Reşat Nuri Güntekin`in toplumsal konuları işlediği
Transkript
Reşat Nuri Güntekin`in toplumsal konuları işlediği
Çalıkuşu... Rümeysa Dolaş tarafından yazıldı. Pazar, 20 Şubat 2011 08:47 Reşat Nuri Güntekin’in toplumsal konuları işlediği romanlarında genellikle Anadolu havası görülür. Aynı havanın görüldüğü Çalıkuşu’nda da farklı yaşam biçimleri ve anlayışlar, değişik gelenek ve görenekler, toplumsal çatışmalar, Feride’nin günlük yaşamı ve duygularıyla iç içe verilir. “Çalıkuşu”... Feride’ye artık bu isim verilmişti. Çünkü o, hiç kaybetmediği enerjisiyle daldan dala atlayarak küçük bir çalıkuşunu andırıyordu... Teyzeleri, amcaları, kuzenleri, arkadaşları ve çevresindeki diğer insanlar onun bu haline şaşırmıyor değillerdi. Küçük yaşta anne ve babasını kaybetmiş bir çocuğun tükenmez bir enerjiyle bu kadar deli dolu olmasına bir türlü anlam veremiyorlardı. Feride, önce annesinin sonra da babasının ölümü üzerine çok sevdiği teyzesine emanet edilir. Aynı zamanda Fransız yatılı kız okulunda eğitim görmektedir. Okulda birçok arkadaşı olur Çalıkuşu’nun... Arkadaşları tarafından sevilen bir öğrenci olsa da öğretmenlerinin Feride hakkındaki düşünceleri için aynı şey söylenemez. Geveze ve haylaz bir çocuk olduğundan öğretmenlerine çok çektirir. Bir defasında dolma kalemini iyi yazmamasından şikayet eder gibi şiddetle sallayarak, mürekkebini titiz öğretmeninin bembeyaz gömleğine sıçratır. Bir kere de böcek fobisi olan bir öğretmeninin, konuşma yapacağı kürsüye kocaman bir böcek bırakır. Öğretmen o böceği görünce küçük bir baygınlık geçirir. Derslerde, çenesinden dolayı tek başına bir köşeye oturtulduğu zamanlarda sürgün hayatı yaşıyormuş gibi hisseder kendini. Yatılı okuduğu için ancak okulunun tatil olduğu zamanları teyzesinin evinde geçirebilir. Teyzesinin evi, İstanbul’da, büyük bir bahçe içinde ve bahçesinde neredeyse her çeşit meyve ağacının bulunduğu güzel bir yerdir. Burada akrabalarıyla tanışır. Çalıkuşu, gülüp eğlenebildiği, istediği zaman ağaçtan ağaca tırmanabildiği bu bahçeyi, teyzesini ve yeni tanıdığı akrabalarını çok sever. Yalnız bir tek Besime Teyzesinin oğlu Kâmran’a karşı çekingenliği ve cesaretsizliği vardır. Kâmran, kendisinden yaşça büyük, herkesin sevgisini kazanmış bir gençtir. Feride, onu çok kıskanır ama içten içe de sevmeye başlar. Yıllar böyle geçip gider... Feride ne kadar büyüse de ruhu hep çocuk kalır. Eskisi kadar sık olmasa bile oyunlarına devam eder. Yine bir tatil bitişi Feride arkadaşlarıyla özlem giderir. Herkes tatilde tanıştıkları sevgililerini, nişanlılarını anlatır. Feride’nin konu dışında kalmaktan canı sıkılır, herkes heyecanla maceralarını anlatırken o da bir hikâye uydurur. Sarışın, yeşil gözlü, boylu poslu, pek uslu ve ağırbaşlı bir genç oluşturur kafasında. Bunu da çok sevdiği ve nişanlanmayı düşündüğü birisiymiş gibi anlatır arkadaşlarına. Çok geçmeden tarif ettiği insanın Kâmran olduğunu farkeder... Feride, bu olayı içinde tutamaz ve ablası gibi gördüğü Müjgan’a anlatır. Müjgan, o zaman bu kızın Kâmran’ı ne kadar çok sevdiğini anlar. Onun durumuna dayanamaz ve Feride’nin hislerini Kâmran’a yetiştirir. Bir tatil günü daha gelir. Salıncakta yine gülüp eğlendikleri bir anda Kâmran 1/5 Çalıkuşu... Rümeysa Dolaş tarafından yazıldı. Pazar, 20 Şubat 2011 08:47 süpriz bir şekilde Feride’ye evlenme teklif eder. Bunu hiç beklemeyen Çalıkuşu haliyle çok şaşırır. O kadar şaşırmıştır ki, gözlerini açtığında kendisini teyzesinin kucağında bulur. ...Zaman içinde iki gencin de birbirlerini sevdikleri anlaşılır. Büyüklerinin de onayını alarak