Ahmed er-Rıfâî - İlk Harf Yayınevi

Transkript

Ahmed er-Rıfâî - İlk Harf Yayınevi
es-Seyyid
Ahmed er-Rıfâî
(512-578 / 1118-1182)
Hayatı ve Eserleri
Yûnus eş-Şeyh İbrahim es-Samarrâî • es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî Hayatı ve Eserleri
©İlk Harf Yayınevi, 2013
Kitabın tüm yayın hakları "İlk Harf Yayınevi"ne aittir.
 İlk Harf Yayınevi, 26
Tasavvuf Serisi, 22
 ISBN
978-605-5457-90-7
 Özgün adı:
es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî- Hayâtuhû ve Âsâruhû
 Yazar
Yûnus eş-Şeyh İbrahim es-Samarrâî
 Tercüme
Prof. Doç. Dr. Münir Atalar
 Yayın Yönetmeni/Editör
Ersan Güngör
 Sayfa Düzeni
İrfan Güngörür
 Kapak Tasarımı
Sercan Arslan
 Basım Tarihi
1. Baskı, İstanbul, Mayıs 2013
 Baskı / Cilt
Şenyıldız Yay. Matbaacılık Ltd. Şti.
Gümüşsuyu Cad. No: 3, K: 2 Topkapı/İstanbul
Tel: 0212 483 47 92 (Serti ika No: 11964)
 İLK HARF YAYINEVİ
Genel Dağıtım
Çelik Yayınevi
(Serti ika No, 14710)
Ticarethane Sokak No: 59 Cağaloğlu - Fatih / İstanbul
Tel: +90 212 511 28 11 - 513 73 19 • Fax: +90 212 511 28 12
www.celikyayinevi.com • info@celikyayınevi.com
Yûnus eş-Şeyh İbrahim es-Samarrâî
es-Seyyid
Ahmed er-Rıfâî
(512-578 / 1118-1182)
Hayatı ve Eserleri
Tercüme
Prof. Doç. Dr. Münir Atalar
İthaf
B
u mütevâzi çalışmamı, 21 Ocak 1995’te
Hakk’ın rahmetine kavuşan, babam
Hacı Hafız Abdulkâdir ATALAR’ın aziz hatırasına ithaf ediyorum. Ruhu şâd olsun.
İçindekiler

Sunuş ........................................................................................................... 11

Giriş .............................................................................................................. 15
es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Hayatı ve Eserleri

Önsöz ........................................................................................................... 23

İsmi ve Lakabı ....................................................................................... 25
Baba Tarafından Soyu ......................................................................... 25
Ana Tarafından Soyu............................................................................ 26
Es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin Şeceresi ..................................... 27
Doğumu ve Yetişmesi .......................................................................... 28
Kişiliği ve Ahlâkı ..................................................................................... 30

Menkıbeleri ............................................................................................ 33

Şiirlerinden Örnekler...................................................................... 37

Hikmetleri ............................................................................................... 41

Vaazları ...................................................................................................... 43
Yetişkinlik Çağındaki Gençlere Doğru Yolu Göstermesi .. 45
Müridlerini Yönlendirmesi............................................................... 46
Dünyanın En Büyük Egzersizcisi Olarak Seyyid
Ahmed er-Rıfâî ........................................................................................ 48
Öğütleri........................................................................................................ 49
Duaları ......................................................................................................... 52
Tasavvufa Davet...................................................................................... 53

Seyyid Ahmed er-Rıfâî’ye Göre Tasavvuf .......................... 55
Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin Tevhide Davet Usulü................. 56

Tarihte Seyyid Ahmed er-Rıfâî ................................................. 59
Âlim Olarak er-Rıfâî.............................................................................. 62
Es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’den Abbasî Halifesine Bir
Mektup......................................................................................................... 63
Er-Rıfâî’nin Çağdaşı Olan Halifeler .............................................. 64
Dairetül-Maarifi’l–İslamiyye’de er-Rıfâî.................................... 65

Tevhid, Ahlâk ve Tasavvuf İlmine Dair Görüşleri ....... 69

Kitab (Kur’an-ı Kerim)’a ve Sünnet’e Bağlanma
Çağrısı ......................................................................................................... 73

er-Rıfâî Tarikatının Esasları ....................................................... 77

Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin Eserleri....................................... 83
Er-Rıfâî Hizb ve Virdleri: .................................................................. 85
El-Kaside er-Rıfâîyye ........................................................................... 95

er-Rıfâî’nin Kerâmetleri ................................................................ 99

Evliya’nın Kerametleri ................................................................. 107
Kerâmetin İspatı.................................................................................. 107
Kerâmet Üzerine Yüce Allah’ın Kitabından Delil:............. 109
Keramet Üzerine Sahih Sünnet’ten Delil ............................... 110
Sahabe Eserlerinden Keramete Delil....................................... 115
Kerametlerin, Velilerin Eli ile İcrasındaki
(Uygulanmasındaki) Hikmet........................................................ 117
Keramet ile İstidrac Arasındaki Fark ...................................... 118
Sûfîlerin Kerametlerdeki Yeri ...................................................... 121

Seyyid Ahmed er-Rıfâî’ninEşleri, Çocukları ve
Torunları ................................................................................................ 125
Es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin Vefatı ........................................ 126

es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî Hakkında Yazılmış
Kitaplar ................................................................................................... 129
Er-Rıfâî’nin Hayatından Bahseden Kitaplar ........................ 133

Mısır Rıfâîleri veOnun (Mısır) Mescidi............................ 135
Hz. Rıfâîyye Türbesinin İnşaatı ................................................... 138

er-Rıfâîyye Sâdâtının(Seyyidlerinin) İsimleri ............ 145

Irak’ta Bulunan Meşhur Rıfâî Aşiretleri ve Evleri ... 153
Elbû Melis Rıfâîyye Aşireti............................................................. 153
Elbû Nâsır er-Rıfâîyye Aşireti ...................................................... 155
Eş-Şeyh Halaf er-Rıfâî et-Tikritî Ailesi..................................... 157
Eş-Şeyh Gumer’in Ailesi .................................................................. 158
Mustafa el-Halil Ailesi ...................................................................... 161
Bağdat’ta et-Tabakçelî Ailesi......................................................... 163
Bağdat’ta, Râve’de ve Musul’da er-Râvî Ailesi ................... 165
Basra’daki Nakib Ailesi.................................................................... 167
Ebû Humrâ Ailesi................................................................................ 168

Irak Dışındaki Rıfâîyye Evleri ................................................ 171
Kuveyt’teki Rıfâî Ailesi ..................................................................... 171
Ürdün’deki Rıfâî Ailesi ..................................................................... 172
Suriye Derizor’daki Rıfâî Ailesi ................................................... 172
Suriye Hama’daki Rıfâî Ailesi ....................................................... 172
Medine-i Münevvere’deki er-Rıfâî Ailesi............................... 172
Pakistan’da er-Rıfâî Ailesi .............................................................. 173
Lübnan’da er-Rıfâî Ailesi ................................................................ 173
Mısır’daki Rıfâî Ailesi: ...................................................................... 173

