bailey kapak
Transkript
bailey kapak
‹çindekiler Katk›da Bulunanlar xiii Çeviriye Katk›da Bulunanlar xxviii Önsöz xxxiii Çeviri Editörü Önsözü xxxv 13 Endokrinoloji 155 Alferd A. Simental Jr., Lamont Murdoch Çeviri: Dr. Sibel Alicura 14 Dejeneratif, ‹dyopatik ve Konektif Doku Hastal›klar› 169 Shawn D. Newlands C‹LT B‹R Çeviri: Dr. Ifl›l Çakmak 15 1 Bafl ve Boyun Cerrahi Anatomisi 3 Çeviri: Dr. Ceren Ersöz Ünlü 16 Michael D Maves Verilerin Anlafl›lmas› ve Literatürün Yorumlanmas› 17 Çeviri: Dr. Ozan Elverici 17 3 Çeviri: Dr. Ozan Elverici, Dr. Orhan Y›lmaz 18 Çeviri: Dr. Evren Ayd›n Michael G. Stewart 4 19 Otolarengolojik Geneti¤e Girifl 41 5 Çeviri: Dr. Gökçe fiimflek, Dr. Ozan Gökler 20 Moleküler Otolarengoloji 53 Jessica W. Lim ve Michael Friedman Mikrobiyoloji, Enfeksiyonlar ve Antibiyotik Tedavisi 57 Michael D. Poole ve David N. F. Fairbanks Çeviri: Dr. Evren Ayd›n 7 Otolarengolojide Görüntüleme Teknolojisi 67 Çeviri: Dr. Gökçe fiimflek, Dr. Orhan Y›lmaz KISIM 2: R‹NOLOJ‹ VE ALERJ‹ 287 21 Çeviri: Dr. Ifl›l Çakmak Tan›sal Görüntüleme 85 Ian J. Wittercik, Arnold M. Noyek, Daniel M. Fliss, ve Edward E. Kassel Çeviri: Dr. ‹brahim Ketenci 22 Çeviri: Dr. Gökhan Kuran 10 Çeviri: Dr. Cüneyt Orhan Kara Tan›sal Patolojide Yeni Geliflmeler 99 Robert L. Reddick, Anne C. Jones 23 Nöroloji 107 Frank E. Lucente, Konstantin Tarashansky ve Toby I. Gropen Oftalmoloji 125 Çeviri: Dr. Hasan Tanyeri, Dr. Senem Almaç 24 Çeviri: Dr. Serap Köybafl› Çeviri: Dr. Gökçe fiimflek †Vefat Anesteziyoloji 141 ‹mmünoloji ve Alerji 335 Paneez Khoury ve Robert M. Naclerio Jean Edwards Holt ve G. Richard Holt 12 Septal Deformite Konka Hipertrofisi Nazal Valv Kollaps› ve Koanal Atrezinin Cerrahi Tedavisi 319 Michael Friedman ve Ramakrishnan Vidyasagar Çeviri: Dr. Banu Tijen Ceylan 11 Sinonazal Bölgenin Anatomisi, Fonksiyonu ve De¤erlendirilmesi William E. Walsh ve Robert C. Kern Çeviri: Dr. Murat Topda¤ 9 Koku Alma Duyusu ve Fonksiyon Bozukluklar› 289 Richard L. Doty, Steven M. Bromley ve Windolyn D. Panganiban Marvin P. Fried ve Richard V. Smith 8 Sigaray› B›rakma: Nas›l Rehberlik Edilir ve Hekimler ‹çin Kaynaklar Margaret Kuder Hamilton ve Nina Markovic Çeviri: Dr. Sibel Alicura 6 Edinilmifl ‹mmün Yetmezlik Sendromu Belirtileri 263 Mark A. Williams, Thomas A. Tami ve Kelvin C. Lee† Maria J. Worsham, Daniel L. Van Dyke Bruce R. Korf ve Michael S. Benninger Çeviri: Dr. Muharrem Da¤l› Bafl A¤r›s› ve Fasiyal A¤r› 247 Alan G. Finkel Kan›ta ve Veriye Dayal› T›p 33 Çeviri: Dr. Sibel Alicura Geriatrik Otolarengoloji 235 Byron J. Bailey Richard M. Rosenfeld Çeviri: Dr. Murat Öztürk Perioperatif De¤erlendirme 215 David M. Barrs Çeviri: Dr. Ceren Ersöz Ünlü 2 Yara ‹yileflmesinin Dinamikleri 197 Christine G. Gourin ve David J. Terris KISIM 1: TEMEL B‹L‹M/GENEL TIP 1 25 Alerjik ve Nonalerjik Rinitler 351 Gulshan Doulatram ve Shawn D. Newlands John H. Krouse Çeviri: Dr. Gökçe fiimflek, Dr. Ozan Gökler Çeviri: Dr. Müge Özcan etmifltir. vi 26 ‹çindekiler Sinüs Cerrahisinde Eksternal Yaklafl›mlar 365 41 Çeviri: Dr. Yalç›n Alimo¤lu Umamaheswar Duvvuri, Ricardo L. Carrau ve Stephen Y. Lai Çeviri: Dr. Engin Dursun 27 42 Çeviri: Dr. Deniz Tuna Edizer 43 Çeviri: Dr. Cem Meço 28 Kronik Hipertrofik Rinosinüzit ve Nazal Polipozis 393 Çeviri: Dr. Yusuf Hac›zade, Dr. As›m Kaytaz 44 Çeviri: Dr. Yusuf Hac›zade, Dr. As›m Kaytaz 45 Çeviri: Dr. Yusuf Hac›zade, Dr. As›m Kaytaz Çeviri: Dr. M. Gökhan Erpek Fungal Rinosinüzitler 417 46 Çeviri: Dr. Yusuf Hac›zade, Dr. As›m Kaytaz Çeviri: Dr. Gürkan Keskin, Dr. Alev Camc›o¤lu 32 Sinüs Görüntülemesi 429 47 Arun K. Gadre ve Kamalakar C. Gadre Çeviri: Dr. Gökçen Çoban fiahin Çeviri: Dr. Yusuf Hac›zade, Dr. As›m Kaytaz Burun ve Paranazal Sinüs Kitlelerine Yaklafl›m 447 KISIM 4: HAVAYOLU VE YUTMA 683 48 Çeviri: Dr. Suat Turgut Çeviri: Dr. Osman Kürflat Ar›kan, Dr. Filiz Aydo¤an Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal 49 Sinüs Cerrahisi Komplikasyonlar› 477 Üst Solunum Yolu Anatomisi ve Fonksiyonu 693 James A. Stankiewicz Gayle E. Woodson Çeviri: Dr. Demir Bajin Çeviri: Dr. Yaflar Ünlü 35 Rinosinüzit Komplikasyonlar› 493 Carla M. Giannoni ve Debra G. Weinberger 50A Disfajinin De¤erlendirilmesi 703 Adrienne L. Perlman ve Douglas J. Van Daele Çeviri: Dr. ‹lknur Haberal Can 36 Epistaksis 505 Peter-John Wormald Çeviri: Dr. Seymur Yusubov 50B Disfaji Tedavisi 713 Cathy L. Lazarus Çeviri: Dr. Özden Ç›rpar, Dr. Osman Kürflat Ar›kan KISIM 3: GENEL OTOLARENGOLOJ‹ 515 37 Çeviri: Dr. Yusuf Konuk 51 Tükürük Bezlerinin Anatomi ve Fizyolojisi 517 Çeviri: Dr. As›m Kaytaz, Dr. Yalç›n Alimo¤lu Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal 52 Tükürük Bezi Görüntülemesi, 527 Çeviri: Dr. R. Önder Günayd›n Çeviri: Dr. As›m Kaytaz, Dr. Yalç›n Alimo¤lu Tükürük Bezlerinin Tümoral Olmayan Hastal›klar› 545 53 Çeviri: Dr. Prof. As›m Kaytaz, Dr. Yalç›n Alimo¤lu Tükürük Bezi Hastal›¤›nda Tart›flmalar 555 Üst Solunum ve Sindirim Yolunun Endoskopik De¤erlendirmesi 745 Gregory N. Postma, Peter C. Belafsky, Milan R. Amin Stacey L. Halum ve Jamie A. Koufman Dale H. Rice 40 Kontrol Edilemeyen Aspirasyon Tedavisi 733 David E. Eibling John L. Go, Philip Hoang ve Terry S. Becker 39 Üst Solunum ve Sindirim Yollar›n›n Radyolojik ‹ncelemesi 721 Barton F. Branstetter IV Benjamin C. Stong, Michael E. Johns ve Michael M. Johns III 38 Üst Sindirim Sistemi Anatomi ve Fizyolojisi 685 Jeri A. Logemann Endoskopik Sinüs Cerrahisi 459 Jivianne T. Lee ve David J. Kennedy 34 Derin Boyun Enfeksiyonlar› 665 Barbara A. Zeifer ve Hugh D. Curtin Lee A. Zimmer, Ricardo L. Carrau, Carl H. Snyderman ve Amin B. Kassam 33 Horlama ve Obstruktif Uyku Apnesi 645 Regina Paloyan Walker Robert Todd Adelson ve Bradley F. Marple 31 Temporomandibüler Bozukluklar ve Cerrahi 631 William C. Donlon Jose M. Busquets ve Peter H. Hwang 30 Odontojenik Enfeksiyonlar 615 William Lawson, Anthony J. Reino ve Richard W. Westreich Çeviri: Dr. Can Koç, Dr. Yasemin Dakak Nonpolipoid Rinosinüzitler: S›n›flama, Tan› ve Tedavi 405 Farenjit 601 Lester D. R. Thompson Berrylin J. Fergusun ve Richard R. Orlann 29 Stomatit 579 Steven B. Aragon, Bruce W. Jafek ve Steve Johnson Burun ve Sinüslerin Granülomatöz ve Otoimmün Hastal›klar› 377 David M. Poetker, Ricardo Cristobal ve Timothy L. Smith Tat 567 John F. Kveton ve Linda M. Bartoshuk Çeviri: Dr. R. Önder Günayd›n 54 Özefagus Hastal›klar› 755 Robert J. DeFatta ve John M. Truelson William W. Shockley ve Subinoy Das Çeviri: Dr. As›m Kaytaz, Dr. Yalç›n Alimo¤lu Çeviri: Dr. Serdar Özer ‹çindekiler 55 Komplike Üst Solunum Yolu Problemleri 771 69 56 Çeviri: Dr. Turgut Karl›da¤ 70 Çeviri: Dr. Turgut Karl›da¤ Mark C. Weissler ve Marion Everett Couch 57 71A Burun K›r›klar› 995 Byron I. Bailey Üst Hava Yolu Obstrüksiyonunun De¤erlendirilmesi 803 Amelia F. Drake ve Michael O. Ferguson Maksiller ve Periorbital Fraktürler 975 Brendan C. Stack Jr. ve Francis P. Ruggiero Trakeotomi ve Entübasyon 785 Çeviri: Dr. R. Önder Günayd›n Mandibula Fraktürleri 961 Jesse E. Smith ve Joseph L. Leach Robert A. Sofferman ve Christopher M. Greene Çeviri: Dr. Ça¤dafl Elsürer vii Çeviri: Dr. ‹rfan Kaygusuz 71B Frontal Sinüs K›r›klar› 1009 Luke K. S. Tan ve Ryron I. Bailey Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal Çeviri: Dr. ‹rfan Kaygusuz KISIM 5: SES 815 58 Ses: Anatomi, Fizyoloji ve Klinik De¤erlendirme 817 Lucian Sulica 72 Çeviri: Dr. fiinasi Yalç›n 73 Çeviri: Dr. H. Cengiz Alpay, Dr. fiinasi Yalç›n Larenjitler 829 Sumeer K. Gupta, Gregory N. Postma ve Janie A. Koufman Çeviri: Dr. Müzeyyen Do¤an 60 Benign Vokal Kord Lezyonlar› ve Fonomikrocerrahi 837 KISIM 7: PED‹ATR‹K OTOLARENGOLOJ‹ 1045 74 Çeviri: Dr. ‹stemihan Ak›n, Dr. Ozan Elverici 75 Vokal Kord Paralizilerinin Tedavisi 847 C. Blake Simpson Larenksin Nörolojik Bozukluklar› 867 Andrew Blitzer ve Tanya Meyer Çeviri: Dr. Bülent V. A¤›rd›r 76 Çeviri: Dr. Elif Ayano¤lu Aksoy 63 Ses Bozukluklar›n›n Tedavisi ‹çin Ses Terapisi 883 Jackie Gartner-Schmidt Çeviri: Dr. Erol Egeli, Dr. Tülay Erden Habeflo¤lu 77 Çeviri: Dr. Elif Ayano¤lu Aksoy 65 Çeviri: Dr. Sema Z. Toros 78 Çeviri: Dr. Elif Ayano¤lu Aksoy Çeviri: Dr. Cem Meço 79 67 Travman›n Esaslar› 919 Çeviri: Dr. Mustafa Zafer U¤uz 80 Larengeal Stenoz 1113 James Chan ve Peter J. Koltai Michael J. Rutter ve Robin T. Cotton Çeviri: Dr. Erol Kelefl Çeviri: Dr. Ali fiafak Da¤l› Yumuflak Doku ve Aurikula Travmalar›na Yaklafl›m 935 81 Çeviri: Dr. H. Cengiz Alpay Pediatrik Trakeotomi 1147 Ronald W. Deskin Çeviri: Dr. Cengiz Özcan J. Randall Jordan ve Karen H. Calhoun 68 Üst Solunum-Sindirim Yolunun Do¤umsal Geliflim Bozukluklar› 1119 Gerald B. Healy KISIM 6: TRAVMA 917 66 Stridor, Aspirasyon ve Öksürük 1095 Cecille G. Sulman ve Lauren D. Holinger Larengolojide Çeliflkiler 907 Jamie A. Koufman, Stacey L. Halum ve Gregory N. Postma Yenido¤an Döneminde Solunum S›k›nt›s› 1087 Mark Boston ve Charles M. Myer III Profesyonel Sesin Bak›m› 895 Mark S. Courey Uykuya Ba¤l› Pediatrik Solunum Bozuklu¤u 1079 Liane B. Johnson Çeviri: Dr. Elif Ayano¤lu Aksoy 64 Çocuklarda Solunum Yolu Görüntülenmesi 1063 Susan D. John, J. Alberto Hernandez ve Leonard E. Swischuk Çeviri: Dr. Müzeyyen Do¤an 62 Pediatrik Otolarengoloji 1047 Michael J. Cunningham Clark A. Rosen Çeviri: Dr. Müzeyyen Do¤an 61 Plaklamal› Karmafl›k Fasiyal Travma 1027 Robert M. Kellman ve Sherard A. Tatum Çeviri: Dr. Müzeyyen Do¤an 59 Penetran Yüz ve Boyun Travmas› 1017 Michael G. Stewart Larengeal Travma 949 82 Kostik Madde ‹çimi ve Üst Solunum Yolunun Yabanc› Cisimleri 1157 J. Randall Jordan ve Scott P. Stringer Ellen M. Friedman ve Gabriel Calzada Çeviri: Dr. H. Cengiz Alpay Çeviri: Dr. M. Cenk Ecevit viii 83 ‹çindekiler Reküren Respiratuar Papillomatoz 1167 98 Craig S. Derkay Çeviri: Dr. K›vanç Günhan Çeviri: Dr. Recep Ya¤›z 84 Tonsillit, Tonsillektomi ve Adenoidektomi 1183 Linda Brodsky ve Christopher Poje Pediatrik Maligniteler 1359 Mark E. Gerber ve Robin T. Cotton 99 Sendromal Çocuk 1371 Young S. Oh ve David W. Eisele Çeviri: Dr. Semih Mumbuç Çeviri: Dr. Tanju Gökçeer 85 Tonsillektomi, Adenoidektomi, Timpanostomi Tüpü Tak›lmas› ile ‹lgili Farkl› Görüfller 1199 Charles D. Bluestone Çeviri: Dr. L. Barlas Aydo¤an 86 Konjenital Boyun Kitleleri ve Kistleri 1209 Robert L. Pincus Çeviri: Dr. Abdullah Tafl 87 Burnun Do¤umsal Anomalileri 1217 John P. Bent ve Roy B. Sessions Çeviri: Dr. Ali Özdek 88 Pediatrik Rinosinüzit 1229 Rodney P. Lusk Çeviri: Dr. Bülent Satar 89 Çocuklarda Tükürük Bezi Hastal›klar› 1241 Gerald B. Healy Çeviri: Dr. ‹rfan Kaygusuz 90 Östaki Tüpü Sisteminin Anatomi ve Fizyolojisi 1253 Charles D. Bluestone Çeviri: Dr. Ömer Afflin Özmen 91 Efüzyonlu Otitis Media 1265 Margaret A. Kenna ve Adriane DeWitt Latz Çeviri: Dr. ‹brahim H›zalan 92 Pediatrik Odyoloji 1277 Deborah L. Carlson ve Hilary L. Reeh Çeviri: Dr. Arma¤an ‹ncesulu 93 Sensorinöral ‹flitme Kayb› 1289 Patrick E. Brookhouser Çeviri: Dr. Cemil Mutlu 94 Genetik ‹flitme Kayb› 1303 Romaine Johnson ve John Greinwald Çeviri: Dr. Ülkü Tuncer 95 Yar›k Dudak ve Damak: Primer Deformitenin De¤erlendirme ve Tedavisi 1317 Robin A. Dyleski ve Dennis M. Crockett Çeviri: Dr. Abdullah Durmaz 96 97 Pediatrik Yüz K›r›klar› 1337 C‹LT ‹K‹ KISIM 8: BAfi VE BOYUN CERRAH‹S‹ 1389 100 Gen Terapisi 1391 Michael J. Wareing, Anil K. Lalwani ve Robert K. Jackler Çeviri: Dr. Tevfik Sözen, Dr. fiefik Hoflal 101 Bafl ve Boyun Kanserlerinde Tümör Biyolojisi ve ‹mmünoloji 1403 Peter van der Riet ve William J. Richtsmeier Çeviri: Dr. H. Alper fienkal, Dr. fiefik Hoflal 102 Hasta Bak›m K›lavuzlar› 1419 Ara A. Chalian ve Sarah H. Kagan Çeviri: Dr. M. Demir Bajin, Dr. Bülent Sözeri 103 Bafl-Boyun Kanserlerinin Tedavisinde Kemoterapi ‹lkeleri 1427 Bruce E. Brockstein ve Everett E. Vokes Çeviri: Dr. Fatih Karaahmet, Dr. Ömer Dizdar, Dr. Ça¤atay Arslan, Dr. Kadri Altunda¤ 104 Radyasyon Onkolojisinin Temel Prensipleri 1441 David H. Hussey Çeviri: Dr. Enis Özyar, Dr. Ayflen Ayd›n 105 Cilt Tümörleri 1455 Fred J. Stucker, Cherie-Ann O. Nathan, Timothy S. Lian Çeviri: Dr. Senem Çengel 106 Malign Melanom 1469 Jeffrey N. Myers ve Andrew J. Nemechek Çeviri: Dr. Senem Çengel 107 Burun ve Paranazal Sinüs Neoplazmlar› 1481 Lee A. Zimmer ve Ricardo L. Carrau Çeviri: Dr. Demir Bajin, Dr. Bülent Sözeri 108 Orbita Tümörleri 1501 Mark A. Alford, Jeffrey A. Nerad Çeviri: Dr. Ahmet Emre Süslü 109 Tükürük Bezi Neoplazileri 1515 Young S. Oh ve David W. Eisele Çeviri: Dr. Nilda Süslü, Dr. fiefik Hoflal 110 Dudak Kanseri 1535 Paul R. Krakovitz ve Peter J. Koltai Roman M. Esclamado ve Michael A Friz Çeviri: Dr. Serdar Karahatay Çeviri: Dr. Serap Köybafl› Do¤umsal Damarsal Lezyonlar 1349 111 Oral Kavite Tümörleri 1551 Norman R. Friedman ve Ron Mitchell Mark J. Jameson ve Paul A. Levine Çeviri: Dr. Kemal Görür Çeviri: Dr. Ahmet Köybafl›o¤lu, Dr. Fatih Çelenk ‹çindekiler 112 Odontojenik Kistler, Tümörler ve ‹liflkili Çene Lezyonlar› 1569 William L. Chung, Daren P. Cox ve Mark W. Ochs Çeviri: Dr. Serap Köybafl› 113 Boyun Diseksiyonu 1585 Jesus E. Medina Çeviri: Dr. Levent Soylu, Dr. Süleyman Özdemir, Dr. Özgür Sürmelio¤lu 114 Üst Hava Yolu ve Üst Sindirim Sistemi Skuamöz Hücreli Karsinomlar›nda N0 Boynun Tedavisindeki Tart›flmalar 1611 Karen T. Pitman Çeviri: Dr. Ahmet Emre Süslü 115 Bafl Boyun Lenfomalar› 1621 ix 124 Trakea Tümörleri 1793 K. Robert Shen ve Douglas J. Mathisen Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal 125 Bafl-Boyun Vasküler Tümörleri 1881 Umamahaswer Duvvuri, Ricardo L. Carrau ve Amin B. Kassam Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal 126 Kafa Taban› Cerrahisi 1827 Peter D. Costantino, Ahmed S. Ismail ve Ivo P. Janecka Çeviri: Dr. Serdar Aky›ld›z, Dr. Ümit Uluöz, Dr. Ahmet Var›fl 127 Protetik Rehabilitasyonu Gelifltirmek ‹çin Cerrahi Teknikler 1853 Mark S. Chambers, James C. Lemon ve Jack W. Martin Çeviri: Dr. Serdar Aky›ld›z, Dr. Ümit Uluöz, Dr. Sercan Göde Ranjana Advani ve Charlotte D. Jacobs Çeviri: Dr. Sercan Aksoy, Dr. fiuayib Yalç›n 116 Tiroid ve Paratiroid Hastal›klar›nda Tan› ve Tedavi 1629 Christian M. Slough, Henning Dralle, Andreas Machens ve Gregory W. Randolph Çeviri: Dr. H. Alper fienkal, Dr. fiefik Hoflal 117 Nazofarenks Kanseri 1657 William I. Wei Çeviri: Dr. Enis Özyar, Dr. Ayflen Ayd›n 118 Orofarenks Kanserleri 1673 Christopher H. Rassekh ve Hadi Seikaly Çeviri: Dr. Ahmet Köybafl›o¤lu ve Dr. Fatih Çelenk 119 Hipofarenks Kanseri 1691 Seungwon Kim ve Randal S. Weber Çeviri: Dr. Eray Ifl›k, Dr. Hakan Korkmaz 120 Servikal Özefagus Kanseri 1711 Jonas T. Johnson Çeviri: Dr. Eray Ifl›k ve Dr. Hakan Korkmaz 121A Erken Evre Glottik ve Supraglottik Karsinom: Endoskopik Teknikler 1721 Steven M. Zeitels Çeviri: Dr. Levent Eriflen 121B Erken Evre Glottik ve Supraglottik Karsinom: Vertikal Parsiyel Larenjektomi ve Larengoplasti 1727 Byron J. Bailey Çeviri: Dr. Levent Eriflen 121C Erken Glottik ve Supraglottik Karsinom Aç›k Supraglottik ve Suprakrikoid Parsiyel Larenjektomi 1743 Gregory S. Weinstein, Ollivier Laccourreye ve Christopher H. Rassekh Çeviri: Dr. Serdar Aky›ld›z, Dr. Ümit Uluöz 122 ‹leri Evre Larenks Kanseri 1757 Richard V. Smith ve Marvin P. Fried Çeviri: Dr. Mustafa Konakl›o¤lu, Dr. A. fiefik Hoflal 123 Larenjektomi Sonras› Ses Rehabilitasyonu 1779 Mark I. Singer ve Carla D. Gress Çeviri: Dr. Mustafa Konakl›o¤lu, Dr. A. fiefik Hoflal KISIM 9: OTOLOJ‹ 1867 128 Kula¤›n Geliflimi 1869 Michael J. Wareing, Anil K. Lalwani, Robert K. Jackler Çeviri: Dr. Sefa Dereköy 129 ‹flitmenin Anatomi ve Fizyolojisi 1883 John H. Mills Samir, S. Khariwala ve Peter C. Weber Çeviri: Dr. Bülent fierbetçio¤lu 130 Vestibüler Fonksiyonlar ve Anatomisi 1905 Shawn D. Newlands ve Conrad Wall III Çeviri: Dr. Faz›l Necdet Ard›ç, Dr. Ferhat Kalkan 131 Denge Testleri 1917 Colin L. W. Driscoll ve J. Douglas Green, Jr. Çeviri: Dr. Faz›l Necdet Ard›ç 132 Periferik ve Santral ‹flitsel ‹fllevlerin De¤erlendirilmesi 1927 James M. Hall III ve Patrick J. Antonelli Çeviri: Dr. Bülent fierbetçio¤lu 133 ‹ntraoperatif Nörofizyolojik Monitörizasyon 1943 Matthew R. O’Malley, Brian A. Moore ve David S. Haynes Çeviri: Dr. Cem Bilgen, Dr. Sercan Göde 134 Temporal Kemik Görüntülemesi 1961 John A. Butman, Nicholas J. Patronas ve Hung Jeffrey Kim Çeviri: Dr. Burçe Özgen, Dr. Levent Sennaro¤lu 135 D›fl Kula¤›n Enfeksiyonlar› 1987 Christopher J. Linstrom ve Frank E. Lucente Çeviri: Dr. Mehmet Ada, Dr. Cihan Duman 136 Lateral Kafa Taban› ve Kulak Tümörleri 2003 Bradley P. Pickett, James P. Kelly Çeviri: Dr. Refik Caylan 137 Konjenital Aural Atrezi 2027 Paul R. Lambert Çeviri: Dr. L. Barlas Aydogan 138 Otitis Median›n ‹ntratemporal ve ‹ntrakranyal Komplikasyonlar› 2041 J. Gail Neely ve H. Alexander Arts Çeviri: Dr. ‹smail Topçu x ‹çindekiler 139 Orta Kulak ve Temporal Kemik Travmas› 2057 Rodney Diaz ve Hilary A. Brodie 155 ‹flitme Cihazlar› ve Yard›mc› Dinleme Aletleri 2279 Todd A. Ricketts ve Albert R. DeChicchis ve Fred H. Bess Çeviri: Dr. Burhan Dadafl, Dr. Esra Sözen 140 Kolesteatom 2081 Çeviri: Dr. Arma¤an ‹ncesulu, Dr. Leman Birdane 156 Periferik Vestibüler Hastal›klar 2295 Ted A. Meyer, Chester L. Strunk, Jr. ve Paul R. Lambert Çeviri: Dr. O. Nuri Özgirgin Carol A. Bauer, Horst R. Konrad Çeviri: Dr. Levent Naci Özlüo¤lu 141 Mastoid ve Petröz Kemik Cerrahisi 2093 Richard A. Chole, Hilary A. Brodie ve Abraham Jacob Çeviri: Dr. Tayfun Kirazl›, Dr. Ahmet Var›fl 142 Timpanik Membran ve Kemikçik Zincir Rekonstrüksiyonu 2113 Charles M, Luetje II 157 Santral Vestibülopati 2303 C. Y. Joseph Chang ve Arun K Gadre Çeviri: Dr. Özgür Tarkan ve Dr. Mete K›ro¤lu 158 Vestibüler Rahats›zl›klara Medikal Yaklafl›m ve Vestibüler Rehabilitasyon 2317 P. Ashley Wackym ve Tammy S. Schumacher-Monfre Çeviri: Dr. Onur Çelik Çeviri: Dr. Levent N. Özlüo¤lu ve Dr. Erkan Tarhan 143 Otoskleroz 2125 159 Vestibüler Hastal›klar›n Cerrahi Tedavisi 2333 Peter S. Roland ve Ravi N. Samy Çeviri: Dr. Faruk Oktay 144 Fasiyal Sinirin Akut Paralizisi 2139 Jeffrey T. Vrabec ve Nawton J Coker Jeffrey T. Vrabec Çeviri: Dr. Y›ld›r›m A. Beyaz›t Çeviri: Dr. Naz›m Korkut, Dr. Alper Özdilek 145 Sistemik Hastal›klar›n Otolojik Belirtileri 2155 Alexander J. Schleuning Jr.†, Peter E. Andersen, Karen J. Fong ve Samuel P. Gubbels Çeviri: Dr. O¤uz Basut 146 Labirent Enfeksiyonlar› 2169 Arun K. Gadre, C. Y. Joseph Chang, Kamalakar C. Gadre Çeviri: Dr. Dr. Ataman Güneri 147 Gürültüye Ba¤l› ‹flitme Kayb› 2189 Robert A. Dobie Çeviri: Dr. Cem Uzun 148 Ototoksisite 2201 Rita M. Schuman ve Gregory J. Matz Çeviri: Dr. Enis Alpin Güneri 149 Serebellopontin Aç› Tümörleri 2207 Derald E. Brackmann, James V. Crawford ve J. Douglas Green, Jr. Çeviri: Dr. Onur Odabafl› 150 Ani Sensorinöral ‹flitme Kayb› 2231 George T. Hashisaki Çeviri: Dr. Sarp Saraç 151 Tinnitus 2237 Alexander J. Schleuning Jr.† “Baker” Y. Shi ve William H. Martin Çeviri: Dr. Bülent Satar 152 Otoimmün ‹ç Kulak Hastal›¤› 2247 Jeffrey P. Harris Çeviri: Dr. Sertaç Yetifler ve Dr. Yusuf H›d›r KISIM 10: FAS‹YAL PLAST‹K VE REKONSTRÜKT‹F CERRAH‹ 2343 160 Fasiyal, Bafl ve Boyun Cerrahisinde Greftler ve ‹mplantlar 2345 G. Richard Holt Çeviri: Dr. Fuat Büyüklü, Dr. Özcan Çakmak 161 Lokal Cilt Flepleri: Anatomi, Fizyoloji ve Genel Tipleri 2357 Kevin A. Shumrick, Jon B. Chadwell ve Andrew C. Campbell Çeviri: Dr. Ö. Taflk›n Yücel, Dr. Serdar Özer 162 Bafl ve Boyun Rekonstrüksiyonunda Mikrovasküler Serbest Flepler 2369 Douglas B. Chepeha ve Theodoros N. Teknos Çeviri: Dr. Yusufhan Süo¤lu 163 Mohs Cerrahisi Sonras› Cerrahi Rekonstrüksiyon ve Doku Ekspansiyonu 2393 Karen H. Calhoun ve William W. Shockley Çeviri: Dr. Fatih Öktem, Dr. Deniz Tuna Edizer 164 Skar Gizleme 2411 Marcelo Hochman ve Ricardo A. Beas Çeviri: Dr. Ferhat Eriflir 165 Flep ve Greftlerle Nazal Onar›m 2421 Stephen S. Park Çeviri: Dr. Tar›k fiapç›, Dr. M. Fatih Evcimik 153 Yafllanma ile ‹flitme ve Denge Sistem 2257 Peter S. Roland ve Ravi N. Samy Çeviri: Dr. M. Güven Güvenç 166 Ekzoftalmus Cerrahisi 2453 G. Richard Holt, Jean Edwards Holt ve Randal A. Otto Çeviri: Dr. K›vanç Günhan, Dr. Halis Ünlü 154 Koklear ‹mplantlar ve Di¤er ‹mplante Edilebilir ‹flitme Protezleri 2265 167 Fasiyal Reanimasyon 2467 Richard T. Miyamoto ve Karen Iler Kirk Steve Parnes ve Rami Batniji Çeviri: Dr. Arma¤an ‹ncesulu Çeviri: Dr. Serdar Baylançiçek, Dr. Selçuk ‹nanl› †Vefat etmifltir. ‹çindekiler 168 Fasiyal Analiz ve Preoperatif De¤erlendirme 2481 Karen H. Calhoun ve Kweon I. Stambaugh Çeviri: Dr. Berk Gürp›nar, Dr. Mazhar Çelikoyar 169 Resimsel Dokümantasyon: Geleneksel Foto¤rafç›l›k ve Dijital Görüntüleme 2499 Samuel M. Lam Çeviri: Dr. Tamer Erdem, Dr. Serdar Duman 170 Burunun Cerrahi Anatomisi 2511 David W. Kim ve Ted Mau Çeviri: Dr. Sabri Uslu, Dr. Ozan Gökdo¤an 171 Rinoplastiye Girifl 2533 Gregory J. Renner Çeviri: Dr. Ferhat Eriflir 172 Üst 2/3 Burnun Tedavisi 2551 Randolph B. Capone ve Ira Papel Çeviri: Dr. Fuat Büyüklü, Dr. Özcan Çakmak 173 Nazal Tip Cerrahisi 2563 Grant S. Hamilton III ve Dean M. Toriumi xi Çeviri: Dr. Murat Sar›, Dr. Selçuk ‹nanl› 182B Lazerle Cilt Yenileme 2725 Paul J. Carniol Çeviri: Dr. Berk Gürp›nar, Dr. Mazhar Çelikoyar 183 Benign Fasiyal Lezyonlar›n Tedavisi 2731 Fred F. Shahan, Karen J. Johnson, John A. Zitelli ve Henry H. Roenigk, Jr. Çeviri: Dr. Tar›k Sapç›, Dr. M. Fatih Evcimik 184 Alopesiye Yaklafl›m 2749 Benjamin A. Bassichis ve Raymond J. Konior Çeviri: Dr. Sabri Uslu, Dr. Ozan Gökdo¤an 185 Botoks ve Enjekte Edilebilen Dolgu Maddelerinin Kozmetik Kullan›m› 2761 Grant S. Gillman ve Julio F. Gallo Çeviri: Dr. Taflk›n Yücel, Dr. Sercan Gode 186 Orta Yüz Gençlefltirilmesi 2771 Edwin F. Williams III ve Allison T. Pontius Çeviri: Dr. Tamer Erdem, Dr. Nur Yücel Ekici Çeviri: Dr. Tar›k fiapç›, Dr. Sercan Gode 174 Post-Travmatik Nazal Deformitelerin Onar›m› 2579 Benjamin C. Marcus ve Tom D. Wang Çeviri: Dr. K›vanç Günhan, Dr. Halis Ünlü 175 Sekonder Rinoplasti 2595 Stephen W. Perkins veShervin Naderi Çeviri: Dr. Emine Elif Altuntafl, Dr. Cemal Cingi 176 Blefaroplasti 2611 Norman J. Postorek ve Andres Bustillo Çeviri: Dr. Fatih Öktem, Dr. Deniz Tuna Edizer 177 Yafllanan Yüz (Ritidektomi) 2627 Russell W. H. Kridel ve Peyman Soliemanzadeh Çeviri: Dr. Yusufhan Süo¤lu 178 Yafllanan Boyun 2651 Edwin F. Williams III ve Allison T. Pontius Çeviri: Dr. Elif Altuntafl, Dr. Cemal Cingi 179 Yafll› Al›n 2663 Peter A. Adamson, Ravi Dahiya Çeviri: Dr. Fuat Büyüklü, Dr. Özcan Çakmak 180 Konjenital Aurikular Malformasyon 2685 Benjamin A. Bassichis ve Raymond J. Konior Çeviri: Dr. Faz›l Apayd›n, Dr. Erdem Eren 181 Çene Ucu ve Malar Augmentasyon William E. Silver ve Anurag Agarwal Çeviri: Dr. Ö. Taflk›n Yücel, Dr. Önder Günayd›n 182A Kimyasal Cilt Soyma (Peeling) 2117 J. Gregory Staffel KISIM 11: ÇEfi‹TL‹ KONULAR 2779 187 T›bbi Etik Basamaklar 2781 Sharen J. Knudsen ve Byron J. Bailey Çeviri: Dr. Erkan Vuralkan 188 Otolarengolojide Eponimler 2789 Kim R. Jones ve Harold C. Pillsbury III Çeviri: Dr. Gökhan Kuran 189 Alternatif T›bb›n Gözden Geçirilmesi 2797 Benjamin F. Asher Çeviri: Dr. Sibel Alicura 190 T›p Mesle¤i ve Gelece¤inizi Planlamak 2805 Lee D. Eisenberg Çeviri: Dr. Gökçe fiimflek 191 Profesyonellik 2813 Byron J. Bailey Çeviri: Dr. Cem Saka 192 Hekimin ‹letiflim Yetene¤i: Temel Yeterlilik 2819 Byron J. Bailey Çeviri: Dr. Ozan Elverici ‹ndeks I-1 Önsöz Tecrübeli ö¤retim üyesi cerrahlar taraf›ndan 1993 y›l›nda “Bafl ve Boyun Cerrahisi—Otolarengoloji” kitab›n›n ilk bask›s› yay›nland›. Bu cerrahlar›n amac› hem asistanlara hem de otolarengologlara uzmanl›klar›nda ustal›k sa¤layacak, bafl ve boyun cerrahisi—otolarengoloji alan›nda kapsaml› bir kitap haz›rlamakt›. Otolarengolojideki her yeni bilgi, ayr›nt›l› bir flekilde yaz›lmay›p; s›kça dünyay› etkileyecek olan klinik yeterlili¤i hekime kolayca kazand›racak duruma getiren ö¤renme sistemine göre uygun flekilde organize edildi. Umudumuz bu ö¤renme sistemi bir kez kavrand›¤› zaman, otolarengologlar›n yeni bulgular›n› bu sisteme adapte edebilmeleridir. Böylece son çal›flmalardan elde edilen bilimsel ve klinik bilgileri de¤erlendirmek daha kolay olacakt›r. Editörlerimizde bu bask›da bilgileri düzenlerken, bu sistemden yararlanm›flt›r. Her bask›da; editörler, yard›mc› editörler, yazarlar ve yay›mc›lar kitab› bas›l›r hale getirene kadar 2 y›l harcam›fllard›r. Elinizdeki bu kitap günümüzün bafl ve boyun cerrahisi – otolarengoloji prati¤ine uygun olacak flekilde yeni editörle- rin ve yazarlar›n entelektüel yolculu¤u sonucunda oluflmufltur. Bu bilgileri klinik olarak kullan›labilir flekilde organize etmek için bir tak›m yöntemleri kullanmaya devam ettik. Birçok yeni çizim ve en son ilgili referanslar eklendi. Her bölüm sonuna, vurgulama yapmak için özet tablolar ve önemli noktalar› içeren k›s›mlar eklendi. Ö¤renme sistemimize vizyon katan çizim editör tak›m›m›zla ve dikkate de¤er yazar tak›m›m›zla büyük gurur duymaktay›z. E¤itim felsefe anlay›fl›m›z› geniflleten ve bafllang›ç fikirlerini ortaya ç›karan, sezonluk uluslararas› destek tak›m› olan Lippincott Williams & Wilkins ile çal›flmaktan büyük keyif duyduk. T›bbi ö¤renmenizi daha üst seviyeye ç›karacak olan bu ö¤renme sistemini kendi hayat›n›z› uygularsan›z bizi sevindirirsiniz. Byron J.Bailey, MD, FACS Jonas T. Johns, MD, FACS Çeviri Editörü Önsözü Her kulak burun bo¤az hekiminin elinin alt›nda bulunmas› gereken çok önemli güncel eserler vard›r. Dördüncü bask›s› yap›lan bu klasik eser onlardan biri olup, farkl› ö¤renme tekni¤iyle okuyucular›n be¤enisine sunulmufltur. Üç bin sayfay› aflk›n hacmiyle kulak burun bo¤az ve bafl boyun cerrahisi hekimlerinin her türlü gereksinimine yan›t verebilecek kitapta bilim dal›m›z›n en modern t›bbi ve cerrahi uygulamalar› d›fl›nda, di¤er destekleyici yöntemlere de yer verilmifltir. Otolarengolojik uygulamalar›n yan› s›ra hekimlik mesle¤inin profesyonelce nas›l icra edilece¤inden, yaflam tarz›na ve gelecek planlamas›na kadar çok orijinal konular okuyucular›n dikkatlerine sunulmufltur. Kitab›n tercüme edilmesinde kulak burun bo¤az bilim dal›na gönül vermifl bütün dostlar›m›n çok de¤erli katk›lar› oldu. ‹simlerini ilgili bölümlerde görece¤iniz bu gönüllü ordusuna ancak minnet ve flükranlar›m› sunabiliyorum. Herkes üzerine düflenin en iyisini yapmaya çal›flarak, olabildi¤ince az hata ile kitab›n sizlere ulaflmas› için çaba gösterdi. Özel katk›lar› ve özverili çal›flmalar›ndan ötürü Dr. Alper Özdilek’e ayr›ca teflekkür ediyorum. Eseri kulak burun bo¤az ailesine kazand›ran Günefl T›p Kitabevleri çal›flanlar›na da çok özel teflekkürlerimi sunmak istiyorum. Kitab›n toplulu¤umuza de¤erler katmas› dile¤iyle. Prof. Dr. Naz›m Korkut ‹. Ü. Cerrahpafla T›p Fakültesi Kulak Burun Bo¤az Hastal›klar› Anabilim Dal› Temel Bilim/Genel T›p Bynoh J, Bailey Shawn D. Newlands Çeviri: Orhan Y›lmaz I Bafl ve Boyun Cerrahi 1 Anatomisi Michael D Maves Çeviri: Dr. Ceren Ersöz Ünlü Anatomi bütün cerrahide temel bilimdir. Cerrah, bafl ve boyun bölgesinin anatomisini ve önemli varyasyonlar›n› tamamen anlamadan bu bölgedeki cerrahi güvenli kabul edilemez. Her ne kadar anatomik yap›lar ve birbirleri ile olan iliflkileri de¤iflmese de anatomi hakk›ndaki bilgimiz yeni cerrahi teknik ve yaklafl›mlardaki güçlüklerle bafla ç›kmak için devaml› güncellenmelidir. Bu bölüm major bölgelere odaklanarak bafl ve boyun cerrahi anatomisine genel bir bak›flt›r. Sadece kadavra laboratuar›nda ve ameliyathanede yo¤un çal›flmayla elde edilebilecek detayl› anatomik bilginin yerini tutmaz. KRAN‹UM Kafa Derisi Kranium cilt ve ciltalt› doku, galea aponörotika, gevflek ba¤ dokusu ve periosteum (veya kafa iskeletini örten perikarniyum) tabakalar›na ayr›lan saçla kapl› kafa derisi taraf›ndan örtülmüfltür. Kafa derisinin kanlanmas› önde her iki supraorbital ve supratroklear arterden, lateralde superfisyal temporal arterin terminal dallar›ndan ve posteriorda oksipital damarlardan olmaktad›r. Bu zengin vaskülarite erkek tipi kelli¤in müdahalesinde oldu¤u gibi küçük kafa derisi fleplerinin kaynaklan›p döndürülebildi¤i bir vasküler a¤ sa¤lar. Kafa derisinin duyusu kranial ve spinal sinirlerin dallar› taraf›ndan al›n›r. Kafatas› Kraniumun kemik çat›s› olan kafatas›, tek bir frontal kemik, bir çift parietal kemik ve tek oksipital kemikten oluflur (fiekil 1.1). Lateral yüzde, sfenoid kemi¤in ala majorleri ve temporal kemik kraniumu tamamlar. Kafatas›n›n iç ve d›fl duvarlar› aras›nda zengin bir diploik kemik tabakas› vard›r. Bu, bafl boyun rekonstrüksiyonunda s›kça kullan›lan k›smi-kal›nl›kta kafatas› kemik greftleri için kaynak oluflturur. Eksternal oksipital ç›k›nt›n›n oldu¤u bölge ve parietal bölge kafatas›n›n en kal›n k›s›mlar›d›r. Temporal bölge ise en ince oldu¤u k›s›md›r. Bu durum orta fossada nörootolojik operasyonlar için kolay girifl imkan› sa¤lar. Kafatas›n›n venöz dolafl›m› diploik venler taraf›ndan sa¤lan›r. Bu venler kafa derisinin venlerine veya dural venöz sinüslere dökülür. Bazen, diploik venler birbirleri ile ba¤lant›l›d›r ve bu ba¤lant› frontal sinüsten bafllay›p frontal kemi¤e, kafa derisine ve duraya yay›lan osteomiyelite yol açar. KRAN‹YAL FOSSA ‹ntrakranial kavite kabaca üç fossaya bölünür. Anterior veya frontal kraniyal fossada frontal loblar bulunur ve olfaktor sinir için kribriform plateden nazal kaviteye geçifl sa¤lar. Krista galli nazal septumun superior orta hat uzan›m›n› sa¤lar. Orta kraniyal fossa temporal loblar› içerir. Kraniyal kavitenin bu önemli birleflkesinde, orta meningeal arter foramen spinosumdan ç›kar, trigeminal sinir superior orbital fissürden (V1), foramen rotundumdan (V2) ve foramen ovaleden (V3) geçer. Kavernöz sinüsten geçip orbitaya giren II., III., IV. ve V. kraniyal sinirler ayr›ca orta kraniyal fossadan da geçer. Internal karotid arter bu bölgede kavernöz sinüsü geçer geçmez karotid sifondaki kendi yerinde bulunmaktad›r. Posterior kraniyal fossa serebellar hemisferleri ve beyin sap›n› içerir. Burada iç kulak yolu yedinci ve sekizinci kraniyal sinir kompleksi ile ba¤lant›l›d›r. Juguler fora- 4 K›s›m I: Temel Bilim/Genel T›p fiekil 1.1 Kafa derisi, kranium, intrakraniyal kavite. A: 1, Koronal sütür; 2, superior temporal hat; 3, inferior temporal hat; 4, os parietale; 5, skuamöz sütür; 6, parietomastoid sütür; 7, lambdoid sütür; 8, oksipital kemik; 9, oksipitomastoid sütür; 10, mastoid proçes; 11, d›fl kulak yolu; 12, stiloid proçes; 13, mandibula kondili; 14, koronoid proçes; 15, mandibula gövdesi; 16, mental foramen; 17, zigomatik kemik; 18, infraorbital foramen; 19, frontal proçes (maksilla); 20, anterior nazal spin; 21, nazal kemik; 22, lakrimal kemik; 23, etmoid kemi¤in orbital laminas›; 24, glabella; 25, sfenoid kemik; 26, pterion; 27, temporal kemik. B: 1, sfenoid kemik; 2, frontal kemik; 3, anterior kraniyal fossa; 4, anterior klinoid proçes; 5, karotid sulkus; 6, orta kraniyal fossa; 7, temporal kemi¤in petröz parças›; 8, iç kulak yolu; 9, juguler foramen; 10, mastoid foramen; 11, hipoglossal kanal; 12, foramen magnum; 13, posterior kraniyal fossa; 14, büyük ve küçük petrosal sinirlerin sulkusu; 15, foramen spinosum; 16, foramen ovale; 17, foramen lacerum; 18, foramen rotundum; 19, superior orbital fissür; 20, optik kanal; 21, posterior etmoidal foramen; 22, anterior etmoidal foramen 23, foramen cecum men, transvers sinüs ve foramen magnum posterior kraniyal fossan›n bafll›ca iflaret noktalar›d›r. GÖZ KAPA⁄I, ORB‹TA VE GÖZ Göz Kapa¤› Üst göz kapa¤› daha hareketli olsa da ve alt göz kapa¤›n›n içermedi¤i yap›lar bulunsa da alt ve üst göz kapaklar› yap› olarak birbirlerine benzerler. Göz kapaklar› aras›ndaki boflluk palpebral fissür olarak bilinir, bu da medialde ve lateralde kantuslar taraf›ndan s›n›rlan›r. Medial kantusta küçük bir gözyafl› gölünün ve lakrimal kanal sisteminin ufak papillas›n›n bulundu¤u lakrimal karinkül vard›r. Konjunktiva göz kapaklar›n›n iç yüzünü örten ve gözküresinin yüzeyine uzanan ince bir müköz membrand›r. Tarsus Üst tarsal tabaka üst göz kapa¤›na sertlik sa¤lar ve alt tarsustan daha genifltir (fiekil 1.2). Her göz kapa¤› (d›fltan içe) cilt, ciltalt› doku, orbikularis okulinin istemli kas›, orbital septum, tarsus, düz kas ve konjunktivadan oluflur. Daha serbest hareket eden üst kapa¤a levator palpeb- ra superioris kas› tutunur. Orbikularis okuli üst ve alt gözkapaklar›n›n sfinkterik kas›d›r. Medial palpebral ligamana tutunur ve göze sfinkterik kas görevi sa¤lamak için laterale ve inferiora bir ark içinde yay›l›r. Fasiyal sinirin temporal ve zigomatik dallar›ndan innervasyon al›r. Bu kas frontal kas ve korrugator supersili ile iç içe geçer. Kanlanma Göz kapaklar›n›n arteriyel kanlanmas› fasiyal arterin anguler dal› taraf›ndan sa¤lan›r, bu dal supraorbital ve supratroklear arterle anastomoz oluflturur ve superfisyal temporal damarlardan küçük bir katk› al›r. Gözkapaklar›n›n venleri arterlerinden daha genifl ve say›ca daha fazlad›r ve medialde oftalmik ve angüler vene, lateralde superfisyal temporal vene dökülür. Periferik arterlere efllik ederek küçük venöz pleksusun venleri oftalmik vene dökülür bu da posteriorda kavernöz sinüse dökülür.yüzün bu bölgesindeki venlerin valvi yoktur ve posteriorda septik emboliyi art›rabilir. Göz kapa¤› bölgesinde enfeksiyonu veya periorbital apsesi olan hastalar için özellikle tehlikeli bir durumdur. Bu hastalar kavernöz sinüs trombozu riski alt›ndad›rlar. Bölüm 1: Bafl ve Boyun Cerrahi Anatomisi 5 fiekil 1.2 Göz kapaklar› ve eksternal ba¤lant›l› yap›lar. A: 1, Superior tarsus; 2, levator palpebra superioris kas›; 3, supraorbital arter ve sinir; 4, supratroklear arter ve sinir; 5, lakrimal karinkül; 6, superior palpebral papilla ve punktum; 7, sklera üzerindeki bulbar konjunktiva; 8, göz bebe¤i; 9, kornea; 10, superior palpebral konjunktiva; 11, inferior palpebral konjunktiva; 12, inferior palpebral papilla ve punktum; 13, maksilla; 14, lakrimal kese; 15, medial palpebral ligaman; 16, infraorbital foramen; 17, orbital septum; 18, inferior tarsus; 19, orbikularis oris kas› (kesilmifl); 20, lateral palpebral ligaman. B: 1, Orbikularis okuli kas›; 2, orbital septum; 3, levator palpebra superioris kas›; 4, superior tarsal kas (Müler kas›); 5, superior konjunktival forniks; 6, orbikularis okuli kas› (palpebral k›s›m); 7, superior Tarsus; 8, tarsal bezler; 9, palpebral konjunktiva; 10, inferior Tarsus; 11, sklera; 12, koroid; 13, retina; 14, lens; 15, iris; 16, ön kamara; 17, kornea. Lakrimal Sistem Lakrimal sistem; sekretuar k›s›m, lakrimal bez ve kanal›, drenaj sistemi, lakrimal kanalikül, lakrimal kese ve nazolakrimal kanaldan oluflur (fiekil 1.3). Lakrimal bez levator palpebran›n aponevrozunun lateral boynuzu taraf›ndan k›smen iki k›sma ayr›l›r. Bezin daha genifl orbital k›sm› frontal kemikteki s›¤ bir fossada yer al›r ve önde orbital septumla iliflki içindedir. Lakrimal bezin ekskretuar duktuluslar› bezin orbital k›sm›n›n içinden, palpebral k›sm›n posterior k›sm›n›n içinden veya yak›n›ndan geçerler ve bu k›s›mdan kanallar arac›l›¤›yla birleflirler. Palpebral k›sm›n ç›kar›lmas› bütün bezin drenaj›n› yok edebilir. Göz kapa¤›n›n hareketi gözyafl›n› gözün yüzeyi üzerinde da¤›t›r ve fazlal›k lakrimal göl içinde birikme e¤ilimindedir. Bu yap› superior ve inferior kanaliküllere ve buradan lakrimal kese içine drene olur. Lakrimal kese medial orbital duvar›n kemik lakrimal fossas› içinde yerleflmifltir. Lakrimal kese nazal lakrimal kanala ve sonunda burunun alt meatusuna drene olur. fiekil 1.3 Lakrimal sistem ve drenaj sistemi. 1, Lakrimal bez ve kanallar›; 2, superior lakrimal papilla ve punktum; 3, lakrimal karinkul; 4, lakrimal kese; 5, inferior lakrimal papilla ve punktum; 6; orta nazal konka; 7, alt nazal konka; 8, nazolakrimal kanal›n aç›lma yeri. 6 K›s›m I: Temel Bilim/Genel T›p Supraortibal foramenler Supraortibal fissür Optik kanal Ant. & post. etmoidal foramenler Orbital plate-etmoid Lakrimal fossa Ant. lakrimal krest Post. lakrimal krest Maksillan›n orbital yüzeyi ‹nfraorbital yar›k ‹nferior orbital fissür Maksillan›n frontal proçesi Zigomatik kemik ‹nfraorbital foramen Orbita Kemik orbitada büyük oranda etmoid kemi¤in, lakrimal kemi¤in ve maksillan›n nazal proçesinin bir k›sm›n›n meydana getirdi¤i medial duvar bulunur (fiekil 1.4). Orbita taban› maksillan›n çat›s›n› içerir, inferior orbital fissür lateral uzant›s›ndad›r. Zigomatik kemik ve sfenoid kemi¤in büyük kanad› lateral orbital duvar› oluflturur ve piramidal kemik orbitay› tamamlamak üzere superiorda frontal kemikle birleflir. Medial yüzünde anterior ve posterior etmoid arterlerin orbitaya geçiflini sa¤layan etmoid foramenler bulunur. Posteriorda optik kanaldan optik sinir ve oftalmik arter geçer. Superior orbital fissürden III., IV.,V. ve VI. kraniyal sinirler geçer ve oftalmik ven için bir aral›k oluflturur. Göz Göz ön yüzünde kornea ve skleray› içerir. Ön kamara orbitan›n yap›s› üzerinde ikinci bir küre olarak ç›k›nt› yapar. Lens ve iris ön kamaran›n posterior k›sm›n› oluflturur. Gözün içinde bulunan madde vitrözdür. Retina koroide dayanmaktad›r. Fovea sentralis gözün odak nokta- fiekil 1.5 Göz kaslar›. 1, Levator palpebra superioris kas›; 2, superior oblik kas; 3, superior rektus kas›; 4, optik sinir; 5, lateral rektus kas›; 6, inferior rektus kas›; 7, inferior oblik kas; 8, medial rektus kas›; 9, troklea; 10, annuler tendon. fiekil 1.4 Kemik orbita. s›d›r. Silier arterler ve optik sinirin ba¤lanma yeri orbita yap›s›na asimetriktir. Orbitan›n yedi istemli kas› levator palpebra superioris; superior, inferior, medial ve lateral rektus kaslar›; ve superior ve inferior oblik kaslard›r (fiekil 1.5). Orbitan›n istemsiz kaslar› orbitalis kas›, superior ve inferior tarsal kaslar ve göz içindeki silier ve radyal kaslar. Superior oblik IV. kraniyal sinir, lateral rektus VI. kraniyal sinir ve orbitan›n di¤er istemli kaslar› III. kraniyal sinir taraf›ndan innerve olur. Tarsal ve orbital kaslar (Müller’in) karotid pleksus ve superior servikal gangliondan gelen sempatik lifler taraf›ndan innerve olur. Dilatör pupilla, sfinkter pupilla ve silier kaslar okülomotor sinirin(III) parasempatik lifleriyle innerve olur. Orbitan›n primer kanlanmas› oftalmik arterden olur. Primer drenaj› direk kavernöz sinüs içine dökülen oftalmik vene olmaktad›r. Yüzün ön yüzünde göz kapaklar› etraf›nda ve pterigoid pleksus boyunca damar arklar› fleklinde ek bir anastomotik a¤ mevcuttur. KULAK Kula¤›n geliflimi, anatomik ve fizyolojik özellikleri 128 ve129. bölümlerde tart›fl›lm›flt›r. Bölüm 1: Bafl ve Boyun Cerrahi Anatomisi Frontal kemik Nazal kemikler Maksillan›n frontal proçesi Septal kartilaj Lateral nazal kartilaj Lesser alar kartilaj Greater alar kartilaj Lateral krus Medial krus Anterior nazal spin fiekil 1.6 Eksternal burnun kemik ve kartilaj anatomik konfigürasyonu. BURUN VE PARANAZAL S‹NÜSLER Eksternal Burun Burunun d›fl k›sm› kabaca piramid fleklindedir. Eksternal burunun iskeleti k›smen kemik ve k›smen kartilajinöz ve membranözdür. Genellikle yukar›da dar ve daha kal›n afla¤›da daha genifl ve daha ince olan nazal kemikler yukar›da frontal kemi¤in nazal k›sm› ve birbirleri ile ve la- 7 teralde maksillan›n nazal proçesi ile s›k›ca birleflirler (fiekil 1.6). Nazal kemiklerin alt k›sm›na üst lateral kartilajlar yap›fl›r. Bunlar kartilaj septumla devaml›l›k halindedirler. Alt yüzünde burun lobülü bafll›ca medial ve lateral krustan oluflan alt lateral kartilajdan oluflur. Burun kanad›nda birkaç küçük kartilaj vard›r. Burnun ana arteriyel kanlanmas› angüler arter ve superior labial arterler arac›l›¤›yla fasiyal arterden gelir. Troklear ve angüler venlerden drene olan damarlar arac›l›¤›yla oftalmik vene girifl sa¤layan bir komponenti ile venöz drenaj benzerdir. Nazal Kavite Nazal kaviteler ayn› zamanda nazal fossa olarak da bilinirler. Nazal septum; nazal septal kartilaj, maksillan›n nazal kresti, palatin kemi¤in nazal kresti, vomer ve etmoid kemi¤in perpendikuler laminas› taraf›ndan oluflur. Lateral nazal duvar ç›k›nt›l› nazal konkalardan oluflur. Meatuslar ilgili konkalar›n alt›nda yerleflmifllerdir (fiekil 1.7). ‹nferior meatus nazolakrimal kanal için drenaj sa¤lar. Orta meatus anterior nazal sinüsler olan frontal sinüs, ön etmoid sinüsler ve maksiler sinüs için drenaj sa¤lar. Superior meatus posterior sinüsler olan arka etmoid ve sfenoid sinüs için drenaj sa¤lar. Bu bölgenin arteriyel kanlanmas› anterior ve posterior etmoid arterler arac›l›¤›yla internal karotid arterden ve sfenopalatin arter arac›l›¤›yla eksternal karotid arterden gelir. Major palatin damarlardan ve superior labial arterin septal dal›ndan da katk› bulunabilir. Bunlar anterior septumda Kisselbach pleksusu olarak bilinen ve burun kanamalar›n›n en s›k kaynakland›¤› yer olan önemli bir anastomotik a¤ oluflturur. Etmoid kemik Sfenoid kemik Etmoid Vomer Palatin kemik Maksilla fiekil 1.7 A: Lateral nazal duvar. 1, Frontal sinüs; 2, orta nazal konka; 3, orta nazal meatus; 4, agger nasi; 5, orta nazal konkan›n ön bofllu¤u; 6, limen; 7, vestibül; 8, inferior nazal meatus; 9, insisiv kanal; 10, maksillan›n palatin proçesi; 11, yumuflak damak; 12, farengeal reses; 13, östaki tüpü a¤z›; 14, torus tubarius; 15, adenoid; 16, sfenoid sinüs; 17, sfenoid sinüsün aç›ld›¤› yer; 18, sfenoetmoidal reses; 19, inferior nazal konka; 20, superior nazal meatus; 21, superior nazal konka; 22, palatin kemik. B: Nazal septum. 1, Perpendiküler lamina; 2, kribriform plak; 3, krista gali; 4, frontal kemik; 5, nazal kemik; 6, septal kartilaj; 7, madial krus; 8, anterior nazal spin; 9, insisiv kanal; 10, palatin proçes; 11, perpendiküler lamina; 12, postnazal spin; 13, horizontal plak; 14, lateral pterigoid plak; 15; medial pterigoid plak; 16, sfenoid sinüs; 17, kresti; 18; gövdesi. 8 K›s›m I: Temel Bilim/Genel T›p nellikle resesin arka duvar›ndad›r ama bazen lateral duvar›nda olabilir. Sfenoid sinüsün pnömatizasyonunun derecesi de¤iflkenlik gösterir. Bu de¤iflkenlik hipofiz bezinin cerrahi yaklafl›mlar›nda önemli bir faktördür. Sfenoid sinüsün ba¤lant›lar› etraf›ndaki anatomik yap›lar nedeniyle önemlidir. Optik sinirler sinüsün superiorunda ve internal karotid arter kavernöz sinüs içinde sinüsün lateralinde bulunur. Maksiler sinir ön yüzde sinüsün inferior lateral k›sm›nda uzan›r. Hipofiz sfenoid sinüsün posterior superior k›sm›nda bulunur ve transsfenoidal hipofizektomiyle yaklafl›labilir. Maksiller Sinüs fiekil 1.8 Paranazal sinüsler. 