DeftrGazetesi5.SayiKasim2015
Transkript
DeftrGazetesi5.SayiKasim2015
BAŞARILAR! TEBRİKLER! Okul Müdür Yardımcılarımızdan Prof. Dr. Didem Karadibak hocamız ve Doç. Dr. Selnur Narin hocamızı akademik başarılarından dolayı tebrik ederiz. 8 Derslik Kronik Ağrı Semi- Okulumuz Müzik Topluluğu’nun başkanlığına seçilen Gülşah Topçuoğlu ve ekibine, Fotoğrafçılık Topluluğu başkanlığına seçilen İsmail Tatmaz ve ekibine ve yeni kurulan topluluğumuz DEFHOT Başkanı Aylin Beşparmak ve ekibine başarılar dileriz. neri’ni gazetemiz için derledik! Sayfa 3, 4, 5’te. deftrgazetesi.wordpress.com Dokuz Eylül Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Yüksekokulu Kasım2015 Sayı: 5 Gazetesi VIII. ULUSAL SPOR FİZYOTERAPİSTLERİ KONGRESİ Bu yıl sekizincisi düzenlenen VIII. Ulusal Spor Fizyoterapistleri Kongresi 6 – 8 Kasım 2015 tarihleri arasında İstanbul, Acıbadem Üniversitesi’nde Kas, Tendon, Bağ Yaralanmalarında Rehabilitasyon konularında düzenlendi. Okul hocalarımız ve öğrencileri tarafından da ilginin yüksek olduğu kongre eğlenceli bir şekilde sürdürülüp başarılı bir şekilde bitirildi. Kongrenin ilk günü açılışın ardından Moderatörlüğünü eski müdürlerimizden Prof. Dr. Candan Algun hocamızın da yaptığı Spor Fizyoterapistliğinde Yenilikçi Bakış konusunda hocalarımızdan Doç. Dr. İ. Engin Şimşek Tendon Terapatik Yaklaşımlarla Uzatılabilir Mi? adlı konuyu işledi. Günün devamında hocalarımızdan Prof. Dr. Nihal Gelecek’in de moderatörlüğünü yaptığı Core Stabilizasyon ve Yaralanmanın Önlenmesi konusundaki oturumda hocalarımızdan Dr. Fzt. Seher Özyürek’in Spor Yaralanmalarının Önlenmesinde Core Stabilizasyon Egzersizleri Önemli mi? isimli konusu vardı. Pek çok konuğun da yer aldığı kongrenin ilk gününün sonundaki kurslarda Sporcularda Kas-Tendon Yaralanmalarının Önlenmesi: Fonksiyonel Mobilite-Stabilite ve Nörobilişsel Egzersiz Uygulamaları kursunda hocalarımızdan ve okul müdür yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Nursen İlçin eğitmenlerden biriydi. Kongrenin ikinci gününde Omuz İnstabilite- leri konulu oturumda Yrd. Doç. Dr. Sevgi Sevi Yeşilyaprak hocamız Spora Dönüş adlı konuyu işledi. Kongrenin son günü Spor Cerrahisi Sonrası Rehabilitasyon: Egzersizin Etkileri konulu oturumda Osteitis Pubis konusunu Araştırma Görevlisi hocala- rımızdan Uzm. Fzt. Umut Ziya Koçak işledi. Ayrıca Poster Bildirileri’nde okul müdür yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Nursen İlçin Hoca’mızın Tip II diabetus mellutis tanısı olan hastalarda fiziksel aktivite düzeyi ile yorgunluk sevi yesi ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki, hocalarımızdan Prof. Dr. Bilge Kara ve Araştırma Görevlisi hocamız Uzm. Fzt. Melda Soysal Tomruk’un Boyun ağrılı hastalarda duyusal denge etkileşimi, ağrı ve dizabilite arasındaki ilişkinin saptanması, okul müdür yardımcımız Yrd. Doç. Dr. Nursen İlçin Hoca’mız ve Araştırma Görevlisi Uzm. Fzt. Umut Ziya Koçak Hoca’mızın Gövde kas enduransı adölesan yüzücülerde 200 metre yüzme performansı üzerinde rol oynar mı? adlı çalışmaları yer aldı. Araştırma Görevlisi hocalarımızdan Uzm. Fzt. Murat Tomruk da 8 Kasım 2015 Pazar günü yapılan Sözel Bildiriler’de moderatörlük yaptı. Kongre başarılı uzun süre hafızalardan silinmeyecek şekilde güzel oldu ve 8 Kasım 2015 Pazar günü son buldu. Halı Saha Turnuvası’nda Heyecan Artıyor! Gelenek hale gelmiş olan Güz Dönemi Bahar Halısaha Futbol Turnuvası başladı. Turnuvaya 13 takım katılırken, her takımdan toplanan katılım payı, tunuva sonunda 1. ve 2. olan takımlara ödül olarak verilecek. Çekilen kura gruplar belirlenirken, A Grubu’nda FTR United, Altunordu, Haddini Bilbao ve Oto Boko Juniors takımları, B Grubu’nda Okulun Kral Asistanları, Haydar Baba, Emreler Aliler ve Gulyabaniler takımları, C Grubu’nda da Saddamspor, Stroke City, Fizyo Futbol Club, İnciraltı ve Dopamin takımları yer aldı. Gruplardaki takımların maçları sonucu 1. ve 2. sırayı alan takımlar çeyrek finale direk çıkacaklar. Ayrıca C Grubu ‘nda 3. sırayı alan takım da direk olarak çeyrek finale çıkacak. Çeyrek finale çıkacak son takım ise A Grubu ve B Grubu’nda 3. sırayı alan takımlar arasında yapılacak play-off maçı sonucu belli olacak. Henüz grup maçlarının tamamlanmadığı turnuvada şimdiye kadar oynan maçların sonuçları ve puan durumu şöyle: A Grubu Haddini Bilbao : 25 - 4 : Altunordu Oto Boko Juniors : 7 - 6: FTR United Haddini Bilb. : 11 - 6 : Oto Boko Jun. Haddini Bilbao : 6 - 7 : FTR United FTR United : 18 - 4 : Altunordu Oto Boko Juniors : * : Altunordu 1. FTR United 2. Haddini Bilbao 3. Oto Boko Juniors 4. Altunordu 2g/1m +14(+1) 2g/1m +26(-1) 1g/1m -5 0g/2m -35 B Grubu Haydar Baba : 8 - 10 : Emreler Aliler Haydar Baba : 5 -7 : Gulyabaniler Haydar Baba : 11 - 6 : Kral Asist. Gulyabaniler : 21 - 4 : Emreler Aliler Gulyabaniler : * : Kral Asist. Emreler Aliler : * : Kral Asist. 