DeftrGazetesi5.SayiKasim2015

Transkript

DeftrGazetesi5.SayiKasim2015
BAŞARILAR!
TEBRİKLER!
Okul Müdür Yardımcılarımızdan Prof. Dr.
Didem Karadibak hocamız ve Doç. Dr. Selnur
Narin hocamızı akademik başarılarından dolayı
tebrik ederiz.
8 Derslik Kronik Ağrı Semi-
Okulumuz Müzik Topluluğu’nun başkanlığına seçilen
Gülşah Topçuoğlu ve ekibine, Fotoğrafçılık Topluluğu başkanlığına
seçilen İsmail Tatmaz ve ekibine ve yeni kurulan topluluğumuz
DEFHOT Başkanı Aylin Beşparmak ve ekibine başarılar dileriz.
neri’ni gazetemiz için derledik!
Sayfa 3, 4, 5’te.
deftrgazetesi.wordpress.com
Dokuz Eylül Üniversitesi
Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon Yüksekokulu
Kasım2015
Sayı: 5
Gazetesi
VIII. ULUSAL SPOR FİZYOTERAPİSTLERİ KONGRESİ
Bu yıl sekizincisi düzenlenen VIII. Ulusal Spor
Fizyoterapistleri Kongresi 6 – 8 Kasım 2015 tarihleri
arasında İstanbul, Acıbadem Üniversitesi’nde Kas,
Tendon, Bağ Yaralanmalarında Rehabilitasyon
konularında düzenlendi.
Okul hocalarımız ve öğrencileri tarafından
da ilginin yüksek olduğu kongre eğlenceli bir şekilde sürdürülüp başarılı bir şekilde bitirildi.
Kongrenin ilk günü açılışın ardından Moderatörlüğünü eski müdürlerimizden Prof. Dr. Candan
Algun hocamızın da yaptığı Spor Fizyoterapistliğinde Yenilikçi Bakış konusunda hocalarımızdan Doç.
Dr. İ. Engin Şimşek Tendon Terapatik Yaklaşımlarla
Uzatılabilir Mi? adlı konuyu işledi. Günün devamında hocalarımızdan Prof. Dr. Nihal Gelecek’in de
moderatörlüğünü yaptığı Core Stabilizasyon ve
Yaralanmanın Önlenmesi konusundaki oturumda
hocalarımızdan Dr. Fzt. Seher Özyürek’in Spor Yaralanmalarının Önlenmesinde Core Stabilizasyon
Egzersizleri Önemli mi? isimli konusu vardı.
Pek çok konuğun da yer aldığı kongrenin ilk
gününün sonundaki kurslarda Sporcularda Kas-Tendon Yaralanmalarının Önlenmesi: Fonksiyonel
Mobilite-Stabilite ve Nörobilişsel Egzersiz Uygulamaları kursunda hocalarımızdan ve okul müdür
yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Nursen İlçin eğitmenlerden biriydi.
Kongrenin ikinci gününde Omuz İnstabilite-
leri konulu oturumda Yrd. Doç. Dr. Sevgi Sevi Yeşilyaprak hocamız Spora Dönüş adlı konuyu işledi.
Kongrenin son günü Spor Cerrahisi Sonrası
Rehabilitasyon: Egzersizin Etkileri konulu oturumda
Osteitis Pubis konusunu Araştırma Görevlisi hocala-
rımızdan Uzm. Fzt. Umut Ziya Koçak işledi.
Ayrıca Poster Bildirileri’nde okul müdür
yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Nursen İlçin Hoca’mızın
Tip II diabetus mellutis tanısı olan hastalarda fiziksel
aktivite düzeyi ile yorgunluk sevi yesi ve yaşam
kalitesi arasındaki ilişki, hocalarımızdan Prof. Dr.
Bilge Kara ve Araştırma Görevlisi hocamız Uzm. Fzt.
Melda Soysal Tomruk’un Boyun ağrılı hastalarda
duyusal denge etkileşimi, ağrı ve dizabilite arasındaki ilişkinin saptanması, okul müdür yardımcımız Yrd.
Doç. Dr. Nursen İlçin Hoca’mız ve Araştırma Görevlisi
Uzm. Fzt. Umut Ziya Koçak Hoca’mızın Gövde kas
enduransı adölesan yüzücülerde 200 metre yüzme
performansı üzerinde rol oynar mı? adlı çalışmaları
yer aldı.
Araştırma Görevlisi hocalarımızdan Uzm.
Fzt. Murat Tomruk da 8 Kasım 2015 Pazar günü yapılan Sözel Bildiriler’de moderatörlük yaptı.
Kongre başarılı uzun süre hafızalardan silinmeyecek şekilde güzel oldu ve 8 Kasım 2015 Pazar
günü son buldu.
Halı Saha Turnuvası’nda Heyecan Artıyor!
Gelenek hale gelmiş olan
Güz Dönemi Bahar Halısaha Futbol
Turnuvası başladı.
Turnuvaya 13 takım katılırken, her takımdan toplanan
katılım payı, tunuva sonunda 1. ve
2. olan takımlara ödül olarak
verilecek.
Çekilen kura gruplar belirlenirken, A Grubu’nda FTR United,
Altunordu, Haddini Bilbao ve Oto
Boko Juniors takımları, B Grubu’nda Okulun Kral Asistanları, Haydar
Baba, Emreler Aliler ve Gulyabaniler takımları, C Grubu’nda da
Saddamspor, Stroke City, Fizyo
Futbol Club, İnciraltı ve Dopamin
takımları yer aldı.
Gruplardaki
takımların
maçları sonucu 1. ve 2. sırayı alan
takımlar çeyrek finale direk çıkacaklar. Ayrıca C Grubu ‘nda 3. sırayı
alan takım da direk olarak çeyrek
finale çıkacak. Çeyrek finale çıkacak son takım ise A Grubu ve B
Grubu’nda 3. sırayı alan takımlar
arasında yapılacak play-off maçı
sonucu belli olacak.
Henüz grup maçlarının
tamamlanmadığı
turnuvada
şimdiye kadar oynan maçların
sonuçları ve puan durumu şöyle:
A Grubu
Haddini Bilbao : 25 - 4 : Altunordu
Oto Boko Juniors : 7 - 6: FTR United
Haddini Bilb. : 11 - 6 : Oto Boko Jun.
