tc bursa valiliği - Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği

Transkript

tc bursa valiliği - Uludağ Üniversitesi Tekstil Mühendisliği
prusıa
BURSA
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
B
ursa, being one of the exceptional cities of our
country with the most historical buildings and
artifacts in terms of history, culture and civilization
richness; has ancient historical buildings from the Bithynia,
Roman and Byzantine periods and important historical
buildings due to being the capital of the Ottoman
Empire. This city that has gained a unique identity through
thousands of years of cultural heritage, has been known as
“GREEN BURSA” for many years with its monumental, religious,
cultural and civic buildings, green environment, spring
waters nourished by Mount Olympus (Uludağ), wonderful
plane trees that witness history and healing thermal baths,
all of which should be protected. Just like today, Bursa has
been flooded by scholars, artists, merchants and travellers
from every corner of the world.
In words of Evliya Çelebi, Bursa is a water city and
the fundamental of the Ottomans. This famous city has
embraced the first six Ottoman Sultans as well as various
bosom friends, statesmen and artists. Bursa is a world city in
which the Turkish influence has been experienced in all its
momentum while protecting and developing its own identity
with one foot, has also embraced all the global values like
a compass with the other. Uludağ, which the city founded
at its foot, is one of the settlements in history where the
first monks that retire into seclusion. Uludağ maintains its
characteristic of being one of Turkey’s largest winter and
nature sports centers for four seasons.
Throughout the history, being located on an important
transportation network and the existence of raw material
resources to obtain essential goods has enabled Bursa to
be a commercial centre at every stage. Bursa, which once
produced the most looked for atlas and silk material in the
world by the breeding of the silkworm has today become a
leader in automotive, machinery, textile and food industries
throughout the country. Today, Bursa with its economical
strength and added value it has created is one of the
locomotives of the Turkish economy. By the year 2008,
Bursa has carried out 61.5 per cent of the total frozen
food production, 26 per cent of fruit juice production, 64
per cent of total tomato paste production, 60 per cent
of edible olive production and 70 per cent of synthetic
yarn production of Turkey. While Bursa also carries out 59
per cent of automobile production, 8 per cent mini-bus
production, 43 per cent of midi-bus production, 2 per cent
of lorry production of Turkey, it exports 81.24 per cent of
its automobile production, with its population of almost
2 million 500 thousands, takes the second place after
Istanbul in the exportation of Turkey.
Consequently, Bursa is the beautiful city of all times with its
cultural, historical, natural richness in which each individual
in the world can find a trace of himself and the history of
mankind.
Şahabettin HARPUT
Governor of Bursa
Ü
lkemizin tarih, kültür ve medeniyet zenginliği
bakımından en fazla esere sahip müstesna
kentlerinden biri olan Bursa; Bithynia, Roma, Bizans
dönemlerine ait antik eserlerle Osmanlı başkenti olmasının
kendisine kazandırdığı önemli değerlere sahiptir. Binlerce
yıllık kültür mirasıyla kendine özgü bir kimlik kazanan bu şehir;
korunması gereken anıtsal, dinsel, kültürel ve sivil yapıları,
yeşil dokusu, Uludağ’dan beslenen pınarları, tarihe şahitlik
eden muhteşem çınarları ve şifalı kaplıcaları ile yıllar boyu
“YEŞİL BURSA” olarak anılmıştır. Bursa günümüzde olduğu
gibi geçmişte de dünyanın her köşesinden gelen bilginlerin,
sanatçıların, tüccarların ve gezginlerin akınına uğramıştır.
Evliya Çelebi’nin ifadesiyle bir su şehridir Bursa, Osmanlı’nın
temeli, dibacesidir. Bu ünlü kent, ilk 6 Osmanlı padişahı ile
pek çok hak dostunu, devlet ve sanat adamını bağrında
yaşatır. Türk mührünün bütün canlılığıyla yaşandığı, bir
ayağıyla kendi kimliğini koruyup geliştirirken, bir ayağıyla
pergel gibi bütün evrensel değerleri kucaklayan bir dünya
kentidir Bursa.
Eteklerinde şehrin kurulduğu Uludağ, tarihte ilk keşişlerin
inzivaya çekildikleri yerleşim yerlerinden biridir. Uludağ,
Türkiye’nin en büyük kış ve doğa sporları merkezlerinden biri
olma özelliğini, dört mevsim boyunca sürdürmektedir.
Tarih boyunca önemli ulaşım ağlarının üzerinde bulunması ve
temel ihtiyaç mallarının temini için hammadde kaynaklarının
varlığı, Bursa’nın her dönemde ticari bir merkez olmasını
sağlamıştır. İpekböceği üretimiyle bir dönem dünyanın en
çok aranılan atlas ve ipekli kumaşlarının üretildiği Bursa,
günümüzde otomotiv, makine, tekstil ve gıda sanayinde
ülke çapında söz sahibi olmuştur. Bursa ekonomik gücü
ve yarattığı katma değerle bugün Türkiye ekonomisinin
lokomotiflerinden biridir. 2008 yılı itibarıyla Bursa; Türkiye
dondurulmuş toplam gıda üretiminin yüzde 61.5’ini, meyve
suyu üretiminin yüzde 26’sını, toplam salça üretiminin yüzde
64’ünü, sofralık zeytin üretiminin yüzde 60’ını, sentetik iplik
üretiminin yüzde 70’ini gerçekleştirmiştir. Bursa ayrıca; Türkiye
otomobil üretiminin yüzde 59’unu, minibüs üretiminin yüzde
8’ini, midibüs üretiminin yüzde 43’ünü, kamyon üretiminin
yüzde 2’sini sağlarken, ürettiği otomobilin yüzde 81,24’ünü
ihraç etmektedir.
Bursa 2 milyon 500 bine yaklaşan nüfusu ile Türkiye
ihracatında İstanbul’dan sonra 2. sırada gelmektedir.
Velhasıl, sahip olduğu kültürel, tarihi, doğal zenginlikleri ile
dünyadaki her bireyin kendisinden ve insanlık tarihinden bir
iz bulabileceği kadim bir şehirdir Bursa.
Şahabettin HARPUT
Bursa Valisi
Tarih
Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Bursa’da tarih, her
bir yeni buluntuyla binlerce yıl eskiye götürülüyor. Bursa ve
civarında M.Ö. 5000’li yıllardan itibaren çeşitli yerleşimlerin
olduğu biliniyor (Ilıpınar). Nilüfer bölgesinde Akçalar
Aktopraklık mevkiinde yapılan arkeolojik kazı çalışmalarında da
tarih öncesi döneme ait ilk çiftçi topluluklarının yaşam izlerine
rastlanmıştır. Bu bölgenin M.Ö. 6300 yıllarından M.S. 2. yüzyıla
kadar iskân edildiği anlaşılmaktadır. Aktopraklık özellikle ilk
çiftçi toplulukların ortaya çıkışı ve Anadolu’dan Avrupa’ya
yayılımı konusunda kritik bir öneme sahiptir.
Fakat yöreye ait kesin bilgiler M.Ö. 7. yüzyıla dayanmaktadır.
Apemeia (Mudanya) ve Kios (Gemlik) iskeleleri bu dönemde
oluşmuştur. M.Ö.7. yüzyıldan sonra bölgeye Bithynler göç
ettiğinden buraya Bitinya adı verilmiştir. Antik kaynaklar
Bursa’nın kurucusunu I. Prusias (M.Ö. 232-192) olarak
göstermektedir. Bugünkü Hisar içinde bir pazar yeri olarak
kurulan Bursa, Roma çağında Prusa ad Oliympium (Olympos
Bursası) adını alır. İmparator Justiniaus (527-565) zamanında
Pythia’da (Çekirge’de) yeni hamamlar yaptırılmıştır. Prusa
(Bursa) 1204-1261 yılları arasında Nikaia’a (İznik’e) bağlı
sönük bir tekfurluktur. Türklerin Bursa bölgesine ilk kez 1081
yılından sonra geldikleri bilinmektedir. İznik, 1075-1096
yıllarında Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkentliğini yapmıştır.
1096 yılında ise bölge Haçlıların eline geçer. 1204 yılında
Theodor Laskaris’in kurduğu İznik Bizans’ı, varlığını 1261
yılına kadar sürdürdükten sonra Bursa yeniden imparatorluk
topraklarına katılır. Bursa tarihteki asıl gelişimini Türklerin
bölgeye yerleşmesi ve kenti devlet merkezi yapması sonucu
göstermiştir.
27 Temmuz 1302 yılında Yalova’da Bizans İmparatorluk
History
The history in Bursa which has hosted to several civilizations
is taken thousands of years back in the past with each new
discovery. It is known that there were various settlements in Bursa
and its surroundings since the year 5000 B.C (Ilıpınar). However,
the actual information about the district is based on the year
700 B.C. Apemeia (Mudanya) and Kios (Gemlik) wharfs came
into being in that period. Since the Bithynian migrated to this
district after the 7th century B.C this district was given the name
of Bithynia. The ancient sources show the founder of Bursa as
Prussia the First (B.C 232-192). Bursa which was established
as a market place in today’s Hisar (Citadel) was given the
name of Prusa ad Oliympium (Olympos’s Bursa) in the Roman
period. In the period of Emperor Justiniaus (527-565) the new
thermal baths were built in Pythia (Çekirge). Bursa was a weak
chiefdom under the subordination of Nicea (İznik) between the
years 1204-1261. It is known that the Turks came to the district
of Bursa for the first time after the year 1081 A.D. İznik was the
capital city of the Anatolian Seljuk State between the years
1075-1097. In the year 1096, the district was taken under
the control of the Crusaders. After the İznik Byzantine Emperor
founded by Theodor Laskaris and existed until the year 1261,
Bursa joins the lands of the Byzantines once more. When Osman
Gazi who defeated the Byzantine armed forces in Yalova on July
27th 1302 and also one year later disbanded the chiefdoms
that had confronted him near the border of Yenişehir Valley,
Bursa and its surroundings opened up for the Turcoman. In the
same year Kestel and Kite valley (Ürünlü and its surroundings)
were conquered to the cheers of the people and Bursa was
surrounded. At this period of time Osman Gazi had Balabancık
and Gazi Aktimur Citadels built. In 1321, Mudanya, Gemlik and
Orhaneli were added to the Ottoman land. On April 6th 1326
Bursa was conquered by the son of Osman Gazi, Orhan Bey.
After the conquest Orhan Gazi (1326-1362) minted the first
Ottoman money in Bursa and made the city the first capital of
the Ottoman Empire. At the time, when Bursa was conquered
it was a small city in a Citadel surrounded by a wall with four
doors. First of all, the inside of the city walls were built followed
by baths, madrasahs and mosques. Orhan Gazi had the city
taken out of the Citadel and established the district of Tahte’-
kale (Tahtakale) and Orhan Gazi complex of buildings adjacent
to a mosque due to the increasing population and the market
need of local production. The Turcoman families who came from
central Anatolia settled in the city. After the death of Orhan
Gazi, Murat Hüdavendigar (1362-1389) who became the head
of state enlarged the city to the west in the direction of Çekirge.
The complex of buildings he had built adjacent to the mosque
in Çekirge comprised a mosque, the upper floor of which was
used as a madrasah, an alms house, bath and a tomb. Although
in the year 1363 Sultan Murad the First transferred the capital
to Edirne, Bursa’s characteristic of being the “Capital” (Payitaht)
continued. During the developments in the Balkans, Edirne was
used as a temporary centre. The greatest development in Bursa
was carried out during the reign of Sultan Yıldırım Bayezid.
Ulucami (the Great Mosque) was built in the year 1399, and
the eastern part of the city and Yıldırım Complex started to be
constructed. With the defeat of Sultan Yıldırım Bayezid in the
Ankara war in the year 1402 Bursa came under the control of
Timur and the city was destroyed. The years 1402-1413 were
the “fetret devri” (period of insurgency) and passed in fights
over control of the throne. During this period Mehmed Çelebi
in Amasya, İsa Çelebi in the surroundings of Balıkesir and Bursa,
and Süleymen Çelebi in Thrace announced their claim to the
throne and finally Çelebi Mehmed (1413-1421) became the
Sultan. The Green Mosque and the madrasah adjoining it, bath,
alms house, and the Green Tomb which is the symbol of Bursa
were all built in this period. The complex which was built in the
district of Muradiye which came into being during the reign of
Murad the Second, II (1421-1451) became an area for the
tombs through time. In spite of the transfer of the capital to
Istanbul after the conquest of this city by Fatih Sultan Mehmed,
the interest in Bursa did not completely cease. Even in the 17th
century records, Bursa goes down in with the name “Daru’ssaltanat-I Kadime”, the old capital. Today, in the city of Bursa
where the Ottoman Empire was founded, there are the tombs
of the first six Sultans. Osman Gazi and Orhan Gazi in Tophane,
Sultan Murad Hüdavendigar in Çekirge, Sultan Yıldırım Beyazid
in Yıldırım, Sultan Çelebi Mehmed in Yeşil and Sultan Murad the
Second (II) in Muradiye.
kuvvetlerini yenen Osman Gazi bir yıl sonra Yenişehir Ovası
çıkışında üzerine gelen Tekfurları da dağıtınca Bursa ve
çevresi Türkmenlere açılmıştır. Aynı yıl Kestel ve Kite Ovası
(Ürünlü ve çevresi) fethedilerek bölge şenlendirilmiş, Bursa
kuşatılmıştır. Bu sırada Osman Gazi, Balabancık ve Gazi
Aktimur Hisarlarını inşa ettirmiştir. 1321’de Mudanya, Gemlik
ve Orhaneli Osmanlı topraklarına katılmıştır. 6 Nisan 1326’da
Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey tarafından Bursa fethedilmiştir.
Orhan Gazi (1326-1362) fetihten sonra ilk Osmanlı parasını
Bursa’da bastırmış ve kenti Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti
yapmıştır. Bursa fethedildiği sırada, surlarla çevrili dört kapılı
hisar içinden ibaret küçük bir şehirdi. Önce surların içi imar
edilerek hamamlar, medreseler, camiler inşa edildi. Artan nüfus
ve çevresel üretimin pazar ihtiyacı üzerine Orhan Gazi, şehri
hisarın dışına çıkararak Orhan Gazi Külliyesi’ni ve Tahte-l kale
(Tahtakale) semtini kurdu. Orta Anadolu’dan gelen Türkmen
aileler ve özellikle Ahiler kente yerleştirildi. Bu arada kenti bir
kültür merkezi haline getiren sanatkarlar, ulema ve özellikle
tasavvuf erbabı da Bursa’ya nitelik kazandırdılar. Orhan
Gazi’nin vefatından sonra devletin başına geçen Murad
Hüdavendigar (1362-1389) şehri batıya, Çekirge’ye doğru
genişletmiştir. Çekirge’de yaptırdığı külliye, üst katı medrese
olarak kullanılan cami, imaret, hamam ve türbeden oluşuyordu.
Sultan I. Murad 1363 yılında başkenti Edirne’ye taşısa da
Bursa’nın “payitaht” olma özelliği devam etmiştir. Balkanlardaki
gelişmeler sırasında Edirne geçici merkez olarak kullanılmıştır.
Bursa’da en büyük gelişme Sultan Yıldırım Bayezid (1389
-1402) zamanında gerçekleşmiştir. 1399 yılında Ulu Cami inşa
edilmiş, Yıldırım Külliyesi ile şehrin doğu tarafı da imar edilmeye
başlamıştır. 1402 yılındaki Ankara Savaşı’nda Sultan Yıldırım
Bayezid’ın yenilmesi üzerine Bursa Timur’un eline geçmiş, şehir
tahrip edilmiştir. 1402- 1413 yılları Osmanlı tarihinde “Fetret
Devri” olup taht kavgaları ile geçmiştir. Bu dönemde Mehmet
Çelebi Amasya’da, İsa Çelebi Balıkesir ve Bursa çevresinde,
Süleyman Çelebi Trakya’da kendi hükümdarlıklarını ilan etmiş,
sonunda Çelebi Mehmed (1413-1421) sultan olmuştur. Yeşil
Cami ve yanındaki medrese, hamam, imaret ve Bursa’nın
simgesi olan Yeşil Türbe de bu devirde yapılmıştır.
II. Murad döneminde (1421-1451) oluşan Muradiye semtinde
yaptırılan külliye zamanla türbeler bölgesi halini almıştır. Fatih
Sultan Mehmed’in, İstanbul’u fethetmesinden sonra başkentin
İstanbul’a taşınmasına rağmen Bursa’ya olan ilgi tamamen
bitmemiştir. Bursa 17. yüzyıl kayıtlarında bile “Daru’s-saltanat-ı
Kadime” (eski payitaht) olarak geçer.
Osmanlı’yı kuran şehir Bursa’da günümüzde ilk altı padişahın
türbesi vardır. Tophane’de Osman Gazi ve Orhan Gazi,
Çekirge’de Sultan Murad Hüdavendigar, Yıldırım’da Sultan
Yıldırım Bayezid, Yeşil’de Sultan Çelebi Mehmed, Muradiye’de
Sultan II. Murad’ın türbeleri bulunmaktadır.
In the first 200 year period of the Ottoman Empire, Bursa
showed great developments in a relatively short period of time.
In Bursa which was the centre of the silk and spice trade from
the 15th century onwards, buildings such as Yeni Kaplıca were
built during the reign of Kanuni Sultan Süleyman and Koza Han
and Pirinç Han during the reign of Bayezid the Second (II). Bursa
became the centre of science and culture with its madrasahs
and a commercial centre due to its strong economy. Even with
the transfer of the capital first to Edirne and then to Istanbul,
that pushed Bursa – albeit a little – into the background, it
continued to be one of the favourite cities of the Ottoman
Empire in the 19th century. After the visit of Sultan Abdülmecid
to Bursa in the year 1814 the construction activities increased
in the city. In the last years of the Empire, Bursa became the
centre of Hüdavendigar province for a period of time. The
city which took its share of poverty and difficulties during the
First World War was occupied by the Greeks on the 8th July
1920. This occupation was met by great sadness in the TGNA
(Turkish Grand National Assembly) and the assembly rostrum
Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk 200 yıllık döneminde Bursa kısa
zamanda büyük gelişmeler göstermiştir. 15. yüzyıldan itibaren
ipek ve baharat ticaretinin merkezi olan Bursa’da Sultan II.
Bayezid devrinde Koza Han ve Pirinç Hanı, Kanuni Sultan
Süleyman devrinde Yeni Kaplıca gibi eserler yapılmıştır. Bursa,
medreseleri ile bilim ve kültürün, güçlü ekonomisiyle de ticaretin
merkezi olmuştur. Başkentin önce Edirne’ye sonra İstanbul’a
taşınması Bursa’yı bir nebze olsun geri plana atsa da, 19.
yüzyılda da Osmanlı İmparatorluğu’nun gözde kentlerinden
olmaya devam etmiştir. Sultan Abdülmecid’in 1814 yılında
Bursa ‘yı ziyaretinden sonra kentte imar faaliyetleri de artmıştır.
Bursa imparatorluğun son yıllarında bir müddet Hüdavendigar
Vilayeti’nin merkezliğini de yapmıştır.
I. Dünya Savaşı’ndaki yoksulluk ve sıkıntıdan nasibini alan
kent, 8 Temmuz 1920’de Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir.
Bursa’nın işgali Türkiye Büyük Millet Meclisi’de büyük üzüntüyle
karşılanmış ve meclis kürsüsü bir puşide-i siyah (siyah örtü)
ile örtülmüştür. Bu kara örtü Bursa’nın işgal altında kaldığı iki
yıl, iki ay ve iki gün süresince kürsüden indirilmemiştir. 1922
Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan ordusunun
bozguna uğrayıp Anadolu’yu terk etmesinin ardından 10 Eylül
gecesi 3. kolordu askerleri kente girerek 11 Eylül günü Bursa’yı
Yunan işgalinden kurtarır. Yunanlıların çok büyük tahribat
yaparak çıktığı Bursa zamanla yaralarını sararak Cumhuriyet
devrinin önemli sanayi şehirlerinden biri olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet döneminde 18 kez Bursa’yı
ziyaret etmiştir. 17 Ekim 1922 tarihindeki ilk ziyaretini de
Gazi Başkomutan olarak İsmet Paşa, Kazım Karabekir Paşa
ve Fevzi Paşa ile 12 gün Bursa’da kalmışlardır. Bu günlerde
Şark Sineması’nda İstanbul’dan ziyarete gelen kadın ve erkek
öğretmenlere ünlü söylevini vermiştir. Atatürk Bursa’da devlet
tarafından kurulan Merinos Fabrikası ile Gemlik Suniipek
Fabrikası ile özel sektör girişimi olan İpek İş Fabrikası’nın
açılışlarına da katılmıştır. Bursa’ya geldiğinde kaldığı Atatürk
Köşkü ve Hünkar Köşkü’nde kullandığı oda ve eşyalar ise
müzede sergilenmektedir.
Bursa için Cumhuriyet döneminin en önemli olaylarından biri
mübadeledir. Kurtuluş savaşından sonra Yunanistan’dan gelen
mübadillerle, Bulgaristan’dan 1950 ‘li yıllarda başlayan ve
1989 yılında göç dalgası olarak gelen nüfusla; Anadolu’dan
gelen göçler birleşince Bursa büyük bir kültürel zenginliği de
bünyesinde toplamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir tarım
kenti olan Bursa, coğrafi konumunun verdiği avantaj ve halkın
girişimci yapısıyla özellikle tekstil, otomotiv ve yan sanayilerinin
merkezi olmayı başarmıştır.
Günümüzde ise, restore edilerek hizmete sunulan tarihi
eserleriyle, güçlü üniversitesinin sahip olduğu bilimsel
kapasitesi ve nitelikli eğitim altyapısı ile kültür, tarih, turizm ve
sanat alanında hızla gelişmektedir.
was covered with a black cloth (puşide-i siyah). This black
cloth was not removed during the occupation of Bursa which
lasted two years, two months and two days. After the Greek
army was routed in the Supreme Military Command War and
left Anatolia, the 3rd army corps soldiers entered the city on
the night of 10th September and on the 11th saved Bursa
from the Greek occupation. When the city was saved from
occupation the black cloth on the rostrum in the Turkish Grand
National Assembly was removed. Bursa, which the Greeks left
after widespread ravaging, healed its wounds and it became
one of the important industrial cities of the Republican period.
In the Republican period, Mustafa Kemal Atatürk visited Bursa
18 times. On his first visit on the date of October 17th 1922, he
stayed in Bursa for twelve days as Gazi Commander In Chief with
İsmet Pasha, Kazım Karabekir Pasha and Fevzi Pasha. In those
days, he gave his famous speech in the Şark Cinema to the
male and female teachers who had come from Istanbul to visit.
Atatürk also participated in the opening ceremonies of Merinos
Factory and Gemlik Artificial Silk Factory which were established
by the government and İpekiş Factory which was founded by the
private sector. The Atatürk Köşk (Manor House) where he stayed
when he came to Bursa and the room and personal belongings
in Hünkar Köşk which he used are exhibited in the museum. One
of the most important events for Bursa in the Republican period
is the population exchange. With the exchangees who came
from Greece after the War of Independence and the people
who started to come in the 1950’s from Bulgaria which turned
into a wave of migration in the year 1989, along with the
migrants from Anatolia, Bursa gave shelter to a great cultural
richness within its structure. Bursa which was an agricultural city
in the early years of the republic, succeeded in being a centre
in particular for textile, automotive and spare parts industries
with the advantage given by its geographical position and the
entrepreneurial characteristic of its people.
Coğrafya
Geography
Bursa, 40 derece boylam ve 28 - 30 derece enlem daireleri
arasında Türkiye’nin kuzeybatısında ve Marmara Denizi’nin
güneydoğusunda yer alır. Doğuda Bilecik, Adapazarı,
kuzeyde İzmit, Yalova, İstanbul ve Marmara Denizi, güneyde
Eskişehir, Kütahya, batıda Balıkesir illeriyle çevrilidir. Toplam
11 bin 027 kilometrekarelik alana sahip olan Bursa’nın 17
ilçesi (Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik,
Karacabey, Keles, Kestel, Mudanya, Mustafakemalpaşa,
Orhaneli, Orhangazi, Yenişehir, Nilüfer, Osmangazi
ve Yıldırım), 230 beldesi ve 659 köy yerleşimi vardır.
Kuzeyde Marmara Denizi 135 kilometrelik bir kıyı şeridi
oluşturmaktadır. Kentin 2007 yılı sayım sonuçlarına göre
nüfusu 2.439.876’dır. Karacabey, Orhangazi, İznik, İnegöl,
Bursa, Yenişehir gibi ovaları; plato ve yüksek olmayan
dağları, Uluabat ve İznik gölleri ve diğer göletleri;
Nilüfer, Deliçay, Göksu; Kemalpaşa Çayı gibi akarsuları
ile zengin bir bitki örtüsüne sahiptir. Toplam alanın yüzde
17’si ovalarla kaplıdır. Yine batı Anadolu’nun en yüksek
dağı olan Uludağ (2543 m) Bursa sınırları içerisindedir.
Denizden yüksekliği 155 metre olan Bursa, genelde ılıman
bir iklime sahiptir. Ancak, iklim bölgelere göre de değişiklik
göstermektedir. Kuzeyde Marmara Denizi’nin yumuşak
ve ılık iklimine karşılık güneyde Uludağ’ın sert iklimi ile
karşılaşılmaktadır. Şehrin en sıcak ayları Temmuz - Eylül, en
soğuk ayları ise Şubat - Mart’tır.
Bursa is located between 40 degrees longitude and 28-30
latitude in the North West of Turkey and to the south east of
the Marmara Sea. It is surrounded by Bilecik and Adapazarı
to the east, İzmit, Yalova, Istanbul and the Marmara Sea to
the north, Eskişehir and Kütahya to the south, and Balıkesir to
the west. Bursa which occupies 11.027 square kilometres has
17 districts ( Büyükorhan, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl,
İznik, Karacabey, Keles, Kestel, Mudanya, Mustafkemalpaşa,
Orhaneli, Orhangazi, Yenişehir, Nilüfer, Osmangazi and
Yıldırım), 230 small towns and 659 villages. In the north the
Marmara Sea comprises a 135 kilometres shoreline. According
to the results of the poll of the year 2007 the population
is 2.439.876. It has a rich flora with its valleys such as
Karacabey, Orhangazi, İznik, İnegöl, Bursa and Yenişehir; a
plateau and low – ridge mountains, Ulubat and İznik lakes and
other small lakes and streams such as Nilüfer, Deliçay, Göksu
and Kemalpaşa. 17 per cent of the total land area is covered
in valleys. Also Uludağ (2543 m) which is the highest mountain
of western Anatolia comes within the borders of Bursa. Bursa
which is 155 metres above sea level generally has a mild
climate. However, the climate shows differences depending
on the region. In contrast to the mild and temperate climate
of the Marmara Sea in the north, the harsh climate of Uludağ
is encountered in the south. The hottest months of the city are
July-September and the coldest months are February-March.
Üretim
Production
Cumhuriyet dönemiyle
birlikte sanayileşmenin ve
üretimin merkezi haline
gelen Bursa, var olan
ticaret geleneğini de
geliştirerek bugünlere
aktarmayı başarmış
bir şehirdir. Aralarında
Türkiye’nin ilk organize
sanayi bölgesinin de yer
aldığı 13 sanayi, 19 küçük
sanayi bölgesine sahip
olan kent, 1 serbest bölge
ve yine sanayie hizmet veren bir de teknoloji geliştirme merkezine sahiptir. Türkiye’nin ikinci
büyük ihracatçı birliklerine sahip olan Bursa’da üretim tekstil, otomotiv, otomotiv yan sanayi,
hazır giyim, konfeksiyon, makine ve metal sanayii, kuru-yaş ve dondurulmuş gıda, tarım ve
hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Türkiye’nin en önemli otomotiv fabrikaları Bursa’da yer
almaktadır. Maliye Bakanlığı’nın 2008 yılı verilerine göre Bursa, ülke ekonomisine sağladığı
bütçe gelirleri açısından İstanbul, Ankara, Kocaeli ve İzmir’den sonra 5. sırada yer
almaktadır. İşyeri ve çalışan sayılarına göre Bursa, Marmara Bölgesi’nde İstanbul’dan sonra
2. sırada bulunmaktadır. Türkiye’de kişi başına yurt içi gelir ortalaması 12.119 ABD dolar
iken Bursa’da kişi başına yurt içi gelir ortalaması 2007 yılında 15.948 ABD dolar olarak
hesaplanmıştır.
Bursa which under the
Republican period became
a centre for industrialization
and production is a city
which has succeeded in
developing its existing
tradition of commerce
and bringing it up to the
present day. The city has 13
industrial zones one of which
is Turkey’s first industrial
zone, 19 small-scale
industrial zones, 1 free-trade
zone and also a technology
development centre which
provides services to industry.
In Bursa which has Turkey’s
second largest exports
union the production has
been focused on the textile,
automotive, automotive
spare parts industry, readyto-wear garments, machinery
and metal industry, dry-fresh
and frozen foods, agriculture
and service sector. Turkey’s
most important automotive
factories are to be found
in Bursa.
According to the Ministry
of Finance’s data for the
year 2008, from the point
of view of providing budget
incomes for the country’s
economy Bursa takes 5th
place in the ranking after
Istanbul, Ankara, Kocaeli
and İzmir. According to
the number of work places
and employees Bursa takes
second place in the ranking
in the Marmara Region after
Istanbul. While the average
national income was 12.119
USA Dollars per person in
Turkey, it was calculated as
15.948 USA Dollars in Bursa
in the year 2007.
Tarım
Bursa verimli ovalarıyla da
ülke tarımında çok önemli
bir yere sahiptir. Hemen
hemen her türlü meyve ve
sebzenin yüksek kalitede
üretildiği Bursa’da, tarım
ürünleri hem iç piyasa
hem de ihracatın gözdesi
durumundadır. Bursa kara
inciri, şeftali, kiraz, çilek,
kestane, elma başta olmak
üzere, Bursa’da üretilen
meyvelerin büyük bir
bölümü ihraç edilmektedir.
Son yıllarda uygulanan
projelerle özellikle dağ yöresi olarak adlandırılan Harmancık, Büyükorhan, Orhaneli ve Keles
yöresi ile Karacabey, Mustafakemalpaşa, Yenişehir ve İznik’te hayvancılıkta da önemli bir
atılım sağlanmıştır. Bursa doğal kaynaklarıyla eşsiz bir coğrafya üzerine kuruludur. Asırlardır
ayakta duran İnkaya Çınarı, Kavaklı Çınar, Koğukçınar, Ağlayan Çınar gibi onlarca doğal
abide, Ayvaini ve Oylat gibi mağaraları, Saidabat ve Suuçtu şelaleleri kentin dört yanında
ziyaretçilerini yüzyıllardır büyülemeye devam etmektedir.
Agriculture
Ulaşım
Bursa kara, hava ve deniz yolu ile diğer kentlere
bağlanmaktadır. Kentin karayolu ile 3 farklı giriş ve çıkışı
bulunmaktadır. Doğu yönünde Ankara, Eskişehir, batı
yönünde İzmir ve kuzey yönünde ise Yalova ve İstanbul
kentlerine bağlanmaktadır. 2000’li yılların başında bir
bölümü yapılan Bursa çevreyolu kent trafiğinde önemli
bir rahatlama sağlarken, Körfez Geçiş Köprüsü ve İzmir
bağlantısının yapılmasıyla birlikte otoyolun önümüzdeki
dönemde tamamlanması beklenmektedir. Bursa’da halen
biri faal durumda iki havaalanı bulunmaktadır. Yenişehir
Uluslararası Havaalanı yurtiçi ve yurtdışı yolcu ve kargo
taşımacılığına açıktır. Bursa Havaalanı ise ulaşıma kapalıdır.
Bursa Güzelyalı Feribot İskelesi ve Gemlik Limanı ile deniz
ulaşımına da sahip bir kenttir. Hızlı feribot ve deniz otobüsü
ile İstanbul’a ulaşmak mümkündür. Bursa Şehirlerarası Otobüs
Terminali kentin kuzey girişinde yer almaktadır ve çevre yolu
ile bağlantılıdır. Kent içi toplu ulaşımda ise otobüs, minibüs
ve raylı sistem kullanılmaktadır.
Bursa has also great importance in the country’s
agriculture with its fertile valleys. In Bursa, where almost
every kind of fruit and vegetables can be produced
in very high quality agricultural products are in much
favour both in the domestic and export market. A major
part of the fruits produced in Bursa are exported with
black figs, peaches, cherries, strawberries, chestnuts
and apples coming high on the list. In recent years,
an important development has been made in animal
husbandry with the implementation of projects in the
regions of Harmancık, Büyükorhan, Orhaneli and Keles,
an area which is known as mountain region and also in
Karacabey, Mustafakemalpaşa, Yenişehir and İznik. Bursa
is founded on a unique geographical position with its
natural resources. Tens of natural monuments such as
İnkaya Çınarı, Kavaklı Çınarı, Koğukçınar, Ağlayan Çınar,
the caves such as Ayvaini and Oylat, and Saidabat
and Suuçtu Waterfalls have continued to fascinate their
visitors for centuries on the four sides of the city.
Transport
Bursa is
connected with
the other cities by
highway, airway
and sea routes. The city has 3 different entries and
exits with its highways. It is connected with the cities of
Ankara and Eskişehir in an easterly direction, İzmir to
the west and Yalova and Istanbul to the north. While
the ring road, a part of which was constructed at the
beginning of the 2000,s has provided considerable
ease for the city’s traffic, the highway is expected to
be finished in the forthcoming period by constructing
the Gulf Pass (Crossing) Bridge and İzmir connection.
At the present there are two airports in Bursa one of
which is in operation. Yenişehir International Airport
is providing both domestic and foreign passenger
transportation and charter airline services; however
Bursa Airport is closed to transport. Bursa is a city
that has also a sea route with the Güzelyalı Ferry Boat
Wharf and Gemlik Seaport. It is possible to travel to
Istanbul by express ferry boat and sea bus. Bursa
Intercity Bus Terminal is situated in the north entrance
of the city and it is connected with the highway. For
public transport in the city bus, minibus and railway
systems are used.
İnanç
Farklı dinlerin yüzyıllar boyu yan yana hüküm sürdüğü,
medeniyetlerin komşuluk ettiği Bursa’da, müslümanlar,
yahudiler ve hıristiyanlar kendilerinden bir şeyler bulur,
atalarından kalan hatıralara dokunmanın hazzını yaşar.
Bursa, müslümanlar için evliyalar şehri olarak adlandırılır.
Bursa’nın ilçesi olan İznik Hristiyanlar için 3. kutsal kenttir.
Medeniyetlere beşiklik eden, 3 imparatorluğun merkezi
olan Bursa’da gezginler; kiliseler, medreseler, sinegoglar,
külliyeler, camiler, kaleler kısacası tarihte yaşanmış ne varsa
onu görür ve yaşar. Osmanlı İmparatorluğu’na hükmetmiş 6
padişahın ebedi istirahata çekildiği Bursa, padişahlar ve
evliyalar şehri olarak da adlandırılır.
Modern Bursa
Tüm tarihi kültürel değerlerinin yanı sıra Bursa, Türkiye’nin
ve Avrupa’nın en modern şehirlerinden birisidir.
Türkiye’nin en büyüğü olan Atatürk Kongre ve Kültür
Merkezi, Uludağ Üniversitesi, Avrupa’nın en modern
sebze hali, modern alışveriş ve eğlence merkezleri ile
Bursa her dönem olduğu gibi bugünde Türkiye’nin öncü
illerinin başında yer alır.
Çevre yönetimi, ulusal ve uluslararası festivaller,
sempozyum ve kongreler, tarihe mal olmuş isimler Bursa’yı
çok özel bir yere taşır.
Belief
In Bursa where the different religions have lived side by
side and civilizations brought about neighbourliness, the
Moslem, Jewish and Christian people can find something of
them and experience the satisfaction of coming into contact
with the memories of their ancestors. Bursa is known as the
city of saints for Moslems. İznik (Nicaea) which is a borough
of Bursa is the 3rd holy city for Christians. The visitors who
come to Bursa which is centre of 3 empires and the cradle
of civilizations can see and experience the churches,
madrasahs, synagogues, complex of buildings, mosques,
castles, briefly whatever experienced in the history. Bursa
where the 6 sultans who ruled the Ottoman Empire are laid
eternally to rest is called the sultans and saints city.
Modern Bursa
In addition all its historical and cultural values bursa is one of
the most modern cities of Turkey and Europe. With its Atatürk
Congress and Culture Centre which is the biggest centre of
Turkey, Uludağ University, the most modern vegetable market
of Europe, modern shopping and entertainment centres,
Bursa today comes in the lead of Turkey’s leader cities as is
usual with each period. Environmental Management, national
and international festivals, symposiums and congress,
personalities who have gone down in history carry Bursa to a
very special place.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
CUMALIKIZIK
CUMALIKIZIK
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Cumalıkızık
Osmanlı kırsal mimarisinin en görkemli köy yerleşimlerinden
biri olarak günümüze kadar gelmeyi başaran Cumalıkızık,
Uludağ’ın güney eteklerinde kurulan 700 yıllık bir vakıf
köyüdür. 1339 tarihli Orhan Vakfiyesi’ne göre Kızık köyleri
imaret için vakfedilmişti. Kızık 24 Oğuz boyundan biridir.
1303 yılında Bursa yöresi tekfurlarını yenen Orhan Gazi,
Kestel’i fethedince yöre Türkmenlere açılmıştır. Cumalıkızık
geleneksel Osmanlı mimarisine göre şekillenmiş, özgün
sivil mimarlık örnekleri olan evlerin organik sokak dokusu
ve anıtsal yapılarla bütünleştiği önemli bir kültür mirasıdır.
İçlerinde yaşamların sürdüğü evleriyle adeta bir açık hava
müzesi olan Cumalıkızık; tarihi, doğal ve kültürel değerleriyle
UNESCO dünya tarihi mirası listesine de adaydır.
Osmanlı döneminde Uludağ’ın etekleri ile vadiler arasında
sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerinde
Cumalıkızık
Cumalıkızık, which has come to the present as one of
the magnificent village locations of Ottoman’s rural
architecture, is a 700-year old foundation village and
was established at the southern booms of Uludağ.
Cumalıkızık is an important cultural heritage; the houses,
which are the samples of authentic civil architecture
style, have become integrated with the natural street
configuration and monumental structures. Cumalıkızık
and its houses that people can still live inside, are in
UNESCO’s World History Heritage Candidate List with
their natural and cultural values as an open air museum.
The villages, which were at the booms of Uludağ and
got stuck in canyons, were called as “Kızık” at Ottoman
time. It is said that, people, who were from the other
“Kızık” villages, used to come together in this village
after Friday Prayers, for this reason, the village took
name of Cumalıkızık (Friday Kızık). From “Kızık” villages
only Cumalıkızık, Hamamlıkızık, Derekızık, Değirmenlikızık
yaşayanların Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan
bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir.
Kızık köylerinden yalnızca Cumalıkızık, Hamamlıkızık,
Derekızık, Değirmenlikızık ve Fidyekızık bugüne kadar
gelebilmiştir. Ancak Cumalıkızık dışındakiler özgün dokularını
koruyamamışlardır.
Yaklaşık 10 hektarlık bir alanda kurulmuş olan Cumalıkızık
Köyü’nde bulunan 270 dolayındaki evin yüzde 60’ında
halen oturulmaktadır. Tescilli yapı sayısı 133’dür. Bunlardan
ikisi anıtsal yapı (cami ve hamam), 128’ i de sivil mimarlık
örneği yapıdır. Ayrıca köy meydanında tescili yapılmış iki
anıtsal çınar ve caminin doğusunda çeşme vardır.
Geleneksel Osmanlı yerleşmelerinde gözlemlenen cami,
köy kahvesi ve ulu çınar üçlemesinin oluşturduğu merkez
Cumalıkızık’ta da görülmektedir. Topografyaya göre
şekillenmiş organik sokak dokusunu oluşturan yapılar
bölgenin karakteristik özelliklerine göre tasarlanmıştır. Bu
nedenle her sivil mimari yapı örneği diğerinden farklıdır. Bu
farklılık da köy dokusunu zenginleştirmiştir.
Yassı taş döşemeli dar sokakların orta kısımları, yağışlı
günlerde suyun akıp gitmesi için sokak hafif çukur bir kanal
haline sokulmuştur. Bu özellik köyün özgün yapısının bir
parçasıdır. Zemini taş döşeli sokağın, ortasında yer alan
eğimli yüzey, saçaklardan gelen yağmur suyunu evlerin
cephesinden uzaklaştırmanın yanı sıra, köyün en üst
noktasında yer alan kaynaktan, suyun bilinçli bir şekilde
dağıtımında da kullanılmaktadır. Bahçe sulamada kullanılan
bu su düzeneği, köyün yaz aylarında serinlemesine de
yardımcı olmaktadır. İnsan psikolojisi üzerinde rahatlama
yaratan su kullanımı, doğal ekolojik dengenin bir yaşam
döngüsü olarak kazanımında önemli rol oynar. Köyde iki
and Fidyekızık Villages could come until today. However
the other villages could not protect their authentic
configuration apart from Cumalıkızık. Cumalıkızık was
established on the area of ten hectares, approximately;
there are 270 houses in the village and 60 of them are
still livable. Quantity of officially registered structures
is 133; two of them are memorial structures (mosque
and bath), and 128 of them are the samples of civil
architectures. Besides, there are two memorial planes,
located at the village arena, and a fountain, located in
the east of the mosque, in the village. Mosque, village,
coffeehouse and big plane triplet, which are seen
in Ottoman locations, are also seen in the centre of
Cumalıkızık Village. The structures, which are comprised
natural street configuration by topographer, were
designed according to characteristic specialities of
the region. Therefore, all civil architecture samples are
different from each other. This difference enriches the
village configuration. There is a small burrow channel
kişinin yan yana yürümesinin mümkün olamayacağı darlıkta
sokaklara da rastlanır. Sokaklar belli bir plan göstermez.
Yapılışları, eğimli köy arazisine uygun olup, bazı sokaklar bu
nedenle çıkmaz niteliktedir.
Ünlü “Cumalıkızık evleri” moloz taş, ahşap ve kerpiçten
yapılır, genelde üç katlıdır. Üst katlardaki pencereleri kafesli
ve cumbalı olan evler, dışarıdan içerisi görülmeyecek
şekilde inşa edilmiştir. Serin taş avlulara açılan, iki kanatlı
ceviz kapıların üstündeki dövme demirden yapılan kulp
ve tokmaklar dikkat çekicidir. Evlere giriş genellikle hayat
denilen bölümden olup burası en çok kullanılan mekandır.
Bu mekanda, tarımsal ürünlerin depolanmasından ayrılması
ve bakımına, yakacak malzemenin istiflenmesinden,
düğün yapılmasına kadar pek çok işte yararlanılır. Hayat
bölümünden geçilen iç avludaki fırında ekmek ve börekçörek pişirilir. Şaraphane denilen ahşap teknelerde üzümler
sıkılır, kazanlarda pekmezler kaynatılır. Çamaşırlar burada
yıkanır ve kurutulur. Zemin kısmında mutfak, tuvalet, ahır,
kümes, ocak ve fırınların yer aldığı Cumalıkızık evlerinde
yüksekliği az olan bir kat, kışlık olarak ayrılmıştır. Burada
yatak odaları, oturma odaları, banyo ve ocaklar yer alır.