1. Gulyabaniler 2. Haydar Baba 3. Emreler Aliler 4. Okulun Kral Asist. 2g/0m +19 1g/1m +1 1g/1m -15 0g/1m -5 C Grubu Saddamspor : 11 - 7 : İnciraltı Fizyo F.C : 12 - 3 : Stroke City Saddamspor : 3 - 9 : Fizyo F.C İnciraltı : 4 - 5 : Dopamin İnciraltı : 10 - 6 : Stroke City Fizyo F.C : 10 - 7 : Dopamin Fizyo Futbol Club : * : İnciraltı Saddamspor : * : Dopamin Saddamspor : * : Stroke City Dopamin : * : Stroke City 1. Fizyo Futbol Club 2. Saddamspor 3. Dopamin 4. İnciraltı 5. Stroke City 3g/0m +18 1g/1m -2(+4) 1g/1m -2(+1) 1g/2m -1(-4) 0g/2m -13 Kitap, Sohbet, Muhabbet Okulumuz TÜDİKA tarafından düzenle- nen Kitap, Sohbet, Muhabbet etkinliği 14 Kasım 2015 Cumartesi Günü saat 14.00’te Alsancak Kordon Çimleri’nde yapıldı. "Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim, Beraberiz seninle, işte elinde elim. Seninle bu hayatın gel beraber gülelim, Ölümüne, gamına, tipisine, karına…" dizeleriyle seslenir bir şiirinde Atsız... Güzel düşüncelerle yola çıkan bu topluluk; giderek büyümekte, giderek birbirine kenetlenmekte. Bugün bizimle olan herkese çok teşekkür ediyor, yanımızda olamayan arkadaşlarımızı da sıradaki ilk etkinliğimizde bekliyoruz. Günümüz aydın, Türkçemiz saygın olsun... Sayfa 2 Gazetesi SÖĞÜT GÖLGESİ EDEBİYAT TOPLULUĞU YALNIZLARIN GÜCÜ The Boston Globen’da çarpıcı bir yazı çıktı, gözlerden kaçmış olabilir. Başlığı ilginçti: “Yalnızları Gücü” Makalede, başta Harvard Üniversitesi’nde olmak üzere, şu an da yürütülen çeşitli bilimsel araştırmaların yayınlanan sonuçlarına atıfta bulunularak şöyle bir şey geliştiriliyor: “Yalnız çocukların, tek başına kalabilen gençlerin ve genelde yalnız olan insanların empati gücü, sürekli sosyalleşenlere kıyasla daha yüksek çıkıyor.” Bir başka ifadeyle, durmadan grup psikolojisiyle hareket eden kendini bir kolektivitenin parçası olarak gören ve bunun dışında bağımsız bir kimlik kuramayan insanlar, hangi kesimden olurlarsa olsunlar, ara ara yalnız kalabilen insanlara kıyasla empati kurmakta, başkasına tölerans göstermekte ve farklılıklara anlayış ve şefkatle bakabilmekte daha geride kalıyorlar. O halde yalnız insanlar, sandığımız gibi, illa da asosyal, beceriksiz ve mutsuz bireyler olmayabilir. Birkaç ayrı üniversitede yapılan deneylerde, tam tersine, yalnız kalan insanlara kalamayanlara göre daha mutlu ve daha uyumlu tipler oldukları belirleniyor. Devamlı başkalarıyla vakit geçirmenin insanın zihnini yoran, hatta moralini yıpratan bir yanı var. Hani hep duyarız, “İnsan sosyal bir varlıktır” lafını. Sosyalleşmeyi, gece gündüz başkalarıyla zaman geçirmeye çok büyük ve başta bir ihtiyacımız olduğuna inanırız. Ama hakikaten öyle mi acaba? Bu iddia biraz tuhaf gelebilir fakat düşünmekte yarar var. Belki de gereğinden fazla sosyalleşiyoruz; bilhassa bizler, Türkiye’de . Güzelim dostluklara, canım arkadaşlıkla- ra bir sözüm yok. Onlar ekmek gibi, su gibi hayatın olmazsa olmazları. Nitelikli bir sohbetin, muhabbetli, keyifli bir dost meclisinin yeri her zaman apayrı. Ama bir de boşu boşuna, yararsızca, verimsizce, sırf etrafa ayak uydurarak geçirdiğimiz o günler,saatler var ya… Hatta haftalar, aylar, hayatlar… Bir sosyal akışa kapılarak, gençlerin tabiriyle “öylesine takılarak”. İşte o hallerden pek bir fayda yok kimseye. İnsan sosyal bir varlık, doğru. Ama insan, aynı zamanda yalnızlığıdan çok şey üretebilen bir varlık. Ve belki de bugün en temel ama bir o kadar soyut olan eksikliklerimizden biri de bu: “Yeterince yalnız kalmıyor, kalamıyoruz.” Kalmıyoruz, çünkü hayat sosyallikler ve tekrarlar üzerine kurulu. Ritim böyle, düzen böyle. Ve biz alışmışız bu şekilde yaşamaya. Akıp gidiyor nasıl olsa. Çok fazla düşünmüyoruz üzerinde. Kalamıyoruz, çünkü en basitinden bizler önyargılıyız yalnızlık konusunda. Bunu bir acizlik, bir zayıflık olarak algılıyoruz. Etrafımızda başkaları varken, kalabalıklar içindeyken kendimizi daha korunaklı addediyoruz. Ya da daha başarılı. Daha karizmatik. Daha mutlu. Etrafa da bu gözle bakıyoruz. Birbirmizin yalnızlıklarına saygı göstermiyoruz. Bir kafede, mesela bir parkta, bir şehir meydanında, üniversite kampüsünde, kendi kendine oturup bir şeyler karalayan, okuyan, düşünen, içine çekilen insan ne kadar az. Halbuki sanat, felsefe, edebiyat, düşünce, derinlik hep o yalnızlıklardan çıkıyor. Kendimizle başbaşa kalabildiğimiz ender anlarda. MÜZİK TOPLULUĞU KANUN Gazetemizin bu sayısında sizlere Müzik Topluluğu olarak telli çalgılardan kanunu tanıtmak istedik. Kanun Ortadoğu ülkelerinde özelliklede Türkiye’de orkestraların vazgeçilmezi olan hoş bir ses ve tınıya sahip bir