Prof. Dr. Bayram ŞENLİK

Transkript

Prof. Dr. Bayram ŞENLİK
KOYUN VE KEÇİLERDE ENDOPARAZİT MÜCADELESİ
Prof. Dr. Bayram ŞENLİK
Uludağ Üniversitesi, Veteriner Fakültesi, Klinik Öncesi Bilimler Bölümü,
Parazitoloji AD-BURSA
Koyun ve keçiler uzun yıllardan beri insanlar için en önemli üretim kaynağı olmuştur.
Köpekten sonra evcilleştirilen ilk hayvanın koyun olduğu düşünülürse bu hayvanların önemi
daha kolay anlaşılacaktır. İnsanlara birçok faydalar sağlayan koyunlar, diğer çiftlik
hayvanlarıyla kıyaslandığında, bakım ve beslenmelerinin kolay olması nedeniyle dünyanın
hemen her bölgesinde yaygın olarak yetiştirilmektedir. Az yem ve mera ile yetinen koyunlar
dayanıklı hayvanlar olup küçük masraflarla garantili üretim sağlayan bir yetiştiricilik kolu
olarak dikkat çekmektedir. Koyunlar tarımsal sistemin en önemli parçası olmalarına rağmen
Türkiye’de koyun varlığı sürekli azalma göstermiş, 1980’de 48 milyon olan bu sayı
günümüzde 24 milyona kadar düşmüştür. Bütün bunlara rağmen koyunculuk sektörü Türkiye
süt üretimin % 6’sını, et üretiminin ise %14’ünü karşılamaktadır. Keçi yetiştiriciliğinde de
durum pek farklı değildir. Son 20 yılda keçi sayısında % 52 gibi ciddi bir azalma
şekillenmiştir. Ancak geçtiğimiz iki yılda keçi sayısındaki bu hızlı düşüş biraz yavaşlamış
olup bu gün itibarı ile toplam keçi varlığımız 7.300.000 kadardır. Bütün bunlara rağmen genel
olarak bakıldığında koyun ve keçi sayısındaki azalma son zamanlarda biraz yavaşlamış ve bu
sektör yeniden canlanmaya başlamıştır (Anonim, 2015).
Koyun ve keçiler oldukça farklı iklim ve çevre koşullarında, bitkisel üretime uygun
olmayan alanlarda rahatlıkla yetiştirilebilmektedir. Bu hayvanlardan elde edilen et, süt,
yapağı, tiftik ve deri gibi ürünlerin kalite ve miktarını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır.
Daha açık bir ifade ile hayvanların verim düzeylerini etkileyen çok sayıda etken mevcuttur.
Bunların en başında sağlık problemleri gelmektedir. Türkiye’de de hayvansal gıda üretiminin
önemli bir kısmını sağlayan koyun ve keçi yetiştiriciliği birçok hastalık problemi ile karşı
karşıyadır. Bu sorunlar arasında ise paraziter hastalıkların payı oldukça yüksektir. Buna karşın
ülkemizde çoğu zaman paraziter hastalıklar ciddiye alınmamıştır. Oluşturdukları kayıplar ne
yetiştirici ne de Veteriner Hekimler tarafından yeterince ele alınmamış, hep göz ardı
edilmiştir.
Koyun ve keçilerde problem oluşturan endoparazitler protozoonlar ve helmintlerdir.
Ancak endoparazitler denildiğinde öncelikle helmintler akla gelmektedir. Bu nedenle burada
sadece helmintlerden bahsedilecek olup protozoonlar ele alınmayacaktır.
HANGİ ENDOPARAZİTLER KOYUN VE KEÇİLERDE SORUN
OLUŞTURMAKTADIR?
Koyunlar diğer hayvanlarla kıyaslandığında en fazla helmint türünü bulunduran hayvanlardır.
Özefaguslarından başlayarak rektumlarına kadar, omirilik ve beyin de dahil bir çok organı
kapsayacak şekilde 150’den fazla helmint türü koyunları enfekte edebilmektedir (Doğanay ve
Öge, 1997). Koyunlarda bulunan bütün helmint türleri keçilerde de hastalık
oluşturabilmektedir. Ancak beslenme alışkanlıkları nedeni keçiler koyunlara göre paraziter
etkenlerle daha az karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle keçilerde bağışıklık şekillenmediğinden
etkenlerle ilk kez karşılaştıklarında hastalığı koyunlardan daha ağır atlatmaktadırlar. Koyun
ve keçilerde en sık görülen ve problem oluşturan başlıca helmintler Tablo 1’de verilmiş olup
bunları trematodlar, cestodlar ve nematodlar olarak başlıca 3 grup altında toplamak
mümkündür (Kaufmann, 1996; Schinieder, 2006; Taylor ve ark., 2007; Tınar ve ark., 2011).
Trematodlar içerisinde koyun ve keçilerde ençok sorun oluşturanlar karaciğer ve rumen
trematodları, cestodlar içerisinde Anoplocephalidaeler ile erişkinleri etçil hayvanlarda
Helmint türü
Yerleştiği organ
Halk arasındaki adı
Fasciola hepatica
Yaprak kelebeği
Fasciola gigantica
Karaciğer safra yolları
Yılan kelebeği
Dicrocoelium dendriticum
Kum kelebeği
Paramphistomum cervi, P. ichikawai,
Rumen-retikulum
Rumen kelebeği
Calicophoron daubneyi
Teladorsagia circumcincta, T.trifurcata,
Abomasum ve bazen
Ostertagia leptospicularis, O. aegagri, O. lyrata,
Kıl kurdu
ince bağırsak
O. ostertagi, Marshallagia marshalli
Trichostrongylus axei
Abomasum
Kıl kurdu
Trichostrongylus colubriformis, T. vitrinus,
Kıl kurdu
T. capricola, T. longispicularis, T. probolurus
Nematodirus battus, N. spathiger, N. fillicollis,
İnce bağırsak
Kıl kurdu
N. helvetianus, N. abnormalis
Cooperia curticei, C. oncophora, C. pectinata
Kıl kurdu
Bunostomum trigonocephalum
Kancalı kurt
Trichuris ovis
Kamçılı kurt
Kalın bağırsak
Oesophagostomum columbianum, Oe. venulosum
Nodül kurdu
Chabertia ovina
Dictyocaulus filaria, Muellerius capillaris,
Protostrongylus rufescens
Akciğerler
Akciğer kıl kurdu
Neostrongylus linearis, Cystocaulus ocreatus
bulunan Taenia türlerinin larvalarıdır. Nematodlardan ise mide-bağırsak kılkurtları ve akciğer
kılkurtları bu hayvanlarda ciddi kayıplara neden olmaktadır
HELMİNTLERİN ÜRETİCİYE ZARARI NEDİR?
Parazitli hayvanlarda meydana gelen et, süt ve yapağı verimindeki kayıplar bireysel olarak
göze çarpmasa da sürü bazında ve ülke genelinde çok büyük ekonomik kayıplara neden
olmaktadır. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse mide bağırsak kıl kurtlarını taşıyan
kuzularda günlük 19 gr canlı ağırlık kaybı şekillenmekte, kesim ağırlığına 6 hafta daha geç
ulaşmaktadırlar. Bir kuzunun günlük canlı ağırlık artışının ortalama 200 gr kadar olduğu
düşünülürse, bu kuzunun alması gereken canlı ağırlığın 1/10’unu parazitler nedeni ile
kaybettiği görülecektir. Karaciğer kelebeği bulunan koyunlar sağlıklı koyunlara göre 8 kg
daha az canlı ağırlık kazanmakta, karkas ağırlığında ise bu fark 6 kg olarak görülmektedir.
Yine bu parazitler koyunlarda yapağı veriminde %20-39 arasında azalmaya neden olmaktadır.
Diğer taraftan koyun ve keçilerdeki kist hidatik gibi bazı parazit larvaları önce köpeklere
bulaşmakta, köpeklerden de insanlara bulaşmak suretiyle, insan sağlığı açısından tehlike
oluşturmaktadırlar. Türkiye’de sadece kist hidatikler nedeniyle et, süt, yapağı ve döl
verimindeki kayıplar ile imha edilen organlar dikkate alındığında 2009 yılında koyunlardaki
yıllık kayıp ülke genelinde 54.1 milyon dolar, keçilerdeki kayıp ise 2.7 milyon dolar olarak
hesaplanmıştır (Sarıözkan ve Yalçın, 2009).