Üç katlı olan Cumalıkızık evlerinde ikinci kat yazlık olarak
ayrılmıştır. Bu katta odalar, eyvan, seki ve sedirler değişik
tipteki sofalarda sıralanmışlardır. Üst katta ise baş oda
denilen minderli yastıklı seki ve sedirlerin bulunduğu rahat
oturmaya elverişli odalar yer almaktadır.
Evlerin ısınması ocaklarla sağlanmıştır. Bu ocakların son
derece güzel işlenmiş olanları vardır. Çatının üzeri alaturka
kiremitlerle kaplıdır. Çatılar genellikle dört meyilli, bazen iki
meyillidir. Saçaklar oldukça dışa çıkıktır. Cumalıkızık evlerinde
kullanılan yapı malzemesi başta moloz taş olmak üzere,
in the middle part of the flat-stoned narrow streets.
The water flows from these channels on rainy days. This
is the part of the authentic structures of the village.
Acclivitous surface, which is in the middle of the stonedground street, provides to protect the houses from rain
water and it is used for canalizing the water from the
top, functionally. This water mechanism, which is used for
garden watering, enables to keep the village cool in
the summers. This water usage gives relief to the human
psychology and ecological balance is ensured in
lifecycle as a gain. There are very narrow streets in the
village such that two people cannot be walked side to
side. The streets have not any specified plan. Those are
suitable for village’s acclivitous land so, some of the
streets are some kind of blind streets.
Famous “Cumalıkızık Houses” are made from rubble stone,
wooden and adobe. The houses, which has alcoves
and cage at the top floors, were built in such a way
that inside cannot be seen from outside. Hammered iron
handles and knockers, which open to cool stoned atriums
and have two -winged walnut doors, are interesting.
The entrance of the houses is at the part, which called
“life”, and this area is used mostly. Agricultural products
are stocked up and garnered, firing stuff is kept and the
weddings are held in this place. There are ovens, which
are at the inner court beyond the “life” part; brad, cake
and pastries are cooked in these ovens. Grapes are
squeezed in the wooden basins called “şaraphane” (wine
house) and grape molasses are made in the boilers. The
clothes are washed and dried here. Cumalıkızık houses
ağaç ve kerpiçtir. Duvarlarda bağdadi arasında kerpiç ve
çamur sıva görülür. Evler sarı, beyaz, mor ve mavi renklerde
boyanmıştır.
Cumalıkızık’ın güneydoğusunda Uludağ eteklerindeki
“Ihlamurcu” mevkiinde 1969 yılında tespit edilen Bizans
devrine ait kilise kalıntısı köyün tarihinin daha da eski
olduğuna işarettir. Bulunan kilise kalıntıları Bursa Arkeoloji
Müzesi’ne nakledilmiştir. Ahşap işleri ile bezeli köyün
camisi, caminin yanındaki Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek
kubbeli hamam, Osmanlı devrinden kalmadır. 1992 yılında
açılan Cumalıkızık Etnografya Müzesi ve Sanat Evi köy
meydanındadır. Cumalıkızık’ta köyün geçmişine ışık tutan,
köyde yaşayan halk tarafından bağışlanan 18,19 ve 20.
yüzyıllara ait çeşitli eşyaların sergilendiği Etnografya Müzesi
bulunmaktadır. Müzede, Orhan Bey’in köye verdiği bir berat
bulunmaktadır. Bahçesinde at arabaları, dibek taşı, yalak,
üzüm çiğneme teknesi gibi nesneler, müzenin içinde ev
eşyaları, mutfak eşyaları, aydınlatma ve ısınma araçları, av
malzemeleri, Uludağ’da bir zamanlar sürüler halinde yaşayan
geyiklerden kalma dev geyik boynuzu, semerler sergilenir.
Son yıllarda tarihi dokusu nedeniyle sık sık dizi ve film
çekimlerine de sahne olan köy, ilgi çeken ve ziyaret edilen
bir turizm merkezi haline gelmiştir. Restore edilen birçok ev;
lokanta, çay bahçesi ve butik otele dönüştürülürken, köyün
geleneksel ürünleri meydana kurulan tezgahlarda sosyoekonomik yaşam içinde önemli bir yere sahip olan kadınlar
tarafından ziyaretçilere sunulmaktadır.
Tamamen doğal ürünlerden oluşan Cumalıkızık köy kahvaltısı,
gözleme, ahududu, böğürtlen ve bunlardan yapılan
reçellerle, tarhana ve köy eriştesi meşhurdur. Her yıl Haziran
ayında yapılan Ahududu Şenliği de büyük ilgi görmektedir.
have kitchens, toilets, barns, coops,
cookers and ovens at their ground floors;
one floor is separated for the winters.
There are bed rooms, living rooms, bathes
and cookers in this part. Cumalıkızık
houses have three floors and the second
floor is separated for the summers. The
rooms and terraces are arranged in the
different type coaches. There is a room
at the top floor, it is called “main room”
those rooms have terraces and parts with
pillows for comfortable sitting.
The houses are heated with the fire
places. Some of those fire places have
nice designs. The roofs are covered with
old-fashioned roof tiles. The roofs are
generally with four slopes or doubled
slopes. The eaves are quite out warded.
Rubble stones, wood and adobe are
used for the construction of Cumalıkızık
houses. Adobe and mud plastering can
be seen on the walls. The houses are
usually yellow, purple and blue coloured.
A church remnant was found in “Ihlamurcu”
area, which is located in the south-east of
Cumalıkızık. This church is from Byzantine
Time and shows that the village history
goes to older time. Those remnants were
sent to Bursa Archaeological Museum.
The wooden motif village mosque,
Zekiye Hatun (Lady Zekiye) fountain,
which is next to the mosque, and single
domed bath are dating from Ottoman
Time. Cumalıkızık Ethnography Museum
and Art House, which were opened in
1992, are in the village arena. There are
different kinds of stuff, which are dating
from 18th, 19th and 20th Centuries and
were handed out by the villagers, in
Ethnography Museum. There is a charter
that Orhangazi gave to the village, in the
museum. The horse drawn carriages, mortar
tone, drinking basins, grape basins are
displayed in the garden of the museum.
Households stuff, kitchen equipments,
lighting and heating equipments and
saddles and big buckhorn (Dating from
the deer flocks lived around Uludağ) are
displayed inside of the museum.
Many restored houses were turned in to
restaurants, tea gardens and boutique
hotels. The women, who are in a very
important place for village’s economic
and social life, sell the home-made
products in the streets. Cumalıkızık village
breakfast, which consists of totally natural
foods, battercake, raspberry, blackberry,
tomato and pimento and home made
fettuccini are very famous in the village.
“Raspberry Festival” is set up in June every
year and visited by many visitors.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
APOLYONT
GÖLYAZI
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Gölyazı
Gölyazı, Bursa’nın en zengin antik yerleşim yerlerinden biridir. Bursa-İzmir karayolunun 35.
kilometresinde bulunan yol ayrımından 7 kilometre mesafelik bir yolla ulaşılan ve Uluabat
Gölü’nün doğu ucunda, derin bir yarımadanın üzerinde kurulan beldenin tarihi M.Ö. 6. yüzyıla
dek uzanır.
Yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; Gölyazı beldesinin antik adı, bugün Orhaneli Çayı
(Kocaçay) dediğimiz antik Ryndacus ırmağından kaynaklanan “Apollonia ad Rhyndacum”dur.
Apollonia eski çağların ışık tanrısı idi. Antik çağlarda Anadolu’da kurulmuş “Apollonia” adlı dokuz kent
olduğu bilinir. Bu adın diğer kentlerden ayrılabilmesi, için Apolyont (Uluabat) gölünü besleyen Aizonai
(Çavdarhisar) çevresinden çıkan Rhyndacus denilen ırmağa atfen konduğu kaynaklarda belirtilir.
Gölyazı
Gölyazı Bursa’s one of the richest locations. The town is located on a chersonese at the eastern
point of Uluabat Lake; it is reached after 7 km from a junction, which is on 35th km of Bursa-İzmir Road.
The town’s history goes over to B.C 6th century. According to written instruments; Antique name of
Gölyazı Town is “Apollonia ad Rhyndacum” that we say Orhaneli Brook (Kocaçay) today and this
comes from Ryndacus River. Apollonia was the God of the Light at the old eras. It is known that nine
towns, named “Apollonia”, were located in Anatolia at Antique Eras. This name was given to make it
different from the other towns so it is indicated on some sources that, this name was given referring
Rhyndacus Rivers, which feeds Apolyont (Uluabat) Lake that is close to Aizonai (Çavdarhisar).
Gölyazı developed at Rome Era; the town specially gained sacred artefacts at Constantinople Time.
Roma çağında gelişen Gölyazı, Bizans döneminde daha çok
dinsel içerikli eserler kazanmıştır. Bugüne dek sürekli arkeolojik
kazılar gerçekleştirilmeyen bölgeyle ilgili bazı bilgiler burada
bulunan sikkelerin incelenmesi ile elde edilmiştir. Bölgede,
M.Ö. 1. yüzyılda Apollonia’da kerevit kabartmalı sikkeler darp
ediliyordu. Bölgede bol miktarda Bizans imparatorluk sikkeleri
de bulunmuştur. 1303 Dimboz zaferinden sonra Kite (Ürünlü)
Tekfuru’nun topraklarını alan Osman Gazi, Gölyazı Bölgesini
de Türklere açmıştır.
Hem beldede, hem de Uluabat Gölü üzerindeki adalardan
Alyos ve Manastır adalarında Bizans döneminden kalma
ören yerleri vardır. Halk arasında “Deliktaş” olarak anılan ve
su kemeri olduğu tahmin edilen bir yapı ile “Taş Kapı” diye
No archaeological excavation has been carried out in
Gölyazı by this time; some information has been acquired
by examining the coins, which had been found at the area.
Crawfish embosses were minted in Apollonia in B.C 1st
century. The money monetized for the town at Rome Time.
Many Constantinople Empire Coins were found at the area.
After Osman Gazi’s Dimpoz Victory, he took Kite (Ürünlü)
Feudal Landlord’s land and took Gölyazı Area for Turks.
There are ruins, which handed down from Constantinople
Time, at the Islands located on Uluabat Lake as well as
Alyos and Manastır Island.
The most interesting remnants of the area are; a structure,
considered as an aqueduct and called “Deliktaş” (Pierced
adlandırılan antik kale kalıntılarının yanısıra, Kız Adası’nda
bulunan Apollon Tapınağı’nın kalıntıları, antik tiyatro
kalıntıları, yarımadanın çevresinde kalıntılarına rastlanan
surlar, 19. yüzyılda burada yaşayan Rum azınlık tarafından
yaptırılan Hagios Georgios Kilisesi ve Manastır Adası’nda
kalıntıları bulunan Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi
bölgenin en ilgi çekici tarihi kalıntılarıdır.
SİT alanı ilan edilerek koruma altına alınan bölgede
ayrıca, yapılış tarihi bilinmeyen tarihi bir cami ve hamam
bulunmaktadır. Bugün “ağlayan ağaç” adıyla anılan ve
beldenin yarımadayla bağlantısını sağlayan köprünün
başında bulunan 400 yıllık çınar da görülmeye değer bir
doğa harikasıdır.
Stone) by the people, antique castle remnants called “Taş
Kapı” (Stone Door), remnants of Apollon Chapel, located
in Kız Island, (Girl Island) the antique theatre remnants,
the city wall remnants around the town, Hagios Georgios
Church, which was made by Greek Minority in 19th century
and remnants of Hagios Constantine Abbey Church located
in Abbey Island. The area has been announced as the
protected area; there is a mosque and a bath in the area,
their location time is unknown. Besides, 400-year-old plane
tree, which is called “crying plane tree” next to the bridge,
which provides the connection to the chersonese, is a
worth-seeing natural wonder. Gölyazı is an important town in
terms of the specialities of Turks’ and Greeks’ common history.
Gölyazı, Türklerle Rumların ortak tarihi açısından önemli
özelliklere sahip bir beldedir. Eski bir Rum köyü olan ve
bugün daha çok mübadele ile Selanik’ten göç edenlerin
yaşadığı Gölyazı, Osmanlı döneminde Türklerle Rumların
birarada yaşadığı ve Rumların çoğunlukta olduğu bir yerleşim
merkeziydi. 1924 yılında mübadele anlaşması ile gelen
Türk göçmenler, Gölyazı ve çevresi ile uyum sağlamışlar,
çalışkanlıklarıyla çevre kültürünü geliştirmişlerdir.
Tamamı SİT alanı olan ve bağlı olduğu ilçeye adını veren
muhteşem nilüfer çiçeklerine ev sahipliği yapan Uluabat
Gölü, 2–4 metre arasındaki derinliği ve puslu havasıyla farklı
bir görüntü yansıtır. Gölyazı halkının geçim kaynağı tarım,
balıkçılık ve turizmdir.
Gölde turna, sazan ve köylüler tarafından “Feki” adı verilen küçük
bir balık türü yaşar. Uluabat’ın simgesi olan kerevit ise bölge
halkının geçim kaynağı olmaktan çoktan çıkarak anılardaki yerini
almış durumdadır. İlkbaharda gölün yükselmesiyle su içinde kalan
ağaçlar, yine bu sularda süzülen ördekler, çoğu zaman gölü
kaplayan sis, sazlık bölgeler, sandallarında avlanan balıkçı
kadınlar, Arnavut kaldırımlı sokaklar; antik çağda Apolyont olarak
bilinen bu köyün güzelliklerinden yalnızca birkaçıdır.
Gölyazı, which is an old Greek Village and mostly emigrants,
who had come from Salonica, live, was a location that
Turks and mostly Greeks lived together at Ottoman Times.
Turkish Emigrants, who came to the area by the population
exchange agreement in 1924, accommodated to Gölyazı
and improved the culture of the area.
Uluabat Lake, which is completely protected are, hosts the
fantastic lotus flowers, reflects an extraordinary view with its
depth of 2-4 meters and fuzzy air.
Source of living of Gölyazı People is agriculture, fishery
and tourism. Crane fish, carp fish and “Feki” fish (a small fish,
called “Feki” by the villagers) live in the Lake.
The crawfish, which is symbol of Uluabat Lake, is not the
source of living for People of Gölyazı anymore, it is only
remembered commemoratively.
Some of the beauties of this village, which is known
Apolynot at antique era, are: the trees, which remain in the
water when the lake rises; the ducks swim on this water, the
marshy places, the fisher women, hunt fishes on the boats,
and the cobblestoned pavement streets.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
FOLK CULTURE
HALK KÜLTÜRÜ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Bursa Halk Kültürü
Bursa’s Folk Culture
Bursa binlerce yılda farklı medeniyetlerin süzgecinden
geçerek günümüze ulaşan derin bir kültür birikimine
sahiptir. Medeniyetlerden
arta kalanlarla sonra
gelen kültürlerin adeta
harman olmasıyla ortaya
çıkan bu yapı, gerek
oyunlara, gerekse de
hayata yansıyıp, kente
ayrı bir tat katar. HacivatKaragöz’ün başı çektiği
gölge oyunu, dünyada
bir benzeri olmayan kılıç
kalkan, Osmanlı’dan
günümüze taşınan mehter,
köy seyirlik oyunlarıyla
Türkmen ve Rumeli Halk
oyunlarına, dillerde gezen
saz ve söz eklenir.
Bursa has got a deep folk culture, which has reached
the present by passing the filter of different civilizations.
This structure, which has
occurred by blending
those civilizations with
the current culture, gives
a different atmosphere
to the city by reflecting
in both plays and life.
The main shadow play;
Hacivat-Karagöz,
unprecedented play;
blade-shield, the janissary
band, which comes
from Ottomans and the
village plays; Turkmen and
Rumelia folk dances are
added to the instruments
and songs.
Karagöz ile Hacivat
Karagöz and Hacivat
Gölge oyunlarının Türkiye’deki temsilcisi olan HacivatKaragöz, yüzyıllardır sadece Bursa’da değil, Türkiye’de ve
dünyada tanınan bir kültürel renktir. Hacivat ve Karagöz’ün
Bursa’da yaşadığı ve Orhan Camii inşaatında çalıştıkları
ile ilgili çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bu söylentilerden
en yaygın olanına göre; Orhan Camii inşaatında çalışan
demirci ustası Kambur Bali Çelebi (Karagöz) ile duvarcı
ustası Hacı İvaz (Hacivat) arasındaki nükteli konuşmalar
diğer işçileri meşgul eder. Bu nedenle cami inşaatında
aksamalar olmaya başlar. Padişah bu durumu haber alınca
Karagöz’ü yakalatarak idam ettirir, Hacivat ise kaçarak canını
kurtarır. Karagöz’ün öldürülmesi hem halkın hem de işçilerin
moralini bozunca padişah bu duruma çok üzülür. Şeyh Küşteri,
padişahın üzüntüsünü gidermek için Karagöz’le Hacivat’ın
deriden yapılmış tasvirlerini
arkasında ışık koyduğu bir perdenin
önünde oynatarak Karagöz’le
Hacivat’ın konuşmalarını
canlandırır. Günümüzde de
Karagöz perdesine Şeyh
Küşteri meydanı denir ve Şeyh
Küşteri gölge oyununun piri kabul
edilir. Karagöz hakkında ilk kesin
belge şehzadelerin sünnet törenini
anlatan 1582 tarihli ‘’Surname-i
Hümayun’’da yer alır. O zamandan beri
bu gelenek sürer ve günümüze kadar
ulaşır. Bugün Bursa’da Karagöz
ve Hacivat adına yapılmış bir
anıt mezarın yanı sıra bir de
Karagöz Evi Müzesi, bu
kültürü yaşatmaktadır.
Hacıvat and Karagöz, is the symbol of the shadow plays
in Turkey. It is a cultural colour that is known in Turkey and
World as well as in Bursa. It is said that, Hacivat and
Karagöz lived in Bursa and worked for the construction of
Orhangazi Mosque. The most common rumour is “Kambur
Bali Çelebi (Karagöz), who was an ironmonger and worked
for the construction of Orhan Mosque, was having witty
conversation with bricklayer Hacı İvaz (Hacivat) and their
conversations kept other workers busy, then the work failed
time to time. When the Sultan found out about the situation
Karagöz was caught and was executed by hanging,
Hacivat ran away and saved his life. People and the workers
felt sad after death of Karagöz. Afterwards the Sultan felt
upset due to the situation too. Şeyh Küşteri
made a play from the shadow of Karagöz
and Hacivat, he acted their conversation
at the front of a curtain with the light
behind to make the Sultan feel better.”
Today, Karagöz curtain is called Şeyh
Küşteri arena and Şeyh Küşteri is known
as the master of the shadow plays.
The certain information about Karagöz,
was found in “Surname-i Hümayun”
dated 1582. It was talked about the
circumcision feast of the lineages.
This tradition has carried on and
has come up today since then.
Today, this culture is still alive with a
monument, which was put for Karagöz
and Hacivat, and with Karagöz House
Museum in Bursa.
Bursa Janissary Band
Janissary Band, which had came to Anatolia from Middle
Asian, is still alive in Bursa strongly. The first Janissary
Band House of Bursa was established in 1326, when the
city was taken. Bursa Janissary Band House presented its
performance for 500 years till the Guild of Janissaries was
closed down. War Veterans Association established it at
Republic Period, in 1963 again, but it did not live long.
Bursa Janissary Band, which was established in the scope
of Bursa Music and Folk Dances Association in 1991 again,
continuous to present its performance strongly and joins
the festivals in Turkey or abroad. Besides, they present their
performance at Tophane Park every week regularly.
Bursa Mehter Takımı
Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen mehter müziği geleneği,
Bursa’da güçlü bir şekilde yaşatılmaktadır. Bursa’daki ilk
mehterhane 1326 yılında kent fethedildiğinde kurulmuştur.
Bursa Mehterhanesi, Yeniçeri Ocağı’nın kapatıldığı 1826
yılına kadar 500 yıl aralıksız hizmet vermiştir. Cumhuriyet
döneminde 1963 yılında Muharip Gaziler Derneği
tarafından yeniden kurulmuş ama bu girişim uzun soluklu
olmamıştır. Bursa Musiki ve Halk Oyunları Derneği (BURHOY) bünyesinde 1991 yılında yeniden oluşturulan Bursa
Mehter Takımı günümüzde güçlü bir şekilde faaliyetlerini
sürdürmekte, yurtiçi ve yurtdışı festivallere katılarak konserler
vermektedir. Ayrıca her hafta Tophane Parkı’nda düzenli
olarak gösterilerini sürdürmektedir.
Kılıç-Kalkan
Kılıç- Kalkan oyunu oynanırken kılıç ve kalkanın birbirine
vurmasından çıkardığı ritmik sesler dansın kendi orijinal
müziğini meydana getirmektedir. Dünyada müziksiz oynanan,
bilinen başka bir oyun daha olmadığından son derece
otantik olarak kabul edilmektedir. 700 yıla yakın bir süreden
beri, ilk günkü figürlerini koruması ve aynı şekilde oynanıyor
olması en büyük özelliğidir. Orhan Gazi döneminde kurulan
ordunun yaptıkları savaş talimlerinin daha sonra oyun halini
aldığı düşünülmektedir. Altı önemli figürü olan oyunun her
figürünün bir fonksiyonu ve ritmi vardır.
Peşrev: Askerlik görevine çağrılış ve bu çağrıya uyanların
askere uğurlanışı sergilenir.
Yemin töreni: Acemi eğitimi bitirmiş erlerin günümüzde
Blade-Shield
Blade-Shield consists of an original music, which is occurred
when the blades and shields crash each other with a
rhythmical dance. It is accepted very unusual and authentic
because there is no any other play that dancing is possible
without an instrumental music. Its most important speciality
is; this play is presented for nearly 700 years with the same
figures and style. It is thought that, when the army was
established at Orhan Gazi Time, the soldiers’ war practise
created in this play.
The play has got 6 important figures and every figure has a
function and rhythm:
Peşrev: Calling for military service and the farewell for the
military service are presented.
olduğu gibi yemin etmesi gerekir. Burada askerlik görevini
kabul ettiğine ve yerine getirmek istediği üzerine namus ve
şeref üzerine ant içilir,yemin kılıçlar üzerine edilir.
Eğitim: Askerlerin savaşa hazırlanması için askerlik
öğrenimine götürülerek, savaş uygulamasının öğretilmesine
denir. Savaşa hazırlanış ve savaş sahneleridir. Oyundaki
figürler, kılıç bileme, silah bilgisi ve bakımı, cenge girişme,
vuruşma becerisinin uygulanması, hasmı tartma ve tanıma
yeteneğinin kullanılması sergilenir.
Cenk ve sulh sözleşmesi: İki taraf cenk için dizilirler ve
savaşa tutuşurlar. Oyunda var olan ritm bu bölümde
kaybolur, yerini gürültü alır. Cenkten sonra silah
bırakışmasına gidilir. İki taraf savaşı durdurur. Oyunda bu üç
bölüm için ayrı deyimler kullanılır. Helalleşme cenkten önceki
durumlar için, muhabere savaş kısmı için, mütareke de silah
bırakışması için kullanılmaktadır.
Anlaşma devresi: Savaşın bırakılması için taraflar
arasında görüşme yapılması gerekir. Cengaverin bu arada
uyanık olması yalancı sözlere, pusuya düşmemesi gerekir.
Cengaverin silahını isteyen bir kişinin sözüne uyup, silah
değiştirmek amacıyla kılıcını savurup atması üzerine diğer
tarafın kendisine saldırdığı bir uyarlama ile işlenmiştir. Bu
bölüme oyun içinde silah değiştirme adı verilmiş ve sindirme
sözcüğü de bu bölüm için kullanılmıştır.
Ara savaşı: Cengaverler birbirlerinin yardımına koşarlar iki
taraftakilerin kendi arkadaşlarına katılması ile ara savaş
başlar. Bu savaş sırasında da ritim yoktur.Toplu savaş
bırakışması açıklanır ve savaş dönüşü sevinç yaşanır.
Bursa Türkmen Oyunları
Bursa yöresine özgü Türkmen oyunlarında el kol bağlantısı
yoktur. Elde genellikle zil veya kaşık gibi ritim aletleri bulunur.
Bu oyunlar Güvende, Sekme (Yüksek Hava), Düz Oyun,
Büyük Oyun (Alçak Hava) ve Cezayir olarak oynanmaktadır.
Güvende: Bu oyunun dans ve ezgi yönünden birden fazla
çeşidi vardır. Bunlar “Oğlan adın İsmail, Usul usul ve kıyıdan”
türküleridir. Ritmler canlı olduğu için oyunlar da hareketlidir.
Sekme (Yüksek hava): Bu oyun 9/8 ölçülü aksak tartımlıdır.
İki ya da daha fazla oyuncu ile oynanır. Ezgileri üç
bölümden oluşur. Oyun ritm bakımından aynı hızla devam
eder, canlı ve coşkulu bir oyundur.
Düz oyun: Erkeklerin oynadığı 2/4 ve 4/4 ölçülü, ezgisi
çifte telliyi andıran sözsüz oyunlar ile kadınlar tarafından
oynanan 4-5 zamanlı 9/8 aksak tartımlı oyunlardır. Bu tür
oyunlara dar oyun da denir ancak kadınların oynadığı
Oath of Enlistment: When the enlisted men finish the
inexperience period they need to take oath of enlistment
as today. They take oath of enlistment with the blades on
their chastity and honour for accepting the duty of military.
Education: That means that the soldiers are taken to the
education area and taught war practise. Preparing for
war and fight figures are presented. Presented figures are;
blade sharpening, gun knowledge and maintenance, fight
and enemy recognition ability.
War and Peace Agreement: Both sides line up and fight.
The rhythm ends in this part and noise occurs. After the
fight they leave the guns. Both sides stop fighting. Different
phrases are used for those three parts. “Blessing” is used
for the cases before the fight, “War” is used for fight and
“Truce” is used for leaving the guns.
Agreement Time: Both sides must discuss about finishing the
war. The soldier must be awake in this part. It is shown at
the play that, when the soldier leaves his gun to exchange
it with his other gun, the enemy attacks him. The name of
this part is “exchange the guns” and “witch hunt” is the word
used for this part.
Break Fight: The soldiers run towards each other for help.
Both sides join their friends and the break fight starts.
There is no rhythm during this fight. Then the end of the
war is announced and they celebrate the returning home
with cheers.
“Menevşesi tutam tutam” (Menekşeli gelin) ‘’Bursa’nın ufak
tefek taşları’’, ’’Dereler doldu taşınan, yolunda çiçek’’türküleri
eşliğinde oynanır.
Cezayir: Uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinde
kalan Cezayir’in 1892 yılında Fransızların işgali sırasında
Müslümanların katledilmesi üzerine yakılmış bir ağıt olduğu
düşünülmektedir. Uzun ve kırık hava olarak çalınmaktadır.
Rumeli Oyunları
Bursa’daki zengin Balkan ve Rumeli kültürünün oyunlara
yansımıştır. Bunlar paydos, çiftçi köçekçe, karadağ gibi
günlük yaşamın resmedildiği oyunlardır.
Paydos: Düğünlerde yeni evli çiftin oynadıkları ilk
oyundur. Bu oyunda gençlerin bekarlığa son vermesi
sahnelenmektedir.
Çiftçi köçekçe: Toprağın ekiminden hasadına kadar geçen
süre esnasındaki işlevlerin ritmik olarak ifade edilmesidir.
Ekme, çapa, kırma, biçme ve hasat anlatılır. Oyun sırasında
durgun figür tarladaki ekinin olgunlaşması için geçen süreyi
ifade eder.
Karadağ: Karşılama türü bir oyundur. Karadağ’da olan
kanlı savaşlardan sonra zaferi simgeleyen ve hasattan
dönen delikanlıların genç kızlar tarafından karşılanmasını
ifade eder.
Bursa Turkmen Folk Dance Plays
Turkmen Folk Dance Plays are particular in Bursa Location.
There is no hand-arm relation at Turkmen Plays. There
are buzzers or spoons in the hands for rhythm. Those folk
dance plays are; güvende, sekme yüksek hava (high
sound), düz oyun (plain play), büyük oyun (low sound)
and Algerian play.
Güvende: There are some different types in terms of
dancing and sound. Those are played with “Boy your name
is İsmail, gently and from the edge” songs. The plays are
rhythmical.
Sekme (High Sound): This play is 9/8 levels and lame. It is
played with two or more players. The sound has three parts.
The play goes on with the same speed; it is a rhythmic and
cheerful play.
Plane folk dance play: The men play it with 2/4 and 4/4
levels; the sound is as if it is “çifte telli”. The women play it
with 4–5 times and 9/8 lame rhythms. Those plays are also
called “narrow folk dance play” but women play those
plays with some songs such as, “Menevşesi Tutam Tutam”
(Bride with violet), “Bursa’nın ufak tefek taşları” (Bursa’s small
stones) and “Dereler doldu taşınan, yolunda çiçek” (Brook
is full of stones, with flower on its way).
Algerian Folk Dance Play: It is thought that this folk
dance play is a coronach; Algeria was in the land of
Ottoman Esquire, the French took it from Ottoman and
killed many Muslim people in 1892. It is played as long
and broken sound.
Rumelia Folk Dance Plays
Rich Balkan and Rumelia Culture reflect in the folk dance
plays in Bursa. Those are the folk dance plays such as,
Paydos (Breather), Çiftçi köçekçe (Farmer Dance Boy),
Karadağ (Black Mountain).
Paydos (Breather): The couples play this at their
weddings. Young people play this for farewell to celibacy.
Çiftçi Köçekçe (Farmer Dancer Boy): It is played to show
all the agricultural activities such as planting and cropping
of the land. Planting, hoe, breaking, cutting and cropping
are described by play. During the play, the quiet figure
shows the period of the growing plant in the land.
Karadağ (Black Mountain): It is kind of reception play. It
is played referring to the bloody fights, which occurred in
Karadağ (Black Mountain); the girls meet the boys, who got
the victory and got back from cropping work.
Gezek
Gezek
Gezek kültürünün geçmişi Selçuklular dönemine
dayanmaktadır.
Selçuklular döneminde kültür yayma amaçlı gezgin bir
topluluk olan Gezek, devrin koşulları içinde her kesimden
insanı içine almıştır. Sadece erkeklerden oluşan gezek
toplulukları farklı meslek grupları ve sosyal sınıftan insanları
bir araya getirmektedir.
Gezek; kültür ve sanata ilgi duyan pek çok devlet ve iş
adamının haftanın belli bir gecesinde üyelerden birinin
kah konağında, kah fakirhanesinde bir araya gelip meşk
etmeleridir. Gezek yapılan yerin kolay bulunması için kapıya
“gezek feneri” asılır. Bu gecelerde bir araya gelen üyeler
musikinin tadına varır, gezekte “ saz başlar, söz biter”
kuralı geçerlidir. Yüzyıllardır süregelen eşsiz bir gezek
kültürüne sahip olan Bursa’da pek çok gezek topluluğu
faaliyetlerini sürdürmekte ve kültürel mirasın korunmasına
çaba göstermektedirler.
History of Gezek Culture is based on Seljuk Time.
Gezek was an Explorer Group, which had been established
to convey the culture. The group had different kind of
people in the condition of that time. The Gezek Groups
consisted of only men. Target of the group was to bring
people together, who are from different jobs and social
classes. The Gezek is described as follows: The men who are
businessmen or politics and interested in art and culture,
come together at their big houses or poor houses for one
night in a week and sing songs. “Gezek light” is put on the
door, to find the Gezek place easily.
The members enjoy the music at Gezek nights; at those
nights “as soon as music starts, saying ends”. Bursa has got
a fantastic Gezek culture for ages. Today, many Gezek
groups keep their activities and try to save the cultural
heritage.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
CARAVANSARIES
KAPALI ÇARŞI ve HANLAR BÖLGESİ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Kapalı Çarşı ve Hanlar Bölgesi
Grand Bazaars and Caravansaries Area
Tarih boyunca ticaret yollarının üzerinde bulunan Bursa,
yüzyıllardır önemli bir ticaret merkezi olmuş ve bu ayrıcalıklı
durumunu günümüze kadar sürdürmüştür. Günümüzdeki
alışveriş merkezlerinin ilk modeli sayılan ve tüm canlılığı ile
bugün de ayakta olan Kapalı Çarşı ve onu sarmalayan
hanlar bölgesi, bunun en güzel göstergesidir.
Bursa, which has been on the commercial ways throughout
the history, is still an important commercial centre, and
this exclusive situation is still affective. The Grand Bazaar
and the Caravansaries around the Grand Bazaar are the
best indicators, which still stand up and are considered as
important models for today’s shopping centres.
Bedesten (Kapalıçarşı)
Bursa Kapalıçarşı, bu tür çarşı tipinin ilk örneklerinden biridir.
Koza Han, Geyve Han, Fidan Han, Emir Han, Bedesten,
Tuz Hanı, Galle (Tahıl) Hanı, Hacı İvazpaşa Çarşısı gibi
ticaret merkezlerine ulaşmak için açılan yoldan ve bu yolun
iki kenarına yapılmış olan dükkânlardan oluşan bir üretim
ve ticaret merkezi meydana gelmiştir. Bu çarşılar bütününe
Osmanlı döneminde “Uzun Çarşı” deniliyordu.
Grand Bazaar and Covered Bazaar
Bursa Grand Bazaar is one of the first samples of this kind of
bazaars. It consists of the ways to reach the commercial centres
such as Koza (Cocoon) Caravansary, Geyve Caravansary,
Covered Bazaar and Hacı İvazpaşa Bazaar and it consists of the
shops, which were built at the two sides of this way. Those bazaars
were called as “Uzunçarşı” (the Long Bazaar) at Ottoman Time.
This area gained a central qualification with Covered Bazaar
and Ulu Mosque that Sultan Yıldırım Beyazıt got them built, at the
two sides of Emir Caravansary that Orhangazi got it built, as a
part of Orhan Social Complex and they are one of the samples of
Ottoman Caravansary. The Covered Bazaar, which was covered
by the same size domes and done business for the cloth, valued
goods and jewels, was very important in terms of being the first
Covered Bazaar of Ottoman Esquire.
The inside sizes of the bazaar are 15 meters and 56, 6
meters and it is covered with fourteen domes, which stand
on six feet. There are fifty-six ranged shops and thirty-two
vaults in the Bazaar.
Bursa Grand Bazaar has been improving for ages but it had
many fires and earthquakes in the past years as well. The Bazaar
was damaged on the fire in 1958 and was fixed according to
its original structure, in 1960. The goldsmiths use the inside of the
Bazaar and the outside of the bazaar is used as shoes bazaar.
The Grand Bazaar has developed with Sipahi (Cavalryman),
Bakırcılar (Coppersmith), Yorgancılar (Quilt Makers), Sandıkçılar
(Chest Makers), İplikçiler (Yarn Makers) Bazaars and Mirrored
Bazaar day by day.
Orhan Gazi’nin yaptırdığı Orhan Külliyesi’nin bir parçası ve
Osmanlı hanlarının ilk örneği olan Emir Han’ın iki tarafına,
Sultan Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Bedesten ve
Ulu Cami ile bu bölge merkezi bir nitelik kazanmıştır. Kumaş,
mücevher ve çeşitli kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı,
eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olan
Bedesten, Osmanlı Devleti’nin ilk bedesteni olması açısından
önem taşır.15 metreye 56,6 metre iç ölçülerinde olan çarşının
üzeri altı ayağa oturan ondört kubbe ile örtülüdür. Çarşıda
karşılıklı sıralanmış ellialtı dükkan ve otuziki mahzen vardır.
Bursa Kapalıçarşısı yüzyıllar boyunca bir yandan gelişirken,
bir yandan da geçirdiği yangınların, depremlerin yıkımına
uğramıştır. 1958 yılındaki yangında büyük oranda hasar gören
çarşı 1960 yılında aslına uygun olarak onarılmıştır. Günümüzde
iç bölümleri kuyumcular, dış tarafı ise ayakkabıcılar çarşısı
olarak kullanılmaktadır. Kapalıçarşı zaman içinde Sipahi,
Gelincik, Bakırcılar, Yorgancılar, Sandıkçılar, İplikçiler Çarşıları
ve Aynalı Çarşı ile genişlemiştir.
Emir Hanı
Ulucami’nin kuzeydoğusunda bulunan Emir Hanı, Orhan Bey
tarafından, 14. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılmıştır. 1522
yılına kadar eski Bezazistan olarak bilinen han daha sonra
Emir (Bey) Han’ı ismini almıştır. İç avlu çevresine sıralanan
iki katlı revak ve buraya açılan odalardan oluşan Emir Han
Osmanlı hanlarının ilk örneğidir. Dört köşedeki kubbeler
dışında yapının diğer kısımları tonozla örtülüdür. Duvarlar iki
sıra tuğla bir sıra taştan örülmüştür. Handa; alt katta eşya
depoları olarak penceresiz 36 mahzen bulunurken, üst katta
37 odası vardır. Bursa çarşısının çekirdeğini oluşturan hanın
ortasında bir şadırvan ile tarihi çınarlar bulunur. Emir Han
birçok yangın ve deprem görmüş, 1963 yılında aslına uygun
onarımlar sayesinde özgün şekliyle yenilenmiştir. Günümüzde
önemli alışveriş merkezlerinden biri olan Emir Han aynı
zamanda huzurlu bir dinlenme yeridir.
Emir Caravansary
Orhan Bey got Emir Caravansary built at the second half
of XIV. Century. It is in the northeast of Ulu Mosque and was
known as old Bezazistan until 1522, and then it took name
of Emir (Bey) Caravansary. Emir Caravansary, which consists
of two-storied cloister and rooms, which opens to this
cloister, is the first sample of Ottoman Caravansaries. Apart
from the foursquare domes, the other parts are covered by
vault. The walls are donated with double lined bricks and
single lined stones. There are 36 vaults, which are used as
warehouse for the stuff, at the ground floor and there are 37
rooms at the top floor. The Caravansary, which is the centre
of Bursa Bazaar, has got a water-tank with a fountain and
historical plane trees in the middle of the Caravansary. Emir
Caravansary had many fires and earthquakes and was fixed
and restored according to its original structure in 1963. Emir
Caravansary is one of the important shopping centres today
and it is also a calm resting place.
İpek Hanı (Arabacılar Hanı)
İvaz Paşa Camii’nin yanında yer alan İpek Han, Çelebi
Sultan Mehmed tarafından Yeşil Külliyesi’ne gelir getirmesi
amacıyla yaptırılmıştır. Arabacılar Hanı olarak da bilinen
yapı, Bursa’daki en büyük hanlardandır. Hanın zemin
katında otuz dokuz, üst katında kırk iki oda bulunmaktadır.
Klasik Osmanlı hanları tarzında yapılan bu handa odaların
önünde bulunan revakların üzeri kubbe ve tonozla
örtülmüştür. Son yıllarda yapılan restorasyonlar sonucunda
han orijinalinden oldukça uzaklaşmış, yalnızca batı bölümü
özgün haliyle kalabilmiştir. Günümüzde tekstil esnafının
faaliyet gösterdiği bir merkezdir.
Silk Caravansary
(Carters Caravansary)
Çelebi Sultan Mehmed got Silk Caravansary built to
provide income for Green Social Complex; it is next to İvaz
Paşa Mosque. The Caravansary, which is known as “Carters
Caravansary”, is one of the biggest Caravansaries of Bursa.
There are thirty-nine rooms at the ground floor of the
Caravansary and forty-two rooms at the top floors of the
Caravansary. This Caravansary was made as classical
Ottoman style and it has got cloisters, which are covered
with domes and vaults, in the front of its rooms. The
Caravansary has lost its original appearance due to the
restoration works, made recently, and only the west side of
the Caravansary still keeps its original appearance today.
Textile traders are active in the Silk Caravansary today.
Geyve Hanı
(Lonca Hanı)
Hacı İvaz Paşa tarafından 15. yüzyılda Yeşil Cami’ne gelir
sağlamak amacıyla yaptırılıp, Çelebi Sultan Mehmed’e hediye
edilmiştir. Önceleri Lonca Hanı olarak da anılan Geyve
Hanı, 2007 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından restore
Geyve Caravansary
(Lonca Caravansary)
Hacı İvaz Paşa got it built at 15th Century to provide
income for Green Mosque and then it was given to
Çelebi Sultan Mehmed.
In 2007, Osmangazi Municipality restored Geyve
Caravansary, which was called as Lonca (Guild)
Caravansary earlier. There are cloisters, which are lined
around atrium, and rooms, which are opened to those
cloisters, in the structure. There are twenty-six rooms at the
ground floor and thirty rooms at the top floor. There is a
water-tank with a fountain in the middle of the Caravansary
that commercial activities still continue today.
ettirilmiştir. Yapıda, kare planlı avlunun çevresine sıralanan
revaklar ile bunlara açılan odalar bulunur. Alt katta yirmi altı, üst
katta ise otuz oda bulunmaktadır. Bugün de ticari faaliyetlerin
sürdüğü hanın ortasında bir de şadırvan yer almaktadır.
Balibey Hanı
Bursa’da üç katlı olarak inşa edilmiş tek han olan Balibey
Hanı, önemli ticaret yapılarından biridir. Hisar Kapı’nın
hemen alt tarafında yer alır. İstanbul’un fethine katılan
kumandanlardan biri olan Hamza Bey’in oğlu Bali Bey
tarafından Yenişehir’deki külliyesine gelir sağlamak
amacıyla yaptırılmıştır. Restore ettirilerek 2008 yılında
açılan han, günümüzde geleneksel el sanatlarının
üretilerek sergilendiği bir merkez olarak hizmet vermektedir.
Balibey Caravansary
Balibey Caravansary, which is the only Caravansary built as
three floors, is one of the important commercial centres. It is
located underside of the Hisar Door. Bali Bey, who was a
commander, attended conquest of İstanbul, to provide income
for Yenişehir Social Complex, got it built. The Caravansary was
restored in 2008 and was opened as a commercial centre that
handcraft products are produced and presented.
Koza Hanı
Ulu Cami ile Orhan Camii arasında yer alan Koza
Hanı, Sultan II. Bayezid’in İstanbul’da inşa ettirdiği
Bayezid Külliyesine gelir sağlamak amacıyla 1490
yılında yaptırmıştır. Bursa’nın en güzel ve günümüzde en
yoğun olarak kullanılan hanıdır. Duvarları tuğla ve taşla
örülmüş olan bu han, dikdörtgen bir avlunun çevresinde
yer alan iki katlı bir yapıdır. Bu hanın doğusunda ahır
ve depoların bulunduğu ikinci bir avlulu bölüm vardır.
Yapıya, Kapalı Çarşı tarafından taş kabartma bezeli
abidevi görünümde bir taç kapıyla girilmektedir. Üst
kattan güneye, avluda depolara ve Orhan Camii yönüne
açılan üç kapısı daha bulunmaktadır. Alt katında kırk
beş, üst katında ise elli odası olan hanın avlusunun
ortasında taştan yapılmış, sekiz ayak üzerine oturtulmuş
bir köşk mescit bulunur. Alt kısmında bir şadırvan vardır.