1, Nazal septum; 2, frontal sinüs; 3, nazal kaviteler; 4, etmoid hücreler; 5, orta nazal konka; 6, orta nazal meatus; 7, maksiller sinüs; 8, inferior nazal konka; 9, sert damak. Sinüsler Paranazal sinüsler frontal, etmoid, maksiller ve sfenoid sinüslerden oluflur (fiekil 1.8). Frontal sinüs frontal reses bölgesinden kaynaklanan birkaç oluflumdan biri olarak geliflir. Bir tarafta iki, üç hatta daha fazla sinüs yay›nlanm›flt›r, baz› insanlar›nsa frontal sinüsü yoktur. Frontal sinüsün pnömatizasyonunun derecesi de¤iflkenlik gösterir. Pnömatizasyon orbita tavan›na ve lateralde frontal kemik içinde sphenoid kanada kadar uzanabilir. Frontal sinüsler orta meatusun ön yüzüne drene olur. Etmoid Sinüsler Etmoid sinüsler lateral nazal duvar›n üst k›sm› ve orbitan›n medial duvar› aras›nda etmoid kemi¤i petek fleklinde yapan de¤iflik say›da ayr› kavitelerden oluflur. Anterior etmoid hücreler orta meatusun frontal resesine aç›lan frontal reses hücrelerine, etmoid infundubuluma aç›lan infundubular hücrelere ve etmoid bullaya veya yukar›s›na aç›lan bullar veya orta etmoid hücrelere ayr›l›r. Bir ve yedi aras›nda posterior etmoid hücreler bulunabilir. Bullar hücreler arkaya yay›larak ve posterior hücreler öne yay›larak birbirlerinin yerini istila edebilir ve üst üste binebilirler. Posterior etmoid hücreler superior meatusa drene olurlar. Sfenoid Sinüs Sfenoid sinüs genellikle superior nazal konkan›n üstünde ve arkas›ndaki sfenoetmoidal resese aç›l›r. Ostium ge- Maksiller sinüs genellikle en büyük paranazal sinüstür ve maksillan›n gövdesinde yerleflmifltir. ön duvar› bu kemi¤in fasiyal yüzeyidir. Medial duvar› nazal kaviteyle komfludur. Maksiller sinüsün tavan› ayn› zamanda orbitan›n taban›d›r ve orbitan›n blowout fraktürlerinde maksiller sinüs de etkilenebilir. Maksiller sinüs nazal kavitedeki orta meatusa drene olur. Arka molar difllerin kökleri sinüs içine uzanabilir. Maksiller sinüs arkada internal maksiller arterin terminal dallar›n›n geçti¤i pterigomaksiller fossa ile s›n›rland›r›lm›flt›r. Epistaksisi dindirmek için bu damarlara maksiller sinüsten ulafl›labilir. YÜZ Yüz Kemikleri ve Kaslar› Yüzün kemikleri aras›nda frontal ve nazal kemikler ayr›ca maksilla, mandibula, zigomatik ve palatin kemikler gibi yüze has kemikler bulunur. Yüz ve mimik kaslar› a¤›z, burun, orbita, kulak ve kafa derisiyle ilgili olmak üzere befl ana gruba ayr›l›r (fiekil 1.9). Boyundaki platisma kas› da yüze ait kas grubu aras›ndad›r. Bu kaslar›n ana görevi ba¤land›klar› cilt üzerindedir. Bütün bu kaslar fasiyal sinir taraf›ndan innerve olur. Parotis Bezi Parotis bezi kula¤›n afla¤› k›sm›n›n ön ve alt k›sm›nda yerleflip, cilt alt›nda arkada sternokleidomastoid kas›n ön k›sm›n›n üzerine, önde masseter kas üzerine, derinde mandibula, d›fl kulak yolu ve mastoid proçes aras›nda kalacak flekilde mandibula ramusunun arkas›na do¤ru uzan›m gösterir (fiekil 1.10). Bez fasiyal sinirin seyrine göre kabaca lateral ve medial k›sma ayr›l›r. Parotis bezine ba¤l› olarak birkaç periparotid ve intraparotid lenf nodu bulunur ve bunlar fliflebilir. Parotis bezi parotis kanal›yla drene olur. Otik ganglion ç›kan aurikulotemporal sinir taraf›ndan innerve olur. Bölüm 1: Bafl ve Boyun Cerrahi Anatomisi 9 fiekil 1.9 Yüz kaslar› 1, Galea aponörotika; 2, frontalis; 3, procerus; 4, depresör süpersili; 5; korrugatör süpersili; 6, orbikularis okuli; 7, nasalis; 8, levator labi superioris; 9, levator anguli oris; 10, levator labi superioris ala nasi 11, orbikularis oris; 12, mentalis; 13, depresör labi inferioris; 14, depresör anguli oris; 15, platisma; 16, masseter; 17, zigomatikus major; 18, zigomatikus minör; 19, temporalis; 20, lateral pterigoid; 21, medial pterigoid; 22, buksinator. Fasiyal Sinir Fasiyal sinirin anatomik karakteristikleri sinirin ekstrakraniyal k›sm›nda de¤iflkenlik gösterir. Sinirin tan›nmas› için digastrik kas arka karn›n›n, eksternal meatal kartilaj›n, timpanomastoid sütür hatt›n›n ve stiloid proçesin yerlerinin belirlenmesine gerek vard›r. ORAL YAPILAR Maksilla Maksilla üst çenenin ana parças›d›r (fiekil 1.11). Ek olarak dental yap›lar› ve maksiller sinüsü bar›nd›r›r, arkada medial ve lateral pterigoid plaklarla ba¤lant›l›d›r. Sert damak her iki maksilla bir arada oral kavitenin kemik tavan›n› oluflturur. Üst difllerin duyusu posterior superior ve anterior superior alveolar sinirlerle maksiller sinir taraf›ndan al›n›r. Maksiller sinirin (V2) di¤er bir dal› olan infraorbital sinir maksilla ve yumuflak dokular›n yüz üzerindeki duyusunu al›r. Damak Damak, nazal ve oral kavitenin aras›nda yer al›r (fiekil 1.12). Maksilla, palatin kemi¤in horizontal laminalar› ve pterigoid plaklarla oluflur. Bu alan› örten yumuflak dokular a¤z›n tavan› olan sert ve yumuflak damaklar› oluflturur. Yumuflak dama¤›n iskelet deste¤i palatin aponevrozistir. Yumuflak dama¤›n farengeal yüzündeki yüzeyel kas liflerinin ço¤u palatofarengeal kas›n lifleridir. Levator veli palatini, tensor veli palatini ve uvula kaslar› yumuflak damak yap›lar›n› tamamlar. Mandibula fiekil 1.10 Parotis bezi ve fasiyal sinir. 1, Temporal dal; 2, zigomatik dal; 3, bukkal dal; 4, masseter kas; 5, marjinal mandibuler dal; 6, anterior digastrik kas; 7, servkal dal; 8, parotis bezi; 9, posterior digastrik kas; 10, yedinci kraniyal veya fasiyal sinir; 11, pes anserinus. Mandibula veya alt çene, difle kapl› gövde ve mandibula köflesinden yukar› do¤ru uzanan ramustan oluflur. Köfle dahil ramus d›flar›dan masseter kasla kapl›d›r ve bu kas fasiyal sinir ve parotis kanal› taraf›ndan çaprazlan›r. Ra- 10 K›s›m I: Temel Bilim/Genel T›p fiekil 1.11 Maksilla ve çene. A: 1, Sfenopalatin arter; 2, posterior lateral nazal arter; 3, posterior septal arterler; 4, insisiv kanaldaki anastomoz; 5, major palatin arter; 6, minor palatin arter; 7, desendan palatin arter; 8, superior alveolar arterler; 9, pterigoid kanal›n arteri; 10, anterior ve posterior derin temporal arterler; 11, aksesuar meningeal arter; 12, orta meningeal arter; 13, anterior timpanik arter; 14, derin aurikular arter; 15, aurikulotemporal sinir; 16, süperfisiyal temporal arter; 17, bukkal arter; 18, masseterik arter; 19, inferior alveolar arter; 20, asendan farengeal arter; 21, asendan palatin arter; 22, tonsiller arter; 23, eksternal karotid arter; 24, fasiyal arter; 25, superior konstriktör kas. B: D, Digastrik kas (kesilmifl); M, milohyoid arter ve sinir; IA, inferior alveolar arter ve sinir; LA, lingual arter; L, lingual sinir; MPT, medial pterigoid kas ve arter; A, anguler arter; ST, supratroklear arter; SO, supraorbital arter; LPT, lateral pterigoid kas; SL, sfenomandibuler ligaman; O; oftalmik arter. mus ve medial pterigoid kas aras›nda inferior alveolar ve lingual sinirler yer al›r. Ramusun arka kenar›n› parotis bezi örter ve eksternal karotid arterin üst k›sm› bu s›n›r›n içinde ve paralelinde seyreder. Bu arterin süperfisyal dal› temporomandibuler eklemin arkas›nda parotis bezinden ç›kar ve internal maksiller dal› ramusun derininde transvers olarak seyreder. ‹nferiorda ve medialde mandibula köflesi ve gövdesinin arka k›sm› submandibuler bezle iliflkilidir ve medialde mandibulan›n ön k›sm› sublingual bezlerle komfludur. Mandibula ve hareketleriyle yak›ndan ilgili olan kas yap›s› masseter, temporal ve iki pterigoid kaslardan oluflur (fiekil 1.9). Bu kaslar çi¤neme kaslar›d›r ve trigeminal sinirin üçüncü ana dal› taraf›ndan innerve olur. Hiyoid Kemik ve Dil ‹nfrahiyoid ve suprahiyoid kaslar›n yap›flt›¤› hiyoid kemik anterior suprahiyoid ve infrahiyoid fasiyal kompartmanlar› etkili bir flekilde ay›r›r. Suprahiyoid kaslar digastrik ve stilohiyoid kas, milohiyoid ve geniohiyoid kas ve dil kaslar›ndan oluflur (fiekil 1.13). Dilin ekstrensek kaslar› genioglossus, hiyoglossus ve stiloglossustur. Dilin intrensek kaslar›, birbirleri içine giren liflerin kar›fl›k desteleridir ve aralar›nda ba¤ dokusundan septalar bulunur. Orta hattaki septum her iki taraf›n kaslar›, sinirleri ve damarlar› aras›nda yer al›r ve etkili bir flekilde bunlar› ay›r›r. Bu neredeyse kans›z bir orta hat plan›d›r. Rinoloji ve Alerji Matthew W. Ryan Berrylin J. Ferguson K›s›m Çeviri Editörü: Prof. Dr. Can Koç II Koku Alma Duyusu ve 21 Fonksiyon Bozukluklar› Richard L. Doty Steven M. Bromley Çeviri: Dr. ‹brahim Ketenci Windolyn D. Panganiban Koku çok eski ça¤lardan kalma bir duyudur ve havada, suda veya karada yaflayan canl›lar›n hemen tamam›nda bulunur. ‹nsanlarda, bu duyu sistemi yiyecek ve içeceklerin tad›n› almada, güvenli bir flekilde beslenmede ve hayat kalitesinde önemli rol oynar. Koku alma bozuklu¤u nedeniyle merkezimize baflvuran 750’yi aflk›n hastan›n; %68’den fazlas› hayat kalitesinin etkilendi¤ini, %46’s› ifltah ve kilosunun de¤iflti¤ini, %56’s› ise günlük yaflant›s›n›n ve psikolojisinin bozuldu¤unu bildirdi (1). Baz› hastalarda, koku kayb›na ba¤l› olarak belirgin psikolojik, hatta fiziksel ve sosyal bozukluklar görülmektedir (2). En son Virginia Eyalet Üniversitesi taraf›ndan koku testi yap›lan 445 hasta üzerindeki çal›flma gösterdi ki; koku alma bozuklu¤u tesbit edilen %37 olgu ile koku alma bozuklu¤u olmayan %19’u karfl›laflt›r›ld›¤›nda hayatlar› boyunca en az bir defa koku ile ilgili tehlikeli bir olay yaflad›klar› tesbit edildi (3). En s›k yemek piflirme ile ilgili kazalar (%45), daha az olarak da bozulmufl yemek (%25), gaz kaça¤›n› fark edememek (%23) ve yang›n kokusunu alamamak (%7) gibi olaylard›. Yaflanan tehlikeli olay›n s›kl›¤›yla, koku kayb›n›n derecesi aras›nda önemli bir paralellik bulundu. Anosmili hastalar›n %45’inde, ileri hiposmilerin %34,1’inde, orta hiposmilerin %32,8’inde ve hafif hiposmili hastalar›n %24,2’sinde en az bir tehlikeli olay rapor edildi. Birleflik Devletlerde en az 2,7 milyon (%1,4) eriflkinin koku bozuklu¤u oldu¤u tahmin edilmektedir. Bunlara “tat” duyusunda azalma olan hastalar dahil de¤ildir, ki asl›nda bu tan›mlanmam›fl koku bozuklu¤unun yans›ma- s›d›r. Tat duyusunun azalmas›, genellikle tat tomurcu¤u bozuklu¤undan ziyade, olfaktör reseptörlerin kendili¤inden retronazal uyar›lmas› sonucu oluflan lezzet duyusunun kayb›n› gösterir. Bu istatistiklere ra¤men, koku bozuklu¤u t›p profesyonellerinin ço¤u taraf›ndan ihmal edilir. Özellikle, geçimi ve güvenli¤i koku üzerine olanlarda kayg› verici ve tehlikeli sonuçlara yol açabilir (ör: aflç›lar, ev han›mlar›, itfayeciler, su tesisatç›lar›, flarap tüccarlar›, parfümle u¤raflanlar, kozmetik sat›c›lar›, kimyasal madde fabrikas›nda çal›flanlar). Kemosensör bozuklu¤u olan bir çok hasta, problemlerine do¤ru tan› konuncaya kadar ya da umutlar› tükeninceye kadar, defalarca birçok uzmana gider. Baz› hastalar koku kay›plar›n› doktoruna içtenlikle tam olarak anlat›rken, baz›lar› ise objektif bir de¤erlendirmeye kadar fonksiyon kay›plar›ndan habersizdir. Fonksiyon bozuklu¤unun tesbiti ve hastalar›n flikayetini do¤rulamak için kantitatif koku testleri gerekir. Dikkatli bir hekim, koku bozuklu¤unun; Alzheimer hastal›¤› (AH), Parkinson hastal›¤› (PH), multipl skleroz (MS), frontal meningiom, nazofarenks karsinomu ve kronik rinosinüzit gibi birçok ciddi hastal›¤›n erken belirtisi olabilece¤ini unutmamal›d›r. Bu bölümün amac›, KBB uzman›na (a) olfaktör sistemin temel anatomi ve fizyolojisini anlamada, (b) bu fonksiyonu pratik uygulamada tam ve kantitatif de¤erlendirmede ve (c) genel olfaktör bozuklu¤u olan bir hastaya genel yaklafl›m ve ay›r›c› tan›da yard›mc› olmakt›r. Okuyucu, daha ayr›nt›l› bilgi için bu konu ile ilgili baflka kaynaklara baflvurabilir (6). 290 K›s›m II: Rinoloji ve Alerji ‹NTRANAZAL KEMOSENSÖR S‹STEMLER Kara vertebral›lar›n›n ço¤unun burun bofllu¤unda dört çeflit özel nöral sistem mevcuttur: (a) nervus terminalis veya terminal sinir sistemi [s›f›r›nc› kafa çifti (0. KÇ)], (b) as›l olfaktör sistem (I. KÇ), (c) vomeronazal organ (VNO) veya aksesuar olfaktör sistem ve (d) trigeminal somatosensör sistem (V. KÇ). Birçok kemiricinin yerald›¤› baz› gruplarda, beflinci nöral sistem de bulunur. Masera’n›n septal organ› (SOM) ad›n› alan, anterior ventral septum üzerinde olfaktör reseptöre benzeyen epitel yamas› fleklindedir. Eriflkin insanlarda nazal septumun taban›nda her iki yanda yeralan, rudimente ve fonksiyon görmese de vomeronazal organ dahil, bu intranazal sistemlerden en az üçü vard›r (0. KÇ, I. KÇ, V. KÇ). I. Kafa çifti (I. KÇ) genel olarak koku olarak adland›r›lan olay› ve birçok tat duyusunun birlikte de¤erlendirilmesini sa¤lar. I. KÇ’nin toplam 50 kadar olfaktör sinir paketi veya lifi, olfaktör epitelden beyine, kribriform pla¤›n foraminalar› yoluyla ulafl›r. Sinir lifleri içinde milyonlarca reseptör hücreden ç›kan aksonlar bulunur. Olfaktör bulbusun birinci tabakas›n› oluflturan reseptör hücrelerin aksonlar›ndan oluflan olfaktör lifler pia materi deler. Burada dallan›r ve glomerüler tabaka denen bulbusun ikinci tabakas›n› yapan nöronlar›n dendritleri ile sinaps yapar. V. Kafa çiftinin serbest sinir uçlar› nazal mukozaya da¤›l›r (olfaktör nöroepitel dahil). Hem kimyasal hem de kimyasal olmayan uyar›lar birlefltirilir, somatosensör duyular (ör: iritasyon, yanma, so¤uma ve g›d›klanma) ve refleks cevap faaliyete geçer. Örne¤in; mukus sekresyonu ve inhalasyonun durmas›, akci¤er ve burunda ›s› ve kimyasal kaynakl› hasar› azalt›r veya önler. Birçok koku, en az›ndan yüksek konsantrasyonda V. KÇ’nin aktivitesini bir miktar uyar›r (8). I. KÇ ile V. KÇ aras›nda fizyolojik bir etkileflim olabilece¤i öne sürülmüfltür. Bu sonuç anlaml› olsa da, günlük kokular›n alg›lanmas› tart›flmal›d›r (9). Di¤er kafa çiftleri isimlendirildikten sonra keflfedilen 0. KÇ, büyük oranda korunmufltur ve insan dahil bütün vertebral›larda bulunur (10). Periferal parças› burun içindeki ince sinir liflerinin gevflek pleksusundan oluflur ve nodal noktalardaki ganglion varl›¤› ile ay›rdedilir. Fazlaca gonadotropin-salg›layan hormon (GnSH) ihtiva eden 0. KÇ, kribriform plak ve nazal mukozaya ulaflmadan önce nazal epitel aras›nda dallan›r. S›f›r›nc› kafa çiftinin insandaki fonksiyonu bilinmemesine karfl›l›k, baz› türlerde üremede belirgin rol oynar. Örne¤in, erkek hamsterlerde santral ba¤lant›lar kopar›l›rsa, çiftleflme bozuklu¤u olur. Böyle bir lezyondan sonra, difli hamsterlerde kolayl›kla dokunma duyusuna ba¤l› olarak lordoz geliflir. Nervus terminalisteki GnSH muhtevas›n›n, en az›ndan bir k›sm› östrojen taraf›ndan düzenlenmektedir. OLFAKTÖR S‹STEM‹N ANATOM‹ VE F‹ZYOLOJ‹S‹ Olfaktör Epitel Yalanc› çok katl› prizmatik epitel yap›s›nda olan olfaktör nöroepitel; kribriform plakta, septumun üst bölümünde ve hem üst hem de orta konkada yer al›r (fiekil 21.1). Bu epitel morfolojik ve biyokimyasal olarak farkl› en az 6 hücre tipinden oluflmakla birlikte (11), buna prenatal ve postnatal olarak daha az bilinen mikrovilli içeren hücre s›n›flar› eklenmifltir. Birinci hücre tipi, bipolar reseptör hücrelerdir ve sinaps yapmadan, nazal kaviteden beyine ulafl›r. Bu sebeple merkezi sinir sistemine (MSS) viral ve xenobiotik invazyon için ana yolu sa¤lar. ‹nsan dahil bir çok vertebral›larda olfaktör reseptör hücreler, görme hariç, di¤er duyu sistemlerinden fazlad›r. ‹nsanlar bu hücrelerin alt› milyondan fazlas›na sahiptir. Olfaktör reseptör hücreler 5-7 mm geniflli¤indedir ve genellikle nöroepitelin alt üçte ikisinde bulunur (fiekil 21.1). Bu hücrelerin silialar› bilinen 9+2 mikrotubul düzeninde organize olmas›na ra¤men, respiratuar epitelden farkl› olarak; da- fiekil 21.1 Olfaktör reseptör nöroepitelin elektron mikroskopik görüntüsü. Alt sa¤da, reseptör siliya; ortadaki göbekli oval yap› eritrosite uymaktad›r (R.M. Costanzo’nun izniyle). Bölüm 21: Koku Alma Duyusu ve Fonksiyon Bozukluklar› ha uzundur, dynein kollar› eksiktir (intrensek motilite) ve kokulu ligantlarla etkileflen yedi bölgede transmembran reseptörleri içerir. Silialar›n toplam yüzeyi insanda 22 cm2dir, Alman Shepherd köpe¤inde ise 700 cm2’yi geçer. ‹kinci hücre tipi, destekleyici hücredir. Bu hücrelerde siliadan daha çok mikrovilli bulunur. Bipolar hücreleri birbirinden ay›r›r ve mukus yap›s›n›n düzenlenmesine yard›m eder. Ayn› zamanda, kokular›n etkisizlefltirilmesi ile ilgilidir ve epitelin yabanc› maddelerden korunmas›na yard›m eder. Destekleyici hücreler, xenobiotik metobolize edici enzimler (ör: sitokrom P-450) içerir. Asini ve Bowman bezlerinin duktus epiteli ile benzer özellik gösterir, bu bezler olfaktör nöroepitele yak›n mukusun ço¤undan sorumludur. Üçüncü hücre tipi, epitel yüzeyinde yerleflen, az bilinen mikrovilli hücreleridir. Mikrovilli hücreleri çeflitli türlerin üst ve alt hava yollar›nda bulunan f›rça (brush) hücrelerine benzer. Destekleyici hücrelerde oldu¤u gibi, genelde üst yüzünde mikrovilliye sahiptir. ‹nsanda mikrovilli hücreleri bipolar hücreler ile onda bir oran›nda bulunur. Bu hücrelerin kemoreseptör içerdiklerine dair bir kan›t yoktur ve fonksiyonlar› bilinmemektedir. Dördüncü hücre tipi, Bowman bezlerini ve kanallar› döfler. Beflinci ve alt›nc› hücre tipleri ise, horizontal (koyu) ve globose (aç›k) basal hücrelerdir ve di¤er hücre tiplerinin ç›kt›¤› basal membran yak›n›nda yerleflmifllerdir. Her bir reseptör hücrenin tek bir koku reseptör genine sahip oldu¤una inan›l›r. Vertebral›lar›n olfaktör epitelinde yaklafl›k olarak 1000 farkl› reseptör hücresi bulunur (12). ‹nsanda bu genlerin ço¤u yalanc› gendir, bu nedenle fonksiyonel reseptörlerin say›s› 400’den azd›r. Olfaktör reseptör genlerini gösteren bir çal›flma, 2004 y›l›nda Fizyoloji ve T›pta Nobel Ödülü alm›flt›r. Ödülü alan Linda Buck ve Richard Axel, genetik perspektiften hareketle koku duyusunun organizmalar için kritik önemi oldu¤unu, olfaktör reseptör genlerin, genomun bütün genlerinin yaklafl›k olarak %1’i oldu¤unu göstermifllerdir. Bu, bilinen en büyük vertebra gen ailesini yans›t›r. Reseptörlerin belli tipleri, reseptör tabakas›na rastgele da¤›lmaz, üst üste birkaç flerit halinde bir alanla s›n›rl›d›r. Rodentlerde kribriform pla¤›n dorsal ventral eksenine paralel seyreder. Menco ve Jackson (13), elektron mikroskobu kullanarak bu alanlar›n muhtemel morfolojik ba¤lant›lar›n› göstermifltir. Embriyonun 16. gününde, posterior bölgelerin (yaklafl›k 1. ve 2. bölgeye karfl› gelir) anterior bölgeden (3. ve 4. bölgeye karfl› gelir) daha yüksek reseptör hücre yo¤unlu¤una sahip oldu¤unu göstermifllerdir. Ayr›ca, destek hücre mikrovillileri 1. bölgede 2. bölgeye göre daha uzundur ve reseptör hücrelerine bitiflik hücrelerin tepesi, 1. ve 2. bölgede, 3. ve 4. bölgedekinden daha düzdür. Üçüncü ve dördüncü bölgede ayn› zamanda glandüler aç›kl›klar vard›r ve da¤›n›k mikrovilli hücrele- 291 ri iç kula¤›n tüylü hücrelerini and›r›r. Sinapslar›n hepsinde tek bir nörotransmitter (glutamate) kullan›lmas›na ra¤men, koku reseptörlerinin bütün aksonlar› olfaktör bulbusta s›n›rl› say›da glomerül yapacak flekilde görülür. Bir reseptör hücrenin, basit bir allelden türemifl tek tip reseptör gibi görülmesine karfl›l›k, her hücre çok say›da, fakat s›n›rl› bir uyar› aral›¤›nda duyarl›d›r (14). Bu, bir tek reseptörün bir molekül yap›s›n› kabul etti¤ini vurgular ve cevaplar›n kompleks çapraz ba¤lant›s› yolu ile kodlama meydana gelir. Hepsi olmasa da, olfaktör reseptör proteinlerin ço¤u, uyar›c› guanin nükleotid ba¤layan protein Golf’ye ba¤lan›r (15). Uyar›ld›¤› zaman, adenilat siklaz enzimini aktive eder ve ikinci haberci adenosin monofosfat (cAMP) üretilir. Golf ile uyar›lan cAMP hücrede da¤›l›r ve hücresel depolarizasyonu aktive eder. Bunu; siklik nükleotid- iyon kanallar› ve Ca2+’a ba¤l› Cl– veya K+ kanallar›n› açarak yapar. Çeflitli kokular taraf›ndan üretilen adenil siklaz aktivitesi , kurba¤a silier preparatlar›nda kurba¤alar›n elektro-olfaktogram (EOG) büyüklü¤ü ile uyumlu bulunmufltur (EOG; aktive olmufl reseptör say›s›yla iliflkili bir yüzey potansiyelidir) (16). ‹nsanlarda alg›lanan ayn› kokularla benzer yo¤unluklarda elde edilmifltir (17). Baz› kokular siklik guanozin monofosfat› (cGMP) da aktive eder. Bunun, adaptasyon esnas›nda oldu¤u gibi, olfaktör reseptör nöronlar›n duyarl›¤›n›n ayarlanmas›nda da rol oynad›¤› kabul edilir. Olfaktör reseptör hücrelerde Golf ‘dan baflka G proteinleri (ör: Gi2 ve G0) belirlenmifl olmas›na ra¤men, bunlar erken transdüksiyon olaylar›nda etkili de¤ildir, aksonal sinyal iletimi, aksonal ayr›m ve hedef innervasyon gibi çeflitli olaylara yard›m eder. Olfaktör reseptör hücreler ektodermden geliflir, 1. s›ra nöron yerine geçer ve hasar sonras› rejenere olabilir. Olfaktör epitelin belirgin hasar›nda; ayn› tip basal hücre, en tipik olarak bir globose hücre, nöronlar ve nöral olmayan hücrelere dönüflme potansiyeline sahip görünür. Bu durum, daha önce kök hücrelerde tan›mlanmayan farkl›laflma potansiyeli gösteren horizontal bazal hücreleri içine al›r (11). Maalesef, insanda hücre rejenerasyonu nadiren tamamlan›r, oldu¤u zaman da yafl ve bir çok metabolik faktörün etkisinde kal›r. Bunun ötesinde; niçin, metaplastik respiratuar epitel hasarl› olfaktör epitel bölgesini istila eder? Niçin ve ne zaman metaplazi olur? Niçin bu bölgedeki epitel hiçbir zaman olfaktör epitele dönüflmez? Bunlar›n hepsi s›rd›r. Tamirin tipi, bafllang›çtaki epitel hasar›n büyüklü¤ü ve derecesi ile iliflkili görülmektedir. Mukozan›n baziler tabakas› tamamen yaralan›nca, respiratuvar epitele benzer bir metaplastik de¤iflim olur. E¤er hasar belirgin de¤ilse veya toksik etki devam etmiyorsa, rejenerasyonda genellikle daha az ve düzensiz hücreler meydana gelir. Mitotik hücreler, genç duyu hücreleri, olgun duyu hücreleri ve ölen hücreler, olfaktör epitel içinde bir arada bulunur. Olfaktör reseptör hücrelerin rejenerasyon oran›, eskiden inan›ld›¤› gibi, genetik 292 K›s›m II: Rinoloji ve Alerji olarak önceden hesaplanamaz, çevresel etkenler reseptör tabakan›n hangi elemanlar›n›n yerini alaca¤›n›n belirlenmesinde önemli rol oynar (18). Kronik sigara içen birinde sigaray› b›rakt›ktan sonra, olfaktör fonksiyonlardaki düzelme y›llar içinde ve doza ba¤l› olarak de¤iflir (19). Bu bize, olfaktör epitel hücre yap›lar›n›n dönüflümünün düflünülenden daha uzun zaman ald›¤›n›, olfaktör epitelin hasarl› alandaki büyümesinin nisbi olarak yavafl ve önceki travma miktar›na veya her ikisine ba¤l› oldu¤unu gösterir. Olfaktör Bulbus Daha önce belirtildi¤i gibi, olfaktör sinirin akson demeti, nazal kavitedeki kribriform plak foraminalar› aras›ndan olfaktör bulbusa do¤ru seyreder. Bu demetlerin herbirinin içinde 50-200 grup olfaktör reseptör hücre aksonu vard›r. Hepsinin etraf›, birbirine benzeyen, olfaktör hücre k›l›f›n›n ç›k›nt›lar› taraf›ndan sar›l›r ki bu özellik MSS astrositlerinde yayg›nd›r [ör: glial fibriler asidik protein (GFAP) ve S-100 proteinleri]. Reseptör hücrelerden gelen aksonlar, olfaktör bulbusta yerleflmifl küreye benzer bir yap› olan glomerüller içindeki ikinci s›ra nöronlar›n (mitral ve püsküllü hücreler) dentritleri ile sinaps yapar. Genç kifliler; bulbusun ikinci tabakas›nda tek veya iki tabaka halinde dizilen bu 50-200 mm yap›lar›n binlercesine sahipken , yafl ilerledikçe bunlar azal›r ve 80 yafl›n üstünde neredeyse tamamen yok olur. Onlar›n geliflmesi ve devaml›l›¤› reseptör hücrelerin trofik etkisine ba¤l›d›r. Ontogeni esnas›nda, baz› glomerüller, reseptör nöronlarca innerve edilmesine ra¤men, ayn› reseptörü vurgulamaz, duyu girifli olmad›¤› zaman bile devaml›l›¤›n› sürdürebilen bu atipik glomerüller yaflla birlikte kaybolur. Tipik olarak eriflkin glomerülü, ayn› tip reseptörü vurgulayan reseptör hücrelerinden gelen aksonlar› al›r. Belirli bir reseptör nöron yaln›zca bir glomerule yönelir ve belirli bir glomerül kendi girifl sinyalinin ço¤unu epitelin s›n›rl› bir bölgesinden al›r. Mitral ve püsküllü hücrelerin apikal dentritleri sadece bipolar reseptör nöronlarla sinaps yapmakla kalmaz, ayn› zamanda glomerüler tabakadan ç›kan sentrifugal lifler ve nöronlar aras›nda sinaps yaparlar. Bunlar›n ço¤u gama amino bütirik asiderjik (GABAerjik) veya dopaminerjiktir. Orta ve iç püsküllü hücrelerin gövdeleri, olfaktör bulbusun üçüncü konsantrik tabakas›nda bulunur (d›fl pleksiform tabaka), halbuki mitral hücreler dördüncü konsantrik tabakada bulunur (mitral hücre tabakas›). Primer olarak d›fltaki pleksiform tabakada, granül hücreleri (afferent sinyal modülasyonunda önemli hücreler), mitral hücreler ve püsküllü hücreler aras›nda sinaptik ba¤lant› vard›r. Burada afferent sinyaller yeniden düzenlenir. Anatomi kitaplar›nda genel olarak “medial” ve “lateral” olfaktör traktus fleklinde ikiye ayr›lmas›na ra¤men, primatlarda fonksiyonel medial traktus yoktur. Olfaktör Korteks ‹kincil olfaktör yap›lar, mitral ve püsküllü hücrelerle ba¤lant›l›d›r ve genel olarak olfaktör korteks olarak tan›mlan›r. Bu yap›lar (a) anterior olfaktör nükleus, (b) prepiriform korteks, (c) lateral entorinal korteks, (d) periamigdaloid korteks (altta amigdala ile komflu bir bölge), ve (e) amigdalin kortikal nükleusudur. Orbitofrontal bölgenin primer ve sekonder olfaktör korteksi aras›ndaki ana ba¤lant›, talamusun mediodorsal nükleusu yoluyla olur. Ayn› zamanda, prorinal korteksten, posterolateral orbitofrontal bölgeye direkt olarak kortiko-kortikal ba¤lant› vard›r. Önemli bir kan›t olarak; görme, tat ve somatosensörial duyu sistemlerinden gelen bilgiler, orbitofrontal korteks, anterior cingulate korteks ve insula gibi çeflitli yap›larla birleflir ve sosyal olmayan ö¤renme ifllemine katk›da bulunur. KOKU ALMA YETENE⁄‹NE YAfiIN ETK‹LER‹ Önemli olan gerçek flu ki, koku fonksiyonunun azalmas› normal yafll› kiflilerde nadir de¤ildir ve yaflla birlikte belirgin flekilde azal›r (fiekil 21.2). Asl›nda, eriflkin bir insan›n koku duyusundaki azalman›n en büyük etkeni yaflt›r, sigara kullan›m› bu etkiyi art›r›r. (5). ‹flitme ve görmedeki de¤iflikliklerden farkl› olarak, ço¤unlukla yafla ba¤l› koku duyusundaki azalma fark edilmez. Doktorlar koku alma kabiliyetini kantitatif olarak nadiren görme ve iflitme keskinli¤ini de¤erlendirdikleri gibi de¤erlendirirler. 65 yafl›ndan genç nüfusun yaklafl›k %1’inde koku ile ilgili ciddi bir problem vard›r. Bu oran 65-80 yafllar aras›nda belirgin olarak artar, hemen hemen bunlar›n yar›s› koku kabiliyetinin azald›¤›n› ifade eder. Bu durum 80 yafl›ndan büyüklerde %75’e kadar ç›kar (5). Yafla ba¤l› olarak geliflen koku fonksiyon bozuklu¤unun birçok sebebi vard›r; (a) hayat boyu tekrarlayan viral ve di¤er zararl› etkenler sonucu olfaktör reseptörlerde oluflan birikmifl hasar, (b) Kribriform plak foraminas›nda osifikasyon ve kapanma, (c) Alzheimer ve Parkinson hastal›¤› ile ilgili erken geliflen patoloji (bkz. 5. ve 20. kaynak). KOKU BOZUKLUKLARI Terminoloji Anosmi; koku alma yetene¤inin kayb›n›, hiposmi veya mikrosmi ise koku alma yetene¤inin azalmas›n› belirtir. Total anosmi, burunun her iki taraf›ndan hiçbir kokunun al›namamas›, parsiyel anosmi ise belirli kokular›n al›namamas›d›r. Baz› vakalarda, parsiyel anosmi genifl bir koku spektrumuna karfl› duyarl›¤›n azalmas› (genel hiposmi) ile birlikte, yaln›zca baz› kokular için eflik de¤erin ileri derecede azalmas›n› gösterir. Özgül anosmi, koku duyusu normal olmas›na ra¤men, bir veya birkaç özel ko- Bölüm 21: Koku Alma Duyusu ve Fonksiyon Bozukluklar› 293 KOKU AYIRDETME TEST SKORLAR KADIN (n= 1158) ERKEK (n= 797) TOTAL GRUP (n= 1955) YAfi GRUP kunun alg›lanamamas› durumudur ve nadir bir t›bbi konsültasyon nedenidir. Hiperosmi, akut anormal koku ifllevidir ve kokulara afl›r› duyarl›l›k olarak yorumlan›r. Koku fonksiyon bozukluklar› tek tarafl› veya çift tarafl› olabilir (bazan binazal veya uninazal terimleri de kullan›l›r). Disosmi, kötü veya bozuk alg›lanan koku duyusunu, parosmi ve kakosmi koku kalitesinde bozulmay› (ör: çiçe¤in ekfli kokmas› gibi), pantosmi ise koku uyaran› olmadan koku alg›lanmas›n› (ör: koku halüsinasyonlar›) ifade eder. Olfaktör agnozi, koku ifllenme süreci, dil ve genel entellektüel fonksiyonlar normal olmas›na ra¤men, koku alg›s›n›n olmamas›n› ifade eder. Agnozi, serebral enfarkt ve ensefalit geçirmifl hastalarda görülebilir. Presbiosmi terimi, yafla ba¤l› koku duyusunda azalmay› ifade etmek için zaman zaman kullan›l›r, ancak di¤er terimlere göre daha az tercih edilir ve anosmi ile hiposmiyi ay›rt etmez. Presbiosmi teriminin kullan›lmas›, koku alg›s›ndaki ve alg›lama miktar›ndaki bozulmay› sadece yafllanmayla izah eder. ‹letim Tipi veya Sensörinöral Koku Bozukluklar› Kimyasal duyu bozukluklar› bir çok sebepten kaynaklanabilir (Tablo 21.1) ve bunlar birçok yolla belirti verebilir. Mesela, kafa travmas› tipik olarak anosmi veya hiposmi yapar, bununla beraber, disosmi veya parosmi de vakalar›n büyük bir k›sm›nda meydana gelir. Benzer olarak, toksik maddelerin, ilaçlar›n ve sistemik hastal›klar›n farkl› etkileri olabilir. Genel olarak fonksiyon bozuklu¤u iki yolla olur: (a) iletim veya tafl›ma yollar›ndaki bozukluktan (ör: sinonazal hastal›k veya mukozal emilimde de¤iflim) veya (b) sensörinöral bozukluktan ki bu ya olfak- fiekil 21.2 Pensilvanya Üniversitesi Koku Belirleme Testi (UPSIT) sonuçlar›n›n yafl ve cinsiyet da¤›l›m›. Veri noktalar›ndaki numaralar örnek büyüklüklerini göstermektedir (Doty RL, ve ark izniyle, Smell identification ability: changes with age. Science 1984;226:14411443. Copyright©1984, American Association for the Advancement of Science). tör epitelin do¤rudan etkilenmesi (ör: virüslerden veya havadaki toksinlerden) veya merkezi olfaktör nöral yap›lardaki yaralanma (ör: tümörler ve di¤er kitlelerin olfaktör traktusa bas› yapmas›) sonucu olur. Baz› hastalarda koku bozuklu¤unu bu s›n›flardan birine sokmak zordur, çünkü reseptörlere ulaflan hava ak›m›nda t›kan›kl›k ve olfaktor sistemin nöral bileflenlerinin yaralanmas› birlikte olabilir. Koku fonksiyon bozukluklar›ndan iletim bozuklu¤una ba¤l› olanlar, ço¤unlukla baflar›yla tedavi edilebilmektedir, ancak sensörinöral bozukluklara ba¤l› olanlar için bu söylenemez. Ne yaz›k ki, koku bozukluklar›n›n ço¤u asl›nda sensörinöraldir. Do¤umdan hemen sonra olfaktör nörepitelde ilerleyici de¤ifliklikler olur ve olfaktör epitelin solunum epiteline dönüflümü s›k görülen bir olayd›r. Hayvan çal›flmalar› sigara duman› gibi solunum yolu ile al›nan kimyasal toksinlerin , olfaktör epitelde de¤iflikliklere yol açt›¤›n› göstermifltir. Bu de¤ifliklikler, t›pk› hava yoluyla düflük miktarda al›nan çeflitli toksinlerin koku fonksiyonuna yapt›¤› etkiler gibi (21), sigara içen ve geçmiflte içmifl olan insanlarda doza ba¤l› koku alg› de¤iflikliklerini de aç›klar (19). ‹lginç olarak, patojenlerden ar›nm›fl bir çevrede beslenmifl s›çanlarda koku reseptör hücrelerinin daha uzun yaflad›¤› görülmüfltür. Bu da bize olfaktör epiteldeki birçok metabolik ve yenilenme faaliyetinin çevresel ajanlardan etkilendi¤ini düflündürmektedir. Anosmi ve Hiposminin S›k Görülen Sebepleri Kronik anosmi ve hiposmi vakalar›n›n yaklafl›k üçte ikisinde sebepler; geçirilmifl üst solunum yolu enfeksiyonlar› (ÜSYE), kafa travmas›, nazal ve paranazal sinüs hasta- 294 K›s›m II: Rinoloji ve Alerji TABLO 21.1 OLFAKTÖR D‹SFONKS‹YON NEDENLER‹NE A‹T B‹LD‹R‹LEN ÖRNEKLER Hava Kirletici ve Sanayi Tozlar› Aseton Asitler (ör:sülfirik) Kül Benzen Benzol Bütil asetat Kadmiyum Karbon disülfid Çimento Tebeflir Klor Krom Kömür Pamuk Krezol Etil asetat Etil ve metil akrilat Flor Formaldehit Hububat Hidrazin Hidrojen selenid Hidrojen sülfid Demir karboksil Kurflun Manganez Nikel Nitröz gazlar Boya çözücüler Ka¤›t Biber Nane ya¤› Fosfor oksiklorid Potasyum hidrat Silikon dioksid Baharatlar Trikloretilen ‹laçlar Adrenal steroidler (kronik kullan›m) Aminoasitler (fazla) Sistein Histidin Analjezikler Antipirin Anestezikler, lokal Kokain HCl Prokain HCl Tetrakain HCl Antikanser ajanlar (ör: metotreksat) Antihistaminikler (ör: klorfeniramin maleat) Antimikrobiyaller Griseofulvin Linkomisin Makrolidler Neomisin Penisilinler Streptomisin Tetrasiklinler Tirotrisin Antiromatizmaller Alt›n tuzlar› D-penisilamin Antitiroidler Metimazol Propiltiyourasil Tiyourasil Antiviraller Kardiyovasküler/antihipertansifler Gastrik ilaçlar Simetidin Hiperlipoproteinemi ilaçlar› Atorvastin kalsiyum (Lipitor) Kolestiramin Klofibrat ‹ntranazal tuzlu solüsyonlarla: Asetilkolin Asetil, β-metilkolin Mentol Striknin Çinko sülfat Lokal vazokonstrüktörler Opiyatlar Kodein Hidromorfon HCl Morfin Psikofarmasötikler (ör: LSD, psilosibin) Sempatomimetikler Amfetamin sülfat Fenbutrazat HCl Fenmetrazin teoklat Endokrin Addison hastal›¤› Konjenital adrenal hiperplazi Cushing sendromu, Diabetes mellitus Fröhlich sendromu Gigantizm Hipergonadotropik hipogonadizm Hipotiroidizm Kallmann sendromu Mens Gebelik Panhipopituitarizm Turner sendromu Enfeksiyonlar–Viral/Bakteriyel Acquired immunodeficiency syndrome AIDS Akut viral rinit Bakteriyel rinosinüzit Bronflektazi Mantar ‹nfluenza Riketsiya Mikrofilarya Burun Lezyonu/Havayolu Obst. Adenoid hipertrofi Alerjik rinit Pereniyal Mevsimsel Atrofik rinit Kronik inflamatuar rinit Hipertrofik rinit Nazal polipozis Rinitis medikamentoza Yap›sal anormallik Septum deviasyonu Ala nazi zay›fl›¤› Vazomotor rinit T›bbi Müdahaleler Adrenalektomi Anestezi Anterior kranyotomi Arteriyografi Kemoterapi Frontal lob ç›kar›lmas› Gastrektomi Hemodiyaliz Hipofizektomi ‹nfluenza afl›s› Larenjektomi Ooferektomi Paranazal sinüs ekzenterasyonu Radyoterapi Rinoplasti Temporal lob ç›kar›lmas› Tiroidektomi Neoplazmlar–Kafa içi Frontal lob gliomlar› ve di¤er tm. Orta hat kraniyal tümörleri Parasagital meningiomlar Korpus kallosum tümörleri Olfaktor yar›k/kribriform plate meningiomu Osteomlar Paraoptik kiazma tümörleri Anevrizmalar Kraniofaringiom Hipofiz tümörleri (özellikle adenom) Suprasellar kolesteatom Suprasellar meningiom Temporal lob tümörleri Neoplazmlar–Burun içi Nöro-olfaktör tümörler Estezyoepitelyoma Estezyonöroblastoma Estezyonörositoma Estezyonöroepitelyoma Di¤er benign ve malign nazal tümörler Adenokarsinom Lösemik infiltrasyon Yayg›n nazofarenks tümörü Nörofibroma (devam ediyor) Bölüm 21: Koku Alma Duyusu ve Fonksiyon Bozukluklar› 295 TABLO 21.1 (devam›) Yayg›n paranazal tümörler Schwannoma Neoplazm–Burun D›fl›, Kafa D›fl› Meme Gastrointestinal trakt Larenks Akci¤er Over Testis Nörolojik Alzheimer hastal›¤› Beyin absesi (öz. frontal veya etmoidal bölge) Down sendromu Ailevi disotonomi Kafa travmas› Hidrosefali Korsakoff psikozu Migren Menenjit Multipl skleroz Myastenia gravis Paget hastal›¤› Parkinson hastal›¤› Refsum sendromu Sifiliz Syringomiyeli Temporal epilepsisi Hamartomlar Mesial temporal skleroz Skarlar/eski infarktlar Vasküler yetmezlik/anoksi Küçük multiple serebrovasküler kazalar Subkalvian çalma sendromu Geçici iskemik ataklar Nutrisyonel/Metabolik Abetalipoproteinemi Kronik alkolizm Kronik böbrek yetmezli¤i Siroz Gut Protein kalori malnutrisyonu Uygun olmayan total parenteral nutrisyon Eser element eksikli¤i Bak›r Çinko Whipple hastal›¤› Vitamin eksikli¤i Vitamin A Vitamin B6 Vitamin B12 Psikiyatrik Dikkat eksikli¤i hastal›¤› Depresif hastal›klar Histeri Hasta numaras› yapma Olfaktör referans sendromu fiizofreni Mevsimsel affektif bozukluk Dipnot: Bu özel bir liste de¤ildir ve bildirilen baz› etyolojiler, vaka sunumlar› ve duruma ba¤l› kan›tlara dayanmaktad›r. l›klar›d›r (1). Di¤er nedenler aras›nda; nörodejeneratif hastal›klar (ör: Alzheimer Hastal›¤›, idiyopatik Parkinson Hastal›¤›), iatrojenik müdahaleler (ör: septoplasti, rinoplasti, konka rezeksiyonu ve radyoterapi), burun içi neoplazmlar (ör: inverted papillom, hemanjiom, esthesionöroblastom), kafa içi tümör ve lezyonlar (ör: Foster Kennedy Sendromu, olfaktör yar›k menenjiomlar›, frontal lob gliomlar›), epilepsi, psikiyatrik hastal›klar, çevresel kimyasallara maruz kalma ve hipotiroidi bulunmaktad›r. Daha s›k görülen etyolojilerle ilgili ayr›nt›lar takip eden bölümlerde tart›fl›lacakt›r. Üst Solunum Yolu Enfeksiyonlar› Kal›c› koku bozukluklar›n›n en s›k görülen nedenidir. Her zaman de¤il, ama ço¤unlukla s›k görülen enfeksiyonlardan daha ciddi bir enfeksiyonla meydana gelir. ÜSYE iliflkili koku bozukluklar›n›n alt›nda yatan mekanizma ço¤u hastada olfaktör reseptörlerin do¤rudan etkilenmesidir. ÜSYE iliflkili koku bozuklu¤u bulunan hastalarda olfaktör reseptörlerin toplam say›s›n›n azald›¤›, kalan reseptörlerin de anormal oldu¤u görülmüfltür. Kafa Travmas› Koku ve tat bozukluklar›n›n yaklafl›k %11-19’unun sebebidir. Kafa travmas›n›n fliddeti anosmi ihtimalinin as›l belirleyicisidir (22). Örne¤in, Glasgow Koma Skalas› (GKS) düflük (GKS 3-8) olanlarda anosmi geliflme ihtimali, orta (GKS 9-12) olanlara göre %50’den fazla artm›flt›r (23). Hatta, 24 saat veya daha fazla bilinç kayb› geli- flen hastalarda, bilinç kayb› geliflmeyenlere göre, sonuçlar daha kötüdür (22). Yaralanman›n fliddeti ve bilinç kayb›na ek olarak, travma sonras› anosmi geliflme riskini art›ran di¤er faktörler aras›nda; ön kafa taban› k›r›klar›, bilateral subfrontal lob yaralanmalar›, dura y›rt›klar› ve BOS s›z›nt›s› bulunmaktad›r (24). Arkadan ve yandan gelen darbeler, önden gelenlere göre daha çok anosmiye sebep olur. (22). Oksipital, frontal, kafa taban› ve orta yüz bileflik k›r›klar›nda, temporal ve parietal k›r›klara göre, koku de¤ifliklikleri görülme ihtimali iki kat fazlad›r (25). Yüz k›r›klar›, nazozigomatik-Le Fort k›r›klar›nda, frontoorbital k›r›klarda ve saf Le Fort k›r›klar›nda, kokuyla ilgili rahats›zl›klar daha s›k görülür (26). Travma ile ilgili koku bozukluklar›nda birçok mekanizmalar ileri sürülmektedir. Bunlar; (a) tabanda beyinin nispi hareketiyle kribriform plaktaki olfaktör sinir liflerinin kesilmesi, (b) olfaktör epitelde ve sinirlerde yaralanma olmadan burun ve sinüs yap›s›n›n bozulmas› sonucu hava ak›m›n›n de¤iflmesi, (c) koku bilgisini ulaflt›ran merkezi bölgelerde kontüzyon veya kanama olmas›d›r (ör: olfaktör bulbus ve traktusun kendisi, inferior frontal bölgenin septal çekirde¤i, orbitofrontal bölgeler veya anteromedial temporal loblar). Nazal ve Paranazal Sinüs Hastal›klar› Nazal ve paranazal sinüs hastal›klar› çok yayg›nd›r. Y›lda, ortalama 31 milyon Amerikal›n›n rinit veya rinosinüzite yakaland›¤› söylenmektedir. Biyopsi çal›flmalar›na göre, 296 K›s›m II: Rinoloji ve Alerji koku bozuklu¤unun büyüklü¤ü olfaktör mukozadaki de¤iflikliklerin fliddetiyle do¤ru orant›l›d›r. Gerçekte, burun hastal›¤› olan hastalardan al›nan epitelyal biyopsilerde olfaktör hücreler, kontrol grubu biyopsilerine göre daha az bulunmaktad›r. Altta yatan patolojik mekanizmalar; reseptörlere ulaflan hava ak›m›nda de¤ifliklikler, mukozal yap› kompozisyonu ve reseptör hücrelerin farkl›laflmas›, olgunlaflmas› ve ifllevindeki mediatöre ba¤l› de¤iflikliklerdir. Nörodejeneratif Hastal›klar Nörodejeneratif hastal›klarda meydana gelen koku fonksiyon bozukluklar› ile ilgili ciddi araflt›rmalara ihtiyaç vard›r. Koku bozuklu¤u, Alzheimer hastal›¤› ve idyopatik Parkinson hastal›¤›n›n ilk belirtisi olabilir (27,28). Alzheimer hastal›¤›nda, olfaktör bulbus mitral ve püsküllü hücre uzant›lar›n› alan limbik beyin bölgeleri, en yüksek oranda nörofibriller dü¤üm ve nörotik plak bulunan beyin bölgesi haline gelir (29). Parkinson hastal›¤›nda klasik nörolojik belirtilerin ortaya ç›kmas›ndan önce, hastal›¤›n evresi, ilaç kullan›m›, hastal›k süreci, maske yüz, tremor, rijidite, bradikinezi ve yürüme bozukluklar› gibi belirtilerin fliddeti ile iliflkisi olmayan bilateral koku bozukluklar› ortaya ç›kar (30-32). Son y›llarda nörolojik tablolar›n ayr›m›nda koku testlerinin kullan›m› ve önemi giderek artmaktad›r. Parkinson hastal›¤› ve Lewy hücreli demans hastal›¤›nda koku fonksiyonunda kayda de¤er bozukluk olmas›na ra¤men, ilerleyici supranükleer felç, kortikobazal gangliyonik dejenerasyon, 1-metil-4 fenil-1,2,3,6-tetrahidropiridin (MPTP) ile tetiklenmifl Parkinson hastal›¤›nda koku bozuklu¤u çok az olur veya hiç olmaz (27). Multiple sistem atrofileri gibi, “Parkinson-plus” sendromunda çok hafif koku kayb› olur ki, bu spinoserebellar ataksi gibi serebellar sendromlardan net olarak ayr›lamaz (33). MS’de koku kayb›, olfaktör iflleme ile ilgili santral beyin k›s›mlar›ndaki (ör: inferior middle temporal lob ve periorbital frontal korteks) plaklar›n say›s› ile do¤ru orant›l›d›r (34). Serebellumun, koku fonksiyonunun ve sürecin etkin bir parças› oldu¤unun anlafl›lmas› ilgi çekicidir (35). Bu durum, esansiyel tremor (36) ve baz› serebellar ataksilerdeki (33) hafif koku kayb›n› aç›klamaya yard›mc› olabilir. Parkinson hastal›¤› (PARK2) ve damarsal parkinsonizmde koku fonksiyon bozuklu¤u görülmez. Bu bilgi, erken ortaya ç›kan parkinsonizm ve damarsal parkinsonizmin idyopatik Parkinson hastal›¤›ndan ayr›m›nda koku testlerinin kullan›m›n› desteklemektedir. Alzheimer ve Parkinson hastal›¤›ndaki koku kayb›n›n temeli iyi anlafl›lamam›flt›r. Transgenik ve uyuflmufl fare modelleri kullan›larak yap›lan baz› yeni çal›flmalarda bir çok etkenin sorumlu olabilece¤i öne sürülmüfltür. Öyle ki; apoE eksikli¤i bulunan fareler koku fonksiyonunun ölçümüyle ilgili baz› davran›fllar› vahfli tip kontrol farelerine göre daha az göstermifllerdir (38). ApoE lipid tafl›y›- c› bir proteindir ve AH ile iliflkili bir risk faktörü olarak bilinmektedir, ayr›ca sinir tamiri ve yeniden flekillenmesiyle ilgili oldu¤u tahmin edilmektedir. Enteresan olarak, sinir lifleri ile ilgili bir protein olan tau’yu afl›r› gösteren farelerde de koku kay›plar› bulunmaktad›r (39). ‹atrojenik Yaralanma ‹atrojenik travma, KBB, difl hekimli¤i ve beyin cerrahisinde s›k yap›lan cerrahi ifllemler, kimyasal duyu fonksiyonunda kay›plara yol açabilmektedir. Bu ifllemlere örnek olarak; burun ve sinüs cerrahileri (ör: rinoplasti), larenjektomi, transsfenoidal hipofiz cerrahisi, frontal veya temporal lob rezeksiyonlar›, gastrektomi ve tiroidektomidir. Larenksin ilerlemifl kanserlerinde kemoradyoterapi ile total larenjektomiyi hayat kalitesi aç›s›ndan karfl›laflt›ran bir çal›flmada, total larenjektomide koku ile ilgili sorunlar›n kemoradyasyona göre çok daha fazla oldu¤u görülmüfltür. Bununla beraber, kemoradyoterapi alan hastalarda a¤›z kurulu¤una ba¤l› sorunlar daha çok olmaktad›r (40). Genel olarak, üst konkan›n k›smi rezeksiyonunun koku kayb› ile sonuçlanabilece¤ine inan›l›r. Bununla birlikte, bu inanç tamam›yla do¤ru olmayabilir. Yeni yap›lm›fl bir çal›flmada, sfenoid sinüse yaklafl›m için üst konkan›n alt k›sm› ç›kar›lan hastalarda, örneklerin sadece %16’s›nda olfaktor mukoza görülmüfl ve ameliyat sonras› koku bozuklu¤u olanlar›n hiç birinde al›nan konka parças›nda olfaktör sinir elemanlar› bulunmam›flt›r (41). Koku Bozukluklar›n›n (Disosmi) S›k Görülen Sebepleri Disosmiler, ço¤unlukla, olfaktör epitelin hasar›yla sonuçlanan kafa travmas›, üst solunum yolu enfeksiyonlar›, toksik kimyasal maddelerle karfl›laflma gibi, bir çok hastal›¤› takip eden dejeneratif/rejeneratif sürecin bir parças›d›r. Ayr›ca, genifl bir psikiyatrik hastal›klar grubunda (ör: psikoz) ortaya ç›kar. Disosmilerin ço¤u, zaman içinde kendili¤inden iyileflir. Bununla beraber kafa travmas›, üst solunum yolu enfeksiyonu gibi nedenlerle anosmisi olan hastalarda, anosmi ortaya ç›kmadan önce, haftalar veya aylar süren disosmi dönemi olmaktad›r. Muhtemelen, hastalar›n ço¤unda disosmi epitelyal süreci yans›tmakta, anosmi de¤il ama hiposmi, disosmik duruma efllik etmekte ve bunun ortaya ç›kmas› en az›ndan baz› afferent ifllemlerin halen sa¤lam oldu¤unu göstermektedir. Nadir durumlarda disosmi, tahminen merkezi fonksiyon bozukluklar› (ör: temporal lob) ile ilgi olarak, aura benzeri halüsinasyon fleklinde bulunmaktad›r. Böyle vakalar›n ço¤unda hiçbir nöbet aktivitesi kaydedilemez ve hiçbir MSS lezyonu veya tümörü görülmez. S›kl›kla disosmi, sinüzitteki gibi pürülan sekresyon veya halitozis veya üremi gibi vücuttan sal›nan kötü kokular›n alg›lanmas›na ba¤l› olabilir. Disosmiye yol açan di¤er hastal›klardan, pediatrik nörolojik bir bozukluk olan β-methil- Genel Otolarengoloji Byron J. Bailey Shawn D. Newland K›s›m Çeviri Editörleri: Dr. As›m Kaytaz III 37 Tükürük Bezlerinin Anatomi ve Fizyolojisi Benjamin C. Stong Michael E. Johns Michael M. Johns III