enstrümandır. Tarihçesinden bahsedecek olursak kesin olmamakla birlikte kanunu diğer telli çalgılardan yola çıkarak ünlü bilgin Farabi’nin ortaya çıkardığı söylenir. Kanunun nasıl çalgı olduğuna gelecek olursak; ülkelere göre tel sayıları değişebilir ve bu değişiklik çıkardığı tını veya tonlamaları etkilemez sadece müzisyene daha fazla seçenek sunar. Ancak yamuk bir gövdeye sahip olan kanunda tellerin boylarının farklı olması tını çeşitliliği sağlamak içindir. Teller gerilerek eğik kenardaki burgulara bağlanır ve akort buradaki burgulardan yapılır. Eskiden teller bağırsaktan yapılırken günümüzde özel üretilen naylonlardan yapılıyor. Kanunu diğer telli çalgılardan ayıran ne diye soracak olursanız; aynı telin daha tiz ya da daha pes ses çıkarmasını sağlamak için başka hiçbir telli çalgıda bulunmayan özel bir mandal sistemi var. Kanun oturarak veya bağdaş kurularak çalınır ve iki elin işaret parmağına geçirilen metal yüzüklere sokulan iki mızrapla tellere dokunarak çalınır. Mandalı indirmek veya kaldırmak gerektiğinde sağ elle çalmaya devam edilirken sol elle mandalın konumu değiştirilir. Hepimizin bildiği üzere bu telli çalgıyı çalan kişilere “kanuni” deniliyor. Türk musiki tarihimizde kanun icracılığı ile şöhret kazanmış Şemsi Bey, Sarı Talat Bey, Ferit Anlar, Vecihe Daryal, Erol Deran gibi çok değerli isimler vardır. Kanun Türk musikisinde önemli yeri olan bir çalgı biz de sizlere bir merak bir ilgi uyandırabilmek adına bu değerli çalgıyı seçtik. Umuyoruz ki başarılı olabilmişizdir. ELİF ŞAFAK/ŞEMSPARE Dokuz Eylül Fizyoterapi Tiyatro Oyuncuları “DEFTO”lu olmak ayrıcalıktır! Evet, DEFTO’da ayrıcalıklı olduğumuzu hissettik geçirdiğimiz zamanda; gerek oyun oynarken, gerek provalarımızda, gerek sahnede çok büyük keyif aldık. Ayrıcalığımız birlikte olmamızdı, kendi başımıza sıradan insanlarken, bir arada kocaman bir aile olduk. Gelecekte üniversite yıllarımıza dönüp baktığımızda bizi gülümsetecek çok değerli anılar kattık hayatımıza. Ekip olabilmenin ne demek olduğunu tam anlamıyla kavradık saatler süren çalışmalarımızda. Topluluğumuz kurulurken kafamızda mevcut ‘acaba’ların ‘iyi ki’ye dönüşmesi anlatılamaz bir mutluluktu. Sıradan bir topluluk olarak başladığımız bu topluluğun bizim için bir aileye dönüşmesinde katkısı olan herkese minnettarız. Tüm ekip arkadaşlarımıza, Ersin Hoca’mız başta olmak üzere çok değerli hocalarımıza, her zaman bizi dışarıdan destekleyen tüm arkadaşlarımıza ve tiyatro sanatına. Umarız önümüzdeki sürede daha güzel işler başarırız, ailemizi daha da geniş ve keyifli hale getiririz. Nice yeni güzel oyunlar dileğiyle... Dipnot: 30 Kasım’da ve 4 Aralık’taki oyunlarımıza hepinizi bekleriz. Yitip giden canlarımız için... Sayfa 3 Gazetesi KRONİK Ders - 1 Neden Ağrı Hissediyoruz? Kulağa ilginç gelebilir ancak hissettiğimiz bazı ağrılar bizim için yararlıdır. Ağrı, vücudumuzda yer alan ve bizi tehlikelere karşı uyaran bir alarm sistemi gibidir. Ağrı, bir köpek tarafından ısırılınca bundan haberdar olmamızı, ya da paçalarımızın tutuştuğunu anlamamızı sağlar. Ağrı hissetmek bize güvenli şekilde hareket etmeye ve vücudumuza özen göstermeye sevk ettiği için yararlıdır. Ağrı sistemi vücudumuzda yer alan pek çok sistemden biridir. Vücudumuzda; sindirimden sorumlu olan sindirim sistemine benzer şekilde bir de ağrı sistemi vardır. Vücudumuzda yer alan sinir lifleri oluşabilecek sorunlar konusunda bizi uyarır. Zaman zaman vücudumuzdaki diğer sistemler gibi bu sistemin de kusursuz çalışması sekteye uğrayabilir. Ağrı sistemi de bazen arıza yapabilir. Ağrı sisteminin yeteri kadar ağrı hissi üretememesi bu arızalardan biridir. Her yıl ‘ağrı hissetmeme hastalığı’ ile doğan pek çok bebeğin olduğu biliniyor. Ağrı hissetmeden yaşamanın harika olacağını düşünebilirsiniz. Ancak, bu çocuklar yaralandıklarını hissedemez ve tehlikeli durumlardan kaçınmayı öğrenemezler. Bu üzücü hastalık nedeniyle erken bebeklik döneminde sürekli yaralanırlar. Ağrı sisteminde görülen bir diğer arıza, sistemin gereğinden fazla ağrı üretmesidir. Ağrı sisteminde bu arıza oluşmuşsa canımızı çok az acıtacak şeyler dahi can sıkıcı bir hal alabilir. Hatta, hiç canımızı acıtmayacak uyarılar dahi ağrılı hale gelebilir. Normal hareketlerimizde ağrı hissedebilir, hatta ağrı kendiliğinden ve rastgele ortaya çıkacak hale gelebilir. Ders - 2 Aşırı ağrının gerçek sebebi nedir? Aşırı ağrının nedeni vücudumuzdaki sinir hücrelerinin aşırı derecede hassaslaşmasıdır. Ağrı hissine sebep olan sinir hücreleri canlı ve dinamik yapılardır. Tıpkı diğer canlı yapılar gibi, bu sinir hücreleri de değişmektedirler. hassaslaşmış sinir hücreleri, kolayca uyarılır hale gelir. Örneğin, ayağı- Yitip giden canlarımız için... nıza bir bowling topu