Günümüzde ulu çınarların altında şadırvan sesinin
dinlenebildiği keyifli bir alışveriş merkezidir.
Koza (Cocoon) Caravansary
II. Bayazid got Koza (Cocoon) Caravansary
built in 1490 to provide income for Bayazid
Social Complex. It is located between Ulu
Mosque and Orhan Mosque. It is Bursa’s
nicest and busiest Caravansary. This
Caravansary is a double floor structure and
its walls are donated with bricks and stones.
There is an atrium part in the east of this
Caravansary that barns and warehouses
are located. A crown door, which is located
at the side of Grand Bazaar with caroche,
and has a monumental appearance, is
used as entrance of the Caravansary. It
has got three more doors, which open to
the south from the top floor, to warehouses
in the atrium and to Orhan Mosque. The
Caravansary has got forty-five rooms at the
ground floor and fifty rooms at the top floor
and it has a manor prayer room, which sits
on eight feet. There is a water-tank with a
fountain underside of the caravansary. It is a
nice shopping centre that you can listen to
sound of water-tank with a fountain.
Kapan Hanı
Hanlar Bölgesi’nde Ulucami ile Çakır han arasında yer
alan Kapan Hanı 14.yüzyılın ikinci yarısında Sultan Murat
Hüdavendigar tarafından yaptırılmıştır. Kapan hanı Osmanlı
kentlerinde şehre kırsal kesimden gelen yağ, un, sebze, meyve
gibi ürünlerin pazarlandığı bir yerdi. Bu han da dikdörtgen
büyük bir avlunun çevresinde iki katlı revaklar ve bunların
arkasındaki odalardan meydana gelmiştir. Atatürk Caddesinin
genişletilme çalışmaları sırasında Hanın kapısından güneye
uzanan büyük duvar yıkılmıştır. Günümüze tonoz örtülü birkaç
odası gelebilmiştir..
Kapan Caravansary
Sultan Murat Hüdavendigar got Kapan Caravansary built in the
second half of 14. Century. It is located between Ulu Mosque
and Çakır Caravansary. Some foods, such as oil, flour, vegetables
and fruits were brought from rural areas and were sold at Kapan
Caravansary at Ottoman Time. This Caravansary consists of a
rectangle atrium, which contains cloisters and rooms around. The big
wall of the Caravansary, which was lain from the Caravansary Door
towards the south, was ruined during the enlargement work of Atatürk
Street. Today it could keep only some vault-covered rooms…
Fidan Hanı
(Mahmut Paşa Hanı)
Uzunçarşı’da yer alan Fidan Han, 15. yüzyılda Fatih Sultan
Mehmet’in sadrazamlarından Mahmut Paşa tarafından
yaptırılmıştır. Avlusundaki mescidi ve ıhlamur ağaçları ile
Bursalıların dinlenmek için tercih ettikleri bir mekândır.
Mahmut Paşa Hanı olarak da bilinen Han, eskiden fidan
satışı yapıldığı için Fidan Hanı ismini almıştır. Bursa’nın
en güzel hanlarından biri olan Fidan Hanı iki avluludur.
Ahırlar ve diğer yan bölümlerin bulunduğu kısım bugünkü
dükkanların olduğu yerdedir. Hana güneydeki çarşıdan
girilmektedir. İç avlu kareye yakın dikdörtgen planlı olup,
iki katlı revakların ayakları ve kemer yüzleri tuğla ve moloz
taşla işlenmiştir. Ortasında bir havuz ve mescidi vardır.
Birinci avlu üzerindeki hanın altta 48, üstte 50 olmak üzere
98 odası bulunmaktadır.
Fidan (Sapling) Caravansary
Mahmut Paşa, who was Grand Vizier of Fatih Sultan Mehmet
got Fidan Caravansary built in 15. Century. It is in the
Long Bazaar. It is a preferred place by Bursa’s people
with its prayer room in the atrium and its lime trees. The
Caravansary is knows as Mahmut Paşa Caravansary, but
due to the sapling sale in the Caravansary, it was named
Fidan (Sapling) Caravansary. Fidan (Spling) Caravansary is
one of the nicest Caravansaries of Bursa and has got two
atriums. The barns and other parts are at where the shops
are located today. The entrance is at the south side of
the bazaar. Inside of atrium is planned as rectangle and it
has double lined cloisters, which donated with bricks and
stones. It has got a pool and praying room in the middle.
The Caravansary has 98 rooms in total, 48 rooms are at the
ground floor and 50 rooms are at the top floor.
Tuz Hanı
Kara Timurtaş Paşa’nın oğlu Umur Bey tarafından 1454 yılında
kendi adıyla anılan camiye gelir getirmek amacıyla yaptırılmıştır.
Tamamı özel mülkiyette olan Tuz Hanı, Osmangazi Belediyesi
tarafından 2007 yılında restore ettirilmiştir. Duvarları kesme taş
ve tuğla ile örülüdür. Klasik Osmanlı hanlarında olduğu gibi
dikdörtgen bir avlu etrafına iki katlı olarak sıralanan odalardan
oluşur. Üst katta 18, alt katta 17 odası vardır.
Tuz (Salt) Caravansary
Umur Bey, who was the son of Kara Timurtaş Paşa, got Tuz
(Salt) Caravansary built in 1454, to provide income for the
mosque called with his own name. Tuz (Salt) Caravansary,
which was restored by Osmangazi Municipality in 2007,
is completely private property. Its walls are donated with
cutting stones and bricks. This Caravansary had double floors
and was consisted of cloisters and rooms around an atrium
as classical Ottoman Caravansaries. It has 18 rooms at the
ground floor and seventeen rooms at the top floor.
Pirinç Hanı
Bursa Ulu Cami’den
aşağıya inen yolun
sonunda, İvaz Paşa
Camii’nin karşısında yer
alan Pirinç Hanı, Sultan II.
Bayezid tarafından 1508
yılında Koza Hanı’nda
olduğu gibi İstanbul’daki
cami ve imaretine gelir
getirmesi amacıyla
yaptırılmıştır. Büyük bir
avlunun çevresinde, iki
katlı olarak sıralanmış
revaklar ve onların
arkasında odalardan
oluşur. Üst katta otuz
sekiz, alt katta ise kırk oda
bulunur. Hanın önünde
bulunan iki sıra dükkanlar,
1519 yılında yanmış ve
sonradan onarılmıştır.
Hanın doğu yönünde
taş kabartma motifleriyle
bezeli muhteşem bir
kapısı vardır. Ancak
depremlerde büyük hasara
uğramıştır. 2000’li yılların
başında tepeden tırnağa
onarımdan geçen Pirinç
Hanı’nda günümüzde
çay bahçeleri ve küçük
dükkanlar yer almaktadır.
Çukur Han
(Kütahya Hanı)
Tuzpazarı Caddesi’nde binalar arasında çukurda kaldığı
için Çukur Han olarak bilinen Kütahya Hanı, Sultan II. Murat
döneminde inşa edilerek Yıldırım Bayezid’ın damadı Buharalı
Emir Sultan Vakfiyesi’ne katılmıştır. Kesme taş ve tuğladan
yapılan bu han da diğer hanlar gibi bir avlu çevresinde,
iki katlı olup revak ve odalardan meydana gelmekteydi.
Günümüze bu handan yalnızca güney tarafındaki zemin kat
odalarından üçü ile batıdaki kapı kemeri, merdivenleri ve
birkaç odası gelebilmiştir.
Pirinç (Brass)
Caravansary
II.Bayezid got Prinç
Caravansary built in 1508,
to provide income for the
mosque and almshouse in
Istanbul as Koza (Cocoon)
Caravansary. It is located
on the down way of Bursa
Ulu Mosque and opposite
of İvazpaşa Mosque and
consists of an atrium, which
is donated double lined
cloisters and the rooms,
which are behind those
cloisters. There are thirtyeight rooms at the ground
floor and forty rooms at
the top floor. The double
lined shops, which are
located in the front of the
Caravansary, were on fire
in 1519 and then they were
fixed. The Caravansary
has got a fantastic door,
which donated with
cartouche designs, in
the east side. But it got
damaged due to the
earthquakes. Pirinç (Brass)
Caravansary was restored
completely in 2000s; the
tea gardens and small
shops are located in the
Caravansary today.
Çukur (Burrow) Caravansary
It is known as Çukur (Burrow) Caravansary due to being
in the burrow, between the buildings at Tuzpazarı Street.
The Caravansary was built at the time of Kütahya Khan
Sultan II. Murat and then it joint the Emir Sultan Endowment.
This Caravansary had double floors and was consisted of
cloisters and rooms around an atrium. It could keep only
its three rooms at the ground floor, its west door cove, the
stairs and some rooms.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
CITADEL
HİSAR ve TOPHANE
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Bursa’nın tarihten bugüne taşıdığı en önemli merkezler arasında
yer alan Hisar Bölgesi, Bithynia döneminden Osmanlılar’a
kadar uzanan süreçte inşa edilmiş önemli eserleri bünyesinde
toplar. Bursa Kalesi, Balibey Han, Kale Sokak’ta yoğunlaşan
tarihi Bursa evleri, tarihi camiler ve Osmanlı Devleti’nin
kurucusu Osman Gazi ile oğlu Orhan Gazi’nin türbeleri, İstiklal
Şehitleri Anıtı ve Bursa Saat Kulesi bu bölgede yer almaktadır.
Hisar’daki Kavaklı, Osmangazi ve Alaaddin Mahalleleri
Bursa’nın ilk yerleşim yerleri olmaları yönüyle pek çok değeri
bünyelerinde taşırlar. Orhan Gazi döneminde Geyikli Baba
tarafından devletin bekası için dikildiği söylenen Kavaklı Çınarı
semte adını vermiştir. Kavaklı Mescidi ve çeşmesi, Haraççıoğlu
(Cizyedarzade) Medresesesi ve Tekkesi, Lala Şahin Paşa
Medresesesi, Üftade Camii ve Türbesi, Yerkapı (Dar’ül Kura)
Mualimhanesi, Yerkapı (Kara Ali) Cami ile Yerkapı Kilisesi yine
Kavaklı Mahallesi’ndedir. 1857 yılına kadar bazı bölümleriyle
güçlendirme duvarlarının ayakta olduğu tespit edilen Bursa
Sarayı (Bey Sarayı), Nilüfer Hatun Mescidi ile Bursa Darphanesi
(bugün Kur’an Kursu olarak kullanılan bina),Gazi Timurtaş Paşa
Türbesi, Okçu Baba Türbesi, Velediyaniç Mescidi Osmangazi
Mahallesi’nde olan tarihi eserlerden bazılarıdır. Alaaddinbey
Mahallesi’nde ise Alaaddin Camii ve Çeşmesi, İmaret-i İsabey
Mescidi, İsabeyfenari/Güdükminare Mescidi vardır.
Yine bu bölgedeki Tophane Parkı panoromik Bursa manzarasının
en iyi seyredilebileceği bir noktadadır.
Hisar (Citadel) and Tophane (Armoury), which are one
of the most important places of Bursa, incorporate
many achievements, which were built in the long period
started at Bithynia time and ended at Ottoman Time.
Bursa Castle, Bursa Houses, historical mosques and
mausoleum of Osman Gazi, who was the founder of
Ottoman Esquire, mausoleum of Osman Gazi’s son Orhan
Gazi, Independence Martyrs Memorial and Bursa Clock
Tower, are located in this area.
Kavaklı and Alaaddin Districts are the first locations
of Bursa and they keep many historical values. Kavaklı
District got its name from the Kavaklı Plane, which was
planted by Geyikli Baba at Ottoman Time for the state’s
survival. Also, Kavaklı Small Mosque and Fountain,
Haraççıoğlu (Cizyedarzade) Muslim Theological School
and Islamic Monastery, Üftade Mosque, Yerkapı (Dar’ül
Kura) Teacher age, Yerkapı (Black Ali) Mosque and
Yerkapı Church are on Kavaklı District.
Alaaddin Mosque and Fountain, İmaret-i İsabey Small
Mosque, İsabeyfenari/Güdükminare (Short minaret) are
in Alaaddin District. Besides, Tophane (Armoury) Park is
in this area. Panoramic Bursa view can be watched very
well at this point.
Bursa Kalesi
Bursa Castle
Btihynialılar döneminde yapılmaya başlanan Bursa surları;
Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli onarımlardan
geçmiş ve eklentilerle genişlemiştir. Surlarda görülen taşların
önemli kısmını Roma devrine ait sütunlar, lahit parçaları,
adak mezar steli heykel kaideleri ve şeref kitabeleri
oluşturmaktadır. Bunlar Hisar kapının doğusunda yoğunluk
kazanmaktadır. Surların sadece güney kısmındakiler çift
duvarlı ve beş köşeli burçlarla sağlamlaştırılmıştır. Bursa
surları Orhan Gazi tarafından üç köşeli burçlarla takviye
edilmiştir. Surların uzunluğu yaklaşık 2 kilometre kadardır.
Çakırhamam ile Tophane arasında biri silindir gövdeli, ikisi
üç köşeli büyük burç kalıntıları vardır. Bunların arasında
yer alan Hisar (Saltanat) Kapı ve civarındaki surlar restore
edilerek görkemli görünüşüne kavuşturulmuştur. Doğal bir
kayanın üzerine kurulan surlar son derece korunmalıdır.
Evliya Çelebi’ye göre surların 67 kulesi ile 5 kapısı
bulunmaktaydı. Bunlar Hisar Kapı (Saltanat Kapı), Yer Kapı,
Pınarbaşı Kapısı (Fetih Kapı), Zindan Kapı ve Kaplıca
Kapısı olarak sıralanır.
Bursa city walls were started building at Btihynia Time. They
were fixed and expanded with some additions at Rome,
Byzantine and Ottoman Times. Most of the stones, which can
be seen on the city walls, are consist of Roma Time’s columns,
devotional grave style statues and honour epigraphs. Those
are mostly located in the eastern of Hisar (Citadel) Door
(Reign Door). Only the doubled-stoned and pentagonal
bastions, which are at the south part of the city walls, are
strengthened. Orhan Gazi consolidated Bursa city walls with
triangular bastions. Length of the bulwark is about 2 km. There
are big bastion remnants; the one is cylinder bodied and the
other two are the triangular. Those remnants are between
Çakırhamam (Çakır Bath) and Tophane (Armoury). The city
walls, which are around Hisar (Citadel) Door, have been
restored and have got a magnificent appearance know.
Those city walls, which were built on a natural rock, are quite
protected. According to Evliya (Mahatma) Çelebi, city walls
had 67 towers and 5 doors. Those are Hisar (Citadel) Door,
Yer Door, Pınarbaşı (Springhead) Door (Conquest Door),
Bagnio Door and Thermal Spring Door.
Bursa Saat Kulesi
Osman Gazi ve Orhan
Gazi Türbeleri’nin de
içinde bulunduğu Tophane
Parkı’ndadır. Bursa Saat
Kulesi ilk kez Sultan
Abdülaziz (1861-1876)
döneminde yangın kulesi
olarak yapılmıştır. Kesme
taştan inşa edilen kulenin
ikinci ve üçüncü katında bir
balkon, her cephesinde de
sivri kemerli birer pencere,
yanında da birer niş olduğu
bilinmektedir. Üçüncü katında
Bursa’ya bakan yüzünde
yuvarlak kadranlı bir saat
olan ilk kule yıkılmıştır. Ancak
kulenin ne zaman yıkıldığı
bilinmemektedir. Aynı yere
yeniden kule yapılmış ve
Sultan 2.Abdülhamid’in
tahta çıkışının 30. yılında
Vali Reşit Mümtaz Paşa
tarafından törenle açılmıştır.
1906’da tamamlanan 25
metre yüksekliğindeki 6
katlı kule kesme taştan
yapılmıştır. 65x4.65 metre
planlı yapıya dört basamaklı
yuvarlak kemerli bir kapıdan
girilmektedir. Kuleye içinden
yapılmış 89 basamaklı
ahşap bir merdivenle
çıkılabilmektedir. Kulenin kare
gövdesini beş profili saçak,
altı parçaya bölmektedir. Her
katın cephesinde yuvarlak
kemerli, dikdörtgen birer
pencere bulunmaktadır. En
üst katın her bir yüzüne de
yuvarlak kadranlı birer saat
yerleştirilmiştir. Günümüzde
orijinalinin yerine elektronik
bir saat takılan kule, yangın
gözetleme kulesi olarak da
kullanılmaktadır.
Bursa Clock Tower
Şehitler Anıtı
Martyr’s Memorial
It is in Tophane (Armoury)
Park that Mausoleums of
Osman Gazi and Orhangazi
are also in.
Tophane Parkı’nın girişinde Osman Gazi Türbesi’nin
hemen önünde İstiklal Savaşı Şehitleri adına yapılan anıt
yer almaktadır. Anıtın hemen önünde Bursa’nın Yunan
işgali sırasında hayatını kaybeden 11 İstiklal şehidi
yatmaktadır. Bursa’nın kurtuluş etkinlikleri her yıl burada
yapılan törenle başlamaktadır.
There is a memorial, which
is at the entrance of
Tophane (Armoury) Park
and in the front of Osman
Gazi Mausoleum. It was
built for Independence
War Casualties. 11
Independence Martyrs,
who died in Greek
invasion, are buried in
the front of this monument.
Bursa’s liberation activities
start there with a ceremony
ever year.
Bursa Clock Tower was built
at Sultan Abdülaziz Time
(1861-1876) as a fire tower.
The tower was made from
cutting stones; it has got a
balcony at the second and
third floors, a sharp arched
window at every side and a
niche, next to the windows.
The first tower, which has got
Bursa view and had a clock,
at the third floor, was ruined.
But, the time of destruction
is not known. One tower was
rebuilt at the same place;
the Governor Reşit Mümtaz
Paşa opened it for 2nd
Abdülhamid’s 30th acceding
annual. The tower, which is 25
mt. high and has 6 floors, was
built in 1906.
It is a 65*4, 65 mt. planned
structure. The entrance is
possible with a 4 graded
and round coved door. There
are 89 graded wooden
stairs inside of the towers for
climbing up.
Square body of the tower
is divided with 5 profiled
eaves. There is a round
caved rectangle window at
the each side of the tower.
There was a round clock
quadrant at each side of
the top floor. Today, an
electronic clock has been
put instead of the original
one. The tower is still used as
a fire observation tower.
Alaaddin Paşa
Mosque
This Mosque is in Hisar
(Citadel) Location; it is
behind the State Hospital
and by Alaaddin Street.
This Mosque is the first
mosque, which was built in
Bursa and is still survived
today. It is important
due to this speciality.
According to early
Ottoman Time sources,
Alaaddin Bey, who was
the son of Osmangazi and
brother of Orhangazi, got
this mosque built in 1326. It
consists of a three coved
glass community cloister,
one domed main place
and one minaret at the left.
Columns of final community
place were taken from
Byzantine Structures.
Alaaddin Mosque had an
important restoration in
1862. The mosque leaded
for improvement of the
“cross T” planned mosques
at Early Ottoman Time.
Şehadet Cami
Sultan I. Murad tarafından yaptırılan cami Tophane’de
Orduevi’nin karşısındadır. Orhan Gazi Bursa’yı fethettikten
sonra Hisar’da bir saray ve mescid inşa ettirmiştir. Hisarda
yapılan mescid günümüze ulaşmamıştır ancak kitabesi
Şehadet Cami’nin doğu kapısı üzerine yerleştirilmiştir.
Şehadet Cami, Bursa’da inşa edilen Ulu Cami tipinde, çok
direkli, çok kubbeli ilk camidir. Cami arka arkaya iki eşit
bölüm ve son cemaat yerinden oluşmaktadır. Caminin üzeri
iki büyük kubbe ile örtülüdür. 1855 depreminde büyük hasar
gören cami 1890 yılında büyük bir onarımdan geçmiştir.
Cami, eski Türk evlerinin bulunduğu arnavut kaldırımlı tarihi
Kale Sokakla bütünleşmiş bir görünüm sergiler.
Şehadet Mosque
Sultan I. Murad got this mosque built; it is in Tophane
(Armoury), in the opposite of Officer’s Club. Orhan Gazi got
a court and small mosque built in Hisar (Citadel), after he
took Bursa. This small mosque couldn’t reach the present
time but the epigraph of the small mosque was put on the
eastern door of Şehadet Mosque.
Şehadet Mosque is a multi-columned and multi-domed
Mosque as Ulu Mosque that built in Bursa. The mosque
consists of back to back two equal parts and final
community place. The mosque is covered with two big
domes. It was damaged due to an earthquake in 1855 and
had an important restoration in 1890. The mosque presents
an integrated appearance with old Turkish Houses and
cobblestone pavements in Kale (Castle) Street.
Alaaddin Paşa Camii
Hisar bölgesinde Devlet Hastanesi’nin arkasında Alaaddin
Caddesi’nde bulunan cami Bursa’da yapılan ve günümüze
ulaşan ilk cami olarak gösterilmektedir. Bu yönüyle önemlidir.
Erken Osmanlı dönemini anlatan kaynaklara göre, Osman
Gazi’nin oğullarından ve Orhan Bey’in kardeşi Alaaddin Bey
tarafından1326 yılında yaptırılmıştır. Cam, üç kemerli bir
son cemaat revakı ile tek kubbeli ana mekan ve solda bir
minareden ibarettir. Son cemaat yerindeki sütunlar Bizans
yapısından alınmıştır. 1862 yılında önemli bir onarımdan
geçen Alaaddin cami, Osmanlı ilk dönem yapılarında “ters
T” planlı camilerin gelişmesinde öncülük etmiştir.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
BELIEF CENTRES
İNANÇ MERKEZLERİ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
İnanç merkezleri
Bursa, geçmişten günümüze
dinlerin ve inançların
birlikte yaşadığı bir barış
ve hoşgörü kentidir.
Kentin dört bir yanında
ibadethaneler ve dini
mekanlar bazen iç içe,
bazen yan yana yüzyılları
beraber geçirebilmiştir.
Bursa ve ilçelerinde
onlarca kilise, sinagog ve
cami bulunurken, bunlardan
bir kısmı hala işlevini
sürdürmektedir.
Belief Centres
Bursa is a city that
religions and beliefs live
together in peace and
clemency from the past
to the present. Temples
and sacred places have
lived sometime side
to side, sometime one
within the other for ages.
There are many churches,
synagogues and mosques
in Bursa and in its counties,
some of them are still
functional.
Emir Sultan Camii ve Türbesi
Emir Sultan’ın asıl adı Şemseddin Muhammed Bin Ali El
Buhari’dir.
Soyu Hz. Hüseyin’e dayanan Emir Sultan, Sultan Yıldırım
Bayezid’in kızı Hundi Fatma Hatun ile evlenmiş, 1429’da
vebadan hayatını kaybedene kadar Bursa’da yaşamış bir
din bilginidir. Türk tasavvuf aleminin en seçkin isimlerinden
olan Emir Sultan, padişahların sefere çıkmadan önce
ziyaret edip duasını aldıkları, Yıldırım Bayezid ve Sultan
II. Murad’a kılıç kuşatan, Anadolu’nun müslümanlaşmasında
etkili olan bir alimdir.
Bursa’nın en önemli tarihi yapılarından olan Emir Sultan
Külliyesi eşi Hundi Fatma Hatun tarafından Sultan I. Murad
zamanında yaptırılmıştır. 15. yüzyılın başında yaptırılan
caminin asıl ibadet alanının üzerini büyük bir kubbe
örtmektedir. Batıdaki merdivenlerden çıkıp, iki sütun
arasındaki kapıdan geçilerek geniş dikdörtgen avluya girilir.
Ortada şadırvan, güneyde cami, kuzeyde türbe ve ahşap
odalar yer almaktadır. Avlu ahşap revakla çevrelenmiştir.
Kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde taştan yapılmış iki
minaresi, minarelerin kaidesinde de birer kayyum odası
vardır. Mihrap 18. yüzyılda İznik çinileriyle yaptırılmıştır.
Cami 1855 depreminde gördüğü ağır hasar sebebiyle
Sultan Abdülaziz döneminde yeniden esaslı bir onarımdan
geçmiştir. 1954 depreminde de zarar gören cami daha
sonra restore edilmiştir.
Külliyenin türbe bölümünde ise Emir Sultan’ın yanı sıra eşi
Hundi Fatma Hatun, oğlu Emir Ali ve iki kızının sandukaları yer
almaktadır. Şimdiki türbe Sultan Abdülaziz tarafından 1868
yılında yaptırılmıştır.
Emir Sultan Mosque and Mausoleum
The real name of Emir Sultan is Şemseddin Muhammed Bin Ali
El Buhari. Emir Sultan’s origin is based on Hz. Hüseyin. He is
a religious scholar who got married Hundi Fatma, daughter
of Sultan Yıldırım Bayezid, and lived in Bursa until he died
from Black Death. Emir Sultan is one of the most important
names of Turkish-Islamic Sufism since he Islamized Anatolia
effectively. The sultans used to visit him to take his blessing
before they go to the war. He girded Yıldırım Bayezid and
Sultan II Murad with sword. His wife got Emir Sultan Social
Complex built at Sultan I.Murat Time. It is one of the most
important historical structures of Bursa. The mosque was built
in 15th Century; its main praying area is covered with a big
dome. You can get into the rectangle atrium by climbing up
the stairs, which are in the west, and passing the door which
is between two columns.
There is a water tank with a fountain in the middle, the
mosque is in the south, the mausoleum and the rooms
are in the north. The atrium is decorated with wooden
cloisters. There are two stoned minarets at the northeast
and northwest corners, the minarets have got a mosque
caretaker rooms for each. Mihrab was made from İznik
ceramics in 18th Century. The mosque has defected
by the earthquake in 1855 so it was fixed up at Sultan
Abdülaziz Time. The mosque has defected again by the
earthquake in 1954 and it was restored. There are Emir
Sultan’s, his wife Hundi Fatma Hatun’s, his son Emir Ali’s
and his daughters’ symbolic coffins in the mausoleum as a
part of the social complex. Sultan Abdülaziz got today’s
mausoleum built in 1868.
Ulu Cami
Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden olan ve İslam dünyasının
en önemli 5 mabedinden biri olarak gösterilen Ulu Cami,
Bursa’nın en büyük ve en görkemli yapısıdır. İslam’da en yüksek
mertebeli ibadethane Mekke’deki Mescid-i Haram’dır (Kabe).
Burayı Mescid-i Nebevi (Medine), Mescid-i Aksa (Kudüs)
ve Mescid-i Emeviye (Şam) izler. Bu dört caminin ardından
mertebe bakımından 5. sırada Bursa Ulu Cami yer alır. Atatürk
Caddesi’nde Hanlar Bölgesi’ne komşu olan Ulu Cami, gerek
mimarisi gerekse işçiliği ile döneminin de en önemli eserlerinden
biridir. Yüksek iki minaresi ve benzer boyutlarda yirmi kubbesi
olan Ulu Cami, çok ayaklı cami şemasının klasik ve abidevi bir
örneğidir. Mimarisiyle abide bir yapı olan Ulu Cami, olağanüstü
güzellikteki minberi, duvarlarındaki el yazmaları, ortasındaki
abdest alınabilen havuzlu şadırvanı, gizemli haç ile Yahudi
yıldızı ve içerisindeki kendine özgü harika özellikleri ile de Türk
ve İslam sanatı için son derece önemli bir eserdir.
Süleyman Çelebi Anıt Mezarı
Mevlüd’ü yazan Süleyman Çelebi’nin anıt mezarı Çekirge
Caddesi üzerindedir. Bursalı olan Süleyman Çelebi Vezir
Ahmet Paşa’nın oğludur. Mevlüd’ü 1409 yılında Bursa’da
yazmıştır. Yıldırım Bayezid zamanında Ulucami’nin imamlığını
yapan Süleyman Çelebi’nin kabri yoğurtlu baba mezarlığı
olarak bilinen bu yerdeydi. 1945-1952 yılları arasında vali
Haşim İşcan ve Bursalı hayırseverlerin iştiraki ile aynı yere bir
anıt mezar yapılmıştır. Sekiz ayaklı türbenin ortasında mermer
sanduka vardır. Ulu selvilerin ortasındaki türbenin bahçesi
oyma geometrik motifli korkulukla çevrilidir.
Ulu Mosque (Grand Mosque)
Ulu Mosque, which is one of the masterpieces of Ottoman
Architecture and one of the most important 5 chapels
of Islamic World, is Bursa’s biggest and most magnificent
structure. The highest staged temple is Mescid-i Haram
(Kaaba) in Makah in Islam. Mescid-i Nebevi (Medina),
Mescid-i Aksa (Jerusalem) and Mescid-i Emeviye follow
then. After those for mosques, Bursa Ulu Mosque is in the 5th
place in terms of stage. Ulu Mosque, which is the neighbour
of Caravansary Area, on Atatürk Street, is one of the most
important achievements of its time with its architecture and its
work. Ulu Mosque, which has got two high minaret and twenty
domes, is a classical and monumental sample of multi-leg style
mosques. Ulu Mosque, which is a monumental structure with its
architecture, is also very important achievement for Turkish and
Islamic art with its magnificent specialities such as beautiful
pulpit, hand crafts on its walls, fountain with a pool that can
be performed ablution, mystic cross and the Jewish star.
Süleyman Çelebi Monument
The mausoleum of Süleyman Çelebi Mehmet is on the
Çekirge street. Mevlüd was written in 1409 Süleyman
Çelebi in Bursa. Süleyman Çelebi was the son of Ahmet
Pasha. Eight-legged in the middle of the tomb is of marble
sarcophagus. The garden of the tomb in the middle of the
nation cypress carved geometric motifs are surrounded by
railings. Between the years 1945-1952 the governor of
Bursa Hasim Işcan with the participation of philanthropists
made a mausoleum in the same place.
Üftade Camii ve Türbesi
1490 yılında Bursa’da dünyaya gelen din alimi Üftade
Mehmed Muhyiddin, Ulucami’nin ilk müezzinidir. Üsküdar’da
dergahı bulunan Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri’nin
de hocası olan Üftade Hazretleri’nin türbesi ve cami
Hisar’dadır. Onaltı yaşında Ulucami’de müezzinliğe başlayan
Üftade Hazretleri, Emir Sultan Cami’nin hatipliğini ömrünün
sonuna kadar sürdürmüştür. Uludağ eteklerindeki kendi
adıyla anılan camiyi ve tekkeyi yaptırmış, burada dersler
vermiştir. Çeşitli dönemlerde yeniden yapılan ve onarılan
caminin doğusunda türbesi vardır. Bursa’nın en havadar
bölgesinde kurulu bulunan cami ve türbe en çok ziyaret
edilen inanç merkezlerinden biridir.
Üftade Mosque and Mouseloum
Religious scholar Üftade Mehmed Muhyiddin, who was
born in Bursa in 1490, was the first muezzin of Ulu Mosque.
Üftade Highness was the teacher of Aziz Mahmud Hüdai;
his mausoleum is in Hisar (Citadel) District. Üftade Highness
started working at Ulu Mosque as a muezzin when he was
sixteen years old and he worked at Emir Sultan Mosque
as a preacher until he died. He got a mosque built at
Uludağ booms and gave lectures at his mosque, which is
called by his own name. The mosque has its mausoleums
and was fixed up at different times. This mosque, which was
established at an airy region of Bursa, is one of the mostly
visited belief centres.
Geruş Sinagogu
Sultan II.Selim tarafından 16. yüzyılın başlarında
inşa ettirilen sinagog İbranice “kovulmuş” anlamına
gelen Geruş adını taşımaktadır. Sultan II. Selim
İspanya’dan ayrılmak zorunda kalan Musevileri Osmanlı
İmparatorluğu’na kabul etmiş ve iskanlarını sağlamıştır. İlk
kafilelerin bir bölümü Bursa’ya yerleştirilmiştir. Musevilerin
ibadetlerini özgürce yapmaları için yapılan dikdörtgen
planlı sinagog, kesme taştan inşa edilmiştir. İsmi nedeniyle
sinagogun bu dinin mensupları açısından ayrı bir önemi
vardır. Arap Şükrü Sokağı’nda bulunan Geruş Sinagogu,
halen ibadete açıktır.
Geruş Synagogue
Sultan II.Selim got this synagogue built in the beginning
of 16th Century. The meaning of “Geruş” is “Ejected” in
Hebraic Language. Sultan II.Selim accepted the Jewish
People, who had to leave Spain, and he provided houses
for them. Some of the first groups were located in Bursa. The
rectangle planned synagogue made from cutting stones
for Jewish people to pray independently. This synagogue
is important for Jewish people because of its name. Geruş
Synagogue is in Arap Şükrü Street and it is still open for the
praying.
Fransız Kilisesi Kültür Merkezi
Hocaalizade semtinde yer alan ve 19. yüzyılda Fransızlar
tarafından yaptırılan kilisenin orijinal ismi Santa Maria
Kilisesi’dir. Yapı olarak diğer kiliselere benzemeyen binanın
bünyesinde dispanser, yetimhane ve hasta bakım yeri de
bulunmaktaydı. Barok tarzındaki kilisenin üst örtüsü ahşap
çatılı ve kiremit örtülüdür. Çeşitli dönemlerde onarımdan
geçen ve 1970’lerde İtalya’dan gelen ailelerin ibadetine
açılan kilise, 2004 yılında restore edilerek kültür merkezine
dönüştürülmüştür.
French Church Culture Centre
Frenchs got this church built in 19th Century. The church’s
original name is Santa Maria Church and it is located in
Hocaalizade District. The church was different from the
other churches; it had a dispensary, an orphanage and
a nursing home in the building. Baroque style church is
covered with wooden roof and tiles. The church, which
was fixed up at different times and was opened for Italian
families in 1970s, was restored in 2004 and was turned into
a culture centre.
İznik Ayasofya Kilisesi ve Yeşil Cami
İznik, Hristiyan dünyası için çok önemli dini merkezlerden biridir.
Hristiyanlığın ana ilkelerinin belirlendiği Birinci Konsül, 228
piskoposun katılımıyla 325 yılında İznik’te Senatus Sarayı’nda
toplanmıştır. Hristiyan dünyasınca bugün de inanılan “Hz.
İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu” tezi uzun tartışmalardan sonra
İznik’de kabul görmüştür. Hristiyanlıkla ilgili yortu günleri ve
İznik Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin bu Konsülden
sonra kabul edilmiştir. Bundan dolayı İznik 1962 yılında
Vatikan’da toplanan 19. konsülde Kudüs ve Vatikan’dan
sonra üçüncü kutsal kent ilan edilmiştir. İznik’de 7. Konsül’in
toplandığı ve 1331’de camiye dönüştürülen Ayasofya Kilisesi,
adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden alan Yeşil Cami gibi
hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için kutsal kabul edilen
pek çok yapı vardır.
Trilye İsa Kilisesi veya Fatih Camii
Uzun yıllar Rum-Ortodoks Hristiyanları için önemli bir
dini inanç merkezi olan Trilye’de M.S.720-730 yılları
arasında inşa edilen İsa Kilisesi ya da orijinal adıyla
Hagios Stephanos olan yapı Bursa çevresinde özgün
yapısını korumuş en eski Bizans yapısıdır. Trilye’nin Türkler
tarafından fethi ile birlikte 1560 yılında Fatih Camii adı ile
düzenlenerek ibadete açılmıştır. Zeytinbağı’nda Rumlardan
kalma yedi kilise, üç manastır ve üç de ayazma (kutsal
kaynak) var iken bugün bu kiliselerden sadece üç tanesi
ayaktadır. Panagia Pontobasilissa ya da belde de tanınan
adıyla Kemerli Kilise, duvarlarına resim yapılan ilk kilise
olarak bilinmektedir. Hıristiyan âlemi için büyük önem taşıyan
bu kilisenin duvarlarında kat kat resimler bulunmaktadır.
İznik Hagias Sophia Church and
Green Mosque
İznik is a very important religious centre for Christians. The first
council on which Christians’ main principles were determined
convened in Senatus Court of İznik with 228 patriarchs in the
year of 325. The argument which is still believed; “Jesus is the
son of the God”, was accepted in İznik after long discussions.
20 articles, which are known as Christian Feast days and İznik
Laws, were accepted after this council. Therefore, İznik was
announced as third sacred place after Kudus and Vatican
at the 19th council, which had met in Vatican in 1962. The
Hagias Sophia Church that VII. Council had met, in İznik, is
accepted as a sacred place for both Christians and Muslims
as Green Mosque that takes its name from its green ceramics
and bricked minarets.
Trilye Jesus Church or Fatih Mosque
Trilye has been a very important belief centre for GreekOrthodox Christians. Isa Church (its original name is Hagios
Stephanos) was established in Trilye in the year of A.D. 720730. It is the oldest Byzantine structure that could keep its
authentic structure up to the present. The Church was turned
into a mosque with the name of Fatih Mosque in 1560 after
Turks took Trilye. There were seven churches, three monasteries
and three Ayazma (sacred spring) from Greek Time in
Zeytinbağı, but only three of them are still kept. Panagia
Pontobasilissa or its other name, as known by people; Kemerli
church, is the first church that its walls were painted. There are
laminar paintings on the walls of this church and this church is
still very important for Christian People.
Mayor Sinagogu
Mayor Synagogue
15. yüzyılda İspanya’nın Mayorka Adası’ndan Osmanlı
İmparatorluğu’na sığınan Seferad Yahudileri tarafından
inşa edilmiştir. Sinagoga terk ettikleri adanın anısına Mayor
adı verilmiştir. Sakarya Caddesi üzerinde bulunan sinagog
dörtgen planlı olup renkli kalem işleri ile bezenmiştir. 1975
yılına kadar ibadete açık bulunan Mayor Sinagog’u 2004
yılında restore edilerek kültür merkezi olarak hizmet vermeye
başlamıştır. Tamir ve restorasyon işlemlerine 1998 yılında
başlanan sinagog 2001 yılında ibadete açılmıştır. İbadet,
kış aylarında daha küçük olduğu için ısınması da daha
kolay olan Mayor Sinagogu’nda, yaz aylarında ise Geruş
Sinagogu’nda yapılıyordu. 2004 yılından itibaren kültür
merkezi olarak hizmet vermektedir.
It was built by Seferad Jewish People, who came from
Spain’s Majorca Island to Ottoman Esquire as refugee in
15th Century. They gave name of “Mayor” to the synagogue
because their island’s name was Majorca. Synagogue, which
is on Sakarya Street, is square planned and adorned with
pen motifs which are designed in different colours. Mayor
Synagogue, which was open for praying until 1975, was
restored in 2004 and started giving service as a culture
centre. Fixing and restoration works started in 1998 and it
reopened for praying in 2001. Praying was done in Mayor
Synagogue in winters because it was small and heated
easily; the praying was done in Geruş Synagogue in the
summers. It has been open as a culture centre since 2004.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
NICAEA
İZNİK
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
İznik
İznik, bütünüyle “açık hava müzesi” olan ve dünyada eşine az rastlanan tarihi
ve antik bir şehirdir. Hellenistik çağdan kalma ızgara planlı kent yerleşimi,
Roma, Bizans ve Osmanlı döneminden kalan anıtsal yapıları ile tarihi kent
dokusu bütün canlılığıyla korunmaktadır. Bursa’nın 86 km kuzeydoğusunda yer
alan İznik, aynı adla anılan gölün doğu kıyısında kurulmuştur. Zeytinlik bağ ve
bahçeler arasındaki İznik’in çevresi yaklaşık 5 km uzunluğundaki iki bin yıllık
surlarla çevrilidir.
Kent yakınlarındaki Karadin, Çiçekli, Yüğücek ve Çakırca Höyüklerinde M.Ö.
2500 yıllarına inen uygarlık izleri saklıdır. M.Ö. 7. yüzyılda Trak kavimlerinin
göçlerinden önce burada kurulan yerleşim ‘Helikare’ adını almıştır. Kentte
basılan sikkelerde Khryseapolis (Altın Şehir) adı okunmaktadır.
İznik (Nicaea)
İznik (Nicaea) is a city which is an entire “open air museum” and a unique
historical and ancient city in the world. The city’s gridiron planned city
location the historical monuments from the Roman, Byzantine and Ottoman
periods and historical city texture is under full-scale protection. Iznik, which
is situated 86 km to the north east of Bursa was founded near the east shore
of the lake known by the same name. The boundaries of Iznik which is situated
among the olive vineyards and horticultural gardens is surrounded by 2000
years old walls which are 5 km in length.
In the tumulus of Karadin, Çiçekli, Yüğücek and Çakırca near the city the
footprints of civilization dating back to the period 2500 B.C are hidden. The
settlement which was founded in this area prior to the migration of the Trak
people was called “Helikare”. The name of Khryseapolis (Golden City) can
be read on the coins which were minted in the city.
Makedonya İmparatoru İskender’in generali Antigonos
tarafından M.Ö. 316 yılında yenilenen kent Antigoneia adı
ile anılır. İskender’in ölümünden sonra Antigonos ile general
Lysimakhos arasındaki savaşı kazanan Lysimakhos kente,
Antipatros’un kızı olan eşi Nicaea ‘nın adını verir.
M.Ö. 293’te Bithynia Krallığı’na bağlanan kent, önemli
mimari yapılarla süslenir.Bir süre Bithynia Krallığı’nın
başkenti olan Nicaea daha sonra Roma’nın önemli bir
yerleşim bölgesi olarak varlığını sürdürür.
Roma İmparatorluğu, M.S. 285 yılından başlayarak Doğu
Roma ve Batı Roma İmparatorluğu olarak iki yönetim
alanına bölününce, İznik daha sonra Bizans adını alan
Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalır. İznik
Bizanslıların elinde büyük imar görür. Bu dönemde şehirde
kiliseler, su yolları ve sarnıçlar yapılır.
1071’de Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın Malazgirt’te Bizans
ordusunu yenmesinden sonra, Türkler Bizans içlerine kadar
girerler. Kutalmışoğlu Süleyman Şah, 1075 tarihinde
Nicaea’yı alır ve Selçuklu devletinin başkenti yapar. Şehir
surları yeniden yapılır.Adını da’’ Nicaea’nın izi’’ anlamına
gelen “İznik” olarak değiştirir. Böylece İznik, Anadolu’da ilk
Türk başkenti olur.
I. Haçlı Ordusunun önünde tutunamayan 1. Kılıçarslan’nın
şehri terk etmesiyle (1096) İznik’te 2. Bizans dönemi başlar.
Bu dönemde surlarda önemli onarımlara girişilir ve surların
önüne bir ön duvar (ön sur) inşa edilerek şehrin korunması
güçlendirilir. 1299 yılında Yenişehir’i merkez yapan Osman
Gazi İznik’i kuşatınca Bizans İmparatoru kuvvet gönderir.
Osman gazi’nin 27 Temmuz 1302’de Yalova’da kazandığı
zafer Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunu hızlandırır.