Sadece bu veriler bile göz önüne alındığında bile Türkiye’de paraziter mücadelenin
yeterince ve bilinçli bir şekilde yapılmadığı, üreticiye büyük zararlar verdiği açıkça
görülmektedir.
TÜRKİYE’DE BU HASTALIKLAR NE KADAR YAYGINDIR?
Coğrafik yapısı, iklimi ve bilinçsiz mücadele nedeniyle ülkemizde paraziter hastalıkların
yayılışı oldukça yüksek düzeylerde seyretmektedir. Örneğin Fasciola hepatica’nın yayılışı
%68’lere Dicrocoelium dendriticum’un yayılışı %74’lere, Paramphistomum sp. %48’lere
kadar çıkabilmektedir. Cestodlardan Moniezia türleri bazı bölgelerde %40’ın üzerinde
enfeksiyon oranıyla seyretmekte, kist hidatik’in yayılışı ise %75’e kadar çıkmaktadır.
Özellikle son yıllarda Coenurus cerebralis’in yayılışında ciddi bir artış şekillenmiş olup
birçok meslektaşımız çeşitli ortamlarda bu problemi dile getirmektedir. (yaygınlık bazı
yörelerde %25’e kadar çıkmaktadır). Koyun ve keçileri en sık enfekte eden helmintler olan
mide-bağırsak nematodlarının yayılışı ise oldukça yüksek oranlarda olup bazı bölgelerde
%100’ü bulabilmektedir (Sevimli, 2013).
Şekil 1: Gastrointestinal nematodların koyun ve keçilerde bölgelere göre yaygınlığı.
KOYUN VE KEÇİLERDE HELMİNTLERİN KONTROLÜNDE GENEL
PRENSİPLER
Koyun ve keçilerde hastalığa neden olabilen çok sayıda helmint türünün biyolojik siklusları
ve hayvanlara bulaşma şekilleri oldukça farklıdır. Bu nedenle bunlarla mücadelede bütün
türleri aynı anda kontrol altına alabilecek tek bir yöntem mevcut olmayıp, türlere göre bazı
farklılıklar bulunmakatadır. Helmint enfeksiyonlarından korunmada en çok başvurulan
yöntemler antelmentiklerle tedavi ve meraya ilişkin olarak alınan önlemlerdir. Bunlara ilave
olarak değişik ülke ve bölgelerde alternatif bazı yöntemler de kullanılmaktadır (Jackson ve
Miller, 2006; Bölükbaş ve Doğanay, 2007; Hoste, 2007). Bu alternatif yöntemler;
Aşılama
Biyolojik kontrol ajanlarının kullanılması
Biyoaktif bitkilerden yararlanma
Coğrafik bilgi sistemlerinden yararlanma
Dirençli hayvan ırklarının kullanılması olarak sıralanabilir
AŞILAMA
Helmint enfeksiyonlardan korunmak amacıyla geliştirilmiş aşıların sayısı oldukça sınırlıdır.
Bu alanda ruminantlar için şimdiye kadar geliştirilebilmiş sadece 2 tane aşı bulunmaktadır. Bu
nedenle helmint enfeksiyonlardan korunmada aşıların çok fazla bir önemi yoktur (Şenlik,
2001; Hein ve ark., 2005; Smith ve Zarlenga, 2006;).
BİYOLOJİK MÜCADELE
Bu metod mantar, bakteri virus gibi bazı biyolojik ajanlarla parazitlerin meralardaki gelişme
dönemlerinin yok edilmeye çalışıldığı alternatif bir kontrol metodudur. Ancak bu ajanların
büyük bir çoğunluğu sadece mide bağırsak nematodlarının larvalarına karşı etkilidir. Bu
nedenle de kullanım alanları oldukça sınırlıdır.
BİYOAKTİF BİTKİLER
Özellikle tanin içeren bitkiler mide bağırsak nematodları üzerinde oldukça etkili olmaktadır.
En çok tanin içeren bitkiler legümünöz bitkilerdir. Hayvanlar ya bu bitkilerin bulundukları
alanlara kısa süreli olarak sokulur ya da bunlar yonca v.b. diğer otların içine belirli miktarda
katılarak hayvanlara yedirilir. Yöntemin uygulanabilirliği sadece bu bitkilerin yetiştiği
alanlarda sınırlı olduğundan bu metottan da yaygın olarak yararlanmak mümkün değildir.
COĞRAFİK BİLGİ SİSTEMLERİNDEN YARARLANMA
Coğrafik Bilgi Sistemleri (CBS), bir bölgeye ait iklim, coğrafik yapı gibi ihtiyaç duyulan
çeşitli bilgilerin coğrafik esaslara göre toplanarak, depolanması, sorgulanması ve analizi
esasına dayanan bir yöntemler bütünüdür. Özellikle paraziter enfeksiyonlarla mücadelede
yüksek miktarlarda paralar harcayan ülkeler son yıllarda bu yöntemden sıklıkla
yararlanmaktadırlar. Ancak bu yöntem ile ilgili olarak yeterli alt yapının hazır olmadığı
ülkemizde paraziter hastalıkların kontrolünde tam olarak yararlanmak şu için çok fazla
mümkün değildir.
DİRENÇLİ HAYVAN IRKLARININ KULLANILMASI
Koyun ve keçilerdeki helmint enfeksiyonlarının kontrolünde kullanılan bir diğer alternatif
yöntem de yetiştirmede bazı parazitlere karşı dirençli olduğu bilinen ırkların kullanılmasıdır.
Örneğin ince kuyruklu Endonezya koyunları F. gigantica, St.croix ırkı koyunlar ise
F.hepatica enfeksiyonlarına karşı daha dirençlidirler. Bu tipteki bir kontrol metodu ancak bu
hayvanların yetiştirilebilmesi için uygun şartlara sahip sınırlı bir alanda uygulanabilmektedir
(Windon, 1996).
Ana hatlarıyla açıklanan bu yöntemlerden mücadelede en çok başvurulanları ve en
etkili olanları antelmentiklerle tedavi ve mera yönetimidir. Diğerlerinden ise bu iki yöntemin
alternatifleri olarak sadece bazı ülke ve bölgelerde yararlanılmaktadır. Ülkemizde ise gerek
Veteriner Hekimlerin gerekse yetiştiricilerin paraziter hastalıklara yaklaşımı nedeniyle
mücadelede kullanılan tek araç antelmentiklerle ile tedavi olup genellikle meraya ilişkin
önlemlere de başvurulmamaktadır.
ANTELMENTİKLERLE TEDAVİ
Parazitli koyun ve keçilerin antelmentiklerle tedavisi entegre mücadele programlarının en
hayati unsurudur. Çünkü tedavi edilen hayvanlar hem sağlıklarına kavuşacaklar, hem verim
kayıpları önlenecek, hem de enfeksiyon kaynağı yok edilerek etkenleri çevreye yaymaları
engellenmiş olacaktır. Geçmişten günümüze dünyanın bütün ülkelerinde antelmentik tedavisi
ilk başvurulan ve en etkili seçenek olmuştur. Bunun en önemli göstergesi sadece Avrupa
ülkelerinde yıllık olarak antelmentik ilaçlara 400 milyon doların harcanmasıdır.
Antelmentikler içerisinde ise piyasada en çok satışı yapılanlar avermektinler (% 35)’dir. Bunu
sırasıyla benzimidazoller (%10.5), imidazothiazoller (%7.5) ve diğerleri izlemektedir (%4.2).
Ancak bu kadar sık ve yaygın antelmentik kullanımı birçok sorunu da beraberinde getirmiş
olup bunların en önemlisi antelmentiklere karşı gelişen dirençtir. Son birkaç yılda monepantel
ve derquantel gibi bazı antelmentikler geliştirilerek piyasaya sürülmüştür. Bu iki ilaç direnç
kazanmış nematodlar da dahil birçok nematod türüne ve bunların inhibe larvalarına karşı
yüksek düzeyde etkilidir. Son yıllarda hızla artan direnç problemi nedeniyle antelmentik
kullanımında titiz davranılmalı ve belli kriterlere göre ilaç kullanılmalıdır (Şenlik ve ark.,
2008; Sargison, 2011; 2012; Epe, 2013; ).
ANTELMENTİKLERLE TEDAVİDE PÜF NOKTALARI
Antelmentikleri kullanırken aşağıdaki bazı kritik noktalara mutlak suretle riayet edilmelidir.
