TAM İLMİHAL

Transkript

TAM İLMİHAL
TAM İ
LMİ
HAL
İ
mam Humeyni -ksTevzihu'l Mesail - Tam İ
lmihal –
Ayetullah’il Uzma İ
mam Humeyni -ks-
İ
Çİ
NDEKİ
LER
Taklit Hükümleri 7
Taharet Hükümleri 13
Mutlak ve Muzaf Su. 13
1- Çok Su. 13
2- Az Su. 14
3- Akarsu. 15
4- Yağ
mur Suyu. 16
5- Kuyu Suyu. 17
Suları
n Hükümleri 18
İ
drar ve Büyük Abdestle İ
lgili Hükümler 19
İ
drar Temizliği Usûlü (İ
stibra) 22
İ
drar ve Büyük Abdestle İ
lgili Müstehap ve Mekruhlar 23
Necasetler (Pislikler) 23
1-2- İ
drar ve Dı
ş
kı24
1
3- Meni 24
4- Lâş
e. 24
5- Kan. 25
6-7- Köpek ve Domuz. 26
8- Kâfir 26
9- Şarap. 27
10- Bira. 27
Haram Yolla Cünüp Olan Kimseden Çı
kan Ter 28
11- Pislik Yiyen Devenin Teri 28
Necaseti Tespit Etme Yolu. 28
Pak Şeyler Nası
l Necis Olur?. 29
Necasetle İ
lgili Hükümler 31
Temizleyici Çeş
itleri 32
1- Su. 33
2- Yer 38
3- Güneş
. 40
4- İ
stihale (Baş
kalaş
ı
m) 41
5- Üzüm Suyunun Üçte-İ
ki Azalması42
6- İ
ntikal 42
7- İ
slâm... 42
8- Tabeiyet 43
9- Necasetin Giderilmesi 44
10- Necaset Yiyen HayvanıTemizleme Usûlü. 44
11- Müslümanı
n (Bir Süre) Görünmemesi 45
Kaplarla İ
lgili Hükümler 45
2
Abdest 47
İ
rtimasî Abdest 50
Abdestin Duaları50
Abdestin Şartları52
Abdestle İ
lgili Hükümler 58
Abdesti Gerektiren Şeyler 61
Abdesti Bozan Şeyler 62
Cebire Abdestinin Hükümleri 63
Farz Gusüller 66
Cenabetle İ
lgili Hükümler 67
Cünüplü Kimseye Haram Olan Şeyler 68
Cünüplü Kimseye Mekruh Olan Şeyler 69
Cenabet Guslü. 69
Tertibî Gusül 70
İ
rtimasî Gusül 71
Gusletmenin Hükümleri 71
İ
stihaze. 74
İ
stihaze İ
le İ
lgili Hükümler 74
Hayı
z. 81
Hayı
z Hâline Ait Hükümler 83
Hayı
z Gören Kadı
nları
n Kı
sı
mları87
1- Belli Zaman ve Sayı
da Âdet Gören Kadı
n. 88
2- Belli Zamanda Âdet Gören Kadı
n. 92
3- Belli Sayı
da Âdet Gören Kadı
n. 94
4- Kendisine Âdet EdinememişKadı
n. 95
3
5- İ
lk Kez Âdet Gören Kadı
n. 96
6- Âdetini Unutan Kadı
n. 97
Hayı
zla İ
lgili Diğer Hükümler 97
Nifas (Lohusalı
k) 99
Ölüye Dokunma Guslü. 101
Muhtazarla İ
lgili Hükümler 103
Ölüm Sonrasıİ
le İ
lgili Hükümler 104
Cenazelerle İ
lgili Hükümler 105
Cenazelerin Yı
kanmasıİ
le İ
lgili Hükümler 106
Cenazenin Kefenlenmesiyle İ
lgili Hükümler 108
Hanut Hükümleri 110
Cenaze Namazı
yla İ
lgili Hükümler 111
Cenaze Namazı113
Cenaze Namazı
yla İ
lgili Müstehaplar 116
Cenazelerin Kabirlere Konulması
yla İ
lgili Hükümler 117
Cenazelerin Gömülmesiyle İ
lgili Müstehaplar 119
Hediye (Defin Gecesi) Namazı126
Kabri Açmak. 126
Müstehap Gusüller 128
4
Teyemmüm.. 131
Teyemmümü Mubah Kı
lan Birinci Durum... 131
Teyemmümü Mubah Kı
lan İ
kinci Durum... 133
Teyemmümü Mubah Kı
lan Üçüncü Durum... 134
Teyemmümü Mubah Kı
lan Dördüncü Durum... 135
Teyemmümü Mubah Kı
lan Beş
inci Durum... 135
Teyemmümü Mubah Kı
lan Altı
ncıDurum... 135
Teyemmümü Mubah Kı
lan Yedinci Durum... 136
Üzerine Teyemmüm Edilen Şeyler 136
Teyemmümün Niteliği 138
Teyemmümle İ
lgili Hükümler 139
Namaz Hükümleri 145
Farz Namazlar 146
Günlük Farz Namazlar 146
Öğle ve İ
kindi Namazları
nı
n Vakti 146
Akş
am ve YatsıNamazları
nı
n Vakti 148
5
Sabah Namazı
nı
n Vakti 149
Namaz Vakitleriyle İ
lgili Hükümler 150
Tertip Üzere Kı
lı
nmasıGereken Namazlar 152
Müstehap Namazlar 154
Günlük Nafile Namazları
n Vakti 155
Ğufeyle Namazı156
Kı
ble Hükümleri 157
Namazda Bedeni Örtmek. 159
Namaz Kı
lanı
n Elbisesiyle İ
lgili Hükümler 161
1. Şart: 161
2. Şart: 164
3. Şart: 165
4. Şart: 166
5. Şart: 167
[6. Şart:] 167
[Elbise ve Şartları
yla İ
lgili Diğer Hükümler] 168
Namazda Beden ve Elbisenin Temiz OlmasıGerekmeyen Durumlar 169
6
Namaz Kı
lanı
n Elbisesiyle İ
lgili Müstehaplar 172
Namaz Kı
lanı
n Elbisesiyle İ
lgili Mekruhlar 172
Namaz Kı
lanı
n Mekânı173
Namaz Kı
lı
nmasıMüstehap Olan Yerler 177
Namaz Kı
lı
nmasıMekruh Olan Yerler 178
Mescitlere Ait Hükümler 178
Ezan ve İ
kamet 181
Ezan ve İ
kametin Anlamı182
Namazı
n Farzları186
Niyet 187
İ
ftitah Tekbiri 188
Kı
yam (Ayakta Durmak) 189
Kı
raat 192
Rükû. 200
Secde. 203
Üzerine Secde Edilen Şeyler 207
Secdeyle İ
lgili Müstehap ve Mekruhlar 209
7
Tilâvet Secdesiyle İ
lgili Hükümler 210
Teş
ehhüt Getirmek. 212
Namazı
n Selâmı213
Namazda Tertibe Riayet Etmek. 213
Muvalat 214
Kunut 215
Namazda Okunan Şeylerin Anlamı216
1- Fâtiha Suresi: 216
2- İ
hlâs Suresi: 217
3- Rükû, Secde ve Onlardan Sonra Okunan Müstehap Zikirlerin Anlamı217
4- Kunutta Okunan Duanı
n Anlamı218
5- Tesbitah-ıErbaa'nı
n Anlamı218
6- Teş
ehhüt ve Selâmı
n Anlamı218
Namazdan Sonra Okunan Zikirler 219
Resulullah'a (s.a.a) Salavat 220
NamazıBozan Şeyler 220
8
Namazda Mekruh Olan Şeyler 225
Farz NamazıKesmenin Caiz Olduğu Hâller 225
Namazla İ
lgili Şüpheler 226
NamazıBozan Şüpheler 226
İ
tina Edilmemesi Gereken Şüpheler 227
1- Yeri Geçen Şeylerde Şüphe Etmek. 228
2- Selâmdan Sonra Şüphe Etmek. 230
3- Vakit Geçtikten Sonra Şüphe Etmek. 230
4- Çok Şüpheye Düş
en Kimsenin Şüphesi 230
5- İ
mam ve Cemaatin Şüphesi 232
6- Müstehap Namazda Şüphe Etmek. 232
Sahih Olan Şüpheler 234
İ
htiyat Namazı238
Sevih (Yanı
lma) Secdesi 241
Sehiv Secdesinin Şekli 243
Unutulan Secde ve Teş
ehhüdün Kazası244
9
Namazı
n Şart ve Cüzlerini Fazla ve Az Yapmak. 246
Yolcu Namazı247
Yolcuyla İ
lgili Diğer Hükümler 261
Kaza Namazı263
Büyük Oğlun Üzerine Farz Olan Babası
nı
n Kaza Namazları265
Cemaat Namazı267
Cemaat İ
mamı
nda Aranan Şartlar 275
Muktedi İ
le İ
lgili Hükümler 276
Cemaat Namazı
yla İ
lgili Müstehaplar 278
Cemaat Namazı
yla İ
lgili Mekruhlar 279
Âyat Namazı
yla İ
lgili Hükümler 280
Âyat Namazı
nı
n Kı
lı
nı
şŞekli 282
Ramazan ve Kurban BayramıNamazları284
Namaz İ
çin Naip Tutmak. 287
Oruç Hükümleri 291
Niyet 291
Orucu Bozan Şeyler 295
10
1) Yemek ve İ
çmek. 295
2) Cinsel İ
liş
kide Bulunmak. 297
3) İ
stimnâ (Mastürbasyon) 297
4) Allah'a ve Peygamber'e Yalan İ
snatta Bulunmak. 298
5) Boğ
aza Yoğun Toz Kaçı
rmak. 299
6) Kafanı
n Tamamı
nıSuya Daldı
rmak. 300
7) Cünüp, Hayı
z ve Nifas Hâllerinde Sabahlamak. 301
8) İ
htikan (Tenkı
ye Yapmak) 305
9) Kusmak. 305
Orucu Bozan Şeylerin Hükmü. 306
Oruçlu İ
çin Mekruh Olan Şeyler 307
Kaza ve Keffareti Gerektiren Durumlar 308
Orucun Keffareti 308
Orucu Bozup Sadece KazayıGerektiren Durumlar 313
Kaza Orucu İ
le İ
lgili Hükümler 314
Yolculukta Oruç Hükümleri 318
Kendilerine Oruç Farz Olmayan Kimseler 319
11
Ayı
nİ
lk Gününün Tespiti 320
Haram ve Mekruh Olan Oruçlar 322
Müstehap Oruçlar 323
Orucu Batı
l Eden İ
ş
lerden Sakı
nmanı
n Müstehap Olduğu Durumlar 324
Humus Hükümleri 327
1) Kazanç (Kâr) 327
2) Maden. 334
3) Define. 335
4) Haramla Karı
ş
mı
şHelâl Mal 335
5) Denize Dalarak Elde Edilen Mücevherler 335
6) Ganimet 335
7) Zimmî Kâfirin Müslümandan Satı
n Aldı
ğ
ıYer 335
Humusun Verileceği Yerler 335
Zekât Hükümleri 335
Zekâtı
n Farz Olması
nda Gereken Şartlar 335
12
Buğ
day, Arpa, Hurma ve Kuru Üzümün Zekâtı335
Altı
nı
n Nisabı335
Gümüş
ün Nisabı335
Deve, Sı
ğı
r ve Koyunun Zekâtı335
Devenin Nisabı335
Sı
ğ
ı
rı
n Nisabı335
Koyunun Nisabı335
Zekâtı
n Verileceği Yerler 335
Zekâta Müstahak Olanları
n Şartları335
Zekâtı
n Niyeti 335
Zekâtla İ
lgili Diğer Hükümler 335
Fitre Zekâtı(Fı
tı
r Sadakası
) 335
Fitre Zekâtı
nı
n Verileceği Yerler 335
Fitre Zekâtı
yla İ
lgili Diğer Hükümler 335
Hac Hükümleri 335
Alı
şVerişHükümleri 335
Alı
şVeriş
te Müstehap Olan Hususlar 335
13
Mekruh Alı
şVeriş
ler 335
Batı
l Alı
şVeriş
ler 335
Ribâ (Faiz) 335
Satı
cıİ
le Alı
cı
da Aranan Şartlar 335
Satı
lan Mal İ
le Bedelinde Aranan Şartlar 335
Vakfedilen ve Kiralanan Malı
n Satı
ş
ı335
Alı
m Satı
m Akdi 335
Meyvelerin Alı
m Satı
mı335
Veresiye ve Peş
in Alı
şVeriş
. 335
Selef (Selem) Satı
ş
ı335
Selem Satı
ş
ı
nda Aranan Şartlar 335
Selem Yapmanı
n Hükümleri 335
Altı
n ve Gümüş
ü Altı
n ve Gümüş
e Satmak. 335
Akdi Fesheden Durumlar 335
Alı
şVeriş
le İ
lgili Diğ
er Hükümler 335
Şirket (Ortaklı
k) Hükümleri 335
Sulh (Uzlaş
ma) Hükümleri 335
14
Kira Hükümleri 335
Kiraya Verilen Malda Aranan Şartlar 335
Kiradan Elde Edilmesi Amaçlanan Menfaatte Aranan Şartlar 335
Kira İ
le İ
lgili Diğer Hükümler 335
Cüâle (Ödül Koyma) Hükümleri 335
Müzâraa (Ekim Üzerine Anlaş
ma) Hükümleri 335
Müsakat (Sulamak Üzerine Anlaş
ma) Hükümleri 335
Kı
sı
tlı
larla İ
lgili Hükümler. 335
Vekâlet Hükümleri 335
Borç Hükümleri 335
Havale Hükümleri 335
Rehin (İ
potek) Hükümleri 335
Zamanet Hükümleri 335
Kefalet Hükümleri 335
Vedia (Emanet) Hükümleri 335
Ariyet (Ödünç Verme) Hükümleri 335
Evlilik Hükümleri 335
15
Evlilik Akdi İ
le İ
lgili Hükümler 335
Daimî Evliliğin Akdi 335
Geçici Evliliğin Akdi 335
Nikâh Akdinde Aranan Şartlar 335
Akdi Bozmaya Sebep Olabilecek Kusurlar 335
Evlenilmesi Haram Olan Kadı
nlar 335 0
Daimî Akdin Hükümleri 335
Müt'a Nikâhı
nı
n Hükümleri 335
Bakma Hükümleri 335
Evlilikle İ
lgili Diğer Hükümler 335
Süt Verme Hükümleri 335
Mahrem Olmaya Sebep Teş
kil Eden Süt Emzirmede Aranan Şartlar 335
Süt Verme Adabı335
Süt Vermekle İ
lgili Diğer Hükümler 335
Talâk Hükümleri 335
Talâk İ
ddeti 335
Vefat İ
ddeti 335
Bâin Talâk ve Ric'î Talâk. 335
Ric'î Talâkı
n Hükümleri 335
Hul' Talâkı335
Mübarat Talâkı335
16
Talâkla İ
lgili Diğer Hükümler 335
Gasp Hükümleri 335
Bulunan Malı
n Hükümleri 335
Hayvan Kesme ve Avlanma Hükümleri 335
Hayvan Kesimi 335
Hayvan Kesme Usûlü. 335
Hayvan Kesiminde Aranan Şartlar 335
Deve Kesme Usûlü. 335
Hayvan Kesmenin Müstehapları335
Hayvan Kesmenin Mekruhları335
Hayvan Avlamak. 335
Silâhla Avlanmada Aranan Şartlar 335
Av Köpeğiyle Avlanmada Aranan Şartlar 335
Balı
k Avlama. 335
Çekirge Avlama. 335
Yiyecek ve İ
çeceklerle İ
lgili Hükümler. 335
Yemek Yerken Müstehap Olan Şeyler 335
Yemek Yerken Mekruh Olan Şeyler 335
Su İ
çmenin Müstehapları335
Su İ
çmenin Mekruhları335
Nezir (Adak) ve Ahd Hükümleri 335
Nezretmekle İ
lgili Hükümler 335
Ahdetmekle İ
lgili Hükümler 335
17
Yemin Etme Hükümleri 335
Vakı
f Hükümleri 335
Vasiyet Hükümleri 335
Mirasla İ
lgili Hükümler. 335
Nesebî Vârislerin Dereceleri 335
Birinci Dereceden Miras Alanlar 335
İ
kinci Dereceden Miras Alanlar 335
Üçüncü Dereceden Miras Alanlar 335
Karıve Kocanı
n Mirası335
Mirasla İ
lgili Diğ
er Hükümler 335
İ
lmihâle Ait Tamamlayı
cıKonular. 335
Marufu Emretmek ve Münkerden Nehyetmek. 335
Marufu Emretmek ve Münkerden Sakı
ndı
rmanı
n Şartları335
Marufu Emretmek ve Münkerden Sakı
ndı
rmanı
n Merhaleleri 335
Birinci Merhale. 335
İ
kinci Merhale. 335
Üçüncü Merhale. 335
Savunma Hükümleri 335
Günümüzde Karş
ı
laş
ı
lan BazıKonuları
n Hükümleri 335
Bono. 335
Hava Parası335
Banka Muameleleri 335
Sigorta. 335
Şans Deneme Biletleri 335
Sun'î Dölleme. 335
Organları
n Kesilmesi Ve Nakli 335
18
Çeş
itli Hükümler 335
Terimler Sözlüğü. 335
RAHMAN VE RAHİ
M ALLAH'IN ADIYLA
Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
Allah'ı
n salât ve selâmıyaratı
kları
n en üstünü
Hz. Muhammed (s.a.a) ve tertemiz Ehlibeyti'ne,
lâneti ise kı
yamete kadar onları
n bütün düş
manları
na olsun.
TAKLİ
T HÜKÜMLERİ
Hüküm 1- Müslümanı
n Usûl-i Din (dinin temel inançları
) hususundaki inancıdelile
dayalıolmalı
dı
r. Ancak dinin zarurî [=Müslümanları
n hepsinin kabullendiği tartı
ş
ma
götürmeyen kesin] hükümleri dı
ş
ı
nda ya müçtehit olup hükümleri delillerden
çı
karabilmeli ya bir müçtehidi taklit yani onun emirlerine göre hareket etmeli ya da
üzerine düş
en görevini yerine getirdiğinden emin olabilecek bir ş
ekilde ihtiyat
etmelidir; örneğ
in müçtehitlerden bazı
ları
nı
n görüş
üne göre haram, bazı
ları
nı
n
görüş
üne göre de haram olmayan bir ameli yapmamalıve yine bazı
ları
na göre farz ve
bazı
ları
na göre müstehap bilinen bir ameli de yapmalı
dı
r. Böylece müçtehit olmayan
ve ihtiyata uyamayan kimselerin bir müçtehidi taklit etmeleri gerekir.
2- Hükümlerde taklit etmek, bir müçtehidin fetvaları
na göre amel etmek demektir.
Taklit edilecek müçtehit erkek, bulûğçağı
na ermiş
, akı
llı
, Şia-i İ
sna Aş
eriyye
(=İ
mamiyye Şiası
), helâlzâde, yaş
ayan ve adil olmalı
dı
r. Yine farz ihtiyat gereği,
taklit edilecek müçtehit dünyaya düş
kün olmamalıve bilgi açı
sı
ndan diğer
müçtehitlerden üstün olmalı
, yani Allah'ı
n hükmünü anlamada kendi zamanı
nda
yaş
ayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olmalı
dı
r.
3- Müçtehit ve müçtehitler arası
nda en bilgili olanı
nıüç yolla tanı
mak mümkündür:
1) İ
nsanı
n kendisinin bu hususta kesin bilgi edinmesi; meselâ, kendisi ilim ehlinden
olup müçtehidi ve müçtehitler arası
nda en bilgili olanıtanı
ma gücüne sahip birisi
olmasıgibi.
2) Müçtehidi ve müçtehitler arası
nda en bilgili olanı
nıtanı
ma gücüne sahip iki adil ve
âlim ş
ahı
s, bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arası
nda en bilgili olduğunu tasdik
etmeleri ki, bu da diğer iki adil âlimin onları
n sözlerine karş
ıçı
kmamasış
artı
yla olur.
3) Müçtehit ve müçtehitler arası
nda en bilgili olanı
nıtanı
yabilecek güçte olan ve
sözleri insana güven veren bir grup ilim ehlinin [=ulemanı
n] bir kimsenin müçtehit
veya müçtehitler arası
nda en bilgili olduğunu tasdik etmesi.
19
4- Müçtehitler arası
nda en bilgili olanı
nıtanı
mak zor olursa, en bilgili olduğunu
zannettiğ
i bir kimseyi taklit etmeli; hatta bir kimsenin müçtehitler arası
nda en bilgili
olduğuna zayı
f bir ihtimal verir ve baş
kası
nı
n ondan daha bilgili olmadı
ğı
nıbiliyorsa,
farz ihtiyat gereği onu taklit etmelidir. Eğer bir kimsenin nazarı
nda diğerlerine göre
en bilgin, ancak birbirleriyle bilgi açı
sı
ndan aynımertebede olan bir kaç kiş
i varsa,
onlardan herhangi birisini taklit etmelidir.
5- Müçtehidin fetvası
nıelde etmenin dört yolu vardı
r:
1) Müçtehidin kendisinden iş
itmek.
2) Müçtehidin fetvası
nınakleden iki veya bir adil[1] kiş
iden iş
itmek.
3) Güvenilir ve doğru konuş
an bir kimseden iş
itmek.
4) Müçtehidin ilmihâl kitabı
nda görmek, elbette insan onun doğruluğuna güveniyorsa.
6- İ
nsan müçtehidin fetvası
nı
n değiş
tiğine dâir kesin bilgisi olmazsa, ilmihâl kitabı
nda
yazı
lıolana göre amel edebilir; fetvası
nı
n değiş
tiğine ihtimal verirse, araş
tı
rması
gerekmez.
7- En bilgili müçtehidin fetva verdiği konuda [ş
er'î hükümde], onun mukallidi, yani
onu taklit eden kimse, baş
ka bir müçtehidin fetvası
na uyamaz. Ama eğer fetva vermez
de "İ
htiyata uygun, ş
uş
ekilde amel etmektir." derse, meselâ; "Namazı
n üçüncü ve
dördüncü rekâtı
nda tesbihat-ıer-baa yani, 'Subhanellahi ve'l-hamdu lillahi vela ilâhe
illel-lahu vellahu ekber' zikrini üç defa tekrarlamak ihtiyata uygundur." derse,
mukallit, ya farz ihtiyat denen bu ihtiyata uyup üç defa okur veya farz ihtiyat gereği
ilmi en bilgili müçtehitten daha az, ama diğer müçtehitlerden daha üstün olan baş
ka
bir müçtehidin fetvası
na uyar; eğer o, bir defa söylemeyi yeterli görüyorsa bir defa
söyleyebilir.
En bilgili müçtehit; "Hüküm, üzerinde teemmül edilmesi (=geniş
çe durulması
)
gereken veya iş
kallı(=sakı
ncalı
) bir hükümdür." derse, yine aynıdurum geçerlidir.
8- En bilgili müçtehit, bir konuda fetva verir ve daha sonra o hususta ihtiyata uygun
bir hüküm açı
klarsa, meselâ, "Necis kap, bir defa çok suda yı
kanı
rsa pak olur; ancak
üç defa yı
kamak ihtiyata uygundur." derse, onu taklit eden ş
ahı
s bu konuda baş
ka bir
müçtehidin fetvası
na göre hareket edemez; en bilgili müçtehidin ya vermişolduğu
fetvası
na veya fetvadan sonra açı
klamı
şolduğu ve "müstehap ihtiyat" denilen ihtiyata
uymalı
dı
r. Ancak baş
ka bir müçtehidin fetvası
, ihtiyata daha uygun olursa, o zaman
onun fet-vası
na göre de amel edebilir.
9- İ
lk taklit eden kimsenin ölmüşolan müçtehidi taklit etmesi, caiz değildir. Ama
ölmüşolan müçtehidin taklidinde kalmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ancak ölmüşolan
müçtehidin taklidinde kalmak, yaş
ayan müçtehidin fetvası
na dayalıolmalı
dı
r. [Yani
ölmüşolan müçtehidi taklit etmek konusunda hayatta olan bir müçtehidin fetvası
na
göre davranmalı
dı
r.] Bazıkonularda yaş
ayan bir müçtehidin fetvaları
na göre amel
etmişolan kimse, o müçtehidin ölümünden sonra tüm konularda onu taklit edebilir.
20
10- Bir konuda, bir müçtehidin fetvası
na göre amel eder ve onun ölümünden sonra da
aynıkonuda yaş
ayan bir müçtehidin fetvası
na uyarsa, aynıhususta yeniden, ölmüş
olan müçtehidin fetvası
na uyamaz.
Ama hayatta olan müçtehit, konuyla ilgili olarak fetva vermeyip, ihtiyat eder ve onu
taklit eden de bir süre o ihtiyata uyarsa, tekrar ölmüşolan müçtehidin fetvası
na
dönebilir. Meselâ, bir müçtehit namazı
n üçüncü ve dördüncü rekâtı
nda tesbihat-ı
erbaa yani "Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber" zikrini
bir defa söylemeyi yeterli bilir ve onu taklit eden kimse de buna uyarak bir müddet bir
defa okur, daha sonra o müçtehit dünyadan göçer ve yaş
ayan müçtehit, bunun üç defa
okunması
nıfarz ihtiyat bilir ve onu taklit eden de bir müddet bu ihtiyata göre amel
edip üç defa okursa, tekrar vefat eden müçtehidin fetvası
na dönüp bir defa okuyabilir.
11- İ
nsanı
n genellikle ihtiyaç duyduğu ş
er'î hükümleri öğrenmesi farzdı
r.
12- İ
nsan, hükmünü bilmediği bir konuyla karş
ı
laş
ı
rsa, en bilgili müçtehidin fetvası
nı
elde edinceye kadar bekleyebileceği gibi, ihtiyat etmek mümkünse ihtiyata uygun da
hareket edebilir. Hatta eğer ihtiyat mümkün olmaz ve o iş
i yapmak bir sakı
nca
doğ
urmazsa, bir yöne karar verir ve sorup öğreninceye kadar da öyle davranabilir.
Ancak sonradan hakikate veya müçtehidin fetvası
nı
n zı
ddı
na hareket ettiği anlaş
ı
lı
rsa,
yaptı
ğ
ıamelleri yenilemelidir.
13- Bir kimse, müçtehidin fetvası
nıbaş
ka birine söylerse, müçtehidin fetvası
değiş
tiğ
inde, fetvanı
n değiş
tiğini ona iletmesi gerekmez; ama fetvayısöyledikten
sonra hata yaptı
ğı
nıanlarsa, mümkün olduğu takdirde yaptı
ğ
ıyanlı
ş
lı
ğıgidermelidir.
14- Amellerini bir müddet taklit etmeden yapan bir mükellefin amelleri, ancak gerçek
mükellefiyetine amel ettiğ
ini anlamasıya da amelleri, önceden taklit etmesi gerektiği
müçtehidin fetvaları
na veya fiilen taklit etmesi gereken müçtehidin fetvaları
na uygun
olmasıdurumunda sahihtir.
"TAHARET"
Mutlak ve Muzaf Su
Temizlik HÜKÜMLERİ
15- Su ya mutlaktı
r, ya muzaf. Muzaf su; bir ş
eyden çı
karı
lan karpuz suyu, gül suyu
gibi veya baş
ka bir ş
eyle karı
ş
mı
şörneğin, artı
k kendisine su denilmeyecek ş
ekilde
çamur ve benzeri bir ş
eyle karı
ş
mı
şsuya denir. Bunlar dı
ş
ı
nda kalanlar da mutlak
sudur. Bu da beşkı
sı
mdı
r:
1) Çok su (kür su)
2) Az su (kalil su)
3) Akarsu
4) Yağ
mur suyu
5) Kuyu suyu
1- Çok Su
21
16- Çok su; uzunluğu, geniş
liği ve derinliğinden her biri üç buçuk karı
şölçeğinde
olan bir kabıdolduracak miktardaki suya denir. Onun ağı
rlı
ğı383 kilo 906 gramdı
r.
[Elbette bu miktarıdikkate almak ihtiyata uygundur, ama] bize göre en doğru görüş
,
çok suyun miktarı
nı
n 377 kilo 419 gram oluş
udur.
17- İ
drar ve kan gibi necis olan ş
eylerden biri çok suya karı
ş
ı
r ve onlar vası
tası
yla
suyun tat, koku ve renginden biri bozulursa, su necis olur; aksi takdirde su necis
olmaz.
18- Çok suyun kokusu necasetten baş
ka bir ş
ey vası
tası
yla değiş
irse, necis olmaz.
19- Kan gibi necasetler çok su miktarı
ndan fazla olan bir suya değerse ve suyun bir
bölümünün tat, koku ve renginden birini değiş
tirirse, değiş
meyen kı
sı
m, çok su
miktarı
ndan az olursa suyun bütünü necis olur; ancak kalan kı
sı
m çok su miktarı
kadar veya daha fazla olursa, yalnı
zca kokusu, rengi ya da tadıdeğiş
en kı
sı
m, necis
olur.
20- Çok suya bağlıolan fı
skiye, necis suya karı
ş
ı
rsa onu pak eder. Ama, necis suyun
üzerine damla damla dökülürse onu pak etmez. Fakat fı
skiye üzerine bir ş
ey takarlar
ve damlalara ayrı
lmadan necis suya ulaş
ı
r ve ona karı
ş
ı
rsa yine pak eder.
21- Çok suya bağlıbir musluk altı
nda yı
kanan necis bir ş
eyden dökülen su, eğer çok
suya bağlıolur ve necasetin koku, renk ve tadı
nıalmazsa temizdir.[2]
22- Çok suyun bir miktarıbuz tutar ve geriye kalan kı
smıda çok su miktarı
na
ulaş
mazsa, necaset değ
diğinde necis olduğu gibi buzdan eriyen kı
sı
m da necistir.
23- Çok su miktarı
nda olan bir suyun, bu miktardan azalı
p azalmadı
ğı
nda ş
üpheye
düş
ülürse, çok su hükmündedir; yani necis olan bir ş
ey onunla pak olur ve necasetin
ona isabet etmesiyle necis olmaz. Çok su miktarı
ndan az olan bir suyun, çok su
miktarı
na ulaş
ı
p ulaş
madı
ğı
nda ş
üpheye düş
ülürse, çok suyun hükmünü taş
ı
maz.
24- Suyun, çok su miktarı
nda olduğu iki yolla anlaş
ı
lı
r:
1) İ
nsanı
n kendisinin tespit etmesiyle
2) İ
ki adil erkeğin bildirmesiyle.
2- Az Su
25- Yerden kaynamayan ve çok su miktarı
ndan az olan suya "az su" denir.
26- Az su necis bir ş
eyin üzerine dökülür veya necis bir ş
ey ona isabet ederse, necis
olur. Ama yukarı
dan hı
zla necis bir ş
eyin üzerine dökülürse, necis ş
eye değen kı
smı
necis, yukarı
da kalan kı
smıise temizdir. Yine fı
skiye gibi tazyikle aş
ağı
dan yukarı
ya
bası
lan suyun üste olan kı
smı
na necaset değerse, aş
ağı
daki kı
smınecis olmaz; fakat
necaset alt kı
sma ulaş
ı
rsa yukarı
sıda necis olur.
27- Necaseti gidermek için necis olan bir ş
ey üzerine dökülen ve ondan ayrı
lan az su
necistir. Necasetin giderilmesinden sonra necislenmişş
eyi yı
kamak için üzerine
22
dökülüp ondan ayrı
lan az sudan da kaçı
nmak gerekir. Ama idrar ve dı
ş
kımahallini
temizleme amacı
yla kullanı
lan az su beşş
artla paktı
r:
1) Kullanı
lan suyun necaset vası
tası
yla tadı
nı
n, kokusunun ve renginin değ
iş
memesi.
2) Baş
ka bir necasetin ona değ
memesi.
3) İ
drar ve dı
ş
kı
yla birlikte kan gibi baş
ka bir necasetin dı
ş
arıçı
kmaması
.
4) Suyun içinde dı
ş
kızerrelerinin belli olmaması
.
5) Çı
kı
şyerinin kenarları
na normal miktardan fazla necasetin değmemesi.
3- Akarsu
28- Akarsu, yerden kaynayan ve akma hâlinde olan suya denir; örneğin kanal ve pı
nar
sularıgibi.
29- Akarsu, çok su miktarı
ndan az bile olsa, necaset değdiğinde tadı
, kokusu ve
renginden biri necaset vası
tası
yla değiş
medikçe paktı
r.
30- Akarsuya necaset değerse, necaset vası
tası
yla tadıveya kokusu ya da rengi
değiş
en miktarınecistir. Kaynağ
a bağlıolan kı
smı
, çok sudan az bile olsa paktı
r.
Kanalı
n diğer kı
sı
mlarıise çok su miktarıkadar olur veya tadı
, kokusu ve rengi
bozulmamı
şbölüm vası
tası
yla kaynağa bağ-lı
ysa [yani kaynakla diğer kı
sı
mlar
arası
nda kopukluk olmaksı
zı
n pak suyla bağ
lantı
lı
ysa] paktı
r; aksi hâlde necistir.
31- Akmayan çeş
me suyu, ondan su alı
ndı
ğı
nda tekrar kaynı
yorsa, akarsu
hükmündedir; yani ona necaset değ
diğinde, necaset vası
tası
yla tadı
, kokusu ve
renginden biri değiş
mediğ
i sürece temizdir.
32- Nehir kenarı
nda biriken ama akarsuya bağlıolan durgun su, akarsu hükmündedir.
33- Bazızamanlar kaynayan ve bazen kuruyan örneğin kı
ş
ı
n kaynayan ve yazı
n
kaynamasıkesilen bir pı
nar sadece, kaynadı
ğızamanlarda akarsu hükmündedir.
34- Hamam havuzunun suyu, çok su miktarı
ndan az olsa bile, çok su miktarı
nda olan
bir depoya bağlıolduğu sürece akarsu hükmündedir.
35- Musluk ve duş
lardan akan hamam boruları
ndaki su, çok su miktarı
ndaki suya
bağlı
ysa, akarsu hükmündedir. Şebeke boruları
ndaki su ise çok su miktarı
ndaki suya
bağlıolursa, çok su hükmündedir.
36- Yer üzerinde akan, ancak yerden kaynamayan su, çok su miktarı
ndan az ise
necaset değdiğinde necis olur. Ama hı
zla yukarı
dan aş
ağı
ya dökülürse, alt kı
smı
necasete değdiğinde üst kı
smınecis olmaz.
4- Yağ
mur Suyu
37- Üzerinde necasetin kendisi bulunmayan necaset-lenmişbir ş
eye, bir defa yağmur
yağarsa, yağmurun değdiği yerler pak olur; halı
, elbise ve benzeri ş
eyleri sı
kmak da
23
gerekmez. Ama iki üç damla yağması
nı
n da faydasıolmaz; "yağmur yağ
ı
yor"
denecek ş
ekilde yağmasıgerekir.
38- Yağ
mur, necaset üzerine yağar ve baş
ka bir yere de sı
zarsa, sı
zan su kendisiyle
birlikte necaset taş
ı
maz ve necasetin tadı
nıveya kokusunu yahut rengini almazsa
paktı
r. Öyleyse yağmur, kan üzerine yağar ve etrafa sı
zarsa, sı
zan suda bir zerre kan
olur veya kanı
n tadı
nıveya kokusunu yahut rengini almı
ş
sa necistir.
39- Bir yapı
nı
n tavanıveya damıüzerinde necasetin kendisi bulunursa, necis ş
eye
değip tavandan veya damdaki oluktan dökülen su, yağmur yağdı
ğımüddetçe temizdir.
Yağ
mur kesildikten sonra, dökülmekte olan suyun necasete değ
diği anlaş
ı
lı
rsa
necistir.
40- Necis olan yere (toprağa) yağmur yağarsa temiz olur. Eğer yağmur akar ve tavan
altı
ndaki necis bir yere ulaş
ı
rsa orayıda temizler.
41- Necis bir toprak, yağmur vası
tası
yla çamur olur ve su onu kaplarsa, temiz olur;
ama yalnı
zca nemlenirse temiz olmaz.
42- Yağ
mur suyu bir yerde toplanı
rsa, çok su miktarı
ndan az bile olsa, yağmur
yağdı
ğızaman, içerisinde necis bir ş
eyi yı
kasalar ve su, necasetin tadı
nıveya
kokusunu yahut rengini almazsa, o necis ş
ey temiz olur.
43- Necis bir yere serili olan pak yaygıüzerine yağmur yağar ve necis yer üzerinden
akarsa; yaygınecis olmaz, yer de pak olur.
5- Kuyu Suyu
44- Yerden kaynayan kuyu suyu, çok su miktarı
ndan az olsa bile, ona necaset
değdiğinde, necaset dolayı
sı
yla tadıveya kokusu yahut rengi değiş
mezse temizdir. Ne
var ki necasetlerden bazı
sıisabet ettiğinde konuyla ilgili tafsilatlıkitaplarda
açı
klandı
ğ
ıüzere belirli miktarda su çı
karı
lmasımüstehaptı
r.
45- Kuyuya düş
en necaset vası
tası
yla suyun tadıveya kokusu yahut rengi bozulursa,
kuyudaki mevcut su, ancak meydana gelen bozulma yok olduktan ve kuyudan
kaynayan suyla karı
ş
tı
ktan sonra temiz olur.
46- Bir çukurda biriken ve çok su miktarı
ndan az olan yağmur suyuna veya baş
ka bir
suya, yağmur kesildikten sonra necaset değerse necis olur.
SULARIN HÜKÜMLERİ
47- Anlamıönceden açı
klanmı
şolan muzaf su necis bir ş
eyi temizlemez, onunla
alı
nan abdest ve gusül (=boy abdesti) de batı
ldı
r.
48- Muzaf suya bir zerre kadar necaset değ
erse, necis olur. Ama hı
zla yukarı
dan necis
bir ş
eyin üzerine dökülürse, sadece necis ş
eye değen kı
sı
m necis olur ve yukarı
da
kalan kı
sı
m ise temizdir. Meselâ, gül suyunu, gülabdandan necis olan el üzerine
dökerlerse, ele ulaş
an kı
smınecis, ele ulaş
mayan kı
smıise temizdir. Yine fı
skiye gibi
aş
ağı
dan yukarıpüskürtülür ve necaset üst kı
smı
na değerse, alt tarafınecis olmaz.
24
49- Necis olan muzaf su, çok suya veya akarsuya, mu-zaf su denilmeyecek derecede
karı
ş
ı
rsa temiz olur.
50- Mutlak suyun, muzaf olup olmadı
ğ
ıbilinmezse mutlak su hükmünü taş
ı
r; yani
necis ş
eyi temizler, onunla abdest ve gusül almak da sahihtir. Muzaf bir suyun, mutlak
olup olmadı
ğıbilinmezse muzaf su hükmünü taş
ı
r; yani necis ş
eyi temizlemez ve
onunla alı
nan abdest ve gusül de batı
ldı
r.
51- Muzaf veya mutlak olduğu bilinmeyen bir suyun önceden muzaf veya mutlak
olduğu da bilinmezse, necaseti temizlemez ve onunla alı
nan abdest ve gusül de
batı
ldı
r. Ancak çok su miktarı
nda veya daha fazla olur ve necaset değerse necis
olması
na hükmedilmez.
52- Kan ve idrar gibi necasetlerin değmesiyle tadıveya kokusu yahut rengi değiş
en
su, çok su veya akarsu olsa bile necis olur. Ancak tadıveya kokusu ya da rengi, suyun
dı
ş
arı
sı
nda bulunan bir ş
eyin etkisiyle yitiren örneğin, suyun yakı
nı
nda bulunan bir
lâş
enin etkisiyle kokusunu yitiren su, necis olmaz.
53- İ
çine kan ve idrar gibi necasetler dökülen ve tadı
nıveya kokusunu ya da rengini
yitiren su, çok suya veya akarsuya bağlanı
r, üzerine yağmur yağar, rüzgâr yağmuru
onun üzerine döker, yağmur yağdı
ğızaman oluktan üzerine su akar ve bunlardan biri
neticesinde su eski hâline döner ve değiş
ikliği yok olursa temiz olur. Ama yağmur
suyu veya çok su veyahut akarsuyun ona karı
ş
mı
şolmasıgerekir.
54- Halıve elbise gibi sı
kı
lmasımümkün olan necis bir ş
ey, çok su veya akarsu ile
yı
kanı
nca, içindeki suyun çı
kacağış
ekilde sı
kı
lı
r veya suyun içerisinde hareket
ettirilir ve kendisi de bir defa yı
kamakla temizlenen ş
eylerden olursa, ondan dökülen
su temizdir. Ancak, iki defa yı
kamakla temizlenen ş
eylerden olursa, ikinci yı
kamadan
sonra dökülen su temizdir.
55- Önceden temiz olan ancak sonradan necis olup olmadı
ğıbilinmeyen su, temizdir.
Önceden necis olan ancak daha sonra pak olup olmadı
ğıbilinmeyen su, necistir.
56- Köpeğ
in, domuzun ve kâfirin artı
ğınecistir; yenmesi de haramdı
r. Eti yenilmeyen
hayvanları
n artı
ğı
, pak ama yenilmesi mekruhtur.
İ
DRAR VE BÜYÜK ABDESTLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
57- Bir insan, idrar ve büyük abdestini yaparken ve diğer zamanlarda kendi avret
yerini bulûğçağ
ı
na erenlerden -anasıve kı
z kardeş
i gibi kendine mahrem olanlardan
bile- ayrı
ca iyiyi ve kötüyü birbirinden ayı
rt eden deli ve çocuklardan gizlemesi
farzdı
r. Ancak karı
-kocanı
n, avret yerlerini birbirlerinden gizlemeleri gerekmez.
58- Avret mahallinin, özel bir ş
eyle örtülmesi gerek-mez; el vası
tası
yla örtülmesi de
yeterlidir.
59- İ
drar ve büyük abdest yapı
lı
rken bedenin ön tarafı
, yani karı
n ve göğüs ve arka
tarafıkı
bleye doğru olmamalı
dı
r.
25
60- İ
drar ve büyük abdest yaparken ön veya arka tarafıkı
bleye doğru olan bir
kimsenin, yalnı
zca avret mahallini kı
ble tarafı
ndan çevirmesi yeterli olmaz. Fakat,
bedeninin ön veya arka tarafıkı
bleye olmayan kimsenin farz ihtiyat gereği, avret
mahalli de kı
bleye doğru olmamalı
dı
r.
61- İ
drar ve büyük abdest temizliği yaparken ön veya arka tarafı
n kı
bleye doğru
olması
nda bir sakı
nca yoktur. Ama, idrar temizliği yaparken çı
kı
şmahallinden idrar
gelirse, bu durumda ön veya arka tarafı
n kı
bleye doğru olmasıharamdı
r.
62- Nâmahrem birinin kendisini bu hâlde görmemesi için önü veya arkasıkı
bleye
gelecek ş
ekilde oturmaya mecbursa, öyle yapmalıve kı
bleye doğru oturmalı
dı
r. Yine
baş
ka bir sebepten dolayıda ön veya arkasıkı
bleye gelecek ş
ekilde oturmaya mecbur
kalı
rsa, bir sakı
ncasıyoktur.
63- Farz ihtiyat gereği, idrar ve büyük abdest yaparlarken çocukları
n önleri veya
arkalarıkı
bleye doğ
ru getirilmemelidir. Ama çocukları
n kendileri kı
bleye doğru
otururlarsa, onlara engel olmak farz değ
ildir.
64- Dört yerde idrar ve büyük abdest yapı
lmasıharamdı
r:
1) Sahipleri izin vermedikçe çı
kmaz sokaklarda.
2) İ
zni olmayan birinin mülkünde.
3) Belirli bir grup için vakfedilmişyerlerde (örneğin bazımedreseler gibi).
4) Kendilerine bir saygı
sı
zlı
k sayı
ldı
ğıtakdirde müminlerin kabri üzerine.
65- Büyük pisliğin çı
kı
şyeri, üç durumda yalnı
zca su ile temizlenir:
1) Büyük pislikle birlikte kan gibi baş
ka bir necasetin gelmesi
2) Baş
ka bir necasetin büyük abdest mahalline değmesi
3) Çı
kı
şyerinin etrafı
nı
n normalden daha fazla bulaş
mı
şolması
.
Bu üç durum dı
ş
ı
nda çı
kı
şyeri hem suyla yı
kanabilir hem de ilerde anlatı
lacağıüzere
bez, taşve benzeri ş
eylerle temizlenebilir; ancak su ile temizlenmesi daha iyidir.
66- İ
drar mahalli, sudan baş
ka bir ş
eyle temizlenmez. Erkeklerin idrar kesildikten
sonra bir defa su ile yı
kamalarıkafidir. Ama farz ihtiyat gereği, kadı
nları
n ve idrarları
nor-mal mecrası
ndan baş
ka bir yolla çı
kanları
n iki defa yı
kamalarıgerekir.
67- Büyük abdest mahallinde, suyla yı
kandı
ğı
nda asla pislik kalmamalı
; ama renginin
ve kokusunun kalması
nda sakı
nca yoktur. İ
lk defası
nda pislikten bir zerre bile
kalmayacak ş
ekilde yı
kanı
rsa, ikinci kez yı
kamak gerekmez.
68- Büyük abdest mahalli taş
, toprak ve benzeri ş
eylerle temizlenmek istenilirse,
temizlenmesi sakı
ncalıolması
yla birlikte bu vaziyette namaz kı
lmanı
n sakı
ncası
26
yoktur ve oraya bir ş
ey değerse necis olmaz; orada kalan küçük zerrelerin ve
yapı
ş
kanlı
ğı
n da herhangi bir sakı
ncasıyoktur.
69- Büyük abdest mahallinin üç taşveya üç bez parçası
yla temizlenmesi gerekmez;
bir taş
ı
n veya bir bez parçası
nı
n etrafı
yla da temizlenmesi kafidir; hatta bir defayla
bile, pislik temizlenirse yeterlidir. Ancak kemik, tezek veya saygıgösterilmesi
gereken örneğin üzerine Allah'ı
n ismi yazı
lıolan kağı
t gibi ş
eylerle pislik mahalli
temizlenirse, bu durumla namaz kı
lı
namaz.
70- Avret mahallini temizleyip temizlemediğinden ş
üphe eden kimse, idrar ve büyük
abdestten sonra hemen kendisini temizlemeği kendine âdet edinmişolsa bile,
kendisini temizlemelidir.
71- Namazdan sonra, namaz öncesi avret mahallini temizleyip temizlemediğinde
ş
üphe ederse, kı
ldı
ğınamaz sahihtir. Ancak sonraki namazlar için kendisini
temizlemesi gerekir.
İ
DRAR TEMİ
ZLİ
ĞİUSÛLÜ (İ
STİ
BRA)
72- İ
stibra, erkeklerin idrardan sonra yaptı
klarımüste-hap bir ameldir ve değiş
ik
ş
ekilleri vardı
r, en iyisi ş
öyledir: İ
drar kesildikten sonra, eğer büyük abdest mahalli
necis olmuş
sa önce onu temizlemeli, sonra üç defa sol elin orta parmağı
yla büyük
abdest mahallinden alete kadar çekmeli ve daha sonra baş
parmağıaletin üzerine ve
ş
ahadet parmağ
ı
nıda aletin altı
na koyup üç defa dibinden sünnet yerine kadar çekmeli
ve sonra aletin ucunu üç defa sı
kmalı
dı
r.
73- İ
nsanı
n kendi hanı
mı
yla oynaş
ması
nı
n ardı
ndan çı
-kan ve ismine "mezy" denilen
ve yine bazen meniden sonra çı
kan ve "vezy" denen ı
slaklı
klar paktı
r. Bazen idrardan
sonra çı
kan ve "vedy" denilen ı
slaklı
ğa ise, idrar değmemiş
se paktı
r. Eğer insan
idrardan sonra istibra yapar ve sonra ondan bir su çı
kar, idrar veya bu sayı
lanlardan
biri olduğ
unda ş
üphe ederse pak sayı
lı
r.
74- İ
stibrâ (=özel idrar temizleme usûlü) yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
nda ş
üphe edilir ve
insandan bir rutubet gelir ancak pak veya necis olduğu bilinmezse necistir ve eğ
er
abdest alı
nmı
ş
sa batı
ldı
r. Ama temizlik usûlünün tam olarak yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
nda
ş
üpheye düş
ülür ve insandan bir rutubet gelir ancak pak olup olmadı
ğıanlaş
ı
lmazsa,
paktı
r; abdest de batı
l olmaz.
75- İ
drar temizleme usûlünü uygulamayan bir kimse, idrarı
n üzerinden bir müddet
geçtiği için, pislik yolunda idrar kalmadı
ğı
ndan emin olur, sonra bir rutubet görür ve
bunun pak olup olmadı
ğ
ı
nda ş
üphe ederse, o rutubet paktı
r ve abdesti de bozmaz.
76- İ
drardan sonra idrar temizliği usûlü uygulanı
p ab-dest alı
nı
r ve abdestten sonra
meni ya da idrar olduğu bilinen bir rutubet görülürse, farz ihtiyat gereği hem
gusledilmeli ve hem de abdest alı
nmalı
dı
r. Ama rutubet görülmeden önce abdest
alı
nmamı
ş
sa, yalnı
zca abdest alı
nmasıyeterlidir.
77- Kadı
n için idrar yaptı
ktan sonra istibra yoktur. Bir ı
slaklı
k görür de pak olup
olmadı
ğı
nda ş
üphe ederse paktı
r; onun abdest ve guslünü de bozmaz.
İ
DRAR VE BÜYÜK ABDESTLE İ
LGİ
LİMÜSTEHAP VE MEKRUHLAR
27
78- İ
drar ve büyük abdesti yaparken, kimsenin görmeyeceği bir yere oturmak, helâya
sol ayakla girmek ve helâdan sağayakla çı
kmak müstehaptı
r. Ayrı
ca idrar ve büyük
abdest yaparken, baş
ıörtmek ve bedenin ağı
rlı
ğı
nısol ayak üzerine vermek de
müstehaptı
r.
79- İ
drar ve büyük abdesti yaparken, güneşve aya karş
ıoturmak mekruhtur. Ancak
avret mahallini bir ş
eyle örterse mekruh olmaz. Ve yine rüzgâra karş
ı
, yol üzerine,
caddeye, sokağa, evin kapı
sı
nı
n önüne, meyve veren ağaçları
n altı
na idrar ve büyük
abdest yapmak ve o hâlde bir ş
ey yemek, fazla durmak ve sağel ile temizlik yapmak
mekruhtur. Ayrı
ca o hâlde konuş
mak da mekruhtur; ama mecbur kalı
r veya Allah'ı
zikrederse sakı
ncasıyoktur.
80- Ayakta idrar yapmak, bütün sulara özellikle durgun suya, böceklerin yuvaları
na
ve sert yerlere idrar yapmak mekruhtur.
81- İ
drar ve büyük abdest yapmayıgeciktirmek mekruhtur. Eğer zararıolacaksa
geciktirilmemesi gerekir.
82- Namazdan, uykudan ve cinsel iliş
kiden önce ve yine meni çı
kı
ş
ı
ndan sonra idrar
yapmak müstehaptı
r.
NECASETLER (Pİ
SLİ
KLER)
83- Necasetler (=pislikler) on bir tanedir:
1) İ
drar
2) Dı
ş
kı
3) Meni
4) Lâş
e
5) Kan
6) Köpek
7) Domuz
8) Kâfir
9) Şarap
10) Bira
11) Pislik yiyen devenin teri.
1-2- İ
drar ve Dı
ş
kı
28
84- İ
nsanla eti yenmeyen ve damarıkesildiğinde kanıakan (=sı
çrayan) her hayvanı
n
sidiği ve tersi necistir. Ama sivrisinek ve sinek gibi eti olmayan küçük hayvanları
n
pislikleri paktı
r.
85- Yenmesi haram olan kuş
ları
n pislikleri necistir.
86- Pislik yiyen hayvanları
n sidikleri ve tersleri necis-tir. Yine insanı
n cinsel temasta
bulunduğu hayvanı
n ve domuz sütü içerek geliş
ip büyüyen koyunun sidiği ve tersi
necistir.
3- Meni
87- Akı
cı(=sı
çrayan) kanıolan hayvanları
n menisi necistir.
4- Lâş
e
88- İ
ster kendisi ölmüşolsun, ister ş
er'î usûllere göre kesilmemişolsun, akı
cıkanı
olan hayvanı
n ölüsü necistir. Balı
k akı
cıkanıolmadı
ğı
ndan dolayısu içinde ölse bile
paktı
r.
89- Köpek gibi necis hayvanlar dı
ş
ı
ndaki ölü hayvanları
n yün, kı
l, kürk, kemik ve diş
gibi ruhu olmayan kı
sı
mlarıpaktı
r.
90- İ
nsan ve akı
cıkanıolan hayvandan diri iken et veya ruhu olan bölümleri
koparı
lı
rsa necistir.
91- Kendiliğinden düş
ecek duruma gelen dudak ve vücudun diğer yerlerine ait deri
parçaları
, koparı
lsa bile paktı
r. Ancak düş
me zamanıgelmeden koparı
lan derilerden
farz ihtiyat gereği kaçı
nı
lmalı
dı
r.
92- Ölen tavuğ
un karnı
ndan çı
kan yumurta, kabuğu sertleş
miş
se paktı
r; ama dı
ş
ı
nı
n
yı
kanmasıgerekir.
93- Ot yemeye baş
lamadan önce ölen kuzu ve oğlağı
n karnı
ndan çı
kan peynir mayası
temizdir; ama onun dı
şkı
smı
nı
n yı
kanmasıgerekir.
94- İ
nsanı
n yabancıülkelerden getirilen sı
vıilaç, esans, yağ, ayakkabıboyasıve
sabunun necis olduğ
una dair kesin bilgisi olmazsa, paktı
r.
95- Müslüman pazarları
nda satı
lan et, içyağıve hayvan derisi paktı
r. Bunlardan birisi
Müslümanı
n elinde olursa, yine paktı
r; ancak Müslümanı
n kâfirden aldı
ğ
ıve
hayvanı
nş
er'î usûllere göre kesilip kesilmediği hususunda araş
tı
rma yapmadı
ğı
bilinirse necistir.
5- Kan
96- İ
nsanı
n ve akı
cıkanıolan yani damarıkesildiğinde kanısı
çrayan her hayvanı
n
kanınecistir. Öyleyse balı
k ve sivri sinek gibi akı
cıkan taş
ı
mayan hayvanları
n kanı
paktı
r.
97- Şer'î usûllere göre kesilen eti yenen hayvandan normal miktarda kan aktı
ktan
sonra, damarlarda ve ette kalan kan paktı
r. Ama nefes alma veya baş
ıyukarı
da
olduğundan hayvanı
n bedenine geri dönen kan necistir.
29
98- Tavuk yumurtası
nda bulunan kan, necis değildir; ama farz ihtiyat gereği
yenilmemelidir. Eğer yumurtanı
n sarı
sı
yla karı
ş
tı
rı
lı
r ve böylece kan kaybolursa,
sarı
sı
nıda yemenin sakı
ncasıyoktur.
99- Süt sağ
ı
lı
rken bazen görülen kan necistir ve sütü de necis eder.
100- Diş
lerin arası
ndan çı
kan kan [necistir ve yutmak da haramdı
r; ama kan] ağzı
n
suyuyla karı
ş
ma sonucu kaybolursa paktı
r ve tükürüğü yutmanı
n sakı
ncasıda yoktur.
101- Ezilmeden dolayıtı
rnak veya deri altı
nda toplanan kan, kan denmeyecek bir
duruma gelirse paktı
r. Kan denebilecek durumda ise, tı
rnak veya deri delindiği
takdirde meş
akkati olmazsa, abdest ve gusül için kan dı
ş
arıçı
karı
lmalı
dı
r; eğer
meş
akkati olursa, çevresi necaset fazlalaş
tı
rı
lmayacak biçimde yı
kanmalı
dı
r. Abdest
ve gusül alı
rken bez veya benzeri bir ş
eyle üzerini örtüp, ı
slak elle bez üzerine mesh
edilmelidir.
102- Deri altı
nda toplananı
n, ölü kan veya etin ezilme sonucu o hâle gelmişolduğu
bilinmezse paktı
r.
103- Yemek kaynarken içine bir zerre kadar kan düş
erse, bütün yemek ve onun kabı
necis olur, kaynama, sı
caklı
k ve ateşpaklayı
cıdeğildir.
104- Yara iyileş
irken, etrafı
nda meydana gelen irinin kanla karı
ş
tı
ğıbilinmezse paktı
r.
6-7- Köpek ve Domuz
105- Karada yaş
ayan köpek ve domuz, onları
n kı
lı
, ke-miği, pençesi, tı
rnağıve
rutubetleri necistir; ama deniz do-muzu ve köpeği paktı
r.
8- Kâfir
106- Kâfir yani Allah'ıinkar eden veya Allah'a ortak koş
an ya da peygamberlerin
sonuncusu olan Hz. Muhammed b. Abdullah'ı
n (Allah'ı
n salât-u selâmıüzerine olsun)
peygamberliğ
ini kabul etmeyen kimse, necistir. Bunları
n birinde ş
üphesi olan kimse
de aynı
dı
r. Yine zarurî yani namaz ve oruç gibi Müslümanları
n dinin bir parçası
olarak kabul ettiğ
i apaçı
k hükümleri inkar eden kimse, inkar ettiği konunun dinin
zarurî [tartı
ş
ma götürmez apaçı
k] hükümlerinden olduğunu bilir ve onu inkar etmesi,
Allah'ı
n varlı
ğı
nı
, birliğini veya nübüvveti inkar etmeye yol açarsa, necis-tir. İ
nkar
ettiği ş
eyin, dinin tartı
ş
ma götürmez apaçı
k hükümlerinden olduğunu bilmezse, böyle
birisinden kaçı
nmak gerekli olmasa da, müstehap ihtiyattı
r.
107- Kâfirin bütün bedeni hatta tı
rnağı
, kı
lıve bütün rutubeti necistir.
108- Babası
, anasıve dedesi kâfir olan, bulûğçağı
na ermemişçocuk da necistir. Eğer
bunlardan biri Müslüman ise çocuk paktı
r.
109- Müslüman olup olmadı
ğ
ıbilinmeyen bir kimse pak sayı
lı
r; ama Müslümanları
n
diğer hükümlerine haiz de-ğildir. Meselâ, Müslüman bir hanı
m alamaz ve Müslüman
mezarlı
ğ
ı
na gömülmemelidir.
30
110- On iki Ehlibeyt İ
mamları
ndan birine küfreden veya onlara düş
manlı
k besleyen
bir Müslüman necistir.
9- Şarap
111- Şarap ve insanısarhoşeden her ş
ey, kendiliğinden sı
vıolursa necistir. Afyon ve
esrar gibi kendiliğinden sı
vıolmayan sarhoşedici ş
eyler, içine bir ş
ey katı
lı
p sı
vıhâle
getirilse bile paktı
r.
112- Kapı
, masa, sandalye ve benzeri ş
eylerin boyanmasıiş
inde kullanı
lan ispirtonun
sı
vıolan sarhoşedici ş
ey-den yapı
ldı
ğıbilinmezse paktı
r.
113- Üzüm ve üzüm suyu kendiliğinden kaynarsa, içilmesi haramdı
r; ama necis
değildir; sarhoşedici olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa necistir. Eğer piş
irmek suretiyle de kaynarsa,
içilmesi haramdı
r; ama necis değildir.
114- Hurma, çekirdekli ve çekirdeksiz kuru üzüm ve onları
n suyu kaynarsa paktı
r ve
içilmesi de helâldir.
10- Bira
115- Arpadan çı
karı
lan ve arpasuyu denilen bira necis-tir. Ama doktor denetiminde
arpadan çı
karı
lan ve mâü'ş
-ş
air denilen su paktı
r.
Haram Yolla Cünüp Olan Kİ
mseden ÇIkan Ter
116- Haram yolla cünüp olan kimseden çı
kan ter, necis değildir; ama farz ihtiyat
gereği tere bulaş
mı
şbeden veya elbise ile namaz kı
lı
nmamalı
dı
r.
117- İ
nsan, Ramazan ayı
nda oruçlu olma durumu gibi cinsel iliş
kide bulunmanı
n
haram olduğu zamanlarda kendi eş
iyle cinsel iliş
kide bulunursa, farz ihtiyat gereği
cünüp hâlinde çı
kan teriyle namaz kı
lmaktan kaçı
nmalı
dı
r.
118- Haramdan cünüp olan kimse, vaktin darlı
ğı
ndan dolayıgusül yerine teyemmüm
eder ve teyemmümden sonra terlerse, farz ihtiyat gereği namazda kendi terinden
kaçı
nmalı
dı
r. Ama baş
ka bir özürden dolayıteyemmüm ederse kaçı
nmasıgerekmez
[ve öylece namaz kı
labilir].
119- Bir kimse, haramdan cünüp olur, daha sonra kendi eş
iyle cinsel iliş
kide
bulunursa, farz ihtiyat gereği namazda kendi terinden kaçı
nmalı
dı
r. Ama ilk önce
kendi eş
iyle cinsel iliş
kide bulunur ve sonra da haramdan cünüp olursa, cünüp hâlinde
çı
kan terinden kaçı
nmasıgerekmez.
11- Pislik Yiyen Devenin Teri
120- Necaset yiyen deveden çı
kan ter necistir. Ama diğer hayvanlar necaset yiyici
olurlarsa, çı
kan terlerinden kaçı
nmak gerekmez.
NECASETİTESPİ
T ETME YOLU
121- Bir ş
eyin necis olduğu üç yolla anlaş
ı
lı
r:
1) İ
nsanı
n kendisinin yâkin etmesiyle. Eğer bir ş
eyin necis olduğuna dair zannıolursa
(=büyük ihtimal verirse) kaçı
nmasıgerekmez. Buna göre lâubâli, necislik ve temizliğ
i
31
gözetmeyen insanları
n yemek yediği kahvehane ve lokantalarda verilen yemeğin
necis olduğuna dair kesin bilgi olmazsa, orada yemek yemenin sakı
ncasıyoktur.
2) Bir kimsenin elinde bulunan ş
eyin necis olduğunu söylemesiyle. Meselâ, insanı
n
hanı
mıya da hizmetçisinin, elinde bulunan kap veya baş
ka bir ş
eyin necis olduğunu
söylemesi gibi.
3) İ
ki âdil erkeğin bildirmesiyle. Bir âdil kiş
i bile bir ş
eyin necis olduğunu söylerse,
farz ihtiyat gereği ondan ka-çı
nı
lmalı
dı
r.
122- Bilgisizliği yüzünden bir ş
eyin meselâ, haramdan cünüp olan kimseden çı
kan
terin pak veya necis olduğ
unu bilmezse, konunun hükmünü sorup öğrenmesi gerekir.
Ama hükmü bildiği hâlde bir ş
eyin pak veya necis olduğunda ş
üpheye düş
erse,
meselâ kanı
n necis olduğunu bilir de bir ş
eyin kan olup olmadı
ğ
ı
nda ya da insan kanı
veya sivri sinek kanıolduğundan ş
üpheye düş
erse, o ş
ey paktı
r.
123- Önceden necis olan bir ş
eyin sonradan temizlenip temizlenmediğinden ş
üpheye
düş
ülürse, necis olduğ
una hükmedilir ve önceden pak olan bir ş
eyin sonradan necis
olup olmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse pak olduğuna hükmedilir. Hatta necis veya pak
olduğunu araş
tı
rı
p öğrenme imkanıolsa bile, araş
tı
rmasıgerekmez.
124- Kullandı
ğıiki kaptan veya giydiği iki elbiseden birinin necis olduğunu bilir,
ancak hangisi olduğ
unu bilmezse, her ikisinden de sakı
nmasıgerekir. Hatta eğer
meselâ, iki elbiseden birinin necis olduğunu bilir, ancak bunun kendi elbisesi mi,
yoksa baş
kası
nı
n malıolup hiç kullanmayacağıelbise mi olduğunu bilmezse, yine
gerekli olmasa da, ihtiyat gereği kendi elbisesinden kaçı
nmalı
dı
r.
PAK ŞEYLER NASIL NECİ
S OLUR?
125- Pak ş
ey necis bir ş
eye değer ve onlardan biri veya her ikisi rutubeti birbirine
geçecek ş
ekilde ı
slak olursa, pak olan ş
ey necis olur. Ama rutubetleri birbirine
geçmeyecek kadar az olursa, pak olan ş
ey necis olmaz.
126- Pak olan ş
ey necis bir ş
eye değer ve insan her ikisinin veya birisinin ı
slak olup
olmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse, pak olan ş
ey necis olmaz.
127- Hangisinin necis, hangisinin pak olduğu bilinmeyen iki ş
eyden birine yaşbir ş
ey
değerse, necis olmaz. Ama birisi önceden necis olur ve sonradan temizlenip
temizlenmediği hakkı
nda herhangi bir bilgi olmazsa, pak ş
ey ona değdiği takdirde
necis olur.
128- Yer, kumaşve benzeri ş
eyler ı
slak olduğunda, sadece necasetin değdiği alan
necis olur; diğer taraflarınecis olmaz. Salatalı
k, kavun ve benzeri ş
eyler de böyledir.
129- Şı
ra ve yağ, sı
vıve akı
cıhâlde iken, herhangi bir noktası
na necaset isabet ederse,
hepsi necis olur; ama akı
cıdeğil de katıolursa hepsi necis olmaz.
130- Sinek veya benzeri bir hayvan, ı
slak olan necis bir ş
eyin üzerine konduktan
sonra, ı
slak olan pak bir ş
eyin üzerine konar ve insan, hayvanı
n necaseti kendisiyle
birlikte taş
ı
dı
ğı
nıbilirse, pak ş
ey necis olur; eğer bilmezse paktı
r.
32
131- Bedenin terleyen kı
smınecis olur ve ter de oradan baş
ka yerlere akarsa, terin
ulaş
tı
ğ
ıher yer necis olur. Ter, olduğu yerden baş
ka bir yere akmazsa, bedenin diğer
kı
sı
mlarıpaktı
r.
132- İ
çinde kan olan balgam ve sümüğün sadece kan olan kı
sı
mlarınecis, diğer
kı
sı
mlarıpaktı
r. Öyleyse balgam ve sümük ağ
ı
z ve burnun dı
şkı
smı
na değerse,
sadece balgam ve sümüğün necis kı
smı
nı
n değdiği kesin olarak bilinen yerler necis
olur ve ş
üphe edilen yerler ise paktı
r.
133- Altıdelik olan bir ibrik, necis bir zemin üzerine konulur ve altı
nda ibrikteki
suyla bir sayı
labilecek ş
ekilde su birikirse, ibriğin suyu necis olur. Ama eğer ibrikten
akan suyu yer içine çeker veya ibrikten boş
alan su, içindeki suyla bir sayı
lmayacak
ş
ekilde akar ve altı
nda birikmezse, ibriğ
in suyu necis olmaz.
134- Bedene batı
p necasete ulaş
an bir ş
ey, dı
ş
arıçı
karı
ldı
ğı
nda necasete bulaş
ı
k
değilse paktı
r. Buna göre, büyük abdest mahalline sokulan tenkı
ye aleti ve suyu veya
bedene batan iğne, bı
çak ve benzeri ş
eyler dı
ş
arıçı
karı
ldı
ğı
nda necaset bulaş
mı
ş
olmazsa necis değildir. Aynış
ekilde tükürük ve sümük de içeride kana değer ve dı
ş
arı
çı
karı
ldı
ğı
nda kanlıolmazsa, necis değildir.
NECASETLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
135- Kur'ân'ı
n yazıve sayfası
nınecis etmek haramdı
r. Necis olduğunda, hemen
yı
kanmasıgerekir.
136- Kur'ân'ı
n cildi necis olduğunda, Kur'ân'a saygı
sı
zlı
k sayı
ldı
ğıtakdirde yı
kanması
gerekir.
137- Kur'ân'ı
, ölü hayvan ve kan gibi necasetlerin üzerine koymak, necaset kuru bile
olsa haramdı
r ve Kur'ân'ı
n onun üzerinden kaldı
rı
lmasıfarzdı
r.
138- Kur'ân'ı
n bir harfini bile necis mürekkeple yazmak haramdı
r. Yazı
ldı
ğıtakdirde
yı
kanmalıveya yontma ve benzeri bir yolla silinmelidir.
139- Farz ihtiyat gereği kâfire Kur'ân vermekten sakı
nı
lmalı
dı
r. Kâfirin elinde Kur'ân
görüldüğünde imkan dahilinde alı
nmalı
dı
r.
140- Kur'ân sayfasıveya üzerinde Allah'ı
n, Resululla-h'ı
n (s.a.a) veya Ehlibeyt
İ
mamları
nı
n (a.s) adıyazı
lıbir kağı
t gibi, saygıgösterilmesi gereken bir ş
ey, tuvalete
düş
erse, onu dı
ş
arıçı
karı
p yı
kamak, masrafıbile gerektirse, farzdı
r. Eğer çı
karmak
mümkün olmazsa, o sayfanı
n çürüdüğ
üne yâkin edilene dek o tuvalet
kullanı
lmamalı
dı
r. Yine Türbet (Hz. Hüseyin'in -a.s- türbesine ait toprak) tuvalete
düş
er ve onu çı
karmak mümkün olmazsa, dağı
lı
p tamamen yok olması
ndan emin
olana dek o tuvalet kullanı
lmamalı
dı
r.
141- Necis olan ş
eyi yeyip içmek haramdı
r. Yine zararıolduğu takdirde necasetin
kendisini çocuklara yedirmek haramdı
r; hatta farz ihtiyat gereğ
i zararlıolmasa bile
necaseti çocuklara yedirmekten sakı
nı
lmalı
dı
r. Ama necis olmuşyemekleri çocuğa
yedirmek haram değildir.
33
142- Yı
kanı
p temizlenmesi mümkün olan necis bir ş
eyi satarken veya âriyet (=ödünç)
verirken, necis olduğunu söylememenin sakı
ncasıyoktur. Ama eğer, satı
n veya âriyet
alan kimsenin bunu yeme ve içmede kullanacağıbilinirse, necis olduğunun
söylenmesi gerekir.
143- Eğer bir kimse, birinin necis olan bir ş
eyi yediğini veya necis elbiseyle namaz
kı
ldı
ğ
ı
nıgörürse, ona söylemesi gerekmez.
144- Evinin veya yaygı
sı
nı
n bir yeri necis olan kimse, o eve giren kimselerin beden
veya elbise veya baş
ka bir ş
eylerinin rutubetli olarak necis yere değdiğini görürse,
onlara söylemesi gerekmez.
145- Ev sahibi, yemek yerken yemeğin necis olduğunu anlarsa, misafirlere söylemesi
gerekir. Misafirlerden biri anlarsa, diğerlerine söylemesi gerekmez; ama birbirleriyle
olan iliş
kilerinin çok sı
kıolduğ
undan söylemediği takdirde kendisinin de necis
olacağı
nıbiliyorsa, yemekten sonra onlara söylemesi gerekir.
146- Ariyet alı
nan ş
ey necis olur ve sahibinin onu yeyip içmede kullanacağıbilinirse,
ona söylenilmesi farzdı
r.
147- İ
yiyi ve kötüyü birbirinden ayı
rt edebilen bir çocuk, bulûğçağıyakı
n olsa bile
necis bir ş
eyi yı
kadı
ğı
nısöylerse onu yeniden yı
kamak gerekir; ama elinde bulunan
bir ş
eyin necis olduğunu söylerse, farz ihtiyat gereği o ş
eyden kaçı
nmak gerekir.
Ancak bulûğçağıyaklaş
mı
şolan bir çocuğun sözlerinin geçerli ve muteber oluş
u,
uzak bir görüşdeğ
ildir.
TEMİ
ZLEYİ
CİÇEŞİ
TLERİ
148- On ş
ey necaseti temizler ve onlara mutahhirat (=temizleyiciler) denir:
1) Su.
2) Yer.
3) Güneş
.
4) Hâl değiş
me (=istihâle).
5) İ
ntikâl.
6) İ
slâm.
7) Tabeiyet.
8) Necasetin giderilmesi.
9) Necaset yiyen hayvanıtemizleme usûlü (=istibrası
).
10) Müslümanı
n [bir süre] görünmemesi.
Bunlarla ilgili hükümler ayrı
ntı
ları
yla ilerideki konularda açı
klanacaktı
r.
34
1- Su
149- Su, dört ş
artla necis bir ş
eyi temizler:
1) Mutlak olmalı
. O hâlde gülsuyu ve salkı
m söğütten çı
karı
lan esans gibi muzaf su,
necis bir ş
eyi paklamaz.
2) Pak olmalı
.
3) Necis bir ş
eyi yı
karken mevcut su, muzaf suya dönüş
memeli ve onun renk, tat ve
kokusundan biri, necaset vası
tası
yla değiş
memeli.
4) Necis bir ş
eyi yı
kadı
ktan sonra, onda necasetin kendisi kalmamalı
.
Necis olan bir ş
eyin az su ile yani çok su miktarı
ndan az suyla paklanması
nı
n diğ
er
bir takı
mş
artlarıda vardı
r ki bunlara sonraki konularda değinilecektir.
150- Necis bir kabı
n az su ile üç defa yı
kanmasıgerekir. Hatta çok su ve akarsuda
gerçi bir defa yı
kamanı
n yeterli olacağıgörüş
ünün, bize göre daha tercih edilir bir
görüşolması
na rağmen üç defa yı
kamak, ihtiyata uygundur. Ancak bir kabıköpek
yalamı
ş
sa ya da o kaptan su veya baş
ka bir sı
vış
ey içmiş
se, önce temiz toprakla
ovmalıve ardı
ndan farz ihtiyat gereği iki defa çok su, akarsu veya az su ile
yı
kanmalı
dı
r. Aynış
ekilde köpeğin salyası
nı
n aktı
ğ
ıkabıda farz ihtiyat gereği
yı
kamadan önce toprakla ovmak gerekir.
151- Köpeğ
in ağzı
nısürdüğü kabı
n girişkı
smı
nı
n dar olmasınedeniyle toprakla
ovulamazsa, mümkün olduğu takdirde bir tahta parçası
nı
n ucuna bez bağlayı
po
ş
ekilde kabıtoprakla ovmak gerekir. Aksi takdirde kabı
n paklanmı
şolmasıkesinlik
kazanamaz [ve böylece o kabı
n kullanı
lmasıda sakı
ncalıolur].
152- Domuzun, içinde sı
vıbir ş
ey içtiği kap, az su ile yedi kez yı
kanmalı
dı
r. Farz
ihtiyat gereği çok su ve akarsuda da yedi kez yı
kanmalı
dı
r. Kabı
n toprakla ovulması
gerekmez, ancak toprakla ovmak müstehap ihtiyata uygundur. Domuzun bir ş
eyi
yalamasıda farz ihtiyat gereği su içmesi hükmünü taş
ı
r.
153- Şarap vası
tası
yla necis olan bir kap, az su ile yı
kanacaksa üç defa yı
kanmalı
dı
r,
daha iyisi yedi defa yı
kanması
dı
r.
154- Necis çamurdan yapı
lmı
şveya içine necis su iş
lemişolan bir testi, akarsu veya
çok su içine bı
rakı
lı
rsa, suyun ulaş
tı
ğıher yer temizlenir. Eğer onun içyüzünün de
temiz olmasıistenirse çok su veya akarsuda, su her tarafı
na iş
leyinceye kadar
bı
rakı
lmalı
dı
r; yalnı
zca ı
slatı
lmasıve rutubetli olmasıyeterli olmaz.
155- Necis bir kabı
n az suyla paklanmasıiki ş
ekilde olur:
1) Üç defa doldurulup boş
altı
lı
r.
2) Üç defa içerisine bir miktar su dökülür ve her defası
nda necis yerlerine ulaş
acak
ş
ekilde su çalkalanı
r ve boş
altı
lı
r.
35
156- Kazan ve küp gibi büyük kaplar necis olduğunda, üç kez suyla doldurulup
boş
altı
lı
rsa pak olur. Yine her tarafı
nıkapsayacak ş
ekilde yukarı
dan üzerine su
dökülür ve her defası
nda dibinde toplanan su dı
ş
arıboş
altı
lı
rsa pak olur. Ancak farz
ihtiyat gereği her defası
nda sularıdı
ş
arıçı
karmak için kullanı
lan kap yı
kanmalı
dı
r.
157- Eğer necis olan bakı
r ve benzeri ş
eyler eritilir ve yı
kanı
rsa, dı
şkı
smıpak olur.
158- İ
drar vası
tası
yla necis olan bir tandı
rı
n üzerine, her tarafı
nıkapsayacak ş
ekilde
iki kez yukarı
dan su dökülürse temizlenir. İ
drar dı
ş
ı
nda baş
ka bir ş
eyle necis
olduğunda, necaset giderildikten sonra, üzerine söylendiği ş
ekilde bir kez su
dökülürse yeterli olur. Tandı
rı
n içine bir çukur kazarak, suları
n orada toplanması
nı
sağlamak ve suyu boş
altmak ve daha sonra çukuru temiz toprakla doldurmak daha
iyidir.
159- Necis bir ş
eyin necaseti giderildikten sonra, necis olan kı
sı
mları
n tamamı
na su
ulaş
acak ş
ekilde bir kez, çok su veya akarsuya sokulursa pak olur. Farz ihtiyata göre
yaygı
, elbise ve benzeri ş
eylerin içindeki su dı
ş
arıçı
kacak ş
ekilde sı
kı
lmalarıveya
hareket ettirilmeleri gerekir.
160- İ
drar vası
tası
yla necis olmuşbir ş
ey az su ile yı
kanmak istenirse, bir defa üzerine
su dökülüp su ondan ayrı
ldı
ktan sonra, artı
koş
eyde idrar kalmazsa, ikinci defa
üzerine su döküldüğünde pak olur. Ancak, elbise, yaygıve benzeri ş
eylerde, her defa
su döküldükten sonra sı
kı
larak "güsale" dı
ş
arıçı
karı
lmalı
dı
r. (Güsale, genelde yı
kama
anı
nda ve yı
kadı
ktan sonra yı
kanan ş
eyden kendiliğinden veya sı
kmak suretiyle akan
sudur.)
161- Yemek yemeye baş
lamı
şve domuz sütü içmemişsüt emen çocuğun idrarı
vası
tası
yla necislenmişbir ş
eyin üzerine bütün necis yerlere ulaş
acak ş
ekilde bir kez
su dökülürse temizlenir; ama bir kez daha su dökülmesi müste-hap ihtiyata uygundur.
Elbise, yaygıve benzeri ş
eyleri de sı
kmak gerekmez.
162- İ
drar dı
ş
ı
nda baş
ka bir ş
ey vası
tası
yla necis olan bir ş
eyin necaseti giderildikten
sonra üzerine bir kez su dökülür ve su süzülürse temizlenir. Yine üzerine birinci kez
su dökülürken necaseti giderilir ve daha sonra ikinci kez onun üzerinden su geçerse
pak olur. Ancak her hâlükârda elbise ve benzeri ş
eylerin güsalesi dı
ş
arıçı
karı
lması
amacı
yla sı
kı
lmalarıgerekir.
163- İ
ple örülmüşnecis hası
r, çok su veya akarsuya sokulursa, necaset kaybolduktan
sonra pak olur.
164- Dı
ş
ınecis olan buğday, pirinç, sabun ve benzeri ş
eyler çok su veya akarsuya
sokulmakla temizlenirler. Ancak içleri necis olursa pak olmazlar.
165- İ
nsan necis suyun sabunun içine geçip geçmediği hakkı
nda ş
üphe ederse, içinin
pak olduğuna hükmedilir.
166- Pirinç, et ve benzeri ş
eylerin dı
şkı
sı
mlarınecis olduğunda onlarıbir kaba koyup
üç kez üzerinden su döküp boş
altmakla pak olur ve içine konulan kap da pak olur.
Ancak sı
kı
lmasıgereken elbise veya baş
ka bir ş
ey bir kaba konulup yı
kamak
36
istenilirse, üzerine su döküldüğ
ü her defa sı
kı
lmalıve kabıeğerek içinde toplanan su
dökülmelidir.
167- Çivit ve benzeri bir renkle boyanmı
şnecis bir elbise çok su veya akarsuya
sokulur ve su elbisenin rengiyle muzaf suya dönüş
meden önce her tarafı
nıkapsarsa,
sı
kı
ldı
ğı
nda renkli veya muzaf su süzülse bile, elbise pak olur.
168- Çok su veya akarsuda yı
kandı
ktan sonra elbise üzerinde örneğin suyun balçı
ğı
görülürse, ancak bunun, suyun geçmesine engel olduğ
u ihtimali verilmezse elbise
paktı
r.
169- Suda yı
kandı
ktan sonra elbise ve benzeri ş
ey üzerinde çamur veya çöğen otu
parçalarıgörülürse, çamur ve çöğen otunun suda yı
kandı
ğıbilindiği takdirde paktı
r;
ama necis su, çamurun veya çöğen otunun içine iş
lemişolursa, çamur veya çöğen
otunun dı
ş
ıpak, içi necistir.
170- Necis bir ş
eyden necasetin kendisi giderilmedikçe pak olmaz; ama necasetin
kokusu veya renginin kalması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Öyleyse elbisede bulunan kan
giderildikten sonra yı
kanı
r, ancak kanı
n rengi kaybolmazsa paktı
r. Ama koku veya
renk dolayı
sı
yla necaset zerrelerinin kaldı
ğıbilinir veya ihtimal verilirse necistir.
171- Vücutta bulunan necaset çok su veya akarsuda giderilirse, beden pak olur ve
dı
ş
arıçı
kı
p tekrar suya girmek gerekmez.
172- Diş
lerin arası
na giren necis yemek, ağza necis yemeğin her tarafı
na ulaş
acak
ş
ekilde su alı
p çalkalamakla temiz olur.
173- [Necis olan] saç ve sakal fazla ise, az suyla yı
kandı
ğı
nda güsalenin süzülmesi
için sı
kı
lmalı
dı
r.
174- Elbise veya bedenin herhangi bir yeri az su ile yı
kanı
rsa, yı
kanan yerin bitiş
ik
çevresi (ki necis yeri yı
karken genellikle orasıda necis olur); necis mahallini
temizlemek amacı
yla dökülen suyun bitiş
ik çevresine akmasıve necis yerin
temizlenmesiyle temiz olur. Yine necis bir ş
eyin yanı
na konulan temiz bir ş
ey de her
ikisinin üzerine su dökülmesiyle temiz olur. Öyleyse necis bir parmağ
ıyı
kamak için
bütün parmakları
n üzerine su dökülür ve necis su da hepsine değerse, necis parmağı
n
temizlenmesiyle bütün parmaklar da temizlenir.
175- Necis olan et ve kuyruk da diğer ş
eyler gibi suda yı
kanı
r [ve suyla temizlenir].
Beden veya elbise biraz yağlıolur da suyun geçmesine engel olmazsa, yine aynı
dı
r.
176- Kap veya beden, necis olduktan sonra suyun bunlara ulaş
ması
nıengelleyecek
ölçüde yağlıolursa, yı
kanı
ldı
ğ
ı
nda ilk önce suyun bunlara ulaş
ması
nısağlamak
amacı
yla yağlarıgiderilmelidir.
177- Necasetin kendisini bulundurmayan necis bir ş
ey, çok suya bağlıbir musluk
altı
nda bir defa yı
kanı
rsa pak olur. Necaseti kendisinde bulundurursa, ancak necaset
musluk altı
nda olma veya baş
ka bir ş
ey vası
tası
yla giderilir ve süzülen su necasetin
rengini veya tadı
nıya da kokusunu almazsa, musluk suyuyla pak olur. Ama ondan
37
süzülen su, necasetin tat, renk ve kokusundan birini alı
rsa, süzülen suda necasetin izi
yani koku, renk ve tadıkalmayı
ncaya kadar musluk altı
nda tutulmalı
dı
r.
178- Bir ş
eyi yı
kadı
ktan ve temizlendiğine dair kesin bilgi edindikten sonra,
yı
kamadan önce necaseti giderip gidermediğine dair ş
üpheye düş
erse, yı
karken
necaseti gidermeğ
e dikkat ve ilgi göstermiş
se, paktı
r. Ancak yı
karken, necaseti
gidermek ilgi alanı
nda değilmişise müstehap ihtiyat gereği, ikinci kez yı
kamalı
dı
r.
179- Üzerinden su akı
tı
lamayan yer (toprak) necis olursa, az suyla temizlenmez. Ama
ince veya iri kumla kaplıolan bir yer, üzerine su döküldüğünde, su ince ve iri kumdan
ayrı
lı
p alta geçtiğ
inden, az suyla temizlenir, ancak kumları
n altınecis kalı
r.
180- Taşve tuğ
la döş
eli yer ve suyu içine emmeyen sert yer necis olduğunda, az su ile
temizlenir; ancak su akı
ncaya kadar dökülmelidir. Dökülen su bir delikten dı
ş
arı
akarsa bütün yer temizlenir; dı
ş
arıakmazsa, suyun toplandı
ğıyer necis olarak kalı
r.
Böyle olmamasıiçin suyun toplanabileceğ
i bir çukur kazı
lmalı
, sonra su dı
ş
arı
alı
nmalıve çukur da pak toprakla doldurulmalı
dı
r.
181- Tuz taş
ıve benzeri ş
eylerin dı
şkı
smınecis olursa, çok sudan az miktardaki bir
suyla da temizlenir.
182- Eğer erimişnecis bir ş
ekerden kesme ş
eker yapı
lı
p çok su veya akarsuya
daldı
rı
lı
rsa temizlenmez.
2- Yer
183- Yer, ayağı
n ve necis ayakkabı
nı
n altı
nıüç ş
artla temizler:
1) Yer temiz olmalı
.
2) Kuru olmalı
.
3) Ayağ
ı
n veya ayakkabı
nı
n altı
nda kan ve idrar gibi necaset veya örneğin çamur gibi
necislenmişbir ş
ey olursa, yol yürümek veya ayağıyere sürtmekle giderilmelidir.
Yine yer; toprak, taş
, tuğla ve benzeri ş
eyle döş
eli olmalı
dı
r. Halı
, hası
r ve çimen
üzerinde yürümekle necis ayak veya ayakkabı
nı
n altıtemizlenmez. Yol yürüme
dı
ş
ı
nda baş
ka bir ş
ey vası
tası
yla necis olan ayak ve ayakkabıaltı
nı
n, yol yürümekle
temizlenmesi ş
üphelidir [kesin değildir].
184- Necis olan ayak ve ayakkabıaltı
nı
n ağaçla döş
enmişbir yer veya asfalt üzerinde
yol yürümekle temizlenmesi ş
üphelidir. Hatta temizlenmemesi, daha güçlü görüş
tür.
185- Ayak ve ayakkabıaltı
nı
n temizlenmesi için her ne kadar on beşadı
mdan
yürümekle az veya yere sürtmekle necaset giderilirse de on beşadı
m veya daha fazla
yürümek daha iyidir.
186- Necis olan ayak ve ayakkabıaltı
nı
nı
slak olmasıgerekmez, kuru olsa da yol
yürümekle temizlenir.
187- Yol yürümekle temiz olan necis ayak veya ayakkabıaltı
nı
n, normalde çamura
bulaş
an diğer kı
sı
mlarıda yer veya toprağı
n onlara değmesiyle temizlenir.
38
188- Elleri ve dizleri üzerinde yol yürüyen birisinin el ve dizleri necis olursa, el ve
dizlerinin yol gitmekle temizlenmesi ş
üphelidir. Yine bastonun alt kı
smı
, yapma
ayakları
n alt kı
smı
, hayvanları
n nalı
, otomobil ve fayton tekerleğ
i ve benzerinin de
yol gitmekle temizlenmesi ş
üphelidir.
189- Yol gittikten sonra ayağı
n altı
nda veya ayakkabı
nı
n altı
nda [normalde]
görünmeyen küçük necaset zerreleri kalı
rsa, o zerrelerin de giderilmesi gerekir; ama
necasetin koku ve renginin kalması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
190- Ayakkabı
nı
n içi ve ayak altı
nı
n yere değmeyen kı
smı
, yol gitmekle temizlenmez.
Çorap altı
nı
n da yol gitmekle temizlenmesi ş
üphelidir. Ama çorabı
n alt kı
smıderiden
yapı
lmı
şolursa yol gitmekle temizlenir.
3- Güneş
191- Güneş
, yeri, binayı
, kapıve pencere gibi binalarda kullanı
lan ş
eyleri ve ayrı
ca
binanı
n bir parçasısayı
lan duvara çakı
lıçiviyi altış
artla temizler:
1) Necis olan ş
ey, öylesine ı
slak olmalı
dı
r ki, baş
ka bir ş
ey ona değecek olursa,
ı
slaklı
ğıona geçmeli ve onu ı
slatmalı
dı
r. Eğer kuru olursa, güneşı
ş
ı
ğı
yla kuruması
için ilk önce herhangi bir ş
eyle ı
slatı
lmasıgerekir.
2) O ş
eyde necaset olursa, güneşı
ş
ı
ğ
ı
nı
n ulaş
ması
ndan önce giderilmelidir.
3) Güneşı
ş
ı
kları
nı
n [direkt olarak] ulaş
ması
nıengelleyecek bir ş
ey olmamalı
. Eğer
güneşı
ş
ı
ğıperde, bulut veya benzeri bir ş
eyin arkası
ndan vurarak necis olan ş
eyi
kurutursa, o ş
ey temizlenmez. Ama bulut, güneşı
ş
ı
ğ
ı
nı
n ulaş
ması
na engel olmayacak
kadar ince olursa sakı
ncasıyoktur.
4) Necis ş
eyi, yalnı
zca güneşı
ş
ı
ğı
nı
n kurutmasıgerekir. Buna göre, necis olan ş
ey,
rüzgâr ve güneşı
ş
ı
ğı
nı
n etkisiyle kurursa temizlenmez. Ancak rüzgâr, "necis olan
ş
eyin kuruması
na yardı
m etti" denmeyecek kadar hafif olursa sakı
ncasıyoktur.
5) Güneşı
ş
ı
ğı
, necaseti içine emmişolan yapı
nı
n iç ve dı
şkı
smı
nıbir defada
kurutmalı
dı
r. Öyleyse güneşı
ş
ı
ğınecis yer ve binanı
n ilk seferinde dı
şkı
smı
nıve
ikinci defası
nda da iç kı
smı
nıkurutursa, yalnı
zca onun dı
şve görünen kı
smı
temizlenmişolur ve iç kı
smınecis kalı
r.
6) Güneşı
ş
ı
ğı
nı
n ulaş
tı
ğıyer veya binanı
n dı
ş
ıile içi arası
nda hava veya baş
ka temiz
bir cisim bulunmamalı
.
192- Güneşı
ş
ı
ğı
, necis hası
rıtemizler; yine ağaç ve bitki de güneşı
ş
ı
ğ
ı
yla temizlenir.
193- Güneşı
ş
ı
ğı
, necis yere ulaş
tı
ktan sonra, güneşı
ş
ı
ğı
nı
n ulaş
tı
ğıanda yerin ı
slak
olup olmadı
ğıveya yerin sadece güneşı
ş
ı
ğıvası
tası
yla kuruyup kurumadı
ğı
hususunda ş
üpheye düş
ülürse, o yer necistir. Yine güneşı
ş
ı
ğı
nı
n ulaş
ması
ndan önce
necasetin giderilip giderilmediği veya güneşı
ş
ı
ğı
nı
n ulaş
ması
na engel olan bir ş
eyin
olup olmadı
ğıkonusunda ş
üphe edilirse necistir.
39
194- Güneşı
ş
ı
ğı
, necis duvara sadece bir taraftan ulaş
ı
rsa, duvarı
n güneşgörmeyen
kı
smıtemizlenmez. Ama duvar, güneşı
ş
ı
ğ
ıbir taraftan ulaş
ı
nca öbür tarafıda
kuruyacak ş
ekilde ince olursa temizlenir.
4- İ
stihale (Baş
kalaş
ı
m)
195- Necis olan bir ş
eyin cinsi, temiz bir ş
ey sayı
lacak ş
ekilde değiş
irse temiz olur ve
buna "istihale=baş
kalaş
ı
m" denir. Örneğin necis bir ağacı
n yanı
p kül olmasıveya
köpeğin tuzlaya gömülüp tuza dönüş
mesi gibi. Ama necis buğ
dayı
n öğütülüp un
yapı
lmasıveya ekmek piş
irilmesi örneklerinde olduğ
u gibi necis ş
eyin cinsi
değiş
mezse temizlenmez.
196- Necis topraktan yapı
lmı
şolan saksıve benzeri ş
eyler necistir. Necis odundan
elde edilen kömürden de sakı
nmak gerekir.
197- Baş
kalaş
ı
ma uğrayı
p uğramadı
ğıbelli olmayan necis bir ş
ey necistir.
198- Şarap, kendi kendine veya içine sirke ve tuz katmak suretiyle sirkeye dönüş
ürse
temizlenmişolur.
199- Necis üzümden yapı
lan ş
arap, sirkeye dönüş
mekle temizlenmez. Hatta ş
araba bir
necaset isabet ederse, sirkeye dönüş
tükten sonra da farz ihtiyat gereği ondan
sakı
nı
lmalı
dı
r.
200- Necis olan üzüm, kuru üzüm ve hurmadan yapı
lan sirke necistir.
201- Üzüm veya hurmayıküçük kı
rı
ntıve çerçöpüyle birlikte sirke yaparlarsa zararı
yoktur. Yine hurma, kuru üzüm ve üzüm sirke olmadan önce salatalı
k, patlı
can ve
benzeri ş
eyleri de içine katarlarsa sakı
ncasıyoktur.
5- Üzüm Suyunun Üçte-İ
ki Azalması
202- Kaynar hâle gelen üzüm suyu, üçte ikisi azalı
p üçte biri kalmadan önce necis
değildir; ama içilmesi haramdı
r. Ancak sarhoş
luk verici olduğu kesinleş
irse haram ve
necistir ve yalnı
zca sirke olması
yla temiz ve helâl olur.
203- İ
çinde bir veya iki tane üzüm bulunan koruk salkı
mı
ndan elde edilen suya
"koruk suyu" denir ve onda tatlı
lı
ktan bir eser bulunmazsa, kaynatı
ldı
ğı
nda temizdir
ve içilmesi de helâldir.
204- Koruk veya üzüm olduğu belli olmayan bir ş
ey kaynatı
lı
rsa, haram [necis]
olmaz.
6- İ
ntikal
205- İ
nsan kanıveya akı
cıkana sahip olan (=kesildi-ğ
inde kanısı
çrayarak çı
kan)
hayvanı
n kanı
, akı
cıkanıolmayan bir hayvanı
n vücuduna nakledilir ve artı
ko
hayvanı
n kanısayı
lı
rsa temiz olur. Bu iş
lemin adı
na "İ
ntikal" denir. Buna göre
sülüğ
ün insandan emdiği kana "sülüğün kanı
dı
r" denmeyip "insanı
n kanı
dı
r"
dendiğinden necistir.
206- Bedenine konan sivrisineği öldüren bir kimse, ondan çı
kan kanı
n bunun
bedeninden mi emdiğ
ini yoksa sineğin kendisine ait mi olduğunu bilmezse temizdir.
40
Yine bedeninden emdiğini bildiği hâlde artı
k sineğin vücudunun bir parçasısayı
lı
rsa
temizdir. Ama kanı
n emilmesiyle sineğ
in öldürülmesi arası
ndaki sürenin çok kı
sa
olduğundan bu "insan kanı
dı
r" denilirse ya da sineğin mi insanı
n mıkanı
dı
r denildiği
belli olmazsa necistir.
7- İ
slâm
207- Eğer kâfir, ş
ahadeteyni getirir yani: "Eş
hedu enla ilâhe illellah ve eş
hedu enne
Muhammeden resulullah"[3] derse Müslüman olur. Müslüman olduktan sonra bedeni,
tükürüğü, salyasıve teri temizdir. Ama Müslüman olduğunda, bedeninde necaset
bulunursa giderilmesi ve yerinin yı
kanmasıgerekir. Ancak Müslüman olmadan önce
necaset giderilmişolursa, Müslüman olduktan sonra o yeri yı
kamasıgerekmez.
208- Kâfir olduğu dönemde ı
slak olarak bedenine değen elbisesi, Müslüman olduğu
zaman üzerinde değ
ilse necistir. Hatta bedeninde olsa bile farz ihtiyat gereği ondan
sakı
nmalı
dı
r.
209- İ
nsan, ş
ahadeteyni getiren bir kâfirin, kalben Müs-lüman olup olmadı
ğı
nı
bilmezse temizdir. Ama, kalben Müslüman olmadı
ğı
nıbilirse, farz ihtiyat gereği
ondan sakı
nmalı
dı
r.
8- Tabeiyet
210- Tabeiyet; necis olan baş
ka bir ş
eyin temizlenmesi vası
tası
yla temiz olan bir necis
ş
eyin durumuna denir.
211- Eğer ş
arap sirkeye dönüş
ürse, onu içeren kabı
n da ş
arabı
n kaynarken ulaş
tı
ğı
yere kadar olan bölümü temiz olur. Normalde üzerine konulan bez parçasıveya baş
ka
ş
ey de onun rutubetiyle necis olmuş
sa, temiz olur. Hatta kaynarken taş
ı
p kabı
n dı
ş
yüzeyine bulaş
mı
ş
sa, sirke olduktan sonra, kabı
n dı
şkı
smıda temizlenmişolur.
212- Üzerinde ölü yı
kanan tahta veya taş
, ölünün avret mahalline örtülen bez, onu
yı
kayanı
n eli, yı
kamada kullanı
lan kese ve sabun, guslün tamamlanması
ndan sonra
temiz olur.
213- Bir ş
eyi yı
kayan kimse, o ş
eyi ve elini birlikte yı
karsa, o ş
eyin temizlenmesinden
sonra eli de temiz olur.
214- Elbise ve benzeri ş
eyler az su ile yı
kandı
kları
nda, üzerine dökülen suyun
giderilmesi amacı
yla normal ş
ekilde sı
kı
ldı
ktan sonra, geride kalan ı
slaklı
kları
temizdir.
215- Az su ile yı
kanan necis kabı
n üzerine dökülen suyun süzülmesinden sonra, kabı
n
üzerinde kalan su damlacı
klarıtemizdir.
9- Necasetin Giderilmesi
216- Bir hayvanı
n bedeni, kan gibi necaset veya necis su gibi necasetlenmişbir ş
eye
bulaş
ı
rsa, onlar giderildikten sonra hayvanı
n bedeni temiz olur. Yine insan bedeninin
iç kı
sı
mları(meselâ, ağı
z ve burnun içi) böyledir. Örneğin; eğer diş
lerin arası
ndan bir
kan gelir ve ağzı
n suyunda kaybolursa, artı
k ağzısu ile yı
kamak gerekmez. Ancak
takma diş
ler ağı
zda necis olursa, farz ihtiyat gereği onlarısu ile yı
kamak gerekir.
41
217- Diş
lerin arası
nda yemek artı
ğıkalı
r ve ağı
z da kanarsa, eğer insan, kanı
n yemeğe
değdiğini bilmezse, yemek temizdir. Ama kan yemeğe değerse, farz ihtiyat gereği
necis olarak kabullenip ondan kaçı
nmalı
dı
r.
218- İ
nsanı
n, bedenin içi mi, yoksa dı
ş
ımıolduğunu bilmediğ
i bir yer necis olursa
yı
kamak gerekmez; ama yı
kamak ihtiyata daha uygundur [Müstehap ihtiyata uygun
olan, yı
kanması
dı
r].
219- Elbise, halıve benzeri ş
eylere necis toz konduğunda, her ikisi de kuruysa necis
olmaz; ancak toz veya elbise ve benzeri ş
eyler ı
slaksa, tozun konduğu yerin
yı
kanmasıgerekir.
10- Necaset Yiyen HayvanıTemizleme Usûlü
220- İ
nsan pisliği yemeyi alı
ş
kanlı
k edinmişbir hayvanı
n idrarıve dı
ş
kı
sınecistir.
Temiz olmasıiçin istibra [=özel temizleme usûlü] uygulanmalı
dı
r. Yani "pislik
yiyendir" denilmemesi için gerekli süre içinde pislik yemesi önlenmeli ve ona temiz
yiyecekler verilmelidir. Farz ihtiyat gereği pislik yiyen deve kı
rk gün, sı
ğı
r yirmi gün,
koyun on gün, ördek beşgün, tavuk üç gün pislik yemekten alı
konulmalıve onlara
temiz yiyecekler yedirilmelidir.
11- Müslümanı
n (Bir Süre) Görünmemesi
221- Müslümanı
n bedeni, elbisesi ya da ihtiyarı
nda olan kap, halıve benzeri ş
eyler
necis olduğunda o Müslüman (bir süre) görünmezse, insan onu yı
kadı
ğı
na veya
akarsuya düş
mesi sonucu o ş
eyin temizlendiğ
ine ihtimal verirse, ondan sakı
nması
gerekmez.
222- Necis olan bir ş
eyin temizlendiği kesin olarak bilinir veya iki adil kimse
temizlendiğini söylerse, o ş
ey temizdir. Birisi, kendi ihtiyarı
nda olan necis bir ş
eyin
temizlendiğini söyler veya Müslüman, necis ş
eyi yı
karsa, onu kuralları
na uygun
olarak temizleyip temizlemediği belli olmasa bile yine temizdir.
223- İ
nsanı
n elbisesini yı
kamak için vekil olan ve elbise de elinde bulunan kimse,
elbiseyi yı
kadı
ğı
nısöylerse, elbise temizdir.
224- Necis olan bir ş
eyi yı
kadı
ğı
nda, temizlendiğine dair yakîn edinemeyen bir ruh
hâline sahip olan insan, zanla yetinebilir.
KAPLARLA İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
225- Köpek, domuz veya ölü hayvan derisinden yapı
lan kapta bir ş
ey yemek, içmek
haramdı
r ve o kabı
n abdest, gusül ve temiz bir ş
eyle yapı
lmasıgereken iş
lerde
kullanı
lmamasıgerekir. Farz ihtiyat gereği kap olarak kullanı
lmasa da köpek, domuz
ve ölü hayvanı
n derisi kullanı
lmamalı
dı
r.
226- Altı
n ve gümüşkaptan yemek, içmek ve onlarıkullanmak haramdı
r. Ama
odaları
n süslenmesinde kullanı
l-masıve yine insanı
n onlarıbulundurmasıharam
değildir.
227- Altı
n ve gümüşkap yapmak ve bunun için ücret almak haram değildir.
42
228- Altı
n ve gümüşkabı
n alı
m satı
mıve karş
ı
lı
ğı
nda satı
cı
nı
n aldı
ğıpara, haram
değildir.
229- Altı
n veya gümüş
ten yapı
lmı
şbardak mahfazaları
na, bardaksı
z olarak
düş
ünüldüğ
ünde kap denirse, ister tek olarak, ister bardakla birlikte onun kullanı
lması
haramdı
r. Ancak bardaksı
z olarak göz önünde bulundurulduğunda kap denilmezse
kullanı
lması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
230- Altı
n veya gümüşsuyuna batı
rı
lmı
şkabı
n kullanı
lması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
231- Altı
n veya gümüş
le karı
ş
tı
rı
lan baş
ka bir metalıkap yaparlarsa, kaptaki maden
miktarı
, ona altı
n veya gümüşkap denilmeyecek kadar fazla olursa, onu kullanmanı
n
sakı
ncasıyoktur.
232- İ
nsanı
n, altı
n veya gümüşbir kapta olan yemeği, baş
ka bir kaba dökerek
gerçekleş
tirdiği kullanı
m caizdir. Ama ikinci kaptaki yemekten yemek isterse ve
önceki kaptan boş
altmasıda altı
n veya gümüşkapta yemek yemenin haram
olduğundan kaynaklanmazsa, bu ş
ekil kullanı
m haramdı
r.
233- Nargilenin ağza alı
nan kı
smı
, kı
lı
ç ve bı
çak kı
nıve Kur'ân kabıaltı
n veya
gümüş
ten olursa, kullanı
lması
nı
n sakı
ncasıyoktur; esans kabı
, sürme kabıve benzeri
ş
eyler de böyledir.
234- Çaresizlik hâlinde altı
n veya gümüşkap kullanmanı
n sakı
ncasıyoktur. Abdest
ve gusül için takiyye hâlinde altı
n ve gümüşkap kullanı
labilir; bazen takiyye için farz
bile olur.
235- Altı
n veya gümüş
ten mi ya da baş
ka bir ş
eyden mi olduğu belli olmayan bir kabı
kullanmanı
n sakı
ncasıyoktur.
ABDEST
236- Abdestte yüzü ve elleri yı
kamak, baş
ı
n ön kı
smı
nıve ayakları
n üzerini
meshetmek farzdı
r.
237- Yüzü, uzunlaması
na, alnı
n yukarı
sı
ndan yani saçları
n bittiği yerden çenenin
sonuna kadar yı
kamak gerekir. Enine ise orta parmakla baş
parmağı
n arasıkadar
yı
kanmasıgereklidir. Eğer bu miktardan az bir kı
sı
m bile yı
kanmazsa, abdest batı
l
olur. Bu miktarı
n tamamen yı
kandı
ğı
ndan kesin olarak emin olmak için belirlenen
miktardan biraz fazla bir alan yı
kanmalı
dı
r.
238- Yüzü veya eli, normal insanlardan daha küçük veya daha büyük olan kimse,
normal halkı
n nereye kadar yı
kadı
ğı
na dikkat etmeli ve o miktarıyı
kamalı
dı
r. Eli ve
yüzü, her ikisi normalin aksine olur ama birbiriyle uyum içinde olursa, diğer
insanları
n yı
kadı
ğımiktarıölçü edinmesi gerekmez; önceki hükümde açı
klandı
ğıgibi
abdest alı
r. Yine alnı
nda saç biten veya baş
ı
nı
n ön tarafı
nda saçıolmayan kimse
normal miktarda alnı
nıyı
kar.
239- Kaş
ları
nda, göz kenarları
nda ve dudakları
nda suyun geçmesini engelleyecek kir
veya baş
ka bir ş
ey olduğuna ihtimal veren kimse, ancak bu ihtimali halka göre
43
yerinde bir ihtimal olursa, abdestten önce var olmasımuhtemel olan engeli gidermek
amacı
yla araş
tı
rmalı
dı
r.
240- [Sakal seyrek olunca yani] yüzün derisi sakalı
n arası
ndan görünürse, suyu deriye
ulaş
tı
rmak gerekir. [Sakal sı
k ise yani deri] görünmüyorsa altı
na su ulaş
tı
rmak gerekmez; bu durumda sakalıyı
kamak yeterlidir.
241- Sakalı
n arası
ndan derinin görünüp görünmediğin-de ş
üphe eden kimse, farz
ihtiyat gereği hem sakalıyı
kamalıve hem de suyu deriye ulaş
tı
rmalı
dı
r.
242- Burunun içini ve kapatı
ldı
ğı
nda göz ve dudağı
n görünmeyen miktarı
nıyı
kamak
farz değ
ildir. Ancak yı
kanmasıgereken yerlerin tamamen yı
kandı
ğı
ndan kesin olarak
emin olmak amacı
yla bunlardan bir miktarı
nıyı
kamak farzdı
r. Bu miktarı
n
yı
kanması
nı
n gerekli olduğunu bilmeyen kimse, ş
imdiye kadar almı
şolduğu
abdestlerde bu miktarıyı
kayı
p yı
kamadı
ğı
nıbilemezse, geçmiş
te kı
ldı
ğınamazlar
sahihtir.
243- Yüzü ve elleri yukardan aş
ağı
ya doğru yı
kamak gerekir; eğer aş
ağı
dan yukarı
ya
doğ
ru yı
kanı
rsa, alı
nan ab-dest batı
ldı
r. Kollarıda dirseklerden parmak uçları
na doğru
yı
kamak gerekir.
244- Eğer elini ı
slatı
p yüzüne ve kolları
na sürerse, elindeki ı
slaklı
k bu sürülmeyle
azalar üzerinde biraz su akması
nısağlayacak kadar olursa, yeterlidir.
245- Yüzü yı
kadı
ktan sonra sağeli, daha sonra sol eli dirseklerden parmakları
n ucuna
kadar yı
kamak gerekir.
246- Dirseklerin kesin olarak yı
kandı
ğı
ndan emin olmak amacı
yla, dirseklerin biraz
üstünü de yı
kamak gerekir.
247- Yüzünü yı
kamadan önce ellerini bileklerine kadar yı
kayan kimse, abdest alı
rken
dirsekten parmak uçları
na kadar yı
kamalı
dı
r; eğer yalnı
zca bileklerine kadar yı
karsa
abdesti batı
l olur.
248- Abdestte yüzü ve elleri bir kez yı
kamak farz, iki kez yı
kamak caiz, üç kez ve
daha fazlasıharamdı
r. Abdest alma kastı
yla döktüğü bir avuç suyla bir uzvun bütünü
yı
kanı
rsa, bir defa olması
nıister kastetsin, ister etmesin, bu bir defa hesap edilir.
249- Her iki kol yı
kandı
ktan sonra elde kalan abdest suyunun ı
slaklı
ğıile baş
ı
n üstü
mesh edilmelidir; sağel ile ve yukardan aş
ağı
ya doğ
ru meshetmek gerekmez.
250- Baş
ı
n dört kı
smı
ndan alı
n hizası
na düş
en kı
smı
, mesh yeridir. Bu kı
smı
n her bir
tarafı
, ne ölçüde mesh edilirse edilsin yeterlidir. Ancak bu meshin uzunluğunun bir
parmak boyu, geniş
liğ
inin ise kapalıüç parmak eninde olmasımüstehap ihtiyata
uygundur.
251- Baş
ı
n üzerine yapı
lan meshin deri üzerinden olmasıgerekmez; baş
ı
n ön
kı
smı
ndaki saçları
n üzerinden de olsa sahihtir; ama baş
ı
nı
n ön tarafı
ndaki saçları
,
tarandı
ğı
nda yüzünün üzerine dökülecek veya baş
ı
nı
n diğer tarafları
na ulaş
acak kadar
uzun olan kimse saçları
nı
n dibine veya saçları
nıaralayarak baş
ı
n derisine
44
meshetmelidir. Eğer yüzüne sarkan saçları
nıveya baş
ı
nı
n diğer tarafları
na dağı
lmı
ş
olan saçları
nıbaş
ı
nı
n üstünde topak yapsa ve onlar üzerine mesh ederse yahut da
baş
ı
nı
n diğ
er yerlerine ait olup ön tarafı
na gelmişsaçları
n üzerine mesh ederse abdest
batı
l olur.
252- Başmesh edildikten sonra elde kalan abdest suyunun ı
slaklı
ğıile ayakları
n üzeri
parmakları
n birinin ucundan ayak üzerindeki çı
kı
ntı
ya kadar mesh edilmelidir.
253- Ayağ
a yapı
lan meshin geniş
liği ne kadar olursa olsun yeterlidir; ama daha iyisi
hatta ihtiyata en uygun olanı
, elin iç kı
smı
nı
n bütünüyle ayağı
n üzerini mesh
yapmaktı
r.
254- Ayağ
a mesh ederken elin hepsini ayak üzerine koymak ve biraz çekmek sahihtir.
255- Başve ayağa mesh ederken elleri onlar üzerine çekmek gerekir. Ellerini sabit
tutar başve ayağı
nıhareket ettirir ve onlarıellerine çekerse, abdest batı
ldı
r. Ancak
elleri çekerken başveya ayağı
n birazcı
k hareket etmesinin sakı
ncasıyoktur.
256- Mesh edilecek yerin kuru olmasıgerekir. El ı
s-laklı
ğı
nı
n onda etki etmeyeceği
ve belirginleş
meyeceği kadar ı
slak olursa mesh batı
ldı
r. Ancak ı
slaklı
k -meshden
sonra görülen ı
slaklı
ğ
ı
n eldeki yaş
lı
ktan olduğu söylenecek kadar az olursa- sakı
ncası
yoktur.
257- Meshetmek için elin içinde ı
slaklı
k kalmamı
ş
sa, dı
ş
arı
daki su ile el ı
slatı
lmaz;
elin diğer abdest azaları
nda olan ı
slaklı
kla ı
slatı
lmasıve onunla mesh edilmesi
gerekir.
258- Eğer elinin içindeki ı
slaklı
k yalnı
zca baş
ı
nımesh edecek kadar ise, o ı
slaklı
kla
baş
ı
nımesh eder ve ayak-ları
nımeshetmek için diğer abdest azaları
nı
nı
slaklı
ğı
yla
elini ı
slatabilir.
259- Çorap ve ayakkabıüzerinden meshetmek batı
ldı
r; ama ş
iddetli soğ
uk, hı
rsı
z ve
yı
rtı
cıhavyan tehlikesi ve benzeri ş
eyler nedeniyle ayakkabıve çorabı
nıçı
karamazsa
onlar üzerine meshetmenin sakı
ncasıyoktur. Eğer ayakka-bı
nı
n üzeri necis ise, onun
üzerine temiz bir ş
eyi koyar ve o ş
eyin üzerinden mesh eder.
260- Ayağ
ı
n üzeri necis olur ve mesh için yı
kanamaz-sa, teyemmüm edilmelidir.
İ
RTİ
MASî ABDEST
261- İ
rtimasî abdest insanı
n, yı
kamanı
n yukarı
dan aş
a-ğı
ya olması
nıdikkate alarak,
yüzünü ve ellerini abdest niyetiyle suya daldı
rması
na denir. Ancak başve ayaklara
abdest suyuyla mesh edebilmek için, elleri irtimasî ş
ekilde yı
kayı
p sudan çı
karı
rken
bunun abdest amacı
yla yı
kama olduğuna niyet etmelidir. Veyahut irtimasî ş
ekilde
yı
karken, sol elinin bir miktarı
nısağeliyle önceki hükümlerde belirtilen tertibi ş
ekilde
yı
kama amacı
yla yı
kamamalı
dı
r.
262- İ
rtimasî abdestte de yüz ve ellerin yukarı
dan aş
ağıyı
kanmasıgerekir. O hâlde
yüz ve elleri suya daldı
rı
rken abdeste niyet ederse, yüzü alı
n tarafı
ndan ve elleri
dirsek tarafı
ndan suya daldı
rmalı
dı
r. Eğer sudan çı
karı
rken abdes-te niyet ederse,
yüzü alı
n tarafı
ndan ve elleri, dirsek tarafı
ndan çı
karmalı
dı
r.
45
263- Abdestte, azaları
n bazı
sı
nıirtimasî ve bazı
sı
nıda gayri irtimasî olarak yı
kamanı
n
sakı
ncasıyoktur.
Abdestİ
n DualarI
264- Abdest alan kimsenin, gözü suya iliş
tiğinde ş
u duayıokumasımüstehaptı
r:
)ً
‫ﺎ‬
‫ِﺴ‬
‫َﺠ‬
‫ُﻧ‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫َﺠ‬
ْ
‫ْﯾ‬
‫ﻢ‬
‫َﻟ‬
َ
‫ًو‬
‫ا‬
‫ﻮر‬
‫ﮭ‬
ُ
‫َﻃ‬
َ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻞ‬
َ
‫ﻌ‬
‫ِىﺟ‬
َ
‫ﺬ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ُﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
(
"Bismillahi ve billahi ve'l-hemdu lillahillezî ce‘ele'l mâe ţ
ehû-ren ve lem yec'‘elhu
necisa."[4]
Abdestten önce ellerini yı
karken ş
u duayıokusun:
)َ
‫ﯾﻦ‬
‫ﱢﺮ‬
ِ
‫ﮭ‬
‫َﻄ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺟ‬
ْ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﺑ‬
ِ
‫ا‬
‫ﻮ‬
‫ﱠ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫ﱠاﺟ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahummec'‘elnî min'et-tevvabîn vec'‘elnî min'el-muteţ
eh-hirîn."[5]
Ağzı
na su alı
rken ş
u duayı
:
)َ
‫ِك‬
‫ْﺮ‬
‫ﻛ‬
‫ﺬ‬
ِ
‫ِﻰﺑ‬
ِ
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ِﺴ‬
َ
‫ْﻟ‬
‫ِﻖ‬
‫ﻠ‬
‫َﻃ‬
ْ
‫َا‬
‫َو‬
‫ﺎك‬
‫ﻘ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫م‬
َ
‫ﻮ‬
ْ
‫ِﻰﯾ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ُﺠ‬
‫ﱠ‬
‫ِﻰﺣ‬
‫ﻨ‬
‫ﻘ‬
‫ﱢ‬
‫ﱠﻟ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahumme lekkinî huccetî yevme elkake ve eţ
lik lisanî bizikrik"[6]
Burnuna su verirken ş
u duayı
:
)‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﯿ‬
‫َﻃ‬
ِ
‫ﺎو‬
‫ﮭ‬
َ
‫ْﺣ‬
َ
‫و‬
‫َر‬
َ
‫ﺎو‬
‫ﮭ‬
َ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﯾ‬
‫ﱡر‬
ِ
‫ﻢ‬
‫َﺸ‬
َ
‫ْﯾ‬
‫ﱠﻦ‬
‫ﻤ‬
‫ِﻰﻣ‬
ِ
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺟ‬
ْ
‫ِو‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟﺠ‬
َ
‫َا‬
‫ﯾﺢ‬
‫ﱠر‬
ِ
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ْﻋ‬
َ
‫م‬
‫َﺮ‬
‫ﱢ‬
‫ُﺤ‬
‫َﺗ‬
‫ﱠﻻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫(ا‬
َ
"Ellahumme la tuherrim ‘eleyye rîh'el-cenneti vec'‘elnî mim-men yeş
ummu rîheha ve
revheha ve ţ
îbeha."[7]
Yüzünü yı
karken ş
u duayı
:
)ُ
‫ه‬
‫ﻮ‬
‫ُﺟ‬
ُ
‫ْﻮ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫ﱡﻓ‬
ِ
‫َﺾ‬
‫ﯿ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫َﺗ‬
َ
‫م‬
‫َﻮ‬
ْ
‫ﯾ‬
‫ِﻰ‬
‫ﮭ‬
‫َﺟ‬
ْ
‫ْو‬
‫د‬
‫ﻮ‬
‫ﱢ‬
‫ُﺴ‬
َ
‫َﻻﺗ‬
‫ُو‬
‫ه‬
‫ﻮ‬
‫ُﺟ‬
ُ
‫ﻮ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﱡﻓ‬
ِ
‫د‬
‫ﻮ‬
َ
‫َﺴ‬
ْ
‫َﺗ‬
‫م‬
‫َﻮ‬
ْ
‫ﯾ‬
‫ِﻰ‬
‫ﮭ‬
‫َﺟ‬
ْ
‫ْو‬
‫ﱢﺾ‬
‫ﯿ‬
‫ﱠﺑ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
ّ
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahumme beyyiżvechî yevme tesveddu fîhi'l-vucûh, vela tusevvid vechî yevme
tebyeżż
u fîhi'l-vucûh."[8]
Sağelini yı
karken de ş
u duayı
:
)ً
‫ا‬
‫ﯿﺮ‬
‫َﺴ‬
ِ
‫ًﯾ‬
‫ﺎ‬
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ِﺴ‬
َ
‫ِﻰﺣ‬
‫ﻨ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫ﺎﺳ‬
ِ
‫َﺣ‬
‫ِىو‬
‫ر‬
‫ﺎ‬
‫َﺴ‬
‫ﯿ‬
‫ِﺑ‬
ِ
‫ﺎن‬
‫ﻨ‬
َ
‫ْﺠ‬
ِ
‫ﻟ‬
‫ِﻰا‬
‫َﻓ‬
‫ﺪ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ْﺨ‬
ُ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫ﯿ‬
َ
‫ِﻰﺑ‬
ِ
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ِﻰﻛ‬
ِ
‫ﻨ‬
‫ْﻄ‬
ِ
‫َﻋ‬
‫ﱠا‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahumme e'‘ţ
inî kitabî biyemînî ve'l-hulde fi'l-cinani biye-sarî ve hasibnî hisaben
yesîra."[9]
Sol elini yı
karken ş
u duayı
:
)ِ
‫ﺎت‬
‫ﻌ‬
َ
‫َﻄ‬
‫ﱠ‬
‫ﻘ‬
‫ْﻣ‬
ُ
‫ِﻦ‬
‫َﻣ‬
‫ِﻚ‬
‫ُﺑ‬
‫ذ‬
‫ﻮ‬
‫َﻋ‬
ُ
‫َا‬
‫ِﻰو‬
‫ﻘ‬
‫ﻨ‬
ُ
‫َﻰﻋ‬
ُ
‫ﻟ‬
‫ا‬
ِ
‫ﺔ‬
ً
‫ﻟ‬
َ
‫ُﻮ‬
‫ﻠ‬
‫ﻐ‬
ْ
‫ﺎﻣ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫َﺠ‬
ْ
‫َﺗ‬
‫َﻻ‬
‫ِىو‬
‫ْﺮ‬
‫ﮭ‬
‫ِﻇ‬
َ
‫ء‬
‫ا‬
‫َر‬
َ
‫ْو‬
‫ِﻦ‬
‫َﻣ‬
‫َﻻ‬
‫ِﻰو‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ِﺸ‬
ِ
‫ِﻰﺑ‬
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﺘ‬
‫ِﻰﻛ‬
ِ
‫ﻨ‬
‫ْﻄ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫َﺗ‬
ُ
‫ﱠﻻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
ِ‫ا‬
‫ن‬
‫ﯿﺮ‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﱢ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
(
46
"Ellahumme la tu‘'ţ
inî kitabî biş
imalî vela min verâi zehrî vela tec'‘elha meğlûleten ila
‘unukî ve eûzu bike min mukeţ
ţ
e‘-at'in-nîran."[10]
Baş
ı
nımesh ederken ş
u duayı
:
)َ
‫ِك‬
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
ْ
‫َﻋ‬
َ
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ﺗ‬
‫ﺎ‬
‫ﻛ‬
َ
‫َﺮ‬
َ
‫َﺑ‬
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ِﺮ‬
‫ِﻰﺑ‬
‫ﻨ‬
‫َﺸ‬
‫ﱢ‬
‫ﱠﻏ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahumme ğeş
ş
inî birehmetike ve berekatike ve ‘efvik."[11]
Ve ayağı
nımesh ederken de ş
u duayı
:
)ِ
‫م‬
‫ا‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﻛ‬
‫ْﻻ‬
ِ
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫َل‬
‫َﻼ‬
‫ْﺠ‬
‫ﻟ‬
‫اا‬
‫ذ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﱢﻰﯾ‬
َ
‫ﻨ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﯿﻚ‬
‫ْﺿ‬
ِ
‫ُﺮ‬
‫ﺎﯾ‬
‫ِﻰﻣ‬
َ
‫ِﻰﻓ‬
‫ﯿ‬
‫ﻌ‬
ْ
‫ْﺳ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﻌ‬
‫اﺟ‬
ْ
‫ُو‬
َ
‫م‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﻗ‬
ْ
‫ِاﻻ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫ﱡﻓ‬
ِ
‫ِل‬
‫َﺰ‬
‫َﺗ‬
‫م‬
‫ﻮ‬
ْ
‫ِﯾ‬
َ
‫اط‬
‫ﱢﺮ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫َﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ِﻰﻋ‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﺘ‬
ْ
‫ﺒ‬
‫ﱢ‬
‫ﱠﺛ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahumme sebbitnî ‘ele's-siraţ
i yevme tezillu fîhi'l-ekdam, vec'‘el s‘e'yî fîma
yurżîke ‘ennî ya zelcelali ve'l-ikram."[12]
Abdestİ
n ŞartlarI
Abdestin sahih olması
nı
n on üç ş
artıvardı
r:
1) Abdestin suyu, temiz olmalı
dı
r.
2) Su, mutlak olmalı
dı
r.
265- Necis su ve muzaf su ile alı
nan abdest insan, suyun necis veya muzaf olduğunu
bilmese yahut unutsa bile batı
ldı
r. Eğer o abdestle namaz da kı
lmı
ş
sa, o namazısahih
abdestle yenilemesi gerekir.
266- Eğer, abdest almasıiçin çamurlu muzaf sudan baş
ka bir su olmaz ve namazı
n
vakti de dar olursa teyemmüm etmeli; eğer vakit geniş
se, suyun durulması
nı
beklemeli ve daha sonra abdest almalı
dı
r.
3) Abdest suyu mubah (=gasp edilmemiş
) olmalı
dı
r. Abdest alı
nan alan da gerekli
olmasa bile müstehap ihtiyat gereği mubah olmalı
dı
r.
267- Gasp edilmişveya sahibinin razıolup olmadı
ğıbelli olmayan su ile abdest almak
haram ve batı
ldı
r. Ama önce razıidiyse ve bu rı
zası
ndan vazgeçip geçmediği bi-linmezse abdest sahihtir. Yine yüzden ve ellerden süzülen ab-dest suyu gasp edilmişbir
yere dökülürse, abdest sahihtir.
268- İ
nsanı
n, herkes için mi yoksa sadece o medrese-nin talebeleri için mi
vakfedildiğini bilmediğ
i bir medresenin havuzundan abdest alması
nı
n eğer genelde
halk o havuzdan abdest alı
yorsa, sakı
ncasıyoktur.
269- Bir kimse, namaz kı
lmak istemediği bir caminin havuzunun bütün halk için mi
yoksa sadece orada namaz kı
lanlar için mi vakfedildiğini bilmezse, o havuzdan abdest
alamaz. Ancak genelde orada namaz kı
lmak istemeyen kimseler de o havuzdan abdest
alı
yorlarsa, o havuzdan ab-dest alabilir.
47
270- Hanları
n, otellerin ve benzeri yerlerin havuzları
ndan mezkur yerlerde kalmayan
insanları
n abdest almaları
, ancak genelde buralarda oturmayan kimselerin de abdest
almasıdurumunda, sahih olur.
271- Sahibinin razıolduğu bilinmese bile büyük nehirlerden abdest almanı
n sakı
ncası
yoktur; ama sahipleri ab-dest almayıyasaklamı
ş
sa, farz ihtiyat gereği onları
n suyuyla
abdest alı
nmamalı
dı
r.
272- Bir suyun gasp edilmişolduğu unutularak onunla abdest alı
nı
rsa sahihtir.
4) Abdest suyunun kabımubah (=gasp edilmemiş
) olmalı
dı
r.
5) Abdest suyunun kabıaltı
n veya gümüşolmamalı
dı
r.
273- Abdest suyu, gasp edilmişbir kapta olur ve ondan baş
ka da su olmazsa
teyemmüm etmelidir; eğer gasp edilmişkapta olan suyla abdest alı
rsa batı
ldı
r. Baş
ka
mubah su olduğu hâlde gasp edilmişkaptan irtimasî abdest alı
rsa veya o kapla suyu
yüzüne ve ellerine dökerse, abdesti batı
ldı
r; ancak suyu avucuyla çı
karı
r da yüzüne ve
ellerine dökerse, gasp edilmişbir kabıkullandı
ğ
ı
ndan dolayıharam iş
lemesine
rağmen, abdest sahihtir. Altı
n ve gümüşkapta bulunan suyla abdest almanı
n hükmü
farz ihtiyat gereği, tı
pkıgasp edilmişkaptaki sudan abdest alma gibidir.
274- Bir tuğlasıveya bir taş
ıgasp edilmişolan bir havuzda abdest alı
nı
rsa, sahihtir;
ama, eğer abdest almasıgasp edilmişş
eyi kullanmak olarak sayı
lı
rsa günah iş
lemiş
olur.
275- Ehlibeyt İ
mamları
ndan veya imam zadelerden birine ait olan avluda (ki önceden
mezarlı
k imiş
) havuz yaparlar veya ı
rmak akı
tı
lı
rsa, eğer o avlunun mezarlı
k için
vakfedildiği bilinmezse, o havuz ve ı
rmakta abdest almanı
n sakı
ncasıyoktur.
6) Abdest uzuvları
, yı
kandı
ğı
nda ve meshedilirken temiz olmalı
dı
r.
276- Abdest tamamlanmadan önce yı
kanı
lan veya meshedilen bir yer necis olursa,
abdest sahihtir.
277- Bedenin abdest organları
ndan baş
ka bir yeri necis olursa, abdest sahihtir. Ama,
idrar veya dı
ş
kımahalli yı
kanmamı
ş
sa, ilk önce onun temizlenmesi ve daha sonra
abdest alı
nmasıdaha iyidir.
278- Abdest uzuvları
ndan biri necis olursa ve abdest-ten sonra, abdestten önce orayı
yı
kayı
p yı
kamadı
ğıhusu-sunda ş
üphe ederse, eğer abdest alı
rken oranı
n temiz veya
necis olduğunun farkı
nda değilmişise abdesti batı
ldı
r. Eğer farkı
nda olduğunu bilir
veya farkı
nda olup olmadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
erse, abdest sahihtir. Her
hâlükârda ne-cis olan yeri yı
kamalı
dı
r.
279- Yüzde ve ellerde kanamasıdurmayan ve sudan da zarar görmeyen kesiklik veya
bir yara olursa, çok su veya akarsuya sokup kanı
n kesilmesi amacı
yla biraz sı
kı
lmalı
,
daha sonra açı
klandı
ğış
ekilde, irtimasî abdest alı
nmalı
dı
r.
7) Abdest ve namaz için yeterli vakit olmalı
dı
r.
48
280- Vakit öylesine dar olur ki, abdest aldı
ğıtakdirde namazı
n hepsi veya bir miktarı
vakit dı
ş
ı
nda kalacak olursa, teyemmüm edilmeli; ama teyemmüm ve abdest için aynı
ölçüde vakit gerekiyorsa abdest alı
nmalı
dı
r.
281- Namaz vaktinin darlı
ğıyüzünden teyemmüm etmesi gereken kimse teyemmüm
yerine abdest alı
rsa, sahihtir, ister o namaz için abdest alsı
n, ister baş
ka bir işiçin.
8) Abdest, kurbet kastı
yla yani Âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek için
alı
nmalı
dı
r. Serinlemek için veya baş
ka bir amaçla abdest alı
nı
rsa batı
ldı
r.
282- Abdestin niyetini diliyle söylemesi veya kalbinden geçirmesi gerekmez; ama
abdest aldı
ğısüre boyunca ne yapı
yorsun dendiğinde, "abdest alı
yorum" diyebilecek
kadar yaptı
ğıiş
in farkı
nda olmalı
dı
r.
9) Abdest, söylenen tertip üzerine alı
nmalı
dı
r. Şöyle ki; önce yüz, sonra sağkol, sonra
sol kol yı
kanmalıve ondan sonra baş
, sonra da ayaklar mesh edilmeli ve sağayak da
sol ayaktan önce mesh edilmelidir. Açı
klanan bu sı
ra gözetilmezse, abdest batı
l olur.
10) Abdestin gerekleri aralı
ksı
z ve peşpeş
e yapı
lmalı
dı
r.
283- Abdest iş
lerine, bir yer yı
kanmak veya meshedil-mek istenildiğinde ondan önce
yı
kanan veya meshedilen yerlerin ı
slaklı
ğıkuruyacak kadar ara verilirse, abdest
batı
ldı
r. Fakat yalnı
zca yı
kanmak veya meshedilmek istenen organdan önceki yerin
ı
slaklı
ğıkurursa, meselâ, sol kol yı
kanı
rken sağkolun ı
slaklı
ğıkurur da yüzün
ı
slaklı
ğıkalı
rsa, abdest sahihtir.
284- Abdest gerekleri aralı
ksı
z yapı
ldı
ğıhâlde, hava-nı
n sı
caklı
ğıveya beden ı
sı
sı
nı
n
fazla olmasıve benzeri sebeplerden dolayıı
slaklı
k kurursa, abdest sahihtir.
285- Abdest arası
nda yürümenin sakı
ncasıyoktur. Öy-leyse yüz ve kollar yı
kandı
ktan
sonra birkaç adı
m atı
lı
r ve sonra başve ayak mesh edilirse, abdest sahihtir.
11) Yüz ile kolları
n yı
kaması
nıve başile ayakları
n mes-hini insanı
n kendisi
yapmalı
dı
r. Baş
ka biri insana abdest aldı
rı
rsa veya suyu yüzüne ve kolları
na
ulaş
tı
rması
nda, başve ayakları
nımeshetmesinde yardı
mcıolursa, abdest batı
ldı
r.
286- Abdest alamayan kimse, kendisine abdest aldı
rmasıiçin bir yardı
mcıtutmalı
dı
r.
Yardı
mcıücret isterse, imkanıolursa, vermelidir. Ama niyeti kendisi yapmalıve
kendi eliyle meshetmelidir. Eğer yapamazsa, yardı
mcı
sıonun elinden tutmalıve mesh
edilecek yerin üzerine çektirmelidir. Bu da mümkün olmazsa yardı
mcıonun elindeki
ı
slaklı
ktan alarak baş
ı
nıve ayakları
nımeshetmelidir. Müm-kün olduğu takdirde
bunun yanısı
ra, farz ihtiyat gereği, teyemmüm de edilmelidir.
287- Abdestin amellerinden hangisini tek baş
ı
na yapabiliyorsa onu kendisi yapmalıve
yardı
m almamalı
dı
r.
12) Su kullanmanı
n abdest alan için bir sakı
ncasıolmamalı
dı
r.
49
288- Abdest aldı
ğ
ı
nda hastalanacağı
ndan veya suyu ab-deste harcadı
ğıtakdirde, susuz
kalacağı
ndan korkan kimse, abdest almamalı
dı
r. Suyun kendisine zarar vereceğini
bilmeyip abdest alı
r ve sonra da zararlıolduğunu anlarsa ab-desti sahihtir. Ancak
müstehap ihtiyata uygun olan, alı
nan abdestle namaz kı
lmaması
, teyemmüm etmesi ve
eğer o ab-destle namaz kı
lmı
ş
sa, namazı
nıyenilemesidir.
289- Abdestin sahih olacağımiktarda az bir suyla yüzünü ve ellerini yı
kadı
ğı
nda
zararıolmaz da ondan fazlası
nı
n zararıolursa, o miktar suyla abdest almalı
dı
r.
13) Abdest organları
nda suyun bedene ulaş
ması
nıönleyecek bir engel
bulunmamalı
dı
r.
290- Abdest organları
na bir ş
eyin yapı
ş
tı
ğıbilinir ama onun, suyun ulaş
ması
na engel
olup olmadı
ğı
nda ş
üpheye düş
ülürse, o ş
ey giderilmeli veya suyun, onun altı
na
geçmesi sağlanmalı
dı
r.
291- Eğer tı
rnağı
n altıkirli olursa, alı
nan abdestin sakı
ncasıyoktur. Ama tı
rnak
kesilirse, abdest için kirlerin temizlenmesi gerekir. Yine eğer tı
rnak normalden uzun
olursa, normalden fazlanı
n altı
ndaki kirlerin temizlenmesi gerekir.
292- Yüzde, ellerde, baş
ı
n ön kı
smı
nda ve ayakları
n üzerinde yanı
k veya baş
ka bir
sebepten dolayış
iş
kinlik oluş
ursa, onun üzerinin yı
kanmasıveya üzerinin mesh
edilmesi yeterlidir. Şiş
kinlik delinse bile, suyu derinin altı
na ulaş
tı
rmak gerekmez.
Hatta derinin bir kı
smıkopsa bile, suyu kopmayan kı
smı
n altı
na ulaş
tı
rmak gerekmez.
Ancak soyulmuşderi, bazen bedene yapı
ş
ı
yor bazen ayrı
lı
yorsa, koparı
lmalıveya
altı
na su ulaş
tı
rı
lmalı
dı
r.
293- İ
nsan, abdest organları
na bir ş
eyin yapı
ş
ı
p yapı
ş
madı
ğı
ndan ş
üphe ederse,
verdiği ihtimal halkı
n nazarı
nda yerinde bir ihtimal sayı
lı
rsa -meselâ, çamurla
uğ
raş
tı
ktan sonra çamurun eline yapı
ş
ı
p yapı
ş
madı
ğı
ndan ş
üpheye düş
erseorganları
nıincelemeli ve yahut giderildiğine veya suyun onun altı
na ulaş
tı
ğı
na dair
kanaat hâsı
l oluncaya kadar eliyle sürtmelidir.
294- Yı
kanmasıve meshedilmesi gereken bir yer, her ne kadar kirli olursa olsun, kir
suyun organa ulaş
ması
na engel olmazsa sakı
ncasıyoktur; yine badana ve benzeri
iş
lerden sonra el üzerinde kalan ve suyun deriye geçmesine engel olmayan beyazlı
klar
da sakı
ncası
zdı
r. Ama bunları
n bulunması
yla, suyun organa ulaş
ı
p ulaş
madı
ğı
hususunda ş
üpheye düş
ülürse, onları
n temizlenmesi gerekir.
295- Abdestten önce, abdest organları
nı
n bazı
sı
nda suyun ulaş
ması
nıönleyecek bir
engelin olduğunu bilir ve abdestten sonra da, abdest anı
nda suyu oraya ulaş
tı
rı
p
ulaş
tı
rmadı
ğ
ıhakkı
nda ş
üphe ederse, abdesti sahihtir. Ama ab-dest alı
rken o engelin
farkı
nda olmadı
ğı
nıbilirse, abdestini yenilemesi gerekir.
296- Abdest organları
nı
n bazı
sı
nda, suyun bazen kendiliğinden altı
na geçtiği bazen
geçmediği bir engel bulunur ve insan, abdestten sonra onun altı
na suyun ulaş
ı
p
ulaş
madı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
erse, abdest alı
rken suyun onun altı
na geçmesinin
farkı
nda olmadı
ğı
nıbilirse, abdestini yenilemesi gerekir.
50
297- Abdestten sonra, abdest organları
nda suyun geçmesini önleyecek bir engel
olduğunu görür ve abdest zamanımı
, yoksa abdest sonrasımıbulunduğunu bilmezse,
abdesti sahihtir. Ama abdest zamanıo engelin farkı
nda olmadı
ğı
nıbilirse, farz ihtiyat
gereği yeniden abdest almalı
dı
r.
298- Abdestten sonra, abdest organları
nda suyun geçmesini önleyecek bir engelin
olup olmadı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
ülürse, abdest sahihtir.
Abdestle İ
lgİ
lİHükümler
299- Abdestle ilgili iş
lerde ve abdestin ş
artları
nda -su-yun temiz ve gasp edilmemiş
olmasıgibi- çok ş
üpheye düş
en birisi, kendi ş
üphesine itibar etmemelidir.
300- İ
nsan abdestin bozulup bozulmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
erse, bozulmadı
ğ
ı
nıkabul
eder. Ama idrardan sonra is-tibra (=idrarıtemizleme usûlünü) uygulamadan abdest
almı
şve abdestten sonra idrar olup olmadı
ğı
nıbilmediği bir yaş
lı
k çı
karsa, abdesti
batı
ldı
r.
301- Abdest alı
p almadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
en kimse, abdest almalı
dı
r.
302- Abdest aldı
ğ
ı
nıve kendisinden de idrar gibi ab-desti bozan bir ş
eyin sadı
r
olduğunu bilen kimse, hangisinin önce gerçekleş
tiğini bilmiyorsa, namazdan önce ise
yeniden abdest almalı
; namaz esnası
nda ise, namazıbı
rakmalıve abdest almalı
;
namazdan sonra ise abdest almalıve kı
lmı
şolduğu namazıikinci kez kı
lmalı
dı
r.
303- Namazdan sonra, abdest alı
p almadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
erse namazı
sahihtir; ama sonraki namazlar için abdest almasıgerekir.
304- Namazdayken abdest alı
p almadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
erse, namazıbatı
ldı
r;
abdest alı
p namazıbaş
tan kı
lmalı
dı
r.
305- Namazdan sonra, abdestinin namazdan önce mi, yoksa sonra mıbozulduğu
konusunda ş
üpheye düş
erse, kı
l-dı
ğınamaz sahihtir.
306- Hastalı
k nedeniyle kendisinden damla damla idrar akan veya gaitası
nı
n
çı
kması
nıönleyemeyen kimse, na-maz vaktinin evvelinden sonuna kadar olan süre
içerisinde abdest alı
p namaz kı
lmak kadar fı
rsat bulabileceğini kesin olarak biliyorsa,
namazıfı
rsat bulduğu vakitte kı
lmalı
dı
r. Bulduğu fı
rsat yalnı
zca namazı
n farzları
na
yetecek kadarsa, yalnı
zca namazı
n farzları
nıyerine getirmeli, ezan, ikamet ve kunut
gibi müstehap olan ş
eyleri terk etmelidir.
307- Abdest ve namaza yetecek kadar mühlet bulamı
-yor ve namaz esnası
nda bir kaç
defa ondan idrar akı
yorsa, ilk aldı
ğ
ıabdest yeterlidir. Ama hastalı
ktan dolayınamaz
esnası
nda bir kaç defa gaita çı
kar ve her defası
nda abdest almasızor olmazsa, bir su
kabı
nıyan tarafı
na koyup gaita çı
ktı
ğıvakit abdestini yenilemeli ve namazı
na o
ş
ekilde de-vam etmelidir.
308- Kendisinden gaitanı
n peşpeş
e çı
ktı
ğ
ıkimse, her defası
nda abdest almasızor
olursa, namazı
n bir kı
smı
nıab-destli kı
labiliyorsa, her namaz için bir abdest almalı
dı
r.
51
309- Kesintisiz olarak kendisinden idrar çı
kan kimse, iki namaz arası
nda idrar damlası
çı
kmazsa, bir abdestle iki namazıkı
labilir; namaz esnası
nda çı
kan damlaları
n
sakı
ncasıyoktur.
310- Namazı
n hiç bir kı
smı
nıabdestli kı
lamayacak kadar kendisinden kesintisiz
olarak idrar veya gaita çı
kan kimse, kendi isteğiyle idrar veya gaita yapmadı
kça ya da
abdesti bozacak baş
ka bir ş
ey gerçekleş
medikçe, bir ab-destle bir kaç namaz kı
labilir.
311- Hastalı
ktan dolayıkendisinden yel çı
kması
nıönleyemeyen kimse, gaitası
nı
önleyemeyen kimsenin hükmüyle amel etmelidir.
312- Kendisinden kesintisiz olarak gaita çı
kan kimse, her namaz için abdest alı
p
hemen namaza baş
lamalı
. Ancak unutulan secde, teş
ehhüt ve ihtiyat namazıgibi
namazdan sonra yapı
lmasıgereken ş
eyleri, hemen namazı
n arkası
ndan yaparsa,
yeniden abdest almasıgerekmez.
313- İ
drarıdamla damla süzülen kimse, namaz için, içinde pamuk veya baş
ka bir ş
ey
olan ve idrarı
n baş
ka yerlere bulaş
ması
nıönleyen bir keseyle kendini korumalı
dı
r ve
farz ihtiyat gereği her namazdan önce necis olan idrar mahallini yı
kamalı
dı
r. Yine
gaitası
nıtutamayan kimse, mümkün olduğu takdirde namaz süresince gaitanı
n baş
ka
yerlere bulaş
ması
nıönlemelidir. Meş
akkati olmadı
ğıtakdirde, farz ihtiyat gereği her
namaz için gaita mahallini yı
kamalı
dı
r.
314- İ
drar ve gaitası
nıtutamayan kimse, mümkün olduğu takdirde, meş
akkat, zahmet
ve zarar korkusu da olmazsa namaz süresince, hatta farz ihtiyata göre masrafıbile
gerektirse idrar ve gaitası
nıtutmalı
dı
r. Eğer hastalı
ğıkolay tedavi edilebiliyorsa, farz
ihtiyat gereği kendisini tedavi ettirmelidir de.
315- İ
drar ve gaitası
nıtutamayan kimsenin, hastalı
ğızamanı
nda vazifesi gereği
kı
ldı
ğ
ınamazları
, hastalı
ktan kur-tulduktan sonra kaza etmesi gerekmez. Ama namaz
vakti geçmeden hastalı
ğıiyileş
irse, o vakitte kı
ldı
ğınamazıyeniden kı
lmalı
dı
r.
AbdestİGerektİ
ren Şeyler
316- Altış
ey için abdest almak farzdı
r:
1) Cenaze namazıdı
ş
ı
ndaki bütün farz namazlar için.
2) Unutulmuşsecde ve teş
ehhüt için. Ancak bu, onlarla namaz arası
nda idrar yapmak
gibi abdesti bozan bir hâlin gerçekleş
mesi durumunda, gereklidir.
3) Kâbe'nin farz tavafıiçin.
4) Abdest almayınezreder, ahdeder veya yemin ederse.
5) Bedeninden bir kı
smı
nıKur'ân'ı
n yazı
sı
na sürmeyi nezretmiş
se.
6) Necis olmuşKur'ân'ıyı
kamak, tuvalet vb. yerden çı
karmak için. Ancak bu, elini
veya bedenin herhangi bir yerini, Kur'ân'ı
n yazı
sı
na sürmek zorunda kaldı
ğı
takdirdedir. Ama, abdest almak kadar gecikmek, Kur'ân'a saygı
sı
zlı
k sayı
lacaksa,
abdest almadan Kur'ân'ıtuvalet ve benzeri yerden çı
karmalıveya necis olmuş
sa,
52
yı
kamalı
dı
r ve mümkün olduğu kadar Kur'ân'ı
n yazı
ları
na elini sürmekten
kaçı
nmalı
dı
r.
317- Kur'ân'a dokunmak yani bedeninden bir yeri Kur'ân'ı
n yazı
sı
na sürmek,
abdestsiz kimse için haramdı
r; ama, Kur'ân'ı
n Türkçe'ye veya baş
ka bir dile yapı
lmı
ş
tercümesine dokunmanı
n sakı
ncasıyoktur.
318- Çocukları
n ve delilerin Kur'ân yazı
sı
na dokunmaları
na engel olmak, farz
değildir; ama onları
n dokunmasıKur'ân'a hürmetsizlik olursa, önlemek gerekir.
319- Abdesti olmayan kimsenin, hangi dille yazı
lmı
şolursa olsun Allah-u Teala'nı
n
ismine dokunması
, haramdı
r. Farz ihtiyat gereği, Hz. Peygamber Efendimizin,
Ehlibeyt İ
mamları
nı
n ve Hz. Zehra'nı
n (Allah'ı
n selâmıonlara olsun) mübarek
isimlerine dokunmak da aynı
dı
r.
320- Namazı
n vakti girmeden, abdestli olmak kastı
yla abdest alı
rsa veya guslederse
sahihtir. Namaz vakti yaklaş
ı
rken, namaza hazı
rlı
k amacı
yla abdest alı
rsa, sakı
ncası
yoktur.
321- Vaktin girdiğini kesin olarak bildiğinden farz ab-dest niyeti eder ve abdestten
sonra vaktin girmediğini anlarsa, abdesti sahihtir.
322- Cenaze namazı
, kabir ehlini ziyaret, camiye ve Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (Allah'ı
n
selâmıonlara olsun) haremlerine gitmek için, abdest alı
nmasımüstehaptı
r. Yine
yanı
nda Kur'ân taş
ı
mak, onu okuyup yazmak, Kur'ân'ı
n haş
iyesine (=kenarı
na)
dokunmak ve uyumak için abdest almak müstehaptı
r. Yine abdesti olan kimsenin
yeniden abdest almasımüstehaptı
r. Bu sayı
lan iş
lerden biri için abdest alan kimse,
abdestle yapı
lmasıgereken her iş
i yapabilir; meselâ, o abdestle namaz kı
labilir.
AbdestİBozan Şeyler
323- Yedi ş
ey, abdesti bozar:
1) İ
drar.
2) Gaita.
3) Mide ve bağı
rsaktan gelip arka taraftan çı
kan yel.
4) Gözün görmeyeceği ve kulağı
n iş
itmeyeceği kadar uykuya dalmak. Ancak, göz
görmez ama kulak iş
itirse, abdest bozulmaz.
5) Delilik, sarhoş
luk ve baygı
nlı
k gibi aklı
n fonksiyonunu yitirdiği ş
eyler.
6) Kadı
nları
n istihaze hâlleri ki, ileride açı
klanacaktı
r.
7) Guslü gerektiren hâller, örneğin cünüplük hâli.
Cebİ
re Abdestİ
nİ
n Hükümlerİ
Kı
rı
k ve yaralara sarı
lan ş
eylere, yara ve benzeri ş
eyler üzerine konulan ilaçlara,
cebire denir.
53
324- Abdest organları
ndan birinde yara, çı
ban veya kı
rı
lma olursa, üzeri açı
k olur ve
su da ona zarar vermezse, normal ş
ekilde abdest alı
nmalı
dı
r.
325- Yara, çı
ban veya kı
rı
klı
k yüzde veya kollarda olur, üstü açı
k ama üzerine su
değdirmek zararlıolursa, onun etrafı
nı
n yı
kanmasıkafidir. Ama ı
slak eli üzerine
sürmek zarar vermezse, önce ı
slak eli üzerine çekmek ve daha sonra temiz bir bezi
üzerine koyup ı
slak eli onun üzerine de çekmek, daha iyidir. Bu kadarıda zararlıolur
veya yara necis olur ve yı
kanmasımümkün olmazsa, yaranı
n etrafıabdestte
söylenildiği gibi yukarı
dan aş
ağı
ya yı
kanmalı
dı
r. Müstehap ihtiyat gereği yaranı
n
üzerine temiz bir bez koyup, ı
slak elleri üzerinden çekmek gerekir. Eğer, bez koymak
mümkün olmazsa, yaranı
n etrafı
nıyı
kamak yeterlidir. Elbette bu durumları
n hiç
birinde teyemmüm gerekmez.
326- Yara, çı
ban veya kı
rı
klı
k baş
ı
n ön kı
smı
nda veya ayakları
n üzerinde olur ve
üzeri açı
k olması
na rağmen onu mesh edemezse, üzerine temiz bir bez koyup bezin
üzerinden elde kalan abdest suyunun ı
slaklı
ğı
yla meshetmelidir. Bununla birlikte,
teyemmüm de etmesi müstehap ihtiyata uygundur. Eğer bez koymak mümkün
olmazsa, abdest yerine teyemmüm etmelidir ve bunun yanısı
ra meshsiz bir abdest de
almasıdaha iyidir.
327- Yara, çı
ban veya kı
rı
k ister yüzde ve kollarda olsun, ister baş
ı
n ön kı
smı
nda ve
ayakları
n üzerinde, üzeri bağlıise eğer açı
lmasımümkün olur, zahmet ve meş
akkati
de olmaz ve su da ona zarar vermezse, onun üzeri açı
lı
p abdest alı
nmalı
dı
r.
328- Yara, çı
ban ve kı
rı
k, yüzde veya kollarda olur ve üzeri de açı
labilir; ancak
üzerine su dökmenin zararıolur; ama ı
slak eli üzerine çekmenin zararıolmazsa
ı
slatı
larak elin onun üzerine çekilmesi gerekir.
329- Yaranı
n üzeri açı
lmı
yor ama yara ve üzerine konulan ş
ey temiz ve yaraya su
ulaş
tı
rmak mümkün olur; zarar, zahmet ve meş
akkati de olmazsa suyu yara üzerine
ulaş
tı
rmak gerekir. Eğer yara veya üzerine konulan ş
ey necis ise bu durumda onu
yı
kamak ve yaranı
n üzerine suyu ulaş
tı
rmak zahmetsiz ve meş
akkatsiz mümkün
olursa, onu yı
kamalı
dı
r ve abdest alı
rken suyu yaraya ulaş
tı
rmalı
dı
r. Suyun yaraya
zararlıolduğu veya yaranı
n üzerine suyu ulaş
tı
rmanı
n mümkün olmadı
ğıhâllerde ya
da yara necis olur ve yı
kanamazsa, yaranı
n etrafı
nıyı
kamalıve eğer cebire temiz ise
onun üzerinden meshetmeli, eğer cebire necis ise veya üzerinden ı
slak eli çekemezse meselâ, ele yapı
ş
an bir ilaç olursa- temiz bir bezi cebirenin bir parçasısayı
lacak
ş
ekilde onun üzerine koyup ı
slak eli üzerinden çekmelidir ve eğer bu da mümkün
olmazsa farz ihtiyat gereği hem abdest almalı
; hem de teyemmüm etmelidir.
330- Cebire, yüzün hepsini veya kollardan birinin tamamı
nıkaplarsa, yine cebire ile
ilgili hükümler geçerli olur ve cebire abdesti yeterlidir. Ancak cebire, abdest
organları
nı
n büyük bölümünü kaplarsa, teyemmümün yeterli oluş
u uzak bir görüş
olmaması
na rağmen, ihtiyat gereği cebire amelini ve teyemmümü uygulamalı
dı
r.
331- Cebire, bütün abdest organları
nıkaplamı
şolursa, teyemmüm etmelidir.
54
332- Elinin içinde ve parmakları
nda cebire olan kimse, abdest zamanı
,ı
slak eli onun
üzerinden çekmiş
se, aynıı
slaklı
kla baş
ıve ayağıda mesh edebilir veya diğ
er abdest
organları
ndan ı
slaklı
k alabilir.
333- Cebire, ayak üzerinin hepsini kaplamı
ş
, ama parmakları
n olduğu taraftan ve
ayağı
n üst tarafı
ndan bir miktar açı
k kalmı
ş
sa, açı
k olan yerlerde ayak üzerine ve
cebire olan yerlerde cebire üzerine meshetmelidir.
334- Yüzde veya ellerde bir kaç tane cebire olursa, onları
n arası
nıyı
kamalı
dı
r. Eğer
cebireler baş
ta veya ayaklar üzerinde olursa onları
n arası
nımeshetmelidir; cebire olan
yerlerde de cebire hükümlerine göre amel etmelidir.
335- Cebire, yaranı
n etrafı
nda normalden fazla yer kap-lamı
ş
sa ve onu kaldı
rmak da
mümkün olmazsa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir ve farz ihtiyat gereği
teyemmüm de yapmalı
dı
r. Eğer cebirenin kaldı
rı
lmasımümkün olursa, cebireyi
kaldı
rmalı
dı
r. Öyleyse, yara yüzde ve kollardaysa onun etrafı
nıyı
kamalı
; eğer başve
ayaklar üzerindeyse, onun etrafı
nımeshetmeli ve yaranı
n bulunduğu yer için de cebire
hükümlerine göre amel etmelidir.
336- Abdest yerinde yara, cerahat ve kı
rı
klı
k bulun-maz, baş
ka bir sebep yüzünden
su, yüz ve kolları
n tamamıiçin zararlıolursa, teyemmüm etmelidir; cebire abdesti de
almasımüstehap ihtiyata uygundur. Ama el ve yüzün belirli bir miktarıiçin zararlı
olursa, etrafıyı
kanı
rsa yeterli olabileceği uzak bir ihtimal sayı
lmaz. Ancak, ihtiyata
uygun davranı
p teyemmüm etmek terk edilmemelidir.
337- Abdest organları
ndan birinden kan alı
r ve onu yı
-kayamı
yorsa veya su onun için
zararlıve üzeri de sarı
lıise, cebire hükümlerine göre amel edilmelidir. Eğer normal
olarak açı
ksa onun etrafı
nıyı
kamak yeterlidir.
338- Abdest veya gusül organları
na bir ş
ey yapı
ş
ı
r ve kaldı
rı
lmasımümkün olmazsa
veya dayanı
lamayacak kadar meş
akkatli olursa, cebire hükümlerine göre amel
etmelidir.
339- Cebire guslü, cebire abdesti gibidir; ama, onun tertiple yerine getirilmesi gerekir,
irtimasî olarak değ
il.
340- Vazifesi teyemmüm olan birisinin, teyemmüm organları
nı
n bazı
sı
nda yara, çı
ban
veya kı
rı
klı
k olursa, cebire ab-destinin hükümlerine göre cebire teyemmümü
yapmalı
dı
r.
341- Cebire abdesti veya cebire guslüyle namaz kı
lmasıgereken kimse, özrünün
vaktin sonuna kadar devam edeceğini bilmesi hâlinde, vaktin evvelinde namaz
kı
labilir; ama vaktin sonuna kadar özrünün sürmeyeceğine ümidi olursa, farz ihtiyat
gereği beklemelidir. Eğer özrü devam ederse, vaktin sonunda namazıcebire abdesti
veya cebire guslü ile kı
lar.
342- İ
nsan, gözünde olan bir hastalı
k sebebiyle alt ve üst kirpiğini birbirine
yapı
ş
tı
rı
rsa, abdesti ve guslü cebire olarak almalı
dı
r ve müstehap ihtiyat gereği
teyemmüm de etmelidir.
55
343- Vazifesinin teyemmüm mü yoksa cebire abdesti mi olduğ
unu bilmeyen kimse,
farz ihtiyat gereği, her ikisini de yapmalı
dı
r.
344- İ
nsanı
n, cebire abdestiyle kı
ldı
ğınamazlar sahihtir ve özür zail olduktan sonra,
sonraki namazlarıiçin de abdest almasıgerekmez (cebire abdestiyle kı
labilir); ama,
üzerine düş
en görevin cebire mi, yoksa teyemmüm mü olduğunu bilmediği için her
ikisini de yerine getirmiş
se, sonraki namazlar için abdest almasıgerekir.
FARZ GUSÜLLER
Farz gusüller yedi tanedir:
1) Cenabet guslü.
2) Hayı
z guslü.
3) Nifas guslü.
4) İ
stihaze guslü.
5) Ölüye dokunma guslü.
6) Ölü guslü.
7) Nezir, yemin vb. ş
eyler nedeniyle farz olan gusül.
Cenabetle İ
lgİ
lİHükümler
345- İ
nsan, iki yolla cünüp olur:
1) Cinsel iliş
kide bulunmak.
2) İ
nsandan meni çı
kması
.İ
ster uyku hâlinde olsun, ister uyanı
k; az olsun veya çok
olsun; ş
ehvetle dı
ş
arı
ya atı
lsı
n veya ş
ehvetsiz; ihtiyarî olsun veya gayriihtiyarî, fark
etmez.
346- İ
nsandan bir ı
slaklı
k gelir ve meni mi, idrar mıveya bunlardan baş
ka bir ş
ey mi
olduğunu bilmezse; eğer ş
ehvetle ve atı
larak dı
ş
arıçı
kar ve akması
ndan sonra
bedende gevş
eklik meydana gelirse o ı
slaklı
k meni hükmündedir. Çı
kan yaş
lı
kta, bu
üç özellikten hiçbirisi veya bunlardan birisi olmazsa, meni hükmünü taş
ı
maz. Ama
kadı
n ve hastalarda akan suyun atı
larak çı
kmasıgerekmez. Şehvetle akarsa, meni
hükmünü taş
ı
r ve bedenin gevş
emesi gerekmez.
347- Hasta olmayan birinden bir akı
ntıolur ve önceki hükümde açı
klanan üç
özellikten birini taş
ı
r ancak diğer özellikleri taş
ı
yı
p taş
ı
madı
ğı
nıbilmezse, akı
ntı
dan
önce abdesti yoksa, abdest almalı
dı
r.
348- Meni çı
ktı
ktan sonra idrar yapı
lmasımüstehaptı
r. İ
drar yapı
lmaz da gusülden
sonra meni mi, yoksa baş
ka bir akı
ntımıolduğu bilinmeyen bir yaş
lı
k çı
karsa, meni
hükmünü taş
ı
r.
56
349- Cinsel iliş
ki hâlinde, sünnet yeri kadar bir kı
sı
m veya daha fazlasıdâhil olursa,
kadı
na olsun veya [neuzu billah=Allah'a sı
ğı
nı
rı
z] erkeğe, önden olsun veya arkadan,
bulûğçağ
ı
na ermişolsunlar veya ermemişolsunlar meni gelmese bile, her ikisi de
cünüp olur.
350- Cinsel iliş
kide sünnet yerine kadar bir kı
smı
n dâhil olup olmadı
ğı
nda ş
üpheye
düş
ülürse, gusül farz olmaz.
351- Eğer insan "Allah'a sı
ğı
nı
rı
z" bir hayvanla cinsel iliş
kide bulunur ve ondan meni
gelirse, yalnı
zca gusül kafidir. Meni gelmezse, iliş
ki öncesi abdesti varmı
ş
sa yine
yalnı
zca gusül kafidir; ancak abdesti yokmuş
sa farz ihtiyat gereği gusül etmeli ve
abdest de almalı
.
352- Meni, kendi yerinden hareket eder, ancak dı
ş
arıçı
kmazsa veya meninin dı
ş
arı
çı
kı
p çı
kmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, gusül gerekmez.
353- Gusül edemeyen, ama teyemmüm edebilecek durumda olan bir kimsenin, namaz
vakti girdikten sonra, sebepsiz yere eş
iyle iliş
kide bulunmasısakı
ncalı
dı
r; ama zevk
için veya kendisine yönelik bir korkudan dolayıyaparsa sakı
ncasıyoktur.
354- Kendi elbisesinde meni görür, kendisinden olduğ
unu ve onun için
gusletmediğini bilirse, gusletmelidir ve meninin gelmesinden sonra kı
ldı
ğı
nıkesin
olarak bildiği namazlarıkaza etmelidir; ama meninin dı
ş
arıçı
kması
ndan sonra
kı
ldı
ğ
ı
na ihtimal verdiği namazlarıkaza etmesi ge-rekmez.
Cünüplü Kimseye Haram Olan Şeyler
355- Beşş
ey cünüp olan kimseye haramdı
r:
1) Bedeninden bir yeri Kur'ân yazı
sı
na veya Allah'ı
n ismine sürmek. Farz ihtiyat
gereği, peygamberler ve Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (Allah'ı
n selâmıonlara olsun) isimleri
de Allah'ı
n isminin hükmünü taş
ı
r.
2) Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Nebevî'ye girmek, bir kapı
dan girip diğer bir
kapı
dan çı
kı
lsa bile.
3) Diğer camilerde durmak. Ancak bir kapı
dan girilir, diğer bir kapı
dan çı
kı
lı
rsa veya
bir ş
ey almak için girerse, sakı
ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği Ehlibeyt İ
mamları
nı
n
türbelerinde de durulmamalı
dı
r.
4) Camide bir ş
ey bı
rakmak.
5) Farz secdesi olan sureleri okumak. Bunlar dört suredir:
a) Secde Suresi (32. sure)
b) Fussilet Suresi (41. sure)
c) Necm Suresi (53. sure)
d) Alak Suresi (96. sure).
57
Cünüp olan kimseye bu dört surenin bir harfini bile okuması
, haramdı
r.
Cünüplü Kimseye Mekruh Olan Şeyler
356- Dokuz ş
ey cünüp olan kimse için mekruhtur:
1-2) Yemek ve içmek. Ancak abdest aldı
ktan sonra yiyip içmek, mekruh değildir.
3) Farz secdesi olmayan surelerin yedi ayetinden fazlası
nıokumak.
4) Bedenin herhangi bir yerini Kur'ân'ı
n cildine, kenarı
na ve yazı
larıarası
na sürmek.
5) Üzerinde Kur'ân bulundurmak.
6) Uyumak. Ancak, abdest aldı
ktan veya su olmadı
ğı
ndan gusül yerine teyemmüm
ettikten sonra uyumak, mekruh değildir.
7) Baş
a kı
na ve benzeri ş
eyler sürmek.
8) Bedene yağsürmek.
9) İ
htilam olduktan, yani uykuda kendisinden meni çı
k-tı
ktan sonra, cinsel iliş
kide
bulunmak.
Cenabet Guslü
357- Cenabet guslü kendisi göz önünde bulundurularak ele alı
nı
rsa, müstehap
niteliğini taş
ı
r ve farz namazlar ve benzeri ş
eyler için farz olur. Ancak cenaze namazı
,
ş
ükür secdesi ve Kur'ân'ı
n farz olan secdelerini yapmak için cenabet guslünün
alı
nmasıgerekmez.
358- Guslederken, farz gusül veya müstehap gusül yaptı
ğ
ı
nıbelirleyerek niyet etmek
gerekmez. Yalnı
zca kur-bet yani Âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek kastı
yla
gusletmek kafidir.
359- Namaz vaktinin girdiğini bildiğinden farz gusül yaptı
ğı
na niyet eder ve sonra,
namaz vaktinden önce guslettiği anlaş
ı
lı
rsa, guslü sahihtir.
360- Gusül, ister farz olsun, ister müstehap, iki ş
ekilde yapı
labilir:
1) Tertibî.
2) İ
rtimasî.
Tertibî Gusül
361- Tertibî gusülde gusül niyetiyle önce başve boyun, sonra bedenin sağtarafı
,
sonra sol tarafıyı
kanı
r. Eğer kası
tlıolarak veya unuttuğundan yahut konunun ş
er'î
hükmünü bilmediğ
inden bu tertip üzere yapmazsa, guslü batı
l olur.
58
362- Göbeğ
in ve avret mahallinin yı
kanması
nda farz olan, yarı
sı
nı
n bedenin sağtarafı
ve diğer yarı
sı
nı
n da sol tarafla birlikte yı
kanması
dı
r. Ancak bunları
n tamamı
nı
n her
iki tarafla yı
kanması
, daha iyidir.
363- Her üç kı
smı
n yani başile boyun, sağve sol tarafı
n tam olarak yı
kanması
ndan
emin olmak için her kı
sı
m yı
kanı
rken diğer kı
sı
mlardan bir miktarıda o kı
sı
mla
birlikte yı
kanmalı
dı
r. Hatta boyunun sağtarafı
nı
n bütünü bedenin sağtarafı
yla ve
boynun sol tarafı
nı
n bütününün bedenin sol tarafı
yla yı
kanması
, müstehap ihtiyata
uygundur.
364- Gusülden sonra, bedenin herhangi bir yerinin yı
kanmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa ancak
neresi olduğ
u bilinmezse, yeniden gusledilmelidir.
365- Gusülden sonra, belirli bir yerin yı
kanmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, eğer sol tarafta ise,
sadece o yerin yı
kanmasıyeterlidir. Sağtarafta olursa, orasıyı
kandı
ktan sonra sol
tarafı
n da yı
kanmasıgerekir. Baş
ta ve boyunda ise, orasıyı
kandı
ktan sonra sağtaraf
ve daha sonra sol taraf yı
kanmalı
dı
r.
366- Gusül bitmeden önce sol tarafı
n bir miktarı
nıyı
kadı
ğıhususunda ş
üpheye
düş
erse, o miktarıyı
kamasıyeterlidir. Ancak, sol tarafıyı
kamaya baş
ladı
ktan sonra
sağtarafı
n hepsini veya bir miktarı
nıveyahut sağtarafıyı
kamaya baş
ladı
ktan sonra
baş
ıve boynun hepsini veya bir miktarı
nıyı
kadı
ğı
na dair ş
üpheye düş
erse, ş
üphesine
itibar etmemelidir.
İ
rtimasî Gusül
367- İ
rtimasî gusülde, eğer irtimasî gusül niyetiyle bedenin tamamısuyun içine
girinceye kadar tedrici olarak suya dalarsa, guslü sahihtir. Ancak müstehap ihtiyata
uygun olan, bir defada suya dalmaktı
r.
368- İ
rtimasî gusülde bedenin tamamısuyun içinde olur ve gusle niyet ettikten sonra
bedeni hareket ettirirse, guslü sahihtir.
369- İ
rtimasî gusülden sonra, bedenin bir miktarı
na su ulaş
madı
ğı
nıanlarsa, ister
yerini bilsin, ister bilmesin, yeniden gusletmelidir.
370- Tertibî gusül edecek vakti yoksa ve irtimasî gusül etmek için vakti olursa,
irtimasî gusül etmelidir.
371- Farz oruç tutan ya da hac veya umre için ihrama giren kimse, irtimasî gusül
edemez. Ancak, unutkanlı
k yüzünden irtimasî gusül ederse, guslü sahihtir.
Gusletmenİ
n Hükümlerİ
372- İ
rtimasî gusülde, gusülden önce bedenin tamamıpak olmalı
dı
r; ama tertibî
gusülde bedenin tamamı
nı
n temiz olmasıgerekmez. Bedenin tümü necis olur ve her
kı
sı
m guslünden önce yı
kanı
rsa yeterlidir.
373- Haram yolla cünüp olan kimseden çı
kan ter necis değildir. Haram yolla cünüp
olan kimse, sı
cak su ile gusletse bile, guslü sahihtir.
59
374- Guslederken, bedende bir iğne ucu kadar yer yı
kanmamı
şolarak kalsa, gusül
batı
ldı
r. Ama kulak ve burun içi gibi, bedenin görünmeyen yerlerini yı
kamak farz
değildir.
375- Bedenin görünen veya görünmeyen kı
sı
mları
ndan olduğu hakkı
nda ş
üpheye
düş
ülen yerin yı
kanmasıgerek-mez; ama yı
kamak, ihtiyata uygundur.
376- İ
çi görünecek kadar genişolan küpe ve benzeri ş
eylerin deliğini yı
kamak
gerekir. Ama içleri görünmezler-se, içlerini yı
kamak gerekmez.
377- Suyun bedene ulaş
ması
na engel olan ş
eyin giderilmesi gerekir; giderildiğinden
emin olmadan gusledilirse, alı
nan gusül batı
ldı
r.
378- Guslederken, suyun bedene ulaş
ması
na engel olan herhangi bir ş
eyin bedeninde
olup olmadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
erse, ş
üpheye kapı
lmasıhalkı
n nazarı
nda
yerinde sayı
lı
rsa, engelin olmaması
ndan emin oluncaya kadar, araş
tı
rmasıgerekir.
379- Guslederken, bedenin bir parçasısayı
lan kı
sa kı
llar yı
kanmalı
dı
r; farz ihtiyata
göre uzun kı
lları
n da yı
kanmasıgerekir.
380- Abdestin sahih olmasıiçin açı
klanan, örneğin suyun temiz ve gasp edilmemiş
olmasıgibi ş
artları
n hepsi, guslün sahih olmasıiçin de ş
arttı
r. Ama gusülde bedeni
yukardan aş
ağ
ı
ya doğru yı
kamak ş
art değildir ve yine tertibî gusülde her kı
smı
yı
kadı
ktan sonra hemen diğer kı
smıyı
kamak da gerekmez. Hatta baş
ıve boynu
yı
kadı
ktan sonra bir miktar bekleyip sonra sağtarafıyı
kamanı
n ve bir müddet sonra
da sol tarafıyı
kamanı
n sakı
ncasıyoktur. Ama idrar ve gaitası
nıtutamayan kimse
gusledip namaz kı
lma miktarı
nca kendisinden idrar ve gaita dı
ş
arıçı
kmı
-yorsa eğer
vakit dar olursa, her kı
smıöbürünün peş
inden yı
kamalıve gusülden hemen sonra da
namazıkı
lmalı
dı
r. İ
leride açı
klanacak olan müstehaze kadı
nı
n hükmü de aynı
dı
r.
381- Hamam parası
nıverme kastıolmayan veya hamam sahibinin razıolduğunu
bilmeden ücreti veresiye bı
rakmak isteyen kimse, sonradan hamamcı
yırazıetse bile
yapmı
şolduğ
u gusül batı
ldı
r.
382- Hamamcıalacağı
nı
n veresiye olması
nıkabullenir ancak, gusleden kimsenin
maksadı
, borcu vermemek veya haram maldan vermek ise, aldı
ğıguslü sahihtir.
383- Haram parayıveya humusu verilmemişparayıha-mamcı
ya vermek isterse, guslü
batı
ldı
r.
384- Büyük abdest mahallini su haznesinde temizler ve gusülden önce de haznede
temizlik yaptı
ğı
ndan dolayıhamamcı
nı
n bunun gusletmesine razıolup olmayacağı
na
dair ş
üpheye düş
erse, yapacağıgusül batı
ldı
r. Ancak gusletmeden hamamcı
yırazı
ederse, sahihtir.
385- Gusül yapı
p yapmadı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
en kimse, gusletmelidir. Ama,
gusülden sonra guslünün doğru olup olmadı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
en kimsenin
yeniden gusletmesi gerekmez.
60
386- Guslederken hades-i asgar (=küçük pislik) meydana gelir örneğ
in idrar yaparsa,
gusül batı
l olmaz.
387- Gusledip namaz kı
lacak kadar vaktin olduğunu sanı
p namaz için gusleden
kimsenin gusülden sonra gusül için gerekli vaktin olmadı
ğı
nıanlasa bile, guslü
sahihtir.
388- Cünüplü kimse, gusledip etmediği hususunda ş
üp-heye düş
erse, kı
ldı
ğı
namazlarısahihtir; ancak sonraki namazlar için gusletmelidir.
389- Üzerine birkaç gusül farz olan kimse, onlarıbirer birer yapabileceği gibi,
hepsinin niyetiyle de bir gusül yapabilir.
390- Cünüp bir kimsenin bedeninin herhangi bir yerine Kur'ân ayeti veya Allah-u
Teala'nı
n ismi yazı
lıise, elini yazı
ya sürmesi, haramdı
r. Guslederken de elini o yazı
ya
değdirmeden suyu vücuduna ulaş
tı
rmalı
dı
r.
391- Cenabet guslü yapan kimsenin namaz için abdest almamasıgerekir. Ama diğer
gusüllerle namaz kı
lı
nmaz, guslün yanısı
ra abdest alı
nmasıgereklidir.
İ
STİ
HAZE
Kadı
ndan gelen kanlardan biri "istihaze" kanı
dı
r ve bu kanıgördüğ
ünde kadı
na
"müstehaze" denir.
392- İ
stihaze kanıgenellikle sarırenkli ve soğuk olur. Sı
zarak ve yakmadan çı
kar ve
katıda olmaz. Ama bazen siyah veya kı
rmı
zı
, sı
cak ve katıda olabilir ve yine bası
nçlı
ve yakarak da gelebilir.
393- İ
stihaze kanıüç kı
sı
mdı
r: Az, normal ve çok.
Az istihaze, kadı
nı
n fercine bı
raktı
ğıpamuğa iyice iş
lemeyen ve pamuğun diğer
tarafı
na geçmeyen kandı
r.
Normal istihazede kan pamuğa iş
ler ve öbür tarafı
na da geçer; ama kadı
nları
n normal
olarak kanıönlemek amacı
yla kullandı
klarıbeze iş
lemez.
Çok istihazede ise, kan, pamuktan geçip beze de iş
ler.
İ
STİ
HAZE İ
LE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
394- Az istihazede kadı
nı
n, her namaz için bir abdest al-masıve fercin dı
şkı
smı
na da
kan değmişise, yı
kamasıgerekir. Farz ihtiyat gereği pamuğu da değiş
tirmeli veya
yı
kamalı
dı
r.
395- Namazdan önce veya namaz esnası
nda normal is-tihaze kanıgörürse, o namaz
için gusletmesi gerekir.
396- Çok istihazede, önceki hükümde açı
klanan normal istihazeyle ilgili olarak
yapı
lmasıgereken iş
lerin yanısı
ra, her namaz için, bez değiş
tirilmeli veya yı
kanmalı
,
öğ
le ve ikindi namazıiçin bir gusül ve akş
am ve yatsınamazıiçin de bir gusül
edilmelidir. Öğle ve ikindi namazıard arda kı
lı
nmalı
dı
r. Ard arda kı
lı
nmazsa, ikindi
61
namazıiçin ay-riyeten gusledilmelidir. Aynış
ekilde akş
amla yatsınamazıard arda
kı
lı
nmazsa, yatsınamazıiçin ayriyeten gusledilmelidir.
397- İ
stihaze kanınamaz vaktinden önce de gelse, kadı
n o kandan dolayıabdest ve
gusül almı
şolsa bile, farz ihtiyat gereği namaz vakti abdest ve gusül almalı
dı
r.
398- Normal ve çok istihaze kanıgören kadı
n, abdest ve gusülden hangisini önce
yaparsa, sahihtir. Ancak önce abdest alması
, daha iyidir.
399- Az istihaze kanıgören kadı
n, sabah namazı
ndan sonra normal istihaze kanı
görmeye baş
larsa, öğle ve ikindi namazlarıiçin gusletmesi gerekir. Öğle ve ikindi
namazı
ndan sonra normal istihaze kanıgörmeye baş
larsa, akş
am ve yatsınamazları
için gusletmelidir.
400- Kadı
nı
n görmüşolduğu az veya normal istihaze kanı
, sabah namazı
ndan sonra
çok istihaze kanı
na dönüş
ürse, öğle ve ikindi namazıiçin bir gusül ve akş
am ve yatsı
namazıiçin de baş
ka bir gusül etmelidir. Öğle ve ikindi namazı
ndan sonra çok
istihaze kanı
na dönüş
ürse, akş
am ve yatsınamazıiçin gusletmelidir.
401- Çok veya normal istihaze kanıgören bir kadı
n, namaz vakti girmeden namaz için
guslederse, guslü batı
ldı
r. Hatta sabah ezanı
na yakı
n bir vakitte teheccüd (=gece)
namazıiçin gusleder ve teheccüd namazı
nıkı
larsa, farz ihtiyat gereği sabah
namazı
nı
n vakti girdikten sonra yeniden gusledip abdest almalı
dı
r.
402- İ
stihaze kanıgören kadı
n, ister farz olsun, ister müstehap, her namaz için abdest
almalı
dı
r. Yine kı
ldı
ğıbir namazıihtiyat olarak veya yalnı
z kı
ldı
ğınamazıcemaate
katı
larak tekrar kı
lmak isterse, istihazede gereken bütün iş
leri yapmalı
dı
r. Ama
namazı
n hemen ardı
ndan ihtiyat namazı
, unutulan secde, unutulan teş
ehhüt ve sehiv
secdesi için istihazede gereken iş
leri yapmak gerekmez.
403- İ
stihaze kanıgören kadı
n, kanıkesildikten sonra sadece, ilk namaz için
istihazede gereken iş
leri yapmalı
dı
r; sonraki namazlar için yapı
lmasıgerekmez.
404- Görmüşolduğu kanı
n istihaze kanı
nı
n hangi türünden olduğunu bilmeyen kadı
n,
namaz kı
lmak istediği zaman farz ihtiyat gereği, fercine bir miktar pamuk bı
rakı
p
biraz beklemeli ve daha sonra çı
karmalı
dı
r. Üç kı
sı
m istihaze kanı
nı
n hangisi
olduğunu belirledikten sonra, o kı
sı
m için öngörülen iş
leri yapmalı
dı
r. Eğer namaz
kı
lacağıvakte kadar istihaze kanı
nı
n değiş
meyeceğini bilirse, namaz vakti girmeden
önce de kendisini kontrol edebilir.
405- İ
stihaze kanıgören bir kadı
n, kendisini kontrol etmeden namaza baş
larsa, ancak
kurbet kastı[bu ameliyle Allah'a yakı
nlaş
mayıamaç edinmiş
] olur ve üzerine düş
en
vazifesini yapmı
şise -meselâ, istihaze kanıaz imişve az istihaze kanıgören kadı
nı
n
görevlerini yaparsa- namazısahihtir. Kurbet kastıolmaz veya vazifesine uygun
hareket etmemiş
se -meselâ, normal istihaze kanıgördüğü hâlde, az istihaze kanıgören
kadı
nı
n yapmasıgereken ş
eyleri yapmı
ş
sa- namazıbatı
ldı
r.
406- İ
stihaze kanıgören kadı
n, kendisini kontrol etme imkanıbulamazsa, üzerine
kesinlik kazanan ş
eyi yapmalı
dı
r. Örneğin, az istihaze kanımı
, normal istihaze kanı
mıgördüğünü bilmeyen kadı
n, az istihaze kanıgören kadı
nı
n görevlerini yapmalı
dı
r.