İznik, Orhan Bey (13261362) tarafından 1331
tarihinde fethedilerek
yeniden Türk idaresine
girer. İznik, önemli bir
sanat, ticaret ve kültür
merkezi olur. Özellikle
Sultan II. Murad’ın ve
Sadrazam Çandarlı
ailesinin ilgisiyle şehir
tepeden tırnağa imar
edilerek birçok cami,
medrese, han, hamam
yapılır. 14. ve 16.
yüzyıllarda İznik, birçok
alim ve şairin yetiştiği bir
The city which was renewed by Macedonia Emperor
Alexander the Great’s general Antiganos in the year 316
B.C. is known by the name of Antigneia. General Lysimakhos
who won the battle between Antiganos and himself after the
death of Alexander the Great, gave the name of his wife
Nicaea who was the daughter of Antipatros to the city.
The city which was bonded to the king of Bithynia in 293 B.C
was adorned in important architectural buildings. Nicaea
which had been the capital city of the Bithynia Kingship
for some time later continued its existence as an important
settlement area of Rome. Starting from the year 285 A.D
when the Roman Empire was divided such as East Rome and
West Rome, Nicaea remained within the border of the East
Rome Empire. Nicaea undertook great architectural activities
during the rule of the Byzantines. The Churches, Waterways
and Cisterns were built in the city during this period. After the
defeat of the Byzantine army by the Seljuk Sultan Alparslan,
the Turks entered the Byzantine interiors. Kutalmışoğlu
Süleyman Şah conquered Nicaea on the date of 1075
and made it the capital
of the Seljuk government.
The waterways were
rebuilt. He also changed
its name to “İznik” which
means “Nicaea’s footprint”.
Consequently, İznik became
the first Turkish capital in
Anatolia.
With the departure from
the city of 1. Kılıçarslan
who was defeated by the
I. Crusaders Army (1096)
the 2. Byzantine period
commenced in Nicaea.
During this period important
kültür merkezine dönüşür. Çağın en ünlü alimleri İznik’teki
medreselerde ders vermeye başlar, bu yüzden de İznik’e
“Ulema Yuvası” (Alimler Diyarı) da denir. Osmanlı döneminin
ilk medresesi ve imareti İznik’te inşa edilmiştir.
1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi
sonucu imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra İznik,
12 Temmuz 1920’de Yunan kuvvetlerince işgal edilir. 2
ay 18 gün süren birinci işgal yöre halkının da katılımıyla
restorations were carried out on the city walls and the
security of the city was strengthened by building an outer
wall in front of the existing city walls. When Osman Gazi who
made Yenişehir the centre besieged İznik in the year 1299
the Byzantine Emperor dispatched forces. The victory which
Osman Gazi won in Yalova on 27 July 1302 speeded up the
establishment of the Ottoman Sultanate.
İznik, on being conquered by Orhan Bey (1326-1362) on
the date of 1331 came under the rule of the Turks. Under
the rule of Ottomans, İznik became an important centre
for art, trade and culture. In particular with the interest of
Sultan Murad II and the Çandarlı Vizier family the city was
rebuilt from head to toe and many mosques, madrasahs,
public khans and baths were built. In the 14th and 16th
centuries İznik was transformed into a cultural centre where
many intellectuals and poets were nurtured. The most
famous intellectuals of the age started to give lessons in
the madrasahs in İznik, for this reason İznik was known as
“Ulema Yuvası” (A Haven for Intellectuals) (Alimler Diyarı)
(the City of Intellectuals). The first madrasah and alms
house of the Ottoman period were built in İznik.
başlatılan direniş sonucu 30 Eylül’de 1920’de kırılır. Ancak
24 Kasım 1920’de bir kez daha işgal edilen kent 27-28
Kasım 1920’de tekrar özgürlüğüne kavuşur. 30 Ağustos
1922 yılında Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın kazandığı zafer
kesin kurtuluşu getirir.
Bugün sadece Bursa’nın değil dünyanın da en önemli
kültürel birikimine sahip olan İznik ve önemli inanç turizm
merkezlerinden biri olmaya adaydır.
After the Montrose Agreement which was signed as a result
of the defeat of the Ottoman Empire in the First World
War, İznik was occupied by Greek forces on 12
July 1920. The first occupation which
lasted 2 months and 18 days
ended on 30 September 1920
as a result of the resistance which
started with the contribution of
the local people. However, the
city which was re-occupied on
24 November 1920 achieved its
freedom once more on 27/28
November 1920. The victory
which Gazi Mustafa Kemal Pasha
won on 30 August 1922 brought
about a total liberation.
Today, İznik which has a significant
cultural accumulation not only
in Turkey but also in the world is
a candidate to be one of the
important belief tourism centres.
Hıristiyan aleminin 3. kutsal kenti: İznik
İznik, aynı zamanda Hristiyan dünyası için çok önemli dini
merkezlerden biridir. Hristiyanlığın ana ilkelerinin belirlendiği
Birinci Konsül, 228 piskoposun katılımıyla 325 yılında İznik’te
Senatus Sarayı’nda toplanır. İmparator I. Constantinus’un da
katıldığı toplantıda iki önemli görüş tartışılır. İskenderiyeli din
adamı Arius’un görüşü ’’Hz. İsa’nın sadece bir insan olduğu ve
tanrının oğlu olarak dünyaya gelmediği “şeklindedir. Kısa sürede
taraftar toplayan bu teze, piskoposlar karşı çıkar. Hristiyan
dünyasınca bugün de inanılan “Hz. İsa’nın Tanrı’nın oğlu olduğu”
tezi uzun tartışmalardan sonra kabul görür. Hristiyanlıkla ilgili
yortu günleri ve İznik Kanunları adı ile bilinen 20 maddelik metin
bu konsülden sonra kabul edilir. Bundan dolayı İznik 1962
yılında Vatikan’da toplanan 19. konsülde Kudüs ve Vatikan’dan
sonra üçüncü kutsal kent ilan edilir. Ayrıca 787 yılında da İznik
Ayasofya’sında 7. Konsül toplanır ve İmparatoriçe İrene’nin
önderliği ile resim ve heykel üzerindeki yasaklar kaldırılır.
3rd Holy City of the Christian World: İznik
İznik is one of the most important religious centres for the Christian world. The first consul
in which the main principles of Christianity were set out met in Senatus’ palace in the
year 325 in İznik with the participation of 228 bishops. In this meeting at which the
emperor Constantinus I participated two important ideas were discussed. The idea
of Arius who was an ecclesiastic from Alexandra was that “the Prophet Jesus was only
a human being and he didn’t came into this world as the son of God” which is also
believed by today’s Christian world was accepted after lengthy discussions. The feast
days related to Christianity and the text with 20 articles which is known as the İznik Laws
were accepted after this consul. Because of this in the 19th consul which met in the
Vatican in the year 1962, İznik was declared as the 3rd Holy city after Jerusalem and the
Vatican. Also, in the year 787 the 7th consul met in Hagias Sophia of İznik and under the
leadership of the Empress Irene prohibitions on pictures and statues were lifted.
İznik Ayasofya Kilisesi
7. Konsül’in toplandığı kilise, iki ana caddenin kesiştiği
yerde, kentin tam ortasındadır. İlk olarak M.S. 7. yüzyılda
Romalılar tarafından inşa edilen Gimnasium üzerine Bizans
döneminde bazilika olarak inşa edilmiştir. Tahminen 11.
yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. Üç sahanlıdır.
Orhan Gazi tarafından 1331 yılında camiye dönüştürülen
yapı, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan
tarafından yenilenmiştir. 1935 ve 1953 yıllarında
yapılan onarımlar sırasında renkli taşlarla bezenmiş
taban mozaikleri ve din görevlilerinin törenler esnasında
topluca bulundukları, yarım yuvarlak oturma kademeleri
ortaya çıkarılmıştır. Bir mezar odası duvarında Hz. İsa
freski bulunmaktadır.
İznik Hagia Sophia Church
The church where the 7th consul met is right in the middle
of the city where the two main streets converge. It was
constructed as a Basilica for the first time in the Byzantine
period on the Gymnasium which had been built by the
Romans in the 7th century A.D. It is thought to have been
renewed in the XI. century after the earthquake. It has
three platforms. The building which was transformed into a
mosque in the year 1331 by Orhan Gazi was renewed by
Architect Sinan during the reign of Kanuni Sultan Süleyman.
During the restoration work done in the years 1935 and
1953 the floor tiles which were covered with coloured
stones and the semi-circle seat steps where the chaplains
congregated during the ceremonies were uncovered. On
the wall of a mausoleum there is a fresco of Jesus Christ.
İznik Antik Tiyatro
Ancient Theatre
Bu görkemli Roma eseri,
göl kıyısı ile Yenişehir Kapı
arasında geniş bir alana
inşa edilmiştir M.S. 98-117
yıllarında İmparator Trajanus
tarafından yaptırılan tiyatro,
13. yüzyıldaki Bizans iç
karmaşası sırasında adeta
toplu mezarlığa dönüşmüştür.
Daha sonraki yıllarda içinde
kilise, saray ve Osmanlı
seramik atölyeleri ve çini
fırınların bulunduğu yapılan
arkeolojik kazılarda ortaya
çıkarılmıştır.
This magnificent Roman structure
was built on a wide open space
between the shore of the lake
and Yenişehir Gate. The theatre
which was built by Emperor
Trajanus between the years 98117 A.D. was transformed into
almost a mass graveyard during
the Byzantine civil war in the 13th
century. In the archaeological
excavations of the following years
it was discovered that there
was a church, palace and
ottoman ceramic workshops
and tile ovens in it.
Beştaş
(Obelisk)
Kentin kuzeyinde
eski Roma yolu
üzerindeki bağlar
arasında mezar anıt
yükselmektedir. 12
metre yüksekliğindeki
anıt Beştaş,
Nişantaşı, ve
Dikilitaş adları ile
de bilinmektedir.
Üzerindeki Yunanca
kitabeden I.
yüzyılda C.
Cassius Philiscus’a
ait olduğu
anlaşılmaktadır.
Anıtın tepesindeki
altıncı taşın
üzerinde bir
kartal veya zafer
tanrıçası Nike’nin
heykeli olduğu
sanılmaktadır.
Anıtın bir
yönünde ise
Philiscus’un
heykeli olduğu
kalan izlerden
anlaşılmaktadır.
Beştaş
(Obelisque)
The grave monument
rises among the
vineyards to the
north of the city on
the old Roman road.
The monument which
is 12 metres high is
known by the names
of Beştaş, Nişantaşı
and Dikilitaş.
From the Greek
inscription on it it
is understood that
it belonged it C.
Cassus Philiscus in
the Ist century. It is
thought that there
is an eagle or
goddess of victory
Nike’s sculpture
on the sixth stone
of the monument.
It is also
understood from
the remaining
traces that there
is a sculpture
of Philiscus on
one side of the
monument.
İznik Surları
Bithynia döneminde (M.Ö. 4. yy) inşa edilmeye başlanan
surlar, Roma ve Bizans dönemlerindeki yeni eklentilerle
günümüzdeki şeklini almıştır. İznik’in çevresini beş kenarlı
çokgen şekilde kuşatan surlar yaklaşık 5 km. uzunluğundadır.
İznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında,
dört ana kapı görünür. Oniki tane de ikinci derece kapı
vardır. Kentin dört ana kapısından günümüze Lefke Kapı
ile İstanbul Kapı sağlam ulaşabilmiştir. Her iki kapıda da
Helenistik, Roma ve Bizans dönemi izleri vardır. Yenişehir
Kapı kısmen, Göl Kapı tamamen yıkıktır. İstanbul Kapı’da
tiyatrodan getirilen masklar bulunmaktadır, İstanbul ve Lefke
kapısında mermer kabartma friz parçalarının da kullanıldığı
görülmektedir. Yüksekliği 10-13 metre arasında değişen
surlarda, yuvarlak ve kare şeklinde 114 burç vardır.
İznik City Walls
The city walls, the construction of which began in the
Byzantine period (IV-I century B.C) took today’s present
shape with the new extensions during the Roman and
Byzantine periods. The city walls which surround the city
in a 5 sided polygon shape are almost 5 kilometres in
length. When it is looked at from the point where İznik’s two
main roads meet, the four main gates can be seen. Also
there are twelve smaller gates. Of the four main gates,
only the Lefke Gate and the Istanbul Gate are still in a
good condition to the present day. There are marks from
the Hellenistic, Roman and Byzantine periods on these
two gates. The Yenişehir Gate is partly and the Göl Gate
completely in ruins. There are masks on the Istanbul Gate
which were brought from the theatre and also marble
embossed frieze pieces that were used on the Istanbul
and Lefke Gates can be seen. On the city walls the height
of which varies between 10-13 metres there are 114
round and square shaped bastions.
Yeşil Cami
İznik’in sembolü olan Yeşil Cami, adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden
almaktadır. Caminin yapımı Çandarlı Hayreddin Paşa zamanında (1378)
başlatılır, fakat ölümü üzerine oğlu Ali Paşa tarafından 1391’de tamamlanır.
Erken Osmanlı döneminin tek kubbeli camileri arasında en görkemlilerindendir.
Eşsiz minaresi caminin sağ köşesindedir. Gövdesi mavi ve yeşil renkli çinilerle
zigzaglı mozaik tekniğiyle bezenmiştir. Selçuklu minare geleneğinin ilk dönem
Osmanlı sanatına yansımasının önemli bir örneğidir.
The Green Mosque
The Green Mosque which is the symbol of İznik takes its name from its minaret covered in
green tiles and bricks. The construction of the mosque was started by Çandarlı Hayrettin
Pasha in the year 1378, but on his death it was completed by his son Ali Pasha in 1391.
It is one of the most magnificent mosques among the early Ottoman period one-domed
mosques. Its unique minaret is on the right side of the mosque. Its main body is covered
in blue and green coloured tiles by using a zigzag mosaic technique. It is an important
example of the reflection of the Seljuk minaret tradition to the early period Ottoman art.
İznik Müzesi
(Nilüfer Hatun İmareti)
Osmanlı Sultanı l. Murat tarafından 1388 yılında annesi Nilüfer Hatunun anısına
yoksullar için yemek dağıtılan bir hayır kurumu olarak inşa ettirilir. Cumhuriyet
döneminde değişik gereksinimler için kullanılan bina 1960 yılında müze olarak
hizmete açılır. Kitabeli bir kapıdan kubbeyle örtülü ana mekana girilen imarette
Bizans dönemine özgü zengin ve renkli taş ve tuğla işçiliği dikkat çekmektedir.
Halen müze olarak kullanılan imaret, 14. yy Osmanlı mimarisinin en güzel
örneklerinden biridir. Müzede, İznik ve çevresinden toplanan arkeolojik buluntular
ile Ilıpınar neolatik yerleşim alanları ile Roma Tiyatrosu ve İznik’teki çini fırınları
kazılarından çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde; Yunan, Roma,
Bizans ve Osmanlı eserleri yer almaktadır. İznik’te bulunan diğer eşsiz eserler
arasında Berber Kaya, Hypoge yeraltı mezarları, Dörttepeler tümülüsü, Ayatrifon
Kilisesi, Rüstem Paşa Hanı, İsmail Bey Hamamı, Hacı Özbek Camii sayılabilir.
İznik Museum (Nilüfer Hatun’s Almshouse)
This was built by the Ottoman Sultan I. Murat in the year
1388 in memory of his mother Nilüfer Hatun as a charitable
institution to distribute food to the poor. The building
which was used for various needs during the republican
period was opened to service as a museum in the year
1960. In the alms house which is entered from a door with
inscriptions on it to the main area which is covered by a
dome, the workmanship the rich and colourful stone and
bricks unique to the Byzantine period is noticeable. The
alms house which is still used as a museum is one of the
beautiful examples of XIV century Ottoman architecture.
In the museum the archaeological findings collected from
İznik and its surroundings and the monuments excavated
from Ilıpınar Neolithic settlements and the Roman theatre
and tile ovens from İznik are all exhibited. In the garden
of the museum the monuments of the Greeks, Romans,
Byzantines and Ottomans can be found.
Among these are Berber Kaya, Hypoge Underground
Graves, Dörttepeler Tumulus, Ayatrifon Church, Rüstem
Pasha Khan, İsmail Bey Bath and Hacı Özbek Mosque.
Yaşamın kaynağı İznik Gölü
İznik Gölü’nün antik adı Askaniadır. Roma kayıtlarında da övgüyle yer alır ve karadut
şurubu soslu askania yayın güvecinin tarifi vardır. Marmara Bölgesi’nin en büyük, Türkiye’nin
ise beşinci büyük doğal gölü olan İznik Gölü 1991 yılında Sit alanı ilan edilmiştir. Göl ve
çevresi, karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile özel çevre koruma
alanı ölçütlerine uymaktadır. Suları tatlı olan gölde sazan ve yayın balığı ile kerevit yetişir.
Turizm bakımından da önem taşıyan İznik gölü, yüzme, kano ve sörf gibi su sporları için
idealdir. İznik Gölü, balıkçılık yapan yüzlerce ailenin de geçim kaynağıdır.
İznik Lake: A Source of Life
The ancient name of İznik Lake is Askania. It appears in
laudatory writing in Roman records and there is also a
recipe for askania sheath fish cooked in earthenware
cooking pots with black mulberry juice sauce. İznik
Lake which is the largest of the Marmara region and
the fifth largest natural lake of Turkey was declared an
Area for Protection in the year 1991. The lake and its
surroundings are suited to the criterion of a special
environment protection area with the small cormorants
and herons which establish mixed colonies. In the
freshwater lake carp, sheath fish and crayfish can be
found. The İznik Lake which has also an importance from
the point of view of Tourism is ideal for water sports such
as swimming, canoeing and surfing. The Lake is also a
source of income for the hundreds of families who make
their living from fishing.
Dünyaya nam salan İznik Çinisi
14. yüzyılın ortasından 17. yüzyılın sonuna dek İznik’te
üretilmiş olan çinilere “İznik Çinisi” denmektedir. 15.
yüzyıldan itibaren kendine has çinilerin üretildiği İznik’te,
çinicilik 16. ve 17. yüzyılda altın dönemini yaşar. 17.
yüzyılda İznik’i ziyaret eden ünlü gezgin Evliya Çelebi,
seyahatnamesinde ilçede 300’den fazla çini fırınının
bulunduğuna yer verir. İznik çinilerinde; lale, sümbül, nar,
karanfil gibi çiçek motifleri sıkça kullanılırken, 18. yüzyıldan
itibaren yok olan çinicilik 1990’lı yıllardan itibaren yeniden
hayat bulur ve kurulan fırınlarda üretim başlar. İznik
çinilerinde, mavi, firuze, yeşil ve kırmızı en çok kullanılan
renkler olarak göze çarpmaktadır.
15-17. yüzyıllar arasında Osmanlı mimarisinde İznik çinisi
önemli bir dekoratif unsur olarak kullanılmış ve büyük
bir gelişme göstermiştir. Çini; cami, mescit, medrese,
World Famous İznik Tiles
The tiles which were produced in İznik from the middle of the
14th century until the end of the 17th century are known as
“İznik Tiles”. The tile making in İznik where the tiles unique to that
place were produced since the 15th century experienced its
golden period in the 16th and 17th centuries. In his travel book
the famous traveller Evliya Çelebi who visited İznik in the 17th
century tells us that there were more than 300 tile ovens in the
district. In İznik tiles the floral motifs such as tulips, hyacinths,
pomegranates, and carnations are used; the tile making
which had disappeared since the 18th century took
on a new phase of life in the 1990’s and production
started in the ovens which had been established.
In İznik tiles the colours blue, turquoise, green and
red are the most used ones of notice.
Between the XV-XVII centuries İznik tiles
were used as an important decorative
element and showed a great development
in Ottoman architecture. The tiles found
an extensive are of usage in various
buildings such as mosques, small
mosques known as masjids, madrasahs,
alms houses, baths, palaces, manor
houses, kiosks and libraries. In Turkish
architecture and decorative arts the
tile occupies an important place.
In the year 1993 the İznik Education
and Teaching Foundation was
established in order to hand own the
İznik tile art and existing information
to the future generations. The
foundation which carries out mutual
studies alongside TUBİTAK with some
universities related to the methods
imaret, hamam, saray, köşk, sebil, kütüphane gibi çeşitli
eserlerde geniş bir kullanma sahası bulmuştur. Türk
mimarisinde ve süsleme sanatlarında çininin yeri büyüktür.
Günümüzde 1993 yılında İznik çini sanatı ile var olan
bilgileri gelecek kuşaklara aktarmak amacı ile İznik Eğitim
ve Öğretim Vakfı kurulmuştur. Formülüne dair hiçbir yazılı
belge olmayan, sadece babadan oğula geçen bir
sanat olan İznik çinisinin yapımı, hamurunun hazırlanması,
pişirilmesi, boya tekniği vb. yöntemlere dair TÜBİTAK’ın yanı
sıra bazı üniversiteler ile ortak çalışmalarını yürüten Vakıf,
yıllar süren araştırmalar ve binlerce deney sonucu, eski
kalitesinde, geliştirilmiş geleneksel yöntemlerle 16. yüzyıl
İznik çini sanatını 400 sene aradan sonra yeniden üretme
başarısına erişmiştir. Formülün bulunması sonucu 1994-95
yıllarında üretime başlayan Vakıf’ın, bugün çiniyi üretme
sırasında yararlandığı tek teknoloji, elektrikli fırınlardır.
Uludağ Üniversitesi İznik Meslek Yüksek Okulu da çini
fırınlarında mesleki eğitim vermektedir.
of making the İznik tile of which there is no written documents
available regarding the formula, only an art which has been
passed down from father to son, preparation of paste, baking,
painting techniques has succeeded after years of research
and the result of thousands of experiments in reproducing 16th
century İznik tiles after a 400 year interval in its former quality
with improved traditional methods The only technology
benefited by the Foundation during the production of the tile
which had started production in the years 1994-95 the result
of finding the Formula were electric ovens. Uludağ University
İznik Vocational High School is also giving vocational
education in tile ovens.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
THERMALS
KAPLICALAR
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Bursa Kaplıcaları
Fevkalade tarihi ve kültürel özelliklerinin yanı sıra doğanın
son derece cömert davrandığı bir şehir olan Bursa, şifalı
sular ve kaplıcalar bakımından da çok zengin bir kenttir.
Uzun yıllardır Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden
biri olan Bursa’da, ünlü Çekirge ve Kükürtlü kaplıcalarından
başka, Gemlik, İnegöl, Orhangazi ve Mustafakemalpaşa
ilçelerindeki ılıca ve kaplıca merkezleri günümüzde de yerli
ve yabancı gezginlerin ilgisini çekmektedir.
Bursa Thermal Springs
Bursa, besides historical and cultural features and
exceptional nature extremely generous, in terms of healing
waters and spa is a very rich city. For many years, Bursa,
Turkey’s most important thermal centersin, apart from
the famous spa of Çekirge and other sulfurous, Gemlik,
İnegöl, health resort and spa centers in the county
Mustafakemalpaşa Orhangazi and today have attracted
the attention of local and foreign travelers.
Çekirge Kaplıcaları
Çekirge semtinde Vakıfbahçe kaynağına bağlı olan
kaplıcalar yer almaktadır. Bölgedeki tüm oteller, bu
kaplıcalara bağlıdır. Bu kaplıcanın suları banyo olarak
romatizmal sendromlara, hareket sistemlerinin ağrılı
hastalıklarına, damar tıkanıklıklarına, diyabet, gut ve
metabolizma bozukluklarına, içme kürleri olarak da
karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.
Eski Kaplıca, Hüsn-ü Güzel, Adak Hamamı’nın yanı sıra
bölgedeki diğer termal oteller kaplıca suyu kullanmaktadır.
Çekirge kaplıcalarında ortalama su sıcaklığı 45 derecedir.
Çekirge Thermal Springs
In Çekirge, thermal springs connected to the source
Vakıfbahçe are located. All hotels in the region, this spa
is connected to. This spa is good, as bath water, for
rheumatic syndromes, motion systems, painful diseases,
vascularto obstruction, diabetes, gout and metabolic
disorders, and as drinking it cures the liver and biliary tract
diseases. Former Hot Springs, Hüsn-ü Güzel, Adak in the
region as well as other thermal bath hotels spa use water.
Average water temperature is 45 degrees in the Çekirge
thermal Springs.
Eski Kaplıca
Old Hot Springs
Kentin en büyük ve tarihi en eski kaplıcası olan Eski Kaplıca
Çekirge semtinde yer almaktadır. Kervansaray Termal Otel
bünyesinde olan kaplıcanın yerinde Bizans döneminden
hamam kalıntısı bulunması nedeniyle Eski Kaplıca olarak anılır.
Bizans Kraliçesi Thedora’nın gençliğinin ve güzelliğinin bu
kaplıcadan geldiğine inanılır. Sultan I.Murat Hüdavendigar
tarafından çifte hamam
olarak yaptırılan kaplıcaya
1511 yılında Sultan
II. Bayezid tarafından
soğukluk kısmı eklenmiştir.
İki kubbe ile örülen
soğukluk yarım kubbelerle
desteklenmiştir. Ortadaki
mermer havuza sıcak suyun
boşaldığı aslan ağzının
bulunduğu yerde de 1675
yılına ait kitabeli bir ayna
taşı dikkati çekmektedir.
Havuzun çevresindeki sekiz
tane sütun ve başlıkları
Bizans dönemine aittir. Son
yıllarda onarım görmüş ve
bir bölümü kadınlar için
ayrılmıştır.
Being the city’s largest and oldest of the old Hot Springs
Spa is located in the district of Çekirge. Youth and
beauty of the Byzantine Queen Thedora’nın is believed
to come from this spa. By Sultan Murat Hüdavendigar
ıt was done as a double bath in the spa to the
Sultan Mehmet II in 1511. Bayezid by the addition of
coldnessle.
Two domes are
reinforced with a knitted
with the coldness
half dome. Hot water
is discharged into
the marble pool in
the middle of the
lion’s mouth, where is
a remarkable mirror
with the inscriptions
belonging to the year
1675. Eight columns
around the pool and
titles belong to the
Byzantine period. In
recent years, it was
repaired and a section
is reserved for women.
Kükürtlü Kaplıcaları
Bademli Bahçe Kaynağı’na bağlı olan bu kaplıcalar,
Bursa merkezi ile Çekirge arasında Kükürtlü Bahçesi’nin
arkasındadır. Yedi kaynağı vardır. Kükürtlü ve radyoaktif
olan bu sular, banyo ve içme olarak Vakıfbahçe Kaynağı
ile aynı özelliklere sahiptir. Ayrıca Kükürtlü suları damar
hastalıklarına ve kronik iltihaplı hastalıklara iyi gelmektedir.
Kaplıcanın erkekler kısmını Sultan I.Murad Hüdavendigâr,
kadınlar kısmını da Sultan II.Bayezid yaptırmıştır. Kanuni
Sultan Süleyman döneminde de eklemeler yapılmıştır.
Kaplıcalar günümüzde Uludağ Üniversitesi bünyesinde
Atatürk Rehabilitasyon ve Araştırma Merkezi olarak faaliyet
göstermektedir. Kükürtlü Kaplıcaları’nda su sıcaklığı 54-84
derece arasında değişmektedir.
Kükürtlü Hot Springs
These hot springs are connected to the Almond Garden
Resources, behind Bursa city center and Çekirge. There are
seven sources. Sulfur and that this radioactive water are
very good for health. The Sultan Murad Hüdavendigar had
the men’s portion of spa, Sultan Bayezid II had built the part
of the women. Additions were made in the period of Kanuni
Sultan Süleyman. Spas today within Uludag University has
been operating as Rehabilitation and Research Center
Water temperature between 54-84 degrees in sulfur Spas
are changing.
Yeni Kaplıca
Kanuni Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafından
1552 yılında yaptırılan Yeni Kaplıca, Kükürtlü semtinde
yer almaktadır. Kaplıcanın tavanı 12 metre çapında iki
büyük kubbeyle örtülüdür. Hamamın içindeki halvetlere su
soğumadan ulaştığı için sıcaklığı 84 dereceyi bulmaktadır.
Yeni kaplıca, üçü büyük olmak üzere, toplam on kubbeyle
örtülü, klasik dönem Osmanlı yapıtlarındandır. Diğer kubbeli
hamamlarda olduğu gibi, soyunmalık, soğukluk, sıcaklık
bölümlerinden oluşmuştur. Muhteşem kubbesi, kırk kurnanın
bulunduğu geniş havuzu, tarihi çinileri ve gizemli bir dünyayı
andıran “üşük terleten” ile görülmeye değer bir tarih
abidesidir. Günümüzde otel olarak da hizmet vermektedir.
Özel banyoları, turistik bölüm, masaj ve spor salonu vardır.
Yapının sonradan eklenen kaynarca bölümü ise, yalnız
kadınlara tahsis edilmiştir.
New Hot Springs
Rustem Pasha, the vizier Kanuni Suleyman, in 1552 had done
this hot spring.It is located in the district of Çekirge. Ceiling of
12 meters in diameter spa is covered with two large domes.
Of the bath in the water so khalvatthe temperature reaches
84 degrees New spa, three to a large, covered with a dome
on the total, are the works of classical Ottoman. As in other
domed bathhouse, locker, coldness, temperature section is
composed of.The is Magnificent dome, where a large pool of
forty Kurna and a mysterious world, which resembles a “donkey
sweat” and with historic tiles, and it is a date monuments
value to be seen. Today also it is served as a hotel. One cen
see Private baths, tourist department, massage and fitness
roomin the hotel. The later part of the structure of the source
added later were allocated only for women.
Karamustafa Hamamı
Karamustafa Bath
Fatih Sultan Mehmet’in veziri ve Sultan II. Bayezid’in damadı
olan Kara Mustafa Paşa tarafından yaptırılan hamamın
15.yüzyılda bölgedeki eski Bizans hamamlarının üzerine
inşa edildiği tahmin edilmektedir. Ev görünümündeki bu
kaplıcalar, ülkemizin farklı kentlerinden gelen insanların en
fazla ilgi gösterdiği termal
tesislerden biridir. Erkekler
ve aileler hamamı olmak
üzere iki bölümden oluşur.
Ayrıca 25 odalı oteli,
çocuk oyun alanı ile hizmet
veren, dinlenmeye müsait bir
tesistir. Su verimi az olduğu
için, büyük havuzu yoktur.
Küçük bir havuzu vardır.
Ayrıca hamamın içinde
yuvarlak bir yalak bulunur.
Su, bunun dibinden kaynar.
Su sıcaklığı 54 derecedir.
It is estimated that, being Fatih Sultan Mehmet II’s vezir and
the gloom of the Sultan Bayezid, Kara Mustafa Pasha, had
this bath built on the former Byzantine baths in the region. In
the view of a house hot springs is one of the most attention
of our country to people coming from different cities of
the thermal plant. to bath
consists of two parts, men
and families In addition,
children’s playground with
a 25-room hotelserving,
is a facility available to
have a rest.Because of
water shortage, there is
no large pool. There is a
small pool. In addition, a
round bath in the trough is
located. Water is boiling
from the bottom. Water
temperature is 54 degrees.
Oylat Kaplıcaları
İnegöl’ün 27 km. güneyinde yer alan kaplıcalar 3 kaynaktan
beslenmektedir. Bölgede 2 otel, 4 motel ve 2 kapalı yüzme
havuzu hizmet vermektedir. Kaplıca suları sülfatlı suların
bütün özelliklerini taşımakta ve nefrit, romatizma, siyatik,
böbrek hastalıkları gibi rahatsızlıklara iyi gelmektedir. Oylat
Kaplıcaları İnegöl Belediyesi’nin de ortak olduğu anonim
şirket tarafından işletilmektedir.
Oylat Hot Springs
Located in the south of İnegöl’s 27 km is fed by from three
different source hot springs. There are 2 hotels in the
region, 4 motel and 2 indoor swimming pool facilities. All
the properties of hot springs water carrying sulphate and
nephritis, rheumatism, sciatica, kidney disease, such as mental
illness is good. Oylat is a partner in the Hot Springs Municipal
corporation İnegöl tarafındmoment is operated. All the
properties of hot springs water carrying sulphate is good for
nephritis, rheumatism, sciatica, kidney disease, such as mental
illness Oylat the Hot Springs is operated by the Municipalty
which is a partner in corporation of factories in İnegöl.
Gemlik (Terme) Kaplıcaları
Gemlik (Terme) Hot Springs
Gemlik ilçe merkezinin güneyinde Umurbey yolundadır.
Otel, lokanta ve bir havuzu bulunmaktadır. Kaynağın
suyu romatizma, nevralji, zihinsel yorgunluklar ve kalp
hastalıklarına iyi gelmektedir. Orhaneli’de Ağaçhisar ve
Sadağ ile Harmancık’daki Ilıcaksu termal kaynakları da
kentin diğer önemli sıcak su kaynaklarıdır. Ayrıca Bursa kent
merkezinde onlarca tarihi hamam da günümüzde hizmet
vermeyi sürdürmektedir.
It is in the south of the center on the way of Gemlik
city centre. The hotel has a restaurant and a pool.
Source of water is good for heart disease, rheumatism,
neuralgia, mental fatigue In Orhaneli Ağaçhisar and
with Sadağ Harmancık Ilıcaksu,thermal resources of
hot water sources of the city are also important. In the
center of Bursa, the baths today on dozens continues
to serve.
Dümbüldek
Dümbüldek
Mustafakemalpaşa’ya 19 km. uzaklıkta Akarca
yöresinde yer alır. Su, iki metre derinliğinde,
kuyu benzeri bir yerden köpürerek kaynar.
Fokurtular yaparak kaynadığından
“Dümbüldek” ismi verilmiştir. Belediye
tarafından işletilen otel ve hamamlar vardır.
Banyo olarak ağrılı hastalıklara iyi geldiği,
dolaşımı düzenlediği,içindeki demir nedeniyle
cilt üzerinde iyileştirici etki yaptığı,içme
kürü olarak da karaciğer, mide, bağırsak,
pankreas ve safra kesesi rahatsızlıklarını
giderici özellikleri olduğu söylenmektedir.
At a distance of 19 km. to the
Mustafakemalpaşa, it is located in the
region of Akarca. Water is boiling from two
meters deep. Making something when it is
boiling, the name “Dümbüldek” was given
to this bath. Tere are hotels and baths
operated by the municipality. Bathrooms
are good for painful disease, organized
movement, due to iron in its healing effects
on skin,and as a drinking cure it is good
for the liver, stomach, immune system,
pancreas and gall bladder..
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
BRIDGES
KÖPRÜLER
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Köprüler
The Bridges
Uludağ’dan beslenen akarsulardan geçerek kente ulaşmak
eskiden sorun teşkil ediyordu. Bu nedenle Alanya ve Halep
üzerinden gelen baharat ve başka mallar ile Tokat - Bolu Göynük üzerinden gelen İpek Yolu ürünleri artınca köprüler inşa
edilme ihtiyacı doğmuştur. Ayrıca Avrupa’ya giden mallar için
de Mudanya ve Çanakkale yönüne yeni köprüler yapılmıştır.
‘’Velhasıl sudan ibaret” olan Bursa’nın bereketli ovalarından
geçen derelerinin üzerine tarih boyunca çok güzel köprüler
yapılmıştır. İlk Osmanlı köprüsü sayabileceğimiz Nilüfer
Köprüsü’nden başlayan bu güzel gelenek, Türkiye’de örneği
olmayan Irgandı Köprüsü’yle sürmüştür. Bugün Bursa’da;
Abdal, Nilüfer, Mihraplı, Setbaşı, Irgandı, Tatarlar köprüleri
gibi çok eski köprüler vardır.
It was a problem to reach the city passing the streams which
were fed by Uludağ. The bridges were built due to increasing
of spices which came over Alanya and Halep, and also
increasing of other goods, which came over Tokat-BoluGöynük. Besides, new bridges were built for the goods, which
went to Europe over Mudanya and Çanakkale. “After all it is
only water” is said for Bursa and many beautiful bridges have
been constructed on the brooks, which pass over abundant
Bursa Plains, throughout history. This nice tradition started with
Nilüfer Bridge that is thought the first Ottoman bridge, and
has continued with Irgandı Bridge, which is unprecedented
in Turkey. Today, there are many old bridges in Bursa such as,
Abdal, Nilüfer, Mihraplı, Setbaşı, Irgandı and Tatarlar Bridges.
Nilüfer Köprüsü
14. yüzyılda Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun tarafından yaptırılan
köprü Nilüfer Deresi üzerinde Geçit Köyü’nün güneybatısındadır.
Bursa’nın varlığını sürdüren en eski yapıtlarından ve bilinen
en eski köprüsü olan Nilüfer Köprüsü, kesme taşlarla ve tuğla
kullanılarak yapılmıştır. Biri büyük olmak üzere 4 sivri kemerden
oluşmakta iken sonraki yıllarda dere yatağının dolması üzerine
tuğladan 4 küçük kemer daha eklenmiştir.
Nilüfer Bridge
Niüfer Bridge, which got built by Orhangazi’s wife Nilüfer Hatun
in 14th Century, is located on Nilüfer Brook and in the southeastern of Geçit Village. Nilüfer Bridge, which is known as
Bursa’s oldest and survived bridge until today, was built by
using cutting stones and bricks. It consisted of one big, total
4 sharp-pointed arches, then 4 small arches were added with
bricks due to filling of the stream bed in time.
Mihraplı Köprü
Nilüfer Çayı’nın üzerindeki Mihraplı Köprü, Çelebi Sultan
Mehmed’in kızı Selçuk Hatun tarafından 15. yüzyılda
yaptırılmıştır. Nilüfer Deresi’nin iki ana kolu üzerinde kurulmuştur.
Köprünün müzeye kaldırılmış olan kitabelerinde “Bu köprü,
Osman oğlu Orhan oğlu Bayezid oğlu Mehmed’in kızı,
kadınların sultanı, melikelerin melikesi, iyilikleri son dereceye
ulaşmış olan Selçuk Hatun’un emri ile kuruldu. Allah iffet ve
ismetini devam ettirsin” denilmiş ve köprü kalıntısının yetkililerce
korunması vasiyet edilmiştir. Günümüzde köprünün hemen
yanına yenisi yapılmıştır.
Irgandı Köprüsü
Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini
birbirinden ayıran Gökdere
üzerinde bulunan Irgandı köprüsü,
dünyadaki 4 çarşılı köprüden
ilkidir. Diğer çarşılı köprüler
İtalya’nın Floransa(Ponte Vecchio)
ve Venedik(Ponte Rialto),
Bulgaristan’ın Lofça (Osma
Köprüsü) kentlerinde yer alır. 1442
yılında Irgandılı Ali’nin oğlu Hoca
Muslihiddin tarafından inşa edilen
köprüde 31 dükkan, bir mescit ve
iki de ahır bulunuyordu. Kargir ve
iki katlı olan köprünün kenarlarında dükkanlar sıralanmıştı. 1855
depreminde tahrip olduktan sonra yeniden onarılan köprüyü
1922 yılında Yunanlılar yakmıştır. 2004 yılında aslına uygun
olarak restore edilen köprü, dükkanları ve dinlence alanlarıyla
turistik bir mekan olarak kullanıma açılmıştır. Köprü üzerinde Bursa
bıçağı ve metal işleme sanatı, sedefkarlık, nakkaşlık, minyatür gibi
el sanatı ürünlerinin üretimi ve satışı yapılmaktadır.
Mihraplı Bridge
Mihraplı Bridge, which is located in Nilüfer Brook, got built
by Çelebi Sultan Mehmed’s daughter Selçuk Hatun in 15th
Century. It is located on the two arms of Nilüfer Brooks.
“This bridge got built with the order of Selçuk Hatun, who is
daughter of Mehmed that is the son of Bayezid that is the
son of Orhan that is the son of Osman. She is the sultan of
the women and the queen of the queens and had blessing
extremely. The God keeps her name and chastity” was written
on the epigraph of the bridge, which was put in the museum,
and remnant of the bridge was willed to be protected. Today,
a new bridge has been built next to the old bridge.
Irgandı Bridge
Irgandı Bridge, which is located
on Gökdere (Sky Brook) that
separates Osmangazi and
Yıldırım Districts, is the first of four
bridges in the World, which have
the bazaars. The other bridges,
which have bazaars, are located
in Florence (Ponte Vecchio) and
in Venice (Ponte Rialto) Italy and
in Lofça (Osma Bridge) Bulgaria.
The bridge, which was built by
Irgandılı Ali’s Hajji Muslihiddin
in 1442, had 31 shops one
small mosque and two barns. The bridge has two floors and
the shops were lined up at edges of the bridge. The bridge,
which was restored in accordance with original structure,
was opened for usage as a touristic place with its shops and
resting areas. Bursa knife and metal handiwork art, mother-ofpearl work, painting and miniature arts are produced and sold
on the bridge.
Abdal Köprüsü
Abdal Bridge
Abdal Köprüsü, Acemler
ve Hürriyet Mahalleleri
arasında Nilüfer Çayı’nın
üzerindedir. Köprüyü
Abdal Çelebi isimli bir
tüccar 1669 yılında hayrat
olarak yaptırmıştır. Bursa
Salnamelerine göre 12
gözlü olan bu köprünün iki
ucu toprak altında kalmıştır.
Köprü 64 m. uzunluğunda,
4.75 m. genişliğinde idi.
Orta kısım yol seviyesinden
biraz daha yüksekte ve
sivri kemerlidir. Köfeki
taşından yapılan köprünün
kuzey tarafında bir mihrap
nişi, ayakları üzerinde de
selyaranlar bulunmaktadır.
Döneminin önemli sivil
mimari eserlerinden biri
olan Abdal Köprüsü, özgün
yapısını kaybetmeden
günümüze kadar gelmiştir.
Abdal Bridge is located on
Nilüfer Brook, on Mudanya
Rond and between Acemler
and Hürriyet Districts. A
dealer, Abdal Çelebi got
the bridge built as a charity
in 1669. According to Bursa
Annuals, the bridge has had
12 rooms and two endings
of the bridge have remained
under the land. Length of
the bridge is 64 m. and the
width of the bridge is 4,75
m. The middle part is higher
than road level and has
sharp-pointed arches. The
bridge, which was made of
köfeki Stone, has a mihrab
niche at the north side and
has fenders on its feet. Abdal
Bridge, which is one of the civil
architectural achievements
of its time, could come until
today without loosing its
authentic structure.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
MURADİYE
MURADİYE
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Muradiye Külliyesi
Osmanlı padişahları tarafından Bursa’da yaptırılan son külliye
olma özelliğini taşıyan Muradiye Külliyesi, Sultan II. Murad
tarafından inşa ettirilmiştir. 100 yılı aşkın bir dönem içinde
şehzade türbelerinin eklenmesiyle tamamlanan Külliye’nin ilk yapısı
1425 yılında bir yılda inşa edilen camidir. Bulunduğu semte ismini
veren Muradiye Külliyesi; cami, hamam, medrese,
imaret ve bahçesindeki 12 türbeden oluşmaktadır.
Muradiye Complex
Muradiye Complex which has the characteristic of being
the last complex which was constructed by the Ottoman
Sultans in Bursa, was built by Sultan Murad the Second.
The first building of this complex which was completed
in a period lasting just over 100 years with
the addition of the tombs of the Shazadah,
was the mosque which was built in the year
1425. The Muradiye Complex which gave
its name to the district where it
is located comprises a mosque,
bath, madrasah, alms house and
12 tombs in its courtyard.
