bahçesaray - Vatan KIRIM

Transkript

bahçesaray - Vatan KIRIM
BAHÇESARAY
1
Mayıs - Eylül 2010 63-64 Sayı
içindekiler
3
.. Başyazı - Celal İçten
4
.. Mustafa A. Kırımoğlu’nun
18 Mayıs 2010 konuşması...
7
.. Seyran Osman ile röportaj
11
.. Gurbette sönmüş hasretli bir ömür,
Piraye Kadrizade
20
.. Emel dergisi ve müstear isimler
21
.. Taş Han - Cafer Seydahmet Kırımer
Av. Ünsal Aktaş
28-29 .. Tepreç notları, resimleri
30
.. Bakan Davutoğlu okul açılışında
BAHÇESARAY
ISSN-1304-7744
Kırım Türkleri
Kültür ve Yardımlaşma Derneği
İstanbul Şubesi
Dernek Adına Sahibi
Celal İçten
Yazı İşleri Müdürü
Özgür Karahan
Yazışma Adresi
Ördek Kasap Mah. Akkoyunlu Sokak
No: 52 Dr. Ahmed İhsan Kırımlı
Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi
Çapa - Fatih - İstanbul
İletişim
Tel : 0(212) 534 92 31
Faks : 0(212) 635 26 11
Bahçesaray Gazetesi
[email protected]
www.bahcesaray.org
Dernek
[email protected]
www.kirimdernegi.org
www.kirimturkleri.com
Baskı
HAS MATBAACILIK/Hasan Anlar
Davutpaşa Cad. Emintaş Matb. Sitesi
No: 329 Zeytinburnu - İstanbul Tel :0(212) 576 31 29
[email protected]
Bahçesaray QHA abonesidir
Okuyucularımıza teşekkür ederiz :
Bahçesaray bugün 30 ülkeden 10000 kişiye ücretsiz olarak
ulaşıyor. 7000 gazete posta yoluyla geri kalanı elden dağıtılıyor.
Kırım, Türkiye, Almanya, Abd, Avusturalya, Belçika, Bulgaristan,
Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Japonya, Kanada, Kazakistan,
Aidatlarınız ve bağışlarınız için
derneğimizin IBAN numarası :
TR 08 0006 4000 0011 0491 1957 40
Kırgızistan, Kosova, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Litvanya,
Macaristan, Moldova Özbekistan, Romanya, Rusya, Polanya,
Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan’daki okurlarımıza,
üniversite kütüphanelerine, sivil toplum kuruluşlarına gönderilen
gazetemizi okumasını istediğiniz Kırım dostlarının adreslerini de
bize ulaştırabilirsiniz.
Bahçesaray sizlerin katkısıyla büyüyor.
Okuyucularımıza teşekkür ederiz.
Bahçesaray Gazetesi
Bahçesaray’a gönderilen yazılar basılsın, basılmasın iade edilmez. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.
Ya y ı n t ü r ü : Ye re l S ü re l i Ya y ı n . - - İ k i a y d a b i r y a y ı m l a n ı r. - - Ü y e l e r i m i z e ü c re t s i z d a ğ ı t ı l ı r.
D e r n e ğ i m i z 2 1 . 1 2 . 1 9 9 2 t a r i h v e 9 2 / 3 9 2 4 s a y ı l ı B a k a n l a r K u r u l u k a r a r ı i l e ‘‘ k a m u y a r a r ı n a ’’ d e r n e k t i r.
2
BAHÇESARAY
BAŞYAZI
Sevgili
okuyucular,
Kırım
dostları;
Bu
sayımızda
sizlerle
paylaşmak
istediğim konular Kırım ve Türkiye’mizdeki
olaylar, bunlar üzerine düşüncelerim ve
yapmak
istediğimiz
işler
ve
faaliyetler.
18 Mayıs 2010 günü dünyanın dört bucağından
ve Kırım’ın bütün köy ve kentlerinden kalkıp
gelen Kırım Tatarları 66 yıl önce insanlığın
kurtarıcılığına soyunan bir rejimin milletimize
reva gördüğü soykırımda verdiğimiz şehitlerimizi
anmak ve haklarımıza sahip çıkmağa kararlı
olduğumuzu haykırmak için toplandık. Yolbaşçımız
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu konuşmasında
milletimize önemli uyarılarda bulundu. Ukrayna
Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra devletin
halkımızın durumuna karşı kayıtsızlığı ve ayırımcı
politikası yeni boyutlara varabileceğine dikkatleri
çekti. Halkımızın, devlet eliyle bölme ve parçalama girişimlerine karşı uyanık olmasını istedi.
Halkımıza Ukrayna devleti eliyle bazı
roller, bazı görevler verilebilir, bazı hedefler
gösterilebilir. Bunları kişisel kazançlar açısından
değil, millî varlığımıza yararı açısından, Millî
Meclimisimize danışarak değerlendirmeliyiz.
31 Ekim 2010 günü yapılacak seçimlerde
millî birliğimizi göstermeli, Millî meclisimiz ve
yolbaşçılarımızla birlikteliğimizi ortaya koymalıyız. Bu yıl 17 Mayıs günü Fazilet Olcay hanımı,
Derneğimizin Halasını kaybettik, 18 Mayıs
2010 günü toprağa verdik. Kırım’dan Osmanlı
Dobrucasına, oradan da Türkiye’ye gelip
yerlemiş bir ailenin evlâdı idi. Tam bir Türk
insanı idi, yüreğinde ayırımsız, hem Türkiye
Türküne, hem Kırım Türküne sevgisi vardı. Mal
varlığını hep milletinin hayrı için kullandı. İstanbul
Zeytinburnu’nda kardeşi adına “Kırımlı İsmail
Rüştü Olcay Lisesi”ni, İstanbul Pendik’te kendi
adına “Kırımlı Fazilet Olcay Anadolu Lisesi”ni,
İstanbul ilinin Esenyurt – Kıraç beldesinde
annesi ve babası adına “Fethiye ve Şükrü
Olcay İlköğretim okulunu yaptırmış, Kırım’da
Karasupazar Millî Mektebinin tamirine yardımlarda
bulunmuştur. İstanbul Kırım Türkleri Derneğimizin
türlü ihtiyaçlarına defalarca katkıda bulunmuştur.
Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin.
Kırım’da doğan, 89 yıllık ömrünün 66 yılını
gurbette, Romanya’da yaşayan bir duygulu Kırımlı
yürek, şaire Piraye Kadrizade Bükreş’te vefat
etmiştir. Kendisi ile Eylûl 2002’de Köstence’de
“Kırım Tatarlarının Dünü, Bugünü ve Geleceği”
sempozyomunda tanışmıştım. Bir oturumda
konuşmasını
dinlemiş,
çok
etkilenmiştim.
Romanya’da Dobruca’da yaşayan halkımızın
dilinin konuştuğu gibi yazıldığını, bunu savunan
Romanya’daki bazı eğitimcilerin yanlış yaptığını,
hatta kendi şiirlerinin de bu kişiler tarafından halk
ağzına çevrildiğini üzüntü içinde anlatmıştı. Bizim
bir edebî dilimiz var, onu okuyup öğrenmeli, ona
göre yazmalıyız diye örnekler vererek konuşmasını
bitirmişti. Piraye Kadrizade hanım hakkında,
Kırım’da
Üniversitelerimizdeki
sohbetlerde,
haklı olduğunu, yapılması gerekenini söylemiş,
dediler. Kendisine Rahmet diliyorum, nur içinde
yatsın. Onun sürgünü ve vatan hasreti bitmiştir.
Halkımız O’na Kırım’ın değerli evlâtları arasında
yerini verecektir.
Bu sene de, kurbanlarımızın Kırım’da
kesilmesi için Derneğimiz yardımcı olacaktır.
Kırım’da kesilen kurbanlar vatan mücadelesi
yapan kardeşlerimize manevî güç verecektir.
Toplu alımlarla kurbanlıkların fiyatları düşürülmeye
çalışılarak, fark hasılat KTMM’ne verilmekte, millî
ihtiyaçlarımızı desteklemek için kullanılmaktadır.
6 Haziran 2010’da İstanbul Derneği
olarak
Çatalca’da
yaptığımız Tepreçimize
katkılarından dolayı, yerin temini ve hazırlanması
konusunda Çatalca Belediyesi Başkanı Cem
KARA’ya, Tepreç yerine üyelerimizin ulaşmasında
ve Kırım’dan gelen sanatçılarımızın geliş ve
Türkiye masraflarının karşılanmasında Esenyurt
Belediye
Başkanı
Necmi
KADIOĞLU’na
teşekkürü borç bilirim, Allah yollarını açık etsin.
Mücadelemizin ışığı M u s t a f a Ab d ü l c e m i l K ı r ı m o ğ l u’ d u r. O’ nun a y d ı n l a t t ı ğ ı yolda
mücadelemize devam edeceğiz. Vatan yolundaki
mücadelemizde Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Celâl İçten,
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği
İstanbul Şubesi Başkanı
BAHÇESARAY
3
Mustafa
Abdülcemİl
Kırımoğlu'nun
18 Mayıs 2010
konuşması:
Sayğılı
vatandaşlarımız,
sayğılı
Türkiye’den, Romanya’dan, Almanya’dan,
Amerika’dan ve diğer ülkelerden kelgen
misafirlerimiz!
Her yıl Mayıs ayın 18-de dünyanın çeşit
yerlerine saçılğan soydaşlarımız 1944 yılın
sürgünü ve soykırımı esnasında şehit olğan
insanlarımıznı hatırlamak, oların ruhlarına dua
etmek için toplanırlar. Bundan ğayrı biz, adeta,
bu matem mitinglerimizde milletin şimdiki
vaziyetini közden keçirip devlet maqamlarına
veya uluslararası quruluşları adına milletin
temel haqları yerine ketirilmesi için neler
yapılması kerek olduğu hususta müracaatlar
qabül etemiz. Bu matem kününde Aqmescit
şeherin merkezinde, diğer bizim soydaşlarımız
yaşağan şeher ve qasabalarda
toplanğan
insanlarımızın sayısı belli derecede bizim milli
birliğimizin, insanlarımızın milli kimlikleri
ne seviyede olduğunu köstergen bir işarettir.
Ayni zaman bu bizim Milli Hareketimizi güçünü
numayış etken bir köstergedir. Ve bugün burada bu
qadar çoq insan toplandığı, oların arasında o qadar
çoq genç evlatlarımız da olduğu halqımız hiç bir
şeyni unutmadığının ve kendi haq-huquqları için
hareketlerini devam etmeğe qararlı olduqlarını
köstergen bir olaydır. Bugün buraya keldiğiniz
için, uzun mesafeli yürüyüşler yaptığınız için,
ellerinizde bizim milli bayraqlarımızla ve bizim
taleplerimizi bildiren sloganlarla saatlerlce
ayak üstünde turup bizim konuşmalarımızı
dinlediniz için sizlere çoq minnetdarız.
İkinci Dünya savaşından sonra, bu gün
milletimizin en manalı künlerinden birisi oldu,
çünki 1944 yılında Sovyet rejimi tarafından
uyğulanğan cinayet Qırım Tatar halqının
qaderini tamamile deniştirdi. Bundan sonraki
yıllarımız aman aman yarım asır devamında
yeryüzünde millet olaraq saqlanıp qalmak
için, ana toprağımızğa kaytıp kelmek için
küreşle keçti. Diğer milletler ileriye adımlar
yaptıqları zaman bizler hiç olmadıqta Ikinci
Dünya savaşından önce durumumuzğa kelmek
için hareketler yapmaq mecburunda olduq.
4
BAHÇESARAY
Elbet, Sovyet rejimi zamanında matem
tedbirleri keçirilmesi büyük tehlikenen bağlı
edi, bu tedbirler için insanlarımıznı hapislerge
ata ediler. Şimdi ise her şey serbest. 18 Mayısta
neler yapılacağı hususta bizler evelden basında,
radyo ve televizyonda malümatlar veremiz,
organizasyon komitelerimizde devlet strukturları
da iştiraq etmektedirler. Adet olaraq sürgünün
her yıldönümde Ukrayna Cumhurbaşqanı Qırım
Tatar halqına bir müracaatta buluna. Sürgünün
yübile yılları ise devlet seviyesinde hükümet
rehberlerinin iştirağınen qayıt edilmektedir.
O kün matem olaraq Ukrayna devlet bayrağı
indirile. Yani, Ukrayna devleti bizim halqımızğa
qarşı cinayet yapıldığını tanımaqla beraber bizim
haqlı taleplerimizge destekçi olduğunu numayış
etmektedir. Ukrayna Cumhurbaşqanın qararınen
keçken sene Mayıs ayında Qırım Tatar halqına
qarşı yapılğan cinayetni araştırmaq için SBU
tarafından mahsus bir araştırma grubu qurulğan
edi. Hep bunlar için bizler elbette minnetdarız.
Ama, 1944 yılın sürgünü bir suç olduğunu
qabül etmekle beraber, devlet, maallesef,
Qırım Tatar halqının haq-huquqlarını yerine
ketirilmesi için kerekli tedbirler almadı, bu
millet öz vatanında normal bir hayat qurması
için şaraitler yaratmadı. Ve böyle şaraitler olması
için daha çoq adımlar yapılması kerek olacaqtır.
Qırım Tatarları şimdi Otonom cumhuriyetinin yönetiminden praktik olaraq uzaqlaştırıldı
demek mümkündür.
Dünyada milli azınlıqların ve tamır
halqlarının öz topraqlarında yönetim sisteminde
temsilciliği, oların ana tillerinin fonksyonu,
milli medeniyetlerinin gelişmesi qonularında
birçoq uluslararası anlaşmalar ve qaideler var.
Ama burada bu qaidelerge hiçbir sayğı şimdice
kösterilmey. Bizim ana tilimizde milli maarif
sistem tesis edilmesine devlet hiç destek vermedi
ve millet asimilasyon olma, ve yeryüzünden
bir millet olaraq yoq olma tehlikesindedir.
Çoq yıllar devamında biz Qırım Tatar halkının
haq-huquqlarının iade verilmesi hususunda
bir qanun qabul etilmesini talep etemiz, ama
devlet tarafından bu hususta müspet adımlar
yapılmadı. Sürgünlükten sonra Ruslaştırılğan
köy-qasabalarımızın gerçek adlarını verilmesi
qonuda da bizim haqlı taleplerimize qarşı
davranışları ayni. Ukrayna Yukarı Şurasında
sürgünlükke uğratılğan milli grupların haqlarını
iade edilmesi hususunda qanun projesi ve
Kırım’ın tarihi jeografik isimlerini geri
verilmesi hususunda bir parlament komisyonu
qurulması hususunda teklifimize qarşı basında
ve İnternette Qırım Tatarlarına ve o halqımıznı
temsil etken Milli Meclisimizge qarşı yüzlerce
pis, iftira ve yalanlar dolu maqaleler yayınlandı.
Otonom cumhuriyetinin yönetim sisteminde
Qırım Tatarların temsilcileri halqımızın sayısına
köre birqaç kere az. Bu adaletsizliği düzeltecekleri yerine Ukrayna Cumhurbaşkanı seçildikten
ve burada yeni hukümet peydah olduqtan sonra
Qırım’ın yönetiminde bizim temsilcilerin sayısı
daha da aman aman 2 kere azaldı.
Ğurbet topraqlarından vatanlarına qaytıp
kelmeye imkanları olmağan daha 150 bin
qadar soydaşlarımız ve aqrabalarımız var.
Olarnı vatanlarına avdet etmelerine çareler
baqacaq yerine yaqın zamanlarda yeni Ukrayna
hükümetinin
yöneticilerinden,
Qırım’ğa
Korelerni ketirmek kerek olduğu hususunda
saçma teklifleri işittik. Halqımızğa qarşı bu
qadar sayğısız ve edepsiz davranışlar devlet
yöneticileri tarafından çoqtan beri olmağan edi.
Birqaç hafta evvel Ukrayna’nın yeni rehberleri
bizim vatanımızın bir qısmını sanki babaların
malı kibi Rusya’nın askeri bazası için daha
25 yılğa kirağa vermek qonusunda anlaşma
imzaladılar. Rusya devleti açıktan açıq buradaki
bölücü siyasi quvvetlerini desteklediğini, oların
yüksek seviyedeki rehberleri ardı-sıra Qırım
yarımadası Rus toprağı olduğu hususunda
provokasyon açıqlamalar yaptıqlarını, o
devletin bu senenin başında qabul ettikleri yeni
askeri doktrinlerine köre öz memleketlerin
dışında, yani diğer memleletlerin topraqlarında
Rusların menfaatlarını qorçalamaq için
silah qullanabileceklerini hesaba alsaq,
bu anlaşma Ukrayna ve Ukrayna’nın bir
parçası olğan bizim vatanımız Qırım için ne
derecede tehlikeli olduğunu anlayabilirsiniz.
Bundan da ğayrı, bildiğiniz kibi, Rus Qaradeniz
filosunun gemileri 2008 yılında Rus-Gurcistan
savaşında aktif iştiraq ettip bizim toprağımıznı
da az qaldı bu savaşa soqmadılar. Şimdi ise,
bu anlaşma neticesinde bizler ve bizim torun-
larımız bile ta 2042 senesine qadar Rusyanın
askeri avantürlerinin rehini olup qalacaqmız.