Çeviri: Dr. As›m Kaytaz Dr. Yalç›n Alimo¤lu ‹nsanlardaki majör tükürük bezleri çift parotis, submandibular ve sublingual bezlerden meydana gelirler. Buna ek olarak yüzlerce minör tükürük bezi bütün oral kaviteyi kaplamaktad›rlar. Ana rolleri tükürük üretmektir. Tükürük sindirime yard›mc› olur, mukozay› kurulu¤a karfl› korur, difl çürüklerine karfl› koruma sa¤lar ve homeostaz sa¤lanmas›nda yard›m eder. Bafl ve boyun cerrah› bezlerin anatomik iliflkileri ve bunlar›n inervasyon ve sekresyon fizyolojisine aflina olmal›d›r. Buna ek olarak tümör histogenezisinde bez embriyolojisi hakk›nda bilgi sahibi olmak önemlidir. GEL‹fi‹MSEL ANATOM‹ Majör tükürük bezleri embriyonik hayat›n alt›nc› ile sekizinci haftalar› aras›nda oral ektodermin çevreleyen mezenkime d›fl bir pofl olarak büyümesi ile geliflmektedirler (fiekil 37.1). Primordiumlar nihai duktus orifisleri bölgelerinden geliflmekte ve ayr›nt›l› tubuloasiner sistemlere dönüflmektedirler. Fasiyal sinir anteriora do¤ru ilerledikçe parotis tasla¤› posteriora do¤ru büyür ve nihai olarak siniri glandüler doku ile çevreler. Mezenkimal kapsül bezi sard›kça lenf nodlar›n› hapseder ve bezin kendisinin içine uzant›lar gönderir. Minör tükürük bezleri oral ektoderm ve nazofarengeal endodermden köken al›rlar ve basit tubuloasiner sistemler olufltururlar. ANATOM‹ Parotis bezi majör tükürük bezlerinin en büyü¤üdür ve preauriküler bölgede cilt ve cilatalt› dokular›n derininde yer almaktad›r (fiekil 37.2). Asiner hücreleri temel olarak seröz sekretuar tiptedirler. Fasiyal sinir, bezi tan›m olarak daha büyük supranöral ve daha küçük infranöral komponentlere böler. Parotis kompartman› parotis bezi ve iliflkili damar, sinir ve lenfatiklerini içeren üçgen fleklindeki boflluktur. Parotis kompartman› süperiorda zigoma, posteriorda d›fl kulak yolu, inferiorda stiloid proses, stiloid kaslar ve internal karotid ve juguler damarlar taraf›ndan s›n›rland›r›lm›flt›r. Bezin anterior kenar› bezin süperiorundan posterior s›n›rlar›na do¤ru masseter kas›n yüzeyelinde bir köflegen oluflturur. Buna ek olarak parotis dokusunun küçük bir kuyru¤u mastoid prosese do¤ru posteriora uzan›r ve sternokleidomastoid kas›n üzerinde kal›r. Stensen duktusu bezin anterior s›n›r›ndan zigoman›n 1,5 cm afla¤›s›ndan ortaya ç›kar. Yaklafl›k 4-6 cm uzunlu¤unda olan duktus anteriora do¤ru masseter kas› çaprazlayarak uzan›r, mediale döner buksinator kas› deler ve son olarak intraoral olarak ikinci üst molar›n tam karfl›s›na aç›l›r. Fasiyal sinirin bukkal dal› duktus ile beraber uzan›r. 518 K›s›m III: Genel Otolarengoloji 8 hafta 10 hafta Parotis duktusu Nazal septum Parotid taslak Bukkal mukoza Sublingual taslak Submandibular taslak SLe D‹l SMe fiekil 37.1 Majör tükürük bezlerinin 8 ve 10 haftal›k embriyolarda geliflimi (aksiyal kesit). Smt, submandibular taslak, Slt sublingual taslak (Meyerhoff WL, Rice DH, Salivary gland anatomy and phsiology. Paparella MM, Shumrick DA, Meyerhoff WL, eds. Otolaryngology-head and neck surgery, 3rd ed. Philadelphia: WB Saunders, 1992’den, izin al›narak). Parotis fasyas› derin servikal fasyan›n yüzeyel katman›n›n devam›d›r ve yüzeyel ve derin katlara ayr›l›r. Yo¤un yüzeyel fasya çevre kaslardan, anteriorda masseterden ve posteriorda sternokleidomastoidden uzan›r ve süperiorda zigomaya ulafl›r. Fasya glandüler dokunu içerisine septumlar yollar. Bu da bez ve fasyas› aras›nda cerrahi plan›n ayr›lmas›n› önler. Bu elastik olmayan kapsülün Temporal dal DKY Zigomatik Bukkal Duktus Stiloid ç›k›nt› Pes anserinus Marginal mandibular dal Servikal dal varl›¤› nedeniyle, parotis bezinin süpüratif veya di¤er ekspansif süreçleri cerrahi drenaj gerektirirler. Parotis fasyas›n›n derin kat› digastrik kas›n posterior bölümünün fasyas›ndan uzanarak stilomandibular membran› oluflturur (fiekil 37.3). Membran parotis bezini submandibular bezden ay›r›r ve mandibuladan anteriora do¤ru, stilomandibular ligamandan inferiora, stiloid prosesten posteriora gerer. Ara s›ra, parotis dokusu stilomandibular membrandaki bir zay›f bölgeden herniye olabilir ve lateral farengeal duvarda yer alabilir. Bu nedenle parotis bezinin derinindeki tümörler parafarengeal kitleler olarak görülebilirler. Fasiyal Sinir Fasiyal sinir kafa taban›ndan, stiloid prosesin lateralinde ve mastoid tipin medialinde yer alan stilomastoid foramenden ç›kar. Fasiyal sinir stilomastoid foramenden ç›kt›ktan sonra üç motor dal verir: Stilohiyoid kasa, postauriküler kasa, ve digastrik kas›n posterior kar›nc›¤›na. Sinir etraf dokular ile olan iliflkisi ile identifiye edilebilir. “Tragal pointer” medialde stilomastoid foramene do¤ru iflaret eden konkal kartilaj›n bir uzant›s›d›r. Sinir timpanomastoid sütürün 6-8mm anteroinferiorunda yer almaktad›r. Stilomastoid foramenden ç›kt›ktan sonra fasiyal sinir daha sonra parotis bezine girmek üzere laterale döner. Pes anserinusta (kaz aya¤›) üst temporofasiyal ve alt servikofasiyal bölümlere ayr›l›r. ‹ki alt bölüm daha sonra befl majör dal› oluflturmak üzere dallan›rlar: Temporal, zigomatik, bukkal, marjinal mandibular ve servikal. S›kl›kla, bukkal, zigomatik, ve temporal dallar aras›nda sinirleraras› küçük ba¤lant›lar ve dallanma flekillerinde normal anatomik varyasyonlar vard›r (fiekil 37.4). Normal anatomi, tümör varl›¤›nda oldu¤u gibi, bozuldu¤u zaman fasiyal sinir birçok sabit iliflkiden idantifiye edilebilir. Fasiyal sinirin bukkal dal› parotis duktusunun seyrini takip eder ve duktusun süperior veya inferiorunda yer al›r. Temporal dal yüzeyel temporal damarlar ile paralel olarak zigomatik ark› çaprazlar. Marjinal mandibular dal bezin inferior s›n›r› boyunca posterior fasiyal vene (retromandibular ven) yüzeyel seyreder. Her dal distalde idantifye edilip bezin içinden proksimale do¤ru takip edilebilir. Ara s›ra, ana sinir trunkusu her zamanki landmarklar ile identifiye edilemezse, stilomastoid foramenden ç›kan siniri idantifye etmek için mastoidektomi yap›labilir. Nervus Aurikülaris Magnus fiekil 37.2 Parotis bezi ve fasiyal sinir. Stiloid prosesin lateralinde sinirin stilomastoid foramenden ç›kt›¤›na dikkat ediniz. Çevre dokular ile sinir dallar›n›n iliflkisine de dikkat ediniz. Nervus aurikülaris magnus (C 2,3) kulak kepçesinin posterior yüzeyi ve kulak memesinin his duyusunu sa¤lar. Servikal pleksusun en büyük dal›d›r ve s›kl›kla parotidek- Bölüm 37: Tükürük Bezlerinin Anatomi ve Fizyolojisi 519 Stiloid ç›k›nt› Stilomandibular membran Stilomandibular ligaman Stilohyoid kas Digastik kas (posterior kar›nak) Sternokleidomastoid kas fiekil 37.3 Stilomandibular membran (parotis fasyas›n›n derin kat›). Parotis dokusunun bu fasyadan herniasyonu parafarengeal kitleye neden olabilir. tomi s›ras›nda kesilir. Sternokleidomastoid kas›n posterior s›n›r›n›n etraf›ndan geçer ve daha sonra süperiora do¤ru kulak kepçesine do¤ru uzan›r. Gerekli oldu¤u zaman sinir fasiyal sinir greftlemesi için al›n›p kullan›labilir. Aurikülotemporal Sinir Aurikülotemporal sinir trigeminal sinirin mandibular (üçüncü) divizyonunun bir dal›d›r. Foramen ovale yoluyla ç›kar, d›fl kulak yolu anteriorundan süperiora döner ve süperfisiyel temporal damarlara paralel giderek skalp› inerve etmek üzere uzan›r. Sinir, parotis bezine sekresyo- nu stimule eden otik gangliondan postganglionik parasempatik lifler tafl›r. Parotidektomi sonras› s›k bir komplikasyon Frey sendromudur (gustatuar terleme). Bu ciltteki kolinerjik sempatik ter bezlerinin parotidektomi sonras› ekspoze olan aurikülotemporal sinirden gelen postganglionik lifler ile aberan reinervasyon sonucu meydana gelir. Frey sendromundan yeme s›ras›nda fasiyal terleme hikayesine dayanarak flüphelenilmelidir. Bu durum Minor’un niflasta iodin testi ile teyit edilebilir (1). Bu test etkilenmifl bölgeyi tan›mlar ve tedaviyi planlamada yard›mc› olabilir. Tip III (%28) Tip IV (%24) Tip I (%13) Tip II (%20) fiekil 37.4 Fasiyal sinirin dallanma flekillerinin normal varyasyonu (Pogrel M, Schmidt B, Ammar A. The relationship of the buccal branch of the facial nerve to the parotid duct. J Oral Maxillofac Surg 1996;54:71’dan, izin ile). 520 K›s›m III: Genel Otolarengoloji Deri alt› greftleri, timpanik sinir kesilmesi ve topikal antikolinerjik kremler ve yamalar da dahil olmak üzere preventif ve tedavi edici, medikal ve cerrahi tedavi seçenekleri kullan›lm›flt›r. Blitzer ve ark. ço¤u tedaviler ile fliddetli derecede semptomatik hastalar›n uzun vadeli kontrolünün tarihsel olarak tatmin edici olmad›¤›n› bildirmifllerdir. Ancak son çal›flmalarda lokal intradermal botulinum toksin enjeksiyonu iyi sonuçlar vermifl, ve minimal yan etki ile sürekli uzun vadeli kontrol ve minimal yan etkiyle sonuçlanm›flt›r (1,2). Botulinum toksin presinaptik nöronlardan asetilkolin sal›n›m›n› bloke eder. Cilt kolinerjik ter bezlerinin kötü reinervasyonu nedeniyle uzun vadeli sonuçlar sa¤lad›¤› kabul edilmektedir. Arteriyel Beslenme Eksternal karotid arter parotis bezinin majör kan beslenmesini sa¤lar. Arter sefalik yönde mandibulaya paralel olarak ilerler, mandibular kondil seviyesinde iki terminal dal›na (maksiler ve superfisiyel temporal arterler) ayr›l›r. Süperfisiyel temporal arterin bir dal› olan transvers fasiyal arter parotis bezi, Stensen duktusu, ve masseter kas›n› besler. Transvers fasiyal ven ona efllik eder ve parotis duktusu ile zigomatik ark aras›ndan anteriora do¤ru ilerler. Venöz Drenaj Süperfisiyel temporal ven posterior fasiyal (retromandibular) veni oluflturmak üzere maksiler vene kat›l›r. Posterior fasiyal ven parotisin en önemli venöz drenaj›d›r ve fasiyal sinirin derininde yer al›r. Ven, karotid arterin lateralinde ilerler ve bezin alt polünde ortaya ç›kar. Daha sonra postaurikular vene eksternal jugular veni oluflturmak üzere kat›l›r. Ayn› zamanda posterior fasiyal ven common fasiyal veni oluflturmak üzere anterior fasiyal vene kat›l›r. Common fasiyal ven son olarak internal juguler sisteme boflal›r. Masseter kas Stilohiyoid kas Parotis bezi Lenfatik Drenaj Parotis bezi iki lenf nodu kat› olan tek tükürük bezidir. Yaklafl›k 3 ile 20 nod içeren yüzeyel katman› bez ile kapsülü aras›nda yer al›r. Bu nodlar parotis bezi d›fl kulak yolu, kulak kepçesi, skalp, göz kapaklar›, ve lakrimal bezleri drene ederler. ‹kinci nod katman› parotis dokusunun derininde yer al›r ve parotis bezi, d›fl kulak yolu, orta kulak, nazofarenks ve yumuflak dama¤› drene eder. Parotisin yüzeyel lobunda derin lob ile karfl›laflt›r›ld›¤› zaman daha fazla nod vard›r. Bu iki sistem yüzeyel ve derin servikal lenf sistemlerine boflal›rlar. Submandibular Bez ‹kinci en büyük majör tükürük bezi submandibular (submaksiler) bezdir. Hem muköz hem de seröz hücreler içerir. Bez digastrik kas›n anterior ve posterior kar›nc›klar› ve mandibulan›n inferior kenar› taraf›ndan oluflturulan submandibular üçgende yer al›r (fiekil 37.5). Bez mandibula ramusunun medial ve inferiorunda yer al›r ve yüzeyel ve derin lobu oluflturmak üzere C fleklinde milohyoid kasa sar›l›r (fiekil 37.6). Submandibular bezin yüzeyel lobu lateral sublingual bofllukta yer al›r. Bezin derin lobu (asl›nda rutin submandibular bez eksizyonu s›ras›nda ilk karfl›lafl›land›r) milohiyoid kas›n inferiorunda yer al›r ve bezin kitlesini oluflturur. Derin servikal fasyan›n yüzeyel kat› bezi kaplamak üzere ikiye ayr›l›r. Wharton duktusu bezin medial yüzeyinden ç›kar, milohyoid ve hyoglossus kaslar›n›n aras›nda genioglossus kas›n›n üzerinde ilerler. Daha sonra a¤›z taban›nda lingual frenulumun lateralinde intraoral olarak aç›l›r. Duktus yaklafl›k 5 cm uzunlu¤undad›r. Duktus bezden ç›kt›¤› zaman hipoglossus siniri inferiorda ve lingual sinir süperiorda yer al›r. Fasiyal ven ve arter VII Marjinal mandibular dal Digastrik kas›n posterior kar›nc›¤› Digastrik kas›n anterior kar›nc›¤› Milolhiyoid kas Submanndibular bez fiekil 37.5 Submandibular üçgen. Marjinal mandibular sinirin mandibula ve fasiyal damarlarla olan iliflkisine dikkat ediniz. Bölüm 37: Tükürük Bezlerinin Anatomi ve Fizyolojisi Lingual n. ‹nferior alveolar n. Submandibular ganglion Parotis bezi Submandibular bezi Milohyoid kas Submandibular duktus Sublingual bezi fiekil 37.6 Submandibular bezin yüzeyel ve derin loblar› milohioyid kas taraf›ndan ayr›l›r. Sublingual bezin a¤›z taban›n›n plikas› boyunca aç›lan multipl duktuslar› mevcuttur. Submandibular bez sempatik sinir sistemi (SSS) ve parasempatik sinir sistemi (PSSS) taraf›ndan inerve edilir, ve bunlar s›ras›yla bezi muköz ve sulu tükürük üretmek için uyar›rlar. PSSS inervasyonu fasiyal sinirin bir dal› olan korda timpani siniri taraf›ndan verilir. Korda lingual sinir yolu ile submandibular beze preganglionik parasempatik lifler tafl›r. Submandibular ganglionda lifler bezi tükürük üretmek üzere uyarmak için postganglionik parasempatik lifler ile sinaps yaparlar. Sempatik lifler süperior servikal gangliondan kaynak al›rlar ve lingual arter ile beze giderler. Fasiyal arter bezin majör kan beslenmesini sa¤lar. Eksternal karotid arterin majör bir dal› olan arter süperior ve anteriora do¤ru yol al›rken submandibular bezin derin bölümünde bir oluk oluflturur, bezin süperior yüzünde laterale geçer ve mandibuladaki bir çenti¤in etraf›nda yüzü beslemek üzere döner. Anterior fasiyal ven bezi drene eder. Fasiyal sinirin marjinal mandibular dal› anterior fasiyal venin yüzeyelinde yer al›r. Diseksiyon s›ras›nda siniri korumak için bir manevra veni ba¤lamak ve bezin süperioruna bezden ay›rarak kald›rmak ve böylece eleve edilen fasyan›n içinde onu korumakt›r. Lenf nodlar› bez ve kapsüler fasya aras›nda yer al›rlar ancak glandüler dokunun derininde yer almazlar. Nodlar derin servikal ve juguler zincirlere drene olurlar. Sublingual Bez Sublingual bez majör tükürük bezlerinin en küçü¤üdür ve a¤›z taban›n›n hemen alt›nda yer al›r (fiekil 37.6). Primer olarak mukus salg›layan asiner hücreler içerir. Bez lateralde mandibula ve genioglossus kas›, inferiorda milohi- 521 yoid kas› taraf›ndan s›n›rland›r›l›r. Submandibular bez duktusu ve lingual sinir, sublingual bez ve genioglossus kas› aras›nda uzan›r. Parotis ve submandibular bezlerin aksine sublingual bezi gerçek bir fasyal kapsül sarmaz. Yaklafl›k 10 küçük duktus (Rivinus duktuslar›) bezin süperior yüzeyinden ç›kar ve intraoral sublingual k›vr›m veya a¤›z taban› plikas› boyunca aç›l›rlar. Ara s›ra, duktuslardan birkaç tanesi majör sublingual duktusu (Bartholin) oluflturmak üzere birleflebilirler, bu da Wharton duktusuna boflal›r. Di¤er majör tükürük bezleri gibi, sunlingual bez hem SSS hem de PSS taraf›nda inerve edilir. Lingual sinir submandibular gangliondan beze postganglionik parasempatik lifleri tafl›r. Fasiyal arter servikal gangliondan sempatik lifleri tafl›r. Lingual arterin sublingual dal› ve fasiyal arterin submental dal› sublingual beze kan sa¤larlar. Venöz drenaj arterlere karfl›l›k gelen venler arac›l›¤›yla olur. Majör lenfatik drenaj submandibular nodlara olur. Minör Tükürük Bezleri Minör tükürük bezleri bütün oral kaviteyi kaplayan ve say›lar› yaklafl›k 600-1000 aras›nda olan muköz, seröz ve mikst bezlerdir. Her bezin kendi basit duktusu vard›r ve direkt olarak oral kaviteye boflal›r. Bezler bukkal, labial, palatal ve lingual bölgelerde toplanm›fllard›r. Ayr›ca tonsilllerin süperior polünde (Weber bezleri), tonsil plikalar›nda ve dil kökünde de bulunabilirler. Minör tükürük bezi tümörleri en büyük s›kl›kla damak, üst dudak ve yanakta yerleflmifl bezlerden ç›karlar. Bezlerin arteriyel kanlanma, venöz drenaj ve lenfatik drenajlar› bezlerin yerlefltikleri oral kavite bölgesine karfl›l›k gelmektedir. Ço¤u bez lingual sinirden parasempatik inervasyon al›r, ancak damakta yerleflmifl bezler palatin sinirler arac›l›¤›yla sfenopalatin gangliondan inerve olurlar. F‹ZYOLOJ‹ Tükürük bezinin en önemli fonksiyonu tükürük üretimidir. Tükürü¤ün befl majör fonksiyonu vard›r: (a) Yemek bolusunun kayganlaflt›r›lmas› ve bir biyofilm bariyeri ile oral kavite yüzeylerini y›kama, (b) tamponlama kapasitesi sa¤lamak, (c) difl bütünlü¤ünü korumak, (d) antibakteriyel fonksiyonlar yapmak, (e) tat ve sindirimde yard›m (3). Tükürü¤ün tamponlama sistemi bikarbonat, fosfat, üre ve asidi nötralize eden amfoterik proteinleri içerir. Bu maddeler uyum içinde yenilen kimyasal maddeleri tamponlamak ve oral kavite pH’s›n› 6-7 aras›nda tutmak üzere etki gösterirler. Difl bütünlü¤ü devaml› demineralizasyon ve remineralizasyon taraf›ndan korunur. Demineraizasyon genel olarak asitin plaklar aras›ndan difl yap›s›na difüzyonu ile, remineralizasyon da difl maddesine hidroksiapatit depozisyonununu kolaylaflt›racak kalsiyum ve fosfat›n süpersatürasyonu arac›l›¤›yla meydana gelir. 522 K›s›m III: Genel Otolarengoloji Florid, difl çürü¤üne dirençli matriks oluflturarak remineralizasyon sürecini artt›r. Tükürük taraf›ndan sa¤lanan antimikrobiyal aktivite immünolojik komponentlerin kompleks bir etkileflimidir. Bunlar aras›nda sekretuar IgA, IgG ve IgM; ve proteinler, müsinler, peptitler ve enzimler gibi nonimmünolojik komponentler mevcuttur (3). Sekretuar IgA virüsleri nötralize etmek, bakteriyel antijenleri deaktive etmek ve bakterileri agrege ederek tükürü¤ün en büyük immünolojik fonksiyonunu sa¤lar. Laktoferrin mikroplar için bir besin kayna¤› olan ferrik demir iyonlar›n› ba¤lar bu da bakterileri aç b›rakarak beslenme immünitesi sa¤lar. Lizozomlar hücre duvar› y›k›m›nda yard›mc› olurlar ve bakteriyel hücre lizisine yol açarlar. Peroksidaz tiyosiyanit ile bakteri metabolik yan ürünlerini katabolize eder ve hidrojen peroksiti oksidize ederek mükozay› korur. Müsinler tükürükte multifonksiyonel bir rol oynarlar. IgA ile kompleks yapt›klar›nda her biri kendi bafl›na sahip olduklar›ndan daha fazla bakteriyel ba¤lanma kapasitesine sahiptirler. Müsinler bakteriyel ve fungal kolonizasyon ve oral doku yüzeylerine organizmalar›n ba¤lanmas›n›n düzenlenmesiyle yak›ndan iliflkilidirler. Buna ek olarak müsinler mükoza ve diflleri kimyasal iritanlar, karsinojenler ve kurulu¤a karfl› bir biyofilm oluflturarak koruyan tükürükteki en iyi kayganlaflt›r›c› maddedirler. Glikoproteinler, staterinler, aglutininler, histadin ve prolinden zengin proteinler gibi tükürük proteinleri bakterileri agrege ederler ve yüzeylere yap›flma yeteneklerini azalt›rlar. Protein içeri¤i tükürük ak›fl h›z› ile orant›l› olarak artmaktad›r. Paradoksik olarak, tükürü¤ün immünolojik fonksiyonu sa¤l›kl› oral bir mükozay› destekler ve bu da sa¤l›kl› oral kavitenin korunmas›nda yard›mc› olur. Vücudun volemik durumundaki de¤ifliklikler tükürük bezi sekresyonuna yans›r. Hipovolemi, glandüler dehidratasyon ve bu yüzden susuzluk hissine yol açar. Buna ek olarak c›va, kurflun, kükürt, iyot, morfin, antibiyotik ve baz› virüsler tükürükte aktif sekresyonu uyar›rlar, ancak salg›lar› homeostazda önemli bir rol oynamaz. C›va zehirlenmesi stomatit, kurflun zehirlenmesi kurflunun gingival birikmesine yol açabilir. Kuduz ve poliomiyelit virüsleri tükürükte salg›lan›rlar ve bu flekilde bulaflt›r›labilirler. ‹nsan immunyetmezlik virüsü (HIV)’e karfl› sekretuar IgA antikorlar› da tükürükten izole edilmifllerdir. ‹nsan immünyetmezlik virüsü (HIV)’in en önemli bulaflma yolunun mükozal yüzeylerden enfeksiyöz lökositler yolu ile oldu¤u ortaya at›lm›flt›r. HIV’in oral bulaflma olas›l›¤›n›n düflük olmas›n›n primer nedeni tükürük hipotonisitesi ve bunun sonucundaki hücre lizisi oldu¤u kabul edilmifltir (3,4). Tükürük Üretimi Sekretuar Birim Tükürük üretimi proksimalde asinüste bafllayan ve distalde duktuslar taraf›ndan modifiye edilen aktif bir süreçtir. Tükürük üretimi için iki ana tetikleyici çi¤neme ve ‹nterkalar duktus Strated duktus Ekstretor duktus Asinüs Bazal hücreler Bazal invaginasyonlar ve mitokondriler Sekretuar granüller Endoplazmik retikulum Golgi cisimcikleri Myoepiteliyal hücre fiekil 37.7 Tükürük bezi sekretuar birimi; ilk sekresyon proksimalde asiner hücreler taraf›ndan oluflturulur ve distalde hipotonik bir s›v› oluflacak flekilde modifiye edilir. tat uyar›lar›d›r. Asidik yiyecekler en iyi uyaran ve tatl› yiyecekler en az etkili uyarand›r. Koku flafl›rt›c› bir flekilde kötü bir salg›sal uyarand›r. Sekretuar birim asinüs, sekretuar tübüller ve toplay›c› kanallara karfl›l›k gelir (fiekil 37.7). Asiner hücreler ve proksimal duktuslar glandüler hücrelerden daha önce üretilmifl haz›r sekresyonlar› atmak için kas›lan miyoepiteliyal hücreler taraf›ndan çevrelenmifllerdir. Asinüsler tükürük salg›larlar. Tükürük interkalar duktuslar ile intralobar ve interlobar duktuslara, bunlardan da daha büyük toplay›c› duktuslara boflal›r. ‹ntralobar ve interlobar duktuslar su ve tuz transportunda görevli olan sekretuar tübülleri olufltururlar. Daha önce de tarif edildi¤i gibi parotis ve submandibular bezlerin karmafl›k tubuloasiner sistemleri vard›r, ancak sublingual bezlar›n 10-12 toplay›c› kanala birleflen interlobar duktuslar›n oldu¤u basit sistemleri vard›r. Parotis bezinin sadece seröz asiner hücreleri oldu¤u için ince, sulu ve müsinden yoksun tükürük salg›lar. Sublingual bezin sadece müköz asiner hücreleri vard›r ve bu yüzden daha visköz, müsinden zengin tükürük salg›lar. Submandibular bez her iki tip asiner hücreyi içerir ve mikst (seröz ve müköz) tükürük salg›lar. Minör tükürük bezleri seröz, müköz veya mikst asinüsler içerirler. Sekretuar Süreç Tükürük üretimi hücre sentezi ve aktif transportu içeren aktif bir süreçtir. Tükürük sekresyonu iki birbiri ile iliflkili süreci kapsar: Primer sekresyon ve duktal sekresyon. Primer sekresyon asiner hücreler taraf›ndan oluflturulur, tükürü¤ün elektrolit içeri¤i ve ozmolaritesi plazmaya benzerdir. Sekresyon distalde tübül içerisinde hareket et- Bölüm 37: Tükürük Bezlerinin Anatomi ve Fizyolojisi 523 Küçük süperfisiyel petrozal sinir Otik gangliyon Lingual sinir Submandibular gangliyon Korda timpani Aurikubtemporal (V3) sinir Parotid Submandibular bez Sublingual bez tikçe primer sekresyon üzerinde modifikasyonlar yap›l›r ve hipotonik bir s›v› üretilir. Asiner hücrelerin histolojik incelenmesi di¤er protein salg›layan hücrelere önemli benzerlik ortaya koyar. Sekretuar (zimojen) granüller primer sekresyonun organik bilefliklerinin ço¤unu içerir. Seröz asiner hücreler amilaz içeren sekretuar granüller üretirler, müköz hücre granülleri ise müsin içerir. Asiner hücrelerin elektrokimyasal incelemesi ayn› zamanda sodyum, potasyum ve klorid iyonlar›n›n aktif transportunun primer sekresyon üretiminde iliflkili oldu¤unu ortaya koyar. ‹stirahat halindeki asiner hücreler –20 ile –35 mV aras›nda bir membran potansiyeli gösterirler. Otonomik sinir sisteminin uyar›lmas› ile K+ ç›k›fl› ve Cl- girifli sonucu olarak hücreler hiperpolarize olur, daha negatif hale gelir. Stimulasyon ile depolarize olan di¤er uyar›labilir hücrelerin aksine olan bu hiperpolarizasyon sekretuar potansiyel olarak bilinir. Tükürük distale do¤ru hareket ettikçe duktuslar tükürük içeri¤ini su, elektrolit ve organik solüt sekresyonu; su, elektrolit rezorpsiyonu yapmak suretiyle de¤ifltirir. Duktal transportun net etkisi Na konsantrasyonunda azalma ve K konsantrasyonunda artmad›r. Tükürük salg›lanma ve rezorpsiyon sürecinin bir sonucu olarak her zaman plazmaya göre hipotoniktir. Hipotonisitenin dereceleri ak›fl h›z›na ba¤l›d›r. H›zl› ak›fl transport zaman›n› azalt›r ve daha düflük hipotonisiteye yol açar. Daha yavafl ak›fl h›zlar› daha uzun transit zaman› sa¤lar ve hipotoni- fiekil 37.8 Majör tükürük bezlerinin parasempatik innervasyonu. siteyi artt›r›r. Hipotonik tükürük plazma sodyum düzeylerinin maskeleyici etkilerini azaltarak tad duyusunu iyilefltirir (3). Buna ek olarak hipotonik tükürük müsin glikoproteinlerini hidrate eder ve geniflleterek oral kavite biyofilm katman›n› destekler. Otonomik ‹nervasyon Parasempatik Sinir Sistemi Parasempatik siniri sistemi (PSS) taraf›ndan tükürük bezinin uyar›lmas› bol sulu tükürük üretimine yol açar. Preganglionik parasempatik nöronlar beyin sap›n›n tükürük nukleuslar›ndan kaynak al›r, anatomik ganglionlarda sinaps yapar ve sensöriyel sinirler ile tükürük bezlerine girerler (fiekil 37.8). Parotis bezi parasempatik sinir sistemi inervasyonunu glossofarengeal sinirden (kraniyal sinir IX) al›r. Pregangliyonik parasempatik lifler otik gangliona timpanik (Jacobson) ve küçük süperfisiyel petrozal sinirler taraf›ndan tafl›n›rlar. Postganglionik lifler daha sonra aurikulotemporal sinir (kraniyal sinir V3’den) taraf›ndan parotis bezine yönlendirilirler. Submandibular ve sublingual bezler PSS liflerini lingual sinir ile yolculuk eden korda timpani sinirinden (kraniyal sinir VII’nin dal›) al›rlar. Lifler submandibular ganglionda sinaps yaparlar. Postganglionik parasempatik lifler bezlerin yak›n çevresine asetilkolin b›rak›rlar ve stimulasyon nörotransmitterin pasif difüzyonu yoluyla oluflur. Postganglionik sinirler ve bezler aras›nda gerçek bir sinaps yoktur. 524 K›s›m III: Genel Otolarengoloji Asetilkolin PSS’nin primer nörotransmitteridir. Asetilkolin reseptörleri nikotinik veya muskarinik olabilirler, ancak tükürük bezi uyar›lmas› sadece ikincisi ile iliflkili görünmektedir. Asetilkolin y›k›m›n› bloke eden antikolinesterazlar reseptör bölgelerindeki asetilkolin etkisini uzat›rlar ve glandüler sekresyonu uzat›rlar. Tam tersine, postgangliyonik reseptör bölgelerinde asetilkolin ile yar›flan atropin gladüler uyar›lmay› azalt›r ve bu nedenle güçlü bir antisiyalogog olarak kullan›lm›flt›r. Atropinin s›k›nt› verici antikolinerjik etkileri nedeniyle skopolamin ve metskopolamin benzer flekilde antisiyalogog olarak kullan›lm›fllard›r. Sempatik Sinir Sistemi Sempatik sinir lifleri süperior servikal gangliondan kaynak al›rlar ve tükürük bezlerini besleyen arterler ile birlikte uzan›rlar. Sempatik sinir sistemi sinirleri eksternal karotid arter ile parotis bezini beslemek üzere middle meningeal arter (5), submandibular bezi beslemek üzere lingual arter ve sublingual bezi beslemek üzere fasiyal arter ile beraber uzan›rlar. Sempatik sinir sisteminin en önemli nörotransmiteri norepinefrindir ve bütün sinapslar adrenerjiktir. Bezin sempatik sinir sistemi taraf›ndan uyar›lmas› k›t, visköz, protein, inorganik ve organik solütlerden zengin bir tükürük üretir. Tükürük bezlerinin PSSS taraf›ndan uyar›lmas› sulu sekresyonlar üretir. Garnett göstermifltir ki tükürük bezlerinin PSSS taraf›ndan uyar›lmas› asiner s›v› üretmektedir ve sempatik sinir sisteminin uyar›lmas› daha önceden oluflturulmufl organik komponentlerin sal›n›m›na neden olmaktad›r. Tarihsel inançlar›n aksine Emmelin SSS stimülasyonunun gerçekte PSSS ile uyar›lm›fl sekresyonu artt›rd›¤›n› kan›tlam›flt›r. Elektron mikroskopisi miyoepitelyal hücrelerin PSSS ve sempatik sinir sistemi ile çift inervasyon ald›klar›n› ve her ikisi ile stimülasyonun kontraksiyona yol açt›¤›n› göstermektedir. Parotise sempatik kesintinin klinik sonucu “ilk ›s›r›k sendromu” olarak bilinir (5). Bu parafarengeal bölge cerrahisinin bir komplikasyonudur ve asendan sempatetik zincir kopmas› ile iliflkili oldu¤u kabul edilmektedir. Horner sendromu ile beraber görülebilir. Karakteristik klinik özelli¤i her yemekteki ilk ›s›r›k ile parotis bölgesinde birkaç saniye süren ve takip eden ›s›r›klar ile geçen a¤r›d›r. Günün ilk ö¤ünü s›ras›nda daha kötüdür. Sempatik zincirin kopuklu¤unun miyoepitelyal hücrelerin süpersensitivitesine, parasempatik nörotransmiterlerin çapraz stimülasyonuna ve bunun sonucu olarak takip eden ›s›r›klar ile desentizasyon yapan supramaksimal kontraksiyona yol açar. Nonsteroidal ilaçlar, karbamazepin ve timpanik nörektomi ile tedavi tarif edilmifltir, ancak ana tedavi beklemedir. Tükürük Ak›fl H›zlar› Tükürük bezleri otonomik sinir sistemi taraf›ndan uyar›lmad›klar› zaman, bez bafl›na dakikada yaklafl›k 0,001- 0,2ml tükürük üretirler. Ak›fl h›zlar› stimüle edildikleri zaman bez bafl›na dakikada 0,18-1,7 ml’ye ç›kabilir. Normal flartlar alt›nda minimal total stimüle edilmemifl ak›fl h›z› dakikada 0,1ml olarak tan›mlanm›flt›r, ve minimal uyar›lm›fl ak›fl h›z› dakikada 0,2 ml’dir (3). Maksimal uyar›lm›fl ak›fl h›z› dakikada 7 ml`dir. 24 saatlik tükürük sekresyonu hacminin 500-1500 ml oldu¤u veya ortalama dakikada 1ml oldu¤u tahmin edilmifltir. Tükürük salg›s›n›n sirkadiyan flablonlar› mevcuttur, en alt düzey uyku s›ras›nda yaklafl›k s›f›r bir ak›m ile meydana gelir, ve y›l içinde en az ak›m yaz mevsiminde meydana gelir (3). Uyar›lmam›fl bezlerden tükürük salg›s› primer olarak submandibular bezlerden meydana gelir (%65). Parotis ve sublingual bezler s›ras›yla ak›m›n %20 ve %7-8’ini sa¤larlar (3). Uyar›ld›klar› zaman parotis ve submandibular bezlerin rölatif katk›lar› tersine döner ve parotis ak›m›n %50’den fazlas›n› sa¤lar. Minör tükürük bezleri uyar›lmadan ba¤›ms›z olarak total ak›m›n %10`undan az›n› üretirler (3). Tükürük hipersekresyonu afl›r› tükürük ak›m h›zlar›na sekonder (normalin iki kat›na kadar) veya hastan›n yutma kapasitesini aflan ak›m h›zlar› nedeniyle olabilir. Yutmay› takip eden normal rezidüel volüm 0,8ml’dir (3). Bilateral timpanik nörektomiler (bilateral parasempatik denervasyon) pityalizm olan hastalarda iyi sonuçlar ile uygulanm›flt›r. Ancak di¤erleri pityalizmin uzun vadeli tedavisi için bilateral submandibular bez eksizyonu ile veya olmadan parotis duktusu yönünü de¤ifltirmeyi savunmaktad›rlar. ‹ntraglandüler botulinum toksinin hipersiyaloreli hastalarda iyi sonuçlar› oldu¤u bildirilmifltir (6). Tükürük ak›m h›zlar› yafltan ba¤›ms›zd›r. Asiner hücreler dejeneratif bir süreçten geçmelerine ra¤men, tükürük üretim h›z› sabit kal›r. Yafll›lardaki kserostomi muhtemelen sistemik bir hastal›k veya ilaç yan etkisi sonucudur. ‹stirahatte en çok tükürük hacmini üreten submandibular bezlerin parotis bezine göre metabolik veya fizyolojik de¤iflikliklere daha duyarl› oldu¤u bulunmufltur. Tükürük bezi hipofonksiyonu dakikada 0,1 ml’den az uyar›lmam›fl ak›m veya daha önce belirlenmiflse bazal h›zdan %50 azalma olmas› olarak tan›mlanm›flt›r (3). Bazal ak›m h›zlar› 15 yafl›ndan sonra kaydedilmelidir. RADYOLOJ‹K ‹NCELEME Düz film ve siyalografi tükürük bezlerinin görüntülemesinde bir rol oynamas›na ra¤men, bilgisayarl› tomografi (BT) standart bir test haline gelmifltir. Kontrastl› BT abse, kist ve neplazmalar› gösterir ve kontrats›z BT aç›kça siyalolitleri gösterebilir. (7). Manyetik rezonans görüntüleme (MRG) yumuflak doku infiltrasyonunun ölçüsünü do¤ru bir flekilde gösterir ve neoplazmlar›n perinöral invazyonunu tahmin eder. Akut parotit s›ras›nda MR siyalografi yap›labilir ve inceleme esnas›nda artan bir rol oynayabilir. Görüntülemeden bölüm 38’de ayr›nt›l› bir flekilde bahsedilmifltir. Havayolu ve Yutma David E. Eibling K›s›m Çeviri Editörü: Ö. Faruk Ünal IV 48 Üst Sindirim Sistemi Anatomi ve Fizyolojisi Jeri A. Logemann Çeviri: Dr. Ö. Faruk Ünal Oral kavite, farenks ve larenksin oluflturdu¤u üst sindirim sistemi, yutman›n yan› s›ra solunum, fonasyon ve artikülasyon fizyolojisini de destekler. Bölge çok iyi kanlan›r ve bölge lenf nodlar›na drene olan çok belirgin bir lenfatik a¤› vard›r (1). Bu çok de¤iflik görevleri ve bu görevler aras›ndaki geçifli sa¤lamak için üst solunum-sindirim sistemi içinde bir seri geçifl noktalar› (valv) vard›r. Yutma s›ras›nda bu geçifl noktalar› lokmay› a¤›zdan farenkse oradan da özefagusa göndermeye ayarlanm›flt›r. Ayn› esnada kat› veya s›v› olan lokmaya bas›nç uygulanarak yutma sonras›nda art›k kalmamas›na çal›fl›l›r. Bu geçifl noktalar›n›n çal›flmas› ve bas›nç oluflturulmas› yutma s›ras›nda üst solunum ve sindirim yolunun normal, etkili ve güvenli çal›flmas› için kritik öneme sahiptir. Geçifl noktalar›n›n fonksiyonlar› yutma, konuflma ve solunum s›ras›nda farkl›l›k gösterir. GEÇ‹fi BÖLGELER‹N‹N (VALV) YUTMA SIRASINDA FONKS‹YONU Üst sindirim sisteminde yutma s›ras›nda görev yapan alt› valv vard›r: dudaklar, dil, velumdan dilin gerisine kadar olan bölge (glossopalatal valv), velofarenks (velumdan posterior farenkse kadar olan bölge), larenks ve üst özefageal (krikofarengeal) sfinkter (fiekil 48.1). Dudaklar (orbikülaris oris kas›) en öndeki ve ilk valvi oluflturur; kafl›k, çatal, fincan, kam›fl gibi maddelerin etraf›na kapanarak yiyecek ve s›v›lar› a¤›z içinde tutar ve salya akmas›n› engeller. Yutman›n orofarengeal aflamalar› süresince dudak kapal›d›r. Dudak kapal›l›¤› sayesinde hem yiyecek a¤›zdan kaçmaz hem de yutma için gerekli a¤›z içi bas›nç oluflumu sa¤lan›r. Dudak kapanmas›nda azalma yiyecek ve tükrü¤ün önden kaçmas›na neden olur. Dil ikinci ve en hareketli üst solunum yolu valvi olarak yutman›n oral ve farengeal fazlar›nda ve oral haz›rl›k döneminde de¤iflik flekillerde rol oynar. Dil hemen hemen tamamen her yöne giden kaslardan oluflmufltur. Dilin oral k›sm› istemli hareket eder ve çi¤neme s›ras›nda yiyece¤in hareketinden sorumludur. Çi¤neme s›ras›nda dil yiyece¤i difllere tafl›r, çi¤nenen yiyece¤i al›r tükürükle kar›fl›m›n› sa¤lar, lateral çi¤neme hareketi için tekrar difllere tafl›r. Yüzün tonusu lokman›n lateral sulkuslara düflmesini engeller. E¤er a¤›za büyük bir parça yiyecek al›nm›flsa dil bunu k›vam›na göre yutulabilecek büyüklükte bir bolus haline böler. Artan yiyecek bir yana al›n›r ve daha sonra yutmaya haz›rlan›r. 686 K›s›m IV: Havayolu ve Yutma Velofarengeal sfinkter Farengeal istmus Dukaklar Dil Epiglot Havayolu Aritenoid fiekil 48.1 Oral kavite ve farenksin bu fle- Vokal kordlar mas›nda 6 valv görülmektedir: 1, dudaklar; 2, dil; 3, yumuflak damak dil; 4, velofarenks; 5, larenks, vokal kordlar (c), ventriküler bandlar ve aritenoid-epiglot baz› (b), epiglot (a); ve 6, krikoözefageal sfinkter. Krikofarengeal sfinkter Daha sonra dilin ön ve lateral k›s›mlar› alveoler ç›k›n- arka duvar›na temas etmezse yutma sonras› vallekula ve t›n›n ön ve lateraliyle temas ederek oral faz› bafllat›rlar. piriform sinüslerde lokma art›¤› kal›r ve bunlar aspire Dilin orta üst k›sm› sert damakla önden arkaya do¤ru te- edilebilir. mas ederek bolusu üzerinden farenkse do¤ru ilerletir (2). Yumuflak dama¤›n dil köküne de¤mesi üçüncü valvi, Lokman›n h›z› artt›kça dilin dama¤a uygulad›¤› bas›nç glossopalatal, oluflturur; bu da yutman›n oral faz› baflla- artar. Oral haz›rl›k ve yutman›n oral faz› s›ras›ndaki dil madan önce lokmay› oral kavitede tutma ifllevini görür hareketlerinin kortikal kontrol alt›ndaki istemli hareket- (2). Lokma a¤›z içinde dururken veya yutma içinde na- ler oldu¤u düflünülmektedir. Dil kenarlar›n›n alveoler ç›- zikçe manipüle edilirken yumuflak damak palatoglossus k›nt›lara temas›nda sorun oldu¤unda, dil hareketlerinde kas› taraf›ndan afla¤›-öne çekilir ve dil kökü hafifçe yuka- k›s›tl›l›k veya ince motor kontrolde sorun oldu¤unda ki- r› kalkar. Bu posterior glossofarengeal valvin kapanmas› fli çi¤nemede, yiyece¤i a¤›zda tutmada, lokma oluflturma yiyece¤in erken farenkse kaçmas›n› engellerken, çi¤neme ve lokmay› arkaya itmede zorluk yaflar. s›ras›nda nazal hava pasaj›n› art›r›r. A¤›za bir pipetle s›v› Lokma palatal arklar› geçince, dil kökü seviyesinde çekerken de yumuflak damak dil köküne do¤ru afla¤› ge- veya ramus mandibulan›n dil kökünden geçen hizas›nda lir ve bu emmenin a¤›z içine olmas›na yard›m eder. S›v› farengeal faz tetiklenir. Bu periferik afferentlerin kortek- a¤›z içine al›n›nca oral yutma faz› bafllar ve yumuflak da- se ve beyin sap› yutma merkezlerine (nükleus solitarius mak dil kökünden geriye çekilir. Bu mekanizmayla a¤›za ve nükleus ambiguus) ulaflmas› ve oradan motor effe- bir s›v› çekerken aç›k hava yolu sayesinde nefes almak da rentlerin uyar›lmas›yla olur. Yaflland›kça farengeal faz te- mümkündür. Ancak bu flekilde emmek hava yoluna s›v› tiklenmesi gecikir. Bu gecikmenin nöral ifllemlenmede s›çramas›na neden olabilir. gecikmeden kaynakland›¤› düflünülmektedir. Dördüncü valv olan velofarengeal geçifl yutman›n Farengeal yutma tetiklendikten sonra farenkste bir farengeal faz›nda kapanarak lokman›n buruna kaçmas›n› dizi fizyolojik olay gerçekleflir. Lokman›n kuyru¤u piri- engeller. Velofarengeal kapanma velumun kalkmas› (le- form sinüslere ulaflt›¤›nda dil kökü h›zl›ca geriye giderek vatör kas) ve geriye çekilmesi (palatofarengeal kas) ile farenks arka duvarlar› ve lateral duvarlarla temas eder. tek bafl›na veya süperior konstriktör ile posterior Dil kökü böylece lokman›n kuyru¤una bask› uygulayarak farenksin öne gelmesi-passavant- ve lateral farengeal temiz bir yutma olmas›na yard›mc› olur. Nörolojik olarak bantlar›n süperior konstriktör ile medyale gelmesi yard›- dil kökünün bu geriye gidifli beyin sap› (medulla) kon- m›yla kapan›r. Adenoid doku da bu kapanmaya yard›mc› trolündendir. Dil kökü yeterince geriye gitmez ve farenks olur. E¤er tam velofarengeal kapanma olmazsa burna Bölüm 48: Üst Sindirim Sistemi Anatomi ve Fizyolojisi kaçma olabilir. Beflinci valv olan larenks yutma s›ras›nda 687 Mandibula üç farkl› zamanda kapanarak hava yoluna kaça¤› engeller. Önce vokal kordlar kapan›r, daha sonra ventriküler Stiloid proses bandlar aritenoidlerin öne gelmesiyle kapan›r, öne gelen aritenoidler ve epiglot ucuna temas eder ve larengeal gi- Styhyoid post. digastric rifl kapan›r. Son olarakta epiglot biomekanik olarak hava yolu üzerine katlan›r. Krikoid kartilaj dahil olmak üzere larenks boyunda hyoide do¤ru tirohyoid kas ve ligamentler yard›m›yla yükselir. Hyoid ise suprahyoid kaslarla (önde anterior digastrik, milohyoid, ve genihyoid; arkada Submandibuler kaslar geniohyoid mylohyoid ant. digastrik Tirohyoid stilohyoid, ve digastrik arka karn›) as›l›r. Bu kaslar›n kontraksiyonu hyoidi istenen fonksiyona göre de¤iflik Tiroid yerlere çekebilir. Krikoid Krikofarengeal sfinkter Normal farengeal yutma s›ras›nda larenks ve hyoid birlikte yükselir ve öne gelirler. Larenks ve hyoid yükse- fiekil 48.2 Hyolarengeal süspansiyon sistemi ve kriko- lirken epiglot horizontal bir pozisyona katlan›r. Dil kö- farengeal sfinkterle iliflkisi. künün retraksiyonu ise epiglotun ucunu arkaya do¤ru götürüp farenks arka duvar›na dayar ve epiglotu s›k›flt›rarak en posterior yerine getirir. Lokman›n epiglot üzerine gelmesi de epiglotun afla¤› do¤ru inmesine katk›da bulunur. Lokma farenksi geçtikten sonra dil kökü öne eski ce) kontraksiyon daha fazlad›r. Di¤er zamanlarda kas›l- yerine gelir bu s›rada epiglot da dil köküyle beraber öne ma en alt düzeydedir. Uykuda krikofarengeal kas tama- gelir. Epiglot ucunun farenks arka duvar›na temas› kesi- men gevfler. Farengeal yutma s›ras›nda lokman›n ucu lince k›k›rdak elastisitesiyle epiglot 0.03-0.06 saniye için- vallekulay› terkedince UES gevfler. de orijinal vertikal pozisyonunu al›r. UES gevflemesi kompleks bir olayd›r. Önce kriko- Hava yolu e¤er yutma s›ras›nda yeterince yükselmez- farengeal kas gevfler. Ancak bu kas›n gevflemesi sfinkteri se lokman›n bir k›sm› hava yolu giriflinde kal›r. Bu yiye- açmaz. Daha çok bu gevfleme kolaylaflt›rc› etkiyi larenksi cek kal›nt›s› yutma sonras› aspire edilebilir. E¤er hava öne ve üste hareket ettirerek gösterir. Krikofarengeal kas yolu girifli (epiglotun aritenoidlere temas› ve ventriküler gevflemesinden saniyenin onda biri süre sonra radyogra- bandlar›n kontraksiyonu) kapanmazsa yiyecek hava yo- fik olarak gözlenen sfinkter aç›lmas› olur (3,4). Larenks luna girebilir ve aspire edilebilir. E¤er tüm larenks ka- ve hyoid öne do¤ru ilerlerken ve krikoid lamina öne s›ç- panmas› baflar›s›z olursa kat› veya s›v› herfley yutma s›ra- rarken aç›lma oluflur. Dolay›s›yla UES larenksin öne ha- s›nda hava yoluna girer. reketiyle aç›l›r. Lokma geçerkende bas›nc›yla UES çap›n› Krikofarengeal valv veya üst özefageal sfinkter (UES) artt›r›r (3,4). E¤er UES yeterince aç›lmaz veya süre k›sa alt›nc› valvdir ve solunum s›ras›nda özefagusa hava gir- olursa piriform sinüste lokma art›¤› kal›r. Ço¤unlukla mesini engeller. Yutma s›ras›nda UES gevfleyerek lokma- UES’in aç›lma problemi hyolarenksin yükselme veya öne n›n girmesine izin verir. Bu valvin anatomi ve fizyolojisi gelme sorunu ya da lokma bas›nc› sorunundan oluflur. komplekstir fiekil 48.2. Bu sfinkterin anatomisini gösterir. Krikofarengeal kas krikoid kartilaj›n lateral k›s›mlar›na yap›fl›r. Bu nedenle krikofarengeal kas sfinkterin posterior ve lateralini oluflturur. Sfinkterin ön k›sm›n› ise krikoid lamina yapar. Dolay›s›yla krikoözefageal sfinkter bir kas-k›k›rdak sfinkteridir. Krikofarengeal kas›n istirahat halindeki kas›lmas› de¤iflkenlik gösterir. Gerildi¤inde (örne¤in nazogastrik sonda veya manometrik tüp geçin- BASINÇ OLUfiTURULMASI Yutman›n ikinci önemli parças› lokmay› a¤›zdan farenks yoluyla özefagusa tafl›yacak bas›nc›n oluflturulmas›d›r. fiekil 48.3 ve 48.4 oral ve farengeal yutman›n ana bas›nç oluflturma kaynaklar›n› göstermektedir. Dil lokma a¤›zdayken lokmay› arkaya atarak ve damakla dil aras›na s›k›flt›rarak lokmay› orofarenkse yuvarlar. 