Haddini Bilbao : 6 - 7 : FTR United
FTR United : 18 - 4 : Altunordu
Oto Boko Juniors : * : Altunordu
1. FTR United
2. Haddini Bilbao
3. Oto Boko Juniors
4. Altunordu
2g/1m +14(+1)
2g/1m +26(-1)
1g/1m -5
0g/2m -35
B Grubu
Haydar Baba : 8 - 10 : Emreler Aliler
Haydar Baba : 5 -7 : Gulyabaniler
Haydar Baba : 11 - 6 : Kral Asist.
Gulyabaniler : 21 - 4 : Emreler Aliler
Gulyabaniler : * : Kral Asist.
Emreler Aliler : * : Kral Asist.
1. Gulyabaniler
2. Haydar Baba
3. Emreler Aliler
4. Okulun Kral Asist.
2g/0m +19
1g/1m +1
1g/1m -15
0g/1m -5
C Grubu
Saddamspor : 11 - 7 : İnciraltı
Fizyo F.C : 12 - 3 : Stroke City
Saddamspor : 3 - 9 : Fizyo F.C
İnciraltı : 4 - 5 : Dopamin
İnciraltı : 10 - 6 : Stroke City
Fizyo F.C : 10 - 7 : Dopamin
Fizyo Futbol Club : * : İnciraltı
Saddamspor : * : Dopamin
Saddamspor : * : Stroke City
Dopamin : * : Stroke City
1. Fizyo Futbol Club
2. Saddamspor
3. Dopamin
4. İnciraltı
5. Stroke City
3g/0m +18
1g/1m -2(+4)
1g/1m -2(+1)
1g/2m -1(-4)
0g/2m -13
Kitap, Sohbet,
Muhabbet
Okulumuz TÜDİKA tarafından düzenle-
nen Kitap, Sohbet, Muhabbet etkinliği 14 Kasım
2015 Cumartesi Günü saat 14.00’te Alsancak
Kordon Çimleri’nde yapıldı.
"Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
Ölümüne, gamına, tipisine, karına…"
dizeleriyle seslenir bir şiirinde Atsız...
Güzel düşüncelerle yola çıkan bu topluluk; giderek büyümekte, giderek birbirine kenetlenmekte. Bugün bizimle olan herkese çok teşekkür ediyor, yanımızda olamayan arkadaşlarımızı
da sıradaki ilk etkinliğimizde bekliyoruz.
Günümüz aydın, Türkçemiz saygın
olsun...
Sayfa 2
Gazetesi
SÖĞÜT GÖLGESİ EDEBİYAT TOPLULUĞU
YALNIZLARIN GÜCÜ
The Boston Globen’da çarpıcı bir yazı
çıktı, gözlerden kaçmış olabilir. Başlığı ilginçti:
“Yalnızları Gücü”
Makalede, başta Harvard Üniversitesi’nde olmak üzere, şu an da yürütülen çeşitli bilimsel araştırmaların yayınlanan sonuçlarına atıfta
bulunularak şöyle bir şey geliştiriliyor: “Yalnız
çocukların, tek başına
kalabilen
gençlerin ve genelde yalnız olan
insanların empati
gücü, sürekli sosyalleşenlere kıyasla daha yüksek çıkıyor.”
Bir başka
ifadeyle, durmadan grup psikolojisiyle hareket eden
kendini bir kolektivitenin parçası olarak gören
ve bunun dışında bağımsız bir kimlik kuramayan insanlar, hangi kesimden olurlarsa olsunlar,
ara ara yalnız kalabilen insanlara kıyasla empati
kurmakta, başkasına tölerans göstermekte ve
farklılıklara anlayış ve şefkatle bakabilmekte
daha geride kalıyorlar.
O halde yalnız insanlar, sandığımız gibi,
illa da asosyal, beceriksiz ve mutsuz bireyler
olmayabilir. Birkaç ayrı üniversitede yapılan
deneylerde, tam tersine, yalnız kalan insanlara
kalamayanlara göre daha mutlu ve daha
uyumlu tipler oldukları belirleniyor. Devamlı
başkalarıyla vakit geçirmenin insanın zihnini
yoran, hatta moralini yıpratan bir yanı var.
Hani hep duyarız, “İnsan sosyal bir
varlıktır” lafını. Sosyalleşmeyi, gece gündüz
başkalarıyla zaman geçirmeye çok büyük ve
başta bir ihtiyacımız olduğuna inanırız. Ama
hakikaten öyle mi acaba? Bu iddia biraz tuhaf
gelebilir fakat düşünmekte yarar var. Belki de
gereğinden fazla sosyalleşiyoruz; bilhassa bizler,
Türkiye’de .
Güzelim dostluklara, canım arkadaşlıkla-
ra bir sözüm yok. Onlar ekmek gibi, su gibi hayatın olmazsa olmazları. Nitelikli bir sohbetin,
muhabbetli, keyifli bir dost meclisinin yeri her
zaman apayrı. Ama bir de boşu boşuna, yararsızca, verimsizce, sırf etrafa ayak uydurarak geçirdiğimiz o günler,saatler var ya… Hatta haftalar,
aylar, hayatlar…
Bir sosyal akışa kapılarak, gençlerin tabiriyle “öylesine takılarak”. İşte o hallerden pek
bir fayda yok kimseye.
İnsan sosyal bir varlık, doğru. Ama insan, aynı
zamanda yalnızlığıdan çok şey üretebilen bir varlık.
Ve belki de bugün
en temel ama bir
o kadar soyut olan
eksikliklerimizden
biri de bu: “Yeterince yalnız kalmıyor, kalamıyoruz.”
Kalmıyoruz, çünkü hayat sosyallikler ve
tekrarlar üzerine kurulu. Ritim böyle, düzen
böyle. Ve biz alışmışız bu şekilde yaşamaya. Akıp
gidiyor nasıl olsa. Çok fazla düşünmüyoruz
üzerinde. Kalamıyoruz, çünkü en basitinden
bizler önyargılıyız yalnızlık konusunda. Bunu bir
acizlik, bir zayıflık olarak algılıyoruz.
Etrafımızda başkaları varken, kalabalıklar içindeyken kendimizi daha korunaklı addediyoruz. Ya da daha başarılı. Daha karizmatik.
Daha mutlu. Etrafa da bu gözle bakıyoruz.
Birbirmizin yalnızlıklarına saygı göstermiyoruz.
Bir kafede, mesela bir parkta, bir şehir meydanında, üniversite kampüsünde, kendi kendine
oturup bir şeyler karalayan, okuyan, düşünen,
içine çekilen insan ne kadar az.