Onun için, hiç şüphesiz, hep normal Qırım
Tatarları ve oları temsil etken Qırım Tatar
Milli Meclisi bu mashara ve Ukrayna devletini
aşağalayıcı anlaşmanı iptal etmek için hareket
etken siyasi güçlernen beraber olacaqtırlar.
Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra tayın
etilgen yeni hukümet bizim meselelerimizi
efektiv şekilde çözeceği ve bizim milli ve insan
haqlarımıza sayğı köstereceği hususunda da
büyük ümüdümüz yok. Bu hukümetin bir azası –
Ukrayna İç İşleri baqanı, bildiğiniz kibi, bundan
önce Qırım’ın militsiya başqanı edi. Bu herif
kendi haqlarını talep etken vatandaşlarımızı
ve aslında tüm halqımızı qorqutmak için qaba
ve merhametsiz hareketler yapqan edi, onun
başlığında militsiya silahsız vatandaşlarımıza
qarşı ateş açqan edi ve sonra qazetalarda bizim
halqımızğa qarşı iftira ve haqaretler dolu
maqalleler bastı, 1944 yılı halqımıza qarşı
uyğulanğan sürügünü ve soykırımı tamamile
aqlamaya çalıştı. Avrupa Konseyinin Parlamento
Assamblesinde 12 memleketni temsil etken
milletvekilleri de kendi imzaladıqları beyanette
bu kibi pis herifi Ukrayna İç İşleri baqanı
olaraq tayin etilgeni Avrupa prensiplerine ayqırı
olduğunu bildirdiler. Bu hususta biz Ukrayna
Genel savcısına müracaat yazdıq ve bu
herifni Ukrayna ceza qanunun 161 maddesine
köre mahkemeye verilmesini talep ettik.
Ama Genel savcılıq buna qarşı dava açma
talebimize red cevabını verdi ve pratik
olaraq onun cinayetlerini haqlı gördü.
Ukrayna maarif işleri baqanı da kendi yayınladığı ‘Tretya oborona Sevasopola’ adlı maqalesinde Qırım Tatarlarını Qırım toprağında yaşağan
diğer insanların düşmanı olaraq köstermeğe
çalışa. Onun yazdıqlarına köre Qırım Tatarları
ve oların Milli Meclisi vahhabitlerden
silahlı birlikler qura ekenler ve Waşington
yahut
NATO’dan
emirler
keldiğinen
Ruslarnı Qırım’dan yoq etmeğe ve kendi
milli devletini qurmağa başlayacaq ekenler.
Bu kibi aptal düşünceli ministrlerden yeni
Ukrayna hukümetinde bir kaç tane daha var.
Şunu da hatırlatmaq isteyim ki, şimdi iqtidarda
olğan parlamento koalisyon azası Komünist
partisine de yeni hukümette birçoq yüksek
vazifeler verildi. Ve bu partini başqanı da,
bizim halkımızğa qarşı yapılğan sürgünlüğü
tamamile haqlı dep saya ve gazetede yaptığı
açıqlamalarğa köre, Qırım Tatarları Stalin’ge,
hepimizni öldürmediği için, teşekkürler
bildirüp ona altın abide qurmamız kerekmiş.
BAHÇESARAY
5
Elbet, yeni hukümette normal insanlar da var,
ama esas quvvet oların elinde olacabileceği
hususta çoq şupheler var. Onun için Qırım’da
halqımızğa qarşı düşman propagandası ve
provokasyonların sayısı artabileceğine büyük
ihtimal var. Neticede, elbette, milletlerarası
kerginlik çoq artabilir. Hem, de anlaşıla
ki, böyle vaziyetlerde devlet organlarından
destek beklemeye büyük ümit yoq. Ama kendi
haq huquqlarımızı qorçalamaq için elbette
kerekli tedbirler almamız kerek olacaqtır. Bu
yolda bir basamaq olaraq bizler Qırım Tatar
halqının vaziyetini müzakere etmek için
dünyanın en önemli uluslararası teşkilatların
temsilcilerinin iştirağınen Bütündünya Forumu
toplamaq için hareketler başlayacaqmız.
Bununla beraber, bildiğiniz kibi, tam 20 kün
evvel, Strasburg’ta Ukrayna Cumhurbaşkanı
Avrupa Konseyin Parlamento Asablesini’ndeki
27 Avrupa devletleri milletvekillerin önünde,
sonki yıllar içerisinde Ukrayna’da Qırım
Tatarların haq-huquqlarını yerine ketirilmesi için
hiç bir şey yapılmadığını, ama yaqın zamanarda
Qırım Tatar Milli Meclisinen işbirlikte büyük
adımlar yapılacağı hususta söyledi. Tam 5 kün
evvel
Cumhurbaşqanınen
Kiev’de
ayrı
bir körüşmemiz oldu. Bu körüşmede
Cumhurbaşqanı Qırım Tatar halqının haqhuquqlarını yerine ketirilmesi için kerekli
adımlar yapacağını tekrarladı ve bizim
önümüzde birqaç meselelerimizi çözülmesine
yonetilgen qararnı imzaladı. Bundan da ğayrı,
ileride de böyle körüşmeler devam eteceği ve
bu körüşmelerde Qırım’ın ve halqımızın aktüel
meseleleri baqılacağı hususta anlaşmamız oldu.
Bundan bir kün sonra Kırım’da V. Yanukoviç’in
talimatınen bizim aktüel meselelerimizi baqmaq
için Cumhurbaşqanı İdaresi reisinin başqanlığında diğer bir toplantı geçirildi. Bu toplantıda Milli Meclisimizin rehberleri, otonom
cumhuriyetinin
rehberleri
ve
bizim
müzakerelerimizde aracılıq yapmaq için
mahsus Strasburg’tan kelgen Avrupa Konseyi
Parlamento assambleisin reisi iştiraq ettiler.
Bu toplantida biz meselelerimizin çözümü
için nasıldır yol haritası projesini yaptıq.
Ümit ederiz ki, Cumhurbaşqanın bu
meselelerge diqqatı devamlı ve aralıqsız
olacaqtır. Ve şunu da hatırlatmaq isteyim
ki, bizim halqımız ona yapılğan iyilikni hiç
zaman unutmaz ve dayima iyilikle cevap verir.
Ama her şey cumhurbaşkanın emirlerine
bağlı değil, hem de eğer o yaqın zamanlar
içerisinde devlet strukturlarını milletlerarası
düşmanlıq ve kergilik yaratan, Ukrayna
6
BAHÇESARAY
devletinin
şerefini
dünya
yüzünde
lekeleyen kimselerden temizlep olamazsa.
Bizim çoq meselelerimizin çözümü
kendilerimize, kendilerimizin ğayretlerine,
faaliyetlerine, disiplinimize ve kendilerimiz
seçtiğimiz meclislerin efektif çalışmalarına da
bağlıdır. Bizim miletimizde, bir çok milletlerde
olduğu gibi, bir güzel qaide var – zor vaziyetlerde
olduğumuz zaman aralarımızda olup keçken
darğınlıqları, öfkelerimizi, can ağırtılarımızı
unutup milli davamız etrafında birleşemiz. İşte
o zaman çoqtan keldi.
Önümüzki yılın Mart ayında büyük
ihtimal bizim için çoq önemli yerli ve Qırım
Otonom Cumhuriyetini Yuqarı Şurasına
saylavlar olacaqtır. Eğer o saylavlarda bizler
kerekli derecede aktif olsaq ve seslerimizi
Qurultayımız ve yerli meclislerimiz tarafından
köstergen namzetlere versek, eminim ki, bizler
Qırım yönetim sisteminde temsilciliğimizi
bir buçuq – iki kere bile arttırıp olarmız.
Eğer millet arasında daima tartışmalar ve
qavğalar olsa büyük devletler de yıqılır ve
dağılır, ama insanlar arasında sağlam ve dost
münasebetler olursa az sayılı milletler de
yüksek seviyelere ulaşır, değen atasözü var.
Sayğılı vatandaşlarımız!
Sürgünlük ve milli küreş yıllarımız bizim
halqımız için boşuna ketmedi, bizler çok şeyleri
öğrendik, çoq tecrübe qazandıq. Başımızğa
kelgen belalar, felaketler, acılar diğer insanların
acılarını da daha ziyade anlamaya öğretti, olarğa
çarelerimizge köre destek vemeye de öğretti.
Biz diğer insanların acılarını kendi acılarımız
kibi hissetmeye öğrendik. Eski Sovyetler birliği
alanında belki de bizim Milli hareketimiz başka
haqsızlıqlara ve felaketlere uğratılğan toplumlarğa
hiç olmadıqta manevi destekleri verdiği qadar
belki de başka hiç bir toplum vermeğendir. Onun
için bizim halqımızın ve milli hareketimizin
dünyada çoq dostları ve müteffikleri var.
Bizler farqlı ve daha yüksek manevi seviyeye
ulaştıq. Bizler için en büyük ğalebe qarşımızda
olanları tamamile yenmek, olarnı alçatmaq
değil de, ortada olğan problemni her tarafa
uyğun olğan şekilde çözmektir. Bu en doğru
pozisyondur, çünki yalnız böylelikle çoq milletli
bir toplumda barış olabilir. İşte bu prensiplerimiz
sayesinde bizim toprağımızda, ne qadar çoq
problemler ve kergin vaziyetler olduğuna
rağmen, büyük ölçüde qan tökülmedi. İnşallah
bu yolnen ketmeğe biz devam etecekmiz.
Hep buraya kelgen insanlarımıza daha bir
kere teşekkürlerimizi bildirmek isteyim. Allah
hepimizge yardımcı olsun!
*
Türkiye – Ukrayna dostluk ilişkilerinin bir hadimi Kırım’lı iş adamı
ve Türkiye’nin Akmescit Fahri Başkonsolosu
Timur Berk’in özel röportajı :
SEYRAN OSMAN ile söyleşi
eden bir insandım.
- Bugün hem başarılı bir iş adamı,
hem Türkiye Cumhuriyetinin Akmescit
Başkonsolosusunuz. İş hayatınız nasıl
başladı ?
- Seyran Bey, “Bahçesaray”
okuyucularına Vatan Kırım’a
öykünüzü anlatır mısınız ?
dönüş
Ailece Taşkent’te yaşıyorduk, kurulu bir
düzenimiz vardı. Halkımızın büyük çoğunluğu
gibi ben de anavatanımız Kırım’a avdet etmeyi
hayal ediyordum. Kırım’ı ilk olarak 1987
yılının Ağustos ayında ziyaret ettim. Geziyor
ve kalacak bir yer, tutacak bir iş imkânlarını
düşünüyordum. Özbekistan’a döndüm. Ailem,
özellikle de annem çocuklarının mürüvvetini
yanlarında görmek istiyorlardı. Benim için
geniş, dört odalı bir ev hazırlıyorlardı.Benim
aklım fikrim Kırım’daydı.
1988 yılında evlendim. 1989 yılının ortasında
ben tekrar Kırım’a geldim. Bu defa arkamda
kendi ailemin, eşimin ve ebeveynlerinin
desteği vardı. Akmescit’in güneyindeki
Konstantinovka köyünde bir ev aldım. Köyün
mektebinde İş Bilgisi öğretmenliğine atandım.
İşimi bir tanıdığımın vekâletine bırakarak
Özbekistan’a eşyalarımızı getirmeye gittim.
1990 yılında görevime başladım. Okuldaki
işimi sevdim, okul ekibine saygı duyuyordum.
Kısa sürede meslektaşlarımın, öğrencilerin,
köy halkının saygısını kazandım. Bu saygıyı
yeni fikirleri, taze yaklaşım ve verimli projeleri
sunduğum için kazandığımı düşünüyorum. İki
milyon nüfuslu Taşkent’ten geldiğim için daha
geniş ufuklu, daha tecrübeli, bilinçli hareket
Bizler 1990’lı yıllarda ticaretle uğraşan
insanlarınkinden farklı bir iş yapmadık. 1990
yılında ilk kez bavul ticareti için Yugoslavya’ya
gittim. Yıl sonunda okuldaki işimden ayrılıp
ticarette karar kıldım. Bir arkadaşım ve
kardeşlerimle beraber Kırım’da yokluğu
hissedilen, talep edilen malları getirmeye
başladık. İlkin beyaz eşya, daha sonra
otomobil ve otomobil romörkları getirdik.
Bizim işimizi yapanlar o tarihlerde çok değildi,
ticaretin kazancı büyüktü. Benim o zaman
yaptığım ticareti yapanların şu anda büyük
çapta işleri var.
1992 yılına kadar bu ticareti yaptım.
O yıl, biri askerliğini, diğeri üniversiteyi
bitiren kardeşlerimle anne ve babamızın
evini tamamladık. Kendimiz, eşim ve ben,
Akmescit’in Fontanı semtinde halkımızın
zaptettiği arsaların birine yaptığımız geçici
konutumuzda kalıyorduk.
1992 – 1995 yıllarında “Kırım” adlı Kırımtatar
Halk Oyunları ve Müziği Topluluğunun Mali
İşler Müdürü olarak çalıştım. Bu ansambli bir
özel şirket statüsüne getirdim. Bu dönem çok
hareketli ve yoğun bir dönem idi. Ansamble
katılımım ile kendimi Kırım Tatar halkının
sosyal hayatı içinde buldum. Birçok eylemin,
etkinliklerin girişimcisi oldum.
- Toplumsal faaliyetlere Kırım’a geldikten
sonra mı başladınız ?
Çocukluğumdan beri toplum hayatının
içindeyim. Benim tavırlarım açık seçikti. Her
zaman herkese yardımcı olmak isterdim
ve bunu severdim. Hiçbir zaman liderlik
hırsım olmadı. Ben, toplum hayatında aktif
faaliyet göstermek isteyen her insanın kendi
ekonomik temeline sahip olması gerektiğini
düşünüyorum. Toplumsal hareket maddi
altyapı gerektirir. Böyle bir temele sahip olan
BAHÇESARAY
7
binasını işgal etmeye çalışırken polisler copla
benim kafamı yardı. Bu yaralanmamdan
sonra serbest bırakılmasını talep ettiğimiz
soydaşlarımız serbest bırakıldı, her şey
düzene girdi. Başıma dikiş attılar, şimdi ise
iyiyim. Allah’a şükürler olsun, o zaman polisler
durduruldu, ortam yatıştırıldı.
Kırım Tatarlarına Kırım Parlamentosunda
1992-94 yıllarında 14 koltukluk kontenjanın
ayrılması
için
verdiğimiz
mücadeleyi
hatırlıyorum. O zaman eylemlere aktif olarak
katılıyordum, her türlü destek sağlıyordum. O
zaman Kırım Ansambli, milletvekili adaylarıyla
birlikte, kendi parasıyla Kırım’ın bölgelerini
gezerek köylerde bulunan soğuk kültür
evlerinde bedava konser veriyordu. Gece
taksicilik yapıp benzin parasını kazanırdık.
Biz o zaman bunlardan başlıyorduk. Çok
şey kazandık diye düşünüyorum. Biz hayatın
değişik alanlarında Kırım Tatar halkı için iyi bir
yer kazandık.
Kırım Tatar halkının Kırım’dan sürgün
edilmesinin 50. yıldönümü dolayısıyla 1994
yılında yapılan matem etkinliklerini hatırlıyorum. Türkiye Cumhurbaşkanının daveti
üzerine, Kırım Tatar halkının Kırım’dan
sürgününün 50. yıldönümü dolayısıyla
matem etkinliklerini düzenlemek amacıyla
Ankara’ya gitmiştim. Dilaver Bekirov (Kırım
Tatar kemancısı, dönemin Kırım Ansamblinin
yöneticisi) ise Kırım’da kaldmıştı. O zaman
Türkiye’de üst düzey yetkililerle, orada yaşayan
Kırım Tatar diasporası mensuplarıyla, bize
- 1990’lı yıllarda olan olaylardan hangileri rehberlik yapan güzel insan İsmet Yüksel’le
tanışmıştım. O dönem benim için bir dönüm
hatırınızda daha çok yer etti ?
noktası oldu. Diasporayla ilişki kurup Kırım’a
1992 yılının Ekim ayında Bahçesaray döndükten sonra ansamblideki faaliyetimi
bölgesindeki Krasnıy Mak (Büyük Karalez) bıraktım ve ticaret yapmaya başladım.
köyünde zapt edilen arsalarda buldozerlerle
-Aileniz sizin fikirlerinizi, çalışmalarınızı
evlerin yıkma olaylarından sonra Kırım Tatar
halkı toplu protesto eylemlerine başladı. O destekliyor mu?
zaman halk, Kırım Parlamentosu binasını
işgal etmeye teşebbüs etti. Kiselyov (şu Ailemin bana verdiği destekten çok
anda Bölgeler Partisi Ukrayna milletvekili memnunum. Bu destek çok büyük bir destektir.
Vasiliy Kiselyov) başta olmak üzere Kırım Çözümü zor olan durumlarda ben ailemin
siyasetçilerinden çoğu Kırım Tatarlarının desteğinden, tavsiyelerden faydalanırım.
