TAM İLMİHAL
Transkript
TAM İLMİHAL
TAM İ LMİ HAL İ mam Humeyni -ksTevzihu'l Mesail - Tam İ lmihal – Ayetullah’il Uzma İ mam Humeyni -ks- İ Çİ NDEKİ LER Taklit Hükümleri 7 Taharet Hükümleri 13 Mutlak ve Muzaf Su. 13 1- Çok Su. 13 2- Az Su. 14 3- Akarsu. 15 4- Yağ mur Suyu. 16 5- Kuyu Suyu. 17 Suları n Hükümleri 18 İ drar ve Büyük Abdestle İ lgili Hükümler 19 İ drar Temizliği Usûlü (İ stibra) 22 İ drar ve Büyük Abdestle İ lgili Müstehap ve Mekruhlar 23 Necasetler (Pislikler) 23 1-2- İ drar ve Dı ş kı24 1 3- Meni 24 4- Lâş e. 24 5- Kan. 25 6-7- Köpek ve Domuz. 26 8- Kâfir 26 9- Şarap. 27 10- Bira. 27 Haram Yolla Cünüp Olan Kimseden Çı kan Ter 28 11- Pislik Yiyen Devenin Teri 28 Necaseti Tespit Etme Yolu. 28 Pak Şeyler Nası l Necis Olur?. 29 Necasetle İ lgili Hükümler 31 Temizleyici Çeş itleri 32 1- Su. 33 2- Yer 38 3- Güneş . 40 4- İ stihale (Baş kalaş ı m) 41 5- Üzüm Suyunun Üçte-İ ki Azalması42 6- İ ntikal 42 7- İ slâm... 42 8- Tabeiyet 43 9- Necasetin Giderilmesi 44 10- Necaset Yiyen HayvanıTemizleme Usûlü. 44 11- Müslümanı n (Bir Süre) Görünmemesi 45 Kaplarla İ lgili Hükümler 45 2 Abdest 47 İ rtimasî Abdest 50 Abdestin Duaları50 Abdestin Şartları52 Abdestle İ lgili Hükümler 58 Abdesti Gerektiren Şeyler 61 Abdesti Bozan Şeyler 62 Cebire Abdestinin Hükümleri 63 Farz Gusüller 66 Cenabetle İ lgili Hükümler 67 Cünüplü Kimseye Haram Olan Şeyler 68 Cünüplü Kimseye Mekruh Olan Şeyler 69 Cenabet Guslü. 69 Tertibî Gusül 70 İ rtimasî Gusül 71 Gusletmenin Hükümleri 71 İ stihaze. 74 İ stihaze İ le İ lgili Hükümler 74 Hayı z. 81 Hayı z Hâline Ait Hükümler 83 Hayı z Gören Kadı nları n Kı sı mları87 1- Belli Zaman ve Sayı da Âdet Gören Kadı n. 88 2- Belli Zamanda Âdet Gören Kadı n. 92 3- Belli Sayı da Âdet Gören Kadı n. 94 4- Kendisine Âdet EdinememişKadı n. 95 3 5- İ lk Kez Âdet Gören Kadı n. 96 6- Âdetini Unutan Kadı n. 97 Hayı zla İ lgili Diğer Hükümler 97 Nifas (Lohusalı k) 99 Ölüye Dokunma Guslü. 101 Muhtazarla İ lgili Hükümler 103 Ölüm Sonrasıİ le İ lgili Hükümler 104 Cenazelerle İ lgili Hükümler 105 Cenazelerin Yı kanmasıİ le İ lgili Hükümler 106 Cenazenin Kefenlenmesiyle İ lgili Hükümler 108 Hanut Hükümleri 110 Cenaze Namazı yla İ lgili Hükümler 111 Cenaze Namazı113 Cenaze Namazı yla İ lgili Müstehaplar 116 Cenazelerin Kabirlere Konulması yla İ lgili Hükümler 117 Cenazelerin Gömülmesiyle İ lgili Müstehaplar 119 Hediye (Defin Gecesi) Namazı126 Kabri Açmak. 126 Müstehap Gusüller 128 4 Teyemmüm.. 131 Teyemmümü Mubah Kı lan Birinci Durum... 131 Teyemmümü Mubah Kı lan İ kinci Durum... 133 Teyemmümü Mubah Kı lan Üçüncü Durum... 134 Teyemmümü Mubah Kı lan Dördüncü Durum... 135 Teyemmümü Mubah Kı lan Beş inci Durum... 135 Teyemmümü Mubah Kı lan Altı ncıDurum... 135 Teyemmümü Mubah Kı lan Yedinci Durum... 136 Üzerine Teyemmüm Edilen Şeyler 136 Teyemmümün Niteliği 138 Teyemmümle İ lgili Hükümler 139 Namaz Hükümleri 145 Farz Namazlar 146 Günlük Farz Namazlar 146 Öğle ve İ kindi Namazları nı n Vakti 146 Akş am ve YatsıNamazları nı n Vakti 148 5 Sabah Namazı nı n Vakti 149 Namaz Vakitleriyle İ lgili Hükümler 150 Tertip Üzere Kı lı nmasıGereken Namazlar 152 Müstehap Namazlar 154 Günlük Nafile Namazları n Vakti 155 Ğufeyle Namazı156 Kı ble Hükümleri 157 Namazda Bedeni Örtmek. 159 Namaz Kı lanı n Elbisesiyle İ lgili Hükümler 161 1. Şart: 161 2. Şart: 164 3. Şart: 165 4. Şart: 166 5. Şart: 167 [6. Şart:] 167 [Elbise ve Şartları yla İ lgili Diğer Hükümler] 168 Namazda Beden ve Elbisenin Temiz OlmasıGerekmeyen Durumlar 169 6 Namaz Kı lanı n Elbisesiyle İ lgili Müstehaplar 172 Namaz Kı lanı n Elbisesiyle İ lgili Mekruhlar 172 Namaz Kı lanı n Mekânı173 Namaz Kı lı nmasıMüstehap Olan Yerler 177 Namaz Kı lı nmasıMekruh Olan Yerler 178 Mescitlere Ait Hükümler 178 Ezan ve İ kamet 181 Ezan ve İ kametin Anlamı182 Namazı n Farzları186 Niyet 187 İ ftitah Tekbiri 188 Kı yam (Ayakta Durmak) 189 Kı raat 192 Rükû. 200 Secde. 203 Üzerine Secde Edilen Şeyler 207 Secdeyle İ lgili Müstehap ve Mekruhlar 209 7 Tilâvet Secdesiyle İ lgili Hükümler 210 Teş ehhüt Getirmek. 212 Namazı n Selâmı213 Namazda Tertibe Riayet Etmek. 213 Muvalat 214 Kunut 215 Namazda Okunan Şeylerin Anlamı216 1- Fâtiha Suresi: 216 2- İ hlâs Suresi: 217 3- Rükû, Secde ve Onlardan Sonra Okunan Müstehap Zikirlerin Anlamı217 4- Kunutta Okunan Duanı n Anlamı218 5- Tesbitah-ıErbaa'nı n Anlamı218 6- Teş ehhüt ve Selâmı n Anlamı218 Namazdan Sonra Okunan Zikirler 219 Resulullah'a (s.a.a) Salavat 220 NamazıBozan Şeyler 220 8 Namazda Mekruh Olan Şeyler 225 Farz NamazıKesmenin Caiz Olduğu Hâller 225 Namazla İ lgili Şüpheler 226 NamazıBozan Şüpheler 226 İ tina Edilmemesi Gereken Şüpheler 227 1- Yeri Geçen Şeylerde Şüphe Etmek. 228 2- Selâmdan Sonra Şüphe Etmek. 230 3- Vakit Geçtikten Sonra Şüphe Etmek. 230 4- Çok Şüpheye Düş en Kimsenin Şüphesi 230 5- İ mam ve Cemaatin Şüphesi 232 6- Müstehap Namazda Şüphe Etmek. 232 Sahih Olan Şüpheler 234 İ htiyat Namazı238 Sevih (Yanı lma) Secdesi 241 Sehiv Secdesinin Şekli 243 Unutulan Secde ve Teş ehhüdün Kazası244 9 Namazı n Şart ve Cüzlerini Fazla ve Az Yapmak. 246 Yolcu Namazı247 Yolcuyla İ lgili Diğer Hükümler 261 Kaza Namazı263 Büyük Oğlun Üzerine Farz Olan Babası nı n Kaza Namazları265 Cemaat Namazı267 Cemaat İ mamı nda Aranan Şartlar 275 Muktedi İ le İ lgili Hükümler 276 Cemaat Namazı yla İ lgili Müstehaplar 278 Cemaat Namazı yla İ lgili Mekruhlar 279 Âyat Namazı yla İ lgili Hükümler 280 Âyat Namazı nı n Kı lı nı şŞekli 282 Ramazan ve Kurban BayramıNamazları284 Namaz İ çin Naip Tutmak. 287 Oruç Hükümleri 291 Niyet 291 Orucu Bozan Şeyler 295 10 1) Yemek ve İ çmek. 295 2) Cinsel İ liş kide Bulunmak. 297 3) İ stimnâ (Mastürbasyon) 297 4) Allah'a ve Peygamber'e Yalan İ snatta Bulunmak. 298 5) Boğ aza Yoğun Toz Kaçı rmak. 299 6) Kafanı n Tamamı nıSuya Daldı rmak. 300 7) Cünüp, Hayı z ve Nifas Hâllerinde Sabahlamak. 301 8) İ htikan (Tenkı ye Yapmak) 305 9) Kusmak. 305 Orucu Bozan Şeylerin Hükmü. 306 Oruçlu İ çin Mekruh Olan Şeyler 307 Kaza ve Keffareti Gerektiren Durumlar 308 Orucun Keffareti 308 Orucu Bozup Sadece KazayıGerektiren Durumlar 313 Kaza Orucu İ le İ lgili Hükümler 314 Yolculukta Oruç Hükümleri 318 Kendilerine Oruç Farz Olmayan Kimseler 319 11 Ayı nİ lk Gününün Tespiti 320 Haram ve Mekruh Olan Oruçlar 322 Müstehap Oruçlar 323 Orucu Batı l Eden İ ş lerden Sakı nmanı n Müstehap Olduğu Durumlar 324 Humus Hükümleri 327 1) Kazanç (Kâr) 327 2) Maden. 334 3) Define. 335 4) Haramla Karı ş mı şHelâl Mal 335 5) Denize Dalarak Elde Edilen Mücevherler 335 6) Ganimet 335 7) Zimmî Kâfirin Müslümandan Satı n Aldı ğ ıYer 335 Humusun Verileceği Yerler 335 Zekât Hükümleri 335 Zekâtı n Farz Olması nda Gereken Şartlar 335 12 Buğ day, Arpa, Hurma ve Kuru Üzümün Zekâtı335 Altı nı n Nisabı335 Gümüş ün Nisabı335 Deve, Sı ğı r ve Koyunun Zekâtı335 Devenin Nisabı335 Sı ğ ı rı n Nisabı335 Koyunun Nisabı335 Zekâtı n Verileceği Yerler 335 Zekâta Müstahak Olanları n Şartları335 Zekâtı n Niyeti 335 Zekâtla İ lgili Diğer Hükümler 335 Fitre Zekâtı(Fı tı r Sadakası ) 335 Fitre Zekâtı nı n Verileceği Yerler 335 Fitre Zekâtı yla İ lgili Diğer Hükümler 335 Hac Hükümleri 335 Alı şVerişHükümleri 335 Alı şVeriş te Müstehap Olan Hususlar 335 13 Mekruh Alı şVeriş ler 335 Batı l Alı şVeriş ler 335 Ribâ (Faiz) 335 Satı cıİ le Alı cı da Aranan Şartlar 335 Satı lan Mal İ le Bedelinde Aranan Şartlar 335 Vakfedilen ve Kiralanan Malı n Satı ş ı335 Alı m Satı m Akdi 335 Meyvelerin Alı m Satı mı335 Veresiye ve Peş in Alı şVeriş . 335 Selef (Selem) Satı ş ı335 Selem Satı ş ı nda Aranan Şartlar 335 Selem Yapmanı n Hükümleri 335 Altı n ve Gümüş ü Altı n ve Gümüş e Satmak. 335 Akdi Fesheden Durumlar 335 Alı şVeriş le İ lgili Diğ er Hükümler 335 Şirket (Ortaklı k) Hükümleri 335 Sulh (Uzlaş ma) Hükümleri 335 14 Kira Hükümleri 335 Kiraya Verilen Malda Aranan Şartlar 335 Kiradan Elde Edilmesi Amaçlanan Menfaatte Aranan Şartlar 335 Kira İ le İ lgili Diğer Hükümler 335 Cüâle (Ödül Koyma) Hükümleri 335 Müzâraa (Ekim Üzerine Anlaş ma) Hükümleri 335 Müsakat (Sulamak Üzerine Anlaş ma) Hükümleri 335 Kı sı tlı larla İ lgili Hükümler. 335 Vekâlet Hükümleri 335 Borç Hükümleri 335 Havale Hükümleri 335 Rehin (İ potek) Hükümleri 335 Zamanet Hükümleri 335 Kefalet Hükümleri 335 Vedia (Emanet) Hükümleri 335 Ariyet (Ödünç Verme) Hükümleri 335 Evlilik Hükümleri 335 15 Evlilik Akdi İ le İ lgili Hükümler 335 Daimî Evliliğin Akdi 335 Geçici Evliliğin Akdi 335 Nikâh Akdinde Aranan Şartlar 335 Akdi Bozmaya Sebep Olabilecek Kusurlar 335 Evlenilmesi Haram Olan Kadı nlar 335 0 Daimî Akdin Hükümleri 335 Müt'a Nikâhı nı n Hükümleri 335 Bakma Hükümleri 335 Evlilikle İ lgili Diğer Hükümler 335 Süt Verme Hükümleri 335 Mahrem Olmaya Sebep Teş kil Eden Süt Emzirmede Aranan Şartlar 335 Süt Verme Adabı335 Süt Vermekle İ lgili Diğer Hükümler 335 Talâk Hükümleri 335 Talâk İ ddeti 335 Vefat İ ddeti 335 Bâin Talâk ve Ric'î Talâk. 335 Ric'î Talâkı n Hükümleri 335 Hul' Talâkı335 Mübarat Talâkı335 16 Talâkla İ lgili Diğer Hükümler 335 Gasp Hükümleri 335 Bulunan Malı n Hükümleri 335 Hayvan Kesme ve Avlanma Hükümleri 335 Hayvan Kesimi 335 Hayvan Kesme Usûlü. 335 Hayvan Kesiminde Aranan Şartlar 335 Deve Kesme Usûlü. 335 Hayvan Kesmenin Müstehapları335 Hayvan Kesmenin Mekruhları335 Hayvan Avlamak. 335 Silâhla Avlanmada Aranan Şartlar 335 Av Köpeğiyle Avlanmada Aranan Şartlar 335 Balı k Avlama. 335 Çekirge Avlama. 335 Yiyecek ve İ çeceklerle İ lgili Hükümler. 335 Yemek Yerken Müstehap Olan Şeyler 335 Yemek Yerken Mekruh Olan Şeyler 335 Su İ çmenin Müstehapları335 Su İ çmenin Mekruhları335 Nezir (Adak) ve Ahd Hükümleri 335 Nezretmekle İ lgili Hükümler 335 Ahdetmekle İ lgili Hükümler 335 17 Yemin Etme Hükümleri 335 Vakı f Hükümleri 335 Vasiyet Hükümleri 335 Mirasla İ lgili Hükümler. 335 Nesebî Vârislerin Dereceleri 335 Birinci Dereceden Miras Alanlar 335 İ kinci Dereceden Miras Alanlar 335 Üçüncü Dereceden Miras Alanlar 335 Karıve Kocanı n Mirası335 Mirasla İ lgili Diğ er Hükümler 335 İ lmihâle Ait Tamamlayı cıKonular. 335 Marufu Emretmek ve Münkerden Nehyetmek. 335 Marufu Emretmek ve Münkerden Sakı ndı rmanı n Şartları335 Marufu Emretmek ve Münkerden Sakı ndı rmanı n Merhaleleri 335 Birinci Merhale. 335 İ kinci Merhale. 335 Üçüncü Merhale. 335 Savunma Hükümleri 335 Günümüzde Karş ı laş ı lan BazıKonuları n Hükümleri 335 Bono. 335 Hava Parası335 Banka Muameleleri 335 Sigorta. 335 Şans Deneme Biletleri 335 Sun'î Dölleme. 335 Organları n Kesilmesi Ve Nakli 335 18 Çeş itli Hükümler 335 Terimler Sözlüğü. 335 RAHMAN VE RAHİ M ALLAH'IN ADIYLA Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Allah'ı n salât ve selâmıyaratı kları n en üstünü Hz. Muhammed (s.a.a) ve tertemiz Ehlibeyti'ne, lâneti ise kı yamete kadar onları n bütün düş manları na olsun. TAKLİ T HÜKÜMLERİ Hüküm 1- Müslümanı n Usûl-i Din (dinin temel inançları ) hususundaki inancıdelile dayalıolmalı dı r. Ancak dinin zarurî [=Müslümanları n hepsinin kabullendiği tartı ş ma götürmeyen kesin] hükümleri dı ş ı nda ya müçtehit olup hükümleri delillerden çı karabilmeli ya bir müçtehidi taklit yani onun emirlerine göre hareket etmeli ya da üzerine düş en görevini yerine getirdiğinden emin olabilecek bir ş ekilde ihtiyat etmelidir; örneğ in müçtehitlerden bazı ları nı n görüş üne göre haram, bazı ları nı n görüş üne göre de haram olmayan bir ameli yapmamalıve yine bazı ları na göre farz ve bazı ları na göre müstehap bilinen bir ameli de yapmalı dı r. Böylece müçtehit olmayan ve ihtiyata uyamayan kimselerin bir müçtehidi taklit etmeleri gerekir. 2- Hükümlerde taklit etmek, bir müçtehidin fetvaları na göre amel etmek demektir. Taklit edilecek müçtehit erkek, bulûğçağı na ermiş , akı llı , Şia-i İ sna Aş eriyye (=İ mamiyye Şiası ), helâlzâde, yaş ayan ve adil olmalı dı r. Yine farz ihtiyat gereği, taklit edilecek müçtehit dünyaya düş kün olmamalıve bilgi açı sı ndan diğer müçtehitlerden üstün olmalı , yani Allah'ı n hükmünü anlamada kendi zamanı nda yaş ayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olmalı dı r. 3- Müçtehit ve müçtehitler arası nda en bilgili olanı nıüç yolla tanı mak mümkündür: 1) İ nsanı n kendisinin bu hususta kesin bilgi edinmesi; meselâ, kendisi ilim ehlinden olup müçtehidi ve müçtehitler arası nda en bilgili olanıtanı ma gücüne sahip birisi olmasıgibi. 2) Müçtehidi ve müçtehitler arası nda en bilgili olanı nıtanı ma gücüne sahip iki adil ve âlim ş ahı s, bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arası nda en bilgili olduğunu tasdik etmeleri ki, bu da diğer iki adil âlimin onları n sözlerine karş ıçı kmamasış artı yla olur. 3) Müçtehit ve müçtehitler arası nda en bilgili olanı nıtanı yabilecek güçte olan ve sözleri insana güven veren bir grup ilim ehlinin [=ulemanı n] bir kimsenin müçtehit veya müçtehitler arası nda en bilgili olduğunu tasdik etmesi. 19 4- Müçtehitler arası nda en bilgili olanı nıtanı mak zor olursa, en bilgili olduğunu zannettiğ i bir kimseyi taklit etmeli; hatta bir kimsenin müçtehitler arası nda en bilgili olduğuna zayı f bir ihtimal verir ve baş kası nı n ondan daha bilgili olmadı ğı nıbiliyorsa, farz ihtiyat gereği onu taklit etmelidir. Eğer bir kimsenin nazarı nda diğerlerine göre en bilgin, ancak birbirleriyle bilgi açı sı ndan aynımertebede olan bir kaç kiş i varsa, onlardan herhangi birisini taklit etmelidir. 5- Müçtehidin fetvası nıelde etmenin dört yolu vardı r: 1) Müçtehidin kendisinden iş itmek. 2) Müçtehidin fetvası nınakleden iki veya bir adil[1] kiş iden iş itmek. 3) Güvenilir ve doğru konuş an bir kimseden iş itmek. 4) Müçtehidin ilmihâl kitabı nda görmek, elbette insan onun doğruluğuna güveniyorsa. 6- İ nsan müçtehidin fetvası nı n değiş tiğine dâir kesin bilgisi olmazsa, ilmihâl kitabı nda yazı lıolana göre amel edebilir; fetvası nı n değiş tiğine ihtimal verirse, araş tı rması gerekmez. 7- En bilgili müçtehidin fetva verdiği konuda [ş er'î hükümde], onun mukallidi, yani onu taklit eden kimse, baş ka bir müçtehidin fetvası na uyamaz. Ama eğer fetva vermez de "İ htiyata uygun, ş uş ekilde amel etmektir." derse, meselâ; "Namazı n üçüncü ve dördüncü rekâtı nda tesbihat-ıer-baa yani, 'Subhanellahi ve'l-hamdu lillahi vela ilâhe illel-lahu vellahu ekber' zikrini üç defa tekrarlamak ihtiyata uygundur." derse, mukallit, ya farz ihtiyat denen bu ihtiyata uyup üç defa okur veya farz ihtiyat gereği ilmi en bilgili müçtehitten daha az, ama diğer müçtehitlerden daha üstün olan baş ka bir müçtehidin fetvası na uyar; eğer o, bir defa söylemeyi yeterli görüyorsa bir defa söyleyebilir. En bilgili müçtehit; "Hüküm, üzerinde teemmül edilmesi (=geniş çe durulması ) gereken veya iş kallı(=sakı ncalı ) bir hükümdür." derse, yine aynıdurum geçerlidir. 8- En bilgili müçtehit, bir konuda fetva verir ve daha sonra o hususta ihtiyata uygun bir hüküm açı klarsa, meselâ, "Necis kap, bir defa çok suda yı kanı rsa pak olur; ancak üç defa yı kamak ihtiyata uygundur." derse, onu taklit eden ş ahı s bu konuda baş ka bir müçtehidin fetvası na göre hareket edemez; en bilgili müçtehidin ya vermişolduğu fetvası na veya fetvadan sonra açı klamı şolduğu ve "müstehap ihtiyat" denilen ihtiyata uymalı dı r. Ancak baş ka bir müçtehidin fetvası , ihtiyata daha uygun olursa, o zaman onun fet-vası na göre de amel edebilir. 9- İ lk taklit eden kimsenin ölmüşolan müçtehidi taklit etmesi, caiz değildir. Ama ölmüşolan müçtehidin taklidinde kalmanı n sakı ncasıyoktur. Ancak ölmüşolan müçtehidin taklidinde kalmak, yaş ayan müçtehidin fetvası na dayalıolmalı dı r. [Yani ölmüşolan müçtehidi taklit etmek konusunda hayatta olan bir müçtehidin fetvası na göre davranmalı dı r.] Bazıkonularda yaş ayan bir müçtehidin fetvaları na göre amel etmişolan kimse, o müçtehidin ölümünden sonra tüm konularda onu taklit edebilir. 20 10- Bir konuda, bir müçtehidin fetvası na göre amel eder ve onun ölümünden sonra da aynıkonuda yaş ayan bir müçtehidin fetvası na uyarsa, aynıhususta yeniden, ölmüş olan müçtehidin fetvası na uyamaz. Ama hayatta olan müçtehit, konuyla ilgili olarak fetva vermeyip, ihtiyat eder ve onu taklit eden de bir süre o ihtiyata uyarsa, tekrar ölmüşolan müçtehidin fetvası na dönebilir. Meselâ, bir müçtehit namazı n üçüncü ve dördüncü rekâtı nda tesbihat-ı erbaa yani "Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber" zikrini bir defa söylemeyi yeterli bilir ve onu taklit eden kimse de buna uyarak bir müddet bir defa okur, daha sonra o müçtehit dünyadan göçer ve yaş ayan müçtehit, bunun üç defa okunması nıfarz ihtiyat bilir ve onu taklit eden de bir müddet bu ihtiyata göre amel edip üç defa okursa, tekrar vefat eden müçtehidin fetvası na dönüp bir defa okuyabilir. 11- İ nsanı n genellikle ihtiyaç duyduğu ş er'î hükümleri öğrenmesi farzdı r. 12- İ nsan, hükmünü bilmediği bir konuyla karş ı laş ı rsa, en bilgili müçtehidin fetvası nı elde edinceye kadar bekleyebileceği gibi, ihtiyat etmek mümkünse ihtiyata uygun da hareket edebilir. Hatta eğer ihtiyat mümkün olmaz ve o iş i yapmak bir sakı nca doğ urmazsa, bir yöne karar verir ve sorup öğreninceye kadar da öyle davranabilir. Ancak sonradan hakikate veya müçtehidin fetvası nı n zı ddı na hareket ettiği anlaş ı lı rsa, yaptı ğ ıamelleri yenilemelidir. 13- Bir kimse, müçtehidin fetvası nıbaş ka birine söylerse, müçtehidin fetvası değiş tiğ inde, fetvanı n değiş tiğini ona iletmesi gerekmez; ama fetvayısöyledikten sonra hata yaptı ğı nıanlarsa, mümkün olduğu takdirde yaptı ğ ıyanlı ş lı ğıgidermelidir. 14- Amellerini bir müddet taklit etmeden yapan bir mükellefin amelleri, ancak gerçek mükellefiyetine amel ettiğ ini anlamasıya da amelleri, önceden taklit etmesi gerektiği müçtehidin fetvaları na veya fiilen taklit etmesi gereken müçtehidin fetvaları na uygun olmasıdurumunda sahihtir. "TAHARET" Mutlak ve Muzaf Su Temizlik HÜKÜMLERİ 15- Su ya mutlaktı r, ya muzaf. Muzaf su; bir ş eyden çı karı lan karpuz suyu, gül suyu gibi veya baş ka bir ş eyle karı ş mı şörneğin, artı k kendisine su denilmeyecek ş ekilde çamur ve benzeri bir ş eyle karı ş mı şsuya denir. Bunlar dı ş ı nda kalanlar da mutlak sudur. Bu da beşkı sı mdı r: 1) Çok su (kür su) 2) Az su (kalil su) 3) Akarsu 4) Yağ mur suyu 5) Kuyu suyu 1- Çok Su 21 16- Çok su; uzunluğu, geniş liği ve derinliğinden her biri üç buçuk karı şölçeğinde olan bir kabıdolduracak miktardaki suya denir. Onun ağı rlı ğı383 kilo 906 gramdı r. [Elbette bu miktarıdikkate almak ihtiyata uygundur, ama] bize göre en doğru görüş , çok suyun miktarı nı n 377 kilo 419 gram oluş udur. 17- İ drar ve kan gibi necis olan ş eylerden biri çok suya karı ş ı r ve onlar vası tası yla suyun tat, koku ve renginden biri bozulursa, su necis olur; aksi takdirde su necis olmaz. 18- Çok suyun kokusu necasetten baş ka bir ş ey vası tası yla değiş irse, necis olmaz. 19- Kan gibi necasetler çok su miktarı ndan fazla olan bir suya değerse ve suyun bir bölümünün tat, koku ve renginden birini değiş tirirse, değiş meyen kı sı m, çok su miktarı ndan az olursa suyun bütünü necis olur; ancak kalan kı sı m çok su miktarı kadar veya daha fazla olursa, yalnı zca kokusu, rengi ya da tadıdeğiş en kı sı m, necis olur. 20- Çok suya bağlıolan fı skiye, necis suya karı ş ı rsa onu pak eder. Ama, necis suyun üzerine damla damla dökülürse onu pak etmez. Fakat fı skiye üzerine bir ş ey takarlar ve damlalara ayrı lmadan necis suya ulaş ı r ve ona karı ş ı rsa yine pak eder. 21- Çok suya bağlıbir musluk altı nda yı kanan necis bir ş eyden dökülen su, eğer çok suya bağlıolur ve necasetin koku, renk ve tadı nıalmazsa temizdir.[2] 22- Çok suyun bir miktarıbuz tutar ve geriye kalan kı smıda çok su miktarı na ulaş mazsa, necaset değ diğinde necis olduğu gibi buzdan eriyen kı sı m da necistir. 23- Çok su miktarı nda olan bir suyun, bu miktardan azalı p azalmadı ğı nda ş üpheye düş ülürse, çok su hükmündedir; yani necis olan bir ş ey onunla pak olur ve necasetin ona isabet etmesiyle necis olmaz. Çok su miktarı ndan az olan bir suyun, çok su miktarı na ulaş ı p ulaş madı ğı nda ş üpheye düş ülürse, çok suyun hükmünü taş ı maz. 24- Suyun, çok su miktarı nda olduğu iki yolla anlaş ı lı r: 1) İ nsanı n kendisinin tespit etmesiyle 2) İ ki adil erkeğin bildirmesiyle. 2- Az Su 25- Yerden kaynamayan ve çok su miktarı ndan az olan suya "az su" denir. 26- Az su necis bir ş eyin üzerine dökülür veya necis bir ş ey ona isabet ederse, necis olur. Ama yukarı dan hı zla necis bir ş eyin üzerine dökülürse, necis ş eye değen kı smı necis, yukarı da kalan kı smıise temizdir. Yine fı skiye gibi tazyikle aş ağı dan yukarı ya bası lan suyun üste olan kı smı na necaset değerse, aş ağı daki kı smınecis olmaz; fakat necaset alt kı sma ulaş ı rsa yukarı sıda necis olur. 27- Necaseti gidermek için necis olan bir ş ey üzerine dökülen ve ondan ayrı lan az su necistir. Necasetin giderilmesinden sonra necislenmişş eyi yı kamak için üzerine 22 dökülüp ondan ayrı lan az sudan da kaçı nmak gerekir. Ama idrar ve dı ş kımahallini temizleme amacı yla kullanı lan az su beşş artla paktı r: 1) Kullanı lan suyun necaset vası tası yla tadı nı n, kokusunun ve renginin değ iş memesi. 2) Baş ka bir necasetin ona değ memesi. 3) İ drar ve dı ş kı yla birlikte kan gibi baş ka bir necasetin dı ş arıçı kmaması . 4) Suyun içinde dı ş kızerrelerinin belli olmaması . 5) Çı kı şyerinin kenarları na normal miktardan fazla necasetin değmemesi. 3- Akarsu 28- Akarsu, yerden kaynayan ve akma hâlinde olan suya denir; örneğin kanal ve pı nar sularıgibi. 29- Akarsu, çok su miktarı ndan az bile olsa, necaset değdiğinde tadı , kokusu ve renginden biri necaset vası tası yla değiş medikçe paktı r. 30- Akarsuya necaset değerse, necaset vası tası yla tadıveya kokusu ya da rengi değiş en miktarınecistir. Kaynağ a bağlıolan kı smı , çok sudan az bile olsa paktı r. Kanalı n diğer kı sı mlarıise çok su miktarıkadar olur veya tadı , kokusu ve rengi bozulmamı şbölüm vası tası yla kaynağa bağ-lı ysa [yani kaynakla diğer kı sı mlar arası nda kopukluk olmaksı zı n pak suyla bağ lantı lı ysa] paktı r; aksi hâlde necistir. 31- Akmayan çeş me suyu, ondan su alı ndı ğı nda tekrar kaynı yorsa, akarsu hükmündedir; yani ona necaset değ diğinde, necaset vası tası yla tadı , kokusu ve renginden biri değiş mediğ i sürece temizdir. 32- Nehir kenarı nda biriken ama akarsuya bağlıolan durgun su, akarsu hükmündedir. 33- Bazızamanlar kaynayan ve bazen kuruyan örneğin kı ş ı n kaynayan ve yazı n kaynamasıkesilen bir pı nar sadece, kaynadı ğızamanlarda akarsu hükmündedir. 34- Hamam havuzunun suyu, çok su miktarı ndan az olsa bile, çok su miktarı nda olan bir depoya bağlıolduğu sürece akarsu hükmündedir. 35- Musluk ve duş lardan akan hamam boruları ndaki su, çok su miktarı ndaki suya bağlı ysa, akarsu hükmündedir. Şebeke boruları ndaki su ise çok su miktarı ndaki suya bağlıolursa, çok su hükmündedir. 36- Yer üzerinde akan, ancak yerden kaynamayan su, çok su miktarı ndan az ise necaset değdiğinde necis olur. Ama hı zla yukarı dan aş ağı ya dökülürse, alt kı smı necasete değdiğinde üst kı smınecis olmaz. 4- Yağ mur Suyu 37- Üzerinde necasetin kendisi bulunmayan necaset-lenmişbir ş eye, bir defa yağmur yağarsa, yağmurun değdiği yerler pak olur; halı , elbise ve benzeri ş eyleri sı kmak da 23 gerekmez. Ama iki üç damla yağması nı n da faydasıolmaz; "yağmur yağ ı yor" denecek ş ekilde yağmasıgerekir. 38- Yağ mur, necaset üzerine yağar ve baş ka bir yere de sı zarsa, sı zan su kendisiyle birlikte necaset taş ı maz ve necasetin tadı nıveya kokusunu yahut rengini almazsa paktı r. Öyleyse yağmur, kan üzerine yağar ve etrafa sı zarsa, sı zan suda bir zerre kan olur veya kanı n tadı nıveya kokusunu yahut rengini almı ş sa necistir. 39- Bir yapı nı n tavanıveya damıüzerinde necasetin kendisi bulunursa, necis ş eye değip tavandan veya damdaki oluktan dökülen su, yağmur yağdı ğımüddetçe temizdir. Yağ mur kesildikten sonra, dökülmekte olan suyun necasete değ diği anlaş ı lı rsa necistir. 40- Necis olan yere (toprağa) yağmur yağarsa temiz olur. Eğer yağmur akar ve tavan altı ndaki necis bir yere ulaş ı rsa orayıda temizler. 41- Necis bir toprak, yağmur vası tası yla çamur olur ve su onu kaplarsa, temiz olur; ama yalnı zca nemlenirse temiz olmaz. 42- Yağ mur suyu bir yerde toplanı rsa, çok su miktarı ndan az bile olsa, yağmur yağdı ğızaman, içerisinde necis bir ş eyi yı kasalar ve su, necasetin tadı nıveya kokusunu yahut rengini almazsa, o necis ş ey temiz olur. 43- Necis bir yere serili olan pak yaygıüzerine yağmur yağar ve necis yer üzerinden akarsa; yaygınecis olmaz, yer de pak olur. 5- Kuyu Suyu 44- Yerden kaynayan kuyu suyu, çok su miktarı ndan az olsa bile, ona necaset değdiğinde, necaset dolayı sı yla tadıveya kokusu yahut rengi değiş mezse temizdir. Ne var ki necasetlerden bazı sıisabet ettiğinde konuyla ilgili tafsilatlıkitaplarda açı klandı ğ ıüzere belirli miktarda su çı karı lmasımüstehaptı r. 45- Kuyuya düş en necaset vası tası yla suyun tadıveya kokusu yahut rengi bozulursa, kuyudaki mevcut su, ancak meydana gelen bozulma yok olduktan ve kuyudan kaynayan suyla karı ş tı ktan sonra temiz olur. 46- Bir çukurda biriken ve çok su miktarı ndan az olan yağmur suyuna veya baş ka bir suya, yağmur kesildikten sonra necaset değerse necis olur. SULARIN HÜKÜMLERİ 47- Anlamıönceden açı klanmı şolan muzaf su necis bir ş eyi temizlemez, onunla alı nan abdest ve gusül (=boy abdesti) de batı ldı r. 48- Muzaf suya bir zerre kadar necaset değ erse, necis olur. Ama hı zla yukarı dan necis bir ş eyin üzerine dökülürse, sadece necis ş eye değen kı sı m necis olur ve yukarı da kalan kı sı m ise temizdir. Meselâ, gül suyunu, gülabdandan necis olan el üzerine dökerlerse, ele ulaş an kı smınecis, ele ulaş mayan kı smıise temizdir. Yine fı skiye gibi aş ağı dan yukarıpüskürtülür ve necaset üst kı smı na değerse, alt tarafınecis olmaz. 24 49- Necis olan muzaf su, çok suya veya akarsuya, mu-zaf su denilmeyecek derecede karı ş ı rsa temiz olur. 50- Mutlak suyun, muzaf olup olmadı ğ ıbilinmezse mutlak su hükmünü taş ı r; yani necis ş eyi temizler, onunla abdest ve gusül almak da sahihtir. Muzaf bir suyun, mutlak olup olmadı ğıbilinmezse muzaf su hükmünü taş ı r; yani necis ş eyi temizlemez ve onunla alı nan abdest ve gusül de batı ldı r. 51- Muzaf veya mutlak olduğu bilinmeyen bir suyun önceden muzaf veya mutlak olduğu da bilinmezse, necaseti temizlemez ve onunla alı nan abdest ve gusül de batı ldı r. Ancak çok su miktarı nda veya daha fazla olur ve necaset değerse necis olması na hükmedilmez. 52- Kan ve idrar gibi necasetlerin değmesiyle tadıveya kokusu yahut rengi değiş en su, çok su veya akarsu olsa bile necis olur. Ancak tadıveya kokusu ya da rengi, suyun dı ş arı sı nda bulunan bir ş eyin etkisiyle yitiren örneğin, suyun yakı nı nda bulunan bir lâş enin etkisiyle kokusunu yitiren su, necis olmaz. 53- İ çine kan ve idrar gibi necasetler dökülen ve tadı nıveya kokusunu ya da rengini yitiren su, çok suya veya akarsuya bağlanı r, üzerine yağmur yağar, rüzgâr yağmuru onun üzerine döker, yağmur yağdı ğızaman oluktan üzerine su akar ve bunlardan biri neticesinde su eski hâline döner ve değiş ikliği yok olursa temiz olur. Ama yağmur suyu veya çok su veyahut akarsuyun ona karı ş mı şolmasıgerekir. 54- Halıve elbise gibi sı kı lmasımümkün olan necis bir ş ey, çok su veya akarsu ile yı kanı nca, içindeki suyun çı kacağış ekilde sı kı lı r veya suyun içerisinde hareket ettirilir ve kendisi de bir defa yı kamakla temizlenen ş eylerden olursa, ondan dökülen su temizdir. Ancak, iki defa yı kamakla temizlenen ş eylerden olursa, ikinci yı kamadan sonra dökülen su temizdir. 55- Önceden temiz olan ancak sonradan necis olup olmadı ğıbilinmeyen su, temizdir. Önceden necis olan ancak daha sonra pak olup olmadı ğıbilinmeyen su, necistir. 56- Köpeğ in, domuzun ve kâfirin artı ğınecistir; yenmesi de haramdı r. Eti yenilmeyen hayvanları n artı ğı , pak ama yenilmesi mekruhtur. İ DRAR VE BÜYÜK ABDESTLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 57- Bir insan, idrar ve büyük abdestini yaparken ve diğer zamanlarda kendi avret yerini bulûğçağ ı na erenlerden -anasıve kı z kardeş i gibi kendine mahrem olanlardan bile- ayrı ca iyiyi ve kötüyü birbirinden ayı rt eden deli ve çocuklardan gizlemesi farzdı r. Ancak karı -kocanı n, avret yerlerini birbirlerinden gizlemeleri gerekmez. 58- Avret mahallinin, özel bir ş eyle örtülmesi gerek-mez; el vası tası yla örtülmesi de yeterlidir. 59- İ drar ve büyük abdest yapı lı rken bedenin ön tarafı , yani karı n ve göğüs ve arka tarafıkı bleye doğru olmamalı dı r. 25 60- İ drar ve büyük abdest yaparken ön veya arka tarafıkı bleye doğru olan bir kimsenin, yalnı zca avret mahallini kı ble tarafı ndan çevirmesi yeterli olmaz. Fakat, bedeninin ön veya arka tarafıkı bleye olmayan kimsenin farz ihtiyat gereği, avret mahalli de kı bleye doğru olmamalı dı r. 61- İ drar ve büyük abdest temizliği yaparken ön veya arka tarafı n kı bleye doğru olması nda bir sakı nca yoktur. Ama, idrar temizliği yaparken çı kı şmahallinden idrar gelirse, bu durumda ön veya arka tarafı n kı bleye doğru olmasıharamdı r. 62- Nâmahrem birinin kendisini bu hâlde görmemesi için önü veya arkasıkı bleye gelecek ş ekilde oturmaya mecbursa, öyle yapmalıve kı bleye doğru oturmalı dı r. Yine baş ka bir sebepten dolayıda ön veya arkasıkı bleye gelecek ş ekilde oturmaya mecbur kalı rsa, bir sakı ncasıyoktur. 63- Farz ihtiyat gereği, idrar ve büyük abdest yaparlarken çocukları n önleri veya arkalarıkı bleye doğ ru getirilmemelidir. Ama çocukları n kendileri kı bleye doğru otururlarsa, onlara engel olmak farz değ ildir. 64- Dört yerde idrar ve büyük abdest yapı lmasıharamdı r: 1) Sahipleri izin vermedikçe çı kmaz sokaklarda. 2) İ zni olmayan birinin mülkünde. 3) Belirli bir grup için vakfedilmişyerlerde (örneğin bazımedreseler gibi). 4) Kendilerine bir saygı sı zlı k sayı ldı ğıtakdirde müminlerin kabri üzerine. 65- Büyük pisliğin çı kı şyeri, üç durumda yalnı zca su ile temizlenir: 1) Büyük pislikle birlikte kan gibi baş ka bir necasetin gelmesi 2) Baş ka bir necasetin büyük abdest mahalline değmesi 3) Çı kı şyerinin etrafı nı n normalden daha fazla bulaş mı şolması . Bu üç durum dı ş ı nda çı kı şyeri hem suyla yı kanabilir hem de ilerde anlatı lacağıüzere bez, taşve benzeri ş eylerle temizlenebilir; ancak su ile temizlenmesi daha iyidir. 66- İ drar mahalli, sudan baş ka bir ş eyle temizlenmez. Erkeklerin idrar kesildikten sonra bir defa su ile yı kamalarıkafidir. Ama farz ihtiyat gereği, kadı nları n ve idrarları nor-mal mecrası ndan baş ka bir yolla çı kanları n iki defa yı kamalarıgerekir. 67- Büyük abdest mahallinde, suyla yı kandı ğı nda asla pislik kalmamalı ; ama renginin ve kokusunun kalması nda sakı nca yoktur. İ lk defası nda pislikten bir zerre bile kalmayacak ş ekilde yı kanı rsa, ikinci kez yı kamak gerekmez. 68- Büyük abdest mahalli taş , toprak ve benzeri ş eylerle temizlenmek istenilirse, temizlenmesi sakı ncalıolması yla birlikte bu vaziyette namaz kı lmanı n sakı ncası 26 yoktur ve oraya bir ş ey değerse necis olmaz; orada kalan küçük zerrelerin ve yapı ş kanlı ğı n da herhangi bir sakı ncasıyoktur. 69- Büyük abdest mahallinin üç taşveya üç bez parçası yla temizlenmesi gerekmez; bir taş ı n veya bir bez parçası nı n etrafı yla da temizlenmesi kafidir; hatta bir defayla bile, pislik temizlenirse yeterlidir. Ancak kemik, tezek veya saygıgösterilmesi gereken örneğin üzerine Allah'ı n ismi yazı lıolan kağı t gibi ş eylerle pislik mahalli temizlenirse, bu durumla namaz kı lı namaz. 70- Avret mahallini temizleyip temizlemediğinden ş üphe eden kimse, idrar ve büyük abdestten sonra hemen kendisini temizlemeği kendine âdet edinmişolsa bile, kendisini temizlemelidir. 71- Namazdan sonra, namaz öncesi avret mahallini temizleyip temizlemediğinde ş üphe ederse, kı ldı ğınamaz sahihtir. Ancak sonraki namazlar için kendisini temizlemesi gerekir. İ DRAR TEMİ ZLİ ĞİUSÛLÜ (İ STİ BRA) 72- İ stibra, erkeklerin idrardan sonra yaptı klarımüste-hap bir ameldir ve değiş ik ş ekilleri vardı r, en iyisi ş öyledir: İ drar kesildikten sonra, eğer büyük abdest mahalli necis olmuş sa önce onu temizlemeli, sonra üç defa sol elin orta parmağı yla büyük abdest mahallinden alete kadar çekmeli ve daha sonra baş parmağıaletin üzerine ve ş ahadet parmağ ı nıda aletin altı na koyup üç defa dibinden sünnet yerine kadar çekmeli ve sonra aletin ucunu üç defa sı kmalı dı r. 73- İ nsanı n kendi hanı mı yla oynaş ması nı n ardı ndan çı -kan ve ismine "mezy" denilen ve yine bazen meniden sonra çı kan ve "vezy" denen ı slaklı klar paktı r. Bazen idrardan sonra çı kan ve "vedy" denilen ı slaklı ğa ise, idrar değmemiş se paktı r. Eğer insan idrardan sonra istibra yapar ve sonra ondan bir su çı kar, idrar veya bu sayı lanlardan biri olduğ unda ş üphe ederse pak sayı lı r. 74- İ stibrâ (=özel idrar temizleme usûlü) yapı lı p yapı lmadı ğı nda ş üphe edilir ve insandan bir rutubet gelir ancak pak veya necis olduğu bilinmezse necistir ve eğ er abdest alı nmı ş sa batı ldı r. Ama temizlik usûlünün tam olarak yapı lı p yapı lmadı ğı nda ş üpheye düş ülür ve insandan bir rutubet gelir ancak pak olup olmadı ğıanlaş ı lmazsa, paktı r; abdest de batı l olmaz. 75- İ drar temizleme usûlünü uygulamayan bir kimse, idrarı n üzerinden bir müddet geçtiği için, pislik yolunda idrar kalmadı ğı ndan emin olur, sonra bir rutubet görür ve bunun pak olup olmadı ğ ı nda ş üphe ederse, o rutubet paktı r ve abdesti de bozmaz. 76- İ drardan sonra idrar temizliği usûlü uygulanı p ab-dest alı nı r ve abdestten sonra meni ya da idrar olduğu bilinen bir rutubet görülürse, farz ihtiyat gereği hem gusledilmeli ve hem de abdest alı nmalı dı r. Ama rutubet görülmeden önce abdest alı nmamı ş sa, yalnı zca abdest alı nmasıyeterlidir. 77- Kadı n için idrar yaptı ktan sonra istibra yoktur. Bir ı slaklı k görür de pak olup olmadı ğı nda ş üphe ederse paktı r; onun abdest ve guslünü de bozmaz. İ DRAR VE BÜYÜK ABDESTLE İ LGİ LİMÜSTEHAP VE MEKRUHLAR 27 78- İ drar ve büyük abdesti yaparken, kimsenin görmeyeceği bir yere oturmak, helâya sol ayakla girmek ve helâdan sağayakla çı kmak müstehaptı r. Ayrı ca idrar ve büyük abdest yaparken, baş ıörtmek ve bedenin ağı rlı ğı nısol ayak üzerine vermek de müstehaptı r. 79- İ drar ve büyük abdesti yaparken, güneşve aya karş ıoturmak mekruhtur. Ancak avret mahallini bir ş eyle örterse mekruh olmaz. Ve yine rüzgâra karş ı , yol üzerine, caddeye, sokağa, evin kapı sı nı n önüne, meyve veren ağaçları n altı na idrar ve büyük abdest yapmak ve o hâlde bir ş ey yemek, fazla durmak ve sağel ile temizlik yapmak mekruhtur. Ayrı ca o hâlde konuş mak da mekruhtur; ama mecbur kalı r veya Allah'ı zikrederse sakı ncasıyoktur. 80- Ayakta idrar yapmak, bütün sulara özellikle durgun suya, böceklerin yuvaları na ve sert yerlere idrar yapmak mekruhtur. 81- İ drar ve büyük abdest yapmayıgeciktirmek mekruhtur. Eğer zararıolacaksa geciktirilmemesi gerekir. 82- Namazdan, uykudan ve cinsel iliş kiden önce ve yine meni çı kı ş ı ndan sonra idrar yapmak müstehaptı r. NECASETLER (Pİ SLİ KLER) 83- Necasetler (=pislikler) on bir tanedir: 1) İ drar 2) Dı ş kı 3) Meni 4) Lâş e 5) Kan 6) Köpek 7) Domuz 8) Kâfir 9) Şarap 10) Bira 11) Pislik yiyen devenin teri. 1-2- İ drar ve Dı ş kı 28 84- İ nsanla eti yenmeyen ve damarıkesildiğinde kanıakan (=sı çrayan) her hayvanı n sidiği ve tersi necistir. Ama sivrisinek ve sinek gibi eti olmayan küçük hayvanları n pislikleri paktı r. 85- Yenmesi haram olan kuş ları n pislikleri necistir. 86- Pislik yiyen hayvanları n sidikleri ve tersleri necis-tir. Yine insanı n cinsel temasta bulunduğu hayvanı n ve domuz sütü içerek geliş ip büyüyen koyunun sidiği ve tersi necistir. 3- Meni 87- Akı cı(=sı çrayan) kanıolan hayvanları n menisi necistir. 4- Lâş e 88- İ ster kendisi ölmüşolsun, ister ş er'î usûllere göre kesilmemişolsun, akı cıkanı olan hayvanı n ölüsü necistir. Balı k akı cıkanıolmadı ğı ndan dolayısu içinde ölse bile paktı r. 89- Köpek gibi necis hayvanlar dı ş ı ndaki ölü hayvanları n yün, kı l, kürk, kemik ve diş gibi ruhu olmayan kı sı mlarıpaktı r. 90- İ nsan ve akı cıkanıolan hayvandan diri iken et veya ruhu olan bölümleri koparı lı rsa necistir. 91- Kendiliğinden düş ecek duruma gelen dudak ve vücudun diğer yerlerine ait deri parçaları , koparı lsa bile paktı r. Ancak düş me zamanıgelmeden koparı lan derilerden farz ihtiyat gereği kaçı nı lmalı dı r. 92- Ölen tavuğ un karnı ndan çı kan yumurta, kabuğu sertleş miş se paktı r; ama dı ş ı nı n yı kanmasıgerekir. 93- Ot yemeye baş lamadan önce ölen kuzu ve oğlağı n karnı ndan çı kan peynir mayası temizdir; ama onun dı şkı smı nı n yı kanmasıgerekir. 94- İ nsanı n yabancıülkelerden getirilen sı vıilaç, esans, yağ, ayakkabıboyasıve sabunun necis olduğ una dair kesin bilgisi olmazsa, paktı r. 95- Müslüman pazarları nda satı lan et, içyağıve hayvan derisi paktı r. Bunlardan birisi Müslümanı n elinde olursa, yine paktı r; ancak Müslümanı n kâfirden aldı ğ ıve hayvanı nş er'î usûllere göre kesilip kesilmediği hususunda araş tı rma yapmadı ğı bilinirse necistir. 5- Kan 96- İ nsanı n ve akı cıkanıolan yani damarıkesildiğinde kanısı çrayan her hayvanı n kanınecistir. Öyleyse balı k ve sivri sinek gibi akı cıkan taş ı mayan hayvanları n kanı paktı r. 97- Şer'î usûllere göre kesilen eti yenen hayvandan normal miktarda kan aktı ktan sonra, damarlarda ve ette kalan kan paktı r. Ama nefes alma veya baş ıyukarı da olduğundan hayvanı n bedenine geri dönen kan necistir. 29 98- Tavuk yumurtası nda bulunan kan, necis değildir; ama farz ihtiyat gereği yenilmemelidir. Eğer yumurtanı n sarı sı yla karı ş tı rı lı r ve böylece kan kaybolursa, sarı sı nıda yemenin sakı ncasıyoktur. 99- Süt sağ ı lı rken bazen görülen kan necistir ve sütü de necis eder. 100- Diş lerin arası ndan çı kan kan [necistir ve yutmak da haramdı r; ama kan] ağzı n suyuyla karı ş ma sonucu kaybolursa paktı r ve tükürüğü yutmanı n sakı ncasıda yoktur. 101- Ezilmeden dolayıtı rnak veya deri altı nda toplanan kan, kan denmeyecek bir duruma gelirse paktı r. Kan denebilecek durumda ise, tı rnak veya deri delindiği takdirde meş akkati olmazsa, abdest ve gusül için kan dı ş arıçı karı lmalı dı r; eğer meş akkati olursa, çevresi necaset fazlalaş tı rı lmayacak biçimde yı kanmalı dı r. Abdest ve gusül alı rken bez veya benzeri bir ş eyle üzerini örtüp, ı slak elle bez üzerine mesh edilmelidir. 102- Deri altı nda toplananı n, ölü kan veya etin ezilme sonucu o hâle gelmişolduğu bilinmezse paktı r. 103- Yemek kaynarken içine bir zerre kadar kan düş erse, bütün yemek ve onun kabı necis olur, kaynama, sı caklı k ve ateşpaklayı cıdeğildir. 104- Yara iyileş irken, etrafı nda meydana gelen irinin kanla karı ş tı ğıbilinmezse paktı r. 6-7- Köpek ve Domuz 105- Karada yaş ayan köpek ve domuz, onları n kı lı , ke-miği, pençesi, tı rnağıve rutubetleri necistir; ama deniz do-muzu ve köpeği paktı r. 8- Kâfir 106- Kâfir yani Allah'ıinkar eden veya Allah'a ortak koş an ya da peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed b. Abdullah'ı n (Allah'ı n salât-u selâmıüzerine olsun) peygamberliğ ini kabul etmeyen kimse, necistir. Bunları n birinde ş üphesi olan kimse de aynı dı r. Yine zarurî yani namaz ve oruç gibi Müslümanları n dinin bir parçası olarak kabul ettiğ i apaçı k hükümleri inkar eden kimse, inkar ettiği konunun dinin zarurî [tartı ş ma götürmez apaçı k] hükümlerinden olduğunu bilir ve onu inkar etmesi, Allah'ı n varlı ğı nı , birliğini veya nübüvveti inkar etmeye yol açarsa, necis-tir. İ nkar ettiği ş eyin, dinin tartı ş ma götürmez apaçı k hükümlerinden olduğunu bilmezse, böyle birisinden kaçı nmak gerekli olmasa da, müstehap ihtiyattı r. 107- Kâfirin bütün bedeni hatta tı rnağı , kı lıve bütün rutubeti necistir. 108- Babası , anasıve dedesi kâfir olan, bulûğçağı na ermemişçocuk da necistir. Eğer bunlardan biri Müslüman ise çocuk paktı r. 109- Müslüman olup olmadı ğ ıbilinmeyen bir kimse pak sayı lı r; ama Müslümanları n diğer hükümlerine haiz de-ğildir. Meselâ, Müslüman bir hanı m alamaz ve Müslüman mezarlı ğ ı na gömülmemelidir. 30 110- On iki Ehlibeyt İ mamları ndan birine küfreden veya onlara düş manlı k besleyen bir Müslüman necistir. 9- Şarap 111- Şarap ve insanısarhoşeden her ş ey, kendiliğinden sı vıolursa necistir. Afyon ve esrar gibi kendiliğinden sı vıolmayan sarhoşedici ş eyler, içine bir ş ey katı lı p sı vıhâle getirilse bile paktı r. 112- Kapı , masa, sandalye ve benzeri ş eylerin boyanmasıiş inde kullanı lan ispirtonun sı vıolan sarhoşedici ş ey-den yapı ldı ğıbilinmezse paktı r. 113- Üzüm ve üzüm suyu kendiliğinden kaynarsa, içilmesi haramdı r; ama necis değildir; sarhoşedici olduğ u anlaş ı lı rsa necistir. Eğer piş irmek suretiyle de kaynarsa, içilmesi haramdı r; ama necis değildir. 114- Hurma, çekirdekli ve çekirdeksiz kuru üzüm ve onları n suyu kaynarsa paktı r ve içilmesi de helâldir. 10- Bira 115- Arpadan çı karı lan ve arpasuyu denilen bira necis-tir. Ama doktor denetiminde arpadan çı karı lan ve mâü'ş -ş air denilen su paktı r. Haram Yolla Cünüp Olan Kİ mseden ÇIkan Ter 116- Haram yolla cünüp olan kimseden çı kan ter, necis değildir; ama farz ihtiyat gereği tere bulaş mı şbeden veya elbise ile namaz kı lı nmamalı dı r. 117- İ nsan, Ramazan ayı nda oruçlu olma durumu gibi cinsel iliş kide bulunmanı n haram olduğu zamanlarda kendi eş iyle cinsel iliş kide bulunursa, farz ihtiyat gereği cünüp hâlinde çı kan teriyle namaz kı lmaktan kaçı nmalı dı r. 118- Haramdan cünüp olan kimse, vaktin darlı ğı ndan dolayıgusül yerine teyemmüm eder ve teyemmümden sonra terlerse, farz ihtiyat gereği namazda kendi terinden kaçı nmalı dı r. Ama baş ka bir özürden dolayıteyemmüm ederse kaçı nmasıgerekmez [ve öylece namaz kı labilir]. 119- Bir kimse, haramdan cünüp olur, daha sonra kendi eş iyle cinsel iliş kide bulunursa, farz ihtiyat gereği namazda kendi terinden kaçı nmalı dı r. Ama ilk önce kendi eş iyle cinsel iliş kide bulunur ve sonra da haramdan cünüp olursa, cünüp hâlinde çı kan terinden kaçı nmasıgerekmez. 11- Pislik Yiyen Devenin Teri 120- Necaset yiyen deveden çı kan ter necistir. Ama diğer hayvanlar necaset yiyici olurlarsa, çı kan terlerinden kaçı nmak gerekmez. NECASETİTESPİ T ETME YOLU 121- Bir ş eyin necis olduğu üç yolla anlaş ı lı r: 1) İ nsanı n kendisinin yâkin etmesiyle. Eğer bir ş eyin necis olduğuna dair zannıolursa (=büyük ihtimal verirse) kaçı nmasıgerekmez. Buna göre lâubâli, necislik ve temizliğ i 31 gözetmeyen insanları n yemek yediği kahvehane ve lokantalarda verilen yemeğin necis olduğuna dair kesin bilgi olmazsa, orada yemek yemenin sakı ncasıyoktur. 2) Bir kimsenin elinde bulunan ş eyin necis olduğunu söylemesiyle. Meselâ, insanı n hanı mıya da hizmetçisinin, elinde bulunan kap veya baş ka bir ş eyin necis olduğunu söylemesi gibi. 3) İ ki âdil erkeğin bildirmesiyle. Bir âdil kiş i bile bir ş eyin necis olduğunu söylerse, farz ihtiyat gereği ondan ka-çı nı lmalı dı r. 122- Bilgisizliği yüzünden bir ş eyin meselâ, haramdan cünüp olan kimseden çı kan terin pak veya necis olduğ unu bilmezse, konunun hükmünü sorup öğrenmesi gerekir. Ama hükmü bildiği hâlde bir ş eyin pak veya necis olduğunda ş üpheye düş erse, meselâ kanı n necis olduğunu bilir de bir ş eyin kan olup olmadı ğ ı nda ya da insan kanı veya sivri sinek kanıolduğundan ş üpheye düş erse, o ş ey paktı r. 123- Önceden necis olan bir ş eyin sonradan temizlenip temizlenmediğinden ş üpheye düş ülürse, necis olduğ una hükmedilir ve önceden pak olan bir ş eyin sonradan necis olup olmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse pak olduğuna hükmedilir. Hatta necis veya pak olduğunu araş tı rı p öğrenme imkanıolsa bile, araş tı rmasıgerekmez. 124- Kullandı ğıiki kaptan veya giydiği iki elbiseden birinin necis olduğunu bilir, ancak hangisi olduğ unu bilmezse, her ikisinden de sakı nmasıgerekir. Hatta eğer meselâ, iki elbiseden birinin necis olduğunu bilir, ancak bunun kendi elbisesi mi, yoksa baş kası nı n malıolup hiç kullanmayacağıelbise mi olduğunu bilmezse, yine gerekli olmasa da, ihtiyat gereği kendi elbisesinden kaçı nmalı dı r. PAK ŞEYLER NASIL NECİ S OLUR? 125- Pak ş ey necis bir ş eye değer ve onlardan biri veya her ikisi rutubeti birbirine geçecek ş ekilde ı slak olursa, pak olan ş ey necis olur. Ama rutubetleri birbirine geçmeyecek kadar az olursa, pak olan ş ey necis olmaz. 126- Pak olan ş ey necis bir ş eye değer ve insan her ikisinin veya birisinin ı slak olup olmadı ğı ndan ş üphe ederse, pak olan ş ey necis olmaz. 127- Hangisinin necis, hangisinin pak olduğu bilinmeyen iki ş eyden birine yaşbir ş ey değerse, necis olmaz. Ama birisi önceden necis olur ve sonradan temizlenip temizlenmediği hakkı nda herhangi bir bilgi olmazsa, pak ş ey ona değdiği takdirde necis olur. 128- Yer, kumaşve benzeri ş eyler ı slak olduğunda, sadece necasetin değdiği alan necis olur; diğer taraflarınecis olmaz. Salatalı k, kavun ve benzeri ş eyler de böyledir. 129- Şı ra ve yağ, sı vıve akı cıhâlde iken, herhangi bir noktası na necaset isabet ederse, hepsi necis olur; ama akı cıdeğil de katıolursa hepsi necis olmaz. 130- Sinek veya benzeri bir hayvan, ı slak olan necis bir ş eyin üzerine konduktan sonra, ı slak olan pak bir ş eyin üzerine konar ve insan, hayvanı n necaseti kendisiyle birlikte taş ı dı ğı nıbilirse, pak ş ey necis olur; eğer bilmezse paktı r. 32 131- Bedenin terleyen kı smınecis olur ve ter de oradan baş ka yerlere akarsa, terin ulaş tı ğ ıher yer necis olur. Ter, olduğu yerden baş ka bir yere akmazsa, bedenin diğer kı sı mlarıpaktı r. 132- İ çinde kan olan balgam ve sümüğün sadece kan olan kı sı mlarınecis, diğer kı sı mlarıpaktı r. Öyleyse balgam ve sümük ağ ı z ve burnun dı şkı smı na değerse, sadece balgam ve sümüğün necis kı smı nı n değdiği kesin olarak bilinen yerler necis olur ve ş üphe edilen yerler ise paktı r. 133- Altıdelik olan bir ibrik, necis bir zemin üzerine konulur ve altı nda ibrikteki suyla bir sayı labilecek ş ekilde su birikirse, ibriğin suyu necis olur. Ama eğer ibrikten akan suyu yer içine çeker veya ibrikten boş alan su, içindeki suyla bir sayı lmayacak ş ekilde akar ve altı nda birikmezse, ibriğ in suyu necis olmaz. 134- Bedene batı p necasete ulaş an bir ş ey, dı ş arıçı karı ldı ğı nda necasete bulaş ı k değilse paktı r. Buna göre, büyük abdest mahalline sokulan tenkı ye aleti ve suyu veya bedene batan iğne, bı çak ve benzeri ş eyler dı ş arıçı karı ldı ğı nda necaset bulaş mı ş olmazsa necis değildir. Aynış ekilde tükürük ve sümük de içeride kana değer ve dı ş arı çı karı ldı ğı nda kanlıolmazsa, necis değildir. NECASETLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 135- Kur'ân'ı n yazıve sayfası nınecis etmek haramdı r. Necis olduğunda, hemen yı kanmasıgerekir. 136- Kur'ân'ı n cildi necis olduğunda, Kur'ân'a saygı sı zlı k sayı ldı ğıtakdirde yı kanması gerekir. 137- Kur'ân'ı , ölü hayvan ve kan gibi necasetlerin üzerine koymak, necaset kuru bile olsa haramdı r ve Kur'ân'ı n onun üzerinden kaldı rı lmasıfarzdı r. 138- Kur'ân'ı n bir harfini bile necis mürekkeple yazmak haramdı r. Yazı ldı ğıtakdirde yı kanmalıveya yontma ve benzeri bir yolla silinmelidir. 139- Farz ihtiyat gereği kâfire Kur'ân vermekten sakı nı lmalı dı r. Kâfirin elinde Kur'ân görüldüğünde imkan dahilinde alı nmalı dı r. 140- Kur'ân sayfasıveya üzerinde Allah'ı n, Resululla-h'ı n (s.a.a) veya Ehlibeyt İ mamları nı n (a.s) adıyazı lıbir kağı t gibi, saygıgösterilmesi gereken bir ş ey, tuvalete düş erse, onu dı ş arıçı karı p yı kamak, masrafıbile gerektirse, farzdı r. Eğer çı karmak mümkün olmazsa, o sayfanı n çürüdüğ üne yâkin edilene dek o tuvalet kullanı lmamalı dı r. Yine Türbet (Hz. Hüseyin'in -a.s- türbesine ait toprak) tuvalete düş er ve onu çı karmak mümkün olmazsa, dağı lı p tamamen yok olması ndan emin olana dek o tuvalet kullanı lmamalı dı r. 141- Necis olan ş eyi yeyip içmek haramdı r. Yine zararıolduğu takdirde necasetin kendisini çocuklara yedirmek haramdı r; hatta farz ihtiyat gereğ i zararlıolmasa bile necaseti çocuklara yedirmekten sakı nı lmalı dı r. Ama necis olmuşyemekleri çocuğa yedirmek haram değildir. 33 142- Yı kanı p temizlenmesi mümkün olan necis bir ş eyi satarken veya âriyet (=ödünç) verirken, necis olduğunu söylememenin sakı ncasıyoktur. Ama eğer, satı n veya âriyet alan kimsenin bunu yeme ve içmede kullanacağıbilinirse, necis olduğunun söylenmesi gerekir. 143- Eğer bir kimse, birinin necis olan bir ş eyi yediğini veya necis elbiseyle namaz kı ldı ğ ı nıgörürse, ona söylemesi gerekmez. 144- Evinin veya yaygı sı nı n bir yeri necis olan kimse, o eve giren kimselerin beden veya elbise veya baş ka bir ş eylerinin rutubetli olarak necis yere değdiğini görürse, onlara söylemesi gerekmez. 145- Ev sahibi, yemek yerken yemeğin necis olduğunu anlarsa, misafirlere söylemesi gerekir. Misafirlerden biri anlarsa, diğerlerine söylemesi gerekmez; ama birbirleriyle olan iliş kilerinin çok sı kıolduğ undan söylemediği takdirde kendisinin de necis olacağı nıbiliyorsa, yemekten sonra onlara söylemesi gerekir. 146- Ariyet alı nan ş ey necis olur ve sahibinin onu yeyip içmede kullanacağıbilinirse, ona söylenilmesi farzdı r. 147- İ yiyi ve kötüyü birbirinden ayı rt edebilen bir çocuk, bulûğçağıyakı n olsa bile necis bir ş eyi yı kadı ğı nısöylerse onu yeniden yı kamak gerekir; ama elinde bulunan bir ş eyin necis olduğunu söylerse, farz ihtiyat gereği o ş eyden kaçı nmak gerekir. Ancak bulûğçağıyaklaş mı şolan bir çocuğun sözlerinin geçerli ve muteber oluş u, uzak bir görüşdeğ ildir. TEMİ ZLEYİ CİÇEŞİ TLERİ 148- On ş ey necaseti temizler ve onlara mutahhirat (=temizleyiciler) denir: 1) Su. 2) Yer. 3) Güneş . 4) Hâl değiş me (=istihâle). 5) İ ntikâl. 6) İ slâm. 7) Tabeiyet. 8) Necasetin giderilmesi. 9) Necaset yiyen hayvanıtemizleme usûlü (=istibrası ). 10) Müslümanı n [bir süre] görünmemesi. Bunlarla ilgili hükümler ayrı ntı ları yla ilerideki konularda açı klanacaktı r. 34 1- Su 149- Su, dört ş artla necis bir ş eyi temizler: 1) Mutlak olmalı . O hâlde gülsuyu ve salkı m söğütten çı karı lan esans gibi muzaf su, necis bir ş eyi paklamaz. 2) Pak olmalı . 3) Necis bir ş eyi yı karken mevcut su, muzaf suya dönüş memeli ve onun renk, tat ve kokusundan biri, necaset vası tası yla değiş memeli. 4) Necis bir ş eyi yı kadı ktan sonra, onda necasetin kendisi kalmamalı . Necis olan bir ş eyin az su ile yani çok su miktarı ndan az suyla paklanması nı n diğ er bir takı mş artlarıda vardı r ki bunlara sonraki konularda değinilecektir. 150- Necis bir kabı n az su ile üç defa yı kanmasıgerekir. Hatta çok su ve akarsuda gerçi bir defa yı kamanı n yeterli olacağıgörüş ünün, bize göre daha tercih edilir bir görüşolması na rağmen üç defa yı kamak, ihtiyata uygundur. Ancak bir kabıköpek yalamı ş sa ya da o kaptan su veya baş ka bir sı vış ey içmiş se, önce temiz toprakla ovmalıve ardı ndan farz ihtiyat gereği iki defa çok su, akarsu veya az su ile yı kanmalı dı r. Aynış ekilde köpeğin salyası nı n aktı ğ ıkabıda farz ihtiyat gereği yı kamadan önce toprakla ovmak gerekir. 151- Köpeğ in ağzı nısürdüğü kabı n girişkı smı nı n dar olmasınedeniyle toprakla ovulamazsa, mümkün olduğu takdirde bir tahta parçası nı n ucuna bez bağlayı po ş ekilde kabıtoprakla ovmak gerekir. Aksi takdirde kabı n paklanmı şolmasıkesinlik kazanamaz [ve böylece o kabı n kullanı lmasıda sakı ncalıolur]. 152- Domuzun, içinde sı vıbir ş ey içtiği kap, az su ile yedi kez yı kanmalı dı r. Farz ihtiyat gereği çok su ve akarsuda da yedi kez yı kanmalı dı r. Kabı n toprakla ovulması gerekmez, ancak toprakla ovmak müstehap ihtiyata uygundur. Domuzun bir ş eyi yalamasıda farz ihtiyat gereği su içmesi hükmünü taş ı r. 153- Şarap vası tası yla necis olan bir kap, az su ile yı kanacaksa üç defa yı kanmalı dı r, daha iyisi yedi defa yı kanması dı r. 154- Necis çamurdan yapı lmı şveya içine necis su iş lemişolan bir testi, akarsu veya çok su içine bı rakı lı rsa, suyun ulaş tı ğıher yer temizlenir. Eğer onun içyüzünün de temiz olmasıistenirse çok su veya akarsuda, su her tarafı na iş leyinceye kadar bı rakı lmalı dı r; yalnı zca ı slatı lmasıve rutubetli olmasıyeterli olmaz. 155- Necis bir kabı n az suyla paklanmasıiki ş ekilde olur: 1) Üç defa doldurulup boş altı lı r. 2) Üç defa içerisine bir miktar su dökülür ve her defası nda necis yerlerine ulaş acak ş ekilde su çalkalanı r ve boş altı lı r. 35 156- Kazan ve küp gibi büyük kaplar necis olduğunda, üç kez suyla doldurulup boş altı lı rsa pak olur. Yine her tarafı nıkapsayacak ş ekilde yukarı dan üzerine su dökülür ve her defası nda dibinde toplanan su dı ş arıboş altı lı rsa pak olur. Ancak farz ihtiyat gereği her defası nda sularıdı ş arıçı karmak için kullanı lan kap yı kanmalı dı r. 157- Eğer necis olan bakı r ve benzeri ş eyler eritilir ve yı kanı rsa, dı şkı smıpak olur. 158- İ drar vası tası yla necis olan bir tandı rı n üzerine, her tarafı nıkapsayacak ş ekilde iki kez yukarı dan su dökülürse temizlenir. İ drar dı ş ı nda baş ka bir ş eyle necis olduğunda, necaset giderildikten sonra, üzerine söylendiği ş ekilde bir kez su dökülürse yeterli olur. Tandı rı n içine bir çukur kazarak, suları n orada toplanması nı sağlamak ve suyu boş altmak ve daha sonra çukuru temiz toprakla doldurmak daha iyidir. 159- Necis bir ş eyin necaseti giderildikten sonra, necis olan kı sı mları n tamamı na su ulaş acak ş ekilde bir kez, çok su veya akarsuya sokulursa pak olur. Farz ihtiyata göre yaygı , elbise ve benzeri ş eylerin içindeki su dı ş arıçı kacak ş ekilde sı kı lmalarıveya hareket ettirilmeleri gerekir. 160- İ drar vası tası yla necis olmuşbir ş ey az su ile yı kanmak istenirse, bir defa üzerine su dökülüp su ondan ayrı ldı ktan sonra, artı koş eyde idrar kalmazsa, ikinci defa üzerine su döküldüğünde pak olur. Ancak, elbise, yaygıve benzeri ş eylerde, her defa su döküldükten sonra sı kı larak "güsale" dı ş arıçı karı lmalı dı r. (Güsale, genelde yı kama anı nda ve yı kadı ktan sonra yı kanan ş eyden kendiliğinden veya sı kmak suretiyle akan sudur.) 161- Yemek yemeye baş lamı şve domuz sütü içmemişsüt emen çocuğun idrarı vası tası yla necislenmişbir ş eyin üzerine bütün necis yerlere ulaş acak ş ekilde bir kez su dökülürse temizlenir; ama bir kez daha su dökülmesi müste-hap ihtiyata uygundur. Elbise, yaygıve benzeri ş eyleri de sı kmak gerekmez. 162- İ drar dı ş ı nda baş ka bir ş ey vası tası yla necis olan bir ş eyin necaseti giderildikten sonra üzerine bir kez su dökülür ve su süzülürse temizlenir. Yine üzerine birinci kez su dökülürken necaseti giderilir ve daha sonra ikinci kez onun üzerinden su geçerse pak olur. Ancak her hâlükârda elbise ve benzeri ş eylerin güsalesi dı ş arıçı karı lması amacı yla sı kı lmalarıgerekir. 163- İ ple örülmüşnecis hası r, çok su veya akarsuya sokulursa, necaset kaybolduktan sonra pak olur. 164- Dı ş ınecis olan buğday, pirinç, sabun ve benzeri ş eyler çok su veya akarsuya sokulmakla temizlenirler. Ancak içleri necis olursa pak olmazlar. 165- İ nsan necis suyun sabunun içine geçip geçmediği hakkı nda ş üphe ederse, içinin pak olduğuna hükmedilir. 166- Pirinç, et ve benzeri ş eylerin dı şkı sı mlarınecis olduğunda onlarıbir kaba koyup üç kez üzerinden su döküp boş altmakla pak olur ve içine konulan kap da pak olur. Ancak sı kı lmasıgereken elbise veya baş ka bir ş ey bir kaba konulup yı kamak 36 istenilirse, üzerine su döküldüğ ü her defa sı kı lmalıve kabıeğerek içinde toplanan su dökülmelidir. 167- Çivit ve benzeri bir renkle boyanmı şnecis bir elbise çok su veya akarsuya sokulur ve su elbisenin rengiyle muzaf suya dönüş meden önce her tarafı nıkapsarsa, sı kı ldı ğı nda renkli veya muzaf su süzülse bile, elbise pak olur. 168- Çok su veya akarsuda yı kandı ktan sonra elbise üzerinde örneğin suyun balçı ğı görülürse, ancak bunun, suyun geçmesine engel olduğ u ihtimali verilmezse elbise paktı r. 169- Suda yı kandı ktan sonra elbise ve benzeri ş ey üzerinde çamur veya çöğen otu parçalarıgörülürse, çamur ve çöğen otunun suda yı kandı ğıbilindiği takdirde paktı r; ama necis su, çamurun veya çöğen otunun içine iş lemişolursa, çamur veya çöğen otunun dı ş ıpak, içi necistir. 170- Necis bir ş eyden necasetin kendisi giderilmedikçe pak olmaz; ama necasetin kokusu veya renginin kalması nı n sakı ncasıyoktur. Öyleyse elbisede bulunan kan giderildikten sonra yı kanı r, ancak kanı n rengi kaybolmazsa paktı r. Ama koku veya renk dolayı sı yla necaset zerrelerinin kaldı ğıbilinir veya ihtimal verilirse necistir. 171- Vücutta bulunan necaset çok su veya akarsuda giderilirse, beden pak olur ve dı ş arıçı kı p tekrar suya girmek gerekmez. 172- Diş lerin arası na giren necis yemek, ağza necis yemeğin her tarafı na ulaş acak ş ekilde su alı p çalkalamakla temiz olur. 173- [Necis olan] saç ve sakal fazla ise, az suyla yı kandı ğı nda güsalenin süzülmesi için sı kı lmalı dı r. 174- Elbise veya bedenin herhangi bir yeri az su ile yı kanı rsa, yı kanan yerin bitiş ik çevresi (ki necis yeri yı karken genellikle orasıda necis olur); necis mahallini temizlemek amacı yla dökülen suyun bitiş ik çevresine akmasıve necis yerin temizlenmesiyle temiz olur. Yine necis bir ş eyin yanı na konulan temiz bir ş ey de her ikisinin üzerine su dökülmesiyle temiz olur. Öyleyse necis bir parmağ ıyı kamak için bütün parmakları n üzerine su dökülür ve necis su da hepsine değerse, necis parmağı n temizlenmesiyle bütün parmaklar da temizlenir. 175- Necis olan et ve kuyruk da diğer ş eyler gibi suda yı kanı r [ve suyla temizlenir]. Beden veya elbise biraz yağlıolur da suyun geçmesine engel olmazsa, yine aynı dı r. 176- Kap veya beden, necis olduktan sonra suyun bunlara ulaş ması nıengelleyecek ölçüde yağlıolursa, yı kanı ldı ğ ı nda ilk önce suyun bunlara ulaş ması nısağlamak amacı yla yağlarıgiderilmelidir. 177- Necasetin kendisini bulundurmayan necis bir ş ey, çok suya bağlıbir musluk altı nda bir defa yı kanı rsa pak olur. Necaseti kendisinde bulundurursa, ancak necaset musluk altı nda olma veya baş ka bir ş ey vası tası yla giderilir ve süzülen su necasetin rengini veya tadı nıya da kokusunu almazsa, musluk suyuyla pak olur. Ama ondan 37 süzülen su, necasetin tat, renk ve kokusundan birini alı rsa, süzülen suda necasetin izi yani koku, renk ve tadıkalmayı ncaya kadar musluk altı nda tutulmalı dı r. 178- Bir ş eyi yı kadı ktan ve temizlendiğine dair kesin bilgi edindikten sonra, yı kamadan önce necaseti giderip gidermediğine dair ş üpheye düş erse, yı karken necaseti gidermeğ e dikkat ve ilgi göstermiş se, paktı r. Ancak yı karken, necaseti gidermek ilgi alanı nda değilmişise müstehap ihtiyat gereği, ikinci kez yı kamalı dı r. 179- Üzerinden su akı tı lamayan yer (toprak) necis olursa, az suyla temizlenmez. Ama ince veya iri kumla kaplıolan bir yer, üzerine su döküldüğünde, su ince ve iri kumdan ayrı lı p alta geçtiğ inden, az suyla temizlenir, ancak kumları n altınecis kalı r. 180- Taşve tuğ la döş eli yer ve suyu içine emmeyen sert yer necis olduğunda, az su ile temizlenir; ancak su akı ncaya kadar dökülmelidir. Dökülen su bir delikten dı ş arı akarsa bütün yer temizlenir; dı ş arıakmazsa, suyun toplandı ğıyer necis olarak kalı r. Böyle olmamasıiçin suyun toplanabileceğ i bir çukur kazı lmalı , sonra su dı ş arı alı nmalıve çukur da pak toprakla doldurulmalı dı r. 181- Tuz taş ıve benzeri ş eylerin dı şkı smınecis olursa, çok sudan az miktardaki bir suyla da temizlenir. 182- Eğer erimişnecis bir ş ekerden kesme ş eker yapı lı p çok su veya akarsuya daldı rı lı rsa temizlenmez. 2- Yer 183- Yer, ayağı n ve necis ayakkabı nı n altı nıüç ş artla temizler: 1) Yer temiz olmalı . 2) Kuru olmalı . 3) Ayağ ı n veya ayakkabı nı n altı nda kan ve idrar gibi necaset veya örneğin çamur gibi necislenmişbir ş ey olursa, yol yürümek veya ayağıyere sürtmekle giderilmelidir. Yine yer; toprak, taş , tuğla ve benzeri ş eyle döş eli olmalı dı r. Halı , hası r ve çimen üzerinde yürümekle necis ayak veya ayakkabı nı n altıtemizlenmez. Yol yürüme dı ş ı nda baş ka bir ş ey vası tası yla necis olan ayak ve ayakkabıaltı nı n, yol yürümekle temizlenmesi ş üphelidir [kesin değildir]. 184- Necis olan ayak ve ayakkabıaltı nı n ağaçla döş enmişbir yer veya asfalt üzerinde yol yürümekle temizlenmesi ş üphelidir. Hatta temizlenmemesi, daha güçlü görüş tür. 185- Ayak ve ayakkabıaltı nı n temizlenmesi için her ne kadar on beşadı mdan yürümekle az veya yere sürtmekle necaset giderilirse de on beşadı m veya daha fazla yürümek daha iyidir. 186- Necis olan ayak ve ayakkabıaltı nı nı slak olmasıgerekmez, kuru olsa da yol yürümekle temizlenir. 187- Yol yürümekle temiz olan necis ayak veya ayakkabıaltı nı n, normalde çamura bulaş an diğer kı sı mlarıda yer veya toprağı n onlara değmesiyle temizlenir. 38 188- Elleri ve dizleri üzerinde yol yürüyen birisinin el ve dizleri necis olursa, el ve dizlerinin yol gitmekle temizlenmesi ş üphelidir. Yine bastonun alt kı smı , yapma ayakları n alt kı smı , hayvanları n nalı , otomobil ve fayton tekerleğ i ve benzerinin de yol gitmekle temizlenmesi ş üphelidir. 189- Yol gittikten sonra ayağı n altı nda veya ayakkabı nı n altı nda [normalde] görünmeyen küçük necaset zerreleri kalı rsa, o zerrelerin de giderilmesi gerekir; ama necasetin koku ve renginin kalması nı n sakı ncasıyoktur. 190- Ayakkabı nı n içi ve ayak altı nı n yere değmeyen kı smı , yol gitmekle temizlenmez. Çorap altı nı n da yol gitmekle temizlenmesi ş üphelidir. Ama çorabı n alt kı smıderiden yapı lmı şolursa yol gitmekle temizlenir. 3- Güneş 191- Güneş , yeri, binayı , kapıve pencere gibi binalarda kullanı lan ş eyleri ve ayrı ca binanı n bir parçasısayı lan duvara çakı lıçiviyi altış artla temizler: 1) Necis olan ş ey, öylesine ı slak olmalı dı r ki, baş ka bir ş ey ona değecek olursa, ı slaklı ğıona geçmeli ve onu ı slatmalı dı r. Eğer kuru olursa, güneşı ş ı ğı yla kuruması için ilk önce herhangi bir ş eyle ı slatı lmasıgerekir. 2) O ş eyde necaset olursa, güneşı ş ı ğ ı nı n ulaş ması ndan önce giderilmelidir. 3) Güneşı ş ı kları nı n [direkt olarak] ulaş ması nıengelleyecek bir ş ey olmamalı . Eğer güneşı ş ı ğıperde, bulut veya benzeri bir ş eyin arkası ndan vurarak necis olan ş eyi kurutursa, o ş ey temizlenmez. Ama bulut, güneşı ş ı ğ ı nı n ulaş ması na engel olmayacak kadar ince olursa sakı ncasıyoktur. 4) Necis ş eyi, yalnı zca güneşı ş ı ğı nı n kurutmasıgerekir. Buna göre, necis olan ş ey, rüzgâr ve güneşı ş ı ğı nı n etkisiyle kurursa temizlenmez. Ancak rüzgâr, "necis olan ş eyin kuruması na yardı m etti" denmeyecek kadar hafif olursa sakı ncasıyoktur. 5) Güneşı ş ı ğı , necaseti içine emmişolan yapı nı n iç ve dı şkı smı nıbir defada kurutmalı dı r. Öyleyse güneşı ş ı ğınecis yer ve binanı n ilk seferinde dı şkı smı nıve ikinci defası nda da iç kı smı nıkurutursa, yalnı zca onun dı şve görünen kı smı temizlenmişolur ve iç kı smınecis kalı r. 6) Güneşı ş ı ğı nı n ulaş tı ğıyer veya binanı n dı ş ıile içi arası nda hava veya baş ka temiz bir cisim bulunmamalı . 192- Güneşı ş ı ğı , necis hası rıtemizler; yine ağaç ve bitki de güneşı ş ı ğ ı yla temizlenir. 193- Güneşı ş ı ğı , necis yere ulaş tı ktan sonra, güneşı ş ı ğı nı n ulaş tı ğıanda yerin ı slak olup olmadı ğıveya yerin sadece güneşı ş ı ğıvası tası yla kuruyup kurumadı ğı hususunda ş üpheye düş ülürse, o yer necistir. Yine güneşı ş ı ğı nı n ulaş ması ndan önce necasetin giderilip giderilmediği veya güneşı ş ı ğı nı n ulaş ması na engel olan bir ş eyin olup olmadı ğıkonusunda ş üphe edilirse necistir. 39 194- Güneşı ş ı ğı , necis duvara sadece bir taraftan ulaş ı rsa, duvarı n güneşgörmeyen kı smıtemizlenmez. Ama duvar, güneşı ş ı ğ ıbir taraftan ulaş ı nca öbür tarafıda kuruyacak ş ekilde ince olursa temizlenir. 4- İ stihale (Baş kalaş ı m) 195- Necis olan bir ş eyin cinsi, temiz bir ş ey sayı lacak ş ekilde değiş irse temiz olur ve buna "istihale=baş kalaş ı m" denir. Örneğin necis bir ağacı n yanı p kül olmasıveya köpeğin tuzlaya gömülüp tuza dönüş mesi gibi. Ama necis buğ dayı n öğütülüp un yapı lmasıveya ekmek piş irilmesi örneklerinde olduğ u gibi necis ş eyin cinsi değiş mezse temizlenmez. 196- Necis topraktan yapı lmı şolan saksıve benzeri ş eyler necistir. Necis odundan elde edilen kömürden de sakı nmak gerekir. 197- Baş kalaş ı ma uğrayı p uğramadı ğıbelli olmayan necis bir ş ey necistir. 198- Şarap, kendi kendine veya içine sirke ve tuz katmak suretiyle sirkeye dönüş ürse temizlenmişolur. 199- Necis üzümden yapı lan ş arap, sirkeye dönüş mekle temizlenmez. Hatta ş araba bir necaset isabet ederse, sirkeye dönüş tükten sonra da farz ihtiyat gereği ondan sakı nı lmalı dı r. 200- Necis olan üzüm, kuru üzüm ve hurmadan yapı lan sirke necistir. 201- Üzüm veya hurmayıküçük kı rı ntıve çerçöpüyle birlikte sirke yaparlarsa zararı yoktur. Yine hurma, kuru üzüm ve üzüm sirke olmadan önce salatalı k, patlı can ve benzeri ş eyleri de içine katarlarsa sakı ncasıyoktur. 5- Üzüm Suyunun Üçte-İ ki Azalması 202- Kaynar hâle gelen üzüm suyu, üçte ikisi azalı p üçte biri kalmadan önce necis değildir; ama içilmesi haramdı r. Ancak sarhoş luk verici olduğu kesinleş irse haram ve necistir ve yalnı zca sirke olması yla temiz ve helâl olur. 203- İ çinde bir veya iki tane üzüm bulunan koruk salkı mı ndan elde edilen suya "koruk suyu" denir ve onda tatlı lı ktan bir eser bulunmazsa, kaynatı ldı ğı nda temizdir ve içilmesi de helâldir. 204- Koruk veya üzüm olduğu belli olmayan bir ş ey kaynatı lı rsa, haram [necis] olmaz. 6- İ ntikal 205- İ nsan kanıveya akı cıkana sahip olan (=kesildi-ğ inde kanısı çrayarak çı kan) hayvanı n kanı , akı cıkanıolmayan bir hayvanı n vücuduna nakledilir ve artı ko hayvanı n kanısayı lı rsa temiz olur. Bu iş lemin adı na "İ ntikal" denir. Buna göre sülüğ ün insandan emdiği kana "sülüğün kanı dı r" denmeyip "insanı n kanı dı r" dendiğinden necistir. 206- Bedenine konan sivrisineği öldüren bir kimse, ondan çı kan kanı n bunun bedeninden mi emdiğ ini yoksa sineğin kendisine ait mi olduğunu bilmezse temizdir. 40 Yine bedeninden emdiğini bildiği hâlde artı k sineğin vücudunun bir parçasısayı lı rsa temizdir. Ama kanı n emilmesiyle sineğ in öldürülmesi arası ndaki sürenin çok kı sa olduğundan bu "insan kanı dı r" denilirse ya da sineğin mi insanı n mıkanı dı r denildiği belli olmazsa necistir. 7- İ slâm 207- Eğer kâfir, ş ahadeteyni getirir yani: "Eş hedu enla ilâhe illellah ve eş hedu enne Muhammeden resulullah"[3] derse Müslüman olur. Müslüman olduktan sonra bedeni, tükürüğü, salyasıve teri temizdir. Ama Müslüman olduğunda, bedeninde necaset bulunursa giderilmesi ve yerinin yı kanmasıgerekir. Ancak Müslüman olmadan önce necaset giderilmişolursa, Müslüman olduktan sonra o yeri yı kamasıgerekmez. 208- Kâfir olduğu dönemde ı slak olarak bedenine değen elbisesi, Müslüman olduğu zaman üzerinde değ ilse necistir. Hatta bedeninde olsa bile farz ihtiyat gereği ondan sakı nmalı dı r. 209- İ nsan, ş ahadeteyni getiren bir kâfirin, kalben Müs-lüman olup olmadı ğı nı bilmezse temizdir. Ama, kalben Müslüman olmadı ğı nıbilirse, farz ihtiyat gereği ondan sakı nmalı dı r. 8- Tabeiyet 210- Tabeiyet; necis olan baş ka bir ş eyin temizlenmesi vası tası yla temiz olan bir necis ş eyin durumuna denir. 211- Eğer ş arap sirkeye dönüş ürse, onu içeren kabı n da ş arabı n kaynarken ulaş tı ğı yere kadar olan bölümü temiz olur. Normalde üzerine konulan bez parçasıveya baş ka ş ey de onun rutubetiyle necis olmuş sa, temiz olur. Hatta kaynarken taş ı p kabı n dı ş yüzeyine bulaş mı ş sa, sirke olduktan sonra, kabı n dı şkı smıda temizlenmişolur. 212- Üzerinde ölü yı kanan tahta veya taş , ölünün avret mahalline örtülen bez, onu yı kayanı n eli, yı kamada kullanı lan kese ve sabun, guslün tamamlanması ndan sonra temiz olur. 213- Bir ş eyi yı kayan kimse, o ş eyi ve elini birlikte yı karsa, o ş eyin temizlenmesinden sonra eli de temiz olur. 214- Elbise ve benzeri ş eyler az su ile yı kandı kları nda, üzerine dökülen suyun giderilmesi amacı yla normal ş ekilde sı kı ldı ktan sonra, geride kalan ı slaklı kları temizdir. 215- Az su ile yı kanan necis kabı n üzerine dökülen suyun süzülmesinden sonra, kabı n üzerinde kalan su damlacı klarıtemizdir. 9- Necasetin Giderilmesi 216- Bir hayvanı n bedeni, kan gibi necaset veya necis su gibi necasetlenmişbir ş eye bulaş ı rsa, onlar giderildikten sonra hayvanı n bedeni temiz olur. Yine insan bedeninin iç kı sı mları(meselâ, ağı z ve burnun içi) böyledir. Örneğin; eğer diş lerin arası ndan bir kan gelir ve ağzı n suyunda kaybolursa, artı k ağzısu ile yı kamak gerekmez. Ancak takma diş ler ağı zda necis olursa, farz ihtiyat gereği onlarısu ile yı kamak gerekir. 41 217- Diş lerin arası nda yemek artı ğıkalı r ve ağı z da kanarsa, eğer insan, kanı n yemeğe değdiğini bilmezse, yemek temizdir. Ama kan yemeğe değerse, farz ihtiyat gereği necis olarak kabullenip ondan kaçı nmalı dı r. 218- İ nsanı n, bedenin içi mi, yoksa dı ş ımıolduğunu bilmediğ i bir yer necis olursa yı kamak gerekmez; ama yı kamak ihtiyata daha uygundur [Müstehap ihtiyata uygun olan, yı kanması dı r]. 219- Elbise, halıve benzeri ş eylere necis toz konduğunda, her ikisi de kuruysa necis olmaz; ancak toz veya elbise ve benzeri ş eyler ı slaksa, tozun konduğu yerin yı kanmasıgerekir. 10- Necaset Yiyen HayvanıTemizleme Usûlü 220- İ nsan pisliği yemeyi alı ş kanlı k edinmişbir hayvanı n idrarıve dı ş kı sınecistir. Temiz olmasıiçin istibra [=özel temizleme usûlü] uygulanmalı dı r. Yani "pislik yiyendir" denilmemesi için gerekli süre içinde pislik yemesi önlenmeli ve ona temiz yiyecekler verilmelidir. Farz ihtiyat gereği pislik yiyen deve kı rk gün, sı ğı r yirmi gün, koyun on gün, ördek beşgün, tavuk üç gün pislik yemekten alı konulmalıve onlara temiz yiyecekler yedirilmelidir. 11- Müslümanı n (Bir Süre) Görünmemesi 221- Müslümanı n bedeni, elbisesi ya da ihtiyarı nda olan kap, halıve benzeri ş eyler necis olduğunda o Müslüman (bir süre) görünmezse, insan onu yı kadı ğı na veya akarsuya düş mesi sonucu o ş eyin temizlendiğ ine ihtimal verirse, ondan sakı nması gerekmez. 222- Necis olan bir ş eyin temizlendiği kesin olarak bilinir veya iki adil kimse temizlendiğini söylerse, o ş ey temizdir. Birisi, kendi ihtiyarı nda olan necis bir ş eyin temizlendiğini söyler veya Müslüman, necis ş eyi yı karsa, onu kuralları na uygun olarak temizleyip temizlemediği belli olmasa bile yine temizdir. 223- İ nsanı n elbisesini yı kamak için vekil olan ve elbise de elinde bulunan kimse, elbiseyi yı kadı ğı nısöylerse, elbise temizdir. 224- Necis olan bir ş eyi yı kadı ğı nda, temizlendiğine dair yakîn edinemeyen bir ruh hâline sahip olan insan, zanla yetinebilir. KAPLARLA İ LGİ LİHÜKÜMLER 225- Köpek, domuz veya ölü hayvan derisinden yapı lan kapta bir ş ey yemek, içmek haramdı r ve o kabı n abdest, gusül ve temiz bir ş eyle yapı lmasıgereken iş lerde kullanı lmamasıgerekir. Farz ihtiyat gereği kap olarak kullanı lmasa da köpek, domuz ve ölü hayvanı n derisi kullanı lmamalı dı r. 226- Altı n ve gümüşkaptan yemek, içmek ve onlarıkullanmak haramdı r. Ama odaları n süslenmesinde kullanı l-masıve yine insanı n onlarıbulundurmasıharam değildir. 227- Altı n ve gümüşkap yapmak ve bunun için ücret almak haram değildir. 42 228- Altı n ve gümüşkabı n alı m satı mıve karş ı lı ğı nda satı cı nı n aldı ğıpara, haram değildir. 229- Altı n veya gümüş ten yapı lmı şbardak mahfazaları na, bardaksı z olarak düş ünüldüğ ünde kap denirse, ister tek olarak, ister bardakla birlikte onun kullanı lması haramdı r. Ancak bardaksı z olarak göz önünde bulundurulduğunda kap denilmezse kullanı lması nı n sakı ncasıyoktur. 230- Altı n veya gümüşsuyuna batı rı lmı şkabı n kullanı lması nı n sakı ncasıyoktur. 231- Altı n veya gümüş le karı ş tı rı lan baş ka bir metalıkap yaparlarsa, kaptaki maden miktarı , ona altı n veya gümüşkap denilmeyecek kadar fazla olursa, onu kullanmanı n sakı ncasıyoktur. 232- İ nsanı n, altı n veya gümüşbir kapta olan yemeği, baş ka bir kaba dökerek gerçekleş tirdiği kullanı m caizdir. Ama ikinci kaptaki yemekten yemek isterse ve önceki kaptan boş altmasıda altı n veya gümüşkapta yemek yemenin haram olduğundan kaynaklanmazsa, bu ş ekil kullanı m haramdı r. 233- Nargilenin ağza alı nan kı smı , kı lı ç ve bı çak kı nıve Kur'ân kabıaltı n veya gümüş ten olursa, kullanı lması nı n sakı ncasıyoktur; esans kabı , sürme kabıve benzeri ş eyler de böyledir. 234- Çaresizlik hâlinde altı n veya gümüşkap kullanmanı n sakı ncasıyoktur. Abdest ve gusül için takiyye hâlinde altı n ve gümüşkap kullanı labilir; bazen takiyye için farz bile olur. 235- Altı n veya gümüş ten mi ya da baş ka bir ş eyden mi olduğu belli olmayan bir kabı kullanmanı n sakı ncasıyoktur. ABDEST 236- Abdestte yüzü ve elleri yı kamak, baş ı n ön kı smı nıve ayakları n üzerini meshetmek farzdı r. 237- Yüzü, uzunlaması na, alnı n yukarı sı ndan yani saçları n bittiği yerden çenenin sonuna kadar yı kamak gerekir. Enine ise orta parmakla baş parmağı n arasıkadar yı kanmasıgereklidir. Eğer bu miktardan az bir kı sı m bile yı kanmazsa, abdest batı l olur. Bu miktarı n tamamen yı kandı ğı ndan kesin olarak emin olmak için belirlenen miktardan biraz fazla bir alan yı kanmalı dı r. 238- Yüzü veya eli, normal insanlardan daha küçük veya daha büyük olan kimse, normal halkı n nereye kadar yı kadı ğı na dikkat etmeli ve o miktarıyı kamalı dı r. Eli ve yüzü, her ikisi normalin aksine olur ama birbiriyle uyum içinde olursa, diğer insanları n yı kadı ğımiktarıölçü edinmesi gerekmez; önceki hükümde açı klandı ğıgibi abdest alı r. Yine alnı nda saç biten veya baş ı nı n ön tarafı nda saçıolmayan kimse normal miktarda alnı nıyı kar. 239- Kaş ları nda, göz kenarları nda ve dudakları nda suyun geçmesini engelleyecek kir veya baş ka bir ş ey olduğuna ihtimal veren kimse, ancak bu ihtimali halka göre 43 yerinde bir ihtimal olursa, abdestten önce var olmasımuhtemel olan engeli gidermek amacı yla araş tı rmalı dı r. 240- [Sakal seyrek olunca yani] yüzün derisi sakalı n arası ndan görünürse, suyu deriye ulaş tı rmak gerekir. [Sakal sı k ise yani deri] görünmüyorsa altı na su ulaş tı rmak gerekmez; bu durumda sakalıyı kamak yeterlidir. 241- Sakalı n arası ndan derinin görünüp görünmediğin-de ş üphe eden kimse, farz ihtiyat gereği hem sakalıyı kamalıve hem de suyu deriye ulaş tı rmalı dı r. 242- Burunun içini ve kapatı ldı ğı nda göz ve dudağı n görünmeyen miktarı nıyı kamak farz değ ildir. Ancak yı kanmasıgereken yerlerin tamamen yı kandı ğı ndan kesin olarak emin olmak amacı yla bunlardan bir miktarı nıyı kamak farzdı r. Bu miktarı n yı kanması nı n gerekli olduğunu bilmeyen kimse, ş imdiye kadar almı şolduğu abdestlerde bu miktarıyı kayı p yı kamadı ğı nıbilemezse, geçmiş te kı ldı ğınamazlar sahihtir. 243- Yüzü ve elleri yukardan aş ağı ya doğru yı kamak gerekir; eğer aş ağı dan yukarı ya doğ ru yı kanı rsa, alı nan ab-dest batı ldı r. Kollarıda dirseklerden parmak uçları na doğru yı kamak gerekir. 244- Eğer elini ı slatı p yüzüne ve kolları na sürerse, elindeki ı slaklı k bu sürülmeyle azalar üzerinde biraz su akması nısağlayacak kadar olursa, yeterlidir. 245- Yüzü yı kadı ktan sonra sağeli, daha sonra sol eli dirseklerden parmakları n ucuna kadar yı kamak gerekir. 246- Dirseklerin kesin olarak yı kandı ğı ndan emin olmak amacı yla, dirseklerin biraz üstünü de yı kamak gerekir. 247- Yüzünü yı kamadan önce ellerini bileklerine kadar yı kayan kimse, abdest alı rken dirsekten parmak uçları na kadar yı kamalı dı r; eğer yalnı zca bileklerine kadar yı karsa abdesti batı l olur. 248- Abdestte yüzü ve elleri bir kez yı kamak farz, iki kez yı kamak caiz, üç kez ve daha fazlasıharamdı r. Abdest alma kastı yla döktüğü bir avuç suyla bir uzvun bütünü yı kanı rsa, bir defa olması nıister kastetsin, ister etmesin, bu bir defa hesap edilir. 249- Her iki kol yı kandı ktan sonra elde kalan abdest suyunun ı slaklı ğıile baş ı n üstü mesh edilmelidir; sağel ile ve yukardan aş ağı ya doğ ru meshetmek gerekmez. 250- Baş ı n dört kı smı ndan alı n hizası na düş en kı smı , mesh yeridir. Bu kı smı n her bir tarafı , ne ölçüde mesh edilirse edilsin yeterlidir. Ancak bu meshin uzunluğunun bir parmak boyu, geniş liğ inin ise kapalıüç parmak eninde olmasımüstehap ihtiyata uygundur. 251- Baş ı n üzerine yapı lan meshin deri üzerinden olmasıgerekmez; baş ı n ön kı smı ndaki saçları n üzerinden de olsa sahihtir; ama baş ı nı n ön tarafı ndaki saçları , tarandı ğı nda yüzünün üzerine dökülecek veya baş ı nı n diğer tarafları na ulaş acak kadar uzun olan kimse saçları nı n dibine veya saçları nıaralayarak baş ı n derisine 44 meshetmelidir. Eğer yüzüne sarkan saçları nıveya baş ı nı n diğer tarafları na dağı lmı ş olan saçları nıbaş ı nı n üstünde topak yapsa ve onlar üzerine mesh ederse yahut da baş ı nı n diğ er yerlerine ait olup ön tarafı na gelmişsaçları n üzerine mesh ederse abdest batı l olur. 252- Başmesh edildikten sonra elde kalan abdest suyunun ı slaklı ğıile ayakları n üzeri parmakları n birinin ucundan ayak üzerindeki çı kı ntı ya kadar mesh edilmelidir. 253- Ayağ a yapı lan meshin geniş liği ne kadar olursa olsun yeterlidir; ama daha iyisi hatta ihtiyata en uygun olanı , elin iç kı smı nı n bütünüyle ayağı n üzerini mesh yapmaktı r. 254- Ayağ a mesh ederken elin hepsini ayak üzerine koymak ve biraz çekmek sahihtir. 255- Başve ayağa mesh ederken elleri onlar üzerine çekmek gerekir. Ellerini sabit tutar başve ayağı nıhareket ettirir ve onlarıellerine çekerse, abdest batı ldı r. Ancak elleri çekerken başveya ayağı n birazcı k hareket etmesinin sakı ncasıyoktur. 256- Mesh edilecek yerin kuru olmasıgerekir. El ı s-laklı ğı nı n onda etki etmeyeceği ve belirginleş meyeceği kadar ı slak olursa mesh batı ldı r. Ancak ı slaklı k -meshden sonra görülen ı slaklı ğ ı n eldeki yaş lı ktan olduğu söylenecek kadar az olursa- sakı ncası yoktur. 257- Meshetmek için elin içinde ı slaklı k kalmamı ş sa, dı ş arı daki su ile el ı slatı lmaz; elin diğer abdest azaları nda olan ı slaklı kla ı slatı lmasıve onunla mesh edilmesi gerekir. 258- Eğer elinin içindeki ı slaklı k yalnı zca baş ı nımesh edecek kadar ise, o ı slaklı kla baş ı nımesh eder ve ayak-ları nımeshetmek için diğer abdest azaları nı nı slaklı ğı yla elini ı slatabilir. 259- Çorap ve ayakkabıüzerinden meshetmek batı ldı r; ama ş iddetli soğ uk, hı rsı z ve yı rtı cıhavyan tehlikesi ve benzeri ş eyler nedeniyle ayakkabıve çorabı nıçı karamazsa onlar üzerine meshetmenin sakı ncasıyoktur. Eğer ayakka-bı nı n üzeri necis ise, onun üzerine temiz bir ş eyi koyar ve o ş eyin üzerinden mesh eder. 260- Ayağ ı n üzeri necis olur ve mesh için yı kanamaz-sa, teyemmüm edilmelidir. İ RTİ MASî ABDEST 261- İ rtimasî abdest insanı n, yı kamanı n yukarı dan aş a-ğı ya olması nıdikkate alarak, yüzünü ve ellerini abdest niyetiyle suya daldı rması na denir. Ancak başve ayaklara abdest suyuyla mesh edebilmek için, elleri irtimasî ş ekilde yı kayı p sudan çı karı rken bunun abdest amacı yla yı kama olduğuna niyet etmelidir. Veyahut irtimasî ş ekilde yı karken, sol elinin bir miktarı nısağeliyle önceki hükümlerde belirtilen tertibi ş ekilde yı kama amacı yla yı kamamalı dı r. 262- İ rtimasî abdestte de yüz ve ellerin yukarı dan aş ağıyı kanmasıgerekir. O hâlde yüz ve elleri suya daldı rı rken abdeste niyet ederse, yüzü alı n tarafı ndan ve elleri dirsek tarafı ndan suya daldı rmalı dı r. Eğer sudan çı karı rken abdes-te niyet ederse, yüzü alı n tarafı ndan ve elleri, dirsek tarafı ndan çı karmalı dı r. 45 263- Abdestte, azaları n bazı sı nıirtimasî ve bazı sı nıda gayri irtimasî olarak yı kamanı n sakı ncasıyoktur. Abdestİ n DualarI 264- Abdest alan kimsenin, gözü suya iliş tiğinde ş u duayıokumasımüstehaptı r: )ً ﺎ ِﺴ َﺠ ُﻧ ﮫ ﻠ ْ ﻌ َ َﺠ ْ ْﯾ ﻢ َﻟ َ ًو ا ﻮر ﮭ ُ َﻃ َ ء ﺎ ﻤ َ ﻟ ْ ا َﻞ َ ﻌ ِىﺟ َ ﺬ ﻟ ﱠ ا ﮫ ِ ﻠ ﱠ ُﻟ ِ ﺪ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ِو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ َﺑ ِ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِ ﻢ ِﺴ ْ ﺑ ( "Bismillahi ve billahi ve'l-hemdu lillahillezî ce‘ele'l mâe ţ ehû-ren ve lem yec'‘elhu necisa."[4] Abdestten önce ellerini yı karken ş u duayıokusun: )َ ﯾﻦ ﱢﺮ ِ ﮭ َﻄ َ ﺘ ﻤ ُ ﻟ ْ َا ِﻦ ِﻰﻣ ﻨ ﻠ ْ ﻌ َ اﺟ ْ َو َ ﯿﻦ ﺑ ِ ا ﻮ ﱠ ﺘ ﱠ ﻟ َا ِﻦ ِﻰﻣ ﻨ ﻠ ْ ﻌ َ ﱠاﺟ ْ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahummec'‘elnî min'et-tevvabîn vec'‘elnî min'el-muteţ eh-hirîn."[5] Ağzı na su alı rken ş u duayı : )َ ِك ْﺮ ﻛ ﺬ ِ ِﻰﺑ ِ ﻧ ﺎ ِﺴ َ ْﻟ ِﻖ ﻠ َﻃ ْ َا َو ﺎك ﻘ َ ﻟ ْ ا َ م َ ﻮ ْ ِﻰﯾ َ ﺘ ُﺠ ﱠ ِﻰﺣ ﻨ ﻘ ﱢ ﱠﻟ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahumme lekkinî huccetî yevme elkake ve eţ lik lisanî bizikrik"[6] Burnuna su verirken ş u duayı : )ﺎ ﮭ ﺒ َ ﯿ َﻃ ِ ﺎو ﮭ َ ْﺣ َ و َر َ ﺎو ﮭ َ ْﺤ َ ﯾ ﱡر ِ ﻢ َﺸ َ ْﯾ ﱠﻦ ﻤ ِﻰﻣ ِ ﻨ ﻠ ْ ﻌ َ اﺟ ْ ِو َ ﺔ ﻨ ﱠ ﻟﺠ َ َا ﯾﺢ ﱠر ِ َﻰ ﻠ ْﻋ َ م َﺮ ﱢ ُﺤ َﺗ ﱠﻻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ (ا َ "Ellahumme la tuherrim ‘eleyye rîh'el-cenneti vec'‘elnî mim-men yeş ummu rîheha ve revheha ve ţ îbeha."[7] Yüzünü yı karken ş u duayı : )ُ ه ﻮ ُﺟ ُ ْﻮ ﻟ ِا ﮫ ﯿ ﱡﻓ ِ َﺾ ﯿ ﺒ ْ َﺗ َ م َﻮ ْ ﯾ ِﻰ ﮭ َﺟ ْ ْو د ﻮ ﱢ ُﺴ َ َﻻﺗ ُو ه ﻮ ُﺟ ُ ﻮ ﻟ ْ ا ﮫ ِ ﯿ ﱡﻓ ِ د ﻮ َ َﺴ ْ َﺗ م َﻮ ْ ﯾ ِﻰ ﮭ َﺟ ْ ْو ﱢﺾ ﯿ ﱠﺑ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ّ ﻟ ا َ ( "Ellahumme beyyiżvechî yevme tesveddu fîhi'l-vucûh, vela tusevvid vechî yevme tebyeżż u fîhi'l-vucûh."[8] Sağelini yı karken de ş u duayı : )ً ا ﯿﺮ َﺴ ِ ًﯾ ﺎ ﺑ ﺎ ِﺴ َ ِﻰﺣ ﻨ ﺒ ْ ﺎﺳ ِ َﺣ ِىو ر ﺎ َﺴ ﯿ ِﺑ ِ ﺎن ﻨ َ ْﺠ ِ ﻟ ِﻰا َﻓ ﺪ ﻠ ْ ْﺨ ُ ﻟ ا ِﻰو َ ﻨ ﯿ ﻤ ِ ﯿ َ ِﻰﺑ ِ ﺑ ﺎ ﺘ َ ِﻰﻛ ِ ﻨ ْﻄ ِ َﻋ ﱠا ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahumme e'‘ţ inî kitabî biyemînî ve'l-hulde fi'l-cinani biye-sarî ve hasibnî hisaben yesîra."[9] Sol elini yı karken ş u duayı : )ِ ﺎت ﻌ َ َﻄ ﱠ ﻘ ْﻣ ُ ِﻦ َﻣ ِﻚ ُﺑ ذ ﻮ َﻋ ُ َا ِﻰو ﻘ ﻨ ُ َﻰﻋ ُ ﻟ ا ِ ﺔ ً ﻟ َ ُﻮ ﻠ ﻐ ْ ﺎﻣ َ ﮭ َ ﻠ ْ ﻌ َ َﺠ ْ َﺗ َﻻ ِىو ْﺮ ﮭ ِﻇ َ ء ا َر َ ْو ِﻦ َﻣ َﻻ ِﻰو ﻟ ﺎ ﻤ َ ِﺸ ِ ِﻰﺑ ﺑ ﺎ ﺘ ِﻰﻛ ِ ﻨ ْﻄ ِ ﻌ َﺗ ُ ﱠﻻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ِا ن ﯿﺮ َ ﻨ ﱢ ﻟ ا ( 46 "Ellahumme la tu‘'ţ inî kitabî biş imalî vela min verâi zehrî vela tec'‘elha meğlûleten ila ‘unukî ve eûzu bike min mukeţ ţ e‘-at'in-nîran."[10] Baş ı nımesh ederken ş u duayı : )َ ِك ﻮ ﻔ ْ َﻋ َ َو ِﻚ ﺗ ﺎ ﻛ َ َﺮ َ َﺑ َو ِﻚ ﺘ ﻤ َ َﺣ ْ ِﺮ ِﻰﺑ ﻨ َﺸ ﱢ ﱠﻏ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahumme ğeş ş inî birehmetike ve berekatike ve ‘efvik."[11] Ve ayağı nımesh ederken de ş u duayı : )ِ م ا ْﺮ َ ﻛ ْﻻ ِ ا ِو َ َل َﻼ ْﺠ ﻟ اا ذ َ ﺎ ﱢﻰﯾ َ ﻨ َﻋ َ ﯿﻚ ْﺿ ِ ُﺮ ﺎﯾ ِﻰﻣ َ ِﻰﻓ ﯿ ﻌ ْ ْﺳ َ َﻞ ﻌ اﺟ ْ ُو َ م ا ﺪ َ ﻗ ْ ِاﻻ َ ﮫ ﯿ ﱡﻓ ِ ِل َﺰ َﺗ م ﻮ ْ ِﯾ َ اط ﱢﺮ َ ﻟﺼ َﻰا ﻠ ِﻰﻋ َ ﻨ ﺘ ْ ﺒ ﱢ ﱠﺛ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahumme sebbitnî ‘ele's-siraţ i yevme tezillu fîhi'l-ekdam, vec'‘el s‘e'yî fîma yurżîke ‘ennî ya zelcelali ve'l-ikram."[12] Abdestİ n ŞartlarI Abdestin sahih olması nı n on üç ş artıvardı r: 1) Abdestin suyu, temiz olmalı dı r. 2) Su, mutlak olmalı dı r. 265- Necis su ve muzaf su ile alı nan abdest insan, suyun necis veya muzaf olduğunu bilmese yahut unutsa bile batı ldı r. Eğer o abdestle namaz da kı lmı ş sa, o namazısahih abdestle yenilemesi gerekir. 266- Eğer, abdest almasıiçin çamurlu muzaf sudan baş ka bir su olmaz ve namazı n vakti de dar olursa teyemmüm etmeli; eğer vakit geniş se, suyun durulması nı beklemeli ve daha sonra abdest almalı dı r. 3) Abdest suyu mubah (=gasp edilmemiş ) olmalı dı r. Abdest alı nan alan da gerekli olmasa bile müstehap ihtiyat gereği mubah olmalı dı r. 267- Gasp edilmişveya sahibinin razıolup olmadı ğıbelli olmayan su ile abdest almak haram ve batı ldı r. Ama önce razıidiyse ve bu rı zası ndan vazgeçip geçmediği bi-linmezse abdest sahihtir. Yine yüzden ve ellerden süzülen ab-dest suyu gasp edilmişbir yere dökülürse, abdest sahihtir. 268- İ nsanı n, herkes için mi yoksa sadece o medrese-nin talebeleri için mi vakfedildiğini bilmediğ i bir medresenin havuzundan abdest alması nı n eğer genelde halk o havuzdan abdest alı yorsa, sakı ncasıyoktur. 269- Bir kimse, namaz kı lmak istemediği bir caminin havuzunun bütün halk için mi yoksa sadece orada namaz kı lanlar için mi vakfedildiğini bilmezse, o havuzdan abdest alamaz. Ancak genelde orada namaz kı lmak istemeyen kimseler de o havuzdan abdest alı yorlarsa, o havuzdan ab-dest alabilir. 47 270- Hanları n, otellerin ve benzeri yerlerin havuzları ndan mezkur yerlerde kalmayan insanları n abdest almaları , ancak genelde buralarda oturmayan kimselerin de abdest almasıdurumunda, sahih olur. 271- Sahibinin razıolduğu bilinmese bile büyük nehirlerden abdest almanı n sakı ncası yoktur; ama sahipleri ab-dest almayıyasaklamı ş sa, farz ihtiyat gereği onları n suyuyla abdest alı nmamalı dı r. 272- Bir suyun gasp edilmişolduğu unutularak onunla abdest alı nı rsa sahihtir. 4) Abdest suyunun kabımubah (=gasp edilmemiş ) olmalı dı r. 5) Abdest suyunun kabıaltı n veya gümüşolmamalı dı r. 273- Abdest suyu, gasp edilmişbir kapta olur ve ondan baş ka da su olmazsa teyemmüm etmelidir; eğer gasp edilmişkapta olan suyla abdest alı rsa batı ldı r. Baş ka mubah su olduğu hâlde gasp edilmişkaptan irtimasî abdest alı rsa veya o kapla suyu yüzüne ve ellerine dökerse, abdesti batı ldı r; ancak suyu avucuyla çı karı r da yüzüne ve ellerine dökerse, gasp edilmişbir kabıkullandı ğ ı ndan dolayıharam iş lemesine rağmen, abdest sahihtir. Altı n ve gümüşkapta bulunan suyla abdest almanı n hükmü farz ihtiyat gereği, tı pkıgasp edilmişkaptaki sudan abdest alma gibidir. 274- Bir tuğlasıveya bir taş ıgasp edilmişolan bir havuzda abdest alı nı rsa, sahihtir; ama, eğer abdest almasıgasp edilmişş eyi kullanmak olarak sayı lı rsa günah iş lemiş olur. 275- Ehlibeyt İ mamları ndan veya imam zadelerden birine ait olan avluda (ki önceden mezarlı k imiş ) havuz yaparlar veya ı rmak akı tı lı rsa, eğer o avlunun mezarlı k için vakfedildiği bilinmezse, o havuz ve ı rmakta abdest almanı n sakı ncasıyoktur. 6) Abdest uzuvları , yı kandı ğı nda ve meshedilirken temiz olmalı dı r. 276- Abdest tamamlanmadan önce yı kanı lan veya meshedilen bir yer necis olursa, abdest sahihtir. 277- Bedenin abdest organları ndan baş ka bir yeri necis olursa, abdest sahihtir. Ama, idrar veya dı ş kımahalli yı kanmamı ş sa, ilk önce onun temizlenmesi ve daha sonra abdest alı nmasıdaha iyidir. 278- Abdest uzuvları ndan biri necis olursa ve abdest-ten sonra, abdestten önce orayı yı kayı p yı kamadı ğıhusu-sunda ş üphe ederse, eğer abdest alı rken oranı n temiz veya necis olduğunun farkı nda değilmişise abdesti batı ldı r. Eğer farkı nda olduğunu bilir veya farkı nda olup olmadı ğıhususunda ş üpheye düş erse, abdest sahihtir. Her hâlükârda ne-cis olan yeri yı kamalı dı r. 279- Yüzde ve ellerde kanamasıdurmayan ve sudan da zarar görmeyen kesiklik veya bir yara olursa, çok su veya akarsuya sokup kanı n kesilmesi amacı yla biraz sı kı lmalı , daha sonra açı klandı ğış ekilde, irtimasî abdest alı nmalı dı r. 7) Abdest ve namaz için yeterli vakit olmalı dı r. 48 280- Vakit öylesine dar olur ki, abdest aldı ğıtakdirde namazı n hepsi veya bir miktarı vakit dı ş ı nda kalacak olursa, teyemmüm edilmeli; ama teyemmüm ve abdest için aynı ölçüde vakit gerekiyorsa abdest alı nmalı dı r. 281- Namaz vaktinin darlı ğıyüzünden teyemmüm etmesi gereken kimse teyemmüm yerine abdest alı rsa, sahihtir, ister o namaz için abdest alsı n, ister baş ka bir işiçin. 8) Abdest, kurbet kastı yla yani Âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek için alı nmalı dı r. Serinlemek için veya baş ka bir amaçla abdest alı nı rsa batı ldı r. 282- Abdestin niyetini diliyle söylemesi veya kalbinden geçirmesi gerekmez; ama abdest aldı ğısüre boyunca ne yapı yorsun dendiğinde, "abdest alı yorum" diyebilecek kadar yaptı ğıiş in farkı nda olmalı dı r. 9) Abdest, söylenen tertip üzerine alı nmalı dı r. Şöyle ki; önce yüz, sonra sağkol, sonra sol kol yı kanmalıve ondan sonra baş , sonra da ayaklar mesh edilmeli ve sağayak da sol ayaktan önce mesh edilmelidir. Açı klanan bu sı ra gözetilmezse, abdest batı l olur. 10) Abdestin gerekleri aralı ksı z ve peşpeş e yapı lmalı dı r. 283- Abdest iş lerine, bir yer yı kanmak veya meshedil-mek istenildiğinde ondan önce yı kanan veya meshedilen yerlerin ı slaklı ğıkuruyacak kadar ara verilirse, abdest batı ldı r. Fakat yalnı zca yı kanmak veya meshedilmek istenen organdan önceki yerin ı slaklı ğıkurursa, meselâ, sol kol yı kanı rken sağkolun ı slaklı ğıkurur da yüzün ı slaklı ğıkalı rsa, abdest sahihtir. 284- Abdest gerekleri aralı ksı z yapı ldı ğıhâlde, hava-nı n sı caklı ğıveya beden ı sı sı nı n fazla olmasıve benzeri sebeplerden dolayıı slaklı k kurursa, abdest sahihtir. 285- Abdest arası nda yürümenin sakı ncasıyoktur. Öy-leyse yüz ve kollar yı kandı ktan sonra birkaç adı m atı lı r ve sonra başve ayak mesh edilirse, abdest sahihtir. 11) Yüz ile kolları n yı kaması nıve başile ayakları n mes-hini insanı n kendisi yapmalı dı r. Baş ka biri insana abdest aldı rı rsa veya suyu yüzüne ve kolları na ulaş tı rması nda, başve ayakları nımeshetmesinde yardı mcıolursa, abdest batı ldı r. 286- Abdest alamayan kimse, kendisine abdest aldı rmasıiçin bir yardı mcıtutmalı dı r. Yardı mcıücret isterse, imkanıolursa, vermelidir. Ama niyeti kendisi yapmalıve kendi eliyle meshetmelidir. Eğer yapamazsa, yardı mcı sıonun elinden tutmalıve mesh edilecek yerin üzerine çektirmelidir. Bu da mümkün olmazsa yardı mcıonun elindeki ı slaklı ktan alarak baş ı nıve ayakları nımeshetmelidir. Müm-kün olduğu takdirde bunun yanısı ra, farz ihtiyat gereği, teyemmüm de edilmelidir. 287- Abdestin amellerinden hangisini tek baş ı na yapabiliyorsa onu kendisi yapmalıve yardı m almamalı dı r. 12) Su kullanmanı n abdest alan için bir sakı ncasıolmamalı dı r. 49 288- Abdest aldı ğ ı nda hastalanacağı ndan veya suyu ab-deste harcadı ğıtakdirde, susuz kalacağı ndan korkan kimse, abdest almamalı dı r. Suyun kendisine zarar vereceğini bilmeyip abdest alı r ve sonra da zararlıolduğunu anlarsa ab-desti sahihtir. Ancak müstehap ihtiyata uygun olan, alı nan abdestle namaz kı lmaması , teyemmüm etmesi ve eğer o ab-destle namaz kı lmı ş sa, namazı nıyenilemesidir. 289- Abdestin sahih olacağımiktarda az bir suyla yüzünü ve ellerini yı kadı ğı nda zararıolmaz da ondan fazlası nı n zararıolursa, o miktar suyla abdest almalı dı r. 13) Abdest organları nda suyun bedene ulaş ması nıönleyecek bir engel bulunmamalı dı r. 290- Abdest organları na bir ş eyin yapı ş tı ğıbilinir ama onun, suyun ulaş ması na engel olup olmadı ğı nda ş üpheye düş ülürse, o ş ey giderilmeli veya suyun, onun altı na geçmesi sağlanmalı dı r. 291- Eğer tı rnağı n altıkirli olursa, alı nan abdestin sakı ncasıyoktur. Ama tı rnak kesilirse, abdest için kirlerin temizlenmesi gerekir. Yine eğer tı rnak normalden uzun olursa, normalden fazlanı n altı ndaki kirlerin temizlenmesi gerekir. 292- Yüzde, ellerde, baş ı n ön kı smı nda ve ayakları n üzerinde yanı k veya baş ka bir sebepten dolayış iş kinlik oluş ursa, onun üzerinin yı kanmasıveya üzerinin mesh edilmesi yeterlidir. Şiş kinlik delinse bile, suyu derinin altı na ulaş tı rmak gerekmez. Hatta derinin bir kı smıkopsa bile, suyu kopmayan kı smı n altı na ulaş tı rmak gerekmez. Ancak soyulmuşderi, bazen bedene yapı ş ı yor bazen ayrı lı yorsa, koparı lmalıveya altı na su ulaş tı rı lmalı dı r. 293- İ nsan, abdest organları na bir ş eyin yapı ş ı p yapı ş madı ğı ndan ş üphe ederse, verdiği ihtimal halkı n nazarı nda yerinde bir ihtimal sayı lı rsa -meselâ, çamurla uğ raş tı ktan sonra çamurun eline yapı ş ı p yapı ş madı ğı ndan ş üpheye düş erseorganları nıincelemeli ve yahut giderildiğine veya suyun onun altı na ulaş tı ğı na dair kanaat hâsı l oluncaya kadar eliyle sürtmelidir. 294- Yı kanmasıve meshedilmesi gereken bir yer, her ne kadar kirli olursa olsun, kir suyun organa ulaş ması na engel olmazsa sakı ncasıyoktur; yine badana ve benzeri iş lerden sonra el üzerinde kalan ve suyun deriye geçmesine engel olmayan beyazlı klar da sakı ncası zdı r. Ama bunları n bulunması yla, suyun organa ulaş ı p ulaş madı ğı hususunda ş üpheye düş ülürse, onları n temizlenmesi gerekir. 295- Abdestten önce, abdest organları nı n bazı sı nda suyun ulaş ması nıönleyecek bir engelin olduğunu bilir ve abdestten sonra da, abdest anı nda suyu oraya ulaş tı rı p ulaş tı rmadı ğ ıhakkı nda ş üphe ederse, abdesti sahihtir. Ama ab-dest alı rken o engelin farkı nda olmadı ğı nıbilirse, abdestini yenilemesi gerekir. 296- Abdest organları nı n bazı sı nda, suyun bazen kendiliğinden altı na geçtiği bazen geçmediği bir engel bulunur ve insan, abdestten sonra onun altı na suyun ulaş ı p ulaş madı ğıhakkı nda ş üpheye düş erse, abdest alı rken suyun onun altı na geçmesinin farkı nda olmadı ğı nıbilirse, abdestini yenilemesi gerekir. 50 297- Abdestten sonra, abdest organları nda suyun geçmesini önleyecek bir engel olduğunu görür ve abdest zamanımı , yoksa abdest sonrasımıbulunduğunu bilmezse, abdesti sahihtir. Ama abdest zamanıo engelin farkı nda olmadı ğı nıbilirse, farz ihtiyat gereği yeniden abdest almalı dı r. 298- Abdestten sonra, abdest organları nda suyun geçmesini önleyecek bir engelin olup olmadı ğıhakkı nda ş üpheye düş ülürse, abdest sahihtir. Abdestle İ lgİ lİHükümler 299- Abdestle ilgili iş lerde ve abdestin ş artları nda -su-yun temiz ve gasp edilmemiş olmasıgibi- çok ş üpheye düş en birisi, kendi ş üphesine itibar etmemelidir. 300- İ nsan abdestin bozulup bozulmadı ğı ndan ş üpheye düş erse, bozulmadı ğ ı nıkabul eder. Ama idrardan sonra is-tibra (=idrarıtemizleme usûlünü) uygulamadan abdest almı şve abdestten sonra idrar olup olmadı ğı nıbilmediği bir yaş lı k çı karsa, abdesti batı ldı r. 301- Abdest alı p almadı ğıhususunda ş üpheye düş en kimse, abdest almalı dı r. 302- Abdest aldı ğ ı nıve kendisinden de idrar gibi ab-desti bozan bir ş eyin sadı r olduğunu bilen kimse, hangisinin önce gerçekleş tiğini bilmiyorsa, namazdan önce ise yeniden abdest almalı ; namaz esnası nda ise, namazıbı rakmalıve abdest almalı ; namazdan sonra ise abdest almalıve kı lmı şolduğu namazıikinci kez kı lmalı dı r. 303- Namazdan sonra, abdest alı p almadı ğıhususunda ş üpheye düş erse namazı sahihtir; ama sonraki namazlar için abdest almasıgerekir. 304- Namazdayken abdest alı p almadı ğıhususunda ş üpheye düş erse, namazıbatı ldı r; abdest alı p namazıbaş tan kı lmalı dı r. 305- Namazdan sonra, abdestinin namazdan önce mi, yoksa sonra mıbozulduğu konusunda ş üpheye düş erse, kı l-dı ğınamaz sahihtir. 306- Hastalı k nedeniyle kendisinden damla damla idrar akan veya gaitası nı n çı kması nıönleyemeyen kimse, na-maz vaktinin evvelinden sonuna kadar olan süre içerisinde abdest alı p namaz kı lmak kadar fı rsat bulabileceğini kesin olarak biliyorsa, namazıfı rsat bulduğu vakitte kı lmalı dı r. Bulduğu fı rsat yalnı zca namazı n farzları na yetecek kadarsa, yalnı zca namazı n farzları nıyerine getirmeli, ezan, ikamet ve kunut gibi müstehap olan ş eyleri terk etmelidir. 307- Abdest ve namaza yetecek kadar mühlet bulamı -yor ve namaz esnası nda bir kaç defa ondan idrar akı yorsa, ilk aldı ğ ıabdest yeterlidir. Ama hastalı ktan dolayınamaz esnası nda bir kaç defa gaita çı kar ve her defası nda abdest almasızor olmazsa, bir su kabı nıyan tarafı na koyup gaita çı ktı ğıvakit abdestini yenilemeli ve namazı na o ş ekilde de-vam etmelidir. 308- Kendisinden gaitanı n peşpeş e çı ktı ğ ıkimse, her defası nda abdest almasızor olursa, namazı n bir kı smı nıab-destli kı labiliyorsa, her namaz için bir abdest almalı dı r. 51 309- Kesintisiz olarak kendisinden idrar çı kan kimse, iki namaz arası nda idrar damlası çı kmazsa, bir abdestle iki namazıkı labilir; namaz esnası nda çı kan damlaları n sakı ncasıyoktur. 310- Namazı n hiç bir kı smı nıabdestli kı lamayacak kadar kendisinden kesintisiz olarak idrar veya gaita çı kan kimse, kendi isteğiyle idrar veya gaita yapmadı kça ya da abdesti bozacak baş ka bir ş ey gerçekleş medikçe, bir ab-destle bir kaç namaz kı labilir. 311- Hastalı ktan dolayıkendisinden yel çı kması nıönleyemeyen kimse, gaitası nı önleyemeyen kimsenin hükmüyle amel etmelidir. 312- Kendisinden kesintisiz olarak gaita çı kan kimse, her namaz için abdest alı p hemen namaza baş lamalı . Ancak unutulan secde, teş ehhüt ve ihtiyat namazıgibi namazdan sonra yapı lmasıgereken ş eyleri, hemen namazı n arkası ndan yaparsa, yeniden abdest almasıgerekmez. 313- İ drarıdamla damla süzülen kimse, namaz için, içinde pamuk veya baş ka bir ş ey olan ve idrarı n baş ka yerlere bulaş ması nıönleyen bir keseyle kendini korumalı dı r ve farz ihtiyat gereği her namazdan önce necis olan idrar mahallini yı kamalı dı r. Yine gaitası nıtutamayan kimse, mümkün olduğu takdirde namaz süresince gaitanı n baş ka yerlere bulaş ması nıönlemelidir. Meş akkati olmadı ğıtakdirde, farz ihtiyat gereği her namaz için gaita mahallini yı kamalı dı r. 314- İ drar ve gaitası nıtutamayan kimse, mümkün olduğu takdirde, meş akkat, zahmet ve zarar korkusu da olmazsa namaz süresince, hatta farz ihtiyata göre masrafıbile gerektirse idrar ve gaitası nıtutmalı dı r. Eğer hastalı ğıkolay tedavi edilebiliyorsa, farz ihtiyat gereği kendisini tedavi ettirmelidir de. 315- İ drar ve gaitası nıtutamayan kimsenin, hastalı ğızamanı nda vazifesi gereği kı ldı ğ ınamazları , hastalı ktan kur-tulduktan sonra kaza etmesi gerekmez. Ama namaz vakti geçmeden hastalı ğıiyileş irse, o vakitte kı ldı ğınamazıyeniden kı lmalı dı r. AbdestİGerektİ ren Şeyler 316- Altış ey için abdest almak farzdı r: 1) Cenaze namazıdı ş ı ndaki bütün farz namazlar için. 2) Unutulmuşsecde ve teş ehhüt için. Ancak bu, onlarla namaz arası nda idrar yapmak gibi abdesti bozan bir hâlin gerçekleş mesi durumunda, gereklidir. 3) Kâbe'nin farz tavafıiçin. 4) Abdest almayınezreder, ahdeder veya yemin ederse. 5) Bedeninden bir kı smı nıKur'ân'ı n yazı sı na sürmeyi nezretmiş se. 6) Necis olmuşKur'ân'ıyı kamak, tuvalet vb. yerden çı karmak için. Ancak bu, elini veya bedenin herhangi bir yerini, Kur'ân'ı n yazı sı na sürmek zorunda kaldı ğı takdirdedir. Ama, abdest almak kadar gecikmek, Kur'ân'a saygı sı zlı k sayı lacaksa, abdest almadan Kur'ân'ıtuvalet ve benzeri yerden çı karmalıveya necis olmuş sa, 52 yı kamalı dı r ve mümkün olduğu kadar Kur'ân'ı n yazı ları na elini sürmekten kaçı nmalı dı r. 317- Kur'ân'a dokunmak yani bedeninden bir yeri Kur'ân'ı n yazı sı na sürmek, abdestsiz kimse için haramdı r; ama, Kur'ân'ı n Türkçe'ye veya baş ka bir dile yapı lmı ş tercümesine dokunmanı n sakı ncasıyoktur. 318- Çocukları n ve delilerin Kur'ân yazı sı na dokunmaları na engel olmak, farz değildir; ama onları n dokunmasıKur'ân'a hürmetsizlik olursa, önlemek gerekir. 319- Abdesti olmayan kimsenin, hangi dille yazı lmı şolursa olsun Allah-u Teala'nı n ismine dokunması , haramdı r. Farz ihtiyat gereği, Hz. Peygamber Efendimizin, Ehlibeyt İ mamları nı n ve Hz. Zehra'nı n (Allah'ı n selâmıonlara olsun) mübarek isimlerine dokunmak da aynı dı r. 320- Namazı n vakti girmeden, abdestli olmak kastı yla abdest alı rsa veya guslederse sahihtir. Namaz vakti yaklaş ı rken, namaza hazı rlı k amacı yla abdest alı rsa, sakı ncası yoktur. 321- Vaktin girdiğini kesin olarak bildiğinden farz ab-dest niyeti eder ve abdestten sonra vaktin girmediğini anlarsa, abdesti sahihtir. 322- Cenaze namazı , kabir ehlini ziyaret, camiye ve Ehlibeyt İ mamları nı n (Allah'ı n selâmıonlara olsun) haremlerine gitmek için, abdest alı nmasımüstehaptı r. Yine yanı nda Kur'ân taş ı mak, onu okuyup yazmak, Kur'ân'ı n haş iyesine (=kenarı na) dokunmak ve uyumak için abdest almak müstehaptı r. Yine abdesti olan kimsenin yeniden abdest almasımüstehaptı r. Bu sayı lan iş lerden biri için abdest alan kimse, abdestle yapı lmasıgereken her iş i yapabilir; meselâ, o abdestle namaz kı labilir. AbdestİBozan Şeyler 323- Yedi ş ey, abdesti bozar: 1) İ drar. 2) Gaita. 3) Mide ve bağı rsaktan gelip arka taraftan çı kan yel. 4) Gözün görmeyeceği ve kulağı n iş itmeyeceği kadar uykuya dalmak. Ancak, göz görmez ama kulak iş itirse, abdest bozulmaz. 5) Delilik, sarhoş luk ve baygı nlı k gibi aklı n fonksiyonunu yitirdiği ş eyler. 6) Kadı nları n istihaze hâlleri ki, ileride açı klanacaktı r. 7) Guslü gerektiren hâller, örneğin cünüplük hâli. Cebİ re Abdestİ nİ n Hükümlerİ Kı rı k ve yaralara sarı lan ş eylere, yara ve benzeri ş eyler üzerine konulan ilaçlara, cebire denir. 53 324- Abdest organları ndan birinde yara, çı ban veya kı rı lma olursa, üzeri açı k olur ve su da ona zarar vermezse, normal ş ekilde abdest alı nmalı dı r. 325- Yara, çı ban veya kı rı klı k yüzde veya kollarda olur, üstü açı k ama üzerine su değdirmek zararlıolursa, onun etrafı nı n yı kanmasıkafidir. Ama ı slak eli üzerine sürmek zarar vermezse, önce ı slak eli üzerine çekmek ve daha sonra temiz bir bezi üzerine koyup ı slak eli onun üzerine de çekmek, daha iyidir. Bu kadarıda zararlıolur veya yara necis olur ve yı kanmasımümkün olmazsa, yaranı n etrafıabdestte söylenildiği gibi yukarı dan aş ağı ya yı kanmalı dı r. Müstehap ihtiyat gereği yaranı n üzerine temiz bir bez koyup, ı slak elleri üzerinden çekmek gerekir. Eğer, bez koymak mümkün olmazsa, yaranı n etrafı nıyı kamak yeterlidir. Elbette bu durumları n hiç birinde teyemmüm gerekmez. 326- Yara, çı ban veya kı rı klı k baş ı n ön kı smı nda veya ayakları n üzerinde olur ve üzeri açı k olması na rağmen onu mesh edemezse, üzerine temiz bir bez koyup bezin üzerinden elde kalan abdest suyunun ı slaklı ğı yla meshetmelidir. Bununla birlikte, teyemmüm de etmesi müstehap ihtiyata uygundur. Eğer bez koymak mümkün olmazsa, abdest yerine teyemmüm etmelidir ve bunun yanısı ra meshsiz bir abdest de almasıdaha iyidir. 327- Yara, çı ban veya kı rı k ister yüzde ve kollarda olsun, ister baş ı n ön kı smı nda ve ayakları n üzerinde, üzeri bağlıise eğer açı lmasımümkün olur, zahmet ve meş akkati de olmaz ve su da ona zarar vermezse, onun üzeri açı lı p abdest alı nmalı dı r. 328- Yara, çı ban ve kı rı k, yüzde veya kollarda olur ve üzeri de açı labilir; ancak üzerine su dökmenin zararıolur; ama ı slak eli üzerine çekmenin zararıolmazsa ı slatı larak elin onun üzerine çekilmesi gerekir. 329- Yaranı n üzeri açı lmı yor ama yara ve üzerine konulan ş ey temiz ve yaraya su ulaş tı rmak mümkün olur; zarar, zahmet ve meş akkati de olmazsa suyu yara üzerine ulaş tı rmak gerekir. Eğer yara veya üzerine konulan ş ey necis ise bu durumda onu yı kamak ve yaranı n üzerine suyu ulaş tı rmak zahmetsiz ve meş akkatsiz mümkün olursa, onu yı kamalı dı r ve abdest alı rken suyu yaraya ulaş tı rmalı dı r. Suyun yaraya zararlıolduğu veya yaranı n üzerine suyu ulaş tı rmanı n mümkün olmadı ğıhâllerde ya da yara necis olur ve yı kanamazsa, yaranı n etrafı nıyı kamalıve eğer cebire temiz ise onun üzerinden meshetmeli, eğer cebire necis ise veya üzerinden ı slak eli çekemezse meselâ, ele yapı ş an bir ilaç olursa- temiz bir bezi cebirenin bir parçasısayı lacak ş ekilde onun üzerine koyup ı slak eli üzerinden çekmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa farz ihtiyat gereği hem abdest almalı ; hem de teyemmüm etmelidir. 330- Cebire, yüzün hepsini veya kollardan birinin tamamı nıkaplarsa, yine cebire ile ilgili hükümler geçerli olur ve cebire abdesti yeterlidir. Ancak cebire, abdest organları nı n büyük bölümünü kaplarsa, teyemmümün yeterli oluş u uzak bir görüş olmaması na rağmen, ihtiyat gereği cebire amelini ve teyemmümü uygulamalı dı r. 331- Cebire, bütün abdest organları nıkaplamı şolursa, teyemmüm etmelidir. 54 332- Elinin içinde ve parmakları nda cebire olan kimse, abdest zamanı ,ı slak eli onun üzerinden çekmiş se, aynıı slaklı kla baş ıve ayağıda mesh edebilir veya diğ er abdest organları ndan ı slaklı k alabilir. 333- Cebire, ayak üzerinin hepsini kaplamı ş , ama parmakları n olduğu taraftan ve ayağı n üst tarafı ndan bir miktar açı k kalmı ş sa, açı k olan yerlerde ayak üzerine ve cebire olan yerlerde cebire üzerine meshetmelidir. 334- Yüzde veya ellerde bir kaç tane cebire olursa, onları n arası nıyı kamalı dı r. Eğer cebireler baş ta veya ayaklar üzerinde olursa onları n arası nımeshetmelidir; cebire olan yerlerde de cebire hükümlerine göre amel etmelidir. 335- Cebire, yaranı n etrafı nda normalden fazla yer kap-lamı ş sa ve onu kaldı rmak da mümkün olmazsa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir ve farz ihtiyat gereği teyemmüm de yapmalı dı r. Eğer cebirenin kaldı rı lmasımümkün olursa, cebireyi kaldı rmalı dı r. Öyleyse, yara yüzde ve kollardaysa onun etrafı nıyı kamalı ; eğer başve ayaklar üzerindeyse, onun etrafı nımeshetmeli ve yaranı n bulunduğu yer için de cebire hükümlerine göre amel etmelidir. 336- Abdest yerinde yara, cerahat ve kı rı klı k bulun-maz, baş ka bir sebep yüzünden su, yüz ve kolları n tamamıiçin zararlıolursa, teyemmüm etmelidir; cebire abdesti de almasımüstehap ihtiyata uygundur. Ama el ve yüzün belirli bir miktarıiçin zararlı olursa, etrafıyı kanı rsa yeterli olabileceği uzak bir ihtimal sayı lmaz. Ancak, ihtiyata uygun davranı p teyemmüm etmek terk edilmemelidir. 337- Abdest organları ndan birinden kan alı r ve onu yı -kayamı yorsa veya su onun için zararlıve üzeri de sarı lıise, cebire hükümlerine göre amel edilmelidir. Eğer normal olarak açı ksa onun etrafı nıyı kamak yeterlidir. 338- Abdest veya gusül organları na bir ş ey yapı ş ı r ve kaldı rı lmasımümkün olmazsa veya dayanı lamayacak kadar meş akkatli olursa, cebire hükümlerine göre amel etmelidir. 339- Cebire guslü, cebire abdesti gibidir; ama, onun tertiple yerine getirilmesi gerekir, irtimasî olarak değ il. 340- Vazifesi teyemmüm olan birisinin, teyemmüm organları nı n bazı sı nda yara, çı ban veya kı rı klı k olursa, cebire ab-destinin hükümlerine göre cebire teyemmümü yapmalı dı r. 341- Cebire abdesti veya cebire guslüyle namaz kı lmasıgereken kimse, özrünün vaktin sonuna kadar devam edeceğini bilmesi hâlinde, vaktin evvelinde namaz kı labilir; ama vaktin sonuna kadar özrünün sürmeyeceğine ümidi olursa, farz ihtiyat gereği beklemelidir. Eğer özrü devam ederse, vaktin sonunda namazıcebire abdesti veya cebire guslü ile kı lar. 342- İ nsan, gözünde olan bir hastalı k sebebiyle alt ve üst kirpiğini birbirine yapı ş tı rı rsa, abdesti ve guslü cebire olarak almalı dı r ve müstehap ihtiyat gereği teyemmüm de etmelidir. 55 343- Vazifesinin teyemmüm mü yoksa cebire abdesti mi olduğ unu bilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği, her ikisini de yapmalı dı r. 344- İ nsanı n, cebire abdestiyle kı ldı ğınamazlar sahihtir ve özür zail olduktan sonra, sonraki namazlarıiçin de abdest almasıgerekmez (cebire abdestiyle kı labilir); ama, üzerine düş en görevin cebire mi, yoksa teyemmüm mü olduğunu bilmediği için her ikisini de yerine getirmiş se, sonraki namazlar için abdest almasıgerekir. FARZ GUSÜLLER Farz gusüller yedi tanedir: 1) Cenabet guslü. 2) Hayı z guslü. 3) Nifas guslü. 4) İ stihaze guslü. 5) Ölüye dokunma guslü. 6) Ölü guslü. 7) Nezir, yemin vb. ş eyler nedeniyle farz olan gusül. Cenabetle İ lgİ lİHükümler 345- İ nsan, iki yolla cünüp olur: 1) Cinsel iliş kide bulunmak. 2) İ nsandan meni çı kması .İ ster uyku hâlinde olsun, ister uyanı k; az olsun veya çok olsun; ş ehvetle dı ş arı ya atı lsı n veya ş ehvetsiz; ihtiyarî olsun veya gayriihtiyarî, fark etmez. 346- İ nsandan bir ı slaklı k gelir ve meni mi, idrar mıveya bunlardan baş ka bir ş ey mi olduğunu bilmezse; eğer ş ehvetle ve atı larak dı ş arıçı kar ve akması ndan sonra bedende gevş eklik meydana gelirse o ı slaklı k meni hükmündedir. Çı kan yaş lı kta, bu üç özellikten hiçbirisi veya bunlardan birisi olmazsa, meni hükmünü taş ı maz. Ama kadı n ve hastalarda akan suyun atı larak çı kmasıgerekmez. Şehvetle akarsa, meni hükmünü taş ı r ve bedenin gevş emesi gerekmez. 347- Hasta olmayan birinden bir akı ntıolur ve önceki hükümde açı klanan üç özellikten birini taş ı r ancak diğer özellikleri taş ı yı p taş ı madı ğı nıbilmezse, akı ntı dan önce abdesti yoksa, abdest almalı dı r. 348- Meni çı ktı ktan sonra idrar yapı lmasımüstehaptı r. İ drar yapı lmaz da gusülden sonra meni mi, yoksa baş ka bir akı ntımıolduğu bilinmeyen bir yaş lı k çı karsa, meni hükmünü taş ı r. 56 349- Cinsel iliş ki hâlinde, sünnet yeri kadar bir kı sı m veya daha fazlasıdâhil olursa, kadı na olsun veya [neuzu billah=Allah'a sı ğı nı rı z] erkeğe, önden olsun veya arkadan, bulûğçağ ı na ermişolsunlar veya ermemişolsunlar meni gelmese bile, her ikisi de cünüp olur. 350- Cinsel iliş kide sünnet yerine kadar bir kı smı n dâhil olup olmadı ğı nda ş üpheye düş ülürse, gusül farz olmaz. 351- Eğer insan "Allah'a sı ğı nı rı z" bir hayvanla cinsel iliş kide bulunur ve ondan meni gelirse, yalnı zca gusül kafidir. Meni gelmezse, iliş ki öncesi abdesti varmı ş sa yine yalnı zca gusül kafidir; ancak abdesti yokmuş sa farz ihtiyat gereği gusül etmeli ve abdest de almalı . 352- Meni, kendi yerinden hareket eder, ancak dı ş arıçı kmazsa veya meninin dı ş arı çı kı p çı kmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, gusül gerekmez. 353- Gusül edemeyen, ama teyemmüm edebilecek durumda olan bir kimsenin, namaz vakti girdikten sonra, sebepsiz yere eş iyle iliş kide bulunmasısakı ncalı dı r; ama zevk için veya kendisine yönelik bir korkudan dolayıyaparsa sakı ncasıyoktur. 354- Kendi elbisesinde meni görür, kendisinden olduğ unu ve onun için gusletmediğini bilirse, gusletmelidir ve meninin gelmesinden sonra kı ldı ğı nıkesin olarak bildiği namazlarıkaza etmelidir; ama meninin dı ş arıçı kması ndan sonra kı ldı ğ ı na ihtimal verdiği namazlarıkaza etmesi ge-rekmez. Cünüplü Kimseye Haram Olan Şeyler 355- Beşş ey cünüp olan kimseye haramdı r: 1) Bedeninden bir yeri Kur'ân yazı sı na veya Allah'ı n ismine sürmek. Farz ihtiyat gereği, peygamberler ve Ehlibeyt İ mamları nı n (Allah'ı n selâmıonlara olsun) isimleri de Allah'ı n isminin hükmünü taş ı r. 2) Mescid-i Haram'a ve Mescid-i Nebevî'ye girmek, bir kapı dan girip diğer bir kapı dan çı kı lsa bile. 3) Diğer camilerde durmak. Ancak bir kapı dan girilir, diğer bir kapı dan çı kı lı rsa veya bir ş ey almak için girerse, sakı ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği Ehlibeyt İ mamları nı n türbelerinde de durulmamalı dı r. 4) Camide bir ş ey bı rakmak. 5) Farz secdesi olan sureleri okumak. Bunlar dört suredir: a) Secde Suresi (32. sure) b) Fussilet Suresi (41. sure) c) Necm Suresi (53. sure) d) Alak Suresi (96. sure). 57 Cünüp olan kimseye bu dört surenin bir harfini bile okuması , haramdı r. Cünüplü Kimseye Mekruh Olan Şeyler 356- Dokuz ş ey cünüp olan kimse için mekruhtur: 1-2) Yemek ve içmek. Ancak abdest aldı ktan sonra yiyip içmek, mekruh değildir. 3) Farz secdesi olmayan surelerin yedi ayetinden fazlası nıokumak. 4) Bedenin herhangi bir yerini Kur'ân'ı n cildine, kenarı na ve yazı larıarası na sürmek. 5) Üzerinde Kur'ân bulundurmak. 6) Uyumak. Ancak, abdest aldı ktan veya su olmadı ğı ndan gusül yerine teyemmüm ettikten sonra uyumak, mekruh değildir. 7) Baş a kı na ve benzeri ş eyler sürmek. 8) Bedene yağsürmek. 9) İ htilam olduktan, yani uykuda kendisinden meni çı k-tı ktan sonra, cinsel iliş kide bulunmak. Cenabet Guslü 357- Cenabet guslü kendisi göz önünde bulundurularak ele alı nı rsa, müstehap niteliğini taş ı r ve farz namazlar ve benzeri ş eyler için farz olur. Ancak cenaze namazı , ş ükür secdesi ve Kur'ân'ı n farz olan secdelerini yapmak için cenabet guslünün alı nmasıgerekmez. 358- Guslederken, farz gusül veya müstehap gusül yaptı ğ ı nıbelirleyerek niyet etmek gerekmez. Yalnı zca kur-bet yani Âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek kastı yla gusletmek kafidir. 359- Namaz vaktinin girdiğini bildiğinden farz gusül yaptı ğı na niyet eder ve sonra, namaz vaktinden önce guslettiği anlaş ı lı rsa, guslü sahihtir. 360- Gusül, ister farz olsun, ister müstehap, iki ş ekilde yapı labilir: 1) Tertibî. 2) İ rtimasî. Tertibî Gusül 361- Tertibî gusülde gusül niyetiyle önce başve boyun, sonra bedenin sağtarafı , sonra sol tarafıyı kanı r. Eğer kası tlıolarak veya unuttuğundan yahut konunun ş er'î hükmünü bilmediğ inden bu tertip üzere yapmazsa, guslü batı l olur. 58 362- Göbeğ in ve avret mahallinin yı kanması nda farz olan, yarı sı nı n bedenin sağtarafı ve diğer yarı sı nı n da sol tarafla birlikte yı kanması dı r. Ancak bunları n tamamı nı n her iki tarafla yı kanması , daha iyidir. 363- Her üç kı smı n yani başile boyun, sağve sol tarafı n tam olarak yı kanması ndan emin olmak için her kı sı m yı kanı rken diğer kı sı mlardan bir miktarıda o kı sı mla birlikte yı kanmalı dı r. Hatta boyunun sağtarafı nı n bütünü bedenin sağtarafı yla ve boynun sol tarafı nı n bütününün bedenin sol tarafı yla yı kanması , müstehap ihtiyata uygundur. 364- Gusülden sonra, bedenin herhangi bir yerinin yı kanmadı ğıanlaş ı lı rsa ancak neresi olduğ u bilinmezse, yeniden gusledilmelidir. 365- Gusülden sonra, belirli bir yerin yı kanmadı ğıanlaş ı lı rsa, eğer sol tarafta ise, sadece o yerin yı kanmasıyeterlidir. Sağtarafta olursa, orasıyı kandı ktan sonra sol tarafı n da yı kanmasıgerekir. Baş ta ve boyunda ise, orasıyı kandı ktan sonra sağtaraf ve daha sonra sol taraf yı kanmalı dı r. 366- Gusül bitmeden önce sol tarafı n bir miktarı nıyı kadı ğıhususunda ş üpheye düş erse, o miktarıyı kamasıyeterlidir. Ancak, sol tarafıyı kamaya baş ladı ktan sonra sağtarafı n hepsini veya bir miktarı nıveyahut sağtarafıyı kamaya baş ladı ktan sonra baş ıve boynun hepsini veya bir miktarı nıyı kadı ğı na dair ş üpheye düş erse, ş üphesine itibar etmemelidir. İ rtimasî Gusül 367- İ rtimasî gusülde, eğer irtimasî gusül niyetiyle bedenin tamamısuyun içine girinceye kadar tedrici olarak suya dalarsa, guslü sahihtir. Ancak müstehap ihtiyata uygun olan, bir defada suya dalmaktı r. 368- İ rtimasî gusülde bedenin tamamısuyun içinde olur ve gusle niyet ettikten sonra bedeni hareket ettirirse, guslü sahihtir. 369- İ rtimasî gusülden sonra, bedenin bir miktarı na su ulaş madı ğı nıanlarsa, ister yerini bilsin, ister bilmesin, yeniden gusletmelidir. 370- Tertibî gusül edecek vakti yoksa ve irtimasî gusül etmek için vakti olursa, irtimasî gusül etmelidir. 371- Farz oruç tutan ya da hac veya umre için ihrama giren kimse, irtimasî gusül edemez. Ancak, unutkanlı k yüzünden irtimasî gusül ederse, guslü sahihtir. Gusletmenİ n Hükümlerİ 372- İ rtimasî gusülde, gusülden önce bedenin tamamıpak olmalı dı r; ama tertibî gusülde bedenin tamamı nı n temiz olmasıgerekmez. Bedenin tümü necis olur ve her kı sı m guslünden önce yı kanı rsa yeterlidir. 373- Haram yolla cünüp olan kimseden çı kan ter necis değildir. Haram yolla cünüp olan kimse, sı cak su ile gusletse bile, guslü sahihtir. 59 374- Guslederken, bedende bir iğne ucu kadar yer yı kanmamı şolarak kalsa, gusül batı ldı r. Ama kulak ve burun içi gibi, bedenin görünmeyen yerlerini yı kamak farz değildir. 375- Bedenin görünen veya görünmeyen kı sı mları ndan olduğu hakkı nda ş üpheye düş ülen yerin yı kanmasıgerek-mez; ama yı kamak, ihtiyata uygundur. 376- İ çi görünecek kadar genişolan küpe ve benzeri ş eylerin deliğini yı kamak gerekir. Ama içleri görünmezler-se, içlerini yı kamak gerekmez. 377- Suyun bedene ulaş ması na engel olan ş eyin giderilmesi gerekir; giderildiğinden emin olmadan gusledilirse, alı nan gusül batı ldı r. 378- Guslederken, suyun bedene ulaş ması na engel olan herhangi bir ş eyin bedeninde olup olmadı ğıhususunda ş üpheye düş erse, ş üpheye kapı lmasıhalkı n nazarı nda yerinde sayı lı rsa, engelin olmaması ndan emin oluncaya kadar, araş tı rmasıgerekir. 379- Guslederken, bedenin bir parçasısayı lan kı sa kı llar yı kanmalı dı r; farz ihtiyata göre uzun kı lları n da yı kanmasıgerekir. 380- Abdestin sahih olmasıiçin açı klanan, örneğin suyun temiz ve gasp edilmemiş olmasıgibi ş artları n hepsi, guslün sahih olmasıiçin de ş arttı r. Ama gusülde bedeni yukardan aş ağ ı ya doğru yı kamak ş art değildir ve yine tertibî gusülde her kı smı yı kadı ktan sonra hemen diğer kı smıyı kamak da gerekmez. Hatta baş ıve boynu yı kadı ktan sonra bir miktar bekleyip sonra sağtarafıyı kamanı n ve bir müddet sonra da sol tarafıyı kamanı n sakı ncasıyoktur. Ama idrar ve gaitası nıtutamayan kimse gusledip namaz kı lma miktarı nca kendisinden idrar ve gaita dı ş arıçı kmı -yorsa eğer vakit dar olursa, her kı smıöbürünün peş inden yı kamalıve gusülden hemen sonra da namazıkı lmalı dı r. İ leride açı klanacak olan müstehaze kadı nı n hükmü de aynı dı r. 381- Hamam parası nıverme kastıolmayan veya hamam sahibinin razıolduğunu bilmeden ücreti veresiye bı rakmak isteyen kimse, sonradan hamamcı yırazıetse bile yapmı şolduğ u gusül batı ldı r. 382- Hamamcıalacağı nı n veresiye olması nıkabullenir ancak, gusleden kimsenin maksadı , borcu vermemek veya haram maldan vermek ise, aldı ğıguslü sahihtir. 383- Haram parayıveya humusu verilmemişparayıha-mamcı ya vermek isterse, guslü batı ldı r. 384- Büyük abdest mahallini su haznesinde temizler ve gusülden önce de haznede temizlik yaptı ğı ndan dolayıhamamcı nı n bunun gusletmesine razıolup olmayacağı na dair ş üpheye düş erse, yapacağıgusül batı ldı r. Ancak gusletmeden hamamcı yırazı ederse, sahihtir. 385- Gusül yapı p yapmadı ğıhakkı nda ş üpheye düş en kimse, gusletmelidir. Ama, gusülden sonra guslünün doğru olup olmadı ğıhakkı nda ş üpheye düş en kimsenin yeniden gusletmesi gerekmez. 60 386- Guslederken hades-i asgar (=küçük pislik) meydana gelir örneğ in idrar yaparsa, gusül batı l olmaz. 387- Gusledip namaz kı lacak kadar vaktin olduğunu sanı p namaz için gusleden kimsenin gusülden sonra gusül için gerekli vaktin olmadı ğı nıanlasa bile, guslü sahihtir. 388- Cünüplü kimse, gusledip etmediği hususunda ş üp-heye düş erse, kı ldı ğı namazlarısahihtir; ancak sonraki namazlar için gusletmelidir. 389- Üzerine birkaç gusül farz olan kimse, onlarıbirer birer yapabileceği gibi, hepsinin niyetiyle de bir gusül yapabilir. 390- Cünüp bir kimsenin bedeninin herhangi bir yerine Kur'ân ayeti veya Allah-u Teala'nı n ismi yazı lıise, elini yazı ya sürmesi, haramdı r. Guslederken de elini o yazı ya değdirmeden suyu vücuduna ulaş tı rmalı dı r. 391- Cenabet guslü yapan kimsenin namaz için abdest almamasıgerekir. Ama diğer gusüllerle namaz kı lı nmaz, guslün yanısı ra abdest alı nmasıgereklidir. İ STİ HAZE Kadı ndan gelen kanlardan biri "istihaze" kanı dı r ve bu kanıgördüğ ünde kadı na "müstehaze" denir. 392- İ stihaze kanıgenellikle sarırenkli ve soğuk olur. Sı zarak ve yakmadan çı kar ve katıda olmaz. Ama bazen siyah veya kı rmı zı , sı cak ve katıda olabilir ve yine bası nçlı ve yakarak da gelebilir. 393- İ stihaze kanıüç kı sı mdı r: Az, normal ve çok. Az istihaze, kadı nı n fercine bı raktı ğıpamuğa iyice iş lemeyen ve pamuğun diğer tarafı na geçmeyen kandı r. Normal istihazede kan pamuğa iş ler ve öbür tarafı na da geçer; ama kadı nları n normal olarak kanıönlemek amacı yla kullandı klarıbeze iş lemez. Çok istihazede ise, kan, pamuktan geçip beze de iş ler. İ STİ HAZE İ LE İ LGİ LİHÜKÜMLER 394- Az istihazede kadı nı n, her namaz için bir abdest al-masıve fercin dı şkı smı na da kan değmişise, yı kamasıgerekir. Farz ihtiyat gereği pamuğu da değiş tirmeli veya yı kamalı dı r. 395- Namazdan önce veya namaz esnası nda normal is-tihaze kanıgörürse, o namaz için gusletmesi gerekir. 396- Çok istihazede, önceki hükümde açı klanan normal istihazeyle ilgili olarak yapı lmasıgereken iş lerin yanısı ra, her namaz için, bez değiş tirilmeli veya yı kanmalı , öğ le ve ikindi namazıiçin bir gusül ve akş am ve yatsınamazıiçin de bir gusül edilmelidir. Öğle ve ikindi namazıard arda kı lı nmalı dı r. Ard arda kı lı nmazsa, ikindi 61 namazıiçin ay-riyeten gusledilmelidir. Aynış ekilde akş amla yatsınamazıard arda kı lı nmazsa, yatsınamazıiçin ayriyeten gusledilmelidir. 397- İ stihaze kanınamaz vaktinden önce de gelse, kadı n o kandan dolayıabdest ve gusül almı şolsa bile, farz ihtiyat gereği namaz vakti abdest ve gusül almalı dı r. 398- Normal ve çok istihaze kanıgören kadı n, abdest ve gusülden hangisini önce yaparsa, sahihtir. Ancak önce abdest alması , daha iyidir. 399- Az istihaze kanıgören kadı n, sabah namazı ndan sonra normal istihaze kanı görmeye baş larsa, öğle ve ikindi namazlarıiçin gusletmesi gerekir. Öğle ve ikindi namazı ndan sonra normal istihaze kanıgörmeye baş larsa, akş am ve yatsınamazları için gusletmelidir. 400- Kadı nı n görmüşolduğu az veya normal istihaze kanı , sabah namazı ndan sonra çok istihaze kanı na dönüş ürse, öğle ve ikindi namazıiçin bir gusül ve akş am ve yatsı namazıiçin de baş ka bir gusül etmelidir. Öğle ve ikindi namazı ndan sonra çok istihaze kanı na dönüş ürse, akş am ve yatsınamazıiçin gusletmelidir. 401- Çok veya normal istihaze kanıgören bir kadı n, namaz vakti girmeden namaz için guslederse, guslü batı ldı r. Hatta sabah ezanı na yakı n bir vakitte teheccüd (=gece) namazıiçin gusleder ve teheccüd namazı nıkı larsa, farz ihtiyat gereği sabah namazı nı n vakti girdikten sonra yeniden gusledip abdest almalı dı r. 402- İ stihaze kanıgören kadı n, ister farz olsun, ister müstehap, her namaz için abdest almalı dı r. Yine kı ldı ğıbir namazıihtiyat olarak veya yalnı z kı ldı ğınamazıcemaate katı larak tekrar kı lmak isterse, istihazede gereken bütün iş leri yapmalı dı r. Ama namazı n hemen ardı ndan ihtiyat namazı , unutulan secde, unutulan teş ehhüt ve sehiv secdesi için istihazede gereken iş leri yapmak gerekmez. 403- İ stihaze kanıgören kadı n, kanıkesildikten sonra sadece, ilk namaz için istihazede gereken iş leri yapmalı dı r; sonraki namazlar için yapı lmasıgerekmez. 404- Görmüşolduğu kanı n istihaze kanı nı n hangi türünden olduğunu bilmeyen kadı n, namaz kı lmak istediği zaman farz ihtiyat gereği, fercine bir miktar pamuk bı rakı p biraz beklemeli ve daha sonra çı karmalı dı r. Üç kı sı m istihaze kanı nı n hangisi olduğunu belirledikten sonra, o kı sı m için öngörülen iş leri yapmalı dı r. Eğer namaz kı lacağıvakte kadar istihaze kanı nı n değiş meyeceğini bilirse, namaz vakti girmeden önce de kendisini kontrol edebilir. 405- İ stihaze kanıgören bir kadı n, kendisini kontrol etmeden namaza baş larsa, ancak kurbet kastı[bu ameliyle Allah'a yakı nlaş mayıamaç edinmiş ] olur ve üzerine düş en vazifesini yapmı şise -meselâ, istihaze kanıaz imişve az istihaze kanıgören kadı nı n görevlerini yaparsa- namazısahihtir. Kurbet kastıolmaz veya vazifesine uygun hareket etmemiş se -meselâ, normal istihaze kanıgördüğü hâlde, az istihaze kanıgören kadı nı n yapmasıgereken ş eyleri yapmı ş sa- namazıbatı ldı r. 406- İ stihaze kanıgören kadı n, kendisini kontrol etme imkanıbulamazsa, üzerine kesinlik kazanan ş eyi yapmalı dı r. Örneğin, az istihaze kanımı , normal istihaze kanı mıgördüğünü bilmeyen kadı n, az istihaze kanıgören kadı nı n görevlerini yapmalı dı r. 62 Yine normal istihaze kanımı , yoksa çok istihaze kanımıgördüğünü bilmeyen birisi, normal istihaze kanıgören kadı nı n yapmasıgerekenleri yapmalı dı r. Ama önceden kesinlik kazanan istihaze kanı nı n üç türünden hangisini gördüğ ünü biliyorsa, o türün vazifesine göre amel etmelidir. 407- İ stihaze kanıiçeride olur da dı ş arıgelmezse, ab-dest ve gusül batı l olmaz; ama eğer dı ş arıgelirse her ne ka-dar az olsa bile, önceden açı klandı ğıüzere abdest ve guslü batı l eder. 408- İ stihaze kanıgören kadı n, namazdan sonra kendisini kontrol eder ve kan görmezse, tekrar kanı n geleceğini bilse de, almı şolduğu abdestle namaz kı labilir. 409- İ stihaze kanıgören kadı n, abdest veya gusle baş ladı ğızamandan bu yana kendisinden kan gelmediğ ini ve namazdan sonraya kadar da fercinde kan olmayacağı nıve dı ş arıgelmeyeceğini bilirse, namazı nıgeciktirebilir. 410- İ stihaze kanıgören kadı n, namaz vakti bitmeden önce tamamen temizleneceğini veya namaz kı labileceği kadar bir süre kanı n duracağı nıbilirse, beklemeli ve temiz olduğu vakitte namazıkı lmalı dı r. 411- Abdest ve gusülden sonra zahirde kan kesilir ve müstehaze kadı n da namazı geciktirdiği takdirde, abdest, gusül ve namazıyerine getirmek için gerekli bir süre tamamen temizleneceğini bilirse, namazıgeciktirmeli ve tamamen temizlenince yeniden abdest ve gusül alı p namazıkı lmalı dı r. Ama namaz için vakit dar olursa, abdest ve guslü yenilemesi gerekmez; önceki gusül ve abdestiyle namaz kı labilir. 412- Normal ve çok istihaze kanıgören kadı n kanıtamamen kesildikten sonra gusül etmelidir; ama önceki namaz için guslettiğinden beri artı k kan akmadı ğı nıbilirse, yeniden gusletmesi gerekmez. 413- Az istihaze kanıgören kadı n, abdest aldı ktan hemen sonra, normal ve çok istihaze kanıgören kadı n da gusül ve abdestten hemen sonra namaza baş lamalı . Ama ezan okumanı n, ikamet getirmenin ve namazdan önceki dualarıokumanı n sakı ncası yoktur; namazda da -kunut ve benzeri gibi- müstehap iş leri yapabilir. 414- İ stihaze kanıgören kadı n, gusül ile namaz arası nda fası la verirse, yeniden gusletmeli ve ardı ndan namaza baş lamalı ; ama fercinin içine kan gelmezse gusletmesi gerekmez. 415- İ stihaze kanıgören kadı nı n kanısürekli akarsa, kendisine zararıolmadı ğı takdirde gusülden önce ve sonra pamukla kanı n akması nıönlemelidir. Ama, sürekli gemli-yorsa, yalnı zca abdest ve gusülden sonra kanı n dı ş arıçı kması nıönlemelidir. Ancak gevş ek davranı r da kan dı ş arıçı karsa, yeniden gusletmeli ve abdest de almalı dı r. Namaz kı lmı ş sa da yeniden kı lmalı dı r. 416- Guslederken kan kesilmezse, alı nan gusül sahihtir; ama gusül esnası nda normal istihaze kanıçok istihaze kanı na dönüş ürse, almakta olduğu guslü tertibî ise tertibî olarak, irtimasî ise irtimasî olarak yenilemesi farzdı r. 63 417- Farz ihtiyat gereği istihaze kanıgören kadı n, oruç tuttuğu gün boyunca, mümkün olduğu kadar kanı n dı ş arıçı kması nıönlemelidir. 