılmış bulunan
yönetmelikler anlaşılamadığından, yönetmelikler basitleştirilmeli,
anlaşılır halde olmalı ve uygulanmalıdır, ama yorumlanmamalıdır.
2.Özellikle yönetmelikler, bilimsel tartışmadan geçmeden
fiiliyatta yasanın muhatabı olacak kimselerden görüş alınmadan ve pratik
uygulaması düşünülmeden hazırlanmaktadır.
3.Çevre konusunda mevzuatın çokluğu ve çok fazla kurumun
yetkili olması sonucu kurumların birbirlerinin yetkilerine tecavüzü söz
konusudur. Özellikle merkezi hükümet ve yerel yönetimler açısından
konu ele alınmalıdır.
4.Kuvvetli bir Çevre Bakanlığı oluşturulması halinde deniz
kirliliği nedeniyle kesilen cezaların tek elde toplanması, dolayısıyla
kaynak aktarımı sağlanacak, imkânların artması ile de denetimler daha
rahat yapılabilecektir.
5.Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi için gerekli süreler
çok kısa tutulmakta, neticede ilgili merciler tarafından sürekli uzatılmakta
ve ciddiyetini kaybetmektedir.
“Çevre Düzeni Planı”
1.Çevre ve planlama denilince “kaynak yönetimi ve çevre
yönetimi” kavramları akla gelir; ekonomik, sosyal, fiziki planların
üzerinde, sektörler arası bir planlama anlaşılır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
189
2.Çevre yönetim sistemi, belki ileride ulaşılacak bir hedeftir. Bu
gün için ilk aşamada yapılması gereken, çevre düzeni planı gibi fiziki
planları hazırlamak olmalıdır.
“Çevre Araştırmaları ve Çevre teknolojileri”
1.Çevre Bakanlığının Türkiye’ de şu ana kadar yapılmış
çalışmaları değerlendirerek, daha önce üzerinde çalışma yapılmamış
konuları belirlemesi, ülke koşullarında öncelikli araştırma-geliştirme
faaliyet aşanlarını tespit etmesi,
2.Çevre Bakanlığının çevre konusunda yapılan araştırmaları
içeren bir arşiv sistemi kurması, bu arşive tüm üniversite ve diğer
araştırma
kumlarında
yapılan
çevre
araştırmalarıyla
ilgili
dokümanlarından birer kopya gönderilmesi; arşivdeki dokümanların
listesinin Bakanlık tarafından periyodik olarak bütün üniversite ve ilgili
kurum ve kuruluşlara gönderilmesi, talep edilen kopyaların kullanıcı ve
araştırıcılara iletilmesi,
3.Kullanılan gübre ve ilaçların çevreye ve çevrede yaşayan
canlılara olumsuz etkileri çok büyük olduğundan bu konularda da acilen
gerekli önlemlerin alınması ve çağdaş yöntem ve teknolojilerin
kullanılması gerekmektedir.
“Sektörel Çevre Sorunları”
Tarım Sektörü:
1.Bitkilerin gerçek besin ve toprak ihtiyaçlarını belirleyen tahlil
konusundaki hizmetler yaygınlaştırılmalıdır.
190
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
2.Tarım ilaçlarının ruhsatlandırılmasında sadece Tarım
Bakanlığının değil, aynı zamanda Çevre Bakanlığının da yetkili
kılınması,
3.Zehirlilik ve kalıcı özellikleri yüksek çevre kirletici ilaçların
kullanımının yasaklanması,
4.Yanlış toprak işleme ve anız yakılması, yanlış sulamanın
önlenmesi,
Sanayi Sektörü:
Tesislerin işletilmesi aşamasında su ve enerji tüketiminin asgariye
indirgenmesi, azami madde geri döngüsü ve tasarrufunun sağlanması,
Ulaşım Sektörü:
1.Sürekli ve dengeli kalkınma hedefleri doğrultusunda, global
iklim değişikliği, ast yağmurları, bölgesel sağlık sorunları gibi çevre
problemlerinin azaltılmasında çevreye uyumlu ulaşım metotlarının ve
teknolojilerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
2.Ülke koşullarına uygun düşük yakıt tüketim ve düşük emisyonu
olan şehir içi ve şehirlerarası taşıma sistemlerinin uygulanmasına olanak
sağlayan yeni teknolojilere ihtiyaç vardır. Ayrıca, deniz ve demiryolları
işletmelerinin geliştirilmesi gerekmektedir.
3.Deniz kazası sonucu oluşabilecek kirliliğin önlenmesi amacıyla,
olaya müdahale edebilecek kuruluşların ve koordinatörün ve ayrıca yetki
ve sorumlulukların açıkça belirlendiği bir planın yapılması ve
uygulanması gerekmektedir.
4.Deniz kazalarında anında önlemler alınabilmesi için gerekli
donanım ve araçların sağlanması,
Madencilik Sektörü:
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
191
Üretimi tamamlanmış kapalı işletmelerin katı atık depolanması amacıyla
değerlendirilmesi gerekli her türlü etütlerin yapılması gerekmektedir.
Enerji Sektörü:
Çevresel açıdan en güvenilir nükleer enerji üretim çalışmaları
hızlandırılmalıdır.
Turizm Sektörü:
1.Turizm alan ve merkezlerinde bulunan mevcut sanayi tesisleri
için mümkün, pratik ve ekonomik olan teknolojilerin uygulanması,
2.Turizm alan ve merkezlerindeki konut alanlarındaki arıtma
tesisi projeleri onaylanmadan inşaat ruhsatının verilmemesi, yatırım işler
hale gelmeden iskân ruhsatının verilmemesi, arıtım tesisi projelerinin
Çevre Bakanlığınca onaylanması,
“Çevresel Etki Değerlendirmesi”
1.ÇED raporları hazırlanırken, çevre üzerinde meydana gelen
olumsuz sonuçları düzeltmek yerine, sebepleri ortadan kaldırmayı
hedefleyen bir yaklaşım benimsenmelidir.
2.Planlanan hedeflere ait ÇED raporlarında kümülatif ve sinerjik
etkiler ortaya konulmalıdır.
“Çevre ve Ekonomi”
1.Çevre sorunlarının önlenmesi sırasında kaynakların sınırlı
olması sebebiyle, çevre sorunlarının belli kriterlere göre sıralanması ve
çözümlerinin bu öncelikler çerçevesinde yapılması gereklidir.
2.Çevre sorunlarının önlenmesi amacıyla uygulanacak çevre
yönetim sisteminin işletilmesi için “Çevre Yönetim Bilgi Sistemi” nin
kurulması gerekmektedir.
192
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
3.İşletmelerde işletmelerin doğuracağı çevre
sorumlu bir birimin bulunması gereklidir.
sorunlarından
4.Çevre sorunlarının sosyal maliyetinin milli gelir hesaplarına
dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla öncelikle seçilmiş su, toprak,
orman kaynakları ve hava kirlenmesi gibi konularda yeni hesap kalemleri
eklenmelidir. Bu tarzdaki hesaplamalarda çevre sorunları refah kavramı
içerisine dâhil edilmiş olacaktır.
5.Yatırım kararlarının alınması sırasında fayda maliyet analizleri
yapılırken çevre maliyetleri de göz önünde bulundurulmalıdır. Yatırımın
gerçekleştirilmesi halinde ortaya çıkacak dışsallıkların uygun bir şekilde
içsel hale dönüştürülmesi ve yatırımların fizibilite aşamasında mutlaka
sosyal maliyet ve faydaların hesaplara dâhil edilmesi gerekmektedir. Bu
prensibin uygulanmasında kullanılabilecek vergi, harç, depozito ve kota
sistemleri gibi ekonomik araçların uygun bir şekilde kullanılabilmesi için
çalışmalar yapılmalıdır.
II. Çevre Şurası (28 Şubat - 2 Mart 1994), İstanbul
“Uluslararası Çevre Politikaları”
Türkiye küresel kirlilikteki payının düşük olmasından hareketle “ortak
fakat farklı sorumluluk” üstlenmelidir.
“Çevre Yönetimi”
1.Çevre yönetiminde yerel yönetimlerin etkin ve aktif olması
sağlanmalıdır.
2.Çevre sorunları ve yatırımların yerel idari sınır tanımaması
nedeniyle doğal kaynakların belirleyeceği havza boyutunda çevre
yönetimi esası getirilmelidir.
3.Yerinden yönetim ilkesine uygun olarak merkezi-yerel yönetim
işbirliği sağlanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
193
“Doğal Kaynakların Korunması”
1.Doğal kaynakların koruma ve kullanma kararlarının alınması,
uygulanması ve denetlenmesi sırasında ilgili kişi, kurum ve kuruluşların
katılımları ile hak ve yetkilerin yanı sıra görev ve sorumlukların
paylaşılması esastır.
2.Teknik eğitimli, gerekli yetkilerle donatılmış “çevre zabıtaları”
örgütlenmelidir.
3.Sağlık Bakanlığı bünyesindeki çevre sağlığı birimlerinin yetki
ve sorumlukları Çevre Bakanlığının merkez ve taşra birimlerine
devredilmelidir.
“Çevre Sorunları ve Kirliliğin Önlenmesi”
Hava Kirliliği:
1.Tam otomatik ölçüm cihazlarıyla teçhiz edilmiş, anlık ve
sürekli ölçüm yapabilecek sistemler kurulmalı ve on-line sistemiyle etkin
bir izleme sistemi oluşturulmalıdır.
2.Bütün illerimizde emisyon kadastroları çıkarılarak temiz hava
planları ve bu planlar kent planlamasında dikkate alınmalıdır.
3.Kirlenmeyi önleyici teşebbüsler ve kirlenmeyi azaltacak yakıt
üretimini sağlayan yatırımlar teşvik edilmelidir.
4.Isınmada kullanılacak kaynakların çeşitliliğinin sağlaması
açısından küçük bölgesel elektrik enerjisi üretim tesislerinin kurulması,
5.Türkiye’ de üretilen tüm kömürlerin kalite ve nitelikleri tespit
edilerek yerel yönetimlere bildirilmelidir.
6.Hava kirliliği ölçüm sonuçları isteyen kurum ve kuruluşlar ve
basına açık ve net bir şekilde duyurulmalı ve kamuoyu sürekli
bilgilendirilmelidir.
194
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
7.Kurşunsuz benzin üretimi artırılmalıdır.
8.Katalitik
konvektöre
geçiş
konusunda
çalışmalar
hızlandırılarak, araç kullanıcılarına sağlanacak vergi indirimleri ve
teşviklerle konvektör kullanımı artırılmalıdır.
9.Benzin katkı maddelerinin ülkemizde de üretilmesi çalışmaları
başlatılmalıdır.
Ozon Tabakasının İncelmesi ve İklim Değişikliği:
1.Ozon tabakasını incelten maddelere alternatif ikame madde ve
teknolojilerin kullanımına geçiş konusunda ivedi çalışmalar yapılmalıdır.
2.Ozon tabakasını incelten maddeleri kullanan sektörlerdeki
sanayi kuruluşlarının azaltma programlarını ivedilikle hazırlamaları,
3.Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde
sürdürülmekte olan Ulusal İklim Koordinasyon Kurulu faaliyetlerine tüm
kuruluşların aktif olarak katılımı özendirilmelidir.
4.Kombine santrallerin sayılarının artırılması enerjinin verimli
kullanılması, temiz ve yenilenebilir, jeotermal, güneş, rüzgâr vb. enerji
kaynaklarının kullanımına ağırlık verilmelidir.
5.Sürekli CO2 ölçümleri yapılarak ölçüm veri tabanı
oluşturulmalı, stratosfere salınan CO2 emisyonlarının dağılımları
konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
Gürültü:
1.İmar mevzuatında iç ve dış mekân gürültüsünü azaltıcı
tedbirlerle ilgili hükümlerin yer alması sağlanmalıdır.
2.Taşıt, sanayi ve iş makinelerinin üretiminde yeterli gürültü
izolasyonları sağlanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
195
3.Bisiklet yolları açılmalıdır.
4.Karayolları, hava alanları ve demiryolları çevresinde gürültü
engelleyici tedbirler alınmalı ver yeşil perde uygulamaları başlatılmalıdır.
5.Vibrasyon konusunda çalışmalar yapılmalıdır.
6.Ülkemizde gürültü anarşisine mani olunmalı, mevcut
yönetmelik bütünüyle uygulanmalı ve yönetmeliğin yetersiz kaldığı
alanlarda yeni önlemler alınmalıdır.
Su Kirliliğinin Önlenmesi ve Giderilmesi:
1.Çevre sorunlarının çözümünde sorun havza boyutunda ele
alınmalıdır.
2.Su kirliliği konusunda yetki, sorumluluk, koordinasyon ve
yaptırım Çevre Bakanlığında toplanmalıdır. Su Kirliliği Kontrol
Yönetmeliği esas alınarak her havzaya uygun yönetmeliklerin
düzenlenmesi yoluna gidilmelidir.
3.Veriler güncelleştirilmeli, ölçümlerde süreklilik sağlanmalı
online sistemi ile kullanıcıya açılmalıdır.
4.Kirleticiliği yüksek sektörlerden başlamak üzere çevre uyum
protokolleri yapılarak ortak bir noktada buluşulmalıdır.
5.Arıtma tesislerini kurarak yönetmelikler çerçevesinde işleten
kuruluşlar ödüllendirilmelidir.
6.Az atık veren, az su kullanan, proses suyunu ve atık suyunu
yeniden kullanan işletmeler teşvik edilmelidir.
7.Arıtım tesisleri bulunmayan ve çalıştırmayan kuruluşların
ürünlerini ihraç edemeyecekleri, kredilerden yararlanamayacakları,
uluslararası platformda itibar azalmasına neden olacağı sanayicilere
anlatılmalıdır.
196
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
8.Göl ve nehirlerden hidrolik dengeyi bozacak şekilde sulama
yapılmasının önlenmesi amacıyla yasal düzenlemeler getirilmelidir.
9.İçme suyu temin edilen yüzeysel ve yer altı su kaynakları
havzalarında mutlak koruma alanları ve kısa mesafeli koruma alanlarının
kamulaştırılarak ağaçlandırılmalıdır.
10.Denizlerimiz ve göllerimizden kum alınması, maden
çıkarılması ve petrol arama gibi konularda yaptırım gücü uygulanmalıdır.
11.Rekreasyon alanlarındaki deniz suyunun periyodik ölçümleri
yapılarak kamuoyuna duyurulmalıdır.
Toprak Kirliliğini Önleme ve Kontrol Önerileri:
1.Erozyon ve çölleşmenin önlenmesi ulusal seferberlik ilan
edilmelidir.
2.Toprak hammaddesine dayalı tuğla ve kiremit tesislerinin iyi
sınıf toprak yerine 5., 6., ve 7. Sınıf toprakların kullanımını sağlayacak
teknoloji oluşturulmalıdır.
3.Gübreler, tarımsal mücadele ilaçları, hormonlar ve toprak
düzenleyicilerin kontrol altına alınmalı ve izlenmelidir.
4.Anız yakılması önlenmelidir.
5.Uçakla tarımsal mücadele uygulaması azaltılmalıdır.
6.Toprak kirliliği sürekli izlenmeli ve yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
7.Pestisidlerin yanlış kullanılması önlenmeli ruhsatlandırma ve
denetimi konusunda yönetmelikler gözden geçirilmelidir.
8.GAP Bölgesi çiftçileri sulama konusunda eğitilmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
197
9.Toprak erozyonunu önlemek için barajlar planlanırken erozyon
kontrolü planları da paralel olarak yürütülmelidir. Baraj inşaatlarıyla
birlikte ağaçlandırma çalışmaları başlatılmalıdır.
10.Türkiye’ de pek çok yerleşim alanı asbest, ağır metaller ve
radyoaktif yatakları üstünde veya yakınında yer almaktadır. Risk faktörü
önceliklerine göre başka alanlarda iskân edilmelerine yönelik çalışmalar
yapılmalıdır.
“Atıkları Yönetimi ve Arıtma”
1.Büyükşehir belediyeleri dışındaki belediyelerde kurum/ şirket
gibi bölgesel işletme merkezleri kurulmasına olanak sağlanmalı, bu
idareler devletin destekleme / teşvik politikaları ile özendirilmelidir.
2.Yöresel Katı Atık İdaresi kurulmalı, bu idare katı atıkların
toplanması, taşınması, sınıflara ayrılması, ve bertarafı için en ekonomik
ve verimli yöntemleri geliştirmek ve uygulamakla görevli olmalıdır.
3.Katı atık yönetiminde inşaat ve hafriyat arıkları ayrı bir kategori
şeklinde ele alınarak bunların taşınması, depolanması, ve
değerlendirilmesi ayrı bir yönetmelikle belirlenmeli.
4.İzleme ve kontrol amacına yönelik suni peyk ve uzaktan
algılama imkânlarından azami ölçüde istifade sağlanmalıdır.
5.Yerel yönetimler kaynakta ayrılan atıkları toplamalı, taşımalı ve
bertaraf etmelidir. Kaynakta ayrılma işleminde endüstriler ve tüketiciler
teşvik edilmelidir.
6.İkincil maddelerin kullanımı teşvik edilmeli, az atıklı üretim
için teşvikler getirilmelidir.
7.Tehlikeli atıklarla ilgili geniş kapsamlı bir envanter çalışması
yapılmalı, ilgili sektör ve kuruluşların bu çalışmaya katılımları
sağlanmalıdır.
198
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
8.Türkiye’ de nükleer enerji kullanımı için doğacak ihtiyaçlar göz
önüne alınarak yüksek seviyeli radyoaktif atıkların yönetimi konusu
şimdiden incelenmeli, bu atıkların nihai depolanmasına yönelik
araştırmalar yapılmalıdır.
9.Alınan karar ve önerilerin takibi ve uygulanması konusunda
Bakanlık bünyesinde çalışma komitesi oluşturulmalıdır.
“Sektörel Çevre Sorunları”
1.Kullanılmış maden ocakları ve taş ocaklarının arazi yapısına
uygun çevre düzenlemesi yapılmalı, daha önce var olan bitki örtüsü
yeniden oluşturulmalıdır.
2.Madenler üzerindeki baskıları azaltmak için tüketim
alışkanlıkları, kalkınma hedefleri de göz önüne alınarak yeniden
boyutlandırılmalıdır.
3.Geri kazanım teşvik edilmelidir.
4.Turistik tesislerin ve turizm potansiyeli olan yerleşim
birimlerinin kirlilik yüklerinin minimuma indirilebilmesi için arıtma
tesisleri, çöp deponi alanları, yok etme sistemleri ile alt yapı
tamamlanmalı ve denetlenmelidir.
5.Çevre kanunu ile zorunlu hale gelen arıtma tesislerinin
kurulması için sert yaptırımlar uygulanmalıdır.
6.Meydana gelebilecek bir endüstriyel kaza anında hemen
müdahale edebilecek teknik personel ve ekipman bulundurulmalı ve bu
amaçla gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
7.Tehlikeli atıkların miktarını en aza indirmek için hammadde ve
yardımcı madde olarak kullanılan zararlı kimyasal maddelerin yerine
alternatif maddeler araştırılmalı ve kullanılması teşvik edilmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
199
8.Atıkları geri kazanılması ve yeniden kullanım imkânlarının
araştırılmalıdır.
9.Sanayici, atıkların özellik ve miktarını gösteren bildirim
formları hazırlamalıdır.
10.Çevre standartlarının belirlenmesinde ülkemizin koşulları,
bölgesel ve sektörel özellikler dikkate alınarak değişkenlik ve dinamiklik
sağlanmalıdır.
11.Faaliyete,
yetkili
makam
tarafından
verilecek
,
yükümlülüklerin yerine gerilme süresi, ortaya çıkan kusuru giderecek
olan tesisin proje ve tesis yapımına yetecek kadar olmalıdır.
12.Çıkarılacak kirlilik haritalarına göre, halen enerji üretimi
yapılan bölgelerde kirlilik durumu göz önüne alınarak, alınması gerekli
önlemler saptanmalı, ve bu önlemlere uyum sağlanmalıdır.
13.Toprak kirliliği sürekli izlenmeli, koruyucu önlemler alınarak
hukuki düzenlemelere gidilmelidir.
14.Uçakla tarımsal ilaçlama önemli çevre kirliliğine yol
açmaktadır. Bu konuda alternatif projeler desteklenmelidir.
15.Kirleticilerin çevresel açıdan uygun bertarafının sağlanması
için bölgesel ve yerel düzeyde hizmet edecek sabit ve yüzer kabul
tesislerinin yerlerini, işletme mekanizmasını, niteliklerini, belgelendirme
usullerini, lisanslandırma ve denetim esaslarını belirleyecek düzenlemeler
tamamlanmalı ve özel teşebbüs tarafından işletilmesi konusu
araştırılmalıdır.
16.Kullanan öder prensibinin uygulanması titizlikle sağlanmalı,
caydırıcılığı sağlayacak güçte “ekonomik araçlar” kullanılmalıdır.
“Çevre Ekonomisi ve Finansman”
200
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Uluslararası ilişkiler açısından çevre ve ticaretin gelişen önemi
doğrultusunda ülkemizin ekonomik olarak zarar görmemesi amacıyla
ithalat ve ihracat kriterlerimizin uygulanması ve çevre dostu
teknolojilerin transferi teşvik edilmelidir.
III. Çevre Şurası (4-6 Aralık 1996), Antalya
“Doğal Hayatın ve Yaşama Ortamlarının Korunması”
1.Ülkemizde düzenli bir arazi kullanımı ve doğa korumayı
gerçekleştirmek amacıyla “ülkesel alan kullanımı master
planı
geciktirilmeden yapılmalıdır.
2.İçme suyu temin edilecek olan su kaynaklarının havzalarında
kirletici etkilerin önlenmesine yönelik tedbirler etkin bir şekilde hayata
geçirilmelidir.
3.Şura kararlarının hayata geçirilmesi için izleme komisyonu
kurulmalıdır.
“Çevre-Ticaret
Uygulamalar”
İlişkileri
Kapsamında
Çevreye
Yönelik
1.Milletlerarası ticarette, özellikle çevre etiketleri ile ilgili AB
tüzük ve direktiflerinin standart hale dönüştürülmesini beklemeden Türk
mevzuat sistemine dâhil edilmesi imkânları araştırılmalıdır.
2.Temiz üretim teknolojisi uygulayacak ISO 14001 Çevre
Yönetim Sistemi belgesi alacak olan kuruluşların teşviklerden
yararlanması için gerekli çalışmalar yapılmalı ve konu ile ilgili usul ve
esaslar Çevre Bakanlığınca belirlenmelidir.
3.Çevre yönetim standartlarının nihai amacı, çevrenin sürekli
olarak iyileştirilmesidir. Çevre yönetim sistemi standartları arasında yer
alan ÇED ve çevre icra değerlendirmesi gibi standartlarda öngörülen
şartların yerine getirilmesi için mahalli, milli ve global çevrenin belirli bir
tarihteki durumunu tespiti ve daha sonraki değişikliklerin buna göre
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
201
ölçülmesi için çevre etütlerine ihtiyaç vardır. Çevre Bakanlığı tarafından
etüt faaliyetleri ivedi olarak sonuçlandırılmalıdır.
4.Ambalaj geri dönüşümünü sağlamak üzere, yerel yönetimleri
sorumlu tutan ve toplama maliyetinin ödenmesini esas alan Yeşil Nokta
benzeri zorunlu bir sistem oluşturulmalıdır.
5.İthalatta haksız rekabeti önleyen mevzuatın etkin bir şekilde
uygulanması sağlanarak tüketici korunmalıdır.
6.Sanayiciler,
ISO-14000,
Eko-Etiket,
Hayat
Boyu
Değerlendirme gibi konularda bilgilendirilerek uluslararası rekabet
güçleri artırılmalıdır.
“Kıyı Alanlarının Rasyonel Kullanımı ve Yönetimi”
1.Kıyı alanlarında beklenen gelişmelerin çevreye uyumlu
yönlendirilmesi için sürdürülebilir kalkınmayı hedef alan entegre bir kıyı
alanı planlamasına ve yönetimine ihtiyaç vardır.
2.Kıyılar, deniz, akarsu, göl, yapay göl ve diğer sulak alanların
çevresi ve hinterlandı ile eko sistemler bütünlüğü içinde ele alınmalıdır.
3.Kıyı alanları yönetimine ilişkin ilke ve hedefler, ilgili sivil
toplum kuruluşları ile meslek odaları temsilcilerinin katılımı ile Çevre
Yüksek Kurulu tarafından belirlenmelidir.
“Çevresel Veri Oluşturulması (Referans Laboratuvarları)”
1.Ülkemizde uluslararası kabul görmüş standartlara uygun olarak
seçilmiş cihazların “iyi laboratuvar uygulamaları” çerçevesinde
oluşturulan fiziki şartların, analiz ölçüm sistemlerinin ve standartlarının,
numune alınmasından analiz sonuçlarını yorumuna kadar geçen sürecin
değerlendirilmesi amacıyla, bu merkez, laboratuvarlar arası
koordinasyonu sağlamalıdır.
2.Oluşturulacak yeni yapı, özel sektöre ve kamuya ait
laboratuvarlarda metot ve cihaz standardizasyonu sağlamalıdır.
202
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
3.Verilerin tüm talep edenlere kolay ve zamanında ulaştırılmasını
sağlayacak bir bilgi sistemi kurulmalıdır. Kurulacak bu sistem, çevre
konusunda veri üreten ve ürettiği verilerin güvenirliği tespit edilmiş özel
sektör ve kamu sektörüne açık olmalıdır.
“Atık Yönetim Sistemleri”
1.Sürdürülebilir kalkınmayı teşvik edecek ve AB yönetmelikleri
ile uyum sağlayacak düzenlemelere gidilmelidir. Bu doğrultuda bölgesel
“bazda atık yönetim planları” ve “atık
yönetim birimleri“
oluşturulmalıdır.
2.Evsel katı atık yönetim sistemleri oluşturulması konusunda
yerel yönetimlerin yetki, sorumluluk ve denetim hakları netleştirilmeli,
merkezi yönetimden yerel yönetimlere doğru yetki devrine gidilmelidir.
3.Katı atıkların yönetiminde bölgesel birliklerin oluşturulması
için çalışmalara başlanmalıdır.
4.Katı atıklarda “vahşi depolama” nın önlenmesi için yerel
yönetimlerin düzenli depolama sistemlerinin oluşturulması teşvik
edilmeli, yer seçimi, proje desteği ve ekonomik destekler yapılmalı ve
gerektiğinde yaptırım uygulanmalıdır.
5.Katı atıkların deponi alanlarının inşası ve işletilmesi için tip
projeler ve teknik rehberler hazırlanmalıdır.
6.Katı atıklardan üretilen kompostun standartları oluşturulmalıdır.
7.Kompost tesislerinin kurulmasında ve işletilmesinde Çevre
Bakanlığı tarafından tip projeler oluşturulması ve kompost yöntemleri,
ilkeleri ve tanıtımının amaçlandığı bir el kitabı oluşturulmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
203
8.Kullanılmış yağlar, kullanılmış motorlu araç lastikleri, pil vb.
toplanması ve sağlıklı bertarafı konusunda Çevre Bakanlığı ve
belediyeler çalışmalar yapmalıdır.
9.Katı atık yönetimi konularında yapılacak bilimsel çalışmalar
ilgili kurum ve kuruluşlarca desteklenmelidir.
10.Atıkların toplanması, taşınması vb. konularda
teknolojilerin seçimine ve teşvik edilmesine öncelik verilmelidir.
yerli
“Hava Kalitesi Yönetimi ve Çevre”
1.İmar planları hazırlanırken topoğrafik ve meteorolojik şartlarla
birlikte pasif bina ısıtmasına yönelik mimari projeler oluşturulmalıdır.
2.Öncelikle resmi dairelerin yakıt ödenekleri, illerdeki hava
kirliliği derecesine ve mahalli çevre kurul kararları doğrultusunda
belirlenmelidir.
3.Petrol kokunun ısıtmada kullanımını önlemek amacıyla
öğütülmüş dışında parça petrol koklarının girişine izin verilmemeli, bu
amaçla ihtisas gümrükleri oluşturulmalıdır.
4.Yeni kurulan tesislerin teknoloji transferinde dikkatli
davranmak, eski ve kirletici olanlarının ülkeye girişini önlemek için yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
5.Sanayi tesisleri hava kirliliği ve insan sağlığı açısından kritik
durumlar ve kaza halleri için acil önlem planları hazırlayarak uygulamaya
konulmalıdır.
6.Katı yakıtlar çöp yakma tesislerinde yakılarak enerji elde
edilmesi yönüne gidilmeli bunun için belediyelere bilgi ve finansman
akışı sağlanmalıdır.
7.Katalitik konvertörlü araç alan tüketicilere vergi indirimi
sağlanmalıdır.
204
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
8.Akaryakıtlara solvent katılmasının önlenmesi ile ilgili tüm
tedbirler ve etkin denetimler yapılmalıdır.
9.Ülkemiz orman kaynaklarının, sera gazı olan CO2’ i tutma
kapasitesinin belirlenmesi için çalışmalar yapılmalı, ormanlarımızın CO2
tutma kapasitesinin artırılması için ormanlaştırma, ağaçlandırma ve
biyolojik üretkenliği geliştirme çalışmaları yaygınlaştırılmalıdır.
10.Hava kalitesinin Korunması ve Gürültü Kontrol Yönetmelileri
revizyon tabi tutulmalı, sınır değerler günün şartlarına göre yeniden
gözden geçirilmeli, uygulamadan sorumlu kuruluşlar açıkça
tanımlanmalıdır.
11.Emisyon izinlerinin alınmasına esas olan ölçümler, kesinlikle
yeterli alt yapıya sahip tarafsız kuruluşlarca yapılmalıdır.
12.Trafiğin düzenlenmesi konusunda yerel yönetimlere yetki
verilmeli, il çevre müdürlükleri il trafik komisyonlarında temsil
edilmelidir.
13.Binaların mimari proje çalışmalarında dış mekan gürültüsünü
en aza indirecek önlemler alınmalıdır.
14.Karayolları, hava alanları ve demiryolları civarında gürültüyü
engelleyici tedbirler alınmalı, bunun için ağaçlandırma uygulamalarına
gidilmelidir.
“Atıksu Altyapı Tesisleri Yönetimi ve Çevre Uygulamaları
(Belediyeler ve Organize Sanayi Bölgeleri ile ilgili olarak)”
1.İmar planlarının hazırlanması aşamasında atıksu arıtma ve
gerekli donatı alanları için yer ayrılmalıdır.
2.Çevre Bakanlığınca atıksu arıtma tesislerinin proje, inşaat ve
işletilmesine ilişkin danışma hizmeti verecek bir danışma biriminin
oluşturulması yönünde çalışmalar yapılmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
205
3.Belediyelerin çevre yönetimi konusunda yetkileri artırılmalıdır.
4.İller Bankasınca altyapı tesisleri ile ilgili kredileri pahalı
olduğundan daha ucuz kredi temin edilmesi yolları araştırılmalıdır.
5.Su ve atıksu tesisleri için ucuz elektrik enerjisi temin
edilmelidir.
6.Su ve atıksu tesisleri yapımında yerli malzeme ve teknoloji
kullanımı teşvik edilmelidir.
7.Belediyeler bünyesinde çevre mühendisi istihdamı zorunlu hale
getirilerek yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
8.Su ürünleri yetiştirmek amacıyla korunan su kaynaklarının
belirlenmesi için Çevre Bakanlığı ve Tarım Bakanlığınca ortaklaşa bir
çalışma yapılmalıdır.
9.Hassas yörelerde atıksu deşarjına renk, azot ve fosfor için
standart getirilmelidir.
10.Atıksu yönetimi ile ilgili çevre bilincinin geliştirilmesi için
belediye temsilcilerinin de katılımıyla bilgilendirme ve eğitim çalışması
yapılmalıdır.
11.Ortak arıtma tesisi yapılmasına imkân sağlamasından büyük
ölçekli İhtisas Organize Sanayi Bölgelerinin kurulması teşvik edilmelidir.
12.Arıtma tesisi tamamlanmayan OSB’lerindeki işletmelere
çalışma ruhsatı verilmemelidir.
“Çevre Finansman Kaynakları Durum Değerlendirmesi”
1.Çevre kirliliğinin ortaya çıkması sonucunda kirliğin giderilmesi
için ilgililerin ortak çalışması zorunludur. Bu sebeple yetki konusunda
hâlihazırda var olan çok başlılığın giderilmesi ve bu konuda tam yetkili
206
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
organın belirlenmesiyle birlikte, kirliliğin giderilmesi konusunda önemli
bir çalışma yapmak mümkün olacaktır. Belediyeler birlikleri buna önemli
bir örnektir. Birbirine yakın belediyelerin oluşturacağı birlikler kanalıyla
daha güçlü finansman kaynaklarının oluşturulması ve en az orta ölçekli
tesisler kurulması mümkündür. Kurulacak bu tesislerden de örneğin;
enerji üretimi yapmak için mini elektrik santralı kurmak imkân dahilinde
bulunduğundan, buradan da ayrı bir kaynak sağlanabilecektir.
2.Çevre ile ilgili davalarda Harçlar Kanununa eklenecek bir
hükümle harç alınmamasının sağlanması halinde ek bir finansman
meydana gelecektir.
3.Kirliliğe sebep olan örneğin; naylon poşet üreticisi gibi
işletmelerden, bunun karşılığında bir bedel alınmalıdır.
4.Boğazlar üzerinde denetimimizin artırılmak suretiyle, serbest
geçiş hakkı kullanan deniz araçlarının yaptığı tahribatlardan büyük
oranda maddi kaynak sağlamak mümkün olduğu gibi kirliliğin
önlenmesinde caydırıcı da olacaktır.
5.Belediyelerin çevre ile ilgili faaliyetlerinde KDV muafiyeti
getirilmesi sağlanmalıdır.
6.Tatil bölgelerindeki konaklama merkezlerinde kalanlardan kişi
başına “çevre payı” alınmalıdır.
“Erozyon ve Çölleşmenin Önlenmesi”
1.Genel kapsamlı arazi kullanım planlamasının gerçekleştirilmesi
için meslek odaları ve ilgili gönüllü kuruluşların katılabileceği,
demokratik bir uygulama , izleme ve denetleme için örgütlenme
gerçekleştirilmelidir.
2.“Kirleten öder “ ilkesi, toprak kaynaklarına zarar verenlere de
uygulanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
207
3.Arazi kullanım planlaması için gerekli olan detaylı toprak etüt
ve haritalama çalışmaları süratle tamamlanmalı ve güçlü bir veri tabanı
oluşturulmalıdır.
4.Sulak alanları kurutma projelerinin ekolojik zararlardan
kaçınma
amacıyla
durdurulması
için
gerekli
değişiklik
gerçekleştirilmelidir.
IV. Çevre Şurası (6-8 Kasım 2000), İzmir
“Adaylık Sürecinde Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri”
1.Kamu kurum ve kuruluşlarının yanı sıra özel sektörün, gönüllü
kuruluşların çevre politikaların oluşumuna ve çevre yönetimine etkin bir
şekilde katılımlarını sağlayacak bir yönetişim anlayışının benimsenmesi
gerekmektedir. Merkezdeki eşgüdümün taşra da aynı şekilde
sürdürülebilmesi için gerekli bilgi akışı ve alışverişi sağlanmalıdır.
2.Uyum sürecinde çevre konusunda yetki ve sorumluğu olan tüm
kamu kurum ve kuruluşları arasında etkin koordinasyon için yetkilerin
paylaşımının açıkça tanımlanması gerekmektedir.
3.Çevre koruma ve geliştirmede teşvik unsuru olarak , ülkemizde
yaygın olarak kullanılmayan ekonomik ve mali araçların çeşitlendirilmesi
ve uygulanması gerekmektedir.
4.Deniz kirliliği izleme merkezlerinin oluşturulması, bu aşamada
üniversitelerden destek alınması, kirlilik izleme ve kayıt sistemlerinin
geliştirilmesi, ulusal ve uluslararası kalibrasyon çalışmalarına katılım
sağlanması,
5.Özellikle iç deniz olan Marmara Denizi için ulusal eylem planı
ivedilikle hazırlanmalıdır.
208
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
6.Türkiye’nin uluslararası alanlarda karşılaşabileceği çevre
ihtilaflarında tezlerimizi savunabilecek nitelikte elemanların yetiştirilmesi
gerekmektedir.
“Çevre Teknolojileri”
1.Çevre Kanunu gereği çıkarılan yönetmelikler AB müktesebatı
da göz önüne alınarak revize edilmeli, standartlar bulunabilir en iyi
teknolojiler göz önüne alınarak belirlenmelidir.
2.Çevre kirliliğini önleyici tedbir alan kurum ve kuruluşlara,
belirlenecek standartlara göre teşvik edici muafiyet ve indirimler
getirilmeli, teknik destek verilmeli, mevzuatın ayarlanması ile çifte
standarttan kaçınılmalıdır.
3.Sanayide çevresel sorunların en aza indirilmesi, AB
uygulamalarına uyum kapsamında, çevresel yönetim sistemleri (ISO14000 gibi) ve gönüllü sanayi taahhütlerinin (kimya sanayindeki gibi
üçlü sorumluluk) yaygınlaştırılması teşvik edilmeli ve desteklenmelidir.
4.Gürültünün
uygulanmalıdır.
azaltılması
teknolojik
açıdan
izlenerek
5.Özellikle büyük şehirlerde trafikten kaynaklanan kirliliğin
tespiti amacıyla hava kalitesi ölçümleri uçucu organik bileşikler ve ozonu
da ölçecek şekilde genişletilmelidir.
6.Sınır ticareti kapsamında ülkemize giren sıvı yakıtların
kaliteleri sıkı bir şekilde kontrol edilmelidir.
7.Hava Kalitesi Kontrolü Yönetmeliğinde koku konusundaki
emisyon ve emisyon standartları eklenmeli, ölçüm analizine ilişkin
esaslar belirlenmelidir.
8.Dezenfeksiyon metotları içme suyu kalitesine bağlı olarak
belirlenmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
209
9.Fosseptiklerde toplanan atık suların değerlendirilebilmesi için
“sıvı atık yönetimi master planı” çalışmaları başlatılmalı, çağdaş
“fosseptik yönetimi” anlayışı istikametinde
mevcut fosseptiklerden denetimli olarak yararlanmayla ilgili
düzenlemeler yapılmalıdır.
10.IMO Sözleşmesi uyarınca deniz araçlarından kaynaklanan
sintine-balast suları ile atıkların alınması için atık kabul, arıtım ve
bertaraf etme tesisleri kurulmalıdır.
11.Atıkların kaynağında ayrılarak toplanması için kampanya
başlatılmalı ve teşvik edilmelidir.
12.Özellikle organik menşeli evsel katı atıklar için yakma metodu
ile bertaraf etme yerine bu atıklar kaynağında ayrılmalı, değerlendirilmeli
ve değerlendirilemeyenler deponilerde bertaraf edilmelidir.
13.Tek hastane bulunan yerleşimlerde tıbbi atıkların bertarafı
hastane bünyesinde çözümlenmeli, diğer yerlerde ortak bertaraf tesisleri
kurulmalıdır.
14.Bazı tehlikeli atıkların uygun teknik donanıma sahip çimento
fabrikalarında kontrollü olarak yakılması konusunda mevzuat çalışması
tamamlanmalıdır.
15.Tehlikeli atık yönetiminde çevresel sorumluluk kavramı ve
çevre sigortası oluşturulmalıdır.
“Sektörel Arazi Kullanımı”
1.Sektörel arazi kullanımı konusunda önemli bir yetki karmaşası
bulunduğu, bu durumun önlenmesi için ivedi çalışmaların başlanmasına,
2.Çevre Bakanlığının çevre kullanım, koruma ve denetimine
yönelik olarak ülke çapında sektörel arazi kullanımını içeren “duyarlı
alanların belirlenmesi” çalışmalarını ivedilikle başlatmasına,
210
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
3.Sektörel arazi kullanımı çerçevesinde, Ulusal Çevre Eylem
Planı başta olmak üzere Gündem 21 gibi tüm ulusal ve uluslararası çevre
anlaşmalarına uygun olmasına,
4.Turizm kapsamında kültür balıkçılığı gibi aykırı olguların
irdelenme ve denetimine yönelik önlemlerin alınmasına,
5.Turizm amaçlı plan kararlarında sektörel arazi kullanımı
kapsamında diğer sektörlerin uyumunun sağlanmasına,
6.Mevcut planların çevresel boyutu göz önüne alınarak elden
geçirilmesi, bu çerçevede taşıma kapasitelerinin çevresel, fiziksel ve
biyolojik açılardan irdelenerek sonuçların uygulamalara yansıtılması ve
çevre yönetim sistemi kurulmasına,
7.Organize Sanayi Bölgeleri dışında sanayi yerleşimine izin
vermeyi gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasına,
8.Türkiye’de serbest bölgeler arazi kullanım politikaları dışında
gelişmekte, mal ve hizmetlerin ulus ötesi hareketin ve kârın
maksimizasyonu ön planda tutulduğundan, plan
kararları ihlal edilmektedir. Serbest bölgelerin planlanması ulusal ölçekte
toplu yayarı güden plan kararlarına dayandırılmak zorundadır.
9.Türkiye’ de enerji sektöründeki santral yatırımlarına ilişkin
sektörel arazi kullanım planlaması, ekolojik çevrenin gelecekte de
yaşanabilirliğinin ön koşulu olarak ele alınmalıdır.
“Çevre Hakkı ve Yargının Rolü”
1.Sürdürülebilir kalkınma kavramının anlamı ilgili mevzuata
yansıtılmalıdır.
2.Çevre hakkının uygulanmasında güçlük yaratması nedeniyle
mevzuattaki karmaşa ve çelişkiler giderilerek bütünlük sağlanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
211
3.Gerek çevreye verilecek zararın büyümemesi, gerek planlanan
faaliyetlerin doğru şekilde yapılmasının gecikmemesi bakımından, yargı
önüne
getirilen
çevreye
ilişkin
uyuşmazlıkların
süratle
sonuçlanabilmesini sağlayacak usul ve hükümler getirilmelidir.
4.Katılım mekanizmasının etkili olmasını ve çevreye ilişkin
uyuşmazlıkların yargı önüne götürülmesine gerek kalmadan
çözümlenmesini sağlamak amacıyla “Çevre Ombudsmanı” kurumu
oluşturulmalıdır.
5.Yukarıdaki önerilerde belirtilen katılım olanaklarının
kullanılmasında temel rol almaları nedeniyle çevre ile ilgili sivil toplum
örgütlerinin eğitilmeleri konusunda disiplinler arası nitelikli özel bir
eğitim programı saptanıp uygulanmalıdır.
“Çevresel Veri Oluşturulması ve Bilgiye Erişim”
1.Verilerin toplanması, değerlendirilmesi ve hizmete sunumu
konusunda ülke standartlarının belirlenmesi,
2.Ulusal Çevre ve Kalkınma Gözlemevinin kurulması,
“Yerel Yönetimlerde
Karşılaşılan Sorunlar”
Çevre
Mevzuatının
Uygulanmasında
1.İdari para cezalarının verilmesinde belediyelerin de yetkili
kılınması sağlanmalıdır.