688 K›s›m IV: Havayolu ve Yutma Oral dil Dil kökü Farengeal Submandibuler kaslar Konstriktörler Mandibula Tiroid k›k›rdak fiekil 48.3 Oral kavite ve farenkste bas›nç oluflturan oral dil, dil kökü, ve farengeal konstriktörlerin lateral çizimi. Krikoid k›k›rdak Lokma a¤›zdan geçip farengeal faz bafllat›l›nca yükselir ve farenks boyutu 2 cm (1/3 boyut) azal›r. Yafll› farengeal bas›nç jeneratörleri çal›flmaya bafllar. Farengeal eriflkinde bu hareket 0.5 cm kadar azal›r. Farenks yükse- yutma s›ras›nda gençlerde (<65) larenks yaklafl›k 2 cm lirken larenksi de kald›r›r. Farengeal konstritörler kas›l›r, KAFA TABANI Süperior konstriktör Stilofarengeus Submandibuler kaslar HYO‹D Salpengofarengeus Orta konstriktör ‹nferior konstriktör Tiroid kas LARENKS Tiroid k›k›rdak fiekil 48.4 Yutma s›ras›ndaki farengeal kas›lKrikoid k›k›rdak ma yönü ve farengeal elevatörlerin önden görünümü. Ses Clark A. Rosen K›s›m Çeviri Editörü: Dr. Ferhan Öz V 58 Ses: Anatomi, Fizyoloji ve Klinik De¤erlendirme Lucian Sulica Çeviri: Dr. Müzeyyen Do¤an Larenks; solunum ve sindirim traktusunun birleflim yerinde yer alan biyolojik bir valvdir. Geliflimsel orijininde amfibik organizmalar›n akci¤erlerini sudan koruma ihtiyac› yatar ve hava yolunun korunmas› en önemli biyolojik konu olmaya devam etmektedir. Larenks trakeabronflial a¤ac›n en üstünde yer almas› nedeniyle fonatuar organ içerisinde geliflmifltir ve valv fonksiyonu ekspiratuar hava ak›m›n›n düzenlenmesinde benzersiz bir özelli¤e sahiptir. ‹nsan sesi üst aerodijestif traktusta yer alan bütün yap›lar›n kendi aralar›ndaki kompleks etkileflimler sonucunda meydana gelir, fakat ses oluflumu glottik kapanman›n çok ince ve hassas bir flekilde modüle edilmesine ba¤l›d›r. ‹nsan larenksi özellikle ses kayna¤› görevine adapte olmufl çok say›da özelliklere sahiptir, bunlar aras›nda dokunun yüksek h›zla uzun süre osilasyon yapabilme özelli¤i ve vokal kord hareketlerinin hassas kontrolü için nöromotor özelleflmeler yer al›r. Larengoloji, özellikle restorasyon ve hatta ses kalitesini artt›rma konular› giderek daha karmafl›k hale gelmifl ve bu konulardaki h›rslar artm›fl olup anatomi ve fizyolojinin detaylar› yeni bir klinik iliflki kazanm›flt›r. Beraber geliflen bu konular›n içeri¤i artt›kça disfoniye neden olan faktörler daha iyi de¤erlendirilmektedir. Yararl› olabilmek için otolarengologlar›n bütün bu yap›lar›n anatomisini, fizyolojisini anlamalar› gerekir ve klinik de¤erlendirme her ikisinin yans›mas› olup ses bozuklu¤u olan hastalar›n tedavisi için harcanan eforun alt yap›s›n› oluflturur. ANATOM‹ Larengeal Çat› Larenksin destek çat›s› bir kemik, hiyoid ve dört kartilajdan (tiroid, krikoid, bir çift aritenoid) meydana gelir (bkz fiekil 49.5). D›fl çat› tiroid, hiyoid ile krikoidden oluflur ve bunlar birbirlerine tirohiyoid ve krikotiroid membranlar ile ba¤lan›r. Bütün bu yap›lar yumuflak dokular ile kafa taban›na ve mandibulaya tutunur. Milohiyoid, geniohiyoid, hiyoglossus ve stilohiyoid kaslar; stilohiyoid ligament ve digastri¤in ayr›ld›¤› bölge hiyoidin süperior kenar›na tutunur, sefalik traksiyon vard›r. omohyoid, sternohyoid, tirohiyoid ve sternotiroid kaslar larenksi kaudale do¤ru çekerek bu traksiyona denk bir kuvvet uygular. Sternotiroid d›fl›ndaki bütün kaslar hiyoide tutunur. Larenks tek bir ünite fleklinde ve en üstte yer alan hiyoide ba¤l› olarak vertikal do¤rultuda hareket eder. Bu yer de¤iflikli¤i sadece yutkunma s›ras›nda hava yolunun korunmas› için de¤il ayn› zamanda ses oluflurken supraglottal rezonatör traktusun fleklini modifiye etmek için de önemlidir. Krikoid kartilaj larenksin taban› gibi düflünülebilir. Bütün hava yolundaki tek tam halka fleklindeki kartilajd›r, hava yolunun aç›k kalmas›n› sa¤lar. Bununla beraber sözü edilen segmentin rijiditesi, endotrakeal tüpün balonu gibi endoluminal bas›nçtan kaynaklanan mukozal hasar ve daha sonra stenoz geliflimi 818 K›s›m V: Ses için yatk›nl›k yarat›r. Tiroid kartilaj krikoid kartilaj›n üzerinde yer al›r. ‹nferior boynuzu krikoidin d›fl yüzünün posterioru ile eklem yapar ve V fleklindeki gövdesi glottisteki yumuflak doku ile kaplan›r. Tiroidin iki yar›s› anterior orta hatta birleflir ve bu birleflme erkeklerde kad›nlardan daha keskin bir flekilde olmaktad›r, sonuçta erkeklerdeki prominens daha belirgindir. Posterior krikoidin sefalik rimi üzerinde bir çift aritenoid yer al›r ve vokal kordlar›n mobil sonlanmalar› için tutunma bölgeleridir. Vokal kordlar›n her biri vokal proses olarak bilinen anterior ç›k›nt›lardan bafllay›p, epiglot kökünün hemen alt›nda yer alan tiroid kartilaj›n anterior orta hatt›na do¤ru uzan›r. Aritenoidler fonksiyonel olarak her bir intrensek larengeal kas›n (krikotiroid için de) kuvvet vektörlerini addüktör ve abdüktör vokal kord hareketlerine çevirme görevini yapar. Eksantrik flekli bu göreve oldukça iyi uymaktad›r. Gövdesinin posterolateral projeksiyonu musküler prosesi oluflturur, lateral ve posterior krikoaritenoid kaslar›n tutunma yeri buradad›r ve bir kald›raç gibi davranarak hareketlerin amplifikasyonunu sa¤lar. Anterolateral yüzü, vokal kordlar›n k›salmas› ve addüksiyon fonksiyonlar›na sahip olan tiroaritenoid kas için genifl bir tutunma yüzeyi meydana getirir. Aritenoidlerin posteromedial yüzeyleri üzerinde tarak fleklinde faset yüzleri vard›r ve addüktör interaritenoid kaslar›n tutunmalar› için bir yer oluflturur. Anteriora do¤ru uzanan vokal proses sonuçta larengeal kaslar›n hareketini vokal kord hareketlerine dönüfltürür. Epiglot, elastik kartilaj yap›s›nda olup yetiflkinlerde yap›sal bir rolü yoktur, tiroepiglottik ve hiyoepiglottik ligamentler yard›m›yla larenksin desteklenmesini güven alt›na al›r. Yutma s›ras›nda pasif olarak larenks giriflini örter ve larenks girifline aksesuar bariyer görevi yapar. Son olarak belirsiz ve muhtemelen önemsiz küçük kartilajlar yaklafl›k olarak larenksin süperior kenar›nda yer al›r. Kornikulat kartilajlar (Santorini) aritenoid apeksinin üzerinde bulunur ve kuneiform kartilajlar (Wrisberg) ise aritenoid tümse¤inin hemen anterolateralinde uzanan ariepiglottik foldun süperior kenar› içerisindedir. Ariepiglottik kenara ilave ettikleri boy ve rijidite ne olursa olsun bu kartilajlar›n insanlarda fonksiyonel önemi yoktur. Bazen tirohiyoid membran›n posterior kenar›nda tritiseal kartilajlar yer al›r ve yanl›fll›kla radyografilerde yabanc› cisim ile kar›flt›r›labilir. Kemik ve kartilaj elemanlara ilave olarak iki fibroblastik membran›n larenks için yap›sal önemi vard›r (bkz fiekil 49.4 ve 49.2). Konus elastikus krikoid kartilaj›n üst kenar›ndan orijin al›r ve glottik aç›kl›¤a do¤ru uzan›r. Süperiorda serbest kenarlarda kal›nlaflma meydana gelerek vokal ligamenti oluflturur. Konus elastikus fonasyon s›ras›nda oldukça önemli olan subglottisin konverjan fleklini belirler. Supraglottik kuadranguler membran, ariepiglottik plikadan inferiora do¤ru uzan›r ve sonlanma kenar› ventriküler plikalar› yapar, flekli tersine dönmüfl konus elastikusa benzer ancak fonksiyonel önemi yoktur. Konus ve kuadranguler membranlar vokal kordlar›n ve bant ventriküllerin fleklininin desteklenmesine ilave olarak malign hastal›klar›n yay›l›m›n› etkileyen bariyer görevi yaparlar. Larenksin d›fl› sadece strep kaslar› ve cilt ile kapl› olup eksternal kemik ve kartilajinöz elemanlar genellikle kolayl›kla palpe edilebilir. En belirgin noktalar krikoidin anterior kenar›, tiroidin anterior orta hat ve lateralinde yer alan süperior çentik, tiroidin süperior boynuzlar› ve hiyoidin büyük boynuzlar›d›r. Bu belirleyici noktalar yard›m›yla manüplasyon, cerrahi insizyon, elektromyografi, enjeksiyon veya di¤er giriflimler için larenksteki yap›lar›n ço¤unun lokalizasyonu saptanabilir. Strep kaslar› ile yukar›dan ve afla¤›dan ba¤l› olan larenks, zorluk veya çok rahats›zl›k vermeden normalde bir taraftan di¤er tarafa dönebilir ya da yer de¤ifltirebilir. Son hareket normalde hastan›n duymas›ndan çok muayene eden kiflinin eli taraf›ndan krepitasyon fleklinde hissedilir ve bu bulgu larenksin kartilajinöz yap›lar›n›n servikal spinin kemik elemanlar›n›n üzerinden kaymas› sonucunda oluflur. Larengeal kartilajlar›n eklem yap›s› vokal kordlar›n hareket aral›¤›n› ve yönünü belirler, bu nedenle dikkat edilmesi gerekir. Her bir krikotiroid eklem tiroid kartilaj›n inferior boynuzunun tüberkülüne uyan bölgede s›¤ bir artikülatör faset içerir. Bu çift yap›lar, tiroid ile krikoid kartilajlar aras›nda rotatuar harekete izin verir ve krikotiroid kas kontraksiyonu üzerinde krikoid kartilaj›n anterior bölümü vizör benzeri bir yaklaflma yapar. Krikoidin anterior kenar› yükselirken, aritenoidleri tafl›yan posterior plak düfler. Sonuç olarak vokal kordlar uzar ve incelir, bu fonatuar perdenin artt›r›lmas›ndaki temel metottur. Özellikle larenkslerin %70’inde oldu¤u gibi krikoid kartilaj›n üzerindeki artiküler faset belirsizse veya yoksa krikotiroid eklemin ligamentleri de ventrodorsal kayma hareketine izin verir (1). Bu kayma krikotiroid kontraksiyonunda meydana gelen vokal kord uzunluk art›fl›n›n %40’›ndan sorumlu olabilir. Krikoaritenoid eklem, vokal kord adduksiyonu ve abduksiyonu için temel olan eklemdir. Aritenoid kartilaj›n hareketi uzun zamand›r daha kompleks oldu¤u bilinmesine ra¤men bazen vertikal veya helikal aks etraf›nda gerçekleflen basit bir rotasyon fleklinde izlenir. Bu basitlefltirme iki faktörün sonucudur. Birincisi larenksin klinik muayenesi s›ras›nda al›nan bilgilerle ilgili olup vokal kordlar aras›ndaki vertikal yükseklik fark›n› tespit etmek zordur, vokal kord hareketlerinin tek planda gerçekleflti¤i izlenimini yarat›r. ‹kincisi larengeal çat› cerrahisindeki son zamanlarda gerçekleflen rölatif ilerlemelerden önce yanl›fl alg›lamalar›n nedeni olarak pratik de¤eri olan sonuçlar bulunmamas› veya çok az olmas›d›r. Aritenoid hareketi üç aksa bölünür fakat burada hareket kavram› suni olarak parçalanm›fl olup bütün veriler yörüngenin tamam›ndan geçecek flekilde düzeltilmifltir. Bölüm 58: Ses: Anatomi, Fizyoloji ve Klinik De¤erlendirme Aritenoid, krikoidin sefalik kenar› üzerindeki konveks artikuler yüzeyde oturur. Eklem yüzeyi, posterior kenar›nda daha çok laterala bakar ve anteriora uzan›rken süperiora do¤ru rotasyon meydana gelir (2). Aritenoid gövdesi için gemi k›za¤› gibi görev yapar. Aritenoid gövdesi kapanma s›ras›nda anteromediale do¤ru kayar, aç›lma s›ras›nda ise posterolaterale do¤ru kayma gösterir. ‹lk hareket vokal prosesi deprese eder, bu nedenle addüksiyon sadece mediale de¤il inferiora do¤ru da olur. Bunun aksi olarak abduksiyon laterale ve süperiora do¤rudur, böylece vokal kordlar tiroaritenoid kas›n gövdesine do¤ru de¤il yukar›ya ventriküle do¤ru hareket eder. Vokal prosesteki vertikal yer de¤iflikli¤i kadavrada ölçülmüfl olup hareket aral›¤› 2,4mm’ye ç›kmaktad›r. Krikoaritenoid eklem fasetleri ve vokal prosesin hareket do¤rultusu s›kl›kla simetrik de¤ildir, vokal kord hareketlerindeki küçük asimetrileri patolojik bir nedene ba¤lamaya karfl› uyar›c› olmal›d›r. Wang sadece vokal kordlar›n adduksiyonu s›ras›nda simetrinin fonksiyonel önemi oldu¤unu bildirmifltir (2). Vokal kord hareketlerinin üç boyutlu yap›s›n› anlamak, glottik yetersizli¤in klinik de¤erlendirmesi ve rehabilitasyonu için önemlidir, çünkü denerve vokal kord normal hareket alan› içerisinde herhangi bir noktada kalabilir (3,4). (Klasik olarak immobil vokal kord için kullan›lan median, paramedian, kadaverik vb, terimleri ile tamamen tan›msal olarak ifade edilir; bunlar›n fizyolojik veya topognostik bir önemi yoktur/eski inan›fllar›n aksi olarak) Gerçekte, kas geriliminin kayboldu¤u veya hiç olmad›¤› durumlarda, vokal proses normal hareketin inferior uzan›m›n›n alt›nda kalm›fl olup “çökmüfl aritenoid” olarak adland›r›l›r ve bu olgularda aritenoid hareket alan›n›n d›fl›ndad›r. Larengoskopi yükseklik fark›n› göstermeyebilir ve sadece tiroplasti implant› ile yap›lan basit medializasyon vokal kordlar› ayn› seviyeye getiremeyebilir. Krikoaritenoid eklem, yap›y› stabil tutarak aritenoid hareketinin çeflitli derecelerde serbest olarak yap›lmas›na imkan verir. Diseksiyon artikülatuar ligamentlerin tabakalar fleklindeki a¤›n› göstermifl olup bu yap› pek çok yöne do¤ru sa¤lam bir stabilite sa¤lar. Çok say›da müsküler ve ligamentöz tutunma alanlar› sublüksasyon için sa¤lam olmak zorundad›r (2). Endotrakeal entübasyon ve manuel manuplasyonlar›n birlikte uyguland›¤› kadavra incelemelerinde, aktif müsküler destek olmadan bile eklemin dislokasyona karfl› oldukça dirençli oldu¤u izlenmifltir (5,6). Mevcut kan›tlar krikoaritenoid eklem dislokasyonunun oldukça nadir bir klinik durum oldu¤unu düflündürmektedir. Kaslar ve Sinirler Larenksin intrensek kaslar› -bunlar larengeal kartilajlar›n içinden orijin al›r ve larengeal kartilajlara tutunurlar- vokal kord hareketlerinden sorumludur (bkz fiekil 49.6). 819 Vokal kordlar›n tek abdüktörü posterior krikoaritenoid kas olup krikoidin posterior yüzünden bafllay›p aritenoidin müsküler prosesinin süperolateraline tutunurlar. Bunlar›n temel antagonisti tiroaritenoid kas olup tiroidin iç yüzünden bafllay›p aritenoidin gövdesine tutunur. Lateral krikoaritenoid kasla birlikte vokal kordlar›n esas adduktör kas kompleksini yaparlar. Larenksin çift olmayan tek kas› olan interaritenoid kasa addüksiyonda yard›mc› olur. Tiroaritenoid kas, aritenoid üzerinden anterior traksiyon yoluyla vokal kordlar› k›salt›r. Krikotiroid kas, krikoidin anterior eksternal yüzünden bafllay›p tiroidin kaudal kenar›na genifl bir flekilde yap›fl›r, tiroaritenoidin antagonisti olarak fonksiyon görür. Krikoaritenoid eklemdeki torsiyonu etkileyerek vokal kordlar› uzat›r. Tiroaritenoid kas›n sefalik projeksiyonunda oldu¤u gibi minör ariepiglottik kaslar ventriküler plikalar›n ve supraglottik yap›lar›n konstrüksiyonunu sa¤lamakta olup bunlar sadece patolojik flartlar alt›nda ses oluflumunda rol oynayan glottik valvin aksesuar yap›lar›d›r. Tiroaritenoid-lateral krikoaritenoid kas kompleksinin, posterior krikoaritenoid ve krikotiroid kaslar›n fasiyal bariyerleri ve ilgili larengeal sinir paternleri ile fonksiyonel olarak ayr› kompartmanlara bölündü¤ünü gösteren düflündürücü kan›tlar vard›r (7–10). Farkl› kas fibrillerinin konsantrasyonlar› ve kompartmanlar aras›ndaki proprioseptörlerin özelli¤i nedeniyle bu izlenim al›nm›flt›r (11). Bunun için tiroaritenoid kas›n medial bölümü vokalis olarak bilinir ve yorulmaya-dirençli yavafl kas›lan fibriller içerir (12). Bu durum, özellikle fonasyon gibi tonik kontraksiyonlar›n hassas bir flekilde ayarlanmas›n› gerektiren aktivitelere uygundur. Farkl› olarak lateral kompartmanda yüksek konsantrasyonda h›zl› kas›lan fibriller vard›r ve bu fibriller hava yolunun korunmas› için refleks glottik kapanma gibi h›zl› hareketlere daha uygundur. Benzer farklar posterior krikoaritenoidin horizontal ve vertikal kompartmanlar› aras›nda da vard›r. Krikotiroidin iki kompartman› aras›nda kas fibrilleri yönünden fark yoktur, fakat her biri içerdikleri fibrillerin farkl› orijinleri, yap›flma yerleri ve yönleri sayesinde krikoaritenoid eklem üzerinde farkl› kuvvet vektörleri gösterirler (10,13). Her bir hemilarenks vagusun ipsilateral dallar›ndan inerve edilir. Süperior larengeal sinir juguler foramenin 36mm alt›ndaki ganglion nodosan›n alt yar›s›ndan ç›kar (14). ‹nternal ve eksternal karotis arterlerin medialinde seyreder ve 15-20 mm sonra iki dala ayr›l›r. ‹nternal dal› tirohiyoid membrandan içeri girerken süperior tiroidal artere efllik eder ve çeflitli say›da dallar› ile ipsilateral larengeal mukozaya yay›l›r. Eksternal dal, inferior konstrüktör kas›n lateralinde ilerleyerek krikotiroid kasa ulaflmak için anteriorda yaklafl›k olarak tiroid laminan›n inferior kenar›na do¤ru k›vr›l›r. Eksternal dal›n izledi¤i bu yol tiroid lobunun apeksi ile iliflkilidir ve kanlanmas›n›n klinik önemi aç›kt›r. Sinirlerin ço¤u süperior tiroid arte- 820 K›s›m V: Ses ri çaprazlayarak tiroidin süperior kutbundan uzaklafl›r. Ancak %30 olguda sinirin damarlar› çaprazlad›¤› nokta glanddan 1 cm uzakl›ktaki mesafe içerisindedir ve %20’sinde gland›n alt›ndan geçer ki bu durum tiroidektomi s›ras›nda belirgin bir risk oluflturur (15,16). Sa¤ tarafta, subklavian arterin anteriorundan geçerken vagusun ana trunkusundan reküren sinir ç›kar ve bu yap›lar›n alt›ndan geçerek larenkse do¤ru ilerler. Sa¤ taraftaki vokal kord paralizilerinin araflt›r›lmas› için süperior mediastene do¤ru uzanan sinirin seyrinin anlafl›lmas› önemlidir; diagnostik görüntüleme çal›flmalar› boyun ile s›n›rland›r›lmamal›d›r. Sol tarata da sinirin seyri sa¤ tarafa benzer fakat subklavian arter yerine aortun etraf›nda dönüfl yapar, bu durum iki taraf aras›nda embriyolojik vasküler geliflim fark›ndan kaynaklan›r (17). Sinirin izledi¤i yollar›n geniflli¤i cerrahi giriflimler, tümör bas›s› veya di¤er hastal›klar nedeniyle her bir sinirin travmaya ne kadar aç›k oldu¤unu gösterir. Klasik tan›mlara göre reküren sinir, krikotiroid kas hariç di¤er bütün intrensek kaslar›n motor inervasyonunu sa¤lar ve krikotiroid kas süperior larengeal sinirin eksternal dal› taraf›ndan inerve edilir. Glottis seviyesinden ve üzerinden al›nan Sensorial bilgiler santral sinir sistemine do¤ru süperior larengeal sinir yolu ile ulafl›rken glottisin alt›ndaki sensorial inervasyon reküren larengeal sinir ile sa¤lan›r. Bu tan›m temel olarak do¤ru olmas›na ra¤men larenksin nöromüsküler sisteminin bütün kompleksitesini kapsamayabilir. Geliflimsel olarak, süperior larengeal sinirin internal dal›n›n uzan›m› priform sinüsün medial duvar›ndaki mukozan›n alt›ndan geçer, süperior ve larengeal sinir aras›ndaki tek anastomoz olan ansa Galen ans›n› yapar. Nörospesifik boyalar yard›m›yla, tiroaritenoid kas içerisinde reküren ve süperior larengeal sinirler aras›nda tart›flmal› fakat rölatif olarak s›k bulunan ba¤lant›lar bildirilmifltir (7,I8,19). Baz› araflt›rmac›lar, bilateral inervasyonlu interaritenoid kas›n kontrlateral süperior larengeal sinirin internal dal›ndan gelen sinirleri de kapsayan anastomozlar içerdi¤ini ileri sürmüfltür (20,21). Bu görüfllerin sinir ve kas anatomisi konusundaki kesin fizyolojik anlam› tespit edilmeyi beklemektedir fakat larengeal anatominin geleneksel konsepti hassas müsküler özelleflme ve inervasyonun daha kompleks olma olas›l›¤›, düflünülenden daha fazla anastomotik yollar, sinir dallar› ve terminal pleksuslar için gözden geçirilmektedir. Bu kapsaml› tablo sadece insan larenksinin inervasyonunu aç›klamak için de¤il ayn› zamanda bu inervasyonunun niçin disfonksiyonel hale geldi¤ini ve dinamik cerrahi reinervasyonun neden u¤raflt›r›c› bir klinik problem oldu¤unu anlamaya yard›mc› olabilir. Membranöz Vokal Kord Aritenoidin vokal prosesinden tiroid kartilaj›n anterior orta hatt›na kadar uzanan iki tabakal› doku vokal kord olarak bilinir ve bu tabakalardan birini tiroaritenoid kas yaparken di¤er tabaka bu kas›n üzerinde yer alan yumu- flak dokudan oluflur. Bu, glottik kapanma için temel valv yap›s›n› ve bizim özellikle ilgilendi¤imiz fonasyon için gereken glottik rezistans› oluflturur. ‹kinci fonksiyon vokal kordun kenar›ndaki hassas ve kifliye özel mikro yap›ya ba¤›ld›r (bkz fiekil 49.8). Vokal kordlar larenksin di¤er yüzeylerini ve trakeay› kaplayan respiratuar epitelden farkl› olarak ince bir tabaka halindeki stratifiye skuamöz epitelle kapl›d›r. Bunun alt›nda yer alan lamina propria fibröz proteinlerin esnek tabakas› olup elastin kollajen ve di¤er ekstraselüler elemanlar› içerir, bunlar hep birlikte özelleflmifl biyomekanik özelliklerden sorumludur. Seyrek hücre popülasyonu lamina propria komponentlerinin üretimi ve regülasyonundan sorumlu oldu¤u düflünülen fibroblastlardan meydana gelir (32,33). Süperfisyel lamina propria, epitelin bazal membran›n›n hemen alt›nda uzan›r ve fibröz protein konsantrasyonunu en az olan tabakad›r. Süperfisyel lamina propria s›kl›kla ve yanl›fll›kla potansiyel bir boflluk gibi tarif edilmifltir. Gerçekte bir kal›nl›¤› vard›r ve vokal kordun ortas›nda bu kitlenin kal›nl›¤› yaklafl›k 0,5mm’dir (34). Ayr› bir anatomik yap› olup pulmoner plevra ve gö¤üs duvar› aras›nda oldu¤u gibi gerçek bir potansiyel alan de¤ildir. S›v› enjeksiyonuna karfl› bir miktar direnç gösterdi¤i do¤rudur fakat bu ayr› bir anatomik ayr›lmadan çok gevflek yap›s›ndan kaynaklan›r. “Reinke bofllu¤u” fleklinde eskiden beri süregelen adland›rman›n yaratt›¤› bir yanl›fl alg›lama vard›r ve bu tabakan›n ad› “Reinke tabakas›” fleklinde modifiye edilebilir ya da hiç kullan›lmayabilir. Süperfisyel lamina proprian›n bir derinli¤i vard›r ve vokal kordlardaki lezyonlar› opere eden kiflilerin yakalamas› için bir anahtar noktad›r. Süperfisyel lamina proprian›n alt›nda orta ve derin tabakalar uzan›r. ‹ki tabaka birbirinden keskin bir flekilde ayr›lmam›flt›r, bunun yerine derine do¤ru gittikçe elastin fibrillerin konsantrasyonu azal›rken kollajen fibrillerin konsantrasyonu artar. Sertlik; kollajen fibrillerinin konsantrasyonundaki art›fl ile orant›l› olarak fazlalafl›r. Bunlar birlikte vokal ligamenti oluflturur ve afla¤›daki konus elastikusun duvar› ile devam eder. Süperfisyel lamina propria ve epitel birlikte vokal kord mukozas›n› oluflturur (22). Mukozan›n derinlerinlerinde tiroaritenoid kas uzan›r, bu yap› gördü¤ümüz gibi fonksiyonel olarak lamina proprian›n süperfisyel ve derin kompartmanlar›ndan farkl›d›r. Fonatuar fizyolojinin tart›fl›lmas› s›ras›nda belirgin hale gelen vokal kord yap›s› “örtü” ve “gövde” olarak ikiye ayr›lm›fl olup her biri fonasyon s›ras›nda rol oynayan temel olarak farkl› fiziksel özelliklere sahiptir. Vokal kordun örtü bölümü; epiteli ve süperfisyel lamina propriay› içerir. Ligament bir geçifl bölgesidir, baz› yazarlar taraf›ndan örtü baz› yazarlar taraf›ndan da gövde içerisinde gösterilmifltir ve gövde bölümünde tiroaritenoid kas vard›r (22). Glottik kapanman›n anatomisi oldukça önemli bir fizyolojik anlam tafl›r. Kesitler incelendi¤inde, vokal kordlar›n apeks bölümünde medialde keskin bir incelme Bölüm 58: Ses: Anatomi, Fizyoloji ve Klinik De¤erlendirme 821 göstermedi¤i görülmüfl olup düzleflmifl ve hafif küntleflmifl bir kontur izlenmifltir. Sonuç olarak adduksiyon s›ras›nda vokal kordlar›n temas alan› vertikal boyuta sahiptir (fonatuar flartlar›n ço¤unda) ve bir vokal kord mukozas› di¤erine boydan boya yaklafl›rken tek planda oldu¤undan daha genifl bir alana sahiptir. Bu tamamen sezgisel bir durum de¤ildir, çünkü sürekli ›fl›k alt›nda yap›lan larengoskopide (stroboskopi ›fl›¤›n›n aksine) vokal kordlar›n kapanmas› iki boyutlu bir olay izlenimi verme e¤ilimindedir, addüksiyon ve abdüksiyon ayn› yollar› izliyor gibi bir yan›lg› yarat›r. Vokal kordun s›n›rlar› larenks kaslar›n›n etkisiyle modifiye edilebilir, sonuçta ses oluflur. ilave olarak yafllanmakta olan larenkste kifliden kifliye belirgin farkl›l›klar vard›r (31). Bu konuda pek çok keflfedilmeyi bekleyen nokta vard›r, fakat elde edilen bulgulara göre larengoskopik olarak vokal kordlar›n ortas›nda i¤ fleklinde aç›kl›k kalmas› (“bowing”) larengeal yafllanma ile iliflkili olup sadece müsküler kitlenin kayb›n›n sonucu de¤ildir, medializasyon ile kolayl›kla bu aç›kl›k kapan›r, fakat vokal kordun örtü tabakas›n›n vibratuar özelliklerinde de de¤ifliklik meydana gelir. Yaflla Birlikte Larenkste Meydana Gelen De¤ifliklikler Hava Yolunun Korunmas› Yeni do¤an larenksinin farenksteki pozisyonu yetiflkinlere göre daha yüksektir (bkz fiekil 49.1). Bu pozisyonda epiglotun süperior bölümü yumuflak dama¤›n üstüne gelerek solunum ve sindirim traktusunu birbirinden etkili bir flekilde ay›r›r. Sözü edilen durum yeni do¤an›n efl zamanl› olarak emme ve solunum fonksiyonlar›n› yapabilmesi için gereken bir adaptasyondur. Ayn› zamanda yutma güvenli¤ini artt›ran bu pozisyon, yeni do¤an için maturasyonal olarak larenksin afla¤› inifli bafllayana kadar burun solunumunu zorunlu hale getirir. Yetiflkinlerdeki larenksin afla¤›da yer alan pozisyonu, bo¤ulma ve aspirasyon riskinin artmas› pahas›na, a¤›z ve dil ile yap›lan ses modifikasyonlar› yard›m›yla fonasyonun ranj›n› ve kompleksitesini artt›rma kapasitesi verir. Bu evrim kompleks fonasyonun biyolojik avantajlar›nda aç›kça en favori düzenlemedir. Vokal kordun tabakal› yap›s› do¤umda yoktur, çocukluk dönemi boyunca bu tabakalar homojen ve hiperselüler mukozadan geliflir (22,25). Lamina propria tabakas› 2 ayl›kken izlenir, fakat bu süreç vokal kordlar›n temel olarak yetiflkin histolojik konfigürasyonu gösterdi¤i yaklafl›k 13 yafl›na kadar tamamlanmaz. Bu pubertede larengeal çat›n›n geliflmeye bafllad›¤› dönemle kesiflir. Sözü edilen geliflme yetiflkin erkek sesinin özelliklerinden büyük oranda sorumlu olan vokal kord uzunlu¤unun ve kal›nl›¤›n›n artt›¤› artmas› ile belirginleflir (24). Larengeal de¤ifliklikleri, nörolojik ve pulmoner parankimal hastal›klar›n morbiditesinden ay›rmak zor oldu¤u için sadece yafllanman›n sonucunu de¤erlendirmek oldukça kar›fl›kt›r. Bulgular, yafla ba¤l› de¤iflikliklerin ço¤unun nörolojik veya müsküler yap›da olmad›¤›n› düflündürmekte olup bunlar lamina propriadaki de¤ifliklikler ile birlikte olmak zorundad›r. Genel olarak metabolik olarak daha az aktif olan süperfisyel lamina propria elementlerini fibroblastlar üretir (26–28). Sonuçta lamina propria temel olarak elastin fibrillerinin kayb› sonucunda incelir (29). Genifl bir alanda kollajen miktar›ndaki göreceli artma neticesinde sertlik fazlalafl›r (30). Bu de¤ifliklikler erkeklerde daha tipiktir. Kad›nlarda ise lamina proprian›n ödemi aç›k olmayan nedenlerden dolay› daha dikkat çekicidir (27). Cinsiyetler aras›ndaki bu farklara F‹ZYOLOJ‹ Larenksin en önemli biyolojik fonksiyonu; en basit flekli ile glottik kapanma yard›m›yla baflar›lan hava yolunun korunmas›d›r. Karfl›laflt›rmal› anatomi çal›flmalar› göstermifltir ki akci¤erleri su giriflinden korumak için ilk larengeal yap›lar basit sfinkterlerdir (32) ve larenksin evrimsel gelifliminin kökeninde amfibi hayat›n›n›n bulundu¤u düflünülmüfltür. ‹nsan larenksi flüphesiz çok daha karmafl›k bir yap›d›r fakat vokal kordlar›n, ventriküler plikalar›n ve epiglotun kapanmas› ile tiroaritenoid kas›n lateral kompartman›ndaki belirgin özelleflmelerde izlenen mekanizman›n kal›nt›s› bu hareketin primer öneminin devam etti¤ini ima etmektedir. Hem mekanik hem de kimyasal olmak üzere çok say›da farkl› cins stimuluslara cevap veren larengeal sensorial reseptörlerin bulunmas› da sürpriz de¤ildir. Fizyolojik normlardan deviasyonlar sonucu geliflen stimülasyonlar ile pH’a, klor iyonlar›na ve iyon tuzlar›na spesifik sensitivite bulundu¤unu gösteren kan›tlar vard›r (33). Bu refleks ark› ile tetiklenen larengeal kapanmay› süperior larengeal ve reküren sinirler meydana getirilir. Larengeal kapanman›n otomatisitesi araflt›rmac›lar taraf›ndan larengeal duyular›n devaml›l›¤›n› kontrol eden klinik bir test fleklinde adapte edilmifltir (34). Larengospazm olay› henüz tam olarak tarif edilmemifl faktörlerin sonucu olarak meydana gelen larengeal kapanman›n kal›c› ve abart›l› bir flekli olarak izlenir. Larengeal reseptörler apne, bronkokonstriksiyon, bradikardi ve periferal vasküler rezistansta de¤ifliklik gibi ekstralarengeal cevaplar için tetikleyici görev yapabilir, bunlar›n hepsinde bütün vagusa sempatikleri de içeren efferent cevaplar arac›l›k edebilir (33). Bir spekülasyon olarak, ani infant ölümü sendromunun alt›nda yatan neden immatür nöral sistem taraf›ndan oluflturulan kontrolsüz cevap ve muhtemelen larengofarengeal reflüye karfl› oluflan reaksiyon olabilir (35,36). Öksürük ve bo¤az temizleme, hava yolunun korunmas› için respiratuar komponente katk› sa¤lar ve temel mekanizman›n sa¤lam oldu¤unu gösterir, istemli yap›labilir. ‹nspirasyonu takiben meydana gelen glottik kapanma, kifliye subglottik hava bas›nc›n› artt›rmak ve irritan› temizlemek ya da obstrüksiyonu gidermek için yüksek bas›nçl› kuvvetli ekshalasyon yapma imkan› verir. 822 K›s›m V: Ses Solunum Larenks hava yolu boyutlar›n› düzenleyerek respirasyonda aktif olarak yer al›r. Larenksteki respiratuar aktivite vokal kordlar›n tek abdüktör kas› olan posterior krikoaritenoid kasa (özellikle de horizontal karn›na) odaklanm›fl olup bu kas genellikle karfl› hareketi aktive eder ve hatta diyafram kontraksiyonu (inspirasyon) ile oluflturulan hafif bir negatif intraluminal bas›nç art›fl› beklenir (32,38). Ancak posterior krikoaritenoid kaslar respiratuar siklus s›ras›nda respiratuar kaslar ile birlikte sadece ayna fazik aktivitesine girmez. Havan›n bas›nc›n›, ›s›s›n›, nemini ve CO2 konsantrasyonunu monitörize eden reseptörlere ba¤›ms›z olarak cevap verme özelli¤ine sahip görünmektedir (38,39). Görüfl birli¤i olmayan konulardan biri de ekspirasyon s›ras›nda vokal kord addüksiyonunun aktif addüksiyon olup olmad›¤› veya sadece posterior krikoaritenoidde pasif relaksasyon meydana gelip gelmedi¤idir. Baz› durumlarda aç›kça görülmektedir ki addüksiyon gerçekten aktiftir ve glottik aç›kl›¤›n boyutu ekshalasyon süresinin kontrolü yard›m›yla respiratuar h›z›n majör belirleyicisidir (40). Valsalva Manevras› Valsalva manevras›nda etkili torasik fiksasyon için rölatif olarak yüksek bas›nçl› glottik kapanmaya ihtiyaç vard›r. A¤›rl›k kald›rma, itme, oturur pozisyondan kalma ve t›rmanma gibi eforlu fiziksel aktivitelerin pek çok çeflidi torasik fiksasyon manevras›n›n bütünlü¤üne ba¤l›d›r veya bu manevra ile artt›r›l›r. Sözü edilen aktivitelerin ranj› sadece bireylerin fiziksel durumlar›ndaki bozulma ile artar. Klinik olarak, valsalva manevras›ndaki yetersizlik vokal kord paralizisi gibi glottik yetmezlik durumlar›n›n en s›k kar›flt›r›lan semptomlar›ndan biridir. S›kl›kla obstrüksiyon sonucu oluflan k›sa süreli nefes alma durumu ile kar›flt›r›l›r ve doktoru glottik yeterlili¤in yeniden oluflturulmas› için gereken ölçümlerden uzaklaflt›rabilir. Ses Larenksin ses oluflumundaki fonksiyonu; daha genifl olan respiratuar sistemin entegre bir parça fleklindedir. Larenks, ayn› zamanda evrimsel geliflime ba¤l› olarak ve fonasyon için temel enerji kayna¤›n›n hava olmas› nedeniyle akci¤erlerin ve trakeabronflial a¤ac›n üzerinde yer al›r. Larenksin distalinde farengeal, oral ve nazal kavitenin rezonatuar ve artikulatuar yap›lar› bulunmakta olup bunlar fonasyon için mutlaka gerekli olmamas›na ra¤men larenksten ç›kan ses ürününü modifiye eder. Fonasyon sözü edilen elemanlar›n kompleks etkileflimi sonucu oluflur, bunlar›n sa¤l›kl› olmas›n›n d›fl›nda da baz› detaylar vard›r. Ses oluflumunda, afla¤›da tart›fl›ld›¤› gibi pek çok klinik durum için temsilci olabilen “modal register”›n kullan›ld›¤› kesintisiz fonasyon s›ras›ndaki larengeal fonksiyonlara odaklan›lm›flt›r. Çok say›da konu burada yer almam›flt›r ve ilgilenen okuyuculara bu konuda Titze (24) ve di¤erlerinin (4I,42) yapt›klar› ileri çal›flmalar› araflt›rmalar› kuvvetle tavsiye edilir Fonasyon; myoelastikaerodinamik teoride aç›kland›¤› gibi ekshalasyon havas› ile vokal kordlar›n kendine özgü biyofizik özelliklerinin siklik etkileflimi sonucunda oluflur (3). Glottal siklus; hava bas›nc›n›n subglottisin konverjan duvarlar›na karfl› akumülasyonu ile bafllar, havan›n ekshalasyonu kapal› veya ideal olarak kapanmaya yaklaflm›fl vokal kordlara karfl› oluflur. Belli bir bas›nç eflik de¤erine ulafl›nca hava sütunu vokal kordlar› taban›ndan itibaren itmeye bafllar. Daha önce tart›fl›ld›¤› gibi vokal kordlar›n kapanmas›n›n vertikal boyutu vard›r ve yükselen hava sütunu vokal kordlar› inferiordan süperiora do¤ru progresif bir flekilde ay›r›r (fiekil 58.1). Hava vokal kordlar aras›ndaki s›n›rlanm›fl alandan geçerken, supraglottik lümenin en genifl yerine gelene kadar h›zlan›r ve bundan sonra tekrar yavafllar. Toplam enerji sabit kalmak zorundad›r bununla beraber artan h›z Bernoulli eflitli¤indeki iliflkilere göre s›n›rlanm›fl alanda bas›nc› düflürür. S›n›rlanm›fl alandan geçerken daha düflük olan bu bas›nç (glottisin hemen üzerindeki bas›nca göre) glottik kapanmada önemli bir faktördür. Glottal hava sütunu geçifli s›ras›nda vokal kord dokular›n› laterale do¤ru iter. Bu dokular›n yap›sal elastisitesi vard›r ve meydana gelen progresif deformasyon, dokular›n orta hatta dönmesi için gereken doku kuvvetlerinde eflit derecede progresif art›fl ile sonuçlan›r. Bu kuvvetlerin intraluminal bas›nçtaki düflme ile birlikte etki etmesi sonucunda alt glottal kenarda kapanma bafllar, hatta bu durum vokal kordun üst kenar› hava sütunu taraf›ndan ayr›l›rken bile izlenir. Sözü edilen vertikal faz fark› glottal siklusun devam› için önemlidir ve stroboskopik veya yüksek-h›zl› fotografik incelemelerde izlenen mukozal dalgadan sorumludur. Glottis, orijinal konfigürasyonuna yeniden ulaflt›¤› zaman siklus tekrarlan›r. Glottal siklusun özellikleri, vokal kordlar›n örtü tabakas›n›n elastisitesi ve viskozitesi ile intrensek larengeal kaslar›n aktivitesini içeren yap›sal doku e¤ilimlerine ve ekshalasyon havas› ile ç›kan enerjiye ba¤l›d›r. Glottal siklusun vokal kord osilasyonlar›, düzenli olarak de¤iflen bas›nç içerisinde yer alan sabit bas›nçl› hava sütununu de¤ifltirir ve bu durum fiziksel olarak alg›lad›¤›m›z ses ile korelasyon gösterir. Ses; di¤er periyodik olaylarda oldu¤u gibi bas›nç dalga formunun fiziksel özellikleri (amplitüd, frekans, dalga morfolojisi ve periyodisite) ile tan›mlanabilir. Bunlar›n her biri s›ras›yla alg›lanan sesin fliddeti, perdesi ve ses kalitesi ile iliflkilidir. Bunlar, glottik siklustaki aerodinamik (hava bas›nc›) veya myoelastik (doku anatomisi ve sertlik) da¤›l›m›n de¤iflimi ya da en s›k ikisinin birlikte etki etmesi ile de¤iflebilir. Bas›nç dalgas›n›n amplitüdü ses fliddeti veya ses yo¤unlu¤u fleklinde alg›lan›r. Artan ses fliddetinin anlam›; basitçe subglottik hava bas›nc›n›n zorlu veya aktif eksha- Bölüm 58: Ses: Anatomi, Fizyoloji ve Klinik De¤erlendirme 823 fiekil 58.1 Fonatuar glottik siklus (Voiceproblem.org’un izniyle) lasyon ile artm›fl olmas›d›r. Bununla beraber artan bas›nc› kompanse etmek için doku de¤ifliklikleri olmak zorundad›r veya bu durum vokal kordlar›n elastisitesini bast›rarak glottal siklusta bozulma meydana getirir. Bu olay s›kl›kla denervasyona u¤ram›fl vokal kordlar› bulunan olgularda görülür. Çünkü paralizi geliflmifl bir vokal kordun sertli¤ini artt›rmak imkans›zd›r, artan bas›nç vokal kordu basitçe laterale iter ve planlanan ba¤›rma yerine nefesli kesintiler meydana gelir. Normal flartlar alt›nda uygun kas kontraksiyonu (temel olarak tiroaritenoid fakat krikotiroid kas da rol al›r) ile meydana gelen artm›fl vokal kord gerginli¤i glottal rezistans› artt›rarak glottal siklusun devam› için gereken kuvvetlerin dengesini yeniden sa¤lar. Temel frekans vokal kordlar›n osilasyon h›z›d›r ve temel olarak sesin alg›lanan perdesinden sorumludur. H›z; bir taraftan vokal kord gerginli¤inin di¤er taraftan kitlenin fonksiyonudur. Perdenin kontrolü; krikoaritenoid ve tiroaritenoid kaslar ile hava bas›nc› aras›ndaki etkileflim ile olur. Krikotiroid kas›n kontraksiyonu vokal kordlar›n boyunu uzat›r, gerginli¤ini artt›r›r, birim uzunlu¤a düflen kitleyi azalt›r ve bu nedenle frekans› artt›r›r. Bunun aksi olarak tiroaritenoidin kontraksiyonu vokal kordlar› k›- salt›r, gerginli¤i azalt›r, birim uzunluk bafl›na düflen kitleyi artt›r›r ve sonuçta frekans azal›r. Ancak bütün ses yo¤unluklar› için bu iliflki do¤ru de¤ildir, düflük frekanslarda ve yüksek ses fliddetinde yap›lan fonasyonlarda sadece mukoza de¤il vokalis kas› da vibrasyona etki eder. Sonuç olarak bu kas›n kontraksiyonu gerginli¤i ve böylece frekans› artt›r›r. Temel olarak ses perdesinin kontrolünde, daha önce anlat›lm›fl olan vokal kordlar›n “örtü” ve “gövde” fleklindeki anatomik yap›lar› önemli rol oynar. Gövdeyi, kitle ve sertlik özelliklerinde kontraksiyon özelli¤i ile önemli de¤ifliklikler oluflturabilen kas yapar. Örtü gevflek, visköz ve müsküler olmayan bir yap›d›r, sertli¤i temel olarak içerdi¤i ekstraselüler elemanlar ile ekstrinsik faktörlere ba¤l›d›r. Bu iki bölge birbirinden ayr›lmam›fl olup fonasyon s›ras›nda temel olarak ayr› osilatör kitleler fleklinde davran›rlar. ‹kisi birlikte çok çeflitli vokal kord uzunluklar› ve gerginlikleri boyunca glottal elastisiteyi korur ve glottal siklusun bütünlü¤ü sa¤lan›r. Gerçekte sesin perdesi ve fliddeti ayr› olaylar de¤ildir, bunlar aerodinamik ve myoelastik olaylarla ba¤l›d›r. Hava bas›nc› art›nca vokal kordlar esneme e¤iliminde olup 824 K›s›m V: Ses kitle azal›r ve gerilim artar, sonuçta frekans yükselir. Deneysel çal›flmalar istemli kompansasyon yokken frekans›n ses yo¤unlu¤u ile birlikte artt›¤›n› göstermifltir. Genel anlamda, ses k›s›kl›¤› glottal siklusun alg›sal olarak regülerite pertürbasyonu ve glottal yetmezlik sonucu oluflan nefesli ses ile iliflkilidir. Ses bozukluklar›n›n klinik spektrumunun ak›lc› bir flekilde gözden geçirilmesi sonucunda bunlar›n çok çeflitli flekillerde ortaya ç›kabildi¤i görülmüfltür. Ödem, skarlar ve yafla ba¤l› de¤ifliklikler vokal kordun örtü tabakas›n›n sertli¤ini de¤ifltirir, e¤er yeterli sa¤laml›kta olursa ödem de kitleyi de¤ifltirebilir. Kitle lezyonlar› glottik kapanma ile iliflkilidir ve vokal kordlar›n örtü tabakas›n›n elastisitesi ile esnekli¤ini etkiler. Denervasyon vokal kordun gövde tabakas›n›n kitle ve sertli¤ini de¤ifltirme yetene¤inde bozulma yarat›r, hatta bu durum adduksiyondaki glottik kapanma s›ras›nda da olur. E¤er vokal kordlar birbirine yaklaflamazsa fonatuar bas›nç eflik de¤eri artar, bazen bireyin kesintisiz fonasyon kapasitesinin ilerisine geçer. DE⁄ERLEND‹RME Anamnez Enstrümantal akustik ve aerodinamik ölçüm düzenekleri sa¤lanabilmesine ra¤men ses bozukluklar› uzun süre objektif klinik karakterizasyonlara direnç göstermifltir. Olgular›n ço¤unda önemli kiflisel ve sübjektif durumlar sadece ses flikayetlerini de¤il ayn› zamanda hastan›n tedavi beklentilerini de etkiler. Sonuç olarak ses bozukluklar›n›n medikal de¤erlendirmesinde, bafl ve boyun flikayetleri olan hastalardan beklenen anamnezler taraf›ndan kapsanmam›fl baz› faktörlere dikkat etmek gerekir. Bunlar flikayetin özelliklerini, yap›s›n›, ciddiyetini ve hastan›n beklentileri ile al›flkanl›klar›n› içermelidir. Bu yaklafl›mla hastan›n ses problemlerinin neden oldu¤u fonksiyonel k›s›tlamalar vurgulan›r. Anamnez al›n›rken otolarengologlar ilk olarak hastan›n yard›m istedi¤i yetersiz ses üretimine bak›fl aç›s›n› anlamak zorundad›r. Hastan›n ses problemini alg›lamas› bireysel olup direk olarak vokal beklentilerin tipi ve miktar› ile iliflkili olabilir: örne¤in, bir ö¤retmenin “ses k›s›kl›¤›” kavram› bir flark›c›n›n ya da bir yap› ustas›n›nkinden farkl›d›r. “Ses k›s›kl›¤›” çok çeflitli olaylar› tarif eden genifl bir kavramd›r ve ses kalitesindeki de¤iflikli¤i, seste yorulma ile yetersiz ses fliddetini, artm›fl fonatuar efora karfl›n k›s›tlanm›fl frekans aral›¤›n›, nefeslili¤i, bozulmufl flark› sesi kalitesini veya di¤er özellikleri ifade etmek için kullan›l›r. Hastan›n tespit etti¤i s›k›nt›lar klinisyen için her zaman çok aç›k de¤ildir. Bu flikayetlerin alg›lanmas› kiflisel öngörüleri yans›t›r. Bireylerin sesleri ile ilgili beklentileri ve ihtiyaçlar› her zaman mesleki beklentilerini veya kolayca de¤erlendirilebilen di¤er faktörleri direk olarak yans›tmaz ve s›kl›kla otolarengologlar›n öngördü¤ünden farkl› olabilir. Disfonisi olan baz› bireyler hiçbir zaman t›bbi yard›m istemez- ler ve var olan problemlerinden habersizdirler. Baz›lar› ise sadece disfonilerinin malignite nedeniyle meydana gelmedi¤inden emin olmak ister. Di¤er bir grup hasta s›radan dinleyiciler için aç›k olmayan fonatuar bozukluklardan yak›n›r ve bu hastalar profesyonel veya sosyal aktivitelerinin zarar gördü¤ünü düflünür. Bireylerin ses problemlerinin ciddiyetini anlamak için baz› standart ve istatistiksel olarak geçerlili¤i gösterilmifl anket formlar› gelifltirilmifltir. Bunlar›n aras›nda “Voice Handicap Index (VHI)” (44) ve “Voice Related Quality of Life (V-RQOL)” (45) en yayg›n kullan›land›r. VHI-10 (46) ilk testin bir özeti fleklindedir ve istatistiksel olarak geçerlili¤ini kaybetmeden kullan›m› daha kolay hele getirilmifltir. Bu incelemeler hastan›n motivasyonunu anlamak ve uygun tedavi önerilerinde bulunmak için yararl›d›r. Tedaviden önce ve sonra kullan›lmas› ile sonuçlar›n de¤erlendirilmesi için önemli bir anlam tafl›makta olup de¤erlendirmelerin, tekniklerin ve çal›flmalar›n karfl›laflt›rmas›na imkan verir. Fonasyonun glottal siklusun bütünlü¤üne ba¤l› oldu¤u görülmüfltür. Tipik flartlar alt›nda saniyedeki siklus say›s› erkeklerde yaklafl›k 100’ken kad›nlarda 220’dir. Vokal kordun örtü tabakas›na ait dokularda meydana gelen fiziksel stres, araflt›rmac›lar taraf›ndan belirlenen özelliklerin sadece bafllang›c›d›r fakat düflünülmesi gereken bir konudur. Bu stres fonotravma olarak bilinir ve vokal kordlar›n osilatuar özelliklerini de¤ifltirme potansiyeli vard›r, hatta lokal doku hasar›na yol açabilir. Hasta sesini fazla veya olumsuz flartlarda kulland›¤› zaman fonotravma oluflturma ve vokal aparat›n geliflimine hasar verme potansiyeline sahiptir. Benign vokal kord lezyonlar›n›n alt›nda yatan tek en önemli faktör fonotravma olabilece¤i için ses kullan›m›n›n özelliklerini de¤erlendirmek ses ile ilgili anamnezin temelinde yatan bir konudur. Medikal faktörlerden ba¤›ms›z olarak fonotravma ses kullan›m›n›n miktar› ve yo¤unlu¤u ile ilgilidir (genellikle bireyin profesyonel ihtiyaçlar›n›n sonucu, vokal beklentiye dönüflebilir), uygun olmayan flekilde veya afl›r› ses kullan›m› genellikle yap›sal olarak konuflkan ve d›fla dönük kiflili¤in sonucudur. Örne¤in ö¤retmenlerin ses hastalar› olarak s›k baflvurduklar› bilinir, bu durum kiflisel davran›fl faktörlerinden çok ifllerinin ac›mas›z vokal talepleri sonucu geliflir. Kiflisel hevesler ve talepler aras›ndaki ayr›m›n yap›lmas› uygun tedavi önerilerinin yap›labilmesi için çok önemlidir. Otolarengologlar genel olarak fonasyonun davran›flsal bak›fl aç›s› hakk›nda çok az bilgiye sahiptir veya hiç e¤itim almam›flt›r. Muhtemelen sonuç olarak “vokal suistimal” “ses k›s›kl›¤›” gibi terim olarak çok genifl bir kullan›m alan›na sahiptir ve bazen otolarengolojide fonotravma için eflanlaml› olarak rasgele kullan›lmaktad›r. Ancak bu her zaman do¤ru de¤ildir ve hemen hiç yard›mc› olmaz, basitçe vokal problemleri için hasta suçlanm›fl olur. Vokal problemlerin kontrolü konusunda tecrübesi ve becerisi olan konuflma-dil patologlar› ses de¤erlendirmelerine özellikle davran›flsal konularda belirgin bir derinlik katar. Konuflma-dil patologlar› anamnezdeki faktörlere ve fonotravmaya yol açan birey- VI Travma Grant S. Gillman Dean M. Toriumi K›s›m Çeviri Editörü: Dr. fiinasi Yalç›n Karen H. Calhoun 66 Travman›n Esaslar› James Chan Peter J. Koltai Çeviri: Dr. Erol Kelefl Travma, Amerika Birleflik Devletler’inde 40 yafl alt›ndaki populasyonunda en s›k ölüm ve ifl kayb›na neden olan bir sorundur (1). Amerika Birleflik Devletler’inde her y›l travmaya ba¤l› 150.000 üzerinde ölüm meydana gelirken, 500.000’in üzerinde kal›c› sakatl›klar oluflmaktad›r. Travma sonucu y›lda 30 ile 40 milyon civar›nda acil servislere baflvuru olmaktad›r (2). Travman›n ülke ekonomisine maliyeti ise önemli miktarlara ulaflmaktad›r. Travman›n ülke ekonomisine maliyeti, 2000 y›l›nda 117 milyar dolar› bulurken bu miktar tüm medikal harcamalar›n %10’una denk gelmektedir (3). Tüm sa¤l›k harcamalar› dikkate al›nd›¤›nda (obesite %9.1, sigara içicili¤i %14.4) bu oran›n önemi dikkat çekicidir (4). Travmada ölüm, çok erken, erken ve geç dönem ölüm olmak üzere 3 kategoride incelenir. Çok erken ölümler travmay› takibeden dakikalar içinde oluflur ve akut havayolu t›kan›kl›¤›, büyük damarlar›n rüptürü veya iç organ yaralanmas› sonucu meydana gelir. Erken ölüm travmay› takiben saatler içinde oluflur ve hemoraji, beyin etraf›nda kan toplanmas› veya respiratuar sorunlar nedeniyle geliflir. Geç ölümler ise travmay› takiben haftalar içinde oluflur ve sepsis, çoklu organ yetmezli¤i bu duruma neden olan olas› nedenlerdir. Travmaya ba¤l› ölümlerin yar›dan fazlas› travmay› takiben dakikalar içinde olur. Dolay›s›yla travmay› takip eden en erken süre içinde al›nacak önlemler ve tedavi, bu oran› düflürecektir. Birçok ülkenin sa¤l›k kuruluflu travmaya karfl›; emniyet kemeri (5), bisiklet kasklar› (6), kan alkol s›n›r› (7), atefl-güvenli¤i e¤itimi, genifl alanl› duman durumunda alarm (8) gibi acil koruyucu stratejilerini baflar›l› flekilde uygulanmaktad›r. Erken ölümler travmay› takip eden toplam ölümlerin 1/3’ünü oluflturur. Tüm hastalar olmasa da birçok hasta travma sonras› erken ölümlerden korunabilir. Travma sonras› h›zl› ve kabul edilebilir efektif tedavi ile iyi yan›tlar al›nabilir. Bu hastalarda travmay› takiben hastane öncesi ve hastane veya travma merkezlerindeki bak›m ile travma sonras› erken ölümler aras›nda do¤ru orant› vard›r. Olay yeri ölümlerinin ço¤unlu¤unda kafaya al›nan darbe sonras› bilinç kayb›yla karakterize hipoventilasyon durumlar› söz konusudur. Entübasyon bu durumlarda hayat kurtar›c› olabilir. Bir di¤er hastane öncesi ölüm nedeni ise masif hemorajidir. Olay yerinde tak›lacak bir intravenöz kateter ile hemoraji kontrol alt›na al›nana kadar sirkülatuar volüm deste¤i sa¤lanm›fl olur. Travma sonras› hastan›n hastaneye h›zl› transportu, cerrah, anestezist ve profesyonel travma ekibi varl›¤› ile hasta güvence alt›na al›nabilir. Kent merkezlerinde hastalar›n transportu için ambulans, k›rsal kesimlerde ise helikopter veya havayolu ulafl›m› bu hastalar›n hayatta kalmalar› aç›s›ndan önemlidir. Travmaya maruz kalm›fl hastalarda vücut fonksiyonlar›nda baz› de¤ifliklikler meydana gelir. Bunlar hemoraji, doku hipoksisi, hücresel hasar, vital organlar›n