Rıfâî Tekkeleri ................................................................................... 175

Kaynakça ............................................................................................... 181
Sunuş
R
ıfâî’lik, Türk insan ve toplumuna etki eden en eski
düşünce ve sevgi kurumlarından biridir. Ünlü gezgin İbn Batuta’nın “Muhammedî bir tarikat” diye andığı ve
etkilerini Altınordu topraklarında, Macar illerinde bile izlediği Rıfâî’lik, kuruluş tarihi bakımından da Kâdirîlik’le1
hemen hemen aynı zamanın mahsulüdür.
Rıfâî’lik, özellikle Balkan topraklarında İslâmlık ve Türklüğün yayılışında temel hizmet veren kurumlardan biridir.
Araştırmalar, bu tarikatın adı geçen topraklardaki etkisinin hâlâ çok canlı ve yapıcı olduğunu göstermiştir.
Rıfâî’lik, bugün dünyanın her yerinde etkisini sürdürmekte ve büyük bir aydın kitleye ilham kaynağı olmaktadır. Türkiye’de de durum aynıdır.
1
Yalnızca Türk illerini değil, tüm İslâm dünyasını esas alırsak, ilk ve
en yaygın tarikat Kâdirilik’tir dense yeridir. Kâdirilik, tarihî yeri bakımından da “bütün tarikatların âdetâ ocağı” olan temel kurumdur.
Çünkü tarih içinde tarikat adını alan ilk ve büyük kuruluş odur. Kurucusu Abdulkâdir Geylânî’dir. İslâm Ansiklopedisi, M.E.B., 1965, c.
I, s. 80-3.
11 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
İşte yukarıda birkaç cümle ile önemini vurguladığımız
böylesi bir tarikattan ve kurucusu Seyyid Ahmed Rıfâî’den
bahseden bir eserin, Türkçeye kazandırılmasının yararlı
olacağı inancı ile bu çeviriyi yaptık.
Böylece, çeviriden yararlanan Hakk yolcusunun elinden tutsun, derekeleri atlatsın, en üstün iman derecelerine
çıkarsın.2 Hakk yolcusu, mânâ yolunda yanmayı, yakılmayı,
varlığını ifna etmeyi göze alırsa, imanı da doruk noktalarına çıkar. Kâl (söz) ehli olmaktan çıkar, hâl ehli olur.
2
 12
Aynı düşüncelerle, Abdül-Halim Ken’ân (Rıfâî)’ın, Ahmed er-Rıfâî
(Dârü’l-Hilafeti’l-Aliyye, Matbaa-i Âmire, 1340, 220+102 sayfa)
isimli Arab harfleriyle matbû eserini, yalnızca okunuşuyla (transkribe) değil, sadeleştirerek, gerekli açıklamalarla birlikte yeni
harflere kazandırmayı dileriz. İnşallah, ilerde bu tasarımızın gerçekleştiğini görmek bizi mutlu kılacaktır. Şimdi bu sözünü ettiğimiz eserin, kapsamı hakkında kısaca bilgi verelim: Hz. Pîr’in nesebi; doğumu, hırka giymeleri (s. 3), tarikata girişleri (s. 4), ahlâkı
(s. 5), vaazları, sohbetleri ve bazı sorulara verdiği cevaplar (s. 21),
çocukları, ünlü dostları, tâbileri (s. 97), Rıfâî şeyhlerinin adabı ve
mesleğe girişleri (s. 121), sohbet, telkin, zikir, sülûk dereceleri (s.
152), telkîn-zikir (s. 154), dervişliğe kabûl usûlü (s. 155), riyazât
(s. 157), halvet (s. 159), tarikatın bina ve erkânı, dervişlik hırkasının zâhir ve bâtın ve… (s. 163), Rıfâî tarikatının merâsimi (s. 163),
Hz. Pîr’e Ebü’l-Alemeyn ve Şeyhü’l-Ureycâ denilmesinin sebepleri
(s. 182), Şa’bân-ı Rifâiyye (s. 183), Hz. Pîr’e Rıfâî denilmesinin sebebi (s. 184), Hz. Pîr’in eserleri (s.184), kitabın yazarının dergâhta
okunan bazı ilahileriyle, şiirleri (s. 186), Kitabın yazarının tarikata girişine dair bir-iki söz (s.220), Birinci hizb-elli ikinci hizb (s.
1-102). Aynı eserin ilk 120 sayfasının lâtinceye aktarılmış kısmen
sadeleştirilmişi için bkz.: İsa Karip, Ahmed er-Rufâî Hayatı ve Sohbetleri, Ankara, 1992 (Ank. Ünv. İlahiyat Fak., Lisans Tezi, yer nu:
29835).
Sunuş 
Şimdi de çevirimizle ilgili olarak, bazı teknik konular
hakkında bilgi vermek istiyoruz:
Çevirimizde, Yûnus eş-Şeyh İbrahim es-Samarrâî
isimli Iraklı yazarın3 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî- Hayâtuhû
ve Âsâruhû (1998, Bağdad, Matbaatü Es’ad) isimli Arapça
eserinin ikinci baskısını esas aldık. Sözü edilen eserin ilk
baskı tarihi ise, 1970 olup, resimlidir.4 Bu resimler Seyyid
Ahmed Rıfâî’nin türbesi ve kabrinin değişik açılardan görüntüleri ile eserin yazarının türbe ve kabir çevresinde arkadaşları ve ziyaretçilerle olan fotoğraflarıdır. (1970 baskısı, resimli sayfalar: 6, 10, 13, 17, 44, 45, 62, 64, 69). Eserin
iki baskısı arasında, bu resim farkından başka, ikinci baskıda olup da ilk baskıda yer almayan iki konu (“el-Hizbü’lEvvel er-Râtib eş-Şerif” ve “Kasîde er-Rıfâîyye”) başlığı vardır ki, çeviride ilgili yerlerde not düşülerek belirtilmiştir.
(s. 85-94 ve 95-98)
Çeviride, olabildiğince metne sâdık kalınmaya çalışılmıştır. Orijinaldeki dipnotları aynen korunmuştur. Ancak
tarafımızdan yapılmasına ihtiyaç duyduğumuz açıklama
ve ekler, yıldızlar düşülmek suretiyle işaret edilmiştir. Bu
tür göndermelere, (Çev.) kaydı ile notlar düşülmüştür.
3
4
Yeni Bağdat’ta, Samarra’ Camii’nde İmam-Hatib ve Vâizdir. Bu bilgi,
eserin 1970 (Matbaatü’l-İrşâd) baskısının iç kapağından alınmıştır.