2.Yerel yönetimlerin çevre birimleri kadro ve personel olarak
güçlendirilmeli, kadronun alınması, atamaların yapılması konularındaki
iş ve işlemler basitleştirilmeli, merkezi yönetimin kullandığı yetkiler il
valilerine aktarılmalıdır.
3.Çevre Bakanlığınca Ödül Yönetmeliği hazırlanarak çevre
konusuna duyarlı kişi ve kuruluşlar ödüllendirilmelidir.
212
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
4.Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ ün çevre
anlayışının ve doğa sevgisinin sembolü olan “Yürüyen Köşk” Yalova’ da
bulunmaktadır. Bu Köşkün Çevre Bakanlığı önderliğinde Ulusal ve
Uluslararası platformlarda çevreciliğin tarihsel sembolü olarak gündemde
tutulması ve halka açılması ile ilgili çalışmalar yapılmalıdır.
Türkiye’de Çevre ve Orman Bakanlıklarının birleştirilmesinden önce 4
kere
düzenlenen
Çevre
Şuralarını
takiben,
Bakanlıkların
birleştirilmesinden sonra, özellikle Avrupa Birliği Süreci dikkate alınarak
düzenlenen ve 22-24 Mart 2005 tarihlerinde Antalya’da gerçekleştirilen
1.Çevre ve Ormancılık Şurası’nda alınan kararlar aşağıda verilmiştir.
1. Çevre ve Ormancılık Şurası (22-24 Mart 2005, Antalya) Kararları:
“Yerel Yönetimler ve Çevre”
Merkezi yönetim tarafından ülke planı, bölge planı, çevre düzeni planları;
yerel yönetimlerce de nazım imar planları ve uygulama imar planları
yapılmalıdır.
Ülke Arazi kullanım planlarının hazırlanması gereklidir.
Çarpık yapılaşmanın önlenmesi için imarlı ve alt yapı tesisleri yapılmış
arsaların oluşturulması gereklidir.
Kırsal yerleşimlerinde planlı gelişmeleri temin edilmelidir.
İmar planları yapılırken içme suyu ve kanalizasyon tesisleri dikkate
alınmalı, imar planları bu hizmetlerin kolay ve ucuz olmasını sağlayacak
şekilde yönlendirilmelidir. İmar planları çalışmaları sürdürülürken
içmesuyu ve kanalizasyon konusunda uzman kişilerin görüşlerine
başvurulmalıdır.
Su tarifelerinin oluşturulmasında nüfusun sosyo-ekonomik koşulları
dikkate alınmalı ve suyun kamu malı niteliği korunmalıdır.
Belediyelere içme suyu ve kanalizasyon hizmetleri için mali kaynak
oluşturmak üzere “Belediyeler Fonu” yeniden ihdas edilmeli veya benzer
başka bir fon oluşturulmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
213
Belediyelerin kurumsal altyapılarının geliştirilmesi sağlanmalıdır.
Bölgelerin kirlilik haritaları hazırlanarak yapılaşma yakıt seçimi vb.
konularda bölgeye has çözümler üretilmelidir.
Nüfusu 100.000’i aşan belediyelerin ve il merkezi belediyelerinin su ve
kanalizasyon hizmetlerinin daha sağlıklı yürütülebilmesi için İSKİ
modeli çerçevesinde yeniden yapılandırılması sağlanmalıdır.
Bütün beldelerin içme ve kullanma suyu şebekesi, atıksu kanalizasyonu
ve arıtma tesisleri tamamlanmalıdır. Suyun israf edilmemesi konusunda
halk bilinçlendirilmelidir.
Arıtılmış atıksuların tekrar kullanılması için gerekli düzenlemeler
yapılmalı ve atıksular bir su kaynağı olarak değerlendirilmelidir. Alt yapı
tesislerini işletecek kaliteli eleman yetiştirilmesi için eğitim programları
hazırlanmalıdır. Arıtma tesisi için indirimli elektrik tarifeleri
uygulanmalıdır.
Nüfusu 10.000’e kadar olan yerleşim yerlerinden iklim ve arazi şartları
uygun olanların atıksu arıtma tipi seçiminde özellikle yatırım ve işletme
maliyeti düşük olan doğal arıtma sistemlerinin kurulmalı ve işletilmelidir.
Su tasarrufu teşvik edilmeli, bu amaçla suyun daha az kullanılmasını
sağlayan ekipmanların üretilmesi(çift hazneli rezervuarlar, sensörlü
musluklar vb) ve kullanılması desteklenmelidir. Ayrıca, yeni yapılacak
binalarda banyo ve mutfak kısımlarından gelen atıksular ayrı hatlar ile
toplanarak tuvalet rezervuarlarında yeniden kullanılması teşvik
edilmelidir
Katı atıkların uzaklaştırılacak bir atık olarak değil kazanılacak bir kaynak
olarak görülmesi gerekmektedir. Atık geri kazanım ve atık minimizasyon
uygulamaları teşvik edilmelidir.
Sanayide temiz teknolojilerin kullanılması sağlanmalıdır.
214
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Alt yapı tesislerinin inşası ve işletmesi için gerekli olan finansman için
uygun finans modelleri geliştirilmelidir. Özellikle yap işlet ve/veya yap
işlet devret modellerinin teşvik edilmesine özen gösterilmelidir.
Altyapı projeleri entegre olarak hazırlanmalı ve uygulanmalı, özellikle su
kirliliği kontrolü bakımından Havza Yönetimi modeli uygulanmalıdır.
Hava kirlenmesi ve gürültünün önlenmesi ile ilgili olarak temiz yakıt
kaliteli yakma tesisleri ve çevre dostu araçların kullanılması teşvik
edilmelidir.
Beldelerde, özellikle atık arıtma tesislerinde teknik ekipman ve teknik
eleman yardımı bölgesel bazda yapılmalıdır.
Özelleştirme programına alınmış olan kuruluşlarımızdaki tesis, malzeme,
ekipman ve teçhizatın belediyelerimize çevre öncelikli yatırımlarında
hibe edilmesi sağlanmalıdır.
Çevre Denetimi ve Çevre Yönetiminin başarılı bir şekilde
yürütülebilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı ilgili kurumu olarak
Çevre Ajansı kurulmalıdır.
İller Bankası ve üniversitelerin işbirliği ile yerel yönetimlere altyapı
politikaları konusunda danışmanlık hizmeti verecek bir merkez
oluşturulmalıdır.
Evsel, endüstriyel, tehlikeli, tıbbi, elektronik ve özel atıkları kapsayacak
bir sürdürülebilir ve entegre atık yönetim sistemi kurulmalıdır.
Çevre yönetimi konusunda belediyelerde uzman personel istihdam edilen
bir birim oluşturulmalıdır.
Katı atık bedeli merkezi otorite tarafından belirlenmemeli, belediyenin
atık yönetimi konusunda verdiği hizmetin maliyetini karşılayacak şekilde
yerel otorite tarafından belirlenmeli ve bu amaçla gerekli yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
215
Belediyelerin çevre ile ilgili yatırım projeleri ve bunların işletilmesinde
kullanılmak üzere şans oyunlarından belirli bir yüzde alınmalıdır.
Çıkarılacak olan yerel yönetim birlikleri ile ilgili yasada çevre
konusunda oluşturulacak birliklere katılmak zorunlu hale getirilmelidir.
Özellikle yeni planlanan yerleşimlerden başlanmak üzere altyapı galerisi
(su, atıksu, yağmur suyu drenajı, elektrik, telefon, doğal gaz v.b.)
uygulamasına başlanmalıdır.
Yerleşim merkezlerindeki dere ıslahları ve yağmur suyu drenajı yasal
değişiklik yapılarak yerel yönetimlerin su ve kanalizasyon idarelerinin
yetkisine ve sorumluluğuna verilmelidir.
Yapılarda ısı, nem ve gürültü yalıtımının sağlanması zorunlu hale
getirilerek enerji tasarrufu, dolayısıyla gürültü ve hava kirlenmesi
kontrolü sağlanmalıdır.
Çevresel altyapı yatırımlarına özel sektör katılımı teşvik edilmelidir. Bu
kapsamda özellikle, su temini ve kanalizasyon şebekelerinin işletilmesi
ile katı atık toplanması ve taşınması gibi hususlarda özel sektörün
katılımını ve tecrübeli firmaların oluşmasını sağlamak için sözleşme
süreleri mümkün olduğunca uzun tutulmalıdır.
Konaklama ücretlerinden belirli bir miktar, çevre faaliyetlerinde
kullanılmak üzere ilgili yerel yönetimlere verilmelidir.
Yerel Yönetimlerde yaşayan insanların sağlıklı olabilmelerini temin
etmek üzere ülkemiz deprem riski altında bulunduğundan deprem, sel ve
çığ havzaları ile ilgili her türlü tedbirlerin alınması yerel yönetimlerin
başlıca görevi olmalıdır.
Yerel yönetimlerin kurumsal alt yapılarını güçlendirmek için
Üniversitelerde özel bölümlerin açılması ve yerel yönetimlere ara
elemanlar yetiştirmek için
Meslek Yüksek Okullarında ilgili
programların açılması teşvik edilmelidir.
216
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Estetik görünümü oluşturmak itibariyle yöreye uygun bitki türleri ile
ağaçlandırma ve peyzaj çalışmaları yapılmalıdır.
Kentlerin tarihi ve kültürel dokusunun korunması ve bu yapıların
yıkılmaya terk edilmemesi sağlanmalı ve yerel yönetimlere bunu temin
için bir finansman kaynağı sağlanmalıdır.
“Sürdürülebilir Kalkınma İçin Çevre Yönetimi”
Çevre yönetimi alanındaki kurumsal yapı, diğer Bakanlıklardan bağımsız
olarak yeniden oluşturulmalı ve ilgili tüm sektörlerin koordinasyonunu
sağlamalıdır.
Çevre kirliliğinin önlenmesi konusunda kamu, üniversite,
meslek ve gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapılmalıdır.
sanayi,
Etkin bir çevre yönetimi için çevre sektörünün uluslararası standartlarda
oluşturulması teşvik edilmelidir.
Çevre yatırımları için mali destek, teşvik ve benzeri kolaylıklar
getirilmelidir.
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın merkez ve taşra teşkilatları ile yerel
yönetimlerin çevre bilimi ve teknolojisi konusunda eğitim almış yönetici,
teknik eleman ve altyapı eksikliği giderilmelidir.
Atık ve emisyon envanterlerinin oluşturulması, sürekli güncellenmesi,
veri bankasına aktarılması ve ilgili mevzuat uyarınca kullanıma
sunulması sağlanmalıdır.
Atık yönetimi konusunda yatırım yapacak belediyelerin proje safhasında,
finansman ve teknoloji seçimi de dahil olmak üzere diğer kuruluşlar
yanında Çevre ve Orman Bakanlığından da onay almaları konusunda
düzenleme getirilmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
217
Atık yönetimi konusunda toplumsal katılım ve bilinci geliştirmek üzere
her düzeyde eğitim programı yaygınlaştırılmalıdır.
Uluslararası sözleşme ve protokollerle üstlenilen yükümlülükler
çerçevesinde eylem planları hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Ulusal programda gösterilen takvim çerçevesinde AB uyum süreci
kesintisiz olarak devam ettirilmelidir.
Çevresel risk değerlendirmesi ve acil eylem planlarının oluşturulması
sağlanmalıdır.
Bölgesel izleme laboratuvarlarının oluşturulması sağlanmalıdır.
Bakanlığın oluşturacağı politikalar çerçevesinde teknik izleme ve
denetim faaliyetlerinin, oluşturulacak bir çevre ajansı tarafından
gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri bulunan yerlerde yeni
münferit sanayi yapılaşmalarına kesinlikle izin verilmemelidir.
Su ve Atıksu Yönetimi:
Koruma ve kullanma dengesini sağlayacak Su Yasası en kısa zamanda
çıkartılmalıdır.
Su varlığının planlanması ve yönetiminden sorumlu ulusal - merkezi
kuruluşlar güçlendirilmelidir.
İçme suyu dağıtım ve kanalizasyon hizmetleri belediye sorumluluğunda
yürütülmelidir.
Sürdürülebilir su yönetimi için şebeke kalitesi yükseltilerek kayıp ve
kaçaklar önlenmelidir. Tüketicinin sürekli, sağlıklı ve ekonomik su
gereksinimi sağlanmalıdır.
218
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Havza bazında, su yönetim planları oluşturulmalıdır. Ülke bazında
mevcut tüm doğal su ortamlarının kirlilik haritaları çıkarılmalı,
kirleticilerin önlenmesine yönelik tedbirler etkin bir şekilde hayata
geçirilmelidir.
Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının envanteri çıkarılmalı ve rasyonel
kullanımı sağlanmalıdır.
Yeterli ve sağlıklı içme suyu sağlanması için eksik olan altyapı
tamamlanmalıdır.
Su ve kanalizasyon yatırımlarının gerçekleştirilmesinde yatırımın geri
dönüşü için yerel halkın katılım ve katkı esasları geliştirilmelidir.
Çevresel altyapı sektöründe görev ve yatırım yapan kurum ve kuruluşlar
arasında etkin koordinasyon sağlanmalı, kurumlar arasındaki yetki
karmaşası giderilmelidir.
Ülke koşullarına uygun, içme ve kullanma suyu ile atıksu arıtma
teknolojilerinin araştırılması ve geliştirilmesi özendirilmelidir.
Atıksu arıtma tesislerinin enerji giderleri, kademeli tarife uygulaması ile
desteklenmelidir.
Atıksu arıtma tesislerinden çıkan arıtılmış suyun geri kazanılması ve
yeniden kullanılması teşvik edilmelidir.
Deniz kirliliğinin en aza indirilmesi amacıyla, gemilerin ve deniz
araçlarının sintine ve balast suları ile diğer atıklarını alabilecek ve
arıtabilecek atık kabul tesislerinin kurulması ve işletilmesi teşvik
edilmelidir.
Su tüketimi ve geri kazanımı konusunda halkın bilinçlendirilmesine
yönelik programlar oluşturulmalı, tesis işletmecileri ve halk bu konuda
özendirilmelidir.
Entegre Atık Yönetimi:
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
219
Etkin bir atık yönetiminin oluşturulması için; kaynakta ayrı toplanması,
geri kazanılması, kompost ve benzeri yöntemlerle, depolanan atık
miktarının en aza indirilmesi teşvik edilmeli, bu konuda faaliyet gösteren
tesis ve firmalar lisanslandırılmalı ve bu tesislerin izleme ve denetimleri
yapılmalıdır.
Entegre atık yönetimi; tüketici, yerel yönetimler ve
sanayinin
sorumluluk paylaşımını öngörmektedir. Ülkemizde ambalaj atıkları, atık
yağlar, atık pil ve akümülatörlerin, elektrik ve elektronik ekipman atıkları
ve benzeri atıkların entegre atık yönetimi ilkeleri doğrultusunda ürünlerin
tasarımından başlayarak atık oluşumu, kaynakta toplanması, ayrılması,
geri dönüşümü ve bertarafını kapsayan sürecin bir sistem dâhilinde
yönetimi sağlanmalıdır.
Atıkların bertarafı için belediyeler, havza bazında atık yönetim
planlarının oluşturulması ve bölgesel atık işleme ile bertaraf tesislerinin
kurulması amacıyla daha büyük yönetim birimlerini (Belediyeler Birliği
gibi) kurmaya teşvik edilmeli, bölgesel bazda seçilecek düzenli depolama
alanlarının ise Çevre Düzeni Planlarında yer alması sağlanmalıdır.
Vahşi depolama alanlarının rehabilite edilerek düzenli depolama
alanlarının işletmeye açılması ve katı atık yönetiminin kademeli
olarak özelleştirilmesi için özendirici politikalar uygulanmalıdır.
Katı atık bedeli Belediyeler tarafından belirlenerek Mahalli Çevre
Kurulları tarafından karara bağlanmalıdır.
Tıbbi atıkların sağlıklı yönetimi için atık yönetim planları ve birimlerinin
oluşturulması, devlet hastanelerinde bu konuda ek bütçe ve kadro
tahsisi, ilgili personelin eğitim ve sertifikalandırılması sağlanmalıdır.
Tıbbi atıklara ilişkin ücretlendirme, kurumun yatak kapasitesi ve
verilen hizmetin yöntemine göre Belediye tarafından belirlenerek Mahalli
Çevre Kurulları tarafından karara bağlanmalıdır.
Ruhsatlandırma aşamasında; poliklinikler ile doktor ve diş hekimi
muayenehaneleri, eczane ve ecza depolarının (son kullanma tarihi geçmiş
ilaç ve tıbbi malzemeler) tıbbi atıklarını nereye vereceği, nasıl bertaraf
220
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
edileceğini İl
gerekmektedir.
Çevre
ve
Orman
Müdürlüklerine
belgelemeleri
Özel sektörün, tıbbi atıkların toplanması, taşınması ve bertarafı
konusunda devreye girmesini sağlayacak tedbir ve teşviklere
başvurulmalıdır.
Sanayi tesislerinin ruhsatlandırılmasında tehlikeli atıklarının hangi
lisanslı tesislerde bertaraf edileceğine ilişkin belgeler aranmalıdır.
Tehlikeli ve özel atıklar ile arıtma çamurlarının yönetimine ilişkin model
oluşturulması sağlanmalıdır.
Kurulmuş olan Atık Borsasının ülke geneline yaygınlaştırılması
sağlanmalıdır.
Hava Kalitesi ve Gürültü:
Çevre mevzuatının ulusal programa uyarlanması ve AB direktiflerinin
yerine getirilmesi takvimi hazırlanırken, ülkenin; sanayi, ticaret, eğitim
ve istihdam alt yapısı, bunların rehabilitasyonu için gerekli kaynak ve
zaman ihtiyacı ile ülke menfaatleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Politikalar oluşturulurken katılımcılığı esas alan politikalar ile birlikte
"Teşvik Et - Özendir -Oluştur" politikaları uygulanmalıdır.
Hava kirliliğinin kaynakta, kullanılan yakıtta ve arıtma tekniklerinde
kontrolüne yönelik stratejiler bir bütün olarak değerlendirilmeli ve AB
fon mekanizmalarının devreye alınması sağlanmalıdır.
AB'deki gelişmelere paralel olarak, Ulusal Program kapsamında Temiz
Hava Kanunu çıkarılmalıdır.
Hava kalitesinin korunmasında Türkiye dışından gelebilecek kirleticilerin
tür ve miktarları ile izleme mekanizmaları belirlenmelidir. Ayrıca,
Türkiye içinde bölgeler arasındaki kirletici taşınımlarının izlenmesine
yönelik çalışmalar da yapılmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
221
İzin prosedürünün işletme bazında ele alınarak faaliyet sahibinin her bir
alıcı ortama vermiş olduğu kirlilik yükünün bir raporda değerlendirilmesi
ve tüm izinlerin bir formatta ve tek bir kurum tarafından verilmesine
ilişkin yasal düzenleme yapılmalıdır.
Ön değerlendirme çalışmaları ülke genelinde uygulanarak, ölçülecek
parametre ve ölçüm noktalarının tespitinden sonra, izleme ve
değerlendirmeye yönelik hava kalitesi ölçüm ağı oluşturulmalıdır.
Kurumların alacakları hava kalitesi ölçüm cihazları Çevre ve Orman
Bakanlığı'nın hava kalitesi ölçüm ağına entegre edilebilmeli, gelişigüzel
"cihaz satın alarak" kamu kaynaklarını ziyan etmeleri de önlenmelidir.
Bu konuda; bakanlıklar, üniversiteler ve RSHM gibi kurumlar arasında
işbirliği yapılmalıdır.
Hava kirliliğinin ölçülmesi, izlenmesi ve değerlendirilmesinde; ulusal
ölçekte kurumlar arasındaki yetki-sorumluluk paylaşımı düzenlenmelidir.
Hava kalitesi ölçümlerinin saklanacağı veri bankası oluşturulmalıdır.
Meteorolojik amaçlı ölçümler/gözlemler ile istasyon ağları hava kirliliği
ve iklim değişikliği çalışmalarına katkı sağlayacak şekilde gözden
geçirilmelidir.
Hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde ölçüm ve izleme ağının
kurulması ile elde edilen ölçüm sonuçları ve meteorolojik faktörler göz
önünde bulundurularak kritik durumlarda uygulanabilecek acil önlem
planları hazırlanmalıdır.
Termik santrallerin çevreye olası etkileri yapılacak arıtım sistemleri ile
limit değerleri sağlayacak şekilde en aza indirilmelidir.
Hava kirliliği yönünden önem arz eden sanayi tesislerinin baca gazlarının
arıtılması için baca gazı temizleme üniteleri kurulmalı, atıksız veya az
atıklı teknolojiler seçilmelidir.
Eski ve kirletici yoğun teknolojilerin ülkeye girişini önlemek için yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
222
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ülkemizde üretilen ve tüketime sunulan düşük vasıflı kömürler
iyileştirilmeli, düşük kükürtlü fuel-oil üretimi için gerekli yatırımlar
yapılmalı, kullanılan yakıtlara uygun soba, kazan standartları
oluşturulmalıdır.
İllerde akredite olmuş yakıt analiz laboratuvarı kurulmalıdır. Yüksek
kükürtlü kömürlerin evsel ısınmada kullanımının önlenebilmesi için;
illerde sorumlu ve yetkili kurumlar açık olarak belirlenmelidir.
Enerji sektöründe artan ihtiyaçlarla birlikte ortaya çıkan kirlilik
problemlerinin önlenmesinde rasyonel bir enerji-çevre politikasına
yönelinmeli,
birleşik
ısı-güç
sistemleri
(kojenerasyon)
yaygınlaştırılmalıdır.
Ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynaklarına öncelik verilmeli, ülke
potansiyeli araştırılmalı ve uygun olan yerlerde uygulamaya geçilmeli bu
amaçla ilgili kurumlarca gereken teşvik sağlanmalıdır. Ülkenin kullandığı
enerji kaynakları çeşitlendirilmelidir. Bu sayede hem dışa bağımlılık
azaltılmalı, hem de temiz ve alternatif enerjiler; bölgesel özellikler de
dikkate alınarak (güneş, jeotermal, dalga, akıntı, fotovoltatik, yakıt pili,
hidrojen, küçük HES vb.) geliştirilmelidir.
Ülkemizde artan enerji ihtiyacını karşılamadaki sınırlı kaynaklar göz
önüne alınarak enerji darboğazının aşılması için alternatif enerji
kaynakları düşünülmelidir. Ancak her bir alternatif kaynağın seçiminde
gerek teknoloji ve yer seçiminde gerekse işletilmesinde ve atıklarının
bertarafında gerekli tüm güvenlik tedbirleri alınmalı ve bununla ilgili
yasal mevzuat oluşturulmalıdır.
Motorlu taşıtlardan kaynaklanan egzoz emisyonlarının önlenmesi ve
denetimi amacıyla; Otomotiv Sanayi Çevre Laboratuvarı kurulmalı,
kurşunsuz benzin, biyodizel ve alkol türevlerinin kullanımı
yaygınlaştırılmalı, benzinli ve dizel araçlarda kullanılan yakıt kalitesi
iyileştirilmelidir.
Yaşlı araçlar kentsel kirlilikte önemli bir pay sahibidir. Bu yüzden taşıt
vergileri yaş gruplarına göre belirlenmeli ve taşıt yaşı arttıkça vergi
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
223
artmalıdır. Yaşlı taşıtların trafikten kontrollü olarak çekilmesi için teşvik
sistemleri uygulanmalıdır.
Yurt içi ulaşımda
yaygınlaştırılmalıdır.
demiryolu
ve
deniz
yolu
taşımacılığı
Taraf olunan uluslararası anlaşmalar çerçevesindeki yükümlülüklerin
yerine getirilebilmesi için teknik ve hukuki altyapı oluşturulmalıdır.
İmar mevzuatı uyarınca gürültünün değerlendirmesi amacıyla, kentsel
alanda oluşan gürültüyü azaltma yöntemlerinin neler olabileceği
konusundaki bilgiler, hazırlanmakta olan "Çevresel Gürültünün
Değerlendirilmesi ve Yönetimi" Yönetmeliğine kılavuz olarak
eklenmelidir.
İmar ve Nazım Planlarının hazırlanması sırasında arazi kullanım kararları
verilirken, gürültü kaynaklarının konut, eğitim, sağlık ve rekreasyon
alanlarından uzak olması sağlanmalıdır.
Bölgesel bazda gürültü sorununa neden olan kaynaklar nedeniyle maruz
kalınan gürültü durumunu gösteren gürültü haritaları hazırlanmalıdır.
Gürültünün zararlı etkilerini azaltmak ve gürültü kontrolünü sağlamak
amacıyla o bölgelerde uygulanabilecek tedbirleri içeren eylem planlarının
imar, çevre düzeni vb. yaptırımlarda esas alınmasını sağlayacak yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
Binaların yapımında ses geçirgenliği düşük olan yapı malzemelerinin
kullanımına özen gösterilmelidir.
İklim Değişikliği:
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın Yüksek Planlama Kuruluna katılımı,
kalkınma programlarının çevreyle uyumlu bir şekilde planlanması ve
yürütülmesi sağlanmalıdır.
İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK) çalışmasını
tanımlayan
Başbakanlık genelgesinin daha işlevsel bir yapıya
224
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
kavuşturulması için daha güçlü bir mevzuat planlaması yürütülmeli ve
kurumsallaşma sağlanmalıdır. İDKK bünyesinde özerk bir Bilimsel
Danışma Kurulu oluşturulmalıdır.
İş dünyası, araştırma kurumları, yerel yönetimler, STK’larm çalışmalarını
ortaklaştırabilecek, İDKIC’da gözlemci düzeyinde temsil edilebilecek ve
uluslararası denkliği olan kuruluşlarla diyaloglarını güçlendirecek
örgütlenmeler oluşturulmalıdır.
BM/İDÇS Türkiye Uzmanlar Havuzu listesi güncelleştirilmelidir. İlgili
toplantılara katılacak görevlilerin sürekliliği ve etkin eşgüdümü
sağlanmalıdır.
Gerek Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BM/İDÇS)'nden sorumlu birimde
gerekse iklim değişikliği konularıyla ilgili kurum/kuruluşlarda kapasite
geliştirmeye öncelik verilmelidir.
Üniversiteler, YÖK ve TÜBİTAK bünyesinde konu ile ilgili, uluslararası
kurumlarla işbirliği içerisinde de olabilecek yeni araştırma kuruluşları
veya merkezleri açılmalıdır.
İklim değişikliğinin sektörlere/alanlara (enerji, tarım, ormancılık,
sanayi, ekonomi, su kaynakları, insan yerleşimleri, kıyı alanları,
ekosistemler, vb.) etkilerinin belirlenmesi ve bu etkilerin azaltılmasına
yönelik önlem ve politikaların geliştirilmesiyle ilgili çalışmalara ağırlık
verilmelidir. Ülkemiz için özellikle, su ve arazi kaynaklarının daha etkili,
akılcı ve ekonomik yönetimine; ormanların korunmasına; ve toprak
erozyonu ile vejetasyon formasyonlarındaki ve/ya da örtülerindeki
değişikliklere karşı uyum seçeneklerinin belirlenmesine öncelik
verilmelidir.
Ormanların ve turbalıkların birer karbon yutağı olduğu da dikkate
alınarak, ormanlaştırma, yeniden ormanlaştırma, erozyon kontrolü, ve
çayır/mera ıslahı için bütçeden yeterli kaynak aktarılmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
225
AB müzakereleri sürecinde, ülkemizin AB'nin ortak azaltım
yükümlülüğü göz önüne alınarak ele alınması gereken çeşitli senaryolar
değerlendirilmelidir.
Sera gazı emisyonlarının azaltılması için sektörel önlemlerin ve
politikaların değerlendirilmesi ve geliştirilmesine yönelik bir Ulusal
İklim Değişikliği Eylem Planı hazırlanmalıdır.
Yeni ve yenilenebilir (rüzgâr, jeotermal, güneş, hidrojen, biyokütle, enerji
ormanları vb.) enerji kaynaklarıyla ilgili araştırma- geliştirme çalışmaları
arttırılmalı ve bu enerji kaynaklarının ülkemizdeki potansiyelleri
değerlendirilerek birincil enerji tüketiminde ve elektrik üretiminde
yenilenebilir enerjileri payının arttırılmasına yönelik sayısal hedefler
belirlenmelidir.
Özellikle sanayi, ulaştırma ve bina sektörlerinde enerji verimliliği
artırılmalı; enerji verimliliği hizmet şirketlerinin kurulması/geliştirilmesi
özendirilmeli ve enerji verimliliği uygulamalarında teşvik ve destek
mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Türkiye'de afet olaylarından sorumlu kurul ve kuruluşların mevzuat ve
çalışmaları olağanüstü hava olaylarına karşı yapılacak faaliyetleri
içerecek şekilde detaylandırılmalıdır.
Enerji, ulaştırma, sanayi, atık, tarım ve ormancılık sektörlerinde, farklı
kalkınma senaryolarına göre (örneğin, IPCC 3 Değerlendirme Raporu, 6
değişik kalkınma senaryosu) 6 sera gazı için emisyon projeksiyonlarını
içeren model çalışmaları yapılmalıdır.
Yerli fosil yakıtlara dayalı enerji üretiminde verimliliği arttırıcı, emisyon
ve sera gazlarını azaltıcı teknolojiler öncelikli olarak geliştirilmelidir.
Elektrik iletim ve dağıtım sisteminde % 15 dolayında olan dağıtım kayıp
ve kaçak oranının azaltılması, dünya standartlarına indirilmesi, elektrik
dağıtım sisteminin iyileştirilmesi için gerekli olan önlemler alınmalıdır.
AB müktesebatına uyum kapsamında kojenerasyon ve binaların enerji
performansıyla ilgili düzenlemeler hayata geçirilmelidir.
226
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Arazi Kullanımı ve Toprak Kirliliği:
Toprak kaynaklarının mümkün olan en iyi şekilde korunması, kullanımı
ve sürdürülebilir yönetiminin sağlanmasına yönelik olarak Toprak
Kanunu hazırlanmalıdır.
Arazi ve toprak kaynakları ile ilgili planlama, yönetim,
değerlendirme ve eşgüdüm mekanizmaları güçlendirilmelidir.
Toprak kirliliği konusunda envanter, izleme, denetim ve koordinasyon
hizmetlerini yürütmek üzere Bakanlık bünyesinde bir birim
oluşturulmalıdır.
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, uygulamada yaşanan
aksaklıkları giderecek şekilde güncellenmeli ve Kirlenmiş Saha Etüdü
Teknik Tebliği, Kirlenmiş Saha Sınıflandırma ve Risk Değerlendirmesi
Teknik Tebliği ve Kirlenmiş Sahaların Temizlenmesi Teknik Tebliği gibi
dokümanlar ile güçlendirilmelidir.
Tarım arazilerinin amacına uygun biçimde kullanılması için; toprağın
sürdürülebilir kullanımına ilişkin göstergeler ve ölçütler ile kirlenmiş
sahaların tespiti, sınıflandırılması ve iyileştirilmesine yönelik bilimsel ve
sistematik yaklaşımlar açık olarak tanımlanmalıdır.
Toprak kalitesi indeksleri geliştirilmeli ve olası indeks geriletici
uygulamalara karşı alınacak önlemler belirlenerek uygulanmalıdır.
Toprakların ve su havzalarının amaç dışı kullanımın engellenmesi,
kimyasal gübrelerin ve tarım koruma ilaçlarının kontrollü bir şekilde
kullanımı sağlamalıdır.
Doğal kaynakların (kum, toprak, madenler v.s.) sürdürülebilir kalkınma
ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesine özen gösterilmelidir.
Maden arama, işletme ve benzeri faaliyetler nedeniyle vasfı bozulan
alanların iyileştirilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
227
Tarım arazileri başta olmak üzere, toprakların kentsel ve endüstriyel
atıklarla kirlenme olasılıkları değerlendirilmeli, izlenmeli ve giderilmesi
sağlanmalıdır.
Korunması gereken tarım arazilerinin çevre düzeni planları yapılırken
diğer sektörlere ayrılan alanlara paydaş yapılmalıdır.
Taşınmaz kültür varlıkları örneğinde olduğu gibi tarım arazilerinin
sürdürülebilirliği için emlak vergilerinden kesilen payın Valilik emrine
verilerek halen mevcut tarım desteğinin sürekli hale getirilmesi
sağlanmalıdır.
“Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Çevre Düzeni Planları
(ÇDP)”
Kalkınma planlarında belirlenen politikalara uygun olarak, çevre düzeni
planlarına esas olacak bölge planlarının acilen hazırlanması,
Çevre düzeni planlarında çok başlılığın ve yetki kargaşasının giderilmesi
için son zamanlarda çıkarılan yasaların tekrar gözden geçirilerek
planlama yetkisinin Çevre ve Orman Bakanlığında kalmasının temini,
AB’ye uyum sürecinde, 22 Eylül 2002 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan 2002/4720 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenen
“Düzey (NUTS) Bölgeleri” ile havza sınırları göz önüne alınarak çevre
düzeni planları sınırlarının belirlenmesi,
Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak amacıyla, “çevreye duyarlı
planlama” yaklaşımı esas alınarak, Çevre ve Orman Bakanlığı’na verilen
planlama yetkisi çerçevesinde ülke çapında çevre düzeni planı
çalışmalarının, güncel teknolojilerden faydalanılarak oluşturulan veri
tabanına dayalı ve katılımcı bir yaklaşımla kısa zamanda hazırlanması,
Planlama çalışmalarında uygulamalardaki başarının arttırılması amacı ile
sivil toplum kuruluşları ve yerel idarelerin, meslek odalarının ve
etkilenenlerin katılımının sağlanması,
228
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Planların bir süreç olarak tasarlanması ve sürekli güncellenebilen sağlıklı
veri tabanına oturtulmasının sağlanması; çevre düzeni planı
çalışmalarında kullanılan verilerin, AB Standartlarını da sağlamak üzere,
Avrupa Birliği CORINE (Çevresel Bilgi İşbirliği) ve MOLAND (Alan
Kullanımı İzlenmesi) gibi programlarla uyumlu bir şekilde düzenlenmesi,
Planı kamu adına sahiplenen Bakanlığın, ÇDP ile ilgili oto kontrolü
sağlamak amacıyla, Çevre Ajansının kurulması ve ÇDP’ye altlık
oluşturması için her türlü verinin toplandığı bir veri bankasının bu ajansın
bünyesinde oluşturularak tüm kurum ve kuruluşların kullanımına
sunulması,
Çevre Düzeni Planlarının ekolojik temelli, dinamik, günün sorunlarına ve
gelecekteki ihtiyaçlara cevap verebilen, katılıma ve sorunlara zamanında
ve yerinde müdahaleye imkân veren, ölçekler ve plan kademeleri
arasında geçişlerle, geri beslemelere ve disiplinler arası çalışmaya açık
olması,
Çevre düzeni planları; ekolojik, sosyal, ekonomik verilere dayandırılan,
koruma-kullanma dengelerinin kurulduğu, mekânın kullanımında
politikaları, ana ilkeleri ve stratejileri belirlemeli (uygulamaya yönelik
arazi kullanımına ilişkin yapılaşma ön görülerini içermeyen) ve alt
ölçekli planlara (il çevre düzeni planı, Büyükşehir çevre düzeni planı vb.)
yol gösterici nitelikte olmalıdır.
Çevre düzeni planı hazırlık sürecinde yer alan ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının, plan onayından sonra kendi plan, program ve bütçe
çalışmalarını bu plan esaslarına göre yürütmeleri,
Çevre düzeni planlarının yapımına ilişkin usul ve esasları belirleyen bir
çerçeve yönetmeliğinin kısa sürede hazırlanarak yürürlüğe konması,
Fiziksel planlara çevre boyutu eklenmesinin artık kaçınılmaz olduğu
hususunun dikkate alınarak, AB mevzuatına uyum çerçevesinde çevresel
değerlerin plan/programlara entegrasyonunu sağlamak üzere Ulusal
Programda öngörülen SÇD Yönetmeliğinin yürürlüğe girmesi
sağlanmalıdır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
229
ÇED’in amacına ulaşabilmesi için üst ölçekli planların (ÇDP) öncelikle
gerçekleştirilmesi,
AB müktesebatının takip edilerek mevzuat uyumu ve uygulamanın
sağlanması,
ÇED uygulamalarında hazırlama, inceleme, değerlendirme ve karar
verme aşamalarında standartlara ulaşmak için sektörel rehberlerin
hazırlanması,
ÇED olumlu kararı verilen faaliyetlerin inşaat ve işletme döneminde
izleme ve kontrolü için faaliyetin çevre yönetim planının hazırlanması ve
izlemenin Yeterlik Belgesi almış kuruluşlar tarafından da
gerçekleştirilmesinin sağlanması,
Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Komisyonu (YOİK) çalışmaları
çerçevesinde yatırım öncesi izinlerin ÇED sürecinde birleştirilmesinin,
mevzuatta bulunan tekrarların önlenmesinde önemli bir araç olduğu tüm
kurum ve kuruluşlar tarafından kabul edilmiştir. Bu kapsamda önemli
görevler yüklenmesi öngörülen ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğünün
yetki ve görev yönünden güçlendirilmesi,
ÇED olumlu veya ÇED gerekli değildir kararı verilmiş faaliyetlerin
yatırım öncesi ruhsat, izin vb. işlemlerinin ilgili kurumlarca başkaca ilâve
belge aranmaksızın süratle sonuçlandırılması,
Çevre ve ÇED konusunda teknik ve bilimsel raporları muhafaza ederek
geleceğe ışık tutması amacıyla, ÇED Eğitim ve Bilgi Merkezi
Bünyesinde bir Arşiv ve Çevre Kütüphanesinin kurulması,
ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü bünyesinde bir “ÇED Eğitim ve
Bilgi Merkezi” kurulması,
Bakanlık merkez ve taşra teşkilâtları ile ÇED raporlarını inceleyen
Kurum ve Kuruluşların teknik personel ve donanım açısından
güçlendirilmesi sağlanmalıdır.
230
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
“Ekosistem, Orman Ekosistemi ve Sürdürülebilir Kalkınma”
Türkiye su havzalarının çok amaçlı yönetiminde ana hedef, erozyonun
önlenmesi, su rejiminin düzenlenmesi olmalıdır. Bu ana amaca zarar
vermemek ve geliştirmek koşuluyla, diğer sistemler yan amaçlar olarak
belirlenmelidir. Planlamalar, 26 ana su havzası baz alınarak yapılmalı,
uygulamaya yönelik projelendirmeler ise, alt havzalar dikkate alınarak,
süreci tam işletilmiş katılımcı yaklaşım ile entegre projeler halinde
hazırlanarak, eş zamanlı ve eş mekanlı olarak uygulamaya konulmalıdır.
Havza bazında yapılan çalışmaların izleme ve değerlendirmelerinin etkin
bir şekilde yapılabilmesi için uzaktan algılama ve coğrafi bilgi
sisteminden yararlanılarak, Konumsal Orman Bilgi Sistemi oluşturulmalı
ve sürekli olarak güncellenmelidir.
Havza ıslah çalışmalarının temelini teşkil eden arazi sınıflandırılmasına,
ülke sathında ana su havzaları esas alınarak mutlaka geçilmeli, bu amaca
ulaşabilmek için, orman ve arazi kadastrosu çalışmaları mutlaka en kısa
zamanda bitirilmelidir.
İlgili kuruluşların, havza bazında koordinasyonlu olarak birlikte
çalışmalarını sağlayacak olan, Orman Kanununun 58. maddesinde 4999
sayılı kanunla yapılan değişikliğin, uygulamasını sağlayacak Bakanlar
Kurulu kararı çıkartılarak yürürlüğe konulmalıdır.
Makro havza planlaması yapılacak su havzalarında özellikle; orman
alanları ile yeniden ormanlaştırılması gereken alanlar katılımcı
yaklaşımla fonksiyonel olarak haritalanmalıdır.
Su havzalarında, orman ekosistemine ayrılan alanlarda, çok amaçlı
sürdürülebilir orman ekosistemi planlama ve yönetimi için;
Öncelikle orman ekosistem fonksiyonu ayrı ayrı tanımlanmalı,
değerlendirme ayrım ölçütleri yöresel koşullara göre belirlenmeli ve bu
amaçla orman amenajman yönetmeliği çok amaçlı planlamaya olanak
verecek şekilde yenilenmelidir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
231
Orman ekosisteminin planlama, yönetimi ve işletme amaçları, mutlaka
süreci tam olarak işletilmiş katılımcı yaklaşım ile belirlenmelidir.
Köy tüzel kişiliklerinin korumaya katılımları, 6831 sayılı Orman
Kanunu’nun 81. maddesine göre hazırlanacak bir yönetmelik ile
sağlanmalıdır.
Orman köylüsünün orman ekosistemine yaptığı baskıyı azaltmak
amacıyla, 6831 sayılı Orman Kanunu’na göre oluşturulan ve daha sonra
genel bütçe kapsamına alınan Ağaçlandırma, ORKÖY ve Milli Parklar
Fon Kaynakları’nın amacına uygun olarak kullandırılması yönünde, geri
dönüşünü sağlayacak yasal düzenleme yapılmalıdır.
Endüstriyel plantasyonlara dayalı, hızlı büyüyen ağaç türleriyle yapılacak
özel ağaçlandırmalar ve modern enerji ormancılığı teşvik edilmelidir. Bu
bağlamda,
biyokütle esasına dayalı, modern enerji ormanı tesisi
çalışmalarına yapılması planlanan enerji santralı da dikkate alınarak
mutlaka başlanmalı ve bu maksatla özel sektörü ve orman köy
kooperatiflerini özendirecek gerekli yasal düzenleme yapılmalıdır.
Orman ekosistemine bağımlı kırsal kesimin gelir seviyesini yükseltmek
amacıyla, 4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkındaki Kanun’un 11. Maddesi (a) fıkrasında ifade edilen sosyal
ormancılık uygulama yönetmeliği çıkartılmalı, bu kanundaki sosyal
ormancılık düzenlemesi 6831 sayılı Orman Kanununda da yapılmalıdır.
Ekonomik amaçlı işletilecek ormanlardaki silvikültürel müdahalelerde,
doğaya yakın ormancılık uygulamaları yaygınlaştırılmalıdır. Genç
ormanların bakımları, bozuk orman alanlarının rehabilitasyonu
kapsamında, silvikültürel çalışmalar yapılarak, kırsal kesimde istihdam
yaratacak projeler üretilip AB fonları devreye sokulmalıdır.