Halbuki sanat, felsefe, edebiyat, düşünce, derinlik hep o yalnızlıklardan çıkıyor. Kendimizle başbaşa kalabildiğimiz ender anlarda.
MÜZİK TOPLULUĞU
KANUN
Gazetemizin bu sayısında sizlere Müzik Topluluğu olarak telli çalgılardan kanunu tanıtmak istedik.
Kanun Ortadoğu ülkelerinde özelliklede Türkiye’de orkestraların vazgeçilmezi olan hoş bir ses ve
tınıya sahip bir enstrümandır. Tarihçesinden bahsedecek olursak kesin olmamakla birlikte kanunu diğer telli
çalgılardan yola çıkarak ünlü bilgin Farabi’nin ortaya
çıkardığı söylenir.
Kanunun nasıl çalgı olduğuna gelecek olursak;
ülkelere göre tel sayıları değişebilir ve bu değişiklik
çıkardığı tını veya tonlamaları etkilemez sadece müzisyene daha fazla seçenek sunar. Ancak yamuk bir gövdeye sahip olan kanunda tellerin boylarının farklı
olması tını çeşitliliği sağlamak içindir. Teller gerilerek
eğik kenardaki burgulara bağlanır ve akort buradaki
burgulardan yapılır. Eskiden teller bağırsaktan yapılırken günümüzde özel üretilen naylonlardan yapılıyor.
Kanunu diğer telli çalgılardan ayıran ne diye
soracak olursanız; aynı telin daha tiz ya da daha pes ses
çıkarmasını sağlamak için başka hiçbir telli çalgıda
bulunmayan özel bir mandal sistemi var.
Kanun oturarak veya bağdaş kurularak çalınır
ve iki elin işaret parmağına geçirilen metal yüzüklere
sokulan iki mızrapla tellere dokunarak çalınır. Mandalı
indirmek veya kaldırmak gerektiğinde sağ elle çalmaya
devam edilirken sol elle mandalın konumu değiştirilir.
Hepimizin bildiği üzere bu telli çalgıyı çalan kişilere
“kanuni” deniliyor.
Türk musiki tarihimizde kanun icracılığı ile
şöhret kazanmış Şemsi Bey, Sarı Talat Bey, Ferit Anlar,
Vecihe Daryal, Erol Deran gibi çok değerli isimler vardır.
Kanun Türk musikisinde önemli yeri olan bir
çalgı biz de sizlere bir merak bir ilgi uyandırabilmek
adına bu değerli çalgıyı seçtik. Umuyoruz ki başarılı
olabilmişizdir.
ELİF ŞAFAK/ŞEMSPARE
Dokuz Eylül Fizyoterapi Tiyatro Oyuncuları
“DEFTO”lu olmak ayrıcalıktır!
Evet, DEFTO’da ayrıcalıklı olduğumuzu hissettik geçirdiğimiz zamanda; gerek oyun oynarken, gerek provalarımızda, gerek sahnede çok büyük keyif aldık.
Ayrıcalığımız birlikte olmamızdı, kendi başımıza sıradan insanlarken, bir arada kocaman bir aile olduk. Gelecekte üniversite yıllarımıza dönüp baktığımızda bizi
gülümsetecek çok değerli anılar kattık hayatımıza. Ekip olabilmenin ne demek olduğunu tam anlamıyla kavradık saatler süren çalışmalarımızda. Topluluğumuz
kurulurken kafamızda mevcut ‘acaba’ların ‘iyi ki’ye dönüşmesi anlatılamaz bir mutluluktu. Sıradan bir topluluk olarak başladığımız bu topluluğun bizim için bir
aileye dönüşmesinde katkısı olan herkese minnettarız. Tüm ekip arkadaşlarımıza, Ersin Hoca’mız başta olmak üzere çok değerli hocalarımıza, her zaman bizi dışarıdan destekleyen tüm arkadaşlarımıza ve tiyatro sanatına. Umarız önümüzdeki sürede daha güzel işler başarırız, ailemizi daha da geniş ve keyifli hale getiririz.
Nice yeni güzel oyunlar dileğiyle...
Dipnot: 30 Kasım’da ve 4 Aralık’taki oyunlarımıza hepinizi bekleriz.
Yitip giden canlarımız için...
Sayfa 3
Gazetesi
KRONİK
Ders - 1
Neden Ağrı Hissediyoruz?
Kulağa ilginç gelebilir ancak hissettiğimiz
bazı ağrılar bizim için yararlıdır. Ağrı, vücudumuzda
yer alan ve bizi tehlikelere karşı uyaran bir alarm
sistemi gibidir. Ağrı, bir köpek tarafından ısırılınca
bundan haberdar olmamızı, ya da paçalarımızın
tutuştuğunu anlamamızı sağlar. Ağrı hissetmek bize
güvenli şekilde hareket etmeye ve vücudumuza
özen göstermeye sevk ettiği için yararlıdır.
Ağrı sistemi vücudumuzda yer alan pek çok
sistemden biridir. Vücudumuzda; sindirimden
sorumlu olan sindirim sistemine benzer şekilde bir
de ağrı sistemi vardır. Vücudumuzda yer alan sinir
lifleri oluşabilecek sorunlar konusunda bizi uyarır.
Zaman zaman vücudumuzdaki diğer sistemler gibi
bu sistemin de kusursuz çalışması sekteye uğrayabilir. Ağrı sistemi de bazen arıza yapabilir. Ağrı sisteminin yeteri kadar ağrı hissi üretememesi bu arızalardan biridir. Her yıl ‘ağrı hissetmeme hastalığı’ ile
doğan pek çok bebeğin olduğu biliniyor. Ağrı hissetmeden yaşamanın harika olacağını düşünebilirsiniz.
Ancak, bu çocuklar yaralandıklarını hissedemez ve
tehlikeli durumlardan kaçınmayı öğrenemezler. Bu
üzücü hastalık nedeniyle erken bebeklik döneminde sürekli yaralanırlar.
Ağrı sisteminde görülen bir diğer arıza, sistemin gereğinden fazla ağrı üretmesidir. Ağrı sisteminde bu arıza oluşmuşsa canımızı çok az acıtacak
şeyler dahi can sıkıcı bir hal alabilir. Hatta, hiç canımızı acıtmayacak uyarılar dahi ağrılı hale gelebilir.
Normal hareketlerimizde ağrı hissedebilir, hatta ağrı
kendiliğinden ve rastgele ortaya çıkacak hale gelebilir.