rüptürü olarak say›labilir. Masif yaralanmalara vücudun fizyolojik yan›t›, hem sistematik hem de lokal olarak meydana gelir. Sistematik yan›t p›ht›laflman›n oluflmas›, s›v›n›n ekstravasküler sistemden sirkulatuvar sisteme akmas›, kan ak›m›n›n beyin ve kalpte redistribüsyona u¤ramas›, renal ve pulmoner fonksiyonlardaki de¤ifliklikler sonucu asit-baz dengesinin bozulmas› olarak say›labilir. Metabolik de¤ifliklikler iskelet kaslar› ve ya¤ dokudaki y›k›m ile vücudun travmaya yan›t›nda rol oynar. Lokal yan›t ise immünolojik aktivasyon olarak lökosit mobilizasyonu, akut faz protein sentezi, yaralanma alan›na enflamatuar hücre migrasyonu, bafllang›ç olarak yaralanan damar çevresine yara onar›m› için fibroblast ak›m› olarak say›labilir. Onar›c› mekanizman›n travmal› hastalarda ortaya ç›k›fl›n› h›zland›rmak için, besin deste¤ine, s›v› replasman›na, yara iyileflmesi ve infeksiyonlara e¤ilime karfl› dikkatli olunmal›d›r (9,10). NÖROENDOKR‹N YANIT Travmaya hemostatik uyum, nöroendokrin sistem sayesinde olmaktad›r. Hemoraji, hipoksi ve doku yaralanma- 920 K›s›m VI: Travma lar› nöroendokrin sistemde pik seviyede uyar› yapar. Ancak bu uyar› uzun süreli de¤ildir. A¤r›, santral sinir sisteminde hemostaz›n sa¤lanmas› amac›yla al›nan önemli bir uyar›d›r. Hipotalamik yan›t ile hipofiz bezinden kortikotropin sal›n›m› olur ve bunun sonucu olarak adrenalden kortizol sal›n›m› gerçekleflir. A¤r›, antidiüretik hormon sal›n›m›nda de¤iflikli¤e neden olarak s›v› dengesini korur. Ayr›ca a¤r›, sempatik sinir sistemini de uyararak direk olarak adrenal bezden epinefrin sal›nmas›n› da sa¤lar. Kan kayb›, vasküler bas›nç ve volum reseptörleri taraf›nda santral sinir sisteminin uyar›lmas› ile kardiyak outputun düflmesine, periferal vasküler rezistans›n artmas›na ve vital organlara kan›n redistribüsyonunun artmas›na neden olur. Hipoksi ve hiperkapni kemoreseptör stimulasyonuna neden olur. Bu durumda vazomotor aktivasyon sa¤lar ve respiratuvar sistemi hareketlendirir. Daha sonraki basamakta, interlökin 1 taraf›ndan uyar›lan hipotalamus travmaya yan›t olarak hipermetabolik durum oluflturarak ›s› art›fl›n› sa¤lar (11,12). Travmaya ba¤l› olarak katabolik hormonlar; kortikotropin, kortizol, büyüme hormonu, glukagon, epinefrin, norepinefrin yükselir. Buna karfl›n primer anabolik hormon olan insülinin plazma konsantrasyonu sempatik sinir sisteminin pankreas inhibisyonu yapmas›yla azal›r. Travma sonras› hiperglisemi, insülinden ba¤›ms›z dokular olan beyin gibi dokular›n yaralanmas›yla oluflur. Travma sonras› glukagon, kortizol ve katekolaminler kan glukoz düzeyini yükselterek vücudu hipoglisemiye karfl› korurlar. Pankreasta üretilen bir hormon olan glukagonun ana görevi karaci¤erde glukoneogenezi tetiklemektir. Travma sonras› sempatik stimulasyon ile pankreastan glukagon sekresyonu olur. Hipofizin anterior k›sm›ndan salg›lanan kortikotropin adrenal bezden kortizol sal›n›m›n› art›r›r. Bu hormon ise iskelet kaslar›ndan aminoasit sal›n›m›n› ve karaci¤erde glukoneogenezi artt›rarak insülinin hipoglisemik etkisine z›t etki yapar. Travma sonras› katekolamin sal›n›m›da söz konusudur. Epinefrin direk nörostimulasyon ile adrenal medulladan sal›n›r. Epinefrin, metabolizman›n sirkulatuvar sistemi için önemli bir faktördür. Epinefrinin hemodinamik etkileri; vazokonstriksiyon, kardiyak h›z›n artmas›, miyokard kontraksiyon ve iletimin artmas› olarak say›labilir. Epinefrin ayn› zamanda karaci¤erde glukoneogenezi art›r›r ve pankreastan insülin sal›n›m›n› azaltarak kan glukoz düzeyini art›r›r. Norepinefrin sempatik sinir sisteminin primer nörostimulatörüdür. Norepinefrinin sirkulatuvar sistem ve vital organlar üzerine direk etkisi vard›r. Masif ve uzun süreli sempatik deflarj sonras› norepinefrin kan ak›m›na girer ve direk vazokonstriktör etki yaparak epinefrin etkisine benzer etki gösterir (9, 10). METABOL‹K YANITLAR Vücutta yaralanma sonras› süreç katabolizma olarak bilinir. Negatif nitrojen dengesi, hiperglisemi, ›s› üretimi ve enflamasyon nedeniyle vücutta yüksek bir enerji gereksinimi mevcuttur. Enerji gereksiniminin artmas› sempatik sinir sisteminin aktivitesinin artmas›na ve katekolamin sal›n›m›na ba¤l›d›r. Bu dönemdeki primer enerji gereksinimi katabolik hormonlar›n etkisi sonucu lipit peroksidasyonu ile sa¤lanmaktad›r (9, 10). Travma sonras› primer enerji kayna¤› olarak ya¤lar kullan›lmakla beraber protein y›k›m›n›n da bu sürece deste¤i vard›r. Katabolik hastalarda acil glukoz ihtiyac› protein y›k›m› ile elde edilir. Lipid y›k›m›yla oluflan trigliserit ve gliserol yeniden glukoz oluflturulmas› için minimal derecede kullan›l›r. Sonuçta katabolik dönemin erken fazlar›nda acil glukoz ihtiyac›na protein y›k›m›yla cevap verilir. Bundan dolay› kaslarda h›zl› bir kay›p meydana gelir. Bu durum bir adaptif mekanizma olmakla beraber kal›c› veya uzun süreli durumlarda malnutrisyon, multiple organ yetmezli¤i ve ölüme neden olabilir (9,10,13-15). TRAVMAYA MARUZ KALAN HASTALARIN TEDAV‹S‹ Travmaya maruz kalan hastalarda tedavi ve yaflam› güçlendirici yaklafl›m›n anahtar›; travma merkezinde yap›lacak resüsitasyon ve tedaviye bafllang›ç zaman›d›r. Amerikan Cerrahi Koleji, travmaya maruz hastalarda hayat›n devam›n› sa¤lamak ve yaral›ya erken müdahale aç›s›ndan baz› uygulamalar gelifltirmifltir. Bu tedavi algoritmi 4 kategoriye ayr›l›r; birincil yaflam deste¤i, resüsitasyon, ikincil yaflam deste¤i ve nihai koruma. Birincil yaflam deste¤i havayolu, solunum ve dolafl›m›n kontrol alt›na al›nmas›d›r. Resüsitasyon birincil yaflam deste¤i ifllemiyle efl zamanl› olarak yürütülebilir. ‹kinicil yaflam deste¤i dönemi h›zl› ancak sistematik bafltan aya¤a olan fiziksel muayeneler ile olur. Primer ve sekonder survey döneminin en önemli parças› radyografik çal›flmalar ve özellikle de ultrasonografidir. Yine kan tetkikleri ve kan grubu tayini yap›lmal›d›r. Bu dönemde vital bulgular kontrol edilir. Hasta stabil duruma geldikten sonra detayl› tedavi uygulamas›na bafllan›r. B‹R‹NC‹L YAfiAM DESTE⁄‹ Havayolu Travma sonras› acil müdahale edilmesi ve dikkatli bir flekilde de¤erlendirilmesi gereken en önemli durum havayolu güvenli¤idir. Birçok durum (orofarenksin, larenksin, trakean›n sekresyonlarla, kan veya yabanc› cisimlerle t›kanmas›) havayolu güvenli¤ini olumsuz yönde etkileyebilir. Fasiyal fraktür durumlar›nda orofarengial havayolu kollaps› meydana gelebilir. Larenks veya trakeaya direk Bölüm 66: Travman›n Esaslar› 921 fiekil 66.1 Yaral› hastada birincil yaflam deste¤i esnas›nda servikal spinin stabilizasyonu. al›nan travmalarda orofarenksin alt seviyelerinde obstrüksiyon yaflanabilir. Havayolu güvenli¤ini sa¤layabilmek için basit manevralardan karmafl›k manevralara kadar uygulamalar yap›labilir. Bunlar orofarenksin manuel temizli¤inden, sekresyonlar›n aspirasyonuna kadar de¤iflebilir. Havayolu güvenli¤i sa¤lan›rken, servikal spinal fraktür oluflumuna sebep olabilme riski nedeni ile dikkat edilmesi gerekir. Bu nedenle boyun nötral pozisyonda ve hareketsiz tutulmal›d›r. Travma ekibinden bir kifli diz çö- ker pozisyonda hastan›n boynunu tutmal› ve hiperekstansiyondan korumal›d›r (fiekil 66.1). Spinal korda al›nm›fl bir hasar›n artmas›na neden olabilece¤inden kafan›n çekilmesinden sak›n›lmal›d›r. Travma sonras› bilinç kayb› olan hastalarda mandibula afla¤› do¤ru çekilerek farengial kollapstan korunmaya çal›fl›lmal›d›r (fiekil 66.2). E¤er hasta kendinde ise ve spontan nefes al›p veriyorsa nazofarengeal havayolu ile oksijen deste¤i sa¤lanmal›d›r. Hastada bilinç kayb› varsa airway yerlefltirilip nazal kanül veya fasiyal maske ile hastaya oksijen deste¤i verilmelidir. E¤er bu yöntemler baflar›l› olmazsa daha agresif fiekil 66.2 Bilinç kayb› olan hastalarda mandibula ve dilin afla¤› do¤ru çekilmesi. 922 K›s›m VI: Travma tedavi yöntemlerine baflvurulur. Nazofarengeal entübasyon bu durumda tercih edilebilecek bir yöntemdir. Nazofarengeal entubasyon bilinci kapal› hastalarda kas gevfletici ve sedasyon ihtiyac› gerekmedi¤i için daha iyi tolere edilebilecek bir yöntemdir. Maksillofasiyal travmalarda nazotrakeal entübasyon tercih edilebilir. E¤er nazotrakeal entübasyon uygulanamaz ise orotrakeal entübasyon uygulan›r. Ancak bunun için radyografik olarak servikal spinal fraktür olmad›¤›ndan emin olunmal›d›r (16). Acil entübasyon uyguland›ktan sonra entübasyon tüpü sabitlenmelidir. E¤er hasta bilinçsiz ve servikal spinal fraktür d›fllanm›flsa orotrakeal entübasyon deneyimli ellerde kolayl›kla uygulanabilir. E¤er nazotrakeal entübasyon uygulanamaz ise orotrakeal entübasyon bir sonraki aflamad›r. Muhtemel bir servikal spinal k›r›¤› ekarte etmek amac›yla orotrakeal entübasyon öncesi lateral servikal grafi çekilmelidir (16). Ancak acil hava yolu kontrolünde orotrakeal entübasyon endike ise radyografiye ve instabilizasyona zaman yoktur. Radyografi elde edilene kadar bag-mask ile entübasyon solunumu devam ettirmek için etkili bir yöntem olarak kullan›labilir. E¤er hasta bilinçsiz ve servikal spinal fraktür d›fllanm›flsa orotrakeal entübasyon deneyimli ellerde kolayl›kla uygulanabilir. E¤er hastan›n bilinci aç›k ise baflar›l› bir orotrakeal entübasyon için süksinil kolinle indüksiyon yap›lmal›d›r. Entübasyon sonras› tüpün trakeada oldu¤undan emin olmak için gö¤üs dinlenir ve entübasyon tüpünün özafagusta veya ana bronfllardan birinde olmad›¤›ndan emin olunur. Endotrakeal tüp pozisyonunun do¤rulanmas› amac›yla end-tidal karbondioksit volümüne bak›labilir. Do¤ru tüp lokalizasyonu karbondioksit ç›k›fl› ile anlafl›labilir. Karbondioksitin akci¤erlerden ç›k›fl› yoksa tüp özefagusta veya kendine yeni bir yol oluflturmufltur. E¤er hastada kardiyak arrest geliflmifl ise karbondioksit ç›k›fl› tüpün do¤ru yerde oldu¤u konusunda güvenilir bilgi vermeyebilir. Böyle bir durumda gö¤üs radyografisi ile tüp pozisyonu hakk›nda bilgi edinilebilir. E¤er endotrakeal tüp yerlefltirilemiyorsa (fasiyal travma veya larengotrakeal travmal› hastalar gibi) cerrahi havayolu giriflimlerine ihtiyaç duyulabilir. Bunun için uygulanabilecek cerrahi giriflimler; krikotirotomi, trakeotomi, perkütan transtrakeal ventilasyon olarak say›labilir. Acil durumlarda çocuklar için krikotirotomi en iyi prosedürdür. Bu ifllem için 12 veya 14 numara intravenöz kanül, krikotiroid membrandan trakeal lümene sokulur. E¤er lümende oldu¤undan emin olunursa plastik kanül ilerletilir. Ventilasyon 1 sn oksijen verip 4 saniye solu¤un d›flar› verilmesini sa¤layacak flekilde yap›l›r ve buna 30 dakika devam edilir. Cerrahi krikotomi eriflkin hastalarda tercih edilebilecek bir yöntemdir (fiekil 66.3). Bu ifllem krikotiroid Cilt insizyonu Krikotirotomi (krikotiroid membran) Bistirü sap› krikotiroid membranda 90° döndürülür fiekil 66.3 Krikotirotomi. Bölüm 66: Travman›n Esaslar› membran üzerindeki alana yap›lan küçük vertikal cilt insizyonunu takip eden ve sonras›nda membran›n kendisine uygulanan horizontal insizyonu içermektedir. Bistüri sap›n› tiroid ile krikoid kartilaj aras›nda 90 derece döndürerek endotrakeal tüp ya da trakeotomi tüpünün geçebilece¤i bir yol oluflturulur. Larengeal ve trakeal travmal› hastalarda krikotirotomi uygulanamayaca¤›ndan acil trakeotomi gereklidir. Bu tür hastalarda alternatif bir yöntem olan ve krikotirotomiye benzer bir teknik olan perkütanöz transtrakeal entübasyon yap›labilir. Travmal› hastalarda puls-oksimetre monitorizasyonu oksijenizasyon durumunun belirlenmede ve erken müdahalede kritik öneme sahip yard›mc› bir yöntemdir. Solunum Deste¤i Özellikle kafaya travma alm›fl hastalarda solunum yetmezli¤i s›k karfl›lafl›lan bir durumdur. Bu hastalarda servikal spinal yaralanma ekarte edilene kadar ambu yard›m›yla solunum deste¤i sa¤lanmal›d›r. Servikal spinal yaralanma ekarte edildikten sonra endotrakeal tüp tak›larak mekanik solunuma bafllan›r. Primer resüsitasyon s›ras›nda gö¤üs duvar› ve kosta k›r›klar› da de¤erlendirilmeli, bu patolojilerin hipoventilasyona sebep olabilecekleri unutulmamal›d›r. Bu patolojiler aras›nda emici pnö- 923 motoraks, a¤›r hemotoraks, tansiyon pnömotoraks say›labilir. Emici pnömotoraks, gö¤üs duvar›ndaki defekt trakeal çaptan genifl oldu¤unda meydana gelmektedir. Aç›k olan bu pencerede rezistans düflece¤inden inspirasyon ve ekspirasyon s›ras›nda plevral aral›¤a hava ak›m› olacakt›r. Bu tür travmalarda entübasyon sonras› gö¤üs tüpü tak›larak pozitif bas›nçl› ventilasyon uygulamas› en iyi yöntemdir. A¤›r hemotoraks zaman kaybedilmeden müdahale edilmesi gereken bir durumdur. Torasik kaviteye 1000 ile 1500 ml’lik bir kanama acil torakotomi gerektirir. Tüp torakotomi 4. veya 5. interkostal aral›ktan mid-aksiller hat üzerinde yap›l›r (fiekil 66.4). K›sa subkutanöz tünel oluflturarak posterosüperior yönde ilerlenerek plevral apekse do¤ru intraplevral aral›¤a tak›l›r. Saatte 200 ml’den fazla olan kanama torakotomi endikasyonudur. Tansiyon pnömotoraks plevral, bronflial veya trakeal y›rt›k sonras› havan›n plevral aral›¤a geçmesiyle oluflur. Bunun sonucu ipsilateral akci¤er kollabe olur. Plevral bas›nç yükselince mediasten ve trakea karfl› tarafa itilerek karfl› akci¤ere bas› yapar ve oksijenizasyon bozulur. Mediastinal sapma sonras›nda inferior ve süperior vena kavaya olan bas› venöz dönüflün bozulmas›yla birlikte hipotansiyon neden olabilir. Tansiyon pnömotoraks›n semptom ve bulgular› akut solunum durmas›, trakeal deviasyon, perküsyonda rezönans art›fl› ve travmal› tarafta solu- fiekil 66.4 Tüp torokotomi. ‹nsizyon 4 veya 5. interkostal aral›ktan mid-aksiller hat üzerinde yap›l›r. A: K›sa subkutanöz intraplevral tünelin parmak disseksiyonu yolu ile oluflturulmas›. B: Tüpün posterior ve süperior yönde ilerlenerek plevral apekse geçirilmesi. 924 K›s›m VI: Travma tükenmifl bir görünümdedir. Cilt so¤uk olup, t›rnak yata¤›ndaki kapiller dolma süresi uzam›flt›r. Susama hissi, bulant› ve kusma yayg›nd›r. Kan bas›nc› düflük, nab›z h›zl›, fakat zay›ft›r. Periferal venlerin zay›f doluflu intravenöz katater takmada zorluk yarat›r. fiok; hipovolemik flok, nörojenik flok, kardiojenik flok ve septik flok fleklinde dört kategoride incelenir. ‹lk üçü travman›n akut faz›yla iliflkilidir. Hipovolemik fiok Hipovolemi, travma sonras› en s›k görülen flok sebebidir. Altta yatan sebep ise s›kl›kla hemorajidir. Hemorajik flokun s›n›fland›r›lmas› resüsitasyonda kolayl›k sa¤lamaktad›r. fiekil 66.5 Pnömotoraks›n tedavisi için i¤ne torasentez. ‹¤ne mid-klaviküler hatta ikinci interkostal aral›ktan sokulur. num seslerinde azalmad›r. Tansiyon pnömotoraks›n tan›s› klinik olarak konulabilir. Tan›sal gö¤üs radyografileri gö¤üs dekompresyonunu geciktirmemelidirler, çünkü bu hastan›n ölümüne neden olabilir. Tansiyon pnömotoraks da mid-klaviküler hatta ikinci interkostal aral›ktan 12 gauge çap›ndaki intravenöz kanülle torasentez yap›larak havan›n ç›k›fl› sa¤lan›r ve sonras›nda gö¤üs tüpü tak›larak as›l tedavi uygulanmal›d›r (fiekil 66.5). Pnömotoraks ayn› zamanda hipotansiyona yol açarak kardiyak fonksiyonlar› da etkileyebilir. Gö¤üs travmas› sonras›nda flok tablosundan kurtulan hastalar ampirik gö¤üs ventilasyonuna ihtiyaç duyarlar. Dolafl›m ve fiok Hava yolu ve solunum sa¤land›ktan sonraki aflama dolafl›m› kontrol alt›na almak olmal›d›r. fiok, klinik olarak kalbin vital organlara yeterli kan› sa¤layamamas› olarak tarif edilebilir. Bu ise; kardiak disfonksiyon, kan kayb›, vasküler rezistans›n kayb› ve venöz kapasitede art›fl sonras› oluflabilir (13). fioka oluflan selüler yan›t ise aerobik ortam›n anaerobik hale gelmesi fleklinde olup, bunun sonucu laktik asidozdur. Hipoperfüzyonun devam etmesi durumunda vital organlara oksijen da¤›l›m› yetersiz hale gelerek asidoz derinleflir. Organ yetmezlikleri oksijenizasyon ve perfüzyonun düzelmemesi halinde ilerler ve hasta ölür. fiok, klinik belirtilerin çeflitlili¤ine göre de¤ifliklik gösterir. Orta dereceli flokta, hasta huzursuz ve anksiyete içindedir. E¤er ciddi bir flok durumu varsa hasta halsiz ve Klas 1 hemoraji, kan volumünün %15’nin kaybedilmesi sonras›nda oluflur. Primer belirti orta dereceli anksiyetedir. Klas 2 hemoraji, kan volumünün %15 ile %30 aras›nda kaybedilmesi sonras› oluflur. Sonuç olarak taflikardi ve takipne, anksiyete, kapiller dolumda azalma ve idrar ç›k›fl›nda azalma meydana gelir. Supin kan bas›nc› normaldir. Klas 3 hemoraji, kan volumünün %30 ile %40 aras›nda kayb› ile oluflur. Hastalar genellikle afl›r› anksiyeteli olup, taflikardi, takipne, kapiller dolma zaman›nda uzama ve idrar ç›k›fl›nda belirgin azalma görülür. Hipovoleminin sadece bu derecesinde supin hipotansiyon meydana gelir. Klas 4 hemoraji, kan volumünün %40’dan fazla kayb› sonras›nda oluflur. Sonuç olarak derin bir hipotansiyon ve taflikardi vard›r. ‹drar ç›k›fl› tamamen durmufltur ve mental durum anksiyeteden komaya kadar de¤ifliklik gösterir. Bu bulgular ise s›kl›kla letaldir. Hipovolemi, h›zl› volüm replasman› ile düzeltilmelidir. Bu hastalarda zor olmas›na ra¤men 14 gauge intravenöz kateter kullan›larak antekubital ven, damar yolu için ço¤u hastada kolayl›k sa¤lar. Sistolik kan bas›nc› buna ra¤men hala düflük seyrediyorsa, damar yolu için cut-down ile saphen ven kullan›labilir. Femoral ven ve subklavian kateterizasyon, di¤er alternatif yollar olabilir, ancak cerrah bu bölgelerin anatomisine hakim olmal›d›r (17,10,12). Resüsitasyonda ringer laktat veya normal salin solusyonlar› gibi kristaloidler tercih edilmektedir. Eriflkinlerde kan volumü total vücut a¤›rl›¤›n›n %7’si (ortalama 5 litre) civar›ndad›r. Çocuklarda bu oran %8 ile %9 aras›nda olup infantlarda %10 civar›ndad›r. Hastaya yap›lacak kristeloid replasman›n›n oran› ortalama kan kayb› Bölüm 66: Travman›n Esaslar› ve hastan›n ortalama kan volümü göz önünde bulundurularak hesaplanmal›d›r. Ortalama kan kayb›n›n her bir mililitresi için 3 ml kristaloid solusyon verilmelidir. Bu oran a¤›r hemorajilerde art›r›labilir. Bu infüzyon kan bas›nc› ve kalp at›m› kabul edilebilir düzeye gelene kadar mümkün oldukça h›zl› flekilde verilmelidir. Daha sonraki replasmanlar ise idrar ç›k›fl›na göre ayarlanabilir (17,10,12). Kristaloid solüsyonlar›n yetersiz kald›¤› durumda, kan replasman› gereklili¤i do¤ar. Kural olarak supin hipotansif olarak acil servise getirilen travmal› hastada transfüzyon gereksinimi vard›r. Resüsitasyonda kristaloid infüzyonu kilogram bafl›na 50 ml’ye ulaflt›¤›nda kan transfüzyonuna gereksinim oldu¤unu göstermektedir. Travmal› hastalarda tip-spesifik olmayan ve kroslanmadan verilen tam kan sonras› önemli komplikasyonlar oluflabilmektedir. Ancak bu durumlarda O grubu negatif kan güvenli flekilde akut transfüzyon için kullan›labilir. O negatif kana karfl› transfüzyon reaksiyonu minimaldir. Kan komponentleri erken resüsitasyonda tercih edilmese de hemorajik flok için uygulanan a¤›r kristaloid ve kan tansfüzyonu sonras›nda, dilüsyonel koagülopati geliflebilir. Oluflan dilüsyonel koagülopati ise taze donmufl plazma ve trombosit transfüzyonu ile tedavi edilir. Trombositler ve taze donmufl plazma koagülopatinin derecesine göre verilir. Kural olarak on ünite banka kan› sonras› ve daha sonra da her dört ünite için taze donmufl plazma kullan›l›r. Trombosit süspansiyonu ise 15 ünite kan sonras› ve daha sonra da her befl ünite için trombosit süspansiyonu kullan›l›r. Koagülasyon parametreleri ise monitörize edilmelidir. Hemorajik travmal› hastada özellikle eksternal hemoraji durumunda kanama minimal bask› ile kontrol alt›na al›nmaya çal›fl›lmal›d›r. Direk bas› kan kayb›n› kontrol alt›na alabilece¤inden turnikeler pek yard›mc› de¤ildir. Körlemesine klempleme ise sinir hasar›na sebep olabilir. Skalp kanamalar›n›n afl›r› olmas› durumunda geçici ve h›zl› sütürasyon yap›labilir. Hastalar›n bacak ve pelvis bölgesini saran askeri antiflok pantolonlar›, ekstremite dolafl›m›n› azaltarak santral dolafl›m› düzenleyebilir. S›v› replasman›n›n yerini almasa da hastane öncesi dönemde faydal› olabilir. Askeri antiflok pantolon kullananlarda, egzersiz yap›lmas›na dikkat edilmelidir; çünkü abdominal kompartmandaki fliflkinlik solunumu zay›flatabilir ve bacak kompartmanlar›ndaki uzun süreli afl›r› fliflmeler kompartman sendromuna neden olabilir. Nörojenik fiok S›v› replasman tedavisinin amac› vital organ perfüzyonunu düzenlemektir. S›v› resüsitasyonunun baflar›s›; kan 925 bas›nc›, kalp h›z›, idrar ç›k›fl› gibi parametrelerin ölçümü ile de¤erlendirilir. Bu parametrelerin resüsitasyona cevap vermedi¤i görüldü¤ünde di¤er sebepler düflünülmelidir. Bunlardan birisi beyin ve spinal kord travmas› sonras› geliflen, sempatik sinir sisteminin denervasyonu ile kendini gösteren nörojenik floktur. Vazodilatasyon sonras› periferal vasküler rezistans düfler, bu nedenle de kan bas›nc› düfler. Nörojenik flokta karakteristik olarak taflikardi yoktur. Hastan›n ekstiremiteleri so¤uk de¤ildir ve anksiyeteye pek rastlanmaz. Nörolojik yaralanman›n kan›t› olmas› ile beraber sistemik araflt›rmalar ekarte edilmeden, hiçbir hastaya nörojenik flok tan›s› konulmamal›d›r. Bunlar ortaya ç›kt›¤›nda, kaybolan vasküler tonusu tamir edecek vazoprössör ajanlar verilir ve nörocerrahi müdahale için ayr›l›r (13). Kardiojenik fiok Kardiojenik flokta, myokard ana organlar için gerekli oksijenizasyonu sa¤layacak perfüzyonu oluflturamaz. Travmal› hastalar aras›nda, kardiojenik flok genellikle üç tip yaralanma ile ba¤lant›l›d›r; tansiyon pnömotoraks, kardiak tamponad ve myokardial kontüzyon. Gerekli replasman›n yap›lmas›na ra¤men, persiste hipotansiyon varsa kardiojenik floktan flüphelenilmelidir. Kardiyojenik flokun en yayg›n belirtisi juguler vende fliflme ve hipotansiyon olmas›na ra¤men santral venöz bas›nçta yükselmedir. Bu iflaretler yeterli s›v› replasman›na gidildi¤i sürece oluflmayabilir. Kardiojenik flok, hipovolemik flok ile birlikte olabilir. Tansiyon pnömotoraks›n; myokardiyal fonksiyon üzerine olan etkisi venöz dönüflü azaltmas›na ba¤l›d›r. ‹ntratorasik bas›nc›n juguler venlere bas› yapmas› sonras›nda hipotansiyon oluflur. Tansiyon pnömotoraks, yine acil bir durum olan kardiak tamponadla kar›flt›r›labilir; çünkü her iki durumda da hipotansiyon ve venlerde distansiyon gözlenmektedir. Bu iki durumu ay›rmak ise yap›lacak torasentez ile mümkündür. Yap›lan torasentez sonras›nda hastan›n klini¤inde düzelme görülmezse gö¤üsün karfl› taraf› için tekrarlan›r. Hastan›n durumunda bir düzelme olmazsa, kardiak tamponad düflünülmelidir ve hasta ampirik olarak tedavi edilmelidir. Yap›lan torasentez sonras›nda hastan›n klini¤inde düzelme görülmezse bu kardiak tamponad lehinedir. Travmal› bir hastada geliflen kardiak tamponad, miyokard ile onu çevreleyen perikard aras›nda kan birikmesi sonucu oluflur. Akut olarak küçük miktarda kan›n birikmesi dahi tamponada sebep olabilir. Diastol s›ras›nda ventriküler dolumda azalma oluflu ve koroner dolafl›m›n bozulmas› ise tamponad sonras› oluflan kardiojenik flokun patofizyolojisini aç›klamaktad›r. Klasik kardiak tam- 926 K›s›m VI: Travma ‹K‹NC‹L YAfiAM DESTE⁄‹ Perikardial alandaki kan fiekil 66.6 Akut kardiak tamponad için perikardiosentezin sol subksifoid yaklafl›m yoluyla yap›lmas›. ponad bulgular› hipotansiyon, juguler venöz distansiyon ve kalp seslerinin derinden gelir flekilde duyulmas›d›r. Özellikle gö¤üs duvar›na olan penetran travma sonras›, hasta hipovolemik ise juguler venöz distansiyon görülmeyebilir Kardiak tamponad›n tedavisi acil perikardiosentezdir (fiekil 66.6). ‹fllem 14 veya 16 gauge kateterle sol subksifoid bölgeden sol omuz posterioruna do¤ru yap›l›r. 10 ile 20 ml kan aspire edilmesiyle miyokardial fonksiyonlarda belirgin bir düzelme meydana gelmektedir. Acil torakotomi kardiak arrest durumlar›nda travmal› hastan›n resüsitasyona cevap vermedi¤i zaman uygulanabilen bir yöntemdir. Kardiak yaralanmalarda veya torasik aorta y›rt›klar›nda acil torakotomi direk masaj olana¤› sa¤laman›n yan› s›ra a¤›r hemotoraks›n da kontrol edilmesini sa¤lar. Travma sonras› kardiojenik floka sebep olabilen bir baflka durum ise kardiak kontüzyondur ve genellikle gö¤üse gelen künt travma sonras› oluflur. Yelken gö¤üs yan›nda anterior gö¤üs duvar›nda ekimotik renk de¤iflikli¤i izlenebilir. Ciddi myokardial kontüzyon nadir olmas›na ra¤men, künt gö¤üs travmas› sonras› yayg›nd›r. Transtorasik veya transözefageal elektrokardiografi ile myokardial kontüzyon tan›mlanabilir. Duvar motilitesi, valvüler disfonksiyon, perikardial s›v› ve tamponad elektrokardiografi ile görülebilir. Tedavide amaç kardiak outputu sa¤layacak, ancak afl›r› s›v› yüklemesinden kaç›nacak resüsitasyonu sa¤lamak ve ventriküler aritmileri önlemektir. Bunun yan›nda travmal› yafll› hasta oran›n›n artt›¤› düflünülürse; myokard enfarktüsü, aritmi veya konjestif kalp yetmezli¤i gibi kazay› presipite edebilecek tan›lar da dikkatlice ekarte edilmelidir (13). ‹kincil yaflam deste¤i, detayl› bir fizik muayenenin yap›larak resüsitasyon baflar›s›n› de¤erlendiren ad›md›r. Birincil yaflam deste¤inde hayat kurtar›c› öncelikler tamamland›ktan sonra, ikinci basamak müdahale ele al›n›r. Bu araflt›rmalar›n geniflli¤i ve h›z› hastan›n yaralanmalar›n›n geniflli¤ine ba¤l›d›r ve kesin cerrahi uygulama için gereklidir. Bu aflamada hastan›n mevcut durumu daha detayl› bir flekilde analiz edilerek, uygulanacak cerrahi prosedür gereklili¤i irdelenir. Hastan›n hikayesi al›narak; travman›n mekani¤i, mevcut hastal›klar›, bilinen ilaç alerjileri ve açl›k süresi kaydedilir. Bu s›rada bütün objektif çal›flmalar tamamlanmal›d›r. Rutin tetkikler aras›nda tam kan say›m›, gö¤üs radyografisi ve idrar analizi say›labilir. E¤er yüksek doz ilaç veya alkol intoksikasyon flüphesi varsa toksikolojik çal›flmalarda yap›lmal›d›r. Hipotansiyon; kan grubu ve cross-matching’in yap›lmas›n› gerektirecek bir nedendir. Rutin tetkikler aras›nda tam kan say›m›, gö¤üs filmi ve idrar tahlili say›labilir. ‹laç zehirlenmesi veya alkol intoksikasyonu flüphesi durumunda toksikolojik çal›flma yap›labilir. Kafa ve Spinal Yaralanmalar Mental durum de¤iflikli¤i, santral sinir sistemi travmalar›nda en önemli ipucudur. Servikal spinal ve spinal kord travmalar› genellikle multiple yaralanmalr›nda görülebilen yayg›n durumlard›r. Servikal, torasik ve lumber spinal grafiler çekilene kadar rijid immobilizasyon flartt›r. Servikal spinal yaralanmas› olan hastalarda rijid bir kollar kullan›lmal› ve kum torbalar›yla desteklenmelidir (fiekil 66.7). Mental durum de¤iflikli¤i; kortekse olan direk yaralanma, intrakranyal bas›nç art›fl› veya serebral perfüzyonda düflme sonucu meydana gelebilir. Mental durum ise nörolojik bir s›n›fland›rma olan Glasgow koma skalas›na göre de¤erlendirilir (Tablo 66.1). Bu skala; göz açma, sözlü ve motor yan›tlara göre düzenlenmifltir. Sekizden düflük bir skor ciddi kafa travmas›n› düflündürür. ‹leri nörolojik de¤erlendirme ise; pupil refleksi, derin tendon refleksleri ve rektal sfinkter tonusunun analizini içerir. Ciddi kafa travmal› hastada nörolojik olmayan hipoventilasyon veya hipertansiyon gibi bulgulara da rastlanabilir. Acil servislerde kafa travmal› bir hastaya müdahalenin temel amac›; serebral ödemi minimalize etmek ve intrakranyal bas›nç art›fl›n› azaltmak olmal›d›r. Bu amaç hava yolunu kontrol ederek ve yeterli oksijenizasyonu sa¤layarak gerçeklefltirilebilir. Ventilasyonun devam› için karbondioksit seviyesi yaklafl›k olarak 35mm Hg olarak Pediatrik Otolarengoloji Charles M. Myer III Ronald W. Deskin K›s›m Çeviri Editörü: Dr. ‹brahim H›zalan VII 74 Pediatrik Otolarengoloji Michael J. Cunningham Çeviri: Dr. ‹stemihan Ak›n Dr. Ozan Elverici Çocukluk ça¤›nda karfl›lafl›lan otolarengolojik hastal›klar geçmiflten günümüze genel otolarengolojinin ilgilendi¤i konular›n ayr›lmaz bir parças›d›r. Pediatrik otolarengoloji çocuklar›n karfl› karfl›ya kald›¤› otoloarengolojik sorunlar› daha kapsaml› ele alabilmek üzere oluflturulmufl bir alt uzmanl›k dal›d›r Bu alt uzmanl›k dal›nda ortaya ç›kan yeni geliflmeler genel otolarengolojideki geliflmelere ba¤l› oldu¤u kadar pediatri ve anestezi bilim dallar›nda olan geliflmelerin de izlerini tafl›maktad›r. Çocuklar›n yetiflkinlerden daha farkl› özellikler tafl›d›klar›n›n saptanmas› ve tan› ve tedavide kendilerine has özellikler çerçevesinde ele al›nmalar› gereklili¤inin ortaya ç›km›fl olmas› sonuçta çocuk hastaneleri veya hastanelerde çocuklar için ayr› birimler oluflturulmas› gereklili¤ini ortaya koymufltur. Çocuk hastanelerinde ya da çocuk servislerinde yatan hasta populasyonu akut enfeksiyonlar›n kontrolünün gelifltirilen yeni afl›lar ve antibiyotikler sayesinde daha iyi sa¤lanmas› sonucunda y›llar içerisinde de¤ifliklik göstermifltir. Günümüzde art›k çocuk hastalarda görülen kronik hastal›klar, enfeksiyöz olmayan progresif hastal›klar, maligniteler ve sakatl›klara ya da görüntü bozukluklar›na yol açan hastal›klar üzerinde daha çok durulmaktad›r. Böylesine karmafl›k durumlarla karfl› karfl›ya kalan hastalar, koordine çal›flan, ekiplerce, içlerinde otolarengologlar›n da oldu¤u multidisipliner bir yaklafl›mla de¤erlendirilmelidir. Anesteziyoloji ve yo¤un bak›m ünitelerinin öncülü¤ünde kardiyorespiratuar yetmezli¤in patofizyolojisi yeni gelifltirilen yöntemler ve teknolojideki geliflmeler sayesinde daha iyi anlafl›labilmifltir. Pediatrik yo¤un bak›m ünitelerinin veya geliflmifl obstetrik merkezlerinin oldu¤u hastanelerde yeni do¤an yo¤un bak›m ünitelerinin gelifltirilmesi art›k genel sa¤l›k durumu daha kötü, daha küçük yafllardaki, yenido¤an ve çocuklar›n hayatta kal›m sürelerini ve tedavi baflar›lar›n› artt›rm›flt›r. Böyle çocuklar biz otolarengologlar›n ilaçlarla veya cerrahi yöntemlerle özellikle havayolunun sa¤lanmas› konusunda yard›mc› olmaya çal›flt›¤›m›z yeni bir grubu oluflturmaktad›r. Otolarengoloji, bafl ve boyun cerrahisi alan›nda olan bilimsel geliflmeler bilim dal›m›z içinde çocukluk yafl grubu için yeni bir alt uzmanl›k dal›n› ortaya ç›karm›flt›r. Fiberoptik, ›fl›kl› rigid endoskoplar›n infant ve küçük çocuklarda kullan›labilecek kadar küçük boyutlarda gelifltirilmifl olmas› bu yafl grubunda gözlenen konjenital ya da kazan›lm›fl havayolu lezyonlar›na cerrahi giriflimi mümkün k›labilmektedir. Gelifltirilen yeni larengoskoplar ve subglottoskoplar sayesinde pediatrik havayolu s›n›rs›z bir flekilde görülebilmekte, lazer uygulmalar› yap›labilmekte ve inhalasyon anestezik ajanlar standard endotrakeal, Venturi a¤›zl›¤› veya spontan respiratuar teknikleri yoluyla uygulanabilmektedir. Küçük çapl› fleksibl endoskoplar infant ve çocuklar uyan›kken üst hava yollar›n›n dinamik bir flekilde de¤erlendirebilmesini kolaylaflt›rmakta ve bu skoplar›n oldukça ince uçlu olanlar› sayesinde entube infantlarda bile alt hava yollar› de¤erlendirebilmektedir. Bilgisayarl› Tomografi (BT), Manyetik Rezonans Görüntüleme (MRG) ve Say›sal Ç›kartmal› Anjio “digital subtraction angiography” (DSA) da izlenen radyolojik geliflmeler sayesinde hem konjenital malformasyonlar hem de kitle lezyonlar›n de¤erlendirilmesi ve erken tan›nmas› sa¤lanm›flt›r. Bu yafl grubunda büyük benign lezyonlar kadar malign bafl ve boyun neoplazmlar›na anjiyografik embolizasyon, mikrovasküler cerrahi teknikler, proton ›fl›nlama ve “gamma knife” teknolojileri içeren daha kusursuz radyoterapi protokolleri ve yan etkileri nedeniyle uzun dönem geliflme bozukluklar›na daha az neden olan yeni kemoterapötik ajanlar yoluyla tedavi yaklafl›mlar› oldukça geliflmifltir. Polisomnografi çal›flmalar› obstrüktif lenfoid hipertrofisi olan çocuklar›n fizyolojik de¤erlendirmelerini mümkün k›lm›flt›r. ‹mmünolojik antikor-antijen belirleme çal›flmalar› çeflitli enfeksiyöz hastal›klar için ve küçük çocuklarda atopinin belirlenmesi için kullan›labilecek serolojik tan› yöntemlerini de beraberinde getirmifltir. Elektronörografi, elektromiyografi, beyinsap› uyar›lm›fl yan›tlar odyometrisi (BERA) ve otoakustik emisyon ölçümleri gibi elektrodiagnostik teknikler çocuklarda gö- 1048 K›s›m VII: Pediatrik Otolarengoloji rülen duyu kay›plar›n› daha iyi de¤erlendirmemizi sa¤lam›flt›r. Lazerin kullan›m›, koklear implantlar, intraoperatif radyolojik görüntüleme sistemleri gibi daha birçok sayamad›¤›m›z yöntemler çocuklardaki otoloarengolojik giriflimlerimize farkl› ufuklar açm›flt›r. Akut ve kronik otolarengolojik problemleri olan çocuklar için teknolojideki bu geliflmeleri kullanabiliyor olmam›z daha ileri klinik araflt›rmalar yapmam›z› ve ilerisi için bilgimizi daha da artt›rarak bu alt uzmanl›k için daha da donan›ml› olmam›z› sa¤layacakt›r. Pediatrik otolarengoloji t›pk› geriyatrik otolarengoloji gibi belirli bir organ sistemine ya da belirli bir hastal›k grubu üzerine çal›fl›lmas› d›fl›nda, belirli bir yafl grubuna odaklanmam›z› da sa¤layacakt›r. Bu bölümde pediatrik popülasyona özgü belirli hastal›klara de¤inilecektir. BÜYÜME VE GEL‹fiME PATERNLER‹ Pediatrik otolarengoloji kulak, burun ve bo¤az gibi bafl ve boyunda yer alan ve bunlar›n büyüme ve geliflmesiyle iliflkili olarak ortaya ç›kan bozukluklar› ve hastal›klar› inceleyen bilim dal›d›r. Bireyde bir hastal›¤›n klinik YAfiA GÖRE BOY VE K‹LO ERKEK 0-36 ay görünümü ve hastal›¤›n sekeli bu kiflinin yafl› ve matürasyon durumu ile do¤rudan iliflkilidir. Çocuklar anatomik ve fizyolojik olarak yetiflkinlerden farkl›d›rlar ve ayr›ca neonatal ve infant döneminden oyun ça¤›, okul öncesi dönem ve daha ileri yafllarda adolesansa uzanan süreçte bulunduklar› geliflim dönemine göre farkl›l›klar göstermektedirler. Pediatrik otolarengoloji çocu¤un içinde bulundu¤u büyüme ve geliflme dönemini bilerek bu süreçte normal paternden olan sapmalar› belirleyip, yafla uygun tan›sal yöntemleri ve uygulanacak tedavide do¤ru yaklafl›mlarda bulunabilmelidir. Beden geliflimini belirleyen temel özelliklerinin ölçümü, belirli bir sisteme ba¤l› kal›nmadan çocu¤un genel sa¤l›k durumu veya hastal›¤› hakk›nda fikir sahibi olmam›z› sa¤lar. Tüm yafl gruplar›nda boy ve kilo ölçümleri ve bir yafl›na kadar ek olarak bafl çevresi ölçümleri karfl›lafl›lan patolojik süreç hakk›nda fikir sahibi olmam›z› sa¤lar. Çocu¤un büyüme paternini belirlemek amac›yla aylar ve y›llar içinde yap›lan seri ölçümleri yans›tan grafikler kullan›lmaktad›r (bkz fiekil 74-1 ve 74-2). Bu ölçümlerde göze çarpan normalden sapmalar iç ya da d›fl kaynakl› sorunlar için uyar›c› olmal›d›r. YAfiA GÖRE UZUNLUK VE K‹LO ERKEK 2-18 yafl fiekil 74.1 Erkeklerde izlenen büyüme e¤rileri (National Center for Health Statistics persentil e¤rileri). 1049 Bölüm 74: Pediatrik Otolarengoloji YAfiA GÖRE BOY VE K‹LO ERKEK 0-36 ay YAfiA GÖRE UZUNLUK VE K‹LO ERKEK 2-18 yafl fiekil 74.2 K›zlarda izlenen büyüme e¤rileri (National Center for Health Statistics persentil e¤rileri). Lenfoid tip Postnatal büyüme Ayr› organ sistemleri farkl› dönemlerde farkl› matürasyon dönemindedirler (bkz fiekil 74-3). Fetal dönemde sinir sisteminde izlenen h›zl› geliflim yenido¤anda tan›k oldu¤umuz nörokranyumun yüz yap›lar›na oranla daha büyük olmas›yla sonuçlan›r. ‹nfant›n ya da erken çocukluk döneminin yüz hatlar› bir kimsenin yetiflkinlik döneminde belirecek yüz görüntüsünün küçük bir görüntüsü de¤ildir. Infant›n aln› daha ç›k›k ve yüzü göreceli olarak daha yuvarlak ve küçüktür. Yüzün uzamas›, ilk süt diflleri ve kal›c› difllerin ç›kmas›yla birlikte mandibüler ve maksiller geliflime sekonderdir. Çocukluk döneminde bu vertikal uzama sürdükçe, yüzün bafla göreceli oran› de¤ifliklik göstermekte ve adolesans›n ve eriflkinlik döneminin daha dar yüzü flekillenmektedir. Yüzdeki bu progresif uzama çocu¤un yüz profilinde de¤ifliklikle sonuçlan›r. Çocu¤un yanaklar› ve çenesi yass›laflm›fl, burnu küçülmüfl ve gözleri göreceli olarak daha büyük görünmektedir. Mandibuler ve maksiller büyümeyle çene ve yanak kemikleri daha belirginleflir, burnun ve supraorbital kenar›n büyümesi orbitan›n büyüklü¤ünü göreceli olarak daha küçük gösterir. Burun delikleri do¤umda küçüktürler ve yaklafl›k olarak puberteye kadar sirküler flekillerini korurlar. Eriflkin Nöral tip Somatik tip Genital tip Yafl fiekil 74.3 Postnatal dönemde çeflitli anatomik yap›lar›n yafla göre geliflme düzeylerinin flematik karfl›laflt›rmas›. 1050 K›s›m VII: Pediatrik Otolarengoloji fiekil 74.4 Yüz yap›s›n›n yaflla de¤iflimi (A) Yenido¤an (B) 5.yafl (C) 15.yafl (Stool SE, Marasovich W. Postnatal kraniofasiyel büyüme ve geliflme. Bluestone CD, Stool SE: Pediatric Otolaryngology, 2nd edition.Philadelphia: WB Saunders, 1990 izni ile). fiekil 74.5 Yenido¤an ve eriflkinde kraniyofasiyel iskelet yap›lar›n›n karfl›laflt›r›lmas›. A: Lateral görünüm B: Anteroposterior görünüm. Bölüm 74: Pediatrik Otolarengoloji 1051 fiekil 74.6 Paranazal sinüslerin geliflimi A: Yenido¤anda B: 10. y›l C: 15. y›l. yüzüyle iliflkili olan oval ve uzunca burun delikleri adolesansta burundaki vertikal büyümeye ikincildir. Burnun vertikal uzunlu¤unun ve projeksiyonunun artmas›n› sa¤layan temel etkenler nazal septum ve nazomaksiller pramidde yer alan osseöz ve kartilajinöz büyüme merkezleridir. Buruna yap›lacak elektif cerrahi müdaheleler bu nedenle tüm yüz gelifliminin tamamland›¤› adolesan dönemlerine ertelenmelidir. Bu kural›n istisnalar›, ciddi travmatik yaralanmalar veya yar›k dudakla iliflkili olan konjenital anomalilerdir. Bu durumlarda büyümenin de devam ediyor olmas› deformitenin artmas›na neden olacakt›r. Küçük anatomik yap›s›na ve artm›fl havayolu direncine ra¤men, yenido¤anlar temel olarak nazal yolla solunum gerçeklefltirmektedirler (bu bölümde ilerleyen konularda anatomik ve fizyolojik olarak neden nazal solunumun tercih edildi¤ine de¤inilecektir). Her ne kadar her bir çocuk için bu nazal havayolu solunumunun derecesi ve süresi farkl›l›k gösterse de, do¤umda nazal hava yolunun tamamen t›kanmas› s›kl›kla bir acildir. Tek tarafl› t›kan›kl›k bile yenido¤anda belirgin respiratuar distrese ve sekonder beslenme güçlü¤üne neden olacakt›r. Daha büyük çocuklarda kronik nazal ve nazofarengeal obstrüksiyonun en s›k nedeni lenfoid hipertrofidir ve a¤z› aç›k nefes alma, dilin anormal konumland›r›lmas› ve kraniyofasiyal büyümede bozulma ile birliktedir. Adenoid facies olarak adland›r›lan sendrom, halen tart›flmal› bir sebep sonuç iliflkisidir, ancak aç›k olarak görülmektedir ki bir hastal›¤›n varl›¤› aktif olarak büyümekte olan çocukta bir sekel ile sonuçlanmaktad›r. Paranazal sinüslerin geliflimi nazomaksiller ve fasiyal geliflme ile do¤rudan iliflkilidir. Do¤umda maksiller ve sfenoetmoidal sinüsler bulunmaktad›r, ancak küçük boyutlar› radyolojik olarak görüntülenebilmelerini engellemektedir. Maksiller sinüsteki belirgin büyüme yaklafl›k olarak üçüncü yaflta bafllamaktad›r fakat maksiller sinüsün afla¤›ya do¤ru genifllemesi kal›c› difllerin ç›kt›¤› 7-8 yafla kadar gerçekleflememektedir. Maksiller sinüsün taban› 8 yafl›nda yaklafl›k olarak inferior konka seviyesindedir ve burun taban›ndaki konumuna 12 yafl›nda ulaflmaktad›r. Eriflkindeki boyutlar›n› adelosans›n ortalar›nda kazan›r. Ethmoid sinüsler nazal mukozan›n orta, süperior ve süprem nazal meatustan invajinasyonu sonucu oluflur. Do¤umda mevcut olmalar›na ra¤men, çocuk 3- 7 yafllar›na gelinceye kadar belirgin pnömatizasyon ortaya ç›kmamaktad›r. Eriflkin boyutlar›na ise 12-14 yaflta ulafl- TABLO 74.1 PARANASAL S‹NÜS GEL‹fi‹M‹ Hacim (ml) ‹lk Görünüm Maksiller Etmoid Sfenoid Frontal Fötal 3. hafta Fötal 6. ay Fötal 3. ay 1. y›l Do¤um 0.13 0.06 0.02 3. y›l 10. y›l 14. y›l 2.5 0.16 0.68 0.08 10.4 2.4 1.8 1.0 11.6 4.8 2.1 3.6 Önemli Yafl Do¤um Do¤um 5. y›l 10-12. y›l Schaeffer JP’den modifiye edilmifltir. ‹nsanlarda embriyoloji, burun, paranasal sinüsler, nasolakrimal kanallar ve olfaktuar organ geliflim ve anatomisi. Philadelphia: Blakiston, 1920, izinleriyle. 1052 K›s›m VII: Pediatrik Otolarengoloji maktad›rlar. Sfenoid sinüs nazal kubbe içinde geliflir; bafllang›çta sfenoid kemi¤i pnömatize etmeseler de 4-5 yaflta klinik olarak belirginleflirler. Sfenoidin geliflimi her ne kadar adelosans›n ortalar›nda sonuçlansa da, sfenoid kemi¤in pnömatizasyon geniflli¤inin son hali büyük oranda farkl›l›k gösterir. Frontal sinüsler frontal reses bölgesinde orta meatuslar›n d›fla genifllemeleri sonucunda oluflurlar. Do¤umda tipik olarak frontal sinüsler mevcut de¤ildir, geliflmeleri yaflam›n üçüncü y›lda bafllar ve adolesans boyunca tamamlan›r. Pnömatizasyonu son derece de¤iflkendir ve erken adolesansa kadar klinik olarak çok da önemli olmayacak derecededir. Frontal sinüsün arka duvar› ve taban› s›rayla anterior kraniyal fossa ve orbital yap›larla önemli anatomik komfluluklar içindedir. Paranazal sinüslerin geliflimi konusunda osteomeatal komplekse de¤inilmezse tart›flmam›z yar›m kalacakt›r. Osteomeatal kompleks maksiller sinüs ostiumu, anterior ethmoid sinüslerin ostiumlar›, orta meatus bölgesinde frontal resesin kesiflme noktas›n› tan›mlamaktad›r. Bu ostiumlara aç›lan kanallar etmoid bulla,unsinat proses ve orta konka taraf›ndan s›n›rland›r›lm›flt›r. Bu üç yap›da geliflen anatomik geniflleme veya mukozal hipertrofi buraya aç›lan kanallarda daralmaya neden olarak maksilleretmoid-frontal sinüs drenaj›nda obstrüksiyona neden olur. Çocuklar›n burnunun göreceli küçüklü¤ü,intrana- zal sinüs cerrahisi için gerekli görüfl alan›n›n k›s›tl› olmas›na neden olarak bu cerrahiyi oldukça riskli bir hale getirmektedir. K›s›tl›l›klara ra¤men günümüzde gelifltirilen uygun boyutlardaki yeni cerrahi aletler ve teleskoplar sayesinde pediatrik popülasyonda da fonksiyonel sinüs cerrahisi gün geçtike daha çok uygulanmaktad›r. Do¤umda kulak kepçesi, eriflkindeki görünümünü ve yerleflimini yüzün alt 1/3’lük bölümünün vertikal büyümesi neticesinde bir miktar yükselme göstermesi d›fl›nda kazanm›flt›r. Kulak kepçesi 4-5 yaflta eriflkindeki boyutlar›n› yaklafl›k olarak kazanm›flt›r ve 9 yafl itibariyle tam olarak eriflkin boyutlar›ndad›r. Küçük çocuklar›n yumuflak ve bükülgen kulak kartilaj› da bu dönemde matürasyona u¤rar. Bu dönemin önemi özellikle kartilaj manipülasyonunu gerektiren rekonstrüktif prosedürlerin zamanlamas› aç›s›ndan önemlidir. Timpan membran do¤umda eriflkin boyutlar›ndad›r ancak eksternal odituar kanal›n inkomplet ossifikasyonu nedeniyle neredeyse horizontal pozisyondad›r ve bu nedenle yenido¤an›n kulak muayenesi s›ras›nda görülmesi güçtür. Membran vertikal yerleflimini kanal ossifikasyonunun tamamland›¤› yaklafl›k ikinci yaflta kazan›r. Östaki tüpünün geliflimi infant ve küçük çocuklar›n orta kulak hastal›klar›na yatk›nl›¤›n› artt›ran önemli bir özellik tafl›maktad›r. Do¤umda östaki tüpünün uzunlu¤u ‹nfant kula¤› Eriflkin kula¤› fiekil 74.7 Yenido¤an ve eriflkinde orta kulak yap›lar› ve östaki tüpünün gelifliminin karfl›laflt›r›lmas› M: Malleus, I: ‹nkus, S: Stapes, ET: östaki tüpü, TM: Timpan membran, EAC: d›fl kulak yolu. Bölüm 74: Pediatrik Otolarengoloji 1053 fiekil 74.8 Temporal kemi¤in postnatal geliflimi. Mastoid kemik d›fl kulak kanal› ve stiloid proçesin geliflimine dikkat edilmelidir. M: Mastoid, P: Petröz, S: Skuamoz SF: Stilomastoid foramen, ST: Stiloid proçes TR: Timpanik halka (Kenna M, Hirose K, Embryology and the developmental anatomy of the ear. In: Blueostone CD: Pediatric Otolaryngology 4. bask›, Philadelphia: WB Saunders, 2003:136). eriflkindekinin %50’si kadard›r, oldukça horizontal yerleflmifltir ve nazofarenkse sert damak seviyesinde girer. Çocuk büyüdükçe östaki tüpünün uzunlu¤u ve çap› artar ve inferiora do¤ru aç›lanma gösterir, çocuk 5-7 yafllar›na geldi¤inde nazofarenksteki konumunun son halini al›r. Orta kulaktaki kemikçik zincir oluflumu do¤umda tamamlanm›flt›r. Orta kulak pnömatizasyonu da nerdeyse tamamlanm›flt›r. Aksine mastoid antrum yaflam›n ilk bir y›l› içinde belirgin flekilde geniflleme göstermekle birlikte mastoid pnömatizasyon art›fl› izlenmekte ve erken çocukluk döneminde geliflimi devam etmektedir. Postnatal mastoid gelifliminin ço¤u lateral ve posterior yönde oluflmakta, mastoid ve stiloid prosesin tamamen geliflmesi çocuk 3 yafl›na geldi¤inde tamamlanmaktad›r. Bu dönem içerisinde fasiyal sinirin ekstratemporal parças› k›smen korumas›zd›r, bu nedenlede obstetrik hasar ve timpanomastoid ve parotis cerrahisi s›ras›nda risk alt›ndad›r. Bu yafl grubunda mastoid korteksin ince oluflu mastoid enfeksiyonunun subperiosteal postauriküler yay›l›m› için yatk›nl›¤› artt›rmaktad›r. Temporal kemi¤in kemik ve membranöz labirenti içeren petröz parças› do¤umda tamamen geliflimini tamamlam›flt›r. Yenido¤an iflitsel ve vestibüler fonksiyonlara do¤du¤u andan itibaren sahip olmal›d›r. Yenido¤anda oral kavite küçüktür ve nazal solunum yapmas›na neden olacak flekilde neredeyse tamamen dil ile doldurulmufltur. Tamamiyle oluflmufl palatal yap›lar sayesinde velofarengeal yetmezlik izlenmez ve larenksin servikal seviyede daha yukarda olmas› sonucunda epiglot ve yumuflak damak üst üste binecek flekilde yerleflmifltir ki, bu da bebe¤e emme s›ras›nda gerekli nazofarengeal havayolunun oluflmas›na yard›mc› olur. Bebek taraf›ndan emilen süt ya da ald›¤› mamalar hava yolunu koruyacak flekilde dil kökü ve lateralde epiglot taraf›ndan oluflturulan kanal yoluyla sindirim sistemine yönlendirilir. Mandibuladaki büyüme sonucunda oral kavite daha da genifller ve dil kökü eriflkinde bulunaca¤› hipofarengeal seviyeye iner. Bebe¤in büyümesi ile emme gittikçe oral, farengeal ve özefageal nöromüsküler hareketlerin senkronize bir flekilde birbirini izledi¤i daha karmafl›k bir yutma paterni kazan›r. ‹nfantta larenks solunum için bir ark olarak görev yapmaya bafllar. Baflka hiçbir bafl ve boyun yap›s› yaflam için bu derece önemli de¤ildir. Ayr›ca larenks iki mekanizma yoluyla alt solunum yollar›n› korur; bunlar yutma s›ras›nda glottik ve supraglottik kapanma ve öksürük refleksidir. larenksin ses oluflumu ile ilgili görevi yard›m›yla infant kendisi için son derece önemli temel ihtiyaçlar›n› ifade edecek flekilde sesler ç›karabilir, bu iletiflim becerisinin hem karmafl›kl›¤› hem de önemi çocuk büyüdükçe daha da artar. Çocuklukta larenks anatomik olarak yetiflkindekinden belirgin olarak farkl›l›k gösterir. Yenido¤anda bebe¤in emme yoluyla beslenebilmesi için bu farkl›l›klar spesifik bir solunumun yap›lmas› ve havayolunun korunmas› ifllevlerine yard›mc› olur. ‹nfant›n boynu göreceli olarak daha k›sad›r ve larenks daha yüksek konumludur. ‹nfantta larenks istirahat halinde üçüncü ya da dördüncü servikal vertabra seviyesindedir ve yutma s›ras›nda birinci ya da ikinci servikal vertebra seviyesine kadar yükselir. larenksin bu konumu daha öncede de¤indi¤imiz gibi epiglot ve yumuflak dama¤›n örtüflmesine katk› sa¤lar. Yaflla birlikte boyun yap›s› büyü- Prematür infant Term infant Eriflkin fiekil 74.9 Yenido¤an ve eriflkinde larenksin boyundaki yerlefliminin karfl›laflt›r›lmas› (glottik seviye). 