Orman envanteri sürdürülebilir orman işletmeciliğinin ve ekosistem
tabanlı fonksiyonel planlamanın gereklerini yerine getirebilecek biçimde
yapılmalı ve orman ekosisteminin planlanması çağdaş araç ve planlama
teknikleri kullanılarak gerçekleştirilmelidir. Bu bağlamda, OGM
232
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
bünyesinde orman bilgi sistemi kurulumu için gerekli girişim başlatılmalı
ve Avrupa Ormancılık Bilgi ve İletişim Sistemi (EFICS) ile işbirliği
imkânları geliştirilmelidir.
Sürdürülebilir orman yönetiminde etkinliğin artırılması amacıyla Çevre
ve Orman Bakanlığınca onaylanan Ulusal Ormancılık Programının
Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulması sağlanmalıdır.
Avrupa Ormanlarının Korunması Helsinki Bakanlar Konferansında
alınan H2 Kararı uyarınca, 6831 sayılı Orman Kanunu’nda, biyolojik
çeşitliliğin korunması ve yönetimine dair hükümlere açıkça yer verecek
şekilde yasal düzenleme yapılmalıdır.
Su havzalarında, sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda,
havzadaki tüm kaynakların planlama, yönetim, uygulama, koordinasyon
ve finansman temini esaslarının belirleneceği “Havza Planlama ve
Yönetimi Temel Kanunu” çıkarılmalıdır.
Havza Planlama ve Yönetimi Temel Kanununa göre merkezi
koordinasyonu, su havzalarında en geniş görev ve yetki alanına sahip
olan Çevre ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda 26 ana su havzasında
planlama ve kontrolü sağlayacak aralarında devletin temsilcilerinin de
bulunduğu, ağırlığını katılımcı yaklaşımla belirlenecek üyelerden
oluşacak “Bölgesel Havza Planlama ve Yönetim Birimi” ile aynı
esaslarla alt su havzalarında görev üstlenecek “Havza Plan Uygulama ve
Yönetim Birimi” oluşturulmalıdır.
Ülke sathında, özellikle hassas orman ekosistemlerine sahip bölgelerden
başlayarak, AB standartlarında orman ekosistemlerinin izlenebileceği,
ormanların karbon tutma kapasitelerinin hesaplanabileceği, ormanların
atmosferik kirliliğe karşı koruyucu önlemlerin alınmasını sağlayacak
ölçümlerin yapılabileceği daimi deneme alanları ağı oluşturulmalı ve bu
alanlarda gerekli ölçümler AB standartlarına uygun biçimde yapılmalıdır.
Gerek amenajman planı düzenlemek, gerekse ulusal ve uluslararası
kurumların bilgi ihtiyacını karşılamak için yetişme ortamı envanteri,
biyolojik çeşitlilik envanteri, odun dışı orman ürünleri envanteri, orman
sağlığı envanteri, ulusal orman envanteri çalışmalarını yapabilecek
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
233
ve/veya yaptırabilecek hizmetleri yapmak amacıyla Orman Genel
Müdürlüğü Orman İdaresi ve Planlama Dairesi Başkanlığı’, “Orman
Kaynakları Etüt, Envanter ve Planlama Dairesi Başkanlığı” na
dönüştürülmelidir.
Çevre ve Orman Bakanlığı’na bağlı ana hizmet birimleri ile Orman Genel
Müdürlüğü içinde “Dış İlişkiler ve AB Şube Müdürlükleri”
oluşturulmalıdır.
Ormanların fonksiyonel amaçlarına uygun olarak yol planlama ve
uygulamasının yapılabilmesi için, orman yollarının planlama ve inşası
esaslarını belirleyen 202 Sayılı Tebliğ revize edilmelidir.
Uluslararası Ormancılık Araştırma Organizasyonları Birliği’nin (IUFRO)
kabulüne göre, teknik ormancılık orman ekosistemini yönetme sanatıdır.
Bu nedenle,
Orman Mühendisliği mesleği AB müktesebatının
öngördüğü düzenlenmiş meslekler statüsüne alınmalı, bu amaçla “Orman
Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri
Mühendisliği” meslek yetki yasası çıkartılmalıdır.
Sürdürülebilir orman
belirlenmelidir.
yönetimi
ile
ilgili
ölçüt
ve
göstergeler
“Orman Ürünleri ve Orman Ürünleri Endüstrisi”
Orman Ürünleri:
Üretimde çalışan orman köylülerinin sosyo-ekonomik yapıları ve bunlara
kanunlarla sağlanan öncelikler, iş yapmadaki zorlukları ile Orman
İdaresinden kaynaklanan sorunlar dikkate alındığında; geleneksel olarak
halen uygulanmakta olan üretim modeli gözden geçirilmelidir.
Üretim faaliyetleri, verimli çalışma ve teknolojik ilerleme yanında piyasa
isteklerini en iyi şekilde karşılamaya uygun bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Bu bağlamda dikili ağaç satışları yaygınlaştırılmalıdır.
234
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Üretim modelinin yapılandırılması ve dikili ağaç satışının
yaygınlaştırılmasında, hali hazırda üretim işi yapan köylü ve
kooperatiflerin sosyal ve ekonomik şartları da göz önüne alınmalıdır.
Dikili satışların önündeki engelleri kaldırmak, köylülerin ormanların
korunmasına ve üretim çalışmalarının denetimine katkılarını artırmak
amacıyla 6831 sayılı Yasanın 30, 34ve 40. maddesinde değişiklik
yapılmalıdır.
İdarece yapılacak üretim ve diğer ormancılık faaliyetleri için son yıllarda
had safhaya ulaşmış teknik ve ara eleman ihtiyacı ivedilikle
karşılanmalıdır. Teşkilata katılacak teknik elemanların uzun süre sektör
dışında kalmalarına engel olunmalıdır.
Orman ürünlerinin piyasaya devamlı ve düzenli biçimde sunulmasını
sağlamak amacıyla orman içi yolların üst yapı ve sanat yapıları
tamamlanmalıdır.
Endüstriyel plantasyonlara önem
ağaçlandırmalar teşvik edilmelidir.
verilmeli,
bu
maksatla
özel
Mevcut verimsiz baltalıklar köy tüzel kişiliklerine verilerek özel
ağaçlandırma yönetmeliği çerçevesinde imar ve ıslah edilmeli, yapılacak
düzenlemelerle verimli baltalıkların fonksiyonel amenajman planlarında
belirtilen amaç öngördüğü takdirde yetişme muhiti şartları ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının vazgeçilmezi olan biyokütle ihtiyacı
dikkate alınarak koruya tahvil cazip hale getirilmelidir.
Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan
yükümlülüklerin yerine getirilmesi için, eğitim ve araştırma kuruluşları
ile uygulayıcı birimlerin işbirliği yapmaları sağlanmalı, küresel
süreçlerde aktif olarak yer alınmalıdır.
Reçine üretiminin devamlılığını sağlamak için reçine üretimini ekonomik
kılacak ormanlar oluşturulmalıdır.
Talebi olan ürünlerin ekonomiye kazandırılması için envanter ve
planlama konusunda; araştırma birimleri, ihracatçı kuruluşlar, uygulayıcı
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
235
birimler, meslek kuruluşları ve üretici örgütleri arasındaki işbirliği
artırılmalıdır. Üniversite ve Ormancılık Araştırma Müdürlüklerinde odun
dışı orman ürünlerinin teşhisi, biyolojisi, ekolojisi ve üretim teknikleri
daha kapsamlı olarak yer almalı, mevcut teknik elemanların kapasiteleri
de hizmet içi eğitimlerle geliştirilmelidir.
Orman ürünleri endüstrisi ile ilgili DİE tarafından üretilen bilgiler, ilgili
kurumlar arasında işbirliği yapılarak geliştirilmelidir.
Ormanların sertifikalandırılması çalışmalarına ihraç değeri yüksek odun
dışı ve odun ürünlerine öncelik verilerek başlanmalıdır.
Orman ürünlerine ilişkin standartların AB standartlarına uyumu
sağlanmalıdır.
Üretim ve pazarlama hizmetleri ile devlet yardımları ve sübvansiyonlar
konularındaki AB uyum çalışmalarında gerekli araştırma, mevzuat
taraması ve değerlendirme çalışmaları tamamlanmalı, yapılacak yasal,
kurumsal ve finansal düzenlemeler netleştirilmelidir. AB ülkelerindeki
uygulamaların yerinde incelenmesi amacıyla uzman heyetler
görevlendirilmelidir.
Ormancılık teşkilatı dışındaki orman ve orman endüstri mühendislerinin
katkılarından faydalanılmalı, ormancılıkla ilgili yeminli mühendislik
bürolarının tesisi için yasal düzenleme yapılmalıdır.
Orman içi ve civarında yaşayan orman köylülerinin kalkındırılması
çalışmaları sadece ormancılık faaliyetlerine bağımlı olmaktan
kurtarılmalı, çok sektörlü entegre ve katılımcı kalkınma yaklaşım ve
programları geliştirilerek uygulamaya konulmalı ve OR-KÖY bu
çalışmaların merkezinde yer almalıdır.
Maliyetlerin azaltılması için Ar-Ge ve eğitim çalışmalarına önem
verilmeli, iç ve dış piyasaların takibinde görev alacak idari ve teknik
kapasite artırılmalıdır.
236
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Uygulama birimleri, üniversiteler ve araştırma kurumları arasında iş
birliği olanakları geliştirilmeli, kurumların üniversitelerden alabilecekleri
hizmetler Kamu İhale Yasası kapsamı dışında tutulmalıdır.
Orman Ürünleri Endüstrisi:
Ürünleri sertifikalandırma sitemi oluşturulmalı ve tüketiciler sertifikalı
ürün kullanımı konusunda bilgilendirilmeli, orman ürünlerinin
sertifikalandırılması amacıyla gerekli çalışmalar proje bazında
başlatılmalı, uluslararası geçerliliği olan sertifikalandırma sistemine
ilişkin yasal mevzuat oluşturulmalıdır.
Orman ürünleri endüstrilerinin devamlılığı ve gelişmesi bakımından
endüstriyel odun KDV oranı AB seviyesi olan %5 düzeyine
indirilmelidir.
Küçük ve orta ölçekli sanayi işletmelerinin entegrasyona tabi tutularak
seri üretime geçmeleri, ISO 9000, ISO 14000, OHSAS 18000 ve TSE
standartlarına uyumları sağlanmalı, iş AR-GE faaliyetlerinin yanı sıra
hizmet içi eğitime zaman ve bütçelerinden yeterli kaynak ayırmalıdır.
Sektörün ürün ve üretim teknolojisi geliştirmeye yönelik Ar-Ge
çalışmalarının özendirilmesi için, KOSGEB, TUBİTAK ve TTGV
tarafından sağlanan AR-GE desteklerinden yararlanmaları sağlanmalı ve
üniversite-sanayi işbirliği geliştirilmelidir.
Makine üreticileri CNC makinelerine ilişkin bilgi noksanlarını gidererek
ileri teknoloji üretimine yönelmeli ve CE belgelendirme çalışmalarını
tamamlamalıdır. Ağaç işleme makineleri ve kesici takımların
iyileştirilmesi yanında, kereste biçme ve kurutmada operatörlerin biçme,
testere seçimi ile bileme ve bakım işlerinde bilimsel esaslara uymaları
sağlanmalıdır.
TSE çalışma programına alınan standartların hazırlanması hızlandırılarak
sektörün standartlara uyumu ile ürün test ve analiz imkânları artırılmalı,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
237
standart denetiminin düzenli ve profesyonelce yapılmasını sağlayan
mekanizmalar
oluşturulmalı,
Üniversite-Sanayi
işbirliği
yaygınlaştırılmalıdır.
Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları tamamlanarak, gelişmeler
takip edilmeli, sektör/işletme/hedef ülke bazında strateji, politika/proje/
eylem planı üretilerek sürekli güncellenmelidir.
Ambalajlama, etiketleme ve nakliye geliştirilerek ürün ihracat kabiliyeti
artırılmalıdır.
Atık kâğıt toplama sisteminin geliştirilmesi için yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
Kâğıt üretiminde en uygun cins ve çapta odun temini ve kullanımı
sağlanmalı, enerji kaynağı olarak odun kullanımı azaltılarak bu kaynak
kâğıt endüstrisinde değerlendirilmeli, yıllık bitki elyafından kâğıt
üretecek entegre tesislerin kurulması teşvik edilmelidir.
Özgün Türk mobilya çizgisini oluşturacak çalışmalar yapılmalı,
tasarımdan üretim ve pazarlamaya kadar olan tüm süreçlerin eşgüdüm
içerisinde yürütülmesi için alt yapı oluşturulmalıdır.
Ahşap yapılarda yaygın olarak kullanılan OSB’nin standartlara uygun
olarak Türkiye’de üretilmesi sağlanmalıdır.
Orman Endüstri Mühendislerinin sektörde gereken oranda işlendirilmesi
için İŞKUR, KOSGEB, TOBB vb. kuruluşların katılımıyla oluşturulacak
çalışma grubu tarafından çözüm önerileri geliştirilmelidir.
Sektörde üretim, stok ve satışın sağlıklı takibi için veri tabanı
oluşturularak, bilgisayar kullanımını artırıcı tedbirler alınmalıdır.
Sektördeki gelişmeleri ve yurt dışındaki eğilimleri yansıtacak süreli
yayınların takibi teşvik edilmelidir.
Deprem riski olan yerlerde ahşap karkaslı inşaat geleneği canlandırılmalı,
orman ürünleri endüstrisi tesislerinin fizibilite etütlerinde yer seçimi,
kapasite ve entegrasyon gibi faktörler dikkate alınmalıdır.
238
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
“Doğa Koruma”
Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi VII. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen
biyolojik çeşitlilikle ilgili konuların 2010–2015 yılı hedeflerine uygun
olarak gerçekleştirilmelidir,
Rio Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesinin Ulusal Eylem Planına yansımış
şekliyle yakından izlenmesi ve denetlenmesi için ilgili kurum ve
kuruluşların gönüllü kuruluşlar ve üniversitelerle işbirliğine giderek
çözüm önerileri üretilmesi ve bu iş için bütçelerine kaynak ayrılmalıdır,
Biyolojik çeşitliliğin sürdürülebilir kullanımı ve doğa korumanın
uygulanabilir ve etkin hale getirilmesi için çalışmalara hız verilmelidir,
Alpin meralar, stepler, sulak alanlar, kıyı ve kumul ekosistemleri,
fundalık ve ada alanları gibi biyolojik çeşitlilik açısından önemli
biyotoplar üzerindeki tehditlerin önlenmesi için planlama ve yönetim
ilkeleri belirlenmelidir,
Popülasyon, tür ve habitatların zaman içindeki gelişim seyrinin izlenmesi
ve gerekli önlemlerin alınması için, doğa koruma amaçlı biyoçeşitlilik
veri tabanına sahip bir izleme sistemi oluşturulmalı ve bundan sorumlu
“Biyoçeşitlilik İzleme Birimi”nin kurumsallaşması sağlanmalıdır,
Risk analizi yapılmadan, ekonomik nedenlerle dahi olsa, istilacı egzotik
türlerin doğal ekosistemlere girişinin önlenmelidir,
Nesli doğal ortamda tükenmiş veya tükenmekte olan canlı türleri eski
yaşam alanlarına yeniden kazandırılmalıdır,
Ülkenin korunmaya değer biyotoplarının envanteri ve haritalanması için
kaynak sağlanmalıdır,
AB katılım sürecinde Natura 2000 alanları ve bu alanların belirlenmesi
için ulusal habitat listeleri hazırlanmalıdır,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
239
Biyolojik çeşitlilikle ilgili araştırmalara verilecek izinlerin denetlenmesi
için gerekli mekanizmalar etkin bir şekilde uygulanmalıdır,
Doğa koruma konusunda ilgili faaliyetlerin yürütülebilmesi için devletin
sağlayacağı mali kaynaklar yanında diğer özel ve tüzel kişilerin de
katkısını temin etmek üzere girişimde bulunulmalıdır,
Uluslararası ölçütler dikkate alınarak çeşitli hayvan, mantar, yosun ve
liken türlerinin kırmızı listeleri ve nesli tehlikedeki türler için eylem
planları hazırlanmalı, ilgililerin bilgilerine sunulmalı ve uygulanması
ivedilikle sağlanmalıdır,
Ülkemizin doğal mekânlarının, özelliklerini ve biyotoplarını temsil
edecek şekilde korunan alan oranları her bir doğal mekan için % 10`a
çıkarılmalıdır,
Türlerin sürekliliği açısından önem taşıyan habitatlar ve bozulmuş
ekosistemler iyileştirilmelidir,
Halen geçerli olan ve sulak alanları tehdit eden Sıtmanın İmhası ve
Bataklıkların Kurutulması ve benzeri yasalar sulak alanların ıslahına ve
geliştirilmesine imkân verecek şekilde revize edilmelidir,
Sucul ekosistemlerin korunması ve yönetimi konusunda ilgili kurum ve
kuruluşların gerekli destek ve katkıda bulunmaları sağlanmalıdır,
Ülkemizde yeraltı sularındaki çok ciddi boyuttaki azalma gerçeğinden
hareketle, suya bağımlı ekosistemleri korumak, sürdürülebilir tarım ve
hayvancılığı sağlamak amacıyla yeraltı suyu kullanımı ile ilgili olarak
gerektiğinde tarımda ürün değişimini de içeren çalışmalar, ilgili kurum ve
kuruluşlar tarafından ivedilikle işbirliği içerisinde yapılmalıdır,
Milli Parkların etkin yönetilmesini ve eko turizmin doğa korumayı
destekleyecek şekilde uygulanmasını teşvik etmek amacıyla yerel ilgi
gruplarının katılımına dayalı yenilikçi yaklaşımlar ve korunan alan
sertifikalandırma düzenlemeleri teşvik edilmelidir,
240
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Korunan alanlar arttırılmalı ve Türkiye’nin sahip olduğu ekolojik /
biyolojik çeşitliliğin ulusal korunan alanlar ağında tam olarak temsil
edilebilmesi için aday alanların belirlenmesinde ‘boşluk analizi’ gibi
sistematik yaklaşımlar kullanılmalıdır,
Korunan alanlarda etkin bir yönetimin sağlanabilmesi için katılımcılığa
dayalı, sistematik değerlendirme, önceliklendirme çalışmaları yapılmalı
ve bu alanların yönetimi için gerekli idari, teknik, lojistik donanım
sağlanmalıdır,
Koruma alanları çalışmaları farklı kurumlar tarafından değişik mevzuat
ile yürütüldüğü için aralarında uyum bulunmamakta, birbirleriyle ve
uluslararası sözleşmelerle çelişen hükümler içermektedir. Koruma
alanlarının seçim ve sınıflandırma kriterleri yeniden belirlenmeli, mevcut
koruma alanları statüleri de bu kriterlere göre yeniden düzenlenmelidir,
Koruma alanlarından elde edilen gelirlerin yörenin kalkınması için
kullanılması sağlanmalıdır,
Başta kabuk böcekleri ve diğer tüm zararlı etmenlerin ülkemizde ve
yakın coğrafyada neden olduğu ağaç ve orman ölümlerinin nicel
boyutları göz önüne alınarak, uzun dönemli uygulanabilir kontrol
program ve stratejileri geliştirilmelidir,
Orman yangınları başta olmak üzere turba, sazlıklar ve anız nedeniyle
çıkan diğer ekosistemlerdeki yangınlar ile ilgili meslek çalışanlarının ve
akademisyenlerin çeşitli kurum ve kuruluşlardan uzmanların bilgi ve
birikimleri irdelenerek temel prensipler belirlenmeli, bu durum yeni
düzenlemelerle daha kusursuz hale getirilmelidir,
Yangınları ve hava hallerini analiz eden, uydular aracılığı ile yangınları
izleyen, yangın davranışını araştıran ve modelleyen yeni teknoloji ve
araştırmalar, yangınların ve oynadıkları rolün daha iyi anlaşılmasında
yardımcı olacak şekilde kullanılmalıdır,
Ülkemizde orman yangını yönetimi politika ve uygulamalarının gelecek
yönelimlerini belirleme ve tartışılmaya açma teşvik ve gayretleri devlet,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
üniversite, özel sektör,
sorumluluğunda olmalıdır,
gönüllü
kuruluşlar
ve
halkın
241
ortak
Devlet avlakları, örnek avlaklar ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahalarında
tür bazında yürütülmekte olan, her türlü üretim faaliyeti için Yaban
Hayatı’na uygun üretim metod ve teknikleri belirlenmeli ve her türlü
üretim ve işletmecilik bir yönetim planına dayandırılmalıdır. Doğal ve
yaban hayvanlarının azalan popülasyonlarını takviye etmek üzere
üretilerek doğaya bırakılmaları sağlanmalıdır,
Av ve yaban hayvanlarının avlanma yönergeleri ekoturizm ilkeleri
doğrultusunda yeniden düzenlenmelidir,
Avcılığın avlanma planlarına dayandırılması, avlak sisteminin hızlı bir
şekilde tesis edilmesi ve ülke geneline yaygınlaştırılması gerekmektedir,
Biyolojik çeşitlilik unsurlarının korunma - kullanılması konusunda
toplumun bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmelidir. Örgün ve
yaygın eğitim sürecinde çevre eğitim merkezleri kurulmalı;
“Bil(gi)mobil”; yani hareketli ekosistem bilgilendirme araçları devreye
sokulmalı ve bu sayede toplum katmanlarının çevre-doğa koruma bilinci
arttırılmalıdır,
Orman amenajman veya silvikültür planlarının uygulanması sırasında;
biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı açılarından dikili kuru, devrik, azman ve
çok yaşlı ağaçlar ayrıca irdelenmeli ve mikrohabitatların sürekliliğine
özen gösterilmelidir,
Eğitimin yaygınlaştırılmasında gönüllü kuruluşlardan yararlanılması
sağlanmalıdır,
Ormanların korunmasında önemli bir meslek olan Orman Muhafaza
Memuru olarak görev alacak olanların en az 2 yıllık meslek yüksekokulu
düzeyinde eğitim görmeleri sağlanmalıdır,
Toplumun doğayı tanıması ve koruma bilinci edinmesinde önemli rolü
olan ve dünyada ülkemiz dışında hemen bütün ülkelerde bulunan Ulusal
242
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Doğa Tarihi Müzeleri ve Ulusal Botanik Bahçeleri en kısa zamanda
kurulmalıdır,
Sürdürülebilir yaban hayatının temel ögelerinden biri olan teknik
altyapıyı sağlamak için kalifiye eleman yetiştirmeyi amaçlayan Yaban
Hayatı Ekolojisi disiplini Lisans Öğrenimi düzeyine çıkarılmalı, halen
aktif elemanların konularında uzmanlaşmaları teşvik edilmelidir,
İlgili kurumların, gerek altyapı ve teknik donanım yönünden, gerekse
doğal alanların ekolojik işleyişini değerlendiren, yorumlayan ve planlama
yapan personel yönünden güçlendirilmelidir,
Doğal yaşama ortamları ve biyolojik çeşitliliğin korunmasına ilişkin
ulusal ve uluslararası amaç ve prensipler, başta DPT tarafından yapılan 5
Yıllık Kalkınma Planları olmak üzere tüm sektörel plan ve programlara
entegre edilmelidir,
Doğa koruma politikaları; bilimsel temele dayanarak belirlenmelidir.
Toplumsal yarar gözetilirken sosyal ve ekonomik değerlerin yanısıra
ekolojik değerler de dikkate alınmalıdır,
Korunan alanların öncelik tespitinde ve korunan alanların sınırlarının
tespiti için standart envanter yöntemleri belirlenmeli ve yönetmelik
çerçevesine oturtulmalıdır,
Koruma alanları dışındaki biyolojik çeşitliliğin ve yaşam ortamlarının
korunması için gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır,
Ekonomik amaçlarla doğadan hayvan ve bitki toplamanın düzene
sokulması için yasal önlemler alınarak kaçak toplamaları önleyici ağır
hükümler konmalıdır,
Ülkemizdeki tüm korunan alanların yönetim planları ivedilikle
yapılmalıdır. Bunun yanı sıra yeni ilan edilecek korunan alanlarda da
yönetim planlarının yapılması sağlanmalıdır,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
243
AB Ülkelerinde olduğu gibi doğa korumanın, ülke düzeyinde
gerçekleştirilmesinde peyzaj planlama temel araç olarak görülmeli ve
ülke, bölge ve yerel ölçekte yapılan fiziki planlamalara koşut olarak
gerçekleştirilecek şekilde yasal düzenlemelere entegre edilmelidir. Bu
çerçevede peyzaj planlayıcıları gerekli hukuki yetki ve sorumluluklarla
donatılmalıdır,
Doğa koruma ile ilgili kurumların yetki görev ve sorumluluklarını
belirleyen yasalar, kurumlar arasındaki yetki karmaşasını ortadan
kaldıracak ve kurumlar arasında işbirliği ve koordinasyonu güçlendirecek
şekilde yeniden düzenlenmelidir,
Ulusal mevzuat, acilen AB Doğa Koruma Mevzuatı ve uluslararası
sözleşmelerle uyumlu hale getirilmelidir,
Korunması gereken doğal alanların kaybına neden olan yasal
düzenlemeler yürürlükten kaldırılmalıdır.
“Çölleşme İle Mücadele, Erozyon Kontrolü ve Ağaçlandırma”
Ağaçlandırma:
Ağaçlandırmaların, başarıya ulaşılabilmesi için, yetişme muhiti
verimliliğine bağlı olarak sahaların biyolojik, sosyal ve ekonomik
niteliklerinin tespitine yönelik etüt ve envanter çalışmaları yapılmalıdır,
Ağaçlandırma çalışmalarına sosyo-ekonomik ve ekolojik bazda fayda
maliyet analizleri yapıldıktan sonra başlanılmalıdır,
Özel sektörce yapılacak hızlı gelişen tür ağaçlandırmalarına devletçe
yeterli finansal kaynak sağlanmalıdır,
Ağaçlandırmalarda verimliliği ve karlılığı artırmaya yönelik araştırmalara
önem verilmeli, bu konuda üniversiteler ve araştırma kurumları ile
işbirliği geliştirilmelidir,
Ağaçlandırma çalışmalarında, toprak işlemesi dikim ve bakım işleri sari
ihale şeklinde ihale edilmelidir,
244
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Potansiyel ağaçlandırma sahalarının ne kadar olduğu sağlıklı olarak tespit
edilmeli ve sosyal mülkiyetle ilgili sorunların çözümü için orman
kadastrosu tamamlanmalıdır,
Ağaçlandırmalarda mümkün olduğunca mono kültür yerine karışık orman
kurulması amaçlanmalıdır,
Ağaçlandırma çalışmaları sırasında yaban hayatı açısından önemli orman
içi açıklıkların ve doğal floranın korunmasına özen gösterilmelidir,
Bugüne kadar gerçekleştirilen ağaçlandırmaların, ekolojik, ekonomik ve
sosyal etki ve sonuçlarını ilgi gruplarının katılımıyla değerlendirilmesi
yapılmalıdır,
Ağaçlandırma çalışmalarında toprak, vejetasyon ve biyolojik çeşitlilik
arasındaki ilişkiler iyi incelenmeli ve doğaya en az zarar verecek şekilde
yeni mekanizasyon metotları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır,
Biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı ve su üretimi açısından, korunması ve
geliştirilmesinde yarar görülen makilik alanlarda ağaçlandırma
yapılmamalıdır,
Ağaçlandırmalarda farklı yetişme muhiti koşullarına ve işletme
amaçlarına en uygun aralık mesafeler araştırma sonuçlarına göre
belirlenmeli ve uygulanmalıdır,
Doğal ormanların üzerindeki baskının azaltılması ve ülkedeki odun arz
açığının kapatılmasına katkı sağlamak amacıyla, hızlı gelişen tür
ağaçlandırmalarına verilen önem artırılmalı ve finans desteği
sağlanmalıdır,
Avrupa Birliğinde orman ürünleri ihtiyacının % 65’i plantasyonlardan
karşılanmaktadır. AB sürecinde orman ürünleri sertifikasyonu süreçleri
dikkate alınarak 2023 yılına kadar orman ürünleri ihtiyacının en az %
50’sinin
plantasyonlardan
karşılanmasına
yönelik
çalışmalar
hızlandırılmalıdır,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
245
Ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve mera ıslahı uygulamalarına ve bu
sahaların korunması hizmetlerine yerel köylülerin katılımlarının ve bu
çalışmalardan sağladıkları istihdam imkânları ve gelirlerinin artırılması
amacıyla orman köy tüzel kişiliklerine ve kooperatiflerine öncelik
verilmeli, bu konulardaki bilgi ve kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik
çalışmalar ile yasal düzenlemeler yapılmalıdır,
En iyi yetişme muhiti şartlarına sahip orman alanlarında; genetik olarak
ıslah edilmiş gençleştirme materyali kullanılan kızılçam ve diğer hızlı
gelişen uygun türlerle yapılacak plantasyonlara öncelik ve önem
vermelidir,
Ağaçlandırma faaliyetlerinde fidan dikilmesine verilen önem kadar
bakım, sulama ve korumaya da önem verilmelidir,
Özel ağaçlandırmalarda, ceviz, badem, kestane, harnup, antepfıstığı vb.
gelir getirici türlerin kullanılmasına öncelik verilmeli, Bakanlıkça yapılan
teşviklerin yanında maliyette katılım mutlaka sağlanmalıdır,
Endüstriyel odun üretimini artırmak amacıyla tapulu arazilerde yapılacak
her türlü orman ağacı plantasyonlarının büyüklükleri ne olursa olsun
orman rejimine tabi olmamalı halkın bu sahalardan odun istihsali ve
faydalanmaları ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır,
Devlet özel ağaçlandırma amacı ile tahsis ettiği alanların tahsisini özel
ağaçlandırma sahibinin rızasını almadan iptal etmemeli ve başka amaçla
kullanmaya imkân vermemelidir.
Kavakçılık:
Kavakçılıktan beklenen yararı artırmak için büyük alanlarda çalışma
imkânları yaratılmalı ve bu yönde teşvikler yapılmalıdır,
Kavak odunu ile ilgili fiyat istikrarını sağlanması için üretici-tüketici
birlikleri, kooperatifler ve kavakçılık borsası gibi kurumlar hayata
geçirilmelidir,
246
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Yüksek verimli ve biyotik ve abiyotik zararlılara dayanıklı klonları
geliştirme çalışmaları artırılmalı ve bunun için ülke düzeyinde araştırma
ve uygulama istasyonları kurulmalıdır,
Türkiye Milli Kavak Komisyonu Yönetmeliği güncelleştirilmeli ve
yönetmelik gerekleri yerine getirilmelidir,
Kavak ve Hızlı Gelişen Orman Ağaçları Araştırma Müdürlüğü’nün
“Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü” konularında Uluslararası Eğitim
Merkezi olması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Rehabilitasyon:
Bozuk orman alanları, öncelikle doğanın verim gücünden de
yararlanarak, en az emek ve masrafla her türlü silvikültürel teknikler
uygulanarak rehabilite edilmeli ve verimli hale getirilmelidir,
Yeşil Kuşak Ağaçlandırmaları:
Devletçe yapılan yeşil kuşak ağaçlandırmalarının planlanması, tesisi,
korunması, bakımı ve yönetiminde yerel halk, belediye ve diğer ilgi
gruplarının katılımı ve destekleri mutlaka sağlanmalıdır.
Tohum ve Ağaç Islahı:
Orman ağacı populasyonlarındaki genetik çeşitliliğin yapılanması
konusunda populasyon genetiği araştırmaları ve doğal yetişme ortamı
dışında korumaya (ex-situ) alınacak türlerin vejetatif üretim metotları ve
materyallerin saklama şartlarının tespiti konularında araştırmalara önem
verilmelidir,
İhtiyaç duyulan fidanlıklarda ağaç ıslah merkezleri kurulmalı ve
çaprazlama tohum bahçeleri tesis edilmelidir.
Fidan Üretimi:
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
247
Devletin yapacağı ağaçlandırma çalışmalarında kullanacağı fidanlar
devletçe üretilmeli veya ürettirilmelidir,
Park bahçe tanzimi ile kent içi ağaçlandırmalarda kullanılacak fidan
üretiminde özel sektör teşvik edilmelidir,
Fidanlıklarda mevcut olan ihtisaslaşma geliştirilmelidir,
Fidan hastalık ve zararlıları ile mücadele, mikoriza üretimi, bitki
beslenmesi konularında araştırma ve geliştirme çalışmalarına öncelik
verilmelidir,
Tohum stok merkezleri, bütün ağaç türlerinin üretim materyallerini uzun
süreli saklayabilecek şekilde modernize edilmelidir.
Erozyon Kontrolü:
Erozyon kontrolü çalışmalarında öncelik doğal korumaya, yani
vejetasyonun geliştirilmesine verilmelidir. Bozuk baltalıklarda ise diri
örtü temizliği yapılmamalı, bozuk alanlar imar edilmeli ve boş alanlar
bitkilendirilmelidir,
Çalışmalarda, öncelikle erozyona duyarlı, fayda maliyet analizi iyi hesap
edilmiş, can ve mal kaybına sebep olabilecek sahalara öncelik
verilmelidir,
Çalışmalar mümkün olduğunca havza bazında kırsal kalkınma faaliyetleri
ile entegre olarak ve yerel halk ve ilgili kuruluşların katılımcı
çalışmalarına dayalı bir yaklaşımla planlanmalı ve uygulanmalıdır,
Fakirliğin hâkim olduğu kırsal alanda yoksulluğun azaltılması ve entegre
kırsal kalkınma faaliyetlerinin güçlendirilmesi için politik irade ve destek
oluşturulmalıdır,
6831 sayılı kanunun değiştirilen 58. Maddesi erozyon kontrolü
çalışmalarında havza bazında ve entegre çalışmayı öngördüğü halde, dış
kaynaklı projeler dışında hala uygulamaya geçilmemiştir. Bu nedenle
248
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
havza bazında, katılımcı olarak çalışılacak orman sahaları belirlenmeli,
kriterleri ve yönetim planlama esasları geliştirilerek uygulamaya
başlanmalıdır,
Doğal kaynakların korunmasında ve geliştirilmesinde uygulamalı
araştırmalar devletçe desteklenmelidir. Böylece, bu çeşit çalışmalar
bölgesel bazda, yetişme muhiti özelliklerine ve daha kapsamlı etütlere
bağlı kalınarak yürütülmelidir,
Aşırı ve plansız sürü hayvancılığından ahır hayvancılığına geçiş için ilgili
bakanlıklarda gerekli çalışmalar hızlandırılmalıdır,
Orman kaynakları yönetimi ile erozyon kontrolü ve rehabilitasyon
çalışmaları; verimlilik, halkla ilişkiler ve katılımcılık konularında gerekli
eğitim ve deneyimi kazanmış elemanlar tarafından yürütülmesi
sağlanmalıdır,
Erozyonun önlenmesinde kırsal alanda yaşayan halkın bilgi ve bilinç
düzeyinin yükseltilmesi gerekmektedir. Ancak, eğitim ve bilinçlendirme
çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığının merkez teşkilatınca
yürütülmekte, arazi düzeyinde bu amaca uygun birimler
bulunmamaktadır. Bu amaca dönük olarak alan bazında hizmet görecek
birimler kurulmalıdır,
Çığ olaylarının vuku bulduğu alanlarda çığı önleyecek teknik ve kültürel
tedbirlere ağırlık verilmelidir,
Mevcut meteoroloji istasyonları konumları itibariyle ormancılık
çalışmalarına yeterli veri sağlayamamaktadır. Bu nedenle ormancılık
çalışmalarına yönelik veri üreten meteoroloji istasyonları kurulmalı ve
erken uyarı sistemleri devreye sokulmalıdır,
Türkiye’nin tamamında, çölleşme, sel, taşkın ve çığ risk alanları ile ilgili
bilimsel bazda etüt ve envanter çalışmalarına başlanılmalı ve veri bankası
oluşturularak sürekli izlenmeli ve öncelikli risk alanları tespit edilerek
projelendirilmeli ve uygulamaya geçilmelidir,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
249
Ağaçlandırma, erozyon kontrolü, mera ıslahı, çölleşme, çığ, sel ve
taşkınlarla ilgili yatırımlara devlet bütçesinden daha fazla pay
ayrılmalıdır,
Sel ve heyelan riskinin olduğu havzaların yamaçlarında, dere içlerinde ve
sel konisi üzeri ve kenarlarında her türlü yapılaşmadan kaçınılmalı, yol
ve içme suyu gibi tesisler yapılırken gerekli önlemler alınmalıdır,
Erozyon önleme çalışmalarında kullanılabilecek çok yıllık otsu ve çalı
türleri bölgesel bazda belirlenmeli ve bu türlerin üretimi yapılmalı ve
yaygınlaştırılmalıdır.
Çölleşme İle Mücadele:
Çölleşmeye müsait kurak ve yarı kurak bölgelerde halkın bilgi ve bilinç
düzeyinin geliştirilmesine çalışılmalı, bu yönde sivil toplum örgütleri
desteklenmelidir,
Çölleşmeye müsait tarım alanlarında, nadas alanlarının azaltılması için
yerel çiftçilerle katılımcı eğitim ve uygulamaya hız verilmelidir,
Tarım alanlarında ve meralarda koruyucu orman şeritleri ve rüzgâr
perdelerinin yapılmasında devlet öncülük etmeli ve pilot projeler halinde
uygulamalar yapılmalıdır,
Kurak bölgelerdeki meyilli tarım alanlarında korumalı tarım teşvik
edilmelidir,
Çölleşmeye müsait arazilerde toprak işletmeciliği ile orman ve mera
yönetimi son derece karmaşık ve problemlidir. Böyle sahalarda
uygulamayı kolaylaştıran araştırmalar büyük önem arz etmektedir. Bu
nedenle araştırmalar devletçe desteklenmelidir,
Çölleşme ile mücadele sözleşmesi kapsamında hazırlanan Çölleşmeyle
Mücadele Eylem Programı uygulamaya konulmalıdır,
250
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çölleşmeye müsait en az bir havza belirlenmeli, mücadele eylem planı
hazırlanarak pilot uygulama ve izlemeye geçilmelidir,
Kurak bölgelerdeki verimli tarım arazilerinde (GAP), bilinçsiz, yanlış ve
aşırı sulama sonucu meydana gelen “tuzlanmanın” önlenmesi için gerekli
tedbirler alınmalı ve bu konuda çiftçi eğitilmelidir.
Mera Islahı:
Meralarda otlatmanın düzenlenmesi çalışmaları; kültürel ve teknik
önlemler halk katılımlı projelerle yapılmalıdır,
Tarla içi yem bitkileri üretimi desteklenmelidir,
Meralarda hayvan yetiştiricileri yaygın
bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmelidir,
eğitim
yöntemi
ile
Çevre ve Orman Bakanlığı çalışma alanına giren meraların
sınırlandırılması
ve
otlatma
planlaması
çalışmaları
süratle
tamamlanmalıdır,
Mera ıslahı uygulamalarında Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve
Köy İşleri Bakanlığı arasındaki koordinasyonun kuvvetlendirilmesi
sağlanmalıdır,
Meralarda ağıl ve barınak dışında herhangi bir yapılaşmaya izin
verilmediği halde, yaylalarda yapılaşma son derece yoğunlaşmıştır.
Yapılaşmayı önleyecek idari tedbirler alınmalıdır,
Mera tespit komisyonlarına katılacak olan ormancı üyeler konusunda
uzman kişilerden seçilmelidir,
Meralara yalnızca hayvan otlatılan sahalar olarak bakılmamalıdır.
Ekoturizm rekreasyon, biyolojik çeşitlilik, yaban hayatı, avcılık gibi
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
251
kullanımlar da düşünülmeli ve bu çerçevede mera ıslahı projelerinde
gerekli yeni değişikliklere gidilmelidir.
Yasal ve Kurumsal Düzenlemeler:
Orman yetiştirme materyallerinin üretim ve ticareti konusunda Avrupa
Birliği mevzuatına uygun düzenlemeler yapılmalıdır,
AB sürecinde “Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve
Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Yetki Yasası” çıkartılmalıdır,
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü; Bakanlık Ana
Hizmet Birimi Genel Müdürlüğü yerine “Bağlı Genel Müdürlük” olarak
yeniden yapılandırılmalıdır. Genel Müdürlüğün Taşra Teşkilatı Etüd
Proje Ağaçlandırma, Toprak Muhafaza ve Mera Islahı , Orman Fidanlık
vb. Müdürlükleri şeklinde oluşturulmalıdır,
Milli Ağaç Islahı Komisyonu oluşturulmalı ve AGM’ye bağlı olarak
taşrada ağaç ıslahı çalışmalarını yürütecek Ağaç Islahı merkezleri
kurulmalıdır,
Uygulayıcı birimlerin personel açığı tamamlanmalı ve atamalarda liyakat
prensibi esas alınmalı, ilgili birimlerin başına konusunda uzman ve
deneyimli kişiler getirilmelidir.