nişanlanmaya karar verirler. Bu süreçte Kâmran, geçici süreliğine Madrid’deki amcasının yanında işe başlar. Feride nişanlısının döneceği günü büyük bir sabırla bekler. Sayılı gün çabuk geçer. Kâmran’ın Avrupadan dönmesiyle düğün hazırlıklarına başlanır. Fakat düğün gününe az bir süre kala beklenmedik bir olay olur. Değişik giyimli, uzun boylu, esrarengiz bir kadın Feride ile görüşmek ister. Ona, Kâmran’ın Avrupada başka biriyle sözlendiğini söyler, ispatlamak için de Kâmran’ın yazdığı bir mektubu gösterir. Mektup, ‘Benim sarı çiçeğim’ diye başlamakta ve sevgi dolu sözlerle devam etmektedir. Feride bu olayı öğrendiğinde nişanlısına şöyle bir not bırakarak derhal evi terk eder : “Kâmran Beyefendi. ‘Sarı Çiçek’ romanını baştan başa öğrendim. Bir daha ölünceye kadar birbirimizi görmek yok. Senden nefret ediyorum.” İstanbul’dan çıkmadan önce bir zamanlar rahmetli annesine dadılık yapan Gülmisal Kalfa’nın evinde kalır. Bir süre orada kaldıktan sonra başvurduğu öğretmenliğe tayin edilir. Görev yeri olan Bursa’ya gittiğinde işlerin yolunda gitmediğini görür. Kendi görevine başka bir öğretmen daha atanmıştır. Bir öğretmenliği iki kişi paylaşamayacağı için birisinin bu işten vazgeçmesi gerekmektedir. Ne yazık ki atanan diğer kadın tam bir oyuncudur ve vazgeçmeye de hiç niyeti yoktur. Bu öğretmenliğin kendisine verilmesi için her türlü numarayı yapar. Feride’den bu işten vazgeçmesini, ağlayıp sızlanarak ve kendisini acındırarak, ısrarla ister. Feride, tüm bu rezilliklere dayanamaz ve sonunda görevinden istifa eder. Başka yerlerde öğretmenlik görevi aramaya koyulur. En son da müdürün övmekle bitiremediği, çok özel bir yer olduğunu söylediği Zeyniler Köyü’ne gitmeye karar verir. Köy, hiç de müdürün anlattığı gibi değildir... Yeşilliğinden, manzarasından taviz verilmeyen köyde ne bir ağaç, ne de bir çiçek vardır. Dağbaşında, kupkuru bir yerdir burası... Oyuna geldiğini o zaman anlar ama göreve başlamaktan başka çaresi de yoktur Feride’nin. Bu köyün evleri, sokakları, mezarları, okulu gibi çocuklarında da siyah bir neşesizlik vardır... Tüm bunlara rağmen Zeyniler Köyü’ne alışmak zorundadır. Zaman ilerledikçe öğrencilerle kaynaşmaya, köyün insanlarına kendini sevdirmeye başlar. Öğrencilerinin içinde küçük bir kız çocuğu vardır ki Feride’yi çok etkiler. Sözlerinde, hareketlerinde kendinden parçalar bulur. Sarı saçları, güzel yüzü ve narinliği köy şartlarına uyum sağlamak zorunda kalmıştır. İsmi Munise olan bu zavallı da Feride gibi yalnızdır. Çoğu zaman okula gelmez, geldiğinde ise perişan bir haldedir. Annesi, babasını bırakıp başka birine kaçtığı için adı kötüye çıkmıştır. Munise de babasından neredeyse her gün dayak yiyerek bundan payını almaktadır. Günler geçtikçe Munise ile biraz daha yakınlaşırlar. Feride, ona tüm bildiklerini öğretir. Hatta Fransızca’yı bile öğretmeye çalışır. Bazen resim yaptırır, bazense köylülerden gizli dans etmeyi öğretir. Amaç beraber olmak ve bu can sıkıcı yerde biraz olsun eğlenmektir. Kimsenin ilgilenmediği, varlığıyla yokluğu bir olan bu küçük kızı onların elinden kurtarmak, kendisine evlat 2/5 Çalıkuşu... Rümeysa Dolaş tarafından yazıldı. Pazar, 20 Şubat 2011 08:47 edinmek ister. Bu isteği kabul edilir, Feride artık Munise’nin ablası, arkadaşı hatta annesi olmuştur... Günün birinde köye müfettiş gelir. Ahırdan bozma bu okulda artık ders yapılamayacağını bildirir. Burayı kapatacaklarını, Feride’yi de başka bir yere tayin edeceklerini söyler. Bunun üzerine Feride ve Munise, Zeyniler’den ayrılırlar. Feride, B...’da Fransızca öğretmenliğine