Eskiden beni ebeveynlerim desteklerdi, şimdi
yaptığı protestoları olumsuz karşıladı. Bizim
26 soydaşımız hapse, tutuk evlerine, ise onlarla birlikte eşim ve beş çocuktan
hastanelere atıldı. Bu soydaşlarımızın nerede oluşan ailem destekliyor. Dostlarımın bana
olduğunu hiç kimse bilmezdi. İki - üç gün verdiği destek de benim için çok önemli. Ben
boyunca savcılık (Kırım Savcılığı), mahkeme, dostlarıma, bana verdikleri destekten dolayı
parlamento
binaları
önünde
eylemler minnettarım.
yapılmıştı. Bizim grubumuz parlamento
insanlar iyi ve faydalı işleri daha kolay yapar,
fikirlerini daha kolay gerçekleştirir. Ancak,
sermayedarlığa karşı olduğumu ve sağlıklı
ekonomik temeli desteklediğimi belirtmek
istiyorum.
Bu tutumla yola çıkarak sivil toplum aktivisti
ve iş adamı oldum. Toplumsal hayatım ilkokuldan başlamasına ve daha sonra milli
hareketimize katılmama rağmen, ben ilk
önce iş adamıyım, daha sonra sivil toplum
aktivistiyim. Bugün ise elimden geldiği kadar
herkesi desteklemeye çalışıyorum. Halkımı
seviyorum ve halkım için çok şeyler yapmaya
çalışıyorum. Kırım’a geldiğim zaman burada
çok az Kırım Tatarı vardı. Burada da halkıma
sevgiyle yaklaşırdım.
Eskiden Akmescit’in Samokiş sokağı numara
8 adresinde bulunan binada Meclis ( Kırım
Tatar Milli Meclisi), Kütüphanemiz (İsmail
Gaspıralı Kırım Tatar Kütüphanesi), “Golos
Krıma” (Kırım Sedası) gazetesinin ofisi,
“Kırım” ansambli bulunuyordu. Biz hepimiz
dar bir yerde bulunuyorduk, ancak birbirimizi
kırmazdık. Oraya gittiğim zaman yazarlarla,
bestecilerle, müzisyenlerle, şarkıcılarla ve
oyuncularla görüşürdüm. Hayatlarını sanata
adamış insanları kıskandığım olmuştur.
Kırım Tatar halkının tüm aydınlarıyla
görüşmüşümdür, fikirlerine ve meziyetlerine
hayran kalmışımdır. Bütün bu güzel insanlarla
aynı halk, aynı emeller için yaşadığımızı
düşünerek büyük mutluluklar yaşamışımdır.
8
BAHÇESARAY
-Ailenize çok vakit
ayırabiliyor musunuz?
Bazen çocuklarım benden mahrum kalıyor
diye düşünüyorum.Ancak elimden geldiği kadar
çocuklarıma babalık yapmaya çalışıyorum.
Çocuklarımın beni anladıklarından, benimle
beraber çalıştıklarından dolayı çok memnunum.
Eşim de çok meşgul. Ailemle birlikte bir
haftalığına bile denize gidemiyorum.
-Fahri konsolosluğun 2009 yılında
yaptığı faaliyetleri anlatır mısınız?
Tatar milli mekteplerini, camileri, ana okulları
ziyaret etti. Umarım, ilerde ortak programlar
gerçekleştirilecek.
Bunun yanı sıra Kurultay yapıldı (5. Kırım
Tatar Milli Kurultayı’ın 2. Toplantısı). Biz
burada aktif katılımda bulunduk.
2009 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kiev
Büyükelçisi değişti. Aralık 2009’da göreve
başlayan yeni büyükelçi, bu yılın Ocak ayında
Kırım’ı ziyaret etti.
Konsolosluğumuzun çalışmalarına gelince,
bu konuda her gün rapor verilebilir. Çok
sayıda etkinlik yapılmakta. Turizm, ihracat
ve ithalat geliştirme konularda programlar
gerçekleştirilmektedir.
2010 yılının başında başkonsolos (Türkiye
Cumhuriyeti’nin
Odessa
Başkonsolosu
Murat Tamer) başkanlığındaki resmi heyet
Sivastopol’deki (Akyar) Türk şehitliğini ziyaret
etti. 8 Nisanda Sivastopol’e Türk askeri
gemileri, askeri ataşe (Türkiye’nin Kiev
Büyükelçiliği askeri ataşesi) geldi. Nisan ayının
20’lerinde 90 kişilik Türkiye Harp Akademisi
heyeti gelecek. Her ay programlarla dolu.
Kaderde varmış, 2004 yılında Türkiye
Cumhuriyetinin Akmescit Fahri Başkonsolosu
oldum. Bu görevin en önemli artısı bana
kendimi geliştirme imkânı vermesidir. Ben aynı
anda hem sıradan bir insan olarak, hem toplum
aktivisti, hem özel girişimci olarak hareket etme
imkanına sahibim. Fahri konsolosluk bana
hiçbir engel görmeden veya yadırgamaya
maruz kalmadan kendimi tanıtma, kendi
tutumumu gösterme imkânını sağlıyor.
Attığım her adım sırasında ben Türkiye’yi
-Türkiye ile Ukrayna’nın yeni yönetimi
temsil ettiğimi hatırlıyorum, arkamda Türkiye
siyasetçilerinin, sivil toplum aktivistlerinin, iş arasındaki diyalog ile ilgili tahminleriniz
nedir?
adamlarının güvenini hissediyorum.
Bu konuda en önemli hususu belirtmek
Ancak halkımı hiçbir zaman unutmuyorum. istiyorum. Türkiye, seçim kampanyası
Kendi işini açmak için Türkiye’den Kırım’a sırasında herhangi bir cumhurbaşkanı adayına
gelen iş adamıyla görüşürken ben kendileriyle karşı kesin bir tutumu olmadı. Türkiye’nin
şöyle konuşurum: “Siz Türkiye’yi seviyor Ukrayna’ya karşı herhangi bir husumeti yok.
musunuz?- Tabi ki severiz! Ukrayna ile Türkiye Türkiye bekleme tutumu içinde oldu.
arasındaki ilişkilerin daha iyi olmasını istiyor
musunuz?- Tabi ki isteriz! O zaman Kırım Türkiye’yi, dünyanın tüm ülkeleri gibi
Tatarlarını seviniz, onlar Ukrayna ile Türkiye komşudaki durumun istikrarsız olması rahatsız
eder. Bunun için Türkiye, Ukrayna’daki siyasi
arasında köprüdür”, derim.
durumun düzene gireceğini ümit ediyor.
2009 çok zor bir yıldı. Küresel mali kriz
kendisini hissettirdi. Çok sayıda olumlu ve Umarım, Türkiye ile Ukrayna arasındaki
olumsuz anlar vardı. Büyük iş adamları işbirliği daha sıkı ve daha verimli olur, olacak
batarken küçük iş adamları ise kendileri için diye düşünüyorum. Yanukoviç, (Ukrayna
bir fırsat görüyor. Bu durumun millet için bir artı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç), başbakan
olduğunu düşünüyorum. Kendi hareketlerini olduğu dönemde (2006-2007) Türkiye’yi
koordine edebilmek, bir amaca yönelik olmak ziyaret etti ve o zaman Türk mevkidaşı Recep
Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede Türkiye
lazım.
2009 yılında Dünya Kırım Tatar Kongresi ile işbirliği yapmak istediğini dile getirmişti. O
(DKTK) yapıldı. Konsolosluğun DKTK’nın zaman ikili işbirliği, ortak projeler konusunda
organizasyonunda ve yapılmasındaki önemli çok açıklamalar, ortak anlaşmalar yapıldı.
katkısı oldu. Konsolosluğumuz sayesinde Ben, diyalog olacak diye düşünüyorum.
en büyük heyetin Türkiye’den gelmesinden Türkiye, Ukrayna’yı ekonomik olarak gelişmiş,
dolayı çok memnunum. Bizim heyetimiz Kırım demokratik bir devlet olarak görmek istiyor.
*
BAHÇESARAY
9
10
BAHÇESARAY
GURBETTE SÖNMÜŞ
HASRETLİ BİR ÖMÜR,
PİRAYE KADRİZADE
Saim Osman Karahan
(04.01.1921. Aqmescit – 05.09.2010 Bükreş)
Şaire Piraye Kadrizade 4 Ocak 1921 tarihinde
Kırım’ın Akmescit (Simferopol) şehrinde
doğdu. Babası Abdurahman Kadrizade (18761938) Kırım müftüsü Abdülkerim efendinin
oğlu, zamanının istidatlı şair ve yazarlarındandı.
1920’li yıllarda Bolşeviklik eski çarlık Rusyasını
Sovyetler Birliği haline getirdikten sonra, Kırım
gazetelerinden “Közaydın” ve “Yañı Dünya”
gazetelerinde çalışırken milliyetçi ve kurultaycı
olarak suçlanmıştır. Eserleri kitap haline gelemedi,
işinden atıldı. Annesi Meryem hanım Dr. Ahmet
Özenbaşlı’nın eşi Anife hanım ve şair Memet
Nüzet’in kardeşi, şefkatli, namazında niyazında
bir insandı. Piraye Kadrizade duygulu, zeki ve
hareketli, edebiyata istidatlı, müzik kabiliyeti
radyoda solistlik yapmasına yetecek derecede
yüksek, Kırım’ın kültür hayatında adından söz
ettirmeye namzet bir kızdı
.
1930’lu yıllarda Kadrizade ailesinin birçok
akrabası ya “kulak”- köy ağası diye sürgüne
gönderilir ya da milliyetçilikle suçlanıp işlerinden
atılır. Piraye’nin kendisi dahi çalışmakta olduğu
radyoevindeki işinden çıkarılır. Bu acısından ta
dekabr 2000’de bile bahsedecektir bir şiirinde :
“Radyonıñ reisi / Şerfedin edi ismi, / - Seni işten
çıqardıq, / Kelme sen işke artıq” / Dedi, men de
tireldim, / “”Men begenilem” dedim. / Bakıp menim
közüme / Şöyle laflar söyledi : / “Kelişmeysin sen
bizge, / Işanmaymız biz sizge, / Dedeleriñ yabancı,
/ Zengin soylı nesiliñ, / Babañ da bir milletçi.”
/ Sonra keçdi bir sene, / Eşittim bir laf gene, /
Özi de”halq duşmanı” / Olup, ketken sürgünge.”
Piraye Kadrizade liseden sonra Akmescit Devlet
Üniversitesinde Coğrafya Fakültesini bitirip
öğretmen çıktı.
İkinci Dünya Savaşının sonlarında Kırım
Tatarlarına karşı stalinci takibat başlanıp topyekün
sürgünün hazırlıkları yapılırken, 1944 yılında
Ahmet Özenbaşlı’nın yolbaşçılığındaki birkaç
yüz kişilik muhacir kafilesi Romanya’nın yolunu
tutar. Piraye Kadrizade ile annesi de aralarındadır.
Necip H. Fazıl ve Avukat Selim Abdülhakim
onları Odesa’dan alıp Köstence’ye getirir. Yardım
komitesi tarafından Türk İlkokuluna, Köstence ve
köyler eşrafının yanlarına yerleştirilirler. Ahmet
Özenbaşlı ailesi Omurça köyünde Mehmet Halim
Vani’nin evinde misafirdir. Yerleştirilenlere sahte
isimlerle kimlik belgeleri temin edilir. Piraye
Kadrizade’nin yeni adı Mustafa Ayşe, anasının ise
Asan Meryem olur.
Ana ve kız için ömürlerinin sonuna kadar sürecek
bir ıztırap devri başlar. Kaderin rüzgârları onları
Köstence, Topraisar (Topraksar, Toprakhisar),
Karaköy (Rom. Pelinu), Karatay (Nisipari),
Tekirköl ve Bükreş’e sürükler. Ahmet Özenbaşlı
bir rus ajanının tuzağına düşüp, uçakla İtalya’ya
götürüldüğünü sanarak çıktığı yolculukta kendini
Moskova’da bulmuştur. Selim Abdülhakim
vefat etmiş, Necip H. Fazıl 1948’de tutuklanıp
hapiste öldürülmüştür. Yalnızlık, yabancılık, dil
bilmemezlik, kadınlık çekingenlikleri, geçim
derdi, hiç tanımadıkları kimselere muhtaç olmanın
tedirginliği, hele, hele Kırım hasreti onları yaralar,
ezer, yıkar, perişan eder.
Piraye Kadrizade zaman zaman dertlerini şiir
şeklinde bir deftere döker.
Yazılarında sanat kaygısı,
güzel bir şey meydana getirip
bir başka insana sunmanın
meramı yoktur. Bu defteri ona
bir ayna, onda halini görüp
maneviyatını
toparlamaya
yarayan bir vasıtadır. 25.6.1944
– Topraisar, diye not düştüğü
bir şiirinde şöyle der :
BAHÇESARAY
11
TİLEK
yaşındadır).
Annesi 1967 yılında
75
yaşında
ölmüş.
(“Anayıma”
şiirinde
şunları yazmış Piraye
: “… Yigrimi üç yıl
ğurbetlik
/
Çektik
sen-men
ekimiz.
/
Endiden soñ hasretlik /
Çekecekmen yalñız.”).
Bu yalnızlığından
1988 yılında yazdığı “Menim doğmağan kızıma”
şiirinde de değinir :
Büyük Tañrım, yalvaraman,
Qol köterip tileymen,
Tesadüfiy, boş bir hayat
Berdiñ mağa sen deymen.
(yahut Layıq kördiñ sen, deymen).
İstiqbalden ümitim yoq,
Keçmişim de qaranlıq,
Felekniñ boranlarından
Yoq hiç aman – aralıq,
Künler keçe hiç deñişmey,
Bir şey etmey gezemen,
İşsizlikten darsıqaman,
Can-cigerim, niçün seni ketirmedim
Ömürümden bezemen.
dünyağa ?,
Yaş başımda bir fikir yoq,
Ketirseydim, bu künlerde pek yalıñız
Qalbim deseñ, o da boş.
olmazdım,
Yalnız bir qursağım toq,
Yaş başıñnen tiker ediñ közleriñni anaña,
Bir bilgenim yuqu – aş.
Künüm tüşmez edi catqa, yabancığa qalmazdı.
Böyle hayat istemeymen,
Ömrüm doğru ketmedi hiç, kıyış-buruş cöneldi,
Bu ömürni menden al,
Tüzelmedi soñundan da, nice uzun seneler.
Keçmişimni unuttur da,
Lakin göñül bu hayatqa hiçbir vaqıt könmedi,
Saadetli yolğa sal.
Cesaretim olmadı hiç seni de ketirmege.
Men de diger insanlarday,
Bütün ömrüm hasta edim,
Yürekten bir küleyim,
Babam kibi çekişdim.
Vaqıt kelse, qorqu bilmey,
Bir başqa biçareni de
Peşman körmey öleyim !
Ketirmeyim dep bildim.
*
Başka şiirlerinde günlük hayatın pisliklerinden, Diger yaqdan bu toprakda
halktan kendileri için toplanan yardımların Sen kim bolup yaşardıñ ?
bazı alçakların şerrine uğramasından, birçok Başqa yerde bolğandan soñ,
yerli tanışların komünist ajanlardan çekinerek Sen nasıl bir Tatardıñ ?
kendilerinden mesafeli durmaya başlamasından Rahmetli anam da dedi :
dert yanar, iğrenir. (“O künnü hiç unutmam”). Kerekmey “qazaq” torun.
Daha başka şiirlerinde ise hemşehrilerinin Oğa yaman ağır keldi,
düştüğü şaşkınlıklarına, çaresizliklerine üzülür. Hasıl olğan bu durum.
Bazı vaqıt şükür etem,
(“Toplanğanlar …”).
1947 yılından 1967 yılına kadar, yirmi yıl Seni ketirmedim dep,
boyunca, şiir defterine bir şey yazmak içinden Bazı vaqıt peşman etem,
Pek yalıñız qaldım dep.
gelmez.
1967 yılından sonra kaleme aldığı şiirlerinden ve Valeri de kucur insan,
az sayıdaki sayfa kenarı ve altları şerhlerinden ve Bazı zar zor cönele,
onu tanımış olanların anlatmasından anlaşılıyor ki İstemegen işlerini
bu dönem içinde Piraye Kadrizade Bükreş’te resmi Hiç de yapmay, söylene.
bir işte çalışamamış, komşularına ve tanışlarına Menim ise halim yoktır,
dikiş dikerek, kendisinin ve annesinin geçimini Endĭ hızmet etmege.
terzilik yaparak sağlamış. Hastalanmış, zaman ….
*
zaman hastanede yatıp çıkmış : bronhoektaziye, akciğer şişmesi ve öksürük nöbetlerinden hep
Ocak 1995’te yazdığı 143 numaralı şiirinde
çekmiş. Anlayışlı, sevecen, Valeri isminde teyzesinin kızı Dr. Meryem Özenbaşlı’ya hitap
bir romenle tanışıp evlenmiş. (Beyi halen 90 eder :
12
BAHÇESARAY
Qardaşıma, (Meryem’ge)
Kelmesem de, bekle meni,
Yaldap kelir bir gemi.