“Çevre-Orman ve Halk İlişkileri”
Uzun yıllar odun kaynağı olarak algılanan ormanların, gelişen çevre
anlayışla önem kazanan fonksiyonel yararlarının da toplumun ilgi alanına
girmesi sağlanmalıdır,
Bilimsel araştırma sonuçları doğrultusunda; periyodik aralıklarla, kurum
içi halkla ilişkiler konusunda eğitim çalışmaları, imaj geliştirme ve
pekiştirme çalışmaları, halkla bütünleşme ve kaynaşma faaliyetleri
yapılmalıdır,
252
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevreyi tehdit edebilecek yatırımların planlanmasında, halkın söz sahibi
olması, demokratik süreçlerin ve çevre korunmasının öncelikli
hedeflerinden biri olmalıdır,
Uluslararası ormancılık sürecinde, sürdürülebilir orman yönetiminin
sağlanmasına yönelik olarak halkın; sosyo-ekonomik durumunun
iyileştirilmesi, bilinçlendirilmesi, yönetime ve planlamaya katılımı,
Türkiye'nin taahhütlerine ve şartlarına uyumlu olarak hayata
geçirilmelidir,
STK'ların çevre ve orman halk ilişkilerine aktif katılımlarını sağlamak
için, AB uyum sürecinde çevre ve orman mevzuatında değişiklikler
yapılarak varolan mekanizmalar
(yasal,
kurumsal ve finansal)
geliştirilmeli ya da yeni mekanizmalar oluşturulmalıdır,
STK'ların etkinliklerini artırmak, bağımsız karar almalarını ve parasal
kaynaklara ulaşabilmelerini sağlayabilmek amacıyla, gerek duydukları
her türlü bilgi ve destek sağlanmalıdır,
Çevresel konularda bilinçlenme, aktif katılımın sağlanması ve bireysel
çıkarların toplumsal çıkarlardan ayrı düşünülemeyeceği gerçeği
konularında etkili bir eğitim yöntemi uygulanmalıdır. Bu amaç
doğrultusunda, yaygın ve örgün eğitim kurumları, yazılı, işitsel ve
görsel basının yanısıra STK'larla işbirliğine gidilmelidir,
Her kademede kamuoyu ve STK'larla ortak politikalar geliştirilmeli,
bunların yaşama geçirilmesine çalışılmalıdır,
Ülkemizde yaşayan farklı kesimlerden insanların, orman hakkındaki
tutum, değer ve beklentilerini, yerel ve ülke bazında tespit edecek
bilimsel araştırmalar ivedilikle yapılmalıdır. Bu araştırmaların sonuçları
halkla ilişkiler çalışma ve kampanyalarına yol göstermelidir,
Ormanların korunmasına yönelik olarak ORKÖY'ün fonksiyonunu yerine
getirebilmesi için, mülga Orman Köylüleri Kalkınma Fonu geliri olarak
tahsiline devam edilen gelirlerinin ve genel bütçeden ayrılacak % 0,1
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
payın
orman
sağlanmalıdır.
köylülerinin
kalkındırılmasında
253
kullandırılması
Son yıllarda personel alımı yapılmaması nedeniyle taşra ve merkezdeki
bakanlık birimlerinin alt kademelerinde bir boşalma mevcuttur. Hizmet
veriminin düşmemesi için alt kadroların doldurulması ve bu kadrolara
atanan teknik elemanların yetiştirilmesi sağlanmalıdır,
Sürdürülebilir ormancılık yönetiminde, başta orman köylüsü ve örgütleri
olmak üzere tarafların karar alma, planlama, uygulama ve denetleme
süreçlerine etkin katılımı sağlanmalıdır,
Orman köylüsünün tarım dışı alternatif faaliyetlerden gelir elde etmesi
desteklenmelidir,
Türkiye'de yaklaşık 10 milyon hektarı bulan bozuk orman alanlarındaki
zengin odun dışı orman ürünü potansiyeli, ekosistem dengesi korunarak
değerlendirilmelidir. Özel Ağaçlandırma Yönetmeliğine uygun olarak, bu
yerler köy tüzel kişilikleri eliyle orman köylüsüne tahsis edilmelidir. Her
yöredeki odun dışı orman ürünlerinin aşılanması ve sürdürülebilir üretimi
konusunda ilgili devlet birimlerince teknik destek sağlanmalıdır,
Odunun enerji kaynağı olarak kullanılması en az düzeye indirilmeli,
alternatif enerji kaynaklan etkili bir şekilde devreye sokulmalıdır,
Orman köylerindeki kooperatiflerin, pazar ekonomisi koşullarında
rekabet edecek güce ulaşabilmeleri için, yatay ve dikey örgütlenmeleri,
bölge birliklerinin tabanına eğitim, denetim konularında hizmet
verebilecek düzeye getirilmesi, yeterli uzman kadro, donanım ve
sermayeye
sahip
olmaları
ile
kurumsallaşması
konusunda desteklenmelidir,
Orman köylerinin dağınık ve küçük yerleşim birimlerinden oluştuğu
düşünülerek eğitim, sağlık, ulaşım vb. hizmetlerden daha iyi
yararlanabilmeleri için ilgili kurumlarla gerekli koordinasyon
kurulmalıdır,
254
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Orman köylerinde yaşayan kadınların ve gençlerin, yapıcı ve üretken
yönlerini ön plana çıkarmak amacıyla, köylerdeki eğitim çalışmalarında
bu kesime ağırlık verilmelidir,
Orman köylerindeki mülkiyet sorununun çözülmesi için Tapu-Kadastro
Genel Müdürlüğü ile beraber en kısa sürede orman kadastrosu
tamamlanmalıdır.
Mevcut
2/B
alanlarıyla
ilgili
yerlerin
değerlendirilmesiyle elde edilecek gelirler orman köylülerinin
kalkındırılmasında kullanılmalıdır. Bu konudaki hukuki boşluk en kısa
sürede doldurulmalıdır,
Kamuoyu oluşumuna katkıda bulunan her türlü medyanın çevre ve
ormancılık konusundaki bilgi ve açıklama talepleri, en yetkili birimlerce
ve en hızlı biçimde karşılanmalıdır,
Orman yangınlarını ve çevrenin tahribatım önlemek amacıyla, Çevre ve
Orman Bakanlığının ilgili birimlerince hazırlanacak programların Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) marifetiyle yayınlanması konusunda
işbirliği yapılmalıdır,
Orman-köy ilişkilerini sağlıklı yapıya kavuşturmak amacıyla
gerçekleştirilen faaliyetlerde uygulamacıların politik baskıdan uzak, yasa
ve yönetmeliklerle belirlenen objektif kriterlere göre çalışmaları
sağlanmalıdır,
Sosyal ormancılık çalışmaları ORKÖY'ün de katılacağı entegre havza
projeleri olarak ele alınmalı ve uygulanmalıdır.
“Araştırma- Geliştirme ve Eğitim”
İstikrarlı ve liyakat esaslarına dayanan bir insan kaynakları yönetimi
oluşturulmalıdır,
Uygulamaların bilimsel bilgiye dayalı yapılmasını teşvik eden ölçme ve
değerlendirme sistemi oluşturulmalıdır,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
255
Sürdürülebilir kalkınma çerçevesinde çevre ve orman yönetiminde
karşılaşılan sorunlara bilimsel bilgiye dayalı çözümler üretmek için
uygulama birimleri ile araştırma birimleri arasında diyalog ve işbirliği
sağlanmalı ve geliştirilmelidir,
AR-GE faaliyetleri etkin bir şekilde tanıtılmalı, araştırma sonuçlarının
uygulamaya aktarımını izleyen ve kolaylaştıran bir sistem geliştirmelidir,
Yurt dışında yayınlanan ve bilhassa SCI (Science Citation Index)’de yer
alanlarının Türkçe olarak yurt içinde yayınlanması sağlanmalıdır,
Ormancılık Araştırma Müdürlüklerinde alışılagelmiş bölüm yapılanması
yerine, bölgelerin ihtiyaçlarını dikkate alan ve uluslararası standartlara
uygun (araştırma enstitüsü) bir yapılanmaya gidilmeli, bu yapılanma ile
Avrupa Ormancılık Enstitüsünün (EFI) proje merkezlerinden birinin
ülkemizde kurulması sağlanmalıdır,
Dünya standartlarına uygun hakemli, ortak ve kaliteli ulusal ve
uluslararası saygınlığa sahip “Türk Ormancılık Bilimleri Dergisi”
çıkartılmalıdır,
Temiz teknoloji, enerji ve ürün ilkesine dayalı AR-GE projelerine öncelik
verilmelidir. Aynı şekilde özel ve kamu işletmelerinde kirlilik üretimini
ve enerji tüketimini azaltmayı hedefleyen AR-GE çalışmaları
desteklenmelidir,
Su
kaynaklarının
desteklenmelidir,
korunmasına
ilişkin
AR-GE
çalışmaları
Genetik kirlenme risklerini değerlendirebilecek ve kontrol edebilecek
teknik ve kurumsal girişimler desteklenmelidir,
Çevre ve Ormancılık Teknolojileri için AR-GE Fonu kurulmalıdır,
Çevre ve Orman Bakanlığı bünyesindeki AR-GE Daire Başkanlığının
görev ve hizmetlerinin yerine getirilmesinde gerekli altyapı ve personel
desteği sağlanmalıdır,
256
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ÇOB, mezunlarından faydalandığı yükseköğretim programlarındaki
eğitim öğretim faaliyetlerini izlemeli, mevcut ve yeni programların
geliştirilmesine yardımcı öneriler üretmeli, staj ve araştırma çalışmaları
ile kendi çalışanlarının bu kurumlarda yapacakları lisansüstü çalışmalara
en üst düzeyde destek olmayı temel eğitim politikası olarak görmeli
personelin eğitim alanına uygun istihdam edilmesine yönelik önlemler
alınmalıdır,
ÇOB, hizmet içi eğitim düzenler ve yürütürken ilgili fakülte ve araştırma
kurumlarıyla işbirliği içerisinde hareket etmeyi ilke edinmelidir.
Hizmetçi Eğitim programlarının planlanmasına ve uygulanmasına,
eğiticilerin seçimine gereken önem verilmeli ve bir eğitici kitle
oluşturulmalıdır,
ÇOB ile ilgili yükseköğretim kurumlarının müfredatları hazırlanırken,
teşkilatın özellik ve ihtiyaçlarının dikkate alınması için gerekli katılım
sağlanmalıdır,
Kamuoyunun bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesi eğitimine önem
verilmeli, çevre ve orman sevgisinin artırılması amacıyla her türlü
iletişim araçlarından etkin bir şekilde yararlanılmalıdır,
Kırsal kesimin gelir düzeyinin yükseltilmesi ve böylece orman
kaynaklarının sürdürülebilir yönetimine katkı sağlanması amacıyla,
köylüyü eğitici ve gelir getirici bazı projeler hayata geçirilmeli, bilimsel,
teknik ve maddi destek sağlanmalıdır,
ÇOB ile Yükseköğretim Kurulu arasında gerekli koordinasyon
sağlanmalı, mevcut programlar ile yeni açılacak programların ihtiyaçlar
doğrultusunda düzenlenmesi gerçekleştirilmelidir,
MYO’ların ara düzeydeki eleman gereksinimini karşılayabilme derecesi
tekrar ele alınmalı, ÇOB’nın eğitimden sorumlu birimleri bu konudaki
ihtiyaçları net bir şekilde ortaya koymalıdır. ÇOB ile ilgili bölüm
mezunlarının işlendirilmesine önem verilmelidir,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
257
ÇOB yayınlarının toplumun ilgisini çekme ve geniş kitlelere ulaşmada
karşılaşılan sorunlar ortadan kaldırılmalı, bütün illerde küçük çapta da
olsa o yörenin kültürel ve biyolojik zenginliklerinin sergilendiği müzeler,
botanik bahçeleri, arberatumlar ve hayvanat bahçeleri kurulmasına destek
verilmelidir,
Üniversiteler, ormancılık kuruluşları, sivil toplum örgütleri ve Orman
Mühendisleri Oda’sı temsilcisinden oluşan, çalışma esasları, görev ve
sorumluluklar ile yetkileri tanımlanmış bir “Ormancılık Eğitim
Öğretimini İzleme ve Değerlendirme Kurulu” kurulmalı, gerekli
kaynaklar katılımcılarca karşılanmalıdır. Ormancılık Eğitim Öğretimini
İzleme ve Değerlendirme Kurulu’nun her türlü eğitim öğretim
programının yurt içi ve yurt dışı akreditasyonunu sağlayacak bir kurum
haline getirilmesi desteklenmelidir,
Çevre ve ormancılık eğitimi çalışmaları için Çevre ve Orman Bakanlığı
ile Milli Eğitim Bakanlığının liderlik ettiği ve diğer ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı bir platformda
"Ulusal Çevre ve Ormancılık Eğitim Stratejisi" oluşturulmalıdır,
Çevre ve ormancılık konularıyla ilgilenen yazılı ve görsel basın
mensupları bir program dâhilinde bilgilendirilmelidir,
Özellikle ilköğretim öğrencileri için çevre ve ormancılık konularına ilgi
ve merak uyandıracak nitelikte çeşitli etkinlikler düzenlenmelidir,
İlk ve orta öğretimde belli dersler içerisinde çevre ve ormancılık konuları
ayrıca işlenmeli ve bununla ilgili müfredat çalışmaları yapılmalıdır,
Yeni neslin okul öncesi eğitimini veren kadınların mümkün olan en üst
düzeyde çevre ve ormancılık eğitim programlarına katılımı sağlanmalıdır.
Sivil toplum kuruluşlarının üyeleri çevre eğitimine tabi tutulmalı, yetişkin
kitleyi hedefleyen yaygın eğitimin özellikle STK’ca yapılması
sağlanmalıdır,
Bilgilendirme, yönlendirme ve şikâyet hizmetlerinde kullanılmak üzere
ücretsiz ALO ÇEVRE hattı tesis edilmelidir,
258
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevre araştırmaları için master planı hazırlanmalıdır.
“Çevre ve Orman Mevzuatı ve Kurumsal Yapılanma”
Çevrenin korunmasının geleneksel politik kaygılardan arındırılması,
sürdürülebilir kalkınma anlayışının her kademedeki yönetim düzeyinde
yerleştirilmesi, Kamu yönetiminin her düzeyinde ve iş çevrelerinde,
uygun eğitim-öğretim programları uygulanmalıdır. Çevresel varlıkların
özgün durumlarını da dikkate alan, özel stratejiler içeren, “çevre için
eğitim” programları da böyle bir uygulama çerçevesinde geliştirilmelidir,
Çevre politikaları ve mevzuatı alanındaki çabalar sadece AB ile uyum
çalışmalarına ve AB’nin istemlerine indirgenmemeli, aksine, daha genel
ve bütünsel düzeyde bir yaklaşım ile geliştirilmelidir,
AB’ye uyum çalışmalarında AB’nin diğer aday ülkelere tanıdığı geçiş
süresi kolaylıkları ile çevre mevzuatını ihlâl eden üye ülkelere uyguladığı
yaptırımlar izlenmeli, bu çerçevede elde edilen veriler bulunup ilgili
fırsatlar değerlendirilmelidir,
Planlama çevre korumanın temel ilkesi olan önleyiciliği
gerçekleştirmenin en önemli aracıdır. Bu nedenle temel çevre koruma
esaslarını içeren bir master plan olmalı ve her ölçekteki fiziki planlar da
bu plana uygun yapılmalıdır,
Çevresel varlıklar temel çevre koruma esasları ile sürdürülebilir kalkınma
anlayışı çerçevesinde değerlendirilmek suretiyle koruma-kullanma
esaslarının belirleneceği, havza bazında hazırlanacak bir çevresel
planlamaya ilişkin yasal düzenleme yapılmalıdır,
Çevre mevzuatına ve uygulamasına ilişkin olarak yukarıda belirtilen
sorunların aşılabilmesi için son yıllarda evrensel düzeyde belirginleşen
genel eğilime uygun olarak çevre mevzuatı gözden geçirilip uzun
dönemli hedef olarak tutarlı, kapsamlı, uyumlu ve yeterli tek bir metin
haline getirilme konusunda çalışmalara (kodifikasyon) başlanmalıdır,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
259
Kısa dönemli hedef olarak, Çevre Kanununun bütünsel bir çevre koruma
anlayışını yansıtmasına özel önem verilmelidir. Bunun için de öncelikle
doğa koruma ve biyo güvenlik alanında halen yürütülen mevzuat
çalışmalarında belirlenen temel koruma esaslarının bu kanuna
yansıtılması gerekir. Ayrıca taslağın kapsaması gereken temel konular
şunlar olmalıdır,
Evrensel ölçekte kabul görmüş çevre koruma ilkelerinin (önleme,
bütünsellik, katılım, ihtiyat, işbirliği ve eşgüdüm, kirleten öder gibi) ve
kavramlarının (çevre hakkı, sürdürülebilir kalkınma gibi) kabul edilmesi;
bunların hayata geçirilmesi usullerinin belirlenmesi,
Önleyici ilkenin gereklerini yerine getiren araçların (ÇED ve planlama
gibi) düzenlemesine özel bir önem verilmesi,
Hem bu ilke ve kavramların sahiplenilmesi hem de çeşitli düzeylerde
ortaya çıkabilecek kötüye kullanmaların önlenmesinde bir denetim aracı
olarak rol oynaması nedeniyle halkın katılımı ilkesinin somut yollarının
belirginleştirilmesi,
Çevreye ilişkin oluşacak zararların telafisi imkânsız olabileceğinden,
çevre ile ilgili yargılamada sürecin hızlandırılmasına ilişkin özel hukuki
düzenlemeler yapılması,
Türkiye’ye özgü olup, AB bünyesinde henüz başlı başına bir hukuki
düzenleme yapılmamış olan önemli çevre bileşenlerine ilişkin temel
koruma esaslarına yer verilmesi,
Kirliliğin önlenmesi ve kontrolüne ilişkin bütün temel esasların ortak
hükümler ve kirlilik konusundaki özgün durumların gerektirdiği özel
hükümler şeklinde belirlenmesi,
İşbirliği ve eşgüdümü sağlama konusunda esasların benimsenmesi ve
böylece yetki karmaşasının belli ölçüde önlenmesi, gerekir,
Çevre Kanununa dayanılarak çıkarılan yönetmeliklerin de parçalı ve
sektörel yapısının bütünsel yaklaşımla gözden geçirilerek bu düzeydeki
yönetmelik karmaşasının da giderilmesi gereklidir,
260
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bütünselliği bozmamak ve yeni sorunlara yol açmamak için halen,
birbirinden kopuk şekilde, yürütülmekte olan çalışmaları (mevzuat
taslakları ve projeler) yürüten gruplar arasında iletişim ve bilgi akışının
ve görüş alışverişinin sağlanması, gerekirse yeni uzmanların çalışmalara
dâhil edilmesi gereklidir,
Özellikle büyük şehirlerimizde oldukça ciddi problemlere neden olan
sahipsiz hayvanların kontrolü amacıyla 5199 Sayılı Hayvanları Koruma
Kanununun bazı maddelerinde Ülkemizin ekonomik ve sosyal şartlarının
yaratabileceği güçlükler dikkate alınarak AB mevzuatını yansıtan
uygulanabilir çözümler getirilmelidir,
Yaptırımların uygulanmaması da dâhil olmak üzere denetim
yetersizliğine bir çözüm yolu olarak, bağımsız şekilde çalışan kişilerden
oluşan ve “kamu adına” görev yapan etkili bir “çevre denetçiliği” sistemi
oluşturulmalıdır. Böyle bir yapı yerel yönetimler düzeyinde var olan ve
arttırılması hedeflenen yetkilerin kötüye kullanılmasının önlenmesi
yönünden de bir güvence olacaktır,
Faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olacak veya çevreye zarar
verecek kurum, kuruluş ve işletmeler Çevre Yönetim Birimi Kurmak,
Çevre Mühendisi istihdam etmek veya Bakanlıkça yetkilendirilmiş
kurum ve kuruluşlarda hizmet satın almalıdır,
Yerel bilgi ve deneyimleri dikkate alan katılımcı yaklaşımların
benimsenmesi gerekir,
Çevre mevzuatının uygulanması düzeyinde karşılaşılan güçlükler
yönünden fikir almak üzere disiplinler arası bir yapıya sahip, alanında
uzman kişilerden oluşan ve çeşitli kesimlerden gelebilecek etkilerden
bağımsız ve objektif şekilde çalışacak “danışma komiteleri” kurulmalıdır.
Yetki sorununun çözümü ve idari yapılanma bakımından girişilen
çalışmalarda (özellikle yerel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması
girişimlerinde) esasa ilişkin olarak iki önemli boyutun dikkate alınması
gereklidir. Bunlardan birisi yerel yönetimlerin politik etkiye açık
olmasıdır. Diğeri ise “korunan alanlar”, ekolojik gerçekler temelinde,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
261
birden fazla il veya ilçeyi kapsadığı için “havza bazında yönetim”
uygulanmasının kaçınılmaz olduğudur. Bu nedenle yetkilerin bu gerçek
ışığında belirlenmesi gereklidir.
Anayasanın 169 uncu maddesinin;
İkinci fıkrasına ormanlarda bina ve tesis yapılması konusunda kamu
yararı bulunması koşulu yerine “üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk”
bulunması koşulu konulmalıdır,
Dördüncü fıkrasının orman köylülerinin nakli için orman dışına
çıkarmaya ilişkin birinci cümlesi orman köylülerinin kalkındırılması ve
orman içi iskân meselesinin çözümünde bir anahtar niteliğinde
olduğundan korunmalıdır.
Orman dışına çıkarma işlemi bir tasfiye işlemidir. Bu nedenle tüm
ormanlarda sadece bir kez uygulanmalıdır. Bu işlem orman kadastrosu
tamamlanana kadar devam ettirilmeli ve bu işler en geç 5 yıl içinde
tamamlanmalıdır.
31/12/1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini
kaybettiği gerekçesiyle orman sınırları dışına çıkarılan alanların bir an
önce değerlendirilmesine yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu değerlendirme sonucu elde edilecek kaynaklar orman köylülerinin
kalkındırılması, temel ormancılık araştırmalarının yapılması ve orman içi
ağaçlandırmalarda kullanılmalıdır.
6831 Sayılı Orman Kanunu’nda:
Anayasaya paralel olarak Kanunun 2 nci maddesine orman bütünlüğünü
bozmamak, orman toprak muhafaza karakteri taşımamak koşulları
konulmalıdır,
Orman kadastrosuna ilişkin 7-12 nci maddeler yeniden düzenlenmeli,
kadastro komisyonlarının oluşumu düzeltilmeli, tamamlanan dosyaların
tescili sağlanmalıdır,
262
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
17 nci maddenin ikinci fıkrasına orman içinde izinsiz yapılan tesislerin
mahkeme kararına gerek kalmadan yapım aşamasında yıkılmasını ve
buralara alt yapı hizmetlerinin götürülmemesini sağlayacak hükümler
eklenmelidir,
Anayasaya paralel olarak 17 nci maddenin üçüncü fıkrasındaki
ormanlarda yapılacak bina ve tesisler için, kamu yararı ve zorunluluk
bulunması koşulu üstün kamu yararı ve kesin zorunluluk bulunması
biçiminde düzenlenmelidir,
Köylü zati ve müşterek yapacak ve yakacak ihtiyaçları ile Pazar satışı
odun haklarına ilişkin 31,32,33,34,35. ve 40 inci maddeler uygulamada
sorunlara ve değer kayıplarına neden olmaktadır. Bu konudaki yasal
düzenlemeler yeniden yapılmalıdır. Bunun için katılımcı bir yaklaşımla
orman köylüleri ve örgütlerinin de görüşleri alınmalıdır,
40 ıncı maddeye göre birim fiyat usulüyle çalışan orman köylülerinin
sosyal güvenliği mutlaka sağlanmalıdır,
Özel ormanlarda yapılaşma ile ilgili 52 nci madde sorunlara neden
olmaktadır. Bu madde yeniden düzenlenerek özel ormanlarda yapılaşma
belli esaslara bağlanmalıdır. Bu şekilde belirsizlikler giderilerek özel
ormanlarda yapılaşma disiplin altına alınmalı ve bu ormanların yok
olması önlenmelidir,
Özel ağaçlandırmalarda başarıyı artırmak için 57 nci maddede gerekli
değişiklikler yapılmalıdır. Özel ağaçlandırmalarda ve rehabilitasyon
çalışmalarında orman ekosistemi ve orman ekolojisi dikkate alınmalıdır.
4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nda:
Geçmişte adli ceza şeklinde uygulanan cezaların idari para cezasına
çevrilmesi Kanunun uygulamasında önemli aksaklıklar ortaya çıkmıştır.
En azından temel suçlarda eski sisteme yani adli ceza sistemine dönmek
gerekir. Aksi halde müsadere ve alacak davaları ayrı yerlerde ayrı
davaların açılması gerekmektedir,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
263
Yasaya göre cezayı veren yetkililer aynı zamanda cezayı tahsil etmekle
de görevli bulunmaktadır. Tahsil edilen cezalar Genel Bütçeye
yatırılmakta olup, cezaların tahsilinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Bu
nedenle teşkilâtın tahsilâtla meşgul edilmemesi için gerekli düzenlemeler
yapılmalıdır,
Yasanın 30 uncu maddenin son fıkrasında itirazın cezanın tahsilini
durdurmayacağı belirtilmesine rağmen son fıkrada kesinleşen idari para
cezalarının 6183 sayılı Orman Kanununa göre tahsil edileceği
düzenlenerek yaratılan çelişki giderilmelidir,
Yasada müsadere edilen suç aletlerinin satışından ve tahsil edilen
tazminatların Bakanlık Döner Sermayesine yatırılacağı hükme
bağlandığından OGM orman içinde işlenen suçlarla ilgili davaları da
takip etmek istememektedir. Bu nedenle Yasada Bakanlık ve OGM görev
alanları ayrılmalı ve her örgüt kendi sorumluk alanındaki davaları takip
etmelidir,
Avcılık belgesinin her yıl vize edilmesi ön görüldüğü halde bunu yapacak
merci belli olmadığından bu durumdaki avcılar avlanma izni alamamakta
ve kaçak avlanma yoluna gitmektedir. Vize zorunluluğunun kaldırılması
ve avlanma izin ücretlerin buna göre yükseltilerek buradan Maliye
Bakanlığına bir pay aktarılması sorunu çözebilecektir,
Mevzuatta 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu ile çelişen ve uygulamada
sorun yaratan hükümler gözden geçirilmelidir.
2873 Sayılı Milli Parklar Kanunu’nda:
Planlamayla ilgili 4. madde yeniden düzenlenmelidir. Planların ilân
edilmesi ve itiraz hakkı tanınması, onay sürecinin kolaylaştırılması ve
finansmanına ilişkin düzenlemelere yer verilmelidir. Vatandaşın mağdur
olmaması için önce uzun vadeli gelişim planının yapılarak milli park
olarak ilânını sağlayacak düzenlemeler düşünülmelidir,
Milli parklarda yasaklanan eylemlerin yaptırımları yasada yer almalıdır.
264
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
7 ve 8 inci maddelerde çeşitli amaçlarla verilecek izin ve irtifak
haklarının verilmesinde kaynak değerlerinin asla zarar görmemesi esası
getirilmelidir,
Milli Parklar Kanunundaki hükümler, Doğa Koruma Yasası hazırlama
çalışmalarında düzenlenmesi düşünülen koruma statülerine uygun hale
getirilmelidir.
2924 Sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi
Hakkında Kanunu’nda:
Bu yasa orman köylülerinin kalkındırılmasını, orman dışına çıkarılan
alanların dağıtımı ile sınırlı tutmaktadır. Bu nedenle kalkınma için gerekli
daha detaylı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Ayrıca orman dışına çıkarılan
alanların değerlendirilmesi konusunda da yasal engeller mevcuttur.
Yasanın bu arazilerin değerlendirilmesine ilişkin bölümlerinin biçimi
büyük ölçüde yapılmak istenen anayasa değişikliklerine bağlıdır. 2924
sayılı Kanun, yukarıda sözü edilen anayasa değişiklikleri çerçevesinde ve
yukarıdaki eksikliklerde göz önünde tutularak yeniden düzenlenmelidir.
Orman Kanununun 2/A maddesine göre orman içi köylerin naklinden
doğacak her türlü ihtiyaçların karşılanması hususunda gerekli tedbirlere
yer verilmelidir.
4234 Sayılı Mera Kanunu’nda:
Mera Kanunu en çok meraların hayvancılık dışı amaçlarla kullanımına
izin veren istisnai hükümleri bakımından eleştirilmektedir. Eleştiriler
daha ziyade yapılaşma ile ilgili düzenlemelere yöneliktir. Ayrıca Maden
yasası ve İmar yasasındaki düzenlemelerin de mera alanlarının
bozulmasını, amaç dışı kullanımını ve daraltılmasını kolaylaştırdığı
söylenmektedir. Mera alanlarının bozulmasına ve daralmasına yol açan
bu düzenlemeler orman içi ve orman sınırındaki meralarda ormanlar
aleyhine sonuçlar doğuracaktır. Hem meraların hem de bunlara bitişik
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
265
ormanların korunması bakımından yapılaşma konusundaki düzenlemeler
Kanunun ilk şeklindeki gibi sınırlı tutulmalıdır.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nda:
Bu Kanunun ormanları ilgilendiren ve tartışılan en önemli maddesi 4
üncü maddedir. Kadastral çalışmaların tek elden yapılması esas olmakla
birlikte, 5304 sayılı kanun ile yapılan değişikliklerin sonuçları izlenerek
doğabilecek durumlara göre yeni düzenlemeler yapılabilir.
2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nda:
Bu Yasanın 8 inci maddesi ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan orman
alanlarının tahsisine ilişkin yönetmelik orman alanlarında yapılaşma
baskısı yaratmaktadır,
Turizm Teşvik Kanunu ve uygulamaları sürdürülebilir kalkınma anlayışı
ile ekosistem bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmelidir.
3213 sayılı Maden Kanunu’nda:
Bu Kanun uygulamasında kum, çakıl gibi her yerde bulunabilecek
malzemelerin ormanlarda aranması ve işletilmesine izin verilmesi orman
alanlarının tahribine neden olmakta ve ortaya büyük rehabilitasyon
sorunları çıkmaktadır. Ekonomik değeri ve önemi düşük materyallerin
maden kapsamına alınarak bunların Milli Parklarda da aranmasına ve
işletilmesine izin verilmemelidir,
Çevre ve ormancılık hizmetlerinin etkin yürütülebilmesi için; Çevre ve
Orman Bakanlığının çalışma alanlarıyla ilgili olarak, katılımcı anlayışla
hazırlanmış ulusal dokümanlardaki (UÇEP, UOP, OAP, 8.BYKP-ÖİKR)
esaslar dikkate alınmalıdır,
Yönetimde arzu edilen duruma ulaşabilmek için; Hizmetlerin ve
standartlarının tanımlanması, İş görenlerin iş memnuniyeti, Her alanda
şeffaflık, bilgi, kamu bilincine sahip olma ve yarar sağlayanların
266
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
isteklerinin geri bildirim sistemleri yolu ile kendi kendini denetleme
olanağı, Karar alma süreçlerinde örgüt içi ve örgüt dışı katılımın
sağlanması, Yerinden yönetim modellerinden faydalanma ilkeleri dikkate
alınmalıdır,
Çevre ve Orman Bakanlığının ana hizmet birimlerinin tasarruf ve
hizmetlerin etkinliğini sağlayacak biçimde yeniden düzenlenmesi
çalışmaları hızlandırılmalıdır. Yüksek Çevre Kurulu daha etkin bir
konuma getirilmelidir,
Doğa korumaya ilişkin ilkeleri belirleyecek, alan ve tür bazında yönetim
gerçekleştirecek bağlı kuruluş niteliğinde bir birim oluşturulmalı; 2873
sayılı Milli Parklar Kanunu ile 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu
kapsamındaki alanlar ve türler, uluslararası sözleşmeler kapsamında
korunan alanlar, özel çevre koruma bölgeleri, sulak alanlar ve doğal sitler
bu birimin sorumluluğuna verilmelidir,
Orman alanları dışında ağaçlandırma, erozyonla ve çölleşmeyle
mücadeleye yönelik ilke ve esasları belirleyecek, ilgili kurum ve
kuruluşlar eliyle uygulamaya sokacak ve gerektiğinde uygulamaları
havza (proje) bazında bizzat yürütecek bir ana hizmet birimi
kurulmalıdır,
Ana hizmet birimleri tarafından yürütülen ormancılık hizmetleri (Orman
alanlarında ağaçlandırma, baltalıkların ıslahı, tohum ve fidanlık
hizmetleri, mesire yerleri, orman-halk ilişkilerine ilişkin görevler) bağlı
kuruluş Orman Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilmelidir,
Çevre mevzuatı ve standartlara aykırı olarak mevcudiyetini devan ettiren
kentsel, ticari ve tarımsal yapılar ve aktivitelerin standartlara ve çevre
mevzuatına uygun hale gelebilmesi için teşvik mekanizması
oluşturulmalıdır,
Çevre ve Orman Bakanlığı her ölçekteki fiziki plana altlık teşkil etmek
üzere Çevresel Master Plan(Koruma-Kullanma esaslarına göre
hazırlanacak arazi kullanım kararları) hazırlayacak şekilde organize
edilmelidir,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
267
Çevresel denetim, izleme ve raporlama faaliyetlerinin yerine getirilmesini
sağlamak üzere, ayrı Tüzel Kişiliğe haiz ilgili kuruluş statüsünde Çevre
Ajansı kurulmalıdır,
Ana hizmet birimleri uygulatan kurumlar niteliğinde düzenleyici kararlar
alacak yapıda teşkilatlanmalıdır,
Bağlı kuruluşlar uygulayıcı kurum niteliklerini muhafaza etmeli, bölge
teşkilatlanmalarında günümüzün ihtiyaçlarına göre düzenlemeler
yapılmalıdır. Taşra teşkilâtının genel müdürlükler ile zayıflayan ilişkileri
kuvvetlendirilmelidir,
Bakanlığın görev alanlarıyla ilgili olarak halkın katılımını sağlayacak
yasal düzenlemelerin yanı sıra, bunları hayata geçirecek uygun
mekanizmalar oluşturulmalıdır,
Personel alımı, atama, görevde yükselme konularında nesnel, başarılıyla
başarısızı ayırt edebilen, öznel yaklaşımları dışlayan ölçütler ortaya
konulmalı; örgütün genel yapısı, bilgi birikimi, deneyim ve motivasyon
konuları göz önünde bulundurulmalı, diğer Bakanlıklarla kıyaslandığında
özlük hakları zayıf olan Çevre ve Orman Bakanlığı çalışanlarının özlük
hakları güçlendirilmelidir. Bu doğrultuda; Çevre ve Orman Bakanlığı
hemen hemen tüm kamu kurumlarının çalışanlarına değişik isimler adı
altında ödediği Döner Sermaye katkısı, tazminat gibi ek ödemelerden
kendi çalışanlarının da yararlanması için gerekli düzenlemeleri
yapmalıdır.
Bakanlık Merkez Teşkilatının görev ve sorumluluklarının bir bölümü
taşra teşkilatına devredilerek, merkezi yapı küçültülmeli, uzmanların
görev yaptığı bir örgütlenme modeline dönüştürülmelidir,
Orman Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatındaki bölge müdürlüklerinin
ve işletme müdürlüklerinin yerleri ve sayısı orman kaynakları dikkate
alınarak belirlenmelidir. İşletme şefliklerinin sorumluluk alanları
küçültülerek sayıları artırılmalıdır,
268
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Ormancılık hizmetlerinin yaptırılmasında özel sektörden nitelikli hizmet
alımı çerçevesinde hazırlanan, ‘’Orman Mühendisliği, Orman Endüstri
Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstrisi Mühendisliği Meslek Yetki Yasa
Tasarısı’’nın çıkarılmalıdır,
Çevre hizmetlerinin nitelikli olarak yürütülebilmesi için Çevre
Mühendisliği meslek yetki yasası en kısa sürede çıkarılmalıdır.
Tarım Şuraları:
Doğal kaynakların korunarak geliştirilmesi ve çevre kirliliğinin
önlenmesi için Çevre Şuralarının yanında, diğer şuralarda da kararlar
alınmaktadır. Örnek olarak, 25-27 Kasım 1997 tarihinde yapılan I. Tarım
Şurası ve 29 Kasım-1 Aralık 2004 tarihinde yapılan II. Tarım Şurası’nda
da toprak ve su kaynaklarının korunmasına ve tarımsal faaliyetlere bağlı
olarak meydana gelebilen çevre kirliliğinin önlenmesi için kararlar
alınmıştır.
Özellikle, II. Tarım Şurası hazırlık çalışmalarında oluşturulan “Doğal
Kaynakların Korunması ve Geliştirilmesi” komisyonu raporunda konu
üzerinde önemle durulmuştur.
II. Tarım Şurası Sonuç Bildirgesi, 29 Kasım – 1 Aralık 2004
II. Tarım Şurası 29 Kasım - 1 Aralık 2004 tarihleri arasında ilgili kamu
kuruluşlarının, üniversitelerin, yerel yönetimlerin, özel sektörün ve sivil
toplum kuruluşlarının geniş katılımıyla Ankara’da gerçekleştirilmiştir.
Tarım Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada II. Tarım Şurası’nda
alınan önemli ve öncelikli kararlar aşağıda sıralanmıştır:
Doğal kaynakların envanterinin çıkarılması,
Doğal kaynakların erozyon, kirlenme ve yanlış kullanımı önleyici
tedbirlerin alınması,
Gen kaynakları ve biyolojik çeşitliliğin korunması,
Mera ıslah çalışmalarının tamamlanması,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
269
“Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu”nun çıkarılması,
Arazi kullanım planlarına uygun olarak mutlak tarım arazilerinin
korunması,
Basınçlı sulamanın yaygınlaştırılması,
Toplulaştırma çalışmalarının hızlandırılması,
Tarım Havzalarının oluşturulması,
İşletme ölçeklerinin optimum düzeye getirilmesi,
Tarım-sanayi-pazar entegrasyonunun sağlanması,
Yüksek kaliteli tohumluk, fide ve fidan ihtiyacının öncelikle yurt
içi üretimle karşılanması ve kullanımının teşvik edilmesi,
Sözleşmeli üretiminin geliştirilmesi,
Sürdürülebilir üretim teknikleri ve biyolojik mücadele
yöntemlerinin yaygınlaştırılması,
Et, süt ve su ürünlerinin kalite standartlarının belirlenmesi ve bu
standartlara uygun üretiminin sağlanması,
İhtisas işletmelerinin özendirilmesi,
Hayvan sağlığı ve refahı için gerekli mevzuat düzenlemesinin
yapılması, gelecek 10 yıl içerisinde hayvan hastalıkları ile ilgili kontrol
ve eradikasyon programlarının tamamlanması,
Çiftlikten-sofraya gıda zincirinin incelenerek gıda güvenliğini
sağlayacak mevzuat düzenlemesi ile uygulama yöntemlerinin
belirlenmesi,
E-Tarım ticaretinin geliştirilmesi,
Tarımsal desteklerin, tarımının yapısal problemlerinin çözümüne
katkıda bulunacak şekilde düzenlenmesi,
Doğrudan gelir desteğinin tarımsal destekler içindeki payının
azaltılarak sadece seçilen
belli ürünlerde çok amaçlı olarak
uygulanması,
DTÖ kuralları çerçevesinde prim ödemelerinin maksimum
düzeyde uygulanması ve gerektiğinde Fark Ödeme Sistemine
dönüştürülmesi,
Hayvancılık desteklerinin artırılması ve sürekliliğinin sağlanması,
Uzun dönemde, örgütlü, ekonomik büyüklükte ve ileri teknolojiyi
kullanan hayvancılık işletmelerinin oluşturulması,
Tarımsal desteklerin GSMH içerisindeki payının iki yıl içerisinde
% 2’ye yükseltilmesi ve daha sonra artırılması,
270
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Tarım ürünleri sigortalarının ülke genelinde yaygınlaştırılması ve
mal sigortalarının yanı sıra can sigortalarının da geliştirilmesi,
Kırsal alanda yaşayanların girişimcilik yeteneklerinin artırılması,
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yüklendiği yeni fonksiyonlar
göz önüne alınarak yeniden adlandırılması,
Bakanlığa bağlı olarak “Kırsal Kalkınma Genel Müdürlüğü”nün
kurulması,
Ulusal programda öngörüldüğü gibi, Bakanlık tarafından AB
ölçütlerini dikkate alarak “Kırsal Kalkınma Stratejisinin” hazırlanması,
İlköğretim müfredatına “Tarım” dersinin konulmasının
sağlanması,
Tarımsal öğretim ve araştırma alanında üniversite – bakanlık özel sektör - sivil toplum örgütleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi,
Üretici örgütlenmesinin dağınık yapısının önlenmesi amacı ile
kooperatiflerin bir ulusal birlik altında toplanması,
AB Ortak Tarım Politikasının gerektirdiği “Ödeme Kurumu”
başta olmak üzere gerekli tüm idari yapıların tamamlanması,
AB ile müzakere sürecine hazırlık amacı ile Bakanlığın uzman
kadrosunun güçlendirilmesi,
Dünya Ticaret Örgütü Doha müzakerelerine aktif katılım
sağlanması ve hassas ve özel ürünler ile gıda güvenliği açısından önem
taşıyan ürünlerimizin etkilenmesi önlenmelidir,
Şura’da alınan kararların amacı; “Türkiye AB’ye üyelik statüsü
kazandığında, temel fonksiyon anlamında rekabet gücü yüksek ve
sürdürülebilir üretim yapısına sahip bir tarım sektörünün oluşturulması”
olarak vurgulanmıştır.
Tarım Şura kararları arasında da yer alan, “Toprak Koruma ve Arazi
Kullanımı Kanun Tasarısı” üzerindeki esas ve
tali komisyon
görüşmelerinin bir bölümü tamamlanmış olup eksik komisyon görüşleri
de alındıktan sonra TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeye hazır duruma
getirilmesi beklenmektedir. Kanunun amacı; toprağın doğal veya yapay
yollarla kaybını ve niteliklerini yitirmesini engelleyerek korunmasını,
geliştirilmesini ve çevre öncelikli sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun
olarak, planlı arazi kullanımını sağlayacak usul ve esasları belirlemektir.
Kanun; arazi ve toprak kaynaklarının bilimsel esaslara uygun olarak
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
271
belirlenmesi, sınıflandırılması, arazi kullanım planlarının hazırlanması,
koruma ve geliştirme sürecinde toplumsal, ekonomik ve çevresel
boyutlarının katılımcı yöntemlerle değerlendirilmesi, amaç dışı ve yanlış
kullanımların
önlenmesi,
korumayı
sağlayacak
yöntemlerin
oluşturulmasına ilişkin sorumluluk, görev ve yetkilerin tanımlanması ile
ilgili usul ve esasları kapsamaktadır.
Çevre Denetimi:
Çevre yönetiminde esas, herhangi bir tesis veya faaliyetin çevreye
zarar vermeyecek şekilde yönetiminin sağlanmasıdır. Bunun için
öncelikle Çevresel Etki Değerlendirilmesi’nin gerçekleştirilmesi
zorunludur. Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED); gerçekleştirilmesi
planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ya da olumsuz
etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya
da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak
önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek
değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve
kontrolünde sürdürülecek çalışmaları kapsar. Bu amaçla hazırlanan
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği çok kere değişikliğe
uğramışsa da, en son olarak, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
16.12.2003 tarih ve 25318 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu
Yönetmeliğin amacı, Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde
uyulacak idari ve teknik usul ve esasları düzenlemektir.
Yönetmelik;
a.Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu ile Proje Tanıtım
Dosyasının hangi tür projeler için isteneceği ve içereceği konuları,
b.Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecinde uyulacak idari ve
teknik usul ve esasları,
c.Çevresel Etki Değerlendirmesi için Kapsam Belirleme ve
İnceleme Değerlendirme Komisyonunun oluşturulması ile ilgili
çalışmaları,
272
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
d.Yönetmelik kapsamına giren projelerin işletme öncesi, işletme
sırası ve işletme sonrası dönemde izlenmesi ve denetlenmesini,
e.Çevresel Etki Değerlendirmesi sisteminin, çevre yönetiminde
etkin ve yaygın biçimde uygulanabilmesi ve kurumsal yapısının
güçlendirilmesi için gerekli eğitim çalışmalarını kapsamaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 9/8/1983 tarihli ve 2872
sayılı Çevre Kanunu’nun 10 uncu maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.
Bu yönetmelikte yapılan son değişiklik 16.12.2004 tarih ve 25672 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Çevre yönetimin başarıya ulaşmasında, sistemin temel elemanlarından
biri “Çevre Denetimi”dir. 2872 Sayılı Çevre Kanunu başta olmak üzere,
ilgili diğer kanunlar dayanak alınarak Çevre Bakanlığı tarafından
05.01.2002 tarih ve 24631 Sayılı (Mükerrer) Resmi Gazete’de
yayımlanan
“Çevre Denetimi Yönetmeliği”nin amacı; tesislerin
kurulması, faaliyete geçmesi ve üretimin her aşamasından atıkların nihai
bertarafına kadar çevrenin korunması için çevre denetiminin usul ve
esaslarını düzenlemektir. Yönetmelik, çevre denetimiyle ilgili iş ve
işlemleri, çevre denetçilerinin niteliklerini, faaliyet sahiplerinin
yükümlülükleri ile denetim mercilerinin görev ve yetkilerini
kapsamaktadır. Bu yönetmeliğin yayımlanmasını takiben, 26.03.2002
tarih ve 24707 sayılı, 24.07.2002 tarih ve 24825 sayılı ve 30.01.2003
tarih ve 25009 sayılı Resmi Gazete’lerde yayımlanan değişiklikler
yapılmıştır.