Muradiye Medresesi
Muradiye Madrasah
Bugün sağlık tesisi olarak kullanılan Muradiye Medresesi,
caminin hemen bitişiğindedir. Bu yapı “Bursa’daki en
güzel medrese” olarak gösterilir. 1425 yılında inşa edilen
medrese; güzelliğini, duvarlarındaki hünerli tuğla işçiliğine
borçludur. Bir avlu etrafında sıralanan ve öğrencilerin
kalması için inşa edilen 16 küçük odadan oluşmaktadır.
Yapı, 1951 yılına kadar harabe olarak kaldıktan sonra
Sağlık Bakanlığı’nca restore ettirilmiştir. Halen dispanser ve
Sağlık Müzesi olarak kullanılmaktadır.
The Muradiye Madrasah which is used as a health centre
today is directly beside the mosque. This madarasah is shown
as “The most beautiful madrasah in Bursa”. The madarasah
which was constructed in the year 1425 owes its beauty to
the skilful brickwork on its walls. It comprises 16 small rooms
ranked around a courtyard and was built as a place where
students could stay. After it had lain in ruins up until the year
1951, the building was restored by the Ministry of Health. It is
still used as a dispensary and Health Museum today.
Muradiye İmareti
Sultan II. Bayezid (1481-1512) döneminde yolculara
ve yoksullara sıcak yemek sağlamak için yaptırılmıştır.
Muradiye Camii’nin kuzey doğusunda yer alan imaret, yakın
bir geçmişte onarılarak günümüzdeki haline almıştır. Giriş
cephesinde geniş kapısı ve beş yuvarlak kemerli penceresi
vardır. Dikdörtgen salona fırın, şömine ve su kaynağı
bağlıdır. Günümüzde, Osmanlı mutfağından özel tadlar
sunan bir restoran olarak hizmet vermeyi sürdürmektedir.
Muradiye Alms House
This was built in order to provide hot meals for travellers and
the poor during the reign of Sultan Beyazid II (1481-1512).
The alms house which is located to the north east of Muradiye
Mosque was restored recently and took on its present day
appearance. In the entrance of the faced there is a large
gate and 5 circular vaulted windows. The oven, chimney and
water source are connected to the rectangular chamber.
At the present time it continues to provide service as a
restaurant which offers special delights from Ottoman cuisine.
Muradiye Hamamı
Muradiye Bath
Muradiye Mahalle sakinlerinin
temizlik ihtiyacına tahsis edilen
bu yapı uzun yıllar hizmet
verdikten sonra bir dönem
amacının dışında kullanılmıştır.
Bugün ise yapı yoğun bir
restorasyon çalışması ile
asli kimliğine kavuşturulmaya
çalışılmaktadır.
This building was allocated
to the cleaning needs of the
residents of Muradiye District and
after having provided service
there for many years it was used
out with its usual purpose in one
period. Today with extensive
restoration work its original state
is trying to be retained.
Tombs
Türbeler
Muradiye Külliyesi’nde yer alan türbeler
topluluğu Semerkant’taki Şah Zinde ve
İstanbul’daki Eyüp Sultan ile birlikte,
Türk-İslam Dünyası’nın sayılı türbe
topluluklarından biri olarak gösterilir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566)
Konya’da vefat eden oğlu Şehzade
Mustafa, Fatih Sultan Mehmet’in
Napoli’de sürgünde vefat eden oğlu
Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim’in
kardeşi Şehzade Ahmed gibi bahtsız
şehzadeleri sinesinde barındırmasından
ötürü Şair Ahmet Hamdi Tanpınar,
Muradiye Külliyesi’nden “sabrın acı
meyvesi” olarak bahseder. Huzur ve
dinginliğin hakim olduğu türbeler
arasında sekizgen mermer havuz
bulunur. Türbelerin restorasyonu için
çalışmalar halen sürdürülmektedir.
Külliye içinde; Hatuniye Sultan Türbesi,
Saraylılar Türbesi, Gülşah Hatun
Türbesi, Mükrime Hatun Türbesi, Gülruh
Sultan Türbesi, Ebe Hatun Türbesi, Şirin
Hatun Türbesi bulunmaktadır.
The tombs group which
is located in Muradiye
Complex is shown as
one of the best tomb
groups of the Turk-Islam
world together with Şah
Zinde in Semerkant and
Eyüp Sultan in Istanbul.
Because the complex
nestles in the bosom of
the ill-fated princes such
as Şehzade Mustafa
the son of Kanuni Sultan
Süleyman who died in
Konya (1560-1566), Cem
Sultan the son of Fatih
Sultan Mehmed who died
in Naples during his exile,
and Şehzade Ahmed who
was the brother of Yavuz
Sultan Selim, the poet
Ahmet Hamdi Tanpınar
speaks of Muradiye
Complex as “The bitter
fruit of patience”. In spite
of the sad memories of
the departed, among the
tombs where peace and
calmness is in evidence
an octagonal marble
pond is located. The
works are still in progress
for the restoration of the
tombs.
The Hatuniye Sultan Tomb,
Saraylılar Tomb, Gülşah
Hatun Tomb, Mükrime
Hatun Tomb, Gülruh Sultan
Tomb, Ebe Hatun Tomb,
and Şirin Hatun Tomb are
all to be found within the
Muradiye Complex.
Sultan II. Murat Türbesi
The Tomb of Sultan Murad II
Bursa’ya defnedilen son Osmanlı Padişahı Sultan II. Murad’ın
(1451) türbesi, külliyedeki türbelerin en büyüğü ve en
görkemlisidir. Vasiyetine uygun olarak oğlu Fatih Sultan
Mehmet tarafından yaptırılan türbe, caminin muhteşem
girişinin hemen karşısındadır. Sultan II. Murat; nerede vefat
ederse etsin, Bursa’da kendisinden evvel vefat eden
oğlu Şehzade Alaaddin’in kabrinin yakınına, bir sanduka
içinde olmadan, doğrudan defnedilmek istediğini, kabrinin
üzerine gelen bölümün yağmur alması için örtülmemesini ve
sonrasında hiç kimsenin yanına defnedilmemesini vasiyet
etmiştir. Lahitin üstü toprakla kaplıdır. Mermer bir eyvandan
geçilerek türbeye girilmektedir. Yaldız çivi başı, 12 köşeli
yıldızlar ve geometrik süslemelerle bezemeli ahşap saçak
şaheser olarak nitelendirilmektedir. Türbenin planı Orhan
Gazi ve Sultan I. Murad türbeleriyle aynıdır. Türbenin
kubbesi sekizgen kasnağa oturur, etrafı tonoz ile kaplıdır.
Türbenin doğusundaki pencere, kapıya dönüştürülmüştür.
Bu bölümde, oğlu Alaeddin’in yanı sıra Şehzade Ahmet,
Şehzade Orhan ve kızı Hatun Sultan’ın sandukaları yer
almaktadır. Üzerindeki kitabede Sultan II. Murad’ın 1451
yılında vefat ettiği kayıtlıdır.
The tomb of the last Ottoman Sultan, Sultan Murad II (1451)
who was buried in Bursa is the biggest and most magnificent
one among the tombs in the complex. The tomb which was
built by his son Fatih Sultam Mehmed in compliance with his
will is just across from the magnificent gate of the mosque.
The Sultan Murad II bequeathed that wherever he died he
wanted to be buried beside the grave of his son Şehzade
Alaaddin who had died before him in Bursa, without being
placed in a coffin and not to cover the top of his mausoleum
in order to get the rain and not to have anyone buried
beside him later. The top of the sarcophagus is covered in
soil. The tomb is entered by passing through a marble iwan
(eyvan). The wooden eave which is decorated with a gilt
nail head, 12-cornered stars and geometrical decorations is
denoted as a masterpiece. The plan of the tomb is the same
as those of Orhan Gazi and Sultan Murad I. The dome of the
tomb sits on an octagonal hoop and its surroundings are
vaulted. The window in the east of the tomb was transformed
to a gate. In this section, in addition to his son Alaaddin the
sarcophaguses of Şehzade Ahmed, Şehzade Orhan and his
daughter Hatun Sultan are there. On the tomb’s inscription it is
recorded that Sultan Murad II died in the year 1451.
Şehzade Ahmet
Türbesi
The Tomb of
Şehzade Ahmet
Sultan II. Beyazıd’ın oğlu
Şehzade Ahmet adına yaptırılan
türbe, Muradiye Camii’nin
güneydoğusunda yer alır ve
sekizgen plana sahiptir. Kurşun
kaplı kubbe ile örtülü olan türbe,
siyah ve mavi duvar çinileri ve
sade kalem işçiliğiyle bezelidir.
Sandukalar Şehzade Ahmet,
Şehzade Mehmet, oğlu Şehzade
Şehinşah, eşi Bülbül Hatun,
Şehzade Ahmet’in kızı Kamer
Sultan ve II. Beyazıd’ın kızı Sofu
Sultan’a aittir.
The tomb which was built on
behalf of Şehzade Ahmed who
was the son of Sultan Beyazıd
II is located in the south east of
Muradiye’s mosque and has an
octagonal plan. The tomb which is
covered in a lead-topped dome
is decorated with black and blue
wall tiles and plain engraving.
The sarcophaguses belong to
Şehzade Ahmet, Şehzade Mehmet,
his son Şehzade Şehinşah, his wife
Bülbül Hatun, Şehzade Ahmet’s
daughter Kamer Sultan and
Beyazıd II’s daughter Sofu Sultan.
Şehzade Mustafa Türbesi
Kanuni Sultan Süleyman’ın oğlu Amasya Valisi Şehzade
Mustafa için 16. yüzyılda yaptırılmıştır. Türbe Fatih
Sultan Mehmed’in oğlu Şehzade Mustafa’nın türbesi ile
karıştırılmaması için “Mustafa-i Cedid Türbesi” yani ‘’Yeni
Mustafa Türbesi’’ olarak adlandırılır. Sekiz köşeli gövde
kurşunla kaplanmış kubbeyle örtülüdür. Mermer söveli olan
türbe kapısının üzerinde bir kitabe vardır. Devrin en güzel
İznik çinileri ile donatılmış bir çini şaheseridir. Duvarlar
beyaz üzerine mavi, yeşil, kırmızı, lacivert renklerde yapılmış
sümbül, lale, karanfil, küpeli, cam güzeli ve kabak çiçeği
desenli çinilerle kaplanmıştır. Çinilerin üst bölümlerinde
kalan duvarlarla, mihrab ve kubbe zengin kalem işçiliğiyle
bezenmiştir. Türbede Şehzade Mustafa ve annesi
Mahidevran Hatunla birlikte, kardeşi Şehzade Bayezid’in
oğulları Ahmet ve Orhan da yatmaktadır.
The Tomb of Şehzade Mustafa
It was built in the 16th century for Amasya governor Şehzade
Mustafa who was the son of Kanuni Sultan Süleyman. It is known
as “Mustafa-I Cedid Türbesi” namely “Yeni Mustafa Türbesi”, in
order not to be confused with the tomb of Şehzade Mustafa
who was the son of Fatih Sultan Mehmed. The octagonal
cornered body is covered with a lead-topped dome. There
is an inscription on the door of the tomb which is a marbled
doorpost. It is a tiled masterpiece which is covered in the most
beautiful tiles of that period. The walls are covered in tiles
which are designed with hyacinths, tulips, carnations, küpeli,
cam güzeli, and kabak çiçeği in colours of blue, green, red,
and dark blue on a white surface. On the remaining walls
above the tiles, the niche and dome are decorated with
rich engravings. Also, together with Şehzade Mustafa and his
mother Mahidevran Hatun, his brother Şehzade Bayezid’s sons
Ahmet and Orhan are laid to rest in this tomb.
Şehzade Mustafa Çelebi
ve Cem Sultan Türbesi
Fatih Sultan Mehmet’in oğulları Şehzade
Mustafa Çelebi ve Cem Sultan bu türbede
yatmaktadır. Türbenin kubbe ve duvarları
zengin kalem işleri ile bezelidir. Duvarlar
pencerelere üzerlerine kadar altıgen firuze
çinilerle kaplanmıştır. Bunların sanat tarihi
değeri yüksektir. Çinilerin üzeri altın baskı
rumilerle süslenmiştir. Kubbede hakim renk
laciverttir. Giriş kısmı mermerdendir. Saçak
ise sonradan yapılmıştır. Kurşunla kaplı
kubbeyi altıgen kasnak taşımaktadır.
The Tomb of Şehzade Mustafa
Çelebi and Cem Sultan
Şehzade Mustafa Çelebi and Cem Sultan who are the
sons of Fatih Sultan Mehmed are laid to rest in this tomb.
The dome and walls of the tomb are decorated in rich
engravings. The walls are covered in hexagonal turquoise
tiles all the way up to the windows. Their historical art value
is priceless. The top of the tiles are decorated with gold
printed rumis. The predominant colour on the dome is dark
blue. The entrance is made of marble. The eaves were built
later. The hexagonal hoop carries the lead-topped dome.
Şehzade Mahmud Türbesi
The Tomb of Şehzade Mahmud
Sultan II. Beyazıd’ın oğlu Şehzade Mahmud için annesi
Bülbül Hatun tarafından yaptırılmıştır. Sekiz köşeli, üstü
kurşun kaplı kubbe ile örtülüdür.
Türbe pencere üstlerine kadar
lacivert, turkuaz renklerdeki
altıgen çinilerle bezenmiştir.
Dört mermer ayağın taşıdığı düz
damlı ufak revaktan geçilerek
türbeye girilir. Duvarlar pencere
üstüne kadar lacivert turkuaz
altıgen çinilerle kaplıdır.
Bunların üzerinde altın yaldızlı
baskı tekniği ile yapılmış motifler
yer almaktadır. Mermerden
yapılan sandukaların içi
toprakla doludur. Türbede
Şehzade Mahmut, oğullarından
Şehzade Musa, Şehzade Orhan
ve Şehzade Emir’in sandukaları
bulunmaktadır.
It was built for the son of Sultan Beyazid II Şehzade Mahmud
by his mother Bülbül Hatun. It is covered with an octagonal,
lead-topped dome. The tomb is
covered in hexagonal turquoise
tiles all the way up to the
windows. The tomb is entered by
passing through a small domed
arcade with a smooth roof which
rests on four marbled feet. The
walls are covered in hexagonal
dark blue turquoise tiles all the
way up to the windows. The
motifs which were made by gold
printing techniques appear on
these. The sarcophaguses which
are made of marble are filled
with soil. The sarcophaguses
of Şehzade Mahmut, his sons
Şehzade Musa, Şehzade Orhan
and Şehzade Emir are all in
this tomb.
Muradiye Camii
Külliyenin merkezini Muradiye Camii oluşturur. 1426 yılında
Sultan II. Murad tarafından yaptırılan cami, kompleksin
en muhteşem yapısıdır. “Bursa kemerli” girişi olan cephesi
görkemli, diğer cepheleri sadedir. Cami, iki büyük kubbe ve
yanlarda iki küçük kubbe ile örtülmüş geniş birer eyvandan
teşekkül etmektedir. Caminin son cemaat yerinde, dört yığma
ayak ve iki adet antik granit sütun birbirlerine kemerlerle
bağlıdır. 1790 yılında yeniden inşa edilen mihrap ve minber
rokoko üslubundadır. Mihrabın solundaki duvarlar lacivert
ve firuze renkli altıgen çinilerle kaplıdır. Eyvan kemerinde
de yine altıgen firuze çiniler yer almaktadır. Kabartma
tekniğinde işlenmiş yaprak ve çiçek motifleri içeren
geometrik süslemelerin bulunduğu ahşap giriş kapısı ve kapı
kanatları türünün en güzel örneklerindendir. Kapı tabanları
rumi ve hatai süslemeli çinilerle bezelidir. Giriş bölümünün
üzerinde yer alan ahşap yıldızlı tavan, müezzin mahfilinden
buraya getirilmiştir. Doğu ve batı kapıları 20. yüzyıldaki
onarımlar sonrasında açılmıştır. 1855 depremi sonrası yıkılan
minaresi yeniden örülmüştür.
Muradiye Mosque
The Muradiye Mosque forms the centre of the complex. The
mosque which was built by Sultan Murad the II in the year
1426 is the most magnificent building of the complex. The
facade which has the “Bursa kemerli” entrance is splendid in
appearance and the other facades are plain. The mosque
is formed by wide iwans (eyvan) which are covered with
two large domes and two small domes at each side. In
the end congregation place of the mosque four built-up
feet and two ancient granite columns are joined to each
other by arches. The niche and pulpit which were rebuilt in
the year 1790 are in a rococo style. The walls on the left
side of the niche are covered in dark blue and turquoise
coloured hexagon tiles. These hexagon turquoise tiles
appear once again on the vault of the iwan (eyvan). The
wooden entrance door and the wings of the door on which
there are geometrical decorations which comprise leaves
and flower motifs embroidered by relief technique is the
most beautiful example of its kind. The bases of the door
are covered in rumi and hatai ornamentation. The wooden
star ceiling which appears on the entrance section was
brought here from the muezzin gathering place. The east
and west gates were opened after the repair works done in
the 20th century. The minaret which had collapsed after the
earthquake of 1855 was later rebuilt.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
MUSEUMS
MÜZELER
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Bursa Müzeleri
The Museums of Bursa
Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahibi olan Bursa’nın
yüzyıllardır biriktirdiği kültürel ve tarihi zenginliği, kentin dört
bir yanına yayılmış müzelerde sergilenmektedir. Bursa’da
özel ve resmi olmak üzere 20’ye yakın müze ziyarete açıktır.
Cultural and historical richness of Bursa, which is home to
various civilations throughout history,is exhibited in museums
spread over the city. In Bursa,there are 20 museums open to
private and official visits.
Arkeoloji Müzesi
Archaeology Museum
Bursa’nın medeniyetler tarihinin sergilendiği Arkeoloji Müzesi,
Türkiye’nin en önemli müzeleri arasında yer almaktadır. 1904
yılında Bursa Erkek Lisesi’nde Müze-i Hümayun olarak kurulan
Bursa Arkeoloji Müzesi, 1972 yılında Reşat Oyal Kültürparkı
içinde yaptırılan kendi binasına taşınarak modern müzecilik
anlayışıyla hizmet vermeye başlamıştır.
It is among the most significant museums of Turkey, in which
the civilitions of the history of Bursa is exibited. Bursa
Archaeological Museum established as Muze-i Humayun
Bursa Archaeological Museumin Men’s High School in 1904
in 1972 moved to its own building built within Reşat Oyalı
Kültürpark with an understanding of the modern museum has
begun to serve.
Arkeoloji Müzesi, M.Ö. 8. yüzyıldan Bizans Devri sonlarına
kadar olan dönemlere ait Bithynia ve Mysia bölgelerinde
bulunmuş eserlerin yanı sıra, Anadolu’daki diğer kültürlere ait
eserleri barındırmaktadır. Müze dört salon ve bir açık teşhir
alanından oluşmaktadır.
Birinci salonda Altınoluk (Antandros) antik kenti
nekropolünden çıkan kaplar, figürinler ve bronz eserler ile
Eski Tunç Çağı’na ait eserler sergilenmektedir. İkinci salonda
Helenistik ve Roma dönemi taş eserleri yer almaktadır.
Archaeological Museum contains works belonging to other
cultures in Anatolia as well as the works dated back to BC
8.cc to the until the end of the Byzantine period periods
found in the Bithynia and Mysia regions, work, The museum
has four rooms and an open exhibition area. In the first
hall, pots which were taken out in Altınoluk (Antandrus),
ancient city of hills the pots the antique city, figurines,
bronze artifacts works and some works belonging to Early
Bu salonda sergilenen tanrıların tanrısı olarak bilinen
Zeus’un tasvirleri, bronz Apollon heykeli, Athena Herakles’in
tasviri ve Anadolu’nun en eski tanrıçası bolluk ve bereket
timsali Kybele heykelleri görülmeye değerdir. Üçüncü
salonda ise M.Ö.7. yüzyıldan Bizans devri sonlarına kadar
olan dönemin eserleri bulunmaktadır. Cam eserler, altın
takılar, çeşitli kaplar ve üst katta Roma devrine ait bronz
eserler ile Bizans eserleri mevcuttur.
Dördüncü salonda Balıkesir’e bağlı Üçpınar köyünde
bulunan höyüğün birebir ölçülerdeki benzeri ile M.Ö.6.
yüzyıla ait at arabasının antik bir örneği canlandırılmaktadır.
Müzenin bahçesindeki açık teşhir alanında ise Zeus ve
Herakles büstü ile kükrer durumdaki aslan heykellerinin
yanı sıra Türkiye müzeleri içerisinde önemli bir yer tutan
zengin stel koleksiyonu teşhir edilmektedir. Ayrıca Bursa ve
çevresinden bulunan lahit mezar örnekleri ile çeşitli mimari
parçalar da müzede sergilenmektedir. Müze bünyesinde 25
binden fazla eser bulunmaktadır ve bunların 2 bin civarı
sergilenmektedir.
Bursa Kent Müzesi
Tarihi Valilik Binası’nın karşısında 1926 yılında inşa
edilen Adliye Binası, Bursa Büyükşehir Belediyesi
tarafından restore edilerek 2004 yılında Kent Müzesi
olarak açılmıştır. Bina Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından
mimar Kemalettin Bey’e yaptırılmıştır. Kendine has
bir mimari tarzı olan bina biri bodrum olmak üzere
toplam üç kattır. Bodrum katında tarih içinde Bursa ve
Bursa’da esnaf ve sanatkarların tanıtıldığı sergiler yer
Bronze Age are exhibited.In the third room BC.7 century
until are the works of the period. In the second hall, there
are stone artifacts of Hellenistic and Roman, descriptions of
Zeus, known as the god of the gods, and a bronze Apollon
statue, and the statue of Kybele, the oldest goddes in
Anatolia, which is the symbol of abundance and fertility.they
are all worth seeing.In the third saloon, there are the works
dated back from the BC. 7 to the end of the Byzantine era
the period. Glass works, gold jewelry, various containers
and the top floor belongs to the Roman era bronze eseries
are available with the Byzantine works.
In the fourt hall, the tumulus located in the village of
Balikesir ÜÇPINAR with similar sizes and an example an
antique car is animated.
In the area of the open exhibition in the garden with a
bust of Zeus and Herakles and the lion statue which is in
the position of roaring as well as in the case of Turkey
Museum holds an important place in the richest collection
of steles are exhibited. In addition to the tombs, in Bursa
and its environment, with various architectural pieces are
exhibited in the museum, There are more than 25 thousand
works within the museum and around 2 thousand of them are
exhibited.
Bursa City Museum
Courthouse Building was built in 1926 in the face of the
Governor’s Office Building, then it was restored by Bursa
Metropolitan Municipality in 2004 and was opened as a
the city museum. This building was built by architect Ayverdi
Ekrem Hakkı Bey Kemalettin. A unique architectural style of
the building to the basement is a total of three floors. The
date in the basement of craftsmen and artisans in Bursa
exhibits are located. Bursa’s traditional commercial life in
the history of the street Tradesmen Auriga, Nalbant, saddle,
tinker, carpenter, original decor and trades are animated.
On the ground flor,the history of Bursa is told, starting
from the archaeological period to the present history of
the city.This floor also has Cafeteria and sales units. In
the upstairs,there is a conference room, administrative
departments, where tere is the city’s data processing
room. As a living museum it isconstructed on the Bursa
City Museum hosts important exhibitions from time to time.
European Museum Forum ‘s award ceremony held in 2006
in Bursa Metropolitan Municipality of Bursa City Museum
of Europepaen among the award-winning museum and a
museum of European Standards is proved.
almaktadır. Tarihi Esnaf Sokağı’nda Bursa’nın geleneksel
ticaret hayatı arabacı, nalbant, semerci, yemenici,
bıçakçı, bakırcı, kalaycı, tenekeci, marangoz, keçeci,
sepetçi, kebapçı, ipekçi, havlucu esnafları özgün dekor
ve canlandırmalarıyla tanıtılmaktadır. Giriş katında
arkeolojik devirlerden başlayarak günümüze kadar Bursa
tarihi anlatılmaktadır. Kafeterya ve satış birimi de bu
kattadır. Üst katta bir konferans salonu, idari bölümler
ve Bursa kent arşivinin yer aldığı bilgi işlem odası
vardır. Yaşayan bir müze olarak kurgulanan Bursa Kent
Müzesi dönem dönem önemli sergilere de ev sahipliği
yapmaktadır. European Museum Forum ‘un 2006 yılında
düzenlenen ödül töreninde Bursa Büyükşehir Belediyesi
Bursa Kent Müzesi Avrupa’nın ödüllü müzeleri arasına
girmiş ve Avrupa standartlarında bir müze olduğunu
kanıtlamıştır.
The Museum of Atatürk House
This mansion was built by Miralay Mehmet at the end
of the 19.cc. It is on the Çekirge street, and it was
bought by the mayor of that time,Hasan Sami and was
given Ataturk as a present when he came to Bursa.Then,
Ataturk inhabited and usually had meetings in that house
whenever he came to Bursa.In 20th February he presented
his thanks in his letter to the mayor, Neşet Kiper, for the
affection and commitment to the people of Bursa aganist
him. Atatürk, tells that he donated his mansion, which was
a gift from the people of Bursa,to the Municipality of Bursa
with shares in Bursa Çelik Palas.
After the death of Atatürk Bursa Atatürk Pavilion became
a part of Celik Palas Hotel as the Pension Fund. So as to
construct in 1965, the Atatürk Museum was taken for repair.
Atatürk Evi Müzesi
Miralay Mehmet Bey tarafından 19. yüzyılın sonlarında
Çekirge Caddesi’nde yaptırılan köşk, Atatürk’ün Bursa’yı
ziyaretleri sırasında kalması için dönemin Belediye Başkanı
Hasan Sami Bey tarafından satın alınarak 20 Ocak 1923
günü Bursa’ya geldiğinde kendisine hediye edilir. Bundan
sonra Atatürk, Bursa’ya her gelişinde Çekirge’deki bu
köşkte kalır ve çoğu zaman toplantılarını burada yapar.
Son gelişi olan 1 Şubat 1938 tarihinde Belediye Başkanı
Neşet Kiper’e verdiği mektupla Bursalıların kendisine karşı
gösterdikleri sevgi ve bağlılığa teşekkür eden Atatürk, Çelik
Palas’taki hissesi ile Bursalıların kendisine hediye ettikleri
Köşkü Bursa Belediyesi’ne bağışladığını bildirir. Atatürk’ün
ölümünden sonra Bursa Atatürk Köşkü, Çelik Palas Oteli’nin
ek binası olarak Emekli Sandığı’na geçmiş, 1965’de
Atatürk Müzesi olarak düzenlenmesi için onarıma alınmıştır.
Onarımdan sonra, Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilen köşk
Cumhuriyetin 50. yılında (29 Ekim 1973) Atatürk Müzesi
olarak ziyarete açılmıştır.
Köşk 19.yüzyıl Fransız mimarlık stilinin etkisiyle yapılmıştır.
Balkonlar, alınlık saçakları ve akroterler, ince ahşap işçiliğinin
özgün örneklerinde sayılmaktadır. Köşk kagir sistemle
inşa edilmiştir. Geniş bir bahçe içerisinde bulunan Bursa
Atatürk Köşkü, çatısı ile birlikte 3 katlıdır. İlk kattaki salon ve
odalarda Atatürk fotoğrafları ve Atatürk’ün kullandığı eşyalar
sergilenmektedir. İkinci katta, Atatürk’ün yatak odası ve yatak
odasına açılan yaver odası, çalışma odası ve çok amaçlı
salon olarak kullanılan limonluk bölümü ve hizmet mekanları
bulunmaktadır. Bu katta camekanlı limonluk bölümü yapıya
sonradan eklenmiştir. Çatı katı Atatürk arşivi olarak ayrılmıştır.
Bahçenin doğu bölümünde, iç tarafı ve çatısı kalem işiyle
bezenmiş bir de kameriye bulunmaktadır.
Bursa Atatürk Köşkü, aynı zamanda son devir sivil mimarisinin
seçkin bir örneği olarak Bursa’yı süslemektedir.
After repair,it was transferred to the Ministry of Education.
then, the mansion was opened to visitors in the 50th
anniversary in (October 29, 1973) as the Atatürk Museum.
mansion was built under the influence of 19th century
French architectural style. Balconies, eaves and pediment
akroterler, are seen as the of the original sample of fine
wood craftsmanship. The pavilion was built from stone
and brick. In a large garden, Bursa Atatürk Pavilion has 3
floors with roof.In the hall and rooms in the first floor, used
by Atatürk, Atatürk photos and articles are exhibited.
On the second floor,tere are Atatürk’s bedroom and a
bedroom opened to the aide room, study rooms and
multi-purpose hall used as a greenhouse and service
locations. This roof is divided as Atatürk penthouse.In the
eastern part of the garden,there is a pergola of which
interior side and roof is adorned with a pen. Bursa Atatürk
Mansion adorns Bursa as an outstanding example of civic
architecture in the last period.
Türk İslam Eserleri Müzesi
Turkish Muslim Museum
İlk Osmanlı medreselerinden olan Yeşil Medrese, Sultaniye
ve Çelebi Mehmed Medresesi adıyla da anılır. Yeşil Külliyesi
bünyesinde yer alan bu yapıt Anadolu Selçuklularının açık
avlulu (eyvanlı) medreselerinin devamı görünümündedir.
Medrese 1414- 1424 yılları arasında Çelebi Sultan
Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Mimarı Hacı İvaz Paşa
olan medrese iki katlı olarak yapılmaya başlanmış, ancak
Çelebi Sultan Mehmet’in ani ölümüyle üst kat yapılamadan
kalmıştır. Kuzeydeki çapraz tonoz ile örtülü giriş eyvanından
sivri kemerli bir kapı ile avluya girilir. Avluyu üç taraftan
çeviren revaklar sivri kemerlidir. Yapının ortasında geniş bir
avlusu, merkezinde ise mermerden bir havuzu bulunmaktadır.
Güneyde yüksek açık eyvanlı bir dershane, iki yanda ise
birer ufak eyvan ile 13 oda yer almaktadır. 1975 yılından
beri Türk İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyet gösteren
medresede, 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar uzanan; maden,
seramik, ahşap, işleme, silah, el yazması kitaplar, İslami
sikkeler, İslami kitabeler ve mezar taşları ile çeşitli etnografik
eserler sergilenmektedir. Medrese 2000’li yılların başında
önemli bir onarımdan geçmiştir.
The first Ottoman madrasa which is one of the Green
Medrese, with the name sultanas and Çelebi Mehmed is
called also.It has the appearance of Anatolian Seljuk
open courtyard (with iwan). The madrasa was built
between the years 1414-1424 by Architect Hacı Paşa
İvaz. Many famous scholars trained in this madrasa. It was
completed after Sultan’s sudden death. In the South is
there a classroom high open iwan. Since 975, as operating
the Turkish Islamic Art Museum; metals, ceramics, wood,
processing, weapons, manuscripts and books, Islamic
coins, Islamic inscriptions and tombstones with variousşitli
ethnographic works are exhibited. Madrasas in the early
2000s, has passed a major repair.
Apart from these districts in Bursa in Turkey, the Bursa
Journalists’ Association founded by the press within Ataevler
Media Culture Palace Museum, Health Museum in Muradiye,
Gemlik Celal Bayar in Umurbey Museum, In Tophane Hosni
Zuber House, in Mudanya Tahir Paşa Mansion House and
Şemaki first comes to mind.
Hünkâr Köşkü
Hünkar Pavilion
Uludağ’ın eteklerinde Temenyeri semti ve parkının güneyinde
yer alan Hünkar Köşkü 1859’da Sultan Abdülmecit için
av köşkü olarak inşa edilmiştir. Köşkte 1844 yılında Sultan
Abdülmecit, 1862’de Sultan Abdülaziz ve 1909 yılında V.
Mehmet (Sultan Reşat) konaklamışlardır. Atatürk de resmi
ziyaretlerin dışında dinlenme amaçlı Bursa’ya gelişlerinde 4
defa kısa süreli köşkte kalmıştır. Dönemin Bursa Valisi Mehmet
Salih tarafından toplam 19 günde inşa ettirildiği bilinen köşkün
mimarisi Fransız üslubundadır. Köşkün içindeki süslemeler 19.
yüzyıl özelliklerini taşımaktadır. Tavan kalem işi süslemeleri, Bursa
seyir panoramasına hakim bahçesi, dönemi yansıtan orijinal
eşyaları ve Atatürk odası ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir.
Müzede padişahların ve Atatürk’ün kullandığı eşyalar
sergilenmektedir. İki katlı zarif bir yapıya sahip olan Hünkar
Köşkü’nün bahçesinde, cephesi Kütahya çinileri ile kaplanmış
bir çeşme bulunmaktadır. Sıvanmış duvarları ahşap çatkılı ve
ince çıtalarla kaplı olan köşkte, bekçi ve danışma odası ile bir
de garaj yer almaktadır. Hünkar Köşkü yapılan restorasyonlar
sonucu günümüzde müze ve sosyal tesis olarak kullanılmaktadır.
It is located in the south of the Sultan’s Pavilion and Temenyeri on the
slopes of Uludag was built for hunting in 1859 as a hunting lodge
for Sultan was Abdülmecit. In 1844 Sultan Ahmet, in 1862 Sultan
Abdülaziz, in 1902 5.Mehmet (Sultan Reşad) inhabited in this pavilion.
Atatürk, apart from his official meetings, stayed in this mansion, for four
times for a short time. Bursa Governor Mehmet Salih had this pavilion
built in nineteen days. The architecture of the French style mansion is
French style. Decorations of the mansion have features of the 19th
century. Ceiling ornaments, Bursa looking panorama dominated the
garden, period rooms reflecting the original articles and Atatürk
room has drawn the attention of visitors. It was built by French style.
It is known that the governor had this pavilion built in 19 days.The
tournaments in the pavilion has the features of 19 cc. The visitors
usually show great interest in the garden which has panoramic wiev
and orijinal furnitures that reflect that time.
In the pavilion the possesions of Atatürk and the Sultans are
exhibited, also.This building has two elegant floor. there is a drinking
fountain covered with Kütahya tiles. And tere are plastered walls and
wooden truss covered with thin lath in the pavilion, and information
rooms and a garage. As a result of the restoration of the Sultan’s
pavilion and social facilities are used as a museum today.
17.yüzyıl Osmanlı Evi Müzesi
Muradiye Medresesi’nin karşısında olan Osmanlı Evi
Müzesi’nin yerinde daha önce Sultan II. Murad devrine ait
bir köşkün olduğu sanılmaktadır. İki katı da aynı planlı olan
yapı, bahçe içerisindedir. Bahçeye açılan eyvanlı bir sofası
ile bu sofaya açılan iki odası vardır. Üst katta yer alan
baş odadaki kalem işi bitki ve çiçek motifleriyle süslenmiş
dolaplar, geometrik süslü ahşap tavan ve altıgen tavan
göbeği orijinalliğini korumaktadır. 1989 yılından itibaren
müze olarak faaliyet gösteren bina, Bursa’da ayakta kalan
en eski ve en güzel ev olarak bilinmektedir. Müze’de 17.
yüzyıl Osmanlı ev yaşantısı canlandırılmaktadır.
Ormancılık Müzesi
17.cc. The Ottoman House Museum
Çekirge Caddesi üzerinde Saatçi Köşkü olarak anılan
bina, 19. yüzyıl sivil mimari örneklerindendir. 1934- 1949
yılları arasında Bursa Orman Okulu, ardından Orman Bölge
Müdürlüğü binası olarak kullanıldıktan sonra 1989 yılında
Türkiye’nin ilk ormancılık müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Türkiye’nin ilk ihtisas müzesi olma özelliğini de taşır. Müzede,
orman hayatından kesitler, fauna ve flora fosilleri, orman
bitkileri ve kesim aletleri, harita ve uzay fotoğrafları, orman
içi tarihi haberleşme araçları ve Orhaneli kömür madeninde
bulunan 16 milyon yıllık hayvan fosilleri sergilenmektedir.
It is opposite to the Ottoman House Museum in place
of Muradiye Madrasa. It is thought to be of a mansion
belonging to the period of II. Murad. Twice with the same
planned structure, it is in the garden. With an iwan opening
to this hall,there are two rooms. Located upstairs in the
room started by pen adorned with plants and flowers
motif cabinets, wooden ceilings and ornate geometric
hexagonal ceiling center maintains originality. It is known
as the oldest surviving and most beautiful houses in Bursa,
operating since 1989 as a museum building. In the Museum
17 century Ottoman home life is portrayed.
Forestry Museum
Called Watchmaker Pavilion, the buildin is among the
examples of civil architecture of 19. cc. Between 1934 –
1949,it was used a Bursa Forest School, and then it was
used as Forest District Office. in 1989 was opened to
public as the Turkey’s first forestry specialized museum. In the
museum, from the life of the forest sections, fauna and flora
fossils, forest plants and cutting tools, maps and photos of
space, on forest communication tools and coal mining in
Orhaneli 16 million annual animal fossils are exhibited.
Karagöz Evi Müzesi ve Anıtı
Hacivat Karagöz Anıtı ve Karagöz Müzesi Çekirge
Caddesi üzerinde karşılıklı olarak yer alır. Gölge oyununun
öncüsü kabul edilen Şeyh Küşteri, Karagöz ve Hacivat’ın
hatıraları Bursa’da sembolleştirilmiştir. Bursa’nın en eski
kabristanı olan Çekirge Caddesi’ndeki Yoğurtlu Baba
Dergahı’nda bulunduğu düşünülen kabir, 1950 yılında
anıt mezara dönüştürülmüştür. Beton geniş platform
üzerindeki sembolik bir perdeye Karagöz ve Hacivat’ın
çiniden rölyef heykelleri yaptırılmıştır. Anıtın arkasında
temsili üç mezar taşı vardır. Anıt mezarın hemen karşısında
yer alan Karagöz Müzesi geleneksel gölge oyununun
yanı sıra, farklı etkinliklerin de yapıldığı bir kültür merkezi
özelliğini taşımaktadır. Türkiye’nin tek Karagöz Müzesi olan
binada düzenli olarak Karagöz gösterileri yapılmaktadır.
1997 yılında açılan müzede, Şinasi Çelikkol’un özel
koleksiyonundan geleneksel Karagöz figürleri ile çeşitli
ülkelerden toplanan kukla ve gölge oyunları figürleriyle
Türkmen ve Yörük köylerine ait etnografya eserleri
sergilenmektedir.
Karagöz House Museum and Monument
It is on the Çekirge street. Hacivat Karagöz Memorial and
Museum Karagöz are mutually located on main Street.
Adopted as the leader of the shadow game Sheikh
Kuster and Karagöz and Hacivat memories of symbols
are integrated in Bursa. Being Bursa’s oldest cemetery
in the Çekirge street the tomb is thought to lodge in
Yoğurtlu baba, and tomb in 1950 was converted into a
mausoleum. Karagöz and Hacivat is on concrete platform
on a wide screen to a symbolic relief of sculptures
made from tiles. There are three gravestones behind
the representation of the monument. Being Turkey’s only
Karagöz museum, Karagöz shows are performed regularly.
Karagöz figures from the private collection of Çelikkol
Şinasi with traditional puppet and shadow play figures
Uluumay Osmanlı Halk Kıyafetleri ve
Takıları Müzesi
Müze, Muradiye Camii’nin kuzey yanında 1475 yılında inşa
edilen Şair Ahmet Paşa Medresesi’nde açılmıştır. Kesme
taş ve tuğla ile duvarları örülen medresenin dikdörtgen
avlusunda bir de şadırvan bulunur. Girişin tam karşısında
üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüş eyvan çıkıntısı vardır.
Üzeri aynalı tonozla örtülmüş revakların arkasında
onbir oda mevcuttur. Bina 1950 senesine kadar harap
collected from various countries and the nomad village
belonging to the Turkmen are exhibited.
halde kaldıktan sonra bir süre Halk Eğitim Merkezi kurs
binası olarak kullanılmıştır. 2004 yılında ziyarete açılan
müzede, Anadolu Folklor Vakfı kurucu üyelerinden Esat
Uluumay’ın Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden 40 yıldır
topladığı Osmanlı halk kıyafetleri ve takıları koleksiyonu
sergilenmektedir. Müzede, Anadolu, Trakya ve Rumeli’den
derlenen otantik halk giysileri, Osmanlı geleneksel gümüş
takıları, oyalar, keseler, yazmalar, başlıklar, Bursa ipeklileri,
kahve, at ve binicilik kültürüne ait eşyalarla halk kültürünün
günlük yaşam objeleri sergilenmektedir. Medresenin
bahçesinde şair Ahmet Paşa’nın türbesi vardır.
Clothing and Jewelry Museum of Folk
Uluumay Ottoman
Mudanya Mütareke Evi Müzesi
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle noktalandığını teyit eden
Mudanya Mütarekesi’nin imzalandığı ev, Mudanyalı işadamı
Hayri İpar tarafından satın alınarak 1937 yılında müze
olarak açılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında yapılmış bir Osmanlı
evi olan ahşap bina 2 katlıdır. Bodrum ve çatı katı da
olan evin 13 odası ve 2 büyük salonu vardır. Birinci katta
mütarekenin imzalandığı salon ve görüşmelerde Türkiye’yi
temsil eden İsmet İnönü’nün çalışma odası, üst katta İsmet
Paşa ve yaverlerinin yatak odaları yer almaktadır. Mütareke
dönemine ait eşyaların korunduğu evde o döneme ait
fotoğraflar ve belgeler de sergilenmektedir.
The museum was built in 1475 near the north of the mosque
Muradiye and it was opened at the poet Ahmet Paşa
Madrasa. Cut stone and brick walls and a fountain in the
courtyard knitted rectangle of the madrasa is located.
Opposite to the entrance,there is a large overhang iwan
covered with a dome. On the back porch of the vault
covered with mirror over eleven rooms are available. Up to
the year 1950, after a period of disrepair, it was used as
Adult Education Center. The museum was opened to visit
in 2004. Esat Uluamay is a founding member of Anatolian
Folklore Foundation.He collected a collection from the
various regions of Anatolia for 40 years and folk costumes
and jewelry are on display. In the museum, Anatolia, Thrace
and Rumeli compiled from authentic folk clothes, Ottoman
traditional silver jewelry, rubbing of writing, titles, Bursa
silk, coffee, horses and horse-riding culture of the people
belonging to the culture of everyday thingsliving objects
are exhibited. The tomb of the poet Ahmet Paşa Medrese is
in the garden of madrasa.
Armistice House Museum
To confirm the victory of the War of Independence,home
was the point of signing of the Armistice Mudanya.The
house was purchased by businessman Hayri İpar and It was
opened in 1937 as a museum. I was an example of 2-storey
wooden Ottoman house built at the end of the 19th century.
The house also has 13 rooms and 2 large rooms. On the
first floor hall Ismet Inonu room who represented Turkey in
the signing of the armistice negotiations. In the second floor
bedrooms of İsmet Pasha and his aide are located. In the
house period photos and documents that are exhibited.