418- Gusletmesi farz olan müstehaze kadı nı n tutmuşolduğ u oruç, gündüzün kı lı nacak namazlar için farz olan gusülleri yaptı ğıtakdirde sahihtir. Yine farz ihtiyat gereği ertesi günü oruç tutacağıgecenin akş am ve yatsınamazıiçin gerekli olan guslü yerine getirmelidir. Ama akş am ve yatsınamazıiçin gusletmez ve sabah ezanı ndan önce gece namazı nıkı lmak için guslederse, gündüz de günlük namazlarıiçin farz olan gusülleri yerine getirirse, orucu sahihtir. 419- İ kindi namazı ndan sonra istihaze kanıgörmeye baş layan kadı n, güneşbatı ncaya kadar gusletmezse, orucu sahihtir. 420- Az istihaze kanıgören kadı n, namazdan önce normal veya çok istihaze kanı görmeye baş larsa, normal veya çok istihaze kanıgören kadı n için açı klanan amelleri yerine getirmelidir. Normal istihaze kanıgören kadı n, çok istihaze kanıgörmeye baş larsa, çok istihaze kanıgören kadı nı n yapmasıgereken iş leri yapmalı dı r. Hatta normal istihaze kanıgördüğünden dolayıgusletmişolsa bile, faydasıyoktur; yeniden çok istihaze kanıgördüğü için gusletmelidir. 421- Namaz esnası nda normal istihaze kanıgören kadı n, çok istihaze kanıgörmeye baş larsa, namazıbozmalıve çok istihaze kanıiçin gusül ve abdest alı p diğer gereken ş eyleri yapmalıve aynınamazıyeniden kı lmalı dı r. Eğer gusül ve abdest için yeterli vakit olmazsa, biri guslün yerine, diğeri de abdestin yerine olmak üzere iki teyemmüm etmelidir. Eğer belirli birisi için vakit yetmiyorsa, sadece onun yerine teyemmüm etmelidir. Ancak teyemmüm için de vakit yoksa, namazıbozmayı p tamamlamasıgerekir ve farz ihtiyat gereği kaza da etmelidir. Az istihaze kanıgören kadı n, namaz esnası nda normal veya çok istihaze kanıgörmeye baş larsa, yine aynı hüküm geçerlidir. 422- Namaz esnası nda kan kesilir ve müstehaze kadı n o anda içeride kanı n kesilip kesilmediğini bilmez; ancak namazdan sonra kesilmişolduğunu anlarsa abdest, gusül ve namazıyeniden yerine getirmelidir. 423- Çok istihaze kanıgören kadı n normal istihaze kanıgörmeye baş larsa, kı lacağ ıilk namaz için çok istihaze kanı n hükümlerini ve sonraki namazlar için normal isti-haze kanı n hükümlerini uygulamalı dı r. Örneğin, bu durum öğle namazı ndan önce gerçekleş irse, sadece öğle namazıiçin gusletmeli; ikindi, akş am ve yatsınamazları için yalnı zca abdest almalı dı r. Ama öğle namazıiçin gusletmez ve yalnı zca ikindi namazıiçin yeterli vakit olursa, ikindi namazıiçin gusletmelidir. Eğer ikindi namazı için de guslet-mezse, akş am namazıiçin gusletmelidir. Akş am namazıiçin gusletmezse ve sadece yatsınamazımiktarı nca vakit olursa, yatsınamazıiçin gusletmelidir. 424- Her namazdan önce gördüğü çok istihaze kanıkesilir ve tekrar gelmeye baş larsa, her namaz için gusletmesi gerekir. Ama kan, gusülden sonra ama namazdan önce kesilir ve namazıkı lamayacak kadar vakit dar olursa, aynıgusülle namazıkı labilir. Abdest için de aynıhükümler geçerlidir. 64 425- Çok istihaze kanıgören kadı nı n durumu değiş ir ve az istihaze kanıgörmeye baş larsa, kı lacağıilk namaz için çok istihaze kanı n ve sonraki namazlar için az istihaze kanı n hükümlerini uygulamalı dı r. Aynış ekilde normal istihaze kanıgören kadı n, artı k az istihaze kanıgörmeye baş larsa, kı lacağıilk namaz için normal istihaze kanı n ve sonraki namazlar için de az istihaze kanı n hükümlerini uygulamalı dı r. 426- İ stihaze kanıgören kadı n, üzerine farz olan iş lerden herhangi birini, hatta pamuğu değ iş tirmeyi terk ederse, namazıbatı l olur. 427- Az istihaze kanıgören kadı n, namaz dı ş ı nda, abdestli olmayıgerektiren bir iş yapmak isterse, örneğ in, herhangi bir yerini Kur'ân'ı n yazı sı na dokundurmak isterse, abdest almalı dı r. Farz ihtiyat gereği, namaz için almı şolduğu abdest, yeterli sayı lmaz. 428- İ stihaze kanıgören kadı nı n Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî'ye girmesinin, diğer camilerde durması nı n ve farz secdesi olan sureleri okuması nı n sakı ncasıyoktur. Ama kocası yla cinsel iliş kide bulunması , farz ihtiyat gereğ i ancak -farz namazlar için gerekli olan abdest alma, bez ve pamuğu değ iş tirme gibi iş leri yapmamı şolsa daguslettiği takdirde, helâl olur. 429- Normal veya çok istihaze kanıgören kadı n, namaz vaktinden önce herhangi bir yerini Kur'ân yazı sı na dokundurmak isterse, gusletmesi ve abdest almasıgerekir. 430- Âyat namazı , istihaze kanıgören kadı na da farzdı r. Âyat namazıiçin de günlük namazlar için açı klanan ş eyleri yapmasıgerekir. 431- Günlük namaz vaktinde üzerine âyat namazıfarz olan müstehaze kadı n, her ikisini peşpeş e kı lmak istese de, günlük namazıiçin gereken bütün ş eyleri, âyat namazıiçin de yapmalı dı r. Farz ihtiyat gereği, her ikisi için bir gusül ve abdestle yetinmemelidir. 432- İ stihaze kanıgören kadı n, kaza namazıkı lmak isterse, eda olarak kı ldı ğı namazlar için gereken bütün ş eyleri yapmalı dı r. 433- Kadı n, kendisinden gelen kanı n, yara kanıolmadı ğı nıve ş er'î açı dan hayı z ve nifas (=lohusalı k) kanı nı n hükmünü taş ı madı ğı nıbilirse, farz ihtiyat gereği istihaze kanı n hükümlerini uygulamalı dı r. Hatta istihaze kanımı , yoksa diğer kanlar mı olduğu hususunda ş üpheye düş erse, diğer kanları n özelliklerini taş ı madı ğıtakdirde, farz ihtiyat gereği istihaze kanı n hükümlerini uygulamalı dı r. HAYIZ Hayı z, genellikle her ay birkaç gün kadı nları n rahminden gelen kana denir. Hayı z kanı gördüğünde kadı na "hayı zlıkadı n" denir. 434- Hayı z kanıgenellikle, katıve sı cak, rengi ise kı rmı zıveya siyaha çalan kı rmı zı , ayrı ca bası nçlıve biraz yakı cıolur. 435- Kureyşsoyundan olan kadı nlar (=seyyit olan kadı nlar), altmı şyaş ı nı , Kureyş soyundan olmayan kadı nlar ise, elli yaş ı nıtamamladı kları nda yaise olurlar yani artı k, hayı z kanıgörmezler. 65 436- Dokuz yaş ı nıdoldurmadan önce kı z çocuğ unun ve yeis yaş ı na ulaş mı şolan kadı nı n gördükleri kan, hayı z kanıdeğildir. 437- Hamile ve çocuğuna süt veren kadı n, hayı z kanıgörebilir. 438- Dokuz yaş ı nıtamamlayı p tamamlamadı ğı nıbilmeyen kı z çocuğu, hayı z kanı n özelliklerini taş ı mayan bir kan görürse, hayı z ve âdet kanısayı lmaz. Hayı z kanı n özelliklerini taş ı r ve kı z da hayı z kanıolduğuna kanaat getirirse, hayı z kanısayı lı r ve bu husustan dokuz yaş ı nıtamamladı ğıda ortaya çı kmı şolur. 439- Yeis yaş ı na ulaş ı p ulaş madı ğıhakkı nda ş üpheye düş en kadı n, hayı z olup olmadı ğı nıçı karamadı ğıbir kan görürse, yeis yaş ı na ulaş madı ğı na karar vermelidir. 440- Hayı zı n süresi üç günden [72 saatten] az ve on günden [240 saatten] fazla olmaz. Üç günden biraz eksik olarak görülen kan, hayı z kanısayı lmaz. 441- Hayı z kanı , ilk üç günde kesintisiz olarak görülmelidir. Öyleyse, iki gün kan görür, arada bir gün temiz olur ve sonraki gün yine kan görürse, bu hayı z sayı lmaz. 442- Üç gün boyunca kanı n dı ş arıçı kmasıgerekmez; kanı n fercinde olmasıyeterlidir. Üç gün içinde çok kı sa bir süre temizlenir ş öyle ki "üç gün boyunca fercinde kan vardı " denecek kadar az bir süre olursa, yine hayı z sayı lı r. 443- Birinci ve dördüncü gecede kan görmesi gerekmez; ama ikinci ve üçüncü gecede kan kesilmemelidir. Öyleyse birinci günün sabah ezanı ndan üçüncü günün gün batı ş ı na kadar kesilmeden kan gelirse veya birinci günün ortaları nda baş lar ve dördüncü gün aynıvakitte kesilir, ikinci ve üçüncü gecelerde de kesintisiz olarak kan gelirse, hayı zdı r. 444- Üç gün aralı ksı z kan görür ve daha sonra kesilirse, eğer tekrar kan görür ve kan gördüğü günlerle arada pak olduğu günlerin sayı sıhepsi bir arada on günü aş mazsa, arada pak olduğu günler de âdet sayı lı r. 445- Üç günden fazla ve on günden az bir sürede görülen kanı n çı ban kanımıyoksa hayı z kanımıolduğu bilin-mezse; çı banı n sağtarafta mısol tarafta mıolduğu bilinmediğ i takdirde, imkan dahilinde ferce bir miktar pamuk sokulup çı karı lı r; kan pamuğun sol tarafı nda olursa hayı z kanı dı r, sağtarafta olursa çı ban kanı dı r. Eğer kontrol imkanıolmazsa, önceleri gelen kan âdet kanıise, bunun da âdet kanıolduğuna karar verilir. Önce gelen kan, yara kanıimişise, ş imdiki kanı n da yara kanıolduğuna karar verilir. Eğer önceki görülen kanı n hayı z veya çı ban kanıolduğu da bilinmiyorsa, âdetli kadı na haram olan her ş eyi terk etmeli, âdetli olmayan kadı nı n yaptı ğı ibadetlerin hepsini de yapmalı dı r. 446- Üç günden fazla ve on günden az bir süre görülen kanı n âdet veya yara kanı olduğu bilinmezse, bir önceki duruma göre hareket edilmelidir. Önceden âdet görülüyor idiyse, bu da âdet sayı lmalıve eğ er temizlik durumu söz konusu imiş se, bu da pak günlerden sayı lmalı dı r. Ancak önceki durum da bilinmez ise, âdet gören kadı na haram olan her ş ey terk edilmeli ve âdet hâlinde olmayan kadı nları n yaptı ğı bütün ibadetler yapı lmalı dı r. 66 447- Kanı n hayı z kanımı , yoksa nifas (=lohusalı k) kanımıolduğundan ş üpheye düş ülürse, eğer hayı zı nş artları nıtaş ı yorsa, hayı z olduğuna karar verilmelidir. 448- Bir kanı n hayı z kanımı , yoksa bekâret kanımıolduğu bilinmezse, kadı n kendisini kontrol etmelidir. Şöyle ki, fercine bir miktar pamuk sokup bekler. Biraz sonra çı karı r. Pamuğun etrafıkanlanı rsa, bekâret kanı dı r; pamuğun hepsi kanlanı rsa, hayı z kanı dı r. 449- Üç günden az bir süre kan görür ve temizlenir, sonra üç gün kan görürse, görülen ikinci kan hayı zdı r. İ lk gördüğü kan, âdet günlerinde olsa bile, hayı z değildir. HayIz Hâlİ ne Aİ t Hükümler 450- Âdet gören kadı na aş ağı da açı klanan bir takı mş eyler haramdı r: 1) Namaz gibi abdest, gusül veya teyemmümle yapı lmasıgereken ibadetler. Öyleyse cenaze namazıgibi abdest, gusül ve teyemmümle yapı lmasıgerekmeyen ibadetleri yapması nda, sakı nca yoktur. 2) Cünüp olan kimse için haram olan ş eylerin hepsi. Bunlar, cenabet bölümünde açı klanmı ş tı r. 3) Ferçten cinsel iliş kide bulunmak. Bu hem erkek için ve hem de kadı n için haramdı r. Sünnet yerine kadar dâhil olması , meni gelmese de haramdı r. Farz ihtiyat gereği, sünnet yerinden azıbile dâhil edilmemelidir. 451- Kadı nı n âdet görmesinin kesinlik kazanmadı ğıama ş er'î açı dan kendisini âdetli saymasıgereken günlerde de cinsel iliş kide bulunmak, haramdı r. O hâlde on günden fazla kan gören ve hükmü sonra açı klanacağıüzere kendi akrabaları nı n âdet günlerini kendine âdet edinmesi gereken kadı nla kocası , cinsel iliş ki kuramaz. 452- Kadı nı n âdet günlerinin sayı sıüç kı sma bölünürse ve erkek bu sürenin ilk bölümünde eş iyle cinsel iliş ki kurarsa, farz ihtiyat gereği, on sekiz nohut[13] [3,5154 gr.] altı n fakire keffaret olarak vermesi gerekir. Bu sürenin ikinci bölümünde cinsel iliş ki kurarsa, dokuz nohut [1,7577 gr.] altı n, üçüncü bölümünde ise dört buçuk nohut [0,87885 gr.] altı n vermesi gerekir. Örneğin âdeti altıgün olan bir kadı nı n kocası , birinci ve ikinci günün gündüzü ve gecesinde eş iyle cinsel iliş kiye girerse, on sekiz nohut [3,5154 gr.] altı n fakire vermeli; üçüncü ve dördüncü günün gündüzü ve gecesinde gerçekleş irse, dokuz nohut [1,7577 gr.] altı n, beş inci ve altı ncıgünün gündüz ve gecesinde, dört buçuk nohut [0,87885 gr.] altı n vermelidir. 453- Keffaret için sikke [üzerine damga vurulan] altı n verilmesi gerekli değildir. 454- Keffaret için altı nı n kendisini değil de fiyatı nıvermek isterse, sikke altı nı n fiyatı üzerinden vermelidir. 455- Altı nı n cinsel iliş ki zamanı ndaki değeriyle, fakire verileceği zamandaki değeri fark ederse, fakire verileceği zamandaki fiyatıüzerinden verilmelidir. 67 456- Kendi eş iyle, âdet gördüğü dönemin hem ilk, hem ikinci ve hem de üçüncü bölümünde cinsel iliş ki kuran insan, her üç keffareti yani otuz bir buçuk nohut [6,15195 gr.] altı n vermelidir. 457- Kendi eş iyle, âdetli olduğu hâlde cinsel iliş kide bulunup keffaretini veren insan, ikinci kez cinsel iliş ki kurarsa, yine keffaret vermesi gerekir. 458- Âdet gören eş iyle keffaret vermeden birkaç kez cinsel iliş kide bulunan birisi, farz ihtiyat gereği, her defasıiçin ayriyeten bir keffaret vermelidir. 459- Erkek, cinsel iliş ki hâlinde eş inin âdet görmeye baş ladı ğı nıfark ederse, hemen ondan ayrı lmalı dı r. Aksi takdirde farz ihtiyat gereği, keffaret vermelidir. 460- Erkek, âdetli bir kadı nla zina ederse veya âdet gören namahrem bir kadı nla kendi eş i olduğunu zannederek cinsel iliş ki kurarsa, farz ihtiyat gereği keffaret vermelidir. 461- Keffaret vermeye güç yetiremeyen kimsenin, fakire bir miktar sadaka vermesi iyidir; bunu da yapamı yorsa farz ihtiyat gereği, istiğfar etmeli (=Allah'tan onu bağı ş laması nıdilemeli) ve güç yetirdiği zaman keffareti de vermelidir. 462- Âdet gören kadı nıboş amak, talâk bölümünde de açı klanacağıüzere, batı ldı r. 463- Kadı nı n "Âdet görüyorum" veya "Âdetten temizlendim" sözleri geçerli olup kabul edilmelidir. 464- Kadı n, namazdayken hayı z görmeye baş larsa, namazıbatı l olur. 465- Kadı n, namazda hayı z görmeye baş layı p baş lamadı ğıkonusunda ş üpheye düş erse, namazısahihtir. Ama, namazdan sonra namazdayken hayı z görmeye baş ladı ğı nıanlarsa, kı ldı ğınamaz batı ldı r. 466- Hayı z kanıtamamen kesildikten sonra kadı nı n, abdest, teyemmüm ve gusülle yapı lmasıgereken namaz ve diğer ibadetler için gusletmesi farzdı r. Hayı z guslü cenabet guslü gibidir. Ancak namaz için gusülden önce veya sonra abdest de almalı dı r. Abdesti gusülden önce alması , daha iyidir. 467- Kadı nı n görmüşolduğu hayı z kanıtamamen kesildikten sonra, gusletmemişolsa bile, talâk verilirse sahihtir; kocasıonunla cinsel iliş ki kurabilir. Ama, müstehap ihtiyat gereği, gusletmeden önce bu iliş kiden sakı nı lmalı dı r. Ama camide durmak, Kur'ân yazı sı na dokunmak gibi âdet görürken haram olan ş eyler, gusletmedikçe helâl olmaz. 468- Abdest ve gusül için yeterli su olmaz ve mevcut su ancak abdest veya gusülden birine yetecek miktarda olursa, farz ihtiyat gereği gusletmeli ve abdest yerine teyemmüm etmelidir. Su sadece abdeste yetecek kadar olur ve gusle yetmezse, abdest alı p gusül yerine teyemmüm etmelidir. Eğer hiç birisi için su olmazsa, biri gusül, diğeri de abdest yerine olmak üzere iki teyemmüm etmelidir. 469- Âdet gören bir kadı nı n bu hâle ait günlerde terk ettiği günlük farz namazları n kazasıyoktur; fakat terk ettiği farz oruçlarısonradan kaza etmelidir. 68 470- Namazıgeciktirdiği takdirde hayı z göreceğini bilen bir kadı n, vakit girer girmez, hemen namazı nıkı lmalı dı r. 471- Kadı n namazıgeciktirir ve vaktin giriş inden bir namazı n farzları nıyapmak için gerekli bir süre geçer ve kadı n hayı z görmeye baş larsa, o namazı n kazasıüzerine farz olur. Hı zlıokuma, yavaşokuma ve diğer ş eylerde kendi hâlini göz önünde bulundurmalı dı r. Örneğ in, seferî olmayan bir kadı n, öğle vakti girdiğinde namazı kı lmaz ve öğ lenin evvelinden söylenen ş artlara göre dört rekâtlıbir namaz kı lmak için gerekli bir süre geçtikten sonra hayı z görürse, onun kazasıfarz olur. Seferî olan kimse içinse iki rekât namaz kı lmak için gerekli bir sürenin geçmesi yeterlidir. Yine namaz için kendinde bulunmayan gerekli diğer hazı rlı klarıda dikkate almalı dı r. Sonuç ş udur ki, mezkur hazı rlı klarıyapı p bir namaz kı lmak için gerekli müddet geçer de hayı z görürse, kaza etmesi farz olur; aksi takdirde farz olmaz. 472- Kadı n, namazı n son vakitlerinde tamamen âdetten temizlenir ve gusül, abdest ve namaz için gerekli diğer hazı rlı kları-elbise değiş tirmek veya yı kamak gibiyaptı ğ ı nda bir rekât veya bir rekâttan fazla namaz kı lmaya yetecek kadar vakit kalı rsa, namazıkı lmalı dı r; aksi takdirde kaza etmelidir. 473- Âdet gören kadı nı n gusül ve abdest almak için yeterli vakti olmaz; ancak teyemmümle namazıvaktinde kı labiliyor olursa, o namaz farz olmaz. Ama vaktin darlı ğı ndan değ il de kadı nı n durumu teyemmüm almayıgerektiriyor ise, -meselâ, su ona zararlıolursa- teyemmüm edip namazıkı lmasıgerekir. 474- Âdet gören kadı n, temizlendikten sonra namaz için yeterli vakit olup olmadı ğı hakkı nda ş üpheye düş erse, [ş üphesi ona engel olmamalıve] namazıkı lmalı dı r. 475- Namaz için gerekli hazı rlı klarıyapı p, bir rekât namaz kı lacak kadar vakit olmadı ğı nısanı p namaz kı lmaz ve daha sonra yeterli vakit olduğunu anlarsa, kaza etmesi gerekir. 476- Hayı zlıkadı nı n âdet gördüğü hâlde namaz vakitlerinde, kanıtemizlemesi, pamuk ve bezi değiş tirmesi ve abdest alması , eğer abdest alamı yorsa teyemmüm etmesi ve önceden namaz kı ldı ğıyerde kı bleye doğru oturup zikir, dua ve salavatla meş gul olmasımüstehaptı r. 477- Âdet gören kadı nı n, üzerinde Kur'ân taş ı masıve onu okuması , herhangi bir yerini Kur'ân'ı n kenarı na ve yazıaraları na değdirmesi ve yine kı na ve benzeri ş eyler yakması , mekruhtur. HAYIZ GÖREN KADINLARIN KISIMLARI 478- Hayı z gören kadı nlar, altıkı sı mdı r: 1) Belli zaman ve sayı da âdet gören: İ ki ay peşpeş e aynızamanda âdet gören ve âdet gördüğü günlerin miktarıda aynıolan kadı nlardı r. Örneğin, iki ay peşpeş e ayı n ilk gününden yedinci gününe kadar kan gören kadı n. 2) Belli zamanda âdet gören: İ ki ay peşpeş e aynızamanda âdet gören, ama iki ayda gördüğü âdet günlerinin miktarıdeğiş ik olan kadı nlardı r. Örneğin, iki ay peşpeş e ayı n 69 ilk gününden itibaren kan görür; ama birinci ay yedinci günde, ikinci ay ise sekizinci günde kan kesilir. 3) Belli sayı da âdet gören: İ ki ay peşpeş e âdet gördüğü günlerin sayı sıeş it olan, ama iki aydaki kan görme zamanlarıdeğiş ik olan kadı nlardı r. Örneğin, ilk ayda ayı n beş inden onuna kadar, ikinci ayda ise ayı n on ikisinden on yedisine kadar kan görür. 4) Kendisine âdet edinememişkadı n: Bir kaç ay âdet görmüş , ama kendisine belli bir âdet edinemeyen veya âdeti değiş mişve yeni bir âdet yerleş memişolan kadı ndı r. Ki buna "muztaribe" denir. 5) İ lk kez âdet gören kadı n: Ki buna "mübtedia" denir. 6) Âdetini unutan kadı n: Ki buna "nâsiye" denir. Bunları n her birine ait özel hükümleri vardı r ki ilerdeki konularda açı klanacaktı r. 1- Belli Zaman ve Sayı da Âdet Gören Kadı n 479- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı nlar, üç grupturlar: 1) İ ki ay peşpeş e aynızamanda âdet kanıgören ve aynızamanda kanıtamamen kesilen kadı n. Meselâ, iki ay peşpeş e ayı n ilk gününden âdet görmeye baş lar ve yedinci gün kanıkesilir. Demek bu kadı nı n âdeti ayı n birinden yedisine kadardı r. 2) Kadı nı n kanıkesilmiyor; ama iki ay peşpeş e belirli bir kaç gün, örneğin ayı n birinden sekizine kadar gördüğü kan, hayı z niteliklerini taş ı yor; yani katı , siyah ve yakı cıolur ve bası nçla dı ş arıçı kar. Diğer günlerde gördüğü kan ise, istihaze özelliklerini taş ı r. Böyle bir kadı nı n âdeti, ayı n birinden sekizine kadar olur. 3) Kadı n, iki ay peşpeş e aynıvakitte âdet görür; ş öyle ki, üç gün veya daha fazla aralı ksı z kan gördükten sonra, bir gün veya daha fazla kan kesilir ve sonra yeniden kan görmeye baş lar ve kan gördüğü günlerle kanı n kesildiği günler her ikisi birlikte on günü geçmez; her iki ayda da kan gördüğü günlerle arada kesildiği günler üst üste aynımiktarda olur. Şu durumda âdet süresi kan gördüğü ve arada kesildiği günlerin tamamıkadardı r. Elbette kanı n kesildiği günlerin sayı sıher iki ayda da aynıolmasıgerekmez. Meselâ, birinci ayda ayı n ilk gününü kan görür ve üç gün kesilir ve yeniden üç gün kan görür. İ kinci ayda ise, üç gün kan görür, sonra üç veya az veya daha fazla gün kan kesilir ve yeniden kan görür. Ancak hepsi bir arada dokuz günü geçmez. İ ş te bu durumda hayı z sayı lı r ve kadı nı n âdeti dokuz gün olur. 480- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, âdeti zamanı nda veya âdeti geri veya ileri alı nmı şdenecek kadar, iki üç gün âdetinden önce veya iki üç gün sonra kan görmeye baş larsa, gördüğü kan, hayı z kanı nı n özelliklerini taş ı masa da hayı z gören kadı n için belirlenen hükümleri uygulamalı dı r. Eğer, sonradan hayı z görmediği anlaş ı lı rsa, meselâ, üç gün dolmadan kan kesilirse, terk etmişolduğ u ibadetleri kaza etmelidir. 70 481- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, âdetinden birkaç gün önce, âdet günlerinin hepsini ve âdetinden birkaç gün sonra kan görür ve hepsi üst üste on günden fazla olmazsa, hepsi hayı z sayı lı r. Ancak on günden fazla olursa, yalnı zca âdet günlerinde gördüğü kan hayı z sayı lı r; âdetinden önce ve sonra gördüğü kan, istihaze kanı dı r. Âdetinden önce ve sonra yerine getirmediği ibadetleri kaza etmesi gerekir. Eğer âdet günlerinde ve bir kaç gün öncesinde kan görür ve üst üste on günden fazla olmazsa, hepsi hayı z sayı lı r. Ancak on günü geçerse sadece âdet günleri hayı z sayı lı r ve önce gördüğü kan, istihaze kanı dı r. Bu günlerde ibadet etmemiş se, kaza etmelidir. Eğer âdet günlerinde ve birkaç gün sonrası nda kan görür ve tümü on günü geçmezse hepsi hayı z sayı lı r. Ancak on günden fazla olursa, yalnı zca âdet günleri hayı z ve geri kalanı , istihaze kanısayı lı r. 482- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, bir kaç gün âdet günlerinden ve birkaç gün de âdet günlerinden önce kan görür ve tümü on günden fazla olmazsa, hepsi hayı z sayı lı r. Ancak tümü on günden fazla olursa, âdet günlerinde kan gördüğü günler ve önceki günlerden âdet günlerinin sayı sı nıtamamlayacak miktarıhayı z, geriye kalan ilk günlerde gördüğü kan ise, istihaze kanısayı lı r. Bir kaç gün âdet günlerinden ve bir kaç gün de âdet günlerinden sonra kan görür ve tümü on günden fazla olmazsa, hepsi hayı z sayı lı r. Ancak fazla olursa, âdet günlerinde kan gördüğü günler ve sonraki günlerden, âdet günlerinin sayı sı nı tamamlayacak miktarı , hayı z ve geri kalanıistihaze kanısayı lı r. 483- Belli hayı z âdeti olan bir kadı n, üç gün veya daha fazla kan görür, daha sonra temizlenir ve yeniden kan görmeye baş lar; ancak iki kan arasıon güne ulaş maz; ama kan gördüğü günlerin tümü ile arada temizlendiği günler hepsi birlikte on günden fazla olursa; meselâ, beşgün kan görür, beşgün temizlenir ve yeniden beşgün kan görür, bu bir kaç ş ekilde olabilir: 1) İ lk defada gördüğü kanı n hepsi veya bir miktarıhayı z âdeti günlerinde gerçekleş ir ve temizlendikten sonra ikinci kez gördüğü kan ise, âdet günlerinin dı ş ı nda olursa, ilk kez görülen kan, hayı z kanıve ikinci kez görülen kan ise, istihaze kanısayı lmalı dı r. 2) İ lk kez görülen kan, âdet günlerinde olmaz; ancak ikinci kez görülen kanı n hepsi veya bir miktarıâdet gün-lerinde gerçekleş irse, bu durumda ikinci kez görülen kanı n hepsini hayı z ve ilk kez görülen kanı , istihaze kanısaymak gerekir. 3) İ lk ve sonraki görülen kanı n bir miktarıâdet günlerinde olur ve birinci kanı n âdet günlerine rastlayan kı smıüç günden az ve bununla arada temiz olduğu günler ve yine ikinci kez görülen kanı n âdet günlerine rastlayan kı smı , hepsi bir arada on günden fazla olmazsa, bu durumda bunları n hepsi hayı z sayı lı r. İ lk kez görülen kanı n âdet günlerinden önceye ve ikinci kez görülen kanı n âdet günlerinden sonraya rastlayan kı smı , istihaze sayı lı r. Meselâ, ayı n üçünden onuna kadar âdet gören kadı n, herhangi bir ayda ayı n evvelinden altı sı na kadar kan görür; sonra iki gün temizlenir ve sonra yeniden on beş ine kadar kan görürse, üçünden onuna kadar gördüğü kan hayı z kanı dı r, birinden üçüne kadar ve yine onundan on beş ine kadar gördüğü kan ise, istihaze kanısayı lı r. 71 4) İ lk ve sonraki görülen kanı n bir miktarıâdet günlerinde olur; ancak âdet günlerinde görülen kanı n miktarıüç günden az olursa, iki kan ve aradaki temizlik süresince, önceki konuda açı klandı ğıüzere hayı z gören kadı na haram olan iş leri terk etmeli ve istihaze kanıgören kadı nı n iş lerini yapmalı ; yani müstehaze kadı n hakkı nda açı klananlara göre ibadetlerini eda etmelidir. 484- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, âdet günlerinin dı ş ı nda ancak âdet günleri sayı sı nca kan görürse, ister bu âdet günlerinden önce olsun, ister sonra olsun, onu hayı z saymalı dı r. 485- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, âdeti vaktinde kan görür; ancak sayı sı , âdet günlerinden az veya çok olur ve temizlendikten sonra yeniden âdet günleri sayı sı nca kan görürse, her iki defada da âdet gören kadı na haram olan ş eyleri terk etmeli ve müstehaze kadı nı n iş lerini yapmalı dı r. 486- Belli zaman ve sayı da âdet gören kadı n, on günden fazla kan görürse, âdet günlerine rastlayan kan, hayı z kanı n özelliklerini taş ı masa bile hayı zdı r; âdet günlerinden sonra gördüğü kan, hayı z özelliklerini taş ı sa bile, istihaze kanı dı r. Meselâ, devamlıayı n birinden yedisine kadar âdet gören bir kadı n, ayı n evvelinden on ikisine kadar kan görürse, ilk yedi gün hayı z ve sonraki beşgün istihaze kanısayı lı r. 2- Belli Zamanda Âdet Gören Kadı n 487- Belli zamanda âdet gören kadı nlar, üç kı sma ay-rı lı rlar: 1) İ ki ay peşpeş e belirli zamanda hayı z kanıgören ve sonra temizlenen ama her iki ayda âdet gördüğü günlerin sayı sıaynıolmayan kadı n. Meselâ iki ay peşpeş e ayı n birinden itibaren kan görür; ama birinci ay yedinci günde ve ikinci ay ise sekizinci günde kan kesilir. Böyle bir kadı n ayı n birinci gününü âdetinin ilk günü kabul etmelidir. 2) Kanıdevamlıakan ancak iki ay peşpeş e belli bir vakitte gördüğü kan hayı z kanı nı n özelliklerini taş ı yan -yani katı , siyah ve sı cak olup bası nçla ve yakarak çı kanve diğer zamanlarda gördüğü kan ise, istihaze kanı nı n özellikleri taş ı yan ama, hayı z özelliklerini taş ı yan günlerin sayı sıher iki ayda aynıölçüde olmayan kadı n. Meselâ, gördüğü kan ilk ayda birinden yedisine ve ikinci ayda da ayı n birinden sekizine kadar hayı z özelliklerini taş ı r; diğer günlerde gördüğü kan ise, istihaze kanı nı n özelliklerini taş ı r. Böyle bir kadı n ayı n birini âdetinin ilk günü olarak kabul etmelidir. 3) İ ki ay peşpeş e belli vakitte üç gün veya daha fazla hayı z kanıgören, sonra temizlenen ve ikinci defa kan gören ve kan gördüğü günlerle arada temizlendiği günlerin tümü on günden fazla olmayan ama ikinci ay birinci aydan az veya çok âdet gören kadı n. Meselâ, birinci ay sekiz gün, ikinci ay dokuz gün kan görür. Böyle bir kadı n da ayı n birinci gününü âdetinin birinci günü saymalı dı r. 488- Belli zamanda âdet gören kadı n, âdet vaktinde, âdetinden iki üç gün önce veya iki üç gün sonra, âdeti "ileri veya geri alı ndı " denilecek ş ekilde kan görürse, hayı z kanı nı n özelliklerini taş ı masa bile, âdet gören kadı nları n yapmalarıgereken ş eyleri yapmalı dı r. Sonradan hayı z kanıolmadı ğı nıanlarsa, meselâ üç gün olmadan kesilirse, terk ettiği ibadetleri kaza etmelidir. 72 489- Belli zamanda âdet gören kadı n, on günden fazla kan görür ve zikredilen niteliklere dayanarak hayı z kanıolduğ unu da tespit edemezse, kendi akrabaları nı n âdet sayı sı nıkendisine ölçü edinir ve o miktarda hayı z gördüğünü kararlaş tı rı r. İ ster baba tarafı ndan akrabasıolsunlar, ister anne tarafı ndan; ister hayatta olsunlar, ister ölü, bu fark etmez. Ama onları n âdetini kendisine âdet edinebilmesi için onları n hepsinin gördükleri hayı z günlerinin sayı sı , aynıolmasıgerekir. Eğer onları n hayı z günlerinin sayı sıaynıolmazsa, meselâ, bazı ları nı n âdeti beşgün, diğer bazı ları nı nki yedi gün olursa, onları n âdetini kendisine âdet edi-nemez. Ama akrabalarıarası nda âdeti diğerlerinden farklıolan kimseler, farklıolmayanlar karş ı sı nda hiç sayı lacak kadar az olurlarsa, bu durumda akrabaları nı n çoğunluğunun âdetini kendisine âdet edinebilir. 490- Belli zamanda âdet gören kadı n ve akrabaları nı n âdet sayı sı nıkendisine âdet kabul eden kadı n, her ayda âdet gördüğü ilk günü, hayı zı n birinci günü kabul etmelidir. Meselâ, her ayı n birinci gününde kan gören ve bazen yedinci ve bazen sekizinci gün temizlenen bir kadı n, eğer bir ayda on iki gün kan görürse ve kendi akrabaları nı n âdeti de yedi gün olursa, ayı n ilk yedi gününü hayı z ve geri kalanı nı istihaze saymalı dı r. 491- Belli zamanda âdet gören ve ş er'î açı dan kendi akrabaları nı n âdet sayı sı nı kendisine ölçü kabullenmesi gereken bir kadı nı n akrabasıolmazsa veyahut âdet sayı larıbirbirine uymazsa, her ay kan gördüğü ilk günden itibaren yedi günü hayı z ve geri kalanıistihaze saymalı dı r. 3- Belli Sayı da Âdet Gören Kadı n 492- Belli sayı da âdet gören kadı nlar, üç gruba ayrı lı rlar: 1) İ ki ay ard arda hayı z günlerinin sayı sıbir ölçüde ama kan görme zamanıdeğiş ik olur ki, bu durumda, kan gördüğü günler ne kadar olursa onun âdeti sayı lı r. Meselâ, birinci ay, ayı n birinden beş ine kadar ve ikinci ay, on birinden on beş ine kadar kan görürse, âdeti beşgün olur. 2) Kanıdevamlıakar; ama iki ay ard arda gördüğü kan birkaç gün hayı z kanı nı n ve geriye kalanıistihaze kanı nı n özelliklerini taş ı r ve her iki ayda kanı n hayı z özelliklerini taş ı dı ğısüre aynıama zamanıfarklıolur ki, bu durumda hayı z kanı nı n özelliklerini taş ı dı ğısüre, âdet günleri sayı lı r. Örneğin bir ay, ayı n birinden beş ine; ikinci aysa, on birin-den on beş ine görülen kan, hayı z kanı nı n ve diğer günlerse istihaze kanı nı n özelliklerini taş ı rsa, âdet günlerinin sayı sıbeşgün demektir. 3) İ ki ay ard arda üç gün veya daha fazla kan görür ve bir gün veya daha fazla temizlenir ve yeniden kan görür, birinci ay ve ikinci ayda kan gördüğü vakit, farklı olur; an-cak her iki ayda da kan gördüğü ve arada temizlendiği günlerin tümü on günden fazla olmaz ve sayı sıaynıölçüde olur ki bu durumda, kan gördüğü ve arada temiz olduğu günlerin tümü onun hayı z âdeti sayı lı r. Elbette arada temiz olduğ u günlerin sayı sı nı n her iki ayda da aynıolmasıgerekmez. Meselâ ilk ay, ayı n birinden üçüne kadar kan görür ve iki gün temizlenir ve yeniden üç gün kan görür; ikinci ay on birinden on üçüne kadar kan görür, iki gün veya daha 73 az veya daha fazla temizlenir ve yeniden kan görür ve tümü sekiz günden fazla olmaz ki bu durumda, onun âdeti sekiz gün olmuşolur. 493- Belli sayı da âdet gören kadı n, âdet günlerinin sayı sı ndan fazla kan görür ve kan gördüğü günlerin sayı sıon günü aş arsa, bu durumda gördüğü kanları n hepsi aynı niteliğe sahip olursa, kan gördüğü andan itibaren âdet günlerinin sayı sı nca hayı z ve geri kalanı nıistihaze kanısaymalı dı r. Ancak gördüğü kanları n hepsi aynınitelikte olmaz, birkaç günü hayı z kanı nı n ve geri kalanıise istihaze kanı nı n özelliklerini taş ı rsa, bu durumda hayı z kanıözelliklerini taş ı yan günler, âdet günleriyle eş it olursa, o günleri hayı z ve geri kalanıistihaze kanı olarak saymalı dı r. Eğer hayı z özelliklerini taş ı yan günler, âdet günlerinden fazla olursa, yalnı zca âdet günleri kadarıhayı z ve geri kalanıistihaze kanı dı r. Eğer hayı z kanıözelliklerini taş ı yan günler, âdet günlerinden az olursa, o günleri ve diğer günlerden hesaplandı ğı nda âdet günlerinin sayı sı nıtamamlayacak kadarı , hayı z ve geri kalanı nıistihaze olarak kabul etmelidir. 4- Kendisine Âdet EdinememişKadı n 494- Birkaç ay kan görmüş ; ama kendisine belli bir âdet edinememişkadı n (ki buna "muztaribe" denir), on günden fazla kan görür ve gördüğü kanları n hepsi aynıniteliğe sahip olur ve akrabaları nı n âdeti de yedi gün olursa, yedi günü hayı z, geri kalanı nı istihaze kanıolarak kabul etmelidir. Akrabaları nı n âdeti daha az meselâ, beşgün olursa, o kadarı nıhayı z kabul eder ve farz ihtiyat gereği, akrabaları nı n âdet sayı sıile yedi gün arası ndaki iki günde de âdet gören kadı na haram olan iş leri terk edip, istihaze kanıgören kadı nı n yapmasıgerekenleri yapmalı dı r; yani müste-haze kadı nı n hükümlerini uygulayarak ibadetlerini yapar. Eğer akrabaları nı n âdeti yedi günden fazla, meselâ dokuz gün olursa, yedi gününü hayı z olarak kabul etmeli ve farz ihtiyat gereği, yedi günle akrabası nı n âdeti arası ndaki iki günde ise müstehaze kadı nı n hükümlerini uygulamalıve hayı z gören kadı na haram olan iş leri terk etmelidir. 495- Kendisine âdet edinememişkadı n, on günden fazla kan görür ki, bunun bir kaç günü hayı z kanı nı n özelliklerini ve diğer birkaç günü istihaze kanı nı n özelliklerini taş ı rsa, bu durumda hayı z özelliklerine sahip olan kan, üç günden az ve on günden fazla görülmezse, hepsi hayı z sayı lı r. Hayı z özelliklerine sahip olan kan, üç günden az görülürse, onu hayı z sayı p yedi güne kadar geri kalan kı smı nda önceki hükümde açı klananıuygulamalı dı r. Hayı z özelliklerine sahip olan kanı n görülmesinden on gün geçmeden yeniden hayı z özelliklerini taş ı yan kan görürse, hüküm aynı dı r. Meselâ, beşgün rengi siyah ve dokuz gün rengi sarıve tekrar beşgün rengi siyah kan görürse, önceki kanıhayı z sayı p geri kalanıyedi güne kadar önceki hükümde açı klananıuygulamalı dı r. 5- İ lk Kez Âdet Gören Kadı n 496- İ lk kez kan gören kadı n, on günden fazla kan görür ve gördüğü kanları n hepsi aynınitelikte olursa, belli zamanda âdet gören kadı nla ilgili olarak açı klandı ğıüzere akrabaları nı n âdet miktarı nıhayı z ve geri kalanıistihaze kanıolarak kabul etmelidir. 497- İ lk kez âdet gören kadı n, on günden fazla kan görür; ancak birkaç günü hayı z kanı nı n ve diğer birkaç günü de istihaze kanı nı n özelliklerini taş ı rsa, hayı z özelliklerine sahip olan kan üç günden az ve on günden fazla olmadı ğıtakdirde, hepsi 74 hayı z sayı lı r. Ama hayı z özelliklerine sahip olan kanı n üzerinden on gün geçmeden yeniden hayı z özelliklerini taş ı yan kan görürse, meselâ, beşgün siyah ve dokuz gün sarıve yeniden beşgün siyah kan görürse, hayı z özelliklerini taş ı yan ilk kanı n görülmesinden itibaren hayı z saymalıve sayıaçı sı ndan da akrabaları nı n âdet sayı sı nı ölçü almalıve geri kalanıistihaze kanısaymalı dı r. 498- İ lk kez âdet gören kadı n, on günden fazla kan görür ki, bir kaç günü hayı z kanı nı n, diğer birkaç günü de istihaze kanı nı n özelliklerine sahip olur ve hayı z özelliklerini taş ı yan kan üç günden az veya on günden fazla olursa, hayı z özelliklerini taş ı yan kanı n görülmesinden itibaren hayı z saymalıve sayı sıaçı sı ndan da akrabaları nı n âdetini ölçü almalıve geriye kalanı nıistihaze kanıolarak kabul etmelidir. 6- Âdetini Unutan Kadı n 499- Âdetini unutan kadı n (ki buna "nasiye" denir), on günden fazla kan görürse, kanı hayı z özelliklerine sahip olduğu günleri, on güne kadar hayı z kanı , geri kalanıistihaze kanısaymalı dı r. Hayı z kanı nı , özelliklerine dayanarak anlayamazsa, farz ihtiyat gereği, ilk yedi günü hayı z kanı , geri kalanıise, istihaze kanıolarak saymalı dı r. HayIzla İ lgİ lİDİ ğer Hükümler 500- İ lk kez âdet gören (=mübtedia), kendine âdet edinemeyen (=muztariba), âdetini unutan (=nasiye) ve belli sayı da âdet gören kadı nlar, hayı z özelliklerini taş ı yan bir kan görürler veya üç gün süreceğini kesin olarak bilirlerse, ibadetlerini terk etmeleri gerekir. Sonradan hayı z olmadı klarıanlaş ı lı rsa, yerine getirmedikleri ibadetleri kaza etmelidirler. Ama kanı n üç gün süreceğini kesin olarak bilmezler ve kan hayı z özelliklerini de taş ı mazsa, farz ihtiyat gereği üç gün boyunca istihaze kanıgören kadı nla ilgili hükümleri uygulamalıve hayı z kanıgören kadı na haram olan iş leri de terk etmelidirler. Eğer üç günden önce temizlenmezlerse, onu hayı z kanıolarak saymalı dı rlar. 501- Belli âdeti olan kadı n, ister belli zamanda âdet görüyor olsun, ister belli sayı da veya hem belli zamanda ve hem de belli sayı da âdet görüyor olsun, eğer iki ay peş peş e âdetinin tersine kan görür ve bu iki ayda gördüğ ü kanı n zamanıveya günlerinin sayı sıya da hem zamanıhem de günlerinin sayı sıbirbiriyle aynıolursa, kadı nı n âdeti bu iki ayda gördüğü ş ekle dönüş müşolur. Meselâ, ayı n birinden yedisine kadar kan gören ve sonra temizlenen kadı n, iki ay ard arda onundan on yedisine kadar kan görür ve temizlenirse, artı k bundan böyle âdeti ayı n onundan on yedisine kadar olur. 502- "Bir ay"dan kastedilen, kan görmenin baş langı cı ndan otuz gün geçen süredir. Yoksa ayı n birinci gününden sonuna kadar ki zaman süreci değildir. 503- Normal olarak ayda bir defa kan gören kadı n, bir ayda iki defa kan görür ve kanda hayı z nitelikleri olursa, arada temizlendiği günler on günden az olmadı ğı takdirde, her ikisini hayı z kanısaymalı dı r. 504- Üç gün veya daha fazla hayı z özelliklerini taş ı yan kan görür; sonra on gün veya daha fazla istihaze özelliklerini taş ı yan kan görür ve yeniden üç gün hayı z özelliklerini taş ı yan kan görürse, hayı z özelliklerini taş ı yan önceki ve sonraki gördüğü kanıhayı z saymalı dı r. 75 505- Kadı n, on günden önce temizlenir ve fercinde kan olmadı ğı nıbilirse, on gün tamamlanmadan önce yeniden kan geleceğini zannetse bile ibadetleri için gusletmeli; ama on gün tamamlanmadan önce yeniden kan göreceğini kesin olarak bilirse, gusletmemeli; namaz da kı lmamalıve hayı z hükümlerine göre hareket etmelidir. 506- On gün olmadan temizlenir; ancak fercinde kan olduğuna ihtimal verirse, fercine bir miktar pamuk sokup biraz bekledikten sonra çı karmalı dı r. Eğer pamuk temiz ise gusledip ibadetlerini yerine getirmelidir; eğer temiz değilse, sarırenkte olan suya bulaş mı şolsa da, belli âdeti yoksa veya âdeti on gün ise, beklemelidir; on günden önce temizlenirse gusleder. Eğer on günün baş ı nda temizlenir veya kanıon günü geçerse, onuncu günün baş langı cı nda gusleder. Eğer âdeti on günden az olursa, on gün tamamlanmadan veya onuncu günün baş ı nda temizleneceğini bilirse gusletmemelidir. Eğer gördüğü kanı n on günü geçeceğine ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği, bir gün ibadetlerini terk etmeli ve bundan sonra on güne kadar ibadetleri terk edebilir. Ama on güne kadar, hayı z gören kadı na haram olan iş leri terk edip müstehaze kadı nı n hükümlerini uygulamasıdaha iyidir. On gün tamamlanmadan önce veya onuncu günün baş ı nda kan kesilirse, bu sürenin tümü hayı z sayı lı r. Eğer on günü geçerse, âdet miktarı nıhayı z ve geri kalanıistihaze kanı olarak kabul etmeli ve âdetinden sonra, yerine getirmediği ibadetleri kaza etmelidir. 507- Bir kaç günü hayı z sanı p ibadet etmez ve sonradan hayı z olmadı ğı nıanlarsa, o günlerde yerine getirmediği namaz ve oruçlarıkaza etmelidir. Eğer birkaç günü hayı z görmüyor zannı yla ibadet eder ve sonra hayı z olduğunu anlarsa, oruç tutmuşolduğu günleri kaza etmelidir. Nİ fas (=LohusalIk) 508- Çocuğun ilk kı smıana karnı ndan çı kmaya baş ladı ğıandan itibaren kadı ndan gelen kan, on günden önce veya onuncu günün baş ı nda kesilirse, nifas kanısayı lı r. Nifas ve lohusa olan kadı na "nefsâ" denir. 509- Çocuğun hiçbir parçasıdı ş arıçı kmadan önce kadı ndan gelen kan, nifas değildir. 510- Çocuğun vücut yapı sı nı n tamamlanmı şolmasıgerekmez; hatta kadı nı n rahminden bir parça kan gelir ve kadı nı n kendisi, rahminde kalsaydıinsan olacağ ı nı bilir veya dört ebe bunu söylerse, on gün içinde göreceği kan, nifas kanı dı r. 511- Nifas kanı nı n âsgari süresi, bir lahza gelmesidir. Azamî süresi ise, on gündür; yani on günden fazla olmaz. 512- Kadı n, bir ş eyin düş üp düş mediği veya düş en ş eyin, kaldı ğıtakdirde insan olup olmayacağıhakkı nda ş üpheye düş erse, araş tı rmasıgerekmez ve gelen kan ş er'î açı dan nifas kanısayı lmaz. 513- Camide durmak, bedenin herhangi bir yerini Kur'-ân yazı sı na sürmek ve hayı z gören kadı nı n yapmasıharam olan diğer ş eyler, nifas kanıgören lohusa kadı na da haramdı r. Âdet gören kadı na farz, müstehap ve mekruh olan her ş ey, lohusa kadı na da farz, müstehap ve mekruhtur. 76 514- Nifas durumunda olan bir kadı nıboş amak batı l ve onunla cinsel iliş kide bulunmak haramdı r. Kocasıonunla cinsel iliş kide bulunursa, farz ihtiyat gereğ i hayı z bölümünde açı klanan hükümlere göre keffaret vermesi gerekir. 515- Kadı n, nifas kanı ndan temizlendiğinde gusletmeli ve ibadetlerini yapmalı dı r. Eğer yeniden kan görürse, kan gördüğü günlerle arada temizlendiği günlerin tümü on gün veya on günden az olursa, onun tamamınifastı r; temiz olduğu günlerde oruç tutmuşise, kaza etmelidir. 516- Nifas kanı ndan temizlenen kadı n, içeride kan bulunduğuna ihtimal verirse, fercine bir miktar pamuk koyup biraz beklemeli eğer pak ise, ibadetleri için gusletmelidir. 517- Gördüğü nifas kanıon günü geçen kadı nı n, hayı z kanıgördüğünde belli âdeti varsa, âdet günlerinin miktarınifas, geriye kalanıistihaze kanısayı lı r. Âdeti yoksa, on gün nifas ve geriye kalanıistihaze kanısayı lı r. Belli âdeti olan kadı n, âdetinden sonraki günden itibaren, âdeti olmayan kadı n da onuncu günden doğumunun on sekizinci gününe kadar, istihaze kanıgören kadı nı n hükümlerini uygulamalı dı r ve nifas kanıgören kadı na haram olan iş leri terk etmesi, müstehap ihtiyattı r. 518- Hayı z âdeti on günden az olan bir kadı n, âdet günlerinden fazla, nifas kanı görürse, âdet günleri miktarı nınifas saymalı dı r ve ondan sonra onuncu güne kadar ibadetlerini terk edebilir veya istihaze kanıgören kadı nı n yaptı kları nıyapar; ancak bir veya iki gün ibadetleri terk etmesi daha iyidir. Eğer gördüğü kanı n süresi on günü geçerse âdet günleri miktarınifas ve gerisi istihaze kanı dı r; ibadetleri terk etmiş se kaza etmelidir. 519- Belli hayı z âdeti olan bir kadı n, doğumdan sonra bir ay veya bir aydan fazla aralı ksı z olarak kan görürse, âdet günleri miktarınifas ve nifastan sonra gördüğü on gün kan aylı k âdet günlerine rastlasa bile istihaze kanı dı r. Meselâ, her ayı n yirmisinden yirmi yedisine kadar âdet gören kadı n, ayı n onuncu gününde doğum yapar ve bir ay veya daha fazla aralı ksı z kan görürse, on yedinci güne kadar gördüğü kan, nifas kanıve on yedinci günden itibaren on gün hatta kendi âdet günleri olan yirmiden yirmi yedi de dâhil olmak üzere gördüğü kan, istihaze kanı dı r. On günden sonra gördüğ ü kan, âdet günlerine rastlarsa -ister âdet kanı nı n özelliklerini taş ı sı n, ister taş ı ması n- hayı zdı r. Âdet günlerine rastlamazsa -hayı z özelliklerini taş ı sa bileonu istihaze kanısaymak gerekir. 520- Belli âdeti olmayan kadı n, doğumdan sonra bir ay veya bir aydan fazla kan görürse, ilk on günü nifas ve ikinci on günü istihazedir. Daha sonra görülen kan, âdet kanı nı n özelliklerini taş ı rsa hayı z, bu özellikleri taş ı mazsa o da istihaze kanı dı r. ÖLÜYE DOKUNMA GUSLÜ 521- Ölü insanı n soğumuşve yı kanı lmamı şbedenine dokunan yani kendi bedeninin bir kı smı nıona dokunduran kimsenin üzerine, bu dokunma ister uykuda olsun ister uyanı kken, ister ihtiyarî olsun, ister gayriihtiyarî, gusl-ü mess-i meyyit (=ölüye dokunduğ undan dolayıgusül) farz olur. Hatta tı rnak veya kemiği ölünün tı rnak veya kemiğ ine dokunursa gusletmelidir. Ancak ölü hayvana dokunmadan dolayıinsanı n üzerine gusül farz olmaz. 77 522- Tümü soğumamı şbir ölünün bedeninin soğ umuşkı smı na bile dokunulsa, gusül farz olmaz. 523- Saçı nıölünün bedenine veya saçı na veyahut bedenini ölünün saçı na dokunduran kimsenin üzerine gusül farz olmaz. 524- Çocuğun cenazesine ve hatta dört aylı k düş ük çocuğa dokunulduğunda ölüye dokunma guslü farz olur. Dört ayıdolmadan düş en çocuklara dokunulduğunda da gusletmek daha iyidir. Buna göre dört aylı k ölü bir çocuk dünyaya getiren annenin ölüye dokunma guslü almasıgerekir. Dört ay dolmadan düş ük yapan annenin de gusletmesi daha iyidir. 525- Annesinin ölümünden sonra dünyaya gelen bir çocuğun, bulûğçağı na erdikten sonra ölüye dokunma guslü almasıfarzdı r. 526- Üç kez yı kanmasıbiten ölüye dokunmakla, gusül farz olmaz. Ama üçüncü yı kama bitmeden önce ölünün herhangi bir yerine dokunan kimsenin, üçüncü yı kama dokunulan yerin yı kanması yla tamamlansa bile, ölüye dokunma guslü almasıgerekir. 527- Deli veya bulûğçağı na ermemişçocuk, ölüye dokunursa, deli akı llandı ktan ve çocuk bulûğçağı na erdikten sonra gusletmesi gerekir. 528- Bir kimse, canlıbir insanı n bedeninden kopmuşkemikli bir parçaya, guslü verilmeden önce dokunursa, ölüye dokunma guslü almasıgerekir. Ama kopan parçada kemik olmazsa, ona dokunulduğ unda gusül farz olmaz. Yı kanmamı şölüden kopan parça, kopmadan önce dokunulduğ unda guslü gerektiriyor ise koptuğunda da guslü gerektirir. 529- Ölüden kopan yı kanmamı şdişve kemiğe dokunmak, guslü gerektirir. Ama canlı dan ayrı lı p üzerinde et bulunmayan dişve kemiğe dokunmak, guslü gerektirmez. 530- Ölüye dokunma guslü, cenabet guslü gibi alı nmalı dı r. Ancak ölüye dokunma guslü alan kimse, namaz kı lmak isterse ayriyeten abdest de almalı dı r. 531- Birkaç ölüye dokunan veya bir ölüye birkaç kez dokunan kimsenin, bir gusül almasıyeterlidir. 532- Ölüye dokunduktan sonra gusletmeyen bir kimsenin camide durması nı n, cinsel iliş kide bulunması nı n ve içinde farz secde bulunan sureleri okuması nı n sakı ncası yoktur; ancak namaz ve benzeri ş eyler için gusledip abdest almasıgerekir. MUHTAZARLA İ LGİ LİHÜKÜMLER 533- Muhtazar, yani ölmek üzere olan bir Müslüman, erkek olsun veya kadı n, büyük olsun veya küçük, ayakları nı n altıkı bleye doğru olacak ş ekilde arkasıüstüne yatı rı lmalı dı r. Tam olarak bu ş ekilde yatı rmak imkanıolmazsa, farz ihtiyat gereği mümkün olduğ u miktarda bu destura amel etmelidirler. Hiçbir ş ekilde onu yatı rmak mümkün olmazsa, ihtiyat kastı yla onu, yüzü kı bleye doğru oturtmalı dı rlar; eğer bu da olmazsa, yine ihtiyat niyetiyle onu kı bleye doğ ru, sağyanıveya sol yanıüzerine yatı rmalı dı rlar. 78 534- Farz ihtiyat gereği, ölen kimse, öldüğü yerden hareket ettirilmedikçe yüzü kı bleye doğru olmalı dı r. Hareket ettirildikten sonra bu ihtiyat, farz değildir. 535- Ölmek üzere olan kimsenin yüzünü kı bleye çevirmek, her Müslümana farzdı r ve onun velisinden izin almak gerekmez. 536- Şahadeteyni [Tevhit ve Resulullah'a ş ahadet kelimelerini], on iki Ehlibeyt İ mamları nı(onlara selâm olsun) ve diğer hak inançlarıikrar etmeyi, ölmek üzere olan kimseye anlayacağış ekilde telkin etmek, müstehaptı r ve yine bu söylenen ş eyleri ölünceye dek tekrarlamak müs-tehaptı r. 537- Şu duayıanlayacağış ekilde ölmek üzere olan kimseye telkin etmek, müstehaptı r: ﱢﻰ ﻨ ْﻣ ِ َﻞ ﺒ ﻗ ْ ِا ِ ﯿﺮ ﺜ ِ ﻜ َ ﻟ ْ ا ِ َﻦ ﻮﻋ ﻔ ُ ﻌ ْ َﯾ َ َو ﯿﺮ َﺴ ِ ﯿ ﻟ ْ ا َﻞ ُ ﺒ ﻘ ْ ْﯾ َ َﻦ ﺎﻣ َﯾ َ ِﻚ ﺘ ﺎﻋ َ ْﻃ َ ِﻦ َﻣ ﯿﺮ َﺴ ِ ﯿ ﻟ ْ ا ﱢﻰ ﻨ ْﻣ ِ َﻞ ﺒ ﻗ ْ ا َو َ ﯿﻚ ﺎﺻ ِ ﻌ ِ ْﻣ َ ِﻦ َﻣ ﯿﺮ ﺜ ِ ﻜ َ ﻟ ْ َا ِﻰ ﻟ ِﺮ ْ ﻔ اﻏ ْ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﻢ ٌ ﯿ َﺣ ِ َر ﱠﻚ ﻧ ﺎ ِ ِﻰﻓ َ ﻨ ﻤ ْ ْﺣ َ ار ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ُا َ ﻮر ﻔ ُ ﻐ َ ﻟ ْ ﱡا ﻮ ﻔ ُ ﻌ َ ﻟ ْ َا ْﺖ ﻧ َا َ ﱠﻚ ﻧ ا ِ ﯿﺮ َ ﺜ ِ ﻜ َ ﻟ ْ ﱢﻰا ﻨ ُﻋ َ ْﻒ اﻋ َو َ ﯿﺮ َﺴ ِ ﯿ ﻟ ْ ا Okunuş u: "Ellahummeğfir liye'l-kesîre min me‘âsîke vekbel minni'l-yesîre min ţ a‘etike ya men yekbel'ul-yesîre ve ye‘'fû ‘eni'l-kesîr, ikbel minni'l-yesîre ve‘'fu ‘enni'l-kesîr. İ nneke ‘entel ‘efuvv'ul-ğefûr. Ellahummerhemnî, feinneke rehîm."[14] 538- Zor can veren bir kimseyi, rahatsı z olmadı ğıtakdirde, namaz kı ldı ğıyere götürmek müstehaptı r. 539- Ölmek üzere olan kimsenin rahat olmasıiçin baş ıucunda Yâsîn, Sâffât ve Ahzâb Surelerini, Ayet'el-Kürsî'yi, A'râf Suresi'nin 54. ayetini, Bakara Suresi'nin son üç ayetini ve Kur'ân'dan mümkün olduğu miktarda okumak müstehaptı r. 540- Ölmek üzere olan kimseyi yalnı z bı rakmak, karnıüstüne ağı r bir ş ey koymak, yanı nda cünüp ve hayı z hâllerinde olanları n bulunmasıve ayrı ca fazla konuş mak, ağlamak ve kadı nlarıyalnı z onun yanı nda bı rakmak, mekruhtur. ÖLÜM SONRASI İ LE İ LGİ LİHÜKÜMLER 541- Öldükten sonra açı k kalmamasıiçin ölünün ağzı nıkapatmak, gözlerini yummak ve çenesini [bir bez ile iyice çekip tepesine] bağlamak, ellerini ve ayakları nıuzatmak, üzerine bir örtü çekmek, gece ölmüş se öldüğü yerde ı ş ı k yakmak, cenazenin teş yii için müminlere haber vermek ve gömülmesinde acele etmek müstehaptı r. Ama öldüğü kesin olarak bilinmezse, kesinleş inceye dek beklenilmelidir. Yine ölü, hamile ve karnı ndaki çocuk da canlıolursa, sol tarafıyarı lı p çocuk çı karı lı ncaya ve yarı lan yere dikişatı lı ncaya kadar gömme iş leri ertelenmelidir. CENAZELERLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 542- İ mamiye Şiasıöldüğünde onu yı kamak, kefenlemek ve üzerine namaz kı lı p bir kabre gömmek, her mükellef için bir farzdı r; ancak bazı larıyaparsa, bu görev diğerlerinin üzerinden kalkmı şolur. Hiç kimse bu görevi yapmazsa, bütün herkes günah iş lemişolur. Farz ihtiyat gereği İ mamiye Şiasıolmayan Müslüman da aynı hükmü taş ı r. 543- Ölünün iş leriyle ilgilenen biri olursa, diğ erlerinin teş ebbüs etmeleri farz olmaz. Ancak o, yarı da bı rakı rsa, diğerlerinin mezkur iş leri tamamlamasıgerekir. 79 544- İ nsan, baş ka birisinin cenaze iş leriyle ilgilendiğinden emin olursa, cenaze iş leriyle ilgilenmesi gerekmez. Ancak bu konuda ş üphesi veya zannıolursa, ilgilenmesi gerekir. 545- Cenazenin yı kanma, kefenlenme, namaz veya defin iş lerinin batı l olarak yapı ldı ğı nıbilen kimse, mezkur iş leri yeniden yapmalı dı r. Ama batı l olduğuna dair zannıolur veya doğru yapı lı p yapı lmadı ğıhususunda ş üpheye düş erse, mezkur iş leri yapmasıgerekmez. 546- Cenazeyi yı kamak, kefenlemek, üzerine namaz kı lmak ve gömmek için velisinden izin alı nmalı dı r. 547- Kadı nı n yı kanma, kefenlenme ve gömülme iş lerine müdahale edecek velisi, kocası dı r. Daha sonra, ölüden miras alan erkekler, kadı nlardan önce gelirler ve miras alma hususunda öncelikli olan kimse, bu iş te de önceliklidir. 548- Birisi; "Ben ölünün velisi veya vasisiyim" ya da; "Ölünün velisi tarafı ndan, yı kama, kefenleme ve gömme iş leri hakkı nda izinliyim" der ve bu ş eylerle ilgili olarak bir baş kası nı n iddiasıolmazsa, mezkur iş leri yapmak ona ait olur. 549- Ölü kendisinin yı kanma, kefenlenme, kabre konulma ve namazı yla ilgili olarak velisi dı ş ı nda bir baş kası nı[yetkili olarak] belirlerse, farz ihtiyat gereği her ikisinin izin vermeleri gerekir. Elbette, ölünün bu iş lerle yetkili olarak belirlediği kimsenin, bu vasiyeti kabul etmesi gerekmez; ama kabul ettiği takdirde, vasiyete uygun hareket etmelidir. CENAZELERİ N YIKANMASI İ LE İ LGİ LİHÜKÜMLER 550- Cenazeye üçer defa gusül vermek farzdı r: 1) Sidr ile karı ş ı k suyla. 2) Kâfur ile karı ş ı k suyla. 3) Normal su ile. 551- Sidr ve kâfur, suyun muzaf suya dönüş eceğine sebep olacak ölçüde fazla ve yine "sidr ve kâfurla karı ş tı rı lmamı şsudur" denecek ölçüde az olmamalı dı r. 552- Gereken miktarda sidr ve kâfur bulunmazsa, farz ihtiyat gereği bulunan miktarı n suya katı lmasıgerekir. 553- Hac için ihrama giren kimse, sa'yıtamamlamadan önce Safa ve Merve arası nda ölürse, kâfurlu suyla yı kanmamalı dı r ve onun yerine normal suyla yı kanmalı dı r ve yine umre ihramı ndayken saçları nıkı saltmadan önce ölürse, hüküm aynı dı r. 554- Sidr ve kâfur veya bunlardan herhangi biri bulun-mazsa ya da bulunur ama örneğin gasp olması ndan dolayıkullanı lmasıcaiz olmazsa, bulunmayanı n yerine cenaze normal su ile yı kanmalı dı r. 80 555- Ölüyü yı kayan kimsenin İ mamiye Şiasıve akı l sahibi olmasıve ölüyü yı kamakla ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, bulûğçağı na da ermişolmalı dı r. 556- Ölüyü yı kayan kimse bu iş i kurbet kastı yla yapmalı dı r yani ölüyü yı kama iş ini, Âlemlerin Rabbi'nin emrini yerine getirmek için yapmalı dı r. Bu niyetini üçüncü yı kamanı n sonuna kadar sürdürürse yeterli olur ve niyetini [her yı kamanı n baş ı nda] yenilemesi gerekmez. 557- Zinadan doğmuşolsa da Müslüman çocuğu yı kamak, farzdı r. Kâfiri ve evladı nı yı kamak, kefenlemek ve gömmek caiz değildir. Çocukluktan deli olup bu durumu üzere bulûğa eren bir kimsenin, baba-annesi veya onlardan herhangi birisi Müslüman olduğu takdirde, yı kanmasıgerekir; onlardan hiçbirisi Müslüman olmazsa, onu yı kamak caiz değ ildir. 558- Düş ük çocuk dört aylı k veya dört aylı ktan daha fazla olursa, yı kanmalı dı r. Dört aylı k olmazsa, bir bez parçası na sarı lı p yı kanmadan kabre konulmalı dı r. 559- Erkek kadı nı , kadı n da erkeği yı karsa, bu yı kama batı ldı r. Ama kadı n kocası nıve erkek de kendi eş ini yı kayabilir. Fakat müstehap ihtiyat gereği, kadı n kocası nıve erkek de eş ini yı kamamalı dı r. 560- Yaş ıüçü geçmeyen bir kı z çocuğunu erkek yı kayabildiği gibi, üç yaş ı nı geçmeyen erkek çocuğunu da kadı n yı kayabilir. 561- Erkek olan ölüyü yı kamak için erkek bulunmazsa, araları nda akrabalı k bağı bulunan ve mahrem olan meselâ, ana, kı z kardeş , hala ve teyze gibi veya süt emmek suretiyle mahrem olan kadı nlar onu yı kayabilirler. Aynış ekilde kadı n olan ölüyü yı kayacak bir kadı n bulunmazsa, akrabalı k veya süt emmek vası tası yla ona mahrem olan erkekler, elbise üzerinden onu yı kayabilirler. 562- Ölü ve onu yı kayan, her ikisi de erkek veya kadı n olursa, cenazenin avret dı ş ı ndaki yerlerinin açı k olmasıcaizdir. Ölü ve yı kayı cımahrem olurlarsa, yine hüküm aynı dı r. [Ölü kadı nıyı kayan kimse mahrem bir kadı n da olsa, ancak cenazenin avret dı ş ı ndaki yerleri açı k olabilir.] 563- Ölünün avret yerine bakmak haramdı r. Onu yı kayan baktı ğ ıtakdirde, günah iş lemişolur; ancak verilen gusül, batı l olmaz. 564- Ölünün herhangi bir yeri necis olursa, mezkur yerin guslüne baş lamadan önce yı kanmalı dı r. Ölünün yı kama iş ine baş lanmadan önce bütün bedeninin temiz olması , müstehap ihtiyattı r. 565- Ölüyü yı kama ş ekli, cenabet guslü gibidir. Farz ihtiyat gereği, tertibî olarak yı kama mümkün olduğu takdirde, irtimasî olarak yı kamamalı dı rlar. Tertibî yı kamada bedenin üç kı smı nıayrıayrısuya sokmayı p suyu üzerine dökmek, müstehap ihtiyattı r. 566- Âdetli veya cünüp iken ölen bir kimseye, hayı z ve cenabet guslü vermek gerekmez; cenaze guslü yeterlidir. 81 567- Ölüyü yı kamak için ücret almak, caiz değildir. Ancak yı kama öncesi gerekli hazı rlı klar için ücret almak, haram değ ildir. 568- Su bulunmaz veya suyu kullanmanı n sakı ncasıolursa, her yı kama yerine ölüye bir teyemmüm ettirilir. 569- Ölüye teyemmüm ettiren kimse, mümkün olduğu takdirde ölünün elini toprağa vurarak yüzüne ve ellerinin üstüne çekebilir. Bu ş ekilde mümkün olduğ u takdirde, diri insanı n eliyle ona teyemmüm ettirmek gerekmez. Ancak her ikisini uygulamak, müstehap ihtiyata uygundur. CENAZENİ N KEFENLENMESİ YLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 570- Müslümanı n cenazesini "izar, kamis=gömlek ve lifafe" olmak üzere üç parça bezle kefenlemek gerekir. 571- İ zar, bedenin göbekten dize kadar olan kı smı nıörtmelidir. Göğüsten ayak üzerine kadar uzun olmasıdaha iyidir. Farz ihtiyat gereği, kamis=gömlek omuzdan baldı rı n yarı sı na kadar olan kı smıtamamen örtmelidir. Lifafe, başve ayak tarafları düğ ümlenebilecek kadar uzun olmalı dı r. Eni ise, bir tarafıdiğer tarafı nı n üzerine gelecek kadar olmalı dı r. 572- İ zarı n, göbekten dize kadar örten miktarı , kamisin de omuzdan baldı rı n yarı sı na kadar örten miktarı , kefenin farz olan miktarı dı r. Önceki hükümde açı klanan fazla miktar, kefenin sünnet miktarı dı r. 573- Vârisler baliğolur ve önceki hükümde açı klanan kefenin farz miktarı ndan daha fazlası nı n kendi payları ndan alı nması na izin verirlerse, sakı ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği, kefenin farz miktarı ndan fazlasıve yine ihtiyat edilerek alı nmasıgerekli görülen miktar, baliğolmamı şvârisin hissesinden alı nmamalı dı r. 574- Bir kimse, önceki iki hükümde açı klanan kefenin sünnet miktarı nıgeriye bı raktı ğımalı n üçte birinden alı nması nıyahut malı nı n üçte birinin, -ister masraf yerlerini asla belirtmesin, ister sadece bir bölümünü belirlesin- kendi masraflarıiçin harcanması nıvasiyet etmiş se, kefenin sünnet miktarıonun malı nı n üçte birinden alı nabilir. 575- Kefeninin malı nı n üçte birinden alı nması nıvasiyet etmeyen ölünün, normal olarak ş anı na yakı ş ı rş ekilde olacak kefen ve defnin farzları ndan olan diğer masrafları , malı nı n aslı ndan alı nabilir. 576- Kadı nı n kefeni mal sahibi olsa dahi, kocası na aittir. Yine talâk bölümünde açı klanacağıüzere kadı na ric'î talâk verilir ve iddeti tamamlanmadan önce ölürse, kefeni kocası na aittir. Eğer kocasıbulûğçağ ı na ermemişveya deli olursa, kocası nı n velisi kadı nı n kefenini onun malı ndan vermelidir. 577- Yakı nları , ölünün hayatta iken nafakası nıvermekle yükümlü olsalar da, öldükten sonra kefenini temin etmek onları n üzerine farz olmaz. 578- Farz ihtiyat gereği, kefen için kullanı lacak üç bez, altı ndan ölünün bedeni görünecek kadar ince olmamalı dı r. 82 579- Baş ka bir ş ey bulunmasa bile, gasp edilmişbir ş eyle ölüyü kefenlemek caiz değildir. Eğer kefen gasp edilmişolur ve sahibi de razıolmazsa, kabre konulmuşolsa da ölünün üzerinden çı karı lmasıgerekir. Yine ölüyü laş e hayvanı n derisiyle kefenlemek de caiz değildir. 580- Cenazeyi necis bir ş eyle ve saf ipekten yapı lmı şbezle kefenlemek, caiz değildir; ama çaresizlik hâlinde olursa sakı ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği, zaruret durumu dı ş ı nda, cenaze altı n dokumalıbezle de kefenlenmemelidir. 581- Normal hâlde yani zaruret olmaksı zı n eti yenmeyen bir hayvanı n yününden veya kı lı ndan yapı lmı şolan bezle ölüyü kefenlemek, caiz değildir. Ancak eti yenen hayvanı n derisi, elbise denilecek ş ekilde yapı lı rsa, onunla cenaze kefenlenebilir. Yine eti yenen hayvanı n kı lıve yününden kefen yapı lı rsa, sakı ncasıyoktur. Ancak müstehap ihtiyat gereği bu ikisinden kefen yapı lmamalı dı r. 582- Kefen, ölüye ait olan veya ona ait olmayan necaset vası tası yla necis olduğ unda, eğer kefen zayi olmayacaksa, necis olan miktarıyı kanmalıveya kesilip çı karı lmalı dı r. Ancak kabre konulmuşolursa, kesilmesi daha iyidir. Hatta ölünün bu amaçla dı ş arı çı karı lmasıona karş ısaygı sı zlı k sayı lı rsa, kesilmesi farz olur. Eğer necis olan miktarı n yı kanmasıveya kesilmesi mümkün olmazsa, değiş tirilmesi mümkün olduğu takdirde kefeni değiş tirilmelidir. 583- Hac veya umre için ihram giymişbir kimse ölürse, diğerleri gibi kefenlenmesi gerekir; baş ı nıve yüzünü örtmenin sakı ncasıyoktur. 584- İ nsanı n, sağlı ğ ı nda kendi kefenini, sidr ve kâfuru-nu hazı rlaması , müstehaptı r. HANUT HÜKÜMLERİ 585- Ölüyü yı kadı ktan sonra belirli yerlerine hanut konulmasıfarzdı r; yani [secde yerleri olan] alnı na, ellerinin içine, dizlere, ayak baş parmakları nı n ucuna, kâfur konulmalı dı r. Burnunun ucuna da kâfur sürmek müstehaptı r. Kâfurun taze ve ezilmiş olmasıgerekir. Eski olduğundan dolayıkokusunu yitirmişolursa, yeterli olmaz. 586- Kâfurun secde yerlerinin sı rası na göre konulmasıgerekmez. Ancak önce alı na konulmasımüstehaptı r. 587- Ölüye, kefenlemeden önce hanut konulmasıdaha iyidir. Ancak kefenlerken veya ondan sonra yapı lması nı n herhangi bir sakı ncasıyoktur. 588- Hac için ihrama giren kimse, Safa ile Merve arası nda sa'y etmeyi (=yürümeyi) tamamlamadan önce ölürse, ona hanut koymak caiz değildir. Yine, umre için ihrama giren kimseye, taksir etmeden (=saçları nıkı saltmadan) önce ölürse, hanut konulmaz. 589- Kocasıölen ve iddeti bitmemişolan bir kadı nı n, her ne kadar güzel koku kullanmasıharam ise de, öldüğü takdirde ona hanut konulmasıfarzdı r. 590- Ölüyü amber, misk, ud ve diğer ı tı rlarla tütsülemek veya hanut için bunlarla kâfuru karı ş tı rmak mekruhtur. 83 591- Kâfuru, Şehitlerin Efendisi Hz. İ mam Hüseyin'in (Allah'ı n selâmıona olsun) türbetiyle karı ş tı rmak, müste-haptı r. Ama bu tür kâfurun saygı sı zlı k sayı lacak yerlere değdirilmemesi gerekir ve yine türbetin, karı ş tı rı ldı ğıtakdirde "bu kâfur değ ildir" denecek kadar fazla olmamasıgerekir. 592- Eğer kâfur, gusül ve hanuta yetecek ölçüde olmazsa, farz ihtiyat gereği, gusüle öncelik verilmelidir. Eğer yedi uzva yetecek kadar olmazsa, farz ihtiyat gereği önce alı na konulmalı dı r. 593- İ ki tane yaşve taze ağaç dalı nıcenazeyle beraber kabre koymak müstehaptı r. CENAZE NAMAZIYLA İ LGİ LİHÜKÜMLER 594- Çocuk bile olsa, Müslüman bir ölünün namazı nıkı lmak, farzdı r. Ancak çocuğun baba-anasıveya onlardan birisi Müslüman olmalıve çocuk da altıyaş ı nı tamamlamalı dı r. 595- Cenaze namazı ; yı kama, hanut koyma ve kefenleme iş i bittikten sonra kı lı nmalı dı r. Bu iş lerden önce veya bunları n arası nda kı lı nan cenaze namazı , ister unutkanlı k, ister ş er'î hükmü bilmemek yüzünden olsun, yeterli değildir. 596- Cenaze namazıkı lmak isteyen kimsenin abdest, gusül veya teyemmüm almı ş olmasıve yine beden ve elbisesinin temiz olmasıgerekmez; elbisesi gasp edilmişbile olsa, sakı ncasıyoktur. Ancak diğer namazlarda gerekli olan her ş eye bu namazda da riayet etmek, müstehap ihtiyata uygundur. 597- Cenaze namazıkı lan kimse, kı bleye yönelmelidir. Yine cenaze sı rt üstü, baş tarafınamaz kı lanı n sağı na ve ayaklarıise soluna gelecek ş ekilde karş ı sı na konulmalı dı r. 598- Namaz kı lanı n yeri, cenazenin bulunduğu yerden çok aş ağıve çok yukarı olmamalı dı r. Ancak biraz alçak veya yüksek olması nı n sakı ncasıyoktur. 599- Namaz kı lan, cenazeden uzak olmamalı ; ama cena-ze namazı nıcemaatle kı lan kimsenin cenazeden uzak olması nı n saflar birbirine bağlıolduğu takdirde, sakı ncası yoktur. 600- Namaz kı lan, cenazenin karş ı sı nda durmalı ; ama eğer namaz cemaatle kı lı nı r ve saf cenazenin iki tarafı ndan geçerse, cenazenin karş ı sı nda olmayanları n namazı nı n sakı ncasıyoktur. 601- Cenazeyle namaz kı lan arası nda perde, duvar veya benzeri bir ş ey bulunmamalı dı r. Ama cenazenin tabut ve benzeri bir ş eyde olması nı n sakı ncası yoktur. 602- Namaz kı lı nı rken cenazenin avret yerinin örtülü olmasıgerekir. Eğer onu kefenlemek mümkün değilse, avret yeri tahta, tuğla veya benzeri bir ş eyle de olsa, örtülmelidir. 84 603- Cenaze namazıayakta ve kurbet (=Allah'a yaklaş ma) kastı yla kı lı nmalı dı r. Niyet edilirken ölü belirtilmeli, meselâ, "Allah rı zasıiçin ş u ölünün namazı nıkı lı yorum" diye niyet edilmelidir. 604- Cenaze namazı nıayakta kı labilecek bir kimse bulunmazsa, oturarak kı lı nabilir. 605- Ölü, cenaze namazı nıbelirli bir ş ahsı n kı lması nıvasiyet etmiş se, farz ihtiyat gereği o ş ahı s, ölünün velisinden izin almalıve farz ihtiyat gereği veli de izin vermelidir. 606- Ölü için birkaç defa cenaze namazıkı lmak mekruhtur. Ama ölen ilim ve takva ehlinden olursa, mekruh olmaz. 607- Bilerek veya unutularak veya bir özür sebebiyle namazıkı lı nmayarak gömülen ya da gömüldükten sonra, kı lı nan namazı n batı l olduğu anlaş ı lan cenazenin cesedi dağı lı ncaya kadar cenaze namazıiçin açı klanan ş artlara uyularak, kabri üzerinden ona namaz kı lı nması , farzdı r. Cenaze Namazı 608- Cenaze namazıbeştekbir alı narak kı lı nı r. Namaz kı lan kimse, beştekbiri açı klanacak ş ekilde alı rsa yeterlidir. Niyet ettikten ve birinci tekbiri aldı ktan sonra ş öyle der: ( ِ ﮫ ﻠ ّ ﻟ ا ﻮل ُ َﺳ ُ ًر ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن ا ُو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ْﻻ َن ُا ﺪ ﮭ َ َﺷ ْ )ا "Eş hedu enla ilâhe illellah ve enne Muhemmeden Resûlullah"[15] İ kinci tekbirden sonra ise: (ٍ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ) "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed."[16] Üçüncü tekbirden sonra da:) ِ ﺎت ﻨ َ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻟ ْ ا َو َ ﯿﻦ ﻨ ِ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻠ ْ ﻟ ِ ِﺮ ْ ﻔ اﻏ ْ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ) "Ellahummeğfir li'lmû'minîne ve'l-mû'minât."[17] Dördüncü tekbiri aldı ktan sonra, ölen insan erkek ise: (ِ ﱢﺖ ﯿ ﻤ َ ﻟ ْ ا ا ﺬ َ ﮭ َ ﻟ ِ ِﺮ ْ ﻔ اﻏ ْ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ) "Ellahummeğfir lihaze'l-meyyit."[18] Ve eğer ölen kimse kadı n ise: ( ِ ﱢﺖ ﯿ ﻤ َ ﻟ ْ ا ه ِ ﺬ ِ ﮭ َ ْﻟ ِ ﺮ ﻔ ِ اﻏ ْ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ " )اElla-hummeğfir lihazihi'lَ meyyit."[19] der ve sonra beş inci tekbiri alı r. Ancak cenaze namazı nış uş ekilde kı lmak, daha iyidir. Şöyle ki: Birinci tekbirden sonra ş öyle der: َِ ى ﺪ َﯾ َ ْﻦ ﯿ ًﺑ َ ا ﯾﺮ ﺬ ِ َﻧ َ ًو ا ﯿﺮ َﺸ ِ ﱢﺑ َﻖ ْﺤ ﻟ ﺎ ُﺑ ِ ﮫ ﻠ َ ْﺳ َ َر ُا ﮫ ﻟ ُ ﻮ َﺳ ُ َر ُو ه ﺪ ُ ﺒ ْ ًﻋ َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن ا ﺪ ُ ﮭ َ َﺷ ْ َا ُو ﮫ َﻟ َ ﯾﻚ َﺮ ِ َﺷ ُﻻ ه ﺪ َ َﺣ ْ ُو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ْﻻ َ ُأن ﺪ ﮭ َ َﺷ ْ ا ﺔ ِ ﺎﻋ َ ﻟﺴ ﱠ ا Okunuş u: "Eş hedu enla ilâhe illellahu vehdehu la ş erîke leh, ve eş hedu enne Muhemmeden ‘ebduhu ve Resûluh, erse-lehu bi'l-hekki beş îren ve nezîren beyne yedeyi's-sâ‘e."[20] İ kinci tekbirden sonra ise: 85 ََ و ْﺖ ﻛ ﺎر َ َﺑ َ َو ْﺖ ﯿ ﻠ ﱠ ﺎﺻ َ ﻣ َ ِ َﻞ ْﻀ ﻓ ﺎ َ ٍﻛ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ َآل ًو ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ْﻣ ﻢ ْﺣ َ ار ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ْﻋ َ ِك ﺎر َﺑ َ ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ َو َ ﯿﻦ ﻘ ِ ﯾ ﺪ ﱢ ﻟﺼ ﱢ ا ِو َ ء ا ﺪ َ ﮭ َ ﻟﺸ ﱡ ا َو َ ﯿﻦ ﻠ ِ ْﺳ َ ُﺮ ﻤ ﻟ ْ ا ِو َ ء ﺎ ﯿ َ ﺒ ِ ﻧ ْ ْﻻ َ ِا ﻊ ﯿ ﻤ ِ َﻰﺟ َ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ َﺻ ٌو ﺪ ﯿ َﺠ ِ ٌﻣ ﺪ ﯿ ﻤ ِ َﺣ َ ﱠﻚ ﻧ َا ِ ﻢ ﯿ ھ ِ ا ﺑﺮ َ ا ِ َآل ِ َو ﻢ ﯿ ھ ِ ا ْﺮ َ ﺑ ا ِ َﻰ ﻠ َﻋ َ ْﺖ ﻤ َﺣ ﱠ ﺮ ﺗ َ ﯿﻦ َ ِﺤ ِ ﻟ ﺎ ﻟﺼ ﱠ ا ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ِا د ﺎ ﺒ َ ِﻋ ِ ﻊ ﯿ ﻤ ِ ﺟ َ Okunuş u: "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Mu-hemmed, ve barik ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed, ver-hem Muhemmeden ve âl-e Muhemmed, keefż eli ma selleyte ve barekte ve terehhemte ‘ela İ brahîme ve âl-i İ brahîm. İ nneke he-mîdun mecîd. Ve selli ‘ela cemî‘il enbiyâi ve'l-murselîne ve'ş -ş uhedâi ve'ssiddîkîne ve cemî‘i ‘ibadillah'is-salihîn."[21] Üçüncü tekbirden sonra ise: َﱠ ﻚ ﻧ ا ِ ات ِ ْﺮ َ ﯿ ْﺨ َ ﻟ ﺎ ْﺑ َ ﻢ ﮭ ُ ﻨ َ ﯿ ْ َﺑ َ ﺎو ﻨ َ ﻨ َ ﯿ ْ ْﺑ َ ﻊ ـ ﺑ ِ ﺎ ِﺗ َ ات ْﻮ َ ﻣ ْﻻ َ ا ْو َ ﻢ ﮭ ُ ﻨ ْ ِﻣ ِ ء ﺎ ﯿ َ َﺣ ْ ْﻻ ِا ﺎت ﻤ َ ﻠ ِ ُﺴ ْ ﻤ ﻟ ْ ا َو َ ﯿﻦ ﻤ ِ ﻠ ِ ُﺴ ْ ﻤ ﻟ ْ ا ِو َ ﺎت ﻨ َ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻟ ْ ا َو َ ﯿﻦ ﻨ ِ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻠ ْ ﻟ ِ ِﺮ ْ ﻔ ﱠاﻏ ْ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﺮ ٌ ﯾ ﺪ ِ ٍﻗ َ ء َﻰ ْ ﱢﺷ ُﻞ َﻰﻛ ﻠ َﻋ َ ﱠﻚ ﻧ ا ِ ات ِ َﻮ َ ﱠﻋ ﺪ ﻟ ُا ﯿﺐ ُﺠ ِ ﻣ Okunuş u: "Ellahummeğfir li'l-mû'minîne ve'l-mû'minat, ve'l-muslimîne ve'l-muslimat, el-ehyâi minhum ve'l-emvat. Tabi‘' bey-nena ve beynehum bi'l-heyrat. İ nneke mucîb'ud-de‘evat. İ nneke ‘ela kulli ş ey'in kedîr."[22] Dördüncü tekbirden sonra, ölen insan erkek ise ş öyle der: ُ ﻢ ﻠ َ َﻋ ْ َا ْﺖ ﻧ َا َ ًو ا ﺮ ﯿ ْ ﱠﺧ َ ِﻻ ُا ﮫ ﻨ ْ ُﻣ ِ ﻢ ﻠ َ ﻌ ْ َﻧ َ ﺎﻻ ﻧ ﱠ ﱠا ِ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﮫ ِ ٍﺑ ِ ول ْﺰ ُ ﻨ ُﻣ َ ْﺮ ﯿ َﺧ َ ْﺖ ﻧ َا َ َو ِﻚ َﺑ َل َﺰ َﻧ ِﻚ ﺘ ﻣ َ ا َ ْﻦ ُ ﺑ ا َو َ ِك ﺪ ﺒ ْ ُﻋ َ ْﻦ ﺑ ا َو َ ُك ﺪ ﺒ ْ اﻋ َ ﺬ َ ﱠھ َ ِن ﱠا ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ َﻰ ﻠ َﻋ ْ ِﻰا َﻓ َك ﺪ ﻨ ْ ُﻋ ِ ﮫ ﻠ ْ ﻌ َ اﺟ ْ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ُا َ ﮫ ْﻟ َ ﺮ ﻔ ِ اﻏ ْ ُو َ ﮫ ﻨ ْ ْﻋ َ َز ﺎو َﺠ َ ﺘ ًﻓ َ ﺎ ﺌ ﯿ ُﺴ ِ َﻣ ﺎن ْﻛ َ ِن َا ِو ﮫ ﻧ ِ ﺎ ْﺴ َ ِﺣ ِﻰا ْﻓ د َﺰ ِ ًﻓ ﺎ ﻨ ْﺴ ِ ُﺤ َﻣ ﺎن ْﻛ َ ِن ﱠا ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﺎ ﻨ ﱠ ِﻣ ِ ﮫ ﺑ ِ ﯿﻦ َ ﻤ ِ اﺣ ِ ﻟﺮ ﱠ ا ﻢ َ ْﺣ َ َر ا ﺎ َﯾ َ ِﻚ ﺘ ﻤ َ َﺣ ْ ِﺮ ُﺑ ﮫ ﻤ ْ ْﺣ َ ار َو َ ﯾﻦ ِﺮ ِ ﺑ ﺎ ﻐ َ ﻟ ْ ا ِﻰ ِﻓ ﮫ ﻠ ِ َھ ْ ا َﻰ ﻠ ْﻋ َ ُﻒ ﻠ اﺧ ْ َو َ ﯿﻦ ﯿ ﱢ ﻠ ﱢ ﻋ ِ Okunuş u: "Ellahumme inne haza ‘ebduke vebnu ‘ebdike vebnu emetike, nezele bike ve ente heyru menzûlin bih. Ellahumme inna la ne‘'lemu minhu illa heyren ve ente e‘'lemu bihi minna. Ellahumme in kane muhsinen fezid fî ihsanihi ve in kane musîen fetecavez ‘enhu veğ fir leh. Ellahummec'‘elhu ‘indeke fî e'‘la ‘illiyyîne, vehluf ‘ela ehlihi fi'l-ğabirîne, verhemhu birehmetike ya erhem'er-rahimîn."[23] Ölü, kadı n ise ş öyle der: َْ ﺖ ﻧ ا َ ًو َ ا ْﺮ ﯿ ﱠﺧ َ ِﻻ ا ﺎ ﮭ َ ﻨ ْ ُﻣ ِ ﻢ ﻠ َ ﻌ ْ ﻧ َ ﺎﻻ َ ﻧ ﱠ ا ِ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ .ِ ﮫ ٍﺑ ِ ول ْﺰ ُ ﻨ ُﻣ َ ْﺮ ﯿ َﺧ َ ْﺖ ﻧ َا َ َو ِﻚ ْﺑ َﺖ ﻟ َﺰ َ َﻧ ِﻚ ﺘ ﻣ َ ا َ ﺔ ُ ﻨ َ ﺑ ْ ا َو َ ِك ﺪ ﺒ ْ ُﻋ َ ﺔ ﻨ َ ﺑ ْ ا َو ُﻚ ﺘ ﻣ َ ا َ ه ِ ﺬ ِ ﱠھ ِن ﱠا ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ َك َ ﺪ ﻨ ْ ﺎﻋ ِ ﮭ َ ﻠ ْ ﻌ َ ﱠاﺟ ْ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا، َ ﺎ ﮭ َ ْﻟ َ ِﺮ ﻔ اﻏ ْ ﺎو َ ﮭ َ ﻨ ْ ْﻋ َ َز و ﺎ َﺠ َ ﺘ ًﻓ َ ﺔ ﺌ َ ﯿ ُﺴ ِ ْﻣ َﺖ ﻧ ﺎ ْﻛ َ ِن َا ﺎو ﮭ َ ﻧ ِ ﺎ ْﺴ َ ِﺣ ا ِﻰ ْﻓ د َﺰ ِ ًﻓ ﺔ ﻨ َ ْﺴ ِ ُﺤ ْﻣ َﺖ ﻧ ﺎ ْﻛ َ ِن ا ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا، َ ﺎ ﻨ ﱠ ﺎﻣ ِ ﮭ َ ُﺑ ِ ﻢ ﻠ َ َﻋ ْ ا ﯿﻦ َ ﻤ ِ اﺣ ِ ﻟﺮ ﱠ ا ﻢ َ ْﺣ َ ر ﺎا َ َﯾ َ ِﻚ ﺘ ﻤ َ َﺣ ْ ِﺮ ﺎﺑ ﮭ َ ﻤ ْ ْﺣ َ ار َو َ ﯾﻦ ِﺮ ِ ﺑ ﺎ ﻐ َ ﻟ ْ ا ِﻰ ﺎﻓ ﮭ َ ﻠ ِ َھ ْ ا َﻰ ﻠ ْﻋ َ ُﻒ ﻠ اﺧ ْ َو َ ﯿﻦ ﯿ ﱢ ﻠ ﱢ َﻰﻋ ِ ﻠ َﻋ ْ ا ِﻰ ﻓ Okunuş u: "Ellahumme inne hazihi emetuke vebnetu ‘ebdi-ke vebnetu emetike, nezelet bike ve ente heyru menzûlin bih. Ellahumme inna la ne‘'lemu minha illa heyren ve ente e‘'lemu biha minna. Ellahumme in kanet muhsineten fezid fî ihsaniha ve in kanet musîeten fetecavez ‘enha veğfir leha. Ellahummec'‘el-ha ‘indeke fî e‘'la ‘illiyyîne vehluf ‘ela ehliha fi'l-ğabirîne, verhem-ha birehmetike ya erhem'errahimîn."[24] Dördüncü tekbiri müteakip beş inci tekbir alı nı r [beş in-ci tekbirle namaz son bulur]. 609- Tekbirler ve dualar namaz hâlinden çı kmayacak ş ekilde peşpeş e olmalı dı r. 610- Cenaze namazı nıcemaatle kı lan kimse, tekbirleri alı p dualarıda kendisi okumalı dı r [imamı n okuması yla yetinilmez]. 86 Cenaze Namazı yla İ lgili Müstehaplar 611- Cenaze namazı nda birkaç ş ey müstehaptı r: 1) Cenaze namazıkı lan kimsenin abdest veya gusül veyahut teyemmüm almı şolması . Abdest ve gusül almak mümkün olmadı ğıveya abdest veya gusül alı ndı ğı nda cenaze namazı na yetiş ilmeyeceğinden korkulduğu takdirde, teyemmüm edilmesi müstehap ihtiyattı r. 2) Cemaat imamı nı n veya yalnı z olarak ona namaz kı lan kimsenin, ölü erkek ise, boyunun ortasıkarş ı sı nda ve eğer kadı n ise, göğsü hizası nda durması . 3) Yalı n ayak namaz kı lı nması . 4) Her tekbirde ellerin kaldı rı lması . 5) Ölü ile arası ndaki mesafenin, rüzgâr elbisesini hareket ettirdiği takdirde cenazeye değecek miktarda az olması . 6) Cenaze namazı nı n cemaatle kı lı nması . 7) Tekbir ve duaları , cemaat imamı nı n yüksek sesle ve ona uyanları n ise sessiz okumaları . 8) Cemaat namazı nda imama uyacak olanı n bir tek kiş i bile olsa, imamı n arkası nda durması . 9) Namaz kı lanı n, ölüye ve müminlere çok dua etmesi. 10) Namazdan önce üç defa "es-salât" demesi. 11) Cenaze namazı nı n, halkı n cenaze namazıiçin genellikle gittiği yerde kı lı nması . 12) Âdet gören kadı nı n, cenaze namazı nıcemaatle kı lmak istediği takdirde tek baş ı na bir safta yer alması . 612- Cenaze namazı nı n camilerde kı lı nması , mekruhtur; ama Mescid-i Haram'da mekruh değ ildir. CENAZELERİ N KABİ RLERE KONULMASIYLA İ LGİ LİHÜKÜMLER 613- Cenazeyi, toprağa kokusu dı ş arıçı kmayacak ve yı rtı cıhayvanları n cesedi çı karamayacaklarış ekilde gömmek farzdı r. Eğer yı rtı cıhayvanı n onu çı karması korkusu olmaz ve yine o çevrede kokudan rahatsı z olacak bir insan bulunmazsa, sadece "toprağa gömüldü" denilecek ş ekilde gömülmesinin yeterli oluş u en güçlü görüş tür. Ancak kabrin biraz önce açı klanan miktarda derin olması , müstehap ihtiyata uygundur. Yı rtı cıhayvanı n cesedi çı karma ihtimali varsa kabrin, tuğla ve benzeri ş eyle sağlam yapı lmasıgerekir. 87 614- Cenazeyi toprağa gömmek mümkün olmazsa, göm-mek yerine bir binaya veya tabuta konulabilir. 615- Cenaze kabirde, ön tarafıkı bleye gelecek ş ekilde sağtarafıüzerine yatı rı lmalı dı r. 616- Gemide ölen bir kimse, gemide kalması nı n bir sakı ncasıolmaz ve bekletilmesi ile de bozulmazsa, karaya çı karı lı ncaya kadar bekletilmeli ve toprağa gömülmelidir. Aksi takdirde, gemide yı kanı r, hanut bı rakı lı r; kefenlenir ve cenaze namazıkı lı ndı ktan sonra, ya ayağı na ağı r bir ş ey bağ lanarak ya da bir fı çı ya bı rakı lı p ağzıkapatı larak denize atı lmalı dı r. Mümkün olduğu takdirde, hayvanlara çabuk yem olmayacağıbir yerde denize atı lmalı dı r. 617- Düş manı n, kabri açı p cesedi çı karması ndan ve kulağı nı , burnunu veya baş ka organları nıkeseceğinden korkulduğunda, mümkün olduğu takdirde önceki hükümde açı klandı ğ ıüzere, denize atı lmalı dı r. 618- Cenazenin denize atı lma veya gerekiyorsa mezarı nı n sağlam yapı lmasıgibi masraflar, ölünün geriye bı raktı ğımalı n aslı ndan alı nmalı dı r. 619- Kâfir bir kadı n ölür ve karnı nda ölü bir çocuk bulunursa, çocuğun babası Müslüman olduğu takdirde, çocuğun kı bleye yönelik olmasıiçin kadı n sol tarafı üzerine ve arkasıkı bleye gelecek ş ekilde yatı rı lmalı dı r. Hatta farz ihtiyat gereği, çocuğun bedenine ruh girmemişolsa da, bu hükme göre amel edilmelidir. 620- Müslümanı n, kâfir mezarlı ğı na ve kâfirin de Müslüman mezarlı ğı na gömülmesi, caiz değildir. 621- Müslümanı n çöp ve pislik dökülen yerler gibi kendisine saygı sı zlı k sayı lacak yerlere gömülmesi, caiz değildir. 622- Cenaze, gasp edilmişbir yere gömülmemelidir. Cenaze gömülmesi dı ş ı nda baş ka amaçlar için vakfedilmişyere ve yine Müslümanlara zarar verecek veya namazları na engel olacak ise, camilere cenaze gömülmesi, caiz değildir. Hatta bize göre, camide hiç bir surette ve cami gibi bu işdı ş ı nda baş ka amaçlar için vakfedilen yerlere cenaze defnetmenin caiz olmayı ş ı , en güçlü görüş tür. 623- Ölüyü baş ka bir ölünün kabrine gömmek, kabrin açı lması na sebep olacaksa, caiz değildir. 624- Ölüden ayrı lan ş eyler kı l, tı rnak ve dişbile olsa, onunla birlikte gömülmelidir. Eğer kabrin açı lması nıgerektiriyorsa, ayrıolarak gömülmesi ihtiyata uygundur. İ nsandan diri iken ayrı lan tı rnak ve diş in gömülmesi, müs-tehaptı r. 625- Kuyuda ölen birisinin çı karı lmasımümkün olmazsa, kuyu kapatı lı p ona mezar yapı lmalı dı r. Kuyu baş kası nı n malıolursa, herhangi bir yolla sahibinin rı zası alı nmalı dı r. 626- Çocuk ana rahminde ölür ve orada kalmasıanne için tehlikeli olursa, en basit yöntemle dı ş arıçı karı lmalı dı r. Hatta çocuğun parça parça edilmesini gerektirirse, 88 sakı ncasıyoktur. Ancak bunu, becerebilen kocasıveya bir kadı n yapmalı dı r; mümkün olmazsa, bu iş te tecrübesi olan mahrem bir erkek, eğer o da olmazsa, iş i becerebilen nâmahrem bir erkek yapmalı dı r. Bunları n hiç birisi olmazsa, o zaman iş in ehli olmayan bir kimse bunu yapabilir. 627- Anne ölür ancak karnı ndaki çocuk diri olursa, çocuğun sağkalacağı na ümit olmasa bile önceki hükümde açı klanan kimseler vası tası yla, çocuk sağçı kabileceği bir yerden çı karı lmalıve yeniden dikilmelidir. Ama, çocuğun sağlam çı karı lması nda sağve sol taraftan çı karı lması nı n herhangi bir etkisi olmazsa, farz ihtiyat gereği, sol taraftan çı karı lmalı dı r. Cenazelerin Gömülmesiyle İ lgili Müstehaplar 628- Allah'ı n rı zası na uygun düş eceğ i ümit edilerek ş u iş lerin yapı lmasıiyidir: 1) Kabrin, normal bir adam boyu kadar derin kazı lması . 2) Cenazenin, en yakı n mezarlı ğa gömülmesi; ancak uzakta bulunan mezarlı k iyi insanları n gömülmüşolmasıveya halkı n kabir ehline Fatiha okumak amacı yla oraya daha fazla gitmeleri gibi olumlu yönü olursa o baş ka. 3) Cenazenin kabre bir kaç arş ı n kala yere koyulması , üç defada yavaşyavaşkabre yaklaş tı rı lması , her defası nda yere bı rakı lı p kaldı rı lmasıve dördüncü defada kabre konulması . 4) Ölü erkek ise, üçüncü defada baştarafımezarı n aş ağıtarafı na gelecek ş ekilde yere koyulmasıve dördüncü defada baştarafı ndan mezara koyulması ; eğer ölü, kadı n ise üçüncü defada mezarı n kı ble tarafı na koyulmasıve yanlaması na mezara indirilmesi ve kabre indirilirken kabrin üzerine bir perde çekilmesi. 5) Cenazenin, tabuttan yavaş ça alı nı p mezara koyulması . 6) Definden önce ve defin sı rası nda emredilen duaları n okunması . 7) Cenaze mezara konulduktan sonra kefenin bağları nı n çözülmesi. 8) Ölünün yüzünün toprağa bı rakı lması . 9) Ölünün baş ı nı n altı na topraktan bir yastı k yapı lması . 10) Arkasıüzerine dönmemesi için ölünün arkası na piş memiştoprak veya kesek koyulması . 11) Mezarıtoprakla doldurulmadan önce sağelle cenazenin sağomzuna vurulmasıve sol elle de sol omzundan sı kı ca tutulmasıve ağzı n ölünün kulağı na yaklaş tı rı larak ş iddetle hareket ettirilmesi ve üç defa ş öyle denilmesi: (ٍ َن ُﻼ َﻓ ْﻦ ﺑ َن َ ُﻼ ﺎﻓ ْﯾ َ ﻢ ﮭ َ ﻓ ْ ا ِ َﻊ ْ ﻤ ِﺳ ْ ا ) "İ sme‘', ifhem ya fulanebne fulan."[25] Fulan yerine ölünün ve babası nı n ismi söylenilmelidir. Şöyle ki, eğer ölünün ismi Muhammed ve babası nı n ismi de Ali ise, üç defa ş öyle denilmelidir: (ﱟ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ْﻦ َﺑ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﺎﻣ ْﯾ َ ﻢ ﮭ َ ﻓ ْ ْا ِ ﻊ ﻤ َ ِﺳ ْ ا ) "İ sme‘', ifhem ya Muhammed'ebne Ali." 89 Daha sonra da ş öyle denilmelidir: َِ و ﮫ ﯿ ﻠ َ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠﻰا ﻠ ًﺻ َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن َا ُو ﮫ ﻟ َ ﯾﻚ َ َﺮ ِ َﺷ ُﻻ ه ﺪ َ َﺣ ْ ُو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ْﻻ َ َن ِا ة د َ ﺎ ﮭ َ ْﺷ َ ِﻦ ِﻣ ﮫ ﯿ ﻠ َ ﺎﻋ َ ﻨ َ ﺘ َ ﻗ ْ ﺎر َ ِىﻓ َ ﺬ ﻟ ﱠ ِا ﺪ ﮭ ْ ﻌ َ ﻟ ْ َﻰا ﻠ َﻋ َ ْﺖ ﻧ ْا َ َﻞ ھ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ َا َض َﺮ ﺘ ﻓ ْ ا م ٌ ﺎ ﻣ َ ا ِ َو َ ﯿﻦ ﯿ ﱢ َﺻ ِ ﻮ ﻟ ْ ُا ﺪ ﯿ ﱢ َﺳ َ َو ﯿﻦ ﻨ ِ ﻣ ِ ُﺆ ْ ﻤ ﻟ ْ ا ﯿﺮ ُ ﻣ ِ ا َ ﺎ ً ﯿ ّ ﻠ ِ ﱠﻋ َ َن ا َو َ ﯿﻦ ﻠ ِ ْﺳ َ ُﺮ ﻤ ﻟ ْ ا ﻢ ُ ﺗ َ ﺎ َﺧ َ َو ﯿﻦ ﯿ ﱢ ﺒ ِ ﻨ ﱠ ﻟ ُا ﺪ ﯿ ﱢ َﺳ َ ُو ﮫ ﻟ ُ ﻮ َﺳ ُ َر ُو ه ﺪ ُ ﺒ ْ ِﻋ َ ﮫ ﻟ ِ آ ْﻦ َ َﻰﺑ ﻮﺳ َﻣ ُ ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ ْﻦ َﺑ َﺮ ﻔ ﻌ ْ َﺟ َ ﱟو ِﻰ ﻠ َﻋ َ ْﻦ َﺑ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ ِو ْﻦ ﯿ ُﺴ َ ْﺤ ﻟ َا ْﻦ ﱠﺑ ِﻰ ﻠ َﻋ َ َو ْﻦ ﯿ ُﺴ َ ْﺤ ﻟ ا َو َ َﻦ َﺴ ْﺤ ﻟ ﱠا َن َا َو ﯿﻦ ﻤ ِ ﻟ َ ﺎ ﻌ َ ﻟ ْ َﻰا ﻠ ُﻋ َ ﮫ ﺘ َ ﺎﻋ َ ﻃ َ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ُا ات ﻮ َ ﻠ َ ﱠﺻ َ ِى ﺪ ﮭ ْ ﻤ َ ﻟ ْ َا ﺔ ُﺠ ﱠ ْﺤ ﻟ َا ﻢ ﺋ ِ ﺎ ﻘ َ ﻟ ْ ا ﱟو َ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ْﻦ َﺑ َﻦ َﺴ ْﺤ ﻟ ا ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ ْﻦ ﱠﺑ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ﱟو ِﻰ ﻠ َﻋ َ ْﻦ َﺑ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ َﻰو ﻮﺳ ْﻦﻣ ُ ﱠﺑ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ٍو َﺮ ﻔ ﻌ ْ ﺟ َ َن ٍ ُﻼ َﻓ ْﻦ َﺑ َن ُﻼ ﺎﻓ ٌﯾ َ ار ْﺮ َ ﺑ ا َ ﺪى ً ُھ ُ ﺔ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ا َ ُﻚ َ ﺘ ﻤ ﱠ ﺋ ِ َا َ َو ﯿﻦ ﻌ ِ ﻤ َ َﺟ ْ ا ْﻖ ِ ﻠ ْﺨ َ ﻟ ا َﻰ ﻠ ِﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ُا َﺞ ُﺠ َﺣ َو ﯿﻦ ﻨ ِ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻟ ْ ُا ﺔ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ا َ ﻢ ْ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ ﻋ َ Okunuş u: "Hel ente ‘elel ‘ehdillezî farektena ‘eleyhi min ş ehadeti en la ilâhe illellahu vehdehu la ş erîke lehu ve enne Muhemmeden sellallahu ‘eleyhi ve alihi ‘ebduhu ve resûluhu ve seyyid'un-nebiyyîne ve hatem'ul-murselîn. Ve enne ‘Eliyyen Emîr'- ulMû'minîne ve seyyid'ul-vesiyyîne ve imamun iftereż ellahu ţ a‘etehu ‘elel-‘âlemîn. Ve enne'l-Hesene ve'l-Huseyne ve ‘Eliy-yebnel Huseyni ve Muhemmedebne ‘Eliyyin ve Ce‘'ferebne Mu-hemmedin ve Musebne Ce‘'ferin ve ‘Eliyyebne Musa ve Muhemmedebne ‘Eliyyin ve ‘Eliyyebne Muhemmedin ve'l-Hesenebne ‘Eliyyin ve'lKâim'el-Huccet'el-Mehdiyye selevatullahi ‘eleyhim eimmet'ul-mû'minîne ve hucecullahi ‘ele'l-helki ‘ecme‘îne ve eimmetuke eimmetu huden ebrarun ya fulanebne fulan"[26] Cümlelerin sonunda yer alan "fulanebne fulan" yerine ölen insanı n ve babası nı n ismi söylenir. Daha sonra ş unlar eklenir: َْ ﻦ َﻋ َو ِﻚ ﻨ ﯾ ْد ِ َﻦ َﻋ َو ﱢﻚ ﯿ ﺒ ِ ْﻧ َ َﻦ َﻋ َو ﱢﻚ ﺑ ْر َ َﻦ َﻋ َك َﻼ ﺌ َﺳ َ َﻰو ﻟ ﺎ ﻌ َ َﺗ َ َو َك ﺎر ﺒ َ ِﺗ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺪ ِ ﻨ ْ ْﻋ ِ ِﻦ َﻣ ْﻦ ﯿ ﻟ َ ُﻮ َﺳ ِر ﺎن ﺑ َ َﺮ ﱠ ﻘ ﻤ ُ ﻟ ْ ا ﺎن ِ ﻜ َ ﻠ ﻤ َ ﻟ ْ ا ﺎك َ ﺗ َ اا َ ذ َ ا ِ ﮫ ِ ﻟ ِ َآ ِو ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﱠﻰ ﻠ ٌﺻ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ ﱢﻰو ﺑ ُر َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺎ ﻤ َ ﮭ ِ ﺑ ِ ا ﻮ َ ِﻰﺟ َ ْﻓ ُﻞ َﻗ ْو َن ْﺰ َﺤ ﺗ َﻻ َ ْو َﻒ َﺨ َﺗ َﻼ َﻓ ِﻚ ﺘ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ا َ َﻦ ْ َﻋ َو ِﻚ ﺘ ﻠ َ ﺒ ْ ْﻗ ِ َﻦ َﻋ َو ِﻚ ﺑ ﺎ ﺘ َ ﻛ ِ ﻠﻰ ﱟ ُﻋ َ ْﻦ ُﺑ َﻦ َﺴ ْﺤ ﻟ ا ِﻰو َ ﻣ ﺎ ﻣ َ ٍا ِ ِﺐ ﻟ ﺎ ِﻰﻃ َ ﺑ ُا َ ْﻦ ﱡﺑ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ﯿﻦ ﻨ ِ ﻣ ِ ﺆ ْ ﻤ ُ ﻟ ْ ُا ﯿﺮ ﻣ ِ َا َ ِﻰو ﺘ ﻠ َ ﺒ ْ ُﻗ ِ ﺔ ﺒ َ ﻌ ْ ﻜ َ ﻟ ْ ا ِﻰو َ ﺑ ﺎ ﺘ َ ُﻛ ِ آن ُﺮ ْ ﻘ ﻟ ْ ا ِﻰو َ ﻨ ﯾ ُد ِ م ْﻼ َ ِﺳ ْﻻ ا ﱢﻰو َ ﯿ ﺒ ِ ﻧ َ ﺮ ٌ ﻔ َ ﻌ ْ َﺟ َ ِﻰو ﻣ ﺎ ﻣ َ ُا ِ ﺮ ﻗ ِ ﺎ ﺒ َ ﻟ ْ ا ﺪ ٌ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ ِﻰو ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ ﯾﻦ َ ﺪ ِ ﺑ ِ ﺎ ﻌ َ ﻟ ْ ُا ْﻦ ﯾ ﱞز َ ِﻰ ﻠ َﻋ َ ِﻰو ﻣ ﺎ ﻣ َ َا ِ َﻼ ﺑ َﺮ ْ ﻜ ُﺑ ِ ﺪ ﯿ ﮭ ِ ْﺸ ﱠ ﻟ ا ِﻰ ﱟ ﻠ ُﻋ َ ْﻦ ُﺑ ْﻦ ﯿ ُﺴ َ ْﺤ ﻟ ا ِﻰو َ ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ َﻰ ﺒ ﺘ َ ُﺠ ْ ﻤ ﻟ ْ ا ِﻰ ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ ِى د ﺎ ﮭ َ ﻟ ْ ا ﻠﻰ ﱞ َﻋ َ و، ِﻰ ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ د ُ ا ﻮ َ ْﺠ َ ﻟ ا ﺪ ٌ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ و، ِﻰ ﻣ ﺎ ﻣ َ ﺎا ِ ﱢﺿ َ ﺮ ﻟ ا ﻠﻰ ﱞ َﻋ َ و، ِﻰ ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ ﻢ ُ ﺎﻇ ِ ﻜ َ ﻟ َﻰا ﻮﺳ َﻣ ُ و، ِﻰ ﻣ ﺎ ﻣ َ ُا ِ ِق د ﺎ ﻟﺼ ﱠ ا ِﻰو َ ﺗ د َ ﺎ َﻗ َ ِﻰو ﺗ د َ ﺎ َﺳ َ ِﻰو ﺘ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ا َ ﯿﻦ َ ﻌ ِ ﻤ َ َﺟ ْ ْا ﻢ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ ِﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ات ُ ﻮ َ ﻠ َ ِﺻ َ ء ُﻻ َ ﺆ ِﻰھ ﻣ ﺎ ﻣ َ ا ِ َﺮ ُ َﻈ ﺘ ﻨ ْ ﻤ ُ ﻟ ْ ُا ﺔ ُﺠ ﱠ ْﺤ ﻟ ا ِﻰو َ ﻣ ﺎ ﻣ َ ﱡا ِ ِى َﺮ ﻜ َﺴ ْ ﻌ ﻟ ْ ُا َﻦ َﺴ ْﺤ ﻟ ا و َ َن ٍ ُﻼ َﻓ ْﻦ ﺑ َن َ ُﻼ ﺎﻓ ْﯾ َ ﻢ ﻠ َ اﻋ ْ ﻢ ﱠ ﺛ.ِ ُ ة ِﺮ َ َﺧ ْﻻ ا ﺎو َ ﯿ َ ﻧ ْ ﺪ ﱡ ﻟ ِﻰا ُﻓ ء َﺮ ﱠ ﺒ ﺗ َ ا َ ﻢ ْ ﮭ ِ ﺋ ِ ا ﺪ َ َﻋ ْ ا ِﻦ ْ َﻣ ﱠﻰو ﻟ ﻮ َ ﺗ َ ْا َ ﻢ ﮭ ِ ﺑ، ِ ِﻰ ﺋ ﺎ ﻌ َ ﻔ َ ﺷ ُ Okunuş u: "İ za etake'l-melekan'il-mukerrebani resûleyni min ‘indillahi tebareke ve te‘ala ve seelake ‘en rebbike ve ‘en nebiy-yike ve ‘en dînike ve ‘en kitabike ve ‘en kibletike ve ‘en eimme-tike fela tehef vela tehzen ve kul fî cevabihima: Ellahu rebbî ve Muhemmedun sellellahu ‘eleyhi ve alihi nebiyyî ve'l-İ slâmu dînî ve'l-Kur'ânu kitabî ve'l-Ke‘'betu kibletî ve Emîr'ul-Mû'minîne ‘Eliyyubnu Ebîtalibin imamî ve'lHesenubnu ‘Eliyyin'il-Mucteba imamî ve'l-Huseynubnu ‘Eliyyin, eş -ş ehîdu biKerbelâ imamî ve ‘Eliyyun Zeynu'l-‘Abidîne imamî ve Muhemmedun el-Bakiru imamî ve Ce‘'ferun es-Sadiku imamî ve Musa el-Kazimu imamî ve ‘Eliyyun er-Riż a imamî ve Muhemmedun el-Cevadu imamî ve ‘Eliyyun el-Hadî imamî ve'l-Hesen'ul‘Eskeriyyu imamî ve'l-Huccet'ul-Muntezeru imamî. Hâulâi selevatullahi ‘eleyhim ‘ecme‘îne eimmetî ve sadetî ve kâdetî ve ş ufe‘âî. Bihim etevella ve min e‘'dâihim eteberreu fi'd-dunya ve'l-ahireti, summe‘'lem ya fulanebne fulan."[27] Yine cümlelerin sonundaki "fulanebne fulan" yerine ölen insanı n ve babası nı n ismi söylenir ve ş öyle devam edilir: ُ ه د َ ْﻻ َ َو ا ٍو َ ِﺐ ﻟ ﺎ ِﻰﻃ َ ﺑ ا َ ْﻦ َ ﱠﺑ ِﻰ ﻠ ﱠﻋ َ َن ا ُو َ ﻮل ﱠﺳ ُ ﻟﺮ ا ﻢ َ ﻌ ْ ِﻧ ِ ﮫ ﻟ ِ آ ِو َ ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠﻰا ﻠ ًﺻ َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن َا ﱡو ﱠب ﻟﺮ ا ﻢ َ ﻌ ْ َﻰﻧ ِ ﻟ ﺎ ﻌ َ َﺗ َ َو َك ﺎر ﺒ َ ﺗ َ ﮫ َ ﻠ ﱠ ﻟ ا َن ﱠ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ ْت ﻮ ﻤ َ ﻟ ْ ا َن ﱠ ا ﱞو َ َﻖ ِﺣ ﮫ ﻟ ِ َآ ِو ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﱠﻰ ﻠ ٌﺻ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ ﮫ َﺑ ِ ء ﺎ ﺎﺟ َ ﱠﻣ َ َن َا ُو ﺔ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ْﻻ َ ا ﻢ َ ﻌ ْ َﻧ ِ َﺮ َﺸ ْﻋ َﻰ ﻨ ﺛ ْ ْﻻ ِ ا ﺔ َ ﻤ ﱠ ﺋ ِ ْﻻ َ َا ﯿﻦ ﻣ ِ ﻮ ْﺼ ُ ﻌ ﻤ َ ﻟ ْ ا 90 َﱠ ن ا ﱞو َ َﻖ ِﺣ ُﺐ ﺘ ﻜ ُ ﻟ ْ ا ُﺮ َ ﯾ ﺎ َﻄ َ ﺗ ﱞو َ َﻖ َﺣ ان ﯿﺰ َ ﻤ ِ ﻟ ْ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ اط ﱢﺮ َ ﻟﺼ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ ﻮر ﱡﺸ ُ ﻨ ﻟ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ ْﺚ ﻌ ﺒ َ ﻟ ْ ا ﱞو َ َﻖ ِﺣ ْﺮ ﺒ ﻘ َ ﻟ ا ِﻰ ٍﻓ ﯿﺮ ﻜ ِ َﻧ َ ٍو َﺮ ﻜ ﻨ ْ َﻣ ُ ال ﺆ َ ﺳ ُ ر ِ ُﻮ ﺒ ﻘ ُ ﻟ ْ ِﻰا ْﻓ َﻦ ُﻣ َﺚ ﻌ ﺒ ْ َﯾ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا َن ﱠ ا ﺎو َ ﮭ َ ﯿ َﻓ ِ ْﺐ ﯾ َر َ ٌﻻ ﺔ ﯿ َ ﺗ ِ آ ﺔ َ ﺎﻋ َ ﻟﺴ ﱠ ا َن ﱠ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ ر ﺎ ﻨ ﱠ ﻟ ا ﱞو َ َﻖ َﺣ ﺔ ﻨ ﱠ ْﺠ َ ﻟ ا Okunuş u: "Ennellahe tebareke ve te‘ala ni‘'me'r-rebbu ve enne Muhemmeden sellellahu ‘eleyhi ve alihi ni‘'me'r-resûlu ve enne ‘Eliyyebne Ebîţ alibin ve evladehu'lme‘'sûmîne el-eimmet'el- isna ‘eş ere ni‘'me'l-eimmetu ve enne ma câe bihi Muhemmedun sellellahu ‘eleyhi ve alihi hekkun ve enne'l-mevte hekkun ve suale munkerin ve nekîrin fi'l-kebri hekkun ve'l-be‘'se hekkun ve'n-nuş ûre hekkun ve'ssiraţ e hekkun ve'l-mîzane hekkun ve teţ a-yur'el-kutubi hekkun ve enne'l-cennete hekkun ve'n-nare hekkun ve enne's-sa‘ete atiyetun la reybe fîha ve ennellahe yeb'‘esu men fi'l-kubûr."[28] Daha sonra, "Efehimte ya fulan" der ve fulan kelimesi ye-rine ölen insanı n ismini söyler. Daha sonra da ş u duayıekler: ﮫ ِ ﺘ ِ ﻤ َ َﺣ ْ ْر ِﻦ ﱟﻣ َﺮ ﻘ ﺘ َ ُﺴ ْ ِﻰﻣ َﻓ ِﻚ ﺋ ﺎ ﯿ َ ﻟ ِ و ْ ا َ ْﻦ َ ﯿ َﺑ َ َو َﻚ ﻨ ﯿ ْ ُﺑ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ َا ﱠف َﺮ ٍﻋ ﻢ ﯿ ﻘ ِ ﺘ َ ُﺴ ْ ٍﻣ اط ِﺮ َ َﻰ ﺻ ﻟ ُا ِ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ َا اك ﺪ َ َھ َ ِو ِﺖ ﺑ ﺎ ﺜ ﱠ ﻟ ا ْل ِ ﻮ ﻘ َ ﻟ ْ ﺎ ُﺑ ِ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا َﻚ َ ﺘ ﺒ ﱠ ﺛ َ Okunuş u: "Sebbetekellahu bi'l-kevli's-sabiti ve hedakellahu ila siraţ in mustekîm. ‘Errefellahu beyneke ve beyne evliyâike fî mustekerrin min rehmetih."[29] Son olarak ş u duayıda okur: َك ﻮ ﻔ ْ َﻋ َ َك ﻮ ﻔ ﱠﻋ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ًا َ ﺎ ﻧ ﺎ ھ َ ُﺮ َﺑ ْﻚ ﻨ ِﻣ ِ ﮫ ﻘ ﱢ ﻟ َ َو َ ْﻚ ﯿ ﻟ َ ا ِ ﮫ ِ ُوﺣ ِ ﺮ ْﺑ ِ ﺪ ﻌ َ اﺻ ْ ِو َ ﮫ ﯿ ْ ﺒ َ ﻨ ْ ْﺟ َ َﻦ َﻋ ْض َر ْﻻ ا ﺎف ِ ﱠﺟ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ Okunuş u: "Ellahumme cafi'l-erż e ‘en cenbeyhi ves'‘ed birû-hihi ileyke ve lekkihi minke burhana. Ellahumme ‘efveke ‘efvek."[30] 629- Allah'ı n rı zası nıkazanma ümidiyle cenazeyi kab-re koyan kimsenin taharetli (=abdest veya gusül almı şol-ması ), baş ıaçı k, yalı n ayak olmasıve cenazenin ayakları tarafı ndan kabirden çı kmasıve ölünün akrabalarıdı ş ı nda orada bulunanları n, ellerinin arkası yla kabre toprak dökmeleri ve "İ nna lillahi ve inna ileyhi raci‘ûn"[31] demeleri iyidir. Ölü kadı n olursa, mahrem olanları n ve eğer mahremi olmazsa akrabaları nı n onu kabre koymalarıgerekir. 630- Allah'ı n rı zası nıkazanma ümidiyle kabrin kare veya dikdörtgen ş eklinde yapı lmasıve topraktan dört parmak kadar yükseltilmesi, yanlı ş lı k olmamasıiçin üzerine bir iş aret konulması , kabir üzerine su serpilmesi, su serpildikten sonra orada bulunanları n ellerini kabir üzerine koyarak parmakları nıaçı p toprağa batı rmalarıve yedi defa Kadir suresini okumalarıve ölü için Allah'tan bağ ı şdilemeleri ve ş u duayı okumalarıiyidir: َْ ﻦ ِﻋ ﮫ ِﺑ ِ ﮫ ﯿ ﻨ ِ ﻐ ْ ﺎﺗ ُ َﻣ َ ِﻚ ﺘ ﻤ َ َﺣ ْ ْر ِﻦ ُﻣ ه ْﺮ َ ﺒ ْﻗ َ ِﻦ ﻜ َﺳ ْ َا ًو ﺎ ﻧ ا ﻮ َ ِﺿ ْ َر ْﻚ ﻨ ِﻣ ِ ﮫ ﻘ ﱢ ﻟ َ ُو َ ﮫ ُﺣ َ و َر ْﻚ ﯿ ﻟ َ ا ِ ﺪ ْ ﻌ َ اﺻ ْ ِو َ ﮫ ﯿ ْ ﺒ َ ﻨ ْ ْﺟ َ َﻦ َﻋ ْض َر ْﻻ ا ﺎف ِ ﱠﺟ َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ اك َ ﻮ َ ْﺳ ِ َﻦ ِﻣ ﺔ ﻤ َ َﺣ ْ ر Okunuş u: "Ellahumme cafil erż e ‘en cenbeyhi, ves'‘ed iley-ke rûhehu ve lekkihi minke riż vana. Ve eskin kebrehu min reh-metike ma tuğnîhi bihi ‘en rehmeti men sivak."[32] 631- Cenazeyi takip edenler gittikten sonra, ölünün velisinin veya velisi tarafı ndan izinli birisinin, emredilen dualarıölüye telkin etmesi, müstehaptı r. 91 632- Definden sonra, ölü sahiplerine baş sağlı ğıdileğinde bulunmak, müstehaptı r. Ama üzerinden bir müddet geçer ve baş sağlı ğıdilemek musibetin yenilenmesine ve hatı rlatı lması na sebep olacaksa, terk edilmesi daha iyidir. Yine üç güne kadar ölünün ev halkı na yemek ikram edilmesi müstehap, onları n yanı nda ve evlerinde yemek yenilmesi, mekruhtur. 633- İ nsanı n, kendi yakı nları nı n özellikle çocuğunun ölümünde sabretmesi, ölüyü hatı rlarken "İ nna lillahi ve inna ileyhi raciûn"[33] demesi, ölü için Kur'ân okuması , ana ve ba-bası nı n kabri baş ı nda Allah'tan istekte bulunmasıve çabuk bozulmayacak ş ekilde kabri sağlam yapmasımüstehaptı r. 634- Birisinin ölümünden dolayı , insanı n kendi saçı nıbaş ı nıyolması , yüzünü ve vücudunu yaralaması , caiz değildir. 635- Baba ve erkek kardeş in ölümü dı ş ı nda yaka parçalamak, caiz değildir. 636- Erkek, karı sı nı n veya evladı nı n ölümünde yakası nıveya elbisesini parçalarsa veya kadı n, ölünün mateminde kan gelecek ş ekilde yüzünü yı rtar veya saçları nı yolarsa, ya bir köle azat etmeli, ya on fakiri doyurmalıveya onlara giysi giydirmelidir. Bunlarıyapamazsa, üç gün oruç tutmalı dı r. Kan gelmemişolsa da farz ihtiyat gereği, bu hükümler uygulanmalı dı r. 637- Farz ihtiyat gereği, ölünün yası nda yüksek sesle ağlanı lmamalı dı r. Hediye (DEFİ N GECESİ ) NAMAZI 638- Cenazenin kabre konulduğu ilk gece, ölü için iki rekât namaz kı lı nması , müstehaptı r. Şöyle ki: İ lk rekâtta Fatiha'dan sonra bir defa Ayet'el-Kürsî ve ikinci rekâtta Fatiha'dan sonra on defa Kadir Suresi okunur ve namaz bittikten sonra ş öyle denir: )ٍ َن ُﻼ ِﻓ ْﺮ ﺒ َﻰﻗ َ ﻟ ا ِ ﺎ ﮭ َ ﺑ َ ا َﻮ َ ﺛ َﺚ ْ ﻌ ﺑ ْ ا ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( Okunuş u: "Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve al-i Muhemmed. Veb'‘es sevabeha ila kebri fulan."[34] Duada geçen "fulan" kelimesi yerine ölen insanı n ismi söylenir. 639- Hediye (defin gecesi) namazı , ölünün kabre konulduğu ilk gecenin herhangi bir saatinde kı lı nabilir. Ancak gecenin ilk bölümünde ve yatsınamazı nı n ardı ndan kı lı nması , daha iyidir. 640- Cenaze uzak bir ş ehre götürülmek istenir veya baş ka bir sebepten dolayı gömülmesi gecikirse, hediye (defin gecesi) namazıda kabre konulduğu ilk geceye kadar ertelenmelidir. KABRİAÇMAK 641- Müslümanı n kabrini açmak, çocuk veya deli olsa da haramdı r. Ancak ölünün cesedi çürür ve toprak kesilirse, sakı ncasıyoktur. 92 642- İ mamzadelerin, ş ehitlerin ve salih insanları n kabirlerini açmak, üzerinden yı llar geçse de, ziyaret yeri olduğu takdirde haramdı r. Hatta ziyaretgah olmasa da, farz ihtiyat gereği, açı lmamalı dı r. 643- Bir kaç durumda kabri açmak, haram değildir: 1) Cenaze gasp edilmişbir yerde gömülür ve yer sahibi de onun orada bulunması na razıolmaz. 2) Kefen ya da cenazeyle gömülen baş ka bir ş ey gasp edilmişolur ve sahibi onun kabirde kalması na rı za gös-termez. Ölüden vereseye intikal eden bir mal cenazeyle birlikte gömülür ve verese o malı n kabirde kalması na razıolmazsa, yine hüküm aynı dı r. Ancak vârislere intikal etmişve cenazeyle birlikte gömülen ş ey, yüzük ve benzeri gibi az bir mal olursa, onun çı karı lmasıiçin kabrin açı lmasıözellikle eğer vereseye fazla haksı zlı k sayı lmazsa, sakı ncalıve üzerinde geniş çe durulmasıgereken bir konudur. Eğer dua kitabı , Kur'ân veya yüzük gibi ş eylerin kendisiyle gömülmesini vasiyet ederse, vasiyet ettiğ iş ey onun malı nı n üçte birinden fazla olmadı ğıtakdirde, bunlarıçı karmak amacı yla kabir açı lmaz. 3) Ölü yı kanmadan veya kefenlenmeden gömülür ya da yı kamanı n batı l olduğu veya ş er'î usûllere göre gömülmediği yahut kabirde kı bleye doğru koyulmadı ğıanlaş ı lı r. 4) Bir hakkı n ispatlanmasıiçin ölünün bedeni görülmek istenir. 5) Cenaze, kâfirlerin mezarlı ğıveya pislik dökülen yerler gibi kendisine saygı sı zlı k sayı lan bir yere gömülür. 6) Canlıolduğu hâlde annesiyle birlikte gömülen çocuğ un çı karı lmasıgibi, ş er'î açı dan kabri açmaktan daha önemli olan bir konu için açı lmasıgerekli olur. 7) Ölünün bedenini, yı rtı cıhayvanları n parçalayacağı ndan, sel götüreceğinden veya düş man çı karacağı ndan korkulur. 8) Ölünün vücudunun bir parçasıolup ancak kendisiyle gömülmeyen bir parça gömülmek istenir. Ama farz ihtiyat gereği, o parça ölünün bedeni görülmeyecek ş ekilde kabre konulmalı dı r. MÜSTEHAP GUSÜLLER 644- Mukaddes İ slâm dininde bir çok müstehap gusül vardı r. Onlardan bazı ları ş unlardı r: 1) Cuma guslü: Zamanıcuma günü sabah ezanı ndan öğle ezanı na kadardı r. Öğleye yakı n yapı lmasıdaha iyidir. Eğer öğleye kadar yapı lmazsa, eda ve kaza olduğu niyet edilmeksizin cumanı n ikindi vaktine kadar yapı lmasıiyidir. Cuma günü gusül yapı lmazsa, cumartesi gününün sabahı ndan güneşbatı ncaya kadar kaza olarak yapı lması , müste-haptı r. Cuma günü su bulamayacağ ı ndan korkan kimse perş embe günü cuma guslünü yapabilir. Hatta cuma gecesi, Âlemlerin Rabbi'nin rı zası nı kazanma ümidiyle gusül yapı lı rsa, sahihtir. Cuma guslü yapı lı rken ş u duanı n okunmasımüstehaptı r: 93 ِﻰ ﻨ ﻠ ْ ﻌ َ اﺟ ْ ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ آل ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ .ُ ﮫ ﻟ ُ ُﻮ َﺳ َر ُو ه ﺪ ُ ﺒ ْ ًﻋ َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن َا ُو ﮫ ﻟ َ ﯾﻚ َ َﺮ ِ َﺷ ُﻻ ه ﺪ َ َﺣ ْ ُو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ْﻻ َ َن ُا ﺪ ﮭ َ َﺷ ْ ا ﯾﻦ َ ﱢﺮ ِ ﮭ َﻄ َ ﺘ ﻤ ُ ﻟ ْ َا ِﻦ ِﻰﻣ ﻨ ﻠ ْ ﻌ َ اﺟ ْ َو َ ﯿﻦ ﺑ ِ ا ﻮ ﱠ ﺘ ﱠ ﻟ َا ِﻦ ﻣ Okunuş u: "Eş hedu enla ilâhe illellahu vehdehu la ş erîke lehu ve enne Muhemmeden ‘ebduhu ve resûluh. Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve al-i Muhemmed, vec'‘elnî mine't-tevvabîne vec'‘elnî min'el-muteţ ehhirîn."[35] 2) Ramazan ayı nı n ilk gecesi ve bu ayda tüm tek gecelerin örneğin üçüncü, beş inci ve yedinci gecelerin guslü. Ancak yirmi birinci geceden itibaren bütün gecelerde gusledilmesi, müstehaptı r. Birinci, on beş inci, on yedinci, on dokuzuncu, yirmi birinci, yirmi üçüncü, yirmi beş inci, yirmi yedinci, yirmi dokuzuncu geceler için gusletmek hakkı nda daha çok tavsiye edilmiş tir. Ramazan gecelerinin gusül vakti, gecenin bütünüdür; güneşbatarken yapı lmasıdaha iyidir. Ancak yirmi birinci geceden ayı n sonuna kadar akş am namazı yla yatsınamazlarıarası nda yapı lmasıdaha iyidir ve yine yirmi üçüncü gece, gecenin baş langı cı nda yapı lan guslün yanısı ra bir de gecenin sonunda gusledilmesi, müstehaptı r. 3) Ramazan Bayramıve Kurban Bayramıgününün guslü. Vakti, sabah ezanı ndan güneşbatı ncaya kadardı r. Bayram namazı ndan önce yapı lması , daha iyidir. Öğleden güneşbatı ncaya kadar yapı lı rsa, recâ niyetiyle [bu amele karş ı lı k vaat edilen sevaba ulaş ma ümidiyle] yapı lması , ihtiyata uygundur. 4) Ramazan Bayramıgecesi guslü. Güneşbattı ktan sabah ezanı na kadar yapı lı r. Ancak gecenin baş langı cı nda yapı lması , daha iyidir. 5) Zilhicce ayı nı n sekizinci ve dokuzuncu günlerinin guslü. Dokuzuncu günde öğleye yakı n gusledilmesi, daha iyidir. 6) Recep ayı nı n birinci, on beş inci, yirmi yedinci ve son gününün guslü. 7) Gadir-i Hum Bayramıgününün guslü. Güneş in çı kı ş ı ndan sonra, günün baş langı cı nda gusledilmesi, daha iyidir. 8) Zilhicce ayı nı n yirmi dördüncü gününün guslü. 9) Nevruz bayramıgünü, ş aban ayı nı n on beş inci, rebiyülevvel ayı nı n dokuzuncu ve on yedinci ve zilkâde ayı nı n yirmi beş inci günü yapı lan gusüller. Ancak ş abanı n on beş inci gününün guslü ve bu meselenin sonuna kadar değinilecek olan diğer gusüller recâ niyetiyle [bu amele karş ı lı k vadedilen sevaba ulaş ma ümidiyle] yapı lsı n. 10) Yeni doğmuşçocuğa verilen gusül. 11) Kocasıdı ş ı nda bir baş kasıiçin güzel koku kullanan kadı nı n guslü. 12) Sarhoş ken uyuyan kimsenin guslü. 13) Herhangi bir yerini, yı kanmı şbir ölünün bedenine dokunduran kimsenin guslü. 14) Güneşve ay tamamen tutulduğu hâlde, kası tlıolarak âyat namazıkı lmayan kimsenin guslü. 94 15) Dara ası lmı şkimseyi görmek amacı yla gidip onu gören kimsenin gusletmesi. Ama tesadüfen veya çaresizlikten görür ya da ş ahitlik yapmak için gitmişolursa, gusletmesi müstehap değildir. 645- Mekke'nin harem bölgesine, Mekke ş ehrine, Mes-cid-i Haram'a, Medine'nin harem bölgesine, Medine-i Mü-nevvere'ye, Mescid-i Nebevî'ye girmeden önce gusletmek, müstehaptı r. Ehlibeyt İ mamları nı n (onlara selâm olsun) haremlerine girmek için reca niyetiyle [bu amele karş ı lı k vadedilen sevaba ulaş ma ümidiyle] gusletmek, iyidir. Bir günde bir kaç kez ziyarete gidecek olursa, bir gusül yeterlidir. Bir kimse, bir günde Mekke'nin harem bölgesine ve Mescid-i Haram'a ve Kâ'be'ye girmek isterse, hepsinin niyetiyle bir gusül etmesi yeterlidir. Yine bir günde Medine'nin harem bölgesine, Medine ş ehrine ve Mescid-i Nebevî'ye girmek isterse, hepsi için bir gusül yeterlidir. Resulullah Efendimizi (s.a.a) ve Ehlibeyt İ mamları nı(a.s) uzaktan veya yakı ndan ziyaret etmek, yüce Allah'tan hacet istemek, tövbe etmek, ibadet ederken neş atlı olmak, yolculuk özellikle ş ehitler serveri Hz. Hüseyin'in (a.s) türbesini ziyaret amacı yla yapı lan yolculuk için gusletmek müstehaptı r. Bu meselede değinilen gusüllerden birini yaptı ktan sonra abdesti bozan bir iş i yapar meselâ uyursa, gusül batı l olur ve tekrar gusletmek, müstehaptı r. 646- Müstehap gusülle namaz gibi abdesti gerektiren bir işyapı lamaz. 647- İ nsanı n üzerine bir kaç çeş it gusül müstehap olur ve hepsinin niyetiyle bir gusül yaparsa, yeterlidir. TEYEMMÜM Yedi yerde abdest ve gusül yerine teyemmüm edilmelidir: Teyemmümü Mubah Kı lan Birinci Durum Abdest veya gusle yetecek kadar suyun temin edilmesinin mümkün olmaması . 648- İ nsan bayı ndı r yerlerde, abdest ve gusül suyu bulmak için ümitsizliğ e kapı lı ncaya kadar aramalı dı r. Çölde ise, dereli tepeli veya ağaçlı k olmasıveya benzeri sebeplerle geçilmesi zor yerler olursa, eski zamanlar yayla atı lan bir ok mesafesi kadar[36] dört tarafa su bulma amacı yla gidilmelidir. Su aranan yer böyle olmazsa, dört tarafa iki ok atı mımesafe kadar gidip su aramak gerekir. 649- Dört taraftan bazı sıdüzlük ve diğ er bazı sıdereli tepeli olur veya oralardan geçmek zor olursa, düzlük olan tarafta iki ok atı mıve böyle olmayan tarafta ise, bir ok atı mıgidilip su aranmasıgerekir. 650- Su olmadı ğ ıkesin olarak bilinen tarafta, su aramak gerekmez. 651- Namaz vakti dar olmaz ve su aramak için vakit müsait olursa, su aranması gereken mesafeden biraz uzakta su olduğu kesin olarak bilinir ve herhangi bir engel ve zorluk söz konusu olmazsa, su bulmak amacı yla oraya gidilmelidir. Ancak uzakta su olduğ u sanı lı rsa, oraya gidilmesi gerekmez. Ama eğer su bulunacağı na kanaat getirilirse, oraya gidilmelidir. 95 652- Bizzat insanı n kendisinin su aramasıgerekmez. Sözüne güvendiği birisini de gönderebilir; bu durumda bir kiş i, bir kaç kiş i tarafı ndan da su aramaya gidebilir. 653- Eğer kendi yolculuk eş yası nı n içinde, evde veya kafilede su olduğuna ihtimal verirse, suyun olmadı ğı ndan emin oluncaya veya bulunması ndan ümitsizliğe düş ünceye kadar aramasıgerekir. 654- Namaz vakti girmeden su arar; ancak bulamaz ve namaz vakti girinceye kadar orada kalı rsa, yeniden su aramasıgerekmez. 655- Namaz vakti girdikten sonra su aramaya koyulur ve su bulamazsa ve öbür namaz vaktine kadar orada kalı rsa, tekrar aramak gerekmez. 656- Yı rtı cıhayvan tehlikesinden korkar veya su aramak tahammül edemeyeceği kadar zor olur veya namaz vakti, hiçbir ş ekilde su arayamayacağıkadar dar olursa, su aramak gerekmez. Ama bir miktar aramak imkanıolursa, o kadar aranmasıgerekir. Eğer kendi can veya malı na bir zarar dokunacağı ndan korkarsa, su aramaya gitmemelidir. Ama zayi olma ihtimali verilen mal ona göre önemsenmeyecek kadar az olur ve baş ka bir korku da söz konusu olmazsa, su aramasıgerekir. 657- Namaz vakti dar oluncaya dek su aramaya git-mezse, günah iş lemişolur; ama teyemmümle kı ldı ğınamaz sahihtir. 658- Su bulamayacağı ndan emin olan bir kimse, su aramaz ve teyemmümle namaz kı lar; ancak namazdan sonra aradı ğ ıtakdirde su bulunacağı nıanlarsa, namazıbatı ldı r. 659- Su arayı p bulamadı ktan sonra teyemmümle namaz kı lar; ancak namazdan sonra, aradı ğ ıyerde suyun var olduğunu anlarsa, namazısahihtir. 660- Namaz vakti girdikten sonra abdestli olur ve ab-destini bozacak bir ş ey yaptı ğ ı nda yeniden abdest alamayacağı nıbilirse, zararıve meş akkati olmadan abdestini koruyabildiği takdirde, abdestini bozmamalı dı r. Yine kendisi veya iki adil ş ahidin haber vermesi üzerine su bulamayacağı nıbilirse, aynıhüküm geçerlidir. Hatta su bulamayacağı na dair yerinde bir ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği ab-destini bozmamasıgerekir. 661- Namaz vaktinden önce abdestli olur ve abdestini bozduğu takdirde su bulamayacağı nıbilir veya yerinde sayı lı r bir ihtimal verir yahut bunu iki adil ş ahit bildirirse, zararıve meş akkati olmadan abdestini koruyabileceği takdirde farz ihtiyat gereği, abdestini bozmamalı dı r. 662- Yalnı zca abdest veya guslüne yetecek kadar suyu olan kimse onu döktüğ ünde su bulamayacağı nıbilir veya bunu iki adil ş ahit bildirirse, namaz vakti girmiş se, onu dökmesi haramdı r. Farz ihtiyat gereği, namaz vakti girmeden önce de onu dökmemelidir. Hatta bu görüş ün, güçlü olmadı ğ ısöylenemez. Suyu döktüğü takdirde, baş ka su bulamayacağı na dair yerinde bir ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği, namaz vaktinden önce de onu dökmemelidir. 96 663- Su bulamayacağı nıbilir veya iki adil ş ahit bildirirse, namaz vakti girdikten sonra abdestini bozar veya yanı nda bulunan suyu dökerse, günah iş lemişolur ve teyemmümle kı ldı ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, namazıkaza etmelidir. Teyemmümü Mubah Kı lan İ kinci Durum 664- İ htiyarlı k sebebiyle veya hı rsı z, yı rtı cıhayvan ve benzeri bir ş eyden korku veya kuyudan su çekebilmek için gerekli aletlerin bulunmamasıyüzünden suya ulaş ı lmazsa, teyemmüm edilmelidir. Su bulmak veya onu kullanmak, halkı n tahammül edemeyeceği kadar meş akkati gerektiriyorsa, yine aynıhüküm geçerlidir. 665- Kuyudan su çekebilmek için kova, ip ve benzeri aletler gerekir ve onlarısatı n almaya veya kiralamaya mecbur olursa, fiyatınormalin bir kaç misli fazla olsa da, temin etmesi gerekir. Yine kaç kat fazlası yla satı lmakta olan suyu da satı n alması gerekir. Ancak bunlarıalmak için gereken para, maddi durumuna zarar verecek miktarda olursa, satı n almasıfarz olmaz. 666- Su elde etmek için borç almak zorunda kalı rsa, borçlanmalı ; ama borcunu ödeyemeyeceğini bilen veya zanneden kimsenin borçlanmasıfarz değildir. 667- Meş akkati olmadı ğıtakdirde, suya ulaş mak için kuyu kazmak gerekir. 668- Bir kimse minnet bı rakmadan insana bir miktar su bağı ş ta bulunursa, kabul etmelidir. Teyemmümü Mubah Kı lan Üçüncü Durum 669- Su kullandı ğ ıtakdirde kendi canı na ait korkusu olur veya su kullanma sonucu hastalanmaktan ya da bir kusur meydana geleceğinden veya hastalı ğı nı n uzayacağı ndan, artacağı ndan veya tedavisinin güçleş eceğinden korkarsa, teyemmüm etmelidir. Ama sı cak suyun ona zararıolmazsa, onunla abdest almalıveya gusletmelidir. 670- Suyun kendisi için zararlıolacağı ndan emin olmasıgerekmez. Zararlıolacağı na dair ihtimal verir ve bu da halkı n nazarı nda yerinde bir ihtimal sayı lı r ve verdiğ i bu ihtimal sonucu korkuya kapı lı rsa, teyemmüm etmelidir. 671- Göz hastalı ğı na yakalanan kimseye su zararlıise, teyemmüm etmelidir. 672- Suyun zararlıolacağı ndan emin olan veya korkan kimse, teyemmüm eder ve namazdan önce suyun kendisi için zararlıolmadı ğı nıanlarsa, teyemmümü batı l olur. Eğer namazdan sonra anlarsa, namazısahihtir. 673- Suyun kendisi için zararlıolmadı ğı nıbilir; ancak gusül veya abdest aldı ktan sonra, suyun zararlıolduğunu anlarsa, almı şolduğ u gusül ve abdest sahihtir. Teyemmümü Mubah Kı lan Dördüncü Durum 674- Bulunan su, abdest veya gusle harcandı ğıtakdirde kendisinin, aile ve çocukları nı n, arkadaş ı nı n veya erkek ve kadı n hizmetçi gibi onunla ilintili olanları n susuzluktan öleceğinden veya hastalanacağı ndan veya dayanı lmasızor olacak bir ş ekilde susayacakları ndan korkarsa, abdest ve gusül yerine teyemmüm etmelidir. Yine 97 at ve katı r gibi normalde yemek için kesilmeyen hayvanı n susuzluktan helak olacağı ndan korkarsa, hayvan kendisinin olmasa da, suyu ona verip teyemmüm etmelidir. Aynış ekilde, canı nı n korunmasıfarz olan bir kimsenin su verilmediği takdirde ölme tehlikesi olursa, aynıhüküm geçerlidir. 675- Abdest veya gusül için bulundurduğu temiz sudan baş ka, kendisi ve onunla ilintili olanları n içeceği kadar necis su da olursa, temiz suyu içmek için ayı rmalıve teyemmümle namaz kı lmalı dı r. Ama suyu, hayvana vermek isterse, necis suyu vermeli ve temiz suyla abdest ve gusül almalı dı r. Teyemmümü Mubah Kı lan Beş inci Durum 676- Beden veya elbisesi necis olan bir kimsenin az miktarda suyu olur ve bununla abdest aldı ğıveya guslettiğ i takdirde, beden veya elbisesini yı kamaya su kalmazsa, suyu beden veya elbisesini yı kamada kullanmalıve teyemmümle namaz kı lmalı dı r. Ama üzerine teyemmüm edilecek bir ş eyi bulunmazsa, suyu, abdest veya gusül için kullanmalıve necis beden veya elbiseyle namaz kı lmalı dı r. Teyemmümü Mubah Kı lan Altı ncıDurum 677- Kullanı lmasıharam olan su veya kaptan baş ka su veya kap bulunmazsa -meselâ, su veya kap gasp edilmişolur ve ondan baş ka su veya kap da bulunmazsa- abdest veya gusül yerine teyemmüm etmelidir. Teyemmümü Mubah Kı lan Yedinci Durum 678- Vaktin dar olmasıyüzünden abdest veya gusül alı ndı ğıtakdirde, namazı n tamamıveya bir kı smı , vakitten sonra kı lı nacak olursa, teyemmüm edilmelidir. 679- Kası tlıolarak namazı nıabdest veya gusle yetecek kadar vakit kalmayı ncaya dek geciktirirse, günah iş lemişolur; ama teyemmümle kı ldı ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, o namazı n kazası nıkı lmalı dı r. 680- Abdest aldı ğ ıveya guslettiği takdirde namaza yetecek kadar vakit kalı p kalmayacağı ndan ş üpheye düş en kimse, teyemmüm etmelidir. 681- Vakit darlı ğıyüzünden teyemmüm eden kimsenin namazdan sonra, elinde bulunan su elinden çı karsa, teyem-mümünü bozacak bir ş ey yapmasa bile görevi teyemmüm etmekse, yeniden teyemmüm etmelidir. 682- Suyu olan kimse, vaktin dar olmasıyüzünden teyemmümle namaz kı lmaya baş lar ve namaz esnası nda mevcut olan su zâyi olursa, sonraki namazlarıo teyemmümle kı labilir. 683- Abdest alacak veya gusledecek ve namazlarıda ikamet ve kunut gibi müstehap amelleri yapmaksı zı n kı labilecek kadar vakit olursa, gusül veya abdest almalıve namazımüstehap amelleri yapmaksı zı n kı lmalı dı r. Hatta Fatiha'dan sonra bir sure okuyacak kadar vakit olmasa bile, gusül veya abdest alı p namazısure okumadan kı lmalı dı r. ÜZERİ NE TEYEMMÜM EDİ LEN ŞEYLER 684- Temiz olduklarıtakdirde toprağa, çakı la, keseğe ve taş a, teyemmüm etmek sahihtir; tuğla ve testi gibi piş mişçamur üzerine de teyemmüm edilir. 98 685- Kireç taş ı , alçıtaş ı , mermer taş ı , siyah mermer taş ıve sayir taştürleri üzerine teyemmüm edilir. Akik ve firuze taş ıgibi cevherler üzerine edilen teyemmüm batı ldı r. Farz ihtiyat gereği, önceki hükümde açı klanan toprak ve üzerine teyemmüm edilebilen ş eylerden biri var olduğu takdirde, yanmı şkireç ve alçı ya teyemmüm edilmemelidir. Toprak ve benzeri ş eyler bulunmaz, alçıveya kireç üzerine yahut da toz veya çamur üzerine teyemmüm etmek zorunda kalı rsa, hem toz ve hem çamura veyahut hem yanmı şkireç ve hem alçı ya teyemmüm etmelidir. 686- Toprak, çakı l, kesek ve taşbulunmazsa, elbise, yaygıveya benzeri ş eyler üzerinde bulunan toz toprağa teyemmüm edilmelidir. Elbise ve yaygı nı n arası nda bulunan toza teyemmüm edilmez; ancak ilk önce vurularak toz elbise üzerine çı karı lı rsa, teyemmüm yapı labilir. Eğer toz bulunmazsa, çamura teyemmüm edilir. Çamur da bulun-mazsa, müstehap ihtiyat gereği, namaz teyemmümsüz kı lı nı r ve sonradan ihtiyat gereği, kaza edilir. 687- Yaygıve benzerinin silkelenmesiyle toprak elde edilebilecek olursa, tozla teyemmüm etmek batı ldı r ve yine çamur kurutularak toprak elde edebilecek olursa, çamurla teyemmüm batı ldı r. 688- Suyu olmayı p yanı nda kar veya buz bulunan kimse, mümkün olduğu takdirde onu eritmeli ve onunla abdest veya gusül almalı dı r. Bu mümkün olmazsa ve üzerine teyemmüm edilecek bir ş ey de bulunmazsa, müstehap ihtiyat gereği, namaz abdestsiz ve teyemmümsüz kı lı nmalıve farz ihtiyat gereği, daha sonra kaza edilmelidir. 689- Toprak ve çakı l, üzerine teyemmüm edilmeyen saman ve benzeri bir ş eyle karı ş ı k olursa, onunla teyemmüm edilmez. Ama üzerine teyemmüm edilmeyen ş ey, toprak ve çakı l içinde yok sayı lacak kadar az olursa, onunla teyemmüm edilebilir. 690- Üzerine teyemmüm edilen bir ş ey bulunmazsa, mümkün olduğ u takdirde, satı n alı narak veya benzeri bir yolla temin edilmelidir. 691- Çamur duvara teyemmüm edilebilir. Müstehap ihtiyat gereği, kuru toprak veya yer bulundukça, nemli toprak ve zemine teyemmüm edilmemelidir. 692- Üzerine teyemmüm edilecek ş ey, pak olmalı dı r. Eğer üzerine teyemmüm edilecek temiz bir ş ey bulunmaz-sa, namaz farz olmaz; ama kazası nı n kı lı nması gerekir. 693- Bir ş eyin, kesin olarak üzerine teyemmüm edilebilir ş eylerden olduğ u bilinir ve ona teyemmüm edilir; ancak daha sonra, onunla teyemmüm etmenin doğ ru olmadı ğı anlaş ı lı rsa, o ş ekilde kı lı nan namazları n iade edilmesi gerekir. 694- Üzerine teyemmüm edilen ş eyin gasp edilmemişolmasıgerekir. 695- Gasp edilmişalanda alı nan teyemmüm, batı l değildir. Meselâ, kendi mülkünde iki elini toprağa vurur, daha sonra izinsiz baş ka birinin mülküne girer ve orada ellerini alnı na sürerse, yaptı ğıteyemmüm batı l olmaz. 99 696- Teyemmüm edilen yerin gasp edilmişolduğunu bilmez veya unutursa, unutan kimse gasp edenin kendisi de olsa, teyemmüm sahihtir. 697- Gasp edilmişbir yerde hapsedilen kimse, su ve toprak gasp edilmişolduğu takdirde, teyemmümle namaz kı lmalı dı r. 698- Üzerine teyemmüm edilen ş eyin, elde toplanacak tozu olmasımüstehaptı r. Üzerine eller vurulduktan sonra tozları n dökülmesi için elleri silkelemek de müstehaptı r. 699- Çukur yere, yol toprağı na ve üzerini tuz kaplamamı şolan tuzlaya teyemmüm etmek mekruhtur. Eğer üzerini tuz kaplamı şolursa, teyemmüm batı l olur. TEYEMMÜMÜN Nİ TELİ Ğİ 700- Teyemmümde dört ş ey farzdı r: 1) Niyet etmek. 2) İ ki elin içini birlikte üzerine teyemmüm edilen bir ş eyin üzerine vurmak. 3) İ ki elin içini bütün alna ve iki tarafı na, kı lları n çı ktı ğıyerden kaş lara ve burnun üst kı smı na kadar çekmek. Farz ihtiyat gereği eller, kaş ları n üzerinden de çekilmelidir. 4) Sol elin iç tarafı nısağelin üstünün tamamı na ve daha sonra sağelin iç tarafı nısol elin üstünün tamamı na çekmek. 701- Gusül yerine yapı lan teyemmümle abdest yerine yapı lan teyemmümün farkı yoktur. TEYEMMÜMLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 702- İ ster kası tlıolsun, ister hükmü bilmemek ve ister unutma yüzünden olsun, alnı n ve ellerin üstünün az bir kı smıda mesh edilmezse, teyemmüm batı l olur. Ama fazla dikkat etmek de gerekmez. "Alı n ve ellerin üstünün tümü mesh edildi" denilirse, bu yeterlidir. 703- Ellerin üstünün tamamen mesh edildiğinden emin olmak için bileğ in biraz üstünden mesh edilmelidir. Ancak parmakları n arası nı n mesh edilmesi gerekmez. 704- Alı n ve ellerin üstü yukarı dan aş ağı ya doğru meshedilmelidir ve bu iş ler kesintisiz olarak yapı lmalı dı r. "Teyemmüm ediyor" denmeyecek kadar onlar arası nda fası la verilirse, batı l olur. 705- Niyet edilirken teyemmümün gusül yerine mi, yoksa abdest yerine mi olduğu belirtilmelidir. Gusül yerine olursa, hangi gusül olduğu da belirtilmelidir. O hâlde, abdest bedeli veya gusül bedeli olarak teyemmüm edildiği niyet edileceğine yanlı ş lı kla tam tersi niyet edilir veyahut cenabet guslü yerine ölüye dokunma guslü sebebiyle teyemmüm edildiği niyet edilirse, teyemmüm batı l olur. 706- Teyemmümde alı n, ellerin iç kı smıve üstü, pak olmalı dı r. Eğer ellerin iç kı smı necis olur ve onu yı kaya-mazsa, o ş ekilde teyemmüm etmelidir. 100 707- Teyemmüm edilirken ellerden yüzük çı karı lmalı dı r. Alı nda, ellerin içinde veya üstünde bir engel olursa meselâ, onlara bir ş ey yapı ş mı şolursa, giderilmelidir. 708- Alı nda veya ellerin üstünde yara olur ve üzerine sarı lan bez veya baş ka ş ey açı lmazsa, el onun üzerine sürülmelidir ve yine, elin iç tarafı nda yara olur ve üzerine sarı lan bez veya baş ka ş ey açı lmazsa, el o ş ekilde üzerine teyemmüm edilen ş eye vurulmalı , alı n ve ellerin üstü mesh edilmelidir. 709- Alı nda veya ellerin üstünde kı l bulunması nı n sakı ncasıyoktur. Ama alı n üzerine düş en saçları n arkaya çekilmesi gerekir. 710- Alı nda, ellerin içinde veya üstünde bir engel olduğuna ihtimal verilir ve verilen ihtimal, halk nazarı nda yerinde olursa, engel olmadı ğı na dair kanaat getirilinceye veya emin oluncaya kadar araş tı rı lmalı dı r. 711- Teyemmüm yapmasıgereken kimse, teyemmüm yapamazsa, naip (=yardı mcı ) tutmalı dı r. Naip olan kimsenin, ona kendi elleriyle teyemmüm ettirmesi gerekir; eğer mümkün olmazsa naip kendi elini, üzerine teyemmüm edilen bir ş eye vurup, onun alı n ve ellerinin üstüne meshetmesi gerekir. 712- Teyemmüm edilirken önceki bölümün yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, itina edilmez ve alı nan teyemmüm sahihtir. Yine her bir kı sı m yerine getirildikten sonra doğru olarak yapı lı p yapı lmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, itina edilmemeli ve alı nan teyemmüm sahihtir. 713- Sol el mesh edildikten sonra teyemmümün doğ ru yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üphe edilirse, teyemmüm sahihtir. 714- Teyemmüm etmesi gereken kimse, farz ihtiyat gereği, namaz vakti girmeden önce namaz için teyemmüm etmemelidir. Ama baş ka bir farz veya müstehap işiçin teyemmüm eder ve namaz vaktine kadar özrü devam ederse, o teyemmümle namaz kı labilir. 715- Teyemmüm etmesi gereken kimse, namaz vakti bitinceye dek özrünün devam edeceğini bilirse, istediğ i vakitte namazı nıkı labilir. Ancak vaktin sonuna kadar özrünün zail olacağı nıbilirse, beklemeli; abdest veya gusül alarak ya da vakit darlaş tı ğı nda teyemmüm ederek namaz kı lmalı dı r. 716- Abdest alamayan veya gusül edemeyen kimse, özrünün çabuk zail olacağı na ihtimal verse de, kaza namazları nıteyemmümle kı labilir. Ancak vakit dar olmadan önce teyemmümü mubah kı lan özrün kalkacağı nıbilirse, beklemelidir. 717- Abdest veya gusül alamayan kimse, günlük namazları n nafileleri gibi belli vakitleri olan müstehap namazlarıteyemmümle kı labilir. Hatta bunu, ilk vakitte de yapabilir. Ancak bu, vaktin sonuna dek teyemmümü mubah kı lan özrün kalkacağ ı nı bilmediği takdirde olur. 101 718- İ htiyat ederek cebire olarak gusül ve teyemmüm etmesi gereken, meselâ, sı rtı nda yara olan bir kimse, gusül ve teyemmümden sonra namaz kı lar ve namazdan sonra idrar gibi bir küçük hades gerçekleş irse, sonraki namazlar için abdest almalı dı r. 719- Su bulunmamasıveya baş ka bir özürden dolayıteyemmüm eden kimsenin özrü kalktı ktan sonra, almı şolduğu teyemmüm batı l olur. 720- Abdesti bozan ş eyler, abdest bedeli yapı lan teyemmümü de bozar. Guslü bozan hâller, gusül bedeli yapı lan teyemmümü de bozar. 721- Gusül edemeyen kimse üzerine birkaç gusül farz olursa, farz ihtiyat gereği, onları n her biri yerine bir teyem-müm etmelidir. 722- Gusül yapamayan kimse, gusülsüz yapı lmasıcaiz olmayan bir iş i yapmak isterse, gusül bedeli teyemmüm yapmalı dı r. Abdest alamayan kimse, abdestsiz yapı lmasıcaiz olmayan bir işyapmak isterse, abdest bedeli teyemm-üm etmelidir. 723- Cünüplükten dolayıteyemmüm edilirse, namaz için abdest alı nmasıgerekmez. Ama diğer gusüllerden dolayıteyemmüm edilirse, abdest alı nmasıgerekir. Eğer abdest alı namazsa, abdest bedeli olarak da baş ka bir teyemmüm edilmelidir. 724- Gusül bedeli teyemmüm edilir ve sonra abdesti bozan bir işgerçekleş irse, sonraki namazlar için gusledilemediği takdirde, abdest alı nmalı dı r. Eğer abdest de alı namazsa, abdest bedeli olarak ikinci bir teyemmüm edilmelidir. 725- Vazifesi abdest ve gusül bedeli olarak teyemmüm etmek olan kimse, bu iki teyemmümle yetinir; fazla teyemmüm etmesi gerekmez. 726- Teyemmüm etmesi gereken kimse, bir işiçin teyemmüm ederse, teyemmüm ve özrü devam ettiği sürece, gusül veya abdestle yapı lmasıgereken iş leri, bu teyemmümle yapabilir. Ama suyu olduğu hâlde cenaze namazıiçin veya uyumak için teyemmüm etmiş se, bu teyemmümle yalnı zca kendisi için teyemmüm ettiği iş i yapabilir. Farz ihtiyat gereği, teyemmümü mubah kı lan özür, vaktin darlı ğıimiş se, onunla da baş ka iş ler yapı lmamalı dı r. 727- Birkaç yerde teyemmümle kı lı nan namazları n iade edilmesi, müstehaptı r: 1) Suyu kullanmaktan korktuğu hâlde, bilerek kendini cünüp edip teyemmümle namaz kı lmı ş sa. 2) Su bulamayacağı nıbildiği veya zannettiği hâlde bilerek kendini cünüp edip teyemmümle namaz kı lmı ş sa. 3) Vaktin sonuna kadar su aramaya gitmeyip teyemmümle namaz kı lmı şolan kimse, sonra aradı ğıtaktirde su bulunacağ ı nıanlarsa. 4) Bilerek namaz ertelenir ve vaktin sonunda teyem-mümle namaz kı lı nı rsa. 5) Suyun bulunmayacağı nıbildiği veya zannettiği hâl-de, mevcut olan suyunu dökmüş se. 102 NAMAZ HÜKÜMLERİ Namaz dinî amellerin en önemlisidir. Âlemlerin Rabbi katı nda namaz kabul olursa, diğer ibadetler de kabul olur; namaz kabul olmazsa, diğer ameller de kabul olmaz. Nası l ki günde beşdefa bir nehir de yı kanan insan, tertemiz olur ve bedeninde kir kalmazsa, günlük kı lı nan beşvakit namaz da insanıöylece günahlardan temizler. Namazı n ilk vakitte kı lı nmasıiyidir. Namazıhafife alı p önemsemeyen kimse, namaz kı lmayan kimse gibidir. Resulullah Efendimiz (Al-lah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) ş öyle buyurmuş tur: "Namazıönemsemeyip hafife alan kimse, ahiret azabı -nıhak eder." Bir gün Resulullah Efendimiz (s.a.a) mescitte iken birisi gelip namaza durdu, rükû ve secdeleri gerektiği gibi yerine getirmedi. Bunun üzerine Hazret: "Bu adam, namazıbu ş ekilde olduğu hâlde ölürse, benim dinim üzere ölmemiş tir." buyurdu. O hâlde insan, namazlarıhı zlıve acele kı lmamaya özen göstermeli; namazdayken Allah'ıhatı rlayı p O'na karş ıhuzu, huş u ve vakarlıolmalı ; kiminle konuş tuğunun farkı nda olmalıve âlemlerin Rabbinin azamet ve büyüklüğü karş ı sı nda kendisini hiç ve çok hakir görmelidir. Eğer namazda insan, bu nüktelere tam olarak dikkat ederse kendisini unutur. Nitekim, Hz. Ali'nin (Allah'ı n selâmıona olsun) mübarek ayağı ndaki ok, o hazret namazdayken çı karı ldı ; ancak o hazret bunun farkı nda olmadı . Yine namaz kı lan kimse, tövbe etmeli, Allah'tan bağı ş -lanma dilemeli ve namazı n kabul olması na engel olan haset, kibir, gı ybet, haram yemek, aklı n fonksiyonunu yitirici ş eyleri içmek, humus ve zekât vermemek gibi günahları , hatta günah sayı lan bütün her ş eyi terk etmelidir. Ayrı ca namazı n sevabı nıazaltan iş leri yapmamalı dı r. Örneğ in, uykulu ve idrarısı kı ş tı ğıbir hâlde namaza durmamalıve namaz kı larken gökyüzüne bakmamalı dı r. Aynızamanda akik yüzük takmak, temiz elbise giymek, saç ve sakalıtaramak, diş leri fı rçalamak ve güzel koku kullanmak gibi namazı n sevabı nıartı ran iş leri de yapmasıuygundur. FARZ NAMAZLAR Farz namazlar altıtanedir: 1) Günlük namazlar. 2) Âyat namazı . 3) Cenaze namazı . 4) Farz tavaf namazı . 5) Büyük oğ lun üzerine farz olan babanı n kaza namazı . 6) Ecîr olma, nezir, yemin ve ahdetmekten dolayıfarz olan namaz. GÜNLÜK FARZ NAMAZLAR 103 Günlük farz namazlar, her biri dört rekât olan öğle ve ikindi, üç rekât akş am, dört rekât yatsıve iki rekât sabah namazıolmak üzere beştane namazdan ibarettir. 728- Yolculukta iken dört rekâtlınamazlar ileride açı klanacak ş artlara göre, iki rekât olarak kı lı nmalı dı r. Öğle ve İ kindi Namazları nı n Vakti 729- Çubuk veya benzeri bir ş ey, düz bir yere dikilirse, güneşdoğ arken onun gölgesi batı ya doğru düş er. Güneşyükseldikçe bu gölge kı salı r ve bizim yaş adı ğı mı z bölgelerde ş er'î öğ lenin baş langı cı nda gölge en kı sa durumda olur. Öğ le geçtikten sonra gölge doğuya doğru dönmeye baş lar. Güneşbatı ya doğru ilerledikçe, gölge de artmaya baş lar. O hâlde gölge en kı sa durumda olur ve yeniden uzayı p artmaya baş ladı ğı nda ş er'î öğle vaktinin girdiği anlaş ı lı r. Ama bazen öğle vakti gölgenin tamamen yok olduğu Mekke gibi bazış ehirlerde ise, gölge yeniden çı ktı ğ ı nda öğle vakti olduğu anlaş ı lı r. 730- Öğle vaktini belirlemek için yere dikilen çubuk veya benzeri ş eye "ş âhı s" denir. 731- Öğle ve ikindi namazları ndan her birinin özel ve müş terek vakitleri vardı r. Öğle namazı nı n özel vakti, öğ lenin ilkinden, öğle namazıkı lı nacak kadar bir vaktin geçmesine kadardı r. İ kindi namazı nı n özel vakti, akş ama ikindi namazıkı lı nacak kadar bir zaman kalması na denktir. Eğer bir kimse bu zamana kadar öğle namazı nı geciktirirse, öğ le namazı nıkazaya bı rakmı ş tı r demektir ve bu vakitte ikindi namazı nı kı lmasıgerekir. Öğ le namazı yla ikindi na-mazı nı n özel vakitleri arası ndaki zaman ise, öğ le ve ikindi namazları nı n müş terek vaktidir. Yanlı ş lı kla birbirinin özel vaktinde kı lı nı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 732- Yanı larak öğle namazıkı lı nmadan ikindi namazı -na baş lanı r ve namazda yanlı ş lı ğı n farkı na varı lı rsa, bu olay müş terek vakitte gerçekleş tiği takdirde niyet öğle namazı na çevrilmeli; yani "ş imdiye kadar kı lı nan, ş imdi kı lı nmakta olan ve bundan sonra kı lı nacak olanı n hepsi öğle namazı na ait olsun" diye niyet edilmeli ve namaz bitirildikten sonra ikindi namazıkı lı nmalı dı r. Eğer bu olay öğle namazı nı n özel vaktinde gerçekleş irse, niyet öğle namazı na çevrilmeli, namaz bitirilmeli ve sonra ikindi namazıkı lı nmalı dı r. İ kindi namazı nı n yeniden kı lı nmasıihtiyata uygundur ve bu ihtiyatı n gözetilmesi çok iyidir. 733- Cuma günü, öğle namazıyerine iki rekât cuma namazıkı lı nabilir. Ancak cuma namazıkı lı ndı ğıhâlde, müstehap ihtiyat gereği öğle namazıda kı lı nmalı dı r ve bu ihtiyata uymak çok iyidir. 734- Farz ihtiyat gereği cuma namazı , örfte öğlenin ilk vakitleri denilen zamandan geriye bı rakı lmamalı dı r. Öğle-nin ilk vakitlerinde kı lı nmayı p geciktirildiği takdirde, cuma namazıyerine öğle namazıkı lı nmalı dı r. Akş am ve YatsıNamazları nı n Vakti 735- Akş am, güneş in batı ş ı ndan sonra doğu tarafı nda görülen kı zartı nı n kaybolduğu zamandı r. 736- Akş am ve yatsınamazları nı n özel ve müş terek vakitleri vardı r. Akş am namazı nı n özel vakti, akş amı n evvelinden üç rekâtlı k bir namaz kı lı nacak kadar bir 104 zaman geçinceye kadardı r. O hâlde eğer bir kimse örneğin yolcu olur ve yanı larak yatsınamazı nı n hepsini bu vakitte kı lar-sa, müstehap ihtiyat gereği akş am namazı ndan sonra yatsınamazı nıiade etmelidir. Yatsınamazı nı n özel vakti, gece yarı sı na yatsınamazıkı lı nacak kadar bir zamanı n kaldı ğ ısüredir. Öyleyse, bu zamana kadar bilerek akş am namazı nıkı lmayı p geciktiren kimse, önce yatsınamazı nıve daha sonra akş am namazı nıkı lmalı dı r. Akş am namazı yla yatsınamazı nı n özel vakitleri ara-sı ndaki süre, akş am ve yatsı namazları nı n müş terek vaktidir. O hâlde bu vakitte yanlı ş lı kla yatsınamazı nıakş am namazı ndan önce kı lan ve bunu namazdan sonra anlayan kimsenin kı ldı ğ ınamaz sahihtir ve sadece daha sonra akş am namazı nıkı lmalı dı r. 737- Önceki hükümde açı klanan özel ve müş terek vakitler ş ahı slara göre değiş ir; meselâ, öğlenin evvelinden iki rekât namaz kı lı nacak kadar bir zaman geçerse, yolcu olan kimse için öğle namazı nı n özel vakti geçmişve müş terek vakti girmişolur. Yolcu olmayan bir kimse için dört rekât namaz kı lı nacak kadar bir zamanı n geçmesi gerekir. 738- Yanı larak akş am namazıkı lı nmadan önce [müş terek vakitte] yatsınamazı kı lı nmaya baş lanı r ve namazda iken farkı na varı lı rsa, dördüncü rekâtı n rükûsuna gidilmediği takdirde, niyet akş am namazı na çevrilmeli, namaz bitirilmeli ve sonra yatsınamazıkı lı nmalı dı r. Eğer dör-düncü rekâtı n rükûsuna gidilmiş se, namaz bitirilmeli ve daha sonra akş am namazıkı lı nmalı dı r. Eğer kı lı nan miktarı n hepsi akş am namazı nı n özel vaktinde gerçekleş ir ve dördüncü rekâtı n rükûsuna gidilmeden farkı na varı lı rsa, niyet akş am namazı na çevrilip namaz bitirilmeli ve sonra yatsı kı lı nmalı dı r. Ancak müstehap ihtiyat gereği, yatsı dan sonra akş am ve yatsı kı lı nmalı dı r. Bu ihtiyata uymak, çok iyidir. 739- Yatsınamazı nı n son vakti, gece yarı sı dı r. Farz ihtiyat gereği akş am ve yatsı namazları yla bunlara benzer konuları n son vaktini belirlemek için geceyi, güneş in batı ş ı ndan sabah ezanı na kadar hesap etmek gerekir.[37] Gece namazıve benzeri iş ler için ise, güneş in doğuş una kadar hesap edilmelidir. 740- Günah iş leyerek veya bir özürden dolayıakş am namazıveya yatsınamazı nıgece yarı sı na kadar geciktiren kimse, farz ihtiyat gereği sabah ezanı na kadar, eda ve kaza niyeti etmeksizin bu namazlarıkı lmalı dı r. Sabah Namazı nı n Vakti 741- Sabah ezanı na yakı n ufkun doğusundan bir aydı nlı k yükselmeye baş lar ki buna "birinci fecir" denir. Bu aydı nlı k yayı lı nca "ikinci fecir" ve sabah namazıvakti girmiş olur. Sabah namazı nı n son vakti ise, güneş in doğmaya baş ladı ğıandı r. NAMAZ VAKİ TLERİ YLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 742- İ nsan ancak, vaktin girdiğinden emin olduğunda veya iki adil ş ahidin bunu bildirdiğinde, namaz kı lmaya baş layabilir. 743- Kör, hapiste olan ve benzeri kimselerin farz ihtiyat gereği vaktin girdiğinden emin olmadı klarımüddetçe, namaz kı lmaya baş lamamalarıgerekir. Ama insan, herkesin emin olması na engel teş kil eden bulut, toz ve benzeri bir ş eyden dolayı 105 namaz vaktinin evvelinde vaktin girdiğinden emin olamazsa, vaktin girdiğine dair zannıolursa, namaz kı lmaya baş layabilir. 744- Vaktin girdiğini iki adil ş ahidin bildirmesi veya kendisinin bundan emin olması üzerine namaza baş lar; an-cak namaz esnası nda vaktin girmediğini anlarsa, namazı batı l olur. Yine namazdan sonra, namazı n tamamı nıvakit girmeden önce kı ldı ğı nı anlarsa, aynıhüküm geçerlidir. Ama namazdayken veya namazdan sonra, namaz kı larken vaktin girmişolduğunu anlarsa, namazısahihtir. 