62
Yine normal istihaze kanımı
, yoksa çok istihaze kanımıgördüğünü bilmeyen birisi,
normal istihaze kanıgören kadı
nı
n yapmasıgerekenleri yapmalı
dı
r. Ama önceden
kesinlik kazanan istihaze kanı
nı
n üç türünden hangisini gördüğ
ünü biliyorsa, o türün
vazifesine göre amel etmelidir.
407- İ
stihaze kanıiçeride olur da dı
ş
arıgelmezse, ab-dest ve gusül batı
l olmaz; ama
eğer dı
ş
arıgelirse her ne ka-dar az olsa bile, önceden açı
klandı
ğıüzere abdest ve
guslü batı
l eder.
408- İ
stihaze kanıgören kadı
n, namazdan sonra kendisini kontrol eder ve kan
görmezse, tekrar kanı
n geleceğini bilse de, almı
şolduğu abdestle namaz kı
labilir.
409- İ
stihaze kanıgören kadı
n, abdest veya gusle baş
ladı
ğızamandan bu yana
kendisinden kan gelmediğ
ini ve namazdan sonraya kadar da fercinde kan
olmayacağı
nıve dı
ş
arıgelmeyeceğini bilirse, namazı
nıgeciktirebilir.
410- İ
stihaze kanıgören kadı
n, namaz vakti bitmeden önce tamamen temizleneceğini
veya namaz kı
labileceği kadar bir süre kanı
n duracağı
nıbilirse, beklemeli ve temiz
olduğu vakitte namazıkı
lmalı
dı
r.
411- Abdest ve gusülden sonra zahirde kan kesilir ve müstehaze kadı
n da namazı
geciktirdiği takdirde, abdest, gusül ve namazıyerine getirmek için gerekli bir süre
tamamen temizleneceğini bilirse, namazıgeciktirmeli ve tamamen temizlenince
yeniden abdest ve gusül alı
p namazıkı
lmalı
dı
r. Ama namaz için vakit dar olursa,
abdest ve guslü yenilemesi gerekmez; önceki gusül ve abdestiyle namaz kı
labilir.
412- Normal ve çok istihaze kanıgören kadı
n kanıtamamen kesildikten sonra gusül
etmelidir; ama önceki namaz için guslettiğinden beri artı
k kan akmadı
ğı
nıbilirse,
yeniden gusletmesi gerekmez.
413- Az istihaze kanıgören kadı
n, abdest aldı
ktan hemen sonra, normal ve çok
istihaze kanıgören kadı
n da gusül ve abdestten hemen sonra namaza baş
lamalı
. Ama
ezan okumanı
n, ikamet getirmenin ve namazdan önceki dualarıokumanı
n sakı
ncası
yoktur; namazda da -kunut ve benzeri gibi- müstehap iş
leri yapabilir.
414- İ
stihaze kanıgören kadı
n, gusül ile namaz arası
nda fası
la verirse, yeniden
gusletmeli ve ardı
ndan namaza baş
lamalı
; ama fercinin içine kan gelmezse gusletmesi
gerekmez.
415- İ
stihaze kanıgören kadı
nı
n kanısürekli akarsa, kendisine zararıolmadı
ğı
takdirde gusülden önce ve sonra pamukla kanı
n akması
nıönlemelidir. Ama, sürekli
gemli-yorsa, yalnı
zca abdest ve gusülden sonra kanı
n dı
ş
arıçı
kması
nıönlemelidir.
Ancak gevş
ek davranı
r da kan dı
ş
arıçı
karsa, yeniden gusletmeli ve abdest de
almalı
dı
r. Namaz kı
lmı
ş
sa da yeniden kı
lmalı
dı
r.
416- Guslederken kan kesilmezse, alı
nan gusül sahihtir; ama gusül esnası
nda normal
istihaze kanıçok istihaze kanı
na dönüş
ürse, almakta olduğu guslü tertibî ise tertibî
olarak, irtimasî ise irtimasî olarak yenilemesi farzdı
r.
63
417- Farz ihtiyat gereği istihaze kanıgören kadı
n, oruç tuttuğu gün boyunca, mümkün
olduğu kadar kanı
n dı
ş
arıçı
kması
nıönlemelidir.
418- Gusletmesi farz olan müstehaze kadı
nı
n tutmuşolduğ
u oruç, gündüzün kı
lı
nacak
namazlar için farz olan gusülleri yaptı
ğıtakdirde sahihtir. Yine farz ihtiyat gereği
ertesi günü oruç tutacağıgecenin akş
am ve yatsınamazıiçin gerekli olan guslü yerine
getirmelidir. Ama akş
am ve yatsınamazıiçin gusletmez ve sabah ezanı
ndan önce
gece namazı
nıkı
lmak için guslederse, gündüz de günlük namazlarıiçin farz olan
gusülleri yerine getirirse, orucu sahihtir.
419- İ
kindi namazı
ndan sonra istihaze kanıgörmeye baş
layan kadı
n, güneşbatı
ncaya
kadar gusletmezse, orucu sahihtir.
420- Az istihaze kanıgören kadı
n, namazdan önce normal veya çok istihaze kanı
görmeye baş
larsa, normal veya çok istihaze kanıgören kadı
n için açı
klanan amelleri
yerine getirmelidir. Normal istihaze kanıgören kadı
n, çok istihaze kanıgörmeye
baş
larsa, çok istihaze kanıgören kadı
nı
n yapmasıgereken iş
leri yapmalı
dı
r. Hatta
normal istihaze kanıgördüğünden dolayıgusletmişolsa bile, faydasıyoktur; yeniden
çok istihaze kanıgördüğü için gusletmelidir.
421- Namaz esnası
nda normal istihaze kanıgören kadı
n, çok istihaze kanıgörmeye
baş
larsa, namazıbozmalıve çok istihaze kanıiçin gusül ve abdest alı
p diğer gereken
ş
eyleri yapmalıve aynınamazıyeniden kı
lmalı
dı
r. Eğer gusül ve abdest için yeterli
vakit olmazsa, biri guslün yerine, diğeri de abdestin yerine olmak üzere iki
teyemmüm etmelidir. Eğer belirli birisi için vakit yetmiyorsa, sadece onun yerine
teyemmüm etmelidir. Ancak teyemmüm için de vakit yoksa, namazıbozmayı
p
tamamlamasıgerekir ve farz ihtiyat gereği kaza da etmelidir. Az istihaze kanıgören
kadı
n, namaz esnası
nda normal veya çok istihaze kanıgörmeye baş
larsa, yine aynı
hüküm geçerlidir.
422- Namaz esnası
nda kan kesilir ve müstehaze kadı
n o anda içeride kanı
n kesilip
kesilmediğini bilmez; ancak namazdan sonra kesilmişolduğunu anlarsa abdest, gusül
ve namazıyeniden yerine getirmelidir.
423- Çok istihaze kanıgören kadı
n normal istihaze kanıgörmeye baş
larsa, kı
lacağ
ıilk
namaz için çok istihaze kanı
n hükümlerini ve sonraki namazlar için normal isti-haze
kanı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r. Örneğin, bu durum öğle namazı
ndan önce
gerçekleş
irse, sadece öğle namazıiçin gusletmeli; ikindi, akş
am ve yatsınamazları
için yalnı
zca abdest almalı
dı
r. Ama öğle namazıiçin gusletmez ve yalnı
zca ikindi
namazıiçin yeterli vakit olursa, ikindi namazıiçin gusletmelidir. Eğer ikindi namazı
için de guslet-mezse, akş
am namazıiçin gusletmelidir. Akş
am namazıiçin
gusletmezse ve sadece yatsınamazımiktarı
nca vakit olursa, yatsınamazıiçin
gusletmelidir.
424- Her namazdan önce gördüğü çok istihaze kanıkesilir ve tekrar gelmeye baş
larsa,
her namaz için gusletmesi gerekir. Ama kan, gusülden sonra ama namazdan önce
kesilir ve namazıkı
lamayacak kadar vakit dar olursa, aynıgusülle namazıkı
labilir.
Abdest için de aynıhükümler geçerlidir.
64
425- Çok istihaze kanıgören kadı
nı
n durumu değiş
ir ve az istihaze kanıgörmeye
baş
larsa, kı
lacağıilk namaz için çok istihaze kanı
n ve sonraki namazlar için az
istihaze kanı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r. Aynış
ekilde normal istihaze kanıgören
kadı
n, artı
k az istihaze kanıgörmeye baş
larsa, kı
lacağıilk namaz için normal istihaze
kanı
n ve sonraki namazlar için de az istihaze kanı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r.
426- İ
stihaze kanıgören kadı
n, üzerine farz olan iş
lerden herhangi birini, hatta
pamuğu değ
iş
tirmeyi terk ederse, namazıbatı
l olur.
427- Az istihaze kanıgören kadı
n, namaz dı
ş
ı
nda, abdestli olmayıgerektiren bir iş
yapmak isterse, örneğ
in, herhangi bir yerini Kur'ân'ı
n yazı
sı
na dokundurmak isterse,
abdest almalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği, namaz için almı
şolduğu abdest, yeterli sayı
lmaz.
428- İ
stihaze kanıgören kadı
nı
n Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'ye girmesinin,
diğer camilerde durması
nı
n ve farz secdesi olan sureleri okuması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
Ama kocası
yla cinsel iliş
kide bulunması
, farz ihtiyat gereğ
i ancak -farz namazlar için
gerekli olan abdest alma, bez ve pamuğu değ
iş
tirme gibi iş
leri yapmamı
şolsa daguslettiği takdirde, helâl olur.
429- Normal veya çok istihaze kanıgören kadı
n, namaz vaktinden önce herhangi bir
yerini Kur'ân yazı
sı
na dokundurmak isterse, gusletmesi ve abdest almasıgerekir.
430- Âyat namazı
, istihaze kanıgören kadı
na da farzdı
r. Âyat namazıiçin de günlük
namazlar için açı
klanan ş
eyleri yapmasıgerekir.
431- Günlük namaz vaktinde üzerine âyat namazıfarz olan müstehaze kadı
n, her
ikisini peşpeş
e kı
lmak istese de, günlük namazıiçin gereken bütün ş
eyleri, âyat
namazıiçin de yapmalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği, her ikisi için bir gusül ve abdestle
yetinmemelidir.
432- İ
stihaze kanıgören kadı
n, kaza namazıkı
lmak isterse, eda olarak kı
ldı
ğı
namazlar için gereken bütün ş
eyleri yapmalı
dı
r.
433- Kadı
n, kendisinden gelen kanı
n, yara kanıolmadı
ğı
nıve ş
er'î açı
dan hayı
z ve
nifas (=lohusalı
k) kanı
nı
n hükmünü taş
ı
madı
ğı
nıbilirse, farz ihtiyat gereği istihaze
kanı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r. Hatta istihaze kanımı
, yoksa diğer kanlar mı
olduğu hususunda ş
üpheye düş
erse, diğer kanları
n özelliklerini taş
ı
madı
ğıtakdirde,
farz ihtiyat gereği istihaze kanı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r.
HAYIZ
Hayı
z, genellikle her ay birkaç gün kadı
nları
n rahminden gelen kana denir. Hayı
z kanı
gördüğünde kadı
na "hayı
zlıkadı
n" denir.
434- Hayı
z kanıgenellikle, katıve sı
cak, rengi ise kı
rmı
zıveya siyaha çalan kı
rmı
zı
,
ayrı
ca bası
nçlıve biraz yakı
cıolur.
435- Kureyşsoyundan olan kadı
nlar (=seyyit olan kadı
nlar), altmı
şyaş
ı
nı
, Kureyş
soyundan olmayan kadı
nlar ise, elli yaş
ı
nıtamamladı
kları
nda yaise olurlar yani artı
k,
hayı
z kanıgörmezler.
65
436- Dokuz yaş
ı
nıdoldurmadan önce kı
z çocuğ
unun ve yeis yaş
ı
na ulaş
mı
şolan
kadı
nı
n gördükleri kan, hayı
z kanıdeğildir.
437- Hamile ve çocuğuna süt veren kadı
n, hayı
z kanıgörebilir.
438- Dokuz yaş
ı
nıtamamlayı
p tamamlamadı
ğı
nıbilmeyen kı
z çocuğu, hayı
z kanı
n
özelliklerini taş
ı
mayan bir kan görürse, hayı
z ve âdet kanısayı
lmaz. Hayı
z kanı
n
özelliklerini taş
ı
r ve kı
z da hayı
z kanıolduğuna kanaat getirirse, hayı
z kanısayı
lı
r ve
bu husustan dokuz yaş
ı
nıtamamladı
ğıda ortaya çı
kmı
şolur.
439- Yeis yaş
ı
na ulaş
ı
p ulaş
madı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
en kadı
n, hayı
z olup
olmadı
ğı
nıçı
karamadı
ğıbir kan görürse, yeis yaş
ı
na ulaş
madı
ğı
na karar vermelidir.
440- Hayı
zı
n süresi üç günden [72 saatten] az ve on günden [240 saatten] fazla olmaz.
Üç günden biraz eksik olarak görülen kan, hayı
z kanısayı
lmaz.
441- Hayı
z kanı
, ilk üç günde kesintisiz olarak görülmelidir. Öyleyse, iki gün kan
görür, arada bir gün temiz olur ve sonraki gün yine kan görürse, bu hayı
z sayı
lmaz.
442- Üç gün boyunca kanı
n dı
ş
arıçı
kmasıgerekmez; kanı
n fercinde olmasıyeterlidir.
Üç gün içinde çok kı
sa bir süre temizlenir ş
öyle ki "üç gün boyunca fercinde kan
vardı
" denecek kadar az bir süre olursa, yine hayı
z sayı
lı
r.
443- Birinci ve dördüncü gecede kan görmesi gerekmez; ama ikinci ve üçüncü gecede
kan kesilmemelidir. Öyleyse birinci günün sabah ezanı
ndan üçüncü günün gün
batı
ş
ı
na kadar kesilmeden kan gelirse veya birinci günün ortaları
nda baş
lar ve
dördüncü gün aynıvakitte kesilir, ikinci ve üçüncü gecelerde de kesintisiz olarak kan
gelirse, hayı
zdı
r.
444- Üç gün aralı
ksı
z kan görür ve daha sonra kesilirse, eğer tekrar kan görür ve kan
gördüğü günlerle arada pak olduğu günlerin sayı
sıhepsi bir arada on günü aş
mazsa,
arada pak olduğu günler de âdet sayı
lı
r.
445- Üç günden fazla ve on günden az bir sürede görülen kanı
n çı
ban kanımıyoksa
hayı
z kanımıolduğu bilin-mezse; çı
banı
n sağtarafta mısol tarafta mıolduğu
bilinmediğ
i takdirde, imkan dahilinde ferce bir miktar pamuk sokulup çı
karı
lı
r; kan
pamuğun sol tarafı
nda olursa hayı
z kanı
dı
r, sağtarafta olursa çı
ban kanı
dı
r. Eğer
kontrol imkanıolmazsa, önceleri gelen kan âdet kanıise, bunun da âdet kanıolduğuna
karar verilir. Önce gelen kan, yara kanıimişise, ş
imdiki kanı
n da yara kanıolduğuna
karar verilir. Eğer önceki görülen kanı
n hayı
z veya çı
ban kanıolduğu da bilinmiyorsa,
âdetli kadı
na haram olan her ş
eyi terk etmeli, âdetli olmayan kadı
nı
n yaptı
ğı
ibadetlerin hepsini de yapmalı
dı
r.
446- Üç günden fazla ve on günden az bir süre görülen kanı
n âdet veya yara kanı
olduğu bilinmezse, bir önceki duruma göre hareket edilmelidir. Önceden âdet
görülüyor idiyse, bu da âdet sayı
lmalıve eğ
er temizlik durumu söz konusu imiş
se, bu
da pak günlerden sayı
lmalı
dı
r. Ancak önceki durum da bilinmez ise, âdet gören
kadı
na haram olan her ş
ey terk edilmeli ve âdet hâlinde olmayan kadı
nları
n yaptı
ğı
bütün ibadetler yapı
lmalı
dı
r.
66
447- Kanı
n hayı
z kanımı
, yoksa nifas (=lohusalı
k) kanımıolduğundan ş
üpheye
düş
ülürse, eğer hayı
zı
nş
artları
nıtaş
ı
yorsa, hayı
z olduğuna karar verilmelidir.
448- Bir kanı
n hayı
z kanımı
, yoksa bekâret kanımıolduğu bilinmezse, kadı
n
kendisini kontrol etmelidir. Şöyle ki, fercine bir miktar pamuk sokup bekler. Biraz
sonra çı
karı
r. Pamuğun etrafıkanlanı
rsa, bekâret kanı
dı
r; pamuğun hepsi kanlanı
rsa,
hayı
z kanı
dı
r.
449- Üç günden az bir süre kan görür ve temizlenir, sonra üç gün kan görürse, görülen
ikinci kan hayı
zdı
r. İ
lk gördüğü kan, âdet günlerinde olsa bile, hayı
z değildir.
HayIz Hâlİ
ne Aİ
t Hükümler
450- Âdet gören kadı
na aş
ağı
da açı
klanan bir takı
mş
eyler haramdı
r:
1) Namaz gibi abdest, gusül veya teyemmümle yapı
lmasıgereken ibadetler. Öyleyse
cenaze namazıgibi abdest, gusül ve teyemmümle yapı
lmasıgerekmeyen ibadetleri
yapması
nda, sakı
nca yoktur.
2) Cünüp olan kimse için haram olan ş
eylerin hepsi. Bunlar, cenabet bölümünde
açı
klanmı
ş
tı
r.
3) Ferçten cinsel iliş
kide bulunmak. Bu hem erkek için ve hem de kadı
n için
haramdı
r. Sünnet yerine kadar dâhil olması
, meni gelmese de haramdı
r. Farz ihtiyat
gereği, sünnet yerinden azıbile dâhil edilmemelidir.
451- Kadı
nı
n âdet görmesinin kesinlik kazanmadı
ğıama ş
er'î açı
dan kendisini âdetli
saymasıgereken günlerde de cinsel iliş
kide bulunmak, haramdı
r. O hâlde on günden
fazla kan gören ve hükmü sonra açı
klanacağıüzere kendi akrabaları
nı
n âdet günlerini
kendine âdet edinmesi gereken kadı
nla kocası
, cinsel iliş
ki kuramaz.
452- Kadı
nı
n âdet günlerinin sayı
sıüç kı
sma bölünürse ve erkek bu sürenin ilk
bölümünde eş
iyle cinsel iliş
ki kurarsa, farz ihtiyat gereği, on sekiz nohut[13] [3,5154
gr.] altı
n fakire keffaret olarak vermesi gerekir. Bu sürenin ikinci bölümünde cinsel
iliş
ki kurarsa, dokuz nohut [1,7577 gr.] altı
n, üçüncü bölümünde ise dört buçuk nohut
[0,87885 gr.] altı
n vermesi gerekir. Örneğin âdeti altıgün olan bir kadı
nı
n kocası
,
birinci ve ikinci günün gündüzü ve gecesinde eş
iyle cinsel iliş
kiye girerse, on sekiz
nohut [3,5154 gr.] altı
n fakire vermeli; üçüncü ve dördüncü günün gündüzü ve
gecesinde gerçekleş
irse, dokuz nohut [1,7577 gr.] altı
n, beş
inci ve altı
ncıgünün
gündüz ve gecesinde, dört buçuk nohut [0,87885 gr.] altı
n vermelidir.
453- Keffaret için sikke [üzerine damga vurulan] altı
n verilmesi gerekli değildir.
454- Keffaret için altı
nı
n kendisini değil de fiyatı
nıvermek isterse, sikke altı
nı
n fiyatı
üzerinden vermelidir.
455- Altı
nı
n cinsel iliş
ki zamanı
ndaki değeriyle, fakire verileceği zamandaki değeri
fark ederse, fakire verileceği zamandaki fiyatıüzerinden verilmelidir.
67
456- Kendi eş
iyle, âdet gördüğü dönemin hem ilk, hem ikinci ve hem de üçüncü
bölümünde cinsel iliş
ki kuran insan, her üç keffareti yani otuz bir buçuk nohut
[6,15195 gr.] altı
n vermelidir.
457- Kendi eş
iyle, âdetli olduğu hâlde cinsel iliş
kide bulunup keffaretini veren insan,
ikinci kez cinsel iliş
ki kurarsa, yine keffaret vermesi gerekir.
458- Âdet gören eş
iyle keffaret vermeden birkaç kez cinsel iliş
kide bulunan birisi,
farz ihtiyat gereği, her defasıiçin ayriyeten bir keffaret vermelidir.
459- Erkek, cinsel iliş
ki hâlinde eş
inin âdet görmeye baş
ladı
ğı
nıfark ederse, hemen
ondan ayrı
lmalı
dı
r. Aksi takdirde farz ihtiyat gereği, keffaret vermelidir.
460- Erkek, âdetli bir kadı
nla zina ederse veya âdet gören namahrem bir kadı
nla kendi
eş
i olduğunu zannederek cinsel iliş
ki kurarsa, farz ihtiyat gereği keffaret vermelidir.
461- Keffaret vermeye güç yetiremeyen kimsenin, fakire bir miktar sadaka vermesi
iyidir; bunu da yapamı
yorsa farz ihtiyat gereği, istiğfar etmeli (=Allah'tan onu
bağı
ş
laması
nıdilemeli) ve güç yetirdiği zaman keffareti de vermelidir.
462- Âdet gören kadı
nıboş
amak, talâk bölümünde de açı
klanacağıüzere, batı
ldı
r.
463- Kadı
nı
n "Âdet görüyorum" veya "Âdetten temizlendim" sözleri geçerli olup
kabul edilmelidir.
464- Kadı
n, namazdayken hayı
z görmeye baş
larsa, namazıbatı
l olur.
465- Kadı
n, namazda hayı
z görmeye baş
layı
p baş
lamadı
ğıkonusunda ş
üpheye
düş
erse, namazısahihtir. Ama, namazdan sonra namazdayken hayı
z görmeye
baş
ladı
ğı
nıanlarsa, kı
ldı
ğınamaz batı
ldı
r.
466- Hayı
z kanıtamamen kesildikten sonra kadı
nı
n, abdest, teyemmüm ve gusülle
yapı
lmasıgereken namaz ve diğer ibadetler için gusletmesi farzdı
r. Hayı
z guslü
cenabet guslü gibidir. Ancak namaz için gusülden önce veya sonra abdest de
almalı
dı
r. Abdesti gusülden önce alması
, daha iyidir.
467- Kadı
nı
n görmüşolduğu hayı
z kanıtamamen kesildikten sonra, gusletmemişolsa
bile, talâk verilirse sahihtir; kocasıonunla cinsel iliş
ki kurabilir. Ama, müstehap
ihtiyat gereği, gusletmeden önce bu iliş
kiden sakı
nı
lmalı
dı
r. Ama camide durmak,
Kur'ân yazı
sı
na dokunmak gibi âdet görürken haram olan ş
eyler, gusletmedikçe helâl
olmaz.
468- Abdest ve gusül için yeterli su olmaz ve mevcut su ancak abdest veya gusülden
birine yetecek miktarda olursa, farz ihtiyat gereği gusletmeli ve abdest yerine
teyemmüm etmelidir. Su sadece abdeste yetecek kadar olur ve gusle yetmezse, abdest
alı
p gusül yerine teyemmüm etmelidir. Eğer hiç birisi için su olmazsa, biri gusül,
diğeri de abdest yerine olmak üzere iki teyemmüm etmelidir.
469- Âdet gören bir kadı
nı
n bu hâle ait günlerde terk ettiği günlük farz namazları
n
kazasıyoktur; fakat terk ettiği farz oruçlarısonradan kaza etmelidir.
68
470- Namazıgeciktirdiği takdirde hayı
z göreceğini bilen bir kadı
n, vakit girer girmez,
hemen namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
471- Kadı
n namazıgeciktirir ve vaktin giriş
inden bir namazı
n farzları
nıyapmak için
gerekli bir süre geçer ve kadı
n hayı
z görmeye baş
larsa, o namazı
n kazasıüzerine farz
olur. Hı
zlıokuma, yavaşokuma ve diğer ş
eylerde kendi hâlini göz önünde
bulundurmalı
dı
r. Örneğ
in, seferî olmayan bir kadı
n, öğle vakti girdiğinde namazı
kı
lmaz ve öğ
lenin evvelinden söylenen ş
artlara göre dört rekâtlıbir namaz kı
lmak için
gerekli bir süre geçtikten sonra hayı
z görürse, onun kazasıfarz olur. Seferî olan kimse
içinse iki rekât namaz kı
lmak için gerekli bir sürenin geçmesi yeterlidir. Yine namaz
için kendinde bulunmayan gerekli diğer hazı
rlı
klarıda dikkate almalı
dı
r. Sonuç ş
udur
ki, mezkur hazı
rlı
klarıyapı
p bir namaz kı
lmak için gerekli müddet geçer de hayı
z
görürse, kaza etmesi farz olur; aksi takdirde farz olmaz.
472- Kadı
n, namazı
n son vakitlerinde tamamen âdetten temizlenir ve gusül, abdest ve
namaz için gerekli diğer hazı
rlı
kları-elbise değiş
tirmek veya yı
kamak gibiyaptı
ğ
ı
nda bir rekât veya bir rekâttan fazla namaz kı
lmaya yetecek kadar vakit kalı
rsa,
namazıkı
lmalı
dı
r; aksi takdirde kaza etmelidir.
473- Âdet gören kadı
nı
n gusül ve abdest almak için yeterli vakti olmaz; ancak
teyemmümle namazıvaktinde kı
labiliyor olursa, o namaz farz olmaz. Ama vaktin
darlı
ğı
ndan değ
il de kadı
nı
n durumu teyemmüm almayıgerektiriyor ise, -meselâ, su
ona zararlıolursa- teyemmüm edip namazıkı
lmasıgerekir.
474- Âdet gören kadı
n, temizlendikten sonra namaz için yeterli vakit olup olmadı
ğı
hakkı
nda ş
üpheye düş
erse, [ş
üphesi ona engel olmamalıve] namazıkı
lmalı
dı
r.
475- Namaz için gerekli hazı
rlı
klarıyapı
p, bir rekât namaz kı
lacak kadar vakit
olmadı
ğı
nısanı
p namaz kı
lmaz ve daha sonra yeterli vakit olduğunu anlarsa, kaza
etmesi gerekir.
476- Hayı
zlıkadı
nı
n âdet gördüğü hâlde namaz vakitlerinde, kanıtemizlemesi, pamuk
ve bezi değiş
tirmesi ve abdest alması
, eğer abdest alamı
yorsa teyemmüm etmesi ve
önceden namaz kı
ldı
ğıyerde kı
bleye doğru oturup zikir, dua ve salavatla meş
gul
olmasımüstehaptı
r.
477- Âdet gören kadı
nı
n, üzerinde Kur'ân taş
ı
masıve onu okuması
, herhangi bir
yerini Kur'ân'ı
n kenarı
na ve yazıaraları
na değdirmesi ve yine kı
na ve benzeri ş
eyler
yakması
, mekruhtur.
HAYIZ GÖREN KADINLARIN KISIMLARI
478- Hayı
z gören kadı
nlar, altıkı
sı
mdı
r:
1) Belli zaman ve sayı
da âdet gören: İ
ki ay peşpeş
e aynızamanda âdet gören ve âdet
gördüğü günlerin miktarıda aynıolan kadı
nlardı
r. Örneğin, iki ay peşpeş
e ayı
n ilk
gününden yedinci gününe kadar kan gören kadı
n.
2) Belli zamanda âdet gören: İ
ki ay peşpeş
e aynızamanda âdet gören, ama iki ayda
gördüğü âdet günlerinin miktarıdeğiş
ik olan kadı
nlardı
r. Örneğin, iki ay peşpeş
e ayı
n
69
ilk gününden itibaren kan görür; ama birinci ay yedinci günde, ikinci ay ise sekizinci
günde kan kesilir.
3) Belli sayı
da âdet gören: İ
ki ay peşpeş
e âdet gördüğü günlerin sayı
sıeş
it olan, ama
iki aydaki kan görme zamanlarıdeğiş
ik olan kadı
nlardı
r. Örneğin, ilk ayda ayı
n
beş
inden onuna kadar, ikinci ayda ise ayı
n on ikisinden on yedisine kadar kan görür.
4) Kendisine âdet edinememişkadı
n: Bir kaç ay âdet görmüş
, ama kendisine belli bir
âdet edinemeyen veya âdeti değiş
mişve yeni bir âdet yerleş
memişolan kadı
ndı
r. Ki
buna "muztaribe" denir.
5) İ
lk kez âdet gören kadı
n: Ki buna "mübtedia" denir.
6) Âdetini unutan kadı
n: Ki buna "nâsiye" denir.
Bunları
n her birine ait özel hükümleri vardı
r ki ilerdeki konularda açı
klanacaktı
r.
1- Belli Zaman ve Sayı
da Âdet Gören Kadı
n
479- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
nlar, üç grupturlar:
1) İ
ki ay peşpeş
e aynızamanda âdet kanıgören ve aynızamanda kanıtamamen
kesilen kadı
n. Meselâ, iki ay peşpeş
e ayı
n ilk gününden âdet görmeye baş
lar ve
yedinci gün kanıkesilir. Demek bu kadı
nı
n âdeti ayı
n birinden yedisine kadardı
r.
2) Kadı
nı
n kanıkesilmiyor; ama iki ay peşpeş
e belirli bir kaç gün, örneğin ayı
n
birinden sekizine kadar gördüğü kan, hayı
z niteliklerini taş
ı
yor; yani katı
, siyah ve
yakı
cıolur ve bası
nçla dı
ş
arıçı
kar. Diğer günlerde gördüğü kan ise, istihaze
özelliklerini taş
ı
r. Böyle bir kadı
nı
n âdeti, ayı
n birinden sekizine kadar olur.
3) Kadı
n, iki ay peşpeş
e aynıvakitte âdet görür; ş
öyle ki, üç gün veya daha fazla
aralı
ksı
z kan gördükten sonra, bir gün veya daha fazla kan kesilir ve sonra yeniden
kan görmeye baş
lar ve kan gördüğü günlerle kanı
n kesildiği günler her ikisi birlikte
on günü geçmez; her iki ayda da kan gördüğü günlerle arada kesildiği günler üst üste
aynımiktarda olur. Şu durumda âdet süresi kan gördüğü ve arada kesildiği günlerin
tamamıkadardı
r.
Elbette kanı
n kesildiği günlerin sayı
sıher iki ayda da aynıolmasıgerekmez. Meselâ,
birinci ayda ayı
n ilk gününü kan görür ve üç gün kesilir ve yeniden üç gün kan görür.
İ
kinci ayda ise, üç gün kan görür, sonra üç veya az veya daha fazla gün kan kesilir ve
yeniden kan görür. Ancak hepsi bir arada dokuz günü geçmez. İ
ş
te bu durumda hayı
z
sayı
lı
r ve kadı
nı
n âdeti dokuz gün olur.
480- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, âdeti zamanı
nda veya âdeti geri veya
ileri alı
nmı
şdenecek kadar, iki üç gün âdetinden önce veya iki üç gün sonra kan
görmeye baş
larsa, gördüğü kan, hayı
z kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
masa da hayı
z gören
kadı
n için belirlenen hükümleri uygulamalı
dı
r. Eğer, sonradan hayı
z görmediği
anlaş
ı
lı
rsa, meselâ, üç gün dolmadan kan kesilirse, terk etmişolduğ
u ibadetleri kaza
etmelidir.
70
481- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, âdetinden birkaç gün önce, âdet
günlerinin hepsini ve âdetinden birkaç gün sonra kan görür ve hepsi üst üste on
günden fazla olmazsa, hepsi hayı
z sayı
lı
r. Ancak on günden fazla olursa, yalnı
zca
âdet günlerinde gördüğü kan hayı
z sayı
lı
r; âdetinden önce ve sonra gördüğü kan,
istihaze kanı
dı
r. Âdetinden önce ve sonra yerine getirmediği ibadetleri kaza etmesi
gerekir.
Eğer âdet günlerinde ve bir kaç gün öncesinde kan görür ve üst üste on günden fazla
olmazsa, hepsi hayı
z sayı
lı
r. Ancak on günü geçerse sadece âdet günleri hayı
z sayı
lı
r
ve önce gördüğü kan, istihaze kanı
dı
r. Bu günlerde ibadet etmemiş
se, kaza etmelidir.
Eğer âdet günlerinde ve birkaç gün sonrası
nda kan görür ve tümü on günü geçmezse
hepsi hayı
z sayı
lı
r. Ancak on günden fazla olursa, yalnı
zca âdet günleri hayı
z ve geri
kalanı
, istihaze kanısayı
lı
r.
482- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, bir kaç gün âdet günlerinden ve birkaç
gün de âdet günlerinden önce kan görür ve tümü on günden fazla olmazsa, hepsi hayı
z
sayı
lı
r. Ancak tümü on günden fazla olursa, âdet günlerinde kan gördüğü günler ve
önceki günlerden âdet günlerinin sayı
sı
nıtamamlayacak miktarıhayı
z, geriye kalan
ilk günlerde gördüğü kan ise, istihaze kanısayı
lı
r.
Bir kaç gün âdet günlerinden ve bir kaç gün de âdet günlerinden sonra kan görür ve
tümü on günden fazla olmazsa, hepsi hayı
z sayı
lı
r. Ancak fazla olursa, âdet
günlerinde kan gördüğü günler ve sonraki günlerden, âdet günlerinin sayı
sı
nı
tamamlayacak miktarı
, hayı
z ve geri kalanıistihaze kanısayı
lı
r.
483- Belli hayı
z âdeti olan bir kadı
n, üç gün veya daha fazla kan görür, daha sonra
temizlenir ve yeniden kan görmeye baş
lar; ancak iki kan arasıon güne ulaş
maz; ama
kan gördüğü günlerin tümü ile arada temizlendiği günler hepsi birlikte on günden
fazla olursa; meselâ, beşgün kan görür, beşgün temizlenir ve yeniden beşgün kan
görür, bu bir kaç ş
ekilde olabilir:
1) İ
lk defada gördüğü kanı
n hepsi veya bir miktarıhayı
z âdeti günlerinde gerçekleş
ir
ve temizlendikten sonra ikinci kez gördüğü kan ise, âdet günlerinin dı
ş
ı
nda olursa, ilk
kez görülen kan, hayı
z kanıve ikinci kez görülen kan ise, istihaze kanısayı
lmalı
dı
r.
2) İ
lk kez görülen kan, âdet günlerinde olmaz; ancak ikinci kez görülen kanı
n hepsi
veya bir miktarıâdet gün-lerinde gerçekleş
irse, bu durumda ikinci kez görülen kanı
n
hepsini hayı
z ve ilk kez görülen kanı
, istihaze kanısaymak gerekir.
3) İ
lk ve sonraki görülen kanı
n bir miktarıâdet günlerinde olur ve birinci kanı
n âdet
günlerine rastlayan kı
smıüç günden az ve bununla arada temiz olduğu günler ve yine
ikinci kez görülen kanı
n âdet günlerine rastlayan kı
smı
, hepsi bir arada on günden
fazla olmazsa, bu durumda bunları
n hepsi hayı
z sayı
lı
r. İ
lk kez görülen kanı
n âdet
günlerinden önceye ve ikinci kez görülen kanı
n âdet günlerinden sonraya rastlayan
kı
smı
, istihaze sayı
lı
r. Meselâ, ayı
n üçünden onuna kadar âdet gören kadı
n, herhangi
bir ayda ayı
n evvelinden altı
sı
na kadar kan görür; sonra iki gün temizlenir ve sonra
yeniden on beş
ine kadar kan görürse, üçünden onuna kadar gördüğü kan hayı
z
kanı
dı
r, birinden üçüne kadar ve yine onundan on beş
ine kadar gördüğü kan ise,
istihaze kanısayı
lı
r.
71
4) İ
lk ve sonraki görülen kanı
n bir miktarıâdet günlerinde olur; ancak âdet günlerinde
görülen kanı
n miktarıüç günden az olursa, iki kan ve aradaki temizlik süresince,
önceki konuda açı
klandı
ğıüzere hayı
z gören kadı
na haram olan iş
leri terk etmeli ve
istihaze kanıgören kadı
nı
n iş
lerini yapmalı
; yani müstehaze kadı
n hakkı
nda
açı
klananlara göre ibadetlerini eda etmelidir.
484- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, âdet günlerinin dı
ş
ı
nda ancak âdet
günleri sayı
sı
nca kan görürse, ister bu âdet günlerinden önce olsun, ister sonra olsun,
onu hayı
z saymalı
dı
r.
485- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, âdeti vaktinde kan görür; ancak sayı
sı
,
âdet günlerinden az veya çok olur ve temizlendikten sonra yeniden âdet günleri
sayı
sı
nca kan görürse, her iki defada da âdet gören kadı
na haram olan ş
eyleri terk
etmeli ve müstehaze kadı
nı
n iş
lerini yapmalı
dı
r.
486- Belli zaman ve sayı
da âdet gören kadı
n, on günden fazla kan görürse, âdet
günlerine rastlayan kan, hayı
z kanı
n özelliklerini taş
ı
masa bile hayı
zdı
r; âdet
günlerinden sonra gördüğü kan, hayı
z özelliklerini taş
ı
sa bile, istihaze kanı
dı
r.
Meselâ, devamlıayı
n birinden yedisine kadar âdet gören bir kadı
n, ayı
n evvelinden on
ikisine kadar kan görürse, ilk yedi gün hayı
z ve sonraki beşgün istihaze kanısayı
lı
r.
2- Belli Zamanda Âdet Gören Kadı
n
487- Belli zamanda âdet gören kadı
nlar, üç kı
sma ay-rı
lı
rlar:
1) İ
ki ay peşpeş
e belirli zamanda hayı
z kanıgören ve sonra temizlenen ama her iki
ayda âdet gördüğü günlerin sayı
sıaynıolmayan kadı
n. Meselâ iki ay peşpeş
e ayı
n
birinden itibaren kan görür; ama birinci ay yedinci günde ve ikinci ay ise sekizinci
günde kan kesilir. Böyle bir kadı
n ayı
n birinci gününü âdetinin ilk günü kabul
etmelidir.
2) Kanıdevamlıakan ancak iki ay peşpeş
e belli bir vakitte gördüğü kan hayı
z
kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
yan -yani katı
, siyah ve sı
cak olup bası
nçla ve yakarak çı
kanve diğer zamanlarda gördüğü kan ise, istihaze kanı
nı
n özellikleri taş
ı
yan ama, hayı
z
özelliklerini taş
ı
yan günlerin sayı
sıher iki ayda aynıölçüde olmayan kadı
n. Meselâ,
gördüğü kan ilk ayda birinden yedisine ve ikinci ayda da ayı
n birinden sekizine kadar
hayı
z özelliklerini taş
ı
r; diğer günlerde gördüğü kan ise, istihaze kanı
nı
n özelliklerini
taş
ı
r. Böyle bir kadı
n ayı
n birini âdetinin ilk günü olarak kabul etmelidir.
3) İ
ki ay peşpeş
e belli vakitte üç gün veya daha fazla hayı
z kanıgören, sonra
temizlenen ve ikinci defa kan gören ve kan gördüğü günlerle arada temizlendiği
günlerin tümü on günden fazla olmayan ama ikinci ay birinci aydan az veya çok âdet
gören kadı
n. Meselâ, birinci ay sekiz gün, ikinci ay dokuz gün kan görür. Böyle bir
kadı
n da ayı
n birinci gününü âdetinin birinci günü saymalı
dı
r.
488- Belli zamanda âdet gören kadı
n, âdet vaktinde, âdetinden iki üç gün önce veya
iki üç gün sonra, âdeti "ileri veya geri alı
ndı
" denilecek ş
ekilde kan görürse, hayı
z
kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
masa bile, âdet gören kadı
nları
n yapmalarıgereken ş
eyleri
yapmalı
dı
r. Sonradan hayı
z kanıolmadı
ğı
nıanlarsa, meselâ üç gün olmadan kesilirse,
terk ettiği ibadetleri kaza etmelidir.
72
489- Belli zamanda âdet gören kadı
n, on günden fazla kan görür ve zikredilen
niteliklere dayanarak hayı
z kanıolduğ
unu da tespit edemezse, kendi akrabaları
nı
n
âdet sayı
sı
nıkendisine ölçü edinir ve o miktarda hayı
z gördüğünü kararlaş
tı
rı
r. İ
ster
baba tarafı
ndan akrabasıolsunlar, ister anne tarafı
ndan; ister hayatta olsunlar, ister
ölü, bu fark etmez. Ama onları
n âdetini kendisine âdet edinebilmesi için onları
n
hepsinin gördükleri hayı
z günlerinin sayı
sı
, aynıolmasıgerekir. Eğer onları
n hayı
z
günlerinin sayı
sıaynıolmazsa, meselâ, bazı
ları
nı
n âdeti beşgün, diğer bazı
ları
nı
nki
yedi gün olursa, onları
n âdetini kendisine âdet edi-nemez. Ama akrabalarıarası
nda
âdeti diğerlerinden farklıolan kimseler, farklıolmayanlar karş
ı
sı
nda hiç sayı
lacak
kadar az olurlarsa, bu durumda akrabaları
nı
n çoğunluğunun âdetini kendisine âdet
edinebilir.
490- Belli zamanda âdet gören kadı
n ve akrabaları
nı
n âdet sayı
sı
nıkendisine âdet
kabul eden kadı
n, her ayda âdet gördüğü ilk günü, hayı
zı
n birinci günü kabul
etmelidir. Meselâ, her ayı
n birinci gününde kan gören ve bazen yedinci ve bazen
sekizinci gün temizlenen bir kadı
n, eğer bir ayda on iki gün kan görürse ve kendi
akrabaları
nı
n âdeti de yedi gün olursa, ayı
n ilk yedi gününü hayı
z ve geri kalanı
nı
istihaze saymalı
dı
r.
491- Belli zamanda âdet gören ve ş
er'î açı
dan kendi akrabaları
nı
n âdet sayı
sı
nı
kendisine ölçü kabullenmesi gereken bir kadı
nı
n akrabasıolmazsa veyahut âdet
sayı
larıbirbirine uymazsa, her ay kan gördüğü ilk günden itibaren yedi günü hayı
z ve
geri kalanıistihaze saymalı
dı
r.
3- Belli Sayı
da Âdet Gören Kadı
n
492- Belli sayı
da âdet gören kadı
nlar, üç gruba ayrı
lı
rlar:
1) İ
ki ay ard arda hayı
z günlerinin sayı
sıbir ölçüde ama kan görme zamanıdeğiş
ik
olur ki, bu durumda, kan gördüğü günler ne kadar olursa onun âdeti sayı
lı
r. Meselâ,
birinci ay, ayı
n birinden beş
ine kadar ve ikinci ay, on birinden on beş
ine kadar kan
görürse, âdeti beşgün olur.
2) Kanıdevamlıakar; ama iki ay ard arda gördüğü kan birkaç gün hayı
z kanı
nı
n ve
geriye kalanıistihaze kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
r ve her iki ayda kanı
n hayı
z
özelliklerini taş
ı
dı
ğısüre aynıama zamanıfarklıolur ki, bu durumda hayı
z kanı
nı
n
özelliklerini taş
ı
dı
ğısüre, âdet günleri sayı
lı
r. Örneğin bir ay, ayı
n birinden beş
ine;
ikinci aysa, on birin-den on beş
ine görülen kan, hayı
z kanı
nı
n ve diğer günlerse
istihaze kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
rsa, âdet günlerinin sayı
sıbeşgün demektir.
3) İ
ki ay ard arda üç gün veya daha fazla kan görür ve bir gün veya daha fazla
temizlenir ve yeniden kan görür, birinci ay ve ikinci ayda kan gördüğü vakit, farklı
olur; an-cak her iki ayda da kan gördüğü ve arada temizlendiği günlerin tümü on
günden fazla olmaz ve sayı
sıaynıölçüde olur ki bu durumda, kan gördüğü ve arada
temiz olduğu günlerin tümü onun hayı
z âdeti sayı
lı
r.
Elbette arada temiz olduğ
u günlerin sayı
sı
nı
n her iki ayda da aynıolmasıgerekmez.
Meselâ ilk ay, ayı
n birinden üçüne kadar kan görür ve iki gün temizlenir ve yeniden
üç gün kan görür; ikinci ay on birinden on üçüne kadar kan görür, iki gün veya daha
73
az veya daha fazla temizlenir ve yeniden kan görür ve tümü sekiz günden fazla olmaz
ki bu durumda, onun âdeti sekiz gün olmuşolur.
493- Belli sayı
da âdet gören kadı
n, âdet günlerinin sayı
sı
ndan fazla kan görür ve kan
gördüğü günlerin sayı
sıon günü aş
arsa, bu durumda gördüğü kanları
n hepsi aynı
niteliğe sahip olursa, kan gördüğü andan itibaren âdet günlerinin sayı
sı
nca hayı
z ve
geri kalanı
nıistihaze kanısaymalı
dı
r.
Ancak gördüğü kanları
n hepsi aynınitelikte olmaz, birkaç günü hayı
z kanı
nı
n ve geri
kalanıise istihaze kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
rsa, bu durumda hayı
z kanıözelliklerini
taş
ı
yan günler, âdet günleriyle eş
it olursa, o günleri hayı
z ve geri kalanıistihaze kanı
olarak saymalı
dı
r. Eğer hayı
z özelliklerini taş
ı
yan günler, âdet günlerinden fazla
olursa, yalnı
zca âdet günleri kadarıhayı
z ve geri kalanıistihaze kanı
dı
r. Eğer hayı
z
kanıözelliklerini taş
ı
yan günler, âdet günlerinden az olursa, o günleri ve diğer
günlerden hesaplandı
ğı
nda âdet günlerinin sayı
sı
nıtamamlayacak kadarı
, hayı
z ve
geri kalanı
nıistihaze olarak kabul etmelidir.
4- Kendisine Âdet EdinememişKadı
n
494- Birkaç ay kan görmüş
; ama kendisine belli bir âdet edinememişkadı
n (ki buna
"muztaribe" denir), on günden fazla kan görür ve gördüğü kanları
n hepsi aynıniteliğe
sahip olur ve akrabaları
nı
n âdeti de yedi gün olursa, yedi günü hayı
z, geri kalanı
nı
istihaze kanıolarak kabul etmelidir. Akrabaları
nı
n âdeti daha az meselâ, beşgün
olursa, o kadarı
nıhayı
z kabul eder ve farz ihtiyat gereği, akrabaları
nı
n âdet sayı
sıile
yedi gün arası
ndaki iki günde de âdet gören kadı
na haram olan iş
leri terk edip,
istihaze kanıgören kadı
nı
n yapmasıgerekenleri yapmalı
dı
r; yani müste-haze kadı
nı
n
hükümlerini uygulayarak ibadetlerini yapar. Eğer akrabaları
nı
n âdeti yedi günden
fazla, meselâ dokuz gün olursa, yedi gününü hayı
z olarak kabul etmeli ve farz ihtiyat
gereği, yedi günle akrabası
nı
n âdeti arası
ndaki iki günde ise müstehaze kadı
nı
n
hükümlerini uygulamalıve hayı
z gören kadı
na haram olan iş
leri terk etmelidir.
495- Kendisine âdet edinememişkadı
n, on günden fazla kan görür ki, bunun bir kaç
günü hayı
z kanı
nı
n özelliklerini ve diğer birkaç günü istihaze kanı
nı
n özelliklerini
taş
ı
rsa, bu durumda hayı
z özelliklerine sahip olan kan, üç günden az ve on günden
fazla görülmezse, hepsi hayı
z sayı
lı
r. Hayı
z özelliklerine sahip olan kan, üç günden az
görülürse, onu hayı
z sayı
p yedi güne kadar geri kalan kı
smı
nda önceki hükümde
açı
klananıuygulamalı
dı
r.
Hayı
z özelliklerine sahip olan kanı
n görülmesinden on gün geçmeden yeniden hayı
z
özelliklerini taş
ı
yan kan görürse, hüküm aynı
dı
r. Meselâ, beşgün rengi siyah ve
dokuz gün rengi sarıve tekrar beşgün rengi siyah kan görürse, önceki kanıhayı
z
sayı
p geri kalanıyedi güne kadar önceki hükümde açı
klananıuygulamalı
dı
r.
5- İ
lk Kez Âdet Gören Kadı
n
496- İ
lk kez kan gören kadı
n, on günden fazla kan görür ve gördüğü kanları
n hepsi
aynınitelikte olursa, belli zamanda âdet gören kadı
nla ilgili olarak açı
klandı
ğıüzere
akrabaları
nı
n âdet miktarı
nıhayı
z ve geri kalanıistihaze kanıolarak kabul etmelidir.
497- İ
lk kez âdet gören kadı
n, on günden fazla kan görür; ancak birkaç günü hayı
z
kanı
nı
n ve diğer birkaç günü de istihaze kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
rsa, hayı
z
özelliklerine sahip olan kan üç günden az ve on günden fazla olmadı
ğıtakdirde, hepsi
74
hayı
z sayı
lı
r. Ama hayı
z özelliklerine sahip olan kanı
n üzerinden on gün geçmeden
yeniden hayı
z özelliklerini taş
ı
yan kan görürse, meselâ, beşgün siyah ve dokuz gün
sarıve yeniden beşgün siyah kan görürse, hayı
z özelliklerini taş
ı
yan ilk kanı
n
görülmesinden itibaren hayı
z saymalıve sayıaçı
sı
ndan da akrabaları
nı
n âdet sayı
sı
nı
ölçü almalıve geri kalanıistihaze kanısaymalı
dı
r.
498- İ
lk kez âdet gören kadı
n, on günden fazla kan görür ki, bir kaç günü hayı
z
kanı
nı
n, diğer birkaç günü de istihaze kanı
nı
n özelliklerine sahip olur ve hayı
z
özelliklerini taş
ı
yan kan üç günden az veya on günden fazla olursa, hayı
z özelliklerini
taş
ı
yan kanı
n görülmesinden itibaren hayı
z saymalıve sayı
sıaçı
sı
ndan da
akrabaları
nı
n âdetini ölçü almalıve geriye kalanı
nıistihaze kanıolarak kabul
etmelidir.
6- Âdetini Unutan Kadı
n
499- Âdetini unutan kadı
n (ki buna "nasiye" denir), on günden fazla kan görürse, kanı
hayı
z özelliklerine sahip olduğu günleri, on güne kadar hayı
z kanı
, geri kalanıistihaze
kanısaymalı
dı
r. Hayı
z kanı
nı
, özelliklerine dayanarak anlayamazsa, farz ihtiyat
gereği, ilk yedi günü hayı
z kanı
, geri kalanıise, istihaze kanıolarak saymalı
dı
r.
HayIzla İ
lgİ
lİDİ
ğer Hükümler
500- İ
lk kez âdet gören (=mübtedia), kendine âdet edinemeyen (=muztariba), âdetini
unutan (=nasiye) ve belli sayı
da âdet gören kadı
nlar, hayı
z özelliklerini taş
ı
yan bir
kan görürler veya üç gün süreceğini kesin olarak bilirlerse, ibadetlerini terk etmeleri
gerekir. Sonradan hayı
z olmadı
klarıanlaş
ı
lı
rsa, yerine getirmedikleri ibadetleri kaza
etmelidirler. Ama kanı
n üç gün süreceğini kesin olarak bilmezler ve kan hayı
z
özelliklerini de taş
ı
mazsa, farz ihtiyat gereği üç gün boyunca istihaze kanıgören
kadı
nla ilgili hükümleri uygulamalıve hayı
z kanıgören kadı
na haram olan iş
leri de
terk etmelidirler. Eğer üç günden önce temizlenmezlerse, onu hayı
z kanıolarak
saymalı
dı
rlar.
501- Belli âdeti olan kadı
n, ister belli zamanda âdet görüyor olsun, ister belli sayı
da
veya hem belli zamanda ve hem de belli sayı
da âdet görüyor olsun, eğer iki ay peş
peş
e âdetinin tersine kan görür ve bu iki ayda gördüğ
ü kanı
n zamanıveya günlerinin
sayı
sıya da hem zamanıhem de günlerinin sayı
sıbirbiriyle aynıolursa, kadı
nı
n âdeti
bu iki ayda gördüğü ş
ekle dönüş
müşolur. Meselâ, ayı
n birinden yedisine kadar kan
gören ve sonra temizlenen kadı
n, iki ay ard arda onundan on yedisine kadar kan görür
ve temizlenirse, artı
k bundan böyle âdeti ayı
n onundan on yedisine kadar olur.
502- "Bir ay"dan kastedilen, kan görmenin baş
langı
cı
ndan otuz gün geçen süredir.
Yoksa ayı
n birinci gününden sonuna kadar ki zaman süreci değildir.
503- Normal olarak ayda bir defa kan gören kadı
n, bir ayda iki defa kan görür ve
kanda hayı
z nitelikleri olursa, arada temizlendiği günler on günden az olmadı
ğı
takdirde, her ikisini hayı
z kanısaymalı
dı
r.
504- Üç gün veya daha fazla hayı
z özelliklerini taş
ı
yan kan görür; sonra on gün veya
daha fazla istihaze özelliklerini taş
ı
yan kan görür ve yeniden üç gün hayı
z
özelliklerini taş
ı
yan kan görürse, hayı
z özelliklerini taş
ı
yan önceki ve sonraki gördüğü
kanıhayı
z saymalı
dı
r.
75
505- Kadı
n, on günden önce temizlenir ve fercinde kan olmadı
ğı
nıbilirse, on gün
tamamlanmadan önce yeniden kan geleceğini zannetse bile ibadetleri için gusletmeli;
ama on gün tamamlanmadan önce yeniden kan göreceğini kesin olarak bilirse,
gusletmemeli; namaz da kı
lmamalıve hayı
z hükümlerine göre hareket etmelidir.
506- On gün olmadan temizlenir; ancak fercinde kan olduğuna ihtimal verirse, fercine
bir miktar pamuk sokup biraz bekledikten sonra çı
karmalı
dı
r. Eğer pamuk temiz ise
gusledip ibadetlerini yerine getirmelidir; eğer temiz değilse, sarırenkte olan suya
bulaş
mı
şolsa da, belli âdeti yoksa veya âdeti on gün ise, beklemelidir; on günden
önce temizlenirse gusleder. Eğer on günün baş
ı
nda temizlenir veya kanıon günü
geçerse, onuncu günün baş
langı
cı
nda gusleder.
Eğer âdeti on günden az olursa, on gün tamamlanmadan veya onuncu günün baş
ı
nda
temizleneceğini bilirse gusletmemelidir. Eğer gördüğü kanı
n on günü geçeceğine
ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği, bir gün ibadetlerini terk etmeli ve bundan sonra on
güne kadar ibadetleri terk edebilir. Ama on güne kadar, hayı
z gören kadı
na haram
olan iş
leri terk edip müstehaze kadı
nı
n hükümlerini uygulamasıdaha iyidir. On gün
tamamlanmadan önce veya onuncu günün baş
ı
nda kan kesilirse, bu sürenin tümü
hayı
z sayı
lı
r. Eğer on günü geçerse, âdet miktarı
nıhayı
z ve geri kalanıistihaze kanı
olarak kabul etmeli ve âdetinden sonra, yerine getirmediği ibadetleri kaza etmelidir.
507- Bir kaç günü hayı
z sanı
p ibadet etmez ve sonradan hayı
z olmadı
ğı
nıanlarsa, o
günlerde yerine getirmediği namaz ve oruçlarıkaza etmelidir. Eğer birkaç günü hayı
z
görmüyor zannı
yla ibadet eder ve sonra hayı
z olduğunu anlarsa, oruç tutmuşolduğu
günleri kaza etmelidir.
Nİ
fas (=LohusalIk)
508- Çocuğun ilk kı
smıana karnı
ndan çı
kmaya baş
ladı
ğıandan itibaren kadı
ndan
gelen kan, on günden önce veya onuncu günün baş
ı
nda kesilirse, nifas kanısayı
lı
r.
Nifas ve lohusa olan kadı
na "nefsâ" denir.
509- Çocuğun hiçbir parçasıdı
ş
arıçı
kmadan önce kadı
ndan gelen kan, nifas değildir.
510- Çocuğun vücut yapı
sı
nı
n tamamlanmı
şolmasıgerekmez; hatta kadı
nı
n
rahminden bir parça kan gelir ve kadı
nı
n kendisi, rahminde kalsaydıinsan olacağ
ı
nı
bilir veya dört ebe bunu söylerse, on gün içinde göreceği kan, nifas kanı
dı
r.
511- Nifas kanı
nı
n âsgari süresi, bir lahza gelmesidir. Azamî süresi ise, on gündür;
yani on günden fazla olmaz.
512- Kadı
n, bir ş
eyin düş
üp düş
mediği veya düş
en ş
eyin, kaldı
ğıtakdirde insan olup
olmayacağıhakkı
nda ş
üpheye düş
erse, araş
tı
rmasıgerekmez ve gelen kan ş
er'î açı
dan
nifas kanısayı
lmaz.
513- Camide durmak, bedenin herhangi bir yerini Kur'-ân yazı
sı
na sürmek ve hayı
z
gören kadı
nı
n yapmasıharam olan diğer ş
eyler, nifas kanıgören lohusa kadı
na da
haramdı
r. Âdet gören kadı
na farz, müstehap ve mekruh olan her ş
ey, lohusa kadı
na da
farz, müstehap ve mekruhtur.
76
514- Nifas durumunda olan bir kadı
nıboş
amak batı
l ve onunla cinsel iliş
kide
bulunmak haramdı
r. Kocasıonunla cinsel iliş
kide bulunursa, farz ihtiyat gereğ
i hayı
z
bölümünde açı
klanan hükümlere göre keffaret vermesi gerekir.
515- Kadı
n, nifas kanı
ndan temizlendiğinde gusletmeli ve ibadetlerini yapmalı
dı
r.
Eğer yeniden kan görürse, kan gördüğü günlerle arada temizlendiği günlerin tümü on
gün veya on günden az olursa, onun tamamınifastı
r; temiz olduğu günlerde oruç
tutmuşise, kaza etmelidir.
516- Nifas kanı
ndan temizlenen kadı
n, içeride kan bulunduğuna ihtimal verirse,
fercine bir miktar pamuk koyup biraz beklemeli eğer pak ise, ibadetleri için
gusletmelidir.
517- Gördüğü nifas kanıon günü geçen kadı
nı
n, hayı
z kanıgördüğünde belli âdeti
varsa, âdet günlerinin miktarınifas, geriye kalanıistihaze kanısayı
lı
r. Âdeti yoksa, on
gün nifas ve geriye kalanıistihaze kanısayı
lı
r. Belli âdeti olan kadı
n, âdetinden
sonraki günden itibaren, âdeti olmayan kadı
n da onuncu günden doğumunun on
sekizinci gününe kadar, istihaze kanıgören kadı
nı
n hükümlerini uygulamalı
dı
r ve
nifas kanıgören kadı
na haram olan iş
leri terk etmesi, müstehap ihtiyattı
r.
518- Hayı
z âdeti on günden az olan bir kadı
n, âdet günlerinden fazla, nifas kanı
görürse, âdet günleri miktarı
nınifas saymalı
dı
r ve ondan sonra onuncu güne kadar
ibadetlerini terk edebilir veya istihaze kanıgören kadı
nı
n yaptı
kları
nıyapar; ancak bir
veya iki gün ibadetleri terk etmesi daha iyidir. Eğer gördüğü kanı
n süresi on günü
geçerse âdet günleri miktarınifas ve gerisi istihaze kanı
dı
r; ibadetleri terk etmiş
se
kaza etmelidir.
519- Belli hayı
z âdeti olan bir kadı
n, doğumdan sonra bir ay veya bir aydan fazla
aralı
ksı
z olarak kan görürse, âdet günleri miktarınifas ve nifastan sonra gördüğü on
gün kan aylı
k âdet günlerine rastlasa bile istihaze kanı
dı
r. Meselâ, her ayı
n
yirmisinden yirmi yedisine kadar âdet gören kadı
n, ayı
n onuncu gününde doğum
yapar ve bir ay veya daha fazla aralı
ksı
z kan görürse, on yedinci güne kadar gördüğü
kan, nifas kanıve on yedinci günden itibaren on gün hatta kendi âdet günleri olan
yirmiden yirmi yedi de dâhil olmak üzere gördüğü kan, istihaze kanı
dı
r. On günden
sonra gördüğ
ü kan, âdet günlerine rastlarsa -ister âdet kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
sı
n,
ister taş
ı
ması
n- hayı
zdı
r. Âdet günlerine rastlamazsa -hayı
z özelliklerini taş
ı
sa bileonu istihaze kanısaymak gerekir.
520- Belli âdeti olmayan kadı
n, doğumdan sonra bir ay veya bir aydan fazla kan
görürse, ilk on günü nifas ve ikinci on günü istihazedir. Daha sonra görülen kan, âdet
kanı
nı
n özelliklerini taş
ı
rsa hayı
z, bu özellikleri taş
ı
mazsa o da istihaze kanı
dı
r.
ÖLÜYE DOKUNMA GUSLÜ
521- Ölü insanı
n soğumuşve yı
kanı
lmamı
şbedenine dokunan yani kendi bedeninin
bir kı
smı
nıona dokunduran kimsenin üzerine, bu dokunma ister uykuda olsun ister
uyanı
kken, ister ihtiyarî olsun, ister gayriihtiyarî, gusl-ü mess-i meyyit (=ölüye
dokunduğ
undan dolayıgusül) farz olur. Hatta tı
rnak veya kemiği ölünün tı
rnak veya
kemiğ
ine dokunursa gusletmelidir. Ancak ölü hayvana dokunmadan dolayıinsanı
n
üzerine gusül farz olmaz.
77
522- Tümü soğumamı
şbir ölünün bedeninin soğ
umuşkı
smı
na bile dokunulsa, gusül
farz olmaz.
523- Saçı
nıölünün bedenine veya saçı
na veyahut bedenini ölünün saçı
na dokunduran
kimsenin üzerine gusül farz olmaz.
524- Çocuğun cenazesine ve hatta dört aylı
k düş
ük çocuğa dokunulduğunda ölüye
dokunma guslü farz olur. Dört ayıdolmadan düş
en çocuklara dokunulduğunda da
gusletmek daha iyidir. Buna göre dört aylı
k ölü bir çocuk dünyaya getiren annenin
ölüye dokunma guslü almasıgerekir. Dört ay dolmadan düş
ük yapan annenin de
gusletmesi daha iyidir.
525- Annesinin ölümünden sonra dünyaya gelen bir çocuğun, bulûğçağı
na erdikten
sonra ölüye dokunma guslü almasıfarzdı
r.
526- Üç kez yı
kanmasıbiten ölüye dokunmakla, gusül farz olmaz. Ama üçüncü
yı
kama bitmeden önce ölünün herhangi bir yerine dokunan kimsenin, üçüncü yı
kama
dokunulan yerin yı
kanması
yla tamamlansa bile, ölüye dokunma guslü almasıgerekir.
527- Deli veya bulûğçağı
na ermemişçocuk, ölüye dokunursa, deli akı
llandı
ktan ve
çocuk bulûğçağı
na erdikten sonra gusletmesi gerekir.
528- Bir kimse, canlıbir insanı
n bedeninden kopmuşkemikli bir parçaya, guslü
verilmeden önce dokunursa, ölüye dokunma guslü almasıgerekir. Ama kopan parçada
kemik olmazsa, ona dokunulduğ
unda gusül farz olmaz. Yı
kanmamı
şölüden kopan
parça, kopmadan önce dokunulduğ
unda guslü gerektiriyor ise koptuğunda da guslü
gerektirir.
529- Ölüden kopan yı
kanmamı
şdişve kemiğe dokunmak, guslü gerektirir. Ama
canlı
dan ayrı
lı
p üzerinde et bulunmayan dişve kemiğe dokunmak, guslü gerektirmez.
530- Ölüye dokunma guslü, cenabet guslü gibi alı
nmalı
dı
r. Ancak ölüye dokunma
guslü alan kimse, namaz kı
lmak isterse ayriyeten abdest de almalı
dı
r.
531- Birkaç ölüye dokunan veya bir ölüye birkaç kez dokunan kimsenin, bir gusül
almasıyeterlidir.
532- Ölüye dokunduktan sonra gusletmeyen bir kimsenin camide durması
nı
n, cinsel
iliş
kide bulunması
nı
n ve içinde farz secde bulunan sureleri okuması
nı
n sakı
ncası
yoktur; ancak namaz ve benzeri ş
eyler için gusledip abdest almasıgerekir.
MUHTAZARLA İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
533- Muhtazar, yani ölmek üzere olan bir Müslüman, erkek olsun veya kadı
n, büyük
olsun veya küçük, ayakları
nı
n altıkı
bleye doğru olacak ş
ekilde arkasıüstüne
yatı
rı
lmalı
dı
r. Tam olarak bu ş
ekilde yatı
rmak imkanıolmazsa, farz ihtiyat gereği
mümkün olduğ
u miktarda bu destura amel etmelidirler. Hiçbir ş
ekilde onu yatı
rmak
mümkün olmazsa, ihtiyat kastı
yla onu, yüzü kı
bleye doğru oturtmalı
dı
rlar; eğer bu da
olmazsa, yine ihtiyat niyetiyle onu kı
bleye doğ
ru, sağyanıveya sol yanıüzerine
yatı
rmalı
dı
rlar.
78
534- Farz ihtiyat gereği, ölen kimse, öldüğü yerden hareket ettirilmedikçe yüzü
kı
bleye doğru olmalı
dı
r. Hareket ettirildikten sonra bu ihtiyat, farz değildir.
535- Ölmek üzere olan kimsenin yüzünü kı
bleye çevirmek, her Müslümana farzdı
r ve
onun velisinden izin almak gerekmez.
536- Şahadeteyni [Tevhit ve Resulullah'a ş
ahadet kelimelerini], on iki Ehlibeyt
İ
mamları
nı(onlara selâm olsun) ve diğer hak inançlarıikrar etmeyi, ölmek üzere olan
kimseye anlayacağış
ekilde telkin etmek, müstehaptı
r ve yine bu söylenen ş
eyleri
ölünceye dek tekrarlamak müs-tehaptı
r.
537- Şu duayıanlayacağış
ekilde ölmek üzere olan kimseye telkin etmek,
müstehaptı
r:
‫ﱢﻰ‬
‫ﻨ‬
‫ْﻣ‬
ِ
‫َﻞ‬
‫ﺒ‬
‫ﻗ‬
ْ
‫ِا‬
ِ
‫ﯿﺮ‬
‫ﺜ‬
ِ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
ِ
‫َﻦ‬
‫ﻮﻋ‬
‫ﻔ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﯾ‬
َ
‫َو‬
‫ﯿﺮ‬
‫َﺴ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻞ‬
ُ
‫ﺒ‬
‫ﻘ‬
ْ
‫ْﯾ‬
َ
‫َﻦ‬
‫ﺎﻣ‬
‫َﯾ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ْﻃ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫َﻣ‬
‫ﯿﺮ‬
‫َﺴ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱢﻰ‬
‫ﻨ‬
‫ْﻣ‬
ِ
‫َﻞ‬
‫ﺒ‬
‫ﻗ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻚ‬
‫ﺎﺻ‬
ِ
‫ﻌ‬
ِ
‫ْﻣ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫َﻣ‬
‫ﯿﺮ‬
‫ﺜ‬
ِ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ِﻰ‬
‫ﻟ‬
‫ِﺮ‬
ْ
‫ﻔ‬
‫اﻏ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
ٌ
‫ﯿ‬
‫َﺣ‬
ِ
‫َر‬
‫ﱠﻚ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺣ‬
َ
‫ار‬
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
َ
‫ﻮر‬
‫ﻔ‬
ُ
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ﱡا‬
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
ُ
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫َا‬
َ
‫ﱠﻚ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
ِ
‫ﯿﺮ‬
َ
‫ﺜ‬
ِ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ﱢﻰا‬
‫ﻨ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ْﻒ‬
‫اﻋ‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﺮ‬
‫َﺴ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
Okunuş
u: "Ellahummeğfir liye'l-kesîre min me‘âsîke vekbel minni'l-yesîre min
ţ
a‘etike ya men yekbel'ul-yesîre ve ye‘'fû ‘eni'l-kesîr, ikbel minni'l-yesîre ve‘'fu
‘enni'l-kesîr. İ
nneke ‘entel ‘efuvv'ul-ğefûr. Ellahummerhemnî, feinneke rehîm."[14]
538- Zor can veren bir kimseyi, rahatsı
z olmadı
ğıtakdirde, namaz kı
ldı
ğıyere
götürmek müstehaptı
r.
539- Ölmek üzere olan kimsenin rahat olmasıiçin baş
ıucunda Yâsîn, Sâffât ve Ahzâb
Surelerini, Ayet'el-Kürsî'yi, A'râf Suresi'nin 54. ayetini, Bakara Suresi'nin son üç
ayetini ve Kur'ân'dan mümkün olduğu miktarda okumak müstehaptı
r.
540- Ölmek üzere olan kimseyi yalnı
z bı
rakmak, karnıüstüne ağı
r bir ş
ey koymak,
yanı
nda cünüp ve hayı
z hâllerinde olanları
n bulunmasıve ayrı
ca fazla konuş
mak,
ağlamak ve kadı
nlarıyalnı
z onun yanı
nda bı
rakmak, mekruhtur.
ÖLÜM SONRASI İ
LE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
541- Öldükten sonra açı
k kalmamasıiçin ölünün ağzı
nıkapatmak, gözlerini yummak
ve çenesini [bir bez ile iyice çekip tepesine] bağlamak, ellerini ve ayakları
nıuzatmak,
üzerine bir örtü çekmek, gece ölmüş
se öldüğü yerde ı
ş
ı
k yakmak, cenazenin teş
yii
için müminlere haber vermek ve gömülmesinde acele etmek müstehaptı
r. Ama öldüğü
kesin olarak bilinmezse, kesinleş
inceye dek beklenilmelidir. Yine ölü, hamile ve
karnı
ndaki çocuk da canlıolursa, sol tarafıyarı
lı
p çocuk çı
karı
lı
ncaya ve yarı
lan yere
dikişatı
lı
ncaya kadar gömme iş
leri ertelenmelidir.
CENAZELERLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
542- İ
mamiye Şiasıöldüğünde onu yı
kamak, kefenlemek ve üzerine namaz kı
lı
p bir
kabre gömmek, her mükellef için bir farzdı
r; ancak bazı
larıyaparsa, bu görev
diğerlerinin üzerinden kalkmı
şolur. Hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün herkes
günah iş
lemişolur. Farz ihtiyat gereği İ
mamiye Şiasıolmayan Müslüman da aynı
hükmü taş
ı
r.
543- Ölünün iş
leriyle ilgilenen biri olursa, diğ
erlerinin teş
ebbüs etmeleri farz olmaz.
Ancak o, yarı
da bı
rakı
rsa, diğerlerinin mezkur iş
leri tamamlamasıgerekir.
79
544- İ
nsan, baş
ka birisinin cenaze iş
leriyle ilgilendiğinden emin olursa, cenaze
iş
leriyle ilgilenmesi gerekmez. Ancak bu konuda ş
üphesi veya zannıolursa,
ilgilenmesi gerekir.
545- Cenazenin yı
kanma, kefenlenme, namaz veya defin iş
lerinin batı
l olarak
yapı
ldı
ğı
nıbilen kimse, mezkur iş
leri yeniden yapmalı
dı
r. Ama batı
l olduğuna dair
zannıolur veya doğru yapı
lı
p yapı
lmadı
ğıhususunda ş
üpheye düş
erse, mezkur iş
leri
yapmasıgerekmez.
546- Cenazeyi yı
kamak, kefenlemek, üzerine namaz kı
lmak ve gömmek için
velisinden izin alı
nmalı
dı
r.
547- Kadı
nı
n yı
kanma, kefenlenme ve gömülme iş
lerine müdahale edecek velisi,
kocası
dı
r. Daha sonra, ölüden miras alan erkekler, kadı
nlardan önce gelirler ve miras
alma hususunda öncelikli olan kimse, bu iş
te de önceliklidir.
548- Birisi; "Ben ölünün velisi veya vasisiyim" ya da; "Ölünün velisi tarafı
ndan,
yı
kama, kefenleme ve gömme iş
leri hakkı
nda izinliyim" der ve bu ş
eylerle ilgili
olarak bir baş
kası
nı
n iddiasıolmazsa, mezkur iş
leri yapmak ona ait olur.
549- Ölü kendisinin yı
kanma, kefenlenme, kabre konulma ve namazı
yla ilgili olarak
velisi dı
ş
ı
nda bir baş
kası
nı[yetkili olarak] belirlerse, farz ihtiyat gereği her ikisinin
izin vermeleri gerekir. Elbette, ölünün bu iş
lerle yetkili olarak belirlediği kimsenin, bu
vasiyeti kabul etmesi gerekmez; ama kabul ettiği takdirde, vasiyete uygun hareket
etmelidir.
CENAZELERİ
N YIKANMASI İ
LE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
550- Cenazeye üçer defa gusül vermek farzdı
r:
1) Sidr ile karı
ş
ı
k suyla.
2) Kâfur ile karı
ş
ı
k suyla.
3) Normal su ile.
551- Sidr ve kâfur, suyun muzaf suya dönüş
eceğine sebep olacak ölçüde fazla ve yine
"sidr ve kâfurla karı
ş
tı
rı
lmamı
şsudur" denecek ölçüde az olmamalı
dı
r.
552- Gereken miktarda sidr ve kâfur bulunmazsa, farz ihtiyat gereği bulunan miktarı
n
suya katı
lmasıgerekir.
553- Hac için ihrama giren kimse, sa'yıtamamlamadan önce Safa ve Merve arası
nda
ölürse, kâfurlu suyla yı
kanmamalı
dı
r ve onun yerine normal suyla yı
kanmalı
dı
r ve
yine umre ihramı
ndayken saçları
nıkı
saltmadan önce ölürse, hüküm aynı
dı
r.
554- Sidr ve kâfur veya bunlardan herhangi biri bulun-mazsa ya da bulunur ama
örneğin gasp olması
ndan dolayıkullanı
lmasıcaiz olmazsa, bulunmayanı
n yerine
cenaze normal su ile yı
kanmalı
dı
r.
80
555- Ölüyü yı
kayan kimsenin İ
mamiye Şiasıve akı
l sahibi olmasıve ölüyü yı
kamakla
ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, bulûğçağı
na da ermişolmalı
dı
r.
556- Ölüyü yı
kayan kimse bu iş
i kurbet kastı
yla yapmalı
dı
r yani ölüyü yı
kama iş
ini,
Âlemlerin Rabbi'nin emrini yerine getirmek için yapmalı
dı
r. Bu niyetini üçüncü
yı
kamanı
n sonuna kadar sürdürürse yeterli olur ve niyetini [her yı
kamanı
n baş
ı
nda]
yenilemesi gerekmez.
557- Zinadan doğmuşolsa da Müslüman çocuğu yı
kamak, farzdı
r. Kâfiri ve evladı
nı
yı
kamak, kefenlemek ve gömmek caiz değildir. Çocukluktan deli olup bu durumu
üzere bulûğa eren bir kimsenin, baba-annesi veya onlardan herhangi birisi Müslüman
olduğu takdirde, yı
kanmasıgerekir; onlardan hiçbirisi Müslüman olmazsa, onu
yı
kamak caiz değ
ildir.
558- Düş
ük çocuk dört aylı
k veya dört aylı
ktan daha fazla olursa, yı
kanmalı
dı
r. Dört
aylı
k olmazsa, bir bez parçası
na sarı
lı
p yı
kanmadan kabre konulmalı
dı
r.
559- Erkek kadı
nı
, kadı
n da erkeği yı
karsa, bu yı
kama batı
ldı
r. Ama kadı
n kocası
nıve
erkek de kendi eş
ini yı
kayabilir. Fakat müstehap ihtiyat gereği, kadı
n kocası
nıve
erkek de eş
ini yı
kamamalı
dı
r.
560- Yaş
ıüçü geçmeyen bir kı
z çocuğunu erkek yı
kayabildiği gibi, üç yaş
ı
nı
geçmeyen erkek çocuğunu da kadı
n yı
kayabilir.
561- Erkek olan ölüyü yı
kamak için erkek bulunmazsa, araları
nda akrabalı
k bağı
bulunan ve mahrem olan meselâ, ana, kı
z kardeş
, hala ve teyze gibi veya süt emmek
suretiyle mahrem olan kadı
nlar onu yı
kayabilirler. Aynış
ekilde kadı
n olan ölüyü
yı
kayacak bir kadı
n bulunmazsa, akrabalı
k veya süt emmek vası
tası
yla ona mahrem
olan erkekler, elbise üzerinden onu yı
kayabilirler.
562- Ölü ve onu yı
kayan, her ikisi de erkek veya kadı
n olursa, cenazenin avret
dı
ş
ı
ndaki yerlerinin açı
k olmasıcaizdir. Ölü ve yı
kayı
cımahrem olurlarsa, yine
hüküm aynı
dı
r. [Ölü kadı
nıyı
kayan kimse mahrem bir kadı
n da olsa, ancak cenazenin
avret dı
ş
ı
ndaki yerleri açı
k olabilir.]
563- Ölünün avret yerine bakmak haramdı
r. Onu yı
kayan baktı
ğ
ıtakdirde, günah
iş
lemişolur; ancak verilen gusül, batı
l olmaz.
564- Ölünün herhangi bir yeri necis olursa, mezkur yerin guslüne baş
lamadan önce
yı
kanmalı
dı
r. Ölünün yı
kama iş
ine baş
lanmadan önce bütün bedeninin temiz olması
,
müstehap ihtiyattı
r.
565- Ölüyü yı
kama ş
ekli, cenabet guslü gibidir. Farz ihtiyat gereği, tertibî olarak
yı
kama mümkün olduğu takdirde, irtimasî olarak yı
kamamalı
dı
rlar. Tertibî yı
kamada
bedenin üç kı
smı
nıayrıayrısuya sokmayı
p suyu üzerine dökmek, müstehap ihtiyattı
r.
566- Âdetli veya cünüp iken ölen bir kimseye, hayı
z ve cenabet guslü vermek
gerekmez; cenaze guslü yeterlidir.
81
567- Ölüyü yı
kamak için ücret almak, caiz değildir. Ancak yı
kama öncesi gerekli
hazı
rlı
klar için ücret almak, haram değ
ildir.
568- Su bulunmaz veya suyu kullanmanı
n sakı
ncasıolursa, her yı
kama yerine ölüye
bir teyemmüm ettirilir.
569- Ölüye teyemmüm ettiren kimse, mümkün olduğu takdirde ölünün elini toprağa
vurarak yüzüne ve ellerinin üstüne çekebilir. Bu ş
ekilde mümkün olduğ
u takdirde, diri
insanı
n eliyle ona teyemmüm ettirmek gerekmez. Ancak her ikisini uygulamak,
müstehap ihtiyata uygundur.
CENAZENİ
N KEFENLENMESİ
YLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
570- Müslümanı
n cenazesini "izar, kamis=gömlek ve lifafe" olmak üzere üç parça
bezle kefenlemek gerekir.
571- İ
zar, bedenin göbekten dize kadar olan kı
smı
nıörtmelidir. Göğüsten ayak
üzerine kadar uzun olmasıdaha iyidir. Farz ihtiyat gereği, kamis=gömlek omuzdan
baldı
rı
n yarı
sı
na kadar olan kı
smıtamamen örtmelidir. Lifafe, başve ayak tarafları
düğ
ümlenebilecek kadar uzun olmalı
dı
r. Eni ise, bir tarafıdiğer tarafı
nı
n üzerine
gelecek kadar olmalı
dı
r.
572- İ
zarı
n, göbekten dize kadar örten miktarı
, kamisin de omuzdan baldı
rı
n yarı
sı
na
kadar örten miktarı
, kefenin farz olan miktarı
dı
r. Önceki hükümde açı
klanan fazla
miktar, kefenin sünnet miktarı
dı
r.
573- Vârisler baliğolur ve önceki hükümde açı
klanan kefenin farz miktarı
ndan daha
fazlası
nı
n kendi payları
ndan alı
nması
na izin verirlerse, sakı
ncasıyoktur. Farz ihtiyat
gereği, kefenin farz miktarı
ndan fazlasıve yine ihtiyat edilerek alı
nmasıgerekli
görülen miktar, baliğolmamı
şvârisin hissesinden alı
nmamalı
dı
r.
574- Bir kimse, önceki iki hükümde açı
klanan kefenin sünnet miktarı
nıgeriye
bı
raktı
ğımalı
n üçte birinden alı
nması
nıyahut malı
nı
n üçte birinin, -ister masraf
yerlerini asla belirtmesin, ister sadece bir bölümünü belirlesin- kendi masraflarıiçin
harcanması
nıvasiyet etmiş
se, kefenin sünnet miktarıonun malı
nı
n üçte birinden
alı
nabilir.
575- Kefeninin malı
nı
n üçte birinden alı
nması
nıvasiyet etmeyen ölünün, normal
olarak ş
anı
na yakı
ş
ı
rş
ekilde olacak kefen ve defnin farzları
ndan olan diğer masrafları
,
malı
nı
n aslı
ndan alı
nabilir.
576- Kadı
nı
n kefeni mal sahibi olsa dahi, kocası
na aittir. Yine talâk bölümünde
açı
klanacağıüzere kadı
na ric'î talâk verilir ve iddeti tamamlanmadan önce ölürse,
kefeni kocası
na aittir. Eğer kocasıbulûğçağ
ı
na ermemişveya deli olursa, kocası
nı
n
velisi kadı
nı
n kefenini onun malı
ndan vermelidir.
577- Yakı
nları
, ölünün hayatta iken nafakası
nıvermekle yükümlü olsalar da, öldükten
sonra kefenini temin etmek onları
n üzerine farz olmaz.
578- Farz ihtiyat gereği, kefen için kullanı
lacak üç bez, altı
ndan ölünün bedeni
görünecek kadar ince olmamalı
dı
r.
82
579- Baş
ka bir ş
ey bulunmasa bile, gasp edilmişbir ş
eyle ölüyü kefenlemek caiz
değildir. Eğer kefen gasp edilmişolur ve sahibi de razıolmazsa, kabre konulmuşolsa
da ölünün üzerinden çı
karı
lmasıgerekir. Yine ölüyü laş
e hayvanı
n derisiyle
kefenlemek de caiz değildir.
580- Cenazeyi necis bir ş
eyle ve saf ipekten yapı
lmı
şbezle kefenlemek, caiz değildir;
ama çaresizlik hâlinde olursa sakı
ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği, zaruret durumu
dı
ş
ı
nda, cenaze altı
n dokumalıbezle de kefenlenmemelidir.
581- Normal hâlde yani zaruret olmaksı
zı
n eti yenmeyen bir hayvanı
n yününden veya
kı
lı
ndan yapı
lmı
şolan bezle ölüyü kefenlemek, caiz değildir. Ancak eti yenen
hayvanı
n derisi, elbise denilecek ş
ekilde yapı
lı
rsa, onunla cenaze kefenlenebilir. Yine
eti yenen hayvanı
n kı
lıve yününden kefen yapı
lı
rsa, sakı
ncasıyoktur. Ancak
müstehap ihtiyat gereği bu ikisinden kefen yapı
lmamalı
dı
r.
582- Kefen, ölüye ait olan veya ona ait olmayan necaset vası
tası
yla necis olduğ
unda,
eğer kefen zayi olmayacaksa, necis olan miktarıyı
kanmalıveya kesilip çı
karı
lmalı
dı
r.
Ancak kabre konulmuşolursa, kesilmesi daha iyidir. Hatta ölünün bu amaçla dı
ş
arı
çı
karı
lmasıona karş
ısaygı
sı
zlı
k sayı
lı
rsa, kesilmesi farz olur. Eğer necis olan
miktarı
n yı
kanmasıveya kesilmesi mümkün olmazsa, değiş
tirilmesi mümkün olduğu
takdirde kefeni değiş
tirilmelidir.
583- Hac veya umre için ihram giymişbir kimse ölürse, diğerleri gibi kefenlenmesi
gerekir; baş
ı
nıve yüzünü örtmenin sakı
ncasıyoktur.
584- İ
nsanı
n, sağlı
ğ
ı
nda kendi kefenini, sidr ve kâfuru-nu hazı
rlaması
, müstehaptı
r.
HANUT HÜKÜMLERİ
585- Ölüyü yı
kadı
ktan sonra belirli yerlerine hanut konulmasıfarzdı
r; yani [secde
yerleri olan] alnı
na, ellerinin içine, dizlere, ayak baş
parmakları
nı
n ucuna, kâfur
konulmalı
dı
r. Burnunun ucuna da kâfur sürmek müstehaptı
r. Kâfurun taze ve ezilmiş
olmasıgerekir. Eski olduğundan dolayıkokusunu yitirmişolursa, yeterli olmaz.
586- Kâfurun secde yerlerinin sı
rası
na göre konulmasıgerekmez. Ancak önce alı
na
konulmasımüstehaptı
r.
587- Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulmasıdaha iyidir. Ancak kefenlerken veya
ondan sonra yapı
lması
nı
n herhangi bir sakı
ncasıyoktur.
588- Hac için ihrama giren kimse, Safa ile Merve arası
nda sa'y etmeyi (=yürümeyi)
tamamlamadan önce ölürse, ona hanut koymak caiz değildir. Yine, umre için ihrama
giren kimseye, taksir etmeden (=saçları
nıkı
saltmadan) önce ölürse, hanut konulmaz.
589- Kocasıölen ve iddeti bitmemişolan bir kadı
nı
n, her ne kadar güzel koku
kullanmasıharam ise de, öldüğü takdirde ona hanut konulmasıfarzdı
r.
590- Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ı
tı
rlarla tütsülemek veya hanut için bunlarla
kâfuru karı
ş
tı
rmak mekruhtur.
83
591- Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İ
mam Hüseyin'in (Allah'ı
n selâmıona olsun)
türbetiyle karı
ş
tı
rmak, müste-haptı
r. Ama bu tür kâfurun saygı
sı
zlı
k sayı
lacak yerlere
değdirilmemesi gerekir ve yine türbetin, karı
ş
tı
rı
ldı
ğıtakdirde "bu kâfur değ
ildir"
denecek kadar fazla olmamasıgerekir.
592- Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusüle
öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce
alı
na konulmalı
dı
r.
593- İ
ki tane yaşve taze ağaç dalı
nıcenazeyle beraber kabre koymak müstehaptı
r.
CENAZE NAMAZIYLA İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
594- Çocuk bile olsa, Müslüman bir ölünün namazı
nıkı
lmak, farzdı
r. Ancak çocuğun
baba-anasıveya onlardan birisi Müslüman olmalıve çocuk da altıyaş
ı
nı
tamamlamalı
dı
r.
595- Cenaze namazı
; yı
kama, hanut koyma ve kefenleme iş
i bittikten sonra
kı
lı
nmalı
dı
r. Bu iş
lerden önce veya bunları
n arası
nda kı
lı
nan cenaze namazı
, ister
unutkanlı
k, ister ş
er'î hükmü bilmemek yüzünden olsun, yeterli değildir.
596- Cenaze namazıkı
lmak isteyen kimsenin abdest, gusül veya teyemmüm almı
ş
olmasıve yine beden ve elbisesinin temiz olmasıgerekmez; elbisesi gasp edilmişbile
olsa, sakı
ncasıyoktur. Ancak diğer namazlarda gerekli olan her ş
eye bu namazda da
riayet etmek, müstehap ihtiyata uygundur.
597- Cenaze namazıkı
lan kimse, kı
bleye yönelmelidir. Yine cenaze sı
rt üstü, baş
tarafınamaz kı
lanı
n sağı
na ve ayaklarıise soluna gelecek ş
ekilde karş
ı
sı
na
konulmalı
dı
r.
598- Namaz kı
lanı
n yeri, cenazenin bulunduğu yerden çok aş
ağıve çok yukarı
olmamalı
dı
r. Ancak biraz alçak veya yüksek olması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
599- Namaz kı
lan, cenazeden uzak olmamalı
; ama cena-ze namazı
nıcemaatle kı
lan
kimsenin cenazeden uzak olması
nı
n saflar birbirine bağlıolduğu takdirde, sakı
ncası
yoktur.
600- Namaz kı
lan, cenazenin karş
ı
sı
nda durmalı
; ama eğer namaz cemaatle kı
lı
nı
r ve
saf cenazenin iki tarafı
ndan geçerse, cenazenin karş
ı
sı
nda olmayanları
n namazı
nı
n
sakı
ncasıyoktur.
601- Cenazeyle namaz kı
lan arası
nda perde, duvar veya benzeri bir ş
ey
bulunmamalı
dı
r. Ama cenazenin tabut ve benzeri bir ş
eyde olması
nı
n sakı
ncası
yoktur.
602- Namaz kı
lı
nı
rken cenazenin avret yerinin örtülü olmasıgerekir. Eğer onu
kefenlemek mümkün değilse, avret yeri tahta, tuğla veya benzeri bir ş
eyle de olsa,
örtülmelidir.
84
603- Cenaze namazıayakta ve kurbet (=Allah'a yaklaş
ma) kastı
yla kı
lı
nmalı
dı
r. Niyet
edilirken ölü belirtilmeli, meselâ, "Allah rı
zasıiçin ş
u ölünün namazı
nıkı
lı
yorum"
diye niyet edilmelidir.
604- Cenaze namazı
nıayakta kı
labilecek bir kimse bulunmazsa, oturarak kı
lı
nabilir.
605- Ölü, cenaze namazı
nıbelirli bir ş
ahsı
n kı
lması
nıvasiyet etmiş
se, farz ihtiyat
gereği o ş
ahı
s, ölünün velisinden izin almalıve farz ihtiyat gereği veli de izin
vermelidir.
606- Ölü için birkaç defa cenaze namazıkı
lmak mekruhtur. Ama ölen ilim ve takva
ehlinden olursa, mekruh olmaz.
607- Bilerek veya unutularak veya bir özür sebebiyle namazıkı
lı
nmayarak gömülen
ya da gömüldükten sonra, kı
lı
nan namazı
n batı
l olduğu anlaş
ı
lan cenazenin cesedi
dağı
lı
ncaya kadar cenaze namazıiçin açı
klanan ş
artlara uyularak, kabri üzerinden ona
namaz kı
lı
nması
, farzdı
r.
Cenaze Namazı
608- Cenaze namazıbeştekbir alı
narak kı
lı
nı
r. Namaz kı
lan kimse, beştekbiri
açı
klanacak ş
ekilde alı
rsa yeterlidir. Niyet ettikten ve birinci tekbiri aldı
ktan sonra
ş
öyle der: ( ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
ّ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﻮل‬
ُ
‫َﺳ‬
ُ
‫ًر‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫ا‬
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ْﻻ‬
‫َن‬
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫)ا‬
"Eş
hedu enla ilâhe illellah ve enne Muhemmeden Resûlullah"[15]
İ
kinci tekbirden sonra ise: (ٍ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
) "Ellahumme selli ‘ela
Muhemmedin ve âl-i Muhemmed."[16]
Üçüncü tekbirden sonra da:) ِ
‫ﺎت‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻟ‬
ِ
‫ِﺮ‬
ْ
‫ﻔ‬
‫اﻏ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
) "Ellahummeğfir li'lmû'minîne ve'l-mû'minât."[17]
Dördüncü tekbiri aldı
ktan sonra, ölen insan erkek ise:
(ِ
‫ﱢﺖ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ا‬
‫ﺬ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻟ‬
ِ
‫ِﺮ‬
ْ
‫ﻔ‬
‫اﻏ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
) "Ellahummeğfir lihaze'l-meyyit."[18]
Ve eğer ölen kimse kadı
n ise: ( ِ
‫ﱢﺖ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ه‬
ِ
‫ﺬ‬
ِ
‫ﮭ‬
َ
‫ْﻟ‬
ِ
‫ﺮ‬
‫ﻔ‬
ِ
‫اﻏ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫" )ا‬Ella-hummeğfir lihazihi'lَ
meyyit."[19] der ve sonra beş
inci tekbiri alı
r.
Ancak cenaze namazı
nış
uş
ekilde kı
lmak, daha iyidir. Şöyle ki: Birinci tekbirden
sonra ş
öyle der:
َِ
‫ى‬
‫ﺪ‬
‫َﯾ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ًﺑ‬
َ
‫ا‬
‫ﯾﺮ‬
‫ﺬ‬
ِ
‫َﻧ‬
َ
‫ًو‬
‫ا‬
‫ﯿﺮ‬
‫َﺸ‬
ِ
‫ﱢﺑ‬
‫َﻖ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ُﺑ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ْﺳ‬
َ
‫َر‬
‫ُا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ُ
‫ﻮ‬
‫َﺳ‬
ُ
‫َر‬
‫ُو‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﺒ‬
ْ
‫ًﻋ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫َا‬
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫َﻟ‬
َ
‫ﯾﻚ‬
‫َﺮ‬
ِ
‫َﺷ‬
‫ُﻻ‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫ُأن‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
‫ﺔ‬
ِ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
Okunuş
u: "Eş
hedu enla ilâhe illellahu vehdehu la ş
erîke leh, ve eş
hedu enne
Muhemmeden ‘ebduhu ve Resûluh, erse-lehu bi'l-hekki beş
îren ve nezîren beyne
yedeyi's-sâ‘e."[20]
İ
kinci tekbirden sonra ise:
85
ََ
‫و‬
‫ْﺖ‬
‫ﻛ‬
‫ﺎر‬
َ
‫َﺑ‬
َ
‫َو‬
‫ْﺖ‬
‫ﯿ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﺎﺻ‬
َ
‫ﻣ‬
َ
ِ
‫َﻞ‬
‫ْﻀ‬
‫ﻓ‬
‫ﺎ‬
َ
‫ٍﻛ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫َآل‬
‫ًو‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ْﻣ‬
‫ﻢ‬
‫ْﺣ‬
َ
‫ار‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ْﻋ‬
َ
‫ِك‬
‫ﺎر‬
‫َﺑ‬
َ
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻘ‬
ِ
‫ﯾ‬
‫ﺪ‬
‫ﱢ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱢ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ء‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻟﺸ‬
‫ﱡ‬
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻠ‬
ِ
‫ْﺳ‬
َ
‫ُﺮ‬
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ﯿ‬
َ
‫ﺒ‬
ِ
‫ﻧ‬
ْ
‫ْﻻ‬
َ
‫ِا‬
‫ﻊ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫َﻰﺟ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫َﺻ‬
‫ٌو‬
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
‫َﺠ‬
ِ
‫ٌﻣ‬
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫َﺣ‬
َ
‫ﱠﻚ‬
‫ﻧ‬
‫َا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫ھ‬
ِ
‫ا‬
‫ﺑﺮ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫َآل‬
ِ
‫َو‬
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫ھ‬
ِ
‫ا‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ا‬
ِ
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻤ‬
‫َﺣ‬
‫ﱠ‬
‫ﺮ‬
‫ﺗ‬
َ
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ِﺤ‬
ِ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ِﻋ‬
ِ
‫ﻊ‬
‫ﯿ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫ﺟ‬
َ
Okunuş
u: "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Mu-hemmed, ve barik ‘ela
Muhemmedin ve âl-i Muhemmed, ver-hem Muhemmeden ve âl-e Muhemmed,
keefż
eli ma selleyte ve barekte ve terehhemte ‘ela İ
brahîme ve âl-i İ
brahîm. İ
nneke
he-mîdun mecîd. Ve selli ‘ela cemî‘il enbiyâi ve'l-murselîne ve'ş
-ş
uhedâi ve'ssiddîkîne ve cemî‘i ‘ibadillah'is-salihîn."[21]
Üçüncü tekbirden sonra ise:
َ‫ﱠ‬
‫ﻚ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
ِ
‫ات‬
ِ
‫ْﺮ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ْﺨ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ْﺑ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻨ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫َﺑ‬
َ
‫ﺎو‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﻨ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫ْﺑ‬
َ
‫ﻊ‬
‫ـ‬
‫ﺑ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ِﺗ‬
َ
‫ات‬
‫ْﻮ‬
َ
‫ﻣ‬
‫ْﻻ‬
َ
‫ا‬
‫ْو‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻨ‬
ْ
‫ِﻣ‬
ِ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ﯿ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ْﻻ‬
‫ِا‬
‫ﺎت‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻠ‬
ِ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻠ‬
ِ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ﺎت‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻟ‬
ِ
‫ِﺮ‬
ْ
‫ﻔ‬
‫ﱠاﻏ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﺮ‬
ٌ
‫ﯾ‬
‫ﺪ‬
ِ
‫ٍﻗ‬
َ
‫ء‬
‫َﻰ‬
ْ
‫ﱢﺷ‬
‫ُﻞ‬
‫َﻰﻛ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﱠﻚ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
ِ
‫ات‬
ِ
‫َﻮ‬
َ
‫ﱠﻋ‬
‫ﺪ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫ﯿﺐ‬
‫ُﺠ‬
ِ
‫ﻣ‬
Okunuş
u: "Ellahummeğfir li'l-mû'minîne ve'l-mû'minat, ve'l-muslimîne ve'l-muslimat,
el-ehyâi minhum ve'l-emvat. Tabi‘' bey-nena ve beynehum bi'l-heyrat. İ
nneke
mucîb'ud-de‘evat. İ
nneke ‘ela kulli ş
ey'in kedîr."[22]
Dördüncü tekbirden sonra, ölen insan erkek ise ş
öyle der:
ُ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
ْ
‫َا‬
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫َا‬
َ
‫ًو‬
‫ا‬
‫ﺮ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﱠﺧ‬
َ
‫ِﻻ‬
‫ُا‬
‫ﮫ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫ُﻣ‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﻧ‬
َ
‫ﺎﻻ‬
‫ﻧ‬
‫ﱠ‬
‫ﱠا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ِ
‫ٍﺑ‬
ِ
‫ول‬
‫ْﺰ‬
ُ
‫ﻨ‬
‫ُﻣ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫َﺧ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫َا‬
َ
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫َﺑ‬
‫َل‬
‫َﺰ‬
‫َﻧ‬
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
َ
‫ْﻦ‬
ُ
‫ﺑ‬
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ِك‬
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫ُﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫ﺑ‬
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ُك‬
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫اﻋ‬
َ
‫ﺬ‬
َ
‫ﱠھ‬
َ
‫ِن‬
‫ﱠا‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
ْ
‫ِﻰا‬
‫َﻓ‬
‫َك‬
‫ﺪ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫ُﻋ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺟ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
َ
‫ﮫ‬
‫ْﻟ‬
َ
‫ﺮ‬
‫ﻔ‬
ِ
‫اﻏ‬
ْ
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫ْﻋ‬
َ
‫َز‬
‫ﺎو‬
‫َﺠ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ًﻓ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﺌ‬
‫ﯿ‬
‫ُﺴ‬
ِ
‫َﻣ‬
‫ﺎن‬
‫ْﻛ‬
َ
‫ِن‬
‫َا‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻧ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ْﺴ‬
َ
‫ِﺣ‬
‫ِﻰا‬
‫ْﻓ‬
‫د‬
‫َﺰ‬
ِ
‫ًﻓ‬
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
‫ْﺴ‬
ِ
‫ُﺤ‬
‫َﻣ‬
‫ﺎن‬
‫ْﻛ‬
َ
‫ِن‬
‫ﱠا‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ِﻣ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﺑ‬
ِ
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻤ‬
ِ
‫اﺣ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
َ
‫ْﺣ‬
َ
‫َر‬
‫ا‬
‫ﺎ‬
‫َﯾ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ِﺮ‬
‫ُﺑ‬
‫ﮫ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺣ‬
َ
‫ار‬
‫َو‬
َ
‫ﯾﻦ‬
‫ِﺮ‬
ِ
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ِﻓ‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
ِ
‫َھ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ْﻋ‬
َ
‫ُﻒ‬
‫ﻠ‬
‫اﺧ‬
ْ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢ‬
‫ﻋ‬
ِ
Okunuş
u: "Ellahumme inne haza ‘ebduke vebnu ‘ebdike vebnu emetike, nezele bike
ve ente heyru menzûlin bih. Ellahumme inna la ne‘'lemu minhu illa heyren ve ente
e‘'lemu bihi minna. Ellahumme in kane muhsinen fezid fî ihsanihi ve in kane musîen
fetecavez ‘enhu veğ
fir leh. Ellahummec'‘elhu ‘indeke fî e'‘la ‘illiyyîne, vehluf ‘ela
ehlihi fi'l-ğabirîne, verhemhu birehmetike ya erhem'er-rahimîn."[23]
Ölü, kadı
n ise ş
öyle der:
َْ
‫ﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
َ
‫ًو‬
َ
‫ا‬
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫ﱠﺧ‬
َ
‫ِﻻ‬
‫ا‬
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻨ‬
ْ
‫ُﻣ‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻧ‬
َ
‫ﺎﻻ‬
َ
‫ﻧ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
.ِ
‫ﮫ‬
‫ٍﺑ‬
ِ
‫ول‬
‫ْﺰ‬
ُ
‫ﻨ‬
‫ُﻣ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫َﺧ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫َا‬
َ
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ْﺑ‬
‫َﺖ‬
‫ﻟ‬
‫َﺰ‬
َ
‫َﻧ‬
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
َ
‫ﺔ‬
ُ
‫ﻨ‬
َ
‫ﺑ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ِك‬
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫ُﻋ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﺑ‬
ْ
‫ا‬
‫َو‬
‫ُﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
َ
‫ه‬
ِ
‫ﺬ‬
ِ
‫ﱠھ‬
‫ِن‬
‫ﱠا‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َك‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫ﺎﻋ‬
ِ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫ﱠاﺟ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬،
َ
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ْﻟ‬
َ
‫ِﺮ‬
‫ﻔ‬
‫اﻏ‬
ْ
‫ﺎو‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻨ‬
ْ
‫ْﻋ‬
َ
‫َز‬
‫و‬
‫ﺎ‬
‫َﺠ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ًﻓ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﺌ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ُﺴ‬
ِ
‫ْﻣ‬
‫َﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ْﻛ‬
َ
‫ِن‬
‫َا‬
‫ﺎو‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻧ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ْﺴ‬
َ
‫ِﺣ‬
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ْﻓ‬
‫د‬
‫َﺰ‬
ِ
‫ًﻓ‬
‫ﺔ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ْﺴ‬
ِ
‫ُﺤ‬
‫ْﻣ‬
‫َﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ْﻛ‬
َ
‫ِن‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬،
َ
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﺎﻣ‬
ِ
‫ﮭ‬
َ
‫ُﺑ‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
ْ
‫ا‬
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻤ‬
ِ
‫اﺣ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
َ
‫ْﺣ‬
َ
‫ر‬
‫ﺎا‬
َ
‫َﯾ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ِﺮ‬
‫ﺎﺑ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺣ‬
َ
‫ار‬
‫َو‬
َ
‫ﯾﻦ‬
‫ِﺮ‬
ِ
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ﺎﻓ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻠ‬
ِ
‫َھ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ْﻋ‬
َ
‫ُﻒ‬
‫ﻠ‬
‫اﺧ‬
ْ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢ‬
‫َﻰﻋ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ﻓ‬
Okunuş
u: "Ellahumme inne hazihi emetuke vebnetu ‘ebdi-ke vebnetu emetike,
nezelet bike ve ente heyru menzûlin bih. Ellahumme inna la ne‘'lemu minha illa
heyren ve ente e‘'lemu biha minna. Ellahumme in kanet muhsineten fezid fî ihsaniha
ve in kanet musîeten fetecavez ‘enha veğfir leha. Ellahummec'‘el-ha ‘indeke fî e‘'la
‘illiyyîne vehluf ‘ela ehliha fi'l-ğabirîne, verhem-ha birehmetike ya erhem'errahimîn."[24]
Dördüncü tekbiri müteakip beş
inci tekbir alı
nı
r [beş
in-ci tekbirle namaz son bulur].
609- Tekbirler ve dualar namaz hâlinden çı
kmayacak ş
ekilde peşpeş
e olmalı
dı
r.
610- Cenaze namazı
nıcemaatle kı
lan kimse, tekbirleri alı
p dualarıda kendisi
okumalı
dı
r [imamı
n okuması
yla yetinilmez].
86
Cenaze Namazı
yla İ
lgili Müstehaplar
611- Cenaze namazı
nda birkaç ş
ey müstehaptı
r:
1) Cenaze namazıkı
lan kimsenin abdest veya gusül veyahut teyemmüm almı
şolması
.
Abdest ve gusül almak mümkün olmadı
ğıveya abdest veya gusül alı
ndı
ğı
nda cenaze
namazı
na yetiş
ilmeyeceğinden korkulduğu takdirde, teyemmüm edilmesi müstehap
ihtiyattı
r.
2) Cemaat imamı
nı
n veya yalnı
z olarak ona namaz kı
lan kimsenin, ölü erkek ise,
boyunun ortasıkarş
ı
sı
nda ve eğer kadı
n ise, göğsü hizası
nda durması
.
3) Yalı
n ayak namaz kı
lı
nması
.
4) Her tekbirde ellerin kaldı
rı
lması
.
5) Ölü ile arası
ndaki mesafenin, rüzgâr elbisesini hareket ettirdiği takdirde cenazeye
değecek miktarda az olması
.
6) Cenaze namazı
nı
n cemaatle kı
lı
nması
.
7) Tekbir ve duaları
, cemaat imamı
nı
n yüksek sesle ve ona uyanları
n ise sessiz
okumaları
.
8) Cemaat namazı
nda imama uyacak olanı
n bir tek kiş
i bile olsa, imamı
n arkası
nda
durması
.
9) Namaz kı
lanı
n, ölüye ve müminlere çok dua etmesi.
10) Namazdan önce üç defa "es-salât" demesi.
11) Cenaze namazı
nı
n, halkı
n cenaze namazıiçin genellikle gittiği yerde kı
lı
nması
.
12) Âdet gören kadı
nı
n, cenaze namazı
nıcemaatle kı
lmak istediği takdirde tek baş
ı
na
bir safta yer alması
.
612- Cenaze namazı
nı
n camilerde kı
lı
nması
, mekruhtur; ama Mescid-i Haram'da
mekruh değ
ildir.
CENAZELERİ
N KABİ
RLERE KONULMASIYLA İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
613- Cenazeyi, toprağa kokusu dı
ş
arıçı
kmayacak ve yı
rtı
cıhayvanları
n cesedi
çı
karamayacaklarış
ekilde gömmek farzdı
r. Eğer yı
rtı
cıhayvanı
n onu çı
karması
korkusu olmaz ve yine o çevrede kokudan rahatsı
z olacak bir insan bulunmazsa,
sadece "toprağa gömüldü" denilecek ş
ekilde gömülmesinin yeterli oluş
u en güçlü
görüş
tür. Ancak kabrin biraz önce açı
klanan miktarda derin olması
, müstehap ihtiyata
uygundur. Yı
rtı
cıhayvanı
n cesedi çı
karma ihtimali varsa kabrin, tuğla ve benzeri
ş
eyle sağlam yapı
lmasıgerekir.
87
614- Cenazeyi toprağa gömmek mümkün olmazsa, göm-mek yerine bir binaya veya
tabuta konulabilir.
615- Cenaze kabirde, ön tarafıkı
bleye gelecek ş
ekilde sağtarafıüzerine
yatı
rı
lmalı
dı
r.
616- Gemide ölen bir kimse, gemide kalması
nı
n bir sakı
ncasıolmaz ve bekletilmesi
ile de bozulmazsa, karaya çı
karı
lı
ncaya kadar bekletilmeli ve toprağa gömülmelidir.
Aksi takdirde, gemide yı
kanı
r, hanut bı
rakı
lı
r; kefenlenir ve cenaze namazıkı
lı
ndı
ktan
sonra, ya ayağı
na ağı
r bir ş
ey bağ
lanarak ya da bir fı
çı
ya bı
rakı
lı
p ağzıkapatı
larak
denize atı
lmalı
dı
r. Mümkün olduğu takdirde, hayvanlara çabuk yem olmayacağıbir
yerde denize atı
lmalı
dı
r.
617- Düş
manı
n, kabri açı
p cesedi çı
karması
ndan ve kulağı
nı
, burnunu veya baş
ka
organları
nıkeseceğinden korkulduğunda, mümkün olduğu takdirde önceki hükümde
açı
klandı
ğ
ıüzere, denize atı
lmalı
dı
r.
618- Cenazenin denize atı
lma veya gerekiyorsa mezarı
nı
n sağlam yapı
lmasıgibi
masraflar, ölünün geriye bı
raktı
ğımalı
n aslı
ndan alı
nmalı
dı
r.
619- Kâfir bir kadı
n ölür ve karnı
nda ölü bir çocuk bulunursa, çocuğun babası
Müslüman olduğu takdirde, çocuğun kı
bleye yönelik olmasıiçin kadı
n sol tarafı
üzerine ve arkasıkı
bleye gelecek ş
ekilde yatı
rı
lmalı
dı
r. Hatta farz ihtiyat gereği,
çocuğun bedenine ruh girmemişolsa da, bu hükme göre amel edilmelidir.
620- Müslümanı
n, kâfir mezarlı
ğı
na ve kâfirin de Müslüman mezarlı
ğı
na gömülmesi,
caiz değildir.
621- Müslümanı
n çöp ve pislik dökülen yerler gibi kendisine saygı
sı
zlı
k sayı
lacak
yerlere gömülmesi, caiz değildir.
622- Cenaze, gasp edilmişbir yere gömülmemelidir. Cenaze gömülmesi dı
ş
ı
nda baş
ka
amaçlar için vakfedilmişyere ve yine Müslümanlara zarar verecek veya namazları
na
engel olacak ise, camilere cenaze gömülmesi, caiz değildir. Hatta bize göre, camide
hiç bir surette ve cami gibi bu işdı
ş
ı
nda baş
ka amaçlar için vakfedilen yerlere cenaze
defnetmenin caiz olmayı
ş
ı
, en güçlü görüş
tür.
623- Ölüyü baş
ka bir ölünün kabrine gömmek, kabrin açı
lması
na sebep olacaksa, caiz
değildir.
624- Ölüden ayrı
lan ş
eyler kı
l, tı
rnak ve dişbile olsa, onunla birlikte gömülmelidir.
Eğer kabrin açı
lması
nıgerektiriyorsa, ayrıolarak gömülmesi ihtiyata uygundur.
İ
nsandan diri iken ayrı
lan tı
rnak ve diş
in gömülmesi, müs-tehaptı
r.
625- Kuyuda ölen birisinin çı
karı
lmasımümkün olmazsa, kuyu kapatı
lı
p ona mezar
yapı
lmalı
dı
r. Kuyu baş
kası
nı
n malıolursa, herhangi bir yolla sahibinin rı
zası
alı
nmalı
dı
r.
626- Çocuk ana rahminde ölür ve orada kalmasıanne için tehlikeli olursa, en basit
yöntemle dı
ş
arıçı
karı
lmalı
dı
r. Hatta çocuğun parça parça edilmesini gerektirirse,
88
sakı
ncasıyoktur. Ancak bunu, becerebilen kocasıveya bir kadı
n yapmalı
dı
r; mümkün
olmazsa, bu iş
te tecrübesi olan mahrem bir erkek, eğer o da olmazsa, iş
i becerebilen
nâmahrem bir erkek yapmalı
dı
r. Bunları
n hiç birisi olmazsa, o zaman iş
in ehli
olmayan bir kimse bunu yapabilir.
627- Anne ölür ancak karnı
ndaki çocuk diri olursa, çocuğun sağkalacağı
na ümit
olmasa bile önceki hükümde açı
klanan kimseler vası
tası
yla, çocuk sağçı
kabileceği
bir yerden çı
karı
lmalıve yeniden dikilmelidir. Ama, çocuğun sağlam çı
karı
lması
nda
sağve sol taraftan çı
karı
lması
nı
n herhangi bir etkisi olmazsa, farz ihtiyat gereği, sol
taraftan çı
karı
lmalı
dı
r.
Cenazelerin Gömülmesiyle İ
lgili Müstehaplar
628- Allah'ı
n rı
zası
na uygun düş
eceğ
i ümit edilerek ş
u iş
lerin yapı
lmasıiyidir:
1) Kabrin, normal bir adam boyu kadar derin kazı
lması
.
2) Cenazenin, en yakı
n mezarlı
ğa gömülmesi; ancak uzakta bulunan mezarlı
k iyi
insanları
n gömülmüşolmasıveya halkı
n kabir ehline Fatiha okumak amacı
yla oraya
daha fazla gitmeleri gibi olumlu yönü olursa o baş
ka.
3) Cenazenin kabre bir kaç arş
ı
n kala yere koyulması
, üç defada yavaşyavaşkabre
yaklaş
tı
rı
lması
, her defası
nda yere bı
rakı
lı
p kaldı
rı
lmasıve dördüncü defada kabre
konulması
.
4) Ölü erkek ise, üçüncü defada baştarafımezarı
n aş
ağıtarafı
na gelecek ş
ekilde yere
koyulmasıve dördüncü defada baştarafı
ndan mezara koyulması
; eğer ölü, kadı
n ise
üçüncü defada mezarı
n kı
ble tarafı
na koyulmasıve yanlaması
na mezara indirilmesi ve
kabre indirilirken kabrin üzerine bir perde çekilmesi.
5) Cenazenin, tabuttan yavaş
ça alı
nı
p mezara koyulması
.
6) Definden önce ve defin sı
rası
nda emredilen duaları
n okunması
.
7) Cenaze mezara konulduktan sonra kefenin bağları
nı
n çözülmesi.
8) Ölünün yüzünün toprağa bı
rakı
lması
.
9) Ölünün baş
ı
nı
n altı
na topraktan bir yastı
k yapı
lması
.
10) Arkasıüzerine dönmemesi için ölünün arkası
na piş
memiştoprak veya kesek
koyulması
.
11) Mezarıtoprakla doldurulmadan önce sağelle cenazenin sağomzuna vurulmasıve
sol elle de sol omzundan sı
kı
ca tutulmasıve ağzı
n ölünün kulağı
na yaklaş
tı
rı
larak
ş
iddetle hareket ettirilmesi ve üç defa ş
öyle denilmesi:
(ٍ
‫َن‬
‫ُﻼ‬
‫َﻓ‬
‫ْﻦ‬
‫ﺑ‬
‫َن‬
َ
‫ُﻼ‬
‫ﺎﻓ‬
‫ْﯾ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻓ‬
ْ
‫ا‬
ِ
‫َﻊ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ِﺳ‬
ْ
‫ا‬
) "İ
sme‘', ifhem ya fulanebne fulan."[25] Fulan yerine ölünün
ve babası
nı
n ismi söylenilmelidir. Şöyle ki, eğer ölünün ismi Muhammed ve
babası
nı
n ismi de Ali ise, üç defa ş
öyle denilmelidir: (‫ﱟ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﺎﻣ‬
‫ْﯾ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻓ‬
ْ
‫ْا‬
ِ
‫ﻊ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ِﺳ‬
ْ
‫ا‬
) "İ
sme‘',
ifhem ya Muhammed'ebne Ali."
89
Daha sonra da ş
öyle denilmelidir:
َِ
‫و‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ًﺻ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫َا‬
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ﯾﻚ‬
َ
‫َﺮ‬
ِ
‫َﺷ‬
‫ُﻻ‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫َن‬
‫ِا‬
‫ة‬
‫د‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ْﺷ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫ِﻣ‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻨ‬
َ
‫ﺘ‬
َ
‫ﻗ‬
ْ
‫ﺎر‬
َ
‫ِىﻓ‬
َ
‫ﺬ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠ‬
‫ِا‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َﻰا‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ْا‬
َ
‫َﻞ‬
‫ھ‬
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫َض‬
‫َﺮ‬
‫ﺘ‬
‫ﻓ‬
ْ
‫ا‬
‫م‬
ٌ
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫َﺻ‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫َﺳ‬
َ
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ُﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﯿﺮ‬
ُ
‫ﻣ‬
ِ
‫ا‬
َ
‫ﺎ‬
ً
‫ﯿ‬
ّ
‫ﻠ‬
ِ
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َن‬
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻠ‬
ِ
‫ْﺳ‬
َ
‫ُﺮ‬
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﻢ‬
ُ
‫ﺗ‬
َ
‫ﺎ‬
‫َﺧ‬
َ
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
‫ﱢ‬
‫َﺳ‬
َ
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ُ
‫ﻮ‬
‫َﺳ‬
ُ
‫َر‬
‫ُو‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﺒ‬
ْ
‫ِﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫آ‬
‫ْﻦ‬
َ
‫َﻰﺑ‬
‫ﻮﺳ‬
‫َﻣ‬
ُ
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫َﺮ‬
‫ﻔ‬
‫ﻌ‬
ْ
‫َﺟ‬
َ
‫ﱟو‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ِو‬
‫ْﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ُﺴ‬
َ
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ْﻦ‬
‫ﱠﺑ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫َو‬
‫ْﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ُﺴ‬
َ
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َو‬
َ
‫َﻦ‬
‫َﺴ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫َن‬
‫َا‬
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻃ‬
َ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫ات‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﻠ‬
َ
‫ﱠﺻ‬
َ
‫ِى‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ﺔ‬
‫ُﺠ‬
‫ﱠ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ﻢ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻘ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱟو‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫َﻦ‬
‫َﺴ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ْﻦ‬
‫ﱠﺑ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﱟو‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫َﻰو‬
‫ﻮﺳ‬
‫ْﻦﻣ‬
ُ
‫ﱠﺑ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ٍو‬
‫َﺮ‬
‫ﻔ‬
‫ﻌ‬
ْ
‫ﺟ‬
َ
‫َن‬
ٍ
‫ُﻼ‬
‫َﻓ‬
‫ْﻦ‬
‫َﺑ‬
‫َن‬
‫ُﻼ‬
‫ﺎﻓ‬
‫ٌﯾ‬
َ
‫ار‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ا‬
َ
‫ﺪى‬
ً
‫ُھ‬
ُ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ا‬
َ
‫ُﻚ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫َا‬
َ
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻌ‬
ِ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْﻖ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ْﺨ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ِﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫َﺞ‬
‫ُﺠ‬
‫َﺣ‬
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
ْ
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ﻋ‬
َ
Okunuş
u: "Hel ente ‘elel ‘ehdillezî farektena ‘eleyhi min ş
ehadeti en la ilâhe illellahu
vehdehu la ş
erîke lehu ve enne Muhemmeden sellallahu ‘eleyhi ve alihi ‘ebduhu ve
resûluhu ve seyyid'un-nebiyyîne ve hatem'ul-murselîn. Ve enne ‘Eliyyen Emîr'- ulMû'minîne ve seyyid'ul-vesiyyîne ve imamun iftereż
ellahu ţ
a‘etehu ‘elel-‘âlemîn. Ve
enne'l-Hesene ve'l-Huseyne ve ‘Eliy-yebnel Huseyni ve Muhemmedebne ‘Eliyyin ve
Ce‘'ferebne Mu-hemmedin ve Musebne Ce‘'ferin ve ‘Eliyyebne Musa ve Muhemmedebne ‘Eliyyin ve ‘Eliyyebne Muhemmedin ve'l-Hesenebne ‘Eliyyin ve'lKâim'el-Huccet'el-Mehdiyye selevatullahi ‘eleyhim eimmet'ul-mû'minîne ve
hucecullahi ‘ele'l-helki ‘ecme‘îne ve eimmetuke eimmetu huden ebrarun ya fulanebne
fulan"[26]
Cümlelerin sonunda yer alan "fulanebne fulan" yerine ölen insanı
n ve babası
nı
n ismi
söylenir. Daha sonra ş
unlar eklenir:
َْ
‫ﻦ‬
‫َﻋ‬
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ﻨ‬
‫ﯾ‬
‫ْد‬
ِ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫َو‬
‫ﱢﻚ‬
‫ﯿ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ْﻧ‬
َ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫َو‬
‫ﱢﻚ‬
‫ﺑ‬
‫ْر‬
َ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫َك‬
‫َﻼ‬
‫ﺌ‬
‫َﺳ‬
َ
‫َﻰو‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫َﺗ‬
َ
‫َو‬
‫َك‬
‫ﺎر‬
‫ﺒ‬
َ
‫ِﺗ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ِ
‫ﻨ‬
ْ
‫ْﻋ‬
ِ
‫ِﻦ‬
‫َﻣ‬
‫ْﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ُﻮ‬
‫َﺳ‬
‫ِر‬
‫ﺎن‬
‫ﺑ‬
َ
‫َﺮ‬
‫ﱠ‬
‫ﻘ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﺎن‬
ِ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﺎك‬
َ
‫ﺗ‬
َ
‫اا‬
َ
‫ذ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻟ‬
ِ
‫َآ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﱠﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ٌﺻ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ﱢﻰو‬
‫ﺑ‬
‫ُر‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﮭ‬
ِ
‫ﺑ‬
ِ
‫ا‬
‫ﻮ‬
َ
‫ِﻰﺟ‬
َ
‫ْﻓ‬
‫ُﻞ‬
‫َﻗ‬
‫ْو‬
‫َن‬
‫ْﺰ‬
‫َﺤ‬
‫ﺗ‬
‫َﻻ‬
َ
‫ْو‬
‫َﻒ‬
‫َﺨ‬
‫َﺗ‬
‫َﻼ‬
‫َﻓ‬
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ا‬
َ
‫َﻦ‬
ْ
‫َﻋ‬
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﺒ‬
ْ
‫ْﻗ‬
ِ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫َو‬
‫ِﻚ‬
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ﻛ‬
ِ
‫ﻠﻰ‬
‫ﱟ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫ُﺑ‬
‫َﻦ‬
‫َﺴ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ٍا‬
ِ
‫ِﺐ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ِﻰﻃ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ُا‬
َ
‫ْﻦ‬
‫ﱡﺑ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ﯿﺮ‬
‫ﻣ‬
ِ
‫َا‬
َ
‫ِﻰو‬
‫ﺘ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﺒ‬
ْ
‫ُﻗ‬
ِ
‫ﺔ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ُﻛ‬
ِ
‫آن‬
‫ُﺮ‬
ْ
‫ﻘ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﯾ‬
‫ُد‬
ِ
‫م‬
‫ْﻼ‬
َ
‫ِﺳ‬
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﱢﻰو‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ﻧ‬
َ
‫ﺮ‬
ٌ
‫ﻔ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﺟ‬
َ
‫ِﻰو‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ُا‬
ِ
‫ﺮ‬
‫ﻗ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﺪ‬
ٌ
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ِﻰو‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﯾﻦ‬
َ
‫ﺪ‬
ِ
‫ﺑ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ْﻦ‬
‫ﯾ‬
‫ﱞز‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ِﻰو‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫َﻼ‬
‫ﺑ‬
‫َﺮ‬
ْ
‫ﻜ‬
‫ُﺑ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ْﺸ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ﱟ‬
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ْﻦ‬
‫ُﺑ‬
‫ْﻦ‬
‫ﯿ‬
‫ُﺴ‬
َ
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫َﻰ‬
‫ﺒ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺠ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ِى‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﻠﻰ‬
‫ﱞ‬
‫َﻋ‬
َ
‫و‬،
‫ِﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫د‬
ُ
‫ا‬
‫ﻮ‬
َ
‫ْﺠ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ٌ
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫و‬،
‫ِﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ﺎا‬
ِ
‫ﱢﺿ‬
َ
‫ﺮ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﻠﻰ‬
‫ﱞ‬
‫َﻋ‬
َ
‫و‬،
‫ِﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
ُ
‫ﺎﻇ‬
ِ
‫ﻜ‬
َ
‫ﻟ‬
‫َﻰا‬
‫ﻮﺳ‬
‫َﻣ‬
ُ
‫و‬،
‫ِﻰ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ُا‬
ِ
‫ِق‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﺗ‬
‫د‬
َ
‫ﺎ‬
‫َﻗ‬
َ
‫ِﻰو‬
‫ﺗ‬
‫د‬
َ
‫ﺎ‬
‫َﺳ‬
َ
‫ِﻰو‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ا‬
َ
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻌ‬
ِ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺟ‬
ْ
‫ْا‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ِﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ات‬
ُ
‫ﻮ‬
َ
‫ﻠ‬
َ
‫ِﺻ‬
َ
‫ء‬
‫ُﻻ‬
َ
‫ﺆ‬
‫ِﻰھ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫َﺮ‬
ُ
‫َﻈ‬
‫ﺘ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ﺔ‬
‫ُﺠ‬
‫ﱠ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ﱡا‬
ِ
‫ِى‬
‫َﺮ‬
‫ﻜ‬
‫َﺴ‬
ْ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫َﻦ‬
‫َﺴ‬
‫ْﺤ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫و‬
َ
‫َن‬
ٍ
‫ُﻼ‬
‫َﻓ‬
‫ْﻦ‬
‫ﺑ‬
‫َن‬
َ
‫ُﻼ‬
‫ﺎﻓ‬
‫ْﯾ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫اﻋ‬
ْ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﺛ‬.ِ
ُ
‫ة‬
‫ِﺮ‬
َ
‫َﺧ‬
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﺎو‬
َ
‫ﯿ‬
َ
‫ﻧ‬
ْ
‫ﺪ‬
‫ﱡ‬
‫ﻟ‬
‫ِﻰا‬
‫ُﻓ‬
‫ء‬
‫َﺮ‬
‫ﱠ‬
‫ﺒ‬
‫ﺗ‬
َ
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
ْ
‫ﮭ‬
ِ
‫ﺋ‬
ِ
‫ا‬
‫ﺪ‬
َ
‫َﻋ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻦ‬
ْ
‫َﻣ‬
‫ﱠﻰو‬
‫ﻟ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﺗ‬
َ
‫ْا‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ﺑ‬،
ِ
‫ِﻰ‬
‫ﺋ‬
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻔ‬
َ
‫ﺷ‬
ُ
Okunuş
u: "İ
za etake'l-melekan'il-mukerrebani resûleyni min ‘indillahi tebareke ve
te‘ala ve seelake ‘en rebbike ve ‘en nebiy-yike ve ‘en dînike ve ‘en kitabike ve ‘en
kibletike ve ‘en eimme-tike fela tehef vela tehzen ve kul fî cevabihima: Ellahu rebbî
ve Muhemmedun sellellahu ‘eleyhi ve alihi nebiyyî ve'l-İ
slâmu dînî ve'l-Kur'ânu
kitabî ve'l-Ke‘'betu kibletî ve Emîr'ul-Mû'minîne ‘Eliyyubnu Ebîtalibin imamî ve'lHesenubnu ‘Eliyyin'il-Mucteba imamî ve'l-Huseynubnu ‘Eliyyin, eş
-ş
ehîdu biKerbelâ imamî ve ‘Eliyyun Zeynu'l-‘Abidîne imamî ve Muhemmedun el-Bakiru imamî ve Ce‘'ferun es-Sadiku imamî ve Musa el-Kazimu imamî ve ‘Eliyyun er-Riż
a
imamî ve Muhemmedun el-Cevadu imamî ve ‘Eliyyun el-Hadî imamî ve'l-Hesen'ul‘Eskeriyyu imamî ve'l-Huccet'ul-Muntezeru imamî. Hâulâi selevatullahi ‘eleyhim ‘ecme‘îne eimmetî ve sadetî ve kâdetî ve ş
ufe‘âî. Bihim etevella ve min e‘'dâihim
eteberreu fi'd-dunya ve'l-ahireti, summe‘'lem ya fulanebne fulan."[27]
Yine cümlelerin sonundaki "fulanebne fulan" yerine ölen insanı
n ve babası
nı
n ismi
söylenir ve ş
öyle devam edilir:
ُ
‫ه‬
‫د‬
َ
‫ْﻻ‬
َ
‫َو‬
‫ا‬
‫ٍو‬
َ
‫ِﺐ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ِﻰﻃ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ا‬
َ
‫ْﻦ‬
َ
‫ﱠﺑ‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َن‬
‫ا‬
‫ُو‬
َ
‫ﻮل‬
‫ﱠﺳ‬
ُ
‫ﻟﺮ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ِﻧ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫آ‬
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ًﺻ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫َا‬
‫ﱡو‬
‫ﱠب‬
‫ﻟﺮ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﻰﻧ‬
ِ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫َﺗ‬
َ
‫َو‬
‫َك‬
‫ﺎر‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﺗ‬
َ
‫ﮫ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َن‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ْت‬
‫ﻮ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َن‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫ِﺣ‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫َآ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﱠﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ٌﺻ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫ﮫ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ﺎﺟ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
َ
‫َن‬
‫َا‬
‫ُو‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫ا‬
‫ﻢ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﻧ‬
ِ
‫َﺮ‬
‫َﺸ‬
‫ْﻋ‬
‫َﻰ‬
‫ﻨ‬
‫ﺛ‬
ْ
‫ْﻻ‬
ِ
‫ا‬
‫ﺔ‬
َ
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ﺋ‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫َا‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻣ‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ْﺼ‬
ُ
‫ﻌ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
90
‫َﱠ‬
‫ن‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫ِﺣ‬
‫ُﺐ‬
‫ﺘ‬
‫ﻜ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ُﺮ‬
َ
‫ﯾ‬
‫ﺎ‬
‫َﻄ‬
َ
‫ﺗ‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ان‬
‫ﯿﺰ‬
َ
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫اط‬
‫ﱢﺮ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ﻮر‬
‫ﱡﺸ‬
ُ
‫ﻨ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ْﺚ‬
‫ﻌ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫ِﺣ‬
‫ْﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻘ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ٍﻓ‬
‫ﯿﺮ‬
‫ﻜ‬
ِ
‫َﻧ‬
َ
‫ٍو‬
‫َﺮ‬
‫ﻜ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫َﻣ‬
ُ
‫ال‬
‫ﺆ‬
َ
‫ﺳ‬
ُ
‫ر‬
ِ
‫ُﻮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻘ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِﻰا‬
‫ْﻓ‬
‫َﻦ‬
‫ُﻣ‬
‫َﺚ‬
‫ﻌ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫َﯾ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َن‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﺎو‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﯿ‬
‫َﻓ‬
ِ
‫ْﺐ‬
‫ﯾ‬
‫َر‬
َ
‫ٌﻻ‬
‫ﺔ‬
‫ﯿ‬
َ
‫ﺗ‬
ِ
‫آ‬
‫ﺔ‬
َ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫َن‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ر‬
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﱞو‬
َ
‫َﻖ‬
‫َﺣ‬
‫ﺔ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ْﺠ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
Okunuş
u: "Ennellahe tebareke ve te‘ala ni‘'me'r-rebbu ve enne Muhemmeden
sellellahu ‘eleyhi ve alihi ni‘'me'r-resûlu ve enne ‘Eliyyebne Ebîţ
alibin ve evladehu'lme‘'sûmîne el-eimmet'el- isna ‘eş
ere ni‘'me'l-eimmetu ve enne ma câe bihi
Muhemmedun sellellahu ‘eleyhi ve alihi hekkun ve enne'l-mevte hekkun ve suale
munkerin ve nekîrin fi'l-kebri hekkun ve'l-be‘'se hekkun ve'n-nuş
ûre hekkun ve'ssiraţ
e hekkun ve'l-mîzane hekkun ve teţ
a-yur'el-kutubi hekkun ve enne'l-cennete
hekkun ve'n-nare hekkun ve enne's-sa‘ete atiyetun la reybe fîha ve ennellahe yeb'‘esu
men fi'l-kubûr."[28]
Daha sonra, "Efehimte ya fulan" der ve fulan kelimesi ye-rine ölen insanı
n ismini
söyler. Daha sonra da ş
u duayıekler:
‫ﮫ‬
ِ
‫ﺘ‬
ِ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ْر‬
‫ِﻦ‬
‫ﱟﻣ‬
‫َﺮ‬
‫ﻘ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ِﻰﻣ‬
‫َﻓ‬
‫ِﻚ‬
‫ﺋ‬
‫ﺎ‬
‫ﯿ‬
َ
‫ﻟ‬
ِ
‫و‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ْﻦ‬
َ
‫ﯿ‬
‫َﺑ‬
َ
‫َو‬
‫َﻚ‬
‫ﻨ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ُﺑ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ﱠف‬
‫َﺮ‬
‫ٍﻋ‬
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫ﻘ‬
ِ
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ٍﻣ‬
‫اط‬
‫ِﺮ‬
َ
‫َﻰ ﺻ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫اك‬
‫ﺪ‬
َ
‫َھ‬
َ
‫ِو‬
‫ِﺖ‬
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫ﺜ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ْل‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ﻘ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ﺎ‬
‫ُﺑ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َﻚ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﺒ‬
‫ﱠ‬
‫ﺛ‬
َ
Okunuş
u: "Sebbetekellahu bi'l-kevli's-sabiti ve hedakellahu ila siraţ
in mustekîm.
‘Errefellahu beyneke ve beyne evliyâike fî mustekerrin min rehmetih."[29]
Son olarak ş
u duayıda okur:
‫َك‬
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
ْ
‫َﻋ‬
َ
‫َك‬
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
‫ﱠﻋ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ًا‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ھ‬
َ
‫ُﺮ‬
‫َﺑ‬
‫ْﻚ‬
‫ﻨ‬
‫ِﻣ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻘ‬
‫ﱢ‬
‫ﻟ‬
َ
‫َو‬
َ
‫ْﻚ‬
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﮫ‬
ِ
‫ُوﺣ‬
ِ
‫ﺮ‬
‫ْﺑ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﻌ‬
َ
‫اﺻ‬
ْ
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﺒ‬
َ
‫ﻨ‬
ْ
‫ْﺟ‬
َ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫ْض‬
‫َر‬
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﺎف‬
ِ
‫ﱠﺟ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
Okunuş
u: "Ellahumme cafi'l-erż
e ‘en cenbeyhi ves'‘ed birû-hihi ileyke ve lekkihi
minke burhana. Ellahumme ‘efveke ‘efvek."[30]
629- Allah'ı
n rı
zası
nıkazanma ümidiyle cenazeyi kab-re koyan kimsenin taharetli
(=abdest veya gusül almı
şol-ması
), baş
ıaçı
k, yalı
n ayak olmasıve cenazenin ayakları
tarafı
ndan kabirden çı
kmasıve ölünün akrabalarıdı
ş
ı
nda orada bulunanları
n, ellerinin
arkası
yla kabre toprak dökmeleri ve "İ
nna lillahi ve inna ileyhi raci‘ûn"[31] demeleri
iyidir. Ölü kadı
n olursa, mahrem olanları
n ve eğer mahremi olmazsa akrabaları
nı
n
onu kabre koymalarıgerekir.
630- Allah'ı
n rı
zası
nıkazanma ümidiyle kabrin kare veya dikdörtgen ş
eklinde
yapı
lmasıve topraktan dört parmak kadar yükseltilmesi, yanlı
ş
lı
k olmamasıiçin
üzerine bir iş
aret konulması
, kabir üzerine su serpilmesi, su serpildikten sonra orada
bulunanları
n ellerini kabir üzerine koyarak parmakları
nıaçı
p toprağa batı
rmalarıve
yedi defa Kadir suresini okumalarıve ölü için Allah'tan bağ
ı
şdilemeleri ve ş
u duayı
okumalarıiyidir:
َْ
‫ﻦ‬
‫ِﻋ‬
‫ﮫ‬
‫ِﺑ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻐ‬
ْ
‫ﺎﺗ‬
ُ
‫َﻣ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ْر‬
‫ِﻦ‬
‫ُﻣ‬
‫ه‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﺒ‬
‫ْﻗ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫ﻜ‬
‫َﺳ‬
ْ
‫َا‬
‫ًو‬
‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
‫ﻮ‬
َ
‫ِﺿ‬
ْ
‫َر‬
‫ْﻚ‬
‫ﻨ‬
‫ِﻣ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻘ‬
‫ﱢ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ُﺣ‬
َ
‫و‬
‫َر‬
‫ْﻚ‬
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﺪ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺻ‬
ْ
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﺒ‬
َ
‫ﻨ‬
ْ
‫ْﺟ‬
َ
‫َﻦ‬
‫َﻋ‬
‫ْض‬
‫َر‬
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﺎف‬
ِ
‫ﱠﺟ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫اك‬
َ
‫ﻮ‬
َ
‫ْﺳ‬
ِ
‫َﻦ‬
‫ِﻣ‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ر‬
Okunuş
u: "Ellahumme cafil erż
e ‘en cenbeyhi, ves'‘ed iley-ke rûhehu ve lekkihi
minke riż
vana. Ve eskin kebrehu min reh-metike ma tuğnîhi bihi ‘en rehmeti men
sivak."[32]
631- Cenazeyi takip edenler gittikten sonra, ölünün velisinin veya velisi tarafı
ndan
izinli birisinin, emredilen dualarıölüye telkin etmesi, müstehaptı
r.
91
632- Definden sonra, ölü sahiplerine baş
sağlı
ğıdileğinde bulunmak, müstehaptı
r.
Ama üzerinden bir müddet geçer ve baş
sağlı
ğıdilemek musibetin yenilenmesine ve
hatı
rlatı
lması
na sebep olacaksa, terk edilmesi daha iyidir. Yine üç güne kadar ölünün
ev halkı
na yemek ikram edilmesi müstehap, onları
n yanı
nda ve evlerinde yemek
yenilmesi, mekruhtur.
633- İ
nsanı
n, kendi yakı
nları
nı
n özellikle çocuğunun ölümünde sabretmesi, ölüyü
hatı
rlarken "İ
nna lillahi ve inna ileyhi raciûn"[33] demesi, ölü için Kur'ân okuması
,
ana ve ba-bası
nı
n kabri baş
ı
nda Allah'tan istekte bulunmasıve çabuk bozulmayacak
ş
ekilde kabri sağlam yapmasımüstehaptı
r.
634- Birisinin ölümünden dolayı
, insanı
n kendi saçı
nıbaş
ı
nıyolması
, yüzünü ve
vücudunu yaralaması
, caiz değildir.
635- Baba ve erkek kardeş
in ölümü dı
ş
ı
nda yaka parçalamak, caiz değildir.
636- Erkek, karı
sı
nı
n veya evladı
nı
n ölümünde yakası
nıveya elbisesini parçalarsa
veya kadı
n, ölünün mateminde kan gelecek ş
ekilde yüzünü yı
rtar veya saçları
nı
yolarsa, ya bir köle azat etmeli, ya on fakiri doyurmalıveya onlara giysi giydirmelidir.
Bunlarıyapamazsa, üç gün oruç tutmalı
dı
r. Kan gelmemişolsa da farz ihtiyat gereği,
bu hükümler uygulanmalı
dı
r.
637- Farz ihtiyat gereği, ölünün yası
nda yüksek sesle ağlanı
lmamalı
dı
r.
Hediye (DEFİ
N GECESİ
) NAMAZI
638- Cenazenin kabre konulduğu ilk gece, ölü için iki rekât namaz kı
lı
nması
,
müstehaptı
r. Şöyle ki: İ
lk rekâtta Fatiha'dan sonra bir defa Ayet'el-Kürsî ve ikinci
rekâtta Fatiha'dan sonra on defa Kadir Suresi okunur ve namaz bittikten sonra ş
öyle
denir:
)ٍ
‫َن‬
‫ُﻼ‬
‫ِﻓ‬
‫ْﺮ‬
‫ﺒ‬
‫َﻰﻗ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﺑ‬
َ
‫ا‬
‫َﻮ‬
َ
‫ﺛ‬
‫َﺚ‬
ْ
‫ﻌ‬
‫ﺑ‬
ْ
‫ا‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
Okunuş
u: "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve al-i Muhemmed. Veb'‘es sevabeha
ila kebri fulan."[34]
Duada geçen "fulan" kelimesi yerine ölen insanı
n ismi söylenir.
639- Hediye (defin gecesi) namazı
, ölünün kabre konulduğu ilk gecenin herhangi bir
saatinde kı
lı
nabilir. Ancak gecenin ilk bölümünde ve yatsınamazı
nı
n ardı
ndan
kı
lı
nması
, daha iyidir.
640- Cenaze uzak bir ş
ehre götürülmek istenir veya baş
ka bir sebepten dolayı
gömülmesi gecikirse, hediye (defin gecesi) namazıda kabre konulduğu ilk geceye
kadar ertelenmelidir.
KABRİAÇMAK
641- Müslümanı
n kabrini açmak, çocuk veya deli olsa da haramdı
r. Ancak ölünün
cesedi çürür ve toprak kesilirse, sakı
ncasıyoktur.
92
642- İ
mamzadelerin, ş
ehitlerin ve salih insanları
n kabirlerini açmak, üzerinden yı
llar
geçse de, ziyaret yeri olduğu takdirde haramdı
r. Hatta ziyaretgah olmasa da, farz
ihtiyat gereği, açı
lmamalı
dı
r.
643- Bir kaç durumda kabri açmak, haram değildir:
1) Cenaze gasp edilmişbir yerde gömülür ve yer sahibi de onun orada bulunması
na
razıolmaz.
2) Kefen ya da cenazeyle gömülen baş
ka bir ş
ey gasp edilmişolur ve sahibi onun
kabirde kalması
na rı
za gös-termez. Ölüden vereseye intikal eden bir mal cenazeyle
birlikte gömülür ve verese o malı
n kabirde kalması
na razıolmazsa, yine hüküm
aynı
dı
r. Ancak vârislere intikal etmişve cenazeyle birlikte gömülen ş
ey, yüzük ve
benzeri gibi az bir mal olursa, onun çı
karı
lmasıiçin kabrin açı
lmasıözellikle eğer
vereseye fazla haksı
zlı
k sayı
lmazsa, sakı
ncalıve üzerinde geniş
çe durulmasıgereken
bir konudur. Eğer dua kitabı
, Kur'ân veya yüzük gibi ş
eylerin kendisiyle gömülmesini
vasiyet ederse, vasiyet ettiğ
iş
ey onun malı
nı
n üçte birinden fazla olmadı
ğıtakdirde,
bunlarıçı
karmak amacı
yla kabir açı
lmaz.
3) Ölü yı
kanmadan veya kefenlenmeden gömülür ya da yı
kamanı
n batı
l olduğu veya
ş
er'î usûllere göre gömülmediği yahut kabirde kı
bleye doğru koyulmadı
ğıanlaş
ı
lı
r.
4) Bir hakkı
n ispatlanmasıiçin ölünün bedeni görülmek istenir.
5) Cenaze, kâfirlerin mezarlı
ğıveya pislik dökülen yerler gibi kendisine saygı
sı
zlı
k
sayı
lan bir yere gömülür.
6) Canlıolduğu hâlde annesiyle birlikte gömülen çocuğ
un çı
karı
lmasıgibi, ş
er'î
açı
dan kabri açmaktan daha önemli olan bir konu için açı
lmasıgerekli olur.
7) Ölünün bedenini, yı
rtı
cıhayvanları
n parçalayacağı
ndan, sel götüreceğinden veya
düş
man çı
karacağı
ndan korkulur.
8) Ölünün vücudunun bir parçasıolup ancak kendisiyle gömülmeyen bir parça
gömülmek istenir. Ama farz ihtiyat gereği, o parça ölünün bedeni görülmeyecek
ş
ekilde kabre konulmalı
dı
r.
MÜSTEHAP GUSÜLLER
644- Mukaddes İ
slâm dininde bir çok müstehap gusül vardı
r. Onlardan bazı
ları
ş
unlardı
r:
1) Cuma guslü: Zamanıcuma günü sabah ezanı
ndan öğle ezanı
na kadardı
r. Öğleye
yakı
n yapı
lmasıdaha iyidir. Eğer öğleye kadar yapı
lmazsa, eda ve kaza olduğu niyet
edilmeksizin cumanı
n ikindi vaktine kadar yapı
lmasıiyidir. Cuma günü gusül
yapı
lmazsa, cumartesi gününün sabahı
ndan güneşbatı
ncaya kadar kaza olarak
yapı
lması
, müste-haptı
r. Cuma günü su bulamayacağ
ı
ndan korkan kimse perş
embe
günü cuma guslünü yapabilir. Hatta cuma gecesi, Âlemlerin Rabbi'nin rı
zası
nı
kazanma ümidiyle gusül yapı
lı
rsa, sahihtir. Cuma guslü yapı
lı
rken ş
u duanı
n
okunmasımüstehaptı
r:
93
‫ِﻰ‬
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺟ‬
ْ
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫آل‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
.ُ
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ُ
‫ُﻮ‬
‫َﺳ‬
‫َر‬
‫ُو‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﺒ‬
ْ
‫ًﻋ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫َا‬
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ﯾﻚ‬
َ
‫َﺮ‬
ِ
‫َﺷ‬
‫ُﻻ‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫َن‬
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
‫ﯾﻦ‬
َ
‫ﱢﺮ‬
ِ
‫ﮭ‬
‫َﻄ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫اﺟ‬
ْ
‫َو‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﺑ‬
ِ
‫ا‬
‫ﻮ‬
‫ﱠ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ﻣ‬
Okunuş
u: "Eş
hedu enla ilâhe illellahu vehdehu la ş
erîke lehu ve enne Muhemmeden
‘ebduhu ve resûluh. Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve al-i Muhemmed, vec'‘elnî
mine't-tevvabîne vec'‘elnî min'el-muteţ
ehhirîn."[35]
2) Ramazan ayı
nı
n ilk gecesi ve bu ayda tüm tek gecelerin örneğin üçüncü, beş
inci ve
yedinci gecelerin guslü. Ancak yirmi birinci geceden itibaren bütün gecelerde
gusledilmesi, müstehaptı
r. Birinci, on beş
inci, on yedinci, on dokuzuncu, yirmi
birinci, yirmi üçüncü, yirmi beş
inci, yirmi yedinci, yirmi dokuzuncu geceler için
gusletmek hakkı
nda daha çok tavsiye edilmiş
tir. Ramazan gecelerinin gusül vakti,
gecenin bütünüdür; güneşbatarken yapı
lmasıdaha iyidir. Ancak yirmi birinci
geceden ayı
n sonuna kadar akş
am namazı
yla yatsınamazlarıarası
nda yapı
lmasıdaha
iyidir ve yine yirmi üçüncü gece, gecenin baş
langı
cı
nda yapı
lan guslün yanısı
ra bir
de gecenin sonunda gusledilmesi, müstehaptı
r.
3) Ramazan Bayramıve Kurban Bayramıgününün guslü. Vakti, sabah ezanı
ndan
güneşbatı
ncaya kadardı
r. Bayram namazı
ndan önce yapı
lması
, daha iyidir. Öğleden
güneşbatı
ncaya kadar yapı
lı
rsa, recâ niyetiyle [bu amele karş
ı
lı
k vaat edilen sevaba
ulaş
ma ümidiyle] yapı
lması
, ihtiyata uygundur.
4) Ramazan Bayramıgecesi guslü. Güneşbattı
ktan sabah ezanı
na kadar yapı
lı
r.
Ancak gecenin baş
langı
cı
nda yapı
lması
, daha iyidir.
5) Zilhicce ayı
nı
n sekizinci ve dokuzuncu günlerinin guslü. Dokuzuncu günde öğleye
yakı
n gusledilmesi, daha iyidir.
6) Recep ayı
nı
n birinci, on beş
inci, yirmi yedinci ve son gününün guslü.
7) Gadir-i Hum Bayramıgününün guslü. Güneş
in çı
kı
ş
ı
ndan sonra, günün
baş
langı
cı
nda gusledilmesi, daha iyidir.
8) Zilhicce ayı
nı
n yirmi dördüncü gününün guslü.
9) Nevruz bayramıgünü, ş
aban ayı
nı
n on beş
inci, rebiyülevvel ayı
nı
n dokuzuncu ve
on yedinci ve zilkâde ayı
nı
n yirmi beş
inci günü yapı
lan gusüller. Ancak ş
abanı
n on
beş
inci gününün guslü ve bu meselenin sonuna kadar değinilecek olan diğer gusüller
recâ niyetiyle [bu amele karş
ı
lı
k vadedilen sevaba ulaş
ma ümidiyle] yapı
lsı
n.
10) Yeni doğmuşçocuğa verilen gusül.
11) Kocasıdı
ş
ı
nda bir baş
kasıiçin güzel koku kullanan kadı
nı
n guslü.
12) Sarhoş
ken uyuyan kimsenin guslü.
13) Herhangi bir yerini, yı
kanmı
şbir ölünün bedenine dokunduran kimsenin guslü.
14) Güneşve ay tamamen tutulduğu hâlde, kası
tlıolarak âyat namazıkı
lmayan
kimsenin guslü.
94
15) Dara ası
lmı
şkimseyi görmek amacı
yla gidip onu gören kimsenin gusletmesi.
Ama tesadüfen veya çaresizlikten görür ya da ş
ahitlik yapmak için gitmişolursa,
gusletmesi müstehap değildir.
645- Mekke'nin harem bölgesine, Mekke ş
ehrine, Mes-cid-i Haram'a, Medine'nin
harem bölgesine, Medine-i Mü-nevvere'ye, Mescid-i Nebevî'ye girmeden önce
gusletmek, müstehaptı
r. Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (onlara selâm olsun) haremlerine
girmek için reca niyetiyle [bu amele karş
ı
lı
k vadedilen sevaba ulaş
ma ümidiyle]
gusletmek, iyidir. Bir günde bir kaç kez ziyarete gidecek olursa, bir gusül yeterlidir.
Bir kimse, bir günde Mekke'nin harem bölgesine ve Mescid-i Haram'a ve Kâ'be'ye
girmek isterse, hepsinin niyetiyle bir gusül etmesi yeterlidir. Yine bir günde
Medine'nin harem bölgesine, Medine ş
ehrine ve Mescid-i Nebevî'ye girmek isterse,
hepsi için bir gusül yeterlidir.
Resulullah Efendimizi (s.a.a) ve Ehlibeyt İ
mamları
nı(a.s) uzaktan veya yakı
ndan
ziyaret etmek, yüce Allah'tan hacet istemek, tövbe etmek, ibadet ederken neş
atlı
olmak, yolculuk özellikle ş
ehitler serveri Hz. Hüseyin'in (a.s) türbesini ziyaret
amacı
yla yapı
lan yolculuk için gusletmek müstehaptı
r. Bu meselede değinilen
gusüllerden birini yaptı
ktan sonra abdesti bozan bir iş
i yapar meselâ uyursa, gusül
batı
l olur ve tekrar gusletmek, müstehaptı
r.
646- Müstehap gusülle namaz gibi abdesti gerektiren bir işyapı
lamaz.
647- İ
nsanı
n üzerine bir kaç çeş
it gusül müstehap olur ve hepsinin niyetiyle bir gusül
yaparsa, yeterlidir.
TEYEMMÜM
Yedi yerde abdest ve gusül yerine teyemmüm edilmelidir:
Teyemmümü Mubah Kı
lan Birinci Durum
Abdest veya gusle yetecek kadar suyun temin edilmesinin mümkün olmaması
.
648- İ
nsan bayı
ndı
r yerlerde, abdest ve gusül suyu bulmak için ümitsizliğ
e
kapı
lı
ncaya kadar aramalı
dı
r. Çölde ise, dereli tepeli veya ağaçlı
k olmasıveya benzeri
sebeplerle geçilmesi zor yerler olursa, eski zamanlar yayla atı
lan bir ok mesafesi
kadar[36] dört tarafa su bulma amacı
yla gidilmelidir. Su aranan yer böyle olmazsa,
dört tarafa iki ok atı
mımesafe kadar gidip su aramak gerekir.
649- Dört taraftan bazı
sıdüzlük ve diğ
er bazı
sıdereli tepeli olur veya oralardan
geçmek zor olursa, düzlük olan tarafta iki ok atı
mıve böyle olmayan tarafta ise, bir ok
atı
mıgidilip su aranmasıgerekir.
650- Su olmadı
ğ
ıkesin olarak bilinen tarafta, su aramak gerekmez.
651- Namaz vakti dar olmaz ve su aramak için vakit müsait olursa, su aranması
gereken mesafeden biraz uzakta su olduğu kesin olarak bilinir ve herhangi bir engel
ve zorluk söz konusu olmazsa, su bulmak amacı
yla oraya gidilmelidir. Ancak uzakta
su olduğ
u sanı
lı
rsa, oraya gidilmesi gerekmez. Ama eğer su bulunacağı
na kanaat
getirilirse, oraya gidilmelidir.
95
652- Bizzat insanı
n kendisinin su aramasıgerekmez. Sözüne güvendiği birisini de
gönderebilir; bu durumda bir kiş
i, bir kaç kiş
i tarafı
ndan da su aramaya gidebilir.
653- Eğer kendi yolculuk eş
yası
nı
n içinde, evde veya kafilede su olduğuna ihtimal
verirse, suyun olmadı
ğı
ndan emin oluncaya veya bulunması
ndan ümitsizliğe
düş
ünceye kadar aramasıgerekir.
654- Namaz vakti girmeden su arar; ancak bulamaz ve namaz vakti girinceye kadar
orada kalı
rsa, yeniden su aramasıgerekmez.
655- Namaz vakti girdikten sonra su aramaya koyulur ve su bulamazsa ve öbür namaz
vaktine kadar orada kalı
rsa, tekrar aramak gerekmez.
656- Yı
rtı
cıhayvan tehlikesinden korkar veya su aramak tahammül edemeyeceği
kadar zor olur veya namaz vakti, hiçbir ş
ekilde su arayamayacağıkadar dar olursa, su
aramak gerekmez. Ama bir miktar aramak imkanıolursa, o kadar aranmasıgerekir.
Eğer kendi can veya malı
na bir zarar dokunacağı
ndan korkarsa, su aramaya
gitmemelidir. Ama zayi olma ihtimali verilen mal ona göre önemsenmeyecek kadar az
olur ve baş
ka bir korku da söz konusu olmazsa, su aramasıgerekir.
657- Namaz vakti dar oluncaya dek su aramaya git-mezse, günah iş
lemişolur; ama
teyemmümle kı
ldı
ğınamaz sahihtir.
658- Su bulamayacağı
ndan emin olan bir kimse, su aramaz ve teyemmümle namaz
kı
lar; ancak namazdan sonra aradı
ğ
ıtakdirde su bulunacağı
nıanlarsa, namazıbatı
ldı
r.
659- Su arayı
p bulamadı
ktan sonra teyemmümle namaz kı
lar; ancak namazdan sonra,
aradı
ğ
ıyerde suyun var olduğunu anlarsa, namazısahihtir.
660- Namaz vakti girdikten sonra abdestli olur ve ab-destini bozacak bir ş
ey
yaptı
ğ
ı
nda yeniden abdest alamayacağı
nıbilirse, zararıve meş
akkati olmadan
abdestini koruyabildiği takdirde, abdestini bozmamalı
dı
r. Yine kendisi veya iki adil
ş
ahidin haber vermesi üzerine su bulamayacağı
nıbilirse, aynıhüküm geçerlidir. Hatta
su bulamayacağı
na dair yerinde bir ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği ab-destini
bozmamasıgerekir.
661- Namaz vaktinden önce abdestli olur ve abdestini bozduğu takdirde su
bulamayacağı
nıbilir veya yerinde sayı
lı
r bir ihtimal verir yahut bunu iki adil ş
ahit
bildirirse, zararıve meş
akkati olmadan abdestini koruyabileceği takdirde farz ihtiyat
gereği, abdestini bozmamalı
dı
r.
662- Yalnı
zca abdest veya guslüne yetecek kadar suyu olan kimse onu döktüğ
ünde su
bulamayacağı
nıbilir veya bunu iki adil ş
ahit bildirirse, namaz vakti girmiş
se, onu
dökmesi haramdı
r. Farz ihtiyat gereği, namaz vakti girmeden önce de onu
dökmemelidir. Hatta bu görüş
ün, güçlü olmadı
ğ
ısöylenemez. Suyu döktüğü takdirde,
baş
ka su bulamayacağı
na dair yerinde bir ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği, namaz
vaktinden önce de onu dökmemelidir.
96
663- Su bulamayacağı
nıbilir veya iki adil ş
ahit bildirirse, namaz vakti girdikten sonra
abdestini bozar veya yanı
nda bulunan suyu dökerse, günah iş
lemişolur ve
teyemmümle kı
ldı
ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, namazıkaza
etmelidir.
Teyemmümü Mubah Kı
lan İ
kinci Durum
664- İ
htiyarlı
k sebebiyle veya hı
rsı
z, yı
rtı
cıhayvan ve benzeri bir ş
eyden korku veya
kuyudan su çekebilmek için gerekli aletlerin bulunmamasıyüzünden suya
ulaş
ı
lmazsa, teyemmüm edilmelidir. Su bulmak veya onu kullanmak, halkı
n
tahammül edemeyeceği kadar meş
akkati gerektiriyorsa, yine aynıhüküm geçerlidir.
665- Kuyudan su çekebilmek için kova, ip ve benzeri aletler gerekir ve onlarısatı
n
almaya veya kiralamaya mecbur olursa, fiyatınormalin bir kaç misli fazla olsa da,
temin etmesi gerekir. Yine kaç kat fazlası
yla satı
lmakta olan suyu da satı
n alması
gerekir. Ancak bunlarıalmak için gereken para, maddi durumuna zarar verecek
miktarda olursa, satı
n almasıfarz olmaz.
666- Su elde etmek için borç almak zorunda kalı
rsa, borçlanmalı
; ama borcunu
ödeyemeyeceğini bilen veya zanneden kimsenin borçlanmasıfarz değildir.
667- Meş
akkati olmadı
ğıtakdirde, suya ulaş
mak için kuyu kazmak gerekir.
668- Bir kimse minnet bı
rakmadan insana bir miktar su bağı
ş
ta bulunursa, kabul
etmelidir.
Teyemmümü Mubah Kı
lan Üçüncü Durum
669- Su kullandı
ğ
ıtakdirde kendi canı
na ait korkusu olur veya su kullanma sonucu
hastalanmaktan ya da bir kusur meydana geleceğinden veya hastalı
ğı
nı
n
uzayacağı
ndan, artacağı
ndan veya tedavisinin güçleş
eceğinden korkarsa, teyemmüm
etmelidir. Ama sı
cak suyun ona zararıolmazsa, onunla abdest almalıveya
gusletmelidir.
670- Suyun kendisi için zararlıolacağı
ndan emin olmasıgerekmez. Zararlıolacağı
na
dair ihtimal verir ve bu da halkı
n nazarı
nda yerinde bir ihtimal sayı
lı
r ve verdiğ
i bu
ihtimal sonucu korkuya kapı
lı
rsa, teyemmüm etmelidir.
671- Göz hastalı
ğı
na yakalanan kimseye su zararlıise, teyemmüm etmelidir.
672- Suyun zararlıolacağı
ndan emin olan veya korkan kimse, teyemmüm eder ve
namazdan önce suyun kendisi için zararlıolmadı
ğı
nıanlarsa, teyemmümü batı
l olur.
Eğer namazdan sonra anlarsa, namazısahihtir.
673- Suyun kendisi için zararlıolmadı
ğı
nıbilir; ancak gusül veya abdest aldı
ktan
sonra, suyun zararlıolduğunu anlarsa, almı
şolduğ
u gusül ve abdest sahihtir.
Teyemmümü Mubah Kı
lan Dördüncü Durum
674- Bulunan su, abdest veya gusle harcandı
ğıtakdirde kendisinin, aile ve
çocukları
nı
n, arkadaş
ı
nı
n veya erkek ve kadı
n hizmetçi gibi onunla ilintili olanları
n
susuzluktan öleceğinden veya hastalanacağı
ndan veya dayanı
lmasızor olacak bir
ş
ekilde susayacakları
ndan korkarsa, abdest ve gusül yerine teyemmüm etmelidir. Yine
97
at ve katı
r gibi normalde yemek için kesilmeyen hayvanı
n susuzluktan helak
olacağı
ndan korkarsa, hayvan kendisinin olmasa da, suyu ona verip teyemmüm
etmelidir. Aynış
ekilde, canı
nı
n korunmasıfarz olan bir kimsenin su verilmediği
takdirde ölme tehlikesi olursa, aynıhüküm geçerlidir.
675- Abdest veya gusül için bulundurduğu temiz sudan baş
ka, kendisi ve onunla
ilintili olanları
n içeceği kadar necis su da olursa, temiz suyu içmek için ayı
rmalıve
teyemmümle namaz kı
lmalı
dı
r. Ama suyu, hayvana vermek isterse, necis suyu
vermeli ve temiz suyla abdest ve gusül almalı
dı
r.
Teyemmümü Mubah Kı
lan Beş
inci Durum
676- Beden veya elbisesi necis olan bir kimsenin az miktarda suyu olur ve bununla
abdest aldı
ğıveya guslettiğ
i takdirde, beden veya elbisesini yı
kamaya su kalmazsa,
suyu beden veya elbisesini yı
kamada kullanmalıve teyemmümle namaz kı
lmalı
dı
r.
Ama üzerine teyemmüm edilecek bir ş
eyi bulunmazsa, suyu, abdest veya gusül için
kullanmalıve necis beden veya elbiseyle namaz kı
lmalı
dı
r.
Teyemmümü Mubah Kı
lan Altı
ncıDurum
677- Kullanı
lmasıharam olan su veya kaptan baş
ka su veya kap bulunmazsa -meselâ,
su veya kap gasp edilmişolur ve ondan baş
ka su veya kap da bulunmazsa- abdest
veya gusül yerine teyemmüm etmelidir.
Teyemmümü Mubah Kı
lan Yedinci Durum
678- Vaktin dar olmasıyüzünden abdest veya gusül alı
ndı
ğıtakdirde, namazı
n
tamamıveya bir kı
smı
, vakitten sonra kı
lı
nacak olursa, teyemmüm edilmelidir.
679- Kası
tlıolarak namazı
nıabdest veya gusle yetecek kadar vakit kalmayı
ncaya dek
geciktirirse, günah iş
lemişolur; ama teyemmümle kı
ldı
ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, o namazı
n kazası
nıkı
lmalı
dı
r.
680- Abdest aldı
ğ
ıveya guslettiği takdirde namaza yetecek kadar vakit kalı
p
kalmayacağı
ndan ş
üpheye düş
en kimse, teyemmüm etmelidir.
681- Vakit darlı
ğıyüzünden teyemmüm eden kimsenin namazdan sonra, elinde
bulunan su elinden çı
karsa, teyem-mümünü bozacak bir ş
ey yapmasa bile görevi
teyemmüm etmekse, yeniden teyemmüm etmelidir.
682- Suyu olan kimse, vaktin dar olmasıyüzünden teyemmümle namaz kı
lmaya
baş
lar ve namaz esnası
nda mevcut olan su zâyi olursa, sonraki namazlarıo
teyemmümle kı
labilir.
683- Abdest alacak veya gusledecek ve namazlarıda ikamet ve kunut gibi müstehap
amelleri yapmaksı
zı
n kı
labilecek kadar vakit olursa, gusül veya abdest almalıve
namazımüstehap amelleri yapmaksı
zı
n kı
lmalı
dı
r. Hatta Fatiha'dan sonra bir sure
okuyacak kadar vakit olmasa bile, gusül veya abdest alı
p namazısure okumadan
kı
lmalı
dı
r.
ÜZERİ
NE TEYEMMÜM EDİ
LEN ŞEYLER
684- Temiz olduklarıtakdirde toprağa, çakı
la, keseğe ve taş
a, teyemmüm etmek
sahihtir; tuğla ve testi gibi piş
mişçamur üzerine de teyemmüm edilir.
98
685- Kireç taş
ı
, alçıtaş
ı
, mermer taş
ı
, siyah mermer taş
ıve sayir taştürleri üzerine
teyemmüm edilir. Akik ve firuze taş
ıgibi cevherler üzerine edilen teyemmüm batı
ldı
r.
Farz ihtiyat gereği, önceki hükümde açı
klanan toprak ve üzerine teyemmüm
edilebilen ş
eylerden biri var olduğu takdirde, yanmı
şkireç ve alçı
ya teyemmüm
edilmemelidir. Toprak ve benzeri ş
eyler bulunmaz, alçıveya kireç üzerine yahut da
toz veya çamur üzerine teyemmüm etmek zorunda kalı
rsa, hem toz ve hem çamura
veyahut hem yanmı
şkireç ve hem alçı
ya teyemmüm etmelidir.
686- Toprak, çakı
l, kesek ve taşbulunmazsa, elbise, yaygıveya benzeri ş
eyler
üzerinde bulunan toz toprağa teyemmüm edilmelidir. Elbise ve yaygı
nı
n arası
nda
bulunan toza teyemmüm edilmez; ancak ilk önce vurularak toz elbise üzerine
çı
karı
lı
rsa, teyemmüm yapı
labilir. Eğer toz bulunmazsa, çamura teyemmüm edilir.
Çamur da bulun-mazsa, müstehap ihtiyat gereği, namaz teyemmümsüz kı
lı
nı
r ve
sonradan ihtiyat gereği, kaza edilir.
687- Yaygıve benzerinin silkelenmesiyle toprak elde edilebilecek olursa, tozla
teyemmüm etmek batı
ldı
r ve yine çamur kurutularak toprak elde edebilecek olursa,
çamurla teyemmüm batı
ldı
r.
688- Suyu olmayı
p yanı
nda kar veya buz bulunan kimse, mümkün olduğu takdirde
onu eritmeli ve onunla abdest veya gusül almalı
dı
r. Bu mümkün olmazsa ve üzerine
teyemmüm edilecek bir ş
ey de bulunmazsa, müstehap ihtiyat gereği, namaz abdestsiz
ve teyemmümsüz kı
lı
nmalıve farz ihtiyat gereği, daha sonra kaza edilmelidir.
689- Toprak ve çakı
l, üzerine teyemmüm edilmeyen saman ve benzeri bir ş
eyle
karı
ş
ı
k olursa, onunla teyemmüm edilmez. Ama üzerine teyemmüm edilmeyen ş
ey,
toprak ve çakı
l içinde yok sayı
lacak kadar az olursa, onunla teyemmüm edilebilir.
690- Üzerine teyemmüm edilen bir ş
ey bulunmazsa, mümkün olduğ
u takdirde, satı
n
alı
narak veya benzeri bir yolla temin edilmelidir.
691- Çamur duvara teyemmüm edilebilir. Müstehap ihtiyat gereği, kuru toprak veya
yer bulundukça, nemli toprak ve zemine teyemmüm edilmemelidir.
692- Üzerine teyemmüm edilecek ş
ey, pak olmalı
dı
r. Eğer üzerine teyemmüm
edilecek temiz bir ş
ey bulunmaz-sa, namaz farz olmaz; ama kazası
nı
n kı
lı
nması
gerekir.
693- Bir ş
eyin, kesin olarak üzerine teyemmüm edilebilir ş
eylerden olduğ
u bilinir ve
ona teyemmüm edilir; ancak daha sonra, onunla teyemmüm etmenin doğ
ru olmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, o ş
ekilde kı
lı
nan namazları
n iade edilmesi gerekir.
694- Üzerine teyemmüm edilen ş
eyin gasp edilmemişolmasıgerekir.
695- Gasp edilmişalanda alı
nan teyemmüm, batı
l değildir. Meselâ, kendi mülkünde
iki elini toprağa vurur, daha sonra izinsiz baş
ka birinin mülküne girer ve orada ellerini
alnı
na sürerse, yaptı
ğıteyemmüm batı
l olmaz.
99
696- Teyemmüm edilen yerin gasp edilmişolduğunu bilmez veya unutursa, unutan
kimse gasp edenin kendisi de olsa, teyemmüm sahihtir.
697- Gasp edilmişbir yerde hapsedilen kimse, su ve toprak gasp edilmişolduğu
takdirde, teyemmümle namaz kı
lmalı
dı
r.
698- Üzerine teyemmüm edilen ş
eyin, elde toplanacak tozu olmasımüstehaptı
r.
Üzerine eller vurulduktan sonra tozları
n dökülmesi için elleri silkelemek de
müstehaptı
r.
699- Çukur yere, yol toprağı
na ve üzerini tuz kaplamamı
şolan tuzlaya teyemmüm
etmek mekruhtur. Eğer üzerini tuz kaplamı
şolursa, teyemmüm batı
l olur.
TEYEMMÜMÜN Nİ
TELİ
Ğİ
700- Teyemmümde dört ş
ey farzdı
r:
1) Niyet etmek.
2) İ
ki elin içini birlikte üzerine teyemmüm edilen bir ş
eyin üzerine vurmak.
3) İ
ki elin içini bütün alna ve iki tarafı
na, kı
lları
n çı
ktı
ğıyerden kaş
lara ve burnun üst
kı
smı
na kadar çekmek. Farz ihtiyat gereği eller, kaş
ları
n üzerinden de çekilmelidir.
4) Sol elin iç tarafı
nısağelin üstünün tamamı
na ve daha sonra sağelin iç tarafı
nısol
elin üstünün tamamı
na çekmek.
701- Gusül yerine yapı
lan teyemmümle abdest yerine yapı
lan teyemmümün farkı
yoktur.
TEYEMMÜMLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
702- İ
ster kası
tlıolsun, ister hükmü bilmemek ve ister unutma yüzünden olsun, alnı
n
ve ellerin üstünün az bir kı
smıda mesh edilmezse, teyemmüm batı
l olur. Ama fazla
dikkat etmek de gerekmez. "Alı
n ve ellerin üstünün tümü mesh edildi" denilirse, bu
yeterlidir.
703- Ellerin üstünün tamamen mesh edildiğinden emin olmak için bileğ
in biraz
üstünden mesh edilmelidir. Ancak parmakları
n arası
nı
n mesh edilmesi gerekmez.
704- Alı
n ve ellerin üstü yukarı
dan aş
ağı
ya doğru meshedilmelidir ve bu iş
ler
kesintisiz olarak yapı
lmalı
dı
r. "Teyemmüm ediyor" denmeyecek kadar onlar arası
nda
fası
la verilirse, batı
l olur.
705- Niyet edilirken teyemmümün gusül yerine mi, yoksa abdest yerine mi olduğu
belirtilmelidir. Gusül yerine olursa, hangi gusül olduğu da belirtilmelidir. O hâlde,
abdest bedeli veya gusül bedeli olarak teyemmüm edildiği niyet edileceğine
yanlı
ş
lı
kla tam tersi niyet edilir veyahut cenabet guslü yerine ölüye dokunma guslü
sebebiyle teyemmüm edildiği niyet edilirse, teyemmüm batı
l olur.
706- Teyemmümde alı
n, ellerin iç kı
smıve üstü, pak olmalı
dı
r. Eğer ellerin iç kı
smı
necis olur ve onu yı
kaya-mazsa, o ş
ekilde teyemmüm etmelidir.
100
707- Teyemmüm edilirken ellerden yüzük çı
karı
lmalı
dı
r. Alı
nda, ellerin içinde veya
üstünde bir engel olursa meselâ, onlara bir ş
ey yapı
ş
mı
şolursa, giderilmelidir.
708- Alı
nda veya ellerin üstünde yara olur ve üzerine sarı
lan bez veya baş
ka ş
ey
açı
lmazsa, el onun üzerine sürülmelidir ve yine, elin iç tarafı
nda yara olur ve üzerine
sarı
lan bez veya baş
ka ş
ey açı
lmazsa, el o ş
ekilde üzerine teyemmüm edilen ş
eye
vurulmalı
, alı
n ve ellerin üstü mesh edilmelidir.
709- Alı
nda veya ellerin üstünde kı
l bulunması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Ama alı
n üzerine
düş
en saçları
n arkaya çekilmesi gerekir.
710- Alı
nda, ellerin içinde veya üstünde bir engel olduğuna ihtimal verilir ve verilen
ihtimal, halk nazarı
nda yerinde olursa, engel olmadı
ğı
na dair kanaat getirilinceye veya
emin oluncaya kadar araş
tı
rı
lmalı
dı
r.
711- Teyemmüm yapmasıgereken kimse, teyemmüm yapamazsa, naip (=yardı
mcı
)
tutmalı
dı
r. Naip olan kimsenin, ona kendi elleriyle teyemmüm ettirmesi gerekir; eğer
mümkün olmazsa naip kendi elini, üzerine teyemmüm edilen bir ş
eye vurup, onun
alı
n ve ellerinin üstüne meshetmesi gerekir.
712- Teyemmüm edilirken önceki bölümün yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan ş
üpheye
düş
ülürse, itina edilmez ve alı
nan teyemmüm sahihtir. Yine her bir kı
sı
m yerine
getirildikten sonra doğru olarak yapı
lı
p yapı
lmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, itina
edilmemeli ve alı
nan teyemmüm sahihtir.
713- Sol el mesh edildikten sonra teyemmümün doğ
ru yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan ş
üphe
edilirse, teyemmüm sahihtir.
714- Teyemmüm etmesi gereken kimse, farz ihtiyat gereği, namaz vakti girmeden
önce namaz için teyemmüm etmemelidir. Ama baş
ka bir farz veya müstehap işiçin
teyemmüm eder ve namaz vaktine kadar özrü devam ederse, o teyemmümle namaz
kı
labilir.
715- Teyemmüm etmesi gereken kimse, namaz vakti bitinceye dek özrünün devam
edeceğini bilirse, istediğ
i vakitte namazı
nıkı
labilir. Ancak vaktin sonuna kadar
özrünün zail olacağı
nıbilirse, beklemeli; abdest veya gusül alarak ya da vakit
darlaş
tı
ğı
nda teyemmüm ederek namaz kı
lmalı
dı
r.
716- Abdest alamayan veya gusül edemeyen kimse, özrünün çabuk zail olacağı
na
ihtimal verse de, kaza namazları
nıteyemmümle kı
labilir. Ancak vakit dar olmadan
önce teyemmümü mubah kı
lan özrün kalkacağı
nıbilirse, beklemelidir.
717- Abdest veya gusül alamayan kimse, günlük namazları
n nafileleri gibi belli
vakitleri olan müstehap namazlarıteyemmümle kı
labilir. Hatta bunu, ilk vakitte de
yapabilir. Ancak bu, vaktin sonuna dek teyemmümü mubah kı
lan özrün kalkacağ
ı
nı
bilmediği takdirde olur.
101
718- İ
htiyat ederek cebire olarak gusül ve teyemmüm etmesi gereken, meselâ, sı
rtı
nda
yara olan bir kimse, gusül ve teyemmümden sonra namaz kı
lar ve namazdan sonra
idrar gibi bir küçük hades gerçekleş
irse, sonraki namazlar için abdest almalı
dı
r.
719- Su bulunmamasıveya baş
ka bir özürden dolayıteyemmüm eden kimsenin özrü
kalktı
ktan sonra, almı
şolduğu teyemmüm batı
l olur.
720- Abdesti bozan ş
eyler, abdest bedeli yapı
lan teyemmümü de bozar. Guslü bozan
hâller, gusül bedeli yapı
lan teyemmümü de bozar.
721- Gusül edemeyen kimse üzerine birkaç gusül farz olursa, farz ihtiyat gereği,
onları
n her biri yerine bir teyem-müm etmelidir.
722- Gusül yapamayan kimse, gusülsüz yapı
lmasıcaiz olmayan bir iş
i yapmak
isterse, gusül bedeli teyemmüm yapmalı
dı
r. Abdest alamayan kimse, abdestsiz
yapı
lmasıcaiz olmayan bir işyapmak isterse, abdest bedeli teyemm-üm etmelidir.
723- Cünüplükten dolayıteyemmüm edilirse, namaz için abdest alı
nmasıgerekmez.
Ama diğer gusüllerden dolayıteyemmüm edilirse, abdest alı
nmasıgerekir. Eğer abdest alı
namazsa, abdest bedeli olarak da baş
ka bir teyemmüm edilmelidir.
724- Gusül bedeli teyemmüm edilir ve sonra abdesti bozan bir işgerçekleş
irse,
sonraki namazlar için gusledilemediği takdirde, abdest alı
nmalı
dı
r. Eğer abdest de
alı
namazsa, abdest bedeli olarak ikinci bir teyemmüm edilmelidir.
725- Vazifesi abdest ve gusül bedeli olarak teyemmüm etmek olan kimse, bu iki
teyemmümle yetinir; fazla teyemmüm etmesi gerekmez.
726- Teyemmüm etmesi gereken kimse, bir işiçin teyemmüm ederse, teyemmüm ve
özrü devam ettiği sürece, gusül veya abdestle yapı
lmasıgereken iş
leri, bu
teyemmümle yapabilir. Ama suyu olduğu hâlde cenaze namazıiçin veya uyumak için
teyemmüm etmiş
se, bu teyemmümle yalnı
zca kendisi için teyemmüm ettiği iş
i
yapabilir. Farz ihtiyat gereği, teyemmümü mubah kı
lan özür, vaktin darlı
ğıimiş
se,
onunla da baş
ka iş
ler yapı
lmamalı
dı
r.
727- Birkaç yerde teyemmümle kı
lı
nan namazları
n iade edilmesi, müstehaptı
r:
1) Suyu kullanmaktan korktuğu hâlde, bilerek kendini cünüp edip teyemmümle
namaz kı
lmı
ş
sa.
2) Su bulamayacağı
nıbildiği veya zannettiği hâlde bilerek kendini cünüp edip
teyemmümle namaz kı
lmı
ş
sa.
3) Vaktin sonuna kadar su aramaya gitmeyip teyemmümle namaz kı
lmı
şolan kimse,
sonra aradı
ğıtaktirde su bulunacağ
ı
nıanlarsa.
4) Bilerek namaz ertelenir ve vaktin sonunda teyem-mümle namaz kı
lı
nı
rsa.
5) Suyun bulunmayacağı
nıbildiği veya zannettiği hâl-de, mevcut olan suyunu
dökmüş
se.
102
NAMAZ HÜKÜMLERİ
Namaz dinî amellerin en önemlisidir. Âlemlerin Rabbi katı
nda namaz kabul olursa,
diğer ibadetler de kabul olur; namaz kabul olmazsa, diğer ameller de kabul olmaz.
Nası
l ki günde beşdefa bir nehir de yı
kanan insan, tertemiz olur ve bedeninde kir
kalmazsa, günlük kı
lı
nan beşvakit namaz da insanıöylece günahlardan temizler.
Namazı
n ilk vakitte kı
lı
nmasıiyidir. Namazıhafife alı
p önemsemeyen kimse, namaz
kı
lmayan kimse gibidir. Resulullah Efendimiz (Al-lah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet
etsin) ş
öyle buyurmuş
tur:
"Namazıönemsemeyip hafife alan kimse, ahiret azabı
-nıhak eder."
Bir gün Resulullah Efendimiz (s.a.a) mescitte iken birisi gelip namaza durdu, rükû ve
secdeleri gerektiği gibi yerine getirmedi. Bunun üzerine Hazret: "Bu adam, namazıbu
ş
ekilde olduğu hâlde ölürse, benim dinim üzere ölmemiş
tir." buyurdu.
O hâlde insan, namazlarıhı
zlıve acele kı
lmamaya özen göstermeli; namazdayken
Allah'ıhatı
rlayı
p O'na karş
ıhuzu, huş
u ve vakarlıolmalı
; kiminle konuş
tuğunun
farkı
nda olmalıve âlemlerin Rabbinin azamet ve büyüklüğü karş
ı
sı
nda kendisini hiç
ve çok hakir görmelidir. Eğer namazda insan, bu nüktelere tam olarak dikkat ederse
kendisini unutur. Nitekim, Hz. Ali'nin (Allah'ı
n selâmıona olsun) mübarek
ayağı
ndaki ok, o hazret namazdayken çı
karı
ldı
; ancak o hazret bunun farkı
nda olmadı
.
Yine namaz kı
lan kimse, tövbe etmeli, Allah'tan bağı
ş
-lanma dilemeli ve namazı
n
kabul olması
na engel olan haset, kibir, gı
ybet, haram yemek, aklı
n fonksiyonunu
yitirici ş
eyleri içmek, humus ve zekât vermemek gibi günahları
, hatta günah sayı
lan
bütün her ş
eyi terk etmelidir. Ayrı
ca namazı
n sevabı
nıazaltan iş
leri yapmamalı
dı
r.