Hüsnü Züber Evi
Hüsnü Züber House
Muradiye’de bulunan
bina, 1836 yılında devlet
misafirhanesi olarak
yapılmış, Rus Konsolosluğu
olarak da kullanılmıştır.
19. yüzyılın tipik Osmanlı
evi, sanatçı Hüsnü Züber
tarafından restore ettirilmiş
ve yaşayan bir müze haline
getirilmiştir. Müzede üzeri
dağlama- yakma ile Türk
motifleri işlenmiş tahta
kaşıklar ve folklorik ahşap
eşyalar sergilenmektedir.
It is in Tophane. Built in
1836 as a state guest
house, it was used as the
Russian Consulate. It is
typical Ottoman house of
the 19.cc. century, and it
was restored by the artist
Hüsnü Zuber and was
converted into a living
museum. Processed with
burning cautery Turkey
wooden spoon and
folkloric motifs and wood
furnishings are on display.
Tofaş Anadolu Arabaları Müzesi
Türkiye‘nin ilk ve tek Anadolu Arabaları Müzesi’dir. Toplam
17.000 m² ‘lik bir alanı kapsayan, Umurbey Mahallesi’ndeki
eski bir ipek fabrikası Tofaş tarafından restore edilerek
2002 yılında ziyarete açılmıştır. Müzede, 2600 yıl önceye
ait bir tekerlekten yola çıkarak Anadolu arabaları kronolojik
olarak sergilenmektedir. Orijinali Balıkesir’de olan bir
höyüğün içerisindeki araba parçaları buluntuları ve tekerlek
parçaları müzenin başlangıç noktasını oluşturmaktadır.
Türkiye’nin çeşitli illerinden seçilerek bir araya getirilen
kağnılar, at ve öküz arabaları, top arabaları, ot arabası,
odun arabası gibi pek çok araba, panyolar, çarklılar, yarım
esebey, briçka gibi tarihi arabalar sergilenmektedir. Müzede
Tofaş üretimi olan 10 otomobil de yer almaktadır.
Tofaş Anatolian Cars Museum
It is Turkey’s first and only Anadolu Trolleys Museum. Total
of 17,000 m², including a field, in a former silk factory
neighborhood Umurbey has been restored by Tofaş. It was
opened to visitors in 2002. In the museum, examples of
cars dated back 2600 years in Anatolia, starting from the
wheel vehicles, are exhibited in chronological order. Within
a tumulus in Balikesir original car parts and wheel parts
finds constitute the starting point of the museum. Selected
from various provinces of Turkey brought together, carts,
horses andox carts, ball carts, grass car, wood car, such
as many car, panyolar, paddle, half esebey, since cars are
exhibited, such as briçka. The 10 cars in the museum Tofaş
production are also included.
Bursa’da bunlar dışında, Bursa Gazeteciler Cemiyeti
tarafından kurulan Ataevler Basın Kültür Sarayı bünyesinde
Basın Müzesi, Muradiye’de Sağlık Müzesi, Gemlik Umurbey’de
Celal Bayar Müzesi, İnegöl’de Kent Müzesi, Yenişehir’de
Şemaki Evi ve Mudanya’da Tahir Paşa Konağı ilk akla gelen
müzelerdendir.
Apart from these districts in Bursa in Turkey, the Bursa
Journalists' Association founded by the press within
Ataevler Media Culture Palace Museum, Health Museum
in Muradiye, Gemlik Celal Bayar in Umurbey Museum, in
Mudanya Tahir Paşa Mansion House and Şemaki first
comes to mind.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
PARKS
PARKLAR
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Bursa’nın Parkları
Reşat Oyal Kültür Parkı
Ovaları, ormanları, parkları ve bahçeleri ile “yeşil” sıfatını alan
Bursa’da, doğal dinlence ve mesire yerlerinin yanı sıra irili
ufaklı yüzlerce park ve bahçe kentin dört yanına dağılmıştır.
Yapımına 1950 yılında başlanan ve 1955 yılında dönemin
Bursa Belediye Başkanı Reşat Oyal tarafından Kültürpark
olarak hizmete açılan park, kentin düzenlenmiş ilk büyük
yeşil alanlarından birisidir. 393 bin metrekare alan üzerine
kurulu olan Reşat Oyal Kültürparkı’nda suni bir gölet, yürüyüş
yolları, spor alanları, çocuk oyun alanları, çay bahçeleri ve
restoranların yanı sıra Arkeoloji Müzesi, Açık Hava Tiyatrosu,
lunapark ve piknik alanları bulunmaktadır. Yakın tarihlere
kadar Bursa Fuarı’nı da bünyesinde bulunduran Kültürpark,
40 yılı geride bırakan Bursa Festivali’ne kurulduğu günden
beri ev sahipliği yapmaktadır.
Reşat Oyal Kültür Parkı
Bursa’s Parks
In Bursa which is called “green” with its valleys, forests, parks
and gardens in addition to the natural recreation and
places of leisure big and little mixed together hundreds of
parks and gardens surround every side of the city.
(Cultural Park)
The park construction of which started in the year 1950
and was opened by Reşat Oyal who was the mayor of
Bursa at that time is one of the first green areas of the city.
In Reşat Oyal Kültürpark which is set out on 393 thousand
square metres of land in addition to an artificial pond,
walking roads, sports grounds, children play areas, tea
gardens and restaurants also there is an Archaeology
Museum, Open Air Theatre, Amusement Park and Picnic
areas. The kültürpark which until recent years held the Bursa
Fair within its walls has hosted the Bursa Festival since the
day it was founded.
Soğanlı Botanik Park
Soğanlı Botanical Park
Bursa batı yakın çevre yolunda Hayvanat Bahçesi’nin
bitişiğinde yer alan Botanik Park, 400 dönümlük bir alanı
kaplamaktadır. Bitkisel araştırma ve bilimsel çalışmalara
açık olan Botanik Park, kurulduğu 1998 yılından beri
birinci derece SİT alanıdır. Japon Bahçesi, Fransız Bahçesi,
İngiliz Bahçesi, gül bahçesi, kaya bahçesi, kokulu bitkiler
bahçesi, şekilli bitkiler bahçesi gibi bölümlerin yer aldığı
parkta, 150 tür ağaç, 27 çeşit gül, 76 tür çalı, 20 tür
örtücü bitki bulunmaktadır. Yine parkın bünyesinde otel ve
restoran olarak hizmet veren 17-19 yüzyıl Bursa konaklarının
modellendiği bir bölüm yer almaktadır. Koşu ve yürüyüş
yolları, spor alanları, bisiklet parkurları, çocuk oyun,
otomobil pisti, spor aletleri gibi etkinlik alanlarının yanı sıra
Botanik Park’ta bir de suni gölet bulunmaktadır.
The Botanical Park which is situated near the ring road and next
to the zoo a 400 thousand square metres area. Soğanlı Botanical Park which is open for herbal research and scientific studies
is a first-degree protected area since the year 1998 when it was
established. In addition to the parts such as Japanese Garden,
French Garden, English Garden, rose garden, rock garden, fragrant
plants garden and shaped plants garden there is also 150 kinds
of trees, 27 kinds of roses, 76 kinds of bushes and 20 kinds of
creeping plants. Also in the Botanical Park there is a section where
Bursa’s 17-19 century mansion houses are designed and are used
to provide hotel and restaurant services. In addition to the activity
areas such as running and walking roads, sport areas, bicycle
roads, children’s play areas, car race track, and sports equipments, there is also an artificial pond.
Bursa Hayvanat Bahçesi
Bursa’s Zoo
Botanik Park’la birlikte 1998 yılında hizmete açılan Bursa Hayvanat Bahçesi,
hayvanların doğal yaşam ortamlarına uygun olarak düzenlenmiş barınaklara sahiptir.
Botanik Park’ın hemen yanında hizmet veren Bursa Hayvanat Bahçesi’nde 55 türde 500
hayvan yaşamaktadır. Avrupa’nın alanında sayılı parklarından biri olan Bursa Hayvanat
Bahçesi’nde, ayı, kurt, aslan, leopar, yırtıcı kuşlar, lama, yaban eşeği, deve, maymun
bölümlerinin yanı sıra deve kuşları ve zebralarında bulunduğu Afrika Savağı bölümü
yer almaktadır. Su kuşları için ayrılan bölümde dev bir kafes ve gölet bulunmaktadır.
Çağdaş bir anlayışla kurulan Bursa Hayvanat Bahçesi, ziyaretçilerin hayvanları
çok daha yakından görme imkanı sağlar. Bursa Hayvanat Bahçesi, yerli ve yabancı
turistlerin en fazla ilgi gösterdikleri yerlerden biridir.
Bursa’s Zoo which was opened
for service together with the
botanical park in the year
1998 has sanctuaries designed
in conformity with the animals’
natural living conditions. In
Bursa’s Zoo which provides
services just beside the
Botanical park 500 animals of
55 different varieties are living.
In the zoo which is one of the
biggest parks in Europe in terms
of area size, in addition to
the sections where there are
bears, wolves, lions, leopards,
predatory birds, lama, zebras,
camels and monkeys there is
also an African Penstock where
ostriches and zebras live. In the
section which is allocated for
waterfowls there is a giant cage
and pond. Bursa’s Zoo which
was founded within a modern
concept provides visitors
with the opportunity of seeing
animals at a closer range. The
zoo is one of the areas that
both local and foreign tourist
show a considerable interest in.
Merinos Parkı
Merinos Park
Cumhuriyet tarihinin ilk fabrikalarından biri olan Merinos
Yünlü Sanayi Dokuma Fabrikası, ülke ekonomisine sağladığı
katkı ile Türkiye’nin simge tesisleri arasında kendine yer
bulmuştur. Temeli 28 Kasım 1935 tarihinde İsmet İnönü
tarafından atılan ve Türk sanayisinin en büyüklerinden olan
Merinos Fabrikası, 2 Şubat 1938’de Atatürk tarafından
hizmete açılmıştır. Merinos Fabrikası, 2004 yılında
Özelleştirme İdaresi tarafından kapatılmıştır. Kapatıldıktan
sonra Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilen fabrika arazisi,
gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projesi ile park haline
dönüştürülmüştür. Yapılan çalışmaların ardından Merinos
Park, kente hayat veren önemli yeşil alanlar arasına
katılmıştır. Park bünyesinde ; Atatürk Kongre ve Kültür
Merkezi, Ulusal Tekstil Müzesi, Modern Sanat Müzesi ve
Spor Müzesi’nin yanı sıra yürüyüş alanları, spor alanları,
dinlence donatıları, lokanta ve çay bahçeleri, belediye
birimleri yer almaktadır.
Merinos Wool Industry Weaving Factory has found its own
place in Turkey’s symbol establishments with the contribution
provided to the country’s economy. The Merinos factory,
the foundations of which were laid by İsmet İnönü on
28 November 1935 is one of the biggest factories of
Turkey’s Industry and was opened for service by Atatürk
on 2 February 1938. The factory was closed down by the
Privatization Administration in the year 2004. The factory
area which was allocated to the metropolitan municipality
after its closure has been transformed into a park under the
urban transformation project. After the work was completed
Merinos Park was added to the important green areas which
breathe life into the city. In the park area, in addition to the
Atatürk Congress and Culture Centre there is a National
Textile Museum, Modern Art Museum and Sport Museum,
also walking areas, sport areas, entertainment facilities,
restaurants, tea gardens and municipality units.
Sukaypark
Sukaypark
Osmangazi Belediyesi tarafından Çukurca Mahallesi’nde
yaptırılan Türkiye’nin ilk su sporları parkı olan Sukaypark,
100 dönüm arazi üzerine kuruludur. Parkın bünyesinde bir
ada, su kayağı yapılan gölet, oyun parkları, yürüyüş ve
koşu bantları, cafe restoran, spor okulu gibi donatılar
bulunmaktadır. Uluslararası standartlara uygun olarak
inşa edilen tesislerde, pek çok ulusal ve uluslararası
organizasyon düzenlenmektedir.
Sukaypark which is Turkey’s first water sports park set out by
Osmangazi Municipality in the Çukurca district is founded on
a 100 thousand square metres area. In the park area there
are facilities such as an island, a lake where the water - skiing
is done, playpens, walking and running treadmills, cafes and
restaurants and a sports school. In this establishment which was
constructed in conformity with international standards many
national and international organizations are held.
Uludağ Milli Parkı
Eşsiz güzellikleri, flora ve
faunasının zenginliği ile 1961
yılında Milli Park ilan edilen
Uludağ, kış turizminin yanı sıra
yaz aylarında da, kampçılık,
trekking ve günübirlik piknik
etkinliklerine olanak sağlamasıyla
yerli ve yabancı turistlerin ilgisini
çekmektedir. Bu özellikleri ile
Uludağ dört mevsim turizme
hizmet veren bir doğaya sahiptir.
Teleferikle de ulaşılabilen
Karabelen, Kirazlıyayla ve
Sarıalan gibi piknik alanlarında
kır kahveleri, büfeler, restoranlar
ve alışveriş noktaları da
bulunmaktadır.
Uludağ
National Park
Uludağ, which was
announced as a National
Park with its unique beauty,
rich flora and fauna in 1961,
attracts local and foreign
tourists with its camping,
trekking, one-day picnic
facilities as well as its winter
tourism activities. Uludağ
has the nature, which gives
service to the tourism with
those specialities at four
seasons. Aerial Railway, which
gives service to the visitors,
is one of the magnificent
beauties of Uludağ.
Atatürk Kent Ormanı
Nilüfer Belediyesi tarafından 2005 yılında yapımına başlanan
ve ilk etabı 2007 yılının mayıs ayında hizmete açılan Atatürk
Kent Ormanı, sürekli gelişim gösteren bir park olma özelliğini
taşımaktadır. Bünyesinde piknik alanları, yürüyüş parkurları,
ahşap barınak alanları, sosyal donatılar, bebek bakım odası,
ilkyardım birimi gibi birçok hizmeti de barındıran Atatürk Kent
Ormanı, güvenlik kamerası, internet gibi modern hizmetleri de
ziyaretçilerinin kullanımına sunmaktadır.
İnkaya Çınarı
Çekirge’den Uludağ’a çıkan yolun üzerindeki İnkaya
Köyü’ndedir. Tahminen 600 yıllık olan İnkaya Çınarı,
Türkiye’nin en yaşlı ağacı olma özelliğini taşımaktadır.
Yüksekliği 35 metre, çevresi 9,45 metre, çapı 3 metre olan
çınarın onüç ana kolu vardır. Çınar eskiden harman yeri
olarak kullanılan alana gölgelik yapması için dikilmiştir.
Kayalık olan arazinin iç bölümündeki su sızıntıları ile devamlı
beslenen çınar, günümüze kadar sağlıklı bir şekilde ulaşmıştır.
Tarihi çınarın altında çay bahçesi, restoran, hediyelik eşya
dükkanları, meyve ve sebze stantdları bulunmaktadır.
Atatürk City Forest
Atatürk City Forest which started to be built in the year
2005 by Nilüfer Municipality, the first stage of which
was opened for service in May of the year 2007 has
a characteristic of a park which continuously shows
development. The City Forest which has a lot of facilities
such as picnic areas, walking roads, small wooden houses,
social facilities, a baby care unit, and a first aid unit also
offers modern services such as security camera and internet
for the visitors’ use.
İnkaya Plane
This is in İnkaya village on the road which goes from Çekirge
to Uludağ. The purportedly 600 year old İnkaya Plane has
the uniqueness of being the oldest tree in Turkey. The plane
which is 35 metres tall, 945 metres in circumference, 3 metres
in diameter with 13 main branches is estimated to have been
planted to provide shade and protection to this area which
was used as a stack yard in the past. The plane which has
always been fed by leaking water in this rocky area has
survived to the present day in a very strong condition. A tea
garden, restaurant, gift shops, fruit and vegetable stalls can
all be found under the tree.
Bursa’nın diğer park ve dinlence alanları arasında; Hamitler
Parkı, Temenyeri Parkı, Pınarbaşı Parkı, Havuzlupark, Atıcılar
Parkı, Haşim İşcan Parkı, Karacabey Atatürk Kültür Parkı,
İnkaya Çınarı, Saidabat ve Suuçtu Şelaleleri, Kocayayla,
Karacabey Harası, Ova Korusu Ayı Barınağı, Uluabat Kuş
Cenneti, Gürsu Yamaç Paraşütü Tesisleri, İnegöl Kültürparkı
başta olmak üzere onlarca park bulunmaktadır.
There are dozens of parks among the other parks and
recreation areas such as Hamitler Park, Temenyeri Park,
Pınarbaşı Park, Havuzlu Park, Atıcılar Park, Haşim İşcan Park,
Karacabey Atatürk Kültür Park, İnkaya Plane, Saidabat
and Suuçtu Waterfalls, Kocayayla, Karacabey Stud Farm,
Ova Korusu Bear Sanctuary, Uluabat Bird Paradise, Gürsu
Paragliding Facilities, and İnegöl Kültürpark.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
SULTANS
SULTANLAR
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Sultanlar
The Sultans
Osmanlı’yı kuran şehir Bursa’da günümüzde ilk altı
padişahın türbesi vardır. Tophane’de Osman Bey ve
Orhan Gazi, Çekirge’de Sultan I. Murad Hüdavendigar,
Yıldırım’da Sultan Yıldırım Bayezid, Yeşil’de Sultan
Çelebi Mehmed, Muradiye’de Sultan II.Murad’ın türbeleri
bulunmaktadır.
Bursa, which founded Ottoman Empire, has got six tombs of
Ottoman Sultans. Osman Bey and Orhan Gazi’s tombs are
located in Tophane district, Sultan I. Murad Hüdavendigar’s
tomb is located in Çekirge district, Sultan Yıldırım Bayezid’s
tomb is located in Yıldırım district, Sultan Çelebi Mehmed’s
tomb is located in Yeşil and Sultan II. Murad’s tomb is located
in Muradiye districts.
Osman Gazi Türbesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman
Bey’in (1299-1326) Türbesi Hisar’da,
Tophane Parkı’nın girişindedir. Osman Bey,
vasiyeti üzerine Bursa’nın alınışından sonra
“Gümüşlü Kümbet” olarak tanınan ve eski
bir Bizans şapeli üzerine inşa edilen bu
türbeye defnedilmiştir. Selçuklu Sultanı’nın
Osman Gazi’ye bağımsızlık simgesi olarak
gönderdiği iddia edilen davul, burada
muhafaza edildiği için halk arasında
“Davullu Manastır” olarak da bilinmiştir.
Türbe, 1801 yılında bir yangın geçirmiş,
1855 yılında yaşanan deprem sonucunda
tümüyle yıkılmıştır. 1863 yılında Sultan
Abdülaziz tarafından eski plana sadık kalınarak
yeniden yaptırılmıştır. Kesme küfegi taş ile duvarları örülen
yapının üzeri kubbe ile örtülmüştür. Duvar kalınlığı 1,2
metre olan ve sekizgen plana sahip yapının tonozlu bir
girişi vardır. Kasnağı sekizgen olan kubbe dıştan kurşunla
kaplanmıştır. Türbenin ortasında Osman Bey’in sedef
kakmalı muhteşem ahşap
sandukası yer alır. Üzeri
sırma işlemeli bir kadife ile
örtülen sandukanın etrafı
pirinç parmaklıkla çevrilidir.
Giriş cephesi dışında
türbenin her yanında birer
yuvarlak kemerli pencere
bulunmaktadır. Türbede
oğlu Alaaddin Bey, Orhan
Gazi’nin oğlu İbrahim,
Sultan I. Murad’ın oğlu
Savcı Bey, Orhan Gazi’nin
eşi Asporça Hatun olmak
üzere 17 sanduka yer
almaktadır.
Osman Gazi Tomb
The tomb of Osman Bey (1299-1326), who is the
founder of the Ottoman Empire, is located at
the entrance of the Tophane (Armory) Park
which is Citadel (Hisar). According to his will,
Osman Bey was buried in this tomb known as
“Silver Dome” (Gümüşlü Kümbet), which had
been constructed on a former Byzantine
Chapel, after Bursa was conquered. The
place is also called as “Monastery with the
Drum” in the public due to a drum, which
was being sent to Osman Gazi by a Seljuk
Sultan as the symbol of independence and
was still protected here. The tomb was burned
in 1801 and was completely destroyed in 1855
during an earthquake. Sultan Abdülaziz got the
tomb restored in 1863 according to the original plan.
The building was constructed with cut küfeki stone and
the top is covered with a dome. The thickness of the walls
are 1,2 meters, the building has an octagonal plan and a
vaulted entrance. The dome, which has an octagonal rim, is
covered with lead. Osman
Bey’s magnificent mother-ofpearl sarcophagus lies at
the centre of the tomb. The
sarcophagus covered with
velvet ornamented with silver
gilt threads is surrounded by
brass metal fences. There are
windows with round arches at
all sides of the tomb except
the entrance. There are 17
sarcophagus’ in the tomb that
belong to his son Alaaddin
Bey, İbrahim the son of Orhan
Gazi, Savcı Bey the son of
Sultan I.Murad, and Asporça
Hatun the wife of Orhan Gazi.
Orhan Gazi Tomb
Orhan Gazi Türbesi
Hisar’da, Tophane Parkı’nın giriş bölümünün sağında yer
alan türbe, Bursa fatihi Orhan Gazi’ye (1326-1362)
aittir. Türbe, Bizans dönemi manastırlarından Saint Elias’ın
kalıntıları üzerinde yapılmıştır. 1855 depreminde yıkılan
eser, 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeniden
yaptırılmıştır. Kiliseden kalan yer mozaikleri günümüze kadar
ulaşmıştır. Duvar kalınlığı 1.30 metre olan yapının girişi
güney cepheden sağlanır. Birbirine kemerlerle bağlanan
dört sütun üzerine oturan türbenin üstü küçük bir kubbeyle
örtülmüştür. Bu yöntem I. Murad ve II. Murad türbelerinde
de kullanılmıştır. Kare planlı iç mekan her kenarda üç,
kapı kenarlarında ise iki pencere ile aydınlatılmaktadır.
İç duvarları kireçle boyalı olan yapının süslemeleri
oldukça sadedir. Türbenin ortasında etrafı dökme pirinç
parmaklıklarla çevrili Orhan Gazi’nin görkemli sandukası
yer almaktadır. Sandukanın üzerinde kristal, mavi bir
avize vardır. Türbede Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun,
oğlu Kasım Çelebi, kızı Fatma Sultan, Yıldırım Bayezid’ın
oğlu Musa Çelebi, Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, Sultan II.
Bayezid’ın oğlu Şehzade Korkut olmak üzere toplam 20
sanduka bulunmaktadır.
The tomb, which is located at
the Citadel (Hisar) at the
right side of the entrance
of the Tophane (Armory)
Park, belongs to Orhan
Gazi (1326-1362),
who was the conqueror
of Bursa. The tomb
was constructed on
the remains of the
Byzantine Monastery
Saint Elias. The tomb
was destructed during the
1855 earthquake and Sultan
Abdülaziz got the tomb rebuilt
in 1863. The ground mosaics have
survived until today. The walls of the
tomb are 1,30 meters thick and the entrance to the tomb is at
the southern part. The tomb has four columns connected with
arcs and it is covered with a small dome. This method was
used in the construction of I.Murad’s and II.Murad’s tombs. The
internal area which has a square plan is illuminated with three
windows at all sides and one window at each side of the
doors. The internal area of the building is painted with lime
and has unsophisticated ornaments. Orhan Gazi’s magnificent
sarcophagus, which is surrounded with cast brass fences, lies
at the centre of the tomb. There is a crystal blue chandelier
over the sarcophagus. There are total of 20 sarcophagus in
the tomb and they belong to Nilüfer Hatun the wife of Orhan
Gazi, Kasım Çelebi the son of Orhan Gazi, Fatma Sultan the
daughter of Orhan Gazi, Musa Çelebi the son of Yıldırım
Bayezid, Abdullah the son of Cem Sultan, and Şehzade
Korkut the son of Sultan II. Bayezid.
Sultan I. Murad Hüdavendigar
Külliye ve Türbesi
Sultan I. Murad Hüdavendigar
Complex and Tomb
Osmanlı Devleti’nin savaş meydanında
şehit olan ilk padişahı, Sultan I. Murad
Hüdavendigar’ın (1362- 1389) Külliye ve
Türbesi Çekirge Meydanı’ndadır. Sultan I.
Murad Hüdavendigar tarafından 1366
yılında yaptırılan külliye; cami, medrese,
imaret, misafirhane, türbe ve hamamdan
oluşmaktadır. Çekirge’den Bursa’ya bakan
tepenin üzerine yaptırılan Hüdavendigar
Camii, Bursa’daki diğer camilerden farklı
olarak iki katlıdır ve üst katında medrese
yer almaktadır. Medrese katındaki mermer
sütunlar ve başlıklar Bizans yapılarından
alınarak burada kullanılmıştır. Camiinin
doğusunda yer alan Hüdavendigar Hamamı,
(bekarlar hamamı) günümüzde de kullanılmaktadır.
Sultan Yıldırım Bayezid tarafından babası Sultan I.
Murad Hüdavendigar için yaptırılan türbe caminin hemen
karşısında yer almaktadır. Kare planlı türbenin ortasında
Sultan I. Murad Hüdavendigar’ın pirinç parmaklıklarla
çevrili sandukası, her iki yanında torunları Süleyman Çelebi
ile Musa Çelebi’nin mezarları vardır. Hüdavendigar’ın oğlu
Yakup Çelebi, Süleyman Çelebi’nin oğlu Orhan, Sultan II.
Bayezid’ın oğlu Şehzade Mehmet ‘in kabirleri vardır.
The first sultan of the Ottoman Empire that has died
in the battle was Sultan I. Murad Hüdavendigar
(1362-1389); his complex and tomb are
located in the Çekirge district. The complex
got built by Sultan I. Murad Hüdavendigar
in 1366 and is composed of a mosque,
madarasaa, public soup-kitchen, inn, tomb
and Turkish Bathhouse. Hüdavendigar
Mosque, which was constructed on a hill
of Çekirge overlooking Bursa, is different
from the other mosques of Bursa due to
having two-storey and having a medresa
upstairs. The headings and columns used at
the medresa have been taken from Byzantine
buildings. Hüdavendigar Bathhouse (bachelor’s
bathhouse) located at the eastern part of the mosque
is still used today. The tomb, which got constructed by
Sultan Yıldırım Bayezid for his father Sultan I. Murad
Hüdavendigar, is located straight ahead the mosque. At
the centre of the tomb, which has a square plan, there
is the sarcophagus of Sultan I. Murad Hüdavendigar
surrounded by brass fences and at both sides there are
graves of his grandsons Süleyman Çelebi and Musa Çelebi,
Orhan the son of Süleyman Çelebi, Şehzade Mehmet the
son of Sultan II Bayezid.
Sultan Yıldırım Bayezid
Külliye ve Türbesi
Sultan Yıldırım Bayezid’ın (1389 -1402) Külliye
ve Türbesi, Yıldırım semtindedir. Külliye mimari,
sanat ve üslup açısından beylikten devlete
geçişin en önemli göstergelerinden biri
olarak anılmaktadır. Sultan Yıldırım Bayezid
tarafından 14. yüzyılın sonlarında yaptırılan
Yıldırım Külliyesi, cami, medrese, darüşşifa,
türbe, han, hamam ve imaretten oluşmaktadır.
Bu binalardan medrese, dispanser; darüşşifa
ise göz hastanesi olarak kullanılmaktadır. Yıldırım
Bayezid Camii, Bursa ovasına hakim bir tepenin
üzerindedir. 14. yüzyıl sonlarında yapımına başlanmış
olmasına rağmen Ankara Savaşı nedeniyle yarım kalan
cami Musa Çelebi tarafından tamamlanmıştır. Ters T planlı
camilerin en olgun mimari özelliklerini taşıyan yapının taş
işçiliği mükemmeldir. 1855 Bursa depreminde büyük zarar
gören Yıldırım Camii farklı dönemlerde onarımlardan geçmiştir.
Sultan Yıldırım Bayezid tarafından 1399 yılında yaptırılan
medrese külliyenin kuzeybatısında yer almaktadır. Duvarları taş
ve tuğla ile örülmüş olan medrese Osmanlı klasik medreseleri
tipindedir. Dikdörtgen avluyu üç taraftan saran revakların
arkasında 20 oda yer alır. Girişin tam karşısında bulunan
dershanenin üzeri büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Dershanede
yıldız ve düz tuğlalarla yapılan güzel tezyinat bulunmaktadır.
Çeşitli tarihlerde onarım gören medrese, halen dispanser
olarak hizmet vermektedir. Yine kompleksin bir parçası
olan ancak külliyeden uzak bir tepede inşa edilen Yıldırım
Darüşşifası, Osmanlı’nın bilinen ilk hastanesidir. 1394 yılında
tamamlanan darüşşifada poliklinik hizmetlerinin yanı sıra eğitim
faaliyetleri de yapılmıştır. Bir süre cephanelik olarak kullanıldığı
için baruthane olarak da anılan darüşşifa, zaman içinde çeşitli
restorasyonlardan geçmiştir.
Bina halen Yıldırım Darüşşifa
Göz Merkezi olarak şifa
dağıtmaya devam etmektedir.
Hamam, caminin batısında
sokak içindedir. Sultan Yıldırım
Beyazıd’ın kabrinin bulunduğu
türbe Yıldırım Camii’nin
kuzeydoğusundadır. Oğlu
Süleyman Çelebi tarafından
1406 yılında yaptırılan
bu eserin içinde Yıldırım
Bayezid’in sandukasıyla,
oğulları İsa ve Kasım
Çelebi’lerin sandukaları
bulunmaktadır.
The Complex and Tomb of
Sultan Yıldırım Bayezid
The Complex and Tomb of Sultan Yıldırım Bayezid
(1389 -1402) is located in Yıldırım District. The
complex is regarded as the most important
indicator of the Ottoman Empire’s transformation
from a beylic to a state. Yıldırım Complex, which
got built at the end of 14th Century by Sultan
Yıldırım Bayezid using the loot from Niğbolu War,
is composed of a mosque, madarasaa, hospital,
tomb, caravanserai, bathhouse and public soup
kitchen. The madarasaa is currently used as a
dispensary and the hospital is used as an eye hospital.
Yıldırım Bayezid Mosque is located on a hill overlooking
Bursa Plain. Despite the fact that the construction was started
at the end of the 14th Century the mosque got incomplete because
of the Ankara War and has been completed by Musa Çelebi.
The stone work of the construction, which has prime architectural
specialities of reverse T-plan mosques, is perfect. Yıldırım Mosque,
which was severely damaged during the 1855 earthquake, has
been repaired at different periods. The madarasaa, which got built
by Sultan Yıldırım Bayezid, in 1399 is located at the northwestern
part of the complex. The walls of the madarasaa were built from
brick and stone. The madarasaa’s structure is classical Ottoman.
There are 20 rooms behind the porticos surrounding the courtyard
from three sides. The classroom located in front of the entrance
is covered with a large dome. The ornaments made with star
shaped and flat bricks are very beautiful. The madarasaa which
was repaired at different times is still used as a dispensary. Yıldırım
Hospital which is a part of the complex however built on a hill far
from the complex is the first hospital of the Ottomans. The hospital
which was completed in 1394 served as a polyclinic and also an
education centre. The hospital has been used as an armoury for a
while and thus called as the powder magazine. The hospital was
restored at different periods. The building is currently used as an
eye hospital under the name
Yıldırım Darüşşifa Göz Merkezi
(Yıldırım Darüşşifa Eye Center).
The bathhouse is located in
a street at the west of the
mosque. The tomb of Yıldırım
Beyazid is at the northeast
part of Yıldırım Mosque. The
tomb, which got constructed
by his son Süleyman Han in
1406 is regarded as the first
of the Ottoman tombs. There
are sarcophagus of Sultan
Yıldırım Bayediz, his son İsa
Çelebi and Kasım Çelebi and
other relatives.
Çelebi Sultan Mehmet
(Yeşil Türbe)
Çelebi Sultan Mehmed’in (1413-1421) kabri
Bursa’nın simgelerinden biri olan Yeşil Türbe’dedir.
Yeşil Türbe’nin de içinde bulunduğu; cami,
medrese, imaret ve hamamdan oluşan Yeşil
Külliyesi, Sultan Çelebi Mehmed tarafından
1419 ‘da yaptırılmaya başlamıştır.
Yeşil Türbe, yeşile çalan çinilerle kaplı
olduğu için bu isimle anılmaktadır. Yeşil
Cami’nin olduğu gibi türbenin mimarı da
Hacı İvaz Paşa’dır. Türbe, sekiz köşeli
planı ve alt kattaki mezar odası ile Selçuklu
kümbetlerinin devamı görünümündedir. En
dar yüzü 8.45 metre, en geniş yüzü 8.87 metre
olan sekizgen yapıyı, sekiz pencereli, yüksek bir
kasnağa oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir.
Pencere alınlıklarındaki çinilerde ayet ve hadisler
yazılıdır. Günümüze çok az değişikliklerle gelen cephe,
girişin doğusundaki ilk yüzdedir. Türbenin ceviz ağacından
oyulmuş kapısı Osmanlı ahşap işçiliğinin en muhteşem
örneklerinden biridir. Rozet, rumi ve geometrik motiflerle oya
gibi işlenen kapının Bursa kemeri cumbası ve çevresi çini
kaplıdır. Türbenin içindeki renkli sır ve mozaik çini süslemeleri
de eşsiz güzelliktedir. Türbe günümüze ulaşan en muhteşem
çinili mihraba sahiptir. Renkli ve geometrik motifli çinilerle
bezenmiş olan mihrap, bir sanat şaheseri olarak kabul edilir.
Türbe içinde bulunan Çelebi Sultan Mehmed’in sandukası
sekiz köşeli, yanları mermer, üstü çini kaplamadır. Sandukayı
kaplayan beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerin üzerine yazılar
bezenmiştir. Çelebi Sultan Mehmed’in sandukasının etrafında
oğulları Mustafa, Mahmud ve Yusuf, kızları Selçuk Hatun ve
Sitti Hatun ile Ayşe Hatun ve dadısı Daya Hatun’nun çinili
sandukaları bulunmaktadır.
Çelebi Sultan Mehmet (Green Tomb)
The grave of Çelebi Sultan Mehmed (1413-1421) is
in Green Tomb, which is one of the symbols of Bursa.
Green Complex, which is composed of a mosque, a
madarasah (Moslem theological school), a public
soup-kitchen and a Turkish bath and including the
Green Tomb, (Yeşil Türbe), got constructed by
Sultan Çelebi Mehmed in 1419. It is called Green
Tomb because of the greenish tiles that cover the
building. The architect of the tomb is Hajji İvaz
Pasha who also designed the Green Mosque.
The tomb is built on an octagonal plan and the
burial vault at the lowest floor resembles Seljuk
vaults. The narrowest façade is 8,45 meters and
the largest façade is 8,87 meters; there are eight
windows on the octagonal building and the tomb is
crowned with a spherical dome build at a high level and
covered with lead. The tiles used for window pediments are
covered with verses of the Koran and Prophet Mohammad’s deeds.
The façade, which has survived with minimum changes, is located at
the first eastern part of the entrance. The ornamented door made
of walnut tree is one of the greatest examples of Ottoman wood
ornaments. Bursa fascia pavilion and the surroundings are covered
with tiles and the door has rosette, rumi and geometric ornaments.
The coloured glazing and mosaic tile ornaments in the tomb are
uniquely beautiful. The tomb has a mihrab with extraordinary tiles
survived to our day. The mihrab with colourful and geometric tiles is
considered as an artistic masterpiece. The sarcophagus of Çelebi
Sultan Mehmed located in the tomb is octagonal; the sides are
made of marble and the top is covered with glazed tiles. Inscriptions
are written on the white, blue, yellow and navy blue tiles of the
sarcophagus. Around the sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed
there are sarcophagus’ with glazed tiles of his sons Mustafa, Mahmud
and Yusuf and his daughters Selçuk Hatun, Sitti Hatun and Ayşe
Hatun and also Daya Hatun the governess of Çelebi Sultan Mehmed.
Sultan II. Murad Türbesi
Tomb of II.Murad
Bursa’ya defnedilen son Osmanlı Padişahı
Sultan II. Murad’ın (1421-1451) türbesi,
Muradiye’de Muradiye Külliyesi’nin içindedir.
Yapımına 1425 yılında başlanan Muradiye
Külliyesi; cami, hamam, medrese, imaret ve
bahçesindeki 12 türbeden oluşmaktadır.
Sultan II. Murad Türbesi, külliyedeki
türbelerin en büyüğü ve en görkemlisidir.
Vasiyetine uygun olarak oğlu Fatih
Sultan Mehmet tarafından yaptırılan
türbe, caminin muhteşem girişinin hemen
karşısındadır. Sultan II. Murad; nerede
vefat ederse etsin, Bursa’da kendisinden
evvel vefat eden oğlu Şehzade
Alaaddin’in kabrinin yakınına, bir sanduka
içinde olmadan, doğrudan defnedilmek istediğini, kabrinin
üzerine gelen bölümün yağmur alması için örtülmemesini ve
sonrasında hiç kimsenin yanına defnedilmemesini vasiyet
etmiştir. Lahitin üstü toprakla kaplıdır.
Mermer bir eyvandan geçilerek türbeye girilmektedir. Yaldız
çivi başı, 12 köşeli yıldızlar ve geometrik süslemelerle
bezemeli ahşap saçak şaheser olarak nitelendirilmektedir.
Türbenin planı Orhan Gazi ve Sultan I. Murad türbeleriyle
aynıdır. Türbenin kubbesi sekizgen kasnağa oturur, etrafı
tonoz ile kaplıdır. Türbenin doğusundaki pencere, kapıya
dönüştürülmüştür. Bu bölümde, oğlu Alaeddin’in yanı sıra
Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan ve kızı Şehzade Hatun’un
sandukaları yer almaktadır. Üzerindeki kitabede Sultan II.
Murad’ın 1451 yılında vefat ettiği kayıtlıdır.
The tomb of Sultan II.Murad is the last emperor
buried in Bursa is located in the Muradiye
Complex in Muradiye District. The construction
of Muradiye Complex was started in 1425
and is composed of a mosque, bathhouse,
madarasaa, public soup kitchen and 12
tombs located at its garden. The tomb
of Sultan II.Murad is the largest and the
glorious tomb in the complex. The tomb,
which has been constructed by Fatih Sultan
Mehmet according to the will of his father,
is located straight ahead the magnificent
entrance of the mosque. Sultan II.Murad has
requested in his will that he shall be buried in
Bursa near the tomb of his deceased son Şehzade
Mustafa wherever he dies, that he shall not be buried in a
sarcophagus and that the top of his grave shall be open
enabling rain to fall on his grave and that no other person
shall be buried next to him. His grave is covered with soil.
The tomb is accessed through a marble iwan. The wooden
eave ornamented with gilt nail heads twelve corners and
geometric patterns, is considered to be a masterpiece.
The plan of the tomb is the same with the tombs of Orhan
Gazi and Sultan I.Murad . The dome of the tomb sits on an
octagonal rim and is cross vaulted. The eastern window of
the tomb was transformed into a door. The sarcophagus of
his son Alaeddin, Şehzade Ahmet, Şehzade Orhan and his
daughter Şehzade Hatun are in this area. In the epigraph it
says that Sultan II.Murat deceased in 1451.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
TRILYE
ZEYTİNBAĞI
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Zeytinbağı (Trilye)
Mudanya’nın 12 km. batısında, Marmara Denizi’nin güneyinde yer
alan Zeytinbağı (Trilye) tarihi dokusunu günümüze kadar taşıyan
bir kıyı kasabasıdır. M.Ö. 5. yüzyıldan beri yerleşimin olduğu bölge
tarihi kaynaklarda “trigleia”, “bryllion” ve “trilya” gibi adlarla kayıtlıdır.
Güney Marmara’nın değerli ürünlerine antik dünyadan talep artınca
Kios (Gemlik), Kurşunlu, Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), Trilye
(Zeytinbağı) gibi iskeleler kurulmuş, bölge canlılık kazanmıştır.
Günümüzde, bölgede üretilen kaliteli zeytinlerden esinlenerek Zeytinbağı
adı da bu güzel belde için kullanılmaktadır. Trilye adının kökeni
tam olarak bilinmemekle beraber bu konuda çeşitli varsayımlar ileri
sürülmüştür. Bu görüşlerden biri, Trilye adının eski Yunanca’da “barbunya
balığı” anlamı taşıyan “trigla” sözcüğünden türediği varsayımıdır. Bu
sava göre kasabanın ortasından geçerek denize dökülen derenin
ağzında çok bol barbunya bulunması sebebiyle, “barbunya bulunan yer”
anlamındaki “Trigleia” adı verilmiş, sözcük zamanla bozularak “Trilya”ya
dönüşmüştür.
Diğer bir görüş ise Trilye’nin, üç papaz tarafından kurulduğunu ileri sürer.
M.S. 376’da toplanan İznik konsülünde, yorum farklılıkları nedeniyle
aforoz edilmiş olan Aya Yanni, Aya Yorgi ve Aya Sorti adlı üç din
adamı kentten kaçarak bu kıyıya yerleşirler. Bu üç din adamının anısına
bölgeye “üç papaz” anlamına gelen Trilye adı verildiği sanılmaktadır.
Trilye uzun yıllar Rum -Ortodoks Hristiyanları için önemli bir dini inanç
merkezi olmuştur.
Bizans ve Osmanlı mimarisinin izlerini taşıdığı için,1980’den bu yana
birinci derece SİT alanı olan Trilye, sahip olduğu tarihi binalar ve evler
nedeniyle adeta bir açık hava müzesi görünümündedir.
Bursa ve yöresinde Osman Gazi’nin Türkmenleri 1303 yılından
başlayarak yurt tutmuşlardır. Trilye’nin hemen arka planında Kaymak Oba,
Mirza Oba ve Çepni köyleri bu sırada kurulmuş olmalıdır. Mudanya’nın
1321’de fethinin ardından, Trilye ve diğer iskeleler de kullanılmaya
başlanmıştır. Bursa’nın özellikle batısında yer alan ve günümüzdeki
Küçük Sanayi Bölgesi’nden Uluabat Gölü’ne kadar uzanan topraklar
çok verimliydi. Buralarda bağcılık ve kozacılık yapılmakta, tahıl ürünleri
yetiştirilmekteydi. Ayrıca Tahtalı, Demirci, Doğancı bölgeleri gemi
yapımında kullanılan nitelikli ağaç ürünlerine sahipti. Daha 1330’larda
Trilye İskelesi’nde bir Ceneviz yük gemisinin varlığı belirlenmiştir.
Bizans İmparatoru’nun Fener Patriği’ne dayanarak dünyevi gücünü
artırmaya çalıştığı dönemde Trilye ve çevresinde kiliseler ve manastırlar
inşa edilmiş, Ortodoksluk ön plana çıkartılmıştır. Bunlardan Aya Todori
Kilisesi fetihten sonra cami olarak kullanılmış ve Fatih Camii adını almıştır.