Su, hava ve toprak kirliliğin önlenmesi, gürültü denetimi, atık yönetimi
çevre yönetiminde dikkate alınması gereken önemli konular arasındadır.
Bunlarla ilgili mevzuatların bir bölümü 1980 ve 1990’lı yıllardan
başlayarak çıkarılmıştır. Bu konuda uyulması gereken hususlar, en son
olarak yayımlanan aşağıdaki yönetmeliklerle düzenlenmiştir:
Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği, 02.11.1986 tarih ve 19269
Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, her türlü faaliyet sonucu
atmosfere yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki
emisyonları kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı
ortamındaki kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumak; hava
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
273
kirlenmeleri sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk
münasebetlerine önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermek ve bu
etkilerin ortaya çıkmamasını sağlamaktır. Bu Yönetmeliğin hükümleri,
belirtilen amaca ulaşmak için;
a.Tesislerin kurulması ve işletilmesini,
b.Tesislerin, yakıtların, hammaddelerin ve ürünlerin üretilmesi,
kullanılması, depolanması, taşınması ve ithalini,
c.Motorlu vasıtaların donanımları, çalıştırılmaları ve uymaları
gereken keyfiyetleri, kapsamaktadır.
Bu yönetmelikte yapılan değişiklikler; 29.09.2000 tarih ve 24185 sayılı
Resmi Gazete, 05.01.2002 tarih ve 24631Sayılı Resmi Gazete ve
08.04.2003 tarih ve 25073 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği,
07.10.2004 tarih ve 25606 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin
amacı, sanayi ve enerji üretim tesislerinin faaliyeti sonucu atmosfere
yayılan is, duman, toz, gaz, buhar ve aerosol halindeki emisyonları
kontrol altına almak; insanı ve çevresini hava alıcı ortamındaki
kirlenmelerden doğacak tehlikelerden korumak; hava kirlenmeleri
sebebiyle çevrede ortaya çıkan umuma ve komşuluk münasebetlerine
önemli zararlar veren olumsuz etkileri gidermek ve bu etkilerin ortaya
çıkmamasını sağlamaktır. Bu Yönetmeliğin hükümleri, belirtilen amaca
ulaşmak için; tesislerin kurulması ve işletilmesi için gerekli olan ön izin,
izin, şartlı ve kısmi izin başvuruları, tesisten çıkan emisyonun ve tesisin
etki alanı içerisinde hava kirliliğinin önlenmesi tetkik ve tespiti ile
tesislerin, yakıtların, ham maddelerin ve ürünlerin üretilmesi,
kullanılması, depolanması ve taşınmasına ilişkin esasları kapsamaktadır.
Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği,
13.0.2005 tarih ve 25699 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı;
konut, toplu konut, kooperatif, site, okul, üniversite, hastane, resmi
daireler, işyerleri, sosyal dinlenme tesisleri, sanayide ve benzeri yerlerde
ısınma amaçlı kullanılan yakma tesislerinden kaynaklanan is, duman,
274
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
toz, gaz, buhar ve aerosol halinde dış havaya atılan kirleticilerin hava
kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve denetlemektir. Bu
Yönetmelik; ısınmada kullanılacak yakma tesislerinin özelliklerini ve
işletilme esaslarını, yakma tesislerinde kullanılacak katı, sıvı ve gaz
yakıtların kalite kriterlerini ve uyulması gerekli emisyon sınırlarını
kapsamaktadır. Ancak bu Yönetmelik;
a.Kızılötesi ışınımla ısıtma yapan yakma tesisleri başta olmak
üzere mevcut teknik gelişmeler sonucunda atık gaz atma tertibatı
olmadan çalışan yakma tesislerini,
b.İçindekini sıcak atık gaza doğrudan temas etmek suretiyle
kurutmak, yiyecekleri sıcak atık gaza doğrudan temas etmek suretiyle
pişirmek ve benzer yollarla hazırlamak üzere düşünülüp tasarlanmış
yakma tesislerini,
c.Koşullara göre, ilk çalıştırmanın ardından geçecek üç aydan
daha uzun bir süre aynı yerde çalıştırılması beklenmeyen yakma
tesislerini,
d.7/10/2004 tarihli ve 25606 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği kapsamına
giren ve ısınma amacı ile kullanılan ve ısıl gücü >1000 kW olan yakma
tesislerini,
e.Bu Yönetmeliğin 16 ve 17 nci maddelerinde belirtilen yetki
belgesine sahip gerçek ve tüzel kişilerin görevleri, Türk Silahlı
Kuvvetlerine ait ısınma amaçlı yakma tesislerini kapsamamaktadır.
Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’ndeki
son değişiklik 17.03.2005 tarih ve 25758 Sayılı Resmi Gazete
yayımlanmıştır.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, ilk olarak 4 Eylül 1988 tarihli ve
19919 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmış olmasına karşın, yeni hali
ile 31.12.2004 tarih ve 25687 Sayılı Resmi Gazete yayımlanmıştır. Bu
Yönetmeliğin amacı, Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları
potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
275
için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle
uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik
esasları belirlemektir.
Yönetmelik su ortamlarının kalite sınıflandırmaları ve kullanım
amaçlarını, su kalitesinin korunmasına ilişkin planlama esasları ve
yasaklarını, atıksuların boşaltım ilkelerini ve boşaltım izni esaslarını,
atıksu altyapı tesisleri ile ilgili esasları ve su kirliliğinin önlenmesi
amacıyla yapılacak izleme ve denetleme usul ve esaslarını
kapsamaktadır. Yasal dayanağı, 9/8/1983 tarihli ve 2872 sayılı Çevre
Kanunu’nun 8 ve 11 inci maddeleri ile 1/5/2003 tarihli ve 4856 sayılı
Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 9
uncu maddesidir.
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, 31.05.2005 tarih ve 25831
Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; alıcı ortam olarak toprak
kirlenmesinin önlenmesi, kirliliğin giderilmesi, arıtma çamurlarının ve
kompostun toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını
sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde ortaya koymaktır.
Bu Yönetmelik, toprak kirliliğine neden olan faaliyetler ile tehlikeli
maddeler ve atıkların toprağa deşarjına, atılmasına, sızmasına ve evsel ve
kentsel atıksuların arıtılması sonucu ortaya çıkan arıtma çamurlarının ve
kompostun; toprağa, bitkiye, hayvana ve insana zarar vermeyecek
şekilde, toprakta kontrollü kullanımına ilişkin teknik, idari esasları ve
cezai yaptırımları kapsamaktadır.
Gürültü Kontrol Yönetmeliği, 11.12.1986 tarih ve 19308 Sayılı Resmi
Gazete: Bu yönetmeliğin amacı, kişilerin huzur ve sukûnunu beden ve
ruh sağlığını gürültü ile bozmayacak bir çevrenin geliştirilmesini
sağlamaktır. Bu amaca uygun olarak gürültü ile ilgili terimlerin tarifi ile
gürültü kontrolünün uygulanacağı sınırların belirlenmesi esaslarını
kapsamaktadır. Bu yönetmelik, belediye ve mücavir alan sınırları içinde
ve dışındaki alanlarda uygulanır.
Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 14.03.1991 tarih ve 20814 Sayılı
Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; her türlü atık ve artığın çevreye
zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama
verilmesi depolanması, taşınması, uzaklaştırılması ve benzeri
276
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
faaliyetlerin yasaklanması, çevreyi olumsuz yönde etkileyebilecek olan
tüketim maddelerinin idaresini belli bir disiplin altına alarak, havada,
suda ve toprakta kalıcı etki gösteren kirleticilerin hayvan ve bitki
nesillerini, doğal zenginlikleri ve ekolojik dengeyi bozmasının önlenmesi
ile buna yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi,
uygulanması ve geliştirilmesidir. Yönetmelik, meskûn bölgelerde
evlerden atılan evsel katı atıkların, park, bahçe ve yeşil alanlardan atılan
bitki atıklarının, iri katı atıkların, zararlı atık olmamakla birlikte evsel
katı atık özelliklerine sahip sanayi ve ticarethane katı atıklarının, evsel
atık su arıtma tesisinden elde edilen (atılan) arıtma çamurlarının, zararlı
atık sınıfına girmeyen sanayi arıtma tesisi çamurlarının, hafriyat toprağı
ve inşaat molozunun toplanması, taşınması, geri kazanılması,
değerlendirilmesi, bertaraf edilmesi ve zararsız hale getirilmesine ilişkin
esasları kapsar. Özel ve/veya resmi kuruluşlarca ve gerçek kişilerce
üretilip çeşidi, özelliği ve miktarı itibari ile insan sağlığına zarar veren,
su, hava ve toprağı kirleten, yanıcı ve patlayıcı madde ihtiva eden,
hastalık mikrobu taşıyabilen zararlı ve tehlikeli atıklar hakkında bu
Yönetmelik hükümleri uygulanmaz.
Son değişiklik,
yayımlanmıştır.
05.04.2005 tarih ve 25777 Sayılı Resmi Gazete’de
Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, bu Yönetmelik, 20.05.1993
tarih ve 21586 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin
amacı sağlık kuruluşlarından kaynaklanan tıbbi atıkların halk sağlığına ve
çevreye zarar vermeden ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri
kazanılması, taşınması ve nihai bertaraflarının sağlanmasına yönelik
idari, teknik ve hukuki prensip, politika ve programların belirlenerek
uygulanmasının sağlanmasıdır. Yönetmelik; Sağlık kuruluşlarından
kaynaklanan atıkların ayrı olarak toplanması, geçici depolanması, geri
kazanılması, nihai bertaraf alanına taşınarak yakılması veya düzenli
depolanması süreçlerinde uyulacak teknik ve idari esaslar ile bu esaslara
göre yapılacak işlerin kimler tarafından ve nasıl yapılacağı ile ilgili
kuralları kapsamaktadır.
Bu Yönetmelik;
277
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
a.Hastanelerden,
b.Tıp, diş hekimliği ve veteriner hekimlik eğitimi veren ve
araştırma yapan kuruluşlardan,
c.Kan ve kan ürünleri ile ilgili çalışma yapan tüm merkez ve
istasyonlardan,
D.Tıbbi tahlil laboratuvarlarından,
e).Deney hayvanlarının kullanıldığı laboratuvarlardan,
f.Sağlık ocaklarından, atık çıkaran muayenehaneler
polikliniklerden, diş hekimi kliniklerinden ve revirlerden,
ve
g.Küçük ameliyat ve benzeri müdahalelerin yapıldığı tıp ve
veteriner muayenehanelerinden,
h.Bulaşıcı hastalığı olanların tedavi oldukları veya dializ,
aspiratör gibi aletlerin kullanıldığı kliniklerden,
ı.Benzeri
birimlerinden,
tıbbi
atıklarının
oluşabileceği
seyyar
sağlık
i.Eczane ve ilaç depolarından,
j.Benzer
uygulanmaktadır.
diğer
kuruluşlardan,
kaynaklanan
atıklara
Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, bu Yönetmelik, 27 Ağustos
1995 tarih ve 22387 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. Bu
Yönetmeliğin amacı, tehlikeli atıkların, üretiminden nihai bertarafına
kadar;
a.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya
dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine,
b.Üretiminin ve taşınmasının kontrolünün sağlanmasına,
278
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
c.İthalinin yasaklanmasına ve ihracatının kontrolüne,
d.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına,
e.Üretiminin kaynağında en aza indirilmesine,
f.Üretiminin kaçınılmaz olduğu durumlarda, üretildiği yere en
yakın mesafede bertaraf edilmesine,
g.Yeterli bertaraf tesisi kurulması ve bu tesislerin çevresel
bakımdan sağlıklı bir şekilde kontrolüne,
h.Çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanmasına, yönelik prensip,
politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları
düzenlemektir.
Bu yönetmelik daha sonra yeniden çıkarılmıştır.
11.7.1993 tarih ve 21634 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe
giren Zararlı Kimyasal Madde ve Ürünlerinin Kontrolü
Yönetmeliği’nin adı 20.04.2001 tarih ve 24379 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan değişiklik yönetmeliği ile
"Tehlikeli Kimyasallar
Yönetmeliği" olarak değiştirilmiştir. Bu Yönetmeliğin amacı, tehlikeli
kimyasalların kontrol altına alınarak olumsuz etkilerinden çevre ve
insanın korunmasına yönelik idari ve teknik usul ve esasları
düzenlemektir. Yönetmelik,
a.Tehlikeli kimyasalların tespiti, sınıflandırılması, etiketlenmesi
ve ambalajlanmasına ilişkin usul ve esasları,
b.Tehlikeli kimyasalların
faaliyetlerine ilişkin esasları,
üretimi,
depolanması,
taşınması
c.Tehlikeli kimyasallar ve tehlikeli eşyanın kullanımı ve piyasaya
arzına ilişkin esasları,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
279
d.Kimyasalların ithalat ve ihracatına ilişkin usul ve esasları,
e.Tehlikeli kimyasallar ve tehlikeli eşya ile iştigal olunmasına
ilişkin hükümleri,
f.Kimyasallar ile tehlikeli eşyanın piyasa gözetimi ve denetimine
ilişkin hükümleri, kapsamaktadır.
Ancak,
a.Son ürün konumunda kullanıcıya ulaşan;
1.İnsan sağlığı ve veteriner amaçlı kullanılan tıbbi
müstahzarlar,
2.Kozmetikler,
3.Atık madde ve karışımları ile tehlikeli eşya atıkları,
4.Gıdalar,
5.Hayvan yemleri,
6.Pestisitler,
7.Radyoaktif maddeler ve radyoaktif madde içeren
müstahzarlar ile eşya,
8.Patlayıcılık ve piroteknik etki elde etmek amacı ile
piyasaya arz edilen patlayıcılar ile harp levazımatı ve infilak
malzemeleri,
b.Taşımacılığa ilişkin sınıflandırma, etiketleme ve ambalajlama
kuralları, bu Yönetmeliğin kapsamı dışında tutulmaktadır.
Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, 30.07.2004
tarih ve 25538 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı;
a.Çevresel açıdan belirli kriter, temel koşul ve özelliklere sahip
ambalajların üretimi,
b.Ambalaj atıklarının çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve
dolaylı bir şekilde alıcı ortama verilmesinin önlenmesi,
c.Öncelikle ambalaj atıklarının oluşumunun önlenmesi,
önlenemeyen ambalaj atıklarının tekrar kullanım, geri dönüşüm ve geri
kazanım yolu ile bertaraf edilecek miktarının azaltılması,
280
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
d.Ambalaj atıklarının yönetiminde gerekli teknik ve idari
standartların oluşturulması ve bununla ilgili prensip, politika ve
programlar ile hukuki, idari ve teknik esasların belirlenmesidir.
Bu Yönetmelik, kullanılan malzemeye (plastik, metal, cam, kağıt-karton,
kompozit ve benzeri) ve kaynağına (evsel, endüstriyel, ticari, işyeri)
bakılmaksızın ülke içinde piyasaya sürülen bütün ambalajları ve ambalaj
atıklarını kapsamaktadır.
Yönetmelikte yapılan değişiklik, 05.04.2005 tarih ve 25777 Sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, 21.01.2004 tarih ve 25353 Sayılı
Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, atık yağların üretiminden
bertarafına kadar;
a.Çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı bir
biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesini,
b.Çevre ve insan sağlığına zarar vermeden geçici depolamasını,
taşınmasını, bertaraf edilmesini,
c.Atık yağların yönetiminde gerekli teknik ve idari şartların
oluşturulmasını,
d.Geçici depolama ve geri kazanım tesislerinin kurulması ve bu
tesislerin çevreye uyumlu yönetimi için buna yönelik prensip, politika ve
programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasların
düzenlenmesini, sağlamaktır.
Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği, 19.04.2005 tarih ve
25791 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, bitkisel atık
yağların üretiminden bertarafına kadar, çevreye zarar verecek şekilde
doğrudan veya dolaylı bir biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesini,
bu atık yağların yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların
oluşturulmasını, geçici depolama, geri kazanım ve bertaraf tesislerinin
çevreyle uyumlu yönetimi için buna yönelik prensip, politika ve
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
281
programların belirlenmesi amacıyla hukuki ve teknik esasların
düzenlenmesini sağlamaktır. Yönetmelik; bitkisel atık yağların geçici
depolanması, toplanması, taşınması, geri kazanılması, bertarafı, ticareti,
ithalat ve ihracatı ile transit geçişine ilişkin yasak, sınırlama ve
yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri, tabi olunacak
hukuki ve cezai sorumlulukları düzenler. Yemlik yağların kullanımına
ilişkin esaslar, bu Yönetmeliğin kapsamı dışındadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
ortaklaşa hazırlanan, Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı
Suların Korunması Yönetmeliği, 18.02.2004 tarih ve 25377 Sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Yönetmeliğin amacı, tarımsal
kaynaklı nitratın suda neden olduğu kirlenmenin tespit edilmesi,
azaltılması ve önlenmesidir. Yönetmelik, yer altı, yer üstü suları ve
topraklarda kirliliğe neden olan azot ve azot bileşiklerinin belirlenmesi,
kontrolü ve kirliliğin önlenmesi ile ilgili teknik ve idari esasları
kapsamaktadır.
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, 17.05.2005 tarih ve 25818
Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, Özellikle Su Kuşları
Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar
Hakkında Sözleşme (Ramsar Sözleşmesi)’nin uygulanmasına yönelik,
uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanların
korunması, geliştirilmesi ve bu konuda görevli kurum ve kuruluşlar
arasında işbirliği ve koordinasyon esaslarını belirlemektir. Yönetmelik,
Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde uluslararası öneme sahip olsun veya
olmasın tüm sulak alanlar ile bu alanlarla ilişkili habitatların korunması
ve akılcı kullanımı, sulak alanların yönetimi ile Ulusal ve Yerel Sulak
Alan Komisyonlarına ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır.
Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği, 18.03.2004 tarih ve 25406 Sayılı Resmi Gazete: Bu
Yönetmeliğin amacı; hafriyat toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının
çevreye zarar vermeyecek şekilde öncelikle kaynakta azaltılması,
toplanması, geçici biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması,
değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin teknik ve idari hususlar
ile uyulması gereken genel kuralları düzenlemektir.
282
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Yönetmelik; kaynakları ve bileşenleri metinde detaylı olarak belirtilen,
beşeri faaliyetler ve doğal afetler sonrasında meydana gelen hafriyat
toprağı ile inşaat ve yıkıntı atıklarının, üretildikleri yerlerde ayrı
toplanması, geçici olarak biriktirilmesi, taşınması, geri kazanılması,
değerlendirilmesi ve bertaraf edilmesine ilişkin esasları kapsamaktadır.
Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği, 31.08.2004 tarih
ve 25569 Sayılı resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı; pil ve
akümülatörlerin üretiminden başlayarak nihai bertarafına kadar;
a.Çevresel açıdan belirli kriter, temel koşul ve özelliklere sahip
pil ve akümülatörlerin üretiminin sağlanmasına,
b.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya
dolaylı olarak alıcı ortama verilmesinin önlenmesine,
c.Etiketleme ve işaretleme ile pil ve akümülatör ürünlerinin kalite
kontrolünün, ithalatının kontrolünün ve içerdiği zararlı madde miktarının
kontrolünün sağlanmasına,
d.İthalat,
belirlenmesine,
ihracat
ve
transit
geçişlerine
ilişkin
esasların
e.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına,
f.Zararlı madde içeren pil ve akümülatörlerin üretilmesinin,
ihracatının, ithalatının ve satışının önlenmesine,
g.Atık pil ve akümülatörlerin geri kazanım veya nihai bertarafı
için toplama sisteminin kurulmasına ve yönetim planının
oluşturulmasına, yönelik prensip, politika ve programların belirlenmesi
için hukuki ve teknik esasları düzenlemektir.
Yönetmelik; pil ve akümülatör ürünlerinin etiketlenmesi ve işaretlenmesi,
üretilmesinde zararlı madde miktarının azaltılması, kullanıldıktan sonra
atıklarının evsel ve diğer atıklardan ayrı olarak toplanması, taşınması,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
283
bertarafı ile ithalat, transit geçiş ve ihracatına ilişkin yasak, sınırlama ve
yükümlülükleri, alınacak önlemleri, yapılacak denetimleri, tabi olunacak
sorumlulukları düzenler.
Endüstriyel kullanım amacına bağlı olarak kalıcı olarak yerleştirilmiş
pillerin bulunduğu aletler, bilimsel ve mesleki alanda kullanılan, hayati
önemi haiz tıbbi aygıtlara yerleştirilmiş piller, kalp pilleri, sadece uzman
kişiler tarafından uzaklaştırılması gereken, kesintisiz olarak sürekli
çalışması gereken aletler içindeki pil veya akümülatörler bu Yönetmelik
kapsamı dışındadır.
Pil veya akümülatör üretim ve bertaraf tesislerinden kaynaklanan üretim
atıklarının yönetimi de bu Yönetmelik kapsamı dışındadır. Söz konusu
atıklar sahip oldukları özelliklere göre Tehlikeli Atıkların Kontrolü
Yönetmeliği veya Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği hükümlerine
tabidir.
Çevre ve Orman Bakanlığı ile Ulaştırma Bakanlığı tarafından hazırlanan,
Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği,
26.12.2004 tarih ve 25682 Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı;
Türkiye'nin deniz yetki alanlarında gemilerin normal faaliyetlerinden
kaynaklanan atıkların deniz ortamına verilmesinin önlenmesi amacıyla
gemilerden; atıkların alınması, depolanması ve bertaraf tesislerine
taşınması ile ilgili işlemlerin yapılması ve bu amaçla limanlarda
kurulması ve işletilmesi gerekli olan atık kabul tesisleri ve atık alma
gemilerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Yönetmelik hükümleri;
Türkiye'nin deniz yetki alanlarında bulunan gemileri, bu alanlarda
bulunan limanlarda yapılması gerekli atık kabul tesislerini, atık alma
gemilerini ve atıkların bertaraf tesislerine taşınmasını kapsamaktadır.
Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, 14.03.2005 tarih ve 25755
Sayılı Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, tehlikeli atıkların,
üretiminden nihai bertarafına kadar;
a.İnsan sağlığına ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya
dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesinin önlenmesine,
284
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
b.Üretiminin ve taşınmasının kontrolünün sağlanmasına,
c.İthalinin yasaklanmasına ve ihracatının kontrolüne,
d.Yönetiminde gerekli teknik ve idari standartların sağlanmasına,
e.Üretiminin kaynağında en aza indirilmesine,
f.Üretiminin kaçınılmaz olduğu durumlarda, üretildiği yere en
yakın mesafede bertaraf edilmesine,
g.Yeterli bertaraf tesisi kurulması ve bu tesislerin çevresel
bakımdan sağlıklı bir şekilde kontrolüne,
h.Çevreyle uyumlu yönetiminin sağlanmasına, yönelik prensip,
politika ve programların belirlenmesi için hukuki ve teknik esasları
kapsar.
Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik,
04.11.2000 tarih ve 24220 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Yönetmeliğin amacı, kalkınma planları ve bölge planları temel alınarak,
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun ekonomik kararlar ile ekolojik
kararların bir arada düşünülmesine imkân veren doğal kaynakların
rasyonel kullanımını sağlamak üzere, 3194 sayılı İmar Kanununun 5 inci
maddesinde tanımlanan Çevre Düzeni Planlarının hazırlanması ile ilgili
usul ve esasları belirlemektir. Bu Yönetmelik, ilgili kamu kurum ve
kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılan Çevre Düzeni
Planları ile bu Planların revizyon, değişiklik ve ilavelerinin Çevre
Bakanlığı tarafından kabulü, onaylanması ve izlenmesine ilişkin usul ve
esasları kapsamaktadır.
Sağlık Bakanlığı tarafından, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun
268-275. maddeleri uyarınca çevre ve toplum sağlığının korunması
açısından önem arz eden gayri sıhhi müesseselerin zararlı etkilerinin yok
edilmesi veya en az düzeye indirilmesi, doğal kaynakların kirlenmelere
karşı korunması için gayri sıhhi müesseselerin kontrol altına alınması,
ruhsatlandırılması ve denetlenmesindeki usul ve esasları belirlemek
amacıyla hazırlanmış olan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
285
26.09.1995 tarih ve 22416 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu
Yönetmelik’te ilk düzeltme 03.11.1995 tarih ve 22452 Sayılı Resmî
Gazete’de yayımlanmıştır. Daha sonra yapılan değişiklikler 29.09.2000
tarih ve 24185 sayılı, 23.08.2003 tarih ve 25208 sayılı, 03.12.2003 tarih
ve 25305 sayılı Resmi Gazetelerde yayımlanmıştır. Yönetmeliğin ekinde,
1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 270 inci maddesi gereğince
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın da görüşü alınarak Sağlık Bakanlığı
tarafından düzenlenen Gayri Sıhhi Müesseselerin sınıflarını gösterir liste,
önem sırasına göre üç ayrı sınıf halinde verilmektedir. Bu Yönetmelik
listedeki müesseseler ile bu listede yer almayan ancak tanımına uyan
benzeri gayri sıhhi müesseselerin sınıf tayini, sağlık koruma bandı tayini,
yer seçimi ve tesis kurma izni ile açılma izni verilmesinin esasları ile bu
müesseselerden yönetmelik hükümlerine uygun faaliyet göstermeyenler
hakkında alınacak tedbirleri kapsamaktadır. Yönetmelik, gayri sıhhi
müesseselerin izin verilmesini hükme bağlayan kanunlar uyarınca Sağlık
Bakanlığı, Valilik ve Kaymakamlıklarca izin verilmesi öngörülen
müesseselere uygulanmaktadır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tarafından, 22.03.2005 tarih ve 25766
Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Tarım Arazilerinin Korunması ve
Kullanılmasına Dair Yönetmelik’in
amacı, tarım arazilerinin
korunmasının ve amacına uygun bir şekilde kullanılmasının sağlanması
ve bu alanların hangi zorunlu hallerde tarım dışı amaçlarla
kullanılabileceğine dair usul ve esasları belirlemektir. Yönetmelik, tarım
arazilerinin korunması ile yerleşim birimlerinin kurulması, geliştirilmesi,
askeri, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, turizm, depolar, antrepolar,
haberleşme, sportif ve tarımsal tesisler ile diğer amaçlar için
kullanılmasına ihtiyaç duyulan tarım arazilerinin, tarım dışı amaçlar için
kullanılmasına izin verilmesiyle ilgili hususları kapsamaktadır.
Mahalli Çevre Kurulları:
Çevre sorunlarının yerinde çözümüne yönelik olarak görev yüklenen
Mahalli Çevre Kurulları ile ilgili yönetmelik, Çevre ve Orman
Bakanlığı Mahalli Çevre Kurulları Çalışma Usul ve Esasları
Yönetmeliği, 15.04.2004 tarih ve 25434 Sayılı Resmi Gazete: Bu
Yönetmeliğin amacı, Mahalli Çevre Kurullarının çalışma usul ve
286
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
esaslarını belirlemektir. Yönetmelik hükümleri mahalli çevre kurulu
üyeleri ile ilgili kurum ve kuruluşları kapsamaktadır. Kurul, her ilde
valinin başkanlığında, İçişleri Bakanlığı, Maliye, Milli Eğitim,
Bayındırlık ve İskan, Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma
ve Sosyal Güvenlik, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar,
Kültür ve Turizm, Çevre ve Orman bakanlıklarının il temsilcileri, il
jandarma komutanlığı temsilcisi ile ticaret ve sanayi odaları, ticaret
odası, sanayi odası ve ziraat odası başkanları, büyük şehirlerde
büyükşehir belediye başkanı, diğer illerde ise belediye başkanından
oluşur. Kurul üyesi bakanlıkların illerde teşkilatının bulunmaması
halinde, bu bakanlıklar, bağlı veya ilgili kuruluşları aracılığı ile;
birden fazla bağlı ve ilgili kuruluşun bulunması durumunda toplantı
gündemine göre konu ile ilgisi olan kuruluş aracılığı ile temsil edilir.
Başkanca gerekli görülmesi halinde, görüş ve önerilerini almak üzere,
ilgili kamu kurum ve kuruluşu, bilimsel kuruluş, kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları, özel sektör ve gönüllü kuruluş
temsilcileri ile uzman kişiler de oy hakkı olmaksızın kurul
toplantılarına davet edilir. Kurulun sekreterya hizmetleri Müdürlük
tarafından yürütülür.
Mahalli Çevre Kurulu’nun görevleri;
a.Çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, kirliliğin önlenmesi
amacıyla, Bakanlıkların mevzuatlarında belirlenen esaslar çerçevesinde
gerekli kararları almak,
b.Ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının
genişletilmesi ile ormanların içinde ve bitişiğinde yaşayan köylülerin
kalkındırılması için Bakanlıkça belirlenen esaslar çerçevesinde, halkın ve
sivil toplum kuruluşlarının katılımı ile toplantılar düzenleyerek ya da
anket çalışmaları ile alınması gerekli tedbirlerin ve yapılacak
uygulamaların belirlenmesi konusunda çalışmalar yapmak, bunların
sonuçları doğrultusunda ilgili hizmet birimlerine tavsiyelerde bulunmak,
c.Alınan karar ve tedbirlerin il düzeyinde uygulanması için
programlar hazırlamak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
287
d.Hazırlanan programların ön görülen sürelerde uygulanmasını
sağlamak,
e.İlde çevre kirliliğine neden olan ya da olabilecek tesis ve
işletmeleri belirlemek, yapılan iş ve işlemleri incelemek, değerlendirmek
ve gerekli önlemleri almak,
f.İl düzeyindeki faaliyetleri izlemek ve yönlendirmek amacıyla
çeşitli Bakanlık ve kuruluşlarla eşgüdümü sağlamak,
g.Çevre ve orman konularında eğitsel faaliyetler düzenlemek,
h.Milli parklar, tabiat parkları, çevre düzeni planlarında belirlenen
ve bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra belirlenecek olan su ürünleri
yetiştiriciliği yapılan alanlar hariç koruma alanları ve mesire yerleri ile
ilgili her türlü kararların alınması sürecinde, halkın ve sivil toplum
kuruluşlarının görüşlerini almak ve alınan bu görüşler doğrultusunda
uygulama birimlerine tavsiyelerde bulunmak,
ı.İlin çevre ve orman alanlarıyla ilgili sorunlarını belirlemek ve
çözüm önerileriyle birlikte Bakanlığa iletmek,
j.4856 sayılı Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanunla ve bu Kanun gereğince yürürlüğe giren
yönetmeliklerce verilen görevleri yapmak, olarak sıralanmaktadır.
Bu Yönetmelikte yapılan değişiklik, 16.02.2005 tarih ve 25729 Sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Yüksek Çevre Kurulu:
Çevre ve Orman Bakanlığı Yüksek Çevre Kurulunun Çalışma Usul
ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik, 18.12.2004 tarih ve 25674 Sayılı
Resmi Gazete: Bu Yönetmeliğin amacı, Yüksek Çevre Kurulunun
kuruluşu, görevleri ile çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
288
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Yüksek Çevre Kurulu, Çevre ve Orman Bakanının başkanlığında;
Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı, Bakanlık Müsteşarı, Milli
Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Milli Eğitim, Bayındırlık ve İskan,
Sağlık, Ulaştırma, Tarım ve Köyişleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik,
Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm
bakanlıkları Müsteşarları ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı,
Denizcilik Müsteşarı, Diyanet İşleri, Türkiye Bilimsel ve Teknik
Araştırma Kurumu, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Başkanları,
üniversitelerde Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) Başkanlığınca seçilen,
üniversitelerin çevre dalında çalışma yapan bir öğretim üyesi, ormancılık
dalında çalışma yapan bir öğretim üyesi olmak üzere toplam iki öğretim
üyesi ile Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret
Borsaları Birliği ( TOBB) yönetim kurulu başkanları ile Türkiye Ziraat
Odaları Birliği Başkanından oluşmaktadır.
Kurulun görevleri:
a.Ülkenin ekonomik ve sosyal durumunu ve taraf olunan
uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülükleri göz önüne alarak
çevre konuları ile ilgili ilkeleri belirlemek,
b.Uluslararası antlaşmaları da dikkate alarak çevrenin
korunmasına yönelik gerekli tedbirleri almak, aldırtmak, yapılan
çalışmaları izlemek ve karara bağlamak,
c.Sürdürülebilir kalkınma politikalarına paralel olarak çevre
kirliliğinin önlenmesi, çevrenin iyileştirilmesi ve geliştirilmesine ve
enerji verimliliğine yönelik projeleri değerlendirmek,
d.Nesli tükenmekte olan hayvan ve bitki türleri ile ülkenin gen
kaynaklarının korunmasına yönelik projeler geliştirmek, doğal
kaynakların korunması, geliştirilmesi ve kullanılması konularında yapılan
çalışmaları izlemek ve değerlendirmek,
e.Sahipsiz evcil hayvanların kentsel yerleşim alanlarında insan
sağlığı ve çevre açısından oluşturabilecekleri sorunları önlemeye yönelik
olarak tedbirler almak,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
289
f.Çevrenin korunması ile çevre bilincinin yaygınlaştırılması
amacıyla, bakanlıklar ve ilgili kuruluşlar arasında koordinasyonu
sağlamak,
g.Ülke genelinde çevre eğitimi ile ilgili kararlar almak,
h.Bakanlıkça gündeme alınan veya ilgili bakanlık ve diğer kurum
ve kuruluşlarca teklif edilerek gündeme alınan konularla ilgili kararlar
almak, olarak sıralanmaktadır.
Yerel Ölçekli Çevre Yönetimi
Devlet Planlama Teşkilatı’nın VIII. Beş Yıllık Planı’nda da yer aldığı
gibi, yerel özellikler taşıyan çevre sorunlarının yerel yönetimler
tarafından denetlenmesi ve çözülmesi oldukça gerçekçi bir yaklaşımdır.
Ayrıca, Kamu Yönetimi’ndeki hantallığın ortadan kaldırılması,
yönetimde şeffaflık, demokratik olma, ekonomik faktörler gibi bir dizi
faktör dikkate alınarak hazırlanan Kamu Yönetimi Reformu niteliğindeki
çalışmalar kapsamında, illerde, yerel özellikli çevre yönetiminin belediye
sınırları içerisinde belediyeler tarafından, belediye sınırları dışında İl
Özel İdaresi tarafından sürdürülmesi esasa bağlanmıştır. Bu bağlamda,
04.03.2005 tarih ve 25745 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 5302
sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun çevre yönetimi ile ilgili hükümleri
şöyledir:
“İl özel idaresi mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;
a.Sağlık, tarım, sanayi ve ticaret; ilin çevre düzeni plânı,
bayındırlık ve iskân, toprağın korunması, erozyonun önlenmesi, sosyal
hizmet ve yardımlar, yoksullara mikro kredi verilmesi, çocuk yuvaları ve
yetiştirme yurtları; ilk ve orta öğretim kurumlarının arsa temini,
binalarının yapım, bakım ve onarımı ile diğer ihtiyaçlarının
karşılanmasına ilişkin hizmetleri il sınırları içinde,
b.İmar, yol, su, kanalizasyon, katı atık, çevre, acil yardım ve
kurtarma, kültür, turizm, gençlik ve spor; orman köylerinin
290
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
desteklenmesi, ağaçlandırma, park ve bahçe tesisine ilişkin hizmetleri
belediye sınırları dışında, yapmakla görevli ve yetkilidir.
İl çevre düzeni plânı; valinin koordinasyonunda, büyükşehirlerde
büyükşehir belediyeleri, diğer illerde il belediyesi ve il özel idaresi ile
birlikte yapılır. İl çevre düzeni plânı belediye meclisi ile il genel meclisi
tarafından onaylanır.”
Diğer taraftan, 23.07.2004 tarih ve 25531 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan, 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda, Büyükşehir,
ilçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve sorumlulukları belirleyen
7.maddesinin çevre yönetimini kapsayan bazı hükümleri şöyledir:
►İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görüşlerini alarak büyükşehir
belediyesinin stratejik plânını, yıllık hedeflerini, yatırım programlarını ve
bunlara uygun olarak bütçesini hazırlamak.
►Çevre düzeni plânına uygun olmak kaydıyla, büyükşehir belediye
ve mücavir alan sınırları içinde 1/5.000 ile 1/25.000 arasındaki her
ölçekte nazım imar plânını yapmak, yaptırmak ve onaylayarak
uygulamak; büyükşehir içindeki belediyelerin nazım plâna uygun olarak
hazırlayacakları uygulama imar plânlarını, bu plânlarda yapılacak
değişiklikleri, parselasyon plânlarını ve imar ıslah plânlarını aynen veya
değiştirerek onaylamak ve uygulanmasını denetlemek; nazım imar
plânının yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde uygulama imar
plânlarını ve parselasyon plânlarını yapmayan ilçe ve ilk kademe
belediyelerinin uygulama imar plânlarını ve parselasyon plânlarını
yapmak veya yaptırmak.
►Kanunlarla büyükşehir belediyesine verilmiş görev ve hizmetlerin
gerektirdiği proje, yapım, bakım ve onarım işleriyle ilgili her ölçekteki
imar plânlarını, parselasyon plânlarını ve her türlü imar uygulamasını
yapmak ve ruhsatlandırmak, 20.7.1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu
Kanununda belediyelere verilen yetkileri kullanmak.
►Büyükşehir belediyesi tarafından yapılan veya işletilen
alanlardaki işyerlerine büyükşehir belediyesinin sorumluluğunda bulunan
alanlarda işletilecek yerlere ruhsat vermek ve denetlemek.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
291
►Büyükşehir ulaşım ana plânını yapmak veya yaptırmak ve
uygulamak; ulaşım ve toplu taşıma hizmetlerini plânlamak ve
koordinasyonu sağlamak; kara, deniz, su ve demiryolu üzerinde işletilen
her türlü servis ve toplu taşıma araçları ile taksi sayılarını, bilet ücret ve
tarifelerini, zaman ve güzergâhlarını belirlemek; durak yerleri ile
karayolu, yol, cadde, sokak, meydan ve benzeri yerler üzerinde araç park
yerlerini tespit etmek ve işletmek, işlettirmek veya kiraya vermek;
kanunların belediyelere verdiği trafik düzenlemesinin gerektirdiği bütün
işleri yürütmek.
►Büyükşehir belediyesinin yetki alanındaki meydan, bulvar, cadde
ve ana yolları yapmak, yaptırmak, bakım ve onarımını sağlamak, kentsel
tasarım projelerine uygun olarak bu yerlere cephesi bulunan yapılara
ilişkin yükümlülükler koymak; ilân ve reklam asılacak yerleri ve bunların
şekil ve ebadını belirlemek; meydan, bulvar, cadde, yol ve sokak ad ve
numaraları ile bunlar üzerindeki binalara numara verilmesi işlerini
gerçekleştirmek.
►Coğrafî ve kent bilgi sistemlerini kurmak.
►Sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak çevrenin, tarım
alanlarının ve su havzalarının korunmasını sağlamak; ağaçlandırma
yapmak; hafriyat toprağı, moloz, kum ve çakıl depolama alanlarını, odun
ve kömür satış ve depolama sahalarını belirlemek, bunların taşınmasında
çevre kirliliğine meydan vermeyecek tedbirler almak; büyükşehir katı
atık yönetim plânını yapmak, yaptırmak; katı atıkların kaynakta
toplanması ve aktarma istasyonuna kadar taşınması hariç katı atıkların ve
hafriyatın yeniden değerlendirilmesi, depolanması ve bertaraf edilmesine
ilişkin hizmetleri yerine getirmek, bu amaçla tesisler kurmak, kurdurmak,
işletmek veya işlettirmek; sanayi ve tıbbî atıklara ilişkin hizmetleri
yürütmek, bunun için gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya
işlettirmek; deniz araçlarının atıklarını toplamak, toplatmak, arıtmak ve
bununla ilgili gerekli düzenlemeleri yapmak.
►Gıda ile ilgili olanlar dâhil birinci sınıf gayri sıhhî müesseseleri
ruhsatlandırmak ve denetlemek, yiyecek ve içecek maddelerinin
tahlillerini yapmak üzere laboratuvarlar kurmak ve işletmek.
292
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
►Büyükşehir belediyesinin yetkili olduğu veya işlettiği alanlarda
zabıta hizmetlerini yerine getirmek.
►Yolcu ve yük terminalleri, kapalı ve açık otoparklar yapmak,
yaptırmak, işletmek, işlettirmek veya ruhsat vermek.
►Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge
parkları, hayvanat bahçeleri, hayvan barınakları, kütüphane, müze, spor,
dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya
işlettirmek; gerektiğinde amatör spor kulüplerine malzeme vermek ve
gerekli desteği sağlamak, amatör takımlar arasında spor müsabakaları
düzenlemek, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren
veya derece alan sporculara belediye meclis kararıyla ödül vermek.
►Gerektiğinde sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri için bina ve
tesisler yapmak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bu hizmetlerle ilgili
bina ve tesislerin her türlü bakımını, onarımını yapmak ve gerekli
malzeme desteğini sağlamak.
►Kültür ve tabiat varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi
bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin korunmasını
sağlamak, bu amaçla bakım ve onarımını yapmak, korunması mümkün
olmayanları aslına uygun olarak yeniden inşa etmek.
►Büyükşehir içindeki toplu taşıma hizmetlerini yürütmek ve bu
amaçla gerekli tesisleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya işlettirmek,
büyükşehir sınırları içindeki kara ve denizde taksi ve servis araçları dâhil
toplu taşıma araçlarına ruhsat vermek.
►Su ve kanalizasyon hizmetlerini yürütmek, bunun için gerekli
baraj ve diğer tesisleri kurmak, kurdurmak ve işletmek; derelerin ıslahını
yapmak; kaynak suyu veya arıtma sonunda üretilen suları pazarlamak.
►Mezarlık alanlarını tespit etmek, mezarlıklar tesis etmek,
işletmek, işlettirmek, defin ile ilgili hizmetleri yürütmek.
►Her çeşit toptancı hallerini ve mezbahaları yapmak, yaptırmak,
işletmek veya işlettirmek, imar plânında gösterilen yerlerde yapılacak
olan özel hal ve mezbahaları ruhsatlandırmak ve denetlemek.