745- İ nsan ancak, namaz vaktinin girdiğinden emin ol-duktan sonra namaza baş laması gerektiğinin farkı nda ol-maz; ama namazdan sonra namazı n hepsini vaktinde kı ldı ğ ı nı anlarsa, namazısahihtir. Ama namazı n bütününü vaktinden önce kı ldı ğ ı nıveya namazda iken vaktin girdiğ ini anlarsa, namazıbatı ldı r. 746- Vaktin girdiğinden emin olup namaza baş lar an-cak namazda iken vaktin girip girmediğinden ş üpheye düş erse, namazıbatı l olur. Ama namazda iken, vaktin girdiğinden emin olur ancak namazı nş imdiye kadar kı ldı ğ ıkadarı nı n vakit içinde olup olmadı ğı ndan ş üpheye düş erse, namazısahihtir. 747- Namaz vakti öylesine dar olur ki bazımüstehap-ları n yapı lmasıdurumunda, namazı n bir miktarıvakit dı ş ı nda kı lı nacak olursa, o müstehaplar yapı lmamalı dı r. Örneğ in, kunut okunduğunda namazı n bir miktarıvakit dı ş ı nda kı lı nacaksa, kunut okunmamalı dı r. 748- Sadece bir rekât namaz kı lı nacak kadar vakit ka-lı rsa, namaz eda niyetiyle kı lı nmalı dı r. Ancak bilerek bu zamana kadar namaz geciktirilmemelidir. 749- Yolcu olmayan kimsenin akş ama sadece beşrekât kı labilecek ölçüde vakti kalı rsa, öğ le ve ikindi namazları -nı n her ikisini de kı lmalı dı r. Eğ er daha az vakit kalmı ş sa, yalnı zca ikindi namazı nıkı lmalıve sonra öğle namazı nıkaza etmelidir. Gece yarı sı na dört rekât kı lı nacak kadar vakit kalı rsa, akş am ve yatsınamazları kı lı nmalı dı r; eğer daha az vakit kalı rsa, önce yatsınamazıve daha sonra akş am namazıkı lı nmalı dı r. Ancak farz ihtiyat gereği akş am namazıeda ve kaza olduğu niyet edilmeksizin kı lı nmalı dı r. 750- Yolcu olan bir kimsenin akş ama, üç rekât namaz kı lacak kadar vakti kalı rsa, öğle ve ikindi namazı nıkı lmalıve eğer daha az vakti kalı rsa, sadece ikindiyi kı lmalıve daha sonra öğleyi kaza etmelidir. Gece yarı sı na dört rekât na-maz kı lacak kadar vakit kalı rsa, akş am ve yatsınamazı nıkı lmalıve eğer daha az vakit kalı rsa, yalnı zca yatsı yı kı lmalıve daha sonra eda ve kaza olduğunu niyet etmeksizin akş am namazı nı kı lmalı dı r. Eğer yatsı yıkı ldı ktan sonra, gece yarı sı na bir rekât veya daha fazla kı lı nacak kadar vakit kaldı ğıanlaş ı lı rsa, hemen akş am namazı nıeda niyetiyle kı lması gerekir. 751- Namazı n ilk vakitte kı lı nması , müstehaptı r. Bu konu özellikle tavsiye edilmiş tir. Her ne kadar ilk vakte ya-kı n bir zamanda kı lı nmasımüstehap ise de, geciktirilmesinin herhangi bir sebepten dolayıörneğin cemaatle kı lı nmasıgibi iyi bir yönü olursa, ancak o zaman geciktirilmesinin sakı ncasıolmaz. 106 752- İ lk vakitte namaz kı lmak istediğinde özrü olduğundan dolayıteyemmüm ederek namaz kı lmasıgereken kimse, vaktin sonuna kadar özrünün devam edeceğini bilir veya buna ihtimal verirse, vaktin evvelinde namaz kı labilir. Ama örneğin elbisesi necis olur veya baş ka bir özrü olur ve özrünün yok olacağı na ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği özrünün yok olması nıbeklemelidir. Eğer özrü giderilirse, namazıvaktin sonunda kı lar. Ancak namazı n sadece farzları nıyapabilmeye yetecek kadar vaktin kalması nıbeklemesi gerekmez. Ezan, ikâmet ve kunut gibi namazı n müstehap-ları için de yeterli vakit olursa, teyemmüm edip namazımüstehapları yla birlikte kı labilir. 753- Namaz, namazdaki ş üpheler ve yanı lmalarla ilgili hükümleri bilmeyen bir kimse, bunlarla namazda karş ı laş acağı na ihtimal verirse, bunlarıöğrenmesi için namazı geciktirmelidir. Ancak namazısahih olarak bitireceğine dair kanaati olan kimse, ilk vakitte namazı nıkı labilir. Bu durumda eğer hükmünü bilmediği bir konuyla karş ı laş ı rsa, ihtimal üzere iki taraftan birini tercih edip onu uygular ve öylece namazı bitirir. Ancak namazdan sonra konunun hükmünü sormasıve batı l olduğu takdirde namazı nıiade etmesi gerekir. 754- Namaz için vakit müsait olur, alacaklıda alacağı nıisterse mümkün olduğu takdirde önce borç verilmeli ve daha sonra namaz kı lı nmalı dı r. Yine acele yapı lması gereken farz bir iş le karş ı laş ı lı rsa, önce o işyapı lmalı dı r. Meselâ, caminin necis olduğu görülürse, önce cami temizlenmeli ve daha sonra namaz kı lı nmalı dı r. Böyle bir durumda önce namaz kı lı nı rsa, günah iş lenmişolur; ama kı lı nan na-maz sahihtir. TERTİ P ÜZERE KILINMASI GEREKEN NAMAZLAR 755- İ kindi namazıöğle namazı ndan ve yatsınamazıda akş am namazı ndan sonra kı lı nmasıgerekir. Eğ er kası tlıolarak ikindi namazıöğle namazı ndan ve yatsınamazı da akş am namazı ndan önce kı lı nı rsa, batı l olur. 756- Öğle namazıniyetiyle namaza baş lanı r; ancak na-mazda iken öğle namazı nı n kı lı ndı ğıhatı rlanı rsa, niyet ikindi namazı na çevrilemez. Bu durumda kı lı nan namazı n bozulup ikindi namazı nı n kı lı nmasıgerekir. Akş am ve yatsınamazları nda da aynı hüküm geçerlidir. 757- İ kindi namazı ndayken öğle namazı nıkı lmadı ğı ndan emin olur ve bundan dolayı niyetini öğle namazı na çevirir; ancak namazı n rükün olan bir fiiline baş ladı ktan sonra, öğ le namazı nıkı ldı ğı nıhatı rlarsa, namazıbatı l olur ve ikindi namazı nıkı lması gerekir. Ama, namazı n rüknü sayı lan bir fiiline baş lamadan bunu hatı rlarsa, niyetini ikindi namazı na çevirir ve öğle namazı nı n niyetiyle okuduğu kı s-mıyeniden ikindi namazı nı n niyetiyle okur. Böyle yapı ldı ğ ıtakdirde, kı lı nan namaz sahihtir. 758- İ kindi namazı ndayken, öğle namazı nı n kı lı nı p kı -lı nmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, niyet öğle namazı na çevrilmelidir. Ama, namazı n bitmesiyle akş am girecek kadar vakit dar olursa, kı lı nan namaz, ikindi namazıniyetiyle tamamlanmalı dı r ve bu durumda öğle namazı nı n kazasıyoktur. 759- Yatsınamazı nda dördüncü rekâtı n rükûsuna varmadan önce, akş am namazı nı n kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üp-heye düş ülürse, namazı n bitmesiyle gece yarı sıgirecek kadar vakit dar olduğu takdirde, namaz yatsıniyetiyle tamam-lanmalı dı r. Ancak vakit müsait olursa, niyet akş am namazı na çevrilmeli, namaz üç rekât olarak tamamlanmalı ve daha sonra yatsınamazıkı lı nmalı dı r. 107 760- Yatsınamazı nda dördüncü rekâtta rükûya vardı ktan sonra, akş am namazı nı n kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, namazı n tamamlanmasıve ardı ndan akş am namazı nı n kı lı nmasıgerekir. Ancak bu ş üphe, yatsınamazı nı n özel vaktinde gerçekleş irse, akş am namazı nı n kı lı nmasıgerekmez. 761- İ htiyat edilerek kı lı nan namaz yeniden kı lı nı r; ancak, namaz esnası nda, ondan önce kı lı nmasıgereken namazı n kı lı nmadı ğıhatı rlanı rsa, o namaza niyet çevrilemez. Meselâ, ihtiyat edilip ikindi namazıyeniden kı lı nı rken öğ le namazı nı n kı lı nmadı ğı anlaş ı lı rsa, niyeti öğle namazı na çevrilemez. 762- Namazlarda niyeti, kazadan edâya ve müstehap-tan farza çevirmek, caiz değildir. 763- Eda olarak kı lı nan namazı n vakti genişolursa, insan namaz arası nda niyetini kaza namazı na çevirebilir. A-ma niyetin kazaya çevrilmesi mümkün olmalı dı r. Meselâ, öğle namazı nıkı larken, niyetini ancak üçüncü rekâta baş lamadan önce sabah namazı nı n kazası na çevirebilir. MÜSTEHAP NAMAZLAR 764- Müstehap namazlar çoktur ve bunlara "Nafile Na-maz" denir. Müstehap namazlar içerisinde günlük nafile namazları n kı lı nmasıdaha çok tavsiye edilmiş tir. Nafile namazlar cuma günü dı ş ı nda otuz dört rekâttı r: Sekiz rekât öğle namazı nı n nafilesi, sekiz rekât ikindi namazı nı n nafilesi, dört rekât akş am namazı nı n nafilesi, iki rekât yatsınamazı nı n nafilesi, on bir rekât gece nafilesi, iki rekât sabah namazı nı n nafilesi. Ancak yatsı nı n iki rekât nafile namazı nı n farz ihtiyat gereği oturularak kı lı nmasıgerektiğinden bir rekât hesap edilir. Cuma günü ise, öğle ve ikindinin on altırekâtlı k nafilesine dört rekât daha ilave edilir. 765- On bir rekât gece nafilesinin (=teheccüd namazı -nı n) sekiz rekâtıgece nafilesi, iki rekâtış ef' namazıve bir rekâtıda vitir namazıniyetiyle kı lı nmalı dı r. Gece namazı nı n kı lı nması yla ilgili ayrı ntı lar, dua kitapları nda açı klanmı ş tı r. 766- Nafile namazlar, oturularak da kı lı nabilir. Ama oturularak kı lı nan iki rekât nafile namazı nı n, bir rekât olarak kabul edilmesi daha iyidir. Meselâ, sekiz rekât olan öğle namazı nı n nafilesi oturularak kı lı nmak istenirse, on altırekât kı lı nmasıdaha iyidir. Vitir namazıoturularak kı lı nmak istenirse, oturularak iki defa bir rekât namaz kı lı nı r. 767- Yolculukta, öğle ve ikindi nafileleri kı lı nmamalı -dı r. Ama yatsınafilesi, müstehap olabilir niyetiyle kı lı nabilir. GÜNLÜK NAFİ LE NAMAZLARIN VAKTİ 768- Öğle namazı nı n nafilesi, öğle namazı ndan önce kı lı nı r ve onun vakti, öğlenin evvelinden baş lar ve öğleden sonra görünmeye baş layan güneş e karş ıdikilen ş eyin gölgesinin kendi boyunun yedide ikisine ulaş ması yla biter. Meselâ, yere dikilen ş eyin uzunluğu, yedi karı şolursa, öğleden sonra meydana gelen gölgenin miktarıiki karı ş a ulaş tı ğ ı nda öğle nafilesinin vakti son bulur. 769- İ kindi namazı nı n nafilesi, ikindi namazı ndan önce kı lı nı r ve onun vakti, öğleden sonra meydana gelen yere dikili ş eyin gölgesinin miktarıkendisinin yedide dördüne 108 ulaş ı ncaya kadardı r. Eğer, öğle ve ikindi namazı nı n nafilesi kendi vakitlerinden sonra kı lı nmak istenirse, öğle namazı nı n nafilesinin öğ le namazı ndan sonra ve ikindi namazı nı n nafilesinin ikindi namazı ndan sonra kı lı nmasıdaha iyidir. Farz ihtiyat gereği eda ve kaza niyeti de edilmemelidir. 770- Akş am namazı nı n nafilesinin vakti, akş am nama-zı nı n bitmesiyle baş lar ve güneşbattı ktan sonra batıtarafı nda meydana gelen kı zı llı ğ ı n yok olması yla sona erer. 771- Yatsınamazı nı n nafilesinin vakti, yatsınamazı nı n bitmesiyle baş lar ve gece yarı sı na kadar devam eder; ancak, yatsınamazı nı n hemen ardı ndan kı lı nması , daha iyidir. 772- Sabah namazı nı n nafilesi, sabah namazı ndan önce kı lı nı r. Onun vakti, gece yarı sı ndan sonra on bir rekât gece namazıkı lı nabilecek kadar zamanı n geçmesiyle baş lar. Ancak birinci fecirden önce kı lı nmaması , ihtiyata uygundur. Fakat gece namazı nı n hemen ardı ndan kı lı nı rsa, bu durumda hiç bir sakı nca söz konusu değildir. 773- Gece namazı nı n vakti, gece yarı sı ndan itibaren sabah ezanı na kadardı r. Sabah ezanı na yakı n kı lı nması , daha iyidir. 774- Yolcular ve gece yarı sı ndan sonra namaz kı lmakta zorlanan kimseler, gece (=teheccüd) namazı nıgecenin evvelinde kı labilirler. Ğufeyle Namazı 775- Müstehap namazlardan birisi de akş am ve yatsınamazlarıarası nda kı lı nan "ğufeyle namazı "dı r. Onun vakti, akş am namazı ndan sonra baş lar ve batıtarafı ndaki kı zartıkaybolunca biter. Birinci rekâtta Fatiha'dan sonra okunacak sure yerine ş u ayet okunur: َِ ﻦ ُﻣ ْﺖ ﻨ ﱢﻰﻛ ُ ﻧ ا ِ َﻚ َ ﻧ ﺎ ْﺤ َ ﺒ َﺳ ُ ْﺖ ﻧ ﱠا َ ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ْﻻ َ َن ِا ﺎت ﻤ َ ﻠ ُ ﻟﻈ ﱡ ِﻰا َىﻓ د ﺎ ﻨ َ ِﻓ َ ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ َﻋ َ ِر ﺪ ﻘ ْ ْﻧ َ َﻦ ْﻟ َن ﱠا َﻦ َﻈ ًﻓ ﺎ ﺒ ﺎﺿ ِ ﻐ َ َﻣ ُ َﺐ ھ ْذ َ ذ ِا ِ ﻮن ﻨ ﱡ ﻟ ا َذ َ و ﯿﻦ َ ﻨ ِ ﻣ ِ ُﺆ ْ ﻤ ﻟ ْ ا ِﻰ ْﺠ ﻨ َﻧ ُ ِﻚ ﻟ ﺬ َﻛ َ ﱢو ﻢ ﻐ َ ﻟ ْ َا ِﻦ ُﻣ ه ﺎ ﻨ َ ﯿ ْ َﺠ ﱠ َﻧ ُو ﮫ ﻟ َ ﺎ ﻨ َ ﺒ ْ َﺠ َ ﺘ ﺎﺳ ْ َﻓ َ ﯿﻦ ﻤ ﻟ ِ ﺎ ﻟﻈ ﱠ ا Okunuş u: "Ve zennûni iz zehebe muğâż iben fezenne en len nekdire ‘eleyhi fenâdâ fi'z-zulumâti en la ilâhe illâ ente sub-haneke innî kuntu mine'z-zalimîn. Festecebna lehu ve necceynahu mine'l-ğemmi ve kezalike nunci'l-mu'minîn."[38] İ kinci rekâtta Fatiha'dan sonra sure yerine ş u ayet okunur: ِﻰ ٍﻓ ﺔ ﺒ ﱠ َﺣ َ َﻻ ﺎو ﮭ َ ﻤ ُ ﻠ َ ﻌ ْ ﱠﯾ َ ِﻻ ٍا ﺔ ﻗ َ ر َ ْو َ ِﻦ ُﻣ ُﻂ ﻘ َﺴ ْ ﺎﺗ َﻣ َ ِو ْﺮ َﺤ ﺒ ﻟ ْ ا ﱢو َ َﺮ ﺒ ﻟ ْ ِﻰا ﺎﻓ ُﻣ َ ﻢ ﻠ َ ﻌ ْ َﯾ َ َو ﻮ ﱠھ ُ ِﻻ ﺎا ﮭ َ ﻤ ُ ﻠ َ ﻌ ْ َﯾ َ ِﻻ ْﺐ ﯿ ﻐ َ ﻟ ْ ُا ـﺢ ﺗ ِ ﺎ ﻔ َ ُﻣ َ ه ﺪ َ ﻨ ْ َﻋ ِ و ﯿﻦ ٍ ﺒ ِ ٍﻣ ُ ﺎب ﺘ َ ِﻰﻛ ِ ﱠﻓ ِﻻ ٍا ِﺲ ﺑ ﺎ َﯾ َ َﻻ ٍو ْﺐ َﻃ َر َﻻ ِو ْض َر ْﻻ ا ﺎت ِ ﻤ َ ﻠ ُ ﻇ ُ Okunuş u: "Ve ‘indehu mefatih-ul ğeybi la ye‘'lemuha illa huve ve ye‘'lemu ma fi'lberri ve'l-behri ve ma teskuţ u min vereketin illa ye‘'lemuha vela hebbetin fî zulumat'il-erżi vela reţ bin vela yâbisin illa fî kitabin mubîn."[39] Kunutta da ş u dua okunur: ا ﺬ َ اوﻛ َ ﺬ َ ِﻰﻛ َ َﺑ َﻞ ﻌ ﻔ ْ ْﺗ َ َن َا ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ َﻋ َ ﱢﻰ ﻠ ُﺼ َ ْﺗ َن َا ْﺖ ﻧ ﱠا َ ِﻻ ﺎا ﮭ َ ﻤ ُ ﻠ َ ﻌ ْ َﯾ َ ِﻰﻻ ﺘ ﻟ ﱠ ِا ْﺐ ﯿ ﻐ َ ﻟ ْ ِا ـﺢ ﺗ ِ ﺎ ﻔ ﻤ َ َﺑ ِ ُﻚ ﻟ ﺄ َ َﺳ ْ ا ﱢﻰ ﻧ ﱠا ِ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ 109 Okunuş u: "Ellahumme innî es'eluke bimefatih'il-ğeybilletî la ye‘'lemuha illa ente, en tuselliye ‘ela Muhemmedin ve âl-i Mu-hemmedin ve en tef'‘ele bî keza ve keza."[40] Duanı n sonunda yer alan ve "ş u ve ş u" anlamı na gelen "keza ve keza" kelimeleri yerine hacetler istenir ve sonra ş u dua okunur: ِﻰ ﻟ ﺎ ﮭ َ ﺘ َ ﯿ ْ َﻀ َ ﺎﻗ ﻤ ﱠ ُﻟ َ م ﱠﻼ َ ﻟﺴ ا ﻢ ُ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ َﻋ َ ِو ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ ٍﻋ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱢﻣ َﻖ ِﺤ ﺑ ُﻚ َ ﻟ ﺄ َﺳ ْ ﺄ ِﻰﻓ َ ﺘ ﺎﺟ َ ُﺣ َ ﻢ ﻠ َ ﻌ ْ ِﻰﺗ َ ﺘ ﺒ َ ﻠ ِ َﻰﻃ َ ﻠ ُﻋ َ ِر د ﺎ ﻘ َ ﻟ ْ ا ِﻰو َ ﺘ ﻤ َ ﻌ ْ ﱡﻧ ِ ِﻰ ﻟ َو َ ْﺖ ﻧ ا َ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ Okunuş u: "Ellahumme ente veliyyu ni‘'metî ve'l-kâdiru ‘ela ţ elibetî, te‘'lemu hâcetî fees'eluke bihekki Muhemmedin ve âl-i Muhemmedin ‘eleyhi ve ‘eleyhim'us-selâm, lemma keżeyteha lî."[41] KIBLE HÜKÜMLERİ 776- Mekke-i Muazzama'da bulunan Kâbe evi, kı bledir. Namaz tam olarak ona doğru kı lı nmalı dı r. Ama, uzakta bulunan kimse, "kı bleye doğru namaz kı lı yor" denecek ş ekilde olursa yeterlidir. Yine, hayvanı n baş ı nı n kesilmesi gibi kı bleye doğru yapı lmasıgereken iş lerde de "kı bleye doğru yapı lı yor" denilmesi yeterlidir. 777- Farz namazı nıayakta kı lan kimse, kı bleye doğru durmuşdenilecek ş ekilde durmalı dı r; dizlerinin ve ayak uçları nı n da kı bleye doğru olmasıgerekmez. 778- Oturarak namaz kı lmasıgereken kimse, normal ş ekilde oturamaz ve oturduğu zaman ayakları nı n altı nıyere koyarsa, namaz sı rası nda yüz, göğüs ve karnıkı bleye doğ ru olmalı dı r. Ayakları nı n dizden topuğa kadar olan kı smı nı n kı bleye doğru olması gerekmez. 779- Oturarak namaz kı lamayan kimse, namazda be-deninin ön kı smıkı bleye doğru olacak ş ekilde sağyanıüzerinde uzanmalı dı r. Eğer mümkün olmazsa, bedeninin ön kı smıkı bleye doğ ru olacak ş ekilde sol yanıüzerinde uzan-malı dı r. Eğer bunu da yapamazsa, ayakları nı n altıkı bleye doğru gelecek ş ekilde sı rt üstü yatmalı dı r. 780- İ htiyat namazı , unutulmuşsecde ve teş ehhüt kı bleye doğru yapı lmalı dı r. Sehiv secdesinde de kı bleye doğru yönelmek, müstehap ihtiyat gereğidir. 781- Yol yürürken ve bir ş eye binmişolduğu hâlde, müstehap namaz kı lı nabilir. Eğer bu iki durumda müstehap namaz kı lı nı rsa, kı bleye doğru yönelmek gerekmez. 782- Namaz kı lmak isteyen kimse, kı ble yönünü tespit etmek için kı blenin hangi yön olduğundan emin oluncaya kadar araş tı rmasıgerekir. Hissi belirtilere dayanarak ş ahitlik yapan iki adil ş ahidin sözüne veya bilimsel kurallara dayanarak kı ble yönünü tanı yan ve güvenilir olan kimsenin sözüne göre hareket edebilir. Bunlar mümkün olmadı ğıtakdirde Müslümanları n camilerindeki mihraplardan ve me-zarları ndan veya diğer yollardan meydana gelen zanna göre hareket edebilir. Hatta ilmi kurallara dayanarak kı ble yönünü tanı yan kâfir ve fası k bir kimsenin sözünden kı ble yönüne dair zanna ulaş ı lı rsa, yeterlidir. 783- Kı ble konusunda zanna varan kimse, daha güçlü bir zanna varabilecekse, varmı ş olduğu zanna göre hareket edemez. Örneğin, ev sahibinin sözünden kı ble konusunda 110 zanna varan bir misafir bir baş ka yolla daha güçlü bir zanna varabilecekse, onun sözüne göre hareket edemez. 784- Kı ble yönünü bulmak için bir aracıolmaz veya uğraş tı ğıhâlde bir zanna varamaz ve namaz vakti de müsait olursa, dört tarafa dört namaz kı lmalı dı r. Eğer dört namaza yetecek kadar vakit yoksa, vaktin yettiği miktarda na-maz kı lmalı dı r. Örneğ in, yalnı zca bir namaza yetecek kadar vakit varsa, istediği herhangi tarafa, bir namaz kı lma-lı dı r. Elbette kı ldı ğınamazlardan birinin kı bleye doğru olduğuna veya eğri olsa da kı blenin sağveya sol tarafı na denk gelmediğ inden emin olacak ş ekilde kı lmalı dı r. 785- Kı blenin, iki yönden biri olduğ undan emin olur veya bu hususta zannıolursa, her iki yöne doğ ru namaz kı lmalı dı r. Ama müstehap ihtiyat gereği zannıolduğu takdirde, dört tarafa namaz kı lmalı dı r. 786- Birkaç yöne doğru namaz kı lmasıgereken kimse, öğle ve ikindi veya akş am ve yatsınamazları nıkı lmak istediğinde, ilk namazıkı lı nmasıgereken yönlere doğru kı lması , daha sonra ikinci namazıkı lmaya baş lamasıdaha iyidir. 787- Kı blenin hangi taraf olduğ undan emin olmayan kimse, namaz dı ş ı nda kı bleye doğ ru yapı lmasıgereken örneğ in hayvanıkesmek gibi bir iş i yapmak istediğinde, kendi zannı na göre hareket etmelidir. Eğer zanna varmak mümkün değilse, hangi tarafa doğru yapı lı rsa yapı lsı n sahihtir. NAMAZDA BEDENİÖRTMEK 788- Erkek namazda, kimse görmese bile avret yerini örtmelidir. Hatta göbekten dizlerine kadar örtmesi, daha iyidir. 789- Kadı n namazda, saçıve baş ıda dâhil olmak üzere bütün bedenini örtmelidir. Ama, yüzün abdestte yı kanan miktarı nı , bileklere kadar ellerini ve ayakları nı topuklara kadar örtmesi gerekmez. Ama, örtülmesi gereken miktarıörttüğünden emin olmasıiçin yüzün etrafı ndan bir miktarı nı , bilek ve topuklardan bir miktar aş ağı sı nıda örtmelidir. 790- Kazaya kalmı şsecde veya teş ehhüt hatta farz ihtiyat gereği sehiv secdesi yerine getirilirken, namazdaki gibi örtülmesi gereken yerlerin örtülmesi gerekir. 791- Namazda bilerek avret yeri örtülmezse, namaz batı l olur. Hatta hükmü bilmemek yüzünden de olsa farz ihtiyat gereği, namaz iade edilmelidir. 792- Namaz kı lı nı rken avret yerinin açı ldı ğıfark edilirse, örtülmesi gerekir. Bunu yapmak uzun sürecekse, farz ihtiyat gereği namaz bitirilmeli ve iade edilmelidir. Ama eğer namazdan sonra, avret yerinin namazda açı ldı ğıanlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 793- Ayaktayken elbise, avret yerini örter; ancak rükû ve secde gibi durumlarda örteceği belli olmazsa, açı ldı ğ ıtakdirde herhangi bir ş eyle avret yeri örtülürse, namaz sahihtir. Ama müstehap ihtiyat gereği, öyle bir elbiseyle namaz kı lı nmamalı dı r. 111 794- İ nsan, namazda kendisini ot ve ağaç yaprağ ı yla örtebilir. Ama müstehap ihtiyat gereği, baş ka hiçbir ş ey bulunmadı ğızaman bunlarla örtünmelidir. 795- Namazda örtünmek için çamurdan baş ka bir ş ey bulunmazsa, çamur örtü olmadı ğı ndan çı plak olarak namaz kı lı nabilir. 796- Namazda örtünecek hiçbir ş ey bulamaz; ancak bulabileceğine ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği namazıgeciktirmelidir. Eğer bir ş ey bulamadı ysa, vaktin sonunda vazifesine uygun olarak namaz kı lar. 797- Avret yerini örtecek bir ş ey hatta ağaç yaprağıve ot bulamayan ve namaz vaktinin sonuna kadar da örtecek bir ş ey bulabileceğine ihtimal vermeyen kimse, namaz kı lmak istediğinde onu nâmahrem gördüğü takdirde, oturarak avret yerini bacakları yla örtüp namaz kı lmalı dı r. Eğ er baş ka kimse onu görmüyorsa, ayakta namaz kı lar, ön tarafı nıeliyle örter ve her iki durumda da rükû ve secdeyi iş aretle yerine getirir ve secde için baş ı nıbir miktar aş ağ ıeğer. NAMAZ KILANIN ELBİ SESİ YLE İ LGİ LİHÜKÜMLER 798- Namaz kı lanı n elbisesiyle ilgili olarak altıtane ş art vardı r. 1) Temiz olmalı . 2) Mubah (=gasp edilmemiş) olmalı . 3) Lâş e hayvanı n parçası ndan yapı lmamalı . 4) Yenmeyen hayvanı n parçası ndan yapı lmamalı . 5-6) Namaz kı lan, erkek ise, elbisesi halis ipek ve altı n iş lemeli olmamalı dı r. Bu ş artlarla ilgili ayrı ntı lıaçı klamalara, ilerideki hükümlerde değinilecektir. 1. Şart: 799- Namaz kı lanı n elbisesi temiz olmalı dı r. Bilerek necis beden veya elbiseyle kı lı nan namaz, batı l olur. 800- Necis elbise ve bedenle kı lı nan namazı n batı l olduğunu bilmez ve bu hükmü öğ renmemekte geçerli özrü bulunmaz ve bu yüzden necis elbise veya bedenle namaz kı larsa, namazıbatı ldı r. 801- Geçerli özrü bulunmaksı zı nş er'î hükmü bilmemek yüzünden, necis olan bir ş eyin örneğin necis yiyen devenin terinin necis olduğu bilinmez ve onunla namaz kı lı nı rsa, namaz batı l olur. 802- Beden veya elbisenin necis olduğu bilinmez; ancak namazdan sonra anlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. Ama müstehap ihtiyat gereği, vakit olduğ u durumda, namaz iade edilmelidir. 803- Beden veya elbisenin necis olduğu unutulur; ancak namazda veya namazdan sonra farkı na varı lı rsa, namaz iade edilmelidir. Eğer vakit geçmiş se, kaza edilmelidir. 112 804- Vakit müsait iken namaza baş layan kimse, namazda beden veya elbisesi necis olur; ancak namazı n herhangi bir cüz'ünü necasetli olarak okumadan önce bunu fark ederse ya da beden veya elbisesinin necis olduğunu anlar; ancak o vakitte mi yoksa daha önce mi necis olduğundan ş üpheye düş erse, beden veya elbisesini yı kamasıya da elbisesini çı karmasıveya değiş tirmesi, namazı n bozulması na sebep olmayacaksa, namaz hâlinde beden veya elbisesini yı kamalıya da elbisesini değiş tirmeli ya da avret yerini baş ka bir ş ey örtmüşolursa, elbiseyi çı karmalı dı r. Ama, eğer beden veya elbisesini yı kamasıya da değiş tirmesi veya çı karmasınamazı n bozulması na sebep olacak veya elbisesini çı kardı ğı nda çı plak kalacaksa, namazıboz-malı , temiz beden ve elbiseyle namaz kı lmalı dı r. 805- Vakit darlı ğı nda namaza baş layan kimse, namazda elbisesi necis olur ve namazı oş ekilde kı lmadan elbisesinin necis olduğ unu anlar veya elbisesinin necis ol-duğunu anlar ancak o vakit mi yoksa önceden mi necis olduğundan ş üpheye düş erse, elbiseyi yı kamak, değiş tirmek veya çı karmak namazıbozmayacak olursa, elbiseyi yı kamalı veya değiş tirmeli ya da avret yerini bir baş ka ş ey örtmüş se, elbisesini çı kararak namazıbitirmelidir. A-ma, üzerinde avret yerini örten bir baş ka ş ey bulunmaz, elbiseyi de yı kayamaz veya değiş tiremezse, elbiseyi çı karı p çı plaklar için açı klanan hükümlere göre namazıbitirmelidir. Ama, elbiseyi yı kayacak veya değiş tirecek olursa, namazıbozulur, soğuk ve benzeri bir ş ey yüzünden de elbiseyi çı karamazsa, o ş ekilde namazıbitirmesi gerekir ve namazısahihtir. 806- Vakit darken namaza baş layan kimsenin namazda bedeni necis olur ve necisli olarak namazı n herhangi bir cüz'ünü kı lmadan necis olduğunu anlar veya bedeninin ne-cis olduğ unu anlar; ancak o vakit mi, yoksa önceden mi necis olduğundan ş üpheye düş erse, bedeni yı kamasınamazı n bozulması na sebep olmazsa yı kamalı dı r; eğer namazı n bozulması na sebep olacaksa, o ş ekilde namazıbitirmesi gerekir ve namazı sahihtir. 807- Beden veya elbisesinin temiz olduğundan ş üpheye düş en kimse, namaz kı lar ve namazdan sonra beden veya elbisesinin necis olduğunu anlarsa, namazısahihtir. 808- Elbisesini yı kar ve temizlendiğ inden emin olur ve onunla namaz kı lar; ancak namazdan sonra temizlenmemişolduğunu anlarsa, kı lı nan namaz sahihtir. 809- Beden veya elbisede kan görülür ve kesinlikle necis kanlardan olmadı ğıörneğin, sivri sinek kanıolduğu bilinir; ancak namazdan sonra kendisiyle namaz kı lı nmayan kanlardan olduğu anlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 810- Elbise veya bedende bulunan kanı n, namazıboz-mayan necis kanlardan örneğin, çı ban ve yara kanıolduğundan emin olunur [ve öylece namaz kı lı nı r]; ancak namazdan sonra namazıbozan kanlardan olduğu anlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 811- Bir ş eyin necis olduğu unutularak ı slak beden veya elbise ona değdirilir ve öylece namaz kı lı nı r ve namazdan sonra hatı rlanı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. Ama, eğer beden ı slakken necis olduğu unutulan bir ş eye değer ve ne-cis olan yer yı kanmadan gusledilir ve öylece namaz kı lı nı rsa, alı nan gusül ve kı lı nan namaz batı l olur. Yine herhangi bir abdest organıı slak iken necis olduğu unutulan bir ş eye 113 dokundurulur ve ora yı kanmadan önce abdest alı nı p namaz kı lı nı rsa, alı nan abdest ve kı lı nan namaz batı l olur. 812- Bir tek elbisesi olan kimsenin beden ve elbisesi necis olur ve yalnı zca onlardan birini yı kamaya yetecek kadar suyu bulunursa, elbisesini çı karı p bedenini yı kamalıve namazıda çı plaklar için açı klanan hükümlere göre yerine getirmelidir. Ama havanı n soğuk olması ndan veya diğ er bir özürden dolayıelbisesini çı karamadı ğ ıtakdirde, her iki necaset derece açı sı ndan eş it olur ise, meselâ, her ikisi de idrar veya kan olur veyahut bedenin necaseti örneğin iki kez yı kanmayla pak olan idrar gibi galiz ve ş iddetli necaset olursa, farz ihtiyat gereği beden yı kanmalı dı r. Eğer elbisenin necaseti daha çok veya daha ş iddetli olursa, elbise veya bedenden hangisini isterse, yı kayabilir. 813- Necis elbiseden baş ka elbisesi olmayan kimse, vakit dar olur veya [vakit dar olmaz ancak] temiz elbise bulabileceğine ihtimal vermez, havanı n soğuk olması ndan veya baş ka bir özürden dolayıelbisesini çı karamazsa, aynıelbiseyle namaz kı lmalı dı r ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. Ama elbisesini çı karabilirse, namazıçı plaklar için açı klanan hükümlere göre kı lmasıgerekir. 814- İ ki tane elbisesi olan kimse, onlardan birinin necis olduğunu bilir; ancak hangisinin necis olduğ unu bilmez ve her ikisini de yı kayamazsa, eğ er vakit müsait olursa, her iki elbiseyle namaz kı lmasıgerekir. Meselâ, öğle ve ikindi namazıkı lmak isterse, elbiselerin her birisi ile bir öğ le ve bir ikindi namazıkı lmasıgerekir. Ama, vakit dar ise, çı plaklarla ilgili olarak açı klanan ş ekilde namaz kı lmasıve farz ihtiyat gereği namazı , temiz elbiseyle kaza etmesi gerekir. 2. Şart: 815- Namaz kı lanı n elbisesi, mubah olmalı dı r. Gasp edilmişelbise giymenin haram olduğunu bilen kimse, bilerek gasp edilmişelbiseyle veya ipi, düğmesi veya baş ka bir ş eyi gasp edilmişolan elbiseyle namaz kı larsa, farz ihtiyat gereği kı ldı ğınamazı , gasp edilmemişbir elbiseyle iade etmelidir. 816- Gasp edilmişelbise giymenin haram olduğunu bilen ancak, namazıbatı l ettiğ ini bilmeyen kimse, bilerek gasp edilmişelbiseyle namaz kı larsa, kı ldı ğ ınamazıgasp edilmemişelbiseyle iade etmelidir. 817- Elbisesinin gasp edilmişolduğ unu bilmeyen veya unutan kimse, o elbiseyle namaz kı larsa, namazısahihtir. Ama kendisi onu gasbetmişolur ve onunla namaz kı larsa, farz ihtiyat gereği namazıiade etmelidir. 818- Elbisesinin gasp edilmişolduğ unu bilmeyen veya unutan kimse, namazda farkı na varı rsa, eğ er üzerinde avret yerini örten baş ka bir ş ey olur, çabucak veya namazı n mu-valatı nı(=peşpeş e olması nı ) bozmadan elbiseyi çı karabilecekse, çı karmalı dı r ve namazısahihtir. Eğer üzerinde avret yerini örten baş ka bir ş ey olmaz veya gasp edilmişelbiseyi derhal çı karamaz ya da çı kardı ğı nda namaz fiillerinin peş peş e olmasıbozulursa, hatta bir rekâtlı k vakti bile olsa, namazıbozmalıve gasp edilmemişelbiseyle namaz kı lmalı dı r. Eğer bu kadar vakti de olmazsa, namaz hâlinde elbisesini çı karmalıve çı plaklar için açı klanan hükümlere göre namazı nıbitirmelidir. 819- Canı nıkorumak veya örneğin gasp edilmişelbisenin çalı nması nıönlemek için, gasp edilmişelbiseyle namaz kı lan kimsenin kı ldı ğınamaz sahihtir. 114 820- Bizzat zekât veya humusu verilmemişparayla satı n alı nan elbiseyle kı lı nan namaz batı ldı r. Yine belli para değil de herhangi bir para karş ı lı ğıalı nı r ancak muamele yapı ldı ğızaman, humusu veya zekâtıverilmemişparadan ödenmesi kastedilirse, aynıhüküm geçerlidir. 3. Şart: 821- Namaz kı lanı n elbisesi, akı cıkanıolan yani damarıkesildiğinde kanısı çrayan ölü hayvanı n parçaları ndan olmamalı dı r. Hatta farz ihtiyat gereği, balı k gibi akı cıkanı olmayan ölü hayvandan yapı lan elbiseyle de namaz kı lı nmamalı dı r. 822- Farz ihtiyat gereği, namaz kı lanı n üzerinde, elbisesi bile olmasa, ölü hayvanı n et ve derisi gibi canıolan kı sı mları ndan bir ş ey bulunmamalı dı r. 823- Eti yenen ölü hayvanı n yün ve kı lıgibi canıolmayan kı sı mları ndan bir ş ey namaz kı lanı n üzerinde olur veya onlardan yapı lmı şelbiseyle namaz kı lı nı rsa, namaz sahihtir. 4. Şart: 824- Namaz kı lanı n elbisesi, eti yenmeyen hayvandan yapı lmamalı dı r. Namaz kı lanı n üzerinde ondan bir kı l bile olsa, namaz batı l olur. 825- Kedi gibi eti yenmeyen bir hayvanı n salyası , sümüğü veya baş ka bir rutubeti namaz kı lanı n beden veya elbisesinde olursa, ı slak olduğu takdirde namaz batı ldı r; eğer kurur ve kendisi de giderilirse, namaz sahihtir. 826- Namaz kı lanı n bedeninde veya elbisesinde insan saçı nı n, terinin veya tükürüğünün bulunması nı n sakı ncasıyoktur. Eğer namaz kı lanı n yanı nda inci, mum ve bal olursa, yine aynıhüküm geçerlidir. 827- İ ster Müslüman memlekette yapı lsı n, ister Müslüman olmayan memlekette, eti yenen veya eti yenmeyen hayvandan yapı ldı ğ ıkonusunda ş üpheye düş ülen elbiseyle namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 828- Hayvandan olduğ una ihtimal verilen sedef düğme ve benzeriyle namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. Eğer sedef olduğu bilinir; ancak sedefte et olmadı ğı na ihtimal verilirse, onunla namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 829- Sincap ve as postuyla namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 830- Eti yenmeyen bir hayvandan olduğu bilinmeyen bir elbiseyle namaz kı lmak sahihtir. Ama eğer unutularak kı lı nı rsa, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. 5. Şart: 831- Erkekler için altı n dokumalıelbise giymek haramdı r ve bu elbiseyle kı lı nan namaz batı ldı r. Ama kadı nı n, namazda ve namaz dı ş ı nda altı n dokumalıelbise giymesinin sakı ncasıyoktur. 832- Erkeğin altı n ziynet kullanmasıörneğin, boynuna altı n zincir, parmağı na altı n yüzük, koluna altı n saat takması , haramdı r ve onunla kı lı nan namaz batı ldı r. Farz 115 ihtiyat gereği, altı n gözlük kullanmaktan da sakı nı lmalı dı r. A-ma kadı nı n namazda ve namaz dı ş ı nda altı nıziynet olarak kullanmasısakı ncası zdı r. 833- Yüzük veya elbisesinin altı ndan olduğ unu bilmeyen veya unutan ve onunla namaz kı lan erkeğin kı ldı ğına-maz sahihtir. [6. Şart:] 834- Namaz kı lan erkeğin elbisesi saf ipek kumaş tan olmamalı dı r. Namaz dı ş ı nda da erkeğin bu tür elbise giymesi haramdı r. Farz ihtiyat gereği, takke ve kemer gibi tek baş ı na avret yerini örtmeyecek kadar küçük olan ş eyler de halis ipekten olmamalı dı r. 835- Erkeğin, astarı nı n hepsi veya bir kı smısaf ipekten olan elbiseyi giymesi haramdı r ve onunla kı lı nan namaz batı ldı r. 836- Saf ipekten mi, yoksa baş ka kumaş tan mıolduğu bilinmeyen elbiseyi giymenin sakı ncasıyoktur ve onunla kı lı nan namaz sahihtir. 837- İ pek mendil veya benzeri bir ş eyin erkeğin ce-binde olması nı n sakı ncasıyoktur ve namazıda batı l et-mez. 838- Kadı nı n namazda veya namaz dı ş ı nda ipek elbise giymesinin sakı ncasıyoktur. [ELBİ SE VE ŞARTLARIYLA İ LGİ LİDİ ĞER HÜKÜMLER] 839- Çaresizlik hâlinde, gasp edilmiş , saf ipek kumaş tan yapı lmı ş , altı n dokumalıve ölü hayvandan yapı lmı şelbiseyi giymenin sakı ncasıyoktur. Baş ka elbisesi olmayan kimse, elbise giymek zorunda olursa, vaktin sonuna kadar da bu durumu devam ederse, bu elbiselerle namaz kı labilir. 840- Gasp edilmişve ölü hayvandan yapı lmı şelbiseden baş ka elbisesi olmayan ancak elbise giymek zorunda bulunmayan kimse, çı plakları n kı ldı ğ ış ekilde namaz kı lmalı dı r. 841- Eti yenmeyen hayvandan yapı lan elbiseden baş ka elbisesi olmayan ve elbise giymek zorunda bulunan kimse, o elbiseyle namaz kı labilir. Eğer elbise giymek zorunda kalmazsa, çı plakları n kı ldı ğış ekilde namaz kı lmalı dı r ve farz ihtiyat gereği bir namaz da o elbiseyle kı lmalı dı r. 842- Erkeğin saf ipek veya altı n dokumalıelbiseden baş ka elbisesi bulunmaz ve elbise giymek zorunda da olmazsa, çı plakları n kı ldı ğış ekilde namaz kı lmalı dı r. 843- Namazda avret yerini örtecek bir ş eyi bulunmayana kiralayarak veya satı n alarak bile olsa böyle bir ş eyi hazı rlamasıfarzdı r. Ama onu hazı rlamak, gücünün ötesinde bir parayıgerektirirse veya parayıelbiseye harcadı ğıtakdirde durumuna zarar verecek ve onu etkileyecek olursa, çı plakları n kı ldı ğış ekilde, namaz kı lmasıgerekir. 844- Elbisesi olmayan kimseye, baş ka birisi elbise bağı ş lar veya ödünç verirse, verilen ş eyi kabul etmek onun için meş akkatli olmadı ğıtakdirde, kabul etmesi gerekir. Hatta ödünç veya bağı ştalebinde bulunmak onun için zor olmazsa, elbisesi olan kimseden ödünç veya bağı şistemelidir. 116 845- Farz ihtiyat gereği insan, dikimi, rengi veya kumaş ıaçı sı ndan giymek isteyenin durumuna uygun olmayan ş öhret elbisesini giymekten sakı nmalı dı r. Ama o elbiseyle namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 846- Farz ihtiyat gereği erkek, kadı n elbisesi ve kadı n da erkek elbisesi giymemelidir. Ama o elbiseyle namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 847- Yatarak namaz kı lmasıgereken kimse, eğer çı plak olur, yorgan veya yatağınecis veya halis ipek veya eti yenmeyen hayvanı n parçaları ndan yapı lmı şolursa, farz ihtiyat gereği namazda bunlarla örtünmemelidir. NAMAZDA BEDEN VE ELBİ SENİ N TEMİ Z OLMASI GEREKMEYEN DURUMLAR 848- İ leride ayrı ntı larıaçı klanacak ş u üç durumda, ne-cis beden veya elbiseyle kı lı nan namaz sahihtir: 1) Bedende bulunan yara, cerahat veya çı ban vası tası yla elbisesi veya bedeni kana bulaş ı rsa. 2) Beden veya elbisesi bir dirhemden [yaklaş ı k iş aret parmağı nı n bir boğumundan] daha az kana bulaş mı şolursa. 3) Necis elbise veya bedenle namaz kı lmaya mecbur kalı rsa. Şu iki durumda da yalnı zca necis elbiseyle kı lı nan namaz sahihtir: 1) Çorap ve takke gibi küçük elbiseleri necis olursa. 2) Çocuğa bakan bir kadı nı n elbisesi necis olursa. Bu beşdurumla ilgili ayrı ntı lar sonraki hükümlerde açı klanacaktı r. 849- Namaz kı lanı n bedeninde veya elbisesinde yara, cerahat veya çı ban kanıbulunur ve beden veya elbiseyi yı kamak ya da elbiseyi değiş tirmek halkı n çoğu için veya sadece o kimse için zor olursa, yara, cerahat veya çı ban iyileş medikçe, o kanla namaz kı labilir. Yine kanla gelen pislik veya yara üzerine konulan ilaç necis olur ve elbise ve bedenine bulaş ı rsa, aynıhüküm geçerlidir. 850- Çabuk iyileş en ve yı kanmasıkolay olan yara ve kesikten gelen kan, namaz kı lanı n elbise veya organı nda bulunursa, onunla kı lı nan namaz batı ldı r. 851- Elbise veya bedenin yaraya uzak olan bir yeri, yaranı n rutubetiyle necis olursa, onunla namaz kı lmak caiz değildir. Ama eğer normalde elbise veya bedenden rutubete bulaş an miktarıo rutubetle necis olursa, onunla namaz kı l-manı n sakı ncasıyoktur. 852- Ağı z, burun ve benzeri organı n içinde bulunan yaradan gelen kan, beden veya elbiseye bulaş ı rsa, farz ihtiyat gereği onunla namaz kı lı nmamalı dı r. Ama memeleri içerde bile olsa basur kanı yla namaz kı lı nı r. 117 853- Bedeninde yara olan bir kimse, beden veya elbisesinde kan görür ve yaranı n kanı mı , yoksa baş ka bir kan mıolduğunu bilmezse, onunla namaz kı lması nı n sakı ncası yoktur. 854- Bedende birkaç yara olur ve bir tek yara hesap edilecek ş ekilde birbirlerine yakı n olurlarsa, hepsi iyileş medikçe, onları n kanı yla namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. Ama her biri tek baş ı na bir yara sayı lacak kadar birbirlerinden uzak olurlarsa, hangisi iyileş irse, namaz kı lmak için o yaradan elbise veya bedene bulaş an kan yı kanmalı dı r. 855- Namaz kı lanı n beden veya elbisesinde iğne ucu kadar hayı z (=âdet) veya nifas (=lohusalı k) kanıbulunursa, namaz batı l olur. Farz ihtiyat gereği, istihaze kanıda olmamalı dı r. Ama insanı n kanı , eti yenen hayvanı n, köpeğin, domuzun, kâfirin, ölü hayvanı n ve eti yenmeyen hayvanı n kanınamaz kı lanı n beden veya elbisesinin bir kaç yerinde olsa da, üst üste bir dirhemden [iş aret parmağı nı n bir boğumundan] az olduklarıtakdirde, onunla namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. Ancak köpek, kâfir, ölü hayvan ve eti yenmeyen hayvanı n kanı ndan sakı nmak, müstehap ihtiyattı r. 856- Astarsı z elbiseye dökülüp arkası ndan çı kan kan, bir kan olarak hesap edilir; ama onun arkası na ayrıbir kan değmiş se, farz ihtiyat gereği her birini ayrıhesap etmek gerekir. O hâlde elbisenin yüzü ve arkası ndaki kan üst üste dirhemden [iş aret parmağ ı nı n bir boğ umundan] daha az olursa, onunla namaz sahihtir; eğer fazla olursa, namaz batı ldı r. 857- Kan, astarlıelbisenin üstüne dökülür ve astarı na da ulaş ı r veya astarı na dökülür de elbisenin yüzü de kan olursa, her birini ayrıhesap etmek gerekir. O hâlde elbisenin üstünde ve astarı nda olan kan, birlikte dirhemden [iş aret parmağı nı n bir boğumundan] az olursa, onunla namaz sahihtir; eğer daha fazla olursa, namaz batı ldı r. 858- Beden veya elbisede olan kan, dirhemden [iş aret parmağ ı nı n bir boğumundan] az olur ve rutubet ona ulaş ı rsa, kan ve ona ulaş an rutubet, dirhem [bir boğum] ölçüsünde veya daha fazla olduğ u ve etrafa bulaş tı ğıtakdirde, onunla namaz batı l olur. Hatta kan ve rutubet, dirhem [bir boğum] kadar olmasa ve etrafa bulaş masa bile, onunla namaz kı lmak sakı ncalı dı r. Eğer rutubet kanla karı ş ı p kaybolursa, namaz sahihtir. 859- Elbise veya beden kanlanmayı p kana değmek sonucu necis olursa, necis olan kı sı m dirhemden [iş aret parmağ ı nı n bir boğ umundan] az bile olsa, onunla namaz kı lı nmaz. 860- Elbise veya bedende bulunan kan, dirhemden [iş aret parmağ ı nı n bir boğ umundan] az olur ve baş ka bir necaset ona değerse, meselâ, bir damla idrar onun üzerine düş erse, onunla namaz kı lmak caiz değildir. 861- Namaz kı lanı n takke ve çorap gibi avret yerini örtmeyecek kadar küçük olan elbiseleri necis olursa, lâş e ve eti yenmeyen hayvandan yapı lmadı ğıtakdirde, onlarla kı lı nan namaz sahihtir ve yine necis yüzükle namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 862- [Farz] ihtiyat gereği, kendisiyle avret yeri örtülebilen necis bir ş ey, namaz kı lanı n üzerinde olmamalı dı r. Ama bu meseleyi bilmeyen kimse, bir müddet bu ş ekilde namaz kı lmı ş sa, o namazlarıkaza etmesi gerekmez. 118 863- Çocuk bakı cı sıolan bir kadı nı n, birden fazla elbisesi olmazsa, eğer yirmi dört saatte bir defa elbisesini yı karsa, sonraki güne kadar o elbise çocuğun idrarı ndan necis olsa bile, aynıelbiseyle namaz kı labilir. Ama farz ihtiyat gereği, elbisesini yirmi dört saat içinde hangi namazdan önce necis olmuş sa, o namaz için yı kamalı dı r. Yine birden fazla elbisesi olur da onları n hepsini giymesi gerekiyorsa, bunları n hepsini yirmi dört saat içerisinde açı klandı ğıüzere bir kere yı karsa kafidir. Namaz Kı lanı n Elbisesiyle İ lgili Müstehaplar 864- Namaz kı lanı n elbisesiyle ilgili müstehapları n baş -lı calarış unlardı r: 1) Baş a sarı k takı p bir ucunu çene altı ndan geçirmek. 2) Aba giymek. 3) Beyaz elbise giymek. 4) En temiz elbiseler giymek. 5) Güzel koku kullanmak 6) Akik yüzük takmak. Namaz Kı lanı n Elbisesiyle İ lgili Mekruhlar 865- Namaz kı lanı n elbisesiyle ilgili olarak mekruh olan ş eylerden bazı larış öyledir: 1) Siyah veya kirli veyahut dar elbiselerin giyilmesi. 2) İ çki içen ve necasetten kaçı nmayan insanı n elbisesinin giyilmesi. 3) Üzerinde resim bulunan elbiselerin giyilmesi. 4) Elbiselerin düğ mesinin açı k olması . 5) Üzerinde resim bulunan yüzüğün takı lması . NAMAZ KILANIN MEKÂNI Namaz kı lı nan yerle ilgili olarak bir kaç ş art vardı r: 1. Şart: Namaz kı lı nan yer, mubah olmalı dı r. 866- Gasp edilmişbir mülkte kı lı nan namaz, halı , sedir ve benzeri ş eyler üzerinde bile olsa, batı ldı r. Ama, gasp edilmişçatıve çadı r altı nda namaz kı lmanı n mahzuru yoktur. 867- Menfaati baş kası na ait olan bir mülkte, menfaate sahip olan kimsenin izni olmaksı zı n kı lı nan namaz batı ldı r. Meselâ, kiralanmı şbir evde, ev sahibi veya baş ka birisinin, evi kiralayan kimsenin izni olmaksı zı n kı ldı klarınamaz batı ldı r. Yine üzerinde baş kası nı n hakkıbulunan bir mülkte namaz kı lmanı n hükmü aynı dı r. Meselâ ölü, malı nı n üçte birinin belli bir yere harcanması nıvasiyet etmiş se, vasiyet edilen üçte bir miktar ayrı lmadı kça, o mülkte namaz kı lı nmaz. 119 868- Camide oturmakta olan bir kimsenin yerini baş ka birisi gasp eder ve orada namaz kı larsa, farz ihtiyat gereği namazı nıbaş ka bir yerde iade etmelidir. 869- Gasp edilmişolduğunu bilmediğ i bir yerde namaz kı lar ve namazdan sonra, gasp edilmişolduğunu bilir veya gasp edilmişolduğunu unuttuğu bir yerde namaz kı ldı ğ ı nı na-mazdan sonra hatı rlarsa, namazısahihtir; ancak kendisi gasp etmişolursa, bu durumda farz ihtiyat gereği namazıbatı ldı r. 870- Namaz kı lı nan yerin gasp edilmişolduğu bilinir; ama, gasp edilmişyerde kı lı nan namazı n batı l olduğu bi-linmez ve orada namaz kı lı nı rsa, namaz batı l olur. 871- Farz namazıbinek üzerinde kı lmak zorunda olan bir kimsenin, bindiği hayvan veya eyeri gasp edilmişolursa, kı lı nan namaz batı ldı r. Hatta müstehap namaz bile kı lı nsa, yine aynıhüküm geçerlidir. 872- Bir mülkte baş ka birisiyle ortak olan kimsenin hissesi ayrı lmamı ş sa, ortağı nı n izni olmaksı zı n, o mülkte tasarrufta bulunamaz ve namaz kı lamaz. 873- Bizzat humus ve zekâtıverilmeyen bir parayla satı n alı nan mülkte tasarrufta bulunmak haramdı r ve onda kı lı nan namaz batı ldı r. Eğer belli para karş ı lı ğıdeğil de herhangi bir para karş ı lı ğıalı nı r; ancak alı şzamanıhumus veya zekâtıverilmemiş maldan ödenmesi kastedilirse, yine aynıhüküm geçerlidir. 874- Mülk sahibi diliyle namaz kı lmaya izin verdiği hâlde kalben razıolmadı ğı bilinirse, o mülkte kı lı nan namaz batı ldı r. İ zin vermediği hâlde, kalben razıolduğu kesin olarak bilinirse, namaz sahihtir. 875- Humus veya zekât borcu olan bir ölünün mülkünde tasarrufta bulunmak haram ve orada kı lı nan namaz batı ldı r. Fakat mezkur borç verilir veyahut ihmalkârlı k etmeden vermeye kararlıolurlarsa, sakı ncasıyoktur. 876- Halka borcu olan bir ölünün mülkünde tasarrufta bulunmak haram ve orada kı lı nan namaz batı ldı r. Ama, ö-lüyü kaldı rmak için normalde yapı lan cüzi tasarrufları n mahzuru yoktur. Yine eğer borcu malı ndan az olur ve mirasçı lar da ihmalkârlı k etmeden borcunu vermeyi kararlaş tı rı rlarsa, tasarrufta bulunmanı n mahzuru yoktur. 877- Ölünün borcu olmaz; ama, mirasçı lardan bazı sıo an için hazı r olmaz veya bulûğ çağı na ermemişveyahut deli olursa, o mülkte yapı lan tasarruf haram ve kı lı nan namaz batı ldı r. Ama ölüyü kaldı rmak için normalde yapı lan cüzi tasarrufları n mahzuru yoktur. 878- Müş teriler için hazı rlanmı şotel, hamam ve benzeri yerlerde namaz kı lmanı n mahzuru yoktur. Ancak, sahibinin razıolacağ ı na güven hâsı l olmazsa, namazı n sahih olduğunu söylemek zordur. Ama bu gibi yerlerin dı ş ı nda, ancak mülk sahibi izin verdiği veya namaz kı lmak için izin verdiği anlaş ı lacak bir söz söylediği takdirde meselâ, mül-künde oturmasıve uyumasıiçin bir kimseye izin verir ve bunlardan, namaz kı lmak için de izin verdiği anlaş ı lmı şolursa- namaz kı lı nabilir. 120 879- Köyden uzak ve hayvan otlağıolan genişarazilerde, sahibi razıolmasa da namaz kı lmak, oturmak ve uyumanı n sakı ncasıyoktur. Etrafı na duvar çekili olmayan ve köye yakı n ziraat alanları nda da onları n sahibi küçük veya deli de olsa, namaz kı lmanı n, oradan geçmenin ve diğer cüzi tasarrufları n sakı ncasıyoktur. Ama, sahiplerinden birisi razıolmazsa, tasarrufta bulunmak haram ve kı lı nan namaz batı ldı r. 2. Şart: Namaz kı lı nan yer hareketsiz olmalı dı r. 880- Eğer vaktin darlı ğıveya baş ka bir sebepten dolayıçaresiz kalı nı r da otomobil, tren ve gemi gibi hareket hâlinde olan bir araçta namaz kı lı nı rsa, mümkün olduğu kadarı yla hareket hâlinde bir ş ey okunmamalıve kı ble yönünden döndüklerinde, kı ble yönüne dönülmelidir. 881- Hareket hâlinde olmayan otomobil, tren, gemi ve benzeri ş eylerde namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. 882- Buğ day, arpa ve benzeri ş eylerin yı ğı nlarıüzerinde hareketsiz durmak mümkün olmadı ğıiçin, namaz batı l olur. 883- Rüzgâr, yağmur yağma ihtimali olması , insan kalabalı ğ ıve benzeri ş eyler yüzünden namazı n bitirileceğine güvenilmeyen yerlerde, bitirileceği ümidiyle namaza baş lanı rsa, sakı ncasıyoktur ve bir engelle karş ı laş ı lmazsa, kı lı nan namaz sahihtir. Kı lı nmasıharam olan yerde, meselâ, yı kı lmasıyakı n olan bir çatıaltı nda, namaz kı lı nmamalı dı r; ama eğer kı lı nı rsa, kı lı nan namaz batı l olmaz. Yine üzerinde oturulmasıve durulmasıharam olan meselâ, üzerine Allah ismi yazı lıbir yaygı üzerinde, namaz kı lı nmamalı dı r; ama kı lı nı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 3. Şart: Çatı sıalçak olup altı nda düzgün durulamayan veya rükû ve secde için müsait olmayan küçük yerde namaz kı lı nmamalı dı r. Eğer böyle bir yerde namaz kı lmak zorunda kalı nı rsa, mümkün olduğ u kadar kı yam, rükû ve secdeler yerine getirilmelidir. 884- Edebe riayet edilip Resulullah Efendimizin ve Ehlibeyt İ mamları nı n (onları n hepsine selâm olsun) kabirlerinden ileride namaz kı lı nmamalı dı r. Namaz kı lmak saygı sı zlı k sayı lı rsa haram olur; ama namaz batı l olmaz. 885- Namazda o zatları n pak türbeleri ile kendisi arası nda duvar gibi bir ş eyin olması sonucu saygı sı zlı k sayı l-mazsa, kabirden ileride namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. Ama yalnı zca, mezar üzerine yapı lan sanduka ve anı tı n ve çekilen örtünün fası la olması , yeterli değ ildir. 4. Şart: Namaz kı lı nan yer necis ise, beden veya elbiseye bulaş acak kadar ı slak olmamalı dı r. Ama, alnı n koyulduğu yer necis olursa, kuru bile olsa namaz batı ldı r. Müs-tehap ihtiyat gereği, namaz kı lı nan yer asla necis olmamalı dı r. 886- Kadı nı n erkekten geride durmasıve secde yerinin erkeğin durduğu yerden biraz geride olması , müstehap ihtiyattı r. 121 887- Kadı n, erkeğ in hizası nda veya biraz önde olur ve aynıanda namaza baş larlarsa, namazıiade etmeleri, daha iyidir. 888- Kadı nla erkek arası nda duvar, perde veya baş ka bir ş ey olursa, namazlarısahihtir ve müstehap ihtiyat gereği iade etmek, artı k söz konusu değildir. 5. Şart: Namazda alnı n koyulduğu yer, dizlerin koyulduğu yerden dört kapalıparmak miktarıaş ağ ı da veya yüksekte olmamalı dı r. Farz ihtiyat gereği, alnı n yeri ayak baş parmağı nı n koyulduğu yerden de denilen miktardan aş ağı da veya yüksekte olmamalı dı r. 889- Nâmahrem erkek ve kadı nı n tenha olarak bir yerde bulunmalarıcaiz değildir ve orada namaz kı lmamalarıda ihtiyat gereğidir; ancak kı ldı klarıtakdirde, namaz batı l olmaz. 890- Saz ve benzeri ş eylerin çalı ndı ğıyerde kı lı nan namaz batı l değildir; ama onları dinlemek haramdı r. 891- Kâbe'nin içinde ve damıüzerinde farz namaz kı l-mak mekruhtur; ama çaresizlik anı nda sakı ncasıyoktur. 892- Kâbe'nin içinde ve damıüzerinde müstehap namaz kı lmanı n sakı ncasıyoktur. Hatta Kâbe'nin içinde her rükne[42] doğru iki rekât namaz kı lmak müstehaptı r. Namaz Kı lı nmasıMüstehap Olan Yerler 893- Namazıcamide kı lmak, mukaddes İ slâm ş eriatı nda çok tavsiye edilmiş tir. Mescitlerin en faziletlisi Mes-cid-i Haram'dı r [Kâbe ile çevresindeki sahadı r]. Sonra Mes-cid-i Nebevî'dir. Daha sonra Kûfe Mescid'i, ondan sonra Beyt-ül Mukaddes, ondan sonra her ş ehrin büyük mescidi, sonra mahalle mescidi ve mahalle mescidinden sonra da pazar mescididir. 894- Kadı nları n evde, hatta yatak odası nda ve arkadaki odalarda namaz kı lmalarıdaha iyidir. Ama, kendilerini nâ-mahremden tam olarak koruyabilirlerse, camide namaz kı l-malarıdaha iyidir. 895- Ehlibeyt İ mamları 'nı n (hepsine selâm olsun) haremlerinde namaz kı lmak müstehaptı r; hatta mescitten daha faziletlidir. Hazret-i Emir'ül-Müminin Ali'nin (ona selâm olsun) mutahhar hareminde kı lı nan namaz iki yüz bin namaza bedeldir. 896- Mescide çok gitmek ve cemaati olmayan mescide gitmek müstehaptı r. Mescidin komş usunun, bir özrü olmadı kça cami dı ş ı nda namaz kı lmasımekruhtur. 897- Mescide gitmeyen kimse ile yemek yememek, iş lerde onunla müş avere etmemek, ona komş u olmamak ve ona kı z verip almamak müstehaptı r. Namaz Kı lı nmasıMekruh Olan Yerler 898- Şu yerlerde namaz kı lmak mekruhtur: 1) Hamamda. 122 2) Tuzlada. 3) İ nsan karş ı sı nda. 4) Açı k kapıkarş ı sı nda. 5) Geçen insanlara zahmet vermediği takdirde yol, cad-de ve sokakta; eğer zahmet verirse haramdı r, ama kı lı nan namaz batı l değildir. 6) Ateşve lamba karş ı sı nda. 7) Mutfakta. 8) Ateş lik olan her yerde. 9) İ drar edilen kuyu ve çukur karş ı sı nda. 10) Ruhu olan ş eylere ait resim ve heykellerin karş ı sı nda; ancak bunları n üstü perdeyle örtülürse mekruh olmaz. 11) Cünüp olan kimsenin bulunduğ u odada. 12) Namaz kı lanı n yüzüne karş ıolmasa bile resim bulunan yerde. 13) Mezar karş ı sı nda. 14) Mezar üzerinde. 15) İ ki kabir arası nda. 16) Mezarlı kta. 899- Halkı n geçtiğ i yerlerde veya bir kimsenin karş ı sı nda namaz kı lan kimsenin, çubuk veya ip parçasıda olsa önüne bir ş ey koymasımüstehaptı r. MESCİ TLERE Aİ T HÜKÜMLER 900- Mescidin yerini, tavanı nı , çatıve duvarları nı n iç kı smı nınecis etmek haramdı r; bunları n necis olduğ unu anlayan herkesin derhal necaseti gidermesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, duvarı n dı şkı smıda necis edilmemelidir ve necis olduğu takdirde, necaseti derhal giderilmelidir. Ancak vakfeden kimse, duvarı n dı şkı smı nımescidin bir parçasısaymazsa, o zaman necasetin giderilmesi gerekmez. 901- Bir kimse mescidi temizleyemez veya yardı ma ihtiyacıolur da bulamazsa, mescidi temizlemek ona farz olmaz. Ama bu, mescide hürmetsizlik olursa, farz ihtiyat gereği temizleme iş ini yapabilecek kimseye haber vermelidir. 902- Mescidin bir yeri, kazı lmadan veya bozulmadan temizlenemeyecek ş ekilde necis olursa, ora kazı lmalıveya fazla bozulmasıgerekmiyorsa bozulmalı dı r. Kazı lan yerin doldurulmasıve bozulan yerin yapı lması yla ilgili harcamalar, necis eden kimsenin üzerinedir. Mescidi temizlemek a-macı yla bu iş leri yapanlara, kazı lan yeri doldurmak 123 ve tahrip edilen yeri yapmak farz değildir. Ama necis eden kimse kazmı şveya bozmuşolursa, mümkün olduğu takdirde doldurmalıve tamir etmelidir. 903- Bir mescit gasp edilir ve yerine ev veya baş ka bir ş ey yapı lı r ve halk artı k ona mescit demezse, yine onun necis edilmesi haram ve necis olduğ unda temizlenmesi, farz ihtiyat gereğidir. 904- Ehlibeyt İ mamlar'ı nı n (hepsine selâm olsun) haremlerini necis etmek haramdı r. Eğer necis olur ve necis kalmasıhürmetsizlik sayı lı rsa, temizlenmesi farzdı r. Farz ihtiyat gereği hürmetsizlik sayı lmasa da, temizlenmesi gerekir. 905- Mescidin hası rınecis olursa, farz ihtiyat gereği yı kanmalı dı r. Ama eğer yı kama vası tası yla dağ ı lacaksa ve necis yeri kesmek daha iyi olursa, kesilmesi gerekir. Eğer necis eden kimse keserse, kendisi tamir etmelidir. 906- Hürmetsizlik sayı ldı ğıtakdirde kan gibi necasetin mescide götürülmesi haramdı r. Yine hürmetsizlik sayı ldı ğıtakdirde, necis olan bir ş eyin de mescide götürülmesi haramdı r. 907- Mescitte mersiye ve ağı t okumak için çadı r kurulması nı n, yaygıserilmesinin, siyah parçaları n ası lması nı n ve çay malzemesinin getirilmesinin, mescide zarar vermediği ve namaz kı lanlara engel olmadı ğımüddetçe sakı ncasıyoktur. 908- Farz ihtiyat gereği, mescit altı nla süslenmemelidir ve yine mescide insan ve hayvan gibi ruhu olan ş eylerin resimleri çizilmemelidir. Gül ve fidan gibi ruhu olmayan ş eylerin resimlerini çizmek de mekruhtur. 909- Mescit tahrip olsa da, satı lmaz, mülk ve yola da katı lmaz. 910- Mescidin kapıve pencere gibi ş eylerinin satı lmasıharamdı r. Eğer mescit tahrip olursa, bunlar yalnı zca o mes-cidin tamirinde kullanı labilir. Eğer o mescitte bir iş e yaramazsa, baş ka bir mescitte kullanı lmalı dı r. Baş ka mescitlerde de iş e yaramazsa, satı labilir ve parasımümkün olduğu takdirde yalnı zca o mescidin tamirinde kullanı lı r. O mescitte kullanı lmazsa, diğer mescitlerin tamirinde kullanı lı r. 911- Mescit yapmak ve bozulmaya yüz tutmuşmescidi tamir etmek müstehaptı r. Eğer mescit, tamir edilemeyecek ş ekilde tahrip olursa, yı kı lı p yeniden yapı labilir. Hatta tahrip olmamı şmescit, halkı n ihtiyacıiçin yı kı lı p daha da büyütülebilir. 912- Mescidi temizlemek ve lambası nıyakmak müste-haptı r. Mescide gitmek isteyen kimsenin güzel koku sürmesi, temiz ve kı ymetli elbise giymesi, necaseti bulundurmamasıiçin ayakkabı ları nı n altı nıkontrol etmesi, mescide girerken önce sağ ayağıatmasıve çı karken de önce sol ayağıdı ş arıatmasımüstehaptı r. Yine herkesten önce gelip herkesten sonra mescitten çı kmak da müstehaptı r. 913- Mescide girildiğ inde tahiyyet [mescit sahibini tazim] ve mescide saygıniyetiyle iki rekât namaz kı lmak müs-tehaptı r. Eğer farz namaz veya baş ka bir müstehap namaz da kı lı nı rsa kafidir. [Tahiyyet'ül-mescid namazıyerine geçer.] 124 914- Mecbur kalmadı kça mescitte yatmak ve dünya iş leriyle ilgili konularda konuş mak, zanaatla meş gul olmak ve içeriğ i nasihat ve benzeri konular olmayan ş iirleri okumak mekruhtur. Yine mescide tükürük, sümük ve balgam atmak, kaybolmuşbir ş eyi talep etmek için sesi yükseltmek mekruhtur. Ama ezan için sesi yükseltmenin sakı ncasıyoktur. 915- Deli ve çocuğun mescide girmesine müsaade etmek mekruhtur. Soğan, sarmı sak ve benzeri ş eyleri yiyip ağzı nı n kokusu halkırahatsı z eden kimsenin de mescide gitmesi mekruhtur. EZAN VE İ KAMET 916- Günlük farz namazlardan önce, erkek ve kadı nları n ezan okuyup ikamet getirmeleri müstehaptı r. Ama Ramazan ve Kurban Bayramınamazları ndan önce, üç defa "es-salât" denmesi müstehaptı r. Diğer farz namazlardan önce de, recâ kastı yla (=sevap elde etme ümidiyle) üç defa "es-salâh" denilir. 917- Çocuğun dünyaya geldiği ilk gün veya göbeği düş meden önce sağkulağı na ezan ve sol kulağı na da ikamet okunmasımüstehaptı r. 918- Ezan on sekiz cümleden ibarettir: Dört defa: "Ellahu ekber"........................................... ُ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ İ ki defa: "Eş hedu en la ilâhe illellah" …. ُ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َا ِ ْﻻ َن ا ﺪ ُ ﮭ َ َﺷ ْ ا İ ki defa: "Eş hedu enne Muhemmeden resûlullah" ………………. ُ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ُا ﻮل َﺳ ُ ًر ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن ا ﺪ ُ ﮭ َ َﺷ ْ ا İ ki defa: "Heyye ‘ele's-selâh" ……………….. ِ ة ﻮ ﻠ ﻟﺼ ﱠ َﻰا ﻠ ﱠﻋ َ َﻰ ﺣ İ ki defa: "Heyye ‘ele'l-felâh" ……………….. ِ َح َﻼ ﻔ ﻟ ْ ا َﻰ ﻠ ﱠﻋ َ َﻰ ﺣ İ ki defa: "Heyye ‘ela heyr'il-‘emel" ……... ِ َﻞ ﻤ ﻌ َ ﻟ ْ ِا ْﺮ ﯿ َﻰﺧ َ ﻠ ﱠﻋ َ َﻰ ﺣ İ ki defa: "Ellahu ekber" ……………………………... ُ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ İ ki defa: "La ilâhe illellah" ………………………. ُ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ﻻ َ İ kamet on yedi cümleden ibarettir. Şöyle ki, ezanı n evvelinde denilen "Ellahu ekber" cümlesinden ikisi ve ezanı n sonunda okunan "La ilâhe illellah" cümlesinden biri azaltı lı r. "Heyye ‘ela heyr'il-‘emel" dendikten sonra iki defa "Ked kâmet'is-selâh" ( ْ ﺪ ﻗ َ ة ُ ﻮ َ ﻠ ﻟﺼ ﱠ ِا َﺖ ﻣ ﺎ )ﻗcümlesi ilave edilir. َ 919- "Eş hedu enne ‘Eliyyen veliyyullah" (ِ ﮫ ﻠ َ ّ ﻟ ا ِﻰ ﱡ ﻟ ًو َ ﺎ ﯿ ّ ﻠ ِ ﱠﻋ َ َن ُا ﺪ ﮭ َ َﺷ ْ ا ) cümlesi ezan ve ikametin bir parçasıdeğildir. Ama "Eş he-du enne Muhemmeden resûlullah" cümlesinden sonra kur-bet (=Allah'a yakı nlı k) kastı yla denilmesi iyidir. EZAN VE İ KAMETİ N ANLAMI Ellahu ekber: Yüce Allah nitelendirilemeyecek derecede büyüktür. 125 Eş hedu en la ilâhe illellah: Şahadet ederim ki tek ve eş siz olan Allah'tan baş ka tapı lmaya layı k bir ilâh yoktur. Eş hedu enne Muhemmeden resûlullah: Şahadet ederim ki Hazret-i Muhammed b. Abdullah (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) Allah tarafı ndan gönderilmiş peygamber ve elçidir. Eş hedu enne ‘Eliyyen Emîr'ul-Mu'minîne veliyyullah: Şahadet ederim ki Hz. Ali (ona salat ve selâm olsun), müminlerin emiri ve bütün yaratı lmı ş lar üzerine Allah'ı n velisidir. Heyye ‘ele's-selâh: Kalkı n namaza. Heyye ‘ele'l-felâh: Acele edin kurtuluş a. Heyye ‘ela heyr'il-‘emel: Bütün iş lerin en hayı rlı sıolan (namaz)a koş un. Ked kâmet'is-selâh: Namaz baş lamak üzeredir. La ilâhe illellah: Tek ve eş siz olan Allah'tan baş ka ibâdete layı k bir ilâh yoktur. 920- Ezanla ikamet arası nda çok fası la verilmemelidir. Eğer normalden fazla ara verilirse, yeniden okunmalı dı r. 921- Ezan ve ikamette sesi boğaza indirip gı na yapmak, yani oyun ve eğlence meclislerinde okunan ş arkıgibi ezan okumak ve ikamet getirmek haramdı r. Gı na derecesine varmayacak ş ekilde okumak ise, mekruhtur. 922- Beşnamazda ezan sakı t olur (=kalkar): 1) Cuma günü kı lı nan ikindi namazı . 2) Zilhicce ayı nı n dokuzu Arefe gününde kı lı nan ikindi namazı . 3) Meş 'ar'ül-Haram'da olan kimsenin Kurban Bayramıgecesi kı ldı ğıyatsınamazı . 4) Müstehaze kadı nı n kı ldı ğ ıikindi ve yatsınamazı . 5) Kendisinden idrar ve gaita çı kması nıönleyemeyen kimsenin kı ldı ğıikindi ve yatsı namazı . Bu beşnamazda, önceki namazla buna ara verilmediği veya çok az bir fası la verildiği takdirde, ezan sakı t olur. Ancak nafile namazlarla ve namazdan sonra okunmasımüstehap olan dualarla ara verilmesinin zararıyoktur. 923- Cemaat namazıiçin ezan ve ikamet getirilmiş se, o cemaatle namaz kı lan kimse kendi namazıiçin ezan ve ikamet getirmemelidir. 126 924- Cemaatle namaz kı lmak için camiye gider ve ce-maat namazı nı n bittiğini görürse, cemaat için ezan ve ikamet getirilmişolduğu takdirde, saflar bozulup cemaat dağı lmadı kça, kendi namazıiçin ezan ve ikamet getiremez. 925- Cemaat namazıkı lı nı rken veya cemaat namazıyeni bitmişve henüz saflar dağı lmamı ş ken, münferit olarak (=yalnı z baş ı na) namaz kı lmanı n veya düzenlenen baş ka bir cemaat namazı na katı lmak istenirse, üç ş artla insanı n üzerinden ezan ve ikamet kalkar: 1) Kı lı nan namaz için ezan ve ikamet okunmuşolur. 2) Kı lı nan cemaat namazıbatı l olmaz. 3) Kı lı nacak olan namaz ile kı lı nan cemaat namazıbir mekanda olur. O hâlde, cemaat namazıcaminin içinde kı lı nı r, insan da caminin damıüzerinde namaz kı lmak isterse, ezan ve ikamet okumasımüstehaptı r. 926- Önceki hükümde açı klanan ş artları n ikincisinde yani cemaat namazı nı n sahih olup olmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, insanı n üzerinden ezan ve ikamet kalkar. Ama diğer iki ş arttan birinde ş üpheye düş ülürse, ezan ve ikamet getirilmesi müstehaptı r. 927- Baş kası nı n okuduğu ezan ve ikameti iş iten kimsenin, duyduğu her kı smı tekrarlamasımüstehaptı r. Ama i-kamette, "Heyye ‘eles-selâh" cümlesinden, "Heyye ‘ela hey-r'il-‘emel" cümlesine kadar olan kı smı , sevap ümit ederek söylemelidir. 928- Baş kası nı n okuduğu ezan ve ikameti iş itmişolan kimse, ister onunla tekrarlamı ş olsun, ister tekrarlamamı şolsun, ezan ve ikamet ile, kı lmak istediği namaz arası nda fazla fası la olmamı ş sa, namaz için ezan ve ikamet okumayabilir. 929- Erkek, kadı nı n okuduğu ezanızevk maksadı yla dinlerse, üzerinden ezan kalkmaz. Zevk alma maksadıolmasa da, ezanı n kalkmasış üphelidir. 930- Cemaat namazıiçin ezan ve ikameti erkek okumalı dı r. Ama kadı nları n düzenlediği cemaat namazı nda ka-dı nı n ezan ve ikamet okumasıyeterlidir. 931- İ kamet ezandan sonra getirilmelidir; ezandan önce getirilirse, sahih olmaz. 932- Ezan ve ikametin kelimeleri arası nda sı ra gözetil-mezse, örneğin "Heyye ‘ele'lfelâh" cümlesi "Heyye ‘ele's-selâh" cümlesinden önce okunursa, sı ra gözetilmeyen yerden yeniden okunmalı dı r. 933- Ezanla ikamet arasıfazla uzatı lmamalı dı r. Ezanla ikamet arası nda, "okunan ezan bu ikamete aittir" denmeyecek kadar fası la verilirse, ezan ve ikametin yeniden okunmasımüstehaptı r. Aynış ekilde ezan ve ikamet ile namaz arası nda, "okunan ezan ve ikamet bu namaza aittir" denmeyecek kadar fası la verilirse, o namaz için yeniden ezan ve ikamet okunmasımüstehaptı r. 934- Ezan ve ikamet, sahih Arapça'yla okunmalı dı r; yanlı şArapça'yla okunur veya bir harfin yerine baş ka bir harf söylenir veyahut ezan ve ikametin örneğin, Türkçe tercümesi okunursa, sahih olmaz. 127 935- Ezan ve ikamet namaz vakti girdikten sonra okunmasıgerekir. Bilerek veya unutkanlı k yüzünden vaktin-den önce okunursa batı ldı r. 936- İ kamet getirilmeden önce, ezanı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ezanı n okunmasıgerekir. Ama ikamete baş landı ktan sonra ezanı n okunup okunmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, ezanı n okunmasıgerekmez. 937- Ezan veya ikamette bir cümle okunmadan önce-ki cümlenin okunup okunmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üphe edilen kı sı m okunmalı dı r. Ancak ezan veya ikametin bir kı smıokunurken önceki kı smı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üphe edilen kı smı n okunma-sıgerekmez. 938- İ nsanı n, ezan okurken kı bleye yönelmesi, abdest veya gusül almı şolması , ellerini kulağı na koyması , sesini yükseltip uzatması , ezanı n cümlelerine biraz ara vermesi ve arada konuş mamasımüstehaptı r. 939- İ kamet getirirken bedenin hareketsiz olması , ezandan daha yavaşokunması , cümlelerin birbirine bitiş ik olarak okunmamasımüstehaptı r. Ama ezanı n cümlelerine verilen miktarda ikametin cümlelerine ara verilmemelidir. 940- Ezan ile ikamet arası nda ş u sayı lanlardan birini yapmak müstehaptı r: Bir adı m ileri atmak, bir miktar otur-mak, secde etmek, zikir etmek, dua etmek, bir miktar sessiz durmak, konuş mak veya iki rekât namaz kı lmak. Ama sabah namazıiçin okunan ezan ve ikamet arası nda konuş mak müstehap değildir. Akş am namazıiçin okunan ezan ve ikamet arası nda sevap ümidiyle namaz kı lı nabilir. 941- Ezan okumak için belirlenen ş ahsı n adil, vakti bilen, gür sesli olmasıve ezanı yüksek bir yerde okumasımüstehaptı r. NAMAZIN FARZLARI Namazı n farzlarıon bir tanedir: 1) Niyet 2) Kı yam (=ayakta durmak) 3) İ ftitah tekbiri (=namaza baş larken alı nan tekbir) 4) Rükû 5) Secde 6) Kı raat 7) Zikir 8) Teş ehhüt 9) Selâm 128 10) Tertip (=sı rayıgözetmek) 11) Muvalat (=namazı n cüzlerini aralı ksı z ve peşpeş e yapmak) 942- Namazı n farzları ndan bazı larırükün ve esastı r. Şöyle ki, namaz kı lan onları yapmadı ğıveya herhangi birini fazla yaptı ğıtakdirde -ister bilerek olsun, ister yanı larak olsun- namaz batı l olur. Namazı n farzları ndan bazı larıise, rükün değildir; yani, bilerek fazla veya eksik yapı lı rsa, namaz batı l olur; ancak yanı larak fazla veya eksik yapı lı rsa, namaz batı l olmaz. Namazı n farzları ndan beştanesi rükün-dür ve onlar ş unlardan ibarettir: 1) Niyet 2) İ ftitah tekbiri 3) Kı yam. Hem iftitah tekbiri alı nı rken ve hem de rükûdan önceki (rükûya bitiş ik ) kı yam, yani ayakta durmak rükündür. 4) Rükû 5) İ ki secde Nİ YET 943- Namaz, kurbet yani âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek kastı yla kı lı nmalı dı r. Niyetin kalpten geçirilmesi veya örneğin: "Dört rekât öğle namazı nı kı lı yorum kurbeten ilellah" sözünün dilde söylenilmesi gerekmez. 944- Öğle veya ikindi namazıkı lı nı rken, öğle mi ikindi mi olduğu belirtilmeksizin "Dört rekât namaz kı lı yorum." diye niyet edilirse, namaz batı l olur. Yine, örneğin üzerine öğle namazı nı n kazasıfarz olan kimse, öğle vaktinde namaz kı lmak isterse, niyetinde kı lacağıöğle namazı nı n eda mı , kaza mıolduğunu belirtmesi gerekir. 945- İ nsan namazı n baş langı cı ndan sonuna kadar niyetini devam ettirmelidir. O hâlde namaz esnası nda "Ne yapı yorsun?" diye sorulduğu takdirde, ne diyeceğ ini bilemeyecek derecede gaflet içinde olan kimsenin namazıbatı ldı r. 946- Namaz, yalnı z yüce Allah'ı n emrini yerine getirmek amacı yla kı lı nmalı dı r. O hâlde riyâ, yani gösterişiçin kı lı nan namaz batı ldı r; ister sı rf halka gösterişolsun diye kı lı nsı n, isterse Allah ve halk her ikisi de göz önüne alı narak kı lı nsı n fark etmez. 947- Namazı n bir parçasıbile sı rf Allah rı zasıiçin kı lı nmazsa, namaz batı l olur. Allah rı zasıiçin kı lı nmayan bölüm ister Fatiha ve sure gibi farz olsun, ister kunut gibi müstehap olsun fark etmez. Hatta, eğer namazı n tamamısı rf Allah rı zasıiçin kı lı nı r, fakat halka gösterişolsun diye örneğin mescit gibi özel bir yerde, vaktin evveli gibi belli bir zamanda ya da cemaat namazıgibi özel bir ş ekilde kı lı nı rsa, namaz batı l olur. İ FTİ TAH TEKBİ Rİ [43] 948- Her namazı n baş langı cı nda "Ellahu ekber" denilmesi farzdı r ve namazı n rükünlerinden biridir. "Ellah" ve "ekber" kelimeleri ve bu iki kelimenin harfleri peş 129 peş e söylenmelidir. Yine bu iki kelime sahih Arapça ile okunmalıve eğer bozuk Arapça ile veya örneğin, Türkçe tercümesi söylenirse, doğru olmaz. 949- Farz ihtiyat gereği, namazı n iftitah tekbiri, kendinden önce okunan örneğin ikamet veya duaya bitiş ik olarak söylenilmemelidir. 950- Eğer "Ellahu ekber" cümlesi kendinden sonra gelen örneğ in, "Bismillahirrehmanirrehîm" cümlesine bitiş tirilmek istenirse, "ekber" kelimesinin "r" harfi ötreli okun-malı dı r (yani "ekberu" okunarak bitiş tirilmelidir.) 951- İ ftitah tekbiri alı nı rken, beden istikrar bulmalı dı r. Eğer bilerek, vücut hareket hâlinde iken iftitah tekbiri alı nı rsa batı ldı r. Yanı larak vücut hareket ederse, farz ihtiyat gereği ilk önce namazıbozan bir fiil yapı lı p daha sonra yeniden iftitah tekbiri alı nmalı dı r. 952- Tekbir, Fatiha, sure, zikir ve duayıkendisine iş ittirebilecek ş ekilde sesli demelidir. Eğer kulağı nı n ağı r iş itmesi veya sağı r olmasıya da fazla gürültü olduğundan kendi sesini duymazsa, herhangi bir engel yokken kendine iş ittirebileceği miktarda sesli okumalı dı r. 953- Dilsiz olan veya dilindeki bir hastalı k nedeniyle iftitah tekbirini (=Ellahu ekber'i) doğ ru bir ş ekilde söyleyemeyen bir kimse, gücünün yettiği ş ekilde söylemesi gerekir. Hiç bir ş ekilde söyleyemiyorsa, kalbinden geçirmesi, tekbir için iş aret etmesi ve dilini de mümkün olduğu takdirde hareket ettirmesi gerekir. 954- İ ftitah tekbiri getirildikten sonra ş u duanı n okun-masımüstehaptı r: ٍَ و ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱢﻣ َﻖ ِﺤ ﺑ، ﯿﺊ ُ ُﺴ ِ ﻤ ﻟ ﺎا ﻧ َ َا َ ُو ِﻦ ْﺴ ُﺤ ﻤ ﻟ ْ َا ْﺖ ﻧ ا، َ ﯿﺊ ِ ُﺴ ِ ﻤ ﻟ ْ ا َﻦ ِ َﻋ َز و ﺎ َﺠ َ ﺘ ْﯾ َ َن َا ِﻦ ْﺴ ُﺤ ﻤ ﻟ ْ َا ْت َﺮ ﻣ ا َ ﺪ ْ َﻗ َ ُو ﯿﺊ ُﺴ ِ ﻤ ﻟ َا ﺎك ﺗ َ ا َ ﺪ ْ ُﻗ َ ِﻦ ْﺴ ُﺤ ﺎﻣ ﯾ َ ﱢﻰ ﻨ ُﻣ ِ ﻢ ﻠ َ ﻌ ْ ﺎﺗ َ ِﻣ َ ﯿﺢ ﺒ ِ ْﻗ َ َﻦ ْﻋ َز و ﺎ َﺠ َ َﺗ ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﻠﻰﻣ ﱢﻋ َ َﻞ ﺻ، ﺪ ٍ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ آل Okunuş u: "Ya muhsinu ked etake'l-musîu ve ked emerte'l-muhsine en yetecaveze ‘eni'l-musî'. Ente'l-muhsinu ve ene'l-musîu, bihekki Muhemmedin ve âl-i Muhemmedin selli ‘ela Mu-hemmedin ve âl-i Muhemmedin ve tecavez ‘en kebîhi ma te‘'lemu minnî." Anlamı : "Ey kulları na ihsanda bulunan Allah! Günahkâr kulun senin kapı na gelmiş tir ve sen de iyilik yapanlardan suçlularıaffetmelerini istemiş sin; sen iyilikte bulunansı n, bense günahkârı m. Muhammed (s.a.a) ve Ehlibeyti'nin (a.s) hakkıiçin, Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et ve benim tarafı mdan yapı ldı ğı nıbildiğin günahlarıbağ ı ş la." 955- Namazı n iftitah tekbiri ve namaz arası ndaki bütün tekbirler alı nı rken ellerin kulakları n hizası na kadar kal-dı rı lmasımüstehaptı r. 956- İ ftitah tekbirinin alı nı p alı nmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, bir ş ey okunmaya baş lanmı ş sa, ş üpheye itina e-dilmez; bir ş ey okunmaya baş lanmamı ş sa, yeniden tekbir alı nmasıgerekir. 957- İ ftitah tekbiri alı ndı ktan sonra, sahih bir ş ekilde denilip denilmediğinden ş üpheye düş ülürse, ş üphe dikkate alı nmamalı dı r. KIYAM (=Ayakta Durmak) 130 958- İ ftitah tekbiri alı nı rken ve yine rükûdan önce (ki buna rükûya bitiş ik kı yam denir) ayakta durmak rükündür. Ama Fatiha ve sure okunurken ve yine rükûdan kalktı ktan sonraki kı yam (=ayakta durmak) rükün değildir. O hâlde, unutkanlı k yüzünden terk edilirse, namaz sahihtir. 959- Namaz kı lanı n, kı yamda olduğu hâlde iftitah tekbirini aldı ğı ndan emin olması için, tekbirden önce ve sonra bir miktar ayakta durmasıfarzdı r. 960- Fatiha ve sure okunduktan sonra unutularak rü-kûya gidilmeden oturulur; ancak rükûnun yapı lmadı ğıhatı rlanı rsa, tam doğrulacak ş ekilde ayağa kalkı lmalıve sonra rükûya varı lmalı dı r. Tam dikilmeden eğilerek rükûya varı -lı rsa, rükûdan önceki kı yam yapı lmadı ğ ı ndan dolayınamaz batı l olur. 961- Ayakta durulduğu zaman beden hareket ettirilme-meli, bir tarafa eğilmemeli ve bir yere yaslanı lmamalı dı r. Fakat çaresizlikten olur ya da rükûya eğilirken ayaklar hareket ettirilirse, sakı ncasıyoktur. 962- Ayakta durduğu zaman, unutkanlı kla vücudunu hareket ettirir ya bir tarafa eğilir veya bir yere yaslanı rsa, sakı ncasıyoktur. Fakat iftitah tekbiri alı nı rken bulunulan kı yam ile rükûya varmadan önceki kı yamdan herhangi birinde vücut hareket ederse, bu unutkanlı k yüzünden yapı lsa bile, namaz tamamlanı r ve farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. 963- Ayakta iken, her iki ayağı n yerde olmasıgerekir. Fakat bedenin ağ ı rlı ğı nı n her iki ayak üzerinde olmasıgerekli değildir; bir ayak üzerinde olması nı n sakı ncası yoktur. 964- Ayakta düzgün durabilen birisinin, normal duruşhâlinden çı kacak derecede ayakları nıaçmasıdurumunda, namazıbatı l olur. 965- İ nsan namazda, biraz ileri veya geri gitmek ya da bedenini biraz sağa veya sola hareket ettirmek isterse, bir ş ey okumamalı dı r. Fakat ُ ﺪ ﻌ ُ ﻗ ْ ا َ ُو َ م ُﻮ ﻗ ا َ ﮫ ِ ﺗ ِ ﻮ ﱠ َﻗ ُ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ْل ِ ﻮ ِﺤ َ ) )ﺑ "Bihevlillahi ve kuvvetihi ekûmu ve ek'‘ud" zikrini ancak ayağa kalkarken diyebilir. Farz olan zikirleri söylerken vücut hareketsiz olmalı dı r. Hatta farz ihtiyat gereğ i, müstehap zikirleri söylerken de vücut hareketsiz olmalı dı r. 966- Vücut hareket hâlindeyken zikir söylenirse örneğin, rükûya ve secdeye giderken tekbir alı nı rsa, eğer bu, namazda denilmesi sünnet olan zikir kastı yla söylenirse, namaz iade edilmelidir. Eğer bu değil de, mutlak (=her-hangi bir ) zikir niyetiyle söylenirse, namaz sahihtir. 967- Fatiha okunurken el ve parmakları n hareket ettirilmesinin sakı ncasıyoktur. Ama müstehap ihtiyat gereği, hareket ettirilmemelidir. 968- Fatiha ve sure ya da tesbihat okunurken, elinde olmayarak vücudun sükuneti bozulacak kadar hareket edilirse, farz ihtiyat gereği vücut istikrar bulduktan sonra hareket hâlinde okunan ş eyler tekrar okunmalı dı r. 131 969- Namazda iken ayakta durmaktan âciz kalan kimse, oturmalı dı r. Oturmaktan da âciz kalı rsa, yatmasıgerekir. Fakat, vücut istikrar buluncaya kadar bir ş ey okunmamalı dı r. 970- İ nsan ayakta kı lmaya gücü yettiği müddetçe, oturarak namaz kı lamaz. Meselâ, ayakta durduğu zaman vücudu hareket eden veya bir ş eye yaslanmak zorunda olan yahut vücudunu eğerek veya rükûya doğru eğilerek veya ayakları nınormalden fazla açarak durabilen kimse, mümkün olduğu ş ekilde ayakta durup namazı nıkı lmalı dı r. Hiç bir ş ekilde, hatta rükû hâli gibi eğilerek bile ayakta dura-mazsa, dümdüz oturup öylece namazı nıkı lmalı dı r. 971- Oturarak namaz kı labilen kimse, yatarak namaz kı lamaz. Eğer düzgün ş ekilde oturamazsa, gücü yettiği ş ekilde oturmalı dı r. Eğer hiç bir ş ekilde oturamazsa "kı ble ahkamı "nda açı klandı ğıgibi sağyanıüzerine uzanmasıgerekir. Eğer bu da mümkün değilse, sol yanıüzerine, o da mümkün olmazsa, ayakları nı n altıkı bleye gelecek ş ekilde sı rt üstü yatmalı dı r. 972- Oturarak namaz kı lan bir kimse, Fatiha ve sureyi okuduktan sonra kalkı p rükûyu ayakta yerine getirebiliyorsa kalkmalıve kalktı ktan sonra rükûya gitmelidir. Eğer bunu yapamı yorsa, rükûyu da oturarak yapmalı dı r. 973- Yatarak namaz kı lan bir kimse, namaz arası nda oturmaya gücü yeterse, gücü yettiği miktarıoturarak kı lmasıgerekir. Aynış ekilde ayakta durmaya gücü yeterse, gücü yettiği kadarı nıayakta kı lmalı dı r. Fakat, vücudu istikrar bulmadan, hiçbir ş ey okuyamaz. 974- Oturarak namaz kı lan bir kimse, namaz arası nda kalkmaya gücü yeterse, namazdan gücü yettiği miktarıayakta kı lmalı dı r. Fakat vücudu istikrar bulmadı kça, hiçbir ş ey okumamalı dı r. 975- Ayakta namaz kı labilecek durumda olan bir kimse, ayakta durunca hastalanacağı ndan ya da bir zarara uğra-yacağı ndan korkarsa, oturarak namaz kı labilir. Eğer bu kor-ku oturma hususunda da olursa, yatarak namaz kı labilir. 976- İ nsan, vaktin sonuna doğru namazıayakta kı lmaya gücü yeteceğine ihtimal vermesine rağmen namazı nıilk vakitte kı labilir; gerçi namazıvaktin sonuna kadar geciktir-mesi, ihtiyata uygundur. 977- Ayakta durulduğu zaman vücudu dik tutmak, o-muzlarıaş ağıbı rakmak, elleri budlar üzerine koymak, par-maklarıbirbirine bitiş tirmek, secde yerine bakmak, vücut ağı rlı ğı nıher iki ayak üzerine eş it ş ekilde bı rakmak, huzu ve huş u içinde olmak, ayaklarıbir hizada tutmak, erkeğin ayakları nıüç açı k parmaktan bir karı ş a kadar açması , kadı nı nsa ayakları nıbirbirine bitiş tirmesi müstehaptı r. KIRAAT 978- Günlük farz namazları n birinci ve ikinci rekâtları nda, önce Fatiha ve sonra tam olarak herhangi bir sure o-kunmalı dı r. 979- Vakit dar olur veya surenin okunmaması nıgerektiren mecburi bir durumla karş ı laş ı lı r meselâ, surenin okun-duğu takdirde hı rsı z veya yı rtı cıhayvan veya baş ka 132 bir ş eyin insana zarar vermesi ihtimali söz konusu olursa, sure okunmamalı dı r. Eğer acele bir işolursa, sure okunmayabilir. 980- Kası tlıolarak sure Fatiha'dan önce okunursa, na-maz batı l olur. Eğer yanlı ş lı kla sure Fatiha'dan önce okunur ancak farkı na varı lı rsa, hatı rlanı lan yerden sure bı rakı lı p Fatiha ve daha sonra da sure baş tan okunmalı dı r. 981- Fatiha ve sure ya da onlardan biri unutulur ve rü-kûya varı ldı ktan sonra farkı na varı lı rsa, kı lı nan namaz sa-hihtir. 982- Rükûya eğilmeden önce Fatiha ve surenin okunmadı ğıanlaş ı lı rsa, okunması gerekir. Eğer sadece surenin okunmadı ğıanlaş ı lı rsa, yalnı z sure okunmalı dı r. Fakat, yal-nı z Fatiha okunmamı şolursa, önce Fatiha daha sonra ikinci kez sure okunmalı dı r. Eğer tam olarak rükûya eğilmeden önce Fatiha ve sure veya sadece Fatiha veya sadece surenin okunmadı ğıanlaş ı lı rsa, ayağa kalkı lı p biraz önce açı klandı ğıüzere onlar okunmalı dı r. 983- Namazda 355 nolu hükümde açı klanan farz (=ti-lâvet) secdesi bulunan dört surenin biri kası tlıolarak okunursa, namaz batı l olur. 984- Eğer yanlı ş lı kla farz (=tilavet) secdesi bulunan bir sure okunur; ancak secde ayetine yetiş meden farkı na varı lı rsa, o sure bı rakı lı p yerine bir baş ka sure okunması gerekir. Secde ayeti okunduktan sonra farkı na varı lı rsa, namazı n arası nda iş aretle tilâvet secdesi yerine getirilmeli ve okunan sure ile yetinilmelidir. 985- Namazda secde ayetini iş iten kimse, tilavet secdesini iş aretle yaptı ğıtakdirde namazısahihtir. 986- Müstehap namazlarda surenin okunmasıgerek-mez. Hatta nezir yoluyla farz olan namazda da okunmasış art değ ildir. Ancak "defin gecesi namazı " gibi kendine has suresi olan bazımüstehap namazlar kı lı nı nca, o namazla ilgili düsturlar yerine getirilmek istendiği takdirde, söz konusu özel surenin okunmasıgerekir. 987- Cuma namazıve cuma günü öğle namazı nda birinci rekâtta Fatiha'dan sonra Cuma Suresi'ni, ikinci rekâtte Fatiha'dan sonra Münafikûn Suresi'ni okumak müstehaptı r. Fakat bunlardan biri okunmaya baş lanı rsa, farz ihtiyat gereği bı rakı lı p yerine bir baş ka sure okunamaz. 988- Eğer Fatiha'dan sonra İ hlâs veya Kâfirûn Sureleri okunmaya baş lanı rsa, bı rakı lı p yerlerine bir baş ka sure o-kunamaz. Fakat cuma namazıve cuma gününün öğle namazı nda unutularak Cuma ve Münâfikûn Sureleri yerine, söz konusu iki sureden biri okunmaya baş lanı rsa, yarı sı na yetiş ilmediği takdirde, bı rakı lı p yerlerine Cuma ve Münâfi-kûn Sureleri okunabilir. 989- Cuma namazıve cuma günü öğle namazı nda bilerek İ hlâs veya Kâfirûn Sureleri okunmaya baş lanı rsa, yarı ya yetiş ilmeden önce farz ihtiyat gereği terk edilip yerlerine Cuma ve Münâfikûn Sureleri okunamaz. 990- Namazda İ hlâs veya Kâfirûn Suresi'nden baş ka bir sure okunmaya baş lanı rsa, yarı ya varı lmadan önce bı rakı lı p yerine bir baş ka sure okunabilir. 133 991- Eğer surenin bir miktarıunutulur veya vaktin dar olmasıveya benzeri zorunlu bir neden yüzünden baş lanı lan sure bitirilemezse, yarı dan fazlasıokunmuşolsa veya okunan sure İ hlâs ve Kâfirûn sureleri olsa da bı rakı lı p yerine bir baş ka sure okunabilir. 992- Erkeğe sabah, akş am ve yatsınamazları nda Fatiha ve sureyi sesli okumak farzdı r. Kadı n ve erkeğe öğle ve ikindi namazları nda Fatiha ve sureyi yavaşokumak farzdı r. 993- Erkek sabah, akş am ve yatsınamazları nda Fatiha ve surenin bütün kelimelerini, hatta son harflerini bile sesli okumaya dikkat etmelidir. 994- Kadı n sabah, akş am ve yatsınamazları nda Fatiha ve sureyi sesli okuyabileceği gibi yavaşda okuyabilir. Fakat sesini nâmahrem duyacak olursa, farz ihtiyat gereği yavaşokumalı dı r. 995- Eğer namazda sesli okunmasıgereken yerler, bilerek yavaşokunur veya yavaş okunmasıgereken yerler bilerek sesli okunursa, namaz batı l olur. Fakat unutkanlı k ya da ş er'î hükmü bilmeme sonucu böyle yapı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. Fatiha ve sure okunurken bile yanlı ş lı k yapı ldı ğ ıanlaş ı lı rsa, okunan kı smı n ikinci defa okunması gerekmez. 996- Fatiha ve sure okunurken ses normalden daha faz-la yükseltilirse, meselâ bağı rı larak okunursa, namaz batı l olur. 997- Yanlı şokumamak için namazıöğrenmek gerekir. Hiç bir ş ekilde doğrusunu öğ renemeyen kimse, gücü yettiğ iş ekilde kı lmalı dı r. Böyle bir kimsenin namazı cemaatle kı lması , müstehap ihtiyattı r. 998- Fatiha, sure ve namazı n diğer ş eylerini iyice bilme-yen fakat öğrenme gücüne sahip olan bir kimse, namaz vakti müsaitse, öğrenmelidir. Eğer vakit darsa, farz ihtiyat gereği, mümkün olduğu takdirde namazıcemaatle kı lmalı dı r. 999- Farz ihtiyat gereği, namazı n farzları nıöğretmek karş ı lı ğı nda ücret alı nmamalı dı r. Müstehapları nıöğretmek için ücret alı nması nı n sakı ncasıyoktur. 1000- Eğer insan Fatiha ve surenin bir kelimesini bil-mez veya bilerek onu okumaz ya da " = ضzâd" yerine " =ظza" okumak gibi bir harfin yerine baş ka bir harf okur veya "üstün" ve "esre" olmamasıgereken yeri üstün ve esreyle okur veya ş eddeyi okumazsa, namazıbatı l olur. 1001- Bir kelimenin doğru okunduğu bilinir; ancak sonra yanlı şokunduğu anlaş ı lı rsa, namazı n iade edilmesi, eğer vakit geçmiş se kaza edilmesi gerekmez. 1002- Kelimenin son harekesini (yani üstün, ötre ve esresini) bilmediği takdirde öğ renmesi gerekir. Fakat üzerinde vakfetmenin caiz olduğu kelimeleri okurken devamlıvakfederse, harekesini öğrenmek gerekmez. Yine meselâ, kelimedeki bir harfin "sin" veya "sad" olduğunu bilmediğ i takdirde öğrenmesi gerekir. Eğer bunları iki veya fazla ş ekilde okursa, meselâ "İ hdine's-sirat'el-mustekîm" cümlesinde 134 "mustekîm" kelimesinin "s" harfini bir defa " = صsad" bir defa da " =سsin" ile okursa, namazıbatı l olur. Ancak (kı raat imamlarıtarafı ndan) iki türlü kı raat edilmiş olur ve gerçeğe ulaş mak amacı yla kaç çeş it okunursa, sakı ncasıyoktur. 1003- Eğer kelimede, öncesi ötreli ve sonrasıda hamze harfi olan "vav" harfi bulunursa ("ٌ ء ﻮ =ﺳsûun" keli-mesinde olduğu gibi) vav harfinin medli yani "û" ُ ş eklinde uzatı larak okunmasıdaha iyidir. Ayrı ca bir kelimede, öncesi üstünlü ve sonrasıda hamze harfi olan elif harfi olursa, ("َ ء ﺎ =ﺟcâe" kelimesinde olduğu gibi) elif َ harfinin medli ya-ni "â" ş eklinde uzatı larak okunmasıdaha iyidir. Yine bir kelimede, öncesi esreli ve sonrasıda hamze harfi olan "yâ" harfi olursa ("َ ء ِﻰ =ﺟcîe" kelimesinde olduğu gi-bi- "ya" harfinin medli yani "î" ş eklinde uzatı larak okunması , daha iyidir. Eğer bu ş ekildeki "vav, elif ve yâ" harflerinden sonra hamze harfi yerine sakin yani esre, üstün ve ötresi olmayan bir harf olursa, yine bu üç harfin medli ve uzatı larak okun-ması , daha iyidir. Örneğin "َ ﯿﻦ ﻟ ﱢ ﺎ َ ﻟﻀ ّ ا َﻻ َ و =velezzâllîn" kelimesin-de eliften sonraki lâm harfi sakin olduğu için onun elifini medli ve uzatarak okumak daha iyidir. 1004- Namazda, hareke üzerinde vakfetmemek (=dur-mamak) ve sükun üzere bitiş tirmemek müstehap ihtiyattı r. "Hareke üzerinde vakfetmek"; kelimenin sonundaki üstün, esre veya ötrenin söylenip ancak, sonraki kelimeyle bitiş tirilmemesi ve iki kelime arası nda okunurken fası la bı rakı lmasıdemektir. Örneğin, "Errehmanirrehîm"de "Rehîm" kelimesinde "mim" harfinin esreli yani "Rehîmi" söylenip, ancak sonraki kelimenin bir miktar ara verilerek okunmasıgibi. "Sükun üzere vasletmek (=bitiş tirmek)"; bir kelimenin üstün, esre veya ötresinin söylenmeden bir sonraki kelimeyle bitiş tirilmesine denir. Örneğin, "Errehmanirrehîm" derken "Rehîm" kelimesinin "mim" harfinin esresi yani "Rehîmi" söylenmeyip hemen "Maliki yevm-id dîn"le bitiş tirilmesi gibi. 1005- Namazı n üçüncü ve dördüncü rekâtı nda sadece Fatiha veya üç defa tesbihat-ı erbaa, yani üç defa: )ُ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا ُو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ َﻻ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ِ ﺪ ُ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ِو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ َا ﺎن ْﺤ َ ﺒ (ﺳ ُ "Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber" okunabilir. Tesbihat-ıerbaa'nı n bir defa söylenmesi de yeterlidir. Bir rekâtta Fatiha, öbür rekâtta tesbihat da okunabilir. Fakat her iki rekâtta da tesbihat okunmasıdaha iyidir. 1006- Vakit dar olduğunda, tesbihat-ıerbaa'nı n bir defa söylenmesi gerekir. 1007- Erkek ve kadı na, namazı n üçüncü ve dördüncü rekâtı nda Fatiha veya tesbihatı yavaşokumak, farzdı r. 1008- Eğer üçüncü ve dördüncü rekâtta Fatiha okunursa, farz ihtiyat gereği onun Bismillah'ıda sessiz okun-malı dı r. 1009- Tesbitahıöğrenemeyen veya doğru okuyamayan bir kimse, üçüncü ve dördüncü rekâtta Fatiha'yıokumalı dı r. 135 1010- Namazı n ilk iki rekâtı nda, son iki rekât olduğ u sanı larak tesbihat okunur ve rükûya varı lmadan önce anlaş ı lı rsa, Fatiha ve surenin okunmasıgerekir. Eğer rükûda anlaş ı lı rsa, namaz sahihtir. 1011- Namazı n son iki rekâtı nda, ilk iki rekât olduğu sanı larak Fatiha okunur veya namazı n ilk iki rekâtı nda son iki rekât olduğu sanı larak Fatiha okunursa, ister rükûdan önce anlaş ı lsı n, ister rükûdan sonra, namaz sahihtir. 1012- Üçüncü ve dördüncü rekâtta Fatiha okumak istediği hâlde elinde olmaksı zı n tesbitah okumaya baş lar veya tesbihatıokumak isterken elinde olmaksı zı n Fatiha'yıokumaya baş larsa, onu bı rakı p okumak istediği Fatiha'yıveya tesbihatıokumalı dı r. Fakat iradesiz olarak okuduğu ş eyi âdet edinmişolur ve kalbinin derinliklerinde de onu okumayıkastetmişolursa, onu tamamlayabilir ve namazısahihtir. 1013- Üçüncü ve dördüncü rekâtta tesbihat okumayıâdet edinmişolan kimse, kası tsı z olarak Fatiha'yıokumaya baş larsa, onu bı rakı p yeniden Fatiha'yıveya tesbihatı okumasıgerekir. 1014- Üçüncü ve dördüncü rekâtta tesbihattan sonra, "Esteğfirullahe rebbî ve etûbu ileyh"[44] veya "Ellahummeğ-fir lî"[45] gibi sözlerle Allah'tan bağı ş lanma dilemek müs-tehaptı r. Eğ er Fatiha veya tesbihatı n okunduğu sanı larak istiğfara baş lanı r ve sonra da Fatiha veya tesbihatı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina e-dilmemelidir. Fakat rükûya eğilmeden önce ve istiğfar ile meş gul değilken Fatiha veya tesbihatı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, Fatiha veya tesbihatı n okun-masıgerekir. 1015- Üçüncü veya dördüncü rekâtta rükûya gidilirken veya rükûya gidildikten sonra, Fatiha ve tesbihatı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itibar edilme-melidir. 1016- Bir ayet veya kelimenin doğru okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ondan sonraki ş eye baş lanma-mı ş sa, o ayet veya kelime doğru bir ş ekilde okunmalı dı r. Ondan sonra rükün olan bir ş eye baş lanmı ş sa örneğin rü-kûya varı ldı ktan sonra surenin herhangi bir kelimesinin doğru ve yanlı şokunduğundan ş üpheye düş ülürse, böyle bir ş üpheye itibar edilmez. Eğer yapı lması na baş lanı lan ş ey rükün olmazsa, örneğin "Ellah'us-semed" söylenirken "Kul huvellahu ehed" ayetinin doğ ru ve yanlı şokunduğundan ş üpheye düş ülürse, yine ş üpheye itibar edilmeyebilir. Fakat ihtiyat edilerek o ayet veya kelime sahih bir ş ekilde tekrar söylenirse, sakı ncası yoktur. Hatta birkaç kez ş üpheye düş ülürse, bir kaç kez tekrarlanabilir; ancak vesvese derecesine varı lı r ve yine okunursa, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. 1017- Birinci rekâtta Fatiha'dan önce, "E‘ûzu billahi min'eş -ş eyţ an'ir-recîm"[46] ( ُ ذ ﻮ َﻋ ُ ا ﻢ ِ ﯿ ﱠﺟ ِ ﻟﺮ ِا ﺎن ْﻄ َ ﯿ ﻟﺸ ﱠ َا ِﻦ ِﻣ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ )ﺑdenilmesi, öğle ve ikindi namazları ِ nı n birinci ve ikinci rekâtları nda besmelenin yüksek sesle söylenilmesi, Fatiha ve surenin kelimelerinin tane tane okunması , her ayetin sonunda vakfedilmesi yani okunan ayetin sonraki ayete bitiş tirilmemesi, Fatiha ve sure okunurken manası na dikkat edilmesi, eğer namaz cemaatle kı lı nı yorsa imamı n ve eğer tek baş ı na münferiden namaz kı lı yorsa kendisinin Fatiha'yıtamamladı ktan sonra, "El-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn" demesi, İ hlâs Suresi okunduktan sonra bir, iki veya üç kez ( ﱢﻰ ﺑ ُر َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ َا ِﻚ ﻟ ا ﺬ َ " )ﻛKezalikellahu َ Rebbî"[47] veya üç kez (ﺎ ﻨ َ ﺑ ﱡ ُر َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻚ َ ﻟ ا ﺬ َ ﻛ َ ) "Kezalikellahu Rebbuna"[48] denilmesi, 136 rükûdan önceki tekbirin ya da kunu-tun, sure okunduktan sonra biraz beklenip yerine getirilmesi, müstehaptı r. 1018- Bütün namazlarda ilk rekâtta Kadir ve ikinci rekâtta İ hlâs Suresi'ni okumak, müstehaptı r. 1019- Bir günün namazları nı n hiçbirisinde İ hlâs Suresi'ni okumamak, mekruhtur. 1020- İ hlâs Suresi'ni bir nefeste okumak, mekruhtur. 1021- Birinci rekâtta okunan surenin ikinci rekâtta da okunmasımekruhtur. Ama İ hlâs Suresi'nin her iki rekâtta da okunması , mekruh değ ildir. RÜKÛ 1022- Her rekâtta, kı raatten sonra eller diz kapakları na kavuş acak ş ekilde eğilmek gerekir; bunun adı na "rükû" denir. 1023- İ nsanı n rükû miktarıeğilip ancak ellerini dizlerine koymaması nı n sakı ncası yoktur. 1024- İ nsan normal olmayan bir ş ekilde rükû yaparsa, meselâ sağa veya sola eğilirse, elleri dizlerine kavuş sa bile, sahih değildir. 1025- İ nsan, rükû niyetiyle eğilmelidir. Eğer baş ka bir maksatla, meselâ, bir haş ereyi öldürmek için eğilirse, o rükû sayı lmaz. Doğrulup tekrar rükû için eğilmesi gerekir ve bu ameli vası tası yla fazla rükün yapı lmı şsayı lmaz; sonuç olarak da namaz batı l olmaz. 1026- İ nsanı n kolu veya dizi diğerlerinin kolu ve diziyle farklıolursa, meselâ, kolu uzun olur ve birazcı k eğilince dizlerine yetiş ir veya dizleri, normal insanları nkinden daha aş ağıolur ve ellerini dizlerine ulaş tı rmasıiçin çok eğilmesi gerekirse, normal seviyede eğilmesi gerekir. 1027- Oturarak rükû yapan kimsenin, yüzü dizlerine paralel olacak derecede eğilmesi gerekir. Yüzü, secde yerine yaklaş ı ncaya kadar eğilmesi, daha iyidir. 1028- Rükûda hangi zikir söylenirse yeterlidir. Ama farz ihtiyat gereğ i, üç defa( َ ﺎن ْﺤ َ ﺒ ﺳ ُ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ " )اSubhanellah" veya bir defa ( ِ ه ﺪ ِ ﻤ ْ ِﺤ َ َﺑ ﻢو ﯿ َﻈ ِ ﻌ ﻟ ْ َا ﱢﻰ ﺑ َر َ ﺎن ْﺤ َ ﺒ ")ﺳSubhane rebbiye'l-‘ezîmi ُ ve bihemdih" zikrinden daha az olmamalı dı r. 1029- Rükûda söylenen zikir peşpeş e ve sahih Arapça'yla söylenmelidir. Zikrin üç, beş , yedi defa veya daha fazla söylenmesi, müstehaptı r. 1030- Rükûda, farz zikir miktarı nca bedenin istikrar bul-masıgerekir. Farz ihtiyat gereği, müstehap zikirler de rükûda okunmasıtavsiye edilen zikir maksadı yla okunursa, vücudun hareketsiz olmasıgerekir. 1031- Rükûda farz zikir söylenirken elde olmaksı zı n vücudun istikrarıbozulacak ş ekilde hareket edilirse, farz ihtiyat gereği vücut istikrar bulduktan sonra, zikrin ikinci 137 kez okunmasıgerekir. Ama vücudun istikrarıbozulmayacak ş ekilde birazcı k hareket edilir veya parmaklar oynatı lı rsa, sakı ncasıyoktur. 1032- Rükû miktarı nca eğilmeden ve vücut istikrar bul-madan önce bilerek rükû zikri okunursa, namaz batı l olur. 1033- Farz olan zikir tamamlanmadan önce, bilerek başrükûdan kaldı rı lı rsa, namaz batı l olur. Eğ er başyanlı ş lı kla kaldı rı lı r; ancak rükû vaziyetinden çı kı lmadan önce zikrin tamamlanmadı ğıhatı rlanı rsa, vücut istikrar bulduktan sonra zikir yeniden okunmalı dı r. Eğ er rükû vaziyetinden çı kı ldı ktan sonra farkı na varı lı rsa, namaz sahihtir. 1034- Rükûda zikir miktarı nca kalamazsa, rükû vaziyetinden çı kmadan önce zikri okuyabildiği takdirde, zikri okuyup tamamlamalı dı r. Bunu yapamazsa, ayağa kalkma hâlinde recâ niyetiyle (=Allah'ı n emirlerine uygun düş mesini umarak) okumalı dı r. 1035- Hastalı k ve benzeri sebeple rükûda vücudu istikrar bulamı yorsa, namaz sahihtir. Ama, rükû vaziyetinden çı kmadan önce farz olan "Subhane Rebbiye'l-‘ezîmi ve bi-hemdih" veya üç defa "Subhanellah" zikrini söylemelidir. 1036- Rükû miktarı nca eğilemeyen kimse, bir ş eye yas-lanarak rükû etmelidir. Eğer bir ş eye yaslanarak da nor-mal ş ekilde rükû yapamazsa, gücü yettiği kadar eğilmelidir. Hiç bir ş ekilde eğilemezse, rükû zamanıoturarak rükû etmelidir. Rükûsunu başiş aretiyle yaparak baş ka bir namaz kı lması , müstehap ihtiyattı r. 1037- Ayakta namaz kı labilen bir kimse, ayakta veya oturarak rükû yapmaya gücü yetmezse, namazıayakta kı lı p, rükû için baş ı yla iş aret etmelidir. Bunu yapmaya da gücü yetmezse, rükû niyetiyle gözlerini kapatarak zikri söylemesi ve rükûdan kalkma niyetiyle de gözlerini açmasıgerekir. Buna da gücü yetmezse, kalbinde rükûya niyet edip rükû zikrini söylemelidir. 1038- Ayakta veya oturarak rükû yapmaya gücü yetmeyen kimse, rükû için hem oturduğu hâlde biraz eğilebiliyor hem de ayakta baş ı yla iş aret edebiliyor olursa, namazı nıayakta kı lmalıve rükûyu başiş aretiyle yapmalı dı r. Müstehap ihtiyat gereği, daha sonra baş ka bir namaz kı lar ş öyle ki, rükû zamanıoturur ve gücü yettiği kadar eğilir. 1039- Rükû haddine yetiş ip vücudu istikrar bulduktan sonra, baş ı nıkaldı rı r ve tekrar rükû niyetiyle rükû miktarı nca eğilirse, namaz batı l olur. Yine rükû miktarı nca eğilir ve vücut istikrar bulur; ancak sonra rükû niyetiyle normal miktardan fazla eğilir ve tekrar normal rükû seviyesine dönerse, farz ihtiyat gereği namaz batı l olur. Namazı tamamlayı p sonra iade etmesi, daha iyidir. 1040- Rükû zikri bittikten sonra tam doğ rulmalıve vücut istikrar bulduktan sonra secdeye gidilmelidir. Eğ er bilerek doğrulmadan veya vücut istikrar bulmadan secdeye gidilirse, namaz batı l olur. 1041- Rükû unutulur ve secdeye varı lmadan önce hatı rlanı rsa, doğrulup sonra rükû yapı lmalı dı r ve eğer doğrul-maksı zı n yerden rükûya dönerse, namaz batı l olur. 138 1042- Alı n yere vardı ktan sonra rükû yapı lmadı ğı nı n farkı na varı lı rsa, farz ihtiyat gereği doğ rulup rükû yapı lmalıve namaz tamamlandı ktan sonra, iade edilmelidir. 1043- Rükûya gidilmeden önce ayakta düz durulduğu hâlde tekbir alı nması , rükûda da dizlerin geri çekilmesi, sı rtı n düz tutulması , boynun uzatı lı p sı rtla dümdüz bir doğ rultuda bulunması , ayakları n arası na bakı lması , rükû zikrinden önce veya sonra salavat getirilmesi, rükûdan doğrulup düz durulduktan sonra beden istikrar bulunca: "Semi-‘ellahu limen hemideh" denilmesi müstehaptı r. 1044- Kadı nları n rükûda ellerini dizlerden yukarıkoy-masıve dizleri geri çekmemesi müstehaptı r. SECDE 1045- Farz ve müstehap namazları n her rekâtı nda rükûdan sonra ikiş er defa secde yapı lmasıgerekir. Secde; alnı n, her iki elin içinin, her iki dizkapağı nı n ve iki ayağı n baş parmak ucunun yere konması ndan ibarettir. 1046- İ ki secde birlikte bir rükündür. O hâlde, farz na-mazda kası tlıolarak veya unutularak her iki secde terk edilir veya bunlara iki secde daha eklenirse, namaz batı l olur. 1047- Bilerek bir secde eksik veya fazla yapı lı rsa, namaz batı l olur. Yanlı ş lı kla bir secde eksik yapı lı rsa, onunla ilgili hüküm daha sonra açı klanacaktı r. 1048- Bilerek veya yanlı ş lı kla, alı n yere koyulmazsa, diğer organlar yere koyulsa da secde yapı lmamı ş tı r. Ama alı n yere koyulur da yanlı ş lı kla diğer organlar yere koyulmaz veya yanlı ş lı kla zikir söylenmezse, secde sahihtir. 1049- Secdede herhangi bir zikrin söylenmesi yeterlidir. Farz ihtiyat gereği, miktarı üç kere, (ِ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺎن َ ْﺤ َ ﺒ " )ﺳSubha-nellah" veya bir kere (ِ ُ ه ﺪ ِ ﻤ ْ ِﺤ َ َﺑ َﻰو ﻠ َﻋ ْ ْﻻ ا ﱢﻰ َ ﺑ َر َ ﺎن ْﺤ َ ﺒ " )ﺳSubhane ُ reb-biye'l-‘e'la ve bihemdih" zikrinden az olmamalı dı r. "Subhane rebbiyel ‘e'la ve bihemdih" zikrinin üç, beşveya yedi kere söylenmesi müstehaptı r. 1050- Secdelerde, farz zikir miktarı nca vücudun istikrar bulmasıgerekir. Müstehap zikir de, eğer secdede söylenmesi tavsiye edilen zikir niyetiyle söylenirse, vücudun istikrar bulmasıgerekir. 1051- Alı n yere koyulmadan veya vücut istikrar bul-madan önce kası tlıolarak secde zikri söylenir veya zikir tamamlanmadan önce kası tlıolarak başsecdeden kaldı rı lı rsa, namaz batı l olur. 1052- Alı n yere koyulmadan ve vücut istikrar bulmadan önce, yanlı ş lı kla secde zikri söylenir ve secdeden kalk-madan farkı na varı lı rsa, vücudun istikrarıhâlinde zikir yeniden söylenmelidir. 1053- Secdeden kalktı ktan sonra, vücut istikrar bulmadan secde zikrinin okunduğu veya zikir tamamlanmadan secdeden kalkı ldı ğıanlaş ı lı rsa, namaz sahihtir. 139 1054- Secde zikri söylenirken, yedi organdan biri kası tlıolarak yerden kaldı rı lı rsa, namaz batı l olur. Ama, zikir okunmadı ğızaman alı n dı ş ı nda herhangi bir organ yerden kaldı rı lı r ve tekrar yere koyulursa, sakı ncasıyoktur. 1055- Secde zikri tamamlanmadan önce yanlı ş lı kla başyerden kaldı rı lı rsa, alı n tekrar yere koyulamaz ve yapı lan miktar bir secde olarak sayı lmalı dı r. Ama, diğer organlardan herhangi biri yanlı ş lı kla yerden kaldı rı lı rsa, ikinci kez yere koyulup secde zikri söylenmelidir. 1056- Birinci secdenin zikri tamamlandı ktan sonra oturup vücut istikrar bulduktan sonra tekrar secdeye gitmek gerekir. 1057- Alnı n koyulduğu yer, dizlerin koyulduğ u yerden dört bitiş ik parmak kadar aş ağı da ve yüksekte olmamalı dı r. Farz ihtiyat gereği alnı n koyulduğu yer, ayak parmakları nı n koyulduğu yerden de dört bitiş ik parmak kadar aş ağı da ve yukarı da olmamalı dı r. 1058- Eğilimi tam olarak anlaş ı lamayan eğimli yerde, farz ihtiyat gereği, alnı n koyulduğu yer, ayak parmakları nı n ve diz uçları nı n koyulduğu yerden dört bitiş ik parmak kadar yukarı da olmamalı dı r. 1059- Alı n, yanlı ş lı kla dizlerin ve ayak parmakları nı n koyulduğu yerden dört bitiş ik parmak yüksekte olan bir ş ey üzerine koyulursa, bu yükseklik "secde vaziyetindedir" denmeyecek kadar fazlaysa, başkaldı rı labilir ve yüksekliği dört bitiş ik parmak veya daha az olan bir ş ey üzerine koyulabilir veya başkaldı rı lmadan öyle bir ş ey üzerine çekilebilir. Eğer yükseklik, "secde vaziyetindedir" denilecek kadarsa, farz ihtiyat gereği alı n onun üzerinden yüksekliği dört parmak miktarıveya daha az olan ş ey üzerine çekilmelidir. Eğer alnı n çekilmesi mümkün değilse farz ihtiyat gereği, baş kaldı rı lmalıve söz konusu miktardan yüksekte olmayan ş ey üzerine konulmalı , namaz tamamlanmalıve iade edilmelidir. 1060- Alı nla secde edilen yer arası nda bir ş ey olmamalı dı r. O hâlde, mührün üzerinde alnı n mührün kendisine temas etmeyeceği kadar kir olursa, secde batı l olur. Ama eğer mührün rengi değiş mişolursa, sakı ncasıyoktur. 1061- Secdede elin içinin yere koyulmasıgerekir. Ama çaresizlik anı nda elin üstünün de sakı ncasıyoktur. Eğer elin üstü mümkün olmazsa, bilek koyulmalı dı r. O da koyulamazsa, dirseğe kadar yere koyulabilen kı sı m koyulmalı dı r. O da mümkün olmazsa, elin üst kı smı nı n koyulmasıyeterlidir. 1062- Farz ihtiyat gereği secdede, ayak baş parmakları nı n ucu yere koyulmalı dı r. Ayağı n diğer parmaklarıveya ayağı n üzeri yere koyulur ya da tı rnağı n uzun olması ndan dolayıbaş parmağı n ucu yere değmezse, namaz batı l olur. 1063- Ayak baş parmağı nı n bir miktarıkesilmişolursa, geri kalan kı sı m yere koyulmalı dı r. Parmaktan hiçbir ş ey kalmaz veya kalı r ancak çok kı sa olursa, öbür parmakları n yere koyulmasıgerekir. Hiçbir parmak yoksa, ayak adı na ne varsa, o yere koyulmalı dı r. 140 1064- Göğüs ve karı n yere yapı ş tı rı larak normal olmayan bir ş ekilde secde edilirse, müstehap ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ancak ayak uzatı larak secde edilirse, yedi organ yere değse bile, farz ihtiyat gereği, namaz iade edilmelidir. 1065- Mühür veya üzerine secde edilen her ş ey pak olmalı dı r. Ama mühür necis bir yaygıüzerine koyulur veya mührün öbür tarafınecis olur; ancak, alı n pak tarafı na koyulursa, sakı ncasıyoktur. 1066- Alı nda çı ban veya benzeri bir ş ey olduğunda, mümkün olduğu takdirde, alnı n sağlam yeri ile secde edilmelidir; mümkün olmadı ğıtakdirde ise, yer kazı lmalı , çı banı n yere geleceği yer çukur bı rakı lmalıve alnı n secdeye yetecek miktarda sağlam tarafıyere koyulmalı dı r. 1067- Çı ban veya yara bütün alnıkaplamı ş sa, alnı n iki tarafı ndan biriyle secde edilmesi gerekir. Eğer bu mümkün olmazsa, çene ile; çene ile de mümkün olmazsa, yüzün mümkün olan bir kı smı yla secde edilmelidir. Yüzden hiçbir yerle yapı lamazsa, baş ı n ön tarafı yla secde edilmelidir. 1068- Alnı nıyere ulaş tı ramayan kimse, gücü yettiği miktarda eğilmeli ve alnı nı yüksek bir ş ey üzerine koyulan mühüre veya üzerine secde edilen ş eye "secde ediyor" denecek ş ekilde koymalı dı r. Ellerinin içini, dizlerini ve ayak parmakları nıda, normal ş ekilde yere koymalı dı r. 1069- Hiç bir ş ekilde eğilmeye gücü yetmeyen kimsenin, secde için oturmasıve baş ı yla iş aret etmesi gerekir; buna da gücü yetmezse, gözleriyle iş aret etmesi gerekir. Farz ihtiyat gereği, her iki hâlde de gücü yettiğ i takdirde mührü kaldı rı p alnı nıona koymalı dı r. Buna da gücü yet-mezse, müstehap ihtiyat gereği mührü kaldı rı p alnı na koy-malı dı r. Eğer başve gözleriyle de iş aret etmeye gücü yet-mezse, kalbinde secdeye niyet etmeli ve farz ihtiyat gereği, el ve benzeri organı yla secde için iş aret etmelidir. 1070- Oturmaya gücü yetmeyen kimse, ayakta secde için niyet etmeli ve mümkün olduğu takdirde, baş ı yla secde için iş aret etmelidir. Eğer buna da gücü yetmezse, gözleriyle iş aret etmelidir. Bunu da yapamazsa, kalbinde secde için niyet eder ve farz ihtiyat gereği, el veya benzeri organı yla secde için iş aret eder. 1071- İ radesi dı ş ı nda başsecdeden kalkarsa, mümkünse baş ı nı n tekrar secde yerine dönmesine engel olmalı dı r ve bu, zikir okunsa da okunmasa da, bir secde sayı lı r. Eğer baş ı nıtutamaz ve iradesi dı ş ı nda tekrar secdeye ulaş ı rsa, ikisi bir secde sayı lı r ve eğer zikir okunmamı ş sa, okunmasıgerekir. 1072- Takiyye yapı lmasıgereken yerde, yaygıve benzeri ş eyler üzerine secde yapı labilir ve namaz için baş ka bir yere gidilmesi gerekmez. 1073- Üzerinde vücudun istikrar bulmadı ğıbir ş ey üzerine secde etmek batı ldı r. Ama başkoyulduktan sonra bir miktar aş ağ ıinip istikrar bulan tüyden yapı lmı şyatak ve benzeri ş eyler üzerine secde etmenin sakı ncasıyoktur. 1074- Çamur bir yerde namaz kı lmaya mecbur olan kimse, farz ihtiyat gereği ayakta iken baş ı yla secdeye iş aret etmeli ve teş ehhüdü ayakta okumalı dı r. 141 1075- Namazı n birinci rekâtı nda ve öğle, ikindi ve yatsıgibi teş ehhüdü olmayan namazları n üçüncü rekâtları nda, ikinci secdeden sonra oturmaksı zı n sonraki rekât için ayağa kalkı lı rsa, namaz sahihtir. Ancak farz ihtiyat gereği ikinci secdeden sonra bir miktar hareketsiz oturulmalıve daha sonra ayağa kalkı lmalı dı r. Üzerine Secde Edilen Şeyler 1076- Yere ve yenilecek ş eyler dı ş ı nda yerden biten ağaç ve ağaç yaprağıgibi ş eyler üzerine secde edilmelidir. Yenilecek ve giyilecek ş eyler üzerine secde etmek, caiz değ ildir. Yine altı n, gümüş , akik, firuze gibi madensel ş eyler üzerine secde etmek de batı ldı r. Ama mermer ve siyah taşgibi madensel taş lar üzerine secde etmenin sakı ncasıyoktur. 1077- Farz ihtiyat gereği, üzüm ağacıyaprağı na taze olduğu zaman secde edilmemelidir. 1078- Yerden bitip hayvan yiyeceği olan ot ve saman gibi ş eyler üzerine secde etmek sahihtir. 1079- Yenilecek cinsten olmayan çiçekler üzerine secde etmek sahihtir. Ama sı ğı rdilli ve menekş e gibi yerden bitip ilâç için yenilen çiçek üzerine secde etmek sahih değildir. 1080- Bazış ehirlerde yenilmesi normal ve bazış ehirlerde ise normal olmayan bitkiler ve yine ham meyve üzerine secde etmek, sahih değildir. 1081- Kireç ve alçıtaş ıüzerine secde etmek sahihtir. Hatta piş mişkireç ve alçı , tuğla, toprak testi ve benzeri ş eylere de secde edilebilir. 1082- Saman gibi üzerine secde edilmesi caiz olan bir ş eyden yapı lan kâğı t üzerine secde edilebilir. Pamuk ve benzeri ş eylerden yapı lan kâğı t üzerine de secde etmenin sakı ncasıyoktur. 1083- Secde için en uygun ş ey, ş ehitler efendisi Hazret-i İ mam Hüseyin'in (ona selâm olsun) toprağı dı r. Ondan sonra diğer topraklar; topraktan sonra taşve taş tan sonra bitki gelir. 1084- Üzerine secde edilen bir ş ey olmaz veya olur ama çok soğuk, sı cak veya benzeri bir ş eyden dolayıüzerine secde edilemezse, giyilen elbise keten ve pamuktan olduğu takdirde, onun üzerine secde edilmelidir. Elbise baş ka bir cinsten olursa, yine onun üzerine secde edilmesi gerekir. O da olmazsa, elin üzerine, o da mümkün olmazsa akik ve yüzük gibi madeni bir ş ey üzerine secde edilmesi gerekir. 1085- Üzerinde alnı n istikrar bulmadı ğıçamur ve gevş ek toprağa, eğer üzerine alı n koyulduktan ve bir miktar bastı rı ldı ktan sonra, istikrar bulursa, secde etmenin sakı ncasıyoktur. 1086- Birinci secdede mühür alı na yapı ş ı rsa, kaldı rı lmadan ikinci kez secdeye gidilmesi, sakı ncalı dı r. Hatta namaz batı l olur ve iade edilmesi gerekir. 142 1087- Üzerine secde edilen ş ey namazda kaybolur ve üzerine secde edilen baş ka bir ş ey olmazsa, vakit müsait olduğu takdirde namaz bozulmalı dı r. Eğ er vakit dar olursa, keten ve pamuktan yapı lmı şolduğu takdirde, elbiseye secde edilmelidir. Eğer elbise baş ka bir cinsten olursa, onun üzerine, o da mümkün olmazsa elin üzerine ve eğer o da mümkün değilse akik ve yüzük gibi madeni bir ş ey üzerine secde edilmelidir. 1088- Secde hâlinde iken alnı n, secde edilmeyen bir ş ey üzerine koyulduğu anlaş ı lı rsa, mümkün olduğu takdirde alı n onun üzerinden secde edilebilen bir ş ey üzerine çekilmelidir. Eğer vakit dar ise, önceki hükümde açı klanana göre amel edilmelidir. 1089- Secdeden sonra alnı n secde edilmeyen ş ey üzerine koyulduğu anlaş ı lı rsa, sakı ncasıyoktur. 1090- Yüce Allah'tan baş kasıiçin secde etmek, haramdı r. Avam halktan bazı sı , Ehlibeyt İ mamları nı n (hepsine selâm olsun) türbeleri karş ı sı nda alı nları nıyere koymalarıyüce Allah'a ş ükür içinse sakı ncasıyoktur; aksi takdirde haramdı r. Secdeyle İ lgili Müstehap ve Mekruhlar 1091- Secdenin müstehapları : 1) Ayakta namaz kı lan kimsenin rükûdan kalkı p tam olarak doğrulduktan sonra; oturarak namaz kı lan kimsenin ise, tam olarak oturduktan sonra, secdeye gitmek için tekbir alması . 2) Secdeye gidilmek istendiği zaman erkeğ in önce ellerini, kadı nı n ise, önce dizlerini yere koyması . 3) Burnun mühür veya üzerine secde edilen bir ş ey üzerine koyulması . 4) Secdede parmakları n birbirine bitiş tirilerek uçlarıkı bleye gelecek ş ekilde kulakları n hizası na koyulması . 5) Secdede dua etmek, ihtiyaçları n giderilmesini Allah'tan istemek ve ş u duayı okumak: ﻢ ِ ﯿ َﻈ ِ ﻌ ﻟ ْ ا ْﻞ ِ َﻀ ﻔ ﻟ ا و َذ ُ ﱠﻚ ﻧ ﺎ ِ َﻓ َ ِﻚ ﻠ َﻀ ْ ْﻓ ِﻦ ِﻰﻣ ﻟ ﺎ ﯿ َ ْﻋ ِ ُق ْز ار ِﻰو َ ﻨ ﻗ ْ ْز ُ ار ﯿﻦ َ ْﻄ ِ ﻌ ﻤ ُ ﻟ ْ ا ْﺮ َ ﯿ ﺎﺧ َ َﯾ َ َو ﯿﻦ ﻟ ِ و ﺆ ُ َﺴ ْ ﻤ ﻟ ْ ا ْﺮ َ ﯿ ﺎﺧ َ ﯾ َ Okunuş u: "Ya heyr'el-mes'ûlîne ve ya heyr'el-mu‘'ţ în, ur-zuknî verzuk ‘iyalî min feż like feinneke zu'l-feż l'il-‘ezîm." Anlamı : Ey, kendisinden dilekte bulunulanları n en hayı rlı sı ! Ey ihsan edenlerin en iyisi! Kendi fazlı ndan beni ve ailemi rı zı klandı r. Şüphesiz sen, büyük fazl sahibisin. 6) Secdeden sonra sol yan üzerine oturmak ve sağayağı n üstünü sol ayağı n iç kı smı üzerine koymak. 7) Her secdeden kalkı p oturulduğunda vücut istikrar bulduktan sonra tekbir alı nması . 143 8) Birinci secdeden kalkı lı nca vücut istikrar bulduktan sonra, ) ُ ِﺮ ﻔ ﻐ ْ ﺘ َ َﺳ ْ ا ) ﱢﻰ ﺑ ِر َ ﮫ ﯿ ْ ﻟ َ ُا ِ ُﻮب ﺗ َا َ و ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ "اEsteğfirullahe rebbî ve etûbu ileyh"[49] demek. 9) Secdeyi uzatmak ve otururken elleri uyluk üzerine koymak. 10) İ kinci secdeye gitmek için vücut istikrar hâlinde iken "Ellahu ekber" demek. 11) Secdelerde salavat getirmek. Bunu secdelerde denil-mesi emredilen zikir niyetiyle söylemenin sakı ncasıyoktur. 12) Doğrulurken, elleri dizlerden sonra yerden kaldı rmak. 13) Erkeklerin, dirsekleri yere koymamaları , karı nla-rı nıyerden uzak tutmaları , kollarıda yanları ndan ayı rmaları ; kadı nları n ise, dirseklerini yere koymaları , karı nları nıyere yaklaş tı rmalarıve vücudun organları nıbirbirine bitiş tirmeleri. Secdeyle ilgili diğer müstehaplar konuyla ilgili ayrı ntı lıkitaplarda açı klanmı ş tı r. 1092- Secdede Kur'ân okumak mekruhtur. Yine secde yerindeki toz toprağıgidermek için üflemek mekruhtur. Eğer üfleme sonucu ağı zdan iki harf çı karsa, namaz batı l olur. Bunları n dı ş ı nda, konuyla ilgili ayrı ntı lıkitaplarda açı klanan diğer mekruhlar da vardı r. Tilâvet Secdesiyle İ lgili Hükümler 1093- Kur'ân-ıKerim'in ş u dört suresinin her birinde bir secde ayeti vardı r: "Necm, Alak, Secde ve Fussilet Sureleri." Bu ayetlerden birini okuyan veya dinleyen kimsenin ayet bittikten hemen sonra bir secde etmesi gerekir. Eğer unutursa, aklı na geldiğ i zaman secde etmelidir. 1094- İ nsan secde ayetini okurken baş ka birisinden de iş itirse, eğer bunu dinlemiş se, iki secde etmesi gerekir; eğer dinlemeden kulağı na değmiş se, bir secde etmesi yeterlidir. 1095- Namaz dı ş ı nda secde hâlinde iken secde ayetini okur veya onu dinlerse, baş ı nı secdeden kaldı rı p yeniden secde etmesi gerekir. 1096- Secde ayeti, Kur'ân okuma kastıolmayan birisinden veya gramofon cinsi bir ş eyden iş itilirse, secde yapı lmasıgerekmez. Ama insanı n kendi sesini ulaş tı ran bir araçtan iş itilirse, secde etmek farz olur. 1097- Tilâvet secdesi yenecek ve giyilecek ş eyler üzerine yapı lmaz. Ama namazda yapı lan secde için gerekli diğer ş artları n gözetilmesi gerekmez. 1098- Tilâvet secdesi, "secde ediliyor" denecek ş ekilde yerine getirilmelidir. 1099- Tilâvet secdesi edilirken zikir edilmese bile, alnı n secde niyetiyle yere koyulmasıyeterlidir. Tilâvet secdesinde herhangi bir zikir söylemek, müstehaptı r; ancak ş u zikir daha iyidir: 144 ًَ ﻻ ﺎ ﻗ ّ َر ِ ًو ا ﺪ ﺒ ﱡ ﻌ َ ﱢﺗ َ َب ﺎر َﯾ َ َﻚ ُﻟ ْت ﺪ َﺠ َ ًﺳ ﺎ ﻗ ّ َر ِ ًو ﺔ ﯾ ﱠ د ِ ﻮ ﺒ ُ ُﻋ ُ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ًﻻ ﺎ ﻘ ﯾ ﺪ ِ َﺼ ْ َﺗ ًو ﺎ ﻧ ﺎ ﻤ َ ﯾ ُا ِ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ًﻻ َ ﺎ ﻘ ّ ًﺣ َ ﺎ ﻘ ّ ُﺣ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ﻻ ﯿﺮ ٌ َﺠ ِ ﺘ ُﺴ ْ ٌﻣ ِﻒ ﺋ ﺎ ٌﺧ َ ﯿﻒ ﻌ ِ ٌﺿ َ ﯿﻞ ﻟ ِ ٌذ َ ﺪ ﺒ ْ ﺎﻋ َ ﻧ َ ْا َ َﻞ ًﺑ ا ِﺮ ﺒ ﻜ ْ ﺘ َ ُﺴ ْ َﻣ َﻻ ًو ﺎ ﻔ ﻜ ِ ﻨ ْ ﺘ َ ُﺴ ْ ﻣ Okunuş u: "La ilâhe illellahu hekken hekka. La ilâhe illellahu îmanen ve tesdîka. La ilâhe illellahu ‘ubûdiyyeten ve rikka. Secedtu leke ya rebbî te‘ebbuden ve rikka, la mustenkifen ve la mustekbiren, bel ene ‘ebdun zelîlun ż e‘îfun hâifun mustecîr."[50] TEŞEHHÜT GETİ RMEK 1100- Bütün farz namazları n ikinci rekâtı nda, akş am namazı nı n üçüncü rekâtı nda ve öğ le, ikindi ve yatsınamazları nı n dördüncü rekâtı nda, ikinci secdeden sonra oturulup vücut istikrar bulunca teş ehhüdün okunmasıgerekir. Yani ş öyle denmelidir: ﺪ ٍ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ َآل ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﮫ ُ ﻟ ُ ُﻮ َﺳ َر ُو ه ﺪ ُ ﺒ ْ ًﻋ َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﱠﻣ َن ُا ﺪ ﮭ َ َﺷ ْ ا ُو َ ﮫ َﻟ َ ﯾﻚ َﺮ ِ َﺷ ُﻻ ه ﺪ َ َﺣ ْ ُو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ْﻻ َن ا ﺪ ُ ﮭ َ َﺷ ْ ا Okunuş u: "Eş hedu en la ilâhe illellahu vehdehu la ş erîke leh, ve eş hedu enne Muhemmeden ‘ebduhu ve resûluh. Ella-humme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed." 1101- Teş ehhüt, sahih Arapça ile ve normal bir ş ekilde peşpeş e okunmalı dı r. 1102- Unutularak teş ehhüt okunmadan ayağa kalkı lı r ve rükûdan önce farkı na varı lı rsa, oturularak teş ehhüdün okun-ması , tekrar ayağa kalkı lmasıve o rekâtta okunmasıgerekenlerin okunarak namazı n tamamlanmasıgerekir. Eğer rükûda veya ondan sonra teş ehhüdün okunmadı ğ ı nı n farkı na varı lı rsa, namazı n tamamlanmasıve selâm verildikten sonra teş ehhüdün kaza edilmesi gerekir. Farz ihtiyat gereğ i, unutulan teş ehhüt için iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1103- Teş ehhüt hâlinde iken sol but üzerine oturup [sol ayağısağtaraftan çı karmak ve] sağayağı n üstünü sol ayağı n alt kı smıüzerine koymak ve teş ehhütten önce ş u zikirleri söylemek müstehaptı r: ِ ﮫ ﻠ ﱠ ُﻟ ِ ﺪ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ) ( "Elhemdu lillah" veya َ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ُﻟ ِ ﺪ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ِو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ َﺑ ِ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ِا ﻢ ِﺴ ْ ﺑ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ِ ء ِ ﺎ ﻤ َ َﺳ ْ ْﻻ ُا ْﺮ ﯿ " ( )ﺧBismillahi ve billahi ve'l-hemdu lillahi ve heyr'ul-esmâi lillah."[51] َ Yine elleri uyluk üzerine koymak, parmaklarıbirbirine bitiş tirmek, baş ıaş ağıeğip kendi önüne bakmak ve teş ehhüdü bitirdikten sonra: ُ ﮫ ﺘ َ َﺟ َ ر ْد َ ﻊ ﻓ َ ار ْ ُو َ ﮫ ﺘ َ ﺎﻋ َ ﻔ ْﺷ َ ﱠﻞ ﺒ ﻘ َ َﺗ َ " ( )وVe tekebbel ş efa‘etehu verfe‘' dereceteh." demek, müstehaptı r. 1104- Teş ehhüt okurken kadı nları n dizlerini birbirine bitiş tirmesi müstehaptı r. NAMAZIN SELÂMI 1105- Namazı n son rekâtı nda okunan teş ehhütten sonra, oturulduğu ve vücut sükunet bulduğu zaman: )ُ ﮫ ﺗ ُ ﺎ ﻛ َ َﺮ َ َﺑ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺔ ُ ﻤ َ َﺣ ْ َر ﱡو ِﻰ ﺒ ﻨ ﱠ ﻟ ﺎا ﮭ َ ﯾ ﱡ َا َ ْﻚ ﯿ ﻠ َ ُﻋ َ م ﱠﻼ َ ﻟﺴ ا َ ( "Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve berekâtuh" demek müstehaptı r ve ondan sonra ya: ( ْ ﻢ ﻜ ُ ﯿ ْ ﻠ ُﻋ َ م ﱠﻼ َ ﻟﺴ " )اEs-selâmu ‘eleykum" demek ve buna َ müstehap ihtiyat gereği: ُ ﮫ ﺗ ُ ﺎ ﻛ َ َﺮ َ َﺑ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺔ ُ ﻤ َ َﺣ ْ َر " ) )وve rehmetullahi ve berekâtuh" cümlesini eklemek gerekir veyahut da:َ ﯿﻦ ِﺤ ِ ﻟ ﺎ ﻟﺼ ﱠ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ا د ِ ﺎ ﺒ َ َﻰﻋ ِ ﻠ َﻋ َ ﺎو ﻨ َ ﯿ ْ ﻠ َ ُﻋ َ م ﱠﻼ َ ﻟﺴ ا َ ) ) "Es-selâmu ‘eleyna ve ‘ela ‘ibadillah'is-salihîn" demek gerekir. 145 1106- Namazda selâm vermek unutulur; ancak, namaz-da bulunulan vaziyet bozulmadan ve sı rtı n kı bleye dönmesi gibi bilerek veya bilmeyerek yapı ldı ğı nda namazıbatı l eden bir ş ey gerçekleş meden farkı na varı lı rsa, selâm verilmelidir ve kı lı nan namaz sahihtir. 1107- Namazda selâm vermek unutulur; ancak namaz vaziyetinden çı kı ldı ktan sonra hatı rlanı rsa, namaz vaziyeti bozulmadan önce, sı rtıkı bleye dönmek gibi bilerek veya bilmeyerek yapı ldı ğı nda namazıbatı l eden bir ş ey yapı ldı ğıtakdirde, namaz sahihtir. Eğer namaz vaziyetinden çı kı lmadan önce, bilerek veya bilmeyerek yapı ldı ğı nda namazıbatı l eden bir ş ey yapı lmı ş sa, her ne kadar sahih olduğu görüş ü, deliller açı sı ndan güçlü bir görüşise de, ihtiyata uygun olan namazı n batı l oluş udur. NAMAZDA TERTİ BE Rİ AYET ETMEK 1108- Bilerek namaz fiilleri arası ndaki tertip ve sı ra gözetilmezse, örneğin sure Fatiha'dan önce okunur veya secdeler rükûdan önce yapı lı rsa, namaz batı l olur. 1109- Namazı n rükünlerinden birini unutup sonraki rüknü yapan örneğin rükû yapmadan önce secdeleri yapan kimsenin kı ldı ğınamaz batı ldı r. 1110- Namazı n rükünlerinden birisi unutulup sonraki rükün olmayan bir ş ey yapı lı rsa, örneğin secdeler yapı lmadan önce teş ehhüt okunursa, rükün yerine getirilmeli ve ondan önce yanlı ş lı kla okunan ş ey yeniden okunmalı dı r. 1111- Rükün olmayan bir ş ey unutulup ondan sonraki rükün yerine getirilirse örneğin, Fatiha okunmadan rükûya gidilirse, namaz sahihtir. 1112- Rükün olmayan bir ş ey unutulup ondan sonraki rükün olmayan ş ey yerine getirilir örneğin, Fatiha unutulup sure okunursa, eğer sonraki rükün yapı lmaya baş lanmı ş sa, meselâ, rükûda Fatiha'nı n okunmadı ğ ıhatı rlanı rsa, namaza devam edilmeli ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. Eğer sonraki rükne baş lanmamı ş sa, unutulan ş ey yerine getirilmeli ve daha sonra, yanlı ş lı kla önce okunan ş ey tekrar okunmalı dı r. 1113- Birinci secdeyi ikinci secde veya ikinci secdeyi birinci secde sanarak yaparsa, namaz sahihtir ve yaptı ğıbirinci secde onun birinci secdesi ve ikinci secde de onun ikinci secdesi sayı lı r. MUVALAT[52] 1114- Namaz, muvalat [=aralı ksı z yapı lma] gözetilerek kı lı nmalı dı r. Yani rükû, secde ve teş ehhüt gibi namazı n fiilleri peşpeş e yapı lmalıve namazda okunan ş eyler de normal bir ş ekilde peşpeş e okunmalı dı r. Eğer onları n arası nda "namaz kı lı yor" denmeyecek kadar ara verilirse, namaz batı l olur. 1115- Namazda yanı larak harfler ve kelimeler arası nda namaz vaziyeti bozulmayacak ş ekilde ara verilirse, sonraki rükne baş lanmadı ğıtakdirde, o harfler veya kelimeler normal bir ş ekilde tekrar okunmalı dı r; sonraki rükne baş landı ğıtakdirde ise, namaz sahihtir. 146 1116- Rükû ve secdeleri uzatmak ve büyük sureleri okumak, muvalatı[riayet edilmesi gereken kesintisiz yapı lmı şolmayı ] bozmaz. KUNUT 1117- Farz ve müstehap namazları n hepsinde, ikinci rekâtta rükûya gidilmeden önce kunut okunmasımüstehap-tı r. Bir rekât olan vitir namazı nda da rükûdan önce, kunut okumak müstehaptı r. Cuma namazı nı n her rekâtı nda bir kunut vardı r. Âyat Namazı 'nda beşkunut, Ramazan ve Kurban Bayramınamazları nı n birinci rekâtı nda beşkunut ve ikinci rekâtı nda dört kunut vardı r. 1118- Kunut okunmak istendiğinde farz ihtiyat gereği, eller yukarıkaldı rı lmalı dı r. Ellerin yüzün hizası na kadar kaldı rı lması , avuçları n göğe doğru açı larak yan yana tutulmasıve recâ kastı yla [sevap umuduyla] baş parmak dı ş ı ndaki parmakları n birbirine bitiş tirilmesi ve avuçları n içine bakı lması , müstehaptı r. 1119- Kunutta bir "Subhanellah" bile olsa, herhangi bir zikrin okunmasıkafidir. Ama ş u zikrin okunması , daha iyidir: َ و ِ ﻊ ﺒ ْ ﻟﺴ ﱠ ا ﯿﻦ َ َﺿ ِ َر ﱢاﻻ ْ َب َر ِو ْﻊ ﺒ ﻟﺴ ﱠ ا ات ِ ﻮ َ ﻤ ﻟﺴ ﱠ ا َب ﱢ ِر ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ َا ﺎن ْﺤ َ ﺒ ُﺳ ُ ﻢ ﯿ َﻈ ِ ﻌ ﻟ ْ ﱡا ِﻰ ﻠ ﻌ َ ﻟ ْ ا ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ُﻻ ﻢ ﯾ َﺮ ِ ﻜ ﻟ ْ ُا ﻢ ﯿ ﻜ ِ ْﺤ َ ﻟ ُا ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠا ِﻻ َا ﮫ ﻟ َ ا ِ ﻻ َ ﯿﻦ َ ﻤ ِ ﻟ َ ﺎ ﻌ َ ﻟ ْ ا َب ﱢ ِر ﮫ ﻠ َ ّ ﻟ ِ ﺪ ُ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا و َ ِ ﻢ ﯿ َﻈ ِ ﻌ ﻟ ْ ا ْش ِ َﺮ ﻌ ﻟ ْ ﱢا َب َر ﱠو ُﻦ ﮭ ﻨ َ ﯿ ْ ﺎﺑ َ َﻣ َ ﱠو ِﻦ ﮭ ﯿ ﺎﻓ ِ ﻣ َ Okunuş u: "La ilâhe illellah'ul-helîm'ul-kerîm. La ilâhe illel-lah'ul-‘eliyy'ul-‘ezîm. Subhanellahi rebb'is-semavat'is-seb'‘i ve rebb'il-ereż în'es seb'‘i ve ma fîhinne ve ma beynehunne ve reb-b'il-‘erş 'il-‘ezîm, ve'l-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn." 1120- Kunutu yüksek sesle okumak, müstehaptı r. Ama cemaatle namaz kı lan kimsenin sesini cemaat imamıiş itecekse, o zaman kunutu yüksek sesle okumak, müstehap değildir. 1121- Bilerek okunmayan kunutun kazasıyoktur. U-nutularak okunmaz ve rükûya tam olarak eğilmeden önce farkı na varı lı rsa, doğrulup okunmasımüstehaptı r. Rükûda farkı na varı lı rsa, rükûdan sonra ve eğer secdede hatı rlanı rsa, namazı n selâmı ndan sonra kaza edilmesi müstehaptı r. NAMAZDA OKUNAN ŞEYLERİ N ANLAMI 1- Fâtiha Suresi: ﻢ ِ ﯿ ﱠﺣ ِ ﻟﺮ ِا َﻦ ﻤ ﱠﺣ ْ ﻟﺮ ِا ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِ ﻢ ِﺴ ْ ﺑ ﯾﻦ ِ ﺪ ﱢ ﻟ ِا م ﻮ ْ ِﯾ َ ِﻚ ﻟ ﺎ ِﻣ َ ﻢ ﯿ ﱠﺣ ِ ﻟﺮ ا َﻦ ِ ﻤ ﱠﺣ ْ ﺮ ﻟ ا ﯿﻦ َ ﻤ ِ ﻟ َ ﺎ ﻌ َ ﻟ ْ ا َب ﱢ ِر ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ِ ﺪ ُ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا َ ﻢ َ ﯿ ﻘ ِ ﺘ َ ُﺴ ْ ﻤ ﻟ ْ َا اط ﱢﺮ َ ﻟﺼ ا ﺎ ﻧ َ ﺪ ِ ھ ْ ُا ِ ﯿﻦ ﻌ ِ ﺘ َ َﺴ ْ َﻧ ﺎك ﯾ ﱠ ا ِ ُو َ ﺪ ﺒ ُ ﻌ ْ َﻧ َ ﺎك ﯾ ﱠ ا ِ ِﻦ َ ﯿ ﻟ ّ ﺂ ﻟﻀ ّ ا َﻻ َ ْو ﻢ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ ِﻋ َ ﻮب ْﻀ ُ ﻐ ﻤ َ ﻟ ْ ِا ْﺮ ﯿ ْﻏ َ ﻢ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ َﻋ َ ْﺖ ﻤ ﻌ َ ﻧ ْ َا َ ﯾﻦ ﺬ ِ ﻟ ﱠ َا اط ِﺮ َ ﺻ Anlamı : Bismillahirrehmanirrehîm: Dünyada mümin ve kâfire, ahirette ise, yalnı zca mümine merhamet eden Allah'ı n adı yla baş lı yorum. 147 Elhemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn: Hamd ve övgü, bütün varlı ğıbesleyen Allah'a mahsustur. Er-rehman'ir-rehîm: Allah, dünyada mümin ve kâfire, ahirette ise sadece mümine merhamet eder. Maliki yevm'id-dîn: (Allah) kı yamet gününün sultanıve ihtiyar sahibidir. İ yyâke ne‘'budu ve iyyâke neste‘în: Yalnı z sana ibadet eder ve yalnı z senden yardı m dileriz. İ hdine's-siraţ 'el-mustekîm: Bizi doğru yol olan İ slâm dinine hidayet et. Siraţ ellezîne en'‘emte ‘eleyhim: Kendilerine nimet verilen peygamber ve peygamberlerin yerine oturanları n yoluna. Ğeyr'il-meğż ûbi ‘eleyhim veleżż âllîn: Gazap ettiklerin ve sapmı şkimselerin yoluna değil. 2- İ hlâs Suresi: ﻢ ِ ﯿ ﱠﺣ ِ ﻟﺮ ِا َﻦ ﻤ ﱠﺣ ْ ﻟﺮ ِا ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِ ﻢ ِﺴ ْ ﺑ ﺪ ُ ﻤ َ ﻟﺼ ﱠ ا ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﺪ ٌ َﺣ َ ا ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﻮ َ ْھ ُ ُﻞ ﻗ ﺪ ٌ َﺣ َ ا ا ً ﻮ ﻔ ُ ُﻛ ُ ﮫ ْﻟ َ ُﻦ ﻜ ْﯾ َ ﻢ ﻟ َ ْو َ ﺪ ﻟ َ ﻮ ْﯾ ُ ﻢ َﻟ َ ْو ﺪ ﻠ ِ ْﯾ َ ﻢ ﻟ َ Anlamı : Bismillahirrehmanirrehîm. Kul huvellahu ehed: [Dünyada mümin ve kâfire, ahirette ise, yalnı zca mümine merhamet eden Allah'ı n adı yla baş lı yorum.] Ey Muhammed! De ki: O Allah tektir. Ellah'us-semed: Allah her ş eyden müstağni ve her ş ey O'na muhtaçtı r. Lem yelid ve lem yûled: O, doğ urmamı ş tı r ve doğma-mı ş tı r. Ve lem yekun lehu kufuven ehed: Yaratı klardan hiçbir kimse O'nun dengi değildir. 3- Rükû, Secde ve Onlardan Sonra Okunan Müstehap Zikirlerin Anlamı Subhane rebbiye'l-‘ezîmi ve bihemdih: Benim yüce rab-bim, her türlü kusur ve eksiklikten pak ve münezzehtir ve ben, O'na hamd etmekteyim. Subhane rebbiye'l-e‘'la ve bihemdih: Benim herkesten en yüce olan rabbim her türlü kusur ve noksanlı ktan münezzehtir ve ben O'na hamd etmekteyim. Semi‘ellahu limen hemideh: Allah, kendisini övenin övgüsünü iş itsin ve kabul etsin. Esteğfirullahe rebbî ve etûbu ileyh: Beni besleyen Allah'tan mağfiret ve bağı ş lanma diliyor ve O'na dönüyorum. 148 Bihevlillahi ve kuvvetihi ekûmu ve ek'‘ud: Allah'ı n yardı mıve verdiği kuvvetle ayağa kalkı yor ve oturuyorum. 4- Kunutta Okunan Duanı n Anlamı La ilâhe illellah'ul-helîm'ul-kerîm: Kerem ve hilim sahibi olan bir tek Allah'tan baş ka övgü ve kulluğ a layı k ilâh yoktur. La ilâhe illellah'ul-‘eliyy'ul-‘ezîm: Yüce ve üstün mertebe sahibi olan bir tek ve eş siz Allah'tan baş ka, kulluğa layı k ilâh yoktur. Subhanellahi rebb'is-semavat'is-seb'‘i ve rebb'il-ereż î-n'es-seb'‘i: Yedi kat göğün ve yedi kat yerin yaratı cı sıolan Allah, pak ve münezzehtir. Ve ma fîhinne ve ma beynehunne ve rebb'il-‘erş 'il-ezîm: Göklerde, yerlerde ve ikisi arası nda bulunan her ş eyin ve yüce arş ı n Rabbidir. Ve'l-hemdu lillahi rebb'il-‘âlemîn: Hamd ve senâ, bütün varlı ğıbesleyen ve kemaline erdiren Allah'a mahsustur. 5- Tesbitah-ıErbaa'nı n Anlamı Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi ve la ilâhe illellahu vellahu ekber: Yüce Allah, pak ve münezzehtir. Hamd ve senâ O'na mahsustur. Bir tek olan Allah'tan baş ka kulluğa layı k ilâh yoktur. O, vasfedenlerin vasfı ndan yücedir. 6- Teş ehhüt ve Selâmı n Anlamı Eş hedu en la ilâhe illellahu vehdehu la ş erîke leh: Övgü, Allah'a mahsustur ve ş ahadet ederim ki bir tek olan ve ş eriki bulunmayan Allah'tan baş ka kulluğa layı k bir ilâh yoktur. Ve eş hedu enne Muhemmeden ‘ebduhu ve resûluh: Hz. Muhammed'in (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) O'nun kulu ve elçisi olduğuna ş ahadet ederim. Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed: Allah'ı m! Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne rahmet et. Ve tekebbel ş efa‘etehu verfe‘' dereceteh: Resulullah'ı nş efaatini kabul eyle ve o Hazret'in derecesini, kendi katı nda yücelt. Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve berekâtuh: Ey Allah'ı n nebisi, selâm olsun sana, Allah'ı n rahmet ve bereketi senin üzerine olsun. Es-selâmu ‘eleyna ve ‘ela ‘ibadillah'is-salihîn: Namaz kı lanları n ve Allah'ı n iyi kulları nı n üzerine Âlemlerin Rab-binden selâm olsun. Es-selâmu ‘eleykum ve rehmetullahi ve berekâtuh: Allah'ı n selâm, rahmet ve bereketi siz müminlerin üzerine olsun. NAMAZDAN SONRA okunan Zİ Kİ RLER 1122- Namazları n peş inden bir miktar zikir ve dua et-mek, Kur'ân okumak, müstehaptı r. Bunları n, oturulan yerden ayrı lmadan ve alı nan abdest, gusül ve 149 teyemmüm bozulmadan kı bleye doğru yapı lmasıdaha iyidir. Bunun Arapça olması gerekmez. Ama dua kitapları nda tavsiye edilen ş eyleri okumak, daha iyidir. Namazı n peş inden yapı lmasıçok tavsiye edilen zikirlerden birisi, Hz. Zehrâ'nı n (Allah'ı n selâmıona olsun) tesbihidir ki ş uş ekilde okunur: İ lk önce 34 defa, "Ellah-u ekber", sonra 33 defa "El-hemdulillah" ve daha sonra 33 defa "Subhanellah" denir. "Subhanellah" cümlesi, "Elhemdulillah" cümlesinden ön-ce de okunabilir. Ama ondan sonra söylenmesi, daha iyidir. 1123- Namazdan sonra ş ükür secdesi yapmak müste-haptı r; bunun için, alnı nş ükür maksadı yla yere koyulmasıkafidir. Ama yüz veya üç veya bir defa "Şükren lillah" veya "Şükren" veya "‘Efven" denilmesi, daha iyidir. Yine insana bir nimet ulaş tı ğı veya ondan bir bela uzaklaş tı ğ ızaman ş ükür secdesi yapması , müstehaptı r. RESULULLAH'A (S.A.A) SALAVAT 1124- İ nsan, Resulullah efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) mübarek "Ahmed" ve "Muhammed" gibi isimlerini veya onun "Mustafa" ve "Ebu'l-Ka-sı m" gibi künye ve lakabı nısöyler veya iş itirse, namazda olsa bile, salavat getirmesi müstehaptı r. 1125- Peygamber efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) mübarek ismi yazı lı rken salavatı n da yazı lmasımüstehaptı r. Yine o hazret anı ldı ğıher zaman, salavat getirmek iyidir. NAMAZI BOZAN ŞEYLER 1126- On iki ş ey namazıbozar ve onlara "mübtilat" [=na-mazıbozan ş eyler] denir: 1) Namazda, namazı nş artları ndan birinin bulunmaması . Örneğin, namazdayken mekanı n gasp edilmişolduğ unun anlaş ı lmasıgibi. 2) Namazdayken bilerek veya unutarak veya çaresizlik yüzünden abdest veya guslü batı l eden bir ş eyin meydana gelmesi. Örneğin, idrar gelmesi gibi. Ancak idrar veya büyük abdestini tutamayan kimseden namaz esnası nda idrar veya gaita çı kacak olursa, abdest hükümlerinde açı klandı ğıüzere hareket ettiği takdirde, namazıbatı l olmaz. Yine namaz esnası nda müstehaze kadı ndan kan gelirse, istihazeyle ilgili olarak açı klanan hükümleri uygulamı şolursa, namazısahihtir. 1127- Elinde olmadan uyumuşolan kimse, namazda mı , yoksa namazdan sonra mı uyuduğ unu bilmezse, farz ihtiyat gereği namazıiade etmelidir. Ama namazı n tamamlandı ğı nıbilir de uyuması nı n namaz esnası nda mı , yoksa namazdan sonra mı gerçekleş tiği hususunda ş üpheye düş erse, namazısahihtir. 1128- Kendi iradesi ile uyuduğunu bilir; ama bunun, namazdan sonra mı , yoksa namaz esnası ndayken namazda olduğunu unutarak mıgerçekleş tiğ inden ş üpheye düş erse, namazısahihtir. 150 1129- Secde hâlindeyken uykudan uyanı r ve namazı n son secdesi mi, yoksa ş ükür secdesi mi olduğundan ş üpheye düş erse, namazıiade etmesi gerekir. 3) BazıŞiî olmayanları n yaptı klarıgibi, ellerin üst üste konulması . 1130- Eğer edep için eller üst üste koyulursa, bazı larıtarafı ndan yapı lana benzemese de, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ama unutkanlı k, çaresizlik veya kaş ı mak ve benzeri bir işiçin eller üst üste koyulursa, sakı ncasıyoktur. 4) Fatiha okunduktan sonra "Âmin" denilmesi. Ama, yanlı ş lı kla veya takiyye edilerek denilirse, namaz batı l olmaz. 5) Kasten veya unutkanlı kla kı bleye sı rt çevirmek ya da sağveya sol tarafa dönmek. Hatta bilerek, "yüzü kı bleye doğrudur" denmeyecek kadar dönülürse, kı blenin sağ veya sol tarafı na ulaş masa bile, namaz batı l olur. 1131- Kası tlıolarak yüzün tamamısağveya sola döndürülürse, namaz batı l olur. Hatta yanlı ş lı kla bile yüz bu kadar döndürülürse, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir ve önceki namazı n tamamlanmasıda gerekmez. Ama başkası tlıveya yanlı ş lı kla, biraz döndürülürse, namaz batı l olmaz. 6) Bilerek, tek harfli bile olsa bir kelimeyi, manasıolmasa da bir mana kastederek söylemek. Hatta iki veya daha fazla harfli kelimeler denildiği takdirde, herhangi bir mana kastedilmese bile, farz ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. Ancak yanı larak söylenirse, namaz bozulmaz. 1132- Manasıolan tek harfli örneğin Arapça'da "koru" anlamı nıtaş ı yan "ki" gibi bir kelimeyi söylerse, anlamı nıbildiği ve onu kastettiği takdirde, namazıbatı l olur. Hatta anlamı nıkastetmez; ama taş ı dı ğıanlamı n farkı nda olursa, farz ihtiyat gereği namazı iade etmelidir. 1133- Namazda öksürmenin, geğirmenin ve iç çekmenin sakı ncasıyoktur. Fakat of, ah veya buna benzer iki harfli ş eyleri kası tlıolarak söylemek, namazıbozar. 