Yanaşır o, bir limanğa,
Ketirir elemimni.
Belki men bir quş bolurman,
Çatır tawğa qonarman.
Vatanımnı seyir eter,
Qavuşur quvanırman.
Belki bir zerre bolurman,
Uçup kelir qonarman,
Tuhumumnu yerge eker,
Öser, açar, oñarman.
Bir çiçekni qolğa alsañ,
Hatırla sen meni de.
Vatanına basalmağan,
Pirayedir, eliñde.
Piraye hanım sağlığına güvenip yola çıkamamışsa
da, mert insan rahmetli Dr. Meryem Özenbaşlı
1999 yılında bizzat Romanya’ya gelip, bir hastaya
şok tedavi uygularcasına, adeta zorla, onu Kırım’a
alıp götürmüş, ömründe son bir defa daha Vatanını
görmesini sağlamıştır. Helâl olsun, ona.
Şubat 2001’de yazdığı 236 numaralı şiiri benim
de çok iyi tanıdığım bir insana, Feruze Velula /
Veliullah’a ithaf edilmiştir. (S.O. : dayımın kızı,
“Feruze tatam” ya da “tizem”, 1926 doğumlu).
Feruze’ge
Hayatımnıñ soñuna yaqlaşqanda
Seni yaqından tanıdım, Feruze,
Ömrüm’nıñ soñ yılları aqqanda,
Sağa rastlap dostlıq kördĭm, Feruze.
Eski fikirlerĭmden men vazgeçtim,
Endiden soñ sayacaqman men, elbet,
Yalnız tabiat sahibi olğanlarğa
Berecekmen haqlı yerde men qıymet.
Aseti fitne bilmeysin sen ömrüñde,
Yalan, öşek yoqdır seniñ indiñde,
Kimsecikke sen duşmanlıq etmeysin,
Bergen sözüñ tutasın sen her zaman,
Doğru yoldan taymaysın sen hiçbir an.
Mağa ruhen yardım berdiñ yaqından,
Qayğırasın menim içün bıqmadan.
…
*
Şaire Piraye Kadrizade’yi Eylül 2002’de,
Köstence’de tertiplenen “Kırım Tatarlarının
Dünü, Bugünü ve Geleceği” Sempozyomunda
görmüştüm. Feruze teyzemle gelmişti. Tanıştık.
Romanya’da çıkan “Renkler” mecmualarında
ve “Karadeniz” gazetesinde basılmış şiirlerini
okuduğumu söylemiştim. Birden gerilmiş,
şiirlerinin Kırım söyleyişiyle yazdığı halde,
nasıl da Dobruca ağzına çevrildiğinden şikâyette
bulunmuştu. Başka yazdıklarını da çok merak
ettiğimi, İstanbul Kırım derneği olarak kitap halinde
bastırabileceğimizi söyledim. Veremiyeceğini,
Köstence Derneğinden bir kitap sözü aldığını
bildirmişti. (Bu kitap 2003 yılında çıktı). El
çantasından çıkarıp bir şiir defteri gösterdi. 300
sayfa kadardı. Feruze tatam, “basmakta kullanmak
için değil de, kendisi için bir “xerox” çıkartsa
olmaz mı ? Eminim, Saim sizin dediğinizden asla
çıkmaz” demişti. Bir suret çıkartıp almama razı
olmuştu. “Ama nasıl olacak?”, demiş, “Bugünkü
oturuma girmem, bir iki saate kadar bir suret
çıkartır, gelirim”, demiştim.
Telefonda Feruze teyzemden öğrendim ki iş
adamı ve Bükreş Kırım Derneği üyelerinden
muhterem Abduraim Şefkati akamız rahmetlinin
elyazmalarını ve bazı eşyalarını, “kırkı” verildikten
sonra, Kırım’a götürüp ilgililere teslim edecekmiş.
İki hatıra defteri varmış emanetleri arasında.
Belki, benim elimdekilerden başka, 2002’den
sonra yazılmış daha başka şiir defterleri de
vardır. İnşallah hepsi Vatan Kırm’da kitap haline
getirilip milletimize ulaştırılır.
İstanbul Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma
Derneği olarak Rahmetli şairemiz çilekeş Piraye
Kadrizade hanıma Allah’tan rahmet diler,
yakınlarına ve halkımıza başsağlığı dileriz.
Ruhu şad olsun.
BAHÇESARAY
13
14
BAHÇESARAY
KIRIM HANLIĞI
KRONOLOJİSİ
(YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM)
(OLAYIN CEREYAN TÂRİHİNE AİT AY VE GÜN BELİRLENEMEMİŞSE, YIL OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.)
Hazırlayan :
Oğuz Çetinoğlu
[email protected]
14 Ocak 1739: Bosna Vâlisi Hekimoğlu Ali Paşa,
Kalgay Mehmed Giray Sultan’ın emrindeki kuvvetli bir Kırım
ordusunun desteği ile Özi, Bender ve Kılburnu kalelerini
Ruslardan alarak yıktı.
30 Aralık 1739: Selim Giray Han’ın oğullarından İkinci Mengli Giray Han, Yanbolu’da, 60 yaşında vefât etti.
İlk defa, 20 Ekim 1724 târihinde han tâyin edilip
6 yıl 2 ay görev yaptıktan sonra, mirzaların isteği, Osmanlı
sadrâzamı ile paşaların uygun görmesi ile Osmanlı tahtına
yeni oturmuş olan Sultan İkinci Mahmud Han tarafından
azledildi ve Rodos Adası’na sürgün edildi. Feth Giray Han’ın
azledilmesi üzerine 28 Ağustos 1737 târihinde tekrar tâyin
edildi. İkinci dönemde 2 yıl 5 ay hanlık yaptı. Bu dönemde
Osmanlı – Rus ve Osmanlı Avusturya savaşları devam
ediyordu. Diğer taraftan Ruslar devamlı olarak Kırım’a
saldırıyorlardı. Mengli Giray Han Ruslar karşısında, Osmanlı
Devleti de hem Ruslar hem de Avusturyalılar karşısında
başarılı oldu. Rusya ve Avusturya barış isteğinde bulundular.
Barış şartlarının konuşulması için Han İstanbul’a dâvet edildi.
Barış yapıldı, huzur sağlandı derken, Mengli Giray Han, iki
dönemde toplam 8 yıl 4 ay görev yaptıktan sonra Ramazan
ayında vefât etti. Bahçesaray’da Han Câmii’nin yanındaki
türbesinde toprağa verildi. Gazeller yazan İkinci Mengli Giray,
hayırsever bir insandı. Karasubazar şehrinde câmi, tekke,
Bucak’ta medrese inşa ettirmişti. Ocak 1740: İkinci Selâmet Giray, Kırım hanlığına
tâyin edildi.
İkinci Mengli Giray'ın ölümü üzerine Kırım'a Han
tâyin edildi. Ruslar tarafından yakılıp yıkılan Bahçesaray
şehrini yeniden onardı. Han camii adı verilen büyük bir cami
yaptırdı.
1741'de İstanbul'a çağrılıp Padişah Sultan Birinci
Mahmut Han ile görüştü. Kırım'a dönüşünden bir müddet
sonra Ruslardan alınmış olan esirleri, anlaşma şartlarına
göre, serbest bırakmak gerekiyordu. Bunu yapması için
Padişahtan ferman gelmiş olmasına rağmen emri yerine
getirmemiş olması yüzünden 1743' de hanlıktan indirildi;
Gelibolu kasabasında ikamete mecbur edildi. Bir süre sonra
affedilip Yanbolu civarında Fındıklı köyünde yaşamasına
müsaade edildi.
Merhum Hacı Selim Giray’ın en küçük oğlu olan İkinci
Selamet Giray temiz kalpli, dindar, hayrat yapan bir kişi
idi. Azledildikten sonra Gelibolu’da oturmasına izin verildi.
Yerine tâyin edilen İkinci Selim Giray Han, O’nun tekrar
Han olarak tâyin edilme ihtimalinin bulunduğu anlamına
geldiğini düşünerek Yanbolu’ya gönderilmesini, Osmanlı
Hükümeti’nden talep etti. Bu istek yerine getirildi. Selâmet
Giray burada 60 yaşına kadar yaşadı. 1751 yılında vefat
etti. 3 yıl 9 ay hanlık yapmıştır.
Kasım 1743: İkinci Selim Giray Han, Kırım hanlığına
tâyin edildi.
Kırım Hanlarından Kaplan Giray Han’ın oğludur. Selamet
Giray Han’ın tahtta oturduğu dönemde Kalgay Azamet
Giray Sultan’ı azlederek Kaygaylığa; ‘Mürebbim, vasim ve
efendimin oğludur.’ Diyerek Selim Giray’ı tâyin etmişti.
Devlet idaresinde ciddî ve sert olduğundan halk arasında
Katı Selim Giray lakabıyla anıldı. Anlaşma gereğince Rus
esirlerini serbest bıraktığından Padişahın iltifatını gördü,
İstanbul'a çağrıldı. İstanbul'dan döndükten sonra hastalanıp
1748'de vefat etti ve Hansaray bahçesinde toprağa verildi. 40
yıl yaşamış, 4 yıl 9 ay hanlık yapmıştır.
21 Ağustos 1745: Kırım’ın Rusya’ya ilhak edildiği
dönemdeki Rus Çariçesi İkinci Katerina, Rus tahtının vârisi
ile evlendirildi.
Damat 16, gelin 15 yaşındaydı. İkisi de Almanya'da doğup
büyümüştü. Ancak, şimdi St. Petersburg'da, damat Rusya
tahtının varisi ve gelinimiz de çar adayının sevgili karısı,
geleceğin Romanov çarlarının annesi olacaktı. Bugün evlenen
gelin ve damadın ikisi de Rusya'yı yönetecekti: damat sadece
altı ay için, 3. Petro olarak, gelin ise 34 yıl boyunca Büyük
Yekaterina olarak…
Otobiyografisine bakacak olursak, Yekaterina o kadar
câhil bir gelinmiş ki, nikahtan bir gün önce annesi tarafından
bilgilendirilinceye kadar, karılık vazifeleri konusunda hiçbir
bilgisi yokmuş. Aslında, bunun anlam taşıdığı söylenemez.
Zira Petro'nun da gözleri henüz açılmamıştı. Küçük damat
zifaf gecesinde hiçbir şey istememiş.
Aslında bu evliliğin yedi yıl sonra bile tamamlanmadığını
biliyoruz. Belki de hiç tamamlanmamıştı. Gerçi o zaman
Yekaterina on beş yaşındaki bâkire olmaktan çok uzaktı.
Çoktan gözü açılmıştı, adeta sevgili koleksiyonu vardı.
Bunlardan birisi de muhtemelen tahtın varisinin babasıydı.
Belki de Petro biraz tuttuğunu koparan cinsten bir çar
olmalıydı. Nikahtan on yedi yıl sonra, nihayet muradına ererek
tahta çıkmıştı. Fakat 185 gün sonra Yekaterina, hazırladığı
senaryoyu sahneye koyacak ve kocasını cezaevi hücresinde
boğduracaktı.
07 Ocak 1747: Osmanlı Pâdişahı Sultan Birinci Mahmud
Han, İkinci Selim Giray Han’a üstün hizmetleri sebebiyle
unvan ve imtiyaz verdi.
30 Haziran 1747: İkinci Selim Giray Han vefat etti. 17
Kasım 1743 târihinden 29 Haziran 1747 târihine kadar 4 yıl
9 ay hanlık yaptı. Devlet idâresinde ciddî ve sert olduğundan
halk arasında Katı Selim Giray lâkabı ile anıldı. Kendisinden
önceki Selâmet Giray Han’ın pâdişahın emrine rağmen,
serbest bırakmadığı Rus esirleri, ülkelerine gönderdi. Bu
sebeple pâdişâhın teveccühünü kazandı. Tebrik için İstanbul’a
çağırıldı. Dönüşünde hastalanarak öldü. Bahçesaray’daki
Han sarayının bahçesinde toprağa verildi. 1748: Aslan Giray, Kırım hanlığına tâyin edildi.
Hacı Selim Giray Han’ın torunu ve İkinci Devlet Giray Han’ın
oğludur. Ağabeyi Fethi Giray’ın Kırım Hanı olduğu dönemde
Kaygay sıfatıyla görev yaptı. İkinci selim Giray Han’ın 1748
yılında vefatı üzerine Vize Sancağı’nda mutasarrıf iken,
Osmanlı Pâdişâhı Sultan Birinci Mahmud Han
tarafından; kendisine 4.000 altın atıyye ve selefleri gibi İstanbul
BAHÇESARAY
15
Gümrüğü hâsılatından 1.000.000 akçe tahsisat verilerek Han tâyin edildi ve süratle Kırım’a gitmesi emredildi.
Kırım Hanlarının tâyinlerinde İstanbul’a gelerek merâsim
yapılması kanun gereği idiyse de, içerisinde bulunulan
durumun aciliyeti ve önemi sebebiyle Kırım’ın hansız
kalmasının mahzurları göz önünde bulundurulmuştu.
Arslan Giray Han memleketinin onarılmasına ve yeni
inşaata çok önem vermiş ve hizmet etmiştir. Bu cümleden
olarak Rusların yıktıkları Or ve Arabat kalelerini onarmış;
Üç Oba, Çongar ve Çuvaş istihkâmlarına tabyalar
yaptırmış ve eksiklerini tamamlamıştır. Hendekleri
temizletmiş ve kalelerdeki muhafızları çoğaltmıştır.
Böylece Rus saldırılarına karşı savunma kudretini
arttırmıştır. Han sarayı yanında bir medrese ile bir okul
yaptırmıştır.
Kalmuk hanlarının ellerinde bulunan Kırım Türklerini
Kırım'a getirip yerleştirmiş ve bir kısmını Arabat Kalesi’nde
görevlendirmiştir.
Arslan Giray Han, padişahların sarayında uzun zaman
harem ağalarına hocalık ederek saraya intisap etmiş
olan Kırımlı Rıza efendinin teşvikiyle 1756 yılında
hanlıktan azledildi ve önce Sakız Adası’na sürüldü, sonra
Gelibolu'da oturmasına izin verildi. Kırım tahtına, Halim
Giray oturtuldu.
11 yıl sonra, 1767 yılında, ikinci defa tekrar Han tâyin
edildi ise de, Bahçesaray’da eceli ile vefat ettiğinden, bu
sefer yalnız, üç ay hanlık yapmıştır.
Arslan Giray Han ilk hanlığı zamanında, yukarda
yazılanlardan başka, Gözleve'deki büyük camii onarmış,
şehirde çeşmeler yaptırmış, eskilerini tamamlamıştır. Vize
kasabasında kimsesiz fakir çocukların bakımları için vakıf
bırakmıştır. Ergene suyu üzerinde bir köprü yaptırmıştır.
Gözleve camiine ait olmak üzere Hanlar tarafından iki
medrese, bir imarethane, bir çamaşırhane, bir hamam
yaptırmıştır. Gözleve camiinin masraflarına ve içinde
çalışan hatip, imam ve müezzinlerinin maaşlarına tahsis
olunmak üzere dükkânlar inşa ettirmiştir.
Çongar'da Köstel adını taşıyan köyde 1300 desatina
vakıf toprak bırakılmıştır ki Çarlık zamanında yılda 15.000
ruble gelir sağlamıştır.
19 Kasım 1751: Kırım Hanlığı’nın 37. Hânı İkinci
Selâmet Giray Han 43 yaşında Yanbolu’da vefat etti.
Kaplan Giray’ın oğlu idi. 29 Şubat 1740 târihinden 17
Ekim 1943 târihine kadar 3 yıl 9 ay tahtta kaldı. Ruslardan
aldığı esirleri Sultan İkinci Mahmud Han’ın emrine rağmen
serbest bırakmayınca, azledilerek Gelibolu’da mecburî
ikamete tâbi tutuldu. Bir süre sonra affedilip Yanbolu
civârında, Fındıklı köyünde yaşamasına izin verildi. Temiz
kalpli, dindar, hayır işleri yapmayı seven bir insandı. Ruslar
tarafından yakılıp yıkılan Bahçesaray şehrini onardı, Han
Câmii adı verilen büyük bir câmi yaptırdı.
1756: Kırım Hanı Arslan Giray’ın birinci defa hanlık
görevinden azledilmesi üzerine Hacı Selim Giray’ın
torunu ve Saâdet Giray Han’ın oğlu Halim Giray, Kırım’a
han olarak tâyin edildi.
Halim Giray, amcası İkinci Mengli Giray Han döneminde
bir süre Kalgay olarak görev yaptı ise de hayatının
büyük bölümü Yanbolu’daki çiftliğinde geçtiği için kendi
halkının geleneklerini bilmiyordu. Halkı ile görüşme
16
BAHÇESARAY
ve konuşmalarında kusurlar işliyordu. Bu hâli yüzünden
memleketin ileri gelenleri ve halkıyla kaynaşamadı ve
anlaşamadı. Bucak halkı da O'ndan memnun olmadı.