Doğru tanı
Doğru ilaç seçimi
Doğru dozaj
Doğru uygulama şekli
Sadece gerekli durumlarda tedavi uygulanmalı
Antelmentik tedavinin etkinliği gözlenmeli
Sürüde duyarlı parazit populasyonları korunmalı
Karantina tedavisi
Doğru Tanı: Doğru bir ilaç kullanabilmek için doğru tanı olmazsa olmazlardandır. Bu
nedenle hayvanda hangi iç parazitin bulunduğunun belirlenmesi büyük önem taşımaktadır.
Şekil 2: Helmint enfeksiyonlarının tanısında muayene edilmesi gereken 5 kritik nokta
Durgunluk
Diş gıcırdatma, zıplama,
kafayı vurma gibi anormal
hareketler
İştahsızlık
Yapağı ve kıllarda matlık,
karışıklık, çabuk kırılma
Zayıflama
Çene altında ödem
Kansızlık
Yutkunma güçlüğü
Burun akıntısı
Sık ve kuru öksürük
Sarılık
İshal
Bazen ölüm
Anormal
şekilde
yerde
uzanma
Hayvanın dışkısında ya da
anüs hangi
civarında
atılan
Hekim
antelmentiği
parazitler
noktalardan biri de ilacı
Doğru İlaç Seçimi: Yapılan muayeneler sonucunda Veteriner
kullanacağına karar verir. Burada dikkat edilmesi gereken
yetiştiricinin değil Veteriner Hekimin seçmesidir. Fasciolosis tedavisinde kullanılan ilaçların
büyük çoğunluğu 6 hafatalıktan sonraki parazitlere etkilidir. Ancak esas tahribatın oluştuğu
erken dönemlere yani parazitin genç şekillerine etkili değildirler. Genç şekillerine etkili olan
tek ilaç triclabendazol olup 2 günlük yaştaki parazitlere bile etkili olmaktadır. Bu ilaç erişkin
Fasciola’lara da etki göstermektedir. Bu yönüyle triclabendazol konaktaki hem genç hem de
erişkin parazitleri aynı anda öldürebilen bir ilaçtır. Ükemizde sıkça kullanılan avermectinler
nematodlar üzerinde yüksek düzeyde etki gösterirken bu ilaçların trematodlar ve cestodlara
herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Bunlara ilave olarak nematod enfeksiyonlarında
kullanılacak antelmentikler inhibe larvalara da etkimelidir. Diğer taraftan mera kaynaklı
sürekli bulaşımlara karşı etki süresi uzun olan antelmentikler tercih edilmelidir.
Doğru dozaj: Antelmentik kullanımındaki en önemli hata eksik dozda ilaç kullanılmasıdır.
Eksik dozda hayvanlara verilen her ilaç antelmentik direncinin oluşmasında katkı
sağlamaktadır. Bu nedenle sürüdeki en ağır 2-3 hayvan tartılarak ortalaması alınmalı ve diğer
hayvanlara da bu ortalama doz uygulanmalıdır. Eğer sürüdeki en düşük ağırlıklı hayvan
normal dozun iki katı ilaç alması gerekirse yani ağırlık farkı çok fazla olursa sürü ikiye
bölünerek her alt grubun en ağır hayvanına göre dozajlama yapılmalıdır.
Sadece gerekli durumlarda tedavi: Antelmentik tedavilerde sadece gerekli durumlarda ilaç
uygulanmalı, gereksiz durumlarda ilaç kullanmaktan kaçınılmalıdır. Bu amaçla rutin tedavi
uygulamaları esnasında epidemiyolojik ve klimatik faktörler mutlaka gözönüne alınmalıdır.
Örneğin çok sıcak ve kurak geçen yaz aylarında gastro-intestinal nematodların larvaları
canlılıklarını kaybedeceğinden hayvanların yeni enfeksiyonları almaları söz konusu değildir.
Bu nedenle hayvanların kondüsyonları iyi ise bu dönemde tedavi edilmelerine gerek yoktur.
Sık sık ve gereksiz yere ilaç kullanımı antelmentik direncinin gelişmesini geciktireceği gibi
işletme masraflarının azalmasını da sağlayacaktır.
Şekil 3: Koyun ve keçilerde kullanılan antelmentiklerin etki spektrumları
Antelmentik tedavi etkinliğinin gözlenmesi:
Antiparaziter mücadeledeki en ciddi
sorunlardan biri de kullanılan ilacın etkili olup olmadığının takip edilmemesidir. Maalesef
Türkiye’deki kliniklerin çoğunluğunda hayvan sahibinin isteğine göre ilaç kullanılmakta,
dolayısı ile bu ilaçların hedef parazit üzerindeki etkileri Veteriner Hekim tarafından
gözlenmemekte ya da araştırılmamaktadır. Dolayısı ise bu konudaki bilgiler sadece hayvan
sahibinin faydalı oldu ya da olmadı şeklindeki yorum ya da gözlemlerine dayanmaktadır.
Sürüde duyarlı parazit populasyonları korunması: Antelmentik direncinden korunmanın
en kolay yolu sürüdeki duyarlı populasyonların korunmasıdır. Eğer bir sürüde ilaç
kullanılmak suretiyle duyarlı parazit populasyonları sürekli olarak yok edilecek olursa bir süre
o populasyona dirençli suşlar hakim olur ve geri dönüşümsüz bir yola girilir. Çünkü bir kez
direnç şekillendiğinde bunun geri dönüşü yoktur. Bu nedenle duyarlı parazit populasyonlarını
korumak amacıyla sürüdeki hayvanlardan kondüsyonu iyi olanlardan %10 kadarı tedavi
edilmeksizin bırakılmalıdır. Böylece bu hayvanlardaki duyarlı parazitler merada gelişerek
dirençli populasyonlar ile bir denge oluşmasını sağlar.
Karantina tedavisi: Bu tedavi ile satın alınan hayvanların taşıyabileceği dirençli suşların
işletmeye girmesi engellenmektedir. Bu amaçla işletmeye yeni getirilen hayvanların tamamı
tercihan kombine iki ilaç ile tedavi edilir. Tedavi edilen hayvanların parazit/yumurta’larının
atılacağı en riskli dönem olan 24-48 saat diğer hayvanlardan ayrı tutulmalı ve meraya
gönderilmemelidir. Ancak bunların mutlaka meraya götürülmesi gerekiyorsa da temiz yani
daha önce hiç hayvan otlatılmamış bir meraya götürülmelidir.
KOYUN VE KEÇİLER HANGİ DÖNEMDE TEDAVİ EDİLMELİ?
Antelmentik kullanımı koyun ve keçilerin yaşlarına ve üreme potansiyellerine bağlı olarak
değişiklikler gösterebilmekte, bazen tedaviye gerek duyulmamaktadır.
Sütten kesilmiş kuzu ve oğlaklar: Sütten yeni kesilmiş kuzu ve oğlaklar meraya ilk
çıkışlarında her türlü paraziter enfeksiyona açık durumdadırlar. Çünkü bu hayvanlar
hayatlarının daha önceki dönemlerinde paraziter etkenlerle karşılaşmadıkları için bağışıklık
geliştiremezler. Bu nedenle meraya ilk kez çıkan kuzu ve oğlaklar meraya çıkışı takiben
gastrointestinal nematodlara karşı 3 hafta sonra, fasiolosise karşı da 6 hafta sonra etkili bir ilaç
ile tedavi edilmelidir. Pratikte pek mümkün olmasa da eğer imkan varsa bu kuzu ve oğlaklar
erişkin koyun ve keçilerden ayrı otlatılmalıdır.
Erişkin koyun ve keçiler: Koyun ve keçilerde sonbaharda alınan gastro-intestinal nematod
larvaları kışın hipobiyoza girmekte, Fasciola metaserkerleri de gelişerek kışın erişkin parazit
haline gelmektedir. Bu durum diğer endoparaziter enfeksiyonlar için de geçerlidir. Bu nedenle
kış aylarında yapılacak bir tedavi ile hem hipobiyotik larvalar hem de erişkin parazitler yok
edilmiş olacaktır. Ancak bu parazitlerin bir kısmı yine de tedaviden kurtulabilir. Tedaviden
kurtulan bu parazitlerin merayı bulaştırmalarını engellemek amacıyla erişkin koyun ve keçiler
meraya çıkmadan 2 hafta önce tedavi edilmelidirler.