Eserin 1970 baskısının fotokopisini, lütfedip bize ulaştıran, nüsha
farklarını tespit etmemize zemin hazırlayan ve Ahmed Rıfâî üzerine çalışması, (Sa Vie, Son Oeuvre, Sa Tarique, Paris, 1973, IX+433
sayfa, -Basılmamış doktora tezi – Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kitaplığı, yer nu.: 17.979) bulunan, konunun esas uzmanı
Sayın Prof. Dr. Mustafa Tahralı’ya teşekkür ediyorum.
13 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Çevremizdeki parantez içindeki kısımlar, -metnin daha
iyi anlaşılması için- tarafımızdan eklenmiştir. Eserde, metin olsun-me’âl olsun, sûresi ve âyet numarası belirtilmeyen bazı ayetler, tarafımızdan tespit edilerek, notlarda
işaret edilmiştir. Bazı hadislerde de aynı yöntem uygulanmıştır. Okuyucunun yararlanmasında kolaylık sağlayan ve orijinalde bulunmayan “İçindekiler” listesi çeviriye eklenmiştir.
Bir İslâm tarihçisi olarak, bu çalışmamız, sade bir çeviri
ürününden ibarettir. Yoksa tasavvuf ve tarikat alanlarında
herhangi bir iddia taşımamaktadır. Aksi bir durum haddimizi aşmak olurdu. Bunun bilincinde olarak, Önsöz’de ve
Giriş’te yer alan bilgi kırıntılarının bir kısmını, Sayın Prof.
Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün de hoş görüşüne sığınarak, onun
kitapçığından5 özetlenerek alınmıştır.
Gayret bizden, yardım Cenab-ı Hakk’tandır.
Tokat, Ekim 2012
Prof. Doç. Dr. Münir Atalar
5
 14
Haz. Yaşar Nuri Öztürk, Büyük Tarikatlar, Nisan 1992, s. 9-12 (Hürriyet Gazetesinin Ramazan hediyesidir.) Sayın Y.N. Öztürk kitabının: “Rıfâî’lik ve Kurucusu Ahmed Rıfâî” başlığı altında verdiği özet
bilgileri (s. 22-26), çevirisini sunduğumuz elinizdeki bu eserin aslından almıştır.
Giriş
T
arihimizi, hatta ahlâk şuur ve karakterimizi kendilerinden ayrı düşünemeyeceğimiz, düşünsek
bile benliğimizi kendilerinden soyutlayamayacağımız
bazı kavram ve kurumlar vardır. Tarikatlar, başka bir deyimle, tasavvufî duyuş ve anlayışlar bunların en önemlilerindendir.
Bu ölmeyen kavram ve gerçeklerin yeniden değerlendirilmesinde, birer tarihî kurum olan tarikatların iyi tanınmasının yararları olacaktır. Bu küçük çevirimizin, bu yaklaşımla okunmasını diliyoruz.
Bazı İslâm bilginleri, kurallara ilişkin yorumlar getiren
ekollere “fıkıh ekolleri”; takvâya ilişkin yorumlar getiren,
insanların iç dünyasına ait temizlenmeyi gerçekleştiren
ekollere de “bâtınî ekoller” adını vermişlerdir. Ancak zaman içinde bu adlar tutunamamış, mistik hayata ilişkin konularla uğraşan bilginlerin sûf (yün elbise) giymelerine bakarak, bu disiplinlerin toplu halde anılışı “tasavvuf” adıyla
olmuş ve bu ad tutulmuş ve tutunmuştur.
15 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Tarikatlar, İslâm’ın ruhsal ve manevi değerlerini
kazandırıp-geliştiren bir kurum olan tasavvufun, yorum
getirici ekolleridir.
Fıkhî yorum getiren ekollerin geleneksel eğitim ve bilim kurumları medrese, tasavvufî yorum getiren ekollerinkiler tekke adını alır.
Fıkhî alanın temsilcilerine verilen geleneksel ad, fakîh;
tasavvufî alanınkilere verilen ad ise Şeyh, Mürşid, Pîr, Velî,
Allah Eri, Allah Dostu, Gönül Sultanı, Eren, Ermiş’tir.
Tarikat, Arapçada yol demektir. Kur’an-ı Kerim’de tarikat, mezhep, yol, tarz, metot, hareket biçimi anlamlarında kullanılmıştır (Bkz., Kur’an, Tâhâ (XX) Sûresi, âyet:
63, 104; Cin (LXXII) Sûresi, âyet: 11, 16).
Nitekim Yûnus Emre bir beytinde şöyle der:
“Şeriat tarikat yoldur varana
Hakikat meyvası andan içeru”
Bir tasavvuf terimi olarak tarikat, “Allah’a varma gayesini güdenlerin izledikleri özel tarz ve yol” demektir.
Bir yaratılış kanunu olarak, her birey bağımsız bir
dünyadır. İnsanların parmak uçlarının farklı olduğu gibi,
iç dünyaları da farklıdır. İşte tarikatlar, bu farklı bireyleri, yaratılışlarındaki özellikleri kanalize ederek esas hedef olan “Allah’a ulaşma” da yol aldıran kurumlardır. Bu
yüzdendir ki ana çerçeve olan dinin tek olmasına karşın,
tarikatlar pek çoktur. Hatta denebilir ki, insan sayısı kadar tarikat vardır. Tasavvufta bu evrensel espri, şu formül
 16
Giriş 
cümlede dile getirilir: “Allah’a giden yollar, yaratıkların sayısı kadar çoktur.”
Tarikatlarda en belirgin hizmet, iki noktada yoğunlaşmıştır:
1- İslâm’ı yaymak,
2- İnsanların iç dünyalarını, ahlâkî yapılarını, gönül
âlemlerini düzene koyup güzelleştirmek.
Tarikatlardaki temel prensipler şunlardır:
1- Sünnete sarılmak, başka bir deyimle Hz. Peygamber’i
taklit esastır. Tarikat, Kur’an ve Sünnet’e dayanan,
tasavvuf bünyesinde yer alan İslâmî bir kurumdur.
2- Her şeyden önce pratiğe yönelik kurumlardır. Verdiği bilgiyi doğrudan doğruya yaşama geçirir. Medrese ve mekteple en belirgin farkı da buradadır.
3- Tarikatlarda hizmet esastır; İslâm düşüncesi kişilerin kötülükte pasif kalmalarını yeterli görmemekte,
iyilikte aktif olmalarını da istemektedir.