Kırım Hanlığı’na tâyin edildikten sonra tecrübesizliğinden
yararlanmak isteyenler isyanlar çıkardılar. Başlangıçta
Osmanlı hükümeti, Halim Giray’ı korudu. İsyanların önü
alınamayınca Halim Giray, hanlıktan azledildi ve yerine
kendisinden önceki han, Arslan Giray tekrar Kırım tahtına
oturtuldu. Arslan Giray da isyanları bastıramayınca, O da
azledilerek 1758 yılının Ekim ayında, Kırım Giray, hanlık
tahtına oturtuldu.
Halim Giray, çiftliğine çekildikten bir sene sonra, 1758
yılının Ekim ayında, 70 yaşında iken eceli ile vefat etti.
Bilgili, eli kalem tutan ve şiirler, kitaplar yazan bir zat
olmasına rağmen, yönetim tecrübesi yoktu.
Ekim 1758: Halim Giray, Kırım hanlığından azledildi.
Yerine Kırım Giray tâyin edildi.
1760: Rus Kazakları Kırım’ı dördüncü defa istila ettiler.
Kabartay’da yeni Rus kalelerinin inşası, hanlığın bu yönden
de tehdit altına girmesine yol açtı. Rusların Lehistan’a
yerleşmesi ve Kırım Hanlığı’na ait Balta şehrine sığınmış
olan Leh konfederelerini takiple bu şehri zapt ve tahrip
etmeleri yeni bir Osmanlı-Rus savaşına sebep oldu.
1768-1774 yılları arasındaki bu savaş, Kırım için felâketle
neticelendi. BİLGİLİK / RUS KAZAKLARI:
Rus Kazakları 4 gruptur
1- Lehistan'a ait Özi Nehri'nin beri tarafında
yaşayanTagıraKazakları. Lehistan ve Osmanlı Devletleri
ile iyi ilişkiler içerisinde bulunmuşlardır.
2- Rusya’ya ait, Özi Suyu'nun öte tarafındaki Büyük
Ukrayna Kazakları. Bunlar, Rusların yönetimi altında ve
Rusya’ya mutlak tâbi olarak yaşarlar.
3- Zaparoçya Kazakları. Bunlar, askerî bir guruptur. Kendi
başlarına hareket ederler. Bazen Ruslara, bazan Osmanlı
Devleti'ne ve Kırım Han'larına tabi olurlar. Brabaş ve Kaklaç
olarak da anılırlar.
4- Don Kazakları. Ruslarla anlaşmalar imzalamışlardır.
Bu anlaşmalara göre kendi içlerinden bir komutan
seçerler. Ruslardan bir suçlu onlara sığınırsa, geri vermek
mecburiyetinde değildirler. Rus çarları, Don Kazaklarını
tamamen hâkimiyet altına almak için çok uğraştılar. Rus
Generali Aleksi Dolgoruki, Rusların hizmetinde olan Zpaskin
adlı Kazak serdarını astığı için kardeşi İstenkoradski çok
üzülmüştü, intikam almak düşüncesi ile Kazakları isyana
tahrik etti. 1667 yılında yanlarında bulunan bazı Kazak
Tatarları, Bulgarlar, o taraflardaki Nogaylar, Hacı Tarhanlı
ve Ejderhanlılar ve Kırgız askerlerinin yardımı ile Moskof
ülkesinden İdil Suyu'nun kıyılarında ve Cayık "Yayık"
boyundaki köy ve kasabaları yaktılar, diğer tarafları da
yağma ettiler. Ta Moskova şehrine kadar uzandılar. Halka
aşırı korku saldıktan sonra, Ejderhan Kalesi'ni zaptettiler.
Buradaki Moskof'ları öldürdüler. Böylece, Moskof
memleketinin doğusundaki Hassa ülkesini zaptettikten
sonra gemiler inşa edip, Hazer Denizi’nin güneyine inip
İran sahillerini de yağma ve talan ettiler. Bu isyan beş sene
sürdü. 1672 yılında bir İstenkoradski yakalanıp Moskova'ya
götürüldü. Moskof Çarı'nın emri ile canlı canlı derisi yüzülüp
korkunç işkencelerle öldürüldü. Moskof Çarı, Kazakların
başkanlarıyla anlaşma yaptı. Yiyeceklerini yanlarına almak
ve başkalarına müdâhale etmemek şartıyla yaşadıkları
bölgeye dönmelerine izin verildi.
Adı geçen İstenkoradski, Osmanlı Devleti'nden ve Kırım
Han'larından birkaç defa yardım istedi. Yardım edildiği
takdirde; Rusların Osmanlı Devleti’den ve Kırım Türklerinden
gasp ettikleri toprakları geri alıp eski sâhiplerine vermeyi
teklif ettiler. Bu istek ve teklif uygun görülmedi ve kabul
edilmedi. Kabul edilseydi, Osmanlı Devleti avantajlı bir
durum elde edebilirdi. Çünkü Don Kazakları aracılığı ile
Rusların bütün kuvvet ve kudretini mahvetmek mümkün
olabilirdi.
Büyük Ukrayna Kazakları da evvelce bağımsız idi ve
liderlerini kendileri seçerlerdi. Çar Petro'nun zamanına
kadar hürriyetleri vardı. Ancak, Çar Petro'nun İsveç Kralı ile
düşmanlıkları ortaya çıkınca, bu Kazaklar, İsveç askerine
katılıp onlarla birlikte savaşa katıldılar. Poltava Kalesi
yakınlarındaki savaşta İsveç Ordusu yenilince İsveç Kralı
kaçtı ve Osmanlı Devleti’ne sığındı.
Savaşta İsveç Kralı, pek çok askerle gelip Moskof ülkesini
zaptetmek üzere yedi sekiz sene savaştı. Hepsinde Rusları
yendi. Hatta Rusların meşhur Riga Kalesi’ni de arkasında
bırakıp yedi sekiz kere Rusları hezimete uğrattı. Lehistan'a
İstanislav'ı kral tâyin etti. Deli Petro'yu tamamen mahvetmek
için yalnız bir hamle kalmıştı. Poltava Savaşı ile bu hamleye
teşebbüs etti. İsveç askeri, Rusları küçümsediğinden Rus
ordusuna karşı tedbir almaksızın açıktan yürüdüler. Hilekâr
Ruslar, pusu kurmuşlardı. Gafil İsveçler, pusu ç izgisinde
patlayan bombalarla parçalanıp havaya savruldular. O
kıyamet sırasında Moskof askeri gayreti elden bırakmayıp
İsveçlerin göz açmalarına vakit bırakmadan onları kırmağa
başladılar. Cephane ve hazinesini zaptettiler. İsveç Kralı,
5-6.000 askeriyle döğüşerek kaçıp Aksu Nehri'nden
Osmanlı tarafına geçmek suretiyle kurtulabildi. Osmanlı
Devleti kendisine ve askerlerine Bender civarında oturma
izni verdi, masraflarını karşıladı.
Kazaklar Ruslarla aynı mezheptendirler. Buna rağmen
bağımsızlıklarını korumak ve kuvvetlenmek için savaşı tercih
ederler. Bu amaçla sık sık isyan etmişlerdir. Osmanlı Devleti,
haraç almamak şartıyla, Eflak ve Buğdan vilâyetlerindeki
gibi, bunlara, kendi cinslerinden bir komutan tâyin etse
idi bunlar, Osmanlı Devleti'ne bağlı olurlar ve Osmanlı’nın
dostuna dost, düşmanına düşman gibi davranırlardı. Bu
bağlılık Rusya’nın gelişmesini, Kırım Hanlığı ve Osmanlı
Devleti için tehdit oluşturmasını engellerdi. 03 Temmuz 1762: Rus Çarı Üçüncü Petro’nun eşi İkinci
Katerina, St. Petersburg şehrine baskın düzenleyip iktidarı
eline geçirdi ve kocasını hapse attırdı. Katerina, hapse
attırdığı kocasını, 6 Temmuz 1762 tarihinde boğdurarak
öldürttü.
Dokuz gün önce, 28 Haziran 1762’te Çar'ın karısı Büyük
Yekaterina, sevgilisi Grigory Orlov'un desteğiyle kansız bir
darbe gerçekleştirerek, Rusya'nın imparatoriçesi olmuştu.
Talihsiz Çar Üçüncü Petro, yanına sadece hizmetçileri ve
köpeği verilerek Ropşa'daki bir kale cezaevine gönderildi.
Ancak, Çar unvânı üzerinde iken, hapiste olsa bile ihtilalci
Yekaterina için sürekli bir tehlike teşkil ediyordu. Bu yüzden,
Orlov'un biraderi Aleksi, Ropşa'ya gönderildi. Aleksi ve
emrindeki iki asker, Petro'nun tutulduğu yatak odasına
girdi. Askerler Çar'ı yakalayıp, iki kuştüyü yastıkla boğmaya
çalıştı. Ufak tefek ve narin yapılı da olsa, Çar can havliyle
askerlerin elinden kurtularak, yarı baygın bir halde odanın
bir köşesine kaçtı. Bunun üzerine, dev gibi bir adam olan
Aleksi, üzerine atladığı tutuklu Çar'ı kendi kocaman elleriyle
boğdu. Petro'yu boğmayı başaramayan iki asker de aynı
gün öldü. Cinayetin gizli tutulması gerekliydi, bu yüzden
Çar'ı öldürme emri verilmeden bir gün önce adamlar gizlice
zehirlenmişti. Yoksa, öldürülmeleri, görevlerini ağızlarına
yüzlerine bulaştırmalarından kaynaklanmamıştı.
Yekaterina, bu cinayetten önceden haberi olmadığını iddia
etti. İmparatoriçe, Çar'ın ölüm sebebini hemorodial kolik
olarak açıkladı. Elbette, bu açıklamaya kimse inanmadı.
Üçüncü Petro, tarihe cinayete kurban giden ilk Rus Çarı
olarak geçti. Fakat sonuncusu değildi. 39 yıl sonra, kendi
oğlu dahil, dört çar daha öldürüldü.
Rus Çarı Üçüncü Petro’nun kısa hayat hikâyesi:
Rusça’daki tam adı Pyotr Fyodoroviç, asıl adı ise HolsteinGottorp Dükü Karl Peter Ulrich’tir. 21 Şubat 1728 tarihinde
doğdu. 5 Ocak 1762'den 9 Temmuz 1762 tarihinde
boğularak öldürülmesine kadar 185 gün Çarlık yaptı.
‘Büyük Çar’ olarak anılan Birinci Petro'nun kızlarından
Anna ile Holstein-Gottorp dükü Karl Friedrich'in oğluydu.
Teyzesi Yelizaveta'nın çariçe olmasından kısa bir süre sonra,
6 Aralık 1741 tarihinde Rusya'ya getirildi. Adı değiştirilerek
Rus Ortodoks Kilisesi'ne kabul ve Rus tahtının vârisi ilan
edildi. 21 Ağustos 1745'te, Anhalt-Zerbst'in prensesi olan
ve sonradan Yekaterina Alekseyevna adını alan Sophie
Frederike Auguste ile evlendirildi.
Çar olduktan sonra Rusya’nın dış politikasında ve kilise
yönetiminde yaptığı değişiklikler sebebiyle halkı ve saray
çevrelerini kendisinden uzaklaştırdı. Çarın kendisinden
boşanmayı planladığından kuşkulanan Yekaterina, sevgilisi
Grigori Grigoryeviç Orlov ve öteki bazı imparatorluk
muhafızlanyla işbirliği yaparak Petro'yu tahttan indirdi ve 9
Temmuz 1762'de muhafızlar, senato ve kilisenin onayıyla İkinci Yekaterina adıyla tahta çıktı. Yeni Çariçe’nin ilk işi,
kocasını öldürmek oldu.
Üçüncü Petro, halası imparatoriçe Elizabeth'in ölümü
üzerine 1762 yılında Çarlık tahtına oturmuştu. Henüz
evlenme çağma gelmemişken, 1744 yılında Yekaterina ile
evlendirildi. Kısa boylu, zarif ve narin yapılı bir insan olan
çar aynı zamanda karakter fakiri idi. Yekaterina'yı devamlı
aşağılıyor, boşayacağını veya öldürteceğini herkesin içinde
tekrarlıyordu. 33 yaşındaki Yekaterina, sevgilisi ile birlik
olup tezgâh kurdu. Kocası, askerî manevralara katılmak
için saraydan çıktığında, kadınlığını kullanarak elde ettiği
üst düzey yöneticilerin desteği ile kendisini çariçe ilân etti.
Petro olayı duyduğunda hiçbir direniş gösteremedi. Yatağa
gönderilen bir çocuk gibi tahttan indirilmeye razı olmuştu.
Ancak 185 gün çarlık yapmıştı. Katerina, kimini satın alarak,
kimini de korkutarak diğer üst düzey yöneticilerin desteğini
sağladı. Halk, Petro'dan kurtulmuş olmanın sevincini
yaşıyordu. Katerina'nın hâkimiyeti 34 yıl sürdü.
İkinci Devlet Giray Han’ın oğlu olan Kırım Giray, Hâlim
Giray Han’ın azledilmesi üzerine 1758 yılında hanlık tahtına
oturmuştu. Gösterişli, zevk ve safâyı seven, içki ve çalgıya
düşkün idi. Fakat aynı zamanda cesur, sözünü dinleten,
disiplinli ve otoriter bir insandı. 6 yıl görev yaptıktan sonra,
Kabileler arasındaki anlaşmazlıkları gideremediği için,
görevinden azledildi. 1768 yılında tekrar han oldu. 4 ay
sonra, Rus Çariçesi İkinci Katerina tarafından görevlendirilen
bir casus tarafından zehirlenerek öldürüldü. 06 Temmuz 1762: Rus Çarı Üçüncü Petro, eşi İkinci
Katerina ve O’nun sevgilisi Grigory Orlov tarafından
zindanda boğduruldu.
Üçüncü Selim Giray Han, İkinci Devlet Giray Han’ın torunu
ve İkinci Fethi Giray Han’ın oğludur. 1748 yılında, Amcası
Aslan Giray Han’ın birinci hanlık döneminde Kalgay olmuş
10 Ocak 1764: Kırım Giray Han, görevinden azledildi.
12 Ocak 1764: Kırım Giray Han’ın tahttan indirilmesi
üzerine, Üçüncü Selim Giray, han tâyin edildi.
BAHÇESARAY
17
ve Aslan Giray’ın azledilmesinden sonra, babasından kalan
Vize’nin Çakıllı köyündeki çiftliğine çekilmişti.
Diğer amcası Kırım Giray Han’ın 1764 yılında azledilmesi
üzerine han tâyin edildi. Tâyininden sonra kendisinden
önceki Han Kırım Giray’ı, ikamete mecbur edildiği Sakız
Adası’nda rahat durmayıp, Kırım’a mektuplar göndermek
suretiyle karışıklıklar çıkarmaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle
Rodos Adası’na sürgün ettirdi. Üçüncü Selim Giray, Rumeli'de oturan bütün sultanları
yanına alıp Dobruca'daki Babadağ kasabasında Osmanlı
ordusuna katıldı. İlkbaharda Ruslar Kırım'a saldırdılar. Or
Kale’de meydana gelen savaşta Osmanlılar ve Kırımlılar
iyi döğüştüler. Serasker İbrahim Paşa, Rusları kovdu.
Fakat Ruslar Bucak'ı işgal ettiler. İşgalden sonra General
Dolgoruvki bir beyanname bir yayınladı. Beyannâmede;
‘Siz Kırımlılar, Cengiz sülalesinden eski ve müstakil bir
Devlet idiniz. Şimdi Osmanlı Devleti'nin bir eyâleti hâline
düştünüz. Hanlarınız Osmanlı pâdişâhının keyfine göre
tâyin ve azlediliyor. Bizimle beraber olunuz. İstiklalinizi
tanırız.’ Deniliyordu.
Sultanlardan ve mirzalardan bu sahte sözlere inananlar
çıktı. Zaten evvelden beri böyle yalanlara aldananlar yok
değildi. Bunlar, Rusların Kırım Türklerini Osmanlılardan
ayırıp himâyesiz ve yardımcısız bırakmak ve sonra
yurtları ile birlikte ellerine geçirmek maksadı güttüğünü
kavrayamayacak kadar saf ve gafil kişilerdi.
Ruslar 1771'de Kırım'a yeniden saldırdılar. Osmanlılar ve
Kırımlılar fena halde bozguna uğradılar. Serasker İbrahim
Paşa esir düştü. Üçüncü Selim Giray Han, Kefe'den gemi
ile İstanbul'a kaçtı. Savunmasız kalan Kırım'ı Ruslar
baştan başa işgal ve istila ettiler. Bunun üzerine Türkiye
ile Rusya arasında Romanya'nın Fokşan kasabasında sulh görüşmelerine başlandı. Görüşmelere Bükreş'te
devam edildi. Türkiye'yi Dışişleri bakanı Abdurrazzak Paşa,
Rusya'yı elçi Obraşkof temsil ettiler. Rusya murahhası
Kırım’a bağımsızlık tanınmasını, Kerç ve Azak kalelerinin
Rusya'ya bırakılmasını istiyordu. Türkiye murahhası
Kırım'ın bağımsız olması şartını kabul etmedi. Öteki şartları, Taman'da yeni bir kale yapmak şartıyla kabul
etmek mecburiyetinde kaldı.