1134- Bir kelimeyi zikir niyetiyle söylerse, meselâ, zikir niyetiyle "Allahu ekber" der ve söylediği zaman baş kası na bir ş ey anlatmak için sesini yükseltirse, sakı ncası yoktur. Fakat bunu baş kası na bir ş ey anlatmak niyetiyle der ve bununla birlikte zikir niyeti de olursa, namaz batı l olur. 1135- Cenabetle ilgili hükümlerde açı klanan farz secdesi olan dört sure dı ş ı nda, namazda Kur'ân okumanı n, Türkçe veya baş ka bir dille olsa bile, dua etmenin sakı ncasıyoktur. 1136- Fatiha, sure ve zikirlerden herhangi bir kı smı nı , kası tlıolarak veya ihtiyat ederek bir kaç kez okumanı n sakı ncasıyoktur. 1137- Namaz kı lan birisi baş kası na selâm veremez. Eğer bir baş kasıona selâm verirse, cevabı nda "selâm" kelimesini önce söylemelidir. Meselâ, "Es-selâmu aleykum" veya "Selâmun aleykum" demelidir. "Aleykum'us-selâm" dememelidir. 151 1138- Selâmı n cevabı , ister namazda olsun, ister namaz dı ş ı nda olsun, hemen verilmelidir. Eğer selâmı n cevabı , kası tlıolarak veya unutkanlı kla, verildiğinde selâmı n cevabısayı lmayacak kadar geciktirilirse, namazdaysa artı k cevap verilmemeli; namazda değilse, artı k cevap vermek farz olmaz. 1139- Selâmı n cevabı , selâm verenin duyacağış ekilde verilmelidir. Fakat, selâm veren sağı r olursa, cevabı nı n nor-mal ş ekilde verilmesi yeterlidir. 1140- Namaz kı lan, selâmı n cevabı nıdua niyetiyle değil de cevap kastı yla vermelidir. 1141- Eğer nâmahrem kadı n veya erkek veya iyiyi kö-tüyü anlayan bulûğçağı na ermemişçocuk, namaz kı lana selâm verirse, namaz kı lan onun cevabı nıvermelidir. 1142- Namaz kı lan selâmı n cevabı nıvermezse, günah iş lemişolur; ama namazı sahihtir. 1143- Namaz kı lana selâm sayı lmayacak ş ekilde yanlı şselâm verilirse, cevabı nı vermek farz olmaz. 1144- Şaka ile veya alay etmek için selâm verenin selâmı na cevap vermek farz değildir. Farz ihtiyat gereği gayrimüslim bir erkek veya kadı nı n selâmı na, "selâm" veya sadece "aleyk" diye karş ı lı k verilmelidir. 1145- Bir topluluğa selâm verilirse, selâmı n cevabı nıvermek hepsinin üzerine farz olur. Ama, topluluktan birinin cevap vermesi, yeterli olur [ve diğ erlerinin üzerinden kalkar]. 1146- Eğer bir kiş i bir topluluğa selâm verir de, o topluluktan kendisine selâm verilmesi kastedilmeyen biri cevap verirse, yine selâmı n cevabı nıvermek o grup üzerine farz olur. 1147- Eğer bir kimse, bir topluluğ a selâm verirse, topluluk arası nda namaz kı lan biri olur ve kendisinin selâm veren tarafı ndan kastedilip kastedilmediğini bilmez veya kendisinin de kastedildiğini bildiği hâlde baş kasıcevap verirse, o cevap vermemelidir. Ama eğer kendisinin kastedildiğini bilir ve baş kasıda cevap vermezse, cevap vermesi gerekir. 1148- Selâm vermek sünnettir. Bineklinin yayaya, ayak-ta olanı n oturana, küçüğün büyüğ e selâm vermesi çok tavsiye edilmiş tir. 1149- Eğer iki kiş i aynıanda birbirlerine selâm verseler, her birisinin üzerine diğerinin selâmı nıcevaplamak farzdı r. 1150- Namaz dı ş ı nda, selâmı n cevabı nıdaha güzel bir ş ekilde vermek müstehaptı r. Meselâ, "Selâmun aleykum" diyen kimsenin cevabı nda, "Selâmun aleykum ve rahmetul-lah" denmesi müstehaptı r. 7) Bilerek sesli ve kahkahayla gülmek. Yanı larak sesli gülen veya gülümseyen kimsenin namazıbozulmaz. 152 1151- Eğer sesli gülmeyi önlemek için hâli değ iş irse, meselâ namaz kı lma vaziyetinden çı kacak derecede rengi kı zarı rsa, namazıiade etmesi gerekir. 8) Bilerek dünya meselesi için sesli ağlamak. Ama dün-ya meselesi için sessiz ağlamanı n sakı ncasıyoktur. Allah korkusundan veya ahiret için sesli ve sessiz ağlamanı n sakı ncasıolmadı ğıgibi, en üstün amellerden biridir de. 9) Namazı nş eklini bozan hareketler. Meselâ, el çı rpmak, hoplamak ve benzeri hareketler. Bunlar az veya çok olsun, bilerek yapı lsı n veya yanı larak, namazıbozar. Fakat el ile iş aret etmek gibi namazı nş eklini değiş tirmeyen hareketlerin sakı ncası yoktur. 1152- Namazdayken, "namaz kı lmı yor" denecek kadar susmak, namazıbatı l eder. 1153- Namazda bir işyapar veya bir müddet susar ve namazı n bozulup bozulmadı ğı ndan ş üpheye düş erse, namazısahihtir. 10) Namazda, "namaz kı lmı yor" denecek ş ekilde ye-mek veya içmek. 1154- Farz ihtiyat gereği namazda, hiçbir ş ey yememek ve içmemek gerekir. İ ster namazı n fiil ve cüzlerinin peşpeş e yapı lma ş artıgözetilsin, ister gözetilmesin, ister "namaz kı lı yor" densin, ister denmesin, fark etmez. 1155- Namazda, diş in dibinde kalan yemek artı kları nıyutmak, namazıbozmaz. Eğer ş eker ve benzeri ş eyler, ağı zda kalı r ve namazda yavaşyavaşeriyip boğaza giderse, namazı n sahih oluş u sakı ncalıolur. 11) İ ki veya üç rekâtlınamazları n rekâtları nda ya da dört rekâtlınamazları n ilk iki rekâtı nda ş üpheye düş mek. 12) Namazı n rüknünü bilerek veya yanı larak, rükün olmayan bir ş eyi de bilerek az veya çok yapmak. 1156- Namaz bittikten sonra, namazdayken namazıbozan bir iş in yapı lı p yapı lmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, namaz sahihtir. NAMAZDA MEKRUH OLAN ŞEYLER 1157- Namazda, yüzü biraz sağa veya sola doğru çevirmek, gözleri yummak veya sağa sola bakmak, el ve sakalla oynamak, iki elin parmakları nıbirbirine çatmak, tükürmek, Kur'ân, kitap veya yüzüğ ün yazı sı na bakmak, Fatiha veya sure okurken ya da zikir ederken birisinin sesini duyabilmek için sessiz kalmak, kı sacasıhuzu ve huş uyu yok edecek her türlü iş i yapmak mekruhtur. 1158- Uyku geldiği ve tuvalet ihtiyacıolduğu hâlde na-maz kı lmak, mekruhtur. Ayrı ca ayaklarısı kacak dar çorap giymek mekruhtur. Bunları n yanısı ra bir takı m baş ka mekruhlar da vardı r ki ayrı ntı lıkitaplarda açı klanmı ş tı r. FARZ NAMAZI KESMENİ N CAİ Z OLDUĞU HâLLER 1159- Kendi ihtiyari ile farz namazıkesmek haramdı r; fakat malıkorumak, mal veya cana yönelik bir zararıönlemek için olursa, sakı ncasıyoktur. 153 1160- İ nsanı n kendini korumasıveya korunmasıgereken bir kimseyi veya bir malı muhafaza etmesi namazıboz-madan mümkün olmazsa, namaz bozulmalı dı r. Fakat namazıönemsiz bir mal için kesmek mekruhtur. 1161- Borçlu kimse vakit müsaitken namaza baş ladı ktan sonra alacaklıondan alacağı nıisterse, namaz hâlinde borcunu verebildiği takdirde, vermelidir. Eğer borcu vermek namazıkesmeden mümkün değilse, namazıkesip bor-cunu vermeli ve daha sonra namazıkı lmalı dı r. 1162- Namazda caminin necis olduğu anlaş ı lı nca bakı lı r: Eğer vakit dar olursa, namaz tamamlanmalıve daha sonra necaset giderilmelidir. Fakat vakit müsait olur ve necaseti gidermek namazıbozmayıgerektirmezse, namaz vaziyetinde necaset temizlenmeli ve daha sonra namaza devam edilmelidir ve eğer namazıbozmayı gerektirirse, namazı n kesilip caminin temizlenmesi ve daha sonra namazı n kı lı nması gerekir. 1163- Namazıkesmesi gereken kimse namazıtamamlayı p kesmezse, günah iş lemiş olur; ama kı ldı ğınamaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği namazıiade etmelidir. 1164- Rükûya tam olarak eğilmeden önce ezan veya i-kameti okumadı ğı nıhatı rlayan kimsenin vakit müsait olduğu takdirde, ezan okumak veya ikamet getirmek için namazıkesmesi müstehaptı r. NAMAZLA İ LGİ LİŞÜPHELER Namazla ilgili olarak 23 kı sı mş üphe söz konusudur: Bu ş üphelerin sekizi namazı bozar, altı sı na itina edilmemelidir, dokuz kı smıise sahihtir ve namazıbozmaz. NAMAZI BOZAN ŞÜPHELER 1165- Namazıbozan ş üpheler ş unlardı r: 1) Sabah namazıve seferî olarak kı lı nan namaz gibi iki rekâtlınamazları n rekâtları nı n sayı sı nda ş üpheye düş mek. Ancak, iki rekâtlımüstehap ve ihtiyat namazları ndaki rekâtları n sayı sı nda ş üpheye düş mek, namazıbozmaz. 2) Üç rekâtlınamazları n rekât sayı sı nda ş üpheye düş mek. 3) Dört rekâtlınamazlarda bir rekât mı , yoksa daha fazla mıkı lı ndı ğ ıhakkı nda ş üpheye düş mek. 4) Dört rekâtlınamazda ikinci secde bitirilmeden önce, iki rekât mıyoksa daha çok mu kı lı ndı ğı nda ş üpheye düş mek. (Konunun ayrı ntı larıiçin 1199. hükmün dördüncü kı s-mı na bakı labilir.) 5) İ ki ile beşveya iki ile beş ten çok rekât arası nda ş üpheye düş mek. 6) Üç ile altıveya üç ile altı dan çok rekât arası nda ş üp-heye düş mek. 7) Kaç rekât kı lı ndı ğı nıbilmemek. 154 8) Dört ile altıveya dört ile altı dan fazla rekât arası nda ş üpheye düş mek. İ ster ikinci secde tamamlanmadan önce olsun, ister tamamlandı ktan sonra olsun fark etmez. Fakat, ikinci secde tamamlandı ktan sonra, dört ile altıveya dört ile altı dan fazla arası nda ş üpheye düş ülürse, müstehap ihtiyat gereği dört rekât olduğuna karar verilip namaz tamamlanı r, namazdan sonra iki sehiv secdesi yapı lı r ve daha sonra namaz da iade edilir. 1166- İ nsan namazıbozan bir ş üpheyle karş ı laş ı nca, hemen namazıbozamaz; fakat bir miktar düş ündükten sonra ş üphesini gideremez ve ş üphesi sabitleş irse, bu durumda namazıbozmanı n sakı ncasıyoktur. İ Tİ NA EDİ LMEMESİGEREKEN ŞÜPHELER 1167- İ tina edilmemesi gereken ş üpheler ş unlardı r: 1) Yapı lma yeri geçen bir ş eyde ş üpheye düş mek; örneğ in rükûda Fatiha'nı n okunup okunmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülmesi gibi. 2) Namazı n selâmıverildikten sonra ş üpheye düş mek. 3) Namazı n vakti geçtikten sonra ş üpheye düş mek. 4) Çok ş üpheye düş en kimsenin ş üphesi. 5) Cemaat namazı nda imama uyanları n rekâtları n sayı sı nıbildikleri takdirde imamı n ş üphesi yahut imamı n rekâtları n sayı sı nıbildiğ i takdirde imama uyanları n rekâtları n sayı sıhakkı nda ş üpheye düş meleri. 6) Müstehap namazlarda ş üpheye düş mek. 1- Yeri Geçen Şeylerde Şüphe Etmek 1168- Namazda, farzlardan herhangi birinin yapı lı p ya-pı lmadı ğı ndan örneğin Fâtiha'nı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ondan sonra yapı lması gereken iş e baş lanmadı ğıtakdirde, üzerinde ş üpheye düş ülen ş ey yapı lmalı dı r. Ondan sonra yapı lmasıgereken iş e baş landı ğıtakdirde ise, ş üpheye itina edilmemelidir. 1169- Bir ayet okunurken başkı smı nı n veya ayetin sonu okunurken ön kı smı nı n okunup okunmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. 1170- Rükû ve secdelerden sonra, onun zikir ve vücudun sükunet bulmasıgibi farzları nı n yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. 1171- Secdeye gidilirken, rükûnun yapı lı p yapı lmadı ğı ndan veya rükûdan sonra kı yamı n yapı lı p yapı lmadı ğı ndan yani ayakta durulup durulmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. 1172- Ayağ a kalkı lı rken teş ehhüdün okunup okunmadı ğ ı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. Ancak secdenin yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, oturularak secdenin yapı lmasıgerekir. 155 1173- Oturarak veya yatarak namaz kı lan bir kimse, Fatiha ya da tesbihatıokurken secde veya teş ehhüdü yerine getirip getirmediğinden ş üpheye düş erse, ş üphesine itina etmemelidir. Fakat Fatiha veya tesbihatıokumaya baş lamadan önce secde veya teş ehhüdü yerine getirip getirmediği hakkı nda ş üpheye düş erse, onlarıyerine getirmelidir. 1174- Namazı n rükünlerinden birinin yerine getirilip getirilmediği hakkı nda ş üpheye düş ülürse, ondan sonraki iş e baş lanmadı ğıtakdirde, ş üphe edilen rükün yerine getirilmelidir. Meselâ, teş ehhüt okunmadan önce, iki secdenin yapı lı p yapı lmadı ğ ı ndan ş üphe edilirse, yerine getirilmelidir. Ama daha sonra rüknün yapı lmı şolduğu anlaş ı lı rsa, fazla rükün yapı ldı ğı ndan dolayı , namaz batı l olur. 1175- Rükün olmayan bir amelin yapı lı p yapı lmadı ğıhakkı nda ş üpheye düş ülürse, ondan sonraki amele baş lanmadı ğıtakdirde, o rüknün yapı lmasıgerekir. Meselâ, sure okunmaya baş lanmadan önce, Fatiha'nı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, Fatiha'nı n okunmasıgerekir. Ama rükün olmayan söz konusu amel yapı ldı ktan sonra, önceden yapı lmı şolduğu anlaş ı lı rsa, fazla rükün yapı lmadı ğı ndan dolayınamaz sahihtir. 1176- Bir rüknün örneğin teş ehhüt okunurken iki secdenin yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üphe edilirse, ş üpheye itina edilmemelidir. Eğer rüknün yapı lmadı ğıhatı rlanı rsa, sonraki rükne baş lanmadı ğıtakdirde yerine getirilmelidir. Sonraki rükne baş landı ğı takdirde ise, namaz batı l olur. Örneğin, sonraki rekâtı n rükûsundan önce iki secdenin yapı lmadı ğ ıhatı rlanı rsa, secdelerin yapı lmasıgerekir ve eğer rükûda veya rükûdan sonra hatı rlanı rsa, namaz batı l olur. 1177- Rükün olmayan bir amelin yapı lı p yapı lmadı ğı n-dan ş üpheye düş ülürse, ondan sonraki iş e baş landı ğıtakdirde, ş üpheye itina edilmemelidir. Örneğin sure okunurken Fatiha'nı n okunup okunmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üphe dikkate alı nmamalı dı r. Fakat sonra yapı lmadı ğıanlaş ı lı rsa, sonraki rükne baş lanmadı ğ ıtakdirde yapı lması gerekir. Sonraki rükne baş landı ğıtakdirde ise, kı lı nan namaz sahihtir. O hâlde, örneğin kunutta Fâtiha'nı n okunmadı ğıhatı rlanı rsa, okunmasıgerekir; eğer rükûda farkı na varı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 1178- Namazı n selâmı nı n verilip verilmediği hakkı nda ş üpheye düş ülürse, namazdan sonraki müstehap olan amellere veya baş ka bir amele baş lanmı ş sa veya namazı bozacak bir işyapı larak namaz vaziyetinden çı kı lmı ş sa, ş üpheye itina edilmemelidir; eğer bu denilenlerden önce ş üpheye düş ülürse, selâmı n okunmasıgerekir. Ancak selâmı n doğru okunup okunmadı ğı ndan ş üphe edilirse, ister diğer bir iş e baş lanı lsı n, ister baş lanı lması n, ş üpheye itina edilmemelidir. 2- Selâmdan Sonra Şüphe Etmek 1179- Selâmdan sonra, namazı n sahih olarak yapı lı p yapı lmadı ğı ndan örneğin, rükûnun yapı lı p yapı lmadı ğı ndan veya dört rekâtlıbir namazda selâmdan sonra, dört rekât mı , beşrekât mıkı lı ndı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. Fakat eğ er ş üphenin her iki tarafıda namazı n batı l olması nıgerektirirse, örneğin dört rekâtlına-mazda selâmdan sonra, üç rekât mı , beşrekât mıkı lı ndı ğı na dair ş üpheye düş ülürse, namaz batı l olur. 3- Vakit Geçtikten Sonra Şüphe Etmek 156 1180- Namazı n vakti geçtikten sonra, namazı n kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üphe edilirse veya kı lı nmadı ğısanı lı rsa, kı lı nmasıgerekmez. Ama vakit çı kmadan önce, namazı n kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üphe edilir veya kı lı nmadı ğ ısanı lı rsa, söz konusu namazı n kı lı nmasıgerekir. Hatta kı lı ndı ğ ıbile sanı lsa, yine kı lı nmasıgerekir. 1181- Vakit geçtikten sonra, namazı n doğru kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üphe edilirse, ş üpheye itina edilmemelidir. 1182- Öğle ve ikindi namazı nı n vakti geçtikten sonra, dört rekât namaz kı lı ndı ğı bilinir; ancak öğle mi, ikindi mi niyetiyle kı lı ndı ğıbilinmezse, "üzerine farz olan namaz" niyetiyle dört rekât kaza namazıkı lı nmalı dı r. 1183- Akş am ve yatsınamazı nı n vakti geçtikten sonra, bir namaz kı lı ndı ğıbilinir; ancak üç rekât mı , dört rekât mıkı lı ndı ğıbilinmezse, hem akş am hem de yatsı namazı nı n kaza edilmesi gerekir. 4- Çok Şüpheye Düş en Kimsenin Şüphesi 1184- Bir namazda üç defa veya peşpeş e gelen üç na-mazda -meselâ, sabah, öğle ve ikindi namazları nda- ş üpheye düş en, "çok ş üphe eden kimse" (=kesir'üş -ş ekk) sayı lı r. Böyle bir ş ahsı n çok ş üphe etmesi sinir, korku veya duyguları n periş anlı ğı ndan kaynaklanmazsa, ş üphesine itina etmemelidir. 1185- Çok ş üphe eden kiş i, yapı lmasınamazı n batı l olması nıgerektirmeyen bir ş eyi yerine getirip getirmediğinden ş üphe ederse, onu yaptı ğı nıkabul etmelidir. Örneğin, rükû edip etmediğinde ş üphe ederse, onu yaptı ğı nıkabul etmelidir. Fakat yapı lması namazı n batı l olması nıgerektiren bir ş eyi yapı p yapmadı ğı ndan ş üphe ederse, onu yapmadı ğı nıkabul etmelidir. Örneğin, bir rekâtta bir mi, iki mi rükû yaptı ğı ndan ş üphe ederse, fazla rükû yap-mak namazıbozduğundan, birden fazla rükû yapmadı ğı nıkabul etmelidir. 1186- Namazı n belli bir ş eyinde çok ş üphe eden bir kimse, diğer ş eylerde ş üphe ederse, ş üpheyle ilgili hükme uymalı dı r. Örneğin, secde konusunda çok ş üphe eden bir kimse, rükû yapı p yapmadı ğ ı ndan ş üphe ederse, bu ş üpheyle ilgili hükme uymalı dı r. Yani ayakta ise, rü-kûya gitmeli ve eğer secdeye gitmiş se, ş üphesine itina etmemelidir. 1187- Belli bir namazda, örneğin öğ le namazı nda çok ş üphe eden bir kimse, baş ka bir namazda örneğin ikindi namazı nda ş üphe ederse, ş üphesiyle ilgili hükümlere uymalı dı r. 1188- Sadece belli bir yerde namaz kı ldı ğı nda çok ş üp-heye düş en bir kimse, baş ka bir yerde namaz kı larken ş üpheye düş erse, ş üpheyle ilgili hükümlere uymalı dı r. 1189- Namaz hususunda çok ş üpheci sayı lı p sayı lmadı ğı ndan ş üphe eden bir kimse, ş üpheyle ilgili hükümlere uymalı dı r. Çok ş üphe eden kimse ise, normal insanları n durumuna döndüğünden emin olmayı ncaya kadar, ş üphesine itina etmemelidir. 1190- Çok ş üphe eden bir kimse, bir rüknü yapı p yap-madı ğ ı ndan ş üphe eder ve ş üphesine itina etmez; ancak daha sonra yapmadı ğı nıhatı rlarsa, sonraki rükne baş lamadı ğıtakdirde, onu yapmasıgerekir. Sonraki rükne baş ladı ğ ıtakdirde ise, 157 namazıbatı l olur. Örneğin, rükû yapı p yapma-dı ğı ndan ş üphe eder ve ş üphesine itina etmez; ancak secdeden önce rükû yapmadı ğı nıhatı rlarsa, rükûyu yapmasıgerekir; eğer secdede hatı rlarsa, namazıbatı l olur. 1191- Çok ş üphe eden bir kimse, rükün olmayan bir ş eyi yapı p yapmadı ğı ndan ş üphe eder ve ş üphesine itina etmez; ancak daha sonra yapmadı ğı nıhatı rlarsa, yeri geçmemiş se onu yapmalı dı r ve eğer yeri geçmiş se, namazısahihtir. Örneğ in, Fatiha'yı okuyup okumadı ğ ı ndan ş üpheye düş er ve ş üphesine itina etmez; ancak kunut okurken Fatiha'yıokumadı ğı nıhatı rlarsa, Fatiha'yıokumalı dı r; eğer rükûda hatı rlarsa, namazı sahihtir. 5- İ mam ve Cemaatin Şüphesi 1192- Eğer imam rekâtları n sayı sı nda örneğin, üç rekât mı , dört rekât mıolduğunda ş üpheye düş erse, imama uyan dört rekât kı ldı kları ndan emin olur veya buna dair zannı olur ve herhangi bir yolla bunu imama anlatabilirse, imamı n namazıtamamlaması gerekir ve ihtiyat namazıkı lmasıda gerekmez. Aynış ekilde imam, kaç rekât kı lı ndı ğı nıkesin veya zanni olarak bilir; ancak imama uyan, rekâtları n sayı sı nda ş üpheye düş erse, imama uyanı n kendi ş üphesine itina etmemesi gerekir. 6- Müstehap Namazda Şüphe Etmek 1193- Müstehap namazlarda rekât sayı sı nda ş üphe edildiğinde, ş üphenin çok tarafı namazı n batı l olması nıgerektiriyor ise, az tarafa karar verilmelidir. Örneğin, sabah namazı nı n sünnetinde iki rekât mı , üç rekât mıkı lı ndı ğı ndan ş üphe edilirse, iki rekât kı lı ndı ğı na karar verilmelidir. Eğer ş üphenin çok tarafı , namazı n batı l olması nı gerektir-miyor ise örneğin, bir rekât mı , iki rekât mıkı lı ndı ğı ndan ş üphe edilirse, ş üphenin hangi tarafı na karar verilip uyulur-sa namaz sahihtir. 1194- Farz ihtiyat gereği rüknün eksik yapı lması , müs-tehap namazıbatı l eder; fakat fazla yapı lmasıonu batı l et-mez. O hâlde, nafile namazı nı n gereklerinden biri unutulur ve sonraki rükne baş landı ktan sonra hatı rlanı rsa, o amelin yapı lmasıve rüknün de ikinci kez yerine getirilmesi gerekir. Örneğin, rükûda surenin okunmadı ğı hatı rlanı rsa, kalkı lı p sure okunmalı , sonra rükû yapı lmalı dı r. 1195- Nafile namazları n amellerinden birinde ş üpheye düş ülürse, -ş üphelenilen ş ey ister rükün olsun, ister rükün olması n- yeri geçmediği takdirde yapı lmalı dı r. Eğer yeri geçmiş se, ş üpheye itina edilmemelidir. 1196- İ ki rekâtlımüstehap bir namazda, üç veya daha çok kı lı ndı ğıya da iki rekât veya daha az kı lı ndı ğısanı lı rsa, zanna göre hareket edilmelidir. Örneğin, bir rekât kı lı ndı ğısanı lı rsa, ihtiyat edilerek bir rekât daha kı lı nmalı dı r. Ancak zanna göre hareket etmek, namazı n batı l olması nıgerektirirse, bu durumda zan ş üphe hükmünü taş ı r [dolayı sı yla ş üpheyle ilgili hükümlerin uygulanmasıgerekir.] 1197- Nafile namazı nda sehiv secdesini gerektiren bir işyapı lı r ya da bir secde veya teş ehhüt unutulursa, namazdan sonra sehiv secdesini yapmak veya secde ve teş ehhüdü kaza etmek gerekmez. 1198- Müstehap bir namazı n kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üphe edilirse, bu namaz "Caferi Tayyar Namazı "[53] gibi belli vakti olmayan bir namaz olursa, kı lı nmadı ğıkabul edilmelidir. Günlük namazları n sünnetleri gibi belli vakitleri olur ve vakti geçmeden 158 kı lı nı p kı lı nmadı ğı ndan ş üphe edilirse, yine kı lı nmadı ğ ı na karar verilmelidir. Fakat vakti geçtikten sonra, böyle bir ş üpheye düş ülürse, ş üpheye itina edilmemelidir. SAHİ H OLAN ŞÜPHELER 1199- Dört rekâtlınamazları n rekâtları nı n sayı sı nda ş üp-he edildiğinde, dokuz hâlde önce düş ünülmelidir; düş ündükten sonra ş üphenin herhangi bir tarafı nı n doğru olduğundan emin olunur veya bu hususta zanna ulaş ı lı rsa, o tarafa karar verilip namazı n tamamlanmasıgerekir. Aksi tak-dirde, aş ağı da açı klanan hükümlere göre hareket edilmelidir. O dokuz hâl ş unlardan ibarettir: 1) İ kinci secde yapı ldı ktan sonra iki rekât mı , üç rekât mıkı lı ndı ğı nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda üç rekât kı lı ndı ğı na hükmedilmeli ve bir rekât daha kı lı narak namaz tamamlanmalı dı r. Namazı n peş inden de, ileride anlatı lacağıüzere, bir rekât ayakta veya iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. 2) İ kinci secde yapı ldı ktan sonra iki ve dört arası nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda dört rekât kı lı ndı ğıkabul edilmeli; namaz tamamlanmalı dı r ve namazdan sonra iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. 3) İ kinci secde yapı ldı ktan sonra iki, üç ve dört arası nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda dört kı lı ndı ğıkabul edilmeli; namazdan sonra iki rekât ayakta ve iki rekât da oturularak ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. Fakat birinci secdeden sonra veya ikinci secdeden kalkı lmadan önce bu üç ş üpheden biriyle karş ı laş ı lı rsa, namaz bı rakı lı p yeniden kı lı nabilir. 4) İ kinci secde yapı ldı ktan sonra dört ve beşarası nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda dört olduğu kabul edilerek namaz tamamlanmalıve namazdan sonra iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. Fakat birinci secdeden sonra veya ikinci secdeden kalkı lmadan önce bu ş üpheye düş ülürse, namazı n batı l olup iade edilmesi gerektiği hâlde müstehap ihtiyat gereği aynıhüküm de uygulanmalı dı r. 5) Üç ve dört arası nda ş üpheye düş mek ki, bu namazı n neresinde gerçekleş irse gerçekleş sin, dört olduğu kabul edilmeli ve namaz tamamlanmalı dı r. Namazdan sonra bir rekât ayakta veya iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı lı n-malı dı r. 6) Ayakta iken dört ve beşarası nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda oturulup teş ehhüt okunmalıve selâm verilmelidir. Sonra bir rekât ayakta veya iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. 7) Ayakta iken üç ve beşarası nda ş üpheye düş mek ki, yine oturulup teş ehhüt okunmalı ; selâm verilmeli ve iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. 8) Ayakta iken üç, dört ve beşarası nda ş üpheye düş mek ki, oturulup teş ehhüt okunmalıve selâmdan sonra, iki rekât ayakta ve iki rekât da oturularak ihtiyat namazı kı lı nmalı dı r. 9) Ayakta iken beşve altıarası nda ş üpheye düş mek ki, bu durumda oturulup teş ehhüt okunmalı ; selâm verilmeli ve iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 159 1200- Sahih ş üphelerden biriyle karş ı laş ı ldı ğı nda, namaz bozulmamalı dı r. Eğer namaz bozulursa, günah iş lenmişolur. Bu yüzden yüzü kı bleden çevirmek gibi namazıbatı l eden bir işyapı lmadan önce namaz baş tan alı nı rsa, ikinci namaz da batı l olur. Eğer namazıbatı l eden bir işyapı ldı ktan sonra namaza baş lanı rsa, ikinci namaz sahihtir. 1201- Namazda, ihtiyat namazı nıgerektiren ş üphelerden biriyle karş ı laş an insan, namazıbu ş ekilde tamamlar ve ihtiyat namazıkı lmadan namazıyeniden kı larsa, günah iş lemişolur. O hâlde namazıbatı l eden bir işyapı lmadan önce namaz baş tan alı nı rsa, ikinci namaz da batı ldı r. Eğer namazıbatı l eden bir işyapı ldı ktan sonra baş lanı rsa, ikinci namaz sahihtir. 1202- Sahih ş üphelerden biriyle karş ı laş ı lı nca, söylendiği gibi hemen düş ünülmelidir. Fakat zannı n veya yakinin bir tarafa galip gelmesine vası ta olacak ş eyler yok olmayacaksa, düş ünmenin biraz ertelenmesinin sakı ncasıyoktur. Örneğin, secdede ş üpheye düş ülürse, düş ünme secdeden sonraya bı rakı labilir. 1203- Önce zan bir tarafa galip olur, sonra iki taraf da eş it olursa, ş üpheyle ilgili hükümlere uyulmalı dı r. Eğer önce iki taraf eş it olur ve mükellef de vazifesi olan tarafa karar verir; ancak sonra öbür tarafa zan bulursa, o tarafa karar verip namazı tamamlamalı dı r. 1204- Zannı n bir tarafa galip gelip gelmediğini bilmeyen kimsenin ihtiyat etmesi gerekir. Konuyla ilgili ihtiyat, yerine göre değiş ir ki bununla ilgili hükümler, ayrı ntı lı kitaplarda açı klanmı ş tı r. 1205- Namazdan sonra namazdayken iki rekât mı , üç rekât mıkı lı ndı ğ ı na dair tereddüt edilip üç olduğu kabul e-dildiği bilinir; ancak üç rekât kı lı ndı ğ ı na dair zan mı olduğu, yoksa her iki tarafı n eş it mi olduğu bilinmezse, ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. 1206- Teş ehhüt okunduğu sı rada veya kı yama durulduktan sonra iki secdenin yapı lı p yapı lmadı ğ ı ndan ş üphe edilir ve yine o sı rada, iki secde yapı ldı ktan sonra sahih olan ş üphelerden biriyle karş ı laş ı lı rsa, örneğin, iki rekât mı , üç rekât mıkı lı ndı ğı ndan ş üphe edilirse, farz ihtiyat gereği ş üpheyle ilgili hükme uyulmalıve namaz iade edilmelidir. 1207- Teş ehhüde baş lamadan veya teş ehhüdü olmayan rekâtlarda ayağa kalkmadan önce, iki secdenin yapı lı p yapı lmadı ğı ndan ş üphe edilir ve aynızamanda iki secde yapı ldı ktan sonra sahih olan ş üphelerden biriyle karş ı laş ı lı rsa, namaz batı l olur. 1208- Ayakta iken üç ile dört veya üç, dört ve beşrekâtlarıarası nda ş üpheye düş ülür ve önceki rekâtı n iki veya bir secdesinin yapı lmadı ğı nı n farkı na varı lı rsa, namaz batı l olur. 1209- Bir ş üphesi zail olup diğer bir ş üpheyle karş ı laş an kimse, -örneğin, önce iki rekât mı , üç rekât mıve daha sonra üç rekât mı , dört rekât mıkı ldı ğı ndan ş üphe eden kimse- ikinci ş üpheyle ilgili hükme uymalı dı r. 1210- Namazdan sonra namazdaki ş üphenin iki ile üç mü, yoksa üç ile dört mü rekât arası nda olduğundan ş üphe edilirse, farz ihtiyat gereği her iki ş üpheyle ilgili hükme uyulmalıve namaz iade edilmelidir. 160 1211- Namazdan sonra, namazda bir ş üphe ile karş ı laş ı ldı ğ ıbilinir; ama sahih mi, batı l mış üphelerden olduğu veya sahih ş üphelerin hangi kı smı ndan olduğu bilinmezse, farz ihtiyat gereği, ihtimal verilen sahih ş üphelerin hükmüne uyulmalıve namaz da iade edilmelidir. 1212- Oturarak namaz kı lan bir kimse, bir rekât ayakta veya iki rekât oturarak ihtiyat namazıkı lması nıgerektirecek bir ş üphe ile karş ı laş ı rsa, iki rekât oturarak kı lmalı dı r. Hatta eğer iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı lması nıgerektiren bir ş üpheyle karş ı laş ı rsa, iki rekât oturarak kı lmalı dı r. 1213- Ayakta namaz kı lan bir kimse ihtiyat namazıkı larken ayakta durmaktan âciz olursa, ihtiyat namazı nıbir önceki hükümde belirtilen ve oturarak namaz kı lan kimse gibi kı lmalı dı r. 1214- Oturarak namaz kı lan bir kimse, ihtiyat namazıkı lacağızaman ayakta durmaya gücü yeterse, ayakta namaz kı lan kimselerle ilgili hükümleri uygulamalı dı r. İ HTİ YAT NAMAZI 1215- Üzerine ihtiyat namazıfarz olan bir kimse, namazı n selâmı ndan sonra derhal ihtiyat namazı na niyet etmeli; tekbir almalı ; Fâtiha'yıokuyup rükûya gitmeli ve iki secde yapmalı dı r. Eğer üzerine bir rekât ihtiyat namazıfarz ise, iki secdeden sonra, teş ehhüdü okuyup selâm vermelidir ve eğer üzerine iki rekât ihtiyat namazıfarz ise, iki secdeden sonra, önceki rekât gibi bir rekât daha kı lmalıve teş ehhütten sonra selâm vermelidir. 1216- İ htiyat namazı nda sure ve kunut yoktur. Niyeti de dille söylenilmemelidir. Farz ihtiyat gereği, besmele ve Fatiha da sessiz okunmalı dı r. 1217- İ htiyat namazıkı lı nmadan önce, namazı n doğru kı lı ndı ğıanlaş ı lı rsa, artı k ihtiyat namazı nı n kı lı nmasıge-rekmez. Eğer bu husus ihtiyat namazıkı lı nı rken anlaş ı lı rsa, tamamlanmasıgerekmez. 1218- İ htiyat namazıkı lı nmadan önce rekâtları n eksik yapı ldı ğıanlaş ı lı rsa, namazı batı l eden bir işyapı lmadı ğıtakdirde yapı lmayan bölüm yerine getirilmeli ve yersiz verilen selâm için iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. Namazıbatı l eden bir ş ey yapı ldı ğı takdirde, örneğin kı bleye sı rt çevrilmişise, namaz iade edilmelidir. 1219- İ htiyat namazıkı lı ndı ktan sonra eksik kı lı nan rekâtları n kı lı nan ihtiyat namazı kadar olduğ u anlaş ı lı rsa, örneğin üç ile dört arası nda ş üphe edilir ve bir rekât ihtiyat namazıkı lı ndı ktan sonra namazı n üç rekât kı lı ndı ğıanlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 1220- İ htiyat namazıkı lı ndı ktan sonra, eksik kı lı nan rekâtları n ihtiyat namazı ndan az olduğu anlaş ı lı rsa örneğin, iki ile dört arası ndaki ş üphede, iki rekât ihtiyat namazı kı lı nı r; ancak daha sonra namazı n üç rekât kı lı ndı ğıanlaş ı lı rsa, eksik miktarı n namaza bitiş tirilmesi ve namazı n da iade edilmesi gerekir. 1221- İ htiyat namazıkı lı ndı ktan sonra, noksan yapı lan rekâtları n ihtiyat namazı ndan çok olduğu anlaş ı lı rsa örneğin, üç ile dört arası nda ş üphe edilir, bir rekât ihtiyat namazıkı lı nı r, daha sonra namazı n iki rekât kı lı ndı ğıanlaş ı lı rsa, bu durumda ihtiyat 161 namazı ndan sonra sı rtıkı bleye çevirmek gibi namazıbatı l eden bir işyapı ldı ğı takdirde, namaz iade edilmelidir. Namazıbatı l eden bir işyapı lmadı ğıtakdirde ise, noksan yapı lan iki rekât yerine getirilmeli ve namaz da iade edilmelidir. 1222- İ ki, üç ve dört arası nda ş üphe edilir ve iki rekât ayakta ihtiyat namazıkı lı nı r; ancak sonra, namazı n iki rekât kı lı ndı ğı nı n farkı na varı lı rsa, iki rekât da oturularak ihtiyat namazıkı lmak gerekmez. 1223- Üç ile dört arası nda ş üphe edilir ve iki rekât oturarak veya bir rekât ayakta ihtiyat namazıkı lı nı rken, üç rekât namaz kı lı ndı ğ ıhatı rlanı rsa, ihtiyat namazı tamamlanmalıve kı lı nan namaz sahihtir. 1224- İ ki, üç ve dört arası nda ş üphe edilir ve ayakta iki rekât ihtiyat namazıkı lı nı rken ikinci rekâtı n rükûsundan önce namazı n üç rekât kı lı ndı ğıanlaş ı lı rsa, oturulmalıve ihtiyat namazıbir rekât olarak tamamlanmalı dı r. Ayrı ca, müstehap ihtiyat gereği namaz iade edilmelidir. 1225- İ htiyat namazıkı lı nı rken namazı n noksan kalan kı smı nı n ihtiyat namazı ndan az veya çok olduğu anlaş ı lı r ve ihtiyat namazı , noksan kı lı nan kı sma mutabı k olarak tamamlanamaz ise, ihtiyat namazıbı rakı lı p noksan kı sı m tamamlanmalıve farz ihtiyat gereği de namaz iade edilmelidir. Örneğin, üç ile dört arası nda ş üpheye düş ülüp iki rekât oturularak ihtiyat namazıkı lı nı rken namazı n iki rekât kı lı ndı ğı nı n farkı na varı lı rsa, iki rekât oturularak kı lı nan namaz, iki rekât ayakta kı lı nan namazı n yerine geçmeyeceğine göre, farz ihtiyat gereği oturularak kı lı nan ihtiyat namazıbı rakı lmalı , eksik yapı lan iki rekât namaz kı lı nmalıve sonra namaz iade edilmelidir. 1226- Farz olan ihtiyat namazı nı n kı lı nı p kı lı nmadı ğ ı ndan ş üphe edilirse, namaz vakti geçtiği takdirde ş üpheye itina edilmez. Eğ er vakit müsait olursa, baş ka bir iş le uğ raş maya baş lanmadı ğı , namaz kı lı nan yerden kalkı lmadı ğıve kı bleden dönmek gibi namazıbatı l eden bir işyapı lmadı ğıtakdirde, ihtiyat namazıkı lı nmalı dı r. Ancak baş ka bir iş e baş lanı r, namazıbatı l eden bir işyapı lı r veya na-mazla ş üphe arası nda uzun bir vakit geçmişolursa, gerçi ihtiyat namazı nı n kı lı ndı ğı na karar verilip onunla yetinile-bilir; ancak müstehap ihtiyat gereği, ihtiyat namazıkı lı nmalıve namaz da iade edilmelidir. 1227- İ htiyat namazı nda rükün fazla yapı lı r veya bir rekât yerine iki rekât kı lı nı rsa, farz ihtiyat gereği ihtiyat namazıbatı l olur; ihtiyat namazıve ası l yevmiye namazı yeniden kı lı nmalı dı r. 1228- İ htiyat namazıkı lı nı rken amellerinden birinde ş üphe edilirse, yeri geçmediği takdirde yapı lmalı dı r. Yeri geçtiği takdirde ise, ş üpheye itina edilmemelidir. Örneğin, Fâtiha'nı n okunup okunmadı ğı ndan ş üphe edilirse, rükûya gidilmediği takdirde okunur; rükûya gidildiğ i takdirde ise, ş üpheye itina edilmez. 1229- İ htiyat namazı nı n rekâtları nda ş üpheye düş ülürse, fazla tarafa karar verilmelidir. Ama ş üphenin fazla tarafı na karar vermek namazı n batı l olması nı gerektirirse, az tarafa karar verilmelidir. Müstehap ihtiyat gereği ihtiyat namazıikinci kez kı lı nmalıve daha sonra namaz da iade edilmelidir. 162 1230- İ htiyat namazı nda rükün olmayan bir ş eyin yanı larak az veya çok yapı lması ndan dolayısehiv secdesi yoktur. 1231- İ htiyat namazı nda selâm verildikten sonra, cüzlerinden veya ş artları ndan birinin yerine getirilip getirilmediğinden ş üphe edilirse, ş üpheye itina edilmemelidir. 1232- İ htiyat namazı nda teş ehhüt veya bir secde unutulursa, selâmdan sonra kaza edilmesi farz olmaması na rağmen ihtiyata uygundur. 1233- Üzerine ihtiyat namazıile bir secdenin kazasıveya bir teş ehhüdün kazasıveya iki sehiv secdesi farz olan bir kimse, önce ihtiyat namazı nıyerine getirmelidir. 1234- Namaz rekâtları nda zan, yakin hükmünü taş ı r. Ör-neğin, dört rekâtlıbir namazda namazı n dört rekât kı lı ndı ğ ızannedilirse, ihtiyat namazıkı lı nmamalı dı r. Ama rekâtları n dı ş ı nda baş ka ş eylerle ilgili olarak zanna varı lı rsa, ihtiyat edilmelidir ve ihtiyat etmenin ş ekli durumlara göre değiş ir, ki bunları n ayrı ntı larıilgili geniş kitaplarda açı klanmı ş tı r. 1235- Şüphe, yanı lma ve zanla ilgili hükümler, günlük farz namazlar ve diğer farz namazlar hakkı nda değiş mez. Örneğin, âyat namazı nda bir mi, yoksa iki mi rekât kı lı ndı ğı nda ş üphe edilirse, iki rekâtlı k bir namazda ş üphe edildiğinden dolayınamaz batı l olur. SEVİ H (=YANILMA) SECDESİ 1236- Namazı n selâmıokunduktan sonra üç ş ey için ileride açı klanacağış ekilde iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r: 1) Namaz arası nda yanı larak konuş mak. 2) Secdenin birini unutmak. 3) Dört rekâtlınamazda ikinci secdeden sonra dört rekât mı , beşrekât mıkı lı ndı ğı nda ş üpheye düş mek. Farz ihtiyat gereği ş u iki yerde de sehiv secdesi yapı lmalı dı r: Birincisi, selâm verilmemesi gereken bir yerde -meselâ birinci rekâtta- yanı larak selâm vermek. İ kincisi, te-ş ehhüdü unutmak. 1237- Namazda yanlı ş lı kla veya namaz bitti zannı yla konuş ulursa, iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1238- Öksürme ve ah çekmeden dolayıçı kan ses için sehiv secdesi gerekmez. Fakat yanı larak örneğ in ah, oh de-mek, sehiv secdesini gerektirir. 1239- Yanlı şokunan bir ş eyin ikinci defa sahih okunmasıiçin, sehiv secdesi gerekmez. 1240- Namazda yanı larak bir müddet konuş ulur ve bu konuş manı n hepsi bir konuş ma hesap edilirse, namazdan sonra iki sehiv secdesi yeterlidir. 163 1241- Yanı larak tesbihât-ıerbaa okunmaz ya da üç defadan az veya çok okunursa, müstehap ihtiyat gereği namazdan sonra iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1242- Namazı n selâmı nı n verilmemesi gereken bir yerde yanı larak, "Es-selâmu eleyna ve ela ibadillah'is-salihîn" veya "Es-selâmu eleykum ve rehmetullahi ve berekatuh" denilirse, iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. Fakat yanı larak bu iki selâmdan bir miktarıveya "Es-selâmu eleyke eyyuhe'n-ne-biyyu ve rehmetullahi ve berekatuh" söylenirse, müstehap ihtiyat gereği iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1243- Selâm verilmemesi gereken yerde yanı larak her üç selâm da verilirse, iki sehiv secdesi yeterlidir. 1244- Secdenin biri veya teş ehhüt unutulur; ancak, sonraki rekâtı n rükûsundan önce farkı na varı lı rsa, geri dönülüp yerine getirilmelidir. 1245- Rükûda veya rükûdan sonra önceki rekâtı n secdesinin biri veya teş ehhüdün unutulduğunun farkı na varı lı rsa, selâm verildikten sonra önce secde ve teş ehhüt kaza edilmeli ve daha sonra da iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1246- Namazı n selâmı ndan sonra sehiv secdesini bilerek yapmayan kimse, günah iş lemişolur ve onu en çabuk bir zamanda yapmasıgerekir. Yanı larak yapmazsa, hatı rladı ğıan hemen yapmalı dı r ve namazıiade etmesi gerekmez. 1247- Üzerine sehiv secdesinin farz olup olmadı ğı ndan ş üphe edilirse, yapı lması gerekmez. 1248- Üzerine farz olan sehiv secdesinin iki mi, dört mü olduğundan ş üphe eden bir kimsenin iki secde yapmasıyeterlidir. 1249- İ ki sehiv secdesinden birini yerine getirmediğini bilen kimse, iki sehiv secdesi yapmalı dı r; eğer yanı larak üç secde yaptı ğı nıbilirse, yeniden iki sehiv secdesi yapmalı dı r. Sehiv Secdesinin Şekli 1250- Sehiv secdesi ş uş ekilde yapı lı r: Namazı n selâmı ndan sonra hemen sehiv secdesine niyet edilip, üzerine secde edilebilen bir ş eye alı n konularak ş öyle denilir: )ِ ﮫ ﻟ ِ آ ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﱠﻰا ﻠ َﺻ َ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ َﺑ ِ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﻢ ِ ِﺴ ْ ﺑ ( "Bismillahi ve billahi ve sellellahu ‘ela Muhmmedin ve alih."[54] Veya ş öyle denilir: )ٍ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ آل ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻰﻣ ﻠ ﱢﻋ َ َﻞ ﱠﺻ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ َﺑ ِ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ِا ﻢ ِﺴ ْ ﺑ ( "Bismillahi ve billah. Ellahumme selli ‘ela Muhemmedin ve âl-i Muhemmed."[55] Fakat ş öyle denilmesi daha iyidir: )ُ ﮫ ﺗ ُ ﺎ ﻛ َ َﺮ َ َﺑ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﺔ ُ ﻤ َ َﺣ ْ َر ﱡو ِﻰ ﺒ ﻨ ﱠ ﻟ ﺎا ﮭ َ ﯾ ﱡ َا َ ﯿﻚ ﻠ َ ُﻋ َ م ﱠﻼ َ ﻟﺴ ا َ ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ﺎ َﺑ ِ ِو ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ِا ﻢ ِﺴ ْ (ﺑ 164 "Bismillahi ve billah. Es-selâmu ‘eleyke eyyuhe'n-nebiyyu ve rehmetullahi ve berekatuh."[56] Sonra secdeden kalkı larak oturulmalıve ikinci kez sec-deye gidilmeli ve bu zikirlerden biri okunmalı , tekrar secdeden kalkı larak oturulmalıve teş ehhüt okunduktan sonra selâm verilmelidir. UNUTULAN SECDE VE TEŞEHHÜDÜN KAZASI 1251- Namazdan sonra unutulan secde ve teş ehhüdü kaza etmek için, beden ve elbisenin temiz olması , kı bleye doğru yönelmek gibi namazı n bütün ş artları nı n mevcut ol-masıgerekir. 1252- Secde veya teş ehhüt bir kaç defa unutulursa, meselâ bir secde birinci rekâttan, bir secde de ikinci rekâttan unutulursa, namazdan sonra her iki secdenin kazasıonlar için gerekli olan sehiv secdeleriyle birlikte yerine getirilmelidir; fakat kaza edilirken hangisinin kazasıolduğunu belirtmek gerekmez. 1253- Bir secde ile teş ehhüt unutulursa, farz ihtiyat gereği önce unutulan önce kaza edilir. Hangisinin önce unutulduğu bilinmezse, ihtiyat edilerek önce bir secde, sonra bir teş ehhüt ve daha sonra diğer bir secde yapı lmalıveya sı rası yla bir teş ehhüt ve bir secde ve daha sonra diğ er bir teş ehhüt getirilmelidir. Böyle yapı lması nı n nedeni, unutulan secde ve teş ehhüdün tertip üzere yapı ldı ğı ndan emin olmak içindir. 1254- Önce secde unutulmuşdüş üncesiyle ilk olarak o kaza edilir; ancak teş ehhüt okunduktan sonra önce teş ehhüdün unutulduğu anlaş ı lı rsa, farz ihtiyat gereği, secde yeniden kaza edilmelidir. Yine önce teş ehhüt unutulmuşzannı yla ilk olarak onun kazasıedilir; ancak secdeden sonra önce secdenin unutulduğ u anlaş ı lı rsa, farz ihtiyat gereği teş ehhüt tekrar okunmalı dı r. 1255- Namazı n selâmıile secde veya teş ehhüdün kazasıarası nda, namazda kasten veya yanı larak yapı ldı ğıtakdirde namazıbatı l eden kı bleye sı rt çevirmek gibi bir iş yapı lı rsa, secde ve teş ehhüt kaza edilmelidir ve kı lı nan na-maz sahihtir. 1256- Namazı n selâmıokunduktan sonra, son rekâtta bir secdenin unutulduğu anlaş ı lı rsa, unutulan secde kaza edilip sonra da iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. İ ster namazıbatı l eden bir işyapı lmı şolsun, ister yapı lmamı şolsun fark etmez. Eğer son rekâtı n teş ehhüdü unutulursa, teş ehhüt kaza edilmeli ve sonra iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. 1257- Namazı n selâmıile secde veya teş ehhüdün kazasıarası nda, sehiv secdesini gerektiren bir işyapı lsa [bile], örneğin yanı larak konuş ulursa, secde veya teş ehhüt kaza edilmelidir. 1258- Secde ve teş ehhütten hangisinin unutulduğu bi-linmezse, farz ihtiyat gereği her ikisi de kaza edilmelidir; hangisi önce yapı lı rsa, sakı ncasıyoktur ve bir defa sehiv secdesi de yapı lmalı dı r. 165 1259- Secde veya teş ehhüdün unutulup unutulmadı ğı ndan ş üpheye düş ülürse, kaza etmek farz olmaz. 1260- Secde veya teş ehhüdün unutulduğu bilinir ancak sonraki rekâtı n rükûsundan önce yerine getirilip getirilmediği hususunda ş üpheye düş ülürse, farz ihtiyat gereği kaza edilmelidir. 1261- Secde veya teş ehhüdü kaza etmesi gereken bir kimse üzerine baş ka bir iş ten dolayısehiv secdesi de farz olursa, namazdan sonra önce secde veya teş ehhüt kaza edilmeli ve daha sonra sehiv secdesi yerine getirilmelidir. 1262- Namazdan sonra unutulan secde veya teş ehhüdün kaza edilip edilmediğinden ş üpheye düş ülürse, namazı n vakti geçmemiş se, secde veya teş ehhüt kaza edilmelidir. Namazı n vakti geçmiş se, farz ihtiyat gereği secde veya teş ehhüt kaza edilmelidir. NAMAZIN ŞART VE CÜZLERİ Nİ [57] FAZLA VE AZ YAPMAK 1263- Namazı n farzları ndan birini hatta bir harfini bile, kasten az veya çok yapmak namazıbatı l eder. 1264- Namazı n cüzlerinden biri, ş er'î hükmü bilmemek yüzünden az veya çok yapı lı rsa, eğer o cüz namazı n rüknü olmaz ve hükmü bilmeyen kiş i câhil-i kası r (=öğ renme imkanıolmayan) olursa, namaz sahihtir. Aksi takdirde, farz ihtiyat gereği namaz batı l olur. 1265- Namazda gusül veya abdestin batı l olduğu ya da abdestsiz veya gusülsüz namaza baş landı ğıanlaş ı lı rsa, namazdan çı kı lmalıve abdest veya gusül alı narak tekrar kı lı nmalı dı r. Eğer bu husus namazdan sonra anlaş ı lı rsa, yine abdest ve gusül alı narak namazı n iade edilmesi, vakit geçmiş se kaza edilmesi gerekir. 1266- Eğer rükûya varı ldı ktan sonra, önceki rekâtıher iki secdesinin yapı lmadı ğı anlaş ı lı rsa, namaz batı l olur. Eğer rükûya varı lmadan önce farkı na varı lı rsa, geri dönülüp iki secde yerine getirilmeli; sonra da kalkı lı p Fatiha ve sure veya tesbihât okunarak namaz tamamlanmalı dı r. 1267- "Es-selâmu ‘eleyna" ve "Es-selâmu ‘eleykum" denilmeden önce son rekâtı n her iki secdesinin yapı lmadı ğı nı n farkı na varı lı rsa, iki secdenin yapı lı p tekrar teş ehhüdün okunmasıve sonra selâmı n verilmesi gerekir. 1268- Namazı n selâmıverilmeden önce, son rekâtı n veya daha fazlası nı n kı lı nmadı ğı anlaş ı lı rsa, unutulan miktarı n yerine getirilmesi gerekir. 1269- Namazı n selâmıverildikten sonra, son rekâtı n veya daha fazlası nı n kı lı nmadı ğı anlaş ı lı rsa, yanı larak veya kasten yapı ldı ğ ıtakdirde namazı n batı l olması nıgerektiren örneğin kı bleye sı rt çevirmek gibi bir işyapı lmı ş sa, namaz batı l olur. Eğer kasten veya yanı larak yapı ldı ğı nda namazı n batı l olması nıgerektiren bir işyapı lmamı ş sa, unutulan kı sı m hemen yerine getirilmelidir. 1270- Namazda selâm verildikten sonra unutularak ve-ya kasten yapı ldı ğı nda namazı n batı l olması nıgerektiren örneğin kı bleye sı rt çevirmek gibi bir işyapı lı r ve son iki secdenin yapı lmadı ğıanlaş ı lı rsa, namaz batı l olur. Ancak namazıbozan bir iş 166 yapı lmadan önce hatı rlanı rsa, unutulan iki secdenin yapı lı p tekrar teş ehhüdün okunmasıve selâmı n verilmesi gerekir. Önce verilen selâm için de iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. Böyle yapı lı rsa, namaz sahihtir; ancak iade edilmesi müstehap ihtiyattı r. 1271- Namazı n, vakitten önce veya kı bleye sı rt çevril-diği hâlde ya da kı blenin sağ veyahut sol tarafı na doğru kı lı ndı ğ ıanlaş ı lı rsa, namazı n iade edilmesi, vakit geçtiği tak-dirde kaza edilmesi gerekir. YOLCU NAMAZI Yolcunun, öğle, ikindi ve yatsınamazları nı , sekiz ş art altı nda kı saltarak ikiş er rekât kı lmasıgerekir: 1. Şart: Yol, sekiz ş er'î fersahtan [46102.4 m.] az ol-mamalı dı r. [Bir fersah, 5762.8 metredir.] 1272- Gidişgeliş i sekiz fersah olan bir kimse, eğer gidiş i dört fersahtan az olmazsa, namazı nıseferî yani kı sal-tarak kı lar. Buna göre, eğer gidişüç fersah, dönüşbeş fersah olursa, namaz tam kı lı nı r. 1273- Gidişdönüş ü sekiz fersah olan bir yolda, namaz seferî (=kı saltı larak) kı lı nmalı dı r. İ ster aynıgün dönülsün, ister baş ka bir gün dönülsün fark etmez. 1274- Yol, sekiz fersahtan biraz az olur veya gidilen yolun sekiz fersah olup olmadı ğı bilinmezse, namaz seferî (=kı saltı larak) kı lı namaz. Yolun sekiz fersah olup olmadı ğı ndan ş üphe edilir ve araş tı rma yapmak da zor olursa, namaz tam kı lı nmalı dı r. Eğer zorluğu olmazsa, farz ihtiyat gereği araş tı rma yapı lmasıgerekir. İ ki adil kiş i sekiz fersah olduğunu söyler veya halk arası nda sekiz fersah olduğu yaygı nsa, namaz seferî kı lı nmalı dı r. 1275- Yolun sekiz fersah olduğunu sadece bir adil ş ahit söylerse, farz ihtiyat gereği namazı n hem seferî ve hem de tam kı lı nması , orucun ise tutulup sonra da kaza edilmesi gerekir. 1276- Yolun sekiz fersah olduğundan emin olan kimse, namazıseferî kı ldı ktan sonra yolun sekiz fersahtan az olduğ unu anlarsa, namazıdört rekât olarak iade etmesi, vakit geçtiği takdirde ise kaza etmesi gerekir. 1277- Yolun sekiz fersah olmadı ğı ndan emin olan veya sekiz fersah olup olmadı ğı nda ş üphesi olan kimse, yolday-ken yolun sekiz fersah olduğ unu anlarsa, az miktarda yolu kalsa da, namazıseferî kı lmalı dı r. Namazıtam kı ldı ktan sonra yolun sekiz fersah olduğunu anlarsa, en güçlü görüş e göre namazıseferî olarak iade etmelidir ve eğer vakit geçmişise, farz ihtiyat gereği kaza etmelidir. 1278- Uzaklı ğ ıdört fersahtan az olan iki yer arası nda birkaç defa gidilip gelinirse, toplamısekiz fersah olsa da namaz yine de tam kı lı nmalı dı r. 1279- Gidilecek yerin iki yolu olur da birisi sekiz fersahtan az, diğeri sekiz fersah veya daha fazla olursa, eğer sekiz fersahlı k yoldan gidilirse, namaz seferî kı lı nmalı dı r. Eğer sekiz fersahtan az olan yoldan gidilirse, namaz tam kı lı nmalı dı r. 167 1280- Şehrin etrafı nda sur olursa, sekiz fersahı n baş langı cış ehrin surundan ve eğer sur yoksa, ş ehrin son evlerinden hesap edilmelidir. 2. Şart: Yolculuğun ilk baş ı ndan, sekiz fersahı n gidilmesi kastedilmelidir. Öyleyse sekiz fersahtan az olan bir yere yolculuğa çı kı lı r ve oraya yetiş tikten sonra, kat edilen yol ile birlikte sekiz fersaha ulaş acak baş ka bir yere gitmek kastedilirse, yolculuğun ilk baş ı ndan sekiz fersahı n gidilmesi kastedilmediğinden dolayı , namaz tam kı lı nmalı dı r. Fakat oradan sekiz fersah daha gitmek istenilir veya dört fersah gidilip vatana veya on gün ikamet edilecek bir yere dönmek istenirse, namaz seferî kı lı nmalı dı r. 1281- Yolunun ne kadar olacağı nıbilmeyen meselâ, kaybolan bir ş eyi aramak için yolculuk yapan ve buluncaya kadar ne kadar yol gideceğini bilmeyen bir kimse, namazıtam kı lmalı dı r. Fakat dönüş te, vatanı na veya on gün ikamet edeceği bir yere sekiz fersah veya daha fazla yol varsa, namazıseferî kı lmalı dı r. Yine giderken, dört fersah gidip dönmeyi kasteder ve gidişgeliş i sekiz fersah olursa, namazıseferî kı lmalı dı r. 1282- Yolcu ancak sekiz fersahlı k bir yola gideceğine karar verdiği takdirde, namazı seferî kı lmalı dı r. Dolayı sı yla, bir kimse ş ehirden ayrı lı p, meselâ arkadaşbulduğu takdirde sekiz fersahlı k yolculuğa çı kmayıkastederse, arkadaşbulabileceğine güveniyorsa, namazıseferî kı lmalı dı r. Eğer güvenmiyorsa, tam kı lmalı dı r. 1283- Sekiz fersahlı k yola gitmeyi kasteden bir kimse, her gün azı cı k bir yol katetse de ş ehrin yapı larıgörünmeyecek ve ezanlarıduyulmayacak bir yere vardı ğı nda namazı nıseferî kı lmalı dı r. Fakat her gün yolcu denmeyecek kadar çok az bir yol katederse, namazıtam kı lmalı dı r; ancak hem seferî, hem de tam kı lması , müstehap ihtiyattı r. 1284- Yolculukta baş kası nı n emrinde olan örneğin efendisiyle yolculuk eden bir hizmetçi gibi birisi, sekiz fersah gideceğini bilirse, namazıseferî kı lmalı dı r. 1285- Yolculukta baş kası nı n emrinde olan bir kimse, dört fersaha varmadan ondan ayrı lacağı nıbilir veya zannederse, namazıtam kı lmalı dı r. 1286- Yolculukta baş kası nı n emrinde olan bir kimse, dört fersaha varmadan ondan ayrı lı p ayrı lamayacağı ndan ş üpheliyse, namazıseferî kı lmalı dı r. Yine yolculukta önüne bir engel çı kacağı na ihtimal verir; ancak verilen ihtimal halkı n nazarı nda yersiz olursa, namazıseferî kı lmalı dı r. 3. Şart: Mesafe katedilinceye kadar yolculuk kastı ndan dönülmemelidir. Eğer dört fersaha ulaş ı lmadan yolculuk kastı ndan dönülür veya tereddüde düş ülürse, namaz tam kı lı nmalı dı r. 1287- Dört fersaha ulaş ı ldı ktan sonra yolculuktan vaz-geçilir ve orada kalmaya veya oradan on gün sonra dönmeye karar verilir ya da dönme ve kalma hususunda tereddüde düş ülürse, namaz tam kı lı nmalı dı r. 168 1288- Dört fersaha ulaş ı ldı ktan sonra yolculuktan vaz-geçilip geri dönmeye karar verilirse, namaz seferî kı lı nmalı dı r. 1289- Bir yere gitmek için hareket edilir; ancak bir miktar gidildikten sonra baş ka bir yere gidilmek istenirse, ilk hareket edilen yerle sonra gidilmek istenen yerin mesafesi sekiz fersah olursa, namaz seferî kı lı nmalı dı r. 1290- Sekiz fersaha ulaş ı lmadan geri kalan miktarı n gidilip gidilmemesinde tereddüde düş ülür ve tereddütlüyken yol katedilmez; ancak sonradan, kalan miktarı n gidilmesine karar verilirse, yolculuğun sonuna kadar namazı n seferî kı lı nmasıgerekir. 1291- Sekiz fersaha ulaş ı lmadan, yolun geri kalan mik-tarı nı n gidilip gidilmemesinde tereddüde düş ülür ve tereddütlüyken bir miktar yol katedilir ancak sonradan, sekiz fersah daha gidilmeye veya dört fersah gidilip geri dönülmeye karar verilirse, yolculuğ un sonuna kadar namazı n seferî kı lı nmasıgerekir. 1292- Sekiz fersaha ulaş ı lmadan önce, yolun geri kalan miktarı nı n gidilip gidilmemesinde tereddüde düş ülür ve tereddütlü hâlde bir miktar yol katedilir ve sonradan geri kalan miktarı n gidilmesine karar verilirse, katedilecek mesafe sekiz fersah olur veya dört fersah olur; ancak gidilip dönülecekse, namazı n seferî kı lı nması gerekir. Fakat ş üpheye düş ülmeden önce ve sonra gidilecek mesafe birlikte sekiz fersah olursa, namaz seferî kı lı nabilir ve hem seferî, hem de tam kı lı nmasıfarz değildir; ancak müstehap ihtiyat gereği namaz hem seferî, hem de tam kı lı nmalı dı r. 4. Şart: Sekiz fersaha ulaş ı lmadan vatandan geçmek ya da bir yerde on gün veya daha fazla ikamet etmek istenilmemelidir. O hâlde sekiz fersaha ulaş madan vatanı ndan geçmeği veya on gün bir yerde kalmayıkasteden kimsenin namazıtam kı lması gerekir. 1293- Sekiz fersaha ulaş madan vatanı ndan geçip geçmeyeceğini veya bir yerde on gün kalı p kalmayacağı nıbilmeyen kimse, namazıtam kı lmalı dı r. 1294- Sekiz fersaha ulaş madan vatanı ndan geçmek veya bir yerde on gün kalmak isteyen ve yine bir yerde on gün kalacağı ndan veya vatanı ndan geçeceğinden ş üphesi olan bir kimse, eğ er bir yerde on gün kalmaktan veya vatanı na uğramaktan vazgeçerse, yine de namazıtam kı lmalı dı r. Fakat geri kalan mesafe sekiz fersah veya dört fersah olur da gidip dönecekse, namazıseferî kı lmalı dı r. 5. Şart: Yolculuk, haram amaçlıolmamalı dı r. Eğer hı rsı zlı k gibi haram bir işiçin yolculuğ a çı kı lı rsa, namaz tam kı lı nmalı dı r. Yine örneğin zararlıolacak veya kadı nı n kocası ndan izinsiz farz olmayan bir yolculuğa çı kmasıgibi [haram amaçlıolmayan ama], bizzat caiz olmayan yolculuklarda da, aynıhüküm geçerlidir; yani namaz tam kı lı nmalı dı r. Fakat kadı n, hac gibi farz olan bir yolculuğa çı karsa, namazıseferî kı lmalı dı r. 1295- Anne ve babanı n eziyet çekmesine sebep olan bir yolculuk haramdı r. İ nsan böyle bir yolculukta namazıtam kı lmalıve orucu da tutmalı dı r. 1296- Yolculuğu bizzat haram nitelikli ve yine haram amaçlıolmayan bir kimse, yolculukta günah iş lese meselâ, gı ybet etse veya içki içse de, namazıseferî kı lmalı dı r. 169 1297- Özellikle farz olan bir iş i terk etmek için yolculuğa çı kan bir kimse, namazıtam kı lmalı dı r. Bu yüzden borçlu olup borcunu verebilecek durumda olan bir kimse, alacaklıborcunu istiyor olmasıve bunun da yolculuk sı rası nda veremeyeceği takdirde, özellikle borçtan kaçmak için yolculuk ediyorsa, namazıtam kı lmalı dı r. Eğer özellikle farzıterk etmek için yolculuğa çı kmamı ş sa, namazıseferî kı lmalı dı r; ancak hem seferî, hem de tam kı lması , müste-hap ihtiyattı r. 1298- Yolculuk haram olmadı ğıhâlde üzerine binilen hayvan veya baş ka bir binek, gasp edilmişolursa, namaz seferî olarak kı lı nmalı dı r. Ama gasp edilmişyer üzerinde yolculuk yapı lı rsa, farz ihtiyat gereği namaz hem seferî, hem de tam kı lı nmalı dı r. 1299- Zalimle yolculuk yapan kimse, bu iş e mecbur olmaz ve bu yolculuğuyla zalime yardı mcıoluyorsa, na-mazıtam kı lmalı dı r. Ancak mecbur olur veya bir mazlumu kurtarmak amacı yla zalimle yolculuk yapı yorsa, namazıseferîdir. 1300- Ferahlamak ve gezmek amacı yla yapı lan yolcu-luk, haram değildir ve namaz seferî olarak kı lı nmalı dı r. 1301- Neş e ve eğlence amacı yla ava gidilirse, namaz tam olarak kı lı nmalı dı r. Geçimi temin etmek için ava çı kı lı rsa, namaz seferî olarak kı lı nı r. Ticaret ve varlı ğı çoğaltmak amacı yla ava gidilirse, farz ihtiyat gereği namaz hem seferî ve hem de tam kı lı nmalı dı r. Ancak, orucun tutulmamasıgerekir. 1302- Günah amaçlıyolculuğ a çı kan kimse, geri dönerken tövbe etmiş se, namazı seferî kı lmalı dı r. Tövbe etmemişve dönüş ünü günah amaçlıyolculuk unvanı ndan çı karacak herhangi bir ş ey gerçekleş memiş se, namazıtam kı lmalı dı r. Ancak hem seferî, hem de tam kı lmasımüste-hap ihtiyattı r. 1303- Yolculuğu günah olan bir kimse, yolda günah yapmak fikrinden vazgeçerse, geri kalan yol sekiz fersahsa veya dört fersah gidip dönecekse, namazıseferî kı lmalı dı r. 1304- Günah işiçin yola çı kmayan birisi, yolda iken kalan mesafeyi günah iş lemek amacı yla gitmeyi kastetse, namazıtam kı lmalı dı r; ama o ana kadar seferî olarak kı lı nan namazlar sahihtir. 6. Şart: Yolcu, sahrada sefer edip kendileri ve hayvanlarıiçin nerede yiyecek ve su bulurlarsa oraya yerleş en, bir müddet sonra baş ka bir yere giden göçebelerden olmamalı dı r. Buna göre, göçebeler bu yolculukları nda namazlarıtam kı lmalı dı rlar. 1305- Göçebe olan bir kimse, konaklama yeri veya hayvanlara otlak bulmak için yolculuk yaparsa, yolculuğu sekiz fersah olduğu takdirde, farz ihtiyat gereği namazlarıhem seferî, hem de tam kı lmalı dı r. 1306- Göçebe olan kimse, ziyaret, hac veya ticaret ve benzeri için yolculuk yaparsa, namazı nıseferî kı lmalı dı r. 7. Şart: Mesleği yolculuk olmamalı dı r. Buna göre deveci, ş oför, koyun alı p satan, gemici ve benzeri kimseler, kendi ev eş yaları nıtaş ı ma amacı yla da yolculuk yapsalar, 170 ilk yolculuklarıdı ş ı nda namazıtam kı lmalı dı rlar. Ama ilk yolculukları nda uzun sürse bile, namazları nıseferî kı lmalı dı rlar. 1307- Mesleği yolculuk olan kimse,[58] ziyaret ve hac gibi baş ka bir işiçin yolculuk yaparsa, namazıseferî kı lmalı dı r. Fakat ş oför, arabası nıziyaretçi götürmek için kiraya verip kendisi de bu arada hem ş oförlük ve hem ziyaret yaparsa, namazıtam kı lmalı dı r. 1308- Hacı larıMekke'ye götürmek için kafile düzenleyip hac ayları nda yolculuk yapan kafile baş kanı , mesleği yolculuk ise, namazıtam kı lmalı dı r. Aksi takdirde, seferî kı lmalı dı r. 1309- Hacı larıuzak yerlerden Mekke'ye götürmeyi ken-disine meslek edinen kimse, yı lı n hepsini ya da çoğunu yol-da geçirirse, namazıtam kı lmalı dı r. 1310- Yı lı n bir kı smı nda mesleğ i yolculuk olan bir kimse örneğin otomobilini sadece yaz veya kı şiçin kira ile çalı ş maya çı karan ş oför, iş iyle uğ raş tı ğıyolculukta namazı tam kı lmalı dı r. Hem seferî, hem tam kı lmasıise, müstehap ihtiyattı r. 1311- Devamlış ehire iki üç fersahlı k bir yolda gidip gelen ş oför ve seyyar satı cıbir seferinde sekiz fersahlı k yol katederse, namazıseferî kı lmalı dı r. 1312- Mesleği yolculuk olan bir kimse vatanı nda -kas-tederek veya kastetmeyerek- on gün veya daha fazla kaldı ktan sonra, çı ktı ğıilk yolculukta namazıseferî kı lmalı dı r. 1313- Mesleği yolculuk olan bir kimse vatanı ndan baş ka bir yerde on gün kaldı ktan sonra çı ktı ğıilk yolculukta, namazıseferî kı lmalı dı r. Orada on gün kalmayıister önceden kastetmişolsun, ister kastetmemişolsun fark etmez. 1314- Mesleği yolculuk olan birisi, vatanı nda veya baş ka bir yerde on gün kalı p kalmadı ğı ndan ş üpheye düş erse, namazıtam kı lmalı dı r. 1315- Kendine bir vatan seçmeden ş ehirlerde seyahat eden bir kimse, namazıtam kı lmalı dı r. 1316- Mesleği yolculuk olmayan bir kimse meselâ, bir ş ehir veya köyde bulunan malı nıtaş ı mak için peşpeş e yolculuk yaparsa, namazıseferî kı lmalı dı r. 1317- Önce oturduğu yerden vazgeçip kendine yeni bir vatan edinmek isteyen kimse, eğer mesleği yolculuk ol-mazsa, yolculuk sı rası nda namazıseferî kı lmalı dı r. 8. Şart: Ruhsat haddine ulaş malı dı r. Yani vatanı ndan veya on gün kalmayı kararlaş tı rdı ğış ehrin duvarları nıgöremeyeceği ve ezan seslerini iş itemeyeceği kadar uzaklaş malı dı r. Fakat havada, duvarları n görülmesini ve ezanı n iş itilmesini önleyecek toz veya baş ka bir ş ey bulunmamalı dı r. Minare ve kubbelerin görülemeyeceği veya duvarları n hiç belli olmayacağıkadar uzaklaş mak gerekmez. Duvarları n açı kça görülemeyeceği kadar uzaklaş mak yeterlidir. 171 1318- Yolculuğa çı kan kimse, ş ehrin duvarları nı n göründüğü ama ezan sesinin iş itilmediği veya ezanları n iş itilip duvarları n görünmediği bir yere ulaş ı r ve orada namaz kı lmak isterse, farz ihtiyat gereği, hem seferî, hem de tam kı lmalı dı r. 1319- Vatanı na dönen yolcu, vatanı n duvarı nıgörüp ezanı n sesini duyduğu zaman, namazıtam kı lmalı dı r. Fakat bir yerde on gün ikamet etmek isteyen yolcu oranı n duvarı nıgörüp, ezanı n sesini duyduğunda, farz ihtiyat gereği ya kalacağımenzile ulaş ı ncaya kadar namazıgeciktirmelidir veya hem seferî, hem de tam kı lmalı dı r. 1320- Eğer ş ehir yüksek bir yerde olup uzaktan görülebiliyorsa veya çukurda olup azı cı k uzaklaş ı ldı ğı nda duvarlarıgörülmüyorsa, böyle bir ş ehirden yolculuğa çı kan kimse, zemini düz olduğ u takdirde duvarı nı n görülmemesi için katedilmesi gereken mesafe miktarıuzaklaş tı ğı nda, namazıseferî kı lmalı dı r. Yine evlerin yüksekliği veya alçaklı ğ ınormalden fazla olursa, normali gözetmek ve ölçü almak gerekir. 1321- Ev ve duvarıbulunmayan bir yerden yolculuğa çı kan kimse, eğer ev ve duvarı olduğu takdirde artı k buradan görünmezdi, diyebileceği yerden itibaren namazıseferî kı lmalı dı r. 1322- Duyduğu sesin ezan mı , yoksa baş ka bir ses mi olduğu anlaş ı lmayacak kadar uzaklaş ı rsa, namazıseferî kı lmalı dı r. Ancak ezan olduğu anlaş ı ldı ğıhâlde kelimeleri anlaş ı lmı yorsa, namazıtam kı lmalı dı r. 1323- Evlerden okunan ezanları n iş itilmeyeceği, ama genellikle yüksek bir yerde okunan ş ehir ezanı nı n iş itileceği kadar uzaklaş mı ş sa, namazıseferî kı lmamalı dı r. 1324- Genellikle yüksekte okunan ş ehir ezanı nı n duyulmadı ğıhâlde çok yüksekte okunan bir ezanı n duyulduğu bir yere ulaş ı rsa, namazıseferî kı lmalı dı r. 1325- Göz, kulak veya ezanı n sesi normal olmazsa, normal bir gözün duvarları görmediği, normal bir kulağı n normal bir ezan sesini duyamayacağıbir yerden itibaren namaz seferî kı lı nmalı dı r. 1326- Ruhsat haddine yani ş ehrin duvarları nı n görülmeyeceği ve ezanı n iş itilmeyeceği bir yere ulaş ı lı p ulaş ı lmadı ğı ndan ş üphe edilen bir yerde, namaz tam kı lı nmalı dı r. Fakat dönüş te bu ş üpheye düş ülürse, seferî kı lı nmalı dı r. Sakı nca ortaya çı kan bazıyerlerde,[59] ya namaz kı lı nmamalıyahut da hem seferî, hem de tam kı lı nmalı dı r. 1327- Yolculuğu sı rası nda vatanı ndan geçen bir kimse, vatanı nı n duvarları nı n görülüp ezan seslerinin iş itildiği yere vardı ğı nda, namazıtam kı lmalı dı r. 1328- Yolculuğu sı rası nda vatanı na uğ rayan bir kimse, orada bulunduğu müddetçe namazıtam kı lmalı dı r. Fakat oradan sekiz fersahlı k veya gidip döneceği dört fersahlı k yola gitmek istiyorsa, vatanı nı n duvarları nı n görünmediği ve ezan seslerinin iş itilmediği yere ulaş ı nca, namazıseferî kı lmalı dı r. 1329- İ nsanı n kendi yaş antı sıve ikâmeti için seçtiği yer onun vatanı dı r; ister orada dünyaya gelmişve anne ve babası nı n vatanıolsun, ister kendisi orayıikâmet etmek ve yaş amak için seçmişolsun. 172 1330- Bir kimse ası l vatanıolmayan bir yerde bir müddet kalı p sonra baş ka bir yere gitmek isterse, orasıonun vatanısayı lmaz. 1331- İ nsan, ası l vatanı ndan baş ka bir yerde sürekli kalmayıkastetmedikçe, orası onun vatanısayı lmaz. Ama (sürekli kalmak) kastıolmadan, bir yerde halkı n, "Bunun vatanı[ikamet yeri] burası dı r" diyeceği kadar kalı rsa, orasıonun vatanısayı lı r. 1332- Bir kimse iki yerde hayatı nısürdürüyorsa, meselâ, altıay bir ş ehirde ve altıay da baş ka bir ş ehirde kalı yorsa, her ikisi de onun vatanı dı r. Eğer ikiden fazla yeri kendisi için ikâmet yeri olarak seçmiş se, bu sakı ncalı dı r ve bu gibi durumlarda ihtiyat gözetilmelidir [üçüncü ve üçüncüden daha fazla yerlerde namazıhem seferî, hem de tam kı lmalı dı r]. 1333- Anlatı ldı ğıüzere ası l vatanıve ası l olmayan vatanıdı ş ı ndaki yerlerde ikamet kastıyoksa, namaz seferîdir. İ ster orada malımülkü olsun, ister olması n; ister altıay ikamet etmişolsun, ister olması n fark etmez. 1334- Önceden ası l vatanıolduğ u hâlde sonradan vazgeçtiği bir yere vardı ğı nda, kendisi için yeni bir vatan seçmese de, namazıtam kı lmamalı dı r. 1335- Bir yerde on gün peşpeş e kalmayıkasteden veya istemediği hâlde on gün kalacağı nıbilen bir yolcu, orada namazıtam kı lmalı dı r. 1336- Bir yerde on gün ikamet kastıolan kimsenin birinci günün gecesini veya on birinci günün gecesini orada kalmayıkastetmesi gerekmez. Birinci günün sabah ezanı ndan onuncu gün güneşbatı ncaya kadar kalmayıkastederse, namazıtam kı lmalı dı r. Aynış ekilde örneğin birinci günün öğle vaktinden on birinci günün öğ lesine kadar kalmayıkastetse, namazıtam kı lmalı dı r. 1337- On gün bir yerde kalmayıkasteden kimse, ancak on günün hepsini aynıyerde kalmak istediği takdirde, namazıtam kı lmalı dı r. Buna göre eğer iki ş ehirde meselâ, Necef ve Kûfe'de veya Tahran ve İ stanbul gibi çok büyük ş ehirlerin farklı bölgelerinde on gün kalmak isterse, namazıseferî kı lmalı dı r. 1338- Bir yerde on gün ikamet kastıolan bir yolcu, orada kaldı ğımüddetçe çevreyi dolaş maya çı kacağı nıilk baş tan kastetmiş se, gitmek istediği yer ikamet ettiği yerin ruhsat haddini (=ş ehir duvarları nı n görülmeyeceği ve ezanı n iş itilmeyeceğ i yeri) aş maz veya o bölgenin bostanı , bağıve tarlasıolursa, örf açı sı ndan ikamet yerinde "on gün ikamet etti" denilmesine zarar vermeyeceği miktarda gidilirse, on günün hepsinde namazıtam kı lmalı dı r. Ama dört fersahtan az miktarda bir mesafeye çı kmak isterse, ancak on gün içerisinde bir defa, o da gidişdönüş ü iki saati geçmeyeceğini kastetmişolursa, on gün içindeki namazları n hepsini tam kı lmalı dı r. 1339- Bir yerde on gün ikamet etmeye karar vermemişbir yolcu meselâ, eğer "arkadaş ı m gelirse veya güzel bir ev bulursam on gün kalı rı m" diye kastederse, namazıseferî kı lmalı dı r. 173 1340- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir kimse, orada kalması na engel çı kacağı na ihtimal verse de, halk onun ihtimaline itina etmediği takdirde, namazıtam kı lmalı dı r. 1341- Ayı n sonuna on gün veya daha fazla kaldı ğı nıbilen bir kimse, ayı n sonuna kadar bir yerde kalmaya karar verirse, namazıtam kı lmalı dı r. Eğer ayı n sonuna kaç gün kaldı ğ ı nıbilmez ve ayı n sonuna kadar bir yerde kalmaya karar verirse, kastettiği gün ile ayı n sonu arası ndaki günler on gün veya daha fazla olsa da, namazıseferîdir. 1342- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir yolcu, eğer dört rekâtlıbir namaz kı lmadan kararı ndan döner veya kalı p kalmayacağı nda tereddüde düş erse, namazı seferî kı l-malı dı r. Ama dört rekâtlıbir namaz kı ldı ktan sonra kararı ndan döner veya tereddüde düş erse, orada kaldı ğımüddetçe namazıtam kı lmalı dı r. 1343- Bir yerde on gün kalmaya karar veren bir yolcu, oruç tutar ve öğleden sonra orada kalmaktan vazgeçerse, eğer dört rekâtlıbir namaz kı lmı ş sa orucu sahihtir ve orada kaldı ğımüddetçe namazlarıtam kı lmalı dı r[ve sonraki günlerde oruç tutabilir]. Ama dört rekâtlı k bir namaz kı lmamı ş sa, orucu sahihtir ancak namazlarıseferî kı lmalı dı r ve sonraki günlerde oruç tutamaz. 1344- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, kararı ndan vazgeçmeden önce dört rekâtlıbir namaz kı lı p kı lmadı ğı ndan ş üphe ederse, namazlarıseferî kı lmalı dı r. 1345- Eğer yolcu, seferî kı lmak niyetiyle namaza baş lar ve namazdayken on gün veya daha fazla kalmaya karar verirse, namazıdört rekât olarak tamamlamalı dı r. 1346- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namazıkı larken kararı ndan vazgeçerse, üçüncü rekâta baş lamamı ş sa, namazıiki rekât olarak bitirmeli ve diğer namazlarıda seferî olarak kı lmalı dı r. Üçüncü rekâta baş lamı ş sa, namazı batı ldı r. Üçüncü rekâtı n rükûsuna ulaş mı şolsa da, orada olduğu müddetçe namazı seferî kı lmalı dı r. 1347- On gün kalmaya karar veren bir yolcu, ikamet ettiği yerde on günden fazla kalı rsa, yolculuğ a çı kı ncaya kadar namazıtam kı lmalı dı r. İ kinci bir defa on gün ikameti kastetmesi gerekmez. 1348- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, farz orucu tutmalı dı r; isterse müstehap oruç da tutabilir. Cuma namazı nı , öğle, ikindi ve yatsı nı n sünnetlerini de kı labilir. 1349- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namaz kı ldı ktan sonra dört fersahtan az bir mesafeye gidip dönmek isterse, namazıtam kı lmalı dı r. 1350- On gün bir yerde kalmaya karar veren bir yolcu, dört rekâtlıbir namaz kı ldı ktan sonra, sekiz fersahtan az bir mesafeye gidip orada on gün kalmak isterse, yolculuğu sı rası nda ve on gün kalmak istediği yerde namazıtam kı lmalı dı r. Ama gideceğ i yer sekiz fersah veya daha fazla olur ise, yolculuğu sı rası nda namazıseferî kı lmalı dı r. Gittiğ i yerde ise, on gün kalmak istediği takdirde, namazıtam kı lmalı dı r. 174 1351- On gün bir yerde kalmaya karar veren yolcu, dört rekâtlıbir namazıkı ldı ktan sonra dört fersahtan az olan bir mesafeye gitmek isterse, eğer önceki ikamet yerine dönüp dönmeyeceğinden tereddütlü olsa veya dönmekten tamamen gafil olsa veya dönmek istediği hâlde on ün kalı p kalmayacağı ndan tereddütlü olsa veya orada on gün kalmaktan ya da oradan yolculuk etmekten gafil olsa, gittiği vakitten dönene kadar ve döndükten sonra namazlarıtam kı lmalı dı r. 1352- Arkadaş ları nı n on gün kalacağı nısanarak bir yerde on gün ikamet etmeyi kasteder ve dört rekâtlıbir namazıkı ldı ktan sonra arkadaş ları nı n on gün kalmayı kastetmediklerini anlarsa, bu durumda kendisi kalmaktan vazgeçse de, orada kaldı ğı müddetçe namazlarıtam kı l-malı dı r. 1353- Bir yolcu sekiz fersaha ulaş tı ktan sonra, orada otuz gün kalsa ve bu otuz günün tümünde gitmek ve kalmakta tereddütlü olsa, otuz gün dolduktan sonra çok az bir müddet bile kalsa, namazıtam kı lmalı dı r. Fakat sekiz fersaha ulaş madan, yolun kalanı nıgidip gitmemede tereddüde düş se, tereddüde düş tüğü zamandan itibaren namazıtam kı lmalı dı r. 1354- Dokuz gün veya daha az bir müddet bir yerde ikamet etmeyi kasteden yolcu, dokuz gün veya daha az orada kaldı ktan sonra, ikinci kez dokuz gün veya daha az kalmayıkasteder ve öylece durum otuz güne varı ncaya kadar devam ederse, otuz birinci günden itibaren namazıtam kı lmalı dı r. 1355- Otuz gün tereddütlü olan bir yolcu, otuz günün hepsini bir yerde kaldı ğı takdirde, namazıtam kı lmalı dı r. Ama otuz günün bir miktarı nıbir yerde ve bir miktarı nıda baş ka bir yerde geçirirse, otuz günden sonra da namazı nıseferî kı lmalı dı r. YOLCUYLA İ LGİ LİDİ ĞER HÜKÜMLER 1356- Yolcu, Mescid-i Haram'da, Mescid-i Nebevî'de ve Küfe Mescidi'nde namazı tam kı labilir. Ama önceden bu mescitlerden olmadı ğıhâlde sonradan bu mescitlere ilave edilmişkı sı mlarda namaz kı lmak isterse, tam olarak kı lı nan namazı n sahih olması , en güçlü görüşolsa da, seferî olarak kı lmasımüstehap ihtiyattı r. Yine yolcu, ş ehitler efendisi Hazret-i Hüseyin'in (ona selâm olsun) hareminde ve eyvanı nda hatta haremine bitiş ik mescitte namazıtam kı labilir. 1357- Yolcu olduğunu ve namazıseferî olarak kı lmasıgerektiğ ini bilen bir kimse, önceki hükümde açı klanan dört mekan dı ş ı nda namazı nıkasten tam kı larsa, namazı batı ldı r. Yine, eğer [hükmü yani] yolcunun namazıseferî kı lmasıgerektiğini unutarak tam kı larsa, iade etmelidir. Vakit geçtikten sonra hatı rlarsa, farz ihtiyat gereği namazı kaza etmelidir. 1358- Yolcu olduğunu ve namazıseferî kı lmasıgerektiğ ini bilen bir kimse, [yolcu olduğunu] unutarak dikkat etmeden âdeti üzerine tam kı larsa, namazıbatı ldı r. Yine yolcunun hükmünü ve kendisinin yolcu olduğunu u-nutursa, vakit müsait olduğu takdirde, namazıiade etmelidir. Hatta eğer vakit geçmiş se, farz ihtiyat gereği kaza etmelidir. 1359- Yolcu, namazı nıseferî olarak kı lmasıgerektiğini bilmeyerek tam kı larsa, namazısahihtir. 175 1360- Namazları n seferî kı lı nmasıgerektiğini bilen bir yolcu, eğer onun özelliklerinden bazı sı nıbilmezse, meselâ sekiz fersahlı k yolda seferî kı lı nması gerektiğini bilmez ve tam kı larsa, vakit olduğu takdirde seferî kı lmalı dı r. Vakit geçmişise, seferî olarak kaza etmelidir. 1361- Namazı nıseferî kı lmasıgerektiğini bilen bir yolcu, yolunun sekiz fersahtan az olduğunu sanarak tam kı larsa, yolun sekiz fersah olduğunu anladı ğ ızaman tam kı ldı ğı namazı , tekrar seferî kı lmalı dı r. Eğ er vakit geçmişise, seferî olarak kaza etmelidir. 1362- Yolcu olduğunu unutarak namazıtam kı larsa, eğer vakit içinde hatı rlarsa, seferî olarak yerine getirmelidir. Vakit geçtikten sonra hatı rlarsa, o namazı n kazasıfarz değildir. 1363- Namazıtam kı lmasıgereken bir kimse seferî kı larsa, her hâlükârda namazı batı ldı r. 1364- Dört rekâtlıbir namazıkı larken yolcu olduğ unu veya yolculuğunun sekiz fersah olduğunu anlarsa, üçüncü rekâtı n rükûsuna gitmemiş se, namazıiki rekât olarak tamamlamalı dı r. Eğer üçüncü rekâtı n rükûsuna gitmiş se, na-mazıbatı ldı r. Bir rekât namaz kı lı nabilecek kadar vakit kalsa da, namazıseferî kı lmalı dı r. 1365- Eğer yolcu seferî namazı n bazıhükümlerini bilmiyorsa, meselâ, dört fersahlı k bir yola gidip o gün veya o gece [yani on gün kalmadan] geri döndüğü takdirde namazıseferî kı lmasıgerektiğini bilmezse, dört rekât niyetiyle namaza baş lar ve üçüncü rekâtı n rükûsundan önce hükmü anlarsa, namazıiki rekât olarak tamamlamalı dı r. Eğer rükûda anlarsa namazıbatı ldı r. Bir rekâta yetecek kadar vakit kalsa bile, namazıseferî olarak kı lmalı dı r. 1366- Namazıtam kı lmasıgereken bir yolcu, hükmü bilmemesi yüzünden iki rekât niyetiyle namaza baş lar ve namazdayken hükmü anlarsa, namazıdört rekât olarak tamamlamalı dı r. Namazıtamamladı ktan sonra, aynınamazıdört rekât olarak yeniden kı lması , müstehap ihtiyattı r. 1367- Namazı nıkı lmamı şbir yolcu, vakit geçmeden önce vatana veya on gün ikamet etmeği kastettiği bir yere ulaş ı rsa, namazıtam kı lmalı dı r. Yolcu olmayan bir kimse de vaktin evvelinde namaz kı lmayı p yola çı karsa, yolda namazı nıseferî kı lmalı dı r. 1368- Yolculukta iken seferî kı lı nmasıgereken öğle, ikindi, yatsıgibi namazlar kazaya bı rakı lı rsa, onlarıyolculukta değilken bile kaza etmek isterse, iki rekât olarak yerine getirmelidir. Yolcu olmayan bir kimse, bu üç namazdan birini kazaya bı rakı rsa, yolculukta bile olsa dört rekât olarak kaza etmelidir. 1369- Yolcunun, seferî kı ldı ğ ıher namazdan sonra otuz defa "Subhanellahi ve'lhemdu lillahi ve la ilâhe illellahu vel-lahu ekber" demesi müstehaptı r. Öğle, ikindi ve yatsınamazları nı n ardı ndan okunmasıözellikle tavsiye edilmiş tir. Hatta bu üç namazdan sonra altmı şdefa söylemek, daha iyidir. KAZA NAMAZI[60] 176 1370- Bütün vakit boyunca uykuda olmak veya sarhoşbulunmak nedeniyle de olsa, vaktinde kı lı nmayan farz namazlar kaza edilmelidir. Fakat kadı nı n hayı z ve nifas hâllerinde kı lamadı ğ ıgünlük namazları n kazasıyoktur. 1371- Namazı n vakti geçtikten sonra, kı lı nan namazı n batı l olduğ u anlaş ı lı rsa, o namaz kaza edilmelidir. 1372- Üzerinde kaza namazıbulunan kimse, onu kı lmakta ihmalkârlı k etmemelidir. Ama hemen yerine getirmek de farz değildir. 1373- Üzerinde kaza namazıbulunan kimse, müstehap namaz kı labilir. 1374- Üzerinde kaza namazıbulunduğ una veya kı ldı ğınamazları n sahih olmadı ğı na ihtimal veren bir insan, ihtiyat ederek onlarıkaza etmesi müstehaptı r. 1375- Kazaya kalan günlük namazlarıtertip üzere kı l-mak gerekli değildir. Meselâ, bir gün ikindi, ertesi gün öğle namazı nıkı lmamı şolan bir kimse, önce ikindi sonra öğ le namazı nıkaza etmesi gerekmez. 1376- Âyat namazıgibi günlük olmayan namazlarıveya bir tane günlük ve birkaç tane de günlük olmayan namazıkaza etmek isteyen kimse, onlarıtertip üzere kı lması gerekmez. 1377- Kazaya kalan namazlardan hangisinin daha önce olduğunu bilmeyen kimse, onlarıtertip oluş turacak ş ekilde kı lmasıgerekmez; istediğini önce kı labilir. 1378- Kazaya bı raktı ğınamazlardan hangisinin daha önce olduğunu bilen kimsenin sı rayıgözeterek kaza etmesi müstehap ihtiyattı r. Önce kazaya kalanı , önce; sonra kazaya kalanısonra ve bu ş ekilde. 1379- Ölen kimsenin kaza namazları nıkı lmak isteyen birisi, onun namazları nı n kazaya kalı şsı rası nıbildiğini bilse de, tertip hası l olacak ş ekilde kaza etmesi gerekmez. 1380- Önceki hükümde söz konusu ölünün kaza namazları nıkı ldı rmak için bir kaç kiş iyi ecîr (=ücret karş ı lı ğınaip) tutmak isterlerse, amellere aynıanda baş lamamaları için onlara vakit belirlemek gerekmez. 1381- Ölen kimsenin kaza namazları nı n tertibini bilmediği bilinirse veya bildiğ i bilinmezse, kazaları nıyerine getirmek için sı rayıgözetmek gerekmez. 1382- Önceki hükümde söz konusu ölünün namazları nıkı ldı rmak için birkaç kimseyi ecîr (=ücret karş ı lı ğınaip) tutarlarsa, herhangi bir vakit belirlemek gerekmez ve hepsi bu iş e beraber baş layabilirler. 1383- Kazaya kalan namazları nı n sayı sı nıbilmeyen kimse, meselâ kazaya kalan dört mü, beşmi olduğunu bilmeyen, az miktarıkı lmasıyeterlidir. Yine, sayı sı nıbiliyormuş ; ancak sonradan unutmuşolursa, az miktarıkı lmasıyeterlidir. 177 1384- Aynıgünden veya önceki günden kaza namazıolan kimse, kaza namazı nı kı lmadan önce eda namazı nıkı labilir. Önce kazayıkı lmasıgerekmez. 1385- Dört rekâtlıbir namazı n kı lı nmadı ğıbilinir; ancak bunun öğle mi, ikindi mi, yatsımıolduğu bilinmezse, kı lı nmayan namazı n kazasıniyetiyle dört rekât namaz kı lı nmasıyeterlidir. 1386- Önceki günlerden kaza namazıolan kimse, bir veya birden fazla aynıgünden de kaza namazıolursa, vaktin müsait olmasıve kazaya kalan namazları n tertibini bilmesi durumunda da, kaza namazları nıeda namazı ndan önce kı lması gerekmemesine rağmen müstehap ihtiyat gereği kaza namazlarıözellikle o günün kaza namazları nıeda na-mazı ndan önce kı lmalı dı r. 1387- İ nsan hayatta olduğu müddetçe kendi namazları nı n kazası nıkı lmaya gücü yetmese bile, baş ka birisi onun tarafı ndan namazları nıkaza edemez. 1388- Kaza namazıcemaatle kı lı nabilir. Cemaat imamı nı n namazıister eda olsun, ister kaza fark etmez. İ mamla muktedinin (imama uyanı n) aynınamazıkı lmalarıda gerek-mez. Meselâ, öğle veya ikindi namazı nıkı lan bir imama uyarak sabah namazı nı n kazası nıkı lmanı n sakı ncasıyoktur. 1389- İ yiyi ve kötüyü birbirinden ayı rt eden ve onlarıanlayan çocuğu, namaz kı lmaya ve diğer ibâdetlere alı ş tı rmak müstehaptı r. Hatta onu, kı lmadı ğınamazlarıkaza etmeye zorlamak müstehaptı r. BÜYÜK OĞLUN ÜZERİ NE FARZ OLAN BABASININ KAZA NAMAZLARI 1390- Baba, namaz ve orucunu yerine getirmemişolursa, Allah'ı n emrine itaatsizlikten terk etmeyip kaza edebilecek hâlde imiş se, ölümünden sonra büyük oğla onlarıkaza etmesi veya baş kası nıbu işiçin ecîr tutmasıfarzdı r. Allah'ı n emrine itaatsizlikten bile terk etmişolsa, yine büyük oğ ul aynış ekilde amel etmelidir. Babası nı n yolculukta tutmadı ğıoruçları , kazası nıtutmaya gücü yetmemişolsa bile, büyük oğ lun kaza etmesi veya onun için bir ecîr tutmasıfarzdı r. 1391- Büyük oğ ul babası nı n kaza namazıve orucu olup olmadı ğı ndan ş üphe ederse, üzerine bir ş ey farz olmaz. 1392- Büyük oğ ul babası nı n kaza namazıolduğunu bilir; ancak babası nı n yerine getirip getirmediğinden ş üphe ederse, farz ihtiyat gereği, kaza etmelidir. 1393- Hangisinin büyük oğul olduğu bilinmezse, babanı n namaz ve orucunu kaza etmek oğulları ndan hiç birisinin üzerine farz olmaz. Fakat babaları nı n namaz ve oruçları nıkendi araları nda bölmeleri veya onlarıyerine getirmek için kur'a çekmeleri, müstehap ihtiyattı r. 1394- Ölen kimse namaz ve orucunun kazasıiçin ecîr (=ücret karş ı lı ğınaip) tutulması nıvasiyet etmişolur ve ecîr de onlarısahih bir ş ekilde yerine getirirse, artı k büyük oğ la bir ş ey farz olmaz. 1395- Büyük oğ ul babası nı n namazları nıkı lmak isterse, kendi teklifine göre amel etmelidir. Meselâ, sabah, akş am ve yatsınamazları nı n kazası nısesli kı lmalı dı r. 178 1396- Kendisinin kaza namazıve orucu bulunan bir kimseye, babası nı n namaz ve orucu da farz olursa, hangisini önce yerine getirirse sahihtir. 1397- Büyük oğ ul babası nı n ölümü zamanı nda bulûğçağı na ermemişveya deli olursa, baliğolduğu veya aklıba-ş ı na geldiğ i vakit, babası nı n namaz ve orucunu kaza etmelidir. Eğer baliğolmadan veya akı llanmadan ölürse, ikinci oğla bir ş ey farz olmaz. 1398- Büyük oğ ul babası nı n namaz ve orucunu kaza etmeden ölürse, ikinci oğla bir ş ey farz olmaz. CEMAAT NAMAZI[61] 1399- Farz namazları n, özellikle günlük namazları n cemaatle kı lı nmasımüstehaptı r. Sabah, akş am ve yatsınamazlarıhakkı nda, özellikle cami komş ularıve caminin ezan sesini iş itenlere daha çok tavsiye edilmiş tir. 1400- Bir rivayette ş öyle yer almı ş tı r: "Cemaat imamı na bir kiş i uyarsa, kı lı nan her rekâtı n sevabıyüz elli namaza denktir. Eğer iki kiş i uyarsa, her rekâtı n altıyüz namaz kadar sevabıvardı r. Uyanları n sayı sıon kiş iye ulaş ı ncaya kadar namazı n sevabıda artar. Sayı larıonu geçince, gökler kağı t, denizler mürekkep, ağaçlar kâlem, cinler, insanlar ve melekler yazı cıolsalar, bir rekâtı n sevabı nıyazmaya güç yetiremezler." 1401- Cemaat namazı na itinâsı zlı k yüzünden katı lma-mak caiz değildir. İ nsana özürsüz olarak cemaat namazı nıterk etmesi de yakı ş maz. 1402- Bekleyip namazıcemaatle kı lmak müstehaptı r. Cemaatle kı lı nan namaz, ilk vakitte tek baş ı na kı lı nan namazdan daha üstündür. Yine kı sa sürede kı lı nan cemaat na-mazı , tek baş ı na uzun sürede kı lı nan namazdan daha üstündür. 1403- Cemaat namazıbaş ladı ğızaman, tek baş ı na kı lı nan namazıikinci kez cemaate katı larak kı lmak müste-haptı r. Daha sonra tek baş ı na kı lı nan namazı n batı l olduğu anlaş ı lı rsa, ikinci kez kı lı nan namaz yeterlidir. 1404- İ mam veya imama uyan, cemaatle kı ldı ğınamazıtekrar cemaatle kı lmak isterse, ikinci cemaat ve katı lan ş ahı slar birincisiyle farklıolursa, sakı ncasıyoktur. 1405- Namazda vesveseye düş en bir kimse eğer sadece cemaatle kı ldı ğızaman vesveseden kurtuluyorsa, namazıcemaatle kı lmasıgerekir. 1406- Anne veya baba kendi çocuğuna namazıcemaatle kı lması nıemrederse, anne ve babaya itaat farz olduğundan dolayıfarz ihtiyat gereğ i, çocuk namazıcemaatle kı lmalı dı r ve bunu yaparken müstehap niyetiyle yapmalı dı r. 1407- Farz ihtiyat gereği, Kurban ve Ramazan BayramınamazlarıHz. Mehdi'nin (Allah'ı n selâmıüzerine olsun) gaybeti döneminde cemaatle kı lı nmamalı dı r. Ama recâ niyetiyle [Allah'ı n emirlerine uygun düş mesini ümit ederek] kı lmanı n sakı ncası yoktur. Ancak yağmurun yağmasıiçin kı lı nan istiskâ namazıdı ş ı nda müstehap namazlar cemaatle kı lı nmaz. 179 1408- Günlük namazlardan birini kı lan cemaat imamı na herhangi günlük bir namaz için uyulabilir. Ama imam günlük namazı nıihtiyat ederek yeniden kı lı yorsa, imamla ona uyacak kiş inin ihtiyat etme sebebi aynıolursa, imama uyabilir. 1409- Günlük namazı nı n kazası nıkı lan cemaat imamı -na uyulabilir. Ama, eğer ihtiyat etsin diye namazı nıkaza ediyorsa veya baş ka birinin ihtiyat edilerek kı lı nmasıistenen kaza namazı nıkı lı yorsa, bunun için para almamı şolsa da, o imama uymak sakı ncalı dı r. Eğer insan, imamı n namazları nıkaza ettiği kimsenin kazaya kalmı ş namazıolduğ unu kesin olarak bilirse, o zaman imama uyabilir. 1410- Kı ldı ğınamazı n günlük namaz mı , yoksa müs-tehap namaz mıolduğu bilinmeyen imama uyulmaz. 1411- İ mam mihrapta iken arkası nda imama uyan birisi olmazsa, mihrabı n sağve solunda duran ve mihrabı n duvarıimamıgörmelerini engelleyen kimseler, imama uyamazlar. Hatta imamı n arkası nda ona uyan birisi olur; ancak iki tarafta duranlar mihrabı n duvarınedeniyle imamıgöremezlerse, imama uymalarısakı ncalıve hatta namazlarıbatı ldı r. 1412- Birinci safı n uzun olmasınedeniyle iki tarafta duranlar imamıgöremezlerse, imama uyabilirler. Yine öbür saflardan birinin uzun olmasınedeniyle, o safı n iki tarafı nda duran kimseler kendi önlerindeki safıgöremezlerse, imama uyabilirler. 1413- Cemaatin saflarıcaminin kapı sı na kadar ulaş ı rsa, kapı nı n karş ı sı nda ve safları n arkası nda namaza katı lan kimsenin namazısahihtir. Yine, o ş ahı sı n arkası nda durarak imama uyanları n namazısahihtir. Fakat onun iki tarafı nda durup önceki safı göremeyenlerin namazısakı ncalıve hatta batı ldı r. 1414- Direğin arkası nda namaza duran kimse, sağveya sol tarafı ndaki cemaat vası tası yla imama bağlantı lıolmazsa, imama uyamaz. Hatta sağve sol tarafta duranlar vası tası yla imamla bağlantı lıolur; ancak önceki saftan bir kiş iyi dahi görmezse, onun cemaat namazı na katı lmasıdoğru olmaz. 1415- İ mamı n durduğu yer, cemaatin durduğ u yerden yüksekte olmamalı dı r. Ama imamı n yerinin çok az bir miktar yüksekte olması nı n sakı ncasıyoktur. Yine, yer meyilli olur ve imam da yüksek tarafta durursa, -zemin fazla meyilli olmayı p düz denebilecek ş ekilde olmak ş artı yla- sakı ncasıyoktur. 1416- Cemaatin durduğ u yerin imamdan yüksekliğ i, eski zamanlarda normal olan yükseklik kadar örneğin imam bahçede, cemaat da damı n üzerinde olursa, sakı ncası yoktur. Ama zamanı mı zdaki yüksek apartmanlar gibi bir kaç kat olursa, cemaat namazısakı ncalıolur. 1417- Bir safta duranları n arası nda, iyiyi ve kötüyü ayı rt eden baliğolmamı şçocuk yer alı rsa, onun namazı nı n batı l olduğ u bilinmedikçe, imama uyulabilir [imama uymaya engel değildir]. 1418- İ mam tekbir aldı ktan sonra, önceki saftakiler na-maza ve tekbir almaya hazı r vaziyette olurlarsa, arka safta duranlar tekbir alabilirler. Ama ön saftakilerin tekbir almaları nıbeklemek, müstehap ihtiyattı r. 180 1419- Önceki saflardan birinin namazı nı n batı l olduğu bilinirse, arkadaki saflardan imama uyulamaz. Ama, onları n namazları nı n sahih olup olmadı ğıbilinmezse, arkadaki saflardan imama uyulabilir. 1420- İ mamı n namazı nı n batı l olduğ unu -meselâ, imamı n abdestsiz olduğunu- bilen bir kimse, imamı n kendisi farkı nda olmasa da, ona uyamaz. 1421- Muktedi (=imama uyan), namazdan sonra imamı n âdil olmadı ğ ı nıveya kâfir olduğunu veya örneğin ab-destsiz olduğ undan namazı nı n batı l olduğ unu anlarsa, namazısahihtir. 1422- Namazda imama uyup uymadı ğı ndan ş üpheye düş en kimse, örneğin okunan Fâtiha ve sureyi dinlemek gibi muktedinin imama uymasıgereken bir iş in yapı lması durumunda ise, namazıcemaatle bitirmesi gerekir. Ama eğer muktedinin imama uymamasıve hem imamı n, hem de ona uyanı n yapmasıgereken rükû veya secde gibi bir ameli yapar hâlde ise, namazı nımünferit (=cemaatten ayrı lma) niyetiyle kendi baş ı na bitirmelidir. 1423- İ nsan, cemaat namazı ndan ayrı lı p kendi baş ı na namaz kı lmaya niyet edebilir. 1424- İ mam Fâtiha ve sureyi okuduktan sonra, mukte-di bir özür nedeniyle cemaat namazı ndan ayrı lmayıniyet ederse, Fâtiha ve sureyi okumasıgerekmez. Eğer Fâtiha ve sure bitmeden önce ayrı lmak isterse, imamı n okumadı ğıkı smıokumalı dı r. 1425- Cemaat namazı ndan ayrı lmaya ve tek baş ı na na-maz kı lmaya niyet edildikten sonra, farz ihtiyat gereğ i ikinci kez cemaatle kı lmaya niyet edilmemelidir. Ancak yalnı z kı lmak veya cemaatle kı lmak arası nda tereddüde dü-ş ülür ve cemaatle kı lmaya karar verilirse, namaz sahihtir. 1426- İ nsan cemaat namazı ndan ayrı lmayıniyet edip etmediğinden ş üpheye düş erse, ayrı lmayıniyet etmediğine karar vermelidir. 1427- İ mam rükûda iken cemaate katı lı p rükûda imama yetiş irse, imam rükûnun zikrini bitirmişolsa da, cemaatle kı ldı ğınamaz sahihtir ve bu, bir rekât olarak hesap edilir. Ama rükû miktarı nda eğ ilir; ancak rükûda imama yetiş emezse, namazıtek baş ı na sahihtir ve onu bitirmesi gerekir. 1428- Rükûda iken imama uyar ve rükû miktarı nda eğilir; ancak rükûda imama yetiş ip yetiş mediğinden ş üphe eder-se, namazısahihtir ve namazıtek baş ı na kı lı p bitirmelidir. 1429- Rükûda iken imama uymayıniyet eder ve rükû miktarıeğilmeden önce, imam rükûdan kalkarsa, ya tek ba-ş ı na kı lmayıniyet etmeli veya imam ikinci rekâta kalkı ncaya kadar beklemeli ve onu namazı nı n birinci rekâtısaymalı dı r. Ama eğer imamı n kalkması"bu ş ahı s cemaatle na-maz kı lı yor" denmeyecek kadar uzun sürerse, tek baş ı na kı lmayıniyet etmelidir. 181 1430- Bir kimse namazı n evvelinde veya Fâtiha ve sure okunurken imama uyar; ancak rükûya gitmeden önce, imam rükûdan kalkarsa, namazıcemaatle sahihtir; rükûya gidip kendini imama yetiş tirmelidir. 1431- İ mam namazı n son teş ehhüdünü okurken yetiş ip cemaat namazı nı n sevabı nı almak isteyen kimse, niyet edip iftitah tekbirini aldı ktan sonra oturmalıve teş ehhüdü imamla okumalı ; ama selâm vermeden imamı n selâm vermesini beklemeli ve daha sonra ayağa kalkmalı , ikinci kez niyet etmeden ve tekbir almadan Fâtiha ve sureyi okumalıve bunu namazı n birinci rekâtısaymalı dı r. 1432- Muktedi (=imama uyan), imamdan ilerde durma-malı dı r. İ mamla aynıhizada durmasıda sakı ncalı dı r. Farz ihtiyat gereği, imamdan biraz geride durmalı dı r. Fakat imamdan geride durduğu hâlde, boyu imamı n boyundan uzun olduğundan dolayırükû ve secdede imamdan ilerde olursa, sakı ncasıyoktur. 1433- Namazda imam ile muktedi (=imama uyan) arası nda perde gibi arkası nı göstermeyen bir ş ey bulunmamalı dı r. Yine, insanı n imama bağlantı sı nısağlayan bir muk-tedi ile insanı n arası nda öyle bir ş ey bulunmamalı dı r. Ancak, imam erkek ve ona uyan kadı n olursa, o kadı nla imam arası nda veya o kadı nla imama bağlantı sı nı sağlayan bir erkek muktedinin arası nda perde ve benzeri bir ş eyin bulunması sakı ncası zdı r. 1434- Namaza baş ladı ktan sonra imamla muktedi veya muktediyle imama bağlantı sı nısağ layan bir baş ka muk-tedi arası nda perde veya arkasıgörünmeyen baş ka bir ş ey fası la olursa, namazımünferit olur ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. 1435- Muktedinin (=imama uyanı n) secde yeri ile ima-mı n durduğ u yer arası nda normal bir adı m miktarı nda uzaklı k olması nı n sakı ncasıyoktur. Yine, muktedinin secde yeri ile ön safta duran ve onu imamla bağlantı lıkı lan diğer bir muktedinin durduğu yer arası nda aynımiktarda uzaklı k olması nı n sakı ncasıyoktur. Ancak, muktedinin secde yeri ile önündeki kimsenin durduğu yer arası nda hiç fası la olmaması , müstehap ihtiyattı r. 1436- Ön taraftan imama bağlantı sıolmayan muktedi ile, onun sağveya sol taraftan imama bağ lantı sı nısağlayan diğer muktediler arası nda normal bir adı m miktarı nda ara olursa, namaz sahihtir. 1437- Namazda muktedi ile imam veya muktedi ile onun imamla bağlantı sı nıkuran diğer bir muktedi arası nda büyük bir adı m miktarı ndan fazla uzaklı k olursa, namazı münferit olarak kı lar ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. 1438- Ön saftakilerin hepsi namazları nıbitirir veyahut münferit kı lmaya niyet ederlerse, arkadaki saf ile daha önceki safı n arası nda bir büyük adı mdan fazla uzaklı k olmazsa, cemaat olarak namaz kı lmalarısahihtir. Ama iki saf arası ndaki uzaklı k bu miktardan fazla olursa, namazlarıcemaat olmaktan çı kar, münferit olur ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. 1439- İ kinci rekâtta cemaat namazı na katı lan kimse, kunut ve teş ehhüdü imamla okuyabilir. Teş ehhüdü okurken el parmakları nıve ayakları nı n ön kı smı nıyere koymasıve dizlerini kaldı rmasıihtiyattı r. Teş ehhütten sonra imamla kalkı p Fâtiha ile 182 sureyi okumasıgerekir. Eğer sureyi okumak için vakit yoksa, Fâtiha'yıbitirir, rükû veya secdede kendini imama yetiş tirir veya münferit olarak kı lmayıniyet eder ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. Fakat secdede imama yetiş tiği takdirde, ihtiyat edip namazıiade etmesi daha iyidir. 1440- Dört rekâtlıbir namazı n ikinci rekâtı nda iken imama uyan kimse, namazı nı n ikinci rekâtı nda -ki imamı n üçüncü rekâtıolur- iki secdeden sonra oturup teş ehhüdün farz olan kı smı nıokumalıve kalkı p üç defa tesbihatıokumaya vakti yoksa, bir defa okumalıve kendini rükû veya secdede imama yetiş tirmelidir. 1441- İ mam üçüncü veya dördüncü rekâtta olur ve imama uymak isteyen kimse, imama uyduğunda Fâtiha'yıokuyup rükûda imama yetiş emeyeceğini bilirse, farz ihtiyat gereği beklemeli ve imam rükûya gidince, ona uymalı dı r. 1442- Üçüncü veya dördüncü rekâtta imama uyan kim-senin Fâtiha ve sureyi okuması gerekir. Sure için vakit yok-sa, Fâtiha'yıbitirmeli ve kendini rükû veya secdede imama yetiş tirmelidir. Ancak secdede imama yetiş tiği takdirde, ihtiyat edip namazı iade etmesi daha iyidir. 1443- Sureyi okuduğu takdirde rükûda imama yetiş emeyeceğini bilen bir kimse, sureyi okumamasıgerekir; fakat okursa, namazısahihtir. 1444- Sureyi okumaya baş ladı ğıveya baş lamı ş sa bitirdiği takdirde rükûda imama yetiş ebileceğine kanaat getiren kimsenin farz ihtiyat gereği sureyi okumasıveya baş lamı ş sa bitirmesi gerekir. 1445- Sureyi okuduğu takdirde rükûda imama yetiş eceğinden emin olan kimse, sureyi okuyup rükûya yetiş e-mezse, namazısahihtir. 1446- İ mam ayakta iken cemaat namazı na katı lmak isteyen, imamı n hangi rekâtta olduğunu bilmezse, imama uyabilir. Ancak kurbet (=Allah'a yaklaş ma) kastı yla Fâtiha ve sureyi okumalı dı r. Sonradan imamı n birinci veya ikinci rekâtta olduğu anlaş ı lsa da, namaz sahihtir. 1447- İ mamı n birinci veya ikinci rekâtta olduğunu sanarak Fâtiha ve sureyi okumaz ve rükûdan sonra üçüncü veya dördüncü rekât olduğunu anlarsa, namazısahihtir. Fakat bunu rükûdan önce anlarsa, Fâtiha ve sureyi okumalı dı r. Eğer vakit yoksa, sadece Fâtiha'yıokumalıve rükû veya secdede imama yetiş melidir. 1448- İ mamı n üçüncü veya dördüncü rekâtıkı ldı ğısanı larak Fâtiha ve sure okunur; ancak rükûdan önce veya sonra birinci veya ikinci rekâtta olduğu anlaş ı lı rsa, kı lı nan namaz sahihtir. 1449- Müstehap bir namaz kı larken, cemaatle namaza baş lanı rsa, namazıbitirip cemaate yetiş eceğ ine güven-miyorsa, müstehap namazıbı rakı p cemaat namazı na katı lmasımütehaptı r. Hatta cemaatin birinci rekâtı na yetiş eceğine de güvenmiyorsa, yine aynış ekilde hareket etmesi müstehaptı r. 1450- Üç veya dört rekâtlıbir namazıkı larken cemaatle namaza baş lanı rsa, üçüncü rekâtı n rükûsuna gitmemişolur ve namazıbitirip cemaate yetiş ebileceğine gü- 183 venmiyorsa, kı ldı ğ ınamazımüstehap namaz niyetiyle iki rekât olarak tamamlayı p kendini cemaate yetiş tirmesi müs-tehaptı r. 1451- İ mam namazıbitirdiğ i hâlde imama uyan teş ehhüt veya birinci selâmda ise, cemaat namazı ndan ayrı lmayıniyet etmesi gerekmez. 1452- İ mamdan bir rekât geride kalan kimse, imam son rekâtı n teş ehhüdünü okurken, ayağa kalkı p namazı nıbitirebilir veya parmakları nıve ayakları nı n ön kı smı nıyere koyup, dizlerini kaldı rarak imamı n selâmıvermesini bekleyip sonra kalkabilir. CEMAAT İ MAMINDA ARANAN ŞARTLAR 1453- Cemaat imamıbulûğçağı na ermiş , akı llı , Şia-ıİ sna Aş eriye (İ mamiyye Şiası ), âdil, helâlzâde olmalıve namazısahih bir ş ekilde bilmelidir. Muktedi erkek ise, uyulan cemaat imamıda erkek olmalı dı r. İ yiyi kötüden ayı rt edebilen çocuğun, kendisi gibi bir baş ka çocuğa uymasıcaiz değildir. Farz ihtiyat gereği, kadı nı n da uyacağıimam, erkek olmalı dı r. 1454- Adil bildiği bir imamı n, hâlâ adil olup olmadı ğı ndan ş üphe eden bir kimse, ona uyabilir. 1455- Ayakta namaz kı lan bir kimse, oturarak veya yatarak namaz kı lana uyamaz. Yine oturarak namaz kı lan kim-se, yatarak namaz kı lana uyamaz. 1456- Oturarak namaz kı lan, kendisi gibi oturarak na-maz kı lan kimseye uyabilir. Yine yatarak namaz kı lan, oturarak namaz kı lana uyabilir. Fakat oturarak namaz kı lan bir kimse, kendisi gibi yatarak namaz kı lana uyamaz. 1457- Bir özürden dolayıteyemmüm veya cebire ab-destiyle namaz kı lan cemaat imamı na uyulabilir. Ama farz ihtiyat gereği, herhangi bir özürden dolayınecis bir elbiseyle namaz kı lan imama uyulmamalı dı r. 1458- Farz ihtiyat gereği, bir hastalı k yüzünden idrar ve gaitası nı n çı kması nı önleyemeyen imama uyulmaz. 1459- Cüzam veya baras gibi bir hastalı ğıolan kimse, farz ihtiyat gereği cemaat imamıolmamalı dı r. MUKTEDİİ LE İ LGİ LİHÜKÜMLER 1460- İ mama uymayıniyet ederken imamıbelirlemek gerekir. Fakat ismini bilmek gerekmez. Meselâ eğer "Hazı r bulunan ş u imama uyuyorum" diye niyet edilirse, namaz sahihtir. 1461- İ mama uyan, Fatiha ve sure dı ş ı nda namazı n her ş eyini kendisi okumalı dı r. Fakat onun birinci veya ikinci rekâtı , imamı n ise üçüncü veya dördüncü rekâtıolursa, Fatiha ve sureyi de okumalı dı r. 1462- Eğer imama uyan, sabah, akş am ve yatsınamazları nı n birinci ve ikinci rekâtları nda, imamı n okuduğu Fatiha ve sureyi iş itirse, kelimeleri ayı rt edemezse de Fatiha ve sureyi okumamalı dı r. Eğer imamı n sesini iş itmezse, Fatiha ve sureyi okumasımüstehaptı r, ama sessiz okumalı dı r. Yanı larak sesli okursa, sakı ncasıyoktur. 184 1463- Muktedi, imamı n okuduğu Fatiha ve surenin bazıkelimelerini iş itir, bazı sı nı iş itmezse, farz ihtiyat gereği Fatiha ve sureyi okumamalı dı r. 1464- Muktedi, yanı larak veya iş ittiği sesin imamı n sesi olmadı ğı nısanarak Fatiha ve sureyi okur; ancak daha sonra duyduğu sesin imama ait olduğunu anlarsa, namazı sahihtir. 1465- İ mamı n sesini iş itip iş itmediğinden veya iş ittiğ i sesin imamı n sesi olup olmadı ğı ndan ş üphe eden bir muk-tedi, Fatiha ve sureyi okuyabilir. 1466- Muktedi, öğle ve ikindi namazı nı n birinci ve ikinci rekâtı nda Fatiha ve sure okumamalı dı r. Onun yerine zikretmesi müstehaptı r. 1467- Muktedi, iftitah tekbirini imamdan önce almamalı dı r. Hatta farz ihtiyat gereği imamı n tekbiri tamamlanmadan tekbiri almamalı dı r. 1468- Muktedi, imamdan önce kasten de selâm verse, namazısahihtir. 1469- Muktedinin, iftitah tekbiri ve selâm dı ş ı ndaki namazı n diğer ş eylerini imamdan önce söylemesinin sakı ncasıyoktur. Ancak onlarıiş itir veya imamı n ne zaman ne söylediğini bilirse, imamdan önce söylememesi müstehap ihtiyattı r. 1470- Muktedi, okunacak ş eyler dı ş ı ndaki namazı n rükû ve secde gibi fiillerini imamla birlikte veya ondan biraz sonra yerine getirmelidir. Eğer bilerek imamdan önce veya ondan bir süre sonra yaparsa, günah iş lemişolur; ama namazısahihtir. Fakat peşpeş e iki rüknü imamdan önce veya sonra yaparsa, gerçi namazı n münferit olarak sahih olmasıuzak görüşolmaması yla birlikte, farz ihtiyat gereği namazıbitirip iade etmelidir. 1471- İ mam kalkmadan önce yanı larak rükûdan kalkan muktedi, imam hâlâ rükûdaysa hemen rükûya dönüp imamla beraber kalkmalı dı r; bu durumda rükün olan rükûnun fazla olması , namazıbatı l etmez. Ama eğer rükûya döner ve rü-kûya varmadan önce imam kalkarsa, namazıbatı l olur. 1472- İ mam kalkmadan önce yanlı ş lı kla secdeden kalkarsa, secdeye geri dönmelidir. Her iki secdede aynıdurum tekrarlanı rsa, rükün olan iki secdenin fazla yapı lması namazıbatı l etmez. 1473- Yanlı ş lı kla imamdan önce secdeden kalkan kimse, secdeye döner; ancak secdeye varmadan imam kalkarsa, namazısahihtir. Fakat bu durum her iki secdede de tekrarlanı rsa, namaz batı l olur. 1474- Yanlı ş lı kla imamdan önce rükû veya secdeden kalkan kimse, yanı larak veya imama yetiş emeyeceğini sanarak rükû veya secdeye gitmezse, namazısahihtir. 1475- Secdeden kalkı p imamı n secdede olduğunu görürse, imamı n birinci secdesi olduğunu sanarak imamla secde etmişolsun diye secdeye gider ve imamı n ikinci secdesi olduğ unu anlarsa, farz ihtiyat gereği namazıtamamlayı p iade etmelidir. Ama eğer, imamı n ikinci secdede olduğ unu sanarak secdeye gider ve imamı n birinci 185 secdesi olduğ unu anlarsa, imama uyarak secdeye gidip namazı nıtamamlayabilir. Ama cemaat namazı ndan ayrı lı p tek baş ı na tamamlaması , müstehap ihtiyattı r. 1476- Yanı larak imamdan önce rükûya gider ve baş ı nıkaldı rdı ğıtakdirde imamı n kı raatinden bir miktarı na yetiş ecek durumdaysa, eğer baş ı nıkaldı rı p imamla beraber rü-kûya giderse, namazısahihtir. 1477- Yanı larak imamdan önce rükûya gider ve eğer baş ı nıkaldı rdı ğı nda imamı n kı raatinden hiçbir ş eye yetiş emeyecek bir durumda olursa, rükûdan kalkı p namazı imam ile tamamlamalı dı r ve kı lı nan namaz sahihtir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, namazıiade etmelidir. Eğer baş ı nıkaldı rmayı p imam yetiş inceye kadar beklerse, namazıyine sahihtir. 1478- İ mamdan önce secdeye giderse, kalkı p imamla beraber secdeye gitmelidir ve bu ş ekilde kı lı nan namaz sahihtir. Ancak bu durumda namazıiade etmesi, müstehap ihtiyattı r. Eğer baş ı nıkaldı rmazsa, namazısahihtir. 1479- İ mam, kunut olmayan bir rekâtta kunut okur veya teş ehhüt bulunmayan bir rekâtta teş ehhüt okumaya baş larsa, muktedi kunut ve teş ehhüdü okumamalı dı r. Ama imamdan önce rükûya gidemez veya imam kalkmadan önce kalkamaz, imamı n kunut veya teş ehhüdünün bitmesini bekleyip sonra namazı n geri kalan kı smı nıimamla tamamlamalı dı r. CEMAAT NAMAZIYLA İ LGİ LİMÜSTEHAPLAR 1480- Namazda imama uyan sadece bir erkek ise, imamı n sağı nda durması müstehaptı r. Eğer bir kadı nsa, sec-de edeceği yer, imamı n dizlerine veya ayakları hizası na gelecek ş ekilde imamı n sağı nda durmasımüstehaptı r. Eğer bir erkek ve bir kadı n veya bir erkek ve bir kaç kadı n olursa, erkek imamı n sağ ı nda, kadı nlar da arkası nda durmalı dı r. Eğer birkaç erkek ve birkaç kadı n olurlarsa, imamı n arkası nda durmalarımüstehaptı r. Bir kaç erkek ve birkaç kadı n oldukları nda, erkeklerin imamı n, kadı nları n da erkeklerin arkası nda durmasımüstehaptı r. 1481- Eğer imam ve muktedi (=ona uyan) her ikisi de kadı n ise, [farz] ihtiyat gereği imam biraz önde durmalı dı r. 1482- İ mamı n safı n ortası nda yer alması , ilim, takva ve kemal ehlinin de birinci safta durmalarımüstehaptı r. 1483- Cemaat safları nı n düzgün olması , bir safta duranları n arası nda fası la olmayı p omuzları nı n bir hizada olmasımüstehaptı r. 1484- "Ked kamet'is-selah" (namaz baş lamak üzeredir) denildikten sonra cemaatin ayağa kalkmasımüstehaptı r. 1485- Cemaat imamı nı n cemaatin içinde en güçsüz olanları n durumunu gözetmesi, zayı f olanları n da yetiş ebilmesi için acele etmemesi müstehaptı r. Yine kunut, rükû ve secdeleri uzatmamasımüstehaptı r. Ama cemaatin hepsi u-zatmayıisterlerse, uzatabilir. 186 1486- Cemaat imamı , sesli okunan Fatiha, sure ve zikirleri, herkesin duyacağ ış ekilde okumasımüstehaptı r. Elbette aş ı rıderecede sesini yükseltmemelidir. 1487- İ mam, rükûda iken birisinin cemaate katı lmak istediğini anlarsa, rükûsunu her zamankinin iki katıkadar uzatmasıve iki kat uzattı ktan sonra cemaate katı lmak isteyen baş ka birilerinin geldiğini anlasa da, kalkmasımüs-tehaptı r. CEMAAT NAMAZIYLA İ LGİ LİMEKRUHLAR 1488- Saflarda yer olduğu hâlde, insanı n tek baş ı na arkada durmasımekruhtur. 1489- İ mama uyanı n namazı n zikirlerini imamı n iş iteceği derecede sesli okuması mekruhtur. 1490- Öğle, ikindi ve yatsınamazları nıiki rekât kı lan bir yolcunun, bu namazlarda yolcu olmayan imama uymasımekruhtur. Yolcu olmayanı n da bu namazlarda yolcuya uy-masımekruhtur. [62] ÂYAT NAMAZIYLA İ LGİ LİHÜKÜMLER 1491- Kı lı nma ş ekli ileride açı klanacak olan âyat namazıdört ş eyden dolayıfarz olur: 1) Güneştutulması-kı smen olup hiç kimse korkmasa da2) Ay tutulması-kı smen olup hiç kimse korkmasa da3) Deprem -kimse korkmasa bile4) Gök gürültüsü, ş imş ek çakması , kara ve kı zı l rüzgârları n esmesi ve benzeri ş eyler. Elbette halkı n genelinin korkuya düş tüğü takdirde, farz ihtiyat gereği bu gibi hadiselerde âyat namazıkı lı nmalı dı r. 1492- Âyat namazı nıgerektiren birden fazla olay gerçekleş irse, onları n her birisi için bir âyat namazıkı lı nmalı dı r. Meselâ, hem güneştutulur, hem de deprem olursa, iki âyat namazıkı lı nmalı dı r. 1493- Bir kimsenin üzerine hepsi aynısebebe dayanan bir kaç âyat namazıfarz olursa, meselâ, üç defa güneştutulur; ancak hiçbirinin namazı nıkı lmamı ş sa, kazası nı kı larken hangisini hangi tutuluş tan dolayıkı ldı ğı nıayı rt etmesi gerekmez. Yı ldı rı m düş mesi, kara ve kı zı l yellerin esmesi vb. sebepler için bir kaç âyat namazıfarz olmuş sa, aynıhüküm geçerlidir. Fakat güneşve ay tutulmasıve depremden dolayı veya bunlardan ikisi için, üzerine namaz farz olmuş sa, farz ihtiyat gereği niyet ederken hangisi için âyat namazıkı lacağı nıbelirtmesi gerekir. 1494- Âyat namazı nıgerektiren ş eyler hangi ş ehirde meydana gelirse, sadece oranı n halkıâyat namazıkı lmalı dı r; baş ka yerlerin halkı na farz olmaz. Fakat o ş ehirle bir sayı labilecek kadar yakı n olan yerlerin halkı na âyat namazıfarz olur. 1495- Güneşveya ay tutulmaya baş ladı ğıandan itibaren insan âyat namazı nı kı lmalı dı r. Farz ihtiyat gereğ i, açı lmaya baş layı ncaya kadar namaz geciktirilmemelidir. 187 1496- Âyat namazıgüneşveya ay açı lmaya baş ladı ğıana kadar ertelenirse, farz ihtiyat gereği eda veya kaza niyeti edilmemelidir. Fakat tamamen açı lmaları ndan sonra, âyat namazıkı lı nı rsa, kaza olarak niyet edilmelidir. 1497- Güneşveya ayı n tutulma müddeti bir rekât kı lı nacak vakitten fazla olur ve de namaz kı lı nmaz; ancak açı lmaya baş laması na bir rekâtlı k süre kaldı ğı nda kı lı nmak istenirse, eda niyeti yapı lmalı dı r. Hatta eğ er onları n tutulma müddeti bir rekât kadar bile olsa, farz ihtiyat gereği âyat namazıeda olarak kı lı nmalı dı r. 1498- Deprem, yı ldı rı m, ş imş ek ve benzerleri meydana geldiği zaman, âyat namazı hemen kı lı nmalı dı r; kı lı nmaz-sa günah iş lenmişolur ve ömrün sonuna kadar kı lı nması farzdı r; ne zaman kı lı nı rsa, eda sayı lı r. 1499- Ay veya güneşaçı ldı ktan sonra hepsinin tutulduğu anlaş ı lı rsa, âyat namazıkaza edilmelidir. Fakat bir miktarı nı n tutulmuşolduğu anlaş ı lı rsa, kaza edilmesi farz değildir. 1500- Ayı n veya güneş in tutulduğ unu söyleyen bir grup insanı n sözünden insan yakine ermez ve âyat namazıkı lmaz; ancak daha sonra doğru söyledikleri anlaş ı lı rsa, ay veya güneş in tamamıtutulmuşolduğu takdirde, âyat namazı nıkı lmalı dı r. Yine adil olduklarıbelli olmayan iki kiş i ay veya güneş in [tamamı nı n] tutulduğunu söyler; ancak sonradan adil olduklarıanlaş ı lı rsa, âyat namazıkı lmalı dı r. Hatta bu farzda bir kı smı nı n tutulduğ u anlaş ı lı rsa, farz ihtiyat gereği âyat namazıkı lmalı dı r. 1501- İ nsan ilmi kurallara dayanarak güneşveya ayı n tutulma vaktini bilen kimselerin sözüyle güneşve ayı n tutulduğuna kanaat getirirse, farz ihtiyat gereği âyat namazı nı kı lmalı dı r. Yine filan vakit güneşveya ay tutulacak ve ş u kadar zaman sürecek deseler ve insan da onları n sözüne güvenirse, farz ihtiyat gereği onları n sözüne göre amel etmelidir. Meselâ, güneşfalan saatte açı lmaya baş layacaktı r derlerse, ihtiyat ederek namazıo vakte kadar geciktirmemelidir. 1502- Kı lı nan âyat namazı nı n batı l olduğu anlaş ı lı rsa, ikinci kez kı lı nmalı dı r; vakit geçmiş se, kaza edilmelidir. 1503- Günlük namazları n vaktinde insanı n üzerine â-yat namazıda farz olursa, eğer her ikisine de müsait vakit olursa, istediğ ini önce kı labilir. Eğer birisinin vakti dar ise, önce vakti dar olanıkı lmalı dı r; eğer her ikisi için de vakit dar ise, önce günlük namazı nıkı lmalı dı r. 1504- Günlük namaz kı lı nı rken âyat namazı nı n vaktinin dar olduğ u anlaş ı lı rsa, günlük namazı n da vakti darsa, tamamlanı p sonra âyat namazı nı n kı lı nmasıgerekir. Günlük namazı nı n vakti dar değilse, bozulup önce âyat namazısonra günlük namazı kı lı nmalı dı r. 1505- Âyat namazıkı lı nı rken günlük namazı n vaktinin dar olduğu anlaş ı lı rsa, âyat namazıterk edilip günlük namazıkı lı nmalı dı r. Günlük namazı n peş inden namazı bozacak bir işyapı lmadan âyat namazı na kalı nan yerden devam edilmelidir. 188 1506- Kadı n hayı z veya nifas hâlindeyken güneşveya ay tutulur; güneşve ayı n açı lma müddetinin sonuna kadar kadı nı n durumu devam ederse, üzerine âyat namazı farz olmaz; kazasıda yoktur. Âyat Namazı nı n Kı lı nı şŞekli 1507- Âyat namazıiki rekâttı r ve her rekâtı nda beşrükû vardı r. Kı lı nma ş ekli ş öyledir: Niyet edildikten sonra tekbir alı nı r ve bir Fatiha ve bir sure tam olarak okunur. Rükûya gidilir ve rükûdan kalkı lı r. Yine bir Fatiha ve bir sure okunarak tekrar rükûya gidilir; bu işbeşdefa tekrarlanı r, beş inci rükûdan doğrulduktan sonra iki secde yapı lı r, ayağa kalkı lı p ikinci rekât da birinci rekât gibi kı lı nı r; teş ehhüt okunup selâm verilir. 1508- Âyat namazı nda; niyet, tekbir ve Fatiha'dan sonra bir surenin ayetleri beş e bölünüp, bir ayet veya daha fazlasıokunup rükûya gidilebilir. Rükûdan kalktı ktan sonra, Fatiha okunmadan o surenin sonraki ayeti okunup rükûya gidilir. Beş inci rükûya kadar bu ş ekilde devem edilerek beş inci rükûdan önce okunan sure bitirilir. Meselâ, İ hlâs Suresi'nin o-kunmasıkastı yla "Bismillahirrehmanirrehim" denilir ve rükûya gidilir; sonra kalkı lı r ve "Kul huvellahu ehed" denilip ikinci kez rükûya gidilir; rükûdan kalkı lı r ve "Ellah'us-se-med" denilir. Yine rükûya gidilip kalkı lı r ve "Lem yelid ve lem yûled" denilir ve rükûya gidilir, tekrar kalkı lı r ve "Ve lem yekun lehu kufuven ehed." denilip beş inci rükûya gidilir ve ondan sonra kalkı lı r ve iki secde yapı lı r. İ kinci rekât da birinci rekât gibi yerine getirildikten sonra, iki secde yapı lı r ve teş ehhüt okunup namazı n selâmıverilir. 1509- Âyat namazı nı n birinci rekâtı nda Fatiha ve surenin beşdefa okunarak, ikinci rekâtı nda ise bir Fatiha ve bir surenin beş e bölünerek kı lı nması nı n mahzuru yoktur. 1510- Günlük namazlarla ilgili farz ve müstehaplar, â-yat namazı nda da farz ve müstehaptı r. Fakat âyat namazı nda ezan ve ikamet yerine üç defa sevap ümit edilerek "Es-selâh" denilmesi müstehaptı r. 1511- Beş inci ve onuncu rükûdan sonra "Semi‘ellahu limen hemideh" demek, her rükûdan önce ve sonra tekbir almak müstehaptı r. 1512- İ kinci, dördüncü, altı ncı , sekizinci ve onuncu rükûlardan önce kunut okumak müstehaptı r. Ama sadece onuncu rükûdan önce bir kunut okumak da yeterlidir. 1513- Âyat namazı nda kaç rekât kı lı ndı ğı ndan ş üphe edilir ve herhangi bir tarafa karar verilemezse, namaz batı l olur. 1514- Birinci rekâtı n son rükûsu mu, yoksa ikinci rekâtı n ilk rükûsu mu diye ş üpheye düş ülür ve herhangi birine de karar verilemezse, namaz batı l olur. Fakat örneğin, rükûyu dört mü, beşmi yaptı ğı ndan ş üphe eder ve secdeye gitmek için de eğilmemiş olursa, ş üphelenilen rükû yerine getirilmelidir. Ama eğ er secdeye gitmek için eğilmiş olursa, ş üpheye itina edilmemelidir. 1515- Âyat namazı nı n rükûları ndan her biri, birer rükündür; dolayı sı yla kasten veya yanlı ş lı kla eksik veya fazla yapı lı rsa, namaz batı l olur. RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMI NAMAZLARI 189 1516- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları , masum İ mam'ı n (ona selâm olsun) huzuru döneminde farzdı r ve cemaatle kı lı nmasıgerekir. İ mam'ı n (ona selâm olsun) gaybette olduğ uş u dönemde ise, müstehaptı r. Farz ihtiyat gereği, cemaatle kı lı nmamalı dı r. Ancak recâ niyetiyle [Allah'ı n emrine uygun düş eceği ümidiyle] cemaatle kı lı nması nı n sakı ncasıyoktur. Veliyy-i fakihin veya onun tarafı ndan izinli olan kimselerin cemaatle kı ldı rmaları nı n sakı ncasıyoktur. [Bu durumda recâ kastıda gerekmez.] 1517- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları nı n vakti, bayram günü güneş in doğ uş undan öğleye kadardı r. 1518- Kurban Bayramınamazı nıgüneşyükseldikten sonra kı lmak müstehaptı r. Ramazan Bayramı 'nda ise, güneş in yükselmesinden sonra iftar edilip, fı tra zekâtı verildikten sonra bayram namazı nıkı lmak müstehaptı r. 1519- Ramazan ve Kurban Bayramınamazlarıikiş er rekâttı r. Birinci rekâtta Fatiha ve sure okunduktan sonra, beşdefa tekbir alı nmalı ; her tekbirden sonra bir kunut okunmalıve beş inci kunuttan sonra bir tekbir daha alı nı p rükûya gidilmeli ve iki secde yapı lmalı dı r. Tekrar ayağa kalkı lı p ikinci rekâtta dört tekbir alı nmalıve her tekbirden sonra bir kunut okunmalı dı r. Beş inci tekbir alı ndı ktan sonra rükûya gidilmeli; rükûdan sonra iki secde yapı lı p, teş ehhüt okunmalıve selâm verilmelidir. 1520- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları nı n ku-nutları nda her türlü dua ve zikrin okunmasıyeterlidir. Fakat sevap umularak ş u duanı n okunmasıdaha iyidir: َﱢ ﻖ ِﺤ َﺑ ُﻚ ﻟ ﺄ َ َﺳ ْ ا ة ِ ﺮ َ ﻔ ِ ﻐ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ا َىو َ ﻮ ﻘ ْ ﺘ ﱠ ﻟ َا ْﻞ ھ َا َ ِو ﺔ ﻤ َ ﱠﺣ ْ ﻟﺮ ا ِو َ ﻮ ﻔ ْ ﻌ َ ﻟ ْ َا ْﻞ ھ َا َ ِو ُوت ﺮ ﺒ َ ْﺠ َ ﻟ ا ِو َ د ﻮ ْﺠ ُ ﻟ ا ْﻞ َ ھ َا َ ِو ﺔ ﻤ َ َﻈ َ ﻌ ﻟ ْ ا ِو َ ء ﺎ ﯾ َ ْﺮ ِ ﺒ ﻜ ِ ﻟ ْ َا ْﻞ ھ ﱠا َ ﻢ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ َﻰ ﻠ َﻋ َ ﱢﻰ ﻠ ُﺼ َ ْﺗ َن ًا ا ﺪ ﯾ َﺰ ِ َﻣ ًو ﺔ ﻣ َ ا َﺮ َ َﻛ ًو ﺎ ﻓ َﺮ َ َﺷ ًو ا ْﺮ ُﺧ ِذ ﮫ ﻟ ِ َآ ِو ﮫ ﯿ ْ ﻠ ُﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ﱠﻰ ﻠ ٍﺻ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﻤ ﻟ ِ ًو َ ا ﺪ ﯿ ِ َﻋ ﯿﻦ ﻤ ِ ﻠ ِ ُﺴ ْ ﻤ ﻠ ْ ُﻟ ِ ﮫ ﺘ َ ﻠ ْ ﻌ َ ِىﺟ َ ﺬ ﻟ ﱠ ِا م ﻮ ْ ﯿ َ ﻟ ْ اا ﺬ َ ھ َ ﮫ ُ ﻨ ْ َﻣ ِ ْﺖ َﺟ ﺮ َﺧ ْ ا ء ٍ ﻮ ﱢﺳ ُ ُﻞ ْﻛ ِﻦ ِﻰﻣ ﻨ ِﺟ َ ْﺮ ُﺨ ْﺗ َن َا ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ آل ًو َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ ﮫ ﯿ َﻓ ِ ْﺖ ﻠ ْﺧ َ د ٍا َ ْﺮ ﯿ ﱠﺧ َ ُﻞ ِﻰﻛ ِﻰﻓ ﻨ ﻠ َ ْﺧ ِ ﺪ ْﺗ ُ َن َا ٍو ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻣ آل ٍو َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﻣ ﺎ ﻤ ﱠ َﻣ ِ ِﻚ ُﺑ ذ ﻮ َﻋ ُ َا َو ﻮن ِﺤ ُ ﻟ ﺎ ﻟﺼ ﱠ ا ُك َ د ﺎ ﺒ َ ِﻋ ِ ﮫ َﺑ ِ َﻚ ﻟ ﺄ َ ﺎﺳ َ َﻣ َ ْﺮ ﯿ َﺧ َ ُﻚ ﻟ ﺄ َ َﺳ ْ ّﻰا ﻧ ا ِ ﻢ ﱠ ﮭ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﻢ ْ ﮭ ِ ﯿ ْ ﻠ َ َﻋ َ ِو ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ َﻋ َ ُﻚ ﺗ ا ﻮ َ ﻠ َ ٍﺻ َ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ َﻣ آل ًو َ ا ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ﻣ ﻮن َ َﺼ ُ ﻠ ُﺨ ْ ﻤ ﻟ ْ َا ُك د ﺎ ﺒ َ ُﻋ ِ ﮫ ﻨ ْ َﻣ ِ ذ ﺎ ﻌ َ ﺘ َ اﺳ ْ Okunuş u: "Ellahumme ehl'el-kibriyâi ve'l-‘ezemeti ve ehl'el-cûdi ve'l-ceberûti ve ehl'el-‘efvi ve'r-rehmeti ve ehl'et-tekva ve'l-meğfire. Es'eluke bihekki haze'lyevmillezî ce‘eltehu li'l-musli-mîne ‘îden ve li-Muhemmedin sellellahu ‘eleyhi ve âlihi zuhren ve ş erefen ve kerameten ve mezîden en tuselliye ‘ela Muhem-medin ve al-i Muhemmedin ve en tudhilenî fî kulli heyrin edhelte fîhi Muhemmeden ve âl-e Muhemmedin ve en tuhricenî min kulli sûin ehrecte minhu Muhemmeden ve âl-e Muhemmedin seleva-tuke ‘eleyhi ve ‘eleyhim. Ellahumme innî es'eluke heyre ma seeleke bihi ‘ibaduk'es-salihûn ve e‘ûzu bike mimmeste‘aze minhu ‘ibaduk'elmuhlesûn."[63] 1521- Ramazan ve Kurban Bayramınamazları nda kı raatin yüksek sesle okunması müstehaptı r. 1522- Bayram namazıiçin okunmasıgereken özel bir sure yoktur. Fakat birinci rekâtta Şems (91. sure), ikinci rekâtta Ğâş iye (88. sure) surelerinin veya birinci rekâtta A'lâ (87. sure), ikinci rekâtta Şems Surelerinin okunmasımüstehaptı r. 1523- Ramazan Bayramıgünü bayram namazı ndan ön-ce hurma ile iftar etmek, Kurban bayramıgünü ise, namazdan sonra bir miktar kurban eti yemek müstehaptı r. 190 1524- Bayram namazı ndan önce gusletmek, dua kitapları nda açı klanan duaları namazdan önce ve sonra sevap ümidiyle okumak müstehaptı r. 1525- Bayram namazı nda yerin üzerine secde etmek, tekbirleri alı rken elleri kaldı rmak ve namazısesli kı lmak müstehaptı r. 1526- Ramazan Bayramıgecesi, akş am ve yatsınamazı nı n; bayram günü sabah, öğle ve ikindi namazları nı n, yine Ramazan Bayramınamazı nı n ardı ndan ş u tekbirleri söylemek müstehaptı r: ﺎ ﻧ َ ا ﺪ َ ﺎھ َ َﻰﻣ َ ﻠ ُﻋ َ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ﺪ ُ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ﮫ ِ ﻠ ﱠ ﻟ ِ ُو َ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ّ ﻟ ا َ َﺮ ُ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا ُو َ ﮫ ﻠ ﱠ ﻟ ا ِﻻ ﱠ ا ﮫ َ ﻟ َ َا ِ ُﻻ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ َﺮ ُ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ Okunuş u: "Ellahu ekber, Ellahu ekber, la ilâhe illellah, vellahu ekber, Ellahu ekber, ve lillah'il-hemd, Ellahu ekberu ‘ela ma hedana."[64] 1527- Kurban Bayramı 'nda, insanı n bayram gününün öğ-le namazı yla baş layı p on ikinci günü (ayı n 12. günü) sabah namazı yla biten on namazı n ardı ndan önceki hükümde açı klanan tekbirleri ve ardı ndan ş u zikri demesi müstehaptı r: )ﺎ ﻧ َ ْﻼ َ ﺑ ﺎا َ َﻰﻣ َ ﻠ ِﻋ َ ﮫ ﻠ ﱠ ُﻟ ﺪ ﻤ ْ ْﺤ َ ﻟ ا ِو َ م ﺎ ﻌ َ ﻧ ْ ْﻻ َ ا ﺔ ِ ﻤ َ ﯿ ﮭ ِ ْﺑ َ ِﻦ ﺎﻣ ﻨ َ ﻗ َ َز َ ﺎر َﻰﻣ َ ﻠ ُﻋ َ َﺮ ﺒ ﻛ ْ ا َ ﮫ ُ ﻠ ﱠ ﻟ ا َ ( "Ellahu ekberu ‘ela ma rezekena min behîmet'il-en'‘ami ve'l-hemdu lillahi ‘ela ma eblana."[65] Fakat Kurban Bayramı 'nda insan Mina'da olursa, bayram günü öğle namazı yla baş layı p zilhiccenin on üçüncü günü sabah namazı yla biten on beşnamazı n ardı ndan bu tekbirleri okumasımüstehaptı r. 1528- Bayram namazı nı n üstü kapalıyerde kı lı nmasımekruhtur. 1529- Namazı n kunut ve tekbirlerinde ş üphe edilirse, ş üphe edilen kunut veya tekbirlerin yeri geçmemiş se, az yapı ldı ğı na karar verilmelidir; daha sonra okunmuş olduğu anlaş ı lı rsa, sakı ncasıyoktur. 1530- Kı raat veya tekbirler veyahut kunutlar unutulup yapı lmadı ğıtakdirde, namaz sahihtir. 1531- Rükû veya iki secde veya iftitah tekbiri unutulup yapı lmazsa, namaz batı l olur. 1532- Bayram namazı nda secdenin biri veya teş ehhüt unutulursa, namazdan sonra recâ [Allah'ı n emirlerine uygun olmasıumuduyla] yerine getirilmesi, müstehap ihtiyattı r. Gün-lük namazlarda yapı ldı ğ ıtakdirde sehiv secdesini gerektiren bir iş bayram namazı nda yapı lı rsa, müstehap ihtiyat gereği namazdan sonra recâ niyetiyle iki sehiv secdesi yapı lmalı dı r. NAMAZ İ Çİ N NAİ P TUTMAK 1533- İ nsanı n ölümünden sonra, hayatta iken yerine getirmediği namaz ve diğ er ibâdetleri için ecîr yani ücret karş ı lı ğ ıonlarıyapmasıiçin birisi naip tutulabilir. Birisi onlarıücretsiz yapacak olursa, sahihtir. 191 1534- İ nsan dirilerden taraf bazımüstehap iş lerde örneğin, Hz. Resulullah'ı n ve Ehlibeyt İ mamları nı n (hepsine selâm olsun) türbelerini ziyaret etmek için ecîr olabilir. Ayrı ca müstehap bir işyapı lı p sevabıölülere veya dirilere hediye edilebilir. 1535- Ölmüşbir kimsenin kaza namazlarıiçin ecîr tutulan, müçtehit olmalıveya namazla ilgili hükümleri doğru taklit etmişbulunarak bilmelidir. 1536- Ecîr (naip), niyet ederken ölüyü belirtmelidir; a-ma ismini bilmesi gerekmez. "Kendisine ecîr olduğum kimse tarafı ndan namaz kı lı yorum" diye niyet ederse yeterlidir. 1537- Ecîr, kendisini ölü yerine bı rakmalıve onun ibâdetlerini kaza etmelidir. Bir ameli yapar ve sevabı nıölüye hediye ederse, bu yeterli olmaz. 1538- Namazısahih olarak kı lacağı na güvenilen kimse ancak ecîr tutulabilir. 1539- Ölen birisinin namazlarıiçin bir baş kası nıecîr tutan kimse, ecîrin amelleri yerine getirmediğini veya batı l olarak yerine getirdiğini anlarsa, ikinci defa ecîr tutmalı dı r. 1540- Eğer ecîrin amelleri yapı p yapmadı ğı ndan ş üphe edilirse, o yaptı m bile dese, tekrar ecîr tutulmalı dı r. Ama ecîrin yaptı ğıamelin sahih olup olmadı ğı ndan ş üphe edilirse, ecîr tutmak gerekmez. 1541- Özrü olup örneğin oturarak namaz kı lan kimse, ölünün namazlarıiçin ecîr tutulamaz. Hatta farz ihtiyat gereği, teyemmüm veya cebire abdesti alarak namaz kı lan kimse de, ecîr tutulmamalı dı r. 1542- Erkek kadı n için, kadı n da erkek için ecîr tutulabilir. Namazları n sesli ve sessiz kı lı nmasıhususunda, ecîr kendi vazifesine göre hareket etmelidir. 1543- Ölünün namazları nı n tertiple kaza edilmesi ge-rekmez. Ölen kimsenin kendi kaza namazları nı n sı rası nıbildiğini bilseler bile fark etmez. 1544- Ecîre, ameli özel ş ekilde yapmasış art koş ulursa, ş arta uyarak ameli yapması gerekir. Şart koş ulmazsa, ameli kendi vazifesine uygun yapmalı dı r. Fakat kendisinin ve ölünün vazifesinden hangisi ihtiyata daha uygunsa, ona amel etmesi müstehap ihtiyattı r. Meselâ ölünün vazifesi, tesbi-hât-ıerbaa'yıüç defa, kendi vazifesi ise bir defa söylemek olursa, üç defa söylesin. 1545- Ecîrle namazıhangi müstehaplarla birlikte kı lmasıkararlaş tı rı lmazsa, genelde yapı lan müstehaplar yapı lmalı dı r. 1546- Ölü, kazaya bı raktı ğınamazları n tertibini biliyormuş sa, o namazlar için birkaç ecîr tutulmak istenirse, her birine ayrıbir vakit tayin etmek gerekmez. 1547- Bir kimse, bir sene içinde ölünün namazları nıkı lmak için ecîr olur ve sene tamamlanmadan ölürse, yerine getirilmediği bilinen namazlar için baş ka bir ecîr 192 tutulmalı dı r. Farz ihtiyat gereği, yerine getirilmediğine ihtimal verilen namazlar için de ecîr tutulmalı dı r. 1548- Bir ölünün namazlarıiçin ecîr tutulan kimse, ücretin hepsini alı r ve namazları kı lı p bitirmeden ölürse, "bütün namazlarıecîrin kendisi kı lmalı dı r" diye ş art koş ulmuş sa, kı lı nmayan namazları n karş ı lı ğıonun malı ndan ölünün velisine verilmelidir. Meselâ, eğer namazı n yarı sıkı lı nmamı ş sa, alı nan paranı n yarı sıonun malı ndan alı nı p ölünün velisine verilmelidir. Eğer ecîrin kendisinin yapması gerektiğine dair herhangi bir ş art koş ulmamı ş sa, vârislerin ölünün geriye bı raktı ğı maldan ecîr tutmalarıgerekir ve eğer geriye bir mal bı rakmamı ş sa, mirasçı lara bir ş ey farz olmaz. 1549- Ölünün namazları nıbitirmeden önce ölen ecîrin kendisinin de kaza namazı olursa, geriye bı raktı ğımaldan, ecîr tutulduğu ve yerine getiremediği namazlar için ecîr tutulmalı dı r. Eğer bir ş ey artarsa, vasiyet etmişolur ve mirasçı lar da izin verirlerse, kazaya kalan namazları nı n hepsi için ecîr tutulur. Eğer izin vermezlerse, malı nı n üçte biri kendi namazlarıiçin harcanı r. ORUç HÜKÜMLERi Oruç; Allah-u Tealâ'nı n emrini yerine getirmek için in-sanı n, sabah ezanı ndan akş am ezanı na kadar ileride açı klayacağı mı z orucu bozan ş eylerden sakı nması dı r. Nİ YET 1550- [Orucun sahih olmasıiçin niyet etmek ş arttı r, ama] insanı n oruca ille de kalp ile niyet etmesi veya dil ile örneğin, "Yarı n oruç tutacağı m." demesi ş art değildir; âlemlerin Rabbinin emrine itaat etmek için, sabah ezanı ndan akş am ezanı na kadar oruca aykı rıolan iş lerden kaçı nmasıyeterlidir. Bu müddet içinde oruçlu bulunduğuna ya-kîn edebilmesi için de, sabah ezanı nı n bir miktar öncesinden akş am ezanı nı n bir miktar sonrası na kadar orucu bozan ş eylerden sakı nmasıgerekir. 1551- İ nsan, ramazan ayı nı n her gecesinde yarı nki günün orucuna niyet edebilir. Fakat bununla birlikte, ramazanı n ilk gecesinde ayı n bütün günlerinin orucuna niyet etmesi de iyidir. 1552- [Ramazan ayı nda yarı nki günün orucuna niyet etmek için belli bir vakit yoktur;] insan, gecenin baş langı cı ndan sabah ezanı na kadar herhangi bir vakitte yarı nki günün orucuna niyet etmişolursa, sakı ncasıyoktur [orucu sahihtir]. 1553- Müstehap oruç için niyetin vakti, gecenin baş langı cı ndan güneş in batı ş ı na, niyet edebilecek miktardaki bir vaktin kalması na kadardı r. Dolayı sı yla bir kimse, bu zamana kadar orucu bozacak bir işyapmaz ve müstehap oruca niyet ederse, orucu sahih olur. 1554- Sabah ezanı ndan önce oruca niyet etmeksizin u-yuyan kimse, eğer öğleden önce uyanı p niyet etmişolursa, orucu ister farz olsun, ister müstehap sahihtir. Fakat öğ le ezanı ndan sonra uyanı rsa, [müstehap oruca niyet edebilir; ama] farz oruca niyet edemez. 193 1555- Ramazan orucundan baş ka bir oruç tutmak isteyen kimse, bunu niyetinde belirtmelidir. Meselâ, "Kaza orucu" veya "Adak orucu tutuyorum." ş eklinde niyet etmelidir. Fakat ramazanda, "Ramazan ayı nı n orucunu tutmaya niyet ettim." diye niyet etmesi gerekmez. Hatta ramazan ayıolduğunu bilmeyen veya unutan birisi, baş ka bir oruca niyet etmişolsa dahi, tutmuşolduğu oruç ramazan orucu yerine geçer. 1556- Bir kimse, ramazan ayıolduğunu bildiği hâlde baş ka bir oruca niyet ederse, tuttuğ u oruç ramazan orucuna sayı lmadı ğıgibi niyet ettiği oruca da sayı lmaz. 1557- Bir kimse, ramazan ayı nı n meselâ, ilk günü niyetiyle oruç tutup sonradan o günün ramazanı n ikinci veya üçüncü günü olduğunu anlarsa, orucu sahihtir. 1558- Ramazan ayıgecesinde oruca niyet ettikten sonra bayı lı p, fecirden sonra kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalı dı r [ve artı ko günü bir de kaza etmesi gerekmez]. Ama eğer tamamlamazsa, o günü kaza etmelidir. 1559- Sabah ezanı ndan önce niyetini eden ve daha son-ra sarhoşolup, gündüz kendine gelen kimse, farz ihtiyat gereği hem o günün orucunu tamamlamalı , hem de kazası nıyerine getirmelidir. 1560- Bir kimse, sabah ezanı ndan önce niyet edip, bütün gün boyunca uyur ve akş am ezanı ndan sonra uyanı rsa, orucu sahihtir. 1561- Ramazan ayıolduğunu bilmeyen veya unutan bir kimse, öğleden önce ramazan ayıolduğ unu anlayı nca, bakı lı r: Eğer orucu bozan iş lerden birini yapmamı ş sa, niyet etmek suretiyle orucu sahih olur. Fakat oruca aykı rıolan fiillerden birini yapmı şveya ramazan ayı nda olduğunu öğle ezanı ndan sonra öğrenmişolursa, oruçlu bulunmuş olmaz; ama akş am ezanı na kadar orucu bozan ş eylerden sakı nmalıve ramazandan sonra da o günün orucunu kaza etmelidir. 1562- Bir çocuk, ramazan ayı nda sabah ezanı ndan önce bulûğçağı na ererse, [o günden itibaren] oruç tutmalı dı r. Ama sabah ezanı ndan sonra baliğolan çocuğa, o günün orucu farz olmaz. 1563- Ölü adı na oruç tutmak üzere ecîr olan kimsenin, [kendisi için] müstehap oruç tutması nda herhangi bir sakı nca yoktur. Fakat ramazan ayı ndan orucu kazaya kalan veya üzerine baş ka bir oruç farz olan kimsenin, müstehap oruç tutmasıcaiz değildir. Böyle bir ş ahı s, eğer unutarak müstehap oruca niyet eder ve öğleden önce üzerinde farz orucun olduğunu hatı rlarsa, müstehap orucu bozulur; ancak niyetini farz olan oruca çevirebilir. Ama öğleden sonra hatı rlarsa, orucu batı l olur. Fakat akş am ezanı ndan sonra hatı rlarsa, orucu, sakı ncası z değilse de sahihtir. 1564- Belirli bir gün oruç tutmayınezreden insan gibi, ramazan orucu dı ş ı nda üzerine muayyen oruç farz olan kimsenin, [o günün orucuna geceden niyet etmesi gerekir ve eğer] sabah ezanı na kadar kasten niyet etmezse, orucu batı l olur. O günün orucunun üzerine farz olduğunu bilmeyen veya unutan kimse ise, öğleden önce oruçlu olması nı n gerekliliğini hatı rlar ve o zamana kadar orucu bozacak bir işde yapmamı ş olursa, niyet ettikten sonra orucu sahihtir; aksi takdirde batı ldı r. 194 1565- Keffaret orucu gibi muayyen zamanıolmayan farz bir orucun niyetini, kasten öğ le [ezanı nı n] öncesine kadar ertelemenin sakı ncasıyoktur. Hatta niyet etmeden önce, oruç tutmamayıkararlaş tı ran veya oruç tutup tutmama arası nda tereddüt eden kimse, orucu bozacak bir işyapmaz ve öğleden önce de niyetini ederse, orucu sahih olur. 1566- Ramazan ayı nda öğleden önce Müslüman olan bir kâfir, sabah ezanı ndan o vakte kadar orucu bozan bir işyapmamı şolsa bile, o günü oruç tutamaz ve sonradan kaza etmesi de gerekmez. 1567- Ramazan ayı nda öğleden önce iyileş en bir hasta, sabah ezanı ndan o vakte kadar orucu bozan bir ş ey yapmamı ş sa, oruca niyet edip, o günün orucunu tutmalı dı r. Ancak öğ leden sonra iyileş en hastanı n, o günü oruç tutmasıfarz değildir. 1568- Şaban ayı nı n otuzuncu gününün ramazandan olup olmadı ğıkonusunda, ş üphe ve tereddüt hâsı l olursa, o günde oruç tutmak farz değildir ve eğer o günü oruç tutmak isterse, ramazan orucu olarak niyet edemez. Ancak böyle bir günde, geçmiş ramazana ait kaza veya onun gibi herhangi bir oruca niyet eder ve daha sonra bu günün ramazan ayı ndan olduğu ortaya çı karsa, bu oruç, ramazan o-rucu yerine geçerli olur. 1569- Şek gününde, yani ş aban ayı nı n otuzuncu gününün ş abandan mıyoksa ramazan ayı ndan mıolduğ u hususunda ş üphe vaki olan günde, eğer bir kimse kaza, müste-hap veya benzeri bir oruca niyet ettikten sonra gündüz ramazan ayıolduğunu anlarsa, niyetini ramazan orucuna çevirmelidir. 1570- Bir kimse, ramazan orucu gibi muayyen (=belli bir vakti) olan farz orucun niyetinden dönerse, orucu batı l olur. Ancak, orucu bozan ş eylerden birini yapmaya niyet eder fakat o iş i yapmazsa, orucu batı l olmaz. 