düştüğünde ağrı hissetmeniz normaldir. Ancak, sinir hücreleri aşırı hassas hale geldiğinde ayağınıza pinpon topu düşse dahi ağrı hisseder hale gelebilirsiniz. Hassaslaşan sinirlerin yapısı değişir ve bu gözlemlenebilir, ölçülebilir bir değişimdir (Hipersensitif sinirler). Yani aşırı ağrı söylendiği gibi sadece psikolojik değildir. Basitçe, aşırı ağrı sinir hücrelerinin hassaslaşma sonucu kolayca uyarılır hale gelmesidir. Peki, vücudumuz sinir hücrelerinin bu derece hassaslaşmasına neden izin verir? Vücudumuz, bir yaralanma ya da hastalık sonrasında hasarlı bölgenin iyileşmesi için ilgili bölgeyi korumak ister. Bunun için hasarlı bölgeyle ilgili bilgi taşıyan sinirler hücrelerini hassaslaştıran kimyasallar üretir. Hassaslaşan sinirler daha çabuk uyarılır, böylece vücudumuzda hasar görmüş bölgeyi hareket ettirirken çok daha dikkatli davranırız. Bu, vücudumuzun iyileşme sürecinde kendini korumak için geliştirdiği bir yoldur. Normalde, sinirlerdeki bu koruyucu hassaslaşmanın sadece yaralı dokular iyileşene kadar bir kaç hafta sürmesi beklenir. İyileşme sürecinin ardından sinirlerdeki bu hassaslaşmanın kaybolması (normale dönmesi) gerekir. Ancak bazen ağrı sisteminde beklenmedik sonuçlar açığa çıkabilir. Örneğin, sinir hassasiyeti olması gerekenden çok daha uzun sürebilir veya sadece yaralanma bölgesinde oluşması gerekirken vücudun diğer bölümlerine yayılım gösterebilir. Neyse ki aşırı hassaslaşmış bu sinir hücrelerinin hassasiyet derecesi azaltılabilmektedir. Doktorlar hastalık ya da yaralanmaların teşhis ve tedavisinde uzmanlaşmışlardır. Sinir sistemindeki hassasiyeti azaltma konusunda ise sizin uzmanlığınıza ihtiyaç vardır. Ders – 3 Birazdan vereceğimiz örnek ısrarcı ağrının tedavisini anlamanıza yardımcı olacaktır. Şimdi gelin, ağrı sitemiyle bir yangın alarmını karşılaştıralım. Yangın alarmının zilleri, bir yangın sırasında bizi uyarmak üzere çalar. Bizi yangına karşı koruduğu için, gürültülü ve rahatsız edici olsa da alarm sesinin öneminin farkındayızdır. Şimdi, yangın alarmının arıza yaptığını ve aşırı hassas hale geldiğini düşünelim. Bu durumda yangın alarmı bir mum alevinden çıkan dumanla dahi aktif hale gelebilir. Aşırı hassaslaşmış bir yangın alarmı çok sık uyarı verir hale gelir. Hal böyle olunca, doğum günü partileri ve romantik akşam yemekleri gereksiz ve rahatsız edici alarm sesiyle bölünecektir. Aşırı hassas bir yangın alarmı hiç bir neden olmaksızın da aktifleşebilir. Dumana karşı aşırı hassaslaşan yangın alarmı gibi hassaslaşmış bir ağrı sistemi de gereksiz ağrılarda bizim normal hayatımızın akışını bozar. Evinizdeki yangın alarmı ısrarla çalıyorsa ne AĞ yaparsınız? İlk aklımıza gelen itfaiyeyi aramak olabilir. Eğer gerçekten bir yangın varsa itfaiyeciler onu söndürecektir. Peki gerçekten bir yangın yoksa ya da alrm zilleri yangın söndürülmüş olsa dahi çalmaya devam ediyorsa? İtfaiye eri size yanlış alarm olduğunu ve aşırı hassaslaşmış yangın alarmını tamir ettirmeniz gerektiğini söyler. İtfaiyeciler yangını söndürmek konusunda uzmandırlar, bozulmuş alarm sistemini tamir etmek farklı beceriler gerektirir. Israrlı ağrının tedavisi hassaslaşmış bir yangın alarmının tamir edilmesine benzer. Tedavinin ana ögesi sinirlerdeki aşırı hassasiyetin azaltılmasını sağlayacak stratejilerdir. Ders – 4 Artık gerçekleri görmezden gelmeyi bıraka- lım. Ağrı konusu açılınca pek çok kişi beynin rolünü konuşmaktan kaçınır. Bu konu neden bu kadar rahatsız edici? Doktorlar yıllarıdr ağrıyı izah ederken çok basit düşündüler. Vücudumuzda hissedilen ağrıların ya fiziksel ya da psikolojik kaynaklı olabileceğini söylediler. Eğer doktor ağrının nedenini bulamamışsa, sorun ya psikolojikti ya da ağrıyı siz uyduruyordunuz. Size psikolojik yardım almanız önerildi. Doktorlar sorunun kaynağını bulabiliyorsa o zaman bu ağrının kaynağı fiziksel bir sorun oluyordu ve sorun fiziksel ise tedavi de fiziksel olmalıydı. Artık geçerliliği kalmayan eski görüşler nedeniyle ağrı hissinde beynin rolünden bahsetmek kafa karışıklığına yol açabilir. Neyse ki ağrı hakkında elimizde varolan veriler son 20 yıl içinde oldukça arttı. Ağrının mutlaka fiziksel ya da psikolojik nedenlere dayandığı fikrinin yanlış olduğu kanıtlandı ve artık bu fikrin çöpe atılması gerekiyor. Bilimsel çalışmalar bize bütün ağrıların iki farklı işlemin sonucu oluştuğunu göstermiştir. Vücudumuzda yer alan sinirler bir tehlike tespit edince beyine sinyal gönderirler. Ancak vücudumuzdan gelen bu sinyaller direkt olarak beyindeki ağrı zillerini çalmazlar. Bunun yerine, beynimiz (biz farkında olmaksızın) gelen sinyalleri analiz etmeye çalışır. Ve pek çok faktöre dayanarak az, çok ya da hiç ağrı hissetmemenizi sağlar. Ortada çok bariz bir fiziksel