Gebe koyun ve keçiler: Gebe koyun ve keçilerde gebeliğin sonuna doğru bağışıklığın
kırılması ve prolaktin vb. bazı hormonların salgılanmasıyla hayvandaki parazitlerin biyotik
potansiyeli artmaktadır. Örneğin normalde günde 5.000 adet yumurta üreten Haemonchus
contortus ‘doğum sırası yükselme’’ adı verilen bu olayda 10.000 yumurta üretmektedir.
Doğumdan 2-3 hafta önce başlayan bu olay doğum sonrası 3-4 hafta daha devam etmektedir.
Bunun sonucunda paraziti taşıyan gebe hayvanlar merayı yüksek bir oranda bulaşmaktadır.
Bu nedenle gebe koyun ve keçiler doğumlarına 3-4 hafta parazitin türüne göre uygun bir
antelmentikle tedavi edilmelidir.
Sıfat öncesi tedavi: Bu dönemde kondüsyonu iyi olan hayvanlarda tedavi çoğunlukla gerekli
değildir. Ancak kondüsyonu kötü olan hayvanların koç katımı öncesi tedavi edilmesi
gerekmektedir.
ANTELMENTİK KULLANIM HATALARI VE ANTELMENTİK DİRENCİ
Antelmentikler doğru zamanda, yeterli dozda, uygun yolla ve titiz bir şekilde uygulandığında
koyun ve keçilerdeki helmintler ile mücadelede anahtar rolü oynamaktadır. Ancak
uygulamaya ilişkin yapılacak her türlü hata (eksik dozaj, gereksiz tedaviler v.b) helmintlerin
direnç geliştirmesine neden olmaktadır. Direnç etki mekanizması aynı olan değişik
antelmentiklere karşı şekillenebileceği gibi (yan direnç), etki mekanizması farklı olan
antelmentiklere karşı da gelişebilmektedir (çapraz direnç). Diğer taraftan aynı ilaca birden
fazla türün direnç geliştirmesi de (multispesifik direnç) mümkündür. Antelmentik direnci
dünyanın çeşitli ülke ve bölgelerinde koyun ve keçi yetiştiriciliğinde şu an için en önemli
problemdir. Dünya genelinde sadece antelmentik direnci nedeniyle ortaya çıkan kayıp 1.2
milyar dolardır (Tınar ve ark., 2005; Miller ve ark., 2012; Papadopoulos ve ark., 2012; ).
Türkiye şartlarında koyun ve keçilerdeki helmintlerin kontrolünde ve hastalıktan korunmadaki
en etkili yol antelmentik kullanımıdır. Ancak bu antelmentiklerin doğru ve bilinçli olarak
kullanıldığını söylemek pek mümkün değildir. Antelmentik seçiminde genellikle hayvanların
hangi helmintlerle enfekte olduğuna bakılmaksızın, geleneksel olarak daha önce kullanılmış
olanlar veya yetiştiricinin istediği ilaçlar tercih edilmektedir. Bu antelmentiklerin hayvanlara
uygulanmasında da çok sayıda yanlışlıklar mevcuttur. Bütün bu faktörler antelmentik
direncinin oluşumuna zemin hazırlamaktadır. Türkiye’nin çeşitli yörelerinde bazı ilaçların
etkisiz kaldığı uygulayıcılar tarafından sıklıkla gözlemlenmektedir. Ancak koyun ve keçilerde
antelmentik direncinin araştırılması amacıyla yapılmış çalışma sayısı ise yok denecek kadar
azdır (2 çalışma mevcuttur). Yapılan bu çalışmalardan birinde keçilerde tetramizol’e (Tınar ve
ark., 2005), diğerinde de koyunlarda ivermectin’e (Köse ve ark., 2007) karşı direnç tespit
edilmiştir. Direnç oluşumunun engellenmesi ise ancak antelmentiklerin doğru kullanımı ile
mümkündür. Bu amaçla;
Hedefe uygun antelmentik seçilmelidir.
Bunu yapabilmek için de doğru teşhis konulmalıdır.
Eksik dozajlama yapılmamalıdır.
Oral uygulanan antelmentikler hayvanın dilinin arkasına bırakılmalıdır.
Hayvanlar sabah yemlemeden önce veya mideleri boş iken tedavi edilmelidir.
Tedavi edilen hayvanlar 1-2 gün meraya gönderilmemelidir.
Gereksiz antelmentik kullanımından kaçınılmalı, sadece gerekli durumlarda
uygulanmalıdır.
Etkisiz olduğu düşünülen antelmentiklerin kullanımından vazgeçilmelidir.
Etkisiz olduğu düşünülen antelmentiklerin kullanılmasından vazgeçilmelidir.
Kullanılan antelmentik sınıfları yıllık olarak değiştirilmelidir.
Dirençli populasyonların sürüye girişini engellemek amacıyla işletmeye yeni katılan
hayvanlar karantinaya alınarak etkili bir antelmentikle tedavi edilmelidir.
Sürüdeki kondüsyonu iyi olan erişkin koyun ve keçilerden %10tedavi edilmeyerek
duyarlı populasyonların devamlılığı sağlanmalıdır.
Keçilerde antelmentiklerin metabolizasyonu daha hızlı olmaktadır. Bu nedenle keçiler
koyunlardakinin iki katı doz ile tedavi edilmelidir.
Yavaş salınan Rumen bolleri çok fazla tercih edilmemelidir.
BİLİNÇLİ MERA KULLANIMI VE MERA YÖNETİMİ
Helmintlerin yumurta ve larvaları ile gelişmelerinde rol oynayan ara konakların başlıca
yaşam alanları meralardır. Bir parazit populasyonunun %5’i erişkin olarak konaklarda
bulunurken %95’i larva olarak mera ya da bölgenin vejetasyonunda bulunmaktadır. Bu
nedenle koyun ve keçilerdeki helmintlerle mücadelede mera yönetimi ve mevcut meraların
bilinçli olarak kullanılması büyük önem taşımaktadır (Barger, 1997). Ülkemizde 14 milyon
hektarlık bir mera alanı mevcuttur. Bunların önemli bir kısmı otlatma için yeterli düzeyde ve
kalitede değildir. 24 milyon koyun ve 7.3 milyon keçinin bulunduğu Türkiye’de bu mera
alanlarının yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Bu nedenle de ülkemizde paraziter
mücadelede mera yönetimi ve bilinçli mera kullanımı üzerinde çok fazla durulmamıştır. Bir
meradan en üst düzeyde yararlanabilmek ve burada otlayan hayvanları helmint
enfeksiyonlarından koruyabilmek amacıyla değişik yöntemlerden faydalanılmakta olup
bunların en önemlileri şunlardır.
1. Merada alınacak fiziksel ve kimyasal önlemler: Meralarda parazitlerin gelişme
dönemleri ve ara konaklar ile hayvanların temasını kesmek amacıyla uygulanan çeşitli fiziksel
ve kimyasal yöntemlerdir. Fasciolosis’in yaygın olduğu bölgelerde bataklık alanlar ve su
birikintilerine hayvanların sokulmaması, bu amaçla böyle alanların çitle çevrilmesi fiziksel
uygulamaya bir örnektir. Aynı hastalıkta ara konak olarak rol oynayan salyangozların yaşam
alanlarına çeşitli kimyasal maddelerin serpilerek öldürülmesi de kimyasal uygulamaya bir
örnektir. Ancak çok fazla tercih edilmeyen kimyasal uygulamalarda uygulanan maddelerin
ekosistemdeki diğer canlılara zarar verebileceği unutulmamalıdır.
2. Mera rotasyonu: Bu yöntemde merada değişik hayvan türleri dönüşümlü olarak
otlatılmakta ya da rotasyon yaş gruplarına göre yapılmaktadır.
a) Hayvan türleri arasında mera rotasyonu: Meranın farklı hayvan türleri
tarafından yıllık rotasyonlarla kullanılmasıdır. Örneğin koyunların otladığı meraya
ertesi yıl sığırların sokulması ile konak özgüllüğü nedeniyle enfektif larvalar merada
sayıca azaltılmış olur.
b) Genç ve erişkin hayvanlar arasında mera rotasyonu: Bu metotta meraya önce
enfeksiyona duyarlı genç hayvanlar sokulur. Böylece bu hayvanlar larvaların az sayıda
olduğu otların üst kısımlarını yerler. Daha sonra genç hayvanlar bu kısımdan
uzaklaştırılır yerine erişkin hayvanlar meraya sokulur. Örneğin mide bağırsak
nematodlarının enfektif larvaları otlarda en fazla 5 cm kadar tırmanabilmektedir. Bu
nedenle kısa otların olduğu meralarda otlatılan kuzu ve oğlaklar sürekli enfeksiyon
tehdidi altındadır.