atanır. Zeyniler’den sonra burası cennet gibi gelir onlara... Öğrencileri yaşça kendisine yakın olduğundan, çabuk kaynaşır ve arkadaş gibi olurlar. Okulda bir de Yusuf Efendi adında bir öğretmen vardır. Feride, onunla ahbaplığı ilerletip dost olur. Ta ki Yusuf Efendi’nin kendisine olan ilgisini anlayana kadar... Meğerse bütün kasaba bundan haberdardır. Tüm bunları yeni öğrenen Feride, onunla olan dostluğuna nokta koyar. Yusuf Efendi’nin aslında ölümcül bir hastalığı vardır ve bu olay üzerine daha da ilerler. Nihayet bir gün bu acıya dayanamaz ve can verir. Onun ölümünde tüm kasaba Feride’yi suçlu bulur. Artık insan içine çıkamaz ve kimsenin yüzüne bakamaz olur. Adının çıktığı kasabadan bir an önce ayrılarak en doğru kararı verdiğini düşünür. Tek arkadaşı olan Munise’yi de alıp yollara düşer. Bu sefer Ç... ‘ye gider ve orada öğretmenlik yapmaya başlar. Her şey yolunda gidiyor derken güzelliği yine başına bela açar. Çevrenin tanınmış kişilerinden olan İhsan Bey, Feride’ye vurulur. İhsan Bey zengin, yakışıklı, görgülü bir delikanlıdır. Feride’ye evlenme teklif eder ancak red cevabı alır. Onun gibi bir beyefendiye hayır demesi, başta İhsan Bey olmak üzere herkesi şaşkına çevirir. Feride ise gittiği her yerde Kâmran’ı ve yaptıklarını düşünmektedir... Uğradığı ihaneti aklından hiç çıkaramaz. Tüm isyanlara, geçmiş şeylere rağmen kendisini hala Kâmran’a ait hissetmektedir. Onu içinden atmak istese de başaramaz. Sadece İhsan Bey’den değil, daha bir çok kişiden evlenme teklifleri almıştır. Ama hiç birini kabul etmez. O reddettikçe teklifler artmaya başlar. Bu durumdan rahatsızlık duyan Feride, herkesin kendisini konuştuğu bu yerden ayrılarak İzmir’e yerleşir. Bu sefer Karşıyaka’da zengin bir ailenin kızlarının özel öğretmenliğini yapacaktır. Üstelik kalacak yeri de hazırdır. Köşkte kendisine ve Munise’ye küçük ama şirin, denize karşı bir oda ayrılmıştır. Gel gör ki Feride’ye burada da rahat yoktur. Köşk sahibinin oğlu Cemil Bey, Feride’nin peşini bırakmayınca Çalıkuşu ve Munise için burada kalmak, artık işkenceye dönüşür. Tıpkı rüzgarda, bir oraya bir buraya sürüklenen yapraklar gibi olmuştur Feride... Yanında bir yol arkadaşının daha olduğunu görerek teselli eder kendini her seferinde... Bir yandan da bu narin, küçük yaprağı yıprattığını düşünerek üzülür. Çünkü Munise’nin rengi günden güne solmaktadır ama her şeye rağmen neşesini hiç kaybetmez küçük kız. Şimdiki hedef, Kuşadası’dır. Feride, yine işini severek ve çaba sarfederek yaptığından minik öğrencileriyle kısa zamanda kaynaşır. Lakin işe başladıktan bir ay kadar sonra savaş baş gösterir ve okul hastaneye dönüştürülür. Şimdi nereye sürükleneceğim diye düşünürken Zeyniler Köyü’nde tanıştığı Hayrullah Bey karşısına çıkar. Hayrullah Bey, yıllarını ilme vermiş yaşlı ve başarılı bir doktordur. Feride’yi bu hastanede hemşirelik yapması için ikna eder. Onun iyi niyetine ve samimiyetine inanan Feride, bu teklifi kabul eder. Gelen hastalara, yaralılara birlikte bakarlar, onları iyileştirebilmek için ellerinden geleni yaparlar. Gün olur hastanede sabahlarlar, gün olur hiç uyuyamazlar ama her şeye 3/5 Çalıkuşu... Rümeysa Dolaş tarafından yazıldı. Pazar, 20 Şubat 2011 08:47 rağmen tatlı bir yorgunluktur üzerlerindeki... Savaş biter, Feride bir yandan sevinirken, bir yandan üzücü bir haberle yıkılır. Zaten gün geçtikçe eriyen, rengini gittikçe kaybeden yol arkadaşı Munise, daha fazla dayanamamış; yolun sonuna gelmiştir. Feride bu hadiseden sonra yıllar yılı kendine gelemez, Hayrullah Bey’in destekleri olmasa belki de