177l'de Kırım'a ikinci defa hücum eden yine general
Dolgoruvki idi. Dağıttığı beyannamedeki yalan sözlere
inananların başında prens Şahin Giray ile bâzı Kırım ve
Nogay mirzaları vardı. Ruslar, Kırımlıları tuzağa düşürerek
parçaladılar ve Rus generali Dolgoruvki'nin saldırısına karşı
mukavemeti zayıflattılar.
İstanbul'a kaçan Üçüncü Selim Giray Han'ın arkasından
pek çok ulema da kaçtı. Bir kısmı Osmanlı ordusuna katıldı.
Kırım Hanlığı’nda düzen iyice bozulmuş, millet şaşırmış,
bölünmüş ve kime inanacağını ve neye karar vereceğini
bilemiyordu.
27 Şubat 1764: Rusya’da, Çariçe İkinci Katerina döneminde
Ukazı Bildirisi yayınlandı.
Bildiri ile Çarlık yönetiminde yaşayan insanlar üzerindeki
baskılar hafifletildi. Yeni Din Değiştirenler Kuruluşu kapatıldı.
Ayrıca Müslümanların din değiştiren kardeşlerinin yerine
vergi ödeme yükümlülüğü kaldırıldı. Cami ve medrese
inşaatına sınırlı da olsa izin verildi. Kazan Türklerine ve
Rusya’nın diğer bölgelerinde, Rusya yönetimine bağlı
olarak yaşayan Müslüman Türk ailelerine bâzı hakları iade
edildi. Müslüman tüccarlara, sınır bölgeleri dışındaki bütün
Rusya’da ticaret yapma serbestisi tanındı. Kırım Türklerine
Rusya vatandaşlığına geçme hakkı tanındı, mecburî askerî
hizmetten muaf tutuldu. Ancak istedikleri takdirde gönüllü
18
BAHÇESARAY
asker olabilecekleri bildirildi.
26 Ağustos 1764: Rusya imparatoriçesi İkinci Katerina,
Polonya’yı sevgilisine armağan etti. Stanislav Poniatowski
adındaki genç, siyasî güç açısından fakir olmakla birlikte
yakışıklı ve entelektüeldi. Kral olarak Polonya tahtında
oturduğu on bir yıl boyunca ülkeyi zayıflatıp Rusya’nın
hegemonyasına
girmesini
kolaylaştıran
reformlar
yapmaktan başka bir faaliyet gösteremedi.
14 Mart 1767: Kırım’da çıkan karışıklıklar sebebiyle,
İstanbul’a gelen Üçüncü Selim Giray Han azledilerek yerine
Arslan Giray, ikinci defa han tâyin edildi. Arslan Giray’ın
bu dönemdeki hanlığı 3 ay sürdü. Bahçesaray’da eceli ile
vefat etti. 14 Mart 1767: Arslan Giray Han’ın vefat etmesi üzerine
Maksud Giray, Kırım Hanlığı’na tâyin edildi.
Maksud Giray, İkinci Selim Giray Han’ın oğludur. Amcası
olan Kırım Giray Han döneminde Kalgay olarak görev
yapmıştı. Başarılı görülmediğinden 1 yıl 5 ay görevde
kaldıktan sonra 1768 yılında azledildi. Yerine, Kırım Giray
Han tâyin edildi.
28 Haziran 1767: Birinci dönemde, 30 Haziran 1747’den
2 Ocak 1755 târihine kadar; 7 yıl 7 ay, İkinci dönemde
15 Mart 1767 târihinden 28 Haziran 1767 târihine kadar 3
ay olmak üzere toplam 7 yıl 10 ay hanlık tahtında oturan
Arslan Giray Han vefât etti.
İkinci Devlet Giray’ın oğludur. Hanlığı süresince
bayındırlık işlerine önem verdi. Rusların yakıp yıktıkları Or
ve Arabat kalelerini onardı. Ayrıca Rus saldırılarına karşı
savunma gücünü artırdı. Han Sarayı yanına bir medrese ile
bir okul yaptırdı. Gözleve’deki büyük câmii onardı, şehirde
çeşmeler, iki medrese, bir imârethâne, çamaşırhâne ve
hamam yaptırdı.
İstanbul’da pâdişah sarayında harem ağalarına hocalık
eden Kırımlı Rıza Efendi’nin teşvikiyle azledildi. Sakız
Adasına sürüldü ise de bir müddet sonra Gelibolu’da
oturmasına izin verildi.
10 Ağustos 1767: Ruş Çariçesi İkinci Katerina, Yekaterina
Genelgesi isimli belgeyi açıkladı.
Belge, İkinci Yekaterina'nın, gerçekleştirmeyi amaçladığı
yönetim reformlarına ve yeni hukuk sistemine temel
olacak siyasî ilkeleri ortaya koymaktadır. Montesquieu ile
İtalyan kriminoloji uzmanı ve hukukçu Cesare Beccaria'nm
prensiplerine dayanarak hazırlanan genelge, hukuka
saygılı hür insanlardan oluşan bir toplum oluşturulmasını
hedefliyordu. Belgede; herkesin kanunlar önünde eşit olduğu
savunuluyor, kanunların halkı ezmekle değil, korumakla
yükümlü olduğu belirtiliyor, insanlara ve topluma doğrudan
zarar veren eylemleri yasaklamak dışında kanunların halka
her tür hürriyeti tanıması gerektiği belirtiliyordu. Yönerge
idam cezasına, işkenceye ve serfliğin devamına karşı
olmakla birlikte, yönetimde mutlakıyet ilkesinden tâviz
vermiyor ve siyasî iktidarın bütün kanunların üstünde olan
hükümdara ait olduğunda ısrar ediyordu.
Fazla radikal bulunduğu için Fransa'da yayımlanması
yasaklanan Yekaterina Genelgesi, Rusya'da pek etkili
olmadı. Reform konusunu incelemek ve yeni bir hukuk
sistemi geliştirmekle yükümlü olan komisyon, Aralık
1768'de dağıldığında her iki konuda da hiçbir somut adım
atılmamıştı. Yekaterina bu tarihten sonra savunduğu
ilkeleri uygulayabilmek için yeni bir teşebbüste bulunmadı.
Fakat hazırladığı yönergenin, Rus siyasî düşüncesinin
gelişmesinde büyük etkisi oldu.
BAHÇESARAY
19
EMEL DERGİSİ ve MÜSTEAR İSİMLER
Av. Ünsal Aktaş - ANKARA
SSCB iç ve dış rejim muhaliflerine ve bilhassa çözülmediğini bildiği “milliyetler meselesini”işleyen odaklara
karşı fevkalâde hassas ve hazırlıklıydı. İki büyük devletten biri sıfatıyla ve imkânlarıylaçok yönlü gözlem ve
tedbirler üretebiliyordu.
SSCB’nin yapısal niteliği gereği, içeriden dışarıya asgari haber gitmesi ve dışardaki muhalif faaliyetlerin
azami bloke edilmesiesastı. Bilhassa etnik bağlantılıve hemhudut olan ülkelerde bu tarz meselelerle alenen
uğraşmak gerçekten zor ve riskli idi. Bu kuşakta yer alan ülkelerden en önemlisi olan Türkiye’de herşey herzaman
yazılamıyordu. Soğuk savaşın tüm unsurlarının yakinen hissedildiği bu dönemlerde, belli amaçlı bir periyodik
yayını yaşatmak ta ziyadesiyle güçtü. Ekonomik zaruretler bir yana, hem yazı hem de doğru haber ve bilgi
kaynakları gerekiyordu. Kıt kaynaklardan damlayan (sızan) dağınık malûmat çerçevesinde, uygun ve makul
üslupla, ortulu işlenen konular da eksik olmuyordu.Keza aynı kalemden çıkması gereken konuları da dergicilik
tekniği ve kadro zenginliği gibi takdim etmekte önem arzediyordu.
Tabii kien önemli belirleyici kıstası gizlilik ve illiyet bağlantıları oluşturuyordu. Bir diğer faktör de siyasi
mürşidimiz Cafer Seydahmet Kırımer’in haklı ve isabetli titizliğinden ve ihtiyatından neş’et ediyordu. Bu
arada1908’den başlayan geleneklerin dersleri ve birikimi de yönlendirici oluyordu.
Kırım Türklerinin muhatap olduğu ağır ve haksız uygulamalar dolayısıyla geniş bir coğrafya, Emel dergisinin
ilgi alanına giriyordu. Bu ufkun çok ciddi bir bölümünü SSCB oluşturmaktaydı.Ayrıca Türkiye dışındaki
oluşumların (Promete, Paris Bloku, SBÖE vs.) karakteristiği ile Türkiye içindeki faaliyetlerin kurgusu farklıydı.
Ancak belli ölçülerde temas ve işbirliğikaçınılmazdı. Paralel dergiler de aynı kaygılarla benzeri teamüllerle
uyguluyorlardı. Hatta yakinen takip edenlerce bilineceği üzere, bazı dergilerde yazıların tamamı bir veya iki
kalemden çıkmaktaydı. Bu açıdan Emel dergisi daha şanslıydı. İyi organize olmuş bir ekip, uzun işleri aksatmadan
ve asli mecrasında sürdürdü.
İşaret edilen sebepler çerçevesinde ve henüz telaffuzu gerekmeyen sair özel sebepler gözetilerek Emel
Mecmuasında zaman zaman müstear isimlerle yazılar yeralmıştır. Bunların bir kısmını okurlarımızla paylaşmak
gereğini duyduk. Kırımlı Yılmaz : Cafer Seydahmet Kırımer, Kırımlı Yiğit : Dr. M. Edige Kırımal, Orlu : Selim
Ortay, Gültekin : İbrahim Otar, A. K. : Ahmet Karakaya, Kırımsar : Ali Kemal Gökgiray, Temircili : Kerim Toktar,
Totmanlı : Bekir Akcar (Bekir Muhittin), Tekin : Müstecib Ülküsal, Dobrucalı : Müstecib Ülküsal, İmzasız / M.
Ü. : Müstecib Ülküsal, M.Y. : Murat Yakupoğlu, A.Y. : Arıkan Yakupoğlu, A.Z. : Dr. Abdullah Zihni Soysal, M.
Alaç : Sabri Arıkan, O.Ö. : Sabri Arıkan (yalnız 25. sayıdaki yazı için), Tonguç : İsmail Otar, Çorabatır : Raşit Aşkı
Özkırım, A.(Eli Elif) : (Romanya’daki Emel’de ve Arslanoğu’nun başharfleri olarak) İsmail Otar.
Emel bünyesinde daha bir kısım müstear isimle çıkan yazıların sahiplerini özel sebeplerle şu safhada yazmak
durumunda değiliz. İlerki yıllarda uygun vesilelerle bunları da yazmayı düşünüyoruz.
Yitirdiğimiz ve yaşayan tüm vatan hadimlerini hatırlamayı ve hatırlatmayı milli ve vicdani vecibe telakki
ederek, sırası gelmişken şairin (Eşref Şemizade) dörtluğuyle duygularımızı yansıtalım :
Bir tamçı suv ne eken dep besinmeyip keçmeñiz !
Şu tamçı, nice özen denizlerin başıdır.
Denizlerni, devletlerni, insanlarnı kozgatkan,
Bir tamçı suv, bir tamçı kan, bir tamçı közyaşıdır.
Not. : 1930 – 1940 yıllarında Müstecib Ülküsal ve
arkadaşlarının çıkardıkları Emel Mecmuasında Dobruca
Kırımtatar Kültürüne ve Kırım Milli Davasına ilişkin çok
önemli ve kıymetli şahsiyetlerimizin yazılarının yer aldığı
bilinmektedir. Bu yazıların bir kısmı o devrin şartları
gereğince takma adlarla yayınlanmıştı. Günümüzde maalesef
bu yazıların yazarları bazen bilinmemektedir. Bundan dolayı
emeldaş arkadışımız sayın Av. Ünsal Aktaş’tan bu konuda
yukarıdaki yazısını Dergimizde yayınlamamız için iznini
rica ettik. Buna binaen Cafer Seydahmet Kırımer’in Kırımlı
Yılmaz imzalı çıkan aşağıdaki hikâyesini , eski harflerden
çevirerek, okuyucularımıza sunmayı faydalı gördük.
Saim Osman Karahan
20
BAHÇESARAY
Cafer Seydahmet Kırımer (Kırımlı Yılmaz)
TAŞ HAN, 1935
1935
İstanbul’da, Fatih’te Malta çarşısında dört beş
katlı büyük bir bina olan Taş Han’ı Kırımlılar çoktan
tanırlar … Abdülhamid ve Meşrutiyet devirlerinde bu
hanın rutubetli odalarında Kırımlı talebeler yaşarlardı
… Şimdi o odalardan her birinde Kırımlı bir aile
barınmaktadır.
Türk tebaası olduklarından Kırım’dan çıkabilen bu
zavallıların burada çektikleri yoksullıkları, acıları
işitmiştim. Bir genç arkadaş, göz yaşları arasında,
boğuk sesiyle bana bunların hallerini anlatıyor : “…
Çocuklarına bir dilim ekmek veremiyorlar … Hepsi aç
! … Bir mangal olsun yakamıyorlar, … hepsi titriyor
! … İçlerinde hastaları var. İlâç değil, bir kâse sıcak
çorbaya bile muhtaç ! Bilhassa kadınların üstleri başları
berbat … Bazıları bu soğukta taşlar üstünde yalın ayak
! … Zavallı halkımızın baş yazısı ne kadar acı, ne
kadar kara imiş ! … “ Bu temiz yürekli kardeş artık göz
yaşlarını tutamadı, sözünü uzatamadı …
Soğuğu, rutubeti kemiklere işleyen İstanbul’un
yağmurlu ve karlı bir gününde Malta çarşısına gittim
… Bir zamanlar Kırım’ın ümitli gençlerinin millî
yükseliş ve kurtuluş emellerini işledikleri, Türkçülük
hayallerinini iman kuvvetiyle süsledikleri Taş Han’a
girdim … Bu büyük binanın ortasında küçük bir
avlusu var … Burası biraz hapishaneleri andırıyor …
Güneş bile buraya kıskançlıkla, hissizlikle bakar …
Merdivenlerinden çıkarken bir kadının : “mukayyet ol,
mukayyet ol, parañnı coyma !” diye bağırdığını işittim
… Merdivenlerden hızla inen 12 yaşlarındaki çocuktan
bir şeyler sormak istedim. “Biz açmız. Şimdi bizim
yaktan bir akay kelip bir parça para berdi … Ekmek
almağa ketemen !“ dedi ve hızla merdivenlerden bir
ikisini birden atlap, koşup gitti …
İkinci katta karşıma altmışlık, ak sakallı bir kart
çıktı. Koltuğunda bir samavar .. Düşünceli düşünceli
… yavaş yavaş geliyordu … “Hoş geldin, baba … ben
de Kırımlıyım, Yalıboyluyum, sizleri görmeğe geldim
…” dedim. Kart derinden içini çekip “Buyur, buyur
balam !” dedi ve beni odasına götürdü … Kart ana,
gelini, onun balaları, kendi kızları, hepsi bu dar odacığa
sığınmışlar … Birbirlerine sıkışmışlar … Odada iki
sandık …, yerde bir kilim ve töşekler …Bu yataklar
onların hem uyumalarına, hem oturmalarına ve hem de
misafirleri konaklamalarına yaramakta … Sandıklardan
birisi sofraları … birisi de ikisinin oturmalarına yarayan
iskemleleri …
“Odamız soğuk, kardeşim … Mında mangal kullana
ekenler, bu bizim alıştığımız şey değil amma …, ne
yaparsın, şimdi bu samavarı satsam, bir mangal, bir
parça kömür alacağım. Çare yok, soğuk arta. Balalar
Kırımlı Yılmaz / Cafer Seydahmet Kırımer,
üşüy ! … dedi ve “Men Közlev betten, … köyünden
Kurtveli’yim. O yaklarda tanığanıñ olsa, sor, bilsem
aytarman ! … Yalıya çoktan ketalmadım !” diyen karta
ben Kırım’ın her tarafında olup geçenleri bir parçacık
olsun, bildiğimi kendilerini görmekten maksadımın
niçin ve nasıl geldiklerini öğrenmek olduğunu
söyledim.
Kart içini çekti, ben kendisine bir sigara verdim.
“Çoktan içalmadım !” dedi ve birbiri ardından çektikten
son, “Ey kardaşım, sen menim dertlerimi kozğatmaya
keldiñ, desene” dedi ve:
“Ay gidi, menim öz köyüm, su başı Nayman,
Seniñ közüñ torlansa, men cılayman.”
