Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Teo-strateji
M E H M E T K A Y TA N B I Y I K
Doðumunun 800.Yýlýnda
Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
Mehmet Kaytanbýyýk (*)
a. Giriþ
Doðumunun 800.yýlýnda Hacý Bektaþ Veli'yi1 anmak için önce onu bütün yönleriyle(hayatýný, eserlerini ve gerçek mefkûresini) tanýmamýz gerekmektedir.
'Ýslâm Dinini Türkün anladýðý gibi ve özüne uygun olarak anlayan ve hayata geçiren, Kur'an'ý hak tanýyan, Ýslâm'ý bütün kurallarý harfiyen yerine getiren, Hz. Muhammed yolundan asla ayrýlmayan, ehl-i beyt sevgisini bütün
âleme yayan, ilim-irfan sahibi, hoþgörü ustasý, seven ve sevilen, kadýn ile erkeðin eþit yaratýldýðýný söyleyen, eþitliði ahlâk olarak benimseyen, din'de, dil'de, sanat'ta 'Türklük vicdanýný tanýyan, eline-beline-diline, ülkesine-töresine-ahlâkýna sahip olan bu yüce kiþinin hayatýný Velâyetnâme'ye göre vermeye çalýþalým.
Hacý Bektaþ Velî, Horasan hükümdarý Ýbrahimü's-Sânî Seyyid Muhammed ile Ahmed adlý Niþâburlu âlim bir zatýn kýzý Hatem(veya Hatme) Hatun'un oðludur. Bugün elimizde bulunan manzum ve mensur velâyetnâmelerde, Hacý Bektaþ'ýn2 yetiþmesi ve gençliði ile ilgili tarihî bilgiler þimdilik yeterli
deðildir. Ancak mevcut bilgilerin ýþýðý al-týndaki menkýbeye göre; Hacý
Bektaþ Velî, Hoca Ahmed Yesevî'nin talebesi, halifesi ve altýncý postniþini, zâhir ve bâtýn ilimlere sahip bulunan Lokman Perende'nin yanýnda eðitimini tamamlayarak bilimsel icâzetnâmesini alýp, “irþad göreviyle Anado(*)
21 Yüzyýl Türkiye Enstitüsü Dinî Jeososyoloji Araþtýrmalarý Masasý uzmaný
Hacý Bektaþ Veli'nin Hayatý ve eserleri hakkýnda, özellikle de Makalat'ýn manzum ve mensur
neþri ile Hacý Bektaþ Veli'delki Dört Kapý Kýrk Makam hakkýnda bakýnýz: Güzel, Abdurrahman, Hacý Bektaþ Veli ve Makalat'ý, Akçað Yayýnlarý, Ankara 2002.
1
2
Hacý Bektaþ Veli'nin tarihi hayatý hakkýnda da bak: Güzel, Abdurrahman, a.g.e., s.23-39.
[267]
Mehmet Kaytanbýyýk
lu”ya gönderilen müstesna bir kiþidir.3
Velâyetnâme'de Hacý Bektaþ Velî'nin vehbî bir ilme sahip olduðuna delil
olarak hocasýyla arasýnda geçen bir olay gösterilir. Bu olay, Velâyetnâme'de
yer alan þekliyle, Hacý Bektaþ'ýn henüz çocukken birçok kerâmet gösterdiðini þöyle anlatmaktadýr:
“Bir gün Lokman Perende, Hacý Bektaþ'ýn yanýna girer, odayý nur ile
dolu görüp þaþýrýr; etrafýna bakýnýr, Bektaþ'ýn saðýnda ve solunda iki nurânî
zat görünür. Onlar Bektaþ'a Kur'ân okutuyorlardýr. Lokman girer girmez
hemen onlar kaybolurlar. Lokman þaþýrýr kalýr. Hacý Bektaþ'a bunlarýn kim
olduklarýný sorar, O da:
“Saðýmda oturan iki cihan güneþi ceddim Muhammed Mustafa
idi, solumda oturan ise Allâh'ýn Arslaný, insanlarýn emîri Hz. Ali idi”
der.4
Yine bir gün Lokman, namaz vaktinde öðrencisi Hacý Bektaþ'tan abdest almak için su ister. Bektaþ, Hocasýna:
“Bir nazar etseniz de su buradan aksa.” der. Lokman Perende;
“Bizim buna gücümüz yetmez” deyince, Bektaþ, el kaldýrýp dua eder.