Yunanlıların 1920–1922 arasında Bursa ve çevresini işgal altında
bulundurduğu dönemde, bölgedeki Rum çeteleri anarşi yaratmış,
bu arada Trilye, Kral Konstantin tarafından ziyaret edilmiştir (Eylül
1921). Trilye, 13 Eylül 1922 günü Türk ordusunun gelmesi ile işgalden
kurtarılmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrasında Yunan askerleri ile birlikte
bölgeyi terk eden Osmanlı Rumlarının yerine, Lozan’da
varılan “Mübadele Anlaşması” çerçevesinde Selanik ve
Girit’ten gelen Müslüman-Türk göçmenler yerleştirilmiştir.
Ayrıca Usturumca, Dedeağaç, Serez, Tikveş ve Karacaova’lı
göçmenler de bölgeye gelmiştir. Zeytinbağı halkının geçim
kaynağı, balıkçılık, zeytincilik ve turizmdir.
Fatih Camii
Trilye’de M.S. 720-730 yılları arasında inşa edilen bir Bizans
Kilisesi olan Aya Todori (İsa Kilisesi - Hagios Stephanos)
Bursa çevresinde özgün yapısını korumuş en eski Bizans
yapısıdır.
Tirilye’nin Türkler tarafından fethinin ardından, Fatih Camii
adı ile düzenlenerek ibadete açılır. Girişinde Bizans sütun
başlıkları olan yapının 19 metre yüksekliğinde kubbesi
bulunmaktadır. Camiye başlıkları madenden yapılmış
motiflerle süslü dört sütunun taşıdığı ahşap beşikten çatı ile
kapalı bir revaktan girilir. Cami’de, mevcut mihrabın üzeri
yarım kubbe ile örtülüdür. 1918 yılında, Yunan işgali
sırasında yeniden kiliseye dönüştürülmüş olsa
da 1922’ de işgalden sonra
tekrar cami olarak açılır.
Trilye (Zeytinbağı)
Trilye, situated 12 km west of Mudanya (a district of Bursa
Province) is a coastal town, which has carried its historical
fabric to these days. The area, which was
inhabited since 5th Century BC, was known
by the names such as “trigleia”, “bryllion”
and “trilya” in the history. When demand for
the products of Southern Marmara from the
antic world increased, ports have been
constructed in Kios (Gemlik), Kurşunlu,
Apemeia (Mudanya), Siği (Kumyaka), and
Trilye (Zeytinbağı) and the region boomed.
Today this lovely town is called Zeytinbağı
(“olive grove”) referring to high quality
olives produced in the region. The exact
reason for the name of Trilye is not known
however there are various assumptions.
One of these assumptions suggests that
the name of Trilye comes from “triglia”,
which means red mullet in ancient
Greek. According to this,
there were abundant red
mullet at the stream
mouth, where the river was flowing through the town and met
the sea, so the town was called “trigleia”, which means “the
place with red mullet fish”. As the time went by, the name of
“trigleia” turned into “trilya”.
Taş Mektep
Eski Kıbrıs Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’un
eğitim gördüğü okul olarak bilinen Taş Mektep dönemin
batı mimarisini çizgilerini yansıtan neo klasik tarzda inşa
edilmiştir. 1904 yılında yapımına başlanan ve 3 yıl gibi
uzun bir zamanda inşa edilerek 965 metrekarelik bir alan
kaplayan dört katlı görkemli bina İskele Caddesi’nin
batısındaki tepede yer alır. Cumhuriyetin ilanının ardından
1924 yılında Kazım Karabekir Paşa tarafından şehitlerin
geride bıraktığı öksüz ve yetim çocukların okudukları
Dar-ül Eytam Okulu olarak açılır. Daha sonra yatılı bölge
okulu, ilkokul ve ortaokul olarak eğitime hizmet verir. 1989
yılında boşaltılan tarihi bina önce Uludağ Üniversitesi’ne
devredilmiş, daha sonra restore edilmek üzere Zeytinbağı
belediyesi’ne bırakılmıştır.
Faruk Çelik Kültür Merkezi
Trilye’de, 1878 yılında kilise olarak yapılan bina
günümüzde restore edilip Faruk Çelik Kültür Merkezi olarak
kullanılmaktadır.
Diğer tüm kiliselerde olduğu gibi, üç dikey sıradan oluşur.
Dikey sıralar, birbirlerinden sütunlar ile ayrılır. Kilisenin apsisi
yıkılmış ve buradan binaya giriş verilmiştir. Girişin üstü,
yanlara göre daha yüksektir.
Another view suggests that three priests found Trilye.
According to this view the priests Aya Yorgi, Aya Sorti and
Aya Yanni were excommunicated for differences in their
interpretations during the Council of Nicaea (İznik Consul)
in 376 BC and as a result these priests settled here. The
region was called Trilye, which means “three priests” for
commemoration of the priests. Trilye has been an important
religious center for Greek – Orthodox Christians for long years.
Trilye is a first level protected area since 1980 because of
the Byzantine and Ottoman architectural monuments and is
considered as an open-air museum thanks to the historical
buildings and houses. Osman Gazi’s Turkmens in Bursa and
surroundings have started settling in this location from the
beginning of the year 1303. Kaymak Oba, Mirza Oba and
Çepni villages located at the back of Trilye are considered to
be establishing during this era. After Mudanya was conquered
in 1321 Trilye’s ports and other ports in the region started
being used. The land at the western parts of Bursa namely
the area between current Minor Industry Area (Küçük Sanayi
Bölgesi) and Uluabat Lake were very fertile. Grapes, cocoons
and cereal crops were grown in this region. In addition the
Tahtalı, Demirci and Doğancı regions had high quality wood
used in the production of ships. There are signs proving a
Genoese cargo boat has visited Trilye port in 1330s.
During the era in which the Byzantine Emperor tried to
increase his power using the Fener Patriarchate churches and
monasteries were constructed in Trilye and it’s surroundings
and Orthodox churches were strengthened. One of these
churches was Aya Todori, which was turned into a mosque and
given the name Fatih Mosque after Trilye was conquered.
When Greeks invaded Bursa and its surroundings between
the years of 1920-1922, Greek gangs incited anarchy in
the region and King Konstantin visited Trilye at this time. The
Turkish Army liberated Trilye on 13 September 1922. After
the independence war Ottoman Greeks have left the town
together with Greek soldiers and as a result of the population
exchange agreement signed in Lausanne, Muslim - Turkish
migrants from Thessaloniki and Crete have settled in Trilye.
In addition migrants from Usturumca, Dedeağaç, Serez,
Tikveş and Karacaova have also settled in the town. The
main economic activities are wine production, fishery, olive
production and tourism.
Taş Mektep’te açılan Dar-ül Eytam mektebinin marangozluk,
demircilik bölümlerinin atölye binası olarak kullanılırken
burada okuyan 400 öğrenci, yemeklerini üç posta halinde,
sırayla yedikleri için atölyeler ‘’Dündar Evi’’ olarak bilinen
eski kiliseye nakledilir. Kilise binası 1927 yılının Eylül ayında,
okul kapatılıncaya kadar 400 öğrencinin rahatlıkla yemek
yediği yemekhane olarak kullanılır. Bu yüzden ‘’Yemekhane’’
olarak bilinen bu kilise restore edilerek Faruk Çelik Kültür
Merkezi adıyla belde turizmine kazandırılmıştır. Fener Rum
Patriği Bartholomeos Arhondoni’nin 1Temmuz 2009’da
Trilye’yi ziyaret eden Yunan Kültür Heyeti’nin ricası üzerine
düzenlediği ayin burada yapılmıştır.
Kemerli Kilise
Panagia Pontobasilissa ya da belde de tanınan adıyla
Kemerli Kilise, duvarlarına resim yapılan ilk kilise olarak
bilinmektedir. Kilisenin Panagia Pantobasillissa’ya
(Hz.Meryem’) adandığı bazı el yazması eserlerde
belirtilmektedir. Kilise, doğu-batı doğrultusunda uzanan
Yunan haçı şemasına sahiptir. Yapı kullanılmasa da
halen ayaktadır. İlk yapının duvar tekniği göz önünde
bulundurularak, 13’ncü yüzyıl sonlarında yapıldığı kabul
edilmektedir. Hıristiyan âlemi için büyük önem taşıyan
bu kilisenin duvarlarında kat kat resimler bulunmaktadır.
İlk tabaka freskleri 14. yüzyıl başlarına, ikinci tabaka
freskleri ise, 18. yüzyıla (1723) tarihlenmektedir.
Sütunlarının İskenderiye’den getirildiği rivayet edilir. Yapı
dış cephesindeki destek payandaları nedeniyle halk
arasında Kemerli Kilise olarak adlandırılmaktadır. Kilisenin
duvarlarıyla, kubbesi sağlam durumdadır.
Fatih Mosque
Aya Todori, which is a Byzantine Church, constructed
between 720-730 AD, is also known as the Church of Christ
and Hagios Stephanos, which is its original name. The church
is the oldest Byzantine building in Bursa, which has been
protected. After Turks have conquered Tirilye it was named
Fatih Mosque and was used as a mosque. It has Byzantine
column headings at the entrance and the dome is 19 meters
high. The mosque is entered thorough a portico covered
with a wooden roof which is standing on four columns that
have ornamented metal headings. The building, which was
originally constructed as a church, has a mihrab that is
covered with a half dome. The mosque was retransferred
into a church during the Greek occupation in 1918 and was
turned into a mosque again in 1922 after being liberated.
Stone School
(Taş Mektep)
Stone School, which is known as the school where the
archbishop Makarious, the former president of Cyprus, has
attended has been designed with a neo classical style
reflecting western architecture. The construction of the
magnificent building started in 1904 and was completed in
three years. It is situated on an area of 965 square meters, is
four-storey high and is located on the hill at the west of İskele
Street. In 1924 after the establishment of the republic it is
opened as a school called Dar-ül Eytam for orphans, who were
the children of soldiers that died in the war. The building served
as a boarding school, a primary school and a secondary
school later on. The historical building that was evacuated in
1989 was transferred to Uludağ University first and then was
transferred to Zeytinbağı Municipality for restorations.
Faruk Çelik Culture Center
The building, which was constructed in Trilye in 1878 is restored
and currently is being used as Faruk Çelik Culture Center. It is
composed of three vertical lines similar to all other churches.
Vertical lines are separated with columns. The abscissa of
the church was demolished for creating a new entrance. The
upper part of the entrance is higher than the sides. The Dar-ül
Eytam School, which opens to the Stone School, is used for
the workshops for carpentry and iron works and 400 students
attending this school are transferred to “Dündar House” in
three parties for lunches. Church building was used as a mess
hall until the school was closed in September 1927. The
capacity was 400 students. Due to its function it was called
“mess hall” until its restoration, which turned the building into
Dündar Evi
Dündar Evi olarak bilinen Hagios Ioannes Rum Kilisesi
(Yuannes Kilisesi) Rumların bölgeyi terk etmesi ardından
özel mülkiyete geçmiştir. 19. yüzyıl yapısı kilisenin üç katlı
batı cephesi günümüzde konut olarak kullanılmaktadır.
Ana giriş, kemerli taş bir kapıdandır. Duvarlarında taştan
oyma işlemelerle Bizans mimarisine özgü motiflere rastlamak
mümkündür.
Zeytinbağı’nda Rumlardan kalma yedi kilise,üç manastır ve
üç de ayazma (kutsal kaynak) var iken bugün bu kiliselerden
sadece üç tanesi ayaktadır. Üç manastırdan da Aya Yani
Manastırı kısmen günümüze gelmiştir. Yıkılan kiliselerden biri
restore edilerek bugün Zeytinbağı Belediye Binası olarak
kullanılmaktadır.
Sözü edilen ve geçmişi Bizans’a uzandığı bilinen üç
manastırın kalıntısı Trilye’nin dışında bulunmaktadır. Bunlardan
ilki kasabanın çıkışında Eşkel köyü yolu üzerindeki Hagios
Sergios Manastırıdır. İlk olarak 8. yüzyılda kurulduğu bilinen
ve çiftlik olarak kullanılan manastırın yalnızca duvarlarıyla, her
birinin ağırlığı 200 kilo gelen görkemli giriş kapıları günümüze
ulaşmış durumdadır.
İkinci manastır kalıntısı ise kasabanın yaklaşık 5 km. uzağında
olan ve halk arasında Ayani Çiftliği olarak bilinen Hagios
Ioannes Theologos (Pelekete)Aya Yani Manastırıdır. 709 yılında
kurulduğu ve 1922 yılına kadar faaliyet gösterdiği bilinen
manastırın günümüze yıkılmış kilisesi ve duvar kalıntıları ulaşmıştır.
Üçüncü manastır kalıntısı ise halk arasında Aya Sotiri olarak
adlandırılan mevkideki Batheos Rhyakos Soteros Manastırıdır.
Büyük ölçüde yıkılmış durumda olan manastırın bazı binaları
mülk sahibi tarafından barınak olarak kullanılmaktadır.
Faruk Çelik Cultural Center. Upon the request of the Greek
Culture Delegation a ceremony was held in this building during
the visit of the Fener Greek Patriarch Bartholomeos Arhondoni
to Trilye on July 1 st 2009.
Arched Church
Panagia Pontobasilissa or Arched Church as it is called in
the region is known to be the first church where the walls were
painted with pictures.
It is indicated in some handwritten scripts that the church was
dedicated to Panagia Pantobasillissa (Mother Mary). The
church is based on a Greek cross plan to in the east and west
directions. Although the building is not used currently it has still
survived. According to the construction style of its walls, it is
believed that the building was constructed at the end of the
13th century. The church has pictures on its walls at different
layers and is considered to be very important for Christians.
The first layer of frescos were made at the start of the 14th
Century, the second layer of frescos were made in 18th
Century (1723). It is believed that the columns were brought
from Alexandria. There are support pillars at the façades and
the public calls the building as the Arched Church. The walls
and the dome of the church are in good condition.
Dündar House
The Hagios Ioannes Greek Church (Yuannes Church), which is
known as the Dündar House in the region, has been transferred
to private property after Greeks abandoned the region. Threefloored western part of the church, which was constructed
in 19th Century, is currently being used as a residence. The
main entrance is through a stone door. There are Byzantine
decorations and stone ornaments on its walls.
Yavuz Sultan Selim zamanında bölgeye yerleştirilen Türklerin
yaptığı tarihi bir hamam ve 1907 yılında kullanılan bir
okul Trilyenin önemli tarihi eserleri olarak günümüze kadar
gelebilmiş yapılar olarak gösterilebilir.
Kapanca Limanı
Trilye’de Roma döneminden kalan Kapanca bölgesindeki
antik liman; tarihin her döneminde kıyı ulaşımının en önemli
odak noktası olmuştur.
There were seven churches, three monasteries and three holy
springs in Zeytinbağı however only three of the churches have
survived to these days. Only Aya Yani Monastery has partially
survived among the three monasteries. One of the collapsed
churches has been restored and is currently being used as the
Zeytinbağı Town Hall. The ruins of the three monasteries, which
were built during the Byzantine era, are out of Trilye. One of
these is the Hagios Sergios Monastery located on the road to
Eşkel Village. The monastery was built during the 8th Century
and used as a farm. Today only magnificent entrance doors,
which are 200 kilograms each, and the walls of the monastery
are remaining. The ruin of the second monastery is 5 km far from
the town and is called Hagios Ioannes Theologos (Pelekete)
Aya Yani Monastery, which is known as the Ayani Ranch by the
public. The monastery was built in 709 and used until 1922;
only the ruins of the church and walls are remaining today. The
third ruins of the monastery belong to Batheos Rhyakos Soteros
Monastery known as the Aya Sotiri by the public. Most of the
buildings of the monastery are ruined however their owners use
some buildings as shelters. Turks, who settled in the area during
Yavuz Sultan Selim Time, built a Turkish bath and a School in
1907 and those structures are regarded as important historical
locations, which have survived by these days.
Kapanca Port
Cenevizlilerin Appolonia Gölü kuzeyinden elde edilen tuz
madeni ihracında, Trilye ve Apemeia (Mudanya) limanlarını
kullandıkları belirlenmiştir. Trilye; bereketli topraklarından
elde edilen ürünleri Bizans imparatorluğunun merkezine
aktarılmasını sağlayan önemli bir limandı.
The antic port, which is in Kapanca Districts of Trilye, dates back
to the Roman era; it was the most important port for transportation
during its time. It has been understood that the Genoese have
used Trilye and Apemeia (Mudanya) ports for transporting the salt
extracted from the northern part of the Appolonia Lake. Trilye was
an important port for exporting the goods produced in the fertile
lands to the center of the Byzantine Empire.
Tarihi Çamlı Kahve
Historical Pine Teahouse (Tarihi Çamlı Kahve)
Taş Mektep’in yanından yukarı çıkıldığında, Trilye’nin
balkonu olarak tabir edilen tarihi Çamlı Kahve’ye ulaşılır.
Asırlık çınar ve çam ağaçlarının altında denize, zeytin
bahçelerine ve çevredeki manzaraya kuşbakışı hakim olan
tepedeki bu alan çay bahçesi olarak hizmet vermektedir.
The Historical Pine Coffee lies on a high hill past the Stone
School and is referred as the balcony of Trilye. This area is
currently used as a teahouse and overlooks the sea, olive
orchards and the beautiful scenery from the top under pine
and plane trees.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
GREAT MOSQUE
ULU CAMİ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Ulu Cami
Osmanlı mimarisinin şaheserlerinden olan ve İslam dünyasının
en önemli 5 mabedinden biri olarak gösterilen Ulu Cami,
Bursa’nın en büyük ve en görkemli yapısıdır. Atatürk
Caddesi’nde Hanlar Bölgesi’ne komşu olan Ulu Cami,
gerek mimarisi gerekse işçiliği ile döneminin de en önemli
eserlerinden biridir. Bursa’da inşa edilen padişah camilerinin
(selatin) dördüncüsüdür.
Sultan Yıldırım Bayezid, Bulgaristan’ı alarak Tuna kıyılarına
ulaşmış, Alanya ve Tokat’ı alarak ticaret yollarına hakim
olmuştur. Bu genişleme Bursa’yı ipek ve kadife ticareti
merkezi ile baharat antreposu haline getirmiştir. Bu
zenginlik Ulu Cami’nin, Kapalıçarşı’nın (Bedesten) ve
Yıldırım Darüşşifası’nın (hamam ve kervansaray) inşasını
sağlamıştır. 1396 -1399 yılları arasında yaptırılan bu
eşsiz eser, kapalı ibadet alanının boyutları bakımından
Türk tarihinde yapılan en büyük camidir. Mimarı Ali Neccar
olan bu eşsiz eserin yapımında dönemin en iyi ustaları ve
sanatçıları görev almıştır.
Yüksek iki minaresi ve benzer boyutlarda yirmi kubbesi olan
Ulu Cami, çok ayaklı cami şemasının klasik ve abidevi bir
örneğidir. Caminin üç cephesinde dört kapı bulunmaktadır.
Great Mosque (Ulu Cami)
Great Mosque is one of the masterpieces of Ottoman
architecture and is considered as one of the five most
important sanctuaries of the Islamic world and is also the
biggest and most glorious building in Bursa. Great Mosque,
which is near the Caravanserai area in Atatürk Street is the
most influential building of its time, both from the viewpoint of
the workmanship and the architecture. It is the fourth mosque
built by Sultans in Bursa. Sultan Yıldırım Bayezid conquered
Bulgaria and reached Danuble River and also conquered
Alanya and Tokat and dominated the commerce routes.
This expansion turned Bursa into a silk and velvet commerce
center and a warehouse of spices. This richness made it
possible to construct the Grand Bazaar (Bedesten) and
Yıldırım Hospital (bathhouse and caravanserai). The unique
mosque which was built between the years of 1396-1399 is
the largest mosque in the Turkish history with its inner service
area. The architect of this building was Ali Neccar and the
best masters and artists were involved in its construction at
that time. Great Mosque has two high minarets and twenty
domes similar in size. It is a classical and monumental example
of mosques with multiple columns. There are four portals at
three sides of the mosque. The portal near the place of
Doğu tarafında “Hünkar Mahfili”nin yanında yer alan
kapı günümüzde kullanılmamaktadır. Diğer üç kapı ise
devamlı açıktır. Duvar kalınlığı yer yer iki metreyi aşan Ulu
Cami, zengin ve ferah mekanı ile yaklaşık beş bin cemaat
kapasitesine sahiptir. Ulu Cami, her biri dörder kubbeli
beş bölümden oluşur. Hemen hemen eşit büyüklükteki yirmi
kubbesinin ortasındaki kubbe başlangıçta açık olarak
yapılmıştı. Telle örtülü bu orta kubbeden giren yağmur
damlaları altındaki havuzda toplanır, ışık ise camiyi
aydınlatırdı. Günümüzde kubbe camekanla kaplı olduğunda
yağmur suyu toplama işlevine değil ama aydınlatma
görevine devam etmektedir. Ortadaki bu kubbenin altında
bulunan havuzlu, 18 köşeli şadırvan yapıya bambaşka bir
görünüm katmaktadır. Abdest alınabilen bu şadırvan türünün
tek örneğidir. Şadırvanın üstünün camla kaplı olması binanın
içine doğal bir aydınlık verir. Ulu Cami’nin en güzel köşesi
olan şadırvanın yapılma nedeni şöyle rivayet edilir: Cami
yapımı için arazi istimlak edilirken, şadırvanın bulunduğu
yerdeki toprak parçasının sahibi olan yaşlı hanım, arazisini
satmak istememiş ve uzun süren ısrarlar karşısında ve
gördüğü bir rüyadan sonra arazisini vermeye razı olmuş.
Ancak daha sonra, bu şekilde alınan bir yerde namaz
the sultan at the east is not used today. The other three
doors are open at all times. The walls of the mosque are
thicker than two meters at some parts and it has a roomy
and spacious serving area for five thousand people. Great
mosque has five segments and each segment has four domes.
All domes were approximately similar in size but the center
dome was constructed hypaethral. The rain, which through
this wire fenced dome, fell in the pool underneath and the
light from the dome illuminated the mosque. Today the dome
is covered with glass and cannot be used to collect rain
water however it is still illuminating the mosque. The water
tank with a fountain right underneath this dome has eighteen
corners and gives a special ambience to the mosque. The
pool can be used for ritual ablution and is one of its kinds.
The pool is covered with glass and this feature illuminates the
mosque with natural light. The reason, which is rumored for
the construction of the pool, is as follows: During the land was
purchased for the mosque an old lady, who was the owner
of the land, refused to sell it. Strong claims and a dream,
she had, convinced her to sell her land. After the land was
purchased, it was decided that one cannot pray on a land
purchased from a women who wasn’t willing to sell her land in
the first place. So a water tank with a fountain was built there.
kılınmaz düşüncesiyle
buraya şadırvan yapıldığı
söylenir.
Türk-İslam dünyasının en
eski camilerinden olan
Ulu Cami düzgün kesme
taşlarla inşa edilmiştir.
Kalın beden duvarlarının
masif etkisini hafifletmek
için cephelerde her kubbe
sırası hizasına gelmek
üzere sağır sivri kemerler
yapılmıştır. Her kemerin
içinde iki sıra halinde ikişer
pencere yer alır. Bunların
gerek biçimleri gerek boyutları her cephede farklıdır.
Son cemaat yeri bulunmayan yapının kuzey cephesinde
köşelerde iki minare vardır. Minarelerin ikisi de beden
duvarına oturmaz, yerden başlar. Sekizgen biçimli kürsüsü
bütünüyle mermerden, gövdesi tuğladandır. Sultan Çelebi
Mehmet’in yaptırdığı söylenen doğu köşesindeki kare kürsülü
minare, caminin beden duvarından bir metre kadar ayrıktır.
Şerefeler her iki minarede de aynı olup tuğlalı mukarnaslarla
bezelidir. Kurşun kaplı külahlar 1889’daki yangında ortadan
kalkınca, bugünkü boğumlu taş külahlar yapılmıştır.
1402‘de Osmanlılar ile Moğollar arasında yapılan Ankara
Savaşı’nda, önce Timur’un sonra Karamanoğlu’nun verdiği
zararlardan sonra Ulu Cami’nin onarımını, Yıldırım Bayezid’ın
oğlu Sultan Çelebi Mehmet gerçekleştirir ve cami 1421
yılında tekrar ibadete açılır. 1855 Bursa depreminde zarar
gören caminin kubbeleri de 1862 yılında onarılır.
Great Mosque, which is
one of the oldest mosques
of the Turkish Islamic world,
was constructed with
smooth cutting stones.
To reduce the massive
effect of the thick walls
pointed arches have been
constructed for all domes
at the façades. Every arch
has got double lined two
windows inside. The forms
and sizes of all these
windows are different at
all façades. The mosque
which has two minarets
at the corners of the north façade does not have a final
prayer area. Both of the minarets does not touch the walls
and are risen from the ground. The pedestal is octagonal
and made from marble and the body is made from brick. The
minaret at the eastern corner which is believed got to be
constructed by Çelebi Mehmet is one meter far from the main
outer wall and has a square pedestal. Minaret balconies are
the same in each one and are ornamented brick muqarnas.
When the lead caps were destroyed in the fire in 1889 stone
caps were built that still exist today. During the Ankara War
between the Ottomans and the Mongols the mosque was
damaged first by Timur and then by Karamanoğlu. Çelebi
Mehmet the son of Yıldırım Bayezid got the mosque repaired
and the mosque was opened to service once again in
1421. The domes of the mosque were damaged during the
earthquake of 1855 and were repaired in 1862.
Cami içindeki
hazineler
Treasures in the
Mosque
Mimarisiyle abide bir
yapı olan Ulu Cami,
olağanüstü güzellikteki
minberi, duvarlarındaki
el yazmaları, ortasındaki
abdest alınabilen havuzlu
şadırvanı, gizemli haç
ile Yahudi yıldızı ve
içerisindeki kendine özgü
harika özellikleri ile de Türk
ve İslam sanatı için son
derece önemli bir eserdir.
Great Mosque which is a
monumental building has
an extraordinary beautiful
mimbar, hand written
scriptures on the walls, a
pool with a sprinkler in the
middle where it is possible
to perform ablution,
mysterious cross and a Star
of David and magnificent
beauties unique to Great
Mosque. All these features
Ulu Cami’nin Devaklı Abdülaziz oğlu
Mehmet tarafından ceviz ağacından, hiç
çivi kullanılmadan iç içe geçirme yöntemi
ile yapılmış minberindeki ağaç işçiliği bir
şaheserdir. Minber, kainatı temsil eder.
Üzerine güneş sistemi kabartma bir formla
işlenmiştir. Gezegenler, her biri yörünge
hareketleriyle birlikte küresel kabartma
motifler halinde Güneş’e olan uzaklık ve
aralarındaki büyüklük karşılaştırmaları
da verilerek olması gereken yerlere
nakşedilmiştir. Dünyanın yuvarlak olup
olmadığının bile tartışıldığı bir devirde bir
ahşap ustasının o dönemde bilinen tüm
gezegenleri rastgele bir yıldız olarak değil,
güneş sistemimizdeki birer gezegen olarak
işlemesi dikkat çekici bir şekilde bugünkü
bilimsel bulgularla örtüşmektedir.
Minberin giriş kapısının üzerindeki kitabede
altın yaldızla Osmanlıca olarak, ‘Yıldırım
Bayezid Han tarafından Hicri 804 yılında
make Great Mosque a very important
work for the Turkish and Islamic Art.
The minber, produced by Mehmet
the son of Devaklı Abdülaziz, is
composed of interlocking wooden
pieces fitted together without nails;
the woodwork is a masterpiece.
The minber represents the universe.
The solar system is carved into
the wood. The planets are carved
into the wood taking into account
their distance from the sun and
their proportional sizes. During the
era, in which discussions occurred
if the world was round or flat, a
woodworker carving figures not
simply as stars but as planets in the
solar system remarkably corresponds
to scientific knowledge of our time.
Above the entrance of the minber
it is written in Ottoman in golden
letters “Built by Yıldırım Bayezid
Han in 804 Hijri Calendar”. At one
side of the banister of the minber
it is written with sülüs calligraphy
style “the work of Mehmet the son of
Devaklı Abdülaziz”. The signature of
the artist has been noticed recently.
At the eastern part of the minber
there is a cabinet system that
supports the minber composed of a
narrow rectangle, a larger triangle
and a striped cabinet. The carvings
of the solar system on the rectangle
and triangle parts still amaze
visitors. There are 15 ornaments
at the base of the minber (both
at the east and west directions).
Three of them are rectangular and
their meaning are, “start, exit and
first”. The remaining 24 are the
same with their macro form but have
different details. Close columns
with dark colors represent brothers
and sisters. In the patters Üçoklar
represents 12 Turkish Clans and
Bozoklar represents another 12
Turkish Clans. There are 24 Turkish
yaptırılmıştır’ ibaresi yer
alır. Sarmaşık motifleriyle
süslü olan tırabzanların
sağdaki ikinci çıkış kolonu
üzerinde süsleme motifine
uygun sülüs tarzda yazılmış,
‘’Devaklı Abdülaziz oğlu
Mehmet işi’’ ibaresi dikkat
çeker. Sanatkarın bu imzası
son yıllarda fark edilmiştir.
Minberin doğu cephesinde,
biri dar dikdörtgen, diğeri
alanı daha geniş üçgen
biçiminde, bir diğeri en
altta şerit halinde uzanan
taşıyıcı dolap serisi bir
kompozisyon oluşturur.
Üçgen ve dörtgen yüzü
kaplayan güneş sisteminin
kabartma form işlemeleri
bugün bile görenleri
hayrete düşürmektedir.
Minberin alt kaide kısmında
(hem doğu hem batı
yönünde) 15’er motifi
vardır. Bunların üçer tanesi
dikdörtgen “başlangıç,
çıkış ve ilk” anlamlarını taşır.
Geriye kalan 24 özde aynı,
detayda farklıdır. Yakın
sütunlar koyu motiflerle
kardeşleri temsil eder.
Motiflerle, Üçoklar 12 Türk
boyunu; Bozoklar ise diğer
12 Türk boyunu simgeler.
Böylece minberde 24 Türk
boyu yer alır.
Güney duvarında asılı
olan Kabe örtüsü de
gizemini korumaktadır.
Örtünün caminin ilk kapı
örtülerinden biri olduğu
tahmin edilmektedir.
Yavuz Sultan Selim, Mısır
seferini kazanıp hilafeti
ve kutsal emanetleri teslim
aldığında aynı zamanda
Mekke’nin onarımını da
clans represented on the
minber.
The cloth from Kaaba
hung on the southern wall
is a mystery. It is believed
that the cloth is used as
the first door cover of
the mosque. When Yavuz
Sultan Selim has won
the Mısır campaign and
returned as the caliph with
holy relics he also started
the repairs of Mecca.
The covers of Kaaba
were replaced during the
repairs. During this, the
former cover was sent to
Istanbul and the door
cover of the Kaaba was
sent to Great Mosque as
a gift. Yavuz Sultan Selim
has personally brought the
cover and hung it to the
wall of the Great Mosque.
The cloth which originally
had embroideries of
verses of the Koran made
with pure gold threads
were readable. However
today these verses have
faded and are only
readable under bright
light.
The mahfil of the muezzin
made from hard walnut
tree is located on eight
columns. The mahfil was
built in 1549. The stone
pedestal made in 1815
is another unique work
of art in the mosque. The
upper and lower parts
are carved from a single
marble block.
The verses of the Koran
located at the top and
sides of the mihrab, which
was finished in 1571, was
written by calligraphy masters. The Great Mosque can
be called a calligraphy museum with its forty-five plates
and eighty-seven inscriptions on the walls which were
completed by twenty-one calligraphists. There are nine
different calligraphy characters and every inscription
has a different story. For example it is believed that
Hızır Aleyhisselam prays in front of the “Vav” letter in the
direction of the kiblah and when one happens to pray with
him his wishes will come true. At the same wall there is an
image of the Kaaba and irrespective of the viewing angle
the door of the Kaaba is always looking at the observer.
There are two more water tanks with fountains at the
yaptırmaya koyulmuştu. Yeniden imar edilen Kabe’nin örtüleri
de değiştirildi. Bu sırada eski örtü İstanbul’a yollanırken
Kabe’nin kapısının örtüsü ise Bursa Ulu Cami’ye hediye
edilmişti. Örtüyü bizzat Yavuz Sultan Selim kendi elleriyle
taşıyıp camiye asmıştır. Aslında Bursa’ya geldiğinde
üzerinde saf altın iplikle dokunmuş çeşitli ayetler çok rahat
bir şekilde görünürken bugün üzerindeki işlemeleri ancak
parlak ışık altında seçebilmek mümkündür.
Sert ceviz ağacından imal edilen müezzin mahfili 8 sütun
üzerinde durmaktadır. Mahfil 1549 tarihini taşımaktadır. Yine
1815 yılında yapılan taş kürsü de camideki bir başka özgün
eserdir. Alt ve üst kısmı tek parça mermerden oyulmuştur.
Caminin 1571 tarihinde tamamlandığı bilinen mihrabının
üstündeki ve yanlarındaki ayetler hat ustaları tarafından
işlenmiştir. Ulu Cami’nin duvarları 21 hattat tarafından
yapılmış 45 levha ve 87 duvar yazısıyla da adeta bir hat
müzesidir. 9 ayrı yazı karakteri görülür ve her hattın ayrı bir
hikayesi vardır. Mesela Kıble duvarında bulunan “Vav’’ harfi
önünde Hızır Aleyhisselamın bazı vakitler namaz kıldığı ve
onunla beraber namaz kılmaya denk gelindiğinde edilen
duaların kabul olunacağına inanılır. Aynı duvarda Kabe
resmi bulunur ve siz hangi istikametten ona bakarsanız,
kapısı size doğru dönük gibi gözükür.
Caminin bahçesinde kuzey avluda iki şadırvan daha yer
almaktadır. Bu iki şadırvan 1958 kapalı çarşı yangınında
tahrip olmuştur. Doğu avlusunda ise çinili çeşme bulunur.
Diğer abdest alma yerleri ise yakın tarihlerde yapılmıştır.
Ulu Cami’nin henüz gizemi çözülemeyen bir başka sırrı
ise kuzeye bakan Taç Kapı’nın ikinci sol üstündeki
pencerenin üst kemerindeki süslemelerdir. Bu pencereye
bakıldığında haca ve yıldıza benzeyen işaretler görülür.
Bunlar esnaf loncaları ile ilişkilendirilir. Aynı şekilde kuzey
kapısının solundaki minarenin yanında bulunan pencerenin
parmaklıkları diğerlerinden farklı olarak Haç şeklindedir.
Rivayete göre deprem sonrası caminin onarımında görev
alan gayrimüslim ustalar, bu deseni işlemişlerdir.
northern courtyard. These two fountains were damaged
during the fire in 1958. There is a drinking fountain covered
with tiles at the eastern courtyard. Other fountains were
built recently.
Another mystery that hasn’t been solved yet is the ornaments
above the second window at the top of Crown portal.
Similarly the window beside the minaret at the left from the
northern portal has bars shaped as crosses differing from
other bars. Some say that these symbols were made by
non Muslim masters who worked during the repairs after the
earthquake. They have been spotted after the repairs and
have not been taken out and reached until today.
Kubbelerin sırrı
Macar Kralının 1396’da diğer Avrupa devletlerinin de
desteğini alarak Niğbolu Kalesi’ni kuşatmasının ardından
Kale Komutanı Doğan Bey acil yardım ister. Bunun
üzerine Sultan Yıldırım Bayezid, ordusuyla harekete
geçmeden önce savaşın kazanılması durumunda
Bursa’ya 20 cami yaptırmayı vaat eder. Daha sonra
adına yakışan bir hızla Niğbolu’ya yetişen Sultan Yıldırım
Bayezid ordusuyla büyük bir zafer kazanır. Bu zaferin
sonucunda Abbasi Halifesi ; Yıldırım Bayezid’a ’’Sultan-ı
İklimi Rum’’ yani Anadolu’nun Sultanı ünvanını verir ve
bundan sonra Osmanlı padişahlarına Sultan denmesi
adet haline gelir.
Bursa’ya dönüşünde ise verdiği sözü unutmayan Sultan
Yıldırım Bayezid damadı Emir Sultan’ın tavsiyesi üzerine
yirmi küçük Cami yerine yirmi kubbeli büyük bir Cami; Ulu
Cami’yi yaptırır. Ulu Cami’deki her kubbe bir küçük camiye
bedeldir.
Cami 1399 yılında, Osmanlı İmparatorluğunun 100.
kuruluş yıldönümünde açılır. Bursa erenlerinden, Hacı
Bayram Veli’nin hocası, açılış günü Ulu Cami’nin üç
kapısında aynı anda görüldüğü ve sırrı açığa çıktığı için
Bursa’yı terkettiği söylenen Somuncu Baba, ilk hutbeyi
okur. İlk cemaatinde; Emir Sultan Hazretleri, Sultan
Yıldırım Bayezid, Osmanlının ilk şeyhülislamı Molla Fenari
ve Bursa’nın büyük şahsiyetleri hazır bulunmaktadır. İlk
imamı mevlüdü kaleme alan ve hayatının sonuna kadar
Ulu Cami’de imamlık yapacak olan Süleyman Çelebi,
ilk müezzini ise Aziz Mahmut Hüdai’nin hocası Üftade
Hazretleridir.
The Secret of the Domes
After the King of Hungary with the support of other European
states besieged Niğbolu Castle the commander of the castle
Doğan Bey asked for help. Before deployment Sultan Yıldırım
Bayezid promised to construct twenty mosques if they win
the war. Yıldırım Bayezid reached Niğbolu very fast and he
gained a great victory with his army. After the victory the
Abbasid Khalif gave the title “Sultan-I İklimi Rum” to Yıldırım
Bayezid which means the Sultan of Anatolia and there after
it fell into a habit to call Ottoman emperors as Sultans. After
Sultan Yıldırım Bayezid returned to Bursa he remembered
his promise. However Emir Sultan recommended that there
should be one mosque with twenty domes instead of twenty
mosques and therefore Sultan Yıldırım Bayezid got Great
Mosque constructed. Every dome in the Great Mosque is
considered to be a single mosque. The mosque was opened
in 1399 during the 100th year of the foundation of the
Ottoman Empire. Somuncu Baba, who was the teacher of one
of the saints of Bursa Hajji Bayram Veli and had offered the
first sermon, was seen at three of the portals of the mosque at
the same time. He had to leave Bursa because his secret was
uncovered. Emir Sultan, Sultan Yıldırım Bayezid and the first
shaykh al-islam of the Ottoman Empire Molla Fenari attended
the first prayer in the mosque. The first imam of the mosque was
Süleyman Çelebi, who remained as the imam of the mosque,
until his death. Süleyman Çelebi was also the author of the
Mawlid, the first muezzin was his Excellency Üftade, who was
the teacher of Aziz Mahmut Hüdai.
Ulu Cami’nin bir özelliği de dini manada ulaştığı
yüksek mertebedir. İslam’da en yüksek mertebeli
ibadethane Mekke’deki Mescid-i Haram’dır
(Kabe). Burayı Mescid-i Nebevi (Medine),
Mescid-i Aksa (Kudüs) ve Mescid-i Emeviye
(Şam) izler. Bu dört caminin ardından mertebe
bakımından 5. sırada Bursa Ulu Cami yer alır.
Ulu Cami Bursa’nın sahip olduğu şaheserlerdendir.
Değeri bilinmeli ve gelecek kuşaklara
aktarılmalıdır.
Another feature of the Great Mosque is the
highly important religious level attained. The most
important religious place is the Masjid al-Haram
(Kaaba) in Mekke. The other important ones
in the order of their importance are Prophet’s
Mosque (Mescid-i Nebevi) (Medine), Golden
Dome Mosque (Mescid-i Aksa) (Jarusalem) and
Umayyad Mosque (Mescid-i Emeviye) (Damascus).
After these four mosques the fifth most important
mosque is the Grand Mosque of Bursa.
The Grand Mosque is a magnificent masterpiece
in Bursa. It should be valued and protected for
future generations.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
OLYMPOS
ULUDAĞ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Mitolojik Çağın Olympos’u
Mythological Era’s Olympus
Tarihinin yüz bin yıl öncesine kadar dayandığı bilinen
Uludağ, antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot’un (M.Ö.
490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında, “Olympos”
olarak geçer ve Olympos’ta Lydia kralı Kroisos’un oğlu
Atys’in yaşadığı trajediyi anlatır. Yine tanrıların Troya
Savaşı’nı buradan izledikleri de mitolojik kaynaklarda yer
alır. Mısırlılar’ın Mismos, Romalılar’ın Calbyeers, Bizanslılar’ın
ise Misolymp adını verdikleri Uludağ, bir dönem Bizanslı
keşişler tarafından sığınak olarak kullanması nedeniyle
Osmanlılar tarafından Keşiş Dağı
olarak adlandırılmıştır. Orhan
Gazi‘nin Bursa’yı teslim almasından
sonra dağdaki keşişlerin yaşadığı
manastırların bir kısmı terk edilirken,
bir kısmı da Duğlu Baba, Geyikli
Baba, Abdal Murad gibi müslüman
dervişlerin inziva yerleri olmuştur.
1925 yılında Bursa Vilayeti
Coğrafya Cemiyeti’nin girişimleri
ve Osman Şevki Bey’in önerisi ile
“Uludağ” adını almıştır.
It is known that, history of Uludağ is based on nearly one
hundred thousand years ago. In the book, which is “Herodot’s
History”, written by Heredot, Uludağ was mentioned as “Olympus”
and the tragic story of Atys, who was the son of Lydia’s King
Kroisos, was told at “Olympus”. Also, it is mentioned in the
Mythological sources that, the Gods watched the Troya War
from Uludağ. Different communities have called Uludağ with
different names; Egyptians called it as “Mismos”, Romans called
it as “Calbyeers” and Byzantines called it as “Misolymp”. The
Byzantine Monastic used to use
Uludağ as a burrow so Ottomans
called it as Monastic Mountain. After
Orhan Gazi took Bursa, some of the
monasteries that monastic were living
in, were left and the others were used
as reclusion places by Muslim dervishes
such as Duğlu Baba, Geyikli Baba and
Abdal Murat. The mountain took the
name of “Uludağ” by the attempts of
Bursa City Geography Community and
Mr. Osman Şevki’s advice, in 1925.
Four Seasons at Uludağ (Great Mountain)
Uludağ’da Dört Mevsim
Bursa denince akla gelen ilk simgelerden biri olan ve
kentin 36 kilometre güneyinde yer alan 2 bin 543 metre
yüksekliğindeki Uludağ, ülkemizin en gözde kış sporları
merkezidir. Eşsiz güzellikleri, flora ve faunasının zenginliği ile
1961 yılında Milli Park ilan edilen Uludağ, kış turizminin yanı
sıra yaz aylarında da, kampçılık, trekking ve günübirlik piknik
etkinliklerine olanak sağlamasıyla yerli ve yabancı turistlerin
ilgisini çekmektedir. Bu özellikleri ile Uludağ dört mevsim
turizme hizmet veren bir doğaya sahiptir.
Uludağ, which is the most remembered when we talk about
Bursa, is in 36 km south of our city, has 2.543 meters
highness and is the most popular sport centre of our
country. Uludağ, which was announced as a National Park
with its unique beauty, rich flora and fauna in 1961, attracts
local and foreign tourists with its camping, trekking, oneday picnic facilities as well as its winter tourism activities.