yaralanma olsa dahi hissedilecek ağrı miktrına karar veren her zaman beyindir. Bu fikir size garip geldiyse bilin ki yalnız değilsiniz. Binlerce yıldır ağrı hissetmemizde beynin bu kadar aktif bir rolü olduğunu kimsecikler bilmiyordu. Bu bilgi, beynin taranmasına imkan veren cihazların keşfiyle ancak son yıllarda mümkün oldu. Şimdi biliyoruz ki beyin bütün ağrılı durumlarda önemli rol oynuyor. Fiziksel bir yaralanma ya da hastalık sebebiyle hissedilen ağrıda dahi esas rol beyindedir. Bu nedenle ağrının tedavisinde beynin ağrı hissetmedeki rolü de dikkate alınmalıdır. Sayfa 4 Gazetesi RI Ders – 5 Ağrı ilginç bir histir! Bebek ısırığı gibi basit bir olay şiddetli ağrıya neden olurken köpek balığı saldırısı gibi şiddetli bir yaralanmada hiç ağrı hissetmeyebilirsiniz. 2003 yılında sörf yapmak için denize açılan Bethany Hamilton 4,5 metrelik bir köpek balığının saldırısına uğradı. Saldırıda kolunu kaybeden Hamilton, CNN tarafından yapılan röportajda: “Şoktaydım. Bu saldırıdan canlı kurtulmamı sağlayan şey hiç acı hissetmemiş olmamdı.” dedi. Nasıl olur da bir bebeğin ısırığı, köpek balığının ısırığından daha çok ağrıya neden olabilir? Beynimiz ağrı ile ilişkili pek çok kimyasal madde salgılar. Beyin, vücudumuzda hasar görmüş dokulardan bilgi taşıyan sinirleri devre dışı bırakan kimyasallar salgılayabilir. Örneğin, bir raptiyenin üzerine bastığımızda canımız çok yanarken, can havliyle bir aslandan kaçarken bir raptiyeye basmış olsanız muhtemelen canınız hiç yanmayacaktır. Bir aslandan kaçmak gibi acil durumlarda beyin hayatta kalmaya odaklanır. Verdiğimiz örnekte beyin göreceli olarak önemsiz bir ayak yaralanması ile meşgul olmak istemez. Bunun için ağrı azaltıcı sistemi devreye sokar. Beyin tarafından salınan kimyasallar yaralanma mesajı taşıyan sinirleri devre dışı bırakır. Bu strateji ağrı hissiyle dikkatimiz dağılmadan aslandan kaçıp hayatta kalmamıza imkan verir. Ağrıyı azaltan bu sistemin bir adı (inen inhibisyon) vardır. İnen inhibisyon, beynin garip ya da sihirli bir özelliği değildir. İnen inhibisyon beyin tarafından salgılanan kimyasal maddelerle (dopamin, serotonin, dinorfin, endorfin, enkefalin, noradrenalin, endocannabinoid) sağlanır. İnen inhibisyonu aktive eden ve ağrıyı azaltan harika kimyasalların salgılandığı bölgeler Rostroventral Medulla ve Periaqueductal Gray’dir. İnen inhibisyon beyin tarafından aktifleştirilir ancak sinirleri devre dışı bırakan kimyasallar bütün vücutta dolaşır. Omuriliğimizde yer alan bir bölüm beyinden gelen inen inhibisyon mesajını ve kimyasalları vücudun diğer bölümlerine dağıtmakla görevlidir. Bu kimyasallar birbirine bilgi ileten sinir liflerin arasına nüfuz ederek hasar ya da inflamasyon bilgisini bloke ederler. İlginçtir ki, inen inhibisyon hayvanlar için de geçerlidir. Neyse ki ağrıyı azaltabilen bu sistemi aktifleştirmenin bir aslan tarafından saldırıya uğramayı beklemekten daha kolay yolları var. İnen inhibisyon en iyi arkadaşımız olmalıdır. Eğer eskiden geçirdiğiniz halde hala canınızı yakan bir yaralanmanız var ise inen inhibisyon ağrınızı ciddi oranda azaltacaktır. Eğer vücudunuzda hassaslaşmış sinir lifleri mevcutsa inen inhibisyon bu sinir liflerinin sessiz kalmalarını sağlayacaktır. SEMİNERİ Ders – 6 Ağrının iyileşmesi adlı hikayede inen inhibisyon iyi adam rolünü üstlenir. Ancak bu hikayede bir de kötü adam vardır. Beynimiz aynı zamanda ağrı hissinin artışına neden olacak kimyasallar (kolesitokinin) da salgılayabilmektedir. Bu kimyasallar aracılığıyla beyin omurilik üzerine etki eder ve ağrı hissinde artışa neden olur. Bu kimyasallar birbirine bilgi ileten sinir hücrelerinin arasına nüfuz ederek vücuttan gelen yaralanma ya da inflamasyon mesajını artırırlar. Bu süreç çok sık aktive olursa vücudumuzda yer alan sinir hücreleri değişime uğrar ve uzun süre aşırı hassas hale gelir. Vücudumuzda yer alan ve ağrıda artış sağlayabilen bu sisteme inen fasilitasyon denir. İnen fasilitasyon küçücük bir yaralanmanın çok canımızı yakmasına neden olabilir. İnen fasilitasyon benzer şekilde aslında iyileşmiş bir yaralanmanın aradan geçen uzun zamana rağmen ağrımasına neden olabilir. İnen fasilitasyon herhangi bir yaralanma olmasa dahi sinir hücrelerini aşırı hassas hale getirebilir. Bazı kişilerde ağrıda artışa neden olan bu sistem genetik nedenlere bağlı olarak aşırı aktiftir. Bu durum bu kişilerde herhangi bir yaralanma ya da hastalık sonrasında ısrarcı ağrı sorununun oluşma riskini artırır. Bu genetik yatkınlık vücudumuzda meydana gelen fıtık, eklem yüzeylerinde aşınma gibi değişiklikerin aşırı ağrılı algılanmasına neden olabilir. Genetik yatkınlık dışında bu sistemin aktifleşmesini sağlayan pek çok başka etken vardır. Örneğin ağrı