3. Karışık otlatma: Bu yöntemde değişik hayvan türleri aynı anda merada karışık olarak
(sığır-koyun gibi) otlatılmaktadır. Parazitlerin konak özgüllüğüne dayanan bu metotta farklı
hayvan türleri birbirlerine ait olan parazitleri alarak gelişmelerine engel olurlar. Böylece tek
bir hayvan türünün ağır bir şekilde enfekte olmasının önüne geçilir.
4. Meranın dinlendirilmesi: Bu yöntemde meraya bir süre hayvan sokulmayarak boş
bırakılır ve parazitlerin buradaki gelişme dönemlerinin ölmesi sağlanır. Örneğin mide
bağırsak nematodlarında birinci dönem larvalardan enfektif olan 3. dönemdeki larvaların
gelişebilmesi için geçen süre mera şartlarında 5-6 hafta kadardır. Eğer bu meralar
değiştirilerek 5-6 hafta boş bırakılırsa gelişmiş olan enfektif larvalar ölür ve mera yeniden
kullanılabilir. Bu yöntemlerin uygulanabilmesi için işletmenin veya yetiştiricinin
kullanabileceği birden fazla mera bulunması gerekmektedir. Birden fazla meranın
bulunmadığı durumlarda meralar padoklara ayrılarak kullanılmaktadır. Merayı padoklamak
ise oldukça zahmetli bir o kadar da maliyetli bir iştir. Bu nedenle mera alanlarının kısıtlı
olduğu ülkemizde ise bu yöntemleri tam olarak uygulamak mümkün değildir.
TÜRKİYE’DE SORUN OLAN ENDOPARAZİTLER İLE MÜCADELE
Değişik sınıflarda yer alan bu helmintlerin yaşama alanları ve biyolojilerinin
farklılıklar göstermesi nedeniyle bunlarla mücadelede uygulanan yöntemler de farklılık arz
etmektedir. Ülkemizde helmintlerin kontrolü genellikle enfekte hayvanların antelmentiklerle
tedavisi esasına dayanmaktadır. Bunun yanında zaman zaman bazı yörelerde mera ile ilgili
önlemler alınmaktadır. Ancak diğer alternatif yöntemlerden ise yararlanılmamaktadır.
FASCİOLOSİS İLE MÜCADELE
Fasciolosis’in kontrolünde başvurulan başlıca yöntemler konaktaki parazitlerin ilaç
kullanmak suretiyle yok edilmesi, ara konaklar ile mücadele ve son konakların enfekte
alanlara girmesinin önlenmesidir. Değişik gruplarda yer alan ilaçlarla yapılan tedaviler ile
koyun ve keçilerdeki erişkin ve genç parazitler yok edilerek bunların hayvanlara verdikleri
zararların önüne geçilmekte, daha da önemlisi bunların yumurtalarıyla meraları kontamine
etmeleri engellenmektedir. Fasciolosis’de tedavi programları maliyet, hayvan yetiştirme
sistemi, iklim şartları ve diğer epidemiyolojik veriler gibi çeşitli faktörlerin kombine olarak
değerlendirilmesi sonucu oluşturulmalıdır. Risk bölgelerinde verim kayıplarını en az düzeye
indirmek için sonbahar, kış ve bahar aylarında uygulamalar yapılmaktadır. Sonbahar
uygulamaları genellikle Ekim ayında, hem genç hem de erişkin parazitlere karşı etkili
olabilecek ilaçlar kullanılarak yapılmalıdır (Tablo-2). Bu tedavi ile merada yazdan kalan
metaserker’lerden kaynaklanabilecek enfeksiyonlar engellenmiş olur. Ocak ayında yapılan kış
tedavisi ile de karaciğerde bulunabilecek olası olgun parazitler öldürülerek meranın
kontaminasyonu engellenir. Ara konakların oldukça aktif oldukları bahar aylarında tüm
hayvanlara yapılan tedavilerle de olgun parazit sayısı azaltılarak meranın temiz kalması
sağlanmaktadır. Eğer bölge parazitin gelişmesi için çok uygunsa, akut fasciolosis riskinin
bulunduğu sürekli bulaşık olan meralarda hayvanların meraya çıkışından 6 hafta sonra ilk
tedavi yapılmalı, daha sonra da 6 haftada bir tekrarlanmalıdır. Fasciola etkenleri uygun bir ara
konak bulamazlarsa gelişmelerini tamamlayamamakta, dolayısıyla da yeni enfeksiyonlar
meydana gelmemektedir. Ancak hangi yöntem uygulanırsa uygulansın meradaki
salyangozların tamamını ortadan kaldırmak mümkün değildir. Bu nedenle ilk hedef sayılarının
azaltılması olmalıdır. Bu amaçla halk arasında ‘’göz taşı’’ veya ‘’çini taşı’’ olarak bilinen
bakır sülfat, sodyum pentaklorfenat, N-tritilmorfolin, sodyum benzen sulfonat (deterjan) gibi
çeşitli kimyasal maddeler kullanılabilmektedir. Ancak bu kimyasal maddelerin kullanılması
ekosistemdeki diğer canlılara da zarar vermektedir. F. gigantica’nın ara konağı akuatik
salyangozlar olduğu için bunlarla mücadele daha da zordur. Bataklık alanlar çitle çevrilerek
buralara hayvanların girmesi engellenmeli, mümkünse drenajla bu alanlar kurutulmalıdır.
Ancak ara konaklara yönelik olarak yapılan bu uygulamalar oldukça maliyetli olduğundan,
özellikle mera alanlarının oldukça daralmış olduğu ülkemizde uygulanabilirliği pek mümkün
görülmemektedir (Şenlik, 2003; Taylor ve ark., 2007; Tınar ve ark., 2011).
Tablo 2: Fasciolosis kontrolü amacıyla kullanılan antelmentikler.
Etken Madde
Doz (mg/kg)
Veriliş Yolu
Triclabendazol*
10
Ağız
Rafoxanid
10
Ağız
Oksiclozanid
10-15
Ağız
Nitroxynil
10
Deri altı
Closantel
10
Ağız
5
Deri altı
Clorsulon
7
Ağız
Albendazol
15
Ağız
Oxfendazol
15
Ağız
Netobimin
20
Ağız
Ricobendazol
7.5
Deri altı
*: hem genç hem erişkin dönemlere karşı etkili bir ilaçtır
DİCROCOELİOSİS İLE MÜCADELE
Etkenin kompleks bir biyolojiye sahip olması, ara konak çeşitliliği ve etkili ilaç
sayısının az olması gibi değişik nedenlerden dolayı dicrocoeliosis’den korunma ve hastalığın
kontrol altına alınması oldukça zordur. Mücadelede ya parazitler son konaklarda tedavi
edilerek yok edilir ya da ara konaklara karşı önlemler alınır. Ara konakların çeşitliliği ve geniş
yayılım göstermeleri nedeni ile bunlarla ancak dar alanlarda mücadele edilebilmektedir. Geniş
arazilerde bu ara konaklarla mücadele ekonomik olmamaktadır. Birinci ara konak olan
salyangozlara karşı kalsiyum siyanamid ve kimyasal gübreler gibi değişik maddeler
(molluscicide) kullanılabilmektedir. Ancak ekonomik olmayan bu uygulamalar aynı zamanda
ekolojik olarak da tahribata neden olmaktadır. İkinci ara konak olan karıncalarla mücadele de
oldukça zor olup, bu amaçla karıncaların yuvalarının etrafında 1 m’lik bir alan ağaç dalları ya
da çalılarla çevrilerek hayvanların enfekte karıncaları yemeleri önlenebilmektedir. Çünkü
metaserker taşıyan tetanik karıncalar yuvalarından ancak 50-60 cm kadar
uzaklaşabilmektedirler. Tetanik karıncalar günün serin saatlerinde otların tepesinde
bulunacağından hayvanlar sabahın erken ve akşamın geç saatlerinde otlatılmamalı, böylece
enfekte karıncaları yemeleri engellenmelidir. Ayrıca enfekte arazilere tavuk, hindi, kaz ve
ördek gibi kanatlılar sokularak ara konaklar ile biyolojik mücadele yapılabilmektedir. Ancak
hiç birisi pratik olmayan bu yöntemlerin uygulanması çok zordur. Pratik olarak dicrocoeliosis
ile mücadelenin en kolay yolu enfekte hayvanların uygun ve etkili bir antelmentik ile tedavi
edilmesidir (Tablo 3). Sürülerin bulundukları bölgedeki epidemiyolojik veriler ve ara
konaklar dikkate alınarak meraya çıkan bütün hayvanlar yılda en az 2 ya da 3 kez tedavi
edilmelidir. Bu tedavilerin ilki ilkbahar başlangıcında ikincisi de sonbaharda mera sezonun
bitiminde yapılmalıdır. Enfeksiyonun bulaşma durumuna göre gerekirse bahar sonuna doğru
ilave bir tedavi daha yapılmalıdır (Otranto ve Traversa, 2002; Şenlik ve ark., 2008; Taylor ve
ark., 2007; Tınar ve ark., 2011).