4- Tarikatlarda silsile esastır: Silsile; bir mürşidi, önce
tarikatının kurucusu (pîr) olan zata, oradan da Hz.
Peygamber’e bağlayan kişiler zinciridir. İlmî ve ahlâkî
yeterlilik, silsile ile Hz. Peygamber’e ulaşma zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Mürşide bağlanmaya
intisab, nisbet, el almak derler.
5- Mürşide teslimiyet gereklidir. Mürşid; nefs, beden,
ölümlü dürtüler vs. gibi gerilik ve basitlik ifade eden
tüm bağlardan sıyrılmış, ilahî iradede benliğini eritmiş, kâmil ve olgun insandır. İnsan-ı Kâmil adını
17 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
alan bu tip, bütün güzellik ve iyiliklerin sembolüdür.
Böyle bir benliğe teslim olmak, kâinatın ruhuyla temasa gelmek anlamını taşır.
Hırka, taç, şalvar, asâ vs. gibi şekle ilişkin yönler, asla
şart ve gereklilik ifade etmezler. Yûnus Emre bu espriye
değinirken şöyle der:
“Dervişlik olsaydı taç ile hırka
Biz de alır idik, otuza kırka”
Tarikatların, tarih içindeki yerlerine kısaca değinmek
yararlı olacaktır:
Tarikatlar, tasavvufî zevk ve heyecanı geniş halk kitlelerine yaymada bir numaralı rolü oynamanın yanı sıra,
İslâm’ın; asker ve kılıca dayanmayan en büyük fetihlerini
gerçekleştirmede başlıca etken oldular.6
Türklerin Müslümanlığı kabullerinde tasavvufa bağlı
dervişlerin temel hizmeti gördükleri bilinmektedir. Türklerin Müslüman oluşlarının ardından tarikatlar, İslâm’ın
yayılma ve gelişmesinde temel kurumlar haline getirildiler. Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşunu gerçekleşti6
 18
Türk-İslâm toplumunda tarikatların mahiyeti ve özellikle Osmanlı
Devleti boyunca, devletin ve milletin var olma ve yol alma mücadelelerinde oynadığı olumlu rol, tarikatların kökenleri, ortaya çıkışlarından itibaren geçirdikleri safhalar, bu arada Tarikat, Şeriat,
Tasavvuf, Mezhep vb. gibi kavramların sözlük ve terim anlamlarının açıklanması ve birbirleriyle olan ilişkileri için bkz.: Hasan Küçük, Osmanlı Devletini Tarih Sahnesine Çıkaran Kuvvetlerden Biri
Tarikatlar ve Türkler Üzerindeki Müsbet Tesirleri, 1980, İstanbul
(2. Bsm.). (Çev.)
Giriş 
ren ana insan unsurunun tarikat bağlıları oldukları, bugün
bütün ilim çevrelerinin kabul ettiği bir gerçek halinde karşımıza çıkmaktadır.
Moğol istilâsının ardından milâdi XIII. Yüzyıl boyunca
Anadolu, bir “Sûfîler, dervişler yatağı” haline gelmişti. Bu gönül adamları kitlesi, daha sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun
kuruluşunda en dikkat çekici rolü oynayacaklardı.
Türkler, Müslümanlığı kabullerinin ardından benliklerine sindirdikleri tasavvuf zevk ve heyecanını daha çok
tarikatlar halinde ortaya koydular. Yaratılışlarındaki teşkilatçılık ve devletçilik dehasını, tarikatlar yoluyla dinîtasavvufî alana da aktardılar.
Böyle olduğu içindir ki Türkler eliyle geliştirilen tarikatlarda faaliyetçi bir karakter hâkimdir.
Bu olgu, Türk tasavvuf düşüncesinin sosyal olaylar karşısında hareketsiz kalmasını önlemiştir. Türk dervişi, sadece tesbih çeken kişi değildir. O, aynı zamanda ve büyük
bir maharetle kılıç sallayabilir, sınırları bekler, at koşturur, kaleler fetheder.
19 
Esirgeyen, bağışlayan Allah’ın adıyla
Yüce Allah, Yûnus Sûresi’nin, 62-64 âyetlerinde
şöyle buyurur:
َ ‫اَ َ ٓ ِا َّن اَ ْو ِ َ אٓ َء ا ّٰ ِ َ َ ْ ٌف َ َ ْ ِ ْ َو‬
ۜ‫(ة‬63) ‫۝۞۩ب اَ َّ ۪ َ ٰا َ ُ ا َو َכא ُ ا َ َّ ُ َن‬
‫۝۞۩ب‬
ۜ‫(ة‬62) ‫َ ْ َ ُ َن‬
َ ‫َ ُ ُ ا ْ ُ ْ ٰ ى ِ ا ْ َ ٰ ِة ا ُّ ْ َ א َو ِ ا ْ ٰ ِ َ ِة‬
ِ ِ ‫َ ۪ َ ِ َכ‬
ۜ‫(ة‬64) ُ ۪ َ ْ ‫אت ا ّٰ ِ ٰذ ِ َכ ُ َ ا ْ َ ْ ُز ا‬
‫۝۞۩ب‬
َ
ْ
ُْ
“İyi bil ki, Allah’ın velilerine korku yoktur ve onlar üzülmeyecektir. Onlar ki, inandıkları korundular. Dünya
hayatında da, ahirette de müjde onlara! Allah’ın
kelimeleri değişmez. İşte bu, büyük kurtuluştur.”
Bu kitabımı,
İslâm büyüğü
Müslümanların şeyhi,
Kutupların efendisi,
Büyüklerin sultanı,
Âriflerin başı,
Bilginlerin hocası,
Velîlerin önderi,
Efendim… şeyhim, evliyâ ve zâhir – bâtın ilminin babası, şeriatta engin, es-Seyyid Ebû Abbâs Ahmed er-Rifâ’î
el-Hüseynî el-Ensârî (Allah ondan hoşnut olsun ve onu rızasına eriştirsin)’ye armağan ediyorum.
Yûnus Es-Samarrâ’î[*]
[*]
Irak’ta şehir. Dicle nehrinin sağ kıyısında, Bağdat’ın 70 mil kuzeyinde yer alır. 836’da Abbasî Halifesi Mu’tasım’ın (833-842) Türk
generali Eşnas tarafından halifeye ve ücretli Türk ordusuna yeni bir
yerleşme merkezi sağlamak için kurulmuştur. Şehrin bulunduğu yer,
aslında tarih öncesi devirlerden beri yerleşme merkezi olarak kullanılmıştı. Müslümanlık öncesi döneminden kalma Samerra adını halifeler, bastırdıkları madenî paraların üzerinde sure men reâ (gören
hayran kalır) şeklinde yorumlanmışlardır. 836-892 arasında burada
sekiz Abbasî halifesi hüküm sürmüştür. İslâm Ansiklopedisi, M.E.B.,
1966, c. X, s. 144-7. (Çev.)