1054 K›s›m VII: Pediatrik Otolarengoloji Eriflkin ‹nfant Normal posterior notch Vokal kordun anterior girifli Yuvarlak anterior tiroid kartilaj fiekil 74.10 Yenido¤an ve eriflkinin larenks yap›lar›n› karfl›laflt›ran endoskopik görüntü. Yenido¤an larenksinde aritenoid kartilajlar›n daha büyük, troid kartilaj›n göreceli olarak daha yuvarlak oldu¤u izlenmekte. dükçe larenks git gide daha afla¤› seviyelere do¤ru; beflinci servikal vertebra seviyesine kadar alçal›r. Orofarenks muayenesi s›ras›nda çocuklar›n ço¤unda epiglotu görebilmekteyiz ve çocuklarda larenksin daha yüksek yerleflimli bu konumuna flahit olmaktay›z. ‹nfantta solunum yollar›n›n obstrüksiyona yatk›n oluflu solunum yollar›n›n daha küçük olmas›, yap›s›na kat›lan ba¤ dokusu elemanlar›n›n daha esnek oluflu ve havayollar›n›n baz› intrensek yap›lar› gibi nedenlere ba¤l›d›r. ‹nfantta epiglot daha sar›lm›fl ya da omega fleklinde- ‹nfant koni flekli dir, aritenoidler göreceli olarak daha büyüktür ve posterior glottisin büyük bir bölümünü kaplarlar. larenks bu anatomik yap›s› nedeniyle larengomalaziye yatk›nd›r. ‹nfantta krikoid kartilaj›n çap› vokal kordlar›n uzunlu¤una göre daha k›sad›r bu nedenle de subglottik bölge pediatrik havayolunun en dar bölümüdür.Çocuklar için larenksin iç boyutlar›n›n bir huni fleklinde oluflu hem inflamatuar ödemin geliflti¤i durumlarda hem de endotrakeal entübasyon s›ras›nda önemlidir. Yaflam›n ilk üç y›l›nda infant larenksi hem uzunluk hem de genifllik olarak h›zl› bir büyüme göstererek solunum s›k›nt›s›n›n geliflebilece¤i konjenital anomalilerde hastaya havayolunun sa¤lanmas› için gerekebilecek giriflimler konusunda bizlere yard›mc› olur. Adolesansa kadar larengeal büyüme yavafllama göstererek devam eder ancak bu dönemde tüm havayollar›n›n boyutlar›nda tekrar h›zl› bir büyüme izlenir. Adölesan dönemde krikoid kartilaj ve tiroid kartilajda izlenen h›zl› geliflme ayn› zamanda anterior komissüre uzanan vokal kordlar›n aç›lanmas›nda da de¤iflime neden olur. Bu da puberte döneminde izlenen ses de¤iflikli¤inin bir parças›n› oluflturur. ‹nfantta tiroid kartilaj›n az geliflmifl olmas› anatomik önemini daha da artt›rmaktad›r. Tiroid kartilaj orta hatta vertikal prominensin olmamas› nedeniyle daha yayvand›r ve larenksin daha yüksek yerleflimli olmas› nedeniyle de hiyoid kemikle neredeyse üst üste gelmifltir. Krikoid kartilaj da daha küçüktür ve krikotiroid membran da palpe edebildi¤imiz bir alandan ziyade daha çok bir yar›k gibidir. Trakeotomi ve krikotrioidotomi için anatomik nirengi noktalar› yenido¤anda ve infantta solunum s›k›nt›s› halinde acil müdaheleyi zorlaflt›racak flekilde çok belirgin de¤ildir. Bu nedenle de endotrakeal entübasyon küçük çocuklarda akut olarak geliflebilen acil durumlarda havayolunun sa¤lanmas› için tercih edilmesi gereken giriflim olmal›d›r. Eriflkin silindirik flekil fiekil 74.11 Yenido¤anda larenksin krikoid kartilaj çap›n›n glottise oranla daha küçük olmas› nedeniyle larenksin iç boyutlar›n›n daralan koni fleklindeki görünümü. Eriflkinde glottik ve subglottik çaplar yaklafl›k olarak birbirine eflittir. Bafl ve Boyun Cerrahisi Jonas T. Johnson Anna Maria Pou K›s›m Çeviri Editörü: Dr. fiefik Hoflal VIII 100 Gen Terapisi Michael J. Wareing Anil K. Lalwani Robert K. Jackler Çeviri: Dr. Tevfik Sözen Dr. fiefik Hoflal Farmakoterapi, cerrahi, kemoterapi ve radyoterapideki süregelen geliflmelere ra¤men, bu geleneksel tedavi modaliteleri otolarengolojik bozukluklar›n tedavisinde s›n›rl› kalabilmektedirler (1). Moleküler biyoloji ve genetikteki dramatik geliflmeler moleküler seviyede hücresel patolojiyi anlamam›za olanak sa¤lam›flt›r. Bu bulufllar moleküler t›pta gen terapisini önemli basamaklara tafl›m›flt›r. Gen terapisi herhangi bir hastal›k iflleyiflini denetlemek ya da tedavi etmek amac› ile DNA veya RNA’n›n transfer edilmesi esas›na dayanan bir ifllemdir (2). Gen terapisi, tek bir karaci¤er enzimi eksikli¤inin sebep oldu¤u ciddi kombine immün yetmezlik sendromundaki gibi tek gen bozukluklar›n›n tedavilerinin araflt›r›lmas› ile bafllam›flt›r. Günümüzde gen terapisi ekzojen genlerin, gen üreten büyüme faktörleri ve sitokinler gibi çözünebilir maddelerin üretimine kadar ilerlemifltir. Bu çal›flmalar, (kanser, ateroskleroz, otoimmün ve kardiyak bozukluklar vb) bir çok hastal›¤›n dokunun biyoloji ve mikro çevresinin de¤ifltirilmesine dayanan gen terapisi ile tedavi edilebilece¤ini göstermifltir (3). Terapotik amaçla kullan›lmak üzere yeniden yap›land›r›lm›fl genlerin insan vücuduna uygulanmas› birçok farkl› yöntemle gerçeklefltirilebilir. Tekli gen bozuklu¤u olan hastal›klarda hatal› veya kay›p olan genin hücreye transfer edilmesi ile teoride sorunu giderebilmektedir. Bu gen transferi, in-vivo olarak genetik vektörlerin do¤rudan enjeksiyonu ile yap›labilece¤i gibi, eks-vivo olarak seçilen doku veya hücrelerin vücuttan ç›kar›lmas›, kültür sisteminde manipule edilmesi ve daha sonra hedef canl› veya hastaya tekrar uygulanmas› ile de gerçeklefltirilebilir (fiekil 100.1). Örne¤in, kistik fibrozlu hastalarda respiratuar epiteldeki klor kanallar› disfonksiyoneldir. Etkilenen hücre veya dokuya viral vektörler veya nonviral nano parçac›klar arac›l›¤› ile klor kanallar› ile ilgili genin ilave edilmesi ile, iyon de¤ifltirme bozuklu¤u iyilefltirilebilir ya da tamamen giderilebilir (invivo strateji) (4). Eks-vivo stratejiye bir örnek ilk klinik denemelerden olan malign melanom tedavisidir (5). Tümör cerrahi olarak hastadan al›nd›ktan sonra tümör infiltre eden lenfositler (TIL) toplan›r ve tümör spesimeninden ar›t›l›r. Saflaflt›r›lm›fl TIL hücre kültüründe üretilerek, içlerine retrovirüsler yard›m› ile tümör nekroz faktörünün (TNF) geni nakledilir. Son basamakta tümöre özgül T‹L’ler intravenöz enjeksiyonla tekrar hastaya verilir. Bu lenfositler tümöre yönelirler ve sonuçta TNF üreten lenfositlerle melanonum içerisinde TNF ö¤retilmifl olunur. Gen terapisi ayr›ca somatik ve germ hücre gen terapisi olarak s›n›fland›r›labilir. Oldukça kabul gören ve hakk›nda genifl kapsaml› araflt›rmalar yürütülmekte olan somatik gen terapi, bireyin “ölümlü” hücreleri üzerinde etkilidir. Germ hücre gen terapisi ise kal›t›msal olarak bireyden bireye aktar›labilecek “ölümsüz” germ hücreleri üzerinde etkili oldu¤undan oldukça tart›flmal›d›r. Germ hücre gen terapisinin çekicili¤i, kal›t›msal hastal›klar›n önlenmesi ve hatta tedavisinin yolunu açmas›yla kal›t›msal hastal›¤›n aktar›lmas›n› önlemesinden kaynaklanmaktad›r. DNA’n›n yap›s›nda de¤ifliklik yap›lmas›, önemli etik ve güvenlik kayg›lardan dolay› günümüzde yasaklanm›fl durumdad›r (6). Gen terapisinin s›n›fland›r›lmas›nda gen ekspresyon devaml›l›¤› da kullan›labilmektedir. “Kal›c›” ve “geçici” gen terapisi olmak üzere iki ana s›n›fland›rma yap›lmaktad›r. Özel tasarlanm›fl viral vektörler ile uygulanan kal›c› gen transferi kronik ve tek gen defektine ba¤l› hastal›klar›n (kistik fibroz ve hemofili vb.) tedavisinde kullan›labilmektedir. Juvenil diabetus mellitus gibi insülin sal›n›m›n›n yetersiz oldu¤u veya hiç olmad›¤› hastal›klarda insülin sentez ettiren genin kal›c› olarak eklenmesi, ancak insülin sal›n›m› hastan›n ihtiyac›na göre ayarlanabildi¤i ve iyi kontrol edilebildi¤i durumlarda baflar›l›d›r. Bu gibi insülin sal›n›m› üzerinde etki sa¤lanmas› teorik olarak glukoza yan›t veren gen regülatör elementlerin üretilip 1392 K›s›m VIII: Bafl ve Boyun Cerrahisi ‹n Vivo DNA veya Viral Vektörün Direkt Enjeksiyonu Otolog Hücre Transplantasyonu Dokunun Ç›kar›lmas› Hücre D›fl›nda DNA veya Viral Vektör Kullan›p Genin Eklenmesi Doku ‹fllenmesi ve Hücre Kültürü (‹n Vitro Komponent) Eks Vivo fiekil 100.1 Gen terapisinde iki ana strateji mevcuttur. ‹n vivo gen terapisi vektörün veya gen transfer arac›n›n direk olarak hedef hücre ya da hastaya aktar›lmas›. Eks vivo gen terapisi arzu edilen dokudan biyopsi ile örnek elde edilip invitro kültür sisteminde bu dokuya gen terapisini gerçeklefltirilmesi. ‹fllenmifl dokular otolog hücre transferi ile tekrar hastaya aktar›lmaktad›r. Tümör afl› çal›flmalar› için bu tür hücreler tümör büyümesi veya metastaz›n›n önlenmesi amac› ile ›fl›nlanmaktad›rlar. gen terapi cihaz›na eklenmesi ile gerçeklefltirilebilir. Diabet kontrolü için gen terapisi ile kal›c› ve baflar›l› sonuçlara ulafl›lamam›fl olsada moleküler t›ptaki kompleks yap›y› göstermede faydal›d›r. Gen terapideki klinik baflar› terapötik ajan›n güvenle hedeflenen dokudaki belirli hücre tipine eklenebilmesi ve tedavi süresi içinde kontrol edilebilmesiyle sa¤lanacakt›r. Bir hastal›¤›n moleküler düzeyde anlafl›lmas› ve hastal›¤a moleküler düzeyde tan› konulmas› moleküler t›bb›n önemli tamamlay›c› bileflenleridir. GENLER‹N HÜCRE ‹Ç‹NE TRANSFER‹: B‹L‹NEN VEKTÖRLER‹N GÖZDEN GEÇ‹R‹LMES‹ Vektörler, istenen genin hedef hücre içine, y›k›ma u¤ramadan tafl›nmas›n›n etkinli¤ini art›rmak için tasarlanm›fl araçlard›r. Bu ifli baflarmak için viral ve nonviral genetik transfer olmak üzere iki ana strateji planlanm›flt›r (fiekil 100.2). Viral tafl›y›c›lara dayal› yaklafl›mda, zararl› ve toksik komponentleri ç›kart›lm›fl, yinede hücre içine girebilen, tek veya çoklu gen tafl›yabilen viral ajanlar kullan›l›r. Baz› virüsler genlerini hedef hücre genomuna ekleyebilmekte, ve bu sayede potansiyel kal›c› veya uzun etkili gen terapisine imkan sa¤lamaktad›rlar. Nonviral genetik transfer ise, terapötik genlerin y›k›labilir zarflardan (Lipozomlar, nanoparçac›klar, polimerler, alt›n parçac›klar› vb.) aktar›m› ile olmaktad›r. Nonviral genetik transferle ço¤unlukla terapötik genin k›sa dönemli ekspresyonu ile sa¤lanmaktad›r. Baz› gen stratejileri, gen ve regülatör elementlerinin en basit formu olan “ç›plak DNA”n›n eklenmesi esas›na dayan›r. ADENOV‹RAL VEKTÖRLER Gen terapi çal›flmalar›n›n vektörlere dayanan k›sm›n›n %26’s›n› adenoviral vektörler kapsamaktad›r (7). Bir hastan›n intrahepatik yüksek doz rekombinan adenovirüs Bölüm 100: Gen Terapisi 1393 Gen Gen Nükleus Paketleme Muhtemel ‹ntegrasyon Gen Viral Vektör mRNA Üretimi Translosyon Non-Viral Vektör (Lipozom) Protein Ürünleri fiekil 100.2 Gen transferi nükleik asitlerin transferi ile transfer edilmifl genin transkripsiyonu ve sonuçta bir proteinin eksprese edilmesi ile olur. DNA bir hücreye direk olarak girebildi¤i gibi bir hücreye DNA giriflinin etkinli¤i viral veya non viral vektörlerle art›r›labilir. kullan›m› sonras› koagülopatiden kaybedilmesi üzerine son zamanlarda adenoviral vektörlerin kullan›m›nda daha dikkatli davran›lmaya bafllanm›flt›r. Bu her ne kadar çok yüksek dozda vektör kullan›m›na ba¤l› olmufl olsa da henüz baflka hiç bir çal›flmada adenoviral vektöre ba¤›ml› toksisite gösterilmemifltir (8). Bir hücre adenovirüs vektörü ile enfekte oldu¤unda virüs partikülü epizomal kal›r (ör, viral genom hücre kromozomuna dahil olmaz). Adenoviral vektör kullan›m›n›n önemli bir avantaj› yüksek çeflitlilikte hücre grubuna ba¤lanmas› ve yüksek etkinlikte fayda ile genlerini transfer etmesidir. Gen transferi birçok epitel hücresinde ekprese olan koksaki adenovirüs reseptörüne (CAR) ba¤lanarak gerçekleflir. Adenovektör, bir hücreye ba¤lan›p içine girmekle, vektörün nas›l dizayn edildi¤ine ba¤l› olarak günler ve aylar sürebilecek gen ekpresyonuna bafllar (9). Genetik olarak yeniden infla edilen vektörler, özlerinde olan viral toksisitelerden ar›nd›r›lm›fl ve ço¤alamaz hale getirilmifllerdir (10). Adenovektörler, immün yan›t oluflturabilecek ve hedef hücre lizisine sebep olabilecek baz› ürünleri ekprese etmektedirler. Baz› viral genler hücresel immün yan›t modülatö- rü olarak etki edebildi¤inden halen ne kadar genomun silinmesi gerekti¤i aç›k de¤ildir. fiekil 100.3’te ço¤alabilirli¤i hasarlanm›fl bir adenoviral vektörün yap›s› gösterilmektedir. Yap›lan çal›flmalarda, bir adenovirüs vektörünün E4 bölgesini silmekle vektörün hedef hücreye daha az toksik davrand›¤› bulunmufltur (11). Atenüe adenoviral vektörlerle (fiekil 100.3’teki gibi) yap›lm›fl hayvan çal›flmalar›nda uygulanabilir doz aral›¤› içinde yüksek güvenilirlik s›n›r›nda çal›fl›labilinmektedir. Adenoviral vektörün tekrarlayan kullan›m›n› s›n›rlayan ilk basamak, dene¤in ba¤›fl›kl›k sisteminin ilk uygulama sonras› viral vektöre karfl› uyar›lmas› ve immünite gelifltirmesidir. Planlanan tedaviyi k›s›tlay›c› immün yan›t oluflumundan kaç›nmak için steroid gibi antienflamatuar ilaçlar kullan›labilir ya da farkl› viral serotipler kullan›larak immün yan›t oluflumundan kaç›n›labilir (12). Bölgesel kullan›mda (bafl boyun kanserlerindeki gibi) intralezyoner adenovirüs gen tedavisi uygulamalar›nda sistemik immün cevap genelde doz ba¤›ml›d›r. 1394 K›s›m VIII: Bafl ve Boyun Cerrahisi Vahfli tip adenoviral vektörün replikasyonda sorumlu DNA bölgesinin ç›kart›lmas› Yeni üretilen genler amplifiye edilen silinmifl olan Ad genleri yerine koyuluyor Transfer edilecek gen amplifiye edilip dilimlenip adenoviral genomun ekleniyor fiekil 100.3 Replikasyon yetene¤i kald›r›lm›fl adeno virüs E1 ve E3 bölgelerinin ç›kart›lmas› ile baflar›l›r. Ard›ndan boflalm›fl E1 bölgesine transferi planlanan gen yerlefltirilir ve yeni oluflan yap› paketlenmifl hücre dizgisine aktar›l›r. Vektörler bu paketlenmifl hücre dizgisi içerisinde ço¤alabilir. Bu sayede viral vektör amplifiye ve pürifiye edilmifl olur. ADENO ‹L‹fiK‹L‹ V‹RÜS VEKTÖRLERi Adeno iliflkili viral vektörler (A‹VV) patojenik olmayan parvovirüsten oluflan tek zincirli DNA virüsüdür. Günümüzde 8 adet A‹VV bilinmektedir. Halen 25 A‹VV kullan›lan klinik gen çal›flmas› sürdürülmektedir (7). A‹VV’ in belirgin avantaj› bölünen ve bölünmeyen genifl kapsamda hücre grubunu etkileyebilmesidir. ‹stenen gen üretiminin bafllang›c› viral vektörle etkilenim sonras› 3.güne kadar bafllayabilmekle birlikte stabil gen üretilmesi 18 ay kadar sürebilmektedir. A‹VV’ler boyut olarak küçük olmas›na ra¤men 14-kb’l›k terapotik özelli¤i olan geni aktarabilme özelli¤ine sahiptir. A‹VV’ler ço¤alabilmeleri için mutlaka yard›mc› bir virüse ihtiyaç duyar. Sonuçta ço¤ald›¤› hücrede latent enfeksiyon veya hedef hücrenin lizisine sebep olabilir. Bir vektörün üretilmesi üç ayr› basamaktan oluflan karmafl›k bir olayd›r. (a) ‹çeri¤indeki viral genleri tafl›nmas› planlanan teropatik genlerle de¤ifltirilmifl A‹VV, (b) A‹VV paketleme genlerini içeren bir plazmid ve (c) paketleme hücre dizgisi. Bütün bunlar yard›mc› viral hücreye transfer edilip (genelde herpes virüs veya adenovirüs) sonunda A‹VV replikasyonuna bafllanm›fl olunur (13). Vektör kompleksinden yard›mc› virüsu tamamen ç›kartmak zor olabilir ve sonunda hedef hücreye veya konak dokuya düflük ihtimallede olsa vahfli tip viral genomu sokulmufl olabilir. A‹VV kullan›m›n›n di¤er bir avantaj› 1010 cfu/ml (colony forming unit /ml) ye kadar yo¤unlaflt›r›l›p gen terapi uygulamalar›nda kullan›labilir hale getirilebilmesidir. Yüksek say›da gen aktar›m›na izin veren yüksek say›da vektör transferi ve ekspresyonu terapotik etkinli¤ide beraberinde getirmektedir. A‹VV kullan›m›n›n di¤er bir potansiyel dezavantaj› da vahfli tip A‹VV kullan›ld›¤›nda, genomunu insan genomunda 19q13.4 lokusunda yerlefltirebilme ihtimalidir. Bu lokus insanda B hücreli lenfoma gelifliminden sorumludur ve bu sebepten dolay› A‹VV’lerin onkojenik olabilece¤i gerçe¤ini do¤ururur. Di¤er yandan rekombinant A‹VV ler hedef hücrenin 19q13.4 lokusuna dahil olmaz, hedef hücre kromozomuna gelifli güzel da¤›l›rlar. Bu gelifli güzel da¤›lma her ne kadar konak hücrede uygunsuz etkiler oluflturmasa da yinede konak hücrede veya hücre kültürlerinde istenmeyen yan etkileri do¤urabilir. Preklinik çal›flmalarda kanserli hücre dizilerinde tedavide kullan›lan A‹VV ile tafl›nan “ intihar “gen terapisi veya “anlams›z “ gen terapisi ile etkili sonuçlar al›nm›flt›r. Rekombinan viral vektörler bir çok ayr› amaç için kullan›labilen ve uzun dönem için etkili sonuçlar do¤urabilen gen ekspresyonuna sebep olan viral vektörlerdir. Bölüm 100: Gen Terapisi HERPER V‹RÜS VEKTÖRLER‹ Herpes virüs vektörlerin ço¤u nörotropik herpes simpleks tip 1 (HSV-1) virüsu temel al›narak gelifltirilmifltir. Günümüzde HSV vektörleri ile yürütülen kay›tl› 30 farkl› çal›flma bulunmaktad›r (7). HSV çift zincirli DNA virüsüdür ve latent enfeksiyona sebep olabilen, farkl› dokularda yayg›n olarak bulunabilen bir virüstür. HSV yüksek bulafl›c›¤a sahiptir, dokudaki genoma dahil olmadan tekrar reaktive olarak orijinal enfeksiyon bölgesinde tekrarlayan enfeksiyonlar yapabilir. 30 yafl üstü popülasyonun %90’nda geçirilmifl HSV enfeksiyonuna ba¤l› immünite mevcuttur. HSV virüsü 152-kb’l›k genoma sahiptir. Lenti virüsten 15 kez , adenovirüsden 4 kez daha büyüktür. Bu boyut fark› herpes virüsleri, terapotik gen tafl›ma aç›s›ndan di¤er virüslere nazaran eflsiz k›lmaktad›r. Totalde HSV üzerindeki 84 gen, vektör fonksiyonlar› aç›s›ndan gereksizdir ve bunlar›n ç›kart›lmas› ile tafl›y›c› kapasitesinde 40 kb’l›k kazanç elde edilir (14). HSV de bulunan Timidin Kinaz (TK) enzimi aktivitesi ile ön ilaç olan asiklovir sadece etkilenmifl hücrelerin içinde aktif moleküle dönüfltürülmektedir. Bu özellik herpes simpleks vektörlerini istenmeyen hücrelerde intihar terapilerinde kullan›lmas›na olanak sa¤lar. HSV intihar gen terapisi insan beyin kanseri hücreleri üzerinde klinik çal›flmalarda denenmifltir (15). Ço¤almalar› hasarlanm›fl HSV-1 vektörleri 104 ve 108 cfu/ml’lik düzeylere kadar baflka bir yard›mc› virüse ihtiyaç duyulmaks›z›n art›r›labilip saflaflt›r›labilmektedir. Viral vektörü ço¤alt›p saflaflt›rma ifllemi s›ras›nda yard›mc› viral hücre kulan›lmamas› elimine edilememifl vahfli sufllardan kaynaklanabilecek potansiyel enfeksiyon ve yan etki risklerinide ortadan kald›rmaktad›r. RETROV‹RUS VEKTÖRLER‹ Retrovirüsler özdefl flekilli iki RNA dizgisini içeren hedef hücreyi enfekte ettikten sonra reverstranskriptaz enzimi ile kendi genomlar›n› randomize fakat kal›c› biçimde konak hücre genomuna dahil edebilen viral yap›lard›r. Konak genomuna dahil edilen genler konak hücre ço¤almas›yla yeni nesillere aktar›lmakta ve bu sebepten dolay› uzun vadede retroviral vektör kullan›m›n› güvenlik aç›dan s›k›nt›ya sokmaktad›r. Viral genomun boyutundan dolay› (10 kb) bir vektörden çoklu veya büyük gen tafl›nmas› mümkün de¤ildir. Retrovirüsler aktif olarak bölünmekte olan hücreleri enfekte edebilmekte, bölünmesi durmufl hücrelere bulaflmamaktad›r. Günümüzde retrovirüslere yönelik 263 çal›flma yürütülmektedir ve ço¤unlukla monogenik bozukluklardan kaynaklanan hastal›klar›n tedavisini içermektedir (7). Retrovirüsler kanser hücre afl› tedavisinde eksvivo olarak daha önceki bölümlerde anlat›ld›¤› gibi kullan›lanabilmektedir. Bu çal›flmalarda gen transfer ifllemi birincil tedavi edici olay de¤ildir. Burada amaç doku mikro çevresini de¤ifltirerek indirek terapotik etki elde etmektir. Kanser afl› çal›flmalar› di¤er kanserler (beyin, akci¤er, bafl boyun) üzerinde kullan›lmak üzerine yürütülmektedir (3,5). Retro virüs ile kodlanm›fl hücreler inklüzyon cisimciklerinin geliflimi d›fl›nda hücre biyolojisinde belirgin 1395 de¤ifliklik göstermezler. Rekombine retrovirüslerde vahfli retrovirüsun genleri, terapotik amaçla kullan›lacak genler ve promotoru ile de¤ifltirilir. Replikasyon kay›p genlerin hücre dizgisi içerisinde tamamlanmas›na olanak sa¤layan bir gen paketi içerisinde geliflir. Göreceli olarak yüksek miktarlarda 106 ila 107 cfu/ml’lik gen üretimi gerçekleflse de bu ürünler kona¤›n do¤al komplement sistem kaskat›nda y›k›labilmektedirler. Hedef hücreye retroviral ba¤lan›mda vektörler hedef hücreye penetre olduktan sonra RNA genomlar›n› kona¤›n sitoplazmas›na b›rak›rlar. Ard›ndan viral Reverstranskriptaz provirüs say›lan çift zincirli DNA’y› üretir. Provirüs üretildikten sonra konak kromozomuna entegre olur. Hücrelerin retroviral reverstranskriptaz ekspresyonunu bask›layabilmelerinden dolay› konak hücre kromozomuna entegre olduktan sonra her zaman kal›c› ve uzun dönem gen ekspresyonu mümkün olamaz. Retroviral vektörlerle ilgili bir di¤er sorun ise, retroviral vektörün insan endojen retrovirüsleri ile rekombinasyonu ve konak içerisinde replikasyon becerisi olan retrovirüslerin geliflebilmesidir. LENT‹V‹RÜS VEKTÖRLER‹ Lentivirüsler retrovirüslerin birer alt grubudur.Bu ailenin üyeleri insan ve feline (kedigiller) immün yetmezlik virüslerini içermektedir (H‹V ve F‹V). Lentivirüsler sakin, bölünmekte olmayan hücreleri en kuvvetli gen transfer etme yetene¤i olan retrovirüsten bile 10 kat fazla etkileyebilmektedirler (16). Her ne kadar serokonversiyon geliflmesi ve rekombinat vahfli sufl oluflma ihtimali nedeniyle H‹V virüsleri ile insanda klinik çal›flma yapma konusunda belirgin çekinceler olsada Felin immün yetmezlik virüsunun vahfli suflunun insanda patojenik olmamas›, insandaki araflt›rmalarda kullan›labilirli¤inin göstergesidir. Lenti virüslerin genel özellikleri retro virüslere benzerlik göstermektedir. Potansiyel hedef hücre aral›¤›, vektörlerin yüzey yap›tafllar›n›n di¤er viral zarflar› taklit edecek flekilde de¤ifltirilmesi ile geniflletilebilir. Karakteri en iyi bilinen lenti virüs H‹V dir. H‹V’nin gen kompleksi integraz ve matriks proteini içerir. Bu protein, provirüsun enfekte olmufl hedef hücre nüklear zarf›ndan giremebilmesini sa¤lar. F‹V insanlar› enfekte etmemektedir fakat insan hücre kültürlerinde enfeksiyona sebep oldu¤u gösterilebilen sufllar› mevcuttur (17). Lentivirüs vektörleri ile gen terapisi yap›labilirli¤i çal›flmalar› halen test aflamas›ndad›r. Uzun vadede bölünme göstermeyen hücreleri veya son bölünme aflamalar›na ulaflm›fl hücreleri etkileyebilmeleri ve uzun vadede de¤ifliklik oluflturabilmeleri lentivirüs vektörlerini, üzerlerinde araflt›rma yapmaya iyi birer aday haline getirmektedir. Uzun dönemde kal›c› etkili gen ekspresyonu yapabilecek vektörler yaratabilmek için lentivirüsleri üzerindeki çal›flma yapmak gerekmektedir. NON V‹RAL GEN TRANSFER‹ Viral vektörlerle yap›lan gen transferleri üzerinde güvenlik endifleleri non viral gen transferi olas›l›klar›n› günde- 1396 K›s›m VIII: Bafl ve Boyun Cerrahisi me getirmektedir. Nonviral vektörler terapötik olarak kullan›lacak DNA’n›n negatif yüklü zinciri ile iliflkiye girecek katyonik yüklü kompleks moleküllerdir. Böyle bir yap›lanma için tafl›y›c› ve nükleik asitten oluflan bir nano parçac›k oluflumu gerekmektedir. Bu kompleks moleküller fazla miktarda pozitif yük içerdiklerinden hücre membran› ile etkileflime girip endositozla hücrenin içine girerler. Lipozom bazl› non viral vektörler pozitif yüklü lipit parçac›klar›n›n emulsiyonlar›d›rlar ve flimdiye kadar 85 klinik çal›flmada kullan›lm›fllar›d›r (7). Bu katyonik lipitler amfofiliktir ve bir hidrofilik aminogrup, ve bir veya iki ya¤ asiti zinciri içermektedirler. Bu parçac›klar›n yap›lar› multivalan lipitlerin kullan›lmas› ile DNA n›n daha s›k›flt›r›lm›fl olarak tafl›nmas›na olanak sa¤layacak biçimde flekillendirilebilir ve bu sayede ayn› anda daha fazla miktarda terapotik gen aktar›lm›fl olur. Lipozomlar ayr›ca protamin yard›m› ile de yap›land›r›labilir, arjininden zengin bir peptidin elektrostatik özelli¤i ile DNA daha da s›k›flt›r›labilir. Di¤er katyonik ajanlar, Polietileniminin (PE‹), poli-L-lizin (PLL) ve polivinilpropamin (PVP) dir. Ayr›ca spermin ve sperminin denen do¤al poliaminler vard›r. Bunlar DNA’y› 50 ile 130 nm büyüklü¤ünde nanopartiküller halinde s›k›flt›rabilir (18). Non viral gen tafl›y›c›lar› bir çok alt grupta s›n›fland›r›labilmektedirler: (a) nükleus iflaretleyici sinyal ( N‹S) ekleyerek nükleus veya sitozole gen tafl›nmas›n› art›ranlar (19); (b) DNA’n›n s›k› kompleksler oluflturmas›n› sa¤lay›p nükleaz veya di¤er enzimlerce parçalara ayr›lmas›n›n engelleyenler; (c) belli hücre tiplerine yönlendirenler; (d) sitozolde DNA y› serbestlefltirenler; ve (e) dokuda DNA dan ayr›l›p kontrolü veya devaml› gen ekspresyonu sa¤layanlar. Di¤er örnek DNA ya 4 ºC ila 20ºC yüklenebilen ›s› duyarl› polimerdir. Bu polimerler 30.3ºC’de solüsyondan jel haline döner ve enjekte edildi¤i dokuda yavafl sal›n›m› ile uzun süreli etki oluflturabilirler (19). Nonviral gen transferinin yap›s›ndan kaynaklanan transfer potansiyelindeki düflüklü¤e ra¤men nonviral gen transferinin etkinli¤ini sa¤layacak yard›mc› ilave tekniklerin gelifltirilmesine yönelik çal›flmalarda günden güne artmaktad›r. Ultrasonografi, hedef hücre içerisindeki membran geçirgenli¤ini art›rarak nonviral vektörün hücre içine al›nmas›n› ve gen transferini artt›r›c› etkiyi amaçlayan tekniklerden biridir (20). Ultrasonografi çözünmüfl s›v›lar›n hücre içine hareketini art›rarak bu sayede DNA giriflini kolaylaflt›rmakta ve endozomal dengesizli¤i destekleyerek terapotik genlerin h›zl› sal›n›m›n› uyar›r (21). Terapötik genlerin h›zla sal›n›vermesi endozomal parçalanmadan sak›n›labilmesinden dolay› hayatidir. Yap›lan baz› çal›flmalar ultrasonografinin kontrast› olarak kullan›lan mikro baloncuklar›n oligonükleotidler denen, gen ekspresyonunu bask›layabilen, küçük DNA parçac›klar› ba¤layabildi¤ini göstermektedir (22). Ultrasonografi ile mikro baloncuklar parçalanabildi¤inden oligonükleotidlerin veya terapotik genlerin kontrollü sal›n›m› ultrasonografi yard›m› ile elde edilebilir (23). Hücre zar›n›n alçak ve yüksek voltajda elektirik ak›m› ile elektrostatik bariyerinde delikler aç›lmas› ile de gen tafl›nmas› ifllemi gerçeklefltirilebilir. Hücre zar› kapasitans›na bask›n gelecek harici bir elektirik alan› kullan›larak geçici ve geri dönüflümlü olarak hücre duvar› çökertilir. Bu teknik hücre içerisinde in vivo olarak uyguland›¤›nda, 1 kV cm-1l’lik harici elektrik alan›n› yaratmak için i¤ne elektrotlar kullan›l›r (24). Hedef doku veya organ› tedavi etmek için tekrarlayan uygulamalar gerekmektedir. Bu teknik ayr›ca vasküler yap›larda büzülmeye sebep olarak uygulanan bölgede ilac›n veya genin sabit kalmas›na olanak sa¤lamaktad›r (25). Bu olay endotelyal yap›lar›n daha duyarl› oldu¤u tümor gibi yap›larda daha belirgindir, bu da tümor tedavisinde belirgin avantaj sa¤lamaktad›r (26). Potansiyel tedavi flekli planlan›rken her vektörün farkl› özellikleri göz önünde bulundurulur. ‹nsanlarda gen terapisindeki karmafl›k faktörler ve mevcut teknolojik k›s›tl›l›lar dahilinde, tek gen transfer yönteminin bütün klinik ihtiyaçlar› karfl›layabilece¤i flüphelidir. Vektör biyolojisindeki mevcut bilgilerimiz artt›kça, istenen klinik uygulama için en uygun vektörün seçimi de bizler için daha kolay olacakt›r. Tedavi Özgüllü¤ünün Temin Edilmesi: Vektörün Hücre veya Dokuya Hedeflenmesi Terapötik genin istenen dokuya yönlendirildi¤inden emin olman›n üç yolu mevcuttur.En basitinden, bafl boyun kanserleri gibi hastal›klarda terapötik moleküler yap› lezyon seviyesine enjekte edilebilir (Ör: tekrarlayan a¤›z taban› kanseri). Vektörün moleküler modifikasyonu ile genin yap›lanmas› vektörün hücrelere, belirli bir reseptörle veya yüzey molekülü ile yönlenmesini sa¤layabilir, ayr›ca uyar›c› bölge modifikasyonuyla genin belirli dokularda ekspresyonunu sa¤lanabilir. Promoter bölge, RNA polimeraz›n mRNA transkripsiyonunu bafllatmas› için ba¤lanmas› gereken bölgedir. fiu anda vektörler CMV veya simian virüs (SV40) promotorlerini kulllanmaktad›rlar. Bu promotörler doku spesifik olmamakla birlikte yüksek düzeyde gen transferine izin vermektedirler. Özgül vektör ekspresyonunda yüksek seviyelere ulaflmak için doku spesifik promotörler kullan›larak, belirgin promotörü ba¤layabilen dokuda gen ekspresyonunu baflarabilmek için çal›flmalar yürütülmeltedir. Siklooksijenaz 2 (COX-2) ço¤u dokuda, güçlükle tespit edilebilmektedir. Cox-2 tümor transkripsiyon faktörleri , büyüme faktörleri ve proenflamatuar sitokinler taraf›ndan indüklenebilir (27). Cox-2 promotörünü bir vektöre ekleyerek belli patolojik dokuda gen ekspresyonu sa¤larken normal hücrelerde ço¤alma olmamaktad›r (28). Telomeraz enzimi kanser hücrelerinde apopitozisi engeller ve kontrolsüz üremeyi uyar›r. ‹nsan telomeraz revers transkriptaz (‹TRT) enzimi promotörü etkisi alt›ndaki vektörler bulunduklar› doku çeflidinden ba¤›ms›z olarak sadece tümör hücrelerinde çal›flmaktad›r (29). Di¤er kanser spesifik promotörler, karsinoembriyojenik antijen (CEA), alfa feto protein (aFP) (31), salg›sal lökoproteaz inhibitörüdür (SLP‹) (32). Vektör gen ekspresyonunu kontrol eden gen s›ras›- Bölüm 100: Gen Terapisi n›n modifikasyonu kullan›larak vektörün malign doku içerisine yönlendirilmesiyle zararl› genlerin aktar›lmas›ndan kaynaklanabilecek potansiyel zararlardan da kaç›n›lm›fl olunur. Gen terapisinin daha etkin iflleyebilmesi için vektörlerin genifl hücre gruplar›na uygulanmas›ndan ziyade arzulanan dokuya hedeflenmesi gerekmektedir. Belirli hücre grubuna (kanser hücresi) hedeflenen vektörler çevre doku ve organlar üzerinde potansiyel olarak daha az yan etki riski tafl›maktad›r. Vektörlerin tekrar hedeflenmesi, viral kapsid üzerinde modifikasyonlar yap›lmas› ile mümkün k›l›nabilir. Adeno virüsler, ikozahedral yap›lardan oluflmufl 12 küresel topuz vari ç›k›nt›s› bulunan zarfsiz virüslerdir (33). Bu topuzlara koksaki adenovirüs reseptörleri ba¤lan›r (KAR) ve virüs endositoz ile hücre içine girebilir (fiekil 100.4) . Yeniden hedefleme iflleminin ilk hedefi bu topuz bölgesidir. Yeniden hedeflemek için bir çok farkl› strateji kullan›lmaktad›r (fiekil 100.5). Son zamanlarda en ilgi çekici yeniden hedefleme yöntemlerinden biri endoteliyal hücre büyüme faktör reseptörü (EGFR), fibroblast büyüme faktörü reseptörünün 1397 (FGFR) kullan›ld›¤› immünolojik yöntemdir. Bu yöntemde FGFR ve EGFR bir antikor parças›na ve bu da adenovirüsun d›fl›ndaki topuza kovalent olarak ba¤lanmaktad›r. Etkili viral ba¤lan›m ve gen transferi EGFR ve FGFR sal›n›m›n yeterli oldu¤u durumlarda sa¤lanabilir. Epitelyal orijinli bafl boyun bölgesi kanserlerinde bu geçerli koflul sa¤lanmaktad›r (34). Di¤er bir yaklafl›m üç ayr› stratejinin bulundu¤u indirekt hedeflemedir. Bu stratejilerden birincisi tersine hedeflemedir. Bu hedeflenen dokuda seçilmifl reseptörlerin bulafl›c›l›¤›n›n seçiçi olarak bask›lanabilirli¤idir (35). ‹kincisi proteaz hedeflemesidir. Seçilen hücredeki proteaz d›fl›ndaki dokunun bütün proteazlar›n›n bask›lanmas› esas›na dayan›r (36). Üçüncüsü ise vektör üzerinde bir ligand ile hedef hücre üzerinde bir reseptörün etkileflmesi ile oluflur. Bu ifllem hedef hücrenin uyar›lmas›, sinyal üretiminin bafllamas›, sonuçta gen transferinin gerçekleflmesi ile olur (37). Bütün yeniden hedefleme stratejilerinin amac›, genetik vektörün belirli hücre tipine aktar›lmas› esnas›nda istenen terapötik gen aktar›m›n›n yan›nda non spesifik viral vektör kullan›m›na ba¤l› oluflabile- Adenoviral Vektör Hücre ‹çine Giriyor Penton •RGD motifi eflli¤inde integrin ba¤lay›c› Lif Topuzu Lif Vas›tas›yla Ba¤lanma KAR •KAR Ba¤lay›c› ‹ntegrinler Koksaki Adenovirüs Reseptörü Penton vas›tas›yla içeri giriyor fiekil 100.4 Adenoviral vektör girifli bafll›ca topuz bölgesine tutunma iflleminin gerçekleflmesi ile olur. ‹ntegrinler ve heparin vektöral giriflte ikincil rolü oynamaktad›rlar. Di¤er • Heparan Sulfat ? 1398 K›s›m VIII: Bafl ve Boyun Cerrahisi Ligand Topuza yerleflmifl ligant Ba¤lay›c› parça Topuz fiaft Ligand - AAs 404– 581 KAP ba¤lay›c› için ç›kar›lm›fl bölge Dizayn flaft› (trimerik) AAs 45–403 (22 tekrar) AAs1 – 44 Kuyruk Penton taban› Vahfli tip lif Moleküler konjugat De¤ifltirici lif Mutant topuz fiekil 100.5 Yerli vektörlere ba¤lanmay› de¤ifltirmek için çeflitli stratejiler kullan›labilmektedir. cek istenmeyen yan etkileri minimuma indirmektir. Doku spesifik promotörlerle moleküler terapotikleri kombine ederek bir doku içerisindeki tek tip hücre grubu hedeflenebilir. Tümör Tedavisine Terapotik Yaklafl›m Gen terapisi ile tümör tedavisi bir çok farkl› formdan oluflmaktad›r. Tümor hücrelerini öldüren gen tedavilerine, intihar› uyaran gen tedavisi veya gen yönlendirmeli enzime dayal› ön ilaç tedavisi denmektedir. Bu tip tedavinin üç alt birimi vard›r: (a) ön ilac›n aktive edilmesi (b) enzimin aktive edilmesi (genelde insan d›fl› kaynakl›) (c) uygun genin tafl›nma ifllemi (38). Ön ilaç sistemik olarak stabil halde bulunan bir molekül olmal› ve enzim taraf›ndan aktiflenece¤i hücre bölümüne uygun biçimde tafl›nabilmelidir. Aktiflenmifl ilaç etkili bir sitotoksin olmal›d›r. Tercihen hücreleri hangi hücre döngüsünde olursa olsunlar öldürebilmelidir. Bu ilaçlar›n hedeflenen hücreye komflu tümör hücrelerini de öldürebilmeleri gerekmektedir. Bu tip öldürmeye tan›k olma etkisi denilmektedir. Herpes simpleks tip 1 timidin kinaz enzimi guanozin bazl› ön ilaçlar› aktifler. Bu ilaçlar antiherpetik ilaç olarak tasarlanm›fllard›r ve yayg›n olarak kullan›lmaktad›rlar. Bu ön ilaçlara örnek olarak gansiklovir, asiklovir, valasiklovir say›labilir. Bunlar DNA içerisine DNA zincir uzamas›na engel olan deoksiguanozin trifosfat› (dGTP) eklemektedir (39). Hücre intihar›n› indükleyen di¤er bir enzim sitozin deaminazd›r (SD). SD prokaryot ve funguslar için hayati önemi olan, fakat çok hücreli ökaryotlara etkisi olmayan sitozinin uralise dönüflmesini katalizler. SD taraf›ndan 5-flourositozin etkin bir kemoterapotik ajan olan 5 fluorourasile dönüfltürülür. Hücre intihar›n› desteleyici gen tedavisi renal hücre kanserlerinde denenmifl olup, HSV-Tk gen tedavisine nazaran daha etkili oldu¤u belirtilmifltir (40). Ço¤u viral vektör ço¤alma özelli¤i olmaks›z›n veya non patojenik olarak tasarlanm›flt›r. Viral replikasyon ve tümör biyolojisindeki bildiklerimiz artt›kça onkolitik potansiyeli olan vektörler üretilmifltir. Bu viral vektörler kal›t›msal olarak hatal› p53 gen ekspresyonu bask›lanm›fl hücrelere yönlendirilip ço¤alt›lm›fllard›r (41). p53’ü defektif hücre genle enfekte oldu¤unda viral replikasyona olanak sa¤lan›r ve hücre yok edilir. Replike olmufl vektörler komflu tümör hücrelerine geçer ve ayn› sonu paylafl›r. Normal p53 ekspresyonuna sahip hücreler de ise durum farkl›d›r. Viral vektörün girebilmesi için gerekli reseptörü bulundurmas› için ifllem sa¤lam dokuda sonlan›r. OYNX-015 virüsü duruma göre p53 replike edebilen bir adeno virüstür bir çok insan kanseri tedavisinde kullan›lm›flt›r. OYNX-015 kullan›m› güvenilir bir virüstür. Tek bafl›na kullan›ld›¤›nda tümör remisyonu sa¤lamaktad›r ve standart KT rejimleri ile kombine edilebilmektedir (43). Bu tedavi yaklafl›m› virüsün hücre lizisine sebep olmas›n› avantaj›n ve hücrenin moleküler temelini anlamam›za yard›mc› olan faydal› bir yaklafl›md›r. Daha önce vurgulanm›fl olan di¤er gen tedavi yöntemleri tümör çevresini de¤ifltirerek etkilerini göstermektedir. ‹mmün sistem hedef hücre olarak iflaretlemifl hücreleri alg›lay›p yok edebilir. Dahas› bu hücreler hakk›nda uzun vadeli immünitede gelifltirebilir. Majör kompa tibilite kompleksi (MHC) gibi adezyon molekullerini tümör hücreleri normal hücrelere nazaran daha az miktarda sentezlemektedir ve bu sayede yabanc› hücre ya da tü- IX Otoloji Barry E. Hirsch Arun K. Gadre K›s›m Çeviri Editörü: Dr. Naz›m Korkut 128 Kula¤›n Geliflimi Michael J. Wareing Anil K. Lalwani Çeviri: Dr. Sefa Dereköy Robert K. Jackler Ses bilgisinin çevreden iflitsel kortekse iletimi için gerekli olan yap›lar›n geliflimi kar›fl›k ve iç içe geçmifl bir ifllemdir. Kulak Burun Bo¤az hekimlerince karfl›lafl›lan pek çok tabloyu anlamada anahtar ifllevi görmesi nedeniyle, geliflimin ana basamaklar›n› ve aralar›ndaki iliflkiyi anlamak arzu edilir bir durumdur. Geliflimsel sürecin bilincinde olmak, cerrah› anatomik iliflkiler konusunda uyar›r ve normalden farkl› önemli sapmalar› aç›kl›¤a kavuflturur. Anormal geliflim klinik etkisi aç›s›ndan önemlidir, fakat ayn› zamanda da normal geliflimin kar›fl›kl›¤›n› çözmede rol al›r. Kula¤›n gelifliminin kritik dönemi, fertilizasyondan sonra iç kula¤›n ilk olarak belirdi¤i üçüncü haftada bafllar. Kula¤›n iç, orta ve d›fl bölümleri farkl› embriyolojik kökenlere sahiptir ve geliflme her hangi bir evrede durdurulabilir. Sonuç hafiften fliddetliye kadar bir anormallikler yelpazesidir. Bu farkl› kökenler aç›s›ndan, bir bölümdeki bozukluk, mutlaka di¤er bölümde de bir bozukluk varl›¤› anlam›na gelmez; fakat geliflim zaman›, köken al›nan doku, anatomik özellikler ve fonksiyon yönünden yak›nl›klar›, ço¤ul malformasyonlar›n mümkün oldu¤u anlam›na gelmektedir. Hastal›klar kal›tsal veya spontan olmak üzere do¤umsal genetik bir hatadan yahut da organogenezis döneminde teratojenik bir etkiden kaynaklanabilir. Bafl ve boyun bölgesi dokular›, embriyonun ektoderm, mezoderm ve endoderm olmak üzere her üç yapra¤›ndan da kaynaklan›r. Nöral krista hücreleri iskelet ve ba¤ dokusunun ço¤unlu¤unu olufltururken bafl ve boyunda da önemli bir rol oynar. Bu hücreler nöral tüpün katlanmaya bafllad›¤› bileflkede, ektodermal yapraktan kaynaklan›rlar. Kula¤›n tüm bölümleri bir miktar nöral krista dokusu içerir. Bafl ve boyundaki mezodermal pay, vücudun kalan bölümündekilere göre daha azd›r. Kula¤›n gelifliminin öyküsü, hayat›n kendisinin bafllang›ç zaman›na kadar gider. Bal›klar, iflitme organ›n›n bir iç denge organ›ndan kaynakland›¤› ilk ifliten organizmalar olarak görülürler. Bu erken evrimleflme döneminde bile, saçl› hücre düzeni yayg›n olarak kullan›mdayd›. Hem amfibiler, hem de sürüngenler bal›¤›n denge labirentini miras edinmifllerdir, fakat bir iflitme organ›n› edinmeden önce bal›k çizgisinden dallanma gösterirken, kendilerine ait iflitsel labirentlerini gelifltirmeye devam etmifllerdir. Havada iflitme gereksinimi, havada yay›lan ancak labirent s›v›s›na iletilmek zorunda olan sesin empedans uyumsuzlu¤unu düzeltmek için bir iletim cihaz›n›n geliflimi ile sonuçlan›r. Memelilerdeki düzen, temel sürüngen düzenine, özellikle ba¤›ms›z bir koklear sinirle saçl› hücre dizilerinin ve orta kulak iletim sistemindeki de¤iflikliklerle koruyucu bir d›fl kulak yolunun eklenmesiyle devam etti (1). Bu çal›flma boyunca, anlafl›lmas›na yard›mc› olmak için, kula¤›n geliflimini kendi bileflenlerine ay›r›yoruz. Buna karfl›l›k bu de¤iflikliklerin efl zamanl› bir flekilde ortaya ç›kt›¤›n› hat›rlamak önemlidir. Kulak geliflimine genel bir bak›fl, Tablo 128.1’de sunulmaktad›r. AUR‹KÜLANIN GEL‹fi‹M‹ Son evrimsel görünüflünü muhafaza eden, d›fl kula¤›n aurikülas›, geliflimine kula¤›n di¤er bölümlerinden daha geç bafllar. Gebeli¤in beflinci haftas›ndan sonra, birinci brankiyal yar›¤›n her iki taraf›nda, birinci brankiyal (mandibüler) ark üzerinde üç k›k›rdak nokta (tomurcuk) (1, 2 ve 3. noktalar) ve ikinci brankiyal (hyoid) arkta da üç k›k›rdak nokta (4, 5 ve 6. noktalar) ortaya ç›kar (Tablo 128.1). ‹lk olarak 1 ve 6. k›k›rdak noktalar ayr› olarak tan›mlanabilir; ama alt›nc› haftaya kadar hepsi be- 1870 K›s›m IX: Otoloji TABLO 128.1 KULAK GEL‹fi‹M‹NE GENEL BAKIfi Fötal Yafl (hft) D›fl Kulak Orta Kulak 3 4 5 ‹ç Kulak D›fl kulak yolu bafllar Hiloklar belirginleflir Tubotimpanik reses belirgindir Kemikcikler mezanflimde yo¤unlaflmaya bafllar 6 Tüm hiloklar belirgindir Malleus ve inkus k›k›rdak modeller halinde tan›nabilir Auriküla tan›nabilir yap›dad›r; derin meatus epitelyal band fleklinde belirir ‹nkudomalleoler ve inkudostapedyal eklemler flekillenir 7 8 9 Timpanik membran üç yaprakl› yap›dad›r Stapes anüler fleklini kaybeder; fasyal sinir orta kulak içinde seyreder 10 11 12 Timpanik halka kemikleflmeye bafllar 16 Malleus, inkus, ve stapes kemikleflmeye bafllar 18 20 Auriküla yetiflkin fleklini al›r Meatal t›kaç bozunmaya bafllar 22 Timpanik kavite aç›lmaya bafllar Antrum geliflmeye bafllar 23 24 26 28 30 34 Otik plak geliflir. VC belirir. Otokist vard›r. Otokist vestibüler ve koklear alanlara bölünür. Semisirküler kanallar tomurcuklanmaya bafllar; VC ganglionu bölünür Süperior SSK tamamlan›r. Utrikül ve sakkül vard›r; duktus koklearis bafllar Makula vard›r; kokleadaki duyusal kabar›klar belirir Duktus reuniens tan›nabilir; 11/2 koklear k›vr›m; krista vard›r. Vakuoller membranöz labirenti çeviren vasküler prekartilaj içinde