oluşacak beklentisi inen fasilitasyonu aktive eder. Yakın zamanda yapılan bir bilimsel deneyde araştırmacılar deneklerin eline krem sürdüler. Deneyde sıradan bir nemlendirici krem kullanıldı ama araştırmacılar deneklere kremin acı biberden yapıldığını ve canlarının çok yanacağını söylediler. Deney ilginç sonuçlar verdi. Kremin acı biberden yapıldığı söylenen kişiler kremin canlarını yaktığını söylediler. Ağrı olacak beklentisi inen fasilitasyonu aktive etmeye yetmiştir. Araştırmacılar ek olarak omurilikte ağrı ile ilişkili sinirlerin aktivitesinde artış olduğunu görüntülediler. Ders – 7 Koltukta oturmuş televizyon seyrederken bir sevdiğinizin gelip omzunuza kolunu koyduğunu düşünün. Bu dokunuş hoş ve insana huzur veren bir histir. Şimdi bu senaryoyu biraz değiştirelim. Evde yalnız başınıza ve karanlık bir odada korku filmi izlediğinizi hayal edin ve birden omzunuza bir elin dokunduğunu hayal edin. Muhtemelen çığlık atıp sıçrarsınız. Aslında birbirinin aynısı olan iki dokunuş farklı durumlarda farklı şekilde hissedilmektedir. Örnek verdiğimiz farklı durumlarda dokunmanın iyi ya da kötü şekilde hissedilmesine karar veren beyindir. Bir diğer örnek gıdıklanmadır. Çocuğunuz boynunuza dokunduğunda gülersiniz, ancak aynı dokunuşu kendiniz yapsanız gülme hissi gelişmez. Ve bir yabancı boynunuza dokunmak için hamle yaptığında hissettiğiniz şey çocuğunuzda olduğu gibi gıdıklanma olmayacaktır. Birbirine benzer bu dokunuşların ne anlama geldiği ne hissettiğinizi değiştirmektedir. Peki, tüm bunların ağrı ile ne ilgisi var? Gelin bir deneyden bahsedelim. 2013 yılında yapılan çalışmada araştırmacılar kişilerin koluna tansiyon ölçmede kullanılan bandı sıkıca bağladılar. Deneye katılan kişilerin yarısına, “Bu testle ağrıya karşı toleransınızı ölçüyoruz bu bandı kolunuzda tutabildiğiniz kadar tutun.”, diğer gruba ise “Bu yöntem kaslarınızı güçlendirmenin bir yolu. Bant kolunuzda ne kadar kalırsa kaslarınız o derece gelişecektir.” şeklinde söylendi. Bilim adamları şaşırtıcı sonuçlara ulaştı. “bu yöntem sizin kaslarınızı güçlendirecek” denilen kişiler bandı %50 daha uzun süre tutabildi. Araştırmacılar sadece bu kişilerde beynin ağrı hissini azaltan güçlü kimyasalları salgıladığını tespit ettiler. Bu nasıl oldu? Araştırmacılar tarafından söylenen sözler koldan gelen sinyallerin anlamını değiştirdi. Beyin kendisine ulaşan sinyalleri bir tehdit olarak yorumlamıyorsa bu sinyalleri azaltan kimyasallar üretir. Bunun tam tersi durumlar da söz konusu olabilir. Eğer sinir liflerinden gelen sinyaller bir tehdit içeriyorsa beyin bu konuda olabildiğince çok bilgi toplamaya çalışır. Sonuç olarak beyin bu sinirlerden gelen sinyalleri artıracak kimyasalları üretir. Ders – 8 Bir yeriniz ağrıyorsa, ilk zamanlarda bu ağrının nedenini bilemeyebilirsiniz. Olası nedenler hakkında düşünürsünüz. Bir uzmanın görüşüne başvurabilirsiniz. Bilgi aldıkça problemin nedenlerine ilişkin bakış açınız değişecektir. Beyniniz, yaşadığınız ağrının nedeni olabilir diyerek edindiğiniz bu bilgileri depolar ve hatırlar. Yaşadığınız problemin, sizin için ne anlama geldiği sizi çeşitli şekillerde etkileyecektir. Günlük kararlarınız, duygularınız, tedavi tercihleriniz değişir. Ancak tüm bunlardan çok daha önemli bir konu var: ağrı hakkında bildikleriniz ne kadar ağrı Yitip giden canlarımız için... Sayfa 5 Gazetesi hissedeceğinizi önemli ölçüde etkiler. Ağrınızın kaynağının ciddi bir tehdit olduğunu öğrendiğinizde beyin kolesitokinin denilen ve vücudunuzdan iletilen mesajların adeta sesini yükselten kimyasalları üretir, sadece bub ile ağrınızın artışı ile sonuçlanır. Eğer, ağrınızın tehlikeli olmayan bir nedenden kaynaklandığını öğrendiyseniz, o zaman beyin inen inhibisyonu aktive eder ve ağrıyı azaltan doğal kimyasalları salgılar. 36 yaşında 4 yıldır beli ağrıyan bir kadın beyni incelenmek üzere 2004 yılında bilimsel bir deneye davet edildi. Bel ağrısı şikayeti iş yerinde düştükten sonra başlamıştı. Kendisinden MRI çekilirken bazı egzersizler yapması istendi. Egzersizler sırasında beyindeki olaylar kayıt altına alındı. Daha sonra bilim adamları bu kadına 2 saat boyunca yaşadığı ağrının nedenlerini bilimsel olarak açıklayıp durumun bir tehdit içermediğini izah ettiler. Bu eğitimden sonra kadından aynı egzersizleri tekrar yapması istendi ve beyin aktivitesi kaydedildi. Beyinde ilk denemede aktif olan bölümlerin çoğu ikinci ölçümde kaybolmuştu. Bu devrim yaratan çalışmadan sonra pek çok başka çalışma yapıldı ve ağrı ile ilgili doğru bilgilere sahip olmanın pozitif etkileri gösterildi. Doğru bilgilendirmenin üzerinden 3 ay geçmiş olsa da inen inhibisyonda artış görüldü. Peki siz ağrınız hakkında ne düşünüyorsunuz? İşte, üzerinde düşünmeniz gereken