Önsöz
Esirgeyen, bağışlayan Allah’ın adıyla
H
amd, yüce kitabında: “İyi bil ki, Allah’ın velilerine korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”7
buyuran Allah’a; salât ve selam ise yaratılmışların incisi
Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.), ailesine ve arkadaşlarına olsun.
Çağımızda, Arap ve İslam toplumunun çokça eksikliğinin hissettiği konu, ders ve ibret almaları için çocuklarına, insanları ebedî kurtuluşa götürmüş bulunan önder
ve büyüklerinin yaşam biçimlerini anlatabilme ihtiyacıdır. Çünkü Müslümanların büyük çoğunluğu, bu önder ve
dâhilerin yaşantı ve gidişatından habersizdirler.
İşte, İslâm’ın önderlerinden biri de, büyük âlim, müctehid, soyu-sopu temiz, İslam’ın ileri gelenlerinden Ebül7
Kur’an-ı Kerim, 10/Yunus Sûresi, 62. âyet. (Çev.)
23 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Abbas Ahmed er-Rifâ’î el-Hüseynî (r.a.)’dir. Nitekim o, zamanının en büyük İslam davetçilerindendir.
Müslümanların çoğunun, bu yüce şeyhin hayat ve gidişatından habersiz olduklarını gördüm. Ayrıca bu büyük düzenleyicinin hayatına, birçok isrâiliyat, yanlış, hakikat dışı
bilgiler ve yalanlar sokulmuştur. Bu yüzden, bu salih imam
hakkında yazılmış olan İslâmî kaynakların en önemlilerine
müracaat ettim. Kabrini ziyaret ettim. Kabrini içten ve dıştan görüntüledim. Sevgili es-Seyyid Ahmed er-Rifâ’î hakkında doğruyu ve gerçeği araştıran iyiyi ve en güzeli elde
etmeyi arzulayan birisi olarak, okuyucunun ihtiyaç duyduğu tarihi bilgileri kaynaklarından, eserlerden ve başka
yerlerden bulunduğu kadarıyla anlattım.
Bu kitabın iyi bir şekilde meydana gelmesinde bana
yardımcı olanlara teşekkür ve takdirlerimi bildirmek, benim için borçtur.
Özellikle de es-Seyyid Ali Hüseyin el-Ken’ânî ve Yeni
Bağdad’daki Râzi stüdyosu sahibi, fotoğrafçı Kâzım erRebii’ye, Seyyid Mecid Hüseyin el-Ken’âni’ye, üstâz Ali elBasri’ye ve üstad Muhammed Cafer Malullah’a teşekkürlerimi bildiririm.8
Başarı Allah’tandır.
8
 24
Bu paragraf kitabın 1970 (ilk) baskısından alınmıştır. 1988 (ikinci)
basımında bu paragraf yoktur. Çünkü eserin 1988 baskısı resimsizdir (Çev.).
İsmi ve Lakabı
O
, sened kabul edilen seyyid, bilginlerin hocası, eşsiz kutb9, velilerin önderi, gönüllerin sultanı, Müslümanların faziletlisi, büyük âlim, velî, şeri’atda derya ve
bilginlerin lideridir. Ebü’l-Abbas Ahmed er-Rıfâî, baba tarafından el-Hüseynî ve anne tarafından da el-Ensârî olarak
bilinmektedir. Şâfii mezhebinden olup, el-Vâsıt’lıdır.
Baba Tarafından Soyu
O, müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib (Allah ondan hoşnut olsun)’in oğlu, Şehid İmam Hüseyin’in oğlu, İmam
Ca’feru’s-Sâdık’ın oğlu, İmâm Mûsâ’l-Kâzım’ın oğlu, Seyyid İbrahimu’l-Murtazâ’nın oğlu, Seyyid Mûsâ’s-Sâni’nin
oğlu, Seyyid Ahmed’in oğlu, Seyyid Hüseyin’in oğlu Seyyid Hasan’ın oğlu, Seyyid Ebû’l-Kâsım Muhammed’in oğlu
Seyyid Mehdi’nin oğlu, “Rifâ’a” lakabının verildiği Seyyid
Hasan’ın oğlu, Seyyid Ali’nin oğlu, Ahmedu’l-Murtaâ’nın
9
Bir tarikatın ulusu demektir. Gavs’ten sonra gelir. Allah’ı hususi bakışına mazhar olan yer. Menakibü’l-Ârifin, Tahsin Yazıcı, T.T.K. Yayın, 1961, c. I, s. 598. (Çev.)
25 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
oğlu, Seyyid Ebû’l-Fevârisi’l-Hazım Ali’nin oğlu, Seyyid
Sâbit’in oğlu, Seyyid Yahya’nın oğlu, Seyyid Sultan Ali’nin
oğlu, âlimlerin lideri Seyyid Ahmed’dir.
Ana Tarafından Soyu
Annesi tarafından şerefli soyuna gelince o, Sahâbe’den
Zeyd el-Ensârî en-Neccâri’nin oğlu, Hâlid Ebû Eyyûb’un
oğlu, Metin’in (buna Eyyub de denir) oğlu, Zeyd’in oğlu,
Hâlid’in oğlu, Mansur’un oğlu Muhammed’in oğlu, Mûsâ’nın
oğlu, Ebû Bekir el-Vâsıti’nin oğlu meşhur mutasavvıf, İmam
Muhammed’in oğlu, Şeyh Yahya el-Kebir’in oğlu, Şeyh Kâmil’in
oğlu, Şeyh Mûsâ Ebû Sa’id’in oğlu, Şeyh Ebû Sa’id Yahya enNeccâri el-Ensârî’nin kızı Veliye, Saliha ve Ümmül Fadlı Fatıma en-Neccâriyye’nin oğludur. Allah ondan hoşnut olsun.
Anneannesi de, Ali b. Ebi Talib (Allah ondan hoşnut
olsun)’in oğlu, İmam Hüseyin’in oğlu, İmam Zeynel-Âbidin
Ali’nin oğlu, Seyyid Hüseyin el-Aşğar oğlu, Seyyid Ubeydu’llah
el-Araç oğlu, Ulu Emir Seyyid Muhammedu’l-Eşter’in oğlu,
Emiru’l-Hâcc’ın oğlu, Seyyid Ebû’l-Feth Muhammed’in oğlu,
Seyyid Ebû Ali Sâlim en-Nakib’in oğlu, Seyyid Abdullah etTahir’in kızı Seyyide Rabi’adır.
Onun bu temiz soyu, annesi tarafından dedesi İmam
Caferu’s-Sâdık yoluyla Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.)’e uzanır. Ayrıca amcası Hasan’ınki de, Annesi tarafından dedesi
Bâkır yoluyla Hz. Ebû Bekir’e uzanır.10
10
 26
Bkz., Şemsettin Sâmi, Kâmûsü’l-A’lâm, İst., 1306, c. III, s. 2290; İslam Ansiklopedisi, M.E.B., İst., 1965, c. I, s. 202-4. (Çev.)
İsmi ve Lakabı 
Es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin Şeceresi