1571- Müstehap veya farz keffaret orucu gibi vakti mu-ayyen olmayan bir oruçta, orucu bozan bir işyapmaya niyet eden yahut yapı p yapmama konusunda tereddütlü olan ama bununla birlikte orucu bozan hâllerden kaçı nan bir kimse, eğer öğleden önce tekrar niyet edip oruca devam e-derse, orucu sahihtir. ORUCU BOZAN ŞEYLER 1572- Dokuz ş ey orucu bozar: 1) Yemek ve içmek. 2) Cimâ (=Cinsel iliş kide bulunmak). 3) İ stimnâ (=Mastürbasyon). 4) Allah'a, Hz. Muhammed'e (s.a.a) ve Resulullah'ı n halifeleri olan on iki Ehlibeyt İ mamları na (a.s) yalan isnatta bulunmak. 5) Boğ aza yoğun (=katı ) toz kaçı rmak. 6) Baş ı n tamamı nısuya daldı rmak. 195 7) Cünüp, hayı z ve nifas hâllerinde sabahlamak. 8) İ htikan (=Sı vış eylerle tenkı ye yapmak). 9) Kusmak. Bunlarla ilgili açı klamalar, ilerdeki hükümlerde izah e-dilecektir. 1) Yemek ve İ çmek 1573- Oruçlu bir kimse, su ve ekmek gibi yenilip içilmesi normal olan yahut toprak ve zamk (=ağaç balı ) gibi yenilip içilmesi normal olmayan bir ş eyi kasten yer veya içerse, orucu batı l olur. Yenilip içilen ş ey, ister az olsun, ister çok olsun, hüküm değiş mez. Hatta misvak kullanan biri, misvakıağzı na alı p dı ş arıçı kardı ktan sonra tekrar ağzı na alarak misvakta bulunan ı slaklı ğıyutarsa, orucu bozulur. Fakat misvaktaki ı slaklı k, ağı z dı ş ı ndan içeri alı nmı şdenmeyecek ş ekilde olur ve ağzı n suyuna karı ş arak kaybolursa, bundan ötürü oruç bozulmaz. 1574- İ nsan, sahur yemeği yerken fecrin doğduğunu anlarsa, ağzı ndaki lokmayıdı ş arı çı karmalı dı r. Eğ er bir kiş i böyle bir durumda ağzı ndaki lokmayıdı ş arıçı karmaz ve bilerek onu yutarsa, orucu batı l olur ve sonradan açı klayacağı mı zş ekilde üzerine keffaret de gerekir. 1575- Oruç hâlindeyken yanlı ş lı kla bir ş ey yiyip içen kimsenin orucu batı l olmaz. 1576- Farz ihtiyat gereği oruçlu kimsenin, vücuda gı da verip fayda sağlayan iğneleri yaptı rmaktan sakı nmasıgerekir. Ama vücudu uyuş turan veya [tedavi amacı yla] ilâç yerine kullanı lan iğnelerin oruç için herhangi bir sakı ncasıyoktur. 1577- Oruçlu kimse, diş lerinin arası nda kalmı şolan yemek kı rı ntı sı nıkasten yutarsa, orucu batı l olur. 1578- Oruç tutmak isteyen kimsenin, sabah ezanı ndan önce diş lerinin arası nı[kürdan veya herhangi bir ş eyle] temizlemesi gerekmez. Diş lerinin arası nda kalan yemek kı rı ntı ları nı n gündüz boğazı na kaçacağı nıbilen kimse, eğer temizlemez ve o kı rı ntı lardan boğazı na bir ş ey kaçı rı rsa, orucu batı l olur. Hatta böyle bir ş ahsı n boğ azı na bir ş ey kaçmasa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu sonradan kaza etmesi gerekir. 1579- Tükürüğü yutmak, ekş i ve benzeri ş eyleri düş ün-mek suretiyle ağı zda toplanmı şolsa bile, orucu batı l etmez. 1580- Ağı z boş luğuna inmediğ i sürece sümüğ ü yutmanı n sakı ncasıyoktur. Ama ağı z boş luğ una inerse, farz ihtiyat gereği yutulmamalı dı r. 1581- Oruçlu bir kimse, aş ı rısusuzluktan dolayıhelâk olması ndan korkarsa, bu durumda ölümden kurtulacak miktarda su içebilir; ama orucu batı l olur. Hatta eğer ramazan ayıiçerisinde olursa, günün geride kalan kı smı nda orucu bozan ş eylerden de sakı nmalı dı r. 196 1582- Bebekler ya da kuş lar için yiyecek maddeleri çiğnemek veya yemeğin tadı na bakmak gibi genelde boğaza ulaş mayan bir iş i yapmak, tesadüfen elde olmaksı zı n boğ aza bir ş ey kaçsa bile, orucu bozmaz. Ama eğer insan önceden boğ azı na bir ş eyler kaçacağı nıbilirse, boğaza kaç-ması yla orucu bozulur ve üzerine kaza ile birlikte keffaret de lâzı m gelir. 1583- İ nsanı n zaaf ve dayanamazlı k sebebiyle orucu bozmasıcaiz değildir. Fakat zaafıgenelde tahammül edilme-yecek derecede olursa, orucu bozması nı n sakı ncası yoktur. 2) Cinsel İ liş kide Bulunmak 1584- Cinsel iliş kide bulunmak, meni gelmese ve erkeklik organıyalnı zca sünnet mahalli kadar dâhil olsa bile, orucu bozar. 1585- Eğer sünnet mahalli miktarı ndan daha az bir kı smıdahil olur ve meni de gelmezse, oruç bozulmaz. An-cak, erkeklik organıkesilmişbir kimsenin sünnet mahallinin az bir miktarı nı n dâhil olması yla da orucu bozulur. 1586- Sünnet mahalli kadarı nı n dâhil olup olmadı ğı ndan ş üphe eden oruçlunun orucu sahihtir. Erkeklik organıkesilmişolan bir kimse ise, organı nı n bir kı smı nı n dâhil olup olmadı ğı ndan ş üphe ederse, orucu sahihtir. 1587- Ramazan ayı nda oruçlu olduğunu unutarak veyahut hiçbir ihtiyar ve iradesi kalmayacak ş ekilde baş kası nı n zorlaması na maruz kalarak cinsel iliş kide bulunan kimsenin orucu bozulmaz. Ancak iliş ki hâlinde oruçlu olduğunu hatı rlar veyahut artı k zorlama söz konusu olmazsa, kendisini iliş ki hâlinden hemen geri çekmelidir. Eğer kendini geri çekmezse, orucu batı l olur. 3) İ stimn (=Mastürbasyon) 1588- Eğer oruçlu bir kimse, istimnâ yaparak kendisinden meni getirirse, orucu batı l olur. 1589- Elinde olmaksı zı n oruçlu kimseden meni gelirse, orucu bozulmaz. Fakat bir iş yapar ve bu işyüzünden elinde olmaksı zı n ondan meni gelirse, orucu batı l olur. 1590- Oruçlu bir kimse, gündüz uyuduğu takdirde ihtilâm olacağı nı , yani uykuda kendisinden meni geleceğini bilse bile uyuyabilir. Böyle bir kimse uyur ve ihtilâm da olursa, orucu sahihtir. 1591- Oruçlu kimse, meni gelirken uykudan uyanı rsa, meninin dı ş arıçı kması nı önlemesi gerekmez [orucu da bo-zulmaz]. 1592- Oruçlu bir kimse, ihtilâm olduktan sonra idrar yapabileceği gibi, 72. hükümde açı klandı ğ ıüzere istibrâ [yani özel idrar temizleme usûlü] da yapabilir. Ancak guslettikten sonra, idrar veya istibrâ yaptı ğıtakdirde mecrada kalan meninin dı ş arı çı kacağı nıbilirse, istibrâ yapamaz. 1593- İ htilâm olan oruçlu bir kimse, mecrada meninin kaldı ğ ı nıve gusül etmeden önce idrar yapmadı ğıtakdirde guslettikten sonra meninin dı ş arıçı kacağı nıbilirse, farz ihtiyat gereği gusülden önce idrar yapmalı dı r. 197 1594- Meni getirmek kastı yla bir işyapan oruçludan meni gelmezse, orucu bozulmaz. 1595- Meni getirmek kastıolmaksı zı n biriyle oynayı pş akalaş an oruçlu bir kimsenin, eğer oyun ve ş akadan sonra meni çı kma alı ş kanlı ğıolmazsa, tesadüf eseri meni çı kmasımühtemel olsa da, orucu sahihtir. Fakat meninin gelmesi yaklaş ı ncaya kadar ş akalaş maya devam eder, çı kması nıda önlemez ve meni dı ş arıçı karsa, orucu bozulur. 4) Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) Yalan İ snatta Bulunmak 1596- Oruçlu kimse, sözle, yazı yla, iş aretle veya diğ er herhangi bir ş eyle Allah'a, Hz. Peygamber'e (s.a.a) ve Hz. Peygamber'in halifeleri olan Ehlibeyt İ mamları na bilerek yalan isnatta bulunursa, ondan sonra hemen, "Yalan söyledim." dese veya tövbe etse bile orucu batı l olur. Farz ihtiyat gereği Hz. Fâtı mat'üz-Zehrâ (s.a), diğer peygamberler ve onları n vasîleri de aynıhükümdedirler. 1597- Bir kimse, doğ ru veya yalan olduğunu bilmediği bir hadisi nakletmek isterse, farz ihtiyat gereği o hadisi duyduğ u kimseye veya okuduğu kitaba dayandı rarak nakletmelidir. Ancak, [hadisin kaynağı nısöylemese bile] kendisinin nakletmesiyle orucu batı l olmaz. 1598- Doğruluğ una inandı ğıbir sözü, Allah'tan veya Resul-i Ekrem'den (s.a.a) naklettikten sonra yalan olduğunu anlayan bir kimsenin orucu bozulmaz. 1599- Allah'a ve Peygamber'e (s.a.a) yalan isnat etmemin orucu bozduğunu bilen bir kimse, yalan olduğuna inandı ğıbir ş eyi onlara isnat ettikten sonra, söylediği ş eyin doğ ru olduğunu anlarsa, orucu sahihtir. 1600- Baş kası nı n uydurduğu bir yalanıbilerek Allah'a, Resul-i Ekrem'e (s.a.a) veya Masum İ mamlara (a.s) isnat eden oruçlunun orucu batı l olur. Ancak, o yalanıuyduran ş ahsı n dilinden aktarması nda herhangi bir sakı nca yoktur. 1601- Oruçlu bir kimseye, "Resulullah (s.a.a) böyle bir ş ey buyurmuşmudur?" diye sordukları nda, "hayı r" demesi gereken yerde kasten, "Evet" veya "evet" demesi gereken yerde kasten, "Hayı r" derse, orucu batı l olur. 1602- Bir kimse, Allah-u Tealâ'nı n veya Resul-i Ekre-m'in (s.a.a) doğru olan bir sözünü naklettikten sonra, "Yalan söyledim." der veya gece onlara bir yalan isnat edip, oruçlu olduğu yarı nki günde, "Dün gece söylediğim doğrudur." derse, orucu batı l olur. 5) Boğ aza Yoğun Toz Kaçı rmak 1603- İ ster un gibi yenmesi helâl olan bir ş eyin tozu olsun, ister yenmesi haram olan bir ş eyin tozu olsun, boğaza yoğun toz kaçı rmak orucu batı l eder. 1604- Rüzgâr vası tası yla yoğun bir toz yükselir de oruçlu kimse farkı nda olduğu hâlde korunmaz ve boğazı na yoğun toz kaçarsa, orucu batı l olur. 1605- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği sigara, tömbeki ve benzeri ş eylerin dumanı nı da boğazı na kaçı rmamalı dı r. Ama yoğun buharı n boğaza kaçmasıile oruç bozulmaz. 198 Fakat yoğun buhar, eğer ağı zda suya dönüş ür ve oruçlu kimse de onu yutarsa, orucu batı l olur. 1606- Dikkatsizlik sonucu toz, buhar, duman ve benzeri bir ş ey ağza kaçı rı ldı ğı takdirde, eğer boğ aza ulaş mayacağıkesin olarak bilinirse, oruç sahihtir. 1607- Oruçlu olduğunu unuttuğundan dolayıtozu yutmaktan çekinmez veya elinde olmaksı zı n toz-toprak ve benzeri bir ş ey boğazı na kaçarsa, orucu batı l olmaz; ancak mümkün olduğ u takdirde, onu dı ş arıçı karmalı dı r. 6) Kafanı n Tamamı nıSuya Daldı rmak 1608- Kafası nı n tamamı nıbilerek suya sokan oruçlu kimsenin, vücudunun geri kalan kı smısuyun dı ş ı nda kalsa bile, farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmesi gerekir. Fakat vücudunun tümü suya girmişolur ama kafası nı n bir kı smıdı ş arı da kalı rsa, orucu bozulmaz. 1609- Birinci defada kafası nı n yarı sı nı , ikinci defada ise diğer yarı sı nısuya daldı ran oruçlu kimsenin orucu batı l olmaz. 1610- Bir kimse, kafası nı n tamamen suya girip girmediğ inden ş üphe ederse, orucu sahihtir. 1611- Eğer kafanı n tamamısuya daldı rı lı r ve saçları n bir kı smıdı ş arı da bı rakı lı rsa, oruç bozulur. 1612- Oruçlu kimse, farz ihtiyat gereği kafası nıgülsuyuna daldı rmamalı dı r; ancak diğer muzaf sulara ve sı vış eylere daldı rmanı n sakı ncasıyoktur. 1613- Eğer oruçlu kimse, kendi elinde olmaksı zı n suya düş er ve baş ı nı n tamamısuya dalarsa veya oruçlu olduğunu unuttuğu hâlde baş ı nısuya sokarsa, orucu batı l olmaz. 1614- Suya atladı ğızaman genelde kafası nı n suya gireceğini bilen bir kimse, eğer bunun farkı nda olarak suya atlar ve kafasıda tamamen suya dalarsa, orucu bozulur. 1615- Oruçlu olduğunu unutan veya zorla kafasısuya sokulan kimse, eğ er suyun altı nda iken oruçlu olduğunu hatı rlar veya zorlayan kimse artı k elini çekerse, baş ı nı hemen dı ş arıçı karmalı dı r; aksi hâlde orucu batı l olur. 1616- Oruçlu olduğunu unutarak gusül niyetiyle baş ı nısuya daldı rı p gusül eden kimsenin orucu bozulmadı ğ ıgibi, guslü de sahihtir. 1617- Oruçlu olduğunu bildiği hâlde kasten gusül etmek için baş ı nıtamamen suya sokunca, bakı lı r: Eğer tuttuğu oruç keffaret orucu gibi muayyen vakti olmayan farz bir oruç olursa, guslü sahihtir; ama orucu batı l olur. Fakat orucu [ramazan orucu hariç] muayyen vakti olan farz bir oruç olursa, eğer kafası nısuya daldı rdı ğıanda guslün niyetini etmişolursa, orucu bozulduğ u gibi farz ihtiyat gereği guslü de batı ldı r. Fakat suyun altı nda veya suyun altı ndan çı kacağıanda gusle niyet etmişolursa, guslü sahihtir. Ama eğer tuttuğu oruç ramazan ayı nı n orucu olursa, orucu ve guslü her ikisi de batı l olur. Ancak suyun altı nda tövbe etmişolur ve suyun altı ndan çı ktı ğıanda gusül niyeti ederse, [orucu bozulsa da] guslü sahihtir. 199 1618- Kurtarı lmasıfarz olsa bile boğulmakta olan bir kimseyi kurtarmak için baş ı nı suya sokan oruçlunun orucu batı l olur. 7) Cünüp, Hayı z ve Nifas Hâllerinde Sabahlamak 1619- Cünüp olan kimse, [ramazan ayı nda] sabah ezanı na kadar kasten gusül etmez veya vazifesi teyemmüm etmek olan kimse kasten teyemmüm etmezse, orucu batı l olur. 1620- [Ramazan ayıdı ş ı nda] eğer bir kimse, ramazan ayıorucu gibi muayyen vakti olan farz bir oruç tutmak ister ve sabah ezanı na kadar da gusül veya teyemmüm etmezse, [gündüz sabah ezanı ndan sonra öğleye kadar gusül veya teyemmüm ettiği takdirde] orucu sahihtir. 1621- Cünüp olan kimse, ramazan orucu gibi muayyen vakti olan farz bir oruç için niyet edecek olursa, vakit daralı ncaya kadar kasten gusül etmese bile, teyemmüm edip oruç tutabilir ve orucu da sahihtir. 1622- Eğer cünüp olan kimse, ramazan ayı nda gusletmeyi unutur ve bir gün sonra hatı rlarsa, o günün orucunu kaza eder. Ama eğer birkaç gün sonra hatı rlar ve cünüp olarak kaç gün oruç tuttuğ unu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği günlerin orucunu kaza eder. Meselâ cünüplü iken üç gün mü, yoksa dört gün mü oruç tuttuğ unu bilmezse, cünüp hâlinde tuttuğunu kesin olarak bildiği üç günün orucunu kaza etmesi gerekir. 1623- Ramazan ayıgecesinde gusül veya teyemmümden hiçbiri için vakti olmayan kimse kendisini cünüp ederse, orucu batı l olduğu gibi üzerine kaza ve keffaret de farz olur. Fakat teyemmüm edecek kadar vakti olan kimse kendisini cünüp ederse, teyemmüm etmekle orucu sahih olur; ama böyle bir iş i yaptı ğıiçin günah iş lemiş tir. 1624- Gusül etmek için vaktin genişolduğunu zanneden kimse, kendisini cünüp ettikten sonra vaktin dar olduğunu anlarsa, eğer teyemmüm [edecek kadar vakti olur ve teyemmüm] ederse, orucu sahih olur. 1625- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan kimse, uyuduğu zaman sabah ezanı na kadar uyanamayacağı nıbilirse uyumamalı dı r. Ama eğ er uyur ve sabaha kadar da uyanmazsa, orucu batı l olduğu gibi üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. 1626- Cünüp olan bir kimse, ramazan ayıgecesinde u-yuduktan sonra uyanı r ve tekrar uyuduğ unda sabah ezanı ndan önce gusletmek için uyunacağı na ihtimal verirse, tekrar uyuyabilir. 1627- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde sabah ezanı ndan önce uyanacağı nıbilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandı ktan sonra gusletmeyi kararlaş tı rı p bu kararla uyur ve sabah ezanı na kadar da uyana-mazsa, orucu sahihtir. 1628- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğu takdirde ezandan önce uyanacağı nıbilen veya ihtimal veren kimse, uyandı ğı nda gusletmesinin gerektiğini unutur bir hâlde uyur ve sabah ezanı na kadar da uyanmazsa, orucu sahihtir. 200 1629- Ramazan ayıgecesinde cünüp olan ve uyuduğunda sabah ezanı ndan önce uyanacağı nıbilen veya ihtimal veren bir kimse, uyandı ktan sonra gusletmemeyi kararlaş tı rdı ğıveya gusledip etmeme konusunda tereddütlü olduğu hâlde uyur ve [sabah ezanı na kadar da] uyanmazsa, orucu batı l olur. 1630- Ramazan ayıgecesinde cünüplü iken uyuyup sonra uyanan kimse, ikinci kez uyuduğ unda sabah ezanı ndan önce uyanacağı nıbilir veya ihtimal verirse, eğer gusletmek kararı yla tekrar uyur ve sabah ezanı na kadar uyan-mazsa, o günün orucunu kaza etmelidir. İ kinci kez uykudan uyanı p, üçüncü kez uyuyan kimsede de hüküm aynen geçerlidir; ancak [her iki durumda da] kendisine keffaret farz olmaz. 1631- İ nsanı n ihtilâm olduğu uyku birinci uyku sayı l-maz; ihtilâm olduktan sonra uyanı p ikinci kez uyursa, iş te o, ilk uyku olarak hesap edilir. 1632- Ramazan günü içinde ihtilâm olan kimsenin he-men gusletmesi farz değildir. 1633- Ramazan ayı nda sabah ezanı ndan sonra uyanı p, ihtilâm olduğunu gören kimse, ezandan önce ihtilâm olduğunu bilse dahi orucu sahihtir. 1634- Ramazan ayı nı n orucunu kaza etmek isteyen bir kimse, sabah ezanı na kadar kasten olmasa bile cünüplü iken sabahlarsa, [o günü oruç tutamaz; oruç tuttuğu takdirde] orucu batı l olur. 1635- Ramazan orucunun kazası nıtutmak isteyen bir kimse, sabah ezanı ndan sonra uyanı p ihtilâm olduğunu görünce, bakı lı r: Eğer kaza orucunun vakti dar olursa, meselâ, ramazan ayı ndan beşgün kazaya kalan orucu olur, öte taraftan gelecek ramazan ayı na da beşgün kalmı şolursa, ramazandan sonra onun yerine bir gün oruç tutmalı dı r. Fakat kaza orucunun vakti genişolursa, baş ka bir günde oruç tutmalı dı r. Buna göre, her iki durumda da o günü oruç tutmasıgerekmez. 1636- İ ster muayyen bir vakti olsun, ister olması n, ramazan orucu ile ramazan ayı ndan kazaya kalan oruçlar dı ş ı nda, kasten bile cünüp olarak sabahlayan kimsenin orucu sahihtir. 1637- Sabah ezanı ndan önce hayı z veya nifas kanıkesilen ama bilerek gusletmeyen veya vazifesi teyemmüm ol-duğu hâlde bilerek teyemmüm etmeyen kadı nı n tuttuğu oruç batı ldı r. 1638- Sabah ezanı ndan önce hayı z veya nifas hâlinden çı kan bir kadı nı n gusledecek kadar vakti olmadı ğ ı nda, bakı lı r: Eğer ramazan ayı nı n orucunu veya kazası nıtutmak isterse, teyemmüm etmesi gerekir, dolayı sı yla orucu da sahih olur. Fakat müstehap bir oruç yahut keffaret ve adak orucu gibi farz bir oruç tutmak isterse, her ne kadar teyem-müm etmese bile orucu sahihtir; ama müstehap ihtiyat gereği teyemmüm etmelidir. 1639- Sabah ezanı na yakı n bir zamanda hayı z veya nifas kanıkesilen kadı nı n gusül ve teyemmümden hiçbirisi için vakti olmaz ya da sabah ezanı ndan önce kandan kesildiğ ini ezandan sonra anlarsa, orucu sahihtir. Ancak tutmak istediği oruç, ramazanı n kazasıolur ve vakit de genişolursa, böyle bir orucun sahih olması sakı ncalı dı r. 201 1640- Eğer kadı n sabah ezanı ndan sonra hayı z veya nifas kanı ndan temizlenir ya da günün ortası nda hayı z veya nifas kanıgörürse, akş ama yakı n bir zamanda olsa bile orucu batı l olur. 1641- Hayı z veya nifas guslünü unutup, bir veya birkaç gün sonra hatı rlayan kadı nı n tuttuğ u oruçlar sahihtir. 1642- Ramazan ayı nda sabah ezanı ndan önce hayı z veya nifas kanıkesilen bir kadı n, ihmalkârlı k sonucu sabah ezanı na kadar guslü terk eder ve vakit daraldı ktan sonra da teyemmüm etmezse, orucu batı l olur. Fakat gusletmemesi ihmalkârlı ktan kaynaklanmaz da örneğ in, hamamı n kadı nlar için belirlenen saatini bekleme zorunda kaldı ğ ı ndan kaynaklanı rsa, böyle bir durumda üç defa uyuyup, ezana kadar gusletmese bile teyemmüm etmekle orucu sahih olur. 1643- İ stihaze kanıgören bir kadı n, ayrı ntı ları417. hükümden itibaren açı klanan hükümlere göre gusüllerini yaparsa, orucu sahih olur. 1644- Kendi bedeninin herhangi bir yerini ölünün bedeninin herhangi bir yerine dokunduran kimsenin üzerine "Ölüye dokunma guslü" farz olsa dahi gusletmeden oruç tutabilir. Hatta oruçlu olduğu hâlde bile meyyite dokunmakla orucu batı l olmaz. 8) İ htikan (=Tenkı ye Yapmak) 1645- Sı vıbir madde ile tenkı ye yapmak, çaresizlik yüzünden ve tedavi için olsa bile orucu batı l eder. Ama tedavi için fitil kullanmanı n sakı ncasıyoktur. Farz ihtiyat gereği, afyonlu fitiller gibi keyif verici olan veya o kanaldan gı dalanmak için kullanı lan fitillerden de sakı nı lmalı dı r. 9) Kusmak 1646- Oruçlu kimsenin bilerek kusması-hastalı k veya benzeri bir sebepten dolayıolsa dahi- orucu batı l eder. Fakat yanı larak veya elinde olmaksı zı n kusmanı n oruç için herhangi bir sakı ncasıyoktur. 1647- Ramazan ayıgecesinde belirli bir ş eyi yediği takdirde, gündüz elinde olmaksı zı n kusacağı nıbilen kimse, [eğer orucu tuttuktan sonra kusarsa,] farz ihtiyat gereği o günün orucunu kaza etmelidir. 1648- Kusması nıönleyebilen oruçlu kimse için zarar ve meş akkat söz konusu olmazsa, kusması nıönlemelidir. 1649- Oruçlu kimsenin boğazı na sinek kaçarsa, bakı lı r: Eğ er yutulması na "onu yedi" denmeyecek kadar aş ağ ı ya inmiş se, dı ş arıçı karmasıgerekmez ve orucu da sahihtir. Fakat bu miktar kadar aş ağı ya inmemiş se, kusarak orucunun bozulması na sebep olsa bile onu dı ş arıçı karmalı dı r. Aksi takdirde orucu batı l olur ve farz ihtiyat gereği üzerine cem keffareti [yani bir köle azat etmesi, peşpeş e iki ay oruç tutmasıve altmı ş fakiri doyurması ] gerekir. 1650- Bir kimse yanı larak bir ş eyi yutar ve midesine ulaş madan oruçlu olduğunu hatı rlarsa, eğer mideye indirmesine "onu yedi" denilmeyecek kadar aş ağıinmiş se, dı ş arıçı karmasıgerekmez ve orucu sahihtir. 202 1651- Geğ irdiği zaman boğazı ndan bir ş ey geleceğini kesin olarak bilen kimse, kasten geğirmemelidir. Fakat bir ş eyin geleceğini kesin olarak bilmezse, geğirmenin sakı ncasıyoktur. 1652- Geğ irti sonucu oruçlu kimsenin kendiliğ inden boğazı na veya ağzı na bir ş ey gelirse, onu dı ş arıatmalı dı r. Ancak elinde olmaksı zı n mideye inerse, orucu sahihtir. ORUCU BOZAN ŞEYLERİ N HÜKMÜ 1653- Oruca aykı rıolan iş lerden birini bilerek ve isteyerek yapmak orucu bozar; ama bu işbilerek yapı lmazsa, oruç bozulmaz. Fakat cünüp olan bir kimse uyur ve 1630. hükümde açı klandı ğıüzere sabah ezanı na kadar da guslet-mezse, orucu batı ldı r. 1654- Orucu batı l eden iş lerden birini yanı larak yaptı ktan sonra, orucun bozulduğunu zannederek oruca aykı rıolan bir iş i bilerek tekrar yapan kimsenin orucu batı l olur. 1655- Boğ azı na zorla bir ş ey dökülen veya kafasızorla suya sokulan oruçlunun orucu bozulmaz. Fakat, "Yemek yemediğin takdirde malı na veya canı na zarar vereceğiz." diyerek oruçlu kimseyi oruca aykı rıolan iş lerden birini yapmasıiçin tehdit edip, orucunu bozmaya zorladı kları nda, oruçlu, zararıönlemek için [kendi eliyle] bir ş ey yerse, orucu batı l olur. 1656- Oruçlu kimsenin, boğazı na zorla bir ş ey dökeceklerini veya orucunu açmaya mecbur edeceklerini bildiği bir yere gitmesi caiz değildir. Fakat gitmek ister ama gitmezse veya gittikten sonra zorlamazlarsa, orucu sahihtir. [Ancak öyle bir yere gidince, bakı lı r:] Eğer çaresizlik yüzünden oruca aykı rıolan iş lerden birini yaparsa, [yani orucunu bozmaya mecbur ederler, o da kendi eliyle bir ş ey yiyerek orucunu açarsa,] orucu batı l olur. Fakat zorla boğazı na bir ş ey dökerlerse, orucunun batı l olduğu kesin olarak söylenemez. ORUÇLU İ Çİ N MEKRUH OLAN ŞEYLER 1657- Oruçluya bazış eyler mekruhtur. Onlardan bir kı smış öyledir: 1) Göze ilâç damlatmak. 2) Tesiri (tadıveya kokusu) boğaza gidecek ş ekilde sürme çekmek. 3) Kan aldı rmak ve hamama girmek gibi oruçluyu zaafa uğratan (=güçsüz duruma düş üren) bir işyapmak. 4) Enfiye çekmek. Eğer tesirinin boğaza ulaş acağıbi-linmezse, [mekruhtur;] ama boğ aza ulaş acağıbilinirse, caiz değildir. 5) Güzel kokulu bitkileri koklamak. 6) Kadı nı n suyun içinde oturması . 7) Fitil kullanmak. 8) Üzerindeki elbiseyi ı slatmak. 203 9) Dişçektirmek ve ağzı n kanaması na sebep olan herhangi bir işyapmak. 10) Islak olan bir misvakıkullanmak. 11) İ nsanı n, meni getirme kastıolmaksı zı n kendi karı sı nıöpmesi veya ş ehvetini uyandı racak bir işyapması . A-ma eğer meni getirme kastıolarak bunlarıyaparsa, meninin gelmesiyle orucu batı l olur. KAZA VE KEFFARETİGEREKTİ REN DURUMLAR 1658- Ramazan ayı nda kasten kusan veya 1630. hükümde açı klandı ğıgibi gece cünüp olduktan sonra üç defa uyanı p tekrar uyuyan ve sabah ezanı na kadar uyanmayan oruçlunun üzerine ancak o günün kazasıfarz olur. Kasten tenkı ye yapan veya baş ı nı n tamamı nısuya sokan kimseye, farz ihtiyat gereği keffaret de gerekir. Oruca aykı rı olan diğ er ş eylerin orucu bozduğ unu bildiğ i hâlde kasten yapan kimsenin üzerine ise hem kaza, hem de keffaret farz olur. 1659- Hükmü bilmeyiş i yüzünden orucu bozan iş lerden birini yapan kimse eğer hükmü öğrenebilir durumda olursa, farz ihtiyat gereğ i üzerine keffaret gerekir. Ama hükmü öğrenebilir durumda olmaz veya böyle bir hükmün farkı na varmaz veyahut o iş in orucu bozmadı ğ ı nıkesin olarak bilirse, üzerine keffaret gerekmez. ORUCUN KEFFARETİ 1660- Ramazan orucunun keffareti üzerine farz olan kimse, bir köle azat etmeli veya bir sonraki hükümde açı klayacağı mı zş ekilde iki ay oruç tutmalıveya altmı şfakiri ya doyuracak kadar yedirmeli yahut her birine bir müd (yaklaş ı k 750 gr.) buğday, arpa ya da benzeri yiyecek maddelerini aynen vermelidir. Bunları n hiçbirine gücü yetmeyen kimse, gücü yettiğ i miktar kadarı yla fakirleri doyurmalı dı r. Eğer hiçbir ş ekilde yiyecek maddesi vermeye gücü yetmezse, en azı ndan meselâ bir kere "Estağfirullah" diyerek, Allah-u Tealâ'dan mağfiret dilemelidir. Ancak farz ihtiyat gereği, istiğfar ettikten sonra keffareti ödemeye güç kazanı rsa, keffareti yerine getirmesi gerekir. 1661- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutarak ödemek isteyen kimse, onun otuz bir gününü peşpeş e tutmalı dı r; ama geride kalan diğer günlerin peşpeş e olmaması nda herhangi bir sakı nca yoktur. 1662- Ramazan orucunun keffaretini iki ay oruç tutmakla yerine getirmek isteyen kimsenin peşpeş e tutacağıotuz bir günün içinde, Kurban Bayramıgibi oruç tutulması haram olan bir günün bulunmamasıgerekir [aksi takdirde keffaret orucuna baş layamaz]. 1663- Eğer peşpeş e tutacağıotuz bir gün dolmadan özürsüz olarak bir gün oruç tutmaz veya belirli bir adak gününün orucu gibi tutulmasıfarz olan bir gün araya girecek ş ekilde oruca baş lamı şolursa, keffaret orucuna yeniden baş lamasıgerekir. 1664- Hayı z, nifas, mecburi yolculuk gibi özürler sebebiyle peşpeş e tuttuğu oruçları yarı da bı rakan kiş inin, keffa-ret orucuna yeniden baş lamasıgerekmez. Böyle bir kimse özrü bertaraf olunca, orucuna kaldı ğıgünden devam eder. 204 1665- Oruçlu kimse orucunu haram bir ş eyle batı l edecek olursa, ister o ş ey ş arap ve zina gibi aslen haram olsun, ister hayı z hâlindeyken kendi hanı mı yla cinsel iliş ki kurmak gibi baş ka bir sebepten dolayıharam olsun, [farz] ihtiyat gereği üzerine cem keffareti gerekir. Yani bir köle azat etmeli, iki ay oruç tutmalıve altmı şfâkiri ya doyurmalıveya onlardan her birine bir müd (=yaklaş ı k 750 gr.) buğday, arpa, ekmek veya benzeri bir ş ey vermelidir. Bunları n üçünü birden yapmaktan âciz olan kimse, hangisine gücü yeterse onu yerine getirmelidir. 1666- Allah'a veya Peygamber'e (s.a.a) yalan isnatta bulunan oruçlu kimsenin üzerine, farz ihtiyat gereği önceki hükümde açı kladı ğı mı z cem keffareti farz olur. 1667- Ramazan ayı nı n aynıgününde cinsel iliş ki olayıbir kaç kere tekrarlanı rsa, iliş ki kuran kimsenin üzerine tek bir keffaret [yani keffaret türlerinden sadece biri] farz olur. Fakat [zina gibi] aslen haram olan bir yol ile cinsel iliş kide bulunursa, üzerine cem keffareti [yani keffaret çeş itlerinin üçü de] farz olur. 1668- Eğer aynıgün içinde cinsel iliş ki dı ş ı nda oruç bozma olayıbir kaç kere tekrarlanı rsa, bunlardan dolayıtek bir keffaret ödemek yeterlidir. 1669- Önce haram yoldan cinsel iliş kide bulunup, sonra da kendi helâliyle iliş ki kuran oruçlu kimse için yalnı z bir cem keffareti, [yani keffaret çeş itlerinin üçünü de] ödemek yeterlidir. 1670- Su içmek gibi aslı nda helâl olan ve orucu bozan bir ş eyle orucunu bozduktan sonra yenilmesi haram olan bir yiyecek gibi aslı nda haram olan ve orucu batı l eden baş ka bir işyapan kimse için, tek bir keffaret ödemek yeterlidir. 1671- Oruçlu kimse geğirmek vası tası yla ağzı na gelen bir ş eyi kasten yutarsa, orucu batı l olur ve üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Ancak geğirdiğinde, eğer kan veya yenilebilir olmaktan çı kmı şyiyecek maddesi gibi yenmesi haram olan bir ş ey ağzı na gelir ve kasten onu yutarsa, üzerine kaza gerektiği gibi ihtiyat gereği cem keffareti de farz olur. 1672- Belli bir günde oruç tutmayınezreden kimse, eğer o günün orucunu kasten bozarsa, bir köle azat etmeli veya peşpeş e iki ay oruç tutmalıya da altmı şfakiri doyurmalı dı r. 1673- Baş kası nı n akş am olduğunu haber vermesi üzerine iftar eden kimse, sonradan akş am olmadı ğı nıanlarsa, [haber veren adil olmadı ğıtakdirde] üzerine hem kaza, hem de keffaret gerekir. Fakat haber veren adil kimse olursa, sadece kaza gerekir. 1674- Orucunu bilerek bozan bir kimse, öğ leden sonra veya keffaretten kurtulmak amacı yla öğleden önce yolculuğa çı karsa, üzerine farz olan keffaret düş mez. Hatta böyle bir kimse için öğleden önce tesadüfen bir yolculuk söz konusu olsa bile, ihtiyat gereği keffaret ödemesi farzdı r. 1675- Orucunu bilerek bozduktan sonra hayı z, nifas veya hastalı k gibi bir özürle karş ı laş an kimseye keffaret farz olmaz. 205 1676- Ramazan ayı nı n ilk günü olduğunu kesin olarak bildiği hâlde orucunu bilerek bozan kimse, eğer daha sonra o günün ş aban ayı nı n son günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret gerekmez. 1677- Ramazanı n son günü mü yoksa ş evval ayı nı n ilk günü mü diye ş üphelendiği bir günde orucunu bilerek bozan kimse, daha sonra ş evval ayı nı n ilk günü olduğunu anlarsa, üzerine keffaret farz olmaz. 1678- Oruçlu kimse, ramazan ayı nda oruçlu olan hanı mı yla cinsel iliş kide bulununca, bakı lı r: Eğ er hanı mı nıbu iş e mecbur etmiş se, hem kendinin hem de hanı mı nı n keffaretini vermelidir. Fakat kadı nı n kendisi de bu iş e razıolmuşolursa, her birine birer keffaret farz olur. 1679- Eğer bir kadı n oruçlu olan kocası nıcinsel iliş kiye veya orucunu bozan baş ka bir iş i yapmaya zorlarsa, üzerine kocası nı n keffareti farz olmaz. 1680- Oruçlu kimse, ramazan ayı nda oruçlu hanı mı yla cinsel iliş kide bulununca, bakı lı r: Eğ er erkek karı sı nıçaresiz bı rakacak bir ş ekilde bu iş e zorlar, fakat daha sonra kadı n iliş ki esnası nda bu iş e razıolursa, erkek iki keffaret, kadı n ise bir keffaret ödemelidir. Ama eğer kadı n mecbur bı rakı lması na rağmen bu iş i kendi irade ve ihtiyarıile yap-mı şolursa, erkeğin hem kendi kefaretini, hem de karı sı nı n keffaretini ödemesi gerekir. 1681- Oruçlu olan bir kadı n ramazan ayı nda uyuduğu hâlde, oruçlu olan kocası onunla cinsel iliş ki kurarsa, kocası nı n üzerine tek bir keffaret farz olur; ama kadı nı n orucu sahihtir ve bundan dolayıda keffaret gerekmez. 1682- Eğer erkek, hanı mı nıcinsel iliş ki dı ş ı nda orucu bozan baş ka bir iş e zorlarsa, kadı nı n keffaretini ödemesi gerekmediği gibi kadı nı n üzerine de keffaret farz olmaz. 1683- Yolculuk veya hastalı k gibi bir sebepten ötürü oruç tutmayan kimse, oruçlu olan hanı mı nıcinsel iliş kiye zorlayamaz; fakat zorladı ğıtakdirde ihtiyat gereği kadı nı n keffaretini ödemesi gerekir. 1684- İ nsan, keffaretini yerine getirme hususunda ihmalkâr davranmamalı dı r; ama hemen yerine getirmesi de gerekmez. 1685- Farz olan keffaret borcu birkaç yı l ödenmezse, üzerine bir ş ey eklenmez. 1686- Keffaret borcunu altmı şfakire yiyecek maddesi vererek ödemesi gereken kimse, altmı şfakirlere ulaş ma imkânıolduğu takdirde onları n her birine yaklaş ı k 750 gr. miktarı nda olan bir müdden fazla yiyecek maddesi vermemeli veya bir fakiri bir defadan fazla doyurmamalı dı r. Fakat yiyecek maddelerini, nafakalarıüzerine farz olan ailesinin fertlerine aynen vereceğinden veya onlara yedireceğinden emin olduğu bir fakire, ailesinin her biri için yaş larıküçük olsa dahi birer müd vermesinin sakı ncasıyoktur. 1687- Ramazan orucunun kazası nıtutmakta olan bir kimse, öğleden sonra orucunu kasten bozarsa, on fakire birer müd (yaklaş ı k 750 gr.) buğday ve benzeri yiyecek 206 maddesi vermeli; bunu vermekten âciz olursa da, farz ihtiyat gereği üç gün peşpeş e oruç tutmalı dı r. ORUCU BOZUP sadece KAZAYI GEREKTİ REN DURUMLAR 1688- Bazıdurumlarda sadece orucun kazasılazı m gelir, keffaret gerekmez: 1) Ramazan ayı nı n gündüzünde bilerek kusmak. 2) Ramazan ayı nı n gecesinde cünüp olup, 1630. hükümde açı klandı ğıüzere sabah ezanı na kadar üçüncü uykudan uyanmamak. 3) Orucu bozacak bir işyapmadı ğıhâlde oruca niyet etmemek veya riya için oruç tutmak veya oruçlu olmamaya niyet etmek. 4) Ramazan ayı nda cünüp olduktan sonra gusletmeyi unutarak bir veya birkaç gün cenabet hâlinde oruç tutmak. 5) Ramazan ayı nda fecrin doğup doğmadı ğı nıaraş tı rmadan, fecrin doğuş undan sonra orucu bozan bir işyapmak. Bunun gibi, araş tı rdı ktan sonra fecrin doğuş una zannı hâsı l olduğ u hâlde oruca aykı rıolan iş lerden birini yapar ve [gerçekten de] fecrin doğ duğ u ortaya çı karsa, kaza gerekir. Fakat araş tı rdı ktan sonra fecrin henüz doğ madı ğ ı na zannıveya kesin bilgisi hası l olan kimse, bir ş ey yer ve sonradan sabah olduğunu anlarsa, o günü kaza etmesi ge-rekmez. Hatta araş tı rdı ktan sonra fecrin doğ duğ undan ş üphe etse ve orucu bozan ş eylerden birini yaptı ktan sonra fecrin doğ duğ unu anlasa bile üzerine kaza gerekmez. 6) Fecir doğduğu hâlde, "Henüz doğmamı ş tı r" diyen bir kimsenin sözüne dayanarak oruca aykı rıolan bir işyapmak. 7) "Fecir doğmuş tur" diyen kimsenin sözüne yakin etmeyerek veya ş aka yaptı ğı nı zannederek, fecir doğduğu hâlde oruca aykı rıbir harekette bulunmak. 8) Akş am vakti olmadı ğıhâlde, olduğuna ş ahitlik eden adil bir kimsenin haber vermesi üzerine iftar etmek. 9) Güneşbatmadı ğıhâlde, açı k (ve bulutsuz) havanı n kararmasınedeniyle akş am olduğuna yakin ederek oruç açmak. Fakat havanı n bulutlu olmasınedeniyle akş am olmadı ğıhâlde, oldu sanarak iftar edilirse, kaza gerekmez. 10) Serinlemek için veya sebepsiz yere ağza su verip çalkaladı ğıesnada, elde olmaksı zı n boğaza su kaçı rmak. Fakat oruçlu olduğunu unutan kimse, bir ş ey içer veya abdeste baş ladı ğı nda ağzı na su alı rken elinde olmaksı zı n aş ağısu kaçarsa, üzerine kaza gerekmez. 1689- Bir kimse, su dı ş ı nda [sı vı ] bir maddeyi ağzı na aldı ğı nda veya burnuna su aldı ğ ı nda elinde olmaksı zı n boğazı na bir ş ey kaçı rı rsa, üzerine kaza lazı m gelmez. 1690- Oruçlu kimsenin, haddinden fazla ağzı na su alı p çalkalamasımekruhtur. Suyu ağzı nda çalkaladı ktan sonra tükürüğünü yutmak isteyen kimsenin üç defa dı ş arı ya tükürmesi ise çok iyidir. 207 1691- Bir kimse, suyu ağzı na alı p çalkalarken elinde olmayarak veya unutarak boğ azı na su kaçacağı nıbilse, ağzı na su almamalı dı r. 1692- Ramazan ayı nda fecir doğduğu hâlde, araş tı rdı ktan sonra fecrin doğmadı ğı na yakin edip, orucu bozacak iş lerden birini yapan kimsenin üzerine kaza gerekmez. 1693- Akş am olup olmadı ğı ndan ş üphe eden kimse, orucunu açamaz. Ama fecrin doğ up doğ madı ğ ı ndan ş üphe eden kimse, araş tı rmadan önce bile orucu batı l eden bir işyapabilir. KAZA ORUCU ile ilgili HÜKÜMLER 1694- Deli olan bir adamı n, kendine gelip iyileş ince, delilik zamanı nda tutmadı ğı oruçlarıkaza etmesi farz değildir. 1695- Kâfir birisi Müslüman olursa, kâfirlik döneminin oruçları nıkaza etmesi gerekmez. Ancak Müslüman olan birisi kâfir olur ve sonra yeniden Müslüman olursa, kâfirlik döneminde tutmadı ğıoruçları n kazası nıyerine getirmelidir. 1696- Tedavi amacı yla yediği bir ş eyin etkisi sonucu sarhoşolsa bile, sarhoş luk nedeniyle tutmadı ğıoruçlarıkaza etmesi gerekir. Hatta bir kimse, oruca niyet ettikten sonra sar-hoşolur ve sarhoş luk hâlinde kendine gelip iyileş inceye kadar da oruca aykı rıolan bir işyapmazsa, farz ihtiyat gereği o günün orucunu tamamlamalıve sonradan da kaza etmelidir. 1697- Mazeretli olduğu için birkaç gün ramazan orucunu tutmayan kimse, sonradan özrünün ne zaman bertaraf olduğunda ş üpheye düş erse, orucunu tutmadı ğıgünler hususunda ihtimal verdiği en az miktarıkaza edebilir. Meselâ, ramazandan önce yolculuğ a çı kan bir kimse, ramazanı n beş inci veya altı ncıgününün hangisinde yolculuktan döndüğünü bilmezse, beşgünü kaza etmekle yetinebilir. Yine özrünün ne zaman ortaya çı ktı ğı nıbilmeyen kimse de sayıbakı mı ndan ihtimal verdiği en az miktarıkaza edebilir. Meselâ, ramazan ayı nı n sonları nda yolculuğa çı kan ve ramazandan sonra dönen kimse, ramazanı n yirmi beş inde mi yoksa yirmi altı sı nda mı yolculuğ a baş ladı ğı ndan ş üphe ederse, ş üphesinin az tarafı nıyani [yirmi altı sı ndan hesaplayarak] beşgünü kaza edebilir. 1698- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, bunlardan hangisini önce isterse tutabilir; sakı ncasıyoktur. Ancak, eğer son ramazanı n kazasıiçin vakit dar olursa, meselâ, son ramazandan beşgün orucu kazaya kalmı şolur ve sonraki ramazana da beşgün kalmı şolursa, önce son ramazanı n kazası nıtutmalı dı r. 1699- Birkaç ramazandan orucu kazaya kalan kimse, niyet ederken tuttuğu orucun hangi ramazanı n kazası na ait olduğunu belirtmezse, ilk ramazanı n kazasıolarak sayı lı r. 1700- Ramazan orucunun kazası nıtutmakta olan kimse, kaza etmek için vakti dar olmazsa, öğleden önce orucunu bozabilir. 1701- Ramazan orucunu kaza etmeden ölen kimsenin adı na oruç tutan kimse, farz ihtiyat gereği orucu öğleden sonra bozmamalı dı r. 208 1702- Hastalı k, hayı z veya nifas nedeniyle ramazan orucunu tutmayan ve ramazan ayı çı kmadan ölen kimsenin adı na, bu oruçları n kaza edilmesi gerekmese de kaza edilmesi müstehaptı r. 1703- Ramazan ayı nda hastalanı p, oruç tutamayan kim-senin hastalı ğısonraki ramazana kadar devam ederse, üzerine kaza gerekmez; ama her bir güne karş ı lı k fidye (yani yaklaş ı k 750 gr. olan) bir müd buğday veya arpa gibi yiyecek maddelerinden fakire vermesi gerekir. Fakat orucu tutmaması nı n sebebi, yolculuk gibi baş ka bir özürden ötürü olur ve bu özrü de gelecek ramazana kadar devam ederse, tutmadı ğı oruçlarısonradan kaza etmeli ve müstehap ihtiyat gereği de her bir güne karş ı lı k yaklaş ı k 750 gr. ağı rlı ğı nda olan yiyecek maddesi fakire vermelidir. 1704- Hastalı k nedeniyle ramazan orucunu tutmamı şolan kimse, ramazandan sonra iyileş ir fakat gelecek ramazana kadar devam eden baş ka bir özrün çı kması yla oruçları kaza edemezse, [ikinci ramazandan sonra] tutmadı ğıoruçlarıkaza etmelidir. Yine, ramazan ayı nda [yolculuk gibi] hastalı ktan baş ka bir özürle karş ı laş masısonucu [ramazan orucunu tutmayan kimse,] eğer ramazandan sonra bu özrü ortadan kalkar; ama gelecek ramazana kadar süren bir hastalı k nedeniyle oruçları nıkaza etmezse, tutmadı ğıoruçlarıkaza etmesi gerekir. 1705- Bir özür nedeniyle ramazan ayı nda oruç tutmayan kimsenin özrü ramazandan sonra bertaraf olduğu hâlde kasten sonraki ramazana kadar kaza oruçları nıtutmazsa, bu oruçlarısonradan kaza etmeli ve her gün için de fidye yani yaklaş ı k 750 gr. ağı rlı ğı nda buğday, arpa veya benzeri bir ş eyi fakire vermelidir. 1706- Orucun kazası nda ihmal gösterip vakit daralı ncaya kadar kaza orucunu tutmaz ve bu vakitte de bir özürle karş ı laş ı rsa, sonradan bu oruçlarıkaza etmeli ve her gün için yaklaş ı k 750 gr. ağı rlı ğı nda buğ day, arpa veya benzerlerini fakire vermelidir. Hatta [kaza etmeye elveriş li bir vakit içinde] özrü olan kimse, özrünün bertaraf olunca kaza orucunu tutmayıkararlaş tı rı r; ama kaza etmeden vakit darlı ğı nda ikinci bir özürle karş ı laş ı rsa, oruçları nıkaza etmesi gerektiği gibi farz ihtiyat gereği her gün için fakire yaklaş ı k 750 gr. ağı rlı ğı nda yiyecek maddesi de vermelidir. 1707- Hastalı ğ ıbirkaç yı l devam ede kimsenin eğer iyileş tikten sonra gelecek ramazana kadar kaza orucu tutabilecek kadar vakti olursa, bu durumda sadece son ramazandan kazaya kalan oruçlarıtutmasıgerekir; önceki yı llardan kazaya kalan oruçları n her bir günü için ise, fidye olarak fakire yaklaş ı k 750 gr. buğ day, arpa veya benzeri gı da maddesi vermelidir. 1708- Her gün için fidye (yani yaklaş ı k 750 gr. yiyecek maddesi) vermesi gereken kimse, birkaç günün kefaretini [fidyesini] tek bir fakire verebilir. 1709- Ramazan orucunun kazası nıbirkaç yı l geciktiren kimse, hem bu kaza oruçları tutmalı , hem de her gün için fakire fidye vermelidir. 1710- Bir kimse, ramazan orucunu bilerek tutmazsa, üzerine hem kaza, hem de keffaret yani bir köle azat etmek veya altmı şfakiri doyurmak veya iki ay oruç tutmak gerekir. Eğer o orucun kazası nıgelecek ramazana kadar tut-mazsa, ayrı ca her gün için fakire yaklaş ı k 750 gr. buğ day veya arpa gibi yiyecek türü bir ş ey de vermesi gerekir. 209 1711- Ramazan orucunu bilerek tutmayan bir kimse, aynıgünde orucu bozan ş eylerden birini mükerrer yapar, meselâ birkaç defa cinsel iliş ki kurarsa, [oruç tutmadı ğı ndan dolayısadece] tek bir keffaret ödemesi yeterlidir. 1712- Daha önce 1390. hükümde açı kladı ğı mı z üzere, babanı n ölümünden sonra kazaya kalan namaz ve oruçları nıbüyük erkek evladı nı n yerine getirmesi farzdı r. Fakat annenin oruçları nıkaza etmek, büyük erkek evladı n üzerine farz değildir. 1713- Üzerinde adak orucu gibi ramazan orucundan baş ka farz bir orucu kazaya kalan baba, eğer bunu kaza et-meden ölürse, büyük erkek evladıonu babası nı n adı na kaza etmelidir. YOLCULUKTA ORUÇ HÜKÜMLERİ 1714- Yolculukta dört rekâtlınamazları nıiki rekât olarak kı lmasıgereken bir yolcu oruç tutamaz. Ama iş i yolculuk olan veya yolculuğu günah olarak nitelenen kimse gibi namazları nıtam kı lan bir kimse, yolculukta oruç tutmalı dı r. 1715- Ramazan ayı nda yolculuğa çı kmanı n sakı ncasıyoktur; fakat yolculuk oruçtan kaçmak için olursa mekruhtur. 1716- Ramazan orucu dı ş ı nda üzerine belli bir oruç farz olan kimse, farz ihtiyat gereği o günde yolculuk yapmamalı dı r. Hatta yolculukta olsa bile, herhangi bir yerde on gün kalmayıkastederek o orucu tutmalı dı r. Ama muayyen bir günün orucunu nezreden kimsenin o günde yolculuğa çı kması nı n sakı ncasıyoktur. 1717- Bir kimse, oruç tutmayınezeder ama gününü belirtmezse, bunu [yani günü belirlenmemişmutlak adak orucunu] seferde tutamaz. Ama belirli bir günü seferde oruç tutmayınezrederse, onu yolculukta yerine getirmelidir. Yine belirli bir günü ister seferde olsun, ister hazerde olsun, oruç tutmak için nezretmişolursa, yolculukta olsa bile o günü oruç tutmalı dı r. 1718- Yolcu olan kimse, [Allah-u Tealâ'dan] bir hacet istemek için Medine ş ehrinde üç gün müstehap oruç tutabilir. 1719- Yolculukta orucun batı l olduğunu bilmediğinden dolayıoruç tutan bir kimse, oruçlu bulunduğu günün içerisinde bu hükmü öğ renmişolursa, orucu batı l olur. Ama akş ama kadar öğrenmeyen kimsenin orucu sahihtir. 1720- Yolcu olduğunu veya seferde orucun batı l olduğ unu unutarak yolculukta oruç tutan kimsenin orucu batı ldı r. 1721- Oruçlu olan kimse öğleden sonra yolculuğa çı karsa, orucunu tamamlamalı dı r. Öğleden önce yolculuğa çı kan kimse ise, ancak hadd-i terahhusa yani, ş ehrin duvarları nı n görünmeyeceği ve ezan seslerinin duyulmayacağıyere vardı ğı nda orucunu bozabilir; eğer ondan önce orucunu bozarsa, farz ihtiyat gereği üzerine keffaret de gerekir. 210 1722- Öğleden önce vatanı na veya on gün kalmak istediği bir yere varan yolcu, orucu bozan bir işyapmamı ş sa, o günü oruç tutar. Ama eğer orucu bozan bir işyapmı ş sa, o günün orucu üzerine farz değildir [sonradan kazası nıeder]. 1723- Vatanı na veya on gün ikamet edeceği yere öğleden sonra varan yolcu, o günü oruç tutamaz. 1724- Yolculuk veya herhangi bir özür nedeniyle oruç tutmayan kimsenin, ramazan ayı nı n gündüzünde cinsel iliş kide bulunmasıve yemek-içmekle kendini tam olarak doyurmasımekruhtur. KENDİ LERİ NE ORUÇ FARZ OLMAYAN Kİ MSELER 1725- Yaş lı lı k nedeniyle asla oruç tutamayan veya oruç tutmasımeş akkatli olan kimseye oruç farz değildir. Fakat ikinci durumda (meş akkatli durumda) her bir güne karş ı lı k yaklaş ı k 750 gr. buğ day, arpa veya benzeri gı da maddelerinden fakire vermesi gerekir. 1726- Yaş lı lı k nedeniyle oruç tutmayan kimse, ramazandan sonra oruç tutmaya güç kazanı rsa, farz ihtiyat gereği tutmadı ğıoruçları n kazası nıyerine getirmelidir. 1727- Tahammül edilmeyecek derecede çok susama hastalı ğı na yakalanan veya ş iddetli susuzluktan dolayıbüyük zorlukla (meş akketle) karş ı laş an kimseye oruç farz değildir; ama ikinci durumda, böyle bir kimsenin her güne karş ı lı k yaklaş ı k 750 gr. ağı rlı ğı nda buğday, arpa veya benzerini fakire vermesi gerekir; farz ihtiyat gereği de zaruret miktarı ndan fazla su içmemelidir. Böyle bir kimse, sonradan iyileş erek oruç tutmaya güç kazanı rsa, farz ihtiyat gereği tutmadı ğıoruçlarıkaza etmelidir. 1728- Doğumu yaklaş mı şhamile bir kadı nı n oruç tutması , çocuğuna zarar verecek olursa, oruçla mükellef olmaz. Ancak her güne karş ı lı k fidye, yani yaklaş ı k 750 gr. buğ day, arpa veya benzerlerini fakire vermesi gerekir. Yine kendisine zarar geleceğinden korkan hamile kadı n da oruç tutmayabilir. Ancak farz ihtiyat gereği her güne karş ı lı k fakire fidye vermelidir. Her iki durumda da tutmadı ğıoruçlarısonradan kaza etmelidir. 1729- Bebek emziren kadı nı n sütü az olduğunda, eğer oruç tutmasıemzirdiği bebeğe zarar verecek olursa, oruç tutmak ona farz değil; ister bu kadı n bebeğin öz annesi olsun, isterse dadı sıolsun veya ücretsiz süt versin, fark et-mez. Ancak oruç tutmadı ğ ı her bir güne karş ı lı k fakire fidye olarak buğday ve arpa gibi gı da maddelerinden vermelidir. Yine oruç kendisi için zararlıolursa, oruç tutmasıfarz değilse de farz ihtiyat gereği her gün için bir müd (yaklaş ı k 750 gr.) yiyecek maddesi fakire vermelidir. Her iki durumda da tutmadı ğıoruçlarıdaha sonra kaza etmelidir. Fakat ücretsiz olarak bebeğ e süt veren veya verdiği süt karş ı lı ğıçocuğun babası ndan, annesinden veya baş ka birinden ücret alarak süt vermek isteyen bir kadı n bulunursa, farz ihtiyat gereği bu kadı n bebeği ona vererek orucunu tutmalı dı r. AYIN İ LK GÜNÜNÜN TESPİ Tİ 1730- Kamerî ayları nı n ilk günü, beşş eyle tespit edilir: 1) Bizzat insanı n kendisinin hilâli görmesi ile. 211 2) Sözleri yakîn=kesin bilgi getirecek büyük bir topluluğun, hilâli gördüklerini söylemeleri veya herhangi bir ş eyle insana yakin gelmesi ile. 3) İ ki adil erkeğin gece hilâli gördüklerini söylemeleri ile. Ancak hilâlin vasfı konusunda farklıhaber verirler veya hilâlin iç kı smı nı n ufka doğru olmasıgibi gerçeğe aykı rıbir ş ekilde ş ahadette bulunurlarsa, ayı n ilk günü tespit edilmişolmaz. Ama eğer hilâlin bazıözelliklerinin tespitinde ihtilafa düş erlerse, örneğin biri hilâlin yüksek olduğunu, diğeri ise yüksek olmadı ğı nıhaber verirse, o iki adilin sözüyle ayı n ilk günü sabit olur. 4) Şaban ayı ndan otuz günün geçmesi ile. Şabandan otuz gün geçince, ramazan ayı nı n ilki sabit olur. Yine, ramazan ayı ndan otuz günün geçmesiyle de ş evval ayı nı n ilki sabit olur. 5) Şer'î hâkimin, ayı n ilk günü olduğuna hükmetmesi ile. 1731- Şer'î hâkim (=veliyy-i fakih) ayı n ilk günü olduğuna hükmedince, onu taklit etmeyen kimse bile onun hük-müne göre amel etmelidir. Fakat ş er'î hâkimin hata yaptı ğ ı nıbilen bir kimse, onun hükmüne göre amel edemez. 1732- Ayı n ilk günü, müneccimin sözü ile sabit olmaz. Ancak, insan onun sözü ile ayı n ilk günü olduğuna yakin ederse, ona göre amel etmelidir. 1733- Hilâlin yüksekliğ i veya geç batı ş ıile, önceki gecenin, ayı n ilk gecesi olduğuna hükmedilmez. 1734- Kendisine ramazan ayı nı n ilk günü sabit olmadı ğı ndan dolayıoruç tutmayan bir kimse, iki adil erkeğ in bir önceki gece ramazan ayı nı n hilâlini gördüklerini haber vermeleriyle, o günün orucunu sonradan kaza etmelidir. 1735- Bir ş ehirde ayı n ilk günü sabit olursa, baş ka bir ş ehir için geçerli olmaz. Ama eğer o iki ş ehir birbirine yakı n ise veya insan o iki ş ehrin ufukları nı n bir olduğunu biliyorsa, birinde hilâlin görülmesi diğ eri için de geçerlidir. 1736- Ayı n ilk günü, telgrafla sabit olmaz. Fakat telgraf çekilen ş ehrin ufku diğer ş ehirle bir olur veya bu iki ş ehir birbirine çok yakı n olurlarsa, telgraf, ş er'î hâkimin hük-müne veya iki adil erkeğin tanı klı ğı na dayalıolduğ u takdirde ayı n ilk günü sabit olur. 1737- Ramazan ayı nı n otuzuncu gününün ramazandan mı , yoksa ş evval ayı ndan mı olduğu belli olmayan bir günde, insanı n oruç tutmasıgerekir. Fakat bir kimse, akş am olmadan o günün ş evval ayı nı n ilk günü olduğunu anlarsa, orucunu açmalı dı r. 1738- Hapiste olan bir kimse, ramazan ayı nı n giriş ine yakin edemezse, tahmin üzere amel etmelidir. Eğer o da mümkün olmazsa, hangi ayda oruç tutarsa sahihtir. Farz ihtiyat gereği, böyle bir kimse ancak oruç tuttuğu aydan on bir ayı n geçmesiyle sonraki ramazanı n orucuna baş layabilir. Ama eğer sonradan ramazan ayı nı n giriş ini tahmin üzere tespit edecek olursa, artı k tahminine göre amel etmelidir. HARAM VE MEKRUH OLAN ORUÇLAR 212 1739- Ramazan ve Kurban Bayramıgünlerinde oruç tutmak haramdı r. Bunun gibi, ş aban ayı nı n otuzuncu gününün ş abandan mıyoksa ramazan ayı ndan mıolduğu bilinmeyen günde ramazan ayı na niyet edilerek tutulan oruç da haramdı r. 1740- Bir kadı n, müstehap oruç tuttuğu takdirde kocası nı n hakları nızâyi edecek olur veya kocasıonun müstehap oruç tutması na izin vermezse, farz ihtiyat gereği oruç tutmaktan sakı nmalı dı r. 1741- Evladı n tuttuğu müstehap oruç, anne-babası na veya büyükbabası na eziyete sebep olacak olursa, caiz değildir. Hatta onları n eziyet görmesine sebep olmasa bile, onun müstehap oruç tutması nıyasakladı klarıtakdirde farz ihtiyat gereği oruç tutmamalı dı r. 1742- Babası nı n izni olmaksı zı n nafile oruç tutan çocuğ un oruç tutması nıbabası günün ortası nda yasaklarsa, orucunu bozmalı dı r. 1743- Kendisine orucun zararlıolmadı ğ ı nıbilen kimseye, doktorun oruç zararlı dı r demesi ile bile oruç tutmak farzdı r. Yine bir kimse, orucun kendisine zarar vereceğine yakîni veya zannıolursa, doktor, zararlıdeğildir dese bile oruç tutmamalı dı r; eğer oruç tutarsa orucu sahih değildir. Ancak kurbet kastı yla (yani Allah rı zasıiçin) oruç tutar, sonradan da zararlıolmadı ğıortaya çı karsa, tuttuğu oruç sahihtir. 1744- Bir kimse, orucun zararlıolacağı na ihtimal verip kendisine zarar geleceğinden korkarsa, eğer böyle bir ihtimal, halkı n nazarı nda yerinde bir ihtimal ise, oruç tutamaz ve oruç tuttuğu takdirde orucu geçerli olmaz. Ama eğer kurbet kastı yla (=Allah rı zası için) oruç tutar, sonradan da zararlıolmadı ğıbelli olursa, orucu sahih olur. 1745- Orucun kendisine zararlıolmadı ğ ı na inanarak oruç tutan bir kimse, akş am olduktan sonra orucun kendisine zararlıolduğunu anlarsa, o günün kazası nısonradan yerine getirmelidir. 1746- Burada saydı kları mı zı n dı ş ı nda baş ka haram oruç-lar da vardı r ki onlar, geniş fı kı h kitapları nda açı klanmı ş tı r. 1747- Aş ura günü ile Arefe günü mü, yoksa Kurban Bayramıgünü mü olduğu ş üpheli olan günde oruç tutmak mekruhtur. MÜSTEHAP ORUÇLAR 1748- Önceki hükümlerde açı klanan haram ve mekruh oruçlar dı ş ı nda, yı lı n bütün günlerinde oruç tutmak müste-haptı r. Ama bazıgünleri oruç tutmak için özellikle tavsiye edilmiş tir ki, onları n bazı sış unlardan ibarettir: 1) Kamerî ayları ndan ayı n her ilk Perş embe, son Perş embe ve onuncu günden sonraki ilk Çarş amba günleri olmak üzere üç gün oruç tutmak. Eğer bir kimse, bu günlerde oruç tutmazsa, bunlarıkaza etmesi müstehaptı r. Hatta asla oruç tutamayan kimsenin her güne karş ı lı k yaklaş ı k 750 gr. yiyecek maddesi veya [bir dirhem, yani] 12/6 nohut ağı rlı ğı ndaki gümüş ü[66] fakire vermesi müstehaptı r. 2) Her [kamerî] ayı n on üç, on dört ve on beş inci günlerini oruç tutmak. 213 3) Recep ve ş aban ayları nı n hepsini veya bir gün olsa bile bu iki aydan bir kı smı nı oruç tutmak. 4) Nevruz Bayramıgününü, zilkade ayı nı n yirmi beşve yirmi dokuzuncu günlerini, zilhicce ayı nı n birinci gününden dokuzuncu gününe (yani Arefe gününe) kadar oruç tutmak. Fakat oruç tutunca, zaafa uğrayarak Arafe gününün duâları nıokumaya durumu elveriş li olmayan kimseye, A-refe gününde oruç tutmak mekruhtur. Yine Mübarek Gadir-i Hum Bayramı(=18 zilhicce), muharrem ayı nı n birinci ve üçüncü günleri, Resul-i Ekrem'in (s.a.a) mübarek doğ um günü olan 17 rebiu'l evvel ve 27 recep günü olan Meb'as Bayramıyani Resulullah'ı n (s.a.a) peygamberliğe seçildiği günü de oruç tutmak müstehaptı r. Müstehap oruca baş layan kimsenin bunu tamamlamasıfarz değildir. Hatta mümin bir kardeş i onu yemeğe davet ettiğinde onun davetini kabul edip, orucunu bozması müstehaptı r. ORUCU BATIL EDEN İ ŞLERDEN SAKINMANIN MÜSTEHAP OLDUĞU DURUMLAR 1749- Ramazan ayı nda oruçlu olmadı klarıhâlde, orucu bozan iş lerden sakı nmak ş u altıkiş i için müstehaptı r: 1) Yolculuk esnası nda orucu bozan ş eylerden birini yapı p, öğleden önce kendi vatanı na veya on gün kalacağıbir yere varan yolcu. 2) Öğleden sonra, kendi vatanı na veya on gün kalacağıyere varan yolcu. 3) Öğleden önce iyileş en ve orucu bozan iş lerden birini yapmı şolan hasta. 4) Öğleden sonra iyileş en hasta. 5) Gündüz hayı z ve nifas kanı ndan temizlenen kadı n. 6) Ramazan ayı nı n gündüzünde Müslüman olan kâfir. 1750- Oruçlu kimsenin akş am ve yatsınamazları nı , o-rucunu açmadan önce kı lması müstehaptı r. Ama eğer biri onu beklemekte olur veya yemeğe meyli fazla olduğundan huş û içinde namaz kı lması nıve namazda kalbinin Allah'a yönelmesini zedeleyecek bir durumla karş ı laş ı rsa, namazdan önce iftar etmesi daha iyidir. Ancak mümkün olduğu kadar namazıfazilet vaktinde eda etmesi. HUMUS HÜKÜMLERİ 1751- Yedi ş eyde humus vermek farzdı r: 1) Kazanç (=kâr). 214 2) Maden. 3) Define. 4) Haramla karı ş mı şhelâl mal. 5) Denize dalmakla elde edilen mücevherler. 6) Savaşganimeti. 7) Zimmî kâfirin Müslümandan satı n aldı ğıyer. Bunlarla ilgili ayrı ntı lıkonular, ilerdeki hükümlerde a-çı klanacaktı r: 1) Kazanç (Kâr) 1752- Ticaret, sanat veya örneğin bir ölünün kazaya kalan namaz ve oruçları nıyerine getirerek ecîr olmak gibi diğer kazanç yollarıile bir mal elde eden kimsenin kazandı ğı bu mal, kendisinin ve ailesinin yı llı k ihtiyacı ndan fazla olursa, artan kı smı n humusunu, yani beş te birini ilerde açı klayacağı mı z usûle göre vermesi gerekir. 1753- Kazanmak dı ş ı nda baş ka bir yol ile elde edilen, örneğin kendisine bağı ş lanan malı n humusunu vermek farz değildir. Fakat yı llı k ihtiyaçtan fazla olduğu takdirde humusunu vermek müstehap ihtiyattı r. 1754- Kadı nı n aldı ğımihr ile insana miras kalan mala humus lâzı m gelmez. Ancak bir kimsenin ölü ile uzaktan akrabalı ğıolur ama böyle bir akrabalı ğı n varlı ğı ndan haberi olmaz ve ölen kimseden de kendisine bir miras kalmı şolursa, yı llı k ihtiyacı ndan fazla olduğu takdirde humusunu vermesi müstehap ihtiyattı r. 1755- Eğer bir kimse, kendisine ölüden kalan mirası n humusunun verilmediğini biliyorsa, onun humusunu vermelidir. Yine bu malı n kendisinde humusun olmadı ğ ı nı , ama miras bı rakan ölünün baş ka humus borcu olduğunu biliyorsa, ölünün verilmeyen diğer humus borcunu miras bı rakı lan maldan vermesi gerekir. 1756- Aza kanaat ederek bir ş eyler biriktiren kimsenin biriktirdiğ iş eyler, yı llı k ihtiyacı ndan fazla olursa, humusunu vermelidir. 1757- Masraflarıbaş kasıtarafı ndan karş ı lanan bir kim-se, elde ettiği bütün malları n humusunu vermelidir. Fakat o malları n bir kı smı nıziyaret veya benzeri bir ş eyler için harcamı şolursa, geri kalan kı smı n humusunu vermesi farzdı r. 1758- Bir kimse, bir mülkü belli fertlere örneğin, ken-di çocukları na vakfedince, eğer onlar o mülkte ağaçlandı rma veya ziraat yaparak yı llı k ihtiyaçları ndan fazla bir mal elde etmişolurlarsa, kazandı kları nı n humusunu vermeleri gerekir. 1759- Bir fakirin humus, zekât ve müstehap sadaka olarak aldı ğımal, yı llı k masrafı ndan fazla olsa bile üzerine humus lazı m gelmez. Ama ona verilen bu mallar ile kazanç sağlamı şolursa, örneğ in humus olarak verilen ağaçtan meyve elde eder ve 215 bu ağacıda kazanç sağlamak için muhafaza ederse, yı llı k ihtiyacı ndan fazlası nı n humusunu vermek ona farz olur. 1760- Bir kimse, humusu verilmemişbir paranı n aynı yla (=bizzat kendisiyle) bir ş ey satı n alı r, yani satı cı ya, "Bu malı , bu parayla satı n alı yorum." der veya alı şzamanı humusu verilmemişparayla aldı ğımalı n karş ı lı ğ ı nıvermek isterse, eğer ş er'î hâkim yaptı ğ ıalı şveriş in beş te birine izin verirse, o miktarı n satı ş ıda sahihtir; ancak aldı ğı malı n beş te birini ş er'î hâkime vermelidir. Ama eğer ş er'î hâkim izin vermezse, alı ş veriş in o miktarı(beş te biri) batı ldı r. O hâlde, eğer satı cı nı n aldı ğıpara yanı nda mevcut bulunursa, ş er'î hâkim o paranı n humusunu ondan alı r. Fakat para yok olur ise, alı cı dan veya satı cı dan onun bedelini talep eder. 1761- Bir malısatı n alan kimse, alı şveriş ten sonra, aldı ğış eyin ücretini humusu verilmemişparadan verirse, eğer alı rken kastı , humusu verilmemişparayla karş ı lı ğı nı ödemek olmazsa, yaptı ğımuamele sahihtir; ama malı n karş ı lı ğı nıhumusu verilmemiş paradan verdiği için, onun beş te birini satı cı ya borçludur. Satı cı ya verdiği para onun yanı nda mevcut bulunuyorsa, ş er'î hâkim onun beş te birini alı r. Aksi takdirde, satı cı dan veya alı cı dan onun bedelini talep eder. 1762- Bir kimse, humusu verilmemişbir malısatı n alı rsa, ş er'î hâkim izin vermediği takdirde alı şveriş in beş te biri batı ldı r ve ş er'î hâkim, o malı n beş te birini alabilir. Eğer ş er'î hâkim yapı lan bu alı şveriş e izin verirse sahih olur; ama alı cıo malı n beş te birinin parası nış er'î hâkime vermelidir. Eğer satı cı ya vermişolursa, ondan geri alabilir. 1763- Bir kimseye humusu verilmemişbir ş ey bağ ı ş lanı rsa, o ş eyin beş te biri onun malıolmaz. 1764- Humusu verilmemişbir mal, kâfirden veya humusa inancıolmayan bir kimseden insanı n eline geçerse, humusunu vermesi farz değildir. 1765- Tüccar, esnaf, sanatkâr ve benzeri kimseler, yı llı k ihtiyaçları nı n fazlası nı n humusunu, iş e baş ladı klarıtarihten bir yı l sonra vermeleri gerekir. Mesleği ticaret olmayan kimseler ise, tesadüfen bir muamele yapı p kazanç sağladı klarıtakdirde, yı llı k giderlerinin fazlası nı n humusunu ancak kazandı klarıtarihten bir yı l geçtikten sonra vermelidirler. 1766- İ nsan, kazanç elde ettiği malı n humusunu, yı lı n herhangi bir gününde verebildiği gibi yı lı n sonuna kadar bile humus verme iş ini erteleyebilir. Humus vermek için, [hicrî kamerî aylardan olduğu gibi] hicrî ş emsî aylardan birini kendisine humus yı lıolarak tayin edebilir. 1767- Humus yı lıbelli olan bir tacir ve esnaf, humus yı lıiçinde ölürse, ölüm anı na kadar yapı lan masraflar kazancı ndan düş ülür, geriye kalan kı smı n humusu verilir. 1768- Ticaret amacı yla aldı ğımalı n değeri yükselince, eğer onu satmaz ve sonradan aynıyı l içinde değ eri düş erse, yükselen miktarı n humusunu vermek ona farz değildir. 1769- Ticaret amacı yla aldı ğıbir malı n değeri yükselince, eğer daha da yükseleceği ümidiyle üzerinden bir yı l geçene kadar onu satmaz ve sonradan da değeri düş erse, 216 farz ihtiyat gereği yükselen değerin humusunu vermek o kimseye farzdı r. Hatta tüccarları n normalde bir malı n değerinin yükselmesi için ellerinde bulundurdukları süre kadar bile bir malıelinde tutan kimseye, fiyat artı ş ısonucu yükselen miktarı n humusunu vermek farzdı r. 1770- Sermaye dı ş ı nda humusu verilmişolan veya hediye gibi humusu olmayan bir malı n değeri yükselince, o mal değer kazandı ktan sonra satı lsa bile yükselen değerin humusunu vermek farz değildir. Ama bir kimse, meyve geliş ip büyüyen ağaç veya semizleyen bir hayvan alı r ve onlarıelinde bulundurmaktan maksadıda onları n değerlerinin artı ş ı ndan kâr etmek olursa, artan kı smı n humusunu vermek üzerine farzdı r. 1771- Değ er kazanı nca satmak amacı yla bir bağihdas ederek meyve yetiş tiren kimseye, hem bağ ı n yükselen değerinin, hem ağaçları n geliş mesinin, hem de meyvelerin humusunu vermek farzdı r. Fakat ihdas etmekten maksadı , o bağı n meyvelerinden yararlanmak olursa, sadece meyvenin humusunu vermek farzdı r. 1772- Eğer bir kimse söğüt, çı nar ve bunlara benzer diğer ağ açlarıdikerse, satı şyı lları geldiğ inde, onlarısatmamı şolsa bile humusları nıvermesi gerekir. Ancak normalde her yı l, dalları nıbudamak gibi ağaçlardan baş ka yararlar sağlar ve bunlar tek baş ı na veya diğ er kazançları yla birlikte yı llı k ihtiyacı ndan fazla gelirse, her yı lı n sonunda onları n humusları nıvermesi farzdı r. 1773- Bir kimse, birden fazla gelir kaynağı na sahip olur örneğin, bir mülkün kirası nı alı r, alı şverişyapar ve de ziraatla uğraş ı rsa, bakı lı r: Eğer kazanç sağladı ğıher kaynağı n gelir-gideri ve sermayesi ayrıolursa, her birinden elde edilen kârı hesaplayı p, sadece onun humusunu verir. Eğer bir iş ten zarar etmişolursa da, kâr ettiği diğer iş lerden bunun zararı nıtelafi edemez. Fakat kazanç sağladı ğıçeş itli iş lerin gelir-gider ve sandı k iş leri bir olursa, yı l sonunda hepsini birden hesaplar, kâr ettiği takdirde onun humusunu verir. 1774- Kâr elde etmek için yapı lan masraflar, yı llı k giderden sayı lı r ve onlara humus lazı m gelmez. 1775- Kazançları ndan yemek, elbise, ev eş yası , ev alı mı , evlilik, kı z çocuğuna çeyiz hazı rlamak, [örneğin, Hz. Peygamber ve Ehlibeyt İ mamları nı n türbelerini] ziyarete gitmek ve benzeri iş ler gibi sene içinde yapı lan masraflar, halkı n nazarı nda toplumsal durumuna aykı rıdüş mez ve har-camada da aş ı rı lı k etmezse, onlara humus lâzı m gelmez. 1776- İ nsanı n adak ve keffaret için yaptı ğımasraflar, yı llı k ihtiyaçları ndan sayı lı r. Yine baş ka birine bağ ı ş ladı ğ ıveya ödül olarak verdiğ i mal da, toplumsal durumuna uygun olduğu takdirde, yı llı k giderlerinden sayı lı r. 1777- Kı zı nı n çeyizini birden hazı rlayamayan ve her yı l onun bir miktarı nı hazı rlamak zorunda kalan veya her yı l genelde kı zlar için bir miktar çeyizin hazı rlandı ğ ı , hazı rlamayanları n ayı plandı ğıbir ş ehirde yaş ayan kimse, eğer çeyizi sene içinde o yı lı n kazancı ndan almı şolursa, onun humusunu vermek üzerine farz olmaz. 217 1778- İ nsanı n hac ve diğer ziyaret yolculukları nda harcadı ğımal, eğer binek hayvanı gibi aslıkalan ve sadece onun menfaatinden yararlanı lmı şolan bir mal olursa, yolculuğ u sonraki yı la kadar devam etse ve bir miktarıo yı lda gerçekleş se bile ancak yolculuğ a baş ladı ğıyı lı n ihtiyaçları ndan hesap edilir. Ama yiyecek maddeleri gibi aslen kalı cıolmayan ş eyler olursa, sonraki yı la kadar kalan miktarı n humusunu vermesi farzdı r. 1779- Alı şverişveya ticaret yolu ile bir mal kazanan kimsenin, humusu farz olmayan baş ka bir malıolsa bile, yı llı k masrafları nısadece alı şverişveya ticaretle elde ettiği kazanç üzerinden hesap edebilir. 1780- Bir kimse, kazancı ndan yı llı k ihtiyacıiçin bir miktar gı da maddesi alı r, o da sene sonunda fazla gelirse, onun humusunu vermesi gerekir. Değer olarak onun bedelini vermek istediğinde de, eğer satı n aldı ğızamana oranla değer kazanmı ş olursa, sene sonunun fiyatıüzerinden hesaplayarak humusunu vermelidir. 1781- Bir kimse, humusunu vermeden önce kazandı ğımal ile ev eş yasıalı r ve sene içinde de artı k ona ihtiyacıkalmazsa, üzerine humus lazı m gelir. Kadı nı n süs eş yası da böyledir; eğ er sene içinde kadı n onlara süs eş yasıolarak ihtiyaç duymaz ve artı k kadı nları n onlarla süslenme zamanıgeçmişolursa, humusunu vermelidir. 1782- Yı l boyunca hiç bir kazanç sağlamayan kimse, o yı lı n masrafları nıgelecek yı lı n kazancı ndan düş emez. 1783- Yı lı n ilk baş ı nda kazanç sağlamadı ğıiçin sermayeden bir ş eyler harcamı şolan kimse, yı l tamamlanmadan önce kazanç sağlamı şolursa, sermayeden azalan miktarı bu kazançtan düş ebilir. 1784- Sermayenin bir kı smıyok olur ve kalan kı smı yla da bir miktar kazanç sağlar ve bu da yı llı k ihtiyacı ndan fazla olursa, sermayeden azalan miktarıbu kazançtan alabilir. 1785- Sermaye dı ş ı ndaki mallardan bir ş ey yok olursa, elde ettiği kazançtan onu temin edemez. Ama aynıyı l içerisinde o mala ihtiyaç duyarsa, yı l içinde elde ettiği kazançtan onu temin edebilir. 1786- İ htiyaçları nıkarş ı lamak için yı lı n baş langı cı nda borçlanan kimse, yı l tamamlanmadan önce bir ş eyler kazanmı şolursa, borcunu bu kazancı ndan düş üp ödeyebilir. 1787- Yı l boyunca herhangi bir kazanç elde edemediğinden dolayıyı llı k ihtiyaçları için borçlanan kimse, bu borçları nıgelecek yı lları n kazancı ndan ödeyebilir. 1788- Eğer malı nıartı rmak veya ihtiyacıolmayan bir mülkü almak için borç alı rsa, [humusunu vermeden önce] elde ettiği kazancı ndan bu borcunu ödeyemez. Fakat borç olarak aldı ğ ımal veya borçla satı n aldı ğış ey yok olur, öte taraftan da borcunu ödemesi gerekiyorsa, borcunu kazancı ndan ödeyebilir. 218 1789- Farz ihtiyat gereği haramla karı ş mı şhelâl malı n humusunu, bizzat o malı n kendisinden vermek gerekir. Ama diğer humusları , malı n kendisinden verebileceği gibi borçlu olduğu humus değeri kadar para da verebilir. 1790- Bir kimse, üzerine farz olan malı n humusunu vermeyi niyet etse bile, humusunu vermediği müddetçe, o malda tasarruf edemez. 1791- Humus vermesi gereken bir kimse, o malı n humusunu zimmetine alamaz, yani kendisini humus sahiplerine borçlu sayarak malı n tamamı nda tasarruf edemez. Eğer o malda tasarruf eder ve o da telef olursa, onun humusunu vermesi gerekir. 1792- Humus borcu olan bir kimse, ş er'î hâkimle anlaş ı p [humusunu borca çevirerek] malı n tümünde tasarruf edebilir. Dolayı sı yla böyle bir anlaş madan sonra, o maldan elde edilen kazançlar o ş ahsı n kendisine aittir. 1793- Birisiyle ortak olan kimse, kazançları nı n humusunu verdiği hâlde ortağı , üzerine düş en humusu vermemişolursa, eğer ortağıgelecek yı lı n sermayesi için humusu verilmemişmaldan ş irketin sermayesine katmı şolursa, hiç birisinin o malda tasarruf etme hakkıyoktur. 1794- Bulûğa ermemişolan bir çocuğun sermayesi olur ve ondan bir kazanç elde edilirse, farz ihtiyat gereği çocuk, bulûğa erdikten sonra o kazancı n humusunu vermelidir. 1795- İ nsan, humusunun verilmediğ ini kesin olarak bildiği bir malıkullanamaz, ama humusunun verilip verilmediğinden ş üphe ettiği bir malıkullanabilir. 1796- Mükellef olduğundan beri asla humus vermemişolan bir kimse, değer kazandı ktan sonra satmak amacıolmaksı zı n satı n aldı ğımülk örneğin, ziraat yapmak için satı n aldı ğıarazi değer kazanı rsa, eğer satı cı ya humusu verilmemişparadan vererek, "Bu araziyi, bu para karş ı lı ğı nda alı yorum." demişolursa, ş er'î hâkim muamelenin beş te birine izin verdiği takdirde, alı cıo mülkün değeri üzerinden humus vermelidir. Farz ihtiyat gereği, niyeti evvelden aldı ğış eyin parası nı , humusu verilmemişparadan ödemek olan kimse için de yine aynıhüküm geçerlidir. 1797- Mükellef olduğundan beri hiç humus vermemişolan kimse, elde etmişolduğ u kazançla ihtiyacıolmayan bir ş eyi satı n alı rsa, satı n aldı ğış eyin üzerinden bir yı l geçince, onun humusunu vermelidir. Ama aldı ğış ey, ev eş yasıve ihtiyaç duyduğu diğer ş eyler gibi toplumsal durumuna uygun bir ş ekilde olur o eş yalarıda kazanç elde ettiği yı l içinde almı şolduğ unu kesin olarak bilirse, üzerine humus lazı m gelmez. Fakat onlarıyı l içinde mi yoksa yı l tamamlandı ktan sonra mıaldı ğı nıbilmezse, farz ihtiyat gereği ş er'î hâkimle anlaş masıgerekir. 2) Maden 1798- Altı n, gümüş , kurş un, bakı r, petrol, taş kömürü, firuze, akik, demir, sülfat, tuz ve elde edilen diğer madenlere, ni-sap miktarı na ulaş ı nca, beş te bir oranı nda humus lâzı m gelir. 1799- Madenin nisâbı , ihtiyata göre, normal 105 mis-kal gümüş[492.1875 gr. yani yaklaş ı k 500 gram] gümüşveya normal 15 miskal altı n [70.3125 gr. yani yaklaş ı k yet- 219 mişbuçuk gram]dı r.[67] Yani elde edilen madenin değeri, onun için yapı lan masraflarıdüş tükten sonra 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n miktarı nda olursa, farz ihtiyat gereği humusu verilmelidir. 1800- Değ eri 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı na ulaş mayan madenin humusu, ancak ondan elde edilen kazancı n tek baş ı na veya diğer kazançlarla birlikte yı llı k ihtiyaçtan fazla olduğu durumda lâzı m gelir. 1801- Kireç, alçı , baş(yı kama) kili ve kı rmı zıkil, farz ihtiyat gereği madendirler ve humusları nı n verilmesi gerekir. 1802- Bir kimse, madenden elde ettiğinin humusunu vermelidir; ister maden toprağı n altı nda olsun, ister üstünde; ister maliki olan bir yerde olsun, ister maliki olmayan bir yerde olsun. 1803- Elde ettiği madenin 105 miskal gümüş[yaklaş ı k yarı m kilo] veya 15 miskal altı n [yaklaş ı k yetmişbuçuk gr.] miktarı nda olup almadı ğı nıbilmeyen kimse, farz ihtiyat gereği ölçerek veya baş ka herhangi bir yol ile onun değ erini tespit etmelidir. 1804- Birkaç kiş i tarafı ndan elde edilen madenin humusu, ancak onun için harcanan masraflarıdüş tükten sonra her birisinin payı na düş en miktar 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n miktarı na ulaş tı ğıtakdirde lâzı m gelir. 1805- Bir kimse baş kası nı n mülkünde olan madeni çı karı rsa, onun hepsini o mülkün sahibine vermelidir. O mülk sahibi ise, madenin çı karı lmasıiçin hiçbir harcama yapmadı ğı ndan dolayıtümünün humusunu vermelidir. 3) Define 1806- Define; yerin altı nda, ağaçta, dağda veya duvarı n içinde saklanmı şolan ve bir kimse tarafı ndan bulunan mallara denir. Ancak bulunan bu malı n, kendisine define denilecek ş ekilde olmasıgerekir. 1807- Herhangi birinin mülkü olmayan bir yerde bulunan define, bulan kimsenin kendisinindir, ancak humusunu vermesi gerekir. 1808- Definenin nisabı105 miskal gümüş[yaklaş ı k yarı m kilo] veya 15 miskal altı n [yaklaş ı k yetmişbuçuk gram]dı r. Yani elde edilen definenin değeri onun için harcanan masraflarıdüş tükten sonra 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n miktarı na ulaş ı rsa, onun humusunu vermelidir. 1809- Bir kimse, baş kası ndan satı n aldı ğımülkte define bulunca, bakı lı r: Eğer definenin kesin olarak o yerin önceki sahiplerinden birine ait olmadı ğı nıbilirse, kendi malıolur ve onun humusunu vermesi gerekir. Fakat eski sahiplerinden birine ait olduğuna ihtimal verirse, kendisinden satı n aldı ğ ış ahı sa bildirmesi gerekir; onun olmadı ğıanlaş ı lı rsa, ondan önceki sahibine bildirmelidir. Böylece önceki bütün sahiplerine haber verdikten sonra, eğer onlardan hiç birinin olmadı ğıanlaş ı lı rsa, define, bulan ş ahsı n kendisinin olur ve humusunu vermesi gerekir. 1810- Bir yerde gömülen birkaç kap içinde define bulunur ve toplam değ erleri 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n miktarı nda olursa, humusu verilmelidir. Ama 220 farklıyerlerde define bulunursa, değeri bu miktara ulaş an definenin humusunu vermek farzdı r; bu miktara ulaş mayan definenin ise humusu yoktur. 1811- Eğer defineyi iki kiş i bulur ve her birinin de payı105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n değerinde olursa, humusunu vermeleri gerekir. 1812- Satı n aldı ğıhayvanı n karnı nda bir mal bulan kimse, onun satı cı ya ait olduğuna ihtimal verirse, farz ihtiyat gereği ona haber vermelidir. Eğer onun olmadı ğı anlaş ı lı rsa, sı rası yla önceki sahiplerine haber vermesi gerekir. Onlardan hiçbirinin olmadı ğıortaya çı kı nca, değeri 105 miskal gümüşveya 15 miskal altı n miktarı nda olmasa bile, farz ihtiyat gereği üzerine humus lazı m gelir. 4) Haramla Karı ş mı şHelâl Mal 1813- Helâl mal, haram malla birbirinden ayı rt edilmeyecek ş ekilde karı ş tı ğı nda, haram malı n sahibi ve miktarıbelli olmazsa, malı n hepsinin humusunu vermek gerekir; hu-musu verildikten sonra malı n geriye kalan kı smıhelâl olur. 1814- Helâl mal haram malla karı ş tı ğı nda, insan haram malı n miktarı nıbilir de onun sahibini bilmezse, o miktarısahibi adı na sadaka vermeli, farz ihtiyat gereği ş er'î hâkimden de izin almalı dı r. 1815- Helâl mal haram malla karı ş tı ğı nda, insan, haram malı n miktarı nıbilmese bile sahibini tanı rsa, onu razıetmelidir. Mal sahibi razıolmadı ğıtakdirde, eğer insan belli bir miktarı n onun olduğunu bilir, ama fazlası nı n ona ait olup ol-madı ğı ndan ş üphe ederse, ona ait olduğunu kesin olarak bildiği miktarıvermelidir; gerçi onun olduğuna ihtimal verdiği fazla miktarıda ona vermesi müstehap ihtiyattı r. 1816- Haramla karı ş mı şhelâl malı n humusunu verdikten sonra haram miktarı n humustan fazla olduğunu anlarsa, farz ihtiyat gereği humustan fazla olan miktarı , sahibi adı na sadaka vermelidir. 1817- Haramla karı ş mı şhelâl malı n humusunu verdikten veya sahibini tanı madı ğı malıonun adı na sadaka verdikten sonra sahibi bulunursa, farz ihtiyat gereği mal sahibine o malı n bedelini vermelidir. 1818- Haramla karı ş mı şhelâl maldaki haram miktar belli olur ve insan da onun sahibinin belli bir kaç kiş iden biri olduğ unu bilir, ama bunlardan hangisinin olduğunu bilmezse, farz ihtiyat gereği hepsini razıetmelidir ve eğer bu da mümkün olmazsa, kur'a ile kimin adı na çı karsa, malıona vermelidir. 5) Denize Dalarak Elde Edilen Mücevherler 1819- Dalgı çlı k vası tası yla, yani denize dalarak denizden çı karı lan inci, mercan veya diğer mücevherlerin değeri, onları n dı ş arıçı kartı lmasıiçin yapı lan masraflar çı karı ldı ktan sonra 18 nohut [3.5154 gr. yani üç gramdan biraz fazla] altı na ulaş ı rsa, humusu verilmelidir. İ ster çı karı lan bu ş eyler nebati olsun ister madeni, ister bir defada dı ş arıçı karı lsı n ister birkaç defada, yine dı ş arıçı karı lan ş eylerin hepsi ister bir cinsten olsun, ister birkaç cinsten olsun fark etmez. Ama mücevherler birkaç kiş i tarafı ndan dı ş arıçı karı lmı şolursa, yalnı zca hissesinin değeri 18 nohut altı na ulaş an kimsenin humus vermesi gerekir. 221 1820- Denize dalmaksı zı n, araçlarla çı kartı lan mücevherler için yapı lan masrafları düş tükten sonra geriye kalan kı smı n değeri 18 nohut altı n miktarı nda olursa, ihtiyat gereği humusunun verilmesi farzdı r. Ama insan, suyun yüzünden veya sahilden herhangi bir mücevher bulmuşolursa, bunun humusunu sadece mesleği bu işolup, tek baş ı na veya diğer kazançları yla birlikte yı llı k ihtiyacı ndan fazla olduğu takdirde vermelidir. 1821- Denize dalmadan avlanan balı k veya diğer hayvanları n humusu, ancak kazanç için avlanı p, tek baş ı na veya diğer kazançlarla birlikte yı llı k ihtiyaçlardan fazla olduğunda farzdı r. 1822- Mücevher çı karma kastıolmaksı zı n denize dalı p, tesadüfen eline mücevher geçen bir kimse, eğer kendi malıolması nıkastederse, onun humusunu vermelidir. 1823- İ nsan, denize dalarak karnı nda değ eri 18 nohut altı n [3.5154 gr.] ) veya daha fazla mücevher bulunan bir hayvan dı ş arıçı karı nca, bakı lı r: Eğer hayvan midye gibi içinden inci çı kan bir hayvan olursa, humusunu vermelidir. Fakat mücevheri tesadüf eseri olarak yutan bir hayvan olursa, bu hususta ihtiyat, ona define hükmünün uygulanması dı r. 1824- Bir kimse, Dicle ve Fı rat gibi büyük ı rmaklarda suya dalarak mücevher çı kardı ğı nda, eğer o ı rmak, mücevher çı karı lan bir ı rmak olursa, çı kardı ğı mücevherlerin humusunu vermesi gerekir. 1825- Suya dalı p, değeri 18 nohut [üç buçuk gramdan biraz fala] altı n veya daha fazla olan amber çı karı rsa, humusunu vermelidir. Ama suyun yüzünden veya sahilden ele geçirirse, değeri 18 nohut altı n miktarı nda olamasa bile bu iş , onun mesleği olur ve tek baş ı na yahut diğer kazançları yla birlikte yı llı k ihtiyacı ndan fazla olursa, humusunu vermelidir. 1826- Mesleği dalgı çlı k veya maden çı karmak olan bir kimse, bunları n humusunu verdikten sonra yı llı k ihtiyacı ndan yine de bir ş eyler artarsa, tekrar onları n humusunu vermesi gerekmez. 1827- Eğer bir çocuk maden çı karı r, haramla karı ş ı k helâl mala sahip olur, define bulur veya denize dalarak bir mücevher elde ederse, bunları n humusunu çocuğun velisi vermelidir. 6) Ganimet 1828- Ganimet; Müslümanları n Masum İ mam'ı n (a.s) emriyle kâfirlerle savaş ı p, savaş ta ele geçirdikleri maldı r. Koruma ve taş ı ma gibi ganimet için yapı lan masrafları ,İ mam'ı n (a.s) maslahat gördüğü yerlerde kullanmasıiçin ayı rdı ğımallar ve İ mam'a (a.s) has olan ş eyleri ganimetten ayı rmak ve geri kalan kı smı n humusunu vermek farzdı r. 7) Zimmî Kâfirin Müslümandan Satı n Aldı ğ ıYer 1829- Zimmî kâfir[68], Müslümandan herhangi bir arsa satı n almı şolursa, humusunu bizzat o yerin kendisinden (=aynı ndan) vermelidir. Humusu para olarak da verebilir. Ama paradan baş ka bir ş ey vermek isterse, ş er'î hâkimin izniyle olmalı dı r. Yine ev, dükkan ve benzeri ş eyleri Müslüman birinden satı n alı rsa, eğer Müslüman satı cı , 222 bunları n arsası nıayrı ca hesaplayı p satmı şolursa, zimmî kâfirin o arsanı n humusunu vermesi gerekir. Ama arsa, ev veya dük-kanla birlikte olur ve dolayı sı yla onlara bağlı olarak zimmî kâfire intikal ederse, arsaya humus lazı m gelmez. Bu humus verilirken kurbet kastı[yani Allah rı zasıiçin] olmasıda gerekmez. Hatta ş er'î hâkimin de humusu ondan alı rken niyet etmesi ş art değildir. 1830- Zimmî kâfir, Müslümandan satı n aldı ğıbir arsayıbaş ka bir Müslümana sattı ğ ı nda da üzerine humus lazı m gelir. Yine, zimmî kâfir öldüğ ünde miras yoluyla ondan bir yer Müslüman birine kalı rsa, onun humusu bizzat aynıyer-den veya baş ka bir maldan verilmelidir. 1831- Zimmî kâfir, arsayıalı rken humus vermemeyi veya humusunun satı cı tarafı ndan verilmesini ş art koş sa bile onun ş artıgeçerli değildir; o arsanı n humusunu vermesi gerekir. Ama satı cı nı n, onun adı na humus sahiplerine humus miktarı nı vermesini ş art koş arsa, sakı ncasıyoktur. 1832- Sulh (=anlaş ma, uzlaş ma) gibi alı m satı m dı ş ı nda bir yeri kâfire temlik edip, karş ı lı ğ ı nıalan bir Müslüman, farz ihtiyat gereği anlaş ma akdi içinde zimmî kâfirin o yerin humusunu vermesini ş art koş malı dı r. 1833- Küçük yaş ta olan zimmî bir kâfir çocuğa velisi bir yer satı n alı rsa, farz ihtiyat gereği baliğolmayana kadar yerin humusu ondan alı nmamalı dı r. HUMUSUN VERİ LECEĞİYERLER 1834- Humus iki kı sma bölünmelidir: Bir yarı sıseyitlerin hissesi olup, ş er'î hâkimin yetkisindedir. Humusun bu bölümü, tüm ş artlara haiz müçtehide teslim edilmeli ve onun izniyle fakir, yetim veya yolculukta muhtaç durumda kalan seyitlere verilmelidir. Humusun diğer yarı sıise Masum İ mam'ı n (a.s) hissesidir, ki bu zamanda tüm ş artlara haiz müçtehide verilmeli ya da onun izin verdiği bir yerde harcanmalı dı r. Fakat insan, İ mam'ı n (a.s) hissesini, taklit etmediği bir müçtehide vermek isterse, ancak taklit ettiği müçtehitle hisseyi vermek istediği müçtehidin, İ mam'ı n (a.s) hissesini aynıyerde kullanacakları nıbildiğ i takdirde verebilir. 1835- Kendisine humus verilen yetim seyidin fakir olmasış arttı r. Ama yolculukta muhtaç durumda kalmı şbir seyide, vatanı nda fakir olmasa bile humus verilebilir. 1836- Yolculukta muhtaç durumda kalan seyidin yapmı şolduğ u yolculuk, günah olarak nitelenirse, ona humus verilmez. 1837- Adil olmayan seyide humus verilebilir; ama on iki Ehlibeyt İ mamları nıkabul etmeyen seyide humus verilmez. 1838- Günah iş leyen bir seyide verilen humus, onun günah iş lemesine yardı mcı olacaksa, humus verilmez. Yine farz ihtiyat gereği, günah iş lemesine yardı mcıolmasa bile, açı ktan (alenî olarak) günah iş leyen seyide humus verilmemelidir. 1839- Birisinin sadece "Ben seyidim." demesi üzerine ona humus verilmez. Ancak, iki adil ş ahit onun seyit olduğunu tasdik eder yahut insana kesin bilgi veya güven hâsı l olacak derecede halk arası nda seyit olarak tanı nı rsa, ona humus verilebilir. 223 1840- İ nsan, kendi ş ehrinde seyit olarak tanı nan birinin seyit olduğunu kesin olarak bilmese bile, ona humus verebilir. 1841- İ nsan, farz ihtiyat gereği kendi humusunu, ihtiyaçları nıkarş ı lamasıiçin seyit olan kendi karı sı na vere-mez. Ancak karı nı n kocası nı n üzerine farz olmayan baş ka ihtiyaçlarıolursa, o ihtiyaçları na harcamasıiçin, kocasıkendi humusundan ona verebilir. 1842- Kendi karı sıolmayan bir seyit kadı nı n nafakası nıvermekle yükümlü olan kimse, farz ihtiyat gereği onun yiyecek ve giyecek masrafları nıhumustan karş ı layamaz. Ancak humus veren ş ahı s, seyit olan kadı nı n baş ka harcamalarda bulunmasıiçin -humus verenin karş ı lamakla yükümlü olduğu ş erler hariç- humusunun bir miktarı nıona temlik ederse (=onun mülkiyetine geçirirse), sakı ncasıyoktur. 1843- Fakir bir seyidin nafakası nıtemin etmekle yükümlü olan kimse, eğer onun ihtiyaçları nıkarş ı lamaktan âciz olursa, baş kalarıo fakir seyide humus verebilir. 1844- Farz ihtiyat gereği fakir bir seyide humus olarak yı llı k ihtiyacı ndan fazlası verilmemelidir. 1845- Bir kimse, yaş amakta olduğ uş ehirde müstahak (humus almasıcaiz olan) seyit bulmaz ve bulunacağ ı na da ihtimal vermez veyahut müstahak biri bulununcaya kadar humusu bekletme imkânıolmazsa, humusu verebilmek için baş ka bir ş ehre götürmelidir; ihtiyat gereği de humusu götürmek için yaptı ğımasrafıondan almamalı dı r. Fakat humus için ayrı lmı şolan mal telef olur ve insan da onun korunması nda ihmalkâr davranı rsa, bedelini vermelidir; ama ihmal etmemişolursa, üzerine herhangi bir ş ey farz olmaz. 1846- Eğer kendi ş ehrinde humusa müstahak olan kimse bulunmaz, ama bulunacağı na ihtimal verirse, müstahak bulununcaya kadar humusu bekletmek mümkün olsa bile, yine de baş ka bir ş ehre götürebilir. Hatta onu muhafaza etmede ihmal etmediği hâlde zâyi olursa, humus yerine herhangi bir ş ey vermesi gerekmez. Fakat baş ka ş ehre götürmek için yaptı ğımasraflarıhumustan düş emez. 1847- Bir kimse, kendi ş ehrinde müstahak bulunduğu hâlde humusu baş ka bir ş ehre götürüp, müstahak olan birine verebilir; ama taş ı ma masrafları nıkendisi karş ı lamalı dı r. Ancak humus için ayrı lan mal zayi olursa, onu korumakta ihmal etmemişolsa bile zâmindir (tazminatla yükümlüdür). 1848- Şer'î hâkimin izniyle baş ka bir ş ehre götürmekte olduğu humus yolda zayi olursa, tekrar humus vermesi gerekmez. Yine humusu alı p, bir ş ehirden baş ka bir ş ehre götürmek üzere ş er'î hâkim tarafı ndan vekil olan kimseye verme durumunda da hüküm aynen geçerlidir. 1849- Humusu, üzerine humus farz olan malı n bizzat kendisinden değil de baş ka bir maldan verecek olursa, farz ihtiyat gereği ş er'î hâkimden izin almalıve o malı n gerçek kı ymetini hesap etmelidir. Eğer o malı n kı ymetini gerçek değerinin daha fazlası yla hesap etmiş se, humus almaya müstahak olan kimse o kı ymete razıolsa bile, fazla olarak hesap ettiği miktarıona vermesi gerekir. 224 1850- Bir kimse, humus almaya ehil olan borçlusunun borcunu elindeki humustan ödemek isterse, farz ihtiyat gereği humus olarak ayı rdı ğımalıona vermeli, borçlu da eline geçirdiği bu malıalacaklı sı na ödemelidir. Ama bu iş ,ş er'î hâkimin izniyle gerçekleş mişolursa, bu ihtiyata uyumak gerekli değildir. 1851- Humus almaya ehil olan kimse, humusu alı p, sonra da onu mal sahibine bağı ş layamaz. Ama çok miktarda humus borcu olan bir kimse, fakir düş er ve herhangi bir ş ey kazanma ümidi olmaz, öte taraftan da humus sahiplerine borçlu kalmak istemezse, humus almaya müstahak olan kimse razıolduğu takdirde humusu ondan alı p, tekrar ona bağı ş layabilir. 1852- Şer'î hâkim veya onun vekili yahut seyit olan kimsenin kendisiyle anlaş ı p, humusu borca çevirerek bir sonraki sene ödemek isteyen kimsenin bunu sonraki yı lı n elde ettiği kazancı ndan düş me hakkıyoktur. Örneğin, anlaş arak bin liralı k humusunu borca çevirir ve sonraki yı lı n masrafları nıçı ktı ktan sonra iki bin lira humusu verilmesi gereken bir miktar para artarsa, önce iki bin liranı n humusunu vermeli, daha sonra malı n geri kalan kı smı ndan da humus olarak borçlandı ğıbin liranı n humusunu ödemelidir. ZEKÂT HÜKÜMLERİ 1853- Dokuz ş eyde zekât vermek farzdı r: 1) Buğ day 2) Arpa 3) Hurma 4) Kuru üzüm 5) Altı n 6) Gümüş 7) Deve 8) Sı ğ ı r 9) Koyun Bu dokuz ş eyden birine sahip olan kimse, sonraki hü-kümlerde açı klayacağı mı z ş artları n gerçekleş mesiyle, bun-ları n muayyen bir miktarı nıbelirtilen yerlere vermelidir. 1854- Buğ day gibi yumuş ak ve arpa özelliğ inde taneli bir tahı l olan "sült"ün[69] zekâtıyoktur. Fakat farz ihtiyat gereği [Yemen'in baş kenti olan] San'a halkı nı n yiyecek olarak kullandı ğıve buğdaya benzeyen "ales"in[70] zekâtıverilmelidir. ZEKÂTIN FARZ OLMAsı nda gereken ŞARTLAR 225 1855- Bir kimseye zekât farz olmasıiçin, zekât verecek kimsenin bulûğçağı na ermesi, akı lı , hür ve malı nda tasarruf edebilir olmasıve malı n daha sonra açı klayacağı mı z nisap[71] miktarı na ulaş masıgerekir. 1856- [Altı n, gümüş , deve, koyun ve sı ğı ra zekât gerekmesi için bunları n üzerinden tam bir yı l geçmişolmalı dı r. Dolayı sı yla] bir kimse on iki ay sı ğı r, koyun, deve, altı n ve gümüş e sahip olduktan sonra onları n zekâtı nıvermelidir. Fakat on ikinci ayı n baş ı ndan itibaren malıtelef olacak bir ş ekilde kullanamaz; eğer öyle bir kullanı mda bulunursa zâmindir; o maldan zekât ödemesi gerekir. Ama on i-kinci ayda, elinde olmayan sebepler yüzünden zekâtı nş artları ndan bazı larıyok olursa, onun üzerine zekât farz olmaz. 1857- Sı ğ ı r, koyun, deve, altı n ve gümüş e sahip olan kimse, çocuk olur ve yı lı n ortası nda bulûğçağı na erirse, bu mallardan zekât vermesi gerekmez. 1858- Buğ dayla arpanı n zekâtı , onlara buğday ve arpa denildiği vakit ancak farz olur. Kuru üzümün zekâtı , ihtiyat gereği koruk olduğu zaman, hurmanı n zekâtıise ona "temr" denecek kadar kuruduğu zaman farz olur. Fakat buğdayla arpanı n zekâtı nı n verilme zamanı , onları n harmanlanı p sa-mandan ayrı ldı ğıvakittir, hurma ve kuru üzümünki ise kurumaları ndan sonradı r. 1859- Önceki hükümde açı kladı ğı mı z üzere buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanı n zekâtıfarz olduğu zaman, eğer zekât verecek kimse baliğolursa, zekât vermek ona farzdı r [aksi takdirde farz değildir]. 1860- Sı ğ ı r, koyun, deve, altı n ve gümüşsahibi deli olur ve bu deliliği bir yı l boyunca devam ederse, zekât vermek ona farz olmaz. Ama bir kimse, yı lı n bir kı smı nda deli olur fakat sonralarıaynıyı lı n içinde iyileş irse, eğer deliliği halkı n; "Yı l boyunca akı llı ydı ." diyeceği kadar az olursa, ihtiyat gereği zekât vermek ona farzdı r. 1861- Sı ğ ı r, koyun, deve, altı n ve gümüşsahibi bir kimse, yı lı n bir kı smı nda sarhoş olur veya bayı lı rsa, zekât ondan düş mez. Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı nı n farz olma zamanı ndaki sarhoş luk veya baygı nlı k hâli de, zekât verme mükellefiyetine engel değildir. 1862- Kendi malıolduğu hâlde, faydalanı lmasımümkün olmayacak bir ş ekilde gasp edilen malı n zekâtıyoktur. Yine gasp olunan ziraatı n zekâtı , gasp eden kimsenin elinde bulunduğu zaman farz olursa, tekrar sahibinin eline geçince zekâta tâbi olmaz. 1863- Bir kimse, altı n, gümüşveya zekâtı nıvermek farz olan herhangi bir malıborç olarak alı rsa, üzerinden bir yı l zaman geçmesine rağmen bu mal elinde mevcut bulunursa, zekâtı nıvermesi gerekir; borç veren kimsenin üzerine bir ş ey farz olmaz. BUĞDAY, ARPA, HURMA VE KURU ÜZÜMÜN ZEKÂTI 1864- Buğ day, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı , an-cak nisap miktarı na ulaş tı ğı zaman farz olur. Onları n nisabıise, 847 kilo 207 grama eş ittir. 1865- Zekâtı nıvermek farz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtı nı vermeden önce, insanı n kendisi ve ailesi bunlardan biraz yer veya örneğin [sadaka olarak] fakire bir ş ey verirlerse, harcanan miktarı n da zekâtı nıödemesi gerekir. 226 1866- Buğ day, arpa, hurma ve kuru üzümün zekâtıfarz olduktan sonra zekât vermesi gereken kimse ölürse, zekât miktarıonun terekesinden alı nı p ödenmelidir. Fakat mal sahibi zekât farz olmadan önce ölürse, [onun malıvârislerine geçmişolur. Vârislerin eline geçen bu mal, araları nda bölünür ve sadece] hissesi nisap miktarı na ulaş an kimsenin zekât vermesi gerekir. 1867- Şer'î hâkim tarafı ndan zekâtlarıtoplamakla görevlendirilen kimse, arpa ve buğ dayı n samandan ayrı ldı ğıharman zamanıve hurma ile üzümün ise kuruması ndan sonra ancak onları n zekâtı nıtalep edebilir. Eğer mal sahibi üzerine düş en zekâtı vermez ve o da zayi olursa, bedelini vermesi gerekir. 1868- Hurma ile üzüm ağacı na veya arpa ile buğ day ziraatı na sahip olduktan [hemen] sonra onları n zekâtıfarz olursa, zekâtı nıödemelidir. 1869- Buğ day, arpa, hurma ve üzümün zekâtıfarz olduktan sonra ziraatıveya ağaçları satan kimsenin onlardan zekât vermesi gerekir. 1870- Buğ day, arpa, hurma ve üzümü satı n aldı ktan sonra, satı cı nı n onları n zekâtı nı verdiğini bilen veya zekât verip vermediğinden ş üphe eden kimsenin zekât vermesi gerekmez. Fakat zekâtı n verilmediğini bilirse, bakı lı r: Eğer ş er'î hâkim zekât karş ı lı ğı olan miktarı n muamelesine izin vermezse, o miktarı n muamelesi batı ldı r ve ş er'î hâkim o miktarıalı cı dan alabilir. Fakat yapı lan muamelenin zekât miktarı na izin verirse, muamele sahihtir; ancak alı cıo miktarı n kı ymetini ş er'î hâkime vermelidir. Eğer alı cıo miktarı n kı ymetini satı cı ya vermişolursa ondan geri alabilir. 1871- Buğ day, arpa, hurma ve üzümün ağı rlı ğ ıyaş ken nisap miktarı na ulaş tı ğ ıhâlde kuruduktan sonra bu miktardan az olursa, bunlardan zekât gerekmez. 1872- Buğ day, arpa ve hurmayıkurumadan önce kullanacak olursa, onları n kurusunun ölçüsü nisap miktarı na ulaş sa bile zekâtıfarz olmaz. Ama ihtiyata uyarak onları n zekâtı nıverirse, çok iyi bir işyapmı şolur. 1873- Tazesi yenilen ve kaldı ğızaman çok azalan bir hurma kuruduğunda nisap miktarıolan 847.207 kg. ağı rlı ğı na ulaş ı rsa, bundan zekât vermek gerekir. 1874- Zekâtları nıverdiği buğday, arpa, hurma ve üzüm, insanı n yanı nda bir kaç yı l kalsa bile, baş ka zekât farz olmaz. 1875- Bir toprak, hem yağmur sularıile hem de kova ve benzeri ş eylerle sulanı nca, [bakı lı r: Eğ er yağmur suyu ile sulanmasıaz olduğundan] yağmurla değil kova ile sulandı ğıdenilirse, bu ürünlerden yirmide bir zekât verilir. Fakat yağmur suyu ile sulandı ğıdenilirse, onda bir zekât vermek gerekir. 1876- Buğ day, arpa, hurma ve üzüm gibi zekât verilmesi gereken ürünler, hem yağmur veya ı rmak suyu hem de kova ve benzeri ş eylerle sulanı rsa, kova ve benzeri ş eylerle sulanmasıdaha çok denilecek kadar olursa, onun zekâtıyirmide birdir. Fakat ı rmak ve yağmur suyu ile daha fazla sulanmı şdenilecek olursa, onun zekâtıonda birdir. Hatta nehir ve yağmur suyu ile sulanmasıfazla olur ama böyle denilmese bile 227 yağmur ve nehir sularıile daha fazla sulanmı şolursa, ihtiyat gereği onun da zekâtı onda birdir. 1877- Zekât verilmesi gereken ürünlerin yağmur suyuyla mı , yoksa kova suyuyla mı sulandı ğı ndan ş üphe ederse, kendisine yirmide bir zekât gerekir. 1878- Yağ mur ve ı rmak sularıile sulanan ürünler, kova ve benzeri ş eylerle sulanmaya ihtiyaç duyulmadı ğ ıhâlde onlarla da sulanı r ve bu sulamak, ürünün artması na yardı mcıolmazsa, onun zekâtıonda birdir. Yine kova ve benzeri ş eylerle sulanan bir ürün, yağmur ve ı rmak suyuna ihtiyaç duyulmadı ğıhâlde yağmur ve ı rmak suyuyla da sulanı r ve bu sulamanı n da mahsulün artması na herhangi bir katkı sıolmazsa, onun zekâtıyirmide birdir. 1879- Kova ve benzeri ş eylerle sulanan ekinin yanı nda onun rutubetini emerek ayrı ca sulamaya ihtiyaç duymayan baş ka bir ekin bulunursa, kova ve benzeri ş eylerle sulanan ekinin zekâtıyirmide bir, onun yanı nda olup rutubetini emerek yetiş en ürünün zekâtıise onda birdir. 1880- Buğ day, arpa, hurma ve üzüm için yapı lan masraflar ve hatta ziraat dolayı sı yla eskiyerek kı ymeti azalan elbise ile araçları n değerini de elde edilen mahsulden düş ülebilir. Eğer bunlarıdüş meden önce nisaba, yani 847 kilo 207 gram miktarı na ulaş mı şolursa, [masraflarıçı ktı ktan sonra nisap miktarı nda olmasa bile] geriye kalan kı smı n zekâtı nıvermek gerekir. 1881- Tarlaya ekilen tohumun ekim zamanı ndaki fiyatı , masraflardan sayı labilir. 1882- Yer ile ziraat araçlarıveya bunlardan birisi insanı n kendi malıolursa, onları n kirası nımasraftan sayamaz. Yine kendisinin veya baş kası nı n ücretsiz olarak yaptı ğı iş ler karş ı lı ğı nda, mahsulden bir ş ey düş emez. 1883- Üzüm ve hurma ağacı nısatı n alı rsa, onları n fiyatı nımasraftan sayamaz. Ama hurma ve üzümü toplanmadan ağaç üzerindeyken satı n alı rsa, ona verilen parayı masraftan hesap edebilir. 1884- Satı n aldı ğıbir toprağ a buğday veya arpa ekerse, toprağıalmak için verdiği parayımasraftan sayamaz; ama ekini satı n almı şolursa, onu almak için verdiği parayı masraftan sayı p, mahsulden düş ebilir. Fakat onlardan elde ettiği samanı n kı ymetini, ekini satı n almak için ödediği paradan düş mesi lazı mdı r. Meselâ, beşyüz liraya satı n aldı ğ ıekinin samanıdeğer olarak yüz lira olursa, onun yalnı z dört yüz lirası nı masraftan sayabilir. 1885- Yer sürümünde kullanı lan öküz veya ziraat için gerekli diğer araçlar olmadan ziraat yapabilecek durumda olan bir kimse, bu araçlarısatı n alacak olursa, bunları almak için ödediğ i parayımasraftan sayamaz. 1886- Ziraat için gerekli öküz ve diğ er malzemeleri olmadan ziraat yapamayan bir kimse, bunlarıalı r ve ziraat nedeniyle tamamen zayi olurlarsa, bunları n hepsinin fiyatı nımasraftan sayabilir. Eğer onları n kı ymetinden bir miktar azalmı şolursa, sadece o miktarımasraftan sayabilir. Ama ziraattan sonra, onları n kı ymetinden herhangi bir ş ey azalmazsa, onları n kı ymetlerinden hiç bir ş eyi masraftan sayamaz. 228 1887- Eğer bir tarlaya buğday veya arpa ile birlikte zekâtıfarz olmayan pirinç ve fasulye gibi diğer bir ş ey de ekerse, her biri için yapı lan masraf yalnı z ona ait olur [ve onun gelirinden çı karı lı r]. Ama her ikisine birlikte masraf yapmı şolursa, bu masrafı ikisine taksim eder. Örneğin, her ikisine yapı lan masraf eş it ölçüde ise, masrafı n yarı sı nızekâtıfarz olan üründen düş ebilir. 1888- Birinci yı l için tarlayısürmek (=nadas) gibi bir işyaparsa, sonraki yı llar için yararlıolsa bile birinci yı lı n masrafı ndan sayarak o yı lı n gelirinden düş melidir. Ama bu iş i bir kaç yı l için yapmı şolursa, o işiçin yaptı ğ ımasrafıo yı llar arası nda taksim etmelidir. 1889- Eğer bir insanı n, iklimleri değiş ik olan, ziraat ve meyveleri aynızamanda ele geçmeyen bir kaç ş ehirde buğday, arpa, hurma veya üzüm gibi mahsulleri olur ve onları n hepsi bir yı lı n mahsulü olarak nitelenir ve ilkönce yetiş en mahsulün miktarıda nisaba yani 847,207 kg. ağı rlı ğı na ulaş ı rsa, onun zekâtı nıyetiş ir yetiş mez, diğerlerininkini ise ne zaman yetiş irse vermelidir. Ama elde ettiği ilk mahsulün miktarınisaba ulaş mazsa, diğer ürünlerin de yetiş mesini bekler. Yetiş tikten sonra eğer hepsi birlikte nisap miktarı na ulaş ı rsa, üzerine zekât farz olur, aksi takdirde bir ş ey farz olmaz. 1890- Hurma ve üzüm ağacıyı lda iki defa meyve verecek olursa, bu iki ürünün üst üste nisap miktarı na ulaş ması yla farz ihtiyat gereği zekâtıverilmelidir. 1891- Kuruduğu zaman nisaba ulaş acak miktarda taze hurmasıve yaşüzümü olan kimse, zekât niyetiyle bunlardan kuruduğu zaman üzerine farz olan zekât miktarı na denk olacak ölçüde müstahak birisine verirse, sakı ncasıyoktur. 1892- Kuru hurma veya kuru üzümün zekâtı nıvermekle yükümlü olan bir kimse, onları n zekâtı nıtaze hurma veya taze üzümden veremez. Bunun gibi taze hurma veya taze üzümün zekâtı nıvermesi gereken bir kimse de zekât olarak kuru hurma veya kuru üzümden veremez. Ancak, bunlardan birini yahut baş ka bir ş eyi zekâtı n kı ymeti olarak kastedip verirse, sakı ncasıyoktur. 1893- Borçlu olduğu hâlde, zekât ödenmesi gereken bir malıda olan kimse ölürse, önce zekâtıfarz olan malı n zekâtıverilmeli, daha sonra da diğer borçlarıödenmelidir. 1894- Borçlu olup, buğday arpa, hurma veya üzüme sahip olan bir kimse ölünce, bakı lı r: Eğ er bunlara zekât farz olmadan önce vârisleri onun borcunu diğer mallardan ödemişolurlarsa, miras olarak kalan bu ürünler, vârisler arası nda bölündükten sonra hangisinin hissesi nisap miktarı na ulaş ı rsa, onun zekât vermesi gerekir. Fakat bunları n zekâtıfarz olmadan önce ölen kimsenin borcunu [diğer mallardan] ödemezlerse, eğer kalan bu mevcut mal ancak onun borçları na yetecek miktarda olursa, bu mallardan zekât vermeleri farz olmaz. Ama ölen kimsenin malıborcundan fazla olursa, eğer borcun ödenmesi için zekâtıfarz olan buğday, hurma ve üzümün de bir miktarı nı vermek gerekirse, alacaklı ya verilen miktarı n zekâtıyoktur; geri kalan miktar vârislerindir; hangisinin hissesi nisap miktarı na ulaş ı rsa, zekât vermesi gerekir. 229 1895- Zekâtıfarz olan buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün iyi ve kötü cinsi olursa, her birinin zekâtıbizzat iyi ve kötü cinsin kendisinden verilmelidir; farz ihtiyat gereği sadece kötü olan cinsten zekât verilemez. ALTININ Nİ SABI 1896- Altı nı n iki nisabıvardı r: 1) Yirmi ş er'î miskaldir.[72] Her bir ş er'î miskal de 18 nohut [3.5154 gr.] ağı rlı ğı ndadı r. O hâlde bir insanı n elinde bulunan altı n yirmi ş er'î miskale -ki 15 normal miskalden [borsa ölçüsü 70.3125 gr.] ibarettir- ulaş ı p, açı klanan diğer ş artlara da sahip olursa, zekâta tâbi olur ve onun dokuz nohut ağı rlı ğıolan [1.7577 gr.] kı rkta birini zekât olarak vermesi gerekir. Ama bu miktara ulaş mazsa, onun zekâtıfarz değildir. 2) Dört ş er'î miskal veya üç normal miskaldir. Yani (ticaret yoluyla elinde bulundurduğu) 15 normal miskal altı n, 3 normal miskal [14.0625 gr.] artı şyaparak 18 normal miskal (yani 24 ş er'î miskal ağı rlı ğı nda olan 84.375 gr.) altı na ulaş ı rsa, 18 miskalin tümü için kı rkta bir üzerinden ze-kât vermek gerekir. Ama üç miskalden az bir miktar artarsa, yalnı zca on beşmiskalin zekâtıverilir; o üç miskalden azı n zekâtı yoktur. Yine her ne kadar çok artarsa, hüküm böyledir. Yani üç miskal artarsa, elindeki altı nla artan miktarı n hepsi için zekât verilir. Ama üç miskalden az bir miktar artarsa, onun zekâtıyoktur. GÜMÜŞÜN Nİ SABI 1897- Gümüş ün iki nisabıvardı r: 1) 105 normal miskaldir. Eğer gümüş ün miktarı105 normal miskale [492.1875 gr. yani yaklaş ı k 500 gr. ağı rlı ğ ı na] ulaş ı r ve diğer ş artlara da sahip olursa, onun 2 miskal 15 nohuttan [12.3046.87 gr. yani yaklaş ı k on iki buçuk gr.] ibaret olan kı rkta biri zekât olarak verilmelidir, aksi takdirde zekâtıfarz olmaz. 2) Yirmi bir miskaldir [98.4375 gr.]; yani 105 miskal yirmi bir miskal artı şyaparak 126 miskale [590.625 grama] ulaş ı rsa, 126 miskalin tümü için kı rkta bir olarak [14.7656.25 gr. yani yaklaş ı k on beşgr.] zekât vermek gerekir. Fakat yirmi bir miskalden az bir miktar artmı şolursa, yalnı zca 105 miskalin zekâtıverilir; fazlasıiçin zekât gerekmez. Yine her ne kadar fazlalaş ı rsa, hüküm böyledir, yani eğer 126 miskal gümüşyirmi bir miskal artarak fazlalaş ı rsa, tümünün zekâtı nıvermelidir, ama 21 miskalden az bir miktar artacak olursa, bu fazlalı k için zekât gerekmez. Buna göre insan, elinde bulunan altı n ve gümüş ün kı rkta birini zekât olarak verirse, üzerine farz olan zekâtıvermişolduğu gibi bazen farz olan miktardan daha fazlası nıda vermişolur. Meselâ, 110 miskal gümüş ü olan kimse, onun kı rkta birini verirse, farz olan 105 miskalin zekâtı nıverdiğ i gibi, farz olmadı ğıhâlde 5 miskal için de zekât vermişolur. 1898- Bir kimsenin nisap miktarı na ulaş an altı n ve gü-müş ü olursa, zekâtı nıvermiş olsa bile ilk nisabı ndan aş ağıdüş medikçe her yı l onun zekâtı nıvermesi gerekir. 1899- Altı n ile gümüş ün zekâtı , ancak bası lmı şgeçerli para cinsinden olmak suretiyle yani sikkeli olduklarısurette farz olur. Hatta onları n sikkesi silinmişolsa bile zekâtı farzdı r. 230 1900- Kadı nları n süs olarak kullandı klarısikkeli altı n ve gümüş , geçerli para cinsinden olup, [alı şverişiçin kullanı lsa bile] zekâtıyoktur. 1901- Altı n ile gümüş ü olan kimsenin, bunlardan her birisi kendi ilk nisap miktarı ndan noksan olursa, örneğin 104 miskal gümüşile 14 miskal altı nıbulunursa, bunun için üzerine zekât farz olmaz. 1902- Önceki hükümlerde açı kladı ğı mı z gibi altı n ile gümüş , nisap miktarı na ulaş ı p da sahibinin elinde on bir ay kaldı ğısurette ancak zekâta tâbi olur. Bu on bir ay içinde ilk nisap miktarı ndan aş ağıdüş en altı n ve gümüş e zekât farz olmaz. 1903- Bu on bir ay içinde elinde bulunan altı n veya gü-müş ü, diğer bir altı n veya gümüş le yahut baş ka bir ş eyle değ iş tirir veya onlarıeritirse, üzerine zekât farz olmaz. Ama eğer bu iş i zekâttan kaçmak için yaparsa, müstehap ihtiyat gereği zekât vermelidir. 1904- On ikinci ayı n içinde sikkeli altı n ile gümüş ü eritirse, onları n zekâtı nıvermesi gerekir. Hatta eritilme sonucu onları n değeri veya ağı rlı ğıazalı rsa, eritilmeden önce farz olan zekât miktarı nıvermesi gerekir. 1905- Elinde bulunan altı n ile gümüş ün iyi ve kötü cinsi olursa, onları n her birinin zekâtı nıkendi cinsinden verebilir, ama tümü için altı n ve gümüş ün iyi cinsinden zekât vermesi daha iyidir. 1906- Altı n ile gümüş , normalin üzerinde yabancıbir madenle karı ş ı r ve onun saf altı n veya gümüşkı smı , önce açı klanan nisap miktarı na ulaş ı rsa, zekâtlarıverilir. Fakat yabancımadenden arı ndı ğı nda, bunları n kı ymetçe nisaba ulaş ı p ulaş madı ğı ndan ş üphe ederse, zekâtıfarz olmaz. 1907- Elinde bulunan altı n ile gümüş , normal miktarda yabancımadenlerle karı ş mı ş olursa, onun zekâtı nınormalin üzerinde yabancımadenle karı ş an altı n ve gümüş ten veremez. Ancak yabancımadenle karı ş mı şbu altı n ile gümüş ten, üzerine farz olan zekât miktarı na denk olduğunu kesin olarak bileceği ş ekilde verirse, sakı ncasıyoktur. DEVE, SIĞIR VE KOYUNUN ZEKÂTI 1908- Deve, sı ğı r ve koyunun zekâta tâbi olmalarıiçin açı klanan önceki ş artları n dı ş ı nda iki ş art daha vardı r: 1) Bunlar yı l boyunca (binilmek veya yük taş ı mak gibi) çalı ş mamı şolmalı dı rlar. Hatta bunlar bütün yı l süresince bir iki gün çalı ş tı rı lmı şolsalar bile yine zekâtlarıfarz olur. 2) [Saime olmalı dı rlar, yani] bütün yı l boyunca kı rlarda ve meralarda otlayı p geçinmelidirler. Yı lı n tamamı nıveya bir kı smı nıevde toplanmı şot bağları ndan beslenen yahut sahibinin veya bir baş kası nı n mülkü olan ekinden otlatı lan hayvanlar zekâta tâbi değ ildir. Ama farz ihtiyat gereği yı l boyunca sahibinin topladı ğıotlardan bir veya iki gün otlayan hayvanı n zekâtı nıvermek gerekir. 231 1909- Bir kimse, devesini, sı ğ ı rı nıveya koyununu otlatmak için kimsenin ekmediği bir otlak yeri satı n alı r, kiralar veya orada otlatmak için haraç verme mecburiyetinde kalı rsa, zekât vermelidir. DEVENİ N Nİ SABI 1910- Devenin on iki nisabıvardı r: 1) Beşdeve; zekâtıbir koyundur. Deve sayı sıbu miktara ulaş madı kça zekâtıyoktur. 2) On deve; zekâtıiki koyundur. 3) On beşdeve; zekâtıüç koyundur. 4) Yirmi deve; zekâtıdört koyundur. 5) Yirmi beşdeve; zekâtıbeşkoyundur. 6) Yirmi altıdeve; zekâtıiki yaş ı na girmişbir deve yavrusudur. 7) Otuz altıdeve; zekâtıüç yaş ı na girmişbir devedir. 8) Kı rk altıdeve; zekâtıdört yaş ı na girmişbir devedir. 9) Altmı şbir deve; zekâtıbeşyaş ı na girmişbir devedir. 10) Yetmişaltıdeve; zekâtıüç yaş ı na girmişiki devedir. 11) Doksan bir deve; zekâtıdört yaş ı na girmişiki devedir. 12) Yüz yirmi bir deve ve yukarı sı dı r. Bunları n zekâtıise üç ş ekilde verilebilir: a- Kı rkta bir olarak hesaplanı p, her kı rk deve için üç yaş ı na girmişbir deve zekât verilir. b- Ellide bir olmak üzere hesaplanı p, her elli deve için dört yaş ı na girmişbir deve verilir. c- Her iki iş lem yapı lı p, kı rkta bir ile ellide bir olarak hesap edilir. Ancak, her ne ş ekilde hesap edilirse edilsin, hesap harici deve kalmamalı dı r. Eğer hesaptan hariç bir hayvan kalacak olursa da dokuz taneden fazla olmamalı dı r. Meselâ, 140 devesi olan kimse, ilkönce ellide bir hesaplayarak yüz deve için dört yaş ı na girmişiki deve, daha sonra kı rkta bir hesabı nıyaparak geri kalan kı rk deve için de üç yaş ı na girmişbir diş i deve vermelidir. 1911- İ ki nisap arası nda kalan develerde zekât yoktur. Örneğin, develerin sayı sıilk nisap olan beş i geçer, ama ikinci nisaba yani ona ulaş mazsa, yalnı z beşdevenin zekâtı verilir, diğer develerden zekât verilmez. Sonraki nisaplarda da hüküm aynen böyledir. SIĞIRIN Nİ SABI 232 1912- Sı ğ ı rı n iki nisabıvardı r: 1) Otuz tane olması dı r. Sı ğı rı n sayı sıotuza ulaş ı r ve di-ğer ş artlara da haiz olursa, zekât olarak iki yaş ı na girmişbir buzağıverilir. 2) Kı rk sı ğı ra ulaş ması dı r. Bunun zekâtıise üç yaş ı na girmişdiş i bir buzağı dı r. Otuzla kı rk arası nda kalan sı ğı rlar için zekât farz değildir. Meselâ, otuz dokuz tane sı ğı rıolan kimse, bunlardan otuz tanesinin zekâtı nıverir. Yine kı rktan fazla olup, altmı ş a ulaş mayan sı ğı rlardan da yalnı zca kı rk tanesinin zekâtı nıverir; altmı ş a ulaş ı nca da, birinci nisabı n iki katıolduğundan dolayızekât olarak iki yaş ı na girmişiki buzağı vermelidir. Böylece altmı ş tan sonra her ne kadar çoğalı rsa çoğalsı n ya otuzda bir olarak hesap edilmeli veya kı rkta bir üzerinden hesaplanı r ya da her iki iş lem yapı larak, otuzda bir ile kı rkta birin her ikisiyle hesap edilmeli ve önceden açı kladı ğ ı mı zş ekilde zekâtlarıverilmelidir. Ancak bu iş lem, hiç bir sı ğı rısayıdı ş ı bı rakmayacak ş ekilde yapı lmalı dı r; eğer hesaptan bir ş ey artacak olursa da dokuz taneyi aş mamalı dı r. Meselâ, yetmiştane sı ğı rıolan bir kimse, otuzda bir ile kı rkta bir üzerinden hesaplayarak otuz sı -ğı r için iki yaş ı na girmişbir buzağıve kı rk sı ğı r için de üç yaş ı na girmişdiş i bir buzağızekât vermelidir. Çünkü yal-nı z otuzda bir olarak hesap edecek olursa, zekâtıverilme-yen sı ğı rı n sayı sıon tane olacaktı r. KOYUNUN Nİ SABI 1913- Koyunun beşnisabıvardı r: 1) Kı rk koyun; zekâtıbir koyundur. koyunları n sayı sıkı rka ulaş madı kça, zekât farz olmaz. 2) Yüz yirmi bir koyun; zekâtıiki koyundur. 3) İ ki yüz bir koyun; zekâtıüç koyundur. 4) Üç yüz bir koyun; zekâtıfarz ihtiyat gereği dört koyundur. 5) Dört yüz ve ondan yukarı sı dı r; bu nisaba ulaş tı ğı nda yüz tane yüz tane olarak hesap edilmeli ve her yüz koyun için bir koyun zekât verilmelidir. Zekât olarak verilecek koyunun bizzat aynıkoyunları n içinden olmasıgerekmez, baş ka bir koyun verileceği gibi koyunun kı ymetince para da verilirse yeterlidir. Ama bunları n dı ş ı nda zekât olarak baş ka bir cinsten vermesi, ancak vereceği ş eyin fakirler için daha iyi olduğu durumda sakı ncası zdı r; gerçi böyle olmasıda gerekli değildir. 1914- İ ki nisap arası nda kalan koyunlar için zekât ge-rekmez. Buna göre koyunları nı n sayı sıbirinci nisap olan kı rktan fazla olup, ikinci nisaba yani yüz yirmi bir koyuna ulaş mayan kimse, yalnı zca kı rk koyun için zekât vermelidir, fazlasıiçin zekât gerekmez. Sonraki nisaplar için de hüküm aynen geçerlidir. 1915- Nisap miktarı na ulaş mı şolan deve, sı ğı r ve koyunlar için zekât vermek farzdı r; ister hepsi erkek olsun, isterse diş i veyahut erkek ve diş i olarak karı ş ı k olsun. 1916- Zekât verme bakı mı ndan sı ğ ı r ile manda aynıcinsten sayı lı r. Yine zekâtı verilecek develerin Arap ve acem devesi olmasıarası nda fark olmadı ğıgibi keçi, koyun ve ş iş ek de aynıcinsten oldukları ndan dolayızekâtları nda fark yoktur. 233 1917- Zekât olarak verilen koyunun en az iki yaş ı na girmişolmasıgerekir; ama koyun yerine keçi verilecek olursa, üç yaş ı na girmişolmasılazı mdı r. 1918- Zekât olarak verilecek koyunun fiyatıdiğ er koyunlardan biraz düş ük olursa, sakı ncasıyoktur. Fakat diğer koyunlardan daha değerli olanı nıvermesi daha iyidir. Deve ile sı ğı rda da hüküm böyledir. 1919- Ortak olan birkaç kiş iden hangisinin hissesi ilk nisap miktarı na ulaş ı rsa zekâtı verir; hissesi ilk nisaba ulaş mayan kimse ise zekât vermez. 1920- Eğer bir insanı n değiş ik yerlerde devesi, sı ğı rıya da koyunu olur ve birlikte sayı larınisap miktarı na ulaş ı rsa, onlardan zekât vermesi gerekir. 1921- Sahip olduğu deve, sı ğı r veya koyun, hasta ve kusurlu olsa bile [nisap hesabı na girer ve] zekâtlarıverilir. 1922- Sahip olduğu deve, sı ğı r ve koyunları n hepsi has-ta, kusurlu veya yaş lıolursa, zekât, onları n arası ndan verilebilir. Fakat onları n hepsi sağlam, kusursuz ve genç olurlarsa, zekât olarak hasta, kusurlu ve yaş lıbir hayvan veri-lemez. Hatta onlardan bazı sısağ lam, bazı sıhasta, bir grubu kusurlu baş ka bir grubu kusursuz, bir miktarı yaş lıbir miktarıgenç olsa bile, farz ihtiyat gereği sağlam, kusursuz ve genç olan hayvan zekât olarak verilmelidir. 1923- Eğer on birinci ay dolmadan önce elinde bulunan sı ğı r, koyun ve deveyi baş ka bir ş eyle veyahut nisap miktarı nda olan bu hayvanlarınisap miktarı ndaki aynıcinsten olan bir baş ka hayvanla değiş tirirse, üzerine zekât farz olmaz. Meselâ, kı rk koyun verip, baş ka bir kı rk koyun alı nca, zekât gerekmez. 1924- Sı ğ ı r, koyun ve deveyi zekât olarak vermesi gereken bir kimse, onları n zekâtı nı baş ka bir cinsten verirse, sayı larınisap miktarı ndan aş ağı ya düş medikçe her yı l onlardan zekât vermesi gerekir. Eğer zekât olarak onları n içinden bir hayvan verir ve ilk nisaptan aş ağ ı ya düş erse, zekât, onun üzerine farz olmaktan çı kar. Meselâ, kı rk koyunu olan bir kimse, onları n zekâtı nıbaş ka bir maldan verirse, koyunları nı n sayı sı kı rktan aş ağıdüş medikçe her yı l için bir koyun zekât vermelidir. Fakat onları n içinden verirse, sayı larıkı rka ulaş madı kça zekât farz olmaz. ZEKÂTIN VERİ LECEĞİYERLER 1925- Zekât ş u sekiz yerden birinde kullanı lmalı dı r: 1) Fakirler: Kendisinin ve ailesinin bir yı llı k ihtiyacı na sahip olmayan kimseye fakir denir. Sanatı , mülkü veya sermayesi olup, onlarla bir yı llı k masrafı nıkarş ı layacak durumda olan kimse fakir değ ildir. 2) Miskinler: Fakirden daha güç bir durumda bulunup, zorlukla geçinen kimseye miskin denir. 3) Zekât İ ş lerinde Çalı ş an Görevliler: Bundan maksat, Masum İ mam (a.s) ya da onun naibi (=vekili) tarafı ndan zekâtlarıtoplamak, korumak, toplananları n hesabı nıyapmak ve onlarıİ mam'a (a.s), naibine veya fakirlere ulaş tı rmakla görevlendirilmişkimsedir. 234 4) Kâfirler: Zekât verildiği takdirde kalpleri İ slâm dinine ı sı ndı rı lacak veya savaş ta Müslümanlara yardı m edecek olan kâfirler. 5) Köleler: Köleleri satı n alarak serbest bı rakmak. 6) Borçlular: Bunlar, borçlanarak borcunu ödeyemeyen kimselerdir. 7) Allah yolunda harcamak: Yani cami inş asıgibi genel dini menfaati olan iş lerde yahut köprü ve yol yapı mıgibi faydasıMüslümanları n umumuna ait olan iş lerde, kı sacasıİ slâm için yararlıolan her türlü iş te harcamak. 8) Yolcular: Yolculukta muhtaç düş en kimselerdir. Bunlarla ilgili konular, ilerdeki hükümlerde açı klanacaktı r. 1926- Farz ihtiyat gereği fakir ve miskin kimseye, ken-disi ile ailesinin yı llı k ihtiyacı nıgiderecek ve bir yı l yetecek kadardan fazla zekât vermek caiz değildir. Hatta bir miktar para ve eş yasıolan kimse, ancak yı llı k ihtiyacı ndan eksik olan miktar için zekât alabilir. 1927- Yı llı k ihtiyacı nıgiderecek miktardaki malıolan kimse, bunun bir kı smı nı harcadı ktan sonra elinde kalan miktarı n bir yı l yetecek kadar olup olmadı ğı ndan ş üphe ederse, zekât alamaz. 1928- Sanat, mülk veya ticaret sahibi kimsenin geliri yı llı k giderinden az olursa, yı llı k ihtiyacı ndan eksik olan kı sı m için zekât alabilir; işaletlerini, mülkünü veya kendi sermayesini ihtiyaçlarıiçin harcamasıgerekmez. 1929- Kendisinin ve ailesinin yı llı k ihtiyacı nıgiderecek mala sahip olmayan fakir bir kimsenin, malik olduğu ve içinde oturduğu bir evi ile bir bineği olur ve bunlar olmadan yaş ayamı yorsa, bunlarıhaysiyetini korumak için bulundursa bile zekât alabilir. Yine ev eş yası , kaplar, yazlı k-kı ş lı k elbiseler ve ihtiyaç duyduğu diğer ş eylerin de hükmü böyledir. Bunlara sahip olmayan bir fakir de bunlara ihtiyaç duyuyorsa, zekât alarak bunlarıtemin edebilir. 1930- Herhangi bir mesleği öğrenmesi zor olmayan bir fakir, farz ihtiyat gereği o mesleği öğrenmeli ve hayatı nızekât alarak sürdürmemelidir. Ancak öğrenme süresi boyunca zekât alması nı n sakı ncasıyoktur. 1931- Önceden fakir olan bir kimse, "Yine fakirim." derse, insan, sözüne güvenmese bile ona zekât verebilir. 1932- Önceden fakir olmayan bir kimse ya da önceden fakir olup olmadı ğıbelli olmayan bir kimse, "Fakirim" derse, eğer dı şgörünüş ünden fakir olduğuna zan hâsı l olursa, ona zekât verilebilir. 1933- Zekât vermesi gereken kimse, bir fakirden alacaklıolursa, fakirdeki alacağı nı zekât karş ı lı ğıolarak hesap edebilir. 235 1934- Bir kimsenin fakir olan borçlusu ölür ve bı raktı ğ ımiras da borcunu ödeyecek miktarda olmazsa, insan ondaki alacağı nızekât karş ı lı ğısayabilir. 1935- Fakire zekât olarak verilen ş eyin zekât olduğunu bildirmeye gerek yoktur. Hatta fakir utanı yorsa, yalan olmayacak bir ş ekilde hediye adı na vermesi müstehaptı r; ama zekât niyeti etmesi gerekir. 1936- Bir kimse, zekâtı nıfakir zannettiği birine verdikten sonra fakir olmadı ğı nıanlar yahut ş er'î hükmü bilmemesi yüzünden fakir olmayan birisine zekât verirse, eğer verdiği mal harcanmamı ş sa, geri alı p müstahak olan birine vermelidir. Ama harcanmı ş sa, [bakı lı r: Eğer verdiği malı n zekât olduğunu söyler ve] zekâtıalan kiş i de ona verilen bu malı n zekât olduğunu bilir veya ihtimal verirse, ondan bedelini alı p müstahak olan birine vermesi gerekir. Fakat zekâttan baş ka bir adla o adama vermiş se, ondan bir ş ey geri alamaz; fakir olan birine yeniden kendi malı ndan zekât vermelidir. Saydı ğı mı z bu durumları n hepsinde de, istediği takdirde zekâtıkendi malı ndan verip, fakir olarak zannettiği kimseden bir ş ey almayabilir. 1937- Bir yı llı k ihtiyacı nıgiderecek malıolan kimse, borçlu olup borcunu ödeyemezse, borcunu ödemek için zekât alabilir; ama borç olarak aldı ğış eyi günah yolda harcamamalıve eğer günah işiçin harcamı ş sa da tövbe etmişolmalı dı r. Böyle olunca, fakirlerin hissesinden ona zekât verilebilir. 1938- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimseye zekât verildikten sonra, o kimsenin aldı ğ ıborcu günah iş te kullandı ğımeydana çı karsa, eğer zekât verilen kimse fakir olursa, ona verilen mal zekât olarak sayı labilir. Fakat fakir, borç olarak aldı ğı ş eyi içki içmek veya alenî bir günahıiş lemek için kullanı r ve tövbe de etmemiş olursa, farz ihtiyat gereği ona verilen ş ey zekât olarak hesaplanamaz. 1939- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen bir kimse, fakir olmasa bile, insan, ondaki borcunu zekât olarak hesaplayabilir. 1940- Harçlı ğıbitmişveya bineği kullanı lmaz hâle gelmişbir yolcunun yolculuk gayesi, günah iş lemek olmaz ve borçlanarak yahut bir ş eyini satarak gideceği yere ulaş ma imkânıolmazsa, kendi vatanı nda fakir olmasa bile zekât alabilir. Fakat baş ka bir yere vardı ğı nda borç alma veya bir ş eyini satarak yol masrafı nıtemin etme imkânı na sahip olursa, ancak kendisini oraya ulaş tı racak miktarda zekât alabilir. 1941- Yolculukta muhtaç düş üp zekât alan kimse, vatanı na ulaş ı r ve zekât olarak aldı ğ ımalı n bir miktarıartarsa, eğer artan kı smıkendisinden zekât aldı ğımal sahibine veya onun vekiline ulaş tı rmasızor ve meş akkatli olursa, ş er'î hâkime vermesi ve onun zekât olduğunu bildirmesi gerekir. ZEKÂTA MÜSTAHAK OLANLARIN ŞARTLARI 1942- Zekât alacak kimsenin Müslüman ve On iki İ mamıkabul edip, Ehlibeyt Şia'sı yani İ mamiyye-i İ snâ Aş e-riyye olmasıgerekir. Bir kimsenin ş er'î yoldan Şia olduğ u anlaş ı lı p, ona zekât verilir ve zekât harcandı ktan sonra onun Şia olmadı ğıöğrenilirse, tekrar zekât vermek gerekmez. 1943- Çocuk veya deli olan fakir bir Şia'nı n velilerine, verilenin çocuk ve delinin malı olmasıkastı yla zekât veri-lebilir. 236 1944- Eğer zekâtıçocuğun veya delinin velisine ulaş tı rmasımümkün olmasa, kendisi ya da emin birisi aracı lı ğı yla, zekâtıfakir çocuk ve delinin ihtiyaçları nda kullanabilir. Ancak zekâtıonlar için kullandı ğı nda, niyet etmesi gerekir. 1945- Dilenen bir fakire zekât verilebilir; ama zekâtıgünah uğrunda (ve haram iş lerde) kullanan kimseye zekât verilmez. 1946- Farz ihtiyat gereği, büyük günahlarıaçı ktan (alenî olarak) iş leyen kimseye zekât verilmez. 1947- Borçlu olup borcunu ödeyemeyen kimsenin nafakasızekât verenin üzerine farz olsa bile zekâtı nıona verebilir. Fakat kadı n kendi masraflarıiçin borç almı şolursa, kocasıonun borcunu zekâttan ödeyemez. Hatta nafakası nıvermekle yükümlü olduğu kimse, kendi geçimi için borçlanı rsa, farz ihtiyat gereği insan onun borcunu zekâttan vermemelidir. 1948- Kendi evladıgibi nafakaları nıtemin etmekle yükümlü olan kimse, masrafları nı karş ı lamalarıiçin onlara zekât veremez. Ancak baş kalarıonlara zekât verebilir. 1949- Kendi karı sı , çocuklarıve hizmetçilerinin ihtiyaçları nıkarş ı lamasıiçin, insanı n kendi çocuğuna zekât vermesi sakı ncası zdı r. 1950- Bir baba, ilmî-dinî kitaba ihtiyacıolan çocuğuna kitap almasıiçin zekât verebilir. 1951- Bir baba, evlenmesi için oğluna zekât verebilir; bir oğ ul da evlenmesi için babası na zekât verebilir. 1952- Masraflarıkocasıtarafı ndan karş ı lanan kadı na zekât verilmez. Yine kocası masrafları nıkarş ı lamadı ğ ıtak-dirde, masrafları nıkarş ı lamasıiçin kocası nızorlayacak durumda olan bir kadı na da zekât verilmez. 1953- Müt'a nikâhı yla evlilik yaptı ğıfakir kadı na hem kendisi hem de baş kalarızekât verebilir. Ama evlenirken evlilik akdi içinde kadı nı n ihtiyaçları nıkarş ı lamayış art koş an veya baş ka bir sebepten dolayıkadı nı n nafakasıüzerine farz olan kiş i, müt'a yaptı ğ ıkadı nı n ihtiyaçları nıkarş ı layacak durumda olur veya kadı nı n kendisi masrafı nı karş ı lamasıiçin kocası nızorlayabilirse, o kadı na zekât verilmez. 1954- Zekâtıkendi karı sı nı n masrafları nda kullansa bile, bir kadı n, fakir olan kocası na zekât verebilir. 1955- Resul-i Ekrem'in (s.a.a) evladıolan seyitler, [seyit olan kiş ilerden zekât alabilirler; ama] seyit olmayan birisinden zekât alamazlar. [Onlara sadece humus verilir.] Fakat aldı klarıhumus veya ş er'î yollardan aldı klarıdiğer ş eyler masrafları nı karş ı lamaz da zekât almaya mecbur kalı rlarsa, seyit olmayanlardan da zekât alabilirler. Ancak farz ihtiyat gereği, mümkün olursa günlük ihtiyaçları nıkarş ı layacak miktarda zekât almalı dı rlar. 1956- Seyit olup olmadı ğıbelli olmayan birisine zekât verilebilir. 237 ZEKÂTIN Nİ YETİ 1957- [Zekât verirken niyet etmek gerekir. Şöyle ki] zekât kurbet yani âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek kastı yla verilmelidir. Niyette, verilen ş eyin mal zekâtıveya fitre zekâtıolarak belirtilmesi de gerekir. Fakat zekât olarak verilen ş eyin cinsinin, örneğin arpa zekâtıveya buğday zekâtıolduğunun belirtilmesi gerekmez. 1958- Birkaç malı n zekâtı nıvermekle yükümlü olan kimse, bir miktar zekât verip, onları n hiç birisini niyetinde belirtmezse, bakı lı r: Eğer zekât olarak verilen, zekâtıfarz olan ş eylerin birisinin cinsinden olursa, o cinsin zekâtıolarak sayı lı r. Fakat onlardan hiç birinin cinsinden olmazsa, hepsine taksim edilir. Buna göre kı rk koyununla on beş miskal altı nı n zekâtı nıvermesi gereken kimse, zekât olarak bir koyun verir ve niyetinde onlardan hiç birisini belirt-mezse, koyunun zekâtıolarak hesap edilir. Ama zekât karş ı lı ğıbir miktar gümüşvermişolursa, verilmesi gereken koyun ve altı nı n zekâtı na taksim edilir. 1959- Bir kimse, malı nı n zekâtı n ödemesi için birini vekil tayin eder ve vekil de zekâtıfakire verirken müvekkili adı na niyet ederse, zekât için yeterli olur. 1960- Bir mal, sahibi veya vekili tarafı ndan niyet edilmeksizin zekât olarak fakire verilirse, eğer fakir o malıharcamadan önce mal sahibinin kendisi zekât niyeti ederse, zekât olarak sayı lı r. ZEKÂTLA İ LGİ LİDiğer HÜKÜMLER 1961- İ nsan, arpa ile buğdayı n zekâtı nı , tanelerini samandan ayı rı rken, hurma ve üzümün zekâtı nıise kurudukları nda fakire vermesi ya da malı ndan ayı rmasıgerekir. Altı n, gümüş , sı ğı r, koyun ve devenin zekâtı nıda on ikinci ay tamamlandı ktan sonra fakire vermeli veya malı ndan ayı rmalı dı r; ayı rdı ktan sonra [hemen zekâtıödemesi gerekmez. Eğ er] belli bir fakiri beklemekte olur veya bir sebepten dolayızekâtı almakta önceliği olan bir fakire vermek isterse, öyle bir fakiri beklemek için zekâtı nı bir kaç ay olsa bile geciktirebilir. 1962- Zekât olarak ayrı lan malımüstahak olan birine hemen vermek farz değildir; ama müstehap ihtiyat gereği müstahak kimseye ulaş mak mümkün olursa, zekât vermeyi geciktirmemelidir. 1963- Bir kimse, zekât ödeme gücüne sahip olduğu hâl-de zekâtı nıgeciktirir ve müstahak olan kiş iye ulaş tı rmadan önce kendi kusuru yüzünden telef olursa, [zekât borcu düş -mez,] bunun bedelini ödemesi gerekir. 1964- Zekât farz olduktan sonra ödeme gücüne sahip olduğu hâlde müstahak birine ulaş tı rmaz ve bir kusuru olmaksı zı n mal telef olursa, bakı lı r: Eğer "Hemen ödemedi" denilecek kadar zekâtı nıgeciktirmiş se, bedelini vermesi gerekir. Fakat bu kadar geciktirmeyip, meselâ iki üç saat geciktirmişve mal da bu iki üç saat içinde telef olmuş sa, müstahak birisi hazı r olmadı ğıtakdirde, bir daha zekât ödeme zorunda değildir; ama müstahak kimsenin hazı r bulunmamasıdurumunda ise, farz ihtiyat gereği onun bedelini vermesi gerekir. 238 1965- Bir kimse, zekât miktarı nıbizzat zekât verilmesi gereken malı n kendisinden ayı rı p bir kenara koyarsa, malı n geri kalan kı smı nda tasarruf edebilir. Fakat baş ka bir maldan ayı rmı ş sa, zekâtıfarz olan malı n tamamı nıkullanabilir. 1966- İ nsan, zekât olarak ayı rdı ğımalıkendisine alı p, yerine baş ka bir ş ey koyamaz. 1967- Zekât için ayrı lan maldan bir menfaat elde edilirse, örneğin zekât olarak ayrı lmı şkoyun doğarsa, fakirin malı dı r; zekâtla birlikte fakire verilmesi gerekir. 1968- Zekâtıayı rdı ğısı rada müstahak olan birisi hazı r bulunursa, zekâtıona vermek daha iyidir; ama bir sebepten dolayızekât almakta önceliği olan birisine vermeye niyet etmiş se, o hariç. 1969- İ nsanı n zekât olarak ayı rdı ğımalı n bizzat kendisiyle ş ahsıiçin ticaret yapması sahih değildir. Ancak ş er'î hâkimin izniyle zekâtı n yararı na yapı lan ticaret sahihtir; ama kazancızekâta aittir [zekâtla birlikte fakire verilmelidir]. 1970- İ nsan, henüz üzerine zekât farz olmadan önce bir ş eyi zekât karş ı lı ğıfakirlere verirse, zekâta sayamaz. Ancak zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam eder ve fakire zekât olarak verdiği ş ey de onun yanı nda mev-cut bulunursa, zekât farz olmadan önce verdiği ş eyi zekât olarak sayabilir. 1971- Bir fakir, üzerine zekâtı n farz olmadı ğ ı nıbildiği bir kiş iden zekât olarak bir ş eyi alı r ve o da yanı nda telef olursa, zâmindir; [bedelini ödemelidir.] Fakat o kiş iye zekât farz olduktan sonra fakirin fakirliği devam ederse, ona verdiği ş eyin bedelini zekât olarak sayabilir. 1972- Bir fakir, üzerine zekâtı n farz olmadı ğ ı nıbilmediği bir insandan zekât karş ı lı ğ ı bir ş ey aldı ktan sonra elinde telef olursa, zâmin değildir. Ancak zekât vermekle yükümlü olan kimse, verdiği bu malı n bedelini zekât olarak sayamaz. 1973- Sı ğ ı r, koyun ve devenin zekâtı nıhaysiyetli fakirlere vermek müstehaptı r. Yine zekâtıverirken de kendi yakı nları nıdiğ erlerine, ilim ve kemal sahibi kimseleri baş kaları na ve dilenmeyen fakirleri dilenenlere tercih etmek müstehaptı r. Ancak bir fakirin zekât alması nıbaş ka bir sebepten dolayıdaha iyi buluyorsa, zekâtıona vermesi müs-tehaptı r. 1974- Zekâtıalenî ve açı ktan çı karı p vermek, müste-hap sadakayıise gizli olarak vermek daha iyidir. 1975- Zekât vermesi gereken kimsenin bulunduğu ş ehirde müstahak biri bulunmaz ve zekâtı n verileceği diğer yerlere de ulaş tı ramazsa, eğer müstahak olan birisinin bulunacağı na ümidi olmazsa, baş ka bir ş ehre götürüp, zekâtı n verileceği yerlerde kullanmasıgerekir. Ancak o ş ehre götürülmesi için yapı lan masraflar kendisine aittir. Eğer zekât [böyle bir durumda] telef olursa, zâmin değildir. 1976- Kendi ş ehrinde zekât almaya ehil olan birisi bulunsa bile zekâtıbaş ka bir ş ehre götürebilir; ama o ş ehre götürme masrafları nıkendisi karş ı lamalı dı r. Fakat zekât olarak ayı rdı ğımal telef olursa, zâmindir. Meğer ş er'î hâkimin izniyle götürmüşolsun ki, bu surette zâmin değildir. 239 1977- Zekât olarak vermek istediği buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmanı n ölçü ve tartı masraflarımal sahibinin kendisine aittir. 1978- İ ki miskal on beşnohut ağı rlı ğı[12.3045 gr. yani yaklaş ı k on iki buçuk gr.] veya daha fazla gümüş ün zekâtı nıvermekle yükümlü olan kimse, bir fakire, iki miskal on beşnohuttan azı nıda verebilir. Yine buğday ile arpa gibi gümüş ten baş ka bir ş ey vermesi gereken kimse, bunları n kı ymeti iki miskal on beşnohut gümüşdeğerine ulaş sa da, bir fakire bunlardan daha az miktarı nıverebilir. 1979- Bir kimsenin, zekât verdiği kiş iden zekâtıtekrar kendisine satma talebinde bulunmasımekruhtur. Ancak zekât alan kimse, zekât olarak aldı ğımalısatmak isterse, fiyatı nıbelirledikten sonra zekât veren, onu satı n almada diğerlerine göre öncelik sahibidir. 1980- Bir kimse, üzerine farz olan zekâtı-önceki yı llara ait olsa bile- verip vermediğinden ş üphe ederse, zekât vermesi gerekir. 1981- Zekât almaya müstahak olan kimse, zekât veren kimseyle farz olan miktardan aza anlaş amaz ve değeri o miktardan fazla olan bir ş eyi zekât karş ı lı ğıkabul edemez veya zekât sahibinden alı p, ona bağı ş layamaz. Ama çok zekât borcu olan bir kimse fakir düş er ve zekâtıödeme gücüne sahip olmadı ğıgibi durumunun düzelip, ödeme gücünü kazanacağı ndan da ümidi kesilir ve de tövbe etmek isterse, fakir zekâtıteslim aldı ktan sonra tekrar ona bağı ş layabilir. 1982- Zekât verecek kimse, zekâta bağlıolan maldan Kur'ân, dinî kitap ve dua kitabı satı n alı p vakfedebilir; evladıveya nafakaları nıkarş ı lamakla yükümlü olduğu kimselere bile vakfetmesinin sakı ncasıyoktur. Hatta bu vakfedilenlerin yönetimini, kendisinin veya evlâdı nı n yetkisine bı rakabilir. 1983- Bir kimse, zekâtla bir mülkü satı n alı p, gelirini kendi masrafları nda harcamaları için evladı na veya geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimselere vakfedemez. 1984- Fakir olan kimse hacca, (dinî) ziyaret yerlerine gitmek veya benzeri bir ş eyler için zekât alabilir. Ancak, önceden yı llı k ihtiyacı nıgiderecek miktarda zekât almı ş olursa, yeniden ziyaret ve benzeri ş eyler için zekât alamaz. 1985- Bir kimse, fakir olan birini malı nı n zekâtı nıver-mesi için vekil ederse, bakı lı r: Eğer vekil olan fakir, kendisinin o maldan bir ş ey alma hakkı na sahip olmadı ğı hususunda müvekkilinin böyle bir niyeti olduğuna ihtimal verirse, ondan kendisine bir ş ey alamaz. Fakat vekil, müvekkilinin böyle bir niyete sahip olmadı ğı nıkesin olarak bilirse, ondan kendisi için de alabilir. 1986- Deve, sı ğı r, koyun, altı n ve gümüş ü zekât olarak alan fakirin aldı kları , nisap miktarı na ulaş ı r ve zekâtı n farz olması nıgerektiren diğer ş artlara da sahip olursa, onlardan zekât vermesi gerekir. 