►İl düzeyinde yapılan plânlara uygun olarak, doğal afetlerle ilgili
plânlamaları ve diğer hazırlıkları büyükşehir ölçeğinde yapmak;
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
293
gerektiğinde diğer afet bölgelerine araç, gereç ve malzeme desteği
vermek; itfaiye ve acil yardım hizmetlerini yürütmek; patlayıcı ve yanıcı
madde üretim ve depolama yerlerini tespit etmek, konut, işyeri, eğlence
yeri, fabrika ve sanayi kuruluşları ile kamu kuruluşlarını yangına ve diğer
afetlere karşı alınacak önlemler yönünden denetlemek, bu konuda
mevzuatın gerektirdiği izin ve ruhsatları vermek.
►Sağlık merkezleri, hastaneler, gezici sağlık üniteleri ile
yetişkinler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, gençler ve çocuklara yönelik her
türlü sosyal ve kültürel hizmetleri yürütmek, geliştirmek ve bu amaçla
sosyal tesisler kurmak, meslek ve beceri kazandırma kursları açmak,
işletmek veya işlettirmek, bu hizmetleri yürütürken üniversiteler,
yüksekokullar, meslek liseleri, kamu kuruluşları ve sivil toplum örgütleri
ile işbirliği yapmak.
►Merkezî ısıtma sistemleri kurmak, kurdurmak, işletmek veya
işlettirmek.
►Afet riski taşıyan veya can ve mal güvenliği açısından tehlike
oluşturan binaları insandan tahliye etmek ve yıkmak.
Büyükşehir belediyeleri bu görevlerden uygun gördüklerini belediye
meclisi kararı ile ilçe ve ilk kademe belediyelerine devredebilir, birlikte
yapabilirler.
İlçe ve ilk kademe belediyelerinin görev ve yetkileri şunlardır:
►Kanunlarla münhasıran büyükşehir belediyesine verilen görevler
ile birinci fıkrada sayılanlar dışında kalan görevleri yapmak ve yetkileri
kullanmak.
►Büyükşehir katı atık yönetim plânına uygun olarak, katı atıkları
toplamak ve aktarma istasyonuna taşımak.
►Sıhhî işyerlerini, 2 nci ve 3 üncü sınıf gayri sıhhî müesseseleri,
umuma açık istirahat ve eğlence yerlerini ruhsatlandırmak ve denetlemek.
►Birinci fıkrada belirtilen hizmetlerden; otopark, spor, dinlenme ve
eğlence yerleri ile parkları yapmak; yaşlılar, özürlüler, kadınlar, gençler
ve çocuklara yönelik sosyal ve kültürel hizmetler sunmak; mesleki eğitim
294
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ve beceri kursları açmak; sağlık, eğitim, kültür tesis ve binalarının yapım,
bakım ve onarımı ile kültür ve tabiat varlıkları ve tarihî dokuyu korumak;
kent tarihi bakımından önem taşıyan mekânların ve işlevlerinin
geliştirilmesine ilişkin hizmetler yapmak.
Büyükşehir Belediyeleri dışındaki il ve ilçe belediyelerinin kuruluşunu,
organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve
esaslarını düzenleyen 5272 sayılı Belediyeler Kanunu 24.12.2004 tarih
ve 25680 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Bu Kanun’un
14.maddesine göre belediyenin görev ve sorumlulukları:
Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;
a.İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve
kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta,
itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve
mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat,
turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, evlendirme,
meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi
hizmetlerini yapar veya yaptırır. Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50
000’i geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açar.
b.Okul öncesi eğitim kurumları açabilir; Devlete ait her
derecedeki okul binalarının inşaatı ile bakım ve onarımını yapabilir veya
yaptırabilir, her türlü araç, gereç ve malzeme ihtiyaçlarını karşılayabilir;
sağlıkla ilgili her türlü tesisi açabilir ve işletebilir; kültür ve tabiat
varlıkları ile tarihî dokunun ve kent tarihi bakımından önem taşıyan
mekânların ve işlevlerinin korunmasını sağlayabilir, bu amaçla bakım ve
onarımını yapabilir, korunması mümkün olmayanları aslına uygun olarak
yeniden inşa edebilir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
295
Belediye, kanunlarla başka bir kamu kurum ve kuruluşuna verilmeyen
mahallî müşterek nitelikteki diğer görev ve hizmetleri de yapar veya
yaptırır.
Hizmetlerin yerine getirilmesinde öncelik sırası, belediyenin malî
durumu ve hizmetin ivediliği dikkate alınarak belirlenir.
Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun
yöntemlerle sunulur. Hizmet sunumunda özürlü, yaşlı, düşkün ve dar
gelirlilerin durumuna uygun yöntemler uygulanır.
Belediyenin görev, sorumluluk ve yetki alanı, belediye sınırlarını kapsar.
Belediye meclisinin kararı ile mücavir alanlara da belediye hizmetleri
götürülebilir.
4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu ile Sanayi ve Ticaret
Bakanlığına ve organize sanayi bölgelerine tanınan yetki ve
sorumluluklar bu Kanun kapsamı dışındadır.
Yerel yönetimlerle ilgili bu kanunları tamamlayan diğer bir hukuki
düzenleme, 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’dur. Bu
Kanun 11.06.2005 tarih ve 25842 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.
Bu Kanunun amacı; mahallî idare birliklerinin hukukî statüsünü,
kuruluşunu, organlarını, yönetimini, görev, yetki ve sorumlulukları ile
çalışma usûl ve esaslarını düzenlemektir. Kanunda, mahallî idare; il özel
idaresi, belediye ve köyü, mahallî idare birliği; birden fazla mahallî
idarenin, yürütmekle görevli oldukları hizmetlerden bazılarını birlikte
görmek üzere kendi aralarında kurdukları kamu tüzel kişisini, birlik;
mahallî idare birliğini ifade etmektedir.
Birlik, birlik tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni
ile kurulur ve tüzel kişilik kazanır.
Kurulmuş bir birliğe üyelik, üye olmak isteyen mahallî idare meclisinin
kararı ve buna dayalı başvuru üzerine, birlik meclisinin kabulü ile olur.
296
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Bu durumda Bakanlar Kurulunun izni aranmaz. Ayrılmada ilgili mahallî
idare meclisinin kararı yeterlidir.
Su, atık su, katı atık ve benzeri altyapı hizmetleri ile çevre ve ekolojik
dengenin korunmasına ilişkin projelerin zorunlu kılması durumunda;
Bakanlar Kurulu, ilgili mahallî idarelerin, bu amaçla kurulmuş birliğe
katılmasına karar verebilir. Bu fıkrada belirtilen birliklerden ayrılma da
Bakanlar Kurulunun iznine bağlıdır.
Mahallî idarelerin bütün görevlerini kapsayacak şekilde genel amaçlı
veya amacı açıkça belirlenmemiş birlik kurulamaz.
Yerel yönetimler tarafından sürdürülmesi gereken faaliyetler kapsamında
Organize Sanayi Bölgeleri kapsam dışı tutulmaktadır. Bu bölgelerin
yönetimi 15.04.2000 tarih ve 24021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan,
4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na tabi tutulmuştur.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından, 01.04.2002 tarihli ve 24713 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanan Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama
Yönetmeliği bu bölgelerdeki uygulamalarla ilgili ayrıntılı hükümleri
kapsamaktadır.
Organize Sanayi Bölgeleri, çok sayıdaki ve farklı sanayi üretim birimini
bir araya getirmiş olduğu için çok farklı özelliklerde kirliliğin kaynağını
oluşturmaktadır. Özellikle yerleşim yerlerine yakın olan veya tarımsal
üretim alanlarını etkileyen Organize Sanayi Bölgeleri’nden salınan sıvı,
gaz ve katı haldeki atıklar çevre sağlığını önemli ölçüde tehdit
etmektedir. Çoğu Organze Sanayi Bölgesi’nde yer alan tesislerin
özelliklerine göre ön arıtmaları ve Bölgeye ait ortak atıksu arıtma tesisi
bulunmasına karşın bu tesislerin yeterli verimlilikte çalıştığını söylemek
mümkün değildir. Bunların bir bölümü enerji girdilerinin yüksekliğinden
dolayı zaman zaman devre dışı bırakılmakta, bir kısmı da yanlış
planlamalardan ve eksik proje kriterleri seçimlerinden veya uygun
olmayan
arıtma
yöntemlerinin
seçiminden
dolayı
verimli
çalışmamaktadır. Diğer taraftan, arıtma maliyeti ürünün piyasa fiyatını
önemli ölçüde artırdığından haksız rekabet koşulları oluşmakta, arıtma
tesisi olmayan veya verimli işletilmeyen fabrikaların ürünleri fiyat
farkından dolayı daha kolay pazar bulabilmektedir. Bu sorunlar, hava
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
297
kirliliği, katı atık ve gürültü denetimi konusunda da kendisini
göstermektedir.
Organize Sanayi Bölgeleri’ne benzer şekilde ve bazen daha denetimsiz
olmalarından dolayı, Küçük Sanayi Siteleri de önemli kirlilik kaynağıdır.
Sorunların çoğu alt yapı yetersizliğinden, yerleşim yerleri ile iç içe veya
yakın olmalarından, işletme sahiplerinin çevre kirliliği konusunda yeterli
bilgiye sahip olmamalarından ve yönetimlerindeki eksikliklerden
kaynaklanmaktadır. Diğer önemli bir sorun, Organize Hayvancılık
Bölgeleri olarak görülmektedir. Bu konuda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
tarafından hazırlanmış ve yayınlanmış düzenlemeler bulunmasına karşın,
bu bölgeler potansiyel olarak önemli kirletici kaynaklar arasındadır.
298
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
8. AVRUPA BİRLİĞİ SÜRECİ
Avrupa Birliği Sürecinde Çevre Yönetimi
Türkiye’de Avrupa Birliği süreci yaşanırken, diğer ilgili mevzuatta
olduğu gibi çevre mevzuatı da gözden geçirilmektedir. Bu nedenle yeni
yönetmelikler çıkarılmakta, daha önce çıkarılmış olan yönetmeliklerde
değişiklikler yapılmaktadır. Ancak, burada esas olan Avrupa Birliği
Çevre Politikalarının benimsenmesi ve uyum çalışmalarının bu eksen
üzerinde sürdürülmesidir. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nin çevre
politikalarının gelişim sürecini ve bugün gelinen noktayı görmek
gerekmektedir.
Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası
Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği kaynaklarından alınan
dokümanlar eşliğinde bir değerlendirme yapıldığında, Avrupa Birliği’nin
çevre politikaları ve gelecek için beklentileri şöyle özetlenebilir:
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
299
Gelecek yüzyılda Avrupa Birliği daha temiz, daha sağlıklı, daha güzel ve
daha müreffeh mi olacak, yoksa havanın, suyun ve toprağın giderek daha
kötü biçimde kirlenmesi, ormanların ve yeşil alanların sürekli kaybı ve
giderek daha fazla kentleşen ve endüstriyelleşen yaşam tarzından
kaynaklanan daha fazla hastalık gibi sorunlar yaşamaya devam mı
edilecek?
İyimser yaklaşımla değerlendirildiğinde, geleceğe yönelik olarak, Avrupa
için bugünkü görünüm iyimserdir. Örneğin, kurşun, kadmiyum ve cıva
gibi toksik maddelerin sanayi kaynaklı salımları önemli ölçüde
azalmıştır. Tehlikeli tarım ilaçları ve kimyasal maddelerin çoğu
yasaklanmış ya da katı kısıtlamalara tabi tutulmuştur.
Ormanlar ve göller üzerinde tahripkâr etkilerde bulunan asidik kükürt
dioksit (SO2) salımları önemli ölçüde azaltılmıştır. Yer kürenin
etrafındaki koruyucu stratosferik ozon tabakasına zarar veren kimyasal
maddeler yasaklanmakta ya da aşama aşama üretimleri durdurulmaktadır.
Yeniden kazanım oranları yükselmektedir. Kanalizasyon ve katı atık
arıtımı sayesinde nehirlerin ve göllerin durumu düzelmiş, öyle ki som
balığı dahi eski yumurtlama ortamlarına geri dönmüştür. Avrupa
Birliği’nde çevre, eşine rastlanması zor bir hukuksal koruma altındadır.
Ancak, daha gerçekçi bir yaklaşımla değerlendirildiğinde, var olan çevre
sorunlarının sadece bir kaçının çözülebildiği görülmektedir. Geleceğe
ilişkin sorunların daha da önemli olduğu ve denetim altına alınmasının
daha da zor olduğu görülüyor. Bu sorunlar bireylerin ve toplumların hala
düzeltilmeyen olumsuz davranış ve yaklaşımlarının sonucudur. Hala yer
küredeki kaynaklar sınırsız ve kendini sonsuza kadar yenileyebilirmiş
gibi algılanmaktadır.
Ekonomik büyüme, enerji ve maddelerin giderek daha fazla tüketimi, atık
ve kirliliğin artışı anlamına geldikçe çevre üzerindeki baskı da artacaktır.
Bu gerçekçi olmayan eğilimler geri dönülmez biçimde toprak, yaşam
ortamları, biyolojik çeşitlilik, bitki örtüsü ve doğal kaynak kaybına yol
açmaktadır. Bu olumsuzluklar çevrede, geri dönüşü olmayacak şekilde
yerel, bölgesel ve küresel değişikliklere neden olmaktadır.
300
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Avrupa Çevre Kurumu tarafından 1995 yılında açıklanan bir gerçek;
Avrupa Birliği’nin faaliyetleri çevre üzerindeki baskıların azaltılmasında
ilerleme kaydedememekte, sürdürülebilir gelişme yönünde ilerle şöyle
dursun, çevrenin genel kalitesini iyileştirmeye dahi yetmemektedir.
Avrupa Birliği’nde belirli dönemler için geliştirilen Çevre Eylem
Programları’nın beşincisi 1992-2000 yıllarını kapsamaktadır. Beşinci
Çevre Eylem Programı’nın başlangıcında Avrupa Birliği içinde kaygı
verici bazı eğilimler şöyle sıralanmaktadır:
*2010 yılına gelindiğinde tüketim % 25 artmış olacaktır, karbon
emisyonları ise 1990 yılına oranla % 20 artacaktır.
*2000 yılında, 1990 yılına oranla özel araç sahipliği % 25 ve
katedilen mesafe % 17 artacaktır.
*1970 ile 1988 yılları arasında gübre kullanımında % 63 artış
olmuştur.
*1987 ile 1992 yılları arasında kentsel katı atıklar % 35 oranında
artmıştır.
*1970 ile 1985 yılları arasında ortalama su kullanımında % 35
artış olmuştur.
*2000 yılında, 1990 yılına oranla Akdeniz turizminde % 60
oranında artış öngörülmektedir.
Avrupa Birliği’nin ilk çevre mevzuatını geliştirmeye başladığı 1970’li
yılların sloganı "Çevre sınır tanımaz" şeklinde ifade edilmekteydi. Bu
günümüzde daha da doğrudur.
İlk yönergeler tehlikeli kimyasal maddelerin test edilmesi ve
etiketlenmesi, içme suyu ve yerüstü sularının korunması ve enerji
santralları ve motorlu taşıtlardan kaynaklanan SO2, NOx ve parçacık
maddeler gibi hava kirleticilerinin kontrol edilmesi üzerinde
odaklaşıyordu. 1970’lerden 1980’lere kadar yönergelerin çoğu
Avrupa’nın kendi yurttaşlarının yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirme
yönündeki öncelikli taahhüdü ile bağlantılıydı. İnsanlar yaşamın
kalitesinin korunmasının ve geliştirilmesinin sadece parasal kaynak
temini ve teknik cihazların kullanılması ile
sürdürülemeyeceğini
anlamaya başladılar.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
301
1987’de Tek Avrupa Senedi büyümekte olan bu çevre mevzuatı yığınına
resmi bir hukuksal temel sağladı ve ortaya somut bir hedef koymuştur:
Bu hedef; çevrenin korunması, insanların sağlığı ve doğal kaynakların
basiretli ve akılcı bir biçimde kullanımıdır.
Antlaşma’daki yeni madde hükümetlerin zaten bildikleri bir şeyi
anımsatıyordu. Bu hatırlatma şöyleydi; ülkeler, soludukları hava,
yedikleri yiyecekler, kullandıkları ürünler, attıkları atıklar, tükettikleri
enerji, insanlar iş ve turistik amaçlı yaptıkları gezilerle birbirleri ile ilişki
içerisinde karşılıklı olarak bağlantılı ve bağımlı bir dünyanın
parçasıdırlar.
Benzer biçimde, bir üye devletteki bir fabrika bir kaç üye devletten mal
ve ham madde ithal edebilir; ithal edilen gazdan üretilen enerjiyi
tüketebilir; sınır ya da akarsular ötesinde havayı ve suyu etkileyen atıklar
üretebilir ve atıkları bir kaç yüz ya da binlerce kilometre uzaktaki
hükümetler ve insanlar için sorumluluk ve risk teşkil eden ürünleri ihraç
edebilir.
1992 yılında Maastricth Antlaşması, Avrupa Birliği hukukunda
sürdürülebilir kalkınma kavramını resmen oluşturmuştur. Daha sonra,
1997’de Amsterdam Antlaşması sürdürülebilir gelişmeyi Avrupa
Birliği’nin ağırlıklı hedeflerinden birisi haline getirmiştir. Yeni Antlaşma
Avrupa Birliği’nin gelecekteki gelişmesinin sürdürülebilir kalkınma ve
çevrenin yüksek düzeyde korunması ilkesine dayandırılması gerektiği
şeklindeki ilkeye bağlılığı önemli ölçüde pekiştirmiştir.
Çevre
konusunun ticaret, endüstri, enerji, tarım, ulaşım ve turizm dâhil Birliğin
diğer tüm ekonomik ve sosyal politikalarının tanım ve uygulaması ile
bütünleştirilmesi gerekmektedir.
Belirli koşullar altında üye devletler, Birliğinkinden daha katı çevre
standartları ve gerekleri uygulamayı sürdürebilir ya da uygulamaya
koyabilirler. Komisyon bu daha katı ulusal normların tek pazara ve eşit
rekabet koşullarına uygun olup olmadığını kontrol eder.
Bir sorun tek başına ulusal hükümetler tarafından çözülemediğinde Birlik
harekete geçer. Maastricht Antlaşması ile konulan yetki ikamesi prensibi
Birliğin daima faaliyetlerini en etkili olabilecekleri yerlere yöneltmesi ve
302
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
en etkili olabilecekleri durumlarda ulusal ve yerel yönetimlerin
eylemlerini desteklemesi anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla, Birlik, sözgelimi ozon tabakasına zarar veren maddeler ya da
yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin ticareti gibi konular
hakkında uluslararası çevre anlaşmalarının müzakere edilmesinde
öncülük eder ve münhasıran yetkiye sahip olabilir. Üye devletler,
geleneksel olarak arazi kullanımı planlaması ve imar, bölgesel ve ulusal
ulaşım ve su kaynaklarının planlanmasından sorumludur. Birlik, yerel
yönetimlerin faaliyetlerini bilgi ağları, yayınlar, araştırma ve yol gösterici
uygulama projeleri ile desteklemektedir.
Birlik, kentsel atık su arıtma yönergesi ile 2010 yılının sonuna kadar tüm
yerüstü ve kıyı sularının organik kirlilikten arındırılması hedefini
koymuştur. Bunun için önümüzdeki yıllar boyunca yerel yönetimler ve
sanayiler tarafından atık su arıtımına önemli yatırımlar yapılması
gerekecektir.
Geçmişte, Birlik, içme, balık üretimi ve yüzme gibi kullanımlar için su
kalitesinin korunması ve bazı temel kirleticilerin kontrolü üzerinde
odaklanmıştır. Bugün, Birlik politikası daha iyi bir bilimsel temele ve
daha geniş bir vizyona sahiptir. Su kalitesinin korunmasını, temiz su
kaynaklarının ve arzının yönetimi ile bütünleştirmeyi amaçlamaktadır.
Gelecekte, su kalitesi standartları ve deşarj limitleri, bazı üye devletlerde
uzun süredir uygulandığı gibi, doğal nehir havzaları üzerine kurulu ve iyi
oluşturulmuş bir su yönetimi sistemi çerçevesinde uygulanabilir.
En önemlisi de, üye devletler 2010 yılına kadar su fiyatlarının yüksek
kaliteli ve güvenilir su kaynakları sağlama ve sürdürmenin tam ve gerçek
maliyetini yansıtmasını sağlamak zorundadır. Su fiyatı su şirketlerine
gerçek maliyetini yansıttığında gerek yurttaşlar gerek endüstriler suyu
daha verimli bir şekilde kullanmaya ve israftan kaçınmaya teşvik edilmiş
olacaklardır.
Mevcut düzenlemelerle denetlenmesi mümkün olmayan önemli bir sorun,
suların tarım alanlarından gelen nitratla kirlenmesidir. 1991 yılındaki
Nitrat Yönergesi çerçevesinde, üye devletler tarımsal alanlardan yerüstü
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
303
ve yeraltı sularına nitrat sızıntısı düzeyini düşürmek amacıyla iyi tarım
uygulaması yasaları hazırlamaktadır. Nitrat kirliliğinden fiilen ya da
potansiyel olarak etkilenen suları belirlemektedirler. Tarım uygulamaları
üzerinde hukuksal olarak yaptırımları haiz sınırlamalar ve organik gübre
kullanımında limitler içeren eylem programları geliştirilecektir.
Birliğin su kalitesi hedefine bağlılığının bir ölçütü de kanalizasyon ve
atık su arıtma tesislerin inşasına verdiği destekte görülebilir. 1994-1999
döneminde Birlik ortalama gelirinin % 75’inin altında gelir düzeyi olan
bölgelerdeki ülkeler için Yapısal Fonlar’dan 7 milyar ECU sağlamıştır.
Portekiz’de içme ve kullanma suyu şebekesinden yararlanan nüfusun
oranı 1989 yılında % 61 iken 1999’da % 95’e çıkarılması, İrlanda’da
Birlik standartlarına göre arıtılan kentsel atık su oranı 1993’te % 20’den
1999’da % 80’e çıkartılacak şekilde çalışmalar planlanmıştır.
Hava kalitesinin korunması gelecek dönemlerde Birlik politikalarını
belirlemeye devam edecek olan büyük bir sorundur. Hava sadece katı
kirlilik kontrolleri ile daha temiz olarak korunamaz. Bunun için enerji,
ulaşım, turizm ve arazi kullanımı gibi çok çeşitli diğer Birlik politikaları,
ulusal, hatta yerel politikalarda köklü değişiklikler gereklidir.
Birliğin ilgi göstermesi gereken sorunların kapsamı oldukça geniştir.
Stratosferik ozon tabakasının incelmesi, asitleşmenin, yer düzeyindeki
ozon ve diğer kirleticilerin kontrolü ve iklim değişikliği bu önemli
sorunlar arasındadır. Her sorun toplumun ve endüstrinin farklı
kesimlerini etkilemekte olup özel çözümler gerektirmektedir.
Stratosferik ozon tabakasının incelmesi sorunu diğer sorunlara oranla çok
daha kolay olarak ele alınmaktadır. Bu konuda Birlik, Birleşmiş Milletler
Çevre Programının (UNEP) destek ve onayı ile 120’den fazla ülke
tarafından kabul edilmiş olan bir çerçeve içinde hareket etmektedir.
Ozona zarar veren klorofluorokarbonların (CFC) ve halonların aşama
aşama devreden çıkarılması hedefine 1996 yılında ulaşılmış olup
hidroklorofluorokarbonların (HCFC) 2004 yılına kadar % 35 azaltılması
hedefinde doğru ilerlenmiş ve ardından 2030 yılında tamamen
yasaklanma hedefi benimsenmiştir.
304
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Benzer biçimde, Birlik SO2 ve NO2 seviyelerini % 70 ve % 30 oranında
azaltma yükümlülüğünü Birleşmiş Milletler / Uzun Vadeli Sınırötesi
Hava Kirliliği Hakkındaki Avrupa Sözleşmesi için Ekonomik Komisyon
tarafından belirlenen son tarihten önce yerine getirmiştir.
Sera gazı salımları en hassas sorundur. Birlik, CO2 salımlarını 2000 yılına
kadar 1990 seviyesinde dondurma yolunda uygulama yürütmüş, karbon
dioksit salımının daha fazla azaltımı mümkün kılacak olan enerji karbon
vergisi önerisini yasalaştıramamıştır. 1992 yılında, BM İklim Değişikliği
Hakkında Çerçeve Sözleşmesi’ne ülkelerin sera gaz salımlarını 2005,
2010 ve 2020 yıllarına kadar aşamalar halinde azaltmalarını zorunlu tutan
bağlayıcı bir protokol eklenmesi için yoğun çalışmalar yapmıştır. Buna
göre karbon dioksit (CO2), metan (CH4) ve azot oksit (NOx) salımlarının
2005 yılına kadar % 7,5 ve 2010 yılına kadar da % 15 azaltılması
üzerinde bir anlaşma amaçlanmıştır.
Sera gazı salımlarının belirlenen hedeflere indirilmesi için en iyi
yollarından biri enerji tüketimini azaltmak olarak ifade edilmektedir.
Ekonomik gelir düzeyi düşük olan bölgelerde gerekli kalkınmanın
sağlanması amacıyla kişi başına daha fazla enerji tüketme eğilimi
olduğundan Yapısal Fonlar enerji altyapı projelerine yöneltilmiştir.
Avrupa Komisyonu, ayrıca CO2 salımlarını azaltmak amacıyla, petrol ve
motorlu taşıt endüstrileri ile yakıt tüketiminde önemli azaltımlar
konusunda da görüşmeler yapmaktadır. Motorlu taşıt araçları üreticileri
ve petrol endüstrisi ile işbirliği içinde bir "Oto-petrol" programı
hazırlamış olup bu program zaman içerisinde meyvelerini vermeye
başlamıştır. Komisyon hava kalitesinin artan trafiğe rağmen iyileşmeye
devam etmesini sağlayacak yeni, düşük maliyetli salım limitleri ve yakıt
kalitesi standartları önermiştir.
Avrupa Birliği’nin alanının % 60’ından fazlası, özellikle de kuzey
ülkeleri aşırı asitleşmeye maruzdur. Enerji santrallerinin SO2 ve NOx
salımlarında önemli ölçüde azalma olmakla birlikte, bir çok bölgede
kritik yük sınırlarının aşılmasına devam edilmekte, asitleşmenin bitki
örtüsü ve su yaşam ortamları üzerindeki tahribatı devam etmektedir.
Asitleşmeyi gelecek yıllar içinde kritik yük sınırlarının altına indirmeyi
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
305
amaçlayan kapsamlı bir strateji 1997 yılında yayınlanmıştır. Ancak
bunun başarısı, özellikle ulaştırma sektöründen kaynaklanan salımları
daha da düşürme yönündeki uyumlu çabalara bağlı olacaktır.
Büyük Avrupa kentlerinin çoğunda kısa vadeli hava kirliliği Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) hava kalitesi standartlarını yılda en az bir kere
aşmaktadır. Bunun başlıca nedeni trafik, yani motorlu kara taşıtlarının
egzozlarıdır. Motorlu taşıt araçlarından kaynaklanan salımların denetimi
gerek kent planlamacıları ve gerekse otomobil endüstrisi için önemli bir
sorun teşkil etmektedir. Taşıt aracı sayısı ve seyirdeki artış, hala salım
kontrollerinin iyileşmesinden sağlanan faydalara ağır basacak gibi
görünmektedir.
Şehirlerde, kitle ulaşımı otomobillere bir alternatif olabilir. Birlik, kentsel
ulaşımda "en iyi uygulama" modellerini teşvik etmekte ve yeni
teknolojilerde araştırma ve demonstrasyon projelerini desteklemektedir.
Yeni yayınlanan ulaştırma sektörü için yol gösterici ilkeler sürdürülebilir
ulaştırma politikalarına yol göstermektedir. Öneriler arasında, demiryolu,
karayolu, hava ve deniz ulaşımı arasında doğru dengenin sağlanması,
ilgili tüm tarafların katılımı, kullanıcıların gerçekçi fiyatlar ödemeye ikna
edilerek ağların bakım ve işleyişinin sağlanması ve planlama sürecinin en
başından itibaren çevresel kaygıların hesaba katılması yer almaktadır.
Kentsel ve endüstriyel gelişme, tıpkı yoğun tarım uygulamalarında
olduğu gibi, Birlik içinde biyolojik çeşitliliğin bir çok önemli alanını
sürekli olarak tehdit etmektedir. Avrupa ekosistemlerinin tüm türleri
şiddetli baskıya maruz kalmakta ve biyolojik çeşitliliğin kaybı belli bir
düzeyde kalmaktan çok artma eğilimi göstermektedir.
1992 yılındaki Biyolojik Çeşitlilik Hakkındaki Sözleşme, Avrupa
Birliği’nin sınırları içinde ve ötesinde, yaşam ortamlarını (habitatları) ve
türleri koruma programlarının çerçevesini oluşturmaktadır. Topluluğun
biyo-çeşitliliği koruma stratejisi 1992 Habitatlar Yönergesi çerçevesinde
Natura 2000 programını kullanarak Avrupa habitatları ve aralarındaki
koridorların bağlantılı bir ağını oluşturarak habitatların korunması ve
önemli habitatların içinde ve çevresinde sürdürülebilir arazi yönetim
uygulamalarının teşvikinin birleştirilmesi üzerine kuruludur.
306
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Natura 2000 ağının 2004 yılına kadar tamamlanması öngörülmüştür.
Ancak, bunun başarısı gelecekte ulaşım, tarım ve turizm politikalarının
dikkatli bir şekilde oluşturulması ve uygulanmasına bağlıdır.
Biyo-çeşitliliği koruma hedefi daha yoksul olan kırsal alanlarda
gelişmeyi teşvik hedefiyle kolayca çelişebilir. Yoksul bölgeler, genellikle
sınai gelişme ve nüfusları görece az olduğundan doğa bakımından
zengindir. Bu yüzden Birliğin Yapısal Fonları bu bölgelerin projeleri için
çevresel değerlendirme gerekleri belirlemiştir ve çevresel gerekleri
kalkınmanın gerekleriyle bağdaştıran önlemleri desteklemektedir.
Avrupa Birliği uzun zamandır, gelişmekte olan ülkelerde, yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya olan türlerin korunması ve ulusal parkların
yönetimine yönelik programlar da dahil olmak üzere doğayı koruma
projelerini desteklemektedir. 1990-1995 döneminde, örneğin Kenya’da
fil türünü koruma, bir Topluluk doğal hayat projesi ve Pakistan’da
Himalaya cangıl projesi için 60 milyon ECU tahsis edilmiştir.
Ormanlar Avrupa Birliği’nde 127,8 milyon hektar alan kaplamaktadır.
Ağaçlandırılmış alanlar, o zaman ki 12 üye devlette, 1960 ile 1990 yılları
arasında % 10 artmıştır. Orman politikası çevre korunmasının diğer tüm
yönleriyle bağlantılı görülmektedir. Ormanlar yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya olan türlere habitat sağlamakta ve birçok ülke için önemli bir
malzeme, gelir ve uluslararası ticaret kaynağı ve sera gazı olan CO2 için
hayati önemde bir küresel temizlik ortamıdır.
Birlik 1992 yılında bir orman stratejisi benimsemiş ve ortak tarım
politikasını, kısmen, ağaçlandırma ve ormanların iyileştirilmesi amacıyla
reforma tabi tutmuştur. Bu reformlar bazı başarı emareleri göstermiştir.
1994-1997 döneminde üye devletler 650.000 hektar yeni ormanlık alan
yaratmış ve mevcut ormanlık alanlardan 130.000 hektarı
iyileştirmişlerdir. Birlik proje masraflarına % 50-75 oranında katkıda
bulunmuştur.
Birlik küresel önem taşıyan ormanların korunmasına da eşit derecede
öncelik tanımaktadır. Sürdürülebilir orman yönetimini teşvik ederek
dünya çapında ormanların kaybı yönünde hızlanan eğilimin tersine
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
307
döndürülmesine yardımcı olacak hukuken bağlayıcı nitelikte uluslararası
bir araç oluşturmaya çalışmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerle yaptığı
anlaşmalarda sürdürülebilir orman yönetimini vurgulamış ve özellikle,
1995 yılında Afrika, Karayipler ve Pasifik Devletleri ile ilişkilere dair
Lomé IV Sözleşmesi revize edilirken orman kaynaklarının sürdürülebilir
yönetimi hakkında bir protokol eklemiştir.
Birlik Uluslararası Tropik Kereste Anlaşması’na üyedir ve 1996 yılında
yeni anlaşmayı onaylama kararı almıştır. 1992 yılından bu yana tropik
ormanları desteklemek için yılda yaklaşık 50 milyon ECU tahsis etmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını
karşılama yeteneklerinden taviz vermeden bugünün ihtiyaçlarını
karşılayan gelişme” olarak ifade edilmektedir. Bugünün eylemleri yarının
çevre kalitesini ve ekonomik sürdürülebilirliği belirleyecektir. Avrupa
Birliği 1992 yılında Rio de Janerio’da toplanan Birleşmiş Milletler Çevre
ve Kalkınma Konferansı’nda sürdürülebilir kalkınmanın küresel gündemi
olan Gündem 21’i onaylamıştır. Rio’dan bu yana Birlik Avrupa’da ve
dünyada siyasal öncelikler listesinde sürdürülebilirlik konusunu üst
sıralarda tutmaya çaba göstermiştir.
Hiç bir ülke kendi başına sürdürülebilirliği elde edemez, ancak Avrupa
Birliği dünyanın diğer bölgelerinde devletlerarası işbirliği için yararlı
olabilecek sürdürülebilir davranış modelleri uygulamayı ummaktadır.
1992-2000 dönemi için Avrupa Birliği’nin çevre ve sürdürülebilir
gelişme ile ilgili politika ve eylem programı olan ‘Sürdürülebilirliğe
Doğru’ Gündem 21’e paralel olarak geliştirilmiştir. Bu program politika,
yasa ve projeleri tek bir hedefe - sürdürülebilir kalkınma hedefine yönelik
kapsamlı bir reform programı içinde bütünleştiren yeni bir yol çizmiştir.
Çevre sorunları gerçekte yıkıcı tüketim ve davranış kalıplarının
göstergesidir. Beşinci program daha önceki çevre programlarının başlıca
araçları olan ‘komuta ve kontrol’ yönergelerini ve yönetmeliklerini her
düzeyde eylemler yelpazesiyle ve toplumun her grubunun katılımı
sağlayarak desteklemeyi amaçlamaktadır. Çevreyi tahrip edebilecek ve
doğal kaynakları azaltabilecek olan beş temel ekonomik sektör -endüstri,
308
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ulaşım, enerji, tarım ve turizm- üzerinde odaklaşmakta ve her sektör için
bir dizi hedef ve faaliyet belirlemektedir.
Beşinci program, ayrıca bugün Birliğin karşı karşıya olduğu en önemli
çevre sorunlarından bazılarını da ele almaktadır. Bunlar, iklim
değişikliği, asitleşme ve hava kirliliği, doğal kaynakların ve biyoçeşitliliğin tükenmesi, su kaynakları ve kentsel çevrenin bozulması, kıyı
bölgeleri, atıklar ve endüstriyel riskler olarak sıralanmaktadır.
Avrupa Birliği tarafından gerçekleştirilmesi hedeflenen sürdürülebilir
kalkınma eylemlerinin altı temel ögesi aşağıda verilmiştir:
*Çevresel kaygıların diğer politika alanları ile bütünleştirilmesi.
*AB, üye devletler, iş dünyası ve kamuoyu arasında ortaklık ve
sorumluluk paylaşımı.
*Çevre politikası araçlarının kapsamının, örneğin vergi ve
sübvansiyonlar ve gönüllü anlaşmaları da içerecek şekilde, genişletilmesi.
*Tüketim ve üretim kalıplarının değiştirilmesi.
*Mevzuatın uygulanması ve yaptırıma sahip olması.
*Gündem 21 ve beşinci çevresel eylem programı çerçevesinde
uluslararası işbirliği.
Birlik içindeki imalat sektörünün 2000 yılına kadar % 2,5’ten az büyüme
göstermesi beklenmiştir. Ancak çelik, kâğıt ve mukavva, demir dışı metal
endüstriler için tahminler daha yüksektir. Bu endüstrilerin hepsi de
salımları ve atıkları yoluyla çevre üzerinde oldukça ciddi etkilere yol
açabilmektedir. Öte yandan, AB’de 1,6 milyondan fazla insan gelecekte
büyümesi beklenen başka bir sektör olan çevre endüstrisi sektöründe
istihdam edilmektedir.
İmalat şirketleri ve bunlarla ilgili çevre sorunları o kadar farklıdır ki,
beşinci program iyileştirme için nicel hedefler belirlemeye çalışmamıştır.
Onun yerine, Birlik çevre konusunun şirket planları ve faaliyetlerine
dâhil edilmesini amaçlayan bir dizi eylem geliştirmiştir. Bunların en
önemlilerinden biri “çevresel yönetim ve denet planı (EMAS)”dır. Bu,
faaliyetlerinin çevresel etkilerini değerlendiren, suya ve havaya verdikleri
salım ve atıkları, enerji tüketimini, zararlı kimyasal maddelerin
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
309
kullanımını ve imalat süreçlerinin risklerini azaltmak için bir yönetim
planı benimsemiş olan imalat tesislerinin AB tarafından tanınmasını
sağlamaktadır. 1997 yılının ortalarından bu yana EMAS çerçevesinde
1000’den fazla işyeri belgelendirilmiş olup bu sayının her yıl iki kat
artması beklenmektedir.
Avrupa’da en ciddi ve artmakta olan çevre sorunlarının çoğu ulaşım
sektörü ile ilgilidir. Bu sektör karbon monoksit (CO) salımının yaklaşık
% 60’ına ve enerji ile bağlantılı CO2 emisyonlarının yaklaşık % 25’ine
katkıda bulunmaktadır. Ayrıca, başlıca gürültü kaynaklarından biridir ve
toplam azot oksit (NOx) salımının yarısından fazlası sırf trafikten
kaynaklanmaktadır. Bu salımlar gerek kırsal alanlarda ve gerekse
kentlerde sağlık üzerinde ciddi etkiler doğurmakta ve karayolu
trafiğinden kaynaklanan asitleşme (NOx, poliaromatik hidrokarbonlar)
bitki örtüsünü ve ormanları tahrip etmeyi sürdürmektedir. Ama insanların
ve eşyaların kolay ve hızlı biçimde taşınmasına olan kamusal talep hala
büyümekte ve havayolu taşımacılığının önümüzdeki 15 yıl içinde iki
kattan fazla artması beklenmektedir. Hükümetler, motorlu taşıt,
demiryolu ve hava ulaşım endüstrileri daha fazla seyahat ve daha az hasar
talebini karşılamak üzere geleceğin altyapısını planlamaktadır.
Komisyon tarafından uygulanmaya çalışılan bazı önemli önlemler
arasında şunlar yer almaktadır:
*Otomobiller, kamyonlar ve otobüslerden kaynaklanan salımları
azaltmaya devam edecek teknoloji ve yakıt değişiklikleri,
*Dışsal maliyetlerin içselleştirilmesi ve talebin çevresel bakımdan
daha sürdürülebilir nitelikte ulaşım tarzlarına, örneğin karayolu yerine
demiryolu ve deniz ulaşımına yöneltilmesi için vergi ve sübvansiyonların
kullanılması,
*Örneğin, trans-Avrupa ağları (TEN) ile başlayarak, doğa ve
toplum üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirecek şekilde ulaşım ağları
ve planlarının stratejik çevresel değerlendirmelerinin yapılması,
*Uzun mesafe yük taşımacılığı için karayollarının kullanımına
karşı caydırıcılık ve 1.500 kilometreye kadar yolcu taşıma için havayolu
yerine demiryolunun teşvik edilmesi.
310
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Trans-Avrupa ağları, TEN’lerin gelecek yüzyıla doğru ulaşıma hizmet
etmesi öngörülmektedir. Bunlar yüksek hızlı ve geleneksel
demiryollarını, karayollarını, kombine ulaşımı, iç su yollarını, limanları
ve hava limanlarını birleştireceklerdir. Komisyon stratejik çevresel
değerlendirme için bir metodoloji geliştirmiş olup TEN’lerin sağlık ve
çevre üzerindeki olumsuz etkilerini en aza indirmek için farklı ulaşım
koridorlarına ilişkin bu çalışmaları kullanacaktır.
1970’lerin enerji krizinden bu yana Avrupa Birliği ekonomik büyümeyi
enerji tüketimindeki artıştan ayırmayı başarmıştır. Yine de, enerji, ısıtma,
ulaşım ve üretim için toplam birincil enerji talebinin 1990 ile 2010 yılları
arasında % 22 oranında artması beklenmektedir. Ama enerji üretimi
küresel iklim değişikliğine katkıda bulunan en önemli gazlardan biri olan
karbon dioksit salımının başlıca kaynağıdır. Tatlı su göllerinin ve
nehirlerin asitlenmesi, tarla bitkilerinin tahrip olması ve yerel hava
kirliliği de enerji üretiminden doğan parçacık, SO2 ve NOx salımlarından
kaynaklanmaktadır.
Beşinci Çevre Eylem Programı’nın enerji konusuna yaklaşımı bugün de
1992 yılında olduğu kadar geçerlidir. Birlik 1994 Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Sözleşmesi’ne taraftır ve CO2 salımlarının 2000 yılına
kadar 1990 seviyelerinde stabilize edilmesi amacını benimsenmiştir.
Sözleşmeyi, küresel CO2 salımlarını 2010 yılına kadar % 15 azaltmaya
başlayacak şekilde değiştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu da ancak enerji verimliliğinin artırılması, karbon içeriği daha az olan
ya da hiç olmayan ve kükürt içeriği daha az olan ya da hiç olmayan
yakıtlara geçiş yapılmasıyla gerçekleşebilir. Komisyon, elektrik ve fosil
yakıtların daha ekonomik bir şekilde kullanımını desteklemek ve doğal
gaz gibi daha düşük karbonlu yakıtlara geçilmesini teşvik etmek amacıyla
fosil yakıtlar üzerinde kombine bir enerji/karbon vergisinin konulmasını
önermiştir. Diğer taraftan Komisyon, 1995 yılında uyumlulaştırılmış
vergi uygulanmadan önce üye devletlerin ürün başına vergi hadlerini
belirlemelerine izin veren bir geçiş dönemi uygulanmasını önermiştir.
Gelecek açısından çözülmesi gereken sorun, çevrenin enerji planlaması
ve arzı ile bütünleştirilmesi ve çevre koruma ile Avrupa endüstrisinin
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
311
rekabet gücü ve Avrupa Birliği’nin enerji kaynakları arasında bir
sinerjinin oluşturulmasıdır.
Enerji sektöründe ileriye dönük yol, düzenlemelerden çok araştırma
olmuştur. Dört enerji AR-GE programı enerji verimliliği (SAVE ve
SAVE II) tüketim ürünleri ve diğer ürünler, güneş ve rüzgâr gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi (Altener), temiz ve
verimli enerji teknolojilerinin demonstrasyonu (JOULE-Thermier)
üzerinde odaklaşmıştır.