toparlanamayacaktır. Bunun üzerine bir de çevredekiler, Feride’nin Hayrullah Bey’in yanında kalmasına tahammül edemez, olmadık dedikodular çıkarırlar. Feride yaprak olmaktan, hakkında çıkan her dedikoduda başını alıp gitmekten sıkılmıştır. Hem bu sefer yalnızdır, küçük yol arkadaşı da onu terketmiştir. Hayrullah Bey, tüm bunlara dur demenin zamanının geldiğini düşünür. Çareyi Feride ile evlenmekte bulur. Bu insanlar evli çiftlerin aynı evde kalmasını da yadırgamıyacaklardır her halde... Ama bu evlilik gerçek değil; sadece kağıt üzerinde, dedikoducuların dilinden kurtulmak için yapılmış bir oyundur. Feride, şimdiye kadar hangi ümide sarılsa elinde kalır, neyi severse kendisini terkeder. Onu insanların dilinden kurtaran, Munise öldüğünde bunalımdan çıkaran yıllardır yardımlarını esirgemeyen çok sevdiği Hayrullah Bey de yakında onu bırakıp gidecektir. Yıllar, Hayrullah beyi yaşlandırır, yorar, en sonunda bitap düşürür. Eğer ölürse biricik Feride’nin bu acımasız dünyada yalnız kalacağını bilir. Ona, hayatını değiştirecek bir iyilik daha yapmadan ölmek istemez. Feride’nin yıllardır tuttuğu günlüğünü ele geçirir. Defterinin kaybolduğunu sanan Feride, bütün aramalarına karşın onu bulamaz. Çalıkuşu, bu defterde acılarını, sevinçlerini, tutkularını, üzüntülerini kısacası bütün benliğini yazmaktadır. En çok da Kâmran hakkındaki düşüncelerini yazmıştır. Bütün öfkesini bu deftere kusmuştur. Ama bu öfke, kıskançlık ve sevgi selini de beraberinde getirmektedir. Onu çok sevdiğini, yıllardır unutamadığını da yine bu sırdaş günlüğüne yazmıştır. İşte Hayrullah Bey, ölmeden önce Feride’den bir şey ister. Bu defteri sarıp sarmalar, bir mektupla beraber Kâmran’a iletmesini ister. Hayrullah Bey ölünce Feride’ye de vasiyetini yerine getirmek düşer. Emanetleri Kâmran’a vermek üzere çocukluğunun geçtiği teyzesinin evine doğru yola koyulur. Niyeti, paketi bir an önce teslim edip Kuşadası’na geri dönmektir. Oraya vardığında bütün akrabalarıyla özlem giderir. Çalıkuşu’nu her yerde aradıklarını, kendisini ne kadar çok özlediklerini anlatırlar. O da hepsini teker teker özlediğini söyler. Kâmran’a ise hiç pas vermemeye çalışır. Sanki aralarında hiç bir şey geçmemiş, olanları tamamıyla unutmuş gibi davranır. Kâmran, buna çok bozulur çünkü o her zaman Feride’yi sevmiş, yaptıklarının bedelini, yokluğunda acı çekerek fazlasıyla çekmiştir. Pişmanlığını ise şöyle dile getirmektedir: “Öyle sanıyorum ki, Feride’ye karşı yaptıklarımı ölürken hatırlarsam ağlayarak öleceğim.” Feride, nihayet içinde ne olduğunu bilmediği paketi Kâmran’a verir. Kâmran bütün gece uyumaz, o defteri okur. Okurken göz yaşlarına hâkim olamaz. Feride’nin sabah olduğunda ilk işi Kuşadası’na dönmektir. Görevini layıkıyla yerine getirmiştir. Ne de olsa burada işi bitmiştir artık... 4/5 Çalıkuşu... Rümeysa Dolaş tarafından yazıldı. Pazar, 20 Şubat 2011 08:47 Sabahleyin, Kuşadası’na götürmek üzere lüks bir araba kapının önünde onu beklemektedir. Feride arabaya bindiğinde içinde Kâmran’ın da olduğunu farkeder. Bu onların düğün arabasıdır! Kâmran, defteri okuduğu geceden sonra bütün ev halkıyla iş birliği yapmıştır. Sevgisini hiç belli etmeyen Feride’nin duyguları o defterle anlaşılmıştır artık. Kâmran bir kez daha süpriz bir şekilde evlenme teklif eder ona... Bu duruma çok şaşıran Feride, itiraz etmek ister ama nafile... Kâmran’ın Feride’yi bir daha kaybetmeye hiç niyeti yoktur. Aslında Feride için de aynı şey geçerlidir. Yarım kalan sevgileri, uzun bir zamandan sonra tamamlanır. Nihayet bu ikisinin de en mutlu günüdür... Rümeysa DOLAŞ 5/5