geliflir; otik kapsül kartilaj modeli flekillenir Sinir lifleri duyusal epitele girer; oval pencere geliflir 21/2 koklear k›vr›mlar. Saçl› hücreler kokleada vard›r; sinaptik ba¤lant›lar vard›r Otokoniyal membran vard›r; duktus koklearis üçgen fleklini al›r Otik kapsülün kemikleflmesi bafllar Duktus koklearis tam uzunlu¤una eriflir; membranöz labirent tam boyundad›r. Korti tüneli her seviyede var; koklean›n bazal k›vr›m› fonksiyoneldir. Otik kapsülün kemikleflmesi tamamlan›r Perilenfatik boflluk tamamlan›r Fasiyal sinir yetiflkindeki ikinci dirse¤i yapar D›fl kulak yolu tam aç›kt›r Malleus ve inkus kemikleflir Kemikcikler aç›k orta kulak bofllu¤u içinde yer al›rlar. Mastoid haval› hücreleri geliflmeye bafllar VC, vestibulokoklear; SCC, semisirküler kanal; EAC, d›fl kulak yolu. lirginleflir. Lobül ikinci ark üzerinde tan›nabilir. Sekizinci haftaya kadar, auriküla tan›nabilir bir yap›ya sahip olur ve yetiflkin flekline k›k›rdak noktalar›n kat›l›m› farkedilebilir: Tomurcuk 1, tragus; tomurcuk 2, krus heliks; tomurcuk 3, asendan heliks; tomurcuk 4, horizontal heliks, skafa’n›n üst bölümü ve antiheliks; ve tomurcuk 5, desandan heliks, skafan›n orta bölümü ve antiheliks; ve tomurcuk 6, antitragus ve heliksin inferior taraf› (2). Görüntünün ço¤unlukla böyle olmas›na karfl›l›k, krus heliksin ve asendan heliksin orijini hakk›nda belirsizlik var- d›r; baz›lar› bu yap›lar›n ikinci arktan kaynakland›¤›na inan›r (3). Çocuklukta ve geç dönem yetiflkinlikte de¤iflikliklerle büyümeye devam etmesine karfl›l›k, auriküla temelde gebeli¤in yaklafl›k 18. haftas›na kadar yetiflkin flekline eriflir. Geliflimsel Anomaliler Geliflmenin hiç olmad›¤› anotia’dan, küçük fakat normal flekilli aurikülaya kadar genifl bir yelpazede auriküla deformitesi mevcuttur. Mikrotia, anotia ile normallik ara- Bölüm 128: Kula¤›n Geliflimi 1871 6 haftal›k 18 haftal›k 7 haftal›k fiekil 128.1 Aurikülan›n geliflimi. A: Alt› k›k›rdak nokta birinci ve ikinci brankiyal ark üzerinde oluflur. Hepsi gebeli¤in alt›nc› haftas›nda tan›nabilir. B: 7 haftal›k evre. C: 18. haftaya kadar, yetiflkin flekli tan›nabilir. s›nda genifl bir yelpazeyi kapsar. Aurikülan›n üst bölümü genellikle ileri derecede malforme veya hiç yoktur. Kulak kepçesinde bir deformitenin varl›¤›, iflitme sisteminde daha baflka kusurlar›n varl›¤›n› gösterebilir. Bu halin baz› minör deformitelerle birlikteli¤inin nadir olmas›na karfl›l›k, fliddetli mikrotia ve anotia olgular› hemen daima d›fl kulak yolu atrezisi ve orta kulak kusurlar›yla birliktedir (daha ileride görülecek). Auriküler anormallikler s›kl›kla izlenen bütün kromozomal anormalliklerde de mevcuttur ve bu nedenle bu durumlar›n yararl› iflaretleridir (4).Auriküla deformitelerinin s›n›fland›r›lmas› ve tedavisi 180. Bölüm’de tart›fl›lmaktad›r. DIfi KULAK YOLU VE ORTA KULA⁄IN GEL‹fi‹M‹ D›fl Kulak Yolu D›fl kulak yolu gebeli¤in dördüncü haftas›nda flekillenmeye bafllar (fiekil 128.2). Birinci ve ikinci brankiyal arklar aras›ndaki birinci brankiyal yar›k genifller ve ektoderm, birinci farengeal kesenin endodermine karfl›l›k gelecek flekilde ve bir oyuk oluflturmak üzere prolifere olur. Bu oyuk, k›k›rdak d›fl kulak yolunun öncüsüdür. Bu düzenleme geçicidir, çünkü mezenflimal geliflim yar›k ve keseyi ay›r›r. Gebeli¤in sekizinci haftas›ndan itibaren, d›fl kulak yolunun derin bölümü, kulak zar›n›n disk fleklindeki öncüsüne do¤ru uzanan epitel hücre band› fleklinde belirginleflir (3). Yaklafl›k 28 haftal›k gebelikte, bu epitel çekirdek, timpanik membranla ba¤lant›ya izin verecek flekilde medialden lateral tarafa do¤ru kanalize olur. Epitelyal çekirdek, kemik d›fl kulak yolunun öncüsüdür. Timpanik Membran Timpanik membran üç yaprakl› bir bafllang›ça sahiptir: Lateralde birinci brankiyal yar›k taban›ndan ektoderm orijinli epidermal yaprak olarak, medialde birinci farengeal kese endoderminden mukozal yaprak olarak ve arada sefalik mezodermle nöral krista mezenfliminden fibröz yaprak olarak köken alm›flt›r (5). Bafllang›çta hemen hemen yatay flekilde olan kulak zar›, giderek e¤im kazan›r ve yaklafl›k üç yafl›nda yetiflkin pozisyonuna gelir. Nöral krista mezenfliminden türeyen timpanik ring kemi¤i yaklafl›k üç ayda kemikleflmeye bafllar. Orta Kulak Orta kulak kavitesi ve örtüsü ile östaki tüpü birinci farengeal kesenin geniflleyen ucundan geliflirken ikinci farengeal keseden de küçük bir katk› al›r. Bu, gebeli¤in dör- 1872 K›s›m IX: Otoloji Kemikçikler stapes auriküla’n›n primordiumu oval pencere tubotimpanik reses oval pencere d›fl kulak yolu yuvarlak pencere fiekil 128.2 Orta kulak ve kulak kanal›n›n geliflimi. A: 5. hafta. B: 10. hafta. C: 27. hafta. düncü haftas›nda içe katlanm›fl brankiyal yar›¤›n ektoderminin karfl›s›na yerleflen tubotimpanik reses olarak belirginleflir. Beflinci ve alt›nc› haftalarda, brankiyal yar›kla geliflen iç kulak aras›ndaki mezenflim, kemikçikleri oluflturmak üzere yo¤unlaflma gösterir. Timpanik kavitenin geliflimi, endodermal kesenin süregelen genifllemesi ve kemikçiklerle onlar›n destek yap›lar›n› sarmas›yla devam eder. Beflinci aya kadar küçük bir yar›k benzeri bir yap› olarak kal›r, ama alt›nc› ayla beraber, genifllemeye bafllar, öyle ki kemikçikler aç›k bir timpanik boflluk içinde yer al›r (6). Timpanik kavitenin epitimpanumdan antruma kadar geliflmesi 22. haftada bafllar ve do¤umda tamamlan›r. Mastoid haval› hücre sisteminin flekillenmesi fötal hayat›n geç dönemlerinde bafllar; do¤umda antrum mevcuttur ve çocukluk hayat› boyunca geliflmeye devam eder. Pnömatizasyonun flekil ve yayg›nl›¤› oldukça de¤iflkendir. Temporal kemiklerin %30’unda mevcut olan petröz piramidin pnömatizasyonu, hayat›n üçüncü y›l›na kadar bafllamaz (7). Do¤umda mastoid apeks geliflmemifltir ama sternokleidomastoid’in yap›flmas›n›n çekme etkisi ile geliflir. Kemikçiklerin as›l orijini uzun süredir tart›fl›lmaktayd›. Ana kayna¤›n birinci ve ikinci brankiyal ark›n nöral krista mezenfliminin – Meckel k›k›rda¤› (birinci ark) ve Reichert k›k›rda¤› (ikinci ark), oldu¤u kesindir. Otik kapsülün stapes taban›n›n oluflumunda bir rolü vard›r (8). Genel olarak malleus bafl›n›n, inkusun gövdesi ve k›sa kolunun Meckel k›k›rda¤›ndan flekillendi¤i ve bafllang›çta k›k›rdak mandibulayla devam etti¤i kabul edilir. Trigeminal sinirin mandibuler dal› birinci ark›n siniridir; o nedenle de yine birinci brankiyal arktan türeyen tensor timpani kas›n› inerve eder. ‹nkusun uzun kolu, mallesun manubriumu, stapesin süperstrüktürü ve stapes taban›n›n timpanik yüzeyi Reichert k›k›rda¤›ndan kaynaklan›r. Fasiyal sinir ikinci ark›n siniridir; stapes kas›n› inerve eder. Stapes taban›n›n vestibüler yüzeyi ve anüler ligaman otik kapsülün mezoderminden köken al›r (3) (fiekil 128.3). Malleus ve inkus, ilk olarak gebeli¤in alt›nc› haftas›ndan itibaren k›k›rdak modeller biçiminde flekillenir. Onalt›nc› haftada kemikleflmeye bafllarlar ve kemikleflmesi otuzuncu haftaya kadar hemen hemen tamamlan›r. Stapes, malleus ve inkustan biraz daha önce belirir. Bafllang›çta halka fleklindedir ve daha sonra regresyona u¤rayan ikinci ark›n arteri olan stapediyal arter taraf›ndan penetre olur. Onuncu haftaya kadar, stapes bilinen üzengi fleklini almaya bafllar. Onalt›nc› haftada bir masif merkezden kemikleflmenin bafllamas›na kadar, flekli gelecekteki stapesin bir modeli halindedir. Fötal hayat boyunca, ince mimari yap›s›n› gelifltirecek flekilde hacminde küçülme gösterir. Geliflme Bozuklu¤u D›fl kulak yolu konjenital atrezisinde anormal geliflim yelpazesi, kanal›n k›sa da olsa mevcut oldu¤u ve daha sonra yetiflkin fleklini almadan kayboldu¤u gerçe¤ine paralellik gösterir. Ço¤u fliddetli atrezi olgusunda, bir kemik kitle timpanik ringin yerini al›r ve orta kulak kavitesinin d›fl duvar›n› oluflturur; mandibula kondili daha arkada yerleflmifltir. Daha seyrek olan membranöz atrezide, d›fl kulak yolunun yerini fibröz bir kitle alm›flt›r. En hafif anomali tipi, Down sendromunda s›k rastlanan d›fl kulak yolunun stenozudur; bu tip anomalinin tan›s›, biriken debrislerin neden oldu¤u proksimal kolesteatom gibi komplikasyonlar öne ç›kmazsa güç olabilir. Konjenital atrezi olgular›n %70’inde tek tarafl›d›r (9). Atrezide göz önüne al›nacak di¤er bir nokta da kulak kepçesinin veya orta kula¤›n efllik eden di¤er anomalilerinin varl›¤›d›r. Auriküler anomali, atrezi olgular›n›n %94’ünde mevcuttur ve tüm bu yap›lar ilk iki brankiyal ark ve aradaki brankiyal yar›ktan türedikleri için, orta kula¤›n düzeni s›kl›kla bozulmufltur (10). Sonuçta ortaya ç›kan, mandibula gibi brankiyal arktan türeyen daha Bölüm 128: Kula¤›n Geliflimi 1873 Anahtar Otik kapsül: sefalik mezoderm 2./Hyoid ark: nöral krista 1./Mandibüler ark: nöral krista fiekil 128.3 Kemikçiklerin orijini-iki yorum. farkl› anomalilerdir. Mikrotia veya anotia’l› çocuklar aras›nda, %20-40 olgu hemifasiyal mikrosomia, Treacher Collins sendromu (mandibülofasiyal disostozis) veya Goldenhar (oküloaurikülovertebral) sendrom gibi tan›nabilen bir sendromik malformasyona sahiptir (4,11). Bu sendromik malformasyonlar 99. Bölüm’de tart›fl›lmaktad›r. Kemikçik anomalileri, rudimenter kemikçik kitlesinden minör morfolojik kusurlara kadar genifl bir yelpazeyi içerir. Konjenital iletim tipi kusurlu çocuklar›n %10’undan daha az›nda izlenen orta kulak deformiteleri, efllik eden d›fl kulak yolu kusurlar› olmaks›z›n seyrektir (12). Ancak tan›s› konmam›fl veya edinsel etkenlere ba¤lanan olgular nedeniyle, belki de bu oran olmas› gerekenden daha düflük gözükmektedir. Malleus, e¤er varsa bir kemik atretik tabakaya hemen daima fiksedir ve inkudomalleoler füzyon veya fiksasyon yayg›n bir kusurdur. Stapediyal anormallikler daha az s›kl›ktad›r. Özellikle stapes taban›, otik kapsülden farkl› geliflimi nedeniyle, efllik eden fliddetli bir anormalli¤e ra¤men, normal mobiliteye sahip olabilir (13). Persistan stapediyal arter dünya çap›nda yaklafl›k 50 olguda bildirilmesine karfl›l›k, ilginç bir embriyolojik altyap› ile birlikte olan bir tablodur. Stapediyal arter, aortik sak’dan dorsal aorta’ya giden ikinci ark arterinin kal›nt›s›d›r. Bu arter yaklafl›k 10 haftal›k gebelikte regrese olur, rolünün ise internal ve eksternal karotid arterlerin öncüsü oldu¤u varsay›l›r. Arter persiste oldu¤unda, stapesin kruralar› aras›ndan fallopian kanala do¤ru giden bir da- mar, hipotimpanumda internal karotid arterden kaynaklan›r. Bu arter fallopian kanal›na girer ve öne genikülat gangliona ve duraya do¤ru seyreder. Bu arterin klinik önemi, olas› otoskleroz tedavisi veya koklear implantasyon için yap›lan orta kulak cerrahisi olgular›ndad›r (14). Embriyolojik zeminli di¤er bir tablo konjenital kolesteatomdur. Bu hal anterior mezotimpanumda epidermoid formasyonun atrofi hatas›ndan ortaya ç›kar. ‹ç kulak ayr› olarak geliflmesine ra¤men, yine de iç, orta ve d›fl kulak anomalileri yaklafl›k %10 oran›nda birlikte bulunur (13). E¤er auriküla veya kulak kanal›n›n geliflme bozuklu¤una ba¤l› problemlerle karfl›lafl›l›rsa, iflitme sisteminin dikkatle de¤erlendirilmesi gerekir. Konjenital atrezinin s›n›fland›r›lmas› ve tedavisi 137. bölümde tart›fl›lmaktad›r. FAS‹YAL S‹N‹R‹N GEL‹fi‹M‹ Fasiyal sinir kula¤›n cerrahi anatomisinde oldukça önemlidir. Sinirin kar›fl›k seyri, onu saran yap›lar›n gelifliminin bir sonucudur. Fasiyoakustik primordium, gebeli¤in üçüncü haftas›nda belirir ve beflinci haftas›na kadar yedinci ve sekizinci kranyal sinirler belirginleflecek derecede ayr›l›r. Fasiyal sinir özellikle yüz mimik kaslar› olmak üzere ikinci ark yap›lar›n› inerve eder. Sekretomotor ve spesifik duyusal lifler de yedinci haftaya kadar belirginleflen nervus intermedius’tan kaynaklan›rlar. Dilin ön üçte ikilik bölümüne duyu hissini vermeden önce, birinci arka yönlenen korda timpani dördüncü haftada belir- 1874 K›s›m IX: Otoloji gin hale gelir. Majör süperfisyel petrozal sinir alt›nc› haftada belirginleflir. Stapes siniri yedinci haftaya kadar tan›nabilir (15). ‹lk dirse¤in, geliflen otik kapsülce sinirin ileri itilmesinin sonucu olabilece¤i düflünülebilir. Fallop kanal› otik kapsülün mezoderminden türer. Daha distalde, Fallop kanal› k›smen Reichert k›k›rda¤›ndan geliflir (8). Onuncu haftada, fasiyal sinir orta kulakta ikinci dirse¤ini yapar ve d›fl ile orta kulak yap›lar› ile iliflkisi yetiflkinlerdekine göre çok daha önde yer al›r. Yirmialt›nc› haftaya kadar, fallop kanal›n›n k›smen kemikle kapand›¤› görülür; sinir posteriora ilerler ve yetiflkinlerdekine benzer bir pozisyona gelir. Proksimalde otik kapsülce öne itilmesine benzer bir flekilde, sinir büyüyen timpanik halka ve posterior timpanum yap›lar› taraf›ndan posteriora itilir ve meatus ile mastoid sistem taraf›ndan inferiora çekilir. Fasiyal sinir temporal kemi¤in timpanik ve mastoid bölümleri aras›na gelir. Do¤um s›ras›nda, yüzeyel yerleflik stilomastoid foramenden ç›kan fasiyal sinir, mastoid apeksteki geliflmelerle var›lan yetiflkindeki pozisyonuna göre daha yüzeyeldir. Geliflme Bozuklu¤u Konjenital d›fl veya orta kulak kusurlar›nda bu geliflim flablonunun yans›mas›, fasiyal sinirin lateral temporal kemikte daha anterior ve yüzeyel seyri fleklindedir. Bu s›kl›kla yeni bir d›fl kulak yolunun beklenen pozisyonunun fasiyal sinir taraf›ndan çaprazland›¤› anlam›na gelir (fiekil 128.4). Atrezik kulakl› olgular›n %50 kadar›nda, fasiyal sinir anormaldir (13). Normal 95°’den 120°’ye Oval pencere ve stapes Malleus-inkus füzyonu Fasiyal sinir Kondil 60° Fasiyal sinirin normal seyri, 95°120° VII Yuvarlak pencere fiekil 128.4 Fasiyal sinir atrezik kulakta önde ve yüzeyseldir. Bölüm 128: Kula¤›n Geliflimi Stapesin konjenital baz› hastal›klar›, fasiyal sinirin anormal geliflimi ile ilgilidir. Alt›nc› haftada sinirin anteriora göçü, geliflen stapesin otik kapsülle temasa geçmesini önler; sonuç rudimenter flekillenmedir (16). Fasiyal sinir stapes etraf›nda da bölünebilir. Fallop kanal› dehisans›, normal bir varyasyon say›lacak kadar s›kt›r ve temporal kemi¤in yaklafl›k %25’inde mevcuttur. Oval pencere üzerine prolabe olmaya izin veren dehisans›n çok daha az s›kl›kta olmas›na karfl›l›k, en yayg›n dehisans bölgesi oval pencerenin üzerindedir. ‹Ç KULA⁄IN GEL‹fi‹M‹ Membranöz Labirent ‹ç kulak filogenetik olarak kula¤›n di¤er bölümlerine göre daha erken ortaya ç›kar ve buna ba¤l› olarak ilk geliflen bölümdür. Gestasyonun üçüncü haftas›n›n sonunda, otik plak embriyonun sefalik ucunun lateral yüzeyinde, kapanan nöral tüpün arka beyin bölümüyle temasta olan ektodermin bir kal›nlaflmas› olarak diferansiye olabilir. Yine ektodermden türeyen nöral tüp, santral sinir sistemini oluflturmaya yönelir. Bu temas k›sa ömürlüdür. Nöral tüpün kapanmas›na kadar, ince ektoderm tabakas› onu nöral epitelden ay›r›r. Otik plak, membranöz labirentin öncüsü otokist veya otik vezikülü oluflturacak flekilde bir oyuk ve kapal› bir kese halinde invajine olur (fiekil 128.5). ‹kinci ve üçüncü brankiyal arklar aras›nda Nöral krista Nöral tüp Otik plak Notokord Otik oyuk Otik vezikül Hindbrain fiekil 128.5 A-C: Gebeli¤in üç ve dördüncü haftas›nda iç kula¤›n erken geliflimi-otokistin otik plaktan flekillenmesi. 1875 yerleflik olan otokistin sekizinci kranyal sinir taraf›ndan desteklendi¤i tahmin edilebilir. ‹çe migrasyon gösterir, fleklini de¤ifltirir ve dramatik olarak büyür, öyle ki onuncu haftaya kadar eriflkin fleklini, yirminci haftaya kadar eriflkin boyutunu al›r (17) (fiekil 128.6). Otokist genifllemektense uzar. Kraniyal bölümün s›n›rlar›, geliflen endolenfatik duktus olarak çizilir. Kaudal bölüm, koklear duktus olmak üzere yönlenir ve ara bölüm olan utrikülosakküler alan vestibüler öncüdür. Bu ayr›mlar gebeli¤in beflinci haftas›nda fark edilebilir. Vestibüler bölüm, koklear bölümden önce, daha eski filogenetik durumunu koruyarak hafifçe flekil almaya bafllar. Vestibüler kesenin utriküler bölümünden, santral epitelin füzyonu ile semisirküler kanallara çevrilen üç d›fl cep belirir. ‹lk olarak alt›nc› haftada süperior kanal tamamlan›r. Daha sonra posterior kanal tamamlan›r ve lateral kanal en son geliflendir. Utrikül ve sakkül alt›nc› haftada geliflmeye bafllar ve utrikülosakküler duktusu meydana getirir. Koklear duktus da, ba¤lant›n›n fark edilebilir flekilde daralmas› ile alt›nc› haftada sakkülden köken almaya bafllar; duktus reuniens sekizinci haftaya kadar görülebilir. Koklear duktus yirminci haftaya kadar tam uzunlu¤una eriflememekle beraber, sekizinci haftada 1.5 k›vr›m ve onuncu haftada 2.5 k›vr›ma sahip olacak flekilde h›zla büyür (2). Vestibüler sistemin duyusal epiteli, üç krista ve iki maküla ile kokleadaki Corti organ› otokistin ektodermal epitelinden kaynaklan›r. Bafllang›çta birbirlerine yak›n olan bu alt› bölge, membranöz labirentin duvar›nda geliflir (3). Makula, hücre diferansiasyonuna efllik eden epitelin yo¤un proliferasyonu ile gebeli¤in alt›nc› haftas›nda geliflir. Özellik gösteren hücreler ve otokoniyal membran onikinci haftaya kadar belirginleflir. Kristan›n geliflimi bu olaya paralel gider; sekizinci haftada ay›rt edilebilir ve yirmiüçüncü haftada eriflkin flekline ulafl›r. Koklean›n duyusal epiteli, kanal›n kendisi büyümekte ve sarmal fleklini al›rken, yedinci haftada geliflmeye bafllar. Medial duvarda yer al›rken, epitel tabakalar› iki kabar›kl›k fleklinde organize olur ve koklean›n uzunlu¤u boyunca spiral flekil al›r. Daha büyük olan iç kabar›kl›k iç saçl› hücrelere ve tektoriyal membrana dönüflür. Küçük olan d›fl kabar›kl›k, d›fl saçl› hücrelere dönüflür (18). Destek hücreler her iki kabar›kl›ktan geliflir. ‹ç saçl› hücreler, baziler membran boyunca ayn› pozisyonu alacak olan d›fl saçl› hücrelerden daha önce ortaya ç›kar ve böylelikle saçl› hücreler onbirinci haftadan itibaren fark edilebilirler (6). Koklean›n en bazal bölümü orta bazal bölümünün hafifçe arkas›nda uzanmas›na karfl›l›k, saçl› hücre geliflimi bafllang›çta koklean›n orta bazal bölgesinde belirginleflir ve apekse do¤ru ilerler; bazal bölge maturasyonu apekse göre 1-2 hafta önde gider. Destekleyici hücreler ayn› yönde geliflir ve yirmibirinci haftada Corti tüneli her seviyede mevcuttur. Bu zaman civar›nda Corti organ› en az›ndan bazal k›vr›m›nda fonksiyonel olur (2). 1876 K›s›m IX: Otoloji (Erken 4. hafta) Otokist Endolenfatik kese Süperior semisirküler kanal Nöral tüp (9. hafta) Post. semisirküler kanal (Geç 4. hafta) Endolenfatik yol Endolenfatik divertikül Geliflen koklea (5. hafta) Süperior semisirküler kanal Ortak kirus Ampulla post. kanal Utrikül Duktus reuniens Sakkul Post. semisirküler kanal Endolenfatik kese Lat. semisirküler kanal Süperior semisirküler kanal Lateral semisirküler kanal Geliflen koklea (6. hafta) Süperior semisirküler kanal Koklear duktus Endolenfatik kese Post. semisirküler kanal Endolenfatik kanal Utrikül Ortak krus Duktus reuniens Lat. semisirküler Sakkul kanal Utrikül Sakkul Koklear yol Koklear duktus fiekil 128.6 A-E: Gebeli¤in 4. haftas›ndan 9. haftas›na kadar membranöz labirentin geliflimi. Koklear duktusun flekli, ilk de¤ifliklikler bazal k›vr›mda olmak üzere yaklafl›k onikinci haftada ovalden üçgene do¤ru de¤iflmeye bafllar. Osseöz labirentin çevresindeki mezoderm bu iflleme kat›l›r. Endolenfatik duktus ve kese, iç kula¤›n üçüncü trimaster’de geliflmeye devam eden yegane bölümleridir. Tam büyüklü¤e eriflim, yetiflkin yafla kadar sa¤lanmaz (19). Membranöz Labirent ‹nervasyonunun Geliflimi Fasiyoakustik primordium, gebeli¤in üçüncü haftas›nda ortaya ç›kar. Ancak uniform bir kökene sahip de¤ildir. Vestibülokoklear ganglionlar üçüncü haftada epitelden ayr›larak primitif otokistin ektoderminden kaynaklan›r. ‹ç kula¤›n farkl› bölümlerinin inervasyonuna yönlenmesine karfl›l›k, vestibulokoklear ganglionun otik epiteldeki ortak bir yerden kaynakland›¤› düflünülür. Buna ek olarak, nöral krista, ganglion destek hücrelerinin küçük bir kayna¤›d›r (5). Vestibülokoklear gangliondan lifler, hedef organlarca yürütülen uyar›c› bir ifllemle, var›lan hedef organlara do¤ru büyüyerek geliflir. Otokist vestibüler ve koklear bölümlere bölünürken, vestibülokoklear ganglion bir süperior ve bir inferior parçaya ayr›l›r. Süperior bölümün Fasiyal Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Grant S. Gillman Dean M. Toriumi K›s›m Çeviri Editörü: Dr. Faz›l Apayd›n Karen H. Calhoun X Fasiyal, Bafl ve Boyun 160 Cerrahisinde Greftler ve ‹mplantlar G. Richard Holt Çeviri: Dr. Fuat Büyüklü, Dr. Özcan Çakmak Otolarengoloji ve bafl boyun cerrahisinde implantlar›n biyoteknolojisi h›zla geliflmifltir. Difl hekimli¤i, ortopedi ve biyomühendislik araflt›rmac›lar› taraf›ndan birçok teknik bulufllar yap›lm›flt›r. ‹MPLANTLARIN KARAKTER‹ST‹KLER‹ ‹mplant materyali bileflim, sertlik, biyoy›k›labilirlik, gerilime direnç ve yorgunlu¤a göre nitelendirilir (1,2). Kitle halindeki materyalin özellikleri, tasar›m ya da fizyokimyasal reaksiyonlar sonucu farkl›l›klar gösterebilir. Fasiyal, bafl ve boyun implantlar› için materyaller ve klinik uygulamalar› Tablo 160.1’de özetlemifltir. Metalik ‹mplantlar Metalik aparatlar tek metal ya da birkaç metalin alafl›m›ndan oluflabilir. Alafl›mlar di¤er metallerin eklemesi ile orijinal metalin kalitesini iyilefltirerek mekanik karakteristiklerini veya biyouyumlulu¤u artt›r›r. Fasiyal implantlarda kullan›lan bafll›ca metaller titanyum, paslanmaz çelik ve tantalumdur. Alafl›mlar krom, aluminyum, kobalt, nikel, bak›r ve tungstendir. Metaller düzenli, iyi tan›mlanm›fl, üç boyutlu s›ralanm›fl atomlar›n oluflturdu¤u mikroskobik kafes yap›yla oluflan kristal benzeri materyallerdir. Kafes yap› ›s›tma, so¤utma, s›k›laflt›rma ya da metalin fizik özelliklerini de¤ifltirme ile ayarlanarak özel sonuçlar elde edilebilir. Kafes yap›daki defektler metalin karakteristiklerini de¤ifltirebilir. Genifl yap›sal defektler d›fl bask›lara karfl› daya- n›kl›l›kta yetmezli¤e neden olabilir. Metalik biyomateryaller elastiklik katsay›s›, gerilme gücü, uzama yüzdesi, s›k›flma gücü, zorlanma, kesilme gücü ve katsay›s›na göre nitelendirilir. Stres, materyalin her kesit alan›na verilen yüklemeye dayanma yetene¤idir. Materyal, difl veya maksillofasiyal implant›n fonksiyonel gereksinimlerini kazanm›fl olarak dizayn edilmifl olmal›d›r. ‹mplant materyalleri için deneysel olarak strese karfl› zorlanma e¤rileri üretilir. Bu e¤riler, kitle materyal hakk›nda, flekil ya da kal›nl›ktan ba¤›ms›z olarak bilgi sa¤lar. Bunlar implant›n özel kullan›mlar›nda materyalin mekanik güçlere yan›t›n› tahmin etmek amac› ile kullan›labilir. Kesilme, s›k›flma, gerilme, burulma ve e¤ilme güçleri implant için materyal seçiminde dikkate al›nm›fl olmal›d›r. Uzun süreli implantasyonda materyal yan›tlar›n›n nas›l olaca¤›n› de¤erlendirmek için invitro yükleme çal›flmalar› yap›lmal›d›r. Birçok metal zamanla gevfler ve gevfleme metal yorgunlu¤una ve implant yetersizli¤ine neden olabilir. Paslanmaz çelik gibi nispeten daha k›r›lgan olan metal bafllang›çta iyi fonksiyon görebilir ama uzun süreli kullan›mda yorgunluk nedeniyle yetersiz kalabilir. Tüm metaller canl› doku ile karfl›lafl›nca oksitlenir; kademeli sonuç birçok metal implantta yetersizliktir. Paslanmaz çelik demir, krom, nikel, molibdenum ve manganezin alafl›m›d›r, korozyona dirençlidir. Ancak, kademeli plastik deformasyona u¤rayabilir. Titanyum ve alafl›mlar› günümüzde kullan›lan biyouyumlulu¤u en fazla olan metalik implantlard›r. Titanyum hafif a¤›rl›kl›d›r, korozyona dirençlidir ve yük- 2346 K›s›m X: Fasiyal Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi TABLO 160.1 FAS‹AL, BAfi VE BOYUN ‹MPLANTLARI Kategori Metaller ve metalik alafl›mlar Polimerler Seramikler Non seramikler Biyolojik materyaller Biyomateryal Klinik Uygulama Paslanmaz çelik Dikifller, fraktür kablolar›, rekonstrüksiyon barlar› Kobalt alafl›mlar Titanyum ve alafl›mlar› Fraktür fiksasyon plaklar› ve vidalar Mandibüler fraktür tablalar›, osteoentegre implantlar, kranioplasti, orbital taban plaklar› ‹mplante edilebilen elektrotlar Göz kapa¤› implant› Kranioplasti, doku yap›flt›r›c›s› Doku yap›flt›r›c›s› Yumuflak doku augmentasyonu, doku geniflleticiler Eklem protezi kaplamas›, vokal kord enjeksiyonlar› Yumuflak doku augmentasyonu, orbital taban implant› Yapay deri Dikifller, onlay mefl, mandibüler tabla Yumuflak doku augmentasyonu, temporomandibüler protezler Orta kulak kemikçik replasman› Eklem protezi kaplamas›, kemik iletim dolgusu, kemik augmentasyonu Kranioplasti, yapay göz protezleri Kemik dolgu, kranioplasti, kemik iletimi Dikifller, implantlar Zamanla serbestlenen ilaçlar gelifltirme, implantlar Dermal augmentasyon, yumuflak doku deste¤i K›k›rdak ya da kemik uyar›m› Yumuflak doku dolgusu Yumuflak doku dolgusu, augmentasyon Platinyum – indium Alt›n Polimetil metakrilat Siyanoakrilat Silikon elastomerler Politetrafloroetilen (PTFE) Expanded PTFE Poliüretan Dakron, naylon polimerler Yüksek dansiteli polietilen, gözenekli Biyocam Hidroksiapatit Alüminyum oksit Hidroksiapatit çimento Poliglikolik asit Polilaktik asit Kollajen Kemik uyar›c› proteinler Hyaluronik asit ‹nsan aselüler dermisi sek doku kabulüne sahiptir. Daha yumuflakt›r ve kemi¤e tutturulmad›¤›nda güç yüklemesiyle deforme edilebilir. Mandibular rekonstrüksiyonda ve fasiyal uygulamalarda tespit vidalar› amac›yla titanyum baflar›l›d›r. Tantalum ve vanadium mandibular rekonstrüksiyon için kemik tabla olarak kullan›lmaktad›r, ama mekanik özellikleri titanyum kadar iyi de¤ildir. Tantalum ve vanadium sert de¤ildir, h›zla yorulabilir ve mandibula iyilefltikten sonra ç›kar›lmal›d›r. Paslanmaz çelik gibi baz› metalik implantlar kemikten daha iyi stres yan›t›na sahiptir. Bu, kemi¤in stres kalkan› ve yeni kemi¤in engelleyici formasyonuna yol açabilir. Metal implantlar, kemikte stabilize olduktan sonra, büyüme ve geliflmeye imkan sa¤lanmas› için ç›kar›lmal›d›r. Seramikler Seramikler mikroskobik kafes yap›s›na sahiptir. Di¤er taraftan cam seramiklerin flekilsiz atomik yap›s› vard›r. Birçok biyolojik implant cam seramik olup, silikon dioksit (SiO2) ve bu cam içerisine gömülü kristal kafes materyallerin kombinasyonlar›ndan oluflur. Cam seramikler ›s›ya dirençlidir ve ›s› floku oluflabildi¤inde kullan›labilir. Cam seramikler vücutta iyi dayan›r. ‹yi tolere edilirler ve biyouyumludurlar. Ancak al›fl›lmam›fl partikül boyutu ve da¤›l›m› nedeniyle stres yo¤unlu¤undan ötürü çatlamaya karfl› hassast›rlar. Klinik olarak bunlar›n k›r›lgan mater- yaller olduklar› kabul edilir; afl›r› stres olas›l›¤›nda e¤ilmekten ziyade k›r›l›rlar. Bu özellikleri, cam seramik implantlar›n bafl ve boyunda kullan›m›n›, timpanik kemikçikler gibi minimal güç yüklemeli alanlarla k›s›tlar. Alumina bilefliklerinden yap›lm›fl seramikler dental implantlarda kullan›l›r. Ayg›t k›r›lma olmaks›z›n biyomekanik stres uygulamay› kolaylaflt›racak biçimde dizayn edilir. Hidroksiapatit seramiklerin di¤er bir formudur; biyoreaktif olarak karakterize edilir. Toz fleklinde elde edilir ve dental ve kemik yenilemede macun olarak oluflturulur. Hidroksiapatit emilebilir ve kemik geçirgendir, kemik dansiteyi artt›r›r. Kemik zemin maddesi olarak var olan kalsiyum ve fosfor elementleriyle birleflir. Hidroksiapatit fasiyal bafl ve boyun defektlerinde kemik yenileme amac›yla kullan›ld›¤›nda, kemik bütünleflmesi ve osseokonduksiyon için substrat sa¤layabilir. Hidroksiapatit çimento (HAC) hidroksiapatitin solid formuna benzemekle birlikte asl›nda nonseramiktir ve kemik augmentasyon materyali, kemik defektleri doldurma macunu olarak kullan›labilir. Slow-setting HAC su varl›¤›nda oluflurken Fast-setting HAC ifllemin bafllamas› için fosfat solüsyonu gerektirir, haz›r olma zaman› en az yar›ya düfler (8-10 dakika). Bu azalm›fl haz›r olma zaman› sementin, yumuflak doku alt›ndaki defektlerin doldurulmas› ve süzülmeye izin vermeden spesifik boflluklar›n Bölüm 160: Fasiyal, Bafl ve Boyun Cerrahisinde Greftler ve ‹mplantlar s›n›rland›r›lmas› gereklili¤inde kullan›m›nda klinik olarak önemlidir. HAC birçok klinisyen taraf›ndan özellikle pediatrik hastalarda kranioplasti için tercih materyali oldu¤u düflünülmektedir. Ancak, paranazal sinüslerin mukozas›yla temastan kaç›n›lmal›d›r. Polimerler Hiçbir sentetik implant kemi¤in biyomekanik özelliklerini tam anlam›yla taklit edemez. Seramikler ve metaller insan kemi¤inden daha serttir ve polimerler daha esnektir. Polimerler implantasyonda daha kullan›fll›d›r çünkü mekanik özellikleri uygulamaya uygun olarak de¤ifltirilebilir. Bu özellikler uzunluk ve çapraz ba¤lant› ile iliflkili yap›sal ve kimyasal bileflimden ileri gelir. Bu iki karakteristikteki de¤iflimler yumuflak ve narinden, sert ve k›r›lgana de¤iflen genifl yelpazeye neden olabilir. ‹mplant tasarlay›c›s›, özel bir durum için gerekli özellikleri sa¤layan polimeri seçebilir. S›kl›kla kullan›lan medikal polimerler poliuretanlar, silikonlar ve polimetil metakrilatt›r. Bu polimerler oldukça sert ve biyouyumludur. Gözenekli lifler olarak sa¤land›¤›nda [politetrafloroetilen (PTFE), nylon, polilaktik asit ve poliglikolik asit], hem sütür materyali hem de dokuma yap› halinde olabilirler. Expanded PTFE [Gore-Tex (ePTFE)] yumuflak doku augmentasyonu veya damar tamiri için kullan›ld›¤›nda mükemmel biyouyumlulu¤a sahiptir. Polimer implantlar üzerindeki mekanik stres genellikle azd›r. Polimer implantlar mandibuler yenileme amaçl› kullan›ld›¤›nda, metallere benzer olarak gerilme gücü, elastiklik katsay›s›, stres, zorlanma gibi mekanik toleranslar aç›s›ndan test edilir. Çarp›flma testi, materyal kafa tas› rekonstrüksiyonu için kullan›ld›¤›nda önemlidir. Kal›plama ve iflleme s›ras›nda oluflan internal defektler çatlaklara ve implant yetersizli¤ine neden olabilir. Polimerler termoplastik kal›plama (materyal kal›pta ›s›-yumuflatmayla flekillendirilir) ya da termosetting (çözünmez polimerler çapraz ba¤larla kuvvetlendirilir) yöntemiyle imal edilir. Sütür materyalleri, uygun çapta inceltilmifl iplik elde etmek için polimer so¤umadan önce metal kal›ptaki ince deliklerden geçirilme yöntemi ile flekillendirilir. Polimetil metakrilat, etil-2-siyanoakrilat ve butil-2-siyanoakrilat yap›flt›r›c› olarak kullan›mda histotoksik hücresel reaksiyonlar ve eksotermik reaksiyon meydana getirir. Polimer yap›flt›r›c›lar›n implant stabilizasyonunda kullan›m› de¤erlendirilmektedir. Biyolojik Materyaller ‹nsan d›fl› biyolojik materyal greftler ve ksenogreftler s›kça doku augmentasyonu amac›yla kullan›lmalar› nedeniyle implant olarak kabul edilir. S›¤›r kollajen (enjekte edilebilir solüsyon ya da levhalar) deri duyarl›l›k reaksiyonlar›n› azalt›lmaya ve rezorbsiyon süresini k›saltmaya enzimatik olarak modifiye edilir. Al›c› makrofaj sistemi, bu kollajeni yabanc› olarak alg›lad›¤›nda immunolojik 2347 defans kollajene karfl› antikor oluflturur. Çünkü kollajen türler aras›nda birçok yönden benzerdir, bu problem eflsiz proteinlerde biyokimyasal de¤ifliklikle azalt›labilir ancak ortadan kald›r›lamaz. Poliglikolik asit ve polilaktik asit gibi insan dermal kollajeni ve bazal membran› komponentlerinin senteziyle asit hidrolizi yoluyla yavafl rezorbe olan sütür ve implant materyalleri oluflturulmufltur. Bu materyaller hayvan kollajeninin yo¤un immunolojik yan›t›na neden olmaz. Ayn› zamanda implante edilebilen ilaç gelifltirme sistemlerinde uzun süreli sal›n›ml› ilaçlarda tafl›y›c› olarak kullan›lmaktad›rlar. ‹nsan aselüler dermis matriksi kadavralardan elde edilir, primer olarak yüzde yumuflak doku augmentasyon materyali olarak kullan›l›r. Ayn› zamanda nazal septal perforasyon tamiri amac›yla mukozal yapraklar›n aras›na yerlefltirilerek dolgu ya da yap› iskelesi olarak ifle yarayabilir, aç›kta kalsa da, yüzeyi epitelizasyona olanak sa¤lar. ‹nsan allogreftinin antijenitesi hücrelerden d›fla filtreleme ile sa¤lan›r, bununla birlikte daha önceden var olan vasküler yap›lar›n “hayalet kanallar›” dokunun revaskülarizasyonuna destek sa¤lar. Bu materyalin baz› hastalarda zamanla emilim e¤ilimi vard›r. Emilebilir plak ve vidalar emilebilir sütür materyallerinden kesin olarak farkl› de¤ildirler. Bu kat› materyaller genellikle biyopolimerler ve polilaktid ve poliglikolid kopolimerlerinden oluflturulur ve ›s›-ayarlama özellikleriyle kemik yüzey flekline uygun hale getirilebilir. Özellikle metal plaklar›n stres kalkan›na yol açabilece¤i ve kemik büyümesini engelleyebilece¤i pediatrik fraktür vakalar›nda düflünülmelidir. ‹mplantlar›n Yüzey Özellikleri ‹mplant materyalinin yüzeyi mikroskobik ve makroskobik olarak, görünüfl ve reaktiviteyle kitle materyalden ay›rt edilebilir. Titanyum yüzeyi, hava ile karfl›laflt›¤›nda titanyum oksit tabakas› oluflturur. Bu tabaka yaklafl›k 10 nm kal›nl›¤›ndad›r, seramik benzeri rol oynar ve mükemmel biyouyumluluk oluflumuna yard›m eder. ‹mplant›n titanyum oksit tabakas›, implantasyondan sonra yavaflça kal›nlafl›r. ‹mplantlara stabiliteyi artt›rmak için de¤iflik yüzey yap›land›rma metodlar› uygulanmaktad›r. Örne¤in, asitle yakarak afl›nd›rma ya da püskürtme yöntemi ile yüzeylerde gözenekler oluflturulmas›, çok küçük yüzey kabart› alanlar› verir. Yüzey kabart›lar›nda kritik boyutlar vard›r: çok küçük oldu¤unda protein matriks adsorbsiyonu için etkisiz yüzey, çok genifl oldu¤unda ise matriks ile dolmayan, hücre yap›flmas› için gerekli ölü boflluk vard›r. Kullan›m ya da ifllem s›ras›nda implant yüzeyi kontaminasyonu doku biyouyumunu azaltabilir. ‹mplant baflar›s›z oldu¤unda yüzey, efllik eden herhangi bir kontaminasyon için analiz edilmelidir. Özellikle radyofrekans ›fl›nlama temizlik ile uygun yüzey haz›rl›¤›, istenmeyen partikülleri ve kimyasallar› temizleyebilir. Bu serbest yü- 2348 K›s›m X: Fasiyal Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi zey enerjisini artt›r›r, daha iyonik gruplar› a盤a ç›kar›r ve bafllang›ç protein matriks adsorbsiyonunu ve hücresel yap›flma için substrat formasyonunu kolaylaflt›r›r. ‹mplant yüzeyi ve vücut dokusu aras›ndaki etkileflim biyouyumlulu¤un belirlenmesinde çok önemli bir faktördür. ‹mplant›n ak›beti, yüzeyinde oluflan olaylar ve ifllemlere ba¤l› olup, implant yüzey özellikleri al›c› yan›t›n› belirler. ‹mplantlar›n Biyouyumlulu¤u Hücreler implante edilen sentetik materyallerin yüzeyine direkt olarak yap›flmazlar. Ekstraselüler matriksteki madde hücreyi yüzeye ba¤lar. Bu madde ilk hücre yap›flmas› ve proliferasyon için esast›r. ‹htiyaç duyulan substrat hücrelerin tipine göre de¤iflir. Kondroblastlar, osteoblastlar ve epitelyal hücreler gibi iyi farkl›laflm›fl hücreler, fibroblastlar gibi az farkl›laflm›fl hücrelerden daha farkl› madde karakteristikleri gerektirir. Spesifik ekstraselüler matriks proteinlerinin implant yüzeyine adsorbe oldu¤u yerlerde fokal temaslar belirir. Fokal temaslar tipik olarak fibroblaslar ve epitel hücreleri gibi düflük hareketli hücrelerde oluflur. Madde (implant yüzeyine adsorbe olan protein tabakas›) içeri¤i s›k› hücre yap›flmas› için çok önemlidir. Fibronektin, vitronektin, so¤uk-kat› globulin ve muhtemelen proteoglikanlar yap›flma için gerekli maddeyi sa¤lar. Ekstraselüler matriks, hidrate glikozaminoglikan zincirleri a¤›n›n içinde kollajen, elastin ve fibronektin dokumas› içerir. Glikozaminoglikan zincirleri dev proteoglikan moleküllerini oluflturmak için proteinlerle ba¤lanan polisakkarit zincirleriyle yüklenmifl uzun zincirlerdir. Hücre membran reseptörleri ile etkileflim, implant yüzeyine adsorbe olan ekstraselüler matrikse hücresel yap›flma için ba¤lant› sa¤lar. Doku hücreleri implant yüzeyine direkt de¤il bir dizi kompleks protein eklentisi ile yap›fl›r. ‹mplant fasiyal yumuflak dokuya yerlefltirildi¤inde primer doku reaksiyonu protein adsorbsiyonu ve hücresel yap›flmay› içerir. Protein tabakaya yap›flan bask›n hücre fibroblastt›r. Birinci hafta içinde, fibroblastlar implant yüzeyinde ya da küçük boflluklarda immatür kollajen oluflturur. Yumuflak doku implant›na genel yan›t, fibröz kapsül geliflimi ya da kollajen liflerinin içe büyümesidir, bu implant› sabitler. Silikon gibi düzgün implantlar, çok s›k olarak, gözenekli implant›n yapt›¤›ndan daha yo¤un kapsül formasyonu yapar. E¤er implant çok reaktifse, yüzey kontaminasyonu varsa ya da biyoy›k›labilirse, doku yan›t› genellikle agresif makrofaj aktivitesi, artm›fl damarlanma, üzerindeki deride y›k›lma ve implant›n at›l›m›d›r. Nötrofil ya da makrofaj gibi inflamatuar hücrelerin görülmesi implante edilen materyale kötü doku yan›t›n› düflündürür. ‹mplant›n yerlefltirilmesinden sonra, protein adsorbsiyonu oluflur. ‹mplant koymak amac›yla kemik içinde delik aç›lacaksa, kemik 45ºC–50ºC’den daha fazla ›s›t›lmamal›, ya da osteoblastlar ölmemelidir. Kemik içindeki implant, h›zl› bir al›c› yan›t› tetikler. ‹lk aflama küçük he- matom oluflumu ve kimyasal y›k›lma ürünlerinin basamakland›r›lmas›d›r. Bu maddeler kan damarlar›n› ve etraf dokudan hücrelerin hareketlerini etkiler. Kortikal kemi¤in damars›z olmas› nedeniyle, kan ürünlerinin ço¤u kemi¤in ilik içeren boflluklar›ndan gelir. ‹kinci aflama doku organizasyonu, rejenerasyonu ve tamiridir. Süre, hasar›n boyutu ve implantasyon sahas›n›n geometrisi ile iliflkilidir. Ekstraselüler gidiflatlar ve hücre ifllevselli¤i, implanttan kaynaklanan çözünür ve çözünmez partiküller ve implant›n kendisinin mekanik etki sinden etkilenebilir. Tamirin üçüncü aflamas› remodeling olup, implant-al›c› doku iliflkisini etkiler, haftalar ve aylar içinde oluflur. Stres, implanta komflu kemik üzerine uygun düzeylerde yüklenmelidir. Kemik- ba¤lanma kuvveti, baflar›s›zl›k yaratmak için gerekli k›r›lma ve bükülme güçlerine uygun olarak hesaplanabilir. Kemik, sabitlemenin gerilme gücüne ana katk›da bulunan dokudur, di¤er dokular daha az önemlidir. Kemik implantla temastaki bazal lamina tip IV kollajen, laminin ve proteoglikanlar› içerir. Bu temel materyal ünitleri mineralize tabanda ya da bitifli¤inde depolan›r. Temel materyalin mineralizasyonunun, bas›nc› da¤›tma, k›r›lma ve gerilim yükleme için önemli oldu¤u düflünülmektedir. HASTA ‹HT‹YAÇLARININ DE⁄ERLEND‹R‹LMES‹ Hastalar, implantlar ile tedavi uygulamalar›nda de¤iflkenlik gösterir. Bir çok implant travma, tümör eksizyonu do¤umsal defektlere ba¤l› problemlerde kullan›lmaktad›r. Hedeflenen al›c› sahaya radyasyon hikayesi olan ço¤u hasta bölgeye uzak ya da radyasyon almam›fl dokular bölgeye getirilmedikçe implantlar için iyi adaylar de¤illerdir. Bu, en iyi sonucu almak için s›kl›kla birkaç aflamal› prosedürleri ve perioperatif hiperbarik oksijen tedavisini gerektirir. ‹mplant kullan›lmadan önce, hastan›n yara iyileflmesi potansiyeli ve immünolojik durumu de¤erlendirilir. Afl›r› sigara içen diyabet ya da hipertansiyon hastalar›, kemoterapi ya da immünsüpresif ilaç alan hastalar, yara enfeksiyonu ve implant at›l›m› için risk alt›ndad›rlar. ‹mplant›n herhangibir komponentine karfl› duyarl›l›k hikayesi araflt›r›lmal›d›r. Metal implant›larda, daha ileride radyoterapi planland›ysa, doz ayarlanmas›nda zorluk beklenilir. Genç eriflkine fasiyal, bafl ve boyun için implant uygulanacaksa, kiflinin genel fiziksel aktivite düzeyi ve sporlara ifltiraki sorulmal›d›r. ‹mplant kayb›n›n genel sebebi hematom formasyonu, implant gevsemesi ve at›lmaya neden olan travmad›r. Hasta temas sporlar›na ifltirak etmemeye uymal› ya da implantasyon flüpheli aktivitenin uzun sürmeyece¤i düflünülünceye kadar ertelenmelidir. Ablatif kanser cerrahisini takiben geliflebilecek deformitelerin tedavisinde, protez implantasyonunun cerrahiden 1 y›l kadar sonra yap›lmak üzere ertelenmesine özen gösterilmelidir. Hasta implantasyondan sonra rezidüel ya da reküren hastal›k ve implant rejeksiyonu aç›s›ndan uzam›fl periyotta gözlenmelidir. Bölüm 160: Fasiyal, Bafl ve Boyun Cerrahisinde Greftler ve ‹mplantlar ‹mplantlar›n fonksiyonel gereklilikleri ile kozmetik endikasyonlar› aras›nda farkl›l›k vard›r. Fonksiyonel implant iyi restorasyon ve en düflük komplikasyon riskini karfl›layacak flekilde tercih edilir. Kozmetik uygulamalarda, ayn› zamanda emosyonel ve psikolojik geliflim dikkate al›n›r. Fonksiyonel vakalarda, al›c› dokunun durumu s›n›rlay›c› faktör olabilir, kozmetik implantasyonda ise psikolojik faktörler a¤›rl›kla hesaplan›r. Osseöz yenileme veya augmentasyon implantlar›nda al›c› sahan›n radyolojik de¤erlendirmesi yap›l›r. Konvansiyonel fasiyal ve kafatas› grafileri osseöz anomalinin boyutunu de¤erlendirmede yetersizdir, bilgisayarl› tomografi (BT) gereklidir. Üç boyutlu BT, bilgisayar yard›ml› dizayn ve fabrikasyon sistemine ba¤lanarak do¤ru protez üretiminde kullan›labilir (3). Manyetik rezonans görüntüleme osseöz deformitelerin de¤erlendirilmesinde yard›mc› de¤ildir, yumuflak doku de¤erlendirmesi için kullan›l›r. CERRAH‹ TEDAV‹ Preoperatif Öneriler Hasta alloplastik veya biyolojik implantasyon için aday ise, cerrah implantasyon ile iliflkili risk ve komplikasyonlar› tart›fl›r. Bunlardan bafll›calar› enfeksiyon, rejeksiyon ve at›l›md›r. Yüz, bafl ve boyun bölgesinde makro hareket, implant alttaki dokuya s›k›ca tespit edilmedikçe olas›d›r. ‹mplant›n mikro hareketi beklenir ve arzulan›r, çünkü implant al›c› doku karakteristiklerini tama yak›n taklit etmelidir. Otoimmün rejeksiyon olas›d›r ama at›l›m›n genel nedenleri travma ve enfeksiyondur. Birçok hasta cerrahi sonras› görünüflte ve fonksiyonda iyileflme ister ve sonuç hakk›nda makul beklentilere ihtiyaç duyar. ‹mplantasyon yap›lmas› planlanan hastalara implantasyon yap›lm›fl baflka hastalar›n foto¤raflar›n›n gösterilmesi, her vaka eflsiz oldu¤u için tavsiye edilmez. Hastalara bilgisayarl› fasiyal analiz esnas›nda baflar› garantisi ifade ya da ima edilmemesi kofluluyla basit çizimler ve foto¤raflar gösterilmesi, hastan›n anlamas›na yard›mc› olur. Cerrahi ‹mplantasyon ‹deal implant yoktur ancak baz› implantlar, afla¤›daki önemli oldu¤u düflünülen özelliklere sahiptir: Al›c› doku ile biyouyumluluk Karsinojen olmayan karakter Augmente etti¤i dokunun biyomekanik özelliklerini taklit etme Kolay üretim Temel özelliklerini kaybetmeden sterilize edilebilme yetene¤i Doku ihtiyaçlar›na ba¤l› emilme ya da eksilme potansiyeli Kullan›mdan önce kapsaml› araflt›rma 2349 Yüz, bafl ve boynun her bölgesi kendine has özelliklerde implanta ihtiyaç duyar. Burada her bölge incelenmifltir, ama spesifik cerrahi teknikler kitab›n di¤er bölgelerinde ve medikal literatürde bulunmaktad›r. Tablo 160.2 cerrahi implantlar›n bölgeye özel seçimini özetlemektedir. Saçl› Deri Kafa derisi implantlar›n›n yap›m›na yönelik çok az çaba harcanm›flt›r. Ço¤u saçl› deri cerrahisi saç yenileme amaçl› yap›l›r ve greftler ya da flepler kullan›l›r. Genetik kellik ve post travmatik defektlerin her ikisi için de genellikle otojen saç folikül üniti implantlar› kullan›l›r. Y›llar sonra foliküler greftlerin boyutu küçülmüfltür ve flu an 1-5 folikül ünitinden oluflan, böylece defekti daha iyi doldurarak kamufle etmeye olanak sa¤layan mikrofoliküler greftler kullan›lmaktad›r. Silikon doku geniflleticileri saçl› deri kayb› sonras› rekonstrüksiyon için derinin genifllemesini sa¤lamada iyi ifl görür. Genel olarak elastik olmayan saçl› deri genifllemesi, defektin boyutuna ba¤l› olarak, yeterli miktarda genifllemeyi elde etmek için 6-8 hafta gerektirir. Genifl, saç tafl›mayan saçl› deri defektleri eksize edilebilir ve yoksun bölgeye saç tafl›yan geniflletilmifl saçl› deri ilerletilebilir/çevrilebilir. Uygun ön saç çizgisinin