Etken Madde
Doz (mg/kg)
Veriliş Yolu
Albendazol
20
Ağız
Fenbendazol
150
Ağız
Netobimin
20
Ağız
Thiophonat
50
Ağız
Thiabendazol
200
Ağız
Praziquantel
50
Ağız
Tablo 3: Dicrocoeliosis’in kontrolünde kullanılan antelmentikler.
PARAMPHİSTOMİOSİS İLE MÜCADELE
Koyun ve keçilerde paramphistomiosis ile mücadelede tedavi ve kontrol birlikte
yürütülmeli, bölgenin iklim şartları ve epidemiyolojik veriler mutlaka göz önüne alınmalıdır.
Özellikle sütten yeni kesilmiş kuzu ve oğlaklar ara konakların yaşaması için uygun olan
çamurlu ve bataklık alanlarda otlatılmamalıdır. Ara konak salyangozlarla mücadelede bazı
kimyasal maddeler kullanılabilmekle birlikte ekolojik açıdan diğer canlılar üzerinde olumsuz
etkiler oluşturmaları ve pratik olmaması nedeni ile çok fazla tercih edilmemektedirler.
Alınabilecek diğer önlemlerden biri enfekte alanların drenaj yapılarak kurutulması, diğeri de
prepatent periyod göz önüne alınarak yaşlı ve genç hayvanlar arasında mera rotasyonu
yapılmasıdır. Ancak bu yöntemlerin uygulanması çok da kolay değildir. Bu nedenle enfekte
hayvanların tedavi edilmesi büyük önem taşımaktadır. Konakta bulunan az sayıdaki erişkin
parazitin tedavi edilmesi çoğu zaman ekonomik olmamaktadır. Bununla birlikte tedavi
edilmeyen bu şekildeki hafif enfeksiyonlu hayvanların merayı bulaştırabilecekleri de
unutulmamalıdır. Asıl tedavi klinik belirti gösteren hayvanlarda genç parazitlere karşı
yapılmalıdır. Tedavide kullanılabilecek hem genç hem de erişkin dönemlere etkili olan ilaç
sayısı ise oldukça azdır. Ayrıca Türkiye’de direkt olarak paramphistomiosis için
ruhsatlandırılmış antelmentik sayısı oldukça sınırlı olup diğer trematodlara karşı kullanılan
ilaçların çoğu Paramphsitomum türlerine karşı etkisiz kalmaktadır. Hastalığın yaygın olduğu
bölgelerde meraya çıkan hayvanlar enfekte olup olmadıklarına bakılmaksızın, kış sonunda
meraya çıkarken ve sonbaharda içeriye alındıklarında, yılda en az iki defa tedavi edilmelidir.
Kış sonunda yapılan tedavilerde erişkin parazitlere karşı etkili olan ilaçlar, sonbaharda yapılan
tedavilerde ise hem genç hem de erişkinlere karşı etkili olan ilaçlar tercih edilmelidir
(Sanabrio ve Romero, 2010; Taylor ve ark., 2007; Tınar ve ark., 2011).
Tablo 4: Paramphistomiosis’in kontrolünde kullanılan antelmentikler.
Etken Madde
Doz (mg/kg)
Veriliş Yolu
Etkili olduğu dönem
Oxyclozanide
20
Ağız
Gençler ve olgunlar
Resorantel
65
Ağız
Gençler ve olgunlar
Rafoxanide
15-20
Ağız
Gençler
Brotianide
15
Ağız
Gençler
18.7/9.4
Ağız
Gençler ve olgunlar
20
Ağız
Olgunlar
Oxyclozanide/Levamizole
Albendazole
ANOPLOCEPHALİDİOSİS İLE MÜCADELE
Erişkinleri koyun ve keçilerde sorun oluşturan cestodların ara konakları toprak ve
merada yaşayan akarlar (Oribatidae) olup oldukça yaygındırlar. Bu nedenle de bunlarla direkt
olarak mücadele edebilmek çok zordur. Ancak meraya ilişkin bazı önlemler almak suretiyle
indirekt olarak mücadele edilebilir. Bu akarlar kuraklığa dayanıksız olup özellikle uzun süre
güneşe maruz kaldıklarında ölmektedirler. Bu nedenle koyun ve keçiler güneş gören
meralarda otlatılmalıdır. Temiz meralarda kuzular, enfekte meralarda yaşlı hayvanlar
öncelikle otlatılarak mera rotasyonu uygulanmalıdır. Enfekte olduğu bilinen meralara kuzular
götürülmemelidir. Meralar sürülerek akarların yaşam ortamları bozulmalıdır. Ancak bu
yöntemlerin uygulanması oldukça zor ve masraflıdır. Bu nedenle de koyun ve keçilerdeki
cestodlar ile mücadelede en kolay ve kestirme yol enfekte hayvanların tedavisidir. Bu amaçla
koyun ve keçiler Tablo 5’da verilen antelmentiklerin birisi ile bahar sonu, yaz başlangıcı ve
sonbaharda tedavi edilmelidir. Eğer hastalık sürüde ciddi bir sorun ise meraya çıktıktan
sonraki 1-2 aylık süreç içinde hayvanlar 2-3 kez tedavi edilmelidir. Tedaviler esnasında atılan
parazitlerin merayı bulaştırmasının önlenmesi için ilaç verilen hayvanlar 2-3 gün süre ile
meraya götürülmemelidir (Tınar ve ark., 1996; Taylor ve ark., 2007; Tınar ve ark., 2011).
Tablo 5: Anoplocephalidiosis’in kontrolünde kullanılan antelmentikler.
Etken Madde
Doz (mg/kg)
Veriliş Yolu
Praziquantel
5
Ağız
Resorantel
65
Ağız
Oxfendazol
5
Ağız
Mebendazol
15-20
Ağız
Fenbendazol
5-10
Ağız
Albendazol
7.5
Ağız
Ricobendazol
5
Ağız
Cambendazol
20
Ağız
LARVAL TAENİOSİS İLE MÜCADELE
Erişkin formları köpeklerde ve diğer etçillerde bulunan Echinococcus granulosus,
Multiceps multiceps, Taenia ovis, Taenia hydatigena gibi birçok cestod türünün larvaları
koyun ve keçilerde ciddi enfeksiyonlara neden olabilmektedir. Bunlardan en sık
karşılaşılanlar kist hidatik (E. granulosus), Coenurus cerebralis (M. multiceps), Cysticercus
ovis (T. ovis) ve Cysticercus tenuicollis (T. hydatigena)’tir. Enfekte organların ve etlerin
imhasına neden olan bu larvalar çok yüksek boyutlarda ekonomik kayıplara neden olmalarının
yanında, daha da önemlisi zoonoz özellikte olanların insanlar için kaynak teşkil etmesidir.