Ders - 2
Aşırı ağrının gerçek sebebi nedir?
Aşırı ağrının nedeni vücudumuzdaki sinir
hücrelerinin aşırı derecede hassaslaşmasıdır. Ağrı
hissine sebep olan sinir hücreleri canlı ve dinamik
yapılardır. Tıpkı diğer canlı yapılar gibi, bu sinir
hücreleri de değişmektedirler. hassaslaşmış sinir
hücreleri, kolayca uyarılır hale gelir. Örneğin, ayağı-
Yitip giden canlarımız için...
nıza bir bowling topu düştüğünde ağrı hissetmeniz
normaldir. Ancak, sinir hücreleri aşırı hassas hale
geldiğinde ayağınıza pinpon topu düşse dahi ağrı
hisseder hale gelebilirsiniz.
Hassaslaşan sinirlerin yapısı değişir ve bu
gözlemlenebilir, ölçülebilir bir değişimdir (Hipersensitif sinirler). Yani aşırı ağrı söylendiği gibi sadece
psikolojik değildir. Basitçe, aşırı ağrı sinir hücrelerinin hassaslaşma sonucu kolayca uyarılır hale gelmesidir. Peki, vücudumuz sinir hücrelerinin bu derece
hassaslaşmasına neden izin verir? Vücudumuz, bir
yaralanma ya da hastalık sonrasında hasarlı bölgenin iyileşmesi için ilgili bölgeyi korumak ister. Bunun
için hasarlı bölgeyle ilgili bilgi taşıyan sinirler hücrelerini hassaslaştıran kimyasallar üretir. Hassaslaşan
sinirler daha çabuk uyarılır, böylece vücudumuzda
hasar görmüş bölgeyi hareket ettirirken çok daha
dikkatli davranırız. Bu, vücudumuzun iyileşme sürecinde kendini korumak için geliştirdiği bir yoldur.
Normalde, sinirlerdeki bu koruyucu hassaslaşmanın sadece yaralı dokular iyileşene kadar bir
kaç hafta sürmesi beklenir. İyileşme sürecinin ardından sinirlerdeki bu hassaslaşmanın kaybolması
(normale dönmesi) gerekir. Ancak bazen ağrı sisteminde beklenmedik sonuçlar açığa çıkabilir. Örneğin, sinir hassasiyeti olması gerekenden çok daha
uzun sürebilir veya sadece yaralanma bölgesinde
oluşması gerekirken vücudun diğer bölümlerine
yayılım gösterebilir. Neyse ki aşırı hassaslaşmış bu
sinir hücrelerinin hassasiyet derecesi azaltılabilmektedir. Doktorlar hastalık ya da yaralanmaların teşhis
ve tedavisinde uzmanlaşmışlardır. Sinir sistemindeki
hassasiyeti azaltma konusunda ise sizin uzmanlığınıza ihtiyaç vardır.
Ders – 3
Birazdan vereceğimiz örnek ısrarcı ağrının
tedavisini anlamanıza yardımcı olacaktır. Şimdi
gelin, ağrı sitemiyle bir yangın alarmını karşılaştıralım. Yangın alarmının zilleri, bir yangın sırasında bizi
uyarmak üzere çalar. Bizi yangına karşı koruduğu
için, gürültülü ve rahatsız edici olsa da alarm sesinin
öneminin farkındayızdır.
Şimdi, yangın alarmının arıza yaptığını ve
aşırı hassas hale geldiğini düşünelim. Bu durumda
yangın alarmı bir mum alevinden çıkan dumanla
dahi aktif hale gelebilir. Aşırı hassaslaşmış bir yangın
alarmı çok sık uyarı verir hale gelir. Hal böyle olunca,
doğum günü partileri ve romantik akşam yemekleri
gereksiz ve rahatsız edici alarm sesiyle bölünecektir.
Aşırı hassas bir yangın alarmı hiç bir neden olmaksızın da aktifleşebilir. Dumana karşı aşırı hassaslaşan
yangın alarmı gibi hassaslaşmış bir ağrı sistemi de
gereksiz ağrılarda bizim normal hayatımızın akışını
bozar.
Evinizdeki yangın alarmı ısrarla çalıyorsa ne
AĞ
yaparsınız? İlk aklımıza gelen itfaiyeyi aramak olabilir. Eğer gerçekten bir yangın varsa itfaiyeciler onu
söndürecektir. Peki gerçekten bir yangın yoksa ya da
alrm zilleri yangın söndürülmüş olsa dahi çalmaya
devam ediyorsa? İtfaiye eri size yanlış alarm olduğunu ve aşırı hassaslaşmış yangın alarmını tamir ettirmeniz gerektiğini söyler. İtfaiyeciler yangını söndürmek konusunda uzmandırlar, bozulmuş alarm sistemini tamir etmek farklı beceriler gerektirir. Israrlı
ağrının tedavisi hassaslaşmış bir yangın alarmının
tamir edilmesine benzer. Tedavinin ana ögesi sinirlerdeki aşırı hassasiyetin azaltılmasını sağlayacak
stratejilerdir.
Ders – 4
Artık gerçekleri görmezden gelmeyi bıraka-
lım. Ağrı konusu açılınca pek çok kişi beynin rolünü
konuşmaktan kaçınır. Bu konu neden bu kadar
rahatsız edici? Doktorlar yıllarıdr ağrıyı izah ederken
çok basit düşündüler. Vücudumuzda hissedilen ağrıların ya fiziksel ya da psikolojik kaynaklı olabileceğini söylediler. Eğer doktor ağrının nedenini bulamamışsa, sorun ya psikolojikti ya da ağrıyı siz uyduruyordunuz. Size psikolojik yardım almanız önerildi.
Doktorlar sorunun kaynağını bulabiliyorsa o zaman
bu ağrının kaynağı fiziksel bir sorun oluyordu ve
sorun fiziksel ise tedavi de fiziksel olmalıydı.
Artık geçerliliği kalmayan eski görüşler
nedeniyle ağrı hissinde beynin rolünden bahsetmek
kafa karışıklığına yol açabilir. Neyse ki ağrı hakkında
elimizde varolan veriler son 20 yıl içinde oldukça
arttı. Ağrının mutlaka fiziksel ya da psikolojik nedenlere dayandığı fikrinin yanlış olduğu kanıtlandı ve
artık bu fikrin çöpe atılması gerekiyor.