Lokman Perende,
“Âmin” der. O anda mektebin ortasýnda güzelim bir pýnar akar, pýnarýn
baþýnda güzel çiçekler ve otlar biter.5
Hacý Bektaþ Velî, þeyhinin dergâhýnda üç yýl hizmet ettikten sonra, þeyhinden emânetleri ve icâzâtý alýr ve Þeyhinin:
“Müjdeler olsun ki Kutbü'l-aktâblýk senindir; kýrk yýl hükmün vardýr. Þimdiye dek bizimdi, bundan sonra senindir. Biz bu yokluk yurdunda
çok eðlenmeyiz, ahirete gideriz. Var, seni Rûm'a saldýk, Sulucakarahöyük'ü
sana yurt verdik, Rûm abdallarýna seni baþ tayin ettik.”6 demesiyle, Anado3
Gölpýnarlý, A., Hacý Bektaþ Velî Velâyetnâmesi(Menâkýb-ý Hacý Bektaþ Velî), Ýst., 1958. s. 1-4;
Duran, H., Hamiye, Hacý Bektaþ Velî'nin Makalatý'nda Din ve Tasavvuf, Ankara, 1987, s. 14,
G. Ü. Sos. Bil. Ens. Basýlmamýþ Yüksek Lisans Tezi)
4
Gölpýnarlý, A., a.g.e., s. 5.
5
Hacý Bektaþ Velî'nin kerâmetleri için bakýnýz. Velâyetnâme, s. 5-8; Jacob, Georg-Tschudi, Rudolf,
Velâyetnâme-i Hacým Sultan, Berlin, 1914, s. 6-8.
6
Gölpýnarlý,A., a.g.e., s. 17.
[268]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
Kazakistan, Yesi'de(Türkistan) Pir-i Türkistân Hoca Ahmet Yesevî Türbesi
lu'ya gelmek için yola çýkar. Fakat onun Anadolu'ya(Rûm'a) gelmesini engellemek isteyenler yolunu kesmeyi plânlarlar. Bu husus Velâyetnâme’de þu
cümlelerle anlatýlmaktadýr:
“Bunlar Rûm halkýnýn Hacý Bektaþ'a baðlanacaðýný ve kendilerinin önemsiz bir mevkide kalacaklarýný vehmederler. Bazýsý kanat gerelim, arþ altýndan Sidre'ye dek yolu keselim, Rûm'a girmesin der. Hepsi bu tedbirleri
uygun bularak, Velâyet kanatlarýný birbirine çatar ve yolu baðlarlar. Hacý
Bektaþ Velî, Rûm sýnýrýna varýnca yolun baðlanmýþ olduðunu görür.
'Bismillah ve billâh!' diyerek Velâyetle sýçrayýp arþa yetiþir. Melekler onunla selâmlaþýrlar”.7
Böylece O, Anadolu'ya yani Rûm ülkesine, Türkmen'lerin arasýna Bozok'tan girer. Burada yol üzerinde bir çoban koyun gütmektedir. Koyunlar
Hünkâr'dan velâyet kokusu alarak ona doðru koþarlar. Çoban sürünün önünü keserek daðýlmalarýný engellemek ister. Ancak, bu kez arkadakiler de
Hünkâr'a doðru koþunca çoban, kendi kendine,
“Bu er, olsa olsa Tanrý dostlarýndandýr, koyunlar kadar da aklým yokmuþ” diyerek Hacý Bektaþ'ýn ayaklarýna kapanýr. Hacý Bektaþ Velî, çobana:
-Çoban, adýn ne? diye sorar. Çoban da;
7
Gölpýnarlý, A., a.g.e., s.18; Duran, H., a.g.e., s. 17.
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[269]
Mehmet Kaytanbýyýk
-Ýbrahim Hacý deyince, Hacý Bektaþ,
“Baþýndakini çýkar” der, Ýbrahim Hacý da, baþýndaki geyik postundan
dikilmiþ börkü çýkarýr. Hünkâr, o börkü tekbirleyip Ýbrahim Hacý'nýn baþýna
giydirir;
“-Yürü, sana Bozok'la Üçok'u yurt verdik, ekmeðin bereketli ve bol olsun, koyuncuklar da beraber varsýnlar” diyerek yoluna devam eder.