Örneğ
in, uykulu ve idrarısı
kı
ş
tı
ğıbir hâlde namaza durmamalıve namaz kı
larken
gökyüzüne bakmamalı
dı
r. Aynızamanda akik yüzük takmak, temiz elbise giymek,
saç ve sakalıtaramak, diş
leri fı
rçalamak ve güzel koku kullanmak gibi namazı
n
sevabı
nıartı
ran iş
leri de yapmasıuygundur.
FARZ NAMAZLAR
Farz namazlar altıtanedir:
1) Günlük namazlar.
2) Âyat namazı
.
3) Cenaze namazı
.
4) Farz tavaf namazı
.
5) Büyük oğ
lun üzerine farz olan babanı
n kaza namazı
.
6) Ecîr olma, nezir, yemin ve ahdetmekten dolayıfarz olan namaz.
GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR
103
Günlük farz namazlar, her biri dört rekât olan öğle ve ikindi, üç rekât akş
am, dört
rekât yatsıve iki rekât sabah namazıolmak üzere beştane namazdan ibarettir.
728- Yolculukta iken dört rekâtlınamazlar ileride açı
klanacak ş
artlara göre, iki rekât
olarak kı
lı
nmalı
dı
r.
Öğle ve İ
kindi Namazları
nı
n Vakti
729- Çubuk veya benzeri bir ş
ey, düz bir yere dikilirse, güneşdoğ
arken onun gölgesi
batı
ya doğru düş
er. Güneşyükseldikçe bu gölge kı
salı
r ve bizim yaş
adı
ğı
mı
z
bölgelerde ş
er'î öğ
lenin baş
langı
cı
nda gölge en kı
sa durumda olur. Öğ
le geçtikten
sonra gölge doğuya doğru dönmeye baş
lar. Güneşbatı
ya doğru ilerledikçe, gölge de
artmaya baş
lar. O hâlde gölge en kı
sa durumda olur ve yeniden uzayı
p artmaya
baş
ladı
ğı
nda ş
er'î öğle vaktinin girdiği anlaş
ı
lı
r. Ama bazen öğle vakti gölgenin
tamamen yok olduğu Mekke gibi bazış
ehirlerde ise, gölge yeniden çı
ktı
ğ
ı
nda öğle
vakti olduğu anlaş
ı
lı
r.
730- Öğle vaktini belirlemek için yere dikilen çubuk veya benzeri ş
eye "ş
âhı
s" denir.
731- Öğle ve ikindi namazları
ndan her birinin özel ve müş
terek vakitleri vardı
r. Öğle
namazı
nı
n özel vakti, öğ
lenin ilkinden, öğle namazıkı
lı
nacak kadar bir vaktin
geçmesine kadardı
r. İ
kindi namazı
nı
n özel vakti, akş
ama ikindi namazıkı
lı
nacak
kadar bir zaman kalması
na denktir. Eğer bir kimse bu zamana kadar öğle namazı
nı
geciktirirse, öğ
le namazı
nıkazaya bı
rakmı
ş
tı
r demektir ve bu vakitte ikindi namazı
nı
kı
lmasıgerekir. Öğ
le namazı
yla ikindi na-mazı
nı
n özel vakitleri arası
ndaki zaman ise,
öğ
le ve ikindi namazları
nı
n müş
terek vaktidir. Yanlı
ş
lı
kla birbirinin özel vaktinde
kı
lı
nı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
732- Yanı
larak öğle namazıkı
lı
nmadan ikindi namazı
-na baş
lanı
r ve namazda
yanlı
ş
lı
ğı
n farkı
na varı
lı
rsa, bu olay müş
terek vakitte gerçekleş
tiği takdirde niyet öğle
namazı
na çevrilmeli; yani "ş
imdiye kadar kı
lı
nan, ş
imdi kı
lı
nmakta olan ve bundan
sonra kı
lı
nacak olanı
n hepsi öğle namazı
na ait olsun" diye niyet edilmeli ve namaz
bitirildikten sonra ikindi namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Eğer bu olay öğle namazı
nı
n özel
vaktinde gerçekleş
irse, niyet öğle namazı
na çevrilmeli, namaz bitirilmeli ve sonra
ikindi namazıkı
lı
nmalı
dı
r. İ
kindi namazı
nı
n yeniden kı
lı
nmasıihtiyata uygundur ve
bu ihtiyatı
n gözetilmesi çok iyidir.
733- Cuma günü, öğle namazıyerine iki rekât cuma namazıkı
lı
nabilir. Ancak cuma
namazıkı
lı
ndı
ğıhâlde, müstehap ihtiyat gereği öğle namazıda kı
lı
nmalı
dı
r ve bu
ihtiyata uymak çok iyidir.
734- Farz ihtiyat gereği cuma namazı
, örfte öğlenin ilk vakitleri denilen zamandan
geriye bı
rakı
lmamalı
dı
r. Öğle-nin ilk vakitlerinde kı
lı
nmayı
p geciktirildiği takdirde,
cuma namazıyerine öğle namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
Akş
am ve YatsıNamazları
nı
n Vakti
735- Akş
am, güneş
in batı
ş
ı
ndan sonra doğu tarafı
nda görülen kı
zartı
nı
n kaybolduğu
zamandı
r.
736- Akş
am ve yatsınamazları
nı
n özel ve müş
terek vakitleri vardı
r. Akş
am
namazı
nı
n özel vakti, akş
amı
n evvelinden üç rekâtlı
k bir namaz kı
lı
nacak kadar bir
104
zaman geçinceye kadardı
r. O hâlde eğer bir kimse örneğin yolcu olur ve yanı
larak
yatsınamazı
nı
n hepsini bu vakitte kı
lar-sa, müstehap ihtiyat gereği akş
am
namazı
ndan sonra yatsınamazı
nıiade etmelidir.
Yatsınamazı
nı
n özel vakti, gece yarı
sı
na yatsınamazıkı
lı
nacak kadar bir zamanı
n
kaldı
ğ
ısüredir. Öyleyse, bu zamana kadar bilerek akş
am namazı
nıkı
lmayı
p
geciktiren kimse, önce yatsınamazı
nıve daha sonra akş
am namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
Akş
am namazı
yla yatsınamazı
nı
n özel vakitleri ara-sı
ndaki süre, akş
am ve yatsı
namazları
nı
n müş
terek vaktidir. O hâlde bu vakitte yanlı
ş
lı
kla yatsınamazı
nıakş
am
namazı
ndan önce kı
lan ve bunu namazdan sonra anlayan kimsenin kı
ldı
ğ
ınamaz
sahihtir ve sadece daha sonra akş
am namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
737- Önceki hükümde açı
klanan özel ve müş
terek vakitler ş
ahı
slara göre değiş
ir;
meselâ, öğlenin evvelinden iki rekât namaz kı
lı
nacak kadar bir zaman geçerse, yolcu
olan kimse için öğle namazı
nı
n özel vakti geçmişve müş
terek vakti girmişolur.
Yolcu olmayan bir kimse için dört rekât namaz kı
lı
nacak kadar bir zamanı
n geçmesi
gerekir.
738- Yanı
larak akş
am namazıkı
lı
nmadan önce [müş
terek vakitte] yatsınamazı
kı
lı
nmaya baş
lanı
r ve namazda iken farkı
na varı
lı
rsa, dördüncü rekâtı
n rükûsuna
gidilmediği takdirde, niyet akş
am namazı
na çevrilmeli, namaz bitirilmeli ve sonra
yatsınamazıkı
lı
nmalı
dı
r. Eğer dör-düncü rekâtı
n rükûsuna gidilmiş
se, namaz
bitirilmeli ve daha sonra akş
am namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Eğer kı
lı
nan miktarı
n hepsi
akş
am namazı
nı
n özel vaktinde gerçekleş
ir ve dördüncü rekâtı
n rükûsuna gidilmeden
farkı
na varı
lı
rsa, niyet akş
am namazı
na çevrilip namaz bitirilmeli ve sonra yatsı
kı
lı
nmalı
dı
r. Ancak müstehap ihtiyat gereği, yatsı
dan sonra akş
am ve yatsı
kı
lı
nmalı
dı
r. Bu ihtiyata uymak, çok iyidir.
739- Yatsınamazı
nı
n son vakti, gece yarı
sı
dı
r. Farz ihtiyat gereği akş
am ve yatsı
namazları
yla bunlara benzer konuları
n son vaktini belirlemek için geceyi, güneş
in
batı
ş
ı
ndan sabah ezanı
na kadar hesap etmek gerekir.[37] Gece namazıve benzeri iş
ler
için ise, güneş
in doğuş
una kadar hesap edilmelidir.
740- Günah iş
leyerek veya bir özürden dolayıakş
am namazıveya yatsınamazı
nıgece
yarı
sı
na kadar geciktiren kimse, farz ihtiyat gereği sabah ezanı
na kadar, eda ve kaza
niyeti etmeksizin bu namazlarıkı
lmalı
dı
r.
Sabah Namazı
nı
n Vakti
741- Sabah ezanı
na yakı
n ufkun doğusundan bir aydı
nlı
k yükselmeye baş
lar ki buna
"birinci fecir" denir. Bu aydı
nlı
k yayı
lı
nca "ikinci fecir" ve sabah namazıvakti girmiş
olur. Sabah namazı
nı
n son vakti ise, güneş
in doğmaya baş
ladı
ğıandı
r.
NAMAZ VAKİ
TLERİ
YLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
742- İ
nsan ancak, vaktin girdiğinden emin olduğunda veya iki adil ş
ahidin bunu
bildirdiğinde, namaz kı
lmaya baş
layabilir.
743- Kör, hapiste olan ve benzeri kimselerin farz ihtiyat gereği vaktin girdiğinden
emin olmadı
klarımüddetçe, namaz kı
lmaya baş
lamamalarıgerekir. Ama insan,
herkesin emin olması
na engel teş
kil eden bulut, toz ve benzeri bir ş
eyden dolayı
105
namaz vaktinin evvelinde vaktin girdiğinden emin olamazsa, vaktin girdiğine dair
zannıolursa, namaz kı
lmaya baş
layabilir.
744- Vaktin girdiğini iki adil ş
ahidin bildirmesi veya kendisinin bundan emin olması
üzerine namaza baş
lar; an-cak namaz esnası
nda vaktin girmediğini anlarsa, namazı
batı
l olur. Yine namazdan sonra, namazı
n tamamı
nıvakit girmeden önce kı
ldı
ğı
nı
anlarsa, aynıhüküm geçerlidir. Ama namazdayken veya namazdan sonra, namaz
kı
larken vaktin girmişolduğunu anlarsa, namazısahihtir.
745- İ
nsan ancak, namaz vaktinin girdiğinden emin ol-duktan sonra namaza baş
laması
gerektiğinin farkı
nda ol-maz; ama namazdan sonra namazı
n hepsini vaktinde kı
ldı
ğ
ı
nı
anlarsa, namazısahihtir. Ama namazı
n bütününü vaktinden önce kı
ldı
ğ
ı
nıveya
namazda iken vaktin girdiğ
ini anlarsa, namazıbatı
ldı
r.
746- Vaktin girdiğinden emin olup namaza baş
lar an-cak namazda iken vaktin girip
girmediğinden ş
üpheye düş
erse, namazıbatı
l olur. Ama namazda iken, vaktin
girdiğinden emin olur ancak namazı
nş
imdiye kadar kı
ldı
ğ
ıkadarı
nı
n vakit içinde
olup olmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
erse, namazısahihtir.
747- Namaz vakti öylesine dar olur ki bazımüstehap-ları
n yapı
lmasıdurumunda,
namazı
n bir miktarıvakit dı
ş
ı
nda kı
lı
nacak olursa, o müstehaplar yapı
lmamalı
dı
r.
Örneğ
in, kunut okunduğunda namazı
n bir miktarıvakit dı
ş
ı
nda kı
lı
nacaksa, kunut
okunmamalı
dı
r.
748- Sadece bir rekât namaz kı
lı
nacak kadar vakit ka-lı
rsa, namaz eda niyetiyle
kı
lı
nmalı
dı
r. Ancak bilerek bu zamana kadar namaz geciktirilmemelidir.
749- Yolcu olmayan kimsenin akş
ama sadece beşrekât kı
labilecek ölçüde vakti
kalı
rsa, öğ
le ve ikindi namazları
-nı
n her ikisini de kı
lmalı
dı
r. Eğ
er daha az vakit
kalmı
ş
sa, yalnı
zca ikindi namazı
nıkı
lmalıve sonra öğle namazı
nıkaza etmelidir.
Gece yarı
sı
na dört rekât kı
lı
nacak kadar vakit kalı
rsa, akş
am ve yatsınamazları
kı
lı
nmalı
dı
r; eğer daha az vakit kalı
rsa, önce yatsınamazıve daha sonra akş
am
namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Ancak farz ihtiyat gereği akş
am namazıeda ve kaza olduğu niyet
edilmeksizin kı
lı
nmalı
dı
r.
750- Yolcu olan bir kimsenin akş
ama, üç rekât namaz kı
lacak kadar vakti kalı
rsa, öğle
ve ikindi namazı
nıkı
lmalıve eğer daha az vakti kalı
rsa, sadece ikindiyi kı
lmalıve daha sonra öğleyi kaza etmelidir. Gece yarı
sı
na dört rekât na-maz kı
lacak kadar vakit
kalı
rsa, akş
am ve yatsınamazı
nıkı
lmalıve eğer daha az vakit kalı
rsa, yalnı
zca yatsı
yı
kı
lmalıve daha sonra eda ve kaza olduğunu niyet etmeksizin akş
am namazı
nı
kı
lmalı
dı
r. Eğer yatsı
yıkı
ldı
ktan sonra, gece yarı
sı
na bir rekât veya daha fazla
kı
lı
nacak kadar vakit kaldı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, hemen akş
am namazı
nıeda niyetiyle kı
lması
gerekir.
751- Namazı
n ilk vakitte kı
lı
nması
, müstehaptı
r. Bu konu özellikle tavsiye edilmiş
tir.
Her ne kadar ilk vakte ya-kı
n bir zamanda kı
lı
nmasımüstehap ise de,
geciktirilmesinin herhangi bir sebepten dolayıörneğin cemaatle kı
lı
nmasıgibi iyi bir
yönü olursa, ancak o zaman geciktirilmesinin sakı
ncasıolmaz.
106
752- İ
lk vakitte namaz kı
lmak istediğinde özrü olduğundan dolayıteyemmüm ederek
namaz kı
lmasıgereken kimse, vaktin sonuna kadar özrünün devam edeceğini bilir
veya buna ihtimal verirse, vaktin evvelinde namaz kı
labilir. Ama örneğin elbisesi
necis olur veya baş
ka bir özrü olur ve özrünün yok olacağı
na ihtimal verirse, farz
ihtiyat gereği özrünün yok olması
nıbeklemelidir. Eğer özrü giderilirse, namazıvaktin
sonunda kı
lar. Ancak namazı
n sadece farzları
nıyapabilmeye yetecek kadar vaktin
kalması
nıbeklemesi gerekmez. Ezan, ikâmet ve kunut gibi namazı
n müstehap-ları
için de yeterli vakit olursa, teyemmüm edip namazımüstehapları
yla birlikte kı
labilir.
753- Namaz, namazdaki ş
üpheler ve yanı
lmalarla ilgili hükümleri bilmeyen bir kimse,
bunlarla namazda karş
ı
laş
acağı
na ihtimal verirse, bunlarıöğrenmesi için namazı
geciktirmelidir. Ancak namazısahih olarak bitireceğine dair kanaati olan kimse, ilk
vakitte namazı
nıkı
labilir. Bu durumda eğer hükmünü bilmediği bir konuyla
karş
ı
laş
ı
rsa, ihtimal üzere iki taraftan birini tercih edip onu uygular ve öylece namazı
bitirir. Ancak namazdan sonra konunun hükmünü sormasıve batı
l olduğu takdirde
namazı
nıiade etmesi gerekir.
754- Namaz için vakit müsait olur, alacaklıda alacağı
nıisterse mümkün olduğu
takdirde önce borç verilmeli ve daha sonra namaz kı
lı
nmalı
dı
r. Yine acele yapı
lması
gereken farz bir iş
le karş
ı
laş
ı
lı
rsa, önce o işyapı
lmalı
dı
r. Meselâ, caminin necis
olduğu görülürse, önce cami temizlenmeli ve daha sonra namaz kı
lı
nmalı
dı
r. Böyle
bir durumda önce namaz kı
lı
nı
rsa, günah iş
lenmişolur; ama kı
lı
nan na-maz sahihtir.
TERTİ
P ÜZERE KILINMASI GEREKEN NAMAZLAR
755- İ
kindi namazıöğle namazı
ndan ve yatsınamazıda akş
am namazı
ndan sonra
kı
lı
nmasıgerekir. Eğ
er kası
tlıolarak ikindi namazıöğle namazı
ndan ve yatsınamazı
da akş
am namazı
ndan önce kı
lı
nı
rsa, batı
l olur.
756- Öğle namazıniyetiyle namaza baş
lanı
r; ancak na-mazda iken öğle namazı
nı
n
kı
lı
ndı
ğıhatı
rlanı
rsa, niyet ikindi namazı
na çevrilemez. Bu durumda kı
lı
nan namazı
n
bozulup ikindi namazı
nı
n kı
lı
nmasıgerekir. Akş
am ve yatsınamazları
nda da aynı
hüküm geçerlidir.
757- İ
kindi namazı
ndayken öğle namazı
nıkı
lmadı
ğı
ndan emin olur ve bundan dolayı
niyetini öğle namazı
na çevirir; ancak namazı
n rükün olan bir fiiline baş
ladı
ktan sonra,
öğ
le namazı
nıkı
ldı
ğı
nıhatı
rlarsa, namazıbatı
l olur ve ikindi namazı
nıkı
lması
gerekir. Ama, namazı
n rüknü sayı
lan bir fiiline baş
lamadan bunu hatı
rlarsa, niyetini
ikindi namazı
na çevirir ve öğle namazı
nı
n niyetiyle okuduğu kı
s-mıyeniden ikindi
namazı
nı
n niyetiyle okur. Böyle yapı
ldı
ğ
ıtakdirde, kı
lı
nan namaz sahihtir.
758- İ
kindi namazı
ndayken, öğle namazı
nı
n kı
lı
nı
p kı
-lı
nmadı
ğı
ndan ş
üpheye
düş
ülürse, niyet öğle namazı
na çevrilmelidir. Ama, namazı
n bitmesiyle akş
am girecek
kadar vakit dar olursa, kı
lı
nan namaz, ikindi namazıniyetiyle tamamlanmalı
dı
r ve bu
durumda öğle namazı
nı
n kazasıyoktur.
759- Yatsınamazı
nda dördüncü rekâtı
n rükûsuna varmadan önce, akş
am namazı
nı
n
kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üp-heye düş
ülürse, namazı
n bitmesiyle gece yarı
sıgirecek
kadar vakit dar olduğu takdirde, namaz yatsıniyetiyle tamam-lanmalı
dı
r. Ancak vakit
müsait olursa, niyet akş
am namazı
na çevrilmeli, namaz üç rekât olarak tamamlanmalı
ve daha sonra yatsınamazıkı
lı
nmalı
dı
r.
107
760- Yatsınamazı
nda dördüncü rekâtta rükûya vardı
ktan sonra, akş
am namazı
nı
n
kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, namazı
n tamamlanmasıve ardı
ndan
akş
am namazı
nı
n kı
lı
nmasıgerekir. Ancak bu ş
üphe, yatsınamazı
nı
n özel vaktinde
gerçekleş
irse, akş
am namazı
nı
n kı
lı
nmasıgerekmez.
761- İ
htiyat edilerek kı
lı
nan namaz yeniden kı
lı
nı
r; ancak, namaz esnası
nda, ondan
önce kı
lı
nmasıgereken namazı
n kı
lı
nmadı
ğıhatı
rlanı
rsa, o namaza niyet çevrilemez.
Meselâ, ihtiyat edilip ikindi namazıyeniden kı
lı
nı
rken öğ
le namazı
nı
n kı
lı
nmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, niyeti öğle namazı
na çevrilemez.
762- Namazlarda niyeti, kazadan edâya ve müstehap-tan farza çevirmek, caiz değildir.
763- Eda olarak kı
lı
nan namazı
n vakti genişolursa, insan namaz arası
nda niyetini
kaza namazı
na çevirebilir. A-ma niyetin kazaya çevrilmesi mümkün olmalı
dı
r.
Meselâ, öğle namazı
nıkı
larken, niyetini ancak üçüncü rekâta baş
lamadan önce sabah
namazı
nı
n kazası
na çevirebilir.
MÜSTEHAP NAMAZLAR
764- Müstehap namazlar çoktur ve bunlara "Nafile Na-maz" denir. Müstehap
namazlar içerisinde günlük nafile namazları
n kı
lı
nmasıdaha çok tavsiye edilmiş
tir.
Nafile namazlar cuma günü dı
ş
ı
nda otuz dört rekâttı
r:
Sekiz rekât öğle namazı
nı
n nafilesi, sekiz rekât ikindi namazı
nı
n nafilesi, dört rekât
akş
am namazı
nı
n nafilesi, iki rekât yatsınamazı
nı
n nafilesi, on bir rekât gece nafilesi,
iki rekât sabah namazı
nı
n nafilesi. Ancak yatsı
nı
n iki rekât nafile namazı
nı
n farz
ihtiyat gereği oturularak kı
lı
nmasıgerektiğinden bir rekât hesap edilir. Cuma günü
ise, öğle ve ikindinin on altırekâtlı
k nafilesine dört rekât daha ilave edilir.
765- On bir rekât gece nafilesinin (=teheccüd namazı
-nı
n) sekiz rekâtıgece nafilesi,
iki rekâtış
ef' namazıve bir rekâtıda vitir namazıniyetiyle kı
lı
nmalı
dı
r. Gece
namazı
nı
n kı
lı
nması
yla ilgili ayrı
ntı
lar, dua kitapları
nda açı
klanmı
ş
tı
r.
766- Nafile namazlar, oturularak da kı
lı
nabilir. Ama oturularak kı
lı
nan iki rekât nafile
namazı
nı
n, bir rekât olarak kabul edilmesi daha iyidir. Meselâ, sekiz rekât olan öğle
namazı
nı
n nafilesi oturularak kı
lı
nmak istenirse, on altırekât kı
lı
nmasıdaha iyidir.
Vitir namazıoturularak kı
lı
nmak istenirse, oturularak iki defa bir rekât namaz kı
lı
nı
r.
767- Yolculukta, öğle ve ikindi nafileleri kı
lı
nmamalı
-dı
r. Ama yatsınafilesi,
müstehap olabilir niyetiyle kı
lı
nabilir.
GÜNLÜK NAFİ
LE NAMAZLARIN VAKTİ
768- Öğle namazı
nı
n nafilesi, öğle namazı
ndan önce kı
lı
nı
r ve onun vakti, öğlenin
evvelinden baş
lar ve öğleden sonra görünmeye baş
layan güneş
e karş
ıdikilen ş
eyin
gölgesinin kendi boyunun yedide ikisine ulaş
ması
yla biter. Meselâ, yere dikilen ş
eyin
uzunluğu, yedi karı
şolursa, öğleden sonra meydana gelen gölgenin miktarıiki karı
ş
a
ulaş
tı
ğ
ı
nda öğle nafilesinin vakti son bulur.
769- İ
kindi namazı
nı
n nafilesi, ikindi namazı
ndan önce kı
lı
nı
r ve onun vakti, öğleden
sonra meydana gelen yere dikili ş
eyin gölgesinin miktarıkendisinin yedide dördüne
108
ulaş
ı
ncaya kadardı
r. Eğer, öğle ve ikindi namazı
nı
n nafilesi kendi vakitlerinden sonra
kı
lı
nmak istenirse, öğle namazı
nı
n nafilesinin öğ
le namazı
ndan sonra ve ikindi
namazı
nı
n nafilesinin ikindi namazı
ndan sonra kı
lı
nmasıdaha iyidir. Farz ihtiyat
gereği eda ve kaza niyeti de edilmemelidir.
770- Akş
am namazı
nı
n nafilesinin vakti, akş
am nama-zı
nı
n bitmesiyle baş
lar ve
güneşbattı
ktan sonra batıtarafı
nda meydana gelen kı
zı
llı
ğ
ı
n yok olması
yla sona erer.
771- Yatsınamazı
nı
n nafilesinin vakti, yatsınamazı
nı
n bitmesiyle baş
lar ve gece
yarı
sı
na kadar devam eder; ancak, yatsınamazı
nı
n hemen ardı
ndan kı
lı
nması
, daha
iyidir.
772- Sabah namazı
nı
n nafilesi, sabah namazı
ndan önce kı
lı
nı
r. Onun vakti, gece
yarı
sı
ndan sonra on bir rekât gece namazıkı
lı
nabilecek kadar zamanı
n geçmesiyle
baş
lar. Ancak birinci fecirden önce kı
lı
nmaması
, ihtiyata uygundur. Fakat gece
namazı
nı
n hemen ardı
ndan kı
lı
nı
rsa, bu durumda hiç bir sakı
nca söz konusu değildir.
773- Gece namazı
nı
n vakti, gece yarı
sı
ndan itibaren sabah ezanı
na kadardı
r. Sabah
ezanı
na yakı
n kı
lı
nması
, daha iyidir.
774- Yolcular ve gece yarı
sı
ndan sonra namaz kı
lmakta zorlanan kimseler, gece
(=teheccüd) namazı
nıgecenin evvelinde kı
labilirler.
Ğufeyle Namazı
775- Müstehap namazlardan birisi de akş
am ve yatsınamazlarıarası
nda kı
lı
nan
"ğufeyle namazı
"dı
r. Onun vakti, akş
am namazı
ndan sonra baş
lar ve batıtarafı
ndaki
kı
zartıkaybolunca biter. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra okunacak sure yerine ş
u ayet
okunur:
َِ
‫ﻦ‬
‫ُﻣ‬
‫ْﺖ‬
‫ﻨ‬
‫ﱢﻰﻛ‬
ُ
‫ﻧ‬
‫ا‬
ِ
‫َﻚ‬
َ
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫َﺳ‬
ُ
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ﱠا‬
َ
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ْﻻ‬
َ
‫َن‬
‫ِا‬
‫ﺎت‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻟﻈ‬
‫ﱡ‬
‫ِﻰا‬
‫َىﻓ‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ِﻓ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
َ
‫ِر‬
‫ﺪ‬
‫ﻘ‬
ْ
‫ْﻧ‬
َ
‫َﻦ‬
‫ْﻟ‬
‫َن‬
‫ﱠا‬
‫َﻦ‬
‫َﻈ‬
‫ًﻓ‬
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
‫ﺎﺿ‬
ِ
‫ﻐ‬
َ
‫َﻣ‬
ُ
‫َﺐ‬
‫ھ‬
‫ْذ‬
َ
‫ذ‬
‫ِا‬
ِ
‫ﻮن‬
‫ﻨ‬
‫ﱡ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫َذ‬
َ
‫و‬
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻨ‬
ِ
‫ﻣ‬
ِ
‫ُﺆ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ْﺠ‬
‫ﻨ‬
‫َﻧ‬
ُ
‫ِﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺬ‬
‫َﻛ‬
َ
‫ﱢو‬
‫ﻢ‬
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ُﻣ‬
‫ه‬
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫َﺠ‬
‫ﱠ‬
‫َﻧ‬
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﺒ‬
ْ
‫َﺠ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﺎﺳ‬
ْ
‫َﻓ‬
َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻟﻈ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
Okunuş
u: "Ve zennûni iz zehebe muğâż
iben fezenne en len nekdire ‘eleyhi fenâdâ
fi'z-zulumâti en la ilâhe illâ ente sub-haneke innî kuntu mine'z-zalimîn. Festecebna
lehu ve necceynahu mine'l-ğemmi ve kezalike nunci'l-mu'minîn."[38]
İ
kinci rekâtta Fatiha'dan sonra sure yerine ş
u ayet okunur:
‫ِﻰ‬
‫ٍﻓ‬
‫ﺔ‬
‫ﺒ‬
‫ﱠ‬
‫َﺣ‬
َ
‫َﻻ‬
‫ﺎو‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﱠﯾ‬
َ
‫ِﻻ‬
‫ٍا‬
‫ﺔ‬
‫ﻗ‬
َ
‫ر‬
َ
‫ْو‬
َ
‫ِﻦ‬
‫ُﻣ‬
‫ُﻂ‬
‫ﻘ‬
‫َﺴ‬
ْ
‫ﺎﺗ‬
‫َﻣ‬
َ
‫ِو‬
‫ْﺮ‬
‫َﺤ‬
‫ﺒ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱢو‬
َ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ِﻰا‬
‫ﺎﻓ‬
‫ُﻣ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﯾ‬
َ
‫َو‬
‫ﻮ‬
‫ﱠھ‬
ُ
‫ِﻻ‬
‫ﺎا‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﯾ‬
َ
‫ِﻻ‬
‫ْﺐ‬
‫ﯿ‬
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ـﺢ‬
‫ﺗ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻔ‬
َ
‫ُﻣ‬
َ
‫ه‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﻨ‬
ْ
‫َﻋ‬
ِ
‫و‬
‫ﯿﻦ‬
ٍ
‫ﺒ‬
ِ
‫ٍﻣ‬
ُ
‫ﺎب‬
‫ﺘ‬
َ
‫ِﻰﻛ‬
ِ
‫ﱠﻓ‬
‫ِﻻ‬
‫ٍا‬
‫ِﺲ‬
‫ﺑ‬
‫ﺎ‬
‫َﯾ‬
َ
‫َﻻ‬
‫ٍو‬
‫ْﺐ‬
‫َﻃ‬
‫َر‬
‫َﻻ‬
‫ِو‬
‫ْض‬
‫َر‬
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﺎت‬
ِ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻇ‬
ُ
Okunuş
u: "Ve ‘indehu mefatih-ul ğeybi la ye‘'lemuha illa huve ve ye‘'lemu ma fi'lberri ve'l-behri ve ma teskuţ
u min vereketin illa ye‘'lemuha vela hebbetin fî
zulumat'il-erżi vela reţ
bin vela yâbisin illa fî kitabin mubîn."[39]
Kunutta da ş
u dua okunur:
‫ا‬
‫ﺬ‬
َ
‫اوﻛ‬
َ
‫ﺬ‬
َ
‫ِﻰﻛ‬
َ
‫َﺑ‬
‫َﻞ‬
‫ﻌ‬
‫ﻔ‬
ْ
‫ْﺗ‬
َ
‫َن‬
‫َا‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﱢﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ُﺼ‬
َ
‫ْﺗ‬
‫َن‬
‫َا‬
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ﱠا‬
َ
‫ِﻻ‬
‫ﺎا‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﯾ‬
َ
‫ِﻰﻻ‬
‫ﺘ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠ‬
‫ِا‬
‫ْﺐ‬
‫ﯿ‬
‫ﻐ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫ـﺢ‬
‫ﺗ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺑ‬
ِ
‫ُﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺄ‬
َ
‫َﺳ‬
ْ
‫ا‬
‫ﱢﻰ‬
‫ﻧ‬
‫ﱠا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
109
Okunuş
u: "Ellahumme innî es'eluke bimefatih'il-ğeybilletî la ye‘'lemuha illa ente, en
tuselliye ‘ela Muhemmedin ve âl-i Mu-hemmedin ve en tef'‘ele bî keza ve keza."[40]
Duanı
n sonunda yer alan ve "ş
u ve ş
u" anlamı
na gelen "keza ve keza" kelimeleri
yerine hacetler istenir ve sonra ş
u dua okunur:
‫ِﻰ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﺘ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫َﻀ‬
َ
‫ﺎﻗ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﻟ‬
َ
‫م‬
‫ﱠﻼ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
ُ
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
َ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ٍﻋ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱢﻣ‬
‫َﻖ‬
‫ِﺤ‬
‫ﺑ‬
‫ُﻚ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ﺄ‬
‫َﺳ‬
ْ
‫ﺄ‬
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﺎﺟ‬
َ
‫ُﺣ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ِﻰﺗ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ﻠ‬
ِ
‫َﻰﻃ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ِر‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﻘ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﱡﻧ‬
ِ
‫ِﻰ‬
‫ﻟ‬
‫َو‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
Okunuş
u: "Ellahumme ente veliyyu ni‘'metî ve'l-kâdiru ‘ela ţ
elibetî, te‘'lemu hâcetî
fees'eluke bihekki Muhemmedin ve âl-i Muhemmedin ‘eleyhi ve ‘eleyhim'us-selâm,
lemma keżeyteha lî."[41]
KIBLE HÜKÜMLERİ
776- Mekke-i Muazzama'da bulunan Kâbe evi, kı
bledir. Namaz tam olarak ona doğru
kı
lı
nmalı
dı
r. Ama, uzakta bulunan kimse, "kı
bleye doğru namaz kı
lı
yor" denecek
ş
ekilde olursa yeterlidir. Yine, hayvanı
n baş
ı
nı
n kesilmesi gibi kı
bleye doğru
yapı
lmasıgereken iş
lerde de "kı
bleye doğru yapı
lı
yor" denilmesi yeterlidir.
777- Farz namazı
nıayakta kı
lan kimse, kı
bleye doğru durmuşdenilecek ş
ekilde
durmalı
dı
r; dizlerinin ve ayak uçları
nı
n da kı
bleye doğru olmasıgerekmez.
778- Oturarak namaz kı
lmasıgereken kimse, normal ş
ekilde oturamaz ve oturduğu
zaman ayakları
nı
n altı
nıyere koyarsa, namaz sı
rası
nda yüz, göğüs ve karnıkı
bleye
doğ
ru olmalı
dı
r. Ayakları
nı
n dizden topuğa kadar olan kı
smı
nı
n kı
bleye doğru olması
gerekmez.
779- Oturarak namaz kı
lamayan kimse, namazda be-deninin ön kı
smıkı
bleye doğru
olacak ş
ekilde sağyanıüzerinde uzanmalı
dı
r. Eğer mümkün olmazsa, bedeninin ön
kı
smıkı
bleye doğ
ru olacak ş
ekilde sol yanıüzerinde uzan-malı
dı
r. Eğer bunu da
yapamazsa, ayakları
nı
n altıkı
bleye doğru gelecek ş
ekilde sı
rt üstü yatmalı
dı
r.
780- İ
htiyat namazı
, unutulmuşsecde ve teş
ehhüt kı
bleye doğru yapı
lmalı
dı
r. Sehiv
secdesinde de kı
bleye doğru yönelmek, müstehap ihtiyat gereğidir.
781- Yol yürürken ve bir ş
eye binmişolduğu hâlde, müstehap namaz kı
lı
nabilir. Eğer
bu iki durumda müstehap namaz kı
lı
nı
rsa, kı
bleye doğru yönelmek gerekmez.
782- Namaz kı
lmak isteyen kimse, kı
ble yönünü tespit etmek için kı
blenin hangi yön
olduğundan emin oluncaya kadar araş
tı
rmasıgerekir. Hissi belirtilere dayanarak
ş
ahitlik yapan iki adil ş
ahidin sözüne veya bilimsel kurallara dayanarak kı
ble yönünü
tanı
yan ve güvenilir olan kimsenin sözüne göre hareket edebilir. Bunlar mümkün
olmadı
ğıtakdirde Müslümanları
n camilerindeki mihraplardan ve me-zarları
ndan veya
diğer yollardan meydana gelen zanna göre hareket edebilir. Hatta ilmi kurallara
dayanarak kı
ble yönünü tanı
yan kâfir ve fası
k bir kimsenin sözünden kı
ble yönüne
dair zanna ulaş
ı
lı
rsa, yeterlidir.
783- Kı
ble konusunda zanna varan kimse, daha güçlü bir zanna varabilecekse, varmı
ş
olduğu zanna göre hareket edemez. Örneğin, ev sahibinin sözünden kı
ble konusunda
110
zanna varan bir misafir bir baş
ka yolla daha güçlü bir zanna varabilecekse, onun
sözüne göre hareket edemez.
784- Kı
ble yönünü bulmak için bir aracıolmaz veya uğraş
tı
ğıhâlde bir zanna
varamaz ve namaz vakti de müsait olursa, dört tarafa dört namaz kı
lmalı
dı
r. Eğer dört
namaza yetecek kadar vakit yoksa, vaktin yettiği miktarda na-maz kı
lmalı
dı
r.
Örneğ
in, yalnı
zca bir namaza yetecek kadar vakit varsa, istediği herhangi tarafa, bir
namaz kı
lma-lı
dı
r. Elbette kı
ldı
ğınamazlardan birinin kı
bleye doğru olduğuna veya
eğri olsa da kı
blenin sağveya sol tarafı
na denk gelmediğ
inden emin olacak ş
ekilde
kı
lmalı
dı
r.
785- Kı
blenin, iki yönden biri olduğ
undan emin olur veya bu hususta zannıolursa, her
iki yöne doğ
ru namaz kı
lmalı
dı
r. Ama müstehap ihtiyat gereği zannıolduğu takdirde,
dört tarafa namaz kı
lmalı
dı
r.
786- Birkaç yöne doğru namaz kı
lmasıgereken kimse, öğle ve ikindi veya akş
am ve
yatsınamazları
nıkı
lmak istediğinde, ilk namazıkı
lı
nmasıgereken yönlere doğru
kı
lması
, daha sonra ikinci namazıkı
lmaya baş
lamasıdaha iyidir.
787- Kı
blenin hangi taraf olduğ
undan emin olmayan kimse, namaz dı
ş
ı
nda kı
bleye
doğ
ru yapı
lmasıgereken örneğ
in hayvanıkesmek gibi bir iş
i yapmak istediğinde,
kendi zannı
na göre hareket etmelidir. Eğer zanna varmak mümkün değilse, hangi
tarafa doğru yapı
lı
rsa yapı
lsı
n sahihtir.
NAMAZDA BEDENİÖRTMEK
788- Erkek namazda, kimse görmese bile avret yerini örtmelidir. Hatta göbekten
dizlerine kadar örtmesi, daha iyidir.
789- Kadı
n namazda, saçıve baş
ıda dâhil olmak üzere bütün bedenini örtmelidir.
Ama, yüzün abdestte yı
kanan miktarı
nı
, bileklere kadar ellerini ve ayakları
nı
topuklara kadar örtmesi gerekmez. Ama, örtülmesi gereken miktarıörttüğünden emin
olmasıiçin yüzün etrafı
ndan bir miktarı
nı
, bilek ve topuklardan bir miktar aş
ağı
sı
nıda
örtmelidir.
790- Kazaya kalmı
şsecde veya teş
ehhüt hatta farz ihtiyat gereği sehiv secdesi yerine
getirilirken, namazdaki gibi örtülmesi gereken yerlerin örtülmesi gerekir.
791- Namazda bilerek avret yeri örtülmezse, namaz batı
l olur. Hatta hükmü bilmemek
yüzünden de olsa farz ihtiyat gereği, namaz iade edilmelidir.
792- Namaz kı
lı
nı
rken avret yerinin açı
ldı
ğıfark edilirse, örtülmesi gerekir. Bunu
yapmak uzun sürecekse, farz ihtiyat gereği namaz bitirilmeli ve iade edilmelidir. Ama
eğer namazdan sonra, avret yerinin namazda açı
ldı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz
sahihtir.
793- Ayaktayken elbise, avret yerini örter; ancak rükû ve secde gibi durumlarda
örteceği belli olmazsa, açı
ldı
ğ
ıtakdirde herhangi bir ş
eyle avret yeri örtülürse, namaz
sahihtir. Ama müstehap ihtiyat gereği, öyle bir elbiseyle namaz kı
lı
nmamalı
dı
r.
111
794- İ
nsan, namazda kendisini ot ve ağaç yaprağ
ı
yla örtebilir. Ama müstehap ihtiyat
gereği, baş
ka hiçbir ş
ey bulunmadı
ğızaman bunlarla örtünmelidir.
795- Namazda örtünmek için çamurdan baş
ka bir ş
ey bulunmazsa, çamur örtü
olmadı
ğı
ndan çı
plak olarak namaz kı
lı
nabilir.
796- Namazda örtünecek hiçbir ş
ey bulamaz; ancak bulabileceğine ihtimal verirse,
farz ihtiyat gereği namazıgeciktirmelidir. Eğer bir ş
ey bulamadı
ysa, vaktin sonunda
vazifesine uygun olarak namaz kı
lar.
797- Avret yerini örtecek bir ş
ey hatta ağaç yaprağıve ot bulamayan ve namaz
vaktinin sonuna kadar da örtecek bir ş
ey bulabileceğine ihtimal vermeyen kimse,
namaz kı
lmak istediğinde onu nâmahrem gördüğü takdirde, oturarak avret yerini
bacakları
yla örtüp namaz kı
lmalı
dı
r. Eğ
er baş
ka kimse onu görmüyorsa, ayakta namaz
kı
lar, ön tarafı
nıeliyle örter ve her iki durumda da rükû ve secdeyi iş
aretle yerine
getirir ve secde için baş
ı
nıbir miktar aş
ağ
ıeğer.
NAMAZ KILANIN ELBİ
SESİ
YLE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
798- Namaz kı
lanı
n elbisesiyle ilgili olarak altıtane ş
art vardı
r.
1) Temiz olmalı
.
2) Mubah (=gasp edilmemiş) olmalı
.
3) Lâş
e hayvanı
n parçası
ndan yapı
lmamalı
.
4) Yenmeyen hayvanı
n parçası
ndan yapı
lmamalı
.
5-6) Namaz kı
lan, erkek ise, elbisesi halis ipek ve altı
n iş
lemeli olmamalı
dı
r.
Bu ş
artlarla ilgili ayrı
ntı
lıaçı
klamalara, ilerideki hükümlerde değinilecektir.
1. Şart:
799- Namaz kı
lanı
n elbisesi temiz olmalı
dı
r. Bilerek necis beden veya elbiseyle
kı
lı
nan namaz, batı
l olur.
800- Necis elbise ve bedenle kı
lı
nan namazı
n batı
l olduğunu bilmez ve bu hükmü
öğ
renmemekte geçerli özrü bulunmaz ve bu yüzden necis elbise veya bedenle namaz
kı
larsa, namazıbatı
ldı
r.
801- Geçerli özrü bulunmaksı
zı
nş
er'î hükmü bilmemek yüzünden, necis olan bir
ş
eyin örneğin necis yiyen devenin terinin necis olduğu bilinmez ve onunla namaz
kı
lı
nı
rsa, namaz batı
l olur.
802- Beden veya elbisenin necis olduğu bilinmez; ancak namazdan sonra anlaş
ı
lı
rsa,
kı
lı
nan namaz sahihtir. Ama müstehap ihtiyat gereği, vakit olduğ
u durumda, namaz
iade edilmelidir.
803- Beden veya elbisenin necis olduğu unutulur; ancak namazda veya namazdan
sonra farkı
na varı
lı
rsa, namaz iade edilmelidir. Eğer vakit geçmiş
se, kaza edilmelidir.
112
804- Vakit müsait iken namaza baş
layan kimse, namazda beden veya elbisesi necis
olur; ancak namazı
n herhangi bir cüz'ünü necasetli olarak okumadan önce bunu fark
ederse ya da beden veya elbisesinin necis olduğunu anlar; ancak o vakitte mi yoksa
daha önce mi necis olduğundan ş
üpheye düş
erse, beden veya elbisesini yı
kamasıya
da elbisesini çı
karmasıveya değiş
tirmesi, namazı
n bozulması
na sebep olmayacaksa,
namaz hâlinde beden veya elbisesini yı
kamalıya da elbisesini değiş
tirmeli ya da avret
yerini baş
ka bir ş
ey örtmüşolursa, elbiseyi çı
karmalı
dı
r. Ama, eğer beden veya
elbisesini yı
kamasıya da değiş
tirmesi veya çı
karmasınamazı
n bozulması
na sebep
olacak veya elbisesini çı
kardı
ğı
nda çı
plak kalacaksa, namazıboz-malı
, temiz beden ve
elbiseyle namaz kı
lmalı
dı
r.
805- Vakit darlı
ğı
nda namaza baş
layan kimse, namazda elbisesi necis olur ve namazı
oş
ekilde kı
lmadan elbisesinin necis olduğ
unu anlar veya elbisesinin necis ol-duğunu
anlar ancak o vakit mi yoksa önceden mi necis olduğundan ş
üpheye düş
erse, elbiseyi
yı
kamak, değiş
tirmek veya çı
karmak namazıbozmayacak olursa, elbiseyi yı
kamalı
veya değiş
tirmeli ya da avret yerini bir baş
ka ş
ey örtmüş
se, elbisesini çı
kararak
namazıbitirmelidir. A-ma, üzerinde avret yerini örten bir baş
ka ş
ey bulunmaz,
elbiseyi de yı
kayamaz veya değiş
tiremezse, elbiseyi çı
karı
p çı
plaklar için açı
klanan
hükümlere göre namazıbitirmelidir. Ama, elbiseyi yı
kayacak veya değiş
tirecek
olursa, namazıbozulur, soğuk ve benzeri bir ş
ey yüzünden de elbiseyi çı
karamazsa, o
ş
ekilde namazıbitirmesi gerekir ve namazısahihtir.
806- Vakit darken namaza baş
layan kimsenin namazda bedeni necis olur ve necisli
olarak namazı
n herhangi bir cüz'ünü kı
lmadan necis olduğunu anlar veya bedeninin
ne-cis olduğ
unu anlar; ancak o vakit mi, yoksa önceden mi necis olduğundan ş
üpheye
düş
erse, bedeni yı
kamasınamazı
n bozulması
na sebep olmazsa yı
kamalı
dı
r; eğer
namazı
n bozulması
na sebep olacaksa, o ş
ekilde namazıbitirmesi gerekir ve namazı
sahihtir.
807- Beden veya elbisesinin temiz olduğundan ş
üpheye düş
en kimse, namaz kı
lar ve
namazdan sonra beden veya elbisesinin necis olduğunu anlarsa, namazısahihtir.
808- Elbisesini yı
kar ve temizlendiğ
inden emin olur ve onunla namaz kı
lar; ancak
namazdan sonra temizlenmemişolduğunu anlarsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
809- Beden veya elbisede kan görülür ve kesinlikle necis kanlardan olmadı
ğıörneğin,
sivri sinek kanıolduğu bilinir; ancak namazdan sonra kendisiyle namaz kı
lı
nmayan
kanlardan olduğu anlaş
ı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
810- Elbise veya bedende bulunan kanı
n, namazıboz-mayan necis kanlardan örneğin,
çı
ban ve yara kanıolduğundan emin olunur [ve öylece namaz kı
lı
nı
r]; ancak
namazdan sonra namazıbozan kanlardan olduğu anlaş
ı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
811- Bir ş
eyin necis olduğu unutularak ı
slak beden veya elbise ona değdirilir ve
öylece namaz kı
lı
nı
r ve namazdan sonra hatı
rlanı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir. Ama,
eğer beden ı
slakken necis olduğu unutulan bir ş
eye değer ve ne-cis olan yer
yı
kanmadan gusledilir ve öylece namaz kı
lı
nı
rsa, alı
nan gusül ve kı
lı
nan namaz batı
l
olur. Yine herhangi bir abdest organıı
slak iken necis olduğu unutulan bir ş
eye
113
dokundurulur ve ora yı
kanmadan önce abdest alı
nı
p namaz kı
lı
nı
rsa, alı
nan abdest ve
kı
lı
nan namaz batı
l olur.
812- Bir tek elbisesi olan kimsenin beden ve elbisesi necis olur ve yalnı
zca onlardan
birini yı
kamaya yetecek kadar suyu bulunursa, elbisesini çı
karı
p bedenini yı
kamalıve
namazıda çı
plaklar için açı
klanan hükümlere göre yerine getirmelidir. Ama havanı
n
soğuk olması
ndan veya diğ
er bir özürden dolayıelbisesini çı
karamadı
ğ
ıtakdirde, her
iki necaset derece açı
sı
ndan eş
it olur ise, meselâ, her ikisi de idrar veya kan olur
veyahut bedenin necaseti örneğin iki kez yı
kanmayla pak olan idrar gibi galiz ve
ş
iddetli necaset olursa, farz ihtiyat gereği beden yı
kanmalı
dı
r. Eğer elbisenin necaseti
daha çok veya daha ş
iddetli olursa, elbise veya bedenden hangisini isterse, yı
kayabilir.
813- Necis elbiseden baş
ka elbisesi olmayan kimse, vakit dar olur veya [vakit dar
olmaz ancak] temiz elbise bulabileceğine ihtimal vermez, havanı
n soğuk olması
ndan
veya baş
ka bir özürden dolayıelbisesini çı
karamazsa, aynıelbiseyle namaz kı
lmalı
dı
r
ve bu ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir. Ama elbisesini çı
karabilirse, namazıçı
plaklar
için açı
klanan hükümlere göre kı
lmasıgerekir.
814- İ
ki tane elbisesi olan kimse, onlardan birinin necis olduğunu bilir; ancak
hangisinin necis olduğ
unu bilmez ve her ikisini de yı
kayamazsa, eğ
er vakit müsait
olursa, her iki elbiseyle namaz kı
lmasıgerekir. Meselâ, öğle ve ikindi namazıkı
lmak
isterse, elbiselerin her birisi ile bir öğ
le ve bir ikindi namazıkı
lmasıgerekir. Ama,
vakit dar ise, çı
plaklarla ilgili olarak açı
klanan ş
ekilde namaz kı
lmasıve farz ihtiyat
gereği namazı
, temiz elbiseyle kaza etmesi gerekir.
2. Şart:
815- Namaz kı
lanı
n elbisesi, mubah olmalı
dı
r. Gasp edilmişelbise giymenin haram
olduğunu bilen kimse, bilerek gasp edilmişelbiseyle veya ipi, düğmesi veya baş
ka bir
ş
eyi gasp edilmişolan elbiseyle namaz kı
larsa, farz ihtiyat gereği kı
ldı
ğınamazı
, gasp
edilmemişbir elbiseyle iade etmelidir.
816- Gasp edilmişelbise giymenin haram olduğunu bilen ancak, namazıbatı
l ettiğ
ini
bilmeyen kimse, bilerek gasp edilmişelbiseyle namaz kı
larsa, kı
ldı
ğ
ınamazıgasp
edilmemişelbiseyle iade etmelidir.
817- Elbisesinin gasp edilmişolduğ
unu bilmeyen veya unutan kimse, o elbiseyle
namaz kı
larsa, namazısahihtir. Ama kendisi onu gasbetmişolur ve onunla namaz
kı
larsa, farz ihtiyat gereği namazıiade etmelidir.
818- Elbisesinin gasp edilmişolduğ
unu bilmeyen veya unutan kimse, namazda
farkı
na varı
rsa, eğ
er üzerinde avret yerini örten baş
ka bir ş
ey olur, çabucak veya
namazı
n mu-valatı
nı(=peşpeş
e olması
nı
) bozmadan elbiseyi çı
karabilecekse,
çı
karmalı
dı
r ve namazısahihtir. Eğer üzerinde avret yerini örten baş
ka bir ş
ey olmaz
veya gasp edilmişelbiseyi derhal çı
karamaz ya da çı
kardı
ğı
nda namaz fiillerinin peş
peş
e olmasıbozulursa, hatta bir rekâtlı
k vakti bile olsa, namazıbozmalıve gasp
edilmemişelbiseyle namaz kı
lmalı
dı
r. Eğer bu kadar vakti de olmazsa, namaz hâlinde
elbisesini çı
karmalıve çı
plaklar için açı
klanan hükümlere göre namazı
nıbitirmelidir.
819- Canı
nıkorumak veya örneğin gasp edilmişelbisenin çalı
nması
nıönlemek için,
gasp edilmişelbiseyle namaz kı
lan kimsenin kı
ldı
ğınamaz sahihtir.
114
820- Bizzat zekât veya humusu verilmemişparayla satı
n alı
nan elbiseyle kı
lı
nan
namaz batı
ldı
r. Yine belli para değil de herhangi bir para karş
ı
lı
ğıalı
nı
r ancak
muamele yapı
ldı
ğızaman, humusu veya zekâtıverilmemişparadan ödenmesi
kastedilirse, aynıhüküm geçerlidir.
3. Şart:
821- Namaz kı
lanı
n elbisesi, akı
cıkanıolan yani damarıkesildiğinde kanısı
çrayan
ölü hayvanı
n parçaları
ndan olmamalı
dı
r. Hatta farz ihtiyat gereği, balı
k gibi akı
cıkanı
olmayan ölü hayvandan yapı
lan elbiseyle de namaz kı
lı
nmamalı
dı
r.
822- Farz ihtiyat gereği, namaz kı
lanı
n üzerinde, elbisesi bile olmasa, ölü hayvanı
n et
ve derisi gibi canıolan kı
sı
mları
ndan bir ş
ey bulunmamalı
dı
r.
823- Eti yenen ölü hayvanı
n yün ve kı
lıgibi canıolmayan kı
sı
mları
ndan bir ş
ey
namaz kı
lanı
n üzerinde olur veya onlardan yapı
lmı
şelbiseyle namaz kı
lı
nı
rsa, namaz
sahihtir.
4. Şart:
824- Namaz kı
lanı
n elbisesi, eti yenmeyen hayvandan yapı
lmamalı
dı
r. Namaz kı
lanı
n
üzerinde ondan bir kı
l bile olsa, namaz batı
l olur.
825- Kedi gibi eti yenmeyen bir hayvanı
n salyası
, sümüğü veya baş
ka bir rutubeti
namaz kı
lanı
n beden veya elbisesinde olursa, ı
slak olduğu takdirde namaz batı
ldı
r;
eğer kurur ve kendisi de giderilirse, namaz sahihtir.
826- Namaz kı
lanı
n bedeninde veya elbisesinde insan saçı
nı
n, terinin veya
tükürüğünün bulunması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Eğer namaz kı
lanı
n yanı
nda inci, mum
ve bal olursa, yine aynıhüküm geçerlidir.
827- İ
ster Müslüman memlekette yapı
lsı
n, ister Müslüman olmayan memlekette, eti
yenen veya eti yenmeyen hayvandan yapı
ldı
ğ
ıkonusunda ş
üpheye düş
ülen elbiseyle
namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
828- Hayvandan olduğ
una ihtimal verilen sedef düğme ve benzeriyle namaz kı
lmanı
n
sakı
ncasıyoktur. Eğer sedef olduğu bilinir; ancak sedefte et olmadı
ğı
na ihtimal
verilirse, onunla namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
829- Sincap ve as postuyla namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
830- Eti yenmeyen bir hayvandan olduğu bilinmeyen bir elbiseyle namaz kı
lmak
sahihtir. Ama eğer unutularak kı
lı
nı
rsa, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir.
5. Şart:
831- Erkekler için altı
n dokumalıelbise giymek haramdı
r ve bu elbiseyle kı
lı
nan
namaz batı
ldı
r. Ama kadı
nı
n, namazda ve namaz dı
ş
ı
nda altı
n dokumalıelbise
giymesinin sakı
ncasıyoktur.
832- Erkeğin altı
n ziynet kullanmasıörneğin, boynuna altı
n zincir, parmağı
na altı
n
yüzük, koluna altı
n saat takması
, haramdı
r ve onunla kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Farz
115
ihtiyat gereği, altı
n gözlük kullanmaktan da sakı
nı
lmalı
dı
r. A-ma kadı
nı
n namazda ve
namaz dı
ş
ı
nda altı
nıziynet olarak kullanmasısakı
ncası
zdı
r.
833- Yüzük veya elbisesinin altı
ndan olduğ
unu bilmeyen veya unutan ve onunla
namaz kı
lan erkeğin kı
ldı
ğına-maz sahihtir.
[6. Şart:]
834- Namaz kı
lan erkeğin elbisesi saf ipek kumaş
tan olmamalı
dı
r. Namaz dı
ş
ı
nda da
erkeğin bu tür elbise giymesi haramdı
r. Farz ihtiyat gereği, takke ve kemer gibi tek
baş
ı
na avret yerini örtmeyecek kadar küçük olan ş
eyler de halis ipekten olmamalı
dı
r.
835- Erkeğin, astarı
nı
n hepsi veya bir kı
smısaf ipekten olan elbiseyi giymesi
haramdı
r ve onunla kı
lı
nan namaz batı
ldı
r.
836- Saf ipekten mi, yoksa baş
ka kumaş
tan mıolduğu bilinmeyen elbiseyi giymenin
sakı
ncasıyoktur ve onunla kı
lı
nan namaz sahihtir.
837- İ
pek mendil veya benzeri bir ş
eyin erkeğin ce-binde olması
nı
n sakı
ncasıyoktur
ve namazıda batı
l et-mez.
838- Kadı
nı
n namazda veya namaz dı
ş
ı
nda ipek elbise giymesinin sakı
ncasıyoktur.
[ELBİ
SE VE ŞARTLARIYLA İ
LGİ
LİDİ
ĞER HÜKÜMLER]
839- Çaresizlik hâlinde, gasp edilmiş
, saf ipek kumaş
tan yapı
lmı
ş
, altı
n dokumalıve
ölü hayvandan yapı
lmı
şelbiseyi giymenin sakı
ncasıyoktur. Baş
ka elbisesi olmayan
kimse, elbise giymek zorunda olursa, vaktin sonuna kadar da bu durumu devam
ederse, bu elbiselerle namaz kı
labilir.
840- Gasp edilmişve ölü hayvandan yapı
lmı
şelbiseden baş
ka elbisesi olmayan ancak
elbise giymek zorunda bulunmayan kimse, çı
plakları
n kı
ldı
ğ
ış
ekilde namaz
kı
lmalı
dı
r.
841- Eti yenmeyen hayvandan yapı
lan elbiseden baş
ka elbisesi olmayan ve elbise
giymek zorunda bulunan kimse, o elbiseyle namaz kı
labilir. Eğer elbise giymek
zorunda kalmazsa, çı
plakları
n kı
ldı
ğış
ekilde namaz kı
lmalı
dı
r ve farz ihtiyat gereği
bir namaz da o elbiseyle kı
lmalı
dı
r.
842- Erkeğin saf ipek veya altı
n dokumalıelbiseden baş
ka elbisesi bulunmaz ve elbise
giymek zorunda da olmazsa, çı
plakları
n kı
ldı
ğış
ekilde namaz kı
lmalı
dı
r.
843- Namazda avret yerini örtecek bir ş
eyi bulunmayana kiralayarak veya satı
n alarak
bile olsa böyle bir ş
eyi hazı
rlamasıfarzdı
r. Ama onu hazı
rlamak, gücünün ötesinde bir
parayıgerektirirse veya parayıelbiseye harcadı
ğıtakdirde durumuna zarar verecek ve
onu etkileyecek olursa, çı
plakları
n kı
ldı
ğış
ekilde, namaz kı
lmasıgerekir.
844- Elbisesi olmayan kimseye, baş
ka birisi elbise bağı
ş
lar veya ödünç verirse,
verilen ş
eyi kabul etmek onun için meş
akkatli olmadı
ğıtakdirde, kabul etmesi
gerekir. Hatta ödünç veya bağı
ştalebinde bulunmak onun için zor olmazsa, elbisesi
olan kimseden ödünç veya bağı
şistemelidir.
116
845- Farz ihtiyat gereği insan, dikimi, rengi veya kumaş
ıaçı
sı
ndan giymek isteyenin
durumuna uygun olmayan ş
öhret elbisesini giymekten sakı
nmalı
dı
r. Ama o elbiseyle
namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
846- Farz ihtiyat gereği erkek, kadı
n elbisesi ve kadı
n da erkek elbisesi giymemelidir.
Ama o elbiseyle namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
847- Yatarak namaz kı
lmasıgereken kimse, eğer çı
plak olur, yorgan veya yatağınecis
veya halis ipek veya eti yenmeyen hayvanı
n parçaları
ndan yapı
lmı
şolursa, farz ihtiyat
gereği namazda bunlarla örtünmemelidir.
NAMAZDA BEDEN VE ELBİ
SENİ
N TEMİ
Z OLMASI GEREKMEYEN
DURUMLAR
848- İ
leride ayrı
ntı
larıaçı
klanacak ş
u üç durumda, ne-cis beden veya elbiseyle kı
lı
nan
namaz sahihtir:
1) Bedende bulunan yara, cerahat veya çı
ban vası
tası
yla elbisesi veya bedeni kana
bulaş
ı
rsa.
2) Beden veya elbisesi bir dirhemden [yaklaş
ı
k iş
aret parmağı
nı
n bir boğumundan]
daha az kana bulaş
mı
şolursa.
3) Necis elbise veya bedenle namaz kı
lmaya mecbur kalı
rsa.
Şu iki durumda da yalnı
zca necis elbiseyle kı
lı
nan namaz sahihtir:
1) Çorap ve takke gibi küçük elbiseleri necis olursa.
2) Çocuğa bakan bir kadı
nı
n elbisesi necis olursa.
Bu beşdurumla ilgili ayrı
ntı
lar sonraki hükümlerde açı
klanacaktı
r.
849- Namaz kı
lanı
n bedeninde veya elbisesinde yara, cerahat veya çı
ban kanıbulunur
ve beden veya elbiseyi yı
kamak ya da elbiseyi değiş
tirmek halkı
n çoğu için veya
sadece o kimse için zor olursa, yara, cerahat veya çı
ban iyileş
medikçe, o kanla namaz
kı
labilir. Yine kanla gelen pislik veya yara üzerine konulan ilaç necis olur ve elbise ve
bedenine bulaş
ı
rsa, aynıhüküm geçerlidir.
850- Çabuk iyileş
en ve yı
kanmasıkolay olan yara ve kesikten gelen kan, namaz
kı
lanı
n elbise veya organı
nda bulunursa, onunla kı
lı
nan namaz batı
ldı
r.
851- Elbise veya bedenin yaraya uzak olan bir yeri, yaranı
n rutubetiyle necis olursa,
onunla namaz kı
lmak caiz değildir. Ama eğer normalde elbise veya bedenden rutubete
bulaş
an miktarıo rutubetle necis olursa, onunla namaz kı
l-manı
n sakı
ncasıyoktur.
852- Ağı
z, burun ve benzeri organı
n içinde bulunan yaradan gelen kan, beden veya
elbiseye bulaş
ı
rsa, farz ihtiyat gereği onunla namaz kı
lı
nmamalı
dı
r. Ama memeleri
içerde bile olsa basur kanı
yla namaz kı
lı
nı
r.
117
853- Bedeninde yara olan bir kimse, beden veya elbisesinde kan görür ve yaranı
n kanı
mı
, yoksa baş
ka bir kan mıolduğunu bilmezse, onunla namaz kı
lması
nı
n sakı
ncası
yoktur.
854- Bedende birkaç yara olur ve bir tek yara hesap edilecek ş
ekilde birbirlerine yakı
n
olurlarsa, hepsi iyileş
medikçe, onları
n kanı
yla namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ama
her biri tek baş
ı
na bir yara sayı
lacak kadar birbirlerinden uzak olurlarsa, hangisi
iyileş
irse, namaz kı
lmak için o yaradan elbise veya bedene bulaş
an kan yı
kanmalı
dı
r.
855- Namaz kı
lanı
n beden veya elbisesinde iğne ucu kadar hayı
z (=âdet) veya nifas
(=lohusalı
k) kanıbulunursa, namaz batı
l olur. Farz ihtiyat gereği, istihaze kanıda
olmamalı
dı
r. Ama insanı
n kanı
, eti yenen hayvanı
n, köpeğin, domuzun, kâfirin, ölü
hayvanı
n ve eti yenmeyen hayvanı
n kanınamaz kı
lanı
n beden veya elbisesinin bir kaç
yerinde olsa da, üst üste bir dirhemden [iş
aret parmağı
nı
n bir boğumundan] az
olduklarıtakdirde, onunla namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ancak köpek, kâfir, ölü
hayvan ve eti yenmeyen hayvanı
n kanı
ndan sakı
nmak, müstehap ihtiyattı
r.
856- Astarsı
z elbiseye dökülüp arkası
ndan çı
kan kan, bir kan olarak hesap edilir; ama
onun arkası
na ayrıbir kan değmiş
se, farz ihtiyat gereği her birini ayrıhesap etmek
gerekir. O hâlde elbisenin yüzü ve arkası
ndaki kan üst üste dirhemden [iş
aret
parmağ
ı
nı
n bir boğ
umundan] daha az olursa, onunla namaz sahihtir; eğer fazla olursa,
namaz batı
ldı
r.
857- Kan, astarlıelbisenin üstüne dökülür ve astarı
na da ulaş
ı
r veya astarı
na dökülür
de elbisenin yüzü de kan olursa, her birini ayrıhesap etmek gerekir. O hâlde elbisenin
üstünde ve astarı
nda olan kan, birlikte dirhemden [iş
aret parmağı
nı
n bir boğumundan]
az olursa, onunla namaz sahihtir; eğer daha fazla olursa, namaz batı
ldı
r.
858- Beden veya elbisede olan kan, dirhemden [iş
aret parmağ
ı
nı
n bir boğumundan] az
olur ve rutubet ona ulaş
ı
rsa, kan ve ona ulaş
an rutubet, dirhem [bir boğum] ölçüsünde
veya daha fazla olduğ
u ve etrafa bulaş
tı
ğıtakdirde, onunla namaz batı
l olur. Hatta kan
ve rutubet, dirhem [bir boğum] kadar olmasa ve etrafa bulaş
masa bile, onunla namaz
kı
lmak sakı
ncalı
dı
r. Eğer rutubet kanla karı
ş
ı
p kaybolursa, namaz sahihtir.
859- Elbise veya beden kanlanmayı
p kana değmek sonucu necis olursa, necis olan
kı
sı
m dirhemden [iş
aret parmağ
ı
nı
n bir boğ
umundan] az bile olsa, onunla namaz kı
lı
nmaz.
860- Elbise veya bedende bulunan kan, dirhemden [iş
aret parmağ
ı
nı
n bir
boğ
umundan] az olur ve baş
ka bir necaset ona değerse, meselâ, bir damla idrar onun
üzerine düş
erse, onunla namaz kı
lmak caiz değildir.
861- Namaz kı
lanı
n takke ve çorap gibi avret yerini örtmeyecek kadar küçük olan
elbiseleri necis olursa, lâş
e ve eti yenmeyen hayvandan yapı
lmadı
ğıtakdirde, onlarla
kı
lı
nan namaz sahihtir ve yine necis yüzükle namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
862- [Farz] ihtiyat gereği, kendisiyle avret yeri örtülebilen necis bir ş
ey, namaz
kı
lanı
n üzerinde olmamalı
dı
r. Ama bu meseleyi bilmeyen kimse, bir müddet bu
ş
ekilde namaz kı
lmı
ş
sa, o namazlarıkaza etmesi gerekmez.
118
863- Çocuk bakı
cı
sıolan bir kadı
nı
n, birden fazla elbisesi olmazsa, eğer yirmi dört
saatte bir defa elbisesini yı
karsa, sonraki güne kadar o elbise çocuğun idrarı
ndan necis olsa bile, aynıelbiseyle namaz kı
labilir. Ama farz ihtiyat gereği, elbisesini yirmi
dört saat içinde hangi namazdan önce necis olmuş
sa, o namaz için yı
kamalı
dı
r. Yine
birden fazla elbisesi olur da onları
n hepsini giymesi gerekiyorsa, bunları
n hepsini
yirmi dört saat içerisinde açı
klandı
ğıüzere bir kere yı
karsa kafidir.
Namaz Kı
lanı
n Elbisesiyle İ
lgili Müstehaplar
864- Namaz kı
lanı
n elbisesiyle ilgili müstehapları
n baş
-lı
calarış
unlardı
r:
1) Baş
a sarı
k takı
p bir ucunu çene altı
ndan geçirmek.
2) Aba giymek.
3) Beyaz elbise giymek.
4) En temiz elbiseler giymek.
5) Güzel koku kullanmak
6) Akik yüzük takmak.
Namaz Kı
lanı
n Elbisesiyle İ
lgili Mekruhlar
865- Namaz kı
lanı
n elbisesiyle ilgili olarak mekruh olan ş
eylerden bazı
larış
öyledir:
1) Siyah veya kirli veyahut dar elbiselerin giyilmesi.
2) İ
çki içen ve necasetten kaçı
nmayan insanı
n elbisesinin giyilmesi.
3) Üzerinde resim bulunan elbiselerin giyilmesi.
4) Elbiselerin düğ
mesinin açı
k olması
.
5) Üzerinde resim bulunan yüzüğün takı
lması
.
NAMAZ KILANIN MEKÂNI
Namaz kı
lı
nan yerle ilgili olarak bir kaç ş
art vardı
r:
1. Şart: Namaz kı
lı
nan yer, mubah olmalı
dı
r.
866- Gasp edilmişbir mülkte kı
lı
nan namaz, halı
, sedir ve benzeri ş
eyler üzerinde bile
olsa, batı
ldı
r. Ama, gasp edilmişçatıve çadı
r altı
nda namaz kı
lmanı
n mahzuru yoktur.
867- Menfaati baş
kası
na ait olan bir mülkte, menfaate sahip olan kimsenin izni
olmaksı
zı
n kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Meselâ, kiralanmı
şbir evde, ev sahibi veya baş
ka
birisinin, evi kiralayan kimsenin izni olmaksı
zı
n kı
ldı
klarınamaz batı
ldı
r. Yine
üzerinde baş
kası
nı
n hakkıbulunan bir mülkte namaz kı
lmanı
n hükmü aynı
dı
r. Meselâ
ölü, malı
nı
n üçte birinin belli bir yere harcanması
nıvasiyet etmiş
se, vasiyet edilen
üçte bir miktar ayrı
lmadı
kça, o mülkte namaz kı
lı
nmaz.
119
868- Camide oturmakta olan bir kimsenin yerini baş
ka birisi gasp eder ve orada
namaz kı
larsa, farz ihtiyat gereği namazı
nıbaş
ka bir yerde iade etmelidir.
869- Gasp edilmişolduğunu bilmediğ
i bir yerde namaz kı
lar ve namazdan sonra, gasp
edilmişolduğunu bilir veya gasp edilmişolduğunu unuttuğu bir yerde namaz kı
ldı
ğ
ı
nı
na-mazdan sonra hatı
rlarsa, namazısahihtir; ancak kendisi gasp etmişolursa, bu
durumda farz ihtiyat gereği namazıbatı
ldı
r.
870- Namaz kı
lı
nan yerin gasp edilmişolduğu bilinir; ama, gasp edilmişyerde kı
lı
nan
namazı
n batı
l olduğu bi-linmez ve orada namaz kı
lı
nı
rsa, namaz batı
l olur.
871- Farz namazıbinek üzerinde kı
lmak zorunda olan bir kimsenin, bindiği hayvan
veya eyeri gasp edilmişolursa, kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Hatta müstehap namaz bile
kı
lı
nsa, yine aynıhüküm geçerlidir.
872- Bir mülkte baş
ka birisiyle ortak olan kimsenin hissesi ayrı
lmamı
ş
sa, ortağı
nı
n
izni olmaksı
zı
n, o mülkte tasarrufta bulunamaz ve namaz kı
lamaz.
873- Bizzat humus ve zekâtıverilmeyen bir parayla satı
n alı
nan mülkte tasarrufta
bulunmak haramdı
r ve onda kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Eğer belli para karş
ı
lı
ğıdeğil de
herhangi bir para karş
ı
lı
ğıalı
nı
r; ancak alı
şzamanıhumus veya zekâtıverilmemiş
maldan ödenmesi kastedilirse, yine aynıhüküm geçerlidir.
874- Mülk sahibi diliyle namaz kı
lmaya izin verdiği hâlde kalben razıolmadı
ğı
bilinirse, o mülkte kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. İ
zin vermediği hâlde, kalben razıolduğu
kesin olarak bilinirse, namaz sahihtir.
875- Humus veya zekât borcu olan bir ölünün mülkünde tasarrufta bulunmak haram
ve orada kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Fakat mezkur borç verilir veyahut ihmalkârlı
k
etmeden vermeye kararlıolurlarsa, sakı
ncasıyoktur.
876- Halka borcu olan bir ölünün mülkünde tasarrufta bulunmak haram ve orada
kı
lı
nan namaz batı
ldı
r. Ama, ö-lüyü kaldı
rmak için normalde yapı
lan cüzi
tasarrufları
n mahzuru yoktur. Yine eğer borcu malı
ndan az olur ve mirasçı
lar da
ihmalkârlı
k etmeden borcunu vermeyi kararlaş
tı
rı
rlarsa, tasarrufta bulunmanı
n
mahzuru yoktur.
877- Ölünün borcu olmaz; ama, mirasçı
lardan bazı
sıo an için hazı
r olmaz veya bulûğ
çağı
na ermemişveyahut deli olursa, o mülkte yapı
lan tasarruf haram ve kı
lı
nan namaz
batı
ldı
r. Ama ölüyü kaldı
rmak için normalde yapı
lan cüzi tasarrufları
n mahzuru
yoktur.
878- Müş
teriler için hazı
rlanmı
şotel, hamam ve benzeri yerlerde namaz kı
lmanı
n
mahzuru yoktur. Ancak, sahibinin razıolacağ
ı
na güven hâsı
l olmazsa, namazı
n sahih
olduğunu söylemek zordur. Ama bu gibi yerlerin dı
ş
ı
nda, ancak mülk sahibi izin
verdiği veya namaz kı
lmak için izin verdiği anlaş
ı
lacak bir söz söylediği takdirde meselâ, mül-künde oturmasıve uyumasıiçin bir kimseye izin verir ve bunlardan,
namaz kı
lmak için de izin verdiği anlaş
ı
lmı
şolursa- namaz kı
lı
nabilir.
120
879- Köyden uzak ve hayvan otlağıolan genişarazilerde, sahibi razıolmasa da namaz
kı
lmak, oturmak ve uyumanı
n sakı
ncasıyoktur. Etrafı
na duvar çekili olmayan ve
köye yakı
n ziraat alanları
nda da onları
n sahibi küçük veya deli de olsa, namaz
kı
lmanı
n, oradan geçmenin ve diğer cüzi tasarrufları
n sakı
ncasıyoktur. Ama,
sahiplerinden birisi razıolmazsa, tasarrufta bulunmak haram ve kı
lı
nan namaz
batı
ldı
r.
2. Şart: Namaz kı
lı
nan yer hareketsiz olmalı
dı
r.
880- Eğer vaktin darlı
ğıveya baş
ka bir sebepten dolayıçaresiz kalı
nı
r da otomobil,
tren ve gemi gibi hareket hâlinde olan bir araçta namaz kı
lı
nı
rsa, mümkün olduğu
kadarı
yla hareket hâlinde bir ş
ey okunmamalıve kı
ble yönünden döndüklerinde, kı
ble
yönüne dönülmelidir.
881- Hareket hâlinde olmayan otomobil, tren, gemi ve benzeri ş
eylerde namaz
kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
882- Buğ
day, arpa ve benzeri ş
eylerin yı
ğı
nlarıüzerinde hareketsiz durmak mümkün
olmadı
ğıiçin, namaz batı
l olur.
883- Rüzgâr, yağmur yağma ihtimali olması
, insan kalabalı
ğ
ıve benzeri ş
eyler
yüzünden namazı
n bitirileceğine güvenilmeyen yerlerde, bitirileceği ümidiyle namaza
baş
lanı
rsa, sakı
ncasıyoktur ve bir engelle karş
ı
laş
ı
lmazsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
Kı
lı
nmasıharam olan yerde, meselâ, yı
kı
lmasıyakı
n olan bir çatıaltı
nda, namaz
kı
lı
nmamalı
dı
r; ama eğer kı
lı
nı
rsa, kı
lı
nan namaz batı
l olmaz. Yine üzerinde
oturulmasıve durulmasıharam olan meselâ, üzerine Allah ismi yazı
lıbir yaygı
üzerinde, namaz kı
lı
nmamalı
dı
r; ama kı
lı
nı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
3. Şart: Çatı
sıalçak olup altı
nda düzgün durulamayan veya rükû ve secde için müsait
olmayan küçük yerde namaz kı
lı
nmamalı
dı
r. Eğer böyle bir yerde namaz kı
lmak
zorunda kalı
nı
rsa, mümkün olduğ
u kadar kı
yam, rükû ve secdeler yerine
getirilmelidir.
884- Edebe riayet edilip Resulullah Efendimizin ve Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (onları
n
hepsine selâm olsun) kabirlerinden ileride namaz kı
lı
nmamalı
dı
r. Namaz kı
lmak
saygı
sı
zlı
k sayı
lı
rsa haram olur; ama namaz batı
l olmaz.
885- Namazda o zatları
n pak türbeleri ile kendisi arası
nda duvar gibi bir ş
eyin olması
sonucu saygı
sı
zlı
k sayı
l-mazsa, kabirden ileride namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
Ama yalnı
zca, mezar üzerine yapı
lan sanduka ve anı
tı
n ve çekilen örtünün fası
la
olması
, yeterli değ
ildir.
4. Şart: Namaz kı
lı
nan yer necis ise, beden veya elbiseye bulaş
acak kadar ı
slak
olmamalı
dı
r. Ama, alnı
n koyulduğu yer necis olursa, kuru bile olsa namaz batı
ldı
r.
Müs-tehap ihtiyat gereği, namaz kı
lı
nan yer asla necis olmamalı
dı
r.
886- Kadı
nı
n erkekten geride durmasıve secde yerinin erkeğin durduğu yerden biraz
geride olması
, müstehap ihtiyattı
r.
121
887- Kadı
n, erkeğ
in hizası
nda veya biraz önde olur ve aynıanda namaza baş
larlarsa,
namazıiade etmeleri, daha iyidir.
888- Kadı
nla erkek arası
nda duvar, perde veya baş
ka bir ş
ey olursa, namazlarısahihtir
ve müstehap ihtiyat gereği iade etmek, artı
k söz konusu değildir.
5. Şart: Namazda alnı
n koyulduğu yer, dizlerin koyulduğu yerden dört kapalıparmak
miktarıaş
ağ
ı
da veya yüksekte olmamalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği, alnı
n yeri ayak
baş
parmağı
nı
n koyulduğu yerden de denilen miktardan aş
ağı
da veya yüksekte
olmamalı
dı
r.
889- Nâmahrem erkek ve kadı
nı
n tenha olarak bir yerde bulunmalarıcaiz değildir ve
orada namaz kı
lmamalarıda ihtiyat gereğidir; ancak kı
ldı
klarıtakdirde, namaz batı
l
olmaz.
890- Saz ve benzeri ş
eylerin çalı
ndı
ğıyerde kı
lı
nan namaz batı
l değildir; ama onları
dinlemek haramdı
r.
891- Kâbe'nin içinde ve damıüzerinde farz namaz kı
l-mak mekruhtur; ama çaresizlik
anı
nda sakı
ncasıyoktur.
892- Kâbe'nin içinde ve damıüzerinde müstehap namaz kı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
Hatta Kâbe'nin içinde her rükne[42] doğru iki rekât namaz kı
lmak müstehaptı
r.
Namaz Kı
lı
nmasıMüstehap Olan Yerler
893- Namazıcamide kı
lmak, mukaddes İ
slâm ş
eriatı
nda çok tavsiye edilmiş
tir.
Mescitlerin en faziletlisi Mes-cid-i Haram'dı
r [Kâbe ile çevresindeki sahadı
r]. Sonra
Mes-cid-i Nebevî'dir. Daha sonra Kûfe Mescid'i, ondan sonra Beyt-ül Mukaddes,
ondan sonra her ş
ehrin büyük mescidi, sonra mahalle mescidi ve mahalle mescidinden
sonra da pazar mescididir.
894- Kadı
nları
n evde, hatta yatak odası
nda ve arkadaki odalarda namaz kı
lmalarıdaha
iyidir. Ama, kendilerini nâ-mahremden tam olarak koruyabilirlerse, camide namaz
kı
l-malarıdaha iyidir.
895- Ehlibeyt İ
mamları
'nı
n (hepsine selâm olsun) haremlerinde namaz kı
lmak
müstehaptı
r; hatta mescitten daha faziletlidir. Hazret-i Emir'ül-Müminin Ali'nin (ona
selâm olsun) mutahhar hareminde kı
lı
nan namaz iki yüz bin namaza bedeldir.
896- Mescide çok gitmek ve cemaati olmayan mescide gitmek müstehaptı
r. Mescidin
komş
usunun, bir özrü olmadı
kça cami dı
ş
ı
nda namaz kı
lmasımekruhtur.
897- Mescide gitmeyen kimse ile yemek yememek, iş
lerde onunla müş
avere
etmemek, ona komş
u olmamak ve ona kı
z verip almamak müstehaptı
r.
Namaz Kı
lı
nmasıMekruh Olan Yerler
898- Şu yerlerde namaz kı
lmak mekruhtur:
1) Hamamda.
122
2) Tuzlada.
3) İ
nsan karş
ı
sı
nda.
4) Açı
k kapıkarş
ı
sı
nda.
5) Geçen insanlara zahmet vermediği takdirde yol, cad-de ve sokakta; eğer zahmet
verirse haramdı
r, ama kı
lı
nan namaz batı
l değildir.
6) Ateşve lamba karş
ı
sı
nda.
7) Mutfakta.
8) Ateş
lik olan her yerde.
9) İ
drar edilen kuyu ve çukur karş
ı
sı
nda.
10) Ruhu olan ş
eylere ait resim ve heykellerin karş
ı
sı
nda; ancak bunları
n üstü
perdeyle örtülürse mekruh olmaz.
11) Cünüp olan kimsenin bulunduğ
u odada.
12) Namaz kı
lanı
n yüzüne karş
ıolmasa bile resim bulunan yerde.
13) Mezar karş
ı
sı
nda.
14) Mezar üzerinde.
15) İ
ki kabir arası
nda.
16) Mezarlı
kta.
899- Halkı
n geçtiğ
i yerlerde veya bir kimsenin karş
ı
sı
nda namaz kı
lan kimsenin,
çubuk veya ip parçasıda olsa önüne bir ş
ey koymasımüstehaptı
r.
MESCİ
TLERE Aİ
T HÜKÜMLER
900- Mescidin yerini, tavanı
nı
, çatıve duvarları
nı
n iç kı
smı
nınecis etmek haramdı
r;
bunları
n necis olduğ
unu anlayan herkesin derhal necaseti gidermesi gerekir. Farz
ihtiyat gereği, duvarı
n dı
şkı
smıda necis edilmemelidir ve necis olduğu takdirde,
necaseti derhal giderilmelidir. Ancak vakfeden kimse, duvarı
n dı
şkı
smı
nımescidin
bir parçasısaymazsa, o zaman necasetin giderilmesi gerekmez.
901- Bir kimse mescidi temizleyemez veya yardı
ma ihtiyacıolur da bulamazsa,
mescidi temizlemek ona farz olmaz. Ama bu, mescide hürmetsizlik olursa, farz ihtiyat
gereği temizleme iş
ini yapabilecek kimseye haber vermelidir.
902- Mescidin bir yeri, kazı
lmadan veya bozulmadan temizlenemeyecek ş
ekilde necis
olursa, ora kazı
lmalıveya fazla bozulmasıgerekmiyorsa bozulmalı
dı
r. Kazı
lan yerin
doldurulmasıve bozulan yerin yapı
lması
yla ilgili harcamalar, necis eden kimsenin
üzerinedir. Mescidi temizlemek a-macı
yla bu iş
leri yapanlara, kazı
lan yeri doldurmak
123
ve tahrip edilen yeri yapmak farz değildir. Ama necis eden kimse kazmı
şveya
bozmuşolursa, mümkün olduğu takdirde doldurmalıve tamir etmelidir.
903- Bir mescit gasp edilir ve yerine ev veya baş
ka bir ş
ey yapı
lı
r ve halk artı
k ona
mescit demezse, yine onun necis edilmesi haram ve necis olduğ
unda temizlenmesi,
farz ihtiyat gereğidir.
904- Ehlibeyt İ
mamlar'ı
nı
n (hepsine selâm olsun) haremlerini necis etmek haramdı
r.
Eğer necis olur ve necis kalmasıhürmetsizlik sayı
lı
rsa, temizlenmesi farzdı
r. Farz
ihtiyat gereği hürmetsizlik sayı
lmasa da, temizlenmesi gerekir.
905- Mescidin hası
rınecis olursa, farz ihtiyat gereği yı
kanmalı
dı
r. Ama eğer yı
kama
vası
tası
yla dağ
ı
lacaksa ve necis yeri kesmek daha iyi olursa, kesilmesi gerekir. Eğer
necis eden kimse keserse, kendisi tamir etmelidir.
906- Hürmetsizlik sayı
ldı
ğıtakdirde kan gibi necasetin mescide götürülmesi
haramdı
r. Yine hürmetsizlik sayı
ldı
ğıtakdirde, necis olan bir ş
eyin de mescide
götürülmesi haramdı
r.
907- Mescitte mersiye ve ağı
t okumak için çadı
r kurulması
nı
n, yaygıserilmesinin,
siyah parçaları
n ası
lması
nı
n ve çay malzemesinin getirilmesinin, mescide zarar
vermediği ve namaz kı
lanlara engel olmadı
ğımüddetçe sakı
ncasıyoktur.
908- Farz ihtiyat gereği, mescit altı
nla süslenmemelidir ve yine mescide insan ve
hayvan gibi ruhu olan ş
eylerin resimleri çizilmemelidir. Gül ve fidan gibi ruhu
olmayan ş
eylerin resimlerini çizmek de mekruhtur.
909- Mescit tahrip olsa da, satı
lmaz, mülk ve yola da katı
lmaz.
910- Mescidin kapıve pencere gibi ş
eylerinin satı
lmasıharamdı
r. Eğer mescit tahrip
olursa, bunlar yalnı
zca o mes-cidin tamirinde kullanı
labilir. Eğer o mescitte bir iş
e
yaramazsa, baş
ka bir mescitte kullanı
lmalı
dı
r. Baş
ka mescitlerde de iş
e yaramazsa,
satı
labilir ve parasımümkün olduğu takdirde yalnı
zca o mescidin tamirinde kullanı
lı
r.
O mescitte kullanı
lmazsa, diğer mescitlerin tamirinde kullanı
lı
r.
911- Mescit yapmak ve bozulmaya yüz tutmuşmescidi tamir etmek müstehaptı
r. Eğer
mescit, tamir edilemeyecek ş
ekilde tahrip olursa, yı
kı
lı
p yeniden yapı
labilir. Hatta
tahrip olmamı
şmescit, halkı
n ihtiyacıiçin yı
kı
lı
p daha da büyütülebilir.
912- Mescidi temizlemek ve lambası
nıyakmak müste-haptı
r. Mescide gitmek isteyen
kimsenin güzel koku sürmesi, temiz ve kı
ymetli elbise giymesi, necaseti
bulundurmamasıiçin ayakkabı
ları
nı
n altı
nıkontrol etmesi, mescide girerken önce sağ
ayağıatmasıve çı
karken de önce sol ayağıdı
ş
arıatmasımüstehaptı
r. Yine herkesten
önce gelip herkesten sonra mescitten çı
kmak da müstehaptı
r.
913- Mescide girildiğ
inde tahiyyet [mescit sahibini tazim] ve mescide saygıniyetiyle
iki rekât namaz kı
lmak müs-tehaptı
r. Eğer farz namaz veya baş
ka bir müstehap namaz
da kı
lı
nı
rsa kafidir. [Tahiyyet'ül-mescid namazıyerine geçer.]
124
914- Mecbur kalmadı
kça mescitte yatmak ve dünya iş
leriyle ilgili konularda
konuş
mak, zanaatla meş
gul olmak ve içeriğ
i nasihat ve benzeri konular olmayan
ş
iirleri okumak mekruhtur. Yine mescide tükürük, sümük ve balgam atmak,
kaybolmuşbir ş
eyi talep etmek için sesi yükseltmek mekruhtur. Ama ezan için sesi
yükseltmenin sakı
ncasıyoktur.
915- Deli ve çocuğun mescide girmesine müsaade etmek mekruhtur. Soğan, sarmı
sak
ve benzeri ş
eyleri yiyip ağzı
nı
n kokusu halkırahatsı
z eden kimsenin de mescide
gitmesi mekruhtur.
EZAN VE İ
KAMET
916- Günlük farz namazlardan önce, erkek ve kadı
nları
n ezan okuyup ikamet
getirmeleri müstehaptı
r. Ama Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
ndan önce, üç
defa "es-salât" denmesi müstehaptı
r. Diğer farz namazlardan önce de, recâ kastı
yla
(=sevap elde etme ümidiyle) üç defa "es-salâh" denilir.
917- Çocuğun dünyaya geldiği ilk gün veya göbeği düş
meden önce sağkulağı
na ezan
ve sol kulağı
na da ikamet okunmasımüstehaptı
r.
918- Ezan on sekiz cümleden ibarettir:
Dört defa: "Ellahu ekber"........................................... ُ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
İ
ki defa: "Eş
hedu en la ilâhe illellah" …. ُ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
‫َا‬
ِ
‫ْﻻ‬
‫َن‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
İ
ki defa: "Eş
hedu enne Muhemmeden
resûlullah" ………………. ُ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫ﻮل‬
‫َﺳ‬
ُ
‫ًر‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
İ
ki defa: "Heyye ‘ele's-selâh" ……………….. ِ
‫ة‬
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫َﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َﻰ‬
‫ﺣ‬
İ
ki defa: "Heyye ‘ele'l-felâh" ……………….. ِ
‫َح‬
‫َﻼ‬
‫ﻔ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َﻰ‬
‫ﺣ‬
İ
ki defa: "Heyye ‘ela heyr'il-‘emel" ……... ِ
‫َﻞ‬
‫ﻤ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫َﻰﺧ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َﻰ‬
‫ﺣ‬
İ
ki defa: "Ellahu ekber" ……………………………... ُ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
İ
ki defa: "La ilâhe illellah" ………………………. ُ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﻻ‬
َ
İ
kamet on yedi cümleden ibarettir. Şöyle ki, ezanı
n evvelinde denilen "Ellahu ekber"
cümlesinden ikisi ve ezanı
n sonunda okunan "La ilâhe illellah" cümlesinden biri
azaltı
lı
r. "Heyye ‘ela heyr'il-‘emel" dendikten sonra iki defa "Ked kâmet'is-selâh" ( ْ
‫ﺪ‬
‫ﻗ‬
َ
‫ة‬
ُ
‫ﻮ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ِا‬
‫َﺖ‬
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ )ﻗ‬cümlesi ilave edilir.
َ
919- "Eş
hedu enne ‘Eliyyen veliyyullah" (ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
َ
ّ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ﱡ‬
‫ﻟ‬
‫ًو‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﯿ‬
ّ
‫ﻠ‬
ِ
‫ﱠﻋ‬
َ
‫َن‬
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
) cümlesi ezan ve ikametin
bir parçasıdeğildir. Ama "Eş
he-du enne Muhemmeden resûlullah" cümlesinden sonra
kur-bet (=Allah'a yakı
nlı
k) kastı
yla denilmesi iyidir.
EZAN VE İ
KAMETİ
N ANLAMI
Ellahu ekber: Yüce Allah nitelendirilemeyecek derecede büyüktür.
125
Eş
hedu en la ilâhe illellah: Şahadet ederim ki tek ve eş
siz olan Allah'tan baş
ka
tapı
lmaya layı
k bir ilâh yoktur.
Eş
hedu enne Muhemmeden resûlullah: Şahadet ederim ki Hazret-i Muhammed b.
Abdullah (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) Allah tarafı
ndan gönderilmiş
peygamber ve elçidir.
Eş
hedu enne ‘Eliyyen Emîr'ul-Mu'minîne veliyyullah: Şahadet ederim ki Hz. Ali (ona
salat ve selâm olsun), müminlerin emiri ve bütün yaratı
lmı
ş
lar üzerine Allah'ı
n
velisidir.
Heyye ‘ele's-selâh: Kalkı
n namaza.
Heyye ‘ele'l-felâh: Acele edin kurtuluş
a.
Heyye ‘ela heyr'il-‘emel: Bütün iş
lerin en hayı
rlı
sıolan (namaz)a koş
un.
Ked kâmet'is-selâh: Namaz baş
lamak üzeredir.
La ilâhe illellah: Tek ve eş
siz olan Allah'tan baş
ka ibâdete layı
k bir ilâh yoktur.
920- Ezanla ikamet arası
nda çok fası
la verilmemelidir. Eğer normalden fazla ara
verilirse, yeniden okunmalı
dı
r.
921- Ezan ve ikamette sesi boğaza indirip gı
na yapmak, yani oyun ve eğlence
meclislerinde okunan ş
arkıgibi ezan okumak ve ikamet getirmek haramdı
r. Gı
na
derecesine varmayacak ş
ekilde okumak ise, mekruhtur.
922- Beşnamazda ezan sakı
t olur (=kalkar):
1) Cuma günü kı
lı
nan ikindi namazı
.
2) Zilhicce ayı
nı
n dokuzu Arefe gününde kı
lı
nan ikindi namazı
.
3) Meş
'ar'ül-Haram'da olan kimsenin Kurban Bayramıgecesi kı
ldı
ğıyatsınamazı
.
4) Müstehaze kadı
nı
n kı
ldı
ğ
ıikindi ve yatsınamazı
.
5) Kendisinden idrar ve gaita çı
kması
nıönleyemeyen kimsenin kı
ldı
ğıikindi ve yatsı
namazı
.
Bu beşnamazda, önceki namazla buna ara verilmediği veya çok az bir fası
la verildiği
takdirde, ezan sakı
t olur. Ancak nafile namazlarla ve namazdan sonra okunmasımüstehap olan dualarla ara verilmesinin zararıyoktur.
923- Cemaat namazıiçin ezan ve ikamet getirilmiş
se, o cemaatle namaz kı
lan kimse
kendi namazıiçin ezan ve ikamet getirmemelidir.
126
924- Cemaatle namaz kı
lmak için camiye gider ve ce-maat namazı
nı
n bittiğini
görürse, cemaat için ezan ve ikamet getirilmişolduğu takdirde, saflar bozulup cemaat
dağı
lmadı
kça, kendi namazıiçin ezan ve ikamet getiremez.
925- Cemaat namazıkı
lı
nı
rken veya cemaat namazıyeni bitmişve henüz saflar
dağı
lmamı
ş
ken, münferit olarak (=yalnı
z baş
ı
na) namaz kı
lmanı
n veya düzenlenen
baş
ka bir cemaat namazı
na katı
lmak istenirse, üç ş
artla insanı
n üzerinden ezan ve
ikamet kalkar:
1) Kı
lı
nan namaz için ezan ve ikamet okunmuşolur.
2) Kı
lı
nan cemaat namazıbatı
l olmaz.
3) Kı
lı
nacak olan namaz ile kı
lı
nan cemaat namazıbir mekanda olur. O hâlde, cemaat
namazıcaminin içinde kı
lı
nı
r, insan da caminin damıüzerinde namaz kı
lmak isterse,
ezan ve ikamet okumasımüstehaptı
r.
926- Önceki hükümde açı
klanan ş
artları
n ikincisinde yani cemaat namazı
nı
n sahih
olup olmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, insanı
n üzerinden ezan ve ikamet kalkar. Ama
diğer iki ş
arttan birinde ş
üpheye düş
ülürse, ezan ve ikamet getirilmesi müstehaptı
r.
927- Baş
kası
nı
n okuduğu ezan ve ikameti iş
iten kimsenin, duyduğu her kı
smı
tekrarlamasımüstehaptı
r. Ama i-kamette, "Heyye ‘eles-selâh" cümlesinden, "Heyye
‘ela hey-r'il-‘emel" cümlesine kadar olan kı
smı
, sevap ümit ederek söylemelidir.
928- Baş
kası
nı
n okuduğu ezan ve ikameti iş
itmişolan kimse, ister onunla tekrarlamı
ş
olsun, ister tekrarlamamı
şolsun, ezan ve ikamet ile, kı
lmak istediği namaz arası
nda
fazla fası
la olmamı
ş
sa, namaz için ezan ve ikamet okumayabilir.
929- Erkek, kadı
nı
n okuduğu ezanızevk maksadı
yla dinlerse, üzerinden ezan
kalkmaz. Zevk alma maksadıolmasa da, ezanı
n kalkmasış
üphelidir.
930- Cemaat namazıiçin ezan ve ikameti erkek okumalı
dı
r. Ama kadı
nları
n
düzenlediği cemaat namazı
nda ka-dı
nı
n ezan ve ikamet okumasıyeterlidir.
931- İ
kamet ezandan sonra getirilmelidir; ezandan önce getirilirse, sahih olmaz.
932- Ezan ve ikametin kelimeleri arası
nda sı
ra gözetil-mezse, örneğin "Heyye ‘ele'lfelâh" cümlesi "Heyye ‘ele's-selâh" cümlesinden önce okunursa, sı
ra gözetilmeyen
yerden yeniden okunmalı
dı
r.
933- Ezanla ikamet arasıfazla uzatı
lmamalı
dı
r. Ezanla ikamet arası
nda, "okunan ezan
bu ikamete aittir" denmeyecek kadar fası
la verilirse, ezan ve ikametin yeniden
okunmasımüstehaptı
r. Aynış
ekilde ezan ve ikamet ile namaz arası
nda, "okunan ezan
ve ikamet bu namaza aittir" denmeyecek kadar fası
la verilirse, o namaz için yeniden
ezan ve ikamet okunmasımüstehaptı
r.
934- Ezan ve ikamet, sahih Arapça'yla okunmalı
dı
r; yanlı
şArapça'yla okunur veya bir
harfin yerine baş
ka bir harf söylenir veyahut ezan ve ikametin örneğin, Türkçe tercümesi okunursa, sahih olmaz.
127
935- Ezan ve ikamet namaz vakti girdikten sonra okunmasıgerekir. Bilerek veya
unutkanlı
k yüzünden vaktin-den önce okunursa batı
ldı
r.
936- İ
kamet getirilmeden önce, ezanı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse,
ezanı
n okunmasıgerekir. Ama ikamete baş
landı
ktan sonra ezanı
n okunup
okunmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ezanı
n okunmasıgerekmez.
937- Ezan veya ikamette bir cümle okunmadan önce-ki cümlenin okunup
okunmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üphe edilen kı
sı
m okunmalı
dı
r. Ancak ezan
veya ikametin bir kı
smıokunurken önceki kı
smı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye
düş
ülürse, ş
üphe edilen kı
smı
n okunma-sıgerekmez.
938- İ
nsanı
n, ezan okurken kı
bleye yönelmesi, abdest veya gusül almı
şolması
,
ellerini kulağı
na koyması
, sesini yükseltip uzatması
, ezanı
n cümlelerine biraz ara
vermesi ve arada konuş
mamasımüstehaptı
r.
939- İ
kamet getirirken bedenin hareketsiz olması
, ezandan daha yavaşokunması
,
cümlelerin birbirine bitiş
ik olarak okunmamasımüstehaptı
r. Ama ezanı
n cümlelerine
verilen miktarda ikametin cümlelerine ara verilmemelidir.
940- Ezan ile ikamet arası
nda ş
u sayı
lanlardan birini yapmak müstehaptı
r: Bir adı
m
ileri atmak, bir miktar otur-mak, secde etmek, zikir etmek, dua etmek, bir miktar
sessiz durmak, konuş
mak veya iki rekât namaz kı
lmak. Ama sabah namazıiçin
okunan ezan ve ikamet arası
nda konuş
mak müstehap değildir. Akş
am namazıiçin
okunan ezan ve ikamet arası
nda sevap ümidiyle namaz kı
lı
nabilir.
941- Ezan okumak için belirlenen ş
ahsı
n adil, vakti bilen, gür sesli olmasıve ezanı
yüksek bir yerde okumasımüstehaptı
r.
NAMAZIN FARZLARI
Namazı
n farzlarıon bir tanedir:
1) Niyet
2) Kı
yam (=ayakta durmak)
3) İ
ftitah tekbiri (=namaza baş
larken alı
nan tekbir)
4) Rükû
5) Secde
6) Kı
raat
7) Zikir
8) Teş
ehhüt
9) Selâm
128
10) Tertip (=sı
rayıgözetmek)
11) Muvalat (=namazı
n cüzlerini aralı
ksı
z ve peşpeş
e yapmak)
942- Namazı
n farzları
ndan bazı
larırükün ve esastı
r. Şöyle ki, namaz kı
lan onları
yapmadı
ğıveya herhangi birini fazla yaptı
ğıtakdirde -ister bilerek olsun, ister
yanı
larak olsun- namaz batı
l olur. Namazı
n farzları
ndan bazı
larıise, rükün değildir;
yani, bilerek fazla veya eksik yapı
lı
rsa, namaz batı
l olur; ancak yanı
larak fazla veya
eksik yapı
lı
rsa, namaz batı
l olmaz. Namazı
n farzları
ndan beştanesi rükün-dür ve
onlar ş
unlardan ibarettir:
1) Niyet
2) İ
ftitah tekbiri
3) Kı
yam. Hem iftitah tekbiri alı
nı
rken ve hem de rükûdan önceki (rükûya bitiş
ik )
kı
yam, yani ayakta durmak rükündür.
4) Rükû
5) İ
ki secde
Nİ
YET
943- Namaz, kurbet yani âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek kastı
yla
kı
lı
nmalı
dı
r. Niyetin kalpten geçirilmesi veya örneğin: "Dört rekât öğle namazı
nı
kı
lı
yorum kurbeten ilellah" sözünün dilde söylenilmesi gerekmez.
944- Öğle veya ikindi namazıkı
lı
nı
rken, öğle mi ikindi mi olduğu belirtilmeksizin
"Dört rekât namaz kı
lı
yorum." diye niyet edilirse, namaz batı
l olur. Yine, örneğin
üzerine öğle namazı
nı
n kazasıfarz olan kimse, öğle vaktinde namaz kı
lmak isterse,
niyetinde kı
lacağıöğle namazı
nı
n eda mı
, kaza mıolduğunu belirtmesi gerekir.
945- İ
nsan namazı
n baş
langı
cı
ndan sonuna kadar niyetini devam ettirmelidir. O hâlde
namaz esnası
nda "Ne yapı
yorsun?" diye sorulduğu takdirde, ne diyeceğ
ini
bilemeyecek derecede gaflet içinde olan kimsenin namazıbatı
ldı
r.
946- Namaz, yalnı
z yüce Allah'ı
n emrini yerine getirmek amacı
yla kı
lı
nmalı
dı
r. O
hâlde riyâ, yani gösterişiçin kı
lı
nan namaz batı
ldı
r; ister sı
rf halka gösterişolsun diye
kı
lı
nsı
n, isterse Allah ve halk her ikisi de göz önüne alı
narak kı
lı
nsı
n fark etmez.
947- Namazı
n bir parçasıbile sı
rf Allah rı
zasıiçin kı
lı
nmazsa, namaz batı
l olur. Allah
rı
zasıiçin kı
lı
nmayan bölüm ister Fatiha ve sure gibi farz olsun, ister kunut gibi
müstehap olsun fark etmez. Hatta, eğer namazı
n tamamısı
rf Allah rı
zasıiçin kı
lı
nı
r,
fakat halka gösterişolsun diye örneğin mescit gibi özel bir yerde, vaktin evveli gibi
belli bir zamanda ya da cemaat namazıgibi özel bir ş
ekilde kı
lı
nı
rsa, namaz batı
l olur.
İ
FTİ
TAH TEKBİ
Rİ
[43]
948- Her namazı
n baş
langı
cı
nda "Ellahu ekber" denilmesi farzdı
r ve namazı
n
rükünlerinden biridir. "Ellah" ve "ekber" kelimeleri ve bu iki kelimenin harfleri peş
129
peş
e söylenmelidir. Yine bu iki kelime sahih Arapça ile okunmalıve eğer bozuk
Arapça ile veya örneğin, Türkçe tercümesi söylenirse, doğru olmaz.
949- Farz ihtiyat gereği, namazı
n iftitah tekbiri, kendinden önce okunan örneğin
ikamet veya duaya bitiş
ik olarak söylenilmemelidir.
950- Eğer "Ellahu ekber" cümlesi kendinden sonra gelen örneğ
in,
"Bismillahirrehmanirrehîm" cümlesine bitiş
tirilmek istenirse, "ekber" kelimesinin "r"
harfi ötreli okun-malı
dı
r (yani "ekberu" okunarak bitiş
tirilmelidir.)
951- İ
ftitah tekbiri alı
nı
rken, beden istikrar bulmalı
dı
r. Eğer bilerek, vücut hareket
hâlinde iken iftitah tekbiri alı
nı
rsa batı
ldı
r. Yanı
larak vücut hareket ederse, farz ihtiyat
gereği ilk önce namazıbozan bir fiil yapı
lı
p daha sonra yeniden iftitah tekbiri
alı
nmalı
dı
r.
952- Tekbir, Fatiha, sure, zikir ve duayıkendisine iş
ittirebilecek ş
ekilde sesli
demelidir. Eğer kulağı
nı
n ağı
r iş
itmesi veya sağı
r olmasıya da fazla gürültü
olduğundan kendi sesini duymazsa, herhangi bir engel yokken kendine iş
ittirebileceği
miktarda sesli okumalı
dı
r.
953- Dilsiz olan veya dilindeki bir hastalı
k nedeniyle iftitah tekbirini (=Ellahu ekber'i)
doğ
ru bir ş
ekilde söyleyemeyen bir kimse, gücünün yettiği ş
ekilde söylemesi gerekir.
Hiç bir ş
ekilde söyleyemiyorsa, kalbinden geçirmesi, tekbir için iş
aret etmesi ve dilini
de mümkün olduğu takdirde hareket ettirmesi gerekir.
954- İ
ftitah tekbiri getirildikten sonra ş
u duanı
n okun-masımüstehaptı
r:
ٍَ
‫و‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱢﻣ‬
‫َﻖ‬
‫ِﺤ‬
‫ﺑ‬،
‫ﯿﺊ‬
ُ
‫ُﺴ‬
ِ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎا‬
‫ﻧ‬
َ
‫َا‬
َ
‫ُو‬
‫ِﻦ‬
‫ْﺴ‬
‫ُﺤ‬
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ْﺖ‬
‫ﻧ‬
‫ا‬،
َ
‫ﯿﺊ‬
ِ
‫ُﺴ‬
ِ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻦ‬
ِ
‫َﻋ‬
‫َز‬
‫و‬
‫ﺎ‬
‫َﺠ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ْﯾ‬
َ
‫َن‬
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ْﺴ‬
‫ُﺤ‬
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ْت‬
‫َﺮ‬
‫ﻣ‬
‫ا‬
َ
‫ﺪ‬
ْ
‫َﻗ‬
َ
‫ُو‬
‫ﯿﺊ‬
‫ُﺴ‬
ِ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ﺎك‬
‫ﺗ‬
َ
‫ا‬
َ
‫ﺪ‬
ْ
‫ُﻗ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫ْﺴ‬
‫ُﺤ‬
‫ﺎﻣ‬
‫ﯾ‬
َ
‫ﱢﻰ‬
‫ﻨ‬
‫ُﻣ‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﺎﺗ‬
َ
‫ِﻣ‬
َ
‫ﯿﺢ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ْﻗ‬
َ
‫َﻦ‬
‫ْﻋ‬
‫َز‬
‫و‬
‫ﺎ‬
‫َﺠ‬
َ
‫َﺗ‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﻠﻰﻣ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﺻ‬،
‫ﺪ‬
ٍ
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫آل‬
Okunuş
u: "Ya muhsinu ked etake'l-musîu ve ked emerte'l-muhsine en yetecaveze
‘eni'l-musî'. Ente'l-muhsinu ve ene'l-musîu, bihekki Muhemmedin ve âl-i
Muhemmedin selli ‘ela Mu-hemmedin ve âl-i Muhemmedin ve tecavez ‘en kebîhi ma
te‘'lemu minnî."
Anlamı
: "Ey kulları
na ihsanda bulunan Allah! Günahkâr kulun senin kapı
na gelmiş
tir
ve sen de iyilik yapanlardan suçlularıaffetmelerini istemiş
sin; sen iyilikte bulunansı
n,
bense günahkârı
m. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyti'nin (a.s) hakkıiçin, Muhammed
ve Ehlibeyti'ne rahmet et ve benim tarafı
mdan yapı
ldı
ğı
nıbildiğin günahlarıbağ
ı
ş
la."
955- Namazı
n iftitah tekbiri ve namaz arası
ndaki bütün tekbirler alı
nı
rken ellerin
kulakları
n hizası
na kadar kal-dı
rı
lmasımüstehaptı
r.
956- İ
ftitah tekbirinin alı
nı
p alı
nmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, bir ş
ey okunmaya
baş
lanmı
ş
sa, ş
üpheye itina e-dilmez; bir ş
ey okunmaya baş
lanmamı
ş
sa, yeniden tekbir
alı
nmasıgerekir.
957- İ
ftitah tekbiri alı
ndı
ktan sonra, sahih bir ş
ekilde denilip denilmediğinden
ş
üpheye düş
ülürse, ş
üphe dikkate alı
nmamalı
dı
r.
KIYAM (=Ayakta Durmak)
130
958- İ
ftitah tekbiri alı
nı
rken ve yine rükûdan önce (ki buna rükûya bitiş
ik kı
yam
denir) ayakta durmak rükündür. Ama Fatiha ve sure okunurken ve yine rükûdan
kalktı
ktan sonraki kı
yam (=ayakta durmak) rükün değildir. O hâlde, unutkanlı
k
yüzünden terk edilirse, namaz sahihtir.
959- Namaz kı
lanı
n, kı
yamda olduğu hâlde iftitah tekbirini aldı
ğı
ndan emin olması
için, tekbirden önce ve sonra bir miktar ayakta durmasıfarzdı
r.
960- Fatiha ve sure okunduktan sonra unutularak rü-kûya gidilmeden oturulur; ancak
rükûnun yapı
lmadı
ğıhatı
rlanı
rsa, tam doğrulacak ş
ekilde ayağa kalkı
lmalıve sonra
rükûya varı
lmalı
dı
r. Tam dikilmeden eğilerek rükûya varı
-lı
rsa, rükûdan önceki
kı
yam yapı
lmadı
ğ
ı
ndan dolayınamaz batı
l olur.
961- Ayakta durulduğu zaman beden hareket ettirilme-meli, bir tarafa eğilmemeli ve
bir yere yaslanı
lmamalı
dı
r. Fakat çaresizlikten olur ya da rükûya eğilirken ayaklar
hareket ettirilirse, sakı
ncasıyoktur.
962- Ayakta durduğu zaman, unutkanlı
kla vücudunu hareket ettirir ya bir tarafa eğilir
veya bir yere yaslanı
rsa, sakı
ncasıyoktur. Fakat iftitah tekbiri alı
nı
rken bulunulan
kı
yam ile rükûya varmadan önceki kı
yamdan herhangi birinde vücut hareket ederse,
bu unutkanlı
k yüzünden yapı
lsa bile, namaz tamamlanı
r ve farz ihtiyat gereği namaz
iade edilmelidir.
963- Ayakta iken, her iki ayağı
n yerde olmasıgerekir. Fakat bedenin ağ
ı
rlı
ğı
nı
n her
iki ayak üzerinde olmasıgerekli değildir; bir ayak üzerinde olması
nı
n sakı
ncası
yoktur.
964- Ayakta düzgün durabilen birisinin, normal duruşhâlinden çı
kacak derecede
ayakları
nıaçmasıdurumunda, namazıbatı
l olur.
965- İ
nsan namazda, biraz ileri veya geri gitmek ya da bedenini biraz sağa veya sola
hareket ettirmek isterse, bir ş
ey okumamalı
dı
r. Fakat ُ
‫ﺪ‬
‫ﻌ‬
ُ
‫ﻗ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ُو‬
َ
‫م‬
‫ُﻮ‬
‫ﻗ‬
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﺗ‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ﱠ‬
‫َﻗ‬
ُ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ْل‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ِﺤ‬
َ
‫) )ﺑ‬
"Bihevlillahi ve kuvvetihi ekûmu ve ek'‘ud" zikrini ancak ayağa kalkarken diyebilir.
Farz olan zikirleri söylerken vücut hareketsiz olmalı
dı
r. Hatta farz ihtiyat gereğ
i,
müstehap zikirleri söylerken de vücut hareketsiz olmalı
dı
r.
966- Vücut hareket hâlindeyken zikir söylenirse örneğin, rükûya ve secdeye giderken
tekbir alı
nı
rsa, eğer bu, namazda denilmesi sünnet olan zikir kastı
yla söylenirse,
namaz iade edilmelidir. Eğer bu değil de, mutlak (=her-hangi bir ) zikir niyetiyle
söylenirse, namaz sahihtir.
967- Fatiha okunurken el ve parmakları
n hareket ettirilmesinin sakı
ncasıyoktur. Ama
müstehap ihtiyat gereği, hareket ettirilmemelidir.
968- Fatiha ve sure ya da tesbihat okunurken, elinde olmayarak vücudun sükuneti
bozulacak kadar hareket edilirse, farz ihtiyat gereği vücut istikrar bulduktan sonra
hareket hâlinde okunan ş
eyler tekrar okunmalı
dı
r.
131
969- Namazda iken ayakta durmaktan âciz kalan kimse, oturmalı
dı
r. Oturmaktan da
âciz kalı
rsa, yatmasıgerekir. Fakat, vücut istikrar buluncaya kadar bir ş
ey okunmamalı
dı
r.
970- İ
nsan ayakta kı
lmaya gücü yettiği müddetçe, oturarak namaz kı
lamaz. Meselâ,
ayakta durduğu zaman vücudu hareket eden veya bir ş
eye yaslanmak zorunda olan
yahut vücudunu eğerek veya rükûya doğru eğilerek veya ayakları
nınormalden fazla
açarak durabilen kimse, mümkün olduğu ş
ekilde ayakta durup namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
Hiç bir ş
ekilde, hatta rükû hâli gibi eğilerek bile ayakta dura-mazsa, dümdüz oturup
öylece namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
971- Oturarak namaz kı
labilen kimse, yatarak namaz kı
lamaz. Eğer düzgün ş
ekilde
oturamazsa, gücü yettiği ş
ekilde oturmalı
dı
r. Eğer hiç bir ş
ekilde oturamazsa "kı
ble
ahkamı
"nda açı
klandı
ğıgibi sağyanıüzerine uzanmasıgerekir. Eğer bu da mümkün
değilse, sol yanıüzerine, o da mümkün olmazsa, ayakları
nı
n altıkı
bleye gelecek
ş
ekilde sı
rt üstü yatmalı
dı
r.
972- Oturarak namaz kı
lan bir kimse, Fatiha ve sureyi okuduktan sonra kalkı
p rükûyu
ayakta yerine getirebiliyorsa kalkmalıve kalktı
ktan sonra rükûya gitmelidir. Eğer
bunu yapamı
yorsa, rükûyu da oturarak yapmalı
dı
r.
973- Yatarak namaz kı
lan bir kimse, namaz arası
nda oturmaya gücü yeterse, gücü
yettiği miktarıoturarak kı
lmasıgerekir. Aynış
ekilde ayakta durmaya gücü yeterse,
gücü yettiği kadarı
nıayakta kı
lmalı
dı
r. Fakat, vücudu istikrar bulmadan, hiçbir ş
ey
okuyamaz.
974- Oturarak namaz kı
lan bir kimse, namaz arası
nda kalkmaya gücü yeterse,
namazdan gücü yettiği miktarıayakta kı
lmalı
dı
r. Fakat vücudu istikrar bulmadı
kça,
hiçbir ş
ey okumamalı
dı
r.
975- Ayakta namaz kı
labilecek durumda olan bir kimse, ayakta durunca
hastalanacağı
ndan ya da bir zarara uğra-yacağı
ndan korkarsa, oturarak namaz
kı
labilir. Eğer bu kor-ku oturma hususunda da olursa, yatarak namaz kı
labilir.
976- İ
nsan, vaktin sonuna doğru namazıayakta kı
lmaya gücü yeteceğine ihtimal
vermesine rağmen namazı
nıilk vakitte kı
labilir; gerçi namazıvaktin sonuna kadar
geciktir-mesi, ihtiyata uygundur.
977- Ayakta durulduğu zaman vücudu dik tutmak, o-muzlarıaş
ağıbı
rakmak, elleri
budlar üzerine koymak, par-maklarıbirbirine bitiş
tirmek, secde yerine bakmak, vücut
ağı
rlı
ğı
nıher iki ayak üzerine eş
it ş
ekilde bı
rakmak, huzu ve huş
u içinde olmak,
ayaklarıbir hizada tutmak, erkeğin ayakları
nıüç açı
k parmaktan bir karı
ş
a kadar
açması
, kadı
nı
nsa ayakları
nıbirbirine bitiş
tirmesi müstehaptı
r.
KIRAAT
978- Günlük farz namazları
n birinci ve ikinci rekâtları
nda, önce Fatiha ve sonra tam
olarak herhangi bir sure o-kunmalı
dı
r.
979- Vakit dar olur veya surenin okunmaması
nıgerektiren mecburi bir durumla
karş
ı
laş
ı
lı
r meselâ, surenin okun-duğu takdirde hı
rsı
z veya yı
rtı
cıhayvan veya baş
ka
132
bir ş
eyin insana zarar vermesi ihtimali söz konusu olursa, sure okunmamalı
dı
r. Eğer
acele bir işolursa, sure okunmayabilir.
980- Kası
tlıolarak sure Fatiha'dan önce okunursa, na-maz batı
l olur. Eğer yanlı
ş
lı
kla
sure Fatiha'dan önce okunur ancak farkı
na varı
lı
rsa, hatı
rlanı
lan yerden sure bı
rakı
lı
p
Fatiha ve daha sonra da sure baş
tan okunmalı
dı
r.
981- Fatiha ve sure ya da onlardan biri unutulur ve rü-kûya varı
ldı
ktan sonra farkı
na
varı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sa-hihtir.
982- Rükûya eğilmeden önce Fatiha ve surenin okunmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, okunması
gerekir. Eğer sadece surenin okunmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, yalnı
z sure okunmalı
dı
r. Fakat,
yal-nı
z Fatiha okunmamı
şolursa, önce Fatiha daha sonra ikinci kez sure okunmalı
dı
r.
Eğer tam olarak rükûya eğilmeden önce Fatiha ve sure veya sadece Fatiha veya
sadece surenin okunmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, ayağa kalkı
lı
p biraz önce açı
klandı
ğıüzere
onlar okunmalı
dı
r.
983- Namazda 355 nolu hükümde açı
klanan farz (=ti-lâvet) secdesi bulunan dört
surenin biri kası
tlıolarak okunursa, namaz batı
l olur.
984- Eğer yanlı
ş
lı
kla farz (=tilavet) secdesi bulunan bir sure okunur; ancak secde
ayetine yetiş
meden farkı
na varı
lı
rsa, o sure bı
rakı
lı
p yerine bir baş
ka sure okunması
gerekir. Secde ayeti okunduktan sonra farkı
na varı
lı
rsa, namazı
n arası
nda iş
aretle
tilâvet secdesi yerine getirilmeli ve okunan sure ile yetinilmelidir.
985- Namazda secde ayetini iş
iten kimse, tilavet secdesini iş
aretle yaptı
ğıtakdirde
namazısahihtir.
986- Müstehap namazlarda surenin okunmasıgerek-mez. Hatta nezir yoluyla farz
olan namazda da okunmasış
art değ
ildir. Ancak "defin gecesi namazı
" gibi kendine
has suresi olan bazımüstehap namazlar kı
lı
nı
nca, o namazla ilgili düsturlar yerine
getirilmek istendiği takdirde, söz konusu özel surenin okunmasıgerekir.
987- Cuma namazıve cuma günü öğle namazı
nda birinci rekâtta Fatiha'dan sonra
Cuma Suresi'ni, ikinci rekâtte Fatiha'dan sonra Münafikûn Suresi'ni okumak
müstehaptı
r. Fakat bunlardan biri okunmaya baş
lanı
rsa, farz ihtiyat gereği bı
rakı
lı
p
yerine bir baş
ka sure okunamaz.
988- Eğer Fatiha'dan sonra İ
hlâs veya Kâfirûn Sureleri okunmaya baş
lanı
rsa, bı
rakı
lı
p
yerlerine bir baş
ka sure o-kunamaz. Fakat cuma namazıve cuma gününün öğle
namazı
nda unutularak Cuma ve Münâfikûn Sureleri yerine, söz konusu iki sureden
biri okunmaya baş
lanı
rsa, yarı
sı
na yetiş
ilmediği takdirde, bı
rakı
lı
p yerlerine Cuma ve
Münâfi-kûn Sureleri okunabilir.
989- Cuma namazıve cuma günü öğle namazı
nda bilerek İ
hlâs veya Kâfirûn Sureleri
okunmaya baş
lanı
rsa, yarı
ya yetiş
ilmeden önce farz ihtiyat gereği terk edilip yerlerine
Cuma ve Münâfikûn Sureleri okunamaz.
990- Namazda İ
hlâs veya Kâfirûn Suresi'nden baş
ka bir sure okunmaya baş
lanı
rsa,
yarı
ya varı
lmadan önce bı
rakı
lı
p yerine bir baş
ka sure okunabilir.
133
991- Eğer surenin bir miktarıunutulur veya vaktin dar olmasıveya benzeri zorunlu
bir neden yüzünden baş
lanı
lan sure bitirilemezse, yarı
dan fazlasıokunmuşolsa veya
okunan sure İ
hlâs ve Kâfirûn sureleri olsa da bı
rakı
lı
p yerine bir baş
ka sure
okunabilir.
992- Erkeğe sabah, akş
am ve yatsınamazları
nda Fatiha ve sureyi sesli okumak
farzdı
r. Kadı
n ve erkeğe öğle ve ikindi namazları
nda Fatiha ve sureyi yavaşokumak
farzdı
r.
993- Erkek sabah, akş
am ve yatsınamazları
nda Fatiha ve surenin bütün kelimelerini,
hatta son harflerini bile sesli okumaya dikkat etmelidir.
994- Kadı
n sabah, akş
am ve yatsınamazları
nda Fatiha ve sureyi sesli okuyabileceği
gibi yavaşda okuyabilir. Fakat sesini nâmahrem duyacak olursa, farz ihtiyat gereği
yavaşokumalı
dı
r.
995- Eğer namazda sesli okunmasıgereken yerler, bilerek yavaşokunur veya yavaş
okunmasıgereken yerler bilerek sesli okunursa, namaz batı
l olur. Fakat unutkanlı
k ya
da ş
er'î hükmü bilmeme sonucu böyle yapı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir. Fatiha ve sure
okunurken bile yanlı
ş
lı
k yapı
ldı
ğ
ıanlaş
ı
lı
rsa, okunan kı
smı
n ikinci defa okunması
gerekmez.
996- Fatiha ve sure okunurken ses normalden daha faz-la yükseltilirse, meselâ
bağı
rı
larak okunursa, namaz batı
l olur.
997- Yanlı
şokumamak için namazıöğrenmek gerekir. Hiç bir ş
ekilde doğrusunu
öğ
renemeyen kimse, gücü yettiğ
iş
ekilde kı
lmalı
dı
r. Böyle bir kimsenin namazı
cemaatle kı
lması
, müstehap ihtiyattı
r.
998- Fatiha, sure ve namazı
n diğer ş
eylerini iyice bilme-yen fakat öğrenme gücüne
sahip olan bir kimse, namaz vakti müsaitse, öğrenmelidir. Eğer vakit darsa, farz
ihtiyat gereği, mümkün olduğu takdirde namazıcemaatle kı
lmalı
dı
r.
999- Farz ihtiyat gereği, namazı
n farzları
nıöğretmek karş
ı
lı
ğı
nda ücret alı
nmamalı
dı
r.
Müstehapları
nıöğretmek için ücret alı
nması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
1000- Eğer insan Fatiha ve surenin bir kelimesini bil-mez veya bilerek onu okumaz ya
da "‫ = ض‬zâd" yerine "‫ =ظ‬za" okumak gibi bir harfin yerine baş
ka bir harf okur veya
"üstün" ve "esre" olmamasıgereken yeri üstün ve esreyle okur veya ş
eddeyi
okumazsa, namazıbatı
l olur.
1001- Bir kelimenin doğru okunduğu bilinir; ancak sonra yanlı
şokunduğu anlaş
ı
lı
rsa,
namazı
n iade edilmesi, eğer vakit geçmiş
se kaza edilmesi gerekmez.
1002- Kelimenin son harekesini (yani üstün, ötre ve esresini) bilmediği takdirde
öğ
renmesi gerekir. Fakat üzerinde vakfetmenin caiz olduğu kelimeleri okurken
devamlıvakfederse, harekesini öğrenmek gerekmez. Yine meselâ, kelimedeki bir
harfin "sin" veya "sad" olduğunu bilmediğ
i takdirde öğrenmesi gerekir. Eğer bunları
iki veya fazla ş
ekilde okursa, meselâ "İ
hdine's-sirat'el-mustekîm" cümlesinde
134
"mustekîm" kelimesinin "s" harfini bir defa "‫ = ص‬sad" bir defa da "‫ =س‬sin" ile
okursa, namazıbatı
l olur. Ancak (kı
raat imamlarıtarafı
ndan) iki türlü kı
raat edilmiş
olur ve gerçeğe ulaş
mak amacı
yla kaç çeş
it okunursa, sakı
ncasıyoktur.
1003- Eğer kelimede, öncesi ötreli ve sonrasıda hamze harfi olan "vav" harfi
bulunursa ("ٌ
‫ء‬
‫ﻮ‬
‫ =ﺳ‬sûun" keli-mesinde olduğu gibi) vav harfinin medli yani "û"
ُ
ş
eklinde uzatı
larak okunmasıdaha iyidir. Ayrı
ca bir kelimede, öncesi üstünlü ve
sonrasıda hamze harfi olan elif harfi olursa, ("َ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ =ﺟ‬câe" kelimesinde olduğu gibi) elif
َ
harfinin medli ya-ni "â" ş
eklinde uzatı
larak okunmasıdaha iyidir. Yine bir kelimede,
öncesi esreli ve sonrasıda hamze harfi olan "yâ" harfi olursa ("َ
‫ء‬
‫ِﻰ‬
‫ =ﺟ‬cîe" kelimesinde
olduğu gi-bi- "ya" harfinin medli yani "î" ş
eklinde uzatı
larak okunması
, daha iyidir.
Eğer bu ş
ekildeki "vav, elif ve yâ" harflerinden sonra hamze harfi yerine sakin yani
esre, üstün ve ötresi olmayan bir harf olursa, yine bu üç harfin medli ve uzatı
larak
okun-ması
, daha iyidir. Örneğin "َ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻟ‬
‫ﱢ‬
‫ﺎ‬
َ
‫ﻟﻀ‬
ّ
‫ا‬
‫َﻻ‬
َ
‫و‬
=velezzâllîn" kelimesin-de eliften sonraki
lâm harfi sakin olduğu için onun elifini medli ve uzatarak okumak daha iyidir.
1004- Namazda, hareke üzerinde vakfetmemek (=dur-mamak) ve sükun üzere
bitiş
tirmemek müstehap ihtiyattı
r. "Hareke üzerinde vakfetmek"; kelimenin sonundaki
üstün, esre veya ötrenin söylenip ancak, sonraki kelimeyle bitiş
tirilmemesi ve iki
kelime arası
nda okunurken fası
la bı
rakı
lmasıdemektir. Örneğin,
"Errehmanirrehîm"de "Rehîm" kelimesinde "mim" harfinin esreli yani "Rehîmi"
söylenip, ancak sonraki kelimenin bir miktar ara verilerek okunmasıgibi.
"Sükun üzere vasletmek (=bitiş
tirmek)"; bir kelimenin üstün, esre veya ötresinin
söylenmeden bir sonraki kelimeyle bitiş
tirilmesine denir. Örneğin, "Errehmanirrehîm"
derken "Rehîm" kelimesinin "mim" harfinin esresi yani "Rehîmi" söylenmeyip hemen
"Maliki yevm-id dîn"le bitiş
tirilmesi gibi.
1005- Namazı
n üçüncü ve dördüncü rekâtı
nda sadece Fatiha veya üç defa tesbihat-ı
erbaa, yani üç defa:
)ُ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫َﻻ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
ُ
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ﺎن‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫(ﺳ‬
ُ
"Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber" okunabilir.
Tesbihat-ıerbaa'nı
n bir defa söylenmesi de yeterlidir. Bir rekâtta Fatiha, öbür rekâtta
tesbihat da okunabilir. Fakat her iki rekâtta da tesbihat okunmasıdaha iyidir.
1006- Vakit dar olduğunda, tesbihat-ıerbaa'nı
n bir defa söylenmesi gerekir.
1007- Erkek ve kadı
na, namazı
n üçüncü ve dördüncü rekâtı
nda Fatiha veya tesbihatı
yavaşokumak, farzdı
r.
1008- Eğer üçüncü ve dördüncü rekâtta Fatiha okunursa, farz ihtiyat gereği onun
Bismillah'ıda sessiz okun-malı
dı
r.
1009- Tesbitahıöğrenemeyen veya doğru okuyamayan bir kimse, üçüncü ve
dördüncü rekâtta Fatiha'yıokumalı
dı
r.
135
1010- Namazı
n ilk iki rekâtı
nda, son iki rekât olduğ
u sanı
larak tesbihat okunur ve
rükûya varı
lmadan önce anlaş
ı
lı
rsa, Fatiha ve surenin okunmasıgerekir. Eğer rükûda
anlaş
ı
lı
rsa, namaz sahihtir.
1011- Namazı
n son iki rekâtı
nda, ilk iki rekât olduğu sanı
larak Fatiha okunur veya
namazı
n ilk iki rekâtı
nda son iki rekât olduğu sanı
larak Fatiha okunursa, ister rükûdan
önce anlaş
ı
lsı
n, ister rükûdan sonra, namaz sahihtir.
1012- Üçüncü ve dördüncü rekâtta Fatiha okumak istediği hâlde elinde olmaksı
zı
n
tesbitah okumaya baş
lar veya tesbihatıokumak isterken elinde olmaksı
zı
n Fatiha'yıokumaya baş
larsa, onu bı
rakı
p okumak istediği Fatiha'yıveya tesbihatıokumalı
dı
r.
Fakat iradesiz olarak okuduğu ş
eyi âdet edinmişolur ve kalbinin derinliklerinde de
onu okumayıkastetmişolursa, onu tamamlayabilir ve namazısahihtir.
1013- Üçüncü ve dördüncü rekâtta tesbihat okumayıâdet edinmişolan kimse, kası
tsı
z
olarak Fatiha'yıokumaya baş
larsa, onu bı
rakı
p yeniden Fatiha'yıveya tesbihatı
okumasıgerekir.
1014- Üçüncü ve dördüncü rekâtta tesbihattan sonra, "Esteğfirullahe rebbî ve etûbu
ileyh"[44] veya "Ellahummeğ-fir lî"[45] gibi sözlerle Allah'tan bağı
ş
lanma dilemek
müs-tehaptı
r. Eğ
er Fatiha veya tesbihatı
n okunduğu sanı
larak istiğfara baş
lanı
r ve
sonra da Fatiha veya tesbihatı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye
itina e-dilmemelidir. Fakat rükûya eğilmeden önce ve istiğfar ile meş
gul değilken
Fatiha veya tesbihatı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, Fatiha veya
tesbihatı
n okun-masıgerekir.
1015- Üçüncü veya dördüncü rekâtta rükûya gidilirken veya rükûya gidildikten sonra,
Fatiha ve tesbihatı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye itibar
edilme-melidir.
1016- Bir ayet veya kelimenin doğru okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse,
ondan sonraki ş
eye baş
lanma-mı
ş
sa, o ayet veya kelime doğru bir ş
ekilde
okunmalı
dı
r. Ondan sonra rükün olan bir ş
eye baş
lanmı
ş
sa örneğin rü-kûya
varı
ldı
ktan sonra surenin herhangi bir kelimesinin doğru ve yanlı
şokunduğundan
ş
üpheye düş
ülürse, böyle bir ş
üpheye itibar edilmez. Eğer yapı
lması
na baş
lanı
lan ş
ey
rükün olmazsa, örneğin "Ellah'us-semed" söylenirken "Kul huvellahu ehed" ayetinin
doğ
ru ve yanlı
şokunduğundan ş
üpheye düş
ülürse, yine ş
üpheye itibar edilmeyebilir.
Fakat ihtiyat edilerek o ayet veya kelime sahih bir ş
ekilde tekrar söylenirse, sakı
ncası
yoktur. Hatta birkaç kez ş
üpheye düş
ülürse, bir kaç kez tekrarlanabilir; ancak vesvese
derecesine varı
lı
r ve yine okunursa, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir.
1017- Birinci rekâtta Fatiha'dan önce, "E‘ûzu billahi min'eş
-ş
eyţ
an'ir-recîm"[46] ( ُ
‫ذ‬
‫ﻮ‬
‫َﻋ‬
ُ
‫ا‬
‫ﻢ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﱠﺟ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ِا‬
‫ﺎن‬
‫ْﻄ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﻟﺸ‬
‫ﱠ‬
‫َا‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻣ‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ )ﺑ‬denilmesi, öğle ve ikindi namazları
ِ
nı
n birinci ve ikinci
rekâtları
nda besmelenin yüksek sesle söylenilmesi, Fatiha ve surenin kelimelerinin
tane tane okunması
, her ayetin sonunda vakfedilmesi yani okunan ayetin sonraki ayete
bitiş
tirilmemesi, Fatiha ve sure okunurken manası
na dikkat edilmesi, eğer namaz
cemaatle kı
lı
nı
yorsa imamı
n ve eğer tek baş
ı
na münferiden namaz kı
lı
yorsa
kendisinin Fatiha'yıtamamladı
ktan sonra, "El-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn" demesi,
İ
hlâs Suresi okunduktan sonra bir, iki veya üç kez ( ‫ﱢﻰ‬
‫ﺑ‬
‫ُر‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ِﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺬ‬
َ
‫" )ﻛ‬Kezalikellahu
َ
Rebbî"[47] veya üç kez (‫ﺎ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ﱡ‬
‫ُر‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻚ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺬ‬
َ
‫ﻛ‬
َ
) "Kezalikellahu Rebbuna"[48] denilmesi,
136
rükûdan önceki tekbirin ya da kunu-tun, sure okunduktan sonra biraz beklenip yerine
getirilmesi, müstehaptı
r.
1018- Bütün namazlarda ilk rekâtta Kadir ve ikinci rekâtta İ
hlâs Suresi'ni okumak,
müstehaptı
r.
1019- Bir günün namazları
nı
n hiçbirisinde İ
hlâs Suresi'ni okumamak, mekruhtur.
1020- İ
hlâs Suresi'ni bir nefeste okumak, mekruhtur.
1021- Birinci rekâtta okunan surenin ikinci rekâtta da okunmasımekruhtur. Ama İ
hlâs
Suresi'nin her iki rekâtta da okunması
, mekruh değ
ildir.
RÜKÛ
1022- Her rekâtta, kı
raatten sonra eller diz kapakları
na kavuş
acak ş
ekilde eğilmek
gerekir; bunun adı
na "rükû" denir.
1023- İ
nsanı
n rükû miktarıeğilip ancak ellerini dizlerine koymaması
nı
n sakı
ncası
yoktur.
1024- İ
nsan normal olmayan bir ş
ekilde rükû yaparsa, meselâ sağa veya sola eğilirse,
elleri dizlerine kavuş
sa bile, sahih değildir.
1025- İ
nsan, rükû niyetiyle eğilmelidir. Eğer baş
ka bir maksatla, meselâ, bir haş
ereyi
öldürmek için eğilirse, o rükû sayı
lmaz. Doğrulup tekrar rükû için eğilmesi gerekir ve
bu ameli vası
tası
yla fazla rükün yapı
lmı
şsayı
lmaz; sonuç olarak da namaz batı
l
olmaz.
1026- İ
nsanı
n kolu veya dizi diğerlerinin kolu ve diziyle farklıolursa, meselâ, kolu
uzun olur ve birazcı
k eğilince dizlerine yetiş
ir veya dizleri, normal insanları
nkinden
daha aş
ağıolur ve ellerini dizlerine ulaş
tı
rmasıiçin çok eğilmesi gerekirse, normal
seviyede eğilmesi gerekir.
1027- Oturarak rükû yapan kimsenin, yüzü dizlerine paralel olacak derecede eğilmesi
gerekir. Yüzü, secde yerine yaklaş
ı
ncaya kadar eğilmesi, daha iyidir.
1028- Rükûda hangi zikir söylenirse yeterlidir. Ama farz ihtiyat gereğ
i, üç defa( َ
‫ﺎن‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫ﺳ‬
ُ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫" )ا‬Subhanellah" veya bir defa ( ِ
‫ه‬
‫ﺪ‬
ِ
‫ﻤ‬
ْ
‫ِﺤ‬
َ
‫َﺑ‬
‫ﻢو‬
‫ﯿ‬
‫َﻈ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ﱢﻰ‬
‫ﺑ‬
‫َر‬
َ
‫ﺎن‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫")ﺳ‬Subhane rebbiye'l-‘ezîmi
ُ
ve bihemdih" zikrinden daha az olmamalı
dı
r.
1029- Rükûda söylenen zikir peşpeş
e ve sahih Arapça'yla söylenmelidir. Zikrin üç,
beş
, yedi defa veya daha fazla söylenmesi, müstehaptı
r.
1030- Rükûda, farz zikir miktarı
nca bedenin istikrar bul-masıgerekir. Farz ihtiyat
gereği, müstehap zikirler de rükûda okunmasıtavsiye edilen zikir maksadı
yla
okunursa, vücudun hareketsiz olmasıgerekir.
1031- Rükûda farz zikir söylenirken elde olmaksı
zı
n vücudun istikrarıbozulacak
ş
ekilde hareket edilirse, farz ihtiyat gereği vücut istikrar bulduktan sonra, zikrin ikinci
137
kez okunmasıgerekir. Ama vücudun istikrarıbozulmayacak ş
ekilde birazcı
k hareket
edilir veya parmaklar oynatı
lı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
1032- Rükû miktarı
nca eğilmeden ve vücut istikrar bul-madan önce bilerek rükû zikri
okunursa, namaz batı
l olur.
1033- Farz olan zikir tamamlanmadan önce, bilerek başrükûdan kaldı
rı
lı
rsa, namaz
batı
l olur. Eğ
er başyanlı
ş
lı
kla kaldı
rı
lı
r; ancak rükû vaziyetinden çı
kı
lmadan önce
zikrin tamamlanmadı
ğıhatı
rlanı
rsa, vücut istikrar bulduktan sonra zikir yeniden
okunmalı
dı
r. Eğ
er rükû vaziyetinden çı
kı
ldı
ktan sonra farkı
na varı
lı
rsa, namaz
sahihtir.
1034- Rükûda zikir miktarı
nca kalamazsa, rükû vaziyetinden çı
kmadan önce zikri
okuyabildiği takdirde, zikri okuyup tamamlamalı
dı
r. Bunu yapamazsa, ayağa kalkma
hâlinde recâ niyetiyle (=Allah'ı
n emirlerine uygun düş
mesini umarak) okumalı
dı
r.
1035- Hastalı
k ve benzeri sebeple rükûda vücudu istikrar bulamı
yorsa, namaz
sahihtir. Ama, rükû vaziyetinden çı
kmadan önce farz olan "Subhane Rebbiye'l-‘ezîmi
ve bi-hemdih" veya üç defa "Subhanellah" zikrini söylemelidir.
1036- Rükû miktarı
nca eğilemeyen kimse, bir ş
eye yas-lanarak rükû etmelidir. Eğer
bir ş
eye yaslanarak da nor-mal ş
ekilde rükû yapamazsa, gücü yettiği kadar
eğilmelidir. Hiç bir ş
ekilde eğilemezse, rükû zamanıoturarak rükû etmelidir.
Rükûsunu başiş
aretiyle yaparak baş
ka bir namaz kı
lması
, müstehap ihtiyattı
r.
1037- Ayakta namaz kı
labilen bir kimse, ayakta veya oturarak rükû yapmaya gücü
yetmezse, namazıayakta kı
lı
p, rükû için baş
ı
yla iş
aret etmelidir. Bunu yapmaya da
gücü yetmezse, rükû niyetiyle gözlerini kapatarak zikri söylemesi ve rükûdan kalkma
niyetiyle de gözlerini açmasıgerekir. Buna da gücü yetmezse, kalbinde rükûya niyet
edip rükû zikrini söylemelidir.
1038- Ayakta veya oturarak rükû yapmaya gücü yetmeyen kimse, rükû için hem
oturduğu hâlde biraz eğilebiliyor hem de ayakta baş
ı
yla iş
aret edebiliyor olursa,
namazı
nıayakta kı
lmalıve rükûyu başiş
aretiyle yapmalı
dı
r. Müstehap ihtiyat gereği,
daha sonra baş
ka bir namaz kı
lar ş
öyle ki, rükû zamanıoturur ve gücü yettiği kadar
eğilir.
1039- Rükû haddine yetiş
ip vücudu istikrar bulduktan sonra, baş
ı
nıkaldı
rı
r ve tekrar
rükû niyetiyle rükû miktarı
nca eğilirse, namaz batı
l olur. Yine rükû miktarı
nca eğilir
ve vücut istikrar bulur; ancak sonra rükû niyetiyle normal miktardan fazla eğilir ve
tekrar normal rükû seviyesine dönerse, farz ihtiyat gereği namaz batı
l olur. Namazı
tamamlayı
p sonra iade etmesi, daha iyidir.
1040- Rükû zikri bittikten sonra tam doğ
rulmalıve vücut istikrar bulduktan sonra
secdeye gidilmelidir. Eğ
er bilerek doğrulmadan veya vücut istikrar bulmadan secdeye
gidilirse, namaz batı
l olur.
1041- Rükû unutulur ve secdeye varı
lmadan önce hatı
rlanı
rsa, doğrulup sonra rükû
yapı
lmalı
dı
r ve eğer doğrul-maksı
zı
n yerden rükûya dönerse, namaz batı
l olur.
138
1042- Alı
n yere vardı
ktan sonra rükû yapı
lmadı
ğı
nı
n farkı
na varı
lı
rsa, farz ihtiyat
gereği doğ
rulup rükû yapı
lmalıve namaz tamamlandı
ktan sonra, iade edilmelidir.
1043- Rükûya gidilmeden önce ayakta düz durulduğu hâlde tekbir alı
nması
, rükûda da
dizlerin geri çekilmesi, sı
rtı
n düz tutulması
, boynun uzatı
lı
p sı
rtla dümdüz bir
doğ
rultuda bulunması
, ayakları
n arası
na bakı
lması
, rükû zikrinden önce veya sonra
salavat getirilmesi, rükûdan doğrulup düz durulduktan sonra beden istikrar bulunca:
"Semi-‘ellahu limen hemideh" denilmesi müstehaptı
r.
1044- Kadı
nları
n rükûda ellerini dizlerden yukarıkoy-masıve dizleri geri çekmemesi
müstehaptı
r.
SECDE
1045- Farz ve müstehap namazları
n her rekâtı
nda rükûdan sonra ikiş
er defa secde
yapı
lmasıgerekir. Secde; alnı
n, her iki elin içinin, her iki dizkapağı
nı
n ve iki ayağı
n
baş
parmak ucunun yere konması
ndan ibarettir.
1046- İ
ki secde birlikte bir rükündür. O hâlde, farz na-mazda kası
tlıolarak veya
unutularak her iki secde terk edilir veya bunlara iki secde daha eklenirse, namaz batı
l
olur.
1047- Bilerek bir secde eksik veya fazla yapı
lı
rsa, namaz batı
l olur. Yanlı
ş
lı
kla bir
secde eksik yapı
lı
rsa, onunla ilgili hüküm daha sonra açı
klanacaktı
r.
1048- Bilerek veya yanlı
ş
lı
kla, alı
n yere koyulmazsa, diğer organlar yere koyulsa da
secde yapı
lmamı
ş
tı
r. Ama alı
n yere koyulur da yanlı
ş
lı
kla diğer organlar yere koyulmaz veya yanlı
ş
lı
kla zikir söylenmezse, secde sahihtir.
1049- Secdede herhangi bir zikrin söylenmesi yeterlidir. Farz ihtiyat gereği, miktarı
üç kere, (ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺎن‬
َ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫" )ﺳ‬Subha-nellah" veya bir kere (ِ
ُ
‫ه‬
‫ﺪ‬
ِ
‫ﻤ‬
ْ
‫ِﺤ‬
َ
‫َﺑ‬
‫َﻰو‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
ْ
‫ْﻻ‬
‫ا‬
‫ﱢﻰ‬
َ
‫ﺑ‬
‫َر‬
َ
‫ﺎن‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫" )ﺳ‬Subhane
ُ
reb-biye'l-‘e'la ve bihemdih" zikrinden az olmamalı
dı
r. "Subhane rebbiyel ‘e'la ve
bihemdih" zikrinin üç, beşveya yedi kere söylenmesi müstehaptı
r.
1050- Secdelerde, farz zikir miktarı
nca vücudun istikrar bulmasıgerekir. Müstehap
zikir de, eğer secdede söylenmesi tavsiye edilen zikir niyetiyle söylenirse, vücudun
istikrar bulmasıgerekir.
1051- Alı
n yere koyulmadan veya vücut istikrar bul-madan önce kası
tlıolarak secde
zikri söylenir veya zikir tamamlanmadan önce kası
tlıolarak başsecdeden kaldı
rı
lı
rsa,
namaz batı
l olur.
1052- Alı
n yere koyulmadan ve vücut istikrar bulmadan önce, yanlı
ş
lı
kla secde zikri
söylenir ve secdeden kalk-madan farkı
na varı
lı
rsa, vücudun istikrarıhâlinde zikir
yeniden söylenmelidir.
1053- Secdeden kalktı
ktan sonra, vücut istikrar bulmadan secde zikrinin okunduğu
veya zikir tamamlanmadan secdeden kalkı
ldı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, namaz sahihtir.
139
1054- Secde zikri söylenirken, yedi organdan biri kası
tlıolarak yerden kaldı
rı
lı
rsa,
namaz batı
l olur. Ama, zikir okunmadı
ğızaman alı
n dı
ş
ı
nda herhangi bir organ
yerden kaldı
rı
lı
r ve tekrar yere koyulursa, sakı
ncasıyoktur.
1055- Secde zikri tamamlanmadan önce yanlı
ş
lı
kla başyerden kaldı
rı
lı
rsa, alı
n tekrar
yere koyulamaz ve yapı
lan miktar bir secde olarak sayı
lmalı
dı
r. Ama, diğer
organlardan herhangi biri yanlı
ş
lı
kla yerden kaldı
rı
lı
rsa, ikinci kez yere koyulup secde
zikri söylenmelidir.
1056- Birinci secdenin zikri tamamlandı
ktan sonra oturup vücut istikrar bulduktan
sonra tekrar secdeye gitmek gerekir.
1057- Alnı
n koyulduğu yer, dizlerin koyulduğ
u yerden dört bitiş
ik parmak kadar
aş
ağı
da ve yüksekte olmamalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği alnı
n koyulduğu yer, ayak
parmakları
nı
n koyulduğu yerden de dört bitiş
ik parmak kadar aş
ağı
da ve yukarı
da
olmamalı
dı
r.
1058- Eğilimi tam olarak anlaş
ı
lamayan eğimli yerde, farz ihtiyat gereği, alnı
n
koyulduğu yer, ayak parmakları
nı
n ve diz uçları
nı
n koyulduğu yerden dört bitiş
ik
parmak kadar yukarı
da olmamalı
dı
r.
1059- Alı
n, yanlı
ş
lı
kla dizlerin ve ayak parmakları
nı
n koyulduğu yerden dört bitiş
ik
parmak yüksekte olan bir ş
ey üzerine koyulursa, bu yükseklik "secde vaziyetindedir"
denmeyecek kadar fazlaysa, başkaldı
rı
labilir ve yüksekliği dört bitiş
ik parmak veya
daha az olan bir ş
ey üzerine koyulabilir veya başkaldı
rı
lmadan öyle bir ş
ey üzerine
çekilebilir. Eğer yükseklik, "secde vaziyetindedir" denilecek kadarsa, farz ihtiyat
gereği alı
n onun üzerinden yüksekliği dört parmak miktarıveya daha az olan ş
ey
üzerine çekilmelidir. Eğer alnı
n çekilmesi mümkün değilse farz ihtiyat gereği, baş
kaldı
rı
lmalıve söz konusu miktardan yüksekte olmayan ş
ey üzerine konulmalı
, namaz
tamamlanmalıve iade edilmelidir.
1060- Alı
nla secde edilen yer arası
nda bir ş
ey olmamalı
dı
r. O hâlde, mührün üzerinde
alnı
n mührün kendisine temas etmeyeceği kadar kir olursa, secde batı
l olur. Ama eğer
mührün rengi değiş
mişolursa, sakı
ncasıyoktur.
1061- Secdede elin içinin yere koyulmasıgerekir. Ama çaresizlik anı
nda elin üstünün
de sakı
ncasıyoktur. Eğer elin üstü mümkün olmazsa, bilek koyulmalı
dı
r. O da
koyulamazsa, dirseğe kadar yere koyulabilen kı
sı
m koyulmalı
dı
r. O da mümkün
olmazsa, elin üst kı
smı
nı
n koyulmasıyeterlidir.
1062- Farz ihtiyat gereği secdede, ayak baş
parmakları
nı
n ucu yere koyulmalı
dı
r.
Ayağı
n diğer parmaklarıveya ayağı
n üzeri yere koyulur ya da tı
rnağı
n uzun
olması
ndan dolayıbaş
parmağı
n ucu yere değmezse, namaz batı
l olur.
1063- Ayak baş
parmağı
nı
n bir miktarıkesilmişolursa, geri kalan kı
sı
m yere
koyulmalı
dı
r. Parmaktan hiçbir ş
ey kalmaz veya kalı
r ancak çok kı
sa olursa, öbür
parmakları
n yere koyulmasıgerekir. Hiçbir parmak yoksa, ayak adı
na ne varsa, o yere
koyulmalı
dı
r.
140
1064- Göğüs ve karı
n yere yapı
ş
tı
rı
larak normal olmayan bir ş
ekilde secde edilirse,
müstehap ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ancak ayak uzatı
larak secde edilirse,
yedi organ yere değse bile, farz ihtiyat gereği, namaz iade edilmelidir.
1065- Mühür veya üzerine secde edilen her ş
ey pak olmalı
dı
r. Ama mühür necis bir
yaygıüzerine koyulur veya mührün öbür tarafınecis olur; ancak, alı
n pak tarafı
na
koyulursa, sakı
ncasıyoktur.
1066- Alı
nda çı
ban veya benzeri bir ş
ey olduğunda, mümkün olduğu takdirde, alnı
n
sağlam yeri ile secde edilmelidir; mümkün olmadı
ğıtakdirde ise, yer kazı
lmalı
,
çı
banı
n yere geleceği yer çukur bı
rakı
lmalıve alnı
n secdeye yetecek miktarda sağlam
tarafıyere koyulmalı
dı
r.
1067- Çı
ban veya yara bütün alnıkaplamı
ş
sa, alnı
n iki tarafı
ndan biriyle secde
edilmesi gerekir. Eğer bu mümkün olmazsa, çene ile; çene ile de mümkün olmazsa,
yüzün mümkün olan bir kı
smı
yla secde edilmelidir. Yüzden hiçbir yerle yapı
lamazsa,
baş
ı
n ön tarafı
yla secde edilmelidir.
1068- Alnı
nıyere ulaş
tı
ramayan kimse, gücü yettiği miktarda eğilmeli ve alnı
nı
yüksek bir ş
ey üzerine koyulan mühüre veya üzerine secde edilen ş
eye "secde ediyor"
denecek ş
ekilde koymalı
dı
r. Ellerinin içini, dizlerini ve ayak parmakları
nıda, normal
ş
ekilde yere koymalı
dı
r.
1069- Hiç bir ş
ekilde eğilmeye gücü yetmeyen kimsenin, secde için oturmasıve
baş
ı
yla iş
aret etmesi gerekir; buna da gücü yetmezse, gözleriyle iş
aret etmesi gerekir.
Farz ihtiyat gereği, her iki hâlde de gücü yettiğ
i takdirde mührü kaldı
rı
p alnı
nıona
koymalı
dı
r. Buna da gücü yet-mezse, müstehap ihtiyat gereği mührü kaldı
rı
p alnı
na
koy-malı
dı
r. Eğer başve gözleriyle de iş
aret etmeye gücü yet-mezse, kalbinde
secdeye niyet etmeli ve farz ihtiyat gereği, el ve benzeri organı
yla secde için iş
aret
etmelidir.
1070- Oturmaya gücü yetmeyen kimse, ayakta secde için niyet etmeli ve mümkün
olduğu takdirde, baş
ı
yla secde için iş
aret etmelidir. Eğer buna da gücü yetmezse,
gözleriyle iş
aret etmelidir. Bunu da yapamazsa, kalbinde secde için niyet eder ve farz
ihtiyat gereği, el veya benzeri organı
yla secde için iş
aret eder.
1071- İ
radesi dı
ş
ı
nda başsecdeden kalkarsa, mümkünse baş
ı
nı
n tekrar secde yerine
dönmesine engel olmalı
dı
r ve bu, zikir okunsa da okunmasa da, bir secde sayı
lı
r. Eğer
baş
ı
nıtutamaz ve iradesi dı
ş
ı
nda tekrar secdeye ulaş
ı
rsa, ikisi bir secde sayı
lı
r ve eğer
zikir okunmamı
ş
sa, okunmasıgerekir.
1072- Takiyye yapı
lmasıgereken yerde, yaygıve benzeri ş
eyler üzerine secde
yapı
labilir ve namaz için baş
ka bir yere gidilmesi gerekmez.
1073- Üzerinde vücudun istikrar bulmadı
ğıbir ş
ey üzerine secde etmek batı
ldı
r. Ama
başkoyulduktan sonra bir miktar aş
ağ
ıinip istikrar bulan tüyden yapı
lmı
şyatak ve
benzeri ş
eyler üzerine secde etmenin sakı
ncasıyoktur.
1074- Çamur bir yerde namaz kı
lmaya mecbur olan kimse, farz ihtiyat gereği ayakta
iken baş
ı
yla secdeye iş
aret etmeli ve teş
ehhüdü ayakta okumalı
dı
r.
141
1075- Namazı
n birinci rekâtı
nda ve öğle, ikindi ve yatsıgibi teş
ehhüdü olmayan
namazları
n üçüncü rekâtları
nda, ikinci secdeden sonra oturmaksı
zı
n sonraki rekât için
ayağa kalkı
lı
rsa, namaz sahihtir. Ancak farz ihtiyat gereği ikinci secdeden sonra bir
miktar hareketsiz oturulmalıve daha sonra ayağa kalkı
lmalı
dı
r.
Üzerine Secde Edilen Şeyler
1076- Yere ve yenilecek ş
eyler dı
ş
ı
nda yerden biten ağaç ve ağaç yaprağıgibi ş
eyler
üzerine secde edilmelidir. Yenilecek ve giyilecek ş
eyler üzerine secde etmek, caiz değ
ildir. Yine altı
n, gümüş
, akik, firuze gibi madensel ş
eyler üzerine secde etmek de
batı
ldı
r. Ama mermer ve siyah taşgibi madensel taş
lar üzerine secde etmenin
sakı
ncasıyoktur.
1077- Farz ihtiyat gereği, üzüm ağacıyaprağı
na taze olduğu zaman secde
edilmemelidir.
1078- Yerden bitip hayvan yiyeceği olan ot ve saman gibi ş
eyler üzerine secde etmek
sahihtir.
1079- Yenilecek cinsten olmayan çiçekler üzerine secde etmek sahihtir. Ama sı
ğı
rdilli
ve menekş
e gibi yerden bitip ilâç için yenilen çiçek üzerine secde etmek sahih
değildir.
1080- Bazış
ehirlerde yenilmesi normal ve bazış
ehirlerde ise normal olmayan bitkiler
ve yine ham meyve üzerine secde etmek, sahih değildir.
1081- Kireç ve alçıtaş
ıüzerine secde etmek sahihtir. Hatta piş
mişkireç ve alçı
, tuğla,
toprak testi ve benzeri ş
eylere de secde edilebilir.
1082- Saman gibi üzerine secde edilmesi caiz olan bir ş
eyden yapı
lan kâğı
t üzerine
secde edilebilir. Pamuk ve benzeri ş
eylerden yapı
lan kâğı
t üzerine de secde etmenin
sakı
ncasıyoktur.
1083- Secde için en uygun ş
ey, ş
ehitler efendisi Hazret-i İ
mam Hüseyin'in (ona selâm
olsun) toprağı
dı
r. Ondan sonra diğer topraklar; topraktan sonra taşve taş
tan sonra
bitki gelir.
1084- Üzerine secde edilen bir ş
ey olmaz veya olur ama çok soğuk, sı
cak veya
benzeri bir ş
eyden dolayıüzerine secde edilemezse, giyilen elbise keten ve pamuktan
olduğu takdirde, onun üzerine secde edilmelidir. Elbise baş
ka bir cinsten olursa, yine
onun üzerine secde edilmesi gerekir. O da olmazsa, elin üzerine, o da mümkün
olmazsa akik ve yüzük gibi madeni bir ş
ey üzerine secde edilmesi gerekir.
1085- Üzerinde alnı
n istikrar bulmadı
ğıçamur ve gevş
ek toprağa, eğer üzerine alı
n
koyulduktan ve bir miktar bastı
rı
ldı
ktan sonra, istikrar bulursa, secde etmenin
sakı
ncasıyoktur.
1086- Birinci secdede mühür alı
na yapı
ş
ı
rsa, kaldı
rı
lmadan ikinci kez secdeye
gidilmesi, sakı
ncalı
dı
r. Hatta namaz batı
l olur ve iade edilmesi gerekir.
142
1087- Üzerine secde edilen ş
ey namazda kaybolur ve üzerine secde edilen baş
ka bir
ş
ey olmazsa, vakit müsait olduğu takdirde namaz bozulmalı
dı
r. Eğ
er vakit dar olursa,
keten ve pamuktan yapı
lmı
şolduğu takdirde, elbiseye secde edilmelidir. Eğer elbise
baş
ka bir cinsten olursa, onun üzerine, o da mümkün olmazsa elin üzerine ve eğer o
da mümkün değilse akik ve yüzük gibi madeni bir ş
ey üzerine secde edilmelidir.
1088- Secde hâlinde iken alnı
n, secde edilmeyen bir ş
ey üzerine koyulduğu
anlaş
ı
lı
rsa, mümkün olduğu takdirde alı
n onun üzerinden secde edilebilen bir ş
ey
üzerine çekilmelidir. Eğer vakit dar ise, önceki hükümde açı
klanana göre amel
edilmelidir.
1089- Secdeden sonra alnı
n secde edilmeyen ş
ey üzerine koyulduğu anlaş
ı
lı
rsa,
sakı
ncasıyoktur.
1090- Yüce Allah'tan baş
kasıiçin secde etmek, haramdı
r. Avam halktan bazı
sı
,
Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (hepsine selâm olsun) türbeleri karş
ı
sı
nda alı
nları
nıyere
koymalarıyüce Allah'a ş
ükür içinse sakı
ncasıyoktur; aksi takdirde haramdı
r.
Secdeyle İ
lgili Müstehap ve Mekruhlar
1091- Secdenin müstehapları
:
1) Ayakta namaz kı
lan kimsenin rükûdan kalkı
p tam olarak doğrulduktan sonra;
oturarak namaz kı
lan kimsenin ise, tam olarak oturduktan sonra, secdeye gitmek için
tekbir alması
.
2) Secdeye gidilmek istendiği zaman erkeğ
in önce ellerini, kadı
nı
n ise, önce dizlerini
yere koyması
.
3) Burnun mühür veya üzerine secde edilen bir ş
ey üzerine koyulması
.
4) Secdede parmakları
n birbirine bitiş
tirilerek uçlarıkı
bleye gelecek ş
ekilde
kulakları
n hizası
na koyulması
.
5) Secdede dua etmek, ihtiyaçları
n giderilmesini Allah'tan istemek ve ş
u duayı
okumak:
‫ﻢ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫َﻈ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْﻞ‬
ِ
‫َﻀ‬
‫ﻔ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫و‬
‫َذ‬
ُ
‫ﱠﻚ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
ِ
‫َﻓ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﻠ‬
‫َﻀ‬
ْ
‫ْﻓ‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﯿ‬
َ
‫ْﻋ‬
ِ
‫ُق‬
‫ْز‬
‫ار‬
‫ِﻰو‬
َ
‫ﻨ‬
‫ﻗ‬
ْ
‫ْز‬
ُ
‫ار‬
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ْﻄ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﺎﺧ‬
َ
‫َﯾ‬
َ
‫َو‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫و‬
‫ﺆ‬
ُ
‫َﺴ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْﺮ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﺎﺧ‬
َ
‫ﯾ‬
َ
Okunuş
u: "Ya heyr'el-mes'ûlîne ve ya heyr'el-mu‘'ţ
în, ur-zuknî verzuk ‘iyalî min
feż
like feinneke zu'l-feż
l'il-‘ezîm."
Anlamı
: Ey, kendisinden dilekte bulunulanları
n en hayı
rlı
sı
! Ey ihsan edenlerin en
iyisi! Kendi fazlı
ndan beni ve ailemi rı
zı
klandı
r. Şüphesiz sen, büyük fazl sahibisin.
6) Secdeden sonra sol yan üzerine oturmak ve sağayağı
n üstünü sol ayağı
n iç kı
smı
üzerine koymak.
7) Her secdeden kalkı
p oturulduğunda vücut istikrar bulduktan sonra tekbir alı
nması
.
143
8) Birinci secdeden kalkı
lı
nca vücut istikrar bulduktan sonra, ) ُ
‫ِﺮ‬
‫ﻔ‬
‫ﻐ‬
ْ
‫ﺘ‬
َ
‫َﺳ‬
ْ
‫ا‬
) ‫ﱢﻰ‬
‫ﺑ‬
‫ِر‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻟ‬
َ
‫ُا‬
ِ
‫ُﻮب‬
‫ﺗ‬
‫َا‬
َ
‫و‬
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫"ا‬Esteğfirullahe rebbî ve etûbu ileyh"[49] demek.
9) Secdeyi uzatmak ve otururken elleri uyluk üzerine koymak.
10) İ
kinci secdeye gitmek için vücut istikrar hâlinde iken "Ellahu ekber" demek.
11) Secdelerde salavat getirmek. Bunu secdelerde denil-mesi emredilen zikir niyetiyle
söylemenin sakı
ncasıyoktur.
12) Doğrulurken, elleri dizlerden sonra yerden kaldı
rmak.
13) Erkeklerin, dirsekleri yere koymamaları
, karı
nla-rı
nıyerden uzak tutmaları
,
kollarıda yanları
ndan ayı
rmaları
; kadı
nları
n ise, dirseklerini yere koymaları
,
karı
nları
nıyere yaklaş
tı
rmalarıve vücudun organları
nıbirbirine bitiş
tirmeleri.
Secdeyle ilgili diğer müstehaplar konuyla ilgili ayrı
ntı
lıkitaplarda açı
klanmı
ş
tı
r.
1092- Secdede Kur'ân okumak mekruhtur. Yine secde yerindeki toz toprağıgidermek
için üflemek mekruhtur. Eğer üfleme sonucu ağı
zdan iki harf çı
karsa, namaz batı
l
olur. Bunları
n dı
ş
ı
nda, konuyla ilgili ayrı
ntı
lıkitaplarda açı
klanan diğer mekruhlar da
vardı
r.
Tilâvet Secdesiyle İ
lgili Hükümler
1093- Kur'ân-ıKerim'in ş
u dört suresinin her birinde bir secde ayeti vardı
r: "Necm,
Alak, Secde ve Fussilet Sureleri." Bu ayetlerden birini okuyan veya dinleyen
kimsenin ayet bittikten hemen sonra bir secde etmesi gerekir. Eğer unutursa, aklı
na
geldiğ
i zaman secde etmelidir.
1094- İ
nsan secde ayetini okurken baş
ka birisinden de iş
itirse, eğer bunu dinlemiş
se,
iki secde etmesi gerekir; eğer dinlemeden kulağı
na değmiş
se, bir secde etmesi
yeterlidir.
1095- Namaz dı
ş
ı
nda secde hâlinde iken secde ayetini okur veya onu dinlerse, baş
ı
nı
secdeden kaldı
rı
p yeniden secde etmesi gerekir.
1096- Secde ayeti, Kur'ân okuma kastıolmayan birisinden veya gramofon cinsi bir
ş
eyden iş
itilirse, secde yapı
lmasıgerekmez. Ama insanı
n kendi sesini ulaş
tı
ran bir
araçtan iş
itilirse, secde etmek farz olur.
1097- Tilâvet secdesi yenecek ve giyilecek ş
eyler üzerine yapı
lmaz. Ama namazda
yapı
lan secde için gerekli diğer ş
artları
n gözetilmesi gerekmez.
1098- Tilâvet secdesi, "secde ediliyor" denecek ş
ekilde yerine getirilmelidir.
1099- Tilâvet secdesi edilirken zikir edilmese bile, alnı
n secde niyetiyle yere
koyulmasıyeterlidir. Tilâvet secdesinde herhangi bir zikir söylemek, müstehaptı
r;
ancak ş
u zikir daha iyidir:
144
ًَ
‫ﻻ‬
‫ﺎ‬
‫ﻗ‬
ّ
‫َر‬
ِ
‫ًو‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
‫ﱡ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﱢﺗ‬
َ
‫َب‬
‫ﺎر‬
‫َﯾ‬
َ
‫َﻚ‬
‫ُﻟ‬
‫ْت‬
‫ﺪ‬
‫َﺠ‬
َ
‫ًﺳ‬
‫ﺎ‬
‫ﻗ‬
ّ
‫َر‬
ِ
‫ًو‬
‫ﺔ‬
‫ﯾ‬
‫ﱠ‬
‫د‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ﺒ‬
ُ
‫ُﻋ‬
ُ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ًﻻ‬
‫ﺎ‬
‫ﻘ‬
‫ﯾ‬
‫ﺪ‬
ِ
‫َﺼ‬
ْ
‫َﺗ‬
‫ًو‬
‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﯾ‬
‫ُا‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ًﻻ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻘ‬
ّ
‫ًﺣ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻘ‬
ّ
‫ُﺣ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ﻻ‬
‫ﯿﺮ‬
ٌ
‫َﺠ‬
ِ
‫ﺘ‬
‫ُﺴ‬
ْ
‫ٌﻣ‬
‫ِﻒ‬
‫ﺋ‬
‫ﺎ‬
‫ٌﺧ‬
َ
‫ﯿﻒ‬
‫ﻌ‬
ِ
‫ٌﺿ‬
َ
‫ﯿﻞ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ٌذ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻧ‬
َ
‫ْا‬
َ
‫َﻞ‬
‫ًﺑ‬
‫ا‬
‫ِﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻜ‬
ْ
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺴ‬
ْ
‫َﻣ‬
‫َﻻ‬
‫ًو‬
‫ﺎ‬
‫ﻔ‬
‫ﻜ‬
ِ
‫ﻨ‬
ْ
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ﻣ‬
Okunuş
u: "La ilâhe illellahu hekken hekka. La ilâhe illellahu îmanen ve tesdîka. La
ilâhe illellahu ‘ubûdiyyeten ve rikka. Secedtu leke ya rebbî te‘ebbuden ve rikka, la
mustenkifen ve la mustekbiren, bel ene ‘ebdun zelîlun ż
e‘îfun hâifun mustecîr."[50]
TEŞEHHÜT GETİ
RMEK
1100- Bütün farz namazları
n ikinci rekâtı
nda, akş
am namazı
nı
n üçüncü rekâtı
nda ve
öğ
le, ikindi ve yatsınamazları
nı
n dördüncü rekâtı
nda, ikinci secdeden sonra oturulup
vücut istikrar bulunca teş
ehhüdün okunmasıgerekir. Yani ş
öyle denmelidir:
‫ﺪ‬
ٍ
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫َآل‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻟ‬
ُ
‫ُﻮ‬
‫َﺳ‬
‫َر‬
‫ُو‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﺒ‬
ْ
‫ًﻋ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﱠﻣ‬
‫َن‬
‫ُا‬
‫ﺪ‬
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫َﻟ‬
َ
‫ﯾﻚ‬
‫َﺮ‬
ِ
‫َﺷ‬
‫ُﻻ‬
‫ه‬
‫ﺪ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ُو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ْﻻ‬
‫َن‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﮭ‬
َ
‫َﺷ‬
ْ
‫ا‬
Okunuş
u: "Eş
hedu en la ilâhe illellahu vehdehu la ş
erîke leh, ve eş
hedu enne
Muhemmeden ‘ebduhu ve resûluh. Ella-humme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i
Muhemmed."
1101- Teş
ehhüt, sahih Arapça ile ve normal bir ş
ekilde peşpeş
e okunmalı
dı
r.
1102- Unutularak teş
ehhüt okunmadan ayağa kalkı
lı
r ve rükûdan önce farkı
na
varı
lı
rsa, oturularak teş
ehhüdün okun-ması
, tekrar ayağa kalkı
lmasıve o rekâtta
okunmasıgerekenlerin okunarak namazı
n tamamlanmasıgerekir. Eğer rükûda veya
ondan sonra teş
ehhüdün okunmadı
ğ
ı
nı
n farkı
na varı
lı
rsa, namazı
n tamamlanmasıve
selâm verildikten sonra teş
ehhüdün kaza edilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereğ
i,
unutulan teş
ehhüt için iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
1103- Teş
ehhüt hâlinde iken sol but üzerine oturup [sol ayağısağtaraftan çı
karmak
ve] sağayağı
n üstünü sol ayağı
n alt kı
smıüzerine koymak ve teş
ehhütten önce ş
u
zikirleri söylemek müstehaptı
r: ِ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ُﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
) ( "Elhemdu lillah" veya َ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ُﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ء‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺳ‬
ْ
‫ْﻻ‬
‫ُا‬
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫" ( )ﺧ‬Bismillahi ve billahi ve'l-hemdu lillahi ve heyr'ul-esmâi lillah."[51]
َ
Yine elleri uyluk üzerine koymak, parmaklarıbirbirine bitiş
tirmek, baş
ıaş
ağıeğip
kendi önüne bakmak ve teş
ehhüdü bitirdikten sonra: ُ
‫ﮫ‬
‫ﺘ‬
َ
‫َﺟ‬
َ
‫ر‬
‫ْد‬
َ
‫ﻊ‬
‫ﻓ‬
َ
‫ار‬
ْ
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﻔ‬
‫ْﺷ‬
َ
‫ﱠﻞ‬
‫ﺒ‬
‫ﻘ‬
َ
‫َﺗ‬
َ
‫" ( )و‬Ve
tekebbel ş
efa‘etehu verfe‘' dereceteh." demek, müstehaptı
r.
1104- Teş
ehhüt okurken kadı
nları
n dizlerini birbirine bitiş
tirmesi müstehaptı
r.
NAMAZIN SELÂMI
1105- Namazı
n son rekâtı
nda okunan teş
ehhütten sonra, oturulduğu ve vücut sükunet
bulduğu zaman:
)ُ
‫ﮫ‬
‫ﺗ‬
ُ
‫ﺎ‬
‫ﻛ‬
َ
‫َﺮ‬
َ
‫َﺑ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺔ‬
ُ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫َر‬
‫ﱡو‬
‫ِﻰ‬
‫ﺒ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎا‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﯾ‬
‫ﱡ‬
‫َا‬
َ
‫ْﻚ‬
‫ﯿ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫م‬
‫ﱠﻼ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ا‬
َ
(
"Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve berekâtuh" demek
müstehaptı
r ve ondan sonra ya: ( ْ
‫ﻢ‬
‫ﻜ‬
ُ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫م‬
‫ﱠﻼ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫" )ا‬Es-selâmu ‘eleykum" demek ve buna
َ
müstehap ihtiyat gereği: ُ
‫ﮫ‬
‫ﺗ‬
ُ
‫ﺎ‬
‫ﻛ‬
َ
‫َﺮ‬
َ
‫َﺑ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺔ‬
ُ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫َر‬
‫" ) )و‬ve rehmetullahi ve berekâtuh" cümlesini
eklemek gerekir veyahut da:َ
‫ﯿﻦ‬
‫ِﺤ‬
ِ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫د‬
ِ
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
َ
‫َﻰﻋ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﺎو‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫م‬
‫ﱠﻼ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ا‬
َ
) ) "Es-selâmu ‘eleyna ve
‘ela ‘ibadillah'is-salihîn" demek gerekir.
145
1106- Namazda selâm vermek unutulur; ancak, namaz-da bulunulan vaziyet
bozulmadan ve sı
rtı
n kı
bleye dönmesi gibi bilerek veya bilmeyerek yapı
ldı
ğı
nda
namazıbatı
l eden bir ş
ey gerçekleş
meden farkı
na varı
lı
rsa, selâm verilmelidir ve
kı
lı
nan namaz sahihtir.
1107- Namazda selâm vermek unutulur; ancak namaz vaziyetinden çı
kı
ldı
ktan sonra
hatı
rlanı
rsa, namaz vaziyeti bozulmadan önce, sı
rtıkı
bleye dönmek gibi bilerek veya
bilmeyerek yapı
ldı
ğı
nda namazıbatı
l eden bir ş
ey yapı
ldı
ğıtakdirde, namaz sahihtir.
Eğer namaz vaziyetinden çı
kı
lmadan önce, bilerek veya bilmeyerek yapı
ldı
ğı
nda
namazıbatı
l eden bir ş
ey yapı
lmı
ş
sa, her ne kadar sahih olduğu görüş
ü, deliller
açı
sı
ndan güçlü bir görüşise de, ihtiyata uygun olan namazı
n batı
l oluş
udur.
NAMAZDA TERTİ
BE Rİ
AYET ETMEK
1108- Bilerek namaz fiilleri arası
ndaki tertip ve sı
ra gözetilmezse, örneğin sure
Fatiha'dan önce okunur veya secdeler rükûdan önce yapı
lı
rsa, namaz batı
l olur.
1109- Namazı
n rükünlerinden birini unutup sonraki rüknü yapan örneğin rükû
yapmadan önce secdeleri yapan kimsenin kı
ldı
ğınamaz batı
ldı
r.
1110- Namazı
n rükünlerinden birisi unutulup sonraki rükün olmayan bir ş
ey yapı
lı
rsa,
örneğin secdeler yapı
lmadan önce teş
ehhüt okunursa, rükün yerine getirilmeli ve
ondan önce yanlı
ş
lı
kla okunan ş
ey yeniden okunmalı
dı
r.
1111- Rükün olmayan bir ş
ey unutulup ondan sonraki rükün yerine getirilirse örneğin,
Fatiha okunmadan rükûya gidilirse, namaz sahihtir.
1112- Rükün olmayan bir ş
ey unutulup ondan sonraki rükün olmayan ş
ey yerine
getirilir örneğin, Fatiha unutulup sure okunursa, eğer sonraki rükün yapı
lmaya
baş
lanmı
ş
sa, meselâ, rükûda Fatiha'nı
n okunmadı
ğ
ıhatı
rlanı
rsa, namaza devam
edilmeli ve bu ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir. Eğer sonraki rükne baş
lanmamı
ş
sa,
unutulan ş
ey yerine getirilmeli ve daha sonra, yanlı
ş
lı
kla önce okunan ş
ey tekrar okunmalı
dı
r.
1113- Birinci secdeyi ikinci secde veya ikinci secdeyi birinci secde sanarak yaparsa,
namaz sahihtir ve yaptı
ğıbirinci secde onun birinci secdesi ve ikinci secde de onun
ikinci secdesi sayı
lı
r.
MUVALAT[52]
1114- Namaz, muvalat [=aralı
ksı
z yapı
lma] gözetilerek kı
lı
nmalı
dı
r. Yani rükû, secde
ve teş
ehhüt gibi namazı
n fiilleri peşpeş
e yapı
lmalıve namazda okunan ş
eyler de normal bir ş
ekilde peşpeş
e okunmalı
dı
r. Eğer onları
n arası
nda "namaz kı
lı
yor"
denmeyecek kadar ara verilirse, namaz batı
l olur.
1115- Namazda yanı
larak harfler ve kelimeler arası
nda namaz vaziyeti bozulmayacak
ş
ekilde ara verilirse, sonraki rükne baş
lanmadı
ğıtakdirde, o harfler veya kelimeler
normal bir ş
ekilde tekrar okunmalı
dı
r; sonraki rükne baş
landı
ğıtakdirde ise, namaz
sahihtir.
146
1116- Rükû ve secdeleri uzatmak ve büyük sureleri okumak, muvalatı[riayet edilmesi
gereken kesintisiz yapı
lmı
şolmayı
] bozmaz.
KUNUT
1117- Farz ve müstehap namazları
n hepsinde, ikinci rekâtta rükûya gidilmeden önce
kunut okunmasımüstehap-tı
r. Bir rekât olan vitir namazı
nda da rükûdan önce, kunut
okumak müstehaptı
r. Cuma namazı
nı
n her rekâtı
nda bir kunut vardı
r. Âyat
Namazı
'nda beşkunut, Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
nı
n birinci rekâtı
nda
beşkunut ve ikinci rekâtı
nda dört kunut vardı
r.
1118- Kunut okunmak istendiğinde farz ihtiyat gereği, eller yukarıkaldı
rı
lmalı
dı
r.
Ellerin yüzün hizası
na kadar kaldı
rı
lması
, avuçları
n göğe doğru açı
larak yan yana
tutulmasıve recâ kastı
yla [sevap umuduyla] baş
parmak dı
ş
ı
ndaki parmakları
n
birbirine bitiş
tirilmesi ve avuçları
n içine bakı
lması
, müstehaptı
r.
1119- Kunutta bir "Subhanellah" bile olsa, herhangi bir zikrin okunmasıkafidir. Ama
ş
u zikrin okunması
, daha iyidir:
َ
‫و‬
ِ
‫ﻊ‬
‫ﺒ‬
ْ
‫ﻟﺴ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﯿﻦ‬
َ
‫َﺿ‬
ِ
‫َر‬
‫ﱢاﻻ‬
ْ
‫َب‬
‫َر‬
‫ِو‬
‫ْﻊ‬
‫ﺒ‬
‫ﻟﺴ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ات‬
ِ
‫ﻮ‬
َ
‫ﻤ‬
‫ﻟﺴ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫َب‬
‫ﱢ‬
‫ِر‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ﺎن‬
‫ْﺤ‬
َ
‫ﺒ‬
‫ُﺳ‬
ُ
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫َﻈ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ﱡا‬
‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ُﻻ‬
‫ﻢ‬
‫ﯾ‬
‫َﺮ‬
ِ
‫ﻜ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ُا‬
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫ﻜ‬
ِ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ُا‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠا‬
‫ِﻻ‬
‫َا‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ا‬
ِ
‫ﻻ‬
َ
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َب‬
‫ﱢ‬
‫ِر‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
َ
ّ
‫ﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
ُ
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫و‬
َ
ِ
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫َﻈ‬
ِ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْش‬
ِ
‫َﺮ‬
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ﱢا‬
‫َب‬
‫َر‬
‫ﱠو‬
‫ُﻦ‬
‫ﮭ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﺎﺑ‬
َ
‫َﻣ‬
َ
‫ﱠو‬
‫ِﻦ‬
‫ﮭ‬
‫ﯿ‬
‫ﺎﻓ‬
ِ
‫ﻣ‬
َ
Okunuş
u: "La ilâhe illellah'ul-helîm'ul-kerîm. La ilâhe illel-lah'ul-‘eliyy'ul-‘ezîm.