Çıñnı tekrarladı ve sanke yüregimiñ bütün derinliğini
okumak ister gibi gözlerini gözlerime dikti, birkaç
saniye sözsüz birbirimize baktık …
Kartnıñ gözleri doldukça doldu …
“Yurt ! … Yurt ! … Öz yurtımız ! … Bütün yüreklerimiz
onuñçün kaynay … Onı tekrarlap kaynay … Yurt
! Kolay kolay bırakılır mı ?” dedi … Bu arada kart
ana söze karıştı. “Bolşevik cehenneminden kurtulup
gelenler herkese şüphe ile bakarlar … Her laftan
korkarlar … Sözlerini hep nükteli söylerler … Bunda
da pek haklıdırlar … Böyle de yapmaları ve dikkatli
bulunmaları pek yerindedir. Bu kart yok mı, balam ! Bu
Nuh der de, peygamber demez, cınsındandır ! Ben ona
“Diniñ içün değil, künüñçün” degenler ! Şu bolşeviknıñ
yoluna tekaran uy, dedim, tıñlatamadım ! O hep menim
sözümü keser ve mağa:
“Avdarıl kaya, bas meni, körmesin közüm”
Ölsem özüm öliyim, ölmesin sözüm” dep karşılık
berirdi. Ana soñu, balam :
“Avdarıldı Çatır Tav, köçtü Kırım.”
Kart anayga ben biraz kendimden bahs ettim,
yurt derdiyle yandığımı uzunca anlattım. Benim
de Kırım’ın milliyetçilerinden olduğumu söyledim
ve Kurultaycıların yolunda olmağa ant edenlerden
olduğumu anlattım ve :
“Tözmiy göñül, tözalmay ! Can könalmay,
Endi bizge yok kaytuv, açuv almay.” dedim.
Kart anay rahatlandı. “Ah, balam, ne ot bar, ne cezbe
… Sağa bir kave pişiralmadık ! Ayse ayt, kart. Bu
başka, ayt, o bizni añlar, ondan bizge yamanlık kelmez
! ... dedi ve sözü karta bıraktı …
“Birlik barda, dirilik bar !” degenler. Ana, bizim halkın
anlayalmadığı bu şey, balam … Bizni bahtsızlıkka
sürüklegen mına bu … Dün de, bugün de yurtımıznı
gasp ettiren mencilik, balam, mencilik ! … Ka, kızım
Asiye, şu “münafıklık” degen beyitleri okuçı !” dedi.
15 yaşlarında olan Asiye “münafıklık” değil, babay.
BAHÇESARAY
21
Nifak, Nifak ! dedi ve Türk şairi Mehmet Emin begin bu odalara yerleştiren ve burada da kendilerine
o güzel şiirini heyecanla, ateşle okudu … (1).
yardım edenlerin yalnız Kırımlılar olduğunu büyük bir
(1) – Bu şiir Kırım’da vaktiyle bolşevik devrinde basılmış kıraat
teessürle söyledi … Ve kendilerinden pasaportlarınız
kitabının üçüncü bölüğünde “Osmanlı ve Azerbaycan Türkleri
Edebiyatından Örnekler kısmında basılmıştı. Şimdi (1935 yılı) tamam değil diye ceza istediklerini anlatarak, bu da ne,
bu da nasıl iş ? … Mında da halimiz avur eken … Bunu
mennedilmiş ve toplanmışır.
hiç de anlayamadık ! … dedi ve:
NİFAK
“Avursam halim sorar yok, ölsem cılar,
Başımnı sıypap közümnü kim cumdurar ! …”
Ey, Vatanın ufkunda ıslık çalan baykuş ses !
çıñını söyledi ve “İşte balam, biz Kırımlılar böyle
Lânet sana, sus, boğul ; kahkahanı artık kes ! …
bahtsız olduk ! … diyerek sigarasını derin derin
çekti. Tam bu sırada odaya yine Kırım’dan gelmiş
Evet, senin fırtınan her boradan zalimdir,
muhacirlerden bir kadın geldi ve heyecanla, telâşla
Senin alçak hırsların girdaplardan derindir,
karttan bir zengin İstanbullu hanımın gelip kendi
Senin kanlı kinlerin kayalardan keskindir,
kızçığını evlâtlığa istediğini söyledi. “Ne yapayım,
Senin melun rüzgârın dünyaları titretir ;
nasıl evlâtçığımdan ayrılayım … Vermesem nasıl ona
da bir lokma ekmek bulacağım ?” … dedi.
Bir devleti öyle bir felâkete düşürür,
Kartnıñ iri kaşları çatıldı. Gözleri büsbütün nurlandı,
Tehlikeye atar ki,, burda büyük bir millet,
Şeref, namus, hürriyet …
sesi değişti ...
Bir geminin enkazı gibi batar ve çürür.
“Balanı vermiyeceksiñ … Onıñ aşını men veririm.”
dedi. Ve kadının “Ya sizler, özüñüz de muhtaçsıñız da!”
Ey tarihin feneri ! Sen bizlere ışık ver,
diyen sözlerine karşı o : “O balanıñ babası halkımız içün
Kurtarıcı nurunu şimşek gibi parıldat,
öldürüldü … O bize Tañrı’nıñ emanetidir. Biz ölmeden
Gözümüzü kör eden karanlığı aydınlat ;
onı horlatmamız … Ve seniñ biñ türlü felâketnen yanan
Neredeyiz, Nereye gideceğiz ? Yol göster !
yüreğin onıñ acısını da kaldıramaz !” dedi …
Kadın süyünçle akan gözyaşlarıyle kartın eline sarılıp
Ve göster ki : Zamanın kumlarında kaç mezar,
öperken,
ben de, ihtiyarsızca, onıñ mübarek ellerinden
Şu uğursuz nifaka kurban olmuş kaç vatan,
ve gözlerinden öptüm … Kırım faciasının manasını
Kaç zavallı Hindistan,
anlayabilmek içün, halkımızın yüreğindeki duygunun
Kaç zavallı Buhara, kaç zavallı Kırım var ! …
temizliğini ve yüksekliğini kavramak lâzımdır …
Kart”Ana, balam, men başkalarını pek bilmem,
Taş Han’da gördüğüm açlık ve ıztırapla bütün ruhum
yalnızbizim yurtımızın ve halkımızın bahtsızlığını ezilir ve çırpınırken, birdenbire kendimde yüksek
arttıran bu nifaktır !” dedi. Ve bolşevik cehenneminde bir kuvvet buldum, göz yaşlarım arasında büyük bir
halkımızın birçok günahlarının eriyip gittiğini ve sevinç duydum … Bu duygularla ben karttan ayrıldım.
bu kabilden artık münafıklığın, kıskançlığın da çok Merdivenlerden inerken başka bir odada yaşayan
azaldığını söyledi ve kendi diliyle, kendi anlayışıyle bahtsız Kırımlı bir kızın ince, titrek sesiyle söylediği
birçok misaller getirerek bolşeviklerin yaptıkları muhacir türküsü bu ağır, hissiz Taş Han’ın lâkayt
bütün haksızlıklar, bütün vahşetlerle halkımızda duvarları arasında kayıp olup gidiyordu.
millî imanın kuvvetlenmesini, birliğin arttığını
“Kimisi de maldan ayrılğan, ey yâr,
anlatı … Hakikaten, kartın dertleri kozgalmış ve o,
Kimisi de candan … Aytır da ağlarım.”
candan coşmuş idi … Ben bir sırasını getirip bir daha
Bu ses hâlâ kulaklarımda çınlamakta. Gördüğüm
kendisinden neden ve nasıl buraya geldiğini sordum manzara hâlâ gözlerimde, kartın “Yurt ! Yurt ! Öz
… İki oğlunun ve damadının milletçilikle itham yurtımız ! …” sözleri hâlâ kafamda … “O balanıñ babası
edilerek yok edildiklerini ve kendi vaziyetinin de halkımız içün öldürüldü, biz ölmeden onı horlatmamız
çok tehlikeli bir hale girmesinden dolayı göçmeğe ! ...” kararı hâlâ yüreğimde canlanmakta. Onun
mecbur kaldığını añlattı … Ve yine derin bir nefes mübarek ve nurlu çırayı hep karşımda … Bütün bunlar
aldı, ağır göğüs geçirdi …
bana Kırım’ın genç ve ölmez kurbanlarından Hamdi
Bolşeviklerin kendisine para çıkartmadıklarını, Giray’ın “Ant etkemen ant edenin antı içün ölmege“
büyük vergiler ve cezalar uydurarak elindeki, şiirini tekrarlatıyor. Ve yüreğim bu andı tekrarlamakla
avucundaki paraları tutup aldıklarını anlattı … Ve teselli ve kuvvet buluyor. Evet : Endi bizge yok kaytuv,
burada da elindeki birkaç doların ancak rıhtıma açuv almay.
çıkmağa yettiğini ve gümrükten kendilerini alarak
(Emel Mecmuası, 3 - 1935
22
BAHÇESARAY
PİRAYE
K A D R İ Z A D E ’ nin
şiirlerinden :
Qırım efsanelerinden :
ARZI QIZ yahut SUV ANASI,
(Öz hayalıma köre qalemge algan edĭm.)
Neden bilmem, aqlıma keldi bugün
Hasret olğan vatanımnıñ mazısı,
Qırım’nıñ pek eski künlerinde
Halq ağzından alınğan bir “yazısı”.
Gece. Her kes uyquda, Mishor yuqlay,
Hiç teprenmey İstanbul selbileri,
Sıra sıra askerge benzep taşlay
Yükseklerge oqtalğan kevdeleri.
Deniz yuqlay pek nazlı baladay
Başın salıp ana yerniñ tizine.
Yuqarıdan ışık serpe oña ay,
Küle küle baqıp bayğın yüzüne.
Sabah deňiz uyana, bir yel ese,
Şuvuldaşa İstanbul selbileri,
Keçke qalmay kün doğa, aydınlana
Tatarlarnıñ sofalı şeñ evleri.
Küneş doğsa deňişe bar tabiat,
Yer canlana, her şeyde başqa bir hal,
Köyde başlay hareket, kaynay hayat.
Sıcaq basa her yerni, qalmay mecal.
Soñra, küneş batqan son salqın tüşe,
Suv almağa keteler köy qızları,
Bir biriniñ artından yolğa tüşe,
Hür Mishor’nıñ ziyneti, yıldızları.
Çivildeşe, iteşe, yırlaşalar,
Bir birine şeñ mane aytışalar,
1944
Göñüllerin açalar, sırdaşalar,
Soñra tınıp birden bir yatışalar.
Mına endi çıqtılar eniş yolğa,
Çapışalar, baqmaylar sağğa solğa,
Gügümlerin alğanlar hepsi qolğa,
Bilmeyler hiç ğam qasvet neden doğa.
Arasında qızlarnıñ bir danesi,
Selbi boylı, gül yüzlü, nazlı sesi,
Yoq bilmegen onın hiçbir manesi,
Hür Mishor’da bir dane, güzel Arzı.
Ottay yana zeytin renkli közleri,
Gülday aça yanaqları külgende,
Göñül ohşay talı, nazlı sözleri,
Balakları yelpirey yel eskende.
Onsekizni toldırdı güzel Arzı,
Şimdigecek göñlüne ğam kirmedi,
Sakin geçti hayatı, nazlı nazlı,
Taliy onı kimseye layik körmedi.
Yavaşlattı yorulıp adımların,
Güzel Arzı kızlardan artta qaldı.
Arkasından yetişip aqranların,
Yal almakçün gögümünü taşqa saldı.
Soñra qızlar kettiler, özi qaldı.
Yukarıdan sarıqlı bir insannıñ
Közin tikip turğanın tuymay qaldı.
Av ızına tüşken bir qaşqırday,
Sarıqlınıñ közleri pek yaltıray.
Qıznıñ güzel olğanını sezgen soñ,
Qıvancından qol-ayağı qaltıray.
Yuqarıdan sekire, bir oqtala,
Arzı qıznıñ yanında soñ toqtala.
Bir daqqada kötere, qolğa ala,
İstanbul Selbileri
BAHÇESARAY
23
Sesi çıqmasın dep ağzına yavluq sala.
Arzı şaşa, abdıray, özin coya,
İşniñ aslın pek keçikmey pek tez tuya.
Kurtulmağa araştıra bir çare,
Tapalmay hiçbir türlü – hepsi nafle.
Haydut kete aşıqıp yalı betke,
Çoq keçikmey, yete bir dena çetke.
- Arqadaşlar, men keldim, dep bağıra,
Haydutlarnı tez yanına çağıra.
Toplaşa, fısıldaşa, quvanşalar.
Tap sonunda, ne ise, añlaşalar.
Arzı kıznı minsetip bir gemige
Ketecekler satmağa karşı betke.
Bir gemige Arzı’nı minseteler,
Bir qaranlıq odağa minseteler.
Yavaş yavaş qaderge alışır dep,
Özlerince alçaqlar ümit eteler.
Arzı anlay taliyge könmeycegin,
Endiden soñ hür serbest cürmeycegin,
Anasını babasını körmeycegin,
Bahtlı hayat sefasın sürmeycegin.
Çoq tüşünmey, kele o bir qararğa.
Yavaşçıktan çekile bir kenarğa,
Soñki defa taray o gür saçların,
Ses çıkmasın dep taşlay papuçların.
Haydutlar pek qızğınlı oynağanda,
Birbirine qanları qaynağanda,
Arzı birden sekire, suvğa dala,
Açuvını onlardan böyle ala.
Mishorlılar Arzını pek araylar,
Künler keçe, bir yerden tapalmaylar.
Anasınen babası qasvet etip,
Dayanalmay bu dertke, kete ölüp.
Keçip kete aradan birqaç sene,
Eşitile Mishor’da bir laf gene,
Lakin onı herkeske
pek aytmaylar.
Aytqanlar da sözünden
hiç kaytmaylar.
24
BAHÇESARAY
Küneş batıp qaranlıq basqandan soñ
Çıqa, deyler yalığa Suv Anası,
Gür saçları töküle arqasına,
Qucağında körüne yaş balası.
Aydınlatsa ışıq serpip onı ay,
Pek parılday suvda gümüş kevdesi,
Yırlap yırlap Mishor betke pek qaray,
Arzı qıznıñ sesine beñzey sesi.
Sesi yetkencek,bar küçünen bağıra,
Anasını babasını çağıra,
Unuttıñız siz meni, dep öpkeley,
Dostlarına yaman canı ağıra.
Barıp çeşme başına saçın taray,
Közlerinen toktamay bir şey aray,
Qollarınen birevge şimar ete,
Soñ birden bir deñizge çomup kete.
Gece. Her kes yuquda, Mishor yuqlay.
Hiç teprenmey İstanbul selbileri,
Sıra sıra askerge beñzep taşlay,
Yükseklerge oqtalğan kevdeleri.
Deñiz yuqlay pek nazlı bir baladay,
Başın salıp ana yerniñ tizine,
Yuqarıdan ışıq serpe oña ay,
Küle küle baqıp bayğın yüzüne.
*
QIRIM’ĞA,
ARZI QIZ
1982
Zarema Trasinova
Ey sevgili Vatanım,
Sen qaydalarda qaldıñ ?
Köz aldında yata hep,
O sevgili hayalın.
Vaqıt kele ölmege,
Ketecekmen biçare.
Vatanımnı körmege
Tapılmay bir çare.
Dua kibi adıñnı
Fısıldayman içimde.
Elâl et de, Vatanım,
Añ meni de kimerde.
Köz aldında belire
Dumanlı yalılarıñ,
Gece tüşüme kele
O gezdigim yollarıñ.
Taşıña, toprağıña,
Hasret qaldım, Vatanım.
Qurban olsıñ oğrıña
Şu taliysiz hayatım !
Aceba hiç men kibi,
Seni kimse sevdi mi ?
Qıymetiñni, qadriñni
Men qadar hiç bildi mi ?
Sen quvansañ quvandım,
Ağlaganda ağladım,
Qaderimni ömrümni
Yalınız sağa bağladım.
Çekken bütün azabım
Közlerimde yaş oldı,
Ğam-keder, ıstırabım
Bağırımda taş oldı.
Muqaddes toprağıñnı
Taptadılar, ezdiler,
Türlü türlü kelmeşekler
Toprağıñda gezdiler.
Baba-dede mezarları
Yermen yeksan etilgen,
Baş taşları çıqarılğan,
Saban sürüp ekilgen.
Ey sevgili Kırım’ım,
Vaqıt keldi, yorğunım,
Saña açam sırımnı,
Soñ sözümni, yırımnı.
Ömürimniñ saati
Soñkı defa urğanda,
Baş ucumda Azrail
Qanat kerip turğanda,
Soñ nefeste sırımnı
Tekrarlarım içimde,
Elvida ! aziz Qırım,
Añ sen bazı meni de!
KURBANLARIMIZI KIRIM’ DA KESELiM
1991’ den beri kurbanlarımızı Vatan Kırım’ da kesiyoruz.
Türkiye’ den Vatan Kırım’ a doğru kurulan bu gönül köprüsü
Kırım Tatarları’ na maddi ve manevi bakımdan
önemli bir güç vermektedir.
Varolma mücadelesİ veren kardeşlerİmİze destek
vererek;
Kurbanlarımızı Kırım’ da Keselİm kampanyasına
katılalım.
Kurbanlar İslami usullere göre kesildikten sonra Kırım Tatar Milli Meclisi tarafından
ihtiyaç sahiplerine dağıtılacaktır.