Mü’minlerin Emîri Ali b. Ebi Tâlib (Allah ondan hoşnut olsun)
↓
Şehid Hüseyin
↓
Ali Zeyne’l-Âbidîn
↓
Muhammedu’l-Bâkır
↓
Ca’feru’s-Sâdık
↓
Mûsâ’l-Kâzım
↓
İbrâhimu’l-Murtaza
↓
Mûsâ es-Sâni
↓
Seyyid Ahmed
↓
Hüseyin
↓
Hasan
↓
Ebûl-Kâsım Muhammed
↓
Mehdi
↓
Hasan
↓
27 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
(Rıfâ’a lakâbı verilmiştir.)
↓
Ahmedu’l-Murtazâ
↓
Ebû’l-Favarisi’l-Hâzım Ali
↓
Sâbit
↓
Yahyâ
↓
Seyyid Sultan Ali
↓
Seyyid Ahmed er-Rıfâî (Allah ondan hoşnut olsun)
−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−−
↓
↓
↓
↓
Zeynep
Mansûr11 Fâtma
Sâlih Kutbu’d-Din12
Doğumu ve Yetişmesi
Seyyid Ahmed er-Rifa’i (r.a.) 512/1118 yılında, mübarek Receb ayının ilk yarısındaki Perşembe günü, Hüsn köyünde dünyaya gelmiştir. Bu köy, Vâsıut Bölgesi’ne bağlı,
Batâ’ih mıntıkasındaki Umm Ubeyde’nin hizasındadır. Vâsıt
da Irak’ta meşhur bir bölgedir.13 Kur’ân-ı Kerim’in hıfzını
tamamladığında yedi yaşındaydı.
11
12
13
 28
Çocuk bırakmadan ölmüştür.
Çocuk bırakmadan genç yaşta ölmüştür.
Emevîlerin Irak Valisi el-Haccac b. Yusuf es-Sakafî tarafından
83/702’de karargâh olarak kurulmuştur. “Vasıt, Irak’ta Dicle Irmağının batı yakasında, Basra ile Küfe arasındaki bir noktada yer
alan ortaçağ kentidir. Özellikle Emeviler döneminde (661-750)
İsmi ve Lakabı 
Babası Sultan Ali, Bağdat’a gitti. Orada 519/1513’de vefat etti ve orada gömüldü. İbni el-Müseyyib burada, insanların toplandığı ve ziyaret ettiği, güzel bir türbe yaptırdı.
Ayrıca burası, kendi adıyla bilinen bir mescide de sahiptir. Günümüzde bu türbe ve mescid, Bağdad’da, er-Reşid
Caddesi’ndedir. Es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin babası öldüğünde onu, dayısı Mansur el-Baz yanına aldı. Oraya yerleşti,
onun yetişmesi sorumluluğunu üstlendi. Dayısı onu, eğitimi
ve öğretimi için veli ve muhaddis, Vâsıt’lı Şeyh Ali Ebu’lFazl’a teslim etti. Bundan önce de babası onu, takva sahibi
ve kurrâ, Şeyh Abdu’s-Semi’el-Harbûnî’nin yanına vermişti.
Böylece onu, manevî atmosferi bol bir ortamda, mübarek bir ağacın dalı olarak, ilim ve takva muhitinde yetiştiğini görüyoruz. O, Vâsıt Medresesi’nde iken, kendisini
çevreleyen her şart onu; ahlakta, ilimde ve bilgide yüksek
dereceye yöneltiyordu. Kendisine özenen arkadaşları arasında üstün bir bilgi, parlak bir zekâ ve yetenek ile güzel
bir ahlaka sahipti. Bu özelliklerden dolayı, hocası Ali Ebi’lFazl el-Vâsıt Camii’nde, Ahmed er-Rıfâî’yi arkadaşlarına
örnek gösteriyordu. Amidi el-Vâsitî, Ebi Galib Abdullah b.
Mansur ve diğer güvenilir faziletli kimseler gibi hadis ilmini şeyhinden alıyordu. Şeyh Ali Ebu’l-Hasan el-Vâsıti,
Hulâsatû’l-İksir’de şöyle bildirmektedir:
“Ahmed er-Rıfâî, ilim ve fenleri yirmi sene süresince okudu.
Nihayetinde şeyhleri ona başvurdular ve bütün gruplar onun
etrafında toplandılar. Bütün bilgileri ve ilimleri öğrendikten
önem kazanmıştır. Haccac burada kendisine Kubbetü’t-Hadrâ (Yeşil Kubbe) adlı bir saray ve bir ulu camii inşa ettirdi. İslâm Ansiklopedisi, M.E.B., 1982, c. XIII, s. 222-226. (Çev.)
29 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
ve anlayış derecelerine yükseldikten sonra, Vâsıt’taki muhaddis şeyhi ona, şeriat ilimleri ile tarikat ilimlerini içeren bir
icazet verdi. Şeyhi Ebi’l-Fazl Ali eliyle bu tarikat ilimlerini anlayabilme ve zevkini alabilme yolunda büyük bir cehd ‘hırs’
göstererek, gayret etmişti. Ahmed er-Rıfâî değişik alanlarda
böyle yüksek bir mertebeye ulaşıp, mesafeler alıp, mücahedeler elde edip, bütün bu dallarda uzmanlaştığında şeyhi ve
dayısı olan el-Baz el-Eşeb, ona, tarikat yolunda icazet verdi.
Tarikatta ehil olduğunun işareti olarak ona kaftan giydirdi.
Sonrada ona, Umm Ubeyde’deki Ensâr Tekkesi’nde oturmasını emretti. Burada, Ahmed er-Rıfâî’nin anne tarafından dedesi Şeyh Yahya en-Neccâri el-Ensâri yatıyordu. Tekkedeki
cülûsu, müridlerini davet ve terbiyesi üzerinden henüz bir
yıl geçmemişti ki, dayısı Şeyh Mansûr vefat etti.”
Kişiliği ve Ahlâkı
Seyyid er-Rıfâî (r.a.), esmerimtırak renkli, nur yüzlü, güzel görünüşlü, yakışıklı, zekâ ve tevâzû fışkıran siyah gözleri olan, kişiliğinde şefkat ve merhamet belirtileri gösteren zarif yapıda, çenesi altında bir el tutamını geçmeyen
siyah sakallı, geniş alınlı, kahkahasız, tatlı tebessümlü, kibar
lehçeli, hoş sözlü, konuştuğunda insanı büyüleyen ve sustuğunda konuşması istenilen, giyimi basit, başında büyük
olmayan siyah veya beyaz sarıklı, elbisesinin kol ve boyun
çevresi, kol ve boyun ölçüsünü aşmayan, tecrübeyi üstün
tutan ve zorluğu kolaylaştıran, gönlü zengin, görgülü, yol
ve erkân sahibi, halim, sır saklayan, sözünü tutan, açı doyuran, yoksulu giydiren, ister iyi kişi-ister kötü kişi olsun
her hastayı ziyaret eden, cenazelere katılan, fakirlerle hem 30
İsmi ve Lakabı 