Subhanellahi rebb'is-semavat'is-seb'‘i ve rebb'il-ereż
în'es seb'‘i ve ma fîhinne ve ma
beynehunne ve reb-b'il-‘erş
'il-‘ezîm, ve'l-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn."
1120- Kunutu yüksek sesle okumak, müstehaptı
r. Ama cemaatle namaz kı
lan
kimsenin sesini cemaat imamıiş
itecekse, o zaman kunutu yüksek sesle okumak,
müstehap değildir.
1121- Bilerek okunmayan kunutun kazasıyoktur. U-nutularak okunmaz ve rükûya
tam olarak eğilmeden önce farkı
na varı
lı
rsa, doğrulup okunmasımüstehaptı
r. Rükûda
farkı
na varı
lı
rsa, rükûdan sonra ve eğer secdede hatı
rlanı
rsa, namazı
n selâmı
ndan
sonra kaza edilmesi müstehaptı
r.
NAMAZDA OKUNAN ŞEYLERİ
N ANLAMI
1- Fâtiha Suresi:
‫ﻢ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﱠﺣ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ِا‬
‫َﻦ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠﺣ‬
ْ
‫ﻟﺮ‬
‫ِا‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
‫ﯾﻦ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﱢ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫م‬
‫ﻮ‬
ْ
‫ِﯾ‬
َ
‫ِﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ِﻣ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﯿ‬
‫ﱠﺣ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ا‬
‫َﻦ‬
ِ
‫ﻤ‬
‫ﱠﺣ‬
ْ
‫ﺮ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﯿﻦ‬
َ
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َب‬
‫ﱢ‬
‫ِر‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
ُ
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﻘ‬
ِ
‫ﺘ‬
َ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫اط‬
‫ﱢﺮ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ا‬
‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
َ
‫ﺪ‬
ِ
‫ھ‬
ْ
‫ُا‬
ِ
‫ﯿﻦ‬
‫ﻌ‬
ِ
‫ﺘ‬
َ
‫َﺴ‬
ْ
‫َﻧ‬
‫ﺎك‬
‫ﯾ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
ِ
‫ُو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﺒ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫َﻧ‬
َ
‫ﺎك‬
‫ﯾ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
ِ
‫ِﻦ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﻟ‬
ّ
‫ﺂ‬
‫ﻟﻀ‬
ّ
‫ا‬
‫َﻻ‬
َ
‫ْو‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ِﻋ‬
َ
‫ﻮب‬
‫ْﻀ‬
ُ
‫ﻐ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫ْﻏ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻤ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻧ‬
ْ
‫َا‬
َ
‫ﯾﻦ‬
‫ﺬ‬
ِ
‫ﻟ‬
‫ﱠ‬
‫َا‬
‫اط‬
‫ِﺮ‬
َ
‫ﺻ‬
Anlamı
:
Bismillahirrehmanirrehîm: Dünyada mümin ve kâfire, ahirette ise, yalnı
zca mümine
merhamet eden Allah'ı
n adı
yla baş
lı
yorum.
147
Elhemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn: Hamd ve övgü, bütün varlı
ğıbesleyen Allah'a
mahsustur.
Er-rehman'ir-rehîm: Allah, dünyada mümin ve kâfire, ahirette ise sadece mümine
merhamet eder.
Maliki yevm'id-dîn: (Allah) kı
yamet gününün sultanıve ihtiyar sahibidir.
İ
yyâke ne‘'budu ve iyyâke neste‘în: Yalnı
z sana ibadet eder ve yalnı
z senden yardı
m
dileriz.
İ
hdine's-siraţ
'el-mustekîm: Bizi doğru yol olan İ
slâm dinine hidayet et.
Siraţ
ellezîne en'‘emte ‘eleyhim: Kendilerine nimet verilen peygamber ve
peygamberlerin yerine oturanları
n yoluna.
Ğeyr'il-meğż
ûbi ‘eleyhim veleżż
âllîn: Gazap ettiklerin ve sapmı
şkimselerin yoluna
değil.
2- İ
hlâs Suresi:
‫ﻢ‬
ِ
‫ﯿ‬
‫ﱠﺣ‬
ِ
‫ﻟﺮ‬
‫ِا‬
‫َﻦ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠﺣ‬
ْ
‫ﻟﺮ‬
‫ِا‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
‫ﺪ‬
ُ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﺪ‬
ٌ
‫َﺣ‬
َ
‫ا‬
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﻮ‬
َ
‫ْھ‬
ُ
‫ُﻞ‬
‫ﻗ‬
‫ﺪ‬
ٌ
‫َﺣ‬
َ
‫ا‬
‫ا‬
ً
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
ُ
‫ُﻛ‬
ُ
‫ﮫ‬
‫ْﻟ‬
َ
‫ُﻦ‬
‫ﻜ‬
‫ْﯾ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ْو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻟ‬
َ
‫ﻮ‬
‫ْﯾ‬
ُ
‫ﻢ‬
‫َﻟ‬
َ
‫ْو‬
‫ﺪ‬
‫ﻠ‬
ِ
‫ْﯾ‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﻟ‬
َ
Anlamı
:
Bismillahirrehmanirrehîm. Kul huvellahu ehed: [Dünyada mümin ve kâfire, ahirette
ise, yalnı
zca mümine merhamet eden Allah'ı
n adı
yla baş
lı
yorum.] Ey Muhammed! De
ki: O Allah tektir.
Ellah'us-semed: Allah her ş
eyden müstağni ve her ş
ey O'na muhtaçtı
r.
Lem yelid ve lem yûled: O, doğ
urmamı
ş
tı
r ve doğma-mı
ş
tı
r.
Ve lem yekun lehu kufuven ehed: Yaratı
klardan hiçbir kimse O'nun dengi değildir.
3- Rükû, Secde ve Onlardan Sonra Okunan Müstehap Zikirlerin Anlamı
Subhane rebbiye'l-‘ezîmi ve bihemdih: Benim yüce rab-bim, her türlü kusur ve
eksiklikten pak ve münezzehtir ve ben, O'na hamd etmekteyim.
Subhane rebbiye'l-e‘'la ve bihemdih: Benim herkesten en yüce olan rabbim her türlü
kusur ve noksanlı
ktan münezzehtir ve ben O'na hamd etmekteyim.
Semi‘ellahu limen hemideh: Allah, kendisini övenin övgüsünü iş
itsin ve kabul etsin.
Esteğfirullahe rebbî ve etûbu ileyh: Beni besleyen Allah'tan mağfiret ve bağı
ş
lanma
diliyor ve O'na dönüyorum.
148
Bihevlillahi ve kuvvetihi ekûmu ve ek'‘ud: Allah'ı
n yardı
mıve verdiği kuvvetle ayağa
kalkı
yor ve oturuyorum.
4- Kunutta Okunan Duanı
n Anlamı
La ilâhe illellah'ul-helîm'ul-kerîm: Kerem ve hilim sahibi olan bir tek Allah'tan baş
ka
övgü ve kulluğ
a layı
k ilâh yoktur.
La ilâhe illellah'ul-‘eliyy'ul-‘ezîm: Yüce ve üstün mertebe sahibi olan bir tek ve eş
siz
Allah'tan baş
ka, kulluğa layı
k ilâh yoktur.
Subhanellahi rebb'is-semavat'is-seb'‘i ve rebb'il-ereż
î-n'es-seb'‘i: Yedi kat göğün ve
yedi kat yerin yaratı
cı
sıolan Allah, pak ve münezzehtir.
Ve ma fîhinne ve ma beynehunne ve rebb'il-‘erş
'il-ezîm: Göklerde, yerlerde ve ikisi
arası
nda bulunan her ş
eyin ve yüce arş
ı
n Rabbidir.
Ve'l-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn: Hamd ve senâ, bütün varlı
ğıbesleyen ve kemaline
erdiren Allah'a mahsustur.
5- Tesbitah-ıErbaa'nı
n Anlamı
Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi ve la ilâhe illellahu vellahu ekber: Yüce Allah, pak ve
münezzehtir. Hamd ve senâ O'na mahsustur. Bir tek olan Allah'tan baş
ka kulluğa
layı
k ilâh yoktur. O, vasfedenlerin vasfı
ndan yücedir.
6- Teş
ehhüt ve Selâmı
n Anlamı
Eş
hedu en la ilâhe illellahu vehdehu la ş
erîke leh: Övgü, Allah'a mahsustur ve ş
ahadet
ederim ki bir tek olan ve ş
eriki bulunmayan Allah'tan baş
ka kulluğa layı
k bir ilâh
yoktur.
Ve eş
hedu enne Muhemmeden ‘ebduhu ve resûluh: Hz. Muhammed'in (Allah ona ve
Ehlibeyti'ne rahmet etsin) O'nun kulu ve elçisi olduğuna ş
ahadet ederim.
Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed: Allah'ı
m! Hz. Muhammed'e
ve Ehlibeyti'ne rahmet et.
Ve tekebbel ş
efa‘etehu verfe‘' dereceteh: Resulullah'ı
nş
efaatini kabul eyle ve o
Hazret'in derecesini, kendi katı
nda yücelt.
Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve berekâtuh: Ey Allah'ı
n nebisi,
selâm olsun sana, Allah'ı
n rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.
Es-selâmu ‘eleyna ve ‘ela ‘ibadillah'is-salihîn: Namaz kı
lanları
n ve Allah'ı
n iyi
kulları
nı
n üzerine Âlemlerin Rab-binden selâm olsun.
Es-selâmu ‘eleykum ve rehmetullahi ve berekâtuh: Allah'ı
n selâm, rahmet ve bereketi
siz müminlerin üzerine olsun.
NAMAZDAN SONRA okunan Zİ
Kİ
RLER
1122- Namazları
n peş
inden bir miktar zikir ve dua et-mek, Kur'ân okumak,
müstehaptı
r. Bunları
n, oturulan yerden ayrı
lmadan ve alı
nan abdest, gusül ve
149
teyemmüm bozulmadan kı
bleye doğru yapı
lmasıdaha iyidir. Bunun Arapça olması
gerekmez. Ama dua kitapları
nda tavsiye edilen ş
eyleri okumak, daha iyidir. Namazı
n
peş
inden yapı
lmasıçok tavsiye edilen zikirlerden birisi, Hz. Zehrâ'nı
n (Allah'ı
n
selâmıona olsun) tesbihidir ki ş
uş
ekilde okunur:
İ
lk önce 34 defa, "Ellah-u ekber", sonra 33 defa "El-hemdulillah" ve daha sonra 33
defa "Subhanellah" denir.
"Subhanellah" cümlesi, "Elhemdulillah" cümlesinden ön-ce de okunabilir. Ama ondan
sonra söylenmesi, daha iyidir.
1123- Namazdan sonra ş
ükür secdesi yapmak müste-haptı
r; bunun için, alnı
nş
ükür
maksadı
yla yere koyulmasıkafidir. Ama yüz veya üç veya bir defa "Şükren lillah"
veya "Şükren" veya "‘Efven" denilmesi, daha iyidir. Yine insana bir nimet ulaş
tı
ğı
veya ondan bir bela uzaklaş
tı
ğ
ızaman ş
ükür secdesi yapması
, müstehaptı
r.
RESULULLAH'A (S.A.A) SALAVAT
1124- İ
nsan, Resulullah efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) mübarek
"Ahmed" ve "Muhammed" gibi isimlerini veya onun "Mustafa" ve "Ebu'l-Ka-sı
m"
gibi künye ve lakabı
nısöyler veya iş
itirse, namazda olsa bile, salavat getirmesi
müstehaptı
r.
1125- Peygamber efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) mübarek ismi
yazı
lı
rken salavatı
n da yazı
lmasımüstehaptı
r. Yine o hazret anı
ldı
ğıher zaman,
salavat getirmek iyidir.
NAMAZI BOZAN ŞEYLER
1126- On iki ş
ey namazıbozar ve onlara "mübtilat" [=na-mazıbozan ş
eyler] denir:
1) Namazda, namazı
nş
artları
ndan birinin bulunmaması
. Örneğin, namazdayken
mekanı
n gasp edilmişolduğ
unun anlaş
ı
lmasıgibi.
2) Namazdayken bilerek veya unutarak veya çaresizlik yüzünden abdest veya guslü
batı
l eden bir ş
eyin meydana gelmesi. Örneğin, idrar gelmesi gibi. Ancak idrar veya
büyük abdestini tutamayan kimseden namaz esnası
nda idrar veya gaita çı
kacak olursa,
abdest hükümlerinde açı
klandı
ğıüzere hareket ettiği takdirde, namazıbatı
l olmaz.
Yine namaz esnası
nda müstehaze kadı
ndan kan gelirse, istihazeyle ilgili olarak
açı
klanan hükümleri uygulamı
şolursa, namazısahihtir.
1127- Elinde olmadan uyumuşolan kimse, namazda mı
, yoksa namazdan sonra mı
uyuduğ
unu bilmezse, farz ihtiyat gereği namazıiade etmelidir. Ama namazı
n
tamamlandı
ğı
nıbilir de uyuması
nı
n namaz esnası
nda mı
, yoksa namazdan sonra mı
gerçekleş
tiği hususunda ş
üpheye düş
erse, namazısahihtir.
1128- Kendi iradesi ile uyuduğunu bilir; ama bunun, namazdan sonra mı
, yoksa
namaz esnası
ndayken namazda olduğunu unutarak mıgerçekleş
tiğ
inden ş
üpheye
düş
erse, namazısahihtir.
150
1129- Secde hâlindeyken uykudan uyanı
r ve namazı
n son secdesi mi, yoksa ş
ükür
secdesi mi olduğundan ş
üpheye düş
erse, namazıiade etmesi gerekir.
3) BazıŞiî olmayanları
n yaptı
klarıgibi, ellerin üst üste konulması
.
1130- Eğer edep için eller üst üste koyulursa, bazı
larıtarafı
ndan yapı
lana benzemese
de, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ama unutkanlı
k, çaresizlik veya
kaş
ı
mak ve benzeri bir işiçin eller üst üste koyulursa, sakı
ncasıyoktur.
4) Fatiha okunduktan sonra "Âmin" denilmesi. Ama, yanlı
ş
lı
kla veya takiyye edilerek
denilirse, namaz batı
l olmaz.
5) Kasten veya unutkanlı
kla kı
bleye sı
rt çevirmek ya da sağveya sol tarafa dönmek.
Hatta bilerek, "yüzü kı
bleye doğrudur" denmeyecek kadar dönülürse, kı
blenin sağ
veya sol tarafı
na ulaş
masa bile, namaz batı
l olur.
1131- Kası
tlıolarak yüzün tamamısağveya sola döndürülürse, namaz batı
l olur.
Hatta yanlı
ş
lı
kla bile yüz bu kadar döndürülürse, farz ihtiyat gereği namaz iade
edilmelidir ve önceki namazı
n tamamlanmasıda gerekmez. Ama başkası
tlıveya
yanlı
ş
lı
kla, biraz döndürülürse, namaz batı
l olmaz.
6) Bilerek, tek harfli bile olsa bir kelimeyi, manasıolmasa da bir mana kastederek
söylemek. Hatta iki veya daha fazla harfli kelimeler denildiği takdirde, herhangi bir
mana kastedilmese bile, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ancak yanı
larak
söylenirse, namaz bozulmaz.
1132- Manasıolan tek harfli örneğin Arapça'da "koru" anlamı
nıtaş
ı
yan "ki" gibi bir
kelimeyi söylerse, anlamı
nıbildiği ve onu kastettiği takdirde, namazıbatı
l olur. Hatta
anlamı
nıkastetmez; ama taş
ı
dı
ğıanlamı
n farkı
nda olursa, farz ihtiyat gereği namazı
iade etmelidir.
1133- Namazda öksürmenin, geğirmenin ve iç çekmenin sakı
ncasıyoktur. Fakat of,
ah veya buna benzer iki harfli ş
eyleri kası
tlıolarak söylemek, namazıbozar.
1134- Bir kelimeyi zikir niyetiyle söylerse, meselâ, zikir niyetiyle "Allahu ekber" der
ve söylediği zaman baş
kası
na bir ş
ey anlatmak için sesini yükseltirse, sakı
ncası
yoktur. Fakat bunu baş
kası
na bir ş
ey anlatmak niyetiyle der ve bununla birlikte zikir
niyeti de olursa, namaz batı
l olur.
1135- Cenabetle ilgili hükümlerde açı
klanan farz secdesi olan dört sure dı
ş
ı
nda,
namazda Kur'ân okumanı
n, Türkçe veya baş
ka bir dille olsa bile, dua etmenin
sakı
ncasıyoktur.
1136- Fatiha, sure ve zikirlerden herhangi bir kı
smı
nı
, kası
tlıolarak veya ihtiyat
ederek bir kaç kez okumanı
n sakı
ncasıyoktur.
1137- Namaz kı
lan birisi baş
kası
na selâm veremez. Eğer bir baş
kasıona selâm
verirse, cevabı
nda "selâm" kelimesini önce söylemelidir. Meselâ, "Es-selâmu
aleykum" veya "Selâmun aleykum" demelidir. "Aleykum'us-selâm" dememelidir.
151
1138- Selâmı
n cevabı
, ister namazda olsun, ister namaz dı
ş
ı
nda olsun, hemen
verilmelidir. Eğer selâmı
n cevabı
, kası
tlıolarak veya unutkanlı
kla, verildiğinde
selâmı
n cevabısayı
lmayacak kadar geciktirilirse, namazdaysa artı
k cevap
verilmemeli; namazda değilse, artı
k cevap vermek farz olmaz.
1139- Selâmı
n cevabı
, selâm verenin duyacağış
ekilde verilmelidir. Fakat, selâm
veren sağı
r olursa, cevabı
nı
n nor-mal ş
ekilde verilmesi yeterlidir.
1140- Namaz kı
lan, selâmı
n cevabı
nıdua niyetiyle değil de cevap kastı
yla vermelidir.
1141- Eğer nâmahrem kadı
n veya erkek veya iyiyi kö-tüyü anlayan bulûğçağı
na
ermemişçocuk, namaz kı
lana selâm verirse, namaz kı
lan onun cevabı
nıvermelidir.
1142- Namaz kı
lan selâmı
n cevabı
nıvermezse, günah iş
lemişolur; ama namazı
sahihtir.
1143- Namaz kı
lana selâm sayı
lmayacak ş
ekilde yanlı
şselâm verilirse, cevabı
nı
vermek farz olmaz.
1144- Şaka ile veya alay etmek için selâm verenin selâmı
na cevap vermek farz
değildir. Farz ihtiyat gereği gayrimüslim bir erkek veya kadı
nı
n selâmı
na, "selâm"
veya sadece "aleyk" diye karş
ı
lı
k verilmelidir.
1145- Bir topluluğa selâm verilirse, selâmı
n cevabı
nıvermek hepsinin üzerine farz
olur. Ama, topluluktan birinin cevap vermesi, yeterli olur [ve diğ
erlerinin üzerinden
kalkar].
1146- Eğer bir kiş
i bir topluluğa selâm verir de, o topluluktan kendisine selâm
verilmesi kastedilmeyen biri cevap verirse, yine selâmı
n cevabı
nıvermek o grup
üzerine farz olur.
1147- Eğer bir kimse, bir topluluğ
a selâm verirse, topluluk arası
nda namaz kı
lan biri
olur ve kendisinin selâm veren tarafı
ndan kastedilip kastedilmediğini bilmez veya
kendisinin de kastedildiğini bildiği hâlde baş
kasıcevap verirse, o cevap vermemelidir.
Ama eğer kendisinin kastedildiğini bilir ve baş
kasıda cevap vermezse, cevap vermesi
gerekir.
1148- Selâm vermek sünnettir. Bineklinin yayaya, ayak-ta olanı
n oturana, küçüğün
büyüğ
e selâm vermesi çok tavsiye edilmiş
tir.
1149- Eğer iki kiş
i aynıanda birbirlerine selâm verseler, her birisinin üzerine
diğerinin selâmı
nıcevaplamak farzdı
r.
1150- Namaz dı
ş
ı
nda, selâmı
n cevabı
nıdaha güzel bir ş
ekilde vermek müstehaptı
r.
Meselâ, "Selâmun aleykum" diyen kimsenin cevabı
nda, "Selâmun aleykum ve
rahmetul-lah" denmesi müstehaptı
r.
7) Bilerek sesli ve kahkahayla gülmek. Yanı
larak sesli gülen veya gülümseyen
kimsenin namazıbozulmaz.
152
1151- Eğer sesli gülmeyi önlemek için hâli değ
iş
irse, meselâ namaz kı
lma
vaziyetinden çı
kacak derecede rengi kı
zarı
rsa, namazıiade etmesi gerekir.
8) Bilerek dünya meselesi için sesli ağlamak. Ama dün-ya meselesi için sessiz
ağlamanı
n sakı
ncasıyoktur. Allah korkusundan veya ahiret için sesli ve sessiz
ağlamanı
n sakı
ncasıolmadı
ğıgibi, en üstün amellerden biridir de.
9) Namazı
nş
eklini bozan hareketler. Meselâ, el çı
rpmak, hoplamak ve benzeri
hareketler. Bunlar az veya çok olsun, bilerek yapı
lsı
n veya yanı
larak, namazıbozar.
Fakat el ile iş
aret etmek gibi namazı
nş
eklini değiş
tirmeyen hareketlerin sakı
ncası
yoktur.
1152- Namazdayken, "namaz kı
lmı
yor" denecek kadar susmak, namazıbatı
l eder.
1153- Namazda bir işyapar veya bir müddet susar ve namazı
n bozulup
bozulmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
erse, namazısahihtir.
10) Namazda, "namaz kı
lmı
yor" denecek ş
ekilde ye-mek veya içmek.
1154- Farz ihtiyat gereği namazda, hiçbir ş
ey yememek ve içmemek gerekir. İ
ster
namazı
n fiil ve cüzlerinin peşpeş
e yapı
lma ş
artıgözetilsin, ister gözetilmesin, ister
"namaz kı
lı
yor" densin, ister denmesin, fark etmez.
1155- Namazda, diş
in dibinde kalan yemek artı
kları
nıyutmak, namazıbozmaz. Eğer
ş
eker ve benzeri ş
eyler, ağı
zda kalı
r ve namazda yavaşyavaşeriyip boğaza giderse,
namazı
n sahih oluş
u sakı
ncalıolur.
11) İ
ki veya üç rekâtlınamazları
n rekâtları
nda ya da dört rekâtlınamazları
n ilk iki
rekâtı
nda ş
üpheye düş
mek.
12) Namazı
n rüknünü bilerek veya yanı
larak, rükün olmayan bir ş
eyi de bilerek az
veya çok yapmak.
1156- Namaz bittikten sonra, namazdayken namazıbozan bir iş
in yapı
lı
p
yapı
lmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, namaz sahihtir.
NAMAZDA MEKRUH OLAN ŞEYLER
1157- Namazda, yüzü biraz sağa veya sola doğru çevirmek, gözleri yummak veya
sağa sola bakmak, el ve sakalla oynamak, iki elin parmakları
nıbirbirine çatmak,
tükürmek, Kur'ân, kitap veya yüzüğ
ün yazı
sı
na bakmak, Fatiha veya sure okurken ya
da zikir ederken birisinin sesini duyabilmek için sessiz kalmak, kı
sacasıhuzu ve
huş
uyu yok edecek her türlü iş
i yapmak mekruhtur.
1158- Uyku geldiği ve tuvalet ihtiyacıolduğu hâlde na-maz kı
lmak, mekruhtur.
Ayrı
ca ayaklarısı
kacak dar çorap giymek mekruhtur. Bunları
n yanısı
ra bir takı
m
baş
ka mekruhlar da vardı
r ki ayrı
ntı
lıkitaplarda açı
klanmı
ş
tı
r.
FARZ NAMAZI KESMENİ
N CAİ
Z OLDUĞU HâLLER
1159- Kendi ihtiyari ile farz namazıkesmek haramdı
r; fakat malıkorumak, mal veya
cana yönelik bir zararıönlemek için olursa, sakı
ncasıyoktur.
153
1160- İ
nsanı
n kendini korumasıveya korunmasıgereken bir kimseyi veya bir malı
muhafaza etmesi namazıboz-madan mümkün olmazsa, namaz bozulmalı
dı
r. Fakat
namazıönemsiz bir mal için kesmek mekruhtur.
1161- Borçlu kimse vakit müsaitken namaza baş
ladı
ktan sonra alacaklıondan
alacağı
nıisterse, namaz hâlinde borcunu verebildiği takdirde, vermelidir. Eğer borcu
vermek namazıkesmeden mümkün değilse, namazıkesip bor-cunu vermeli ve daha
sonra namazıkı
lmalı
dı
r.
1162- Namazda caminin necis olduğu anlaş
ı
lı
nca bakı
lı
r: Eğer vakit dar olursa, namaz
tamamlanmalıve daha sonra necaset giderilmelidir. Fakat vakit müsait olur ve
necaseti gidermek namazıbozmayıgerektirmezse, namaz vaziyetinde necaset
temizlenmeli ve daha sonra namaza devam edilmelidir ve eğer namazıbozmayı
gerektirirse, namazı
n kesilip caminin temizlenmesi ve daha sonra namazı
n kı
lı
nması
gerekir.
1163- Namazıkesmesi gereken kimse namazıtamamlayı
p kesmezse, günah iş
lemiş
olur; ama kı
ldı
ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği namazıiade
etmelidir.
1164- Rükûya tam olarak eğilmeden önce ezan veya i-kameti okumadı
ğı
nıhatı
rlayan
kimsenin vakit müsait olduğu takdirde, ezan okumak veya ikamet getirmek için namazıkesmesi müstehaptı
r.
NAMAZLA İ
LGİ
LİŞÜPHELER
Namazla ilgili olarak 23 kı
sı
mş
üphe söz konusudur: Bu ş
üphelerin sekizi namazı
bozar, altı
sı
na itina edilmemelidir, dokuz kı
smıise sahihtir ve namazıbozmaz.
NAMAZI BOZAN ŞÜPHELER
1165- Namazıbozan ş
üpheler ş
unlardı
r:
1) Sabah namazıve seferî olarak kı
lı
nan namaz gibi iki rekâtlınamazları
n rekâtları
nı
n
sayı
sı
nda ş
üpheye düş
mek. Ancak, iki rekâtlımüstehap ve ihtiyat namazları
ndaki
rekâtları
n sayı
sı
nda ş
üpheye düş
mek, namazıbozmaz.
2) Üç rekâtlınamazları
n rekât sayı
sı
nda ş
üpheye düş
mek.
3) Dört rekâtlınamazlarda bir rekât mı
, yoksa daha fazla mıkı
lı
ndı
ğ
ıhakkı
nda
ş
üpheye düş
mek.
4) Dört rekâtlınamazda ikinci secde bitirilmeden önce, iki rekât mıyoksa daha çok
mu kı
lı
ndı
ğı
nda ş
üpheye düş
mek. (Konunun ayrı
ntı
larıiçin 1199. hükmün dördüncü
kı
s-mı
na bakı
labilir.)
5) İ
ki ile beşveya iki ile beş
ten çok rekât arası
nda ş
üpheye düş
mek.
6) Üç ile altıveya üç ile altı
dan çok rekât arası
nda ş
üp-heye düş
mek.
7) Kaç rekât kı
lı
ndı
ğı
nıbilmemek.
154
8) Dört ile altıveya dört ile altı
dan fazla rekât arası
nda ş
üpheye düş
mek. İ
ster ikinci
secde tamamlanmadan önce olsun, ister tamamlandı
ktan sonra olsun fark etmez.
Fakat, ikinci secde tamamlandı
ktan sonra, dört ile altıveya dört ile altı
dan fazla
arası
nda ş
üpheye düş
ülürse, müstehap ihtiyat gereği dört rekât olduğuna karar verilip
namaz tamamlanı
r, namazdan sonra iki sehiv secdesi yapı
lı
r ve daha sonra namaz da
iade edilir.
1166- İ
nsan namazıbozan bir ş
üpheyle karş
ı
laş
ı
nca, hemen namazıbozamaz; fakat
bir miktar düş
ündükten sonra ş
üphesini gideremez ve ş
üphesi sabitleş
irse, bu
durumda namazıbozmanı
n sakı
ncasıyoktur.
İ
Tİ
NA EDİ
LMEMESİGEREKEN ŞÜPHELER
1167- İ
tina edilmemesi gereken ş
üpheler ş
unlardı
r:
1) Yapı
lma yeri geçen bir ş
eyde ş
üpheye düş
mek; örneğ
in rükûda Fatiha'nı
n okunup
okunmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülmesi gibi.
2) Namazı
n selâmıverildikten sonra ş
üpheye düş
mek.
3) Namazı
n vakti geçtikten sonra ş
üpheye düş
mek.
4) Çok ş
üpheye düş
en kimsenin ş
üphesi.
5) Cemaat namazı
nda imama uyanları
n rekâtları
n sayı
sı
nıbildikleri takdirde imamı
n
ş
üphesi yahut imamı
n rekâtları
n sayı
sı
nıbildiğ
i takdirde imama uyanları
n rekâtları
n
sayı
sıhakkı
nda ş
üpheye düş
meleri.
6) Müstehap namazlarda ş
üpheye düş
mek.
1- Yeri Geçen Şeylerde Şüphe Etmek
1168- Namazda, farzlardan herhangi birinin yapı
lı
p ya-pı
lmadı
ğı
ndan örneğin
Fâtiha'nı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ondan sonra yapı
lması
gereken iş
e baş
lanmadı
ğıtakdirde, üzerinde ş
üpheye düş
ülen ş
ey yapı
lmalı
dı
r. Ondan
sonra yapı
lmasıgereken iş
e baş
landı
ğıtakdirde ise, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1169- Bir ayet okunurken başkı
smı
nı
n veya ayetin sonu okunurken ön kı
smı
nı
n
okunup okunmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1170- Rükû ve secdelerden sonra, onun zikir ve vücudun sükunet bulmasıgibi
farzları
nı
n yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1171- Secdeye gidilirken, rükûnun yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan veya rükûdan sonra
kı
yamı
n yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan yani ayakta durulup durulmadı
ğı
ndan ş
üpheye
düş
ülürse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1172- Ayağ
a kalkı
lı
rken teş
ehhüdün okunup okunmadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
ülürse,
ş
üpheye itina edilmemelidir. Ancak secdenin yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan ş
üpheye
düş
ülürse, oturularak secdenin yapı
lmasıgerekir.
155
1173- Oturarak veya yatarak namaz kı
lan bir kimse, Fatiha ya da tesbihatıokurken
secde veya teş
ehhüdü yerine getirip getirmediğinden ş
üpheye düş
erse, ş
üphesine itina
etmemelidir. Fakat Fatiha veya tesbihatıokumaya baş
lamadan önce secde veya
teş
ehhüdü yerine getirip getirmediği hakkı
nda ş
üpheye düş
erse, onlarıyerine
getirmelidir.
1174- Namazı
n rükünlerinden birinin yerine getirilip getirilmediği hakkı
nda ş
üpheye
düş
ülürse, ondan sonraki iş
e baş
lanmadı
ğıtakdirde, ş
üphe edilen rükün yerine
getirilmelidir. Meselâ, teş
ehhüt okunmadan önce, iki secdenin yapı
lı
p
yapı
lmadı
ğ
ı
ndan ş
üphe edilirse, yerine getirilmelidir. Ama daha sonra rüknün
yapı
lmı
şolduğu anlaş
ı
lı
rsa, fazla rükün yapı
ldı
ğı
ndan dolayı
, namaz batı
l olur.
1175- Rükün olmayan bir amelin yapı
lı
p yapı
lmadı
ğıhakkı
nda ş
üpheye düş
ülürse,
ondan sonraki amele baş
lanmadı
ğıtakdirde, o rüknün yapı
lmasıgerekir. Meselâ, sure
okunmaya baş
lanmadan önce, Fatiha'nı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse,
Fatiha'nı
n okunmasıgerekir. Ama rükün olmayan söz konusu amel yapı
ldı
ktan sonra,
önceden yapı
lmı
şolduğu anlaş
ı
lı
rsa, fazla rükün yapı
lmadı
ğı
ndan dolayınamaz
sahihtir.
1176- Bir rüknün örneğin teş
ehhüt okunurken iki secdenin yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan
ş
üphe edilirse, ş
üpheye itina edilmemelidir. Eğer rüknün yapı
lmadı
ğıhatı
rlanı
rsa,
sonraki rükne baş
lanmadı
ğıtakdirde yerine getirilmelidir. Sonraki rükne baş
landı
ğı
takdirde ise, namaz batı
l olur. Örneğin, sonraki rekâtı
n rükûsundan önce iki secdenin
yapı
lmadı
ğ
ıhatı
rlanı
rsa, secdelerin yapı
lmasıgerekir ve eğer rükûda veya rükûdan
sonra hatı
rlanı
rsa, namaz batı
l olur.
1177- Rükün olmayan bir amelin yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
n-dan ş
üpheye düş
ülürse, ondan
sonraki iş
e baş
landı
ğıtakdirde, ş
üpheye itina edilmemelidir. Örneğin sure okunurken
Fatiha'nı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üphe dikkate alı
nmamalı
dı
r.
Fakat sonra yapı
lmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, sonraki rükne baş
lanmadı
ğ
ıtakdirde yapı
lması
gerekir. Sonraki rükne baş
landı
ğıtakdirde ise, kı
lı
nan namaz sahihtir. O hâlde,
örneğin kunutta Fâtiha'nı
n okunmadı
ğıhatı
rlanı
rsa, okunmasıgerekir; eğer rükûda
farkı
na varı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
1178- Namazı
n selâmı
nı
n verilip verilmediği hakkı
nda ş
üpheye düş
ülürse, namazdan
sonraki müstehap olan amellere veya baş
ka bir amele baş
lanmı
ş
sa veya namazı
bozacak bir işyapı
larak namaz vaziyetinden çı
kı
lmı
ş
sa, ş
üpheye itina edilmemelidir;
eğer bu denilenlerden önce ş
üpheye düş
ülürse, selâmı
n okunmasıgerekir. Ancak
selâmı
n doğru okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, ister diğer bir iş
e baş
lanı
lsı
n,
ister baş
lanı
lması
n, ş
üpheye itina edilmemelidir.
2- Selâmdan Sonra Şüphe Etmek
1179- Selâmdan sonra, namazı
n sahih olarak yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan örneğin,
rükûnun yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan veya dört rekâtlıbir namazda selâmdan sonra, dört
rekât mı
, beşrekât mıkı
lı
ndı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
Fakat eğ
er ş
üphenin her iki tarafıda namazı
n batı
l olması
nıgerektirirse, örneğin dört
rekâtlına-mazda selâmdan sonra, üç rekât mı
, beşrekât mıkı
lı
ndı
ğı
na dair ş
üpheye
düş
ülürse, namaz batı
l olur.
3- Vakit Geçtikten Sonra Şüphe Etmek
156
1180- Namazı
n vakti geçtikten sonra, namazı
n kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse
veya kı
lı
nmadı
ğısanı
lı
rsa, kı
lı
nmasıgerekmez. Ama vakit çı
kmadan önce, namazı
n
kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üphe edilir veya kı
lı
nmadı
ğ
ısanı
lı
rsa, söz konusu namazı
n
kı
lı
nmasıgerekir. Hatta kı
lı
ndı
ğ
ıbile sanı
lsa, yine kı
lı
nmasıgerekir.
1181- Vakit geçtikten sonra, namazı
n doğru kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse,
ş
üpheye itina edilmemelidir.
1182- Öğle ve ikindi namazı
nı
n vakti geçtikten sonra, dört rekât namaz kı
lı
ndı
ğı
bilinir; ancak öğle mi, ikindi mi niyetiyle kı
lı
ndı
ğıbilinmezse, "üzerine farz olan
namaz" niyetiyle dört rekât kaza namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
1183- Akş
am ve yatsınamazı
nı
n vakti geçtikten sonra, bir namaz kı
lı
ndı
ğıbilinir;
ancak üç rekât mı
, dört rekât mıkı
lı
ndı
ğıbilinmezse, hem akş
am hem de yatsı
namazı
nı
n kaza edilmesi gerekir.
4- Çok Şüpheye Düş
en Kimsenin Şüphesi
1184- Bir namazda üç defa veya peşpeş
e gelen üç na-mazda -meselâ, sabah, öğle ve
ikindi namazları
nda- ş
üpheye düş
en, "çok ş
üphe eden kimse" (=kesir'üş
-ş
ekk) sayı
lı
r.
Böyle bir ş
ahsı
n çok ş
üphe etmesi sinir, korku veya duyguları
n periş
anlı
ğı
ndan
kaynaklanmazsa, ş
üphesine itina etmemelidir.
1185- Çok ş
üphe eden kiş
i, yapı
lmasınamazı
n batı
l olması
nıgerektirmeyen bir ş
eyi
yerine getirip getirmediğinden ş
üphe ederse, onu yaptı
ğı
nıkabul etmelidir. Örneğin,
rükû edip etmediğinde ş
üphe ederse, onu yaptı
ğı
nıkabul etmelidir. Fakat yapı
lması
namazı
n batı
l olması
nıgerektiren bir ş
eyi yapı
p yapmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse, onu
yapmadı
ğı
nıkabul etmelidir. Örneğin, bir rekâtta bir mi, iki mi rükû yaptı
ğı
ndan
ş
üphe ederse, fazla rükû yap-mak namazıbozduğundan, birden fazla rükû
yapmadı
ğı
nıkabul etmelidir.
1186- Namazı
n belli bir ş
eyinde çok ş
üphe eden bir kimse, diğer ş
eylerde ş
üphe
ederse, ş
üpheyle ilgili hükme uymalı
dı
r. Örneğin, secde konusunda çok ş
üphe eden
bir kimse, rükû yapı
p yapmadı
ğ
ı
ndan ş
üphe ederse, bu ş
üpheyle ilgili hükme
uymalı
dı
r. Yani ayakta ise, rü-kûya gitmeli ve eğer secdeye gitmiş
se, ş
üphesine itina
etmemelidir.
1187- Belli bir namazda, örneğin öğ
le namazı
nda çok ş
üphe eden bir kimse, baş
ka bir
namazda örneğin ikindi namazı
nda ş
üphe ederse, ş
üphesiyle ilgili hükümlere
uymalı
dı
r.
1188- Sadece belli bir yerde namaz kı
ldı
ğı
nda çok ş
üp-heye düş
en bir kimse, baş
ka
bir yerde namaz kı
larken ş
üpheye düş
erse, ş
üpheyle ilgili hükümlere uymalı
dı
r.
1189- Namaz hususunda çok ş
üpheci sayı
lı
p sayı
lmadı
ğı
ndan ş
üphe eden bir kimse,
ş
üpheyle ilgili hükümlere uymalı
dı
r. Çok ş
üphe eden kimse ise, normal insanları
n
durumuna döndüğünden emin olmayı
ncaya kadar, ş
üphesine itina etmemelidir.
1190- Çok ş
üphe eden bir kimse, bir rüknü yapı
p yap-madı
ğ
ı
ndan ş
üphe eder ve
ş
üphesine itina etmez; ancak daha sonra yapmadı
ğı
nıhatı
rlarsa, sonraki rükne
baş
lamadı
ğıtakdirde, onu yapmasıgerekir. Sonraki rükne baş
ladı
ğ
ıtakdirde ise,
157
namazıbatı
l olur. Örneğin, rükû yapı
p yapma-dı
ğı
ndan ş
üphe eder ve ş
üphesine itina
etmez; ancak secdeden önce rükû yapmadı
ğı
nıhatı
rlarsa, rükûyu yapmasıgerekir;
eğer secdede hatı
rlarsa, namazıbatı
l olur.
1191- Çok ş
üphe eden bir kimse, rükün olmayan bir ş
eyi yapı
p yapmadı
ğı
ndan ş
üphe
eder ve ş
üphesine itina etmez; ancak daha sonra yapmadı
ğı
nıhatı
rlarsa, yeri
geçmemiş
se onu yapmalı
dı
r ve eğer yeri geçmiş
se, namazısahihtir. Örneğ
in, Fatiha'yı
okuyup okumadı
ğ
ı
ndan ş
üpheye düş
er ve ş
üphesine itina etmez; ancak kunut okurken
Fatiha'yıokumadı
ğı
nıhatı
rlarsa, Fatiha'yıokumalı
dı
r; eğer rükûda hatı
rlarsa, namazı
sahihtir.
5- İ
mam ve Cemaatin Şüphesi
1192- Eğer imam rekâtları
n sayı
sı
nda örneğin, üç rekât mı
, dört rekât mıolduğunda
ş
üpheye düş
erse, imama uyan dört rekât kı
ldı
kları
ndan emin olur veya buna dair zannı
olur ve herhangi bir yolla bunu imama anlatabilirse, imamı
n namazıtamamlaması
gerekir ve ihtiyat namazıkı
lmasıda gerekmez. Aynış
ekilde imam, kaç rekât
kı
lı
ndı
ğı
nıkesin veya zanni olarak bilir; ancak imama uyan, rekâtları
n sayı
sı
nda
ş
üpheye düş
erse, imama uyanı
n kendi ş
üphesine itina etmemesi gerekir.
6- Müstehap Namazda Şüphe Etmek
1193- Müstehap namazlarda rekât sayı
sı
nda ş
üphe edildiğinde, ş
üphenin çok tarafı
namazı
n batı
l olması
nıgerektiriyor ise, az tarafa karar verilmelidir. Örneğin, sabah
namazı
nı
n sünnetinde iki rekât mı
, üç rekât mıkı
lı
ndı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, iki rekât
kı
lı
ndı
ğı
na karar verilmelidir. Eğer ş
üphenin çok tarafı
, namazı
n batı
l olması
nı
gerektir-miyor ise örneğin, bir rekât mı
, iki rekât mıkı
lı
ndı
ğı
ndan ş
üphe edilirse,
ş
üphenin hangi tarafı
na karar verilip uyulur-sa namaz sahihtir.
1194- Farz ihtiyat gereği rüknün eksik yapı
lması
, müs-tehap namazıbatı
l eder; fakat
fazla yapı
lmasıonu batı
l et-mez. O hâlde, nafile namazı
nı
n gereklerinden biri
unutulur ve sonraki rükne baş
landı
ktan sonra hatı
rlanı
rsa, o amelin yapı
lmasıve
rüknün de ikinci kez yerine getirilmesi gerekir. Örneğin, rükûda surenin okunmadı
ğı
hatı
rlanı
rsa, kalkı
lı
p sure okunmalı
, sonra rükû yapı
lmalı
dı
r.
1195- Nafile namazları
n amellerinden birinde ş
üpheye düş
ülürse, -ş
üphelenilen ş
ey
ister rükün olsun, ister rükün olması
n- yeri geçmediği takdirde yapı
lmalı
dı
r. Eğer yeri
geçmiş
se, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1196- İ
ki rekâtlımüstehap bir namazda, üç veya daha çok kı
lı
ndı
ğıya da iki rekât
veya daha az kı
lı
ndı
ğısanı
lı
rsa, zanna göre hareket edilmelidir. Örneğin, bir rekât
kı
lı
ndı
ğısanı
lı
rsa, ihtiyat edilerek bir rekât daha kı
lı
nmalı
dı
r. Ancak zanna göre
hareket etmek, namazı
n batı
l olması
nıgerektirirse, bu durumda zan ş
üphe hükmünü
taş
ı
r [dolayı
sı
yla ş
üpheyle ilgili hükümlerin uygulanmasıgerekir.]
1197- Nafile namazı
nda sehiv secdesini gerektiren bir işyapı
lı
r ya da bir secde veya
teş
ehhüt unutulursa, namazdan sonra sehiv secdesini yapmak veya secde ve teş
ehhüdü
kaza etmek gerekmez.
1198- Müstehap bir namazı
n kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, bu namaz "Caferi Tayyar Namazı
"[53] gibi belli vakti olmayan bir namaz olursa, kı
lı
nmadı
ğıkabul
edilmelidir. Günlük namazları
n sünnetleri gibi belli vakitleri olur ve vakti geçmeden
158
kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, yine kı
lı
nmadı
ğ
ı
na karar verilmelidir. Fakat
vakti geçtikten sonra, böyle bir ş
üpheye düş
ülürse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
SAHİ
H OLAN ŞÜPHELER
1199- Dört rekâtlınamazları
n rekâtları
nı
n sayı
sı
nda ş
üp-he edildiğinde, dokuz hâlde
önce düş
ünülmelidir; düş
ündükten sonra ş
üphenin herhangi bir tarafı
nı
n doğru
olduğundan emin olunur veya bu hususta zanna ulaş
ı
lı
rsa, o tarafa karar verilip
namazı
n tamamlanmasıgerekir. Aksi tak-dirde, aş
ağı
da açı
klanan hükümlere göre
hareket edilmelidir. O dokuz hâl ş
unlardan ibarettir:
1) İ
kinci secde yapı
ldı
ktan sonra iki rekât mı
, üç rekât mıkı
lı
ndı
ğı
nda ş
üpheye
düş
mek ki, bu durumda üç rekât kı
lı
ndı
ğı
na hükmedilmeli ve bir rekât daha kı
lı
narak
namaz tamamlanmalı
dı
r. Namazı
n peş
inden de, ileride anlatı
lacağıüzere, bir rekât
ayakta veya iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
2) İ
kinci secde yapı
ldı
ktan sonra iki ve dört arası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu durumda
dört rekât kı
lı
ndı
ğıkabul edilmeli; namaz tamamlanmalı
dı
r ve namazdan sonra iki
rekât ayakta ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
3) İ
kinci secde yapı
ldı
ktan sonra iki, üç ve dört arası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu
durumda dört kı
lı
ndı
ğıkabul edilmeli; namazdan sonra iki rekât ayakta ve iki rekât da
oturularak ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Fakat birinci secdeden sonra veya ikinci
secdeden kalkı
lmadan önce bu üç ş
üpheden biriyle karş
ı
laş
ı
lı
rsa, namaz bı
rakı
lı
p
yeniden kı
lı
nabilir.
4) İ
kinci secde yapı
ldı
ktan sonra dört ve beşarası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu durumda
dört olduğu kabul edilerek namaz tamamlanmalıve namazdan sonra iki sehiv secdesi
yapı
lmalı
dı
r. Fakat birinci secdeden sonra veya ikinci secdeden kalkı
lmadan önce bu
ş
üpheye düş
ülürse, namazı
n batı
l olup iade edilmesi gerektiği hâlde müstehap ihtiyat
gereği aynıhüküm de uygulanmalı
dı
r.
5) Üç ve dört arası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu namazı
n neresinde gerçekleş
irse
gerçekleş
sin, dört olduğu kabul edilmeli ve namaz tamamlanmalı
dı
r. Namazdan sonra
bir rekât ayakta veya iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı
lı
n-malı
dı
r.
6) Ayakta iken dört ve beşarası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu durumda oturulup teş
ehhüt
okunmalıve selâm verilmelidir. Sonra bir rekât ayakta veya iki rekât oturularak
ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
7) Ayakta iken üç ve beşarası
nda ş
üpheye düş
mek ki, yine oturulup teş
ehhüt
okunmalı
; selâm verilmeli ve iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
8) Ayakta iken üç, dört ve beşarası
nda ş
üpheye düş
mek ki, oturulup teş
ehhüt
okunmalıve selâmdan sonra, iki rekât ayakta ve iki rekât da oturularak ihtiyat namazı
kı
lı
nmalı
dı
r.
9) Ayakta iken beşve altıarası
nda ş
üpheye düş
mek ki, bu durumda oturulup teş
ehhüt
okunmalı
; selâm verilmeli ve iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
159
1200- Sahih ş
üphelerden biriyle karş
ı
laş
ı
ldı
ğı
nda, namaz bozulmamalı
dı
r. Eğer namaz
bozulursa, günah iş
lenmişolur. Bu yüzden yüzü kı
bleden çevirmek gibi namazıbatı
l
eden bir işyapı
lmadan önce namaz baş
tan alı
nı
rsa, ikinci namaz da batı
l olur. Eğer
namazıbatı
l eden bir işyapı
ldı
ktan sonra namaza baş
lanı
rsa, ikinci namaz sahihtir.
1201- Namazda, ihtiyat namazı
nıgerektiren ş
üphelerden biriyle karş
ı
laş
an insan,
namazıbu ş
ekilde tamamlar ve ihtiyat namazıkı
lmadan namazıyeniden kı
larsa,
günah iş
lemişolur. O hâlde namazıbatı
l eden bir işyapı
lmadan önce namaz baş
tan
alı
nı
rsa, ikinci namaz da batı
ldı
r. Eğer namazıbatı
l eden bir işyapı
ldı
ktan sonra
baş
lanı
rsa, ikinci namaz sahihtir.
1202- Sahih ş
üphelerden biriyle karş
ı
laş
ı
lı
nca, söylendiği gibi hemen düş
ünülmelidir.
Fakat zannı
n veya yakinin bir tarafa galip gelmesine vası
ta olacak ş
eyler yok
olmayacaksa, düş
ünmenin biraz ertelenmesinin sakı
ncasıyoktur. Örneğin, secdede
ş
üpheye düş
ülürse, düş
ünme secdeden sonraya bı
rakı
labilir.
1203- Önce zan bir tarafa galip olur, sonra iki taraf da eş
it olursa, ş
üpheyle ilgili
hükümlere uyulmalı
dı
r. Eğer önce iki taraf eş
it olur ve mükellef de vazifesi olan
tarafa karar verir; ancak sonra öbür tarafa zan bulursa, o tarafa karar verip namazı
tamamlamalı
dı
r.
1204- Zannı
n bir tarafa galip gelip gelmediğini bilmeyen kimsenin ihtiyat etmesi
gerekir. Konuyla ilgili ihtiyat, yerine göre değiş
ir ki bununla ilgili hükümler, ayrı
ntı
lı
kitaplarda açı
klanmı
ş
tı
r.
1205- Namazdan sonra namazdayken iki rekât mı
, üç rekât mıkı
lı
ndı
ğ
ı
na dair
tereddüt edilip üç olduğu kabul e-dildiği bilinir; ancak üç rekât kı
lı
ndı
ğ
ı
na dair zan mı
olduğu, yoksa her iki tarafı
n eş
it mi olduğu bilinmezse, ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
1206- Teş
ehhüt okunduğu sı
rada veya kı
yama durulduktan sonra iki secdenin yapı
lı
p
yapı
lmadı
ğ
ı
ndan ş
üphe edilir ve yine o sı
rada, iki secde yapı
ldı
ktan sonra sahih olan
ş
üphelerden biriyle karş
ı
laş
ı
lı
rsa, örneğin, iki rekât mı
, üç rekât mıkı
lı
ndı
ğı
ndan
ş
üphe edilirse, farz ihtiyat gereği ş
üpheyle ilgili hükme uyulmalıve namaz iade
edilmelidir.
1207- Teş
ehhüde baş
lamadan veya teş
ehhüdü olmayan rekâtlarda ayağa kalkmadan
önce, iki secdenin yapı
lı
p yapı
lmadı
ğı
ndan ş
üphe edilir ve aynızamanda iki secde
yapı
ldı
ktan sonra sahih olan ş
üphelerden biriyle karş
ı
laş
ı
lı
rsa, namaz batı
l olur.
1208- Ayakta iken üç ile dört veya üç, dört ve beşrekâtlarıarası
nda ş
üpheye düş
ülür
ve önceki rekâtı
n iki veya bir secdesinin yapı
lmadı
ğı
nı
n farkı
na varı
lı
rsa, namaz batı
l
olur.
1209- Bir ş
üphesi zail olup diğer bir ş
üpheyle karş
ı
laş
an kimse, -örneğin, önce iki
rekât mı
, üç rekât mıve daha sonra üç rekât mı
, dört rekât mıkı
ldı
ğı
ndan ş
üphe eden
kimse- ikinci ş
üpheyle ilgili hükme uymalı
dı
r.
1210- Namazdan sonra namazdaki ş
üphenin iki ile üç mü, yoksa üç ile dört mü rekât
arası
nda olduğundan ş
üphe edilirse, farz ihtiyat gereği her iki ş
üpheyle ilgili hükme uyulmalıve namaz iade edilmelidir.
160
1211- Namazdan sonra, namazda bir ş
üphe ile karş
ı
laş
ı
ldı
ğ
ıbilinir; ama sahih mi,
batı
l mış
üphelerden olduğu veya sahih ş
üphelerin hangi kı
smı
ndan olduğu
bilinmezse, farz ihtiyat gereği, ihtimal verilen sahih ş
üphelerin hükmüne uyulmalıve
namaz da iade edilmelidir.
1212- Oturarak namaz kı
lan bir kimse, bir rekât ayakta veya iki rekât oturarak ihtiyat
namazıkı
lması
nıgerektirecek bir ş
üphe ile karş
ı
laş
ı
rsa, iki rekât oturarak kı
lmalı
dı
r.
Hatta eğer iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı
lması
nıgerektiren bir ş
üpheyle
karş
ı
laş
ı
rsa, iki rekât oturarak kı
lmalı
dı
r.
1213- Ayakta namaz kı
lan bir kimse ihtiyat namazıkı
larken ayakta durmaktan âciz
olursa, ihtiyat namazı
nıbir önceki hükümde belirtilen ve oturarak namaz kı
lan kimse
gibi kı
lmalı
dı
r.
1214- Oturarak namaz kı
lan bir kimse, ihtiyat namazıkı
lacağızaman ayakta durmaya
gücü yeterse, ayakta namaz kı
lan kimselerle ilgili hükümleri uygulamalı
dı
r.
İ
HTİ
YAT NAMAZI
1215- Üzerine ihtiyat namazıfarz olan bir kimse, namazı
n selâmı
ndan sonra derhal
ihtiyat namazı
na niyet etmeli; tekbir almalı
; Fâtiha'yıokuyup rükûya gitmeli ve iki
secde yapmalı
dı
r. Eğer üzerine bir rekât ihtiyat namazıfarz ise, iki secdeden sonra,
teş
ehhüdü okuyup selâm vermelidir ve eğer üzerine iki rekât ihtiyat namazıfarz ise,
iki secdeden sonra, önceki rekât gibi bir rekât daha kı
lmalıve teş
ehhütten sonra selâm
vermelidir.
1216- İ
htiyat namazı
nda sure ve kunut yoktur. Niyeti de dille söylenilmemelidir. Farz
ihtiyat gereği, besmele ve Fatiha da sessiz okunmalı
dı
r.
1217- İ
htiyat namazıkı
lı
nmadan önce, namazı
n doğru kı
lı
ndı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, artı
k
ihtiyat namazı
nı
n kı
lı
nmasıge-rekmez. Eğer bu husus ihtiyat namazıkı
lı
nı
rken
anlaş
ı
lı
rsa, tamamlanmasıgerekmez.
1218- İ
htiyat namazıkı
lı
nmadan önce rekâtları
n eksik yapı
ldı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, namazı
batı
l eden bir işyapı
lmadı
ğıtakdirde yapı
lmayan bölüm yerine getirilmeli ve yersiz
verilen selâm için iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r. Namazıbatı
l eden bir ş
ey yapı
ldı
ğı
takdirde, örneğin kı
bleye sı
rt çevrilmişise, namaz iade edilmelidir.
1219- İ
htiyat namazıkı
lı
ndı
ktan sonra eksik kı
lı
nan rekâtları
n kı
lı
nan ihtiyat namazı
kadar olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, örneğin üç ile dört arası
nda ş
üphe edilir ve bir rekât ihtiyat
namazıkı
lı
ndı
ktan sonra namazı
n üç rekât kı
lı
ndı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, kı
lı
nan namaz sahihtir.
1220- İ
htiyat namazıkı
lı
ndı
ktan sonra, eksik kı
lı
nan rekâtları
n ihtiyat namazı
ndan az
olduğu anlaş
ı
lı
rsa örneğin, iki ile dört arası
ndaki ş
üphede, iki rekât ihtiyat namazı
kı
lı
nı
r; ancak daha sonra namazı
n üç rekât kı
lı
ndı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, eksik miktarı
n namaza
bitiş
tirilmesi ve namazı
n da iade edilmesi gerekir.
1221- İ
htiyat namazıkı
lı
ndı
ktan sonra, noksan yapı
lan rekâtları
n ihtiyat namazı
ndan
çok olduğu anlaş
ı
lı
rsa örneğin, üç ile dört arası
nda ş
üphe edilir, bir rekât ihtiyat
namazıkı
lı
nı
r, daha sonra namazı
n iki rekât kı
lı
ndı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, bu durumda ihtiyat
161
namazı
ndan sonra sı
rtıkı
bleye çevirmek gibi namazıbatı
l eden bir işyapı
ldı
ğı
takdirde, namaz iade edilmelidir. Namazıbatı
l eden bir işyapı
lmadı
ğıtakdirde ise,
noksan yapı
lan iki rekât yerine getirilmeli ve namaz da iade edilmelidir.
1222- İ
ki, üç ve dört arası
nda ş
üphe edilir ve iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı
lı
nı
r;
ancak sonra, namazı
n iki rekât kı
lı
ndı
ğı
nı
n farkı
na varı
lı
rsa, iki rekât da oturularak
ihtiyat namazıkı
lmak gerekmez.
1223- Üç ile dört arası
nda ş
üphe edilir ve iki rekât oturarak veya bir rekât ayakta
ihtiyat namazıkı
lı
nı
rken, üç rekât namaz kı
lı
ndı
ğ
ıhatı
rlanı
rsa, ihtiyat namazı
tamamlanmalıve kı
lı
nan namaz sahihtir.
1224- İ
ki, üç ve dört arası
nda ş
üphe edilir ve ayakta iki rekât ihtiyat namazıkı
lı
nı
rken
ikinci rekâtı
n rükûsundan önce namazı
n üç rekât kı
lı
ndı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, oturulmalıve
ihtiyat namazıbir rekât olarak tamamlanmalı
dı
r. Ayrı
ca, müstehap ihtiyat gereği
namaz iade edilmelidir.
1225- İ
htiyat namazıkı
lı
nı
rken namazı
n noksan kalan kı
smı
nı
n ihtiyat namazı
ndan az
veya çok olduğu anlaş
ı
lı
r ve ihtiyat namazı
, noksan kı
lı
nan kı
sma mutabı
k olarak tamamlanamaz ise, ihtiyat namazıbı
rakı
lı
p noksan kı
sı
m tamamlanmalıve farz ihtiyat
gereği de namaz iade edilmelidir. Örneğin, üç ile dört arası
nda ş
üpheye düş
ülüp iki
rekât oturularak ihtiyat namazıkı
lı
nı
rken namazı
n iki rekât kı
lı
ndı
ğı
nı
n farkı
na
varı
lı
rsa, iki rekât oturularak kı
lı
nan namaz, iki rekât ayakta kı
lı
nan namazı
n yerine
geçmeyeceğine göre, farz ihtiyat gereği oturularak kı
lı
nan ihtiyat namazıbı
rakı
lmalı
,
eksik yapı
lan iki rekât namaz kı
lı
nmalıve sonra namaz iade edilmelidir.
1226- Farz olan ihtiyat namazı
nı
n kı
lı
nı
p kı
lı
nmadı
ğ
ı
ndan ş
üphe edilirse, namaz vakti
geçtiği takdirde ş
üpheye itina edilmez. Eğ
er vakit müsait olursa, baş
ka bir iş
le
uğ
raş
maya baş
lanmadı
ğı
, namaz kı
lı
nan yerden kalkı
lmadı
ğıve kı
bleden dönmek gibi
namazıbatı
l eden bir işyapı
lmadı
ğıtakdirde, ihtiyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Ancak
baş
ka bir iş
e baş
lanı
r, namazıbatı
l eden bir işyapı
lı
r veya na-mazla ş
üphe arası
nda
uzun bir vakit geçmişolursa, gerçi ihtiyat namazı
nı
n kı
lı
ndı
ğı
na karar verilip onunla
yetinile-bilir; ancak müstehap ihtiyat gereği, ihtiyat namazıkı
lı
nmalıve namaz da
iade edilmelidir.
1227- İ
htiyat namazı
nda rükün fazla yapı
lı
r veya bir rekât yerine iki rekât kı
lı
nı
rsa,
farz ihtiyat gereği ihtiyat namazıbatı
l olur; ihtiyat namazıve ası
l yevmiye namazı
yeniden kı
lı
nmalı
dı
r.
1228- İ
htiyat namazıkı
lı
nı
rken amellerinden birinde ş
üphe edilirse, yeri geçmediği
takdirde yapı
lmalı
dı
r. Yeri geçtiği takdirde ise, ş
üpheye itina edilmemelidir. Örneğin,
Fâtiha'nı
n okunup okunmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, rükûya gidilmediği takdirde
okunur; rükûya gidildiğ
i takdirde ise, ş
üpheye itina edilmez.
1229- İ
htiyat namazı
nı
n rekâtları
nda ş
üpheye düş
ülürse, fazla tarafa karar
verilmelidir. Ama ş
üphenin fazla tarafı
na karar vermek namazı
n batı
l olması
nı
gerektirirse, az tarafa karar verilmelidir. Müstehap ihtiyat gereği ihtiyat namazıikinci
kez kı
lı
nmalıve daha sonra namaz da iade edilmelidir.
162
1230- İ
htiyat namazı
nda rükün olmayan bir ş
eyin yanı
larak az veya çok
yapı
lması
ndan dolayısehiv secdesi yoktur.
1231- İ
htiyat namazı
nda selâm verildikten sonra, cüzlerinden veya ş
artları
ndan birinin
yerine getirilip getirilmediğinden ş
üphe edilirse, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1232- İ
htiyat namazı
nda teş
ehhüt veya bir secde unutulursa, selâmdan sonra kaza
edilmesi farz olmaması
na rağmen ihtiyata uygundur.
1233- Üzerine ihtiyat namazıile bir secdenin kazasıveya bir teş
ehhüdün kazasıveya
iki sehiv secdesi farz olan bir kimse, önce ihtiyat namazı
nıyerine getirmelidir.
1234- Namaz rekâtları
nda zan, yakin hükmünü taş
ı
r. Ör-neğin, dört rekâtlıbir
namazda namazı
n dört rekât kı
lı
ndı
ğ
ızannedilirse, ihtiyat namazıkı
lı
nmamalı
dı
r.
Ama rekâtları
n dı
ş
ı
nda baş
ka ş
eylerle ilgili olarak zanna varı
lı
rsa, ihtiyat edilmelidir
ve ihtiyat etmenin ş
ekli durumlara göre değiş
ir, ki bunları
n ayrı
ntı
larıilgili geniş
kitaplarda açı
klanmı
ş
tı
r.
1235- Şüphe, yanı
lma ve zanla ilgili hükümler, günlük farz namazlar ve diğer farz
namazlar hakkı
nda değiş
mez. Örneğin, âyat namazı
nda bir mi, yoksa iki mi rekât
kı
lı
ndı
ğı
nda ş
üphe edilirse, iki rekâtlı
k bir namazda ş
üphe edildiğinden dolayınamaz
batı
l olur.
SEVİ
H (=YANILMA) SECDESİ
1236- Namazı
n selâmıokunduktan sonra üç ş
ey için ileride açı
klanacağış
ekilde iki
sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r:
1) Namaz arası
nda yanı
larak konuş
mak.
2) Secdenin birini unutmak.
3) Dört rekâtlınamazda ikinci secdeden sonra dört rekât mı
, beşrekât mıkı
lı
ndı
ğı
nda
ş
üpheye düş
mek.
Farz ihtiyat gereği ş
u iki yerde de sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r: Birincisi, selâm
verilmemesi gereken bir yerde -meselâ birinci rekâtta- yanı
larak selâm vermek.
İ
kincisi, te-ş
ehhüdü unutmak.
1237- Namazda yanlı
ş
lı
kla veya namaz bitti zannı
yla konuş
ulursa, iki sehiv secdesi
yapı
lmalı
dı
r.
1238- Öksürme ve ah çekmeden dolayıçı
kan ses için sehiv secdesi gerekmez. Fakat
yanı
larak örneğ
in ah, oh de-mek, sehiv secdesini gerektirir.
1239- Yanlı
şokunan bir ş
eyin ikinci defa sahih okunmasıiçin, sehiv secdesi
gerekmez.
1240- Namazda yanı
larak bir müddet konuş
ulur ve bu konuş
manı
n hepsi bir konuş
ma
hesap edilirse, namazdan sonra iki sehiv secdesi yeterlidir.
163
1241- Yanı
larak tesbihât-ıerbaa okunmaz ya da üç defadan az veya çok okunursa,
müstehap ihtiyat gereği namazdan sonra iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
1242- Namazı
n selâmı
nı
n verilmemesi gereken bir yerde yanı
larak, "Es-selâmu
eleyna ve ela ibadillah'is-salihîn" veya "Es-selâmu eleykum ve rehmetullahi ve
berekatuh" denilirse, iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r. Fakat yanı
larak bu iki selâmdan
bir miktarıveya "Es-selâmu eleyke eyyuhe'n-ne-biyyu ve rehmetullahi ve berekatuh"
söylenirse, müstehap ihtiyat gereği iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
1243- Selâm verilmemesi gereken yerde yanı
larak her üç selâm da verilirse, iki sehiv
secdesi yeterlidir.
1244- Secdenin biri veya teş
ehhüt unutulur; ancak, sonraki rekâtı
n rükûsundan önce
farkı
na varı
lı
rsa, geri dönülüp yerine getirilmelidir.
1245- Rükûda veya rükûdan sonra önceki rekâtı
n secdesinin biri veya teş
ehhüdün
unutulduğunun farkı
na varı
lı
rsa, selâm verildikten sonra önce secde ve teş
ehhüt kaza
edilmeli ve daha sonra da iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
1246- Namazı
n selâmı
ndan sonra sehiv secdesini bilerek yapmayan kimse, günah
iş
lemişolur ve onu en çabuk bir zamanda yapmasıgerekir. Yanı
larak yapmazsa,
hatı
rladı
ğıan hemen yapmalı
dı
r ve namazıiade etmesi gerekmez.
1247- Üzerine sehiv secdesinin farz olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, yapı
lması
gerekmez.
1248- Üzerine farz olan sehiv secdesinin iki mi, dört mü olduğundan ş
üphe eden bir
kimsenin iki secde yapmasıyeterlidir.
1249- İ
ki sehiv secdesinden birini yerine getirmediğini bilen kimse, iki sehiv secdesi
yapmalı
dı
r; eğer yanı
larak üç secde yaptı
ğı
nıbilirse, yeniden iki sehiv secdesi
yapmalı
dı
r.
Sehiv Secdesinin Şekli
1250- Sehiv secdesi ş
uş
ekilde yapı
lı
r: Namazı
n selâmı
ndan sonra hemen sehiv
secdesine niyet edilip, üzerine secde edilebilen bir ş
eye alı
n konularak ş
öyle denilir:
)ِ
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫آ‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠﻰا‬
‫ﻠ‬
‫َﺻ‬
َ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﻢ‬
ِ
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
(
"Bismillahi ve billahi ve sellellahu ‘ela Muhmmedin ve alih."[54]
Veya ş
öyle denilir:
)ٍ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫آل‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﱢﻋ‬
َ
‫َﻞ‬
‫ﱠﺻ‬
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫ﺑ‬
(
"Bismillahi ve billah. Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed."[55]
Fakat ş
öyle denilmesi daha iyidir:
)ُ
‫ﮫ‬
‫ﺗ‬
ُ
‫ﺎ‬
‫ﻛ‬
َ
‫َﺮ‬
َ
‫َﺑ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﺔ‬
ُ
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫َر‬
‫ﱡو‬
‫ِﻰ‬
‫ﺒ‬
‫ﻨ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎا‬
‫ﮭ‬
َ
‫ﯾ‬
‫ﱡ‬
‫َا‬
َ
‫ﯿﻚ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ُﻋ‬
َ
‫م‬
‫ﱠﻼ‬
َ
‫ﻟﺴ‬
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ِا‬
‫ﻢ‬
‫ِﺴ‬
ْ
‫(ﺑ‬
164
"Bismillahi ve billah. Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve
berekatuh."[56]
Sonra secdeden kalkı
larak oturulmalıve ikinci kez sec-deye gidilmeli ve bu
zikirlerden biri okunmalı
, tekrar secdeden kalkı
larak oturulmalıve teş
ehhüt
okunduktan sonra selâm verilmelidir.
UNUTULAN SECDE VE
TEŞEHHÜDÜN KAZASI
1251- Namazdan sonra unutulan secde ve teş
ehhüdü kaza etmek için, beden ve
elbisenin temiz olması
, kı
bleye doğru yönelmek gibi namazı
n bütün ş
artları
nı
n
mevcut ol-masıgerekir.
1252- Secde veya teş
ehhüt bir kaç defa unutulursa, meselâ bir secde birinci rekâttan,
bir secde de ikinci rekâttan unutulursa, namazdan sonra her iki secdenin kazasıonlar
için gerekli olan sehiv secdeleriyle birlikte yerine getirilmelidir; fakat kaza edilirken
hangisinin kazasıolduğunu belirtmek gerekmez.
1253- Bir secde ile teş
ehhüt unutulursa, farz ihtiyat gereği önce unutulan önce kaza
edilir. Hangisinin önce unutulduğu bilinmezse, ihtiyat edilerek önce bir secde, sonra
bir teş
ehhüt ve daha sonra diğer bir secde yapı
lmalıveya sı
rası
yla bir teş
ehhüt ve bir
secde ve daha sonra diğ
er bir teş
ehhüt getirilmelidir. Böyle yapı
lması
nı
n nedeni,
unutulan secde ve teş
ehhüdün tertip üzere yapı
ldı
ğı
ndan emin olmak içindir.
1254- Önce secde unutulmuşdüş
üncesiyle ilk olarak o kaza edilir; ancak teş
ehhüt
okunduktan sonra önce teş
ehhüdün unutulduğu anlaş
ı
lı
rsa, farz ihtiyat gereği, secde
yeniden kaza edilmelidir. Yine önce teş
ehhüt unutulmuşzannı
yla ilk olarak onun
kazasıedilir; ancak secdeden sonra önce secdenin unutulduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, farz ihtiyat
gereği teş
ehhüt tekrar okunmalı
dı
r.
1255- Namazı
n selâmıile secde veya teş
ehhüdün kazasıarası
nda, namazda kasten
veya yanı
larak yapı
ldı
ğıtakdirde namazıbatı
l eden kı
bleye sı
rt çevirmek gibi bir iş
yapı
lı
rsa, secde ve teş
ehhüt kaza edilmelidir ve kı
lı
nan na-maz sahihtir.
1256- Namazı
n selâmıokunduktan sonra, son rekâtta bir secdenin unutulduğu
anlaş
ı
lı
rsa, unutulan secde kaza edilip sonra da iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r. İ
ster
namazıbatı
l eden bir işyapı
lmı
şolsun, ister yapı
lmamı
şolsun fark etmez. Eğer son
rekâtı
n teş
ehhüdü unutulursa, teş
ehhüt kaza edilmeli ve sonra iki sehiv secdesi
yapı
lmalı
dı
r.
1257- Namazı
n selâmıile secde veya teş
ehhüdün kazasıarası
nda, sehiv secdesini
gerektiren bir işyapı
lsa [bile], örneğin yanı
larak konuş
ulursa, secde veya teş
ehhüt
kaza edilmelidir.
1258- Secde ve teş
ehhütten hangisinin unutulduğu bi-linmezse, farz ihtiyat gereği her
ikisi de kaza edilmelidir; hangisi önce yapı
lı
rsa, sakı
ncasıyoktur ve bir defa sehiv
secdesi de yapı
lmalı
dı
r.
165
1259- Secde veya teş
ehhüdün unutulup unutulmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
ülürse, kaza
etmek farz olmaz.
1260- Secde veya teş
ehhüdün unutulduğu bilinir ancak sonraki rekâtı
n rükûsundan
önce yerine getirilip getirilmediği hususunda ş
üpheye düş
ülürse, farz ihtiyat gereği
kaza edilmelidir.
1261- Secde veya teş
ehhüdü kaza etmesi gereken bir kimse üzerine baş
ka bir iş
ten
dolayısehiv secdesi de farz olursa, namazdan sonra önce secde veya teş
ehhüt kaza
edilmeli ve daha sonra sehiv secdesi yerine getirilmelidir.
1262- Namazdan sonra unutulan secde veya teş
ehhüdün kaza edilip edilmediğinden
ş
üpheye düş
ülürse, namazı
n vakti geçmemiş
se, secde veya teş
ehhüt kaza edilmelidir.
Namazı
n vakti geçmiş
se, farz ihtiyat gereği secde veya teş
ehhüt kaza edilmelidir.
NAMAZIN ŞART VE CÜZLERİ
Nİ
[57] FAZLA VE AZ YAPMAK
1263- Namazı
n farzları
ndan birini hatta bir harfini bile, kasten az veya çok yapmak
namazıbatı
l eder.
1264- Namazı
n cüzlerinden biri, ş
er'î hükmü bilmemek yüzünden az veya çok
yapı
lı
rsa, eğer o cüz namazı
n rüknü olmaz ve hükmü bilmeyen kiş
i câhil-i kası
r (=öğ
renme imkanıolmayan) olursa, namaz sahihtir. Aksi takdirde, farz ihtiyat gereği
namaz batı
l olur.
1265- Namazda gusül veya abdestin batı
l olduğu ya da abdestsiz veya gusülsüz
namaza baş
landı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, namazdan çı
kı
lmalıve abdest veya gusül alı
narak
tekrar kı
lı
nmalı
dı
r. Eğer bu husus namazdan sonra anlaş
ı
lı
rsa, yine abdest ve gusül
alı
narak namazı
n iade edilmesi, vakit geçmiş
se kaza edilmesi gerekir.
1266- Eğer rükûya varı
ldı
ktan sonra, önceki rekâtıher iki secdesinin yapı
lmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, namaz batı
l olur. Eğer rükûya varı
lmadan önce farkı
na varı
lı
rsa, geri
dönülüp iki secde yerine getirilmeli; sonra da kalkı
lı
p Fatiha ve sure veya tesbihât
okunarak namaz tamamlanmalı
dı
r.
1267- "Es-selâmu ‘eleyna" ve "Es-selâmu ‘eleykum" denilmeden önce son rekâtı
n her
iki secdesinin yapı
lmadı
ğı
nı
n farkı
na varı
lı
rsa, iki secdenin yapı
lı
p tekrar teş
ehhüdün
okunmasıve sonra selâmı
n verilmesi gerekir.
1268- Namazı
n selâmıverilmeden önce, son rekâtı
n veya daha fazlası
nı
n kı
lı
nmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, unutulan miktarı
n yerine getirilmesi gerekir.
1269- Namazı
n selâmıverildikten sonra, son rekâtı
n veya daha fazlası
nı
n kı
lı
nmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, yanı
larak veya kasten yapı
ldı
ğ
ıtakdirde namazı
n batı
l olması
nıgerektiren
örneğin kı
bleye sı
rt çevirmek gibi bir işyapı
lmı
ş
sa, namaz batı
l olur. Eğer kasten
veya yanı
larak yapı
ldı
ğı
nda namazı
n batı
l olması
nıgerektiren bir işyapı
lmamı
ş
sa,
unutulan kı
sı
m hemen yerine getirilmelidir.
1270- Namazda selâm verildikten sonra unutularak ve-ya kasten yapı
ldı
ğı
nda
namazı
n batı
l olması
nıgerektiren örneğin kı
bleye sı
rt çevirmek gibi bir işyapı
lı
r ve
son iki secdenin yapı
lmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, namaz batı
l olur. Ancak namazıbozan bir iş
166
yapı
lmadan önce hatı
rlanı
rsa, unutulan iki secdenin yapı
lı
p tekrar teş
ehhüdün
okunmasıve selâmı
n verilmesi gerekir. Önce verilen selâm için de iki sehiv secdesi
yapı
lmalı
dı
r. Böyle yapı
lı
rsa, namaz sahihtir; ancak iade edilmesi müstehap ihtiyattı
r.
1271- Namazı
n, vakitten önce veya kı
bleye sı
rt çevril-diği hâlde ya da kı
blenin sağ
veyahut sol tarafı
na doğru kı
lı
ndı
ğ
ıanlaş
ı
lı
rsa, namazı
n iade edilmesi, vakit geçtiği
tak-dirde kaza edilmesi gerekir.
YOLCU NAMAZI
Yolcunun, öğle, ikindi ve yatsınamazları
nı
, sekiz ş
art altı
nda kı
saltarak ikiş
er rekât
kı
lmasıgerekir:
1. Şart: Yol, sekiz ş
er'î fersahtan [46102.4 m.] az ol-mamalı
dı
r. [Bir fersah, 5762.8
metredir.]
1272- Gidişgeliş
i sekiz fersah olan bir kimse, eğer gidiş
i dört fersahtan az olmazsa,
namazı
nıseferî yani kı
sal-tarak kı
lar. Buna göre, eğer gidişüç fersah, dönüşbeş
fersah olursa, namaz tam kı
lı
nı
r.
1273- Gidişdönüş
ü sekiz fersah olan bir yolda, namaz seferî (=kı
saltı
larak)
kı
lı
nmalı
dı
r. İ
ster aynıgün dönülsün, ister baş
ka bir gün dönülsün fark etmez.
1274- Yol, sekiz fersahtan biraz az olur veya gidilen yolun sekiz fersah olup olmadı
ğı
bilinmezse, namaz seferî (=kı
saltı
larak) kı
lı
namaz. Yolun sekiz fersah olup
olmadı
ğı
ndan ş
üphe edilir ve araş
tı
rma yapmak da zor olursa, namaz tam kı
lı
nmalı
dı
r.
Eğer zorluğu olmazsa, farz ihtiyat gereği araş
tı
rma yapı
lmasıgerekir. İ
ki adil kiş
i
sekiz fersah olduğunu söyler veya halk arası
nda sekiz fersah olduğu yaygı
nsa, namaz
seferî kı
lı
nmalı
dı
r.
1275- Yolun sekiz fersah olduğunu sadece bir adil ş
ahit söylerse, farz ihtiyat gereği
namazı
n hem seferî ve hem de tam kı
lı
nması
, orucun ise tutulup sonra da kaza
edilmesi gerekir.
1276- Yolun sekiz fersah olduğundan emin olan kimse, namazıseferî kı
ldı
ktan sonra
yolun sekiz fersahtan az olduğ
unu anlarsa, namazıdört rekât olarak iade etmesi, vakit
geçtiği takdirde ise kaza etmesi gerekir.
1277- Yolun sekiz fersah olmadı
ğı
ndan emin olan veya sekiz fersah olup olmadı
ğı
nda
ş
üphesi olan kimse, yolday-ken yolun sekiz fersah olduğ
unu anlarsa, az miktarda yolu
kalsa da, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Namazıtam kı
ldı
ktan sonra yolun sekiz fersah
olduğunu anlarsa, en güçlü görüş
e göre namazıseferî olarak iade etmelidir ve eğer
vakit geçmişise, farz ihtiyat gereği kaza etmelidir.
1278- Uzaklı
ğ
ıdört fersahtan az olan iki yer arası
nda birkaç defa gidilip gelinirse,
toplamısekiz fersah olsa da namaz yine de tam kı
lı
nmalı
dı
r.
1279- Gidilecek yerin iki yolu olur da birisi sekiz fersahtan az, diğeri sekiz fersah
veya daha fazla olursa, eğer sekiz fersahlı
k yoldan gidilirse, namaz seferî kı
lı
nmalı
dı
r.
Eğer sekiz fersahtan az olan yoldan gidilirse, namaz tam kı
lı
nmalı
dı
r.
167
1280- Şehrin etrafı
nda sur olursa, sekiz fersahı
n baş
langı
cış
ehrin surundan ve eğer
sur yoksa, ş
ehrin son evlerinden hesap edilmelidir.
2. Şart: Yolculuğun ilk baş
ı
ndan, sekiz fersahı
n gidilmesi kastedilmelidir. Öyleyse
sekiz fersahtan az olan bir yere yolculuğa çı
kı
lı
r ve oraya yetiş
tikten sonra, kat edilen
yol ile birlikte sekiz fersaha ulaş
acak baş
ka bir yere gitmek kastedilirse, yolculuğun
ilk baş
ı
ndan sekiz fersahı
n gidilmesi kastedilmediğinden dolayı
, namaz tam
kı
lı
nmalı
dı
r. Fakat oradan sekiz fersah daha gitmek istenilir veya dört fersah gidilip
vatana veya on gün ikamet edilecek bir yere dönmek istenirse, namaz seferî
kı
lı
nmalı
dı
r.
1281- Yolunun ne kadar olacağı
nıbilmeyen meselâ, kaybolan bir ş
eyi aramak için
yolculuk yapan ve buluncaya kadar ne kadar yol gideceğini bilmeyen bir kimse,
namazıtam kı
lmalı
dı
r. Fakat dönüş
te, vatanı
na veya on gün ikamet edeceği bir yere
sekiz fersah veya daha fazla yol varsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Yine giderken, dört
fersah gidip dönmeyi kasteder ve gidişgeliş
i sekiz fersah olursa, namazıseferî
kı
lmalı
dı
r.
1282- Yolcu ancak sekiz fersahlı
k bir yola gideceğine karar verdiği takdirde, namazı
seferî kı
lmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla, bir kimse ş
ehirden ayrı
lı
p, meselâ arkadaşbulduğu
takdirde sekiz fersahlı
k yolculuğa çı
kmayıkastederse, arkadaşbulabileceğine
güveniyorsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Eğer güvenmiyorsa, tam kı
lmalı
dı
r.
1283- Sekiz fersahlı
k yola gitmeyi kasteden bir kimse, her gün azı
cı
k bir yol katetse
de ş
ehrin yapı
larıgörünmeyecek ve ezanlarıduyulmayacak bir yere vardı
ğı
nda
namazı
nıseferî kı
lmalı
dı
r. Fakat her gün yolcu denmeyecek kadar çok az bir yol
katederse, namazıtam kı
lmalı
dı
r; ancak hem seferî, hem de tam kı
lması
, müstehap
ihtiyattı
r.
1284- Yolculukta baş
kası
nı
n emrinde olan örneğin efendisiyle yolculuk eden bir
hizmetçi gibi birisi, sekiz fersah gideceğini bilirse, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1285- Yolculukta baş
kası
nı
n emrinde olan bir kimse, dört fersaha varmadan ondan
ayrı
lacağı
nıbilir veya zannederse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1286- Yolculukta baş
kası
nı
n emrinde olan bir kimse, dört fersaha varmadan ondan
ayrı
lı
p ayrı
lamayacağı
ndan ş
üpheliyse, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Yine yolculukta
önüne bir engel çı
kacağı
na ihtimal verir; ancak verilen ihtimal halkı
n nazarı
nda yersiz
olursa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
3. Şart: Mesafe katedilinceye kadar yolculuk kastı
ndan dönülmemelidir. Eğer dört
fersaha ulaş
ı
lmadan yolculuk kastı
ndan dönülür veya tereddüde düş
ülürse, namaz tam
kı
lı
nmalı
dı
r.
1287- Dört fersaha ulaş
ı
ldı
ktan sonra yolculuktan vaz-geçilir ve orada kalmaya veya
oradan on gün sonra dönmeye karar verilir ya da dönme ve kalma hususunda
tereddüde düş
ülürse, namaz tam kı
lı
nmalı
dı
r.
168
1288- Dört fersaha ulaş
ı
ldı
ktan sonra yolculuktan vaz-geçilip geri dönmeye karar
verilirse, namaz seferî kı
lı
nmalı
dı
r.
1289- Bir yere gitmek için hareket edilir; ancak bir miktar gidildikten sonra baş
ka bir
yere gidilmek istenirse, ilk hareket edilen yerle sonra gidilmek istenen yerin mesafesi
sekiz fersah olursa, namaz seferî kı
lı
nmalı
dı
r.
1290- Sekiz fersaha ulaş
ı
lmadan geri kalan miktarı
n gidilip gidilmemesinde tereddüde
düş
ülür ve tereddütlüyken yol katedilmez; ancak sonradan, kalan miktarı
n gidilmesine
karar verilirse, yolculuğun sonuna kadar namazı
n seferî kı
lı
nmasıgerekir.
1291- Sekiz fersaha ulaş
ı
lmadan, yolun geri kalan mik-tarı
nı
n gidilip gidilmemesinde
tereddüde düş
ülür ve tereddütlüyken bir miktar yol katedilir ancak sonradan, sekiz
fersah daha gidilmeye veya dört fersah gidilip geri dönülmeye karar verilirse,
yolculuğ
un sonuna kadar namazı
n seferî kı
lı
nmasıgerekir.
1292- Sekiz fersaha ulaş
ı
lmadan önce, yolun geri kalan miktarı
nı
n gidilip
gidilmemesinde tereddüde düş
ülür ve tereddütlü hâlde bir miktar yol katedilir ve
sonradan geri kalan miktarı
n gidilmesine karar verilirse, katedilecek mesafe sekiz
fersah olur veya dört fersah olur; ancak gidilip dönülecekse, namazı
n seferî kı
lı
nması
gerekir. Fakat ş
üpheye düş
ülmeden önce ve sonra gidilecek mesafe birlikte sekiz
fersah olursa, namaz seferî kı
lı
nabilir ve hem seferî, hem de tam kı
lı
nmasıfarz
değildir; ancak müstehap ihtiyat gereği namaz hem seferî, hem de tam kı
lı
nmalı
dı
r.
4. Şart: Sekiz fersaha ulaş
ı
lmadan vatandan geçmek ya da bir yerde on gün veya daha
fazla ikamet etmek istenilmemelidir. O hâlde sekiz fersaha ulaş
madan vatanı
ndan
geçmeği veya on gün bir yerde kalmayıkasteden kimsenin namazıtam kı
lması
gerekir.
1293- Sekiz fersaha ulaş
madan vatanı
ndan geçip geçmeyeceğini veya bir yerde on
gün kalı
p kalmayacağı
nıbilmeyen kimse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1294- Sekiz fersaha ulaş
madan vatanı
ndan geçmek veya bir yerde on gün kalmak
isteyen ve yine bir yerde on gün kalacağı
ndan veya vatanı
ndan geçeceğinden ş
üphesi
olan bir kimse, eğ
er bir yerde on gün kalmaktan veya vatanı
na uğramaktan
vazgeçerse, yine de namazıtam kı
lmalı
dı
r. Fakat geri kalan mesafe sekiz fersah veya
dört fersah olur da gidip dönecekse, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
5. Şart: Yolculuk, haram amaçlıolmamalı
dı
r. Eğer hı
rsı
zlı
k gibi haram bir işiçin
yolculuğ
a çı
kı
lı
rsa, namaz tam kı
lı
nmalı
dı
r. Yine örneğin zararlıolacak veya kadı
nı
n
kocası
ndan izinsiz farz olmayan bir yolculuğa çı
kmasıgibi [haram amaçlıolmayan
ama], bizzat caiz olmayan yolculuklarda da, aynıhüküm geçerlidir; yani namaz tam
kı
lı
nmalı
dı
r. Fakat kadı
n, hac gibi farz olan bir yolculuğa çı
karsa, namazıseferî
kı
lmalı
dı
r.
1295- Anne ve babanı
n eziyet çekmesine sebep olan bir yolculuk haramdı
r. İ
nsan
böyle bir yolculukta namazıtam kı
lmalıve orucu da tutmalı
dı
r.
1296- Yolculuğu bizzat haram nitelikli ve yine haram amaçlıolmayan bir kimse,
yolculukta günah iş
lese meselâ, gı
ybet etse veya içki içse de, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
169
1297- Özellikle farz olan bir iş
i terk etmek için yolculuğa çı
kan bir kimse, namazıtam
kı
lmalı
dı
r. Bu yüzden borçlu olup borcunu verebilecek durumda olan bir kimse,
alacaklıborcunu istiyor olmasıve bunun da yolculuk sı
rası
nda veremeyeceği
takdirde, özellikle borçtan kaçmak için yolculuk ediyorsa, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
Eğer özellikle farzıterk etmek için yolculuğa çı
kmamı
ş
sa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r;
ancak hem seferî, hem de tam kı
lması
, müste-hap ihtiyattı
r.
1298- Yolculuk haram olmadı
ğıhâlde üzerine binilen hayvan veya baş
ka bir binek,
gasp edilmişolursa, namaz seferî olarak kı
lı
nmalı
dı
r. Ama gasp edilmişyer üzerinde
yolculuk yapı
lı
rsa, farz ihtiyat gereği namaz hem seferî, hem de tam kı
lı
nmalı
dı
r.
1299- Zalimle yolculuk yapan kimse, bu iş
e mecbur olmaz ve bu yolculuğuyla zalime
yardı
mcıoluyorsa, na-mazıtam kı
lmalı
dı
r. Ancak mecbur olur veya bir mazlumu
kurtarmak amacı
yla zalimle yolculuk yapı
yorsa, namazıseferîdir.
1300- Ferahlamak ve gezmek amacı
yla yapı
lan yolcu-luk, haram değildir ve namaz
seferî olarak kı
lı
nmalı
dı
r.
1301- Neş
e ve eğlence amacı
yla ava gidilirse, namaz tam olarak kı
lı
nmalı
dı
r. Geçimi
temin etmek için ava çı
kı
lı
rsa, namaz seferî olarak kı
lı
nı
r. Ticaret ve varlı
ğı
çoğaltmak amacı
yla ava gidilirse, farz ihtiyat gereği namaz hem seferî ve hem de tam
kı
lı
nmalı
dı
r. Ancak, orucun tutulmamasıgerekir.
1302- Günah amaçlıyolculuğ
a çı
kan kimse, geri dönerken tövbe etmiş
se, namazı
seferî kı
lmalı
dı
r. Tövbe etmemişve dönüş
ünü günah amaçlıyolculuk unvanı
ndan
çı
karacak herhangi bir ş
ey gerçekleş
memiş
se, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Ancak hem
seferî, hem de tam kı
lmasımüste-hap ihtiyattı
r.
1303- Yolculuğu günah olan bir kimse, yolda günah yapmak fikrinden vazgeçerse,
geri kalan yol sekiz fersahsa veya dört fersah gidip dönecekse, namazıseferî
kı
lmalı
dı
r.
1304- Günah işiçin yola çı
kmayan birisi, yolda iken kalan mesafeyi günah iş
lemek
amacı
yla gitmeyi kastetse, namazıtam kı
lmalı
dı
r; ama o ana kadar seferî olarak
kı
lı
nan namazlar sahihtir.
6. Şart: Yolcu, sahrada sefer edip kendileri ve hayvanlarıiçin nerede yiyecek ve su
bulurlarsa oraya yerleş
en, bir müddet sonra baş
ka bir yere giden göçebelerden
olmamalı
dı
r. Buna göre, göçebeler bu yolculukları
nda namazlarıtam kı
lmalı
dı
rlar.
1305- Göçebe olan bir kimse, konaklama yeri veya hayvanlara otlak bulmak için
yolculuk yaparsa, yolculuğu sekiz fersah olduğu takdirde, farz ihtiyat gereği
namazlarıhem seferî, hem de tam kı
lmalı
dı
r.
1306- Göçebe olan kimse, ziyaret, hac veya ticaret ve benzeri için yolculuk yaparsa,
namazı
nıseferî kı
lmalı
dı
r.
7. Şart: Mesleği yolculuk olmamalı
dı
r. Buna göre deveci, ş
oför, koyun alı
p satan,
gemici ve benzeri kimseler, kendi ev eş
yaları
nıtaş
ı
ma amacı
yla da yolculuk yapsalar,
170
ilk yolculuklarıdı
ş
ı
nda namazıtam kı
lmalı
dı
rlar. Ama ilk yolculukları
nda uzun sürse
bile, namazları
nıseferî kı
lmalı
dı
rlar.
1307- Mesleği yolculuk olan kimse,[58] ziyaret ve hac gibi baş
ka bir işiçin yolculuk
yaparsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Fakat ş
oför, arabası
nıziyaretçi götürmek için kiraya
verip kendisi de bu arada hem ş
oförlük ve hem ziyaret yaparsa, namazıtam
kı
lmalı
dı
r.
1308- Hacı
larıMekke'ye götürmek için kafile düzenleyip hac ayları
nda yolculuk
yapan kafile baş
kanı
, mesleği yolculuk ise, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Aksi takdirde,
seferî kı
lmalı
dı
r.
1309- Hacı
larıuzak yerlerden Mekke'ye götürmeyi ken-disine meslek edinen kimse,
yı
lı
n hepsini ya da çoğunu yol-da geçirirse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1310- Yı
lı
n bir kı
smı
nda mesleğ
i yolculuk olan bir kimse örneğin otomobilini sadece
yaz veya kı
şiçin kira ile çalı
ş
maya çı
karan ş
oför, iş
iyle uğ
raş
tı
ğıyolculukta namazı
tam kı
lmalı
dı
r. Hem seferî, hem tam kı
lmasıise, müstehap ihtiyattı
r.
1311- Devamlış
ehire iki üç fersahlı
k bir yolda gidip gelen ş
oför ve seyyar satı
cıbir
seferinde sekiz fersahlı
k yol katederse, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1312- Mesleği yolculuk olan bir kimse vatanı
nda -kas-tederek veya kastetmeyerek- on
gün veya daha fazla kaldı
ktan sonra, çı
ktı
ğıilk yolculukta namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1313- Mesleği yolculuk olan bir kimse vatanı
ndan baş
ka bir yerde on gün kaldı
ktan
sonra çı
ktı
ğıilk yolculukta, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Orada on gün kalmayıister
önceden kastetmişolsun, ister kastetmemişolsun fark etmez.
1314- Mesleği yolculuk olan birisi, vatanı
nda veya baş
ka bir yerde on gün kalı
p
kalmadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
erse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1315- Kendine bir vatan seçmeden ş
ehirlerde seyahat eden bir kimse, namazıtam
kı
lmalı
dı
r.
1316- Mesleği yolculuk olmayan bir kimse meselâ, bir ş
ehir veya köyde bulunan
malı
nıtaş
ı
mak için peşpeş
e yolculuk yaparsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1317- Önce oturduğu yerden vazgeçip kendine yeni bir vatan edinmek isteyen kimse,
eğer mesleği yolculuk ol-mazsa, yolculuk sı
rası
nda namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
8. Şart: Ruhsat haddine ulaş
malı
dı
r. Yani vatanı
ndan veya on gün kalmayı
kararlaş
tı
rdı
ğış
ehrin duvarları
nıgöremeyeceği ve ezan seslerini iş
itemeyeceği kadar
uzaklaş
malı
dı
r. Fakat havada, duvarları
n görülmesini ve ezanı
n iş
itilmesini önleyecek
toz veya baş
ka bir ş
ey bulunmamalı
dı
r. Minare ve kubbelerin görülemeyeceği veya
duvarları
n hiç belli olmayacağıkadar uzaklaş
mak gerekmez. Duvarları
n açı
kça
görülemeyeceği kadar uzaklaş
mak yeterlidir.
171
1318- Yolculuğa çı
kan kimse, ş
ehrin duvarları
nı
n göründüğü ama ezan sesinin
iş
itilmediği veya ezanları
n iş
itilip duvarları
n görünmediği bir yere ulaş
ı
r ve orada
namaz kı
lmak isterse, farz ihtiyat gereği, hem seferî, hem de tam kı
lmalı
dı
r.
1319- Vatanı
na dönen yolcu, vatanı
n duvarı
nıgörüp ezanı
n sesini duyduğu zaman,
namazıtam kı
lmalı
dı
r. Fakat bir yerde on gün ikamet etmek isteyen yolcu oranı
n
duvarı
nıgörüp, ezanı
n sesini duyduğunda, farz ihtiyat gereği ya kalacağımenzile
ulaş
ı
ncaya kadar namazıgeciktirmelidir veya hem seferî, hem de tam kı
lmalı
dı
r.
1320- Eğer ş
ehir yüksek bir yerde olup uzaktan görülebiliyorsa veya çukurda olup
azı
cı
k uzaklaş
ı
ldı
ğı
nda duvarlarıgörülmüyorsa, böyle bir ş
ehirden yolculuğa çı
kan
kimse, zemini düz olduğ
u takdirde duvarı
nı
n görülmemesi için katedilmesi gereken
mesafe miktarıuzaklaş
tı
ğı
nda, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Yine evlerin yüksekliği veya
alçaklı
ğ
ınormalden fazla olursa, normali gözetmek ve ölçü almak gerekir.
1321- Ev ve duvarıbulunmayan bir yerden yolculuğa çı
kan kimse, eğer ev ve duvarı
olduğu takdirde artı
k buradan görünmezdi, diyebileceği yerden itibaren namazıseferî
kı
lmalı
dı
r.
1322- Duyduğu sesin ezan mı
, yoksa baş
ka bir ses mi olduğu anlaş
ı
lmayacak kadar
uzaklaş
ı
rsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r. Ancak ezan olduğu anlaş
ı
ldı
ğıhâlde kelimeleri
anlaş
ı
lmı
yorsa, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1323- Evlerden okunan ezanları
n iş
itilmeyeceği, ama genellikle yüksek bir yerde
okunan ş
ehir ezanı
nı
n iş
itileceği kadar uzaklaş
mı
ş
sa, namazıseferî kı
lmamalı
dı
r.
1324- Genellikle yüksekte okunan ş
ehir ezanı
nı
n duyulmadı
ğıhâlde çok yüksekte
okunan bir ezanı
n duyulduğu bir yere ulaş
ı
rsa, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1325- Göz, kulak veya ezanı
n sesi normal olmazsa, normal bir gözün duvarları
görmediği, normal bir kulağı
n normal bir ezan sesini duyamayacağıbir yerden
itibaren namaz seferî kı
lı
nmalı
dı
r.
1326- Ruhsat haddine yani ş
ehrin duvarları
nı
n görülmeyeceği ve ezanı
n
iş
itilmeyeceği bir yere ulaş
ı
lı
p ulaş
ı
lmadı
ğı
ndan ş
üphe edilen bir yerde, namaz tam
kı
lı
nmalı
dı
r. Fakat dönüş
te bu ş
üpheye düş
ülürse, seferî kı
lı
nmalı
dı
r. Sakı
nca ortaya
çı
kan bazıyerlerde,[59] ya namaz kı
lı
nmamalıyahut da hem seferî, hem de tam
kı
lı
nmalı
dı
r.
1327- Yolculuğu sı
rası
nda vatanı
ndan geçen bir kimse, vatanı
nı
n duvarları
nı
n görülüp
ezan seslerinin iş
itildiği yere vardı
ğı
nda, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1328- Yolculuğu sı
rası
nda vatanı
na uğ
rayan bir kimse, orada bulunduğu müddetçe
namazıtam kı
lmalı
dı
r. Fakat oradan sekiz fersahlı
k veya gidip döneceği dört fersahlı
k
yola gitmek istiyorsa, vatanı
nı
n duvarları
nı
n görünmediği ve ezan seslerinin
iş
itilmediği yere ulaş
ı
nca, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1329- İ
nsanı
n kendi yaş
antı
sıve ikâmeti için seçtiği yer onun vatanı
dı
r; ister orada
dünyaya gelmişve anne ve babası
nı
n vatanıolsun, ister kendisi orayıikâmet etmek ve
yaş
amak için seçmişolsun.
172
1330- Bir kimse ası
l vatanıolmayan bir yerde bir müddet kalı
p sonra baş
ka bir yere
gitmek isterse, orasıonun vatanısayı
lmaz.
1331- İ
nsan, ası
l vatanı
ndan baş
ka bir yerde sürekli kalmayıkastetmedikçe, orası
onun vatanısayı
lmaz. Ama (sürekli kalmak) kastıolmadan, bir yerde halkı
n, "Bunun
vatanı[ikamet yeri] burası
dı
r" diyeceği kadar kalı
rsa, orasıonun vatanısayı
lı
r.
1332- Bir kimse iki yerde hayatı
nısürdürüyorsa, meselâ, altıay bir ş
ehirde ve altıay
da baş
ka bir ş
ehirde kalı
yorsa, her ikisi de onun vatanı
dı
r. Eğer ikiden fazla yeri
kendisi için ikâmet yeri olarak seçmiş
se, bu sakı
ncalı
dı
r ve bu gibi durumlarda ihtiyat
gözetilmelidir [üçüncü ve üçüncüden daha fazla yerlerde namazıhem seferî, hem de
tam kı
lmalı
dı
r].
1333- Anlatı
ldı
ğıüzere ası
l vatanıve ası
l olmayan vatanıdı
ş
ı
ndaki yerlerde ikamet
kastıyoksa, namaz seferîdir. İ
ster orada malımülkü olsun, ister olması
n; ister altıay
ikamet etmişolsun, ister olması
n fark etmez.
1334- Önceden ası
l vatanıolduğ
u hâlde sonradan vazgeçtiği bir yere vardı
ğı
nda,
kendisi için yeni bir vatan seçmese de, namazıtam kı
lmamalı
dı
r.
1335- Bir yerde on gün peşpeş
e kalmayıkasteden veya istemediği hâlde on gün
kalacağı
nıbilen bir yolcu, orada namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1336- Bir yerde on gün ikamet kastıolan kimsenin birinci günün gecesini veya on
birinci günün gecesini orada kalmayıkastetmesi gerekmez. Birinci günün sabah
ezanı
ndan onuncu gün güneşbatı
ncaya kadar kalmayıkastederse, namazıtam
kı
lmalı
dı
r. Aynış
ekilde örneğin birinci günün öğle vaktinden on birinci günün
öğ
lesine kadar kalmayıkastetse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1337- On gün bir yerde kalmayıkasteden kimse, ancak on günün hepsini aynıyerde
kalmak istediği takdirde, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Buna göre eğer iki ş
ehirde meselâ,
Necef ve Kûfe'de veya Tahran ve İ
stanbul gibi çok büyük ş
ehirlerin farklı
bölgelerinde on gün kalmak isterse, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1338- Bir yerde on gün ikamet kastıolan bir yolcu, orada kaldı
ğımüddetçe çevreyi
dolaş
maya çı
kacağı
nıilk baş
tan kastetmiş
se, gitmek istediği yer ikamet ettiği yerin
ruhsat haddini (=ş
ehir duvarları
nı
n görülmeyeceği ve ezanı
n iş
itilmeyeceğ
i yeri)
aş
maz veya o bölgenin bostanı
, bağıve tarlasıolursa, örf açı
sı
ndan ikamet yerinde
"on gün ikamet etti" denilmesine zarar vermeyeceği miktarda gidilirse, on günün
hepsinde namazıtam kı
lmalı
dı
r. Ama dört fersahtan az miktarda bir mesafeye çı
kmak
isterse, ancak on gün içerisinde bir defa, o da gidişdönüş
ü iki saati geçmeyeceğini
kastetmişolursa, on gün içindeki namazları
n hepsini tam kı
lmalı
dı
r.
1339- Bir yerde on gün ikamet etmeye karar vermemişbir yolcu meselâ, eğer
"arkadaş
ı
m gelirse veya güzel bir ev bulursam on gün kalı
rı
m" diye kastederse,
namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
173
1340- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir kimse, orada kalması
na engel
çı
kacağı
na ihtimal verse de, halk onun ihtimaline itina etmediği takdirde, namazıtam
kı
lmalı
dı
r.
1341- Ayı
n sonuna on gün veya daha fazla kaldı
ğı
nıbilen bir kimse, ayı
n sonuna
kadar bir yerde kalmaya karar verirse, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Eğer ayı
n sonuna kaç
gün kaldı
ğ
ı
nıbilmez ve ayı
n sonuna kadar bir yerde kalmaya karar verirse, kastettiği
gün ile ayı
n sonu arası
ndaki günler on gün veya daha fazla olsa da, namazıseferîdir.
1342- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir yolcu, eğer dört rekâtlıbir namaz
kı
lmadan kararı
ndan döner veya kalı
p kalmayacağı
nda tereddüde düş
erse, namazı
seferî kı
l-malı
dı
r. Ama dört rekâtlıbir namaz kı
ldı
ktan sonra kararı
ndan döner veya
tereddüde düş
erse, orada kaldı
ğımüddetçe namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1343- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir yolcu, oruç tutar ve öğleden sonra
orada kalmaktan vazgeçerse, eğer dört rekâtlıbir namaz kı
lmı
ş
sa orucu sahihtir ve
orada kaldı
ğımüddetçe namazlarıtam kı
lmalı
dı
r[ve sonraki günlerde oruç tutabilir].
Ama dört rekâtlı
k bir namaz kı
lmamı
ş
sa, orucu sahihtir ancak namazlarıseferî
kı
lmalı
dı
r ve sonraki günlerde oruç tutamaz.
1344- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, kararı
ndan vazgeçmeden önce
dört rekâtlıbir namaz kı
lı
p kı
lmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse, namazlarıseferî kı
lmalı
dı
r.
1345- Eğer yolcu, seferî kı
lmak niyetiyle namaza baş
lar ve namazdayken on gün veya
daha fazla kalmaya karar verirse, namazıdört rekât olarak tamamlamalı
dı
r.
1346- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namazıkı
larken
kararı
ndan vazgeçerse, üçüncü rekâta baş
lamamı
ş
sa, namazıiki rekât olarak bitirmeli
ve diğer namazlarıda seferî olarak kı
lmalı
dı
r. Üçüncü rekâta baş
lamı
ş
sa, namazı
batı
ldı
r. Üçüncü rekâtı
n rükûsuna ulaş
mı
şolsa da, orada olduğu müddetçe namazı
seferî kı
lmalı
dı
r.
1347- On gün kalmaya karar veren bir yolcu, ikamet ettiği yerde on günden fazla
kalı
rsa, yolculuğ
a çı
kı
ncaya kadar namazıtam kı
lmalı
dı
r. İ
kinci bir defa on gün
ikameti kastetmesi gerekmez.
1348- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, farz orucu tutmalı
dı
r; isterse
müstehap oruç da tutabilir. Cuma namazı
nı
, öğle, ikindi ve yatsı
nı
n sünnetlerini de
kı
labilir.
1349- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namaz kı
ldı
ktan
sonra dört fersahtan az bir mesafeye gidip dönmek isterse, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1350- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namaz kı
ldı
ktan
sonra, sekiz fersahtan az bir mesafeye gidip orada on gün kalmak isterse, yolculuğu
sı
rası
nda ve on gün kalmak istediği yerde namazıtam kı
lmalı
dı
r. Ama gideceğ
i yer
sekiz fersah veya daha fazla olur ise, yolculuğu sı
rası
nda namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
Gittiğ
i yerde ise, on gün kalmak istediği takdirde, namazıtam kı
lmalı
dı
r.
174
1351- On gün bir yerde kalmaya karar veren yolcu, dört rekâtlıbir namazıkı
ldı
ktan
sonra dört fersahtan az olan bir mesafeye gitmek isterse, eğer önceki ikamet yerine
dönüp dönmeyeceğinden tereddütlü olsa veya dönmekten tamamen gafil olsa veya
dönmek istediği hâlde on ün kalı
p kalmayacağı
ndan tereddütlü olsa veya orada on gün
kalmaktan ya da oradan yolculuk etmekten gafil olsa, gittiği vakitten dönene kadar ve
döndükten sonra namazlarıtam kı
lmalı
dı
r.
1352- Arkadaş
ları
nı
n on gün kalacağı
nısanarak bir yerde on gün ikamet etmeyi
kasteder ve dört rekâtlıbir namazıkı
ldı
ktan sonra arkadaş
ları
nı
n on gün kalmayı
kastetmediklerini anlarsa, bu durumda kendisi kalmaktan vazgeçse de, orada kaldı
ğı
müddetçe namazlarıtam kı
l-malı
dı
r.
1353- Bir yolcu sekiz fersaha ulaş
tı
ktan sonra, orada otuz gün kalsa ve bu otuz günün
tümünde gitmek ve kalmakta tereddütlü olsa, otuz gün dolduktan sonra çok az bir
müddet bile kalsa, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Fakat sekiz fersaha ulaş
madan, yolun
kalanı
nıgidip gitmemede tereddüde düş
se, tereddüde düş
tüğü zamandan itibaren
namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1354- Dokuz gün veya daha az bir müddet bir yerde ikamet etmeyi kasteden yolcu,
dokuz gün veya daha az orada kaldı
ktan sonra, ikinci kez dokuz gün veya daha az
kalmayıkasteder ve öylece durum otuz güne varı
ncaya kadar devam ederse, otuz
birinci günden itibaren namazıtam kı
lmalı
dı
r.
1355- Otuz gün tereddütlü olan bir yolcu, otuz günün hepsini bir yerde kaldı
ğı
takdirde, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Ama otuz günün bir miktarı
nıbir yerde ve bir
miktarı
nıda baş
ka bir yerde geçirirse, otuz günden sonra da namazı
nıseferî
kı
lmalı
dı
r.
YOLCUYLA İ
LGİ
LİDİ
ĞER HÜKÜMLER
1356- Yolcu, Mescid-i Haram'da, Mescid-i Nebevî'de ve Küfe Mescidi'nde namazı
tam kı
labilir. Ama önceden bu mescitlerden olmadı
ğıhâlde sonradan bu mescitlere
ilave edilmişkı
sı
mlarda namaz kı
lmak isterse, tam olarak kı
lı
nan namazı
n sahih
olması
, en güçlü görüşolsa da, seferî olarak kı
lmasımüstehap ihtiyattı
r. Yine yolcu,
ş
ehitler efendisi Hazret-i Hüseyin'in (ona selâm olsun) hareminde ve eyvanı
nda hatta
haremine bitiş
ik mescitte namazıtam kı
labilir.
1357- Yolcu olduğunu ve namazıseferî olarak kı
lmasıgerektiğ
ini bilen bir kimse,
önceki hükümde açı
klanan dört mekan dı
ş
ı
nda namazı
nıkasten tam kı
larsa, namazı
batı
ldı
r. Yine, eğer [hükmü yani] yolcunun namazıseferî kı
lmasıgerektiğini unutarak
tam kı
larsa, iade etmelidir. Vakit geçtikten sonra hatı
rlarsa, farz ihtiyat gereği namazı
kaza etmelidir.
1358- Yolcu olduğunu ve namazıseferî kı
lmasıgerektiğ
ini bilen bir kimse, [yolcu
olduğunu] unutarak dikkat etmeden âdeti üzerine tam kı
larsa, namazıbatı
ldı
r. Yine
yolcunun hükmünü ve kendisinin yolcu olduğunu u-nutursa, vakit müsait olduğu
takdirde, namazıiade etmelidir. Hatta eğer vakit geçmiş
se, farz ihtiyat gereği kaza
etmelidir.
1359- Yolcu, namazı
nıseferî olarak kı
lmasıgerektiğini bilmeyerek tam kı
larsa,
namazısahihtir.
175
1360- Namazları
n seferî kı
lı
nmasıgerektiğini bilen bir yolcu, eğer onun
özelliklerinden bazı
sı
nıbilmezse, meselâ sekiz fersahlı
k yolda seferî kı
lı
nması
gerektiğini bilmez ve tam kı
larsa, vakit olduğu takdirde seferî kı
lmalı
dı
r. Vakit
geçmişise, seferî olarak kaza etmelidir.
1361- Namazı
nıseferî kı
lmasıgerektiğini bilen bir yolcu, yolunun sekiz fersahtan az
olduğunu sanarak tam kı
larsa, yolun sekiz fersah olduğunu anladı
ğ
ızaman tam kı
ldı
ğı
namazı
, tekrar seferî kı
lmalı
dı
r. Eğ
er vakit geçmişise, seferî olarak kaza etmelidir.
1362- Yolcu olduğunu unutarak namazıtam kı
larsa, eğer vakit içinde hatı
rlarsa, seferî
olarak yerine getirmelidir. Vakit geçtikten sonra hatı
rlarsa, o namazı
n kazasıfarz
değildir.
1363- Namazıtam kı
lmasıgereken bir kimse seferî kı
larsa, her hâlükârda namazı
batı
ldı
r.
1364- Dört rekâtlıbir namazıkı
larken yolcu olduğ
unu veya yolculuğunun sekiz
fersah olduğunu anlarsa, üçüncü rekâtı
n rükûsuna gitmemiş
se, namazıiki rekât olarak
tamamlamalı
dı
r. Eğer üçüncü rekâtı
n rükûsuna gitmiş
se, na-mazıbatı
ldı
r. Bir rekât
namaz kı
lı
nabilecek kadar vakit kalsa da, namazıseferî kı
lmalı
dı
r.
1365- Eğer yolcu seferî namazı
n bazıhükümlerini bilmiyorsa, meselâ, dört fersahlı
k
bir yola gidip o gün veya o gece [yani on gün kalmadan] geri döndüğü takdirde
namazıseferî kı
lmasıgerektiğini bilmezse, dört rekât niyetiyle namaza baş
lar ve
üçüncü rekâtı
n rükûsundan önce hükmü anlarsa, namazıiki rekât olarak
tamamlamalı
dı
r. Eğer rükûda anlarsa namazıbatı
ldı
r. Bir rekâta yetecek kadar vakit
kalsa bile, namazıseferî olarak kı
lmalı
dı
r.
1366- Namazıtam kı
lmasıgereken bir yolcu, hükmü bilmemesi yüzünden iki rekât
niyetiyle namaza baş
lar ve namazdayken hükmü anlarsa, namazıdört rekât olarak
tamamlamalı
dı
r. Namazıtamamladı
ktan sonra, aynınamazıdört rekât olarak yeniden
kı
lması
, müstehap ihtiyattı
r.
1367- Namazı
nıkı
lmamı
şbir yolcu, vakit geçmeden önce vatana veya on gün ikamet
etmeği kastettiği bir yere ulaş
ı
rsa, namazıtam kı
lmalı
dı
r. Yolcu olmayan bir kimse de
vaktin evvelinde namaz kı
lmayı
p yola çı
karsa, yolda namazı
nıseferî kı
lmalı
dı
r.
1368- Yolculukta iken seferî kı
lı
nmasıgereken öğle, ikindi, yatsıgibi namazlar
kazaya bı
rakı
lı
rsa, onlarıyolculukta değilken bile kaza etmek isterse, iki rekât olarak
yerine getirmelidir. Yolcu olmayan bir kimse, bu üç namazdan birini kazaya bı
rakı
rsa,
yolculukta bile olsa dört rekât olarak kaza etmelidir.
1369- Yolcunun, seferî kı
ldı
ğ
ıher namazdan sonra otuz defa "Subhanellahi ve'lhemdu lillahi ve la ilâhe illellahu vel-lahu ekber" demesi müstehaptı
r. Öğle, ikindi ve
yatsınamazları
nı
n ardı
ndan okunmasıözellikle tavsiye edilmiş
tir. Hatta bu üç
namazdan sonra altmı
şdefa söylemek, daha iyidir.
KAZA NAMAZI[60]
176
1370- Bütün vakit boyunca uykuda olmak veya sarhoşbulunmak nedeniyle de olsa,
vaktinde kı
lı
nmayan farz namazlar kaza edilmelidir. Fakat kadı
nı
n hayı
z ve nifas
hâllerinde kı
lamadı
ğ
ıgünlük namazları
n kazasıyoktur.
1371- Namazı
n vakti geçtikten sonra, kı
lı
nan namazı
n batı
l olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, o
namaz kaza edilmelidir.
1372- Üzerinde kaza namazıbulunan kimse, onu kı
lmakta ihmalkârlı
k etmemelidir.
Ama hemen yerine getirmek de farz değildir.
1373- Üzerinde kaza namazıbulunan kimse, müstehap namaz kı
labilir.
1374- Üzerinde kaza namazıbulunduğ
una veya kı
ldı
ğınamazları
n sahih olmadı
ğı
na
ihtimal veren bir insan, ihtiyat ederek onlarıkaza etmesi müstehaptı
r.
1375- Kazaya kalan günlük namazlarıtertip üzere kı
l-mak gerekli değildir. Meselâ,
bir gün ikindi, ertesi gün öğle namazı
nıkı
lmamı
şolan bir kimse, önce ikindi sonra
öğ
le namazı
nıkaza etmesi gerekmez.
1376- Âyat namazıgibi günlük olmayan namazlarıveya bir tane günlük ve birkaç
tane de günlük olmayan namazıkaza etmek isteyen kimse, onlarıtertip üzere kı
lması
gerekmez.
1377- Kazaya kalan namazlardan hangisinin daha önce olduğunu bilmeyen kimse,
onlarıtertip oluş
turacak ş
ekilde kı
lmasıgerekmez; istediğini önce kı
labilir.
1378- Kazaya bı
raktı
ğınamazlardan hangisinin daha önce olduğunu bilen kimsenin
sı
rayıgözeterek kaza etmesi müstehap ihtiyattı
r. Önce kazaya kalanı
, önce; sonra
kazaya kalanısonra ve bu ş
ekilde.
1379- Ölen kimsenin kaza namazları
nıkı
lmak isteyen birisi, onun namazları
nı
n
kazaya kalı
şsı
rası
nıbildiğini bilse de, tertip hası
l olacak ş
ekilde kaza etmesi
gerekmez.
1380- Önceki hükümde söz konusu ölünün kaza namazları
nıkı
ldı
rmak için bir kaç
kiş
iyi ecîr (=ücret karş
ı
lı
ğınaip) tutmak isterlerse, amellere aynıanda baş
lamamaları
için onlara vakit belirlemek gerekmez.
1381- Ölen kimsenin kaza namazları
nı
n tertibini bilmediği bilinirse veya bildiğ
i
bilinmezse, kazaları
nıyerine getirmek için sı
rayıgözetmek gerekmez.
1382- Önceki hükümde söz konusu ölünün namazları
nıkı
ldı
rmak için birkaç kimseyi
ecîr (=ücret karş
ı
lı
ğınaip) tutarlarsa, herhangi bir vakit belirlemek gerekmez ve hepsi
bu iş
e beraber baş
layabilirler.
1383- Kazaya kalan namazları
nı
n sayı
sı
nıbilmeyen kimse, meselâ kazaya kalan dört
mü, beşmi olduğunu bilmeyen, az miktarıkı
lmasıyeterlidir. Yine, sayı
sı
nıbiliyormuş
; ancak sonradan unutmuşolursa, az miktarıkı
lmasıyeterlidir.
177
1384- Aynıgünden veya önceki günden kaza namazıolan kimse, kaza namazı
nı
kı
lmadan önce eda namazı
nıkı
labilir. Önce kazayıkı
lmasıgerekmez.
1385- Dört rekâtlıbir namazı
n kı
lı
nmadı
ğıbilinir; ancak bunun öğle mi, ikindi mi,
yatsımıolduğu bilinmezse, kı
lı
nmayan namazı
n kazasıniyetiyle dört rekât namaz
kı
lı
nmasıyeterlidir.
1386- Önceki günlerden kaza namazıolan kimse, bir veya birden fazla aynıgünden
de kaza namazıolursa, vaktin müsait olmasıve kazaya kalan namazları
n tertibini
bilmesi durumunda da, kaza namazları
nıeda namazı
ndan önce kı
lması
gerekmemesine rağmen müstehap ihtiyat gereği kaza namazlarıözellikle o günün
kaza namazları
nıeda na-mazı
ndan önce kı
lmalı
dı
r.
1387- İ
nsan hayatta olduğu müddetçe kendi namazları
nı
n kazası
nıkı
lmaya gücü
yetmese bile, baş
ka birisi onun tarafı
ndan namazları
nıkaza edemez.
1388- Kaza namazıcemaatle kı
lı
nabilir. Cemaat imamı
nı
n namazıister eda olsun,
ister kaza fark etmez. İ
mamla muktedinin (imama uyanı
n) aynınamazıkı
lmalarıda
gerek-mez. Meselâ, öğle veya ikindi namazı
nıkı
lan bir imama uyarak sabah
namazı
nı
n kazası
nıkı
lmanı
n sakı
ncasıyoktur.
1389- İ
yiyi ve kötüyü birbirinden ayı
rt eden ve onlarıanlayan çocuğu, namaz kı
lmaya
ve diğer ibâdetlere alı
ş
tı
rmak müstehaptı
r. Hatta onu, kı
lmadı
ğınamazlarıkaza
etmeye zorlamak müstehaptı
r.
BÜYÜK OĞLUN ÜZERİ
NE FARZ OLAN BABASININ KAZA NAMAZLARI
1390- Baba, namaz ve orucunu yerine getirmemişolursa, Allah'ı
n emrine
itaatsizlikten terk etmeyip kaza edebilecek hâlde imiş
se, ölümünden sonra büyük oğla
onlarıkaza etmesi veya baş
kası
nıbu işiçin ecîr tutmasıfarzdı
r. Allah'ı
n emrine
itaatsizlikten bile terk etmişolsa, yine büyük oğ
ul aynış
ekilde amel etmelidir.
Babası
nı
n yolculukta tutmadı
ğıoruçları
, kazası
nıtutmaya gücü yetmemişolsa bile,
büyük oğ
lun kaza etmesi veya onun için bir ecîr tutmasıfarzdı
r.
1391- Büyük oğ
ul babası
nı
n kaza namazıve orucu olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse,
üzerine bir ş
ey farz olmaz.
1392- Büyük oğ
ul babası
nı
n kaza namazıolduğunu bilir; ancak babası
nı
n yerine
getirip getirmediğinden ş
üphe ederse, farz ihtiyat gereği, kaza etmelidir.
1393- Hangisinin büyük oğul olduğu bilinmezse, babanı
n namaz ve orucunu kaza
etmek oğulları
ndan hiç birisinin üzerine farz olmaz. Fakat babaları
nı
n namaz ve
oruçları
nıkendi araları
nda bölmeleri veya onlarıyerine getirmek için kur'a çekmeleri,
müstehap ihtiyattı
r.
1394- Ölen kimse namaz ve orucunun kazasıiçin ecîr (=ücret karş
ı
lı
ğınaip)
tutulması
nıvasiyet etmişolur ve ecîr de onlarısahih bir ş
ekilde yerine getirirse, artı
k
büyük oğ
la bir ş
ey farz olmaz.
1395- Büyük oğ
ul babası
nı
n namazları
nıkı
lmak isterse, kendi teklifine göre amel
etmelidir. Meselâ, sabah, akş
am ve yatsınamazları
nı
n kazası
nısesli kı
lmalı
dı
r.
178
1396- Kendisinin kaza namazıve orucu bulunan bir kimseye, babası
nı
n namaz ve
orucu da farz olursa, hangisini önce yerine getirirse sahihtir.
1397- Büyük oğ
ul babası
nı
n ölümü zamanı
nda bulûğçağı
na ermemişveya deli
olursa, baliğolduğu veya aklıba-ş
ı
na geldiğ
i vakit, babası
nı
n namaz ve orucunu kaza
etmelidir. Eğer baliğolmadan veya akı
llanmadan ölürse, ikinci oğla bir ş
ey farz
olmaz.
1398- Büyük oğ
ul babası
nı
n namaz ve orucunu kaza etmeden ölürse, ikinci oğla bir
ş
ey farz olmaz.
CEMAAT NAMAZI[61]
1399- Farz namazları
n, özellikle günlük namazları
n cemaatle kı
lı
nmasımüstehaptı
r.
Sabah, akş
am ve yatsınamazlarıhakkı
nda, özellikle cami komş
ularıve caminin ezan
sesini iş
itenlere daha çok tavsiye edilmiş
tir.
1400- Bir rivayette ş
öyle yer almı
ş
tı
r: "Cemaat imamı
na bir kiş
i uyarsa, kı
lı
nan her
rekâtı
n sevabıyüz elli namaza denktir. Eğer iki kiş
i uyarsa, her rekâtı
n altıyüz namaz
kadar sevabıvardı
r. Uyanları
n sayı
sıon kiş
iye ulaş
ı
ncaya kadar namazı
n sevabıda
artar. Sayı
larıonu geçince, gökler kağı
t, denizler mürekkep, ağaçlar kâlem, cinler,
insanlar ve melekler yazı
cıolsalar, bir rekâtı
n sevabı
nıyazmaya güç yetiremezler."
1401- Cemaat namazı
na itinâsı
zlı
k yüzünden katı
lma-mak caiz değildir. İ
nsana
özürsüz olarak cemaat namazı
nıterk etmesi de yakı
ş
maz.
1402- Bekleyip namazıcemaatle kı
lmak müstehaptı
r. Cemaatle kı
lı
nan namaz, ilk
vakitte tek baş
ı
na kı
lı
nan namazdan daha üstündür. Yine kı
sa sürede kı
lı
nan cemaat
na-mazı
, tek baş
ı
na uzun sürede kı
lı
nan namazdan daha üstündür.
1403- Cemaat namazıbaş
ladı
ğızaman, tek baş
ı
na kı
lı
nan namazıikinci kez cemaate
katı
larak kı
lmak müste-haptı
r. Daha sonra tek baş
ı
na kı
lı
nan namazı
n batı
l olduğu
anlaş
ı
lı
rsa, ikinci kez kı
lı
nan namaz yeterlidir.
1404- İ
mam veya imama uyan, cemaatle kı
ldı
ğınamazıtekrar cemaatle kı
lmak
isterse, ikinci cemaat ve katı
lan ş
ahı
slar birincisiyle farklıolursa, sakı
ncasıyoktur.
1405- Namazda vesveseye düş
en bir kimse eğer sadece cemaatle kı
ldı
ğızaman
vesveseden kurtuluyorsa, namazıcemaatle kı
lmasıgerekir.
1406- Anne veya baba kendi çocuğuna namazıcemaatle kı
lması
nıemrederse, anne ve
babaya itaat farz olduğundan dolayıfarz ihtiyat gereğ
i, çocuk namazıcemaatle
kı
lmalı
dı
r ve bunu yaparken müstehap niyetiyle yapmalı
dı
r.
1407- Farz ihtiyat gereği, Kurban ve Ramazan BayramınamazlarıHz. Mehdi'nin
(Allah'ı
n selâmıüzerine olsun) gaybeti döneminde cemaatle kı
lı
nmamalı
dı
r. Ama recâ niyetiyle [Allah'ı
n emirlerine uygun düş
mesini ümit ederek] kı
lmanı
n sakı
ncası
yoktur. Ancak yağmurun yağmasıiçin kı
lı
nan istiskâ namazıdı
ş
ı
nda müstehap
namazlar cemaatle kı
lı
nmaz.
179
1408- Günlük namazlardan birini kı
lan cemaat imamı
na herhangi günlük bir namaz
için uyulabilir. Ama imam günlük namazı
nıihtiyat ederek yeniden kı
lı
yorsa, imamla
ona uyacak kiş
inin ihtiyat etme sebebi aynıolursa, imama uyabilir.
1409- Günlük namazı
nı
n kazası
nıkı
lan cemaat imamı
-na uyulabilir. Ama, eğer ihtiyat
etsin diye namazı
nıkaza ediyorsa veya baş
ka birinin ihtiyat edilerek kı
lı
nmasıistenen
kaza namazı
nıkı
lı
yorsa, bunun için para almamı
şolsa da, o imama uymak
sakı
ncalı
dı
r. Eğer insan, imamı
n namazları
nıkaza ettiği kimsenin kazaya kalmı
ş
namazıolduğ
unu kesin olarak bilirse, o zaman imama uyabilir.
1410- Kı
ldı
ğınamazı
n günlük namaz mı
, yoksa müs-tehap namaz mıolduğu
bilinmeyen imama uyulmaz.
1411- İ
mam mihrapta iken arkası
nda imama uyan birisi olmazsa, mihrabı
n sağve
solunda duran ve mihrabı
n duvarıimamıgörmelerini engelleyen kimseler, imama
uyamazlar. Hatta imamı
n arkası
nda ona uyan birisi olur; ancak iki tarafta duranlar
mihrabı
n duvarınedeniyle imamıgöremezlerse, imama uymalarısakı
ncalıve hatta
namazlarıbatı
ldı
r.
1412- Birinci safı
n uzun olmasınedeniyle iki tarafta duranlar imamıgöremezlerse,
imama uyabilirler. Yine öbür saflardan birinin uzun olmasınedeniyle, o safı
n iki
tarafı
nda duran kimseler kendi önlerindeki safıgöremezlerse, imama uyabilirler.
1413- Cemaatin saflarıcaminin kapı
sı
na kadar ulaş
ı
rsa, kapı
nı
n karş
ı
sı
nda ve safları
n
arkası
nda namaza katı
lan kimsenin namazısahihtir. Yine, o ş
ahı
sı
n arkası
nda durarak
imama uyanları
n namazısahihtir. Fakat onun iki tarafı
nda durup önceki safı
göremeyenlerin namazısakı
ncalıve hatta batı
ldı
r.
1414- Direğin arkası
nda namaza duran kimse, sağveya sol tarafı
ndaki cemaat
vası
tası
yla imama bağlantı
lıolmazsa, imama uyamaz. Hatta sağve sol tarafta duranlar
vası
tası
yla imamla bağlantı
lıolur; ancak önceki saftan bir kiş
iyi dahi görmezse, onun
cemaat namazı
na katı
lmasıdoğru olmaz.
1415- İ
mamı
n durduğu yer, cemaatin durduğ
u yerden yüksekte olmamalı
dı
r. Ama
imamı
n yerinin çok az bir miktar yüksekte olması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Yine, yer
meyilli olur ve imam da yüksek tarafta durursa, -zemin fazla meyilli olmayı
p düz
denebilecek ş
ekilde olmak ş
artı
yla- sakı
ncasıyoktur.
1416- Cemaatin durduğ
u yerin imamdan yüksekliğ
i, eski zamanlarda normal olan
yükseklik kadar örneğin imam bahçede, cemaat da damı
n üzerinde olursa, sakı
ncası
yoktur. Ama zamanı
mı
zdaki yüksek apartmanlar gibi bir kaç kat olursa, cemaat
namazısakı
ncalıolur.
1417- Bir safta duranları
n arası
nda, iyiyi ve kötüyü ayı
rt eden baliğolmamı
şçocuk
yer alı
rsa, onun namazı
nı
n batı
l olduğ
u bilinmedikçe, imama uyulabilir [imama
uymaya engel değildir].
1418- İ
mam tekbir aldı
ktan sonra, önceki saftakiler na-maza ve tekbir almaya hazı
r
vaziyette olurlarsa, arka safta duranlar tekbir alabilirler. Ama ön saftakilerin tekbir
almaları
nıbeklemek, müstehap ihtiyattı
r.
180
1419- Önceki saflardan birinin namazı
nı
n batı
l olduğu bilinirse, arkadaki saflardan
imama uyulamaz. Ama, onları
n namazları
nı
n sahih olup olmadı
ğıbilinmezse,
arkadaki saflardan imama uyulabilir.
1420- İ
mamı
n namazı
nı
n batı
l olduğ
unu -meselâ, imamı
n abdestsiz olduğunu- bilen
bir kimse, imamı
n kendisi farkı
nda olmasa da, ona uyamaz.
1421- Muktedi (=imama uyan), namazdan sonra imamı
n âdil olmadı
ğ
ı
nıveya kâfir
olduğunu veya örneğin ab-destsiz olduğ
undan namazı
nı
n batı
l olduğ
unu anlarsa,
namazısahihtir.
1422- Namazda imama uyup uymadı
ğı
ndan ş
üpheye düş
en kimse, örneğin okunan
Fâtiha ve sureyi dinlemek gibi muktedinin imama uymasıgereken bir iş
in yapı
lması
durumunda ise, namazıcemaatle bitirmesi gerekir. Ama eğer muktedinin imama
uymamasıve hem imamı
n, hem de ona uyanı
n yapmasıgereken rükû veya secde gibi
bir ameli yapar hâlde ise, namazı
nımünferit (=cemaatten ayrı
lma) niyetiyle kendi
baş
ı
na bitirmelidir.
1423- İ
nsan, cemaat namazı
ndan ayrı
lı
p kendi baş
ı
na namaz kı
lmaya niyet edebilir.
1424- İ
mam Fâtiha ve sureyi okuduktan sonra, mukte-di bir özür nedeniyle cemaat
namazı
ndan ayrı
lmayıniyet ederse, Fâtiha ve sureyi okumasıgerekmez. Eğer Fâtiha
ve sure bitmeden önce ayrı
lmak isterse, imamı
n okumadı
ğıkı
smıokumalı
dı
r.
1425- Cemaat namazı
ndan ayrı
lmaya ve tek baş
ı
na na-maz kı
lmaya niyet edildikten
sonra, farz ihtiyat gereğ
i ikinci kez cemaatle kı
lmaya niyet edilmemelidir. Ancak
yalnı
z kı
lmak veya cemaatle kı
lmak arası
nda tereddüde dü-ş
ülür ve cemaatle kı
lmaya
karar verilirse, namaz sahihtir.
1426- İ
nsan cemaat namazı
ndan ayrı
lmayıniyet edip etmediğinden ş
üpheye düş
erse,
ayrı
lmayıniyet etmediğine karar vermelidir.
1427- İ
mam rükûda iken cemaate katı
lı
p rükûda imama yetiş
irse, imam rükûnun
zikrini bitirmişolsa da, cemaatle kı
ldı
ğınamaz sahihtir ve bu, bir rekât olarak hesap
edilir. Ama rükû miktarı
nda eğ
ilir; ancak rükûda imama yetiş
emezse, namazıtek
baş
ı
na sahihtir ve onu bitirmesi gerekir.
1428- Rükûda iken imama uyar ve rükû miktarı
nda eğilir; ancak rükûda imama
yetiş
ip yetiş
mediğinden ş
üphe eder-se, namazısahihtir ve namazıtek baş
ı
na kı
lı
p
bitirmelidir.
1429- Rükûda iken imama uymayıniyet eder ve rükû miktarıeğilmeden önce, imam
rükûdan kalkarsa, ya tek ba-ş
ı
na kı
lmayıniyet etmeli veya imam ikinci rekâta
kalkı
ncaya kadar beklemeli ve onu namazı
nı
n birinci rekâtısaymalı
dı
r. Ama eğer
imamı
n kalkması"bu ş
ahı
s cemaatle na-maz kı
lı
yor" denmeyecek kadar uzun sürerse,
tek baş
ı
na kı
lmayıniyet etmelidir.
181
1430- Bir kimse namazı
n evvelinde veya Fâtiha ve sure okunurken imama uyar;
ancak rükûya gitmeden önce, imam rükûdan kalkarsa, namazıcemaatle sahihtir;
rükûya gidip kendini imama yetiş
tirmelidir.
1431- İ
mam namazı
n son teş
ehhüdünü okurken yetiş
ip cemaat namazı
nı
n sevabı
nı
almak isteyen kimse, niyet edip iftitah tekbirini aldı
ktan sonra oturmalıve teş
ehhüdü
imamla okumalı
; ama selâm vermeden imamı
n selâm vermesini beklemeli ve daha
sonra ayağa kalkmalı
, ikinci kez niyet etmeden ve tekbir almadan Fâtiha ve sureyi
okumalıve bunu namazı
n birinci rekâtısaymalı
dı
r.
1432- Muktedi (=imama uyan), imamdan ilerde durma-malı
dı
r. İ
mamla aynıhizada
durmasıda sakı
ncalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği, imamdan biraz geride durmalı
dı
r. Fakat
imamdan geride durduğu hâlde, boyu imamı
n boyundan uzun olduğundan dolayırükû
ve secdede imamdan ilerde olursa, sakı
ncasıyoktur.
1433- Namazda imam ile muktedi (=imama uyan) arası
nda perde gibi arkası
nı
göstermeyen bir ş
ey bulunmamalı
dı
r. Yine, insanı
n imama bağlantı
sı
nısağlayan bir
muk-tedi ile insanı
n arası
nda öyle bir ş
ey bulunmamalı
dı
r. Ancak, imam erkek ve ona
uyan kadı
n olursa, o kadı
nla imam arası
nda veya o kadı
nla imama bağlantı
sı
nı
sağlayan bir erkek muktedinin arası
nda perde ve benzeri bir ş
eyin bulunması
sakı
ncası
zdı
r.
1434- Namaza baş
ladı
ktan sonra imamla muktedi veya muktediyle imama
bağlantı
sı
nısağ
layan bir baş
ka muk-tedi arası
nda perde veya arkasıgörünmeyen
baş
ka bir ş
ey fası
la olursa, namazımünferit olur ve bu ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir.
1435- Muktedinin (=imama uyanı
n) secde yeri ile ima-mı
n durduğ
u yer arası
nda
normal bir adı
m miktarı
nda uzaklı
k olması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Yine, muktedinin
secde yeri ile ön safta duran ve onu imamla bağlantı
lıkı
lan diğer bir muktedinin
durduğu yer arası
nda aynımiktarda uzaklı
k olması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Ancak,
muktedinin secde yeri ile önündeki kimsenin durduğu yer arası
nda hiç fası
la
olmaması
, müstehap ihtiyattı
r.
1436- Ön taraftan imama bağlantı
sıolmayan muktedi ile, onun sağveya sol taraftan
imama bağ
lantı
sı
nısağlayan diğer muktediler arası
nda normal bir adı
m miktarı
nda ara
olursa, namaz sahihtir.
1437- Namazda muktedi ile imam veya muktedi ile onun imamla bağlantı
sı
nıkuran
diğer bir muktedi arası
nda büyük bir adı
m miktarı
ndan fazla uzaklı
k olursa, namazı
münferit olarak kı
lar ve bu ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir.
1438- Ön saftakilerin hepsi namazları
nıbitirir veyahut münferit kı
lmaya niyet
ederlerse, arkadaki saf ile daha önceki safı
n arası
nda bir büyük adı
mdan fazla uzaklı
k
olmazsa, cemaat olarak namaz kı
lmalarısahihtir. Ama iki saf arası
ndaki uzaklı
k bu
miktardan fazla olursa, namazlarıcemaat olmaktan çı
kar, münferit olur ve bu ş
ekilde
kı
lı
nan namaz sahihtir.
1439- İ
kinci rekâtta cemaat namazı
na katı
lan kimse, kunut ve teş
ehhüdü imamla
okuyabilir. Teş
ehhüdü okurken el parmakları
nıve ayakları
nı
n ön kı
smı
nıyere
koymasıve dizlerini kaldı
rmasıihtiyattı
r. Teş
ehhütten sonra imamla kalkı
p Fâtiha ile
182
sureyi okumasıgerekir. Eğer sureyi okumak için vakit yoksa, Fâtiha'yıbitirir, rükû
veya secdede kendini imama yetiş
tirir veya münferit olarak kı
lmayıniyet eder ve bu
ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir. Fakat secdede imama yetiş
tiği takdirde, ihtiyat edip
namazıiade etmesi daha iyidir.
1440- Dört rekâtlıbir namazı
n ikinci rekâtı
nda iken imama uyan kimse, namazı
nı
n
ikinci rekâtı
nda -ki imamı
n üçüncü rekâtıolur- iki secdeden sonra oturup teş
ehhüdün
farz olan kı
smı
nıokumalıve kalkı
p üç defa tesbihatıokumaya vakti yoksa, bir defa
okumalıve kendini rükû veya secdede imama yetiş
tirmelidir.
1441- İ
mam üçüncü veya dördüncü rekâtta olur ve imama uymak isteyen kimse,
imama uyduğunda Fâtiha'yıokuyup rükûda imama yetiş
emeyeceğini bilirse, farz
ihtiyat gereği beklemeli ve imam rükûya gidince, ona uymalı
dı
r.
1442- Üçüncü veya dördüncü rekâtta imama uyan kim-senin Fâtiha ve sureyi okuması
gerekir. Sure için vakit yok-sa, Fâtiha'yıbitirmeli ve kendini rükû veya secdede
imama yetiş
tirmelidir. Ancak secdede imama yetiş
tiği takdirde, ihtiyat edip namazı
iade etmesi daha iyidir.
1443- Sureyi okuduğu takdirde rükûda imama yetiş
emeyeceğini bilen bir kimse,
sureyi okumamasıgerekir; fakat okursa, namazısahihtir.
1444- Sureyi okumaya baş
ladı
ğıveya baş
lamı
ş
sa bitirdiği takdirde rükûda imama
yetiş
ebileceğine kanaat getiren kimsenin farz ihtiyat gereği sureyi okumasıveya
baş
lamı
ş
sa bitirmesi gerekir.
1445- Sureyi okuduğu takdirde rükûda imama yetiş
eceğinden emin olan kimse, sureyi
okuyup rükûya yetiş
e-mezse, namazısahihtir.
1446- İ
mam ayakta iken cemaat namazı
na katı
lmak isteyen, imamı
n hangi rekâtta
olduğunu bilmezse, imama uyabilir. Ancak kurbet (=Allah'a yaklaş
ma) kastı
yla Fâtiha
ve sureyi okumalı
dı
r. Sonradan imamı
n birinci veya ikinci rekâtta olduğu anlaş
ı
lsa da,
namaz sahihtir.
1447- İ
mamı
n birinci veya ikinci rekâtta olduğunu sanarak Fâtiha ve sureyi okumaz
ve rükûdan sonra üçüncü veya dördüncü rekât olduğunu anlarsa, namazısahihtir.
Fakat bunu rükûdan önce anlarsa, Fâtiha ve sureyi okumalı
dı
r. Eğer vakit yoksa,
sadece Fâtiha'yıokumalıve rükû veya secdede imama yetiş
melidir.
1448- İ
mamı
n üçüncü veya dördüncü rekâtıkı
ldı
ğısanı
larak Fâtiha ve sure okunur;
ancak rükûdan önce veya sonra birinci veya ikinci rekâtta olduğu anlaş
ı
lı
rsa, kı
lı
nan
namaz sahihtir.
1449- Müstehap bir namaz kı
larken, cemaatle namaza baş
lanı
rsa, namazıbitirip
cemaate yetiş
eceğ
ine güven-miyorsa, müstehap namazıbı
rakı
p cemaat namazı
na
katı
lmasımütehaptı
r. Hatta cemaatin birinci rekâtı
na yetiş
eceğine de güvenmiyorsa,
yine aynış
ekilde hareket etmesi müstehaptı
r.
1450- Üç veya dört rekâtlıbir namazıkı
larken cemaatle namaza baş
lanı
rsa, üçüncü
rekâtı
n rükûsuna gitmemişolur ve namazıbitirip cemaate yetiş
ebileceğine gü-
183
venmiyorsa, kı
ldı
ğ
ınamazımüstehap namaz niyetiyle iki rekât olarak tamamlayı
p
kendini cemaate yetiş
tirmesi müs-tehaptı
r.
1451- İ
mam namazıbitirdiğ
i hâlde imama uyan teş
ehhüt veya birinci selâmda ise,
cemaat namazı
ndan ayrı
lmayıniyet etmesi gerekmez.
1452- İ
mamdan bir rekât geride kalan kimse, imam son rekâtı
n teş
ehhüdünü okurken,
ayağa kalkı
p namazı
nıbitirebilir veya parmakları
nıve ayakları
nı
n ön kı
smı
nıyere
koyup, dizlerini kaldı
rarak imamı
n selâmıvermesini bekleyip sonra kalkabilir.
CEMAAT İ
MAMINDA ARANAN ŞARTLAR
1453- Cemaat imamıbulûğçağı
na ermiş
, akı
llı
, Şia-ıİ
sna Aş
eriye (İ
mamiyye Şiası
),
âdil, helâlzâde olmalıve namazısahih bir ş
ekilde bilmelidir. Muktedi erkek ise,
uyulan cemaat imamıda erkek olmalı
dı
r. İ
yiyi kötüden ayı
rt edebilen çocuğun,
kendisi gibi bir baş
ka çocuğa uymasıcaiz değildir. Farz ihtiyat gereği, kadı
nı
n da
uyacağıimam, erkek olmalı
dı
r.
1454- Adil bildiği bir imamı
n, hâlâ adil olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe eden bir kimse, ona
uyabilir.
1455- Ayakta namaz kı
lan bir kimse, oturarak veya yatarak namaz kı
lana uyamaz.
Yine oturarak namaz kı
lan kim-se, yatarak namaz kı
lana uyamaz.
1456- Oturarak namaz kı
lan, kendisi gibi oturarak na-maz kı
lan kimseye uyabilir.
Yine yatarak namaz kı
lan, oturarak namaz kı
lana uyabilir. Fakat oturarak namaz kı
lan
bir kimse, kendisi gibi yatarak namaz kı
lana uyamaz.
1457- Bir özürden dolayıteyemmüm veya cebire ab-destiyle namaz kı
lan cemaat
imamı
na uyulabilir. Ama farz ihtiyat gereği, herhangi bir özürden dolayınecis bir
elbiseyle namaz kı
lan imama uyulmamalı
dı
r.
1458- Farz ihtiyat gereği, bir hastalı
k yüzünden idrar ve gaitası
nı
n çı
kması
nı
önleyemeyen imama uyulmaz.
1459- Cüzam veya baras gibi bir hastalı
ğıolan kimse, farz ihtiyat gereği cemaat
imamıolmamalı
dı
r.
MUKTEDİİ
LE İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
1460- İ
mama uymayıniyet ederken imamıbelirlemek gerekir. Fakat ismini bilmek
gerekmez. Meselâ eğer "Hazı
r bulunan ş
u imama uyuyorum" diye niyet edilirse,
namaz sahihtir.
1461- İ
mama uyan, Fatiha ve sure dı
ş
ı
nda namazı
n her ş
eyini kendisi okumalı
dı
r.
Fakat onun birinci veya ikinci rekâtı
, imamı
n ise üçüncü veya dördüncü rekâtıolursa,
Fatiha ve sureyi de okumalı
dı
r.
1462- Eğer imama uyan, sabah, akş
am ve yatsınamazları
nı
n birinci ve ikinci
rekâtları
nda, imamı
n okuduğu Fatiha ve sureyi iş
itirse, kelimeleri ayı
rt edemezse de
Fatiha ve sureyi okumamalı
dı
r. Eğer imamı
n sesini iş
itmezse, Fatiha ve sureyi
okumasımüstehaptı
r, ama sessiz okumalı
dı
r. Yanı
larak sesli okursa, sakı
ncasıyoktur.
184
1463- Muktedi, imamı
n okuduğu Fatiha ve surenin bazıkelimelerini iş
itir, bazı
sı
nı
iş
itmezse, farz ihtiyat gereği Fatiha ve sureyi okumamalı
dı
r.
1464- Muktedi, yanı
larak veya iş
ittiği sesin imamı
n sesi olmadı
ğı
nısanarak Fatiha ve
sureyi okur; ancak daha sonra duyduğu sesin imama ait olduğunu anlarsa, namazı
sahihtir.
1465- İ
mamı
n sesini iş
itip iş
itmediğinden veya iş
ittiğ
i sesin imamı
n sesi olup
olmadı
ğı
ndan ş
üphe eden bir muk-tedi, Fatiha ve sureyi okuyabilir.
1466- Muktedi, öğle ve ikindi namazı
nı
n birinci ve ikinci rekâtı
nda Fatiha ve sure
okumamalı
dı
r. Onun yerine zikretmesi müstehaptı
r.
1467- Muktedi, iftitah tekbirini imamdan önce almamalı
dı
r. Hatta farz ihtiyat gereği
imamı
n tekbiri tamamlanmadan tekbiri almamalı
dı
r.
1468- Muktedi, imamdan önce kasten de selâm verse, namazısahihtir.
1469- Muktedinin, iftitah tekbiri ve selâm dı
ş
ı
ndaki namazı
n diğer ş
eylerini imamdan
önce söylemesinin sakı
ncasıyoktur. Ancak onlarıiş
itir veya imamı
n ne zaman ne
söylediğini bilirse, imamdan önce söylememesi müstehap ihtiyattı
r.
1470- Muktedi, okunacak ş
eyler dı
ş
ı
ndaki namazı
n rükû ve secde gibi fiillerini
imamla birlikte veya ondan biraz sonra yerine getirmelidir. Eğer bilerek imamdan
önce veya ondan bir süre sonra yaparsa, günah iş
lemişolur; ama namazısahihtir.
Fakat peşpeş
e iki rüknü imamdan önce veya sonra yaparsa, gerçi namazı
n münferit
olarak sahih olmasıuzak görüşolmaması
yla birlikte, farz ihtiyat gereği namazıbitirip
iade etmelidir.
1471- İ
mam kalkmadan önce yanı
larak rükûdan kalkan muktedi, imam hâlâ
rükûdaysa hemen rükûya dönüp imamla beraber kalkmalı
dı
r; bu durumda rükün olan
rükûnun fazla olması
, namazıbatı
l etmez. Ama eğer rükûya döner ve rü-kûya
varmadan önce imam kalkarsa, namazıbatı
l olur.
1472- İ
mam kalkmadan önce yanlı
ş
lı
kla secdeden kalkarsa, secdeye geri dönmelidir.
Her iki secdede aynıdurum tekrarlanı
rsa, rükün olan iki secdenin fazla yapı
lması
namazıbatı
l etmez.
1473- Yanlı
ş
lı
kla imamdan önce secdeden kalkan kimse, secdeye döner; ancak
secdeye varmadan imam kalkarsa, namazısahihtir. Fakat bu durum her iki secdede de
tekrarlanı
rsa, namaz batı
l olur.
1474- Yanlı
ş
lı
kla imamdan önce rükû veya secdeden kalkan kimse, yanı
larak veya
imama yetiş
emeyeceğini sanarak rükû veya secdeye gitmezse, namazısahihtir.
1475- Secdeden kalkı
p imamı
n secdede olduğunu görürse, imamı
n birinci secdesi
olduğunu sanarak imamla secde etmişolsun diye secdeye gider ve imamı
n ikinci
secdesi olduğ
unu anlarsa, farz ihtiyat gereği namazıtamamlayı
p iade etmelidir. Ama
eğer, imamı
n ikinci secdede olduğ
unu sanarak secdeye gider ve imamı
n birinci
185
secdesi olduğ
unu anlarsa, imama uyarak secdeye gidip namazı
nıtamamlayabilir. Ama
cemaat namazı
ndan ayrı
lı
p tek baş
ı
na tamamlaması
, müstehap ihtiyattı
r.
1476- Yanı
larak imamdan önce rükûya gider ve baş
ı
nıkaldı
rdı
ğıtakdirde imamı
n
kı
raatinden bir miktarı
na yetiş
ecek durumdaysa, eğer baş
ı
nıkaldı
rı
p imamla beraber
rü-kûya giderse, namazısahihtir.
1477- Yanı
larak imamdan önce rükûya gider ve eğer baş
ı
nıkaldı
rdı
ğı
nda imamı
n
kı
raatinden hiçbir ş
eye yetiş
emeyecek bir durumda olursa, rükûdan kalkı
p namazı
imam ile tamamlamalı
dı
r ve kı
lı
nan namaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği,
namazıiade etmelidir. Eğer baş
ı
nıkaldı
rmayı
p imam yetiş
inceye kadar beklerse,
namazıyine sahihtir.
1478- İ
mamdan önce secdeye giderse, kalkı
p imamla beraber secdeye gitmelidir ve bu
ş
ekilde kı
lı
nan namaz sahihtir. Ancak bu durumda namazıiade etmesi, müstehap
ihtiyattı
r. Eğer baş
ı
nıkaldı
rmazsa, namazısahihtir.
1479- İ
mam, kunut olmayan bir rekâtta kunut okur veya teş
ehhüt bulunmayan bir
rekâtta teş
ehhüt okumaya baş
larsa, muktedi kunut ve teş
ehhüdü okumamalı
dı
r. Ama
imamdan önce rükûya gidemez veya imam kalkmadan önce kalkamaz, imamı
n kunut
veya teş
ehhüdünün bitmesini bekleyip sonra namazı
n geri kalan kı
smı
nıimamla
tamamlamalı
dı
r.
CEMAAT NAMAZIYLA İ
LGİ
LİMÜSTEHAPLAR
1480- Namazda imama uyan sadece bir erkek ise, imamı
n sağı
nda durması
müstehaptı
r. Eğer bir kadı
nsa, sec-de edeceği yer, imamı
n dizlerine veya ayakları
hizası
na gelecek ş
ekilde imamı
n sağı
nda durmasımüstehaptı
r. Eğer bir erkek ve bir
kadı
n veya bir erkek ve bir kaç kadı
n olursa, erkek imamı
n sağ
ı
nda, kadı
nlar da
arkası
nda durmalı
dı
r. Eğer birkaç erkek ve birkaç kadı
n olurlarsa, imamı
n arkası
nda
durmalarımüstehaptı
r. Bir kaç erkek ve birkaç kadı
n oldukları
nda, erkeklerin imamı
n,
kadı
nları
n da erkeklerin arkası
nda durmasımüstehaptı
r.
1481- Eğer imam ve muktedi (=ona uyan) her ikisi de kadı
n ise, [farz] ihtiyat gereği
imam biraz önde durmalı
dı
r.
1482- İ
mamı
n safı
n ortası
nda yer alması
, ilim, takva ve kemal ehlinin de birinci safta
durmalarımüstehaptı
r.
1483- Cemaat safları
nı
n düzgün olması
, bir safta duranları
n arası
nda fası
la olmayı
p
omuzları
nı
n bir hizada olmasımüstehaptı
r.
1484- "Ked kamet'is-selah" (namaz baş
lamak üzeredir) denildikten sonra cemaatin
ayağa kalkmasımüstehaptı
r.
1485- Cemaat imamı
nı
n cemaatin içinde en güçsüz olanları
n durumunu gözetmesi,
zayı
f olanları
n da yetiş
ebilmesi için acele etmemesi müstehaptı
r. Yine kunut, rükû ve
secdeleri uzatmamasımüstehaptı
r. Ama cemaatin hepsi u-zatmayıisterlerse,
uzatabilir.
186
1486- Cemaat imamı
, sesli okunan Fatiha, sure ve zikirleri, herkesin duyacağ
ış
ekilde
okumasımüstehaptı
r. Elbette aş
ı
rıderecede sesini yükseltmemelidir.
1487- İ
mam, rükûda iken birisinin cemaate katı
lmak istediğini anlarsa, rükûsunu her
zamankinin iki katıkadar uzatmasıve iki kat uzattı
ktan sonra cemaate katı
lmak
isteyen baş
ka birilerinin geldiğini anlasa da, kalkmasımüs-tehaptı
r.
CEMAAT NAMAZIYLA İ
LGİ
LİMEKRUHLAR
1488- Saflarda yer olduğu hâlde, insanı
n tek baş
ı
na arkada durmasımekruhtur.
1489- İ
mama uyanı
n namazı
n zikirlerini imamı
n iş
iteceği derecede sesli okuması
mekruhtur.
1490- Öğle, ikindi ve yatsınamazları
nıiki rekât kı
lan bir yolcunun, bu namazlarda
yolcu olmayan imama uymasımekruhtur. Yolcu olmayanı
n da bu namazlarda yolcuya
uy-masımekruhtur. [62]
ÂYAT NAMAZIYLA İ
LGİ
LİHÜKÜMLER
1491- Kı
lı
nma ş
ekli ileride açı
klanacak olan âyat namazıdört ş
eyden dolayıfarz olur:
1) Güneştutulması-kı
smen olup hiç kimse korkmasa da2) Ay tutulması-kı
smen olup hiç kimse korkmasa da3) Deprem -kimse korkmasa bile4) Gök gürültüsü, ş
imş
ek çakması
, kara ve kı
zı
l rüzgârları
n esmesi ve benzeri ş
eyler.
Elbette halkı
n genelinin korkuya düş
tüğü takdirde, farz ihtiyat gereği bu gibi
hadiselerde âyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
1492- Âyat namazı
nıgerektiren birden fazla olay gerçekleş
irse, onları
n her birisi için
bir âyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Meselâ, hem güneştutulur, hem de deprem olursa, iki
âyat namazıkı
lı
nmalı
dı
r.
1493- Bir kimsenin üzerine hepsi aynısebebe dayanan bir kaç âyat namazıfarz
olursa, meselâ, üç defa güneştutulur; ancak hiçbirinin namazı
nıkı
lmamı
ş
sa, kazası
nı
kı
larken hangisini hangi tutuluş
tan dolayıkı
ldı
ğı
nıayı
rt etmesi gerekmez. Yı
ldı
rı
m
düş
mesi, kara ve kı
zı
l yellerin esmesi vb. sebepler için bir kaç âyat namazıfarz
olmuş
sa, aynıhüküm geçerlidir. Fakat güneşve ay tutulmasıve depremden dolayı
veya bunlardan ikisi için, üzerine namaz farz olmuş
sa, farz ihtiyat gereği niyet
ederken hangisi için âyat namazıkı
lacağı
nıbelirtmesi gerekir.
1494- Âyat namazı
nıgerektiren ş
eyler hangi ş
ehirde meydana gelirse, sadece oranı
n
halkıâyat namazıkı
lmalı
dı
r; baş
ka yerlerin halkı
na farz olmaz. Fakat o ş
ehirle bir
sayı
labilecek kadar yakı
n olan yerlerin halkı
na âyat namazıfarz olur.
1495- Güneşveya ay tutulmaya baş
ladı
ğıandan itibaren insan âyat namazı
nı
kı
lmalı
dı
r. Farz ihtiyat gereğ
i, açı
lmaya baş
layı
ncaya kadar namaz
geciktirilmemelidir.
187
1496- Âyat namazıgüneşveya ay açı
lmaya baş
ladı
ğıana kadar ertelenirse, farz
ihtiyat gereği eda veya kaza niyeti edilmemelidir. Fakat tamamen açı
lmaları
ndan
sonra, âyat namazıkı
lı
nı
rsa, kaza olarak niyet edilmelidir.
1497- Güneşveya ayı
n tutulma müddeti bir rekât kı
lı
nacak vakitten fazla olur ve de
namaz kı
lı
nmaz; ancak açı
lmaya baş
laması
na bir rekâtlı
k süre kaldı
ğı
nda kı
lı
nmak
istenirse, eda niyeti yapı
lmalı
dı
r. Hatta eğ
er onları
n tutulma müddeti bir rekât kadar
bile olsa, farz ihtiyat gereği âyat namazıeda olarak kı
lı
nmalı
dı
r.
1498- Deprem, yı
ldı
rı
m, ş
imş
ek ve benzerleri meydana geldiği zaman, âyat namazı
hemen kı
lı
nmalı
dı
r; kı
lı
nmaz-sa günah iş
lenmişolur ve ömrün sonuna kadar kı
lı
nması
farzdı
r; ne zaman kı
lı
nı
rsa, eda sayı
lı
r.
1499- Ay veya güneşaçı
ldı
ktan sonra hepsinin tutulduğu anlaş
ı
lı
rsa, âyat namazıkaza
edilmelidir. Fakat bir miktarı
nı
n tutulmuşolduğu anlaş
ı
lı
rsa, kaza edilmesi farz
değildir.
1500- Ayı
n veya güneş
in tutulduğ
unu söyleyen bir grup insanı
n sözünden insan
yakine ermez ve âyat namazıkı
lmaz; ancak daha sonra doğru söyledikleri anlaş
ı
lı
rsa,
ay veya güneş
in tamamıtutulmuşolduğu takdirde, âyat namazı
nıkı
lmalı
dı
r. Yine adil
olduklarıbelli olmayan iki kiş
i ay veya güneş
in [tamamı
nı
n] tutulduğunu söyler;
ancak sonradan adil olduklarıanlaş
ı
lı
rsa, âyat namazıkı
lmalı
dı
r. Hatta bu farzda bir
kı
smı
nı
n tutulduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, farz ihtiyat gereği âyat namazıkı
lmalı
dı
r.
1501- İ
nsan ilmi kurallara dayanarak güneşveya ayı
n tutulma vaktini bilen kimselerin
sözüyle güneşve ayı
n tutulduğuna kanaat getirirse, farz ihtiyat gereği âyat namazı
nı
kı
lmalı
dı
r. Yine filan vakit güneşveya ay tutulacak ve ş
u kadar zaman sürecek deseler
ve insan da onları
n sözüne güvenirse, farz ihtiyat gereği onları
n sözüne göre amel
etmelidir. Meselâ, güneşfalan saatte açı
lmaya baş
layacaktı
r derlerse, ihtiyat ederek
namazıo vakte kadar geciktirmemelidir.
1502- Kı
lı
nan âyat namazı
nı
n batı
l olduğu anlaş
ı
lı
rsa, ikinci kez kı
lı
nmalı
dı
r; vakit
geçmiş
se, kaza edilmelidir.
1503- Günlük namazları
n vaktinde insanı
n üzerine â-yat namazıda farz olursa, eğer
her ikisine de müsait vakit olursa, istediğ
ini önce kı
labilir. Eğer birisinin vakti dar ise,
önce vakti dar olanıkı
lmalı
dı
r; eğer her ikisi için de vakit dar ise, önce günlük
namazı
nıkı
lmalı
dı
r.
1504- Günlük namaz kı
lı
nı
rken âyat namazı
nı
n vaktinin dar olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, günlük
namazı
n da vakti darsa, tamamlanı
p sonra âyat namazı
nı
n kı
lı
nmasıgerekir. Günlük
namazı
nı
n vakti dar değilse, bozulup önce âyat namazısonra günlük namazı
kı
lı
nmalı
dı
r.
1505- Âyat namazıkı
lı
nı
rken günlük namazı
n vaktinin dar olduğu anlaş
ı
lı
rsa, âyat
namazıterk edilip günlük namazıkı
lı
nmalı
dı
r. Günlük namazı
n peş
inden namazı
bozacak bir işyapı
lmadan âyat namazı
na kalı
nan yerden devam edilmelidir.
188
1506- Kadı
n hayı
z veya nifas hâlindeyken güneşveya ay tutulur; güneşve ayı
n
açı
lma müddetinin sonuna kadar kadı
nı
n durumu devam ederse, üzerine âyat namazı
farz olmaz; kazasıda yoktur.
Âyat Namazı
nı
n Kı
lı
nı
şŞekli
1507- Âyat namazıiki rekâttı
r ve her rekâtı
nda beşrükû vardı
r. Kı
lı
nma ş
ekli
ş
öyledir: Niyet edildikten sonra tekbir alı
nı
r ve bir Fatiha ve bir sure tam olarak
okunur. Rükûya gidilir ve rükûdan kalkı
lı
r. Yine bir Fatiha ve bir sure okunarak tekrar
rükûya gidilir; bu işbeşdefa tekrarlanı
r, beş
inci rükûdan doğrulduktan sonra iki secde
yapı
lı
r, ayağa kalkı
lı
p ikinci rekât da birinci rekât gibi kı
lı
nı
r; teş
ehhüt okunup selâm
verilir.
1508- Âyat namazı
nda; niyet, tekbir ve Fatiha'dan sonra bir surenin ayetleri beş
e
bölünüp, bir ayet veya daha fazlasıokunup rükûya gidilebilir. Rükûdan kalktı
ktan
sonra, Fatiha okunmadan o surenin sonraki ayeti okunup rükûya gidilir. Beş
inci
rükûya kadar bu ş
ekilde devem edilerek beş
inci rükûdan önce okunan sure bitirilir.
Meselâ, İ
hlâs Suresi'nin o-kunmasıkastı
yla "Bismillahirrehmanirrehim" denilir ve rükûya gidilir; sonra kalkı
lı
r ve "Kul huvellahu ehed" denilip ikinci kez rükûya gidilir;
rükûdan kalkı
lı
r ve "Ellah'us-se-med" denilir. Yine rükûya gidilip kalkı
lı
r ve "Lem
yelid ve lem yûled" denilir ve rükûya gidilir, tekrar kalkı
lı
r ve "Ve lem yekun lehu
kufuven ehed." denilip beş
inci rükûya gidilir ve ondan sonra kalkı
lı
r ve iki secde
yapı
lı
r. İ
kinci rekât da birinci rekât gibi yerine getirildikten sonra, iki secde yapı
lı
r ve
teş
ehhüt okunup namazı
n selâmıverilir.
1509- Âyat namazı
nı
n birinci rekâtı
nda Fatiha ve surenin beşdefa okunarak, ikinci
rekâtı
nda ise bir Fatiha ve bir surenin beş
e bölünerek kı
lı
nması
nı
n mahzuru yoktur.
1510- Günlük namazlarla ilgili farz ve müstehaplar, â-yat namazı
nda da farz ve
müstehaptı
r. Fakat âyat namazı
nda ezan ve ikamet yerine üç defa sevap ümit edilerek
"Es-selâh" denilmesi müstehaptı
r.
1511- Beş
inci ve onuncu rükûdan sonra "Semi‘ellahu limen hemideh" demek, her
rükûdan önce ve sonra tekbir almak müstehaptı
r.
1512- İ
kinci, dördüncü, altı
ncı
, sekizinci ve onuncu rükûlardan önce kunut okumak
müstehaptı
r. Ama sadece onuncu rükûdan önce bir kunut okumak da yeterlidir.
1513- Âyat namazı
nda kaç rekât kı
lı
ndı
ğı
ndan ş
üphe edilir ve herhangi bir tarafa
karar verilemezse, namaz batı
l olur.
1514- Birinci rekâtı
n son rükûsu mu, yoksa ikinci rekâtı
n ilk rükûsu mu diye ş
üpheye
düş
ülür ve herhangi birine de karar verilemezse, namaz batı
l olur. Fakat örneğin,
rükûyu dört mü, beşmi yaptı
ğı
ndan ş
üphe eder ve secdeye gitmek için de eğilmemiş
olursa, ş
üphelenilen rükû yerine getirilmelidir. Ama eğ
er secdeye gitmek için eğilmiş
olursa, ş
üpheye itina edilmemelidir.
1515- Âyat namazı
nı
n rükûları
ndan her biri, birer rükündür; dolayı
sı
yla kasten veya
yanlı
ş
lı
kla eksik veya fazla yapı
lı
rsa, namaz batı
l olur.
RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMI NAMAZLARI
189
1516- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
, masum İ
mam'ı
n (ona selâm olsun)
huzuru döneminde farzdı
r ve cemaatle kı
lı
nmasıgerekir. İ
mam'ı
n (ona selâm olsun)
gaybette olduğ
uş
u dönemde ise, müstehaptı
r. Farz ihtiyat gereği, cemaatle
kı
lı
nmamalı
dı
r. Ancak recâ niyetiyle [Allah'ı
n emrine uygun düş
eceği ümidiyle]
cemaatle kı
lı
nması
nı
n sakı
ncasıyoktur. Veliyy-i fakihin veya onun tarafı
ndan izinli
olan kimselerin cemaatle kı
ldı
rmaları
nı
n sakı
ncasıyoktur. [Bu durumda recâ kastıda
gerekmez.]
1517- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
nı
n vakti, bayram günü güneş
in
doğ
uş
undan öğleye kadardı
r.
1518- Kurban Bayramınamazı
nıgüneşyükseldikten sonra kı
lmak müstehaptı
r.
Ramazan Bayramı
'nda ise, güneş
in yükselmesinden sonra iftar edilip, fı
tra zekâtı
verildikten sonra bayram namazı
nıkı
lmak müstehaptı
r.
1519- Ramazan ve Kurban Bayramınamazlarıikiş
er rekâttı
r. Birinci rekâtta Fatiha ve
sure okunduktan sonra, beşdefa tekbir alı
nmalı
; her tekbirden sonra bir kunut
okunmalıve beş
inci kunuttan sonra bir tekbir daha alı
nı
p rükûya gidilmeli ve iki
secde yapı
lmalı
dı
r. Tekrar ayağa kalkı
lı
p ikinci rekâtta dört tekbir alı
nmalıve her
tekbirden sonra bir kunut okunmalı
dı
r. Beş
inci tekbir alı
ndı
ktan sonra rükûya
gidilmeli; rükûdan sonra iki secde yapı
lı
p, teş
ehhüt okunmalıve selâm verilmelidir.
1520- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
nı
n ku-nutları
nda her türlü dua ve
zikrin okunmasıyeterlidir. Fakat sevap umularak ş
u duanı
n okunmasıdaha iyidir:
‫َﱢ‬
‫ﻖ‬
‫ِﺤ‬
‫َﺑ‬
‫ُﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺄ‬
َ
‫َﺳ‬
ْ
‫ا‬
‫ة‬
ِ
‫ﺮ‬
َ
‫ﻔ‬
ِ
‫ﻐ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َىو‬
َ
‫ﻮ‬
‫ﻘ‬
ْ
‫ﺘ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫َا‬
‫ْﻞ‬
‫ھ‬
‫َا‬
َ
‫ِو‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﱠﺣ‬
ْ
‫ﻟﺮ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ﻮ‬
‫ﻔ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ْﻞ‬
‫ھ‬
‫َا‬
َ
‫ِو‬
‫ُوت‬
‫ﺮ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ْﺠ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫د‬
‫ﻮ‬
‫ْﺠ‬
ُ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ْﻞ‬
َ
‫ھ‬
‫َا‬
َ
‫ِو‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﻈ‬
َ
‫ﻌ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫ء‬
‫ﺎ‬
‫ﯾ‬
َ
‫ْﺮ‬
ِ
‫ﺒ‬
‫ﻜ‬
ِ
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ْﻞ‬
‫ھ‬
‫ﱠا‬
َ
‫ﻢ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﱢﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ُﺼ‬
َ
‫ْﺗ‬
‫َن‬
‫ًا‬
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﯾ‬
‫َﺰ‬
ِ
‫َﻣ‬
‫ًو‬
‫ﺔ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ا‬
‫َﺮ‬
َ
‫َﻛ‬
‫ًو‬
‫ﺎ‬
‫ﻓ‬
‫َﺮ‬
َ
‫َﺷ‬
‫ًو‬
‫ا‬
‫ْﺮ‬
‫ُﺧ‬
‫ِذ‬
‫ﮫ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫َآ‬
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﱠﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ٍﺻ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ًو‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﯿ‬
ِ
‫َﻋ‬
‫ﯿﻦ‬
‫ﻤ‬
ِ
‫ﻠ‬
ِ
‫ُﺴ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻠ‬
ْ
‫ُﻟ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﺘ‬
َ
‫ﻠ‬
ْ
‫ﻌ‬
َ
‫ِىﺟ‬
َ
‫ﺬ‬
‫ﻟ‬
‫ﱠ‬
‫ِا‬
‫م‬
‫ﻮ‬
ْ
‫ﯿ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫اا‬
‫ﺬ‬
َ
‫ھ‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻨ‬
ْ
‫َﻣ‬
ِ
‫ْﺖ‬
‫َﺟ‬
‫ﺮ‬
‫َﺧ‬
ْ
‫ا‬
‫ء‬
ٍ
‫ﻮ‬
‫ﱢﺳ‬
ُ
‫ُﻞ‬
‫ْﻛ‬
‫ِﻦ‬
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻨ‬
‫ِﺟ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ُﺨ‬
‫ْﺗ‬
‫َن‬
‫َا‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫آل‬
‫ًو‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
‫َﻓ‬
ِ
‫ْﺖ‬
‫ﻠ‬
‫ْﺧ‬
َ
‫د‬
‫ٍا‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫ﱠﺧ‬
َ
‫ُﻞ‬
‫ِﻰﻛ‬
‫ِﻰﻓ‬
‫ﻨ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ْﺧ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ْﺗ‬
ُ
‫َن‬
‫َا‬
‫ٍو‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻣ‬
‫آل‬
‫ٍو‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﻣ‬
‫ﺎ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫َﻣ‬
ِ
‫ِﻚ‬
‫ُﺑ‬
‫ذ‬
‫ﻮ‬
‫َﻋ‬
ُ
‫َا‬
‫َو‬
‫ﻮن‬
‫ِﺤ‬
ُ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ُك‬
َ
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ِﻋ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫َﺑ‬
ِ
‫َﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺄ‬
َ
‫ﺎﺳ‬
َ
‫َﻣ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﯿ‬
‫َﺧ‬
َ
‫ُﻚ‬
‫ﻟ‬
‫ﺄ‬
َ
‫َﺳ‬
ْ
‫ّﻰا‬
‫ﻧ‬
‫ا‬
ِ
‫ﻢ‬
‫ﱠ‬
‫ﮭ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﻢ‬
ْ
‫ﮭ‬
ِ
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
َ
‫ِو‬
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫َﻋ‬
َ
‫ُﻚ‬
‫ﺗ‬
‫ا‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﻠ‬
َ
‫ٍﺻ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫َﻣ‬
‫آل‬
‫ًو‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ﻣ‬
‫ﻮن‬
َ
‫َﺼ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ُﺨ‬
ْ
‫ﻤ‬
‫ﻟ‬
ْ
‫َا‬
‫ُك‬
‫د‬
‫ﺎ‬
‫ﺒ‬
َ
‫ُﻋ‬
ِ
‫ﮫ‬
‫ﻨ‬
ْ
‫َﻣ‬
ِ
‫ذ‬
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﺘ‬
َ
‫اﺳ‬
ْ
Okunuş
u: "Ellahumme ehl'el-kibriyâi ve'l-‘ezemeti ve ehl'el-cûdi ve'l-ceberûti ve
ehl'el-‘efvi ve'r-rehmeti ve ehl'et-tekva ve'l-meğfire. Es'eluke bihekki haze'lyevmillezî ce‘eltehu li'l-musli-mîne ‘îden ve li-Muhemmedin sellellahu ‘eleyhi ve
âlihi zuhren ve ş
erefen ve kerameten ve mezîden en tuselliye ‘ela Muhem-medin ve
al-i Muhemmedin ve en tudhilenî fî kulli heyrin edhelte fîhi Muhemmeden ve âl-e
Muhemmedin ve en tuhricenî min kulli sûin ehrecte minhu Muhemmeden ve âl-e
Muhemmedin seleva-tuke ‘eleyhi ve ‘eleyhim. Ellahumme innî es'eluke heyre ma
seeleke bihi ‘ibaduk'es-salihûn ve e‘ûzu bike mimmeste‘aze minhu ‘ibaduk'elmuhlesûn."[63]
1521- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları
nda kı
raatin yüksek sesle okunması
müstehaptı
r.
1522- Bayram namazıiçin okunmasıgereken özel bir sure yoktur. Fakat birinci
rekâtta Şems (91. sure), ikinci rekâtta Ğâş
iye (88. sure) surelerinin veya birinci rekâtta
A'lâ (87. sure), ikinci rekâtta Şems Surelerinin okunmasımüstehaptı
r.
1523- Ramazan Bayramıgünü bayram namazı
ndan ön-ce hurma ile iftar etmek,
Kurban bayramıgünü ise, namazdan sonra bir miktar kurban eti yemek müstehaptı
r.
190
1524- Bayram namazı
ndan önce gusletmek, dua kitapları
nda açı
klanan duaları
namazdan önce ve sonra sevap ümidiyle okumak müstehaptı
r.
1525- Bayram namazı
nda yerin üzerine secde etmek, tekbirleri alı
rken elleri
kaldı
rmak ve namazısesli kı
lmak müstehaptı
r.
1526- Ramazan Bayramıgecesi, akş
am ve yatsınamazı
nı
n; bayram günü sabah, öğle
ve ikindi namazları
nı
n, yine Ramazan Bayramınamazı
nı
n ardı
ndan ş
u tekbirleri
söylemek müstehaptı
r:
‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
َ
‫ا‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﺎھ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫ﺪ‬
ُ
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
ِ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
ِ
‫ُو‬
َ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
ّ
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َﺮ‬
ُ
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ُو‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِﻻ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫ﮫ‬
َ
‫ﻟ‬
َ
‫َا‬
ِ
‫ُﻻ‬
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
‫َﺮ‬
ُ
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
Okunuş
u: "Ellahu ekber, Ellahu ekber, la ilâhe illellah, vellahu ekber, Ellahu ekber, ve
lillah'il-hemd, Ellahu ekberu ‘ela ma hedana."[64]
1527- Kurban Bayramı
'nda, insanı
n bayram gününün öğ-le namazı
yla baş
layı
p on
ikinci günü (ayı
n 12. günü) sabah namazı
yla biten on namazı
n ardı
ndan önceki
hükümde açı
klanan tekbirleri ve ardı
ndan ş
u zikri demesi müstehaptı
r:
)‫ﺎ‬
‫ﻧ‬
َ
‫ْﻼ‬
َ
‫ﺑ‬
‫ﺎا‬
َ
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ِﻋ‬
َ
‫ﮫ‬
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ُﻟ‬
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
ْ
‫ْﺤ‬
َ
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ِو‬
َ
‫م‬
‫ﺎ‬
‫ﻌ‬
َ
‫ﻧ‬
ْ
‫ْﻻ‬
َ
‫ا‬
‫ﺔ‬
ِ
‫ﻤ‬
َ
‫ﯿ‬
‫ﮭ‬
ِ
‫ْﺑ‬
َ
‫ِﻦ‬
‫ﺎﻣ‬
‫ﻨ‬
َ
‫ﻗ‬
َ
‫َز‬
َ
‫ﺎر‬
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ُﻋ‬
َ
‫َﺮ‬
‫ﺒ‬
‫ﻛ‬
ْ
‫ا‬
َ
‫ﮫ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
َ
(
"Ellahu ekberu ‘ela ma rezekena min behîmet'il-en'‘ami ve'l-hemdu lillahi ‘ela ma
eblana."[65]
Fakat Kurban Bayramı
'nda insan Mina'da olursa, bayram günü öğle namazı
yla
baş
layı
p zilhiccenin on üçüncü günü sabah namazı
yla biten on beşnamazı
n ardı
ndan
bu tekbirleri okumasımüstehaptı
r.
1528- Bayram namazı
nı
n üstü kapalıyerde kı
lı
nmasımekruhtur.
1529- Namazı
n kunut ve tekbirlerinde ş
üphe edilirse, ş
üphe edilen kunut veya
tekbirlerin yeri geçmemiş
se, az yapı
ldı
ğı
na karar verilmelidir; daha sonra okunmuş
olduğu anlaş
ı
lı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
1530- Kı
raat veya tekbirler veyahut kunutlar unutulup yapı
lmadı
ğıtakdirde, namaz
sahihtir.
1531- Rükû veya iki secde veya iftitah tekbiri unutulup yapı
lmazsa, namaz batı
l olur.
1532- Bayram namazı
nda secdenin biri veya teş
ehhüt unutulursa, namazdan sonra
recâ [Allah'ı
n emirlerine uygun olmasıumuduyla] yerine getirilmesi, müstehap
ihtiyattı
r. Gün-lük namazlarda yapı
ldı
ğ
ıtakdirde sehiv secdesini gerektiren bir iş
bayram namazı
nda yapı
lı
rsa, müstehap ihtiyat gereği namazdan sonra recâ niyetiyle
iki sehiv secdesi yapı
lmalı
dı
r.
NAMAZ İ
Çİ
N NAİ
P TUTMAK
1533- İ
nsanı
n ölümünden sonra, hayatta iken yerine getirmediği namaz ve diğ
er
ibâdetleri için ecîr yani ücret karş
ı
lı
ğ
ıonlarıyapmasıiçin birisi naip tutulabilir. Birisi
onlarıücretsiz yapacak olursa, sahihtir.
191
1534- İ
nsan dirilerden taraf bazımüstehap iş
lerde örneğin, Hz. Resulullah'ı
n ve
Ehlibeyt İ
mamları
nı
n (hepsine selâm olsun) türbelerini ziyaret etmek için ecîr olabilir.
Ayrı
ca müstehap bir işyapı
lı
p sevabıölülere veya dirilere hediye edilebilir.
1535- Ölmüşbir kimsenin kaza namazlarıiçin ecîr tutulan, müçtehit olmalıveya
namazla ilgili hükümleri doğru taklit etmişbulunarak bilmelidir.
1536- Ecîr (naip), niyet ederken ölüyü belirtmelidir; a-ma ismini bilmesi gerekmez.
"Kendisine ecîr olduğum kimse tarafı
ndan namaz kı
lı
yorum" diye niyet ederse
yeterlidir.
1537- Ecîr, kendisini ölü yerine bı
rakmalıve onun ibâdetlerini kaza etmelidir. Bir
ameli yapar ve sevabı
nıölüye hediye ederse, bu yeterli olmaz.
1538- Namazısahih olarak kı
lacağı
na güvenilen kimse ancak ecîr tutulabilir.