Hünkâr Hacý Bektaþ Velî, Kayseri'ye, oradan Ürgüb'e gelirken yolda Sineson adlý bir Hristiyan köyüne ulaþýr. Burada pek durmayýp Ýçhisar Köyüne
geçer. Bu köyde halk, birbiriyle kavgaya tutuþmuþtur. Hacý Bektaþ, köylülerden birine;
-Bu köyde derviþ konaklayacak bir yer var mý? diye sorar. Köylü:
“-Halk konuk kaygýsýnda mý? Þimdi kavgacýlar gelir seninle de kavgaya
tutuþurlar, var git” diye tersler. Bu sýrada halktan birkaç kiþi de Hacý Bektaþ
Velî'yi merak edip baþýna toplanýrlar. Hacý Bektaþ Velî, bunu fýrsat bilerek
konuþmaya baþlar ve :
“Birbirinizin gönlünü kýrmayýn. Çünkü müminin gönlü Kâbe'ye benzer. Lâkin gönül ondan da yeðdir. Zira Beytü'l-ma'mûr göktedir. Orayý
melekler tavaf eder. Halbuki gönül Tanrý'nýn nazargâhýdýr, Tanrý ile gönül arasýnda perde yoktur. Kâbe nasýl dokunulmaz, harîm ve mübarek ise gönül
de Tanrý'nýn tecellî ettiði yer olduðu için mübarektir, ona dokunmayýn.” der.
Bu nutku dinleyen halk, büyük bir suskunluk ve hayranlýkla onu süzerler.
Topluluktan biri:
“-Ey Tanrý dostu, bize ismini, nereden gelip nereye gittiðini ve maksadýný baðýþlar mýsýn ?”der. Hacý Bektaþ Velî de:
“-Adým Hacý Bektaþ'týr. Horasan'dan Hicaz'a, oradan da Sivas þehrine
gitmekteyim. Maksadým, þâkî olana aman vermemek ve ahâlinin sulh ile bir
arada yaþamalarý için lüzumlu olan hakikât sýrlarýný anlatmaktýr. Bunun için
Pîrim Hoca Ahmed Yesevî'den emir alýp Rûm'a geldim” der.
Halkýn ilgisi gittikçe artar ve onu misafir etmek için teklifte bulunurlar.
Hacý Bektaþ, bu teklifi kabul eder. Halkla beraber yemek yedikten sonra akþam namazý için abdest almaya kalkar. Halk onun bu tavýrlarýný çok merak eder ve ilgiyle izler. Bu meraký gözleyen Hacý Bektaþ, namazýn hakikatlarýný
þöyle anlatýr:
“-Hak subhânehu ve Ta'ala, âdemoðlunu dört türlü nesneden yarattý
[270]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
ve dört bölüðe ayýrdý. Bu dört bölüðün dört türlü ibâdetleri, dört türlü arzularý ve dört türlü hâlleri vardýr. Bu hayatý teþkil eden dört unsur, “toprak,
su, od (ateþ) ve yel”dir. Söz konusu olan dört bölük ise, “âbidler, zâhidler,
ârifler ve muhib”lerdir. Bunlarýn derece derece ibâdetleri vardýr.
Birinci kavim Âbidler, þeriat kavmi olup saf yaratýlýþlýdýrlar. Bunlar;
“namaz kýlar, oruç tutar, zekât verir, hacca varýr, gazâ eder, gusl edip nefsî arzularýný terk eder”ler. Ancak bu grup henüz “kibir, hased, buðz ve düþmanlýk gibi kötü huylarý”terk etmemiþlerdir.
Ýkinci kavim olan zâhid'ler, tarikat kavmidir. Bunlarýn ibadetleri de gece-gündüz Allah'ý zikretmektir. Bunlar, her iþe “Bismi'llahi'rrahmânirrahîm” diyerek, yani Tanrý'nýn adýný yad ederek baþlarlar. Bunlar devamlý ümit
ve korku arasýnda yaþarlar.
Ýmân akýl üzeredir, akýl
sultândýr. Sultân giderse
nâib de duramaz. imân
bir hazinedir. Ýblis bir
hýrsýzdýr. Akýl hazinedârdýr. Hazinedâr giderse,
Dördüncü kavimler muhib'lerdir. Haki- hýrsýz da hazineyi çalar.
Üçüncü kavim ârif'lerdir, bunlar da marifet
kavmidir. Ârifler su gibi temiz ve arýdýr. Takva üzerinde olan ârifler, “kibir, öfke, kin, düþmanlýk
ve gýybet”ten uzaktýrlar. Bunlarýn ibâdetleri tefekkür ederek dünyayý ve maddî olaný terk etmektir.
kat olan muhibler, teslim ve rýza üzerindedirler.