hâl olan, eziyete karşı sabırlı, iyilik dağıtan, herkese nasihat eden, karşılaştığı kimselere selâmı ilk veren, yürürken
sağa-sola bakmayıp, aksine adımını attığı yere bakan, yaşı
ilerlemiş ihtiyarlara öğütte bulunmayı vazife bilen, daima
kendisini tevâzû, itaat ve sakin olarak yok edercesine “Miskin Ahmedcik” diye tanıtan bir şahsiyet idi.
31 
Menkıbeleri
S
eyyid Ahmed er-Rıfâî, ceddi olan (Hz.) Peygamber Muhammed (s.a.v.)’in gidişatını kendisine
örnek almıştı. Öyle ki tarihçilerin ve tabakât müelliflerinin yazdığı tevâzû, zühd, yüksek ve yüce ahlâk konularındaki birçok menkıbeler ile zamanının örnek kişisi oldu.
Böylece onun hayatı her mümin için şeref duyacağı bir iftihar vesilesi olmuştur. Ebu’l-Hüda es-Sayyâdî kitabında14
şöyle bildirmektedir. “Aynî’nin tarihinde, şeyhlerinin bazısının kaydettiklerine göre: Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin
Umm Ubeyd köyündeki dergâhında yanında kalabalık
bir insan topluluğu bulunduğu halde, hep beraber oturmaktaydılar. Kerâmet sahibi söz konusu seyyidden bahsederken şöyle dedi: O fakirler ve düşkünler için alçak gönüllü, Allah’a yarattıklarına ve âciz, zor durumdaki kişilere
karşı kendini zayıf gören, Allah rızası için insanlara krallar ve sultanlar gibi harcayan biriydi. Hakkında söylenenlerin işte en güzeli:
14
Kalâidü’l-Cevâhir, s. 135.
33 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Dünyaya ve onun içindekilere baktığında
Fakir gibi giyinmiş krala bak
Kim tek başına dünyaya uygun düşüyorsa
Hem dine ve hem dünyaya uygun düşen işte budur.
Metoduna gelince, o, fakirlik ve tamamen Allah’a muhtaç olmaklıktır. Bu konuda şöyle demektedir: “Allah’ın
emrini yüceltmekte, yaratıklarına şefkatle ve Resulullah (s.a.v.)’in sünnetine uymada, Allah’a giden yol olarak,
itaatkârlık, fakirlik ve alçak gönüllülükten daha yakınını
ve kolayını görmedim.”
Herhangi bir fakiri dergâhın fakirlerinden ayırmazdı.
Zira o, alçak gönüllüğünden ne bir sedirde, ne bir halıda,
ne de bir döşekte oturdu.
O, az konuşur ve: “Ben susmakla emrolundum.” derdi.
Eğer adını anacaksa küçültme kalıbı ile “Hümeyyid (Şükreden fakir)” şeklinde belirtildi. Kötüyü affediyor ve kendisini
inciten kimseleri bağışlıyordu. Bunu, Ebu’l-Hudâ es-Seyyid
er-Rıfâî (Allah rahmet eylesin), kitabı Kalâidü’l-Cevâhir, “elGavsu’r-Rıfâî ve ona tabi olan büyüklerin” bahsinde sayfa
138’de onun (r.a.) menakıbından birinde şöyle anlatmaktadır:
“O, yaşlandığında bir grup insan dergâhında ona saygı gösterince yerden bir avuç toprak alarak şöyle sordu: ‘Bundan
kim yaratılmıştır? O’nun sahip olduğu kudret ve konuştuğu
dile nereden geliyor?’ Müridlerine dönerek: ‘İçinizden bir kusurumu bilen varsa, hemen bunu bana göstersin’ der ve ilâve
eder: ‘Bunu söyleyen size bu şekilde söylüyorsa, ‘Rahman’ın
ülkesi Humeyyid (yani bizzat Seyyid Ahmed er-Rıfâî)’den
daha zayıf yaratılan vardır’ derse, siz bunu tasdik etmeyin.’
Sık sık şöyle diyordu: ‘Rabbim’in bana ikramı olmadan, ‘Bu
 34
Menkıbeleri 
topluluğun önderiyim’ şeklinde içime bir duygu olursa, Firavun, Kârun ve Haman ile haşr olunurum. Ve Allah, beni onlardan biri gibi kılar.’”
O, temiz kalpli, mütevazi, dünyadan soyutlanmış ve geride hiçbir şey bırakmamıştır.
Allah ondan hoşnut olsun. Bir gün oynayan çocuklara
rast geldi. Çocuklar onun heybetinden hemen kaçtılar.
Bunun üzerine peşlerine düşerek şöyle demeye başladı.
“Bana hakkınızı helâl ediniz, sizi ürküterek tedirgin ettim.
Oyununuza dönünüz.”
Bir keresinde de kavga eden çocuklara rastladı. Hemen
onların arasını düzeltti. İçlerinden birine şöyle dedi: “Sen kimin oğlusun?” Çocuk cevaben “Bu lüzumsuzluk niye” dedi.
Bunun üzerine sorusundan vazgeçip: “Beni terbiye ettin ey
çocuğum. Allah seni hayırla mükâfatlandırsın.” dedi.
Eğer bir köyde hasta olduğunu duysa isterse bu köy
uzakta bile olsa, oraya onu ziyaret için gider ve bir iki gün
sonra geri dönerdi.
O yollara çıkıyor, körleri bekliyordu. Geldiklerinde onların elini tutarak, onlara rehberlik ediyordu. Eğer yaşı büyük bir ihtiyar görse, hemen onun ailesine gider, onlara
onu iyi tutmaları için öğütte bulunur ve şöyle derdi: “Nebi
(s.a.v.) şöyle buyurmuştur: ‘Kim Müslümanlardan, ihtiyar
kimselere ikram ederse, Allah da onu ihtiyarlığında ikram
eden kimselerle karşılaştırır.’”
Bir yolculuktan döndüğünde Umm Ubeyde’ye yaklaştığı zaman beline bağlı olarak beraberinde getirdiği sicimi
çözer, odun toplardı. Sonra bunu başının üzerinde taşırdı.
35 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Böyle yaptığı vakit bunu fakirlerin hepsi de yapardı. Umm
Ubeyde’ye girdiğinde, bu odunları, dullara veya kocasından ayrılmışlara, zavallılara, kötürümlere, hastalara, körlere ve ihtiyarlara bölüştürürdü.
Bir insanın yumuşaklıkla (hilmle) ulaşabileceği en yüksek noktaya ulaşmıştı. Nitekim, İmam eş-Şa’arâni, (Allah