1539- Ölen birisinin namazlarıiçin bir baş
kası
nıecîr tutan kimse, ecîrin amelleri
yerine getirmediğini veya batı
l olarak yerine getirdiğini anlarsa, ikinci defa ecîr
tutmalı
dı
r.
1540- Eğer ecîrin amelleri yapı
p yapmadı
ğı
ndan ş
üphe edilirse, o yaptı
m bile dese,
tekrar ecîr tutulmalı
dı
r. Ama ecîrin yaptı
ğıamelin sahih olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe
edilirse, ecîr tutmak gerekmez.
1541- Özrü olup örneğin oturarak namaz kı
lan kimse, ölünün namazlarıiçin ecîr
tutulamaz. Hatta farz ihtiyat gereği, teyemmüm veya cebire abdesti alarak namaz
kı
lan kimse de, ecîr tutulmamalı
dı
r.
1542- Erkek kadı
n için, kadı
n da erkek için ecîr tutulabilir. Namazları
n sesli ve sessiz
kı
lı
nmasıhususunda, ecîr kendi vazifesine göre hareket etmelidir.
1543- Ölünün namazları
nı
n tertiple kaza edilmesi ge-rekmez. Ölen kimsenin kendi
kaza namazları
nı
n sı
rası
nıbildiğini bilseler bile fark etmez.
1544- Ecîre, ameli özel ş
ekilde yapmasış
art koş
ulursa, ş
arta uyarak ameli yapması
gerekir. Şart koş
ulmazsa, ameli kendi vazifesine uygun yapmalı
dı
r. Fakat kendisinin
ve ölünün vazifesinden hangisi ihtiyata daha uygunsa, ona amel etmesi müstehap
ihtiyattı
r. Meselâ ölünün vazifesi, tesbi-hât-ıerbaa'yıüç defa, kendi vazifesi ise bir
defa söylemek olursa, üç defa söylesin.
1545- Ecîrle namazıhangi müstehaplarla birlikte kı
lmasıkararlaş
tı
rı
lmazsa, genelde
yapı
lan müstehaplar yapı
lmalı
dı
r.
1546- Ölü, kazaya bı
raktı
ğınamazları
n tertibini biliyormuş
sa, o namazlar için birkaç
ecîr tutulmak istenirse, her birine ayrıbir vakit tayin etmek gerekmez.
1547- Bir kimse, bir sene içinde ölünün namazları
nıkı
lmak için ecîr olur ve sene
tamamlanmadan ölürse, yerine getirilmediği bilinen namazlar için baş
ka bir ecîr
192
tutulmalı
dı
r. Farz ihtiyat gereği, yerine getirilmediğine ihtimal verilen namazlar için
de ecîr tutulmalı
dı
r.
1548- Bir ölünün namazlarıiçin ecîr tutulan kimse, ücretin hepsini alı
r ve namazları
kı
lı
p bitirmeden ölürse, "bütün namazlarıecîrin kendisi kı
lmalı
dı
r" diye ş
art
koş
ulmuş
sa, kı
lı
nmayan namazları
n karş
ı
lı
ğıonun malı
ndan ölünün velisine
verilmelidir. Meselâ, eğer namazı
n yarı
sıkı
lı
nmamı
ş
sa, alı
nan paranı
n yarı
sıonun
malı
ndan alı
nı
p ölünün velisine verilmelidir. Eğer ecîrin kendisinin yapması
gerektiğine dair herhangi bir ş
art koş
ulmamı
ş
sa, vârislerin ölünün geriye bı
raktı
ğı
maldan ecîr tutmalarıgerekir ve eğer geriye bir mal bı
rakmamı
ş
sa, mirasçı
lara bir ş
ey
farz olmaz.
1549- Ölünün namazları
nıbitirmeden önce ölen ecîrin kendisinin de kaza namazı
olursa, geriye bı
raktı
ğımaldan, ecîr tutulduğu ve yerine getiremediği namazlar için
ecîr tutulmalı
dı
r. Eğer bir ş
ey artarsa, vasiyet etmişolur ve mirasçı
lar da izin
verirlerse, kazaya kalan namazları
nı
n hepsi için ecîr tutulur. Eğer izin vermezlerse,
malı
nı
n üçte biri kendi namazlarıiçin harcanı
r.
ORUç HÜKÜMLERi
Oruç; Allah-u Tealâ'nı
n emrini yerine getirmek için in-sanı
n, sabah ezanı
ndan akş
am
ezanı
na kadar ileride açı
klayacağı
mı
z orucu bozan ş
eylerden sakı
nması
dı
r.
Nİ
YET
1550- [Orucun sahih olmasıiçin niyet etmek ş
arttı
r, ama] insanı
n oruca ille de kalp ile
niyet etmesi veya dil ile örneğin, "Yarı
n oruç tutacağı
m." demesi ş
art değildir;
âlemlerin Rabbinin emrine itaat etmek için, sabah ezanı
ndan akş
am ezanı
na kadar
oruca aykı
rıolan iş
lerden kaçı
nmasıyeterlidir. Bu müddet içinde oruçlu bulunduğuna
ya-kîn edebilmesi için de, sabah ezanı
nı
n bir miktar öncesinden akş
am ezanı
nı
n bir
miktar sonrası
na kadar orucu bozan ş
eylerden sakı
nmasıgerekir.
1551- İ
nsan, ramazan ayı
nı
n her gecesinde yarı
nki günün orucuna niyet edebilir.
Fakat bununla birlikte, ramazanı
n ilk gecesinde ayı
n bütün günlerinin orucuna niyet
etmesi de iyidir.
1552- [Ramazan ayı
nda yarı
nki günün orucuna niyet etmek için belli bir vakit
yoktur;] insan, gecenin baş
langı
cı
ndan sabah ezanı
na kadar herhangi bir vakitte
yarı
nki günün orucuna niyet etmişolursa, sakı
ncasıyoktur [orucu sahihtir].
1553- Müstehap oruç için niyetin vakti, gecenin baş
langı
cı
ndan güneş
in batı
ş
ı
na,
niyet edebilecek miktardaki bir vaktin kalması
na kadardı
r. Dolayı
sı
yla bir kimse, bu
zamana kadar orucu bozacak bir işyapmaz ve müstehap oruca niyet ederse, orucu
sahih olur.
1554- Sabah ezanı
ndan önce oruca niyet etmeksizin u-yuyan kimse, eğer öğleden
önce uyanı
p niyet etmişolursa, orucu ister farz olsun, ister müstehap sahihtir. Fakat
öğ
le ezanı
ndan sonra uyanı
rsa, [müstehap oruca niyet edebilir; ama] farz oruca niyet
edemez.
193
1555- Ramazan orucundan baş
ka bir oruç tutmak isteyen kimse, bunu niyetinde
belirtmelidir. Meselâ, "Kaza orucu" veya "Adak orucu tutuyorum." ş
eklinde niyet
etmelidir. Fakat ramazanda, "Ramazan ayı
nı
n orucunu tutmaya niyet ettim." diye
niyet etmesi gerekmez. Hatta ramazan ayıolduğunu bilmeyen veya unutan birisi,
baş
ka bir oruca niyet etmişolsa dahi, tutmuşolduğu oruç ramazan orucu yerine geçer.
1556- Bir kimse, ramazan ayıolduğunu bildiği hâlde baş
ka bir oruca niyet ederse,
tuttuğ
u oruç ramazan orucuna sayı
lmadı
ğıgibi niyet ettiği oruca da sayı
lmaz.
1557- Bir kimse, ramazan ayı
nı
n meselâ, ilk günü niyetiyle oruç tutup sonradan o
günün ramazanı
n ikinci veya üçüncü günü olduğunu anlarsa, orucu sahihtir.
1558- Ramazan ayıgecesinde oruca niyet ettikten sonra bayı
lı
p, fecirden sonra
kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalı
dı
r [ve artı
ko
günü bir de kaza etmesi gerekmez]. Ama eğer tamamlamazsa, o günü kaza etmelidir.
1559- Sabah ezanı
ndan önce niyetini eden ve daha son-ra sarhoşolup, gündüz
kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği hem o günün orucunu tamamlamalı
, hem de
kazası
nıyerine getirmelidir.
1560- Bir kimse, sabah ezanı
ndan önce niyet edip, bütün gün boyunca uyur ve akş
am
ezanı
ndan sonra uyanı
rsa, orucu sahihtir.
1561- Ramazan ayıolduğunu bilmeyen veya unutan bir kimse, öğleden önce ramazan
ayıolduğ
unu anlayı
nca, bakı
lı
r: Eğer orucu bozan iş
lerden birini yapmamı
ş
sa, niyet
etmek suretiyle orucu sahih olur. Fakat oruca aykı
rıolan fiillerden birini yapmı
şveya
ramazan ayı
nda olduğunu öğle ezanı
ndan sonra öğrenmişolursa, oruçlu bulunmuş
olmaz; ama akş
am ezanı
na kadar orucu bozan ş
eylerden sakı
nmalıve ramazandan
sonra da o günün orucunu kaza etmelidir.
1562- Bir çocuk, ramazan ayı
nda sabah ezanı
ndan önce bulûğçağı
na ererse, [o
günden itibaren] oruç tutmalı
dı
r. Ama sabah ezanı
ndan sonra baliğolan çocuğa, o
günün orucu farz olmaz.
1563- Ölü adı
na oruç tutmak üzere ecîr olan kimsenin, [kendisi için] müstehap oruç
tutması
nda herhangi bir sakı
nca yoktur. Fakat ramazan ayı
ndan orucu kazaya kalan
veya üzerine baş
ka bir oruç farz olan kimsenin, müstehap oruç tutmasıcaiz değildir.
Böyle bir ş
ahı
s, eğer unutarak müstehap oruca niyet eder ve öğleden önce üzerinde
farz orucun olduğunu hatı
rlarsa, müstehap orucu bozulur; ancak niyetini farz olan
oruca çevirebilir. Ama öğleden sonra hatı
rlarsa, orucu batı
l olur. Fakat akş
am
ezanı
ndan sonra hatı
rlarsa, orucu, sakı
ncası
z değilse de sahihtir.
1564- Belirli bir gün oruç tutmayınezreden insan gibi, ramazan orucu dı
ş
ı
nda üzerine
muayyen oruç farz olan kimsenin, [o günün orucuna geceden niyet etmesi gerekir ve
eğer] sabah ezanı
na kadar kasten niyet etmezse, orucu batı
l olur. O günün orucunun
üzerine farz olduğunu bilmeyen veya unutan kimse ise, öğleden önce oruçlu
olması
nı
n gerekliliğini hatı
rlar ve o zamana kadar orucu bozacak bir işde yapmamı
ş
olursa, niyet ettikten sonra orucu sahihtir; aksi takdirde batı
ldı
r.
194
1565- Keffaret orucu gibi muayyen zamanıolmayan farz bir orucun niyetini, kasten
öğ
le [ezanı
nı
n] öncesine kadar ertelemenin sakı
ncasıyoktur. Hatta niyet etmeden
önce, oruç tutmamayıkararlaş
tı
ran veya oruç tutup tutmama arası
nda tereddüt eden
kimse, orucu bozacak bir işyapmaz ve öğleden önce de niyetini ederse, orucu sahih
olur.
1566- Ramazan ayı
nda öğleden önce Müslüman olan bir kâfir, sabah ezanı
ndan o
vakte kadar orucu bozan bir işyapmamı
şolsa bile, o günü oruç tutamaz ve sonradan
kaza etmesi de gerekmez.
1567- Ramazan ayı
nda öğleden önce iyileş
en bir hasta, sabah ezanı
ndan o vakte kadar
orucu bozan bir ş
ey yapmamı
ş
sa, oruca niyet edip, o günün orucunu tutmalı
dı
r. Ancak
öğ
leden sonra iyileş
en hastanı
n, o günü oruç tutmasıfarz değildir.
1568- Şaban ayı
nı
n otuzuncu gününün ramazandan olup olmadı
ğıkonusunda, ş
üphe
ve tereddüt hâsı
l olursa, o günde oruç tutmak farz değildir ve eğer o günü oruç tutmak isterse, ramazan orucu olarak niyet edemez. Ancak böyle bir günde, geçmiş
ramazana ait kaza veya onun gibi herhangi bir oruca niyet eder ve daha sonra bu
günün ramazan ayı
ndan olduğu ortaya çı
karsa, bu oruç, ramazan o-rucu yerine geçerli
olur.
1569- Şek gününde, yani ş
aban ayı
nı
n otuzuncu gününün ş
abandan mıyoksa ramazan
ayı
ndan mıolduğ
u hususunda ş
üphe vaki olan günde, eğer bir kimse kaza, müste-hap
veya benzeri bir oruca niyet ettikten sonra gündüz ramazan ayıolduğunu anlarsa,
niyetini ramazan orucuna çevirmelidir.
1570- Bir kimse, ramazan orucu gibi muayyen (=belli bir vakti) olan farz orucun
niyetinden dönerse, orucu batı
l olur. Ancak, orucu bozan ş
eylerden birini yapmaya
niyet eder fakat o iş
i yapmazsa, orucu batı
l olmaz.
1571- Müstehap veya farz keffaret orucu gibi vakti mu-ayyen olmayan bir oruçta,
orucu bozan bir işyapmaya niyet eden yahut yapı
p yapmama konusunda tereddütlü
olan ama bununla birlikte orucu bozan hâllerden kaçı
nan bir kimse, eğer öğleden önce
tekrar niyet edip oruca devam e-derse, orucu sahihtir.
ORUCU BOZAN ŞEYLER
1572- Dokuz ş
ey orucu bozar:
1) Yemek ve içmek.
2) Cimâ (=Cinsel iliş
kide bulunmak).
3) İ
stimnâ (=Mastürbasyon).
4) Allah'a, Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve Resulullah'ı
n halifeleri olan on iki Ehlibeyt
İ
mamları
na (a.s) yalan isnatta bulunmak.
5) Boğ
aza yoğun (=katı
) toz kaçı
rmak.
6) Baş
ı
n tamamı
nısuya daldı
rmak.
195
7) Cünüp, hayı
z ve nifas hâllerinde sabahlamak.
8) İ
htikan (=Sı
vış
eylerle tenkı
ye yapmak).
9) Kusmak.
Bunlarla ilgili açı
klamalar, ilerdeki hükümlerde izah e-dilecektir.
1) Yemek ve İ
çmek
1573- Oruçlu bir kimse, su ve ekmek gibi yenilip içilmesi normal olan yahut toprak
ve zamk (=ağaç balı
) gibi yenilip içilmesi normal olmayan bir ş
eyi kasten yer veya
içerse, orucu batı
l olur. Yenilip içilen ş
ey, ister az olsun, ister çok olsun, hüküm
değiş
mez. Hatta misvak kullanan biri, misvakıağzı
na alı
p dı
ş
arıçı
kardı
ktan sonra
tekrar ağzı
na alarak misvakta bulunan ı
slaklı
ğıyutarsa, orucu bozulur. Fakat
misvaktaki ı
slaklı
k, ağı
z dı
ş
ı
ndan içeri alı
nmı
şdenmeyecek ş
ekilde olur ve ağzı
n
suyuna karı
ş
arak kaybolursa, bundan ötürü oruç bozulmaz.
1574- İ
nsan, sahur yemeği yerken fecrin doğduğunu anlarsa, ağzı
ndaki lokmayıdı
ş
arı
çı
karmalı
dı
r. Eğ
er bir kiş
i böyle bir durumda ağzı
ndaki lokmayıdı
ş
arıçı
karmaz ve
bilerek onu yutarsa, orucu batı
l olur ve sonradan açı
klayacağı
mı
zş
ekilde üzerine
keffaret de gerekir.
1575- Oruç hâlindeyken yanlı
ş
lı
kla bir ş
ey yiyip içen kimsenin orucu batı
l olmaz.
1576- Farz ihtiyat gereği oruçlu kimsenin, vücuda gı
da verip fayda sağlayan iğneleri
yaptı
rmaktan sakı
nmasıgerekir. Ama vücudu uyuş
turan veya [tedavi amacı
yla] ilâç
yerine kullanı
lan iğnelerin oruç için herhangi bir sakı
ncasıyoktur.
1577- Oruçlu kimse, diş
lerinin arası
nda kalmı
şolan yemek kı
rı
ntı
sı
nıkasten yutarsa,
orucu batı
l olur.
1578- Oruç tutmak isteyen kimsenin, sabah ezanı
ndan önce diş
lerinin arası
nı[kürdan
veya herhangi bir ş
eyle] temizlemesi gerekmez. Diş
lerinin arası
nda kalan yemek
kı
rı
ntı
ları
nı
n gündüz boğazı
na kaçacağı
nıbilen kimse, eğer temizlemez ve o
kı
rı
ntı
lardan boğazı
na bir ş
ey kaçı
rı
rsa, orucu batı
l olur. Hatta böyle bir ş
ahsı
n
boğ
azı
na bir ş
ey kaçmasa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu sonradan kaza
etmesi gerekir.
1579- Tükürüğü yutmak, ekş
i ve benzeri ş
eyleri düş
ün-mek suretiyle ağı
zda
toplanmı
şolsa bile, orucu batı
l etmez.
1580- Ağı
z boş
luğuna inmediğ
i sürece sümüğ
ü yutmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ama ağı
z
boş
luğ
una inerse, farz ihtiyat gereği yutulmamalı
dı
r.
1581- Oruçlu bir kimse, aş
ı
rısusuzluktan dolayıhelâk olması
ndan korkarsa, bu
durumda ölümden kurtulacak miktarda su içebilir; ama orucu batı
l olur. Hatta eğer
ramazan ayıiçerisinde olursa, günün geride kalan kı
smı
nda orucu bozan ş
eylerden de
sakı
nmalı
dı
r.
196
1582- Bebekler ya da kuş
lar için yiyecek maddeleri çiğnemek veya yemeğin tadı
na
bakmak gibi genelde boğaza ulaş
mayan bir iş
i yapmak, tesadüfen elde olmaksı
zı
n
boğ
aza bir ş
ey kaçsa bile, orucu bozmaz. Ama eğer insan önceden boğ
azı
na bir ş
eyler
kaçacağı
nıbilirse, boğaza kaç-ması
yla orucu bozulur ve üzerine kaza ile birlikte
keffaret de lâzı
m gelir.
1583- İ
nsanı
n zaaf ve dayanamazlı
k sebebiyle orucu bozmasıcaiz değildir. Fakat
zaafıgenelde tahammül edilme-yecek derecede olursa, orucu bozması
nı
n sakı
ncası
yoktur.
2) Cinsel İ
liş
kide Bulunmak
1584- Cinsel iliş
kide bulunmak, meni gelmese ve erkeklik organıyalnı
zca sünnet
mahalli kadar dâhil olsa bile, orucu bozar.
1585- Eğer sünnet mahalli miktarı
ndan daha az bir kı
smıdahil olur ve meni de
gelmezse, oruç bozulmaz. An-cak, erkeklik organıkesilmişbir kimsenin sünnet
mahallinin az bir miktarı
nı
n dâhil olması
yla da orucu bozulur.
1586- Sünnet mahalli kadarı
nı
n dâhil olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe eden oruçlunun orucu
sahihtir. Erkeklik organıkesilmişolan bir kimse ise, organı
nı
n bir kı
smı
nı
n dâhil olup
olmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse, orucu sahihtir.
1587- Ramazan ayı
nda oruçlu olduğunu unutarak veyahut hiçbir ihtiyar ve iradesi
kalmayacak ş
ekilde baş
kası
nı
n zorlaması
na maruz kalarak cinsel iliş
kide bulunan
kimsenin orucu bozulmaz. Ancak iliş
ki hâlinde oruçlu olduğunu hatı
rlar veyahut artı
k
zorlama söz konusu olmazsa, kendisini iliş
ki hâlinden hemen geri çekmelidir. Eğer
kendini geri çekmezse, orucu batı
l olur.
3) İ
stimn (=Mastürbasyon)
1588- Eğer oruçlu bir kimse, istimnâ yaparak kendisinden meni getirirse, orucu batı
l
olur.
1589- Elinde olmaksı
zı
n oruçlu kimseden meni gelirse, orucu bozulmaz. Fakat bir iş
yapar ve bu işyüzünden elinde olmaksı
zı
n ondan meni gelirse, orucu batı
l olur.
1590- Oruçlu bir kimse, gündüz uyuduğu takdirde ihtilâm olacağı
nı
, yani uykuda
kendisinden meni geleceğini bilse bile uyuyabilir. Böyle bir kimse uyur ve ihtilâm da
olursa, orucu sahihtir.
1591- Oruçlu kimse, meni gelirken uykudan uyanı
rsa, meninin dı
ş
arıçı
kması
nı
önlemesi gerekmez [orucu da bo-zulmaz].
1592- Oruçlu bir kimse, ihtilâm olduktan sonra idrar yapabileceği gibi, 72. hükümde
açı
klandı
ğ
ıüzere istibrâ [yani özel idrar temizleme usûlü] da yapabilir. Ancak
guslettikten sonra, idrar veya istibrâ yaptı
ğıtakdirde mecrada kalan meninin dı
ş
arı
çı
kacağı
nıbilirse, istibrâ yapamaz.
1593- İ
htilâm olan oruçlu bir kimse, mecrada meninin kaldı
ğ
ı
nıve gusül etmeden
önce idrar yapmadı
ğıtakdirde guslettikten sonra meninin dı
ş
arıçı
kacağı
nıbilirse, farz
ihtiyat gereği gusülden önce idrar yapmalı
dı
r.
197
1594- Meni getirmek kastı
yla bir işyapan oruçludan meni gelmezse, orucu bozulmaz.
1595- Meni getirmek kastıolmaksı
zı
n biriyle oynayı
pş
akalaş
an oruçlu bir kimsenin,
eğer oyun ve ş
akadan sonra meni çı
kma alı
ş
kanlı
ğıolmazsa, tesadüf eseri meni
çı
kmasımühtemel olsa da, orucu sahihtir. Fakat meninin gelmesi yaklaş
ı
ncaya kadar
ş
akalaş
maya devam eder, çı
kması
nıda önlemez ve meni dı
ş
arıçı
karsa, orucu bozulur.
4) Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) Yalan İ
snatta Bulunmak
1596- Oruçlu kimse, sözle, yazı
yla, iş
aretle veya diğ
er herhangi bir ş
eyle Allah'a, Hz.
Peygamber'e (s.a.a) ve Hz. Peygamber'in halifeleri olan Ehlibeyt İ
mamları
na bilerek
yalan isnatta bulunursa, ondan sonra hemen, "Yalan söyledim." dese veya tövbe etse
bile orucu batı
l olur. Farz ihtiyat gereği Hz. Fâtı
mat'üz-Zehrâ (s.a), diğer
peygamberler ve onları
n vasîleri de aynıhükümdedirler.
1597- Bir kimse, doğ
ru veya yalan olduğunu bilmediği bir hadisi nakletmek isterse,
farz ihtiyat gereği o hadisi duyduğ
u kimseye veya okuduğu kitaba dayandı
rarak
nakletmelidir. Ancak, [hadisin kaynağı
nısöylemese bile] kendisinin nakletmesiyle
orucu batı
l olmaz.
1598- Doğruluğ
una inandı
ğıbir sözü, Allah'tan veya Resul-i Ekrem'den (s.a.a)
naklettikten sonra yalan olduğunu anlayan bir kimsenin orucu bozulmaz.
1599- Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) yalan isnat etmemin orucu bozduğunu bilen bir
kimse, yalan olduğuna inandı
ğıbir ş
eyi onlara isnat ettikten sonra, söylediği ş
eyin
doğ
ru olduğunu anlarsa, orucu sahihtir.
1600- Baş
kası
nı
n uydurduğu bir yalanıbilerek Allah'a, Resul-i Ekrem'e (s.a.a) veya
Masum İ
mamlara (a.s) isnat eden oruçlunun orucu batı
l olur. Ancak, o yalanıuyduran
ş
ahsı
n dilinden aktarması
nda herhangi bir sakı
nca yoktur.
1601- Oruçlu bir kimseye, "Resulullah (s.a.a) böyle bir ş
ey buyurmuşmudur?" diye
sordukları
nda, "hayı
r" demesi gereken yerde kasten, "Evet" veya "evet" demesi
gereken yerde kasten, "Hayı
r" derse, orucu batı
l olur.
1602- Bir kimse, Allah-u Tealâ'nı
n veya Resul-i Ekre-m'in (s.a.a) doğru olan bir
sözünü naklettikten sonra, "Yalan söyledim." der veya gece onlara bir yalan isnat
edip, oruçlu olduğu yarı
nki günde, "Dün gece söylediğim doğrudur." derse, orucu
batı
l olur.
5) Boğ
aza Yoğun Toz Kaçı
rmak
1603- İ
ster un gibi yenmesi helâl olan bir ş
eyin tozu olsun, ister yenmesi haram olan
bir ş
eyin tozu olsun, boğaza yoğun toz kaçı
rmak orucu batı
l eder.
1604- Rüzgâr vası
tası
yla yoğun bir toz yükselir de oruçlu kimse farkı
nda olduğu
hâlde korunmaz ve boğazı
na yoğun toz kaçarsa, orucu batı
l olur.
1605- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği sigara, tömbeki ve benzeri ş
eylerin dumanı
nı
da boğazı
na kaçı
rmamalı
dı
r. Ama yoğun buharı
n boğaza kaçmasıile oruç bozulmaz.
198
Fakat yoğun buhar, eğer ağı
zda suya dönüş
ür ve oruçlu kimse de onu yutarsa, orucu
batı
l olur.
1606- Dikkatsizlik sonucu toz, buhar, duman ve benzeri bir ş
ey ağza kaçı
rı
ldı
ğı
takdirde, eğer boğ
aza ulaş
mayacağıkesin olarak bilinirse, oruç sahihtir.
1607- Oruçlu olduğunu unuttuğundan dolayıtozu yutmaktan çekinmez veya elinde
olmaksı
zı
n toz-toprak ve benzeri bir ş
ey boğazı
na kaçarsa, orucu batı
l olmaz; ancak
mümkün olduğ
u takdirde, onu dı
ş
arıçı
karmalı
dı
r.
6) Kafanı
n Tamamı
nıSuya Daldı
rmak
1608- Kafası
nı
n tamamı
nıbilerek suya sokan oruçlu kimsenin, vücudunun geri kalan
kı
smısuyun dı
ş
ı
nda kalsa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmesi gerekir. Fakat vücudunun tümü suya girmişolur ama kafası
nı
n bir kı
smıdı
ş
arı
da kalı
rsa,
orucu bozulmaz.
1609- Birinci defada kafası
nı
n yarı
sı
nı
, ikinci defada ise diğer yarı
sı
nısuya daldı
ran
oruçlu kimsenin orucu batı
l olmaz.
1610- Bir kimse, kafası
nı
n tamamen suya girip girmediğ
inden ş
üphe ederse, orucu
sahihtir.
1611- Eğer kafanı
n tamamısuya daldı
rı
lı
r ve saçları
n bir kı
smıdı
ş
arı
da bı
rakı
lı
rsa,
oruç bozulur.
1612- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği kafası
nıgülsuyuna daldı
rmamalı
dı
r; ancak
diğer muzaf sulara ve sı
vış
eylere daldı
rmanı
n sakı
ncasıyoktur.
1613- Eğer oruçlu kimse, kendi elinde olmaksı
zı
n suya düş
er ve baş
ı
nı
n tamamısuya
dalarsa veya oruçlu olduğunu unuttuğu hâlde baş
ı
nısuya sokarsa, orucu batı
l olmaz.
1614- Suya atladı
ğızaman genelde kafası
nı
n suya gireceğini bilen bir kimse, eğer
bunun farkı
nda olarak suya atlar ve kafasıda tamamen suya dalarsa, orucu bozulur.
1615- Oruçlu olduğunu unutan veya zorla kafasısuya sokulan kimse, eğ
er suyun
altı
nda iken oruçlu olduğunu hatı
rlar veya zorlayan kimse artı
k elini çekerse, baş
ı
nı
hemen dı
ş
arıçı
karmalı
dı
r; aksi hâlde orucu batı
l olur.
1616- Oruçlu olduğunu unutarak gusül niyetiyle baş
ı
nısuya daldı
rı
p gusül eden
kimsenin orucu bozulmadı
ğ
ıgibi, guslü de sahihtir.
1617- Oruçlu olduğunu bildiği hâlde kasten gusül etmek için baş
ı
nıtamamen suya
sokunca, bakı
lı
r: Eğer tuttuğu oruç keffaret orucu gibi muayyen vakti olmayan farz
bir oruç olursa, guslü sahihtir; ama orucu batı
l olur. Fakat orucu [ramazan orucu
hariç] muayyen vakti olan farz bir oruç olursa, eğer kafası
nısuya daldı
rdı
ğıanda
guslün niyetini etmişolursa, orucu bozulduğ
u gibi farz ihtiyat gereği guslü de batı
ldı
r.
Fakat suyun altı
nda veya suyun altı
ndan çı
kacağıanda gusle niyet etmişolursa, guslü
sahihtir. Ama eğer tuttuğu oruç ramazan ayı
nı
n orucu olursa, orucu ve guslü her ikisi
de batı
l olur. Ancak suyun altı
nda tövbe etmişolur ve suyun altı
ndan çı
ktı
ğıanda
gusül niyeti ederse, [orucu bozulsa da] guslü sahihtir.
199
1618- Kurtarı
lmasıfarz olsa bile boğulmakta olan bir kimseyi kurtarmak için baş
ı
nı
suya sokan oruçlunun orucu batı
l olur.
7) Cünüp, Hayı
z ve Nifas Hâllerinde Sabahlamak
1619- Cünüp olan kimse, [ramazan ayı
nda] sabah ezanı
na kadar kasten gusül etmez
veya vazifesi teyemmüm etmek olan kimse kasten teyemmüm etmezse, orucu batı
l
olur.
1620- [Ramazan ayıdı
ş
ı
nda] eğer bir kimse, ramazan ayıorucu gibi muayyen vakti
olan farz bir oruç tutmak ister ve sabah ezanı
na kadar da gusül veya teyemmüm etmezse, [gündüz sabah ezanı
ndan sonra öğleye kadar gusül veya teyemmüm ettiği
takdirde] orucu sahihtir.
1621- Cünüp olan kimse, ramazan orucu gibi muayyen vakti olan farz bir oruç için
niyet edecek olursa, vakit daralı
ncaya kadar kasten gusül etmese bile, teyemmüm edip
oruç tutabilir ve orucu da sahihtir.
1622- Eğer cünüp olan kimse, ramazan ayı
nda gusletmeyi unutur ve bir gün sonra
hatı
rlarsa, o günün orucunu kaza eder. Ama eğer birkaç gün sonra hatı
rlar ve cünüp
olarak kaç gün oruç tuttuğ
unu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği
günlerin orucunu kaza eder. Meselâ cünüplü iken üç gün mü, yoksa dört gün mü oruç
tuttuğ
unu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği üç günün orucunu
kaza etmesi gerekir.
1623- Ramazan ayıgecesinde gusül veya teyemmümden hiçbiri için vakti olmayan
kimse kendisini cünüp ederse, orucu batı
l olduğu gibi üzerine kaza ve keffaret de farz
olur. Fakat teyemmüm edecek kadar vakti olan kimse kendisini cünüp ederse,
teyemmüm etmekle orucu sahih olur; ama böyle bir iş
i yaptı
ğıiçin günah iş
lemiş
tir.
1624- Gusül etmek için vaktin genişolduğunu zanneden kimse, kendisini cünüp
ettikten sonra vaktin dar olduğunu anlarsa, eğer teyemmüm [edecek kadar vakti olur
ve teyemmüm] ederse, orucu sahih olur.
1625- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan kimse, uyuduğu zaman sabah ezanı
na kadar
uyanamayacağı
nıbilirse uyumamalı
dı
r. Ama eğ
er uyur ve sabaha kadar da uyanmazsa, orucu batı
l olduğu gibi üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir.
1626- Cünüp olan bir kimse, ramazan ayıgecesinde u-yuduktan sonra uyanı
r ve tekrar
uyuduğ
unda sabah ezanı
ndan önce gusletmek için uyunacağı
na ihtimal verirse, tekrar
uyuyabilir.
1627- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde sabah ezanı
ndan önce
uyanacağı
nıbilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandı
ktan sonra gusletmeyi
kararlaş
tı
rı
p bu kararla uyur ve sabah ezanı
na kadar da uyana-mazsa, orucu sahihtir.
1628- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde ezandan önce
uyanacağı
nıbilen veya ihtimal veren kimse, uyandı
ğı
nda gusletmesinin gerektiğini
unutur bir hâlde uyur ve sabah ezanı
na kadar da uyanmazsa, orucu sahihtir.
200
1629- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğunda sabah ezanı
ndan önce
uyanacağı
nıbilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandı
ktan sonra gusletmemeyi
kararlaş
tı
rdı
ğıveya gusledip etmeme konusunda tereddütlü olduğu hâlde uyur ve
[sabah ezanı
na kadar da] uyanmazsa, orucu batı
l olur.
1630- Ramazan ayıgecesinde cünüplü iken uyuyup sonra uyanan kimse, ikinci kez
uyuduğ
unda sabah ezanı
ndan önce uyanacağı
nıbilir veya ihtimal verirse, eğer
gusletmek kararı
yla tekrar uyur ve sabah ezanı
na kadar uyan-mazsa, o günün orucunu
kaza etmelidir. İ
kinci kez uykudan uyanı
p, üçüncü kez uyuyan kimsede de hüküm
aynen geçerlidir; ancak [her iki durumda da] kendisine keffaret farz olmaz.
1631- İ
nsanı
n ihtilâm olduğu uyku birinci uyku sayı
l-maz; ihtilâm olduktan sonra
uyanı
p ikinci kez uyursa, iş
te o, ilk uyku olarak hesap edilir.
1632- Ramazan günü içinde ihtilâm olan kimsenin he-men gusletmesi farz değildir.
1633- Ramazan ayı
nda sabah ezanı
ndan sonra uyanı
p, ihtilâm olduğunu gören kimse,
ezandan önce ihtilâm olduğunu bilse dahi orucu sahihtir.
1634- Ramazan ayı
nı
n orucunu kaza etmek isteyen bir kimse, sabah ezanı
na kadar
kasten olmasa bile cünüplü iken sabahlarsa, [o günü oruç tutamaz; oruç tuttuğu
takdirde] orucu batı
l olur.
1635- Ramazan orucunun kazası
nıtutmak isteyen bir kimse, sabah ezanı
ndan sonra
uyanı
p ihtilâm olduğunu görünce, bakı
lı
r: Eğer kaza orucunun vakti dar olursa,
meselâ, ramazan ayı
ndan beşgün kazaya kalan orucu olur, öte taraftan gelecek
ramazan ayı
na da beşgün kalmı
şolursa, ramazandan sonra onun yerine bir gün oruç
tutmalı
dı
r. Fakat kaza orucunun vakti genişolursa, baş
ka bir günde oruç tutmalı
dı
r.
Buna göre, her iki durumda da o günü oruç tutmasıgerekmez.
1636- İ
ster muayyen bir vakti olsun, ister olması
n, ramazan orucu ile ramazan
ayı
ndan kazaya kalan oruçlar dı
ş
ı
nda, kasten bile cünüp olarak sabahlayan kimsenin
orucu sahihtir.
1637- Sabah ezanı
ndan önce hayı
z veya nifas kanıkesilen ama bilerek gusletmeyen
veya vazifesi teyemmüm ol-duğu hâlde bilerek teyemmüm etmeyen kadı
nı
n tuttuğu
oruç batı
ldı
r.
1638- Sabah ezanı
ndan önce hayı
z veya nifas hâlinden çı
kan bir kadı
nı
n gusledecek
kadar vakti olmadı
ğ
ı
nda, bakı
lı
r: Eğer ramazan ayı
nı
n orucunu veya kazası
nıtutmak
isterse, teyemmüm etmesi gerekir, dolayı
sı
yla orucu da sahih olur. Fakat müstehap bir
oruç yahut keffaret ve adak orucu gibi farz bir oruç tutmak isterse, her ne kadar
teyem-müm etmese bile orucu sahihtir; ama müstehap ihtiyat gereği teyemmüm
etmelidir.
1639- Sabah ezanı
na yakı
n bir zamanda hayı
z veya nifas kanıkesilen kadı
nı
n gusül
ve teyemmümden hiçbirisi için vakti olmaz ya da sabah ezanı
ndan önce kandan
kesildiğ
ini ezandan sonra anlarsa, orucu sahihtir. Ancak tutmak istediği oruç,
ramazanı
n kazasıolur ve vakit de genişolursa, böyle bir orucun sahih olması
sakı
ncalı
dı
r.
201
1640- Eğer kadı
n sabah ezanı
ndan sonra hayı
z veya nifas kanı
ndan temizlenir ya da
günün ortası
nda hayı
z veya nifas kanıgörürse, akş
ama yakı
n bir zamanda olsa bile
orucu batı
l olur.
1641- Hayı
z veya nifas guslünü unutup, bir veya birkaç gün sonra hatı
rlayan kadı
nı
n
tuttuğ
u oruçlar sahihtir.
1642- Ramazan ayı
nda sabah ezanı
ndan önce hayı
z veya nifas kanıkesilen bir kadı
n,
ihmalkârlı
k sonucu sabah ezanı
na kadar guslü terk eder ve vakit daraldı
ktan sonra da
teyemmüm etmezse, orucu batı
l olur. Fakat gusletmemesi ihmalkârlı
ktan
kaynaklanmaz da örneğ
in, hamamı
n kadı
nlar için belirlenen saatini bekleme zorunda
kaldı
ğ
ı
ndan kaynaklanı
rsa, böyle bir durumda üç defa uyuyup, ezana kadar
gusletmese bile teyemmüm etmekle orucu sahih olur.
1643- İ
stihaze kanıgören bir kadı
n, ayrı
ntı
ları417. hükümden itibaren açı
klanan
hükümlere göre gusüllerini yaparsa, orucu sahih olur.
1644- Kendi bedeninin herhangi bir yerini ölünün bedeninin herhangi bir yerine
dokunduran kimsenin üzerine "Ölüye dokunma guslü" farz olsa dahi gusletmeden
oruç tutabilir. Hatta oruçlu olduğu hâlde bile meyyite dokunmakla orucu batı
l olmaz.
8) İ
htikan (=Tenkı
ye Yapmak)
1645- Sı
vıbir madde ile tenkı
ye yapmak, çaresizlik yüzünden ve tedavi için olsa bile
orucu batı
l eder. Ama tedavi için fitil kullanmanı
n sakı
ncasıyoktur. Farz ihtiyat
gereği, afyonlu fitiller gibi keyif verici olan veya o kanaldan gı
dalanmak için
kullanı
lan fitillerden de sakı
nı
lmalı
dı
r.
9) Kusmak
1646- Oruçlu kimsenin bilerek kusması-hastalı
k veya benzeri bir sebepten dolayıolsa
dahi- orucu batı
l eder. Fakat yanı
larak veya elinde olmaksı
zı
n kusmanı
n oruç için
herhangi bir sakı
ncasıyoktur.
1647- Ramazan ayıgecesinde belirli bir ş
eyi yediği takdirde, gündüz elinde
olmaksı
zı
n kusacağı
nıbilen kimse, [eğer orucu tuttuktan sonra kusarsa,] farz ihtiyat
gereği o günün orucunu kaza etmelidir.
1648- Kusması
nıönleyebilen oruçlu kimse için zarar ve meş
akkat söz konusu
olmazsa, kusması
nıönlemelidir.
1649- Oruçlu kimsenin boğazı
na sinek kaçarsa, bakı
lı
r: Eğ
er yutulması
na "onu yedi"
denmeyecek kadar aş
ağ
ı
ya inmiş
se, dı
ş
arıçı
karmasıgerekmez ve orucu da sahihtir.
Fakat bu miktar kadar aş
ağı
ya inmemiş
se, kusarak orucunun bozulması
na sebep olsa
bile onu dı
ş
arıçı
karmalı
dı
r. Aksi takdirde orucu batı
l olur ve farz ihtiyat gereği
üzerine cem keffareti [yani bir köle azat etmesi, peşpeş
e iki ay oruç tutmasıve altmı
ş
fakiri doyurması
] gerekir.
1650- Bir kimse yanı
larak bir ş
eyi yutar ve midesine ulaş
madan oruçlu olduğunu
hatı
rlarsa, eğer mideye indirmesine "onu yedi" denilmeyecek kadar aş
ağıinmiş
se,
dı
ş
arıçı
karmasıgerekmez ve orucu sahihtir.
202
1651- Geğ
irdiği zaman boğazı
ndan bir ş
ey geleceğini kesin olarak bilen kimse, kasten
geğirmemelidir. Fakat bir ş
eyin geleceğini kesin olarak bilmezse, geğirmenin
sakı
ncasıyoktur.
1652- Geğ
irti sonucu oruçlu kimsenin kendiliğ
inden boğazı
na veya ağzı
na bir ş
ey
gelirse, onu dı
ş
arıatmalı
dı
r. Ancak elinde olmaksı
zı
n mideye inerse, orucu sahihtir.
ORUCU BOZAN ŞEYLERİ
N HÜKMÜ
1653- Oruca aykı
rıolan iş
lerden birini bilerek ve isteyerek yapmak orucu bozar; ama
bu işbilerek yapı
lmazsa, oruç bozulmaz. Fakat cünüp olan bir kimse uyur ve 1630.
hükümde açı
klandı
ğıüzere sabah ezanı
na kadar da guslet-mezse, orucu batı
ldı
r.
1654- Orucu batı
l eden iş
lerden birini yanı
larak yaptı
ktan sonra, orucun bozulduğunu
zannederek oruca aykı
rıolan bir iş
i bilerek tekrar yapan kimsenin orucu batı
l olur.
1655- Boğ
azı
na zorla bir ş
ey dökülen veya kafasızorla suya sokulan oruçlunun orucu
bozulmaz. Fakat, "Yemek yemediğin takdirde malı
na veya canı
na zarar vereceğiz."
diyerek oruçlu kimseyi oruca aykı
rıolan iş
lerden birini yapmasıiçin tehdit edip,
orucunu bozmaya zorladı
kları
nda, oruçlu, zararıönlemek için [kendi eliyle] bir ş
ey
yerse, orucu batı
l olur.
1656- Oruçlu kimsenin, boğazı
na zorla bir ş
ey dökeceklerini veya orucunu açmaya
mecbur edeceklerini bildiği bir yere gitmesi caiz değildir. Fakat gitmek ister ama gitmezse veya gittikten sonra zorlamazlarsa, orucu sahihtir. [Ancak öyle bir yere
gidince, bakı
lı
r:] Eğer çaresizlik yüzünden oruca aykı
rıolan iş
lerden birini yaparsa,
[yani orucunu bozmaya mecbur ederler, o da kendi eliyle bir ş
ey yiyerek orucunu
açarsa,] orucu batı
l olur. Fakat zorla boğazı
na bir ş
ey dökerlerse, orucunun batı
l
olduğu kesin olarak söylenemez.
ORUÇLU İ
Çİ
N MEKRUH OLAN ŞEYLER
1657- Oruçluya bazış
eyler mekruhtur. Onlardan bir kı
smış
öyledir:
1) Göze ilâç damlatmak.
2) Tesiri (tadıveya kokusu) boğaza gidecek ş
ekilde sürme çekmek.
3) Kan aldı
rmak ve hamama girmek gibi oruçluyu zaafa uğratan (=güçsüz duruma
düş
üren) bir işyapmak.
4) Enfiye çekmek. Eğer tesirinin boğaza ulaş
acağıbi-linmezse, [mekruhtur;] ama
boğ
aza ulaş
acağıbilinirse, caiz değildir.
5) Güzel kokulu bitkileri koklamak.
6) Kadı
nı
n suyun içinde oturması
.
7) Fitil kullanmak.
8) Üzerindeki elbiseyi ı
slatmak.
203
9) Dişçektirmek ve ağzı
n kanaması
na sebep olan herhangi bir işyapmak.
10) Islak olan bir misvakıkullanmak.
11) İ
nsanı
n, meni getirme kastıolmaksı
zı
n kendi karı
sı
nıöpmesi veya ş
ehvetini
uyandı
racak bir işyapması
. A-ma eğer meni getirme kastıolarak bunlarıyaparsa,
meninin gelmesiyle orucu batı
l olur.
KAZA VE KEFFARETİGEREKTİ
REN DURUMLAR
1658- Ramazan ayı
nda kasten kusan veya 1630. hükümde açı
klandı
ğıgibi gece cünüp
olduktan sonra üç defa uyanı
p tekrar uyuyan ve sabah ezanı
na kadar uyanmayan
oruçlunun üzerine ancak o günün kazasıfarz olur. Kasten tenkı
ye yapan veya baş
ı
nı
n
tamamı
nısuya sokan kimseye, farz ihtiyat gereği keffaret de gerekir. Oruca aykı
rı
olan diğ
er ş
eylerin orucu bozduğ
unu bildiğ
i hâlde kasten yapan kimsenin üzerine ise
hem kaza, hem de keffaret farz olur.
1659- Hükmü bilmeyiş
i yüzünden orucu bozan iş
lerden birini yapan kimse eğer
hükmü öğrenebilir durumda olursa, farz ihtiyat gereğ
i üzerine keffaret gerekir. Ama
hükmü öğrenebilir durumda olmaz veya böyle bir hükmün farkı
na varmaz veyahut o
iş
in orucu bozmadı
ğ
ı
nıkesin olarak bilirse, üzerine keffaret gerekmez.
ORUCUN KEFFARETİ
1660- Ramazan orucunun keffareti üzerine farz olan kimse, bir köle azat etmeli veya
bir sonraki hükümde açı
klayacağı
mı
zş
ekilde iki ay oruç tutmalıveya altmı
şfakiri ya
doyuracak kadar yedirmeli yahut her birine bir müd (yaklaş
ı
k 750 gr.) buğday, arpa
ya da benzeri yiyecek maddelerini aynen vermelidir. Bunları
n hiçbirine gücü
yetmeyen kimse, gücü yettiğ
i miktar kadarı
yla fakirleri doyurmalı
dı
r. Eğer hiçbir
ş
ekilde yiyecek maddesi vermeye gücü yetmezse, en azı
ndan meselâ bir kere
"Estağfirullah" diyerek, Allah-u Tealâ'dan mağfiret dilemelidir. Ancak farz ihtiyat
gereği, istiğfar ettikten sonra keffareti ödemeye güç kazanı
rsa, keffareti yerine
getirmesi gerekir.
1661- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutarak ödemek isteyen kimse, onun
otuz bir gününü peşpeş
e tutmalı
dı
r; ama geride kalan diğer günlerin peşpeş
e
olmaması
nda herhangi bir sakı
nca yoktur.
1662- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutmakla yerine getirmek isteyen
kimsenin peşpeş
e tutacağıotuz bir günün içinde, Kurban Bayramıgibi oruç tutulması
haram olan bir günün bulunmamasıgerekir [aksi takdirde keffaret orucuna
baş
layamaz].
1663- Eğer peşpeş
e tutacağıotuz bir gün dolmadan özürsüz olarak bir gün oruç
tutmaz veya belirli bir adak gününün orucu gibi tutulmasıfarz olan bir gün araya
girecek ş
ekilde oruca baş
lamı
şolursa, keffaret orucuna yeniden baş
lamasıgerekir.
1664- Hayı
z, nifas, mecburi yolculuk gibi özürler sebebiyle peşpeş
e tuttuğu oruçları
yarı
da bı
rakan kiş
inin, keffa-ret orucuna yeniden baş
lamasıgerekmez. Böyle bir
kimse özrü bertaraf olunca, orucuna kaldı
ğıgünden devam eder.
204
1665- Oruçlu kimse orucunu haram bir ş
eyle batı
l edecek olursa, ister o ş
ey ş
arap ve
zina gibi aslen haram olsun, ister hayı
z hâlindeyken kendi hanı
mı
yla cinsel iliş
ki
kurmak gibi baş
ka bir sebepten dolayıharam olsun, [farz] ihtiyat gereği üzerine cem
keffareti gerekir. Yani bir köle azat etmeli, iki ay oruç tutmalıve altmı
şfâkiri ya
doyurmalıveya onlardan her birine bir müd (=yaklaş
ı
k 750 gr.) buğday, arpa, ekmek
veya benzeri bir ş
ey vermelidir. Bunları
n üçünü birden yapmaktan âciz olan kimse,
hangisine gücü yeterse onu yerine getirmelidir.
1666- Allah'a veya Peygamber'e (s.a.a) yalan isnatta bulunan oruçlu kimsenin üzerine,
farz ihtiyat gereği önceki hükümde açı
kladı
ğı
mı
z cem keffareti farz olur.
1667- Ramazan ayı
nı
n aynıgününde cinsel iliş
ki olayıbir kaç kere tekrarlanı
rsa, iliş
ki
kuran kimsenin üzerine tek bir keffaret [yani keffaret türlerinden sadece biri] farz
olur. Fakat [zina gibi] aslen haram olan bir yol ile cinsel iliş
kide bulunursa, üzerine
cem keffareti [yani keffaret çeş
itlerinin üçü de] farz olur.
1668- Eğer aynıgün içinde cinsel iliş
ki dı
ş
ı
nda oruç bozma olayıbir kaç kere
tekrarlanı
rsa, bunlardan dolayıtek bir keffaret ödemek yeterlidir.
1669- Önce haram yoldan cinsel iliş
kide bulunup, sonra da kendi helâliyle iliş
ki kuran
oruçlu kimse için yalnı
z bir cem keffareti, [yani keffaret çeş
itlerinin üçünü de]
ödemek yeterlidir.
1670- Su içmek gibi aslı
nda helâl olan ve orucu bozan bir ş
eyle orucunu bozduktan
sonra yenilmesi haram olan bir yiyecek gibi aslı
nda haram olan ve orucu batı
l eden
baş
ka bir işyapan kimse için, tek bir keffaret ödemek yeterlidir.
1671- Oruçlu kimse geğirmek vası
tası
yla ağzı
na gelen bir ş
eyi kasten yutarsa, orucu
batı
l olur ve üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Ancak geğirdiğinde, eğer kan
veya yenilebilir olmaktan çı
kmı
şyiyecek maddesi gibi yenmesi haram olan bir ş
ey
ağzı
na gelir ve kasten onu yutarsa, üzerine kaza gerektiği gibi ihtiyat gereği cem
keffareti de farz olur.
1672- Belli bir günde oruç tutmayınezreden kimse, eğer o günün orucunu kasten
bozarsa, bir köle azat etmeli veya peşpeş
e iki ay oruç tutmalıya da altmı
şfakiri
doyurmalı
dı
r.
1673- Baş
kası
nı
n akş
am olduğunu haber vermesi üzerine iftar eden kimse, sonradan
akş
am olmadı
ğı
nıanlarsa, [haber veren adil olmadı
ğıtakdirde] üzerine hem kaza,
hem de keffaret gerekir. Fakat haber veren adil kimse olursa, sadece kaza gerekir.
1674- Orucunu bilerek bozan bir kimse, öğ
leden sonra veya keffaretten kurtulmak
amacı
yla öğleden önce yolculuğa çı
karsa, üzerine farz olan keffaret düş
mez. Hatta
böyle bir kimse için öğleden önce tesadüfen bir yolculuk söz konusu olsa bile, ihtiyat
gereği keffaret ödemesi farzdı
r.
1675- Orucunu bilerek bozduktan sonra hayı
z, nifas veya hastalı
k gibi bir özürle
karş
ı
laş
an kimseye keffaret farz olmaz.
205
1676- Ramazan ayı
nı
n ilk günü olduğunu kesin olarak bildiği hâlde orucunu bilerek
bozan kimse, eğer daha sonra o günün ş
aban ayı
nı
n son günü olduğunu anlarsa,
üzerine keffaret gerekmez.
1677- Ramazanı
n son günü mü yoksa ş
evval ayı
nı
n ilk günü mü diye ş
üphelendiği bir
günde orucunu bilerek bozan kimse, daha sonra ş
evval ayı
nı
n ilk günü olduğunu
anlarsa, üzerine keffaret farz olmaz.
1678- Oruçlu kimse, ramazan ayı
nda oruçlu olan hanı
mı
yla cinsel iliş
kide bulununca,
bakı
lı
r: Eğ
er hanı
mı
nıbu iş
e mecbur etmiş
se, hem kendinin hem de hanı
mı
nı
n
keffaretini vermelidir. Fakat kadı
nı
n kendisi de bu iş
e razıolmuşolursa, her birine
birer keffaret farz olur.
1679- Eğer bir kadı
n oruçlu olan kocası
nıcinsel iliş
kiye veya orucunu bozan baş
ka
bir iş
i yapmaya zorlarsa, üzerine kocası
nı
n keffareti farz olmaz.
1680- Oruçlu kimse, ramazan ayı
nda oruçlu hanı
mı
yla cinsel iliş
kide bulununca,
bakı
lı
r: Eğ
er erkek karı
sı
nıçaresiz bı
rakacak bir ş
ekilde bu iş
e zorlar, fakat daha sonra
kadı
n iliş
ki esnası
nda bu iş
e razıolursa, erkek iki keffaret, kadı
n ise bir keffaret
ödemelidir. Ama eğer kadı
n mecbur bı
rakı
lması
na rağmen bu iş
i kendi irade ve
ihtiyarıile yap-mı
şolursa, erkeğin hem kendi kefaretini, hem de karı
sı
nı
n keffaretini
ödemesi gerekir.
1681- Oruçlu olan bir kadı
n ramazan ayı
nda uyuduğu hâlde, oruçlu olan kocası
onunla cinsel iliş
ki kurarsa, kocası
nı
n üzerine tek bir keffaret farz olur; ama kadı
nı
n
orucu sahihtir ve bundan dolayıda keffaret gerekmez.
1682- Eğer erkek, hanı
mı
nıcinsel iliş
ki dı
ş
ı
nda orucu bozan baş
ka bir iş
e zorlarsa,
kadı
nı
n keffaretini ödemesi gerekmediği gibi kadı
nı
n üzerine de keffaret farz olmaz.
1683- Yolculuk veya hastalı
k gibi bir sebepten ötürü oruç tutmayan kimse, oruçlu
olan hanı
mı
nıcinsel iliş
kiye zorlayamaz; fakat zorladı
ğıtakdirde ihtiyat gereği
kadı
nı
n keffaretini ödemesi gerekir.
1684- İ
nsan, keffaretini yerine getirme hususunda ihmalkâr davranmamalı
dı
r; ama
hemen yerine getirmesi de gerekmez.
1685- Farz olan keffaret borcu birkaç yı
l ödenmezse, üzerine bir ş
ey eklenmez.
1686- Keffaret borcunu altmı
şfakire yiyecek maddesi vererek ödemesi gereken
kimse, altmı
şfakirlere ulaş
ma imkânıolduğu takdirde onları
n her birine yaklaş
ı
k 750
gr. miktarı
nda olan bir müdden fazla yiyecek maddesi vermemeli veya bir fakiri bir
defadan fazla doyurmamalı
dı
r. Fakat yiyecek maddelerini, nafakalarıüzerine farz
olan ailesinin fertlerine aynen vereceğinden veya onlara yedireceğinden emin olduğu
bir fakire, ailesinin her biri için yaş
larıküçük olsa dahi birer müd vermesinin
sakı
ncasıyoktur.
1687- Ramazan orucunun kazası
nıtutmakta olan bir kimse, öğleden sonra orucunu
kasten bozarsa, on fakire birer müd (yaklaş
ı
k 750 gr.) buğday ve benzeri yiyecek
206
maddesi vermeli; bunu vermekten âciz olursa da, farz ihtiyat gereği üç gün peşpeş
e
oruç tutmalı
dı
r.
ORUCU BOZUP sadece KAZAYI GEREKTİ
REN DURUMLAR
1688- Bazıdurumlarda sadece orucun kazasılazı
m gelir, keffaret gerekmez:
1) Ramazan ayı
nı
n gündüzünde bilerek kusmak.
2) Ramazan ayı
nı
n gecesinde cünüp olup, 1630. hükümde açı
klandı
ğıüzere sabah
ezanı
na kadar üçüncü uykudan uyanmamak.
3) Orucu bozacak bir işyapmadı
ğıhâlde oruca niyet etmemek veya riya için oruç
tutmak veya oruçlu olmamaya niyet etmek.
4) Ramazan ayı
nda cünüp olduktan sonra gusletmeyi unutarak bir veya birkaç gün
cenabet hâlinde oruç tutmak.
5) Ramazan ayı
nda fecrin doğup doğmadı
ğı
nıaraş
tı
rmadan, fecrin doğuş
undan sonra
orucu bozan bir işyapmak. Bunun gibi, araş
tı
rdı
ktan sonra fecrin doğuş
una zannı
hâsı
l olduğ
u hâlde oruca aykı
rıolan iş
lerden birini yapar ve [gerçekten de] fecrin
doğ
duğ
u ortaya çı
karsa, kaza gerekir. Fakat araş
tı
rdı
ktan sonra fecrin henüz
doğ
madı
ğ
ı
na zannıveya kesin bilgisi hası
l olan kimse, bir ş
ey yer ve sonradan sabah
olduğunu anlarsa, o günü kaza etmesi ge-rekmez. Hatta araş
tı
rdı
ktan sonra fecrin
doğ
duğ
undan ş
üphe etse ve orucu bozan ş
eylerden birini yaptı
ktan sonra fecrin
doğ
duğ
unu anlasa bile üzerine kaza gerekmez.
6) Fecir doğduğu hâlde, "Henüz doğmamı
ş
tı
r" diyen bir kimsenin sözüne dayanarak
oruca aykı
rıolan bir işyapmak.
7) "Fecir doğmuş
tur" diyen kimsenin sözüne yakin etmeyerek veya ş
aka yaptı
ğı
nı
zannederek, fecir doğduğu hâlde oruca aykı
rıbir harekette bulunmak.
8) Akş
am vakti olmadı
ğıhâlde, olduğuna ş
ahitlik eden adil bir kimsenin haber
vermesi üzerine iftar etmek.
9) Güneşbatmadı
ğıhâlde, açı
k (ve bulutsuz) havanı
n kararmasınedeniyle akş
am
olduğuna yakin ederek oruç açmak. Fakat havanı
n bulutlu olmasınedeniyle akş
am
olmadı
ğıhâlde, oldu sanarak iftar edilirse, kaza gerekmez.
10) Serinlemek için veya sebepsiz yere ağza su verip çalkaladı
ğıesnada, elde
olmaksı
zı
n boğaza su kaçı
rmak. Fakat oruçlu olduğunu unutan kimse, bir ş
ey içer
veya abdeste baş
ladı
ğı
nda ağzı
na su alı
rken elinde olmaksı
zı
n aş
ağısu kaçarsa,
üzerine kaza gerekmez.
1689- Bir kimse, su dı
ş
ı
nda [sı
vı
] bir maddeyi ağzı
na aldı
ğı
nda veya burnuna su
aldı
ğ
ı
nda elinde olmaksı
zı
n boğazı
na bir ş
ey kaçı
rı
rsa, üzerine kaza lazı
m gelmez.
1690- Oruçlu kimsenin, haddinden fazla ağzı
na su alı
p çalkalamasımekruhtur. Suyu
ağzı
nda çalkaladı
ktan sonra tükürüğünü yutmak isteyen kimsenin üç defa dı
ş
arı
ya
tükürmesi ise çok iyidir.
207
1691- Bir kimse, suyu ağzı
na alı
p çalkalarken elinde olmayarak veya unutarak
boğ
azı
na su kaçacağı
nıbilse, ağzı
na su almamalı
dı
r.
1692- Ramazan ayı
nda fecir doğduğu hâlde, araş
tı
rdı
ktan sonra fecrin doğmadı
ğı
na
yakin edip, orucu bozacak iş
lerden birini yapan kimsenin üzerine kaza gerekmez.
1693- Akş
am olup olmadı
ğı
ndan ş
üphe eden kimse, orucunu açamaz. Ama fecrin
doğ
up doğ
madı
ğ
ı
ndan ş
üphe eden kimse, araş
tı
rmadan önce bile orucu batı
l eden bir
işyapabilir.
KAZA ORUCU ile ilgili HÜKÜMLER
1694- Deli olan bir adamı
n, kendine gelip iyileş
ince, delilik zamanı
nda tutmadı
ğı
oruçlarıkaza etmesi farz değildir.
1695- Kâfir birisi Müslüman olursa, kâfirlik döneminin oruçları
nıkaza etmesi
gerekmez. Ancak Müslüman olan birisi kâfir olur ve sonra yeniden Müslüman olursa,
kâfirlik döneminde tutmadı
ğıoruçları
n kazası
nıyerine getirmelidir.
1696- Tedavi amacı
yla yediği bir ş
eyin etkisi sonucu sarhoşolsa bile, sarhoş
luk
nedeniyle tutmadı
ğıoruçlarıkaza etmesi gerekir. Hatta bir kimse, oruca niyet ettikten
sonra sar-hoşolur ve sarhoş
luk hâlinde kendine gelip iyileş
inceye kadar da oruca
aykı
rıolan bir işyapmazsa, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalıve
sonradan da kaza etmelidir.
1697- Mazeretli olduğu için birkaç gün ramazan orucunu tutmayan kimse, sonradan
özrünün ne zaman bertaraf olduğunda ş
üpheye düş
erse, orucunu tutmadı
ğıgünler
hususunda ihtimal verdiği en az miktarıkaza edebilir. Meselâ, ramazandan önce
yolculuğ
a çı
kan bir kimse, ramazanı
n beş
inci veya altı
ncıgününün hangisinde
yolculuktan döndüğünü bilmezse, beşgünü kaza etmekle yetinebilir. Yine özrünün ne
zaman ortaya çı
ktı
ğı
nıbilmeyen kimse de sayıbakı
mı
ndan ihtimal verdiği en az
miktarıkaza edebilir. Meselâ, ramazan ayı
nı
n sonları
nda yolculuğa çı
kan ve
ramazandan sonra dönen kimse, ramazanı
n yirmi beş
inde mi yoksa yirmi altı
sı
nda mı
yolculuğ
a baş
ladı
ğı
ndan ş
üphe ederse, ş
üphesinin az tarafı
nıyani [yirmi altı
sı
ndan
hesaplayarak] beşgünü kaza edebilir.
1698- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, bunlardan hangisini önce isterse
tutabilir; sakı
ncasıyoktur. Ancak, eğer son ramazanı
n kazasıiçin vakit dar olursa,
meselâ, son ramazandan beşgün orucu kazaya kalmı
şolur ve sonraki ramazana da
beşgün kalmı
şolursa, önce son ramazanı
n kazası
nıtutmalı
dı
r.
1699- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, niyet ederken tuttuğu orucun
hangi ramazanı
n kazası
na ait olduğunu belirtmezse, ilk ramazanı
n kazasıolarak
sayı
lı
r.
1700- Ramazan orucunun kazası
nıtutmakta olan kimse, kaza etmek için vakti dar
olmazsa, öğleden önce orucunu bozabilir.
1701- Ramazan orucunu kaza etmeden ölen kimsenin adı
na oruç tutan kimse, farz
ihtiyat gereği orucu öğleden sonra bozmamalı
dı
r.
208
1702- Hastalı
k, hayı
z veya nifas nedeniyle ramazan orucunu tutmayan ve ramazan ayı
çı
kmadan ölen kimsenin adı
na, bu oruçları
n kaza edilmesi gerekmese de kaza
edilmesi müstehaptı
r.
1703- Ramazan ayı
nda hastalanı
p, oruç tutamayan kim-senin hastalı
ğısonraki
ramazana kadar devam ederse, üzerine kaza gerekmez; ama her bir güne karş
ı
lı
k fidye
(yani yaklaş
ı
k 750 gr. olan) bir müd buğday veya arpa gibi yiyecek maddelerinden
fakire vermesi gerekir. Fakat orucu tutmaması
nı
n sebebi, yolculuk gibi baş
ka bir
özürden ötürü olur ve bu özrü de gelecek ramazana kadar devam ederse, tutmadı
ğı
oruçlarısonradan kaza etmeli ve müstehap ihtiyat gereği de her bir güne karş
ı
lı
k
yaklaş
ı
k 750 gr. ağı
rlı
ğı
nda olan yiyecek maddesi fakire vermelidir.
1704- Hastalı
k nedeniyle ramazan orucunu tutmamı
şolan kimse, ramazandan sonra
iyileş
ir fakat gelecek ramazana kadar devam eden baş
ka bir özrün çı
kması
yla oruçları
kaza edemezse, [ikinci ramazandan sonra] tutmadı
ğıoruçlarıkaza etmelidir. Yine,
ramazan ayı
nda [yolculuk gibi] hastalı
ktan baş
ka bir özürle karş
ı
laş
masısonucu
[ramazan orucunu tutmayan kimse,] eğer ramazandan sonra bu özrü ortadan kalkar;
ama gelecek ramazana kadar süren bir hastalı
k nedeniyle oruçları
nıkaza etmezse,
tutmadı
ğıoruçlarıkaza etmesi gerekir.
1705- Bir özür nedeniyle ramazan ayı
nda oruç tutmayan kimsenin özrü ramazandan
sonra bertaraf olduğu hâlde kasten sonraki ramazana kadar kaza oruçları
nıtutmazsa,
bu oruçlarısonradan kaza etmeli ve her gün için de fidye yani yaklaş
ı
k 750 gr.
ağı
rlı
ğı
nda buğday, arpa veya benzeri bir ş
eyi fakire vermelidir.
1706- Orucun kazası
nda ihmal gösterip vakit daralı
ncaya kadar kaza orucunu tutmaz
ve bu vakitte de bir özürle karş
ı
laş
ı
rsa, sonradan bu oruçlarıkaza etmeli ve her gün
için yaklaş
ı
k 750 gr. ağı
rlı
ğı
nda buğ
day, arpa veya benzerlerini fakire vermelidir.
Hatta [kaza etmeye elveriş
li bir vakit içinde] özrü olan kimse, özrünün bertaraf olunca
kaza orucunu tutmayıkararlaş
tı
rı
r; ama kaza etmeden vakit darlı
ğı
nda ikinci bir
özürle karş
ı
laş
ı
rsa, oruçları
nıkaza etmesi gerektiği gibi farz ihtiyat gereği her gün için
fakire yaklaş
ı
k 750 gr. ağı
rlı
ğı
nda yiyecek maddesi de vermelidir.
1707- Hastalı
ğ
ıbirkaç yı
l devam ede kimsenin eğer iyileş
tikten sonra gelecek
ramazana kadar kaza orucu tutabilecek kadar vakti olursa, bu durumda sadece son
ramazandan kazaya kalan oruçlarıtutmasıgerekir; önceki yı
llardan kazaya kalan
oruçları
n her bir günü için ise, fidye olarak fakire yaklaş
ı
k 750 gr. buğ
day, arpa veya
benzeri gı
da maddesi vermelidir.
1708- Her gün için fidye (yani yaklaş
ı
k 750 gr. yiyecek maddesi) vermesi gereken
kimse, birkaç günün kefaretini [fidyesini] tek bir fakire verebilir.
1709- Ramazan orucunun kazası
nıbirkaç yı
l geciktiren kimse, hem bu kaza oruçları
tutmalı
, hem de her gün için fakire fidye vermelidir.
1710- Bir kimse, ramazan orucunu bilerek tutmazsa, üzerine hem kaza, hem de
keffaret yani bir köle azat etmek veya altmı
şfakiri doyurmak veya iki ay oruç tutmak
gerekir. Eğer o orucun kazası
nıgelecek ramazana kadar tut-mazsa, ayrı
ca her gün için
fakire yaklaş
ı
k 750 gr. buğ
day veya arpa gibi yiyecek türü bir ş
ey de vermesi gerekir.
209
1711- Ramazan orucunu bilerek tutmayan bir kimse, aynıgünde orucu bozan
ş
eylerden birini mükerrer yapar, meselâ birkaç defa cinsel iliş
ki kurarsa, [oruç
tutmadı
ğı
ndan dolayısadece] tek bir keffaret ödemesi yeterlidir.
1712- Daha önce 1390. hükümde açı
kladı
ğı
mı
z üzere, babanı
n ölümünden sonra
kazaya kalan namaz ve oruçları
nıbüyük erkek evladı
nı
n yerine getirmesi farzdı
r.
Fakat annenin oruçları
nıkaza etmek, büyük erkek evladı
n üzerine farz değildir.
1713- Üzerinde adak orucu gibi ramazan orucundan baş
ka farz bir orucu kazaya kalan
baba, eğer bunu kaza et-meden ölürse, büyük erkek evladıonu babası
nı
n adı
na kaza
etmelidir.
YOLCULUKTA ORUÇ HÜKÜMLERİ
1714- Yolculukta dört rekâtlınamazları
nıiki rekât olarak kı
lmasıgereken bir yolcu
oruç tutamaz. Ama iş
i yolculuk olan veya yolculuğu günah olarak nitelenen kimse
gibi namazları
nıtam kı
lan bir kimse, yolculukta oruç tutmalı
dı
r.
1715- Ramazan ayı
nda yolculuğa çı
kmanı
n sakı
ncasıyoktur; fakat yolculuk oruçtan
kaçmak için olursa mekruhtur.
1716- Ramazan orucu dı
ş
ı
nda üzerine belli bir oruç farz olan kimse, farz ihtiyat gereği
o günde yolculuk yapmamalı
dı
r. Hatta yolculukta olsa bile, herhangi bir yerde on gün
kalmayıkastederek o orucu tutmalı
dı
r. Ama muayyen bir günün orucunu nezreden
kimsenin o günde yolculuğa çı
kması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
1717- Bir kimse, oruç tutmayınezeder ama gününü belirtmezse, bunu [yani günü
belirlenmemişmutlak adak orucunu] seferde tutamaz. Ama belirli bir günü seferde
oruç tutmayınezrederse, onu yolculukta yerine getirmelidir. Yine belirli bir günü ister
seferde olsun, ister hazerde olsun, oruç tutmak için nezretmişolursa, yolculukta olsa
bile o günü oruç tutmalı
dı
r.
1718- Yolcu olan kimse, [Allah-u Tealâ'dan] bir hacet istemek için Medine ş
ehrinde
üç gün müstehap oruç tutabilir.
1719- Yolculukta orucun batı
l olduğunu bilmediğinden dolayıoruç tutan bir kimse,
oruçlu bulunduğu günün içerisinde bu hükmü öğ
renmişolursa, orucu batı
l olur. Ama
akş
ama kadar öğrenmeyen kimsenin orucu sahihtir.
1720- Yolcu olduğunu veya seferde orucun batı
l olduğ
unu unutarak yolculukta oruç
tutan kimsenin orucu batı
ldı
r.
1721- Oruçlu olan kimse öğleden sonra yolculuğa çı
karsa, orucunu tamamlamalı
dı
r.
Öğleden önce yolculuğa çı
kan kimse ise, ancak hadd-i terahhusa yani, ş
ehrin
duvarları
nı
n görünmeyeceği ve ezan seslerinin duyulmayacağıyere vardı
ğı
nda
orucunu bozabilir; eğer ondan önce orucunu bozarsa, farz ihtiyat gereği üzerine
keffaret de gerekir.
210
1722- Öğleden önce vatanı
na veya on gün kalmak istediği bir yere varan yolcu, orucu
bozan bir işyapmamı
ş
sa, o günü oruç tutar. Ama eğer orucu bozan bir işyapmı
ş
sa, o
günün orucu üzerine farz değildir [sonradan kazası
nıeder].
1723- Vatanı
na veya on gün ikamet edeceği yere öğleden sonra varan yolcu, o günü
oruç tutamaz.
1724- Yolculuk veya herhangi bir özür nedeniyle oruç tutmayan kimsenin, ramazan
ayı
nı
n gündüzünde cinsel iliş
kide bulunmasıve yemek-içmekle kendini tam olarak
doyurmasımekruhtur.
KENDİ
LERİ
NE ORUÇ FARZ OLMAYAN Kİ
MSELER
1725- Yaş
lı
lı
k nedeniyle asla oruç tutamayan veya oruç tutmasımeş
akkatli olan
kimseye oruç farz değildir. Fakat ikinci durumda (meş
akkatli durumda) her bir güne
karş
ı
lı
k yaklaş
ı
k 750 gr. buğ
day, arpa veya benzeri gı
da maddelerinden fakire vermesi
gerekir.
1726- Yaş
lı
lı
k nedeniyle oruç tutmayan kimse, ramazandan sonra oruç tutmaya güç
kazanı
rsa, farz ihtiyat gereği tutmadı
ğıoruçları
n kazası
nıyerine getirmelidir.
1727- Tahammül edilmeyecek derecede çok susama hastalı
ğı
na yakalanan veya
ş
iddetli susuzluktan dolayıbüyük zorlukla (meş
akketle) karş
ı
laş
an kimseye oruç farz
değildir; ama ikinci durumda, böyle bir kimsenin her güne karş
ı
lı
k yaklaş
ı
k 750 gr.
ağı
rlı
ğı
nda buğday, arpa veya benzerini fakire vermesi gerekir; farz ihtiyat gereği de
zaruret miktarı
ndan fazla su içmemelidir. Böyle bir kimse, sonradan iyileş
erek oruç
tutmaya güç kazanı
rsa, farz ihtiyat gereği tutmadı
ğıoruçlarıkaza etmelidir.
1728- Doğumu yaklaş
mı
şhamile bir kadı
nı
n oruç tutması
, çocuğuna zarar verecek
olursa, oruçla mükellef olmaz. Ancak her güne karş
ı
lı
k fidye, yani yaklaş
ı
k 750 gr.
buğ
day, arpa veya benzerlerini fakire vermesi gerekir. Yine kendisine zarar
geleceğinden korkan hamile kadı
n da oruç tutmayabilir. Ancak farz ihtiyat gereği her
güne karş
ı
lı
k fakire fidye vermelidir. Her iki durumda da tutmadı
ğıoruçlarısonradan
kaza etmelidir.
1729- Bebek emziren kadı
nı
n sütü az olduğunda, eğer oruç tutmasıemzirdiği bebeğe
zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değil; ister bu kadı
n bebeğin öz annesi
olsun, isterse dadı
sıolsun veya ücretsiz süt versin, fark et-mez. Ancak oruç tutmadı
ğ
ı
her bir güne karş
ı
lı
k fakire fidye olarak buğday ve arpa gibi gı
da maddelerinden
vermelidir. Yine oruç kendisi için zararlıolursa, oruç tutmasıfarz değilse de farz
ihtiyat gereği her gün için bir müd (yaklaş
ı
k 750 gr.) yiyecek maddesi fakire
vermelidir. Her iki durumda da tutmadı
ğıoruçlarıdaha sonra kaza etmelidir. Fakat
ücretsiz olarak bebeğ
e süt veren veya verdiği süt karş
ı
lı
ğıçocuğun babası
ndan,
annesinden veya baş
ka birinden ücret alarak süt vermek isteyen bir kadı
n bulunursa,
farz ihtiyat gereği bu kadı
n bebeği ona vererek orucunu tutmalı
dı
r.
AYIN İ
LK GÜNÜNÜN TESPİ
Tİ
1730- Kamerî ayları
nı
n ilk günü, beşş
eyle tespit edilir:
1) Bizzat insanı
n kendisinin hilâli görmesi ile.
211
2) Sözleri yakîn=kesin bilgi getirecek büyük bir topluluğun, hilâli gördüklerini
söylemeleri veya herhangi bir ş
eyle insana yakin gelmesi ile.
3) İ
ki adil erkeğin gece hilâli gördüklerini söylemeleri ile. Ancak hilâlin vasfı
konusunda farklıhaber verirler veya hilâlin iç kı
smı
nı
n ufka doğru olmasıgibi
gerçeğe aykı
rıbir ş
ekilde ş
ahadette bulunurlarsa, ayı
n ilk günü tespit edilmişolmaz.
Ama eğer hilâlin bazıözelliklerinin tespitinde ihtilafa düş
erlerse, örneğin biri hilâlin
yüksek olduğunu, diğeri ise yüksek olmadı
ğı
nıhaber verirse, o iki adilin sözüyle ayı
n
ilk günü sabit olur.
4) Şaban ayı
ndan otuz günün geçmesi ile. Şabandan otuz gün geçince, ramazan ayı
nı
n
ilki sabit olur. Yine, ramazan ayı
ndan otuz günün geçmesiyle de ş
evval ayı
nı
n ilki
sabit olur.
5) Şer'î hâkimin, ayı
n ilk günü olduğuna hükmetmesi ile.
1731- Şer'î hâkim (=veliyy-i fakih) ayı
n ilk günü olduğuna hükmedince, onu taklit
etmeyen kimse bile onun hük-müne göre amel etmelidir. Fakat ş
er'î hâkimin hata
yaptı
ğ
ı
nıbilen bir kimse, onun hükmüne göre amel edemez.
1732- Ayı
n ilk günü, müneccimin sözü ile sabit olmaz. Ancak, insan onun sözü ile
ayı
n ilk günü olduğuna yakin ederse, ona göre amel etmelidir.
1733- Hilâlin yüksekliğ
i veya geç batı
ş
ıile, önceki gecenin, ayı
n ilk gecesi olduğuna
hükmedilmez.
1734- Kendisine ramazan ayı
nı
n ilk günü sabit olmadı
ğı
ndan dolayıoruç tutmayan bir
kimse, iki adil erkeğ
in bir önceki gece ramazan ayı
nı
n hilâlini gördüklerini haber
vermeleriyle, o günün orucunu sonradan kaza etmelidir.
1735- Bir ş
ehirde ayı
n ilk günü sabit olursa, baş
ka bir ş
ehir için geçerli olmaz. Ama
eğer o iki ş
ehir birbirine yakı
n ise veya insan o iki ş
ehrin ufukları
nı
n bir olduğunu
biliyorsa, birinde hilâlin görülmesi diğ
eri için de geçerlidir.
1736- Ayı
n ilk günü, telgrafla sabit olmaz. Fakat telgraf çekilen ş
ehrin ufku diğer
ş
ehirle bir olur veya bu iki ş
ehir birbirine çok yakı
n olurlarsa, telgraf, ş
er'î hâkimin
hük-müne veya iki adil erkeğin tanı
klı
ğı
na dayalıolduğ
u takdirde ayı
n ilk günü sabit
olur.
1737- Ramazan ayı
nı
n otuzuncu gününün ramazandan mı
, yoksa ş
evval ayı
ndan mı
olduğu belli olmayan bir günde, insanı
n oruç tutmasıgerekir. Fakat bir kimse, akş
am
olmadan o günün ş
evval ayı
nı
n ilk günü olduğunu anlarsa, orucunu açmalı
dı
r.
1738- Hapiste olan bir kimse, ramazan ayı
nı
n giriş
ine yakin edemezse, tahmin üzere
amel etmelidir. Eğer o da mümkün olmazsa, hangi ayda oruç tutarsa sahihtir. Farz
ihtiyat gereği, böyle bir kimse ancak oruç tuttuğu aydan on bir ayı
n geçmesiyle
sonraki ramazanı
n orucuna baş
layabilir. Ama eğer sonradan ramazan ayı
nı
n giriş
ini
tahmin üzere tespit edecek olursa, artı
k tahminine göre amel etmelidir.
HARAM VE MEKRUH OLAN ORUÇLAR
212
1739- Ramazan ve Kurban Bayramıgünlerinde oruç tutmak haramdı
r. Bunun gibi,
ş
aban ayı
nı
n otuzuncu gününün ş
abandan mıyoksa ramazan ayı
ndan mıolduğu
bilinmeyen günde ramazan ayı
na niyet edilerek tutulan oruç da haramdı
r.
1740- Bir kadı
n, müstehap oruç tuttuğu takdirde kocası
nı
n hakları
nızâyi edecek olur
veya kocasıonun müstehap oruç tutması
na izin vermezse, farz ihtiyat gereği oruç
tutmaktan sakı
nmalı
dı
r.
1741- Evladı
n tuttuğu müstehap oruç, anne-babası
na veya büyükbabası
na eziyete
sebep olacak olursa, caiz değildir. Hatta onları
n eziyet görmesine sebep olmasa bile,
onun müstehap oruç tutması
nıyasakladı
klarıtakdirde farz ihtiyat gereği oruç
tutmamalı
dı
r.
1742- Babası
nı
n izni olmaksı
zı
n nafile oruç tutan çocuğ
un oruç tutması
nıbabası
günün ortası
nda yasaklarsa, orucunu bozmalı
dı
r.
1743- Kendisine orucun zararlıolmadı
ğ
ı
nıbilen kimseye, doktorun oruç zararlı
dı
r
demesi ile bile oruç tutmak farzdı
r. Yine bir kimse, orucun kendisine zarar vereceğine
yakîni veya zannıolursa, doktor, zararlıdeğildir dese bile oruç tutmamalı
dı
r; eğer
oruç tutarsa orucu sahih değildir. Ancak kurbet kastı
yla (yani Allah rı
zasıiçin) oruç
tutar, sonradan da zararlıolmadı
ğıortaya çı
karsa, tuttuğu oruç sahihtir.
1744- Bir kimse, orucun zararlıolacağı
na ihtimal verip kendisine zarar geleceğinden
korkarsa, eğer böyle bir ihtimal, halkı
n nazarı
nda yerinde bir ihtimal ise, oruç tutamaz
ve oruç tuttuğu takdirde orucu geçerli olmaz. Ama eğer kurbet kastı
yla (=Allah rı
zası
için) oruç tutar, sonradan da zararlıolmadı
ğıbelli olursa, orucu sahih olur.
1745- Orucun kendisine zararlıolmadı
ğ
ı
na inanarak oruç tutan bir kimse, akş
am
olduktan sonra orucun kendisine zararlıolduğunu anlarsa, o günün kazası
nısonradan
yerine getirmelidir.
1746- Burada saydı
kları
mı
zı
n dı
ş
ı
nda baş
ka haram oruç-lar da vardı
r ki onlar, geniş
fı
kı
h kitapları
nda açı
klanmı
ş
tı
r.
1747- Aş
ura günü ile Arefe günü mü, yoksa Kurban Bayramıgünü mü olduğu ş
üpheli
olan günde oruç tutmak mekruhtur.
MÜSTEHAP ORUÇLAR
1748- Önceki hükümlerde açı
klanan haram ve mekruh oruçlar dı
ş
ı
nda, yı
lı
n bütün
günlerinde oruç tutmak müste-haptı
r. Ama bazıgünleri oruç tutmak için özellikle
tavsiye edilmiş
tir ki, onları
n bazı
sış
unlardan ibarettir:
1) Kamerî ayları
ndan ayı
n her ilk Perş
embe, son Perş
embe ve onuncu günden sonraki
ilk Çarş
amba günleri olmak üzere üç gün oruç tutmak. Eğer bir kimse, bu günlerde
oruç tutmazsa, bunlarıkaza etmesi müstehaptı
r. Hatta asla oruç tutamayan kimsenin
her güne karş
ı
lı
k yaklaş
ı
k 750 gr. yiyecek maddesi veya [bir dirhem, yani] 12/6 nohut
ağı
rlı
ğı
ndaki gümüş
ü[66] fakire vermesi müstehaptı
r.
2) Her [kamerî] ayı
n on üç, on dört ve on beş
inci günlerini oruç tutmak.
213
3) Recep ve ş
aban ayları
nı
n hepsini veya bir gün olsa bile bu iki aydan bir kı
smı
nı
oruç tutmak.
4) Nevruz Bayramıgününü, zilkade ayı
nı
n yirmi beşve yirmi dokuzuncu günlerini,
zilhicce ayı
nı
n birinci gününden dokuzuncu gününe (yani Arefe gününe) kadar oruç
tutmak. Fakat oruç tutunca, zaafa uğrayarak Arafe gününün duâları
nıokumaya
durumu elveriş
li olmayan kimseye, A-refe gününde oruç tutmak mekruhtur.
Yine Mübarek Gadir-i Hum Bayramı(=18 zilhicce), muharrem ayı
nı
n birinci ve
üçüncü günleri, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) mübarek doğ
um günü olan 17 rebiu'l evvel ve
27 recep günü olan Meb'as Bayramıyani Resulullah'ı
n (s.a.a) peygamberliğe seçildiği
günü de oruç tutmak müstehaptı
r.
Müstehap oruca baş
layan kimsenin bunu tamamlamasıfarz değildir. Hatta mümin bir
kardeş
i onu yemeğe davet ettiğinde onun davetini kabul edip, orucunu bozması
müstehaptı
r.
ORUCU BATIL EDEN İ
ŞLERDEN SAKINMANIN MÜSTEHAP OLDUĞU
DURUMLAR
1749- Ramazan ayı
nda oruçlu olmadı
klarıhâlde, orucu bozan iş
lerden sakı
nmak ş
u
altıkiş
i için müstehaptı
r:
1) Yolculuk esnası
nda orucu bozan ş
eylerden birini yapı
p, öğleden önce kendi
vatanı
na veya on gün kalacağıbir yere varan yolcu.
2) Öğleden sonra, kendi vatanı
na veya on gün kalacağıyere varan yolcu.
3) Öğleden önce iyileş
en ve orucu bozan iş
lerden birini yapmı
şolan hasta.
4) Öğleden sonra iyileş
en hasta.
5) Gündüz hayı
z ve nifas kanı
ndan temizlenen kadı
n.
6) Ramazan ayı
nı
n gündüzünde Müslüman olan kâfir.
1750- Oruçlu kimsenin akş
am ve yatsınamazları
nı
, o-rucunu açmadan önce kı
lması
müstehaptı
r. Ama eğer biri onu beklemekte olur veya yemeğe meyli fazla olduğundan
huş
û içinde namaz kı
lması
nıve namazda kalbinin Allah'a yönelmesini zedeleyecek
bir durumla karş
ı
laş
ı
rsa, namazdan önce iftar etmesi daha iyidir. Ancak mümkün
olduğu kadar namazıfazilet vaktinde eda etmesi.
HUMUS HÜKÜMLERİ
1751- Yedi ş
eyde humus vermek farzdı
r:
1) Kazanç (=kâr).
214
2) Maden.
3) Define.
4) Haramla karı
ş
mı
şhelâl mal.
5) Denize dalmakla elde edilen mücevherler.
6) Savaşganimeti.
7) Zimmî kâfirin Müslümandan satı
n aldı
ğıyer.
Bunlarla ilgili ayrı
ntı
lıkonular, ilerdeki hükümlerde a-çı
klanacaktı
r:
1) Kazanç (Kâr)
1752- Ticaret, sanat veya örneğin bir ölünün kazaya kalan namaz ve oruçları
nıyerine
getirerek ecîr olmak gibi diğer kazanç yollarıile bir mal elde eden kimsenin kazandı
ğı
bu mal, kendisinin ve ailesinin yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla olursa, artan kı
smı
n
humusunu, yani beş
te birini ilerde açı
klayacağı
mı
z usûle göre vermesi gerekir.
1753- Kazanmak dı
ş
ı
nda baş
ka bir yol ile elde edilen, örneğin kendisine bağı
ş
lanan
malı
n humusunu vermek farz değildir. Fakat yı
llı
k ihtiyaçtan fazla olduğu takdirde
humusunu vermek müstehap ihtiyattı
r.
1754- Kadı
nı
n aldı
ğımihr ile insana miras kalan mala humus lâzı
m gelmez. Ancak bir
kimsenin ölü ile uzaktan akrabalı
ğıolur ama böyle bir akrabalı
ğı
n varlı
ğı
ndan haberi
olmaz ve ölen kimseden de kendisine bir miras kalmı
şolursa, yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla
olduğu takdirde humusunu vermesi müstehap ihtiyattı
r.
1755- Eğer bir kimse, kendisine ölüden kalan mirası
n humusunun verilmediğini
biliyorsa, onun humusunu vermelidir. Yine bu malı
n kendisinde humusun olmadı
ğ
ı
nı
,
ama miras bı
rakan ölünün baş
ka humus borcu olduğunu biliyorsa, ölünün verilmeyen
diğer humus borcunu miras bı
rakı
lan maldan vermesi gerekir.
1756- Aza kanaat ederek bir ş
eyler biriktiren kimsenin biriktirdiğ
iş
eyler, yı
llı
k
ihtiyacı
ndan fazla olursa, humusunu vermelidir.
1757- Masraflarıbaş
kasıtarafı
ndan karş
ı
lanan bir kim-se, elde ettiği bütün malları
n
humusunu vermelidir. Fakat o malları
n bir kı
smı
nıziyaret veya benzeri bir ş
eyler için
harcamı
şolursa, geri kalan kı
smı
n humusunu vermesi farzdı
r.
1758- Bir kimse, bir mülkü belli fertlere örneğin, ken-di çocukları
na vakfedince, eğer
onlar o mülkte ağaçlandı
rma veya ziraat yaparak yı
llı
k ihtiyaçları
ndan fazla bir mal
elde etmişolurlarsa, kazandı
kları
nı
n humusunu vermeleri gerekir.
1759- Bir fakirin humus, zekât ve müstehap sadaka olarak aldı
ğımal, yı
llı
k
masrafı
ndan fazla olsa bile üzerine humus lazı
m gelmez. Ama ona verilen bu mallar
ile kazanç sağlamı
şolursa, örneğ
in humus olarak verilen ağaçtan meyve elde eder ve
215
bu ağacıda kazanç sağlamak için muhafaza ederse, yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazlası
nı
n
humusunu vermek ona farz olur.
1760- Bir kimse, humusu verilmemişbir paranı
n aynı
yla (=bizzat kendisiyle) bir ş
ey
satı
n alı
r, yani satı
cı
ya, "Bu malı
, bu parayla satı
n alı
yorum." der veya alı
şzamanı
humusu verilmemişparayla aldı
ğımalı
n karş
ı
lı
ğ
ı
nıvermek isterse, eğer ş
er'î hâkim
yaptı
ğ
ıalı
şveriş
in beş
te birine izin verirse, o miktarı
n satı
ş
ıda sahihtir; ancak aldı
ğı
malı
n beş
te birini ş
er'î hâkime vermelidir. Ama eğer ş
er'î hâkim izin vermezse, alı
ş
veriş
in o miktarı(beş
te biri) batı
ldı
r. O hâlde, eğer satı
cı
nı
n aldı
ğıpara yanı
nda
mevcut bulunursa, ş
er'î hâkim o paranı
n humusunu ondan alı
r. Fakat para yok olur
ise, alı
cı
dan veya satı
cı
dan onun bedelini talep eder.
1761- Bir malısatı
n alan kimse, alı
şveriş
ten sonra, aldı
ğış
eyin ücretini humusu
verilmemişparadan verirse, eğer alı
rken kastı
, humusu verilmemişparayla karş
ı
lı
ğı
nı
ödemek olmazsa, yaptı
ğımuamele sahihtir; ama malı
n karş
ı
lı
ğı
nıhumusu verilmemiş
paradan verdiği için, onun beş
te birini satı
cı
ya borçludur. Satı
cı
ya verdiği para onun
yanı
nda mevcut bulunuyorsa, ş
er'î hâkim onun beş
te birini alı
r. Aksi takdirde,
satı
cı
dan veya alı
cı
dan onun bedelini talep eder.
1762- Bir kimse, humusu verilmemişbir malısatı
n alı
rsa, ş
er'î hâkim izin vermediği
takdirde alı
şveriş
in beş
te biri batı
ldı
r ve ş
er'î hâkim, o malı
n beş
te birini alabilir. Eğer
ş
er'î hâkim yapı
lan bu alı
şveriş
e izin verirse sahih olur; ama alı
cıo malı
n beş
te
birinin parası
nış
er'î hâkime vermelidir. Eğer satı
cı
ya vermişolursa, ondan geri
alabilir.
1763- Bir kimseye humusu verilmemişbir ş
ey bağ
ı
ş
lanı
rsa, o ş
eyin beş
te biri onun
malıolmaz.
1764- Humusu verilmemişbir mal, kâfirden veya humusa inancıolmayan bir
kimseden insanı
n eline geçerse, humusunu vermesi farz değildir.
1765- Tüccar, esnaf, sanatkâr ve benzeri kimseler, yı
llı
k ihtiyaçları
nı
n fazlası
nı
n
humusunu, iş
e baş
ladı
klarıtarihten bir yı
l sonra vermeleri gerekir. Mesleği ticaret
olmayan kimseler ise, tesadüfen bir muamele yapı
p kazanç sağladı
klarıtakdirde,
yı
llı
k giderlerinin fazlası
nı
n humusunu ancak kazandı
klarıtarihten bir yı
l geçtikten
sonra vermelidirler.
1766- İ
nsan, kazanç elde ettiği malı
n humusunu, yı
lı
n herhangi bir gününde
verebildiği gibi yı
lı
n sonuna kadar bile humus verme iş
ini erteleyebilir. Humus
vermek için, [hicrî kamerî aylardan olduğu gibi] hicrî ş
emsî aylardan birini kendisine
humus yı
lıolarak tayin edebilir.
1767- Humus yı
lıbelli olan bir tacir ve esnaf, humus yı
lıiçinde ölürse, ölüm anı
na
kadar yapı
lan masraflar kazancı
ndan düş
ülür, geriye kalan kı
smı
n humusu verilir.
1768- Ticaret amacı
yla aldı
ğımalı
n değeri yükselince, eğer onu satmaz ve sonradan
aynıyı
l içinde değ
eri düş
erse, yükselen miktarı
n humusunu vermek ona farz değildir.
1769- Ticaret amacı
yla aldı
ğıbir malı
n değeri yükselince, eğer daha da yükseleceği
ümidiyle üzerinden bir yı
l geçene kadar onu satmaz ve sonradan da değeri düş
erse,
216
farz ihtiyat gereği yükselen değerin humusunu vermek o kimseye farzdı
r. Hatta
tüccarları
n normalde bir malı
n değerinin yükselmesi için ellerinde bulundurdukları
süre kadar bile bir malıelinde tutan kimseye, fiyat artı
ş
ısonucu yükselen miktarı
n
humusunu vermek farzdı
r.
1770- Sermaye dı
ş
ı
nda humusu verilmişolan veya hediye gibi humusu olmayan bir
malı
n değeri yükselince, o mal değer kazandı
ktan sonra satı
lsa bile yükselen değerin
humusunu vermek farz değildir. Ama bir kimse, meyve geliş
ip büyüyen ağaç veya
semizleyen bir hayvan alı
r ve onlarıelinde bulundurmaktan maksadıda onları
n
değerlerinin artı
ş
ı
ndan kâr etmek olursa, artan kı
smı
n humusunu vermek üzerine
farzdı
r.
1771- Değ
er kazanı
nca satmak amacı
yla bir bağihdas ederek meyve yetiş
tiren
kimseye, hem bağ
ı
n yükselen değerinin, hem ağaçları
n geliş
mesinin, hem de
meyvelerin humusunu vermek farzdı
r. Fakat ihdas etmekten maksadı
, o bağı
n
meyvelerinden yararlanmak olursa, sadece meyvenin humusunu vermek farzdı
r.
1772- Eğer bir kimse söğüt, çı
nar ve bunlara benzer diğer ağ
açlarıdikerse, satı
şyı
lları
geldiğ
inde, onlarısatmamı
şolsa bile humusları
nıvermesi gerekir. Ancak normalde
her yı
l, dalları
nıbudamak gibi ağaçlardan baş
ka yararlar sağlar ve bunlar tek baş
ı
na
veya diğ
er kazançları
yla birlikte yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla gelirse, her yı
lı
n sonunda
onları
n humusları
nıvermesi farzdı
r.
1773- Bir kimse, birden fazla gelir kaynağı
na sahip olur örneğin, bir mülkün kirası
nı
alı
r, alı
şverişyapar ve de ziraatla uğraş
ı
rsa, bakı
lı
r: Eğer kazanç sağladı
ğıher
kaynağı
n gelir-gideri ve sermayesi ayrıolursa, her birinden elde edilen kârı
hesaplayı
p, sadece onun humusunu verir. Eğer bir iş
ten zarar etmişolursa da, kâr
ettiği diğer iş
lerden bunun zararı
nıtelafi edemez. Fakat kazanç sağladı
ğıçeş
itli iş
lerin
gelir-gider ve sandı
k iş
leri bir olursa, yı
l sonunda hepsini birden hesaplar, kâr ettiği
takdirde onun humusunu verir.
1774- Kâr elde etmek için yapı
lan masraflar, yı
llı
k giderden sayı
lı
r ve onlara humus
lazı
m gelmez.
1775- Kazançları
ndan yemek, elbise, ev eş
yası
, ev alı
mı
, evlilik, kı
z çocuğuna çeyiz
hazı
rlamak, [örneğin, Hz. Peygamber ve Ehlibeyt İ
mamları
nı
n türbelerini] ziyarete
gitmek ve benzeri iş
ler gibi sene içinde yapı
lan masraflar, halkı
n nazarı
nda toplumsal
durumuna aykı
rıdüş
mez ve har-camada da aş
ı
rı
lı
k etmezse, onlara humus lâzı
m
gelmez.
1776- İ
nsanı
n adak ve keffaret için yaptı
ğımasraflar, yı
llı
k ihtiyaçları
ndan sayı
lı
r.
Yine baş
ka birine bağ
ı
ş
ladı
ğ
ıveya ödül olarak verdiğ
i mal da, toplumsal durumuna
uygun olduğu takdirde, yı
llı
k giderlerinden sayı
lı
r.
1777- Kı
zı
nı
n çeyizini birden hazı
rlayamayan ve her yı
l onun bir miktarı
nı
hazı
rlamak zorunda kalan veya her yı
l genelde kı
zlar için bir miktar çeyizin
hazı
rlandı
ğ
ı
, hazı
rlamayanları
n ayı
plandı
ğıbir ş
ehirde yaş
ayan kimse, eğer çeyizi
sene içinde o yı
lı
n kazancı
ndan almı
şolursa, onun humusunu vermek üzerine farz
olmaz.
217
1778- İ
nsanı
n hac ve diğer ziyaret yolculukları
nda harcadı
ğımal, eğer binek hayvanı
gibi aslıkalan ve sadece onun menfaatinden yararlanı
lmı
şolan bir mal olursa,
yolculuğ
u sonraki yı
la kadar devam etse ve bir miktarıo yı
lda gerçekleş
se bile ancak
yolculuğ
a baş
ladı
ğıyı
lı
n ihtiyaçları
ndan hesap edilir. Ama yiyecek maddeleri gibi
aslen kalı
cıolmayan ş
eyler olursa, sonraki yı
la kadar kalan miktarı
n humusunu
vermesi farzdı
r.
1779- Alı
şverişveya ticaret yolu ile bir mal kazanan kimsenin, humusu farz olmayan
baş
ka bir malıolsa bile, yı
llı
k masrafları
nısadece alı
şverişveya ticaretle elde ettiği
kazanç üzerinden hesap edebilir.
1780- Bir kimse, kazancı
ndan yı
llı
k ihtiyacıiçin bir miktar gı
da maddesi alı
r, o da
sene sonunda fazla gelirse, onun humusunu vermesi gerekir. Değer olarak onun
bedelini vermek istediğinde de, eğer satı
n aldı
ğızamana oranla değer kazanmı
ş
olursa, sene sonunun fiyatıüzerinden hesaplayarak humusunu vermelidir.
1781- Bir kimse, humusunu vermeden önce kazandı
ğımal ile ev eş
yasıalı
r ve sene
içinde de artı
k ona ihtiyacıkalmazsa, üzerine humus lazı
m gelir. Kadı
nı
n süs eş
yası
da böyledir; eğ
er sene içinde kadı
n onlara süs eş
yasıolarak ihtiyaç duymaz ve artı
k
kadı
nları
n onlarla süslenme zamanıgeçmişolursa, humusunu vermelidir.
1782- Yı
l boyunca hiç bir kazanç sağlamayan kimse, o yı
lı
n masrafları
nıgelecek yı
lı
n
kazancı
ndan düş
emez.
1783- Yı
lı
n ilk baş
ı
nda kazanç sağlamadı
ğıiçin sermayeden bir ş
eyler harcamı
şolan
kimse, yı
l tamamlanmadan önce kazanç sağlamı
şolursa, sermayeden azalan miktarı
bu kazançtan düş
ebilir.
1784- Sermayenin bir kı
smıyok olur ve kalan kı
smı
yla da bir miktar kazanç sağlar ve
bu da yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla olursa, sermayeden azalan miktarıbu kazançtan
alabilir.
1785- Sermaye dı
ş
ı
ndaki mallardan bir ş
ey yok olursa, elde ettiği kazançtan onu
temin edemez. Ama aynıyı
l içerisinde o mala ihtiyaç duyarsa, yı
l içinde elde ettiği
kazançtan onu temin edebilir.
1786- İ
htiyaçları
nıkarş
ı
lamak için yı
lı
n baş
langı
cı
nda borçlanan kimse, yı
l
tamamlanmadan önce bir ş
eyler kazanmı
şolursa, borcunu bu kazancı
ndan düş
üp
ödeyebilir.
1787- Yı
l boyunca herhangi bir kazanç elde edemediğinden dolayıyı
llı
k ihtiyaçları
için borçlanan kimse, bu borçları
nıgelecek yı
lları
n kazancı
ndan ödeyebilir.
1788- Eğer malı
nıartı
rmak veya ihtiyacıolmayan bir mülkü almak için borç alı
rsa,
[humusunu vermeden önce] elde ettiği kazancı
ndan bu borcunu ödeyemez. Fakat borç
olarak aldı
ğ
ımal veya borçla satı
n aldı
ğış
ey yok olur, öte taraftan da borcunu
ödemesi gerekiyorsa, borcunu kazancı
ndan ödeyebilir.
218
1789- Farz ihtiyat gereği haramla karı
ş
mı
şhelâl malı
n humusunu, bizzat o malı
n
kendisinden vermek gerekir. Ama diğer humusları
, malı
n kendisinden verebileceği
gibi borçlu olduğu humus değeri kadar para da verebilir.
1790- Bir kimse, üzerine farz olan malı
n humusunu vermeyi niyet etse bile,
humusunu vermediği müddetçe, o malda tasarruf edemez.
1791- Humus vermesi gereken bir kimse, o malı
n humusunu zimmetine alamaz, yani
kendisini humus sahiplerine borçlu sayarak malı
n tamamı
nda tasarruf edemez. Eğer o
malda tasarruf eder ve o da telef olursa, onun humusunu vermesi gerekir.
1792- Humus borcu olan bir kimse, ş
er'î hâkimle anlaş
ı
p [humusunu borca çevirerek]
malı
n tümünde tasarruf edebilir. Dolayı
sı
yla böyle bir anlaş
madan sonra, o maldan
elde edilen kazançlar o ş
ahsı
n kendisine aittir.
1793- Birisiyle ortak olan kimse, kazançları
nı
n humusunu verdiği hâlde ortağı
,
üzerine düş
en humusu vermemişolursa, eğer ortağıgelecek yı
lı
n sermayesi için
humusu verilmemişmaldan ş
irketin sermayesine katmı
şolursa, hiç birisinin o malda
tasarruf etme hakkıyoktur.
1794- Bulûğa ermemişolan bir çocuğun sermayesi olur ve ondan bir kazanç elde
edilirse, farz ihtiyat gereği çocuk, bulûğa erdikten sonra o kazancı
n humusunu
vermelidir.
1795- İ
nsan, humusunun verilmediğ
ini kesin olarak bildiği bir malıkullanamaz, ama
humusunun verilip verilmediğinden ş
üphe ettiği bir malıkullanabilir.
1796- Mükellef olduğundan beri asla humus vermemişolan bir kimse, değer
kazandı
ktan sonra satmak amacıolmaksı
zı
n satı
n aldı
ğımülk örneğin, ziraat yapmak
için satı
n aldı
ğıarazi değer kazanı
rsa, eğer satı
cı
ya humusu verilmemişparadan
vererek, "Bu araziyi, bu para karş
ı
lı
ğı
nda alı
yorum." demişolursa, ş
er'î hâkim
muamelenin beş
te birine izin verdiği takdirde, alı
cıo mülkün değeri üzerinden humus
vermelidir. Farz ihtiyat gereği, niyeti evvelden aldı
ğış
eyin parası
nı
, humusu
verilmemişparadan ödemek olan kimse için de yine aynıhüküm geçerlidir.
1797- Mükellef olduğundan beri hiç humus vermemişolan kimse, elde etmişolduğ
u
kazançla ihtiyacıolmayan bir ş
eyi satı
n alı
rsa, satı
n aldı
ğış
eyin üzerinden bir yı
l
geçince, onun humusunu vermelidir. Ama aldı
ğış
ey, ev eş
yasıve ihtiyaç duyduğu
diğer ş
eyler gibi toplumsal durumuna uygun bir ş
ekilde olur o eş
yalarıda kazanç elde
ettiği yı
l içinde almı
şolduğ
unu kesin olarak bilirse, üzerine humus lazı
m gelmez.
Fakat onlarıyı
l içinde mi yoksa yı
l tamamlandı
ktan sonra mıaldı
ğı
nıbilmezse, farz
ihtiyat gereği ş
er'î hâkimle anlaş
masıgerekir.
2) Maden
1798- Altı
n, gümüş
, kurş
un, bakı
r, petrol, taş
kömürü, firuze, akik, demir, sülfat, tuz
ve elde edilen diğer madenlere, ni-sap miktarı
na ulaş
ı
nca, beş
te bir oranı
nda humus
lâzı
m gelir.
1799- Madenin nisâbı
, ihtiyata göre, normal 105 mis-kal gümüş[492.1875 gr. yani
yaklaş
ı
k 500 gram] gümüşveya normal 15 miskal altı
n [70.3125 gr. yani yaklaş
ı
k yet-
219
mişbuçuk gram]dı
r.[67] Yani elde edilen madenin değeri, onun için yapı
lan
masraflarıdüş
tükten sonra 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı
n miktarı
nda olursa,
farz ihtiyat gereği humusu verilmelidir.
1800- Değ
eri 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı
na ulaş
mayan madenin humusu,
ancak ondan elde edilen kazancı
n tek baş
ı
na veya diğer kazançlarla birlikte yı
llı
k
ihtiyaçtan fazla olduğu durumda lâzı
m gelir.
1801- Kireç, alçı
, baş(yı
kama) kili ve kı
rmı
zıkil, farz ihtiyat gereği madendirler ve
humusları
nı
n verilmesi gerekir.
1802- Bir kimse, madenden elde ettiğinin humusunu vermelidir; ister maden toprağı
n
altı
nda olsun, ister üstünde; ister maliki olan bir yerde olsun, ister maliki olmayan bir
yerde olsun.
1803- Elde ettiği madenin 105 miskal gümüş[yaklaş
ı
k yarı
m kilo] veya 15 miskal
altı
n [yaklaş
ı
k yetmişbuçuk gr.] miktarı
nda olup almadı
ğı
nıbilmeyen kimse, farz
ihtiyat gereği ölçerek veya baş
ka herhangi bir yol ile onun değ
erini tespit etmelidir.
1804- Birkaç kiş
i tarafı
ndan elde edilen madenin humusu, ancak onun için harcanan
masraflarıdüş
tükten sonra her birisinin payı
na düş
en miktar 105 miskal gümüşveya
15 miskal altı
n miktarı
na ulaş
tı
ğıtakdirde lâzı
m gelir.
1805- Bir kimse baş
kası
nı
n mülkünde olan madeni çı
karı
rsa, onun hepsini o mülkün
sahibine vermelidir. O mülk sahibi ise, madenin çı
karı
lmasıiçin hiçbir harcama
yapmadı
ğı
ndan dolayıtümünün humusunu vermelidir.
3) Define
1806- Define; yerin altı
nda, ağaçta, dağda veya duvarı
n içinde saklanmı
şolan ve bir
kimse tarafı
ndan bulunan mallara denir. Ancak bulunan bu malı
n, kendisine define
denilecek ş
ekilde olmasıgerekir.
1807- Herhangi birinin mülkü olmayan bir yerde bulunan define, bulan kimsenin
kendisinindir, ancak humusunu vermesi gerekir.
1808- Definenin nisabı105 miskal gümüş[yaklaş
ı
k yarı
m kilo] veya 15 miskal altı
n
[yaklaş
ı
k yetmişbuçuk gram]dı
r. Yani elde edilen definenin değeri onun için
harcanan masraflarıdüş
tükten sonra 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı
n miktarı
na
ulaş
ı
rsa, onun humusunu vermelidir.
1809- Bir kimse, baş
kası
ndan satı
n aldı
ğımülkte define bulunca, bakı
lı
r: Eğer
definenin kesin olarak o yerin önceki sahiplerinden birine ait olmadı
ğı
nıbilirse, kendi
malıolur ve onun humusunu vermesi gerekir. Fakat eski sahiplerinden birine ait
olduğuna ihtimal verirse, kendisinden satı
n aldı
ğ
ış
ahı
sa bildirmesi gerekir; onun
olmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, ondan önceki sahibine bildirmelidir. Böylece önceki bütün
sahiplerine haber verdikten sonra, eğer onlardan hiç birinin olmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa,
define, bulan ş
ahsı
n kendisinin olur ve humusunu vermesi gerekir.
1810- Bir yerde gömülen birkaç kap içinde define bulunur ve toplam değ
erleri 105
miskal gümüşveya 15 miskal altı
n miktarı
nda olursa, humusu verilmelidir. Ama
220
farklıyerlerde define bulunursa, değeri bu miktara ulaş
an definenin humusunu
vermek farzdı
r; bu miktara ulaş
mayan definenin ise humusu yoktur.
1811- Eğer defineyi iki kiş
i bulur ve her birinin de payı105 miskal gümüşveya 15
miskal altı
n değerinde olursa, humusunu vermeleri gerekir.
1812- Satı
n aldı
ğıhayvanı
n karnı
nda bir mal bulan kimse, onun satı
cı
ya ait olduğuna
ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği ona haber vermelidir. Eğer onun olmadı
ğı
anlaş
ı
lı
rsa, sı
rası
yla önceki sahiplerine haber vermesi gerekir. Onlardan hiçbirinin
olmadı
ğıortaya çı
kı
nca, değeri 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı
n miktarı
nda
olmasa bile, farz ihtiyat gereği üzerine humus lazı
m gelir.
4) Haramla Karı
ş
mı
şHelâl Mal
1813- Helâl mal, haram malla birbirinden ayı
rt edilmeyecek ş
ekilde karı
ş
tı
ğı
nda,
haram malı
n sahibi ve miktarıbelli olmazsa, malı
n hepsinin humusunu vermek
gerekir; hu-musu verildikten sonra malı
n geriye kalan kı
smıhelâl olur.
1814- Helâl mal haram malla karı
ş
tı
ğı
nda, insan haram malı
n miktarı
nıbilir de onun
sahibini bilmezse, o miktarısahibi adı
na sadaka vermeli, farz ihtiyat gereği ş
er'î
hâkimden de izin almalı
dı
r.
1815- Helâl mal haram malla karı
ş
tı
ğı
nda, insan, haram malı
n miktarı
nıbilmese bile
sahibini tanı
rsa, onu razıetmelidir. Mal sahibi razıolmadı
ğıtakdirde, eğer insan belli
bir miktarı
n onun olduğunu bilir, ama fazlası
nı
n ona ait olup ol-madı
ğı
ndan ş
üphe
ederse, ona ait olduğunu kesin olarak bildiği miktarıvermelidir; gerçi onun olduğuna
ihtimal verdiği fazla miktarıda ona vermesi müstehap ihtiyattı
r.
1816- Haramla karı
ş
mı
şhelâl malı
n humusunu verdikten sonra haram miktarı
n
humustan fazla olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği humustan fazla olan miktarı
,
sahibi adı
na sadaka vermelidir.
1817- Haramla karı
ş
mı
şhelâl malı
n humusunu verdikten veya sahibini tanı
madı
ğı
malıonun adı
na sadaka verdikten sonra sahibi bulunursa, farz ihtiyat gereği mal
sahibine o malı
n bedelini vermelidir.
1818- Haramla karı
ş
mı
şhelâl maldaki haram miktar belli olur ve insan da onun
sahibinin belli bir kaç kiş
iden biri olduğ
unu bilir, ama bunlardan hangisinin olduğunu
bilmezse, farz ihtiyat gereği hepsini razıetmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa,
kur'a ile kimin adı
na çı
karsa, malıona vermelidir.
5) Denize Dalarak Elde Edilen Mücevherler
1819- Dalgı
çlı
k vası
tası
yla, yani denize dalarak denizden çı
karı
lan inci, mercan veya
diğer mücevherlerin değeri, onları
n dı
ş
arıçı
kartı
lmasıiçin yapı
lan masraflar
çı
karı
ldı
ktan sonra 18 nohut [3.5154 gr. yani üç gramdan biraz fazla] altı
na ulaş
ı
rsa,
humusu verilmelidir. İ
ster çı
karı
lan bu ş
eyler nebati olsun ister madeni, ister bir
defada dı
ş
arıçı
karı
lsı
n ister birkaç defada, yine dı
ş
arıçı
karı
lan ş
eylerin hepsi ister bir
cinsten olsun, ister birkaç cinsten olsun fark etmez. Ama mücevherler birkaç kiş
i
tarafı
ndan dı
ş
arıçı
karı
lmı
şolursa, yalnı
zca hissesinin değeri 18 nohut altı
na ulaş
an
kimsenin humus vermesi gerekir.
221
1820- Denize dalmaksı
zı
n, araçlarla çı
kartı
lan mücevherler için yapı
lan masrafları
düş
tükten sonra geriye kalan kı
smı
n değeri 18 nohut altı
n miktarı
nda olursa, ihtiyat
gereği humusunun verilmesi farzdı
r. Ama insan, suyun yüzünden veya sahilden
herhangi bir mücevher bulmuşolursa, bunun humusunu sadece mesleği bu işolup, tek
baş
ı
na veya diğer kazançları
yla birlikte yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla olduğu takdirde
vermelidir.
1821- Denize dalmadan avlanan balı
k veya diğer hayvanları
n humusu, ancak kazanç
için avlanı
p, tek baş
ı
na veya diğer kazançlarla birlikte yı
llı
k ihtiyaçlardan fazla
olduğunda farzdı
r.
1822- Mücevher çı
karma kastıolmaksı
zı
n denize dalı
p, tesadüfen eline mücevher
geçen bir kimse, eğer kendi malıolması
nıkastederse, onun humusunu vermelidir.
1823- İ
nsan, denize dalarak karnı
nda değ
eri 18 nohut altı
n [3.5154 gr.] ) veya daha
fazla mücevher bulunan bir hayvan dı
ş
arıçı
karı
nca, bakı
lı
r: Eğer hayvan midye gibi
içinden inci çı
kan bir hayvan olursa, humusunu vermelidir. Fakat mücevheri tesadüf
eseri olarak yutan bir hayvan olursa, bu hususta ihtiyat, ona define hükmünün
uygulanması
dı
r.
1824- Bir kimse, Dicle ve Fı
rat gibi büyük ı
rmaklarda suya dalarak mücevher
çı
kardı
ğı
nda, eğer o ı
rmak, mücevher çı
karı
lan bir ı
rmak olursa, çı
kardı
ğı
mücevherlerin humusunu vermesi gerekir.
1825- Suya dalı
p, değeri 18 nohut [üç buçuk gramdan biraz fala] altı
n veya daha fazla
olan amber çı
karı
rsa, humusunu vermelidir. Ama suyun yüzünden veya sahilden ele
geçirirse, değeri 18 nohut altı
n miktarı
nda olamasa bile bu iş
, onun mesleği olur ve
tek baş
ı
na yahut diğer kazançları
yla birlikte yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla olursa,
humusunu vermelidir.
1826- Mesleği dalgı
çlı
k veya maden çı
karmak olan bir kimse, bunları
n humusunu
verdikten sonra yı
llı
k ihtiyacı
ndan yine de bir ş
eyler artarsa, tekrar onları
n humusunu
vermesi gerekmez.
1827- Eğer bir çocuk maden çı
karı
r, haramla karı
ş
ı
k helâl mala sahip olur, define
bulur veya denize dalarak bir mücevher elde ederse, bunları
n humusunu çocuğun
velisi vermelidir.
6) Ganimet
1828- Ganimet; Müslümanları
n Masum İ
mam'ı
n (a.s) emriyle kâfirlerle savaş
ı
p,
savaş
ta ele geçirdikleri maldı
r. Koruma ve taş
ı
ma gibi ganimet için yapı
lan
masrafları
,İ
mam'ı
n (a.s) maslahat gördüğü yerlerde kullanmasıiçin ayı
rdı
ğımallar ve
İ
mam'a (a.s) has olan ş
eyleri ganimetten ayı
rmak ve geri kalan kı
smı
n humusunu
vermek farzdı
r.
7) Zimmî Kâfirin Müslümandan Satı
n Aldı
ğ
ıYer
1829- Zimmî kâfir[68], Müslümandan herhangi bir arsa satı
n almı
şolursa, humusunu
bizzat o yerin kendisinden (=aynı
ndan) vermelidir. Humusu para olarak da verebilir.
Ama paradan baş
ka bir ş
ey vermek isterse, ş
er'î hâkimin izniyle olmalı
dı
r. Yine ev,
dükkan ve benzeri ş
eyleri Müslüman birinden satı
n alı
rsa, eğer Müslüman satı
cı
,
222
bunları
n arsası
nıayrı
ca hesaplayı
p satmı
şolursa, zimmî kâfirin o arsanı
n humusunu
vermesi gerekir. Ama arsa, ev veya dük-kanla birlikte olur ve dolayı
sı
yla onlara bağlı
olarak zimmî kâfire intikal ederse, arsaya humus lazı
m gelmez. Bu humus verilirken
kurbet kastı[yani Allah rı
zasıiçin] olmasıda gerekmez. Hatta ş
er'î hâkimin de
humusu ondan alı
rken niyet etmesi ş
art değildir.
1830- Zimmî kâfir, Müslümandan satı
n aldı
ğıbir arsayıbaş
ka bir Müslümana
sattı
ğ
ı
nda da üzerine humus lazı
m gelir. Yine, zimmî kâfir öldüğ
ünde miras yoluyla
ondan bir yer Müslüman birine kalı
rsa, onun humusu bizzat aynıyer-den veya baş
ka
bir maldan verilmelidir.
1831- Zimmî kâfir, arsayıalı
rken humus vermemeyi veya humusunun satı
cı
tarafı
ndan verilmesini ş
art koş
sa bile onun ş
artıgeçerli değildir; o arsanı
n humusunu
vermesi gerekir. Ama satı
cı
nı
n, onun adı
na humus sahiplerine humus miktarı
nı
vermesini ş
art koş
arsa, sakı
ncasıyoktur.
1832- Sulh (=anlaş
ma, uzlaş
ma) gibi alı
m satı
m dı
ş
ı
nda bir yeri kâfire temlik edip,
karş
ı
lı
ğ
ı
nıalan bir Müslüman, farz ihtiyat gereği anlaş
ma akdi içinde zimmî kâfirin o
yerin humusunu vermesini ş
art koş
malı
dı
r.
1833- Küçük yaş
ta olan zimmî bir kâfir çocuğa velisi bir yer satı
n alı
rsa, farz ihtiyat
gereği baliğolmayana kadar yerin humusu ondan alı
nmamalı
dı
r.
HUMUSUN VERİ
LECEĞİYERLER
1834- Humus iki kı
sma bölünmelidir: Bir yarı
sıseyitlerin hissesi olup, ş
er'î hâkimin
yetkisindedir. Humusun bu bölümü, tüm ş
artlara haiz müçtehide teslim edilmeli ve
onun izniyle fakir, yetim veya yolculukta muhtaç durumda kalan seyitlere
verilmelidir. Humusun diğer yarı
sıise Masum İ
mam'ı
n (a.s) hissesidir, ki bu zamanda
tüm ş
artlara haiz müçtehide verilmeli ya da onun izin verdiği bir yerde harcanmalı
dı
r.
Fakat insan, İ
mam'ı
n (a.s) hissesini, taklit etmediği bir müçtehide vermek isterse,
ancak taklit ettiği müçtehitle hisseyi vermek istediği müçtehidin, İ
mam'ı
n (a.s)
hissesini aynıyerde kullanacakları
nıbildiğ
i takdirde verebilir.
1835- Kendisine humus verilen yetim seyidin fakir olmasış
arttı
r. Ama yolculukta
muhtaç durumda kalmı
şbir seyide, vatanı
nda fakir olmasa bile humus verilebilir.
1836- Yolculukta muhtaç durumda kalan seyidin yapmı
şolduğ
u yolculuk, günah
olarak nitelenirse, ona humus verilmez.
1837- Adil olmayan seyide humus verilebilir; ama on iki Ehlibeyt İ
mamları
nıkabul
etmeyen seyide humus verilmez.
1838- Günah iş
leyen bir seyide verilen humus, onun günah iş
lemesine yardı
mcı
olacaksa, humus verilmez. Yine farz ihtiyat gereği, günah iş
lemesine yardı
mcıolmasa
bile, açı
ktan (alenî olarak) günah iş
leyen seyide humus verilmemelidir.
1839- Birisinin sadece "Ben seyidim." demesi üzerine ona humus verilmez. Ancak,
iki adil ş
ahit onun seyit olduğunu tasdik eder yahut insana kesin bilgi veya güven
hâsı
l olacak derecede halk arası
nda seyit olarak tanı
nı
rsa, ona humus verilebilir.
223
1840- İ
nsan, kendi ş
ehrinde seyit olarak tanı
nan birinin seyit olduğunu kesin olarak
bilmese bile, ona humus verebilir.
1841- İ
nsan, farz ihtiyat gereği kendi humusunu, ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamasıiçin seyit
olan kendi karı
sı
na vere-mez. Ancak karı
nı
n kocası
nı
n üzerine farz olmayan baş
ka
ihtiyaçlarıolursa, o ihtiyaçları
na harcamasıiçin, kocasıkendi humusundan ona
verebilir.
1842- Kendi karı
sıolmayan bir seyit kadı
nı
n nafakası
nıvermekle yükümlü olan
kimse, farz ihtiyat gereği onun yiyecek ve giyecek masrafları
nıhumustan
karş
ı
layamaz. Ancak humus veren ş
ahı
s, seyit olan kadı
nı
n baş
ka harcamalarda
bulunmasıiçin -humus verenin karş
ı
lamakla yükümlü olduğu ş
erler hariç- humusunun
bir miktarı
nıona temlik ederse (=onun mülkiyetine geçirirse), sakı
ncasıyoktur.
1843- Fakir bir seyidin nafakası
nıtemin etmekle yükümlü olan kimse, eğer onun
ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamaktan âciz olursa, baş
kalarıo fakir seyide humus verebilir.
1844- Farz ihtiyat gereği fakir bir seyide humus olarak yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazlası
verilmemelidir.
1845- Bir kimse, yaş
amakta olduğ
uş
ehirde müstahak (humus almasıcaiz olan) seyit
bulmaz ve bulunacağ
ı
na da ihtimal vermez veyahut müstahak biri bulununcaya kadar
humusu bekletme imkânıolmazsa, humusu verebilmek için baş
ka bir ş
ehre
götürmelidir; ihtiyat gereği de humusu götürmek için yaptı
ğımasrafıondan
almamalı
dı
r. Fakat humus için ayrı
lmı
şolan mal telef olur ve insan da onun
korunması
nda ihmalkâr davranı
rsa, bedelini vermelidir; ama ihmal etmemişolursa,
üzerine herhangi bir ş
ey farz olmaz.
1846- Eğer kendi ş
ehrinde humusa müstahak olan kimse bulunmaz, ama bulunacağı
na
ihtimal verirse, müstahak bulununcaya kadar humusu bekletmek mümkün olsa bile,
yine de baş
ka bir ş
ehre götürebilir. Hatta onu muhafaza etmede ihmal etmediği hâlde
zâyi olursa, humus yerine herhangi bir ş
ey vermesi gerekmez. Fakat baş
ka ş
ehre
götürmek için yaptı
ğımasraflarıhumustan düş
emez.
1847- Bir kimse, kendi ş
ehrinde müstahak bulunduğu hâlde humusu baş
ka bir ş
ehre
götürüp, müstahak olan birine verebilir; ama taş
ı
ma masrafları
nıkendisi
karş
ı
lamalı
dı
r. Ancak humus için ayrı
lan mal zayi olursa, onu korumakta ihmal
etmemişolsa bile zâmindir (tazminatla yükümlüdür).
1848- Şer'î hâkimin izniyle baş
ka bir ş
ehre götürmekte olduğu humus yolda zayi
olursa, tekrar humus vermesi gerekmez. Yine humusu alı
p, bir ş
ehirden baş
ka bir
ş
ehre götürmek üzere ş
er'î hâkim tarafı
ndan vekil olan kimseye verme durumunda da
hüküm aynen geçerlidir.
1849- Humusu, üzerine humus farz olan malı
n bizzat kendisinden değil de baş
ka bir
maldan verecek olursa, farz ihtiyat gereği ş
er'î hâkimden izin almalıve o malı
n gerçek
kı
ymetini hesap etmelidir. Eğer o malı
n kı
ymetini gerçek değerinin daha fazlası
yla
hesap etmiş
se, humus almaya müstahak olan kimse o kı
ymete razıolsa bile, fazla
olarak hesap ettiği miktarıona vermesi gerekir.
224
1850- Bir kimse, humus almaya ehil olan borçlusunun borcunu elindeki humustan
ödemek isterse, farz ihtiyat gereği humus olarak ayı
rdı
ğımalıona vermeli, borçlu da
eline geçirdiği bu malıalacaklı
sı
na ödemelidir. Ama bu iş
,ş
er'î hâkimin izniyle
gerçekleş
mişolursa, bu ihtiyata uyumak gerekli değildir.
1851- Humus almaya ehil olan kimse, humusu alı
p, sonra da onu mal sahibine
bağı
ş
layamaz. Ama çok miktarda humus borcu olan bir kimse, fakir düş
er ve herhangi
bir ş
ey kazanma ümidi olmaz, öte taraftan da humus sahiplerine borçlu kalmak
istemezse, humus almaya müstahak olan kimse razıolduğu takdirde humusu ondan
alı
p, tekrar ona bağı
ş
layabilir.
1852- Şer'î hâkim veya onun vekili yahut seyit olan kimsenin kendisiyle anlaş
ı
p,
humusu borca çevirerek bir sonraki sene ödemek isteyen kimsenin bunu sonraki yı
lı
n
elde ettiği kazancı
ndan düş
me hakkıyoktur. Örneğin, anlaş
arak bin liralı
k humusunu
borca çevirir ve sonraki yı
lı
n masrafları
nıçı
ktı
ktan sonra iki bin lira humusu verilmesi
gereken bir miktar para artarsa, önce iki bin liranı
n humusunu vermeli, daha sonra
malı
n geri kalan kı
smı
ndan da humus olarak borçlandı
ğıbin liranı
n humusunu
ödemelidir.
ZEKÂT HÜKÜMLERİ
1853- Dokuz ş
eyde zekât vermek farzdı
r:
1) Buğ
day
2) Arpa
3) Hurma
4) Kuru üzüm
5) Altı
n
6) Gümüş
7) Deve
8) Sı
ğ
ı
r
9) Koyun
Bu dokuz ş
eyden birine sahip olan kimse, sonraki hü-kümlerde açı
klayacağı
mı
z
ş
artları
n gerçekleş
mesiyle, bun-ları
n muayyen bir miktarı
nıbelirtilen yerlere
vermelidir.
1854- Buğ
day gibi yumuş
ak ve arpa özelliğ
inde taneli bir tahı
l olan "sült"ün[69]
zekâtıyoktur. Fakat farz ihtiyat gereği [Yemen'in baş
kenti olan] San'a halkı
nı
n
yiyecek olarak kullandı
ğıve buğdaya benzeyen "ales"in[70] zekâtıverilmelidir.
ZEKÂTIN FARZ OLMAsı
nda gereken ŞARTLAR
225
1855- Bir kimseye zekât farz olmasıiçin, zekât verecek kimsenin bulûğçağı
na
ermesi, akı
lı
, hür ve malı
nda tasarruf edebilir olmasıve malı
n daha sonra
açı
klayacağı
mı
z nisap[71] miktarı
na ulaş
masıgerekir.
1856- [Altı
n, gümüş
, deve, koyun ve sı
ğı
ra zekât gerekmesi için bunları
n üzerinden
tam bir yı
l geçmişolmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla] bir kimse on iki ay sı
ğı
r, koyun, deve, altı
n
ve gümüş
e sahip olduktan sonra onları
n zekâtı
nıvermelidir. Fakat on ikinci ayı
n
baş
ı
ndan itibaren malıtelef olacak bir ş
ekilde kullanamaz; eğer öyle bir kullanı
mda
bulunursa zâmindir; o maldan zekât ödemesi gerekir. Ama on i-kinci ayda, elinde
olmayan sebepler yüzünden zekâtı
nş
artları
ndan bazı
larıyok olursa, onun üzerine
zekât farz olmaz.
1857- Sı
ğ
ı
r, koyun, deve, altı
n ve gümüş
e sahip olan kimse, çocuk olur ve yı
lı
n
ortası
nda bulûğçağı
na erirse, bu mallardan zekât vermesi gerekmez.
1858- Buğ
dayla arpanı
n zekâtı
, onlara buğday ve arpa denildiği vakit ancak farz olur.
Kuru üzümün zekâtı
, ihtiyat gereği koruk olduğu zaman, hurmanı
n zekâtıise ona
"temr" denecek kadar kuruduğu zaman farz olur. Fakat buğdayla arpanı
n zekâtı
nı
n
verilme zamanı
, onları
n harmanlanı
p sa-mandan ayrı
ldı
ğıvakittir, hurma ve kuru
üzümünki ise kurumaları
ndan sonradı
r.
1859- Önceki hükümde açı
kladı
ğı
mı
z üzere buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanı
n
zekâtıfarz olduğu zaman, eğer zekât verecek kimse baliğolursa, zekât vermek ona
farzdı
r [aksi takdirde farz değildir].
1860- Sı
ğ
ı
r, koyun, deve, altı
n ve gümüşsahibi deli olur ve bu deliliği bir yı
l boyunca
devam ederse, zekât vermek ona farz olmaz. Ama bir kimse, yı
lı
n bir kı
smı
nda deli
olur fakat sonralarıaynıyı
lı
n içinde iyileş
irse, eğer deliliği halkı
n; "Yı
l boyunca
akı
llı
ydı
." diyeceği kadar az olursa, ihtiyat gereği zekât vermek ona farzdı
r.
1861- Sı
ğ
ı
r, koyun, deve, altı
n ve gümüşsahibi bir kimse, yı
lı
n bir kı
smı
nda sarhoş
olur veya bayı
lı
rsa, zekât ondan düş
mez. Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün
zekâtı
nı
n farz olma zamanı
ndaki sarhoş
luk veya baygı
nlı
k hâli de, zekât verme
mükellefiyetine engel değildir.
1862- Kendi malıolduğu hâlde, faydalanı
lmasımümkün olmayacak bir ş
ekilde gasp
edilen malı
n zekâtıyoktur. Yine gasp olunan ziraatı
n zekâtı
, gasp eden kimsenin
elinde bulunduğu zaman farz olursa, tekrar sahibinin eline geçince zekâta tâbi olmaz.
1863- Bir kimse, altı
n, gümüşveya zekâtı
nıvermek farz olan herhangi bir malıborç
olarak alı
rsa, üzerinden bir yı
l zaman geçmesine rağmen bu mal elinde mevcut
bulunursa, zekâtı
nıvermesi gerekir; borç veren kimsenin üzerine bir ş
ey farz olmaz.
BUĞDAY, ARPA, HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ZEKÂTI
1864- Buğ
day, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı
, an-cak nisap miktarı
na ulaş
tı
ğı
zaman farz olur. Onları
n nisabıise, 847 kilo 207 grama eş
ittir.
1865- Zekâtı
nıvermek farz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı
nı
vermeden önce, insanı
n kendisi ve ailesi bunlardan biraz yer veya örneğin [sadaka
olarak] fakire bir ş
ey verirlerse, harcanan miktarı
n da zekâtı
nıödemesi gerekir.
226
1866- Buğ
day, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtıfarz olduktan sonra zekât vermesi
gereken kimse ölürse, zekât miktarıonun terekesinden alı
nı
p ödenmelidir. Fakat mal
sahibi zekât farz olmadan önce ölürse, [onun malıvârislerine geçmişolur. Vârislerin
eline geçen bu mal, araları
nda bölünür ve sadece] hissesi nisap miktarı
na ulaş
an
kimsenin zekât vermesi gerekir.
1867- Şer'î hâkim tarafı
ndan zekâtlarıtoplamakla görevlendirilen kimse, arpa ve
buğ
dayı
n samandan ayrı
ldı
ğıharman zamanıve hurma ile üzümün ise kuruması
ndan
sonra ancak onları
n zekâtı
nıtalep edebilir. Eğer mal sahibi üzerine düş
en zekâtı
vermez ve o da zayi olursa, bedelini vermesi gerekir.
1868- Hurma ile üzüm ağacı
na veya arpa ile buğ
day ziraatı
na sahip olduktan [hemen]
sonra onları
n zekâtıfarz olursa, zekâtı
nıödemelidir.
1869- Buğ
day, arpa, hurma ve üzümün zekâtıfarz olduktan sonra ziraatıveya ağaçları
satan kimsenin onlardan zekât vermesi gerekir.
1870- Buğ
day, arpa, hurma ve üzümü satı
n aldı
ktan sonra, satı
cı
nı
n onları
n zekâtı
nı
verdiğini bilen veya zekât verip vermediğinden ş
üphe eden kimsenin zekât vermesi
gerekmez. Fakat zekâtı
n verilmediğini bilirse, bakı
lı
r: Eğer ş
er'î hâkim zekât karş
ı
lı
ğı
olan miktarı
n muamelesine izin vermezse, o miktarı
n muamelesi batı
ldı
r ve ş
er'î
hâkim o miktarıalı
cı
dan alabilir. Fakat yapı
lan muamelenin zekât miktarı
na izin
verirse, muamele sahihtir; ancak alı
cıo miktarı
n kı
ymetini ş
er'î hâkime vermelidir.
Eğer alı
cıo miktarı
n kı
ymetini satı
cı
ya vermişolursa ondan geri alabilir.
1871- Buğ
day, arpa, hurma ve üzümün ağı
rlı
ğ
ıyaş
ken nisap miktarı
na ulaş
tı
ğ
ıhâlde
kuruduktan sonra bu miktardan az olursa, bunlardan zekât gerekmez.
1872- Buğ
day, arpa ve hurmayıkurumadan önce kullanacak olursa, onları
n
kurusunun ölçüsü nisap miktarı
na ulaş
sa bile zekâtıfarz olmaz. Ama ihtiyata uyarak
onları
n zekâtı
nıverirse, çok iyi bir işyapmı
şolur.
1873- Tazesi yenilen ve kaldı
ğızaman çok azalan bir hurma kuruduğunda nisap
miktarıolan 847.207 kg. ağı
rlı
ğı
na ulaş
ı
rsa, bundan zekât vermek gerekir.
1874- Zekâtları
nıverdiği buğday, arpa, hurma ve üzüm, insanı
n yanı
nda bir kaç yı
l
kalsa bile, baş
ka zekât farz olmaz.
1875- Bir toprak, hem yağmur sularıile hem de kova ve benzeri ş
eylerle sulanı
nca,
[bakı
lı
r: Eğ
er yağmur suyu ile sulanmasıaz olduğundan] yağmurla değil kova ile
sulandı
ğıdenilirse, bu ürünlerden yirmide bir zekât verilir. Fakat yağmur suyu ile
sulandı
ğıdenilirse, onda bir zekât vermek gerekir.
1876- Buğ
day, arpa, hurma ve üzüm gibi zekât verilmesi gereken ürünler, hem
yağmur veya ı
rmak suyu hem de kova ve benzeri ş
eylerle sulanı
rsa, kova ve benzeri
ş
eylerle sulanmasıdaha çok denilecek kadar olursa, onun zekâtıyirmide birdir. Fakat
ı
rmak ve yağmur suyu ile daha fazla sulanmı
şdenilecek olursa, onun zekâtıonda
birdir. Hatta nehir ve yağmur suyu ile sulanmasıfazla olur ama böyle denilmese bile
227
yağmur ve nehir sularıile daha fazla sulanmı
şolursa, ihtiyat gereği onun da zekâtı
onda birdir.
1877- Zekât verilmesi gereken ürünlerin yağmur suyuyla mı
, yoksa kova suyuyla mı
sulandı
ğı
ndan ş
üphe ederse, kendisine yirmide bir zekât gerekir.
1878- Yağ
mur ve ı
rmak sularıile sulanan ürünler, kova ve benzeri ş
eylerle sulanmaya
ihtiyaç duyulmadı
ğ
ıhâlde onlarla da sulanı
r ve bu sulamak, ürünün artması
na
yardı
mcıolmazsa, onun zekâtıonda birdir. Yine kova ve benzeri ş
eylerle sulanan bir
ürün, yağmur ve ı
rmak suyuna ihtiyaç duyulmadı
ğıhâlde yağmur ve ı
rmak suyuyla da
sulanı
r ve bu sulamanı
n da mahsulün artması
na herhangi bir katkı
sıolmazsa, onun
zekâtıyirmide birdir.
1879- Kova ve benzeri ş
eylerle sulanan ekinin yanı
nda onun rutubetini emerek ayrı
ca
sulamaya ihtiyaç duymayan baş
ka bir ekin bulunursa, kova ve benzeri ş
eylerle
sulanan ekinin zekâtıyirmide bir, onun yanı
nda olup rutubetini emerek yetiş
en ürünün
zekâtıise onda birdir.
1880- Buğ
day, arpa, hurma ve üzüm için yapı
lan masraflar ve hatta ziraat dolayı
sı
yla
eskiyerek kı
ymeti azalan elbise ile araçları
n değerini de elde edilen mahsulden
düş
ülebilir. Eğer bunlarıdüş
meden önce nisaba, yani 847 kilo 207 gram miktarı
na
ulaş
mı
şolursa, [masraflarıçı
ktı
ktan sonra nisap miktarı
nda olmasa bile] geriye kalan
kı
smı
n zekâtı
nıvermek gerekir.
1881- Tarlaya ekilen tohumun ekim zamanı
ndaki fiyatı
, masraflardan sayı
labilir.
1882- Yer ile ziraat araçlarıveya bunlardan birisi insanı
n kendi malıolursa, onları
n
kirası
nımasraftan sayamaz. Yine kendisinin veya baş
kası
nı
n ücretsiz olarak yaptı
ğı
iş
ler karş
ı
lı
ğı
nda, mahsulden bir ş
ey düş
emez.
1883- Üzüm ve hurma ağacı
nısatı
n alı
rsa, onları
n fiyatı
nımasraftan sayamaz. Ama
hurma ve üzümü toplanmadan ağaç üzerindeyken satı
n alı
rsa, ona verilen parayı
masraftan hesap edebilir.
1884- Satı
n aldı
ğıbir toprağ
a buğday veya arpa ekerse, toprağıalmak için verdiği
parayımasraftan sayamaz; ama ekini satı
n almı
şolursa, onu almak için verdiği parayı
masraftan sayı
p, mahsulden düş
ebilir. Fakat onlardan elde ettiği samanı
n kı
ymetini,
ekini satı
n almak için ödediği paradan düş
mesi lazı
mdı
r. Meselâ, beşyüz liraya satı
n
aldı
ğ
ıekinin samanıdeğer olarak yüz lira olursa, onun yalnı
z dört yüz lirası
nı
masraftan sayabilir.
1885- Yer sürümünde kullanı
lan öküz veya ziraat için gerekli diğer araçlar olmadan
ziraat yapabilecek durumda olan bir kimse, bu araçlarısatı
n alacak olursa, bunları
almak için ödediğ
i parayımasraftan sayamaz.
1886- Ziraat için gerekli öküz ve diğ
er malzemeleri olmadan ziraat yapamayan bir
kimse, bunlarıalı
r ve ziraat nedeniyle tamamen zayi olurlarsa, bunları
n hepsinin
fiyatı
nımasraftan sayabilir. Eğer onları
n kı
ymetinden bir miktar azalmı
şolursa,
sadece o miktarımasraftan sayabilir. Ama ziraattan sonra, onları
n kı
ymetinden
herhangi bir ş
ey azalmazsa, onları
n kı
ymetlerinden hiç bir ş
eyi masraftan sayamaz.
228
1887- Eğer bir tarlaya buğday veya arpa ile birlikte zekâtıfarz olmayan pirinç ve
fasulye gibi diğer bir ş
ey de ekerse, her biri için yapı
lan masraf yalnı
z ona ait olur [ve
onun gelirinden çı
karı
lı
r]. Ama her ikisine birlikte masraf yapmı
şolursa, bu masrafı
ikisine taksim eder. Örneğin, her ikisine yapı
lan masraf eş
it ölçüde ise, masrafı
n
yarı
sı
nızekâtıfarz olan üründen düş
ebilir.
1888- Birinci yı
l için tarlayısürmek (=nadas) gibi bir işyaparsa, sonraki yı
llar için
yararlıolsa bile birinci yı
lı
n masrafı
ndan sayarak o yı
lı
n gelirinden düş
melidir. Ama
bu iş
i bir kaç yı
l için yapmı
şolursa, o işiçin yaptı
ğ
ımasrafıo yı
llar arası
nda taksim
etmelidir.
1889- Eğer bir insanı
n, iklimleri değiş
ik olan, ziraat ve meyveleri aynızamanda ele
geçmeyen bir kaç ş
ehirde buğday, arpa, hurma veya üzüm gibi mahsulleri olur ve
onları
n hepsi bir yı
lı
n mahsulü olarak nitelenir ve ilkönce yetiş
en mahsulün miktarıda
nisaba yani 847,207 kg. ağı
rlı
ğı
na ulaş
ı
rsa, onun zekâtı
nıyetiş
ir yetiş
mez,
diğerlerininkini ise ne zaman yetiş
irse vermelidir. Ama elde ettiği ilk mahsulün
miktarınisaba ulaş
mazsa, diğer ürünlerin de yetiş
mesini bekler. Yetiş
tikten sonra eğer
hepsi birlikte nisap miktarı
na ulaş
ı
rsa, üzerine zekât farz olur, aksi takdirde bir ş
ey
farz olmaz.
1890- Hurma ve üzüm ağacıyı
lda iki defa meyve verecek olursa, bu iki ürünün üst
üste nisap miktarı
na ulaş
ması
yla farz ihtiyat gereği zekâtıverilmelidir.
1891- Kuruduğu zaman nisaba ulaş
acak miktarda taze hurmasıve yaşüzümü olan
kimse, zekât niyetiyle bunlardan kuruduğu zaman üzerine farz olan zekât miktarı
na
denk olacak ölçüde müstahak birisine verirse, sakı
ncasıyoktur.
1892- Kuru hurma veya kuru üzümün zekâtı
nıvermekle yükümlü olan bir kimse,
onları
n zekâtı
nıtaze hurma veya taze üzümden veremez. Bunun gibi taze hurma veya
taze üzümün zekâtı
nıvermesi gereken bir kimse de zekât olarak kuru hurma veya
kuru üzümden veremez. Ancak, bunlardan birini yahut baş
ka bir ş
eyi zekâtı
n kı
ymeti
olarak kastedip verirse, sakı
ncasıyoktur.
1893- Borçlu olduğu hâlde, zekât ödenmesi gereken bir malıda olan kimse ölürse,
önce zekâtıfarz olan malı
n zekâtıverilmeli, daha sonra da diğer borçlarıödenmelidir.
1894- Borçlu olup, buğday arpa, hurma veya üzüme sahip olan bir kimse ölünce,
bakı
lı
r: Eğ
er bunlara zekât farz olmadan önce vârisleri onun borcunu diğer mallardan
ödemişolurlarsa, miras olarak kalan bu ürünler, vârisler arası
nda bölündükten sonra
hangisinin hissesi nisap miktarı
na ulaş
ı
rsa, onun zekât vermesi gerekir. Fakat bunları
n
zekâtıfarz olmadan önce ölen kimsenin borcunu [diğer mallardan] ödemezlerse, eğer
kalan bu mevcut mal ancak onun borçları
na yetecek miktarda olursa, bu mallardan
zekât vermeleri farz olmaz. Ama ölen kimsenin malıborcundan fazla olursa, eğer
borcun ödenmesi için zekâtıfarz olan buğday, hurma ve üzümün de bir miktarı
nı
vermek gerekirse, alacaklı
ya verilen miktarı
n zekâtıyoktur; geri kalan miktar
vârislerindir; hangisinin hissesi nisap miktarı
na ulaş
ı
rsa, zekât vermesi gerekir.
229
1895- Zekâtıfarz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün iyi ve kötü cinsi olursa,
her birinin zekâtıbizzat iyi ve kötü cinsin kendisinden verilmelidir; farz ihtiyat gereği
sadece kötü olan cinsten zekât verilemez.
ALTININ Nİ
SABI
1896- Altı
nı
n iki nisabıvardı
r:
1) Yirmi ş
er'î miskaldir.[72] Her bir ş
er'î miskal de 18 nohut [3.5154 gr.]
ağı
rlı
ğı
ndadı
r. O hâlde bir insanı
n elinde bulunan altı
n yirmi ş
er'î miskale -ki 15
normal miskalden [borsa ölçüsü 70.3125 gr.] ibarettir- ulaş
ı
p, açı
klanan diğer ş
artlara
da sahip olursa, zekâta tâbi olur ve onun dokuz nohut ağı
rlı
ğıolan [1.7577 gr.] kı
rkta
birini zekât olarak vermesi gerekir. Ama bu miktara ulaş
mazsa, onun zekâtıfarz
değildir.
2) Dört ş
er'î miskal veya üç normal miskaldir. Yani (ticaret yoluyla elinde
bulundurduğu) 15 normal miskal altı
n, 3 normal miskal [14.0625 gr.] artı
şyaparak 18
normal miskal (yani 24 ş
er'î miskal ağı
rlı
ğı
nda olan 84.375 gr.) altı
na ulaş
ı
rsa, 18
miskalin tümü için kı
rkta bir üzerinden ze-kât vermek gerekir. Ama üç miskalden az
bir miktar artarsa, yalnı
zca on beşmiskalin zekâtıverilir; o üç miskalden azı
n zekâtı
yoktur. Yine her ne kadar çok artarsa, hüküm böyledir. Yani üç miskal artarsa,
elindeki altı
nla artan miktarı
n hepsi için zekât verilir. Ama üç miskalden az bir miktar
artarsa, onun zekâtıyoktur.
GÜMÜŞÜN Nİ
SABI
1897- Gümüş
ün iki nisabıvardı
r:
1) 105 normal miskaldir. Eğer gümüş
ün miktarı105 normal miskale [492.1875 gr.
yani yaklaş
ı
k 500 gr. ağı
rlı
ğ
ı
na] ulaş
ı
r ve diğer ş
artlara da sahip olursa, onun 2 miskal
15 nohuttan [12.3046.87 gr. yani yaklaş
ı
k on iki buçuk gr.] ibaret olan kı
rkta biri
zekât olarak verilmelidir, aksi takdirde zekâtıfarz olmaz.
2) Yirmi bir miskaldir [98.4375 gr.]; yani 105 miskal yirmi bir miskal artı
şyaparak
126 miskale [590.625 grama] ulaş
ı
rsa, 126 miskalin tümü için kı
rkta bir olarak
[14.7656.25 gr. yani yaklaş
ı
k on beşgr.] zekât vermek gerekir. Fakat yirmi bir
miskalden az bir miktar artmı
şolursa, yalnı
zca 105 miskalin zekâtıverilir; fazlasıiçin
zekât gerekmez. Yine her ne kadar fazlalaş
ı
rsa, hüküm böyledir, yani eğer 126 miskal
gümüşyirmi bir miskal artarak fazlalaş
ı
rsa, tümünün zekâtı
nıvermelidir, ama 21 miskalden az bir miktar artacak olursa, bu fazlalı
k için zekât gerekmez. Buna göre insan,
elinde bulunan altı
n ve gümüş
ün kı
rkta birini zekât olarak verirse, üzerine farz olan
zekâtıvermişolduğu gibi bazen farz olan miktardan daha fazlası
nıda vermişolur.
Meselâ, 110 miskal gümüş
ü olan kimse, onun kı
rkta birini verirse, farz olan 105
miskalin zekâtı
nıverdiğ
i gibi, farz olmadı
ğıhâlde 5 miskal için de zekât vermişolur.
1898- Bir kimsenin nisap miktarı
na ulaş
an altı
n ve gü-müş
ü olursa, zekâtı
nıvermiş
olsa bile ilk nisabı
ndan aş
ağıdüş
medikçe her yı
l onun zekâtı
nıvermesi gerekir.
1899- Altı
n ile gümüş
ün zekâtı
, ancak bası
lmı
şgeçerli para cinsinden olmak suretiyle
yani sikkeli olduklarısurette farz olur. Hatta onları
n sikkesi silinmişolsa bile zekâtı
farzdı
r.
230
1900- Kadı
nları
n süs olarak kullandı
klarısikkeli altı
n ve gümüş
, geçerli para
cinsinden olup, [alı
şverişiçin kullanı
lsa bile] zekâtıyoktur.
1901- Altı
n ile gümüş
ü olan kimsenin, bunlardan her birisi kendi ilk nisap
miktarı
ndan noksan olursa, örneğin 104 miskal gümüşile 14 miskal altı
nıbulunursa,
bunun için üzerine zekât farz olmaz.
1902- Önceki hükümlerde açı
kladı
ğı
mı
z gibi altı
n ile gümüş
, nisap miktarı
na ulaş
ı
p
da sahibinin elinde on bir ay kaldı
ğısurette ancak zekâta tâbi olur. Bu on bir ay içinde
ilk nisap miktarı
ndan aş
ağıdüş
en altı
n ve gümüş
e zekât farz olmaz.
1903- Bu on bir ay içinde elinde bulunan altı
n veya gü-müş
ü, diğer bir altı
n veya
gümüş
le yahut baş
ka bir ş
eyle değ
iş
tirir veya onlarıeritirse, üzerine zekât farz olmaz.
Ama eğer bu iş
i zekâttan kaçmak için yaparsa, müstehap ihtiyat gereği zekât
vermelidir.
1904- On ikinci ayı
n içinde sikkeli altı
n ile gümüş
ü eritirse, onları
n zekâtı
nıvermesi
gerekir. Hatta eritilme sonucu onları
n değeri veya ağı
rlı
ğıazalı
rsa, eritilmeden önce
farz olan zekât miktarı
nıvermesi gerekir.
1905- Elinde bulunan altı
n ile gümüş
ün iyi ve kötü cinsi olursa, onları
n her birinin
zekâtı
nıkendi cinsinden verebilir, ama tümü için altı
n ve gümüş
ün iyi cinsinden zekât
vermesi daha iyidir.
1906- Altı
n ile gümüş
, normalin üzerinde yabancıbir madenle karı
ş
ı
r ve onun saf
altı
n veya gümüşkı
smı
, önce açı
klanan nisap miktarı
na ulaş
ı
rsa, zekâtlarıverilir.
Fakat yabancımadenden arı
ndı
ğı
nda, bunları
n kı
ymetçe nisaba ulaş
ı
p ulaş
madı
ğı
ndan
ş
üphe ederse, zekâtıfarz olmaz.
1907- Elinde bulunan altı
n ile gümüş
, normal miktarda yabancımadenlerle karı
ş
mı
ş
olursa, onun zekâtı
nınormalin üzerinde yabancımadenle karı
ş
an altı
n ve gümüş
ten
veremez. Ancak yabancımadenle karı
ş
mı
şbu altı
n ile gümüş
ten, üzerine farz olan
zekât miktarı
na denk olduğunu kesin olarak bileceği ş
ekilde verirse, sakı
ncasıyoktur.
DEVE, SIĞIR VE KOYUNUN ZEKÂTI
1908- Deve, sı
ğı
r ve koyunun zekâta tâbi olmalarıiçin açı
klanan önceki ş
artları
n
dı
ş
ı
nda iki ş
art daha vardı
r:
1) Bunlar yı
l boyunca (binilmek veya yük taş
ı
mak gibi) çalı
ş
mamı
şolmalı
dı
rlar.
Hatta bunlar bütün yı
l süresince bir iki gün çalı
ş
tı
rı
lmı
şolsalar bile yine zekâtlarıfarz
olur.
2) [Saime olmalı
dı
rlar, yani] bütün yı
l boyunca kı
rlarda ve meralarda otlayı
p
geçinmelidirler. Yı
lı
n tamamı
nıveya bir kı
smı
nıevde toplanmı
şot bağları
ndan
beslenen yahut sahibinin veya bir baş
kası
nı
n mülkü olan ekinden otlatı
lan hayvanlar
zekâta tâbi değ
ildir. Ama farz ihtiyat gereği yı
l boyunca sahibinin topladı
ğıotlardan
bir veya iki gün otlayan hayvanı
n zekâtı
nıvermek gerekir.
231
1909- Bir kimse, devesini, sı
ğ
ı
rı
nıveya koyununu otlatmak için kimsenin ekmediği
bir otlak yeri satı
n alı
r, kiralar veya orada otlatmak için haraç verme mecburiyetinde
kalı
rsa, zekât vermelidir.
DEVENİ
N Nİ
SABI
1910- Devenin on iki nisabıvardı
r:
1) Beşdeve; zekâtıbir koyundur. Deve sayı
sıbu miktara ulaş
madı
kça zekâtıyoktur.
2) On deve; zekâtıiki koyundur.
3) On beşdeve; zekâtıüç koyundur.
4) Yirmi deve; zekâtıdört koyundur.
5) Yirmi beşdeve; zekâtıbeşkoyundur.
6) Yirmi altıdeve; zekâtıiki yaş
ı
na girmişbir deve yavrusudur.
7) Otuz altıdeve; zekâtıüç yaş
ı
na girmişbir devedir.
8) Kı
rk altıdeve; zekâtıdört yaş
ı
na girmişbir devedir.
9) Altmı
şbir deve; zekâtıbeşyaş
ı
na girmişbir devedir.
10) Yetmişaltıdeve; zekâtıüç yaş
ı
na girmişiki devedir.
11) Doksan bir deve; zekâtıdört yaş
ı
na girmişiki devedir.
12) Yüz yirmi bir deve ve yukarı
sı
dı
r. Bunları
n zekâtıise üç ş
ekilde verilebilir:
a- Kı
rkta bir olarak hesaplanı
p, her kı
rk deve için üç yaş
ı
na girmişbir deve zekât
verilir.
b- Ellide bir olmak üzere hesaplanı
p, her elli deve için dört yaş
ı
na girmişbir deve
verilir.
c- Her iki iş
lem yapı
lı
p, kı
rkta bir ile ellide bir olarak hesap edilir.
Ancak, her ne ş
ekilde hesap edilirse edilsin, hesap harici deve kalmamalı
dı
r. Eğer
hesaptan hariç bir hayvan kalacak olursa da dokuz taneden fazla olmamalı
dı
r. Meselâ,
140 devesi olan kimse, ilkönce ellide bir hesaplayarak yüz deve için dört yaş
ı
na
girmişiki deve, daha sonra kı
rkta bir hesabı
nıyaparak geri kalan kı
rk deve için de üç
yaş
ı
na girmişbir diş
i deve vermelidir.
1911- İ
ki nisap arası
nda kalan develerde zekât yoktur. Örneğin, develerin sayı
sıilk
nisap olan beş
i geçer, ama ikinci nisaba yani ona ulaş
mazsa, yalnı
z beşdevenin zekâtı
verilir, diğer develerden zekât verilmez. Sonraki nisaplarda da hüküm aynen böyledir.
SIĞIRIN Nİ
SABI
232
1912- Sı
ğ
ı
rı
n iki nisabıvardı
r:
1) Otuz tane olması
dı
r. Sı
ğı
rı
n sayı
sıotuza ulaş
ı
r ve di-ğer ş
artlara da haiz olursa,
zekât olarak iki yaş
ı
na girmişbir buzağıverilir.
2) Kı
rk sı
ğı
ra ulaş
ması
dı
r. Bunun zekâtıise üç yaş
ı
na girmişdiş
i bir buzağı
dı
r. Otuzla
kı
rk arası
nda kalan sı
ğı
rlar için zekât farz değildir. Meselâ, otuz dokuz tane sı
ğı
rıolan
kimse, bunlardan otuz tanesinin zekâtı
nıverir. Yine kı
rktan fazla olup, altmı
ş
a
ulaş
mayan sı
ğı
rlardan da yalnı
zca kı
rk tanesinin zekâtı
nıverir; altmı
ş
a ulaş
ı
nca da,
birinci nisabı
n iki katıolduğundan dolayızekât olarak iki yaş
ı
na girmişiki buzağı
vermelidir. Böylece altmı
ş
tan sonra her ne kadar çoğalı
rsa çoğalsı
n ya otuzda bir
olarak hesap edilmeli veya kı
rkta bir üzerinden hesaplanı
r ya da her iki iş
lem
yapı
larak, otuzda bir ile kı
rkta birin her ikisiyle hesap edilmeli ve önceden
açı
kladı
ğ
ı
mı
zş
ekilde zekâtlarıverilmelidir. Ancak bu iş
lem, hiç bir sı
ğı
rısayıdı
ş
ı
bı
rakmayacak ş
ekilde yapı
lmalı
dı
r; eğer hesaptan bir ş
ey artacak olursa da dokuz
taneyi aş
mamalı
dı
r. Meselâ, yetmiştane sı
ğı
rıolan bir kimse, otuzda bir ile kı
rkta bir
üzerinden hesaplayarak otuz sı
-ğı
r için iki yaş
ı
na girmişbir buzağıve kı
rk sı
ğı
r için
de üç yaş
ı
na girmişdiş
i bir buzağızekât vermelidir. Çünkü yal-nı
z otuzda bir olarak
hesap edecek olursa, zekâtıverilme-yen sı
ğı
rı
n sayı
sıon tane olacaktı
r.
KOYUNUN Nİ
SABI
1913- Koyunun beşnisabıvardı
r:
1) Kı
rk koyun; zekâtıbir koyundur. koyunları
n sayı
sıkı
rka ulaş
madı
kça, zekât farz
olmaz.
2) Yüz yirmi bir koyun; zekâtıiki koyundur.
3) İ
ki yüz bir koyun; zekâtıüç koyundur.
4) Üç yüz bir koyun; zekâtıfarz ihtiyat gereği dört koyundur.
5) Dört yüz ve ondan yukarı
sı
dı
r; bu nisaba ulaş
tı
ğı
nda yüz tane yüz tane olarak hesap
edilmeli ve her yüz koyun için bir koyun zekât verilmelidir. Zekât olarak verilecek
koyunun bizzat aynıkoyunları
n içinden olmasıgerekmez, baş
ka bir koyun verileceği
gibi koyunun kı
ymetince para da verilirse yeterlidir. Ama bunları
n dı
ş
ı
nda zekât
olarak baş
ka bir cinsten vermesi, ancak vereceği ş
eyin fakirler için daha iyi olduğu
durumda sakı
ncası
zdı
r; gerçi böyle olmasıda gerekli değildir.
1914- İ
ki nisap arası
nda kalan koyunlar için zekât ge-rekmez. Buna göre koyunları
nı
n
sayı
sıbirinci nisap olan kı
rktan fazla olup, ikinci nisaba yani yüz yirmi bir koyuna
ulaş
mayan kimse, yalnı
zca kı
rk koyun için zekât vermelidir, fazlasıiçin zekât
gerekmez. Sonraki nisaplar için de hüküm aynen geçerlidir.
1915- Nisap miktarı
na ulaş
mı
şolan deve, sı
ğı
r ve koyunlar için zekât vermek farzdı
r;
ister hepsi erkek olsun, isterse diş
i veyahut erkek ve diş
i olarak karı
ş
ı
k olsun.
1916- Zekât verme bakı
mı
ndan sı
ğ
ı
r ile manda aynıcinsten sayı
lı
r. Yine zekâtı
verilecek develerin Arap ve acem devesi olmasıarası
nda fark olmadı
ğıgibi keçi,
koyun ve ş
iş
ek de aynıcinsten oldukları
ndan dolayızekâtları
nda fark yoktur.
233
1917- Zekât olarak verilen koyunun en az iki yaş
ı
na girmişolmasıgerekir; ama koyun
yerine keçi verilecek olursa, üç yaş
ı
na girmişolmasılazı
mdı
r.
1918- Zekât olarak verilecek koyunun fiyatıdiğ
er koyunlardan biraz düş
ük olursa,
sakı
ncasıyoktur. Fakat diğer koyunlardan daha değerli olanı
nıvermesi daha iyidir.
Deve ile sı
ğı
rda da hüküm böyledir.
1919- Ortak olan birkaç kiş
iden hangisinin hissesi ilk nisap miktarı
na ulaş
ı
rsa zekâtı
verir; hissesi ilk nisaba ulaş
mayan kimse ise zekât vermez.
1920- Eğer bir insanı
n değiş
ik yerlerde devesi, sı
ğı
rıya da koyunu olur ve birlikte
sayı
larınisap miktarı
na ulaş
ı
rsa, onlardan zekât vermesi gerekir.
1921- Sahip olduğu deve, sı
ğı
r veya koyun, hasta ve kusurlu olsa bile [nisap hesabı
na
girer ve] zekâtlarıverilir.
1922- Sahip olduğu deve, sı
ğı
r ve koyunları
n hepsi has-ta, kusurlu veya yaş
lıolursa,
zekât, onları
n arası
ndan verilebilir. Fakat onları
n hepsi sağlam, kusursuz ve genç
olurlarsa, zekât olarak hasta, kusurlu ve yaş
lıbir hayvan veri-lemez. Hatta onlardan
bazı
sısağ
lam, bazı
sıhasta, bir grubu kusurlu baş
ka bir grubu kusursuz, bir miktarı
yaş
lıbir miktarıgenç olsa bile, farz ihtiyat gereği sağlam, kusursuz ve genç olan
hayvan zekât olarak verilmelidir.
1923- Eğer on birinci ay dolmadan önce elinde bulunan sı
ğı
r, koyun ve deveyi baş
ka
bir ş
eyle veyahut nisap miktarı
nda olan bu hayvanlarınisap miktarı
ndaki aynıcinsten
olan bir baş
ka hayvanla değiş
tirirse, üzerine zekât farz olmaz. Meselâ, kı
rk koyun
verip, baş
ka bir kı
rk koyun alı
nca, zekât gerekmez.
1924- Sı
ğ
ı
r, koyun ve deveyi zekât olarak vermesi gereken bir kimse, onları
n zekâtı
nı
baş
ka bir cinsten verirse, sayı
larınisap miktarı
ndan aş
ağı
ya düş
medikçe her yı
l
onlardan zekât vermesi gerekir. Eğer zekât olarak onları
n içinden bir hayvan verir ve
ilk nisaptan aş
ağ
ı
ya düş
erse, zekât, onun üzerine farz olmaktan çı
kar. Meselâ, kı
rk
koyunu olan bir kimse, onları
n zekâtı
nıbaş
ka bir maldan verirse, koyunları
nı
n sayı
sı
kı
rktan aş
ağıdüş
medikçe her yı
l için bir koyun zekât vermelidir. Fakat onları
n
içinden verirse, sayı
larıkı
rka ulaş
madı
kça zekât farz olmaz.
ZEKÂTIN VERİ
LECEĞİYERLER
1925- Zekât ş
u sekiz yerden birinde kullanı
lmalı
dı
r:
1) Fakirler: Kendisinin ve ailesinin bir yı
llı
k ihtiyacı
na sahip olmayan kimseye fakir
denir. Sanatı
, mülkü veya sermayesi olup, onlarla bir yı
llı
k masrafı
nıkarş
ı
layacak
durumda olan kimse fakir değ
ildir.
2) Miskinler: Fakirden daha güç bir durumda bulunup, zorlukla geçinen kimseye
miskin denir.
3) Zekât İ
ş
lerinde Çalı
ş
an Görevliler: Bundan maksat, Masum İ
mam (a.s) ya da onun
naibi (=vekili) tarafı
ndan zekâtlarıtoplamak, korumak, toplananları
n hesabı
nıyapmak
ve onlarıİ
mam'a (a.s), naibine veya fakirlere ulaş
tı
rmakla görevlendirilmişkimsedir.
234
4) Kâfirler: Zekât verildiği takdirde kalpleri İ
slâm dinine ı
sı
ndı
rı
lacak veya savaş
ta
Müslümanlara yardı
m edecek olan kâfirler.
5) Köleler: Köleleri satı
n alarak serbest bı
rakmak.
6) Borçlular: Bunlar, borçlanarak borcunu ödeyemeyen kimselerdir.
7) Allah yolunda harcamak: Yani cami inş
asıgibi genel dini menfaati olan iş
lerde
yahut köprü ve yol yapı
mıgibi faydasıMüslümanları
n umumuna ait olan iş
lerde,
kı
sacasıİ
slâm için yararlıolan her türlü iş
te harcamak.
8) Yolcular: Yolculukta muhtaç düş
en kimselerdir.
Bunlarla ilgili konular, ilerdeki hükümlerde açı
klanacaktı
r.
1926- Farz ihtiyat gereği fakir ve miskin kimseye, ken-disi ile ailesinin yı
llı
k
ihtiyacı
nıgiderecek ve bir yı
l yetecek kadardan fazla zekât vermek caiz değildir.
Hatta bir miktar para ve eş
yasıolan kimse, ancak yı
llı
k ihtiyacı
ndan eksik olan miktar
için zekât alabilir.
1927- Yı
llı
k ihtiyacı
nıgiderecek miktardaki malıolan kimse, bunun bir kı
smı
nı
harcadı
ktan sonra elinde kalan miktarı
n bir yı
l yetecek kadar olup olmadı
ğı
ndan
ş
üphe ederse, zekât alamaz.
1928- Sanat, mülk veya ticaret sahibi kimsenin geliri yı
llı
k giderinden az olursa, yı
llı
k
ihtiyacı
ndan eksik olan kı
sı
m için zekât alabilir; işaletlerini, mülkünü veya kendi
sermayesini ihtiyaçlarıiçin harcamasıgerekmez.
1929- Kendisinin ve ailesinin yı
llı
k ihtiyacı
nıgiderecek mala sahip olmayan fakir bir
kimsenin, malik olduğu ve içinde oturduğu bir evi ile bir bineği olur ve bunlar
olmadan yaş
ayamı
yorsa, bunlarıhaysiyetini korumak için bulundursa bile zekât
alabilir. Yine ev eş
yası
, kaplar, yazlı
k-kı
ş
lı
k elbiseler ve ihtiyaç duyduğu diğer
ş
eylerin de hükmü böyledir. Bunlara sahip olmayan bir fakir de bunlara ihtiyaç
duyuyorsa, zekât alarak bunlarıtemin edebilir.
1930- Herhangi bir mesleği öğrenmesi zor olmayan bir fakir, farz ihtiyat gereği o
mesleği öğrenmeli ve hayatı
nızekât alarak sürdürmemelidir. Ancak öğrenme süresi
boyunca zekât alması
nı
n sakı
ncasıyoktur.
1931- Önceden fakir olan bir kimse, "Yine fakirim." derse, insan, sözüne güvenmese
bile ona zekât verebilir.
1932- Önceden fakir olmayan bir kimse ya da önceden fakir olup olmadı
ğıbelli
olmayan bir kimse, "Fakirim" derse, eğer dı
şgörünüş
ünden fakir olduğuna zan hâsı
l
olursa, ona zekât verilebilir.
1933- Zekât vermesi gereken kimse, bir fakirden alacaklıolursa, fakirdeki alacağı
nı
zekât karş
ı
lı
ğıolarak hesap edebilir.
235
1934- Bir kimsenin fakir olan borçlusu ölür ve bı
raktı
ğ
ımiras da borcunu ödeyecek
miktarda olmazsa, insan ondaki alacağı
nızekât karş
ı
lı
ğısayabilir.
1935- Fakire zekât olarak verilen ş
eyin zekât olduğunu bildirmeye gerek yoktur. Hatta
fakir utanı
yorsa, yalan olmayacak bir ş
ekilde hediye adı
na vermesi müstehaptı
r; ama
zekât niyeti etmesi gerekir.
1936- Bir kimse, zekâtı
nıfakir zannettiği birine verdikten sonra fakir olmadı
ğı
nıanlar
yahut ş
er'î hükmü bilmemesi yüzünden fakir olmayan birisine zekât verirse, eğer
verdiği mal harcanmamı
ş
sa, geri alı
p müstahak olan birine vermelidir. Ama
harcanmı
ş
sa, [bakı
lı
r: Eğer verdiği malı
n zekât olduğunu söyler ve] zekâtıalan kiş
i de
ona verilen bu malı
n zekât olduğunu bilir veya ihtimal verirse, ondan bedelini alı
p
müstahak olan birine vermesi gerekir. Fakat zekâttan baş
ka bir adla o adama
vermiş
se, ondan bir ş
ey geri alamaz; fakir olan birine yeniden kendi malı
ndan zekât
vermelidir. Saydı
ğı
mı
z bu durumları
n hepsinde de, istediği takdirde zekâtıkendi
malı
ndan verip, fakir olarak zannettiği kimseden bir ş
ey almayabilir.
1937- Bir yı
llı
k ihtiyacı
nıgiderecek malıolan kimse, borçlu olup borcunu
ödeyemezse, borcunu ödemek için zekât alabilir; ama borç olarak aldı
ğış
eyi günah
yolda harcamamalıve eğer günah işiçin harcamı
ş
sa da tövbe etmişolmalı
dı
r. Böyle
olunca, fakirlerin hissesinden ona zekât verilebilir.
1938- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimseye zekât verildikten sonra, o
kimsenin aldı
ğ
ıborcu günah iş
te kullandı
ğımeydana çı
karsa, eğer zekât verilen kimse
fakir olursa, ona verilen mal zekât olarak sayı
labilir. Fakat fakir, borç olarak aldı
ğı
ş
eyi içki içmek veya alenî bir günahıiş
lemek için kullanı
r ve tövbe de etmemiş
olursa, farz ihtiyat gereği ona verilen ş
ey zekât olarak hesaplanamaz.
1939- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimse, fakir olmasa bile, insan, ondaki
borcunu zekât olarak hesaplayabilir.
1940- Harçlı
ğıbitmişveya bineği kullanı
lmaz hâle gelmişbir yolcunun yolculuk
gayesi, günah iş
lemek olmaz ve borçlanarak yahut bir ş
eyini satarak gideceği yere
ulaş
ma imkânıolmazsa, kendi vatanı
nda fakir olmasa bile zekât alabilir. Fakat baş
ka
bir yere vardı
ğı
nda borç alma veya bir ş
eyini satarak yol masrafı
nıtemin etme
imkânı
na sahip olursa, ancak kendisini oraya ulaş
tı
racak miktarda zekât alabilir.
1941- Yolculukta muhtaç düş
üp zekât alan kimse, vatanı
na ulaş
ı
r ve zekât olarak
aldı
ğ
ımalı
n bir miktarıartarsa, eğer artan kı
smıkendisinden zekât aldı
ğımal sahibine
veya onun vekiline ulaş
tı
rmasızor ve meş
akkatli olursa, ş
er'î hâkime vermesi ve onun
zekât olduğunu bildirmesi gerekir.
ZEKÂTA MÜSTAHAK OLANLARIN ŞARTLARI
1942- Zekât alacak kimsenin Müslüman ve On iki İ
mamıkabul edip, Ehlibeyt Şia'sı
yani İ
mamiyye-i İ
snâ Aş
e-riyye olmasıgerekir. Bir kimsenin ş
er'î yoldan Şia olduğ
u
anlaş
ı
lı
p, ona zekât verilir ve zekât harcandı
ktan sonra onun Şia olmadı
ğıöğrenilirse,
tekrar zekât vermek gerekmez.
1943- Çocuk veya deli olan fakir bir Şia'nı
n velilerine, verilenin çocuk ve delinin malı
olmasıkastı
yla zekât veri-lebilir.
236
1944- Eğer zekâtıçocuğun veya delinin velisine ulaş
tı
rmasımümkün olmasa, kendisi
ya da emin birisi aracı
lı
ğı
yla, zekâtıfakir çocuk ve delinin ihtiyaçları
nda kullanabilir.
Ancak zekâtıonlar için kullandı
ğı
nda, niyet etmesi gerekir.
1945- Dilenen bir fakire zekât verilebilir; ama zekâtıgünah uğrunda (ve haram
iş
lerde) kullanan kimseye zekât verilmez.
1946- Farz ihtiyat gereği, büyük günahlarıaçı
ktan (alenî olarak) iş
leyen kimseye
zekât verilmez.
1947- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen kimsenin nafakasızekât verenin üzerine farz
olsa bile zekâtı
nıona verebilir. Fakat kadı
n kendi masraflarıiçin borç almı
şolursa,
kocasıonun borcunu zekâttan ödeyemez. Hatta nafakası
nıvermekle yükümlü olduğu
kimse, kendi geçimi için borçlanı
rsa, farz ihtiyat gereği insan onun borcunu zekâttan
vermemelidir.
1948- Kendi evladıgibi nafakaları
nıtemin etmekle yükümlü olan kimse, masrafları
nı
karş
ı
lamalarıiçin onlara zekât veremez. Ancak baş
kalarıonlara zekât verebilir.
1949- Kendi karı
sı
, çocuklarıve hizmetçilerinin ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamasıiçin, insanı
n
kendi çocuğuna zekât vermesi sakı
ncası
zdı
r.
1950- Bir baba, ilmî-dinî kitaba ihtiyacıolan çocuğuna kitap almasıiçin zekât
verebilir.
1951- Bir baba, evlenmesi için oğluna zekât verebilir; bir oğ
ul da evlenmesi için
babası
na zekât verebilir.
1952- Masraflarıkocasıtarafı
ndan karş
ı
lanan kadı
na zekât verilmez. Yine kocası
masrafları
nıkarş
ı
lamadı
ğ
ıtak-dirde, masrafları
nıkarş
ı
lamasıiçin kocası
nızorlayacak
durumda olan bir kadı
na da zekât verilmez.
1953- Müt'a nikâhı
yla evlilik yaptı
ğıfakir kadı
na hem kendisi hem de baş
kalarızekât
verebilir. Ama evlenirken evlilik akdi içinde kadı
nı
n ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamayış
art
koş
an veya baş
ka bir sebepten dolayıkadı
nı
n nafakasıüzerine farz olan kiş
i, müt'a
yaptı
ğ
ıkadı
nı
n ihtiyaçları
nıkarş
ı
layacak durumda olur veya kadı
nı
n kendisi masrafı
nı
karş
ı
lamasıiçin kocası
nızorlayabilirse, o kadı
na zekât verilmez.
1954- Zekâtıkendi karı
sı
nı
n masrafları
nda kullansa bile, bir kadı
n, fakir olan
kocası
na zekât verebilir.
1955- Resul-i Ekrem'in (s.a.a) evladıolan seyitler, [seyit olan kiş
ilerden zekât
alabilirler; ama] seyit olmayan birisinden zekât alamazlar. [Onlara sadece humus
verilir.] Fakat aldı
klarıhumus veya ş
er'î yollardan aldı
klarıdiğer ş
eyler masrafları
nı
karş
ı
lamaz da zekât almaya mecbur kalı
rlarsa, seyit olmayanlardan da zekât
alabilirler. Ancak farz ihtiyat gereği, mümkün olursa günlük ihtiyaçları
nıkarş
ı
layacak miktarda zekât almalı
dı
rlar.
1956- Seyit olup olmadı
ğıbelli olmayan birisine zekât verilebilir.
237
ZEKÂTIN Nİ
YETİ
1957- [Zekât verirken niyet etmek gerekir. Şöyle ki] zekât kurbet yani âlemlerin
Rabbinin emrini yerine getirmek kastı
yla verilmelidir. Niyette, verilen ş
eyin mal
zekâtıveya fitre zekâtıolarak belirtilmesi de gerekir. Fakat zekât olarak verilen ş
eyin
cinsinin, örneğin arpa zekâtıveya buğday zekâtıolduğunun belirtilmesi gerekmez.
1958- Birkaç malı
n zekâtı
nıvermekle yükümlü olan kimse, bir miktar zekât verip,
onları
n hiç birisini niyetinde belirtmezse, bakı
lı
r: Eğer zekât olarak verilen, zekâtıfarz
olan ş
eylerin birisinin cinsinden olursa, o cinsin zekâtıolarak sayı
lı
r. Fakat onlardan
hiç birinin cinsinden olmazsa, hepsine taksim edilir. Buna göre kı
rk koyununla on beş
miskal altı
nı
n zekâtı
nıvermesi gereken kimse, zekât olarak bir koyun verir ve
niyetinde onlardan hiç birisini belirt-mezse, koyunun zekâtıolarak hesap edilir. Ama
zekât karş
ı
lı
ğıbir miktar gümüşvermişolursa, verilmesi gereken koyun ve altı
nı
n
zekâtı
na taksim edilir.
1959- Bir kimse, malı
nı
n zekâtı
n ödemesi için birini vekil tayin eder ve vekil de
zekâtıfakire verirken müvekkili adı
na niyet ederse, zekât için yeterli olur.
1960- Bir mal, sahibi veya vekili tarafı
ndan niyet edilmeksizin zekât olarak fakire
verilirse, eğer fakir o malıharcamadan önce mal sahibinin kendisi zekât niyeti ederse,
zekât olarak sayı
lı
r.
ZEKÂTLA İ
LGİ
LİDiğer HÜKÜMLER
1961- İ
nsan, arpa ile buğdayı
n zekâtı
nı
, tanelerini samandan ayı
rı
rken, hurma ve
üzümün zekâtı
nıise kurudukları
nda fakire vermesi ya da malı
ndan ayı
rmasıgerekir.
Altı
n, gümüş
, sı
ğı
r, koyun ve devenin zekâtı
nıda on ikinci ay tamamlandı
ktan sonra
fakire vermeli veya malı
ndan ayı
rmalı
dı
r; ayı
rdı
ktan sonra [hemen zekâtıödemesi
gerekmez. Eğ
er] belli bir fakiri beklemekte olur veya bir sebepten dolayızekâtı
almakta önceliği olan bir fakire vermek isterse, öyle bir fakiri beklemek için zekâtı
nı
bir kaç ay olsa bile geciktirebilir.
1962- Zekât olarak ayrı
lan malımüstahak olan birine hemen vermek farz değildir;
ama müstehap ihtiyat gereği müstahak kimseye ulaş
mak mümkün olursa, zekât
vermeyi geciktirmemelidir.
1963- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu hâl-de zekâtı
nıgeciktirir ve
müstahak olan kiş
iye ulaş
tı
rmadan önce kendi kusuru yüzünden telef olursa, [zekât
borcu düş
-mez,] bunun bedelini ödemesi gerekir.
1964- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne sahip olduğu hâlde müstahak birine
ulaş
tı
rmaz ve bir kusuru olmaksı
zı
n mal telef olursa, bakı
lı
r: Eğer "Hemen ödemedi"
denilecek kadar zekâtı
nıgeciktirmiş
se, bedelini vermesi gerekir. Fakat bu kadar
geciktirmeyip, meselâ iki üç saat geciktirmişve mal da bu iki üç saat içinde telef
olmuş
sa, müstahak birisi hazı
r olmadı
ğıtakdirde, bir daha zekât ödeme zorunda
değildir; ama müstahak kimsenin hazı
r bulunmamasıdurumunda ise, farz ihtiyat
gereği onun bedelini vermesi gerekir.
238
1965- Bir kimse, zekât miktarı
nıbizzat zekât verilmesi gereken malı
n kendisinden
ayı
rı
p bir kenara koyarsa, malı
n geri kalan kı
smı
nda tasarruf edebilir. Fakat baş
ka bir
maldan ayı
rmı
ş
sa, zekâtıfarz olan malı
n tamamı
nıkullanabilir.