CO2 salımının azaltılmasının ekonomik maliyetleri yüksek ve belirgindir.
Ama tüketiciler ve endüstriler için enerji servislerinin maliyetinin
düşürülmesinden elde edilecek olan tasarruf da aynı ölçüde önemlidir
Tarım, hala Birlik bütçesinin en büyük kısmını kaplamaktadır. Birlik
halkının güvenliği ve refahı açısından hayati önem taşımaktadır. Ancak,
yoğun, sanayileşmiş tarım içme suyu kalitesini tehdit etmekte ve 1.000
yıllık Avrupa kuş ve hayvan popülasyonlarının, bitkilerin, doğa
örtüsünün ve ormanların çeşitliliğini azaltmaktadır.
Avrupa Birliği ve üye devletlerin tarım politikalarının çevrenin gerekleri
ile bağdaştırılmasının gerekli olduğu konusunda giderek artan bir
mutabakat söz konusudur.
Yeraltı sularında, gübrelerden ve hayvan atıklarından kaynaklanan nitrat
derişimleri, tarımsal arazilerin % 85’inden fazlasında AB için sınır
olarak kabul edilen 25 mg/litre seviyesini aşmaktadır. Çiftçiler de kıt su
kaynakları için kent sakinleriyle rekabet halindedir. Toplam su kaynakları
içinde gereksinimlerinin payı orta ve kuzey bölgelerdeki üye devletlerde
% 33 ile güneydeki üye devletlerde % 82 arasında oynamaktadır. Son
yıllarda gübre ve tarım ilaçlarının kullanımında azalmalara rağmen doğal
ve yarı doğal habitatlar hala tarım tarafından öyle büyük bir ölçüde tehdit
edilmektedir ki, bir araştırmada, koruma altındaki 370 alanın yarısından
fazlasının tarla sürmekten drenaja, egzotik monokültürlerin ve genetik
olarak değiştirilmiş organizmaların (GDO) tatbikinden otlatma ve
ağaçlandırmaya kadar çok çeşitli faaliyetlerden ötürü tehdit altında
olduğu ortaya konulmuştur.
312
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Avrupa Birliği’nin, geliştirildiği takdirde tarımda, özellikle de ortak
tarım politikası (OTP) aracılığıyla çevresel kaygılara daha büyük önem
verecek çeşitli programları vardır. 1992 OTP reformları üye devletleri
çiftçilerin kırsal alanları koruması, üretim yöntemlerinde yoğunluğu
azaltması, kirletici uygulamalardan kaçınması ve biyo-çeşitliliği
koruması için teşvikler uygulamaya çağırmıştır. Aynı şekilde, bölgesel
programlar organik çiftçilik, çalılık ve dağınık meyve bahçelerinin,
fundalıkların korunması, yerel türler için üretme programları ve arazilerin
gıda üretiminden çıkarılması için Birlik fonları sağlamaktadır.
Tarımın yol açtığı çevre tahribatının durdurulması ya da onarılması için
daha yapılacak çok şey vardır. Kirlenmiş yeraltı suları, kaybedilmiş
habitatlar ve türler, erozyona maruz kalan toprak - sağlıklı çevre kalitesi
yeniden kazanılana kadar daha çok yıl geçmesi gerekecektir.
Yeni planlama, yönetim ve finans politikaları gerekmektedir. OTP’nin
reformu (aşırı entansif tarımı teşvik eden) piyasa fiyat desteğinin yerine
çevre koşulları ile bağlantılı doğrudan yardım önlemlerinin konulmasını
devam ettirecek şekilde daha da genişletilmelidir. Çevresel kaygılar bir
çevresel etkiler, çevresel kriterler ve en iyi uygulamalar envanteri
aracılığıyla ortak pazar organizasyon planlarına dâhil edilmelidir.
Üye devletlerin, doğal alanların bütünselliğini ve değerini ihmal etmeyen
bütünleşik kırsal gelişme politikaları geliştirmeleri gerekmektedir. Gerek
Avrupa Birliği ve gerekse üye devletler gübre ve tarım ilacı kullanımında
bilinç yükseltme ve eğitim yoluyla sürdürülebilir tarımsal uygulamaları
desteklemeyi planlamaktadır.
Küresel turizmin önünüzdeki yıllarda büyük bir artış göstermesi ve
Avrupa Birliği’ne ya da Avrupa Birliği içinde çok sayıda yolculuk
yapılması beklenmektedir. Bazı üye devletlerin 1970’lerde ve 1980’lerde
turizmin kontrolsüz gelişimi nedeniyle yaşadıkları olumsuz deneyimlerin
ışığında günümüzün dünyasında sürdürülebilirlik öne çıkmıştır.
Sürdürülebilir turizm çoğu zaman güneşli ve sıcak olan bölgelerdeki
büyük, kalıcı olmayan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek temiz
bir çevreye bağlıdır. Özellikle güzel ve zarar görebilen bölgeler dağlar ve
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
313
kıyılardır. Bu bölgeler özel bir ihtimam ve koruma gerektirmektedir.
Turizm Beşinci Çevre Eylem Programı’nda yer alan beş ekonomik
sektörden biridir. 1992 yılında GSYİH’nIn yaklaşık % 5,5’ini ve
istihdamın % 6’sını temsil etmektedir. Birlik politikalarının hedefleri;
kitle turizminin yönetiminin, kıyı ve dağlık alanların korunmasının
iyileştirilmesi, turistlerin çevre bilincinin yükseltilmesi ve turizm
hizmetlerinin çevre üzerinde daha az olumsuz etkiye yol açacak şekilde
iyileştirilmesi ile ilgilidir. Birlik sürdürülebilir turizm konusunda bazı
pilot projeleri desteklemiş ve habitatların korunması, su kalitesinin
korunması ve atıkların bertaraf edilmesinin kontrolü yoluyla turizme
yarar sağlayacak olan çevresel önlemlerin uygulanmasında üye
devletlerle birlikte çalışmıştır. Turizmdeki gelişmelerin yerel alanın doğal
kaynakları üzerinde aşırı bir yük oluşturmaması için ulaşım ve enerji
sektörlerinde de başka önlemlerin alınması gerekmektedir. İnsanların
davranışlarını değiştirebilmeleri için turizmin yerel çevre üzerindeki
etkileri hakkında kamuoyunun daha iyi bilgilendirilmesi gerekmektedir.
“Kaynaşma Fonu”, su temini ve arıtımı altyapısı yatırımlarına verdiği
destekle Akdeniz ülkelerindeki turizm üzerinde önemli etkilerde
bulunacaktır. Gelecekte atık yönetimi, ulaşım ve habitatların korunması
konularına daha büyük dikkat gösterilecektir. Çevresel etki
değerlendirmesi hakkındaki değiştirilmiş yönerge kapsamını potansiyel
olarak zarar verici bir dizi turizm projesini de içine alacak şekilde
genişletmiştir.
"Kıyılar için mavi bayrak" projesi, Birliğin en başarılı kamuoyu
bilgilendirme eylemlerinden biri olmuştur. Her yıl sivil toplum örgütleri
(NGO’lar) ülkelerinde belirlenen kıyılarda deniz kalitesini ölçmektedir.
Deniz suyu örnekleri, deniz sezonunda her iki haftada bir analiz
edilmekte ve en yüksek AB standartlarına uygun olan kıyı ve limanlara
mavi bayrak ödülü verilmektedir. Kıyılar, mavi (beş parametre için
yönergedeki yol gösterici ilkelere uygun), yeşil (limit değerlere uygun),
kırmızı (uygun değil ya da örneklenmemiş), oranj (bilgi yok) ya da siyah
(sıhhi tehlike nedeniyle yüzmek yasak ve eylem başlatılmış) şeklinde
Ayrıca, Avrupa Komisyonu tarafından web sayfasında da
yayımlanmaktadır.
314
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Sürdürülebilir kalkınma genel nüfusun yürekten anlayış ve desteği
olmadan boş bir hayal olarak kalacaktır. Bilimsel olgular ve teknik
çözümler sürdürülebilir yaşam tarzlarına kolayca çevrilememektedir.
Beşinci çevresel eylem programı 1997-2000 döneminde beş öncelikli
eylem alanı üzerinde odaklaşmıştır: Bunlar;
*Çevrenin diğer politika alanları ve ekonomik sektörlerle
bütünleştirilmesi,
*Yasal araçların, özellikle de endüstri ile sektörel anlaşmaların
kapsamının çevresel temizleme hedefleri ve vergileri içerecek şekilde
genişletilmesi,
*Çevre hukuku ve işlevlerinin daha etkin biçimde uygulanması ve
yaptırıma kavuşturulması,
*Kamuoyu ve sivil toplumun daha fazla bilgilendirilmesi ve
sürdürülebilir gelişme yolunda ilerlemeye katkıda bulunma yeteneğinin
arttırılması,
*Uluslararası anlaşmalar ve programların güçlendirilmesi, olarak
sıralanmaktadır.
Yıllar boyunca Avrupa Birliği Gündem 21’i Avrupa’da ve dünyada
siyasal öncelikler listesinde üst sırada tutmak için çok çalışmıştır. Hiç bir
ülke sürdürülebilir kalkınmayı kendi başına gerçekleştiremez. Bu nedenle
küresel topluluğun önünde daha gidecek çok yol vardır.
Özellikle, beşinci çevresel eylem programının gözden geçirilmesiyle
çevrenin ekonomik faaliyetlerle bütünleştirilmesi için bazı öncelikler
belirlenmiştir. Bunlar;
*Ortak tarım politikasının (OTP) başlıca çevre unsurlarının
gelecekteki reformlara dâhil edilmesi, çevresel kaygıların piyasa araçları
ve kırsal gelişme ile bütünleştirilmesi ve fiyat desteklerinin azaltılması,
*Dışsal ulaşım maliyetlerinin içselleştirilmesi ve arazi kullanımı
ve ulaşım planlamasının, özellikle trans-Avrupa ağları için ulaşım altyapı
planlarının stratejik çevre değerlendirmeleri ile daha iyi
bütünleştirilmesinin desteklenmesi, motorlu taşıt araçlarından
kaynaklanan salımlar üzerinde denetimlerin sıkılaştırılması ve kitle
ulaşımının özendirilmesi,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
315
*Enerji sakınımı ve yenilenebilir enerjinin desteklenmesi, talep
tarafı yönetim önlemlerinin ve tüketici bilincinin özendirilmesi,
*Sürdürülebilir üretim ve tüketim kalıplarının gerçekleştirilmesi
ve özellikle küçük ve orta büyüklükte işletmelerin ihtiyaçları ve rolü ile
çevre üzerinde odaklanılması;
*Turizmin, özellikle kıyı bölgelerinde çevre üzerindeki baskı ve
etkilerinin sınırlanması için önlemlerin izlenmesi ve desteklenmesi ve
sürdürülebilir turizm uygulanmalarının desteklenmesidir.
Çevre sektörü, Avrupa Birliği’nin doğusundaki ülkelere yardım amaçlı
PHARE ve TACIS programlarında da en baştan beri bir öncelik
olmuştur. Hatta PHARE programının ilk yılında Çekoslovakya kendi
PHARE bütçesinin tamamını çevre konusuna ayırmıştır.
Rusya ve eski Sovyetler Birliği’nin diğer ülkeleri Avrupa Birliği’ne
TACIS programının çevresel ögelerinin güçlendirilmesi için baskı
yapmaktadır. 1996 yılında Konsey tarafından yardımın en az % 10’unun
çevre projelerine harcanmasının zorunlu kılınmasıyla bu istekleri kabul
edilmiştir. Rusya ve Ukrayna TACIS yardımı için çevreyi öncelikli bir
sektör yapmışlardır.
TACIS yakın zamanda bölgedeki tüm Çevre Bakanlıklarına çevre
politikası danışmanları sağlamak üzere bir program başlatmış ve 1997
yılı başlarında bir çevre bilinci yükseltme projesi başlatılmıştır.
AB’nin genişleme süreci, Birliğin Devlet ya da Hükümet Başkanları
tarafından hem siyasal bir zorunluluk hem de tarihsel bir fırsat olarak
görülmektedir. Çok farklı toplumsal, ekonomik ve siyasal koşullara sahip
olan bu kadar çok sayıda üyenin katılması ihtimali 1997 Haziran ayında
toplanan Hükümetler arası Konferansta Antlaşmaların reformu
konusundaki son tartışmaların başlıca konularından biri olmuştur.
Komisyon, 1997 Haziran ayında, Birliğe katılmalar için yapılacak
hazırlıklar bağlamında sürdürülebilir istihdam ve ekonomik büyüme için
gerekli olan politika ayarlamalarını tartışan Gündem 2000’i hazırlamıştır.
Birliğin iç politikalarının dört ana hedefinden biri olarak çevrenin
korunması ve yüksek bir yaşam kalitesi bu gündemle tekrar teyit
edilmiştir.
316
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Orta ve doğu Avrupa’ya yönelik strateji şunları içermiştir:
*Üyeliğe kabul stratejisinde çevrenin daha fazla vurgulanması,
*Avrupa Anlaşmaları çerçevesinde, bölgede çevre hukukunun ve
yönetiminin iyileştirilmesi için teknik yardım ve yatırım sağlanması da
dâhil olmak üzere işbirliğinin devam ettirilmesi.
36’dan fazla Avrupa Devleti arasında çevre konusunda işbirliği 1991
yılında Çekoslovakya, Dobris Şatosu’nda ilk toplantılarını yapan Çevre
Bakanları tarafından başlatılan ‘Avrupa için Çevre’ süreciyle
kurumsallaştırılmıştır. Birlik bu inisiyatifi coşkuyla desteklemiş olup
Avrupa’da çevre hakkında, ilki 1995 yılında yayınlanmış olan düzenli
raporlar hazırlamaktadır.
Bölgesel programlara, örneğin Baltık Denizi, Almanya, Polonya ve Çek
Cumhuriyeti arasındaki ‘siyah üçgen’ kömür madenciliği bölgesi, Tuna
nehri havzası, Karadeniz ve Hazar Denizi ile ilgili programlara teknik ve
mali destek sağlanarak çevresel işbirliği desteklenmektedir.
Orta ve doğu Avrupa için çevresel eylem programı (ÇEP): 1993 Nisan
ayında İsviçre, Lucerne’de toplanan çevre konusundaki ikinci Bakanlar
Konferansı’nda onaylanan ÇEP, çevrenin eski haline getirilmesi ve
korunması için neler yapılması gerektiğini ve nasıl yapılacağını genel
hatlarıyla tarif etmektedir. Avrupa’nın tümünü kapsayan daha geniş bir
eylem programı Çevre Bakanları tarafından 1995 yılında, Bulgaristan,
Sofya’da toplanan üçüncü konferansta kabul edilmiştir.
Bu program hükümetlerin ülkelerini çevre, halkları, siyasal ve toplumsal
yapıları ve ekonomilerinin sağlam ve sürdürülebilir olduğu bir geleceğe
taşımak için kullanabilecekleri bir çerçeve sunmaktadır.
Uluslararası ticaret ile çevrenin korunması arasında kaçınılmaz bir
çatışma yoktur. Gerek hükümetler gerek şirketler ekonomik zorluklara
düşülmeden üretim ve tüketim kalıplarında büyük değişikliklerin
gerçekleştirilebileceğini idrak etmektedir. Gerçekten de, güvenli çevre ve
sürdürülebilir kalkınma stratejileri ticaretin nihai olarak iktisadi
verimliliğin artmasına katkıda bulunmasını ve dolayısıyla kaynakları ve
çevre kalitesini korumasını sağlayabilir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
317
Birlik, en başta Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve Ekonomik Kalkınma ve
İşbirliği Örgütü (OECD) olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar ve
bölgesel ve ikili işbirliği anlaşmaları aracılığıyla sanayileşmiş devletlerle
yakın bir işbirliği içinde çalışmaktadır. Ticaret ve çevre politikalarının
gerek WTO ve gerekse bölgesel ve bölgeler arası ticaret anlaşmaları
bağlamında birbirini destekler nitelikte olmasını sağlayacak ortak
konumlar geliştirmeye çalışmaktadır.
Çevrenin korunması ile ilgili gerekler de Birliğin ticaret ve kalkınma
yardımı politikaları ile resmi olarak bütünleştirilmektedir. Örneğin,
çevresel hükümler sistematik olarak ticaret anlaşmalarına dâhil edilmekte
ve gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir üretimi teşvik etmek üzere
yeni ticaret araçları hazırlanmaktadır. Avrupa Birliği’nin genelleştirilmiş
tercihler sistemi sürdürülebilir biçimde yönetilen ormanlardan elde edilen
ağaç ürünlerine uygulanmaktadır.
Avrupa Birliği ve üye devletler birlikte küresel gelişme yardımlarını
yarısından fazlasını sağlamakta olup bu 1995 yılında Birliğin
GSMH’sinin % 0,38’ine eşittir. Tahsisatlar Lomé Sözleşmesi (AB’nin
gelişmekte olan ülkelere yardımının % 40 ila 45’i), Asya ve Latin
Amerika Devletlerine yardım programı (ALA), Akdeniz Programı ve
bazı sektörel programlar aracılığıyla yapılmaktadır. Lomé IV Sözleşmesi
çerçevesinde Afrika, Karayipler ve Pasifik Devletlerine yapılan yardım
1990 yılından bu yana çevresel değerlendirmeye tabi tutulmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde çoğu zaman yerel sivil toplum örgütlerinin
(NGO) katıldığı mikro-projelere maliyetlerin % 75’ine kadar ya da
300.000 ECU tutarında yardım sağlanabilmektedir. 1982 yılından bu
yana ‘gelişmekte olan ülkelerde çevre’ adlı bir bütçe kalemi özellikle
NGO projeleri için çekici niteliktedir.
Asya ve Latin Amerika’ya yapılan yardımın en az % 10’unun çevre için
harcanması zorunludur. Birliğin Asya ile işbirliği stratejisi sürdürülebilir
kalkınmaya katkıda bulunma ve en az müreffeh ülkelerde yoksulluğun
azaltılması önceliklerini içermektedir. Çin’e AB yardımı için bir çevre
stratejisi hazırlanmıştır. Çevre alanında Avrupa’nın çevresel işbirliği
konusunda Asya’ya sunabilecekleri bakımından özellikle güçlü olduğu
alanları belirleyen bir Avrupa-Asya stratejisi hazırlanmıştır.
318
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Latin Amerika için strateji, üç ana öncelikten biri olarak yoksullukla
mücadeleyi içermektedir ve bu bölge kırsal popülasyonları ve
ekonomileri destekleyen biyo-çeşitlilik projelerinde önemli ölçüde
yardımdan faydalanmıştır.
Avrupa Birliği, BM Çevre Programı (UNEP), Dünya Sağlık Örgütü
(WHO), Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu, BM Kalkınma Programı ve
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü gibi Birleşmiş Milletler
kuruluşları aracılığıyla diğer ülkelerle aktif biçimde işbirliği yapmaktadır.
Ayrıca, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, tropik ormanlar ve
biyo-çeşitlilik gibi küresel çevre sorunlarına küresel, ortak çözümler
geliştirmek için diğer kurumlarla da işbirliği yapmaktadır. Çoğu zaman
bu çalışmalar Birlik ve sözleşmeye taraf olan diğer ülkeler için sağlam bir
eylem çerçevesi sağlayan küresel ya da bölgesel bir sözleşme ile
sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla, Birlik yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
olan türlerin ve habitatların, biyo-çeşitliliğin, denizlerin ve akarsuların
korunması, atıkların ve tehlikeli kimyasal maddelerin uluslararası
dolaşımının denetlenmesi konusunda çeşitli sözleşmelerde diğer ülkeler,
NGO’lar, bilimsel kuruluşlar ve uluslararası örgütlerle işbirliği
yapmaktadır.
Avrupa Komisyonu Başkanı Jacques Santer 17 Ocak 1997 tarihinde
Avrupa Komisyonu’na sürdürülebilir gelişmenin Avrupa Birliği’nin üç
görevi başarıyla yerine getirmesi anlamına geldiğini söylemiştir. Bunlar:
*Çevreyle daha dost bir ekonomiye geçişin başarıyla
tamamlanması,
*Ekonomik performansın doğal kaynaklarımızı en iyi biçimde
kullanmaya bağlı olduğunun kanıtlanması,
*Çevre korunmasının ön safında kalarak yeni işler yaratmakta ve
diğer sektörlerde istihdam koşullarının devamını sağlamakta
olduğumuzun kanıtlanması.
1997 Haziran ayında, Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme konusundaki
Avrupa Danışma Forumu’nun açılışında Jacques Santer, Avrupa
Birliği’nin başlıca hedeflerinden birinin “gezegenimizi gelecek kuşaklara
en azından bizim devraldığımız kadar iyi bir durumda devretmek”
olduğunu söylemiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
319
Avrupa Birliği’nin üye devletlerdeki çevre standartlarını ve
uygulamalarını ortak bir düzeye çıkartan, çoğu zaman yönergenin kabul
edildiği sırada en ileri durumda olan devlet tarafından ulaşılan düzeye
dayalı, uzun yıllık sağlam bir yasama geçmişine sahiptir. Avrupa
Birliği’nin yasaları tehlikeli kimyasal maddelerin test edilmesi ve
etiketlenmesi, biyoteknoloji araştırmalarının ve ürünlerinin kontrolü ve
belli başlı endüstriyel kazaların kontrolü gibi alanlarda dünyaya öncülük
etmiştir. 1987 yılından bu yana çevre, AT Antlaşması’nda önemli bir
yere sahiptir.
Yine de Birlik ilk yasalarından bazılarının modern çevre bilimi ve çevre
yönetim uygulamalarını artık yansıtmadığını anlamıştır. AB çevre
mevzuatının büyük kısmı üye devletler tarafından uygulanması ve
uygulatılması gereken yönergeler şeklinde olduğundan Birlik yasalarının
uygulanması ve yaptırımı ulusal yasalara ve idarelere bağlıdır.
Diğer bir sorun da üye devletlerin kimi zaman Birlik yasalarına her
zaman ve her yerde uyulmasını sağlayacak kurumlara, kadrolara, izleme
ve cezalara sahip olmamasıdır. Aynı zamanda, Birlik çevre yasalarının
ihlaline ilişkin olarak Komisyon’a halk tarafından yapılan şikâyetler de
bu dönemde en yüksek seviyeye çıkmıştır.
Dolayısıyla bugün esas olan Birliğin çevre mevzuatının bütünselliğinin,
tutarlılığının, kapsamının, idaresinin ve yaptırımının geliştirilmesidir.
Bunun için yasaların hazırlanmasında endüstri ve kamuoyunun daha fazla
katılımının sağlanmasından uygulamaların daha iyi bir şekilde izlenmesi
ve rapor edilmesine, birbiriyle bağlantısız, dar kapsamlı yönergelerin
yerine her sektörde ortak bir çerçeve yönergesinin konmasına, üye
devletlerin AB yasalarını uygulatan ulusal yasaların ihlaline karşı cezalar
uygulamasından çevreyle ilgili davlarda Adalet Divanı kararlarına
uymayan üye devletler için cezalar uygulanmasına kadar çok sayıda
önlem gereklidir.
Komisyon bu işlemi ilk kez 1997’de kullanmıştır. Üye devletler aleyhine
Divan’ın daha önceki kararlarına uymamaları ile ilgili olarak davalar
açılmıştır. Sonuçları olumlu olmuştur. Çoğu durumda üye devletler ulusal
yasalarını derhal uygun hale getirmişlerdir.
320
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Avrupa Birliği Çevre Hukukunun Uygulanması ve Yaptırımı Ağı IMPEL
Birliğin çevre hukukunun tutarlılık ve uygulama gücünün geliştirilmesi
için birlikte çaba gösteren üye devletlerin çevre idarelerinin gayrı resmi
işbirliği örgütüdür. IMPEL çalışma grupları endüstriyel izinler, uygunluk
değerlendirmesi ve denetimi, düzenleme süreçlerinin yönetimi ve
atıkların sınırlar ötesi taşınması gibi konuları ele almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma bilimsel ve teknik ilerleme olmadan sağlanamaz.
Bu, Topluluğun tarım, çevre, ulaşım, endüstri ve materyaller
alanlarındaki dördüncü araştırma ve geliştirme (ARGE) çerçeve
programını birleştiren ortak çizgidir. İklim değişikliği ve deniz bilimi ve
teknolojileri alanlarındaki özellikle çevreyle ilgili projeler için yaklaşık
1.080 milyon ECU ayrılmıştır.
Birlik 1993 yılında ARGE programlarını Birlik dışındaki ülkelerdeki
bilimsel kurumlarla işbirliğine açmıştır. Örneğin, üçüncü çerçeve
programı kapsamında orta ve doğu Avrupalı ortaklarla çoğu çevre, enerji
ve nükleer güvenlik alanlarındaki 600’den fazla projeye 200 milyon
üzerinde ECU ve diğer kaynaklar taahhüt edilmiştir. Gelişmekte olan
ülkelerle
sürdürülebilir
gelişme
amaçlı
bilimsel
işbirliği
desteklenmektedir.
1992 yılında toplanan BM Çevre ve Gelişme Konferansı’ndan bu yana
çevre açısından güvenli teknolojiyi yaygınlaştırmak için bir kaç program
oluşturulmuştur. Sprint yeni teknolojilerin düzgün yayılmasına yardımcı
olarak endüstriyel verimlilik ve etkinliği arttırmayı amaçlamaktadır. 1997
yılında Uluslarüstü teknoloji transfer ağlarının yönetiminde iyi
uygulamalar adlı el kitabını yayınlamıştır.
Birliğin yapısal fonları, özellikle özel programlar aracılığıyla fonları
Birlik içinde daha zengin bölgelerden daha yoksul bölgelere aktarmak
suretiyle Birlik içinde daha dengeli bir sosyo-ekonomik gelişmeyi
desteklemek için başlıca araçlarıdır. 1994 ile 1999 yılları arasında toplam
152.200 milyon ECU tutarında Yapısal Fon tahsis edilmiş olup
Kaynaşma Fonları da 14.450 milyon ECU sağlamıştır.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
321
Kaynaşma Fonları dâhil yapısal politikalar için tahsisatlar Avrupa Birliği
bütçesinin üçte birini ya da yıllık GSYİH’sinin % 0,45’ini almaktadır.
Son reformlar çevresel kaygıların artık tüm program belgelerinde
sistematik olarak ele alınması gerektiği ve tüm bölgesel programlar için
kapsanan alanın çevre profillerinin hazırlanması gerektiği anlamına
gelmektedir. Ulusal çevre mercileri programların geliştirilmesinde ve
izlenmesinde yer almalıdır ve çevresel göstergeler program
değerlendirmesinin bir parçası olarak kullanılmaktadır.
Yüksek çevre kalitesi Birliğin daha yoksul bölgelerine yatırımların
çekilmesinde bir faktör olmuştur ve Fonlar giderek artan şekilde
kıyıların, limanların ve nehirlerin temizlenmesi ve kirlenmiş ve bozulmuş
endüstriyel ve kentsel alanların rehabilitasyonu gibi çevrenin
iyileştirilmesi projeleri için ayrılmaktadır. Fonlar, ayrıca özellikle küçük
ve orta büyüklükte işletmeler tarafından çevreyle dost teknolojilerin
kullanımının desteklenmesi ve yenilenebilir enerji, koruma, kitle ulaşımı
ve çevre yönetimi eğitimine destek için de kullanılmaktadır.
LIFE (çevre için mali araç) 1992 yılında, Birlik çevre hukukunun ve
politikasının geliştirilmesini ve uygulanmasını destekleyerek bir katalizör
görevi görmek için oluşturulmuştur. 1996-2000 dönemi için 450 milyon
ECU tutarında bir bütçe ile doğa ve habitatların korunması, yeni
teknolojiler hakkında demonstrasyon projeleri, mevzuat, çevre ve
endüstrinin bütünleştirilmesi, yerel mercilere yardım ve Baltık ve
Akdeniz ülkelerinde önlemler üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Avrupa Yatırım Bankası (AYB) Avrupa Birliği’nin finansman kurumu
olarak Birliğin çevreyi koruma ve yaşam kalitesini iyileştirme hedefine
bağlıdır. Banka bu hedefleri gözeten yatırım projelerine uzun vadeli
krediler sağlamakta olup kredileri yatırım maliyetlerinin % 50’sine kadar
katkıda bulunmaktadır. Çevreye tahsis edilen krediler halen Birlik
içindeki tüm AYB işlemlerinin yaklaşık üçte birini teşkil etmektedir. Bu
kredilerin en büyük kısmı, yaklaşık % 40’ı AB içinde, aralarında yüzlerce
içme suyu iyileştirme ve atık arıtma planının da bulunduğu su yönetimi
projelerine gitmiştir. Nüfus yoğunluğu yüksek alanlarda çevrenin
güçlendirilmesi de AYB’nin başlıca faaliyet alanlarından bir diğeri olup
çevre koruma kredilerinin yaklaşık üçte birini temsil etmektedir.
322
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Finansman, her ikisi de sürdürülebilir kentsel yapıları destekleyen kitle
ulaşımı ve kentsel yenileme üzerinde yoğunlaşmıştır. 1992-1996
döneminde Banka, AB’nin komşusu olan bölgelerde, doğu ve orta
Avrupa ve Akdeniz havzasında da çevre planlarına 1.700 milyon ECU
tutarında kredi sağlamıştır.
Ancak, AYB’nin faaliyetlerinin çevresel etkileri finanse edilen tüm
projelerde çevresel kaygıları değerlendirme kriterlerine dâhil etmesi ve
Avrupa yasaları ve ulusal yasalara uygunluğu kredi verilmesi için bir
önkoşul yapması nedeniyle daha da büyüktür.
Güçlü bir bilgilendirme politikası toplumdaki tüm katman ve grupların
enerji ve desteğine ihtiyaç duyan sürdürülebilir gelişme için bir
önkoşuldur. Birlik, beşinci eylem programı çerçevesinde sürdürülebilirlik
mesajının tüm yönetim düzeylerine ve toplumum tüm gruplarına
ulaşması için yeni bir dizi kamuoyu bilgilendirme, networking ve eğitim
önlemleri başlatmıştır.
Çevre ilk, orta ve meslek eğitimi düzeylerinde eğitimle giderek daha
fazla bütünleştirilmekte ve mesleki eğitimin olağan bir parçası haline
gelmektedir. Dokuz üye devlette temel eğitim müfredatının bir parçasıdır.
Çevre konusunda kitaplar, kitapçıklar, el kitapları ve broşürler ve görselişitsel malzeme şeklinde eğitsel yardım malzemeleri artmış ve
yaygınlaşmıştır. Komisyon ilk ve orta öğretim öğretmenleri için
öğretmen eğitim projeleri ve teknik ve tarımsal kursların ortak
finansmanını yapmaktadır.
AB Üniversite çevre dersleri için eğitim kılavuzu yayınlanmıştır ve halen
dokuz üniversitede çevre yönetimi konusunda Avrupa yüksek lisans
derecesi verilmektedir.
Sürdürülebilir gelişme genel nüfusun yürekten anlayış ve desteği
olmadan boş bir hayal olarak kalacaktır. Ama bilimsel olgular ve teknik
çözümler sürdürülebilir hayat tarzlarına kolayca çevrilememektedir. Bu
nedenle, Komisyon 1994 yılında Avrupa’da çevre bilincini yükseltme
projelerine 5,4 milyon ECU katkıda bulunmuştur. Bu projeler, ticaret ve
çevre gibi uluslararası temel konularda önde gelen NGO’lara
danışmaktan enerji tasarrufu, ekolojik vergi reformu, eviçi atık yönetimi,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
323
seçme ürünler için eko-etiketler, kıyı bölgeleri yönetimi ve kitle ulaşımı
hakkında kamuoyu kampanyalarına kadar uzanmaktadır.
Hükümet politikalarının iyi olması için geçerli, doğru ve yeterli bilgi
üzerine kurulu olmaları gerekir. Yurttaşların da kendi hayatları hakkında
sorumlu kararlar alabilmeleri için bu bilgilerin çoğuna erişim ihtiyaçları
vardır. Aynı ölçüde önemli olan bir başka husus da hükümet dosyalarının
kamunun erişimine açık olmasının devlet görevlilerinin hataları ya da
erki suiistimal etmelerine karşı önemli bir kontrol yöntemi olmasıdır.
Çevre bilgilerine erişim hakkındaki 90/313/EEC sayılı Yönerge üye
devletlerdeki dosyaları kamuoyuna açarak insanların, sınai faaliyetler ve
hükümet kararlarının çevresel etkilerini bizzat görebilmelerini
sağlamıştır. Yönerge, ayrıca üye devletlerin çevrenin genel durumu
hakkında bilgileri yayınlamalarını da zorunlu kılmaktadır.
Yıllarca, Avrupa kıtasında çevrenin durumunu değerlendirmek ve
izlemek neredeyse imkânsız olmuştur. Bu nedenle, 1994 yılında Avrupa
Çevre Kurumu (EEA) Avrupa’da çevrenin durumu hakkında nesnel,
güvenilir ve karşılaştırılabilir bilgi sağlamak için çalışmalara başlamıştır.
1995 yılında EEA ‘Avrupa’da çevre : Dobris değerlendirmesi’ başlıklı
ilk taslak nitelikte olan raporu yayınlamıştır. 1995 Kasım ayında Kurum
beşinci eylem programı çerçevesinde ilerlemenin gözden geçirilmesinin
bir parçası olarak ‘Avrupa Birliği’nde Çevre’ konusunda güncellenmiş
bir çevre durumu raporu yayınlamıştır.
Avrupa Komisyonu çevre koşullarını ulusal hesaplamalarla daha iyi bir
biçimde bütünleştirecek çevre göstergelerinin tanımlanması için OECD
ile işbirliği yapmaktadır. Eurostat (Avrupa Toplulukları İstatistik Bürosu)
yakın zamanlarda, Avrupa Birliği’nde sürdürülebilir gelişmeye ilişkin 40
göstergeyi inceleyen ve BM Sürdürülebilir Gelişme Komisyonu’nun
beşinci toplantısı için sonuçları özetleyen bir pilot proje yürütmüştür. Bu
proje 1997 Haziran ayında yenilenmiştir.
Hükümetlerin karar süreçlerine çevresel kaygıları dâhil etmelerinin
zorunlu kılınmasında ilk adım 1985 yılında Avrupa Topluluğu’nun
çevresel etki değerlendirmesi hakkındaki yönergeyi kabulüyle olmuştur.
1997’de değişiklik yapılan bu yönerge alternatif çözümlerin
324
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
değerlendirilmesini öngörmekte ve birlikte değerlendirilen küçük ama
çok sayıda projenin kümülatif etkilerine izin vermektedir. Yeni bir
yönerge ise çevresel değerlendirme işlemlerini stratejik, bölgesel ve arazi
imar planları ve programlarını kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
1994 yılında, beşinci eylem programı çerçevesinde Birliğin çevre
politikalarını ve yasalarını halka daha yakın kılmak üzere işletmeleri,
tüketicileri, sendikaları, meslek kuruluşlarını, çevre gruplarını, yerel ve
bölgesel mercileri temsilen 32 kişiden oluşan önemli bir diyalog grubu Avrupa Çevre ve Sürdürülebilir Gelişme İçin Danışma Forumuoluşturulmuştur.
Ayrıca, ülkeler ve farklı yönetim düzeyleri arasında işbirliği geliştirmek
üzere iki diyalog grubu daha oluşturulmuştur. Bunlar; üye devletlerde,
ulusal ve Birlik çevre yasalarının uygulanmasından ve uygulatılmasından
sorumlu olan merciler ağı IMPEL ve Komisyon ve üye devletlerin üst
düzey çevre yetkililerinden oluşan Çevre Politikası İnceleme Grubu’dur.
Avrupa Birliği’nin çevre yasaları havayı, suyu, toprağı ve türleri
korumaktadır.
Bunlar
genellikle
ekonomik
çıkarlar
olarak
görülmediğinden, bireyler ya da gruplar çoğu zaman hükümetin Avrupa
Birliği çevre hukukuna aykırı bir eyleminin gözden geçirilmesi için
mahkemelere başvurma haklarını idrak etmekte güçlük çekmektedir.
Komisyon’a başvurmaları ve şikâyette bulunmaları mümkündür, ancak
şikâyet sayısı arttıkça Komisyon’un hızlı bir yanıt verme kapasitesi
düşmektedir.
Komisyon, AB çevre hukukunun uygulanması ve yaptırımı hakkında
geniş kapsamlı bir tebliğde çevre konularında faaliyet gösteren sivil
toplum örgütlerine ve bireylere Birlik hukukunun uygulatılması için
mahkemelere başvuru hakkını verme ilkesini onaylamıştır. Bu tebliğde
çevre yönergeleri için bazı önergelerde yargıya başvuru hakkı tanıyan
hükümlere yer verilmekte ve temsili kurumlar tarafından ulusal
mahkemelere başvuru için yol gösterici ilkelerin gereği ele alınmaktadır.
Avrupa Birliği yasaları Birlik içinde yaşayan herkesi, nerede
yaşadıklarına ve çalıştıklarına bakmaksızın eşit biçimde korumalıdır. Bir
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
325
üye devletin bir yönergeyi doğru biçimde uygulamaması, belirli şartlar
altında bir bireyi AB hukuk çerçevesinde tesis edilmiş bir haktan yoksun
bırakabilir.
Avrupa Toplulukları Adalet Divanı belirli şartlar altında, bir kişinin AB
hukuku çerçevesindeki hakkının, AB hukukunun ulusal hukuka gereğince
adapte edilmiş olmadığı hallerde bile bir üye devlet aleyhine
uygulatılabileceği kararını vermiştir. Bu ‘doğrudan etki’ doktrini
hükümet dışı kuruluşlar ulusal mahkemelerde AB çevre yönergelerini
uygulatma hakkına sahip olduğu takdirde daha da önemli olabilir. Bir
birey AB hukuku çerçevesinde koruma isteyerek bir yerel mahkemeye
başvurduğunda mahkeme davayı bir karar için Adalet Divanı’na havale
edebilir. Çok sayıda yurttaş bu şekilde, üye devletlerin hükümetlerini
Avrupa Birliği çevre hukukuna hem fiiliyatta hem de sözde uymaya
zorlayan olumlu kararlar aldırmayı başarmıştır.
Avrupa Birliği Komisyonu tarafından 24 Ocak 2001 tarihinde, çevre
alanında Avrupa Birliği'nin önümüzdeki on yıl içindeki temel ve öncelikli
hedeflerini ortaya koyan 6. Çevre Eylem Programı (6.EAP) açıklanmıştır.
"Çevre 2000: Geleceğimiz, Seçimimiz" adı verilen Program'da dört ana
konu öncelikli hedefler olarak belirlenmiştir. Bunlar, iklim değişikliği,
doğa ve biyolojik çeşitlilik, çevre ve sağlık ile doğal kaynaklar ve atıklar
olarak ifadesini bulmuştur. Bu program 2002-2012 yıllarını
kapsamaktadır.
Kirlenme sınırlarda durmaz. Bu nedenle onunla ortaya çıktığı her yerde
mücadele etmek, ya da daha iyisi önlemek zorunludur. Avrupa Birliği
Avrupa’da çevreyi tehdit eden kirlilik risklerini göz önüne alarak başarısı
toplumun tüm kesimlerinin ve daha genel anlamda bizzat insanların
katkıda bulunmalarına bağlı olan geniş tabanlı bir stratejiye dayanarak
harekete geçmiştir.
Özet olarak, çevrenin korunması günümüz ve gelecek nesillerin yaşam
kalitesi için temel şarttır. Ancak, zor olan bunu ekonomik büyüme ile
paralel olarak uzun dönemde sürdürebilmektir. AB çevre politikası
yenilik ve iş fırsatlarını teşvik eden yüksek çevre standartları inancı
üzerine oturtulmuştur.
326
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
European Environment Agency (EEA) –Avrupa Çevre Ajansı (AÇA)resmi olarak 1210/90 sayılı EEC Düzenlemesi ile 1990 yılında
kurulmuştur. Ancak, Kopenhag’da kurulma kararı 1993 yılında
alınmıştır. Ajans 1994 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. Avrupa
Çevre Ajansı, politika üreticilerine ve halka zamanında, hedefine varan,
ilgili ve güvenilir bilgi sağlamak, sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek
ve Avrupa’nın çevresinde belirgin ve ölçülebilir iyileşmelerin elde
edilmesine yardımcı olma amacını güden Avrupa’nın önde gelen kamusal
organıdır. AÇA’ya AB’ye üye olmayan ülkeler de katılabilmektedir.
AB’ye üye olan 25 ülke ile birlikte Bulgaristan, İzlanda, Liechtenstein,
Norveç, Romanya ve Türkiye’de AÇA’nin üyesidir. Toplam üye sayısı
31’dir. Yakın bir gelecekte İsviçre’nin katılımı beklenmektedir.
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya Federal Yoguslav
Cumhuriyeti ve Sırbistan Karadağ da üyelik için başvuruda
bulunmuşlardır.
Ajansın çalışmaları arasında Eionet’i (Avrupa çevre bilgi ve gözlem ağı)
ve bir bilgi sistemini koordine etmek, Avrupa Komisyonu
hizmetlerinden, AÇA üye ülkelerinden, uluslararası örgütlerden,
konvansiyonlardan ve anlaşmalardan çevresel bilgileri almak ve analiz
etmek, politikaya ilişkin önerilerde bulunmak ve bu ve diğer bilgilere
geniş çapta erişimi sağlamak yer almaktadır. AÇA’nın üyesi olan ve
işbirliği içerisinde bulunulan ülkeler harita üzerinde gösterilmiştir (Çizim
16).
AÇA çalışmalarını beşer yıllık dönemlerde stratejik planlarla
sürdürmektedir. 2004-2008 yıllarını kapsayan çalışma dönemi için
belirlenen çevresel konular: İklim Değişikliği, Biyolojik Çeşitlilik, İnsan
Sağlığının ve Yaşam Kalitesinin Korunması, Doğal Kaynakların ve
Atıkların Sürdürülebilir Kullanımı ve Yönetimi’dir. Sektörel olarak da;
tarım, kimyasallar, enerji, ulaşım, arazi kullanımının gelişimi ve
planlanması, uluslararası konular seçilmiştir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
327
Kaynak: Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu: 24 Nisan
2003 (Özet) EEA Raporlar,
http://reports.tr.eea.eu.int/environmental_assessment_report_2003_10-sum/tr/index_html_local
Çizim 16. AÇA’ya üye ve işbirliği içinde olan ülkeler
Türkiye, Avrupa Çevre Ajansı'na (AÇA) 1999 yılı Haziran ayında üyelik
başvurusunda bulunmuştur. Brüksel’de 27 Mart 2000 tarihinde yapılan ve
ülkemizin de temsil edildiği bir toplantı ile AB Komisyonu müzakere
sürecini başlatmıştır. Söz konusu husus ülkemize “Katılım Stratejisi”
konusunda ön temaslarda bulunmak, Türkiye’nin katılacağı programları
ve Avrupa Çevre Ajansı’na üyelik konularında görüşmeler yapmak üzere
17-18 Mayıs 2000 tarihleri arasında ülkemizi ziyaret eden AB
328
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapılan toplantıda da
ele alınmıştır. Bu toplantıda AB Komisyonu yetkililerince AÇA’nın
Türkiye’ye AB’ye tam üyelik kapılarını açan ilk AB kurumu olduğu
açıkça ifade edilmiştir.