1987- Zekâtıverilmesi gereken bir malda iki kiş i ortak olur ve onlardan birisi kendi hissesinin zekâtı nıverir ve da-ha sonra kazandı klarıbu malıpaylaş ı rlarsa, eğer zekât 240 veren kimse, ortağı nı n kendi hissesinin zekâtı nıvermediğini bilirse, kendi hissesinde bile tasarruf etmesi sakı ncalı dı r. 1988- Humus veya zekât borcu olup keffaret, nezir ve benzerini de vermesi gereken kimsenin bunları n dı ş ı nda aldı ğıbir baş ka borcu da olur ve bunları n hepsini ödemeye de gücü yetmezse, eğer humus veya zekâtıfarz olan mal henüz mevcut bulunuyorsa, humus veya zekât borcunu ödemelidir. Fakat o mal yok olmuş sa, dilerse humus veya zekât borcunu öder, dilerse de keffaret, nezir ve benzeri borçları nıeda eder. 1989- Humus veya zekât borcu ile üzerine nezir ve benzeri ş eyler farz olan ve borcu da olduğu hâlde ölen kimsenin bı raktı ğımal, bütün bu borçlarıiçin kâfi gel-mezse, bakı lı r: Eğ er humus veya zekâtı nıvermek farz olan mal mevcut bulunuyorsa, vârisleri o malıhumus veya zekât borcu olarak vermeleri, geri kalan kı smı nıda diğer borçları na [oranla] taksim edip ödemeleri gerekir. Fakat humus veya zekâtıfarz olan mal yok olursa, ölüden kalan malıhumus, zekât, borç, adak ve benzeri ş eylerin hepsine [oranla] taksim ederek ödemelidirler. Örneğin, otuz bin lira miktarı nda miras bı rakan kimsenin kı rk lira humusu, yirmi lira da borcu olursa, onun yirmi lirasıhumus karş ı lı ğ ıverilmeli, on lirasıda diğer borçları na ödenmelidir. 1990- İ lim tahsili yapan bir kimse, ilim tahsili ile meş gul olmadı ğıtakdirde kendi geçimini sağlayacak durumda olur ve tahsil gördüğ ü ilim de farz veya müstehap ilimlerden olursa, zekât alabilir. Ancak okumakta olduğu ilim, farz veya müstehap ilimlerden olmazsa, ona zekât vermek sakı ncalı dı r. FiTRe ZEKÂTI (fı tı r sadakası ) 1991- Fitre, Ramazan Bayramıgecesi güneş in batmasıile vacip olur. [Müslüman olan herkesin bu zekâtıvermesi gerekir. O hâlde,] bir kimse baliğ, hür, akı llıve ş uuru yerinde olur, fakir de olmazsa, kendisi ile geçimini sağlamakla yükümlü olduğu [ve o gece ekmeğ ini yiyenlerden sayı lan] kimseler için fitre olarak kiş i baş ı na yaklaş ı k üç kilogram buğday, arpa, hurma, kuru üzüm, pirinç veya mı sı r gibi yiyecek maddelerinden müstahak olan birine vermesi gerekir. Bunlardan birinin kı ymetini para olarak ödemek de yeterlidir. 1992- Kendisi ile aile fertlerinin yı llı k masrafı na yetecek miktarda ne malıne de bir kazancıbulunmayan kimse, fakir sayı lı r ve onun fitre vermesi farz değildir. 1993- Bayram gecesi güneşbatarken, [akş am yemeğine davet edilen ve] ekmeğini yiyenlerden sayı lan kimselerin fitresini vermek ev sahibinin üzerine farz olur, ister bunlar nafakası nıtemin etmekle yükümlü olduğu kimselerden olsun ister olması n, küçük olsun büyük olsun, Müslüman olsun kâfir olsun, kendi oturduğu ş ehirden olsunlar veya baş ka bir ş ehirden olsunlar fark etmez. 1994- Baş ka bir ş ehirde olup, ekmeğini yiyenlerden sayı lan kimseyi [yetkisinde bı raktı ğı ] malı ndan kendi fitre zekâtı nıvermesi üzere vekil tayin eden kimse, vekilin kendi fitresini vereceğinden emin olursa, onun fitresini kendisinin vermesi gerekmez. 1995- Bayram gecesi güneşbatmadan önce ev sahibinin rı zası yla evine gelip, onun ekmeğ ini yiyenlerden sayı lan misafirin fitre zekâtı , ev sahibine farz olur. 241 1996- Ramazan Bayramıgecesi güneşbatmadan önce ev sahibinin rı zasıolmadan evine gelip, bir müddet onun yanı nda kalan bir misafirin fitresini vermek ev sahibinin üzerine farzdı r. Hatta bir kimse, birisinin geçimini temin etmeye mecbur edilirse, onun da fitresini bu ş ahı sı n vermesi gerekir. 1997- Bayram gecesi güneşbattı ktan sonra gelen misafirin fitresini vermek, güneş batmadan önce davet edilse ve iftarı nıda gittiği evde açmı şolsa bile, ev sahibinin üzerine farz değildir. 1998- Ramazan Bayramıgecesi güneşbattı ğısı rada deliren veya bayı lan kimsenin fitre vermesi farz değildir. 1999- Güneşbatmadan önce bulûğçağı na eren çocuk, iyileş en deli veya zengin olan fakirin, fitre zekâtı nı n belirtilen diğer ş artları nı n bulunmasıdurumunda, fitre vermesi vaciptir. 2000- Bayram gecesi güneşbattı ğısı rada üzerine fitre vermek farz olmayan bir kimse, bayram günü öğle namazıöncesine kadar fitrenin vacip olma ş artları na kavuş ursa, fitre zekâtı nıvermesi [farz olmasa da] müstehaptı r. 2001- Ramazan Bayramıgecesi güneşbattı ktan sonra Müslüman olan bir kâfirin fitre vermesi gerekmez. Ama Şia olmayan bir Müslüman, ay göründükten sonra Şia olursa, fitre vermesi gerekir. 2002- Yalnı zca üç kilogram buğday ve benzeri bir ş eye sahip olan kimsenin fitre vermesi [vacip olmasa da] müs-tehaptı r. Hatta geçimlerini sağlamakla yükümlü olduğu ailesinin de fitresini vermek istediği takdirde, elindeki o üç kiloluk yiyecek maddesini fitre zekâtıniyetiyle aile fertlerinden birine verir, o da aldı ğı nıfitre olarak niyet edip, bir diğerine verir ve böylece el ele ailenin son ferdine kadar dolaş tı rı rlar; ama son kiş i bunu fitre niyetiyle kendilerinden olmayan baş ka bir fakire verirse, daha iyi olur. Fakat onlardan biri küçük çocuk olursa, ihtiyat gereği fitre olarak aile fertlerinin arası nda dolaş tı rı lan bu mal, o çocuğa verilmemelidir. Eğer fitreyi [çocuğa verirler ve] çocuktan taraf da velisi onu alı rsa, çocuğun ihtiyaçları na harcaması gerekir; yoksa onun adı na fitreyi baş ka birine verme hakkıyoktur. 2003- Güneşbattı ktan sonra doğan çocukla iftar yemeğine gelip, ev sahibinin ekmeğ ini yiyenlerden sayı lan misafir için fitre vermek farz değildir. Ancak, güneş in bat-ması ndan bayram günü öğleye kadar insana yemekte misafir olan bütün herkes için fitre vermek müstehaptı r. 2004- Birisinin ekmeğ ini yiyenlerden sayı lan kimse, güneşbatmadan önce baş ka birinin ekmeğini yiyenlerden olursa, onun fitresi ekmeğini yemekte olduğu ikinci kimse üzerine farzdı r. Meselâ, babası nı n evinde olan bir kı z, güneşbatmadan önce evlenerek kocası nı n evine giderse, fitresi kocası nı n üzerine farz olur. 2005- Fitresi baş kasıtarafı ndan verilmesi gereken kim-senin, tekrar kendisinin fitre vermesi gerekmez. 2006- Eğer fitresini vermek baş ka birinin üzerine farz olur, o da vermezse, insanı n kendi üzerine bir ş ey farz olmaz. 242 2007- Fitresini vermek baş ka birine farz olan kimse, kendi fitresini verse bile, bu fitre, onu vermekle yükümlü olan kiş inin üzerinden düş mez. 2008- Kocasıtarafı ndan nafakasıkarş ı lanmayan bir kadı n, eğer bir baş kası nı n ekmeğ ini yiyenlerden sayı lı rsa, fitresi onun üzerine farzdı r. Ancak baş kası nı n ekmeğ ini yiyenlerden sayı lmazsa, fakir olmadı ğ ıtakdirde fitresini ken-disi vermelidir. 2009- Seyit olmayan kimse, seyit olan birisine fitre veremez. Hatta fitresini vermekle yükümlü olduğu seyidin fitresini de baş ka bir seyide veremez. 2010- Anne ya da sütanneden süt emen çocuğun fitresi, anne veya sütannenin ihtiyaçları nıkarş ı layan kimseye farzdı r. Ancak anne veya sütanne, kendi ihtiyaçları nı çocuğun malı ndan karş ı lı yorlarsa, çocuğun fitresi kimsenin üzerine farz olmaz. 2011- Bir kimse, ailesinin ihtiyaçları nıharam maldan karş ı lasa bile, onları n fitrelerini helâl maldan vermelidir. 2012- İ nsan, bir kimseyi ecîr tutar ve anlaş mada onun masrafları nıkarş ı lamayış art koş arsa, eğer ş artı na amel eder ve ecîr onun ekmeğini yiyenlerden sayı lı rsa, fitresini de vermesi gerekir. Ancak yalnı z onun ihtiyaçları na yetecek miktarda belirli bir ücret vermeyi ş art koş ar ve örneğin, ihtiyaçları nıkarş ı lamasıiçin bir miktar para verirse, ecîr olan kimsenin fitresini vermek onun üzerine farz olmaz. 2013- Bayram gecesi güneşbattı ktan sonra ölen kimsenin kendisinin ve ailesinin fitresi, miras olarak bı raktı ğ ımaldan verilmelidir. Fakat bir kimse güneşbatmadan önce ölürse, onun ve ailesinin fitresini terekeden vermek farz değildir. Fİ TRE ZEKÂTININ VERİ LECEĞİYERLER 2014- Bir kimse fitre zekâtı nı , farz olan mal zekâtı nda açı klanan sekiz yerden birine verirse yeterlidir. Ancak müstehap ihtiyat gereği, yalnı z Şia fakirlerine verilmelidir. 2015- İ nsan fitreyi fakir olan Şiî bir çocuğun ihtiyaçları na harcayabileceği gibi velisine teslim ederek çocuğun mülkiyetine de geçirebilir. 2016- Kendisine fitre verilen fakirin âdil olmasıgerek-mez. Ancak farz ihtiyat gereği içki içen ve açı ktan (alenî olarak) büyük günahlarıiş leyen kimseye fitre verilmemelidir. 2017- Fitreyi günah iş lerde kullanacak olan kimseye, fitrenin verilmemesi gerekir. 2018- Bir fakire, farz ihtiyat gereği yı llı k ihtiyacı ndan fazla ve yaklaş ı k üç kilo yiyecek maddesinden de az miktar fitre verilmemelidir. 2019- Fitre olarak yaklaş ı k üç kilogram miktarı nda yiyecek maddelerinden verilmesi gereken bir cinsin değeri, normalinin iki kat üzerinde olur ve insan o iyi cinsin yarı sı nıörneğin, üç kiloluk normal buğdayı n yerine değeri onun iki katıolan iyi cins buğ dayı n yarı sı nıfitre olarak verirse, yeterli olmaz. Hatta onu, fitre verilmesi gereken malı n kı ymeti niyetiyle verse bile, fitre zekâtıyerine geçmez. 243 2020- Fitrenin yarı sı nıbir cinsten, meselâ buğdaydan ve diğ er yarı sı nıda baş ka bir cinsten, örneğin arpadan ver-mek caiz değildir. Hatta onu, fitrenin kı ymeti niyetiyle ver-mek sakı ncalı dı r ve de yeterli değildir. 2021- Fitre zekâtı nıverirken, akrabadan olan fakirleri, sonra fakir komş uları , sonra da ilim ehli fakirleri diğerlerine tercih etmek müstehaptı r. Ancak herhangi bir açı dan üstünlüğü olan baş ka kimseler bulunursa, önce onlara vermek müstehaptı r. 2022- Bir kimse, fitresini fakir zannettiği birisine verdikten sonra onun fakir olmadı ğı nıanlarsa, eğer ona verilen mal mevcut bulunuyorsa, geri alı p müstahak birisine vermelidir. Fakat malıondan geri alamazsa, tekrar kendi malı ndan fitre vermesi gerekir. Ancak fitre olarak verdiği mal yok olmuş sa, eğer fitreyi alan kiş i onun fitre zekâtıolduğunu biliyor veya ihtimal veriyor idiyse, karş ı lı ğı nıvermelidir; aksi takdirde bedelini ödemek fitre alan kimsenin üzerine farz değildir; ama fitre vermekle yükümlü olan kimsenin yeniden fitre vermesi gerekir. 2023- Bir kimseye, "Ben fakirim" demesi üzerine fitre verilmez. Ancak [bu sözü üzerine] onun fakirliğine güven hâsı l olur veya dı şgörünüş ü itibarı yla fakir olduğuna kanaat getirilir yahut önceden fakir olduğu bilinirse, ona fitre verilebilir. Fİ TRE ZEKÂTIYLA İ LGİ LİDİ ĞER hükümler 2024- İ nsan, fitre zekâtı nıkurbet kastı yla, yani âlemlerin Rabbinin emrini yerine getirmek için vermeli, onu verdiği zaman da fitre zekâtıolarak niyet etmelidir. 2025- Fitreyi ramazan ayıgirmeden önce vermek caiz değildir. Farz ihtiyat gereği ramazan ayıiçinde de verilmemelidir. Fakat ramazandan önce veya ramazan ayı içinde fakire borç verir ve üzerine fitre farz olduktan sonra alacağı nıfitre karş ı lı ğı olarak sayarsa, sakı ncasıyoktur. 2026- Fitre olarak verilen malı n toprak veya baş ka bir cinsle karı ş mı şolmaması , karı ş acak olursa da dikkat çekmeyecek derecede az olmasıgerekir. Eğer bu miktardan çok karı ş ı rsa, fitre olarak verilmesi gereken malı n ağı rlı ğıtoplam üç kilogram olacak ş ekilde olursa, sahih olur. Ancak örneğin, üç kiloluk buğdayı n içine bir kaç kilo toprak karı ş ı r ve onu temizlemek para harcamaya yahut haddinden fazla uğraş maya ihtiyaç duyarsa, onun fitre olarak verilmesi caiz değildir. 2027- Bir kimse, kusurlu bir ş eyi fitre olarak verirse, yeterli olmaz. 2028- Birkaç kiş inin fitresini vermekle yükümlü olan kimsenin, fitrelerin hepsini bir cinsten vermesi gerekmez; bazı ları nı n fitresini buğday, diğer bazı ları nı nkini ise arpa olarak verirse yeterlidir. 2029- Bayram namazıkı lan kimse, farz ihtiyat gereği fitresini bayram namazı ndan önce vermelidir. Ama bayram namazıkı lmayan kimse, fitreyi öğleye kadar geciktirebilir. 2030- Fitre niyetiyle malı ndan bir miktarı nıayı rı r ve bayram günü öğleye kadar müstahak olan kimseye de ulaş -tı rmazsa, farz ihtiyat gereği onu fakire verdiğinde, [yeniden] fitre niyeti ederek vermelidir. 244 2031- Fitre zekâtıfarz olduğu zaman fitreyi vermez ve sonradan vermek amacı yla da ayı rı p bir kenara koymazsa, farz ihtiyat gereği verirken, eda ve kaza olduğuna niyet etmeksizin onu vermelidir. 2032- Bir kimse, fitre olarak ayı rdı ğ ımalıkendisine alı p, yerine baş ka bir ş eyi koyamaz. 2033- Değ eri fitreden fazla bir mala sahip olan kimsenin fitre vermeyip, bu malı n bir kı smı nı n fitre olması nıniyet etmesi sakı ncalı dı r. 2034- Fitre zekâtıolarak ayrı lan mal zâyi olunca, ba-kı lı r: Eğer müstahak olan bir fakire ulaş ma imkânıolduğu hâlde fitreyi geciktirmiş se, değer olarak onun bedelini ver-melidir. Fakat fakire ulaş ma imkânıolmazsa, üzerine yeniden fitre lazı m gelmez. Ancak onu korumada kusuru olursa, tekrar fitre vermesi gerekir. 2035- Fitreyi kendi malı ndan ayı rdı ktan sonra, eğer yaş amakta olduğu bölgede müstahak kimse bulunuyorsa, farz ihtiyat gereğ i fitreyi baş ka bir yere götürmemelidir. Eğer baş ka bir yere götürür ve sonra zâyi olursa, onun bedelini vermesi gerekir. HAC HÜKÜMLERİ 2036- Hac; emredilmişbelli amelleri [belli bir zaman içinde] yerine getirmek gayesiyle Allah'ı n evi olan Kâbe'yi ziyarete gitmektir. Aş ağı da belirtilen ş artlar varolduğunda, hac, ömürde bir kere insana farz olur: 1) Baliğolmak. 2) Akı llıve hür olmak. 3) Hacca gitmek vası tası yla önemi dinde hacdan daha büyük olan haram bir iş i yapmak veya hacdan daha önemli olan farz bir ameli terk etmek zorunda kalmamak. 4) Hacca gitme imkânı na kavuş mak (=Mustati olmak). Bu imkân ise birkaç ş eyle olur: a) [Malî yeterlilik:] Yol azı ğıile yolda kendi durumuna uygun ihtiyaç duyacağı ş eylere -ki ayrı ntı larıdaha genişkitaplarda belirtilmiş tir- yol bineğine veya onun hazı rlanmasıiçin gerekli mala sahip bulunmalı dı r. b) [Bedenî yeterlilik:] Mekke'ye gidip haccıyerine getirebilecek güç ve sı hhate sahip olmalı dı r. c) Haccı n yerine getirilmesi için yolda arı zî bir engel bulunmamalı dı r. Eğer yol kapalı olur veya yol güvensizliği nedeniyle yolda canı na yahut namusuna zarar geleceğinden korkar ya da hac için hazı rladı ğımal çalı nı rsa, hacca gitmesi farz olmaz. Ancak emniyeti olan baş ka bir yoldan git-me imkânıvarsa, fazla meş akkati olmadı ğıve normale çok aykı rıdüş mediği takdirde uzak olsa bile, o yoldan hacca gitmelidir. 245 d) [Vakit yeterliliğ i:] Hac amellerini yerine getirmeye yeterli bir vakit bulunmalı dı r. e) Karı sıile çocuklarıgibi ihtiyaçları nıkarş ı lamakla yükümlü olduğu ve halk arası nda geçimini sağlamasıgerekli görünen kimselerin nafakaları nıbulundurmalı dı r. f) Geri döndükten sonra sı kı ntı ya düş meyecek ş ekilde kazanç, ziraat, mülk geliri ve diğer yollarla geçimini sağlayacak durumda olmalı dı r. 2037- Kendine ait bir evi olmadan ihtiyacı nıgideremeyen kimseye hac, ancak ev parası na sahip olmakla birlikte farz olur. 2038- Mekke'ye gidebilecek durumda olan bir kadı nı n, hac sonrasıgeçimini sağlayacak malıolmaz, kocasıda örneğin, fakir olduğundan dolayıonun ihtiyaçları nı karş ı la-maz ve sonuçta sı kı ntı lıbir yaş ama maruz kalacaksa, üzerine hac farz olmaz. 2039- Yol azı ğ ıve bineği olmayan kimseye baş ka birisi hacca gitmesini söyler ve de hac yolculuğunda olduğu sürece kendisinin ve geride bı raktı ğıailesinin masrafları nı karş ı lamayıüstlenirse, eğer insan onun bu masraflarıödemesine güven duyarsa, üzerine hac farz olur. 2040- Hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin geçimini temin edecek düzeyde insana mal bağı ş lanı r ve onunla hacca gitmesi ş art koş ulursa, her ne kadar borçlu da olsa ve hac sonrasıgeçimini sağlayacak mad-dî güce sahip olmasa bile, bununla üzerine hac farz olur ve bağı şyapı lan o malıalı p, hacca gitmesi gerekir. 2041- Bir kimseye hacca götürüp getirecek ve bu müddet içerisinde ailesinin ihtiyacı nıkarş ı layacak miktarda para verilip; "Git haccı nıyap" denilir, fakat verilen para ona temlik edilmezse, eğer geri almayacakları ndan emin olursa, üzerine hac farz olur. 2042- Bir kimseye hac masrafları nıkarş ı layacak miktarda mal verilir, ancak buna karş ı lı k mal alan kiş inin Mekke yolunda mal veren kimseye hizmet etmesi ş art koş ulursa, böyle birisi hac ile mükellef olmaz. 2043- Bir kimseye, üzerine hac farz olacak ş ekilde bir miktar mal verilir ve o da verilen bu para ile hacca giderse, sonraki yı llar zenginleş se bile, artı k üzerine hac farz olmaz. 2044- Ticaret amacı yla örneğin, Cidde'ye kadar gider ve orada çalı ş ı p, istediğinde oradan Mekke'ye gitmek amacı yla bulunduğu yerden haccıgerektirecek miktarda bir mal kazanı rsa, oradan hacca gitmelidir. Bu ş ekilde haccettikten sonra kendi vatanı ndan Mekke'ye götürecek miktarda bir mala sahip olsa bile, artı k ona hac farz olmaz. 2045- Baş kasıadı na haccetmek üzere ecîr olan kimse, kendi yerine bir baş kası nıecîr tutarak hacca göndermek isterse, kendisini ecîr olarak tayin eden kiş iden izin almalı dı r. 2046- Hacca götürecek imkânlara sahip olan biri bu farzıyerine getirmez ve sonradan da fakir düş erek malî gücünü yitirirse, zahmete katlanmak zorunda olsa bile sonraları 246 hacca gitmelidir. Ancak hiçbir ş ekilde kendi haccı nıyerine getirmek için Mekke'ye gitme imkânıyoksa, eğer bir kimse, onu baş kasıadı na haccetmesi için ücret karş ı lı ğı ecîr tayin ederse, Mekke'ye gitmeli ve hac yaptı ranı n haccı nıyerine getirdikten sonra gelecek yı la kadar Mekke'de kalı p, kendisi için haccetmelidir. Fakat ecîr olup, ücreti peş in olarak almasımümkün olur ve ecîr tayin eden kimse de yaptı rmak istediği bu haccı n bir yı l sonra yapı lması na razıolursa, ilk yı lda kendi adı na, sonraki yı lda ise kendisini ecîr tutan kimsenin adı na haccetmelidir. 2047- Üzerine haccı n farz olduğu ilk yı lda Mekke'ye hareket edip, emredilen belirli vakitlerde Arafat ve Meş 'a-r'ül-Haram'a ulaş amayan kimse, sonraki yı llarda tekrar hac-ca gitme imkânı na sahip olmazsa, hac ile yükümlü değildir. Ancak böyle bir kimse, önceki yı llarda hacca gitmekle yükümlü olur ama haccetmeyi ertelemişolursa, sonradan zah-mete katlanmak zorunda olsa bile hacca gitmesi gerekir. 2048- Hac ile mükellef olduğu ilk yı lda hacca gitmeyen kimse, sonradan ihtiyarlı k, hastalı k veya güçsüzlük nedeniyle hac yükümlülüğünü yerine getiremeyecek duruma düş er ve bir daha güç kazanarak bizzat kendisinin hacca gitmesinden umudu kesilirse, kendi adı na baş ka birisini hacca göndermelidir. Hatta hacca götürecek miktardaki paraya sahip olduğu ilk yı lda bile ihtiyarlı k, hastalı k veya güçsüzlük gibi sebeplerle hacca gidemezse, hac yapmasıiçin yerine baş ka birisini göndermesi müstehap ihtiyattı r. 2049- Baş kasıadı na hacca gitmekle ecîr olan kimse, Nisâ (=Kadı nlar) Tavafı 'nıya onun adı na yerine getirmeli veya kendisinin yahut adı na hac yaptı ğıkiş inin adı nı belirtmeksizin, üzerine düş en görevi niyet ederek o tavafıetmelidir. Eğer bu tavafı yerine getirmezse, ecîr olan kimseye kadı n haram olur. 2050- Nisâ tavafı nıdoğru bir ş ekilde yerine getirmeyen veya unutan kimse, bunu, yolun yarı sı nda veya memleketine döndükten sonra hatı rlarsa, mümkün surette geri dönüp, bizzat o tavafıyerine getirmelidir. Fakat tekrar Mekke'ye dönüş ü mümkün olmazsa, kendisine kadı nı n helâl olmasıiçin, baş kası nınaip tutarak tavafıyaptı rması gerekir. ALIŞVERİ ŞHÜKÜMLERi alı şveriş te müstehap olan hususlar 2051- Alı şverişhükümlerini, ihtiyaç duyulan miktarda öğrenmek farzdı r. Fakat alı ş veriş te satı cıiçin ş u hususlara dikkat etmek müstehaptı r: 1) Müş teriler arası nda malı n fiyatıhususunda fark gö-zetmemek. 2) Fiyat üzerinde ı srar ederek fazla zorluk çı karmamak. 3) Kendisiyle alı şverişyaptı ktan sonra piş man olup, muamelenin feshedilmesini isteyen alı cı nı n isteğini kabul etmek. 2052- Yaptı ğıalı şveriş in sahih veya batı l olduğunu bilmeyen kimse, aldı ğımalı kullanamaz. Fakat alı şverişyaparken gerekli hükümleri bilirse, daha sonra ş üphe etse bile yaptı ğ ıanlaş ma sahihtir ve malda da tasarruf etmesinin herhangi bir sakı ncası yoktur. 247 2053- Fakir olup malıolmayan kimse, karı sıve çocuğu gibi nafakası nıtemin etmekle yükümlü olduğu kimselerin geçimini sağlamak için işbulup, çalı ş masıgerekir. Ailesine refah sağlamak ve fakirlere yardı mda bulunmak gibi müstehap iş ler için çalı ş mak ise müstehaptı r. MEKRUH ALIŞVERİ ŞLER 2054- Bazıalı şveriştürleri mekruhtur; bunları n önemlileri ş unlardan ibarettir: 1) Köle satmak. 2) Kasaplı k. 3) Kefen satmak. 4) Aş ağı lı k ve sefil insanlarla alı şverişyapmak. 5) Sabah ezanı yla güneş in doğuş u arası ndaki vakitte alı şverişyapmak. 6) Yalnı zca buğday, arpa ve benzeri ş eylerin alı m satı mı yla uğraş mak. 7) Pazarlı k esnası nda baş kası nı n satı n almak istediği ş eyi satı n almak için araya girmek. BATIL ALIŞVERİ ŞLER 2055- Birkaç yerde alı şverişbatı ldı r: 1) Bazı ları nda farz ihtiyat gereği, bazı ları nda ise daha güçlü görüşolmak üzere, idrar, dı ş kıve sarhoşedici ş eyler gibi necasetlerin alı m ve satı mı . 2) Gasp edilmişbir malı n alı m satı mı . Ancak sahibi, yapı lan bu anlaş maya izin vermekle onu geçerli kabul ederse, sakı ncasıyoktur. 3) İ nsanlar arası nda maddî değere sahip olmayan ş eylerin alı nı p satı lması . 4) Kumar ve musikî aletleri gibi genelde menfaatleri haram olan ş eylerin alı nı p satı lması . 5) Faizli olan muamele. Alı şveriş te hile yapmak, yani belli olmayacak ş ekilde baş ka bir ş eyle karı ş mı şolan malı , örneğin içyağıile karı ş tı rı lmı şyağısatarken, alı cı ya durumu bildirmeden satmak da haramdı r. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) ş öyle buyurduğu rivayet edilmiş tir: "Alı şveriş yaparken Müslümanlarıaldatan, onlara zarar veren, sahtekârlı k ve hile yapan kimse, bizden değildir. Allah, kendi Müslüman kardeş ine hile yapan herkesin rı zkı ndan bereketi kaldı rı r, onun geçim yolunu bağlar ve onu kendi hâline bı rakı r." 2056- Su ile temizlenmesi mümkün olan pak bir ş ey necis olursa, onu satmanı n herhangi bir sakı ncasıyoktur. Ancak, satı lan ş ey, yiyecek türlerden olur ve müş teri de onu yemek için alı rsa, satı cı nı n bu durumu ona haber vermesi gerekir. 248 2057- Yağve gaz yağıgibi aslıtemiz olan ve su ile temizlenmesi mümkün olmayan bir ş ey necis olunca, bakı lı r: Eğ er alı cıböyle bir ş eyi, örneğin necis bir yağıyemek için alı rsa, bunu ona satmak haram ve yapı lan bu alı şverişde batı ldı r. Fakat alı cı , örneğin gazyağıalı r ve onu yakmak gibi pak olmasış art olmayan bir işiçin kullanmak isterse, satı ş ı nı n sakı ncasıyoktur. 2058- Şarap gibi bizzat aslınecis olan [yani necasetten üretilen] bir ilacı n alı şveriş i sahih değildir. Ancak, aslınecis olmayan [ama sonradan necis olan] bir ilacı n alı ş veriş i, onun kullanı lması na ihtiyaç duyulduğu takdirde sakı ncası zdı r. 2059- İ slâmî olmayan ülkelerden getirilen ve necis olduklarıbelli olmayan yağ, sı vı ilaçlar ve güzel kokuları n alı m satı mısakı ncası zdı r. Ancak hayvan öldükten sonra alı nan yağ, damarıkesildiği zaman kanısı çrayan hayvana ait olur ve kâfirlerin bulunduğu beldede bir kâfirin elinden alı nı rsa, necistir ve muamelesi de batı ldı r. Hatta Müslü-manları n yaş amakta olduğu ş ehirde bile kâfirlerin elinden alı nı rsa, muamelesi batı ldı r. Ama o kâfirin bir Müslüman-dan aldı ğ ıbilinirse, muamelesinde sakı nca yoktur. 2060- Kendi eceliyle ölen veya hayvan kesimi bölümünde belirtilen ölçülere aykı rı ş ekilde kesilen bir tilkinin postunun alı nı p satı lmasıharam ve batı ldı r. 2061- İ slâmî olmayan ülkelerden getirilen veya kâfir olan kimseden alı nan et, içyağı ve derinin alı m satı mıbatı ldı r. Ancak, onları n belirtilen ş artlara göre kesilmişbir hayvana ait olduğu bilinirse, alı şveriş inde herhangi bir sakı nca olmaz. 2062- Müslüman kimsenin elinden alı nan et, içyağıve derinin alı m satı mı sakı ncası zdı r. Ancak, Müslüman olan kimsenin bunlarıkâfir birinden aldı ğıve alı rken de İ slâmî ölçülere göre kesilen hayvana ait olup olmamasıhususunda araş tı rmadı ğı bilinirse, onu almak haram olduğ u gibi muamele de batı ldı r. 2063- Sarhoşedici ş eyleri alı p satmak haram ve batı ldı r. 2064- Gasp edilmişmalı n satı ş ıbatı ldı r ve satı cı nı n, a-lı cı dan aldı ğıparayıiade etmesi gerekir. 2065- Malıalı rken alı cı nı n kastı , aldı ğımalı n parası nıödememek olursa, muamele sakı ncalı dı r. 2066- Müş teri, aldı ğış eyin parası nıalı şveriş ten sonra haram maldan vermek ister ve ilk baş tan da böyle bir niyeti olursa, muamele sakı ncalı dı r. Fakat ilk baş tan böyle bir niyeti olmazsa, muamele sahihtir; ama borçlu olduğ u miktarıhelâl bir maldan vermesi gerekir. 2067- Tar[73] ile saz gibi eğlence aletlerinin ve hatta küçük sazları n bile alı şveriş i haramdı r. 2068- Helâl istifadesi olan bir ş eyi, haram yolda kullanı lmasıiçin örneğin, üzümü ş arap yapı lmasıiçin satarsa, muamele haram ve batı ldı r. 249 2069- Heykel veya sabun gibi üzerinde heykel olan ş eylerin alı m satı mıcaizdir. 2070- Kumar, hı rsı zlı k veya batı l alı şverişyoluyla kazanı lan bir ş eyi almak batı l ve onu kullanmak da haramdı r. Eğer bir kimse onu satı n alı rsa, ası l sahibine geri vermesi gerekir. 2071- İ ç yağı yla karı ş tı rı lmı şbir yağısatı nca, bakı lı r: Eğ er satı cı ; "Bir kilo olan bu yağısattı m." diyerek sattı ğıyağıbelirlerse, müş teri anlaş mayıbozabilir. Fakat alı cı , sattı ğ ıyağıbelirtmeksizin bir kilo olarak satar, daha sonra içyağıile karı ş tı rı lmı ş yağdan verirse, müş teri o yağıiade edip, saf bir yağtalep edebilir. Ribâ (faiz) 2072- Ölçü veya tartı yla satı lan cinsten bir ş eyi, aynıcinsin fazlası na örneğin, bir kiloluk buğ dayıbir buçuk kilo buğ day karş ı lı ğı nda satarsa, bu işfaiz ve haramdı r. Bir dirhemlik faizin günahıise, mahrem olan birisiyle yetmişdefa zina etmekten daha büyüktür. [Nitekim bazıhadislerde böyle rivayet edilmiş tir.] Hatta bu iki maldan biri sağlam diğeri kusurlu, biri kaliteli diğ eri kalitesiz olur veya araları nda fiyat farkıbulunur ve verilen miktardan fazlasıalı nı rsa, yine de bu işfaiz ve haramdı r. Dolayı sı yla, vermişolduğu düzeltilmişbakı ra karş ı lı k, kı rı lmı şfazla bakı r veya kaliteli pirinç karş ı lı ğı nda kalitesiz fazla pirinç veya iş lenmişaltı na karş ı lı k fazlalı klıiş lenmemişaltı n alı rsa, faiz ve haram olur. 2073- Fazlalı klıolarak aldı ğımalı n cinsi, sattı ğımalı n cinsinden farklıolursa, örneğin, bir kilo buğdayı n karş ı lı ğı nda bir kilo buğday ile bir lira para alı rsa, bu muamele faize girer ve haram olur. Hatta fazlalı k olarak bir ş ey al-maz ama onun yanı nda alı cı nı n kendisi için bir işyapması nıda ş art koş arsa, yine faiz ve haramdı r. 2074- Alı şveriş te az miktarıveren kimse, verdiğine, fazlalı k olarak bir ş ey de eklerse, örneğin bir kilo buğday ile bir mendili, bir buçuk kilo buğday karş ı lı ğı nda satarsa, eğer az olan miktarı n fiyatıçok olan miktarla eş it olur ve az miktarıveren kimse, faizden kaçmak için verdiğine bir ş ey de eklerse, meselâ bir kilo kaliteli buğday karş ı lı ğ ı nda kalitesi normal olan bir buçuk kilo buğdayla birlikte bir mendil verirse, sakı ncasıyoktur. Yine her iki tarafı n da aldı kları nı n üzerine bir ş eyler eklemesi örneğin, bir kilo buğday ile bir mendili, bir buçuk kilo buğday ile bir mendile satması caizdir. Ancak eklenen ş ey, faizin gerçekleş mesinden kaçmak için olursa, örneğ in bir kilo kaliteli buğ dayıbir buçuk kilo kaliteli buğday karş ı lı ğı nda veresiye olarak satar ve faize götüren yollarıkapatmak için de bir kilo buğdaya bir ş eyler eklerse, caiz olmaz. 2075- Kumaşgibi metreyle ölçülerek veya ceviz ile yumurta gibi sayı larak alı şveriş i yapı lan bir ş eyi satı p, karş ı lı ğı nda aynıcinsten daha fazlası nıörneğin ,on adet yumurta karş ı lı ğı nda on bir adet yumurta alı rsa, sakı ncasıyoktur. 2076- Bazış ehirlerde ölçü veya tartı yla, bazış ehirlerde ise saymakla muamelesi görülen bir malı , ölçü veya tartıile satı lan ş ehirde fazlası na satarsa, faiz ve haramdı r; ancak diğer ş ehirde caizdir. [Çünkü faizden eser yoktur.] 250 2077- Satı lan mal ile karş ı lı ğı nda alı nan malı n cinsi bir olmazsa, fazla almanı n sakı ncasıyoktur. Dolayı sı yla bir kilo pirinç verip, karş ı lı ğı nda iki kilo buğday almak sahihtir. 2078- Satı lan malla karş ı lı ğ ı nda alı nan bedel aynış ey-den üretilmişolurlarsa, herhangi bir fazlalı ğı n alı nmamasıgerekir. Dolayı sı yla bir kilo [sütten üretilmiş ] yağı satı p, karş ı lı ğı nda bir buçuk kilo peynir almak faiz ve haramdı r. Farz ihtiyat gereği, olgunlaş mı şmeyve karş ı lı ğ ı nda ham meyve satmak istenince de fazla alı nmamalı dı r. 2079- Faiz konusunda arpa ile buğday aynıcinsten hesap edilir. Dolayı sı yla bir kilo buğ day verip karş ı lı k olarak bir kilo 250 gr. arpa alı rsa, faiz cereyan eder ve alı şveriş haram olur. Yine harman vakti on kilo buğday vermek kaydı yla on kilo arpayı [veresiye olarak] satı n alı rsa, arpayıpeş in alı p, buğ dayıveresiyeye bı raktı ğıiçin, fazla almı şgibi olur ve [faize girdiğinden dolayıbu muamele] haram sayı lı r. 2080- Müslüman kimsenin İ slâm himayesinde olmayan bir kâfirden faiz alması nı n sakı ncasıyoktur. Yine baba-evlât ve karı -koca, birbirlerinden faiz alabilirler. SATICI İ LE ALICIDA ARANAN ŞARTLAR 2081- Satı cıile alı cı da ş u altış artı n bulunmasıgerekir: 1) Bulûğçağ ı na ermişolmalı dı rlar. 2) Akı llıolmalı dı rlar. 3) Şer'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf etme hakkı nıkullanmaları yasaklanmı şkimselerden olmamalı dı rlar. 4) Alı şveriş i, niyet üzere yapmalı dı rlar. Dolayı sı yla ş aka olarak; "Bu malı mısattı m." demekle, muamele geçerli olmaz. 5) Birileri tarafı ndan ikrah (=zorlama) altı nda bulunmayı p, alı şveriş i kendi istekleri üzerine yapmalı dı rlar. 6) Her ikisi de verdiklerinin maliki veya [muamele küçük çocuğun adı na yapı lacak olursa] dedesi veya babasıgibi malı n tasarruf yetkisi elinde bulunan kimselerden olmalı dı rlar. Bunlarla ilgili konular, sonraki hükümlerde genişbir ş ekilde açı klanacaktı r. 2082- Alı şverişyapmasıiçin babasıveya dedesi izin verse bile, bulûğ a ermemişbir çocukla yapı lan muamele batı ldı r. Fakat çocuk mümeyyiz olur ve değeri az olduğundan dolayıgenelde çocukları n yaptı ğıalı şveriştürlerinden olursa, sakı ncası olmaz. Bunun gibi, bir çocuk, parayısatı cı ya verip, malıalı cı ya teslim etmek ya da malıalı cı ya verip, parası nısatı cı ya ulaş tı rmak üzere vası ta olursa, bu alı şveriş sahihtir. Çünkü bu alı şveriş , gerçekte baliğolan alı cı yla satı cı nı n arası nda gerçekleş miş tir. Ne var ki satanla satı n alanı n, çocuğun parayıve malısahiplerine ulaş tı racağı nıkesin olarak bilmeleri gerekir. 2083- Baliğolmayan çocuğa bir ş ey satan yahut ondan bir ş ey satı n alan kimsenin aldı ğ ıparayıveya malı , onun ası l sahibine geri vermesi ya da alı şveriş i geçerli 251 kı lmasıiçin sahibinden icazet almasıgerekir. Eğer sahibini tanı maz ve tanı ma imkânı da olmazsa, sahibi bilinmeyen malı n hükmünü uygulayarak aldı ğıo ş eyi sahibi adı na sadaka niyetiyle fakire vermelidir. Fakat aldı ğış ey, çocuğun kendi malıolursa, çocuğun velisine, onu da bulamazsa, ş er'î hâkime vermelidir. 2084- Henüz bulûğa ermemişbir çocukla alı şverişyapan kimsenin verdiği para veya mal, çocuğun yanı nda telef olursa, çocuktan veya velisinden tazminat ödeme talebinde bulunamaz. 2085- Alı şveriş e mecbur edilen alı cıveya satı cı , ikrah altı ndaki pazarlaş madan sonra yapı lan bu alı şveriş i geçerli kı larak onaylar ve razıolduğunu söylerse, alı m satı m akdi sahih olur. Fakat, müstehap ihtiyat gereği alı şverişakdini tekrar okumalı dı r. 2086- Baş ka birinin malı nıizni olmaksı zı n satan kimsenin satı ş ı na, mal sahibi razı olmaz ve de onaylamazsa, alı m satı m akdi geçersiz olur. 2087- Küçük çocuğun velisi olan baba ile babanı n babası , çocuğun malı nıancak onun için zararlıolmadı ğıtakdirde satabilirler. Hatta herhangi bir maslahat söz konusu olmadı ğısürece, satmamalarıdaha iyidir. Fakat ölen baba ile büyük babanı n vasîsi ve ş er'î hâkim, çocuğun malı nı , ancak maslahatımalısatmakta olduğ u takdirde satabilirler. 2088- Haksı z ve zorla birinden aldı ğı(=gasp ettiğ i) bir malısatan kimsenin satı ş ı nı mal sahibi sonradan onaylarsa, muamele sahih olur. Ancak, farz ihtiyat gereği alı cıile satı cı , mal ve karş ı lı ğıiçin olan menfaat üzere sulh yapmalı dı rlar (=anlaş malı dı rlar). 2089- Parasıkendisinin olsun diye baş kası ndan gasp ettiği malısatan kimsenin satı ş ı nımal sahibi onaylamazsa, muamele batı l olur. Hatta malıgasp eden kimse için satı ş ıizin vermekle onaylasa bile, akdin sahih olması nda sakı nca vardı r. SATILAN MAL İ LE BEDELİ NDE ARANAN ŞARTLAR 2090- Satı lan mal ile karş ı lı ğı nda alı nan bedelde bir takı mş artlar öngörülmüş tür. Bu ş artları n toplamıbeş tir: 1) Ölçü, tartı , sayma ve benzeri ş eyler üzere satı lan malı n miktarı[taraflarca] bilinmelidir. 2) Teslim edilebilir olmalı dı r. Dolayı sı yla kaçmı şbir at gibi teslim edilmesi mümkün olmayan ş eyin satı ş ısahih değildir. Fakat kaçmı şbir köle örneğ in, halıgibi teslim edilebilir bir ş eyin beraberinde satı lı rsa, o köle bulunmasa bile, muamele sahihtir. Ancak, köleden baş kası nda böyle bir satı şsakı ncalı dı r. 3) Satı lan mal ile alı nan bedeldeki özellikler tamamı yla tayin edilmelidir. Çünkü bu özellikler sayesinde halkı n alı şveriş e eğilimi farklıolabilir. 4) Satı lan mal ile alı nan bedelde baş kası nı n hakkıolmamalı dı r. Dolayı sı yla insan, yanı na rehin olarak bı rakı lan malısahibinin izni olmadan satamaz. 5) İ htiyat gereği, malı n bizzat kendisi satı lmalı dı r, menfaati değil. Gerçi güçlü görüş e göre [menfaatinden yaralanmak üzere de malı ] satmak caizdir. O hâlde örneğin, bir 252 evin mülkünü değil de yı llı k menfaatinin satı ş ısahihtir. Hatta alı cıbedel olarak para yerine, mülkün menfaatini verir, meselâ aldı ğıbir halıkarş ı lı ğı nda, evin bir yı llı k menfaatini ona devrederse, sakı ncasıyoktur. Bunlarla ilgili hükümler, daha sonra açı klanacaktı r. 2091- Bir ş ehirde, ölçü veya tartı yla satı lan mallar, o ş ehirde ölçü veya tartı yla alı nmalı dı r. Fakat aynımal baş ka bir ş ehirde görmekle satı lı rsa, o ş ehirde görmekle alı nabilir. 2092- Alı m satı mıtartı yla yapı lan bir malı n, ölçüyle de satı lması nda sakı nca yoktur. Örneğ in, on kilo buğday satmak isteyen kimse, bir kilo buğday alan ölçekle on ölçek buğ day verebilir. 2093- Alı şveriş te gerekli olan ş artlardan birisi bulun-mazsa, satı şakdi batı ldı r. Ancak, [böyle bir alı şverişgerçekleş tikten sonra] alı cıve satı cıbirbirlerinin malı nda tasarruf etmeye izin verirlerse, tasarruf etmelerinde sakı nca yoktur. vakfedilen ve kiralanan malı n satı ş ı 2094- Vakfedilmişbir ş eyin satı ş ıbatı ldı r. Ancak, herhangi bir amaç üzere vakfedilen mal örneğin, üzerinde namaz kı lı nmasıiçin camiye vakfedilen bir halı , kullanı lmaz hâle gelir ve artı k amacı na uygun ş ekilde yararlanma imkânıkalmazsa, onun satı lması nda sakı nca yoktur; ama mümkün surette vakfedenin amacı na yakı n olacak ş ekilde parasıaynıcamide kullanı lmalı dı r. 2095- Kendilerine mal vakfedilen kimseler arası nda ihtilâf çı kar ve vakfedilen mal satı lmadı ğ ıtakdirde can veya mal kaybı nı n doğ acağı na ihtimal verilirse, o mal satı lı p vakfedilenlerin arası nda taksim edilebilir. Fakat araları ndaki ihtilâf, sadece vakfedilenin satı lı p, yerine baş ka bir yerin alı nması yla giderilecek olursa, vakfedilen mal, o yerle değiş tirilmeli veya satı larak parası yla o yer alı nmalıve aynen vakfedilmelidir. Şöyle ki, o yer, vakfedilen birinci malı n yerine bı rakı larak aynıamaç doğ rultusunda kullanı lmalı dı r. 2096- Baş kası na kiraya verilmişbir mülkü satmanı n sakı ncasıyoktur. Ancak o mülkün menfaati, kirada olduğu sürece kiracı ya aittir. Fakat alı cı , o mülkün kiraya verildiğini bilemez veya kira müddetinin az olduğunu zannederek orayıalmı şolursa, öğ rendikten sonra muameleyi bozabilir. ALIM SATIM AKDİ 2097- Alı m satı m akdinin Arapça okunmasıgerekmez. Satı cıherhangi bir dille, "Bu malı , bu para karş ı lı ğ ı nda sattı m." der ve alı cıda, "Kabul ettim." derse, muamele sahihtir. Fakat alı şverişyaparken, alı cıve satı cıbu iş i inş â etmeyi kastetmelidirler. Yani bu kelimelerden amaçları , alı m ve satı m olmalı dı r. 2098- Akit tarafları ndan hiçbirisi satı şzamanıakdi okumazsa, eğer satı cıaldı ğımal karş ı lı ğ ı nda kendi malı nıalı cı ya temlik eder ve o da kabul ederse, muamele sahih ve her ikisi de aldı ğı nı n maliki olurlar. MEYVELERİ N ALIM SATIMI 253 2099- Çiçeğ ini döküp, normal olarak afet görme zama-nı nıatlatan ve taze tanelenmiş meyveleri, toplamadan önce satmak caizdir. Bunun gibi henüz olgunlaş mamı şüzümü, ağaç üzerinde satmanı n da sakı ncasıyoktur. 2100- Çiçeğ ini dökmemişağaç üzerindeki meyve satı lı rsa, onunla birlikte malî değeri olup, tek baş ı na satı labilen ve satı cı nı n mülkü olan bir ş ey de satı lmalı dı r. 2101- Ağaç üzerinde sararmı şveya kı zarmı şhurmayısatmanı n sakı ncasıyoktur; ama onun karş ı lı ğ ıhurma olarak alı nmamalı dı r. 2102- Yı lda bir kaç defa toplanan salatalı k, patlı can, yeş il sebze ve benzeri ş eylerin satı lması , ancak gözle görülecek ş ekilde toprağı n üzerine çı kı p yeş ermeleri ve alı cı nı n yı l içinde kaç defa toplayacağıtayin edilmesi suretinde caizdir. 2103- Taneleri oluş an arpa ile buğday baş ağı nı , arpa ve buğday haricinde baş ka bir ş ey karş ı lı ğı nda satmanı n sakı ncasıyoktur. VERESİ YE VE PEŞİ N ALIŞVERİ Ş 2104- Bir malıpeş in olarak sattı ktan sonra, alı cıve satı cıbirbirlerine verdikleri mal ile bedeli geri alabilirler. Ev ve arsa gibi gayrimenkul ş eylerin geri verilmesi, mal sahibinin onda tasarruf edebileceği ş ekilde ihtiyarı na bı rakması yla gerçekleş ir. Halıve elbise gibi ş eylerin teslim edilmesi ise, alı cı nı n istediği zaman onlarıbaş ka yere götürebileceği, satı cı nı n da müdahale edemeyeceği ş ekilde verilmesi ile olur. 2105- Veresiye satı ş ı nda, sürenin tam olarak belirtilmesi gerekir. Örneğin, parası harmanlama zamanıödenmek üzere satı lan bir malı n muamelesi, sürenin tam olarak belirtilmemesi yüzünden batı ldı r. 2106- Bayi, veresiye olarak sattı ğımalı n bedelini, kararlaş tı rı lan vakitten önce müş teriden talep edemez. Ancak müş teri ölür ve kendisinden bir miktar malıda miras bı rakı rsa, satı cıkendi alacağı nıbelirtilen süre dolmadan önce onun mirasçı ları ndan talep edebilir. 2107- Bayi, veresiye sattı ğıbir malı n bedelini kararlaş tı rı lan süre dolduktan hemen sonra müş teriden alabilir; ama alı cıödeme imkânı na sahip olmazsa, ona mühlet vererek süre tanı malı dı r. 2108- Bayi, malı n kı ymetini bilmeyen kimseye bir miktar veresiye verir ve fiyatı nıda söylemezse, muamele batı ldı r. Ancak, satı cımalı n peş in fiyatı nıbilen bir müş teriye veresiye verip, tutarı nıfazla hesaplar ve o da kabul ederse, sakı ncasıolmaz. Satı cı nı n; "Sana veresiye verdiğim malı , peş in fiyatı ndan lira baş ı na bir kuruşdaha fazla hesaplı yorum." demesi gibi. 2109- Bir malıveresiye satı p bedelini sonradan almak üzere bir müddet tayin eden kimse, müddetin yarı sıgeçtikten sonra alacağı ndan bir miktar düş er ve kalan kı smıda peş in olarak alı rsa, sakı ncasıolmaz. SELEf (SELEM) SATIŞI 2110- [Selem; bedelin peş in ödenmesine rağmen malı n daha sonra verilmesi esası na dayanan bir satı şusûlüdür. Dolayı sı yla] müş terinin malısonradan almak üzere peş in 254 para vermesine, selem satı ş ıdenir. O hâlde müş teri, "Malıaltıay sonra teslim almak üzere bu parayıveriyorum." der, satı cıda, "Kabul ettim." derse veyahut satı cıparayı alı p, "Bu malıaltıay sonra vermek üzere sattı m." derse, satı şakdi sahihtir. 2111- Altı n veya gümüşparayıselem olarak satar, bedelini de altı n veya gümüşpara olarak alı rsa, muamele batı l olur. Fakat selem olarak sattı ğıbir malı n karş ı lı ğı nda baş ka bir mal veya günümüzde kullanı lan banknot (=kâğı t para) alı rsa, muamele sahihtir. Ancak, satı lan mal karş ı lı ğı nda baş ka bir mal değil de para almak, müstehap ihtiyattı r. SELEM SATIŞINDA ARANAN ŞARTLAR 2112- Selem muamelesinde ş u altış artı n olmasıgerekir: 1) Malı n kı ymetinin değ iş mesine yol açan nitelikler belirtilmelidir. Ancak, fazla dikkat etmek de gerekmez; halkı n; "Malı n özellikleri belli oldu." diyeceği ş ekilde belirtmek yeterlidir. O hâlde ekmek, et, hayvan derisi ve benzeri ş eylerin nitelikleri müş teriye gizli kalmayacak ş ekilde belirtilmez ve dolayı sı yla garar ve aldatma satı ş ı [yani, ne olduğu belli olmayan, akı beti gizli olan satı ş ] söz konusu olursa, selem caiz değildir. 2) Taraflar birbirinden ayrı lmadan önce, alı cıbedelin tamamı nısatı cı ya vermeli veya onun miktarı nca satı cı dan alacaklıolmalı dı r. Fakat bu [ikinci] durumda, satı cıverdiği malı n kı ymetini alcı nı n zimmetine geçirir, daha sonra alı cıda satı cı daki alacağı nı kendi zimmetinde borç olan malı n parasıkarş ı lı ğıhesap ederse, çok iyi olur. Ama eğer alı cımalı n kı ymetinin bir miktarı nıverirse, o miktarlı k satı şsahih olsa bile, satı cı o miktarlı k satı ş ıfeshedebilir. 3) Süre tam olarak belirtilmelidir. Eğer satı cı , "Malıharmanlama zamanı na kadar teslim ederim." derse, süre tam olarak belirtilmediğinden dolayıselem akdi batı ldı r. 4) Malı n teslim edilmesi için belirtilen süre, selemi yapı lan malı n verileceği zaman piyasada bulunacağı na güven hâsı l olacak ş ekilde tayin edilmelidir. 5) Farz ihtiyat gereği, malı n teslim edileceği yer belirtil-melidir. Ancak, onları n konuş maları ndan teslim edilme yeri belli olursa, ayrı ca o yerin ismini zikretmeye gerek yoktur. 6) Ölçülerek veya tartı larak malı n miktarıbelirlenmelidir. Genelde görmekle satı lan bir malda da selem yapmanı n sakı ncasıyoktur; ama alı nan bu malı n taneleri arası ndaki fark örneğ in, birbirine yakı n bazıceviz ve yumurta taneleri gibi halkı n önem vermeyeceği derecede az olmalı dı r. SELEM YAPMANIN HÜKÜMLERİ 2113- Selem olarak satı ş ıyapı lan bir malı n süresi dolmadan satı ş ıcaiz değildir. Fakat süre dolduktan sonra mal teslim edilmese bile satı ş ı nı n sakı ncasıyoktur. 2114- Satı cıselem akdinde kararlaş tı rı lan nitelikleri içeren malıverince, alı cı nı n kabul etmesi gerekir. Yine nitelik olarak kararlaş tı rı lan cinsten daha iyisini, yani kararlaş tı rı lan özelliklere fazlası yla sahip olan bir cinsi verirse, alı cıkabul etmelidir. 255 Ama eğer böyle olmazsa, örneğin, alı cı nı n cahil bir köle pazarlı k etmesine karş ı n, satı cıâlim bir köle teslim ederse, kabul etmesi gerekmez 2115- Satı cı nı n verdiği malı n kalitesi kararlaş tı rı landan daha düş ük olursa, alı cıkabul etmeyebilir. 2116- Eğer satı cı , karalaş tı rı lan mal yerine baş ka bir mal verirse, alı cırazıolduğu takdirde sakı ncasıyoktur. 2117- Selem olarak satı ş ıyapı lan mal, teslim edileceği zaman piyasada bulunmaz ve satı cıda onu hazı rlayamazsa, alı cıdilerse belirtilen mal bulununcaya kadar sabreder veya muameleyi bozup, vermişolduğu ş eyi geri alı r. 2118- Eğer bayi, kendi malı nıbir süre sonra teslim etmek üzere satar, müş teriden de parası nıbir süre sonra almayış art koş arsa, satı şakdi batı l olur. ALTIN VE GÜMÜŞÜ ALTIN VE GÜMÜŞE SATMAK 2119- Altı n karş ı lı ğısatı lan altı n ile gümüşkarş ı lı ğısatı lan gümüş ün satı ş ı , herhangi birinin ağı rlı ğıdiğerinden fazla olduğu takdirde batı l ve haramdı r. İ ster bunlar iş lenmişaltı nla gümüştüründen olsunlar, isterse de külçe türü altı n ve gümüş olsunlar, fark etmez. 2120- Altı nı n gümüşveya gümüş ün altı n karş ı lı ğ ısatı lması nı n sakı ncasıolmadı ğıgibi ağı rlı kları nı n da eş it olmasıgerekmez. 2121- Bayi ve müş teri, altı n karş ı lı ğıgümüşile gümüşkarş ı lı ğıaltı n satı ş ı nı yaptı kları nda, birbirlerinden ayrı lmadan önce akit meclisinde onlarıbirbirlerine teslim etmelidirler; kararlaş tı rdı kları ndan hiçbir miktarı nıteslim etmemeleri hâlinde ise anlaş ma geçersizdir. 2122- Eğer taraflardan birisi, kararlaş tı rı lan miktarı n tamamı nı , diğeri ise bir miktarı nı teslim eder ve birbirlerinden ayrı lı rlarsa, her ne kadar o miktara oranla muamele sahihse de, malı n tamamı nıteslim almayan kimse, anlaş mayıfeshedebilir. 2123- Eğer gümüşmadeninden çı karı lan bir miktar gümüştozunu aynımiktardaki saf gümüşkarş ı lı ğ ıveya altı n madeninden çı karı lan altı n tozunu aynımiktardaki saf altı n karş ı lı ğ ısatarlarsa, muamele batı ldı r. Ama gümüştozunu altı n karş ı lı ğı nda ve altı n tozunu ise gümüşkarş ı lı ğ ı nda satmanı n hiçbir ş ekilde sakı ncasıyoktur. AKDİFESHEDEN DURUMLAR 2124- Bir muameleyi bozma hakkı na "Muhayyerlik ve feshetme hakkı " denir. Alı ş veriş teki muhayyerlik ise on bir türlüdür. Dolayı sı yla alı cıve satı cıbu yerlerde muameleyi feshedebilirler: 1) Meclis Muhayyerliği: Alı şverişmeclisinden ayrı lmadan önce, bizzat mecliste yapı lan feshe denir. 2) Gabn Muhayyerliğ i: Aldanma ve kandı rı lma söz konusu olduğ unda yapı lan feshe denir. 256 3) Şart Muhayyerliği: Alı şveriş te belli bir süre içerisinde tarafları n birinin veya ikisinin de akdi feshetme hakkı na sahip olması na denir. 4) Kusuru Gizleme Muhayyerliği: Bayi veya müş teri, satı ş ıyapı lan malıolduğundan daha iyi gösterip, halkı n nazarı nda değ erini yükseltecek ş ekilde malı n kusurunu gizlemesi sonucu doğ an feshetme hakkı na denir. 5) Şarta Uymama Muhayyerliği: Taraflardan biri karş ıtarafı n bir işyapması nıveya vereceği malda belli bir özelliğin olması nış art koş ar ve o da ş arta uymazsa, bu durumda ş art koş an kimse için feshetme hakkıdoğar, ki buna "Şarta Uymama Muhayyerliğ i" denir. 6) Kusur Muhayyerliği: Satı lan malda veya karş ı lı k olarak verilen bedelde kusurun bulunmasısonucu doğ an muhayyerliğe denir. 7) Şirket Muhayyerliği: Satı lan malı n bir miktarı nı n ortaklı k malıolup, sonradan baş kası na ait olduğ u anlaş ı lı rsa, hak sahibi diğer ortağı n bu satı ş a rı za göstermemesi hâlinde, alı cıiçin muhayyerlik hakkıdoğar. Şöyle ki, dilerse alı şveriş i tamamen fesheder, dilerse de baş kası na ait olan miktarı n parası nısatı cı dan alı r [ve sadece geri kalan miktarı n alı şveriş ini geçerli kı lar]. Bunun gibi verilen bedelin bir miktarı nı n baş kası na ait olduğ u anlaş ı lı rsa, hak sahibi diğer ortağı n razıolmamasıhâlinde, satı cı için muhayyerlik hakkıdoğar; dilerse muameleyi bozar, dilerse de baş kası na ait olan miktarı n karş ı lı ğı nımüş teriden alı r, ki buna "Şirket (=Ortaklı k) Muhayyerliği" denir. 8) Görme Muhayyerliği: Satı cı , alı cı nı n görmediği belli bir malı n özelliklerini söyler ama daha sonra söylenen özelliğ e sahip olmadı ğıanlaş ı lı rsa, bu durumda alı cıiçin muameleyi feshetme hakkıdoğar. Bunun gibi eğer alı cı , satı cı nı n görmediği belli bir bedelin özelliklerini söyler ama daha sonra söylenilen ş ekilde olmadı ğıortaya çı karsa, alı cıiçin feshetme hakkıdoğar, ki buna "Görme Muhayyerliği" adıverilir. 9) Geciktirme Muhayyerliğ i: Alı cı , peş in aldı ğımalı n bedelini üç güne kadar ödemez ve satı cıda sattı ğ ımalıteslim etmezse, eğer alı m satı m akdinde bedelin veya malı n geç teslim edilmesi ş art koş ulmazsa, bedelin geciktirilmesi nedeniyle satı cı muameleyi [üç günden sonra] bozabilir. Fakat satı lan mal, bir gün kalı nca zâyi olan bazımeyve türlerinden olur ve akdi okurken de bedelin veya malı n geciktirileceğini ş art koş mamı ş larsa, bu durumda satı cı , akş ama kadar bedelin ödenmemesi hâlinde muameleyi feshedebilir. 10) Hayvan Muhayyerliği: Bayi bir hayvan satı nca, müş teri için üç günlük bir muhayyerlik hakkıdoğar, ki bu üç günün içinde müş teri istediği zaman hayvanıgeri vererek alı şveriş i feshedebilir. 11) Malı n Teslim Edilememe Muhayyerliği: Satı cı , sattı ğımalıteslim etmekten âciz olursa, örneğin satmı şolduğu at kaçarsa, bu durumda alı cı , malıteslim almadı ğı ndan dolayımuameleyi bozabilir. Saydı ğı mı z bu muhayyerliklerle ilgili ayrı ntı lıkonular, daha sonraki hükümlerde izah edilecektir. 257 2125- Alı cı , malı n kı ymetini bilmez veya aldı ğızaman gaflet ederek malınormal fiyatı ndan daha pahalı ya alı rsa, eğer halkı n nazarı nda aldatı lmı şolarak nitelenir ve onun azlı ğı na veya çokluğuna önem verilirse, akdi bozabilir. Bunun gibi satı cıda malı n kı ymetini bilmediğinden veya satı şanı ndaki gafletinden dolayımalınormal fiyatı ndan daha ucuza satar ve halk da ucuz sattı ğıbu miktara önem vererek onu aldatı lmı şnitelerse, muameleyi bozabilir. 2126- Şartlıalı şveriş te örneğin, bir milyonluk evi iki yüz bin liraya satı p, satı cı nı n belli bir süre içerisinde, parayıgeri verdiği takdirde muameleyi feshetme hakkı na sahip olması nış art koş arlarsa, eğer satı cıve alı cı nı n ilk baş tan satmak ve almak niyetleri olursa, böylesi bir anlaş ma sahihtir. 2127- Şartlısatı ş ta, satı cıparayızamanı nda vermediği takdirde, alı cı nı n mülkü geri vereceğinden emin olsa bile muamele sahihtir. Ancak, vaktinde parayıvermezse, mülkü alı cı dan geri isteme hakkıyoktur. Bunun gibi eğer alı cıölürse, o mülkü alı cı nı n vârislerinden talep edemez. 2128- İ nsan, kaliteli çayıkalitesi düş ük çayla karı ş tı rı r ve kaliteli çay adı na satarsa, alı cı[aldı ğıçayıgeri vererek] muameleyi bozabilir. 2129- Alı cı , aldı ğımalı n kusurlu olduğ unu örneğin, satı n aldı ğıhayvanı n bir gözünün kör olduğunu muameleden sonra anlarsa, eğer bu kusur alı şveriş ten önce alı nan malda olduğu hâlde müş teri onu bilmiyorduysa, isterse muameleyi fesheder, isterse de sağlam mal ile kusurlu malı n arası ndaki fiyat farkı nıbelirleyip, satı cı dan o miktar oranı nda parayıgeri alı r. Meselâ, dört liraya aldı ğ ıkusurlu malı n sağlamı nı n kı ymeti sekiz lira, kusurlusunun kı ymeti ise altılira olursa, sağlam ile kusurlu arası ndaki kı ymet farkıdörtte bir olduğundan, satı cı ya verdiği paranı n dörtte biri olan bir lirayı geri alabilir. 2130- Satı cı , karş ı lı k olarak aldı ğıbedelin kusurlu olduğunu anlarsa, eğer bu kusur muameleden önce bedelde olması na rağmen satı cıhabersiz olursa, alı şveriş i bozma hakkı na sahip olduğu gibi, önceki hükümde açı klandı ğıüzere, verilen bedelin sağlamı ile kusurlusu arası ndaki fiyat farkı nıda müş teriden geri alabilir. 2131- Alı şverişyaptı ktan sonra, eğer satı lan malıteslim almadan önce malda bir kusur ortaya çı karsa, alı cımalıgeri vererek akdi bozabilir. Yine alı şveriş ten sonra henüz bedeli teslim almadan önce onda bir kusur ortaya çı karsa, satı cımuameleyi feshedebilir. Ama eğer fiyat farkı nıalmak isterlerse, sakı ncasıvardı r. 2132- Alı şveriş ten sonra malı n kusurlu olduğunu öğrenip, muameleyi hemen bozmayan kimsenin sonradan fes-hetme hakkıyoktur. 2133- Bir kimse, malısatı n aldı ktan sonra kusurlu olduğ unu anlarsa, satı cıhazı r olmasa bile muameleyi bozabilir. 2134- Dört yerde, alı cıaldı ğımalda bulunan kusur nedeniyle muameleyi bozamaz veya onun fiyat farkı nıalamaz: 1) Malıalı rken kusurlu olduğunu bilirse. 258 2) Malı n kusuruna razıolursa. 3) Alı şverişyaparken, malı n kusurlu çı kmasıhâlinde geri vermeyeceğini ve de fiyat farkı nıalmayacağı nısöylerse. 4) Alı şverişyaptı kları nda satı cı , "Bu malı , bütün kusurları yla beraber satı yorum." derse. Ancak bir kusurunu belirterek, "Malı , bu kusuruyla satı yorum." der ve sonra onda baş ka bir kusurun da olduğu anlaş ı lı rsa, alı cı , satı cı nı n belirtmediği kusur nedeniyle malıgeri verebilir; geri vermediği takdirde de satı cı dan fiyat farkı nıalabilir. 2135- Üç yerde alı cı , malı n kusurlu olduğ unu anlasa bile muameleyi bozamaz; ama fiyat farkı nıalabilir: 1) Aldı ğımalda halkı n; "Aldı ğızamanki gibi değil." diyeceği ş ekilde bir değiş iklik yapmı ş sa. 2) Alı şveriş ten sonra malı n kusurlu olduğunu anlar ve sadece geri çevirme hakkı nı hükümsüz kı larsa. 3) Malıteslim aldı ktan sonra o malda baş ka bir kusur meydana gelirse. Ancak, kusurlu bir hayvanıaldı ktan sonra, üç gün geçmeden onda baş ka bir kusur meydana gelirse, teslim almı şolsa bile onu geri verebilir. Bunun gibi eğ er alı cı , yalnı zca belli bir süreye kadar muameleyi feshetme hakkı na sahip olur ve bu müddet içerisinde de malda baş ka bir kusur meydana gelirse, onu teslim almı şolsa bile, muameleyi bozabilir. 2136- İ nsan, görmediği bir mala sahip olur ve baş kası nı n anlatmasıüzere malı n özelliklerini alı cı ya anlatarak o özelliklere göre satar ve sattı ktan sonra onun daha iyi özelliklere sahip olduğunu anlarsa, muameleyi bozabilir. ALIŞVERİ ŞLE İ LGİ Lİdiğer HÜKÜMLER 2137- Satı cı , malı n alı şfiyatı nıalı cı ya söylemek isterse, aynıfiyata veya daha aş ağı fiyata satacak olsa bile, fiyatı n azalması na veya artması na sebep olan diğer bütün özellikler, örneğin, peş in veya veresiye aldı ğı nıda alı cı ya söylemelidir. 2138- Bir kimse, baş ka birine bir mal verip, fiyatı nıbelirleyerek, "Bu malı , bu fiyattan sat; fazlası na satarsan fazlasısenindir." derse, fazlalı k, malısatan kimsenindir. Yine mal sahibi, "Bunu ş u fiyattan sana sattı m." der, o da, "Kabul ettim." der veyahut satı ş maksadı yla malıona verir, o da alı şmaksadı yla malıondan alı rsa, o kı ymetten ne kadar fazlası na satarsa, fazlalı k ona ait olur. 2139- Erkek [hayvan] eti satı p yerine diş i [hayvan] eti müş teriye veren bir kasap, günah iş lemişolur. O hâlde eğer kasap etin cinsini belirterek, "Bu erkek hayvan etini satı yorum." demiş se, alı cımuameleyi bozabilir. Ancak, onu be-lirtmez ve müş teri de aldı ğ ıete razıolmazsa, kasabı n ona erkek hayvan eti vermesi gerekir. 2140- Eğer alı cı , kumaşsatı cı sı na rengi solmayan bir kumaşvermesini söyler ama satı cırengi solan bir kumaşverirse, alı cımuameleyi bozabilir. 2141- Alı şveriş te yemin etmek, doğru bir ş ey içinse mekruh; yalan yere ise haramdı r. 259 Şİ RKET (ORTAKLIK) HÜKÜMLERi 2142- Ortak olmak isteyen iki kiş i, malları ndan bir kı s-mı nıbirbirinden ayrı t edilmeyecek ş ekilde karı ş tı rı p, herhangi bir dille ortaklı k akdini okurlar veya ş erik olmak istediklerini ifade eden bir işyaparlarsa, onları n ortaklı klarısahihtir. 2143- Birkaç kiş i, örneğin tellaklar (=hamam kesecileri) aldı klarıparada ortak olmayı kararlaş tı rı rlarsa, bu ortaklı k sahih değildir. 2144- İ ki kiş i, her birinin kendi hesabı na bir malısatı n almasıve karş ı lı k olarak verilmesi gereken bedelin kı ymetini bizzat kendisi borçlanmasıhususunda anlaş ı p, aldı klarımal ile menfaatinde ortak olmayıkararlaş tı rı rlarsa, bu ortaklı k sahih değildir. Ancak malıveresiye almasıiçin onlardan her biri diğerini vekil eder, daha sonra ortakları n her biri diğerinin de borçlanmasıiçin malıkendisi ve ortağ ıiçin [veresiye olarak] alı rsa, bu ortaklı k sahihtir. 2145- Ortaklı k akdi okuyarak birbirleriyle ortak olmak isteyen kimselerin baliğve akı llıolmaları , akdi bilerek o-kuyup, birileri tarafı ndan zorlanmamalarıve de kendi malları nda tasarruf hakkı na sahip bulunmalarıgerekir. Dolayı sı yla kendi malı nıboş yerlere harcayan sefihin, eğer ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nı kullanmasıyasaklanı rsa, ortak olmasısahih değildir. 2146- Ortaklı k akdinde, çalı ş an kimsenin veya diğer ş erikine oranla daha fazla çalı ş an ya da çalı ş mayan veya az çalı ş an kimsenin daha çok kâr almasış art koş ulursa, alı nan bu karara uyulmasıgerekir. 2147- Ortaklı k kurarak elde edilen kazancı n hepsini ortaklardan sadece birisinin almasıkararlaş tı rı lı rsa, ortaklı k sahih olmaz. Ancak, zararı n hepsini veya çoğunu bir kiş inin karş ı lamasıkararlaş tı rı lı rsa, hem ortaklı k hem de alı nan karar sahihtir. 2148- Eğer ş eriklerden birinin, kârdan fazla almasış art koş ulmamı ş sa, ortakları n sermayeleri aynımiktarda olduğu taktirde, zarar ve kâr eş it olarak araları nda paylaş ı lı r. Ancak, sermayeleri aynıölçüde olmazsa, kâr ve zarar da ortakları n sermayesine oranla taksim edilir. Meselâ, ortak olan kiş ilerden birinin sermayesi diğerlerinin iki katıolursa, ister ikisi de aynıoranda çalı ş sı n veyahut birisi az çalı ş sı n veya hiç çalı ş ması n, ona düş en kâr ve zarar payıda iki kat olacaktı r. 2149- İ ki kiş i, ortaklı k akdinde her ikisinin de birlikte veya her birinin tek baş ı na yahut yalnı zca birisinin alı şverişyapması nış art koş arlarsa, koş tuklarıbu ş arta göre amel etmeleri gerekir. 2150- Ortaklı k akdinde sermaye ile hangisinin alı şverişyapacağı nıbelirtmeyen ortakları n hiç birisi diğerinin iz-ni olmadan, o sermaye ile alı şverişyapamaz. 2151- Şirkette bulunan sermayenin yetkisi ortaklardan birine verilirse, o kimsenin ortaklı k kararları na göre hareket etmesi gerekir. Meselâ, ş irketin sermayesi ortaklardan birine verilerek onunla veresiye bir mal alması , onu peş in satmasıveya malıbelli bir yerden satı n almasış art koş ulursa, bu kararlara uymasıgerekir. Ancak, ş irket tarafı ndan herhangi bir karar söz konusu olmazsa, genel sözleş meleri dikkate 260 alarak ş irketin zarar etmeyeceği bir ş ekilde alı şverişyapmalı dı r. Örneğin, normal olarak peş in satmasıveya yolculuğa çı ktı ğı nda ş irketin malı nıyanı na almaması gerekirse, böyle yapmalı dı r. Ama genellikle sözleş melerde malı n veresiye verilmesi veya yolculukta yanı na alı nmasıyay-gı nsa, bu ş ekilde hareket edebilir. 2152- Ortaklardan ş irketin sermayesi ile alı şverişyap-ma yetkisine sahip olan kimse, eğer kendisiyle yapı lan sözleş meye aykı rıbir alı şverişyapar ve sonuçta ş irketin malı nızarara uğ ratı rsa, zâmindir. [Yani tazminat ödemesi ve zararıkarş ı laması gerekir.] Ancak daha sonra sözleş meye uygun ş ekilde alı şverişyaparsa, muamelesi sahihtir. Yine, kendisiyle herhangi bir sözleş me söz konusu olmaz ama normalin aksine bir alı şverişyapmı şolursa, zâmindir. Ancak daha sonra normale uygun bir ş ekilde hareket ederse, yaptı ğıalı şverişsahihtir. 2153- Şirketin sermayesini çalı ş tı ran ş erik, aş ı rıgitmediğ i ve sermayenin korunması nda kusurlu davranmadı ğıhâlde sermayenin bir kı smıveya tamamıtelef olursa, zâ-min değildir; [tazminat ödeme zorunluluğu yoktur.] 2154- Ortaklı k sermayesi ile alı şverişyapan ortak, ser-mayenin telef olduğunu söyler ve ş er'i hakimin yanı nda da yemin ederse, onun sözünü kabul etmek gerekir. 2155- Bir ş irkette hisse sahibi olan ortaklar, birbirlerinin hissesine dair verdikleri tasarruf izinlerini geri alı rlarsa, ortaklardan hiçbirisi ş irketin malı nda tasarruf edemez. Ama eğer sadece ortaklardan birisi verdiği tasarruf iznini geri alı rsa, diğer ortakları n tasarruf etme hakkıyoktur; ama onun tasarruf hakkıvardı r. 2156- Ortaklardan biri sermayenin taksim edilmesini isterse, ortaklı k süresi dolmasa bile, diğer ortakları n bunu kabul etmesi gerekir. Fakat sermayeyi bölmek, "Kı smet-ur Redd"[74] denen bölme usûlüne veya diğer ortağı n zarara uğraması na neden olursa, bu durumda ortaklar taksimi kabul etmeye zorlanamazlar. 2157- Ortaklardan birisi ölür, delirir, bayı lı r veya sefih olur da ş er'î hâkimin emriyle kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanı rsa, diğer ortakları n ortaklı k malı nda tasarruf etme haklarıyoktur. 2158- Eğer ortaklardan biri kendisi için veresiye bir ş ey alı rsa, kâr ve zararıyalnı zca kendisine aittir. Ancak, ş irket için bir ş ey alı r ve diğer ortak da bu muameleye razı olduğunu söylerse, zarar ve kâr her ikisine ait olur. 2159- Ortaklı k sermayesi ile bir ticaret yaptı ktan sonra, ortaklı k akdinin batı l olduğu anlaş ı lı nca, bakı lı r: Eğer ortaklar, ortaklı kları nı n doğru olmadı ğı nıilk baş tan bilmiş olsalardıyine de birbirlerinin tasarruf etmesine razıolacaklardı ysa, yaptı klarıticaret sahihtir ve ondan elde edilen gelirler de onları n malı dı r. Fakat böyle olmaz ve ortakları nı n tasarrufuna razıolmayan kimse, yapı lan bu ticarete razıolduğunu söylerse, muamele sahihtir; aksi takdirde batı ldı r. Her iki durumda da ş irket için çalı ş an kimse, eğer ücretsiz olarak çalı ş mamı ş sa, zahmetinin karş ı lı ğı nınormal bir ş ekilde diğer ortaklardan alabilir. SUlh (UZLAŞMA) HÜKÜMLERi 261 2160- Sulh; insanı n baş ka bir kimseyle anlaş arak kendi malı nıveya malı nı n menfaatinin bir miktarı nıkarş ı lı klıveya karş ı lı ksı z onun mülkiyetine geçirmesi yahut kendi hakkı ndan veya ondaki alacağı ndan vazgeçmesi üzere yaptı ğıuzlaş maya denir. 2161- Bir ş ey üzere birbirleriyle anlaş ma (=sulh) yapan kimselerin, akı llıve baliğ olmaları , baş kasıtarafı ndan mec-bur edilmemeleri ve maksatları nı n sulh olması gerekir. Ayrı ca, ş er'î hâkim tarafı ndan da malî tasarrufları na yasak konmamalı dı r. 2162- Sulh akdinin Arapça okunmasıgerekmez; anlaş mayıifade eden her dille okunmasısahihtir. 2163- Koyunları nımeselâ, sütünden yararlanarak bir yı l saklamasıve karş ı lı ğı nda bir miktar yağgeri vermesi üzere bir çobana veren kimse, sütü çobanı n zahmetleri ve vereceği yağkarş ı lı ğı nda anlaş ı rsa, bu anlaş ma doğrudur. Ama eğer sütünden yararlanmasıiçin, koyunlarıbir yı llı ğı na çobana kira olarak verir ve karş ı lı ğı nda bir miktar yağvermesini isterse, bu anlaş ma sakı ncalı dı r. 2164- Kendi hakkıveya alacağıüzere baş ka birisiyle anlaş mak isteyen kimsenin anlaş ması , ancak karş ıtarafı n kabul etmesi hâlinde sahihtir. 2165- Borcun miktarı nıborçlu olan kimse bilir ama alacaklı sıbilmez ve alacaklıolan alacağı nıolduğundan az miktara, meselâ 1000 lira alacaklıiken 100 liraya anlaş mak isterse, fazlalı ğıalmak borçlu için helâl değildir. Ancak, borçlu olduğu miktarı alacaklı sı na bildirerek onu razıeder veya alacaklıalacağımiktarıbilse bile yine de aynımiktara anlaş acaktış eklinde olursa, fazlalı ğ ıalmanı n sakı ncasıyoktur. 2166- Aynıcinsten olup, ölçüleri belli olan iki ş ey üzerinde anlaş mak, ancak ölçüleri eş it olduğ u taktirde sahihtir. Eğer ölçüleri belli olmazsa, birisinin fazla olduğuna ihtimal verilse bile, sulh sahihtir. 2167- Bir veya iki kiş iden alacaklıolan iki kiş i, kendi alacaklarıüzerinde birbirleriyle sulh yapmak isterlerse, eğer alacakları nı n cinsi ve ölçüsü aynı , meselâ her ikisi de 100 kilo buğday alacaklıolursa, onları n sulhu sahihtir. Yine onları n alacağış eyler aynı cinsten olmadı ğıtakdirde, meselâ biri 100 kilo pirinç, diğeri ise 120 kilo buğday alacaklıolursa, yapmak istedikleri bu anlaş ma da sahihtir. Ancak, onları n alacakları aynıcinsten olur ama genellikle tartıveya ölçü ile alı m satı mıyapı lan ş eylerden olursa, alacakları nı n ölçü veya tartı sıeş it olmadı ğıtaktirde, onları n sulhu batı ldı r. 2168- İ nsan, bir süre sonra almasıgereken alacağı nı n bir miktarı nınakit alı p, bir miktarı ndan da vazgeçmek kastı yla borcundan az bir miktar vermesi hususunda borçlusuyla anlaş ı rsa, sakı ncasıyoktur. 2169- Bir ş ey üzerinde sulh yapan iki kiş i, razıoldukları nda anlaş mayıbozabilirler. Yine anlaş ma sı rası nda birisi veya her ikisi için feshetme hakkı nış art koş arlarsa, feshetme hakkıolan kimse anlaş mayıbozabilir. 2170- Satı cıve alı cı , muamele meclisinden ayrı lmadı klarısürece alı m satı m akdini bozabilirler. Bunun gibi hayvan satı n alan bir müş terinin üç güne kadar muameleyi bozma hakkıvardı r. Yine peş in olarak aldı ğıbir malı n parası nımüş teri üç güne kadar vermez ve malıda teslim almazsa, satı cımuameleyi bozabilir. Ama bir mal üzerinde 262 anlaş ma yapan kimsenin bu üç durumda sulhu bozma hakkıyoktur. Fakat alı ş veriş bölümünde [2124. hüküm] açı klanan diğer sekiz yerde anlaş mayıbozabilir. 2171- Üzerinde sulh yapı lan malı n kusurlu olduğ u ortaya çı karsa, sağlam ile kusurlu arası ndaki fiyat farkı nıalamaz; ama sulhu bozabilir. 2172- İ nsan, kendi malıüzerinde baş ka birisiyle anlaş ı r ve; "Eğer ben öldüğümde vârisim olmazsa, seninle anlaş tı ğı mş eyi vakfetmelisin." diye de ş art koş ar ve o da bu ş artıkabul ederse, ş arta göre amel etmelidir. Kİ RA HÜKÜMLERi 2173- Bir ş eyi kiraya veren veya kiralayan kimsenin akı llıve baliğolması , kendi isteğiyle kira iş lemlerini yapmasıve malları nda tasarruf etme hakkı na sahip olması gerekir. Dolayı sı yla, kendi malı nıfaydası z ve boşiş lerde harcayan sefih insanı n, eğer ş er'i hakim tarafı ndan kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı nıkullanması yasaklanı rsa, bir ş eyi kiralamasıveya kiraya vermesi sahih değildir. 2174- İ nsan, bir baş kasıtarafı ndan vekil olarak onun malı nıkiraya verebilir. 2175- Bir kimse, veli veya yetkilisi olduğu çocuğun malı nıkiraya verir veya çocuğun kendisini bir baş kası na ecîr ederse, sakı ncasıolmaz. Ancak, anlaş mada çocuğun bulûğa ermesinden sonraki bir müddeti de ecîr olarak kararlaş tı rmı ş larsa, çocuk bulûğa erdikten sonra icarenin (kiranı n) kalan bölümünü bozabilir. Fakat anlaş ma sı rası nda bulûğdan sonraki zamanı n kira süresine dâhil edilmediği durumunda çocuğun maslahatı na aykı rıdavranma söz konusu olmuşolurduysa, çocuk baliğ olduktan sonra kira akdini bozamaz. 2176- Velisi olmayan küçük bir çocuk, müçtehidin izni olmaksı zı n ecîr tutulamaz. Fakat müçtehide ulaş ma imkânıolmadı ğıtakdirde, eğer ecîr olmak baliğolmayan çocuğun maslahatı na uygun olur ve hatta farz ihtiyat gereği ecîr olmamasıonun zararı na olursa, herhangi adil bir müminin izni alı narak çocuk ecîr tutulabilir. 2177- Kira akdinin Arapça okunmasıgerekmez. Mülk sahibinin herhangi bir dille, "Bu malısana kiraya verdim." demesi, kiralayan kimsenin de kabul etmesi yeterlidir. Hatta hiç konuş madan bile mal sahibi, malı nıkiraya vermek kastı yla baş ka kimsenin yetkisine bı rakı r ve o da kiralamak kastı yla onu teslim alı rsa, kira sahih olur. 2178- Eğer insan, kira akdi okumadan bir iş i yapmak üzere baş kası na ecîr olmak isterse, karş ıtarafı n rı zası yla iş e baş ladı ğıtaktirde kira sahihtir. 2179- Konuş amayan kimse, mülkü kiraladı ğı nıveya kiraya verdiğini iş aretle anlatı rsa, kira sahihtir. 2180- Ev, dükkan veya oda gibi bir yeri kiraya veren kimse, onlardan sadece kiracı nı n kendisinin istifade etmesini ş art koş arsa, kiracıonlarıbaş kası na kiraya vere-mez. Fakat böyle bir ş art koş mazsa, kiracıorayıbaş kası na kiraya verebilir. Eğer kiracı orayıücret olarak kiraladı ğı ndan daha fazlası na kiraya vermek isterse, onda tamir ve 263 badana gibi bir işyapmı şolmasıveya kendisinin mülk sahibine kira ücreti olarak verdiği cinsin dı ş ı nda baş ka bir mal karş ı lı ğıkiraya vermesi gerekir. Örneğin, eğer kendisi para ile kiralamı ş sa, buğday veya baş ka bir ş ey karş ı lı ğıkiraya vermelidir. 2181- Eğer ecîr sadece kendisini ecîr tutan kimseye ça-lı ş acağı nış art koş arsa, baş kası na kiraya verilemez. Şart koş madı ğıtakdirde, eğer kiralayan ücret olarak kendi kiraladı ğıcinsin aynı sı yla kiraya verirse, verdiğinden fazlası nıalamaz. Ama baş ka bir ş ey karş ı lı ğı nda kiraya verirse, fazla alabilir. 2182- Ev, dükkan, oda ve ecîr olan kimseden baş ka bir ş ey, örneğin bir arsa kiralanı r ve mal sahibi de sadece kira-layanı n yararlanması nış art koş mazsa, kiralanan miktardan fazlası na bile kiraya vermenin sakı ncasıyoktur. 2183- İ nsan, yı llı ğı nıörneğin bir milyon liraya kiraladı ğıev veya bir dükkanıaltıay kullandı ktan sonra, geri kalan diğer altıayı nıbir milyon lira karş ı lı ğ ı nda kiraya verebilir. Ancak, kiraladı ğı ndan daha fazlası yla örneğin, bir buçuk milyona kiraya vermek isterse, onda tamir gibi herhangi bir işyapmı şolmalıveya kendisinin ücret olarak verdiği ş eyden baş ka bir cins karş ı lı ğı nda kiraya vermelidir. Kİ RAYA VERİ LEN MALda aranan ŞARTLAR 2184- Kiraya verilen malı n birkaç ş artıvardı r: 1) Muayyen olmalı dı r. Dolayı sı yla, "Evlerimden birini kiraya verdim." demekle kira doğ ru olmaz. 2) Kiracıonu görmeli ya da kiraya veren onun özelliklerini tamamen belli olacak ş ekilde kiracı ya söylemelidir. 3) Teslim edilebilir olmalı dı r. Buna göre, kaçmı şbir atıkiraya vermek sahih değildir. 4) Kullanı ldı ğı nda yok olup, ortadan kalkan ş eylerden olmamalı dı r. O hâlde ekmek, meyve ve diğer yiyecekleri kiraya vermek doğru değildir. 5) Malı n kirası ndan amaçlanan menfaat elde edilebilir olmalı dı r. Dolayı sı yla ziraat için kiraya verilen bir tarlaya ı rmak suyu ulaş maz, yağmur suyu da yeterli olmazsa, kira sahih olmaz. 6) Kiraya verdiği ş ey, kendi malıolmalı dı r. Eğ er baş ka birinin malı nıkiraya veriyorsa, ancak sahibinin razıolması yla sahih olur. 2185- Meyvesinden yararlanı lmak üzere meyve ağacı nıkiraya vermenin sakı ncası yoktur. 2186- Kadı n, sütünden yararlanı lmasıiçin ecîr olabilir; kocası ndan da izin alması gerekmez. Fakat baş ka çocuğa süt vermek neticesinde kocası nı n farz olan hakları nı zâyi edecek olursa, ecîr olmak için kocası ndan izin almalı dı r. Kİ RADAN elde edilmesi AMAÇLANAN MENFAATTE ARANAN ŞARTLAR 2187- Malıkiraya vererek elde dilmesi amaçlanan men-faatin bu dört ş arta sahip olmasıgerekir: 264 1) Helâl amaçlıolmalı dı r. Dolayı sı yla içki satı lmasıveya depolanmasıiçin dükkanı , içki taş ı nmasıiçin de taş ı tıkiraya vermek batı ldı r. 2) Amaçlanan menfaat karş ı lı ğıverilen para halkı n nazarı nda boş a gitmiş sayı lmamalı dı r. 3) Kiraya verilen malı n istifade edilebilir birkaç menfaati olursa, elde dilmesi amaçlanan menfaat taraflarca belirtilmelidir. Örneğin, hem binilen, hem de yük taş ı yan bir hayvan kiraya verilirse, kiralama zamanı nda hangisinin veya [tüm menfaatleriyle kiraya verildiği takdirde] menfaatlerin tümünün kiralayana ait olduğu belirtilmelidir. 4) Yararlanma süresi tayin edilmelidir. Ama eğ er süre tayin edilmez fakat yapı lacak iş belirtilirse, örneğin belli bir elbise terziye verilerek özel bir ş ekilde dikilmesi ş art koş ulur o da kabul ederse, yeterlidir. 2188- Baş langı ç tarihi belirtilmeyen kiranı n baş langı cı , kira akdinin okunması ndan hemen sonradı r. 2189- Bir ev, örneğin bir yı llı ğı na kiraya verilir ve kiranı n baş langı ç tarihi de akit meclisinden bir ay sonrası na kararlaş tı rı lı rsa, kira sözleş mesi yapı ldı ğıanda ev baş kası nı n kirası nda olsa bile, kira sahihtir. 2190- Ev sahibi kiranı n müddetini belirtmez, sadece; "Eve yerleş tiğin andan itibaren kirasıher ay bir milyon liradı r." derse, kira sahih değildir. 2191- Ev sahibi kiracı ya, "Evi sana bir aylı ğı na bir mil-yon lira karş ı lı ğı nda kiraya verdim." ve daha sonra, "Diğer aylar için de aynıfiyat geçerlidir." derse, sadece birinci ayı n kirasısahihtir. [Diğer aylara nispet süre belirtilmediğinden dolayıkira batı ldı r.] Ama eğer müddetin baş ı yla sonunu belirtmeksizin, "Aylı ğı nıbir milyon liradan verdim." derse, birinci ayı n bile kirasıbatı ldı r. [Çünkü müddet asla belirtilmemiş tir.] 2192- Yabancı ları n ve ziyaretçilerin kaldı ğıve ne kadar kalacaklarıbelli olmayan bir evin her gecesine örneğin, yüz bin lira verilmesi kararlaş tı rı lı r ve ev sahibi razıolursa, evden yararlanmanı n sakı ncasıyoktur. Ama kira müddetinin belirtilmemesi nedeniyle kira sahih değildir, dolayı sı yla ev sahibi istediğ i zaman onlarıevden çı karabilir. Kİ RA İ LE İ LGİ LİDİ ĞER HÜKÜMLER 2193- Kiracı nı n kira karş ı lı ğ ıverdiğ i malı n belirlenmesi gerekir. Örneğin tartı yla alı ş veriş i yapı lan buğdayı n ölçüsü, sayı larak satı lan yumurtanı n da sayı sı belirlenmelidir. Bunun gibi at, koyun veya benzeri bir ş ey kira karş ı lı ğıverilince, kiraya verenin onlarıgörmesi veya kiralayanı n kira karş ı lı ğıverdiği bu ş eylerin bütün özelliklerini kiraya veren kimseye söylemesi gerekir. 2194- Arpa, buğday veya diğer bir mahsulün ekilmesi için kiraya verilen tarlanı n kira bedeli aynıtarlanı n mahsulünden tayin edilirse, kira sahih değildir. 265 2195- Kiraya verilen mal kiracı ya teslim edilmedikçe, mal sahibi onun kirası nıtalep edemez. Yine bir iş i yapmak üzere ecîr olan kimsenin de o iş i yapmadan önce ücretini talep etme hakkıyoktur. 2196- Kiraya verilen mal teslim edildikten sonra kiracıonu teslim almasa veya teslim alsa da kira müddetinin sonuna kadar yararlanmasa bile, yine de kira bedelini vermesi gerekir. 2197- Belli bir günde bir iş i yapmak üzere ecîr olan kimse, o amaçla belirlenen günde hazı r olur ama ecîr tutan kimse o iş i ona yaptı rmazsa, yine de ücretini vermelidir. Meselâ, belirli bir günde elbise dikmesi üzere bir terziyi ecîr tutar, terzi de o günde elbiseyi dikmek için hazı r bulunursa, ona dikilecek kumaş ıvermese bile ücretini vermelidir. Hatta hazı r olduktan sonra ister boşkalsı n, isterse kendisine veya baş kası na bir işyapsı n fark etmez. 2198- Kira müddeti bittikten sonra, kiranı n batı l olduğu anlaş ı lı rsa, kiracı nı n normal sayı lan miktarıkira karş ı lı ğıolarak mülk sahibine vermişolmasıgerekir. Örneğin, yı llı ğıbir milyon liraya anlaş ı lan evin kira akdinin batı l olduğ u anlaş ı lı nca, eğer o evin yı llı k kira bedeli normal olarak beşyüz bin lira ise, beşyüz bin ve eğer iki milyon ise, iki milyon lira verilmelidir. Kira müddetinden bir miktar zaman geçtikten sonra batı l olduğu anlaş ı lan kirada da hüküm aynen geçerlidir, yani o geçen müddetin kirasınormal fiyat üzerinden ödenmelidir. 2199- Kiralandı ktan sonra zayi olan malı n korunması nda kiracıihmalkârlı k etmez ve onu aş ı rıderecede kul-lanmazsa, mal sahibine herhangi bir ş ey vermekle yükümlü değildir. Yine terziye verilen kumaş ı n zayi olması nda terzinin kusuru söz konusu olmazsa, bedelini mal sahibine ödemesi gerekmez. 2200- Sanatkâr olan bir kimse, aldı ğış eyi zayi ederse, zâmindir; bedelini sahibine ödemelidir. 2201- Bir kasap, ücretsiz veya ücret karş ı lı ğıbir hayvanı[kesmek için ecîr olur ama onu] ş er'i ölçülere uygun ş ekilde kesmezse, hayvanı n bedelini sahibine ödemelidir. 2202- Ne kadar yük yükleyeceğini belirterek bir hayvanıkiralayan kimse, belirttiğ inden fazlası nıyükler ve hayvanı n sakatlanması na veya ölmesine sebep olursa, tazminat ödemelidir. Taş ı yacağıyükün miktarı nıbelirtmez ama normalden fazla yükler ve hayvanı n telef olması na veya sakatlanması na sebep olursa, yine de hüküm aynen geçerlidir. 2203- Bir hayvan, kı rı lacak yükü taş ı mak için kiraya verilir, ürkmesi veya ayağı nı n kaymasısonucu yük kı rı lı rsa, hayvan sahibi zâmin değildir. Ancak, sahibinin vurması veya benzeri bir işyapmasısonucu hayvan düş erek yükü kı rarsa, zâmindir; [bedelini kiralayana vermesi gerekir.] 2204- [Sünnet etmek üzere ecîr tutulan kimse,] sünnet ettikten sonra çocuğa bir zarar verir veya çocuk ölürse, normalden fazla kestiği takdirde zâmindir, aksi hâlde zâ-min değildir. 266 2205- Bir doktor kendi eliyle hastaya ilaç verir veya hastaya hastalı ğıile ilacı nı söyler, o da ilacıalı p kullanı rsa, eğer doktor yanlı ştedavide bulunur ve dolayı sı yla hastaya herhangi bir zarar dokunur veya ölürse, zâmindir. Şayet, "Falan ilâç falan hastalı k için iyidir." der ve hasta da o ilacıkullanmakla zarar görür veya ölürse, doktor zâmin değ ildir. 2206- Bir doktor hastanı n kendisinden veya velisinden muvafakat name alarak hastaya herhangi bir zarar dokunduğunda sorumlu olmayacağı nısöyler, gereken ihtiyat ve dikkati de göstermesine rağmen hasta zarar görür veya ölürse, zâmin değildir. 2207- Mal sahibi ile kiracıkarş ı lı klırı za ile kira akdini bozabilirler. Bunun gibi kira akdini okurken, her ikisinin veya birisinin akdi bozma hakkı na sahip olduğunu ş art koş arlarsa, sözleş meye uygun olarak kirayıbozabilirler. 2208- Aldatı larak zarar gördüğünü anlayan ve anlaş ma anı nda bunu fark etmeyen kiracıveya mal sahibi, kirayıbozabilir. Fakat anlaş ma yaparken, aldatı lmı şolsalar bile anlaş mayıbozma hakları nı n olmadı ğı nış art koş arlarsa, anlaş mayıbozamazlar. 2209- Kiraya verilen mal, kiracı ya teslim edilmeden önce gasp edilirse, kiracı anlaş mayıbozup mal sahibine verdiğini geri almakla gasp edenin elinde kaldı ğısüreyi normal fiyat üzerinden hesaplayı p kira parası nıgasp edenden alarak anlaş mayı bozmamakta serbesttir. Örneğin, beşyüz bin lira verip bir aylı ğı na kiraladı ğıhayvan on gün gasp edilir ve onun on günlük normal kirasıyüz elli bin lira olursa, kiracıo miktar parayıgasp eden kimseden alabilir. 2210- Kiracı nı n kiraladı ğımal, ona teslim edildikten sonra baş kasıtarafı ndan gasp edilirse, kiracıakdi bozamaz; ama onun normal kira parası nıgasp edenden alabilir. 2211- Ev sahibi, kirada belirtilen süre bitmeden önce mülkü kiracı ya veya baş ka birine satarsa, kira bozulmaz ve kiracıkira parası nısatana vermelidir. 2212- Kiralanan bir mülk, kira müddeti baş lamadan önce kullanı lmaz hâle gelir veya ş art koş ulan menfaate elveriş li olmayacak ş ekilde harap olursa, kira batı l olur, kiracı nı n mülk sahibine verdiği para da geri döner. Hatta onun az bir miktarı ndan bile yaralanma imkânıolursa, kiracıkirayıbozabilir. 2213- Kiralanan bir mülk, kira süresinden bir müddet geçtikten sonra kullanı lmaz duruma düş er veya belirtilen menfaate artı k elveriş li olmazsa, kiranı n kalan müddeti batı l olur. Hatta sı nı rlıolarak onun az bir miktarı ndan yararlanma imkânıolsa bile, geri kalan müddetin kirası nıbozabilir. 2214- Kiraya verilen iki odalıevin bir odasıbozulunca, bakı lı r: Eğer ev sahibi onu hemen tamir eder ve elde edilmesi amaçlanan menfaate hiçbir zarar dokunmazsa, kira bozulmadı ğıgibi kiracıda kirayıbozamaz. Fakat yapı lan tamiratı n uzun sürmesi nedeniyle amaçlanan menfaatten bir süre yararlanmama söz konusu olursa, o miktara oranla kira batı l olur ve kiracıda sürenin geri kalan kı smı nıfeshedebilir. 2215- Kiraya verenle kiracı dan birisi ölürse, kira batı l olmaz. Ancak kiralanan ev kiraya verenin kendi malıolmazsa, örneğin, bir baş kası nı n; "Hayatta olduğu 267 müddetçe yararlansı n." diye vasiyet ettiği evi kiraya veren kimse, kira müddeti tamam olmadan önce ölürse, öldüğü günden itibaren kira batı l olur. 2216- İ şsahibi, iş çi bulmasıiçin bir ustayıvekil tutar, o da ücret olarak işsahibinin verdiğinden daha az bir miktarıiş çilere verirse, artan kı smıkendisine alması haramdı r; onu işsahibine iade etmesi gerekir. Ancak bir binayıyapmak için ecîr olan kimse, iş i kendisinin yapması yla baş kası na vermesi hususunda yetkili olduğunu ş art koş ar ve iş i baş kası na yaptı rarak kendisi için aldı ğıparanı n az bir miktarı nıona verirse, artan miktarıalmasıhelâldir. 2217- Eğer boyacı , örneğin bir kumaşparçası nımavi renge boyamasıhususunda mal sahibine söz verir, fakat daha sonra baş ka bir renge boyarsa, [mal sahibinden herhangi] bir ş ey talep etme hakkıyoktur. Cüâle (ödül koyma) HÜKÜMLERi 2218- Cüâle; insanı n kendisi için yapı lan bir işkarş ı lı ğı , iş i yapan kimseye muayyen bir malıvermeyi kararlaş tı rması na denir. Mesela, bir kiş inin, "Kim benim kaybettiğim ş eyi bulursa, ona ş u kadar ödül vereceğ im." demesi buna örnektir. Bu kararıalan kimseye "câil", iş i yapan kimseye de "âmil" denir. Cüâle ile icare yani, bir iş i yapmak üzere ecîr olmak arası ndaki fark ise ş undan ibarettir: İ ca-rede akit okunduktan sonra ecîrin iş i yapmasıve ecîr tutan kimsenin de kararlaş tı rı lan ücreti ecîre vermesi gerekir. Ama cüâlede âmil isterse iş i yapmayabilir ve o iş i yapmadı kça da câilin ona herhangi bir ş ey vermesi gerekmez. 2219- Câilin akı llıve bâliğolması , anlaş mayıbilinçli ve isteyerek yapmasıve ş er'an kendi malı nda tasarruf hakkı na sahip bulunmasıgerekir. Dolayı sı yla malı nıfaydası z yerlere harcayan ve sefihlik nedeniyle ş er'i hakim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanan kimsenin cüâlesi sahih değildir. 2220- Câilin kendisi için yapı lması nıistediğ i iş , haram olmamalı dı r. Yine akı llı insanlarca boşsayı lan faydası z iştürlerinden olmamalı dı r. Buna göre insan, "Kim ş arap içerse veya geceleyin karanlı k bir yere giderse, ona on bin lira vereceğim." derse, bu cüâle sahih olmaz. 2221- İ şmukabilinde verilmesi vaat edilen mal muayyen olur örneğin; "Kim kaybolmuşbineğimi bana geri getirirse, ona ş u buğ dayıvereceğim." derse, mükâfat olarak belirtilen buğdayı n cinsini ve değerini yani, nerenin malıolduğunu ve kı ymetinin ne kadar olduğunu bildirmesi gerek-mez. Ama eğer malımuayyen etmez de, "Atı mıbulan kimseye on kilo buğday vereceğim." derse, onun bütün özelliklerini belirtmesi gerekir. 2222- Eğer câil, işiçin belirli bir karş ı lı k tayin etmez ve "Çocuğumu bulana bir miktar para vereceğim." diyerek miktarı nıbelirtmezse, o iş i yapana yapı lan iş in halkı n nazarı ndaki değeri kadar karş ı lı k vermelidir. 2223- Eğer âmil böyle bir karardan önce veya ücret almamak kastı yla iş i karardan sonra yaparsa, karş ı lı k alma hakkı na sahip olmaz. 268 2224- Âmil iş e baş lamadan önce hem câil, hem de âmil cüâleyi feshedebilirler. 2225- Âmil iş e baş ladı ktan sonra câil cüâleyi bozabilir; fakat yapı lan işmiktarı nı n ücretini âmile ödemesi gerekir. 2226- Âmil, isterse iş e baş ladı ktan sonra iş i yarıbı rakı r ve tamamlamaz. Ancak iş i tamamlamadı ğıtakdirde câi-lin zararısöz konusu olursa, tamamlamasıgerekir. Meselâ câil, "Gözümü ameliyat eden kimseye ş u kadar para vereceğim." der ve bir doktor da bunu kabul ederek ameliyata baş larsa, eğer yarı da bı rakmak göz için zararlı olacaksa, ameliyatıyarı da bı rakamaz. İ ş i tamamlamadı ğıtakdirde de câilin vaat ettiği ücreti veya mükâfatıtalep edemez. 2227- Kaybolan bir atı n bulunmasıgibi tamamlanmadan önce câile bir yarar sağlamayan bir iş i amil yarı da bı rakı rsa, câilden bir ş ey alamaz. Bunun gibi câil, akdi okurken iş in tamamlanması nış art koş ar ve ücreti onun karş ı lı ğı nda karar verir örneğin, "Elbisemi diken kimseye on bin lira vereceğim." derse, hüküm aynen geçerlidir. Ancak câi-lin maksadı , iş ten yapı lan her miktarı n karş ı lı ğı nıvermekse, yapı lan işmiktarı nı n karş ı lı ğı nıâmile vermesi gerekir. Yine de sulh yoluyla birbirlerini razıetmeleri ihtiyata daha uygundur. MÜZÂRAA (EKİ M üzerine anlaş ma) HÜKÜMLERi 2228- Müzâraa; araziyi, mahsulün paylaş tı rı lmasış artı yla orayıekecek kimseye verip, mülk sahibiyle ziraat yapacak kimsenin anlaş ması na denir. 2229- Müzâraada aranan ş artlar ş unlardan ibarettir: 1) Akdin okunması , yani arazi sahibinin ziraatçı ya, "Tarlamısana bı raktı m." ve ziraatçı nı n da, "Kabul ettim." demesi veya hiçbir ş ey söylemeden arazi sahibinin ziraat için tarlayıbı rakması , ziraatçı nı n da teslim almasıgerekir. 2) Arazi sahibi ile ziraat yapacak kimsenin akı llıve baliğolmaları , bilinçli ve isteyerek müzâraa yapmaları , hacir altı nda bulunmamalarıyani, ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanmı şkimselerden olmamaları gerekir. Hatta bulûğçağı na erdiği zaman sefih olan kimse, ş er'î hâkim tarafı ndan hacir altı na alı nmasa bile müzâraa yapamaz. Bu hüküm bütün muamelelerde geçerlidir. 3) Ekinden elde edilen ürün, taraflardan birine tahsis edilmemelidir. 4) Her birinin hissesi ürünün yarı sı , üçte biri, dörtte biri ve benzeri ş ekilde belirtilmelidir. Eğ er tarlanı n bir parçası nı n ürünü birine, diğer parçanı n ürünü ise diğerine ait olacak ş ekilde anlaş ı rlarsa, müzâraa sahih değildir. Yine tarla sahibi ekinciye, "Bu tarlayıek ve benim için ne kadar istersen onu ver." derse, yine sahih olmaz. 5) Tarlanı n, ziraat yapacak olan kimsenin elinde bulunacağımüddet belirtilmelidir. Ayrı ca bu müddet, ekilen mahsulün elde edilmesi mümkün olacak ş ekilde ayarlanmalı dı r. 269 6) Arazi ziraata elveriş li olmalı dı r. Hatta ziraat için elveriş li olmayan bir arazi, eğer bazıçabalar sonucu ziraata elveriş li bir hâle getirilirse, yine de müzâraa sahihtir. 7) [Ekin çeş itlerinin hangisinin ekileceği bilinmelidir.] Eğer arazi belli bir çeş it ziraatı n yapı ldı ğıyerde olursa, ekin tür olarak belirtilmese bile o ziraat muayyen olur. Ama bir kaç tür ziraat yapı lan yerde olursa, arazide neyin ekileceğinin açı klanması gerekir. Ancak, birkaç tür ziraat yapı lması na rağmen böyle bir yerde genel halkı n ektiğ i belli bir çeş it olursa, ona göre hareket edilmelidir [belirtilmesi gerekmez]. 8) Ekilecek arazi tayin edilmelidir. Dolayı sı yla birbirinden farklıbirkaç tarlasıolan mülk sahibi kimse, "Tarlaları mdan birinde ziraat yap." der ama tarlayıbelirtmezse, müzâraa batı l olur. 9) Her iki tarafı n da yapacağımasraflar belirtilmelidir. Fakat kimin ne gibi masrafı üstlenmesi gerektiği bilinirse, belirtilmesine gerek yoktur. 2230- Eğer tarla sahibi, elde edilecek ürünün (belli) bir kı smı nı n kendisine ait olması nı , geri kalan kı smı n ise araları nda bölünmesini ş art koş arsa, müzâraa ancak mülk sahibine tahsis edilen o miktarıçı ktı ktan sonra üründen bir ş eylerin geriye kalacağıbilindiği takdirde sahih olur. 2231- Müzâraa müddeti dolduğu hâlde henüz ürünü elde edilmeyen bir ekinin ücretsiz veya ücret karş ı lı ğıtarlada kalması na her iki taraf da razıolursa, bir sakı ncasıyoktur. Fakat mülk sahibi razıolmazsa, ekini toplamasıiçin ziraat yapan kimseyi zorlayabilir. Eğer bu nedenle de ziraat yapan kimseye zarar söz konusu olursa, tarla sahibinin onun bedelini ödemesi gerekmez. Ancak ziraat yapan kimse, kira olarak bir ş ey vermeye razıolsa bile, mahsulün tarlada kalmasıiçin tarla sahibini zorlayamaz. 2232- Tarlaya akan suyun kurumasıgibi arazide çalı ş mayıengelleyecek bir hususla karş ı laş tı klarıdurumda, eğer ekilen araziden hayvanlara verilen yeş il ot gibi bir ş ey bile elde edilirse, ittifak edilen ş arta göre ikisinin arası nda pay edilir; geri kalan kı sı mda ise müzâraa batı ldı r. Fakat ziraat yapan kimse, orada çalı ş maz ve arazi sadece onun yetkisinde bulunur, malikin yetkisi dahilinde olmazsa, o müddetin kirası nı normal fiyat üzerinden mülk sahibine vermesi gerekir. 2233- Mülk sahibi ve ziraat yapacak olan kimse, mü-zâraa akdini okuduktan sonra hiçbiri diğerinin rı zasıolmadan anlaş mayıbozamaz. Bunun gibi mülk sahibi, müzâraa kastı yla araziyi birine bı rakı r, o da bu maksatla teslim alı rsa, yine iki taraftan birsinin rı zasıolmadı kça diğeri akdi bozamaz. Fakat akdi okurken, birinin veya her ikisinin akdi feshetme hakkı na sahip olmasış art koş ulacak olursa, bu ş art doğrultusunda feshetme yetkisi olan kimse müzâraa akdini bozabilir. 2234- Müzâraa sözleş mesinden sonra, taraflardan birisinin ölmesiyle müzâraa bozulmaz; vârisleri onları n yerine geçerek iş i olduğu gibi devam ettirirler. Ama eğ er ziraat yapacak kimse ölür ve akdi okurken bizzat onun kendisinin ziraat yapmasış art koş ulursa, müzâraa bozulur. Bu durumda, eğer ekin yeş ermeye baş lamı ş sa, onun hissesi vârislerine verilir. Hatta ekincinin bundan baş ka diğer haklarıolursa, onlar da vârislerine geçer. Fakat vârisler, ekinin arazide kalmasıiçin mülk sahibini zorlayamazlar. 270 2235- Arazi ekildikten sonra müzâraa akdinin batı l olduğu anlaş ı lı nca, bakı lı r: Eğer tohum, arazi sahibi tarafı ndan konulmuş sa, elde edilen mahsul onun kendisine aittir; ama tarlada ziraatla meş gul olup çalı ş an çiftçinin kendi ücreti ile yaptı ğımasrafları , çalı ş tı rdı ğ ıkendi hayvanları nı n ve kullandı ğıaraçları n kirası nıvermesi gerekir. Ancak, müzâraa akdinin batı l olması , akdi okurken elde edilen ürünün sadece arazi sahibine tahsis edilmesinden kaynaklanı rsa, bu taktirde tarla sahibi ekiciye bir ş ey verme zorunluluğunda değildir. Fakat tohum, ziraat yapan kimse tarafı ndan ortaya konulursa, mahsul onun malı dı r; ama arazinin kirası yla mülk sahibinin yaptı ğı masrafları , ziraat için kullanı lan ve mülk sahibine ait olan hayvanlarla araçları n kirası nıarazi sahibine vermesi gerekir. Ancak müzâraa akdinin batı l olması , akdi okurken elde edilen ürünün sadece ziraat yapan kimseye tahsis edilmesinden kaynaklanı rsa, bu taktirde ekicinin tarla sahibine arazinin ve araçları n ücreti olarak bir ş ey vermesi gerekmez. 2236- Tohum, ziraat yapan kimse tarafı ndan verilir ve ziraattan sonra da müzâraa akdinin batı l olduğu anlaş ı lı rsa, tarla sahibiyle ziraat yapan kimse, ücretsiz veya ücret karş ı lı ğ ıekinin tarlada kalması na razıolurlarsa, sakı ncasıyoktur. Ama tarla sahibi buna razıolmazsa, ekinin yetiş mesinden önce bile ekiciyi ekini toplamasıiçin zorlayabilir. Fakat ziraat yapan kimse, kira olarak bir ş ey vermeye razıolsa bile, ekinin tarlada kalmasıiçin arazi sahibini zorlaya-maz. Aynış ekilde arazi sahibi, kira karş ı lı ğ ıekinin tarlada kalmasıiçin ziraat yapan kimseyi zorlayamaz. 2237- Ekinin biçilmesinden ve müzâraa süresinin tamamlanması ndan sonra biçilen ekinin kökü yerde kalı r ve ikinci yı l yine ürün verirse, eğer ziraat ve kökün her ikisine ortak olmak ş artı yla anlaş ma yapmı ş larsa, ikinci yı l elde edilen mahsulü de bölmeleri gerekir. Ama eğer müzâraa akdi yalnı zca bir yı lı n mahsulü hakkı nda yapı lı rsa, ikinci yı lı n mahsulü tohumu veren kimsenin malı dı r. MÜSAKAT (SULAMAK üzerine anlaş ma) HÜKÜMLERi 2238- Müsakat; kendisine veya menfaatine sahip olduğu meyve ağaçları nı , kararlaş tı rı lan miktarda meyve almasıkarş ı lı ğı nda, belli bir süre içerisinde bakı mı nı ve sulaması nıüstlenecek kimseye bı rakmak üzere yapı lan anlaş maya denir. 2239- Söğüt ve çı nar ağacıgibi meyvesi olmayan ağaçlarda müsakat muamelesinin yapı lmasısahih değildir. Ama gülünden veya kı na ağacıgibi yaprakları ndan yararlanı lan ağaçlar hakkı nda müsakat akdi yapı labilir. 2240- Müsakat muamelesinde akdin (=icap ve kabulün) sözle okunması na gerek yoktur. Eğer ağaç sahibi mü-sakat kastı yla ağaçları nıçalı ş acak olan kimseye bı rakı r, o da aynımaksatla teslim alı rsa, anlaş ma gerçekleş ir. 2241- Ağaç sahibi ile bakı mları nıüstlenen kimsenin akı llıve baliğolması , baş kası nı n zorlaması yla bu iş i yapmamasıve ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanmı şkimselerden olmamasıgerekir. Hatta bulûğçağı na erdiği zaman sefih olan kimsenin ş er'î hâkim tarafı ndan böyle bir yasaklamasıolmasa bile, müsakat akdini yapmasıcaiz değildir. 2242- Müsakat müddetinin taraflarca belli olmasıgerekir. Eğer baş langı cı nıbelirtip, o yı lı n meyvesinin toplandı ğızamanıda sonu olarak kararlaş tı rı rlarsa yeterlidir. 271 2243- Müsakat yapı ldı ğı nda mahsulün yarı sı , üçte biri, daha az veya daha çok miktarda olmak üzere belirtilmesi ve her iki tarafı n da belli hisse sahibi olması gerekir. Ama eğer meyvelerden, örneğin yüz kilosu ağaç sahibinin, geriye kalan miktarı n da çalı ş an kimsenin olmasıüzere anlaş ı rlarsa, bu muamele batı l olur. 2244- Müsakat muamelesi, meyvelerin zahir olup görünmesinden önce yapı lmalı dı r. Şayet müsakat akdi meyvelerin görünmesinden sonra ve olgunlaş ması ndan önce yapı lacak olursa, anlaş ma ancak, meyvenin artı ş ı nda veya kaliteli meyve alı nması nda etkili ve gerekli olan sulama iş lemi gibi bir iş in kaldı ğıtakdirde sahihtir. Aksi hâlde, mey-velerin toplanmasıve korunmasıgibi iş lere ihtiyaç duyulsa bile, muamele sakı ncalı dı r. 2245- Kavun, salatalı k ve benzeri ş eylerin divleklerinde müsakat muamelesi sahih değildir. 2246- Yağ mur suyundan veya yerin rutubetinden yararlanı p, baş ka ş eyle sulanmaya gerek duymayan bir ağacı n, bellemek ve gübrelemek gibi diğer iş lere ihtiyacıolursa, müsakat muamelesi sahihtir. Fakat yapı lacak bu iş lerin, meyvenin çoğalması nda veya ağacı n kaliteli meyve vermesinde katkı sıolmazsa, bu durumda müsakat akdi yapmak sakı ncalıolur. 2247- Müsakat üzere anlaş an iki kiş i, birbirlerinin rı zası yla anlaş mayıbozabilirler. Yine akdi okurken birinin veya her ikisinin de feshetme hakkı na sahip olması nış art koş arlarsa, kararlaş tı rı lan ş arta uygun olarak müsakatıboz-manı n sakı ncasıyoktur. Hatta akitte koş ulan bir ş arta uyulmadı ğıtakdirde, yararı na ş art koş ulan kimse akdi bozabilir. 2248- Ağaç sahibi kimsenin ölmesiyle, yapı lan müsa-kat akdi bozulmaz; mirasçı ları onun yerine geçerler [ve iş i olduğu gibi devam ettirirler]. 2249- Ağaçları n bakı mı nıüstlenen kimse ölünce, bakı lı r: Eğer akitte bizzat onun kendisinin ağaçlara bakı m yap-masış art koş ulmamı ş sa, mirasçı larıonun yerine geçerek iş i devam ettirirler. Şayet kendileri çalı ş mayıkabul etmezler ve çalı ş masıiçin de birisini ecîr tutmazlarsa, ş er'î hâkim ölenin terekesiyle iş i yapacak birisini ecîr tutar, elde edilen mahsulü ağaç sahibi ile ölenin mirasçı larıarası nda paylaş tı rı r. Fakat müsakat bizzat ölen kimsenin kendisi için tayin edilerek yapı lmı şve baş kası na bı rakmayacağı na dair ş art koş ulmuş sa, adamı n ölmesiyle anlaş ma bozulur. Ama böyle bir kararlarıyoksa, ağaç sahibi isterse muameleyi bozar, isterse de ölenin mirasçı ları nı n veyahut ücret karş ı lı ğıtutacaklarıkimsenin iş i olduğu gibi devam ettirmesine rı za gösterir. 2250- Elde edilen mahsulün tümünün ağ aç sahibine tahsis edilmesi ş art koş ulursa, müsakat batı l olur. Bu durumda meyve, ağaç sahibinin kendisine aittir; çalı ş an kimse ücret olarak bir hak talep edemez. Ancak müsakatı n batı l olması , baş ka bir sebepten dolayıise, mal sahibinin sulama ve diğer iş lerin normal ücretini ağaçları n bakı mı nı üstlenen kimseye vermesi gerekir. 2251- Bir kimse, elde edilen mahsulde ortak olmak üzere sahip olduğu bir araziyi, ağaç dikmesi için bir baş kası na bı rakı rsa, bu muamele batı l dı r. O hâlde eğer fidanlar, 272 arazi sahibi tarafı ndan ortaya konulmuş sa, bakı mdan sonra da onundur; ama bakı mı üstlenen kimsenin iş çilik ücretini vermesi gerekir. Eğer fidanlar, bakı mı nıüstlenen kimse tarafı ndan ortaya konulmuş sa, bakı mdan sonra da ağaçlar onundur, isterse ağaçlarısöker; ama söktükten sonra oluş an çukurlarıdoldurmasıve yerin kirası nıda ağaçlarıdiktiğ i günden itibaren arazi sahibine vermesi gerekir. Tarla sahibi de ağaçlarısökmesi için onu mecbur edebilir, ama sökülmesi yüzünden ağaçlarda biraz kusur meydana gelirse, onun kı ymet farkı nıağaç sahibine vermesi gerekir. Kiralıveya kirası z olarak ağaçları nıarazide bı rakmasıiçin de ağaç sahibini mecbur edemez. Kı sı tlı larla ilgili hükümler 2252- Baliğolmamı şbir çocuk, ş er'an kendi malı nda tasarruf hakkı na sahip değildir. Baliğolmak ise ş u üç belirtiden biriyle anlaş ı lı r: 1) Sert etek tüyünün bitmesi, yani karnı n altı nda ve avret mahalli üstünde kalı n kı lı n çı kması . 2) Meni gelmesi. 3) Hicrî Kameri yı la göre erkek çocuğunun on beşyaş ı nı , kı z çocuğunun ise dokuz yaş ı nıtamamlamı şolması . 2253- Suratta, göğ üste, dudak üstünde ve koltuk altı nda sert tüylerin bitmesi, sesin kalı nlaş masıve benzeri ş eyler baliğolmanı n alâmeti değildirler. Ancak, insan bunlar vası tası yla baliğolduğ unu kesin olarak bilirse, o baş ka. 2254- Deli (=aklızail olmuşkimse) kendi malı nda tasarruf hakkı na sahip değildir. Bunun gibi sefih, yani [malı nısaçı p savuran, harcamasıdoğ ru olmayan yerlere sarf eden, hikmete ve ş eriata uygun olmayacak ş ekilde tüketen ve] kendi malları nıboş yere harcayan kimse de bulûğa erdiği zaman sefih olur veya ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanı rsa, tasarruf hakkı na sahip değildir. 2255- Bazen akı llıbazen de deli olan bir kimsenin delilik zamanı ndaki bütün tasarruflarıgeçersiz ve batı ldı r. 2256- Ölüm hastalı ğı na yakalanmı şkimse, malı ndan istediği miktarıkendisine, çocukları na, misafirlerine ve israf sayı lmayan diğer iş lere sarf edebilir. Yine kendi malı nıbir kimseye bağı ş laması , kı ymetinden daha aş ağı ya satmasıveya kiraya vermesi sahihtir. VEKÂLET HÜKÜMLERi Vekâlet; insanı n kendisinin yapabileceği bir iş i, onun adı na yapmasıiçin baş ka kimseye bı rakması na (havale etmesine ve yetki vermesine) denir. Örneğin, evini satmak veya ona bir kadı nınikâhlamak üzere bir baş kası nıvekil tayin etmek gibi. O hâlde, kendi malı nıfaydası z yerlere harcayan sefih kimse, ş er'î hâkim tarafı ndan 273 kendi malı nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanı r veya bulûğa erdiği zaman sefih olursa, malı nısatmasıiçin bir baş ka kimseyi vekil tutamaz. 2257- Vekâlette, akdin [sözle] okunmasıgerekli değildir. [İ cap ve kabule delalet eden her bir fiil ile de vekâlet gerçekleş ir.] Dolayı sı yla insan, diğerine onu vekil tayin ettiğini bildirecek bir ş ey yapar örneğin, satmasıiçin malı nıona verir, o da malıteslim almak gibi bunu kabul ettiğ ine dair bir giriş imde bulunursa, vekâlet sahihtir. 2258- Eğer insan, baş ka bir ş ehirde olan birisini vekil tayin eder ve ona bir vekâletname gönderir, o da kabul ederse, vekâletname vekilin eline bir süre sonra ulaş sa bile, vekâlet sahihtir. 2259- Vekil tayin eden müvekkil ile vekil olan kimsenin akı llıve baliğolmaları , kendi istek ve bilinci üzere bu iş e teş ebbüs etmeleri gerekir. Ancak mümeyyiz bir çocuk, yalnı zca akdi okumak üzere vekil olur ve ş artları na uygun olarak da okursa, okuduğ u akit sahihtir. 2260- İ nsan, kendisinin yapamayacağıveya ş er'î açı dan yapmamasıgereken bir iş i yapmak için baş kasıtarafı ndan vekâlet alamaz. Meselâ, ihram hâlindeyken ihramlı nı n nikâh akdi okuması nı n yasaklanmasınedeniyle hacda ihrama giren bir kimse, nikâh akdi okumak için baş kasıtarafı ndan vekil olamaz. 2261- İ nsan, bütün iş lerini görmesi için bir baş kası nıvekil tutarsa, sahihtir. Fakat çok sayı daki iş lerinden yalnı zca birisi için vekil tayin eder ve o iş i de belirtmezse, vekâlet sahih olmaz. 2262- Müvekkilin vekili azletmesi ile [vekâlet son bulur ve] haber vekile ulaş ı r ulaş maz hakkı nda vekâlet verilen ş eyden el çeker ve artı k o iş i yapamaz. Fakat haber kendisine ulaş madan önce o iş i yapmı ş sa, [vekilin bu tasarrufu önceki tasarrufları gibi] sahihtir. 2263- Vekil tayin edilen kimse, müvekkilin olmadı ğıbir zamanda bile vekâletten çekilebilir. 2264- Vekil, kendisine bı rakı lan iş i bir baş kası na havale ederek onu vekil tayin edemez. Ancak müvekkil, ona vekil tutmasıiçin izin vermiş se, aldı klarıkarar doğ rultusunda hareket edebilir. Dolayı sı yla ona, "Benim için vekil tut." denilmiş se, vekili onun adı na tutmasıgerekir; kendi adı na değil. 2265- Müvekkilinin izniyle onun adı na vekil tutan kimse, o vekili azledemez. Hatta birinci vekil ölür veya ve-kâletten azledilirse, ikinci vekilin vekâleti batı l olmaz. 2266- Bir kimse, müvekkilinin izniyle bir baş kası nıken-disi için vekil olarak tutarsa, hem müvekkil hem de birinci vekil o ikinci vekili azledebilirler. Hatta birinci vekil ölür veya vekâletten azledilirse, ikincinin de vekâleti batı l olur. 2267- Bir iş i yapmak üzere birkaç kiş i vekil tayin edilir ve her birinin iş i tek baş ı na yapması na izin verilirse, vekillerden her biri [diğeriyle istiş are etmeden] kendi baş ı na söz konusu iş i yapabilir. Bu durumda vekillerden birinin ölümü, diğerlerinin vekâletini bozmaz. 274 Ancak, hakkı nda vekil olduklarıiş i tek baş ları na veya birlikte yapacakları na dair bir ş ey söylenmez ve her birinin kendi baş ı na yapabileceği de müvekkilin sözlerinden anlaş ı lmaz veya beraberce yapmalarış art koş ulmuş sa, ve-killerin hiçbirisi tek baş ı na o iş e baş layamaz. Bu durumda eğer birlikte vekil tutulmuş larsa, vekillerden birinin ölümü diğ erlerinin de vekâletini bozar. 2268- Müvekkil veya vekilin ölmesi, yahut kesintisiz (=sürekli olarak) delirmesiyle vekâlet son bulur. Aralı klıdeliren veya baygı nlı k geçiren kimsenin de farz ihtiyat gereği yaptı ğ ı[bütün] anlaş malar geçerli sayı lmamalı dı r. Bunun gibi tasarrufuna vekil olduğu malı n telef olması yla örneğ in, satmak için vekil olduğu koyunun ölmesiyle de vekâlet son bulur. 2269- İ nsan, bir iş i yapmak üzere birisini vekil tayin eder ve karş ı lı k olarak da ona bir ş ey vereceğini vadederse, iş in tamamlanması yla kararlaş tı rı lan miktarıvekile vermesi gerekir. 2270- Vekil tayin edilen kimse, yetkisine bı rakı lan malı n korunması nda kusurlu davranmadı ğıve de izin verilen tasarrufun dı ş ı nda baş ka herhangi bir tasarrufta bulunmadı ğıhâlde tesadüf eseri o mal telef olursa, müvekkile bedelini ödemesi gerekmez. 2271- Eğer vekil, yetkisine bı rakı lan malı n korunması nda kusurlu davranı r veya izin verilen tasarrufun dı ş ı nda baş ka bir tasarrufta bulunur ve sonuç olarak o mal da zâyi olursa, tazminat öder. Dolayı sı yla, satı lmasıüzere vekâleti verilen bir elbiseyi giyer ve elbise de telef olursa, bedelini müvekkile ödemesi gerekir. 2272- Vekil, malda kendisine izin verilen tasarrufun dı ş ı nda baş ka bir tasarrufta bulunur örneğin, satı lmasıistenen bir elbiseyi giyer ve daha sonra [telef olmadan önce] müvekkilin istediği tasarrufta bulunarak onu satarsa, [hakkı nda vekâlet verilen] bu tasarrufu sahih ve geçerlidir. BORÇ HÜKÜMLERi Borç vermek, Kur'ân ayetlerinde ve rivayetlerde çokça tavsiye edilen müstehap iş lerdendir. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) rivayet edilen bir hadiste ş öyle yer almı ş tı r: "Müslüman kardeş ine borç veren kimsenin malıartar ve melekler ona rahmet dilerler. Kendisine borçlu olan kimseye müsamahalıdavranan kimse, sı rat köprüsünü hesap vermeden hı zla geçer. Kendisinden borç isteyen Müslüman kardeş ine borç vermeyen kimseye cennet haram olur." 2273- Borçta [sözlü olarak özel bir] akdin okunması na gerek yoktur. Eğer bir ş eyi borç niyetiyle baş ka birine verir, o da aynıniyetle alı rsa, [borç olayıgerçekleş ir ve] sahihtir. Fakat borç verilen miktarı n iyice belli olmasıgerekir. 2274- Belli bir vakitte ödenmesi ş art koş ulan bir borç, vaktinden önce [ödenecek olursa,] alacaklıbunu kabul etme zorunluluğunda değildir. Fakat vakit tayini yalnı zca 275 borçluya kolaylı k içinse, alacaklı nı n o vakitten önce ödenen bu borcu kabul etmesi gerekir. 2275- Borç akdinde, borcun ödenmesi için belirli bir zaman tayin edilirse, alacaklı , belirtilen vakit gelmeden önce alacağı nıtalep edemez. Fakat belirli bir zaman tayin edilmezse, alacaklıistediği zaman alacağı nıtalep edebilir. 2276- Borç veren kimse, borcunu ister ve borçlu da verebilecek durumda olursa, hemen vermesi gerekir. Eğer ertelerse günahkâr olur. 2277- Oturduğ u ev, ev eş yasıve ihtiyaç duyduğ u diğer gerekli ş eylerden baş ka bir ş eye sahip olmayan borçludan, alacaklı sıalacağı nıtalep edemez; borcunu verebileceği za-mana kadar sabreder. 2278- Borçlu olup borcunu ödeyebilecek güçte olmayan kimse, kazanç (=meslek) sahibiyse, borcunu ödemek için çalı ş masıgerekir. Kazanç sahibi olmayan kimse de kazanç sağlayabilir durumda olursa, farz ihtiyat gereği çalı ş ı p, borcunu ödemelidir. 2279- Alacaklı sı na ulaş amayan kimse, onun bulunması ndan umudu kesilmiş se, ş er'î hâkimin izniyle borçlu olduğu miktarı[onun adı na] fakirlere verir; fakirlerin seyit olmamasıda ş art değildir. 2280- Ölenin bı raktı ğ ıtereke, onun ancak farz olan kefenlemek, defnetmek masrafları yla borçları na yetecek kadar olursa, sadece bu yerlere sarf edilir; vârislerine bir ş ey verilmez. 2281- Borç olarak alı nan altı n veya gümüşparanı n değeri düş er veya birkaç kat artarsa, alı nan miktar kadar geri verilmesi yeterlidir. Fakat [her iki durumda da] borçlu ve alacaklıborç miktarı ndan baş kası na razıolurlarsa, sakı ncasıyoktur. 2282- Borç olarak alı nan mal telef olmaz, borçlunun yanı nda aynen mevcut bulunur ve sahibi de onu isterse, müstehap ihtiyat gereği borçlu o malı n kendisini vermelidir. 2283- Bir kimse, verdiği miktardan daha fazlası nıalmak ş artı yla birisine borç verirse, örneğin bir kilo buğday mukabilinde bir kilo yüz gram buğday almayıveya on yumurta karş ı lı ğı nda on bir yumurta almayış art koş arsa, bu işfaize girer ve haramdı r. Hatta borç alanı n, borç veren kimse için bir işyapmasıveya borç olarak verilen ş eye baş ka cinsten olan bir ş eyin de ilave edilmesinin örneğin, borç olarak alı nan bin lira ile birlikte bir kibritin de verilmesinin ş art koş ulmasıfaiz ve haramdı r. Bunun gibi borç olarak verilen ş eyin özel bir ş ekilde örneğin, iş lenmemişaltı n mukabilinde iş lenmişaltı n iade edilmesi ş art koş ulursa, yine faiz olur ve haramdı r. Ama herhangi bir ş art söz konusu olmaksı zı n borçlunun kendisi borç olarak aldı ğımiktardan fazlası nıverirse, sakı ncasıolmadı ğıgibi böyle yapmasımüstehaptı r da. 2284- Faiz vermek, aynen almak gibi haramdı r. Faizli borç alan kimse, borç almakla haram iş lese de aldı ğıborç sahihtir ve onda tasarruf hakkıvardı r. 2285- Buğ day ve benzeri bir ş eyi faizli borç olarak alı p ekerse, elde edilen mahsul borç alanı n malı dı r. 276 2286- Satı n aldı ğıbir elbisenin bedelini sonradan faiz olarak aldı ğıparadan veya faizle karı ş mı şhelâl bir paradan veren kimse, eğer elbiseyi satı n alı rken bizzat bu haram paradan ödemeyi kastetmişolursa, o elbiseyi giymek ve o elbiseyle namaz kı lmak caiz değildir. Bunun gibi faizle veya haramla karı ş mı şhelâl parasıolan kimse, elbiseyi alı rken satı cı ya, "Bu elbiseyi bu para ile alı yorum." derse, o elbiseyi giymesi haramdı r. Eğer giyilmesinin haram olduğunu bilirse, onunla kı lacağınamaz da batı ldı r. 2287- İ nsanı n baş ka bir ş ehirde daha az almak üzere ticaretle uğraş an birisine [havale senedi karş ı lı ğı , alacağı ndan fazla] bir miktar para vermesinin sakı ncasıyoktur. Bu tür anlaş maya "Poliçe Sarfı " denir.[75] 2288- İ nsan, birkaç gün sonra baş ka bir ş ehirde daha fazla almak üzere bir kimseye bir miktar para örneğin, on gün sonra baş ka bir ş ehirde 1000 lira almak üzere 990 lira verirse, faize girer ve haramdı r. Fakat fazla alan kimsenin buna karş ı lı k bir mal vermesi veya [fazla veren kimse için] bir işyapmasısuretinde fazlalı ğıalmanı n sakı ncasıolmaz. HAVALE HÜKÜMLERi 2289- [Havale; borcun bir zimmetten baş ka bir zimmete intikalini gerektiren bir akittir. Dolayı sı yla] borçlu olan bir kimse, borcunu almasıiçin alacaklıolan kimseyi bir baş kası na havale eder ve alacaklıda bunu kabul ederse, havale iş i yoluna girdikten sonra, borç, kendisine havale edilen ş ahı sı n zimmetine intikal eder ve artı k o borçlu olur; alacaklıhavaleden sonra bir daha borçludan kendi borcunu ödemesi talebinde bulunamaz. 2290- Borçlu, alacaklıve kendisine havale edilen kimselerin baliğve akı llıolmaları , birileri tarafı ndan zorlanarak bu iş i yapmamalarıve de sefih yani, malı nısaçı p savurarak faydası z iş lerde harcayan kimselerden olmamalarıgerekir. Fakat birisi baliğ olduktan sonra sefih olmuş sa, ş er'î hâkim onun malî tasarrufları nıyasaklamadı ğı sürece yaptı ğımuamelelerin sakı ncasıyoktur. Yine iflas dolayı sı yla ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanan kimse, borcunu almak üzere bir baş kası na havale edilmez, kendisinden alacaklıolanıda baş kası na havale edemez. Ancak, kendisine borçlu olmadı ğıbir kimseye borcunu havale etmesinin herhangi bir sakı ncasıyoktur. 2291- Eğer insana, borçlu olduğu kimse tarafı ndan havale edilirse, farz ihtiyat gereği kabul etmelidir. Ama kendisine borçlu olmayan bir kimseye havale etmek, ancak onun kabul etmesiyle sahih olur. Bunun gibi kendisine belirli bir ş eyi borçlu olan kimseye baş ka cinsten verilmesi gereken bir borcu örneğ in, buğday borcu olan birini arpa borcu olan kimseye havale ederek onun arpa borcuna karş ı lı k buğday vermesini isterse, kendisine havale edilen kimse bunu kabul etmedikçe, havale sahih olmaz. 2292- İ nsan, havale ettiği zaman borçlu olmalı dı r. Dolayı sı yla birinden borç almak isteyen kimse borçlanmadı ğısürece, sonradan borç olarak vereceği ş eyi almasıiçin borç veren kimseyi bir baş kası na havale edemez. 277 2293- Hakkı nda havale edilen mal, havale eden borçlu ile alacaklıolan kiş ilerce belli olmalı , birkaç ş ey arası nda belirsiz bı rakı larak havale edilmemelidir. Meselâ, bir kimseye on kilo buğday ve on bin lira da para borcu olan kimse, alacaklı yıbir baş kası na havale ederek, "Alacaklıolduğun bu iki borçları ndan birisini ondan al." der ve hangisi olduğunu belirtmezse, havale doğru değildir. 2294- Borcun miktarıgerçekte muayyen olur ama ha-vale edildiği zaman borçlu ile alacaklıonun miktarı nıveya cinsini bilmezlerse (hatı rlamazlarsa), havale sahihtir. Meselâ, verdiği borcu deftere iş leyen kimse, deftere bakmadan onda yazı lan borcu bir baş kası na havale eder, arkası ndan deftere bakı p, alacaklı ya alacağı nı n miktarı nı söylerse, havale sahih olur. 2295- Kendisine havale edilen kimse, her ne kadar fakir olmasa ve havale yoluyla zimmetine intikal edecek borcu ödemekte kusurlu davranmayacak olsa bile, havaleyi kabul etmeyebilir. 2296- Eğer insan alacaklı sı nıkendisine borçlu olmayan birisine havale eder, o da kabul ederse, [kendisine havale edilen kimse] havaleyi ödemediği sürece havale eden kimseden havale bedelini talep edemez. Eğer alacaklıolan kimse, sulh yoluyla alacağı ndan daha az bir miktara anlaş ı rsa, havale edilen ş ahı s, havale eden ş ahı stan aynımiktarıtalep eder. 2297- Havale iş i oluna girdikten sonra, havale edenle kendisine havale edilen kimsenin havaleyi bozama hakkıyoktur. Eğer kendisine havale edilen kimse, havale edilirken fakir olmaz yani, borçta satı lmasımüstesna olan mallarıdı ş ı nda havale edilen borcu ödeyecek güçte olursa, sonradan fakir düş se bile alacaklıda havaleyi bozamaz. Bunun gibi kendisine havale edilen kimse, havale anı nda fakir olur ve alacaklıda bunu bilirse, hüküm aynen geçerlidir. Fakat alacaklı , kendisine havale edilenin ilk baş ta fakir olduğ unu bilmez ama bir süre sonra bunu öğrenirse, o anda zengin olsa bile alacaklıhavaleyi feshedip, borcunu havale eden ş ahı stan alabilir. 2298- Havale anı nda borçlunun, alacaklı nı n ve kendisine havale edilenin her biri veya bunları n sadece biri için havaleyi bozma hakkış art koş ulursa, alı nan karar doğ rultusunda havale feshedilebilir. 2299- Bir baş kası na havale ettiği hâlde, alacaklı nı n borcunu havale edenin kendisi öderse, bakı lı r: Eğer kendisine havale edilen kimsenin isteği üzere borcu ödemiş se, verdiği ş eyi kendisine havale edilen kimseden alabilir. Fakat onun isteği olmadan öderse, verdiği ş eyi ondan talep edemez. REHİ N (İ POTEK) HÜKÜMLERi 2300- Rehin; borçlunun borcunu ödeyeceğine teminat olarak alacaklı nı n yanı nda kendi malı ndan bir ş ey bı rakması nıve ödemediğ i takdirde alacaklı nı n alacağ ı nıo maldan tahsil etmesini öngören bir akit, bir anlaş madı r. 2301- Rehinde, akit okunmasıgerekmez; borçlu, rehin niyetiyle malı nıalacaklı ya verir, alacaklıda bu niyetle onu teslim alı rsa, rehin gerçekleş mişolur. 278 2302- Rehin veren ve rehin alan kimsenin baliğve akı llıolmaları , birileri tarafı ndan bu iş e zorlanmamalarıve de bulûğa ererken sefih yani, malı nıboşyerlere harcayan kimselerden olmamalarıgerekir. Hatta iflâs etmesi veya baliğolduktan sonra sefih olmasınedeniyle ş er'î hâkim tarafı ndan malî tasarruflarıyasaklanan kimse de kendi malı nırehine koyamaz. 2303- İ nsan, ancak ş er'î açı dan üzerinde tasarruf hakkı na sahip bulunduğu bir malı rehine koyabilir. Dolayı sı yla baş kası na ait olan bir malı n rehine koyulması , ancak sahibinin onun rehin edilmesine razıolduğu takdirde sahihtir. 2304- Rehine koyulan mal, alı m satı mıhelâl olan ş eylerden olmalı dı r. Dolayı sı yla içki ve benzeri bir ş eyi rehine koymak sahih değildir. 2305- Rehin verilen malı n menfaatleri, malı n sahibine aittir. 2306- Alacaklıve borçlu, birbirinin izni olmadan rehine koyulan malı , birine temlik edemezler; örneğin onu birine bağı ş layamaz veya satamazlar. Fakat onlardan biri, onu bağı ş lar veya satar, sonra da diğeri buna razıolduğunu söylerse, sakı ncasıolmaz. 2307- Rehin alan kimse, rehin olarak aldı ğımalı , rehin bı rakanı n izniyle satarsa, onun parasıda aynen malı n kendisi gibi rehin sayı lı r. 2308- Borç için belirlenen süre tamamlandı ktan sonra, alacaklıverdiği borcu talep eder, ama borçlu borcunu öde-mezse bakı lı r: Eğ er alacaklı , rehin edilen malı n sahibi tarafı ndan vekil ise, rehine koyulan malısatı p borcunu ondan tahsil edebilir; artan kı smı nıda sahibine vermesi gerekir. Fakat eğer mal sahibi tarafı ndan vekil değ ilse; ş er’î hâkime ulaş ma imkânıvarsa, onu satmak için ş er’î hâkimden izin almalı dı r. 2309- Borçlunun, içinde oturduğu ev ve ihtiyaç duyduğu ev eş yası nı n dı ş ı nda baş ka bir ş eyi olmazsa, alacaklı , alacağı nıondan talep edemez. Ama eğer evini veya ev eş yası nırehine koymuş sa, alacaklıonu satı p alacağı nıondan alabilir. ZAMANET HÜKÜMLERi 2310- Borçlu borcunu ödemediğinde onun yerine bor-cu ödemeyi üzerine alarak kefil olmak isteyen kimsenin, zamanet akdini herhangi bir dille -Arapça olmasa bileokumasıgerekir. Dolayı sı yla zâmin (kefil olan kimse), alacaklı ya, "Ben, senin alacağı nıödemeyi taahhüt ediyorum." der ve alacaklıda buna razıolduğunu [sözlü olarak demese bile] ifade ederse, zamanet gerçekleş mişolur. Ama ası l borçlu olan kimsenin buna razıolmasış art değ ildir. 2311- Zâmin ile alacaklı nı n baliğ, akı llıve bu iş e birileri tarafı ndan mecbur edilmemişolmalarıgerekir. Ayrı ca gibi bulûğa erdiklerinde kendi malı nıfaydası z iş lerde harcayan sefih kimselerden de olmamalı dı rlar. Fakat bir kimse, baliğolduktan sonra sefih olur ve ş er'î hâkim tarafı ndan kendi malları nda tasarruf hakkı nıkullanması yasaklanmaz-sa, zâmin olması nı n sakı ncasıyoktur. İ flâs nedeniyle ş er'î hâkim tarafı ndan malî tasarruflarıyasaklanan kimsenin alacağıkonusunda baş kasıkefil olamaz. 279 2312- Bir kimse, zâmin olması nıbir ş arta bağlar ve akdi okurken örneğin, "Borçlu borcunu ödemediği takdirde ben zâminim (senin borcunu öderim)." derse, farz ihtiyat gereği onun zamaneti geçerli sayı lmaz. 2313- Zamanet akdi okunduğunda, borcuna zâmin olunmak istenen kimsenin borçlu olmasıgerekir. Dolayı sı yla insan, borç almak isteyen kimseye borç almadı kça zâmin olamaz. 2314- İ nsan, ancak alacaklı nı n, borçlunun ve zamanetle ödenmesi gereken malı n cinsinin tamamen belli olmasıhâlinde zâmin olabilir. Buna göre eğer iki kiş i, birisinden alacaklıolur ve bir kimse, "Ben sizden birinizin alacağı nıödemeyi taahhüt ediyorum." derse, hangisinin alacağı na zâmin olduğunu belirlemediğinden dolayı zamaneti batı ldı r. Yine bir kimse, iki kiş iden alacaklıolur ve bir kimse, "Ben ikisinden birisinin borcunu sana ödemeyi taahhüt ediyorum." derse, onlardan hangisinin borcunu ödemeye zâmin olduğunu belirlemediği için onun da zamaneti batı ldı r. Aynış ekilde, eğer bir kimse, baş ka birisinden on kilo buğday ile on bin lira para alacaklıolan kimseye, "Ben, senin o iki alacağı ndan birini ödemeye zâminim." der ve onlardan hangisi hakkı nda zâmin olduğ unu belirlemezse, zamaneti sahih değildir. 2315- Alacaklı , alacağı nı n tamamı nıveya bir miktarı nızâmine bağı ş larsa, zâmin, borçludan herhangi bir ş ey alamaz. 2316- Birinin borcunu ödemek üzere zâmin olan kimse, zamanetinden vazgeçemez. 2317- Zâmin ile alacaklı , akdi okurken istedikleri zaman zâminin zamanetini bozma hakkı na sahip olmaları nış art koş abilirler. 2318- Zâmin olduğu sı rada alacaklı nı n alacağı nıverebilecek güçte olan kimse, sonradan fakir düş se bile, alacaklıonun zamanetini bozup borcunu ası l borçludan talep e-demez. Bunun gibi, eğer alacaklı , o sı rada zâminin borcu ödeyecek güçte olmadı ğı nıbilir ve buna rağmen onun za-manetini kabul ederse, yine de onun zamanetini bozamaz. 2319- Bir kimse, zâmin olduğu sı rada alacaklı nı n alacağı nıverebilecek durumda olmaz ve alacaklıo zaman bunu bilmez de daha sonra öğrenirse, onun zamanetine son verebilir. 2320- Borçlunun izni olmaksı zı n onun borcunu ödemeyi taahhüt eden kimse, [borcu ödedikten sonra] borçludan bir ş ey alamaz. 2321- Borçlunun izniyle onun borcunu ödemeyi taahhüt eden kimse, taahhüt ettiği miktarıondan alabilir. Fakat eğer borçlunun borçlu olduğu ş eyin yerine alacaklı ya baş ka bir ş ey vermiş se, verdiği ş eyi ondan alamaz. Meselâ; borçlunun on kilo buğday borcuna karş ı lı k on kilo pirinç vermiş se, borçludan pirinç talep edemez; ama borçlunun kendisi pirinç vermeye razıolursa, sakı ncasıyoktur. KEFALET HÜKÜMLERi 280 2322- Kefalet; bir kimsenin alacaklı ya, istediği zaman borçluyu kendisine teslim etmeyi taahhüt etmesini öngören bir akit ve sözleş medir. Aynış ekilde, eğer bir kimsenin, bir baş kasıüzerinde herhangi bir hakkıolur ya da birisi baş ka biri üzerinde kabul edilebilir türden olan bir hak iddiası nda bulunur ve insan, hak sahibinin veya davacı nı n istediği zaman karş ıtarafıona teslim etmeyi taahhüt ederse, bu iş ine "kefalet" ve taahhüt eden kiş iye de "kefil" denir. 2323- Kefalet, ancak kefilin, herhangi bir dille -Arapça olmasa bile- lehine kefalet edilen kimseye, "Borçluyu ne zaman istersen sana teslim etmeyi taahhüt ediyorum." diyerek kefil olduğunu bildirmesi, onun da kabul etmesiyle sahih olur. 2324- Kefilin baliğve akı llıolması , birileri tarafı ndan bu iş e zorlanmamı şolmasıve kefili olduğu kimseyi teslim etme gücüne sahip olmasıgerekir. 2325- Kefâlet, aş ağı daki yedi durumdan birinin gerçekleş mesiyle son bulur: 1) Kefilin, borçluyu alacaklıolan kimseye teslim etmesiyle. 2) Alacaklı nı n borcunun ödenmesiyle. 3) Alacaklı nı n kendi alacağı ndan vazgeçmesiyle. 4) Borçlunun ölmesiyle. 5) Alacaklı nı n, kefili kefalet sorumluluğundan azat et-mesiyle. 6) Kefilin ölmesiyle. 7) Hak sahibinin, havale veya baş ka bir yol ile kendi hakkı nıbaş kası na bı rakması yla. 2326- Borçluyu zorla alacaklı nı n elinden alı p, serbest bı rakan kimsenin, onu alacaklı ya teslim etmesi gerekir. VEDİ A (Emanet) HÜKÜMLERi 2327- Bir kimse, malı nıbaş ka bir kimseye vererek ona, "Bu senin yanı nda emanet kalsı n." der, o da kabul ederse veya mal sahibi hiçbir ş ey söylemeden malı nı n muhafaza edilmesi maksadı yla onu birinin yanı na bı rakı r, o da aynımaksatla malı teslim alı rsa, ileride açı klanacak vedia ve emanet hükümlerine göre davranmalı dı r. 2328- Emaneti kabul eden ile emanet sahibinin akı llıve baliğolmalarıgerekir. Dolayı sı yla, deli ve çocuğa emanet bı rakmak veya deli ve çocuktan emanet kabul etmek sahih değ ildir. 2329- Çocuk veya deliden emanet kabul eden kimse, onu ası l sahibine vermelidir. Emanet olarak bı rakı lan ş ey, çocuğun veya delinin kendi malı ysa, onu çocuğun veya delinin velisine ulaş tı rmalı dı r. Mal telef olursa da, bedelini ödemesi gerekir. Ancak, mal zayi olması n diye onu çocuktan alı r ve malıkorumada hiçbir kusuru olmazsa, zâmin değildir. 281 2330- Emaneti koruma gücüne sahip olmayan birisi, farz ihtiyat gereği, emanet kabul etmemelidir. Ancak mal sahibi, malıkorumada ondan daha âciz olur ve malıiyi muhafaza edecek birisi de bulunmazsa, bu ihtiyata uymak farz değildir. 2331- İ nsan, mal sahibine malı nısaklamaya hazı r olmadı ğı nıanlatması na rağmen, mal sahibi malı nıonun yanı na bı rakı p gider, o da malıteslim almaz ve sonuçta mal telef olursa, emaneti kabul etmeyen kimse, zâmin olmaz. Fakat mümkün mertebe o malıkorumasıaltı na alması , müstehap ihtiyattı r. 2332- Emanet sahibi, istediği zaman emanetini geri alabilir; emaneti kabul eden de, istediğ i zaman onu sahibine geri verebilir. 2333- Emaneti saklamaktan vazgeçip akdi bozan kimse, bir an önce o malısahibine veya sahibinin vekiline ya da velisine ulaş tı rmalıveya malısaklamaya hazı r olmadı ğı nıonlara haber vermelidir. Eğer mazeretsiz olarak malıonlara ulaş tı rmaz ve haber de vermezse; mal telef olursa, bedelini ödemesi gerekir. 2334- Emaneti kabul eden kimsenin, emaneti korumak için uygun bir yeri yoksa, uygun bir yer hazı rlamalıve halkı n, "Emanete hı yanet etti." veya "Onu saklamakta kusur etti." demeyeceği bir ş ekilde korumalı dı r. Dolayı sı yla korunmasıiçin uygun olmayan bir yerde muhafaza edilen emanet zâyi olursa, sahibine bedelinin ödenmesi gerekir. 2335- Emaneti kabul eden kimse, onu korumada kusur etmez, aş ı rıda gitmez, buna rağmen tesadüfen emanet telef olursa, zâmin değildir. Ama eğer emaneti, kendi iradesiyle zalim birinin haberdar olup alacağızannedilen bir yere bı rakı r ve böylece mal da telef olursa, bedelini sahibine vermesi gerekir. Fakat malıkorumak için ondan daha uygun bir yeri olmaz ve malısahibine veya daha iyi koruyacak birisine ulaş tı rma imkânıda bulunmazsa, bu durumda zâmin olmaz. 2336- Mal sahibi, malı nı n korunmasıiçin herhangi bir yer tayin eder ve emaneti kabul eden kimseye, "Malıburada saklamalı sı n, zayi olacağı na ihtimal versen bile baş ka bir yere götürmemelisin." dediği hâlde bunu kabul eden kimse, emanetin orada telef olacağı na ihtimal verir ve oranı n mal sahibi nazarı nda malı n korunmasıaçı sı ndan daha uygun bir yer olduğu için baş ka bir yere götürmemesini istediğini bilirse, baş ka bir yere nakledebilir. Bu durumda eğer baş ka bir yere götürür ve orada telef olursa, bedelini ödemesi gerekmez. Fakat emanetin baş ka bir yere götürülmemesini istemesinin nedenini bilmediği hâlde onu baş ka bir yere nakleder ve neticede zayi olursa, farz ihtiyat gereği, bedelini ödemesi gerekir. 2337- Mal sahibi, malı nı n korunmasıiçin bir yeri belirler, fakat baş ka bir yere götürülmemesi hususunda herhangi bir ş ey söylemez ve emaneti kabul eden kimse de malı n orada zayi olacağı na ihtimal verirse, korunmasıiçin onu daha uygun bir yere nakletmelidir. Eğer emaneti oradan alı p baş ka yere götürmez ve orada zayi olursa, bedelini ödemelidir. Ama eğer mal sahibinin kendisi de emanetin o yerde telef olacağı na ihtimal verdiyse, bu durumda emaneti kabul eden kimsenin bedel olarak bir ş ey ödemesi gerekmez. 282 2338- Malı nıemanet bı rakan kimse delirirse, emaneti kabul eden kimsenin emaneti hemen onun velisine teslim etmesi veya velisine haber vermesi gerekir. Eğer ş er'î bir mazeret söz konusu olmaksı zı n malıonun velisine teslim etmez ve haber vermeyi de ihmâl eder ve mal telef olursa, bedelini ödemesi gerekir. 2339- Mal sahibi ölürse, emaneti kabul eden kimse, onu ölenin vârislerine teslim etmeli veya onun vârislerine [böyle bir malı n yanı nda bulunduğ unu] haber vermelidir. Şayet emaneti vârislere ulaş tı rmaz ve haber vermeyi de ihmal eder ve neticede o mal telef olursa, bedelini ödemesi gerekir. Ancak, kendisini ölenin mirasçı sıdiye gösteren kimsenin doğ ru söyleyip söylemediğ ini veya ölenin baş ka bir vârisinin de olup olmadı ğı nıanlamak için malıona vermez veya haber vermeyi ihmal eder ve mal zayi olursa, bedel ödemesi gerekmez. 2340- Emanet bı raktı ktan sonra ölen kimsenin birkaç vârisi olursa, emaneti kabul eden kimse, o malıbütün vârislere veya bütün vârislerin malıalması na izin verdiğ i birine teslim etmelidir. Buna göre, eğer diğerlerinin izni olmadan malı n tamamı nı vârislerden birine verirse, emanette hakkıolan diğer mirasçı ları n payı na düş en miktarı n bedelini onlara ödemelidir. 2341- Emaneti kabul eden kimse ölür ya da delirirse, vârisi veya velisi, malı n sahibine hemen haber vermeli veya emaneti ona teslim etmelidir. 2342- Emaneti kabul eden kimse, ölüm belirtilerini kendisinde görürse, mümkün olduğu takdirde elindeki emaneti sahibine veya onun vekiline ulaş tı rmalı dı r. Bu mümkün değilse, onu ş er'î hâkime vermelidir. Şer'î hâkime ulaş ma imkânıda olmazsa, eğer kendi vârisi emin (güvenilir) birisi olur ve böyle bir emanetten haberi varsa, [sahibine ulaş tı rmasıiçin bir baş kası nıvasi tayin ederek] vasiyette bulunmasıgerekmez. Aksi takdirde vasi tayin etmeli ve ş ahit tutmalı , vasi ve ş ahide malı n cinsini, özelliklerini, yerini ve mal sahibinin adı nıda söylemelidir. 2343- Emaneti kabul eden kimse, ölüm belirtilerini kendisinde görünce, önceki hükümde açı klanan ş ekilde görevini yerine getirmez de emanet telef olursa, onu korumada ihmali olmasa, hastalı ğ ıiyileş se ya da bir süre sonra piş man olup vasi tayin etse bile, bedelini ödemesi gerekir. ARİ YET (ÖDÜNÇ VERME) HÜKÜMLERi 2344- Ariyet; insanı n kendi malı nı , [bedelsiz olarak] yararlanmasıiçin bir baş kası na vermesine ve buna karş ı lı k da ondan herhangi bir ş ey almaması na denir. 2345- Ariyette akit okunması na gerek yoktur. Dolayı sı yla, eğer bir kimse, elbisesini ariyet kastı yla birisine verir, o da aynıkası tla onu alı rsa, ariyet sahihtir. 2346- Gasp edilmişbir ş eyi veya kiş inin kendi malıolup da kullanı mı nıbir baş kası na bı raktı ğı-örneğ in kiraya verdiği- bir ş eyi, bir baş kası na ariyet vermek, ancak gasp edilen ş eyin sahibinin veya o ş eyin kullanı mı na sahip olan kimsenin, "Onun ariyet olarak verilmesine razı yı m." demesi durumunda sahih olur. 283 2347- İ nsan, kira gibi menfaati kendisine ait olan bir ş eyi ödünç olarak bir baş kası na verebilir. Fakat kira sözleş -mesinde sadece kiralayanı n kendisinin kullanmasış art koş ulursa, onu baş kası na ariyet vermek caiz olmaz. 2348- Çocuğun veya delinin kendi malı nıödünç vermesi sahih değildir. Ama çocuğun velisi, çocuğa ait olan bir malı n ödünç verilmesini maslahat görür ve çocuk da velisinin emri gereğ i o malıödünç alan kimseye ulaş tı rı rsa, sakı ncasıolmaz. 2349- Ariyet olarak alı nan malı n korunması nda ihmal edilmez, kullanı lması nda da aş ı rı ya gidilmez ve tesadüf eseri o mal telef olursa, ödünç alan kimsenin tazminat ödemesi gerekmez. Ancak, ariyet verirken telef olduğu takdirde ariyet alanı n tazminat ödemesi ş art koş ulur veya ariyet alı nan ş ey altı n ve gümüşolursa, onun bedeli sahibine verilmelidir. 2350- Altı n ve gümüş ü ödünç alan kimse, telef olduğu takdirde tazminat ödemeyeceğ ini ş art koş arsa, telef olduğu takdirde tazminat ödemez. 2351- Ariyet veren kimse ölürse, ariyet alanı n ödünç olarak aldı ğış eyi onun vârislerine teslim etmesi gerekir. 2352- Ariyet veren kimse, ş er'î açı dan kendi malı nda tasarruf edemeyecek bir duruma gelir, örneğin delirirse, ariyet alan kimsenin, ödünç olarak aldı ğımalıonun velisine vermesi gerekir. 2353- İ nsan, ariyet olarak verdiği malıistediği her zaman geri alabilir. Bunun gibi ariyet alan kimse de istediği her zaman aldı ğımalıgeri verebilir. 2354- Altı n veya gümüş ten yapı lmı şbir kabı , odanı n süslenmesi için ödünç vermede herhangi bir sakı nca yoktur. Ancak, haram bir maksat için ödünç verilirse, ariyet batı ldı r. 2355- Sütünden ve yününden yararlanı lmasıiçin bir koyunu veya diş i bir hayvanla çiftleş tirmek için erkek bir hayvanıödünç vermenin sakı ncasıyoktur. 2356- Ariyet olarak alı nan mal, sahibine, sahibinin velisine veya vekiline teslim edildikten sonra telef olursa, ariyet alan kimse tazminat ödemez. Aksi hâlde ariyet alan kimse, o malısahibinin normalde götürdüğü yere götürse, örneğin ödünç alı nan atısahibinin o at için yaptı rdı ğ ıahı ra götürüp bağlasa bile, tazminat ödemelidir. 