1966- İ
nsan, zekât olarak ayı
rdı
ğımalıkendisine alı
p, yerine baş
ka bir ş
ey koyamaz.
1967- Zekât için ayrı
lan maldan bir menfaat elde edilirse, örneğin zekât olarak
ayrı
lmı
şkoyun doğarsa, fakirin malı
dı
r; zekâtla birlikte fakire verilmesi gerekir.
1968- Zekâtıayı
rdı
ğısı
rada müstahak olan birisi hazı
r bulunursa, zekâtıona vermek
daha iyidir; ama bir sebepten dolayızekât almakta önceliği olan birisine vermeye
niyet etmiş
se, o hariç.
1969- İ
nsanı
n zekât olarak ayı
rdı
ğımalı
n bizzat kendisiyle ş
ahsıiçin ticaret yapması
sahih değildir. Ancak ş
er'î hâkimin izniyle zekâtı
n yararı
na yapı
lan ticaret sahihtir;
ama kazancızekâta aittir [zekâtla birlikte fakire verilmelidir].
1970- İ
nsan, henüz üzerine zekât farz olmadan önce bir ş
eyi zekât karş
ı
lı
ğıfakirlere
verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder
ve fakire zekât olarak verdiği ş
ey de onun yanı
nda mev-cut bulunursa, zekât farz
olmadan önce verdiği ş
eyi zekât olarak sayabilir.
1971- Bir fakir, üzerine zekâtı
n farz olmadı
ğ
ı
nıbildiği bir kiş
iden zekât olarak bir
ş
eyi alı
r ve o da yanı
nda telef olursa, zâmindir; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kiş
iye
zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği ş
eyin bedelini
zekât olarak sayabilir.
1972- Bir fakir, üzerine zekâtı
n farz olmadı
ğ
ı
nıbilmediği bir insandan zekât karş
ı
lı
ğ
ı
bir ş
ey aldı
ktan sonra elinde telef olursa, zâmin değildir. Ancak zekât vermekle
yükümlü olan kimse, verdiği bu malı
n bedelini zekât olarak sayamaz.
1973- Sı
ğ
ı
r, koyun ve devenin zekâtı
nıhaysiyetli fakirlere vermek müstehaptı
r. Yine
zekâtıverirken de kendi yakı
nları
nıdiğ
erlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri
baş
kaları
na ve dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptı
r. Ancak bir
fakirin zekât alması
nıbaş
ka bir sebepten dolayıdaha iyi buluyorsa, zekâtıona
vermesi müs-tehaptı
r.
1974- Zekâtıalenî ve açı
ktan çı
karı
p vermek, müste-hap sadakayıise gizli olarak
vermek daha iyidir.
1975- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu ş
ehirde müstahak biri bulunmaz ve
zekâtı
n verileceği diğer yerlere de ulaş
tı
ramazsa, eğer müstahak olan birisinin
bulunacağı
na ümidi olmazsa, baş
ka bir ş
ehre götürüp, zekâtı
n verileceği yerlerde
kullanmasıgerekir. Ancak o ş
ehre götürülmesi için yapı
lan masraflar kendisine aittir.
Eğer zekât [böyle bir durumda] telef olursa, zâmin değildir.
1976- Kendi ş
ehrinde zekât almaya ehil olan birisi bulunsa bile zekâtıbaş
ka bir ş
ehre
götürebilir; ama o ş
ehre götürme masrafları
nıkendisi karş
ı
lamalı
dı
r. Fakat zekât
olarak ayı
rdı
ğımal telef olursa, zâmindir. Meğer ş
er'î hâkimin izniyle götürmüşolsun
ki, bu surette zâmin değildir.
239
1977- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanı
n ölçü ve tartı
masraflarımal sahibinin kendisine aittir.
1978- İ
ki miskal on beşnohut ağı
rlı
ğı[12.3045 gr. yani yaklaş
ı
k on iki buçuk gr.]
veya daha fazla gümüş
ün zekâtı
nıvermekle yükümlü olan kimse, bir fakire, iki miskal
on beşnohuttan azı
nıda verebilir. Yine buğday ile arpa gibi gümüş
ten baş
ka bir ş
ey
vermesi gereken kimse, bunları
n kı
ymeti iki miskal on beşnohut gümüşdeğerine
ulaş
sa da, bir fakire bunlardan daha az miktarı
nıverebilir.
1979- Bir kimsenin, zekât verdiği kiş
iden zekâtıtekrar kendisine satma talebinde
bulunmasımekruhtur. Ancak zekât alan kimse, zekât olarak aldı
ğımalısatmak
isterse, fiyatı
nıbelirledikten sonra zekât veren, onu satı
n almada diğerlerine göre
öncelik sahibidir.
1980- Bir kimse, üzerine farz olan zekâtı-önceki yı
llara ait olsa bile- verip
vermediğinden ş
üphe ederse, zekât vermesi gerekir.
1981- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât veren kimseyle farz olan miktardan
aza anlaş
amaz ve değeri o miktardan fazla olan bir ş
eyi zekât karş
ı
lı
ğıkabul edemez
veya zekât sahibinden alı
p, ona bağı
ş
layamaz. Ama çok zekât borcu olan bir kimse
fakir düş
er ve zekâtıödeme gücüne sahip olmadı
ğıgibi durumunun düzelip, ödeme
gücünü kazanacağı
ndan da ümidi kesilir ve de tövbe etmek isterse, fakir zekâtıteslim
aldı
ktan sonra tekrar ona bağı
ş
layabilir.
1982- Zekât verecek kimse, zekâta bağlıolan maldan Kur'ân, dinî kitap ve dua kitabı
satı
n alı
p vakfedebilir; evladıveya nafakaları
nıkarş
ı
lamakla yükümlü olduğu
kimselere bile vakfetmesinin sakı
ncasıyoktur. Hatta bu vakfedilenlerin yönetimini,
kendisinin veya evlâdı
nı
n yetkisine bı
rakabilir.
1983- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satı
n alı
p, gelirini kendi masrafları
nda harcamaları
için evladı
na veya geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimselere vakfedemez.
1984- Fakir olan kimse hacca, (dinî) ziyaret yerlerine gitmek veya benzeri bir ş
eyler
için zekât alabilir. Ancak, önceden yı
llı
k ihtiyacı
nıgiderecek miktarda zekât almı
ş
olursa, yeniden ziyaret ve benzeri ş
eyler için zekât alamaz.
1985- Bir kimse, fakir olan birini malı
nı
n zekâtı
nıver-mesi için vekil ederse, bakı
lı
r:
Eğer vekil olan fakir, kendisinin o maldan bir ş
ey alma hakkı
na sahip olmadı
ğı
hususunda müvekkilinin böyle bir niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir
ş
ey alamaz. Fakat vekil, müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadı
ğı
nıkesin olarak
bilirse, ondan kendisi için de alabilir.
1986- Deve, sı
ğı
r, koyun, altı
n ve gümüş
ü zekât olarak alan fakirin aldı
kları
, nisap
miktarı
na ulaş
ı
r ve zekâtı
n farz olması
nıgerektiren diğer ş
artlara da sahip olursa,
onlardan zekât vermesi gerekir.
1987- Zekâtıverilmesi gereken bir malda iki kiş
i ortak olur ve onlardan birisi kendi
hissesinin zekâtı
nıverir ve da-ha sonra kazandı
klarıbu malıpaylaş
ı
rlarsa, eğer zekât
240
veren kimse, ortağı
nı
n kendi hissesinin zekâtı
nıvermediğini bilirse, kendi hissesinde
bile tasarruf etmesi sakı
ncalı
dı
r.
1988- Humus veya zekât borcu olup keffaret, nezir ve benzerini de vermesi gereken
kimsenin bunları
n dı
ş
ı
nda aldı
ğıbir baş
ka borcu da olur ve bunları
n hepsini ödemeye
de gücü yetmezse, eğer humus veya zekâtıfarz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa,
humus veya zekât borcunu ödemelidir. Fakat o mal yok olmuş
sa, dilerse humus veya
zekât borcunu öder, dilerse de keffaret, nezir ve benzeri borçları
nıeda eder.
1989- Humus veya zekât borcu ile üzerine nezir ve benzeri ş
eyler farz olan ve borcu
da olduğu hâlde ölen kimsenin bı
raktı
ğımal, bütün bu borçlarıiçin kâfi gel-mezse,
bakı
lı
r: Eğ
er humus veya zekâtı
nıvermek farz olan mal mevcut bulunuyorsa, vârisleri
o malıhumus veya zekât borcu olarak vermeleri, geri kalan kı
smı
nıda diğer
borçları
na [oranla] taksim edip ödemeleri gerekir. Fakat humus veya zekâtıfarz olan
mal yok olursa, ölüden kalan malıhumus, zekât, borç, adak ve benzeri ş
eylerin
hepsine [oranla] taksim ederek ödemelidirler. Örneğin, otuz bin lira miktarı
nda miras
bı
rakan kimsenin kı
rk lira humusu, yirmi lira da borcu olursa, onun yirmi lirasıhumus
karş
ı
lı
ğ
ıverilmeli, on lirasıda diğer borçları
na ödenmelidir.
1990- İ
lim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili ile meş
gul olmadı
ğıtakdirde kendi
geçimini sağlayacak durumda olur ve tahsil gördüğ
ü ilim de farz veya müstehap
ilimlerden olursa, zekât alabilir. Ancak okumakta olduğu ilim, farz veya müstehap
ilimlerden olmazsa, ona zekât vermek sakı
ncalı
dı
r.
FiTRe ZEKÂTI (fı
tı
r sadakası
)
1991- Fitre, Ramazan Bayramıgecesi güneş
in batmasıile vacip olur. [Müslüman olan
herkesin bu zekâtıvermesi gerekir. O hâlde,] bir kimse baliğ, hür, akı
llıve ş
uuru
yerinde olur, fakir de olmazsa, kendisi ile geçimini sağlamakla yükümlü olduğu [ve o
gece ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lan] kimseler için fitre olarak kiş
i baş
ı
na yaklaş
ı
k üç
kilogram buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, pirinç veya mı
sı
r gibi yiyecek
maddelerinden müstahak olan birine vermesi gerekir. Bunlardan birinin kı
ymetini
para olarak ödemek de yeterlidir.
1992- Kendisi ile aile fertlerinin yı
llı
k masrafı
na yetecek miktarda ne malıne de bir
kazancıbulunmayan kimse, fakir sayı
lı
r ve onun fitre vermesi farz değildir.
1993- Bayram gecesi güneşbatarken, [akş
am yemeğine davet edilen ve] ekmeğini
yiyenlerden sayı
lan kimselerin fitresini vermek ev sahibinin üzerine farz olur, ister
bunlar nafakası
nıtemin etmekle yükümlü olduğu kimselerden olsun ister olması
n,
küçük olsun büyük olsun, Müslüman olsun kâfir olsun, kendi oturduğu ş
ehirden
olsunlar veya baş
ka bir ş
ehirden olsunlar fark etmez.
1994- Baş
ka bir ş
ehirde olup, ekmeğini yiyenlerden sayı
lan kimseyi [yetkisinde
bı
raktı
ğı
] malı
ndan kendi fitre zekâtı
nıvermesi üzere vekil tayin eden kimse, vekilin
kendi fitresini vereceğinden emin olursa, onun fitresini kendisinin vermesi gerekmez.
1995- Bayram gecesi güneşbatmadan önce ev sahibinin rı
zası
yla evine gelip, onun
ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lan misafirin fitre zekâtı
, ev sahibine farz olur.
241
1996- Ramazan Bayramıgecesi güneşbatmadan önce ev sahibinin rı
zasıolmadan
evine gelip, bir müddet onun yanı
nda kalan bir misafirin fitresini vermek ev sahibinin
üzerine farzdı
r. Hatta bir kimse, birisinin geçimini temin etmeye mecbur edilirse,
onun da fitresini bu ş
ahı
sı
n vermesi gerekir.
1997- Bayram gecesi güneşbattı
ktan sonra gelen misafirin fitresini vermek, güneş
batmadan önce davet edilse ve iftarı
nıda gittiği evde açmı
şolsa bile, ev sahibinin
üzerine farz değildir.
1998- Ramazan Bayramıgecesi güneşbattı
ğısı
rada deliren veya bayı
lan kimsenin
fitre vermesi farz değildir.
1999- Güneşbatmadan önce bulûğçağı
na eren çocuk, iyileş
en deli veya zengin olan
fakirin, fitre zekâtı
nı
n belirtilen diğer ş
artları
nı
n bulunmasıdurumunda, fitre vermesi
vaciptir.
2000- Bayram gecesi güneşbattı
ğısı
rada üzerine fitre vermek farz olmayan bir
kimse, bayram günü öğle namazıöncesine kadar fitrenin vacip olma ş
artları
na
kavuş
ursa, fitre zekâtı
nıvermesi [farz olmasa da] müstehaptı
r.
2001- Ramazan Bayramıgecesi güneşbattı
ktan sonra Müslüman olan bir kâfirin fitre
vermesi gerekmez. Ama Şia olmayan bir Müslüman, ay göründükten sonra Şia olursa,
fitre vermesi gerekir.
2002- Yalnı
zca üç kilogram buğday ve benzeri bir ş
eye sahip olan kimsenin fitre
vermesi [vacip olmasa da] müs-tehaptı
r. Hatta geçimlerini sağlamakla yükümlü
olduğu ailesinin de fitresini vermek istediği takdirde, elindeki o üç kiloluk yiyecek
maddesini fitre zekâtıniyetiyle aile fertlerinden birine verir, o da aldı
ğı
nıfitre olarak
niyet edip, bir diğerine verir ve böylece el ele ailenin son ferdine kadar dolaş
tı
rı
rlar;
ama son kiş
i bunu fitre niyetiyle kendilerinden olmayan baş
ka bir fakire verirse, daha
iyi olur. Fakat onlardan biri küçük çocuk olursa, ihtiyat gereği fitre olarak aile
fertlerinin arası
nda dolaş
tı
rı
lan bu mal, o çocuğa verilmemelidir. Eğer fitreyi [çocuğa
verirler ve] çocuktan taraf da velisi onu alı
rsa, çocuğun ihtiyaçları
na harcaması
gerekir; yoksa onun adı
na fitreyi baş
ka birine verme hakkıyoktur.
2003- Güneşbattı
ktan sonra doğan çocukla iftar yemeğine gelip, ev sahibinin
ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lan misafir için fitre vermek farz değildir. Ancak, güneş
in
bat-ması
ndan bayram günü öğleye kadar insana yemekte misafir olan bütün herkes
için fitre vermek müstehaptı
r.
2004- Birisinin ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lan kimse, güneşbatmadan önce baş
ka
birinin ekmeğini yiyenlerden olursa, onun fitresi ekmeğini yemekte olduğu ikinci
kimse üzerine farzdı
r. Meselâ, babası
nı
n evinde olan bir kı
z, güneşbatmadan önce
evlenerek kocası
nı
n evine giderse, fitresi kocası
nı
n üzerine farz olur.
2005- Fitresi baş
kasıtarafı
ndan verilmesi gereken kim-senin, tekrar kendisinin fitre
vermesi gerekmez.
2006- Eğer fitresini vermek baş
ka birinin üzerine farz olur, o da vermezse, insanı
n
kendi üzerine bir ş
ey farz olmaz.
242
2007- Fitresini vermek baş
ka birine farz olan kimse, kendi fitresini verse bile, bu fitre,
onu vermekle yükümlü olan kiş
inin üzerinden düş
mez.
2008- Kocasıtarafı
ndan nafakasıkarş
ı
lanmayan bir kadı
n, eğer bir baş
kası
nı
n
ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lı
rsa, fitresi onun üzerine farzdı
r. Ancak baş
kası
nı
n
ekmeğ
ini yiyenlerden sayı
lmazsa, fakir olmadı
ğ
ıtakdirde fitresini ken-disi vermelidir.
2009- Seyit olmayan kimse, seyit olan birisine fitre veremez. Hatta fitresini vermekle
yükümlü olduğu seyidin fitresini de baş
ka bir seyide veremez.
2010- Anne ya da sütanneden süt emen çocuğun fitresi, anne veya sütannenin
ihtiyaçları
nıkarş
ı
layan kimseye farzdı
r. Ancak anne veya sütanne, kendi ihtiyaçları
nı
çocuğun malı
ndan karş
ı
lı
yorlarsa, çocuğun fitresi kimsenin üzerine farz olmaz.
2011- Bir kimse, ailesinin ihtiyaçları
nıharam maldan karş
ı
lasa bile, onları
n fitrelerini
helâl maldan vermelidir.
2012- İ
nsan, bir kimseyi ecîr tutar ve anlaş
mada onun masrafları
nıkarş
ı
lamayış
art
koş
arsa, eğer ş
artı
na amel eder ve ecîr onun ekmeğini yiyenlerden sayı
lı
rsa, fitresini
de vermesi gerekir. Ancak yalnı
z onun ihtiyaçları
na yetecek miktarda belirli bir ücret
vermeyi ş
art koş
ar ve örneğin, ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamasıiçin bir miktar para verirse,
ecîr olan kimsenin fitresini vermek onun üzerine farz olmaz.
2013- Bayram gecesi güneşbattı
ktan sonra ölen kimsenin kendisinin ve ailesinin
fitresi, miras olarak bı
raktı
ğ
ımaldan verilmelidir. Fakat bir kimse güneşbatmadan
önce ölürse, onun ve ailesinin fitresini terekeden vermek farz değildir.
Fİ
TRE ZEKÂTININ VERİ
LECEĞİYERLER
2014- Bir kimse fitre zekâtı
nı
, farz olan mal zekâtı
nda açı
klanan sekiz yerden birine
verirse yeterlidir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, yalnı
z Şia fakirlerine verilmelidir.
2015- İ
nsan fitreyi fakir olan Şiî bir çocuğun ihtiyaçları
na harcayabileceği gibi
velisine teslim ederek çocuğun mülkiyetine de geçirebilir.
2016- Kendisine fitre verilen fakirin âdil olmasıgerek-mez. Ancak farz ihtiyat gereği
içki içen ve açı
ktan (alenî olarak) büyük günahlarıiş
leyen kimseye fitre
verilmemelidir.
2017- Fitreyi günah iş
lerde kullanacak olan kimseye, fitrenin verilmemesi gerekir.
2018- Bir fakire, farz ihtiyat gereği yı
llı
k ihtiyacı
ndan fazla ve yaklaş
ı
k üç kilo
yiyecek maddesinden de az miktar fitre verilmemelidir.
2019- Fitre olarak yaklaş
ı
k üç kilogram miktarı
nda yiyecek maddelerinden verilmesi
gereken bir cinsin değeri, normalinin iki kat üzerinde olur ve insan o iyi cinsin
yarı
sı
nıörneğin, üç kiloluk normal buğdayı
n yerine değeri onun iki katıolan iyi cins
buğ
dayı
n yarı
sı
nıfitre olarak verirse, yeterli olmaz. Hatta onu, fitre verilmesi gereken
malı
n kı
ymeti niyetiyle verse bile, fitre zekâtıyerine geçmez.
243
2020- Fitrenin yarı
sı
nıbir cinsten, meselâ buğdaydan ve diğ
er yarı
sı
nıda baş
ka bir
cinsten, örneğin arpadan ver-mek caiz değildir. Hatta onu, fitrenin kı
ymeti niyetiyle
ver-mek sakı
ncalı
dı
r ve de yeterli değildir.
2021- Fitre zekâtı
nıverirken, akrabadan olan fakirleri, sonra fakir komş
uları
, sonra da
ilim ehli fakirleri diğerlerine tercih etmek müstehaptı
r. Ancak herhangi bir açı
dan
üstünlüğü olan baş
ka kimseler bulunursa, önce onlara vermek müstehaptı
r.
2022- Bir kimse, fitresini fakir zannettiği birisine verdikten sonra onun fakir
olmadı
ğı
nıanlarsa, eğer ona verilen mal mevcut bulunuyorsa, geri alı
p müstahak
birisine vermelidir. Fakat malıondan geri alamazsa, tekrar kendi malı
ndan fitre
vermesi gerekir. Ancak fitre olarak verdiği mal yok olmuş
sa, eğer fitreyi alan kiş
i
onun fitre zekâtıolduğunu biliyor veya ihtimal veriyor idiyse, karş
ı
lı
ğı
nıvermelidir;
aksi takdirde bedelini ödemek fitre alan kimsenin üzerine farz değildir; ama fitre
vermekle yükümlü olan kimsenin yeniden fitre vermesi gerekir.
2023- Bir kimseye, "Ben fakirim" demesi üzerine fitre verilmez. Ancak [bu sözü
üzerine] onun fakirliğine güven hâsı
l olur veya dı
şgörünüş
ü itibarı
yla fakir olduğuna
kanaat getirilir yahut önceden fakir olduğu bilinirse, ona fitre verilebilir.
Fİ
TRE ZEKÂTIYLA İ
LGİ
LİDİ
ĞER hükümler
2024- İ
nsan, fitre zekâtı
nıkurbet kastı
yla, yani âlemlerin Rabbinin emrini yerine
getirmek için vermeli, onu verdiği zaman da fitre zekâtıolarak niyet etmelidir.
2025- Fitreyi ramazan ayıgirmeden önce vermek caiz değildir. Farz ihtiyat gereği
ramazan ayıiçinde de verilmemelidir. Fakat ramazandan önce veya ramazan ayı
içinde fakire borç verir ve üzerine fitre farz olduktan sonra alacağı
nıfitre karş
ı
lı
ğı
olarak sayarsa, sakı
ncasıyoktur.
2026- Fitre olarak verilen malı
n toprak veya baş
ka bir cinsle karı
ş
mı
şolmaması
,
karı
ş
acak olursa da dikkat çekmeyecek derecede az olmasıgerekir. Eğer bu miktardan
çok karı
ş
ı
rsa, fitre olarak verilmesi gereken malı
n ağı
rlı
ğıtoplam üç kilogram olacak
ş
ekilde olursa, sahih olur. Ancak örneğin, üç kiloluk buğdayı
n içine bir kaç kilo
toprak karı
ş
ı
r ve onu temizlemek para harcamaya yahut haddinden fazla uğraş
maya
ihtiyaç duyarsa, onun fitre olarak verilmesi caiz değildir.
2027- Bir kimse, kusurlu bir ş
eyi fitre olarak verirse, yeterli olmaz.
2028- Birkaç kiş
inin fitresini vermekle yükümlü olan kimsenin, fitrelerin hepsini bir
cinsten vermesi gerekmez; bazı
ları
nı
n fitresini buğday, diğer bazı
ları
nı
nkini ise arpa
olarak verirse yeterlidir.
2029- Bayram namazıkı
lan kimse, farz ihtiyat gereği fitresini bayram namazı
ndan
önce vermelidir. Ama bayram namazıkı
lmayan kimse, fitreyi öğleye kadar
geciktirebilir.
2030- Fitre niyetiyle malı
ndan bir miktarı
nıayı
rı
r ve bayram günü öğleye kadar
müstahak olan kimseye de ulaş
-tı
rmazsa, farz ihtiyat gereği onu fakire verdiğinde,
[yeniden] fitre niyeti ederek vermelidir.
244
2031- Fitre zekâtıfarz olduğu zaman fitreyi vermez ve sonradan vermek amacı
yla da
ayı
rı
p bir kenara koymazsa, farz ihtiyat gereği verirken, eda ve kaza olduğuna niyet
etmeksizin onu vermelidir.
2032- Bir kimse, fitre olarak ayı
rdı
ğ
ımalıkendisine alı
p, yerine baş
ka bir ş
eyi
koyamaz.
2033- Değ
eri fitreden fazla bir mala sahip olan kimsenin fitre vermeyip, bu malı
n bir
kı
smı
nı
n fitre olması
nıniyet etmesi sakı
ncalı
dı
r.
2034- Fitre zekâtıolarak ayrı
lan mal zâyi olunca, ba-kı
lı
r: Eğer müstahak olan bir
fakire ulaş
ma imkânıolduğu hâlde fitreyi geciktirmiş
se, değer olarak onun bedelini
ver-melidir. Fakat fakire ulaş
ma imkânıolmazsa, üzerine yeniden fitre lazı
m gelmez.
Ancak onu korumada kusuru olursa, tekrar fitre vermesi gerekir.
2035- Fitreyi kendi malı
ndan ayı
rdı
ktan sonra, eğer yaş
amakta olduğu bölgede
müstahak kimse bulunuyorsa, farz ihtiyat gereğ
i fitreyi baş
ka bir yere götürmemelidir.
Eğer baş
ka bir yere götürür ve sonra zâyi olursa, onun bedelini vermesi gerekir.
HAC HÜKÜMLERİ
2036- Hac; emredilmişbelli amelleri [belli bir zaman içinde] yerine getirmek
gayesiyle Allah'ı
n evi olan Kâbe'yi ziyarete gitmektir. Aş
ağı
da belirtilen ş
artlar
varolduğunda, hac, ömürde bir kere insana farz olur:
1) Baliğolmak.
2) Akı
llıve hür olmak.
3) Hacca gitmek vası
tası
yla önemi dinde hacdan daha büyük olan haram bir iş
i
yapmak veya hacdan daha önemli olan farz bir ameli terk etmek zorunda kalmamak.
4) Hacca gitme imkânı
na kavuş
mak (=Mustati olmak). Bu imkân ise birkaç ş
eyle
olur:
a) [Malî yeterlilik:] Yol azı
ğıile yolda kendi durumuna uygun ihtiyaç duyacağı
ş
eylere -ki ayrı
ntı
larıdaha genişkitaplarda belirtilmiş
tir- yol bineğine veya onun
hazı
rlanmasıiçin gerekli mala sahip bulunmalı
dı
r.
b) [Bedenî yeterlilik:] Mekke'ye gidip haccıyerine getirebilecek güç ve sı
hhate sahip
olmalı
dı
r.
c) Haccı
n yerine getirilmesi için yolda arı
zî bir engel bulunmamalı
dı
r. Eğer yol kapalı
olur veya yol güvensizliği nedeniyle yolda canı
na yahut namusuna zarar geleceğinden
korkar ya da hac için hazı
rladı
ğımal çalı
nı
rsa, hacca gitmesi farz olmaz. Ancak
emniyeti olan baş
ka bir yoldan git-me imkânıvarsa, fazla meş
akkati olmadı
ğıve
normale çok aykı
rıdüş
mediği takdirde uzak olsa bile, o yoldan hacca gitmelidir.
245
d) [Vakit yeterliliğ
i:] Hac amellerini yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalı
dı
r.
e) Karı
sıile çocuklarıgibi ihtiyaçları
nıkarş
ı
lamakla yükümlü olduğu ve halk arası
nda
geçimini sağlamasıgerekli görünen kimselerin nafakaları
nıbulundurmalı
dı
r.
f) Geri döndükten sonra sı
kı
ntı
ya düş
meyecek ş
ekilde kazanç, ziraat, mülk geliri ve
diğer yollarla geçimini sağlayacak durumda olmalı
dı
r.
2037- Kendine ait bir evi olmadan ihtiyacı
nıgideremeyen kimseye hac, ancak ev
parası
na sahip olmakla birlikte farz olur.
2038- Mekke'ye gidebilecek durumda olan bir kadı
nı
n, hac sonrasıgeçimini
sağlayacak malıolmaz, kocasıda örneğin, fakir olduğundan dolayıonun ihtiyaçları
nı
karş
ı
la-maz ve sonuçta sı
kı
ntı
lıbir yaş
ama maruz kalacaksa, üzerine hac farz olmaz.
2039- Yol azı
ğ
ıve bineği olmayan kimseye baş
ka birisi hacca gitmesini söyler ve de
hac yolculuğunda olduğu sürece kendisinin ve geride bı
raktı
ğıailesinin masrafları
nı
karş
ı
lamayıüstlenirse, eğer insan onun bu masraflarıödemesine güven duyarsa,
üzerine hac farz olur.
2040- Hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin geçimini temin
edecek düzeyde insana mal bağı
ş
lanı
r ve onunla hacca gitmesi ş
art koş
ulursa, her ne
kadar borçlu da olsa ve hac sonrasıgeçimini sağlayacak mad-dî güce sahip olmasa
bile, bununla üzerine hac farz olur ve bağı
şyapı
lan o malıalı
p, hacca gitmesi gerekir.
2041- Bir kimseye hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin
ihtiyacı
nıkarş
ı
layacak miktarda para verilip; "Git haccı
nıyap" denilir, fakat verilen
para ona temlik edilmezse, eğer geri almayacakları
ndan emin olursa, üzerine hac farz
olur.
2042- Bir kimseye hac masrafları
nıkarş
ı
layacak miktarda mal verilir, ancak buna
karş
ı
lı
k mal alan kiş
inin Mekke yolunda mal veren kimseye hizmet etmesi ş
art
koş
ulursa, böyle birisi hac ile mükellef olmaz.
2043- Bir kimseye, üzerine hac farz olacak ş
ekilde bir miktar mal verilir ve o da
verilen bu para ile hacca giderse, sonraki yı
llar zenginleş
se bile, artı
k üzerine hac farz
olmaz.
2044- Ticaret amacı
yla örneğin, Cidde'ye kadar gider ve orada çalı
ş
ı
p, istediğinde
oradan Mekke'ye gitmek amacı
yla bulunduğu yerden haccıgerektirecek miktarda bir
mal kazanı
rsa, oradan hacca gitmelidir. Bu ş
ekilde haccettikten sonra kendi
vatanı
ndan Mekke'ye götürecek miktarda bir mala sahip olsa bile, artı
k ona hac farz
olmaz.
2045- Baş
kasıadı
na haccetmek üzere ecîr olan kimse, kendi yerine bir baş
kası
nıecîr
tutarak hacca göndermek isterse, kendisini ecîr olarak tayin eden kiş
iden izin
almalı
dı
r.
2046- Hacca götürecek imkânlara sahip olan biri bu farzıyerine getirmez ve sonradan
da fakir düş
erek malî gücünü yitirirse, zahmete katlanmak zorunda olsa bile sonraları
246
hacca gitmelidir. Ancak hiçbir ş
ekilde kendi haccı
nıyerine getirmek için Mekke'ye
gitme imkânıyoksa, eğer bir kimse, onu baş
kasıadı
na haccetmesi için ücret karş
ı
lı
ğı
ecîr tayin ederse, Mekke'ye gitmeli ve hac yaptı
ranı
n haccı
nıyerine getirdikten sonra
gelecek yı
la kadar Mekke'de kalı
p, kendisi için haccetmelidir. Fakat ecîr olup, ücreti
peş
in olarak almasımümkün olur ve ecîr tayin eden kimse de yaptı
rmak istediği bu
haccı
n bir yı
l sonra yapı
lması
na razıolursa, ilk yı
lda kendi adı
na, sonraki yı
lda ise
kendisini ecîr tutan kimsenin adı
na haccetmelidir.
2047- Üzerine haccı
n farz olduğu ilk yı
lda Mekke'ye hareket edip, emredilen belirli
vakitlerde Arafat ve Meş
'a-r'ül-Haram'a ulaş
amayan kimse, sonraki yı
llarda tekrar
hac-ca gitme imkânı
na sahip olmazsa, hac ile yükümlü değildir. Ancak böyle bir
kimse, önceki yı
llarda hacca gitmekle yükümlü olur ama haccetmeyi ertelemişolursa,
sonradan zah-mete katlanmak zorunda olsa bile hacca gitmesi gerekir.
2048- Hac ile mükellef olduğu ilk yı
lda hacca gitmeyen kimse, sonradan ihtiyarlı
k,
hastalı
k veya güçsüzlük nedeniyle hac yükümlülüğünü yerine getiremeyecek duruma
düş
er ve bir daha güç kazanarak bizzat kendisinin hacca gitmesinden umudu kesilirse,
kendi adı
na baş
ka birisini hacca göndermelidir. Hatta hacca götürecek miktardaki
paraya sahip olduğu ilk yı
lda bile ihtiyarlı
k, hastalı
k veya güçsüzlük gibi sebeplerle
hacca gidemezse, hac yapmasıiçin yerine baş
ka birisini göndermesi müstehap
ihtiyattı
r.
2049- Baş
kasıadı
na hacca gitmekle ecîr olan kimse, Nisâ (=Kadı
nlar) Tavafı
'nıya
onun adı
na yerine getirmeli veya kendisinin yahut adı
na hac yaptı
ğıkiş
inin adı
nı
belirtmeksizin, üzerine düş
en görevi niyet ederek o tavafıetmelidir. Eğer bu tavafı
yerine getirmezse, ecîr olan kimseye kadı
n haram olur.
2050- Nisâ tavafı
nıdoğru bir ş
ekilde yerine getirmeyen veya unutan kimse, bunu,
yolun yarı
sı
nda veya memleketine döndükten sonra hatı
rlarsa, mümkün surette geri
dönüp, bizzat o tavafıyerine getirmelidir. Fakat tekrar Mekke'ye dönüş
ü mümkün
olmazsa, kendisine kadı
nı
n helâl olmasıiçin, baş
kası
nınaip tutarak tavafıyaptı
rması
gerekir.
ALIŞVERİ
ŞHÜKÜMLERi
alı
şveriş
te müstehap olan hususlar
2051- Alı
şverişhükümlerini, ihtiyaç duyulan miktarda öğrenmek farzdı
r. Fakat alı
ş
veriş
te satı
cıiçin ş
u hususlara dikkat etmek müstehaptı
r:
1) Müş
teriler arası
nda malı
n fiyatıhususunda fark gö-zetmemek.
2) Fiyat üzerinde ı
srar ederek fazla zorluk çı
karmamak.
3) Kendisiyle alı
şverişyaptı
ktan sonra piş
man olup, muamelenin feshedilmesini
isteyen alı
cı
nı
n isteğini kabul etmek.
2052- Yaptı
ğıalı
şveriş
in sahih veya batı
l olduğunu bilmeyen kimse, aldı
ğımalı
kullanamaz. Fakat alı
şverişyaparken gerekli hükümleri bilirse, daha sonra ş
üphe etse
bile yaptı
ğ
ıanlaş
ma sahihtir ve malda da tasarruf etmesinin herhangi bir sakı
ncası
yoktur.
247
2053- Fakir olup malıolmayan kimse, karı
sıve çocuğu gibi nafakası
nıtemin etmekle
yükümlü olduğu kimselerin geçimini sağlamak için işbulup, çalı
ş
masıgerekir.
Ailesine refah sağlamak ve fakirlere yardı
mda bulunmak gibi müstehap iş
ler için
çalı
ş
mak ise müstehaptı
r.
MEKRUH ALIŞVERİ
ŞLER
2054- Bazıalı
şveriştürleri mekruhtur; bunları
n önemlileri ş
unlardan ibarettir:
1) Köle satmak.
2) Kasaplı
k.
3) Kefen satmak.
4) Aş
ağı
lı
k ve sefil insanlarla alı
şverişyapmak.
5) Sabah ezanı
yla güneş
in doğuş
u arası
ndaki vakitte alı
şverişyapmak.
6) Yalnı
zca buğday, arpa ve benzeri ş
eylerin alı
m satı
mı
yla uğraş
mak.
7) Pazarlı
k esnası
nda baş
kası
nı
n satı
n almak istediği ş
eyi satı
n almak için araya
girmek.
BATIL ALIŞVERİ
ŞLER
2055- Birkaç yerde alı
şverişbatı
ldı
r:
1) Bazı
ları
nda farz ihtiyat gereği, bazı
ları
nda ise daha güçlü görüşolmak üzere, idrar,
dı
ş
kıve sarhoşedici ş
eyler gibi necasetlerin alı
m ve satı
mı
.
2) Gasp edilmişbir malı
n alı
m satı
mı
. Ancak sahibi, yapı
lan bu anlaş
maya izin
vermekle onu geçerli kabul ederse, sakı
ncasıyoktur.
3) İ
nsanlar arası
nda maddî değere sahip olmayan ş
eylerin alı
nı
p satı
lması
.
4) Kumar ve musikî aletleri gibi genelde menfaatleri haram olan ş
eylerin alı
nı
p
satı
lması
.
5) Faizli olan muamele.
Alı
şveriş
te hile yapmak, yani belli olmayacak ş
ekilde baş
ka bir ş
eyle karı
ş
mı
şolan
malı
, örneğin içyağıile karı
ş
tı
rı
lmı
şyağısatarken, alı
cı
ya durumu bildirmeden satmak
da haramdı
r. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ş
öyle buyurduğu rivayet edilmiş
tir: "Alı
şveriş
yaparken Müslümanlarıaldatan, onlara zarar veren, sahtekârlı
k ve hile yapan kimse,
bizden değildir. Allah, kendi Müslüman kardeş
ine hile yapan herkesin rı
zkı
ndan
bereketi kaldı
rı
r, onun geçim yolunu bağlar ve onu kendi hâline bı
rakı
r."
2056- Su ile temizlenmesi mümkün olan pak bir ş
ey necis olursa, onu satmanı
n
herhangi bir sakı
ncasıyoktur. Ancak, satı
lan ş
ey, yiyecek türlerden olur ve müş
teri de
onu yemek için alı
rsa, satı
cı
nı
n bu durumu ona haber vermesi gerekir.
248
2057- Yağve gaz yağıgibi aslıtemiz olan ve su ile temizlenmesi mümkün olmayan
bir ş
ey necis olunca, bakı
lı
r: Eğ
er alı
cıböyle bir ş
eyi, örneğin necis bir yağıyemek
için alı
rsa, bunu ona satmak haram ve yapı
lan bu alı
şverişde batı
ldı
r. Fakat alı
cı
,
örneğin gazyağıalı
r ve onu yakmak gibi pak olmasış
art olmayan bir işiçin
kullanmak isterse, satı
ş
ı
nı
n sakı
ncasıyoktur.
2058- Şarap gibi bizzat aslınecis olan [yani necasetten üretilen] bir ilacı
n alı
şveriş
i
sahih değildir. Ancak, aslınecis olmayan [ama sonradan necis olan] bir ilacı
n alı
ş
veriş
i, onun kullanı
lması
na ihtiyaç duyulduğu takdirde sakı
ncası
zdı
r.
2059- İ
slâmî olmayan ülkelerden getirilen ve necis olduklarıbelli olmayan yağ, sı
vı
ilaçlar ve güzel kokuları
n alı
m satı
mısakı
ncası
zdı
r. Ancak hayvan öldükten sonra
alı
nan yağ, damarıkesildiği zaman kanısı
çrayan hayvana ait olur ve kâfirlerin
bulunduğu beldede bir kâfirin elinden alı
nı
rsa, necistir ve muamelesi de batı
ldı
r. Hatta
Müslü-manları
n yaş
amakta olduğu ş
ehirde bile kâfirlerin elinden alı
nı
rsa, muamelesi
batı
ldı
r. Ama o kâfirin bir Müslüman-dan aldı
ğ
ıbilinirse, muamelesinde sakı
nca
yoktur.
2060- Kendi eceliyle ölen veya hayvan kesimi bölümünde belirtilen ölçülere aykı
rı
ş
ekilde kesilen bir tilkinin postunun alı
nı
p satı
lmasıharam ve batı
ldı
r.
2061- İ
slâmî olmayan ülkelerden getirilen veya kâfir olan kimseden alı
nan et, içyağı
ve derinin alı
m satı
mıbatı
ldı
r. Ancak, onları
n belirtilen ş
artlara göre kesilmişbir
hayvana ait olduğu bilinirse, alı
şveriş
inde herhangi bir sakı
nca olmaz.
2062- Müslüman kimsenin elinden alı
nan et, içyağıve derinin alı
m satı
mı
sakı
ncası
zdı
r. Ancak, Müslüman olan kimsenin bunlarıkâfir birinden aldı
ğıve alı
rken
de İ
slâmî ölçülere göre kesilen hayvana ait olup olmamasıhususunda araş
tı
rmadı
ğı
bilinirse, onu almak haram olduğ
u gibi muamele de batı
ldı
r.
2063- Sarhoşedici ş
eyleri alı
p satmak haram ve batı
ldı
r.
2064- Gasp edilmişmalı
n satı
ş
ıbatı
ldı
r ve satı
cı
nı
n, a-lı
cı
dan aldı
ğıparayıiade
etmesi gerekir.
2065- Malıalı
rken alı
cı
nı
n kastı
, aldı
ğımalı
n parası
nıödememek olursa, muamele
sakı
ncalı
dı
r.
2066- Müş
teri, aldı
ğış
eyin parası
nıalı
şveriş
ten sonra haram maldan vermek ister ve
ilk baş
tan da böyle bir niyeti olursa, muamele sakı
ncalı
dı
r. Fakat ilk baş
tan böyle bir
niyeti olmazsa, muamele sahihtir; ama borçlu olduğ
u miktarıhelâl bir maldan vermesi
gerekir.
2067- Tar[73] ile saz gibi eğlence aletlerinin ve hatta küçük sazları
n bile alı
şveriş
i
haramdı
r.
2068- Helâl istifadesi olan bir ş
eyi, haram yolda kullanı
lmasıiçin örneğin, üzümü
ş
arap yapı
lmasıiçin satarsa, muamele haram ve batı
ldı
r.
249
2069- Heykel veya sabun gibi üzerinde heykel olan ş
eylerin alı
m satı
mıcaizdir.
2070- Kumar, hı
rsı
zlı
k veya batı
l alı
şverişyoluyla kazanı
lan bir ş
eyi almak batı
l ve
onu kullanmak da haramdı
r. Eğer bir kimse onu satı
n alı
rsa, ası
l sahibine geri vermesi
gerekir.
2071- İ
ç yağı
yla karı
ş
tı
rı
lmı
şbir yağısatı
nca, bakı
lı
r: Eğ
er satı
cı
; "Bir kilo olan bu
yağısattı
m." diyerek sattı
ğıyağıbelirlerse, müş
teri anlaş
mayıbozabilir. Fakat alı
cı
,
sattı
ğ
ıyağıbelirtmeksizin bir kilo olarak satar, daha sonra içyağıile karı
ş
tı
rı
lmı
ş
yağdan verirse, müş
teri o yağıiade edip, saf bir yağtalep edebilir.
Ribâ (faiz)
2072- Ölçü veya tartı
yla satı
lan cinsten bir ş
eyi, aynıcinsin fazlası
na örneğin, bir
kiloluk buğ
dayıbir buçuk kilo buğ
day karş
ı
lı
ğı
nda satarsa, bu işfaiz ve haramdı
r. Bir
dirhemlik faizin günahıise, mahrem olan birisiyle yetmişdefa zina etmekten daha
büyüktür. [Nitekim bazıhadislerde böyle rivayet edilmiş
tir.]
Hatta bu iki maldan biri sağlam diğeri kusurlu, biri kaliteli diğ
eri kalitesiz olur veya
araları
nda fiyat farkıbulunur ve verilen miktardan fazlasıalı
nı
rsa, yine de bu işfaiz
ve haramdı
r. Dolayı
sı
yla, vermişolduğu düzeltilmişbakı
ra karş
ı
lı
k, kı
rı
lmı
şfazla
bakı
r veya kaliteli pirinç karş
ı
lı
ğı
nda kalitesiz fazla pirinç veya iş
lenmişaltı
na karş
ı
lı
k
fazlalı
klıiş
lenmemişaltı
n alı
rsa, faiz ve haram olur.
2073- Fazlalı
klıolarak aldı
ğımalı
n cinsi, sattı
ğımalı
n cinsinden farklıolursa,
örneğin, bir kilo buğdayı
n karş
ı
lı
ğı
nda bir kilo buğday ile bir lira para alı
rsa, bu
muamele faize girer ve haram olur. Hatta fazlalı
k olarak bir ş
ey al-maz ama onun
yanı
nda alı
cı
nı
n kendisi için bir işyapması
nıda ş
art koş
arsa, yine faiz ve haramdı
r.
2074- Alı
şveriş
te az miktarıveren kimse, verdiğine, fazlalı
k olarak bir ş
ey de eklerse,
örneğin bir kilo buğday ile bir mendili, bir buçuk kilo buğday karş
ı
lı
ğı
nda satarsa,
eğer az olan miktarı
n fiyatıçok olan miktarla eş
it olur ve az miktarıveren kimse,
faizden kaçmak için verdiğine bir ş
ey de eklerse, meselâ bir kilo kaliteli buğday
karş
ı
lı
ğ
ı
nda kalitesi normal olan bir buçuk kilo buğdayla birlikte bir mendil verirse,
sakı
ncasıyoktur. Yine her iki tarafı
n da aldı
kları
nı
n üzerine bir ş
eyler eklemesi
örneğin, bir kilo buğday ile bir mendili, bir buçuk kilo buğday ile bir mendile satması
caizdir. Ancak eklenen ş
ey, faizin gerçekleş
mesinden kaçmak için olursa, örneğ
in bir
kilo kaliteli buğ
dayıbir buçuk kilo kaliteli buğday karş
ı
lı
ğı
nda veresiye olarak satar
ve faize götüren yollarıkapatmak için de bir kilo buğdaya bir ş
eyler eklerse, caiz
olmaz.
2075- Kumaşgibi metreyle ölçülerek veya ceviz ile yumurta gibi sayı
larak alı
şveriş
i
yapı
lan bir ş
eyi satı
p, karş
ı
lı
ğı
nda aynıcinsten daha fazlası
nıörneğin ,on adet
yumurta karş
ı
lı
ğı
nda on bir adet yumurta alı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
2076- Bazış
ehirlerde ölçü veya tartı
yla, bazış
ehirlerde ise saymakla muamelesi
görülen bir malı
, ölçü veya tartıile satı
lan ş
ehirde fazlası
na satarsa, faiz ve haramdı
r;
ancak diğer ş
ehirde caizdir. [Çünkü faizden eser yoktur.]
250
2077- Satı
lan mal ile karş
ı
lı
ğı
nda alı
nan malı
n cinsi bir olmazsa, fazla almanı
n
sakı
ncasıyoktur. Dolayı
sı
yla bir kilo pirinç verip, karş
ı
lı
ğı
nda iki kilo buğday almak
sahihtir.
2078- Satı
lan malla karş
ı
lı
ğ
ı
nda alı
nan bedel aynış
ey-den üretilmişolurlarsa,
herhangi bir fazlalı
ğı
n alı
nmamasıgerekir. Dolayı
sı
yla bir kilo [sütten üretilmiş
] yağı
satı
p, karş
ı
lı
ğı
nda bir buçuk kilo peynir almak faiz ve haramdı
r. Farz ihtiyat gereği,
olgunlaş
mı
şmeyve karş
ı
lı
ğ
ı
nda ham meyve satmak istenince de fazla alı
nmamalı
dı
r.
2079- Faiz konusunda arpa ile buğday aynıcinsten hesap edilir. Dolayı
sı
yla bir kilo
buğ
day verip karş
ı
lı
k olarak bir kilo 250 gr. arpa alı
rsa, faiz cereyan eder ve alı
şveriş
haram olur. Yine harman vakti on kilo buğday vermek kaydı
yla on kilo arpayı
[veresiye olarak] satı
n alı
rsa, arpayıpeş
in alı
p, buğ
dayıveresiyeye bı
raktı
ğıiçin, fazla
almı
şgibi olur ve [faize girdiğinden dolayıbu muamele] haram sayı
lı
r.
2080- Müslüman kimsenin İ
slâm himayesinde olmayan bir kâfirden faiz alması
nı
n
sakı
ncasıyoktur. Yine baba-evlât ve karı
-koca, birbirlerinden faiz alabilirler.
SATICI İ
LE ALICIDA ARANAN ŞARTLAR
2081- Satı
cıile alı
cı
da ş
u altış
artı
n bulunmasıgerekir:
1) Bulûğçağ
ı
na ermişolmalı
dı
rlar.
2) Akı
llıolmalı
dı
rlar.
3) Şer'î hâkim tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf etme hakkı
nıkullanmaları
yasaklanmı
şkimselerden olmamalı
dı
rlar.
4) Alı
şveriş
i, niyet üzere yapmalı
dı
rlar. Dolayı
sı
yla ş
aka olarak; "Bu malı
mısattı
m."
demekle, muamele geçerli olmaz.
5) Birileri tarafı
ndan ikrah (=zorlama) altı
nda bulunmayı
p, alı
şveriş
i kendi istekleri
üzerine yapmalı
dı
rlar.
6) Her ikisi de verdiklerinin maliki veya [muamele küçük çocuğun adı
na yapı
lacak
olursa] dedesi veya babasıgibi malı
n tasarruf yetkisi elinde bulunan kimselerden
olmalı
dı
rlar. Bunlarla ilgili konular, sonraki hükümlerde genişbir ş
ekilde
açı
klanacaktı
r.
2082- Alı
şverişyapmasıiçin babasıveya dedesi izin verse bile, bulûğ
a ermemişbir
çocukla yapı
lan muamele batı
ldı
r. Fakat çocuk mümeyyiz olur ve değeri az
olduğundan dolayıgenelde çocukları
n yaptı
ğıalı
şveriştürlerinden olursa, sakı
ncası
olmaz. Bunun gibi, bir çocuk, parayısatı
cı
ya verip, malıalı
cı
ya teslim etmek ya da
malıalı
cı
ya verip, parası
nısatı
cı
ya ulaş
tı
rmak üzere vası
ta olursa, bu alı
şveriş
sahihtir. Çünkü bu alı
şveriş
, gerçekte baliğolan alı
cı
yla satı
cı
nı
n arası
nda
gerçekleş
miş
tir. Ne var ki satanla satı
n alanı
n, çocuğun parayıve malısahiplerine
ulaş
tı
racağı
nıkesin olarak bilmeleri gerekir.
2083- Baliğolmayan çocuğa bir ş
ey satan yahut ondan bir ş
ey satı
n alan kimsenin
aldı
ğ
ıparayıveya malı
, onun ası
l sahibine geri vermesi ya da alı
şveriş
i geçerli
251
kı
lmasıiçin sahibinden icazet almasıgerekir. Eğer sahibini tanı
maz ve tanı
ma imkânı
da olmazsa, sahibi bilinmeyen malı
n hükmünü uygulayarak aldı
ğıo ş
eyi sahibi adı
na
sadaka niyetiyle fakire vermelidir. Fakat aldı
ğış
ey, çocuğun kendi malıolursa,
çocuğun velisine, onu da bulamazsa, ş
er'î hâkime vermelidir.
2084- Henüz bulûğa ermemişbir çocukla alı
şverişyapan kimsenin verdiği para veya
mal, çocuğun yanı
nda telef olursa, çocuktan veya velisinden tazminat ödeme
talebinde bulunamaz.
2085- Alı
şveriş
e mecbur edilen alı
cıveya satı
cı
, ikrah altı
ndaki pazarlaş
madan sonra
yapı
lan bu alı
şveriş
i geçerli kı
larak onaylar ve razıolduğunu söylerse, alı
m satı
m
akdi sahih olur. Fakat, müstehap ihtiyat gereği alı
şverişakdini tekrar okumalı
dı
r.
2086- Baş
ka birinin malı
nıizni olmaksı
zı
n satan kimsenin satı
ş
ı
na, mal sahibi razı
olmaz ve de onaylamazsa, alı
m satı
m akdi geçersiz olur.
2087- Küçük çocuğun velisi olan baba ile babanı
n babası
, çocuğun malı
nıancak onun
için zararlıolmadı
ğıtakdirde satabilirler. Hatta herhangi bir maslahat söz konusu
olmadı
ğısürece, satmamalarıdaha iyidir. Fakat ölen baba ile büyük babanı
n vasîsi ve
ş
er'î hâkim, çocuğun malı
nı
, ancak maslahatımalısatmakta olduğ
u takdirde
satabilirler.
2088- Haksı
z ve zorla birinden aldı
ğı(=gasp ettiğ
i) bir malısatan kimsenin satı
ş
ı
nı
mal sahibi sonradan onaylarsa, muamele sahih olur. Ancak, farz ihtiyat gereği alı
cıile
satı
cı
, mal ve karş
ı
lı
ğıiçin olan menfaat üzere sulh yapmalı
dı
rlar (=anlaş
malı
dı
rlar).
2089- Parasıkendisinin olsun diye baş
kası
ndan gasp ettiği malısatan kimsenin
satı
ş
ı
nımal sahibi onaylamazsa, muamele batı
l olur. Hatta malıgasp eden kimse için
satı
ş
ıizin vermekle onaylasa bile, akdin sahih olması
nda sakı
nca vardı
r.
SATILAN MAL İ
LE BEDELİ
NDE ARANAN ŞARTLAR
2090- Satı
lan mal ile karş
ı
lı
ğı
nda alı
nan bedelde bir takı
mş
artlar öngörülmüş
tür. Bu
ş
artları
n toplamıbeş
tir:
1) Ölçü, tartı
, sayma ve benzeri ş
eyler üzere satı
lan malı
n miktarı[taraflarca]
bilinmelidir.
2) Teslim edilebilir olmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla kaçmı
şbir at gibi teslim edilmesi mümkün
olmayan ş
eyin satı
ş
ısahih değildir. Fakat kaçmı
şbir köle örneğ
in, halıgibi teslim
edilebilir bir ş
eyin beraberinde satı
lı
rsa, o köle bulunmasa bile, muamele sahihtir.
Ancak, köleden baş
kası
nda böyle bir satı
şsakı
ncalı
dı
r.
3) Satı
lan mal ile alı
nan bedeldeki özellikler tamamı
yla tayin edilmelidir. Çünkü bu
özellikler sayesinde halkı
n alı
şveriş
e eğilimi farklıolabilir.
4) Satı
lan mal ile alı
nan bedelde baş
kası
nı
n hakkıolmamalı
dı
r. Dolayı
sı
yla insan,
yanı
na rehin olarak bı
rakı
lan malısahibinin izni olmadan satamaz.
5) İ
htiyat gereği, malı
n bizzat kendisi satı
lmalı
dı
r, menfaati değil. Gerçi güçlü görüş
e
göre [menfaatinden yaralanmak üzere de malı
] satmak caizdir. O hâlde örneğin, bir
252
evin mülkünü değil de yı
llı
k menfaatinin satı
ş
ısahihtir. Hatta alı
cıbedel olarak para
yerine, mülkün menfaatini verir, meselâ aldı
ğıbir halıkarş
ı
lı
ğı
nda, evin bir yı
llı
k
menfaatini ona devrederse, sakı
ncasıyoktur. Bunlarla ilgili hükümler, daha sonra
açı
klanacaktı
r.
2091- Bir ş
ehirde, ölçü veya tartı
yla satı
lan mallar, o ş
ehirde ölçü veya tartı
yla
alı
nmalı
dı
r. Fakat aynımal baş
ka bir ş
ehirde görmekle satı
lı
rsa, o ş
ehirde görmekle
alı
nabilir.
2092- Alı
m satı
mıtartı
yla yapı
lan bir malı
n, ölçüyle de satı
lması
nda sakı
nca yoktur.
Örneğ
in, on kilo buğday satmak isteyen kimse, bir kilo buğday alan ölçekle on ölçek
buğ
day verebilir.
2093- Alı
şveriş
te gerekli olan ş
artlardan birisi bulun-mazsa, satı
şakdi batı
ldı
r.
Ancak, [böyle bir alı
şverişgerçekleş
tikten sonra] alı
cıve satı
cıbirbirlerinin malı
nda
tasarruf etmeye izin verirlerse, tasarruf etmelerinde sakı
nca yoktur.
vakfedilen ve kiralanan malı
n satı
ş
ı
2094- Vakfedilmişbir ş
eyin satı
ş
ıbatı
ldı
r. Ancak, herhangi bir amaç üzere vakfedilen
mal örneğin, üzerinde namaz kı
lı
nmasıiçin camiye vakfedilen bir halı
, kullanı
lmaz
hâle gelir ve artı
k amacı
na uygun ş
ekilde yararlanma imkânıkalmazsa, onun
satı
lması
nda sakı
nca yoktur; ama mümkün surette vakfedenin amacı
na yakı
n olacak
ş
ekilde parasıaynıcamide kullanı
lmalı
dı
r.
2095- Kendilerine mal vakfedilen kimseler arası
nda ihtilâf çı
kar ve vakfedilen mal
satı
lmadı
ğ
ıtakdirde can veya mal kaybı
nı
n doğ
acağı
na ihtimal verilirse, o mal satı
lı
p
vakfedilenlerin arası
nda taksim edilebilir. Fakat araları
ndaki ihtilâf, sadece
vakfedilenin satı
lı
p, yerine baş
ka bir yerin alı
nması
yla giderilecek olursa, vakfedilen
mal, o yerle değiş
tirilmeli veya satı
larak parası
yla o yer alı
nmalıve aynen
vakfedilmelidir. Şöyle ki, o yer, vakfedilen birinci malı
n yerine bı
rakı
larak aynıamaç
doğ
rultusunda kullanı
lmalı
dı
r.
2096- Baş
kası
na kiraya verilmişbir mülkü satmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ancak o
mülkün menfaati, kirada olduğu sürece kiracı
ya aittir. Fakat alı
cı
, o mülkün kiraya
verildiğini bilemez veya kira müddetinin az olduğunu zannederek orayıalmı
şolursa,
öğ
rendikten sonra muameleyi bozabilir.
ALIM SATIM AKDİ
2097- Alı
m satı
m akdinin Arapça okunmasıgerekmez. Satı
cıherhangi bir dille, "Bu
malı
, bu para karş
ı
lı
ğ
ı
nda sattı
m." der ve alı
cıda, "Kabul ettim." derse, muamele
sahihtir. Fakat alı
şverişyaparken, alı
cıve satı
cıbu iş
i inş
â etmeyi kastetmelidirler.
Yani bu kelimelerden amaçları
, alı
m ve satı
m olmalı
dı
r.
2098- Akit tarafları
ndan hiçbirisi satı
şzamanıakdi okumazsa, eğer satı
cıaldı
ğımal
karş
ı
lı
ğ
ı
nda kendi malı
nıalı
cı
ya temlik eder ve o da kabul ederse, muamele sahih ve
her ikisi de aldı
ğı
nı
n maliki olurlar.
MEYVELERİ
N ALIM SATIMI
253
2099- Çiçeğ
ini döküp, normal olarak afet görme zama-nı
nıatlatan ve taze tanelenmiş
meyveleri, toplamadan önce satmak caizdir. Bunun gibi henüz olgunlaş
mamı
şüzümü,
ağaç üzerinde satmanı
n da sakı
ncasıyoktur.
2100- Çiçeğ
ini dökmemişağaç üzerindeki meyve satı
lı
rsa, onunla birlikte malî değeri
olup, tek baş
ı
na satı
labilen ve satı
cı
nı
n mülkü olan bir ş
ey de satı
lmalı
dı
r.
2101- Ağaç üzerinde sararmı
şveya kı
zarmı
şhurmayısatmanı
n sakı
ncasıyoktur; ama
onun karş
ı
lı
ğ
ıhurma olarak alı
nmamalı
dı
r.
2102- Yı
lda bir kaç defa toplanan salatalı
k, patlı
can, yeş
il sebze ve benzeri ş
eylerin
satı
lması
, ancak gözle görülecek ş
ekilde toprağı
n üzerine çı
kı
p yeş
ermeleri ve alı
cı
nı
n
yı
l içinde kaç defa toplayacağıtayin edilmesi suretinde caizdir.
2103- Taneleri oluş
an arpa ile buğday baş
ağı
nı
, arpa ve buğday haricinde baş
ka bir
ş
ey karş
ı
lı
ğı
nda satmanı
n sakı
ncasıyoktur.
VERESİ
YE VE PEŞİ
N ALIŞVERİ
Ş
2104- Bir malıpeş
in olarak sattı
ktan sonra, alı
cıve satı
cıbirbirlerine verdikleri mal
ile bedeli geri alabilirler. Ev ve arsa gibi gayrimenkul ş
eylerin geri verilmesi, mal
sahibinin onda tasarruf edebileceği ş
ekilde ihtiyarı
na bı
rakması
yla gerçekleş
ir. Halıve
elbise gibi ş
eylerin teslim edilmesi ise, alı
cı
nı
n istediği zaman onlarıbaş
ka yere
götürebileceği, satı
cı
nı
n da müdahale edemeyeceği ş
ekilde verilmesi ile olur.
2105- Veresiye satı
ş
ı
nda, sürenin tam olarak belirtilmesi gerekir. Örneğin, parası
harmanlama zamanıödenmek üzere satı
lan bir malı
n muamelesi, sürenin tam olarak
belirtilmemesi yüzünden batı
ldı
r.
2106- Bayi, veresiye olarak sattı
ğımalı
n bedelini, kararlaş
tı
rı
lan vakitten önce
müş
teriden talep edemez. Ancak müş
teri ölür ve kendisinden bir miktar malıda miras
bı
rakı
rsa, satı
cıkendi alacağı
nıbelirtilen süre dolmadan önce onun mirasçı
ları
ndan
talep edebilir.
2107- Bayi, veresiye sattı
ğıbir malı
n bedelini kararlaş
tı
rı
lan süre dolduktan hemen
sonra müş
teriden alabilir; ama alı
cıödeme imkânı
na sahip olmazsa, ona mühlet
vererek süre tanı
malı
dı
r.
2108- Bayi, malı
n kı
ymetini bilmeyen kimseye bir miktar veresiye verir ve fiyatı
nıda
söylemezse, muamele batı
ldı
r. Ancak, satı
cımalı
n peş
in fiyatı
nıbilen bir müş
teriye
veresiye verip, tutarı
nıfazla hesaplar ve o da kabul ederse, sakı
ncasıolmaz. Satı
cı
nı
n;
"Sana veresiye verdiğim malı
, peş
in fiyatı
ndan lira baş
ı
na bir kuruşdaha fazla hesaplı
yorum." demesi gibi.
2109- Bir malıveresiye satı
p bedelini sonradan almak üzere bir müddet tayin eden
kimse, müddetin yarı
sıgeçtikten sonra alacağı
ndan bir miktar düş
er ve kalan kı
smıda
peş
in olarak alı
rsa, sakı
ncasıolmaz.
SELEf (SELEM) SATIŞI
2110- [Selem; bedelin peş
in ödenmesine rağmen malı
n daha sonra verilmesi esası
na
dayanan bir satı
şusûlüdür. Dolayı
sı
yla] müş
terinin malısonradan almak üzere peş
in
254
para vermesine, selem satı
ş
ıdenir. O hâlde müş
teri, "Malıaltıay sonra teslim almak
üzere bu parayıveriyorum." der, satı
cıda, "Kabul ettim." derse veyahut satı
cıparayı
alı
p, "Bu malıaltıay sonra vermek üzere sattı
m." derse, satı
şakdi sahihtir.
2111- Altı
n veya gümüşparayıselem olarak satar, bedelini de altı
n veya gümüşpara
olarak alı
rsa, muamele batı
l olur. Fakat selem olarak sattı
ğıbir malı
n karş
ı
lı
ğı
nda
baş
ka bir mal veya günümüzde kullanı
lan banknot (=kâğı
t para) alı
rsa, muamele
sahihtir. Ancak, satı
lan mal karş
ı
lı
ğı
nda baş
ka bir mal değil de para almak, müstehap
ihtiyattı
r.
SELEM SATIŞINDA ARANAN ŞARTLAR
2112- Selem muamelesinde ş
u altış
artı
n olmasıgerekir:
1) Malı
n kı
ymetinin değ
iş
mesine yol açan nitelikler belirtilmelidir. Ancak, fazla
dikkat etmek de gerekmez; halkı
n; "Malı
n özellikleri belli oldu." diyeceği ş
ekilde
belirtmek yeterlidir. O hâlde ekmek, et, hayvan derisi ve benzeri ş
eylerin nitelikleri
müş
teriye gizli kalmayacak ş
ekilde belirtilmez ve dolayı
sı
yla garar ve aldatma satı
ş
ı
[yani, ne olduğu belli olmayan, akı
beti gizli olan satı
ş
] söz konusu olursa, selem caiz
değildir.
2) Taraflar birbirinden ayrı
lmadan önce, alı
cıbedelin tamamı
nısatı
cı
ya vermeli veya
onun miktarı
nca satı
cı
dan alacaklıolmalı
dı
r. Fakat bu [ikinci] durumda, satı
cıverdiği
malı
n kı
ymetini alcı
nı
n zimmetine geçirir, daha sonra alı
cıda satı
cı
daki alacağı
nı
kendi zimmetinde borç olan malı
n parasıkarş
ı
lı
ğıhesap ederse, çok iyi olur. Ama
eğer alı
cımalı
n kı
ymetinin bir miktarı
nıverirse, o miktarlı
k satı
şsahih olsa bile, satı
cı
o miktarlı
k satı
ş
ıfeshedebilir.
3) Süre tam olarak belirtilmelidir. Eğer satı
cı
, "Malıharmanlama zamanı
na kadar
teslim ederim." derse, süre tam olarak belirtilmediğinden dolayıselem akdi batı
ldı
r.
4) Malı
n teslim edilmesi için belirtilen süre, selemi yapı
lan malı
n verileceği zaman
piyasada bulunacağı
na güven hâsı
l olacak ş
ekilde tayin edilmelidir.
5) Farz ihtiyat gereği, malı
n teslim edileceği yer belirtil-melidir. Ancak, onları
n
konuş
maları
ndan teslim edilme yeri belli olursa, ayrı
ca o yerin ismini zikretmeye
gerek yoktur.
6) Ölçülerek veya tartı
larak malı
n miktarıbelirlenmelidir. Genelde görmekle satı
lan
bir malda da selem yapmanı
n sakı
ncasıyoktur; ama alı
nan bu malı
n taneleri
arası
ndaki fark örneğ
in, birbirine yakı
n bazıceviz ve yumurta taneleri gibi halkı
n
önem vermeyeceği derecede az olmalı
dı
r.
SELEM YAPMANIN HÜKÜMLERİ
2113- Selem olarak satı
ş
ıyapı
lan bir malı
n süresi dolmadan satı
ş
ıcaiz değildir. Fakat
süre dolduktan sonra mal teslim edilmese bile satı
ş
ı
nı
n sakı
ncasıyoktur.
2114- Satı
cıselem akdinde kararlaş
tı
rı
lan nitelikleri içeren malıverince, alı
cı
nı
n
kabul etmesi gerekir. Yine nitelik olarak kararlaş
tı
rı
lan cinsten daha iyisini, yani
kararlaş
tı
rı
lan özelliklere fazlası
yla sahip olan bir cinsi verirse, alı
cıkabul etmelidir.
255
Ama eğer böyle olmazsa, örneğin, alı
cı
nı
n cahil bir köle pazarlı
k etmesine karş
ı
n,
satı
cıâlim bir köle teslim ederse, kabul etmesi gerekmez
2115- Satı
cı
nı
n verdiği malı
n kalitesi kararlaş
tı
rı
landan daha düş
ük olursa, alı
cıkabul
etmeyebilir.
2116- Eğer satı
cı
, karalaş
tı
rı
lan mal yerine baş
ka bir mal verirse, alı
cırazıolduğu
takdirde sakı
ncasıyoktur.
2117- Selem olarak satı
ş
ıyapı
lan mal, teslim edileceği zaman piyasada bulunmaz ve
satı
cıda onu hazı
rlayamazsa, alı
cıdilerse belirtilen mal bulununcaya kadar sabreder
veya muameleyi bozup, vermişolduğu ş
eyi geri alı
r.
2118- Eğer bayi, kendi malı
nıbir süre sonra teslim etmek üzere satar, müş
teriden de
parası
nıbir süre sonra almayış
art koş
arsa, satı
şakdi batı
l olur.
ALTIN VE GÜMÜŞÜ ALTIN VE GÜMÜŞE SATMAK
2119- Altı
n karş
ı
lı
ğısatı
lan altı
n ile gümüşkarş
ı
lı
ğısatı
lan gümüş
ün satı
ş
ı
, herhangi
birinin ağı
rlı
ğıdiğerinden fazla olduğu takdirde batı
l ve haramdı
r. İ
ster bunlar
iş
lenmişaltı
nla gümüştüründen olsunlar, isterse de külçe türü altı
n ve gümüş
olsunlar, fark etmez.
2120- Altı
nı
n gümüşveya gümüş
ün altı
n karş
ı
lı
ğ
ısatı
lması
nı
n sakı
ncasıolmadı
ğıgibi
ağı
rlı
kları
nı
n da eş
it olmasıgerekmez.
2121- Bayi ve müş
teri, altı
n karş
ı
lı
ğıgümüşile gümüşkarş
ı
lı
ğıaltı
n satı
ş
ı
nı
yaptı
kları
nda, birbirlerinden ayrı
lmadan önce akit meclisinde onlarıbirbirlerine teslim
etmelidirler; kararlaş
tı
rdı
kları
ndan hiçbir miktarı
nıteslim etmemeleri hâlinde ise
anlaş
ma geçersizdir.
2122- Eğer taraflardan birisi, kararlaş
tı
rı
lan miktarı
n tamamı
nı
, diğeri ise bir miktarı
nı
teslim eder ve birbirlerinden ayrı
lı
rlarsa, her ne kadar o miktara oranla muamele
sahihse de, malı
n tamamı
nıteslim almayan kimse, anlaş
mayıfeshedebilir.
2123- Eğer gümüşmadeninden çı
karı
lan bir miktar gümüştozunu aynımiktardaki saf
gümüşkarş
ı
lı
ğ
ıveya altı
n madeninden çı
karı
lan altı
n tozunu aynımiktardaki saf altı
n
karş
ı
lı
ğ
ısatarlarsa, muamele batı
ldı
r. Ama gümüştozunu altı
n karş
ı
lı
ğı
nda ve altı
n
tozunu ise gümüşkarş
ı
lı
ğ
ı
nda satmanı
n hiçbir ş
ekilde sakı
ncasıyoktur.
AKDİFESHEDEN DURUMLAR
2124- Bir muameleyi bozma hakkı
na "Muhayyerlik ve feshetme hakkı
" denir. Alı
ş
veriş
teki muhayyerlik ise on bir türlüdür. Dolayı
sı
yla alı
cıve satı
cıbu yerlerde
muameleyi feshedebilirler:
1) Meclis Muhayyerliği: Alı
şverişmeclisinden ayrı
lmadan önce, bizzat mecliste
yapı
lan feshe denir.
2) Gabn Muhayyerliğ
i: Aldanma ve kandı
rı
lma söz konusu olduğ
unda yapı
lan feshe
denir.
256
3) Şart Muhayyerliği: Alı
şveriş
te belli bir süre içerisinde tarafları
n birinin veya
ikisinin de akdi feshetme hakkı
na sahip olması
na denir.
4) Kusuru Gizleme Muhayyerliği: Bayi veya müş
teri, satı
ş
ıyapı
lan malıolduğundan
daha iyi gösterip, halkı
n nazarı
nda değ
erini yükseltecek ş
ekilde malı
n kusurunu
gizlemesi sonucu doğ
an feshetme hakkı
na denir.
5) Şarta Uymama Muhayyerliği: Taraflardan biri karş
ıtarafı
n bir işyapması
nıveya
vereceği malda belli bir özelliğin olması
nış
art koş
ar ve o da ş
arta uymazsa, bu
durumda ş
art koş
an kimse için feshetme hakkıdoğar, ki buna "Şarta Uymama
Muhayyerliğ
i" denir.
6) Kusur Muhayyerliği: Satı
lan malda veya karş
ı
lı
k olarak verilen bedelde kusurun
bulunmasısonucu doğ
an muhayyerliğe denir.
7) Şirket Muhayyerliği: Satı
lan malı
n bir miktarı
nı
n ortaklı
k malıolup, sonradan
baş
kası
na ait olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, hak sahibi diğer ortağı
n bu satı
ş
a rı
za göstermemesi
hâlinde, alı
cıiçin muhayyerlik hakkıdoğar. Şöyle ki, dilerse alı
şveriş
i tamamen
fesheder, dilerse de baş
kası
na ait olan miktarı
n parası
nısatı
cı
dan alı
r [ve sadece geri
kalan miktarı
n alı
şveriş
ini geçerli kı
lar]. Bunun gibi verilen bedelin bir miktarı
nı
n
baş
kası
na ait olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, hak sahibi diğer ortağı
n razıolmamasıhâlinde, satı
cı
için muhayyerlik hakkıdoğar; dilerse muameleyi bozar, dilerse de baş
kası
na ait olan
miktarı
n karş
ı
lı
ğı
nımüş
teriden alı
r, ki buna "Şirket (=Ortaklı
k) Muhayyerliği" denir.
8) Görme Muhayyerliği: Satı
cı
, alı
cı
nı
n görmediği belli bir malı
n özelliklerini söyler
ama daha sonra söylenen özelliğ
e sahip olmadı
ğıanlaş
ı
lı
rsa, bu durumda alı
cıiçin
muameleyi feshetme hakkıdoğar. Bunun gibi eğer alı
cı
, satı
cı
nı
n görmediği belli bir
bedelin özelliklerini söyler ama daha sonra söylenilen ş
ekilde olmadı
ğıortaya çı
karsa,
alı
cıiçin feshetme hakkıdoğar, ki buna "Görme Muhayyerliği" adıverilir.
9) Geciktirme Muhayyerliğ
i: Alı
cı
, peş
in aldı
ğımalı
n bedelini üç güne kadar ödemez
ve satı
cıda sattı
ğ
ımalıteslim etmezse, eğer alı
m satı
m akdinde bedelin veya malı
n
geç teslim edilmesi ş
art koş
ulmazsa, bedelin geciktirilmesi nedeniyle satı
cı
muameleyi [üç günden sonra] bozabilir. Fakat satı
lan mal, bir gün kalı
nca zâyi olan
bazımeyve türlerinden olur ve akdi okurken de bedelin veya malı
n geciktirileceğini
ş
art koş
mamı
ş
larsa, bu durumda satı
cı
, akş
ama kadar bedelin ödenmemesi hâlinde
muameleyi feshedebilir.
10) Hayvan Muhayyerliği: Bayi bir hayvan satı
nca, müş
teri için üç günlük bir
muhayyerlik hakkıdoğar, ki bu üç günün içinde müş
teri istediği zaman hayvanıgeri
vererek alı
şveriş
i feshedebilir.
11) Malı
n Teslim Edilememe Muhayyerliği: Satı
cı
, sattı
ğımalıteslim etmekten âciz
olursa, örneğin satmı
şolduğu at kaçarsa, bu durumda alı
cı
, malıteslim almadı
ğı
ndan
dolayımuameleyi bozabilir.
Saydı
ğı
mı
z bu muhayyerliklerle ilgili ayrı
ntı
lıkonular, daha sonraki hükümlerde izah
edilecektir.
257
2125- Alı
cı
, malı
n kı
ymetini bilmez veya aldı
ğızaman gaflet ederek malınormal
fiyatı
ndan daha pahalı
ya alı
rsa, eğer halkı
n nazarı
nda aldatı
lmı
şolarak nitelenir ve
onun azlı
ğı
na veya çokluğuna önem verilirse, akdi bozabilir. Bunun gibi satı
cıda
malı
n kı
ymetini bilmediğinden veya satı
şanı
ndaki gafletinden dolayımalınormal
fiyatı
ndan daha ucuza satar ve halk da ucuz sattı
ğıbu miktara önem vererek onu
aldatı
lmı
şnitelerse, muameleyi bozabilir.
2126- Şartlıalı
şveriş
te örneğin, bir milyonluk evi iki yüz bin liraya satı
p, satı
cı
nı
n
belli bir süre içerisinde, parayıgeri verdiği takdirde muameleyi feshetme hakkı
na
sahip olması
nış
art koş
arlarsa, eğer satı
cıve alı
cı
nı
n ilk baş
tan satmak ve almak
niyetleri olursa, böylesi bir anlaş
ma sahihtir.
2127- Şartlısatı
ş
ta, satı
cıparayızamanı
nda vermediği takdirde, alı
cı
nı
n mülkü geri
vereceğinden emin olsa bile muamele sahihtir. Ancak, vaktinde parayıvermezse,
mülkü alı
cı
dan geri isteme hakkıyoktur. Bunun gibi eğer alı
cıölürse, o mülkü
alı
cı
nı
n vârislerinden talep edemez.
2128- İ
nsan, kaliteli çayıkalitesi düş
ük çayla karı
ş
tı
rı
r ve kaliteli çay adı
na satarsa,
alı
cı[aldı
ğıçayıgeri vererek] muameleyi bozabilir.
2129- Alı
cı
, aldı
ğımalı
n kusurlu olduğ
unu örneğin, satı
n aldı
ğıhayvanı
n bir gözünün
kör olduğunu muameleden sonra anlarsa, eğer bu kusur alı
şveriş
ten önce alı
nan
malda olduğu hâlde müş
teri onu bilmiyorduysa, isterse muameleyi fesheder, isterse de
sağlam mal ile kusurlu malı
n arası
ndaki fiyat farkı
nıbelirleyip, satı
cı
dan o miktar
oranı
nda parayıgeri alı
r. Meselâ, dört liraya aldı
ğ
ıkusurlu malı
n sağlamı
nı
n kı
ymeti
sekiz lira, kusurlusunun kı
ymeti ise altılira olursa, sağlam ile kusurlu arası
ndaki
kı
ymet farkıdörtte bir olduğundan, satı
cı
ya verdiği paranı
n dörtte biri olan bir lirayı
geri alabilir.
2130- Satı
cı
, karş
ı
lı
k olarak aldı
ğıbedelin kusurlu olduğunu anlarsa, eğer bu kusur
muameleden önce bedelde olması
na rağmen satı
cıhabersiz olursa, alı
şveriş
i bozma
hakkı
na sahip olduğu gibi, önceki hükümde açı
klandı
ğıüzere, verilen bedelin sağlamı
ile kusurlusu arası
ndaki fiyat farkı
nıda müş
teriden geri alabilir.
2131- Alı
şverişyaptı
ktan sonra, eğer satı
lan malıteslim almadan önce malda bir
kusur ortaya çı
karsa, alı
cımalıgeri vererek akdi bozabilir. Yine alı
şveriş
ten sonra
henüz bedeli teslim almadan önce onda bir kusur ortaya çı
karsa, satı
cımuameleyi
feshedebilir. Ama eğer fiyat farkı
nıalmak isterlerse, sakı
ncasıvardı
r.
2132- Alı
şveriş
ten sonra malı
n kusurlu olduğunu öğrenip, muameleyi hemen
bozmayan kimsenin sonradan fes-hetme hakkıyoktur.
2133- Bir kimse, malısatı
n aldı
ktan sonra kusurlu olduğ
unu anlarsa, satı
cıhazı
r
olmasa bile muameleyi bozabilir.
2134- Dört yerde, alı
cıaldı
ğımalda bulunan kusur nedeniyle muameleyi bozamaz
veya onun fiyat farkı
nıalamaz:
1) Malıalı
rken kusurlu olduğunu bilirse.
258
2) Malı
n kusuruna razıolursa.
3) Alı
şverişyaparken, malı
n kusurlu çı
kmasıhâlinde geri vermeyeceğini ve de fiyat
farkı
nıalmayacağı
nısöylerse.
4) Alı
şverişyaptı
kları
nda satı
cı
, "Bu malı
, bütün kusurları
yla beraber satı
yorum."
derse. Ancak bir kusurunu belirterek, "Malı
, bu kusuruyla satı
yorum." der ve sonra
onda baş
ka bir kusurun da olduğu anlaş
ı
lı
rsa, alı
cı
, satı
cı
nı
n belirtmediği kusur
nedeniyle malıgeri verebilir; geri vermediği takdirde de satı
cı
dan fiyat farkı
nıalabilir.
2135- Üç yerde alı
cı
, malı
n kusurlu olduğ
unu anlasa bile muameleyi bozamaz; ama
fiyat farkı
nıalabilir:
1) Aldı
ğımalda halkı
n; "Aldı
ğızamanki gibi değil." diyeceği ş
ekilde bir değiş
iklik
yapmı
ş
sa.
2) Alı
şveriş
ten sonra malı
n kusurlu olduğunu anlar ve sadece geri çevirme hakkı
nı
hükümsüz kı
larsa.
3) Malıteslim aldı
ktan sonra o malda baş
ka bir kusur meydana gelirse. Ancak,
kusurlu bir hayvanıaldı
ktan sonra, üç gün geçmeden onda baş
ka bir kusur meydana
gelirse, teslim almı
şolsa bile onu geri verebilir. Bunun gibi eğ
er alı
cı
, yalnı
zca belli
bir süreye kadar muameleyi feshetme hakkı
na sahip olur ve bu müddet içerisinde de
malda baş
ka bir kusur meydana gelirse, onu teslim almı
şolsa bile, muameleyi
bozabilir.
2136- İ
nsan, görmediği bir mala sahip olur ve baş
kası
nı
n anlatmasıüzere malı
n
özelliklerini alı
cı
ya anlatarak o özelliklere göre satar ve sattı
ktan sonra onun daha iyi
özelliklere sahip olduğunu anlarsa, muameleyi bozabilir.
ALIŞVERİ
ŞLE İ
LGİ
Lİdiğer HÜKÜMLER
2137- Satı
cı
, malı
n alı
şfiyatı
nıalı
cı
ya söylemek isterse, aynıfiyata veya daha aş
ağı
fiyata satacak olsa bile, fiyatı
n azalması
na veya artması
na sebep olan diğer bütün
özellikler, örneğin, peş
in veya veresiye aldı
ğı
nıda alı
cı
ya söylemelidir.
2138- Bir kimse, baş
ka birine bir mal verip, fiyatı
nıbelirleyerek, "Bu malı
, bu fiyattan
sat; fazlası
na satarsan fazlasısenindir." derse, fazlalı
k, malısatan kimsenindir. Yine
mal sahibi, "Bunu ş
u fiyattan sana sattı
m." der, o da, "Kabul ettim." der veyahut satı
ş
maksadı
yla malıona verir, o da alı
şmaksadı
yla malıondan alı
rsa, o kı
ymetten ne
kadar fazlası
na satarsa, fazlalı
k ona ait olur.
2139- Erkek [hayvan] eti satı
p yerine diş
i [hayvan] eti müş
teriye veren bir kasap,
günah iş
lemişolur. O hâlde eğer kasap etin cinsini belirterek, "Bu erkek hayvan etini
satı
yorum." demiş
se, alı
cımuameleyi bozabilir. Ancak, onu be-lirtmez ve müş
teri de
aldı
ğ
ıete razıolmazsa, kasabı
n ona erkek hayvan eti vermesi gerekir.
2140- Eğer alı
cı
, kumaşsatı
cı
sı
na rengi solmayan bir kumaşvermesini söyler ama
satı
cırengi solan bir kumaşverirse, alı
cımuameleyi bozabilir.
2141- Alı
şveriş
te yemin etmek, doğru bir ş
ey içinse mekruh; yalan yere ise haramdı
r.
259
Şİ
RKET (ORTAKLIK) HÜKÜMLERi
2142- Ortak olmak isteyen iki kiş
i, malları
ndan bir kı
s-mı
nıbirbirinden ayrı
t
edilmeyecek ş
ekilde karı
ş
tı
rı
p, herhangi bir dille ortaklı
k akdini okurlar veya ş
erik
olmak istediklerini ifade eden bir işyaparlarsa, onları
n ortaklı
klarısahihtir.
2143- Birkaç kiş
i, örneğin tellaklar (=hamam kesecileri) aldı
klarıparada ortak olmayı
kararlaş
tı
rı
rlarsa, bu ortaklı
k sahih değildir.
2144- İ
ki kiş
i, her birinin kendi hesabı
na bir malısatı
n almasıve karş
ı
lı
k olarak
verilmesi gereken bedelin kı
ymetini bizzat kendisi borçlanmasıhususunda anlaş
ı
p,
aldı
klarımal ile menfaatinde ortak olmayıkararlaş
tı
rı
rlarsa, bu ortaklı
k sahih değildir.
Ancak malıveresiye almasıiçin onlardan her biri diğerini vekil eder, daha sonra
ortakları
n her biri diğerinin de borçlanmasıiçin malıkendisi ve ortağ
ıiçin [veresiye
olarak] alı
rsa, bu ortaklı
k sahihtir.
2145- Ortaklı
k akdi okuyarak birbirleriyle ortak olmak isteyen kimselerin baliğve
akı
llıolmaları
, akdi bilerek o-kuyup, birileri tarafı
ndan zorlanmamalarıve de kendi
malları
nda tasarruf hakkı
na sahip bulunmalarıgerekir. Dolayı
sı
yla kendi malı
nıboş
yerlere harcayan sefihin, eğer ş
er'î hâkim tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf hakkı
nı
kullanmasıyasaklanı
rsa, ortak olmasısahih değildir.
2146- Ortaklı
k akdinde, çalı
ş
an kimsenin veya diğer ş
erikine oranla daha fazla çalı
ş
an
ya da çalı
ş
mayan veya az çalı
ş
an kimsenin daha çok kâr almasış
art koş
ulursa, alı
nan
bu karara uyulmasıgerekir.
2147- Ortaklı
k kurarak elde edilen kazancı
n hepsini ortaklardan sadece birisinin
almasıkararlaş
tı
rı
lı
rsa, ortaklı
k sahih olmaz. Ancak, zararı
n hepsini veya çoğunu bir
kiş
inin karş
ı
lamasıkararlaş
tı
rı
lı
rsa, hem ortaklı
k hem de alı
nan karar sahihtir.
2148- Eğer ş
eriklerden birinin, kârdan fazla almasış
art koş
ulmamı
ş
sa, ortakları
n
sermayeleri aynımiktarda olduğu taktirde, zarar ve kâr eş
it olarak araları
nda
paylaş
ı
lı
r. Ancak, sermayeleri aynıölçüde olmazsa, kâr ve zarar da ortakları
n
sermayesine oranla taksim edilir. Meselâ, ortak olan kiş
ilerden birinin sermayesi
diğerlerinin iki katıolursa, ister ikisi de aynıoranda çalı
ş
sı
n veyahut birisi az çalı
ş
sı
n
veya hiç çalı
ş
ması
n, ona düş
en kâr ve zarar payıda iki kat olacaktı
r.
2149- İ
ki kiş
i, ortaklı
k akdinde her ikisinin de birlikte veya her birinin tek baş
ı
na
yahut yalnı
zca birisinin alı
şverişyapması
nış
art koş
arlarsa, koş
tuklarıbu ş
arta göre
amel etmeleri gerekir.
2150- Ortaklı
k akdinde sermaye ile hangisinin alı
şverişyapacağı
nıbelirtmeyen
ortakları
n hiç birisi diğerinin iz-ni olmadan, o sermaye ile alı
şverişyapamaz.
2151- Şirkette bulunan sermayenin yetkisi ortaklardan birine verilirse, o kimsenin
ortaklı
k kararları
na göre hareket etmesi gerekir. Meselâ, ş
irketin sermayesi
ortaklardan birine verilerek onunla veresiye bir mal alması
, onu peş
in satmasıveya
malıbelli bir yerden satı
n almasış
art koş
ulursa, bu kararlara uymasıgerekir. Ancak,
ş
irket tarafı
ndan herhangi bir karar söz konusu olmazsa, genel sözleş
meleri dikkate
260
alarak ş
irketin zarar etmeyeceği bir ş
ekilde alı
şverişyapmalı
dı
r. Örneğin, normal
olarak peş
in satmasıveya yolculuğa çı
ktı
ğı
nda ş
irketin malı
nıyanı
na almaması
gerekirse, böyle yapmalı
dı
r. Ama genellikle sözleş
melerde malı
n veresiye verilmesi
veya yolculukta yanı
na alı
nmasıyay-gı
nsa, bu ş
ekilde hareket edebilir.
2152- Ortaklardan ş
irketin sermayesi ile alı
şverişyap-ma yetkisine sahip olan kimse,
eğer kendisiyle yapı
lan sözleş
meye aykı
rıbir alı
şverişyapar ve sonuçta ş
irketin
malı
nızarara uğ
ratı
rsa, zâmindir. [Yani tazminat ödemesi ve zararıkarş
ı
laması
gerekir.] Ancak daha sonra sözleş
meye uygun ş
ekilde alı
şverişyaparsa, muamelesi
sahihtir. Yine, kendisiyle herhangi bir sözleş
me söz konusu olmaz ama normalin
aksine bir alı
şverişyapmı
şolursa, zâmindir. Ancak daha sonra normale uygun bir
ş
ekilde hareket ederse, yaptı
ğıalı
şverişsahihtir.
2153- Şirketin sermayesini çalı
ş
tı
ran ş
erik, aş
ı
rıgitmediğ
i ve sermayenin
korunması
nda kusurlu davranmadı
ğıhâlde sermayenin bir kı
smıveya tamamıtelef
olursa, zâ-min değildir; [tazminat ödeme zorunluluğu yoktur.]
2154- Ortaklı
k sermayesi ile alı
şverişyapan ortak, ser-mayenin telef olduğunu söyler
ve ş
er'i hakimin yanı
nda da yemin ederse, onun sözünü kabul etmek gerekir.
2155- Bir ş
irkette hisse sahibi olan ortaklar, birbirlerinin hissesine dair verdikleri
tasarruf izinlerini geri alı
rlarsa, ortaklardan hiçbirisi ş
irketin malı
nda tasarruf edemez.
Ama eğer sadece ortaklardan birisi verdiği tasarruf iznini geri alı
rsa, diğer ortakları
n
tasarruf etme hakkıyoktur; ama onun tasarruf hakkıvardı
r.
2156- Ortaklardan biri sermayenin taksim edilmesini isterse, ortaklı
k süresi dolmasa
bile, diğer ortakları
n bunu kabul etmesi gerekir. Fakat sermayeyi bölmek, "Kı
smet-ur
Redd"[74] denen bölme usûlüne veya diğer ortağı
n zarara uğraması
na neden olursa,
bu durumda ortaklar taksimi kabul etmeye zorlanamazlar.
2157- Ortaklardan birisi ölür, delirir, bayı
lı
r veya sefih olur da ş
er'î hâkimin emriyle
kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanı
rsa, diğer ortakları
n
ortaklı
k malı
nda tasarruf etme haklarıyoktur.
2158- Eğer ortaklardan biri kendisi için veresiye bir ş
ey alı
rsa, kâr ve zararıyalnı
zca
kendisine aittir. Ancak, ş
irket için bir ş
ey alı
r ve diğer ortak da bu muameleye razı
olduğunu söylerse, zarar ve kâr her ikisine ait olur.
2159- Ortaklı
k sermayesi ile bir ticaret yaptı
ktan sonra, ortaklı
k akdinin batı
l olduğu
anlaş
ı
lı
nca, bakı
lı
r: Eğer ortaklar, ortaklı
kları
nı
n doğru olmadı
ğı
nıilk baş
tan bilmiş
olsalardıyine de birbirlerinin tasarruf etmesine razıolacaklardı
ysa, yaptı
klarıticaret
sahihtir ve ondan elde edilen gelirler de onları
n malı
dı
r. Fakat böyle olmaz ve
ortakları
nı
n tasarrufuna razıolmayan kimse, yapı
lan bu ticarete razıolduğunu
söylerse, muamele sahihtir; aksi takdirde batı
ldı
r. Her iki durumda da ş
irket için
çalı
ş
an kimse, eğer ücretsiz olarak çalı
ş
mamı
ş
sa, zahmetinin karş
ı
lı
ğı
nınormal bir
ş
ekilde diğer ortaklardan alabilir.
SUlh (UZLAŞMA) HÜKÜMLERi
261
2160- Sulh; insanı
n baş
ka bir kimseyle anlaş
arak kendi malı
nıveya malı
nı
n
menfaatinin bir miktarı
nıkarş
ı
lı
klıveya karş
ı
lı
ksı
z onun mülkiyetine geçirmesi yahut
kendi hakkı
ndan veya ondaki alacağı
ndan vazgeçmesi üzere yaptı
ğıuzlaş
maya denir.
2161- Bir ş
ey üzere birbirleriyle anlaş
ma (=sulh) yapan kimselerin, akı
llıve baliğ
olmaları
, baş
kasıtarafı
ndan mec-bur edilmemeleri ve maksatları
nı
n sulh olması
gerekir. Ayrı
ca, ş
er'î hâkim tarafı
ndan da malî tasarrufları
na yasak konmamalı
dı
r.
2162- Sulh akdinin Arapça okunmasıgerekmez; anlaş
mayıifade eden her dille
okunmasısahihtir.
2163- Koyunları
nımeselâ, sütünden yararlanarak bir yı
l saklamasıve karş
ı
lı
ğı
nda bir
miktar yağgeri vermesi üzere bir çobana veren kimse, sütü çobanı
n zahmetleri ve
vereceği yağkarş
ı
lı
ğı
nda anlaş
ı
rsa, bu anlaş
ma doğrudur. Ama eğer sütünden
yararlanmasıiçin, koyunlarıbir yı
llı
ğı
na çobana kira olarak verir ve karş
ı
lı
ğı
nda bir
miktar yağvermesini isterse, bu anlaş
ma sakı
ncalı
dı
r.
2164- Kendi hakkıveya alacağıüzere baş
ka birisiyle anlaş
mak isteyen kimsenin
anlaş
ması
, ancak karş
ıtarafı
n kabul etmesi hâlinde sahihtir.
2165- Borcun miktarı
nıborçlu olan kimse bilir ama alacaklı
sıbilmez ve alacaklıolan
alacağı
nıolduğundan az miktara, meselâ 1000 lira alacaklıiken 100 liraya anlaş
mak
isterse, fazlalı
ğıalmak borçlu için helâl değildir. Ancak, borçlu olduğu miktarı
alacaklı
sı
na bildirerek onu razıeder veya alacaklıalacağımiktarıbilse bile yine de
aynımiktara anlaş
acaktış
eklinde olursa, fazlalı
ğ
ıalmanı
n sakı
ncasıyoktur.
2166- Aynıcinsten olup, ölçüleri belli olan iki ş
ey üzerinde anlaş
mak, ancak ölçüleri
eş
it olduğ
u taktirde sahihtir. Eğer ölçüleri belli olmazsa, birisinin fazla olduğuna
ihtimal verilse bile, sulh sahihtir.
2167- Bir veya iki kiş
iden alacaklıolan iki kiş
i, kendi alacaklarıüzerinde birbirleriyle
sulh yapmak isterlerse, eğer alacakları
nı
n cinsi ve ölçüsü aynı
, meselâ her ikisi de 100
kilo buğday alacaklıolursa, onları
n sulhu sahihtir. Yine onları
n alacağış
eyler aynı
cinsten olmadı
ğıtakdirde, meselâ biri 100 kilo pirinç, diğeri ise 120 kilo buğday
alacaklıolursa, yapmak istedikleri bu anlaş
ma da sahihtir. Ancak, onları
n alacakları
aynıcinsten olur ama genellikle tartıveya ölçü ile alı
m satı
mıyapı
lan ş
eylerden
olursa, alacakları
nı
n ölçü veya tartı
sıeş
it olmadı
ğıtaktirde, onları
n sulhu batı
ldı
r.
2168- İ
nsan, bir süre sonra almasıgereken alacağı
nı
n bir miktarı
nınakit alı
p, bir
miktarı
ndan da vazgeçmek kastı
yla borcundan az bir miktar vermesi hususunda
borçlusuyla anlaş
ı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
2169- Bir ş
ey üzerinde sulh yapan iki kiş
i, razıoldukları
nda anlaş
mayıbozabilirler.
Yine anlaş
ma sı
rası
nda birisi veya her ikisi için feshetme hakkı
nış
art koş
arlarsa,
feshetme hakkıolan kimse anlaş
mayıbozabilir.
2170- Satı
cıve alı
cı
, muamele meclisinden ayrı
lmadı
klarısürece alı
m satı
m akdini
bozabilirler. Bunun gibi hayvan satı
n alan bir müş
terinin üç güne kadar muameleyi
bozma hakkıvardı
r. Yine peş
in olarak aldı
ğıbir malı
n parası
nımüş
teri üç güne kadar
vermez ve malıda teslim almazsa, satı
cımuameleyi bozabilir. Ama bir mal üzerinde
262
anlaş
ma yapan kimsenin bu üç durumda sulhu bozma hakkıyoktur. Fakat alı
ş
veriş
bölümünde [2124. hüküm] açı
klanan diğer sekiz yerde anlaş
mayıbozabilir.
2171- Üzerinde sulh yapı
lan malı
n kusurlu olduğ
u ortaya çı
karsa, sağlam ile kusurlu
arası
ndaki fiyat farkı
nıalamaz; ama sulhu bozabilir.
2172- İ
nsan, kendi malıüzerinde baş
ka birisiyle anlaş
ı
r ve; "Eğer ben öldüğümde
vârisim olmazsa, seninle anlaş
tı
ğı
mş
eyi vakfetmelisin." diye de ş
art koş
ar ve o da bu
ş
artıkabul ederse, ş
arta göre amel etmelidir.
Kİ
RA HÜKÜMLERi
2173- Bir ş
eyi kiraya veren veya kiralayan kimsenin akı
llıve baliğolması
, kendi
isteğiyle kira iş
lemlerini yapmasıve malları
nda tasarruf etme hakkı
na sahip olması
gerekir. Dolayı
sı
yla, kendi malı
nıfaydası
z ve boşiş
lerde harcayan sefih insanı
n, eğer
ş
er'i hakim tarafı
ndan kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı
nıkullanması
yasaklanı
rsa, bir ş
eyi kiralamasıveya kiraya vermesi sahih değildir.
2174- İ
nsan, bir baş
kasıtarafı
ndan vekil olarak onun malı
nıkiraya verebilir.
2175- Bir kimse, veli veya yetkilisi olduğu çocuğun malı
nıkiraya verir veya çocuğun
kendisini bir baş
kası
na ecîr ederse, sakı
ncasıolmaz. Ancak, anlaş
mada çocuğun
bulûğa ermesinden sonraki bir müddeti de ecîr olarak kararlaş
tı
rmı
ş
larsa, çocuk
bulûğa erdikten sonra icarenin (kiranı
n) kalan bölümünü bozabilir. Fakat anlaş
ma
sı
rası
nda bulûğdan sonraki zamanı
n kira süresine dâhil edilmediği durumunda
çocuğun maslahatı
na aykı
rıdavranma söz konusu olmuşolurduysa, çocuk baliğ
olduktan sonra kira akdini bozamaz.
2176- Velisi olmayan küçük bir çocuk, müçtehidin izni olmaksı
zı
n ecîr tutulamaz.
Fakat müçtehide ulaş
ma imkânıolmadı
ğıtakdirde, eğer ecîr olmak baliğolmayan
çocuğun maslahatı
na uygun olur ve hatta farz ihtiyat gereği ecîr olmamasıonun
zararı
na olursa, herhangi adil bir müminin izni alı
narak çocuk ecîr tutulabilir.
2177- Kira akdinin Arapça okunmasıgerekmez. Mülk sahibinin herhangi bir dille,
"Bu malısana kiraya verdim." demesi, kiralayan kimsenin de kabul etmesi yeterlidir.
Hatta hiç konuş
madan bile mal sahibi, malı
nıkiraya vermek kastı
yla baş
ka kimsenin
yetkisine bı
rakı
r ve o da kiralamak kastı
yla onu teslim alı
rsa, kira sahih olur.
2178- Eğer insan, kira akdi okumadan bir iş
i yapmak üzere baş
kası
na ecîr olmak
isterse, karş
ıtarafı
n rı
zası
yla iş
e baş
ladı
ğıtaktirde kira sahihtir.
2179- Konuş
amayan kimse, mülkü kiraladı
ğı
nıveya kiraya verdiğini iş
aretle
anlatı
rsa, kira sahihtir.
2180- Ev, dükkan veya oda gibi bir yeri kiraya veren kimse, onlardan sadece kiracı
nı
n
kendisinin istifade etmesini ş
art koş
arsa, kiracıonlarıbaş
kası
na kiraya vere-mez.
Fakat böyle bir ş
art koş
mazsa, kiracıorayıbaş
kası
na kiraya verebilir. Eğer kiracı
orayıücret olarak kiraladı
ğı
ndan daha fazlası
na kiraya vermek isterse, onda tamir ve
263
badana gibi bir işyapmı
şolmasıveya kendisinin mülk sahibine kira ücreti olarak
verdiği cinsin dı
ş
ı
nda baş
ka bir mal karş
ı
lı
ğıkiraya vermesi gerekir. Örneğin, eğer
kendisi para ile kiralamı
ş
sa, buğday veya baş
ka bir ş
ey karş
ı
lı
ğıkiraya vermelidir.
2181- Eğer ecîr sadece kendisini ecîr tutan kimseye ça-lı
ş
acağı
nış
art koş
arsa,
baş
kası
na kiraya verilemez. Şart koş
madı
ğıtakdirde, eğer kiralayan ücret olarak kendi
kiraladı
ğıcinsin aynı
sı
yla kiraya verirse, verdiğinden fazlası
nıalamaz. Ama baş
ka bir
ş
ey karş
ı
lı
ğı
nda kiraya verirse, fazla alabilir.
2182- Ev, dükkan, oda ve ecîr olan kimseden baş
ka bir ş
ey, örneğin bir arsa kiralanı
r
ve mal sahibi de sadece kira-layanı
n yararlanması
nış
art koş
mazsa, kiralanan
miktardan fazlası
na bile kiraya vermenin sakı
ncasıyoktur.
2183- İ
nsan, yı
llı
ğı
nıörneğin bir milyon liraya kiraladı
ğıev veya bir dükkanıaltıay
kullandı
ktan sonra, geri kalan diğer altıayı
nıbir milyon lira karş
ı
lı
ğ
ı
nda kiraya
verebilir. Ancak, kiraladı
ğı
ndan daha fazlası
yla örneğin, bir buçuk milyona kiraya
vermek isterse, onda tamir gibi herhangi bir işyapmı
şolmalıveya kendisinin ücret
olarak verdiği ş
eyden baş
ka bir cins karş
ı
lı
ğı
nda kiraya vermelidir.
Kİ
RAYA VERİ
LEN MALda aranan ŞARTLAR
2184- Kiraya verilen malı
n birkaç ş
artıvardı
r:
1) Muayyen olmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla, "Evlerimden birini kiraya verdim." demekle kira
doğ
ru olmaz.
2) Kiracıonu görmeli ya da kiraya veren onun özelliklerini tamamen belli olacak
ş
ekilde kiracı
ya söylemelidir.
3) Teslim edilebilir olmalı
dı
r. Buna göre, kaçmı
şbir atıkiraya vermek sahih değildir.
4) Kullanı
ldı
ğı
nda yok olup, ortadan kalkan ş
eylerden olmamalı
dı
r. O hâlde ekmek,
meyve ve diğer yiyecekleri kiraya vermek doğru değildir.
5) Malı
n kirası
ndan amaçlanan menfaat elde edilebilir olmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla ziraat
için kiraya verilen bir tarlaya ı
rmak suyu ulaş
maz, yağmur suyu da yeterli olmazsa,
kira sahih olmaz.
6) Kiraya verdiği ş
ey, kendi malıolmalı
dı
r. Eğ
er baş
ka birinin malı
nıkiraya
veriyorsa, ancak sahibinin razıolması
yla sahih olur.
2185- Meyvesinden yararlanı
lmak üzere meyve ağacı
nıkiraya vermenin sakı
ncası
yoktur.
2186- Kadı
n, sütünden yararlanı
lmasıiçin ecîr olabilir; kocası
ndan da izin alması
gerekmez. Fakat baş
ka çocuğa süt vermek neticesinde kocası
nı
n farz olan hakları
nı
zâyi edecek olursa, ecîr olmak için kocası
ndan izin almalı
dı
r.
Kİ
RADAN elde edilmesi AMAÇLANAN MENFAATTE ARANAN ŞARTLAR
2187- Malıkiraya vererek elde dilmesi amaçlanan men-faatin bu dört ş
arta sahip
olmasıgerekir:
264
1) Helâl amaçlıolmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla içki satı
lmasıveya depolanmasıiçin dükkanı
,
içki taş
ı
nmasıiçin de taş
ı
tıkiraya vermek batı
ldı
r.
2) Amaçlanan menfaat karş
ı
lı
ğıverilen para halkı
n nazarı
nda boş
a gitmiş
sayı
lmamalı
dı
r.
3) Kiraya verilen malı
n istifade edilebilir birkaç menfaati olursa, elde dilmesi
amaçlanan menfaat taraflarca belirtilmelidir. Örneğin, hem binilen, hem de yük
taş
ı
yan bir hayvan kiraya verilirse, kiralama zamanı
nda hangisinin veya [tüm
menfaatleriyle kiraya verildiği takdirde] menfaatlerin tümünün kiralayana ait olduğu
belirtilmelidir.
4) Yararlanma süresi tayin edilmelidir. Ama eğ
er süre tayin edilmez fakat yapı
lacak iş
belirtilirse, örneğin belli bir elbise terziye verilerek özel bir ş
ekilde dikilmesi ş
art
koş
ulur o da kabul ederse, yeterlidir.
2188- Baş
langı
ç tarihi belirtilmeyen kiranı
n baş
langı
cı
, kira akdinin okunması
ndan
hemen sonradı
r.
2189- Bir ev, örneğin bir yı
llı
ğı
na kiraya verilir ve kiranı
n baş
langı
ç tarihi de akit
meclisinden bir ay sonrası
na kararlaş
tı
rı
lı
rsa, kira sözleş
mesi yapı
ldı
ğıanda ev
baş
kası
nı
n kirası
nda olsa bile, kira sahihtir.
2190- Ev sahibi kiranı
n müddetini belirtmez, sadece; "Eve yerleş
tiğin andan itibaren
kirasıher ay bir milyon liradı
r." derse, kira sahih değildir.
2191- Ev sahibi kiracı
ya, "Evi sana bir aylı
ğı
na bir mil-yon lira karş
ı
lı
ğı
nda kiraya
verdim." ve daha sonra, "Diğer aylar için de aynıfiyat geçerlidir." derse, sadece
birinci ayı
n kirasısahihtir. [Diğer aylara nispet süre belirtilmediğinden dolayıkira
batı
ldı
r.] Ama eğer müddetin baş
ı
yla sonunu belirtmeksizin, "Aylı
ğı
nıbir milyon
liradan verdim." derse, birinci ayı
n bile kirasıbatı
ldı
r. [Çünkü müddet asla
belirtilmemiş
tir.]
2192- Yabancı
ları
n ve ziyaretçilerin kaldı
ğıve ne kadar kalacaklarıbelli olmayan bir
evin her gecesine örneğin, yüz bin lira verilmesi kararlaş
tı
rı
lı
r ve ev sahibi razıolursa,
evden yararlanmanı
n sakı
ncasıyoktur. Ama kira müddetinin belirtilmemesi nedeniyle
kira sahih değildir, dolayı
sı
yla ev sahibi istediğ
i zaman onlarıevden çı
karabilir.
Kİ
RA İ
LE İ
LGİ
LİDİ
ĞER HÜKÜMLER
2193- Kiracı
nı
n kira karş
ı
lı
ğ
ıverdiğ
i malı
n belirlenmesi gerekir. Örneğin tartı
yla
alı
ş
veriş
i yapı
lan buğdayı
n ölçüsü, sayı
larak satı
lan yumurtanı
n da sayı
sı
belirlenmelidir. Bunun gibi at, koyun veya benzeri bir ş
ey kira karş
ı
lı
ğıverilince,
kiraya verenin onlarıgörmesi veya kiralayanı
n kira karş
ı
lı
ğıverdiği bu ş
eylerin bütün
özelliklerini kiraya veren kimseye söylemesi gerekir.
2194- Arpa, buğday veya diğer bir mahsulün ekilmesi için kiraya verilen tarlanı
n kira
bedeli aynıtarlanı
n mahsulünden tayin edilirse, kira sahih değildir.
265
2195- Kiraya verilen mal kiracı
ya teslim edilmedikçe, mal sahibi onun kirası
nıtalep
edemez. Yine bir iş
i yapmak üzere ecîr olan kimsenin de o iş
i yapmadan önce ücretini
talep etme hakkıyoktur.
2196- Kiraya verilen mal teslim edildikten sonra kiracıonu teslim almasa veya teslim
alsa da kira müddetinin sonuna kadar yararlanmasa bile, yine de kira bedelini vermesi
gerekir.
2197- Belli bir günde bir iş
i yapmak üzere ecîr olan kimse, o amaçla belirlenen günde
hazı
r olur ama ecîr tutan kimse o iş
i ona yaptı
rmazsa, yine de ücretini vermelidir.
Meselâ, belirli bir günde elbise dikmesi üzere bir terziyi ecîr tutar, terzi de o günde
elbiseyi dikmek için hazı
r bulunursa, ona dikilecek kumaş
ıvermese bile ücretini
vermelidir. Hatta hazı
r olduktan sonra ister boşkalsı
n, isterse kendisine veya
baş
kası
na bir işyapsı
n fark etmez.
2198- Kira müddeti bittikten sonra, kiranı
n batı
l olduğu anlaş
ı
lı
rsa, kiracı
nı
n normal
sayı
lan miktarıkira karş
ı
lı
ğıolarak mülk sahibine vermişolmasıgerekir. Örneğin,
yı
llı
ğıbir milyon liraya anlaş
ı
lan evin kira akdinin batı
l olduğ
u anlaş
ı
lı
nca, eğer o
evin yı
llı
k kira bedeli normal olarak beşyüz bin lira ise, beşyüz bin ve eğer iki
milyon ise, iki milyon lira verilmelidir. Kira müddetinden bir miktar zaman geçtikten
sonra batı
l olduğu anlaş
ı
lan kirada da hüküm aynen geçerlidir, yani o geçen müddetin
kirasınormal fiyat üzerinden ödenmelidir.
2199- Kiralandı
ktan sonra zayi olan malı
n korunması
nda kiracıihmalkârlı
k etmez ve
onu aş
ı
rıderecede kul-lanmazsa, mal sahibine herhangi bir ş
ey vermekle yükümlü
değildir. Yine terziye verilen kumaş
ı
n zayi olması
nda terzinin kusuru söz konusu
olmazsa, bedelini mal sahibine ödemesi gerekmez.
2200- Sanatkâr olan bir kimse, aldı
ğış
eyi zayi ederse, zâmindir; bedelini sahibine
ödemelidir.
2201- Bir kasap, ücretsiz veya ücret karş
ı
lı
ğıbir hayvanı[kesmek için ecîr olur ama
onu] ş
er'i ölçülere uygun ş
ekilde kesmezse, hayvanı
n bedelini sahibine ödemelidir.
2202- Ne kadar yük yükleyeceğini belirterek bir hayvanıkiralayan kimse,
belirttiğ
inden fazlası
nıyükler ve hayvanı
n sakatlanması
na veya ölmesine sebep
olursa, tazminat ödemelidir. Taş
ı
yacağıyükün miktarı
nıbelirtmez ama normalden
fazla yükler ve hayvanı
n telef olması
na veya sakatlanması
na sebep olursa, yine de
hüküm aynen geçerlidir.
2203- Bir hayvan, kı
rı
lacak yükü taş
ı
mak için kiraya verilir, ürkmesi veya ayağı
nı
n
kaymasısonucu yük kı
rı
lı
rsa, hayvan sahibi zâmin değildir. Ancak, sahibinin vurması
veya benzeri bir işyapmasısonucu hayvan düş
erek yükü kı
rarsa, zâmindir; [bedelini
kiralayana vermesi gerekir.]
2204- [Sünnet etmek üzere ecîr tutulan kimse,] sünnet ettikten sonra çocuğa bir zarar
verir veya çocuk ölürse, normalden fazla kestiği takdirde zâmindir, aksi hâlde zâ-min
değildir.
266
2205- Bir doktor kendi eliyle hastaya ilaç verir veya hastaya hastalı
ğıile ilacı
nı
söyler, o da ilacıalı
p kullanı
rsa, eğer doktor yanlı
ştedavide bulunur ve dolayı
sı
yla
hastaya herhangi bir zarar dokunur veya ölürse, zâmindir. Şayet, "Falan ilâç falan
hastalı
k için iyidir." der ve hasta da o ilacıkullanmakla zarar görür veya ölürse,
doktor zâmin değ
ildir.
2206- Bir doktor hastanı
n kendisinden veya velisinden muvafakat name alarak
hastaya herhangi bir zarar dokunduğunda sorumlu olmayacağı
nısöyler, gereken
ihtiyat ve dikkati de göstermesine rağmen hasta zarar görür veya ölürse, zâmin
değildir.
2207- Mal sahibi ile kiracıkarş
ı
lı
klırı
za ile kira akdini bozabilirler. Bunun gibi kira
akdini okurken, her ikisinin veya birisinin akdi bozma hakkı
na sahip olduğunu ş
art
koş
arlarsa, sözleş
meye uygun olarak kirayıbozabilirler.
2208- Aldatı
larak zarar gördüğünü anlayan ve anlaş
ma anı
nda bunu fark etmeyen
kiracıveya mal sahibi, kirayıbozabilir. Fakat anlaş
ma yaparken, aldatı
lmı
şolsalar
bile anlaş
mayıbozma hakları
nı
n olmadı
ğı
nış
art koş
arlarsa, anlaş
mayıbozamazlar.
2209- Kiraya verilen mal, kiracı
ya teslim edilmeden önce gasp edilirse, kiracı
anlaş
mayıbozup mal sahibine verdiğini geri almakla gasp edenin elinde kaldı
ğısüreyi
normal fiyat üzerinden hesaplayı
p kira parası
nıgasp edenden alarak anlaş
mayı
bozmamakta serbesttir. Örneğin, beşyüz bin lira verip bir aylı
ğı
na kiraladı
ğıhayvan
on gün gasp edilir ve onun on günlük normal kirasıyüz elli bin lira olursa, kiracıo
miktar parayıgasp eden kimseden alabilir.
2210- Kiracı
nı
n kiraladı
ğımal, ona teslim edildikten sonra baş
kasıtarafı
ndan gasp
edilirse, kiracıakdi bozamaz; ama onun normal kira parası
nıgasp edenden alabilir.
2211- Ev sahibi, kirada belirtilen süre bitmeden önce mülkü kiracı
ya veya baş
ka
birine satarsa, kira bozulmaz ve kiracıkira parası
nısatana vermelidir.
2212- Kiralanan bir mülk, kira müddeti baş
lamadan önce kullanı
lmaz hâle gelir veya
ş
art koş
ulan menfaate elveriş
li olmayacak ş
ekilde harap olursa, kira batı
l olur,
kiracı
nı
n mülk sahibine verdiği para da geri döner. Hatta onun az bir miktarı
ndan bile
yaralanma imkânıolursa, kiracıkirayıbozabilir.
2213- Kiralanan bir mülk, kira süresinden bir müddet geçtikten sonra kullanı
lmaz
duruma düş
er veya belirtilen menfaate artı
k elveriş
li olmazsa, kiranı
n kalan müddeti
batı
l olur. Hatta sı
nı
rlıolarak onun az bir miktarı
ndan yararlanma imkânıolsa bile,
geri kalan müddetin kirası
nıbozabilir.
2214- Kiraya verilen iki odalıevin bir odasıbozulunca, bakı
lı
r: Eğer ev sahibi onu
hemen tamir eder ve elde edilmesi amaçlanan menfaate hiçbir zarar dokunmazsa, kira
bozulmadı
ğıgibi kiracıda kirayıbozamaz. Fakat yapı
lan tamiratı
n uzun sürmesi
nedeniyle amaçlanan menfaatten bir süre yararlanmama söz konusu olursa, o miktara
oranla kira batı
l olur ve kiracıda sürenin geri kalan kı
smı
nıfeshedebilir.
2215- Kiraya verenle kiracı
dan birisi ölürse, kira batı
l olmaz. Ancak kiralanan ev
kiraya verenin kendi malıolmazsa, örneğin, bir baş
kası
nı
n; "Hayatta olduğu
267
müddetçe yararlansı
n." diye vasiyet ettiği evi kiraya veren kimse, kira müddeti tamam
olmadan önce ölürse, öldüğü günden itibaren kira batı
l olur.
2216- İ
şsahibi, iş
çi bulmasıiçin bir ustayıvekil tutar, o da ücret olarak işsahibinin
verdiğinden daha az bir miktarıiş
çilere verirse, artan kı
smıkendisine alması
haramdı
r; onu işsahibine iade etmesi gerekir. Ancak bir binayıyapmak için ecîr olan
kimse, iş
i kendisinin yapması
yla baş
kası
na vermesi hususunda yetkili olduğunu ş
art
koş
ar ve iş
i baş
kası
na yaptı
rarak kendisi için aldı
ğıparanı
n az bir miktarı
nıona
verirse, artan miktarıalmasıhelâldir.
2217- Eğer boyacı
, örneğin bir kumaşparçası
nımavi renge boyamasıhususunda mal
sahibine söz verir, fakat daha sonra baş
ka bir renge boyarsa, [mal sahibinden
herhangi] bir ş
ey talep etme hakkıyoktur.
Cüâle (ödül koyma) HÜKÜMLERi
2218- Cüâle; insanı
n kendisi için yapı
lan bir işkarş
ı
lı
ğı
, iş
i yapan kimseye muayyen
bir malıvermeyi kararlaş
tı
rması
na denir. Mesela, bir kiş
inin, "Kim benim kaybettiğim
ş
eyi bulursa, ona ş
u kadar ödül vereceğ
im." demesi buna örnektir. Bu kararıalan
kimseye "câil", iş
i yapan kimseye de "âmil" denir. Cüâle ile icare yani, bir iş
i yapmak
üzere ecîr olmak arası
ndaki fark ise ş
undan ibarettir: İ
ca-rede akit okunduktan sonra
ecîrin iş
i yapmasıve ecîr tutan kimsenin de kararlaş
tı
rı
lan ücreti ecîre vermesi
gerekir. Ama cüâlede âmil isterse iş
i yapmayabilir ve o iş
i yapmadı
kça da câilin ona
herhangi bir ş
ey vermesi gerekmez.
2219- Câilin akı
llıve bâliğolması
, anlaş
mayıbilinçli ve isteyerek yapmasıve ş
er'an
kendi malı
nda tasarruf hakkı
na sahip bulunmasıgerekir. Dolayı
sı
yla malı
nıfaydası
z
yerlere harcayan ve sefihlik nedeniyle ş
er'i hakim tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf
hakkı
nıkullanmasıyasaklanan kimsenin cüâlesi sahih değildir.
2220- Câilin kendisi için yapı
lması
nıistediğ
i iş
, haram olmamalı
dı
r. Yine akı
llı
insanlarca boşsayı
lan faydası
z iştürlerinden olmamalı
dı
r. Buna göre insan, "Kim
ş
arap içerse veya geceleyin karanlı
k bir yere giderse, ona on bin lira vereceğim."
derse, bu cüâle sahih olmaz.
2221- İ
şmukabilinde verilmesi vaat edilen mal muayyen olur örneğin; "Kim
kaybolmuşbineğimi bana geri getirirse, ona ş
u buğ
dayıvereceğim." derse, mükâfat
olarak belirtilen buğdayı
n cinsini ve değerini yani, nerenin malıolduğunu ve
kı
ymetinin ne kadar olduğunu bildirmesi gerek-mez. Ama eğer malımuayyen etmez
de, "Atı
mıbulan kimseye on kilo buğday vereceğim." derse, onun bütün özelliklerini
belirtmesi gerekir.
2222- Eğer câil, işiçin belirli bir karş
ı
lı
k tayin etmez ve "Çocuğumu bulana bir miktar
para vereceğim." diyerek miktarı
nıbelirtmezse, o iş
i yapana yapı
lan iş
in halkı
n
nazarı
ndaki değeri kadar karş
ı
lı
k vermelidir.
2223- Eğer âmil böyle bir karardan önce veya ücret almamak kastı
yla iş
i karardan
sonra yaparsa, karş
ı
lı
k alma hakkı
na sahip olmaz.
268
2224- Âmil iş
e baş
lamadan önce hem câil, hem de âmil cüâleyi feshedebilirler.
2225- Âmil iş
e baş
ladı
ktan sonra câil cüâleyi bozabilir; fakat yapı
lan işmiktarı
nı
n
ücretini âmile ödemesi gerekir.
2226- Âmil, isterse iş
e baş
ladı
ktan sonra iş
i yarıbı
rakı
r ve tamamlamaz. Ancak iş
i
tamamlamadı
ğıtakdirde câi-lin zararısöz konusu olursa, tamamlamasıgerekir.
Meselâ câil, "Gözümü ameliyat eden kimseye ş
u kadar para vereceğim." der ve bir
doktor da bunu kabul ederek ameliyata baş
larsa, eğer yarı
da bı
rakmak göz için zararlı
olacaksa, ameliyatıyarı
da bı
rakamaz. İ
ş
i tamamlamadı
ğıtakdirde de câilin vaat ettiği
ücreti veya mükâfatıtalep edemez.
2227- Kaybolan bir atı
n bulunmasıgibi tamamlanmadan önce câile bir yarar
sağlamayan bir iş
i amil yarı
da bı
rakı
rsa, câilden bir ş
ey alamaz. Bunun gibi câil, akdi
okurken iş
in tamamlanması
nış
art koş
ar ve ücreti onun karş
ı
lı
ğı
nda karar verir
örneğin, "Elbisemi diken kimseye on bin lira vereceğim." derse, hüküm aynen
geçerlidir. Ancak câi-lin maksadı
, iş
ten yapı
lan her miktarı
n karş
ı
lı
ğı
nıvermekse,
yapı
lan işmiktarı
nı
n karş
ı
lı
ğı
nıâmile vermesi gerekir. Yine de sulh yoluyla
birbirlerini razıetmeleri ihtiyata daha uygundur.
MÜZÂRAA (EKİ
M üzerine anlaş
ma) HÜKÜMLERi
2228- Müzâraa; araziyi, mahsulün paylaş
tı
rı
lmasış
artı
yla orayıekecek kimseye verip,
mülk sahibiyle ziraat yapacak kimsenin anlaş
ması
na denir.
2229- Müzâraada aranan ş
artlar ş
unlardan ibarettir:
1) Akdin okunması
, yani arazi sahibinin ziraatçı
ya, "Tarlamısana bı
raktı
m." ve
ziraatçı
nı
n da, "Kabul ettim." demesi veya hiçbir ş
ey söylemeden arazi sahibinin
ziraat için tarlayıbı
rakması
, ziraatçı
nı
n da teslim almasıgerekir.
2) Arazi sahibi ile ziraat yapacak kimsenin akı
llıve baliğolmaları
, bilinçli ve
isteyerek müzâraa yapmaları
, hacir altı
nda bulunmamalarıyani, ş
er'î hâkim tarafı
ndan
kendi malları
nda tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanmı
şkimselerden olmamaları
gerekir. Hatta bulûğçağı
na erdiği zaman sefih olan kimse, ş
er'î hâkim tarafı
ndan hacir
altı
na alı
nmasa bile müzâraa yapamaz. Bu hüküm bütün muamelelerde geçerlidir.
3) Ekinden elde edilen ürün, taraflardan birine tahsis edilmemelidir.
4) Her birinin hissesi ürünün yarı
sı
, üçte biri, dörtte biri ve benzeri ş
ekilde
belirtilmelidir. Eğ
er tarlanı
n bir parçası
nı
n ürünü birine, diğer parçanı
n ürünü ise
diğerine ait olacak ş
ekilde anlaş
ı
rlarsa, müzâraa sahih değildir. Yine tarla sahibi
ekinciye, "Bu tarlayıek ve benim için ne kadar istersen onu ver." derse, yine sahih
olmaz.
5) Tarlanı
n, ziraat yapacak olan kimsenin elinde bulunacağımüddet belirtilmelidir.
Ayrı
ca bu müddet, ekilen mahsulün elde edilmesi mümkün olacak ş
ekilde
ayarlanmalı
dı
r.
269
6) Arazi ziraata elveriş
li olmalı
dı
r. Hatta ziraat için elveriş
li olmayan bir arazi, eğer
bazıçabalar sonucu ziraata elveriş
li bir hâle getirilirse, yine de müzâraa sahihtir.
7) [Ekin çeş
itlerinin hangisinin ekileceği bilinmelidir.] Eğer arazi belli bir çeş
it
ziraatı
n yapı
ldı
ğıyerde olursa, ekin tür olarak belirtilmese bile o ziraat muayyen olur.
Ama bir kaç tür ziraat yapı
lan yerde olursa, arazide neyin ekileceğinin açı
klanması
gerekir. Ancak, birkaç tür ziraat yapı
lması
na rağmen böyle bir yerde genel halkı
n
ektiğ
i belli bir çeş
it olursa, ona göre hareket edilmelidir [belirtilmesi gerekmez].
8) Ekilecek arazi tayin edilmelidir. Dolayı
sı
yla birbirinden farklıbirkaç tarlasıolan
mülk sahibi kimse, "Tarlaları
mdan birinde ziraat yap." der ama tarlayıbelirtmezse,
müzâraa batı
l olur.
9) Her iki tarafı
n da yapacağımasraflar belirtilmelidir. Fakat kimin ne gibi masrafı
üstlenmesi gerektiği bilinirse, belirtilmesine gerek yoktur.
2230- Eğer tarla sahibi, elde edilecek ürünün (belli) bir kı
smı
nı
n kendisine ait
olması
nı
, geri kalan kı
smı
n ise araları
nda bölünmesini ş
art koş
arsa, müzâraa ancak
mülk sahibine tahsis edilen o miktarıçı
ktı
ktan sonra üründen bir ş
eylerin geriye
kalacağıbilindiği takdirde sahih olur.
2231- Müzâraa müddeti dolduğu hâlde henüz ürünü elde edilmeyen bir ekinin ücretsiz
veya ücret karş
ı
lı
ğıtarlada kalması
na her iki taraf da razıolursa, bir sakı
ncasıyoktur.
Fakat mülk sahibi razıolmazsa, ekini toplamasıiçin ziraat yapan kimseyi zorlayabilir.
Eğer bu nedenle de ziraat yapan kimseye zarar söz konusu olursa, tarla sahibinin onun
bedelini ödemesi gerekmez. Ancak ziraat yapan kimse, kira olarak bir ş
ey vermeye
razıolsa bile, mahsulün tarlada kalmasıiçin tarla sahibini zorlayamaz.
2232- Tarlaya akan suyun kurumasıgibi arazide çalı
ş
mayıengelleyecek bir hususla
karş
ı
laş
tı
klarıdurumda, eğer ekilen araziden hayvanlara verilen yeş
il ot gibi bir ş
ey
bile elde edilirse, ittifak edilen ş
arta göre ikisinin arası
nda pay edilir; geri kalan
kı
sı
mda ise müzâraa batı
ldı
r. Fakat ziraat yapan kimse, orada çalı
ş
maz ve arazi sadece
onun yetkisinde bulunur, malikin yetkisi dahilinde olmazsa, o müddetin kirası
nı
normal fiyat üzerinden mülk sahibine vermesi gerekir.
2233- Mülk sahibi ve ziraat yapacak olan kimse, mü-zâraa akdini okuduktan sonra
hiçbiri diğerinin rı
zasıolmadan anlaş
mayıbozamaz. Bunun gibi mülk sahibi, müzâraa
kastı
yla araziyi birine bı
rakı
r, o da bu maksatla teslim alı
rsa, yine iki taraftan birsinin
rı
zasıolmadı
kça diğeri akdi bozamaz. Fakat akdi okurken, birinin veya her ikisinin
akdi feshetme hakkı
na sahip olmasış
art koş
ulacak olursa, bu ş
art doğrultusunda
feshetme yetkisi olan kimse müzâraa akdini bozabilir.
2234- Müzâraa sözleş
mesinden sonra, taraflardan birisinin ölmesiyle müzâraa
bozulmaz; vârisleri onları
n yerine geçerek iş
i olduğu gibi devam ettirirler. Ama eğ
er
ziraat yapacak kimse ölür ve akdi okurken bizzat onun kendisinin ziraat yapmasış
art
koş
ulursa, müzâraa bozulur. Bu durumda, eğer ekin yeş
ermeye baş
lamı
ş
sa, onun
hissesi vârislerine verilir. Hatta ekincinin bundan baş
ka diğer haklarıolursa, onlar da
vârislerine geçer. Fakat vârisler, ekinin arazide kalmasıiçin mülk sahibini
zorlayamazlar.
270
2235- Arazi ekildikten sonra müzâraa akdinin batı
l olduğu anlaş
ı
lı
nca, bakı
lı
r: Eğer
tohum, arazi sahibi tarafı
ndan konulmuş
sa, elde edilen mahsul onun kendisine aittir;
ama tarlada ziraatla meş
gul olup çalı
ş
an çiftçinin kendi ücreti ile yaptı
ğımasrafları
,
çalı
ş
tı
rdı
ğ
ıkendi hayvanları
nı
n ve kullandı
ğıaraçları
n kirası
nıvermesi gerekir.
Ancak, müzâraa akdinin batı
l olması
, akdi okurken elde edilen ürünün sadece arazi
sahibine tahsis edilmesinden kaynaklanı
rsa, bu taktirde tarla sahibi ekiciye bir ş
ey
verme zorunluluğunda değildir. Fakat tohum, ziraat yapan kimse tarafı
ndan ortaya
konulursa, mahsul onun malı
dı
r; ama arazinin kirası
yla mülk sahibinin yaptı
ğı
masrafları
, ziraat için kullanı
lan ve mülk sahibine ait olan hayvanlarla araçları
n
kirası
nıarazi sahibine vermesi gerekir. Ancak müzâraa akdinin batı
l olması
, akdi
okurken elde edilen ürünün sadece ziraat yapan kimseye tahsis edilmesinden
kaynaklanı
rsa, bu taktirde ekicinin tarla sahibine arazinin ve araçları
n ücreti olarak bir
ş
ey vermesi gerekmez.
2236- Tohum, ziraat yapan kimse tarafı
ndan verilir ve ziraattan sonra da müzâraa
akdinin batı
l olduğu anlaş
ı
lı
rsa, tarla sahibiyle ziraat yapan kimse, ücretsiz veya ücret
karş
ı
lı
ğ
ıekinin tarlada kalması
na razıolurlarsa, sakı
ncasıyoktur. Ama tarla sahibi
buna razıolmazsa, ekinin yetiş
mesinden önce bile ekiciyi ekini toplamasıiçin
zorlayabilir. Fakat ziraat yapan kimse, kira olarak bir ş
ey vermeye razıolsa bile,
ekinin tarlada kalmasıiçin arazi sahibini zorlaya-maz. Aynış
ekilde arazi sahibi, kira
karş
ı
lı
ğ
ıekinin tarlada kalmasıiçin ziraat yapan kimseyi zorlayamaz.
2237- Ekinin biçilmesinden ve müzâraa süresinin tamamlanması
ndan sonra biçilen
ekinin kökü yerde kalı
r ve ikinci yı
l yine ürün verirse, eğer ziraat ve kökün her ikisine
ortak olmak ş
artı
yla anlaş
ma yapmı
ş
larsa, ikinci yı
l elde edilen mahsulü de bölmeleri
gerekir. Ama eğer müzâraa akdi yalnı
zca bir yı
lı
n mahsulü hakkı
nda yapı
lı
rsa, ikinci
yı
lı
n mahsulü tohumu veren kimsenin malı
dı
r.
MÜSAKAT (SULAMAK üzerine anlaş
ma) HÜKÜMLERi
2238- Müsakat; kendisine veya menfaatine sahip olduğu meyve ağaçları
nı
,
kararlaş
tı
rı
lan miktarda meyve almasıkarş
ı
lı
ğı
nda, belli bir süre içerisinde bakı
mı
nı
ve sulaması
nıüstlenecek kimseye bı
rakmak üzere yapı
lan anlaş
maya denir.
2239- Söğüt ve çı
nar ağacıgibi meyvesi olmayan ağaçlarda müsakat muamelesinin
yapı
lmasısahih değildir. Ama gülünden veya kı
na ağacıgibi yaprakları
ndan
yararlanı
lan ağaçlar hakkı
nda müsakat akdi yapı
labilir.
2240- Müsakat muamelesinde akdin (=icap ve kabulün) sözle okunması
na gerek
yoktur. Eğer ağaç sahibi mü-sakat kastı
yla ağaçları
nıçalı
ş
acak olan kimseye bı
rakı
r, o
da aynımaksatla teslim alı
rsa, anlaş
ma gerçekleş
ir.
2241- Ağaç sahibi ile bakı
mları
nıüstlenen kimsenin akı
llıve baliğolması
, baş
kası
nı
n
zorlaması
yla bu iş
i yapmamasıve ş
er'î hâkim tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf
hakkı
nıkullanmasıyasaklanmı
şkimselerden olmamasıgerekir. Hatta bulûğçağı
na
erdiği zaman sefih olan kimsenin ş
er'î hâkim tarafı
ndan böyle bir yasaklamasıolmasa
bile, müsakat akdini yapmasıcaiz değildir.
2242- Müsakat müddetinin taraflarca belli olmasıgerekir. Eğer baş
langı
cı
nıbelirtip, o
yı
lı
n meyvesinin toplandı
ğızamanıda sonu olarak kararlaş
tı
rı
rlarsa yeterlidir.
271
2243- Müsakat yapı
ldı
ğı
nda mahsulün yarı
sı
, üçte biri, daha az veya daha çok
miktarda olmak üzere belirtilmesi ve her iki tarafı
n da belli hisse sahibi olması
gerekir. Ama eğer meyvelerden, örneğin yüz kilosu ağaç sahibinin, geriye kalan
miktarı
n da çalı
ş
an kimsenin olmasıüzere anlaş
ı
rlarsa, bu muamele batı
l olur.
2244- Müsakat muamelesi, meyvelerin zahir olup görünmesinden önce yapı
lmalı
dı
r.
Şayet müsakat akdi meyvelerin görünmesinden sonra ve olgunlaş
ması
ndan önce yapı
lacak olursa, anlaş
ma ancak, meyvenin artı
ş
ı
nda veya kaliteli meyve alı
nması
nda
etkili ve gerekli olan sulama iş
lemi gibi bir iş
in kaldı
ğıtakdirde sahihtir. Aksi hâlde,
mey-velerin toplanmasıve korunmasıgibi iş
lere ihtiyaç duyulsa bile, muamele
sakı
ncalı
dı
r.
2245- Kavun, salatalı
k ve benzeri ş
eylerin divleklerinde müsakat muamelesi sahih
değildir.
2246- Yağ
mur suyundan veya yerin rutubetinden yararlanı
p, baş
ka ş
eyle sulanmaya
gerek duymayan bir ağacı
n, bellemek ve gübrelemek gibi diğer iş
lere ihtiyacıolursa,
müsakat muamelesi sahihtir. Fakat yapı
lacak bu iş
lerin, meyvenin çoğalması
nda veya
ağacı
n kaliteli meyve vermesinde katkı
sıolmazsa, bu durumda müsakat akdi yapmak
sakı
ncalıolur.
2247- Müsakat üzere anlaş
an iki kiş
i, birbirlerinin rı
zası
yla anlaş
mayıbozabilirler.
Yine akdi okurken birinin veya her ikisinin de feshetme hakkı
na sahip olması
nış
art
koş
arlarsa, kararlaş
tı
rı
lan ş
arta uygun olarak müsakatıboz-manı
n sakı
ncasıyoktur.
Hatta akitte koş
ulan bir ş
arta uyulmadı
ğıtakdirde, yararı
na ş
art koş
ulan kimse akdi
bozabilir.
2248- Ağaç sahibi kimsenin ölmesiyle, yapı
lan müsa-kat akdi bozulmaz; mirasçı
ları
onun yerine geçerler [ve iş
i olduğu gibi devam ettirirler].
2249- Ağaçları
n bakı
mı
nıüstlenen kimse ölünce, bakı
lı
r: Eğer akitte bizzat onun
kendisinin ağaçlara bakı
m yap-masış
art koş
ulmamı
ş
sa, mirasçı
larıonun yerine
geçerek iş
i devam ettirirler. Şayet kendileri çalı
ş
mayıkabul etmezler ve çalı
ş
masıiçin
de birisini ecîr tutmazlarsa, ş
er'î hâkim ölenin terekesiyle iş
i yapacak birisini ecîr
tutar, elde edilen mahsulü ağaç sahibi ile ölenin mirasçı
larıarası
nda paylaş
tı
rı
r. Fakat
müsakat bizzat ölen kimsenin kendisi için tayin edilerek yapı
lmı
şve baş
kası
na
bı
rakmayacağı
na dair ş
art koş
ulmuş
sa, adamı
n ölmesiyle anlaş
ma bozulur. Ama böyle
bir kararlarıyoksa, ağaç sahibi isterse muameleyi bozar, isterse de ölenin
mirasçı
ları
nı
n veyahut ücret karş
ı
lı
ğıtutacaklarıkimsenin iş
i olduğu gibi devam
ettirmesine rı
za gösterir.
2250- Elde edilen mahsulün tümünün ağ
aç sahibine tahsis edilmesi ş
art koş
ulursa,
müsakat batı
l olur. Bu durumda meyve, ağaç sahibinin kendisine aittir; çalı
ş
an kimse
ücret olarak bir hak talep edemez. Ancak müsakatı
n batı
l olması
, baş
ka bir sebepten
dolayıise, mal sahibinin sulama ve diğer iş
lerin normal ücretini ağaçları
n bakı
mı
nı
üstlenen kimseye vermesi gerekir.
2251- Bir kimse, elde edilen mahsulde ortak olmak üzere sahip olduğu bir araziyi,
ağaç dikmesi için bir baş
kası
na bı
rakı
rsa, bu muamele batı
l dı
r. O hâlde eğer fidanlar,
272
arazi sahibi tarafı
ndan ortaya konulmuş
sa, bakı
mdan sonra da onundur; ama bakı
mı
üstlenen kimsenin iş
çilik ücretini vermesi gerekir. Eğer fidanlar, bakı
mı
nıüstlenen
kimse tarafı
ndan ortaya konulmuş
sa, bakı
mdan sonra da ağaçlar onundur, isterse
ağaçlarısöker; ama söktükten sonra oluş
an çukurlarıdoldurmasıve yerin kirası
nıda
ağaçlarıdiktiğ
i günden itibaren arazi sahibine vermesi gerekir. Tarla sahibi de
ağaçlarısökmesi için onu mecbur edebilir, ama sökülmesi yüzünden ağaçlarda biraz
kusur meydana gelirse, onun kı
ymet farkı
nıağaç sahibine vermesi gerekir. Kiralıveya
kirası
z olarak ağaçları
nıarazide bı
rakmasıiçin de ağaç sahibini mecbur edemez.
Kı
sı
tlı
larla ilgili hükümler
2252- Baliğolmamı
şbir çocuk, ş
er'an kendi malı
nda tasarruf hakkı
na sahip değildir.
Baliğolmak ise ş
u üç belirtiden biriyle anlaş
ı
lı
r:
1) Sert etek tüyünün bitmesi, yani karnı
n altı
nda ve avret mahalli üstünde kalı
n kı
lı
n
çı
kması
.
2) Meni gelmesi.
3) Hicrî Kameri yı
la göre erkek çocuğunun on beşyaş
ı
nı
, kı
z çocuğunun ise dokuz
yaş
ı
nıtamamlamı
şolması
.
2253- Suratta, göğ
üste, dudak üstünde ve koltuk altı
nda sert tüylerin bitmesi, sesin
kalı
nlaş
masıve benzeri ş
eyler baliğolmanı
n alâmeti değildirler. Ancak, insan bunlar
vası
tası
yla baliğolduğ
unu kesin olarak bilirse, o baş
ka.
2254- Deli (=aklızail olmuşkimse) kendi malı
nda tasarruf hakkı
na sahip değildir.
Bunun gibi sefih, yani [malı
nısaçı
p savuran, harcamasıdoğ
ru olmayan yerlere sarf
eden, hikmete ve ş
eriata uygun olmayacak ş
ekilde tüketen ve] kendi malları
nıboş
yere harcayan kimse de bulûğa erdiği zaman sefih olur veya ş
er'î hâkim tarafı
ndan
kendi malları
nda tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanı
rsa, tasarruf hakkı
na sahip
değildir.
2255- Bazen akı
llıbazen de deli olan bir kimsenin delilik zamanı
ndaki bütün
tasarruflarıgeçersiz ve batı
ldı
r.
2256- Ölüm hastalı
ğı
na yakalanmı
şkimse, malı
ndan istediği miktarıkendisine,
çocukları
na, misafirlerine ve israf sayı
lmayan diğer iş
lere sarf edebilir. Yine kendi
malı
nıbir kimseye bağı
ş
laması
, kı
ymetinden daha aş
ağı
ya satmasıveya kiraya
vermesi sahihtir.
VEKÂLET HÜKÜMLERi
Vekâlet; insanı
n kendisinin yapabileceği bir iş
i, onun adı
na yapmasıiçin baş
ka
kimseye bı
rakması
na (havale etmesine ve yetki vermesine) denir. Örneğin, evini
satmak veya ona bir kadı
nınikâhlamak üzere bir baş
kası
nıvekil tayin etmek gibi. O
hâlde, kendi malı
nıfaydası
z yerlere harcayan sefih kimse, ş
er'î hâkim tarafı
ndan
273
kendi malı
nda tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanı
r veya bulûğa erdiği zaman sefih
olursa, malı
nısatmasıiçin bir baş
ka kimseyi vekil tutamaz.
2257- Vekâlette, akdin [sözle] okunmasıgerekli değildir. [İ
cap ve kabule delalet eden
her bir fiil ile de vekâlet gerçekleş
ir.] Dolayı
sı
yla insan, diğerine onu vekil tayin
ettiğini bildirecek bir ş
ey yapar örneğin, satmasıiçin malı
nıona verir, o da malıteslim
almak gibi bunu kabul ettiğ
ine dair bir giriş
imde bulunursa, vekâlet sahihtir.
2258- Eğer insan, baş
ka bir ş
ehirde olan birisini vekil tayin eder ve ona bir
vekâletname gönderir, o da kabul ederse, vekâletname vekilin eline bir süre sonra
ulaş
sa bile, vekâlet sahihtir.
2259- Vekil tayin eden müvekkil ile vekil olan kimsenin akı
llıve baliğolmaları
,
kendi istek ve bilinci üzere bu iş
e teş
ebbüs etmeleri gerekir. Ancak mümeyyiz bir
çocuk, yalnı
zca akdi okumak üzere vekil olur ve ş
artları
na uygun olarak da okursa,
okuduğ
u akit sahihtir.
2260- İ
nsan, kendisinin yapamayacağıveya ş
er'î açı
dan yapmamasıgereken bir iş
i
yapmak için baş
kasıtarafı
ndan vekâlet alamaz. Meselâ, ihram hâlindeyken ihramlı
nı
n
nikâh akdi okuması
nı
n yasaklanmasınedeniyle hacda ihrama giren bir kimse, nikâh
akdi okumak için baş
kasıtarafı
ndan vekil olamaz.
2261- İ
nsan, bütün iş
lerini görmesi için bir baş
kası
nıvekil tutarsa, sahihtir. Fakat çok
sayı
daki iş
lerinden yalnı
zca birisi için vekil tayin eder ve o iş
i de belirtmezse, vekâlet
sahih olmaz.
2262- Müvekkilin vekili azletmesi ile [vekâlet son bulur ve] haber vekile ulaş
ı
r
ulaş
maz hakkı
nda vekâlet verilen ş
eyden el çeker ve artı
k o iş
i yapamaz. Fakat haber
kendisine ulaş
madan önce o iş
i yapmı
ş
sa, [vekilin bu tasarrufu önceki tasarrufları
gibi] sahihtir.
2263- Vekil tayin edilen kimse, müvekkilin olmadı
ğıbir zamanda bile vekâletten
çekilebilir.
2264- Vekil, kendisine bı
rakı
lan iş
i bir baş
kası
na havale ederek onu vekil tayin
edemez. Ancak müvekkil, ona vekil tutmasıiçin izin vermiş
se, aldı
klarıkarar
doğ
rultusunda hareket edebilir. Dolayı
sı
yla ona, "Benim için vekil tut." denilmiş
se,
vekili onun adı
na tutmasıgerekir; kendi adı
na değil.
2265- Müvekkilinin izniyle onun adı
na vekil tutan kimse, o vekili azledemez. Hatta
birinci vekil ölür veya ve-kâletten azledilirse, ikinci vekilin vekâleti batı
l olmaz.
2266- Bir kimse, müvekkilinin izniyle bir baş
kası
nıken-disi için vekil olarak tutarsa,
hem müvekkil hem de birinci vekil o ikinci vekili azledebilirler. Hatta birinci vekil
ölür veya vekâletten azledilirse, ikincinin de vekâleti batı
l olur.
2267- Bir iş
i yapmak üzere birkaç kiş
i vekil tayin edilir ve her birinin iş
i tek baş
ı
na
yapması
na izin verilirse, vekillerden her biri [diğeriyle istiş
are etmeden] kendi baş
ı
na
söz konusu iş
i yapabilir. Bu durumda vekillerden birinin ölümü, diğerlerinin
vekâletini bozmaz.
274
Ancak, hakkı
nda vekil olduklarıiş
i tek baş
ları
na veya birlikte yapacakları
na dair bir
ş
ey söylenmez ve her birinin kendi baş
ı
na yapabileceği de müvekkilin sözlerinden
anlaş
ı
lmaz veya beraberce yapmalarış
art koş
ulmuş
sa, ve-killerin hiçbirisi tek baş
ı
na
o iş
e baş
layamaz. Bu durumda eğer birlikte vekil tutulmuş
larsa, vekillerden birinin
ölümü diğ
erlerinin de vekâletini bozar.
2268- Müvekkil veya vekilin ölmesi, yahut kesintisiz (=sürekli olarak) delirmesiyle
vekâlet son bulur. Aralı
klıdeliren veya baygı
nlı
k geçiren kimsenin de farz ihtiyat
gereği yaptı
ğ
ı[bütün] anlaş
malar geçerli sayı
lmamalı
dı
r. Bunun gibi tasarrufuna vekil
olduğu malı
n telef olması
yla örneğ
in, satmak için vekil olduğu koyunun ölmesiyle de
vekâlet son bulur.
2269- İ
nsan, bir iş
i yapmak üzere birisini vekil tayin eder ve karş
ı
lı
k olarak da ona bir
ş
ey vereceğini vadederse, iş
in tamamlanması
yla kararlaş
tı
rı
lan miktarıvekile vermesi
gerekir.
2270- Vekil tayin edilen kimse, yetkisine bı
rakı
lan malı
n korunması
nda kusurlu
davranmadı
ğıve de izin verilen tasarrufun dı
ş
ı
nda baş
ka herhangi bir tasarrufta
bulunmadı
ğıhâlde tesadüf eseri o mal telef olursa, müvekkile bedelini ödemesi
gerekmez.
2271- Eğer vekil, yetkisine bı
rakı
lan malı
n korunması
nda kusurlu davranı
r veya izin
verilen tasarrufun dı
ş
ı
nda baş
ka bir tasarrufta bulunur ve sonuç olarak o mal da zâyi
olursa, tazminat öder. Dolayı
sı
yla, satı
lmasıüzere vekâleti verilen bir elbiseyi giyer
ve elbise de telef olursa, bedelini müvekkile ödemesi gerekir.
2272- Vekil, malda kendisine izin verilen tasarrufun dı
ş
ı
nda baş
ka bir tasarrufta
bulunur örneğin, satı
lmasıistenen bir elbiseyi giyer ve daha sonra [telef olmadan
önce] müvekkilin istediği tasarrufta bulunarak onu satarsa, [hakkı
nda vekâlet verilen]
bu tasarrufu sahih ve geçerlidir.
BORÇ HÜKÜMLERi
Borç vermek, Kur'ân ayetlerinde ve rivayetlerde çokça tavsiye edilen müstehap
iş
lerdendir. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) rivayet edilen bir hadiste ş
öyle yer almı
ş
tı
r:
"Müslüman kardeş
ine borç veren kimsenin malıartar ve melekler ona rahmet dilerler.
Kendisine borçlu olan kimseye müsamahalıdavranan kimse, sı
rat köprüsünü hesap
vermeden hı
zla geçer. Kendisinden borç isteyen Müslüman kardeş
ine borç vermeyen
kimseye cennet haram olur."
2273- Borçta [sözlü olarak özel bir] akdin okunması
na gerek yoktur. Eğer bir ş
eyi
borç niyetiyle baş
ka birine verir, o da aynıniyetle alı
rsa, [borç olayıgerçekleş
ir ve]
sahihtir. Fakat borç verilen miktarı
n iyice belli olmasıgerekir.
2274- Belli bir vakitte ödenmesi ş
art koş
ulan bir borç, vaktinden önce [ödenecek
olursa,] alacaklıbunu kabul etme zorunluluğunda değildir. Fakat vakit tayini yalnı
zca
275
borçluya kolaylı
k içinse, alacaklı
nı
n o vakitten önce ödenen bu borcu kabul etmesi
gerekir.
2275- Borç akdinde, borcun ödenmesi için belirli bir zaman tayin edilirse, alacaklı
,
belirtilen vakit gelmeden önce alacağı
nıtalep edemez. Fakat belirli bir zaman tayin
edilmezse, alacaklıistediği zaman alacağı
nıtalep edebilir.
2276- Borç veren kimse, borcunu ister ve borçlu da verebilecek durumda olursa,
hemen vermesi gerekir. Eğer ertelerse günahkâr olur.
2277- Oturduğ
u ev, ev eş
yasıve ihtiyaç duyduğ
u diğer gerekli ş
eylerden baş
ka bir
ş
eye sahip olmayan borçludan, alacaklı
sıalacağı
nıtalep edemez; borcunu
verebileceği za-mana kadar sabreder.
2278- Borçlu olup borcunu ödeyebilecek güçte olmayan kimse, kazanç (=meslek)
sahibiyse, borcunu ödemek için çalı
ş
masıgerekir. Kazanç sahibi olmayan kimse de
kazanç sağlayabilir durumda olursa, farz ihtiyat gereği çalı
ş
ı
p, borcunu ödemelidir.
2279- Alacaklı
sı
na ulaş
amayan kimse, onun bulunması
ndan umudu kesilmiş
se, ş
er'î
hâkimin izniyle borçlu olduğu miktarı[onun adı
na] fakirlere verir; fakirlerin seyit
olmamasıda ş
art değildir.
2280- Ölenin bı
raktı
ğ
ıtereke, onun ancak farz olan kefenlemek, defnetmek
masrafları
yla borçları
na yetecek kadar olursa, sadece bu yerlere sarf edilir; vârislerine
bir ş
ey verilmez.
2281- Borç olarak alı
nan altı
n veya gümüşparanı
n değeri düş
er veya birkaç kat
artarsa, alı
nan miktar kadar geri verilmesi yeterlidir. Fakat [her iki durumda da]
borçlu ve alacaklıborç miktarı
ndan baş
kası
na razıolurlarsa, sakı
ncasıyoktur.
2282- Borç olarak alı
nan mal telef olmaz, borçlunun yanı
nda aynen mevcut bulunur
ve sahibi de onu isterse, müstehap ihtiyat gereği borçlu o malı
n kendisini vermelidir.
2283- Bir kimse, verdiği miktardan daha fazlası
nıalmak ş
artı
yla birisine borç verirse,
örneğin bir kilo buğday mukabilinde bir kilo yüz gram buğday almayıveya on
yumurta karş
ı
lı
ğı
nda on bir yumurta almayış
art koş
arsa, bu işfaize girer ve haramdı
r.
Hatta borç alanı
n, borç veren kimse için bir işyapmasıveya borç olarak verilen ş
eye
baş
ka cinsten olan bir ş
eyin de ilave edilmesinin örneğin, borç olarak alı
nan bin lira
ile birlikte bir kibritin de verilmesinin ş
art koş
ulmasıfaiz ve haramdı
r. Bunun gibi
borç olarak verilen ş
eyin özel bir ş
ekilde örneğin, iş
lenmemişaltı
n mukabilinde
iş
lenmişaltı
n iade edilmesi ş
art koş
ulursa, yine faiz olur ve haramdı
r. Ama herhangi
bir ş
art söz konusu olmaksı
zı
n borçlunun kendisi borç olarak aldı
ğımiktardan
fazlası
nıverirse, sakı
ncasıolmadı
ğıgibi böyle yapmasımüstehaptı
r da.
2284- Faiz vermek, aynen almak gibi haramdı
r. Faizli borç alan kimse, borç almakla
haram iş
lese de aldı
ğıborç sahihtir ve onda tasarruf hakkıvardı
r.
2285- Buğ
day ve benzeri bir ş
eyi faizli borç olarak alı
p ekerse, elde edilen mahsul
borç alanı
n malı
dı
r.
276
2286- Satı
n aldı
ğıbir elbisenin bedelini sonradan faiz olarak aldı
ğıparadan veya
faizle karı
ş
mı
şhelâl bir paradan veren kimse, eğer elbiseyi satı
n alı
rken bizzat bu
haram paradan ödemeyi kastetmişolursa, o elbiseyi giymek ve o elbiseyle namaz
kı
lmak caiz değildir. Bunun gibi faizle veya haramla karı
ş
mı
şhelâl parasıolan kimse,
elbiseyi alı
rken satı
cı
ya, "Bu elbiseyi bu para ile alı
yorum." derse, o elbiseyi giymesi
haramdı
r. Eğer giyilmesinin haram olduğunu bilirse, onunla kı
lacağınamaz da
batı
ldı
r.
2287- İ
nsanı
n baş
ka bir ş
ehirde daha az almak üzere ticaretle uğraş
an birisine [havale
senedi karş
ı
lı
ğı
, alacağı
ndan fazla] bir miktar para vermesinin sakı
ncasıyoktur. Bu tür
anlaş
maya "Poliçe Sarfı
" denir.[75]
2288- İ
nsan, birkaç gün sonra baş
ka bir ş
ehirde daha fazla almak üzere bir kimseye
bir miktar para örneğin, on gün sonra baş
ka bir ş
ehirde 1000 lira almak üzere 990 lira
verirse, faize girer ve haramdı
r. Fakat fazla alan kimsenin buna karş
ı
lı
k bir mal
vermesi veya [fazla veren kimse için] bir işyapmasısuretinde fazlalı
ğıalmanı
n
sakı
ncasıolmaz.
HAVALE HÜKÜMLERi
2289- [Havale; borcun bir zimmetten baş
ka bir zimmete intikalini gerektiren bir
akittir. Dolayı
sı
yla] borçlu olan bir kimse, borcunu almasıiçin alacaklıolan kimseyi
bir baş
kası
na havale eder ve alacaklıda bunu kabul ederse, havale iş
i yoluna girdikten
sonra, borç, kendisine havale edilen ş
ahı
sı
n zimmetine intikal eder ve artı
k o borçlu
olur; alacaklıhavaleden sonra bir daha borçludan kendi borcunu ödemesi talebinde
bulunamaz.
2290- Borçlu, alacaklıve kendisine havale edilen kimselerin baliğve akı
llıolmaları
,
birileri tarafı
ndan zorlanarak bu iş
i yapmamalarıve de sefih yani, malı
nısaçı
p
savurarak faydası
z iş
lerde harcayan kimselerden olmamalarıgerekir. Fakat birisi baliğ
olduktan sonra sefih olmuş
sa, ş
er'î hâkim onun malî tasarrufları
nıyasaklamadı
ğı
sürece yaptı
ğımuamelelerin sakı
ncasıyoktur. Yine iflas dolayı
sı
yla ş
er'î hâkim
tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanan kimse, borcunu
almak üzere bir baş
kası
na havale edilmez, kendisinden alacaklıolanıda baş
kası
na
havale edemez. Ancak, kendisine borçlu olmadı
ğıbir kimseye borcunu havale
etmesinin herhangi bir sakı
ncasıyoktur.
2291- Eğer insana, borçlu olduğu kimse tarafı
ndan havale edilirse, farz ihtiyat gereği
kabul etmelidir. Ama kendisine borçlu olmayan bir kimseye havale etmek, ancak
onun kabul etmesiyle sahih olur. Bunun gibi kendisine belirli bir ş
eyi borçlu olan
kimseye baş
ka cinsten verilmesi gereken bir borcu örneğ
in, buğday borcu olan birini
arpa borcu olan kimseye havale ederek onun arpa borcuna karş
ı
lı
k buğday vermesini
isterse, kendisine havale edilen kimse bunu kabul etmedikçe, havale sahih olmaz.
2292- İ
nsan, havale ettiği zaman borçlu olmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla birinden borç almak
isteyen kimse borçlanmadı
ğısürece, sonradan borç olarak vereceği ş
eyi almasıiçin
borç veren kimseyi bir baş
kası
na havale edemez.
277
2293- Hakkı
nda havale edilen mal, havale eden borçlu ile alacaklıolan kiş
ilerce belli
olmalı
, birkaç ş
ey arası
nda belirsiz bı
rakı
larak havale edilmemelidir. Meselâ, bir
kimseye on kilo buğday ve on bin lira da para borcu olan kimse, alacaklı
yıbir
baş
kası
na havale ederek, "Alacaklıolduğun bu iki borçları
ndan birisini ondan al." der
ve hangisi olduğunu belirtmezse, havale doğru değildir.
2294- Borcun miktarıgerçekte muayyen olur ama ha-vale edildiği zaman borçlu ile
alacaklıonun miktarı
nıveya cinsini bilmezlerse (hatı
rlamazlarsa), havale sahihtir.
Meselâ, verdiği borcu deftere iş
leyen kimse, deftere bakmadan onda yazı
lan borcu bir
baş
kası
na havale eder, arkası
ndan deftere bakı
p, alacaklı
ya alacağı
nı
n miktarı
nı
söylerse, havale sahih olur.
2295- Kendisine havale edilen kimse, her ne kadar fakir olmasa ve havale yoluyla
zimmetine intikal edecek borcu ödemekte kusurlu davranmayacak olsa bile, havaleyi
kabul etmeyebilir.
2296- Eğer insan alacaklı
sı
nıkendisine borçlu olmayan birisine havale eder, o da
kabul ederse, [kendisine havale edilen kimse] havaleyi ödemediği sürece havale eden
kimseden havale bedelini talep edemez. Eğer alacaklıolan kimse, sulh yoluyla
alacağı
ndan daha az bir miktara anlaş
ı
rsa, havale edilen ş
ahı
s, havale eden ş
ahı
stan
aynımiktarıtalep eder.
2297- Havale iş
i oluna girdikten sonra, havale edenle kendisine havale edilen
kimsenin havaleyi bozama hakkıyoktur. Eğer kendisine havale edilen kimse, havale
edilirken fakir olmaz yani, borçta satı
lmasımüstesna olan mallarıdı
ş
ı
nda havale
edilen borcu ödeyecek güçte olursa, sonradan fakir düş
se bile alacaklıda havaleyi
bozamaz. Bunun gibi kendisine havale edilen kimse, havale anı
nda fakir olur ve
alacaklıda bunu bilirse, hüküm aynen geçerlidir. Fakat alacaklı
, kendisine havale
edilenin ilk baş
ta fakir olduğ
unu bilmez ama bir süre sonra bunu öğrenirse, o anda
zengin olsa bile alacaklıhavaleyi feshedip, borcunu havale eden ş
ahı
stan alabilir.
2298- Havale anı
nda borçlunun, alacaklı
nı
n ve kendisine havale edilenin her biri veya
bunları
n sadece biri için havaleyi bozma hakkış
art koş
ulursa, alı
nan karar
doğ
rultusunda havale feshedilebilir.
2299- Bir baş
kası
na havale ettiği hâlde, alacaklı
nı
n borcunu havale edenin kendisi
öderse, bakı
lı
r: Eğer kendisine havale edilen kimsenin isteği üzere borcu ödemiş
se,
verdiği ş
eyi kendisine havale edilen kimseden alabilir. Fakat onun isteği olmadan
öderse, verdiği ş
eyi ondan talep edemez.
REHİ
N (İ
POTEK) HÜKÜMLERi
2300- Rehin; borçlunun borcunu ödeyeceğine teminat olarak alacaklı
nı
n yanı
nda
kendi malı
ndan bir ş
ey bı
rakması
nıve ödemediğ
i takdirde alacaklı
nı
n alacağ
ı
nıo
maldan tahsil etmesini öngören bir akit, bir anlaş
madı
r.
2301- Rehinde, akit okunmasıgerekmez; borçlu, rehin niyetiyle malı
nıalacaklı
ya
verir, alacaklıda bu niyetle onu teslim alı
rsa, rehin gerçekleş
mişolur.
278
2302- Rehin veren ve rehin alan kimsenin baliğve akı
llıolmaları
, birileri tarafı
ndan
bu iş
e zorlanmamalarıve de bulûğa ererken sefih yani, malı
nıboşyerlere harcayan
kimselerden olmamalarıgerekir. Hatta iflâs etmesi veya baliğolduktan sonra sefih
olmasınedeniyle ş
er'î hâkim tarafı
ndan malî tasarruflarıyasaklanan kimse de kendi
malı
nırehine koyamaz.
2303- İ
nsan, ancak ş
er'î açı
dan üzerinde tasarruf hakkı
na sahip bulunduğu bir malı
rehine koyabilir. Dolayı
sı
yla baş
kası
na ait olan bir malı
n rehine koyulması
, ancak
sahibinin onun rehin edilmesine razıolduğu takdirde sahihtir.
2304- Rehine koyulan mal, alı
m satı
mıhelâl olan ş
eylerden olmalı
dı
r. Dolayı
sı
yla
içki ve benzeri bir ş
eyi rehine koymak sahih değildir.
2305- Rehin verilen malı
n menfaatleri, malı
n sahibine aittir.
2306- Alacaklıve borçlu, birbirinin izni olmadan rehine koyulan malı
, birine temlik
edemezler; örneğin onu birine bağı
ş
layamaz veya satamazlar. Fakat onlardan biri, onu
bağı
ş
lar veya satar, sonra da diğeri buna razıolduğunu söylerse, sakı
ncasıolmaz.
2307- Rehin alan kimse, rehin olarak aldı
ğımalı
, rehin bı
rakanı
n izniyle satarsa, onun
parasıda aynen malı
n kendisi gibi rehin sayı
lı
r.
2308- Borç için belirlenen süre tamamlandı
ktan sonra, alacaklıverdiği borcu talep
eder, ama borçlu borcunu öde-mezse bakı
lı
r: Eğ
er alacaklı
, rehin edilen malı
n sahibi
tarafı
ndan vekil ise, rehine koyulan malısatı
p borcunu ondan tahsil edebilir; artan
kı
smı
nıda sahibine vermesi gerekir. Fakat eğer mal sahibi tarafı
ndan vekil değ
ilse;
ş
er’î hâkime ulaş
ma imkânıvarsa, onu satmak için ş
er’î hâkimden izin almalı
dı
r.
2309- Borçlunun, içinde oturduğu ev ve ihtiyaç duyduğu ev eş
yası
nı
n dı
ş
ı
nda baş
ka
bir ş
eyi olmazsa, alacaklı
, alacağı
nıondan talep edemez. Ama eğer evini veya ev
eş
yası
nırehine koymuş
sa, alacaklıonu satı
p alacağı
nıondan alabilir.
ZAMANET HÜKÜMLERi
2310- Borçlu borcunu ödemediğinde onun yerine bor-cu ödemeyi üzerine alarak kefil
olmak isteyen kimsenin, zamanet akdini herhangi bir dille -Arapça olmasa bileokumasıgerekir. Dolayı
sı
yla zâmin (kefil olan kimse), alacaklı
ya, "Ben, senin
alacağı
nıödemeyi taahhüt ediyorum." der ve alacaklıda buna razıolduğunu [sözlü
olarak demese bile] ifade ederse, zamanet gerçekleş
mişolur. Ama ası
l borçlu olan
kimsenin buna razıolmasış
art değ
ildir.
2311- Zâmin ile alacaklı
nı
n baliğ, akı
llıve bu iş
e birileri tarafı
ndan mecbur
edilmemişolmalarıgerekir. Ayrı
ca gibi bulûğa erdiklerinde kendi malı
nıfaydası
z
iş
lerde harcayan sefih kimselerden de olmamalı
dı
rlar. Fakat bir kimse, baliğolduktan
sonra sefih olur ve ş
er'î hâkim tarafı
ndan kendi malları
nda tasarruf hakkı
nıkullanması
yasaklanmaz-sa, zâmin olması
nı
n sakı
ncasıyoktur. İ
flâs nedeniyle ş
er'î hâkim
tarafı
ndan malî tasarruflarıyasaklanan kimsenin alacağıkonusunda baş
kasıkefil
olamaz.
279
2312- Bir kimse, zâmin olması
nıbir ş
arta bağlar ve akdi okurken örneğin, "Borçlu
borcunu ödemediği takdirde ben zâminim (senin borcunu öderim)." derse, farz ihtiyat
gereği onun zamaneti geçerli sayı
lmaz.
2313- Zamanet akdi okunduğunda, borcuna zâmin olunmak istenen kimsenin borçlu
olmasıgerekir. Dolayı
sı
yla insan, borç almak isteyen kimseye borç almadı
kça zâmin
olamaz.
2314- İ
nsan, ancak alacaklı
nı
n, borçlunun ve zamanetle ödenmesi gereken malı
n
cinsinin tamamen belli olmasıhâlinde zâmin olabilir. Buna göre eğer iki kiş
i,
birisinden alacaklıolur ve bir kimse, "Ben sizden birinizin alacağı
nıödemeyi taahhüt
ediyorum." derse, hangisinin alacağı
na zâmin olduğunu belirlemediğinden dolayı
zamaneti batı
ldı
r. Yine bir kimse, iki kiş
iden alacaklıolur ve bir kimse, "Ben
ikisinden birisinin borcunu sana ödemeyi taahhüt ediyorum." derse, onlardan
hangisinin borcunu ödemeye zâmin olduğunu belirlemediği için onun da zamaneti
batı
ldı
r. Aynış
ekilde, eğer bir kimse, baş
ka birisinden on kilo buğday ile on bin lira
para alacaklıolan kimseye, "Ben, senin o iki alacağı
ndan birini ödemeye zâminim."
der ve onlardan hangisi hakkı
nda zâmin olduğ
unu belirlemezse, zamaneti sahih
değildir.
2315- Alacaklı
, alacağı
nı
n tamamı
nıveya bir miktarı
nızâmine bağı
ş
larsa, zâmin,
borçludan herhangi bir ş
ey alamaz.
2316- Birinin borcunu ödemek üzere zâmin olan kimse, zamanetinden vazgeçemez.
2317- Zâmin ile alacaklı
, akdi okurken istedikleri zaman zâminin zamanetini bozma
hakkı
na sahip olmaları
nış
art koş
abilirler.
2318- Zâmin olduğu sı
rada alacaklı
nı
n alacağı
nıverebilecek güçte olan kimse,
sonradan fakir düş
se bile, alacaklıonun zamanetini bozup borcunu ası
l borçludan
talep e-demez. Bunun gibi, eğer alacaklı
, o sı
rada zâminin borcu ödeyecek güçte
olmadı
ğı
nıbilir ve buna rağmen onun za-manetini kabul ederse, yine de onun
zamanetini bozamaz.
2319- Bir kimse, zâmin olduğu sı
rada alacaklı
nı
n alacağı
nıverebilecek durumda
olmaz ve alacaklıo zaman bunu bilmez de daha sonra öğrenirse, onun zamanetine son
verebilir.
2320- Borçlunun izni olmaksı
zı
n onun borcunu ödemeyi taahhüt eden kimse, [borcu
ödedikten sonra] borçludan bir ş
ey alamaz.
2321- Borçlunun izniyle onun borcunu ödemeyi taahhüt eden kimse, taahhüt ettiği
miktarıondan alabilir. Fakat eğer borçlunun borçlu olduğu ş
eyin yerine alacaklı
ya
baş
ka bir ş
ey vermiş
se, verdiği ş
eyi ondan alamaz. Meselâ; borçlunun on kilo buğday
borcuna karş
ı
lı
k on kilo pirinç vermiş
se, borçludan pirinç talep edemez; ama
borçlunun kendisi pirinç vermeye razıolursa, sakı
ncasıyoktur.
KEFALET HÜKÜMLERi
280
2322- Kefalet; bir kimsenin alacaklı
ya, istediği zaman borçluyu kendisine teslim
etmeyi taahhüt etmesini öngören bir akit ve sözleş
medir. Aynış
ekilde, eğer bir
kimsenin, bir baş
kasıüzerinde herhangi bir hakkıolur ya da birisi baş
ka biri üzerinde
kabul edilebilir türden olan bir hak iddiası
nda bulunur ve insan, hak sahibinin veya
davacı
nı
n istediği zaman karş
ıtarafıona teslim etmeyi taahhüt ederse, bu iş
ine
"kefalet" ve taahhüt eden kiş
iye de "kefil" denir.
2323- Kefalet, ancak kefilin, herhangi bir dille -Arapça olmasa bile- lehine kefalet
edilen kimseye, "Borçluyu ne zaman istersen sana teslim etmeyi taahhüt ediyorum."
diyerek kefil olduğunu bildirmesi, onun da kabul etmesiyle sahih olur.
2324- Kefilin baliğve akı
llıolması
, birileri tarafı
ndan bu iş
e zorlanmamı
şolmasıve
kefili olduğu kimseyi teslim etme gücüne sahip olmasıgerekir.
2325- Kefâlet, aş
ağı
daki yedi durumdan birinin gerçekleş
mesiyle son bulur:
1) Kefilin, borçluyu alacaklıolan kimseye teslim etmesiyle.
2) Alacaklı
nı
n borcunun ödenmesiyle.
3) Alacaklı
nı
n kendi alacağı
ndan vazgeçmesiyle.
4) Borçlunun ölmesiyle.
5) Alacaklı
nı
n, kefili kefalet sorumluluğundan azat et-mesiyle.
6) Kefilin ölmesiyle.
7) Hak sahibinin, havale veya baş
ka bir yol ile kendi hakkı
nıbaş
kası
na bı
rakması
yla.
2326- Borçluyu zorla alacaklı
nı
n elinden alı
p, serbest bı
rakan kimsenin, onu
alacaklı
ya teslim etmesi gerekir.
VEDİ
A (Emanet) HÜKÜMLERi
2327- Bir kimse, malı
nıbaş
ka bir kimseye vererek ona, "Bu senin yanı
nda emanet
kalsı
n." der, o da kabul ederse veya mal sahibi hiçbir ş
ey söylemeden malı
nı
n
muhafaza edilmesi maksadı
yla onu birinin yanı
na bı
rakı
r, o da aynımaksatla malı
teslim alı
rsa, ileride açı
klanacak vedia ve emanet hükümlerine göre davranmalı
dı
r.
2328- Emaneti kabul eden ile emanet sahibinin akı
llıve baliğolmalarıgerekir.
Dolayı
sı
yla, deli ve çocuğa emanet bı
rakmak veya deli ve çocuktan emanet kabul
etmek sahih değ
ildir.
2329- Çocuk veya deliden emanet kabul eden kimse, onu ası
l sahibine vermelidir.
Emanet olarak bı
rakı
lan ş
ey, çocuğun veya delinin kendi malı
ysa, onu çocuğun veya
delinin velisine ulaş
tı
rmalı
dı
r. Mal telef olursa da, bedelini ödemesi gerekir. Ancak,
mal zayi olması
n diye onu çocuktan alı
r ve malıkorumada hiçbir kusuru olmazsa,
zâmin değildir.
281
2330- Emaneti koruma gücüne sahip olmayan birisi, farz ihtiyat gereği, emanet kabul
etmemelidir. Ancak mal sahibi, malıkorumada ondan daha âciz olur ve malıiyi
muhafaza edecek birisi de bulunmazsa, bu ihtiyata uymak farz değildir.
2331- İ
nsan, mal sahibine malı
nısaklamaya hazı
r olmadı
ğı
nıanlatması
na rağmen,
mal sahibi malı
nıonun yanı
na bı
rakı
p gider, o da malıteslim almaz ve sonuçta mal
telef olursa, emaneti kabul etmeyen kimse, zâmin olmaz. Fakat mümkün mertebe o
malıkorumasıaltı
na alması
, müstehap ihtiyattı
r.
2332- Emanet sahibi, istediği zaman emanetini geri alabilir; emaneti kabul eden de,
istediğ
i zaman onu sahibine geri verebilir.
2333- Emaneti saklamaktan vazgeçip akdi bozan kimse, bir an önce o malısahibine
veya sahibinin vekiline ya da velisine ulaş
tı
rmalıveya malısaklamaya hazı
r
olmadı
ğı
nıonlara haber vermelidir. Eğer mazeretsiz olarak malıonlara ulaş
tı
rmaz ve
haber de vermezse; mal telef olursa, bedelini ödemesi gerekir.
2334- Emaneti kabul eden kimsenin, emaneti korumak için uygun bir yeri yoksa,
uygun bir yer hazı
rlamalıve halkı
n, "Emanete hı
yanet etti." veya "Onu saklamakta
kusur etti." demeyeceği bir ş
ekilde korumalı
dı
r. Dolayı
sı
yla korunmasıiçin uygun
olmayan bir yerde muhafaza edilen emanet zâyi olursa, sahibine bedelinin ödenmesi
gerekir.
2335- Emaneti kabul eden kimse, onu korumada kusur etmez, aş
ı
rıda gitmez, buna
rağmen tesadüfen emanet telef olursa, zâmin değildir. Ama eğer emaneti, kendi
iradesiyle zalim birinin haberdar olup alacağızannedilen bir yere bı
rakı
r ve böylece
mal da telef olursa, bedelini sahibine vermesi gerekir. Fakat malıkorumak için ondan
daha uygun bir yeri olmaz ve malısahibine veya daha iyi koruyacak birisine ulaş
tı
rma
imkânıda bulunmazsa, bu durumda zâmin olmaz.
2336- Mal sahibi, malı
nı
n korunmasıiçin herhangi bir yer tayin eder ve emaneti kabul
eden kimseye, "Malıburada saklamalı
sı
n, zayi olacağı
na ihtimal versen bile baş
ka bir
yere götürmemelisin." dediği hâlde bunu kabul eden kimse, emanetin orada telef
olacağı
na ihtimal verir ve oranı
n mal sahibi nazarı
nda malı
n korunmasıaçı
sı
ndan
daha uygun bir yer olduğu için baş
ka bir yere götürmemesini istediğini bilirse, baş
ka
bir yere nakledebilir. Bu durumda eğer baş
ka bir yere götürür ve orada telef olursa,
bedelini ödemesi gerekmez. Fakat emanetin baş
ka bir yere götürülmemesini
istemesinin nedenini bilmediği hâlde onu baş
ka bir yere nakleder ve neticede zayi
olursa, farz ihtiyat gereği, bedelini ödemesi gerekir.
2337- Mal sahibi, malı
nı
n korunmasıiçin bir yeri belirler, fakat baş
ka bir yere
götürülmemesi hususunda herhangi bir ş
ey söylemez ve emaneti kabul eden kimse de
malı
n orada zayi olacağı
na ihtimal verirse, korunmasıiçin onu daha uygun bir yere
nakletmelidir. Eğer emaneti oradan alı
p baş
ka yere götürmez ve orada zayi olursa,
bedelini ödemelidir. Ama eğer mal sahibinin kendisi de emanetin o yerde telef
olacağı
na ihtimal verdiyse, bu durumda emaneti kabul eden kimsenin bedel olarak bir
ş
ey ödemesi gerekmez.
282
2338- Malı
nıemanet bı
rakan kimse delirirse, emaneti kabul eden kimsenin emaneti
hemen onun velisine teslim etmesi veya velisine haber vermesi gerekir. Eğer ş
er'î bir
mazeret söz konusu olmaksı
zı
n malıonun velisine teslim etmez ve haber vermeyi de
ihmâl eder ve mal telef olursa, bedelini ödemesi gerekir.
2339- Mal sahibi ölürse, emaneti kabul eden kimse, onu ölenin vârislerine teslim
etmeli veya onun vârislerine [böyle bir malı
n yanı
nda bulunduğ
unu] haber vermelidir.
Şayet emaneti vârislere ulaş
tı
rmaz ve haber vermeyi de ihmal eder ve neticede o mal
telef olursa, bedelini ödemesi gerekir. Ancak, kendisini ölenin mirasçı
sıdiye gösteren
kimsenin doğ
ru söyleyip söylemediğ
ini veya ölenin baş
ka bir vârisinin de olup
olmadı
ğı
nıanlamak için malıona vermez veya haber vermeyi ihmal eder ve mal zayi
olursa, bedel ödemesi gerekmez.
2340- Emanet bı
raktı
ktan sonra ölen kimsenin birkaç vârisi olursa, emaneti kabul
eden kimse, o malıbütün vârislere veya bütün vârislerin malıalması
na izin verdiğ
i
birine teslim etmelidir. Buna göre, eğer diğerlerinin izni olmadan malı
n tamamı
nı
vârislerden birine verirse, emanette hakkıolan diğer mirasçı
ları
n payı
na düş
en
miktarı
n bedelini onlara ödemelidir.
2341- Emaneti kabul eden kimse ölür ya da delirirse, vârisi veya velisi, malı
n sahibine
hemen haber vermeli veya emaneti ona teslim etmelidir.
2342- Emaneti kabul eden kimse, ölüm belirtilerini kendisinde görürse, mümkün
olduğu takdirde elindeki emaneti sahibine veya onun vekiline ulaş
tı
rmalı
dı
r. Bu mümkün değilse, onu ş
er'î hâkime vermelidir. Şer'î hâkime ulaş
ma imkânıda olmazsa, eğer
kendi vârisi emin (güvenilir) birisi olur ve böyle bir emanetten haberi varsa, [sahibine
ulaş
tı
rmasıiçin bir baş
kası
nıvasi tayin ederek] vasiyette bulunmasıgerekmez. Aksi
takdirde vasi tayin etmeli ve ş
ahit tutmalı
, vasi ve ş
ahide malı
n cinsini, özelliklerini,
yerini ve mal sahibinin adı
nıda söylemelidir.
2343- Emaneti kabul eden kimse, ölüm belirtilerini kendisinde görünce, önceki
hükümde açı
klanan ş
ekilde görevini yerine getirmez de emanet telef olursa, onu
korumada ihmali olmasa, hastalı
ğ
ıiyileş
se ya da bir süre sonra piş
man olup vasi tayin
etse bile, bedelini ödemesi gerekir.
ARİ
YET (ÖDÜNÇ VERME) HÜKÜMLERi
2344- Ariyet; insanı
n kendi malı
nı
, [bedelsiz olarak] yararlanmasıiçin bir baş
kası
na
vermesine ve buna karş
ı
lı
k da ondan herhangi bir ş
ey almaması
na denir.
2345- Ariyette akit okunması
na gerek yoktur. Dolayı
sı
yla, eğer bir kimse, elbisesini
ariyet kastı
yla birisine verir, o da aynıkası
tla onu alı
rsa, ariyet sahihtir.
2346- Gasp edilmişbir ş
eyi veya kiş
inin kendi malıolup da kullanı
mı
nıbir baş
kası
na
bı
raktı
ğı-örneğ
in kiraya verdiği- bir ş
eyi, bir baş
kası
na ariyet vermek, ancak gasp
edilen ş
eyin sahibinin veya o ş
eyin kullanı
mı
na sahip olan kimsenin, "Onun ariyet
olarak verilmesine razı
yı
m." demesi durumunda sahih olur.
283
2347- İ
nsan, kira gibi menfaati kendisine ait olan bir ş
eyi ödünç olarak bir baş
kası
na
verebilir. Fakat kira sözleş
-mesinde sadece kiralayanı
n kendisinin kullanmasış
art
koş
ulursa, onu baş
kası
na ariyet vermek caiz olmaz.
2348- Çocuğun veya delinin kendi malı
nıödünç vermesi sahih değildir. Ama çocuğun
velisi, çocuğa ait olan bir malı
n ödünç verilmesini maslahat görür ve çocuk da
velisinin emri gereğ
i o malıödünç alan kimseye ulaş
tı
rı
rsa, sakı
ncasıolmaz.