Bilimsel çalışmalar bize bütün ağrıların iki
farklı işlemin sonucu oluştuğunu göstermiştir. Vücudumuzda yer alan sinirler bir tehlike tespit edince
beyine sinyal gönderirler. Ancak vücudumuzdan
gelen bu sinyaller direkt olarak beyindeki ağrı zillerini çalmazlar. Bunun yerine, beynimiz (biz farkında
olmaksızın) gelen sinyalleri analiz etmeye çalışır. Ve
pek çok faktöre dayanarak az, çok ya da hiç ağrı
hissetmemenizi sağlar. Ortada çok bariz bir fiziksel
yaralanma olsa dahi hissedilecek ağrı miktrına karar
veren her zaman beyindir. Bu fikir size garip geldiyse
bilin ki yalnız değilsiniz.
Binlerce yıldır ağrı hissetmemizde beynin bu
kadar aktif bir rolü olduğunu kimsecikler bilmiyordu. Bu bilgi, beynin taranmasına imkan veren cihazların keşfiyle ancak son yıllarda mümkün oldu. Şimdi
biliyoruz ki beyin bütün ağrılı durumlarda önemli rol
oynuyor. Fiziksel bir yaralanma ya da hastalık sebebiyle hissedilen ağrıda dahi esas rol beyindedir. Bu
nedenle ağrının tedavisinde beynin ağrı hissetmedeki rolü de dikkate alınmalıdır.
Sayfa 4
Gazetesi
RI
Ders – 5
Ağrı ilginç bir histir!
Bebek ısırığı gibi basit bir olay şiddetli ağrıya
neden olurken köpek balığı saldırısı gibi şiddetli bir
yaralanmada hiç ağrı hissetmeyebilirsiniz. 2003
yılında sörf yapmak için denize açılan Bethany
Hamilton 4,5 metrelik bir köpek balığının saldırısına
uğradı. Saldırıda kolunu kaybeden Hamilton, CNN
tarafından yapılan röportajda: “Şoktaydım. Bu saldırıdan canlı kurtulmamı sağlayan şey hiç acı hissetmemiş olmamdı.” dedi. Nasıl olur da bir bebeğin
ısırığı, köpek balığının ısırığından daha çok ağrıya
neden olabilir?
Beynimiz ağrı ile ilişkili pek çok kimyasal
madde salgılar. Beyin, vücudumuzda hasar görmüş
dokulardan bilgi taşıyan sinirleri devre dışı bırakan
kimyasallar salgılayabilir. Örneğin, bir raptiyenin
üzerine bastığımızda canımız çok yanarken, can
havliyle bir aslandan kaçarken bir raptiyeye basmış
olsanız muhtemelen canınız hiç yanmayacaktır. Bir
aslandan kaçmak gibi acil durumlarda beyin hayatta
kalmaya odaklanır. Verdiğimiz örnekte beyin göreceli olarak önemsiz bir ayak yaralanması ile meşgul
olmak istemez. Bunun için ağrı azaltıcı sistemi
devreye sokar. Beyin tarafından salınan kimyasallar
yaralanma mesajı taşıyan sinirleri devre dışı bırakır.
Bu strateji ağrı hissiyle dikkatimiz dağılmadan aslandan kaçıp hayatta kalmamıza imkan verir. Ağrıyı
azaltan bu sistemin bir adı (inen inhibisyon) vardır.
İnen inhibisyon, beynin garip ya da sihirli bir
özelliği değildir. İnen inhibisyon beyin tarafından
salgılanan kimyasal maddelerle (dopamin, serotonin, dinorfin, endorfin, enkefalin, noradrenalin,
endocannabinoid) sağlanır. İnen inhibisyonu aktive
eden ve ağrıyı azaltan harika kimyasalların salgılandığı bölgeler Rostroventral Medulla ve Periaqueductal Gray’dir. İnen inhibisyon beyin tarafından aktifleştirilir ancak sinirleri devre dışı bırakan kimyasallar
bütün vücutta dolaşır. Omuriliğimizde yer alan bir
bölüm beyinden gelen inen inhibisyon mesajını ve
kimyasalları vücudun diğer bölümlerine dağıtmakla
görevlidir. Bu kimyasallar birbirine bilgi ileten sinir
liflerin arasına nüfuz ederek hasar ya da inflamasyon
bilgisini bloke ederler. İlginçtir ki, inen inhibisyon
hayvanlar için de geçerlidir.
Neyse ki ağrıyı azaltabilen bu sistemi aktifleştirmenin bir aslan tarafından saldırıya uğramayı
beklemekten daha kolay yolları var. İnen inhibisyon
en iyi arkadaşımız olmalıdır. Eğer eskiden geçirdiğiniz halde hala canınızı yakan bir yaralanmanız var ise
inen inhibisyon ağrınızı ciddi oranda azaltacaktır.
Eğer vücudunuzda hassaslaşmış sinir lifleri mevcutsa inen inhibisyon bu sinir liflerinin sessiz kalmalarını sağlayacaktır.
SEMİNERİ
Ders – 6
Ağrının iyileşmesi adlı hikayede inen inhibisyon iyi adam rolünü üstlenir. Ancak bu hikayede bir
de kötü adam vardır. Beynimiz aynı zamanda ağrı
hissinin artışına neden olacak kimyasallar (kolesitokinin) da salgılayabilmektedir. Bu kimyasallar aracılığıyla beyin omurilik üzerine etki eder ve ağrı hissinde artışa neden olur. Bu kimyasallar birbirine bilgi
ileten sinir hücrelerinin arasına nüfuz ederek vücuttan gelen yaralanma ya da inflamasyon mesajını
artırırlar. Bu süreç çok sık aktive olursa vücudumuzda yer alan sinir hücreleri değişime uğrar ve uzun
süre aşırı hassas hale gelir. Vücudumuzda yer alan ve
ağrıda artış sağlayabilen bu sisteme inen fasilitasyon
denir.
İnen fasilitasyon küçücük bir yaralanmanın
çok canımızı yakmasına neden olabilir. İnen fasilitasyon benzer şekilde aslında iyileşmiş bir yaralanmanın aradan geçen uzun zamana rağmen ağrımasına
neden olabilir. İnen fasilitasyon herhangi bir yaralanma olmasa dahi sinir hücrelerini aşırı hassas hale
getirebilir. Bazı kişilerde ağrıda artışa neden olan bu
sistem genetik nedenlere bağlı olarak aşırı aktiftir.