Özellikle insanlarda gelişen hidatik kistler hayatı tehdit edici boyutlara ulaşmaktadır. Ancak
bu larvaların koyun ve keçilerde öldürülmesini ve ortadan kaldırılmasını sağlayabilecek bir
tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Bu nedenle uygulanabilecek en pratik çözüm enfeksiyon
kaynağı olan köpeklerden bunların koyun ve keçilere bulaşmasının engellenmesidir. Köpekler
sürülerle birlikte dolaştıkları için günlük yaşantılarında koyun ve keçilerle sıkı ilişkiler
içindedir. Bu nedenle de bu larval formlarla mücadelede göz önünde bulundurulması gereken
etkenlerin başında köpekler gelmektedir. Mücadelede hem köpeklerdeki erişkin parazitler yok
edilmeli hem de köpeklerin bu parazitler ile enfekte olması engellenmelidir. Bu amaçla dışkı
muayeneleri ile enfekte köpekler tespit edilerek praziquantel gibi uygun bir antelmentik ile
tedavi edilmeli, ya da enfekte olup olmadıklarına bakılmaksızın 4-6 haftada bir tedavi
edilmelidir. Tedavi sonrasında atılan parazitlerin çevreyi bulaştırmaması için dışkılar
toplanarak yakılmalı ya da çok derin olarak gömülmelidir. Kontroldeki kritik noktalardan bir
diğeri ise sıkı bir et muayenesi ve enfekte organların köpeklere yedirilmesinin
engellenmesidir. Ara konak koyun ve keçi gibi kasaplık hayvanlar yalnızca mezbahalarda
kesilmeli, kesimler mutlaka veteriner hekim kontrolünde yapılmalıdır. Mezbahalarda kesim
sonrası toplanan enfekte organlar yakma fırınlarında yakılarak, yakma fırını yoksa üzerine
yakıcı maddeler dökülüp yakılarak imha edilmeli, bu da mümkün değilse mezbahadan uzak
bir yere çukurlar açılıp üzerine kireç döküldükten sonra iyice gömülmelidir. Kurban, adak ya
da değişik amaçlarla kesilen hayvanların enfekte organlarının köpeklere verilmesi
engellenmeli, bu organlar çukur bir kap içerisinde üzerine benzin, mazot gibi yakıcı maddeler
döküldükten sonra yakılarak, ya da toprağa çok derin olarak gömülerek imha edilmelidir.
Bunun yanında sürü sahipleri ve çobanların hastalık hakkında bilgilendirilmeleri de kontrolde
büyük önem arz etmektedir (Kaufmann, 1996; Şenlik, 2012; Taylor ve ark., 2007).
MİDE-BAĞIRSAK VE AKCİĞER NEMATODLARI İLE MÜCADELE
Mide ve bağırsak nematodlarının kontrol altına alınmasında mera kullanımı ile ilgili
önlemler büyük önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde bu parazitlerin kontrolü genellikle
antelmentik tedavi esasına dayanmaktadır. Meraya ilişkin alınabilecek bazı önlemler
şunlardır. Eğer işletmede başka hayvan türleri varsa meralar bunlar arasında rotasyonla
kullanılmalıdır. Havaların ısınmaya başladığı baharın ilk günlerinde çok genç kuzular meraya
çıkarılmamalıdır. Meraya çıkarılan kuzular temiz meralarda otlatılmalı, bir önceki yılda
koyunların otlatıldığı meralara götürülmemelidir. Kuzular merada yeni doğum yapmış
annelerle otlatılmamalıdır. Antelmentiklerin uygulanması esnasında ise şu kritik noktalar göz
önünde bulundurulmalıdır. Bahar aylarında doğumu yaklaşmış olan koyunlarda şekillenen
periparturient rise (doğum sırası yükselme) dışkı ile atılan yumurta sayısının artışına ve
meranın kontaminasyonuna neden olmaktadır. Koyunlarda monospesifik enfeksiyonlar
nadiren görülmekte, genellikle birden fazla cinsin etken olduğu multispesifik enfeksiyonlar
şekillenmektedir. Ayrıca koyunlar meraya çıkarıldıkları ve hayatta kaldıkları sürece
otladıklarından bir taraftan sürekli olarak meraları bulaştırmakta diğer taraftan da enfektif
larvalara maruz kalmaktadırlar. Meraya çıkan genç hayvanlar enfeksiyona oldukça duyarlı
olup, ancak üçüncü otlatma sezonunda bağışıklık gelişmektedir. Koyun ve keçilerde paraziter
gastroenteritise neden olan nematodlarla mücadele ve antelmentik uygulamaları hemen hemen
bütün cinslerde aynı şekilde yapılmakla birlikte iklim şartlarının gidişatına ve parazitlerin
biyolojilerine bağlı olarak bazı farklılıklar olabilmektedir. Örneğin yaz yağmurlarının sık
görüldüğü bölgelerde Haemonchus contortus enfeksiyonları oldukça yaygın olarak
görülmektedir. Bu bölgelerde yazın yağan yağmurlardan sonra ısının 25 0C’nin üzerine çıktığı
durumlarda hemen ortaya çıkan enfeksiyonlar için Temmuz ortasından Ağustosa kadar olan
zaman dilimi tipik bir periyottur. Ostertagia türleri ise kuraklığa biraz daha dayanıklıdır.
Ciddi enfeksiyonlar genellikle yaz sonu ve sonbaharda ortaya çıkmakla birlikte bazen inhibe
larvaların harekete geçmeleriyle bahar aylarında da ciddi enfeksiyonlar görülebilmektedir.
Trichostronglus enfeksiyonlarının seyri de Ostertagia türlerinde olduğu gibidir. Ciddi
enfeksiyonlar yaz sonu ve sonbahar aylarında görülmektedir. Buna karşın Nematodirus
yumurtaları soğuğa karşı oldukça dayanıklıdır. Nematodirus battus yumurtaları soğuk geçen
kış aylarının ardından baharda havaların aniden ısınmasıyla birdenbire senkronize halde
yumurtayı terk etmekte ve akut salgınlara neden olmaktadır. Uzun süren soğuk bir dönemin
arkasından sıcaklığın 10 0C’nin üstüne çıktığı ılık bahar aylarında larvalar yumurtayı hemen
terk ederler. Bu türler ile enfeksiyonlar genellikle Mayıs ve Haziran aylarında ortaya
çıkmaktadır. Genel olarak gastrointestinal nematodların kışı merada geçiren üçüncü dönem
larvaları en fazla Haziran sonuna kadar yaşayabilirler. Serin ve yağışlı geçen bahar ayları
larvaların canlı kalma sürelerini uzatırken, çok sıcak aylarda larvalar kısa sürede
ölmektedirler. Diğer taraftan mide bağırsak nematod enfeksiyonlarında bir yılda genellikle 3
generasyon meydana gelmektedir. Birinci generasyon hayvanlardaki inhibe larvalardan oluşan
nesil olup bahar aylarında hastalığa neden olmaktadır. İkinci generasyon mera şartlarında kışı
atlatabilmiş olan larvaların alınmasıyla oluşan nesil olup, klinik belirtilerin oluşmasına neden
olan nesil esasen bunlardır. Üçüncü nesil ise sonbahar aylarında görülen nesildir. Bunlar
hayvanlarda ciddi belirtilere neden olmasalar da bir sonraki yılda meranın bulaşmasına neden
olmaktadırlar (Sargison, 2013; van Dijk ve Morgan, 2008).
Bütün bu bilgilerin ışığında mide bağırsak nematodları ile mücadele amacıyla
ilkbahar, yaz ve sonbaharda yapılacak üç tedavi genellikle yeterlidir. Akdeniz iklimine sahip
kışları yağışlı geçen ülkelerde sıcak ve kurak geçen yaz aylarında meradaki larvaların çok
büyük bir kısmı ölmekte, parazitlerin çoğu hayvanlarda bulunmaktadır. Bu nedenle yaz
aylarında yapılacak olan 2 tedavi ile kışın ve baharda ortaya çıkacak enfeksiyonlar önlenmiş
olacaktır. Eğer bahar aylarında kuzu, oğlak ve toklular meraya çıkışlarını takiben 3. ve 6.
haftalarda iki kez tedavi edilecek olurlarsa yazın yapılacak olan tedavilere gerek
kalmamaktadır. Ayrıca enfeksiyonların ciddi sorun oluşturduğu sürülerde kış aylarında (Ocak,
Şubat) inhibe larvalara karşı etkili olan bir antelmentikle yapılacak tedaviler bahar aylarında
meraların bulaşmasını engellemiş olur. Haemonchosis’in sorun olduğu bölgelerde yaz
yağmurları yağıyorsa, yağmurlu dönemden 3-4 hafta sonra ilave bir uygulama daha yapılması
gerekmektedir. Eğer sürüde Nematodirosis sorunu varsa kuzuların mutlaka meraya
çıkarılması gerektiği durumlarda Mayıs ayından Haziran ayına kadar olan riskli dönemde 2-3
hafta aralıklarla tedavi edilmelidirler.