2349- Ariyet olarak alı
nan malı
n korunması
nda ihmal edilmez, kullanı
lması
nda da
aş
ı
rı
ya gidilmez ve tesadüf eseri o mal telef olursa, ödünç alan kimsenin tazminat
ödemesi gerekmez. Ancak, ariyet verirken telef olduğu takdirde ariyet alanı
n tazminat
ödemesi ş
art koş
ulur veya ariyet alı
nan ş
ey altı
n ve gümüşolursa, onun bedeli
sahibine verilmelidir.
2350- Altı
n ve gümüş
ü ödünç alan kimse, telef olduğu takdirde tazminat
ödemeyeceğ
ini ş
art koş
arsa, telef olduğu takdirde tazminat ödemez.
2351- Ariyet veren kimse ölürse, ariyet alanı
n ödünç olarak aldı
ğış
eyi onun
vârislerine teslim etmesi gerekir.
2352- Ariyet veren kimse, ş
er'î açı
dan kendi malı
nda tasarruf edemeyecek bir duruma
gelir, örneğin delirirse, ariyet alan kimsenin, ödünç olarak aldı
ğımalıonun velisine
vermesi gerekir.
2353- İ
nsan, ariyet olarak verdiği malıistediği her zaman geri alabilir. Bunun gibi
ariyet alan kimse de istediği her zaman aldı
ğımalıgeri verebilir.
2354- Altı
n veya gümüş
ten yapı
lmı
şbir kabı
, odanı
n süslenmesi için ödünç vermede
herhangi bir sakı
nca yoktur. Ancak, haram bir maksat için ödünç verilirse, ariyet
batı
ldı
r.
2355- Sütünden ve yününden yararlanı
lmasıiçin bir koyunu veya diş
i bir hayvanla
çiftleş
tirmek için erkek bir hayvanıödünç vermenin sakı
ncasıyoktur.
2356- Ariyet olarak alı
nan mal, sahibine, sahibinin velisine veya vekiline teslim
edildikten sonra telef olursa, ariyet alan kimse tazminat ödemez. Aksi hâlde ariyet
alan kimse, o malısahibinin normalde götürdüğü yere götürse, örneğin ödünç alı
nan
atısahibinin o at için yaptı
rdı
ğ
ıahı
ra götürüp bağlasa bile, tazminat ödemelidir.
2357- Necis olan bir ş
ey, yeme ve içme iş
inde kullanı
lmak üzere ariyet verilirse, onun
necis olduğu ariyet alan kimseye söylenmelidir.
2358- Ariyet olarak alı
nan ş
ey, sahibinin izni olmadan baş
kası
na ariyet veya kira
olarak verilmez.
2359- İ
nsan, ariyet olarak aldı
ğıbir ş
eyi sahibinin izniyle baş
kası
na ödünç verdikten
sonra ölür veya deli olursa, ikinci kiş
inin ariyeti batı
l olmaz.
2360- Ödünç aldı
ğ
ıbir malı
n gasp edilmişolduğunu bilen kimse, onu ası
l sahibine
ulaş
tı
rmalı
dı
r; tekrar ariyet verene iade edemez.
284
2361- Malı
n gasp edilmişolduğunu bildiği hâlde ödünç alan kimse, ondan yararlanı
r
ve o mal onun yanı
nda telef olursa, mal sahibi malı
n bedelini ondan veya onu gasp
edip ödünç verenden alabilir. Hatta kullanı
larak elde edilen menfaatin bedelini de
ariyet alan veya veren ş
ahı
stan talep edebilir. Eğer mal sahibi malı
n veya menfaatin
bedelini ariyet alan kimseden alı
rsa, ariyet alan kimse, mal sahibine ödediği tazminatı
ariyet veren ş
ahı
stan talep edemez.
2362- İ
nsan, malı
n gasp edilmişolduğ
unu bilmeyerek ödünç aldı
ktan sonra telef eder
ve mal sahibi de malı
n bedelini ondan alı
rsa, mal sahibine ödediği tazminatıariyet
veren kimseden alabilir. Ancak, ariyet olarak aldı
ğış
ey, altı
n ve gümüşolur veya
ariyet alı
rken telef olduğu takdirde tazminatıkendisinin ödemesi ş
art koş
ulursa, bu
durumda mal sahibine ödediği tazminatı
, ariyet veren kimseden talep edemez.
EVLilik HÜKÜMLERi
Nikâh (=evlenme) akdinin okunması
yla kadı
n, erkeğe helâl olur. Bu ise süreli ve
süresiz olmak üzere iki kı
sı
mdı
r. İ
çinde evlilik süresi belirtilmeyen akde "Daimî
Akit", bu tür evlenmeye de "Daimî Nikâh" denir. Evlilik süresi belirtilen akde ise,
"Geçici Akit" denir; bir kadı
nıkı
sa bir süre için veya bir yı
llı
ğı
na veyahut daha fazla
ve az bir zaman için nikâhlamak gibi. Bu tür nikâh akdiyle evlenmeye "Geçici ve
Müt'a Nikâhı
" denir.
evlilik AKDi ile ilgili HÜKÜMLER
2363- İ
ster daimî olsun ister geçici, evlilikte akdin okunmasıgerekir; kadı
n ve erkeğin
yalnı
zca razıolmalarıyeterli değildir. Nikâh akdini kadı
n ve erkeğin bizzat
kendilerinin okumasıcâiz olduğu gibi, baş
kalarıda bu akdi okumak için bunlardan
taraf vekil olabilirler.
2364- Evlilik akdini okumak üzere tayin edilen vekilin erkek olmasıgerekmez. Bir
kadı
n bile baş
ka birine vekil olarak onun nikâh akdini okuyabilir.
2365- Kadı
n ve erkek, vekillerinin evlenme akdini okuduğunu kesin olarak
bilmedikleri sürece, birbirlerine mahrem bir ş
ekilde bakamazlar. Hatta vekilin akdi
okuduğ
unu zannetseler bile yeterli değ
ildir. Ancak vekil; "Akdi okudum." derse,
yeterlidir.
2366- Müt'a akdini okumasıörneğin, kendisini kı
sa bir süre ile bir erkeğe nikâhlaması
için birini vekil tayin eden ve sürenin baş
langı
cı
nıda belirtmeyen kadı
nı
n sözünden
vekile tam yetki verdiğ
i anlaş
ı
lı
rsa, o vekil onu istediğ
i za-man o erkek için belirtilen
süre için nikâhlayabilir. Ama eğer vekâleti verirken kadı
nı
n belirli bir gün veya saati
kastettiği anlaş
ı
lı
rsa, vekil nikâh akdini müvekkili olan kadı
nı
n kastı
na uygun olacak
bir ş
ekilde okumalı
dı
r.
2367- Bir kiş
i, daimî veya geçici nikâhı
n akdini okumak üzere iki kiş
i tarafı
ndan vekil
olabilir. Yine insan, kadı
n tarafı
ndan vekil olup, onu kendisi için daimî veya geçici
olarak nikâhlayabilir. Ama nikâh akdini iki kiş
inin okumasımüstehap ihtiyattı
r.
daimî evliliğ
in akdi
285
2368- Daimî akdi, kadı
n ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, ilkönce kadı
n: (
‫م‬
ِ
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫اق‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ِﻰﻋ‬
َ
‫ْﺴ‬
‫ﻔ‬
‫َﻧ‬
َ
‫ُﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠﺟ‬
ْ
‫و‬
‫( )ز‬Belirlenen mihr karş
َ
ı
lı
ğı
nda kendimi sana eşyaptı
m.)
de-meli, daha sonra ara vermeden erkek de: ( َ
‫ﯾﺞ‬
‫ْو‬
ِ
‫ﺰ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠ‬
‫ﻟ‬
‫ا‬
‫ْﺖ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫( )ﻗ‬Ev-liliği kabul ettim.)
َ
demelidir. Böylece akit sahih olur.
Kendileri adı
na nikâh akdini okumasıiçin baş
ka birini vekil tayin etmiş
lerse, bu
durumda örneğin, erkeğin ismi Ahmet ve kadı
nı
n ismi Fatı
ma olursa, kadı
nı
n vekili
ş
öyle der:
[76]( ِ
‫م‬
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫اق‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫َا‬
‫َﻚ‬
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ُﻮ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ُﻣ‬
ُ
‫ْﺖ‬
‫ﱠﺟ‬
‫َو‬
‫)ز‬
ve hemen arkası
ndan ara vermeden erkeğin vekili de:
[77]( ِ
‫اق‬
‫ﺪ‬
َ
‫ﻟﺼ‬
‫ﱠ‬
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
َ
‫َﺣ‬
ْ
‫ِﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ِ
‫ْﺖ‬
ُ
‫ﻠ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ )ﻗ‬derse, nikâh akdi sahihtir.
َ
GEÇİ
Cİevliliğin akdi
2369- Geçici nikâh akdini, kadı
n ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, mihri ve
süreyi belirledikten sonra, kadı
n: [78]( ِ
‫م‬
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫ﺮ‬
‫ﮭ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫َﻰا‬
‫ﻠ‬
‫ِﻋ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ة‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﱠ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ِﻰ‬
‫ِﻰﻓ‬
‫ْﺴ‬
‫ﻔ‬
‫َﻧ‬
َ
‫ُﻚ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠﺟ‬
ْ
‫و‬
‫ )ز‬der
َ
ve erkek de ara vermeden [79]( ُ
‫ْﺖ‬
‫ﻠ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ )ﻗ‬derse sahihtir.
َ
Eğer baş
kası
nıkendileri adı
na vekil tayin etmiş
lerse, kadı
nı
n vekili erkeğin vekiline:
)٨٠] ِ
‫م‬
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫ْﺮ‬
ِ
‫ﮭ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ا‬
‫َﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ِﻋ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻣ‬
َ
‫ﻮ‬
‫ﻠ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻤ‬
َ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِا‬
‫ة‬
‫ﺪ‬
‫ﱠ‬
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ْ
‫ِﻰا‬
‫َﻓ‬
‫َﻚ‬
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ِﻰﻣ‬
ُ
‫ﺘ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ُﻣ‬
ُ
‫ْﺖ‬
‫ﻌ‬
‫ﺘ‬
‫ﱠ‬
‫ﻣ‬
َ
](
der ve erkeğin vekili ara vermeden [81](‫ا‬
‫ﺬ‬
َ
‫ﻜ‬
َ
‫ِﻰھ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ُﻟ‬
ِ
‫ْﺖ‬
‫ﻠ‬
‫ﺒ‬
ِ
‫ )ﻗ‬derse, nikâh akdi sahihtir.
َ
nikÂh AKDİ
Nde aranan ŞARTLAR
2370- Evlenme akdinin birkaç ş
artıvardı
r:
1) Farz ihtiyat gereği sahih Arapça ile okunmalı
dı
r. Eğer kadı
n ve erkeğin kendileri,
akdi Arapça olarak doğru okuyamazlarsa, hangi lisanla okurlarsa sahihtir; vekil tayin
etmeleri de gerekmez. Ama akitte "eşyaptı
m" ve "kabul ettim" kelimelerinin
manaları
nıanlatan ifadeyi kullanmalarıgerekir.
2) Kadı
n ve erkek veya nikâh akdini okuyan vekiller, [akdi okumakla evliliği] inş
â
etmeyi kastetmelidirler. Yani, eğer kadı
n ve erkeğin kendileri akdi okuyorlarsa,
kadı
nı
n; "Kendimi sana eşyaptı
m." demekten maksadı
, kendisini o andan itibaren
erkeğin karı
sıyapmak olmalı
, erkeğin de; "Evliliği kabul ettim." demekten maksadı
,
onun kendisine eşolması
nıkabul etmek olmalı
dı
r. Şayet akdi onları
n vekilleri
okuyorsa, vekillerin de akdi okurken maksatları
, kendilerini vekil tayin edenlerin karı
koca olmaları
nıakitle gerçekleş
tirmek olmalı
dı
r. [Yoksa haber verme amacı
yla
okunan nikâh akdi sahih değildir.]
3) İ
ster kendi adı
na okusun, ister baş
kasıadı
na vekil olsun, nikâh akdini okuyan
kimsenin akı
llıve baliğolmasıgerekir.
4) Akdi okuyan kimse, kadı
nla erkeğin vekilleri veya onları
n velileri olursa, nikâh
akdini okurken evlenecek olan kadı
n ve erkeği belirtmelidirler. Meselâ, onları
n
isimlerini zikretmeli veya onlara iş
aret ederek akdi okumalı
dı
rlar. O hâlde birkaç kı
zı
olan biri, erkeğe, "Sana kı
zları
mdan birini eşyaptı
m." der ve erkek de, "Kabul ettim."
derse, akit okunduğunda kı
zı
n belli olmamasınedeniyle nikâh batı
l olur.
286
5) Kadı
n ve erkek evliliğe razıolmalı
dı
rlar. Hatta kadı
n zahirde istemeyerek kabul
eder, fakat kalben razıolduğu anlaş
ı
lı
rsa, nikâh akdi sahihtir.
2371- Nikâh akdini okuyan kimse, akdin manası
nıbozacak ş
ekilde bir harfi bile
yanlı
şokursa, akit batı
l olur.
2372- Arap dili gramerini bilmeyen kimsenin eğer kı
raati sahih olur, akitte okunması
gereken her kelimenin ma-nası
nıda ayrıayrıbilir ve her sözün kendi manası
nı
kastederse, akdi Arapça okuyabilir.
2373- İ
nsan, bir kadı
nıbir erkeğe kendilerinden izin almaksı
zı
n nikâhlarlar ve daha
sonra kadı
n ile erkek bu ak-de razıoldukları
nısöylerlerse, nikâh sahihtir.
2374- Eğer erkek ve kadı
nı
n her ikisini veya birisini evliliğe mecbur ederler; ama akit
yapı
ldı
ktan sonra buna razıolurlar ve o akide razı
yı
z derlerse, nikâh sahihtir.
2375- Baba veya babanı
n babası
, baliğolmayan veya delilik hâlinde baliğolan
çocuğunu evlendirebilir. Eğer çocuk baliğolur veya deli akı
llanı
r ve yapı
lan bu evlilik
onlar için herhangi kötü bir sonuç ve zarar doğurmazsa, akdi bozamazlar. Ama eğer
evlilik onlar için kötü bir sonuç ve zarar doğuracaksa, akdi bozabilirler.
2376- Bulûğçağ
ı
na girip reş
it olan, yani [iyi ve kötüyü seçebilen, rüş
t yaş
ı
na ulaş
mı
ş
ve] kendi çı
karı
nıayı
rt edebilen bakire bir kı
z evlenmek isterse, babası
ndan veya
babası
nı
n babası
ndan izin almalı
dı
r. Fakat annesinin ve kardeş
inin iznini alması
gerekmez.
2377- Kı
zı
n evlenmeye ihtiyacıolur, ancak izin almak için baba veya babanı
n babası
,
kendilerine ulaş
ı
lmayacak durumda olurlarsa, onlardan izin almasıgerekmez. Yine
dul bir kadı
nı
n evlenirken baba veya babanı
n babası
ndan izin almasıgerekmez.
2378- Eğer baba veya babanı
n babası
, baliğolmayan çocuğunu evlendirirse, çocuk,
hanı
mı
ndan zevk alabilecek yaş
a ulaş
tı
ktan sonra onunla cinsel iliş
kiye girdiği
takdirde nafakası
nıtemin etmelidir.
2379- Baba veya babanı
n babası
, bulûğçağı
na ulaş
ma-mı
şçocuğunu evlendirir ve
çocuğun da evlilik esnası
nda kendisine ait malıolursa, kadı
nı
n mihrini ödemek
kendisinin üzerinedir. Fakat evlilik esnası
nda kendisine ait bir malıolmazsa, kadı
nı
n
mihrini babasıveya dedesi vermelidir.
AKDİBOZMAya sebep olabilecek KUSURLAR
2380- Erkek, evlilik akdinden sonra kadı
nda ş
u yedi kusurdan birinin olduğunu
anlarsa, nikâhıbozabilir:
1) Deli olması
.
2) Cüzam hastalı
ğı
na yakalanmı
şbulunması
.
3) Abraşhastalı
ğı
na yakalanmı
şbulunması
.
287
4) Kör olması
.
5) Belli olacak derecede felç olması
.
6) İ
fzâ olması
, yani idrar mecrası
yla hayı
z mecrası
nıveya hayı
z mecrası
yla dı
ş
kı
mecrası
nıbirbirinden ayı
ran parçanı
n kalkması
yla onları
n bir mecraya dönüş
mesi
durumunda. Fakat hayı
z mecrası
yla dı
ş
kımecrası
nı
n birleş
mişolduğu durumda, nikâh
akdini bozmak sakı
ncalı
dı
r; burada ihtiyata uymak gerekir.
7) Fercinde et, kemik ve ur gibi cinsel iliş
kiye engel olacak bir ş
eyin bulunması
.
2381- Kadı
n, nikâhtan sonra kocası
nı
n deli olduğ
unu veya erkeklik organı
nı
n
olmadı
ğı
nıveya iktidârsı
z olup cin-sel iliş
ki kuramadı
ğ
ı
nıveya erkeklik
yumurtalı
kları
nı
n çı
karı
ldı
ğı
nıanlarsa, akdi bozabilir. Bu ve önceki hükmün
ayrı
ntı
ları"Tahrir'ül-Vesile" adlıkitabı
mı
zda açı
klanmı
ş
tı
r.
2382- Eğer erkek veya kadı
n, önceki iki hükümde belirtilen kusurlardan dolayınikâh
akdini bozarlarsa, talâk akdini okumaksı
zı
n birbirlerinden ayrı
lmalı
dı
rlar.
2383- Erkeğin iktidarsı
zlı
ğıve cinsi iliş
kiden âciz olmasınedeniyle nikâh akdini
bozan kadı
na erkek mihrin yarı
sı
nıvermelidir. Ancak, yukarı
da saydı
ğı
mı
z diğer
kusurlar yüzünden erkek veya kadı
n nikâh akdini bozarsa, bu durumda eğer erkek
kadı
nla cinsel iliş
kide bulunmamı
ş
sa, mihr olarak bir ş
ey vermesi gerekemez. Fakat
iliş
ki kurmuşolursa, mihrin tamamı
nıkadı
na vermelidir.
EVLENİ
LMESİHARAM OLAN KADINLAR
2384- Anne, kı
z kardeşve kayı
n valide gibi insana mah-rem olan kadı
nlarla evlenmek
haramdı
r.
2385- İ
nsan, bir kadı
nıkendisi için nikâhladı
ğızaman o kadı
nla cinsel temasta
bulunmamı
şolsa bile, onun annesi, annesinin annesi, babası
nı
n annesi ne kadar
yukarı
ya doğ
ru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n o erkeğe mahrem olurlar.
2386- Kendisine nikâhladı
ğıkadı
nla cinsel iliş
ki kurmamı
ş
sa, o kadı
nı
n kı
zı
, ne kadar
aş
ağı
ya doğ
ru inilirse inilsin kı
zıve oğlu tarafı
ndan torunları-ister nikâh zamanı
dünyada olsunlar, isterse nikâhtan sonra dünyaya gelmişolsunlar- o erkeğin mahremi
olurlar.
2387- İ
nsan, evlendiği kadı
nla cinsi temasta bulunmamı
şolsa bile, o kadı
nıkendi
nikâhıaltı
nda bulundurduğu müddetçe, onun kı
zı
yla evlenemez.
2388- Ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n babanı
n hala ve teyzesi, babanı
n
babası
nı
n hala ve teyzesi, annenin hala ve teyzesi, anneannenin hala ve teyzesi insanı
n
mahremidirler.
2389- Bir kocanı
n ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n babasıve büyükbabası
;
oğ
lu ve ne kadar aş
ağı
ya doğru inilirse inilsin kı
zıile oğ
lundan olan torunları-ister
nikâh zamanı
nda dünyada olsunlar, isterse sonradan doğmuşolsunlar- karı
sı
na
mahremdirler.
288
2390- Daimî veya geçici akitle evlendiği karı
sı
, onun nikâhıaltı
nda olduğu müddetçe,
karı
sı
nı
n kı
z kardeş
i ile evlenemez.
2391- Talâk bölümünde açı
klanacağış
ekliyle, kendi karı
sı
na "ric'î talâk" veren bir
erkek, bu kadı
nı
n iddeti süresince onun kı
z kardeş
ini nikâhlayamaz. Hatta müstehap
ihtiyat gereği, daha sonra açı
klanacak olan "bâin talâk" id-detinde de onun kı
z
kardeş
iyle evlenmekten sakı
nmalı
dı
r.
2392- İ
nsan, kendi karı
sı
ndan izni olmaksı
zı
n, onun erkek veya kı
z kardeş
inin kı
zı
yla
evlenemez. Şayet hanı
mı
ndan habersiz bir ş
ekilde onlardan birinin nikâh akdini okur
ve daha sonra haberdar olan kadı
n, bu akde razıolduğunu söylerse, sakı
ncasıolmaz.
2393- Kocası
nı
n erkek veya kı
z kardeş
inin kı
zı
yla nikâhlandı
ğı
nıöğrenip, o anda
hiçbir ş
ey söylemeyen bir kadı
n, sonradan buna razıolmazsa, nikâh akdi batı
l olur.
Hatta onun konuş
maması
ndan içten razıolduğu anlaş
ı
lsa bile, farz ihtiyat gereği
kocasıonun kardeş
inin kı
zı
ndan ayrı
lmalı
dı
r. Ancak, sonradan izin verirse,
ayrı
lmalarıge-rekmez.
2394- İ
nsan, halası
nı
n veya teyzesinin kı
zı
nınikâhlamadan önce onları
n annesiyle
zina etmiş
se, artı
k onlarla evlenemez.
2395- Bir kimse, halası
nı
n veya teyzesinin kı
zı
yla evlenir ve onlarla iliş
ki kurmadan
önce onları
n annesiyle zina ederse, onları
n nikâhları
nı
n sakı
ncasıyoktur.
2396- Kendi hala ve teyzesinden baş
ka bir kadı
nla zina eden kimse, farz ihtiyat gereği
onun kı
zı
yla evlenmemelidir. Ama bir kadı
nınikâhlayı
p onunla iliş
ki kurduktan
sonra, onun annesiyle zina ederse, karı
sıona haram olmaz. Bunun gibi eğer
nikâhladı
ğıkadı
nla cinsel iliş
kide bulunmadan önce, annesiyle zina ederse, yine de
karı
sıona haram olmaz; ancak bu durumda o kadı
ndan ayrı
lmasımüs-tehap ihtiyattı
r.
2397- Müslüman bir kadı
nı
n kâfir bir erkeğe nikâhlanmasıcaiz değildir. Bunun gibi
Müslüman bir erkek de, Ehl-i Kitaptan olmayan baş
ka kâfir bir kadı
nıdaimî bir akitle
nikâhlayamaz. Farz ihtiyat gereği Ehlikitap'tan olan bir kadı
nla da daimî evliliğin
yapı
lmasıcâiz değildir. Ancak, Hı
ristiyan ve Yahudi gibi Ehlikitap kadı
nlarıile müt'a
yapmanı
n sakı
ncasıyoktur.
2398- İ
nsan, ric'î talâk iddeti bekleyen bir kadı
nla zina ederse, o kadı
n artı
k ona
haram olur. Ancak müt'a, bâin veya vefat iddeti bekleyen bir kadı
nla zina ederse,
sonradan onu kendisine nikâhlayabilir. Gerçi müstehap ihtiyat gereği onunla da
evlenmemelidir. Ric'î talâk, bâin talâk, müt'a ve vefat iddetlerinin anlamları
, talâk
hükümleri ile ilgili bölümde açı
klanacaktı
r.
2399- İ
ddet beklemekte olmayan kocası
z bir kadı
nla zina eden kimse, sonradan o
kadı
nıkendisi için nikâhlayabilir; ama o kadı
n bir hayı
z görünceye kadar insanı
n
sabretmesi ve daha sonra onu nikâhlamasımüstehap ihtiyattı
r. Hatta bu ihtiyat,
mümkün surette terk edilmemelidir. Eğer baş
ka birisi de o kadı
nınikâhlamak isterse,
hüküm yine aynı
dı
r.
2400- İ
nsan, bir baş
kası
ndan iddet beklemekte olan bir kadı
nınikâhladı
ğı
nda, eğer
kadı
n ve erkeğin her ikisi veya birisi, kadı
nı
n iddetinin tamam olmadı
ğı
nıve iddet
289
beklemekte olan bir kadı
nınikâhlamanı
n haram olduğunu bilirlerse, erkek nikâhtan
sonra kadı
nla cinsel iliş
ki kurmamı
şolsa bile, o kadı
n artı
k ona haram olur.
2401- Kendisi için nikâhladı
ğıbir kadı
nı
n, sonradan id-det beklediği anlaş
ı
lı
r ve
onlardan hiçbirisi, ne kadı
nı
n id-det beklemekte olduğunu ve ne de iddet bekleyen
kadı
nla evlenmenin haram olduğunu bilmiyorlardı
ysa, kadı
nla cinsel iliş
ki kurduğu
takdirde o kadı
n artı
k o erkeğe haram olur.
2402- Evli olduğunu bildiği hâlde bir kadı
nınikâhlayan kimsenin ondan ayrı
lması
gerekir. Hatta [önceki kocası
ndan ayrı
ldı
ktan] sonra bile, o kadı
nıkendisine nikâhlayamaz.
2403- Evli bir kadı
n zina ederse, kendi kocası
na haram olmaz. Ancak böyle bir kadı
n
yaptı
kları
na piş
man olup, tövbe etmez ve bu iş
e devam ederse, yapı
lacak en iyi iş
kocası
nı
n onu boş
aması
dı
r; fakat bu durumda mihrini vermesi gerekir.
2404- Birinci kocası
ndan boş
anan veya müt'a nikâhı
yla evlenip, kocasıtarafı
ndan
müddeti bağı
ş
lanan yahut müt'a akdinde belirtilen müddeti tamamlayan bir kadı
n,
baş
kası
yla evlendikten sonra, ikinci evlilik akdi yapı
lı
rken birinci kocası
ndan olan
iddet süresinin bitip bitmediğ
inden ş
üphe ederse, kendi ş
üphesine itina etmemelidir.
2405- Baliğolmasalar bile, kendi cinsinden olan birisiyle cinsî iliş
ki kuran erkeğe,
iliş
ki kurulan erkeğin annesi, kı
z kardeş
i ve kı
zıharamdı
r. Ancak, erkeklik organı
nı
n
dahil olduğunu [kesin olarak bilmez, sadece] zannıolur ve-ya dahil olup
olmadı
ğı
ndan ş
üphe ederse, bunlar ona haram olmazlar.
2406- İ
nsan bir erkeğin annesiyle, kı
z kardeş
iyle veya kı
zı
yla evlendikten sonra, o
erkeğin kendisiyle cinsel münasebette bulunursa, evlendiği kadı
n kendisine haram
olmaz.
2407- Hac amellerinden biri olan ihram hâlinde, bir kadı
nla evlenen kimsenin nikâh
akdi batı
ldı
r. Hatta ihram hâlinde, bir kadı
nınikâhlamanı
n kendisine haram olduğunu
biliyorduysa, artı
k o kadı
nla hiçbir surette evlenemez.
2408- İ
hram hâlinde olan bir kadı
n, ihram hâlinde olmayan bir erkekle evlenirse,
okunan nikâh akdi batı
ldı
r. Şayet kadı
n, ihram hâlinde iken evlenmenin haram
olduğunu biliyorduysa, farz ihtiyat gereği sonradan o erkekle evlenmemelidir. Hatta
bu güçlü bir görüş
tür de.
2409- Hacca giden bir erkek, hac amellerinden olan Nisâ (=kadı
nlar) tavafı
nıyerine
getirmezse, ihrama girmesiyle kendisine haram olan karı
sı
, ihramdan çı
ktı
ktan sonra
ona helâl olmaz. Aynış
ekilde hac ihramı
na giren bir kadı
n, Nisâ tavafı
nıyapmazsa,
kocasıona helâl olmaz. Ama eğer sonradan bu tavafıyaparlarsa, birbirlerine helâl
olurlar.
2410- Bir kimse, bulûğa ermemişbir kı
zıkendisine nikâhlayı
p, dokuz yaş
ı
nı
doldurmadan onunla cinsî iliş
ki kurarak ifzâ olması
na[82] sebep olursa, artı
k hiçbir
zaman onunla cinsel iliş
ki kuramaz.
290
2411- Bir kadı
n, üç defa talâk verildikten sonra kocası
na haram olur. Böyle bir kadı
n
ancak talâk hükümlerinde izah edilen ş
artlara uygun olarak baş
ka bir erkekle
evlenirse, önceki kocası
yla tekrar evlenebilir.
DAİ
Mî AKDİ
N HÜKÜMLERİ
2412- Daimî akitle evlenen bir kadı
n, kocası
nı
n izni olmaksı
zı
n evden dı
ş
arı
çı
kmamalı
; kendisini, kocası
nı
n istediğ
i her türlü zevk için teslim etmeli ve ş
er'î bir
özür söz konusu olmadı
kça, kocası
nı
n onunla cinsî iliş
ki kurması
na engel
çı
karmamalı
dı
r. Eğer kadı
n bu konularda kocası
na itaat ederse, onun yemek, elbise,
ev ve genişfı
khî kitaplarda bahsedilen diğer ihtiyaçları
nıtemin etmek kocası
nı
n
üzerine farz olur. Hatta kocasıbunlarıtemin etmediği takdirde -ister bunlarıtemin
etmeye gücü yetsin, isterse gü-cü yetmesin- hanı
mı
na borçlu olur.
2413- Eğer kadı
n, önceki hükümde açı
klanan konularda kocası
na itaat etmezse,
günahkâr olur ve kocasıona ye-mek, elbise ve oturacak ev temin etme ve yine onunla
beraber yatma mecburiyeti yoktur; ama itaatsizlikle onun mihri kocası
nı
n üzerinden
kalkmaz.
2414- Bir erkeğin, kendi karı
sı
nıev iş
lerini yapmaya mecbur etme hakkıyoktur.
2415- Kadı
nı
n yolculuk masrafı
, yolculuk yapmadı
ğıgünlerin masrafı
ndan fazla
olursa, kocası
nı
n üzerine onlarıödemek farz değildir; ama eğer kocasıkadı
nı
yolculuğ
a götürmek isterse, onun yolculuk masrafları
nıödemek mecburiyetindedir.
2416- Kocası
na itaat eden bir kadı
n, kocası
ndan harçlı
ğı
nı[nafakası
nı
] istediğinde
kocasıvermezse, kocası
nınafaka vermeye zorlamasıiçin ş
er'î hâkime, mümkün
olmadı
ğıtakdirde adil müminlere, o da mümkün olmadı
ğı
nda fası
k müminlere baş
vurup, yardı
m talebinde bulunabilir. Şayet nafaka vermesi için kocayızorlamak
mümkün olmazsa, kadı
n her gün, o günün harcımiktarı
nca izinsiz olarak kocası
nı
n
malı
ndan alabilir. Eğer bu da mümkün olmaz ve kadı
n kendi geçimini sağlamak için
çalı
ş
ma mec-buriyetinde kalı
rsa, bu durumda geçimini sağ
lamaya çalı
ş
tı
ğızamanlarda
kocası
na itaat etmek ona farz değildir.
2417- Erkek, daimî eş
ini "ne evliden evlidir ve ne de kocası
zdan kocası
zdı
r" denecek
bir ş
ekilde terk edemez; ama dört gecede bir onun yanı
nda kalmasıfarz değildir.
2418- Evli bir erkek, daimî nikâh altı
nda bulunan karı
sı
yla cinsel iliş
ki kurmayıdört
aydan fazla terk edemez.
2419- Eğer daimî akitte mihri belirtmezlerse, nikâh sahihtir; ancak erkek kadı
nla
cinsel iliş
ki kurarsa, benzeri kadı
nlara verilen mihr miktarı
nı[mihr-i misli] mihr
olarak ona vermelidir.
2420- Daimî akit yapı
lı
rken, mihr vermek için bir süre tayin edilmemiş
se, kadı
n mihr
almadı
kça kocası
nı
n kendisiyle cinsî iliş
ki kurması
nıönleyebilir, ister kocasımihri
verecek güce sahip olsun, ister olması
n. Ama kadı
n, mih-rini almadan önce, kocası
nı
n
kendisiyle iliş
ki kurması
na razıolur ve kocasıda onunla iliş
kide bulunursa, artı
kş
er'î
bir özür söz konusu olmadı
kça, kocası
nı
n iliş
ki kurması
nıengelleyemez.
MÜT'A nikÂhı
nı
n hükümleri
291
2421- Kadı
nla müt'a yapmak, zevk almak için olmasa bile sahihtir.
2422- Bir erkek, müt'a nikâhıüzere evlendiği kadı
nla cinsel iliş
kiyi dört aydan fazla
terk etmemelidir.
2423- Müt'a akdi okunurken, erkeğ
in kendisiyle cinsel iliş
ki kurmaması
nış
art koş
an
kadı
nı
n hem ş
artı
, hem de akdi sahihtir. Dolayı
sı
yla koca, sadece ondan diğer zevkleri
alabilir. Ama eğer kadı
n daha sonra iliş
kiye de razıolursa, kocasıonunla iliş
ki
kurabilir.
2424- Müt'a nikâhı
yla evlenen kadı
n, hamile kalsa bile, müt'a yaptı
ğıkocası
ndan
nafaka talebinde bulunma hak-kıyoktur.
2425- Müt'a nikâhı
yla evlenen kadı
n, [dört gecede bir] kocası
nı
n onunla birlikte
yatma hakkı
na sahip değildir. Bu-nun gibi müt'a nikâhıile evlenen kadı
nla erkek
birbirlerinden miras alamazlar.
2426- Müt'a nikâhı
yla evlenen bir kadı
n, kocası
nı
n üzerinde nafaka ve birlikte yatma
hakkıolmadı
ğ
ı
nıbilmese bile, onun akdi sahihtir. Ama bunlarıbilmediği için de
kocasıüzerinde herhangi bir hakka sahip olmaz.
2427- Kendisiyle müt'a yapı
lan bir kadı
n, kocası
ndan izinsiz olarak evden dı
ş
arı
çı
kabilir. Ama dı
ş
arıçı
kması
yla kocası
nı
n hakları
nızâyi edecek olursa, dı
ş
arıçı
kması
ha-ramdı
r.
2428- Bir kadı
n, belirli süre ve ücret üzere kendisine müt'a yapmasıiçin bir erkeğ
i
vekil tayin eder, ama erkek onu daimî nikâhla kendisine nikâhlar veya belirtilen ücret
ve süreden farklıbir ücret ve süre üzere [müt'a nikâhı
yla] nikâhlarsa, [her iki durumda
da] kadı
n bu iş
i anladı
ğızaman "razı
yı
m" derse, akit sahihtir; aksi hâlde batı
ldı
r.
2429- Baba veya babanı
n babası
, kendisine mahrem yapmak için bir kadı
nıbulûğa
ermemişoğluna kı
sa bir süre için nikâhlayabilir. Yine mahremliğin hâsı
l olmasıiçin
bulûğa ermemişkı
zı
nı-kı
z için herhangi bir zarar ve kötü sonuç doğ
urmaması
ş
artı
yla- bir erkeğe nikâhlayabilir.
2430- Eğer baba veya babanı
n babası
, kendilerinden uzakta olan ve yaş
ayı
p
yaş
amadı
ğı
nıbilmedikleri bir kı
z çocukları
nı
, mahrem olmak için bir kimseye
nikâhlarlarsa, zahirde mahrem olma durumu hâsı
l olur. Ancak, akit zamanı
nda kı
zı
n
hayatta olmadı
ğ
ısonradan anlaş
ı
lı
rsa, akit batı
ldı
r ve bu akit dolayı
sı
yla zahirde
araları
nda mahremiyet hası
l olan kimseler tekrar namahrem sayı
lı
rlar.
2431- Müt'a akdinde belirtilen süreyi kadı
na bağı
ş
layan bir erkek, onunla cinsel iliş
ki
kurmuş
sa, kararlaş
tı
rdı
klarımiktarı
n tümünü; iliş
ki kurmamı
şise, yarı
sı
nıo kadı
na
vermelidir.
2432- Bir erkek, önceden kendi müt'a nikâhıaltı
nda bulunan ve henüz iddeti tamam
olmayan bir kadı
nıkendi daimî akdine alabilir.
BAKMA HÜKÜMLERİ
292
2433- Erkeğin namahrem kadı
nı
n [yüz ve elleri dı
ş
ı
nda kalan] vücudunun [diğer
yerlerine] bakması
, ister ş
ehvet kastı
yla olsun, ister olması
n haramdı
r. Yüz ve ellere
bakmak da eğer ş
ehvet kastı
yla olursa haramdı
r; ama ş
ehvet kastı
yla olmazsa
sakı
ncası
zdı
r. Aynış
ekilde kadı
nı
n da na-mahrem erkeğin bedenine bakması
haramdı
r. Erkeğ
in, bulûğa ermemişkı
z çocuğunun vücuduna, yüzüne ve saçı
na
bakması
, eğer ş
ehvet kastı
yla olmaz ve bakmakla da harama düş
eceğinden
korkmazsa, sakı
ncasıyoktur. Fakat [farz] ihtiyat gereği, bacak ve karı
n kı
smıgibi
genelde örtülen yerlere bakı
lmamalı
dı
r.
2434- Müslüman bir erkeğin, harama düş
me korkusu olmadı
ğımüddetçe, Yahudi ve
Hı
ristiyan gibi Ehlikitap ka-dı
nları
n yüz ve ellerine ş
ehvetsiz olarak bakması
nda
herhangi bir sakı
nca yoktur.
2435- Kadı
n, kendi vücudunu ve saçı
nınamahrem erkek karş
ı
sı
nda örtmelidir. Hatta
farz ihtiyat gereği, beden ve saçı
nıbaliğolmayan ama iyi ile kötüyü birbirinden ayı
rt
edebilen ve ş
ehvetle bakacak bir hadde ulaş
an erkek çocuğundan da saklamalı
dı
r.
2436- Baş
kası
nı
n avret mahalline bakmak, cam arkası
ndan, aynadan, saf sudan veya
benzeri bir ş
eyden olsa bile haramdı
r. Farz ihtiyat gereği mümeyyiz çocuğun da avret
mahalline bakı
lmamalı
dı
r. Ama karı
-koca birbirlerinin vücudunun her bir yerine
bakabilirler.
2437- Birbirlerine mahrem olan kadı
n ve erkek, ş
ehvet kastlarıolmaksı
zı
n, avret
mahalli dı
ş
ı
nda birbirlerinin her yerine bakabilirler.
2438- Bir erkek, baş
ka bir erkeğin vücuduna ş
ehvetle bakmamalı
dı
r. Bunun gibi
kadı
nı
n da baş
ka kadı
nı
n vücuduna ş
ehvetle bakmasıharamdı
r.
2439- Bir erkeğin, namahrem bir kadı
nı
n fotoğrafı
nıçekmesi haram değildir; ama
fotoğrafı
nıçekebilmek için, bedenine dokunmak, makyajlıyüzüne veya vücudunun
baş
ka yerine bakmak gibi bir haramıiş
lemek zorunda kalı
rsa, onun fotoğrafı
nı
çekmemelidir. Eğer namahrem kadı
n tanı
dı
ğıbiri olur ve haya perdesi yı
rtı
lı
p, ş
er'î
kurallara aldı
rı
şetmeyen kadı
nlardan olmazsa, onun fotoğrafı
na bakmamalı
dı
r.
2440- Bir kadı
n çaresizlik hâlinde, baş
ka bir kadı
nıveya kocasıdı
ş
ı
nda baş
ka bir
erkeği tenkı
ye yapacak veya onun avret mahallini yı
kayacak olursa, avret mahalline
dokunmamasıiçin eline bir ş
eyler giymelidir. Bir erkeğin baş
-ka erkeği veya karı
sı
dı
ş
ı
nda baş
ka bir kadı
nıtenkı
ye yapma veyahut avret mahallini yı
kama durumunda da
hüküm aynen geçerlidir.
2441- Bir erkek, muayene etmek için bir kadı
nı
n bedenine bakmak veya elini
bedenine dokundurmak zorunda kalı
rsa, sakı
ncasıyoktur. Ama bakmak suretiyle
muayene edebilecekse, dokunmamalıve eğer dokunmak suretiyle muayene
edebilecekse, ona bakmamalı
dı
r.
2442- İ
nsan, birisini muayene etmek için onun avret mahalline bakmak zorunda
kalı
rsa, farz ihtiyat gereği karş
ı
sı
na ayna bı
rakı
p, aynadan bakmalı
dı
r. Şayet avret
mahalline bakmaktan baş
ka bir çaresi olmazsa, sakı
ncasıyoktur.
EVLİ
Lİ
KLE İ
LGİ
LİDİ
ĞER hükümler
293
2443- Karı
sıolmamasıyüzünden harama düş
en kimsenin evlenmesi farzdı
r.
2444- Evlilik akdinde kadı
nı
n bakire olması
nış
art koş
an kimse, akitten sonra bakire
olmadı
ğı
nıanlarsa, akdi bozabilir.
2445- Kimsenin bulunmadı
ğ
ıve baş
kası
nı
n da giremeyeceği bir yerde yalnı
z kalan
namahrem bir kadı
n ve erkek, eğer bu durumda harama düş
me korkularıolursa,
oradan ayrı
lmalarıgerekir.
2446- Erkek, kadı
nı
n mihrini akit esnası
nda belirtmesine rağmen kastısonradan
vermemek olursa, nikâh akdi sahihtir; ama mihri vermesi gerekir.
2447- Allah'ıveya Peygamber'i (s.a.a) inkâr eden veyahut Müslümanları
nİ
slâm
dininin parçasıolarak saydı
klarıoruç ve namaz farizasıgibi dinin zarurî
[Müslümanları
n hepsinin kabullendiği tartı
ş
ma götürmeyen kesin] hükümlerinden
birini inkâr eden Müslüman kimsenin bu inkarı
, Allah'ıve Peygamber'i (s.a.a) inkâr
anlamı
na gelirse, o kimse mürtet olur.
2448- Bir kadı
n, kocasıkendisiyle cinsel iliş
ki kurmadan önce önceki hükümde
açı
klandı
ğ
ış
ekilde mürtet olursa, nikâhıbatı
l olur. Ama eğer iliş
kiden sonra mürtet
olursa, talâk hükümlerinde açı
klanacağıgibi iddet beklemesi gerekir. Bu durumda,
eğer kadı
n iddet beklemekte olduğu süre içinde tekrar Müslüman olursa, [önceki]
nikâh geçerli sayı
lı
r; ama eğer iddet süresinin sonuna kadar mürtet olarak kalı
rsa,
nikâh batı
l olur.
2449- Anne rahmine düş
tüğü zaman, babasıve annesi Müslüman olan bir kimse,
bulûğa erdikten sonra [iki ş
ahadet kelimesini getirerek] Müslüman olduğ
unu açı
klar
ama sonra mürtet olursa, karı
sıona haram olur ve talâk hükümlerinde açı
klanan
ş
ekliyle kadı
nı
n vefat iddeti beklemesi gerekir.
2450- Gayrimüslim anne ve babadan dünyaya gelip, Müslüman olan bir erkek,
hanı
mı
yla cinsel iliş
ki kurmadan önce mürtet olursa, onun nikâhıbatı
l olur. Ama eğer
iliş
kiden sonra mürtet olursa, kadı
nı
n talâk hükümlerinde belirtilen miktarı
nca iddet
beklemesi gerekir. Şayet kadı
nı
n beklemekte olduğ
u iddet süresi içinde kocasıtekrar
Müslüman olursa, nikâh geçerli; yoksa batı
ldı
r.
2451- Eğer kadı
n nikâh akdinde kocası
nı
n kendisini belli bir ş
ehirden dı
ş
arı
çı
karmaması
nış
art koş
ar ve erkek de kabul ederse, kadı
nıo ş
ehirden dı
ş
arı
çı
karmamalı
dı
r.
2452- Baş
ka kocası
ndan kı
zıolan bir kadı
nla evlenen kimse, o kı
zı
, o kadı
ndan
olmayan kendi oğ
luna nikâhlayabilir. Bunun gibi eğer bir kı
zıoğ
luna nikâhlarsa, onun
annesini de kendisine nikâhlayabilir.
2453- Zinadan hamile kalan bir kadı
nı
n, karnı
ndaki çocuğunu düş
ürmesi câiz değildir.
2454- Bir kimse, kocasıolmayan ve herhangi bir iddet beklemeyen bir kadı
nla zina
eder, daha sonra onunla evlenir ve bir çocuklarıolursa, eğer bu çocuğun helâl
nutfeden mi, yoksa haram nutfeden mi olduğunu bilmezlerse, o çocuk helâlzadedir.
294
2455- Kadı
nı
n iddet beklemekte olduğunu bilmeyen bir kimse, onunla evlenirse, eğer
kadı
n da kendisinin id-dette olduğ
unu bilmez ve onlardan bir çocuk dünyaya gelirse,
helâlzadedir; dolayı
sı
yla ş
er'î açı
dan her ikisinin çocuğudur. Fakat kadı
n, iddet içinde
olduğunu bilirse, çocuk ş
er'an babanı
ndı
r. Ancak, her iki durumda da onları
n nikâhları
batı
l ve artı
k birbirlerine haramdı
rlar.
2456- Yeis yaş
ı
na[83] girdiğini iddia eden kadı
nı
n sözü kabul edilmez; ama evli
olmadı
ğı
nısöyleyen kadı
nı
n sözü kabul edilir.
2457- Evlendiği kadı
nı
n evli olup, kocasıbulunduğunu iddia eden bir kimsenin
sözünü kadı
n inkâr ederse, eğer ş
er'î yoldan kadı
nı
n kocası
nı
n olduğ
u ispat
edilemezse, kadı
nı
n sözü kabul edilmelidir.
2458- Hür, Müslüman ve akı
llıolan kadı
nı
n bir kı
zıolursa, babasıo kı
zıyedi yaş
ı
nı
tamamlamadı
ğısürece annesinden ayı
ramaz.
2459- Baliğyani mükellef olmuşbir kı
zı
, kocaya vermede acele etmek müstehaptı
r.
İ
mam Cafer Sadı
k'ı
n (a.s) ş
öyle buyurduğu nakledilmiş
tir:
"Erkeğin mutlulukları
ndan birisi, kı
zı
nı
n, kendi evinde hayı
z görmemesidir."
2460- Eğer kadı
n mihri karş
ı
lı
ğı
nda, kocası
nı
n baş
ka bir kadı
nla evlenmemesi üzere
sulh yaparsa (=anlaş
ı
rsa), farz ihtiyat gereği kadı
n mihri almamalı
, koca da baş
ka bir
kadı
nla evlenmemelidir.
2461- Zinadan dünyaya gelen kimse, bir kadı
nla evlenir ve onlardan bir çocuk
dünyaya gelirse, o çocuk helâlzadedir.
2462- Eğer erkek, ramazan ayıgününde veya karı
sı
nı
n hayı
zlıolduğu bir durumda
onunla cinsel iliş
ki kurarsa, gü-nah iş
lese de bu işsonucu onlardan bir çocuk dünyaya
geldiğ
i takdirde helâlzadedir.
2463- Kocası
nı
n yolculukta öldüğünü kesin olarak bilen bir kadı
n, talâk hükümlerinde
belirtilen süre boyunca vefat iddeti bekledikten sonra, kocaya gider ve bu durumda
önceki kocasıyolculuktan dönerse, ikinci kocası
ndan ayrı
lmalı
dı
r; birinci kocası
na
helâldir. Ama ikinci kocasıonunla cinsî iliş
ki kurmuş
sa, kadı
nı
n iddet beklemesi,
ikinci kocası
nı
n da benzeri kadı
nlara verilen mihr miktarı
nda onun mihrini vermesi
gerekir; gerçi iddet dönemindeki nafakası
nıtemin etmek, ikinci kocanı
n üzerine farz
değildir.
SÜT VERME HÜKÜMLERİ
2464- Bir kadı
n, 2474. hükümde belirtilen ş
artlara göre bir çocuğa süt verirse, o
çocuk, ş
u kimselere mahrem olur:
1) Kadı
nı
n kendisi, ki bu kadı
na sütanne denir.
2) Sütün sahibi olan kadı
nı
n kocası
, ki buna sütbaba denir.
3) Ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n o kadı
nı
n anne ve babası
, sütanne ve
babasıolsa bile.
295
4) O anda kadı
ndan dünyaya gelmişveya sonradan dünyaya gelecek olan çocuklar.
5) Ne kadar aş
ağ
ı
ya doğru inilirse inilsin o kadı
nı
n çocuğunun çocukları
, ister onun
kendi çocukları
ndan dünyaya gelmişolsunlar veya onun çocuklarıo çocuklara süt
versinler.
6) O kadı
nı
n erkek ve kı
z kardeş
leri; bunlar süt kardeş
i, yani o kadı
na süt emme
suretiyle kardeşolmuşolsalar bile.
7) O kadı
nı
n amca ve halaları
; süt emme yoluyla olsalar bile.
8- O kadı
nı
n dayıve teyzeleri; süt emme yoluyla olsalar bile.
9) Ne kadar aş
ağ
ı
ya doğru inilirse inilsin kadı
nı
n süt sahibi olan kocası
nı
n çocukları
;
süt çocuklarıolsa bile.
10) Ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n süt sahibi olan kocanı
n anne ve babası
.
11) Sütün sahibi olan kocanı
n erkek ve kı
z kardeş
leri; süt kardeş
leri olsalar bile.
12) Ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n sütün sa-hibi olan kocanı
n amcası
,
halası
, dayı
sıve teyzesi; süt em-meden dolayıolsalar bile.
Bunlar gibi, ilerdeki hükümlerde açı
klanacak diğer bir grup da süt emzirme
dolayı
sı
yla süt emen çocuğa mahrem olurlar.
2465- Bir kadı
n, 2474. hükümde açı
klanan ş
artlara uygun olarak bir çocuğa süt
emzirirse, o çocuğun babası
, ona süt emziren kadı
nı
n kı
zları
yla evlenemez. Aynı
ş
ekilde [süt emen çocuğun babası
] sütün sahibi olan kocanı
n kı
zı
yla da evlenemez.
Hatta farz ihtiyat gereğ
i, o adamı
n sütkı
zı
nıbile kendisine nikâhlayamaz; ama o
kadı
nı
n süt kı
zı
yla evlenmesi câizdir. Ancak onlarla evlenmemesi ve kendi
mahremlerine baktı
ğış
ekilde onlara bakmamasımüstehap ih-tiyattı
r.
2466- Bir kadı
n, 2474. hükümde açı
klanan ş
artlara uygun olarak bir çocuğa süt
emzirirse, o kadı
nı
n süt sahibi olan kocası
, o çocuğun kı
z kardeş
lerine mahrem
olmasa da onlarla evlenmemesi müstehap ihtiyattı
r. Yine kocanı
n akrabaları
,o
çocuğun erkek ve kı
z kardeş
lerine mahrem olmazlar.
2467- Bir çocuğ
a süt veren kadı
n, o çocuğun erkek kar-deş
lerine mahrem olmadı
ğı
gibi o kadı
nı
n da akrabaları
, süt emen çocuğun erkek ve kı
z kardeş
lerine mahrem
olmazlar.
2468- İ
nsan, bir kı
za [ş
artları
na uygun olarak] mahremiyete sebep olan miktarda süt
veren bir kadı
nla evlenip, onunla cinsî iliş
ki kurduktan sonra, artı
k o kı
zıkendisi için
nikâhlayamaz.
2469- İ
nsan, evlendiği kı
zı
n -belirtilen ş
artlara uygun olarak ona süt emzirensütannesiyle evlenemez.
296
2470- İ
nsan, mahrem olmaya sebep teş
kil eden miktarda annesinin veya
büyükannesinin süt emzirdiği bir kı
zla evlenemez. Aynış
ekilde, eğer insanı
n üvey
annesi (=baba-sı
nı
n karı
sı
), sütün sahibi olan babası
nı
n sütüyle bir kı
za süt vermiş
se,
insan o kı
zla evlenemez. Şayet insan, süt emen bir kı
z çocuğunu kendisine nikâhlar ve
daha sonra annesi, büyükannesi veya üvey annesi insanı
n babası
nı
n sütünden o kı
za
süt verirse, nikâh akdi batı
l olur.
2471- İ
nsan, kı
z kardeş
inin veya yengesinin (=erkek kar-deş
inin hanı
mı
nı
n) sütünden,
mahrem olmaya sebep teş
kil eden miktarda süt emen bir kı
zla evlenemez. Aynı
ş
ekilde insan, kı
z kardeş
inin kı
zı
nı
n veya erkek kardeş
inin kı
zı
nı
n ya da kı
z
kardeş
inin veyahut erkek kardeş
inin torununun süt emzirdiği bir kı
zla evlenemez.
2472- Bir kadı
n kendi kı
zı
nı
n çocuğuna süt verirse, artı
k o kı
z kocası
na haram olur.
Hatta kı
zı
nı
n kocası
nı
n baş
ka bir kadı
ndan olan çocuğuna süt emzirme durumunda da
hüküm aynen geçerlidir. Fakat anne kendi oğlunun çocuğ
una süt verirse, çocuğun
annesi olan oğlunun hanı
mı
, ken-di kocası
na haram olmaz.
2473- Bir kı
zı
n üvey annesi, sütün sahibi olan babası
nı
n sütüyle o kı
zı
n kocası
nı
n
çocuğuna süt verirse, ister ço-cuk o kı
zdan veya o kocanı
n baş
ka bir hanı
mı
ndan
olsun, o kı
z kendi kocası
na haram olur.
MAHREM OLMAYA SEBEP teş
kil eden SÜT emzirmede aranan ŞARTLAR
2474- Mahrem olmaya sebep teş
kil eden süt emzirmenin sekiz ş
artıvarı
dı
r:
1) Çocuk, hayatta olan bir kadı
nı
n sütünü emmelidir; ölen kadı
nı
n sütünden emmenin
faydasıyoktur.
2) O kadı
nı
n sütü haramdan olmamalı
dı
r. Dolayı
sı
yla zinadan meydana gelmişbir
çocuğun sütü baş
ka bir çocuğa verilirse, o süt vası
tası
yla çocuk kimseye mahrem
olmaz.
3) Çocuk sütü kadı
nı
n göğsünden emmelidir. Eğer sütü onun boğazı
na dökerlerse,
bunun faydasıolmaz.
4) Süt, saf olmalı
; baş
ka bir ş
eyle karı
ş
mamalı
dı
r.
5) Süt, yalnı
z bir kocadan olmalı
dı
r. Eğer süt veren kadı
n boş
anı
r, daha sonra bir
baş
ka erkekle evlenerek ondan da hamile kalı
r ve doğ
um zamanı
na kadar önceki
kocası
ndan olan sütü devam ederse, meselâ bir çocuğu doğumdan önce sekiz defa
önceki kocası
nı
n sütünden ve doğumdan sonra da yedi defa ikinci kocası
nı
n sütünden
emzirirse, o çocuk kimseye mahrem olmaz.
6) Çocuk hastalı
k nedeniyle sütü kusmamalı
dı
r. Eğer çocuk sütü kusarsa, farz ihtiyat
gereği süt emme nedeniyle ona mahrem olanları
n o çocukla evlenmemeleri ve ona
mahrem gözüyle de bakmamalarıgerekir.
7) Çocuk, on beşdefa veya sonraki hükümde açı
klanacağıüzere, doyası
ya süt emmeli
veyahut "sütten kemikleri sağ-lamlaş
tı
, bedeninde et oluş
tu" denecek kadar ona süt
verilmelidir. Hatta çocuğa on defa süt verilse bile, müstehap ihtiyat gereği süt emme
297
dolayı
sı
yla ona mahrem olanları
n onunla evlenmemeleri ve de ona mahremleri olarak
bakmamalarıgerekir.
8) Çocuk iki yaş
ı
nıdoldurmamı
şolmalı
dı
r. Eğer iki yaş
ı
nıdoldurduktan sonra ona süt
verirlerse, kimseye mahrem olmaz. Hatta örneğin, çocuk iki yaş
ı
nıdoldurmadan önce
on dört defa, iki yaş
ı
nıtamamladı
ktan sonra da bir defa süt emerse, kimseye mahrem
olmaz. Ama eğer süt veren kadı
nı
n doğumundan iki yı
l geçtiği hâlde sütü kesilmez ve
o sütten bir çocuğa verirse, o çocuk önceki hükümlerde açı
klanan kimselere mahrem
olur.
2475- Çocuk bir gece-gündüz arası
nda yemek yememeli ve baş
ka bir kadı
nı
n sütünü
de emmemelidir. Ama "arada yemek yedi" denmeyecek kadar az yerse, sakı
ncası
olmaz. Yine on beşdefa emdiği süt, bir kadı
nı
n sütü olmalı
, bu on beşdefa emdiği süt
arası
nda baş
ka bir kadı
nı
nı
n sütünü emmemeli ve her defası
nda da ara vermeksizin
em-melidir. Ama kadı
nı
n göğsünü ağzı
na aldı
ğı
ndan doyduğu ana kadar bir defa
hesap edilecek ş
ekilde süt emerken ara verip nefes alı
r veya biraz beklerse, sakı
ncası
olmaz.
2476- Kadı
n, kocası
nı
n sütünden bir çocuğa süt verir, sonra baş
ka bir kocaya gider ve
onun sütüyle de baş
ka bir çocuğa süt verirse, o iki çocuk birbirlerine mahrem
olmasalar da birbirleriyle evlenmemeleri ve de birbirlerine mahrem birine bakarcası
na
bakmamalarıçok iyidir.
2477- Kadı
n, aynıkocanı
n sütüyle birkaç çocuğa süt verirse, onları
n hepsi
birbirlerine, kadı
nı
n kendisine ve kocası
na mahrem olurlar.
2478- Bir adamı
n birden fazla karı
sıolur ve onları
n her biri açı
klanan ş
artlara riayet
ederek farklıçocuklara süt verirlerse, o çocukları
n hepsi birbirlerine, o adama ve o
kadı
nları
n hepsine mahrem olurlar.
2479- Bir adamı
n süt veren iki karı
sıolur ve onlardan birisi bir çocuğa sekiz defa,
diğeri de yedi defa süt verirse, o çocuk hiç kimseye mahrem olmaz.
2480- Bir kadı
n, bir kocanı
n sütünden, mahremlik doğuracak ş
ekilde bir erkek ve bir
de kı
z çocuğuna süt verirse, o kı
zı
n erkek ve kı
z kardeş
leriyle o oğlanı
n erkek ve kı
z
kardeş
leri birbirlerine mahrem olmazlar.
2481- İ
nsan, kendi karı
sı
nı
n izni olmadan, süt emme yoluyla karı
sı
nı
n kı
z veya erkek
kardeş
inin kı
zıkadı
nlarla evlenemez. Yine bir erkek bir erkekle cinsel münasebette
bulunursa, süt emme yoluyla onun kı
zı
, kı
z kardeş
i, annesi ve büyükannesi olan
kadı
nlarla evlenemez.
2482- İ
nsanı
n erkek kardeş
ine süt veren kadı
n, o insanı
n kendisine mahrem olmaz.
Gerçi onunla evlenmemesi müstehap ihtiyattı
r.
2483- İ
nsan, iki kı
z kardeş
le -süt kardeş
leri yani süt emme yoluyla kardeşolsalar bileevlenemez. o hâlde insan, iki kadı
nınikâhlar ve daha sonra kardeşoldukları
nıanlarsa,
eğer onları
n akdi aynızamanda yapı
lmı
ş
sa her ikisinin de nikâhıbatı
ldı
r. Ama eğ
er
ikisinin akdi aynıza-manda yapı
lmamı
ş
sa, önceki nikâh sahih, sonraki ise batı
ldı
r.
298
2484- Eğer kadı
n, kocası
nı
n sütünden aş
ağ
ı
da zikredeceğimiz kimseleri emzirirse,
kocasıkendisine haram olmaz. Gerçi ihtiyata uymalarıdaha iyidir:
1) Kendi erkek ve kı
z kardeş
ine.
2) Kendi amca, hala, dayıve teyzesine.
3) Kendi dayıve amca çocukları
na.
4) Kendi erkek kardeş
inin çocukları
na.
5) Kendi kocası
nı
n erkek ve kı
z kardeş
ine.
6) Kendisinin veya kocası
nı
n kı
z kardeş
inin çocukları
na.
7) Kocası
nı
n dayı
, teyze, amca ve halası
na.
8) Kendi kocası
nı
n diğer karı
sı
ndan olan torununa.
2485- İ
nsanı
n halası
nı
n veya teyzesinin kı
zı
na süt veren kadı
n, insana mahrem olmaz;
fakat müstehap ihtiyat gereği onunla evlenmekten sakı
nmadı
r.
2486- İ
ki karı
sıolan bir kimsenin karı
ları
ndan biri, diğ
erinin amcasıoğluna süt
verirse, amcası
nı
n oğlu süt içen kadı
n, kendi kocası
na haram olmaz.
SÜT VERME aDaBI
2487- Çocuğa süt emzirme hususunda herkesten daha iyi olan, çocuğun kendi
annesidir. Uygun olanıda annenin verdiği süt karş
ı
lı
ğı
nda kocası
ndan ücret
almaması
dı
r. Ancak, kocası
nı
n ücret vermesi iyidir. Eğer anne, sütanneden daha çok
ücret isterse, kocası
, çocuğ
u ondan alı
p sütanneye verebilir.
2488- Sütannenin, İ
mamiyye Şiasıyani, on iki Ehlibeyt İ
mamları
'nıkabul eden, akı
llı
,
iffetli ve güzel yüzlü birisi olmasımüstehaptı
r. Aklıaz, on iki Ehlibeyt İ
mamları
'nı
n
Şiasıolmayan, çirkin yüzlü, kötü ahlaklıve zina zâde olmasıise mekruhtur. Yine zina
ederek çocuk dünyaya getiren bir kadı
nı
n sütanne olarak tutulmasıda mekruhtur.
SÜT VERMEkLE İ
LGİ
LİDİ
ĞER HÜKÜMLER
2489- Kadı
nları
n [geliş
i güzel] her çocuğa süt vermesini önlemek müstehaptı
r. Zira
kimlere süt verdiğinin unutulmasımümkündür ve bu nedenle de sonralarımahrem
olan iki kiş
inin birbirleriyle evlenme ihtimali vardı
r.
2490- Süt emme vası
tası
yla birbirlerine akraba olan kimselerin birbirlerine karş
ı
hürmetli ve saygı
lıdavranmalarımüstehaptı
r. Fakat bunlar birbirlerinden miras
alamazlar. Nitekim kendi akrabaları
yla olan akrabalı
k hakkıda, bunları
n arası
nda söz
konusu değildir.
2491- Mümkün olduğu taktirde, çocuğa tam iki yı
l süt vermek müstehaptı
r.
2492- Eğer kadı
n süt verdiğ
inden dolayıkocası
nı
n hak-kı
nızayi etmiyorsa, kocası
nı
n
izni olmaksı
zı
n baş
ka birinin çocuğuna süt verebilir. Ama bir çocuğa süt vermek,
299
kadı
nı
n kendi kocası
na haram olması
na neden olacaksa, o çocuğa süt vermesi câiz
değildir. Meselâ kocası
, süt emen bir kı
zıkendine nikâhlamı
şolursa, kadı
n o çocuğa
süt ver-memelidir. Çünkü o çocuğu emzirdiği takdirde, kadı
n kocası
nı
n kayı
n validesi
sayı
lı
r ve bu nedenle de kocası
na haram olur.
2493- Eğer bir kimse, kardeş
inin hanı
mı(=yengesi) ile mahrem olmak isterse, süt
emen bir kı
z çocuğunu müt'a nikâhı
yla örneğin, iki günlüğ
üne kendisine nikâhlamalı
ve bu iki gün içinde 2474. hükümde açı
klanan ş
artlara riayet ederek süt emzirmesi
için yengesine vermelidir.
2494- Evlilik akdi okunmadan önce erkek, kadı
nı
n ken-di sütkardeş
i ve dolayı
sı
yla da
kendisine haram olduğunu meselâ, annesinin sütünü emdiğini söyler ve onun bu
sözünü tasdik etmek de mümkün olursa, o kadı
nla evlene-mez. Şayet nikâh akdinden
sonra söyler ve kadı
n da onun sözlerini kabul ederse, nikâh batı
l olur. Bu durumda
eğer erkek onunla cinsel iliş
ki kurmamı
ş
sa, kadı
na mihrini ödemesi gerekmez. Hatta
onunla iliş
kide bulunur ve kadı
n o anda erkeğe haram olduğunu biliyorduysa, yine de
erkeğin üzerine mihr farz değildir. Ama eğer kadı
n o adama haram olduğunu iliş
kiden
sonra bilirse, erkek benzeri kadı
nlara verilen mihr miktarı
nıo kadı
na vermelidir.
2495- Evlilik akdi okunmadan önce kadı
n, erkeğin süt emmek suretiyle kendisine
haram olduğunu söyler ve onu tasdik etmek de mümkün olursa, o erkekle evlenemez.
Eğer nikâhtan sonra söylerse, önceki hükümde açı
klandı
ğış
ekliyle erkeğin nikâhtan
sonra o kadı
nı
n kendisine haram olduğunu söylemesi gibidir.
2496- Mahrem olmaya sebep teş
kil eden süt verme, iki yolla sabit olur:
1) İ
nsanı
n, sözlerine yakin edeceği bir grubun haber vermesiyle.
2) İ
ki adil erkeğin veya dört adil kadı
nı
nş
ahitliğiyle.
Ancak bunlar, sözlerinde süt vermenin ş
artları
na da değinmelidirler. Meselâ, "Biz
filan çocuğun filan kadı
nı
n göğsünden yirmi dört saat süt emdiğini ve bu arada baş
ka
bir ş
ey yemediğini gördük." ş
eklinde söylemelidirler. Ayrı
ca 2474. hükümde
belirtilen ş
artlarıda açı
klamalı
dı
rlar. Ama eğer ş
artlarıbildikleri belli olur, bu konuda
da görüş
leri farklıolmaz, erkek ve kadı
nla da görüş
leri çeliş
mezse, ş
artları
açı
klamalarıgerekmez.
2497- Eğer çocuğun, mahrem olmaya sebep olacak ka-dar süt emip emmediğinden
ş
üphe edilir veya o miktar süt emdiği zannedilirse, çocuk hiç kimseye mahrem olmaz.
Ama yine de en iyisi ihtiyat etmektir. [Yani, süt emme sonucu mahrem olanlar,
onunla evlenmemeli ve de ona kendi mahremleri gibi bakmamalı
dı
rlar.]
talâk HÜKÜMLERİ
2498- Karı
sı
na talâk veren (=boş
ayan) erkeğin, akı
llıve farz ihtiyat gereği baliğde
olmasıgerekir. Ayrı
ca, bu iş
i kendi istek ve ihtiyarıüzere yapmalı
dı
r. Eğer karı
sı
nı
boş
a-masıiçin onu mecbur ederlerse, talâk batı
ldı
r. Yine boş
arken boş
amayı
kastetmelidir. Dolayı
sı
yla talâk akdini ş
akayla söylemiş
se, sahih değildir.
300
2499- Kadı
n, boş
ama anı
nda hayı
z ve nifas kanı
ndan temizlenmişolmalıve kocasıda
temizlendikten sonra veyahut o temizlikten önceki hayı
z veya nifas hâlinde kadı
nla
cinsel iliş
kide bulunmamı
şolmalı
dı
r. Bu iki ş
artı
n tafsilatıilerdeki hükümlerde
açı
klanacaktı
r.
2500- Hayı
z veya nifas hâlinde bulunan bir kadı
nıboş
amak, üç durumda sahihtir.
1) Kocası
, evlendikten sonra kadı
nla cinsî iliş
ki kurmamı
şolursa.
2) Kadı
n hamile olursa. Şayet hamile olduğu belli olmaz, koca da hayı
z hâlinde
karı
sı
nıboş
ar ve daha sonra ha-mile olduğ
u anlaş
ı
lı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
3) Kadı
nı
n kocasıuzakta olur, hayı
z ve nifastan temizlenip temizlenmediğini
anlamasıimkânsı
z veya zor olursa.
2501- Hayı
z kanı
ndan temizlendiğini bilerek karı
sı
nıboş
ayan kimse, sonradan hayı
z
hâlinde iken boş
adı
ğı
nıanlarsa, okuduğ
u talâk akdi geçersizdir. Fakat hayı
zlı
olduğunu bildiği hâlde karı
sı
na talâk verir ve daha sonra temiz olduğunu anlarsa, talâk
sahihtir.
2502- Karı
sı
nı
n hayı
z veya nifas hâlinde olduğunu bilen bir kimse, ondan uzaklaş
ı
r
örneğin, yolculuğa çı
kar ve [yolculukta] karı
sı
nıboş
amak isterse, normalde kadı
nları
n
hayı
z veya nifastan temizlenmeleri için gerekli olan müddet süresince sabretmelidir.
2503- Uzakta olup karı
sı
nıboş
amak isteyen kimse, eğer karı
sı
nı
n hayı
z veya nifas
hâlinde olup olmadı
ğ
ı
ndan haber alabilecek durumda olursa, onun bu bilgisi karı
sı
nı
n
hayı
z âdetine veya ş
eriat tarafı
ndan belirtilen diğer ölçülere dayansa bile, normalde
kadı
nları
n hayı
z veya nifastan temizlenmesi için gereken müddet süresince
sabretmelidir.
2504- Hayı
z veya nifastan temizlenmişkarı
sı
yla cinsî iliş
kide bulunup, daha sonra da
boş
amak isteyen kimse, kadı
nı
n ikinci defa hayı
z görüp temizlenmesine kadar
beklemelidir. Ancak, dokuz yaş
ı
nıdoldurmayan, hamile olan veya yeis yaş
ı
na ulaş
an
[yani, artı
k hayı
z kanıgörmeyen] karı
sı
nıiliş
ki kurduktan sonra boş
arsa, sakı
ncası
yoktur. Yeis yaş
ıise, seyit (=Kureyşkabilesinden) olan kadı
nlarda altmı
ş
, seyit
olmayan diğer kadı
nlarda da elli yaş
ı
nıtamamlamaktı
r.
2505- İ
nsan, hayı
z veya nifas kanı
ndan temizlenmişkarı
sı
yla iliş
ki kurduktan sonra o
temizlik hâlinde onu boş
arsa, boş
adı
ktan sonra talâk anı
nda hamile olduğu anlaş
ı
lı
rsa,
sakı
ncasıyoktur.
2406- Hayı
z veya nifas kanı
ndan temizlenmişkarı
sı
yla cinsel iliş
ki kurduktan sonra
yolculuğ
a çı
kar ve yolculukta da onu boş
amak isterse, kadı
nı
n normalde o temizlikten
sonra kan görüp tekrar temizlenmesine kadar sabretmelidir.
2507- Herhangi bir hastalı
k nedeniyle hayı
z olmayan karı
sı
nıboş
amak isteyen kimse,
iliş
ki kurduğ
u andan itibaren üç ay onunla cinsel iliş
kiye girmekten sakı
nmalıve daha
sonra boş
amalı
dı
r.
301
2508- Talâk akdi, iki adil erkeğin duyacağış
ekilde sahih Arapça olarak okunmalı
dı
r.
Talâk akdini kocanı
n kendisi okumak ister ve karı
sı
nı
n da adıörneğ
in Fatı
ma olursa,
ş
öyle demelidir: ( ٌ
‫ِﻖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ُﻃ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫( )ز‬Karı
َ
m Fatı
ma boş
tur.) Şayet erkek baş
kası
nı
vekil tayin etmiş
se, vekil ş
öyle demelidir: ( ٌ
‫ِﻖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫ُﻃ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱠ‬
‫ﻮ‬
‫ُﻣ‬
ُ
‫ﺔ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫[ )ز‬Müvekkilimin
َ
karı
sıFatı
ma boş
tur.]
2509- Müt'a nikâhı
yla örneğin, bir aylı
k veya bir yı
llı
k süre üzere evlenen bir kadı
nı
n
talâkıyoktur. Çünkü o kadı
nı
n boşolması
, o müddetin bitmesi veya erkeğin geri
kalan müddeti ona bağı
ş
lamasıyani, "(Müt'a akdinde belirttiğimiz) müddeti sana
bağı
ş
ladı
m." demesi ile gerçekleş
ir. Bu işiçin de birilerini ş
ahit tutmak veya kadı
nı
n
hayı
zdan temizlenmişolmasış
art değildir.
TALÂK İ
DDETİ
2510- Dokuz yaş
ı
nıdoldurmamı
şkı
zla, yeis yaş
ı
na ulaş
an kadı
nı
n iddeti yoktur. Yani
kocasıonunla cinsî iliş
ki kurmuşolsa bile, boş
andı
ktan sonra hemen evlenebilir.
2511- Dokuz yaş
ı
nıdolduran ve yeis yaş
ı
na ulaş
mayan bir kadı
n, kocasıkendisiyle
iliş
ki kurduğ
u takdirde talâktan sonra iddet beklemelidir. Yani temizken boş
anan
kadı
n, iki defa âdet görünceye kadar sabreder, temizlenip üçüncü kez âdet görünce de
iddeti tamam olur ve artı
k kocaya gidebilir. Fakat [evlendikten sonra] kocasıcinsel
iliş
kide bulunmadan önce onu boş
arsa, iddet beklemez, yani boş
anı
r bo-ş
anmaz
evlenebilir.
2512- Hayı
z gören kadı
nları
n yaş
ı
nda olup, asla hayı
z görmeyen bir kadı
nıkocası
cinsel iliş
ki kurduktan sonra boş
arsa, talâktan sonra üç ay iddet beklemelidir.
2513- İ
ddet bekleme süresi üç ay olan bir kadı
nı
n boş
anmasıayı
n baş
ı
nda olmuş
sa,
kamerî üç ay yani, ayı
n göründüğü günden itibaren üç aya kadar iddet beklemelidir.
Eğer ayı
n ortası
nda boş
anmı
ş
sa, o ayı
n kalan kı
smıile ondan sonraki iki ayıve
dördüncü ayı
n da yarı
sı
na kadar id-det beklemelidir. Meselâ, yirmi dokuz günle
tamamlanan kamerî bir ayı
n yirminci gününün akş
am vaktinde boş
anan bir kadı
n, o
aydan kalan dokuz günü, ondan sonraki iki ayıve dördüncü ayı
n da yirminci gününe
kadar iddet beklemelidir. Birinci aydan beklediği iddet miktarı
nı
n [yani dokuz günün]
otuz gün olmasıiçin de, dördüncü ayı
n yirmi birinci gününe kadar iddet beklemesi
müstehap ihtiyattı
r.
2514- Eğer hamile bir kadı
nıboş
arlarsa, onun iddeti, çocuğun dünyaya gelmesine
veya düş
mesine kadardı
r. Buna göre örneğin, boş
andı
ktan bir saat sonra çocuk
dünyaya gelirse, iddeti tamam olur.
2515- Dokuz yaş
ı
nıdoldurup, yeis yaş
ı
na ulaş
mayan bir kadı
n örneğin, bir aylı
k veya
bir yı
llı
k süre üzere müt'a nikâhı
yla evlenir ve kocasıonunla cinsî temas kurduktan
sonra akitte belirlenen müddet tamam olur veya kocasıgeriye kalan müddeti ona
bağı
ş
larsa, eğer kadı
n âdet görüyorsa, iki defa âdet görünceye kadar ve eğer âdet
görmüyorsa, kı
rk beşgün kocaya gitmekten sakı
nmalı
dı
r.
2516- Talâk iddetinin baş
langı
cı
, talâk akdinin okunması
ndan hemen sonradı
r; kadı
n
boş
andı
ğı
nıbilse de bilmese de iddeti o andan itibaren baş
lar. Dolayı
sı
yla iddet süresi
tamamlandı
ktan sonra, kendisini boş
adı
kları
nıöğ
renen kadı
nı
n bir daha iddet
beklemesi gerekmez.
302
vefat iddeti
2517- Kocasıölen bir kadı
n, müt'a nikâhı
yla evlenmişolsa, yeis yaş
ı
na ulaş
sa veya
kocasıonunla cinsî iliş
ki kur-mamı
şolsa bile, hamile olmadı
ğıtakdirde dört ay on
gün iddet beklemeli, yani kocaya gitmekten sakı
nmalı
dı
r. Ancak kadı
n hamile olursa,
doğ
uma kadar iddet beklemelidir. Şayet dört ay on gün tamamlanmadan önce çocuk
dünyaya gelirse, kocası
nı
n ölümünden itibaren dört ay on gün geçinceye kadar
sabretmelidir. Bu durumlarda beklenilmesi gereken iddete "vefat iddeti" denir.
2518- Vefat iddeti beklemekte olan bir kadı
nı
n, renkli elbise giymesi, sürme çekmesi
ve süs sayı
lan diğer iş
leri de yapmasıharamdı
r.
2519- Kocası
nı
n [belli bir günde] öldüğ
ünü kesin olarak bilen bir kadı
n, vefat iddeti
bekledikten sonra kocaya gider ama kocası
nı
n daha sonra öldüğü ortaya çı
karsa,
[derhal] ikinci kocası
ndan ayrı
lmalı
dı
r. Eğer hamile olursa, talâk iddetinde belirtilen
miktarda, ikinci kocasıiçin talâk iddeti ve daha sonra birinci kocasıiçin de vefat
iddeti beklemelidir. Ama eğer hamile olmazsa, ilkönce birinci kocasıiçin vefat iddeti,
daha sonra ikinci kocasıiçin de talâk iddeti beklemelidir.
2520- Vefat iddetinin baş
langı
cı
, kadı
nı
n, kocası
nı
n ö-lümünden haberdar olduğu
zamandı
r.
2521- İ
ddetinin bittiğini iddia eden kadı
nı
n sözü iki ş
artla kabul edilir:
1) Töhmet altı
nda olmaması
.
2) Talâktan veya kocası
nı
n ölümünden, iddet süresinin bittiğini mümkün kı
lacak
kadar bir zamanı
n geçmişolması
.
Bâİ
N TALÂK VE Rİ
C'Î TALÂK
2522- Bâin talâk, kocanı
n [iddet süresi dolmadan önce bile, ancak yeni bir nikâh ve
mihr tayini ile boş
adı
ğıkarı
sı
na dönebileceği ve] karı
sı
nıboş
adı
ktan sonra bir daha
ona dönme hakkı
nı
n olmadı
ğıtalâktı
r. Şöyle ki, nikâh akdi okumaksı
zı
n onu tekrar
kadı
nlı
ğa kabul edemez. Bâin talâk beşkı
sı
mdı
r:
1) Dokuz yaş
ı
nıdoldurmamı
şkı
zı
n talâkı
.
2) Yeis yaş
ı
na ulaş
mı
ş
, yani seyit ise altmı
şyaş
ı
nı
, seyit değilse elli yaş
ı
nıdoldurmuş
kadı
nı
n talâkı
.
3) Nikâhtan sonra kocasıkendisiyle cinsî iliş
ki kurmamı
şolan kadı
nı
n talâkı
.
4) Bir koca tarafı
ndan üç defa boş
anmı
şbir kadı
nı
n üçüncü talâkı
.
5) Hükümleri ilerde açı
klanacak olan hul' ve mübarat talâkı
.
Bunlar dı
ş
ı
ndaki boş
amalar ise ric'î talâktı
r[84], yani talâktan sonra kadı
n iddet
içindeyken, kocasıona dönebilir.
303
2523- İ
nsanı
n, ric'î talâk ile boş
adı
ğ
ıkarı
sı
nı
, boş
anma zamanıoturduğ
u evden
çı
karmasıharamdı
r. Ama genişfı
kı
h kitapları
nda belirtilmişbazıdurumlarda onu
evden çı
karmanı
n sakı
ncasıyoktur. Bunun gibi kadı
nı
n da gereksiz iş
ler için dı
ş
arı
çı
kmasıharamdı
r.
Ric'î talâkı
n HÜKÜMLERİ
2524- Ric'î talâkta erkek, [iddet içinde] iki yolla karı
sı
na dönebilir:
1) Onu tekrar kendisine karıolarak kabul ettiği anlamı
na gelen bir sözle.
2) Dönüşyaptı
ğı
nıifade eden bir iş
le.
2525- Erkeğin karı
sı
na dönmesi için ş
ahit tutmasıveya karı
sı
na haber vermesi
gerekmez. Hatta hiç kimsenin anlamayacağıbir ş
ekilde, "Ben karı
ma döndüm." derse,
sahihtir.
2526- Karı
sı
nıric'î talâkla boş
ayan erkek, ondan bir mal alı
p, bir daha ona dönmemek
üzere sulh [anlaş
ma] yapsa bile, [iddet içinde] karı
sı
na dönüşyapma hakkızâyi
olmaz.
2527- Eğer bir kadı
nıiki kez boş
ayı
p [iddet içinde] tekrar ona döner veya iki kere
boş
adı
ktan sonra [iddet bitince] tekrar yeni bir akitle onu nikâhlarsa, üçüncü talâktan
sonra o kadı
n artı
k o erkeğe haram olur. [Bu kadı
nı
n tekrar ona helâl olmasıiçin
baş
ka erkekle evlenmesi gerekir. Dolayı
sı
yla kadı
n baş
ka bir erkekle evlenip
ayrı
lmadı
kça, onu üç defa boş
ayan erkeğe dönmesi mümkün olmaz. Ne var ki kadı
n]
üçüncü talâktan sonra baş
ka birisiyle evlenirse, [ancak] dört ş
artla birinci kocası
na
helâl olur:
1) İ
kinci kocanı
n nikâhıdaimî olmalı
dı
r. Ama eğer bir aylı
k veya bir yı
llı
k gibi bir
süre için onunla müt'a nikâhıyaparsa, müddet bitip ayrı
ldı
ktan sonra birinci kocasıile
evlenemez.
2) İ
kinci kocasıbaliğolup, onunla cinsî iliş
ki kurmalı
, farz ihtiyat gereği inzal (=meni
getirme olayı
) da gerçekleş
melidir.
3) İ
kinci kocasıonu boş
amalıveya ölmelidir.
4) İ
kinci koca onu boş
arsa, kadı
nı
n talâk iddeti; ölürse de vefat iddeti tamam
olmalı
dı
r.
HUL' TALÂKı
2528- Kocası
na meyli olmayan ve mihrini veya kendisine ait olan malı
nıkendisini
boş
amasıiçin kocası
na bağı
ş
layan bir kadı
nı
n boş
anması
na "Hul' talâkı
" denir.
2529- Hul' talâkıile karı
sı
nıboş
amak isteyen kocanı
n karı
sı
nı
n adıörneğin Fatı
ma ise
ş
öyle demesi gerekir:
)ٌ
‫ِﻖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﻃ‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ْھ‬
‫َﺖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺬ‬
َ
‫ﺎﺑ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﺘ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ُﺧ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫(ز‬
َ
(Karı
m Fatı
ma'yıbağı
ş
ladı
ğış
ey karş
ı
lı
ğı
nda hul' talâkıile boş
adı
m; o boş
tur.)
304
2530- Bir kadı
n, mihrini kocası
na bağı
ş
lamasıiçin bir kimseye vekâlet verir, koca da
aynıadamı
, karı
sı
nıboş
amasıiçin vekil tayin eder ve kocanı
n ismi Muhammed,
kadı
nı
n da ismi Fatı
ma olursa, vekil tayin edilen kimse talâk akdini ş
uş
ekilde okur:
( ٨٥]( ِ
‫ﮫ‬
‫ﯿ‬
ْ
‫ﻠ‬
َ
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﻌ‬
َ
‫ﻠ‬
َ
‫َﺨ‬
ْ
‫ﯿ‬
‫ٍﻟ‬
ِ
‫ﺪ‬
‫ﻤ‬
‫ﱠ‬
‫ُﺤ‬
َ
‫ِﻰﻣ‬
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ﻤ‬
ُ
‫ﻟ‬
ِ
‫ﺎ‬
‫َھ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﮭ‬
‫ُﻣ‬
َ
‫ْﺖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺬ‬
َ
‫َﺑ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ﻠ‬
َ
‫ﻛ‬
‫ﱠ‬
‫ﻮ‬
‫ْﻣ‬
ُ
‫َﻦ‬
‫]ﻋ‬
Daha sonra ara vermeden devam eder:
( ٨٦]( ٌ
‫ِﻖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﻃ‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ْھ‬
‫َﺖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺬ‬
َ
‫ﺎﺑ‬
َ
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﺎﻋ‬
َ
‫ﮭ‬
َ
‫ﺘ‬
ُ
‫ﻌ‬
ْ
‫ﻟ‬
َ
‫ﺎ‬
‫ِﻰﺧ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ﻮ‬
َ
‫ُﻣ‬
ُ
‫ﺔ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫]ز‬
َ
Eğer kadı
n, kendisini boş
amasıiçin kocası
na mihrinin dı
ş
ı
nda baş
ka bir ş
ey vererek
bir kimseyi vekil tayin ederse, vekil, "mehreha=mihrini" kelimesi yerine akitte o ş
eyin
kendisini söylemelidir. Meselâ kadı
n yüz lira bağ
ı
ş
lamı
ş
sa, vekil; "miete lîreten=yüz
lirayıbağı
ş
ladı
m." demelidir.
MÜBARAT TALÂKI
2531- Karı
-koca birbirlerini istemedikleri takdirde, kadı
n kendisini boş
amasıiçin
kocası
na malı
ndan bir miktarı
nı[veya mihrini] verirse, o talâka "mübarat talâkı
"
denir.
2532- Mübarat talâkı
yla karı
sı
nıboş
amak isteyen kocanı
n karı
sı
nı
n adıörneğin
Fatı
ma ise, ş
öyle demelidir:
)ٌ
‫ِﻖ‬
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﻃ‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ﮭ‬
‫ﺎﻓ‬
َ
‫ِھ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﮭ‬
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫ِﻰﻓ‬
َ
‫ﺘ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫ُز‬
َ
‫ْت‬
‫أ‬
‫ﺎر‬
َ
‫(ﺑ‬
َ
Yani, karı
m Fatı
ma'yımihri mukabilinde mübarat ettim [ondan berî oldum], artı
ko
boş
tur.
Eğer baş
ka birini vekil ederse, vekilin ş
öyle demesi gerekir: [87]( ‫ِﻰ‬
‫ﻠ‬
‫ﻛ‬
‫ﱢ‬
‫ُﻮ‬
َ
‫َﻣ‬
‫ﺔ‬
‫ْﺟ‬
َ
‫و‬
‫ُز‬
َ
‫ْت‬
‫أ‬
‫ﺎر‬
َ
‫ﺑ‬
َ
‫ِﻖ‬
ٌ
‫ﻟ‬
‫ﺎ‬
‫َﻃ‬
َ
‫ِﻰ‬
‫ﮭ‬
‫ﺎﻓ‬
َ
‫ِھ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﮭ‬
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫َﻋ‬
َ
‫ﺔ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ﺎﻃ‬
ِ
‫)ﻓ‬
َ
Her iki durumda da eğ
er ( ‫ﺎ‬
‫ِھ‬
َ
‫ْﺮ‬
‫ﮭ‬
‫َﻰﻣ‬
َ
‫ﻠ‬
‫ =ﻋ‬alâ mehriha keli-mesi yerine (‫ﺎ‬
َ
‫ھ‬
َ
‫ْﺮ‬
ِ
‫ﮭ‬
‫ﻤ‬
َ
‫ =ﺑ‬bimehriha)
ِ
derse, sakı
ncasıyoktur.
2533- Mübarat ve hul' talâkları
nı
n akitlerini sahih Arapça ile okumak ş
arttı
r. Ama
kadı
nı
n, malı
nı[veya mihri-ni] kocası
na bağı
ş
lamasıiçin Türkçe, "Boş
anmak için
filan malısana bağı
ş
ladı
m." demesinde herhangi bir sakı
nca yoktur.
2534- Eğer kadı
n, hul' veya mübarat talâkıiddeti içindeyken kendi bağı
ş
ladı
ğı
ndan
vazgeçerse, kocasıdönüp ni-kâh akdi okumaksı
zı
n tekrar onu kendi karı
sıyapabilir.
2535- Mübarat talâkı
nda, talâk için aldı
ğımal, mihr-den fazla olmamalı
dı
r. Ama hul'
talâkı
nda fazla olursa, sakı
ncasıyoktur.
TALÂKLA İ
LGİ
LİDİ
ĞER hükümler
2536- İ
nsan, namahrem olan bir kadı
nla, kendi karı
sızannederek cinsel iliş
kide
bulunursa, ister kadı
n onun kendi kocasıolmadı
ğı
nıkesin olarak bilsin veya kocası
olduğunu zannetsin, iddet beklemesi gerekir.
305
2537- İ
nsan, kendi karı
sıolmadı
ğı
nıbildiği bir kadı
nla zina ederse, kadı
n, onun kendi
kocasıolmadı
ğı
nıbilmese bile, farz ihtiyat gereği iddet beklemelidir.
2538- Eğer erkek, bir kadı
nıkocası
ndan boş
anı
p kendisiyle evlenmesi için aldatı
rsa, o
kadı
nı
n talâkıve [bu erkekle yapı
lan] nikâhısahih olsa da her ikisi büyük günah
iş
lemişolurlar.
2539- Eğer kadı
n nikâh akdi içerisinde; "kocası
nı
n yolculuğa çı
ktı
ğıveya örneğin altı
ay nafakası
nıtemin etmediği takdirde, boş
ama yetkisinin kendinde olacağı
na" dair
ş
art koş
arsa, kadı
nı
n bu ş
artıbatı
ldı
r. Ancak kadı
n; "erkek yolculuğa çı
ktı
ğıveya
meselâ altıay nafakası
nıtemin etmediği takdirde, onun tarafı
ndan kendisine talâk
vermek için vekil olacağı
na" dair ş
art koş
ar, erkek de yolculuğa çı
kar veya altıay
onun nafakası
nıtemin etmez ve böylece [vekil olan] kadı
n kendisini boş
arsa, talâk
akdi sahihtir.
2540- Kocasıkaybolmuşbir kadı
n evlenmek isterse, adil bir müçtehidin yanı
na gidip
onun emrine göre amel et-melidir.
2541- Delinin babasıve babası
nı
n babası
, eğer maslahat olursa, onun karı
sı
nı
boş
ayabilirler.
2542- Eğer baba veya babanı
n babası
, baliğolmayan kendi çocuğunu müt'a nikâhı
yla
evlendirir ve belirlenen müddetin bir bölümü de çocuğun mükellef olması
ndan bir
süre sonraya kadar olursa, meselâ on dört yaş
ı
ndaki çocuğu için iki yı
llı
ğı
na bir kadı
nı
müt'a yaparsa, çocuğun yararı
na olduğ
unda, o kadı
nı
n müddetini bağı
ş
layabilirler.
Ama onun daimî nikâhla evlendiği karı
sı
nıboş
ayamazlar.
2543- Bir kimse, ş
eriatta belirtilen ölçüler gereğ
ince adil olarak kabul ettiğ
i iki kiş
i
huzurunda karı
sı
nıboş
arsa, farz ihtiyat gereği o iki kiş
iyi adil olarak kabul etmeyen
baş
ka birisi, o kadı
nıne kendisi, ne de bir baş
kasıiçin nikâhlamamalı
dı
r.
2544- Karı
sı
nı
n haberi olmadan onu boş
ayan kimse, karı
sıolduğu zamanlardaki gibi
onun masrafları
nıkarş
ı
lar örneğin, bir yı
l sonra karı
sı
na; "Seni bir yı
l önce boş
adı
m."
der ve bunu da ş
er'î yolla kanı
tlarsa, o müddet içinde kadı
n için hazı
rladı
ğ
ıve kadı
nı
n
harcamadı
ğış
eyleri ondan geri alabilir; ama harcadı
kları
nıondan isteyemez.
GASP HÜKÜMLERi
Gasp; baş
kası
na ait bir malıveya hakkıtecavüz yoluyla haksı
z yere zorla almak
demektir. Gasp etmek, kı
yamet günü insanı
n çetin azaba maruz kalması
na sebep olan
büyük günahlardan birisidir. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) ş
öyle rivayet edilmiş
tir: "Kim,
baş
kası
nı
n arazisinden bir karı
şyer gasp ederse, kı
yamet gününde o yeri yedi
tabakası
yla birlikte halka gibi onun boynuna takarlar."
2545- İ
nsan, mescit, medrese, köprü ve umum için inş
a edilen diğer yerlerden halkı
n
istifade etmesini önlerse, onları
n hakkı
nıgasp etmişolur. Hatta camiye önce gelip,
kendisi için bir yer ayı
ran kimsenin yerini bir baş
kasıalı
r ve orada oturarak onun
istifade etmesine engel olursa, ihtiyatla uyuş
an ihtimal gereği bu da gasp sayı
lı
r.
306
2546- Borcun ödenmemesi hâlinde, alacağı
nıtahsil edebilmesi için rehin olarak
insanı
n alacaklı
ya verdiği mal, [hiçbir tasarruf edilmeksizin] onun yanı
nda kalmalı
dı
r.
Dolayı
sı
yla borçlu olan kimse, borcunu ödemeden önce ipotek edilen malıalacaklı
dan
geri alı
rsa, onun hakkı
nıgasp etmişolur.
2547- İ
potek edilen mal, birileri tarafı
ndan gasp edilirse, hem mal sahibi, hem de
alacaklıo malıgasp edenden tahsil edebilir. O mal, gasp edenden geri alı
ndı
ğ
ı
nda,
tekrar rehin olarak alacaklı
nı
n yanı
nda kalı
r. Şayet o mal telef olur, ama bedeli
alı
nı
rsa, ipotek olarak alacaklı
ya verilir.
2548- İ
nsan, gasp yoluyla aldı
ğımalısahibine geri vermeli, zâyi etmiş
se de bedelini
ödemelidir.
2549- Gasp yoluyla alı
nan maldan bir menfaat elde edilir örneğin, gasp edilen koyun
yavrularsa, o da mal sahibine aittir. Bunun gibi bir evi gasp eden kimse, onda
oturmasa bile kirası
nıvermelidir.
2550- Çocuk veya deliden gasp edilen ş
ey, onları
n velisine iade edilmeli, telef
olmuş
sa da bedeli verilmelidir.
2551- Bir ş
eyi iki kiş
i birlikte gasp etmişolurlarsa, tek baş
ı
na gasp edecek durumda
olsalar bile, her biri ancak gasp ettiği ölçüde tazminat öder.
2552- Gasp edilen ş
eyi, örneğin buğ
dayı
, arpa gibi baş
-ka bir ş
eyle karı
ş
tı
rı
rlarsa,
onlarıayı
rmak mümkün olduğu takdirde, zahmeti gerektirse de ayı
rmalarıve sahibine
geri vermeleri gerekir.
2553- Altı
n ve gümüşbir kap veya bulundurulmasıcaiz olan [ve altı
n ya da gümüş
ten
yapı
lan] baş
ka bir ş
ey gasp yoluyla alı
nı
r ve daha sonra tahrip edilirse, gasp eden
kimsenin tazminat yani o malı
n kendisini tamir parası
yla birlikte ödemesi gerekir.
Hatta tamir için verilen ücret, tahrip sonucu o ş
eyin eksilen fiyatı
ndan az olursa,
doğ
an bu fiyat farkıda sahibine verilmelidir. Tamir ücreti vermemek için onu önceki
durumu gibi yapacağı
nısöyleyen gâsı
bı
n teklifini mal sahibi kabul etmek zorunda
değildir. Bunun gibi mal sahibi de gasp eden kimseyi tahrip olan malıtamir etmeye
zorlayamaz.
2554- Gasp ettiğ
iş
eyde bazıdeğiş
iklikler yaparak onu önceki hâlinden daha iyi bir
hâle getirir örneğin, gasp yoluyla aldı
ğ
ıbir altı
n parçası
ndan küpe yaparsa, eğer mal
sahibi malı
n bu ş
ekilde iade edilmesini isterse, o ş
ekilde vermeli ve bu tadilat
dolayı
sı
yla da çektiği zahmetler için ücret talebinde bulunmamalı
dı
r. Hatta mal
sahibinin izni olmaksı
zı
n onu eski hâline getirme hakkı
na sahip değildir. Eğer
sahibinin izni olmadan onu eski hâline getirirse, tazminat ödemesi gerekir. Yani hem
malı
n kendisini, hem tamir ücretini ve hem de tamir için verilen bu ücretin onun
yapı
lmı
ş
ı
yla yapı
lmamı
ş
ıarası
ndaki farktan az olmasıhâlinde fiyat farkı
nımal
sahibine vermelidir.
2555- Gasp edilen ş
ey, önceki hâlinden daha iyi olacak ş
ekilde değiş
tirilir ve mal
sahibi de önceki hâline getirilmesini isterse, gasp edenin onu önceki hâline getirmesi
farzdı
r. Hatta tadilat nedeniyle, öncesine göre fiyatı
nda bir eksilme söz konusu olursa,
fiyat farkı
nıda ödemelidir. Meselâ insan, gasp ettiği altı
ndan küpe yapar, sahibi de
307
onu önceki hâline getirmesini isterse, erittikten sonra, onun kı
ymeti küpe yapı
lmadan
önceki kı
ymetinden az olursa, aradaki fiyat farkı
nıvermelidir.
2556- Gasp ettiğ
i bir arazide ziraat yapar veya ağaç dikerse, ziraat, ağaç ve onlardan
elde edilen ürün onun kendi malı
dı
r. Fakat arazi sahibi, ekinin veya ağaçları
n arazide
kalması
na razıolmazsa, ziraat veya ağaç sahibi zarara uğrasa bile, ekini veya ağaçları
hemen araziden söküp çı
kartmalı
, kullandı
ğısürenin kirası
nıödemeli ve arazide
oluş
an bozukluklarıörneğin, söktüğü ağaçları
n yerinde meydana gelen çukurları
doldurarak düzeltmelidir. Eğer bunlar vası
tası
yla arazinin kı
ymetinde öncesine oranla
azalma olursa da, fiyat farkı
nıödemelidir. Gasp eden kimsenin, araziyi kendisine
satmasıveya kiraya vermesi için arazi sahibini mecbur etmeye hakkıolmadı
ğıgibi,
arazi sahibi de o yerdeki ziraat veya ağaçlarıkendisine satmasıiçin gasp eden kimseyi
zorlayamaz.
2557- Arazi sahibi, ekinin veya ağaçları
n arazide kalması
na razıolursa, gasp eden
kimsenin ekin veya ağaçları
nısökmesi gerekmez. Ama gasp ettiği andan itibaren,
arazi sahibinin razıolduğu ana kadar geçen müddetin kirası
nıvermelidir.
2558- Gasp edildikten sonra telef olan bir ş
eyin sı
ğı
r ve koyun gibi parçaları
nı
n farklı
fiyatıolursa, örneğin etine bir fiyat, derisine de baş
ka bir fiyat verilirse, onun fiyatı
ödenmelidir. Eğer o malı
n piyasadaki fiyatıfark etmiş
se, telef edilen günün fiyatı
üzerinden hesaplanı
p verilmelidir.
2559- Gasp edildikten sonra zâyi olan ş
ey, arpa ve buğday gibi parçalarıarası
nda fiyat
farkıolmayan bir türden olursa, gasp edilen cinsin misli verilmelidir. Ancak verilen
cinsin özellikleri, zâyi olan cinsin özellikleri ile aynıolmalı
dı
r.
2560- Koyun gibi parçalarıarası
nda fiyat farkıolan bir ş
ey gasp edildikten sonra telef
olur ve piyasa fiyatıda fark etmezse, [o fiyat üzerinden verilmelidir. Fakat] gasp eden
kimsenin yanı
nda bulunduğu süre içinde beslenerek semizleş
ir ve bu durumdayken
telef olursa, semiz hâli üzerinden bedeli ödenmelidir.
2561- Gasp ettiğ
i bir ş
eyi baş
ka birisi de ondan gasp eder ve zayi olursa, mal sahibi o
malı
n bedelini istediğ
inden alabilir. Fakat ikinci gası
p, malıbirinci gası
ba geri çevirir
ve onun yanı
nda zayi olursa, mal sahibi ikinciden tazminat talebinde bulunamaz.
2562- Alı
cıile satı
cı
, uyulmasıgereken ş
artlardan birini ihlâl ederek alı
ş
veriş
yaparlarsa örneğin, tartı
yla alı
nı
p satı
lan bir ş
eyi tartmadan muameleye tâbi tutarlarsa,
muamele batı
l olur. Fakat muameleyi göz önünde bulundurmadan birbirlerinin
malı
nda tasarruf etmeye razıolurlarsa, sakı
ncasıolmaz. Aksi hâlde, birbirlerinden
aldı
klarımal gasp edilmişmal gibidir; ellerindeki malıhemen birbirlerine iade
etmeleri gerekir. Hatta her birinin malıdiğerinin elinde telef olursa, ister muamelenin
batı
l olduğunu bilsinler, ister bilmesinler aldı
kları
nı
n bedelini karş
ıtarafa
ödemelidirler.
2563- İ
nsan, bir malıgörmesi veya bir müddet yanı
nda bulundurup beğendiği takdirde
satı
n almasıiçin satı
cı
dan alı
r ve telef ederse, onun bedelini sahibine vermelidir.
BULUNAN MALı
n HÜKÜMLERi
308
2564- Bir malıbulan kimse, onda, sahibini bulmaya yarayacak herhangi bir alamet
bulmazsa, farz ihtiyat gereği onu sahibi adı
na sadaka vermelidir.
2565- İ
nsan, bir dirhem[88] miktarı
ndan az olan ve üzerinde alâmet bulunan bir malı
bulursa, eğer onun kime ait olduğunu bilir ama razıolup olmadı
ğ
ı
nıbilmezse,
sahibinin izini olmaksı
zı
n o malıkendisine alamaz. Fakat sahibi belli olmazsa, onu
kendisine mülk edinmek üzere alabilir. Bu durumda telef olsa bile, [sahibi bulununca]
onun bedelini ödemesi gerekmez. Hatta mülkiyetine geçirmek kastıolmaksı
zı
n alı
r ve
hiçbir kusuru olmadan telef olursa, yine de onun bedelini vermesi farz olmaz.
2566- İ
nsan, üzerinde sahibini bulmaya yarayacak bir alameti olan ve değeri bir
dirhem miktarı
na ulaş
an bir malıbulursa, onun Müslümanları
n himayesi altı
nda
yaş
ayan zimmî bir kâfire ait olduğ
unu bilse bile, [sahibinin bulunmasıiçin] ilân
etmelidir. Bulduğu günden itibaren bir haftaya kadar her gün bir defa, sonra bir yı
la
kadar haftada bir defa insanları
n toplanma yerlerinde duyurmasıyeterlidir.
2567- Malıbulan kimsenin bizzat kendisinin duyurmasış
art değildir; kendisi adı
na
ilan etmesi için güvendiği bir kimseyi de yetkili kı
labilir.
2568- Bir yı
l süren ilana rağmen malı
n sahibi bulun-mazsa, malıbulan kimse isterse
onu sahibi bulunduğ
u takdirde bedelini ödemek kaydı
yla kendisine alı
r, isterse de
teslim etmek amacı
yla sahibi bulununcaya dek kendi yanı
nda bulundurur. Ancak,
sahibi tarafı
ndan sadaka vermesi müstehap ihtiyattı
r.
2569- Bir yı
l ilan etmesine rağ
men malı
n sahibi bulun-maz ve sahibine teslim etmek
amacı
yla muhafaza ederken mal zayi olursa, eğer onu korumada ihmal veya aş
ı
rı
lı
k
söz konusu olmazsa, tazminat ödemesi gerekmez. Ancak, onu kendisi için almı
şya da
sahibi adı
na sadaka vermişolursa, zâmindir. [Yani, eğer sahibi sonradan bulunursa,
bedelini ödemesi gerekir.]
2570- Bir malıbulan kimse, açı
klanan ş
ekilde bilerek ilan etmezse, günah iş
lemesinin
yanısı
ra yine de ilân etmesi farzdı
r.
2571- Bulûğçağ
ı
na ermemişbir çocuk bir mal bulursa, onun yerine velisi ilân
etmelidir.
2572- İ
lan edilen yı
lı
n içinde mal sahibinin bulunacağı
ndan umut kesilirse, farz ihtiyat
gereği sadaka verilmelidir.
2573- İ
lan edilen yı
lı
n içinde telef olan malı
n korunması
nda [ifrat veya tefrit yani]
ihmal veya haddi aş
mak söz konusu olursa, [sahibi bulununca] sahibine bedeli
verilmelidir. Ancak, ihmal ve aş
ı
rı
lı
k söz konusu olmazsa, herhangi bir ş
eyin
verilmesi farz değildir.
2574- Üzerinde belirtisi olup, bir dirhem miktarı
na ulaş
an bir mal, ilan edildiği
takdirde sahibinin kesinlikle bulunmayacağıbir yerde bulunursa, insan ilk günden
itibaren onu duyurmaksı
zı
n sahibi adı
na sadaka verebilir. Ancak, sadaka verdikten
sonra, sahibi ortaya çı
kar ve sadaka verilmesine de razıolmazsa, onun bedelinin
vermesi gerekir. Dolayı
sı
yla, verilen sadakanı
n sevabıartı
k malıbulup sadaka veren
kimseye ait olur.
309
2575- Bulduğu bir ş
eyi kendi malızannederek alı
r ve daha sonra kendisine ait
olmadı
ğı
nıanlarsa, yine de bir yı
l süreyle ilan etmesi gerekir.
2576- İ
lan ederken bulunan ş
eyin cinsini söylemek ş
art değildir; yalnı
zca bir ş
eyin
bulunduğu duyurulursa ye-terlidir.
2577- Bulunan malı
n kendisine ait olduğunu iddia eden kimseye o mal ancak, insana
kesin bilgi verecek özelliklerin izah edilmesi hâlinde verilir. Fakat özellikleri izah
ettikten sonra, insanda sadece malı
n ona ait olduğu zannıoluş
ursa, bulan kimse o malı
ona verip vermemekte serbesttir.
2578- Değ
eri bir dirhem miktarı
nda olan bir malıbulduktan sonra ilan etmez; ama
mescide veya halkı
n toplanma yerlerinden olan bir baş
ka yere bı
rakı
r ve neticede
orada telef olur veya bir baş
kasıtarafı
ndan alı
nı
rsa, onu bulan kimse bedelini
vermekle yükümlüdür.
2579- Kaldı
ğızaman bozulacak cinsten olan bir ş
eyi bulan kimse, onu ancak
kalabileceği en son zamana kadar muhafaza etmelidir. Daha sonra fiyatı
nıtespit
ederek ya kendisine alı
r veya bir baş
kası
na satar ve her iki durumda da parası
nısahibi
adı
na muhafaza eder. Ancak, müstehap ihtiyat gereği kendisine satı
n alı
rken veya bir
baş
kası
na satarken, mümkün surette ş
er'î hâkimden izin almalı
dı
r. Fakat her hâlükârda
bir yı
l süre ile onu duyurmalı
dı
r. Bu arada eğer onun sahibi bulunursa, parayıona
teslim eder, aksi takdirde onun adı
na sadaka verir. Yine de farz ihtiyat gereği sadaka
vermek için ş
er'î hâkimden izin almalı
dı
r.
2580- İ
nsan, sahibini bulup malıkendisine teslim etmek amacı
yla bulduğu ş
eyi abdest
alı
rken veya namaz kı
larken üzerinde bulundurursa, sakı
ncasıolmaz.
2581- Bir kimsenin ayakkabı
ları
nıalı
p, yerine baş
ka bir ayakkabıbı
rakmı
ş
larsa,
bakı
lı
r: Eğ
er kalan ayakkabı
nı
n kendi ayakkabı
sı
nıalan kimseye ait olduğunu bilir ve
sahibinin bulunması
ndan ümitsiz olur veya sahibini bulmak onun için meş
akkati
gerektirirse, kendi ayakkabı
larıyerine onlarıalabilir. Ama onları
n kı
ymeti kendi
ayakkabı
sı
ndan fazla olursa, sahibi bulunduğu zaman fiyat farkı
nıona ödemesi,
sahibinin bulunması
na ümidi olmadı
ğıtakdirde de ş
er'î hâkimin izniyle sahibi adı
na
sadaka vermesi gerekir. Fakat orada kalan ayakkabı
ları
n kendi ayakkabı
ları
nıgötüren
kimseye ait olmadı
ğı
na ihtimal verirse, bu ayakkabı
, sahibi bilinmeyen malı
n
hükmüne tâbi olur, yani sahibini bulmak için araş
tı
rma yapar, bulmaktan umudu
kesilince de sahibinden taraf sadaka olarak fakirlere verir.
2582- İ
nsan, kı
ymeti bir dirhemden az olan bir malıbulduktan sonra onu kendisine
almaz ama cami ve benzeri gibi bir yere bı
rakı
r ve bir baş
kasıonu oradan alı
rsa, bu
mal alan kimse için helâldir.
HAYVAN KESMe ve avlaNma HÜKÜMLERi
hayvan kesimi
2583- İ
ster yabani olsun ister evcil, eti yenen hayvanı
n baş
ıdaha sonraki hükümlerde
açı
klayacağı
mı
zş
er'î usûle göre kesilirse, hayvanı
n can vermesiyle eti helâl ve pak
310
olur. Ama insanı
n cinsî iliş
kide bulunduğu hayvanla necaset yemeyi alı
ş
kanlı
k
edinmiş
, ancak istibrâ (=özel temizleme usûlü)[89] uygulanmamı
şhayvanı
n baş
ı
kesildikten sonra da eti helâl değildir.
2584- Ceylan, dağkeçisi, keklik gibi eti yenen yabani hayvanla önceden evcil olup,
daha sonra kaçarak yabanileş
mişdeve ve koyun gibi eti yenen hayvan, ilerde
açı
klanacak olan avlanma usûlüne uygun bir ş
ekilde avlanı
rsa, pak ve helâl olur.
Ancak koyun ve tavuk gibi eti yenen evcil hayvanlarla eğitilerek ehlîleş
tirilen ve eti
yenen yabani hayvanları
n eti, avlanmak suretiyle helâl ve pak olmaz.
2585- Eti yenen yabani hayvan, ancak uçabilecek veya kaçabilecek bir durumda
olursa, avlanma yoluyla helâl ve temiz olur. Dolayı
sı
yla, ceylan yavrusu ile uçamayan
keklik yavrusu, avlanmak suretiyle helâl ve pak olmazlar. Hatta bir atı
ş
ta ceylanla
beraber onun kaçamayan yavrusu da vurulursa, ceylan helâl olur; ama yavrusu
haramdı
r.
2586- Balı
k gibi akı
cıkanıolmayan ve eti yenen bir hayvan kendi eceliyle ölürse,
paktı
r; ama onun eti ye-nilmez.
2587- Yı
lan gibi akı
cıkanıolmayan ve aynızamanda da eti de yenmeyen bir
hayvanı
n baş
ı
nıkesmekle eti helâl olmaz; ama ölüsü temizdir.
2588- Köpek ve domuz, avlanmak veya kesmek suretiyle pak olmadı
klarıgibi etlerini
yemek de haramdı
r. Eti yenmeyen panter ile kurt gibi yı
rtı
cıve leşyiyen hayvanlar,
ş
er'î usûle göre kesilir veyahut av aletleri olan ok ve benzeri bir ş
eylerle avlanı
rlarsa,
pak olurlar; ama etleri yenilmez. Hatta av köpeği ile avlanmı
şolurlarsa, bedenlerinin
pak olmasıda sakı
ncalı
dı
r.
2589- Fil, ayı
, maymun, fare ve yeraltı
nda yaş
ayan yı
lan ile kertenkele gibi hayvanlar,
akı
cıkana sahip olur ve kendi eceliyle de ölürlerse, necistirler. Hatta onları
n baş
ları
kesilse bile yine de pak olmazlar. Ancak, kertenkele ile sansarı
nş
er'î usûle göre
kesildiklerinde, pak olmalarıdelilsizdir denemez [yani pak olurlar].
2590- Canlıbir hayvanı
n karnı
ndan ölü olarak çı
kan veya çı
karı
lan bir yavrunun etini
yemek haramdı
r.
HAYVAN KESME usûlü
2591- Hayvan kesme usûlü; onun boynunda bulunan dört büyük damarı
n, gı
rtlağı
n
(=boğaz çı
kı
ntı
sı
nı
n) altı
ndan tamamen kesilmesidir; damarları
n yarı
lmasıve yarı
ya
kadar kesilmesi yeterli değildir.
2592- Bu dört damardan bazı
sı
nıkeserek hayvanı
n ölmesini bekleyip, daha sonra
diğer damarları
nıkeserlerse, yeterli olmaz. Hatta genelde aralı
ksı
z kesilen bu dört
damarıpeşpeş
e kesmeyip, bazı
sı
nıkestikten sonra henüz hayvan ölmeden önce geri
kalan diğer damarları
nıkeserlerse bile, sakı
ncasıvardı
r
2593- Koyunun boğazı
nda olan ve kesilmesi gereken dört damarıkurt [gibi yı
rtı
cıbir
hayvan] onda bir ş
ey bı
rakmayacak ş
ekilde koparı
rsa, o koyunun eti haram olur.
Ancak, boğazı
nı
n bir miktarı
nıparçalar ama dört damarısağlam kalı
r veya vücudunun
311
baş
ka bir yerini yaralarsa, eğer koyun henüz canlıolur ve belirtilen ş
er'î usûle uygun
olarak da kesilirse, helâl ve temiz olur.
HAYVAN KESiMİ
Nde aranan ŞARTLAR
2594- Hayvan kesmenin beşş
artıvardı
r:
1) Hayvanıkesen kimsenin, ister kadı
n olsun ister erkek, Müslüman olmasıve Resul-i
Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyt'i olan on iki İ
mama karş
ıda düş
manlı
k beslemiş(=Nasibî)
olmamasıgerekir. Müslüman birinin çocuğu olan mümeyyiz küçüğün, yani kötüyü
iyiden ayı
rt eden çocuğun da hayvan kesmesi caizdir.
2) Hayvanı
n baş
ı
, demirden yapı
lmı
ş[keskin] bir aletle kesilmelidir. Şayet demirden
yapı
lmı
şbir alet bulunmaz ve kesilmediği takdirde de hayvan ölecek olursa, cam ve
keskin taşgibi dört damarı
nıkoparacak kesici bir ş
eyle boğazlanabilir.
3) Keserken, hayvanı
n ön tarafıkı
bleye doğru yöneltilmelidir. Kı
ble tarafı
na
yöneltilerek kesilmesi gerektiğini bilen kimse, eğer bilerek, kı
bleye doğru kesmezse,
hayvanı
n etini yemek haram olur. Ama eğer unutur veya hükmü bilmez yahut kı
bleyi
ş
aş
ı
rı
r ve kı
blenin ne tarafa olduğunu bilmez ya da hayvanıkı
ble tarafı
na yöneltmesi
mümkün olmazsa, sakı
ncasıyoktur.
4) Hayvanıkeserken veya bı
çağıhayvanı
n boğazı
na koyarken, kesenin kesme
niyetiyle Allah'ı
n adı
nıdile getirmesi gerekir. Besmele çekerek yalnı
zca "Bismillah"
demesi yeterlidir. Fakat Allah'ı
n adı
nı
, kesme niyeti etmeksizin söylerse, o hayvan
temiz olmadı
ğıgibi eti de haram olur. Şayet besmeleyi unutmuşolursa, sakı
ncası
yoktur.
5) Hayvan, kesildikten sonra, kesilirken canlıolduğunu bildirecek herhangi bir
hareket yapmalı
dı
r. Meselâ, gözünü kı
rpması
, kuyruğunu oynatmasıveya ayağı
nı
kı
mı
ldatmasıyeterlidir.
DEVE KESME USÛLÜ
2595- Bir devenin can verdikten sonra temiz ve helâl olmasıiçin, onu keserken
hayvan kesiminde belirtilen beşş
artla birlikte [baş
ka bir usûlün de uygulanması
ş
arttı
r; ş
öyle ki] bı
çağ
ı
n veya demirden yapı
lmı
şkeskin bir aletin, devenin boynu ile
göğ
sü arası
ndaki çukur yere saplanmasıgerekir.
2596- Bı
çağ
ıdevenin boyun boş
luğuna saplamak istedikleri zaman, devenin ayakta
olmasıdaha iyidir. Ama vücudunun ön tarafıkı
bleye doğ
ru olacak ş
ekilde dizlerini
yere koymuşveya yanıüzerine yatı
rı
lmı
şbir vaziyette bı
çağıboyun boş
luğuna
saplamanı
n da sakı
ncasıyoktur.
2597- Bı
çağ
ıdevenin boyun boş
luğuna saplamak yerine [diğer hayvanlar gibi] baş
ı
nı
keserler veya koyun, sı
ğı
r ve benzerlerini deve gibi bı
çağıgöğse yakı
n olan boyun
boş
lukları
na saplayarak keserlerse, onları
n eti haram ve necis olur. Ancak, devenin
dört boyun damarıkesilir, daha sonra canıçı
kmadan önce açı
klanan ş
ekilde bı
çak
boyun boş
luğ
una batı
rı
larak öldürülürse, onun eti helâl ve temiz olur. Yine bı
çak
sı
ğ
ı
r, koyun veya benzeri hayvanları
n önce boyun boş
lukları
na saplanı
r, daha sonra
canlarıçı
kmadan önce baş
larıkesilirse, helâl ve temiz olurlar.
312
2598- Asi olan bir hayvanıbelirtilen ş
er'î usûllere uygun olarak kesmek mümkün
olmaz veya örneğin kuyuya düş
er ve orada ölme ihtimali verildiğinden dolayı
açı
klanan ş
ekilde kesilmesi mümkün olmazsa, eğer kı
lı
ç gibi keskinliğ
i vücudu
yaralayan bir ş
eyle vücudunda yara açarak o yaranı
n etkisinden can vermesi
sağlanı
rsa, helâl olur. Fakat böyle bir hayvanı
n her ne kadar ön kı
smı
nıkı
ble tarafı
na
yöneltmek ş
art değilse de hayvan kesme hükmünde belirtilen diğer ş
artları
n mevcut
olmasıgerekir.
HAYVAN KESMEnin MÜSTEHAPları
2599- Hayvan keserken birkaç ş
ey müstehaptı
r:
1) Koyun keserken, ön ayakları
yla arka ayağı
nı
n birini bağlayı
p, diğerini serbest
bı
rakmak. Sı
ğı
r keserken, dört a-yağı
nıda bağlayı
p, kuyruğunu serbest bı
rakmak.
Deve ke-serken, iki ön ayağı
nıaş
ağı
dan dize kadar veya gövdesine kadar birbirine
bağlayı
p, arka ayakları
nıserbest bı
rakmak. Tavuğu da kestikten sonra, çı
rpı
nmasıiçin
serbest bı
rakmak.
2) Hayvan keserken kı
bleye doğru yönelmek.
3) Kesimden önce hayvanı
n önüne su koymak.
4) Bı
çağ
ıiyice bilemek ve kesme iş
ini çabuk yapmak gibi hayvanı
n fazla eziyet
görmeyeceği ş
ekilde hareket etmek.
HAYVAN KESMEnin MEKRUHları
2600- Hayvan keserken birkaç ş
ey mekruhtur:
1) Bı
çağ
ıboyunun arka tarafı
na saplayı
p, öne doğru çekerek gı
rtlağı
nıkesmek.
2) Bir baş
ka hayvanı
n gözü önünde kesmek.
3) Hayvanıgece veya Cuma günü öğleden önce kesmek. Ancak, ihtiyaç
duyulduğunda [herhangi bir vakitte kesmenin] sakı
ncasıyoktur.
4) Beslediği hayvanıkendi eliyle kesmek. İ
htiyat gereği, hayvanı
n canıtam çı
kmadan
önce derisi yüzülmemeli, keserken omurga kemiğinde bulunan iliğe kadar da
ulaş
ı
lmamalı
dı
r. Hayvanı
n canıçı
kmadan önce, kafası
nıgövdesinden ayı
rmak
haramdı
r; ama bu iş
le hayvanı
n eti haram olmaz.
hayvan avlamak
Sİ
LÂHLA AVLAnMAda aranan ş
artlar
2601- Eti yenen yabani hayvan silâhla avlandı
ğızaman, eti ancak beşş
artı
n
gerçekleş
mesiyle helâl ve temiz olur:
1) Av silâhı
, bı
çak ve kı
lı
ç gibi keskin ya da mı
zrak, ok ve buna benzer ucu
sivriltilmişbir alet olmalıki hayvanı
n vücudunu kesici oluş
u sebebiyle parçalası
n.
Tuzak, sopa, taşveya benzeri bir ş
eylerle avlanan hayvan pak değil, yenilmesi de
haramdı
r. Tüfekle avlanan hayvan ise, eğer kurş
un keskin oluş
u sebebiyle hayvanı
n
vücuduna girerek onu parçalarsa, temiz ve helâldir. Ama eğer kurş
un sivri olmaz ve
313
bası
nçla hayvanı
n vücuduna girerek veya aş
ı
rıkı
zgı
nlı
ğınedeniyle hayvanıyakarak
öldürürse, temiz ve helâl olmasış
üphelidir.
2) Hayvanıavlayan kimse, Müslüman veya iyiyi kötüden ayı
rt edebilen Müslüman
çocuğu [ve de on iki Ehlibeyt İ
mamları
'na karş
ıkin beslememiş
] olmalı
dı
r.
Dolayı
sı
yla, kâfir ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne düş
manlı
ğı
nıizhar eden
kimsenin avladı
ğıhayvan helâl değ
ildir.
3) [Avcıavlamaya niyet etmeli; yani] av silâhı
nıhayvanıavlamak için atmalı
dı
r. Eğer
baş
ka bir ş
eyi niş
an alı
rken tesadüfen bir hayvanıöldürürse, o hayvan temiz değildir;
yenilmesi de haramdı
r.
4) Silâhıatarken [besmele çekerek] Allah'ı
n adı
nıanmalı
dı
r. Eğer bilerek Allah'ı
n
adı
nısöylemeyi terk ederse, av helâl olmaz. Fakat Allah'ı
n adı
nıanmayıunutursa,
sakı
ncasıyoktur.
5) Avlanan hayvana yetiş
tiğ
inde ölmüşolmalıveya hayatta olsa da baş
ı
nıkesecek
kadar vakit bulunmamalı
dı
r. Ama eğ
er [henüz canıvar iken ava yetiş
ir ve] baş
ı
nı
kesecek vakit bulduğu hâlde ölünceye kadar kesmeyi terk ederse, artı
k o av yenilmez.
2602- İ
ki avcıbirlikte bir hayvanıavladı
kları
nda, eğer onlardan biri Müslüman, diğeri
de kâfir olur veya biri Allah'ı
n adı
nıanar ama diğeri anmazsa, o hayvan helâl olmaz.
2603- Bir hayvan okla [veya kurş
un gibi baş
ka bir ş
eyle] vurulduktan sonra suya
düş
er ve ölürse, eğ
er insan, hayvanı
n hem vurulmasıhem de suya düş
mesi sonucu
öldüğünü bilirse, bu av yenilmez. Hatta yalnı
zca atı
şsonucu ölüp ölmediğ
inden ş
üphe
edilse bile, hüküm aynen geçerlidir; eti helâl değ
ildir.
2604- Gasp edilmişbir köpek veya silâhla bir hayvan avlarsa, avlanan hayvanı
n eti
helâl ve avcı
nı
n kendisine aittir. Ancak, günah iş
lemesinin yanısı
ra silah veya
köpeğin ücretini sahibine ödemesi gerekir.
2605- İ
nsan, kı
lı
ç gibi kendisiyle av yapmak caiz olan herhangi bir aletle önceki
hükümlerde belirtilen ş
artlara uygun olarak, bir hayvanı
n boynu ile kafasıbir tarafta
kalacak ş
ekilde [baş
ı
nıkopararak] iki parçaya ayı
rı
rsa, eğer insan o hayvana can
verdikten sonra yetiş
ir ve hayvan da aldı
ğıbu yara sebebiyle ölürse, her iki kı
smıda
yemek helâldir. Ama eğer hayvan canlıolur ve vakit darlı
ğı
ndan ş
er'î usûl gereğince
baş
ı
nıkesmek mümkün olmazsa, başve boyunla bir tarafta kalan kı
sı
m yenilir, diğer
kı
sı
m ye-nilmez. Fakat baş
ı
nıkesecek kadar vakit olursa, baş
ı
n olmadı
ğıkı
sı
m
yenilmez, ama baş
ı
n bulunduğu kı
sı
m, diri kalmasımümkün olmasa bile, hayvanı
n
can çekiş
me hâlinde olması
,İ
slâm'ı
n belirttiği usûle göre kesilmesi ve kesilirken de
canlıolmasış
artı
yla helâldir.
2606- Sopa veya taşgibi kendisiyle av yapmak caiz olmayan bir aletle iki parçaya
bölünen bir hayvanı
n başve boynunun bulunmadı
ğıkı
smıharamdı
r; başve boyun ile
bir tarafta kalan kı
sı
m ise, can çekiş
me hâlinde olsa ve diri kalmasımümkün olmasa
bile, ancak keserken canlıolup, belirtilen ş
artlara uygun olarak kesildiği takdirde helâl
olur.
314
2607- Avlanan veya kesilen bir hayvanı
n karnı
ndan canlıolarak çı
kan bir yavru,
belirtilen ş
artlara göre kesilirse, helâldir; aksi hâlde haramdı
r.
2608- Avlanan veya kesilen bir hayvanı
n karnı
ndan ölü olarak çı
kan bir yavrunun,
eğer vücut yapı
sıtamamlanı
r ve derisi üzerinde tüyleri veya yünleri biterse, temiz ve
helâldir.
AV KÖPEĞİ
YLE AVLAnMAda aranan ş
artlar
2609- Eti yenen yabani bir hayvan, av köpeğiyle avlanı
rsa, onun temiz ve helâl olması
ş
u altış
arta bağ
lı
dı
r:
1) Av köpeğ
i, sahibi tarafı
ndan salı
verildiği zaman avı
n peş
inden gidecek ve
salı
nmadı
ğızaman ise gitmeyecek ş
ekilde eğitilmişolmalı
dı
r. Ama av için eğitilmiş
bu köpek, ava yaklaş
tı
ğı
nda önlenmek istenir, o da durmaz [ve ondan bir ş
ey yerse],
sakı
ncasıyoktur. Fakat farz ihtiyat gereği sahibi varmadan önce avıyemeyi adet
edinen köpeğin yakaladı
ğıavdan kaçı
nı
lmalı
dı
r. Ama böyle bir alı
ş
kanlı
ğıolmaz ve
avıtesadüfen yerse, sakı
ncasıyoktur.
2) Ava sahibinin göndermesiyle gitmelidir. Eğer av köpeği kendiliğinden gider ve bir
hayvanıavlarsa, o hayvanıyemek haramdı
r. Hatta farz ihtiyat gereği kendiliğ
inden
gittikten sonra sahibi onun ava daha çabuk ulaş
masıiçin bağ
ı
rı
r ve köpek de
hı
zlanı
rsa, onun etini yemekten kaçı
nmak gerekir.
3) Köpeğ
i gönderen kimse Müslüman, [on iki Ehlibeyt İ
mamları
na karş
ıdüş
manlı
k
beslemeyen baliğ] veya iyiyi kötüden ayı
rt edebilen Müslüman çocuğu olmalı
dı
r.
Kâfir veya Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne karş
ıdüş
manlı
ğı
nıaçı
ğa vuran
kimsenin köpeğinin avladı
ğıavıyemek haramdı
r.
4) Köpeğ
i gönderirken [besmele çekerek] Allah'ı
n adı
nıdile getirmelidir. Bilerek
Allah'ı
n adıanı
lmayan avı
n etini yemek haramdı
r. Ancak, Allah'ı
n adı
nıanmayı
unutur ve besmele çekmezse, sakı
ncasıolmaz. Eğer köpeği gönderdiği zaman bilerek
Allah'ı
n adı
nısöylemez ama köpek ava yetiş
meden önce Allah'ı
n adı
nısöylerse, farz
ihtiyat gereği o avı
n etinden kaçı
nı
lmalı
dı
r.
5) Av, köpeğ
in diş
lerinden aldı
ğıyaranı
n tesiriyle ölmelidir. Dolayı
sı
yla köpek, avı
boğ
arak öldürür veya av kaçarken ya da korkusundan dolayıölürse, helâl olmaz.
6) Köpeğ
i gönderen kimse ava vardı
ğı
nda, av ölmüşolmalıveyahut hayatta olsa da
ölünceye kadar baş
ı
nıkesecek vakit bulunmamalı
dı
r. Ama eğer canıvar iken ava
yetiş
ir ve onu kesecek kadar da vakit bulursa, örneğin henüz gözlerini kı
rpar,
kuyruğunu oynatı
r veya ayakları
nıyere vurur ve ölünceye kadar onu kesmez ve o da
ölürse, helâl olmaz.
2610- Av köpeğ
ini gönderen kimse, ava baş
ı
nıkesebilecek kadar vaktin olduğu bir
sı
rada yetiş
ir ama bı
çağıçı
karmak gibi genelde yapı
lmasıgereken hazı
rlı
k iş
lerine
meş
gul olur ve elini çabuk tuttuğu hâlde kesim zamanıgeçerek hayvan ölürse,
yenilmesi helâldir. Ama eğer kı
lı
fı
n dar olmasıveya kı
lı
fa yapı
ş
ı
p çı
kmaması
nedeniyle bı
çağıçı
karmak uzun zaman alı
r ve vakit de geçerse, o hayvanı
n etini
yemek helâl olmaz. Bunun gibi eğer avcı
nı
n yanı
nda hayvanıkesecek bir alet
bulunmaz ve hayvan ölürse, yine de onun etini yemekten kaçı
nmak farzdı
r.
315
2611- Birden fazla köpekle ava çı
kan avcı
, köpeklerin hepsini bir avıyakalamaları
için gönderir ve onlar hep birlikte onu yakalarlarsa, bakı
lı
r: Eğer köpeklerin hepsi
önceki hükümde belirtilen av köpeği vası
fları
na sahip olurlarsa, av helâldir. Ancak,
açı
klanan bu ş
artlar, onlardan birisinde bile bulunmazsa, av haramdı
r.
2612- Bir kimse, köpeğini belirli bir avı
n peş
ine gönderir, ama köpek baş
ka bir
hayvanıavlarsa, o av temiz ve helâldir. Yine, eğer [kastettiği belirli] hayvanla birlikte
baş
-ka bir hayvanıda avlarsa, her ikisi de temiz ve helâldir.
2613- Bir köpeği, birkaç kiş
i avı
n peş
ine gönderir ve onları
n içinde kâfir veya bilerek
Allah'ı
n adı
nısöylemeyen birisi olursa, o avı
n etini yemek haramdı
r. Bunun gibi
gönderilen köpeklerden birisi, belirtilen ş
artlara uygun olarak eğitilmemişolursa,
avlanan hayvan yenilmez.
2614- Şahin veya av köpeği dı
ş
ı
nda baş
ka bir hayvan tarafı
ndan avlanan hayvan
yenilmez. Ancak, onları
n yakaladı
ğ
ıava insan henüz hayatta olduğu bir sı
rada yetiş
ir
ve onu hayvan kesiminde belirtilen ş
artlara uygun olarak keserse, etini yemek
helâldir.
BALIK AVLAMA
2615- Suda diri olarak yakalandı
ktan sonra suyun dı
ş
ı
nda can veren pullu bir balı
ğı
n
eti temiz ve helâldir. Ancak, böyle bir balı
k suyun içinde ölürse, her ne kadar temiz
olsa da etini yemek haramdı
r. Fakat pulu olmayan bir balı
k, suyun içinden diri olarak
tutulup, dı
ş
arı
da can verse bile etini yemek haramdı
r.
2616- Bir balı
k suyun dı
ş
ı
na atlar veya dalga onu sudan dı
ş
arıatar veya su kurur ve
balı
k karada kalı
rsa, eğer ölmeden önce bir kimse onu eliyle veya bir baş
ka araçla
tutarsa, o balı
k can verdikten sonra helâl olur.
2617- Balı
k avlayan kimsenin Müslüman olmasıve balı
k avlama anı
nda Allah'ı
n
adı
nıanmasış
art değildir. Fakat Müslüman birinin, onun sudan diri olarak tutulup,
dı
ş
arı
da öldüğünü bilmesi gerekir.
2618- Sudan ölü veya diri olarak tutulduğu belli olmayan ölü bir balı
k, Müslüman
birinin elinde olursa, helâldir. Ancak, kâfir kimsenin elinde olursa, onu diri olarak
yakaladı
ğı
nısöylese bile, haramdı
r.
2619- Diri balı
ğıyemenin sakı
ncasıyoktur.
2620- Diri olduğu hâlde kebap edilen veya suyun dı
ş
ı
nda öldürülen bir balı
ğıyemenin
sakı
ncasıyoktur.
2621- Dı
ş
arıçı
karı
ldı
ktan sonra iki parçaya bölünen balı
ğı
n bir parçasıcanlıolarak
suya düş
er ve diğer parçasısuyun dı
ş
ı
nda kalı
rsa, dı
ş
arı
da kalan kı
smı
n yenilmesinde
sakı
nca yoktur.
çekirge avlama
2622- El veya baş
ka bir vası
tayla tutulduktan sonra can veren çekirgenin yenilmesi
helâldir. Onu tutan kimsenin Müslüman olmasıve tuttuğu zaman da Allah'ı
n adı
nı
316
anmasıgerekmez. Ancak, ölü veya diri olarak yakalandı
ğıbelli olmayan bir çekirge,
ölü olarak kâfir birinin elinde olursa, onu diri olarak yakaladı
ğı
nısöylese bile helâl
değildir.
2623- Kanadıolmayı
p, uçamayan bir çekirgenin yenilmesi haramdı
r.
yiYECEK VE İ
ÇECEKLERle ilgili HÜKÜMLER
2624- Şahin gibi pençesi olan yı
rtı
cıkuş
ları
n etini yemek haramdı
r. Hüdhüd (=çavuş
kuş
u) ile kı
rlangı
cı
n etini yemek ise mekruhtur.
2625- Ruhu olan bir ş
eyi, örneğin kuyruk veya bir parça eti, canlıbir koyundan kesip
kopardı
kları
nda necis ve haram olur.
2626- Eti yenen hayvanlardan on beşş
eyi yemek haramdı
r:
1) Kan.
2) Dı
ş
kı
.
3) Erkeklik organı
.
4) Diş
ilik organı
.
5) Yavruluk.
6) Ur (=tümör)[90] denilen vücuttaki ş
iş
kinlikler.
7) Erkeklik yumurtaları
.
8) Beyinde bulunan nohut ş
eklindeki hipotez bezi.
9) Omurilik.[91]
10) Bel kemiğinin iki tarafı
nda bulunan sarırenkli iki sinir.
11) Safra kesesi.
12) Dalak.
13) Mesane.
14) Göz bebeği.
15) Hayvanları
n tı
rnaklarıarası
nda olup zatü'l-eş
aci' denilen ş
ey (=parmak diplerinin
bulunduğu yer).
317
2627- Dı
ş
kıve sümüğün yenilmesi haramdı
r. Farz ihtiyat gereğ
i insan tabiatı
nı
n
tiksindiği ve nefret ettiği diğer kötü ş
eyleri yemekten de kaçı
nmak gerekir. Ama eğer
onlardan temiz olan bir ş
eyin az miktarı
, halkı
n nazarı
nda yok sayı
lacak derecede
helâl olan baş
ka bir ş
eyle karı
ş
tı
rı
larak yenilmek istenirse, sakı
ncasıyoktur.
2628- Şehitler serveri olan Hz. Hüseyin İ
bn-i Ali'nin (a.s) ş
ehit düş
tüğü ve hâlihazı
rda
türbesinin bulunduğu yerin (Kerbela) toprağı
ndan ş
ifa amacı
yla az bir miktarda
yemenin sakı
ncasıyoktur. Yine Dağı
stan çamuru ile Ermeni çamurunu (=kilini)
tedavi maksadı
yla yemek, eğer tedavi bunlara münhası
rsa, caizdir.
2629- Ağza gelen sümükle balgamıyutmak haram değildir. Yine, insanı
n
tiksinmemesi hâlinde, ağzı
nıtemizlerken, diş
lerin arası
na sı
kı
ş
ı
p kalan yemek
kı
rı
ntı
ları
nıyutmanı
n sakı
ncasıyoktur.
2630- İ
nsan için zararlıolan bir ş
eyi yemek haramdı
r.
2631- At, eş
ek ve katı
r etinin yenilmesi mekruhtur. Ancak bir insan, onlardan biriyle
cinsel iliş
ki kurmuşolursa, yenilmesi helâl olmaz ve böyle bir hayvanıbulunduğu
ş
ehirden dı
ş
arıgötürüp, baş
ka bir yerde satmak gerekir.
2632- İ
nsanı
n cinsî temasta bulunduğ
u sı
ğ
ı
r, koyun ve deve [gibi eti yenen
hayvanları
n] dı
ş
kıve tezekleri necistir; sütlerini içmek de haramdı
r. Böyle bir
hayvanı
n geciktirilmeden öldürülüp yakı
lmasıgerekir. [Eğer o hayvan baş
ka birinin
malıolursa,] onunla cinsel iliş
ki kuran kimse, bedelini sahibine ödemelidir. Hatta bu
hayvanlardan biri baş
ka bir hayvanla cinsel iliş
ki kurarsa, onun sütü de haram olur.
2633- Şarabı
n içilmesi haramdı
r. Nakledilen hadislerin bazı
sı
na göre en büyük günah
olarak nitelenmiş
tir. Hatta bir kimse onu helâl sayar ve onu helâl saymanı
n gerçekte
Allah ve Resulünü (s.a.a) yalanlamak anlamı
na geldiğ
inin farkı
nda ise, kâfir olur. Hz.
İ
mam Cafer Sadı
k'ı
n (a.s) ş
öyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Şarap, kötülüklerin kökü ve günahları
n kaynağı
dı
r. Şarap içen kimse, aklı
nıyitirir,
ş
arabıiçtiğ
i o anda Allah'ıtanı
maz, hiçbir günahtan kaçı
nmaz,, kimsenin hakkı
na saygıgöstermez, yakı
n akrabaları
n hakkı
nıgözetmez ve açı
k kötülüklerden yüz
çevirmez. Allah'ıtanı
ma ve iman ruhu ş
arap içen kimsenin vücudundan çı
kar ve onda
Allah'ı
n rahmetinden uzak olan habis ve eksik ruh kalı
r. Allah, melekler,
Peygamberler, müminler ona lânet eder ve kı
rk güne kadar kı
ldı
ğınamazlar kabul
olmaz. (Böyle bir kimsenin) yüzü kı
yamet gününde siyah olur, dili ağzı
ndan dı
ş
arı
çı
kar, ağzı
ndan göğsüne salyalar saçar ve böyle bir vaziyette susuzluktan feryat eder."
2634- Farz ihtiyat gereği, ş
arap içilen sofrada eğer insan [ş
arap içmediği hâlde]
onlardan biri sayı
lacak olursa, o sofraya oturmamalı
dı
r. Hatta o sofradan bir ş
ey
yemek bile haramdı
r.
2635- Açlı
k ve susuzluktan ölmek üzere olan Müslüman bir kimseye ekmek ve su
verip, ölümden kurtarmak her Müslüman için farz bir vazifedir.
YEMEK YERKEN MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER
2636- Yemek yerken birkaç ş
ey müstehaptı
r:
318
1) Yemekten önce elleri yı
kamak.
2) Yemekten sonra elleri yı
kayı
p, havluyla kurulamak.
3) Yemeye ev sahibinin baş
lamasıve herkesten sonra da bitirmesi. Yine yemekten
önce ilk olarak ev sahibinin elini yı
kaması
, daha sonra sağtarafı
nda oturan kimseden
baş
layarak sı
rası
yla sol tarafı
nda oturan kimseye kadar gidilip, ellerini yı
kamalarıve
yemekten sonra da ilk olarak ev sahibinin solunda oturan kimsenin ellerini yı
kaması
,
daha sonra ev sahibinin sağı
nda oturan kimseye ulaş
ana kadar sı
rası
yla ellerini
yı
kamalarımüstehaptı
r.
4) Yemeğe baş
larken besmele çekmek, yani Bismillah... demek. Şayet sofrada birkaç
çeş
it yemek olursa, her yemeğe baş
larken bismillah demek müstehaptı
r.
5) Yemeği sağelle yemek.
6) Yemeği üç veya daha çok parmakla yiyip, iki parmakla yememek.
7) Bir sofrada birden fazla kimse oturmuş
sa, herkesin kendi önünden yemesi.
8) Lokmalarıküçük almak.
9) Sofra baş
ı
nda fazla oturup, [ağı
r ağı
r yiyerek] yemek yemeyi uzatmak.
10) Yemeği iyice çiğnemek.
11) Yemekten sonra Allah'a hamdetmek.
12) Parmaklarıyalamak.
13) Yemekten sonra diş
leri [kürdan türü bir ş
eyle] temizlemek, nar dalı
, reyhan dalı
,
kamı
şve hurma ağacıyaprağı
yla da temizlememek.
14) Sofradan dökülen kı
rı
ntı
larıalı
p yemek. Ancak ye-mek kı
rda yenilirse,
dökülenleri kuş
larla hayvanlara bı
rak-mak müstehaptı
r.
15) Gündüzle gecenin evvelinde yemek yiyip, gün ortasıile gece yarı
sı
nda yememek.
16) Yemekten sonra sı
rt üstü yatarak sağayağı
nısol ayağı
nı
n üzerine koymak.
17) Yemeğe tuzla baş
layı
p tuzla bitirmek.
18) Meyveyi yemeden önce su ile yı
kamak.
YEMEK YERKEN MEKRUH OLAN ŞEYLER
2637- Yemek yerken ş
u birkaç ş
ey mekruhtur:
1) Tok olduğu hâlde yemek.
319
2) Çok yemek. Nitekim bir hadiste ş
öyle buyrulmuş
tur: "Allah-u Tealâ her ş
eyden çok
tı
ka-basa dolu mideden hoş
-lanmaz."
3) Yemekte baş
kaları
nı
n yüzüne bakmak.
4) Yemeği sı
cak yemek.
5) Yediği veya içtiği ş
eye üflemek.
6) Sofraya ekmek konduktan sonra baş
ka bir ş
eyi beklemek.
7) Ekmeğ
i bı
çakla kesmek.
8) Ekmeğ
i yemek tabağı
nı
n altı
na bı
rakmak.
9) Kemiğe yapı
ş
ı
k olan eti, kemikte hiçbir ş
ey kalmayacak ş
ekilde temizlemek.
10) Meyvenin kabuğunu soymak.
11) Meyveyi iyice yemeden atmak.
SU İ
ÇMENİ
N MÜSTEHAPLARI
2638- Su içerken ş
u birkaç ş
ey müstehaptı
r:
1) Suyu emercesine içmek.
2) Suyu gündüz ayakta içmek.
3) Suyu içerken Bismillah demek, içtikten sonra da İ
mam Hüseyin'i (a.s) ve ailesini
hatı
rlamak, onları
n katillerine lanet okumak.
SU İ
ÇMENİ
N MEKRUHLARI
2639- [Su içerken ş
u birkaç ş
ey mekruhtur:]
1) Çok su içmek.
2) Yağ
lıyemekten sonra su içmek.
3) Geceleyin ayakta su içmek.
4) Sol elle su içmek.
5) Testinin kı
rı
k yeri ile elle tutulan yerinden su içmek.
NEZİ
R (adak) ve AHD HÜKÜMLERi
nezretmekle ilgili hükümler
2640- Nezir; insanı
n Allah rı
zasıiçin hayı
r bir iş
i yap-mayıya da yapı
lmamasıdaha
iyi olan bir iş
i Allah rı
zasıiçin terk etmeyi iltizam etmesi demektir.
320
2641- Nezrederken nezrin özel akdini okumak gerekir. Bu akdin Arapça okunmasıda
ş
art değildir. Meselâ Türkçe; "Hastalı
ğı
m iyi olursa, Allah rı
zasıiçin bir fakire on bin
lira vereceğim." diyerek akdi okursa, nezri sahihtir.
2642- Nezreden kimsenin baliğve akı
llıolması
, akdi kendi bilinci ve iradesi üzere
okumasıgerekir. Dolayı
sı
yla baş
kası
nı
n zorlaması
yla veya [aş
ı
rı
] gazap hâlindeyken
sinirlenme neticesi gayri ihtiyarıolarak nezirde bulunan kimsenin nezri sahih değildir.
2643- Malı
nıboşyerlere harcayan sefih bir kimse, bu hâliyle bulûğa erer veya ş
er'î
hâkimin emriyle kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı
nıkullanmasıyasaklanı
rsa,
malı
na ait yaptı
ğınezirler sahih değildir.
2644- Kocası
nı
n izni olmaksı
zı
n nezreden kadı
nı
n nez-ri batı
ldı
r.
2645- Bir kadı
n, kocası
nı
n izniyle nezrederse, kocasıonun bu nezrini bozamaz ve
kendi nezrine amel etmesini de engelleyemez.
2646- [Baliğolan bir] çocuk, herhangi bir nezirde bulunursa, babası
nı
n izniyle olmasa
bile, nezrine vefa göstermesi gerekir.
2647- İ
nsan, ancak kendisi için yapı
lmasımümkün olan bir iş
i nezredebilir.
Dolayı
sı
yla, yürüyerek Kerbela'ya gitmekten âciz olan kimse, yürüyerek gitmeyi
nezrederse, onun nezri sahih değildir.
2648- Haram veya mekruh olan bir iş
i yapmak yahut farz veya müstehap olan bir iş
i
yapmamak üzere yapı
lan nezir sahih değildir.
2649- [Yemek, içmek, giyinmek ve binmek gibi] mubah olan bir iş
i yapmak veya terk
etmek üzere yapı
lan nezirlerde, yapmakla yapmamak her açı
dan eş
it olur ve hiçbir
tarafı
n diğerine tercihi olmazsa, insanı
n böyle bir nezirde bulunmasısahih değildir.
Ama eğer onu yapmanı
n bir açı
dan tercihi olur ve insan da onu göz önünde
bulundurarak örneğin, ibadette daha güçlü olmak için bir yemeği yemek üzere
nezrederse, nezri sahihtir. Aynış
ekilde eğer terk edilmesinin herhangi bir açı
dan
faydalıolduğunu göz önünde bulundurarak örneğin, zararlıolduğu için sigara içmeyi
bı
rakmak üzere nezrederse, nezri sahihtir.
2650- İ
nsan, kendi farz namazları
nıoda gibi bizatihi (=kendiliğ
inden) namazı
n
sevabı
nı
n artması
na sebep olmayan bir mekânda kı
lmayınezrederse, eğer orada
namaz kı
l-manı
n bir açı
dan tercihi olursa örneğin, yalnı
z kalmasınedeniyle ibadete
olan teveccühü dağı
lmı
yorsa, onun bu nezri sahihtir.
2651- Bir iş
i yapmayınezreden kimse, onu nezrettiğ
i [ve belirttiği] ş
ekilde yerine
getirmelidir. Buna göre ayı
n ilk gününde sadaka vermeyi veya oruç tutmayıveya ayı
n
baş
langı
ç namazı
nıkı
lmayınezrederse, bunlarıo günden bir gün önce veya bir gün
sonra yapmasıyeterli olmaz. Yine hastasıiyileş
ince sadaka vermek üzere adakta
bulunan kimse, hastasıiyileş
meden önce sadakayıverirse, kifayet etmez.
2652- Oruç tutmak üzere nezirde bulunan ama vaktini ve sayı
sı
nıbelirtmeyen kimse,
herhangi bir günü oruç tutarsa, yeterli olur. Bunun gibi bir kimse, namaz kı
lmayı
321
nezreder ama sayı
sıile özelliklerini belirtmezse, iki rekâtlıbir namazıkı
lmakla
nezrine vefa göstermişolur. Yine sadaka vermeyi nezreder ama onun cinsini ve
miktarı
nıbelirtmezse, "sadaka verdi" denecek miktarda fakire bir ş
ey verirse, nezrine
göre amel etmişolur. Aynış
ekilde Allah için herhangi bir iş
i yapmayınezreden
kimse, bir namaz kı
lar veya bir gün oruç tutar ya da bir ş
eyi sadaka olarak fakire
verirse, nezrini yerine getirmişolur.
2653- Belirli bir günde oruç tutmayınezreden kimse, o günde oruç tutmalı
dı
r. Eğer o
günde yolculuğa çı
karsa, o orucun kazasıüzerine farz olur.
2654- [Bir nezirde bulunan kimse,] kendi ihtiyarı
yla nezrinin gereğine muhalefet eder
ve vefa göstermezse, keffaret vermesi yani, ya bir köle azat etmesi veya altmı
şfakiri
doyurmasıya da iki ay peşpeş
e oruç tutmasıgerekir.
2655- Bir iş
i belirli bir zamana kadar terk etmeyi nezrederse, o süre geçtikten sonra o
iş
i yapabilir. Eğer o süre geçmeden önce unutkanlı
k veya çaresizlik yüzünden onu
yaparsa, üzerine bir ş
ey farz olmaz; ama yine de o iş
i belirlediği sürenin sonuna kadar
yapmamasıgerekir. Eğ
er ikinci defa onu belirttiği sürenin içinde özürsüz olarak
yaparsa, bir önceki hükümde belirtildiğ
i gibi keffaret ver-mesi gerekir.
2656- İ
nsan, bir iş
i terk etmek üzere nezirde bulunur ve onun için belirli bir süre tayin
etmezse, eğer unutkanlı
ktan, çaresizlikten veya hükmü bilmezlikten kaynaklanan bir
nedenle o iş
i yaparsa, üzerine keffaret farz olmaz. Fakat onu kendi ihtiyarı
yla yaparsa,
birinci defasıiçin keffaret vermelidir.
2657- İ
nsan, cuma günü gibi haftanı
n belirli bir gününü devamlıoruç tutmak üzere
nezreder, ama cuma günlerinden birisi Ramazan veya Kurban Bayramıgününe rastlar
veya hayı
z gibi oruç tutması
na mani olan bir özürle karş
ı
laş
ı
rsa, o günü oruç tutmaz;
fakat baş
ka bir günde o günün kazası
nıtutar.
2658- Belli bir miktarısadaka vermek üzere nezirde bulunan kimse, sadakayı
vermeden önce ölürse, miras olarak bı
raktı
ğımalı
n o miktarı
nısadaka vermelidirler.
2659- Belli bir fakire sadaka vermeyi nezreden kimse, onu baş
ka bir fakire veremez.
Hatta o fakir ölürse, [farz] ihtiyat gereği onun mirasçı
ları
na vermesi gerekir.
2660- Ehlibeyt İ
mamları
ndan muayyen birini örneğin, Kerbela'da Hz. Hüseyin'in (a.s)
türbesini ziyaret etmek amacı
yla nezirde bulunan kimse, baş
ka bir İ
mamı
n türbesini
ziyarete giderse, yeterli olmaz. Ancak, herhangi bir özürle karş
ı
laş
ması
ndan dolayı
adakta belirttiği türbenin ziyaretine gidemezse, onun üzerine bir ş
ey farz olmaz.
2661- Türbe ziyaretine gitmeyi nezreden kimse, ziyaret guslü ile ziyaret namazıiçin
nezirde bulunmazsa, ziyarete gittiğ
inde onlarıyerine getirmesi gerekmez.
2662- Ehlibeyt İ
mamları
'ndan veya onları
n evlâdı
ndan birinin haremi için halı
, perde,
avize ve aydı
nlatma malzemesi gibi bir ş
ey nezreden kimse, onlarıharemle ilgili
harcamalarda kullanmalı
dı
r. Ama eğer bizzat İ
mamları
n veya onları
n evladı
ndan
birisi için nezrederse, haremin hiz-metçilerine verebileceği gibi, haremle ilgili
harcamalarda veya sevabınezredilen kimseye ulaş
masıamacı
yla diğer hayı
rlıiş
lerde
de kullanabilir.
322
2663- Masum İ
mamı
n (a.s) bizzat kendisine bir ş
eyi nezreden kimse, eğer onu belirli
bir masraf için kastetmiş
se, belirttiği harcamada bulunmalı
dı
r. Fakat belirli bir masraf
için kastetmemiş
se, onu fakirlere ve o İ
mamı
n türbesinin ziyaretçilerine vermeli veya
cami ve benzeri ş
eyler inş
a edip, sevabı
nıo İ
mama (a.s) hediye etmelidir. İ
mam
zâdeler için bulunulan nezirlerde de aynıhüküm geçerlidir.
2664- Sadaka veya Ehlibeyt İ
mamları
ndan biri için nezir edilmişkoyunun yünü ve
sonradan semizleş
mesi nezre aittir. Şayet adanan yere harcanmadan önce süt verir
veya yavru yaparsa, farz ihtiyat gereği bunlar da nezredilen yerde harcanmalı
dı
r.
2665- Hastasıiyi olunca veya yolcusu yolculuktan sağlı
kla dönünce, bir iş
i yapmayı
nezreden kimse, nezretme-den önce hastası
nı
n iyileş
tiğini veya yolcusunun geldiğini
anlarsa, nezrine göre amel etmesi gerekmez.
2666- [Henüz baliğolmayan] kı
zı
nıseyit olan birisiyle evlendirmeyi nezreden anne
veya baba, baliğolduktan sonra, ihtiyat gereği onu mümkün olduğ
u takdirde seyit
birisiyle evlenmesi için razıetmelidirler.
ahdetmekle ilgili hükümler
2667- Şer'î olan ihtiyacı
na ulaş
tı
ğıtakdirde, hayı
rlıbir işyapacağı
na dair Allah'la
ahitleş
en kimse, isteğine kavuş
unca o iş
i yapmalı
dı
r. Hatta herhangi bir isteği
olmaksı
zı
n hayı
rlıbir işyapmak üzere ahdederse, o ahdine vefa göstermesi gerekir.
2668- Nezirde olduğu gibi, ahdederken de ahdin [özel] akdini okumasıve yapması
nı
ahdettiği iş
in yapı
lmamasıyapı
lması
ndan daha iyi olmamalı
dı
r.
2669- Ahdinin gereğine muhalefet edip, ahdine vefa göstermeyen kimsenin keffaret
ödemesi, yani altmı
şfakiri doyurmasıveya iki ay oruç tutmasıya da bir köle azat
etmesi gerekir.
YEMİ
N ETME HÜKÜMLERi
2670- Herhangi bir iş
i yapmaya veya terk etmeye, örneğin oruç tutmaya veya sigara
içmemeye yemin eder, daha sonra bilerek bu yeminini bozarsa, keffaret vermeli, yani
bir köle azat etmeli veya on fakiri ya doyurmalıya da giydirmeli, bunlara da gücü
yetmediği takdirde üç gün oruç tutmalı
dı
r.
2671- Yeminin birkaç ş
artıvardı
r:
1) Yemin eden kimsenin akı
llıve baliğolmasıgerekir. Kendi malı
nıharcama
hususunda yemin etmek isteyen kimsenin bulûğçağı
na ererken sefih olmamasıve
ş
er'î hâkim tarafı
ndan kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı
na yasaklama emri
konmamasıgerekir. Yine yemin eden kimse, kendi bilinci ve ihtiyarıüzere yemin
etmelidir. Dolayı
sı
yla çocuğun, delinin, sarhoş
un ve yemin etmeye mecbur edilen
kimsenin yemini doğru değildir. Gazap hâlinde kastetmeksizin edilen yeminin de
hükmü böyledir.
323
2) Yapmak üzere yemin edilen iş
, haram ile mekruh, terk etmeye yemin edilen işde
farz ile müstehap olmamalı
dı
r. Mubah olan bir iş
i yapmak üzere yemin edilirse, o iş
in
terki halkı
n nazarı
nda yapı
lması
ndan ve terk etmeye yemin edilen mubah bir iş
in ise
yapı
lması
, halkı
n nazarı
nda terk edilmesinden daha iyi olmamalı
dı
r.
3) "Allah" ismi gibi, Hak Tealâ'nı
n mukaddes zatı
ndan gayrisi için kullanı
lmayan
isimlerden herhangi birisi ile yemin edilmelidir. "Hâlı
k=yaratan", "Râzı
k=rı
zk veren"
gibi Allah'tan baş
kasıhakkı
nda kullanı
labilen, ama yüce Allah hakkı
nda fazla
kullanı
ldı
ğ
ı
ndan dolayısadece Allah'ıandı
ran sı
fatlar ile de yemin sahihtir. Yine
ancak bir kârine olduğu takdirde Allah'ı
n kastedildiği anlaş
ı
lan herhangi bir sı
fat ile
yemin eder ve maksadıda bizzat Allah olursa, [farz] ihtiyat gereği yemininin gereğine
uymalı
dı
r.
4) İ
nsan, yemini diliyle söylemelidir; yazmak veya kal-binden geçirmekle yemin
gerçekleş
mez. Fakat dilsiz bir adam iş
aretle yemin ederse, sahihtir.
5) Yeminin gereğine amel etmek (yani yemine bağlıkalmak) yemin eden için
mümkün olmalı
dı
r. Eğ
er belli bir süre içerisinde bir ş
eyi yapmak üzere yemin eder ve
yemin ettiği zaman bu işkendisine mümkün olur fakat daha sonra yeminde belirttiği
sürenin sonuna kadar âciz düş
er ve artı
k yemine bağlıkalmak kendisi için imkânsı
z
veya meş
akkatli olursa, acze uğradı
ğ
ıgünden itibaren yemini bozulur.
2672- Eğer çocuğun babasıveya karı
nı
n kocasıonları
n yemin etmesini yasaklar ama
onlar yine de yemin ederlerse, yeminleri sahih olmaz.
2673- Eğer çocuk babası
nı
n izni olmadan veya kadı
n kocası
nı
n izni olmadan yemin
ederse, her ne kadar onları
n ettikleri bu yemininin sahih olmamasıuzak bir görüş
değil-dir; ama ihtiyatıterk etmemeleri gerekir.
2674- Unutkanlı
k veya çaresizlik yüzünden yeminin gereğine muhalefet eden
kimsenin üzerine yemin keffareti farz olmaz. Baskıaltı
nda kalarak yeminini bozmaya
zorlanan kimse de bunun gibidir. "Vallahi ş
imdi namaza baş
lı
-yorum." diye yemin
eden, ama vesvesesi yüzünden namaza baş
layamayan vesveseli kimsenin vesvesesi,
gayri ihtiyari olarak onun yemininin gereğine amel etmesini engellerse, üzerine
keffaret lâzı
m gelmez.
2675- Yemin eden kimsenin sözleri doğru ise yemini mekruh, yalan ise haram ve
büyük günahlardandı
r. Ancak, kendisini veya baş
ka bir Müslümanızalimin ş
errinden
kurtarmak için yalan üzere yemin ederse, sakı
ncasıolmaz. Hatta bazen böyle bir
yeminde bulunmak farz bile olur. Çünkü bu tür yemin etmek, önceki hükümlerde
açı
klanan yemin türlerinden baş
ka bir ş
eydir.
VAKIF HÜKÜMLERi
2676- Bir ş
ey vakfedildikten sonra, vakfeden kimsenin mülkünden çı
kar; artı
k hiç
kimsenin onu bağı
ş
lama, satma ve miras yoluyla ona sahip olma hakkıyoktur. Ancak,
2094 ve 2095. hükümlerde açı
klanan ş
ekilde, [vakfedilen mal kullanı
lmaz hâle gelir
veya kendilerine vakfedilen ş
ahı
slar arası
nda ihtilaf söz konusu olursa,] vakfedilen
malı
n satı
lması
nda herhangi bir sakı
nca yoktur.
324
2677- [Vakfederken vakfı
n özel akdini okumak ş
arttı
r; ama] akdin Arapça okunması
ş
art değildir. Örneğin Türkçe olarak, "Kendi evimi vakfettim." denilmesi ile de vakı
f
sahih olur. Böyle bir vakı
f akdinin okunması
ndan sonra -özel vakı
f türünden olsa bilevakfedilen tarafı
n, "Ben de bu vakfıkabul ettim." demesine artı
k gerek yoktur.
2678- İ
nsan, vakfetmek için bir malıayı
rı
r ama akdi okumadan önce piş
man olur veya
ölürse, o malı
n vakfedilmesi gerekmez.
2679- Vakfedilecek bir mal, sürekli olarak vakfedilmelidir. Dolayı
sı
yla, on yı
l [gibi
belirli bir süre üzere] vakfedilen bir malı
n vakfıbatı
ldı
r. Bunun gibi on yı
la kadar
vakfı
n malıolup, beşyı
l vakfa ait olmaması
, daha sonra tekrar vakfedilmesi ş
art
koş
ulan malı
n vakfıda geçersizdir. Farz ihtiyat gereği vakı
f, akit okunduktan hemen
sonra gerçekleş
melidir. O hâlde, "Bu malı
, ölümümden sonraki bir dönem için
vakfettim." diyerek vakı
fta bulunan kimsenin vakfı
, akdin okunması
ndan ölümüne
kadar vakfedilmemişolduğundan dolayısakı
ncalı
dı
r.
2680- Bir mal, ancak vakfedilen kimsenin kendisinin, velisinin veya vekilinin
yetkisine bı
rakı
ldı
ğ
ıtakdirde sahih olur. Dolayı
sı
yla bir ş
eyi, kendi küçük çocukları
na
vakfeder ve onları
n mülkü olmasımaksadı
yla onu onları
n adı
na muhafaza ederse,
vakı
f sahihtir.
2681- Cami olarak vakfedilen bir yeri devretme niye-tiyle orada namaz kı
lı
nması
na
izin verirse, herhangi bir kimsenin orada namaz kı
lması
yla vakı
f gerçekleş
ir.
2682- Vakfeden kimsenin akı
llıolması
, bulûğa ermesi, kendi istek ve bilinci üzere
vakfetmesi ve de ş
er'î açı
dan kendi mallarıüzerinde tasarruf hakkı
nıkullanma
yetkisine sahip olmasıgerekir. Dolayı
sı
yla bulûğa ererken sefih olan veya ş
er'î hâkim
tarafı
ndan malî tasarruflarıyasaklanan sefih kimsenin sahip olduğ
u bir malı
vakfetmesi, kullanma yetkisi olmadı
ğı
ndan dolayıdoğru değildir.
2683- Bir malı
, henüz dünyaya gelmemişkimseler için vakfetmek sahih değildir.
Ama içlerinden bazı
sıhayatta olan kimseler için bir malıvakfetmek sahihtir; henüz
dünyaya gelmemişolan diğer bazı
larıise, dünyaya gelince bu malda öncekilerle ortak
olurlar.
2684- Bir ş
eyi kendisi için, meselâ bir dükkanı
n gelirini, öldükten sonra kendi kabrine
harcamalarıiçin vakfederse, sahih olmaz. Ama örneğin bir malı
, fakirlere vakfeder ve
sonradan kendisi fakir düş
erse, o vakfı
n gelirlerinden yararlanabilir.
2685- Vakfeden kimse, vakfettiği ş
ey için mütevelli tayin ederse, vakfeden kimsenin
anlaş
ması
na uygun davranı
lmalı
dı
r [tayin ettiği kimse mütevelli olarak kabul
edilmelidir]. Eğ
er mütevelli olarak birini tayin etmez ve örneğin, kendi evladıgibi
belli ş
ahı
slara vakfetmişolursa, sonraki kuş
akları
n da menfaatlerini ilgilendiren
vakı
fla ilgili maslahatlar konusunda ş
er'î hâkim yetkilidir. Fakat sadece mevcut
kuş
ağı
n menfaatlerini ilgilendiren ş
eylerde ise, bulûğa erdikleri takdirde yetki kendi
ellerindedir. Baliğolmadı
klarıtakdirde ise, onları
n velisi yetkilidir; vakfedilen ş
eyden yararlanmak için ş
er'î hâkimin izni gerekmez.
325
2686- Bir mülk, meselâ fakirlere yahut seyitlere veya geliri hayı
r iş
lere harcanmak
üzere vakfedilirse, mülk için mütevelli tayin edilmediği takdirde, onunla ilgili olarak
ş
er'î hâkim yetkilidir.
2687- Bir mülk, evlat gibi belirli ş
ahı
slara, her neslin diğerinden sonra yararlanması
için vakfedilir ve ilgili mütevelli de o mülkü kiraya verirse, vakfedilen ş
eyin veya
son-raki kuş
ağı
n maslahatıgöz önünde bulundurularak kiraya verildiği takdirde,
mütevellinin ölümüyle kira batı
l olmaz. Eğer söz konusu mülkün, mütevellisi olmaz
ve vakfedilen kuş
aklardan birisi onu kiraya verir, ancak kira süresi bitmeden ölürse,
sonraki kuş
ak anlaş
mayıgeçerli kı
lmadı
klarıtakdirde kira batı
l olur. Fakat kiracı
,
mülkün kirası
nı
n tamamı
nıönceden ödemiş
se, kiraya verenlerin ölümünden kira
müddetinin sonuna kadar olan miktarıgeri alı
r.
2688- Vakfedilen mülk harap olmakla vakı
flı
ktan çı
kmaz.
2689- Sadece bir kı
smıvakfedilen mülk, bölünmemişolursa, ş
er'î hâkim veya ilgili
mütevelli, bilirkiş
inin görüş
üyle vakfedilen bölümü ayı
rabilir.
2690- Vakfedilen ş
eyin mütevellisi ihanet eder ve gelirini belirlenen yerlerde
harcamazsa, eğer umum halk için vakfedilmiş
se, mümkün olduğu takdirde ş
er'î hâkim
onun yerine emin bir mütevelli tayin etmelidir.
2691- Hüseyniye için vakfedilmişbir halı
, üzerinde namaz kı
lmak amacı
yla Hüseyniye'ye yakı
n olsa bile- camiye götürülemez.
2692- Kı
sa ve uzun müddet içerisinde tamir edilmesi gerekmeyen ve herhangi baş
ka
bir ihtiyacıda bulunmayan bir caminin tamirini karş
ı
lamak için vakfedilmişbir
mülkün geliri yok ve korunmasıfaydası
z olacaksa, o zaman o mülkün gelirinden
baş
ka bir caminin tamir ihtiyacıiçin harcanabilir.
2693- Bir mülk, geliri caminin tamirinde kullanı
lmasıve camide namaz kı
ldı
ran
imama ve ezan okuyan müezzine verilmesi için vakfedilirse, eğer her birine ne kadar
belirlendiği bilinirse, bilinene göre hareket edilmelidir. Fakat her birine ne kadar
verilmesi gerektiğ
i kesin olarak bilin-mezse, ilkönce caminin tamirine kullanı
lmalı
,
eğer bir ş
ey artarsa, imam ve müezzin arası
nda eş
it bir ş
ekilde bölünmelidir. Ancak
bu iki kiş
inin, taksim hususunda birbirleriyle sulh ederek anlaş
malarıdaha iyidir.
VASİ
YET HÜKÜMLERİ
2694- Vasiyet; insanı
n, ölümünden sonra kendisi için bazıiş
lerin yapı
lması
nı
istemesine veya ölümünden sonra malvarlı
ğı
nı
n bir kı
smı
nıbaş
kası
nı
n mülkiyetine
geçmesini söylemesine ya da kendi evladıile yetki sahibi olduğu kimseler hakkı
nda
belirli bir kimseyi yetkili tayin etmesine denir. Kendisine vasiyet edilen [ve vesâyeti
yüklenen] kimseye "vasî" denir.
2695- Bir kimse, dilsiz olmasa bile maksadı
nıifade edecek bir iş
aretle de vasiyette
bulunabilir.
326
2696- Ölen kimseden, altı
nıimzaladı
ğıveya mühürlediği bir yazı[vasiyetname] ele
geçince, eğ
er o yazımaksadı
nıaçı
klayacak ş
ekilde olur ve onun bunu vasiyet için
yaz-dı
ğ
ıda anlaş
ı
lı
rsa, ona uygun olarak amel edilmelidir.
2697- Vasiyet eden kimsenin akı
llıve baliğolmasıgerekir. On yaş
ı
nda olup, iyiyi
kötüden ayı
rt edebilen mümeyyiz çocuğun cami, köprü, su membaıinş
asıgibi hayı
r
iş
ler için vasiyet etmesinde sakı
nca yoktur. Ayrı
ca insan, vasiyeti kendi istek ve
iradesi üzerine yapmalı
dı
r. Yine, vasiyet edenin bulûğ
a ererken sefih ve de ş
er'î
hâkimin emriyle malî tasarruflarıyasaklanmı
şkimselerden olmamasıgerekir.
2698- Bilerek kendisini yaralayan yahut zehirleyen ve ölümünün de bu iş
lerden dolayı
olduğu kesin olarak bilinen veya zannedilen kimse, malı
nı
n bir kı
smı
nı
n herhangi bir
harcamada bulunulmasıiçin vasiyet ederse, geçerli olamaz.
2699- Bir ş
eyin bir kimseye verilmesi vasiyet edilirse, vasiyet eden kimse hayatta olsa
bile, malı
n kendisine verilmesi vasiyet edilen kiş
i ancak onu kabul ettikten sonra ona
mâlik olur.
2700- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye baş
layan kimse, yanı
nda bulunan
emanetleri hemen sahiplerine iade etmelidir. Eğer halka borcu olur ve onları
n da
ödeme zamanıgelmiş
se, borçları
nıödemelidir. Ancak, borçları
nı
n ö-denmesi için
tayin edilen süre dolmaz veya kendisi verebilecek durumda olmazsa, vasiyet etmeli ve
bu vasiyete de ş
ahit tutmalı
dı
r. Fakat borcu belli olur ve mirasçı
ları
nı
n da onu
ödeyeceğinden emin ise, vasiyet etmesi gerekmez.
2701- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye baş
layan kimsenin humus ve zekat borcu
veya mezâlimi [yani boynunda ş
ahsen tanı
madı
ğıkimselerin malî hakkı
] varsa,
hemen vermelidir. Ancak, kendisine ait bir malıolan böyle bir kimse, ş
ahsen borcunu
verebilecek durumda olmaz veya baş
kası
nı
n onlarıeda edeceğine sadece ihtimal
verirse, vasiyet etmelidir. Üzerine hac farz olan kimsede de hüküm aynen geçerlidir.
2702- Kendisinde ölüm alametlerini hisseden kimsenin kazaya kalan namaz ve
oruçlarıvarsa, bunlarıücret karş
ı
lı
ğıyerine getirecek birisinin ecîr tutulması
hususunda malı
ndan vasiyet etmelidir. Hatta malvarlı
ğıolmayan kimse, birisinin ücret
almadan onlarıyerine getireceğine ihtimal verse bile, yine de vasiyette bulunmalı
dı
r.
Kazaya bı
rakmı
şolduğu namaz ve oruçlarıdaha önce "Büyük Oğlun Üzerine Farz
Olan Babası
nı
n Kaza Namazları
" hükmünde açı
klandı
ğıgibi büyük oğluna farz
olursa, ona bilgi vermeli veya yerine getirilmesi için vasiyet etmelidir.
2703- Ölüm alametlerini kendinde görmeye baş
layan bir kimsenin, baş
kası
nı
n
yanı
nda veya mirasçı
ları
n bilmediği bir yere saklamı
şolduğu bir malıvarsa, eğer
bunu bil-memeleri yüzünden haklarızayi olacaksa, onlara bilgi ver-mesi gerekir.
Fakat kendi küçük çocuklarıiçin bir kimseyi yetkili kı
lmasıgerekmez. Ancak, yetkili
birini tayin etmediği takdirde, hakları
nı
n veya kendilerinin zâyi olmasısöz konusu
olursa, onları
n sorumlulukları
nıüstlenecek emin ve güvenilir birini yetkili kı
lmalı
dı
r.
2704- Vasî tayin edilen kimsenin akı
llı
, baliğ
, Müslüman ve güvenilir bir kimse
olmasıgerekir.
327
2705- Eğer bir kimse, kendisi için birden fazla vasî ta-yin eder ve her birinin vasiyeti
tek baş
ı
na uygulaması
na da izin verirse, vasîlerden her biri [diğeriyle istiş
are etmeksizin] kendi baş
ı
na söz konusu vasiyeti yerine getirebilir. Ancak, böyle bir izni
vermemişolursa, vasiyeti birlikte uygulamaları
na dair bir ş
ey dese veya demese bile,
birbirlerinin görüş
lerini alarak hareket etmeleri gerekir. Fakat birbirleri ile istiş
areye
hazı
r olmazlar ve neyin maslahat olduğu hususunda da ihtilafa düş
erlerse, eğer
vasiyete amel etmeyi geciktirmek ve [uzlaş
malarıiçin] onlara fı
rsat tanı
mak, vasiyetin
yerde kalması
na yol açacaksa, ş
er'î hâkim onları
, maslahatıteş
his edebilen birinin
görüş
ünü kabul etmeye zorlar. Şayet bunu kabul etmezlerse, onları
n yerine baş
kaları
nı
vasî tayin eder. Eğer onlardan sadece biri kabul et-mezse, onun yerine baş
ka birini
tayin eder.
2706- Eğer insan kendi vasiyetinden dönerse, mesela, malı
nı
n üçte birinin bir kimseye
verilmesini vasiyet ettiği hâlde, daha sonra; "Onu ona vermeyin." derse, vasiyet batı
l
olur. Bunun gibi eğer bir kimse vasiyetini değiş
tirir örneğin, çocuklarıiçin tayin ettiği
önceki yetkili yerine bir baş
kası
nıtayin ederse, onun birinci vasiyeti batı
l olur ve
ikinci vasiyetine göre amel edilmesi gerekir.
2707- İ
nsan, vasiyetinden döndüğünü ifade eden bir işyapar, örneğin birisine
verilmesini vasiyet ettiği bir evi satar veya o evi satmak üzere bir baş
kası
nıvekil tayin
ederse, vasiyet batı
l olur.
2708- Belirli bir ş
eyin, bir kimseye verilmesini vasiyet ettikten sonra, yarı
sı
nı
n da bir
baş
kası
na verilmesini vasiyet ederse, o ş
eyin iki parçaya bölünmesi ve her birine bir
pay verilmesi gerekir.
2709- İ
nsan, ölümü ile sonuçlanan bir hastalı
k esnası
nda malı
nı
n bir kı
smı
nıbir
kimseye bağı
ş
lar, ölümünden sonra da bir miktarı
nı
n baş
kası
na verilmesini vasiyet
ederse, ölmeden önce kendisinin bağ
ı
ş
ladı
ğış
ey, onun malı
nı
n aslı
ndan [yani,
mirasçı
lara bölünmeden önceki maldan] verilir; mirasçı
ları
n iznine bağlıdeğildir.
Ancak, vasiyet ettiği ş
ey [miktar olarak bı
raktı
ğımirası
n üçte birinden fazla
olmamalı
dı
r. Eğ
er bundan] fazla olursa, fazlalı
ğı
n verilmesi mirasçı
ları
n iznine [ve bu
vasiyeti geçerli kabul etmelerine] bağlı
dı
r.
2710- Bir kimse, miras olarak bı
raktı
ğımalı
n üçte birinin [örneğin mağaza gibi bir
yerin] satı
lmaması
nıve gelirinin herhangi bir yere harcanması
nıvasiyet ederse, ona
göre amel edilmesi gerekir.
2711- Ölüm hastalı
ğı
nda olup, birine bir miktar borcunun olduğunu söyleyen
kimsenin, eğer bununla vârisleri zarara uğratma ithamısöz konusu olursa, belirttiğ
i bu
miktar, malı
n üçte birinden verilmelidir. Fakat böyle bir itham ve suçlama söz konusu
olmazsa, malı
n aslı
ndan verilmelidir.
2712- Kendisine bir ş
ey verilmesi vasiyet edilen kimsenin hayatta olmasıgerekir.
Meselâ, insan henüz hamile olmayan bir kadı
nı
n belki sonradan hamile olup,
doğ
uracağıçocuğa bir ş
eylerin verilmesi vasiyetinde bulunursa, bu vasiyet batı
ldı
r.
Fakat anne karnı
nda olan bir yavruya, ruh verilmemişolsa bile bir ş
eyi vasiyet etmede
sakı
nca yoktur. Eğer çocuk canlıolarak dünyaya gelirse, vasiyet edilen ş
eyin
kendisine verilmesi gerekir. Ancak, ölü olarak doğarsa, vasiyet batı
l olur ve vasiyet
edilen bu mal da vasiyet edenin mirasçı
larıarası
nda taksim edilir.
328
2713- Vasî olarak tayin edildiğini öğ
renen kimse, vasîliğe razıolmadı
ğ
ı
nıvasiyet
edene bildirirse, onun ölümünden sonra vasiyeti yerine getirmesi gerekmez. Fakat bir
kimse, vasî tayin edildiğini, vasiyeti yapan kimsenin ölümünden önce öğrenmez veya
öğ
renir ama vasîliğe razıolmadı
ğı
nıona bildirmezse, o vasiyete göre amel etmelidir.
Bunun gibi eğ
er vasî tayin edildiğini hastanı
n ölümünden önceki bir zamanda öğrenir
ama hasta, ş
iddetli hastalı
ğıyüzünden baş
ka birini vasî tayin edemeyecek durumda
olursa, vasiyeti kabul etmesi, müstehap ihtiyat ve en uygun olandı
r.
2714- Bir kimse, vasî tayin ettikten sonra ölürse, vasî, kendisine vasiyeti yapı
lan iş
leri
yerine getirmesi için bir baş
kası
nıgörevlendirip, kendisini kenara çekemez. Ancak
vasî, ölenin vasî tayin etmedeki maksadı
nı
n sadece vasiyetini yaptı
ğıiş
lerin yerine
getirilmesi olduğunu ve bizzat kendisinin vasî olması
nı
n gerekmediğini bilirse, o
zaman baş
ka birini kendine vekil tayin edebilir.
2715- Vasî olarak tayin edilen iki kiş
iden biri ölür yahut delirir veya kâfir olursa, ş
er'î
hâkim onun yerine baş
ka birini tayin eder. Eğer her ikisi de ölür yahut deli veya kâfir
olurlarsa, ş
er'î hâkim onları
n yerine baş
ka iki kiş
i tayin eder. Ancak, bu vasiyetin
gereğinin yapı
lmasıiçin bir kiş
i yeterli olursa, iki kiş
inin tayin edilmesi gerekmez.
2716- Eğer vasî, ölenin iş
lerini [vasiyetlerini] tek baş
ı
na yürütemeyecek durumda
olursa, ş
er'î hâkim, ona yardı
m etmesi için baş
ka birini de tayin eder.
2717- Eğer vasî, ihmâli veyahut haddi aş
masıve mala tecavüz etmesi yüzünden ölen
kimseye ait malı
n bir miktarı
nıtelef ederse, örneğin ölen kimse, belli bir ş
ehrin
fakirlerine belli miktarda bir malı
n verilmesini vasiyet eder, ama o, malıbaş
ka bir
ş
ehre götürürken yolda telef olursa, bedelini ödemelidir. Ancak, ihmâl veya tecavüz
söz konusu olmazsa, herhangi bir ş
eyle yükümlü değildir.
2718- İ
nsan, bir kimseyi vasî tayin eder, daha sonra, "Eğer bu ölürse, yerine filan
adam vasîm olsun." derse, birinci vasî öldükten sonra ikinci vasî, ölenin vasiyetlerini
yerine getirmelidir.
2719- Vasiyet edilmese bile, ölenin üzerine farz olan haccı
n yerine getirilmesi için
gerekli masraflar, almı
şolduğ
u borçlar, verilmesi gereken zekât ve humuslar ile
mezâlim [yani boynunda ş
ahsen tanı
madı
ğımalî hakkıolan kimselerin hakları
,] miras
olarak bı
rakı
lan malı
n aslı
ndan [yani vârislere taksim edilmeden önce] çı
karı
lmalı
dı
r.