Müracaat : Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi
Ördek Kasap Mahallesi Akkoyunlu Sokak No: 52
Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi
Çapa - Fatih - İSTANBUL
Telefon : 0(212) 534 92 31 Belgegeçer : 0(212) 635 26 11
BAHÇESARAY
25
FAZİLET OLCAY
Halamız
(26.11.1926 – 17.5.2010)
Fazilet Olcay hanım, İstanbul Kırım Türkleri
Kültür ve Yardımlaşma Derneğimizin en kıdemli
ve saygın üyelerimizden biriydi. 1970’li yıllarda
dayısı olan Derneğimizin başkanı Emekli asker
Av. Ali Kemal Gökgiray’ın yanında birçok
faaliyetlerin müteşebbisi ve neferi idi. 1990 yılından sonra Türkiyemize tahsile veya sağlık sorunlarına
derman bulmaya gelen Kırımlı kardeşlerimize yardım elini uzatan O idi. İster Derneğimizin üyeleri,
ister Kırımlı misafirler onu bir hamiden ziyade, kendilerinin bir yakını, bir halası olarak görmeye
başladı. Fazilet Olcay hanım adı yerine Hala demeye başladılar. İstanbul’daki faaliyetlerimizde de,
Kırım gezilerimizde de Hala hep bizimle beraberdi.
Bizlere ettiği tenbihlerden biri, hem Türkiyemiz için, hem Kırım için çalışacaksınız idi. Kendisi tam
bir Türk insanı idi, yüreğinde ayırımsız, hem Türkiye Türküne, hem Kırım Türküne sevgisi vardı. Mal
varlığını hep milletinin hayrı için kullandı. Okullar yaptırdı, okuyanlara yardımcı oldu.
2005 yılında kendi adına yaptırdığı “Kırımlı Fazilet Olcay Anadolu Lisesi”nin açılışında yaptığı
konuşmada öğrencilere şöyle demişti :
“Gençler , siz sevgi dolu bir dünyada yaşarken belki ben bu dünyada olmayacağım. Ancak, sizden
isteğim benim adımı hatırlamanız değil, kendi dünyanızı dilediğinizce kurmanız için çok çalışmanız ve
okumanızdır. Gençler, dünyada başka bir Türkiye yok. Vatanımız tek cennet .. El ele, gönüle, severek,
barış içinde, çok çalışarak, okuyarak bu Vatanı sizlerde yükselterek koruyunuz. … Sahip olunuz.”
Hala 17 Mayıs 2010 günü Hakkın rahmetine kavuştu. Ertesi gün, 18 Mayıs’ta, Kırım sürgünü ve
şehitlerimizin anıldığı gün İstanbul Karacaahmet mezarlığında dayısının yanına, toprağa verildi. Allah
rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
26
BAHÇESARAY
BAHÇESARAY
27
6 Haziran
Tepreçimizden
notlar
Hakan Özbayraktar
Haftalardan beri beklediğimiz gün gelmişti. Fakat havaya baktımızda, kapalı, bulutlu görünce benim gibi
sanırım herkesi bir tereddüt sarmıştı. Ama İstanbul’da böyle hava ise, Çatalca’da da öyle olacağı anlamına
gelmezdi ya. Evvel Allah yola çıkalım dedik. Esenler Belediyesinin reisi Nemci Kadıoğu’nun otobüsleri
gelmiş, bizleri Çapa’da bekliyordu. İhtiyatlı arkadaşlarımız Çatalca’yı aradılar telefonla. Belediye başkanı ve
bu yılki Tepreçimizin ağası Cem Kara yüreklerimize su serpti : “Hava orada da kapalı idi, fakat “Havuzlar”da
Belediye’nin kapalı tesisleri bizlerin keyfine amade idi. “Hayda bre !” dedik yola çıktık. …
Vardığımızda “Havuzlar altı” koruluğunu Çatalca Belediyesinin ekipleri tarafından Tepreç için bir
eksiksiz hazır hale getirilmiş bulduk. Çevre köy ve beldelerden bizden evvel gelenler yerleşmişlerdi bile.
Herkes önce bir teftiş ve tanış arayışına çıktı. Kendine bir yer seçti. Tepreş ağamız Cem Kara, Esenyurt
başkanı Nemci Kadıoğlu, AKP İstanbul eski il başkanı Mehmet Müezzinoğlu, Ukrayna Başkonsolosu Bogdan
Yaremenko, eşi ve tercümanları, eski Romanya müftüsü Şahingiray Bağış efendi ve hepimiz, bizler vardık.
İstiklâl Marşımız, Ant Etkenmen ve Tepreş Duamız okundu. Celâl İçten başkanımızın açış
konuşmasından sonra Tepreç eğlenceleri başladı. Server Kakura, Asiye Sale ve Ansamblin değerli müzisyenleri,
halkın coşkusu, Çiberek kokusu ortamı tam “millileştirdi”. Bir ara Cem Kara ağa ile Celâl İçten başkanımız
“kalaynı tığırttılar”, emarelerini okuyarak 2010 yılının bereketli bir yıl olacağını müjdelediler, herkes sevindi,
uzun uzun alkışaldı , yine zıplayıp hoplayıp oyunlara başladı. Kaytarmalarda meydan aşınıp çukurlaştı.
Kırım’dan İstanbul’a çalışmaya gelen “Kara” Leyla yine saatlerce, bazen tek başına bile, dur durak bilmeden
oynadı. Guiness temsilcileri olsaydı Tepreç’te mutlaka bir rekor daha tespit ettik deyip dönerlerdi. “Beyaz”
Leyla ancak ara sıra oyuncular arasında bir kaçamak yaptığı görüldü. Zavallının çibörek kazanının başında
işi başından aşkındı. Güreşler yapıldı, çuvallanıp çuval koşuları oldu, çuvallayanlar da halkı epey güldürdü.
Böylece akşamı bulduk. Unutmadan şunu da kaydedeyim, Büyük Allah o gün bizi kayırdı. Üstümüzde bulutlar
hâlâ vardı galiba, ıslanmadığımız için, göğe bakmak aklımıza gelmedi. Dönüş yolunda ancak zaman zaman
yağmurdan geçtik.
Aşağıda Tepreşimizden bazı görüntüler veriyorum. (Emre Kırımtay çekti) Resimlerde görünenler kim
kimdir, onu ben söylemeyeceğim, bilenler bilmeyenlere söyler. Benim maksadım, Tepreç sabahı bulut görüp de
nem kapmış olan dostlarımızı biraz hayıflandırmak. Allah bizlere daha nice Tepreçler nasip etsin.
Kırım Ansambli
28
BAHÇESARAY
Erkal Tezgüler, Çatalca Kaymakamı Yüksel Ayhan,
Muammer Yontar, Celâl içten
Celâl İçten – açılış konuşması
Başkonsolos Bogdan Yaremenko,
Ukrayna Konsolosluğu görevlileri
Çatalca Bld. Bşk. Cem Kara
Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu
Kırım Ansambline yeni star mı ?
BAHÇESARAY
29
Zuya Tatar Milli Mektebi
Dışişleri Bakanımız Ahmet
Davutoğlu tarafından açıldı
Resmi temaslarda bulunmak üzere
Kırım’a giden Dışişleri Bakanımız Prof. Dr.
Ahmet Davutoğlu Türk İşbirliği ve Kalkınma
(TİKA) Başkanlığı tarafından inşa edilen
Zuya kasabası Tatar Milli Mektebinin açılışını
yaptı. Açılışta Bakanımız yanı sıra TİKA
başkanı Musa Kulaklıkaya ve Kırım Tatar Milli
Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Mustafa
Abdülcemil Kırımoğlu da bulundu.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu törende
yaptığı konuşmada Kırım’a denizin ötesinden
selâmlar getirdiğini ederek, her türlü
meselelerinde Türkiye olarak Kırım halkının
yanında olmaya devam edeceğimizi söyledi.
“Bundan sonra Kırm ile denizin öte yakasını daha
çok kaynaştıracağız. Yalta ile Sinop arasında
feribot seferlerini başlatmayı planlıyoruz “ dedi.
TİKA – Avrasya bülteni 80,
Mayıs 2010
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu
“Vatanımızda çok sorunlarımız var. Bu
sorunlardan en önemlisi eğitimdir, dedi. Şu anda
15 Kırım Tatar çocuklarının ancak yüzde 10’u
ana dilinde eğitim görüyor. Eğer çocuklar milli
ruh içinde yetiştirilmezse, milli kimlik kaybedilir.
Bugüne kadar yaptıklarınızdan dolayı teşekkür
ediyorum. Umarım, yardımlarınız devam
edecektir,” diye konuştu.
Buğüne kadar TİKA tarafından 2006
yılından bu yana 40’ın üzerinde çeşitli projeler
gerçekleştirildi. Oktyabrskaya (Büyük Onlar),
Mayskoye (Kalayköy), Starıy Krım (Eski Kırım),
Belogorsk (Karasupazar), Kezlev (Yevpatoriya),
Kolçugino (Bulganak), Zuya okulları bunların
bazılarıdır.
Akmescit’te Kırım Tatar Bayrak Günü kutlandı
– Kırım Tatar Milli Bayrak Günü, 26 Haziranda Akmescit’in
merkez meydanında düzenlenen programla tarihte ilk kez kutlandı. Program, Kırım Tatar Milli Meclisi,
Sivil Toplum Kurumu teşkilatı ve Kırım Haber Ajansının desteğiyle “Mecal” (Güç), Vatanperver Grubu,
Tutum - İ.N.D. gibi gençlik teşkilatları ortak düzenledi.
AKMESCİT/SİMFEROPOL, 28.06.2010 (QHA)
30
BAHÇESARAY
Kırım Tatarlarından Yanukoviç’e rest
AKMESCİT, 03.08.2010 (QHA) - Kırım Tatar Milli Meclisi, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukobviç’in
Kırım Tatar halkı temsilcileri ile yapacağı görüşmeye, bu toplantıya yıkıcı faaliyet yürüten siyasi
grupların da davet edilmesini protesto etmek amacıyla katılmadı.
Kırım’a çalışma ziyareti yapan Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, 3 Ağustos’ta “Kırım
Tatar halkı temsilcileri ile görüşme” şeklinde anons edilen toplantı gerçekleştirdi. Söz konusu toplantıya
Kırım Tatarlarının temsili organı olan Kırım Tatar Milli Meclisinin yanı sıra Rusya’ya yakınlığıyla
tanınan yıkıcı faaliyetlerde bulunan bazı siyasi güçlerin temsilcileri de davet edildi.
KTMM yönetimi ise, görüşmeden önce KTMM başkanlık divanı toplantısı düzenleyerek, Yanukoviç
ile görüşme formatının değiştirilmesi ve Kırım Tatar halkının temsili organı olarak yaptıkları skandallarla bilinen ve kendi çıkarları için her türlü yıkıcı hareketlere başvurmaya hazır olan iki-üç Kırım
Tatar sosyal ve siyasi oluşumların görüşmeye davet edilmesi nedeniyle Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor
Yanukoviç ile yapılacak görüşmeye katılmama kararını aldığını bildirdi.
Kırımoğlu, temsilciler kurulunun adının değiştirilmesini teklif ediyor
AKMESCİT, 30.08.2010 (QHA)- Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı ve Ukrayna Milletvekili
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, 28 Ağustosta yapılan 5. Kırım Tatar Milli Kurultayı 3.toplantısının
ilk gününde Ukrayna Cumhurbaşkanı Kırım Tatar Temsilciler Kurulunun adının değiştirilmesini teklif
etti. Kırımoğlu, ‘ Önermek istediğim tek şey, kurumun adını değiştirmek. Çünkü bir halkın temsilcileri
atanmaz, seçilir’’ dedi. Kırımoğlu, günümüzde Kırım Tatar halkının yaşadığı birçok sorunun Ukrayna
Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi olmadan çözülmediğinden dolayı bundan iki hafta önce Ukrayna
Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’e mektup göndererek Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatar
Temsilciler Kurulu ile görüşmesini talep ettiğini kaydetti.
KIRIM TATARLARI, KIRIM PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ İÇİN
ADAYLARINI BELİRLEDİ
AKMESCİT, 30.08.2010 (QHA) - Kırım Özerk Cumhuriyetinin başkenti Akmescit’te (Simferopol) yapılan
Kırım Tatar Milli Kurultayında, Kırım Parlamentosu seçimlerinde Kırım Tatarlarını temsil edecek
milletvekili adayları belirlendi.
Kırım Tatar Türklerinin kendi kendilerine beş yılda bir seçtikleri delegelerle oluşturdukları en
yüksek özyönetim organı olan Kırım Tatar Milli Kurultayı, 31 Ekimde Ukrayna çapında yapılacak
olan yerel seçimlerden önce toplanarak aday listelerini oluşturdu. Kurultayın bir diğer önemli gündemi
olarak da Kırım Tatar halkının yaşadığı sorunların ele alınacağı uluslar arası forumun organizasyonu
gerçekleştirecek komitenin kurulması yer aldı.
Kırım Özerk Cumhuriyeti Verhovna Radası (Parlamentosu) için yapılan aday oylamasıyla 15 kişilik
liste oluşturuldu. Listede ağırlıklı olarak kurultayın daimi icra organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi üyeleri
yer aldı. Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’un
sağ kolu olan Dünya Kırım Tatarları Kongresi Başkanı Refat Çubarov listenin başında yer aldı. Kırım
Tatar Milli Kurultayı uzun yıllar boyunca işbirliği yaptığı, etnik Ukraynalıların destek verdiği Ukrayna
Halk Hareketi partisinin Kırım Şubesi Başkanı Leonid Pilunskiy’ye bu listede ikinci sıra verildi. Yerel
Seçim Kanununda yapılan değişikliklerin ardından azınlıkta olan Kırım Tatarlarının nüfusları oranınca
temsil edilebilme ihtimali azaldı. Kırım Tatarları Kırım’da nüfusun %13’ünü teşkil etmesine rağmen,
Kurultay – Ukrayna Halk Hareketi grubu son dönem Kırım Parlamentosunda 8 kişi ile %8 oranında
temsil hakkı kazanabilmişti. Bu seçimlerde temsil oranının yarı yarıya düşmesi bekleniyor.
YILMAZER EMLAK
Emlak Danışmanlığı
Ev - Arsa - Villa - Arazi Alım Satımı
Ferhat Yılmazer
0(531) 846 74 04
İzzettin Mah. No: 66/B Çatalca / İstanbul
Tel & Faks : 0(212) 796 22 63
BAHÇESARAY
31
PROF. AHMET - NACi CAFER ALi
VEFAT ETTi
(01.12.1924 - 04.07.2010)
Eğitimci, etnograf, halk bilimcisi – “Boztorgay” ve “Unutma Beni” folklor
derlemelerinin toplayıcısı ve naşiri, Tatarca ve Türkçe okul kitapları editörü,
yazar ve çevirmendi. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesi, yakınları ve halkımıza
başsağlığı dileriz.
Müstecib Ülküsal 1981 yılında “Boztorgay”ı hazırlayanları Emel’de şu
sözlerle tebrik etmişti :
“Evvelâ, bu kıymetli eseri yayınlamış olan aydın gençlerimizi yürekten kutlarım. Bununla bugün
Romanya’da yaşayan Kırım asıllı 50 bin kadar Türk-Tatar’a büyük bir hizmet yapmışlardır. Çünkü, 20
yıldan fazla bir zamandan beri okulu, dergisi, kitabı, gazetesi olmayan ve yalnızca Rumence okuyup
yazan , her yerde ve hattâ evinde bile Rumence konuşulup anadilini tamamiyle unutmaya başlayan
çocuklarımıza ve gençlerimize severek zevkle okuyacakları bir kıymetli kitap hediye etmişlerdir.
Ümit ve temenni ederim ki babalar ve analar da kıymetli eserin değerini bilerek ve sağlayacağı
faydaları düşünerek kendileri de okurlar ve çocuklarına da okumayı tavsiye ederler.”
PROF. CAViT MUSA
(23.12.1931 - 05.07.2010)
Bükreş Üniversitesi ve Köstence “Ovidius” Üniversitesi Fizik fakültelerinde
Plasma Fiziği ve Lazerler profesörü, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fizik
Laboratuvarları, diploma ve masterlik çalışmalarının yöneticisi, Romanya
Bilimler Akademisinin üyesi Prof. Cavit Musa Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Değerli soydaşımıza Allahtan rahmet, ailesi, yakınları ve halkımıza başsağlığı
dileriz.
VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI
Saygılı Sabri Ülker’ in Eşi ve Saygılı Murat Ülker’ in Annesi
Güzide Ülker Hanım’ a Allahtan Rahmet,
Ailesi ve sevenlerine başsağlığı dileriz.
İstanbul Kırım Türkleri Derneği
VEFAT
VEFAT
Dobruca’daki millî faaliyetin önderlerinden
Sema Tokgöz, Suha Çilmi, Şeref
Çilmi’nin sevgili anneleri
şehit Necip H. Fazıl’ın, oğlu
Bora H. Fazıl – Ülküsal
(15. 06. 1936 – 15. 07. 2010)
Hakkın rahmetine kavuşmuştur.
Merhuma Allah’dan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyoruz.
32
BAHÇESARAY
BAHÇESARAY
Hacı Süheyla Çilmi
29 Temmuz 2010 tarihinde Hakkın
rahmetine kavuşmuştur.
Merhumeye Allah’tan rahmet,
yakınlarına başsağlığı dileriz
İstanbul Kırım Türkleri Derneği