rahmet eylesin) kitabı et-Tabakâtü’l Kübra’da bu konu ile
ilgili şu hikâyeyi anlatmıştır:
“Hakkında kötü düşünen Şeyh İbrahim el-Busti, ona çirkin
sözleri içeren bir mektup gönderdi. Elçi mektubu okumayı bitirince, Seyyid Ahmed er-Rıfâî, mektubu elçiden aldı ve kendisi bir daha okudu. Yazarını hayırla andı ve şu beyti söyledi:
Zamanım bir şüpheyle geçmedi,
Allah indinde şüpheci olmadığım için.
Sonra elçiye şöyle buyurdu: ‘Ona, Humeyyid’den Efendim
Şeyh İbrahim el-Busti (Allah ondan hoşnut olsun)’ye şeklinde cevap yaz.’ Bahsettiğin söze gelince: ‘Şüphesiz Allah
beni dilediği gibi yarattı ve dilediği şeyi bende kıldı. Senden ise dostluğunu, bana dua etmeni, yatarken ve uyanıkken beni unutmamanı istiyorum.’ Yazı, el-Busti’ye ulaşınca
suratı asıldı, endişelendi ve nereye gideceğini bilemedi. Büyük bir yorumcu bunu ‘hayvanlarla arkadaş olmadan, büyük
bir mertebeye ulaşmıştır’ şeklinde yorumladı. Nihayet hakkında şu rivayet çıktı. “Bir kedi onun yeni (elbisesi) üzerinde
yattığı sırada namaz vakti gelmişti. Bunun üzerine kediyi rahatsız etmemek için elbisesini kesmiş. Namazı bitirince kediyi, elbisesi üzerinden kalkmış olarak bulmuş ve böylece
kesik parçayı alıp elbisesini diktirmiş. Sonra da: ‘Hiçbir şey
değişmedi’ demiştir. Böylece, elbiseye dikiş (yama) atmanın
önemsiz olduğunu vurgulamak istemiştir.”
 36
Şiirlerinden Örnekler
E
s-Seyyid Ahmed er-Rıfâî’nin son derece fesâhatlı
(açık), belâgatlı (güzel) ve beyanlı (anlamlı), beliğ şiirleri vardır. Bu şiirlerinde Allah’tan korkmaya, O’na
itaat etmeye ve O’na dayanmaya çağırı vardır:
Gecenin seheri dönüp-gelir (Yani gece uykusuzluklarına alış)
Çünkü uyku ziyandır
Günaha meyletme (yaslanma)
Çünkü günahın sonucu ateştir.
Tek ve bir olan Allah için kalk, uyan (oku ve ibadet et)
Çünkü Kur’an’ın dostları vardır.
Dalgın, gafil olan (umursamayan) uyur.
Cemaat (insanlar) arasında hiçbir uyuyan yoktur.
Eğlenceye dalanlar (doğrudan yüz çevirenler), eğlenirler
Millet kederde olduğu halde
Allah’a yemin olsun ki onlar çocukturlar (gençtirler)
Şayet onlara genç denirse
37 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Bir başka şiirinde:
Gecenin karanlığı çöktüğünde, kalbim sizin zikrinizle coşar.
Kafes içindeki baykuşun uğuldadığı gibi, uğuldarım.
Üstümde keder ve üzüntü yağdıran bulutlar var
Altımda da üzüntü fışkıran denizler vardır.
Siz, Amr’ın annesine, tutsağının kapısının nasıl olduğunu sorun
Ondan başka tutsakları serbest bırakmakta, ama kendisi bağlı
O öldürülmüş de değildir. Çünkü ölümünde kurtuluş ve
huzur vardır.
Ne de kendisine bir iyilik yapılıp, serbest bırakılmıştır.
Bir başka şiirinde:
Ey, geceyi lezzetler içinde, bol uyku ile geçiren kişi
Bu gece ancak sehere kadar devam eder.
Sen onu unutsan da o seni unutmayacaktır
Zamanın iyilikleri, doğuşları, gelip-geçmeleri devam etse bile.
Zamanı yönlendirenler sevimsiz ve hızlıdırlar
Yükselirse düşer, kendisi vefalı olsa bile zaman ona ihanet eder.
Ona en çok güvenenler bile, hâlâ korkaktır.
Kurtuluş kapılarını çalarlar.
Bir başka şiirinde:
İnsanlar bayramda sevinirler ve coşarlar (rahatlarlar)
Herkesin O’na, Kendisi’nin hiç kimseye muhtaç olmayan
Samed olan Bir’e
 38
Şiirlerinden Örnekler 
(Allah’a) yemin olsun ki, ben bayramla hiç sevinmedim.
Sizleri göremeyeceğimden emin olduğumda,
Gözümü kapattım ve hiç kimseye bakmadım
Gecenin karanlığında, dostları çağıran, onlarla her zaman
şarkı söylemiştir.
Ve onlardan çoğunun (yüreklerini ve kalplerini
uyandırmıştır.) Coşturup üzüntülerini unutturmuştur.
Kanatları kırık Buseyne’yi isterken (ararken)
Onlarsa, esas istenen Bir, Tek Allah’ı istediler.
Bir başka şiirinde:
Rabbim’i andım diyene şaşarım
Ben hiç unutmam ki (unuttuğumu) anayım
Seni andığımda ölür ve dirilirim
Şayet sana ulaşma (bağlılık) suyu olmasaydı dirilemezdim.
Dileklerle (ümitlerle) dirilir, isteyerek (özlemle) ölürüm
Ben senin için ne kadar ölür ve ne kadar dirilirim
Sevgiyi bardak bardak içtim
Ne içki tükendi, ne de ben içkiye kandım.
Bir başka şiirinde:
Allah’ın nimetleri (vesilesi) bitmez, tükenme
İslam ümmeti de yağmur gibidir.
Sırrın (Allah’ın hazineleri dostlar içindir
Hikmetin (felsefenin) kendisine has ehil adamları vardır ve
onlar da insandır
39 
 Samarrâî
 es-Seyyid Ahmed er-Rıfâî
Bu (tasavvuf) yolunda mesafe alanlar sıkıntı çekerlerken
Aynı yoldan geçmeyi bekleyen daha zayıf bir yarışmacı
yarışı alabilir.
Bir başka şiirinde:
İnsanlar gaflette dolaşa-dursunlar.
Ölüm değirmenleri onları öğütmektedir.
Değirmen taşının dışında
Korunacakları (sığınacakları) bir kale de yoktur.
Ey nefesleri sayılı olan insan
Muhakkak bir gün o sayı tamamlanacaktır.
Muhakkak ki bir gün, gecesiz
Ve bir gece de yarınsız gelecektir.
 40

Benzer belgeler