Uludağ has the nature, which gives service to the tourism
with those specialities at four seasons.
Milli parkın en yüksek noktası Uludağ Tepe’dir (2543 m). Diğer yükseltiler
Zirvetepe (2468m), Kuşaklıkaya (2232 m), Çobankaya (1750 m), Bakacak
Tepe (1743 m) dir. Sarıalan (1621 m), Kirazlıyayla (1505 m), Kadıyayla
(1235 m) gibi yaylaları, Nilüfer Çayı’nın kolları olan Dombay Çukuru Dere,
Softadere, Derinçay Dere gibi dereleri vardır.
The highest point of the mountain is Uludağ Hill (2543 m.). The other hills
are Zirvetepe (2468 m.), Kuşaklıkaya (2232 m.), Çobankaya (1750 m.),
Bakacak Hill (1743 m.). Uludağ has Sarıalan (1621 m.), Kirazlıyayla (1505
m.), Kadıyayla (1235 mt.) Pleteauses and Dombay burrow, Softa and
Derinçay Brooks.
Zirvede kayak...
Uludağ’da 1933 yılından beri kayak yapılmaktadır. Ülkemizin
en önemli kış sporları ve kayak merkezi olan Uludağ’da karla
kaplı gün sayısı 178’dir. Bugüne kadar kar kalınlığı en fazla
435 cm olarak ölçülmüştür. Dünyaca ünlü Uludağ kayak pistleri,
Fatintepe ve Kuşakkaya tepelerinin üzerine kurulmuştur. Uludağ
Kayak Merkezi I. ve II. Gelişim Bölgeleri olmak üzere iki ayrı
bölgeden oluşur. I.Gelişim Bölgesi yatırımlarını tamamlamış
durumdadır. Birinci gelişim bölgesinde 17 kamu, 19 özel olmak
üzere toplam 36 konaklama ve dinlenme tesisi mevcuttur. Toplam
yatak kapasitesi 10.000 cıvarındadır. 1986 yılında turizm
merkezi ilan edilen II. Gelişim Bölgesinde ise, 4 otel mevcuttur.
Yatak kapasitesi 1.500 olan 2. bölgede 3 otel daha yapılması
planlanmaktadır. Uludağ kayak merkezi Alp ve Kuzey disiplini
ile “Tur kayağı” ve “Helikopterli kayak” uygulamaları bakımından
uygun coğrafya şartlarına sahiptir. Kayak dışında snowboard,
big foot, buz pateni, kar motosikleti aktiviteleri ziyaretçilere
sunulan alternatifleri oluşturur. Oteller bölgesinde 8 telesiyej, 7
teleski olmak üzere 15 mekanik tesis mevcuttur. 13 farklı pist hali
hazırda hizmet vermeyi sürdürmektedir. Kayak merkezi Bursa’ya 36,
İstanbul’a 150 kilometre mesafededir.
Skiing at the Top…
Skiing is possible at Uludağ since 1933. Uludağ, which is the
most important skiing centre of our country, is covered with
snow 178 days in a year. The maximum snow depth that has
been measured until today is 435 cm. World famous Uludağ
skiing tracks were established on Faintepe and Kuşakkaya Hills.
Uludağ Skiing Centre contains of two parts they are
1st Development Zone and 2nd Development Zone. I.
Development Zone has completed its investments.
There are total thirty-six lay-bys and recreations in the First
Development Zone; 17 of them belong to the state and
19 of them belong to private sector. Total designated bed
capacity is around 10.000. Second Development Zone, which
was announced as a tourism centre in 1986, has got 4 hotels.
Designated bed capacity of Second Zone is 1.500 and three
more hotels are being planned to build. Uludağ Skiing Centre
has very suitable geographical conditions for “Tour Skiing” and
“Helicopter Skiing” activities with “Alp” and “North” disciplines.
Snowboard, big foot, ice-skating and snow bike activities
are the alternative services for the visitors. There are total 15
mechanic operations in the hotels zone with 8 chairlift and 7
teleski. 13 different tracks give service currently. Skiing Centre
is 36 km far from Bursa and 150 km far from İstanbul.
Teleferik ve Uludağ...
Uludağ’ın ziyaretçilerine sunduğu
olağanüstü güzelliklerden biri de
teleferik ulaşımıdır. Bursa-Kadıyayla
(1235 m) arasında, KadıyaylaSarıalan (1621 m.) arasında,
toplam dört hat hizmet vermektedir.
Her hatta 30 kişi taşıyan bir kabin
çalışır. Teleferik adını verdiği
semtten 20 dakikada bir kalkarak
Kadıyayla’ya ulaşır. Burada
kabin değiştirip, Sarıalan’a çıkan
kabine binilir. Yolculuk yaklaşık 25
dakika sürmektedir. Sarıalan’dan
Oteller Bölgesi’ne ulaşmak için
7 kilometrelik yolu minibüsle
geçmek mümkündür. Yazın ayrıca
Sarıalan’dan önemli bir kamp alanı
olan Çobankaya’ya (1750 m)
telesiyejle gidilebilir.
Aerial Railway and
Uludağ…
Aerial Railway, which gives service to
the visitors, is one of the magnificent
beauties of Uludağ. It gives service
with 4 lines, which are between
Bursa-Kadıyayla (1235 m.) and
Kadıyayla-Sarıalan (1621 m.). One
cabin is operated for each line. Each
cabin can carry 30 people. Aerial
Railway departs from Aerial Railway
District every 20 minutes and reaches
Kadıyayla. The cabin is changed
here and the other cabin is taken that
goes to Sarıalan. The journey takes
25 minutes. It is possible to take a
bus for 7 km distance, to reach Hotels
Area, from Sarıalan. Besides, it is
possible to go to the camping area,
which is called Çobankaya (1750 m.),
by the chair lift, in Sarıalan.
Fauna
Milli Park sahası içinde
yaban domuzu, tilki, çakal,
kurt, porsuk, yabani kedi ile
hasancık veya diğer adı
ağaç yedi uyuru, köstebek,
sincap, soreks, sansar ve az
miktarda ayı yaşamaktadır.
Ayrıca Yeşiltarla’da bir
Geyik Üretme Çiftliği vardır.
Sakallı akbaba (Gypaetus
Barbatus) ise Uludağ’da
yaşayan endemik bir türdür.
Fauna
Wild pigs, foxes, jackals, wolves, badgers, wild cats,
Hasancık (other name is seven trees sleeper), moles, squirrels,
martens and some bears live in National Park. Besides,
there is a deer-breeding farm in Yeşiltarla. Bearded vulture
(Gypaetus Barbatus) is an endemic type that lives in Uludağ.
Apollo Kelebeği
Türkiye’de yaşayan en büyük kelebek türü olan Apollo
Kelebeği, muhteşem görüntüsü ve olağanüstü yapısıyla
Uludağ’ın en önemli renklerinden biridir. Temmuz ve Ağustos
aylarında Uludağ’ın binbir çeşit çiçekle süslü çayırlarında
adeta dans eden benzersiz Apollo Kelebeği, zaman zaman
6.000 m. yükseklikte bile kendine yaşama imkânı bulabilen
bir tür olarak bilinmektedir. Bu kelebeklerin vücutları kürke
benzeyen siyah tüylerle kaplıdır. Gövdenin koyu rengi
böceğin güneşten ısı emmesine yardım eder. Siyah benekli
beyaz kanatlar diğer kelebeklere oranla daha büyüktür.
Böylece güneşin ışınlarını almak için daha geniş bir yüzey
sağlanmış olur. Ayrıca bu kanatlar kelebeğin olağanüstü
yükselmesinde de yardımcıdır. Kanatları son derece incedir,
bu yüzden hemen hemen saydam bir görüntüye sahiptir. Bu da
güneş ışınlarının kelebek tarafından kolay emilmesini sağlar.
Apollo Butterfly
Apollo Butterfly, which is the biggest butterfly that lives in
Turkey, is one of the most important colours of Uludağ with
its magnificent appearance. Apollo Butterfly, dances on the
flowers and bushes of Uludağ in July and August. It is known
that, it can live even in 6.000mt highness time to time. The
body of those butterflies is covered with black hair as a fur.
This dark colour helps the insect for taking solar heat. Black
spotted white wings are bigger than other butterflies’ wings.
Thus, they have got bigger surface for having the solar heat.
Also those wings help the butterfly for arising up more. The
wings are very thin so they look like almost transparent. This
also helps the butterfly for having the sun shine easily.
Milli Park
National Park
1961 yılında milli park ilan edilen ve 12 bin 762 hektarı
kapsayan Uludağ Milli Parkı’nın yüzde 71’i orman, yüzde 28’i
mera ve kayalık, yüzde 0,4’ü açık, yüzde 0,1’i sulak alan,
yüzde 0,5’i ise yerleşim alanıdır. Türkiye’de ilk buzul devri
izleri Uludağ’ da görülmektedir. Uludağ’ın kuzeye bakan
yamaçlarında buzullarca şekillendirilmiş oluşumlar ve ilginç
görünümlü kaya kitleleri vardır. Yılanlıkaya, Cennetkaya,
Çobankaya gibi şekiller bunların
en tipik örnekleridir. Milli Park
bünyesinde yüksek kesimlerde
buzul gölleri de bulunmaktadır.
Bu göller, buzulların Uludağ’ın
yüksek kesimlerinde gelişmesi
ve buzul aşındırması sonucu
oluşan teknelerin sularla dolması
sonucu ortaya çıkmıştır. Karagöl,
Aynalıgöl, Kilimligöl, Buzlu Göl
bunlardan en bilinenleri arasında
yer almaktadır. Etrafındaki
çöküntü sahalarının çevresinde
yükselen Uludağ’da tabakalar
arasında yer yer maden ve
maden damar yataklarına
rastlanmaktadır. Türkiye’nin önemli
volfram yatakları buradadır.
İklimi, yüksek dağ özelliğindedir.
Yükseklere çıkıldıkça kar yağışı
ve miktarı fazlalaşır.
Uludağ National Park was announced as a national
park in 1961. 71% of the park is forest, 28% of it is
field and rock, 0.4% of it is open area, 0.1% is watery
area and 0.5% of the park is location. Turkey’s first ice
age traces are seen at Uludağ. There are interesting
rocks and ice designed compositions in the north side
of Uludağ. Yılankaya, Cennetkaya and Çobankaya
are the typical samples
of those compositions.
There are ice lakes at the
top of the National Park.
Ice improvements and ice
erosions generated the basins
at the tops of Uludağ then
the water courses has been
full up into those basins and
lakes have been brought
out. Some of them are Black
Lake, Aynalı Lake, Kilimli Lake
and Buzlu Lake. There are
some minerals and mineral
deposits at Uludağ and
around Uludağ. Turkey’s most
important wolfram deposits
are at Uludağ. The climate is
as high mountain climate type.
Snow and snowfall increase
at the tops.
Bitki Örtüsü
Flora
Uludağ Milli Parkı gerek alpin, gerekse Türkiye ve yalnızca
Uludağ’ a özgü endemik türleri içeren zengin bir bitki
örtüsüne sahiptir. Uludağ’ da 104 endemik tür tespit edilirken
bunlardan 32 tanesi Uludağ endemiği olarak kayıtlıdır.
Uludağ eteklerinde akdeniz iklimi bitkileri görülürken daha
üst kademelerde kara iklimi bitkilerinin görülmesi bitki
örtüsünün bir sürü benzerinden daha zengin olmasına yol
açmıştır. Bir çiçek cenneti olan Uludağ ender bulunan bir
bitkisel zenginliğe de sahiptir. Mart ayında alt kademelerde
başlayan uyanma, yaz boyunca zirvede devam etmektedir.
Özellikle orman kuşağının üzerinde yer alan ve pek çok
kişi tarafından kıraç olarak bilinen dağda, çok zengin ve
bu bölgeye özgü nadir bitki türleri görülmektedir. Dağın
eteklerinde meşe, kestane, çınar, ceviz ağaçları;
Uludağ National Park has got a rich flora with both
alpine and endemic types that only Uludağ contain
in. There are 104 endemic types at Uludağ and 32 of
them are registered, as they are only Uludağ’s endemics.
Mediterranean climate is seen at the booms of Uludağ and
continental climate is seen at the tops. Uludağ has got a
rich flora due to different type of climates. Uludağ, which is
a flower heaven, has got a rare botanical abundance. This
botanical revival starts at the low levels in Marches and
goes on forward to the tops during the summer.
Specially, the mountain, which is considered an arid area
by many people, has got rare seen botanic. There are
oak, chestnut, plane and walnut trees at the booms of the
mountain; Daphne, olive, prickly juniper, cobnut, piece,
350 metreden itibaren defne, zeytin, katranardıcı, fındık,
ladin, funda, kızılçam, maki ve çalılık alanlar vardır.
350 -700 m arası kestane, akçakesme, erguvan, koca yemiş,
dağ çileği, katırtırnağı, Girit ladini, gürgen, kızılcık, alıç,
kayın, titrek kavak, karaçam 700 -1000 metre arası kayın,
sapsız meşe, karaçam, muşmula; 1000 -1050 metreden
itibaren de kayın ormanları başlar. 1500-2100 metre
arasında Uludağ göknarı, bodur ardıç, yaban mersini,
ayı üzümü, yabani gül, geyik dikeni, çoban üzümü, söğüt,
karaçam, kayın, gürgen, titrek kavak, sırımbağı, yoğurtotu,
kekik,bitotu, misk soğanı, hindiba, bahar yıldızı, çok çiçekli
gelincik, yabani elma vardır. Karaçam ormanları arasında
sarıçam, 2100 metreden sonra bodur ardıçlar, 2300 metre
kadar otsu türler ile temsil edilen Alpin bitkiler hakimdir.
bosket, pinus brutia, lemur and bushes are seen as from
350 mt. Chestnut, phllyrea, carcis, arbutus, wild strawberry,
genista, Crete picea, hornbeam, blood-twig, haw, fagus,
aspen and black pine trees are seen between 350 and
700 mt. Fagus, durmast oak, black pine, trees are between
700 and 1000 mt.; Fagus forest are seen as from 10001050 meters. Fir, dwarf juniper, bilberry, bearberry, wildrose, hawthorn, grape, willow, black pine, fagus, hornbeam,
aspen, sırımbağı, clivers, thymus, misk onion, chicory, chalk
plant, corn poppy and wild-apple are seen between 1500
and 2100 mt. Black pine and yellow pine trees and dwarf
junipers can be seen after 2100 mt. As from 2300 meters;
herbaceous type Alpine botanic are seen.
Günübirlik Uludağ
Uludağ’da günübirlik ziyaretler ve kamp yapmak
için birçok uygun bölge yer almakta ve yaz kış
yoğun ilgi görmektedir. Bunlardan bazıları şöyle
sıralanabilir:
Karabelen Günübirlik Kullanım Alanı: Milli parkın
hemen girişinde yer almaktadır. Giriş gişelerinin
de yer aldığı günübirlik kullanım alanı bin kişi
kapasiteye ulaşabilmektedir.
Kirazlıyayla Günübirlik Kullanım Alanı: Piknik
alanında kır gazinosu ve büfe yer almaktadır.
Uludağ Üniversitesi’ne ve Maliye Bakanlığı’na
ait tesisler de burada bulunmaktadır. Günübirlik
kullanım alanı binbeşyüz kişi kapasitelidir.
Sarıalan Kamp ve Günübirlik Kullanım Alanı: Bu
bölgede, bungalov ve baraka bulunmaktadır. Yine
350’ye yakın çadır kapasiteli bir kamp alanı da
bölgede yer almaktadır.
Uludağ for One Day
There are many suitable places in Uludağ for camping and
visiting and they attract attracted attention in the summers
and winters. Some of them are as the follows:
Karabelen One-Day Usage Area: It is at the entrance of
National Park. This area has got entrance counters and the
capacity for 1000 people.
Kirazlıyayla One-Day Usage Area: There are picnic area,
countryside casino and counter in Kirazlıyayla. Facilities of
Uludağ University and Finance Ministry are located in this
area. It has got the capacity for 1.500 people.
Sarıalan Camping and One-Day Usage Area: There are
bungalows and barracks in this area. Besides, a camping
area, which has got the capacity for 350 shelter tents, is
located in this area.
1. Bölge otelleri
1. Region hotels
Ağaoğlu My Resort
Ak Otel
Alkoçlar
Atasu Otel
Aydın Yıldız Otel
Beceren Otel
Büyük Otel
Ergün Otel
Fahri Otel
Genç Yazıcı Otel
Grand Yazıcı
Kar Otel
Karkay Otel
Kervansaray Otel
Kirazlıdoğa Otel
Le Chalet Yazıcı
Oberj Ulukardeşler Otel
Ulukardeşler Otel
Uslan Otel
2. Bölge otelleri
2. Region hotels
www.kiraziletisim.com
Karinna Otel
Kartanesi Hotel
Monte Baia Hotel
WOW Hotel
w w w . b u r s a . g o v. t r
CUISINE CULTURE
YEMEK KÜLTÜRÜ
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Cuisine Culture of Bursa
Bursa, which was established on the abundant lands, is
very rich in cuisine and eating-drinking culture. The meaty
dishes, the fishy dishes, the desserts and the soup are in
Bursa Cuisine as well as the İskender Kebab, candied
chestnut, meatball with pita; meaty brad, İnegöl meatball
and Kemalpaşa dessert. We remember those foods when we
talk about Bursa. The variety of Middle Asian and Anatolian
Cuisine, the acculturation, the historical period and new
flavours that improved in the court, have acted very
important role for generating Bursa Cuisine.
Bursa, which is quite rich in cuisine culture due to the
blending of the different cultures, has given delicious flavours
to Turkish Cuisine.Due to being capital city of Ottoman
Esquire, Bursa has the heritage of court dishes and it keeps a
rich flavour culture that improved by immigrations.
Bursa’da Mutfak Kültürü
Bereketli topraklar üzerinde kurulan Bursa’da çok zengin bir
mutfak ve yeme-içme kültürü vardır. Bursa denince akla ilk
gelen iskender kebap, kestane şekeri, pideli köfte, cantık,
İnegöl köfte ve Kemalpaşa tatlısı dışında zeytinyağlılardan,
etli yemeklere, balık türlerinden tatlı ve çorbalara kadar
birbirinden nefis yiyecekler Bursa mutfağında yer alır.
Orta Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu çeşitlilik, kültürler
arası etkileşim, tarihsel süreç ve saraylarda gelişen yeni tatlar,
Bursa mutfağının oluşmasında rol oynamıştır. Tarih boyunca
farklı kültürlerin bir arada harmanlanması nedeniyle her
alanda olduğu gibi mutfak kültüründe de oldukça zenginleşen
Bursa, Türk mutfağına tadına doyulmaz lezzetler hediye
etmiştir. Osmanlı Devleti’ne başkentlik etmiş olması nedeniyle
saray yemekleri mirasına da sahip olan Bursa, göçlerle
büyüyüp zenginleşen lezzet kültürünün yansımalarını taşır.
Yaşamın Her Anında Yemek
Tüm Türk coğrafyasında olduğu gibi Bursa’da da yemek
yaşamın her anında önemli bir yer tutar. Doğumlarda bebeği
ve anneyi kutlamak için gelenlere loğusa şerbeti, armut
kurabiyesi, cevizli lokum ikram edilir. Bebeğe ve anneye
hediyelerle birlikte etli yemekler, süt, lokma, helva gibi
yiyecekler sunulur. Bebek 6 aylık olduğunda sağ ayağının
altına kına yakılır ve eşe dosta hamur işleri ikram edilir.
Bebeğin ilk dişi çıkınca diş buğdayı kaynatılır, yürümeye
başlayınca ise adım çöreği yapılır. Sünnet düğünlerinin
vazgeçilmezleri ise düğün çorbası, pilav, helva ve zerdedir.
Söz kesmede kahve, çikolata ve baklava, nişanda ise pasta
ve limonata ikram edilir. Düğünden önce kına gecesine
erkek tarafı kına ve çerez gönderir. Düğünde kız tarafı erkek
evinden “tavuk alma” yapar. Gelinin arkadaşları erkek evi
önünde toplanır, türküler söylerler. Erkek tarafından tavuk ile
birlikte baklava alındıktan sonra kız evine gidilir. Cenazelerde
taziye için gelenlere lokma ve helva, mevlütte pilav-ayran
ya da cantık-ayran ikram edilir. Dini bayramlarda ise tavuk,
cevizli lokum, baklava, yaprak sarması gibi yiyecekler yapılır.
Kurban Bayramı’nda kurban etinin yanı sıra baklava, güllaç,
meşrubat her evin ikramları arasında yer almaktadır.
Bursa mutfağında yer alan yemeklerin bazıları şöyle
sıralanabilir:
Çorbalar: Tarhana Çorbası, Sütlü Tutmaç Çorbası, Yeşil
Mercimekli Tutmaç Çorbası, Düğün Çorbası, Balık Çorbası,
Ekşili Baş Çorbası, Kavala (Kuzu Ciğeri Çorbası)
Yabani otlar: Kaygana, Yaban Pırasası, Melki, Balıkotu
Sebze Yemekleri: Kurutulmuş Yeşil Fasulye Yemeği, Kestaneli
Etli Lahana Dolması (zeytinyağlısı da yapılır), Kereviz
Dolması, Patlıcan Silkmesi
Eating is all Around the Life
The eating is in a very important place in Bursa at every
moment of life as well as in all the geographies in Turkey.
The childbirth syrup, pear cookie, walnut brad are served
to celebrate the newborn baby and the mother at the birth.
The meaty dishes, milk, brad, halva are served to the baby
and mother with the gifts. When the baby is at the age of
half year, the henna is applied under the right foot of the
baby and pastries are served to the guests and friends. The
wedding soup, the rice, the halva and the saffron and rice
dessert are the essentials of the circumcision feats.
Coffee, chocolate and baklava are served at the betrothal
and cake and lemonade are served at the engagement
ceremony. Before the wedding, boy’s
side sends nuts and henna
to the henna night.
The girl’s side goes
to boy’s house
for “tavuk alma”
(taking chicken)
ceremony;
the girl side
receives
cooked chicken
and dessert from
the boy’s house.
Friends of the bride meet in the front of boy’s house and
sing songs. After taking the chicken and the baklava from
boy’s house, everyone goes to girl’s house.
At the funerals; brad and halva, at the Islamic ceremony;
rice-buttermilk or meaty brad-buttermilk are served to the
guests.
Chicken, nut brad, baklava and stuffed vine leaves are
cooked at the religious festivals.
At the feast of sacrifice; baklava, rose pudding, drinks are
served with the sacrifice meat.
Some food and dishes, which are in Bursa Cuisine, are
as follows:
Soups: Tomato and Pimento Soup, Milky Tutmaç Soup,
Tutmaç Soup with Green Lentil, Wedding Soup, Fish Soup,
Sour Head Soup and Kavala (lamb liver soup)
Crab grasses: Kaygana,
Wild Leek, Melki, Fishgrass
Vegetable
Dishes: Green
bean dish,
Cabbage with
chestnut and meat
(cooked with olive oil
also), Aubergine jerk dish.
Et Yemekleri: İskender Kebap, Yörük Kebabı, Keşkek, Av
Hayvanları Yahnisi, Ekşili Köfte, İnegöl Köfte, Ciğer Sarması,
Mumbar Dolması, Pideli Köfte, Şipit, Orman Kebabı
Hamur İşleri: Mantı (nohutlu, sade ve kıymalı) Cevizli Lokum,
Kuru Yufka Böreği, Mısır Böreği, Hamur Bamyası, Asude,
Pırasa Böreği, Dızmana.
Tatlılar: Kestane Şekeri, Tahinli Pide, Kemalpaşa Tatlısı,
Kaymaçina, Cendere, Gülvarak, Cennet künkü, Dilber
Dudağı, Cevizli Baklava, Peynir Tatlısı, İncir Dolması, Zerde
Bursa mutfağında kullanılan malzemeler, şehrin fiziksel
yapısına da yansımıştır. Balık Pazarı, Tuz pazarı, Gale (Tahıl)
Pazarı, Narlı, Mantıcı, Yoğurtlu Baba, Somuncu Baba,
Helvacıoğlu gibi yer isimleri dikkat çekmektedir.
Dünyadaki ilk tüketici kanunu olmasının yanında ilk
standartlar kanunu olarak da tarihe geçen “Kanunnami-i
İhtisab-ı Bursa” 1502’de Sultan Yıldırım
Bayezid tarafından Bursa’da
yayınlanmıştır. Bu kanunname
ile tüm ürünler belirli
standartlara bağlanmıştır.
19. yüzyılın sonlarına
doğru esnaf ve tüccar
sınıfı için çarşılarda
esnaf lokantaları
açılmıştır. Bugün
Bursa’da onlarca
restoran ve lokantada
Bursa mutfağının eşsiz
lezzetlerini tatmak
mümkündür.
Meat Dishes: İskender Kebab, Yörük Kebab, Keşkek, Game
animal Fricassee, Sour Meatball, İnegöl Meatball, Wrapped
lamb liver burger, Stuffed Mumbar, Meatball with Pita, Şipit,
Forest Kebab.
Pastries: Patty (with chickpea, minced meat or plain), Brad
with hickory, Dry Pastry, Corn Pastry, Pasta Gombo, Asude,
Leek Pstry and Dızmana.
Desserts: Candied Chestnut, Kemalpaşa Dessert, Pita with
Tahini, Kaymaçina, Cendere, Gülvarak, Paradise Pipe,
Woman Lip, Baklava with Hickory, Cheese Dessert, Stuffed
Fig, Zerde.
The stuff, which used in Bursa cuisine, reflects the physical
structure of Bursa.
Some place names are interesting, such as, Fish Bazaar,
Salt Bazaar, Gale (cereal) Bazaar, Narlı (Pomegranate),
Patty Maker, Yoğurtlu Baba (Yoghurt Father), Somuncu
Baba (Brad Maker Father) and Helvacıoğlu (Halva
maker’s son)
The first Consumer Law and also the
standards law of the World was
“Kanunnami-i İhtisab-ı Bursa”.
Sultan Yıldırım Bayazi issued it in
Bursa. This Law arranged all the
products with standards. Craft
restaurants were opened for the
crafts and traders in the end of
19th Century.
Today, it is possible to taste
fantastic flavours of Bursa
Cuisine at many restaurants.
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r
green complex
yeşil külliyesi
T.C.
BURSA VALİLİĞİ
Yeşil Külliyesi
Green Complex (Yeşil Külliyesi)
Bursa’nın simgelerinden biri olan Yeşil Türbe’nin de içinde
bulunduğu; cami, medrese, imaret ve hamamdan oluşan
Yeşil Külliyesi, Sultan Yıldırım Bayezid’in oğlu Sultan Çelebi
Mehmed tarafından 1419 ‘da yaptırılmıştır. Kurulduğu semte
ismini veren yapılar topluluğu, Bursa’da en fazla ziyaret
edilen tarihi ve dini mekanların başında gelmektedir.
Green Complex which is composed of a mosque, a madarasaa
(Moslem theological school), a public soup-kitchen and a Turkish
bath and which includes the Green Tomb (Yeşil Türbe), one of
the symbolic monuments of Bursa, has been constructed in 1419
by Sultan Çelebi Mehmed, the son of Sultan Yıldırım Beyazid. This
group of buildings, which gave the name to the region that they are
located, is the most visited historical and religious place in Bursa.
Green Mosque (Yeşil Cami)
Yeşil Cami
Yeşil semtinde Bursa ovasına bakan sırtta Sultan Çelebi
Mehmed tarafından 1419 yılında inşa ettirilmeye başlanan
cami, erken Osmanlı mimarisinin baş yapıtlarından biridir.
Üzeri kubbelerle örtülmüş, duvarları düzgün kesme taş ve
mermer kullanılarak inşa edilen camin mimarı Hacı İvaz
Paşa‘dır. Zengin süslemeler ve hatlarla kaplı mermer taç
Green Mosque is one of the masterpieces of the early Ottoman
architecture; the construction of the Green Mosque has started in 1419
by the order of Çelebi Sultan Mehmed in Yeşil District overlooking the
Bursa plain. The architect of this mosque that is covered with domes
and constructed with smooth cut stones and marble is Hajji İvaz
Pasha (Hacı İvaz Paşa). The marble portal covered with scriptures
and rich ornaments is one of the most beautiful samples of Ottoman
stone works. The surroundings of the main portal are covered with rumi
patterns and the low arch is enriched with pendants. Some parts have
flower ornaments, which are carved spirally. All lunettes are covered
with unique embossed flower ornaments. The surroundings of the door
frontal are covered with the Prophet Mohammad’s deeds. The mosque
is based on a reverse T-plan and the façade is made of marble.
There are four ornamented windows, which have two mihrabs and four
niches with railings. The windows of the Green Mosque are among
the most beautiful examples of ornamental stonework in Turkey. There
are interesting unfinished scriptures around windows. The entrance to
the mosque is via a vestibule that is 2-3 meters long. There are two
Byzantine columns inside this vestibule. This vestibule opens to side
rooms at the eastern and western parts, which are cross-vaulted, the
low entrances opens to the middle chamber. The greater part of the
Green Mosque is covered with tiles. The most important feature of
the mosque is the tiles. It is called “Green Mosque” because of the
turquoise color used in the ornaments. The gathering place for the
muezzin is also covered with tiles to the Bursa arc. The place of the
Sultan is also covered with magnificent tiles. The pendant tiles at the
place of the Sultan are designed as flowers. The fence of this place
made of tiles is also regarded as a masterpiece. In the first part of the
main area covered with two domes there is a water fountain made
from a single marble block. This fountain had a magnificent and very
thin sprinkler, which was unfortunately stolen recently. The mihrab of
the mosque decorated with tiles is a masterpiece. The mihrab, which
is higher than 10 meters and decorated with geometric motifs and
flowers, is regarded as the summit of the tile works. The iron parts used
in doors, windows and cupboards are skillfully crafted. There is no final
community place in Green Mosque. It is believed that the construction
of it had started however was not completed due to the sudden death
of the Sultan. There are assertions that the Green Mosque has been
constructed as a council of state. The minarets of the mosque have
been reconstructed in the 19th century.
kapısı, Osmanlı taş işçiliğinin en güzel
örneklerindendir. Ana kapının etrafı rumi
motifle bezenmiş, basık kemeri sarkıtlarla
zenginleştirilmiştir. Bazı bölümleri ise çiçek
dizisi ve sarmal biçimli oymalıdır. Kemer
aynalarının her birinde farklı olmak üzere
kabartma çiçek motifleriyle süslenmiştir. Kapı
alınlığının etrafı hadis hatları ile çerçevelidir.
Ters T planlı, kanatlı camilerden olan Yeşil
Cami’nin cephesi, mermerdendir. Süslü
dört pencerede iki ufak mihrapçık ve dört
korkuluklu niş görülür. Yeşil Cami pencereleri,
Türkiye’deki anıtsal taş işçiliğinin en güzel
örneklerindendir. Pencere etrafında bir
bölümü yarım bırakılan yazılar dikkati
çeker. Camiye 2-3 metre uzunluğundaki
bir koridordan geçilerek girilir. Koridorun
gerisinde Bizans başlıklı ikişer sütun yer alır.
Bu koridor doğu ve batı ucunda üstü tonoz
örtülü yan odalara açılırken, alçak girişin
ardından orta mekâna ulaşılır. Yeşil Cami’nin
büyük bölümü çini ile kaplıdır. Çini süslemeler
caminin en önemli özelliğidir. Süslemede
kullanılan firuze rengi çinilerden dolayı “Yeşil
Cami” adıyla anılmaktadır. Caminin müezzin
mahfili Bursa kemerlerinin üstüne kadar çini
ile kaplıdır. Hünkâr mahfili de muhteşem çini
süslemelere sahiptir. Hünkar mahfilindeki
sarkıt halindeki çiniler çicek görünümündedir.
Mahfilin korkuluğu da çini harikası olarak
gösterilir. İki kubbe ile örtülü ana mekânın ilk
bölümündeki şadırvanın yekpare mermerden
yapılan eşsiz incelikteki fıskiyesi maalesef
son yıllarda çalınmıştır. Caminin mihrabı ise
bir çini şaheseridir. Geometrik motiflerle,
çiçeklerin yer aldığı on metreden yüksek
olan mihrap camideki çini işçiliğinin zirvesidir.
Camideki kapı, pencere ve dolaplardaki
ahşap işçiliği ile kullanılan demir aksam da
son derece usta işidir.
Yeşil Cami’de son cemaat yeri yoktur. Buna
inşaat sırasında başlandığı fakat Sultan’ın
ani ölümüyle yapılamadığı sanılmaktadır.
Yeşil Cami’nin Divan Meclis Dairesi olarak
da düşünüldüğü ve buna göre yapıldığı
konusunda da iddialar vardır. Caminin
minareleri 19. yüzyılda yeniden yapılmıştır.
Yeşil Türbe
Bursa’nın en önemli simgelerinden biri olan
ve kentin sembolü haline gelen Yeşil Türbe,
külliyenin bir başka yapıtıdır.
Yeşil Türbe, 1421 yılında Sultan Çelebi
Mehmet tarafından yaptırılmıştır. Yeşile
çalan çinilerle kaplı olduğu için bu isimle
anılmaktadır. Yeşil Cami’nin olduğu gibi
türbenin mimarı da Hacı İvaz Paşa’dır.
Türbe, sekiz köşeli planı ve alt kattaki mezar
odası ile Selçuklu kümbetlerinin devamı
görünümündedir. En dar yüzü 8.45 metre,
en geniş yüzü 8.87 metre olan sekizgen
yapıyı, sekiz pencereli, yüksek bir kasnağa
oturan kurşun kaplı kubbe örtmektedir.
Beden yüzleri beyaz mermerden yapılmıştır.
Çerçeve ve ayaklar 3.5 metre açıklığı
bulunan üzengilerle boşta duran sivri
kemerleri taşımaktadır. Güney ve kuzey
cepheleri haricindekilerde dikdörtgen büyük
pencereler ile sivri kemerli alçı pencereler
vardır. Pencere alınlıklarındaki çinilerde
ayet ve hadisler yazılıdır. Günümüze çok
az değişikliklerle gelen cephe, girişin
doğusundaki ilk yüzdedir. Türbenin ceviz
ağacından oyulmuş kapısı Osmanlı ahşap
işçiliğinin en muhteşem örneklerinden biridir.
Rozet, rumi ve geometrik motiflerle oya
gibi işlenen kapının Bursa kemeri cumbası
ve çevresi çini kaplıdır. Türbenin içindeki
renkli sır ve mozaik çini süslemeleri de eşsiz
güzelliktedir. Türbe günümüze ulaşan en
muhteşem çinili mihraba sahiptir. Renkli ve
geometrik motifli çinilerle bezenmiş olan
mihrap, bir sanat şaheseri olarak kabul
edilir. Türbe içinde bulunan Çelebi Sultan
Mehmed’in sandukası sekiz köşeli, yanları
mermer, üstü çini kaplamadır. Sandukayı
kaplayan beyaz, mavi, sarı, lacivert çinilerin
üzerine yazılar bezenmiştir. Çelebi Sultan
Mehmed’in sandukasının etrafında oğulları
Mustafa, Mahmud ve Yusuf, kızları Selçuk
Hatun ve Sitti Hatun ile Ayşe Hatun ve
dadısı Daya Hatun’nun çinili sandukaları
bulunmaktadır.
Green Tomb
(Yeşil Türbe)
Green Tomb, which is one of the most important symbols of the city,
is another monumental building of the complex.
Sultan Çelebi Mehmet got Green Tomb constructed in 1421. It is
called Green Tomb because of the greenish tiles that cover the
building. The architect of the tomb is Hajji İvaz Pasha who also
designed the Green Mosque. The tomb is built on an octagonal
plan and the burial vault at the lowest floor resembles Seljuk vaults.
The narrowest façade is 8,45 meters and the largest façade is
8,87 meters; there are eight windows on the octagonal building
and the tomb is crowned with a spherical dome build at a high
level and covered with lead. Façades are made of white marble.
Frames and feet are carrying sharp pointed arcs, which are 3,5
meters long. There are large rectangle windows and plaster
cast windows with lancet arches at the walls excluding the south
and northern façades. The tiles used for window pediments are
covered with verses of the Koran and Prophet Mohammad’s
deeds. The façade, which has survived with minimum changes,
is located at the eastern first part of the entrance. The carved
door made of walnut tree is one of the greatest examples of
Ottoman wood ornaments. The Bursa fascia pavilion and the
surroundings are covered with tiles and the door has rosette,
rumi and geometric ornaments. The colored glazing and mosaic
tile ornaments in the tomb are uniquely beautiful. The tomb has
a mihrab with extraordinary tiles survived to our day. The mihrab
with colorful and geometric tiles is considered as an artistic
masterpiece. The sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed located
in the tomb is octagonal; the sides are made of marble and
the top is covered with glazed tiles. Inscriptions are written on
the white, blue, yellow and navy blue tiles of the sarcophagus.
Around the sarcophagus of Çelebi Sultan Mehmed there are
sarcophaguses with glazed tiles of his sons Mustafa, Mahmud and
Yusuf and his daughters Selçuk Hatun, Sitti Hatun and Ayşe Hatun
and also Daya Hatun the governess of Çelebi Sultan Mehmed.
Green Madarasaa
(Yeşil Medrese)
(The Museum of Turkish and Islamic Art)
Green Madarasaa, which is one of the first madarasaas (Moslem
theological school) of the Ottomans, is also called as the Sultaniye
and Çelebi Mehmed Madarasaa. This building located within
the Yeşil Complex resembles the madarasaas with patios (iwan)
of Anatolian Seljuks. The madarasaa where many famous scholars
have attended has been constructed in 1414-1424 by architect
Hajji İvas Pasha. The madarasaa has been completed after
the sudden death of the Sultan. One can reach the courtyard
through a door with a lancet arch at the entrance iwan covered
by a cross vault and located at the northern part. The porticos
located at three sides of the iwan have lancet arches. There is a
large courtyard in the building and at the center there is a pool
made out of marble. There is a classroom with an open iwan at the
south and there are two small iwans at two sides and 13 rooms.
The larger iwan is located on a octagonal rim and is covered
with a lead dome. Other iwans are covered with roof tiles and
have saw-teeth eaves. Two stairs that are 1.2 meters wide at
Yeşil Medrese
(Türk İslam Eserleri Müzesi)
İlk Osmanlı medreselerinden olan Yeşil Medrese, Sultaniye
ve Çelebi Mehmed Medresesi adıyla da anılır. Yeşil Külliyesi
bünyesinde yer alan bu yapıt Anadolu Selçuklularının açık
avlulu (eyvanlı) medreselerinin devamı görünümündedir.
Birçok ünlü bilgin yetiştiren medrese Mimar Hacı İvaz Paşa
tarafından 1414–1424 yılları arasında inşa edilmiştir.
Sultanın ani ölümü üzerine sonradan tamamlanmıştır.
Kuzeydeki yıldız tonoz ile örtülü giriş eyvanından sivri
kemerli bir kapı ile avluya girilir. Avluyu üç taraftan çeviren
revaklar sivri kemerlidir. Yapının ortasında geniş bir avlusu,
merkezinde ise mermerden bir havuzu bulunmaktadır.
Güneyde yüksek açık eyvanlı bir dershane, iki yanda ise
birer ufak eyvan ile 13 oda yer almaktadır. Geniş eyvan
sekizgen kasnak üzerine oturur ve kurşun kaplı kubbeyle
örtülüdür. Diğer eyvanlar ise kiremitle örtülü ve kirpi
saçaklıdır. Yanlardaki 1.2 metre genişliğindeki iki merdiven
ve yarım bırakılan kısımlar medresenin başta iki katlı
planlandığını göstermektedir. Medrese odalarının önünde
avluyu üç taraftan çeviren revaklar yer almaktadır. Odaların
tavanları çapraz tonozludur. Batıdaki firuze ve beyaz
çinilerle kaplıdır. Tavanı beyaz, lacivert ve sarı renklerle
yapılmış geometrik örgü motifi ile bezenmiş, pencere
aynaları ise dama motifi şeklinde çinilerle süslenmişti. 1975
yılından beri Türk İslam Eserleri Müzesi olarak faaliyet
gösteren medresede, 12. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar
uzanan; maden, seramik, ahşap, işleme, silah, el yazması
kitaplar, İslami sikkeler, İslami kitabeler ve mezar taşları ile
çeşitli etnografik eserler sergilenmektedir. Medrese 2000’li
yılların başında önemli bir onarımdan geçmiştir.
Yeşil İmareti
both sides and unfinished parts show that the madarasaa has
been originally planned two-storey. In front of the madarasaa
rooms there are porticos that cover the iwan from three sides. The
ceilings of the rooms are cross-vaulted. The one of the western part
is covered with white and turquoise tiles. The ceiling is covered
with a geometrical braiding design in white, navy blue and yellow
and the window faces are covered with checker pattern tiles. The
madarasaa which is used as the Museum of Turkish and Islamic
Arts since the year 1975 has various materials in exhibition such
as metal, ceramic, wooden art pieces, ornaments, weapons, hand
written books, Islamic coins, Islamic epigraphs and grave stones
and other ethnographic materials. The madarasaa was thoroughly
repaired during the beginning of the year 2000.
Green Public Soup Kitchen
Yeşil Cami’nin güney doğusunda yer alan imaretinin
büyük bir bölümü günümüze ulaşamamıştır. Çelebi Sultan
Mehmed’in yaptırdığı imarette kendisinin de bizzat fakirlere
yemek dağıttığı bilinmektedir. Restore edilen yapının imaret
ve yemekhane bölümüne ait duvarlar ayakta durmaktadır.
A large proportion of the soup kitchen located at the southeastern
part of the Green Mosque has not survived to our day. It is known
that Çelebi Sultan Mehmed has personally served food to the poor
in this building, which was constructed also by his order. The walls
of the soup kitchen and the mess hall of the building, which was
restored, are standing.
Yeşil Hamamı
Green Bathhouse
Yeşil Caddesi’nde Yeşil Cami’nin karşısında yer alan
hamam Fatih Sultan Mehmed döneminde 1480’li yıllarda
yaptırılmıştır. Önce soğukluk kısmına oradan da ufak, tek
kubbeli ve yanları tonozla örtülü eyvanlı göbek taşına
geçilir. Günümüzde ticaret merkezi olarak kullanılmaktadır.
The bathhouse located in Yeşil Street in front of the Green Mosque
was constructed in 1480 during the reign of Fatih Sultan Mehmed.
There is a cool room at the entrance and beyond the cool room a
central massage platform on a small iwan with squinch supporting a
single dome. The bathhouse is used as a commerce center today..
www.kiraziletisim.com
w w w . b u r s a . g o v. t r

Benzer belgeler

02 - Dergi Bursa

02 - Dergi Bursa Birçok kilise, su yolları ve sarnıçlar inşa edilmiş. Malazgirt zaferi ile Anadolu’ya iyiden iyiye at süren Türkler 1075’te devralmış şehrin anahtarını. Süleyman Şah tarafından fethedilen Nicaea, Se...

Detaylı