2357- Necis olan bir ş ey, yeme ve içme iş inde kullanı lmak üzere ariyet verilirse, onun necis olduğu ariyet alan kimseye söylenmelidir. 2358- Ariyet olarak alı nan ş ey, sahibinin izni olmadan baş kası na ariyet veya kira olarak verilmez. 2359- İ nsan, ariyet olarak aldı ğıbir ş eyi sahibinin izniyle baş kası na ödünç verdikten sonra ölür veya deli olursa, ikinci kiş inin ariyeti batı l olmaz. 2360- Ödünç aldı ğ ıbir malı n gasp edilmişolduğunu bilen kimse, onu ası l sahibine ulaş tı rmalı dı r; tekrar ariyet verene iade edemez. 284 2361- Malı n gasp edilmişolduğunu bildiği hâlde ödünç alan kimse, ondan yararlanı r ve o mal onun yanı nda telef olursa, mal sahibi malı n bedelini ondan veya onu gasp edip ödünç verenden alabilir. Hatta kullanı larak elde edilen menfaatin bedelini de ariyet alan veya veren ş ahı stan talep edebilir. Eğer mal sahibi malı n veya menfaatin bedelini ariyet alan kimseden alı rsa, ariyet alan kimse, mal sahibine ödediği tazminatı ariyet veren ş ahı stan talep edemez. 2362- İ nsan, malı n gasp edilmişolduğ unu bilmeyerek ödünç aldı ktan sonra telef eder ve mal sahibi de malı n bedelini ondan alı rsa, mal sahibine ödediği tazminatıariyet veren kimseden alabilir. Ancak, ariyet olarak aldı ğış ey, altı n ve gümüşolur veya ariyet alı rken telef olduğu takdirde tazminatıkendisinin ödemesi ş art koş ulursa, bu durumda mal sahibine ödediği tazminatı , ariyet veren kimseden talep edemez. EVLilik HÜKÜMLERi Nikâh (=evlenme) akdinin okunması yla kadı n, erkeğe helâl olur. Bu ise süreli ve süresiz olmak üzere iki kı sı mdı r. İ çinde evlilik süresi belirtilmeyen akde "Daimî Akit", bu tür evlenmeye de "Daimî Nikâh" denir. Evlilik süresi belirtilen akde ise, "Geçici Akit" denir; bir kadı nıkı sa bir süre için veya bir yı llı ğı na veyahut daha fazla ve az bir zaman için nikâhlamak gibi. Bu tür nikâh akdiyle evlenmeye "Geçici ve Müt'a Nikâhı " denir. evlilik AKDi ile ilgili HÜKÜMLER 2363- İ ster daimî olsun ister geçici, evlilikte akdin okunmasıgerekir; kadı n ve erkeğin yalnı zca razıolmalarıyeterli değildir. Nikâh akdini kadı n ve erkeğin bizzat kendilerinin okumasıcâiz olduğu gibi, baş kalarıda bu akdi okumak için bunlardan taraf vekil olabilirler. 2364- Evlilik akdini okumak üzere tayin edilen vekilin erkek olmasıgerekmez. Bir kadı n bile baş ka birine vekil olarak onun nikâh akdini okuyabilir. 2365- Kadı n ve erkek, vekillerinin evlenme akdini okuduğunu kesin olarak bilmedikleri sürece, birbirlerine mahrem bir ş ekilde bakamazlar. Hatta vekilin akdi okuduğ unu zannetseler bile yeterli değ ildir. Ancak vekil; "Akdi okudum." derse, yeterlidir. 2366- Müt'a akdini okumasıörneğin, kendisini kı sa bir süre ile bir erkeğe nikâhlaması için birini vekil tayin eden ve sürenin baş langı cı nıda belirtmeyen kadı nı n sözünden vekile tam yetki verdiğ i anlaş ı lı rsa, o vekil onu istediğ i za-man o erkek için belirtilen süre için nikâhlayabilir. Ama eğer vekâleti verirken kadı nı n belirli bir gün veya saati kastettiği anlaş ı lı rsa, vekil nikâh akdini müvekkili olan kadı nı n kastı na uygun olacak bir ş ekilde okumalı dı r. 2367- Bir kiş i, daimî veya geçici nikâhı n akdini okumak üzere iki kiş i tarafı ndan vekil olabilir. Yine insan, kadı n tarafı ndan vekil olup, onu kendisi için daimî veya geçici olarak nikâhlayabilir. Ama nikâh akdini iki kiş inin okumasımüstehap ihtiyattı r. daimî evliliğ in akdi 285 2368- Daimî akdi, kadı n ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, ilkönce kadı n: ( م ِ ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ِا اق ﺪ َ ﻟﺼ ﱠ ا َﻰ ﻠ ِﻰﻋ َ ْﺴ ﻔ َﻧ َ ُﻚ ﺘ ﱠﺟ ْ و ( )زBelirlenen mihr karş َ ı lı ğı nda kendimi sana eşyaptı m.) de-meli, daha sonra ara vermeden erkek de: ( َ ﯾﺞ ْو ِ ﺰ ﺘ ﱠ ﻟ ا ْﺖ ُ ﻠ ﺒ ِ ( )ﻗEv-liliği kabul ettim.) َ demelidir. Böylece akit sahih olur. Kendileri adı na nikâh akdini okumasıiçin baş ka birini vekil tayin etmiş lerse, bu durumda örneğin, erkeğin ismi Ahmet ve kadı nı n ismi Fatı ma olursa, kadı nı n vekili ş öyle der: [76]( ِ م ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ِا اق ﺪ َ ﻟﺼ ﱠ ا َﻰ ﻠ َﻋ َ ﺪ ﻤ َ َﺣ ْ َا َﻚ ﻠ ﻛ ﱢ ُﻮ َ َﻣ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﺘ ﻠ َ ﻛ ﱢ ﻮ َ ُﻣ ُ ْﺖ ﱠﺟ َو )ز ve hemen arkası ndan ara vermeden erkeğin vekili de: [77]( ِ اق ﺪ َ ﻟﺼ ﱠ ا َﻰ ﻠ َﻋ َ ﺪ ﻤ َ َﺣ ْ ِﻰا ﻠ ﻛ ﱢ ﻮ َ ﻤ ُ ﻟ ِ ْﺖ ُ ﻠ ﺒ ِ )ﻗderse, nikâh akdi sahihtir. َ GEÇİ Cİevliliğin akdi 2369- Geçici nikâh akdini, kadı n ve erkeğin kendileri okumak isterlerse, mihri ve süreyi belirledikten sonra, kadı n: [78]( ِ م ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ِا ﺮ ﮭ ْ ﻤ َ ﻟ ْ َﻰا ﻠ ِﻋ َ ﺔ ﻣ َ ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ا ة ِ ﺪ ﱠ ﻤ ُ ﻟ ْ ا ِﻰ ِﻰﻓ ْﺴ ﻔ َﻧ َ ُﻚ ﺘ ﱠﺟ ْ و )زder َ ve erkek de ara vermeden [79]( ُ ْﺖ ﻠ ﺒ ِ )ﻗderse sahihtir. َ Eğer baş kası nıkendileri adı na vekil tayin etmiş lerse, kadı nı n vekili erkeğin vekiline: )٨٠] ِ م ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ا ْﺮ ِ ﮭ ﻤ َ ﻟ ْ ا َﻰ ﻠ ِﻋ َ ﺔ ﻣ َ ﻮ ﻠ ُ ﻌ ْ ﻤ َ ﻟ ْ ِا ة ﺪ ﱠ ﻤ ُ ﻟ ْ ِﻰا َﻓ َﻚ ﻠ ﻛ ﱢ ﻮ َ ِﻰﻣ ُ ﺘ ﻠ َ ﻛ ﱢ ﻮ َ ُﻣ ُ ْﺖ ﻌ ﺘ ﱠ ﻣ َ ]( der ve erkeğin vekili ara vermeden [81](ا ﺬ َ ﻜ َ ِﻰھ َ ﻠ ﻛ ﱢ ﻮ َ ﻤ ُ ُﻟ ِ ْﺖ ﻠ ﺒ ِ )ﻗderse, nikâh akdi sahihtir. َ nikÂh AKDİ Nde aranan ŞARTLAR 2370- Evlenme akdinin birkaç ş artıvardı r: 1) Farz ihtiyat gereği sahih Arapça ile okunmalı dı r. Eğer kadı n ve erkeğin kendileri, akdi Arapça olarak doğru okuyamazlarsa, hangi lisanla okurlarsa sahihtir; vekil tayin etmeleri de gerekmez. Ama akitte "eşyaptı m" ve "kabul ettim" kelimelerinin manaları nıanlatan ifadeyi kullanmalarıgerekir. 2) Kadı n ve erkek veya nikâh akdini okuyan vekiller, [akdi okumakla evliliği] inş â etmeyi kastetmelidirler. Yani, eğer kadı n ve erkeğin kendileri akdi okuyorlarsa, kadı nı n; "Kendimi sana eşyaptı m." demekten maksadı , kendisini o andan itibaren erkeğin karı sıyapmak olmalı , erkeğin de; "Evliliği kabul ettim." demekten maksadı , onun kendisine eşolması nıkabul etmek olmalı dı r. Şayet akdi onları n vekilleri okuyorsa, vekillerin de akdi okurken maksatları , kendilerini vekil tayin edenlerin karı koca olmaları nıakitle gerçekleş tirmek olmalı dı r. [Yoksa haber verme amacı yla okunan nikâh akdi sahih değildir.] 3) İ ster kendi adı na okusun, ister baş kasıadı na vekil olsun, nikâh akdini okuyan kimsenin akı llıve baliğolmasıgerekir. 4) Akdi okuyan kimse, kadı nla erkeğin vekilleri veya onları n velileri olursa, nikâh akdini okurken evlenecek olan kadı n ve erkeği belirtmelidirler. Meselâ, onları n isimlerini zikretmeli veya onlara iş aret ederek akdi okumalı dı rlar. O hâlde birkaç kı zı olan biri, erkeğe, "Sana kı zları mdan birini eşyaptı m." der ve erkek de, "Kabul ettim." derse, akit okunduğunda kı zı n belli olmamasınedeniyle nikâh batı l olur. 286 5) Kadı n ve erkek evliliğe razıolmalı dı rlar. Hatta kadı n zahirde istemeyerek kabul eder, fakat kalben razıolduğu anlaş ı lı rsa, nikâh akdi sahihtir. 2371- Nikâh akdini okuyan kimse, akdin manası nıbozacak ş ekilde bir harfi bile yanlı şokursa, akit batı l olur. 2372- Arap dili gramerini bilmeyen kimsenin eğer kı raati sahih olur, akitte okunması gereken her kelimenin ma-nası nıda ayrıayrıbilir ve her sözün kendi manası nı kastederse, akdi Arapça okuyabilir. 2373- İ nsan, bir kadı nıbir erkeğe kendilerinden izin almaksı zı n nikâhlarlar ve daha sonra kadı n ile erkek bu ak-de razıoldukları nısöylerlerse, nikâh sahihtir. 2374- Eğer erkek ve kadı nı n her ikisini veya birisini evliliğe mecbur ederler; ama akit yapı ldı ktan sonra buna razıolurlar ve o akide razı yı z derlerse, nikâh sahihtir. 2375- Baba veya babanı n babası , baliğolmayan veya delilik hâlinde baliğolan çocuğunu evlendirebilir. Eğer çocuk baliğolur veya deli akı llanı r ve yapı lan bu evlilik onlar için herhangi kötü bir sonuç ve zarar doğurmazsa, akdi bozamazlar. Ama eğer evlilik onlar için kötü bir sonuç ve zarar doğuracaksa, akdi bozabilirler. 2376- Bulûğçağ ı na girip reş it olan, yani [iyi ve kötüyü seçebilen, rüş t yaş ı na ulaş mı ş ve] kendi çı karı nıayı rt edebilen bakire bir kı z evlenmek isterse, babası ndan veya babası nı n babası ndan izin almalı dı r. Fakat annesinin ve kardeş inin iznini alması gerekmez. 2377- Kı zı n evlenmeye ihtiyacıolur, ancak izin almak için baba veya babanı n babası , kendilerine ulaş ı lmayacak durumda olurlarsa, onlardan izin almasıgerekmez. Yine dul bir kadı nı n evlenirken baba veya babanı n babası ndan izin almasıgerekmez. 2378- Eğer baba veya babanı n babası , baliğolmayan çocuğunu evlendirirse, çocuk, hanı mı ndan zevk alabilecek yaş a ulaş tı ktan sonra onunla cinsel iliş kiye girdiği takdirde nafakası nıtemin etmelidir. 2379- Baba veya babanı n babası , bulûğçağı na ulaş ma-mı şçocuğunu evlendirir ve çocuğun da evlilik esnası nda kendisine ait malıolursa, kadı nı n mihrini ödemek kendisinin üzerinedir. Fakat evlilik esnası nda kendisine ait bir malıolmazsa, kadı nı n mihrini babasıveya dedesi vermelidir. AKDİBOZMAya sebep olabilecek KUSURLAR 2380- Erkek, evlilik akdinden sonra kadı nda ş u yedi kusurdan birinin olduğunu anlarsa, nikâhıbozabilir: 1) Deli olması . 2) Cüzam hastalı ğı na yakalanmı şbulunması . 3) Abraşhastalı ğı na yakalanmı şbulunması . 287 4) Kör olması . 5) Belli olacak derecede felç olması . 6) İ fzâ olması , yani idrar mecrası yla hayı z mecrası nıveya hayı z mecrası yla dı ş kı mecrası nıbirbirinden ayı ran parçanı n kalkması yla onları n bir mecraya dönüş mesi durumunda. Fakat hayı z mecrası yla dı ş kımecrası nı n birleş mişolduğu durumda, nikâh akdini bozmak sakı ncalı dı r; burada ihtiyata uymak gerekir. 7) Fercinde et, kemik ve ur gibi cinsel iliş kiye engel olacak bir ş eyin bulunması . 2381- Kadı n, nikâhtan sonra kocası nı n deli olduğ unu veya erkeklik organı nı n olmadı ğı nıveya iktidârsı z olup cin-sel iliş ki kuramadı ğ ı nıveya erkeklik yumurtalı kları nı n çı karı ldı ğı nıanlarsa, akdi bozabilir. Bu ve önceki hükmün ayrı ntı ları"Tahrir'ül-Vesile" adlıkitabı mı zda açı klanmı ş tı r. 2382- Eğer erkek veya kadı n, önceki iki hükümde belirtilen kusurlardan dolayınikâh akdini bozarlarsa, talâk akdini okumaksı zı n birbirlerinden ayrı lmalı dı rlar. 2383- Erkeğin iktidarsı zlı ğıve cinsi iliş kiden âciz olmasınedeniyle nikâh akdini bozan kadı na erkek mihrin yarı sı nıvermelidir. Ancak, yukarı da saydı ğı mı z diğer kusurlar yüzünden erkek veya kadı n nikâh akdini bozarsa, bu durumda eğer erkek kadı nla cinsel iliş kide bulunmamı ş sa, mihr olarak bir ş ey vermesi gerekemez. Fakat iliş ki kurmuşolursa, mihrin tamamı nıkadı na vermelidir. EVLENİ LMESİHARAM OLAN KADINLAR 2384- Anne, kı z kardeşve kayı n valide gibi insana mah-rem olan kadı nlarla evlenmek haramdı r. 2385- İ nsan, bir kadı nıkendisi için nikâhladı ğızaman o kadı nla cinsel temasta bulunmamı şolsa bile, onun annesi, annesinin annesi, babası nı n annesi ne kadar yukarı ya doğ ru çı kı lı rsa çı kı lsı n o erkeğe mahrem olurlar. 2386- Kendisine nikâhladı ğıkadı nla cinsel iliş ki kurmamı ş sa, o kadı nı n kı zı , ne kadar aş ağı ya doğ ru inilirse inilsin kı zıve oğlu tarafı ndan torunları-ister nikâh zamanı dünyada olsunlar, isterse nikâhtan sonra dünyaya gelmişolsunlar- o erkeğin mahremi olurlar. 2387- İ nsan, evlendiği kadı nla cinsi temasta bulunmamı şolsa bile, o kadı nıkendi nikâhıaltı nda bulundurduğu müddetçe, onun kı zı yla evlenemez. 2388- Ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n babanı n hala ve teyzesi, babanı n babası nı n hala ve teyzesi, annenin hala ve teyzesi, anneannenin hala ve teyzesi insanı n mahremidirler. 2389- Bir kocanı n ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n babasıve büyükbabası ; oğ lu ve ne kadar aş ağı ya doğru inilirse inilsin kı zıile oğ lundan olan torunları-ister nikâh zamanı nda dünyada olsunlar, isterse sonradan doğmuşolsunlar- karı sı na mahremdirler. 288 2390- Daimî veya geçici akitle evlendiği karı sı , onun nikâhıaltı nda olduğu müddetçe, karı sı nı n kı z kardeş i ile evlenemez. 2391- Talâk bölümünde açı klanacağış ekliyle, kendi karı sı na "ric'î talâk" veren bir erkek, bu kadı nı n iddeti süresince onun kı z kardeş ini nikâhlayamaz. Hatta müstehap ihtiyat gereği, daha sonra açı klanacak olan "bâin talâk" id-detinde de onun kı z kardeş iyle evlenmekten sakı nmalı dı r. 2392- İ nsan, kendi karı sı ndan izni olmaksı zı n, onun erkek veya kı z kardeş inin kı zı yla evlenemez. Şayet hanı mı ndan habersiz bir ş ekilde onlardan birinin nikâh akdini okur ve daha sonra haberdar olan kadı n, bu akde razıolduğunu söylerse, sakı ncasıolmaz. 2393- Kocası nı n erkek veya kı z kardeş inin kı zı yla nikâhlandı ğı nıöğrenip, o anda hiçbir ş ey söylemeyen bir kadı n, sonradan buna razıolmazsa, nikâh akdi batı l olur. Hatta onun konuş maması ndan içten razıolduğu anlaş ı lsa bile, farz ihtiyat gereği kocasıonun kardeş inin kı zı ndan ayrı lmalı dı r. Ancak, sonradan izin verirse, ayrı lmalarıge-rekmez. 2394- İ nsan, halası nı n veya teyzesinin kı zı nınikâhlamadan önce onları n annesiyle zina etmiş se, artı k onlarla evlenemez. 2395- Bir kimse, halası nı n veya teyzesinin kı zı yla evlenir ve onlarla iliş ki kurmadan önce onları n annesiyle zina ederse, onları n nikâhları nı n sakı ncasıyoktur. 2396- Kendi hala ve teyzesinden baş ka bir kadı nla zina eden kimse, farz ihtiyat gereği onun kı zı yla evlenmemelidir. Ama bir kadı nınikâhlayı p onunla iliş ki kurduktan sonra, onun annesiyle zina ederse, karı sıona haram olmaz. Bunun gibi eğer nikâhladı ğıkadı nla cinsel iliş kide bulunmadan önce, annesiyle zina ederse, yine de karı sıona haram olmaz; ancak bu durumda o kadı ndan ayrı lmasımüs-tehap ihtiyattı r. 2397- Müslüman bir kadı nı n kâfir bir erkeğe nikâhlanmasıcaiz değildir. Bunun gibi Müslüman bir erkek de, Ehl-i Kitaptan olmayan baş ka kâfir bir kadı nıdaimî bir akitle nikâhlayamaz. Farz ihtiyat gereği Ehlikitap'tan olan bir kadı nla da daimî evliliğin yapı lmasıcâiz değildir. Ancak, Hı ristiyan ve Yahudi gibi Ehlikitap kadı nlarıile müt'a yapmanı n sakı ncasıyoktur. 2398- İ nsan, ric'î talâk iddeti bekleyen bir kadı nla zina ederse, o kadı n artı k ona haram olur. Ancak müt'a, bâin veya vefat iddeti bekleyen bir kadı nla zina ederse, sonradan onu kendisine nikâhlayabilir. Gerçi müstehap ihtiyat gereği onunla da evlenmemelidir. Ric'î talâk, bâin talâk, müt'a ve vefat iddetlerinin anlamları , talâk hükümleri ile ilgili bölümde açı klanacaktı r. 2399- İ ddet beklemekte olmayan kocası z bir kadı nla zina eden kimse, sonradan o kadı nıkendisi için nikâhlayabilir; ama o kadı n bir hayı z görünceye kadar insanı n sabretmesi ve daha sonra onu nikâhlamasımüstehap ihtiyattı r. Hatta bu ihtiyat, mümkün surette terk edilmemelidir. Eğer baş ka birisi de o kadı nınikâhlamak isterse, hüküm yine aynı dı r. 2400- İ nsan, bir baş kası ndan iddet beklemekte olan bir kadı nınikâhladı ğı nda, eğer kadı n ve erkeğin her ikisi veya birisi, kadı nı n iddetinin tamam olmadı ğı nıve iddet 289 beklemekte olan bir kadı nınikâhlamanı n haram olduğunu bilirlerse, erkek nikâhtan sonra kadı nla cinsel iliş ki kurmamı şolsa bile, o kadı n artı k ona haram olur. 2401- Kendisi için nikâhladı ğıbir kadı nı n, sonradan id-det beklediği anlaş ı lı r ve onlardan hiçbirisi, ne kadı nı n id-det beklemekte olduğunu ve ne de iddet bekleyen kadı nla evlenmenin haram olduğunu bilmiyorlardı ysa, kadı nla cinsel iliş ki kurduğu takdirde o kadı n artı k o erkeğe haram olur. 2402- Evli olduğunu bildiği hâlde bir kadı nınikâhlayan kimsenin ondan ayrı lması gerekir. Hatta [önceki kocası ndan ayrı ldı ktan] sonra bile, o kadı nıkendisine nikâhlayamaz. 2403- Evli bir kadı n zina ederse, kendi kocası na haram olmaz. Ancak böyle bir kadı n yaptı kları na piş man olup, tövbe etmez ve bu iş e devam ederse, yapı lacak en iyi iş kocası nı n onu boş aması dı r; fakat bu durumda mihrini vermesi gerekir. 2404- Birinci kocası ndan boş anan veya müt'a nikâhı yla evlenip, kocasıtarafı ndan müddeti bağı ş lanan yahut müt'a akdinde belirtilen müddeti tamamlayan bir kadı n, baş kası yla evlendikten sonra, ikinci evlilik akdi yapı lı rken birinci kocası ndan olan iddet süresinin bitip bitmediğ inden ş üphe ederse, kendi ş üphesine itina etmemelidir. 2405- Baliğolmasalar bile, kendi cinsinden olan birisiyle cinsî iliş ki kuran erkeğe, iliş ki kurulan erkeğin annesi, kı z kardeş i ve kı zıharamdı r. Ancak, erkeklik organı nı n dahil olduğunu [kesin olarak bilmez, sadece] zannıolur ve-ya dahil olup olmadı ğı ndan ş üphe ederse, bunlar ona haram olmazlar. 2406- İ nsan bir erkeğin annesiyle, kı z kardeş iyle veya kı zı yla evlendikten sonra, o erkeğin kendisiyle cinsel münasebette bulunursa, evlendiği kadı n kendisine haram olmaz. 2407- Hac amellerinden biri olan ihram hâlinde, bir kadı nla evlenen kimsenin nikâh akdi batı ldı r. Hatta ihram hâlinde, bir kadı nınikâhlamanı n kendisine haram olduğunu biliyorduysa, artı k o kadı nla hiçbir surette evlenemez. 2408- İ hram hâlinde olan bir kadı n, ihram hâlinde olmayan bir erkekle evlenirse, okunan nikâh akdi batı ldı r. Şayet kadı n, ihram hâlinde iken evlenmenin haram olduğunu biliyorduysa, farz ihtiyat gereği sonradan o erkekle evlenmemelidir. Hatta bu güçlü bir görüş tür de. 2409- Hacca giden bir erkek, hac amellerinden olan Nisâ (=kadı nlar) tavafı nıyerine getirmezse, ihrama girmesiyle kendisine haram olan karı sı , ihramdan çı ktı ktan sonra ona helâl olmaz. Aynış ekilde hac ihramı na giren bir kadı n, Nisâ tavafı nıyapmazsa, kocasıona helâl olmaz. Ama eğer sonradan bu tavafıyaparlarsa, birbirlerine helâl olurlar. 2410- Bir kimse, bulûğa ermemişbir kı zıkendisine nikâhlayı p, dokuz yaş ı nı doldurmadan onunla cinsî iliş ki kurarak ifzâ olması na[82] sebep olursa, artı k hiçbir zaman onunla cinsel iliş ki kuramaz. 290 2411- Bir kadı n, üç defa talâk verildikten sonra kocası na haram olur. Böyle bir kadı n ancak talâk hükümlerinde izah edilen ş artlara uygun olarak baş ka bir erkekle evlenirse, önceki kocası yla tekrar evlenebilir. DAİ Mî AKDİ N HÜKÜMLERİ 2412- Daimî akitle evlenen bir kadı n, kocası nı n izni olmaksı zı n evden dı ş arı çı kmamalı ; kendisini, kocası nı n istediğ i her türlü zevk için teslim etmeli ve ş er'î bir özür söz konusu olmadı kça, kocası nı n onunla cinsî iliş ki kurması na engel çı karmamalı dı r. Eğer kadı n bu konularda kocası na itaat ederse, onun yemek, elbise, ev ve genişfı khî kitaplarda bahsedilen diğer ihtiyaçları nıtemin etmek kocası nı n üzerine farz olur. Hatta kocasıbunlarıtemin etmediği takdirde -ister bunlarıtemin etmeye gücü yetsin, isterse gü-cü yetmesin- hanı mı na borçlu olur. 2413- Eğer kadı n, önceki hükümde açı klanan konularda kocası na itaat etmezse, günahkâr olur ve kocasıona ye-mek, elbise ve oturacak ev temin etme ve yine onunla beraber yatma mecburiyeti yoktur; ama itaatsizlikle onun mihri kocası nı n üzerinden kalkmaz. 2414- Bir erkeğin, kendi karı sı nıev iş lerini yapmaya mecbur etme hakkıyoktur. 2415- Kadı nı n yolculuk masrafı , yolculuk yapmadı ğıgünlerin masrafı ndan fazla olursa, kocası nı n üzerine onlarıödemek farz değildir; ama eğer kocasıkadı nı yolculuğ a götürmek isterse, onun yolculuk masrafları nıödemek mecburiyetindedir. 2416- Kocası na itaat eden bir kadı n, kocası ndan harçlı ğı nı[nafakası nı ] istediğinde kocasıvermezse, kocası nınafaka vermeye zorlamasıiçin ş er'î hâkime, mümkün olmadı ğıtakdirde adil müminlere, o da mümkün olmadı ğı nda fası k müminlere baş vurup, yardı m talebinde bulunabilir. Şayet nafaka vermesi için kocayızorlamak mümkün olmazsa, kadı n her gün, o günün harcımiktarı nca izinsiz olarak kocası nı n malı ndan alabilir. Eğer bu da mümkün olmaz ve kadı n kendi geçimini sağlamak için çalı ş ma mec-buriyetinde kalı rsa, bu durumda geçimini sağ lamaya çalı ş tı ğızamanlarda kocası na itaat etmek ona farz değildir. 2417- Erkek, daimî eş ini "ne evliden evlidir ve ne de kocası zdan kocası zdı r" denecek bir ş ekilde terk edemez; ama dört gecede bir onun yanı nda kalmasıfarz değildir. 2418- Evli bir erkek, daimî nikâh altı nda bulunan karı sı yla cinsel iliş ki kurmayıdört aydan fazla terk edemez. 2419- Eğer daimî akitte mihri belirtmezlerse, nikâh sahihtir; ancak erkek kadı nla cinsel iliş ki kurarsa, benzeri kadı nlara verilen mihr miktarı nı[mihr-i misli] mihr olarak ona vermelidir. 2420- Daimî akit yapı lı rken, mihr vermek için bir süre tayin edilmemiş se, kadı n mihr almadı kça kocası nı n kendisiyle cinsî iliş ki kurması nıönleyebilir, ister kocasımihri verecek güce sahip olsun, ister olması n. Ama kadı n, mih-rini almadan önce, kocası nı n kendisiyle iliş ki kurması na razıolur ve kocasıda onunla iliş kide bulunursa, artı kş er'î bir özür söz konusu olmadı kça, kocası nı n iliş ki kurması nıengelleyemez. MÜT'A nikÂhı nı n hükümleri 291 2421- Kadı nla müt'a yapmak, zevk almak için olmasa bile sahihtir. 2422- Bir erkek, müt'a nikâhıüzere evlendiği kadı nla cinsel iliş kiyi dört aydan fazla terk etmemelidir. 2423- Müt'a akdi okunurken, erkeğ in kendisiyle cinsel iliş ki kurmaması nış art koş an kadı nı n hem ş artı , hem de akdi sahihtir. Dolayı sı yla koca, sadece ondan diğer zevkleri alabilir. Ama eğer kadı n daha sonra iliş kiye de razıolursa, kocasıonunla iliş ki kurabilir. 2424- Müt'a nikâhı yla evlenen kadı n, hamile kalsa bile, müt'a yaptı ğıkocası ndan nafaka talebinde bulunma hak-kıyoktur. 2425- Müt'a nikâhı yla evlenen kadı n, [dört gecede bir] kocası nı n onunla birlikte yatma hakkı na sahip değildir. Bu-nun gibi müt'a nikâhıile evlenen kadı nla erkek birbirlerinden miras alamazlar. 2426- Müt'a nikâhı yla evlenen bir kadı n, kocası nı n üzerinde nafaka ve birlikte yatma hakkıolmadı ğ ı nıbilmese bile, onun akdi sahihtir. Ama bunlarıbilmediği için de kocasıüzerinde herhangi bir hakka sahip olmaz. 2427- Kendisiyle müt'a yapı lan bir kadı n, kocası ndan izinsiz olarak evden dı ş arı çı kabilir. Ama dı ş arıçı kması yla kocası nı n hakları nızâyi edecek olursa, dı ş arıçı kması ha-ramdı r. 2428- Bir kadı n, belirli süre ve ücret üzere kendisine müt'a yapmasıiçin bir erkeğ i vekil tayin eder, ama erkek onu daimî nikâhla kendisine nikâhlar veya belirtilen ücret ve süreden farklıbir ücret ve süre üzere [müt'a nikâhı yla] nikâhlarsa, [her iki durumda da] kadı n bu iş i anladı ğızaman "razı yı m" derse, akit sahihtir; aksi hâlde batı ldı r. 2429- Baba veya babanı n babası , kendisine mahrem yapmak için bir kadı nıbulûğa ermemişoğluna kı sa bir süre için nikâhlayabilir. Yine mahremliğin hâsı l olmasıiçin bulûğa ermemişkı zı nı-kı z için herhangi bir zarar ve kötü sonuç doğ urmaması ş artı yla- bir erkeğe nikâhlayabilir. 2430- Eğer baba veya babanı n babası , kendilerinden uzakta olan ve yaş ayı p yaş amadı ğı nıbilmedikleri bir kı z çocukları nı , mahrem olmak için bir kimseye nikâhlarlarsa, zahirde mahrem olma durumu hâsı l olur. Ancak, akit zamanı nda kı zı n hayatta olmadı ğ ısonradan anlaş ı lı rsa, akit batı ldı r ve bu akit dolayı sı yla zahirde araları nda mahremiyet hası l olan kimseler tekrar namahrem sayı lı rlar. 2431- Müt'a akdinde belirtilen süreyi kadı na bağı ş layan bir erkek, onunla cinsel iliş ki kurmuş sa, kararlaş tı rdı klarımiktarı n tümünü; iliş ki kurmamı şise, yarı sı nıo kadı na vermelidir. 2432- Bir erkek, önceden kendi müt'a nikâhıaltı nda bulunan ve henüz iddeti tamam olmayan bir kadı nıkendi daimî akdine alabilir. BAKMA HÜKÜMLERİ 292 2433- Erkeğin namahrem kadı nı n [yüz ve elleri dı ş ı nda kalan] vücudunun [diğer yerlerine] bakması , ister ş ehvet kastı yla olsun, ister olması n haramdı r. Yüz ve ellere bakmak da eğer ş ehvet kastı yla olursa haramdı r; ama ş ehvet kastı yla olmazsa sakı ncası zdı r. Aynış ekilde kadı nı n da na-mahrem erkeğin bedenine bakması haramdı r. Erkeğ in, bulûğa ermemişkı z çocuğunun vücuduna, yüzüne ve saçı na bakması , eğer ş ehvet kastı yla olmaz ve bakmakla da harama düş eceğinden korkmazsa, sakı ncasıyoktur. Fakat [farz] ihtiyat gereği, bacak ve karı n kı smıgibi genelde örtülen yerlere bakı lmamalı dı r. 2434- Müslüman bir erkeğin, harama düş me korkusu olmadı ğımüddetçe, Yahudi ve Hı ristiyan gibi Ehlikitap ka-dı nları n yüz ve ellerine ş ehvetsiz olarak bakması nda herhangi bir sakı nca yoktur. 2435- Kadı n, kendi vücudunu ve saçı nınamahrem erkek karş ı sı nda örtmelidir. Hatta farz ihtiyat gereği, beden ve saçı nıbaliğolmayan ama iyi ile kötüyü birbirinden ayı rt edebilen ve ş ehvetle bakacak bir hadde ulaş an erkek çocuğundan da saklamalı dı r. 2436- Baş kası nı n avret mahalline bakmak, cam arkası ndan, aynadan, saf sudan veya benzeri bir ş eyden olsa bile haramdı r. Farz ihtiyat gereği mümeyyiz çocuğun da avret mahalline bakı lmamalı dı r. Ama karı -koca birbirlerinin vücudunun her bir yerine bakabilirler. 2437- Birbirlerine mahrem olan kadı n ve erkek, ş ehvet kastlarıolmaksı zı n, avret mahalli dı ş ı nda birbirlerinin her yerine bakabilirler. 2438- Bir erkek, baş ka bir erkeğin vücuduna ş ehvetle bakmamalı dı r. Bunun gibi kadı nı n da baş ka kadı nı n vücuduna ş ehvetle bakmasıharamdı r. 2439- Bir erkeğin, namahrem bir kadı nı n fotoğrafı nıçekmesi haram değildir; ama fotoğrafı nıçekebilmek için, bedenine dokunmak, makyajlıyüzüne veya vücudunun baş ka yerine bakmak gibi bir haramıiş lemek zorunda kalı rsa, onun fotoğrafı nı çekmemelidir. Eğer namahrem kadı n tanı dı ğıbiri olur ve haya perdesi yı rtı lı p, ş er'î kurallara aldı rı şetmeyen kadı nlardan olmazsa, onun fotoğrafı na bakmamalı dı r. 2440- Bir kadı n çaresizlik hâlinde, baş ka bir kadı nıveya kocasıdı ş ı nda baş ka bir erkeği tenkı ye yapacak veya onun avret mahallini yı kayacak olursa, avret mahalline dokunmamasıiçin eline bir ş eyler giymelidir. Bir erkeğin baş -ka erkeği veya karı sı dı ş ı nda baş ka bir kadı nıtenkı ye yapma veyahut avret mahallini yı kama durumunda da hüküm aynen geçerlidir. 2441- Bir erkek, muayene etmek için bir kadı nı n bedenine bakmak veya elini bedenine dokundurmak zorunda kalı rsa, sakı ncasıyoktur. Ama bakmak suretiyle muayene edebilecekse, dokunmamalıve eğer dokunmak suretiyle muayene edebilecekse, ona bakmamalı dı r. 2442- İ nsan, birisini muayene etmek için onun avret mahalline bakmak zorunda kalı rsa, farz ihtiyat gereği karş ı sı na ayna bı rakı p, aynadan bakmalı dı r. Şayet avret mahalline bakmaktan baş ka bir çaresi olmazsa, sakı ncasıyoktur. EVLİ Lİ KLE İ LGİ LİDİ ĞER hükümler 293 2443- Karı sıolmamasıyüzünden harama düş en kimsenin evlenmesi farzdı r. 2444- Evlilik akdinde kadı nı n bakire olması nış art koş an kimse, akitten sonra bakire olmadı ğı nıanlarsa, akdi bozabilir. 2445- Kimsenin bulunmadı ğ ıve baş kası nı n da giremeyeceği bir yerde yalnı z kalan namahrem bir kadı n ve erkek, eğer bu durumda harama düş me korkularıolursa, oradan ayrı lmalarıgerekir. 2446- Erkek, kadı nı n mihrini akit esnası nda belirtmesine rağmen kastısonradan vermemek olursa, nikâh akdi sahihtir; ama mihri vermesi gerekir. 2447- Allah'ıveya Peygamber'i (s.a.a) inkâr eden veyahut Müslümanları nİ slâm dininin parçasıolarak saydı klarıoruç ve namaz farizasıgibi dinin zarurî [Müslümanları n hepsinin kabullendiği tartı ş ma götürmeyen kesin] hükümlerinden birini inkâr eden Müslüman kimsenin bu inkarı , Allah'ıve Peygamber'i (s.a.a) inkâr anlamı na gelirse, o kimse mürtet olur. 2448- Bir kadı n, kocasıkendisiyle cinsel iliş ki kurmadan önce önceki hükümde açı klandı ğ ış ekilde mürtet olursa, nikâhıbatı l olur. Ama eğer iliş kiden sonra mürtet olursa, talâk hükümlerinde açı klanacağıgibi iddet beklemesi gerekir. Bu durumda, eğer kadı n iddet beklemekte olduğu süre içinde tekrar Müslüman olursa, [önceki] nikâh geçerli sayı lı r; ama eğer iddet süresinin sonuna kadar mürtet olarak kalı rsa, nikâh batı l olur. 2449- Anne rahmine düş tüğü zaman, babasıve annesi Müslüman olan bir kimse, bulûğa erdikten sonra [iki ş ahadet kelimesini getirerek] Müslüman olduğ unu açı klar ama sonra mürtet olursa, karı sıona haram olur ve talâk hükümlerinde açı klanan ş ekliyle kadı nı n vefat iddeti beklemesi gerekir. 2450- Gayrimüslim anne ve babadan dünyaya gelip, Müslüman olan bir erkek, hanı mı yla cinsel iliş ki kurmadan önce mürtet olursa, onun nikâhıbatı l olur. Ama eğer iliş kiden sonra mürtet olursa, kadı nı n talâk hükümlerinde belirtilen miktarı nca iddet beklemesi gerekir. Şayet kadı nı n beklemekte olduğ u iddet süresi içinde kocasıtekrar Müslüman olursa, nikâh geçerli; yoksa batı ldı r. 2451- Eğer kadı n nikâh akdinde kocası nı n kendisini belli bir ş ehirden dı ş arı çı karmaması nış art koş ar ve erkek de kabul ederse, kadı nıo ş ehirden dı ş arı çı karmamalı dı r. 2452- Baş ka kocası ndan kı zıolan bir kadı nla evlenen kimse, o kı zı , o kadı ndan olmayan kendi oğ luna nikâhlayabilir. Bunun gibi eğer bir kı zıoğ luna nikâhlarsa, onun annesini de kendisine nikâhlayabilir. 2453- Zinadan hamile kalan bir kadı nı n, karnı ndaki çocuğunu düş ürmesi câiz değildir. 2454- Bir kimse, kocasıolmayan ve herhangi bir iddet beklemeyen bir kadı nla zina eder, daha sonra onunla evlenir ve bir çocuklarıolursa, eğer bu çocuğun helâl nutfeden mi, yoksa haram nutfeden mi olduğunu bilmezlerse, o çocuk helâlzadedir. 294 2455- Kadı nı n iddet beklemekte olduğunu bilmeyen bir kimse, onunla evlenirse, eğer kadı n da kendisinin id-dette olduğ unu bilmez ve onlardan bir çocuk dünyaya gelirse, helâlzadedir; dolayı sı yla ş er'î açı dan her ikisinin çocuğudur. Fakat kadı n, iddet içinde olduğunu bilirse, çocuk ş er'an babanı ndı r. Ancak, her iki durumda da onları n nikâhları batı l ve artı k birbirlerine haramdı rlar. 2456- Yeis yaş ı na[83] girdiğini iddia eden kadı nı n sözü kabul edilmez; ama evli olmadı ğı nısöyleyen kadı nı n sözü kabul edilir. 2457- Evlendiği kadı nı n evli olup, kocasıbulunduğunu iddia eden bir kimsenin sözünü kadı n inkâr ederse, eğer ş er'î yoldan kadı nı n kocası nı n olduğ u ispat edilemezse, kadı nı n sözü kabul edilmelidir. 2458- Hür, Müslüman ve akı llıolan kadı nı n bir kı zıolursa, babasıo kı zıyedi yaş ı nı tamamlamadı ğısürece annesinden ayı ramaz. 2459- Baliğyani mükellef olmuşbir kı zı , kocaya vermede acele etmek müstehaptı r. İ mam Cafer Sadı k'ı n (a.s) ş öyle buyurduğu nakledilmiş tir: "Erkeğin mutlulukları ndan birisi, kı zı nı n, kendi evinde hayı z görmemesidir." 2460- Eğer kadı n mihri karş ı lı ğı nda, kocası nı n baş ka bir kadı nla evlenmemesi üzere sulh yaparsa (=anlaş ı rsa), farz ihtiyat gereği kadı n mihri almamalı , koca da baş ka bir kadı nla evlenmemelidir. 2461- Zinadan dünyaya gelen kimse, bir kadı nla evlenir ve onlardan bir çocuk dünyaya gelirse, o çocuk helâlzadedir. 2462- Eğer erkek, ramazan ayıgününde veya karı sı nı n hayı zlıolduğu bir durumda onunla cinsel iliş ki kurarsa, gü-nah iş lese de bu işsonucu onlardan bir çocuk dünyaya geldiğ i takdirde helâlzadedir. 2463- Kocası nı n yolculukta öldüğünü kesin olarak bilen bir kadı n, talâk hükümlerinde belirtilen süre boyunca vefat iddeti bekledikten sonra, kocaya gider ve bu durumda önceki kocasıyolculuktan dönerse, ikinci kocası ndan ayrı lmalı dı r; birinci kocası na helâldir. Ama ikinci kocasıonunla cinsî iliş ki kurmuş sa, kadı nı n iddet beklemesi, ikinci kocası nı n da benzeri kadı nlara verilen mihr miktarı nda onun mihrini vermesi gerekir; gerçi iddet dönemindeki nafakası nıtemin etmek, ikinci kocanı n üzerine farz değildir. SÜT VERME HÜKÜMLERİ 2464- Bir kadı n, 2474. hükümde belirtilen ş artlara göre bir çocuğa süt verirse, o çocuk, ş u kimselere mahrem olur: 1) Kadı nı n kendisi, ki bu kadı na sütanne denir. 2) Sütün sahibi olan kadı nı n kocası , ki buna sütbaba denir. 3) Ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n o kadı nı n anne ve babası , sütanne ve babasıolsa bile. 295 4) O anda kadı ndan dünyaya gelmişveya sonradan dünyaya gelecek olan çocuklar. 5) Ne kadar aş ağ ı ya doğru inilirse inilsin o kadı nı n çocuğunun çocukları , ister onun kendi çocukları ndan dünyaya gelmişolsunlar veya onun çocuklarıo çocuklara süt versinler. 6) O kadı nı n erkek ve kı z kardeş leri; bunlar süt kardeş i, yani o kadı na süt emme suretiyle kardeşolmuşolsalar bile. 7) O kadı nı n amca ve halaları ; süt emme yoluyla olsalar bile. 8- O kadı nı n dayıve teyzeleri; süt emme yoluyla olsalar bile. 9) Ne kadar aş ağ ı ya doğru inilirse inilsin kadı nı n süt sahibi olan kocası nı n çocukları ; süt çocuklarıolsa bile. 10) Ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n süt sahibi olan kocanı n anne ve babası . 11) Sütün sahibi olan kocanı n erkek ve kı z kardeş leri; süt kardeş leri olsalar bile. 12) Ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n sütün sa-hibi olan kocanı n amcası , halası , dayı sıve teyzesi; süt em-meden dolayıolsalar bile. Bunlar gibi, ilerdeki hükümlerde açı klanacak diğer bir grup da süt emzirme dolayı sı yla süt emen çocuğa mahrem olurlar. 2465- Bir kadı n, 2474. hükümde açı klanan ş artlara uygun olarak bir çocuğa süt emzirirse, o çocuğun babası , ona süt emziren kadı nı n kı zları yla evlenemez. Aynı ş ekilde [süt emen çocuğun babası ] sütün sahibi olan kocanı n kı zı yla da evlenemez. Hatta farz ihtiyat gereğ i, o adamı n sütkı zı nıbile kendisine nikâhlayamaz; ama o kadı nı n süt kı zı yla evlenmesi câizdir. Ancak onlarla evlenmemesi ve kendi mahremlerine baktı ğış ekilde onlara bakmamasımüstehap ih-tiyattı r. 2466- Bir kadı n, 2474. hükümde açı klanan ş artlara uygun olarak bir çocuğa süt emzirirse, o kadı nı n süt sahibi olan kocası , o çocuğun kı z kardeş lerine mahrem olmasa da onlarla evlenmemesi müstehap ihtiyattı r. Yine kocanı n akrabaları ,o çocuğun erkek ve kı z kardeş lerine mahrem olmazlar. 2467- Bir çocuğ a süt veren kadı n, o çocuğun erkek kar-deş lerine mahrem olmadı ğı gibi o kadı nı n da akrabaları , süt emen çocuğun erkek ve kı z kardeş lerine mahrem olmazlar. 2468- İ nsan, bir kı za [ş artları na uygun olarak] mahremiyete sebep olan miktarda süt veren bir kadı nla evlenip, onunla cinsî iliş ki kurduktan sonra, artı k o kı zıkendisi için nikâhlayamaz. 2469- İ nsan, evlendiği kı zı n -belirtilen ş artlara uygun olarak ona süt emzirensütannesiyle evlenemez. 296 2470- İ nsan, mahrem olmaya sebep teş kil eden miktarda annesinin veya büyükannesinin süt emzirdiği bir kı zla evlenemez. Aynış ekilde, eğer insanı n üvey annesi (=baba-sı nı n karı sı ), sütün sahibi olan babası nı n sütüyle bir kı za süt vermiş se, insan o kı zla evlenemez. Şayet insan, süt emen bir kı z çocuğunu kendisine nikâhlar ve daha sonra annesi, büyükannesi veya üvey annesi insanı n babası nı n sütünden o kı za süt verirse, nikâh akdi batı l olur. 2471- İ nsan, kı z kardeş inin veya yengesinin (=erkek kar-deş inin hanı mı nı n) sütünden, mahrem olmaya sebep teş kil eden miktarda süt emen bir kı zla evlenemez. Aynı ş ekilde insan, kı z kardeş inin kı zı nı n veya erkek kardeş inin kı zı nı n ya da kı z kardeş inin veyahut erkek kardeş inin torununun süt emzirdiği bir kı zla evlenemez. 2472- Bir kadı n kendi kı zı nı n çocuğuna süt verirse, artı k o kı z kocası na haram olur. Hatta kı zı nı n kocası nı n baş ka bir kadı ndan olan çocuğuna süt emzirme durumunda da hüküm aynen geçerlidir. Fakat anne kendi oğlunun çocuğ una süt verirse, çocuğun annesi olan oğlunun hanı mı , ken-di kocası na haram olmaz. 2473- Bir kı zı n üvey annesi, sütün sahibi olan babası nı n sütüyle o kı zı n kocası nı n çocuğuna süt verirse, ister ço-cuk o kı zdan veya o kocanı n baş ka bir hanı mı ndan olsun, o kı z kendi kocası na haram olur. MAHREM OLMAYA SEBEP teş kil eden SÜT emzirmede aranan ŞARTLAR 2474- Mahrem olmaya sebep teş kil eden süt emzirmenin sekiz ş artıvarı dı r: 1) Çocuk, hayatta olan bir kadı nı n sütünü emmelidir; ölen kadı nı n sütünden emmenin faydasıyoktur. 2) O kadı nı n sütü haramdan olmamalı dı r. Dolayı sı yla zinadan meydana gelmişbir çocuğun sütü baş ka bir çocuğa verilirse, o süt vası tası yla çocuk kimseye mahrem olmaz. 3) Çocuk sütü kadı nı n göğsünden emmelidir. Eğer sütü onun boğazı na dökerlerse, bunun faydasıolmaz. 4) Süt, saf olmalı ; baş ka bir ş eyle karı ş mamalı dı r. 5) Süt, yalnı z bir kocadan olmalı dı r. Eğer süt veren kadı n boş anı r, daha sonra bir baş ka erkekle evlenerek ondan da hamile kalı r ve doğ um zamanı na kadar önceki kocası ndan olan sütü devam ederse, meselâ bir çocuğu doğumdan önce sekiz defa önceki kocası nı n sütünden ve doğumdan sonra da yedi defa ikinci kocası nı n sütünden emzirirse, o çocuk kimseye mahrem olmaz. 6) Çocuk hastalı k nedeniyle sütü kusmamalı dı r. Eğer çocuk sütü kusarsa, farz ihtiyat gereği süt emme nedeniyle ona mahrem olanları n o çocukla evlenmemeleri ve ona mahrem gözüyle de bakmamalarıgerekir. 7) Çocuk, on beşdefa veya sonraki hükümde açı klanacağıüzere, doyası ya süt emmeli veyahut "sütten kemikleri sağ-lamlaş tı , bedeninde et oluş tu" denecek kadar ona süt verilmelidir. Hatta çocuğa on defa süt verilse bile, müstehap ihtiyat gereği süt emme 297 dolayı sı yla ona mahrem olanları n onunla evlenmemeleri ve de ona mahremleri olarak bakmamalarıgerekir. 8) Çocuk iki yaş ı nıdoldurmamı şolmalı dı r. Eğer iki yaş ı nıdoldurduktan sonra ona süt verirlerse, kimseye mahrem olmaz. Hatta örneğin, çocuk iki yaş ı nıdoldurmadan önce on dört defa, iki yaş ı nıtamamladı ktan sonra da bir defa süt emerse, kimseye mahrem olmaz. Ama eğer süt veren kadı nı n doğumundan iki yı l geçtiği hâlde sütü kesilmez ve o sütten bir çocuğa verirse, o çocuk önceki hükümlerde açı klanan kimselere mahrem olur. 2475- Çocuk bir gece-gündüz arası nda yemek yememeli ve baş ka bir kadı nı n sütünü de emmemelidir. Ama "arada yemek yedi" denmeyecek kadar az yerse, sakı ncası olmaz. Yine on beşdefa emdiği süt, bir kadı nı n sütü olmalı , bu on beşdefa emdiği süt arası nda baş ka bir kadı nı nı n sütünü emmemeli ve her defası nda da ara vermeksizin em-melidir. Ama kadı nı n göğsünü ağzı na aldı ğı ndan doyduğu ana kadar bir defa hesap edilecek ş ekilde süt emerken ara verip nefes alı r veya biraz beklerse, sakı ncası olmaz. 2476- Kadı n, kocası nı n sütünden bir çocuğa süt verir, sonra baş ka bir kocaya gider ve onun sütüyle de baş ka bir çocuğa süt verirse, o iki çocuk birbirlerine mahrem olmasalar da birbirleriyle evlenmemeleri ve de birbirlerine mahrem birine bakarcası na bakmamalarıçok iyidir. 2477- Kadı n, aynıkocanı n sütüyle birkaç çocuğa süt verirse, onları n hepsi birbirlerine, kadı nı n kendisine ve kocası na mahrem olurlar. 2478- Bir adamı n birden fazla karı sıolur ve onları n her biri açı klanan ş artlara riayet ederek farklıçocuklara süt verirlerse, o çocukları n hepsi birbirlerine, o adama ve o kadı nları n hepsine mahrem olurlar. 2479- Bir adamı n süt veren iki karı sıolur ve onlardan birisi bir çocuğa sekiz defa, diğeri de yedi defa süt verirse, o çocuk hiç kimseye mahrem olmaz. 2480- Bir kadı n, bir kocanı n sütünden, mahremlik doğuracak ş ekilde bir erkek ve bir de kı z çocuğuna süt verirse, o kı zı n erkek ve kı z kardeş leriyle o oğlanı n erkek ve kı z kardeş leri birbirlerine mahrem olmazlar. 2481- İ nsan, kendi karı sı nı n izni olmadan, süt emme yoluyla karı sı nı n kı z veya erkek kardeş inin kı zıkadı nlarla evlenemez. Yine bir erkek bir erkekle cinsel münasebette bulunursa, süt emme yoluyla onun kı zı , kı z kardeş i, annesi ve büyükannesi olan kadı nlarla evlenemez. 2482- İ nsanı n erkek kardeş ine süt veren kadı n, o insanı n kendisine mahrem olmaz. Gerçi onunla evlenmemesi müstehap ihtiyattı r. 2483- İ nsan, iki kı z kardeş le -süt kardeş leri yani süt emme yoluyla kardeşolsalar bileevlenemez. o hâlde insan, iki kadı nınikâhlar ve daha sonra kardeşoldukları nıanlarsa, eğer onları n akdi aynızamanda yapı lmı ş sa her ikisinin de nikâhıbatı ldı r. Ama eğ er ikisinin akdi aynıza-manda yapı lmamı ş sa, önceki nikâh sahih, sonraki ise batı ldı r. 298 2484- Eğer kadı n, kocası nı n sütünden aş ağ ı da zikredeceğimiz kimseleri emzirirse, kocasıkendisine haram olmaz. Gerçi ihtiyata uymalarıdaha iyidir: 1) Kendi erkek ve kı z kardeş ine. 2) Kendi amca, hala, dayıve teyzesine. 3) Kendi dayıve amca çocukları na. 4) Kendi erkek kardeş inin çocukları na. 5) Kendi kocası nı n erkek ve kı z kardeş ine. 6) Kendisinin veya kocası nı n kı z kardeş inin çocukları na. 7) Kocası nı n dayı , teyze, amca ve halası na. 8) Kendi kocası nı n diğer karı sı ndan olan torununa. 2485- İ nsanı n halası nı n veya teyzesinin kı zı na süt veren kadı n, insana mahrem olmaz; fakat müstehap ihtiyat gereği onunla evlenmekten sakı nmadı r. 2486- İ ki karı sıolan bir kimsenin karı ları ndan biri, diğ erinin amcasıoğluna süt verirse, amcası nı n oğlu süt içen kadı n, kendi kocası na haram olmaz. SÜT VERME aDaBI 2487- Çocuğa süt emzirme hususunda herkesten daha iyi olan, çocuğun kendi annesidir. Uygun olanıda annenin verdiği süt karş ı lı ğı nda kocası ndan ücret almaması dı r. Ancak, kocası nı n ücret vermesi iyidir. Eğer anne, sütanneden daha çok ücret isterse, kocası , çocuğ u ondan alı p sütanneye verebilir. 2488- Sütannenin, İ mamiyye Şiasıyani, on iki Ehlibeyt İ mamları 'nıkabul eden, akı llı , iffetli ve güzel yüzlü birisi olmasımüstehaptı r. Aklıaz, on iki Ehlibeyt İ mamları 'nı n Şiasıolmayan, çirkin yüzlü, kötü ahlaklıve zina zâde olmasıise mekruhtur. Yine zina ederek çocuk dünyaya getiren bir kadı nı n sütanne olarak tutulmasıda mekruhtur. SÜT VERMEkLE İ LGİ LİDİ ĞER HÜKÜMLER 2489- Kadı nları n [geliş i güzel] her çocuğa süt vermesini önlemek müstehaptı r. Zira kimlere süt verdiğinin unutulmasımümkündür ve bu nedenle de sonralarımahrem olan iki kiş inin birbirleriyle evlenme ihtimali vardı r. 2490- Süt emme vası tası yla birbirlerine akraba olan kimselerin birbirlerine karş ı hürmetli ve saygı lıdavranmalarımüstehaptı r. Fakat bunlar birbirlerinden miras alamazlar. Nitekim kendi akrabaları yla olan akrabalı k hakkıda, bunları n arası nda söz konusu değildir. 2491- Mümkün olduğu taktirde, çocuğa tam iki yı l süt vermek müstehaptı r. 2492- Eğer kadı n süt verdiğ inden dolayıkocası nı n hak-kı nızayi etmiyorsa, kocası nı n izni olmaksı zı n baş ka birinin çocuğuna süt verebilir. Ama bir çocuğa süt vermek, 299 kadı nı n kendi kocası na haram olması na neden olacaksa, o çocuğa süt vermesi câiz değildir. Meselâ kocası , süt emen bir kı zıkendine nikâhlamı şolursa, kadı n o çocuğa süt ver-memelidir. Çünkü o çocuğu emzirdiği takdirde, kadı n kocası nı n kayı n validesi sayı lı r ve bu nedenle de kocası na haram olur. 2493- Eğer bir kimse, kardeş inin hanı mı(=yengesi) ile mahrem olmak isterse, süt emen bir kı z çocuğunu müt'a nikâhı yla örneğin, iki günlüğ üne kendisine nikâhlamalı ve bu iki gün içinde 2474. hükümde açı klanan ş artlara riayet ederek süt emzirmesi için yengesine vermelidir. 2494- Evlilik akdi okunmadan önce erkek, kadı nı n ken-di sütkardeş i ve dolayı sı yla da kendisine haram olduğunu meselâ, annesinin sütünü emdiğini söyler ve onun bu sözünü tasdik etmek de mümkün olursa, o kadı nla evlene-mez. Şayet nikâh akdinden sonra söyler ve kadı n da onun sözlerini kabul ederse, nikâh batı l olur. Bu durumda eğer erkek onunla cinsel iliş ki kurmamı ş sa, kadı na mihrini ödemesi gerekmez. Hatta onunla iliş kide bulunur ve kadı n o anda erkeğe haram olduğunu biliyorduysa, yine de erkeğin üzerine mihr farz değildir. Ama eğer kadı n o adama haram olduğunu iliş kiden sonra bilirse, erkek benzeri kadı nlara verilen mihr miktarı nıo kadı na vermelidir. 2495- Evlilik akdi okunmadan önce kadı n, erkeğin süt emmek suretiyle kendisine haram olduğunu söyler ve onu tasdik etmek de mümkün olursa, o erkekle evlenemez. Eğer nikâhtan sonra söylerse, önceki hükümde açı klandı ğış ekliyle erkeğin nikâhtan sonra o kadı nı n kendisine haram olduğunu söylemesi gibidir. 2496- Mahrem olmaya sebep teş kil eden süt verme, iki yolla sabit olur: 1) İ nsanı n, sözlerine yakin edeceği bir grubun haber vermesiyle. 2) İ ki adil erkeğin veya dört adil kadı nı nş ahitliğiyle. Ancak bunlar, sözlerinde süt vermenin ş artları na da değinmelidirler. Meselâ, "Biz filan çocuğun filan kadı nı n göğsünden yirmi dört saat süt emdiğini ve bu arada baş ka bir ş ey yemediğini gördük." ş eklinde söylemelidirler. Ayrı ca 2474. hükümde belirtilen ş artlarıda açı klamalı dı rlar. Ama eğer ş artlarıbildikleri belli olur, bu konuda da görüş leri farklıolmaz, erkek ve kadı nla da görüş leri çeliş mezse, ş artları açı klamalarıgerekmez. 2497- Eğer çocuğun, mahrem olmaya sebep olacak ka-dar süt emip emmediğinden ş üphe edilir veya o miktar süt emdiği zannedilirse, çocuk hiç kimseye mahrem olmaz. Ama yine de en iyisi ihtiyat etmektir. [Yani, süt emme sonucu mahrem olanlar, onunla evlenmemeli ve de ona kendi mahremleri gibi bakmamalı dı rlar.] talâk HÜKÜMLERİ 2498- Karı sı na talâk veren (=boş ayan) erkeğin, akı llıve farz ihtiyat gereği baliğde olmasıgerekir. Ayrı ca, bu iş i kendi istek ve ihtiyarıüzere yapmalı dı r. Eğer karı sı nı boş a-masıiçin onu mecbur ederlerse, talâk batı ldı r. Yine boş arken boş amayı kastetmelidir. Dolayı sı yla talâk akdini ş akayla söylemiş se, sahih değildir. 300 2499- Kadı n, boş ama anı nda hayı z ve nifas kanı ndan temizlenmişolmalıve kocasıda temizlendikten sonra veyahut o temizlikten önceki hayı z veya nifas hâlinde kadı nla cinsel iliş kide bulunmamı şolmalı dı r. Bu iki ş artı n tafsilatıilerdeki hükümlerde açı klanacaktı r. 2500- Hayı z veya nifas hâlinde bulunan bir kadı nıboş amak, üç durumda sahihtir. 1) Kocası , evlendikten sonra kadı nla cinsî iliş ki kurmamı şolursa. 2) Kadı n hamile olursa. Şayet hamile olduğu belli olmaz, koca da hayı z hâlinde karı sı nıboş ar ve daha sonra ha-mile olduğ u anlaş ı lı rsa, sakı ncasıyoktur. 3) Kadı nı n kocasıuzakta olur, hayı z ve nifastan temizlenip temizlenmediğini anlamasıimkânsı z veya zor olursa. 2501- Hayı z kanı ndan temizlendiğini bilerek karı sı nıboş ayan kimse, sonradan hayı z hâlinde iken boş adı ğı nıanlarsa, okuduğ u talâk akdi geçersizdir. Fakat hayı zlı olduğunu bildiği hâlde karı sı na talâk verir ve daha sonra temiz olduğunu anlarsa, talâk sahihtir. 2502- Karı sı nı n hayı z veya nifas hâlinde olduğunu bilen bir kimse, ondan uzaklaş ı r örneğin, yolculuğa çı kar ve [yolculukta] karı sı nıboş amak isterse, normalde kadı nları n hayı z veya nifastan temizlenmeleri için gerekli olan müddet süresince sabretmelidir. 2503- Uzakta olup karı sı nıboş amak isteyen kimse, eğer karı sı nı n hayı z veya nifas hâlinde olup olmadı ğ ı ndan haber alabilecek durumda olursa, onun bu bilgisi karı sı nı n hayı z âdetine veya ş eriat tarafı ndan belirtilen diğer ölçülere dayansa bile, normalde kadı nları n hayı z veya nifastan temizlenmesi için gereken müddet süresince sabretmelidir. 2504- Hayı z veya nifastan temizlenmişkarı sı yla cinsî iliş kide bulunup, daha sonra da boş amak isteyen kimse, kadı nı n ikinci defa hayı z görüp temizlenmesine kadar beklemelidir. Ancak, dokuz yaş ı nıdoldurmayan, hamile olan veya yeis yaş ı na ulaş an [yani, artı k hayı z kanıgörmeyen] karı sı nıiliş ki kurduktan sonra boş arsa, sakı ncası yoktur. Yeis yaş ıise, seyit (=Kureyşkabilesinden) olan kadı nlarda altmı ş , seyit olmayan diğer kadı nlarda da elli yaş ı nıtamamlamaktı r. 2505- İ nsan, hayı z veya nifas kanı ndan temizlenmişkarı sı yla iliş ki kurduktan sonra o temizlik hâlinde onu boş arsa, boş adı ktan sonra talâk anı nda hamile olduğu anlaş ı lı rsa, sakı ncasıyoktur. 2406- Hayı z veya nifas kanı ndan temizlenmişkarı sı yla cinsel iliş ki kurduktan sonra yolculuğ a çı kar ve yolculukta da onu boş amak isterse, kadı nı n normalde o temizlikten sonra kan görüp tekrar temizlenmesine kadar sabretmelidir. 2507- Herhangi bir hastalı k nedeniyle hayı z olmayan karı sı nıboş amak isteyen kimse, iliş ki kurduğ u andan itibaren üç ay onunla cinsel iliş kiye girmekten sakı nmalıve daha sonra boş amalı dı r. 301 2508- Talâk akdi, iki adil erkeğin duyacağış ekilde sahih Arapça olarak okunmalı dı r. Talâk akdini kocanı n kendisi okumak ister ve karı sı nı n da adıörneğ in Fatı ma olursa, ş öyle demelidir: ( ٌ ِﻖ ﻟ ﺎ ُﻃ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﺘ ْﺟ َ و ( )زKarı َ m Fatı ma boş tur.) Şayet erkek baş kası nı vekil tayin etmiş se, vekil ş öyle demelidir: ( ٌ ِﻖ ﻟ ﺎ ُﻃ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﻠ ﻛ ﱠ ﻮ ُﻣ ُ ﺔ ْﺟ َ و [ )زMüvekkilimin َ karı sıFatı ma boş tur.] 2509- Müt'a nikâhı yla örneğin, bir aylı k veya bir yı llı k süre üzere evlenen bir kadı nı n talâkıyoktur. Çünkü o kadı nı n boşolması , o müddetin bitmesi veya erkeğin geri kalan müddeti ona bağı ş lamasıyani, "(Müt'a akdinde belirttiğimiz) müddeti sana bağı ş ladı m." demesi ile gerçekleş ir. Bu işiçin de birilerini ş ahit tutmak veya kadı nı n hayı zdan temizlenmişolmasış art değildir. TALÂK İ DDETİ 2510- Dokuz yaş ı nıdoldurmamı şkı zla, yeis yaş ı na ulaş an kadı nı n iddeti yoktur. Yani kocasıonunla cinsî iliş ki kurmuşolsa bile, boş andı ktan sonra hemen evlenebilir. 2511- Dokuz yaş ı nıdolduran ve yeis yaş ı na ulaş mayan bir kadı n, kocasıkendisiyle iliş ki kurduğ u takdirde talâktan sonra iddet beklemelidir. Yani temizken boş anan kadı n, iki defa âdet görünceye kadar sabreder, temizlenip üçüncü kez âdet görünce de iddeti tamam olur ve artı k kocaya gidebilir. Fakat [evlendikten sonra] kocasıcinsel iliş kide bulunmadan önce onu boş arsa, iddet beklemez, yani boş anı r bo-ş anmaz evlenebilir. 2512- Hayı z gören kadı nları n yaş ı nda olup, asla hayı z görmeyen bir kadı nıkocası cinsel iliş ki kurduktan sonra boş arsa, talâktan sonra üç ay iddet beklemelidir. 2513- İ ddet bekleme süresi üç ay olan bir kadı nı n boş anmasıayı n baş ı nda olmuş sa, kamerî üç ay yani, ayı n göründüğü günden itibaren üç aya kadar iddet beklemelidir. Eğer ayı n ortası nda boş anmı ş sa, o ayı n kalan kı smıile ondan sonraki iki ayıve dördüncü ayı n da yarı sı na kadar id-det beklemelidir. Meselâ, yirmi dokuz günle tamamlanan kamerî bir ayı n yirminci gününün akş am vaktinde boş anan bir kadı n, o aydan kalan dokuz günü, ondan sonraki iki ayıve dördüncü ayı n da yirminci gününe kadar iddet beklemelidir. Birinci aydan beklediği iddet miktarı nı n [yani dokuz günün] otuz gün olmasıiçin de, dördüncü ayı n yirmi birinci gününe kadar iddet beklemesi müstehap ihtiyattı r. 2514- Eğer hamile bir kadı nıboş arlarsa, onun iddeti, çocuğun dünyaya gelmesine veya düş mesine kadardı r. Buna göre örneğin, boş andı ktan bir saat sonra çocuk dünyaya gelirse, iddeti tamam olur. 2515- Dokuz yaş ı nıdoldurup, yeis yaş ı na ulaş mayan bir kadı n örneğin, bir aylı k veya bir yı llı k süre üzere müt'a nikâhı yla evlenir ve kocasıonunla cinsî temas kurduktan sonra akitte belirlenen müddet tamam olur veya kocasıgeriye kalan müddeti ona bağı ş larsa, eğer kadı n âdet görüyorsa, iki defa âdet görünceye kadar ve eğer âdet görmüyorsa, kı rk beşgün kocaya gitmekten sakı nmalı dı r. 2516- Talâk iddetinin baş langı cı , talâk akdinin okunması ndan hemen sonradı r; kadı n boş andı ğı nıbilse de bilmese de iddeti o andan itibaren baş lar. Dolayı sı yla iddet süresi tamamlandı ktan sonra, kendisini boş adı kları nıöğ renen kadı nı n bir daha iddet beklemesi gerekmez. 302 vefat iddeti 2517- Kocasıölen bir kadı n, müt'a nikâhı yla evlenmişolsa, yeis yaş ı na ulaş sa veya kocasıonunla cinsî iliş ki kur-mamı şolsa bile, hamile olmadı ğıtakdirde dört ay on gün iddet beklemeli, yani kocaya gitmekten sakı nmalı dı r. Ancak kadı n hamile olursa, doğ uma kadar iddet beklemelidir. Şayet dört ay on gün tamamlanmadan önce çocuk dünyaya gelirse, kocası nı n ölümünden itibaren dört ay on gün geçinceye kadar sabretmelidir. Bu durumlarda beklenilmesi gereken iddete "vefat iddeti" denir. 2518- Vefat iddeti beklemekte olan bir kadı nı n, renkli elbise giymesi, sürme çekmesi ve süs sayı lan diğer iş leri de yapmasıharamdı r. 2519- Kocası nı n [belli bir günde] öldüğ ünü kesin olarak bilen bir kadı n, vefat iddeti bekledikten sonra kocaya gider ama kocası nı n daha sonra öldüğü ortaya çı karsa, [derhal] ikinci kocası ndan ayrı lmalı dı r. Eğer hamile olursa, talâk iddetinde belirtilen miktarda, ikinci kocasıiçin talâk iddeti ve daha sonra birinci kocasıiçin de vefat iddeti beklemelidir. Ama eğer hamile olmazsa, ilkönce birinci kocasıiçin vefat iddeti, daha sonra ikinci kocasıiçin de talâk iddeti beklemelidir. 2520- Vefat iddetinin baş langı cı , kadı nı n, kocası nı n ö-lümünden haberdar olduğu zamandı r. 2521- İ ddetinin bittiğini iddia eden kadı nı n sözü iki ş artla kabul edilir: 1) Töhmet altı nda olmaması . 2) Talâktan veya kocası nı n ölümünden, iddet süresinin bittiğini mümkün kı lacak kadar bir zamanı n geçmişolması . Bâİ N TALÂK VE Rİ C'Î TALÂK 2522- Bâin talâk, kocanı n [iddet süresi dolmadan önce bile, ancak yeni bir nikâh ve mihr tayini ile boş adı ğıkarı sı na dönebileceği ve] karı sı nıboş adı ktan sonra bir daha ona dönme hakkı nı n olmadı ğıtalâktı r. Şöyle ki, nikâh akdi okumaksı zı n onu tekrar kadı nlı ğa kabul edemez. Bâin talâk beşkı sı mdı r: 1) Dokuz yaş ı nıdoldurmamı şkı zı n talâkı . 2) Yeis yaş ı na ulaş mı ş , yani seyit ise altmı şyaş ı nı , seyit değilse elli yaş ı nıdoldurmuş kadı nı n talâkı . 3) Nikâhtan sonra kocasıkendisiyle cinsî iliş ki kurmamı şolan kadı nı n talâkı . 4) Bir koca tarafı ndan üç defa boş anmı şbir kadı nı n üçüncü talâkı . 5) Hükümleri ilerde açı klanacak olan hul' ve mübarat talâkı . Bunlar dı ş ı ndaki boş amalar ise ric'î talâktı r[84], yani talâktan sonra kadı n iddet içindeyken, kocasıona dönebilir. 303 2523- İ nsanı n, ric'î talâk ile boş adı ğ ıkarı sı nı , boş anma zamanıoturduğ u evden çı karmasıharamdı r. Ama genişfı kı h kitapları nda belirtilmişbazıdurumlarda onu evden çı karmanı n sakı ncasıyoktur. Bunun gibi kadı nı n da gereksiz iş ler için dı ş arı çı kmasıharamdı r. Ric'î talâkı n HÜKÜMLERİ 2524- Ric'î talâkta erkek, [iddet içinde] iki yolla karı sı na dönebilir: 1) Onu tekrar kendisine karıolarak kabul ettiği anlamı na gelen bir sözle. 2) Dönüşyaptı ğı nıifade eden bir iş le. 2525- Erkeğin karı sı na dönmesi için ş ahit tutmasıveya karı sı na haber vermesi gerekmez. Hatta hiç kimsenin anlamayacağıbir ş ekilde, "Ben karı ma döndüm." derse, sahihtir. 2526- Karı sı nıric'î talâkla boş ayan erkek, ondan bir mal alı p, bir daha ona dönmemek üzere sulh [anlaş ma] yapsa bile, [iddet içinde] karı sı na dönüşyapma hakkızâyi olmaz. 2527- Eğer bir kadı nıiki kez boş ayı p [iddet içinde] tekrar ona döner veya iki kere boş adı ktan sonra [iddet bitince] tekrar yeni bir akitle onu nikâhlarsa, üçüncü talâktan sonra o kadı n artı k o erkeğe haram olur. [Bu kadı nı n tekrar ona helâl olmasıiçin baş ka erkekle evlenmesi gerekir. Dolayı sı yla kadı n baş ka bir erkekle evlenip ayrı lmadı kça, onu üç defa boş ayan erkeğe dönmesi mümkün olmaz. Ne var ki kadı n] üçüncü talâktan sonra baş ka birisiyle evlenirse, [ancak] dört ş artla birinci kocası na helâl olur: 1) İ kinci kocanı n nikâhıdaimî olmalı dı r. Ama eğer bir aylı k veya bir yı llı k gibi bir süre için onunla müt'a nikâhıyaparsa, müddet bitip ayrı ldı ktan sonra birinci kocasıile evlenemez. 2) İ kinci kocasıbaliğolup, onunla cinsî iliş ki kurmalı , farz ihtiyat gereği inzal (=meni getirme olayı ) da gerçekleş melidir. 3) İ kinci kocasıonu boş amalıveya ölmelidir. 4) İ kinci koca onu boş arsa, kadı nı n talâk iddeti; ölürse de vefat iddeti tamam olmalı dı r. HUL' TALÂKı 2528- Kocası na meyli olmayan ve mihrini veya kendisine ait olan malı nıkendisini boş amasıiçin kocası na bağı ş layan bir kadı nı n boş anması na "Hul' talâkı " denir. 2529- Hul' talâkıile karı sı nıboş amak isteyen kocanı n karı sı nı n adıörneğin Fatı ma ise ş öyle demesi gerekir: )ٌ ِﻖ ﻟ ﺎ َﻃ َ ِﻰ ْھ َﺖ ﻟ ﺬ َ ﺎﺑ َ َﻰﻣ َ ﻠ ﺎﻋ َ ﮭ َ ﺘ ُ ﻌ ْ ﻟ َ ﺎ ُﺧ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﺘ ْﺟ َ و (ز َ (Karı m Fatı ma'yıbağı ş ladı ğış ey karş ı lı ğı nda hul' talâkıile boş adı m; o boş tur.) 304 2530- Bir kadı n, mihrini kocası na bağı ş lamasıiçin bir kimseye vekâlet verir, koca da aynıadamı , karı sı nıboş amasıiçin vekil tayin eder ve kocanı n ismi Muhammed, kadı nı n da ismi Fatı ma olursa, vekil tayin edilen kimse talâk akdini ş uş ekilde okur: ( ٨٥]( ِ ﮫ ﯿ ْ ﻠ َ ﺎﻋ َ ﮭ َ ﻌ َ ﻠ َ َﺨ ْ ﯿ ٍﻟ ِ ﺪ ﻤ ﱠ ُﺤ َ ِﻰﻣ ﻠ ﻛ ﱢ ﻮ َ ﻤ ُ ﻟ ِ ﺎ َھ َ ْﺮ ﮭ ُﻣ َ ْﺖ ﻟ ﺬ َ َﺑ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﺘ ﻠ َ ﻛ ﱠ ﻮ ْﻣ ُ َﻦ ]ﻋ Daha sonra ara vermeden devam eder: ( ٨٦]( ٌ ِﻖ ﻟ ﺎ َﻃ َ ِﻰ ْھ َﺖ ﻟ ﺬ َ ﺎﺑ َ َﻰﻣ َ ﻠ ﺎﻋ َ ﮭ َ ﺘ ُ ﻌ ْ ﻟ َ ﺎ ِﻰﺧ َ ﻠ ﻛ ﱢ ﻮ َ ُﻣ ُ ﺔ ْﺟ َ و ]ز َ Eğer kadı n, kendisini boş amasıiçin kocası na mihrinin dı ş ı nda baş ka bir ş ey vererek bir kimseyi vekil tayin ederse, vekil, "mehreha=mihrini" kelimesi yerine akitte o ş eyin kendisini söylemelidir. Meselâ kadı n yüz lira bağ ı ş lamı ş sa, vekil; "miete lîreten=yüz lirayıbağı ş ladı m." demelidir. MÜBARAT TALÂKI 2531- Karı -koca birbirlerini istemedikleri takdirde, kadı n kendisini boş amasıiçin kocası na malı ndan bir miktarı nı[veya mihrini] verirse, o talâka "mübarat talâkı " denir. 2532- Mübarat talâkı yla karı sı nıboş amak isteyen kocanı n karı sı nı n adıörneğin Fatı ma ise, ş öyle demelidir: )ٌ ِﻖ ﻟ ﺎ َﻃ َ ِﻰ ﮭ ﺎﻓ َ ِھ َ ْﺮ ﮭ َﻰﻣ َ ﻠ َﻋ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ ِﻰﻓ َ ﺘ ْﺟ َ و ُز َ ْت أ ﺎر َ (ﺑ َ Yani, karı m Fatı ma'yımihri mukabilinde mübarat ettim [ondan berî oldum], artı ko boş tur. Eğer baş ka birini vekil ederse, vekilin ş öyle demesi gerekir: [87]( ِﻰ ﻠ ﻛ ﱢ ُﻮ َ َﻣ ﺔ ْﺟ َ و ُز َ ْت أ ﺎر َ ﺑ َ ِﻖ ٌ ﻟ ﺎ َﻃ َ ِﻰ ﮭ ﺎﻓ َ ِھ َ ْﺮ ﮭ َﻰﻣ َ ﻠ َﻋ َ ﺔ ﻤ َ ﺎﻃ ِ )ﻓ َ Her iki durumda da eğ er ( ﺎ ِھ َ ْﺮ ﮭ َﻰﻣ َ ﻠ =ﻋalâ mehriha keli-mesi yerine (ﺎ َ ھ َ ْﺮ ِ ﮭ ﻤ َ =ﺑbimehriha) ِ derse, sakı ncasıyoktur. 2533- Mübarat ve hul' talâkları nı n akitlerini sahih Arapça ile okumak ş arttı r. Ama kadı nı n, malı nı[veya mihri-ni] kocası na bağı ş lamasıiçin Türkçe, "Boş anmak için filan malısana bağı ş ladı m." demesinde herhangi bir sakı nca yoktur. 2534- Eğer kadı n, hul' veya mübarat talâkıiddeti içindeyken kendi bağı ş ladı ğı ndan vazgeçerse, kocasıdönüp ni-kâh akdi okumaksı zı n tekrar onu kendi karı sıyapabilir. 2535- Mübarat talâkı nda, talâk için aldı ğımal, mihr-den fazla olmamalı dı r. Ama hul' talâkı nda fazla olursa, sakı ncasıyoktur. TALÂKLA İ LGİ LİDİ ĞER hükümler 2536- İ nsan, namahrem olan bir kadı nla, kendi karı sızannederek cinsel iliş kide bulunursa, ister kadı n onun kendi kocasıolmadı ğı nıkesin olarak bilsin veya kocası olduğunu zannetsin, iddet beklemesi gerekir. 305 2537- İ nsan, kendi karı sıolmadı ğı nıbildiği bir kadı nla zina ederse, kadı n, onun kendi kocasıolmadı ğı nıbilmese bile, farz ihtiyat gereği iddet beklemelidir. 2538- Eğer erkek, bir kadı nıkocası ndan boş anı p kendisiyle evlenmesi için aldatı rsa, o kadı nı n talâkıve [bu erkekle yapı lan] nikâhısahih olsa da her ikisi büyük günah iş lemişolurlar. 2539- Eğer kadı n nikâh akdi içerisinde; "kocası nı n yolculuğa çı ktı ğıveya örneğin altı ay nafakası nıtemin etmediği takdirde, boş ama yetkisinin kendinde olacağı na" dair ş art koş arsa, kadı nı n bu ş artıbatı ldı r. Ancak kadı n; "erkek yolculuğa çı ktı ğıveya meselâ altıay nafakası nıtemin etmediği takdirde, onun tarafı ndan kendisine talâk vermek için vekil olacağı na" dair ş art koş ar, erkek de yolculuğa çı kar veya altıay onun nafakası nıtemin etmez ve böylece [vekil olan] kadı n kendisini boş arsa, talâk akdi sahihtir. 2540- Kocasıkaybolmuşbir kadı n evlenmek isterse, adil bir müçtehidin yanı na gidip onun emrine göre amel et-melidir. 2541- Delinin babasıve babası nı n babası , eğer maslahat olursa, onun karı sı nı boş ayabilirler. 2542- Eğer baba veya babanı n babası , baliğolmayan kendi çocuğunu müt'a nikâhı yla evlendirir ve belirlenen müddetin bir bölümü de çocuğun mükellef olması ndan bir süre sonraya kadar olursa, meselâ on dört yaş ı ndaki çocuğu için iki yı llı ğı na bir kadı nı müt'a yaparsa, çocuğun yararı na olduğ unda, o kadı nı n müddetini bağı ş layabilirler. Ama onun daimî nikâhla evlendiği karı sı nıboş ayamazlar. 2543- Bir kimse, ş eriatta belirtilen ölçüler gereğ ince adil olarak kabul ettiğ i iki kiş i huzurunda karı sı nıboş arsa, farz ihtiyat gereği o iki kiş iyi adil olarak kabul etmeyen baş ka birisi, o kadı nıne kendisi, ne de bir baş kasıiçin nikâhlamamalı dı r. 2544- Karı sı nı n haberi olmadan onu boş ayan kimse, karı sıolduğu zamanlardaki gibi onun masrafları nıkarş ı lar örneğin, bir yı l sonra karı sı na; "Seni bir yı l önce boş adı m." der ve bunu da ş er'î yolla kanı tlarsa, o müddet içinde kadı n için hazı rladı ğ ıve kadı nı n harcamadı ğış eyleri ondan geri alabilir; ama harcadı kları nıondan isteyemez. GASP HÜKÜMLERi Gasp; baş kası na ait bir malıveya hakkıtecavüz yoluyla haksı z yere zorla almak demektir. Gasp etmek, kı yamet günü insanı n çetin azaba maruz kalması na sebep olan büyük günahlardan birisidir. Resul-i Ekrem'den (s.a.a) ş öyle rivayet edilmiş tir: "Kim, baş kası nı n arazisinden bir karı şyer gasp ederse, kı yamet gününde o yeri yedi tabakası yla birlikte halka gibi onun boynuna takarlar." 2545- İ nsan, mescit, medrese, köprü ve umum için inş a edilen diğer yerlerden halkı n istifade etmesini önlerse, onları n hakkı nıgasp etmişolur. Hatta camiye önce gelip, kendisi için bir yer ayı ran kimsenin yerini bir baş kasıalı r ve orada oturarak onun istifade etmesine engel olursa, ihtiyatla uyuş an ihtimal gereği bu da gasp sayı lı r. 306 2546- Borcun ödenmemesi hâlinde, alacağı nıtahsil edebilmesi için rehin olarak insanı n alacaklı ya verdiği mal, [hiçbir tasarruf edilmeksizin] onun yanı nda kalmalı dı r. Dolayı sı yla borçlu olan kimse, borcunu ödemeden önce ipotek edilen malıalacaklı dan geri alı rsa, onun hakkı nıgasp etmişolur. 2547- İ potek edilen mal, birileri tarafı ndan gasp edilirse, hem mal sahibi, hem de alacaklıo malıgasp edenden tahsil edebilir. O mal, gasp edenden geri alı ndı ğ ı nda, tekrar rehin olarak alacaklı nı n yanı nda kalı r. Şayet o mal telef olur, ama bedeli alı nı rsa, ipotek olarak alacaklı ya verilir. 2548- İ nsan, gasp yoluyla aldı ğımalısahibine geri vermeli, zâyi etmiş se de bedelini ödemelidir. 2549- Gasp yoluyla alı nan maldan bir menfaat elde edilir örneğin, gasp edilen koyun yavrularsa, o da mal sahibine aittir. Bunun gibi bir evi gasp eden kimse, onda oturmasa bile kirası nıvermelidir. 2550- Çocuk veya deliden gasp edilen ş ey, onları n velisine iade edilmeli, telef olmuş sa da bedeli verilmelidir. 2551- Bir ş eyi iki kiş i birlikte gasp etmişolurlarsa, tek baş ı na gasp edecek durumda olsalar bile, her biri ancak gasp ettiği ölçüde tazminat öder. 2552- Gasp edilen ş eyi, örneğin buğ dayı , arpa gibi baş -ka bir ş eyle karı ş tı rı rlarsa, onlarıayı rmak mümkün olduğu takdirde, zahmeti gerektirse de ayı rmalarıve sahibine geri vermeleri gerekir. 2553- Altı n ve gümüşbir kap veya bulundurulmasıcaiz olan [ve altı n ya da gümüş ten yapı lan] baş ka bir ş ey gasp yoluyla alı nı r ve daha sonra tahrip edilirse, gasp eden kimsenin tazminat yani o malı n kendisini tamir parası yla birlikte ödemesi gerekir. Hatta tamir için verilen ücret, tahrip sonucu o ş eyin eksilen fiyatı ndan az olursa, doğ an bu fiyat farkıda sahibine verilmelidir. Tamir ücreti vermemek için onu önceki durumu gibi yapacağı nısöyleyen gâsı bı n teklifini mal sahibi kabul etmek zorunda değildir. Bunun gibi mal sahibi de gasp eden kimseyi tahrip olan malıtamir etmeye zorlayamaz. 2554- Gasp ettiğ iş eyde bazıdeğiş iklikler yaparak onu önceki hâlinden daha iyi bir hâle getirir örneğin, gasp yoluyla aldı ğ ıbir altı n parçası ndan küpe yaparsa, eğer mal sahibi malı n bu ş ekilde iade edilmesini isterse, o ş ekilde vermeli ve bu tadilat dolayı sı yla da çektiği zahmetler için ücret talebinde bulunmamalı dı r. Hatta mal sahibinin izni olmaksı zı n onu eski hâline getirme hakkı na sahip değildir. Eğer sahibinin izni olmadan onu eski hâline getirirse, tazminat ödemesi gerekir. Yani hem malı n kendisini, hem tamir ücretini ve hem de tamir için verilen bu ücretin onun yapı lmı ş ı yla yapı lmamı ş ıarası ndaki farktan az olmasıhâlinde fiyat farkı nımal sahibine vermelidir. 2555- Gasp edilen ş ey, önceki hâlinden daha iyi olacak ş ekilde değiş tirilir ve mal sahibi de önceki hâline getirilmesini isterse, gasp edenin onu önceki hâline getirmesi farzdı r. Hatta tadilat nedeniyle, öncesine göre fiyatı nda bir eksilme söz konusu olursa, fiyat farkı nıda ödemelidir. Meselâ insan, gasp ettiği altı ndan küpe yapar, sahibi de 307 onu önceki hâline getirmesini isterse, erittikten sonra, onun kı ymeti küpe yapı lmadan önceki kı ymetinden az olursa, aradaki fiyat farkı nıvermelidir. 2556- Gasp ettiğ i bir arazide ziraat yapar veya ağaç dikerse, ziraat, ağaç ve onlardan elde edilen ürün onun kendi malı dı r. Fakat arazi sahibi, ekinin veya ağaçları n arazide kalması na razıolmazsa, ziraat veya ağaç sahibi zarara uğrasa bile, ekini veya ağaçları hemen araziden söküp çı kartmalı , kullandı ğısürenin kirası nıödemeli ve arazide oluş an bozukluklarıörneğin, söktüğü ağaçları n yerinde meydana gelen çukurları doldurarak düzeltmelidir. Eğer bunlar vası tası yla arazinin kı ymetinde öncesine oranla azalma olursa da, fiyat farkı nıödemelidir. Gasp eden kimsenin, araziyi kendisine satmasıveya kiraya vermesi için arazi sahibini mecbur etmeye hakkıolmadı ğıgibi, arazi sahibi de o yerdeki ziraat veya ağaçlarıkendisine satmasıiçin gasp eden kimseyi zorlayamaz. 2557- Arazi sahibi, ekinin veya ağaçları n arazide kalması na razıolursa, gasp eden kimsenin ekin veya ağaçları nısökmesi gerekmez. Ama gasp ettiği andan itibaren, arazi sahibinin razıolduğu ana kadar geçen müddetin kirası nıvermelidir. 2558- Gasp edildikten sonra telef olan bir ş eyin sı ğı r ve koyun gibi parçaları nı n farklı fiyatıolursa, örneğin etine bir fiyat, derisine de baş ka bir fiyat verilirse, onun fiyatı ödenmelidir. Eğer o malı n piyasadaki fiyatıfark etmiş se, telef edilen günün fiyatı üzerinden hesaplanı p verilmelidir. 2559- Gasp edildikten sonra zâyi olan ş ey, arpa ve buğday gibi parçalarıarası nda fiyat farkıolmayan bir türden olursa, gasp edilen cinsin misli verilmelidir. Ancak verilen cinsin özellikleri, zâyi olan cinsin özellikleri ile aynıolmalı dı r. 2560- Koyun gibi parçalarıarası nda fiyat farkıolan bir ş ey gasp edildikten sonra telef olur ve piyasa fiyatıda fark etmezse, [o fiyat üzerinden verilmelidir. Fakat] gasp eden kimsenin yanı nda bulunduğu süre içinde beslenerek semizleş ir ve bu durumdayken telef olursa, semiz hâli üzerinden bedeli ödenmelidir. 2561- Gasp ettiğ i bir ş eyi baş ka birisi de ondan gasp eder ve zayi olursa, mal sahibi o malı n bedelini istediğ inden alabilir. Fakat ikinci gası p, malıbirinci gası ba geri çevirir ve onun yanı nda zayi olursa, mal sahibi ikinciden tazminat talebinde bulunamaz. 2562- Alı cıile satı cı , uyulmasıgereken ş artlardan birini ihlâl ederek alı ş veriş yaparlarsa örneğin, tartı yla alı nı p satı lan bir ş eyi tartmadan muameleye tâbi tutarlarsa, muamele batı l olur. Fakat muameleyi göz önünde bulundurmadan birbirlerinin malı nda tasarruf etmeye razıolurlarsa, sakı ncasıolmaz. Aksi hâlde, birbirlerinden aldı klarımal gasp edilmişmal gibidir; ellerindeki malıhemen birbirlerine iade etmeleri gerekir. Hatta her birinin malıdiğerinin elinde telef olursa, ister muamelenin batı l olduğunu bilsinler, ister bilmesinler aldı kları nı n bedelini karş ıtarafa ödemelidirler. 2563- İ nsan, bir malıgörmesi veya bir müddet yanı nda bulundurup beğendiği takdirde satı n almasıiçin satı cı dan alı r ve telef ederse, onun bedelini sahibine vermelidir. BULUNAN MALı n HÜKÜMLERi 308 2564- Bir malıbulan kimse, onda, sahibini bulmaya yarayacak herhangi bir alamet bulmazsa, farz ihtiyat gereği onu sahibi adı na sadaka vermelidir. 2565- İ nsan, bir dirhem[88] miktarı ndan az olan ve üzerinde alâmet bulunan bir malı bulursa, eğer onun kime ait olduğunu bilir ama razıolup olmadı ğ ı nıbilmezse, sahibinin izini olmaksı zı n o malıkendisine alamaz. Fakat sahibi belli olmazsa, onu kendisine mülk edinmek üzere alabilir. Bu durumda telef olsa bile, [sahibi bulununca] onun bedelini ödemesi gerekmez. Hatta mülkiyetine geçirmek kastıolmaksı zı n alı r ve hiçbir kusuru olmadan telef olursa, yine de onun bedelini vermesi farz olmaz. 2566- İ nsan, üzerinde sahibini bulmaya yarayacak bir alameti olan ve değeri bir dirhem miktarı na ulaş an bir malıbulursa, onun Müslümanları n himayesi altı nda yaş ayan zimmî bir kâfire ait olduğ unu bilse bile, [sahibinin bulunmasıiçin] ilân etmelidir. Bulduğu günden itibaren bir haftaya kadar her gün bir defa, sonra bir yı la kadar haftada bir defa insanları n toplanma yerlerinde duyurmasıyeterlidir. 2567- Malıbulan kimsenin bizzat kendisinin duyurmasış art değildir; kendisi adı na ilan etmesi için güvendiği bir kimseyi de yetkili kı labilir. 2568- Bir yı l süren ilana rağmen malı n sahibi bulun-mazsa, malıbulan kimse isterse onu sahibi bulunduğ u takdirde bedelini ödemek kaydı yla kendisine alı r, isterse de teslim etmek amacı yla sahibi bulununcaya dek kendi yanı nda bulundurur. Ancak, sahibi tarafı ndan sadaka vermesi müstehap ihtiyattı r. 2569- Bir yı l ilan etmesine rağ men malı n sahibi bulun-maz ve sahibine teslim etmek amacı yla muhafaza ederken mal zayi olursa, eğer onu korumada ihmal veya aş ı rı lı k söz konusu olmazsa, tazminat ödemesi gerekmez. Ancak, onu kendisi için almı şya da sahibi adı na sadaka vermişolursa, zâmindir. [Yani, eğer sahibi sonradan bulunursa, bedelini ödemesi gerekir.] 2570- Bir malıbulan kimse, açı klanan ş ekilde bilerek ilan etmezse, günah iş lemesinin yanısı ra yine de ilân etmesi farzdı r. 2571- Bulûğçağ ı na ermemişbir çocuk bir mal bulursa, onun yerine velisi ilân etmelidir. 2572- İ lan edilen yı lı n içinde mal sahibinin bulunacağı ndan umut kesilirse, farz ihtiyat gereği sadaka verilmelidir. 2573- İ lan edilen yı lı n içinde telef olan malı n korunması nda [ifrat veya tefrit yani] ihmal veya haddi aş mak söz konusu olursa, [sahibi bulununca] sahibine bedeli verilmelidir. Ancak, ihmal ve aş ı rı lı k söz konusu olmazsa, herhangi bir ş eyin verilmesi farz değildir. 2574- Üzerinde belirtisi olup, bir dirhem miktarı na ulaş an bir mal, ilan edildiği takdirde sahibinin kesinlikle bulunmayacağıbir yerde bulunursa, insan ilk günden itibaren onu duyurmaksı zı n sahibi adı na sadaka verebilir. Ancak, sadaka verdikten sonra, sahibi ortaya çı kar ve sadaka verilmesine de razıolmazsa, onun bedelinin vermesi gerekir. Dolayı sı yla, verilen sadakanı n sevabıartı k malıbulup sadaka veren kimseye ait olur. 309 2575- Bulduğu bir ş eyi kendi malızannederek alı r ve daha sonra kendisine ait olmadı ğı nıanlarsa, yine de bir yı l süreyle ilan etmesi gerekir. 2576- İ lan ederken bulunan ş eyin cinsini söylemek ş art değildir; yalnı zca bir ş eyin bulunduğu duyurulursa ye-terlidir. 2577- Bulunan malı n kendisine ait olduğunu iddia eden kimseye o mal ancak, insana kesin bilgi verecek özelliklerin izah edilmesi hâlinde verilir. Fakat özellikleri izah ettikten sonra, insanda sadece malı n ona ait olduğu zannıoluş ursa, bulan kimse o malı ona verip vermemekte serbesttir. 2578- Değ eri bir dirhem miktarı nda olan bir malıbulduktan sonra ilan etmez; ama mescide veya halkı n toplanma yerlerinden olan bir baş ka yere bı rakı r ve neticede orada telef olur veya bir baş kasıtarafı ndan alı nı rsa, onu bulan kimse bedelini vermekle yükümlüdür. 2579- Kaldı ğızaman bozulacak cinsten olan bir ş eyi bulan kimse, onu ancak kalabileceği en son zamana kadar muhafaza etmelidir. Daha sonra fiyatı nıtespit ederek ya kendisine alı r veya bir baş kası na satar ve her iki durumda da parası nısahibi adı na muhafaza eder. Ancak, müstehap ihtiyat gereği kendisine satı n alı rken veya bir baş kası na satarken, mümkün surette ş er'î hâkimden izin almalı dı r. Fakat her hâlükârda bir yı l süre ile onu duyurmalı dı r. Bu arada eğer onun sahibi bulunursa, parayıona teslim eder, aksi takdirde onun adı na sadaka verir. Yine de farz ihtiyat gereği sadaka vermek için ş er'î hâkimden izin almalı dı r. 2580- İ nsan, sahibini bulup malıkendisine teslim etmek amacı yla bulduğu ş eyi abdest alı rken veya namaz kı larken üzerinde bulundurursa, sakı ncasıolmaz. 2581- Bir kimsenin ayakkabı ları nıalı p, yerine baş ka bir ayakkabıbı rakmı ş larsa, bakı lı r: Eğ er kalan ayakkabı nı n kendi ayakkabı sı nıalan kimseye ait olduğunu bilir ve sahibinin bulunması ndan ümitsiz olur veya sahibini bulmak onun için meş akkati gerektirirse, kendi ayakkabı larıyerine onlarıalabilir. Ama onları n kı ymeti kendi ayakkabı sı ndan fazla olursa, sahibi bulunduğu zaman fiyat farkı nıona ödemesi, sahibinin bulunması na ümidi olmadı ğıtakdirde de ş er'î hâkimin izniyle sahibi adı na sadaka vermesi gerekir. Fakat orada kalan ayakkabı ları n kendi ayakkabı ları nıgötüren kimseye ait olmadı ğı na ihtimal verirse, bu ayakkabı , sahibi bilinmeyen malı n hükmüne tâbi olur, yani sahibini bulmak için araş tı rma yapar, bulmaktan umudu kesilince de sahibinden taraf sadaka olarak fakirlere verir. 2582- İ nsan, kı ymeti bir dirhemden az olan bir malıbulduktan sonra onu kendisine almaz ama cami ve benzeri gibi bir yere bı rakı r ve bir baş kasıonu oradan alı rsa, bu mal alan kimse için helâldir. HAYVAN KESMe ve avlaNma HÜKÜMLERi hayvan kesimi 2583- İ ster yabani olsun ister evcil, eti yenen hayvanı n baş ıdaha sonraki hükümlerde açı klayacağı mı zş er'î usûle göre kesilirse, hayvanı n can vermesiyle eti helâl ve pak 310 olur. Ama insanı n cinsî iliş kide bulunduğu hayvanla necaset yemeyi alı ş kanlı k edinmiş , ancak istibrâ (=özel temizleme usûlü)[89] uygulanmamı şhayvanı n baş ı kesildikten sonra da eti helâl değildir. 2584- Ceylan, dağkeçisi, keklik gibi eti yenen yabani hayvanla önceden evcil olup, daha sonra kaçarak yabanileş mişdeve ve koyun gibi eti yenen hayvan, ilerde açı klanacak olan avlanma usûlüne uygun bir ş ekilde avlanı rsa, pak ve helâl olur. Ancak koyun ve tavuk gibi eti yenen evcil hayvanlarla eğitilerek ehlîleş tirilen ve eti yenen yabani hayvanları n eti, avlanmak suretiyle helâl ve pak olmaz. 2585- Eti yenen yabani hayvan, ancak uçabilecek veya kaçabilecek bir durumda olursa, avlanma yoluyla helâl ve temiz olur. Dolayı sı yla, ceylan yavrusu ile uçamayan keklik yavrusu, avlanmak suretiyle helâl ve pak olmazlar. Hatta bir atı ş ta ceylanla beraber onun kaçamayan yavrusu da vurulursa, ceylan helâl olur; ama yavrusu haramdı r. 2586- Balı k gibi akı cıkanıolmayan ve eti yenen bir hayvan kendi eceliyle ölürse, paktı r; ama onun eti ye-nilmez. 2587- Yı lan gibi akı cıkanıolmayan ve aynızamanda da eti de yenmeyen bir hayvanı n baş ı nıkesmekle eti helâl olmaz; ama ölüsü temizdir. 2588- Köpek ve domuz, avlanmak veya kesmek suretiyle pak olmadı klarıgibi etlerini yemek de haramdı r. Eti yenmeyen panter ile kurt gibi yı rtı cıve leşyiyen hayvanlar, ş er'î usûle göre kesilir veyahut av aletleri olan ok ve benzeri bir ş eylerle avlanı rlarsa, pak olurlar; ama etleri yenilmez. Hatta av köpeği ile avlanmı şolurlarsa, bedenlerinin pak olmasıda sakı ncalı dı r. 2589- Fil, ayı , maymun, fare ve yeraltı nda yaş ayan yı lan ile kertenkele gibi hayvanlar, akı cıkana sahip olur ve kendi eceliyle de ölürlerse, necistirler. Hatta onları n baş ları kesilse bile yine de pak olmazlar. Ancak, kertenkele ile sansarı nş er'î usûle göre kesildiklerinde, pak olmalarıdelilsizdir denemez [yani pak olurlar]. 2590- Canlıbir hayvanı n karnı ndan ölü olarak çı kan veya çı karı lan bir yavrunun etini yemek haramdı r. HAYVAN KESME usûlü 2591- Hayvan kesme usûlü; onun boynunda bulunan dört büyük damarı n, gı rtlağı n (=boğaz çı kı ntı sı nı n) altı ndan tamamen kesilmesidir; damarları n yarı lmasıve yarı ya kadar kesilmesi yeterli değildir. 2592- Bu dört damardan bazı sı nıkeserek hayvanı n ölmesini bekleyip, daha sonra diğer damarları nıkeserlerse, yeterli olmaz. Hatta genelde aralı ksı z kesilen bu dört damarıpeşpeş e kesmeyip, bazı sı nıkestikten sonra henüz hayvan ölmeden önce geri kalan diğer damarları nıkeserlerse bile, sakı ncasıvardı r 2593- Koyunun boğazı nda olan ve kesilmesi gereken dört damarıkurt [gibi yı rtı cıbir hayvan] onda bir ş ey bı rakmayacak ş ekilde koparı rsa, o koyunun eti haram olur. Ancak, boğazı nı n bir miktarı nıparçalar ama dört damarısağlam kalı r veya vücudunun 311 baş ka bir yerini yaralarsa, eğer koyun henüz canlıolur ve belirtilen ş er'î usûle uygun olarak da kesilirse, helâl ve temiz olur. HAYVAN KESiMİ Nde aranan ŞARTLAR 2594- Hayvan kesmenin beşş artıvardı r: 1) Hayvanıkesen kimsenin, ister kadı n olsun ister erkek, Müslüman olmasıve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyt'i olan on iki İ mama karş ıda düş manlı k beslemiş(=Nasibî) olmamasıgerekir. Müslüman birinin çocuğu olan mümeyyiz küçüğün, yani kötüyü iyiden ayı rt eden çocuğun da hayvan kesmesi caizdir. 2) Hayvanı n baş ı , demirden yapı lmı ş[keskin] bir aletle kesilmelidir. Şayet demirden yapı lmı şbir alet bulunmaz ve kesilmediği takdirde de hayvan ölecek olursa, cam ve keskin taşgibi dört damarı nıkoparacak kesici bir ş eyle boğazlanabilir. 3) Keserken, hayvanı n ön tarafıkı bleye doğru yöneltilmelidir. Kı ble tarafı na yöneltilerek kesilmesi gerektiğini bilen kimse, eğer bilerek, kı bleye doğru kesmezse, hayvanı n etini yemek haram olur. Ama eğer unutur veya hükmü bilmez yahut kı bleyi ş aş ı rı r ve kı blenin ne tarafa olduğunu bilmez ya da hayvanıkı ble tarafı na yöneltmesi mümkün olmazsa, sakı ncasıyoktur. 4) Hayvanıkeserken veya bı çağıhayvanı n boğazı na koyarken, kesenin kesme niyetiyle Allah'ı n adı nıdile getirmesi gerekir. Besmele çekerek yalnı zca "Bismillah" demesi yeterlidir. Fakat Allah'ı n adı nı , kesme niyeti etmeksizin söylerse, o hayvan temiz olmadı ğıgibi eti de haram olur. Şayet besmeleyi unutmuşolursa, sakı ncası yoktur. 5) Hayvan, kesildikten sonra, kesilirken canlıolduğunu bildirecek herhangi bir hareket yapmalı dı r. Meselâ, gözünü kı rpması , kuyruğunu oynatmasıveya ayağı nı kı mı ldatmasıyeterlidir. DEVE KESME USÛLÜ 2595- Bir devenin can verdikten sonra temiz ve helâl olmasıiçin, onu keserken hayvan kesiminde belirtilen beşş artla birlikte [baş ka bir usûlün de uygulanması ş arttı r; ş öyle ki] bı çağ ı n veya demirden yapı lmı şkeskin bir aletin, devenin boynu ile göğ sü arası ndaki çukur yere saplanmasıgerekir. 2596- Bı çağ ıdevenin boyun boş luğuna saplamak istedikleri zaman, devenin ayakta olmasıdaha iyidir. Ama vücudunun ön tarafıkı bleye doğ ru olacak ş ekilde dizlerini yere koymuşveya yanıüzerine yatı rı lmı şbir vaziyette bı çağıboyun boş luğuna saplamanı n da sakı ncasıyoktur. 2597- Bı çağ ıdevenin boyun boş luğuna saplamak yerine [diğer hayvanlar gibi] baş ı nı keserler veya koyun, sı ğı r ve benzerlerini deve gibi bı çağıgöğse yakı n olan boyun boş lukları na saplayarak keserlerse, onları n eti haram ve necis olur. Ancak, devenin dört boyun damarıkesilir, daha sonra canıçı kmadan önce açı klanan ş ekilde bı çak boyun boş luğ una batı rı larak öldürülürse, onun eti helâl ve temiz olur. Yine bı çak sı ğ ı r, koyun veya benzeri hayvanları n önce boyun boş lukları na saplanı r, daha sonra canlarıçı kmadan önce baş larıkesilirse, helâl ve temiz olurlar. 312 2598- Asi olan bir hayvanıbelirtilen ş er'î usûllere uygun olarak kesmek mümkün olmaz veya örneğin kuyuya düş er ve orada ölme ihtimali verildiğinden dolayı açı klanan ş ekilde kesilmesi mümkün olmazsa, eğer kı lı ç gibi keskinliğ i vücudu yaralayan bir ş eyle vücudunda yara açarak o yaranı n etkisinden can vermesi sağlanı rsa, helâl olur. Fakat böyle bir hayvanı n her ne kadar ön kı smı nıkı ble tarafı na yöneltmek ş art değilse de hayvan kesme hükmünde belirtilen diğer ş artları n mevcut olmasıgerekir. HAYVAN KESMEnin MÜSTEHAPları 2599- Hayvan keserken birkaç ş ey müstehaptı r: 1) Koyun keserken, ön ayakları yla arka ayağı nı n birini bağlayı p, diğerini serbest bı rakmak. Sı ğı r keserken, dört a-yağı nıda bağlayı p, kuyruğunu serbest bı rakmak. Deve ke-serken, iki ön ayağı nıaş ağı dan dize kadar veya gövdesine kadar birbirine bağlayı p, arka ayakları nıserbest bı rakmak. Tavuğu da kestikten sonra, çı rpı nmasıiçin serbest bı rakmak. 2) Hayvan keserken kı bleye doğru yönelmek. 3) Kesimden önce hayvanı n önüne su koymak. 4) Bı çağ ıiyice bilemek ve kesme iş ini çabuk yapmak gibi hayvanı n fazla eziyet görmeyeceği ş ekilde hareket etmek. HAYVAN KESMEnin MEKRUHları 2600- Hayvan keserken birkaç ş ey mekruhtur: 1) Bı çağ ıboyunun arka tarafı na saplayı p, öne doğru çekerek gı rtlağı nıkesmek. 2) Bir baş ka hayvanı n gözü önünde kesmek. 3) Hayvanıgece veya Cuma günü öğleden önce kesmek. Ancak, ihtiyaç duyulduğunda [herhangi bir vakitte kesmenin] sakı ncasıyoktur. 4) Beslediği hayvanıkendi eliyle kesmek. İ htiyat gereği, hayvanı n canıtam çı kmadan önce derisi yüzülmemeli, keserken omurga kemiğinde bulunan iliğe kadar da ulaş ı lmamalı dı r. Hayvanı n canıçı kmadan önce, kafası nıgövdesinden ayı rmak haramdı r; ama bu iş le hayvanı n eti haram olmaz. hayvan avlamak Sİ LÂHLA AVLAnMAda aranan ş artlar 2601- Eti yenen yabani hayvan silâhla avlandı ğızaman, eti ancak beşş artı n gerçekleş mesiyle helâl ve temiz olur: 1) Av silâhı , bı çak ve kı lı ç gibi keskin ya da mı zrak, ok ve buna benzer ucu sivriltilmişbir alet olmalıki hayvanı n vücudunu kesici oluş u sebebiyle parçalası n. Tuzak, sopa, taşveya benzeri bir ş eylerle avlanan hayvan pak değil, yenilmesi de haramdı r. Tüfekle avlanan hayvan ise, eğer kurş un keskin oluş u sebebiyle hayvanı n vücuduna girerek onu parçalarsa, temiz ve helâldir. Ama eğer kurş un sivri olmaz ve 313 bası nçla hayvanı n vücuduna girerek veya aş ı rıkı zgı nlı ğınedeniyle hayvanıyakarak öldürürse, temiz ve helâl olmasış üphelidir. 2) Hayvanıavlayan kimse, Müslüman veya iyiyi kötüden ayı rt edebilen Müslüman çocuğu [ve de on iki Ehlibeyt İ mamları 'na karş ıkin beslememiş ] olmalı dı r. Dolayı sı yla, kâfir ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne düş manlı ğı nıizhar eden kimsenin avladı ğıhayvan helâl değ ildir. 3) [Avcıavlamaya niyet etmeli; yani] av silâhı nıhayvanıavlamak için atmalı dı r. Eğer baş ka bir ş eyi niş an alı rken tesadüfen bir hayvanıöldürürse, o hayvan temiz değildir; yenilmesi de haramdı r. 4) Silâhıatarken [besmele çekerek] Allah'ı n adı nıanmalı dı r. Eğer bilerek Allah'ı n adı nısöylemeyi terk ederse, av helâl olmaz. Fakat Allah'ı n adı nıanmayıunutursa, sakı ncasıyoktur. 5) Avlanan hayvana yetiş tiğ inde ölmüşolmalıveya hayatta olsa da baş ı nıkesecek kadar vakit bulunmamalı dı r. Ama eğ er [henüz canıvar iken ava yetiş ir ve] baş ı nı kesecek vakit bulduğu hâlde ölünceye kadar kesmeyi terk ederse, artı k o av yenilmez. 2602- İ ki avcıbirlikte bir hayvanıavladı kları nda, eğer onlardan biri Müslüman, diğeri de kâfir olur veya biri Allah'ı n adı nıanar ama diğeri anmazsa, o hayvan helâl olmaz. 2603- Bir hayvan okla [veya kurş un gibi baş ka bir ş eyle] vurulduktan sonra suya düş er ve ölürse, eğ er insan, hayvanı n hem vurulmasıhem de suya düş mesi sonucu öldüğünü bilirse, bu av yenilmez. Hatta yalnı zca atı şsonucu ölüp ölmediğ inden ş üphe edilse bile, hüküm aynen geçerlidir; eti helâl değ ildir. 2604- Gasp edilmişbir köpek veya silâhla bir hayvan avlarsa, avlanan hayvanı n eti helâl ve avcı nı n kendisine aittir. Ancak, günah iş lemesinin yanısı ra silah veya köpeğin ücretini sahibine ödemesi gerekir. 2605- İ nsan, kı lı ç gibi kendisiyle av yapmak caiz olan herhangi bir aletle önceki hükümlerde belirtilen ş artlara uygun olarak, bir hayvanı n boynu ile kafasıbir tarafta kalacak ş ekilde [baş ı nıkopararak] iki parçaya ayı rı rsa, eğer insan o hayvana can verdikten sonra yetiş ir ve hayvan da aldı ğıbu yara sebebiyle ölürse, her iki kı smıda yemek helâldir. Ama eğer hayvan canlıolur ve vakit darlı ğı ndan ş er'î usûl gereğince baş ı nıkesmek mümkün olmazsa, başve boyunla bir tarafta kalan kı sı m yenilir, diğer kı sı m ye-nilmez. Fakat baş ı nıkesecek kadar vakit olursa, baş ı n olmadı ğıkı sı m yenilmez, ama baş ı n bulunduğu kı sı m, diri kalmasımümkün olmasa bile, hayvanı n can çekiş me hâlinde olması ,İ slâm'ı n belirttiği usûle göre kesilmesi ve kesilirken de canlıolmasış artı yla helâldir. 2606- Sopa veya taşgibi kendisiyle av yapmak caiz olmayan bir aletle iki parçaya bölünen bir hayvanı n başve boynunun bulunmadı ğıkı smıharamdı r; başve boyun ile bir tarafta kalan kı sı m ise, can çekiş me hâlinde olsa ve diri kalmasımümkün olmasa bile, ancak keserken canlıolup, belirtilen ş artlara uygun olarak kesildiği takdirde helâl olur. 314 2607- Avlanan veya kesilen bir hayvanı n karnı ndan canlıolarak çı kan bir yavru, belirtilen ş artlara göre kesilirse, helâldir; aksi hâlde haramdı r. 2608- Avlanan veya kesilen bir hayvanı n karnı ndan ölü olarak çı kan bir yavrunun, eğer vücut yapı sıtamamlanı r ve derisi üzerinde tüyleri veya yünleri biterse, temiz ve helâldir. AV KÖPEĞİ YLE AVLAnMAda aranan ş artlar 2609- Eti yenen yabani bir hayvan, av köpeğiyle avlanı rsa, onun temiz ve helâl olması ş u altış arta bağ lı dı r: 1) Av köpeğ i, sahibi tarafı ndan salı verildiği zaman avı n peş inden gidecek ve salı nmadı ğızaman ise gitmeyecek ş ekilde eğitilmişolmalı dı r. Ama av için eğitilmiş bu köpek, ava yaklaş tı ğı nda önlenmek istenir, o da durmaz [ve ondan bir ş ey yerse], sakı ncasıyoktur. Fakat farz ihtiyat gereği sahibi varmadan önce avıyemeyi adet edinen köpeğin yakaladı ğıavdan kaçı nı lmalı dı r. Ama böyle bir alı ş kanlı ğıolmaz ve avıtesadüfen yerse, sakı ncasıyoktur. 2) Ava sahibinin göndermesiyle gitmelidir. Eğer av köpeği kendiliğinden gider ve bir hayvanıavlarsa, o hayvanıyemek haramdı r. Hatta farz ihtiyat gereği kendiliğ inden gittikten sonra sahibi onun ava daha çabuk ulaş masıiçin bağ ı rı r ve köpek de hı zlanı rsa, onun etini yemekten kaçı nmak gerekir. 3) Köpeğ i gönderen kimse Müslüman, [on iki Ehlibeyt İ mamları na karş ıdüş manlı k beslemeyen baliğ] veya iyiyi kötüden ayı rt edebilen Müslüman çocuğu olmalı dı r. Kâfir veya Resul-i Ekrem'in (s.a.a) Ehlibeyti'ne karş ıdüş manlı ğı nıaçı ğa vuran kimsenin köpeğinin avladı ğıavıyemek haramdı r. 4) Köpeğ i gönderirken [besmele çekerek] Allah'ı n adı nıdile getirmelidir. Bilerek Allah'ı n adıanı lmayan avı n etini yemek haramdı r. Ancak, Allah'ı n adı nıanmayı unutur ve besmele çekmezse, sakı ncasıolmaz. Eğer köpeği gönderdiği zaman bilerek Allah'ı n adı nısöylemez ama köpek ava yetiş meden önce Allah'ı n adı nısöylerse, farz ihtiyat gereği o avı n etinden kaçı nı lmalı dı r. 5) Av, köpeğ in diş lerinden aldı ğıyaranı n tesiriyle ölmelidir. Dolayı sı yla köpek, avı boğ arak öldürür veya av kaçarken ya da korkusundan dolayıölürse, helâl olmaz. 6) Köpeğ i gönderen kimse ava vardı ğı nda, av ölmüşolmalıveyahut hayatta olsa da ölünceye kadar baş ı nıkesecek vakit bulunmamalı dı r. Ama eğer canıvar iken ava yetiş ir ve onu kesecek kadar da vakit bulursa, örneğin henüz gözlerini kı rpar, kuyruğunu oynatı r veya ayakları nıyere vurur ve ölünceye kadar onu kesmez ve o da ölürse, helâl olmaz. 2610- Av köpeğ ini gönderen kimse, ava baş ı nıkesebilecek kadar vaktin olduğu bir sı rada yetiş ir ama bı çağıçı karmak gibi genelde yapı lmasıgereken hazı rlı k iş lerine meş gul olur ve elini çabuk tuttuğu hâlde kesim zamanıgeçerek hayvan ölürse, yenilmesi helâldir. Ama eğer kı lı fı n dar olmasıveya kı lı fa yapı ş ı p çı kmaması nedeniyle bı çağıçı karmak uzun zaman alı r ve vakit de geçerse, o hayvanı n etini yemek helâl olmaz. Bunun gibi eğer avcı nı n yanı nda hayvanıkesecek bir alet bulunmaz ve hayvan ölürse, yine de onun etini yemekten kaçı nmak farzdı r. 315 2611- Birden fazla köpekle ava çı kan avcı , köpeklerin hepsini bir avıyakalamaları için gönderir ve onlar hep birlikte onu yakalarlarsa, bakı lı r: Eğer köpeklerin hepsi önceki hükümde belirtilen av köpeği vası fları na sahip olurlarsa, av helâldir. Ancak, açı klanan bu ş artlar, onlardan birisinde bile bulunmazsa, av haramdı r. 2612- Bir kimse, köpeğini belirli bir avı n peş ine gönderir, ama köpek baş ka bir hayvanıavlarsa, o av temiz ve helâldir. Yine, eğer [kastettiği belirli] hayvanla birlikte baş -ka bir hayvanıda avlarsa, her ikisi de temiz ve helâldir. 2613- Bir köpeği, birkaç kiş i avı n peş ine gönderir ve onları n içinde kâfir veya bilerek Allah'ı n adı nısöylemeyen birisi olursa, o avı n etini yemek haramdı r. Bunun gibi gönderilen köpeklerden birisi, belirtilen ş artlara uygun olarak eğitilmemişolursa, avlanan hayvan yenilmez. 2614- Şahin veya av köpeği dı ş ı nda baş ka bir hayvan tarafı ndan avlanan hayvan yenilmez. Ancak, onları n yakaladı ğ ıava insan henüz hayatta olduğu bir sı rada yetiş ir ve onu hayvan kesiminde belirtilen ş artlara uygun olarak keserse, etini yemek helâldir. BALIK AVLAMA 2615- Suda diri olarak yakalandı ktan sonra suyun dı ş ı nda can veren pullu bir balı ğı n eti temiz ve helâldir. Ancak, böyle bir balı k suyun içinde ölürse, her ne kadar temiz olsa da etini yemek haramdı r. Fakat pulu olmayan bir balı k, suyun içinden diri olarak tutulup, dı ş arı da can verse bile etini yemek haramdı r. 2616- Bir balı k suyun dı ş ı na atlar veya dalga onu sudan dı ş arıatar veya su kurur ve balı k karada kalı rsa, eğer ölmeden önce bir kimse onu eliyle veya bir baş ka araçla tutarsa, o balı k can verdikten sonra helâl olur. 2617- Balı k avlayan kimsenin Müslüman olmasıve balı k avlama anı nda Allah'ı n adı nıanmasış art değildir. Fakat Müslüman birinin, onun sudan diri olarak tutulup, dı ş arı da öldüğünü bilmesi gerekir. 2618- Sudan ölü veya diri olarak tutulduğu belli olmayan ölü bir balı k, Müslüman birinin elinde olursa, helâldir. Ancak, kâfir kimsenin elinde olursa, onu diri olarak yakaladı ğı nısöylese bile, haramdı r. 2619- Diri balı ğıyemenin sakı ncasıyoktur. 2620- Diri olduğu hâlde kebap edilen veya suyun dı ş ı nda öldürülen bir balı ğıyemenin sakı ncasıyoktur. 2621- Dı ş arıçı karı ldı ktan sonra iki parçaya bölünen balı ğı n bir parçasıcanlıolarak suya düş er ve diğer parçasısuyun dı ş ı nda kalı rsa, dı ş arı da kalan kı smı n yenilmesinde sakı nca yoktur. çekirge avlama 2622- El veya baş ka bir vası tayla tutulduktan sonra can veren çekirgenin yenilmesi helâldir. Onu tutan kimsenin Müslüman olmasıve tuttuğu zaman da Allah'ı n adı nı 316 anmasıgerekmez. Ancak, ölü veya diri olarak yakalandı ğıbelli olmayan bir çekirge, ölü olarak kâfir birinin elinde olursa, onu diri olarak yakaladı ğı nısöylese bile helâl değildir. 2623- Kanadıolmayı p, uçamayan bir çekirgenin yenilmesi haramdı r. yiYECEK VE İ ÇECEKLERle ilgili HÜKÜMLER 2624- Şahin gibi pençesi olan yı rtı cıkuş ları n etini yemek haramdı r. Hüdhüd (=çavuş kuş u) ile kı rlangı cı n etini yemek ise mekruhtur. 2625- Ruhu olan bir ş eyi, örneğin kuyruk veya bir parça eti, canlıbir koyundan kesip kopardı kları nda necis ve haram olur. 2626- Eti yenen hayvanlardan on beşş eyi yemek haramdı r: 1) Kan. 2) Dı ş kı . 3) Erkeklik organı . 4) Diş ilik organı . 5) Yavruluk. 6) Ur (=tümör)[90] denilen vücuttaki ş iş kinlikler. 7) Erkeklik yumurtaları . 8) Beyinde bulunan nohut ş eklindeki hipotez bezi. 9) Omurilik.[91] 10) Bel kemiğinin iki tarafı nda bulunan sarırenkli iki sinir. 11) Safra kesesi. 12) Dalak. 13) Mesane. 14) Göz bebeği. 15) Hayvanları n tı rnaklarıarası nda olup zatü'l-eş aci' denilen ş ey (=parmak diplerinin bulunduğu yer). 317 2627- Dı ş kıve sümüğün yenilmesi haramdı r. Farz ihtiyat gereğ i insan tabiatı nı n tiksindiği ve nefret ettiği diğer kötü ş eyleri yemekten de kaçı nmak gerekir. Ama eğer onlardan temiz olan bir ş eyin az miktarı , halkı n nazarı nda yok sayı lacak derecede helâl olan baş ka bir ş eyle karı ş tı rı larak yenilmek istenirse, sakı ncasıyoktur. 2628- Şehitler serveri olan Hz. Hüseyin İ bn-i Ali'nin (a.s) ş ehit düş tüğü ve hâlihazı rda türbesinin bulunduğu yerin (Kerbela) toprağı ndan ş ifa amacı yla az bir miktarda yemenin sakı ncasıyoktur. Yine Dağı stan çamuru ile Ermeni çamurunu (=kilini) tedavi maksadı yla yemek, eğer tedavi bunlara münhası rsa, caizdir. 2629- Ağza gelen sümükle balgamıyutmak haram değildir. Yine, insanı n tiksinmemesi hâlinde, ağzı nıtemizlerken, diş lerin arası na sı kı ş ı p kalan yemek kı rı ntı ları nıyutmanı n sakı ncasıyoktur. 2630- İ nsan için zararlıolan bir ş eyi yemek haramdı r. 2631- At, eş ek ve katı r etinin yenilmesi mekruhtur. Ancak bir insan, onlardan biriyle cinsel iliş ki kurmuşolursa, yenilmesi helâl olmaz ve böyle bir hayvanıbulunduğu ş ehirden dı ş arıgötürüp, baş ka bir yerde satmak gerekir. 2632- İ nsanı n cinsî temasta bulunduğ u sı ğ ı r, koyun ve deve [gibi eti yenen hayvanları n] dı ş kıve tezekleri necistir; sütlerini içmek de haramdı r. Böyle bir hayvanı n geciktirilmeden öldürülüp yakı lmasıgerekir. [Eğer o hayvan baş ka birinin malıolursa,] onunla cinsel iliş ki kuran kimse, bedelini sahibine ödemelidir. Hatta bu hayvanlardan biri baş ka bir hayvanla cinsel iliş ki kurarsa, onun sütü de haram olur. 2633- Şarabı n içilmesi haramdı r. Nakledilen hadislerin bazı sı na göre en büyük günah olarak nitelenmiş tir. Hatta bir kimse onu helâl sayar ve onu helâl saymanı n gerçekte Allah ve Resulünü (s.a.a) yalanlamak anlamı na geldiğ inin farkı nda ise, kâfir olur. Hz. İ mam Cafer Sadı k'ı n (a.s) ş öyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Şarap, kötülüklerin kökü ve günahları n kaynağı dı r. Şarap içen kimse, aklı nıyitirir, ş arabıiçtiğ i o anda Allah'ıtanı maz, hiçbir günahtan kaçı nmaz,, kimsenin hakkı na saygıgöstermez, yakı n akrabaları n hakkı nıgözetmez ve açı k kötülüklerden yüz çevirmez. Allah'ıtanı ma ve iman ruhu ş arap içen kimsenin vücudundan çı kar ve onda Allah'ı n rahmetinden uzak olan habis ve eksik ruh kalı r. Allah, melekler, Peygamberler, müminler ona lânet eder ve kı rk güne kadar kı ldı ğınamazlar kabul olmaz. (Böyle bir kimsenin) yüzü kı yamet gününde siyah olur, dili ağzı ndan dı ş arı çı kar, ağzı ndan göğsüne salyalar saçar ve böyle bir vaziyette susuzluktan feryat eder." 2634- Farz ihtiyat gereği, ş arap içilen sofrada eğer insan [ş arap içmediği hâlde] onlardan biri sayı lacak olursa, o sofraya oturmamalı dı r. Hatta o sofradan bir ş ey yemek bile haramdı r. 2635- Açlı k ve susuzluktan ölmek üzere olan Müslüman bir kimseye ekmek ve su verip, ölümden kurtarmak her Müslüman için farz bir vazifedir. YEMEK YERKEN MÜSTEHAP OLAN ŞEYLER 2636- Yemek yerken birkaç ş ey müstehaptı r: 318 1) Yemekten önce elleri yı kamak. 2) Yemekten sonra elleri yı kayı p, havluyla kurulamak. 3) Yemeye ev sahibinin baş lamasıve herkesten sonra da bitirmesi. Yine yemekten önce ilk olarak ev sahibinin elini yı kaması , daha sonra sağtarafı nda oturan kimseden baş layarak sı rası yla sol tarafı nda oturan kimseye kadar gidilip, ellerini yı kamalarıve yemekten sonra da ilk olarak ev sahibinin solunda oturan kimsenin ellerini yı kaması , daha sonra ev sahibinin sağı nda oturan kimseye ulaş ana kadar sı rası yla ellerini yı kamalarımüstehaptı r. 4) Yemeğe baş larken besmele çekmek, yani Bismillah... demek. Şayet sofrada birkaç çeş it yemek olursa, her yemeğe baş larken bismillah demek müstehaptı r. 5) Yemeği sağelle yemek. 6) Yemeği üç veya daha çok parmakla yiyip, iki parmakla yememek. 7) Bir sofrada birden fazla kimse oturmuş sa, herkesin kendi önünden yemesi. 8) Lokmalarıküçük almak. 9) Sofra baş ı nda fazla oturup, [ağı r ağı r yiyerek] yemek yemeyi uzatmak. 10) Yemeği iyice çiğnemek. 11) Yemekten sonra Allah'a hamdetmek. 12) Parmaklarıyalamak. 13) Yemekten sonra diş leri [kürdan türü bir ş eyle] temizlemek, nar dalı , reyhan dalı , kamı şve hurma ağacıyaprağı yla da temizlememek. 14) Sofradan dökülen kı rı ntı larıalı p yemek. Ancak ye-mek kı rda yenilirse, dökülenleri kuş larla hayvanlara bı rak-mak müstehaptı r. 15) Gündüzle gecenin evvelinde yemek yiyip, gün ortasıile gece yarı sı nda yememek. 16) Yemekten sonra sı rt üstü yatarak sağayağı nısol ayağı nı n üzerine koymak. 17) Yemeğe tuzla baş layı p tuzla bitirmek. 18) Meyveyi yemeden önce su ile yı kamak. YEMEK YERKEN MEKRUH OLAN ŞEYLER 2637- Yemek yerken ş u birkaç ş ey mekruhtur: 1) Tok olduğu hâlde yemek. 319 2) Çok yemek. Nitekim bir hadiste ş öyle buyrulmuş tur: "Allah-u Tealâ her ş eyden çok tı ka-basa dolu mideden hoş -lanmaz." 3) Yemekte baş kaları nı n yüzüne bakmak. 4) Yemeği sı cak yemek. 5) Yediği veya içtiği ş eye üflemek. 6) Sofraya ekmek konduktan sonra baş ka bir ş eyi beklemek. 7) Ekmeğ i bı çakla kesmek. 8) Ekmeğ i yemek tabağı nı n altı na bı rakmak. 9) Kemiğe yapı ş ı k olan eti, kemikte hiçbir ş ey kalmayacak ş ekilde temizlemek. 10) Meyvenin kabuğunu soymak. 11) Meyveyi iyice yemeden atmak. SU İ ÇMENİ N MÜSTEHAPLARI 2638- Su içerken ş u birkaç ş ey müstehaptı r: 1) Suyu emercesine içmek. 2) Suyu gündüz ayakta içmek. 3) Suyu içerken Bismillah demek, içtikten sonra da İ mam Hüseyin'i (a.s) ve ailesini hatı rlamak, onları n katillerine lanet okumak. SU İ ÇMENİ N MEKRUHLARI 2639- [Su içerken ş u birkaç ş ey mekruhtur:] 1) Çok su içmek. 2) Yağ lıyemekten sonra su içmek. 3) Geceleyin ayakta su içmek. 4) Sol elle su içmek. 5) Testinin kı rı k yeri ile elle tutulan yerinden su içmek. NEZİ R (adak) ve AHD HÜKÜMLERi nezretmekle ilgili hükümler 2640- Nezir; insanı n Allah rı zasıiçin hayı r bir iş i yap-mayıya da yapı lmamasıdaha iyi olan bir iş i Allah rı zasıiçin terk etmeyi iltizam etmesi demektir. 320 2641- Nezrederken nezrin özel akdini okumak gerekir. Bu akdin Arapça okunmasıda ş art değildir. Meselâ Türkçe; "Hastalı ğı m iyi olursa, Allah rı zasıiçin bir fakire on bin lira vereceğim." diyerek akdi okursa, nezri sahihtir. 2642- Nezreden kimsenin baliğve akı llıolması , akdi kendi bilinci ve iradesi üzere okumasıgerekir. Dolayı sı yla baş kası nı n zorlaması yla veya [aş ı rı ] gazap hâlindeyken sinirlenme neticesi gayri ihtiyarıolarak nezirde bulunan kimsenin nezri sahih değildir. 2643- Malı nıboşyerlere harcayan sefih bir kimse, bu hâliyle bulûğa erer veya ş er'î hâkimin emriyle kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı nıkullanmasıyasaklanı rsa, malı na ait yaptı ğınezirler sahih değildir. 2644- Kocası nı n izni olmaksı zı n nezreden kadı nı n nez-ri batı ldı r. 2645- Bir kadı n, kocası nı n izniyle nezrederse, kocasıonun bu nezrini bozamaz ve kendi nezrine amel etmesini de engelleyemez. 2646- [Baliğolan bir] çocuk, herhangi bir nezirde bulunursa, babası nı n izniyle olmasa bile, nezrine vefa göstermesi gerekir. 2647- İ nsan, ancak kendisi için yapı lmasımümkün olan bir iş i nezredebilir. Dolayı sı yla, yürüyerek Kerbela'ya gitmekten âciz olan kimse, yürüyerek gitmeyi nezrederse, onun nezri sahih değildir. 2648- Haram veya mekruh olan bir iş i yapmak yahut farz veya müstehap olan bir iş i yapmamak üzere yapı lan nezir sahih değildir. 2649- [Yemek, içmek, giyinmek ve binmek gibi] mubah olan bir iş i yapmak veya terk etmek üzere yapı lan nezirlerde, yapmakla yapmamak her açı dan eş it olur ve hiçbir tarafı n diğerine tercihi olmazsa, insanı n böyle bir nezirde bulunmasısahih değildir. Ama eğer onu yapmanı n bir açı dan tercihi olur ve insan da onu göz önünde bulundurarak örneğin, ibadette daha güçlü olmak için bir yemeği yemek üzere nezrederse, nezri sahihtir. Aynış ekilde eğer terk edilmesinin herhangi bir açı dan faydalıolduğunu göz önünde bulundurarak örneğin, zararlıolduğu için sigara içmeyi bı rakmak üzere nezrederse, nezri sahihtir. 2650- İ nsan, kendi farz namazları nıoda gibi bizatihi (=kendiliğ inden) namazı n sevabı nı n artması na sebep olmayan bir mekânda kı lmayınezrederse, eğer orada namaz kı l-manı n bir açı dan tercihi olursa örneğin, yalnı z kalmasınedeniyle ibadete olan teveccühü dağı lmı yorsa, onun bu nezri sahihtir. 2651- Bir iş i yapmayınezreden kimse, onu nezrettiğ i [ve belirttiği] ş ekilde yerine getirmelidir. Buna göre ayı n ilk gününde sadaka vermeyi veya oruç tutmayıveya ayı n baş langı ç namazı nıkı lmayınezrederse, bunlarıo günden bir gün önce veya bir gün sonra yapmasıyeterli olmaz. Yine hastasıiyileş ince sadaka vermek üzere adakta bulunan kimse, hastasıiyileş meden önce sadakayıverirse, kifayet etmez. 2652- Oruç tutmak üzere nezirde bulunan ama vaktini ve sayı sı nıbelirtmeyen kimse, herhangi bir günü oruç tutarsa, yeterli olur. Bunun gibi bir kimse, namaz kı lmayı 321 nezreder ama sayı sıile özelliklerini belirtmezse, iki rekâtlıbir namazıkı lmakla nezrine vefa göstermişolur. Yine sadaka vermeyi nezreder ama onun cinsini ve miktarı nıbelirtmezse, "sadaka verdi" denecek miktarda fakire bir ş ey verirse, nezrine göre amel etmişolur. Aynış ekilde Allah için herhangi bir iş i yapmayınezreden kimse, bir namaz kı lar veya bir gün oruç tutar ya da bir ş eyi sadaka olarak fakire verirse, nezrini yerine getirmişolur. 2653- Belirli bir günde oruç tutmayınezreden kimse, o günde oruç tutmalı dı r. Eğer o günde yolculuğa çı karsa, o orucun kazasıüzerine farz olur. 2654- [Bir nezirde bulunan kimse,] kendi ihtiyarı yla nezrinin gereğine muhalefet eder ve vefa göstermezse, keffaret vermesi yani, ya bir köle azat etmesi veya altmı şfakiri doyurmasıya da iki ay peşpeş e oruç tutmasıgerekir. 2655- Bir iş i belirli bir zamana kadar terk etmeyi nezrederse, o süre geçtikten sonra o iş i yapabilir. Eğer o süre geçmeden önce unutkanlı k veya çaresizlik yüzünden onu yaparsa, üzerine bir ş ey farz olmaz; ama yine de o iş i belirlediği sürenin sonuna kadar yapmamasıgerekir. Eğ er ikinci defa onu belirttiği sürenin içinde özürsüz olarak yaparsa, bir önceki hükümde belirtildiğ i gibi keffaret ver-mesi gerekir. 2656- İ nsan, bir iş i terk etmek üzere nezirde bulunur ve onun için belirli bir süre tayin etmezse, eğer unutkanlı ktan, çaresizlikten veya hükmü bilmezlikten kaynaklanan bir nedenle o iş i yaparsa, üzerine keffaret farz olmaz. Fakat onu kendi ihtiyarı yla yaparsa, birinci defasıiçin keffaret vermelidir. 2657- İ nsan, cuma günü gibi haftanı n belirli bir gününü devamlıoruç tutmak üzere nezreder, ama cuma günlerinden birisi Ramazan veya Kurban Bayramıgününe rastlar veya hayı z gibi oruç tutması na mani olan bir özürle karş ı laş ı rsa, o günü oruç tutmaz; fakat baş ka bir günde o günün kazası nıtutar. 2658- Belli bir miktarısadaka vermek üzere nezirde bulunan kimse, sadakayı vermeden önce ölürse, miras olarak bı raktı ğımalı n o miktarı nısadaka vermelidirler. 2659- Belli bir fakire sadaka vermeyi nezreden kimse, onu baş ka bir fakire veremez. Hatta o fakir ölürse, [farz] ihtiyat gereği onun mirasçı ları na vermesi gerekir. 2660- Ehlibeyt İ mamları ndan muayyen birini örneğin, Kerbela'da Hz. Hüseyin'in (a.s) türbesini ziyaret etmek amacı yla nezirde bulunan kimse, baş ka bir İ mamı n türbesini ziyarete giderse, yeterli olmaz. Ancak, herhangi bir özürle karş ı laş ması ndan dolayı adakta belirttiği türbenin ziyaretine gidemezse, onun üzerine bir ş ey farz olmaz. 2661- Türbe ziyaretine gitmeyi nezreden kimse, ziyaret guslü ile ziyaret namazıiçin nezirde bulunmazsa, ziyarete gittiğ inde onlarıyerine getirmesi gerekmez. 2662- Ehlibeyt İ mamları 'ndan veya onları n evlâdı ndan birinin haremi için halı , perde, avize ve aydı nlatma malzemesi gibi bir ş ey nezreden kimse, onlarıharemle ilgili harcamalarda kullanmalı dı r. Ama eğer bizzat İ mamları n veya onları n evladı ndan birisi için nezrederse, haremin hiz-metçilerine verebileceği gibi, haremle ilgili harcamalarda veya sevabınezredilen kimseye ulaş masıamacı yla diğer hayı rlıiş lerde de kullanabilir. 322 2663- Masum İ mamı n (a.s) bizzat kendisine bir ş eyi nezreden kimse, eğer onu belirli bir masraf için kastetmiş se, belirttiği harcamada bulunmalı dı r. Fakat belirli bir masraf için kastetmemiş se, onu fakirlere ve o İ mamı n türbesinin ziyaretçilerine vermeli veya cami ve benzeri ş eyler inş a edip, sevabı nıo İ mama (a.s) hediye etmelidir. İ mam zâdeler için bulunulan nezirlerde de aynıhüküm geçerlidir. 2664- Sadaka veya Ehlibeyt İ mamları ndan biri için nezir edilmişkoyunun yünü ve sonradan semizleş mesi nezre aittir. Şayet adanan yere harcanmadan önce süt verir veya yavru yaparsa, farz ihtiyat gereği bunlar da nezredilen yerde harcanmalı dı r. 2665- Hastasıiyi olunca veya yolcusu yolculuktan sağlı kla dönünce, bir iş i yapmayı nezreden kimse, nezretme-den önce hastası nı n iyileş tiğini veya yolcusunun geldiğini anlarsa, nezrine göre amel etmesi gerekmez. 2666- [Henüz baliğolmayan] kı zı nıseyit olan birisiyle evlendirmeyi nezreden anne veya baba, baliğolduktan sonra, ihtiyat gereği onu mümkün olduğ u takdirde seyit birisiyle evlenmesi için razıetmelidirler. ahdetmekle ilgili hükümler 2667- Şer'î olan ihtiyacı na ulaş tı ğıtakdirde, hayı rlıbir işyapacağı na dair Allah'la ahitleş en kimse, isteğine kavuş unca o iş i yapmalı dı r. Hatta herhangi bir isteği olmaksı zı n hayı rlıbir işyapmak üzere ahdederse, o ahdine vefa göstermesi gerekir. 2668- Nezirde olduğu gibi, ahdederken de ahdin [özel] akdini okumasıve yapması nı ahdettiği iş in yapı lmamasıyapı lması ndan daha iyi olmamalı dı r. 2669- Ahdinin gereğine muhalefet edip, ahdine vefa göstermeyen kimsenin keffaret ödemesi, yani altmı şfakiri doyurmasıveya iki ay oruç tutmasıya da bir köle azat etmesi gerekir. YEMİ N ETME HÜKÜMLERi 2670- Herhangi bir iş i yapmaya veya terk etmeye, örneğin oruç tutmaya veya sigara içmemeye yemin eder, daha sonra bilerek bu yeminini bozarsa, keffaret vermeli, yani bir köle azat etmeli veya on fakiri ya doyurmalıya da giydirmeli, bunlara da gücü yetmediği takdirde üç gün oruç tutmalı dı r. 2671- Yeminin birkaç ş artıvardı r: 1) Yemin eden kimsenin akı llıve baliğolmasıgerekir. Kendi malı nıharcama hususunda yemin etmek isteyen kimsenin bulûğçağı na ererken sefih olmamasıve ş er'î hâkim tarafı ndan kendi mallarıüzerindeki tasarruf hakkı na yasaklama emri konmamasıgerekir. Yine yemin eden kimse, kendi bilinci ve ihtiyarıüzere yemin etmelidir. Dolayı sı yla çocuğun, delinin, sarhoş un ve yemin etmeye mecbur edilen kimsenin yemini doğru değildir. Gazap hâlinde kastetmeksizin edilen yeminin de hükmü böyledir. 323 2) Yapmak üzere yemin edilen iş , haram ile mekruh, terk etmeye yemin edilen işde farz ile müstehap olmamalı dı r. Mubah olan bir iş i yapmak üzere yemin edilirse, o iş in terki halkı n nazarı nda yapı lması ndan ve terk etmeye yemin edilen mubah bir iş in ise yapı lması , halkı n nazarı nda terk edilmesinden daha iyi olmamalı dı r. 3) "Allah" ismi gibi, Hak Tealâ'nı n mukaddes zatı ndan gayrisi için kullanı lmayan isimlerden herhangi birisi ile yemin edilmelidir. "Hâlı k=yaratan", "Râzı k=rı zk veren" gibi Allah'tan baş kasıhakkı nda kullanı labilen, ama yüce Allah hakkı nda fazla kullanı ldı ğ ı ndan dolayısadece Allah'ıandı ran sı fatlar ile de yemin sahihtir. Yine ancak bir kârine olduğu takdirde Allah'ı n kastedildiği anlaş ı lan herhangi bir sı fat ile yemin eder ve maksadıda bizzat Allah olursa, [farz] ihtiyat gereği yemininin gereğine uymalı dı r. 4) İ nsan, yemini diliyle söylemelidir; yazmak veya kal-binden geçirmekle yemin gerçekleş mez. Fakat dilsiz bir adam iş aretle yemin ederse, sahihtir. 5) Yeminin gereğine amel etmek (yani yemine bağlıkalmak) yemin eden için mümkün olmalı dı r. Eğ er belli bir süre içerisinde bir ş eyi yapmak üzere yemin eder ve yemin ettiği zaman bu işkendisine mümkün olur fakat daha sonra yeminde belirttiği sürenin sonuna kadar âciz düş er ve artı k yemine bağlıkalmak kendisi için imkânsı z veya meş akkatli olursa, acze uğradı ğ ıgünden itibaren yemini bozulur. 2672- Eğer çocuğun babasıveya karı nı n kocasıonları n yemin etmesini yasaklar ama onlar yine de yemin ederlerse, yeminleri sahih olmaz. 2673- Eğer çocuk babası nı n izni olmadan veya kadı n kocası nı n izni olmadan yemin ederse, her ne kadar onları n ettikleri bu yemininin sahih olmamasıuzak bir görüş değil-dir; ama ihtiyatıterk etmemeleri gerekir. 2674- Unutkanlı k veya çaresizlik yüzünden yeminin gereğine muhalefet eden kimsenin üzerine yemin keffareti farz olmaz. Baskıaltı nda kalarak yeminini bozmaya zorlanan kimse de bunun gibidir. "Vallahi ş imdi namaza baş lı -yorum." diye yemin eden, ama vesvesesi yüzünden namaza baş layamayan vesveseli kimsenin vesvesesi, gayri ihtiyari olarak onun yemininin gereğine amel etmesini engellerse, üzerine keffaret lâzı m gelmez. 2675- Yemin eden kimsenin sözleri doğru ise yemini mekruh, yalan ise haram ve büyük günahlardandı r. Ancak, kendisini veya baş ka bir Müslümanızalimin ş errinden kurtarmak için yalan üzere yemin ederse, sakı ncasıolmaz. Hatta bazen böyle bir yeminde bulunmak farz bile olur. Çünkü bu tür yemin etmek, önceki hükümlerde açı klanan yemin türlerinden baş ka bir ş eydir. VAKIF HÜKÜMLERi 2676- Bir ş ey vakfedildikten sonra, vakfeden kimsenin mülkünden çı kar; artı k hiç kimsenin onu bağı ş lama, satma ve miras yoluyla ona sahip olma hakkıyoktur. Ancak, 2094 ve 2095. hükümlerde açı klanan ş ekilde, [vakfedilen mal kullanı lmaz hâle gelir veya kendilerine vakfedilen ş ahı slar arası nda ihtilaf söz konusu olursa,] vakfedilen malı n satı lması nda herhangi bir sakı nca yoktur. 324 2677- [Vakfederken vakfı n özel akdini okumak ş arttı r; ama] akdin Arapça okunması ş art değildir. Örneğin Türkçe olarak, "Kendi evimi vakfettim." denilmesi ile de vakı f sahih olur. Böyle bir vakı f akdinin okunması ndan sonra -özel vakı f türünden olsa bilevakfedilen tarafı n, "Ben de bu vakfıkabul ettim." demesine artı k gerek yoktur. 2678- İ nsan, vakfetmek için bir malıayı rı r ama akdi okumadan önce piş man olur veya ölürse, o malı n vakfedilmesi gerekmez. 2679- Vakfedilecek bir mal, sürekli olarak vakfedilmelidir. Dolayı sı yla, on yı l [gibi belirli bir süre üzere] vakfedilen bir malı n vakfıbatı ldı r. Bunun gibi on yı la kadar vakfı n malıolup, beşyı l vakfa ait olmaması , daha sonra tekrar vakfedilmesi ş art koş ulan malı n vakfıda geçersizdir. Farz ihtiyat gereği vakı f, akit okunduktan hemen sonra gerçekleş melidir. O hâlde, "Bu malı , ölümümden sonraki bir dönem için vakfettim." diyerek vakı fta bulunan kimsenin vakfı , akdin okunması ndan ölümüne kadar vakfedilmemişolduğundan dolayısakı ncalı dı r. 2680- Bir mal, ancak vakfedilen kimsenin kendisinin, velisinin veya vekilinin yetkisine bı rakı ldı ğ ıtakdirde sahih olur. Dolayı sı yla bir ş eyi, kendi küçük çocukları na vakfeder ve onları n mülkü olmasımaksadı yla onu onları n adı na muhafaza ederse, vakı f sahihtir. 2681- Cami olarak vakfedilen bir yeri devretme niye-tiyle orada namaz kı lı nması na izin verirse, herhangi bir kimsenin orada namaz kı lması yla vakı f gerçekleş ir. 2682- Vakfeden kimsenin akı llıolması , bulûğa ermesi, kendi istek ve bilinci üzere vakfetmesi ve de ş er'î açı dan kendi mallarıüzerinde tasarruf hakkı nıkullanma yetkisine sahip olmasıgerekir. Dolayı sı yla bulûğa ererken sefih olan veya ş er'î hâkim tarafı ndan malî tasarruflarıyasaklanan sefih kimsenin sahip olduğ u bir malı vakfetmesi, kullanma yetkisi olmadı ğı ndan dolayıdoğru değildir. 2683- Bir malı , henüz dünyaya gelmemişkimseler için vakfetmek sahih değildir. Ama içlerinden bazı sıhayatta olan kimseler için bir malıvakfetmek sahihtir; henüz dünyaya gelmemişolan diğer bazı larıise, dünyaya gelince bu malda öncekilerle ortak olurlar. 2684- Bir ş eyi kendisi için, meselâ bir dükkanı n gelirini, öldükten sonra kendi kabrine harcamalarıiçin vakfederse, sahih olmaz. Ama örneğin bir malı , fakirlere vakfeder ve sonradan kendisi fakir düş erse, o vakfı n gelirlerinden yararlanabilir. 2685- Vakfeden kimse, vakfettiği ş ey için mütevelli tayin ederse, vakfeden kimsenin anlaş ması na uygun davranı lmalı dı r [tayin ettiği kimse mütevelli olarak kabul edilmelidir]. Eğ er mütevelli olarak birini tayin etmez ve örneğin, kendi evladıgibi belli ş ahı slara vakfetmişolursa, sonraki kuş akları n da menfaatlerini ilgilendiren vakı fla ilgili maslahatlar konusunda ş er'î hâkim yetkilidir. Fakat sadece mevcut kuş ağı n menfaatlerini ilgilendiren ş eylerde ise, bulûğa erdikleri takdirde yetki kendi ellerindedir. Baliğolmadı klarıtakdirde ise, onları n velisi yetkilidir; vakfedilen ş eyden yararlanmak için ş er'î hâkimin izni gerekmez. 325 2686- Bir mülk, meselâ fakirlere yahut seyitlere veya geliri hayı r iş lere harcanmak üzere vakfedilirse, mülk için mütevelli tayin edilmediği takdirde, onunla ilgili olarak ş er'î hâkim yetkilidir. 2687- Bir mülk, evlat gibi belirli ş ahı slara, her neslin diğerinden sonra yararlanması için vakfedilir ve ilgili mütevelli de o mülkü kiraya verirse, vakfedilen ş eyin veya son-raki kuş ağı n maslahatıgöz önünde bulundurularak kiraya verildiği takdirde, mütevellinin ölümüyle kira batı l olmaz. Eğer söz konusu mülkün, mütevellisi olmaz ve vakfedilen kuş aklardan birisi onu kiraya verir, ancak kira süresi bitmeden ölürse, sonraki kuş ak anlaş mayıgeçerli kı lmadı klarıtakdirde kira batı l olur. Fakat kiracı , mülkün kirası nı n tamamı nıönceden ödemiş se, kiraya verenlerin ölümünden kira müddetinin sonuna kadar olan miktarıgeri alı r. 2688- Vakfedilen mülk harap olmakla vakı flı ktan çı kmaz. 2689- Sadece bir kı smıvakfedilen mülk, bölünmemişolursa, ş er'î hâkim veya ilgili mütevelli, bilirkiş inin görüş üyle vakfedilen bölümü ayı rabilir. 2690- Vakfedilen ş eyin mütevellisi ihanet eder ve gelirini belirlenen yerlerde harcamazsa, eğer umum halk için vakfedilmiş se, mümkün olduğu takdirde ş er'î hâkim onun yerine emin bir mütevelli tayin etmelidir. 2691- Hüseyniye için vakfedilmişbir halı , üzerinde namaz kı lmak amacı yla Hüseyniye'ye yakı n olsa bile- camiye götürülemez. 2692- Kı sa ve uzun müddet içerisinde tamir edilmesi gerekmeyen ve herhangi baş ka bir ihtiyacıda bulunmayan bir caminin tamirini karş ı lamak için vakfedilmişbir mülkün geliri yok ve korunmasıfaydası z olacaksa, o zaman o mülkün gelirinden baş ka bir caminin tamir ihtiyacıiçin harcanabilir. 2693- Bir mülk, geliri caminin tamirinde kullanı lmasıve camide namaz kı ldı ran imama ve ezan okuyan müezzine verilmesi için vakfedilirse, eğer her birine ne kadar belirlendiği bilinirse, bilinene göre hareket edilmelidir. Fakat her birine ne kadar verilmesi gerektiğ i kesin olarak bilin-mezse, ilkönce caminin tamirine kullanı lmalı , eğer bir ş ey artarsa, imam ve müezzin arası nda eş it bir ş ekilde bölünmelidir. Ancak bu iki kiş inin, taksim hususunda birbirleriyle sulh ederek anlaş malarıdaha iyidir. VASİ YET HÜKÜMLERİ 2694- Vasiyet; insanı n, ölümünden sonra kendisi için bazıiş lerin yapı lması nı istemesine veya ölümünden sonra malvarlı ğı nı n bir kı smı nıbaş kası nı n mülkiyetine geçmesini söylemesine ya da kendi evladıile yetki sahibi olduğu kimseler hakkı nda belirli bir kimseyi yetkili tayin etmesine denir. Kendisine vasiyet edilen [ve vesâyeti yüklenen] kimseye "vasî" denir. 2695- Bir kimse, dilsiz olmasa bile maksadı nıifade edecek bir iş aretle de vasiyette bulunabilir. 326 2696- Ölen kimseden, altı nıimzaladı ğıveya mühürlediği bir yazı[vasiyetname] ele geçince, eğ er o yazımaksadı nıaçı klayacak ş ekilde olur ve onun bunu vasiyet için yaz-dı ğ ıda anlaş ı lı rsa, ona uygun olarak amel edilmelidir. 2697- Vasiyet eden kimsenin akı llıve baliğolmasıgerekir. On yaş ı nda olup, iyiyi kötüden ayı rt edebilen mümeyyiz çocuğun cami, köprü, su membaıinş asıgibi hayı r iş ler için vasiyet etmesinde sakı nca yoktur. Ayrı ca insan, vasiyeti kendi istek ve iradesi üzerine yapmalı dı r. Yine, vasiyet edenin bulûğ a ererken sefih ve de ş er'î hâkimin emriyle malî tasarruflarıyasaklanmı şkimselerden olmamasıgerekir. 2698- Bilerek kendisini yaralayan yahut zehirleyen ve ölümünün de bu iş lerden dolayı olduğu kesin olarak bilinen veya zannedilen kimse, malı nı n bir kı smı nı n herhangi bir harcamada bulunulmasıiçin vasiyet ederse, geçerli olamaz. 2699- Bir ş eyin bir kimseye verilmesi vasiyet edilirse, vasiyet eden kimse hayatta olsa bile, malı n kendisine verilmesi vasiyet edilen kiş i ancak onu kabul ettikten sonra ona mâlik olur. 2700- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye baş layan kimse, yanı nda bulunan emanetleri hemen sahiplerine iade etmelidir. Eğer halka borcu olur ve onları n da ödeme zamanıgelmiş se, borçları nıödemelidir. Ancak, borçları nı n ö-denmesi için tayin edilen süre dolmaz veya kendisi verebilecek durumda olmazsa, vasiyet etmeli ve bu vasiyete de ş ahit tutmalı dı r. Fakat borcu belli olur ve mirasçı ları nı n da onu ödeyeceğinden emin ise, vasiyet etmesi gerekmez. 2701- Ölüm belirtilerini kendinde görmeye baş layan kimsenin humus ve zekat borcu veya mezâlimi [yani boynunda ş ahsen tanı madı ğıkimselerin malî hakkı ] varsa, hemen vermelidir. Ancak, kendisine ait bir malıolan böyle bir kimse, ş ahsen borcunu verebilecek durumda olmaz veya baş kası nı n onlarıeda edeceğine sadece ihtimal verirse, vasiyet etmelidir. Üzerine hac farz olan kimsede de hüküm aynen geçerlidir. 2702- Kendisinde ölüm alametlerini hisseden kimsenin kazaya kalan namaz ve oruçlarıvarsa, bunlarıücret karş ı lı ğıyerine getirecek birisinin ecîr tutulması hususunda malı ndan vasiyet etmelidir. Hatta malvarlı ğıolmayan kimse, birisinin ücret almadan onlarıyerine getireceğine ihtimal verse bile, yine de vasiyette bulunmalı dı r. Kazaya bı rakmı şolduğu namaz ve oruçlarıdaha önce "Büyük Oğlun Üzerine Farz Olan Babası nı n Kaza Namazları " hükmünde açı klandı ğıgibi büyük oğluna farz olursa, ona bilgi vermeli veya yerine getirilmesi için vasiyet etmelidir. 2703- Ölüm alametlerini kendinde görmeye baş layan bir kimsenin, baş kası nı n yanı nda veya mirasçı ları n bilmediği bir yere saklamı şolduğu bir malıvarsa, eğer bunu bil-memeleri yüzünden haklarızayi olacaksa, onlara bilgi ver-mesi gerekir. Fakat kendi küçük çocuklarıiçin bir kimseyi yetkili kı lmasıgerekmez. Ancak, yetkili birini tayin etmediği takdirde, hakları nı n veya kendilerinin zâyi olmasısöz konusu olursa, onları n sorumlulukları nıüstlenecek emin ve güvenilir birini yetkili kı lmalı dı r. 2704- Vasî tayin edilen kimsenin akı llı , baliğ , Müslüman ve güvenilir bir kimse olmasıgerekir. 327 2705- Eğer bir kimse, kendisi için birden fazla vasî ta-yin eder ve her birinin vasiyeti tek baş ı na uygulaması na da izin verirse, vasîlerden her biri [diğeriyle istiş are etmeksizin] kendi baş ı na söz konusu vasiyeti yerine getirebilir. Ancak, böyle bir izni vermemişolursa, vasiyeti birlikte uygulamaları na dair bir ş ey dese veya demese bile, birbirlerinin görüş lerini alarak hareket etmeleri gerekir. Fakat birbirleri ile istiş areye hazı r olmazlar ve neyin maslahat olduğu hususunda da ihtilafa düş erlerse, eğer vasiyete amel etmeyi geciktirmek ve [uzlaş malarıiçin] onlara fı rsat tanı mak, vasiyetin yerde kalması na yol açacaksa, ş er'î hâkim onları , maslahatıteş his edebilen birinin görüş ünü kabul etmeye zorlar. Şayet bunu kabul etmezlerse, onları n yerine baş kaları nı vasî tayin eder. Eğer onlardan sadece biri kabul et-mezse, onun yerine baş ka birini tayin eder. 2706- Eğer insan kendi vasiyetinden dönerse, mesela, malı nı n üçte birinin bir kimseye verilmesini vasiyet ettiği hâlde, daha sonra; "Onu ona vermeyin." derse, vasiyet batı l olur. Bunun gibi eğer bir kimse vasiyetini değiş tirir örneğin, çocuklarıiçin tayin ettiği önceki yetkili yerine bir baş kası nıtayin ederse, onun birinci vasiyeti batı l olur ve ikinci vasiyetine göre amel edilmesi gerekir. 2707- İ nsan, vasiyetinden döndüğünü ifade eden bir işyapar, örneğin birisine verilmesini vasiyet ettiği bir evi satar veya o evi satmak üzere bir baş kası nıvekil tayin ederse, vasiyet batı l olur. 2708- Belirli bir ş eyin, bir kimseye verilmesini vasiyet ettikten sonra, yarı sı nı n da bir baş kası na verilmesini vasiyet ederse, o ş eyin iki parçaya bölünmesi ve her birine bir pay verilmesi gerekir. 2709- İ nsan, ölümü ile sonuçlanan bir hastalı k esnası nda malı nı n bir kı smı nıbir kimseye bağı ş lar, ölümünden sonra da bir miktarı nı n baş kası na verilmesini vasiyet ederse, ölmeden önce kendisinin bağ ı ş ladı ğış ey, onun malı nı n aslı ndan [yani, mirasçı lara bölünmeden önceki maldan] verilir; mirasçı ları n iznine bağlıdeğildir. Ancak, vasiyet ettiği ş ey [miktar olarak bı raktı ğımirası n üçte birinden fazla olmamalı dı r. Eğ er bundan] fazla olursa, fazlalı ğı n verilmesi mirasçı ları n iznine [ve bu vasiyeti geçerli kabul etmelerine] bağlı dı r. 2710- Bir kimse, miras olarak bı raktı ğımalı n üçte birinin [örneğin mağaza gibi bir yerin] satı lmaması nıve gelirinin herhangi bir yere harcanması nıvasiyet ederse, ona göre amel edilmesi gerekir. 2711- Ölüm hastalı ğı nda olup, birine bir miktar borcunun olduğunu söyleyen kimsenin, eğer bununla vârisleri zarara uğratma ithamısöz konusu olursa, belirttiğ i bu miktar, malı n üçte birinden verilmelidir. Fakat böyle bir itham ve suçlama söz konusu olmazsa, malı n aslı ndan verilmelidir. 2712- Kendisine bir ş ey verilmesi vasiyet edilen kimsenin hayatta olmasıgerekir. Meselâ, insan henüz hamile olmayan bir kadı nı n belki sonradan hamile olup, doğ uracağıçocuğa bir ş eylerin verilmesi vasiyetinde bulunursa, bu vasiyet batı ldı r. Fakat anne karnı nda olan bir yavruya, ruh verilmemişolsa bile bir ş eyi vasiyet etmede sakı nca yoktur. Eğer çocuk canlıolarak dünyaya gelirse, vasiyet edilen ş eyin kendisine verilmesi gerekir. Ancak, ölü olarak doğarsa, vasiyet batı l olur ve vasiyet edilen bu mal da vasiyet edenin mirasçı larıarası nda taksim edilir. 328 2713- Vasî olarak tayin edildiğini öğ renen kimse, vasîliğe razıolmadı ğ ı nıvasiyet edene bildirirse, onun ölümünden sonra vasiyeti yerine getirmesi gerekmez. Fakat bir kimse, vasî tayin edildiğini, vasiyeti yapan kimsenin ölümünden önce öğrenmez veya öğ renir ama vasîliğe razıolmadı ğı nıona bildirmezse, o vasiyete göre amel etmelidir. Bunun gibi eğ er vasî tayin edildiğini hastanı n ölümünden önceki bir zamanda öğrenir ama hasta, ş iddetli hastalı ğıyüzünden baş ka birini vasî tayin edemeyecek durumda olursa, vasiyeti kabul etmesi, müstehap ihtiyat ve en uygun olandı r. 2714- Bir kimse, vasî tayin ettikten sonra ölürse, vasî, kendisine vasiyeti yapı lan iş leri yerine getirmesi için bir baş kası nıgörevlendirip, kendisini kenara çekemez. Ancak vasî, ölenin vasî tayin etmedeki maksadı nı n sadece vasiyetini yaptı ğıiş lerin yerine getirilmesi olduğunu ve bizzat kendisinin vasî olması nı n gerekmediğini bilirse, o zaman baş ka birini kendine vekil tayin edebilir. 2715- Vasî olarak tayin edilen iki kiş iden biri ölür yahut delirir veya kâfir olursa, ş er'î hâkim onun yerine baş ka birini tayin eder. Eğer her ikisi de ölür yahut deli veya kâfir olurlarsa, ş er'î hâkim onları n yerine baş ka iki kiş i tayin eder. Ancak, bu vasiyetin gereğinin yapı lmasıiçin bir kiş i yeterli olursa, iki kiş inin tayin edilmesi gerekmez. 2716- Eğer vasî, ölenin iş lerini [vasiyetlerini] tek baş ı na yürütemeyecek durumda olursa, ş er'î hâkim, ona yardı m etmesi için baş ka birini de tayin eder. 2717- Eğer vasî, ihmâli veyahut haddi aş masıve mala tecavüz etmesi yüzünden ölen kimseye ait malı n bir miktarı nıtelef ederse, örneğin ölen kimse, belli bir ş ehrin fakirlerine belli miktarda bir malı n verilmesini vasiyet eder, ama o, malıbaş ka bir ş ehre götürürken yolda telef olursa, bedelini ödemelidir. Ancak, ihmâl veya tecavüz söz konusu olmazsa, herhangi bir ş eyle yükümlü değildir. 2718- İ nsan, bir kimseyi vasî tayin eder, daha sonra, "Eğer bu ölürse, yerine filan adam vasîm olsun." derse, birinci vasî öldükten sonra ikinci vasî, ölenin vasiyetlerini yerine getirmelidir. 2719- Vasiyet edilmese bile, ölenin üzerine farz olan haccı n yerine getirilmesi için gerekli masraflar, almı şolduğ u borçlar, verilmesi gereken zekât ve humuslar ile mezâlim [yani boynunda ş ahsen tanı madı ğımalî hakkıolan kimselerin hakları ,] miras olarak bı rakı lan malı n aslı ndan [yani vârislere taksim edilmeden önce] çı karı lmalı dı r. 2720- Ölünün geriye bı rakmı şolduğu mal, aldı ğıborç, üzerine farz olan hac ve de humus, zekât ve mezâlim gibi üzerine farz olan malî haklar çı karı ldı ktan sonra artarsa, bu durumda eğ er malı n üçte birinin tamamı nı n veya bir kı smı nı n belli bir yere harcanması nıvasiyet etmiş se, vasiyete göre amel edilmelidir; vasiyet etmemişolursa, geriye kalan mal mirasçı ları n hakkı dı r. 2721- Eğer vasiyet edilen miktar, malı n üçte birinden fazla olursa, üçte biri aş an miktarı n vasiyeti ancak mirasçı ları n bunu sözlü veya amelî bir ş ekilde geçerli olarak kabul etmesiyle sahih olur. Onları n yalnı zca [kalben] razıolmalarıyeterli değildir. Hatta öldükten bir müddet sonra bile izin verseler, yapı lan vasiyet sahih olur. 329 2722- Bir kimse, ölmeden önce malı nı n üçte birinden fazlasıhususunda vasiyet eder ve mirasçı larıda bunun uygulanması na izin verirlerse, onun ölümünden sonra bu izinlerinden dönemezler. 