Bu tedavi stratejilerine ilave olarak gebe hayvanların merayı bulaştırmalarını
önleyebilmek amacıyla doğumdan 2-3 hafta önce uygun bir antelmentikle tedavi
edilmelidirler. Bunun yanında yavaş salınan antelmentik rumen bolleri de uzun periotta
doğum sırasında dışkı ile atılan yumurta sayısının azaltılmasında etkili olmaktadır. Ancak
rumen bollerinin koruyucu amaçla kullanıldığında direnç gelişimine neden olacağı
unutulmamalıdır. Vücut kondüsyonlarının iyi olması ve kuvvetli bir bağışıklığın bulunması
nedeni ile çiftleşme dönemindeki koyunlardaki parazit yükü düşük düzeylerdedir. Bu
dönemde yapılan tedaviler antelmentik direnci açısından selektif olmakta, ayrıca ekstra
maliyet getirmektedir. Bu nedenle bu dönemde sadece vücut kondüsyonu kötü olan erişkin
koyunlarla henüz gelişimini tamamlayamamış genç hayvanlar tedavi edilmelidir. Yüksek
enerjili yemlerle iyi beslenen ve meraya çıkmayıp sınırlı bir alanda bakılan kuzuların tedavi
edilmesine ise genellikle gerek yoktur.
Akciğer nematodlarının kontrolünde ise genellikle ilkbahar ve sonbahar uygulamaları
yeterli olmakla birlikte bazen gerekli olursa ilkbahar sonu-yaz başlangıcında ilave bir tedavi
daha uygulanabilir.
Tablo 6: Koyun ve keçilerde mide-bağırsak nematodları ve akciğer nematodlarının
kontrolünde kullanılan antelmentikler.
Etken Madde
Doz (mg/kg)
Veriliş yolu
3.8
Ağız.
Fenbendazol
5
Ağız
Thiabendazol
44-48
Ağız
Cambendazol
20
Ağız
Oxfendazol
5
Ağız
İvermectin
0.2
Derialtı
Doramectin
0.2
Kas içi, Derialtı
Moxidectin
0.2
Ağız
Levamizol
5-7.5
Ağız (Derialtı)
2.5
Ağız
2+0.2
Ağız
Albendazol
Monepantel
Derquantel+Abamectin
Kaynaklar
1. Anonim, 2015.Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verileri, hayvancılık istatistikleri
(http://www.tuik.gov.tr).
2. Barger, I.A. 1999. The role of epidemiological knowledge and grazing management for
helminth control in small ruminants. Int. J. Parasitol. 29: 41-47.
3. Bölükbaş, C.S., Doğanay, A. 2007. Helmint enfeksiyonlarında alternatif kontrol yaklaşımları.
T. Parazitol. Derg., 31 (4): 322-326.
4. Doğanay, A., Öge, S. 1997. Türkiye’de koyun ve keçilerde görülen helmintler. Kafkas Üniv.
Vet.Fak. Derg. 3: 97-114.
5. Epe, C., Kaminsky, R. 2013. New advancement in anthelmintic drugs in veterinary medicine.
Trends Parasitol. 29:3, 129-134.
6. Hein, W.R., Harrison, G.B.L. 2005. Vaccines against veterinary helminths. Vet. Parasitol.
132: 217-222.
7. Hoste, H. 2007. Alternative methods for the sustainable control of gastrointestinal nematodes
in small ruminants. : In: Molin Alcaide, E., Ben Salem, H., Biala, K. (eds.). Sustainable
grazing, nutritional utilization and quality of sheep and goat products, 431-436.
8. Jackson, F., Miller, J. 2006. Alternative approaches to control—Quo vadit? Vet. Parasitol.,
139: 371–384.
9. Kaufmann, J. 1996. Parasitic infections of domestic animals. Birkhauser Verlag, Berlin.
10. Köse, M., Kozan, E., Sevimli, F.K. Eser, M. 2007. The resistance of nematode parasites in
sheep against anthelmintic drugs widely used in Western Turkey. Parasitol Res. 101:563–567.
11. Miller, C.M., Waghorn, T.S., Leathwick, D.M., Candy, P.M., Oliver, A.M.B., Watson, T.G.
2012. The production cost of anthelmintic resistance in lambs. Vet. Parasitol., 186:376–381.
12. Otranto, D., Traversa, D. 2002. A review of dicrocoeliosis of ruminants including recent
advances in the diagnosis and treatment. Vet. Parasitol.,107:317–335.
13. Papadopoulos, E., Gallidis, E., Ptochos, S. 2012. Anthelmintic resistance in sheep in Europe:
A selected review. Vet. Parasitol.,189:85–89.
14. Sanabria, R.E.F., Romero, J.R. 2010. Review and update of paramphistomosis.
Helminthologia. 45: 64-68.
15. Sargison, N. D. 2012. Pharmaceutical treatments of gastrointestinal nematode infections of
sheep—Future of anthelmintic drugs. Vet. Parasitol., 189: 79-84.
16. Sargison, N.D. 2011. Pharmaceutical control of endoparasitic helminth infections in sheep.
Vet. Clin. Food Anim. 27: 139–156.
17. Sargison, N.D. 2013. Understanding the epidemiology of gastrointestinal parasitic infections
in sheep: What does a faecal helminth egg count tell us? Small Rum. Res., 110: 78-81.
18. Sariozkan S, Yalcin C. 2009. Estimating the production losses due to cystic echinococcosis in
ruminants in Turkey. Vet. Parasitol., 163: 330-334.
19. Schinieder, T. 2006. Helminthosen der Wiederkäuer. In: Veterinärmedizinische Parasitologie.
6.Auflage, Stuttgart, Germany.
20. Smith, W.D., Zarlenga, D.S. 2006. Developments and hurdles in generating vaccines for
controlling helminth parasites of grazing ruminants. Vet. Parasitol. 139: 347-359.
21. Senlik, B., Cirak, V.Y., Tinar, R.. 2008. Field efficacy of two netobimin oral suspensions (5%
and 15%) in sheep naturally infected with Dicrocoelium dendriticum. Small Ruminant Res.
80: 104-106.
22. Sevimli, F. 2013. Check list of the small ruminant gastrointestinal nematodes and their
geographical distribution in Turkey.
23. Şenlik, B. 2003. Kontrol Çalışmaları, 207-222, Fasciolosis. Tınar, R., Korkmaz, M. Eds.
META Basım, Bornova, İzmir.
24. Şenlik, B. 2012. Echinococcosis. Sığır ve koyunlarda paraziter hastalıklar özel sayısı. T. Klin.
Vet. Bil. Derg.3 (2), 88-96.
25. Şenlik, B., 2001. Hidatidosis ve Sistiserkosis’de Aşılama. T.Parazitol.Derg., 25: 296-300.
26. Senlik, B., Cirak, V.Y., Tinar, R.. 2008. Field efficacy of two netobimin oral suspensions (5%
and 15%) in sheep naturally infected with Dicrocoelium dendriticum. Small Ruminant Res.
80: 104-106.
27. Taylor, MA., Coop, RL., Wall, RL. 2007. Veterinary Parasitology, 3rd Ed, Oxford, Blackwell
Publishing.
28. Tınar, R, Akyol, Ç.V., Aydın, L. Şenlik, B. 1996. Doğal Enfekte Kuzularda Anoplocephalidae
Türlerine Praziquantel (Cestocur)'un Etkisi. Türk Vet.Hek.Derg., 8: 40-42 (1996).
29. Tınar, R. Çırak, V.Y., Şenlik, B., Diker, A.İ. 2005. Antiparaziter İlaçlara Karşı Direnç, 433453. In: Veteriner Hekimliğinde Parazit Hastalıklarında Tedavi. Burgu, A., Karaer, Z. Eds.
META Basım, Bornova, İzmir.
30. Tınar, R., Akyol, Ç.V., Çırak, V.Y., Şenlik, B., Bauer, C. 2005. Investigations on the Seasonal
Patterns of Strongyle Infections in Grazing Lambs, and the Occurrence of Anthelmintic
Resistance on Sheep and Goat Farms in Western Anatolia, Turkey. Parasitol. Res., 96: 18-23.
31. Tınar, R., Umur, U., Köroğlu, E., Güçlü, F., Ayaz, E., Şenlik, B. 2011. Veteriner Helmintoloji,
Dora Basım-Yayın-Dağıtım, Bursa.
32. van Dijk, J., Morgan, E.R. 2008. The influence of temperature on the development, hatching
and survival of Nematodirus battus larvae. Parasitology, 135: 269-285.
33. Windon, R.G. 1996. Genetic control of resistance to helminths in sheep. Vet. Immunol.
Immunopathol. 54: 245-254.