bazı sorular: Sizce ısrarla devam eden ağrınızın nedeni vücudunuzun iyileşmeyecek şekilde hasar göresi ya da kırılgan olması mıdır? Vücudunuzdaki yaralanma ya da iltihabi durumların hissettiğiniz ağrının şiddetiyle ilgisi olduğunu mu düşünüyorsunuz? MRI ya da röntgen filmlerinde görünen hasarlar iyileşmeden ağrınızın azalmayacağını mı düşünüyorsunuz? Ağrınızın nedeniyle ilgili olarak şu an neler düşünüyorsunuz? Hareket etmenin ya da egzersizin vücudunuz için tehlikeli olduğunu mu düşünüyorsunuz? Yaşadığınız ağrının nedenini sinir hassasiyeyi, inen inhibisyon ve inen fasilitasyon gibi bilgiler ışığında yeniden yorumlamanız mümkün mü? Sağlık konusunda bilgi almak için başvurduğunuz kaynaklar güvenilir, doğru ve güncel mi? Kaynak: retrainpain.org Dokuz Eylül Fizyoterapi Halk Oyunları Topluluğu Merhaba arkadaşlar, Öncelikle 2015 – 2016 eğitim – öğretim yılımız hepimize hayırlı olsun. Hepimiz için bol notlu, bütsüz bir yıl olsun inşallah. Sizin de bildiğiniz gibi yerleşkemiz diğer yerleşkelere uzak olduğu için DEÜ’nün istediğimiz her kulübüne aktif olarak katılamıyoruz. Biz de bir kaç arkadaş toplanıp Halk Oyunları Topluluğu açmaya karar verdik. Tabi halk oyunları deyince aklımıza ilk olarak Barış Hoca’mız geldi. O da sağolsun bizden yardımlarınızı esirgemedi, bize destek verdi. Lafı uzatmayayım topluluk olarak amacımız hem kültürümüzü danslarla tanıtmak hem birlikte güzel vakit geçirip eğlenmek. Ben yapamam beceremem diye düşünmeyin, herkesi topluluğumuza bekliyoruz. Yitip giden canlarımız için... Türk Dili ve Kültürü Araştırmaları Topluluğu Yapılan son alıştırmalara göre, günümüzde dünya üzerinde yaklaşık 7000 dil konuşulduğu tahmin edilmekte. Bunların 2400 tanesiyse yok olma tehlikesi altında. Yaklaşık 14 günde bir, bir dil yok olmakta. Belki varlığını sürdürdüğü toplumun yok olması belki de bireylerin ihmali sonucu dünya üzerinden sessizce silinen dil, peşinden pek çok değeri de götürmekte. Hükmünü sürdürdüğü coğrafyanın gelenekleri, atasözleri, türküleri, masalları, iletişimi kısacası bir toplumun yaşam şekli ve kültürü de yok olmakta. Yüzeyel düşünüldüğünde zamanın ve çevrenin getirdiği şartlara uyum gösteren bireylerin oluşturduğu toplumların da benzer davranışlar göstermesi, kitlelerin ticari, siyasi, bilimsel etkilenimler içerisinde olması bazı dillerin ön plana çıkmasına ve arka planda kalanların ihmaline sebep olmakta. İlk başta "Ne olacak canım" diye geçiştirilen, zenginlik diye nitelendirilebilecek olan bu durum basit görülebilir. Hatta dilimizin yok olma ihtimali uzak bile gelebilir. Ancak biraz derin düşünüldüğünde günlük yaşamımızda derdimizi anlatacak pek çok güzel kalıp varken laf arasına yabancı kelimeler sıkıştırıyor ya da yürüdüğümüz sokaklarda Türkçe tabela göremiyorsak durum biraz daha ciddi demektir. Önemli olan dilimizin şu zaman diliminde hala varlığını sürdürüyor olması değil bize miras kaldığı gibi bizden sonraki nesillere de ulaşabilmesidir. Binyıllar öncesine dayanan kültürümüzün, öz benliğimizin binlerce yıl sonrasına da aktarılabilmesidir. Duygu, düşünce ve isteklerimizi bize en uygun kelime ve kalıplarla aktarabilmektir. Söz konusu bir kültürün kaybıdır ve bunun en değerli parçası ve taşıyıcı dildir. Farkındalık bireylerden başlayıp, toplumları etkiler. Farkına varmanız dileğiyle. Gününüz aydın, Türkçemiz saygın olsun... Ezgi Ergin Sayfa 6 Gazetesi FOTOĞRAFÇILIK TOPLULUĞU İLK FOTOĞRAF MAKİNELERİ Bugün birkaç saniyede poz verip çektiğimiz, banyosu son derece kolaylıkla yapılan, gerekirse tez zamanda büyültülüp istediğiniz boyutta kopyası elinize verilen fotoğrafın, aslında yüz yıllarca süren deneme ve çalışmaların sonucu olduğuna inanmak gerçekten güçtür. Aslında, fotoğraf makinesi büyük icatların çoğu gibi bir kişi tarafından icat edilmemiştir. Fikrin doğması, uygulanması, gelişimi, değişik kişilerin çalışmaları ve uzun aralıklı dönemlerin sonucudur. 11. ve 16. yüzyıllar arasında, insanlar "karanlık oda" fikriyle ilgili çalışmalar yapmışlardı. Gerçekte kağıt üzerine bir resmin "alınması" söz konusu değildi. 1568 yılında Daniello Barbaro, "karanlık oda" adı verilen cihaza bir mercek ekledi. İlkel bir objektif niteliğindeki merceğin açılışı, görüntünün daha kesin olabilmesi için değişebiliyordu. 1802 yılında, Thomas Wedgwood ve Sör Humphrey Davy, ışığa karşı duyarlı bir maddeyle kaplı kağıt üzerine, kontak baskı yoluyla siluet ve görüntüler tespitine muvaffak oldular. Fakat baskı ömürlü değildi. 1816 yılında, Joseph Niepce,bir mücevher kutusu ve bir mikroskoptan alınmış mercekle ilkel bir fotoğraf makinesi yapmayı başardı. Negatif bir görüntüyü tespit etti. William Talbot adındaki İngiliz, 1835 yılında, negatiften alınma ilk pozitif baskıyı yaptı. Görüntünün ömürlü (devamlı) olması sağlanabilmişti. 