Bu durum bu kişilerde herhangi bir yaralanma ya da
hastalık sonrasında ısrarcı ağrı sorununun oluşma
riskini artırır. Bu genetik yatkınlık vücudumuzda
meydana gelen fıtık, eklem yüzeylerinde aşınma
gibi değişiklikerin aşırı ağrılı algılanmasına neden
olabilir. Genetik yatkınlık dışında bu sistemin aktifleşmesini sağlayan pek çok başka etken vardır.
Örneğin ağrı oluşacak beklentisi inen fasilitasyonu
aktive eder.
Yakın zamanda yapılan bir bilimsel deneyde
araştırmacılar deneklerin eline krem sürdüler.
Deneyde sıradan bir nemlendirici krem kullanıldı
ama araştırmacılar deneklere kremin acı biberden
yapıldığını ve canlarının çok yanacağını söylediler.
Deney ilginç sonuçlar verdi. Kremin acı biberden
yapıldığı söylenen kişiler kremin canlarını yaktığını
söylediler. Ağrı olacak beklentisi inen fasilitasyonu
aktive etmeye yetmiştir. Araştırmacılar ek olarak
omurilikte ağrı ile ilişkili sinirlerin aktivitesinde artış
olduğunu görüntülediler.
Ders – 7
Koltukta oturmuş televizyon seyrederken bir
sevdiğinizin gelip omzunuza kolunu koyduğunu
düşünün. Bu dokunuş hoş ve insana huzur veren bir
histir. Şimdi bu senaryoyu biraz değiştirelim. Evde
yalnız başınıza ve karanlık bir odada korku filmi
izlediğinizi hayal edin ve birden omzunuza bir elin
dokunduğunu hayal edin. Muhtemelen çığlık atıp
sıçrarsınız. Aslında birbirinin aynısı olan iki dokunuş
farklı durumlarda farklı şekilde hissedilmektedir.
Örnek verdiğimiz farklı durumlarda dokunmanın iyi
ya da kötü şekilde hissedilmesine karar veren beyindir.
Bir diğer örnek gıdıklanmadır. Çocuğunuz
boynunuza dokunduğunda gülersiniz, ancak aynı
dokunuşu kendiniz yapsanız gülme hissi gelişmez.
Ve bir yabancı boynunuza dokunmak için hamle
yaptığında hissettiğiniz şey çocuğunuzda olduğu
gibi gıdıklanma olmayacaktır. Birbirine benzer bu
dokunuşların ne anlama geldiği ne hissettiğinizi
değiştirmektedir. Peki, tüm bunların ağrı ile ne ilgisi
var?
Gelin bir deneyden bahsedelim. 2013 yılında
yapılan çalışmada araştırmacılar kişilerin koluna
tansiyon ölçmede kullanılan bandı sıkıca bağladılar.
Deneye katılan kişilerin yarısına, “Bu testle ağrıya
karşı toleransınızı ölçüyoruz bu bandı kolunuzda
tutabildiğiniz kadar tutun.”, diğer gruba ise “Bu
yöntem kaslarınızı güçlendirmenin bir yolu. Bant
kolunuzda ne kadar kalırsa kaslarınız o derece
gelişecektir.” şeklinde söylendi. Bilim adamları şaşırtıcı sonuçlara ulaştı. “bu yöntem sizin kaslarınızı
güçlendirecek” denilen kişiler bandı %50 daha uzun
süre tutabildi. Araştırmacılar sadece bu kişilerde
beynin ağrı hissini azaltan güçlü kimyasalları salgıladığını tespit ettiler. Bu nasıl oldu?
Araştırmacılar tarafından söylenen sözler
koldan gelen sinyallerin anlamını değiştirdi. Beyin
kendisine ulaşan sinyalleri bir tehdit olarak yorumlamıyorsa bu sinyalleri azaltan kimyasallar üretir.
Bunun tam tersi durumlar da söz konusu olabilir.
Eğer sinir liflerinden gelen sinyaller bir tehdit içeriyorsa beyin bu konuda olabildiğince çok bilgi toplamaya çalışır. Sonuç olarak beyin bu sinirlerden gelen
sinyalleri artıracak kimyasalları üretir.
Ders – 8
Bir yeriniz ağrıyorsa, ilk zamanlarda bu ağrının nedenini bilemeyebilirsiniz. Olası nedenler
hakkında düşünürsünüz. Bir uzmanın görüşüne
başvurabilirsiniz. Bilgi aldıkça problemin nedenlerine ilişkin bakış açınız değişecektir. Beyniniz, yaşadığınız ağrının nedeni olabilir diyerek edindiğiniz bu
bilgileri depolar ve hatırlar. Yaşadığınız problemin,
sizin için ne anlama geldiği sizi çeşitli şekillerde
etkileyecektir. Günlük kararlarınız, duygularınız,
tedavi tercihleriniz değişir.
Ancak tüm bunlardan çok daha önemli bir
konu var: ağrı hakkında bildikleriniz ne kadar ağrı
Yitip giden canlarımız için...
Sayfa 5
Gazetesi
hissedeceğinizi önemli ölçüde etkiler. Ağrınızın kaynağının ciddi bir tehdit
olduğunu öğrendiğinizde beyin kolesitokinin denilen ve vücudunuzdan
iletilen mesajların adeta sesini yükselten kimyasalları üretir, sadece bub ile
ağrınızın artışı ile sonuçlanır. Eğer, ağrınızın tehlikeli olmayan bir nedenden
kaynaklandığını öğrendiyseniz, o zaman beyin inen inhibisyonu aktive eder
ve ağrıyı azaltan doğal kimyasalları salgılar.
36 yaşında 4 yıldır beli ağrıyan bir kadın beyni incelenmek üzere
2004 yılında bilimsel bir deneye davet edildi. Bel ağrısı şikayeti iş yerinde
düştükten sonra başlamıştı. Kendisinden MRI çekilirken bazı egzersizler
yapması istendi. Egzersizler sırasında beyindeki olaylar kayıt altına alındı.
Daha sonra bilim adamları bu kadına 2 saat boyunca yaşadığı ağrının
nedenlerini bilimsel olarak açıklayıp durumun bir tehdit içermediğini izah
ettiler. Bu eğitimden sonra kadından aynı egzersizleri tekrar yapması istendi
ve beyin aktivitesi kaydedildi. Beyinde ilk denemede aktif olan bölümlerin
çoğu ikinci ölçümde kaybolmuştu.
Bu devrim yaratan çalışmadan sonra pek çok başka çalışma yapıldı
ve ağrı ile ilgili doğru bilgilere sahip olmanın pozitif etkileri gösterildi.