2723- Eğer malı n üçte birinden humus, zekât ve diğ er borçları nı n verilmesini, kazaya kalan namaz ve oruçları nıyerine getirmesi için birinin ecîr tutulması nıve bunları n yanı nda fakirleri doyurmak gibi müstehap bir iş lerin de yapı lması nıvasiyet ederse, ilkönce farzları n yerine getirilmesi gerekir; ister bunlar malî farzlardan olsun, isterse bedenî, fark etmez. Farzları n yerine getirilmesinde de [ş er'î açı dan riayet edilmesi gereken herhangi bir] sı ralama ve tercih söz konusu değildir. Ancak, ölen kimsenin kendi vasiyetinde böyle bir sı ralama söz konusu olursa, öncelikle zikrettiğ i [namaz gibi] bedenî bir farz olsa bile, önce onun yerine getirilmesi gerekir; daha sonra da vasiyetteki tertibe riayet edilerek diğer farzlar yerine getirilir. Dolayı sı yla, böyle bir durumda eğer mirası n üçte biri bunlara yetecek miktarda olursa, vasiyeti yapı lan bütün farzlar yerine getirilir. Şayet malı n üçte biri bunlara yetecek miktarda olmaz ve geri kalan farzları n tümü veya bazı sımalî farzlardan olursa, yerine getirilmesi için gereken miktar, ölenin miras olarak bı raktı ğımalı n aslı ndan alı nı p, malî farzlar yerine getirilmelidir. Ama geriye kalan farzları n tümü veya bazı sıbedenî farzlardan olursa, onları n yerine getirilmesi gerekmez. Ancak ölen kimse, vasiyetini tertip üzere yapmamı ş sa, bu durumda her ne kadar malî ve bedenî olarak farzları n kendi arası nda tertip söz konusu değilse bile farzları n müstehaplardan öne alı nmasış arttı r. Dolayı sı yla malı n üçte biri, bütün malî ve bedenî farzları n yerine getirilmesi için gereken masraflara göre taksim edilir. Eğer tümüne yetecek miktarda olmazsa, malî farzları n geri kalan kı smı nı n masrafları , miras olarak bı rakı lan malı n aslı ndan alı nı r; geri kalan bedenî farzlar hususunda ise, vasiyet batı l olur. Fakat her hâlükârda vasiyette açı klanan müstehapları n yerine getirilmesi, ancak malı n üçte birinden, farzlar için gereken harcamalar çı karı ldı ktan sonra müstehaplara yetecek miktarı n kalmasısuretinde farz olur. 2724- Borçları nı n verilmesini, kazaya kalan namaz ve oruçları nıyerine getirmesi için birinin ecîr tutulması nıve bir takı m müstehap iş lerin yapı lması nıvasiyet eder ancak bunları n malı n üçte birinden yapı lması nıvasiyet etmezse, borç, malı n aslı ndan verilmelidir. Borç çı karı ldı ktan sonra ası l maldan bir ş ey artarsa, onun üçte biri namaz, oruç ve belirttiğ i müstehap iş lere harcanmalı dı r. Eğer malı n üçte biri yetmezse, mirasçı lar [eksik miktarı n malı n aslı ndan alı nması na] izin verirlerse, vasiyet yerine getirilir. Eğer izin vermezlerse, namaz ve oruç malı n üçte birinden verilmeli; daha sonra eğer ondan bir ş ey artarsa, belirttiği müstehap iş e harcanmalı dı r. 2725- Belli bir malı n kendisine verilmesi hususunda ölen kiş i tarafı ndan vasiyet edildiğini iddia eden kimsenin sözünü iki adil erkek tasdik eder veya iddiada bulunan kimse yemin eder ve bir adil erkek de onu tasdikler veya bir adil erkekle iki adil kadı n veyahut dört adil kadı n onun sözünü tasdik ederse, söylediğ i miktar ona verilmelidir. Şayet bir adil kadı n buna ş ahitlik ederse, iddia edilen malı n dörtte biri; iki adil kadı n ş ahitlik ederse yarı sı ; üç adil kadı nı nş ahitliği hâlinde de dörtte üçü ona verilmelidir. Bunun gibi, kendi dinlerinde adil sayı lan iki zimmî kâfir buna ş ahitlik ederse, eğer 330 ölen kimse vasiyet ederken adil erkek veya kadı nıbulacak durumda olmamı şve vasiyet etmeye mecbur kalmı ş sa, istediği ş ey ona verilmelidir. 2726- Ölen kimsenin malı nıherhangi bir yerde harcamasıhususunda, ölen kiş i tarafı ndan vasî veya çocuklarıiçin yetkili tayin edildiğini iddia eden kimsenin sözü, ancak iki adil erkeğin onu doğrulamasıhâlinde kabul edilir. 2727- Kendisine bir ş eyin verilmesi vasiyet edilen kim-se, onu kabul veya reddetmeden önce ölürse, onun mirasçı larıvasiyeti reddetmedikçe, o ş eyi alabilirler. Ancak bu, vasiyet edenin kendi vasiyetinden vazgeçmemesi durumun-da geçerlidir, eğer vasiyetinden vazgeçerse, o ş ey üzerinde bir hak sahibi olmazlar. mİ RaSla ilgili HÜKÜMLER nesebî vârislerin dereceleri 2728- Soy akrabalı ğısebebiyle[92] miras alanlar [yani nesebî vârisler] üç kı sı mdı r: 1) Ölenin babası , annesi ve çocukları ; çocukları nı n ol-mamasıhâlinde ise, ne kadar aş ağı ya doğ ru inilirse inilsin çocukları nı n çocukları ndan ölüye daha yakı n olanı . Bu tabakadan bir tek kiş i var olduğu sürece [aş ağı da zikredeceğimiz] ikinci tabakadan kimse miras almaz. 2) İ ster baba tarafı ndan olsun, ister anne tarafı ndan, ölenin dedesi, ninesi, kı z kardeş i ile erkek kardeş i; dedenin olmamasıdurumunda ise, ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n, onun babası ; ninenin olmamasıdurumunda ise, yine ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n, onun annesi; kı z kardeşile erkek kardeş in olmamasıdurumunda ise, ne kadar aş ağı ya doğru inilirse inilsin, çocukları . Bu gruptan bir tek kiş i var olduğu sürece üçüncü tabakadan kimse miras almaz. 3) Ne kadar yukarı ya doğru çı kı lı rsa çı kı lsı n amca, hala, dayıteyze ve ne kadar aş ağı ya doğ ru inilirse inilsin onları n çocukları . Ancak, ölenin amca, hala, dayıve teyzesinden bir kiş i sağolduğu müddetçe, onları n çocuklarımiras almazlar. Ama ölenin yalnı z baba tarafı ndan olan amcasıile hem anne, hem de baba tarafı ndan olan amcasıoğlu olur ve bunlardan baş ka da vârisi olmazsa, miras, anne ve baba tarafı ndan olan amcasıoğ luna verilir; baba tarafı ndan olan amca ise miras almaz. 2729- Eğer ölenin kendi amca, hala, dayıve teyzesi, onları n çocuklarıve çocukları nı n çocuklarıolmazsa, baba ve annesinin amca, hala, dayıve teyzesi miras alı rlar. Eğer bunlar da olmazsa, miras onları n çocukları na verilir. Şayet bunlar da olmazsa, büyük baba ve büyük annenin amca, hala, dayıve teyzesi, bunlar da olmadı ğıtakdirde, çocuklarımiras alı rlar. 2730- Karıve koca, daha sonra [2770. hükümde] açı klanacağıüzere, birbirlerinden miras alı rlar. Bİ Rİ NCİDERECEDEN Mİ RAS ALANLAR 2731- Eğer ölen kimsenin vârisi sadece baba, anne, oğul veya kı z gibi birinci dereceden bir kiş i olursa, ölenin bütün malıona geçer. Şayet bu dereceden olan vârisler sadece birkaç oğlan veya birkaç kı z olursa, malı n tamamıonları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Ancak, ölenin vârisi bir kı z ile bir oğ lu olursa, mal üç kı sma 331 ayrı lı r; iki parçasıoğluna, bir parçasıda kı zı na verilir. Eğer birkaç kı z ile birkaç oğlan olursa, miras olarak kalan mal, bir oğlana bir kı zı n iki misli düş ecek ş ekilde taksim edilir. 2732- Eğer ölenin vârisi yalnı zca anne ve babasıolursa, mal üç kı sma ayrı lı r ve onun iki kı smıbabaya, bir kı smıda anneye verilir. Ama ölenin iki erkek kardeş i ya da dört kı z kardeş i veya bir erkek kardeş i ile iki kı z kardeş i olur ve onları n hepsi ölenin babası nı n çocuklarıolursa, yani onları n babasıölenin de babasıise, ister bunları n anneleri ölenin annesiyle bir olsun veya olması n, ölenin anne ve babasıolduğu müddetçe miras almasalar da bunları n olması yla anne sadece malı n altı da birini alı r; geri kalanıbabaya verilir. 2733- Ölenin vârisi yalnı zca annesi, babasıve bir kı zıolur ve bunları n yanı nda ölenin baba tarafı ndan iki erkek kardeş i veya dört kı z kardeş i ya da bir erkek kardeş iyle iki kı z kardeş i olmazsa, tereke beşkı sma bölünür; anne ile babaya birer pay, kı za ise arta kalan üç pay verilir. Ama eğer anne, baba ve kı zla birlikte ölenin baba tarafı ndan iki erkek kardeş i veyahut dört kı z kardeş i ya da bir erkek ile iki kı z kardeş i de olursa, tereke altıkı sma bölünerek anne ve babaya birer pay, kı za ise üç pay verilir. Daha sonra arta kalan bir pay da dört parçaya ayrı lı r; onun bir parçası nıbaba ve üç parçası nıda kı z alı r. Meselâ, tereke 24 parçaya bölünürse, onun 15 kı smı nı n kı za, 5 kı smı nı n babaya ve 4 kı smı nı n da anneye verilmesi gerekir. 2734- Eğer ölenin vârisi annesi, babasıve bir de oğlu olursa, terekeyi altıkı sma ayı rı rlar; anne ile baba birer pay ve oğul dört pay alı r. Eğer birkaç oğul ya da birkaç kı z olurlarsa, bölünen dört kı smıaraları nda eş it bir ş ekilde pay ederler. Eğer oğlan ve kı z olurlarsa, bir oğlana bir kı zı n iki katıdüş ecek ş ekilde o dört kı smıaraları nda taksim ederler. 2735- Ölenin vârisi yalnı zca babayla bir oğul veya anneyle bir oğul olursa, tereke altı kı sma ayrı lı r; bir kı smıba-baya veya anneye, beşkı smıise oğ la verilir. 2736- Eğer ölen kimsenin vârisi oğlu ve kı zı yla birlikte anne veya babasıolursa, terekeyi altıkı sma ayı rı rlar; o-nun bir kı smı nıanne veya babaya verdikten sonra, geri kalan kı smı nıoğ lana kı zı n iki misli düş ecek ş ekilde taksim ederler. 2737- Ölenin vârisi sadece babayla bir kı z veya anneyle bir kı z olursa, tereke dört kı sma ayrı lı r; onun bir kı smı nıanne veya baba, kalanı nıise kı z alı r. 2738- Eğer ölenin vârisi babayla birkaç kı z veya anneyle birkaç kı z olursa, tereke beş kı sma bölünür; onun bir kı smıanne veya babaya verilir, kalan dört kı sı m da eş it olarak kı zları n arası nda pay edilir. 2739- Ölenin miras alacak kendi çocuğu olmaz, [ama onun oğlundan ve kı zı ndan olan torunu olursa,] oğlundan olan torunu -kı z olsa bile- ölenin oğlunun payı nıalı r; kı zı ndan olan torunu ise -erkek olsa bile-kı zı nı n payı nıalı r. Örneğ in, ölenin kı zı ndan bir erkek ve oğlundan da bir kı z torunu olursa, terekeyi üç kı sma ayı rı rlar; bir payı nı kı zı ndan olan erkek torununa ve iki payı nıda oğlundan olan kı z torununa verirler. İ Kİ NCİDERECEDEN Mİ RAS ALANLAR 332 2740- Akrabalı k nedeniyle miras alan kimselerden ikinci grup, dede, yani büyük baba, nine yani büyük anne ile ölenin kı z ve erkek kardeş leridir. Eğer erkek ve kı z kardeş leri olmazsa, onları n çocuklarımiras alı rlar. 2741- Eğer ölenin vârisi, yalnı zca bir erkek kardeşveya bir kı z kardeşolursa malı n hepsini alı r. Vârisler, anne ve baba tarafı ndan birkaç erkek kardeşveyahut anne ve baba tarafı ndan birkaç kı z kardeşolursa, tereke onları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Fakat anne ve babadan olan kı z ve erkek kardeş ler beraberce ölen kimsenin vârisleri olurlarsa, her erkek kardeş e bir kı z kardeş in iki misli verilir. Meselâ vâris, anne ve babadan olan iki erkek kardeş le bir kı z kardeşolursa, tereke beşkı sma ayrı lı r; erkek kardeş lerden her biri iki hisse ve kı z kardeşde bir hisse alı r. 2742- Ölenin aynıanne ve babadan erkek ve kı z kar-deş i olunca, aynıbabadan ve ölenle farklıanalardan olan erkek ve kı z kardeş ler artı k miras almazlar. Eğer ölenin anne ve babasıbir olan erkek ve kı z kardeş leri olmaz, yalnı zca aynıbabadan olan bir kı z kardeş i veya erkek kardeş i olursa, terekenin tamamıona düş er. Şayet aynı babadan birkaç erkek kardeş i veya birkaç kı z kardeş i olursa, tereke onları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Eğer aynıbabadan hem erkek kardeş i, hem de kı z kardeş i olursa, erkek kardeş lerin her biri kı z kardeş in payı nı n iki mislini alı r. 2743- Eğer ölen kimsenin vârisi, anne tarafı ndan bir kı z kardeşveya bir erkek kardeş olur ve ölenle babalarıfarklıolursa, terekenin tamamıona verilir. Şayet anne tarafı ndan birkaç kı z kardeşveya birkaç erkek kardeşveya birkaç erkek ve kı z kardeş olursa, tereke onları n arası nda eş it bir ş ekilde paylaş ı lı r. 2744- Ölen kimsenin aynıanne ve babadan erkek ve kı z kardeş i ile aynıbabadan erkek ve kı z kardeş i ve aynıanneden bir erkek veya bir kı z kardeş i olursa, aynı babadan olan erkek ve kı z kardeş i miras almazlar; tereke altıkı sma ayrı lı r ve onun bir payıaynıanneden olan erkek veya kı z kardeş e, geri kalanıise erkek kardeş in kı z kardeş ten iki kat fazla almasış artı yla anne ve babasıaynıolan erkek ve kı z kardeş lere verilir. 2745- Eğer ölen kimsenin vârisi anne ve babasıbir olan erkek ve kı z kardeş leri, annesi tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş leri ile babasıtarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş leri olursa, ölen kimseyle bir babadan olan erkek ve kı z kardeş ler miras almazlar. Bu durumda tereke üç kı sma ayrı lı r; bir kı smıanne tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş ler arası nda eş it olarak taksim edilir, geri kalan kı sı m ise, ölenle anne ve babasıbir olan erkek kardeşile kı z kardeş e verilir, ki her erkek kardeşkı z kardeş in iki mislini alı r. 2746- Ölen kimsenin vârisi, baba tarafı ndan kı z ve erkek kardeşile anne tarafı ndan bir kı z kardeşveya bir erkek kardeşolursa, tereke altıkı sma ayrı lı r; onun bir payı anne tarafı ndan olan erkek veya kı z kardeş e düş er, geriye kalanıise baba tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş e verilir, ki her erkek kardeşkı z kardeş in iki katıpay alı r. 2747- Ölen kimsenin vârisi yalnı zca baba tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş le anne tarafı ndan olan birkaç erkek ve kı z kardeşolursa, tereke üç kı sma bölünür; onun bir kı smıanne tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş e verilerek eş it bir ş ekilde araları nda pay edilir; geri kalan kı sı m ise, baba tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş e verilir ve her erkek kardeşkı z kardeş in iki mislini alı r. 333 2748- Eğer ölen kimsenin vârisi, erkek kardeş i, kı z kardeş i ve bir de karı sıolursa, karı sıkendi mirası nı"Karıve kocanı n mirası " bahsinde açı klanacağıüzere alı r. Erkek ve kı z kardeşde kendi mirasları nı , geçen hükümlerde izah edildiği ş ekilde alı rlar. Yine, miras bı rakan kimse kadı n olur ve mirasçı sıda erkek ve kı z kardeş iyle kocası olursa, koca malı n yarı sı nıalı r; erkek ve kı z kardeşise, önceki hükümlerde belirtildiği gibi kendilerine düş en mirasıalı rlar. Karı nı n veya kocanı n miras almasınedeniyle ölenin anne tarafı ndan olan erkek kardeş iyle kı z kardeş inin hissesinden bir ş ey eksilmez; ama anne ve baba tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş le sadece baba tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş in hissesi azalı r. Meselâ, ölen kimsenin vârisi kocası , aynıanneden olan erkek ve kı z kardeş i ile aynı anne ve babadan olan erkek ve kı z kardeş i olursa, malı n yarı sıkocaya düş er; ası l malı n üçte biri anneden olan erkek kardeş le kı z kardeş e verilir, geri kalan kı sı m ise, aynıanne ve babadan olan erkek ve kı z kardeş lere ait olur. Örneğin, ölen kadı nı n bütün malvarlı ğıaltılira olursa, onun üç lirasıkocası na, iki lirasıaynıanneden olan erkek ve kı z kardeş lere, bir lirasıda aynıanne ve babadan olan erkek ve kı z kardeş lere verilir. 2749- Eğer ölenin erkek ve kı z kardeş i olmazsa, miras paylarıonları n çocukları na verilir. Ancak, anne tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş in çocukları , verilen mirası araları nda eş it olarak paylaş ı rlar. Baba tarafı ndan veya baba ve anne tarafı ndan olan erkek ve kı z kardeş inin çocukları na düş en miktardan, erkeklere kı zları n iki misli verilir. 2750- Ölen kimsenin vârisi yalnı zca büyükbaba veya büyükanne olursa, -ister baba tarafı ndan olsun, ister anne tarafı ndan- mirası n hepsi ona kalı r. Ölen kimsenin büyükbabasıvarken de büyükbabanı n babası na miras düş mez. 2751- Ölen kimsenin vârisi yalnı zca babası nı n babasıve babaannesi olursa, tereke üçe ayrı lı r; iki parçasıdedeye, bir parçasıda babaanneye verilir. Ancak, ölenin vârisi annesinin babasıile anneannesi olursa, malıaraları nda eş it o-larak taksim ederler. 2752- Eğer ölen kimsenin vârisi yalnı zca babası nı n ba-basıveya babaannesi ile annesinin babasıveya anneannesi olursa, tereke üç kı sma ayrı lı r; iki hissesi ölenin babası nı n babası na veya babaannesine, bir hissesi ise annesinin annesi veya anneannesine verilir. 2753- Ölen kimsenin vârisi babası nı n babasıile babaannesi ve bir de annesinin babası yla anneannesi olursa, tereke üç kı sma ayrı lı r. Onun bir hissesini annesinin babasıile anneanne kendi araları nda eş it bir ş ekilde taksim ederler. Kalan iki hisse ise babanı n babası yla babaanneye verilir ama babanı n babası , babaannenin aldı ğı nı n iki katı nıalı r. 2754- Ölen kimsenin vârisi karı sı , babası nı n babasıile babaannesi ve annesinin babası yla anneannesi olursa, karı sıdaha sonra "Karıve Kocanı n Mirası " bahsinde açı klanacağış ekilde kendisine düş en mirasıalı r. Ası l malı n üçte biri de annenin 334 babası yla anneanneye verilir ve onlar bunu kendi araları nda eş it bir ş ekilde paylaş ı rlar. Terekenin geri kalan kı smıise babanı n babasıile babaanneye verilir ve büyükbaba babaannenin aldı ğı nı n iki mislini alı r. Şayet ölenin vârisi kocasıile büyükbaba ve büyükannesi olursa, kocası na terekenin yarı sıverilir, büyükbaba ve büyükanne de önceki hükümlerde belirtildiği ş ekilde kendilerine düş en mirasıalı rlar. ÜÇÜNCÜ DERECEDEN Mİ RAS ALANLAR 2755- Ölen kimsenin üçüncü dereceden vârisi olanlar amca, hala, dayı , teyze ve onları n çocukları dı r. Açı klamalarıönceki hükümlerde beyan edildiğ i gibi, eğer birinci ve ikinci dereceden herhangi bir vâris bulunmazsa, ölüden kalan terekeye bunlar vâris olurlar. 2756- Eğer ölen kimsenin vârisi yalnı zca bir amca veya bir hala olursa, ister baba ve anne tarafı ndan yani ölenin babası yla aynıanne ve babadan olsun, ister baba veyahut anne tarafı ndan olsun, bütün mal ona kalı r. Eğer birkaç amca veya birkaç hala olur ve hepsi de anne ve baba tarafı ndan ve ya hepsi sadece baba tarafı ndan olursa, tereke onları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Eğer amca ile hala olursa, ister anne ve baba tarafı ndan olsun, isterse yalnı zca baba tarafı ndan olsun, amcaya halanı n aldı ğ ı nı n iki misli verilir. Meselâ, ölenin vârisi iki amca ve bir hala olursa, tereke beş kı sma ayrı lı p, bir hissesi halaya verilirken geri kalan diğer dört hisse ise, amcaları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. 2757- Ölen kimsenin vârisi yalnı zca anne tarafı ndan birkaç hala veya yalnı zca bir kaç amca olursa, tereke onları n arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Ama eğer yalnı zca anne tarafı ndan birkaç amca ile birkaç hala olursa, farz ihtiyat gereği miras üzerinde birbirleriyle sulh yapmaları , anlaş malarıgerekir. 2758- Eğer ölen kimsenin vârisi, bazı sıanne, bazı sıbaba ve bazı sıda anne ve baba tarafı ndan olan amca ve hala olursa, baba tarafı ndan olan amca ve hala miras almazlar. Şayet ölenin anne tarafı ndan bir amcasıveya bir halasıolursa, terekeyi altı kı sma ayı rı rlar, bir payı nıanne tarafı ndan olan amca veya halaya, kalanı nıise anne ve baba tarafı ndan olan amca ve halaya verirler. Tabi ki, anne ve baba tarafı ndan olan amca, anne ve baba tarafı ndan olan halanı n iki katıhisse alı r. Eğer anne tarafı ndan hem amcasıhem de halasıolursa, terekeyi üç kı sma ayı rı rlar; iki payı nıanne ve baba tarafı ndan olan amca ve halaya verirler, ki amcanı n hissesi halanı n iki katıolmalı dı r. Daha sonra malı n geri kalan bir payı nıda anne tarafı ndan olan amca ve halaya verirler. Ancak farz ihtiyat gereği, bölüş ürken araları nda sulh yapmalarıgerekir. 2759- Eğer ölen kimsenin vârisi, yalnı zca bir dayıveya bir teyze olursa, bütün mal ona verilir. Eğ er hepsi de anne ve baba tarafı ndan veya anne tarafı ndan veya baba tarafı ndan olan hem dayıve hem teyze olurlarsa, tereke araları nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. Fakat [farz] ihtiyat gereğ i malıbölüş ürken araları nda sulh yapmaları gerekir. 2760- Ölen kimsenin vârisi, hem anne tarafı ndan bir dayıveya bir teyze hem anne ve baba tarafı ndan dayıve teyze hem de baba tarafı ndan dayıve teyze olursa, baba tarafı ndan olan dayıve teyze miras almaz; terekeyi altıkı sma ayı rı rlar, ki bunun bir 335 kı smı nıanne tarafı ndan olan dayıveya teyzeye, geri kalanı nıda araları nda eş it bir ş ekilde taksim etmek üzere anne ve baba tarafı ndan olan dayıve teyzeye verirler. 2761- Ölen kimsenin vârisi yalnı zca baba tarafı ndan olan dayıve teyzesi, anne tarafı ndan olan dayıve teyzesi ve anne ve baba tarafı ndan olan dayıve teyzesi olursa, baba tarafı ndan olan dayıve teyzesi miras almazlar; tereke üç kı sma ayrı lı r, araları nda eş it bir ş ekilde taksim etmek ş artı yla bir payıanne tarafı ndan olan dayıve teyzeye, geri kalan kı smıise araları nda eş it bir ş ekilde paylaş malarıiçin anne ve baba tarafı ndan olan dayıve teyzeye verilir. 2762- Eğer ölen kimsenin vârisi bir tek dayıveya teyze ile bir tek amca veya hala olursa, terekeyi üç kı sma ayı rı rlar; bir payıdayıveya teyzeye, kalan kı smıise amca veya halaya düş er. 2763- Ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ile amca ve hala olursa, eğer amca ve hala, anne ve baba tarafı ndan veya sadece baba tarafı ndan olurlarsa, tereke üç kı sma ayrı lı r; bir kı smı nıdayıveya teyze alı r, geri kalan iki kı sı m ise üçe bölünerek iki payıamcaya, bir payıda halaya verilir. Dolayı sı yla, terekeyi dokuz kı sma ayı rı rlarsa, dayıveya teyzeye üç pay, amcaya dört pay ve halaya da iki pay verilir. 2764- Eğer ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ve anne tarafı ndan bir amca veya bir hala ile anne ve baba tarafı ndan veya sadece baba tarafı ndan olan amca ve hala olursa, tereke üç kı sma ayrı lı r; onun bir kı smıdayıveya teyzeye verildikten sonra, geriye kalan iki hisse tekrar altıkı sma bölünür; bir payıanne tarafı ndan olan amca veya halaya, geri kalanı nıda baba tarafı ndan veya anne ve baba tarafı ndan olan amca ve halaya verilir ki amca, halanı n aldı ğı nı n iki katıalı r. Buna göre eğer terekeyi dokuz parçaya ayı rı rlarsa, üç payı nıdayıveya teyzeye, bir payı nıanne tarafı ndan olan amca veya halaya, geriye kalan beşpayı nıda baba tarafı ndan veya anne ve baba tarafı ndan olan amca ve halaya verirler. 2765- Eğer ölen kimsenin vârisi bir dayıveya bir teyze ve anne tarafı ndan amca ve halayla anne ve baba tarafı ndan veyahut yalnı z baba tarafı ndan amca ve hala olursa, terekeyi üç kı sma ayı rı rlar; onun bir kı smıdayıveya teyzeye düş er, geriye kalan iki kı smıise üçe ayı rı rlar; bir payı nıanne tarafı ndan olan amca ve halaya verirler ki bunlar, farz ihtiyat gereği araları nda sulh yapmalı dı rlar. Geriye kalan iki payıda baba ve anne tarafı ndan veya sadece baba tarafı ndan olan amca ve hala arası nda, amca halanı n iki katıalacak ş ekilde taksim ederler. Örneğin, eğer tereke dokuz kı sma ayrı lı rsa, onun üç kı smıteyze veya dayı nı n, iki kı smıanne tarafı ndan olan amca ve halanı n ve dört kı smıda baba ve anne tarafı ndan veya yalnı zca baba tarafı ndan olan amca ve halanı n payı dı r. 2766- Eğer ölen kimsenin vârisi hem anne veya baba veyahut anne ve baba tarafı ndan olan birkaç dayıve birkaç teyze, hem de amca ve hala olursa, tereke üç paya ayrı lı r; onun iki payıönceki hükümde izah edildiği üzere kendi araları nda bölmeleri için amca ve halaya verilir, bir payıda dayı larla teyzeler arası nda eş it bir ş ekilde taksim edilir. 2767- Eğer ölen kimsenin vârisi, anne tarafı ndan dayıveya teyze ve baba tarafı ndan veya anne ve baba tarafı ndan birkaç dayıve teyze ile amca ve hala olursa, tereke üç pay edilir; iki payı nıönceden belirtildiği gibi amca ve hala araları nda taksim ederler. 336 Bu durumda eğ er ölen kimsenin anne tarafı ndan bir dayı sıveya bir teyzesi olursa, onun geriye kalan bir payı nıaltıkı sma ayı rı rlar ve bir kı smı nıanne tarafı ndan olan dayıveya teyzeye, geri kalanı nıbaba tarafı ndan veya anne ve baba tarafı ndan olan dayıve teyzeye verirler ve bunları n hepsi araları nda eş it ş ekilde paylaş ı rlar. Ama eğer anne tarafı ndan birkaç dayıveya teyze veyahut anne tarafı ndan hem dayıhem de teyze olursa, o tek payıüç kı sma ayı rı rlar; bir kı smıeş it bir ş ekilde anne tarafı ndan olan dayı lar ve teyzeler arası nda paylaş ı lı r, geriye kalanıda araları nda eş it ş ekilde bölüş mek üzere baba tarafı ndan veya anne ve baba tarafı ndan olan dayıve teyzeye verilir. 2768- Eğer ölen kimsenin amca, hala, dayıve teyzesi olmazsa, amca ve halaya düş en pay onları n çocukları na, dayıve teyzeye düş en pay da onları n çocukları na verilir. 2769- Ölen kimsenin vârisi, babası nı n amca, hala, dayıve teyzesi ile annesinin amca, hala, dayıve teyzesi olursa, tereke üç kı sma ayrı lı r; bir payıölenin annesinin amca, hala, dayıve teyzesine eş it bir ş ekilde verilir; ama farz ihtiyat gereği ölenin annesinin anne tarafı ndan olan amca ve halası nı n kendi araları nda sulh yapmalarıgerekir. Geriye kalan iki payıise üç kı sma ayı rı rlar; onun bir kı smı nıölenin babası nı n dayıve teyzesi araları nda eş it bir ş ekilde taksim ederler, geriye kalan iki kı smıda ölenin babası nı n amca ve halası na verilir ve amca halanı n iki katıalı r. KARI VE KOCANIN Mİ RASI 2770- Çocuğu olmayan [evli] bir kadı n ölürse, miras olarak bı raktı ğ ıbütün malvarlı ğı nı n yarı sıkocası na, geri kalan bölümü ise diğer vârislere verilir. Ancak kadı nı n, bu kocası ndan veya baş ka bir kocası ndan çocuğu olursa, malı n dörtte birini koca, geri kalanıda diğer vârisleri alı r. 2771- Ölen bir [evli] erkeğin evladıolmadı ğıtaktirde, terekesinin dörtte birini karı sı , geriye kalanıda diğer vârisleri alı r. Eğer o kadı ndan veya baş ka bir kadı ndan evladı olursa, terekenin sekizde biri karı sı na, geriye kalanıda diğer vârislere verilir. Kadı n, kocası nı n taş ı nabilir bütün malları ndan miras alı r; ama arazi ve kı ymetinden miras almaz. Yine bina ve ağaç gibi toprak üzerindeki ş eylerin kendilerinden miras almaz; ama onları n kı ymetinden miras alı r. 2772- Kadı n, miras almadı ğıbir ş eyi kullanmak isterse, diğer mirasçı lardan izin almalı dı r. Bunun gibi mirasçı lar kadı nı n payı nıvermedikçe, farz ihtiyat gereği kı ymetinden miras aldı ğıbina ve benzeri ş eylerde kadı nı n izni olmaksı zı n tasarruf etmemeleri gerekir. Dolayı sı yla, kadı nı n hissesini vermeden bunlar satı lacak olursa, bu muamele ancak kadı nı n satı ş a izin vermesi durumunda sahihtir; aksi hâlde muamele, kadı nı n hissesi oranı nda batı ldı r. 2773- Bina, ağ aç ve benzeri ş eylerin kı ymetini belirlemek istediklerinde, ş öyle bir yöntem uygulamalarıgerekir: Yok olana kadar bunları n arazide kirası z olarak kalması nı n değeri ne kadar olur? diyerek hesaplayı p, kadı nı n hissesini o kı ymet üzerinden vermelidirler. 2774- Su kanallarıve benzerleri, arazi hükmündedir. [Dolayı sı yla kadı n onlardan miras almaz.] Orada kullanı lmı ştuğ la ve benzeri ş eyler ise, bina hükmündedir [ve kadı n ancak onun kı ymetinden miras alı r]. 337 2775- Birden fazla karı sıolan kimse ölürse, çocuğu olmadı ğıtakdirde malı n dörtte biri, çocuğu olduğu takdirde ise, -ölen koca onları n hiçbirisiyle veya bazı sı yla cinsel temasta bulunmasa bile- malı n sekizde biri, önceki hükümlerde açı klanan ş ekliyle nikâhladı ğıkarı lar arası nda eş it oranla taksim edilir. Ama ölümü ile sonuçlanan hastalı ğı nda nikâhladı ğıve cinsel iliş ki kurmadı ğıbir kadı n olursa, o kadı nı n miras hakkıolmadı ğ ıgibi mihr alma hakkıda yoktur. 2776- Bir kadı n, hastalı k hâlinde kocaya gider ve o has-talı k nedeniyle de ölürse, kocasıonula cinsel iliş ki kurmamı şolsa bile ondan miras alı r. 2777- Talâk ile ilgili hükümlerde açı klandı ğış ekilde ric'î talâkla boş anan bir kadı n, iddet beklediği bir dönemde ölürse, kocasıondan miras alı r. Bunun gibi eğer koca, kadı nı n iddet beklediği sı rada ölürse, kadı n ondan miras alı r. A-ma ric'î talâkı n iddeti bittikten sonra veya bâin talâkı n iddeti içerisinde eş lerden biri ölürse, diğeri ondan miras almaz. 2778- Hastalı k hâlindeyken karı sı nıboş ayan ve on iki kamerî ay geçmeden önce de ölen kocadan, kadı n üç ş artla miras alı r: 1) Bu müddet içerisinde baş ka bir kocaya gitmemiş se. 2) Kocası na meyli olmadı ğı ndan dolayıkendisini boş amasıiçin kocası na bir mal vermemiş se. Hatta kocası na bir ş ey vermemişolduğu hâlde boş anma talebi kadı ndan olursa, yine de miras almasısakı ncalı dı r. 3) Hastalı k hâlindeyken karı sı nıboş ayan koca, o hastalı ktan veya baş ka bir sebepten dolayıölürse. Ama eğer o hastalı ğıiyi olur da baş ka bir sebepten dolayıölürse, kadı n ondan miras almaz. 2779- Kocanı n, karı sı nı n giymesi için almı şolduğu elbise, kadı n onu giymişolsa bile, kocası nı n ölümünden sonra terekeden sayı lı r, [vârislerin onlardan da miras alma hakkı vardı r.] Mİ RASLA İ LGİ LİDİ ĞER hükümler 2780- Vefat eden kimsenin Kur'ân'ı , yüzüğü, kı lı cı , giy-diği veya giymek için aldı ğı ve diktiği elbise kullanı lmamı şolsa bile, sadece büyük oğluna verilir. Şayet ölenin kullandı ğıveya kullanmak için aldı ğıbu dört ş eyin birinden birden fazla, örneğin iki Kur'ân'ıveya iki yüzüğü olursa, onlar da büyük oğlunun malı dı r. 2781- Ölen kimsenin iki büyük oğ lu örneğin, iki ayrıeş inden aynıanda doğan iki erkek çocuğu olursa, Kur'ân, kı lı ç, yüzük ve elbisesi onları n arası nda eş it bir ş ekilde pay-laş ı lmalı dı r. 2782- Ölen kimsenin borcu olur, bu borcu da terekesi kadar veya daha fazla olursa, önceki hükümde belirtilen ve büyük oğla verilmesi gereken dört ş ey de onun borcuna verilir. Eğer borcu malı ndan az olursa, farz ihtiyat gereğ i büyük oğla düş en o dört ş ey, oranla ölenin borcuna verilmelidir. Meselâ, otuz liralı k borcu olan kimsenin bı raktı ğı malvarlı ğı nı n değeri altmı şlira olur ve büyük oğla verilmesi gereken ş eylerin değeri de yirmi lirayıbulursa, farz ihtiyat gereği [ölenin borcu malı nı n yarı sıolduğundan dolayı ] borcun on lirası nıbüyük oğlanı n vermesi gerekir. 338 2783- Müslüman bir kimse, kâfir birinden miras alabilir; ama kâfir biri ölenin babası veya oğlu olsa bile, Müslüman birinden miras alamaz. 2784- Kendi akrabaları ndan birisini kasten ve haksı z yere öldüren kimse, ondan miras almaz. Ama eğer yanlı ş lı k üzere örneğin, havaya attı ğıtaş ı n tesadüfen akrabası ndan birine isabet etmesi sonucu onu öldürürse, ondan miras alı r, fakat katl bedeli olarak vereceği diyetten miras alamaz. 2785- Mirası n taksim edilmek istendiğ i sı rada ölen kim-senin anne karnı nda bir çocuğu olur ve onun olduğu dereceden ölenin babası , annesi ve çocuğu gibi baş ka vârisi de bulunursa, anne karnı nda olan bu çocuk ancak, canlıolarak dünyaya geldiğ inde miras alı r. Dolayı sı yla bunun için, iki erkek çocuğun hissesini ayı rı rlar. Şayet anne karnı ndaki ceninin birden çok örneğin, kadı nı n üç çocuğa hamile olduğu ihtimali verilirse, üç erkek çocuğun hissesi bir kenara koyulur; dünyaya geldiklerinde eğer biri erkek, biri de kı z olursa, [bunlar için verilmesi gereken miras miktarı çı kı ldı ktan sonra] artan kı sı m diğer mirasçı ları n arası nda taksim edilir. ilmihâle ait tamamlayı cıkonular MARUFu emretmek VE MÜNKERden nehyetmek 2786- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmek, belirtilen ş artları n gerçekleş mesiyle farz olur; terk edilmesi ise günah sayı lı r. Müstehap ve mekruhlarla ilgili olarak emir ve nehiyde bulunmak müstehaptı r. 2787- Marufu emretmek ve münkerden sakı ndı rmak, farz-ıkifayedir; bu görev, bazı mükelleflerin yerine getirmesiyle baş kaları nı n üzerinden kalkmı şolur. Marufu ikame etmek ve münkeri önlemek mükelleflerden bir gru-bunun bir araya gelmesini gerektirirse, bir araya gelmeleri gerekir. 2788- Bazı larıtarafı ndan yapı lan emir ve nehiy etkili olmaz, ancak diğer bazı ları tarafı ndan yapı ldı ğıtakdirde emir ve nehyin etkili olacağı na ihtimal verilirse, onları n e-mir ve nehiyde bulunmalarıfarz olur. 2789- Marufu emretmek ve münkerden sakı ndı rmak hususunda, sadece konuyla ilgili ş er'î hükmü açı klamak yeterli olmaz; mükellefin bizzat emretmesi ve nehyetmesi gerekir. Ancak emir ve nehiyden güdülen amaç, ş er'î hükmün açı klanması yla gerçekleş ir veyahut karş ıtaraf onu emir ve nehiy olarak algı larsa, bu durumda yeterli olur; [bizzat emir ve nehiy gerekmez.] 2790- Marufu emretmenin ve münkerden sakı ndı rmanı n kurbet (=Allah'a yaklaş ma) kastı yla yapı lmasıgerek-mez. Amaç, farzıyerine getirmek ve haramıönlemektir. Marufu emretmek ve münkerden sakı ndı rmanı nş artları 2791- Marufu emretmek ve münkerden sakı ndı rmak, dört ş artla farz olur: 1) Emir ve nehiyde bulunan kimse, mükellefin terk ettiği ş eyi yapmasıve yaptı ğış eyi terk etmesi gerektiğini bilmelidir; marufu ve münkeri bilmeyen kimsenin baş kaları na emir ve nehiyde bulunmasıfarz değildir. 339 2) Yapı lan emir ve nehyin etkili olacağı na ihtimal verilmelidir. Eğer etki etmeyeceği bilinirse, farz olmaz. 3) Günah iş leyen kimsenin yapmı şolduğu günahıtekrarlayacağıbilinmelidir. Eğer tekrarlanmayacağıbilinir veya zannedilir veyahut bu hususa yerinde bir ihtimal verilirse, farz olmaz. 4) Emir ve nehiyde bulunmakla ilgili olarak herhangi bir mefsede söz konusu olmamalı dı r. O hâlde, emir ve ne-hiyde bulunulduğunda can veya namus ve haysiyet veyahut önemsenecek kadar mal ile ilgili olarak bir zarara uğrayacağıbilinir veya zannedilirse, farz olmaz. Hatta söz konusu zararlara uğrama korkusuna dair yerinde bir ihtimal verilirse, emir ve nehiyde bulunmak farz olmaz. Yine eğer yakı nları na yönelik bir zarar dokunması ndan korkulursa, farz olmaz. Ve yine müminlerin bazı sı na yönelik can veya namus ve haysiyet veyahut zor duruma düş ürecek kadar mal ile ilgili olarak bir zararı n söz konusu olmasıihtimali verildiğ i takdirde de farz olmaz. Hatta bir çok yerde haram olur. 2792- Maruf ve münker, din veya mezhebin temel ilkeleri gibi veya Kur'ân-ı Kerim'in, Müslümanları n inançları nı n veya İ slâm'ı n zarurî [tartı ş ma götürmez ve bütün mezhepler tarafı ndan kabul edilen] hükümlerinin korunmasıgibi Şari-i Mukaddes'in (=Allah'ı n) önem verdiği ko-nulardan olursa, önem taş ı yan husus dikkate alı nmalıve yalnı zca zarar korkusu, emir ve nehyin farz olmaması nı gerektirmez. O hâlde, Müslümanları n inançları nıveya İ slâm'ı n zarurî [tartı ş ma götürmez ve bütün mezhepler tarafı ndan kabul edilen] hükümlerini korumak can ve mal feda etmeğe bağlıolursa, bu uğurda can ve mal feda etmek gerekir. 2793- İ slâm'da örneğin zalim ve tağutî devletlerin İ slâm dini adı na uyguladı ğı münkerler gibi bir bidat gerçekleş irse, hakkıaçı klayı p batı lıreddetmek özellikle İ slâm âlimlerine farzdı r ve eğer âlimlerin susmasıilim makamı na saygı sı zlı ğa ve âlimler hakkı nda kötü zanda bulunulması na sebep olursa, etkili olmayacağıbilinse bile mümkün olan her türlü vesileyle hakkıilan etmek farzdı r. 2794- Susmanı n, maruf bir ş eyin münker ve münker bir ş eyin de maruf olması na sebep olacağı na, yerinde bir ihtimal verilirse, hakkıaçı klayı p ilan etmek, özellikle İ slâm âlimlerine farz olur; susmalarıcaiz olmaz. 2795- İ slâm âlimlerinin susması , zalimin güçlenmesine veya teyit edilmesine veyahut diğer haramlarıyapmaya cesaret göstermesine sebep olursa, hakkıaçı klamak ve batı lı reddetmek, ş imdilik etki söz konusu olmasa bile, farzdı r. 2796- İ slâm âlimlerinin susması , halkı n onlar hakkı nda kötü zanda bulunması na ve onlarıtağutî ve zalim düzenlerle uzlaş makla suçlamaları na sebep olacaksa, bu vesileyle haramı n önlenemeyeceği ve zulmün kalkması nda her-han-gi bir tesiri olmayacağıbilinse bile, hakkıaçı klamak ve batı lıreddetmek onlara farz olur. 2797- Bazıâlimlerin, zalim ve tağutî düzenlerde görev kabul etmeleri, bir takı m fesatları n ve münkerlerin önlenmesine sebep olursa, bu görevi üstlenmeleri farz olur. Fakat onları n bu görevi üstlenmelerinde daha önemli mefse-deler söz konusu olursa, meselâ halkı n inancı nı n zayı flaması na veya âlimlere olan güvenin sarsı lması na sebep olursa, caiz olmaz. 340 2798- Âlimlerin ve cemaat imamları nı n, devlet veya devlete bağlıVakı fİ dareleri (ve Diyanet İ ş leri) adı na, medreselerin (=dinî okulları n) yönetimini üstlenmeleri, caiz değildir. İ ster kendisinin ve öğrencilerin maaş larıdevlet tarafı ndan karş ı lansı n, ister halk tarafı ndan karş ı lansı n ve isterse de vakfedilen ş eylerden -bu okulun kendine ait vakfı ndan bile- karş ı lansı n fark etmez. Çünkü zalim devletin bu ve benzeri iş lere müdahale etmesi, emperyalistlerin emriyle İ slâm'ıtemelden çökertmek için bir önadı mdı r. Nitekim bütün İ slâm ülkelerinde bunun benzeri planlar uygulanmı şve uygulanmaktadı r. 2799- Din dersi okuyan talebelerin zalim devletin din adı na kurmuşolduğu müesseselere girmeleri caiz değ ildir. Meselâ, zalim devletlerin müdahale ettiği veya mütevellilerinin elinden aldı klarıveya mütevellilerini kendi nüfuz ve sultalarıaltı na aldı klarıdinî medreselere girmeleri haramdı r. Vakı flar dairesinin eliyle veya tasvibiyle talebelere verilen para ve bunun gibi ş eyler haramdı r. 2800- Din dersi almak isteyen talebelerin zalim devletin atamasıve desteği ile bazı âlim veya cemaat imamları nı n, yönetimini üstlendikleri dini medreselere girmeleri, caiz değildir. İ ster ders programlarıdevlet tarafı ndan hazı rlansı n, isterse zalim devletin uş aklarıolan bu tür sözde âlimler tarafı ndan. Çünkü bu tür iş lerle İ slâm'ı n ve Kur'ân hükümlerinin temelden yok edilmesi amaçlanmı ş tı r. 2801- Zalim devletin desteğ i ile kurulan bu gibi müesseselere âlim kı yafetiyle giren ş ahı slardan, Müslüman ve dindar insanları n kaçı nmasıve onlarla her türlü iliş kiyi kesmeleri gerekir. Bunlar adil değildirler; dolayı sı yla onlara uyarak cemaat namazı kı lmak caiz değildir; [ş ahit olmalarıiçin] yanları nda verilen talâk batı ldı r, İ mam (a.s) ve seyyid hakları(=humus) onlara verilmemelidir, onlara verenlerin üzerinden bu hak kalkmaz. Onlar vaizlik yapı yorlarsa vaaz için davet edilmemelidirler ve devlet tarafı ndan batı lıyaymak ve İ slâm aleyhine hazı rlanmı şolan programlarıneş retmek için çı kı p konuş tuklarıtoplantı lara da katı l-mamak gerekir. 2802- Zalimlerin uş aklı ğı nıyapan bu gibi sözde âlimlerin zalim düzende herhangi bir görevi üstlenmelerinde çok büyük mefsedeler bulunmaktadı r ki bunun sonuçlarıgün geçtikçe ortaya çı kacaktı r. Bu yüzden zalim devlet tarafı ndan görev üstlenmeleri hususunda gösterdikleri hiçbir mazerete Müslümanlar itina etmemelidirler. Büyük İ slâm âlimleri bu kimseleri dini merkezlerden çı karı p onlarla iliş kilerini kesmelidirler. Bütün âlimlerin, din talebelerinin, saygıdeğer vaizlerin (=hatiplerin) ve İ slâm düş manları nı n komploları ndan haberi olan diğer bütün kesimlerin, bu fa-sı k ve fasit kimseleri halka tanı tmalarıve halkıonları nş errinden sakı ndı rmalarıgerekir. 2803- Birtakı m ip uçları na dayanarak âlim kı yafetinde olan kimsenin zalim devlet tarafı ndan bir müessesenin idaresini üstlendiğine dair zanna varı lı rsa, bunun tersi ispat o-lunmadı ğımüddetçe ona karş ı2801. hüküm gereğince dav-ranı lmalı dı r. Marufu emretmek ve münkerden sakı ndı rmanı n MERHALELERİ 2804- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmede gözetilmesi gereken birkaç merhale vardı r. Aş ağımerhalenin uygulanmasıdurumunda maksada varı lacağı ihtimali olursa, sonraki merhalelerin uygulanmasıcaiz olmaz. Birinci Merhale 341 2805- İ lk merhale, günah iş leyen kimseye karş ı , günah iş lediğinden dolayıolduğunu anlayacağ ış ekilde farklıdavranı lmalı dı r. Örneğin ona sı rt çevirmek veya onunla ası k suratla görüş mek veya onunla olan iliş kiyi kesip ondan uzak durmak gibi. Ancak ona karş ıyapı lan bu iş lerin onun günahıterk etmesi için yapı ldı ğıbilinmelidir. 2806- İ lk merhalenin farklıdereceleri olursa, alttaki derecenin etkili olacağı na ihtimal verildiği takdirde onunla yetinilmelidir. Örneğin, onu konuş turmamakla amaca ulaş acağı na ihtimal verilirse, bununla yetinip sonraki aş amalar uygulanmamalı dı r; özelikle üst merhalenin uygulanmasıona saygı sı zlı k sayı lacak bir ş ahı s olursa. 2807- Günah iş leyen bir kimseyle iliş kiyi kesip ondan uzak durmak az günah iş lemesine sebep olur veya buna ihtimal verilirse, günahı n tamamen terk edilmesine sebep ol-masa da, onunla iliş kiyi kesmek farz olur. Fakat bu, diğer merhalelerin günahıönlemede etkili olmadı ğıdurumunda uygulanı r. 2808- İ slâm âlimleri, zalimlerden ve zorba sultanlardan uzaklaş maları nı n ve onlara sı rt çevirmelerinin zulümlerini azaltacağı na ihtimal verirlerse, onlara sı rt çevirmeli ve takı ndı klarıbu tavrıMüslüman halka bildirmelidirler. 2809- İ slâm âlimlerinin zalimler ve sultanlar ile iliş kileri onları n zulümlerini azaltacak olduğu takdirde, ş u hususa dikkat etmelidirler ki, acaba iliş kiyi kesmek mi yoksa zulmün azalmasımıdaha önemlidir? Çünkü onlarla iliş ki kurmak bazıdurumlarda halkı n inancı nı n zayı flaması na, İ slâm'a ve taklit mercilerine saygı sı zlı k yapı lması na sebep olabilir. Kı sacasıbu ikisinden -iliş kiyi kesmek ve zulmün azalması - hangisi daha fazla önem taş ı rsa, ona göre davranı lmalı dı r. 2810- Âlimlerin zalimlerle iliş ki içerisinde olmaları , gözetilmesi gereken bir maslahatıiçermezse, iliş ki içerisinde olmamalı dı rlar. Çünkü bu iş , âlimlerin itham edilmelerine sebep olur. 2811- İ slâm âlimlerinin zalimlerle iliş ki kurmalarıonlarıgüçlendirir veya bilinçsiz kimselerin onlarısuçsuz görmesine yol açar veyahut zalimleri yaptı klarıhaksı zlı kta cesaretlendirir veya âlimlik makamı nı n saygı nlı ğı nızedelerse, iliş kiyi kesmeleri gerekir. 2812- Müslümanlar, zalimlerin amaçları nıyayan, onlara yaptı klarızulümde, günahlarda ve düzenledikleri eğlenceler-de yardı mda bulunan örneğin, bazıtüccar ve esnaf gibi kimseleri, önce yaptı klarıiş ten sakı ndı rmalarıgerekir. Sakı ndı rma etkili olmadı ğıtakdirde onlara sı rt çevirmeli, var olan iliş kilerini kesmeli ve onlarla alı ş verişyapmamalı dı rlar. İ kinci Merhale 2813- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmenin ikinci merhalesi, bu görevi dille yapmaktı r. Buna göre, etki edeceği ihtimali verilir ve ş imdiye kadar açı klanan diğer ş artlar mevcut olursa, [dille] günah ehlini sakı ndı rmak ve farzıterk edeni onu yapmaya emretmek farzdı r. 2814- Günah iş leyen kimsenin öğ üt ve nasihat ile günahıterk edeceğine ihtimal verilirse, bununla yetinmek, öğüt ve nasihat sı nı rı nıaş mamak gerekir. 342 2815- Nasihatin etkili olmayacağıbilinirse, etkili olma ihtimali olduğu takdirde zorunluluk getirecek bir ş ekilde emretmesi ve sakı ndı rmasıgerekir. Eğer bu metot da etkili olmaz, ancak sadece sert konuş ulduğu ve tehdit edildiği takdirde etkili olursa, öyle yapı lmalı dı r. Fakat yalan ve diğer günahlardan kaçı nı lmalı dı r. 2816- Günahıönlemek amacı yla örneğin, sövmek, yalan konuş mak ve hakaret etmek gibi günahlarıiş lemek caiz değ ildir. Ancak önlenmesi istenen günah, Mukaddes Şâri' (=Allah Tealâ) tarafı ndan çok önemsenen ve yapı lması na asla izin verilmeyen bir iş olursa, -örneğin, öldürülmesi haram olan bir kimseyi öldürmek gibi- bu durumda mümkün olan her yolla onu önlemek gerekir. 2817- Günahkâr kimse günahı , sadece birinci ve ikinci merhalenin bir arada yapı ldı ğı takdirde terk edecek olursa, her iki merhale uygulanmalı dı r. Yani hem o kimseye sı rt çevirerek iliş kiyi kesmeli, onunla ası k suratla görüş meli, hem de dille ona marufu emretmeli ve münkerden sakı ndı rmalı dı r. Üçüncü Merhale 2828- Marufu emretmek ve münkerden nehyetmenin üçüncü merhalesi, zor ve baskı ya baş vurmaktı r. O hâlde, bir kimsenin münkeri terk etmesi veya farzıyerine getirmesinin sadece zor ve baskı yla gerçekleş eceği bilinir veya bu kanaate ulaş ı lı rsa, bu merhaleyi uygulamak farz olur. Ancak gereken sı nı r aş ı lmamalı dı r. 2829- Günah iş leyen kimseyle günah arası nda bir engel meydana getirilip böylelikle günahı n yapı lmasıönlenirse ve bu iş in sakı ncalarıbaş ka ş eylerden az olursa, sadece bununla yetinmek gerekir. 2820- Günahıönlemek, günah iş leyenin elinden tutmaya veya günah iş lenen yerden dı ş arıçı karmaya veya aracı lı ğı yla günah iş lediği araçta tasarruf etmeye bağlıolursa, bunlarıyapmak caizdir, hatta farzdı r. 2821- Günah iş leyenin korunmasıgereken malları nıtelef etmek, caiz değildir. Ancak günahı n iş lenmesini önlemek malıtelef etmeyi gerektirirse, caizdir ve bu durumda zahiren telef ettiğ i mal için zâmin değ ildir. Aksi taktirde zâmin ve günahkardı r. 2822- Günahıönlemek, günah iş leyen kimsenin bir yerde hapsedilmesine veya bir yere girmesini önlemeye bağlıolursa, bunu uygulamak farz olur; ancak gerekli ölçü gözetilmeli ve sı nı r aş ı lmamalı dı r. 2823- Günahıönlemek, günah iş leyen kimseye dayak atmaya ve baskıyapmaya ve onu zor durumda bı rakmaya bağlıolursa, caizdir; fakat sı nı r aş ı lmamalı dı r. Bu ve benzeri iş lerde bütün ş artlara haiz olan bir müçtehitten izin alı nmasıdaha iyidir. 2824- Münkerleri önlemek ve farzlarıyerine getirmek, yaralamaya veya öldürmeye bağlıolursa, bu ancak gereken ş artları n varolmasıve gerekli bütün ş artlarıbulunduran bir müçtehidin izin vermesiyle caiz olur. 2825- Münker, Mukaddes Şâri'in çok önem verdiği ve onun gerçekleş mesine asla razı olmadı ğış eylerden olursa, mümkün olan her yolla onu defetmek caizdir. Meselâ, öldürülmesi caiz olmayan birini öldürmek isteyen kimseyi önlemek gerekir. Eğer mazlumun öldürülmesini önlemek, sadece zalimin öldürülmesiyle mümkün olursa, 343 zalimi öldürmek caiz olmaktan öte farzdı r ve müçtehitten izin almak gerekmez. Fakat öldürmek dı ş ı nda baş ka bir yolla bunun önlenmesi mümkün olursa, onu uygulamak gerekir. Buna göre eğer gereken haddi aş arsa, günahkar sayı lı p üzerine "diğerlerinin hakkı na tecavüz eden kimse"nin hükmü uygulanı r. SAVUNMA HÜKÜMLERİ 2826- Düş man, Müslüman ülkelere ve hudutları na sal-dı rı rsa, can ve mal feda etmek de dahil olmak üzere mümkün olan her türlü vesileyle Müslümanları n savunma yapmasıfarzdı r. Bu konuda ş er'î hâkimden (=veliyy-i emr'den) izin almak gerekmez. 2827- Müslümanlar, ecnebilerin ister direkt olarak, ister iç veya dı şuş akları aracı lı ğ ı yla Müslüman ülkeleri istila etmeyi planladı kları ndan endiş e duyarlarsa, mümkün olan her türlü araçla savunmalarıfarzdı r. 2828- Yabancıgüçler tarafı ndan İ slâm ülkelerinde hazı rlanan ve çizilen bir takı m komplo ve planlar sonucu onları nİ slâm ülkelerine musallat olacakları ndan korkulursa, mümkün olan her türlü araçla planları nıbozup, komploları nıetkisiz hâle getirmek ve nüfuz alanları nı n geniş lemesini önlemek, Müslümanlara farzdı r. 2829- Yabancı ları n siyasi, iktisadi veya ticari etkinliklerinin geniş lemesi sonucu, Müslüman ülkelere musallat olacakları ndan korkulursa, Müslümanları n mümkün olan her türlü araçla İ slâm ülkelerini savunmaları , ecnebilerin iç ve dı şuş akları nı n güçlerini yok etmeleri farzdı r. 2830- İ slâm ülkeleriyle yabancıülkeler arası nda gerçekleş en siyasi iliş kiler sonucu, onları nİ slâm ülkelerine musallat olacakları ndan korkulursa, sadece siyasi ve iktisadi sulta olsa bile, Müslümanlar bu tür iliş kilere muhalefet etmeli ve hakim devletleri bu tür iliş kileri kesmeye zorlamalı dı rlar. 2831- Ecnebilerle ticari iliş kiler sonucu Müslümanları n borsaları na iktisadi darbe ineceğinden, ticari ve iktisadi bağı mlı lı ğa yol açacağı ndan endiş e duyulursa, bu tür iliş kileri kesmek farz ve bu tür ticaretler haramdı r. 2832- İ slâm ülkelerine hakim olan devletlerden her-hangi birinin ecnebilerle, İ slâm ve Müslümanları n maslahatı na ters düş ecek bir ş ekilde, siyasi veya ticari herhangi bir iliş ki kurmasıcaiz değildir. Eğer herhangi bir devlet böyle bir iliş kide bulunmağa kalkı ş ı rsa, diğer Müslüman devletlerin onu mümkün olan her yol ile bu iliş kiyi kesmeye zorlamalarıfarzdı r. 2833- İ slâm ülkelerinin baş ı nda olanlar veya bazımillet vekilleri ve senatörler, İ slâm ve Müslümanları n maslahatı na aykı rıolan ecnebilerin her türlü örneğin siyasi, iktisadi veya askeri nüfuzları nı n geniş lemesine sebep olursa, -o görevi üstlenmesi doğru yolla olduğu tasavvur edilse bile- yaptı ğıbu hı yanetten dolayıhangi makam ve görevde olursa olsun azledilmişsayı lı r ve mümkün olan her vesileyle Müslümanlar onu cezalandı rmalı dı rlar. 344 2834- Büyük zalim devletlerin elinde alet olan İ srail gibi devletlerle ticarî ve siyasî iliş kilere girmek caiz değildir ve Müslümanlar mümkün olan her türlü yolla bu iliş kilere muhalefet etmelidirler. İ srail ve uş akları yla ticarî iliş kileri olan tüccarlar, İ slâm ve Müslümanlara ihanet etmişve İ slâm hükümlerinin yok olması na yardı mcı olmuşsayı lı rlar. Müslümanlar bu gibi hain devlet ve tüccarlar ile her türlü iliş kiyi kesip, onlarıtövbe etmeye ve bu tür iliş kileri kesmeye zorlamalı dı rlar. Canı n ve malı n savunulması na iliş kin hükümler "Tahrir'ül-Vesile" adlıkitapta açı klanmı ş tı r; isteyen oraya bakabilir. 2835- Yabancıkuklaları n (Allah onlarızelil etsin) emriyle açı kça Kur'ân-ıKerim ve Peygamber efendimizin (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) sünnetine aykı rı olarak zalim devletlerin yasama meclislerinin onayı ndan geçen kanun ve kararlar, İ slâm açı sı ndan geçersizdir ve herhangi bir kanuni değer taş ı mazlar. Müslümanları n, bu iş i emredenlere ve buna oy verenlere mümkün olan her türlü yolla sı rt çevirmeleri gerekir; onlarla iliş kiye girmemelidirler ve muamele yapmamalı dı rlar. Onlar suçludurlar ve onları n onayladı klarıkanun ve yasalara uyanlar da fası k ve günahkârdı rlar. 2836- Son zamanlarda İ slâm hükümlerini kaldı rmak ve Müslümanları n aile yuvası düzenlerini dağı tmak amacı yla yabancıkuklaları n emriyle, tâğut rejiminin gayri ş er'î ve gayri kanuni iki meclisinde (=millet meclisi ve senato meclisi) onaylanan "aile kanunu" adlıyasa, İ slâm hükümlerine aykı rı dı r. Bu kanunun onaylanma emrini verenler ve bu yasaya oy verenler ş eriat ve kanun nazarı nda suçludurlar. Bu yasaya istinaden mahkemelerin aracı lı ğı yla verilen talâk batı ldı r ve bu ş ekilde boş anan kadı nlar, evli oldukları ndan, söz konusu talâktan sonra evlenirlerse, zinâ iş lemişolurlar. Bu ş ekilde boş anan kadı nlarıbilerek alan kimse de, zinâ iş lemişolur ve ş er'î açı dan belirlenen haddi (=cezayı ) hak etmişolur. Bunlarla yapı lan evlilikten olan çocuklar gayri meş rudur; onlardan miras alamazlar. Kı sacasıgayri meş ru çocuklarla ilgili bütün hükümler bunlar hakkı nda da geçerlidir; ister direkt olarak mahkeme talâk versin, ister boş anmaları na dair karar çı kararak kocayıtalâk vermeye mecbur etsin. 2837- Büyük âlimlerin (Allah onlarıteyit etsin) İ slâm ve kanun açı sı ndan değerden yoksun olan bu tür kanunlara ş iddetle karş ıgelmeleri gerekir. İ slâm karş ı tları nı n emirlerini uygulamaya memur olan bu ası l suçlulardan istirham etmesinler ve bu hususta devlete baş vuruda bulunması nlar. Çünkü bu tür istekler, devlete baş vurmalar ve suçun nispetini ayaktakı mımemurlara vermek, ası l suçlunun suçsuz görünmesine ve İ slâmî hükümleri ortadan kaldı rma yolunda cesaretlenmesine sebep olur. Müslümanları n din, dünya ve aile yuvaları nıtehdit eden, biçare kı zlarıaskeriyeye çeken, büyük peygamberlerin ve büyük velilerin (Allah hepsine rahmet etsin) zahmetlerini zâyi eden bu tür kanunları n karş ı sı nda durmak ve bunlarıprotesto etmek bütün Müslümanlar için gereklidir; İ slâm'a aykı rıolan bu kanunlara amel etmemelidirler. Allah göstermesin, emperyalist uş akları nı n (Allah onlarızelil etsin) İ slâm ve Müslümanlar aleyhine hazı rlamakta olduklarıkaranlı k ve korkunç geleceğe duçar olmamalarıiçin bu gün mümkün olan her vesileyle onlara karş ıgelmeleri gerekir. günümüzde karş ı laş ı lan bazıkonuları n hükümleri 345 bono 2838- Bono iki kı sı mdı r: 1) Borçlu olan kimsenin, borcu karş ı lı ğı nda verdiği gerçek senet. 2) Borçlu olmadı ğıhâlde bir ş ahsı n baş kası na verdiğ i hatı r senedi. 2839- Bir kimsenin baş kası yla daha az bir meblağa muamele yapmak üzere gerçek senedi borçludan almasıve bu iş i yapmasıharam ve batı ldı r. 2840- Bono para değ ildir ve onun kendisiyle muamele gerçekleş mez. Para, banknottur ve muamele onunla gerçek-leş ir. Bono, poliçe ve kabzdı r. Yaygı n olan banka çekleri, banknot gibi paradı r; değerinden eksiğine ve fazlası na peş in olarak onun alı şve satı ş ı nı n sakı ncasıyoktur. 2841- Elinde bono olan kimse, borç para alı r ve karş ı lı ğ ı nda, zamanıgeldiğinde aldı ğı borçtan daha fazlası na almak üzere senet verirse, faizdir ve haramdı r; ancak alı nan borç sahihtir. 2842- Birinin bir baş kası na üçüncü ş ahı sla ası l değerinden eksiğine muamele yapması ve üçüncü ş ahı sı n belirlenen vakitte senedin ası l sahibi olan birinci ş ahı stan talep etme hakkı na sahip olmasıiçin vermişolduğu hatı r senedi-nin ifa ettiği iş lev, birkaç ş ekilde tashih edilebilir: 1) Bu muamele ş una dönüktür: Birinci ş ahı s, üçüncü ş ahı sla kendi zimmeti üzere muamele yapmasıve bonoda yazı lıolan banknot miktarı nıaynımiktar karş ı lı ğı nda satmasıiçin ikinci ş ahı sıvekil etmişolur ve yine belirlenen vakitte ilk ş ahsı n ona müracaat edebileceği üzere üçüncü ş ahı stan aldı ğ ıparayıkendisine götürmesi için ikinci ş ahsıvekil etmişolur. Buna göre bononun ilk sahibi gerçekte borçlu olmaması na rağmen muamele gerçekleş tikten sonra üçüncü ş ahsa borçlanı r; ikinci ş ahı s da üçüncü ş ahı stan aldı ğımiktar kadar senedin ilk sahibine borçlanı r. O hâlde, üçüncü ş ahı s muameleden sonra belirlenen zamanda birinci ş ahı sa müracaat edip alacağı nıalabilir; birinci ş ahı s da borçlanma iş inden sonra belirlenen vakitte ikinci ş ahsa müracaat edip alacağı nıalabilir. Eğer bonolar konusunda, birinci ş ahsı n alacağı vermemesi hâlinde, üçüncü ş ahsı n ikinci ş ahı sa müracaat edebilmesi yaygı n bir adet olursa, bu gerçekte akit içinde koş ulan bir ş art sayı lı r ve dolayı sı yla ona da müracaat edebilir. 2) Üçüncü ş ahı sla muamele yapmasıamacı yla ikinci ş ahsa hatı r senedi vermenin ve üçüncü ş ahı sı n ikinci ş ahı sa müracaat edebilme hakkı nı n doğmasıiki ş eyi gerektirir: a) Bono vermekle alı cıüçüncü ş ahsı n yanı nda itibar kazanı yor. Bu açı dan kendisi muamele yapmı şolur ve ikin-ci ş ahı s üçüncü ş ahsa borçlanmı şolur. b) İ kinci ş ahsı n belirli olan miktarıödememesi hâlinde birinci ş ahsı n bu ödemeyi üstlenme zorunluluğu, bunları n arası nda üzerinde konuş maya ve anlaş maya ihtiyaç duyma-yan kesin bir olgudur. Buna göre, muameleden sonra belirlenen vakitte üçüncü ş ahı s ikinci ş ahı sa ve o vermediği takdirde birinci ş ahı sa baş vurabilir. Bu husus, 346 taraflarca kesin bilinen bir olgu olduğundan, akit içinde yapı lan sözleş me hükmünü taş ı r ve sakı ncasıyoktur. Bu iş in sı hhati için daha baş ka yollar da söz konusudur. 2843- Ticarî ve banka muamelelerinde senet veren kimse kendi borcunu vermediği takdirde, bonoda imzasıbulunan ş ahı sa müracaat edilebilmesi yaygı n bir ş eydir. Bu, bu hususun anlaş ma içerisinde yapı lan bir sözleş me olduğunu gösterir ve dolayı sı yla riayet edilmesi zorunludur; ancak muamele yapan taraf, bunun akit içinde taahhüt edildiğini bilmezse, ona müracaat edilemez. 2844- Borcun ertelenmesinden dolayıalı cı nı n ister ban-ka olsun, ister diğerleri olsun, borçludan bir ş ey alması , borçlu razıolsa bile haramdı r. 2845- Banknot ve kâğı t dinarda veya dolar ve Türk lirasıgibi diğer kâğı t paralarda, borç dı ş ı ndaki anlaş malarda cereyan eden faizin gerçekleş mesi söz konusu olmaz. Bunları n bazı sı nıbazı sı yla peş in olarak eksiğine veya fazlası na değ iştokuşyapmak caizdir; ancak peş in olmadı ğıtakdirde, bazı sı nıbazı sı na eksiğine veya fazlası na değiş tokuşyapmak, eksilme veya artı ş ta sürenin miktarıölçü alı nmadı ğıtakdirde sakı ncası zdı r. Borçla ilgili faiz ise, bunları n hepsinde gerçekleş ebilir. [Bu yüzden] on dinarıon iki dinar almak üzere borç vermek, caiz değildir. HAVA PARASI 2846- Sahiplerinden ev, dükkan veya baş ka bir ş ey kiralayanları n kira müddeti bittikten sonra, sahibinden izinsiz orada kalmalarıharamdı r ve sahibinin izni olmadı ğı ndan acele olarak orayıboş altmalı dı rlar. Eğer boş altmazlar-sa, o yeri gasbetmişsayı lı rlar; o yere ve o yerin benzerine verilen kiraya da zâmindirler. Bunlar ş er'î açı dan hiçbir hak-ka sahip değildirler; ister onları n kira müddeti kı sa olsun, ister uzun; onları n orada bulunmalarıister kiralanan yerin kı ymetinin artması na sebep olsun, ister olması n; o mahalden ayrı lmak ister onları n ticaretlerinin zarar görmesine se-bep olsun, ister olması n. 2847- Bir kimse, kira müddeti bitmişeski kiracı dan yeri kiralarsa, yerin sahibinin izni olmadı kça, bu kiralama iş i sahih değildir ve onun o yerde kalmasıharam olup, o yeri gasbetmişsayı lı r. Eğer kaldı ğıyere bir zarar gelir veya telef olursa, zâmin olması nı (=tazminat ödemesini) gerektirir. Orada kaldı ğımüddet içerisinde bu yerin benzerine verilen kira miktarı nıda sahibine vermesi gerekir. 2848- Gası p olan eski kiracı nı n, kendisine kiraya verdiği kimseden hava parasıadı na bir ş ey alması , haramdı r. Almı şolduğu ş eyi telef eder veya bir hadise sonucu telef olursa, veren kimseye ödemek zorundadı r. 2849- Baş kası na kiraya verebilmek kaydı yla bir müddet için bir yeri kiralar ve bu müddet içerisinde yerin kirasıartı şgösterirse, o yeri kiraladı ğıfiyat üzerinden kiraya verebilir ve hava parasıadı yla kiraya verdiği kimseden de bir miktar para alabilir. Meselâ, bir dükkanı , aylı k on liradan on yı llı ğı na kiralar ve bir müddet sonra yerin kirasıyükselir ve yüz liraya çı karsa, baş kası na kiraya verme hakkı na sahipse, kalan müddet için aylı k on liradan orayıkiraya verebilir ve yeri de ona kiraya vermek için tarafları n rı zası yla kiracı dan bin lira alabilir. 2850- Sahibinden bir yeri kiralar ve yirmi yı llı ğı na kiralarıartı rmayacağı nıda ş art koş ar ve eğer bu yeri baş kası na verecek olursa, bu üçüncü ş ahsa da aynış ekilde 347 davranacağı nış art koş ar ve bu üçüncü ş ahı s bir baş kası na devrettiğinde yine ona da aynış ekilde davranması nıve kirayıartı rmaması nış art koş arsa, kiracı nı n, o yeri bir baş kası na devretmesi için kiralamak isteyenden bir miktar hava parasıalmasıcaizdir. Bu ş ekilde alı nan hava parasıhelâldir. Bunun gibi ikinci kiracıüçüncüden ve üçüncü kiracıda dördüncüden anlaş maları na göre hava parasıalabilir. 2851- Kiracı , kira akdini gerçekleş tirirken kiraya verene bir süre kirayı artı rmayacağı nı , onu çı karma hakkı na sahip olmayacağı nı , aynımiktar karş ı lı ğı nda sonraki yı llarda kendisinden kiralama hakkı na sahip ve kiraya verenin de kiraya vermeye yükümlü olacağı nış art koş arsa, kiracıkendi hakkı ndan vazgeçmesi veya o yeri boş altmasıiçin kiraya verenden veya baş kası ndan bir miktar para alabilir; bu tür hava parasıhelâldir. 2852- Mülk sahibi, mahalli kiralamak isteyenden hava parasıolarak istediği miktarı alabilir. Kiracı , baş kası na kiraya verme hakkı na sahip olursa, mahalli ona devretmek için bir miktar hava parasıolarak alabilir. Bu ş ekilde alı nan hava parası nı n sakı ncası yoktur. BANKA MUAMELELERİ 2853- Şahı sları n, borç veya baş ka bir muamele tarzı yla bankalardan aldı klarış ey, bankalarda haram para bulunduğu bilinse veyahut alı nan paranı n haram paradan olmasıihtimal verilse bile, muamele ş er'î ölçüler dahilinde yapı ldı ğıtakdirde helâl ve sakı ncası zdı r. Ama alı nan paranı n tümünün veya bir kı smı nı n haram paradan olduğu bilinirse, onun kullanı lmasıcaiz değildir. [Bu nedenle de ası l sahibini bulup alı nan parayıona teslim etmek gerekir.] Eğer sahibi bulunmazsa, müçtehidin izni dahilinde o paraya, sahibi bilinmeyen malı n hükmü uygulanı r. [Yani, sahibi adı na sadaka olarak fakire verilir.] Bu konuda yerli bankalarla yabancıbankalar ve devlet bankaları yla özel bankalar arası nda fark yoktur. 2854- Faiz ş artıolmaksı zı n insanı n bankaya borç olarak para yatı rması nı n sakı ncası yoktur ve bankaları n da o parayıkullanmasıcaizdir. Ama eğer borç olarak yatı rı lan parada herhangi bir menfaat de kararlaş tı rı lı rsa, menfaat kararıbatı l olsa da borç anlaş masısahihtir ve bankalar aldı klarış eyi kullanabilirler. 2855- Faize sebep olan menfaat kararı nda açı k bir ş ekilde anlaş makla para yatı rma zamanıtarafları n faiz almaya niyetli olmasıarası nda fark yoktur. O hâlde, eğer bankanı n kanunu, aldı ğıborçlar karş ı lı ğı nda faiz vermek olur ve borç olarak yatı rı lmasıistenen para da bu kanunun dahilinde gerçekleş irse, para yatı rmak haramdı r. 2856- Borç konusunda ne açı ktan ve ne de üstü kapalıolarak menfaat kararıolmazsa, o borç sahihtir. Fakat herhangi bir anlaş ma söz konusu olmaksı zı n borç veren kimseye bir ş ey verilirse helâldir. 2857- Bankaya vedia (=emanet) adı yla yatı rı lan paralar hususunda para sahibi banka yetkililerine kullanma izni vermezse, bankanı n onu kullanmasıcaiz değildir, kullandı ğıtakdirde ise zâmindir. Ancak emanet sahibi, [malı nıbankaya yatı rı rken] kullanı lması na izin verir veya [kullanı ldı ktan sonra] razıolursa, [bankanı n onu kullanması ] caizdir. Bu durumda da banka eğer karş ı lı klıgönül rı zası yla bir ş ey alı r veya verirse helâldir. Ama kullanma izni bunun gerçekte borca yani, zâmin olmak 348 üzere mâlik olması na dönük olursa, bu durumda anlaş ı larak bir ş ey verilirse haramdı r. Anlaş ı ldı ğ ıkadarı yla ismi vedia olsa bile, banka vediasıbu tür bir vediadı r. 2858- Bankaları n veya baş ka kurumları n, paraları nıborç olarak yatı ranlarıveyahut diğer müesseselerin, alı cıve satı cı yıteş vik etmek için çekilişyoluyla verdikleri hediyeler helâldir. Yine satı cı ları n, satı ş ıartı rmak ve müş terilerin dikkatini çekmek için -yağkutusu içine altı n koymak gibi- malları n içine koyduğu ş eyler helâldir ve sakı ncasıyoktur. 2859- Poliçe denilen ticari havalelerle banka havalelerinin sakı ncasıyoktur. Buna göre, banka veya tacir, bir miktar parayıbir yerde bir kimseden alı p ona havale kâğı dı vererek baş ka bir yerde banka veya ş ahı s vası tası yla o miktar parayıo ş ahı sa verir, karş ı lı ğ ı nda da havale edenden bir ş ey alı rsa, sakı ncasıyoktur ve helâldir. Meselâ, bir kimse Ankara'da bin lirayıhavale etmesi için bankaya yatı rı r ve banka da İ stanbul ş ubesinden paranı n ödenmesi için bu adama havale kâğı dıverir ve Ankara bankasıbu havale karş ı lı ğı nda ondan on lira alı rsa, sakı ncasıyoktur. Eğer bin liranı n havalesi için elli lira alı r da baş ka bir yerde dokuz yüz elli lira öderse, ister banka bu parayıborç adı na alsı n veya baş ka bir adla, yine de sakı ncasıyoktur. Bu durumda banka eğ er fazlalı ğ ıyaptı ğıişbedeli olarak alı rsa, sakı ncasıyoktur. 2860- Eğer banka veya baş ka bir kuruluş , baş ka bir yerdeki ş ubesine veya adamı na verilmesi üzere belirli parayıbir ş ahsa verir ve bu ş ahı s da çektiği zahmet karş ı lı ğı nda belli bir miktar para alı rsa, sakı ncasıyoktur. Yine daha fazlası na banknot satı ş ı ş eklinde olursa, caizdir. Ama eğer borç olarak verir de menfaat kararlaş tı rı lı rsa, menfaat kararıaçı k bir ş ekilde olmasa ve sadece tarafları n maksadıborcun menfaate dayalıolduğu olsa bile [menfaat kararı ] haramdı r; fakat borcun kendisi sahihtir. 2861- Rehin üzere çalı ş an bankalar veya baş kaları , menfaat kararı yla ödünç verirler ve borçlu borcunu zamanı nda ödemediği takdirde de satı p, kendi alacakları nıtahsil edebilmek için ondan bir ş eyi rehin olarak alı rlarsa, menfaat kararı yla verilen borç haram ve menfaat kararıda batı ldı r. Fakat borcun kendisi, malırehin olarak almak ve onu satmak için vekil olmak sahihtir. Dolayı sı yla bankanı n bunu satmasıcaizdir. Eğer bir kimse de bunu bankadan satı n alı rsa, ona mâlik olur. Ancak, menfaat kararıolmaz da zahmet karş ı lı ğıücret ve borç karş ı lı ğıda rehin alı nı rsa, sakı ncasıyoktur; ş er'î kurallar gereğince de rehini satmak ve almak sakı ncası zdı r. Sİ GORTA 2862- Sigorta, sigorta yapanla sigortayıkabul eden müessese, ş irket veya ş ahı s arası nda bir akit ve anlaş madı r. Bu akit de diğer akitler gibi icap ve kabule ihtiyaç duyar; diğer anlaş malarda gerekli ve muteber olan ş eyler bu akitte de geçerlidir. Bu anlaş ma, her dille gerçekleş tirilebilir. 2863- Baş ka anlaş malarda bulunan bulûğ, akı l, ihtiyar ve diğer ş artları n yanısı ra sigortada ş uş artları n da bulunmasıgereklidir: 1) Filan ş ahı s, filan mağaza, filan gemi, filan otomobil veya filan uçak diye sigorta konusunun belli olması . 2) Anlaş manı n iki tarafıolan devlet, ş ahı slar, kuruluş lar veya ş irketlerin belli olması . 349 3) Ödenmesi gereken meblağı n tayini. 4) Ödenecek taksitlerin miktar ve zamanları nı n tayini. 5) Sigortanı n ay veya yı l itibariyle baş langı ç ve bitişsüresinin tayini. 6) Yangı n, boğulma, hı rsı zlı k, ölüm, hastalı k gibi hasara sebep olan tehlikelerin tayini. Hatta zarara sebep olan bütün afetler akitte kararlaş tı rı labilir. 2864- Sigorta anlaş ması nda hasar ölçüsünün belirtilmesi gerekmez; "Her ne kadar hasar görürse telafi edilecektir." diye kararlaş tı rı lı rsa sahihtir. 2865- Sigorta akdi birkaç ş ekilde gerçekleş tirilir: a) Sigorta yaptı ran ş ahı sı n, "Ben, filan aydan itibaren aylı k filan miktar vermeyi üstleniyorum ve buna karş ı lı k eğer mağazama örneğin yangı n veya hı rsı zlı k yüzünden bir zarar gelirse, siz onu ödemelisiniz." demesi ve sigorta yapan kurumun da kabul etmesiyle. b) Sigorta yapan kurumunun, "Biz, sizin müessesenize örneğin yangı n veya hı rsı zlı k nedeniyle bir zarar gelirse, filan miktar vermeyi üstleniyoruz." demesi ve sigorta yaptı ran tarafı n da kabul etmesiyle. Ayrı ca, önceki hükümde belirtilen bütün kayı t ve ş artları n belirlenip anlaş maya dahil edilmesi gerekir. 2866- Anlaş ı ldı ğ ıkadarı yla bütün sigorta kı sı mları , ister hayat, ticarî eş ya, bina, gemi ve uçak sigortasıolsun, isterse de devlet ve müessese memurları nı n ya da bir köy veya ş ehir halkı nı n sigortasıolsun, açı klanan ş artlara uyulduğu takdirde sahihtir. Sigorta, müstâkil bir akit olmakla birlikte, sulh gibi bazıdiğer akitlerle de yapı labilir. ŞANS DENEME biletleri 2867- Çekiliş lere katı lı p, kendilerine bir ş eyler çı kmasıiçin belirli bir meblağkarş ı lı ğı satı ş ıyaygı nlaş mı şolan biletleri almak ve satmak caiz değildir ve batı ldı r; bilet karş ı lı ğ ıalı nan para da haramdı r ve alan kimse zâmindir. Yine çekiliş i kazanan kimsenin aldı ğ ış ey haramdı r ve onun ası l sahipleri karş ı sı nda zâmindir. [Yani, sahibini bulabilirse, aldı ğış eyi ona ulaş tı rmalı , bulamadı ğıtakdirde de sahibi adı na sadaka vermelidir.] 2868- Bilet parası nı n haram olması nda, biletin kendisini satı n almakla parası z alı p çekiliş te isminin çı kmasıamacı yla para vermek arası nda fark yoktur. Her iki durumda da bilet parasıile çekilişsonucu elde edilen para haramdı r ve zâmin olmayıgerektirir. 2869- Son zamanlarda ş ans deneme biletlerinin ismini değiş tirip, Milli Piyango adı yla bilet satmaya baş ladı lar; ama yapı lan işaynı dı r. Şans deneme biletlerinin satı n alı nmasısakı ncalıolduğundan ve birçok insanı n onlarıalmaktan sakı nması ndan dolayı , kendi menfaatleri peş inde olanlar, bu tür kimseleri de aldatabilmek için ismini değiş -tirdiler; fakat yapı lan iş te bir fark yoktur. Bu ş ekilde ismini değiş tirmekle bu biletlerin alı m satı mıhelâl olmaz; hem bilet parası , hem de çekiliş te çı kan para haramdı r ve zâmin olmayıgerektirir. 350 2870- İ slâmî medreseler veya hastaneler gibi hayı r kuruluş ları ndan birinin giderlerini karş ı lamak için böyle bilet dağı tan bir müessesenin çı ktı ğıfarz edilir, halk da bu tür müesseselere yardı m etmek amacı yla bir meblağverir ve o müessese kendi malı ndan veya para verenlerin tümünün iznini aldı ktan sonra onları n parası ndan çekiliş te ismi çı kanlara bir meblağverirse, sakı ncasıyoktur. Tabi bu yalnı zca bir faraziyedir, oysa bugün satı lan biletler ve yapı lan çekiliş ler bu ş ekilde değildir; dolayı sı yla hem bilet parasıve hem de çekilişharamdı r. 2871- Şirketlerin eline geçen bilet paralarıve çekilişsonucu ş ahı sları n eline geçen paralar, sahibi belli olmayan "meçhul'ül-mâlik" hükmündedirler. Şöyle ki, eğer onları n sahipleri bulunabilirse, onlara geri vermek, eğer buluna-mazsa, sahipleri adı na sadaka vermek gerekir. Ancak farz ihtiyat gereği, sadaka vermeden önce bütün ş artlara haiz müçtehitten izin alı nmalı dı r. 2872- Milli piyango gibi çekiliş lerde para kazanan kimse fakir olursa, sahipleri adı na sadaka olmasıüzere onu kendisine alamaz; farz ihtiyat gereği baş ka bir fakire vermelidir. Hatta bu görüşbizce güçlüdür. 2873- Çekiliş te yüklü para kazandı ğıtakdirde, hepsini sadaka olarak bir fakire verip, fakirin de bir miktarı nıona geri çevirmesini sağlamak için bir fakirle anlaş ı r ve bu ş ekilde parayıhelâl yapmak isterse, caiz değildir ve helâl olmaz. Ama arada hiçbir anlaş ma bulunmaksı zı n o parayıfakire verir ve fakir de kendi gönül rı zası yla hâline münasip olan miktarıona geri verirse, sakı ncasıyoktur. sun'Î dölleme 2874- Enjektör gibi bir aletle erkeğin menisini, karı sı nı n rahmine ş ı rı nga etmenin sakı ncasıyoktur; ama bu iş i yapmak için haram yollardan sakı nı lmasıgerekir. Dolayı sı yla erkek, kendi menisini helâl bir ş ekilde elde eder ve karı sı nı n rı zası yla bu iş i kendisi yaparsa, sakı ncasıyoktur. 2875- Helâl veya haram tarzla erkeğin menisinin kendi karı sı nı n rahmine yerleş tirilmesi sonucu annenin rahminde o meniden çocuk oluş ursa, sakı ncası z olarak çocuk, erkekle kadı na aittir ve diğer çocukları n sahip olduğ u bütün haklara sahiptir. 2876- Yabancıbir erkeğ in menisini, yabancıbir kadı nı n rahmine yerleş tirmek, ister kadı n razıolsun, ister olması n; ister kadı n evli olsun, ister olması n; ister kocasırazı olsun, ister olması n, caiz değildir. 2877- Bir erkeğin menisi yabancıbir kadı nı n rahmine yerleş tirilir ve çocuğun o meniden olduğu anlaş ı lı rsa; eğer bu işş üpheli bir ş ekilde gerçekleş miş se, meselâ erkek kendi karı sıolduğunu ve kadı n da bu meninin kocası na ait olduğunu zannetmiş ve daha sonra kocası ndan olmadı ğıanlaş ı lmı ş sa, ş er'an çocuğun bu kadı n ve erkeğe ait olduğuna dair bir ş üphe söz konusu olamaz; çocukları n sahip olduğu bütün haklara sahiptir. Fakat bu işbilinç ve kası t üzere yapı lmı ş sa sakı ncalı dı r; bütün hükümlerde ihtiyata uyulmalı dı r. Hiç ş üphesiz, bu çocuk kı z olursa, babasısayı lan erkek onunla evlenemez, erkek olursa da bu çocuk annesi sayı lan kadı nla evlenemez. Yine, böyle bir ş ekilde dünyaya gelen erkek veya kı z çocuğu, anne ve babasısahih akitle evlenmiş olsalardı , kendisine mahrem olacaklarla evlenemez. Ama bunları n dı ş ı nda diğer bütün hükümlerde ihtiyata uymalarıgerekir. ORGANLARIN KESİ LMESİVE NAKLİ 351 2878- Otopsi, kadavra olarak kullanmak veya baş ka herhangi bir amaçla, ölmüşbir Müslümanı n cesedini kesip parçalamak haramdı r. Hatta "Tahrir'ül-Vesile" adlıkitapta belirttiğ im gibi, Müslüman birinin başveya diğer uzuvları nı n koparı lmasıiçin diyet de ödenir. Ama ister zimmî olsun, ister olması n, Müslüman olmayan birinin cesedini kesip parçalamak caizdir; diyet de gerekmez. 2879- Bir veya bir grup Müslümanı n canı nı n korunmasısağlanacak olsa bile, ölmüş bir gayrimüslimin cesedinin parçalanmasıimkânıvarken, tı bbi konularıöğrenmek için bir Müslümanı n cesedini kadavra olarak kullanmak caiz değildir. Eğer gayrimüslimleri kadavra olarak kullanma imkânıvarken bir Müslümanı n cesedi kesilip parçalanı rsa, günah iş lenmişolur ve diyet de verilmesi gerekir. 2880- Bir veya bir grup Müslümanı n canı nı n muhafazasıbir ölünün kesilip parçalanması nıgerektirir ve gayrimüslime ait olan bir cesedin kesilip parçalanmasıda imkânsı zsa, Müslüman birinin cesedi üzerinde bu iş i yapmak caiz olur. Müslümanları n canı nı n muhafazasıiçin gereklilik olmaksı zı n yalnı zca eğitim için yapı lan kesip parçalama iş lemi caiz olmadı ğ ıgibi diyeti de gerektirir. 2881- Müslümanları n canı nı n muhafazası , Müslüman ölünün kesilip parçalanması na bağlıolduğu zaman, diyetin olmamasıuzak bir görüşdeğilse de diyet vermek ihtiyata uygundur. 2882- Müslüman birinin canı nı n kurtarı lmasıorgan nakline yani ölen Müslümanı n bedeninden alı nmı şbir parçanı n eklenmesine bağlı ysa, o organı n kesilmesi ve eklenmesi caizdir; bununla birlikte diyetin gerekmesi uzak bir görüşdeğildir. Ancak diyetin, organıkesen [doktor] tarafı ndan mıyoksa hasta tarafı ndan mıverileceği hususunda kesin bir söz söylenemez. Ama doktor, diyeti hastanı n vermesini ş art koş abilir. Fakat Müslümanı n tahrip olan uzvunun muhafazası , meyyitin uzvunun kesilmesine bağ lıolursa, bu durumda organ naklinin caiz olmaması , [fetva olarak] uzak bir görüşdeğ ildir. Ama eğer kesilirse, diyet ödenmesi gerekir. Fakat meyyit hayattayken kendisi buna izin vermiş se, diyet yoktur; ama öyle bir iznin ş er'î açı dan caiz olması nda sakı nca vardı r. Ancak kendisinin izin vermemesi durumunda, ölümünden sonra velileri izin verme yetkisine sahip değildirler. Aksi hâlde, uzvu kesen kimseden diyet sakı t olmaz ve yapı lan işde günahtı r. 2883- Gayrimüslim bir ölünün uzvunu, baş ka bir bedene eklemek üzere kesmek, haram olmadı ğıgibi diyet de gerektirmez. Ancak, insan ölüsünden alı nan parçaları nı n namazda sakı ncalıolduğu söylenirse, onun necis ve murdar olmasınedeniyle böyle bir organ nakli, namaz için ciddi bir sakı nca oluş turur. Nitekim aynısakı nca, Müslüman ölünün organı nı n naklinde ve ölü guslünün verilmesinden önce kesilen uzvun necis olmasısakı ncası nda da söz konusudur. Ama eklenen uzuv diğer vücutta canlanı rsa, artı k ölenin uzvu olmaktan çı kar ve canlı nı n uzvu olur; necis ve murdar sayı lmaz. Hatta necis hayvanı n uzvu bile eklenir ve insanı n canlı lı ğı yla canlı lı k kazanı rsa, hayvanı n uzvu olmaktan çı kar ve insanı n uzvu olur. 2884- Öldükten sonra uzvun kesilmesini caiz bildikten sonra, hayattayken de onun satı lması nı n caiz olmasıuzak bir görüşolmaz. Dolayı sı yla insan hayattayken, kesilmesi caiz olan konularda organ nakli için kendi uzvunu satabilir. Hatta cesedin kesilip parçalanması nı n caiz olduğu yerlerde vücudun tamamı nısatmak, sakı ncalıise 352 de caiz olmasıuzak bir görüşdeğildir. Fakat kesip parçalamanı n caiz olduğu yerlerde buna izin vermek için para almanı n sakı ncasıyoktur. 2885- Yemek dı ş ı nda kandan yararlanmak ve helâl bir menfaat için onu satmak caizdir. Buna göre, hastalar ve yaralı lara kullanı lmasıiçin, zamanı mı zda yaygı n olduğu gibi kan satmanı n sakı ncasıyoktur. Fakat kanısulh yaparak (=anlaş arak) vermesi veya parayıözel hak ya da kan alı nması na dair verdiği izin karş ı lı ğıalması daha iyidir. Çünkü böyle olduğunda, sakı ncasıolmadı ğıgibi ihtiyata da uygun düş er. Hatta bu ihtiyat mümkün surette terk edilmemelidir. Ama kan aldı rmanı n, kan veren kimse için zararıolursa, o zaman sakı ncalı dı r; özellikle zararıçok ve mühim olursa. 2886- Bir insandan alı nan kanı , alet vası tası yla baş ka birisinin vücuduna aktarmak ve onun ölçüsünü kullanı lan aletlerle ölçüp, parası nıona göre almak caizdir. Ölçüsü bilinmediğ i zaman, sulh yoluyla da anlaş abilirler. Ancak parayı , kan alı nması na verdiği izin karş ı lı ğıolarak almasıihtiyata uygundur. Bu ihtiyat, daha önce de belirtildiği gibi, elden geldiği kadar terk edilmemelidir. çeş itli hükümler 2887- Son zamanlarda bazıülkelerde yaygı n olan fabrikalar ve makineler aracı lı ğı yla kesilen koyun ve diğer hay-vanlar, haram ve necistir; bunlar leşhükmünü taş ı r; alı m ve satı mıcaiz değildir. Satı cıbunları n karş ı lı ğı nda müş -teriden aldı ğıücrete zâmindir. Elektrik düğmesini Müslü-manı n basmı şolması , besmele çekmesi, kı bleye doğru olmasıve hayvanıboğazı ndan kesip kesmemesi hiçbir ş eyi değiş tirmez. Bu gibi ş eylerin gözetilmemesi durumunda ise, hüküm apaçı ktı r. Ancak, Müslümanları n pazarı nda satı lan ve ş er'î usûllere göre kesilme ihtimali verilen etler helâldir ve alı m satı mıcaizdir. 2888- Kâfir ülkelerden getirilen et ve tavuklar, ş er'î usûller gözetilerek kesildiği sabit olmadı kça necis, haram ve leşhükmünü taş ı rlar. 2889- Radyo ve televizyonla ilgili olarak aklı n sakı ncası z gördüğü birtakı m yararlanmalar ve yine İ slâm açı sı ndan haram olan bir takı m yararlanmalar söz konusudur. Bunlardan helâl yönde yararlanmak caizdir. Örneğin radyodan vaaz, haber yayı nlamak, televizyondan doğru eğitim ve öğretim amaçlıhelâl ş eyleri, eş ya ve aletleri, deniz ve karada olan yaratı lı ş ı nş aş ı rtı cısı rları nıgöstermek gibi helâl olan yollarda yararlanmak caizdir. Ama musiki ve ş arkıgibi haram ş eyler, münkerlerin yaygı nlaş tı rı lmasıörneğin İ slâm'a aykı rıyasalarıyayı nlamak, zalim ve hain kimseleri methetmek, batı lıyaymak, toplumun ahlaki yapı sı nıbozan ve itikatları nısarsan ş eylerin yayı nlanmasıharam ve günahtı r. 2890- Bu aletlerin haram yönde kullanı lması nı n yaygı nlaş tı ğ ı , revaç kazandı ğı , onları n helâl yolda kullanı labilmesinin neredeyse mümkün olmadı ğıve bu amacı taş ı madı ğıyerlerde, alı m satı mları na izin vermiyorum; ancak asla gayri meş ru yararlanmalarda bulunmayan ve diğerlerine de bu hususta izin vermeyen kimseler için sakı ncasıyoktur. 2891- Faizli borç almak veya faizli borç vermek isteyen kimsenin, bazıilmihâl kitapları nda söz konusu edilen faizden kaçı şyolları na baş vurarak faizden sözde kaçı ş yolu aramasıcaiz değildir; almı şolduğu fazlalı k ona helâl olmaz. Kı sacası , borçla ilgili faiz hiçbir ş ekilde helâl değildir. 353 2892- Faiz üzere anlaş ı lan borç, sahihtir; ancak koş ulan ş art batı ldı r. Koş ulan faiz ş artı , batı l olmanı n yanısı ra haramdı r da. 2893- Faizsiz borç vermeyen bankadan veya baş ka yerlerden borç almak isteyen kimsenin sadece borcun aslı nıkabul etmesi ve koş ulan ş artıkalben ve ciddi olarak kabul etmemesi caizdir. Bu durumda gerçek ve ciddi bir irade olmaksı zı nş artıkabul etmeyi belirterek zahirî bir anlaş manı n gerçekleş mesi haram değildir. O hâlde, ası l borç sahihtir, koş ulan ş art batı ldı r ve bu hususta haram bir iş in yapı lmasıda söz konusu değildir. 2894- Banka veya baş ka yere yatı rı lan paraya verilen faizin, herhangi bir ş art koş ulmasısöz konusu olmasa bile, alı nmasıcaiz değildir. Ancak, borç alanı n karş ı lı ksı z olarak bir ş ey vermesi haram değildir ve onun almak da caizdir. 2895- Mislî bir ş eyin kendi misli karş ı lı ğı nda satı ş ı nda, fiyatlar farklı lı k arz eder ve bu tür muameleden -faz-lalı ktan değil- kaçı nmak istenirse, faizden kaçı şyolları na baş vurmak caizdir. Örneğin, bir kilo kaliteli buğday iki kilo adi buğday kadar değer taş ı r ve bir kilo kaliteli buğday verilip karş ı lı ğı nda iki kilo adi buğday alı nmak istenirse, bu durumda mislî ş eyin kendi misline satı ş ı ndan kaçı nmak amacı yla farklı bir ş ey eklenerek muamelenin yapı lmasıcaizdir. 2896- Mislî ş eyin kendi misli ile değiştokuşyapı lmasıve hile yapı larak faiz alı nması caiz değildir. Örneğin, iki tonun yarı sıdeğerinde solan bir ton buğ day verip altıay sonra iki ton almak faiz kapsamı na girer ve bir ş eyi eklemekle bu muamele sahih olmaz. Yapı lan muamele haram olmanı n yanısı ra, batı l muamelenin bir örneğidir de. Bu muamele, faizli borca benzemez ki borç sahih, muamele ise batı l olsun. Burada muamele temelden batı ldı r. 2897- Önceki hükümde ş u husus açı klı ğa kavuş muşoldu: Kaçı şyolları ; faiz ve fiyat fazlalı ğ ıolmaksı zı n bir malı n kendi cinsinden olan bir mal ile muamelesi yapı ldı ğı zaman söz konusudur. Faiz almanı n söz konusu olduğu yerlerde kaçı şyolları na baş vurmak caiz değildir. Benim bazıilmihâl kitapları mda burada açı klananla bağdaş mayan bazıhükümlere yer verilmiş se, bu doğru değildir. TERİ MLER SÖZLÜĞÜ A Abdest: Belli organlarıusûlüne göre yı kamak ve meshetmekten ibaret olan bir temizliktir, bir ibadet ve itaattir. Bir takı m dinî görevleri yerine getirmek için abdest almak gerekir. Adalet: İ nsanı , Allah'ı n haram kı ldı ğış eyleri terk edip farz kı ldı ğış eyleri yapmaya sevk eden yerleş ik içsel nitelik. Adil: Adalet niteliğine sahip olan kimse, adaletle davranan kimse. Ahd: Bir iş i üstlenip, söz vermek; iyi bir iş i yapmak veya kötü bir iş i terk etmek için belli kelimelerle yüce Allah ile ahitleş mek, yüce Allah'a söz vermek. 354 Akit: Düğüm, bağ lama; iki kiş i veya taraf arası nda bir işkonusunda icap ve kabulü okuyarak anlaş maya varı lı p taahhütte bulunulması ; örneğin alı m satı m akdi, evlilik akdi. A'lem (en bilgili müçtehit): Allah'ı n hükümlerini belirli kaynaklardan anlayı p çı karmada kendi zamanı nda yaş ayan müçtehitlerin hepsinden daha üstün olan kimse. Âmil: Cüâle, müsakat vb. akitlerde iş i yapmayıüstlenen kimse. Ariyet: Geçici olarak vadesiz verilen ödünç; bir malıbağı ş lamadan, faydalanmasıiçin baş kası na vermek ve buna karş ı lı k da ondan bir ş ey almamak. Avret: Gizlenilmesi gerekli olan ayı pş ey; kadı n ve erkeğin cinsel organı . Âyat Namazı : Deprem olduğu, ay ve güneş in tutulduğu vb. durumlarda kı lı nması gereken iki rekât namaz. (Bu namazı n nası l kı lı nacağıve hangi durumlarda gerekli olduğuna dair 1490-1515 nolu hükümlere bakı nı z.) Aybaş ıHâli: Kadı nı n her ay belirli günlerde özel nitelikli kan görme durumu. Az Su: Yerden kaynamayan ve çok sudan az miktarda olan su. B Bâin Talâk: Kocanı n [iddet süresi dolmadan önce bile, ancak yeni bir nikâh ve mihr tayini ile boş adı ğıkarı sı na dönebileceğ i ve] karı sı nıboş adı ktan sonra bir daha ona dönme hakkı nı n olmadı ğıtalâk. (Talâk hükümlerine bakı nı z.) Baliğ : Belli bir çağa ulaş mak veya belli bir takı m vası flara sahip olmak sonucu dinî hükümlerden sorumlu tutulan erkek ve kı z. Batı l: Rükünlerini veya ş artları nıbüsbütün veya kı smen kendisinde toplamayan herhangi geçersiz bir ibadet ve muameledir. Bir özür bulunmaksı zı n abdestsiz kı lı nan namaz veya faiz üzere yapı lan anlaş ma gibi. Bayram Namazı : Ramazan ve Kurban Bayramıgünü özel bir ş ekilde kı lı nan iki rekât namaz. (1516. hükme bakı nı z.) Birinci Fecir: Sabah ezanı na yakı n ufkun doğ usunda dikey ş ekilde görünen ağarmadı r ki buna "fecr-i kâzib" de denir. Bulûğ: Belli bir çağ a yetiş mek ve belli bir takı m vası flara sahip olmak demektir. Belli bir yaş ta bulunan ve belli vası flara sahip olan kimseye "bâliğ" denir. Bâliğolan kimse, artı k dinî hükümlerden yükümlü tutulur. (Konuyla ilgili olarak 2252. hükme bakı nı z) Büyük Hades: Guslü gerektiren ihtilam, cinsel iliş ki, hayı z ve nifas hâlleri gibi ş eyler. C 355 Cahil-i Kası r (=Suçsuz Cahil): Bilmemesi mazerete dayalıolan cahil; yani Allah'ı n hükümlerini öğrenme imkânıbulamayan veyahut kendisini bilir sanan ancak gerçekte bilmeyen kimse. Cahil-i Mukassı r (=Suçlu Cahil): Geçerli mazereti olmadan öğrenmeyen ve cahil kalan kimse; yani öğrenme imkânıolduğu hâlde ihmal edip hükümleri öğrenmeyen kimse. Câil: Cüâle anlaş ması nda ödül vaadinde bulunan kimse. Cebire: Yara ve benzerinin üzerine sürülen ilaç veya yara ve kı rı ğı n üzerine bağlanan bez, sargı . (324-344. hükümlere bakı nı z.) Cebire Guslü: Bedende cebire olduğu hâlde alı nan gusül. Cebire Teyemmümü: Teyemmüm organları nda cebire bulunduğu hâlde alı nan teyemmüm. Cebire Abdesti: Abdest organları nda cebire olduğu hâlde alı nan abdest. Cem Keffareti: Üç tane olan keffaret çeş itlerinin hepsi yani, 60 gün oruç tutmak, 60 fakiri doyurmak ve bir köleyi azat etmek. Cenabet: Cünüp olma hâli, insandan meni çı ktı ktan veya cinsel iliş kide bulunduktan sonraki hâl. Cüâle: Ödül koymak, örneğin; "Kim bana falan iş i yaparsa, ona belli bir ücret vereceğim." diyerek kararı nıbildirmek. Yani kendisi için yapı lan bir işkarş ı lı ğı , iş i yapan kimseye belli bir malıvermeyi kararlaş tı rmak. Bu kararıbildirip, mükâfat ve ödül vaadinde bulunana "câil", iş i yap-mayıüstlenen kimseye de "âmil" denir. Cuma Namazı : Cuma günü öğ le vakti, öğle namazıyerine, en az 5 kiş iden oluş an ve sadece cemaatle kı lı nan iki rekât özel namaz. Cünüp: Kendisinden meni çı kan veya cinsel iliş kide bulunan kimse. Cüz: Bir ş eyin aslıile ilgili olan ve olmamasıonun aslı na zarar veren ş ey, o ş eyin cüz'ü ve bir parçasısayı lı r. Dolayı sı yla, rükû ve secde namazı n aslı yla ilintili olduğundan namazı n bir cüz'ü sayı lı rlar. Ç Çok Su: Uzunluğu, geniş liği ve derinliğinden her biri üç buçuk karı şölçeğ inde olan bir alanıdolduracak miktardaki su; 377 kilo 419 gram ağı rlı ğı ndaki su. D Diyet: Öldürmede ölen kimsenin kanıiçin, yaralanmada yaralanan uzva veya uzuv noksanlı ğı na karş ı lı k ödenmesi gereken ş er'î bedel; kan pahası . 356 Dirhem: Gümüşpara; ağı rlı k ölçüsü, bir dirhem; 12/6 nohut yani, 12 nohut, bir nohudun onda altı sıağı rlı ğ ı ndadı r. Her bir nohudun ağı rlı ğı0.1953 gram olduğundan dolayı , bir dirhemin ağ ı rlı ğı2.4607.3 gram sikkeli gümüş e eş ittir. E Ecîr: Belli bir anlaş ma üzere, yaptı ğıiş in karş ı lı ğı nda ücret alan kimse. Ehlikitap: Kitaplıdinlerin mensupları ; Yahudi ve Hı ristiyanlar gibi kendilerini kitabı olan peygamberlerden birine tâbi kı lan gayrimüslimler. F Fakir: Muhtaç, ihtiyacıolan; kendisinin ve ailesinin yı llı k ihtiyacı na sahip olmayan kimse. Hz. Fatı ma'nı n (s.a) Tesbihi: 34 defa "Allahu Ekber", 33 defa "Elhamdulillah" ve 33 defa "Subhanellah" söylemek. Farz: Yapı lmasıdin yönünden kesin ş ekilde gerekli olan herhangi bir görev. Farzları n yapı lması nda büyük sevaplar vardı r. Özürsüz olarak yapı lmamaları , Allah'ı n azabı nı gerektirir. Farz Gusül: Yapı lmasıgerekli olan gusül. Farz gusüller ş unlardı r: 1) Cenabet guslü. 2) Hayı z guslü. 3) Nifas guslü. 4) İ stihaze guslü. 5) Ölüye dokunma guslü. 6) Cenaze guslü. 7) Nezretme, yemin etme vb. sebeple farz olan gusül. Farz İ htiyat: Uyulmasıgerekli olan ihtiyat. Müçtehitlerce kesin sayı lan delile yakı n bir derece kuvvetli görülen delille sabit olan bir görev. Amelî açı dan kesin farzla hiçbir farkıyoktur. Farz ihtiyata dayalıhükümlerde baş ka bir müç-tehit taklit edilebilir. Fetva: Şer'î hükümlerde müçtehidin belirttiği görüş . Fecir: Sabaha karş ıgüneşdoğ madan önce, ufkun doğusunda görülen aydı nlı k, tan yerinin ağarması . Fecr-i Kâzib: Birinci fecir, sabah ezanı na yakı n doğuda dikey ş ekilde görülen ağarma. Fecr-i Sadı k: İ kinci fecir, birinci fecirden sonra ufukta yatay ş ekilde görülen ağarma. Bununla sabah namazı nı n vakti girmişolur. Fidye: Dinî bir mükellefiyeti yerine getirmeme hâlinde bir fakire verilen bedel. Bir özür nedeniyle ramazan ayı nı n veya kazası nı n orucu tutulmadı ğıtakdirde, tutulmayan her bir güne karş ı lı k yaklaş ı k 750 gram buğday ve arpa gibi yiyecek maddelerinden fakirlere verilmesi gereken keffaret gibi. Fitre: Fı tı r sadakası ; Ramazan Bayramıdolayı sı yla fakirlere verilmesi veya zekâtı n masraf edilecek yerlerinde harcanmasıgereken yaklaş ı k 3 kilogram buğday, arpa, pirinç veya mı sı r gibi yiyecek maddesi ya da onlardan birinin tutarımiktarı ndaki nakit para. G 357 Gece Namazı : Gece yarı sı ndan sonra ikiş er rekât olarak kı lı nan sekiz rekât namaz. Gufeyle Namazı : Akş am ve yatsınamazlarıarası nda özel ş ekilde kı lı nan iki rekât müstehap namazdı r. Onun vakti akş am namazı ndan sonra baş lar ve batıtarafı ndaki kı zartıkaybolunca biter. Gusale: Genelde yı kama anı nda ve yı kadı ktan sonra, yı kanan ş eyden kendiliğinden veya sı kmak suretiyle akan su. Gusül: Bedenin bütününün özel bir ş ekilde kurbet (=Allah'a yaklaş ma) kastıile yı kanması . Buna boy abdesti ve "taharet-i kübra" (=büyük temizlik) da denir. Böyle bir temizliği gerektiren hâl, cünüplüktür. Ayrı ca kadı nları n hayı z ve nifas kanları nı n sona ermesi ve diğer bir takı m durumlardı r. (360. ve sonraki hükümlere bakı nı z.) Günlük Nafileler: Günlük müstehap namazlar. Cuma gününün dı ş ı nda 34 rekâttı r. Cuma gününde ise, 38 rekâttı r. (764. hükme bakı nı z.) Günlük Namazlar (=Yevmiye Namazlar): Her gece-gündüz kı lı nmasıfarz olan toplam 17 rekât namaz. H Hediye (Veya Defin Gecesi) Namazı : Ölen kimse için, gömüldüğü günün ilk gecesi kı lı nan iki rekât namaz. (638. hükme bakı nı z.) Hac: Emredilmişbirtakı m özel amelleri belli bir zaman içinde yerine getirmek gayesiyle Beytullah'il-Haram'ı(=Allah'ı n evi olan Kâbe'yi) ziyarete gitmek. Haram: İ slâm açı sı ndan yapı lması , kullanı lması , yiyilip içilmesi yasak olan ş ey. Haramı n yapı lmaması ndan sevap kazanı lı r. Yapı lmasıise, azabıgerektirir. Hanut: Ölen kimsenin alnı na, ellerinin içine, dizlerinin kapağı na ve ayak baş parmakları nı n ucuna kâfur sürmek. Havale: Bir iş i veya bir ş eyi baş ka birine bı rakmak, ı smarlamak. Borcun bir zimmetten baş ka bir zimmete intikal etmesi. Borçlu kimsenin alacaklı yı , alacağı nı almak üzere bir baş kası na göndermesi. Hayı z: Kadı nı n rahminden bir hastalı k veya çocuk doğurma sebebi olmaksı zı n belirli günler içinde gelen kandı r. Buna âdet hâli de denir. Görülen bu kana da hayı z kanı denir. Hayı z kanı nı n belirtileri 435. hükümde açı klanmı ş tı r. Hayı z Kadı n: Âdet gören kadı n. Hul' Talâkı : Kocası na meyli olmayan ve kendi mihri-ni veya baş ka bir malı nıona bağı ş layarak boş anmak isteyen kadı nı n talâkı . (Talâk hükümlerine bakı nı z.) Humus: Beş te bir; özel yerlerde masraf edilmesi gereken yedi ş eyin (kazanç, maden, define...) beş te biri. (1751. hükümden sonraki hükümlere bakı nı z.) 358 Humus Yı lı :İ nsanı n her yı l kazandı ğımallarıhesaplayı p, humusunu çı karmasıiçin belirlediği gün. Bir insan bulûğçağ ı na erdikten sonra namaz kı lmalı , ilk ramazan ayı nıoruç tutmalı , zekâtıfarz olan mallara sahip ise zekâtları nıödemeli ve kazanç yoluyla eline geçen gelirin bir yı l sonra ihtiyaçları ndan arta kalan miktarı nı n beş te birini humus olarak vermelidir. Dolayı sı yla humus yı lı nı n baş langı cı nda, insanı n eline geçen ilk gelirin tarihi ölçü alı nı r. Bu nedenle çiftçinin humus yı lı , ele geçirdiği ilk üründen; me-mur birinin yı lı , ilk aldı ğımaaş tan; iş çinin humus yı lı , ilk kazandı ğı paradan; esnaf birinin yı lı , ilk yaptı ğımuameleden vb. baş lar. İ İ ddet: Boş anma veya kocası nı n ölmesinden ötürü yeniden evlencek kadı nı n beklemesi gereken süre. Kocası ndan boş anan kadı nı n üç ay, kocasıölen kadı nı n ise dört ay on gün iddet beklemesi gerekir. İ frat: Bir konuda ölçüyü aş mak, çok aş ı rıgitmek, normali aş mak, aş ı rı lı k. İ ftar: Orucu bozmak. İ ftitah Tekbiri: Namaza girmek kastı yla söylenen "Al-lah-u Ekber". Bu tekbire "Tekbiret'ül-İ hram" da denir. İ fzâ: Açmak; kadı ndaki idrar mecrası yla hayı z mecrası nıveya hayı z mecrası yla dı ş kı mecrası nıbirbirinden ayı ran parçanı n (=perdenin) kalkması yla onları n ikisinin ya da her üçünün bir mecraya dönüş mesi. İ htikan: Tenkı ye yapmak; gaita mahalli yoluyla sı vıilaç kullanmak. (1645. hükme bakı nı z) İ htilâm: İ nsandan uykuda meni çı kması . İ htiyat: Gerçeğe yetiş tiğine güvenebilecek ş ekilde hareket etmek; Allah'ı n hükmü net olarak bilinmeyen bir yerde, görevini yerine getirdiğinden emin olacak ş ekilde davranmak. İ htiyat etmek bazen farz ve bazen de müstehaptı r. İ htiyat Namazı : Günlük namazları n rekâtları nda ş üpheye düş üldüğ ü zaman ş üpheyle ilgili hükümlere göre namaz tamamlandı ktan sonra, ş üpheye düş ülen rekâtlarıtelafi etmek için bazen bir bazen de iki rekât olarak suresiz kı lı nan namazdı r. (1215. hükme bakı nı z.) İ kamet Kastı : Yolcunun, on gün bir yerde kalmaya karar vermesi. İ kinci Fecir: Birinci fecirden sonra ufukta yatay olarak görünen ağarma ve aydı nlı k; ki sabah namazı nı n vakti o zamandan itibaren baş lar. İ nş â Kastı : Akit okumakla yani, birtakı m özel kelimeleri dile getirmekle, evlilik ve alı m satı m gibi itibarî iş leri icat etmeyi kastetmek. İ rtimasî Gusül: Gusül niyetiyle bir defa suya dalarak yerine getirilen gusül. 359 İ rtimasî Abdest: Yüzü ve elleri suya daldı rı p çı karı rken abdest niyeti edilerek alı nan abdest. İ stibrâ: Pisliği temizleme usûlüne denir. İ stibrâ kelimesi üç yerde kullanı lı r: 1) İ drar istibrâsı(=temizliği usûlü); ki bu, idrar yapı ldı ktan sonra idrar sı zı ntı sı nı n kesilmesini önlemek amacı yla yapı lı r. Bunun niteliği 72. hükümde açı klanmı ş tı r. 2) Meni istibrâsı ;ş öyle ki, meni çı ktı ktan sonra, mecrada meni zerrelerinin kalmadı ğı ndan emin olmak için idrar yapmak. 3) Necaset yiyen hayvanı n istibrâsı ; necaset yiyen hayvanı , kendi tabiî yiyeceğine alı ş ı ncaya kadar necaset yemekten alı koymak. İ stihale: Baş kalaş ı m; bir ş eyin, baş ka bir ş eye dönüş -mesi; ağacı n yanı p kül olması veya köpeğin tuzlada tuza dönüş mesi gibi. İ stihaze: Kadı nları n gördüğ ü üç çeş it kandan birinin ismidir. Bu rahimden değil de bir damardan gelip tenasül organıyolu ile akan kokusuz bir kandı r. Bu durumda olan bir kadı na müstehaze denir. İ stihaze kanı nı n belirtileri ve kı sı mları392. ve 393. hükümlerde açı klanmı ş tı r. İ stimnâ: Mastürbasyon; kendi kendine cinsî tatmin; meni çı kması na sebep olacak bir iş i yapmak, elle meni çı kması na sebep olmak gibi. İ stiska Namazı : Özel bir ş ekilde yağmur yağmasıiçin kı lı nan namaz. İ stitaat (=Müstati Olmak): Hacca gitme imkânı na kavuş mak; hac farizası nıyerine getirmek için bedenî, malî yeterliliğin olmasıve yolda arı zî bir engelin bulunmaması . (Fazla bilgi için 2036. hükme bakı nı z.) K Kâfir: 1) Allah'ı n varlı ğı nıinkar eden kimse. 2) Allah'a ortak koş an kimse. 3) Hz. Muhammed'in (s.a.a) peygamberliğini kabul etmeyen kimse. 4) Bunları n birinde ş üphesi olan kimse. 5) Müslümanları n zarurî yani, dinin bir parçasısaydı ğıapaçı k hükümleri inkâr eden kimse; elbette ş uş artla ki, onu inkâr etmesi, Allah'ı n varlı ğ ı nı , birliğini veya nübüvveti inkâr etmeyi gerektirmelidir. Kaza Etmek: Namaz ve oruç gibi vaktinde yerine getirilmeyen bir ameli vakti dı ş ı nda yerine getirmek. Kefil: Birinin borcunu ödememesi, taahhüdünü yerine getirmemesi hâlinde, onun yerine borcunu ödemeyi, taahhüdünü yerine getirmeyi veya borçlunun kendisini alacaklı ya teslim etmeyi üzerine alan kimse; zâmin. 360 Kı raat: Sözlükte okumak anlamı na gelir. Fı kı h ilminde ise, günlük namazlarda Fatiha ve bir kâmil sureyi okumaya denir. Kı yam: Ayakta durmak; namazda ayakta durmak Korku Namazı : Savaşve benzeri hâllerde özel bir ş ekilde kı lı nan günlük namaz. Kurbet Kastı : Bir iş i Allah-u Tealâ'nı n emrettiği için yapmak ve böylece O'na yakı n olmayıniyet etmek, yani bir iş i sadece Allah için yapmak. Kunut: Namazı n ikinci rekâtı nda kı raattan sonra ellerin iç kı smı nıyüzün karş ı sı nda tutarak zikir ve dua okumak. Kurban Bayramı :İ ki büyük İ slâmî bayramdan biri olan Zilhicce ayı nı n onuncu günü. Küçük Hades: Abdesti bozan ş eyler; idrar, gaita, yellenmek, uyumak, aklıgideren ş eyler, istihaze ve gusül gerektirmeyen ş eyler. L Lâş e: Kendiliğ inden ölen ya da İ slâmî usûllere göre kesilmeyen hayvan. M Mahrem: Evlenilmesi ş er'î bakı mdan kesinlikle caiz olmayan, bu yüzden kendisinden kaçı nı lmasıgerek bulunmayan. Marufu Emretmek: İ yiliği emretmek, Allah'ı n hükümlerini yerine getirmeyi baş kaları ndan istemek, onlarıbu iş e zorlamak. Mechul'ül-Malik: Sahibi bilinmeyen mal. Mekruh: Yapı lmamasıdaha iyi ve sevabıolan, ancak yapı lmasıazabıgerektirmeyen iş .İ badetlerle ilgili olarak mekruh söz konusu olunca, sevabı n az olmasıkastedilir; o iş in yapı lmamasıiyidir anlamı na gelmez. Mesh: Bir ş ey üzerine el sürmek, abdestte yüzü ve elleri yı kadı ktan sonra ı slak ellerle baş ı n ön kı smı na ve ayakları n üzerine meshetmek, elleri çekmek. Mezâlim: Boynunda ş ahsen tanı madı ğıveyahut sahibine ulaş amadı ğımalî hakkıolan kimselerin hakları . Mezi: Kadı nla oynaş ı rken erkekten gelen, meniden baş ka bir su. Miras: Tereke, ölen bir kimsenin bı raktı ğ ımal. Miskal: Ağı rlı k ölçüsü; her bir mı skal, 4.6875 gram yani dört buçuk gramdan biraz fazla ağı rlı ğa (4 kı rata) eş ittir. Miskin: Fakir, yoksul; fakirden daha güç bir durumda bulunup zorlukla geçinen kimse. 361 Muamele: Alı şveriş , herhangi bir anlaş ma. Mubah: Şer'î açı dan iyi veya kötü sayı lmayan bir iş ; farz, haram, müstehap ve mekruh iş lerin dı ş ı nda bir iş ; helâl olan bir yemeyi veya meyveyi yiyip yememek gibi. Bazen de gasp edilmemişyer anlamı nda kullanı lı r. Muhayyerlik: Bir akdi veya muameleyi bozma hakkı na sahip olma. (2124. hükme bakı nı z.) Muhtazar: Can verme hâlindeki kimse. Mukallit: Müçtehidi taklit eden, onun sözlerine göre hareket eden. Mutlak Su: Meyve ve benzeri ş eylerden elde edilmeyen ve baş ka bir ş eyle su denmeyecek ş ekilde karı ş mamı şolan su. Muvâlât: Peşpeş e, ard arda yapmak; namazı n bölümlerini ara vermeden peşpeş e yerine getirmek. Muzâf Su: Bir ş eyden elde edilen su -karpuz suyu gibi- veya baş ka bir ş eyle, su denmeyecek ş ekilde karı ş mamı şolan su. Mübarat Talâkı : Karı -koca birbirlerini istemedikleri takdirde, kadı n kendisini boş amasıiçin kocası na malı ndan bir miktarı nı[veya mihrini] vermesi sonucu gerçekleş en talâk. Müçtehit: Allah'ı n hükümlerini anlamakta içtihat derecesine yetiş en yani, Kitap (=Kur'ân) ve sünnetten İ slâmî hükümleri çı karmaya gücü olan kimse. Müdd: Yaklaş ı k 750 gram ağı rlı ğı nda olan bir ölçü birimi. Mükellef: Bulûğçağı na ermişakı llıinsan. Mümeyyiz: İ yi ve kötüyü anlayı p birbirinden ayı rt edebilen çocuk. Münferid: Namazıcemaatle değil tek baş ı na kı lmak. Münkerden Sakı ndı rmak: Kötülükten alı koymak; ş er'î açı dan kötü sayı lan iş lerden baş kaları nısakı ndı rmak. Mürtet: İ slâm dininden ayrı lı p baş ka bir dine geçen; İ slâm dinini terk eden; önce Müslüman olup Müslümanlı ktan çı karak Allah'ıya da Peygamberi (s.a.a) veya Allah'ı ve Peygamberi inkar etmek manası na gelen dinin zarurî (tartı ş ma götürmez apaçı k) hükümlerinden birini inkâr eden kimse. Mürtet ise ş artları na göre iki kı sma ayrı lı r: 1) Millî Mürtet: Gayrimüslim anne-babadan doğ an ve kâfir olduğunu bildirdikten sonra Müslüman olup, tekrar kâfir olan kimse. 362 2) Fı trî Mürtet: Müslüman babadan veya Müslüman anneden veyahut Müslüman baba ve anneden doğan ve daha sonra kâfir olan kimse. Müsakat: Sulamak üzerine anlaş mak; bağsahibi ile bahçı van arası nda yapı lan anlaş ma. Bu anlaş maya göre, bahçı van ağaçlarısulayı p bakmasıkarş ı lı ğı nda bağı n belli bir miktarda meyvesinden yararlanabilir. Müstehap: Yapı lmasıiyi ve sevabıolan, ama yapı lmamasıazabıgerektirmeyen iş . Müstehap Gusül: Bazıgünler ve geceler veya bazıibadetler ve ziyaretler münasebetiyle yapı lması nda sevap o-lan gusüller, cuma guslü, ziyaret guslü gibi. Müstehap İ htiyat: Uyulmasıuygun ve iyi görülen ihtiyat. Müçtehitlerce müstehap olması na kesin değ il de ona yakı n derece kuvvetli bir delille sabit olan görev. Müstehâze: İ stihaze kanı nıgörmekte olan kadı n. Müt'a: Sözlükte zevk anlamı nda olan bu kelime din deyiminde geçici akit manası nda kullanı lı r. Belirli bir bedel ödeyerek belirli bir süre için belirli ş artlar dahilinde akit okumakla yapı lan geçici nikâhtı r. Müvekkil: Kendisine vekil tutan; vekil tayin eden; vekâlet veren. Müzâraa: Ekim üzerine anlaş mak; yer sahibi ile ekincinin arası nda yapı lan anlaş ma. Bu anlaş mayla mahsulden bir miktarıyer sahibinin, bir miktarıda ekincinin olur. N Nafaka: Yiyecek parası , geçinmelik; yiyecek, giyecek, mesken gibi zarurî ihtiyaçları temine yetecek miktardaki para veya eş ya. Bazıkimselerin örneğin, eşve çocukları n geçimini sağlamak insanı n üzerine farzdı r ve insan bunları n nafakası nıtemin etmek zorundadı r. Nafile: Müstehap namaz. Namahrem: Şer'î bakı mdan mahrem olmayan; evlenmeleri ş er'an mümkün olan; bir erkeğin veya kadı nı nş er'an bakmasıyasak ve haram olan kimse. Necaset: İ drar, dı ş kı , meni, lâş e, kan vb. gibi pislik sayı lan ş eyler. Necis: Temiz olmayan ş ey, pisliğe bulaş an ş ey. Nezir: Adak, özel bir akit ile iyi bir iş i yapmayıveya kötü bir iş i yapmamayıkendine farz etmek. Nifas: Çocuğun doğumu arkası ndan kadı nlardan gelen kan. Nikâh: Evlenmek. 363 Nisâ (=Kadı nlar) Tavafı : Haccı n ve müfrede umrenin son ameli, son tavafı . Bu tavafı n terki, ihrama giren kimsenin eş iyle cinsel iliş kide bulunması nı n haram olması na sebep olur. Nisap: Şeriatı n belli bir ş ey için belirlediği ölçü ve miktar. Nohut: Ağ ı rlı k ölçüsü; her bir nohut, 0,1953 gram ağı rlı ğı ndadı r. R Recâ Kastı : Sevaba ulaş ma kastı yla bir iş i yapmak. Rehin: Vesika, güvence olarak bı rakı lan mal; alacaklı nı n yanı nda, borçlu kimsenin bir mal bı rakması . Alacaklıkimse, tayin edilmişvakitte alacağı nıalamazsa, alacağı nıo maldan tahsil edebilir. Rekât: Namazı n bölüklerinden her birine denir. Şöyle ki, bir namazda kı yam, rükû ve iki secdenin toplamıbir rekâttı r. Bir namazda iki kı yam, iki rükû ve dört secde bulunursa, o namaz iki rekâtlıolur. Ric'î Talâk: Kocanı n boş adı ğıkarı sı na, iddeti içinde, yeni bir nikâh akdi yapmaksı zı n dönme hakkıolan talâk. (Talâk hükümlerine bakı nı z.) Ruhsat Haddi: İ kamet yerinden, oranı n ezanıduyulmayacak ve duvarıgörülmeyecek uzaklı ktaki mesafe ve ötesi. Rükün: Bir ş eyin temel direği, ibadetlerin temel ve aslı nıteş kil eden ş eyler; yapı lmadı ğ ıtakdirde ibadetin batı l olması nıgerektiren ş eyler. Rükû: Sözlükte eğilme demektir. Din deyiminde namazdaki okuyuş tan sonra eğ ilerek başve sı rtıdüz bir ş ekle getirmektir. Rükûya Bitiş ik Kı yâm: Rükûya eğ ilmeden önce en son lahzada ayakta durma; ki namazı n rüknüdür. S Sakı ncalı dı r: Net bir hükmü olmayan konu. (Mukallit bu konuda baş ka bir müçtehidi taklit edebilir.) Secde: Allah-u Tealâ'nı n azameti karş ı sı nda alnı , elin iç kı smı nı , diz kapakları nıve ayak baş parmakları nı n ucunu yere koymak. Seferî: Dört rekâtlınamazlarıyolculukta kı saltarak iki rekât kı lmasıgereken kimse. Seferî Namaz: Yolculukta iki rekât olarak kı lı nan günlük dört rekâtlınamazlar. Sefih: Malı nısaçı p savuran, harcamasıdoğru olmayan yerlere sarf eden, hikmete ve ş eriata uygun olmayacak ş ekilde tüketen, kendi malları nıboşyere harcayan ve ş er'î hâ-kim tarafı ndan kendi mallarıüzerinde malî tasarruflarıyasaklanan kimse. 364 Sehiv Secdesi: Namazda yanı larak yapı lan yanlı ş lı klar için namazdan sonra yerine getirilen secde. (1236. hükme bakı nı z.) Selem (=Selef): Bedelin peş in ödenmesine rağmen malı n daha sonra verilmesi esası na dayanan bir satı şusûlüdür. (2110. hükme bakı nı z.) Seyyit: Hz. Ali ve Hz. Fatı ma'nı n (Allah'ı n selâmıonlara olsun) soyundan olan kimse. Sulh: İ nsanı n baş kası yla uzlaş mak için kendi mal veya hakkı nıona bı rakması . (2160. hükme bakı nı z.) Ş Şâhis: Öğ le vaktini tayin etmek için yere dikilen ağaç ve benzeri ş ey. Şart: Olup olmaması , bir ş eyin aslı yla değil de niteliğiyle ilgili olan ş ey, onun ş artı sayı lı r. Örneğ in taharet ve kalbin Allah'a yönelmesi, namazı n aslıdeğil de "sı hhat" ve "kemal" gibi nitelikleriyle ilintili olduğundan namazı nş artısayı lı rlar. ŞartlıSatı ş : Örneğin, bir milyonluk evi iki yüz bin liraya satı p, satı cı nı n belli bir süre içerisinde, parayıgeri ver-diği takdirde muameleyi feshetme hakkı na sahip olması nı ş art koş mak. (2126 ve 2127. hükümlere bakı nı z.) Şef' Namazı : Sekiz rekât gece namazı ndan sonra kı lı nan iki rekât müstehap namaz. Şer'î Hâkim: İ slâm hükümlerini icra makamı nda olan müçtehit veya onun naibi; baş ka bir deyiş le, İ slâmî ölçülere göre hükmü geçerli olan müçtehit veya naibi. Şer'î Öğle: Bazıyerlerde ş âhisin gölgesinin yok olduğ u, bazıyerlerde de ş âhisin gölgesinin en az miktarı na ulaş tı ğ ızaman ş er'î öğle ve öğle ezanı nı n vaktidir. Şükür Secdesi: Allah-u Teala'ya verdiği nimetler karş ı sı nda teş ekkür etmek amacı yla alnıyere koymak. T Taklit: Müçtehidin fetvaları na göre amel etmek. Talâk: Boş ama; evlilik bağı nıözel kaideler üzerine çözmek. Taharet: Sözlükte temizlik anlamı na gelir; din deyiminde ise, abdest, gusül veya teyemmüm vesilesiyle insanda hası l olan manevi durum. Bir kı sı m ibadetlerin ş artı , baş langı cıve anahtarı dı r. Temizlik bulunmadı kça bu ibadetler yerine getirilmez. Tefrit: İ hmâl etmek, kusurlu ve ihmâlkâr davranmak; ifratı n zı ddı . Tertibî gusül: Gusül niyetiyle önce başve boyunu, sonra sağtarafı , daha sonra sol tarafıyı kamak. Tertibî Abdest: Abdest niyetiyle suyu yüze ve ellere dökerek alı nan abdest. 365 Tilavet Secdesi: Belirli ayetler okunduğunda veya duyulduğunda, Allah'ı n büyüklüğü ve azameti karş ı sı nda yerine getirilen secdeye denir. Tilavet secdesi dört ayetle ilgili olarak farzdı r; geri kalan yerlerde yapı lmasımüstehaptı r. Kur'ân-ıKerim'de on beş tilavet secdesi yapı labilecek ayet vardı r. -Tilavet secdesini gerektiren ayetler: 1) Secde Suresi, 15. ayet 2) Fussilet Suresi, 37. ayet 3) Necm Suresi, son ayet 4) Alak Suresi, son ayet -Tilavet secdesinin müstehap olduğu ayetler: 1) A'râf Suresi, son ayet 2) Ra'd Suresi, 15. ayet 3) Nahl Suresi, 49. ayet 4) İ srâ Suresi, 107. ayet 5) Meryem Suresi, 88. ayet 6) Hacc suresi, 18. ayet 7) Hacc Suresi, 77. ayet 8) Furkan Suresi, 60. ayet 9) Neml Suresi, 25. ayet 10) Sâd Suresi, 24. ayet 11) İ nş ikak Suresi, 21. ayet U Umre: Allah'ı n evini ziyaret etme. Kâbe'de yapı lmasıgereken bazıözel ameller. Umre, ş artlarıtahakkuk bulduğ u zaman her mükellefe ömründe bir defa farz olur. Umre iki kı sı mdı r: 1) Temettü Umresi: Temettü haccı ndan sonra veya hacsı z yerine getirilir. 2) Müfrede Umresi: Kı ran ve ifrat haccı ndan sonra veya hacsı z yerine getirilir. Bu iki kı smı n ayrı ntı larıiçin hac amelleriyle ilgili kitaplara bakı nı z. V Vedia: Emanet. 366 Vakı f: Malı n aslı nıkendi mülkiyetinden çı karı p onun menfaatini bazıfertlere veya hayı r iş lere tahsis etmek. Vâris: Ölen kimsenin malı na ş er'an sahip olan kimse. Vasî: Yetkili; ölünün kendisinden sonra vasiyetini yerine getirmesini için tayin ettiği kimse; vesâyeti yüklenen ş ahı s; ölünün yetki sahibi olduğ u kimseler hakkı nda, ölü tarafı ndan onları n iş lerine bakmak üzere yetkili kı lı nan kim-se; bir peygamberin tayin etmesi üzere ölümünden sonra onun yerine geçen kimse. Vasiyet: İ nsanı n, ölümünden sonraki iş ler hakkı nda bulunduğu tavsiyeler. Örneğin, bazıiş lerin kendisi için yapı lması nıistemesi, malı nı n bir kı smı nı n birilerine verilmesini söylemesi ve evladıgibi yetki sahibi olduğu kimseler hakkı nda, birini vasî tayin etmesi. Vatan: İ nsanı n, kendine ikamet ve yaş amak yeri olarak seçtiği yer. Vedi: İ drardan sonra insandan çı kan su. Vekâlet: Vekil olma; bir kimseyi, kendisi için bir iş i yapmakla vazifelendirmek. Vekil: Baş kasıiçin bir iş i yapmakla görevli olan kimse. Veli: Çocuğun bakı mıve idaresi üzerinde olan, hâl ve hareketlerinden sorumlu bulunan kimse; ş er'an çocuğun, delinin ve sefih insanı n yetkilisi ve yöneticisi olan kimse; baba, büyük baba ve ş er'î hâkim gibi. Vezi: Bazızamanlar insandan meni geldikten sonra çı kan su. Vitir Namazı : 8 rekât gece namazıve 2 rekât ş ef' namazı ndan sonra kı lı nan bir rekâtlı k namaz. Y Yâise: Yeis yaş ı na ulaş an kadı n; aybaş ıhâli görmeyen ve artı k karnı nda çocuk görme ümidi kesilen kadı n. Yeis Yaş ı : KureyşKabilesine mensup olan yani seyit kadı nları n altmı ş , seyit olmayan kadı nları n ise elli yaş ı na ulaş ması . Z Zâmin: Meydana getirilen zararı(tazmini) telafi etmeye mecbur olan veya tazminat ödemeyi kabul eden kimse; kefil. Zarurî Konular: Müslümanları n dinin bir parçasıolarak kabul ettikleri tartı ş ma götürmeyen hükümler, namaz ve orucun farz olmasıgibi. Zekât: İ nsanı n senede bir belirtilen malları n belirtilen miktarı nı , nisap haddine ulaş ı nca verilmesi caiz olan yerlerde masraf etmesi ş eklinde gerçekleş tirilen malî ibadet. (1853. hükümden sonraki hükümlere bakı nı z.) 367 Zimmet: Uhde, üstlenilen. Zimmî: İ slâm toprakları nda, İ slâm'ı n sosyal kanunları na bağlıkalmalarıkarş ı lı ğı nda İ slâm devletinin himayesi altı nda yaş ayan; malı , canı ,ı rzıvs. teminat altı na alı nan, Hı ristiyanlar ve Yahudiler gibi Ehlikitap olarak bilinen kâfirler. * * * Not: Arapça'da bulunan ve bugün Türkiye'de kullanı lan Latin alfabesinde karş ı lı ğı olmayan harfler için çevriyazıusûlü alttaki harflerden yararlanı lmı ş tı r: H ح H خ Z ذ Z ظ Ż ض ع ‘ Ţ Ķ Ŝ S ط ق ص ث Arapça okunmasış art olan örneğin namaz vb. ş eylerde bu harfler Arapça'daki kurallarıriayet edilerek doğru ş ekilde telaffuz edilmelidir. Çünkü birbirine benzeyen harfleri birbirinin yerine okumak namazıbozar. 368 [1]- [Bu konuda bir adil kiş inin yeterli oluş u için bakı nı z: Tahrir-ul-Vesile, Taklit hükümleri, H: 21] [2]- [Taharet bölümünde sı k sı k sözü geçen temizlikten, tı bbî ve fennî temizlik değil de, dinî açı dan ibadetlerin yapı lması na engel olmama kastedilmiş tir.] [3]- [Şahadet ederim ki Allah'tan baş ka ilâh yoktur. Şahadet ederim ki Muhammed, Allah'ı n elçisidir.] [4]- [Allah'ı n adı yla ve Allah'ı n yardı mı yla. Hamd, suyu temizleyici kı lan ve onu necis kı lmayan Allah'a mahsustur.] [5]- [Allah'ı m! Beni (her günah iş ledikçe) tövbe edenlerden kı l ve yine beni tertemiz (günahlardan kaçı nan) kulları ndan kı l.] [6]- [Allah'ı m! Likana eriş eceğ im gün bana hüccetimi ve delilimi telkin et ve dilimi senin zikrin hususunda serbest kı l.] [7]- [Allah'ı m! Cennet kokusunu bana haram kı lma. Beni cennetin kokusunu, esintisini ve ı tı rı nıalan kimselerden kı l.] [8]- [Allah'ı m! Bazıyüzlerin siyah olacağıbir günde yüzümü ak et. Bazıyüzlerin ak olacağıgünde yüzümü siyah etme.] [9]- [Allah'ı m! Amel defterimi sağelime ve cennetlerde ebedi kalma belgesini de sol elime ver ve beni kolay hesaba çek.] [10]- [Allah'ı m! Kitabı mı(amel defterimi) soldan ve arka tarafı mdan verme. Amel defterimi boynuma ası lıda kı lma. Ateşparçaları ndan sana sı ğı nı rı m.] [11]- [Allah'ı m! Rahmetin, bereketlerin ve affı nla beni örtüver.] [12]- [Allah'ı m! Birtakı m ayakları n kaydı ğıgünde, beni sı rat üzerinde sabit kı l. Çabamıseni benden razıkı lacak ş eyde kı l, ey celâl ve ikram sahibi!] [13]- [Her bir nohut altı n, 0/1953 gram altı nla eş ittir.] [14]- [Anlamı : Allah'ı m! Sana karş ıiş lediğim çok günahlarıbağ ı ş la ve benim az itaatimi kabul eyle. Ey azıkabul edip çoğu (çok günahı ) bağı ş layan! Benden azıkabul eyle ve çok günahı mıaffet; ş üphesiz sen affeden ve bağı ş layansı n. Allah'ı m! Bana acı ; hiç ş üphesiz sen esirgeyensin.] [15]- [Allah'tan baş ka, bir ilâh olmadı ğı na ve Hz. Muhammed'in (s.a.a) O'nun elçisi olduğuna ş ehadet ederim.] [16]- [Allah'ı m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et.] 369 [17]- [Allah'ı m! Mümin erkek ve mümin kadı nlarıbağı ş la.] [18]- [Allah'ı m! Şu ölü erkeğ i bağı ş la.] [19]- [Allah'ı m! Şu ölü kadı nıbağı ş la.] [20]- [Anlamı : Şehadet ederim ki Allah'tan baş ka, bir ilâh yoktur; tektir, ortağıyoktur. Şehadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Onu hak üzere kı yamet öncesine kadar müjdeleyici ve korkutucu olarak göndermiş tir.] [21]- [Anlamı : Allah'ı m! İ brahim ve soyuna ettiğin rahmetin ve onlarımazhar kı ldı ğı n rahmet ve bereketinin en üstünü gibi, Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et; Muhammed ve Ehlibeyti'ne bereket ver; Muhammed ve Ehlibeyti'ne merhamet eyle. Şüphesiz sen beğenilen ve yücesin. [Allah'ı m!] Peygamberlerin, resullerin, ş ehitlerin, sı ddı kları n ve salih kulları nı n hepsine rahmet et.] [22]- [Anlamı : Allah'ı m! Bütün mümin erkek ve mümin kadı nları , Müslüman erkek ve Müslüman kadı nları , onlardan hayatta olanlarıve ölenleri bağı ş la. Hayı rlarla bizimle onları n arası ndaki iliş kiyi koru. Şüphesiz sen dualarıkabul eden ve her ş eye güç yetirensin.] [23]- [Anlamı : Allah'ı m! Bu senin kulundur. Senin erkek ve kadı n kulunun evladı dı r. O sana misafir oldu ve sen huzuruna varı lanları n en hayı rlı sı sı n. Allah'ı m! Biz bunun hakkı nda iyilikten baş ka hiç bir ş ey bilmiyoruz. Ancak sen onu bizden daha iyi bilirsin. Allah'ı m! Eğer o, iyilikte bulunan kimselerden ise, iyiliğini artı r; eğer kötülükte bulunan kimselerden ise, ondan geç ve onu bağı ş la. Allah'ı m! Ona kendi katı nda en yüce derecelerde yer ver. Geride bı rakı lanlar arası nda ailesi hakkı nda onun yerine geç. Kendi rahmetinle ona rahmet et, ey merhametlilerin en merhametlisi.] [24]- [Anlamı : Allah'ı m! Bu senin kadı n kulundur. Senin erkek ve kadı n kulunun kı zı dı r. O sana misafir oldu ve sen huzuruna varı lanları n en hayı rlı sı sı n…] [25]- [Ey falanı n oğlu falan! (Söylediklerimi) dinle ve anla.] [26]- [Anlamı : Bizden ayrı ldı ğı nda bulunduğun ahit üzere misin sen? O ahit: Allah'tan baş ka ilâh olmadı ğı na, tek ve ortağ ıbulunmadı -ğı na, Hz. Muhammed'in (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet et-sin) O'nun kulu, elçisi, peygamberlerin efendisi ve resullerin sonuncusu olduğuna, Hz. Ali'nin müminlerin emiri, vasilerin efendisi ve Allah'ı n itaatini bütün âlemlere farz kı ldı ğıimam olduğuna, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin (Zeynelabidin), Muhammed b. Ali (Bakı r), Cafer b. Muhammed (Sadı k), Musa b. Cafer (Kazı m), Ali b. Musa (Rı za), Mu-hammed b. Ali (Cevad), Ali b. Muhammed (Hadi), Hasan b. Ali (As-keri), "Kaim, Hüccet ve Mehdi" hazretlerinin (Allah'ı n rahmeti onlara olsun) müminlerin imamları , bütün yaratı klara Allah'ı n hüccetleri, se-nin imamları n, hidayet imamlarıve iyiler oldukları na dair ş ehadet etmendir. Ey falanı n oğlu falan.] [27]- [Anlamı : Allah Teala tarafı ndan elçi olarak yakı nlaş tı rı lmı ş(yüksek derece sahibi) iki melek sana gelip Rabbin, Peygamberin, dinin, kitabı n, kı blen ve imamları n hakkı nda sordukları nda, korkma, hüz-ne kapı lma ve onları n cevabı nda ş öyle de: 370 "Allah, Rabbimdir. Hz. Muhammed, (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) peygamberimdir. İ slâm, dinimdir. Kur'an, kitabı mdı r. Kâbe, kı blemdir. Müminlerin emiri Ali b. Ebutalib, imamı mdı r. Ali'nin oğlu Hasan Müçteba, imamı mdı r. Kerbela'da ş ehit edilen Ali oğ lu Hüseyin, imamı mdı r. Ali Zeynelabidin, imamı mdı r. Muhammed Bakı r, imamı mdı r. Cafer Sadı k, imamı mdı r. Musa Kazı m, imamı mdı r. Ali Rı za, imamı mdı r. Muhammed Cevad, imamı mdı r. Ali Hadi, imamı mdı r. Hasan Askeri, imamı mdı r. Beklenilen Hüccet, imamı mdı r. Bunlar, (Allah'ı n rahmeti hepsinin üzerine olsun) benim imamları m, efendilerim, önderlerim ve ş efaatçilerimdir. Onlarıseviyor; dünya ve ahirette düş manları ndan teberri ediyorum. O hâlde ey filan oğlu filan! Bil ki:] [28]- [Anlamı : Şüphesiz Allah Tealâ, ne güzel Rabdı r. Hz. Muhammed (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) ne güzel elçidir. Hz. Ali ve masum evlatlarıolmak üzere on iki imam, ne güzel imamlardı r. Hz. Muhammed'in (Allah, ona ve tertemiz Ehlibeyti'ne rahmet etsin) getirdiği, haktı r. Ölüm, haktı r. Kabirde Münker ve Nekir (denen iki meleğ)in sorgulaması , haktı r. Yeniden dirilme, haktı r. Dirilip yayı lma, haktı r. Sı rat, haktı r. Mizan, haktı r. Amel defterlerinin dağı tı lması , haktı r. Cennet, haktı r. Cehennem, haktı r. Kı yamet gelmektedir; onda hiçbir ş üphe yoktur. Gerçekten Allah kabirde olanlarıdiriltecektir. ] [29]- [Anlamı : Allah, seni gerçek söz üzerinde sabit kı lsı n; seni doğru yola hidayet etsin ve seni sevdiklerinle rahmet yurdunda (cennette) tanı ş tı rsı n.] [30]- [Anlamı : Allah'ı m! Toprağı(yerin sı kı ntı sı nı ) yanları ndan uzaklaş tı r. Ruhunu kendine yücelt. Kendi katı ndan onu bir delile kavuş tur. Allah'ı m! Affı nıdileriz, affı nı dileriz.] [31]- [Biz Allah'tanı z ve O'na döneceğiz. -Bakara, 156-] [32]- [Anlamı : Allah'ı m! Toprağı(yerin sı kı ntı sı nı ) yanları ndan uzaklaş tı r. Ruhunu kendine yücelt. Onu rı zana kavuş tur. Kabrini, kendisini diğerlerinin rahmetinden muhtaçsı z kı lacak derecede rahmetinle doldur.] [33]- [Biz Allah'tanı z ve O'na döneceğiz. -Bakara, 156-] [34]- [Allah'ı m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et ve bu namazı n sevabı nıfilan kese ulaş tı r.] [35]- [Anlamı : Şahadet ederim ki Allah'tan baş ka ilâh yoktur; tektir, ortağıyoktur ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir. Allah'ı m! Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet et. Beni (her günah iş ledikçe) tövbe edenlerden kı l ve yine beni tertemiz (günahlardan kaçı nan) kulları ndan kı l.] [36]- [Allame Meclisi (r.a) "Şerh-u Men La Yahzuruh'ul-Fakih" adlıeserinde, bir ok atı mımesafeti, iki yüz adı m olarak belirlemiş tir.] [37]- O hâlde öğle namazı nı nş er'î vaktinden yaklaş ı k olarak 11 saat 15 dakika geçince, akş am ve yatsınamazları nı n vakti son bulur. 371 [38]- [Anlamı : Zünnun'u (balı k karnı na girmişolan Yûnus İ bn-i Matta'yı ) da an; zira (o kavmine) kı zarak gitmiş ti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğ imizi, (kavminin arası ndan çı kmakla kendisini kurtaracağı nı ) sanmı ş tı . Nihayet karanlı klar içinde (kalı p): "Senden baş ka ilâh yoktur. Sen her türlü eksiklikten münezzehsin. Ben zalimlerden oldum." diye yalvardı . Biz de onun duası nıkabul ettik ve onu tasadan kurtardı k. İ ş te biz inananlarıböyle kurtarı rı z. -Enbiyâ, 87-] [39]- [Anlamı : Gayb'ı n (görünmez bilginin) anahtarlarıO'nun yanı ndadı r, onları O'ndan baş kasıbilmez. (O) karada ve denizde olan her ş eyi bilir. Düş en bir yaprak,-ki mutlaka onu bilir- yerin karanlı klarıiçinde gömülen tane, yaşve kuru hiçbir ş ey yoktur ki, apaçı k bir Kitap'ta olması n. -En'âm, 59-] [40]- [Anlamı : Allah'ı m! Ben gayb'ı n anahtarları-ki onlarısenden baş kasıbilmezhakkı na senden Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne rahmet etmeni ve benim ş uş u… hacetlerimi yerine getirmeni dilerim.] [41]- [Anlamı : Allah'ı m! Sen veli nimetimsin, isteklerimi vermeye kâdirsin ve hacetimi bilirsin. O hâlde, Hz. Muhammed ve Ehlibeyti (hepsine Allah'ı n selâmı olsun) hürmetine senden hacetlerimi yerine getirmeni dilerim.] [42]- [Kâbe'nin her bir köş esine bir rükün denir ve her rüknün özel bir adıvardı r. Bunlar "Rükn-ü Yemanî, Rükn-ü Hacer, Rükn-ü Irakî ve Rükn-ü Şamî"den ibarettir.] [43]- [İ ftitah tekbiri, baş langı ç tekbiri demektir; bu tekbire "Tek-biret'ül-İ hram" da denir.] [44]- [Rabbim Allah'tan bağı ş lanma diler ve O'na tövbe ederim.] [45]- [Allah'ı m! Beni bağı ş la.] [46]-[ KovulmuşŞeytan'ı nş errinden Allah'a sı ğı nı rı m.] [47]- [Rabbim Allah böyledir (vasfedilen gibidir).] [48]- [Rabbimiz Allah böyledir (vasfedilen gibidir).] [49]- [Rabbim Allah'tan bağı ş lanma diler ve O'na tövbe ederim.] [50]- [Anlamı : Allah'tan baş ka ilâh yoktur; bu ş üphe götürmeyen bir gerçektir. Allah'tan baş ka ilâh yoktur; buna inanı yor ve tasdik ediyorum. Allah'tan baş ka ilâh yoktur; ben O'na kulluk sunar ve emirlerine boyun eğerim. Ey Rabbim, kulluk ederek ve emirlerine boyun eğ erek sana secde ettim. Ben kulluktan çekinen ve büyüklük taslayan değil de zelil, azabı ndan korkan ve sana sı ğı nan bir kulum.] [51]- [Anlamı : Allah'ı n adı yla ve Allah'ı n yardı mı yla. Bütün övgüler ve en iyi isimler Allah'a mahsustur.] [52]- [Muvalat, namazı n farz ve cüzlerinin peşpeş e ve aralı ksı z yapı lması na denir.] 372 [53]- [Bu namazıResulullah (s.a.a) Cafer-i Tayyar'a Habeş istan'dan Medine'ye döndüğ ünde öğretmiş tir. Cafer-i Tayyar namazıdört rekâttı r; ikiş er rekât hâlinde kı lı nı r. Her bir rekâtta Fatiha ve sûre okunduktan sonra rükûya gitmeden önce on beşdefa Tesbihat-ıErbaa (Subhanellahi ve'l-hemdu lillahi vela ilâhe illellahu vellahu ekber) okunur. Rükûda, rükû zikri okunduktan sonra mezkur zikir on defa okunur. Rükûdan kalkı p secdeye gitmeden kı yam hâlinde yine on defa okunur. Daha sonra iki secdede ve yine iki secde arası nda ve ikinci secdeden sonra ayağa kalkmadan önce on defa okunur. Diğer rekâtlar da aynış ekilde kı lı nı r. Böylece her rekâtta mezkur zikir 75 defa ve toplam olarak 300 defa okunmuşolur. Bu namazı n en faziletli vakti, cuma sabahı dı r.] [54]- [Allah'ı n adı yla ve Allah'ı n yardı mı yla; Allah Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin.] [55]- [Allah'ı n adı yla ve Allah'ı n yardı mı yla. Allah'ı m! Hz. Muhammed'e ve Ehlibeyti'ne rahmet et.] [56]- [Allah'ı n adı yla ve Allah'ı n yardı mı yla. Ey Allah'ı n Nebisi, selâm olsun sana, Allah'ı n rahmet ve bereketi senin üzerine olsun.] [57]- [Rükû ve secde gibi namazı n aslı yla ilgili olan ş eyler, namazı n cüz'ü sayı lı rlar; ancak temizlik ve kalbin Allah'a yönelmesi gibi namazı n aslı yla değil de sahih ve kamil olup olmama gibi nitelikleriyle ilgili olan ş eyler onun ş artısayı lı rlar.] [58]- [Mesleği yolculuk olan kimseden maksat, iş inin kı vam ve mahiyeti sefere bağlı olan örneğ in ş oför, deveci vb. kimselerdir.] [59]- [Örneğin, bu hüküm gereği gidiş te öğle namazı nıtam kı lmasıgerektiğ i yerde dönüş te ikindi namazı nıseferi kı lmasıgibi mahzurla karş ı laş ı lmasıdurumu gibi.] [60]- [Bir namazıvaktinde kı lmaya "eda" denir. Vaktinden sonra kı lmaya da "kaza" denir.] [61]- [Cemaatle kı lı nan namazda kendisine uyulan zata "imam" denir. Uyan kimseye de "muktedi, me'mum" gibi adlar verilir. Kendi baş ı na namaz kı lana da "münferit" denir.] [62]- [İ badetlerle ilgili olarak "mekruh" söz konusu olunca, verilen sevabı n az olması kastedilir.] [63]- [Anlamı : Allah'ı m! Ey ululuk ve azamet sahibi, ey cömertlik ve ceberut sahibi, ey af ve rahmet sahibi! Müslümanlar için bayram ve Muhammed (Allah ona ve Ehlibeyti'ne rahmet etsin) için birikim, ş eref ve artı şvesilesi kı ldı ğı n bu gün hakkı na, senden Muhammed ve Ehlibeyti'ne rahmet etmeni, Muhammed ve Ehlibeyti'ni soktuğ un her hayra beni de sokmanıve Muhammed ve Ehlibeyti'ni (rahmet ve selâmı n ona ve onlara olsun) çı kardı ğı n her kötülükten beni de çı karmanıdiliyorum. 373 Allah'ı m! Senden, salih kulları nı n istediği ş eylerin en iyisini istiyorum ve salih kulları nı n sana sı ğı ndı ğış eylerden ben de sana sı ğı nı yorum.] [64]- [Allah en büyüktür; Allah en büyüktür. Allah'tan baş ka ilâh yoktur ve Allah en büyüktür. Allah en büyüktür ve bütün hamd ve övgüler Allah'a mahsustur. Bizi doğru yola hidayet eden Allah en büyüktür. ] [65]- [Bize hayvanlarırı zk olarak veren Allah en büyüktür. Bizi imtihan eden Allah'a hamd olsun.] [66]- [12/6 nohut gümüş(yani 12 nohut ve bir nohudun onda altı sı ), ölçü olarak bir dirhem ağı rlı ğı na eş ittir. Her bir nohudun ağı rlı ğıise, 0.1953 gramdı r. Dolayı sı yla 12/6 nohudun yani bir dirhemin ağı rlı ğı , 2.4607.3 gramdı r.] [67]- [Her bir mı skal, 4.6875 gr. yani dört buçuk gramdan biraz fazla ağı rlı ğa (4 kı rata) eş ittir. Dolayı sı yla 105 mı skal gümüş , 492.1875 gram, 15 mı skal altı n ise, 70.3125 gram ağ ı rlı ğ ı ndadı r. Dikkat edilmesi gereken bir baş ka husus ş u ki, her bir mı skal altı nı n değ eri, yedi mı skal gümüş e denktir; bu nedenle de 15 mı skal altı n, değer olarak 105 mı skal gümüş e eş ittir.] [68]- [Zimmî kâfir; Müslüman himayesinde olup, cizye denilen vergiyi ödeyerek İ slâm toprakları nda yaş ayan, malı , canı ,ı rzıvs. teminat altı na alı nan gayrimüslim kimsedir.] [69]- [Sült; buğday renginde, arpagillerden bir yiyecek maddesidir.] [70]- [Ales; kabuğu içinde saklanan bir nevi buğ daya benzeyen yiyecek maddesidir.] [71]- [Nisap; ş eriatı n bir ş ey için koymuşolduğu belli bir ölçü ve miktar demektir.] [72]- [Mı skalı n günümüz ölçüsüyle ilgili açı klaması , 1799. hükmün dipnotunda yer almı ş tı r. Şu hususa da dikkat edilmesi gerekir ki her bir ş er'î mı skal, borsa ölçüsü olarak bilinen mı skalı n dörtte üçünden ibarettir. Bu gibi yerlerde, normal mı skal denildiğinde, altı n borsası nda tanı nan ve ağı rlı ğıdört buçuk gramdan biraz fazla olan ölçü birimi kastedilir.] [73]- [Gövdesi iki bölümlü bir çeş it saz.] [74]- [Hisseleri eş it ş ekilde bölmek için ortaklı ktaki malları n cinsi göz önünde bulundurularak, konuyla ilgili fı khî kitaplarda birkaç yön-temin varolduğu vurgulanmı ş tı r. Onlardan biri de "Kı smet'ur-Redd" denen bölme usûlüdür. Bu yöntemde hisselerin eş it olmasıancak eksik hisseye bir miktar malı n ilave edilmesiyle sağlanı r. Örneğin, iki kiş inin eş it oranda, birisinin fiyatıbeşbin diğerininki ise dört bin lira olan iki koyunda ortaklı ğıve ayrı lmasıdüş ünülecek olursa, eş itliğin sağ lanmasıiçin beşbin liralı k koyunu götürmek isteyen kimsenin diğerine beşyüz lira vermesi gerekir. 374 Dolayı sı yla, ortaklardan birisi sermayenin taksim edilmesini istediğinde, eğer taksim, ancak "Kı smet'ur-Redd" denen taksim türünü gerektirirse, diğer ortaklar bunu kabullenmeyip, taksim taraftarıolan ortağı n isteğini reddedebilirler.] [75]- [Poliçe; belirli bir sürenin sonunda belirli bir parayıkendi adı na veya bir baş kası nı n emrine ödemesi için alacaklı nı n borçluya yazdı ğıbildiri, havâle kâğı dı , havâle senedi demektir. "Poliçe sarfı " ise poliçe karş ı lı ğı nda para miktarıolarak alı nan fazlalı k ve verilen azlı ktı r.] [76]- [Belirlenen mihr karş ı lı ğımüvekkilim Fatı ma'yısenin müvekkilin Ahmed'e eş yaptı m.] [77]- [Belirlenen mihr karş ı lı ğımüvekkilim Ahmet için evliliği kabul ettim.] [78]- [Belirlenen süre içerisinde, belirlenen mihr karş ı lı ğı nda kendimi sana eş yaptı m.] [79]- [Kabul ettim.] [80]- [Belirlenen süre içerisinde, belirtilen mihr karş ı lı ğı nda müt'a nikâhı yla kendi müvekkilimi senin müvekkiline eşyaptı m.] [81]- [Ben de bunlarıböylece müvekkilim adı na kabul ettim.] [82]- [İ fzâ; kadı ndaki idrar mecrası yla hayı z mecrası nıveya hayı z mecrası yla dı ş kı mecrası nıbirbirinden ayı ran parçanı n kalkması yla onları n bir mecraya dönüş mesine denir.] [83]- [Yâise (yeis yaş ı na ulaş an) kadı n; aybaş ıhâli görmeyen ve artı k karnı nda çocuk görme ümidi kesilen kadı ndı r. Bu ise, kadı nları n nesep durumuna göre fark etmektedir. Kureyşkabilesine mensup olan yani seyit kadı nları n yeis yaş ıaltmı ş , seyit olmayan kadı nları nki ise ellidir.] [84]- [Ric'î talak; kocanı n boş adı ğıkarı sı nı , iddeti içinde, yeni bir nikâh akdi yapmaksı zı n tekrar aile hayatı na kabul etme hakkı na sahip olduğu talaktı r. İ ddet bitince, ric'î talak bâin talak olur. Bundan sonra koca ancak yeni bir nikâhla karı sı nı geri alabilir.] [85]- [Anlamı : Müvekkilim Fatı ma tarafı ndan mihrini, ona hul' talakıvermesi için müvekkilim Muhammed'e bağı ş ladı m.] [86]- [Anlamı : Müvekkilimin karı sı na, bağı ş ladı ğış ey karş ı lı ğı nda, hul' talakıverdim; o boş tur.] [87]- [Anlamı : Müvekkilimin karı sıolan Fatı ma'yımihri mukabilinde mübarat ettim; artı k o boş tur.] [88]- [Bir dirhem; 12/6 nohut yani 12 nohut ve bir nohudun onda altı sıağı rlı ğı ndadı r. Her bir nohudun ağı rlı ğı0.1953 gram olduğundan dolayı , bir dirhemin ağı rlı ğı 2.4607.3 gram (yaklaş ı k iki buçuk gram) sikkeli gümüş e eş ittir.] 375 [89]- [Necaset yemeyi alı ş kanlı k edinmişhayvanı n temizleme usûlü, 220. hükümde açı klanmı ş tı r.] [90]- [Herhangi bir rahatsı zlı k nedeniyle deri ile et arası nda meydana gelen sertleş miş bir et parçası dı r.] [91]- [Omurga kemiğinde bulunan beyaz ilik.] [92]- [Doğum sebebiyle olan her türlü nesebî bağ lantı dı r.] [YUKARI GIT] 376