1839'da,Louis Daguerre, gümüş plak üzerine görüntü aldı. Aynı çıkış noktasından telenen çalışmalar birbirini izledi. Başlangıçta ağır adımlı gelişmeler bir sonrakine zincirlendi. En sonunda, 1888 yılında, kutu fotoğraf makinesi piyasaya sürüldü. Bu makine, Kodak sistemini kullanan (Eastman Dry Plate and Film Company-Eastman Kuru Plak ve Film Şirketi) tarafından geliştirildi. Söz konusu makine, 100 pozluk filmle dolu olarak satıldı. Çekimden sonra, makine ve film Rochester'e gönderiliyor,burada film almıyor,banyo işlemi yapılıyor, makineye tekrar film doldurularak sahibine iade ediliyordu. İyiler Daima Kazanır! Mahmut Beşli Otorite kurmanın, saygı kazanmanın yöntemleri çok basit olmasına rağmen, hala daha eski baskıcı yöntemler kullanılmasının nedeni çözülebilmiş değil. İnsanlara iyi davranmamak, onları anlamamak ya da anlamamazlıktan gelmek en acı şey şu hayattaki. 10 yıl önce ya da 10 yıl sonra, 10 km ötede ya da 10 km beride doğmayı, bu ve bunun gibi hayatımızın başlangıcından veya devamında gelen pek çok şeyi seçemediğiniz şeylerin arasında aslında seçmemiz gereken önemli tek bir şey var: karakter. Karakterini doğru seçen, doğru yönlendirebilen insanların beklentileri zaten otorite kaygısı olmuyor. Sevilip saygı görülmeyi bile kafasına takmadan sadece karşıdaki insanların da kendisi gibi sadece “bir insan” olduklarını anımsayabiliyor. Egolarına yenik düşmeyi bir kenara bırakıp başkalarına saygı duyabilmeyi, asıl kural koyucunun azınlığın değil çoğunluğun olduğunu bilen insanlar her zaman karanlık gecede parlayan birer yıldız gibidirler. Geriye kalanlar ise karanlıkta kaybolan silik kimselerdir. Karakterimizi doğru seçip doğru tarafta yer almayı başarabilirsek ne mutlu bizlere. Elbet bir gün adalet terazisi işler ve yere dökülür tüm kötülükler. Gün gelir de inisiyatif hakkı bizim elimize geçtiğinde de şikayet ettiğimiz sistemin etine kemiğine bürünüyorsak ise, bizler en büyük nankörleriz demektir. Unutmayalım; “İyiler daima kazanır!” SIA Taha Alperen Sarıkaya Bazı müzikler vardır ya hani dinleyince seni içine çeker. Kelimeleri bile anlamazsın ama tınısyla kafanı sallarsın. mırıldanırsın. Bir süre sonra sıkıldım zannedersin dinlemekten vazgeçersin, ama gün gelir kulağına tekrar geldiği zaman o sesler, aynı döngü tekrarlanacak kadar dinlersin. İşte bu tanımı hak eden müzikleri yapan ablamız bu sefer mevzubahis. Aslında dinlediğim sanatçıların geçmişleri önemlidir benim için. O yüzden bu satırlarda büyük bir ihtimalle geçmişten gelerek yavaş yavaş yükselen sanatçıların incelemeleri olacak hep. Fakat al işte sana istisna. Sia'yı sorgusuz sualsiz başladım dinlemeye. Sia Kate Isobelle Furler diye biliniyor. Avustralya doğumlu. (İlginç aksanında belli ediyor açıkça.) Söylediğine göre çocukken onu etkileyen Sting, Stewie Wonder 'ın sahne performanslarını taklit edermiş. (Ben o yaşlarda Mustafa Sandal'ın araba şarkısını dinliyordum. Akşama kadar onun araaabası var diye dolanıyordum. Hergeleye bak.) İlerleyen yıllarda Crisp diye bir grup kurmuş. Her başarılı solo sanatçı gibi ayrılmış gruptan. Kendini bizlere tanıtan albümü ise "1000 Forms of Fear and This is Acting". Bu albümle beraber bize korkudan çok, muhteşem sesin bin formunu gösterdi kendisi. (Evet kelime oyunu var.) Chandelier parçası ile milyonlar dinlendi. Ben gerçi bir Fransız eğlence programında söylediği "Buttons" ı her türlü tercih ederim kendisine. Eğer son yıllarda ki kliplerini izlemişseniz Sia'yı pek arz-ı endam göremiyoruz pek. Özellikle son albümünden itibaren. Hatta Amerika'nın meşhur sabah kuşağı şovlarından olan The Ellen Degeneres' ta seyirciye arkası dönük olarak performans sergiledi. Şarkı bittikten sonra bile programın sunucusu ile arkası dönük olarak konuştu. Bu konu hakkında "Bu albümün zaten büyük bir konsepti var ve bunu nasıl sunmak istiyorsam o şekilde yaptım. Ben ünlü olmak istemiyorum. Amy Winehouse'un arı kovanı saç modelinden sonra sanırım ben de bir sarışın bob'um. (bob:kısa saç modeli) Eğer bu benim markam ise, yüzümü nasıl satmak zorunda kalmaktan kaçınabilirim diye düşündüm sonra hedefim sarışın bob tarzı yaratmak oldu. Bu süreç içinde sarı peruğumu takıp farklı bir kişi olacağım ve onlar dudaklarını oynatırken ben canlı performans yapacağım ya da onlar dans edip çeşitli performanslar sergilerken ben Ellen'ın programındaki gibi izleyiciye sırtımı döneceğim." açıklamasını yaptı. Huzur veren sesini dinlemeniz dileğiyle. Tanıtma yazısından çok hatırlatma yazısı gibi oldu bence. Bilmeyenler içinse benden dev hizmet. Her ruh halinize göre mutlaka bir parçasını bulacağınz Sia çalma listenizde yer almayı hakediyor. Yitip giden canlarımız için...