devam›na ve saç büyüme yönüne dikkat edilmelidir. Kafa Tas› Alloplastik implantlarla kraniyoplasti en eski bafl ve boyun prosedürlerindendir (4). Polimetil metakrilat (PMMA) katalist varl›¤›nda birkaç monomerden oluflturulur ve sertleflmeden önce defekte göre biçimlendirilir (5). Delinebilir, flekillendirilebilir ve çevredeki kemi¤e tespit edilebilir. Polimerizasyonu eksotermiktir ve implant sertleflirken sterildir. Titantum ve tantalum alafl›mlar› plak veya mefl-tabaka fleklinde kullan›ma haz›rd›r ve ihtiyaca göre kesilebilir veya e¤ilebilir. fiekillendirilen metal implantlar eksternal travma ile yavaflça deforme olmalar› nedeniyle, kafa tas› defektlerinde beyini koruyabilirler, bu özellikleriyle k›r›lgan ve travma ile k›r›labilir olan polimetil metakrilattan farkl›l›k gösterirler. HAC özellikle çocuklarda kraniyoplasti defektleri için kullan›labilir (6). Küçük defektler çabuk haz›rlanabilen HAC kullan›larak uygun biçimde kal›planabilir. Daha büyük defektler için, daha büyük HAC’lerin bilgisayar yard›ml› dizayn/bilgisayar eflli¤inde üretimi (CAD/CAM) yap›labilir ve defekt içine küçük de¤iflikliklerle yerlefltirilebilir. Kulak ve Temporal Kemik Bafl ve boyuna protez uygulamada en iyi seçim kemi¤e saf titanyum nesnelerin implantasyonudur. Bu sabit nesneler yükleme öncesi tamamen kemikle bütünleflir (7,8). Bunlar, deri-delici mesnetler ve protez için ek m›knat›slar› içeren alt›n köprü ile ba¤lant›l›d›r. Benzer implantlar daha iyi ses iletimi için iflitme yard›mc›lar›n›n temporal ke- 2350 K›s›m X: Fasiyal Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi TABLO 160.2 SAHAYA GÖRE CERRAH‹ ‹MPLANTLAR Saha Biyomateryal Klinik Uygulama Kafa derisi Kafa tas› Silikon Silikon, titanyum, tantalum, hidroksiapatit, polimetil metakrilat Silikon, gözenekli yüksek dansiteli polietilen Titanyum Platinum-iridyum Gözenekli polietilen Titanyum Silikon, hidroksiapatit, politetrafloroetilen (PTFE), EPTFE Polikarbonat Metilselüler lif silikon ePTFE, karbonPTFE, gözenekli yüksek dansiteli polietilen, poliamid, hidroksiapatit Kollajen ‹nsan aselüler dermisi Kalsiyum bazl› hidroksiapatit Hyaluronik asit türevleri Dakron polyester, naylon, titanyum alafl›m Paslanmaz çelik Titanyum alafl›m Titanyum Silikon Hidroksiapatit Silikon, EPTFE, karbonPTFE, gözenekli yüksek dansiteli polietilen, poliamid ePTFE Poliglikolik asit, poliglaktin 910, polipropilen, paslanmaz çelik Doku geniflletici Kraniyoplasti Elektrot kaplamas› Osteoentegre implantlar Kohlear elektrotlar Auriküler rekonstrüksiyon Osteoentegre implantlar Orbital volüm Kulak Göz Yüz Mandibula Boyun mi¤e s›k›ca tespiti amac›yla kullan›labilir, özellikle konjenital kanal atrezisinde ve kronik timpanomastoiditte ak›nt›l› cerrahi sonras› konvansiyonel kemik-iletim iflitme yard›mc›lar›na k›yasla önerilir. Koklear implantlar kohlea içine yerlefltirilen uyar› elektrotlar›n› içerir. Yüksek elektrik iletken ve minimal doku-elektrot etkilefliminde minimal rektifikasyonlu iki nadir metal olan platinum ve irridyumdan yap›l›rlar. Mikrotia rekonstrüksiyonu amac›yla primer olarak kaburga k›k›rda¤› kullan›lmaktad›r, kolay elde edilebilir, kesilip flekillendirilebilir, hasta ile büyüme göstermektedir ve otojen bir materyaldir. Düflük oranda pnömotoraks, hipertrofik skar ya da keloid riski vard›r ve meme geliflimi henüz oluflmam›fl olan bayanlarda do¤ru olarak saptanamayabilir. Ek olarak, iyi sonuca ulaflmak, genellikle çok aflamal› ifllemler gerektirir. Bununla birlikte kaburga k›k›rda¤› mikrotia tamirinde alt›n standartt›r. ‹ntraoküler lens, yapay göz Orbital taban fraktürü Yumuflak doku ve kemik augmentasyon Dermal augmentasyon Dermal augmentasyon Yumuflak doku dolgusu Yumuflak doku dolgusu Rekonstrüksiyon tablas› Rekonstrüksiyon tablas› Travma için miniplaklar ve vidalar Osteoentegre implantlar Temporomandibüler menisküs Kemik iletimi Mentoplasti Vasküler greftler ve dikifller Yara kapama Haz›r formda gözenekli polietilen implantlar baz› cerrahlar taraf›ndan tek ya da iki aflamal› rekonstrüksiyon amac›yla kullan›l›r. Bu polimer temporopariyetal fasyal flep ile sar›lmal›d›r ve flep kat ince deri flebi ile kaplan›r. Bafllang›ç sonucu iyidir, ama fasyal flebin kayb›, deride y›k›m, saçl› deride hipertrofik skar ve implant›n sertli¤i nedeniyle potansiyel travma gibi komplikasyon riskleri, kaburga k›k›rda¤›ndan daha yüksektir. ‹mplant›n yafl ile birlikte büyümemesi nedeniyle yafla göre boyutland›rma problemlidir. Göz Birçok cerrah orbital blow-out k›r›klar› sonras› orbital taban› desteklemek amac›yla silikon tabakalar kullan›l›r. Bu materyalin biyouyumlulu¤u mükemmeldir ve do¤ru boyutlan›p yerlefltirilirse, implant düflük at›l›m oran›na sahiptir. Küçük k›r›klar için, Gelfilm gibi ince metil selüloz tabakalar› emilene ve skar dokusu oluflana kadar ge- Bölüm 160: Fasiyal, Bafl ve Boyun Cerrahisinde Greftler ve ‹mplantlar 2351 fiekil 160.1 A: Tümör amaçl› orbital ekzantrasyon yap›lm›fl bayan hastada sa¤ orbital defekt ve titanyum tespitlerin implantasyonu. B: ‹mplant eklenen m›knat›slarla yerine tutunur. C: Sa¤ orbital protezin manyetik eklentisi onu sabitler. (Courtesy of P.I. Branemark, MD, Branemark Implant Centers and The Institute for Experimental Biotechnology, Gothenberg, Sweden, and Stephen S. Parel, MD, The University of Texas Health Science Center, San Antonio, Texas). çici destek sa¤lamak amac›yla defekt üzerine yerlefltirilebilir. Travma sonras› enoftalmik gözde orbital volüm, kemik greftler ya da PTFE ya da silikon boncuklar, vitröz alüminyum oksit ve PTFE kompoziti (Proplast II), hidroksiapatit, ya da ePTFE gibi inert maddelerle yenilenebilir. Geniflleticilerin oftalmolog ile konsültasyonla yerlefltirilmesi, postoperatif diplopiyi azaltabilir. Orbital kemik ile bütünleflmifl implantlar orbital ç›karma sonras› protezin s›k›ca sabitlenmesinde baflar›yla kullan›lmaktad›rlar (fiekil 160.1). Ifl›nlamaya maruz kalan hastalarda kemik implantlar hiperbarik oksijen tedavisi kullan›lmad›kça daha az baflar›l›d›r. Orbital taban›n ciddi fraktürleri boyutu de¤ifltirilebilir titanyum implantlarla onar›labilir (9). Malzeme gerekli boyutta flekillendirilir ve bükülme yöntemiyle gerekli olan anatomik bölgeye ayarlan›r. ‹mplant vidalarla orbital rime sabitlenebilir. Haz›r formda gözenekli polietilien implantlar hipoftalmik/endoftalmik gözde, erken yerlefl- tirme ya da ertelenmifl rekonstrüksiyonda, orbital taban› destekleyici olarak kullan›labilir. Baz› polietilien implantlar› flekillendirerek topografik olarak orbital defekte uydurmak mümkündür. Yavafl emilen Poliglaktin 910’dan yap›lm›fl mefl implantlar orbita taban›n›n yenilenmesinde kullan›labilir. ePTFE’den yap›lm›fl yumuflak doku pedleri (1-2 mm kal›nl›¤›nda) posttravmatik hipoftalmusta ve temporal augmentasyon için kullan›labilir. Enfeksiyon oran› düflüktür, yabanc› cisim reaksiyonu minimaldir ve dokular içinde iyi kaynaflmas› vard›r (11). Bu materyal yumuflak ve k›vr›labilirdir ve defektin boyut ve flekline göre kolayca flekillendirilir. Poliglaktin sütürler implant› medial ve lateral orbite s›k›ca tutturabilir. Polikarbonlar gibi yeni polimerlerden üretilen taklit göz küresi implantlar›, di¤er göz ile mükemmele yak›n benzerlikte tasarlanabilir ve boyanabilir. Göz içi lens implantlar, katarakt ç›kar›lmas›na maruz kalan hastalar için özel belirlenmifl odaksal uzunlukta üretilmektedir. 2352 K›s›m X: Fasiyal Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Alt›n ve platin a¤›rl›klar fasiyal paralizili hastalar›n rehabilitasyonunda baflar›yla kullan›lmaktad›r. A¤›rl›k kullan›m› baz› vakalarda tarsorafi yerine geçebilir. Bu nadir metaller doku içinde inerttir ve ince üst göz kapa¤› içinde iyi tolere edilirler. Tarsus kas›na dikilmesiyle alt›n a¤›rl›k göz kapa¤›nda geri dönüfllü cerrahi alçalma sa¤lar (12). Uygun a¤›rl›k, a¤›rl›k-boyutland›rma kiti ile seçilir. Hasta oturtulur, arzu edilen kapak pozisyonuna ulafl›lana kadar de¤iflik boyutlardaki a¤›rl›klar göz kapa¤›na yap›flt›r›l›r. A¤›rl›k sterilize edilir ve lokal anestezi ile yerlefltirilir. Bu, üst göz kapa¤› süperior levator kas›n›n gevflemesinin bafllamas›na yard›m ve kapanma için göz kapa¤› itici gücünü artt›rma amac›na hizmet eder. Orta Yüz Augmentasyonu Malar bölge, premaksilla ve bazen nazal dorsum augmentasyonu arzu edilir. Birçok cerrah›n k›k›rdak ya da kemik gibi otojen dokular› tercih etmesine ra¤men alloplastik materyaller artan baflar› ile kullan›lmaktad›r. Cerrahlar de¤iflik yollarda mefl (poliglaktin 910, poliamid ve poliester), silikon kal›p, gözenekli PTFE ya da vitröz karbon lifler ya da PTFE ile kombine aluminyum oksit partikülleri, ePTFE mefl ve BoneSource ve Norian gibi hidroksiapatitleri tercih eder (13-15). Karbon liflerin varl›¤› nedeniyle Proplast I siyaht›r, Proplast II karbonun alüminyum oksit partikülleriyle yer de¤ifltirmifl olmas›ndan dolay› beyazd›r. Lif a¤, gözenek boyutu, enflamatuar yan›t ve yerine sabitlenebilmeleriyle iliflkili olarak her biyomateryalin avantajlar› ve dezavantajlar› vard›r. Hidroksiapatit çimento kal›n macun biçiminde gelir ve onlay greftler olarak kal›planabilir ve flekillendirilebilir. Supramid gibi poliamid ve Mersilen gibi poliester fiber mefller göreceli olarak yüksek at›lma ve enfeksiyon oranlar› nedeniyle en az tercih edilen materyallerdir. Silikon kal›p mükemmel doku uyumlulu¤una sahiptir, bununla birlikte ön üretimlidir, flekillendirmeye az müsaade eder. Silikon kal›b›n ayn› zamanda fibröz doku kapsülü oluflturmas› nedeniyle eksternal travma ile kolayca bozulabilir. PTFE gibi küçük gözenek boyutlu implantlarda uniform olarak doku içe büyümesi meydana gelir. ePTFE’nin 1-2 mm kal›nl›¤› nedeniyle fibroblastlar derinlemesine do¤ru tamamen penetre olabilir, bu, Proplast ve MedPor gibi daha kal›n gözenekli implantlarda herzaman mümkün olmamaktad›r. Tüm bu materyaller defekte uygun olarak kesilebilir ve flekil verilebilir (fiekil 160.2). Fasiyal augmentasyon tabakalar›na ek olarak, ePTFE’nin haz›r çene ve malar implant formlar› da vard›r. Fasiyal ve dudak augmentasyonu ePTFE ile güvenli olarak yap›labilir (16). Küçük implantlar› subperiostal olarak yerlefltirmek mümkün olmas›na ra¤men, genifl implantlar›n periost alt›na yerlefltirilmesi alttaki kemikte bask› nekrozu oluflturarak rezorbsiyona neden olabilir. Alloplastik materyallerin nazal tip ve dorsumda kullan›m› tart›flmal›d›r. Sert silikon implantlar Asya’da kullan›lmaktad›r, ancak yüksek at›lma oran›na sahiptirler. Baz› cerrahlar nazal dorsuma silikon implant, nazal tip ve kolumellaya da otojen auriküler k›k›rdak yerlefltirerek baflar›l› olmufllard›r, bu daha önce bildirilen yüksek at›lma oran›n› düflürmüfltür (17). Poliamid mefl, nazal dorsum augmentasyonunda kullan›lmaktad›r, bununla birlikte yüksek at›lma ve enfeksiyon riski yarat›r. ePTFE burun tipinde augmentasyon amac›yla baflar›yla kullan›lmaktad›r (18). Bu greft daha kal›n nazal dorsum dokular›nda tolere edilir, periosta s›k›ca tespit edilirse düflük migrasyon oran›na sahiptir. Yumuflakt›r ve daha sert olan silikondan daha “do¤al” hisse sahiptir. ‹nsan aselüler dermisi nazal dorsum augmentasyonunda, özellikle otojen k›k›rdak kullan›ma haz›r olmad›¤›nda dolgu materyali olarak kullan›labilir. Bazen tamamen emilim söz konusudur ve bu durumda cerrah sekonder augmentasyon planlamal›d›r. Alloplastik implantlar›n otojen k›k›rdak greftlerle de¤ifltirilmesiyle baflar›l› sonuçlar bildirilmekte ve önerilmektedir (19) Perioral ve Fasiyal Perioral ve fasiyal k›r›fl›klar› olan baz› hastalar için k›r›fl›kl›klar›n azalt›lmas› ve dolgun dudaklar yap›lmas› artan öneme sahip hale gelmifltir. Fasiyal plastik cerrahlar bu sonuçlara ulaflmak amac›yla çok say›da alloplastik ve biyolojik implantlar kullan›rlar. ‹nsan aselüler dermisi, tüp ePTFE implantlar ve otojen ya¤ dudaklar›n boyutunu, projeksiyonunu artt›rma ve nazolabial oluklar›n derinli¤ini azaltma amac›yla kullan›lmaktad›r. ePTFE’nin tüp formu yüz hareketleriyle serbestçe oynar görünür, buna ra¤men baz› hastalarda varl›¤› farkedilebilir (20). Submental ya da kar›ndan elde edilen ya¤ enjeksiyonlar› bu alanlar için biyolojik dolgu olarak ifl görür. Az miktardaki bafllang›ç eritemi ve reaksiyon, ya¤ asitlerinin y›k›l›m›na ba¤l› olabilir, ancak otojen doku genellikle iyi tolere edilir. Elde etme tekni¤ine ba¤l› olarak biraz emilim olabilir, bu yüzden genellikle fazla fliflirmeye riayet edilir. Daha yeni yumuflak doku dolgular›, k›r›fl›k azaltma ve yumuflak doku augmentasyonunda kollajen enjeksiyonlar›n›n yerini alabilir. Kalsiyum hidroksiapatit tabanl› enjekte edilebilir implant özellikle perioral ve glabellar olmak üzere birçok yüz k›r›fl›kl›¤›nda kullan›labilir. Enjeksiyon sonras› bafllang›çta a¤r› ve k›sa süreli eritem bildirilmektedir (21). K›smi çapraz ba¤l› hyaluronik asit ve tam çapraz ba¤l› hyaluron polimer di¤er dolgulard›r. Bu dolgular yaklafl›k olarak s›ras›yla 6-12 ve 3-4 ay dokuda kal›rlar. Uzun dönem data kullan›labilir oluncaya kadar bu dolgu maddelerinin genifl kullan›m›nda dikkatli yaklafl›m savunulmaktad›r (22). Mandibula Mandibuler rekonstrüksiyon için kemik kayna¤› otojen kemiktir. Tafl›y›c› tablalar naylon, Dacron poliester, titanyum ya da tantalumdan üretilir. Bunlar mandibula fleklinde üretilir ve kay›p segmente benzer flekilde kesilir. Çeflitli Konular K›s›m Editörü: Byron J. Bailey Shawn D. Newlands K›s›m Çeviri Editörü: Dr. Orhan Y›lmaz XI T›bbi Etik Basamaklar 187 Sharen J. Knudsen Byron J. Bailey Çeviri: Dr. Erkan Vuralkan Hekim hasta iliflkisinin hastan›n iyili¤i aç›s›ndan önemli oldu¤u kabul edilir. Toplum bu iliflkide güven, iyilik, gizlilik ve hasta taraf›nda olunmas›n› bekler. Hekim daha yüksek standartlara ç›kar›l›rken; toplum, doktorlar› finansal olarak ve yüksek sosyal durumla ödüllendirir. Hekim hasta iliflkisi bozuldu¤u zaman da yo¤un toplum bask›s› geliflir. Bu bölümde günümüzde karfl›m›za ç›kan hekim hasta iliflkisi incelenmifltir. Ço¤u hekimin bu iliflkideki de¤ifliklikler nedeniyle flafl›rmalar›na ra¤men bir k›sm› da hastalarla anlaml› iliflkiler kurarak imkanlar› iyi de¤erlendirmektedir. Hastalara önerdi¤imiz teknik karmafl›k tan› ve tedavi yöntemlerimizin bulundu¤u bir algoritmimiz var. Ama ne zaman pahal› tekniklerin ve ço¤u kez de invaziv tekniklerin kullan›m›n›n yararl› olaca¤›na karar vermeliyiz. TIBB‹ ET‹KTE YEN‹ AYKIRI DURUMLAR T›bbi çal›flmalar›n biçimsel yöntemi teknik prosedürlerin örneklemini ve t›bbi veri birikimini vurgulamaktad›r. Etik içerisindeki çal›flmalar daha az dikkat çekmektedir, araflt›r›c›lar etik çal›flmalar› daha az önemli gibi görmektedirler. Halbuki uygulamada etik ve yasal konular hasta bak›m› hizmetinin merkezinde olabilmektedir.Çünkü hastalar ve toplum, hekimlerin teknik beceriklilik ile uygulama yapmas›n› ve ayn› zamanda önemli etik konular› tan›mlay›p cevaplamas›n› ümit ederler (1). Yaflam ve ölüm kararlar›n›n verilmesi ihtiyac› ço¤u kez ans›z›n olmaktad›r. Problemlerin ilerisi düflünülmedi¤i zaman sonuca ulafl›labilme yetene¤i azalmaktad›r. Haz›rl›kl› olan hekimler güncel anahtar konulara karfl› uyan›k olmal›d›rlar. Bunlar: ■ Hekimler yaflam› her zaman uzatmal›lar m›? ■ Giderleri kesmek olaylar› ç›kmaza sokmak m›d›r? ■ Hasta bak›m›n› kim kontrol eder? ■ Hekimler hastalar›na ne kadar›n› anlatmal›d›r? ■ Hekimler s›rlar›n› ne zaman aç›klamal›d›r? ■ Yasal olmak etik olmaya efl de¤er midir? Bu sorulara yan›t bulmak kolay de¤ildir ve bu yan›tlar evrensel de¤ildir. Hastan›n etik savunucusu olmak için hekim güncel konularla yan yana olmal› ve diyaloga aç›k olmal›d›r. Toplumsal fikirler, kurumsal rehberler ve hastane etik komitelerinin ortaya ç›kmas› geride yatan zor kararlardaki yükü hafifletirler. Olgu öyküleri etik ve medikolegal konulardaki çal›flman›n ö¤renilmesinde mükemmel bir kaynakt›r. Afla¤›daki olgular çeflitli etik ikilemler oluflturur, ilave sorular oluflmas›n› sa¤lar ve düflündürürler; tam analiz sa¤lamazlar. Tüm olgular hayalidir ama kendi klinik deneyimlerimizden do¤rudan al›nm›flt›r. T›bbi Eti¤in Prensipleri Afla¤›daki aç›klamalar Amerikan T›p Derne¤i’nin T›bbi Etik Kanunnamesi’ndendir (1). 1. Bir hekim, flefkatli ve insan haklar›na sayg›l› olacak biçimde bir t›bbi hizmet sa¤lamaya adanm›fl olmal›d›r. 2. Bir hekim, hastalar›yla ve meslektafllar›yla dürüstçe anlaflabilmeli, karakter ve yeterlili¤inde eksik olan hekimleri veya hile yada düzenbazl›kla çal›flanlar› ortaya ç›karmal›d›r. 3. Bir hekim, kanuna sayg›l› olmal› ve hastan›n yarar›na karfl›t olan koflullardaki de¤ifliklikleri araflt›rma sorumlulu¤unu kabul etmelidir. 4. Bir hekim, hastalar›n, meslektafllar›n›n ve di¤er sa¤l›k çal›flanlar›n›n haklar›na sayg› duymal› ve yasal s›n›rlar içinde hasta mahremiyetini korumal›d›r. 5. Bir hekim, çal›flmaya, uygulamaya devam etmeli ve bilimsel bilgilerini ilerletmeye devam etmelidir; uy- 2782 K›s›m XI: Çeflitli Konular gun bilgiyi hastalara, meslektafllar›na ve halka ulaflt›rmal›d›r; konsültasyon yapmal›; gerekti¤i zaman di¤er sa¤l›k çal›flanlar›n›n hünerini kullanmal›d›r. 6. Bir hekim, acil durumlar d›fl›nda uygun hasta bak›m›n› sa¤lamal›, kime hizmet verece¤i, kiminle birlikte olaca¤› nerede sa¤l›k hizmeti verece¤i konusunda serbest olmal›d›r. 7. Bir hekim, geliflmifl toplum oluflmas›na katk›da bulunulan aktivitelere ifltirak etme sorumlulu¤unu kabul etmelidir. 1. OLGU ÖYKÜSÜ: TIBB‹ HATALARI TARTIfiMAK Sa¤ kula¤›na stapedektomi yap›lmas›na raz› olan bir hastan›n kas›t olmadan sol kula¤›n› ameliyat ettiniz. Her iki kulakta da bir miktar iletim tipi iflitme kayb› var ama sa¤da daha kötüydü. Ameliyat esnas›nda konjenital malformasyonlu inkusun stapes bafl›yla tenofibröz ba¤lant›s› oldu¤unu buldunuz; kemikçik zincir protezi ile onar›m› tercih ettiniz. Ameliyat iyi gitti ve mükemmel bir sonuç ald›n›z. Hastaya yanl›fl kula¤›n› ameliyat etti¤inizi söylemenin en iyi yolu nedir? Hekimlerin yan›lma pay› bir gerçektir. Aç›lan dava bilgileri, h›zl›ca tarand›¤›nda en az›ndan 30 vakan›n yanl›fl kulakta ameliyat prosedürlerinden kaynakland›¤›n› gösterir; gerçekte ilk haks›z fiilin oldu¤u olgular›n birinde yanl›fl kulak operasyonunu içerir. 400 hekimin t›bbi hatalara karfl› kabul ettikleri davran›fllar gözden geçirildi¤inde, cevaplayanlar›n %43’ü yapt›klar› hatalar› hastaya daima anlatt›klar› söylediler, %48’i bazen anlatt›klar›n› söylediler. Cevaplayanlar›n dikkat çekti¤i uyar› ise “uygulamalar›n›zda hatalar›n olmayaca¤›n› düflünmeyin, olacakt›r”. Bu özel olguda cerrah di¤er kula¤› ameliyat etmeyi önerebilir ve ücretinden vazgeçebilir.Hekim burada ihmalkard› ama iyi bir sonuç ald›; hasta gerçekten zarar görmüfl olsayd› durum daha zor olacakt›. Hasta iyi bir iflitme ile sonucun olmas›ndan dolay› sevinip kolayca hatay› ba¤›fllam›fl olabilir. Ayn› hasta e¤er cerrah›n hatay› kapatmaya çal›flt›¤›n› fark etseydi ya da cerrah yanl›fl taraf›n ameliyat oldu¤unu reddetseydi nas›l hissederdi? T›p Enstitüsü (IOM), ABD’deki t›bbi hatalar› konu al›nd›¤› dikkatle haz›rlanm›fl bir rapor yay›nlad›(3). IOM, bu ülkede her y›l yaklafl›k 100,000 gereksiz ölümün sa¤l›k çal›flanlar›n›n hatalar›ndan dolay› gerçekleflti¤ini tahmin ediyor. Bu ters olaylar›n say›s›n› azaltmak için hatalar›n bildirilmesini sa¤layan sistemlerin ve sa¤l›k hizmeti ö¤elerinin yeniden yap›land›r›l›p daha iyi düzeye getirilmesini sa¤lamaktad›r (4). Her birimiz ofislerimizin, kliniklerimizin ve hastanelerimizin hastalar için daha güvenli olmas›n› sa¤lamay› bireysel sorumlulu¤umuz olarak üstlenmeliyiz. Hatalar›n› kabul etmeyen hekimler kaçamak dil kullanan (dikkatsizlik veya kaza gibi kelimelerle) veya bilgi- yi saklayanlar nihayetinde hastalar›n›n güvenini kaybederler.Hastalar›n kendi kendilerine hatay› saptayacak olmalar› ve dava açacak olmalar› risktir. Savunmada hekimin temize ç›kmas› zor olacakt›r, hekim yalanc›l›kla tan›nacakt›r. 2. OLGU ÖYKÜSÜ: YAfiAMIN SONU/YAfiAM KURTARMA ÖLÇÜTLER‹NDE KISITLAMA 46 yafl›nda alkolik erkek ,ses k›s›kl›¤› ile genifl, yaklafl›k t›kay›c› düzeyde hipofarengeal tümörü var. Acil trakeotomi gerektiriyor, kendi iste¤i ile yap›l›yor. Postoperatif hasta flu notu yaz›yor: “Ben akl› bafl›nday›m ve ölmek için zaman›m geldiyse … öleyim. Beni makinede yaflatmay› deneyecek kimseyi cehenneme kadar takip edece¤im.” Suni araçlarla yaflamda kalmay› veya kardiyopulmoner canland›rmay› gerektirecek daha ileri durumlar› kabul etmiyor. Henüz kanser için tedaviyi kabul etmedi. Bu adam›n yaflayan akrabas› veya vekili yok; t›bbi olarak düflkün bir eriflkin ve sosyal olarak terkedilmiflti. Trakeotomiyi takiben hastada deliryum tremens ve neredeyse ölüm gerçekleflti. Durumunun daha kötüye gitme durumunu geriye çevirmeye karar verme yetkisinin olmad›¤› zamandan beri hastan›n do¤al ölüm emrini iflaret edecek daha ileri f›rsat› olmad›.Tedavisiz, kanser bu hastay› mutlaka öldürecek; tedaviyle yaflama flans› %20’den azd›r. Tedavi komplikasyon oluflumunu art›rarak hastanede kal›fl süresini uzatacak, sosyal ba¤›ml›l›k oluflturacakt›r. Siz bu adam› canland›r›r m›yd›n›z? Küçük bir kural olarak böylesi bir fley var m›? Hastan›n stage IV hastal›¤› için tedavi seçeneklerini araflt›r›lma f›rsat› yoktu. Onun isteklerini denetleyecek veya taraf›na konuflacak hiçbir aile üyesi yoktu. Tedavi ile devam eder miydiniz? Adam fakir ve tedavi masraf› art›yor. Hastan›n yo¤un bak›mda geçirdi¤i sürenin uzamas›na hakk› var m›? Bu olguda bir çok konu ortaya ç›k›yor. Konulardan biri hastan›n aç›kça söyledi¤i “canland›rmay›n” emri ama hekime hastan›n veya yaflayan kiflinin emri olay› resmilefltirmemektedir. Baz› ülkelerde hasta taraf›na ait sa¤l›k hükümlerini verebilmesi için baflka birini yetkili k›lan sa¤l›k bak›m› için kal›c› vekalet yetkilisi kanunlaflt›r›lm›flt›r. Bu bilgilerden temel olan› hastan›n tercihlerini savunan vekilin yasal kifli olaca¤›d›r. Otoritenin yoklu¤unda mahkeme bir vasi atayabilir. Hastane temelinde olan etik komiteler vasi ile ba¤lant›da hareketin yönünü tan›mlamada yard›mc› olabilir. Kanser tedavisinde acil cevaplara ihtiyaç duyulan ço¤u soru ileride öngörülebilecek ve çözülebilecektir. Sonuçta hastan›n sosyoekonomik durumu anlaml›d›r. Hastan›n sa¤l›k bak›m› için talep büyüktür ama s›n›rs›z de¤ildir. Ortak kurum, sa¤l›k bak›m› kaynaklar›n› eflit da¤›tmaya isteklidir, kiflisel hasta bak›m›n› belirlemede bir d›fl faktörü flart koflar. Geleneksel sa¤l›k bak›m› ço¤u Bölüm 187: T›bbi Etik Basamaklar bask›y› önemsemez ve sadece hastan›n ihtiyaçlar›na sosyoekonomik durumuna bakmaks›z›n odaklan›r. Frank ve Davidson, “Baz›lar› sosyoekonomik k›s›tlamalar›n kurumsal veya devletle ilgili hükümlerden has›l oldu¤unu ve bütün kifliler için tutarl› olmas› gerekti¤ini tart›flmaktad›rlar” diye yazm›flt›rlar(5). Di¤erleri toplumsal fikirlerin bireyselli¤in seviyesinde hükümlere etkili oldu¤u zaman büyük tedbir uygulanmas› gerekti¤ini tart›flmaktad›r.Hekimin hükümetin belgelerle belirledi¤i kurum toplu hareketlerinin s›n›rlar›nda ve hastayla ilgili hizmet etmesi konusunda fikir birli¤i vard›r. Hekimler, baz› yaflamlar›n de¤ersiz oldu¤u ve yaflam›n sonland›r›labilmesi fikirleri aras›nda bulan›kl›k çizgilerinin oldu¤u hüzünlü tarihsel olaylar› hat›rlamal›d›r(6). Yaflam deste¤ini sonland›rman›n en s›k ve en çeldirici ikilemler oldu¤u gösterilmektedir. Hastalar›m›z için en önemli konu üzerinde odaklanan anahtar sorunlar›n bir çal›flmas› ile karfl› karfl›ya gelinmektedir(7). Yaflam deste¤inin sonland›r›lmas›n›n vasf› tam olarak afla¤›daki befl alana yönlendirmelidir: 1. A¤r› ve di¤er semptomlara yaklafl›m yeterli olmal› 2. Ölüm süresinin gereksiz yere uzat›lmas›ndan kaç›n›lmal› 3. Son günlerinde hasta için kontrol hissi sa¤lanmal› 4. Sevdi¤i kiflinin karar verme sorumlulu¤u hafifletilmeli 5. Hastan›n ailesi ile olan iliflkisi pekifltirilmeli Bugünün karmafl›k t›bbi ikilemi, t›bbi gelenekleri, etik, kanun, inanç, ekonomi ve felsefenin temel al›nd›¤› flüphe ve kar›fl›kl›¤›n kar›fl›m›n› içerir. Farkl› gözlemcilerin bak›fl aç›lar›na ve arka plan›na ba¤l› olarak fikirler ayr›lmaktad›r. Ço¤u t›bbi kararlar kaynaklar›n harcamalar› ile sonuçlan›r. Bu kaynaklar s›n›rl›d›r, herkesin ihtiyaçlar›n› karfl›lamada da yetersizdir. Toplum ve spesifik arac›lar›n (hekimler) t›bbi kayna¤›n da¤›t›m›n› önceliklere göre nas›l yapacaklar› gelecek on y›l süresince ana konu olacakt›r. Deontologlar bu may›n tarlalar›nda önemli yol göstericiler olacakt›r. 3. OLGU ÖYKÜSÜ: B‹L‹RK‹fi‹ TANIKLI⁄I Küçük bir hatan›n oldu¤una inand›¤›n›z bir görevin kötüye kullan›m› vakas›nda savunma yap›yorsunuz. Davac› için gezici tan›k olarak istenilmeyen bir flöhret kazanm›fl olan bir bilirkiflinin atand›¤›n› saptad›¤›n›zda üzüntünüz anlafl›labilir oluyor. Böyle mahkeme salonu taktiklerine karfl› kendinizi nas›l savunursunuz? Hekimleri bir bilirkifli olarak düflündü¤ünüzde; bir problem hakk›nda özel bilgisine sayg› duyulan,özel tan› ve stratejik yaklafl›m hakk›nda fikir sunan öncü bir araflt›r›c› akla gelir. New England Journal of Medicine’deki olgu tart›flmalar›ndakine benzer flekilde kan›tlamay› planlayabiliriz. Bilirkiflinin görüflleri mevcut verinin ob- 2783 jektif bir yorumu temelinde olabilir ve en iyi yorum bu kifli taraf›ndan aç›klanabilir. Mahkemedeki taraflar için hukuki süreç ne var ki bilirkiflili¤in farkl› bir resmini oluflturur. Mahkemeler bilirkiflili¤in niteliklerini tan›mlamada genifl bir toleransa sahiptir. Çünkü yasama organlar› kesin niteliklerini tan›mlamam›flt›r. Bilirkifliden daval› veya davac›n›n ikisinden birinin durumunu desteklemesi beklenmektedir. Ço¤u mahkeme bilirkifli tan›kl›¤›n›n kabul edilebilirli¤i üzerine rehber olan Tan›kl›k Federal Kanunlar›’ndan 702. kanuna ba¤l›d›r. 702. kanun kan›t›n do¤rulu¤unun anlafl›lmas›yla u¤raflan veya konuyla ilgili gerçe¤i tarif etmeye yard›mc› olan kifli, bilirkifli tan›k olarak kabul edilebilir diye söylemektedir. Bilirkiflinin vakay› kapsayan alanlar› tan›mlamas› gerekti¤ini ve önerilen teorinin bu alan›n üyeleri taraf›ndan da ço¤unlukla kabul gördü¤ünü göstermesi gerekti¤ini flart koflan önceki Frye kanunundan daha özgür bir bilirkifli tan›k atamas›yla ilgili yorumdur. Bilirkiflilik komisyonculu¤u hekimlerin elinde bulunan tan›kl›k görevi için bir ücret sa¤lamaktad›r. Bu uygulama bütünüyle yasald›r ancak Amerikan Barosu bile bu komisyonculuk aktivitelerinin var olan etik problemleri art›rd›¤›na dair görüflünü yay›nlam›flt›r. Dava ücreti al›nmas› bir bilirkifli için etik de¤ildir. Gezici tan›kl›k için probleme gelince, yasal ifllemler süresince bilirkifliye olan güvenin sars›lmas› en geçerli taktiktir. Bu dava vekili taraf›ndan dikkatli bir sorgulama ile yap›labilir: Bilirkifli kendisi son zamanlarda bu özel durumda tedavi uygulam›fl m›? Bilirkifli son zamanlarda cerrahi uygulama yapm›fl m›? Ne sonuçlar varm›fl? Savunman›n yapt›¤›ndan farkl› olarak iflleyiflin seyrindeki veri deste¤i nedir, bunlar bir anekdot mudur yoksa gerçek zeminli midir? Gezici tan›k taraf›ndan verilen son kan›t duruflma süresince ortaya ç›kar›lm›fl olabilir. Kan›t kaynaklar› çeflitli kurumlar taraf›ndan derlenmifltir. Bir benzer konudaki bilirkifli taraf›ndan verilen kan›t bilirkifli görüflünü s›n›rlayabilir veya yemin alt›nda bir baflka benzer vakada flimdiki kan›t bunlara taban tabana karfl›t görüflleri destekliyorsa yalanc› flahitli¤e neden olur. T›bbi davalar›n epidemisi bizim uzmanl›k alan›m›z›n güncel uygulamalar›n› tamam›yla etkilemektedir. Tablo 187.1’de Amerikan Cerrahi Koleji’nin temel al›nd›¤› davalardaki iddia çeflitleri ve cerrahi uzmanl›k alan›ndaki s›kl›klar gösterilmektedir. T›bbi savunma y›ll›k sa¤l›k bak›m giderlerini art›rmaktad›r, y›ll›k mesleki sorumluluk sigorta ödemelerinin yüksek olmas› gibi, bu giderler eninde sonunda hastalar taraf›ndan ödenir. Maalesef s›k›nt› çekenlerin de ald›¤› bak›m kalitesine ait giderleri art›rmaktad›r. Hekimlerin yasal sistemle iliflkiden çekinmesine neden olur ama iki faktör ak›lda tutulmal›d›r: E¤er hiçbir mahkeme ma¤duriyeti telafi etmeyi sa¤lamazsa tek alternatif yol fliddet yoluyla intikam almak olabilir. As›l gerçek t›bbi uygulama standartlar›ndaki uzmanlar gibi bizim ilgimiz olmaks›z›n yasal sistemimizin uy- 2784 K›s›m XI: Çeflitli Konular TABLO 187.1 MESLEK‹ YÜKÜMLÜLÜK DAVALARINDAK‹ ‹DD‹ALAR Tip Say› (%) Usulsüz uygulanm›fl prosedür veya prosedürün uygulanmamas› Tan›da hata veya yanl›fl tan› Yanl›fl yönlendirme veya bilgilendirme Yanl›fl tedavi Endikasyon yokken veya kontrendike oldu¤unda uygulama Yanl›fl hasta veya vücut bölümü Toplama 127 (65.1) 37 (19.0) 12 (6.2) 10 (5.1) 8 (4.1) 1 (0.5) 195 a10 hastan›n iddialar› kodlanmam›flt›r. Nora PF, Karnell LH. Liability pilot survey examines claims, expert witnesses. Am Coll Surg Bull 1990; 75:17, izniyle. gun flekilde ifllev görmeyece¤idir. Biz ne zaman ilgili olursak iyi t›bbi uygulamalar› desteklemek ve kötü t›bbi uygulamalar karfl›s›nda olmak bizim görevimiz olur. Ayn› zamanda di¤er düflüncelerin üzerinde, en çok ilgiyi gösterdi¤imiz hastalar›m›z›n flüpheci topluluktan oldu¤unu görüyoruz. Amerikan sistemi; ücreti ödenen ve kiralanan, flah›sa ba¤l› kalan daval› ve davac›y› mahkemede temsil eden avukatlara her iki tarafa da hakk›n› vermeyi garanti etmektedir. Yasal mücadelede ücreti ödenen bilirkiflinin kat›lmas›yla sorun ortaya ç›kar. Duruflman›n adil bir sonuca ulaflmas›nda kan›t oluflturaca¤› bir rehber meydana getirilmesine ihtiyaç duyulur (9). Bilirkiflilik, yay›n› destekleme temelinde savunulabilir oldu¤u, bilirkiflinin önceki kan›t›yla uyumlu oldu¤u, yan›lt›c›, aldat›c› ve kand›r›c› olmad›¤› sürece yasal korumad›r. Ço¤u hakim çeflitli ortak mant›ksal standartlar› olan bir bilirkifliye ihtiyaç duyar: 1. Kan›tlar›n›n oldu¤u alanda güncel ve önemli deneyime sahiptir. 2. Bilimsel ve t›bbi gerçekler hususunda dürüstçe tan›kl›k ederler. 3. Uygulamada üstün standartlar› ile al›fl›lm›fl kiflilerdir (10). 4. OLGU ÖYKÜSÜ: HASTA G‹ZL‹L‹⁄‹ Human immunodeficiency virus (HIV) seropozitif hastan›z var ve cerrahiye ihtiyac› var. Deviye septum nazi ve nazal polipozisin neden oldu¤u reküren sinüziti haricinde sa¤l›kl› bir kifliydi. O bunun potansiyel bir enfeksiyon kayna¤› olabilece¤ine inan›yor. Hastan›n bu durumu 2 y›l önce tan› alm›fl ve bunu sigorta flirketinden saklamaya dikkat etmifl. HIV seropozitif durumu saptan›nca sigorta de¤erinin düflmesinden korktu¤u için size hastane personeline durumu anlatmaman›z için yalvar›yor. Sinus cerrahisini yapar m›yd›n›z? Kart›nda HIV seropozitif durumunu belirtir miydiniz? Baz› kifliler hekimlerin tüm hastalar›n seropozitif olmas›na ra¤men tedavi etmesi gerekti¤ini tart›flabilir. Ço¤u cerrah tüm hastalarda evrensel önlemleri kullan›r. En iyi önlemlere ra¤men cerrahlar ellerine i¤ne bat›rabilirler. Baz› eldivenler kullan›m öncesi küçük delikler bulundurabilir. Ayr›ca cerrahtan bak›c›s›na kadar sa¤l›k çal›flanlar›na bu olanaklar› sa¤lamak imkans›zd›r, bu nedenle de ameliyat sonucunda AIDS virüsü ald›¤›n› aç›klayamayacakt›r. Ço¤u görüfl HIV pozitif hastaya elektif cerrahinin yap›lmas› fleklindedir. E¤er ameliyat elektif de¤ilse cerrah bu adam› ameliyat etmeye mecbur mudur? Amerikan T›p Derne¤i (AMA) kay›tlar›nda hastan›n HIV durumu tedaviyi reddetmek için etik kurallar› sa¤lamamaktad›r diyor. Ne var ki cerrahlar bu hastalar› invaziv giriflimlere sevk eden kiflilerin uygulay›c›lar›n riskini almad›¤›n› tart›fl›yorlar. Sa¤l›k çal›flanlar›n›n riskine karfl›n AIDS hastas›na faydal› olunabilece¤i düflünülmelidir: Cerrahi giriflimin riskinden daha a¤›r gelecek olan net endikasyonlar varl›¤›nda cerrahi giriflim endikedir. Hekim, hastayla karfl›laflabilecek kiflilerin korunmas› için korunmas› zorunlu oldu¤u için di¤er hastane çal›flanlar›n› hastan›n HIV durumundan haberdar etmelidir. Bunu yapman›n bir yöntemi tan› belgelenmeden ima edilebilir; kan ve vücut s›v›lar›na karfl› ihtiyatl› olunmas› istenebilir. Di¤er yöntem ise tan› belgelenebilir ama kay›tlara geçirilmemesi talimat› verilebilir. Tüm bunlar›n ötesinde bulafl›c› hastal›k tafl›yan hastalara tedavi ve muayene hizmeti sunan sa¤l›k çal›flanlar›n›n haberdar olmas› gerekir. Gizlilik s›r saklayan hastay› t›bbi itina göstermesi için özendirir. 5. OLGU ÖYKÜSÜ: UYGUNSUZ HASTA ‹STEKLER‹ Bir hasta sinüs hastal›¤›n›n fliddeti ve burun t›kan›kl›¤›n›n neden oldu¤u olaylar› de¤ifltirerek septorinoplasti ameliyat›n›n sigorta kapsam›nda yap›labilmesi için sizden yalan söylemenizi istiyor. Baflka sorun yok, ifllem sadece kozmetik amaçl› olacak. Baflka bir cerrah›n bu iste¤e olur dedi¤ini ifade ediyor. Siz nas›l cevap verirdiniz? Bölüm 187: T›bbi Etik Basamaklar Bu aç›k sözlü bir aldatma olgusudur. Bu örnekte cerrah›n çeflitli seçenekleri var: ■ Hastan›n iste¤ine uygun devam edilmesi. ■ Nazal deformiteye sekonder nazal fonksiyon bozuklu¤u oldu¤una dair yeniden ya da de¤iflik biçimde de¤erlendirme yaparak cerrahi için gerekçenin onaylanmas›. ■ ‹ste¤i tamam›yla reddedip hastaya uygun bir ödeme plan› ile çözüm önerilebilir. ■ Baflka bir cerrah önerilebilir. Her biri ile ilgili fayda ve riskleri de¤erlendirerek en iyi seçene¤in seçilmesi isteniyor. Yakalanma riskini, aldatma zeminindeki hasta hekim iliflkisini, do¤rulardan uzaklaflmaya meyilli kifli gibi bölgesel t›bbi kurum taraf›ndan iffla edilme riskini üstlenerek iste¤e basitçe uyum sa¤lanabilir. Bu seçenekteki riskler abart›l› sunulmufl olmas›na ra¤men sonuçlar çok vahim olabilir. Bazen hasta yap›lan ifllemin uygun olacak flekilde kurgulanarak kay›tlar›n de¤ifltirilmesini ister. Baz› hastalar bunu kötü niyet olmadan yapar. Hiç kimseye zarar vermeyen bir beyaz yalana benzer oldu¤u inanc›ndad›r. Di¤er hastalar y›llard›r yüksek primler ödediklerini ve hiç para almad›klar› yorumunu yapar, mant›kl› bulduklar› rasyonalizasyon temelli bir finansal form olarak aç›klamaktad›rlar. Baz›lar›n›n bahane buldu¤u bu tarz fleyi di¤er hastalar yapar ve örneklerinden bahsedebilirler. Bir çok hasta neden etik ve yasal olmayarak t›bbi kay›tlar› yan›ltt›klar›n› ve herhangi bir durum alt›nda masraf›n geri ödenmesini mant›kl› bir flekilde aç›klar. Sizin ofisinizden etik olmayan bir cerrah aray›fl› ile ayr›lan hasta en saçma karar fleklini denerler; böyle hastalar yapt›¤›n›z uygulamada önemli bir kayba u¤ratmazlar. 6. OLGU ÖYKÜSÜ: F‹RMA HED‹YELER‹ Büyük bir ilaç firmas›n›n sat›fl mümessili sizi ve sizin iki partnerinizi Karaipler’de bal›k av› gezisine davet ediyor. Gitmeyi istemenize ra¤men bu çeflit üretim promosyonlar›n›n etik kurallar›ndan endifle ediyorsunuz. Partneriniz rahats›zl›¤›n› anlat›yor, bu hediyenin sizin t›bbi karar›n›z› etkilemeyece¤i fikrine z›t düflüyor. Ayr›ca bu durum için milyon dolar harcanmaktad›r ve baflka bir hekim daveti kabul edecekse siz neden reddediyorsunuz? Kayg›lar›n›z do¤ru mudur? Kesinlikle! Amerikan Hekim Koleji(11) yeni görüflünü bildiren tutanakta afla¤›daki tutumu beyan etmektedir: “‹laç endüstrisi taraf›ndan hekimlere teklif edilen hediyeler, konukseverlik veya para yard›m› klinik yarg›n›n objektif olmas›n› etkileyecekse veya baflkalar›na etkileyecek gibi görünecekse kabul edilmemelidir.” Kabul edilebilir aktivite ve iliflkileri belirlemek için yeterli bir ödül 2785 olarak, hekimler bu genelde bilinen anlaflmalar› isteyip istemeyeceklerini kendilerine sormal›d›rlar. T›bbi uygulamalar›n ça¤dafl flirket modellerinde Amerikan Otorinolarengoloji- Bafl Boyun Cerrahisi Akademisi Etik Komitesi’nin haz›rlad›¤› yeni yay›nda bu karmafl›k konularla bafla ç›kmakta yard›mc› görüfller sunmaktad›r (12). Yeni çal›flmalar ilaç flirketlerinden hediyelerin kabulü hakk›nda ço¤u hekimin serbest b›rak›lmas› görüflüne ters bir görüflün var oldu¤unu göstermifltir (13,14). Daha genç hekimler ve hastane personeli daha yafll› hekimlere ve halka göre bu promosyon aktivitelerinin hasta bak›m› kararlar›nda daha az etkili olaca¤›na inan›rlar. Özellikle yüksek miktarda ilaç reçete eden, yo¤un hekimlerin hedef al›nmas›yla ilgili olarak; ilaç flirketlerinden para al›nmas›n›n, yüksek parasal de¤eri olan baz› hediye ve tatillerin kabul edilmesinin çeflitli etik çeldiriciler oldu¤u konusunda meslek birlikleri, deontologlar ve t›p alan›ndaki bir çok lider aras›nda fikir birli¤i vard›r (15). 7. OLGU ÖYKÜSÜ: C‹NSEL SINIRLAR Yetiflkinler, siz ve sizin genifl çal›flma grubunuzun ofis yöneticisi kendi istekleri ile romantik bir etkileflime girebilirler. K›sa bir iliflki sonras› aran›zdaki fleyler so¤ur ve iliflki dostça biter. E¤er varsa, cinsel istismar için dava açma riskiniz nedir? Bu sorunun cevab› etkilendi¤ini hayal etti¤imiz taraflara göre daha karmafl›kt›r. Cinsel taciz flikayeti her çal›flan için s›k›nt› vericidir. Eflit ‹stihdam F›rsat› Komisyonu cinsel tacizi flu flekilde tarif etmifltir: Çal›flma ortam›nda sald›rgan veya göz korkutucu düflmanl›k yaratma veya kiflisel çal›flma performans›na afl›r› müdahale edici etki ve amac› olan sözlü veya fiziksel temast›r. Federal kanunlar 15 veya daha fazla çal›flan›n oldu¤u yerlerde uygulan›r ama bir kaç ülkede daha küçük iflletmeleri de kanunlar içerir. Sadece arkadaflça olan bir davran›fl güncel kanunlara dayal› yap›lan genifl yorumlar alt›nda yasal olmayabilir. Anayasa Mahkemesi’nin 1986’daki belirleyici bir hükmü bu konuyu çok iyi aç›klar (16). Vinson v. Meritor Savings Bank vakas›nda kendi amiri ile cinsel iliflkisi olan bir kad›na ait dava sunulmufltu. Kad›n bankada çal›flt›¤› 4 y›l boyunca tacizden flikayetçi olmad›. Terfi etmiflti ve kendili¤inden bulundu¤u pozisyondan ayr›ld›. Davada parasal kayb› talep etmedi; yerine duygusal travma için maddi tazminat alabildi¤i davada kendini baflar›yla savundu. Anayasa Mahkemesi karar› cinsel tacizi cinsel suçun bir flekli olarak kabul etmifltir. Kad›n›n iflini kaybetmemifl veya parasal kayb› olmamas›na ra¤men amirin hareketlerinin düflmanca ortam yaratmas›n›n yasal olmad›¤›n› bildirmifltir. 2786 K›s›m XI: Çeflitli Konular Önemli maddi de¤eri olmayan zararlar cinsel sald›r›lardan sonuçlanmaktad›r. Çal›flan için cinsel taciz karfl›s›nda talepler mahkeme kayd›na ait bir konudur ve yerel gazetelerde ortaya ç›kabilir. Yerel veya ülke t›p kurumu veya hastane yönetim kurulu resmi oturum isteyebilir ve imtiyazlar›n kayb› ile sonuçlanabilir. Sigortay› üstlenenler savunma masraf›n› veya zararlar›n ödenmesinden kaçabilirler. Çünkü cinsel taciz kas›tl› hareket olarak kabul edilebilir, özellikle poliçeden ayr›l›r. ‹liflkili bir problem hekimler ve hastalar› aras›ndaki cinsel temas›n hasta özerkli¤i ve yarar›na olan sayg› prensiplerine zarar verici etik tart›flmalar›n bulundu¤u iliflkileri yasaklamaktad›r. Sonuçta sunulan, erdem temelinde tart›flma vard›r. fiöyle ki hekimler fedakarl›k ve kendini geri planda tutmas› gibi mesleki erdemleriyle gurur duyabilmeli ve onlar› hastalarla cinsel iliflkiyi engelleyen bir s›n›r gibi görmelidir (17). Ço¤u kez bu iliflkilerin savunulmas› karfl›l›kl› r›za ile anlaflman›n oldu¤u bir beyand›r. Bu tart›flma hekim-hasta iliflkisindeki güç dengesinin bozulmas› nedeniyle mahkemelerde ve ülke lisans kurullar›n›n hükümlerinde baflar›s›zl›¤›na vesile olmaktad›r.Ço¤u hastan›n farkl› incinebilirlik dereceleri vard›r ve yard›m almaya gelen hastalar› hekim bu s›n›rda kullanmamal›d›r. T›bbi uygulama yüksek bir imtiyazd›r, bir hak de¤ildir (18). Ço¤umuz hastaya hizmet etmeye ve hastalar› i¤fal etmek dahil sapk›nl›k ve kötülükten kaç›naca¤›m›za yemin etmifltik. Oregon T›bbi Denetleme Kurulu’ndan yeni gelen sevindirici bir haber vard›: Toplumun ve hekimin e¤itim program› sayesinde bu bölgede cinsel kötü davran›fllara ait flikayetlerin say›s›nda azalma sa¤lanm›fl (19). 8. OLGU ÖYKÜSÜ: HATALI HEK‹M Siz yerel hekimlerin yapt›klar›n›n ço¤unlukla görülebildi¤i küçük bir toplulukta yafl›yorsunuz. Sizin cerrah olan bir meslektafl›n›z bir defadan fazla sosyal ortamlarda sarhofl olmufltu. Sosyal içici olmas›ndan daha fazla alkol problemi oldu¤undan flüphelendi¤iniz bu durum acil müdahalede yard›mc› olman›z ile anlafl›ld›. Hekim alkol kokuyor, mant›ks›z teknik hata yap›yor ve hatal› kararlar veriyor. Yard›mc› personeliniz bu davran›fl› hakk›nda endifleli olarak size yapaca¤›n›z fleyi soruyor. Sizin sorumlulu¤unuz nedir, hekime yard›mc› olmak m›, bu davran›fl› bildirmek mi? Kime bildirirsiniz? Hastay› bilgilendirir misiniz? E¤er kötü bir sonuca neden oldu¤u için dava edilmiflse efl daval› olarak sizin sorumlulu¤unuz nedir? Suistimal konusu yeni de¤ildir ama bir hekim bu durumun içindeyse özellikle üzücüdür. AMA’n›n Adli ve Etik Olaylar Kurulu taraf›ndan uygun davran›fl›n, durumun rapor edilmesi ve kötü durumdaki meslektafl›m›z›n tedaviye çabalamas› için zorlaman›n görev oldu¤u aç›kça ifade edilmifltir. Hekimin karfl›s›nda olunmas›nda, güvenilir kan›t toplanmas›nda ve kan›t›n yeniden gözden geçirilmesi için uygun davran›fl›n tarif edilmesindeki zorluk bildirilmemifltir. Güvenilirlik ve tedavi konular› esas olan suistimal konusu ile birlikte seyir izler ama problemin çözümündeki en önemli fleydir. Yetkili organlar ço¤unlukla Devlet T›bbi Denetleme Kurulu veya devlet yada ülke t›p dernekleridir. Hasta veya hastan›n ailesi de¤ildir. Ölçütler hekimin ortaya ç›kmas›n› engeller ve kurul son karar›n› al›ncaya kadar güvenilirli¤i korunur. Çünkü cerrahi acildir ve elektif de¤ildir. Hatal› hekimin toplum için tehlikeli durumda oldu¤unu yetkili kurumlara bildirdi¤iniz ve yapt›klar›n› engelledi¤iniz için jüri sizi suçsuz bulmas› gibi iyi bir sonuç vard›r. E¤er siz görevlerinizi üstlenmemifl olsayd›n›z “Good Samaritan Laws” (bu yasaya göre bafl› dertte olan birisini görüp de yard›m etmemek suç say›lmaktad›r,Amerika ve Kanada’da geçerli kanun) ile kapsan›rd›n›z. Bundan baflka avukat›n›z yard›mda bulunmam›fl olsayd›n›z durumun daha kötü olaca¤›n› da iddia edebilirdi. Bu olguda cerrah›n davran›fllar› hastaneyi de dava edilme riskine sokmaktad›r. T›bbi personel haklar›n› kabul etmekle sorumludur ve hastane personelinin yetkili üyeleri bilgilendirilmelidir. Tam bir araflt›rmada flüpheli davran›fla tan›k olanlar›n yeminli ifadeleri ile do¤rulanm›fl bulgular› göstermesi mümkün olabilir. T›p lisans›n›n iptali, ask›ya al›nmas› veya s›n›rlanmas›ndan daha az cezalara do¤ru; k›nama gibi, klinik haklar›n s›n›rlanmas› veya medikal uygulaman›n izlenmesinin istenmesi gibi cezalar›n s›ralamas› uzun bir seçim listesini içerir. fiüpheli davran›fl› rakibi taraf›ndan belirtildi¤inde hatal› hekimin bildirilmesi zor olabilir. Özellikle, e¤er hasta hekimin girifliminden zarar görmüflse, suçlamalar ciddiyse durumu belgeleme ihtiyac›n› öngörmeniz gerekir. Hatal› hekimlerle ilgilenmek her birimizin sorumlulu¤unda olan hayat›n kaç›n›lmaz bir gerçe¤idir. Hastalar›m›za, meslektafllar›m›za, mesle¤imize ve ilgili gerçeklerin ortaya ç›kmas›na karfl› sorumluyuz. Etkilenen hekimlerin rehabilitasyon program›na bafllamas› için çal›flmal›y›z (20). Hatal› hekimin dahi belli haklar› vard›r. Suçlu bulunana kadar suçsuz kabul edilme, do¤ru yöntem ve araflt›rmada adil davran›lmas› hakk›na sahiptir. ‹lac›n ve alkolün oldu¤u olgularda rehabilitasyon, bozulma periyodundan kurtarma merkezli olmaktad›r. SONUÇ Bu bölümde klinik uygulamada s›kl›kla karfl›lafl›lan etik ve yasal görüfllere genel bak›fl› sunduk. T›p, etik ve kanun aras›ndaki ara yüzlerde daima de¤ifliklik olmaktad›r. Ama önemleri her y›l artmaktad›r (21). Bölüm 187: T›bbi Etik Basamaklar KAYNAKLAR 2787