09 Ekim 2000 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen “AB’ye Aday Ülkeler
Çevre Bakanları Toplantısı”nda “Türkiye Cumhuriyeti ile Avrupa
Topluluğu Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Avrupa Çevre Ajansı ve
Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağı’na Katılımı Anlaşması” imzalanmıştır. Söz
konusu Anlaşma yürürlüğe girmek üzere, Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde 23/1/2003 tarihli ve 4794 sayılı Kanunla onaylanmıştır.
Bakanlar Kurulu kararınca 25/2/2003 tarihinde kararlaştırılmıştır.
Ülkemizin Avrupa Çevre Ajansı ve Avrupa Bilgi ve Gözlem Ağı’na
(EIONET) katılımı,
 Çevre alanında ve diğer önemli alanlarda (sanayi, tarım vs.) AB
müktesebatına uyum sürecinde gerekli olan doğru, güvenilir, AB
standartlarına uygun verinin toplanması ve işlenmesi için gerekli
olan tüm verilerin ve bilgilerin temini,
 Kalkınma planları, ulusal strateji ve kalkınma politikalarının
hazırlanma aşamasında karar vericilere çevre alanında gerekli
olan tüm verilerin ve bilgilerin temini,
 AB’ye aday ülkeler tarafından hazırlanan projelerin Avrupa
Birliği tarafından finanse edilmesi amacıyla, tüm projeler için şart
koşul olarak öne sürülen Çevresel Etki Değerlendirmesinin
(ÇED) yapılması için gerekli olan tüm veri ve bilgilerin elde
edilmesi,
 Ülkemizde çevre verilerinin, kamu kurum ve kuruluşları ile özel
kuruluşlarda çok değişik formatlarda ve farklı ortamlarda
tutulması
nedeniyle
sağlanamayan
ulusal
standardın
oluşturulması,
 Bu amaçla çevre Bakanlığı tarafından başlatılan ve
koordinatörlüğünde diğer kurum ve kuruluşların katılımıyla
yürütülen “Ulusal Çevre Veri Tabanı Sisteminin Oluşturulması
Projesi’nin desteklenmesi,
 EIONET sisteminin ülkemizde hayata geçirilmesi ile ülkemizin
çevre durumunun izlenmesi ve rapor edilmesi,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
329
Diğer aday ülkeler ve AB ülkeleri ile online bağlantı sağlayarak
tüm verilere anında ulaşma imkânının temini ve
 Çevre alanındaki veri ve bilgilere kamunun erişiminin
sağlanması,
gibi önemli hususlarda tüm yatırımları etkileyecek alanlarda ve
sürdürülebilir kalkınma hedefine ulaşmada ülkemize olumlu katkılar
sağlayacaktır.

Avrupa’nın Çevre Sorunları Projesi kapsamında 2003 yılı Mayıs ayında
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE)
himayesinde Kiev’de gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Konferansı için
Avrupa Çevre Dairesi Bașkanlığı tarafından çevre izleme çalışma
grubunun desteğiyle (WGEM) hazırlanmış olan Avrupa’nın Çevre
Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu’nda belirtilen ana hususlar
aşağıda verilmiştir.
*Doğru bir şeklide geliştirilip uygulanan çevre koruma
politikaları çeşitli alanlarda önemli gelişmeler sağlamış ve Avrupa’nın
çevre sorunları üzerindeki baskının azaltılmasına yardımcı olmuştur,
*Avrupa Birliği’nin oluşturulması sürecinin doğurduğu ekonomik
ve sosyal gelişmeler çevre konusunda bazı alanlarda olumlu gelişmeler
sağlarken bazı alanlarda da gerilemeye neden olmuştur.
*Avrupa’nın çevreyi gerektiği gibi koruyabilmesi ve sektörel
entegrasyon ve istikrarlı kalkınma hedeflerine ulaşabilmesi için
uygulanan politikalara daha entegre yaklaşımlar getirilmesi
gerekmektedir.
Raporda, “ekonomik kalkınma ve çevre üzerinde yarattığı baskılar”
başlığı altında; Avrupa ülkelerinin büyük bir bölümünde yüksek düzeyde
malzeme kullanımı alışkanlığının yerleşmiş olduğu, bu ülkelerin giderek
artan hammadde ithalatları nedeniyle tedarikçi ülkelerde hammaddenin
topraktan çıkarılması ile ilgili birçok çevre sorunu yaşanmasına neden
olunduğu ifade edilmektedir. Raporun “enerji” bölümünde; Avrupa’da
toplam enerji tüketimi ve çevre üzerindeki baskısının 1990’lı yıllarda
azaldığı, ancak enerji kullanımının iklim değişiklikleri üzerindeki
etkisinin azaltılabilmesi için fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması ve
enerji verimliliğinde önemli gelişmelerin kaydedilmesinin gerekliliği
vurgulanmaktadır. Ayrıca, bu sektörün iklim değişikliklerinin en büyük
330
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
nedenlerinden biri olmaya devam ettiği ifade edilerek, verimliliği artırıcı
önlemler alınması ve geri dönüşümlü malzeme kullanımının artırılması
ile çevre üzerindeki etkilerin azalmasına neden olacağı belirtilmekte,
ancak, diğer seçenekler arasında nükleer enerji üretiminin azalması
olasılığının göz önüne alınarak bu önlemlerin artırılması gereği üzerinde
durulmaktadır.
Taşımacılıkla ilgili olarak; “1990’lı yıllarda Batı Avrupa’da taşımacılık
sektörünün hacmi hızla artmıştır. Bu sektörün hava kirliliğine katkısı
Avrupa’da politik kararlara bağlı olarak gerçekleştirilen teknolojik
gelişmeler, filoların yenilenmesi ve taşımacılık işletmeleri hacminin
azalması sayesinde önemli ölçüde azalmıştır. İklim değişikliği, toprağın
ve doğal yaşam alanlarının bölünmesi, gürültü ve atıklar konusunda bu
kadar olumlu gelişmeler yaşanmamıştır. 2000 yılında Avrupa
karayollarında 100.000’den fazla insan hayatını kaybetmiştir. Mevzuatı,
yatırımları, vergileri ve diğer uygulamaları kapsayan entegre politik
önlemlerin alınabilmesi için taşımacılık sektörünün çevre ve diğer
konular üzerindeki etkisinin genel olarak değerlendirilmesi
gerekmektedir” ifadesi yer almıştır.
Önemli bir faaliyet alanı olarak turizm için yapılan saptamalar:
”Avrupa’nın en hızlı büyüyen sektörlerinden biri olan turizm, taşımacılık
sektörünün büyümesinde en önemli etkenlerden biridir. Turizm ayrıca
ziyaret edilen su sıkıntısı, atık üretimi ve toprağın bölünmesi gibi baskılar
doğurmaktadır. Ekonomik, politik ve demografik değişiklikler turizm
harcamalarının hızla artmasına neden olmakta, ancak turizmin daha
istikrarlı bir şekilde gelişmesine yardımcı olacak politik gelişmeler aynı
hızla ilerlememektedir” şeklinde belirtilmektedir.
Sanayi sektöründe, enerji yoğun sanayinin çevre üzerinde önemli
baskısının olduğu bir gerçektir. Bu baskının azaltılabilmesi için
mevzuatta, teknik standartlarda ve diğer konularda en iyi uygulamaların
paylaşılması Avrupa’da çevrenin iyileştirilmesine yardımcı olacaktır.
Tarımsal faaliyetlerin yoğunlaşması ve ihtisaslaşması tüm Avrupa’da
toprak erozyonuna, su sıkıntısına ve biyolojik çeşitliliğin azalmasına
neden olmuştur. AB ortak tarım politikasının tarım ve çevre sorunları
çerçevesinde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. AB’ye üyelik
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
başvurusu yapmış olan ülkelerdeki tarımsal
genişlemedeki en önemli sorunlardan biridir.
331
uygulamaların farklılığı
Avrupa’nın toplam ormanlık alan miktarı artmakta, ancak asitleşme ve
toprak kalitesinin bozulması nedeniyle kötüye gitmektedir.
Denizlerdeki balık stokları modernize edilmiş güçlü balıkçılık filolarının
aşırı avlanması nedeniyle varlıklarını koruyamaz hale gelmiştir.
Dalyanlardaki balık stokları da aşırı tüketimden ziyade çevresel
bozulmanın tehdidi altındadır. Doğal balık stoklarını tüketimi yerine
kültür balıkçılığına daha fazla önem verilmelidir.
2002 yılı yaz aylarında şiddetli yağmurlar orta Avrupa’da sel
felaketlerinin yaşanmasına neden olmuştur. Bu felaketlerin tek nedeni
iklim değişikliği değildir, ancak iklim değişikliğinin devam etmesi
halinde neler olabileceğinin göstergesidir. Orta Avrupa’da sel riskinin
giderek artması beklenmekte, Avrupa’nın diğer bölgelerinde ise sık sık
kuraklık yaşanacağı tahmin edilmektedir.
Hava kirliliği birçok şehirde önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.
Azami derişim miktarları azalmasına karşın toprak düzeyindeki ortalama
ozon derişimi artmaya devam etmektedir. Birçok Avrupa kentinde hava
kirliliğinin neden olduğu potansiyel sağlık sorunu insanların kirletici
parçacık maddelere maruz kalmasıdır.
Çevrenin maruz kaldığı tehlikeli kimyasal madde derişiminin
azaltılmasına yönelik politikaların etkinliğinin artırılmış olmasına karşın
sınır değerlerinin aşıldığı ve örneğin hamile kadınlar için özel gıda
üretilmesi gerektiği önerileri hala gündemdedir. Dioksinler ve balıklarda
cıva bulunması bu duruma örnek olarak gösterilmektedir. Avrupa’da
tehlikeli kimyasal maddelerin izlenmesi ve raporlandırılmasında yeterli
koordinasyon sağlanmamaktadır.
Atıklar tüm Avrupa ülkelerinde önemli bir sorun olarak devam etmekte
ve atık madde miktarı genel olarak artış göstermektedir. Atık madde
oluşumu malzeme ve enerji kaybı anlamına gelmektedir. Bu atıkların
toplanması, işlenmesi ve bertarafı ekonomik açıdan topluma büyük bir
maliyet yüklemektedir. Avrupa’da atıkların çoğu toprağa gömülmekte
332
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
ancak yakarak bertaraf işlemi de gün geçtikçe yaygınlaşmaktadır.
Atıkların toprağa gömülmesi ve yakılması sera gazı salımlarını
artırmakta, dioksin ve furan ile uçucu ağır metallerin sınırlar ötesi
taşınımı çevre açısından önemli ölçüde sorun yaratmaktadır.
Avrupa’da yaşayan insanların çoğu dünyanın diğer ülkelerindeki
insanların karşı karşıya kaldığı su sıkıntısı ve kalitesiz su sorunu ile karşı
karşıya gelmemektedir.
Ancak, çoğu su kaynağı insanların
gerçekleştirdiği faaliyetler nedeniyle risk altında bulunmaktadır. Avrupa
nüfusunun % 31’i yıllık su kaynaklarının % 20’sinden fazlasını kullanan
ülkelerde yaşamakta, bu durum gelecek için önemli bir su sıkıntısına
işaret etmektedir. Miktar olarak sorun olmasa da, AB vatandaşlarının %
10’undan fazlasının izin verilen sınır değerlerin üzerinde mikrobiyolojik
kirlenmeye maruz kalan su tüketmesi içme suyu kalitesinin halen sorun
olduğunu göstermektedir.
Avrupa’da toprak kaynakları ile ilgili en önemli sorunlar, toprağın
betonla kaplanması, erozyondan kaynaklanan toprak kayıpları, değişik
kaynaklı kirleticilerle toprak kirlenmesi, asitleşme, tuzlulaşma ve toprak
sıkışmasıdır. Toprak üzerindeki baskılar yerleşim bölgelerindeki nüfus ve
faaliyet yoğunluğundan, ekonomik faaliyetlerden, iklim ve arazi
kullanımı değişikliğinden kaynaklanmaktadır.
Tüketici alışkanlıkları ve imalat sektörü, özellikle yerleşim bölgelerinde
belediye atıkları, enerji üretimi ve ulaşım gibi potansiyel kirlilik
kaynaklarının artmasına neden olmaktadır. Özellikle Akdeniz
kıyılarındaki turizm etkinlikleri toprağın bozulmasına neden olmaktadır.
Avrupa Birliğine üye ülkelerle bazı diğer ülkelerin toprak erozyonu
durumları Çizim 17 ‘de gösterilmektedir.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
333
Notlar: * Tarım alanı ile ilgili veri bulunmamaktadır. Ukrayna için erozyon riski bulunan
alanların verileri de dâhildir. Veriler 1990-1999 yılları aralığına aittir, ancak Avusturya,
Yunanistan, Macaristan, İtalya, Polonya, Slovak Cumhuriyeti ve İspanya ile ilgili veriler
1990-1995 yılları aralığını yansıtmaktadır.
Kaynak: Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü Değerlendirme Raporu: 24 Nisan
2003 (Özet) EEA Raporlar,
http://reports.tr.eea.eu.int/environmental_assessment_report_2003_10-sum/tr/index_html_local
Çizim 17 . AB üyesi ve AB üyesi olmayan bazı ülkelerde toprak erozyonu
sorunu görülen arazilerin toplam arazi içerisindeki yeri
334
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Türkiye’de 1999 yılında yaşanan deprem felaketi, Ukrayna’da 2002
yılında yaşanan maden felaketi, Prestige adlı petrol tankerinin
İspanya’nın batı kıyılarında neden olduğu facia ve 2002 yaz aylarında
Orta Avrupa ile Karadeniz bölgesinde yaşanan yüzyılın sel felaketi
önemeli olaylardır. Bu gibi felaketler devam edecektir. Bunlardan
bazıları teknolojiden, bazıları doğal olaylardan, bazıları da her ikisinden
kaynaklanmaktadır. Geçmişte yaşanan kazalardan ve doğal afetlerden
alınan derslerden faydalanılarak entegre bir risk yönetimi yaklaşımı
sergilenmesi ve acil durum planlamasının daha iyi bir şekilde yapılması
gerektiğinin bilincine varılması teknolojik kazaların sayısını ve etkilerini
azaltacak, bazı doğal afetlerin etkisini de hafifletecektir.
Avrupa, dünyanın diğer bölgeleri üzerindeki ekolojik etkisini azaltma
sorumluluğunun yanı sıra çeşitli ekosistemlerini ve doğal güzelliklerini
korumak ve kıtadan geçen göçmen hayvan türleri ile kıtada yaşayan ve
tehdit altında bulunan türleri korumak gibi küresel bir sorumluluğa da
sahiptir. Bu sorumluluk yabani hayvanlarla ilgili küresel ticaretin kontrol
altına alınması sorumluluğunu da kapsamaktadır.
AB dışındaki bazı ülkelerde, son on yıl içerisinde, kirliliğin fazla olduğu
fakir bölgelerde, ortalama insan ömrü önemli bir azalma göstererek 50
yılın altına inmiştir. Avrupa’da tüketilen bitkisel ve hayvansal gıda
ürünlerinde dioksin ve PCB bulunmuş, çocuk oyuncaklarında, anne
sütünde sınır değerlerin üzerinde zararlı maddelere rastlanmıştır. Bu
vakalar, insanların bu maddelere maruz kalma riskinin varlığına işaret
etmektedir. Hastalıkların son yıllarda artış göstermesi dikkat çekici
bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen sorunlar dikkate alındığında Avrupa Birliği’nde çevre
yönetimi ve yönetimin entegrasyonunda gelişmelere gereksinim olduğu
görülmektedir. Avrupa Çevre Programı üye ülkelerin karar alma
süreçlerine ilgili çevre sorunlarını entegre etmelerini önermektedir.
Bunun için hükümetlerin ve toplumun aşağıda belirtilen çeşitli
düzeylerinde ve sektörler arasında çalışmalar yapılması gerekmektedir:
• Bölgesel ve ulusal düzeyde ve üzerinde stratejiler ve politika
planları,
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
335
• Sektörel düzeyde uygun planlar ve eylemler,
• Belirli sektörlerin yönetiminde entegrasyon yaklaşımı ve
yönetimi,
• Entegrasyona yönelik politik araçların esnek bir şekilde
kullanılması,
• Kamu sektörü ile özel sektörde ilgililerin dâhil edildiği girişim
ve ortaklıklar.
Avrupa Birliği’nde çevre sorunlarının çözümüne yönelik çalışmaların
arzu edildiği şekilde başarıya ulaşabilmesi için bugünlerde üzerinde
durulmakta olan en önemli konulardan biri “Environmental Policy
Integration (EPI)” yani Çevre Politikası Entegrasyonu’dur. Avrupa Çevre
Ajansı (AÇA) tarafından 2005 yılında yayımlanan “Environmental
Policy Integration in Europe” adlı teknik raporda konunun önemi
vurgulanarak mevcut durum irdelenmiş ve gelecek için yaklaşımlar
belirtilmiştir.
Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı süreci devam etmektedir. Avrupa
Anayasası’nın Fransa’da ve Hollanda’da halk oylamasına sunularak
kabul edilmeyişi, İngiltere ve Almanya’da halk oylamasının askıya
alınması, bazı çevrelerce olumsuzluk olarak görülmesine karşın, AB’nin
çoğu yetkili organlarının başında bulunan yöneticiler tarafından yapılan
açıklamalar dikkate alındığında, bu referandum sonuçlarının Türkiye’yi
fazlaca etkilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu nedenle daha önce başlatılan
AB Müktesebatına uyum çalışmaları hızla sürdürülmektedir.
Çevre Koruma konusu AB sürecinde çok önemli konulardan birini teşkil
etmektedir. Hem AB Çevre Politikaları ve Çevre Mevzuatı ve hem de AB
ülkelerinin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar ve bu anlaşmalara bağlı
yaptırımlar konusunda daha alınması gereken çok yol olduğu
görülmektedir. En önemli olan, mevzuata uyum çalışmaları arzu edilen
hızda sürdürülmesine karşın, uygulamalarının aynı paralelde olmayışıdır.
Başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere, ilgili diğer kurum ve
kuruluşlarla birlikte, uygun ve etkili bir eşgüdüm anlayışı içerisinde,
mevcut çevre mevzuatı ile birlikte AB Çevre Mevzuatına göre yenilenen
veya düzenlenen mevzuat hükümlerinin uygulanmasıdır. Çevre
yönetiminde önemli olan var olan mevzuatın uygulanmasıdır.
336
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
9. KAYNAKLAR
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Türkiye İstatistik Yıllıkları,
http://www.die.gov.tr
Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü, Genel Nüfus Sayımı Sonuçları,
http://www.die.gov.tr
Başbakanlık Resmi Gazete, http//rega.basbakanlik.gov.tr
Brady, N. C., “The Nature and Properties of Soils”, 8th Edition,
Macmillan Publishing Co., Inc., New York, U.S.A., 639 pp., 1974.
Çevre Bakanlığı ve UNDP, Sürdürülebilir Kalkınma Türkiye Ulusal
Raporu, 2002, (Ed.: G.Tüzün ve S.Sezer), 208 s.
Çevre ve Orman Bakanlığı, http://www.cevreorman.gov.tr
Devlet Planlama Teşkilatı,
http://www.dpt.gov.tr
Beş
Yıllık
Kalkınma
Planları,
Draper Fund Report, “Ethical Issues in Family Planning Progress”,
No.12, 1983.
Draper Fund Report, “A Decade of Family Planning Progress”, No.13,
1984.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
337
EEA, 2003, Avrupa’nın Çevre Sorunları: Üçüncü değerlendirme raporu
(özet), 63 pp. http://www.eea.eu.int
EEA, 2004, AÇA İşaretler, Kopenhag, 36 sa.
EEA, 2005, Environmental Policy Integration in Europe: State of play
and an evaluation framework , Technical Report No:2/2005, 70 pp.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, http://www.enerji.gov.tr
“Environmental Quality-1980”, The Eleventh Annual Report of The
Council On Environmental Quality, U.S.A., 497 pp.
FAO, Food and Agricultural Organization of United Nations,
http://www.fao.org
Food First, Institute
http://www.foodfirst.org
for
Food
and
Development
Policy.
Gaskell, P. “Temizlik Masrafsız Olmaz”, Ufuk Kültür Fikir Dergisi, Cilt
5, Sayı 1, Sa:47-55, 1973.
Jones, K.H. “Temiz Hava İçin Uluslararası İşbirliği”, Ufuk Kültür Fikir
Dergisi, Cilt 5, Sayı 4, Sa:32-38, 1973.
Kırımhan,S.”Doğanın Korunması: Doğal Denge ve Çevre Kirliliği”,
Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Ders Notları, 1977.
Kırımhan,S. “Neden Çevre Sorunları”, TÜBİTAK, Bilim ve Teknik
Dergisi, Cilt 12, Sayı 142, Sa:43-44, 1979.
Kırımhan,S “Erzurum’da Hava Kirliliğinin Ulaştığı Boyutlar ve Alınması
Gereken Önlemler”, TÜBİTAK-Çevre Araştırmaları Grubu, VII. Bilim
Kongresi, 3-7 Kasım 1980, İstanbul, Tebliğler Kitabı, 61-76.
338
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Kırımhan,S. “Atmosferin Karbondioksit Derişimindeki Artışlar ve
Etkileri”, TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi, Cilt 14, Sayı 164, Sa:2223, 1981.
Kırımhan,S., “Accidental Oil Spills and The Pollution of The Marine
Environment”, First International Conference on The Impact of Oil Spill
in The Persion Gulf, May 20-27,1984, Tehran-Iran, p:403-415.
Kırımhan, S. “Erzurum İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm
Önerileri”, TUBİTAK-Çağ, Ulusal Çevre Sempozyumu, 12-15 Kasım
1984, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Adana.
Kırımhan, S.,”Asit Yağışlar ve Uluslararası İlişkilerdeki Önemi”, T.C.
Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü, Çevre Sempozyumu’85, 5-7
Haziran 1985, Ankara.
Kırımhan, S., “Türkiye’de Kuraklık Sorunu ve Son Yıllarda Sıcaklık ve
Yağış Miktarlarındaki Değişmeler”, Atatürk Üniversitesi, Çevre
Sorunları Araştırma Merkezi, Çevre Sorunları Sempozyumu-VII,
Erzurum, 13-17 Mayıs 1985, Sa:412-436.
Kırımhan,S.,”Türkiye’de İçmesuyu İhtiyacının Miktar ve Kalite
Yönünden Değerlendirilmesi”, 4 th Environmental Science and
Technology Conference, 5-9 June 1988, İzmir, 12 pp.
Kırımhan, S., “Elazığı İlinin Genel Çevre Sorunları ve Çözüm Önerileri”,
Çevre’89, Proceedings of the 5 th Environmental Science and
Technology Conference, Adanai 1989, p:361-381.
Kırımhan, S., “Türkiye’de Çevre Hukuku, Standartlar ve Çevresel Etki
Değerlendirmesi”, İnönü Üniversitesi, Çevre Araştırmaları Birimi,
ÇEVRE-1986 Sempozyumu, 5-7 Haziran 1986, Malatya, 11 sa.
Kırımhan, S., “Fırat Havzasının Fiziksel Özellikleri ve Genel Çevre
Sorunları”, Fırat Üniversitesi, Fırat Havzasının Sosyal, Kültürel ve
Ekonomik Kalkınması Sempozyumu, 7-9 Nisan 1988, Elazığ, Bildiriler
Kitabı (1991) Sa:229-248.
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
339
Kırımhan,S.”Erzurum’da Hava Kirliliği ve Nokta Kaynak Araştırması”,
TÜBİTAK, Doğa-Tr. J. of Engineering and Environmental Science, 15
(1991), 122-143.
Kırımhan, S.,”Türkiye’de GAP’ın Çevre Yönü İle İlgili Çalışmalara Bir
Bakış”, Türkiye Çevre Vakfı, GAP ve Çevre Sempozyumu, 25 Eylül
1992, Sa:29-44.
Kırımhan, S., ve Keven,F., “Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
Bölgesinde Çevre Sorunları ve Turizm Etkileşimi”, 1.GAP ve Turizm
Sempozyumu, 25-26 Aralık 1992, 13 sa.
Kırımhan,S. “Sürdürülebilir Tarım ve Uygulamaları”, Türkiye Çevre
Vakfı, 9-12 Ekim 1997, Türkiye’nin Tarım Politikası ve Çevre
Toplantısı, Sa:33-43.
Kırımhan, S., Tel,M. ve Afet,Z., 2005, “Avrupa Birliği Sürecinde
Türkiye’de Çevre Yönetimi” Toplantısı Bildirileri, AK-TEL
Mühendisilik, 320 sa.
Murray, B.G. “Ekolojistler Ekonomistlere Ne Öğretebilir?”, Ufuk Kültür
Fikir Dergisi, Cilt 5, Sayı 4, Sa:22-31, 1973.
Nace, R.L. “Water of the World”, Nat. Hist., Vol:73, No:1, 1964.
Ponting, C., “Dünyanın Yeşil Tarihi”, Sabancı Üniversitesi, 2000.
Population Reports, Special Topics, “Migration, Population Growth and
Development”, Series M, No:7, 1983.
Roberts, N. “The Changing Global Environment”, Blackwell Publishers,
USA, 1994.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım İstatistikleri,http://www.tarim.gov.tr
Turk, A., J. Turk, J.T. Wittes and R. Wittes. “Environmental Science”,
W.B. Saunders Company, U.S.A., 563 pp., 1974.
340
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Türkiye Çevre Vakfı, Türkiye’nin Çevre
http://www.cevre.org
Sorunları 1983-2003.
“Yeşil Devrim Planlaması”, Norman E.Borlaug ile Bir Mülakat, Ufuk
Kültür Fikir Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, 1972.
UNDP,
Global
Environment
http://www.unep.org/geo/yearbook
U.S.Bureau
of
the
http://www.census.gov
Census,
Outlook,
International
Year
Data
Books,
Base.
WHO, Dünya Sağlık Teşkilatı Raporları,http://www.who.org
Worldwatch Enstitüsü, Dünyanın Durumu Raporları, 1991-2005.
http://www.worldwatch.org
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
341
342
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
DİZİN
A
AÇA · 329-331, 339, 340
Afrika · 18, 20-22, 26, 29, 34, 40, 100, 110, 114, 150, 306, 316
AIDS · 28
Aile planlaması · 133
Akciğer kanseri · 28
Akdeniz Kıyısı · 49
Almanya · 25, 57, 58, 315
Ambalaj ve Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği · 279
Amocco Cadiz · 104
Amsterdam Antlaşması · 300
Apollo-11 · 41
Arazi Kullanımı · 138, 154, 209, 225, 270
Arıtma çamuru · 122
Arıtma tesisi · 205, 213
Arjantin · 34
Asfaltit · 116
Asitleşme · 307, 308, 330, 331
Asya · 18, 20, 21, 22, 26, 29, 33, 40, 43, 95, 100, 110, 114, 133, 316, 317
Atatürk Üniversitesi · 116, 336, 337
Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği · 281
Atık su arıtma · Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği · 280
Atıksu · 44, 110, 113, 114, 122, 123, 128, 129, 204, 205, 213, 214, 218, 274
Atıksu arıtma · 123, 126, 129, 218, 275, 301, 302
Atıksu Yönetimi · 205, 217
Atom Enerjisi Kurumu · 163, 172, 287
Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) · 325, 327, 334
Avrupa Çevre Programı · 333
Avrupa Yatırım Bankası (AYB) · 321
Avustralya · 29, 34, 97
Azot oksit · 303, 308
Azotlu bileşikler · 108
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
343
B
Bakteriler · 106
Baltık Denizi · 315
Baraj gölleri · 48, 85
Batı Anadolu · 49
Bebek ölümleri · 47
Belçika · 25, 111
Belediyeler Kanunu · 293
Bilimsel Devrim · 14
Birincil enerji tüketimi · 83
Birleşmiș Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) · 328
Birleşmiş Milletler · 22-25, 65, 99, 102, 106, 142, 144, 150, 224, 302-309, 317
Biyogüvenlik · 151
Biyokütle · 224, 231, 234
Biyolojik çeşitlilik · 33, 78, 103, 144, 150-152, 232, 237, 238, 241, 244, 250, 298,
304, 324, 226
Biyolojik Çeşitlilik Anlaşması · 144
Biyoteknoloji · 34, 318
Bükreş · 14
C
CH4 · 303
Cıva · 298, 331
CO · 308
CO2 · 108, 109, 194, 203, 303, 305, 308, 309, 310
Coğrafi Bilgi Sistemleri · 180
Ç
ÇED · 150, 151, 155, 177-179, 181, 191, 200, 227-229, 259, 271, 327
Çek Cumhuriyeti · 315
Çekoslovakya · 314, 315
Çevre Bakanlığı · 146, 149, 156, 188, 200, 202, 205, 211, 272, 284
Çevre bozulması · 97
Çevre Denetimi · 165, 170, 214, 270, 272
Çevre Denetimi Yönetmeliği · 170, 272
Çevre Düzeni Planları · 180, 181, 188, 227, 284
Çevre Düzeni Planlarının Yapılması Esaslarına Dair Yönetmelik · 284
Çevre Ekonomisi · 199
344
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Çevre Eylem Programı · 299, 309, 312, 324
Çevre İstatistikleri · 117, 118, 128
Çevre Kanunu · 146, 183, 201, 207, 271, 272, 275
Çevre kirliliği · 2, 38, 114, 162, 170, 174
Çevre Konferansı · 14, 16, 102
Çevre Politikaları · 182, 192
Çevre Teknolojileri · 207
Çevre ve kalkınma · 151, 153
Çevre Yönetim Sistemi · 155, 188, 200
Çevre Yönetim Sistemi Standartları · 145
Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) · 150, 161, 166, 177, 191, 227, 271, 337
Çevresel eylem programı (ÇEP) · 315
Çevresi kalitesi · 141
Çığ · 248
Çimento fabrikaları · 116
Çin · 24, 25, 27, 33, 34, 43, 110, 133, 317
Çoraklaşma · 154
Çölleşme · 40, 101, 114, 150, 151, 243, 248, 249
Çölleşmenin Önlenmesi · 206
Çöp fabrikaları · 186
Çözünmüş oksijen · 106
Çubuk çayı · 125
D
Danimarka · 25, 96
Deniz kazası · 190
Deniz kirliliği ·104, 123, 124, 188, 207
Deniz ürünleri · 70, 137
Devlet İstatistik Enstitüsü · 45, 51, 67, 118, 121, 126, 128, 335
Devlet Memurları Kanunu · 147
Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü · 194
Devlet Planlama Teşkilatı · 146, 287, 289, 335
Devlet Su İşleri · 89
Dezenfeksiyon metotları · 208
DİE · 48-54, 62, 67, 70, 71, 84, 93, 117, 235
Dioksin · 331, 333
Doğa Koruma · 161, 237, 238, 242, 243, 263
Doğal gaz · 39, 80, 83-85, 132, 214, 309
Doğal kaynaklar · 7, 74, 149, 183, 324
Doğal Kaynakların Korunması · 192, 268
Doğal stoklar · 137
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
345
Doğu Anadolu · 49, 53, 55, 64, 66, 78, 83
Doğurganlık oranı · 134
DPT · 51, 54, 62, 79, 154, 242
Dr. Norman Borlaug · 28, 31
DSİ · 89-91
Duman · 116-120, 272, 273
Durand · 15
Dünya Çevre Günü · 102
Dünya Kadınlar Konferansı · 14
Dünya Nüfus Konferansı · 14, 16
Dünya Sağlık Teşkilatı · 26, 42, 50, 116, 339
Dünya Ticaret Örgütü (WTO) · 316
E
Edwin E. Aldrin · 41
Ege Kıyıları · 49
Egzoz · 163, 172, 222
Eğim derecesi · 67
EIONET · 327, 328
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) · 316
Ekosistem · 152, 230, 231, 241, 253, 265
Ekoturizm · 94, 152, 241
Elektrik üretimi · 81
EMAS · 307
Endonezya · 27, 133
Endüstriyel Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 273, 274
Enerji · 79-81, 85-88, 153, 172, 182, 190, 222, 225, 285, 287, 303, 309, 314, 336
Enerji ormanları · 224
Enerji politikaları · 183
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı · 85-88, 336
Enerji verimliliği · 225, 310
Enflasyon · 65
Entegre Atık Yönetimi · 218
Erozyon · 67, 138, 154, 161, 167, 196, 206, 224, 243, 244, 246-249, 251, 268
European Environment Agency (EEA) · 325
Eurostat · 323
F
FAO · 33, 336
Filipinler · 27, 33
346
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Fosil · 101, 172
Fotosentez · 106
Fransa · 25, 107, 111
G
Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği · 284
GDO · 34, 311
Gemilerden Atık Alınması ve Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 283
Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar · 34
GEO 2000 · 109-111
Göç · 9, 10, 43, 47, 50, 57, 58, 98, 109, 110, 135, 139
GSYİH · 64, 93, 312, 320
Gündem 21 · 112, 144, 181, 209, 306, 307, 313
Güney Amerika · 20, 29, 95, 133
Güneydoğu Anadolu · 49, 63, 66, 78, 136, 338
Gürültü · 99, 113, 114, 162, 165, 171, 172, 187, 194, 204, 215, 220, 223, 272, 275,
308, 329
Gürültü Kontrol Yönetmeliği · 275
H
HACCP · 113
Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği · 281
Halkın katılımı · 178
Hava Kalitesi · 203, 208, 220
Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği · 171, 172, 272
Hava kirliliği · 99, 102, 104, 114-117, 139, 163, 165, 171, 172, 193, 203, 213, 221,
303, 304, 307, 309, 337
Havza Planlaması · 232
HCFC · 302
Heyelan · 152, 248
HIV/AIDS · 24
Hidroelektrik enerji · 90
Hidrojen · 222, 224
Hindistan · 24, 25, 27, 32-34, 38, 132
I
I. Çevre Şurası · 182
II. Çevre Şurası · 182, 192
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
II. Tarım Şurası Sonuç Bildirgesi · 268
III. Çevre Şurası · 182, 199
IMPEL · 319, 323
Independenta · 104
Isınmadan Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 273, 274
ISO 14000 · 145, 236
IV. Çevre Şurası · 207
İ
İçmesuyu · 119, 212
İklim bölgeleri · 76, 77
İklim Değişikliği · 144, 150, 152, 194, 223, 224, 302, 309, 326
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) · 152
İl Özel İdaresi Kanunu · 289
İller Bankası · 214
İŞKUR · 237
İşletme büyüklüğü · 65
İyi Tarım Uygulamaları · 75
J
Jacques Santer · 317, 318
Jeotermal · 41, 85, 116, 194, 222, 224
K
Kadın başına doğum sayısı · 22
Kadmiyum · 298
Kalp ve damar hastalıkları · 24
Kamu hizmetleri · 147
Kamu Yönetimi Temel Kanunu · 154, 182
Kanada · 25, 34, 104
Karadeniz Bölgesi · 66
Karadeniz Kıyısı · 49
Karasu çayı · 125
Karbon dioksit · 40, 101, 108, 303, 309
Karbon monoksit · 306
Katı atık · 126, 127, 197, 202, 209, 214, 219, 299
Katı atık yönetimi · 202
Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 275, 283
347
348
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Kaynak kullanımı · 8, 132
Keban Barajı gölü · 125
Kentleşme · 41, 43, 50, 98, 111, 132, 138, 149
Kenya · 305
Kıyı Alanları Yönetimi · 181
Kıyı Kanunu · 184
Kıyı kirlenmesi · 106
Kimyasal gübre · 70
Kimyasal güvenlik · 176
Kirleten öder · 206
KOSGEB · 236, 237
Kömür · 39, 85, 110, 132, 291, 315
Kullanılmış yağlar · 202
Kurşun · 298
Kurşunsuz benzin · 193
Kuzey Amerika · 18, 21, 22, 29, 76, 111
Küçük sanayi siteleri · 217
Kükürt dioksit · 116-120, 298
Kültür arazisi · 69
Küresel Çevre Bakışı · 106
Küresel ekonomik politikalar · 44
Küresel pazar · 44
Küreselleşme süreci · 41
L
Latin Amerika · 18, 21, 22, 26, 76, 110, 316, 317
Libya · 58
Lomé IV Sözleşmesi · 306, 316
Londra · 110, 111, 130
M
Maden Kanunu · 265
Maden ocakları · 198
Madencilik · 190
Mahalli Çevre Kurulları · 219, 285
Mahalli Çevre Kurulları Çalışma Usul ve Esasları Yönetmeliği · 285
Malthus · 19, 20
Mavi bayrak projesi · 312
Mega kentler · 42
Mera Islahı · 250, 251
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Mera Kanunu · 264
Metan · 303
Metula · 104
Mexico City · 16, 28, 103
Michael Collins · 41, 42
Milli Parklar · 231, 263, 266, 287
Montreal Protokolü · 109
Murgul Bakır Fabrikası · 115
N
Nadas · 137
Nairobi · 14, 110
Natura 2000 · 238, 304, 305
Neil A. Armstrong · 41
New York · 15, 30, 42, 335
Nilüfer çayı · 125
NOx · 102, 104, 116, 299, 303, 308, 309
NPH · 113
Nüfus Artış Hızı · 51-53
Nüfus Büyüklüğü · 50, 55
Nüfus Planlaması Kanunu · 134
Nüfus yoğunluğu · 95, 321
Nükleer güvenlik · 163, 172, 319
O
Odun enerji · 252
Okyanusların kirlenmesi · 132
Optimal nüfus · 97, 132
Organik Tarım · 71-74
Organize Sanayi Bölgeleri · 43, 210, 217
Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu · 295, 296
Organize Sanayi Bölgeleri Uygulama Yönetmeliği · 296
ORKÖY · 231, 252, 254
Orman yangınları · 240
Orta Avrupa · 330
Orta Doğu · 100
Ortak tarım politikası (OTP) · 311
OSB · 122, 205, 237
Otlak · 101
Ozon · 1, 101, 173, 194, 298, 301, 302, 317, 330
349
350
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
P
Pakistan · 25, 27, 32, 33, 133, 305
Paraziter hastalıklar · 24
Parçacık madde · 117-119
Paul Ehrlich · 32
PCB · 333
Personel rejimi · 148
Pestisid · 100, 109, 196, 279
Petrol · 20, 39, 79, 83, 84, 92, 96, 104, 106, 107, 114, 132, 195, 203, 303, 333
pH · 104
Piller · 186
Polonya · 25, 315, 332
Porsuk çayı · 125
R
Rio de Janerio · 144, 308
Rockefeller Vakfı · 31
Rusya · 25, 27, 35, 314
Rüzgar · 41, 67, 85, 187, 194, 224, 249, 310
S
Sağlık Bakanlığı · 112, 134, 193, 284
Sağlıklı Kentler · 42, 112
Sakarya nehri · 125
Sapanca gölü · 125
Sel · 248
Sera gazı · 152, 203, 224, 225, 303, 305, 331
Serbest bölgeler · 162, 170, 172, 177
Seydi suyu · 125
Sigmoid · 20, 21
Siltasyon · 101
Sintine ve balast suları · 185, 218
Sivil Toplum Kuruluşları · 109
Sivil toplum örgütleri (NGO’lar) · 312
SO2 · 102, 116-120, 298, 299, 303, 309
Soğuk savaş · 43
Solunum yolu hastalıkları · 24
Sosyal politika · 132
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
351
SSCB · 18, 29, 58, 66
STK · 109, 223, 251, 252, 257
Stockholm · 16, 102, 130, 142-145
Stratejik Çevresel Değerlendirme (SÇD) ·159, 166, 177, 179, 180, 181, 309
Stratosfer · 99
Su çevrimi · 7, 39
Su kirliliği · 195
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği · 184, 195, 274
Su tasarrufu · 213
Su ürünleri · 70, 137
Sulak alanlar · 206
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği · 281
Suudi Arabistan · 60
Sürdürülebilir kalkınma · 143-149, 159, 176, 210, 216, 229, 254, 257, 288, 291, 306,
313, 319
T
Tabiat parkları · 161, 287
Tabiatı Koruma Alanları · 152
TACIS · 314
Tarım Arazilerinin Korunması · 285
Tarım ilaçları · 298
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı · 73, 75, 280, 285, 338
Tarımsal Kaynaklı Nitrat Kirliliğine Karşı Suların Korunması Yönetmeliği · 280
Tarımsal politikalar · 153
Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 277, 283
Tehlikeli atık · 165
Temel Sağlık Hizmetleri · 112
The Population Bomb · 32
Thomas Robert Malthus · 19
Tıbbi atıklar · 126
Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliği · 276
Tifo · 14
TOBB · 237, 288
Tokyo · 42, 111, 142
Tokyo Bildirisi · 142
Toprak erozyonu · 1, 28, 68, 69, 125, 152, 224, 331, 332
Toprak kalitesi · 226
Toprak kirliliği · 114, 125, 196, 199, 226
Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği · 226, 275
Toprak Koruma · 154, 268, 270
352
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Torrey Canyon · 104
Trafik kirliliği· 187
Trafik sorunu · 99
Tuna nehri havzası · 315
Turizmi Teşvik Kanunu · 265
Tuz gölü, · 125
Tüberküloz · 14
TÜBİTAK · 146, 224, 336, 337
Tükenebilen kaynaklar · 39, 132
Tüketici alışkanlıkları · 331
Türk Standartları Enstitüsü · 158
U
UÇEP · 149, 150, 265
Ulusal çevre politikaları · 154
Ulusal Çevre Stratejisi ve Eylem Planı (UÇEP) · 149
Ulusal Çevre Veri Tabanı · 328
Ulusal Çölleşme Eylem Planı · 151
Uluslararası Tabiatı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) · 99
UNEP · 99, 106, 109, 142, 302, 317
Ü
Üçüncü Dünya Ülkeleri · 32
V
Vahşi depolama · 219
Veba · 14
VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı · 79, 90
W
WGEM · 328
WHO · 26, 42, 50, 112, 116, 304, 317, 339
WHO/EURO Projesi · 112
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
Y
Yatağan Termik Santrali · 115
Yenilenebilir enerji kaynakları · 162, 172
Yeşil Devrim · 30, 339
Yeşil Kuşak Ağaçlandırmaları · 246
Yeterlik Belgesi · 179, 229
YÖK · 224, 287
Yüksek Çevre Kurulu · 265, 287
Yüksek Çevre Kurulunun Çalışma Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik · 287
Z
Zararlı atık · 124, 275
Zirai mücadele · 185
353
354
ÇEVRE YÖNETİMİ: Nüfus, Kaynak ve Çevre İlişkileri
353-354 boş

Benzer belgeler