Doğru bilgilendirmenin üzerinden 3 ay geçmiş olsa da inen inhibisyonda
artış görüldü. Peki siz ağrınız hakkında ne düşünüyorsunuz? İşte, üzerinde
düşünmeniz gereken bazı sorular:
Sizce ısrarla devam eden ağrınızın nedeni vücudunuzun iyileşmeyecek şekilde hasar göresi ya da kırılgan olması mıdır?
Vücudunuzdaki yaralanma ya da iltihabi durumların hissettiğiniz
ağrının şiddetiyle ilgisi olduğunu mu düşünüyorsunuz?
MRI ya da röntgen filmlerinde görünen hasarlar iyileşmeden ağrınızın azalmayacağını mı düşünüyorsunuz?
Ağrınızın nedeniyle ilgili olarak şu an neler düşünüyorsunuz?
Hareket etmenin ya da egzersizin vücudunuz için tehlikeli olduğunu
mu düşünüyorsunuz?
Yaşadığınız ağrının nedenini sinir hassasiyeyi, inen inhibisyon ve
inen fasilitasyon gibi bilgiler ışığında yeniden yorumlamanız mümkün mü?
Sağlık konusunda bilgi almak için başvurduğunuz kaynaklar güvenilir, doğru ve güncel mi?
Kaynak: retrainpain.org
Dokuz Eylül Fizyoterapi
Halk Oyunları Topluluğu
Merhaba arkadaşlar,
Öncelikle 2015 – 2016 eğitim – öğretim yılımız hepimize hayırlı
olsun. Hepimiz için bol notlu, bütsüz bir yıl olsun inşallah. Sizin de bildiğiniz gibi yerleşkemiz diğer yerleşkelere uzak olduğu için DEÜ’nün istediğimiz her kulübüne aktif olarak katılamıyoruz. Biz de bir kaç arkadaş toplanıp Halk Oyunları Topluluğu açmaya karar verdik. Tabi halk oyunları deyince aklımıza ilk olarak Barış Hoca’mız geldi. O da sağolsun bizden yardımlarınızı esirgemedi, bize destek verdi.
Lafı uzatmayayım topluluk olarak amacımız hem kültürümüzü
danslarla tanıtmak hem birlikte güzel vakit geçirip eğlenmek.
Ben yapamam beceremem diye düşünmeyin, herkesi topluluğumuza
bekliyoruz.
Yitip giden canlarımız için...
Türk Dili ve Kültürü
Araştırmaları Topluluğu
Yapılan son alıştırmalara göre, günümüzde dünya üzerinde yaklaşık 7000
dil konuşulduğu tahmin edilmekte. Bunların 2400 tanesiyse yok olma tehlikesi
altında. Yaklaşık 14 günde bir, bir dil yok olmakta. Belki varlığını sürdürdüğü
toplumun yok olması belki de bireylerin ihmali sonucu dünya üzerinden sessizce
silinen dil, peşinden pek çok değeri de götürmekte. Hükmünü sürdürdüğü
coğrafyanın gelenekleri, atasözleri, türküleri, masalları, iletişimi kısacası bir toplumun yaşam şekli ve kültürü de yok olmakta.
Yüzeyel düşünüldüğünde zamanın ve çevrenin getirdiği şartlara uyum
gösteren bireylerin oluşturduğu toplumların da benzer davranışlar göstermesi,
kitlelerin ticari, siyasi, bilimsel etkilenimler içerisinde olması bazı dillerin ön plana
çıkmasına ve arka planda kalanların ihmaline sebep olmakta. İlk başta "Ne olacak
canım" diye geçiştirilen, zenginlik diye nitelendirilebilecek olan bu durum basit
görülebilir. Hatta dilimizin yok olma ihtimali uzak bile gelebilir. Ancak biraz derin
düşünüldüğünde günlük yaşamımızda derdimizi anlatacak pek çok güzel kalıp
varken laf arasına yabancı kelimeler sıkıştırıyor ya da yürüdüğümüz sokaklarda
Türkçe tabela göremiyorsak durum biraz daha ciddi demektir.
Önemli olan dilimizin şu zaman diliminde hala varlığını sürdürüyor olması
değil bize miras kaldığı gibi bizden sonraki nesillere de ulaşabilmesidir. Binyıllar
öncesine dayanan kültürümüzün, öz benliğimizin binlerce yıl sonrasına da aktarılabilmesidir. Duygu, düşünce ve isteklerimizi bize en uygun kelime ve kalıplarla
aktarabilmektir.
Söz konusu bir kültürün kaybıdır ve bunun en değerli parçası ve taşıyıcı
dildir. Farkındalık bireylerden başlayıp, toplumları etkiler. Farkına varmanız
dileğiyle.
Gününüz aydın, Türkçemiz saygın olsun...
Ezgi Ergin
Sayfa 6
Gazetesi
FOTOĞRAFÇILIK TOPLULUĞU
İLK FOTOĞRAF MAKİNELERİ
Bugün birkaç saniyede poz verip çektiğimiz,
banyosu son derece kolaylıkla yapılan, gerekirse tez
zamanda büyültülüp istediğiniz boyutta kopyası
elinize verilen fotoğrafın, aslında yüz yıllarca süren
deneme ve çalışmaların sonucu olduğuna inanmak
gerçekten güçtür. Aslında, fotoğraf makinesi büyük icatların çoğu gibi
bir kişi tarafından icat
edilmemiştir. Fikrin doğması, uygulanması, gelişimi, değişik kişilerin
çalışmaları ve uzun aralıklı dönemlerin sonucudur.
11. ve 16. yüzyıllar arasında, insanlar "karanlık oda" fikriyle ilgili
çalışmalar yapmışlardı.
Gerçekte kağıt üzerine
bir resmin "alınması" söz konusu değildi.
1568 yılında Daniello Barbaro, "karanlık
oda" adı verilen cihaza bir mercek ekledi. İlkel bir
objektif niteliğindeki merceğin açılışı, görüntünün
daha kesin olabilmesi için değişebiliyordu. 1802
yılında, Thomas Wedgwood ve Sör Humphrey Davy,
ışığa karşı duyarlı bir maddeyle kaplı kağıt üzerine,
kontak baskı yoluyla siluet ve görüntüler tespitine
muvaffak oldular. Fakat baskı ömürlü değildi.