2720- Ölünün geriye bı
rakmı
şolduğu mal, aldı
ğıborç, üzerine farz olan hac ve de
humus, zekât ve mezâlim gibi üzerine farz olan malî haklar çı
karı
ldı
ktan sonra artarsa,
bu durumda eğ
er malı
n üçte birinin tamamı
nı
n veya bir kı
smı
nı
n belli bir yere
harcanması
nıvasiyet etmiş
se, vasiyete göre amel edilmelidir; vasiyet etmemişolursa,
geriye kalan mal mirasçı
ları
n hakkı
dı
r.
2721- Eğer vasiyet edilen miktar, malı
n üçte birinden fazla olursa, üçte biri aş
an
miktarı
n vasiyeti ancak mirasçı
ları
n bunu sözlü veya amelî bir ş
ekilde geçerli olarak
kabul etmesiyle sahih olur. Onları
n yalnı
zca [kalben] razıolmalarıyeterli değildir.
Hatta öldükten bir müddet sonra bile izin verseler, yapı
lan vasiyet sahih olur.
329
2722- Bir kimse, ölmeden önce malı
nı
n üçte birinden fazlasıhususunda vasiyet eder
ve mirasçı
larıda bunun uygulanması
na izin verirlerse, onun ölümünden sonra bu
izinlerinden dönemezler.
2723- Eğer malı
n üçte birinden humus, zekât ve diğ
er borçları
nı
n verilmesini, kazaya
kalan namaz ve oruçları
nıyerine getirmesi için birinin ecîr tutulması
nıve bunları
n
yanı
nda fakirleri doyurmak gibi müstehap bir iş
lerin de yapı
lması
nıvasiyet ederse,
ilkönce farzları
n yerine getirilmesi gerekir; ister bunlar malî farzlardan olsun, isterse
bedenî, fark etmez. Farzları
n yerine getirilmesinde de [ş
er'î açı
dan riayet edilmesi
gereken herhangi bir] sı
ralama ve tercih söz konusu değildir.
Ancak, ölen kimsenin kendi vasiyetinde böyle bir sı
ralama söz konusu olursa,
öncelikle zikrettiğ
i [namaz gibi] bedenî bir farz olsa bile, önce onun yerine getirilmesi
gerekir; daha sonra da vasiyetteki tertibe riayet edilerek diğer farzlar yerine getirilir.
Dolayı
sı
yla, böyle bir durumda eğer mirası
n üçte biri bunlara yetecek miktarda olursa,
vasiyeti yapı
lan bütün farzlar yerine getirilir. Şayet malı
n üçte biri bunlara yetecek
miktarda olmaz ve geri kalan farzları
n tümü veya bazı
sımalî farzlardan olursa, yerine
getirilmesi için gereken miktar, ölenin miras olarak bı
raktı
ğımalı
n aslı
ndan alı
nı
p,
malî farzlar yerine getirilmelidir. Ama geriye kalan farzları
n tümü veya bazı
sıbedenî
farzlardan olursa, onları
n yerine getirilmesi gerekmez.
Ancak ölen kimse, vasiyetini tertip üzere yapmamı
ş
sa, bu durumda her ne kadar malî
ve bedenî olarak farzları
n kendi arası
nda tertip söz konusu değilse bile farzları
n müstehaplardan öne alı
nmasış
arttı
r. Dolayı
sı
yla malı
n üçte biri, bütün malî ve bedenî
farzları
n yerine getirilmesi için gereken masraflara göre taksim edilir. Eğer tümüne
yetecek miktarda olmazsa, malî farzları
n geri kalan kı
smı
nı
n masrafları
, miras olarak
bı
rakı
lan malı
n aslı
ndan alı
nı
r; geri kalan bedenî farzlar hususunda ise, vasiyet batı
l
olur.
Fakat her hâlükârda vasiyette açı
klanan müstehapları
n yerine getirilmesi, ancak malı
n
üçte birinden, farzlar için gereken harcamalar çı
karı
ldı
ktan sonra müstehaplara
yetecek miktarı
n kalmasısuretinde farz olur.
2724- Borçları
nı
n verilmesini, kazaya kalan namaz ve oruçları
nıyerine getirmesi için
birinin ecîr tutulması
nıve bir takı
m müstehap iş
lerin yapı
lması
nıvasiyet eder ancak
bunları
n malı
n üçte birinden yapı
lması
nıvasiyet etmezse, borç, malı
n aslı
ndan
verilmelidir. Borç çı
karı
ldı
ktan sonra ası
l maldan bir ş
ey artarsa, onun üçte biri
namaz, oruç ve belirttiğ
i müstehap iş
lere harcanmalı
dı
r. Eğer malı
n üçte biri
yetmezse, mirasçı
lar [eksik miktarı
n malı
n aslı
ndan alı
nması
na] izin verirlerse,
vasiyet yerine getirilir. Eğer izin vermezlerse, namaz ve oruç malı
n üçte birinden
verilmeli; daha sonra eğer ondan bir ş
ey artarsa, belirttiği müstehap iş
e harcanmalı
dı
r.
2725- Belli bir malı
n kendisine verilmesi hususunda ölen kiş
i tarafı
ndan vasiyet
edildiğini iddia eden kimsenin sözünü iki adil erkek tasdik eder veya iddiada bulunan
kimse yemin eder ve bir adil erkek de onu tasdikler veya bir adil erkekle iki adil kadı
n
veyahut dört adil kadı
n onun sözünü tasdik ederse, söylediğ
i miktar ona verilmelidir.
Şayet bir adil kadı
n buna ş
ahitlik ederse, iddia edilen malı
n dörtte biri; iki adil kadı
n
ş
ahitlik ederse yarı
sı
; üç adil kadı
nı
nş
ahitliği hâlinde de dörtte üçü ona verilmelidir.
Bunun gibi, kendi dinlerinde adil sayı
lan iki zimmî kâfir buna ş
ahitlik ederse, eğer
330
ölen kimse vasiyet ederken adil erkek veya kadı
nıbulacak durumda olmamı
şve
vasiyet etmeye mecbur kalmı
ş
sa, istediği ş
ey ona verilmelidir.
2726- Ölen kimsenin malı
nıherhangi bir yerde harcamasıhususunda, ölen kiş
i
tarafı
ndan vasî veya çocuklarıiçin yetkili tayin edildiğini iddia eden kimsenin sözü,
ancak iki adil erkeğin onu doğrulamasıhâlinde kabul edilir.
2727- Kendisine bir ş
eyin verilmesi vasiyet edilen kim-se, onu kabul veya
reddetmeden önce ölürse, onun mirasçı
larıvasiyeti reddetmedikçe, o ş
eyi alabilirler.
Ancak bu, vasiyet edenin kendi vasiyetinden vazgeçmemesi durumun-da geçerlidir,
eğer vasiyetinden vazgeçerse, o ş
ey üzerinde bir hak sahibi olmazlar.
mİ
RaSla ilgili HÜKÜMLER
nesebî vârislerin dereceleri
2728- Soy akrabalı
ğısebebiyle[92] miras alanlar [yani nesebî vârisler] üç kı
sı
mdı
r:
1) Ölenin babası
, annesi ve çocukları
; çocukları
nı
n ol-mamasıhâlinde ise, ne kadar
aş
ağı
ya doğ
ru inilirse inilsin çocukları
nı
n çocukları
ndan ölüye daha yakı
n olanı
. Bu
tabakadan bir tek kiş
i var olduğu sürece [aş
ağı
da zikredeceğimiz] ikinci tabakadan
kimse miras almaz.
2) İ
ster baba tarafı
ndan olsun, ister anne tarafı
ndan, ölenin dedesi, ninesi, kı
z kardeş
i
ile erkek kardeş
i; dedenin olmamasıdurumunda ise, ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa
çı
kı
lsı
n, onun babası
; ninenin olmamasıdurumunda ise, yine ne kadar yukarı
ya doğru
çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n, onun annesi; kı
z kardeşile erkek kardeş
in olmamasıdurumunda ise,
ne kadar aş
ağı
ya doğru inilirse inilsin, çocukları
. Bu gruptan bir tek kiş
i var olduğu
sürece üçüncü tabakadan kimse miras almaz.
3) Ne kadar yukarı
ya doğru çı
kı
lı
rsa çı
kı
lsı
n amca, hala, dayıteyze ve ne kadar
aş
ağı
ya doğ
ru inilirse inilsin onları
n çocukları
. Ancak, ölenin amca, hala, dayıve
teyzesinden bir kiş
i sağolduğu müddetçe, onları
n çocuklarımiras almazlar. Ama
ölenin yalnı
z baba tarafı
ndan olan amcasıile hem anne, hem de baba tarafı
ndan olan
amcasıoğlu olur ve bunlardan baş
ka da vârisi olmazsa, miras, anne ve baba tarafı
ndan
olan amcasıoğ
luna verilir; baba tarafı
ndan olan amca ise miras almaz.
2729- Eğer ölenin kendi amca, hala, dayıve teyzesi, onları
n çocuklarıve çocukları
nı
n
çocuklarıolmazsa, baba ve annesinin amca, hala, dayıve teyzesi miras alı
rlar. Eğer
bunlar da olmazsa, miras onları
n çocukları
na verilir. Şayet bunlar da olmazsa, büyük
baba ve büyük annenin amca, hala, dayıve teyzesi, bunlar da olmadı
ğıtakdirde,
çocuklarımiras alı
rlar.
2730- Karıve koca, daha sonra [2770. hükümde] açı
klanacağıüzere, birbirlerinden
miras alı
rlar.
Bİ
Rİ
NCİDERECEDEN Mİ
RAS ALANLAR
2731- Eğer ölen kimsenin vârisi sadece baba, anne, oğul veya kı
z gibi birinci
dereceden bir kiş
i olursa, ölenin bütün malıona geçer. Şayet bu dereceden olan
vârisler sadece birkaç oğlan veya birkaç kı
z olursa, malı
n tamamıonları
n arası
nda eş
it
bir ş
ekilde taksim edilir. Ancak, ölenin vârisi bir kı
z ile bir oğ
lu olursa, mal üç kı
sma
331
ayrı
lı
r; iki parçasıoğluna, bir parçasıda kı
zı
na verilir. Eğer birkaç kı
z ile birkaç oğlan
olursa, miras olarak kalan mal, bir oğlana bir kı
zı
n iki misli düş
ecek ş
ekilde taksim
edilir.
2732- Eğer ölenin vârisi yalnı
zca anne ve babasıolursa, mal üç kı
sma ayrı
lı
r ve onun
iki kı
smıbabaya, bir kı
smıda anneye verilir. Ama ölenin iki erkek kardeş
i ya da dört
kı
z kardeş
i veya bir erkek kardeş
i ile iki kı
z kardeş
i olur ve onları
n hepsi ölenin
babası
nı
n çocuklarıolursa, yani onları
n babasıölenin de babasıise, ister bunları
n
anneleri ölenin annesiyle bir olsun veya olması
n, ölenin anne ve babasıolduğu
müddetçe miras almasalar da bunları
n olması
yla anne sadece malı
n altı
da birini alı
r;
geri kalanıbabaya verilir.
2733- Ölenin vârisi yalnı
zca annesi, babasıve bir kı
zıolur ve bunları
n yanı
nda ölenin
baba tarafı
ndan iki erkek kardeş
i veya dört kı
z kardeş
i ya da bir erkek kardeş
iyle iki
kı
z kardeş
i olmazsa, tereke beşkı
sma bölünür; anne ile babaya birer pay, kı
za ise arta
kalan üç pay verilir. Ama eğer anne, baba ve kı
zla birlikte ölenin baba tarafı
ndan iki
erkek kardeş
i veyahut dört kı
z kardeş
i ya da bir erkek ile iki kı
z kardeş
i de olursa,
tereke altıkı
sma bölünerek anne ve babaya birer pay, kı
za ise üç pay verilir. Daha
sonra arta kalan bir pay da dört parçaya ayrı
lı
r; onun bir parçası
nıbaba ve üç
parçası
nıda kı
z alı
r. Meselâ, tereke 24 parçaya bölünürse, onun 15 kı
smı
nı
n kı
za, 5
kı
smı
nı
n babaya ve 4 kı
smı
nı
n da anneye verilmesi gerekir.
2734- Eğer ölenin vârisi annesi, babasıve bir de oğlu olursa, terekeyi altıkı
sma
ayı
rı
rlar; anne ile baba birer pay ve oğul dört pay alı
r. Eğer birkaç oğul ya da birkaç
kı
z olurlarsa, bölünen dört kı
smıaraları
nda eş
it bir ş
ekilde pay ederler. Eğer oğlan ve
kı
z olurlarsa, bir oğlana bir kı
zı
n iki katıdüş
ecek ş
ekilde o dört kı
smıaraları
nda
taksim ederler.
2735- Ölenin vârisi yalnı
zca babayla bir oğul veya anneyle bir oğul olursa, tereke altı
kı
sma ayrı
lı
r; bir kı
smıba-baya veya anneye, beşkı
smıise oğ
la verilir.
2736- Eğer ölen kimsenin vârisi oğlu ve kı
zı
yla birlikte anne veya babasıolursa,
terekeyi altıkı
sma ayı
rı
rlar; o-nun bir kı
smı
nıanne veya babaya verdikten sonra, geri
kalan kı
smı
nıoğ
lana kı
zı
n iki misli düş
ecek ş
ekilde taksim ederler.
2737- Ölenin vârisi sadece babayla bir kı
z veya anneyle bir kı
z olursa, tereke dört
kı
sma ayrı
lı
r; onun bir kı
smı
nıanne veya baba, kalanı
nıise kı
z alı
r.
2738- Eğer ölenin vârisi babayla birkaç kı
z veya anneyle birkaç kı
z olursa, tereke beş
kı
sma bölünür; onun bir kı
smıanne veya babaya verilir, kalan dört kı
sı
m da eş
it
olarak kı
zları
n arası
nda pay edilir.
2739- Ölenin miras alacak kendi çocuğu olmaz, [ama onun oğlundan ve kı
zı
ndan olan
torunu olursa,] oğlundan olan torunu -kı
z olsa bile- ölenin oğlunun payı
nıalı
r;
kı
zı
ndan olan torunu ise -erkek olsa bile-kı
zı
nı
n payı
nıalı
r. Örneğ
in, ölenin kı
zı
ndan
bir erkek ve oğlundan da bir kı
z torunu olursa, terekeyi üç kı
sma ayı
rı
rlar; bir payı
nı
kı
zı
ndan olan erkek torununa ve iki payı
nıda oğlundan olan kı
z torununa verirler.
İ
Kİ
NCİDERECEDEN Mİ
RAS ALANLAR
332
2740- Akrabalı
k nedeniyle miras alan kimselerden ikinci grup, dede, yani büyük baba,
nine yani büyük anne ile ölenin kı
z ve erkek kardeş
leridir. Eğer erkek ve kı
z
kardeş
leri olmazsa, onları
n çocuklarımiras alı
rlar.
2741- Eğer ölenin vârisi, yalnı
zca bir erkek kardeşveya bir kı
z kardeşolursa malı
n
hepsini alı
r. Vârisler, anne ve baba tarafı
ndan birkaç erkek kardeşveyahut anne ve
baba tarafı
ndan birkaç kı
z kardeşolursa, tereke onları
n arası
nda eş
it bir ş
ekilde taksim
edilir. Fakat anne ve babadan olan kı
z ve erkek kardeş
ler beraberce ölen kimsenin
vârisleri olurlarsa, her erkek kardeş
e bir kı
z kardeş
in iki misli verilir. Meselâ vâris,
anne ve babadan olan iki erkek kardeş
le bir kı
z kardeşolursa, tereke beşkı
sma ayrı
lı
r;
erkek kardeş
lerden her biri iki hisse ve kı
z kardeşde bir hisse alı
r.
2742- Ölenin aynıanne ve babadan erkek ve kı
z kar-deş
i olunca, aynıbabadan ve
ölenle farklıanalardan olan erkek ve kı
z kardeş
ler artı
k miras almazlar. Eğer ölenin
anne ve babasıbir olan erkek ve kı
z kardeş
leri olmaz, yalnı
zca aynıbabadan olan bir
kı
z kardeş
i veya erkek kardeş
i olursa, terekenin tamamıona düş
er. Şayet aynı
babadan birkaç erkek kardeş
i veya birkaç kı
z kardeş
i olursa, tereke onları
n arası
nda
eş
it bir ş
ekilde taksim edilir. Eğer aynıbabadan hem erkek kardeş
i, hem de kı
z
kardeş
i olursa, erkek kardeş
lerin her biri kı
z kardeş
in payı
nı
n iki mislini alı
r.
2743- Eğer ölen kimsenin vârisi, anne tarafı
ndan bir kı
z kardeşveya bir erkek kardeş
olur ve ölenle babalarıfarklıolursa, terekenin tamamıona verilir. Şayet anne
tarafı
ndan birkaç kı
z kardeşveya birkaç erkek kardeşveya birkaç erkek ve kı
z kardeş
olursa, tereke onları
n arası
nda eş
it bir ş
ekilde paylaş
ı
lı
r.
2744- Ölen kimsenin aynıanne ve babadan erkek ve kı
z kardeş
i ile aynıbabadan
erkek ve kı
z kardeş
i ve aynıanneden bir erkek veya bir kı
z kardeş
i olursa, aynı
babadan olan erkek ve kı
z kardeş
i miras almazlar; tereke altıkı
sma ayrı
lı
r ve onun bir
payıaynıanneden olan erkek veya kı
z kardeş
e, geri kalanıise erkek kardeş
in kı
z
kardeş
ten iki kat fazla almasış
artı
yla anne ve babasıaynıolan erkek ve kı
z kardeş
lere
verilir.
2745- Eğer ölen kimsenin vârisi anne ve babasıbir olan erkek ve kı
z kardeş
leri,
annesi tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
leri ile babasıtarafı
ndan olan erkek ve kı
z
kardeş
leri olursa, ölen kimseyle bir babadan olan erkek ve kı
z kardeş
ler miras
almazlar. Bu durumda tereke üç kı
sma ayrı
lı
r; bir kı
smıanne tarafı
ndan olan erkek ve
kı
z kardeş
ler arası
nda eş
it olarak taksim edilir, geri kalan kı
sı
m ise, ölenle anne ve
babasıbir olan erkek kardeşile kı
z kardeş
e verilir, ki her erkek kardeşkı
z kardeş
in iki
mislini alı
r.
2746- Ölen kimsenin vârisi, baba tarafı
ndan kı
z ve erkek kardeşile anne tarafı
ndan
bir kı
z kardeşveya bir erkek kardeşolursa, tereke altıkı
sma ayrı
lı
r; onun bir payı
anne tarafı
ndan olan erkek veya kı
z kardeş
e düş
er, geriye kalanıise baba tarafı
ndan
olan erkek ve kı
z kardeş
e verilir, ki her erkek kardeşkı
z kardeş
in iki katıpay alı
r.
2747- Ölen kimsenin vârisi yalnı
zca baba tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
le anne
tarafı
ndan olan birkaç erkek ve kı
z kardeşolursa, tereke üç kı
sma bölünür; onun bir
kı
smıanne tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
e verilerek eş
it bir ş
ekilde araları
nda
pay edilir; geri kalan kı
sı
m ise, baba tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
e verilir ve
her erkek kardeşkı
z kardeş
in iki mislini alı
r.
333
2748- Eğer ölen kimsenin vârisi, erkek kardeş
i, kı
z kardeş
i ve bir de karı
sıolursa,
karı
sıkendi mirası
nı"Karıve kocanı
n mirası
" bahsinde açı
klanacağıüzere alı
r. Erkek
ve kı
z kardeşde kendi mirasları
nı
, geçen hükümlerde izah edildiği ş
ekilde alı
rlar.
Yine, miras bı
rakan kimse kadı
n olur ve mirasçı
sıda erkek ve kı
z kardeş
iyle kocası
olursa, koca malı
n yarı
sı
nıalı
r; erkek ve kı
z kardeşise, önceki hükümlerde belirtildiği
gibi kendilerine düş
en mirasıalı
rlar. Karı
nı
n veya kocanı
n miras almasınedeniyle
ölenin anne tarafı
ndan olan erkek kardeş
iyle kı
z kardeş
inin hissesinden bir ş
ey
eksilmez; ama anne ve baba tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
le sadece baba
tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
in hissesi azalı
r.
Meselâ, ölen kimsenin vârisi kocası
, aynıanneden olan erkek ve kı
z kardeş
i ile aynı
anne ve babadan olan erkek ve kı
z kardeş
i olursa, malı
n yarı
sıkocaya düş
er; ası
l
malı
n üçte biri anneden olan erkek kardeş
le kı
z kardeş
e verilir, geri kalan kı
sı
m ise,
aynıanne ve babadan olan erkek ve kı
z kardeş
lere ait olur. Örneğin, ölen kadı
nı
n
bütün malvarlı
ğıaltılira olursa, onun üç lirasıkocası
na, iki lirasıaynıanneden olan
erkek ve kı
z kardeş
lere, bir lirasıda aynıanne ve babadan olan erkek ve kı
z
kardeş
lere verilir.
2749- Eğer ölenin erkek ve kı
z kardeş
i olmazsa, miras paylarıonları
n çocukları
na
verilir. Ancak, anne tarafı
ndan olan erkek ve kı
z kardeş
in çocukları
, verilen mirası
araları
nda eş
it olarak paylaş
ı
rlar. Baba tarafı
ndan veya baba ve anne tarafı
ndan olan
erkek ve kı
z kardeş
inin çocukları
na düş
en miktardan, erkeklere kı
zları
n iki misli
verilir.
2750- Ölen kimsenin vârisi yalnı
zca büyükbaba veya büyükanne olursa, -ister baba
tarafı
ndan olsun, ister anne tarafı
ndan- mirası
n hepsi ona kalı
r. Ölen kimsenin
büyükbabasıvarken de büyükbabanı
n babası
na miras düş
mez.
2751- Ölen kimsenin vârisi yalnı
zca babası
nı
n babasıve babaannesi olursa, tereke üçe
ayrı
lı
r; iki parçasıdedeye, bir parçasıda babaanneye verilir. Ancak, ölenin vârisi
annesinin babasıile anneannesi olursa, malıaraları
nda eş
it o-larak taksim ederler.
2752- Eğer ölen kimsenin vârisi yalnı
zca babası
nı
n ba-basıveya babaannesi ile
annesinin babasıveya anneannesi olursa, tereke üç kı
sma ayrı
lı
r; iki hissesi ölenin
babası
nı
n babası
na veya babaannesine, bir hissesi ise annesinin annesi veya
anneannesine verilir.
2753- Ölen kimsenin vârisi babası
nı
n babasıile babaannesi ve bir de annesinin
babası
yla anneannesi olursa, tereke üç kı
sma ayrı
lı
r. Onun bir hissesini annesinin
babasıile anneanne kendi araları
nda eş
it bir ş
ekilde taksim ederler. Kalan iki hisse ise
babanı
n babası
yla babaanneye verilir ama babanı
n babası
, babaannenin aldı
ğı
nı
n iki
katı
nıalı
r.
2754- Ölen kimsenin vârisi karı
sı
, babası
nı
n babasıile babaannesi ve annesinin
babası
yla anneannesi olursa, karı
sıdaha sonra "Karıve Kocanı
n Mirası
" bahsinde
açı
klanacağış
ekilde kendisine düş
en mirasıalı
r. Ası
l malı
n üçte biri de annenin
334
babası
yla anneanneye verilir ve onlar bunu kendi araları
nda eş
it bir ş
ekilde
paylaş
ı
rlar. Terekenin geri kalan kı
smıise babanı
n babasıile babaanneye verilir ve
büyükbaba babaannenin aldı
ğı
nı
n iki mislini alı
r. Şayet ölenin vârisi kocasıile
büyükbaba ve büyükannesi olursa, kocası
na terekenin yarı
sıverilir, büyükbaba ve
büyükanne de önceki hükümlerde belirtildiği ş
ekilde kendilerine düş
en mirasıalı
rlar.
ÜÇÜNCÜ DERECEDEN Mİ
RAS ALANLAR
2755- Ölen kimsenin üçüncü dereceden vârisi olanlar amca, hala, dayı
, teyze ve
onları
n çocukları
dı
r. Açı
klamalarıönceki hükümlerde beyan edildiğ
i gibi, eğer birinci
ve ikinci dereceden herhangi bir vâris bulunmazsa, ölüden kalan terekeye bunlar vâris
olurlar.
2756- Eğer ölen kimsenin vârisi yalnı
zca bir amca veya bir hala olursa, ister baba ve
anne tarafı
ndan yani ölenin babası
yla aynıanne ve babadan olsun, ister baba veyahut
anne tarafı
ndan olsun, bütün mal ona kalı
r. Eğer birkaç amca veya birkaç hala olur ve
hepsi de anne ve baba tarafı
ndan ve ya hepsi sadece baba tarafı
ndan olursa, tereke
onları
n arası
nda eş
it bir ş
ekilde taksim edilir. Eğer amca ile hala olursa, ister anne ve
baba tarafı
ndan olsun, isterse yalnı
zca baba tarafı
ndan olsun, amcaya halanı
n
aldı
ğ
ı
nı
n iki misli verilir. Meselâ, ölenin vârisi iki amca ve bir hala olursa, tereke beş
kı
sma ayrı
lı
p, bir hissesi halaya verilirken geri kalan diğer dört hisse ise, amcaları
n
arası
nda eş
it bir ş
ekilde taksim edilir.
2757- Ölen kimsenin vârisi yalnı
zca anne tarafı
ndan birkaç hala veya yalnı
zca bir kaç
amca olursa, tereke onları
n arası
nda eş
it bir ş
ekilde taksim edilir. Ama eğer yalnı
zca
anne tarafı
ndan birkaç amca ile birkaç hala olursa, farz ihtiyat gereği miras üzerinde
birbirleriyle sulh yapmaları
, anlaş
malarıgerekir.
2758- Eğer ölen kimsenin vârisi, bazı
sıanne, bazı
sıbaba ve bazı
sıda anne ve baba
tarafı
ndan olan amca ve hala olursa, baba tarafı
ndan olan amca ve hala miras
almazlar. Şayet ölenin anne tarafı
ndan bir amcasıveya bir halasıolursa, terekeyi altı
kı
sma ayı
rı
rlar, bir payı
nıanne tarafı
ndan olan amca veya halaya, kalanı
nıise anne ve
baba tarafı
ndan olan amca ve halaya verirler. Tabi ki, anne ve baba tarafı
ndan olan
amca, anne ve baba tarafı
ndan olan halanı
n iki katıhisse alı
r.
Eğer anne tarafı
ndan hem amcasıhem de halasıolursa, terekeyi üç kı
sma ayı
rı
rlar; iki
payı
nıanne ve baba tarafı
ndan olan amca ve halaya verirler, ki amcanı
n hissesi
halanı
n iki katıolmalı
dı
r. Daha sonra malı
n geri kalan bir payı
nıda anne tarafı
ndan
olan amca ve halaya verirler. Ancak farz ihtiyat gereği, bölüş
ürken araları
nda sulh
yapmalarıgerekir.
2759- Eğer ölen kimsenin vârisi, yalnı
zca bir dayıveya bir teyze olursa, bütün mal
ona verilir. Eğ
er hepsi de anne ve baba tarafı
ndan veya anne tarafı
ndan veya baba
tarafı
ndan olan hem dayıve hem teyze olurlarsa, tereke araları
nda eş
it bir ş
ekilde
taksim edilir. Fakat [farz] ihtiyat gereğ
i malıbölüş
ürken araları
nda sulh yapmaları
gerekir.
2760- Ölen kimsenin vârisi, hem anne tarafı
ndan bir dayıveya bir teyze hem anne ve
baba tarafı
ndan dayıve teyze hem de baba tarafı
ndan dayıve teyze olursa, baba
tarafı
ndan olan dayıve teyze miras almaz; terekeyi altıkı
sma ayı
rı
rlar, ki bunun bir
335
kı
smı
nıanne tarafı
ndan olan dayıveya teyzeye, geri kalanı
nıda araları
nda eş
it bir
ş
ekilde taksim etmek üzere anne ve baba tarafı
ndan olan dayıve teyzeye verirler.
2761- Ölen kimsenin vârisi yalnı
zca baba tarafı
ndan olan dayıve teyzesi, anne
tarafı
ndan olan dayıve teyzesi ve anne ve baba tarafı
ndan olan dayıve teyzesi olursa,
baba tarafı
ndan olan dayıve teyzesi miras almazlar; tereke üç kı
sma ayrı
lı
r, araları
nda
eş
it bir ş
ekilde taksim etmek ş
artı
yla bir payıanne tarafı
ndan olan dayıve teyzeye,
geri kalan kı
smıise araları
nda eş
it bir ş
ekilde paylaş
malarıiçin anne ve baba
tarafı
ndan olan dayıve teyzeye verilir.
2762- Eğer ölen kimsenin vârisi bir tek dayıveya teyze ile bir tek amca veya hala
olursa, terekeyi üç kı
sma ayı
rı
rlar; bir payıdayıveya teyzeye, kalan kı
smıise amca
veya halaya düş
er.
2763- Ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ile amca ve hala olursa, eğer amca
ve hala, anne ve baba tarafı
ndan veya sadece baba tarafı
ndan olurlarsa, tereke üç
kı
sma ayrı
lı
r; bir kı
smı
nıdayıveya teyze alı
r, geri kalan iki kı
sı
m ise üçe bölünerek
iki payıamcaya, bir payıda halaya verilir. Dolayı
sı
yla, terekeyi dokuz kı
sma
ayı
rı
rlarsa, dayıveya teyzeye üç pay, amcaya dört pay ve halaya da iki pay verilir.
2764- Eğer ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ve anne tarafı
ndan bir amca
veya bir hala ile anne ve baba tarafı
ndan veya sadece baba tarafı
ndan olan amca ve
hala olursa, tereke üç kı
sma ayrı
lı
r; onun bir kı
smıdayıveya teyzeye verildikten
sonra, geriye kalan iki hisse tekrar altıkı
sma bölünür; bir payıanne tarafı
ndan olan
amca veya halaya, geri kalanı
nıda baba tarafı
ndan veya anne ve baba tarafı
ndan olan
amca ve halaya verilir ki amca, halanı
n aldı
ğı
nı
n iki katıalı
r. Buna göre eğer terekeyi
dokuz parçaya ayı
rı
rlarsa, üç payı
nıdayıveya teyzeye, bir payı
nıanne tarafı
ndan olan
amca veya halaya, geriye kalan beşpayı
nıda baba tarafı
ndan veya anne ve baba
tarafı
ndan olan amca ve halaya verirler.
2765- Eğer ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ve anne tarafı
ndan amca ve
halayla anne ve baba tarafı
ndan veyahut yalnı
z baba tarafı
ndan amca ve hala olursa,
terekeyi üç kı
sma ayı
rı
rlar; onun bir kı
smıdayıveya teyzeye düş
er, geriye kalan iki
kı
smıise üçe ayı
rı
rlar; bir payı
nıanne tarafı
ndan olan amca ve halaya verirler ki
bunlar, farz ihtiyat gereği araları
nda sulh yapmalı
dı
rlar. Geriye kalan iki payıda baba
ve anne tarafı
ndan veya sadece baba tarafı
ndan olan amca ve hala arası
nda, amca
halanı
n iki katıalacak ş
ekilde taksim ederler. Örneğin, eğer tereke dokuz kı
sma
ayrı
lı
rsa, onun üç kı
smıteyze veya dayı
nı
n, iki kı
smıanne tarafı
ndan olan amca ve
halanı
n ve dört kı
smıda baba ve anne tarafı
ndan veya yalnı
zca baba tarafı
ndan olan
amca ve halanı
n payı
dı
r.
2766- Eğer ölen kimsenin vârisi hem anne veya baba veyahut anne ve baba tarafı
ndan
olan birkaç dayıve birkaç teyze, hem de amca ve hala olursa, tereke üç paya ayrı
lı
r;
onun iki payıönceki hükümde izah edildiği üzere kendi araları
nda bölmeleri için
amca ve halaya verilir, bir payıda dayı
larla teyzeler arası
nda eş
it bir ş
ekilde taksim
edilir.
2767- Eğer ölen kimsenin vârisi, anne tarafı
ndan dayıveya teyze ve baba tarafı
ndan
veya anne ve baba tarafı
ndan birkaç dayıve teyze ile amca ve hala olursa, tereke üç
pay edilir; iki payı
nıönceden belirtildiği gibi amca ve hala araları
nda taksim ederler.
336
Bu durumda eğ
er ölen kimsenin anne tarafı
ndan bir dayı
sıveya bir teyzesi olursa,
onun geriye kalan bir payı
nıaltıkı
sma ayı
rı
rlar ve bir kı
smı
nıanne tarafı
ndan olan
dayıveya teyzeye, geri kalanı
nıbaba tarafı
ndan veya anne ve baba tarafı
ndan olan
dayıve teyzeye verirler ve bunları
n hepsi araları
nda eş
it ş
ekilde paylaş
ı
rlar. Ama eğer
anne tarafı
ndan birkaç dayıveya teyze veyahut anne tarafı
ndan hem dayıhem de
teyze olursa, o tek payıüç kı
sma ayı
rı
rlar; bir kı
smıeş
it bir ş
ekilde anne tarafı
ndan
olan dayı
lar ve teyzeler arası
nda paylaş
ı
lı
r, geriye kalanıda araları
nda eş
it ş
ekilde
bölüş
mek üzere baba tarafı
ndan veya anne ve baba tarafı
ndan olan dayıve teyzeye
verilir.
2768- Eğer ölen kimsenin amca, hala, dayıve teyzesi olmazsa, amca ve halaya düş
en
pay onları
n çocukları
na, dayıve teyzeye düş
en pay da onları
n çocukları
na verilir.
2769- Ölen kimsenin vârisi, babası
nı
n amca, hala, dayıve teyzesi ile annesinin amca,
hala, dayıve teyzesi olursa, tereke üç kı
sma ayrı
lı
r; bir payıölenin annesinin amca,
hala, dayıve teyzesine eş
it bir ş
ekilde verilir; ama farz ihtiyat gereği ölenin annesinin
anne tarafı
ndan olan amca ve halası
nı
n kendi araları
nda sulh yapmalarıgerekir.
Geriye kalan iki payıise üç kı
sma ayı
rı
rlar; onun bir kı
smı
nıölenin babası
nı
n dayıve
teyzesi araları
nda eş
it bir ş
ekilde taksim ederler, geriye kalan iki kı
smıda ölenin
babası
nı
n amca ve halası
na verilir ve amca halanı
n iki katıalı
r.
KARI VE KOCANIN Mİ
RASI
2770- Çocuğu olmayan [evli] bir kadı
n ölürse, miras olarak bı
raktı
ğ
ıbütün
malvarlı
ğı
nı
n yarı
sıkocası
na, geri kalan bölümü ise diğer vârislere verilir. Ancak
kadı
nı
n, bu kocası
ndan veya baş
ka bir kocası
ndan çocuğu olursa, malı
n dörtte birini
koca, geri kalanıda diğer vârisleri alı
r.
2771- Ölen bir [evli] erkeğin evladıolmadı
ğıtaktirde, terekesinin dörtte birini karı
sı
,
geriye kalanıda diğer vârisleri alı
r. Eğer o kadı
ndan veya baş
ka bir kadı
ndan evladı
olursa, terekenin sekizde biri karı
sı
na, geriye kalanıda diğer vârislere verilir. Kadı
n,
kocası
nı
n taş
ı
nabilir bütün malları
ndan miras alı
r; ama arazi ve kı
ymetinden miras
almaz. Yine bina ve ağaç gibi toprak üzerindeki ş
eylerin kendilerinden miras almaz;
ama onları
n kı
ymetinden miras alı
r.
2772- Kadı
n, miras almadı
ğıbir ş
eyi kullanmak isterse, diğer mirasçı
lardan izin
almalı
dı
r. Bunun gibi mirasçı
lar kadı
nı
n payı
nıvermedikçe, farz ihtiyat gereği
kı
ymetinden miras aldı
ğıbina ve benzeri ş
eylerde kadı
nı
n izni olmaksı
zı
n tasarruf
etmemeleri gerekir. Dolayı
sı
yla, kadı
nı
n hissesini vermeden bunlar satı
lacak olursa,
bu muamele ancak kadı
nı
n satı
ş
a izin vermesi durumunda sahihtir; aksi hâlde
muamele, kadı
nı
n hissesi oranı
nda batı
ldı
r.
2773- Bina, ağ
aç ve benzeri ş
eylerin kı
ymetini belirlemek istediklerinde, ş
öyle bir
yöntem uygulamalarıgerekir: Yok olana kadar bunları
n arazide kirası
z olarak
kalması
nı
n değeri ne kadar olur? diyerek hesaplayı
p, kadı
nı
n hissesini o kı
ymet
üzerinden vermelidirler.
2774- Su kanallarıve benzerleri, arazi hükmündedir. [Dolayı
sı
yla kadı
n onlardan
miras almaz.] Orada kullanı
lmı
ştuğ
la ve benzeri ş
eyler ise, bina hükmündedir [ve
kadı
n ancak onun kı
ymetinden miras alı
r].
337
2775- Birden fazla karı
sıolan kimse ölürse, çocuğu olmadı
ğıtakdirde malı
n dörtte
biri, çocuğu olduğu takdirde ise, -ölen koca onları
n hiçbirisiyle veya bazı
sı
yla cinsel
temasta bulunmasa bile- malı
n sekizde biri, önceki hükümlerde açı
klanan ş
ekliyle
nikâhladı
ğıkarı
lar arası
nda eş
it oranla taksim edilir. Ama ölümü ile sonuçlanan
hastalı
ğı
nda nikâhladı
ğıve cinsel iliş
ki kurmadı
ğıbir kadı
n olursa, o kadı
nı
n miras
hakkıolmadı
ğ
ıgibi mihr alma hakkıda yoktur.
2776- Bir kadı
n, hastalı
k hâlinde kocaya gider ve o has-talı
k nedeniyle de ölürse,
kocasıonula cinsel iliş
ki kurmamı
şolsa bile ondan miras alı
r.
2777- Talâk ile ilgili hükümlerde açı
klandı
ğış
ekilde ric'î talâkla boş
anan bir kadı
n,
iddet beklediği bir dönemde ölürse, kocasıondan miras alı
r. Bunun gibi eğer koca,
kadı
nı
n iddet beklediği sı
rada ölürse, kadı
n ondan miras alı
r. A-ma ric'î talâkı
n iddeti
bittikten sonra veya bâin talâkı
n iddeti içerisinde eş
lerden biri ölürse, diğeri ondan
miras almaz.
2778- Hastalı
k hâlindeyken karı
sı
nıboş
ayan ve on iki kamerî ay geçmeden önce de
ölen kocadan, kadı
n üç ş
artla miras alı
r:
1) Bu müddet içerisinde baş
ka bir kocaya gitmemiş
se.
2) Kocası
na meyli olmadı
ğı
ndan dolayıkendisini boş
amasıiçin kocası
na bir mal
vermemiş
se. Hatta kocası
na bir ş
ey vermemişolduğu hâlde boş
anma talebi kadı
ndan
olursa, yine de miras almasısakı
ncalı
dı
r.
3) Hastalı
k hâlindeyken karı
sı
nıboş
ayan koca, o hastalı
ktan veya baş
ka bir sebepten
dolayıölürse. Ama eğer o hastalı
ğıiyi olur da baş
ka bir sebepten dolayıölürse, kadı
n
ondan miras almaz.
2779- Kocanı
n, karı
sı
nı
n giymesi için almı
şolduğu elbise, kadı
n onu giymişolsa bile,
kocası
nı
n ölümünden sonra terekeden sayı
lı
r, [vârislerin onlardan da miras alma hakkı
vardı
r.]
Mİ
RASLA İ
LGİ
LİDİ
ĞER hükümler
2780- Vefat eden kimsenin Kur'ân'ı
, yüzüğü, kı
lı
cı
, giy-diği veya giymek için aldı
ğı
ve diktiği elbise kullanı
lmamı
şolsa bile, sadece büyük oğluna verilir. Şayet ölenin
kullandı
ğıveya kullanmak için aldı
ğıbu dört ş
eyin birinden birden fazla, örneğin iki
Kur'ân'ıveya iki yüzüğü olursa, onlar da büyük oğlunun malı
dı
r.
2781- Ölen kimsenin iki büyük oğ
lu örneğin, iki ayrıeş
inden aynıanda doğan iki
erkek çocuğu olursa, Kur'ân, kı
lı
ç, yüzük ve elbisesi onları
n arası
nda eş
it bir ş
ekilde
pay-laş
ı
lmalı
dı
r.
2782- Ölen kimsenin borcu olur, bu borcu da terekesi kadar veya daha fazla olursa,
önceki hükümde belirtilen ve büyük oğla verilmesi gereken dört ş
ey de onun borcuna
verilir. Eğer borcu malı
ndan az olursa, farz ihtiyat gereğ
i büyük oğla düş
en o dört ş
ey,
oranla ölenin borcuna verilmelidir. Meselâ, otuz liralı
k borcu olan kimsenin bı
raktı
ğı
malvarlı
ğı
nı
n değeri altmı
şlira olur ve büyük oğla verilmesi gereken ş
eylerin değeri
de yirmi lirayıbulursa, farz ihtiyat gereği [ölenin borcu malı
nı
n yarı
sıolduğundan
dolayı
] borcun on lirası
nıbüyük oğlanı
n vermesi gerekir.
338
2783- Müslüman bir kimse, kâfir birinden miras alabilir; ama kâfir biri ölenin babası
veya oğlu olsa bile, Müslüman birinden miras alamaz.
2784- Kendi akrabaları
ndan birisini kasten ve haksı
z yere öldüren kimse, ondan miras
almaz. Ama eğer yanlı
ş
lı
k üzere örneğin, havaya attı
ğıtaş
ı
n tesadüfen akrabası
ndan
birine isabet etmesi sonucu onu öldürürse, ondan miras alı
r, fakat katl bedeli olarak
vereceği diyetten miras alamaz.
2785- Mirası
n taksim edilmek istendiğ
i sı
rada ölen kim-senin anne karnı
nda bir
çocuğu olur ve onun olduğu dereceden ölenin babası
, annesi ve çocuğu gibi baş
ka
vârisi de bulunursa, anne karnı
nda olan bu çocuk ancak, canlıolarak dünyaya
geldiğ
inde miras alı
r. Dolayı
sı
yla bunun için, iki erkek çocuğun hissesini ayı
rı
rlar.
Şayet anne karnı
ndaki ceninin birden çok örneğin, kadı
nı
n üç çocuğa hamile olduğu
ihtimali verilirse, üç erkek çocuğun hissesi bir kenara koyulur; dünyaya geldiklerinde
eğer biri erkek, biri de kı
z olursa, [bunlar için verilmesi gereken miras miktarı
çı
kı
ldı
ktan sonra] artan kı
sı
m diğer mirasçı
ları
n arası
nda taksim edilir.
ilmihâle ait tamamlayı
cıkonular
MARUFu emretmek VE MÜNKERden nehyetmek
2786- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmek, belirtilen ş
artları
n
gerçekleş
mesiyle farz olur; terk edilmesi ise günah sayı
lı
r. Müstehap ve mekruhlarla
ilgili olarak emir ve nehiyde bulunmak müstehaptı
r.
2787- Marufu emretmek ve münkerden sakı
ndı
rmak, farz-ıkifayedir; bu görev, bazı
mükelleflerin yerine getirmesiyle baş
kaları
nı
n üzerinden kalkmı
şolur. Marufu ikame
etmek ve münkeri önlemek mükelleflerden bir gru-bunun bir araya gelmesini
gerektirirse, bir araya gelmeleri gerekir.
2788- Bazı
larıtarafı
ndan yapı
lan emir ve nehiy etkili olmaz, ancak diğer bazı
ları
tarafı
ndan yapı
ldı
ğıtakdirde emir ve nehyin etkili olacağı
na ihtimal verilirse, onları
n
e-mir ve nehiyde bulunmalarıfarz olur.
2789- Marufu emretmek ve münkerden sakı
ndı
rmak hususunda, sadece konuyla ilgili
ş
er'î hükmü açı
klamak yeterli olmaz; mükellefin bizzat emretmesi ve nehyetmesi
gerekir. Ancak emir ve nehiyden güdülen amaç, ş
er'î hükmün açı
klanması
yla
gerçekleş
ir veyahut karş
ıtaraf onu emir ve nehiy olarak algı
larsa, bu durumda yeterli
olur; [bizzat emir ve nehiy gerekmez.]
2790- Marufu emretmenin ve münkerden sakı
ndı
rmanı
n kurbet (=Allah'a yaklaş
ma)
kastı
yla yapı
lmasıgerek-mez. Amaç, farzıyerine getirmek ve haramıönlemektir.
Marufu emretmek ve münkerden sakı
ndı
rmanı
nş
artları
2791- Marufu emretmek ve münkerden sakı
ndı
rmak, dört ş
artla farz olur:
1) Emir ve nehiyde bulunan kimse, mükellefin terk ettiği ş
eyi yapmasıve yaptı
ğış
eyi
terk etmesi gerektiğini bilmelidir; marufu ve münkeri bilmeyen kimsenin baş
kaları
na
emir ve nehiyde bulunmasıfarz değildir.
339
2) Yapı
lan emir ve nehyin etkili olacağı
na ihtimal verilmelidir. Eğer etki etmeyeceği
bilinirse, farz olmaz.
3) Günah iş
leyen kimsenin yapmı
şolduğu günahıtekrarlayacağıbilinmelidir. Eğer
tekrarlanmayacağıbilinir veya zannedilir veyahut bu hususa yerinde bir ihtimal
verilirse, farz olmaz.
4) Emir ve nehiyde bulunmakla ilgili olarak herhangi bir mefsede söz konusu
olmamalı
dı
r. O hâlde, emir ve ne-hiyde bulunulduğunda can veya namus ve haysiyet
veyahut önemsenecek kadar mal ile ilgili olarak bir zarara uğrayacağıbilinir veya
zannedilirse, farz olmaz. Hatta söz konusu zararlara uğrama korkusuna dair yerinde
bir ihtimal verilirse, emir ve nehiyde bulunmak farz olmaz. Yine eğer yakı
nları
na
yönelik bir zarar dokunması
ndan korkulursa, farz olmaz. Ve yine müminlerin bazı
sı
na
yönelik can veya namus ve haysiyet veyahut zor duruma düş
ürecek kadar mal ile ilgili
olarak bir zararı
n söz konusu olmasıihtimali verildiğ
i takdirde de farz olmaz. Hatta
bir çok yerde haram olur.
2792- Maruf ve münker, din veya mezhebin temel ilkeleri gibi veya Kur'ân-ı
Kerim'in, Müslümanları
n inançları
nı
n veya İ
slâm'ı
n zarurî [tartı
ş
ma götürmez ve
bütün mezhepler tarafı
ndan kabul edilen] hükümlerinin korunmasıgibi Şari-i
Mukaddes'in (=Allah'ı
n) önem verdiği ko-nulardan olursa, önem taş
ı
yan husus
dikkate alı
nmalıve yalnı
zca zarar korkusu, emir ve nehyin farz olmaması
nı
gerektirmez. O hâlde, Müslümanları
n inançları
nıveya İ
slâm'ı
n zarurî [tartı
ş
ma
götürmez ve bütün mezhepler tarafı
ndan kabul edilen] hükümlerini korumak can ve
mal feda etmeğe bağlıolursa, bu uğurda can ve mal feda etmek gerekir.
2793- İ
slâm'da örneğin zalim ve tağutî devletlerin İ
slâm dini adı
na uyguladı
ğı
münkerler gibi bir bidat gerçekleş
irse, hakkıaçı
klayı
p batı
lıreddetmek özellikle İ
slâm
âlimlerine farzdı
r ve eğer âlimlerin susmasıilim makamı
na saygı
sı
zlı
ğa ve âlimler
hakkı
nda kötü zanda bulunulması
na sebep olursa, etkili olmayacağıbilinse bile
mümkün olan her türlü vesileyle hakkıilan etmek farzdı
r.
2794- Susmanı
n, maruf bir ş
eyin münker ve münker bir ş
eyin de maruf olması
na
sebep olacağı
na, yerinde bir ihtimal verilirse, hakkıaçı
klayı
p ilan etmek, özellikle
İ
slâm âlimlerine farz olur; susmalarıcaiz olmaz.
2795- İ
slâm âlimlerinin susması
, zalimin güçlenmesine veya teyit edilmesine veyahut
diğer haramlarıyapmaya cesaret göstermesine sebep olursa, hakkıaçı
klamak ve batı
lı
reddetmek, ş
imdilik etki söz konusu olmasa bile, farzdı
r.
2796- İ
slâm âlimlerinin susması
, halkı
n onlar hakkı
nda kötü zanda bulunması
na ve
onlarıtağutî ve zalim düzenlerle uzlaş
makla suçlamaları
na sebep olacaksa, bu
vesileyle haramı
n önlenemeyeceği ve zulmün kalkması
nda her-han-gi bir tesiri
olmayacağıbilinse bile, hakkıaçı
klamak ve batı
lıreddetmek onlara farz olur.
2797- Bazıâlimlerin, zalim ve tağutî düzenlerde görev kabul etmeleri, bir takı
m
fesatları
n ve münkerlerin önlenmesine sebep olursa, bu görevi üstlenmeleri farz olur.
Fakat onları
n bu görevi üstlenmelerinde daha önemli mefse-deler söz konusu olursa,
meselâ halkı
n inancı
nı
n zayı
flaması
na veya âlimlere olan güvenin sarsı
lması
na sebep
olursa, caiz olmaz.
340
2798- Âlimlerin ve cemaat imamları
nı
n, devlet veya devlete bağlıVakı
fİ
dareleri (ve
Diyanet İ
ş
leri) adı
na, medreselerin (=dinî okulları
n) yönetimini üstlenmeleri, caiz
değildir. İ
ster kendisinin ve öğrencilerin maaş
larıdevlet tarafı
ndan karş
ı
lansı
n, ister
halk tarafı
ndan karş
ı
lansı
n ve isterse de vakfedilen ş
eylerden -bu okulun kendine ait
vakfı
ndan bile- karş
ı
lansı
n fark etmez. Çünkü zalim devletin bu ve benzeri iş
lere
müdahale etmesi, emperyalistlerin emriyle İ
slâm'ıtemelden çökertmek için bir
önadı
mdı
r. Nitekim bütün İ
slâm ülkelerinde bunun benzeri planlar uygulanmı
şve
uygulanmaktadı
r.
2799- Din dersi okuyan talebelerin zalim devletin din adı
na kurmuşolduğu
müesseselere girmeleri caiz değ
ildir. Meselâ, zalim devletlerin müdahale ettiği veya
mütevellilerinin elinden aldı
klarıveya mütevellilerini kendi nüfuz ve sultalarıaltı
na
aldı
klarıdinî medreselere girmeleri haramdı
r. Vakı
flar dairesinin eliyle veya
tasvibiyle talebelere verilen para ve bunun gibi ş
eyler haramdı
r.
2800- Din dersi almak isteyen talebelerin zalim devletin atamasıve desteği ile bazı
âlim veya cemaat imamları
nı
n, yönetimini üstlendikleri dini medreselere girmeleri,
caiz değildir. İ
ster ders programlarıdevlet tarafı
ndan hazı
rlansı
n, isterse zalim
devletin uş
aklarıolan bu tür sözde âlimler tarafı
ndan. Çünkü bu tür iş
lerle İ
slâm'ı
n ve
Kur'ân hükümlerinin temelden yok edilmesi amaçlanmı
ş
tı
r.
2801- Zalim devletin desteğ
i ile kurulan bu gibi müesseselere âlim kı
yafetiyle giren
ş
ahı
slardan, Müslüman ve dindar insanları
n kaçı
nmasıve onlarla her türlü iliş
kiyi
kesmeleri gerekir. Bunlar adil değildirler; dolayı
sı
yla onlara uyarak cemaat namazı
kı
lmak caiz değildir; [ş
ahit olmalarıiçin] yanları
nda verilen talâk batı
ldı
r, İ
mam (a.s)
ve seyyid hakları(=humus) onlara verilmemelidir, onlara verenlerin üzerinden bu hak
kalkmaz. Onlar vaizlik yapı
yorlarsa vaaz için davet edilmemelidirler ve devlet
tarafı
ndan batı
lıyaymak ve İ
slâm aleyhine hazı
rlanmı
şolan programlarıneş
retmek
için çı
kı
p konuş
tuklarıtoplantı
lara da katı
l-mamak gerekir.
2802- Zalimlerin uş
aklı
ğı
nıyapan bu gibi sözde âlimlerin zalim düzende herhangi bir
görevi üstlenmelerinde çok büyük mefsedeler bulunmaktadı
r ki bunun sonuçlarıgün
geçtikçe ortaya çı
kacaktı
r. Bu yüzden zalim devlet tarafı
ndan görev üstlenmeleri
hususunda gösterdikleri hiçbir mazerete Müslümanlar itina etmemelidirler. Büyük
İ
slâm âlimleri bu kimseleri dini merkezlerden çı
karı
p onlarla iliş
kilerini kesmelidirler.
Bütün âlimlerin, din talebelerinin, saygıdeğer vaizlerin (=hatiplerin) ve İ
slâm
düş
manları
nı
n komploları
ndan haberi olan diğer bütün kesimlerin, bu fa-sı
k ve fasit
kimseleri halka tanı
tmalarıve halkıonları
nş
errinden sakı
ndı
rmalarıgerekir.
2803- Birtakı
m ip uçları
na dayanarak âlim kı
yafetinde olan kimsenin zalim devlet
tarafı
ndan bir müessesenin idaresini üstlendiğine dair zanna varı
lı
rsa, bunun tersi ispat
o-lunmadı
ğımüddetçe ona karş
ı2801. hüküm gereğince dav-ranı
lmalı
dı
r.
Marufu emretmek ve münkerden sakı
ndı
rmanı
n MERHALELERİ
2804- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmede gözetilmesi gereken birkaç
merhale vardı
r. Aş
ağımerhalenin uygulanmasıdurumunda maksada varı
lacağı
ihtimali olursa, sonraki merhalelerin uygulanmasıcaiz olmaz.
Birinci Merhale
341
2805- İ
lk merhale, günah iş
leyen kimseye karş
ı
, günah iş
lediğinden dolayıolduğunu
anlayacağ
ış
ekilde farklıdavranı
lmalı
dı
r. Örneğin ona sı
rt çevirmek veya onunla ası
k
suratla görüş
mek veya onunla olan iliş
kiyi kesip ondan uzak durmak gibi. Ancak ona
karş
ıyapı
lan bu iş
lerin onun günahıterk etmesi için yapı
ldı
ğıbilinmelidir.
2806- İ
lk merhalenin farklıdereceleri olursa, alttaki derecenin etkili olacağı
na ihtimal
verildiği takdirde onunla yetinilmelidir. Örneğin, onu konuş
turmamakla amaca
ulaş
acağı
na ihtimal verilirse, bununla yetinip sonraki aş
amalar uygulanmamalı
dı
r;
özelikle üst merhalenin uygulanmasıona saygı
sı
zlı
k sayı
lacak bir ş
ahı
s olursa.
2807- Günah iş
leyen bir kimseyle iliş
kiyi kesip ondan uzak durmak az günah
iş
lemesine sebep olur veya buna ihtimal verilirse, günahı
n tamamen terk edilmesine
sebep ol-masa da, onunla iliş
kiyi kesmek farz olur. Fakat bu, diğer merhalelerin
günahıönlemede etkili olmadı
ğıdurumunda uygulanı
r.
2808- İ
slâm âlimleri, zalimlerden ve zorba sultanlardan uzaklaş
maları
nı
n ve onlara
sı
rt çevirmelerinin zulümlerini azaltacağı
na ihtimal verirlerse, onlara sı
rt çevirmeli ve
takı
ndı
klarıbu tavrıMüslüman halka bildirmelidirler.
2809- İ
slâm âlimlerinin zalimler ve sultanlar ile iliş
kileri onları
n zulümlerini azaltacak
olduğu takdirde, ş
u hususa dikkat etmelidirler ki, acaba iliş
kiyi kesmek mi yoksa
zulmün azalmasımıdaha önemlidir? Çünkü onlarla iliş
ki kurmak bazıdurumlarda
halkı
n inancı
nı
n zayı
flaması
na, İ
slâm'a ve taklit mercilerine saygı
sı
zlı
k yapı
lması
na
sebep olabilir. Kı
sacasıbu ikisinden -iliş
kiyi kesmek ve zulmün azalması
- hangisi
daha fazla önem taş
ı
rsa, ona göre davranı
lmalı
dı
r.
2810- Âlimlerin zalimlerle iliş
ki içerisinde olmaları
, gözetilmesi gereken bir
maslahatıiçermezse, iliş
ki içerisinde olmamalı
dı
rlar. Çünkü bu iş
, âlimlerin itham
edilmelerine sebep olur.
2811- İ
slâm âlimlerinin zalimlerle iliş
ki kurmalarıonlarıgüçlendirir veya bilinçsiz
kimselerin onlarısuçsuz görmesine yol açar veyahut zalimleri yaptı
klarıhaksı
zlı
kta
cesaretlendirir veya âlimlik makamı
nı
n saygı
nlı
ğı
nızedelerse, iliş
kiyi kesmeleri
gerekir.
2812- Müslümanlar, zalimlerin amaçları
nıyayan, onlara yaptı
klarızulümde,
günahlarda ve düzenledikleri eğlenceler-de yardı
mda bulunan örneğin, bazıtüccar ve
esnaf gibi kimseleri, önce yaptı
klarıiş
ten sakı
ndı
rmalarıgerekir. Sakı
ndı
rma etkili
olmadı
ğıtakdirde onlara sı
rt çevirmeli, var olan iliş
kilerini kesmeli ve onlarla alı
ş
verişyapmamalı
dı
rlar.
İ
kinci Merhale
2813- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmenin ikinci merhalesi, bu görevi dille
yapmaktı
r. Buna göre, etki edeceği ihtimali verilir ve ş
imdiye kadar açı
klanan diğer
ş
artlar mevcut olursa, [dille] günah ehlini sakı
ndı
rmak ve farzıterk edeni onu
yapmaya emretmek farzdı
r.
2814- Günah iş
leyen kimsenin öğ
üt ve nasihat ile günahıterk edeceğine ihtimal
verilirse, bununla yetinmek, öğüt ve nasihat sı
nı
rı
nıaş
mamak gerekir.
342
2815- Nasihatin etkili olmayacağıbilinirse, etkili olma ihtimali olduğu takdirde
zorunluluk getirecek bir ş
ekilde emretmesi ve sakı
ndı
rmasıgerekir. Eğer bu metot da
etkili olmaz, ancak sadece sert konuş
ulduğu ve tehdit edildiği takdirde etkili olursa,
öyle yapı
lmalı
dı
r. Fakat yalan ve diğer günahlardan kaçı
nı
lmalı
dı
r.
2816- Günahıönlemek amacı
yla örneğin, sövmek, yalan konuş
mak ve hakaret etmek
gibi günahlarıiş
lemek caiz değ
ildir. Ancak önlenmesi istenen günah, Mukaddes Şâri'
(=Allah Tealâ) tarafı
ndan çok önemsenen ve yapı
lması
na asla izin verilmeyen bir iş
olursa, -örneğin, öldürülmesi haram olan bir kimseyi öldürmek gibi- bu durumda
mümkün olan her yolla onu önlemek gerekir.
2817- Günahkâr kimse günahı
, sadece birinci ve ikinci merhalenin bir arada yapı
ldı
ğı
takdirde terk edecek olursa, her iki merhale uygulanmalı
dı
r. Yani hem o kimseye sı
rt
çevirerek iliş
kiyi kesmeli, onunla ası
k suratla görüş
meli, hem de dille ona marufu
emretmeli ve münkerden sakı
ndı
rmalı
dı
r.
Üçüncü Merhale
2828- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmenin üçüncü merhalesi, zor ve
baskı
ya baş
vurmaktı
r. O hâlde, bir kimsenin münkeri terk etmesi veya farzıyerine
getirmesinin sadece zor ve baskı
yla gerçekleş
eceği bilinir veya bu kanaate ulaş
ı
lı
rsa,
bu merhaleyi uygulamak farz olur. Ancak gereken sı
nı
r aş
ı
lmamalı
dı
r.
2829- Günah iş
leyen kimseyle günah arası
nda bir engel meydana getirilip böylelikle
günahı
n yapı
lmasıönlenirse ve bu iş
in sakı
ncalarıbaş
ka ş
eylerden az olursa, sadece
bununla yetinmek gerekir.
2820- Günahıönlemek, günah iş
leyenin elinden tutmaya veya günah iş
lenen yerden
dı
ş
arıçı
karmaya veya aracı
lı
ğı
yla günah iş
lediği araçta tasarruf etmeye bağlıolursa,
bunlarıyapmak caizdir, hatta farzdı
r.
2821- Günah iş
leyenin korunmasıgereken malları
nıtelef etmek, caiz değildir. Ancak
günahı
n iş
lenmesini önlemek malıtelef etmeyi gerektirirse, caizdir ve bu durumda
zahiren telef ettiğ
i mal için zâmin değ
ildir. Aksi taktirde zâmin ve günahkardı
r.
2822- Günahıönlemek, günah iş
leyen kimsenin bir yerde hapsedilmesine veya bir
yere girmesini önlemeye bağlıolursa, bunu uygulamak farz olur; ancak gerekli ölçü
gözetilmeli ve sı
nı
r aş
ı
lmamalı
dı
r.
2823- Günahıönlemek, günah iş
leyen kimseye dayak atmaya ve baskıyapmaya ve
onu zor durumda bı
rakmaya bağlıolursa, caizdir; fakat sı
nı
r aş
ı
lmamalı
dı
r. Bu ve
benzeri iş
lerde bütün ş
artlara haiz olan bir müçtehitten izin alı
nmasıdaha iyidir.
2824- Münkerleri önlemek ve farzlarıyerine getirmek, yaralamaya veya öldürmeye
bağlıolursa, bu ancak gereken ş
artları
n varolmasıve gerekli bütün ş
artlarıbulunduran
bir müçtehidin izin vermesiyle caiz olur.
2825- Münker, Mukaddes Şâri'in çok önem verdiği ve onun gerçekleş
mesine asla razı
olmadı
ğış
eylerden olursa, mümkün olan her yolla onu defetmek caizdir. Meselâ,
öldürülmesi caiz olmayan birini öldürmek isteyen kimseyi önlemek gerekir. Eğer
mazlumun öldürülmesini önlemek, sadece zalimin öldürülmesiyle mümkün olursa,
343
zalimi öldürmek caiz olmaktan öte farzdı
r ve müçtehitten izin almak gerekmez. Fakat
öldürmek dı
ş
ı
nda baş
ka bir yolla bunun önlenmesi mümkün olursa, onu uygulamak
gerekir. Buna göre eğer gereken haddi aş
arsa, günahkar sayı
lı
p üzerine "diğerlerinin
hakkı
na tecavüz eden kimse"nin hükmü uygulanı
r.
SAVUNMA HÜKÜMLERİ
2826- Düş
man, Müslüman ülkelere ve hudutları
na sal-dı
rı
rsa, can ve mal feda etmek
de dahil olmak üzere mümkün olan her türlü vesileyle Müslümanları
n savunma
yapmasıfarzdı
r. Bu konuda ş
er'î hâkimden (=veliyy-i emr'den) izin almak gerekmez.
2827- Müslümanlar, ecnebilerin ister direkt olarak, ister iç veya dı
şuş
akları
aracı
lı
ğ
ı
yla Müslüman ülkeleri istila etmeyi planladı
kları
ndan endiş
e duyarlarsa,
mümkün olan her türlü araçla savunmalarıfarzdı
r.
2828- Yabancıgüçler tarafı
ndan İ
slâm ülkelerinde hazı
rlanan ve çizilen bir takı
m
komplo ve planlar sonucu onları
nİ
slâm ülkelerine musallat olacakları
ndan
korkulursa, mümkün olan her türlü araçla planları
nıbozup, komploları
nıetkisiz hâle
getirmek ve nüfuz alanları
nı
n geniş
lemesini önlemek, Müslümanlara farzdı
r.
2829- Yabancı
ları
n siyasi, iktisadi veya ticari etkinliklerinin geniş
lemesi sonucu,
Müslüman ülkelere musallat olacakları
ndan korkulursa, Müslümanları
n mümkün olan
her türlü araçla İ
slâm ülkelerini savunmaları
, ecnebilerin iç ve dı
şuş
akları
nı
n
güçlerini yok etmeleri farzdı
r.
2830- İ
slâm ülkeleriyle yabancıülkeler arası
nda gerçekleş
en siyasi iliş
kiler sonucu,
onları
nİ
slâm ülkelerine musallat olacakları
ndan korkulursa, sadece siyasi ve iktisadi
sulta olsa bile, Müslümanlar bu tür iliş
kilere muhalefet etmeli ve hakim devletleri bu
tür iliş
kileri kesmeye zorlamalı
dı
rlar.
2831- Ecnebilerle ticari iliş
kiler sonucu Müslümanları
n borsaları
na iktisadi darbe
ineceğinden, ticari ve iktisadi bağı
mlı
lı
ğa yol açacağı
ndan endiş
e duyulursa, bu tür
iliş
kileri kesmek farz ve bu tür ticaretler haramdı
r.
2832- İ
slâm ülkelerine hakim olan devletlerden her-hangi birinin ecnebilerle, İ
slâm ve
Müslümanları
n maslahatı
na ters düş
ecek bir ş
ekilde, siyasi veya ticari herhangi bir
iliş
ki kurmasıcaiz değildir. Eğer herhangi bir devlet böyle bir iliş
kide bulunmağa
kalkı
ş
ı
rsa, diğer Müslüman devletlerin onu mümkün olan her yol ile bu iliş
kiyi
kesmeye zorlamalarıfarzdı
r.
2833- İ
slâm ülkelerinin baş
ı
nda olanlar veya bazımillet vekilleri ve senatörler, İ
slâm
ve Müslümanları
n maslahatı
na aykı
rıolan ecnebilerin her türlü örneğin siyasi, iktisadi
veya askeri nüfuzları
nı
n geniş
lemesine sebep olursa, -o görevi üstlenmesi doğru yolla
olduğu tasavvur edilse bile- yaptı
ğıbu hı
yanetten dolayıhangi makam ve görevde
olursa olsun azledilmişsayı
lı
r ve mümkün olan her vesileyle Müslümanlar onu
cezalandı
rmalı
dı
rlar.
344
2834- Büyük zalim devletlerin elinde alet olan İ
srail gibi devletlerle ticarî ve siyasî
iliş
kilere girmek caiz değildir ve Müslümanlar mümkün olan her türlü yolla bu
iliş
kilere muhalefet etmelidirler. İ
srail ve uş
akları
yla ticarî iliş
kileri olan tüccarlar,
İ
slâm ve Müslümanlara ihanet etmişve İ
slâm hükümlerinin yok olması
na yardı
mcı
olmuşsayı
lı
rlar. Müslümanlar bu gibi hain devlet ve tüccarlar ile her türlü iliş
kiyi
kesip, onlarıtövbe etmeye ve bu tür iliş
kileri kesmeye zorlamalı
dı
rlar.
Canı
n ve malı
n savunulması
na iliş
kin hükümler "Tahrir'ül-Vesile" adlıkitapta
açı
klanmı
ş
tı
r; isteyen oraya bakabilir.
2835- Yabancıkuklaları
n (Allah onlarızelil etsin) emriyle açı
kça Kur'ân-ıKerim ve
Peygamber efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) sünnetine aykı
rı
olarak zalim devletlerin yasama meclislerinin onayı
ndan geçen kanun ve kararlar,
İ
slâm açı
sı
ndan geçersizdir ve herhangi bir kanuni değer taş
ı
mazlar. Müslümanları
n,
bu iş
i emredenlere ve buna oy verenlere mümkün olan her türlü yolla sı
rt çevirmeleri
gerekir; onlarla iliş
kiye girmemelidirler ve muamele yapmamalı
dı
rlar. Onlar
suçludurlar ve onları
n onayladı
klarıkanun ve yasalara uyanlar da fası
k ve
günahkârdı
rlar.
2836- Son zamanlarda İ
slâm hükümlerini kaldı
rmak ve Müslümanları
n aile yuvası
düzenlerini dağı
tmak amacı
yla yabancıkuklaları
n emriyle, tâğut rejiminin gayri ş
er'î
ve gayri kanuni iki meclisinde (=millet meclisi ve senato meclisi) onaylanan "aile
kanunu" adlıyasa, İ
slâm hükümlerine aykı
rı
dı
r. Bu kanunun onaylanma emrini
verenler ve bu yasaya oy verenler ş
eriat ve kanun nazarı
nda suçludurlar.
Bu yasaya istinaden mahkemelerin aracı
lı
ğı
yla verilen talâk batı
ldı
r ve bu ş
ekilde
boş
anan kadı
nlar, evli oldukları
ndan, söz konusu talâktan sonra evlenirlerse, zinâ
iş
lemişolurlar. Bu ş
ekilde boş
anan kadı
nlarıbilerek alan kimse de, zinâ iş
lemişolur
ve ş
er'î açı
dan belirlenen haddi (=cezayı
) hak etmişolur. Bunlarla yapı
lan evlilikten
olan çocuklar gayri meş
rudur; onlardan miras alamazlar. Kı
sacasıgayri meş
ru
çocuklarla ilgili bütün hükümler bunlar hakkı
nda da geçerlidir; ister direkt olarak
mahkeme talâk versin, ister boş
anmaları
na dair karar çı
kararak kocayıtalâk vermeye
mecbur etsin.
2837- Büyük âlimlerin (Allah onlarıteyit etsin) İ
slâm ve kanun açı
sı
ndan değerden
yoksun olan bu tür kanunlara ş
iddetle karş
ıgelmeleri gerekir. İ
slâm karş
ı
tları
nı
n
emirlerini uygulamaya memur olan bu ası
l suçlulardan istirham etmesinler ve bu
hususta devlete baş
vuruda bulunması
nlar. Çünkü bu tür istekler, devlete baş
vurmalar
ve suçun nispetini ayaktakı
mımemurlara vermek, ası
l suçlunun suçsuz görünmesine
ve İ
slâmî hükümleri ortadan kaldı
rma yolunda cesaretlenmesine sebep olur.
Müslümanları
n din, dünya ve aile yuvaları
nıtehdit eden, biçare kı
zlarıaskeriyeye
çeken, büyük peygamberlerin ve büyük velilerin (Allah hepsine rahmet etsin)
zahmetlerini zâyi eden bu tür kanunları
n karş
ı
sı
nda durmak ve bunlarıprotesto etmek
bütün Müslümanlar için gereklidir; İ
slâm'a aykı
rıolan bu kanunlara amel
etmemelidirler. Allah göstermesin, emperyalist uş
akları
nı
n (Allah onlarızelil etsin)
İ
slâm ve Müslümanlar aleyhine hazı
rlamakta olduklarıkaranlı
k ve korkunç geleceğe
duçar olmamalarıiçin bu gün mümkün olan her vesileyle onlara karş
ıgelmeleri
gerekir.
günümüzde karş
ı
laş
ı
lan bazıkonuları
n hükümleri
345
bono
2838- Bono iki kı
sı
mdı
r:
1) Borçlu olan kimsenin, borcu karş
ı
lı
ğı
nda verdiği gerçek senet.
2) Borçlu olmadı
ğıhâlde bir ş
ahsı
n baş
kası
na verdiğ
i hatı
r senedi.
2839- Bir kimsenin baş
kası
yla daha az bir meblağa muamele yapmak üzere gerçek
senedi borçludan almasıve bu iş
i yapmasıharam ve batı
ldı
r.
2840- Bono para değ
ildir ve onun kendisiyle muamele gerçekleş
mez. Para, banknottur
ve muamele onunla gerçek-leş
ir. Bono, poliçe ve kabzdı
r. Yaygı
n olan banka çekleri,
banknot gibi paradı
r; değerinden eksiğine ve fazlası
na peş
in olarak onun alı
şve
satı
ş
ı
nı
n sakı
ncasıyoktur.
2841- Elinde bono olan kimse, borç para alı
r ve karş
ı
lı
ğ
ı
nda, zamanıgeldiğinde aldı
ğı
borçtan daha fazlası
na almak üzere senet verirse, faizdir ve haramdı
r; ancak alı
nan
borç sahihtir.
2842- Birinin bir baş
kası
na üçüncü ş
ahı
sla ası
l değerinden eksiğine muamele yapması
ve üçüncü ş
ahı
sı
n belirlenen vakitte senedin ası
l sahibi olan birinci ş
ahı
stan talep etme
hakkı
na sahip olmasıiçin vermişolduğu hatı
r senedi-nin ifa ettiği iş
lev, birkaç ş
ekilde
tashih edilebilir:
1) Bu muamele ş
una dönüktür: Birinci ş
ahı
s, üçüncü ş
ahı
sla kendi zimmeti üzere
muamele yapmasıve bonoda yazı
lıolan banknot miktarı
nıaynımiktar karş
ı
lı
ğı
nda
satmasıiçin ikinci ş
ahı
sıvekil etmişolur ve yine belirlenen vakitte ilk ş
ahsı
n ona
müracaat edebileceği üzere üçüncü ş
ahı
stan aldı
ğ
ıparayıkendisine götürmesi için
ikinci ş
ahsıvekil etmişolur. Buna göre bononun ilk sahibi gerçekte borçlu
olmaması
na rağmen muamele gerçekleş
tikten sonra üçüncü ş
ahsa borçlanı
r; ikinci
ş
ahı
s da üçüncü ş
ahı
stan aldı
ğımiktar kadar senedin ilk sahibine borçlanı
r. O hâlde,
üçüncü ş
ahı
s muameleden sonra belirlenen zamanda birinci ş
ahı
sa müracaat edip
alacağı
nıalabilir; birinci ş
ahı
s da borçlanma iş
inden sonra belirlenen vakitte ikinci
ş
ahsa müracaat edip alacağı
nıalabilir. Eğer bonolar konusunda, birinci ş
ahsı
n alacağı
vermemesi hâlinde, üçüncü ş
ahsı
n ikinci ş
ahı
sa müracaat edebilmesi yaygı
n bir adet
olursa, bu gerçekte akit içinde koş
ulan bir ş
art sayı
lı
r ve dolayı
sı
yla ona da müracaat
edebilir.
2) Üçüncü ş
ahı
sla muamele yapmasıamacı
yla ikinci ş
ahsa hatı
r senedi vermenin ve
üçüncü ş
ahı
sı
n ikinci ş
ahı
sa müracaat edebilme hakkı
nı
n doğmasıiki ş
eyi gerektirir:
a) Bono vermekle alı
cıüçüncü ş
ahsı
n yanı
nda itibar kazanı
yor. Bu açı
dan kendisi
muamele yapmı
şolur ve ikin-ci ş
ahı
s üçüncü ş
ahsa borçlanmı
şolur.
b) İ
kinci ş
ahsı
n belirli olan miktarıödememesi hâlinde birinci ş
ahsı
n bu ödemeyi
üstlenme zorunluluğu, bunları
n arası
nda üzerinde konuş
maya ve anlaş
maya ihtiyaç
duyma-yan kesin bir olgudur. Buna göre, muameleden sonra belirlenen vakitte üçüncü
ş
ahı
s ikinci ş
ahı
sa ve o vermediği takdirde birinci ş
ahı
sa baş
vurabilir. Bu husus,
346
taraflarca kesin bilinen bir olgu olduğundan, akit içinde yapı
lan sözleş
me hükmünü
taş
ı
r ve sakı
ncasıyoktur. Bu iş
in sı
hhati için daha baş
ka yollar da söz konusudur.
2843- Ticarî ve banka muamelelerinde senet veren kimse kendi borcunu vermediği
takdirde, bonoda imzasıbulunan ş
ahı
sa müracaat edilebilmesi yaygı
n bir ş
eydir. Bu,
bu hususun anlaş
ma içerisinde yapı
lan bir sözleş
me olduğunu gösterir ve dolayı
sı
yla
riayet edilmesi zorunludur; ancak muamele yapan taraf, bunun akit içinde taahhüt
edildiğini bilmezse, ona müracaat edilemez.
2844- Borcun ertelenmesinden dolayıalı
cı
nı
n ister ban-ka olsun, ister diğerleri olsun,
borçludan bir ş
ey alması
, borçlu razıolsa bile haramdı
r.
2845- Banknot ve kâğı
t dinarda veya dolar ve Türk lirasıgibi diğer kâğı
t paralarda,
borç dı
ş
ı
ndaki anlaş
malarda cereyan eden faizin gerçekleş
mesi söz konusu olmaz.
Bunları
n bazı
sı
nıbazı
sı
yla peş
in olarak eksiğine veya fazlası
na değ
iştokuşyapmak
caizdir; ancak peş
in olmadı
ğıtakdirde, bazı
sı
nıbazı
sı
na eksiğine veya fazlası
na değiş
tokuşyapmak, eksilme veya artı
ş
ta sürenin miktarıölçü alı
nmadı
ğıtakdirde
sakı
ncası
zdı
r. Borçla ilgili faiz ise, bunları
n hepsinde gerçekleş
ebilir. [Bu yüzden] on
dinarıon iki dinar almak üzere borç vermek, caiz değildir.
HAVA PARASI
2846- Sahiplerinden ev, dükkan veya baş
ka bir ş
ey kiralayanları
n kira müddeti
bittikten sonra, sahibinden izinsiz orada kalmalarıharamdı
r ve sahibinin izni
olmadı
ğı
ndan acele olarak orayıboş
altmalı
dı
rlar. Eğer boş
altmazlar-sa, o yeri
gasbetmişsayı
lı
rlar; o yere ve o yerin benzerine verilen kiraya da zâmindirler. Bunlar
ş
er'î açı
dan hiçbir hak-ka sahip değildirler; ister onları
n kira müddeti kı
sa olsun, ister
uzun; onları
n orada bulunmalarıister kiralanan yerin kı
ymetinin artması
na sebep
olsun, ister olması
n; o mahalden ayrı
lmak ister onları
n ticaretlerinin zarar görmesine
se-bep olsun, ister olması
n.
2847- Bir kimse, kira müddeti bitmişeski kiracı
dan yeri kiralarsa, yerin sahibinin izni
olmadı
kça, bu kiralama iş
i sahih değildir ve onun o yerde kalmasıharam olup, o yeri
gasbetmişsayı
lı
r. Eğer kaldı
ğıyere bir zarar gelir veya telef olursa, zâmin olması
nı
(=tazminat ödemesini) gerektirir. Orada kaldı
ğımüddet içerisinde bu yerin benzerine
verilen kira miktarı
nıda sahibine vermesi gerekir.
2848- Gası
p olan eski kiracı
nı
n, kendisine kiraya verdiği kimseden hava parasıadı
na
bir ş
ey alması
, haramdı
r. Almı
şolduğu ş
eyi telef eder veya bir hadise sonucu telef
olursa, veren kimseye ödemek zorundadı
r.
2849- Baş
kası
na kiraya verebilmek kaydı
yla bir müddet için bir yeri kiralar ve bu
müddet içerisinde yerin kirasıartı
şgösterirse, o yeri kiraladı
ğıfiyat üzerinden kiraya
verebilir ve hava parasıadı
yla kiraya verdiği kimseden de bir miktar para alabilir.
Meselâ, bir dükkanı
, aylı
k on liradan on yı
llı
ğı
na kiralar ve bir müddet sonra yerin
kirasıyükselir ve yüz liraya çı
karsa, baş
kası
na kiraya verme hakkı
na sahipse, kalan
müddet için aylı
k on liradan orayıkiraya verebilir ve yeri de ona kiraya vermek için
tarafları
n rı
zası
yla kiracı
dan bin lira alabilir.
2850- Sahibinden bir yeri kiralar ve yirmi yı
llı
ğı
na kiralarıartı
rmayacağı
nıda ş
art
koş
ar ve eğer bu yeri baş
kası
na verecek olursa, bu üçüncü ş
ahsa da aynış
ekilde
347
davranacağı
nış
art koş
ar ve bu üçüncü ş
ahı
s bir baş
kası
na devrettiğinde yine ona da
aynış
ekilde davranması
nıve kirayıartı
rmaması
nış
art koş
arsa, kiracı
nı
n, o yeri bir
baş
kası
na devretmesi için kiralamak isteyenden bir miktar hava parasıalmasıcaizdir.
Bu ş
ekilde alı
nan hava parasıhelâldir. Bunun gibi ikinci kiracıüçüncüden ve üçüncü
kiracıda dördüncüden anlaş
maları
na göre hava parasıalabilir.
2851- Kiracı
, kira akdini gerçekleş
tirirken kiraya verene bir süre kirayı
artı
rmayacağı
nı
, onu çı
karma hakkı
na sahip olmayacağı
nı
, aynımiktar karş
ı
lı
ğı
nda
sonraki yı
llarda kendisinden kiralama hakkı
na sahip ve kiraya verenin de kiraya
vermeye yükümlü olacağı
nış
art koş
arsa, kiracıkendi hakkı
ndan vazgeçmesi veya o
yeri boş
altmasıiçin kiraya verenden veya baş
kası
ndan bir miktar para alabilir; bu tür
hava parasıhelâldir.
2852- Mülk sahibi, mahalli kiralamak isteyenden hava parasıolarak istediği miktarı
alabilir. Kiracı
, baş
kası
na kiraya verme hakkı
na sahip olursa, mahalli ona devretmek
için bir miktar hava parasıolarak alabilir. Bu ş
ekilde alı
nan hava parası
nı
n sakı
ncası
yoktur.
BANKA MUAMELELERİ
2853- Şahı
sları
n, borç veya baş
ka bir muamele tarzı
yla bankalardan aldı
klarış
ey,
bankalarda haram para bulunduğu bilinse veyahut alı
nan paranı
n haram paradan
olmasıihtimal verilse bile, muamele ş
er'î ölçüler dahilinde yapı
ldı
ğıtakdirde helâl ve
sakı
ncası
zdı
r. Ama alı
nan paranı
n tümünün veya bir kı
smı
nı
n haram paradan olduğu
bilinirse, onun kullanı
lmasıcaiz değildir. [Bu nedenle de ası
l sahibini bulup alı
nan
parayıona teslim etmek gerekir.] Eğer sahibi bulunmazsa, müçtehidin izni dahilinde o
paraya, sahibi bilinmeyen malı
n hükmü uygulanı
r. [Yani, sahibi adı
na sadaka olarak
fakire verilir.] Bu konuda yerli bankalarla yabancıbankalar ve devlet bankaları
yla
özel bankalar arası
nda fark yoktur.
2854- Faiz ş
artıolmaksı
zı
n insanı
n bankaya borç olarak para yatı
rması
nı
n sakı
ncası
yoktur ve bankaları
n da o parayıkullanmasıcaizdir. Ama eğer borç olarak yatı
rı
lan
parada herhangi bir menfaat de kararlaş
tı
rı
lı
rsa, menfaat kararıbatı
l olsa da borç
anlaş
masısahihtir ve bankalar aldı
klarış
eyi kullanabilirler.
2855- Faize sebep olan menfaat kararı
nda açı
k bir ş
ekilde anlaş
makla para yatı
rma
zamanıtarafları
n faiz almaya niyetli olmasıarası
nda fark yoktur. O hâlde, eğer
bankanı
n kanunu, aldı
ğıborçlar karş
ı
lı
ğı
nda faiz vermek olur ve borç olarak
yatı
rı
lmasıistenen para da bu kanunun dahilinde gerçekleş
irse, para yatı
rmak
haramdı
r.
2856- Borç konusunda ne açı
ktan ve ne de üstü kapalıolarak menfaat kararıolmazsa,
o borç sahihtir. Fakat herhangi bir anlaş
ma söz konusu olmaksı
zı
n borç veren kimseye
bir ş
ey verilirse helâldir.
2857- Bankaya vedia (=emanet) adı
yla yatı
rı
lan paralar hususunda para sahibi banka
yetkililerine kullanma izni vermezse, bankanı
n onu kullanmasıcaiz değildir,
kullandı
ğıtakdirde ise zâmindir. Ancak emanet sahibi, [malı
nıbankaya yatı
rı
rken]
kullanı
lması
na izin verir veya [kullanı
ldı
ktan sonra] razıolursa, [bankanı
n onu
kullanması
] caizdir. Bu durumda da banka eğer karş
ı
lı
klıgönül rı
zası
yla bir ş
ey alı
r
veya verirse helâldir. Ama kullanma izni bunun gerçekte borca yani, zâmin olmak
348
üzere mâlik olması
na dönük olursa, bu durumda anlaş
ı
larak bir ş
ey verilirse haramdı
r.
Anlaş
ı
ldı
ğ
ıkadarı
yla ismi vedia olsa bile, banka vediasıbu tür bir vediadı
r.
2858- Bankaları
n veya baş
ka kurumları
n, paraları
nıborç olarak yatı
ranlarıveyahut
diğer müesseselerin, alı
cıve satı
cı
yıteş
vik etmek için çekilişyoluyla verdikleri
hediyeler helâldir. Yine satı
cı
ları
n, satı
ş
ıartı
rmak ve müş
terilerin dikkatini çekmek
için -yağkutusu içine altı
n koymak gibi- malları
n içine koyduğu ş
eyler helâldir ve
sakı
ncasıyoktur.
2859- Poliçe denilen ticari havalelerle banka havalelerinin sakı
ncasıyoktur. Buna
göre, banka veya tacir, bir miktar parayıbir yerde bir kimseden alı
p ona havale kâğı
dı
vererek baş
ka bir yerde banka veya ş
ahı
s vası
tası
yla o miktar parayıo ş
ahı
sa verir,
karş
ı
lı
ğ
ı
nda da havale edenden bir ş
ey alı
rsa, sakı
ncasıyoktur ve helâldir. Meselâ, bir
kimse Ankara'da bin lirayıhavale etmesi için bankaya yatı
rı
r ve banka da İ
stanbul
ş
ubesinden paranı
n ödenmesi için bu adama havale kâğı
dıverir ve Ankara bankasıbu
havale karş
ı
lı
ğı
nda ondan on lira alı
rsa, sakı
ncasıyoktur. Eğer bin liranı
n havalesi için
elli lira alı
r da baş
ka bir yerde dokuz yüz elli lira öderse, ister banka bu parayıborç
adı
na alsı
n veya baş
ka bir adla, yine de sakı
ncasıyoktur. Bu durumda banka eğ
er
fazlalı
ğ
ıyaptı
ğıişbedeli olarak alı
rsa, sakı
ncasıyoktur.
2860- Eğer banka veya baş
ka bir kuruluş
, baş
ka bir yerdeki ş
ubesine veya adamı
na
verilmesi üzere belirli parayıbir ş
ahsa verir ve bu ş
ahı
s da çektiği zahmet karş
ı
lı
ğı
nda
belli bir miktar para alı
rsa, sakı
ncasıyoktur. Yine daha fazlası
na banknot satı
ş
ı
ş
eklinde olursa, caizdir. Ama eğer borç olarak verir de menfaat kararlaş
tı
rı
lı
rsa,
menfaat kararıaçı
k bir ş
ekilde olmasa ve sadece tarafları
n maksadıborcun menfaate
dayalıolduğu olsa bile [menfaat kararı
] haramdı
r; fakat borcun kendisi sahihtir.
2861- Rehin üzere çalı
ş
an bankalar veya baş
kaları
, menfaat kararı
yla ödünç verirler
ve borçlu borcunu zamanı
nda ödemediği takdirde de satı
p, kendi alacakları
nıtahsil
edebilmek için ondan bir ş
eyi rehin olarak alı
rlarsa, menfaat kararı
yla verilen borç
haram ve menfaat kararıda batı
ldı
r. Fakat borcun kendisi, malırehin olarak almak ve
onu satmak için vekil olmak sahihtir. Dolayı
sı
yla bankanı
n bunu satmasıcaizdir. Eğer
bir kimse de bunu bankadan satı
n alı
rsa, ona mâlik olur. Ancak, menfaat kararıolmaz
da zahmet karş
ı
lı
ğıücret ve borç karş
ı
lı
ğıda rehin alı
nı
rsa, sakı
ncasıyoktur; ş
er'î
kurallar gereğince de rehini satmak ve almak sakı
ncası
zdı
r.
Sİ
GORTA
2862- Sigorta, sigorta yapanla sigortayıkabul eden müessese, ş
irket veya ş
ahı
s
arası
nda bir akit ve anlaş
madı
r. Bu akit de diğer akitler gibi icap ve kabule ihtiyaç
duyar; diğer anlaş
malarda gerekli ve muteber olan ş
eyler bu akitte de geçerlidir. Bu
anlaş
ma, her dille gerçekleş
tirilebilir.
2863- Baş
ka anlaş
malarda bulunan bulûğ, akı
l, ihtiyar ve diğer ş
artları
n yanısı
ra
sigortada ş
uş
artları
n da bulunmasıgereklidir:
1) Filan ş
ahı
s, filan mağaza, filan gemi, filan otomobil veya filan uçak diye sigorta
konusunun belli olması
.
2) Anlaş
manı
n iki tarafıolan devlet, ş
ahı
slar, kuruluş
lar veya ş
irketlerin belli olması
.
349
3) Ödenmesi gereken meblağı
n tayini.
4) Ödenecek taksitlerin miktar ve zamanları
nı
n tayini.
5) Sigortanı
n ay veya yı
l itibariyle baş
langı
ç ve bitişsüresinin tayini.
6) Yangı
n, boğulma, hı
rsı
zlı
k, ölüm, hastalı
k gibi hasara sebep olan tehlikelerin
tayini. Hatta zarara sebep olan bütün afetler akitte kararlaş
tı
rı
labilir.
2864- Sigorta anlaş
ması
nda hasar ölçüsünün belirtilmesi gerekmez; "Her ne kadar
hasar görürse telafi edilecektir." diye kararlaş
tı
rı
lı
rsa sahihtir.
2865- Sigorta akdi birkaç ş
ekilde gerçekleş
tirilir:
a) Sigorta yaptı
ran ş
ahı
sı
n, "Ben, filan aydan itibaren aylı
k filan miktar vermeyi
üstleniyorum ve buna karş
ı
lı
k eğer mağazama örneğin yangı
n veya hı
rsı
zlı
k yüzünden
bir zarar gelirse, siz onu ödemelisiniz." demesi ve sigorta yapan kurumun da kabul
etmesiyle.
b) Sigorta yapan kurumunun, "Biz, sizin müessesenize örneğin yangı
n veya hı
rsı
zlı
k
nedeniyle bir zarar gelirse, filan miktar vermeyi üstleniyoruz." demesi ve sigorta
yaptı
ran tarafı
n da kabul etmesiyle. Ayrı
ca, önceki hükümde belirtilen bütün kayı
t ve
ş
artları
n belirlenip anlaş
maya dahil edilmesi gerekir.
2866- Anlaş
ı
ldı
ğ
ıkadarı
yla bütün sigorta kı
sı
mları
, ister hayat, ticarî eş
ya, bina, gemi
ve uçak sigortasıolsun, isterse de devlet ve müessese memurları
nı
n ya da bir köy
veya ş
ehir halkı
nı
n sigortasıolsun, açı
klanan ş
artlara uyulduğu takdirde sahihtir.
Sigorta, müstâkil bir akit olmakla birlikte, sulh gibi bazıdiğer akitlerle de yapı
labilir.
ŞANS DENEME biletleri
2867- Çekiliş
lere katı
lı
p, kendilerine bir ş
eyler çı
kmasıiçin belirli bir meblağkarş
ı
lı
ğı
satı
ş
ıyaygı
nlaş
mı
şolan biletleri almak ve satmak caiz değildir ve batı
ldı
r; bilet
karş
ı
lı
ğ
ıalı
nan para da haramdı
r ve alan kimse zâmindir. Yine çekiliş
i kazanan
kimsenin aldı
ğ
ış
ey haramdı
r ve onun ası
l sahipleri karş
ı
sı
nda zâmindir. [Yani,
sahibini bulabilirse, aldı
ğış
eyi ona ulaş
tı
rmalı
, bulamadı
ğıtakdirde de sahibi adı
na
sadaka vermelidir.]
2868- Bilet parası
nı
n haram olması
nda, biletin kendisini satı
n almakla parası
z alı
p
çekiliş
te isminin çı
kmasıamacı
yla para vermek arası
nda fark yoktur. Her iki durumda
da bilet parasıile çekilişsonucu elde edilen para haramdı
r ve zâmin olmayıgerektirir.
2869- Son zamanlarda ş
ans deneme biletlerinin ismini değiş
tirip, Milli Piyango adı
yla
bilet satmaya baş
ladı
lar; ama yapı
lan işaynı
dı
r. Şans deneme biletlerinin satı
n
alı
nmasısakı
ncalıolduğundan ve birçok insanı
n onlarıalmaktan sakı
nması
ndan
dolayı
, kendi menfaatleri peş
inde olanlar, bu tür kimseleri de aldatabilmek için ismini
değiş
-tirdiler; fakat yapı
lan iş
te bir fark yoktur. Bu ş
ekilde ismini değiş
tirmekle bu
biletlerin alı
m satı
mıhelâl olmaz; hem bilet parası
, hem de çekiliş
te çı
kan para
haramdı
r ve zâmin olmayıgerektirir.
350
2870- İ
slâmî medreseler veya hastaneler gibi hayı
r kuruluş
ları
ndan birinin giderlerini
karş
ı
lamak için böyle bilet dağı
tan bir müessesenin çı
ktı
ğıfarz edilir, halk da bu tür
müesseselere yardı
m etmek amacı
yla bir meblağverir ve o müessese kendi malı
ndan
veya para verenlerin tümünün iznini aldı
ktan sonra onları
n parası
ndan çekiliş
te ismi
çı
kanlara bir meblağverirse, sakı
ncasıyoktur. Tabi bu yalnı
zca bir faraziyedir, oysa
bugün satı
lan biletler ve yapı
lan çekiliş
ler bu ş
ekilde değildir; dolayı
sı
yla hem bilet
parasıve hem de çekilişharamdı
r.
2871- Şirketlerin eline geçen bilet paralarıve çekilişsonucu ş
ahı
sları
n eline geçen
paralar, sahibi belli olmayan "meçhul'ül-mâlik" hükmündedirler. Şöyle ki, eğer
onları
n sahipleri bulunabilirse, onlara geri vermek, eğer buluna-mazsa, sahipleri adı
na
sadaka vermek gerekir. Ancak farz ihtiyat gereği, sadaka vermeden önce bütün
ş
artlara haiz müçtehitten izin alı
nmalı
dı
r.
2872- Milli piyango gibi çekiliş
lerde para kazanan kimse fakir olursa, sahipleri adı
na
sadaka olmasıüzere onu kendisine alamaz; farz ihtiyat gereği baş
ka bir fakire
vermelidir. Hatta bu görüşbizce güçlüdür.
2873- Çekiliş
te yüklü para kazandı
ğıtakdirde, hepsini sadaka olarak bir fakire verip,
fakirin de bir miktarı
nıona geri çevirmesini sağlamak için bir fakirle anlaş
ı
r ve bu
ş
ekilde parayıhelâl yapmak isterse, caiz değildir ve helâl olmaz. Ama arada hiçbir
anlaş
ma bulunmaksı
zı
n o parayıfakire verir ve fakir de kendi gönül rı
zası
yla hâline
münasip olan miktarıona geri verirse, sakı
ncasıyoktur.
sun'Î dölleme
2874- Enjektör gibi bir aletle erkeğin menisini, karı
sı
nı
n rahmine ş
ı
rı
nga etmenin
sakı
ncasıyoktur; ama bu iş
i yapmak için haram yollardan sakı
nı
lmasıgerekir.
Dolayı
sı
yla erkek, kendi menisini helâl bir ş
ekilde elde eder ve karı
sı
nı
n rı
zası
yla bu
iş
i kendisi yaparsa, sakı
ncasıyoktur.
2875- Helâl veya haram tarzla erkeğin menisinin kendi karı
sı
nı
n rahmine
yerleş
tirilmesi sonucu annenin rahminde o meniden çocuk oluş
ursa, sakı
ncası
z olarak
çocuk, erkekle kadı
na aittir ve diğer çocukları
n sahip olduğ
u bütün haklara sahiptir.
2876- Yabancıbir erkeğ
in menisini, yabancıbir kadı
nı
n rahmine yerleş
tirmek, ister
kadı
n razıolsun, ister olması
n; ister kadı
n evli olsun, ister olması
n; ister kocasırazı
olsun, ister olması
n, caiz değildir.
2877- Bir erkeğin menisi yabancıbir kadı
nı
n rahmine yerleş
tirilir ve çocuğun o
meniden olduğu anlaş
ı
lı
rsa; eğer bu işş
üpheli bir ş
ekilde gerçekleş
miş
se, meselâ
erkek kendi karı
sıolduğunu ve kadı
n da bu meninin kocası
na ait olduğunu zannetmiş
ve daha sonra kocası
ndan olmadı
ğıanlaş
ı
lmı
ş
sa, ş
er'an çocuğun bu kadı
n ve erkeğe
ait olduğuna dair bir ş
üphe söz konusu olamaz; çocukları
n sahip olduğu bütün haklara
sahiptir. Fakat bu işbilinç ve kası
t üzere yapı
lmı
ş
sa sakı
ncalı
dı
r; bütün hükümlerde
ihtiyata uyulmalı
dı
r. Hiç ş
üphesiz, bu çocuk kı
z olursa, babasısayı
lan erkek onunla
evlenemez, erkek olursa da bu çocuk annesi sayı
lan kadı
nla evlenemez. Yine, böyle
bir ş
ekilde dünyaya gelen erkek veya kı
z çocuğu, anne ve babasısahih akitle evlenmiş
olsalardı
, kendisine mahrem olacaklarla evlenemez. Ama bunları
n dı
ş
ı
nda diğer bütün
hükümlerde ihtiyata uymalarıgerekir.
ORGANLARIN KESİ
LMESİVE NAKLİ
351
2878- Otopsi, kadavra olarak kullanmak veya baş
ka herhangi bir amaçla, ölmüşbir
Müslümanı
n cesedini kesip parçalamak haramdı
r. Hatta "Tahrir'ül-Vesile" adlıkitapta
belirttiğ
im gibi, Müslüman birinin başveya diğer uzuvları
nı
n koparı
lmasıiçin diyet
de ödenir. Ama ister zimmî olsun, ister olması
n, Müslüman olmayan birinin cesedini
kesip parçalamak caizdir; diyet de gerekmez.
2879- Bir veya bir grup Müslümanı
n canı
nı
n korunmasısağlanacak olsa bile, ölmüş
bir gayrimüslimin cesedinin parçalanmasıimkânıvarken, tı
bbi konularıöğrenmek
için bir Müslümanı
n cesedini kadavra olarak kullanmak caiz değildir. Eğer
gayrimüslimleri kadavra olarak kullanma imkânıvarken bir Müslümanı
n cesedi
kesilip parçalanı
rsa, günah iş
lenmişolur ve diyet de verilmesi gerekir.
2880- Bir veya bir grup Müslümanı
n canı
nı
n muhafazasıbir ölünün kesilip
parçalanması
nıgerektirir ve gayrimüslime ait olan bir cesedin kesilip parçalanmasıda
imkânsı
zsa, Müslüman birinin cesedi üzerinde bu iş
i yapmak caiz olur.
Müslümanları
n canı
nı
n muhafazasıiçin gereklilik olmaksı
zı
n yalnı
zca eğitim için
yapı
lan kesip parçalama iş
lemi caiz olmadı
ğ
ıgibi diyeti de gerektirir.
2881- Müslümanları
n canı
nı
n muhafazası
, Müslüman ölünün kesilip parçalanması
na
bağlıolduğu zaman, diyetin olmamasıuzak bir görüşdeğilse de diyet vermek ihtiyata
uygundur.
2882- Müslüman birinin canı
nı
n kurtarı
lmasıorgan nakline yani ölen Müslümanı
n
bedeninden alı
nmı
şbir parçanı
n eklenmesine bağlı
ysa, o organı
n kesilmesi ve
eklenmesi caizdir; bununla birlikte diyetin gerekmesi uzak bir görüşdeğildir. Ancak
diyetin, organıkesen [doktor] tarafı
ndan mıyoksa hasta tarafı
ndan mıverileceği
hususunda kesin bir söz söylenemez. Ama doktor, diyeti hastanı
n vermesini ş
art
koş
abilir. Fakat Müslümanı
n tahrip olan uzvunun muhafazası
, meyyitin uzvunun
kesilmesine bağ
lıolursa, bu durumda organ naklinin caiz olmaması
, [fetva olarak]
uzak bir görüşdeğ
ildir. Ama eğer kesilirse, diyet ödenmesi gerekir. Fakat meyyit
hayattayken kendisi buna izin vermiş
se, diyet yoktur; ama öyle bir iznin ş
er'î açı
dan
caiz olması
nda sakı
nca vardı
r. Ancak kendisinin izin vermemesi durumunda,
ölümünden sonra velileri izin verme yetkisine sahip değildirler. Aksi hâlde, uzvu
kesen kimseden diyet sakı
t olmaz ve yapı
lan işde günahtı
r.
2883- Gayrimüslim bir ölünün uzvunu, baş
ka bir bedene eklemek üzere kesmek,
haram olmadı
ğıgibi diyet de gerektirmez. Ancak, insan ölüsünden alı
nan parçaları
nı
n
namazda sakı
ncalıolduğu söylenirse, onun necis ve murdar olmasınedeniyle böyle
bir organ nakli, namaz için ciddi bir sakı
nca oluş
turur. Nitekim aynısakı
nca,
Müslüman ölünün organı
nı
n naklinde ve ölü guslünün verilmesinden önce kesilen
uzvun necis olmasısakı
ncası
nda da söz konusudur. Ama eklenen uzuv diğer vücutta
canlanı
rsa, artı
k ölenin uzvu olmaktan çı
kar ve canlı
nı
n uzvu olur; necis ve murdar
sayı
lmaz. Hatta necis hayvanı
n uzvu bile eklenir ve insanı
n canlı
lı
ğı
yla canlı
lı
k
kazanı
rsa, hayvanı
n uzvu olmaktan çı
kar ve insanı
n uzvu olur.
2884- Öldükten sonra uzvun kesilmesini caiz bildikten sonra, hayattayken de onun
satı
lması
nı
n caiz olmasıuzak bir görüşolmaz. Dolayı
sı
yla insan hayattayken,
kesilmesi caiz olan konularda organ nakli için kendi uzvunu satabilir. Hatta cesedin
kesilip parçalanması
nı
n caiz olduğu yerlerde vücudun tamamı
nısatmak, sakı
ncalıise
352
de caiz olmasıuzak bir görüşdeğildir. Fakat kesip parçalamanı
n caiz olduğu yerlerde
buna izin vermek için para almanı
n sakı
ncasıyoktur.
2885- Yemek dı
ş
ı
nda kandan yararlanmak ve helâl bir menfaat için onu satmak
caizdir. Buna göre, hastalar ve yaralı
lara kullanı
lmasıiçin, zamanı
mı
zda yaygı
n
olduğu gibi kan satmanı
n sakı
ncasıyoktur. Fakat kanısulh yaparak (=anlaş
arak)
vermesi veya parayıözel hak ya da kan alı
nması
na dair verdiği izin karş
ı
lı
ğıalması
daha iyidir. Çünkü böyle olduğunda, sakı
ncasıolmadı
ğıgibi ihtiyata da uygun düş
er.
Hatta bu ihtiyat mümkün surette terk edilmemelidir. Ama kan aldı
rmanı
n, kan veren
kimse için zararıolursa, o zaman sakı
ncalı
dı
r; özellikle zararıçok ve mühim olursa.
2886- Bir insandan alı
nan kanı
, alet vası
tası
yla baş
ka birisinin vücuduna aktarmak ve
onun ölçüsünü kullanı
lan aletlerle ölçüp, parası
nıona göre almak caizdir. Ölçüsü
bilinmediğ
i zaman, sulh yoluyla da anlaş
abilirler. Ancak parayı
, kan alı
nması
na
verdiği izin karş
ı
lı
ğıolarak almasıihtiyata uygundur. Bu ihtiyat, daha önce de
belirtildiği gibi, elden geldiği kadar terk edilmemelidir.
çeş
itli hükümler
2887- Son zamanlarda bazıülkelerde yaygı
n olan fabrikalar ve makineler aracı
lı
ğı
yla
kesilen koyun ve diğer hay-vanlar, haram ve necistir; bunlar leşhükmünü taş
ı
r; alı
m
ve satı
mıcaiz değildir. Satı
cıbunları
n karş
ı
lı
ğı
nda müş
-teriden aldı
ğıücrete zâmindir.
Elektrik düğmesini Müslü-manı
n basmı
şolması
, besmele çekmesi, kı
bleye doğru
olmasıve hayvanıboğazı
ndan kesip kesmemesi hiçbir ş
eyi değiş
tirmez. Bu gibi
ş
eylerin gözetilmemesi durumunda ise, hüküm apaçı
ktı
r. Ancak, Müslümanları
n
pazarı
nda satı
lan ve ş
er'î usûllere göre kesilme ihtimali verilen etler helâldir ve alı
m
satı
mıcaizdir.
2888- Kâfir ülkelerden getirilen et ve tavuklar, ş
er'î usûller gözetilerek kesildiği sabit
olmadı
kça necis, haram ve leşhükmünü taş
ı
rlar.
2889- Radyo ve televizyonla ilgili olarak aklı
n sakı
ncası
z gördüğü birtakı
m
yararlanmalar ve yine İ
slâm açı
sı
ndan haram olan bir takı
m yararlanmalar söz
konusudur. Bunlardan helâl yönde yararlanmak caizdir. Örneğin radyodan vaaz, haber
yayı
nlamak, televizyondan doğru eğitim ve öğretim amaçlıhelâl ş
eyleri, eş
ya ve
aletleri, deniz ve karada olan yaratı
lı
ş
ı
nş
aş
ı
rtı
cısı
rları
nıgöstermek gibi helâl olan
yollarda yararlanmak caizdir. Ama musiki ve ş
arkıgibi haram ş
eyler, münkerlerin
yaygı
nlaş
tı
rı
lmasıörneğin İ
slâm'a aykı
rıyasalarıyayı
nlamak, zalim ve hain kimseleri
methetmek, batı
lıyaymak, toplumun ahlaki yapı
sı
nıbozan ve itikatları
nısarsan
ş
eylerin yayı
nlanmasıharam ve günahtı
r.
2890- Bu aletlerin haram yönde kullanı
lması
nı
n yaygı
nlaş
tı
ğ
ı
, revaç kazandı
ğı
,
onları
n helâl yolda kullanı
labilmesinin neredeyse mümkün olmadı
ğıve bu amacı
taş
ı
madı
ğıyerlerde, alı
m satı
mları
na izin vermiyorum; ancak asla gayri meş
ru
yararlanmalarda bulunmayan ve diğerlerine de bu hususta izin vermeyen kimseler için
sakı
ncasıyoktur.
2891- Faizli borç almak veya faizli borç vermek isteyen kimsenin, bazıilmihâl
kitapları
nda söz konusu edilen faizden kaçı
şyolları
na baş
vurarak faizden sözde kaçı
ş
yolu aramasıcaiz değildir; almı
şolduğu fazlalı
k ona helâl olmaz. Kı
sacası
, borçla
ilgili faiz hiçbir ş
ekilde helâl değildir.
353
2892- Faiz üzere anlaş
ı
lan borç, sahihtir; ancak koş
ulan ş
art batı
ldı
r. Koş
ulan faiz
ş
artı
, batı
l olmanı
n yanısı
ra haramdı
r da.
2893- Faizsiz borç vermeyen bankadan veya baş
ka yerlerden borç almak isteyen
kimsenin sadece borcun aslı
nıkabul etmesi ve koş
ulan ş
artıkalben ve ciddi olarak
kabul etmemesi caizdir. Bu durumda gerçek ve ciddi bir irade olmaksı
zı
nş
artıkabul
etmeyi belirterek zahirî bir anlaş
manı
n gerçekleş
mesi haram değildir. O hâlde, ası
l
borç sahihtir, koş
ulan ş
art batı
ldı
r ve bu hususta haram bir iş
in yapı
lmasıda söz
konusu değildir.
2894- Banka veya baş
ka yere yatı
rı
lan paraya verilen faizin, herhangi bir ş
art
koş
ulmasısöz konusu olmasa bile, alı
nmasıcaiz değildir. Ancak, borç alanı
n
karş
ı
lı
ksı
z olarak bir ş
ey vermesi haram değildir ve onun almak da caizdir.
2895- Mislî bir ş
eyin kendi misli karş
ı
lı
ğı
nda satı
ş
ı
nda, fiyatlar farklı
lı
k arz eder ve bu
tür muameleden -faz-lalı
ktan değil- kaçı
nmak istenirse, faizden kaçı
şyolları
na
baş
vurmak caizdir. Örneğin, bir kilo kaliteli buğday iki kilo adi buğday kadar değer
taş
ı
r ve bir kilo kaliteli buğday verilip karş
ı
lı
ğı
nda iki kilo adi buğday alı
nmak
istenirse, bu durumda mislî ş
eyin kendi misline satı
ş
ı
ndan kaçı
nmak amacı
yla farklı
bir ş
ey eklenerek muamelenin yapı
lmasıcaizdir.
2896- Mislî ş
eyin kendi misli ile değiştokuşyapı
lmasıve hile yapı
larak faiz alı
nması
caiz değildir. Örneğin, iki tonun yarı
sıdeğerinde solan bir ton buğ
day verip altıay
sonra iki ton almak faiz kapsamı
na girer ve bir ş
eyi eklemekle bu muamele sahih
olmaz. Yapı
lan muamele haram olmanı
n yanısı
ra, batı
l muamelenin bir örneğidir de.
Bu muamele, faizli borca benzemez ki borç sahih, muamele ise batı
l olsun. Burada
muamele temelden batı
ldı
r.
2897- Önceki hükümde ş
u husus açı
klı
ğa kavuş
muşoldu: Kaçı
şyolları
; faiz ve fiyat
fazlalı
ğ
ıolmaksı
zı
n bir malı
n kendi cinsinden olan bir mal ile muamelesi yapı
ldı
ğı
zaman söz konusudur. Faiz almanı
n söz konusu olduğu yerlerde kaçı
şyolları
na
baş
vurmak caiz değildir. Benim bazıilmihâl kitapları
mda burada açı
klananla
bağdaş
mayan bazıhükümlere yer verilmiş
se, bu doğru değildir.
TERİ
MLER SÖZLÜĞÜ
A
Abdest: Belli organlarıusûlüne göre yı
kamak ve meshetmekten ibaret olan bir
temizliktir, bir ibadet ve itaattir. Bir takı
m dinî görevleri yerine getirmek için abdest
almak gerekir.
Adalet: İ
nsanı
, Allah'ı
n haram kı
ldı
ğış
eyleri terk edip farz kı
ldı
ğış
eyleri yapmaya
sevk eden yerleş
ik içsel nitelik.
Adil: Adalet niteliğine sahip olan kimse, adaletle davranan kimse.
Ahd: Bir iş
i üstlenip, söz vermek; iyi bir iş
i yapmak veya kötü bir iş
i terk etmek için
belli kelimelerle yüce Allah ile ahitleş
mek, yüce Allah'a söz vermek.
354
Akit: Düğüm, bağ
lama; iki kiş
i veya taraf arası
nda bir işkonusunda icap ve kabulü
okuyarak anlaş
maya varı
lı
p taahhütte bulunulması
; örneğin alı
m satı
m akdi, evlilik
akdi.
A'lem (en bilgili müçtehit): Allah'ı
n hükümlerini belirli kaynaklardan anlayı
p
çı
karmada kendi zamanı
nda yaş
ayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olan kimse.
Âmil: Cüâle, müsakat vb. akitlerde iş
i yapmayıüstlenen kimse.
Ariyet: Geçici olarak vadesiz verilen ödünç; bir malıbağı
ş
lamadan, faydalanmasıiçin
baş
kası
na vermek ve buna karş
ı
lı
k da ondan bir ş
ey almamak.
Avret: Gizlenilmesi gerekli olan ayı
pş
ey; kadı
n ve erkeğin cinsel organı
.
Âyat Namazı
: Deprem olduğu, ay ve güneş
in tutulduğu vb. durumlarda kı
lı
nması
gereken iki rekât namaz. (Bu namazı
n nası
l kı
lı
nacağıve hangi durumlarda gerekli
olduğuna dair 1490-1515 nolu hükümlere bakı
nı
z.)
Aybaş
ıHâli: Kadı
nı
n her ay belirli günlerde özel nitelikli kan görme durumu.
Az Su: Yerden kaynamayan ve çok sudan az miktarda olan su.
B
Bâin Talâk: Kocanı
n [iddet süresi dolmadan önce bile, ancak yeni bir nikâh ve mihr
tayini ile boş
adı
ğıkarı
sı
na dönebileceğ
i ve] karı
sı
nıboş
adı
ktan sonra bir daha ona
dönme hakkı
nı
n olmadı
ğıtalâk. (Talâk hükümlerine bakı
nı
z.)
Baliğ
: Belli bir çağa ulaş
mak veya belli bir takı
m vası
flara sahip olmak sonucu dinî
hükümlerden sorumlu tutulan erkek ve kı
z.
Batı
l: Rükünlerini veya ş
artları
nıbüsbütün veya kı
smen kendisinde toplamayan
herhangi geçersiz bir ibadet ve muameledir. Bir özür bulunmaksı
zı
n abdestsiz kı
lı
nan
namaz veya faiz üzere yapı
lan anlaş
ma gibi.
Bayram Namazı
: Ramazan ve Kurban Bayramıgünü özel bir ş
ekilde kı
lı
nan iki rekât
namaz. (1516. hükme bakı
nı
z.)
Birinci Fecir: Sabah ezanı
na yakı
n ufkun doğ
usunda dikey ş
ekilde görünen ağarmadı
r
ki buna "fecr-i kâzib" de denir.
Bulûğ: Belli bir çağ
a yetiş
mek ve belli bir takı
m vası
flara sahip olmak demektir. Belli
bir yaş
ta bulunan ve belli vası
flara sahip olan kimseye "bâliğ" denir. Bâliğolan
kimse, artı
k dinî hükümlerden yükümlü tutulur. (Konuyla ilgili olarak 2252. hükme
bakı
nı
z)
Büyük Hades: Guslü gerektiren ihtilam, cinsel iliş
ki, hayı
z ve nifas hâlleri gibi ş
eyler.
C
355
Cahil-i Kası
r (=Suçsuz Cahil): Bilmemesi mazerete dayalıolan cahil; yani Allah'ı
n
hükümlerini öğrenme imkânıbulamayan veyahut kendisini bilir sanan ancak gerçekte
bilmeyen kimse.
Cahil-i Mukassı
r (=Suçlu Cahil): Geçerli mazereti olmadan öğrenmeyen ve cahil
kalan kimse; yani öğrenme imkânıolduğu hâlde ihmal edip hükümleri öğrenmeyen
kimse.
Câil: Cüâle anlaş
ması
nda ödül vaadinde bulunan kimse.
Cebire: Yara ve benzerinin üzerine sürülen ilaç veya yara ve kı
rı
ğı
n üzerine bağlanan
bez, sargı
. (324-344. hükümlere bakı
nı
z.)
Cebire Guslü: Bedende cebire olduğu hâlde alı
nan gusül.
Cebire Teyemmümü: Teyemmüm organları
nda cebire bulunduğu hâlde alı
nan
teyemmüm.
Cebire Abdesti: Abdest organları
nda cebire olduğu hâlde alı
nan abdest.
Cem Keffareti: Üç tane olan keffaret çeş
itlerinin hepsi yani, 60 gün oruç tutmak, 60
fakiri doyurmak ve bir köleyi azat etmek.
Cenabet: Cünüp olma hâli, insandan meni çı
ktı
ktan veya cinsel iliş
kide bulunduktan
sonraki hâl.
Cüâle: Ödül koymak, örneğin; "Kim bana falan iş
i yaparsa, ona belli bir ücret
vereceğim." diyerek kararı
nıbildirmek. Yani kendisi için yapı
lan bir işkarş
ı
lı
ğı
, iş
i
yapan kimseye belli bir malıvermeyi kararlaş
tı
rmak. Bu kararıbildirip, mükâfat ve
ödül vaadinde bulunana "câil", iş
i yap-mayıüstlenen kimseye de "âmil" denir.
Cuma Namazı
: Cuma günü öğ
le vakti, öğle namazıyerine, en az 5 kiş
iden oluş
an ve
sadece cemaatle kı
lı
nan iki rekât özel namaz.
Cünüp: Kendisinden meni çı
kan veya cinsel iliş
kide bulunan kimse.
Cüz: Bir ş
eyin aslıile ilgili olan ve olmamasıonun aslı
na zarar veren ş
ey, o ş
eyin
cüz'ü ve bir parçasısayı
lı
r. Dolayı
sı
yla, rükû ve secde namazı
n aslı
yla ilintili
olduğundan namazı
n bir cüz'ü sayı
lı
rlar.
Ç
Çok Su: Uzunluğu, geniş
liği ve derinliğinden her biri üç buçuk karı
şölçeğ
inde olan
bir alanıdolduracak miktardaki su; 377 kilo 419 gram ağı
rlı
ğı
ndaki su.
D
Diyet: Öldürmede ölen kimsenin kanıiçin, yaralanmada yaralanan uzva veya uzuv
noksanlı
ğı
na karş
ı
lı
k ödenmesi gereken ş
er'î bedel; kan pahası
.
356
Dirhem: Gümüşpara; ağı
rlı
k ölçüsü, bir dirhem; 12/6 nohut yani, 12 nohut, bir
nohudun onda altı
sıağı
rlı
ğ
ı
ndadı
r. Her bir nohudun ağı
rlı
ğı0.1953 gram olduğundan
dolayı
, bir dirhemin ağ
ı
rlı
ğı2.4607.3 gram sikkeli gümüş
e eş
ittir.
E
Ecîr: Belli bir anlaş
ma üzere, yaptı
ğıiş
in karş
ı
lı
ğı
nda ücret alan kimse.
Ehlikitap: Kitaplıdinlerin mensupları
; Yahudi ve Hı
ristiyanlar gibi kendilerini kitabı
olan peygamberlerden birine tâbi kı
lan gayrimüslimler.
F
Fakir: Muhtaç, ihtiyacıolan; kendisinin ve ailesinin yı
llı
k ihtiyacı
na sahip olmayan
kimse.
Hz. Fatı
ma'nı
n (s.a) Tesbihi: 34 defa "Allahu Ekber", 33 defa "Elhamdulillah" ve 33
defa "Subhanellah" söylemek.
Farz: Yapı
lmasıdin yönünden kesin ş
ekilde gerekli olan herhangi bir görev. Farzları
n
yapı
lması
nda büyük sevaplar vardı
r. Özürsüz olarak yapı
lmamaları
, Allah'ı
n azabı
nı
gerektirir.
Farz Gusül: Yapı
lmasıgerekli olan gusül. Farz gusüller ş
unlardı
r: 1) Cenabet guslü.
2) Hayı
z guslü. 3) Nifas guslü. 4) İ
stihaze guslü. 5) Ölüye dokunma guslü. 6) Cenaze
guslü. 7) Nezretme, yemin etme vb. sebeple farz olan gusül.
Farz İ
htiyat: Uyulmasıgerekli olan ihtiyat. Müçtehitlerce kesin sayı
lan delile yakı
n
bir derece kuvvetli görülen delille sabit olan bir görev. Amelî açı
dan kesin farzla
hiçbir farkıyoktur. Farz ihtiyata dayalıhükümlerde baş
ka bir müç-tehit taklit
edilebilir.
Fetva: Şer'î hükümlerde müçtehidin belirttiği görüş
.
Fecir: Sabaha karş
ıgüneşdoğ
madan önce, ufkun doğusunda görülen aydı
nlı
k, tan
yerinin ağarması
.
Fecr-i Kâzib: Birinci fecir, sabah ezanı
na yakı
n doğuda dikey ş
ekilde görülen ağarma.
Fecr-i Sadı
k: İ
kinci fecir, birinci fecirden sonra ufukta yatay ş
ekilde görülen ağarma.
Bununla sabah namazı
nı
n vakti girmişolur.
Fidye: Dinî bir mükellefiyeti yerine getirmeme hâlinde bir fakire verilen bedel. Bir
özür nedeniyle ramazan ayı
nı
n veya kazası
nı
n orucu tutulmadı
ğıtakdirde, tutulmayan
her bir güne karş
ı
lı
k yaklaş
ı
k 750 gram buğday ve arpa gibi yiyecek maddelerinden
fakirlere verilmesi gereken keffaret gibi.
Fitre: Fı
tı
r sadakası
; Ramazan Bayramıdolayı
sı
yla fakirlere verilmesi veya zekâtı
n
masraf edilecek yerlerinde harcanmasıgereken yaklaş
ı
k 3 kilogram buğday, arpa,
pirinç veya mı
sı
r gibi yiyecek maddesi ya da onlardan birinin tutarımiktarı
ndaki nakit
para.
G
357
Gece Namazı
: Gece yarı
sı
ndan sonra ikiş
er rekât olarak kı
lı
nan sekiz rekât namaz.
Gufeyle Namazı
: Akş
am ve yatsınamazlarıarası
nda özel ş
ekilde kı
lı
nan iki rekât
müstehap namazdı
r. Onun vakti akş
am namazı
ndan sonra baş
lar ve batıtarafı
ndaki
kı
zartıkaybolunca biter.
Gusale: Genelde yı
kama anı
nda ve yı
kadı
ktan sonra, yı
kanan ş
eyden kendiliğinden
veya sı
kmak suretiyle akan su.
Gusül: Bedenin bütününün özel bir ş
ekilde kurbet (=Allah'a yaklaş
ma) kastıile
yı
kanması
. Buna boy abdesti ve "taharet-i kübra" (=büyük temizlik) da denir. Böyle
bir temizliği gerektiren hâl, cünüplüktür. Ayrı
ca kadı
nları
n hayı
z ve nifas kanları
nı
n
sona ermesi ve diğer bir takı
m durumlardı
r. (360. ve sonraki hükümlere bakı
nı
z.)
Günlük Nafileler: Günlük müstehap namazlar. Cuma gününün dı
ş
ı
nda 34 rekâttı
r.
Cuma gününde ise, 38 rekâttı
r. (764. hükme bakı
nı
z.)
Günlük Namazlar (=Yevmiye Namazlar): Her gece-gündüz kı
lı
nmasıfarz olan toplam
17 rekât namaz.
H
Hediye (Veya Defin Gecesi) Namazı
: Ölen kimse için, gömüldüğü günün ilk gecesi
kı
lı
nan iki rekât namaz. (638. hükme bakı
nı
z.)
Hac: Emredilmişbirtakı
m özel amelleri belli bir zaman içinde yerine getirmek
gayesiyle Beytullah'il-Haram'ı(=Allah'ı
n evi olan Kâbe'yi) ziyarete gitmek.
Haram: İ
slâm açı
sı
ndan yapı
lması
, kullanı
lması
, yiyilip içilmesi yasak olan ş
ey.
Haramı
n yapı
lmaması
ndan sevap kazanı
lı
r. Yapı
lmasıise, azabıgerektirir.
Hanut: Ölen kimsenin alnı
na, ellerinin içine, dizlerinin kapağı
na ve ayak baş
parmakları
nı
n ucuna kâfur sürmek.
Havale: Bir iş
i veya bir ş
eyi baş
ka birine bı
rakmak, ı
smarlamak. Borcun bir
zimmetten baş
ka bir zimmete intikal etmesi. Borçlu kimsenin alacaklı
yı
, alacağı
nı
almak üzere bir baş
kası
na göndermesi.
Hayı
z: Kadı
nı
n rahminden bir hastalı
k veya çocuk doğurma sebebi olmaksı
zı
n belirli
günler içinde gelen kandı
r. Buna âdet hâli de denir. Görülen bu kana da hayı
z kanı
denir. Hayı
z kanı
nı
n belirtileri 435. hükümde açı
klanmı
ş
tı
r.
Hayı
z Kadı
n: Âdet gören kadı
n.
Hul' Talâkı
: Kocası
na meyli olmayan ve kendi mihri-ni veya baş
ka bir malı
nıona
bağı
ş
layarak boş
anmak isteyen kadı
nı
n talâkı
. (Talâk hükümlerine bakı
nı
z.)
Humus: Beş
te bir; özel yerlerde masraf edilmesi gereken yedi ş
eyin (kazanç, maden,
define...) beş
te biri. (1751. hükümden sonraki hükümlere bakı
nı
z.)
358
Humus Yı
lı
:İ
nsanı
n her yı
l kazandı
ğımallarıhesaplayı
p, humusunu çı
karmasıiçin
belirlediği gün. Bir insan bulûğçağ
ı
na erdikten sonra namaz kı
lmalı
, ilk ramazan
ayı
nıoruç tutmalı
, zekâtıfarz olan mallara sahip ise zekâtları
nıödemeli ve kazanç
yoluyla eline geçen gelirin bir yı
l sonra ihtiyaçları
ndan arta kalan miktarı
nı
n beş
te
birini humus olarak vermelidir. Dolayı
sı
yla humus yı
lı
nı
n baş
langı
cı
nda, insanı
n eline
geçen ilk gelirin tarihi ölçü alı
nı
r. Bu nedenle çiftçinin humus yı
lı
, ele geçirdiği ilk
üründen; me-mur birinin yı
lı
, ilk aldı
ğımaaş
tan; iş
çinin humus yı
lı
, ilk kazandı
ğı
paradan; esnaf birinin yı
lı
, ilk yaptı
ğımuameleden vb. baş
lar.
İ
İ
ddet: Boş
anma veya kocası
nı
n ölmesinden ötürü yeniden evlencek kadı
nı
n beklemesi
gereken süre. Kocası
ndan boş
anan kadı
nı
n üç ay, kocasıölen kadı
nı
n ise dört ay on
gün iddet beklemesi gerekir.
İ
frat: Bir konuda ölçüyü aş
mak, çok aş
ı
rıgitmek, normali aş
mak, aş
ı
rı
lı
k.
İ
ftar: Orucu bozmak.
İ
ftitah Tekbiri: Namaza girmek kastı
yla söylenen "Al-lah-u Ekber". Bu tekbire
"Tekbiret'ül-İ
hram" da denir.
İ
fzâ: Açmak; kadı
ndaki idrar mecrası
yla hayı
z mecrası
nıveya hayı
z mecrası
yla dı
ş
kı
mecrası
nıbirbirinden ayı
ran parçanı
n (=perdenin) kalkması
yla onları
n ikisinin ya da
her üçünün bir mecraya dönüş
mesi.
İ
htikan: Tenkı
ye yapmak; gaita mahalli yoluyla sı
vıilaç kullanmak. (1645. hükme
bakı
nı
z)
İ
htilâm: İ
nsandan uykuda meni çı
kması
.
İ
htiyat: Gerçeğe yetiş
tiğine güvenebilecek ş
ekilde hareket etmek; Allah'ı
n hükmü net
olarak bilinmeyen bir yerde, görevini yerine getirdiğinden emin olacak ş
ekilde
davranmak. İ
htiyat etmek bazen farz ve bazen de müstehaptı
r.
İ
htiyat Namazı
: Günlük namazları
n rekâtları
nda ş
üpheye düş
üldüğ
ü zaman ş
üpheyle
ilgili hükümlere göre namaz tamamlandı
ktan sonra, ş
üpheye düş
ülen rekâtlarıtelafi
etmek için bazen bir bazen de iki rekât olarak suresiz kı
lı
nan namazdı
r. (1215. hükme
bakı
nı
z.)
İ
kamet Kastı
: Yolcunun, on gün bir yerde kalmaya karar vermesi.
İ
kinci Fecir: Birinci fecirden sonra ufukta yatay olarak görünen ağarma ve aydı
nlı
k; ki
sabah namazı
nı
n vakti o zamandan itibaren baş
lar.
İ
nş
â Kastı
: Akit okumakla yani, birtakı
m özel kelimeleri dile getirmekle, evlilik ve
alı
m satı
m gibi itibarî iş
leri icat etmeyi kastetmek.
İ
rtimasî Gusül: Gusül niyetiyle bir defa suya dalarak yerine getirilen gusül.
359
İ
rtimasî Abdest: Yüzü ve elleri suya daldı
rı
p çı
karı
rken abdest niyeti edilerek alı
nan
abdest.
İ
stibrâ: Pisliği temizleme usûlüne denir. İ
stibrâ kelimesi üç yerde kullanı
lı
r:
1) İ
drar istibrâsı(=temizliği usûlü); ki bu, idrar yapı
ldı
ktan sonra idrar sı
zı
ntı
sı
nı
n
kesilmesini önlemek amacı
yla yapı
lı
r. Bunun niteliği 72. hükümde açı
klanmı
ş
tı
r.
2) Meni istibrâsı
;ş
öyle ki, meni çı
ktı
ktan sonra, mecrada meni zerrelerinin
kalmadı
ğı
ndan emin olmak için idrar yapmak.
3) Necaset yiyen hayvanı
n istibrâsı
; necaset yiyen hayvanı
, kendi tabiî yiyeceğine
alı
ş
ı
ncaya kadar necaset yemekten alı
koymak.
İ
stihale: Baş
kalaş
ı
m; bir ş
eyin, baş
ka bir ş
eye dönüş
-mesi; ağacı
n yanı
p kül olması
veya köpeğin tuzlada tuza dönüş
mesi gibi.
İ
stihaze: Kadı
nları
n gördüğ
ü üç çeş
it kandan birinin ismidir. Bu rahimden değil de bir
damardan gelip tenasül organıyolu ile akan kokusuz bir kandı
r. Bu durumda olan bir
kadı
na müstehaze denir. İ
stihaze kanı
nı
n belirtileri ve kı
sı
mları392. ve 393.
hükümlerde açı
klanmı
ş
tı
r.
İ
stimnâ: Mastürbasyon; kendi kendine cinsî tatmin; meni çı
kması
na sebep olacak bir
iş
i yapmak, elle meni çı
kması
na sebep olmak gibi.
İ
stiska Namazı
: Özel bir ş
ekilde yağmur yağmasıiçin kı
lı
nan namaz.
İ
stitaat (=Müstati Olmak): Hacca gitme imkânı
na kavuş
mak; hac farizası
nıyerine
getirmek için bedenî, malî yeterliliğin olmasıve yolda arı
zî bir engelin bulunmaması
.
(Fazla bilgi için 2036. hükme bakı
nı
z.)
K
Kâfir: 1) Allah'ı
n varlı
ğı
nıinkar eden kimse.
2) Allah'a ortak koş
an kimse.
3) Hz. Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğini kabul etmeyen kimse.
4) Bunları
n birinde ş
üphesi olan kimse.
5) Müslümanları
n zarurî yani, dinin bir parçasısaydı
ğıapaçı
k hükümleri inkâr eden
kimse; elbette ş
uş
artla ki, onu inkâr etmesi, Allah'ı
n varlı
ğ
ı
nı
, birliğini veya
nübüvveti inkâr etmeyi gerektirmelidir.
Kaza Etmek: Namaz ve oruç gibi vaktinde yerine getirilmeyen bir ameli vakti dı
ş
ı
nda
yerine getirmek.
Kefil: Birinin borcunu ödememesi, taahhüdünü yerine getirmemesi hâlinde, onun
yerine borcunu ödemeyi, taahhüdünü yerine getirmeyi veya borçlunun kendisini
alacaklı
ya teslim etmeyi üzerine alan kimse; zâmin.
360
Kı
raat: Sözlükte okumak anlamı
na gelir. Fı
kı
h ilminde ise, günlük namazlarda Fatiha
ve bir kâmil sureyi okumaya denir.
Kı
yam: Ayakta durmak; namazda ayakta durmak
Korku Namazı
: Savaşve benzeri hâllerde özel bir ş
ekilde kı
lı
nan günlük namaz.
Kurbet Kastı
: Bir iş
i Allah-u Tealâ'nı
n emrettiği için yapmak ve böylece O'na yakı
n
olmayıniyet etmek, yani bir iş
i sadece Allah için yapmak.
Kunut: Namazı
n ikinci rekâtı
nda kı
raattan sonra ellerin iç kı
smı
nıyüzün karş
ı
sı
nda
tutarak zikir ve dua okumak.
Kurban Bayramı
:İ
ki büyük İ
slâmî bayramdan biri olan Zilhicce ayı
nı
n onuncu günü.
Küçük Hades: Abdesti bozan ş
eyler; idrar, gaita, yellenmek, uyumak, aklıgideren
ş
eyler, istihaze ve gusül gerektirmeyen ş
eyler.
L
Lâş
e: Kendiliğ
inden ölen ya da İ
slâmî usûllere göre kesilmeyen hayvan.
M
Mahrem: Evlenilmesi ş
er'î bakı
mdan kesinlikle caiz olmayan, bu yüzden kendisinden
kaçı
nı
lmasıgerek bulunmayan.
Marufu Emretmek: İ
yiliği emretmek, Allah'ı
n hükümlerini yerine getirmeyi
baş
kaları
ndan istemek, onlarıbu iş
e zorlamak.
Mechul'ül-Malik: Sahibi bilinmeyen mal.
Mekruh: Yapı
lmamasıdaha iyi ve sevabıolan, ancak yapı
lmasıazabıgerektirmeyen
iş
.İ
badetlerle ilgili olarak mekruh söz konusu olunca, sevabı
n az olmasıkastedilir; o
iş
in yapı
lmamasıiyidir anlamı
na gelmez.
Mesh: Bir ş
ey üzerine el sürmek, abdestte yüzü ve elleri yı
kadı
ktan sonra ı
slak ellerle
baş
ı
n ön kı
smı
na ve ayakları
n üzerine meshetmek, elleri çekmek.
Mezâlim: Boynunda ş
ahsen tanı
madı
ğıveyahut sahibine ulaş
amadı
ğımalî hakkıolan
kimselerin hakları
.
Mezi: Kadı
nla oynaş
ı
rken erkekten gelen, meniden baş
ka bir su.
Miras: Tereke, ölen bir kimsenin bı
raktı
ğ
ımal.
Miskal: Ağı
rlı
k ölçüsü; her bir mı
skal, 4.6875 gram yani dört buçuk gramdan biraz
fazla ağı
rlı
ğa (4 kı
rata) eş
ittir.
Miskin: Fakir, yoksul; fakirden daha güç bir durumda bulunup zorlukla geçinen
kimse.
361
Muamele: Alı
şveriş
, herhangi bir anlaş
ma.
Mubah: Şer'î açı
dan iyi veya kötü sayı
lmayan bir iş
; farz, haram, müstehap ve mekruh
iş
lerin dı
ş
ı
nda bir iş
; helâl olan bir yemeyi veya meyveyi yiyip yememek gibi. Bazen
de gasp edilmemişyer anlamı
nda kullanı
lı
r.
Muhayyerlik: Bir akdi veya muameleyi bozma hakkı
na sahip olma. (2124. hükme
bakı
nı
z.)
Muhtazar: Can verme hâlindeki kimse.
Mukallit: Müçtehidi taklit eden, onun sözlerine göre hareket eden.
Mutlak Su: Meyve ve benzeri ş
eylerden elde edilmeyen ve baş
ka bir ş
eyle su
denmeyecek ş
ekilde karı
ş
mamı
şolan su.
Muvâlât: Peşpeş
e, ard arda yapmak; namazı
n bölümlerini ara vermeden peşpeş
e
yerine getirmek.
Muzâf Su: Bir ş
eyden elde edilen su -karpuz suyu gibi- veya baş
ka bir ş
eyle, su
denmeyecek ş
ekilde karı
ş
mamı
şolan su.
Mübarat Talâkı
: Karı
-koca birbirlerini istemedikleri takdirde, kadı
n kendisini
boş
amasıiçin kocası
na malı
ndan bir miktarı
nı[veya mihrini] vermesi sonucu
gerçekleş
en talâk.
Müçtehit: Allah'ı
n hükümlerini anlamakta içtihat derecesine yetiş
en yani, Kitap
(=Kur'ân) ve sünnetten İ
slâmî hükümleri çı
karmaya gücü olan kimse.
Müdd: Yaklaş
ı
k 750 gram ağı
rlı
ğı
nda olan bir ölçü birimi.
Mükellef: Bulûğçağı
na ermişakı
llıinsan.
Mümeyyiz: İ
yi ve kötüyü anlayı
p birbirinden ayı
rt edebilen çocuk.
Münferid: Namazıcemaatle değil tek baş
ı
na kı
lmak.
Münkerden Sakı
ndı
rmak: Kötülükten alı
koymak; ş
er'î açı
dan kötü sayı
lan iş
lerden
baş
kaları
nısakı
ndı
rmak.
Mürtet: İ
slâm dininden ayrı
lı
p baş
ka bir dine geçen; İ
slâm dinini terk eden; önce
Müslüman olup Müslümanlı
ktan çı
karak Allah'ıya da Peygamberi (s.a.a) veya Allah'ı
ve Peygamberi inkar etmek manası
na gelen dinin zarurî (tartı
ş
ma götürmez apaçı
k)
hükümlerinden birini inkâr eden kimse. Mürtet ise ş
artları
na göre iki kı
sma ayrı
lı
r:
1) Millî Mürtet: Gayrimüslim anne-babadan doğ
an ve kâfir olduğunu bildirdikten
sonra Müslüman olup, tekrar kâfir olan kimse.
362
2) Fı
trî Mürtet: Müslüman babadan veya Müslüman anneden veyahut Müslüman baba
ve anneden doğan ve daha sonra kâfir olan kimse.
Müsakat: Sulamak üzerine anlaş
mak; bağsahibi ile bahçı
van arası
nda yapı
lan
anlaş
ma. Bu anlaş
maya göre, bahçı
van ağaçlarısulayı
p bakmasıkarş
ı
lı
ğı
nda bağı
n
belli bir miktarda meyvesinden yararlanabilir.
Müstehap: Yapı
lmasıiyi ve sevabıolan, ama yapı
lmamasıazabıgerektirmeyen iş
.
Müstehap Gusül: Bazıgünler ve geceler veya bazıibadetler ve ziyaretler
münasebetiyle yapı
lması
nda sevap o-lan gusüller, cuma guslü, ziyaret guslü gibi.
Müstehap İ
htiyat: Uyulmasıuygun ve iyi görülen ihtiyat. Müçtehitlerce müstehap
olması
na kesin değ
il de ona yakı
n derece kuvvetli bir delille sabit olan görev.
Müstehâze: İ
stihaze kanı
nıgörmekte olan kadı
n.
Müt'a: Sözlükte zevk anlamı
nda olan bu kelime din deyiminde geçici akit manası
nda
kullanı
lı
r. Belirli bir bedel ödeyerek belirli bir süre için belirli ş
artlar dahilinde akit
okumakla yapı
lan geçici nikâhtı
r.
Müvekkil: Kendisine vekil tutan; vekil tayin eden; vekâlet veren.
Müzâraa: Ekim üzerine anlaş
mak; yer sahibi ile ekincinin arası
nda yapı
lan anlaş
ma.
Bu anlaş
mayla mahsulden bir miktarıyer sahibinin, bir miktarıda ekincinin olur.
N
Nafaka: Yiyecek parası
, geçinmelik; yiyecek, giyecek, mesken gibi zarurî ihtiyaçları
temine yetecek miktardaki para veya eş
ya. Bazıkimselerin örneğin, eşve çocukları
n
geçimini sağlamak insanı
n üzerine farzdı
r ve insan bunları
n nafakası
nıtemin etmek
zorundadı
r.
Nafile: Müstehap namaz.
Namahrem: Şer'î bakı
mdan mahrem olmayan; evlenmeleri ş
er'an mümkün olan; bir
erkeğin veya kadı
nı
nş
er'an bakmasıyasak ve haram olan kimse.
Necaset: İ
drar, dı
ş
kı
, meni, lâş
e, kan vb. gibi pislik sayı
lan ş
eyler.
Necis: Temiz olmayan ş
ey, pisliğe bulaş
an ş
ey.
Nezir: Adak, özel bir akit ile iyi bir iş
i yapmayıveya kötü bir iş
i yapmamayıkendine
farz etmek.
Nifas: Çocuğun doğumu arkası
ndan kadı
nlardan gelen kan.
Nikâh: Evlenmek.
363
Nisâ (=Kadı
nlar) Tavafı
: Haccı
n ve müfrede umrenin son ameli, son tavafı
. Bu tavafı
n
terki, ihrama giren kimsenin eş
iyle cinsel iliş
kide bulunması
nı
n haram olması
na sebep
olur.
Nisap: Şeriatı
n belli bir ş
ey için belirlediği ölçü ve miktar.
Nohut: Ağ
ı
rlı
k ölçüsü; her bir nohut, 0,1953 gram ağı
rlı
ğı
ndadı
r.
R
Recâ Kastı
: Sevaba ulaş
ma kastı
yla bir iş
i yapmak.
Rehin: Vesika, güvence olarak bı
rakı
lan mal; alacaklı
nı
n yanı
nda, borçlu kimsenin bir
mal bı
rakması
. Alacaklıkimse, tayin edilmişvakitte alacağı
nıalamazsa, alacağı
nıo
maldan tahsil edebilir.
Rekât: Namazı
n bölüklerinden her birine denir. Şöyle ki, bir namazda kı
yam, rükû ve
iki secdenin toplamıbir rekâttı
r. Bir namazda iki kı
yam, iki rükû ve dört secde
bulunursa, o namaz iki rekâtlıolur.
Ric'î Talâk: Kocanı
n boş
adı
ğıkarı
sı
na, iddeti içinde, yeni bir nikâh akdi yapmaksı
zı
n
dönme hakkıolan talâk. (Talâk hükümlerine bakı
nı
z.)
Ruhsat Haddi: İ
kamet yerinden, oranı
n ezanıduyulmayacak ve duvarıgörülmeyecek
uzaklı
ktaki mesafe ve ötesi.
Rükün: Bir ş
eyin temel direği, ibadetlerin temel ve aslı
nıteş
kil eden ş
eyler;
yapı
lmadı
ğ
ıtakdirde ibadetin batı
l olması
nıgerektiren ş
eyler.
Rükû: Sözlükte eğilme demektir. Din deyiminde namazdaki okuyuş
tan sonra eğ
ilerek
başve sı
rtıdüz bir ş
ekle getirmektir.
Rükûya Bitiş
ik Kı
yâm: Rükûya eğ
ilmeden önce en son lahzada ayakta durma; ki
namazı
n rüknüdür.
S
Sakı
ncalı
dı
r: Net bir hükmü olmayan konu. (Mukallit bu konuda baş
ka bir müçtehidi
taklit edebilir.)
Secde: Allah-u Tealâ'nı
n azameti karş
ı
sı
nda alnı
, elin iç kı
smı
nı
, diz kapakları
nıve
ayak baş
parmakları
nı
n ucunu yere koymak.
Seferî: Dört rekâtlınamazlarıyolculukta kı
saltarak iki rekât kı
lmasıgereken kimse.
Seferî Namaz: Yolculukta iki rekât olarak kı
lı
nan günlük dört rekâtlınamazlar.
Sefih: Malı
nısaçı
p savuran, harcamasıdoğru olmayan yerlere sarf eden, hikmete ve
ş
eriata uygun olmayacak ş
ekilde tüketen, kendi malları
nıboşyere harcayan ve ş
er'î
hâ-kim tarafı
ndan kendi mallarıüzerinde malî tasarruflarıyasaklanan kimse.
364
Sehiv Secdesi: Namazda yanı
larak yapı
lan yanlı
ş
lı
klar için namazdan sonra yerine
getirilen secde. (1236. hükme bakı
nı
z.)
Selem (=Selef): Bedelin peş
in ödenmesine rağmen malı
n daha sonra verilmesi esası
na
dayanan bir satı
şusûlüdür. (2110. hükme bakı
nı
z.)
Seyyit: Hz. Ali ve Hz. Fatı
ma'nı
n (Allah'ı
n selâmıonlara olsun) soyundan olan kimse.
Sulh: İ
nsanı
n baş
kası
yla uzlaş
mak için kendi mal veya hakkı
nıona bı
rakması
. (2160.
hükme bakı
nı
z.)
Ş
Şâhis: Öğ
le vaktini tayin etmek için yere dikilen ağaç ve benzeri ş
ey.
Şart: Olup olmaması
, bir ş
eyin aslı
yla değil de niteliğiyle ilgili olan ş
ey, onun ş
artı
sayı
lı
r. Örneğ
in taharet ve kalbin Allah'a yönelmesi, namazı
n aslıdeğil de "sı
hhat" ve
"kemal" gibi nitelikleriyle ilintili olduğundan namazı
nş
artısayı
lı
rlar.
ŞartlıSatı
ş
: Örneğin, bir milyonluk evi iki yüz bin liraya satı
p, satı
cı
nı
n belli bir süre
içerisinde, parayıgeri ver-diği takdirde muameleyi feshetme hakkı
na sahip olması
nı
ş
art koş
mak. (2126 ve 2127. hükümlere bakı
nı
z.)
Şef' Namazı
: Sekiz rekât gece namazı
ndan sonra kı
lı
nan iki rekât müstehap namaz.
Şer'î Hâkim: İ
slâm hükümlerini icra makamı
nda olan müçtehit veya onun naibi; baş
ka
bir deyiş
le, İ
slâmî ölçülere göre hükmü geçerli olan müçtehit veya naibi.
Şer'î Öğle: Bazıyerlerde ş
âhisin gölgesinin yok olduğ
u, bazıyerlerde de ş
âhisin
gölgesinin en az miktarı
na ulaş
tı
ğ
ızaman ş
er'î öğle ve öğle ezanı
nı
n vaktidir.
Şükür Secdesi: Allah-u Teala'ya verdiği nimetler karş
ı
sı
nda teş
ekkür etmek amacı
yla
alnıyere koymak.
T
Taklit: Müçtehidin fetvaları
na göre amel etmek.
Talâk: Boş
ama; evlilik bağı
nıözel kaideler üzerine çözmek.
Taharet: Sözlükte temizlik anlamı
na gelir; din deyiminde ise, abdest, gusül veya
teyemmüm vesilesiyle insanda hası
l olan manevi durum. Bir kı
sı
m ibadetlerin ş
artı
,
baş
langı
cıve anahtarı
dı
r. Temizlik bulunmadı
kça bu ibadetler yerine getirilmez.
Tefrit: İ
hmâl etmek, kusurlu ve ihmâlkâr davranmak; ifratı
n zı
ddı
.
Tertibî gusül: Gusül niyetiyle önce başve boyunu, sonra sağtarafı
, daha sonra sol
tarafıyı
kamak.
Tertibî Abdest: Abdest niyetiyle suyu yüze ve ellere dökerek alı
nan abdest.
365
Tilavet Secdesi: Belirli ayetler okunduğunda veya duyulduğunda, Allah'ı
n büyüklüğü
ve azameti karş
ı
sı
nda yerine getirilen secdeye denir. Tilavet secdesi dört ayetle ilgili
olarak farzdı
r; geri kalan yerlerde yapı
lmasımüstehaptı
r. Kur'ân-ıKerim'de on beş
tilavet secdesi yapı
labilecek ayet vardı
r.
-Tilavet secdesini gerektiren ayetler:
1) Secde Suresi, 15. ayet
2) Fussilet Suresi, 37. ayet
3) Necm Suresi, son ayet
4) Alak Suresi, son ayet
-Tilavet secdesinin müstehap olduğu ayetler:
1) A'râf Suresi, son ayet
2) Ra'd Suresi, 15. ayet
3) Nahl Suresi, 49. ayet
4) İ
srâ Suresi, 107. ayet
5) Meryem Suresi, 88. ayet
6) Hacc suresi, 18. ayet
7) Hacc Suresi, 77. ayet
8) Furkan Suresi, 60. ayet
9) Neml Suresi, 25. ayet
10) Sâd Suresi, 24. ayet
11) İ
nş
ikak Suresi, 21. ayet
U
Umre: Allah'ı
n evini ziyaret etme. Kâbe'de yapı
lmasıgereken bazıözel ameller.
Umre, ş
artlarıtahakkuk bulduğ
u zaman her mükellefe ömründe bir defa farz olur.
Umre iki kı
sı
mdı
r:
1) Temettü Umresi: Temettü haccı
ndan sonra veya hacsı
z yerine getirilir.
2) Müfrede Umresi: Kı
ran ve ifrat haccı
ndan sonra veya hacsı
z yerine getirilir.
Bu iki kı
smı
n ayrı
ntı
larıiçin hac amelleriyle ilgili kitaplara bakı
nı
z.
V
Vedia: Emanet.
366
Vakı
f: Malı
n aslı
nıkendi mülkiyetinden çı
karı
p onun menfaatini bazıfertlere veya
hayı
r iş
lere tahsis etmek.
Vâris: Ölen kimsenin malı
na ş
er'an sahip olan kimse.
Vasî: Yetkili; ölünün kendisinden sonra vasiyetini yerine getirmesini için tayin ettiği
kimse; vesâyeti yüklenen ş
ahı
s; ölünün yetki sahibi olduğ
u kimseler hakkı
nda, ölü
tarafı
ndan onları
n iş
lerine bakmak üzere yetkili kı
lı
nan kim-se; bir peygamberin tayin
etmesi üzere ölümünden sonra onun yerine geçen kimse.
Vasiyet: İ
nsanı
n, ölümünden sonraki iş
ler hakkı
nda bulunduğu tavsiyeler. Örneğin,
bazıiş
lerin kendisi için yapı
lması
nıistemesi, malı
nı
n bir kı
smı
nı
n birilerine
verilmesini söylemesi ve evladıgibi yetki sahibi olduğu kimseler hakkı
nda, birini vasî
tayin etmesi.
Vatan: İ
nsanı
n, kendine ikamet ve yaş
amak yeri olarak seçtiği yer.
Vedi: İ
drardan sonra insandan çı
kan su.
Vekâlet: Vekil olma; bir kimseyi, kendisi için bir iş
i yapmakla vazifelendirmek.
Vekil: Baş
kasıiçin bir iş
i yapmakla görevli olan kimse.
Veli: Çocuğun bakı
mıve idaresi üzerinde olan, hâl ve hareketlerinden sorumlu
bulunan kimse; ş
er'an çocuğun, delinin ve sefih insanı
n yetkilisi ve yöneticisi olan
kimse; baba, büyük baba ve ş
er'î hâkim gibi.
Vezi: Bazızamanlar insandan meni geldikten sonra çı
kan su.
Vitir Namazı
: 8 rekât gece namazıve 2 rekât ş
ef' namazı
ndan sonra kı
lı
nan bir
rekâtlı
k namaz.
Y
Yâise: Yeis yaş
ı
na ulaş
an kadı
n; aybaş
ıhâli görmeyen ve artı
k karnı
nda çocuk görme
ümidi kesilen kadı
n.
Yeis Yaş
ı
: KureyşKabilesine mensup olan yani seyit kadı
nları
n altmı
ş
, seyit olmayan
kadı
nları
n ise elli yaş
ı
na ulaş
ması
.
Z
Zâmin: Meydana getirilen zararı(tazmini) telafi etmeye mecbur olan veya tazminat
ödemeyi kabul eden kimse; kefil.
Zarurî Konular: Müslümanları
n dinin bir parçasıolarak kabul ettikleri tartı
ş
ma
götürmeyen hükümler, namaz ve orucun farz olmasıgibi.
Zekât: İ
nsanı
n senede bir belirtilen malları
n belirtilen miktarı
nı
, nisap haddine
ulaş
ı
nca verilmesi caiz olan yerlerde masraf etmesi ş
eklinde gerçekleş
tirilen malî
ibadet. (1853. hükümden sonraki hükümlere bakı
nı
z.)
367
Zimmet: Uhde, üstlenilen.
Zimmî: İ
slâm toprakları
nda, İ
slâm'ı
n sosyal kanunları
na bağlıkalmalarıkarş
ı
lı
ğı
nda
İ
slâm devletinin himayesi altı
nda yaş
ayan; malı
, canı
,ı
rzıvs. teminat altı
na alı
nan,
Hı
ristiyanlar ve Yahudiler gibi Ehlikitap olarak bilinen kâfirler.
*
*
*
Not: Arapça'da bulunan ve bugün Türkiye'de kullanı
lan Latin alfabesinde karş
ı
lı
ğı
olmayan harfler için çevriyazıusûlü alttaki harflerden yararlanı
lmı
ş
tı
r:
H
‫ح‬
H
‫خ‬
Z
‫ذ‬
Z
‫ظ‬
Ż
‫ض‬
‫ع‬
‘
Ţ
Ķ
Ŝ
S
‫ط‬
‫ق‬
‫ص‬
‫ث‬
Arapça okunmasış
art olan örneğin namaz vb. ş
eylerde bu harfler Arapça'daki
kurallarıriayet edilerek doğru ş
ekilde telaffuz edilmelidir. Çünkü birbirine benzeyen
harfleri birbirinin yerine okumak namazıbozar.
368
[1]- [Bu konuda bir adil kiş
inin yeterli oluş
u için bakı
nı
z: Tahrir-ul-Vesile, Taklit
hükümleri, H: 21]
[2]- [Taharet bölümünde sı
k sı
k sözü geçen temizlikten, tı
bbî ve fennî temizlik değil
de, dinî açı
dan ibadetlerin yapı
lması
na engel olmama kastedilmiş
tir.]
[3]- [Şahadet ederim ki Allah'tan baş
ka ilâh yoktur. Şahadet ederim ki Muhammed,
Allah'ı
n elçisidir.]
[4]- [Allah'ı
n adı
yla ve Allah'ı
n yardı
mı
yla. Hamd, suyu temizleyici kı
lan ve onu
necis kı
lmayan Allah'a mahsustur.]
[5]- [Allah'ı
m! Beni (her günah iş
ledikçe) tövbe edenlerden kı
l ve yine beni tertemiz
(günahlardan kaçı
nan) kulları
ndan kı
l.]
[6]- [Allah'ı
m! Likana eriş
eceğ
im gün bana hüccetimi ve delilimi telkin et ve dilimi
senin zikrin hususunda serbest kı
l.]
[7]- [Allah'ı
m! Cennet kokusunu bana haram kı
lma. Beni cennetin kokusunu,
esintisini ve ı
tı
rı
nıalan kimselerden kı
l.]
[8]- [Allah'ı
m! Bazıyüzlerin siyah olacağıbir günde yüzümü ak et. Bazıyüzlerin ak
olacağıgünde yüzümü siyah etme.]
[9]- [Allah'ı
m! Amel defterimi sağelime ve cennetlerde ebedi kalma belgesini de sol
elime ver ve beni kolay hesaba çek.]
[10]- [Allah'ı
m! Kitabı
mı(amel defterimi) soldan ve arka tarafı
mdan verme. Amel
defterimi boynuma ası
lıda kı
lma. Ateşparçaları
ndan sana sı
ğı
nı
rı
m.]
[11]- [Allah'ı
m! Rahmetin, bereketlerin ve affı
nla beni örtüver.]
[12]- [Allah'ı
m! Birtakı
m ayakları
n kaydı
ğıgünde, beni sı
rat üzerinde sabit kı
l.
Çabamıseni benden razıkı
lacak ş
eyde kı
l, ey celâl ve ikram sahibi!]
[13]- [Her bir nohut altı
n, 0/1953 gram altı
nla eş
ittir.]
[14]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Sana karş
ıiş
lediğim çok günahlarıbağ
ı
ş
la ve benim az
itaatimi kabul eyle. Ey azıkabul edip çoğu (çok günahı
) bağı
ş
layan! Benden azıkabul
eyle ve çok günahı
mıaffet; ş
üphesiz sen affeden ve bağı
ş
layansı
n. Allah'ı
m! Bana
acı
; hiç ş
üphesiz sen esirgeyensin.]
[15]- [Allah'tan baş
ka, bir ilâh olmadı
ğı
na ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) O'nun elçisi
olduğuna ş
ehadet ederim.]
[16]- [Allah'ı
m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et.]
369
[17]- [Allah'ı
m! Mümin erkek ve mümin kadı
nlarıbağı
ş
la.]
[18]- [Allah'ı
m! Şu ölü erkeğ
i bağı
ş
la.]
[19]- [Allah'ı
m! Şu ölü kadı
nıbağı
ş
la.]
[20]- [Anlamı
: Şehadet ederim ki Allah'tan baş
ka, bir ilâh yoktur; tektir, ortağıyoktur.
Şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Onu hak üzere kı
yamet
öncesine kadar müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiş
tir.]
[21]- [Anlamı
: Allah'ı
m! İ
brahim ve soyuna ettiğin rahmetin ve onlarımazhar kı
ldı
ğı
n
rahmet ve bereketinin en üstünü gibi, Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et;
Muhammed ve Ehlibeyti'ne bereket ver; Muhammed ve Ehlibeyti'ne merhamet eyle.
Şüphesiz sen beğenilen ve yücesin. [Allah'ı
m!] Peygamberlerin, resullerin, ş
ehitlerin,
sı
ddı
kları
n ve salih kulları
nı
n hepsine rahmet et.]
[22]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Bütün mümin erkek ve mümin kadı
nları
, Müslüman erkek
ve Müslüman kadı
nları
, onlardan hayatta olanlarıve ölenleri bağı
ş
la. Hayı
rlarla
bizimle onları
n arası
ndaki iliş
kiyi koru. Şüphesiz sen dualarıkabul eden ve her ş
eye
güç yetirensin.]
[23]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Bu senin kulundur. Senin erkek ve kadı
n kulunun evladı
dı
r.
O sana misafir oldu ve sen huzuruna varı
lanları
n en hayı
rlı
sı
sı
n. Allah'ı
m! Biz bunun
hakkı
nda iyilikten baş
ka hiç bir ş
ey bilmiyoruz. Ancak sen onu bizden daha iyi
bilirsin. Allah'ı
m! Eğer o, iyilikte bulunan kimselerden ise, iyiliğini artı
r; eğer
kötülükte bulunan kimselerden ise, ondan geç ve onu bağı
ş
la. Allah'ı
m! Ona kendi
katı
nda en yüce derecelerde yer ver. Geride bı
rakı
lanlar arası
nda ailesi hakkı
nda onun
yerine geç. Kendi rahmetinle ona rahmet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.]
[24]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Bu senin kadı
n kulundur. Senin erkek ve kadı
n kulunun
kı
zı
dı
r. O sana misafir oldu ve sen huzuruna varı
lanları
n en hayı
rlı
sı
sı
n…]
[25]- [Ey falanı
n oğlu falan! (Söylediklerimi) dinle ve anla.]
[26]- [Anlamı
: Bizden ayrı
ldı
ğı
nda bulunduğun ahit üzere misin sen? O ahit: Allah'tan
baş
ka ilâh olmadı
ğı
na, tek ve ortağ
ıbulunmadı
-ğı
na, Hz. Muhammed'in (Allah, ona
ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet et-sin) O'nun kulu, elçisi, peygamberlerin efendisi ve
resullerin sonuncusu olduğuna, Hz. Ali'nin müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve
Allah'ı
n itaatini bütün âlemlere farz kı
ldı
ğıimam olduğuna, Hasan, Hüseyin, Ali b.
Hüseyin (Zeynelabidin), Muhammed b. Ali (Bakı
r), Cafer b. Muhammed (Sadı
k),
Musa b. Cafer (Kazı
m), Ali b. Musa (Rı
za), Mu-hammed b. Ali (Cevad), Ali b.
Muhammed (Hadi), Hasan b. Ali (As-keri), "Kaim, Hüccet ve Mehdi" hazretlerinin
(Allah'ı
n rahmeti onlara olsun) müminlerin imamları
, bütün yaratı
klara Allah'ı
n
hüccetleri, se-nin imamları
n, hidayet imamlarıve iyiler oldukları
na dair ş
ehadet etmendir. Ey falanı
n oğlu falan.]
[27]- [Anlamı
: Allah Teala tarafı
ndan elçi olarak yakı
nlaş
tı
rı
lmı
ş(yüksek derece
sahibi) iki melek sana gelip Rabbin, Peygamberin, dinin, kitabı
n, kı
blen ve imamları
n
hakkı
nda sordukları
nda, korkma, hüz-ne kapı
lma ve onları
n cevabı
nda ş
öyle de:
370
"Allah, Rabbimdir. Hz. Muhammed, (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet
etsin) peygamberimdir. İ
slâm, dinimdir. Kur'an, kitabı
mdı
r. Kâbe, kı
blemdir.
Müminlerin emiri Ali b. Ebutalib, imamı
mdı
r. Ali'nin oğlu Hasan Müçteba,
imamı
mdı
r. Kerbela'da ş
ehit edilen Ali oğ
lu Hüseyin, imamı
mdı
r. Ali Zeynelabidin,
imamı
mdı
r. Muhammed Bakı
r, imamı
mdı
r. Cafer Sadı
k, imamı
mdı
r. Musa Kazı
m,
imamı
mdı
r. Ali Rı
za, imamı
mdı
r. Muhammed Cevad, imamı
mdı
r. Ali Hadi,
imamı
mdı
r. Hasan Askeri, imamı
mdı
r. Beklenilen Hüccet, imamı
mdı
r. Bunlar,
(Allah'ı
n rahmeti hepsinin üzerine olsun) benim imamları
m, efendilerim, önderlerim
ve ş
efaatçilerimdir. Onlarıseviyor; dünya ve ahirette düş
manları
ndan teberri
ediyorum. O hâlde ey filan oğlu filan! Bil ki:]
[28]- [Anlamı
: Şüphesiz Allah Tealâ, ne güzel Rabdı
r. Hz. Muhammed (Allah, ona ve
tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) ne güzel elçidir. Hz. Ali ve masum evlatlarıolmak
üzere on iki imam, ne güzel imamlardı
r. Hz. Muhammed'in (Allah, ona ve tertemiz
Ehlibeyti'ne rahmet etsin) getirdiği, haktı
r. Ölüm, haktı
r. Kabirde Münker ve Nekir
(denen iki meleğ)in sorgulaması
, haktı
r. Yeniden dirilme, haktı
r. Dirilip yayı
lma,
haktı
r. Sı
rat, haktı
r. Mizan, haktı
r. Amel defterlerinin dağı
tı
lması
, haktı
r. Cennet,
haktı
r. Cehennem, haktı
r. Kı
yamet gelmektedir; onda hiçbir ş
üphe yoktur. Gerçekten
Allah kabirde olanlarıdiriltecektir. ]
[29]- [Anlamı
: Allah, seni gerçek söz üzerinde sabit kı
lsı
n; seni doğru yola hidayet
etsin ve seni sevdiklerinle rahmet yurdunda (cennette) tanı
ş
tı
rsı
n.]
[30]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Toprağı(yerin sı
kı
ntı
sı
nı
) yanları
ndan uzaklaş
tı
r. Ruhunu
kendine yücelt. Kendi katı
ndan onu bir delile kavuş
tur. Allah'ı
m! Affı
nıdileriz, affı
nı
dileriz.]
[31]- [Biz Allah'tanı
z ve O'na döneceğiz. -Bakara, 156-]
[32]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Toprağı(yerin sı
kı
ntı
sı
nı
) yanları
ndan uzaklaş
tı
r. Ruhunu
kendine yücelt. Onu rı
zana kavuş
tur. Kabrini, kendisini diğerlerinin rahmetinden
muhtaçsı
z kı
lacak derecede rahmetinle doldur.]
[33]- [Biz Allah'tanı
z ve O'na döneceğiz. -Bakara, 156-]
[34]- [Allah'ı
m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et ve bu namazı
n sevabı
nıfilan
kese ulaş
tı
r.]
[35]- [Anlamı
: Şahadet ederim ki Allah'tan baş
ka ilâh yoktur; tektir, ortağıyoktur ve
Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ı
m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et.
Beni (her günah iş
ledikçe) tövbe edenlerden kı
l ve yine beni tertemiz (günahlardan
kaçı
nan) kulları
ndan kı
l.]
[36]- [Allame Meclisi (r.a) "Şerh-u Men La Yahzuruh'ul-Fakih" adlıeserinde, bir ok
atı
mımesafeti, iki yüz adı
m olarak belirlemiş
tir.]
[37]- O hâlde öğle namazı
nı
nş
er'î vaktinden yaklaş
ı
k olarak 11 saat 15 dakika
geçince, akş
am ve yatsınamazları
nı
n vakti son bulur.
371
[38]- [Anlamı
: Zünnun'u (balı
k karnı
na girmişolan Yûnus İ
bn-i Matta'yı
) da an; zira
(o kavmine) kı
zarak gitmiş
ti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğ
imizi, (kavminin
arası
ndan çı
kmakla kendisini kurtaracağı
nı
) sanmı
ş
tı
. Nihayet karanlı
klar içinde
(kalı
p): "Senden baş
ka ilâh yoktur. Sen her türlü eksiklikten münezzehsin. Ben
zalimlerden oldum." diye yalvardı
. Biz de onun duası
nıkabul ettik ve onu tasadan
kurtardı
k. İ
ş
te biz inananlarıböyle kurtarı
rı
z. -Enbiyâ, 87-]
[39]- [Anlamı
: Gayb'ı
n (görünmez bilginin) anahtarlarıO'nun yanı
ndadı
r, onları
O'ndan baş
kasıbilmez. (O) karada ve denizde olan her ş
eyi bilir. Düş
en bir yaprak,-ki
mutlaka onu bilir- yerin karanlı
klarıiçinde gömülen tane, yaşve kuru hiçbir ş
ey
yoktur ki, apaçı
k bir Kitap'ta olması
n. -En'âm, 59-]
[40]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Ben gayb'ı
n anahtarları-ki onlarısenden baş
kasıbilmezhakkı
na senden Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne rahmet etmeni ve benim ş
uş
u…
hacetlerimi yerine getirmeni dilerim.]
[41]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Sen veli nimetimsin, isteklerimi vermeye kâdirsin ve
hacetimi bilirsin. O hâlde, Hz. Muhammed ve Ehlibeyti (hepsine Allah'ı
n selâmı
olsun) hürmetine senden hacetlerimi yerine getirmeni dilerim.]
[42]- [Kâbe'nin her bir köş
esine bir rükün denir ve her rüknün özel bir adıvardı
r.
Bunlar "Rükn-ü Yemanî, Rükn-ü Hacer, Rükn-ü Irakî ve Rükn-ü Şamî"den ibarettir.]
[43]- [İ
ftitah tekbiri, baş
langı
ç tekbiri demektir; bu tekbire "Tek-biret'ül-İ
hram" da
denir.]
[44]- [Rabbim Allah'tan bağı
ş
lanma diler ve O'na tövbe ederim.]
[45]- [Allah'ı
m! Beni bağı
ş
la.]
[46]-[ KovulmuşŞeytan'ı
nş
errinden Allah'a sı
ğı
nı
rı
m.]
[47]- [Rabbim Allah böyledir (vasfedilen gibidir).]
[48]- [Rabbimiz Allah böyledir (vasfedilen gibidir).]
[49]- [Rabbim Allah'tan bağı
ş
lanma diler ve O'na tövbe ederim.]
[50]- [Anlamı
: Allah'tan baş
ka ilâh yoktur; bu ş
üphe götürmeyen bir gerçektir.
Allah'tan baş
ka ilâh yoktur; buna inanı
yor ve tasdik ediyorum. Allah'tan baş
ka ilâh
yoktur; ben O'na kulluk sunar ve emirlerine boyun eğerim. Ey Rabbim, kulluk ederek
ve emirlerine boyun eğ
erek sana secde ettim. Ben kulluktan çekinen ve büyüklük
taslayan değil de zelil, azabı
ndan korkan ve sana sı
ğı
nan bir kulum.]
[51]- [Anlamı
: Allah'ı
n adı
yla ve Allah'ı
n yardı
mı
yla. Bütün övgüler ve en iyi isimler
Allah'a mahsustur.]
[52]- [Muvalat, namazı
n farz ve cüzlerinin peşpeş
e ve aralı
ksı
z yapı
lması
na denir.]
372
[53]- [Bu namazıResulullah (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a Habeş
istan'dan Medine'ye
döndüğ
ünde öğretmiş
tir.
Cafer-i Tayyar namazıdört rekâttı
r; ikiş
er rekât hâlinde kı
lı
nı
r. Her bir rekâtta Fatiha
ve sûre okunduktan sonra rükûya gitmeden önce on beşdefa Tesbihat-ıErbaa
(Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber) okunur. Rükûda,
rükû zikri okunduktan sonra mezkur zikir on defa okunur. Rükûdan kalkı
p secdeye
gitmeden kı
yam hâlinde yine on defa okunur. Daha sonra iki secdede ve yine iki
secde arası
nda ve ikinci secdeden sonra ayağa kalkmadan önce on defa okunur. Diğer
rekâtlar da aynış
ekilde kı
lı
nı
r.
Böylece her rekâtta mezkur zikir 75 defa ve toplam olarak 300 defa okunmuşolur. Bu
namazı
n en faziletli vakti, cuma sabahı
dı
r.]
[54]- [Allah'ı
n adı
yla ve Allah'ı
n yardı
mı
yla; Allah Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne
rahmet etsin.]
[55]- [Allah'ı
n adı
yla ve Allah'ı
n yardı
mı
yla. Allah'ı
m! Hz. Muhammed'e ve
Ehlibeyti'ne rahmet et.]
[56]- [Allah'ı
n adı
yla ve Allah'ı
n yardı
mı
yla. Ey Allah'ı
n Nebisi, selâm olsun sana,
Allah'ı
n rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.]
[57]- [Rükû ve secde gibi namazı
n aslı
yla ilgili olan ş
eyler, namazı
n cüz'ü sayı
lı
rlar;
ancak temizlik ve kalbin Allah'a yönelmesi gibi namazı
n aslı
yla değil de sahih ve
kamil olup olmama gibi nitelikleriyle ilgili olan ş
eyler onun ş
artısayı
lı
rlar.]
[58]- [Mesleği yolculuk olan kimseden maksat, iş
inin kı
vam ve mahiyeti sefere bağlı
olan örneğ
in ş
oför, deveci vb. kimselerdir.]
[59]- [Örneğin, bu hüküm gereği gidiş
te öğle namazı
nıtam kı
lmasıgerektiğ
i yerde
dönüş
te ikindi namazı
nıseferi kı
lmasıgibi mahzurla karş
ı
laş
ı
lmasıdurumu gibi.]
[60]- [Bir namazıvaktinde kı
lmaya "eda" denir. Vaktinden sonra kı
lmaya da "kaza"
denir.]
[61]- [Cemaatle kı
lı
nan namazda kendisine uyulan zata "imam" denir. Uyan kimseye
de "muktedi, me'mum" gibi adlar verilir. Kendi baş
ı
na namaz kı
lana da "münferit"
denir.]
[62]- [İ
badetlerle ilgili olarak "mekruh" söz konusu olunca, verilen sevabı
n az olması
kastedilir.]
[63]- [Anlamı
: Allah'ı
m! Ey ululuk ve azamet sahibi, ey cömertlik ve ceberut sahibi,
ey af ve rahmet sahibi! Müslümanlar için bayram ve Muhammed (Allah ona ve
Ehlibeyti'ne rahmet etsin) için birikim, ş
eref ve artı
şvesilesi kı
ldı
ğı
n bu gün hakkı
na,
senden Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet etmeni, Muhammed ve Ehlibeyti'ni
soktuğ
un her hayra beni de sokmanıve Muhammed ve Ehlibeyti'ni (rahmet ve
selâmı
n ona ve onlara olsun) çı
kardı
ğı
n her kötülükten beni de çı
karmanıdiliyorum.
373
Allah'ı
m! Senden, salih kulları
nı
n istediği ş
eylerin en iyisini istiyorum ve salih
kulları
nı
n sana sı
ğı
ndı
ğış
eylerden ben de sana sı
ğı
nı
yorum.]
[64]- [Allah en büyüktür; Allah en büyüktür. Allah'tan baş
ka ilâh yoktur ve Allah en
büyüktür. Allah en büyüktür ve bütün hamd ve övgüler Allah'a mahsustur. Bizi doğru
yola hidayet eden Allah en büyüktür. ]
[65]- [Bize hayvanlarırı
zk olarak veren Allah en büyüktür. Bizi imtihan eden Allah'a
hamd olsun.]
[66]- [12/6 nohut gümüş(yani 12 nohut ve bir nohudun onda altı
sı
), ölçü olarak bir
dirhem ağı
rlı
ğı
na eş
ittir. Her bir nohudun ağı
rlı
ğıise, 0.1953 gramdı
r. Dolayı
sı
yla
12/6 nohudun yani bir dirhemin ağı
rlı
ğı
, 2.4607.3 gramdı
r.]
[67]- [Her bir mı
skal, 4.6875 gr. yani dört buçuk gramdan biraz fazla ağı
rlı
ğa (4
kı
rata) eş
ittir. Dolayı
sı
yla 105 mı
skal gümüş
, 492.1875 gram, 15 mı
skal altı
n ise,
70.3125 gram ağ
ı
rlı
ğ
ı
ndadı
r. Dikkat edilmesi gereken bir baş
ka husus ş
u ki, her bir
mı
skal altı
nı
n değ
eri, yedi mı
skal gümüş
e denktir; bu nedenle de 15 mı
skal altı
n,
değer olarak 105 mı
skal gümüş
e eş
ittir.]
[68]- [Zimmî kâfir; Müslüman himayesinde olup, cizye denilen vergiyi ödeyerek
İ
slâm toprakları
nda yaş
ayan, malı
, canı
,ı
rzıvs. teminat altı
na alı
nan gayrimüslim
kimsedir.]
[69]- [Sült; buğday renginde, arpagillerden bir yiyecek maddesidir.]
[70]- [Ales; kabuğu içinde saklanan bir nevi buğ
daya benzeyen yiyecek maddesidir.]
[71]- [Nisap; ş
eriatı
n bir ş
ey için koymuşolduğu belli bir ölçü ve miktar demektir.]
[72]- [Mı
skalı
n günümüz ölçüsüyle ilgili açı
klaması
, 1799. hükmün dipnotunda yer
almı
ş
tı
r. Şu hususa da dikkat edilmesi gerekir ki her bir ş
er'î mı
skal, borsa ölçüsü
olarak bilinen mı
skalı
n dörtte üçünden ibarettir. Bu gibi yerlerde, normal mı
skal
denildiğinde, altı
n borsası
nda tanı
nan ve ağı
rlı
ğıdört buçuk gramdan biraz fazla olan
ölçü birimi kastedilir.]
[73]- [Gövdesi iki bölümlü bir çeş
it saz.]
[74]- [Hisseleri eş
it ş
ekilde bölmek için ortaklı
ktaki malları
n cinsi göz önünde
bulundurularak, konuyla ilgili fı
khî kitaplarda birkaç yön-temin varolduğu
vurgulanmı
ş
tı
r. Onlardan biri de "Kı
smet'ur-Redd" denen bölme usûlüdür.
Bu yöntemde hisselerin eş
it olmasıancak eksik hisseye bir miktar malı
n ilave
edilmesiyle sağlanı
r. Örneğin, iki kiş
inin eş
it oranda, birisinin fiyatıbeşbin
diğerininki ise dört bin lira olan iki koyunda ortaklı
ğıve ayrı
lmasıdüş
ünülecek
olursa, eş
itliğin sağ
lanmasıiçin beşbin liralı
k koyunu götürmek isteyen kimsenin
diğerine beşyüz lira vermesi gerekir.
374
Dolayı
sı
yla, ortaklardan birisi sermayenin taksim edilmesini istediğinde, eğer taksim,
ancak "Kı
smet'ur-Redd" denen taksim türünü gerektirirse, diğer ortaklar bunu
kabullenmeyip, taksim taraftarıolan ortağı
n isteğini reddedebilirler.]
[75]- [Poliçe; belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayıkendi adı
na veya bir
baş
kası
nı
n emrine ödemesi için alacaklı
nı
n borçluya yazdı
ğıbildiri, havâle kâğı
dı
,
havâle senedi demektir. "Poliçe sarfı
" ise poliçe karş
ı
lı
ğı
nda para miktarıolarak
alı
nan fazlalı
k ve verilen azlı
ktı
r.]
[76]- [Belirlenen mihr karş
ı
lı
ğımüvekkilim Fatı
ma'yısenin müvekkilin Ahmed'e eş
yaptı
m.]
[77]- [Belirlenen mihr karş
ı
lı
ğımüvekkilim Ahmet için evliliği kabul ettim.]
[78]- [Belirlenen süre içerisinde, belirlenen mihr karş
ı
lı
ğı
nda kendimi sana eş
yaptı
m.]
[79]- [Kabul ettim.]
[80]- [Belirlenen süre içerisinde, belirtilen mihr karş
ı
lı
ğı
nda müt'a nikâhı
yla kendi
müvekkilimi senin müvekkiline eşyaptı
m.]
[81]- [Ben de bunlarıböylece müvekkilim adı
na kabul ettim.]
[82]- [İ
fzâ; kadı
ndaki idrar mecrası
yla hayı
z mecrası
nıveya hayı
z mecrası
yla dı
ş
kı
mecrası
nıbirbirinden ayı
ran parçanı
n kalkması
yla onları
n bir mecraya dönüş
mesine
denir.]
[83]- [Yâise (yeis yaş
ı
na ulaş
an) kadı
n; aybaş
ıhâli görmeyen ve artı
k karnı
nda çocuk
görme ümidi kesilen kadı
ndı
r. Bu ise, kadı
nları
n nesep durumuna göre fark
etmektedir. Kureyşkabilesine mensup olan yani seyit kadı
nları
n yeis yaş
ıaltmı
ş
, seyit
olmayan kadı
nları
nki ise ellidir.]
[84]- [Ric'î talak; kocanı
n boş
adı
ğıkarı
sı
nı
, iddeti içinde, yeni bir nikâh akdi
yapmaksı
zı
n tekrar aile hayatı
na kabul etme hakkı
na sahip olduğu talaktı
r. İ
ddet
bitince, ric'î talak bâin talak olur. Bundan sonra koca ancak yeni bir nikâhla karı
sı
nı
geri alabilir.]
[85]- [Anlamı
: Müvekkilim Fatı
ma tarafı
ndan mihrini, ona hul' talakıvermesi için
müvekkilim Muhammed'e bağı
ş
ladı
m.]
[86]- [Anlamı
: Müvekkilimin karı
sı
na, bağı
ş
ladı
ğış
ey karş
ı
lı
ğı
nda, hul' talakıverdim;
o boş
tur.]
[87]- [Anlamı
: Müvekkilimin karı
sıolan Fatı
ma'yımihri mukabilinde mübarat ettim;
artı
k o boş
tur.]
[88]- [Bir dirhem; 12/6 nohut yani 12 nohut ve bir nohudun onda altı
sıağı
rlı
ğı
ndadı
r.
Her bir nohudun ağı
rlı
ğı0.1953 gram olduğundan dolayı
, bir dirhemin ağı
rlı
ğı
2.4607.3 gram (yaklaş
ı
k iki buçuk gram) sikkeli gümüş
e eş
ittir.]
375
[89]- [Necaset yemeyi alı
ş
kanlı
k edinmişhayvanı
n temizleme usûlü, 220. hükümde
açı
klanmı
ş
tı
r.]
[90]- [Herhangi bir rahatsı
zlı
k nedeniyle deri ile et arası
nda meydana gelen sertleş
miş
bir et parçası
dı
r.]
[91]- [Omurga kemiğinde bulunan beyaz ilik.]
[92]- [Doğum sebebiyle olan her türlü nesebî bağ
lantı
dı
r.]
[YUKARI GIT]
376

Benzer belgeler