1816 yılında, Joseph Niepce,bir mücevher
kutusu ve bir mikroskoptan alınmış mercekle ilkel bir
fotoğraf makinesi yapmayı başardı. Negatif bir
görüntüyü tespit etti. William Talbot adındaki İngiliz,
1835 yılında, negatiften alınma ilk pozitif baskıyı
yaptı. Görüntünün
ömürlü (devamlı) olması sağlanabilmişti.
1839'da,Louis
Daguerre, gümüş plak
üzerine görüntü aldı.
Aynı çıkış noktasından
telenen çalışmalar
birbirini izledi. Başlangıçta ağır adımlı gelişmeler bir sonrakine
zincirlendi.
En sonunda,
1888 yılında, kutu fotoğraf makinesi piyasaya sürüldü. Bu makine, Kodak sistemini kullanan
(Eastman Dry Plate and Film Company-Eastman
Kuru Plak ve Film Şirketi) tarafından geliştirildi. Söz
konusu makine, 100 pozluk filmle dolu olarak satıldı.
Çekimden sonra, makine ve film Rochester'e gönderiliyor,burada film almıyor,banyo işlemi yapılıyor,
makineye tekrar film doldurularak sahibine iade
ediliyordu.
İyiler Daima Kazanır!
Mahmut Beşli
Otorite kurmanın, saygı kazanmanın
yöntemleri çok basit olmasına rağmen, hala
daha eski baskıcı yöntemler kullanılmasının
nedeni çözülebilmiş değil.
İnsanlara iyi davranmamak, onları anlamamak ya da anlamamazlıktan gelmek en acı
şey şu hayattaki. 10 yıl önce ya da 10 yıl sonra,
10 km ötede ya da 10 km beride doğmayı, bu
ve bunun gibi hayatımızın başlangıcından veya
devamında gelen pek çok şeyi seçemediğiniz
şeylerin arasında aslında seçmemiz gereken
önemli tek bir şey var: karakter.
Karakterini doğru seçen, doğru yönlendirebilen insanların beklentileri zaten otorite
kaygısı olmuyor. Sevilip saygı görülmeyi bile
kafasına takmadan sadece karşıdaki insanların
da kendisi gibi sadece “bir insan” olduklarını
anımsayabiliyor.
Egolarına yenik düşmeyi bir kenara
bırakıp başkalarına saygı duyabilmeyi, asıl kural
koyucunun azınlığın değil çoğunluğun olduğunu bilen insanlar her zaman karanlık gecede
parlayan birer yıldız gibidirler. Geriye kalanlar
ise karanlıkta kaybolan silik kimselerdir.
Karakterimizi doğru seçip doğru tarafta
yer almayı başarabilirsek ne mutlu bizlere.
Elbet bir gün adalet terazisi işler ve yere dökülür tüm kötülükler. Gün gelir de inisiyatif hakkı
bizim elimize geçtiğinde de şikayet ettiğimiz
sistemin etine kemiğine bürünüyorsak ise,
bizler en büyük nankörleriz demektir.
Unutmayalım;
“İyiler daima kazanır!”
SIA
Taha Alperen Sarıkaya
Bazı müzikler vardır ya hani dinleyince seni
içine çeker. Kelimeleri bile anlamazsın ama tınısyla
kafanı sallarsın. mırıldanırsın. Bir süre sonra sıkıldım
zannedersin dinlemekten vazgeçersin, ama gün
gelir kulağına tekrar geldiği zaman o sesler, aynı
döngü tekrarlanacak kadar dinlersin. İşte bu tanımı
hak eden müzikleri yapan ablamız bu sefer mevzubahis.
Aslında dinlediğim sanatçıların geçmişleri
önemlidir benim için. O yüzden bu satırlarda büyük
bir ihtimalle geçmişten gelerek yavaş yavaş yükselen sanatçıların incelemeleri olacak hep. Fakat al
işte sana istisna. Sia'yı sorgusuz sualsiz başladım
dinlemeye.
Sia Kate Isobelle Furler diye biliniyor. Avustralya doğumlu. (İlginç aksanında belli ediyor
açıkça.) Söylediğine göre çocukken onu etkileyen
Sting, Stewie Wonder 'ın sahne performanslarını
taklit edermiş. (Ben o yaşlarda Mustafa Sandal'ın
araba şarkısını dinliyordum. Akşama kadar onun
araaabası var diye dolanıyordum. Hergeleye bak.)
İlerleyen yıllarda Crisp diye bir grup kurmuş. Her
başarılı solo sanatçı gibi ayrılmış gruptan.
Kendini bizlere tanıtan albümü ise "1000
Forms of Fear and This is Acting". Bu albümle beraber bize korkudan çok, muhteşem sesin bin formunu gösterdi kendisi. (Evet kelime oyunu var.) Chandelier parçası ile milyonlar dinlendi. Ben gerçi bir
Fransız eğlence programında söylediği "Buttons" ı
her türlü tercih ederim kendisine.
Eğer son yıllarda ki kliplerini izlemişseniz
Sia'yı pek arz-ı endam göremiyoruz pek. Özellikle
son albümünden itibaren. Hatta Amerika'nın
meşhur sabah kuşağı şovlarından olan The Ellen
Degeneres' ta seyirciye arkası dönük olarak performans sergiledi. Şarkı bittikten sonra bile programın
sunucusu ile arkası dönük olarak konuştu. Bu konu
hakkında "Bu albümün zaten büyük bir konsepti var
ve bunu nasıl sunmak istiyorsam o şekilde yaptım.
Ben ünlü olmak istemiyorum. Amy Winehouse'un arı
kovanı saç modelinden sonra sanırım ben de bir
sarışın bob'um. (bob:kısa saç modeli) Eğer bu benim
markam ise, yüzümü nasıl satmak zorunda kalmaktan kaçınabilirim diye düşündüm sonra hedefim
sarışın bob tarzı yaratmak oldu. Bu süreç içinde sarı
peruğumu takıp farklı bir kişi olacağım ve onlar
dudaklarını oynatırken ben canlı performans yapacağım ya da onlar dans edip çeşitli performanslar sergilerken ben Ellen'ın programındaki gibi izleyiciye
sırtımı döneceğim." açıklamasını yaptı.
Huzur veren sesini dinlemeniz dileğiyle.
Tanıtma yazısından çok hatırlatma yazısı gibi oldu
bence. Bilmeyenler içinse benden dev hizmet. Her
ruh halinize göre mutlaka bir parçasını bulacağınz
Sia çalma listenizde yer almayı hakediyor.
Yitip giden canlarımız için...

Benzer belgeler