Bunlar herkesin anlayamayacaðý bâtýnî meseleleri anlayan mana kavmidirler. Oturanlardan biri:
“-Ey ulular ulusu, biz bu yolun hakikatini öðrenmek isteriz. Bu yola
girmenin kapýsý nedir ve o kapýya nasýl girilir, bunlarý bize öðret ki, biz de ikna olalým ve bu yola biz de girelim.” der.
Hacý Bektaþ Velî, bu esnada yanýndakilerden müsaade isteyerek namazýný kýlar, duasýný yapar, kendisini bekleyen cemaatin ortasýna oturur ve daha
önce sorduklarý bu sorulara þöyle cevap verir:
“-Bu yola girmenin ilk mertebesi “Ýmân”dýr. imân'ýn ilk þartý kelime-i
þahadet getirmektir. Ama, bizim sözümüz budur ki: Rahman sýfatý nedir ve
þeytanýn aslý nedir? Önce bunu bilmek gerek. Þimdi þöyle bilmek gerek ki,
Rahman'ýn aslý imân'dýr ve þeytanýn aslý fenalýktýr. Ýmân akýl üzeredir, akýl
sultândýr. Sultân giderse nâib de duramaz. imân bir hazinedir. Ýblis bir
hýrsýzdýr. Akýl hazinedârdýr. Hazinedâr giderse, hýrsýz da hazineyi çalar. Ve
bir söze göre insan koyundur ve akýl çobandýr ve Ýblis kurttur. Çoban
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[271]
Mehmet Kaytanbýyýk
giderse kurt koyunu ne yapar? Þimdi yaradan Tanrý'ya inanmak imândýr ve
emrini tutmak da imândýr ve “sakýn” dediðinden sakýnmamak Tanrý'ya inanmamaktýr.
Ve hem Tanrý'nýn Meleklerine inanmak imândýr. Tanrý'nýn hem Kur'ân'ýna hem de diðer kitaplarýna inanmak imândýr. Ve dahi Tanrý birliðine
inanmak, imândandýr. Çünkü Tanrý dostlarý meskeneti býrakýp, ibâdeti kabul ettiler, ikiliði býrakýp bire yönelerek doðru yolu buldular. Tanrý affedicidir. Eðer kendinizi biliyorsanýz, bu kapý ümit kapýsýdýr.”
Orada bulunan ve bunlarý dinleyen halk, ikna olup Hacý Bektaþ Velî'ye
baðlanýr. Ancak içlerinden bazýlarýnýn þüphesi bitmemiþtir. Bu durum Hünkâr'a mana âleminde bildirilir. Hünkâr Hacý Bektaþ Velî:
“- Þeytanýn aslý þüphedir, bilgi madenini bu kadar kýsa tuttuk zira gerçek
canlara az söz yeter,” diyerek sözlerini bitirir.
Rivayet öyledir ki Hünkâr, sabah namazýný
kýldýktan sonra köy halkýna dualarda bulunur ve
Sulucakarahöyük'e güvercin donunda ulaþýr,
fakat bu durum Rûm erenleri arasýnda huzursuzluða sebep olur. Hacý Bektaþ'ýn alt edilmesi
için Karaca Ahmed adlý bir eren gönderilir. Karaca Ahmed, her mahlûkun eþiyle oturduðunu,
yalnýz Sulucakarahöyük'de güvercin þekline girmiþ bir erenin tek baþýna oturduðunu murakebe
sonunda anlar. Bu eren Hacý Bektaþ Velî'dir.
Rûm erenlerinden Bâyezýd Sultan halifelerinden Hacý Doðrul, Doðan þekline girerek, güvercin þeklinde duran Hacý
Bektaþ'ý avlamaya gelir. Heybetle güvercinin üzerine iner, Hacý Bektaþ o
anda insan þekline dönerek doðaný yakalar, aklý baþýndan gidinceye kadar
sýkar ve yere býrakýr. Hacý Doðrul, kendine gelince hemen ayaða kalkýp Hacý
Bektaþ'ýn eline ayaðýna düþer, affedilmesini ister. Ona uyma konusunda söz
verir. Bunu arkadaþlarýna da anlatmak için geri döner. Ancak, Rûm erenleri
bu daveti kabul etmezler. Herkes kendi yoluna gider. Bu hâl, Hacý Bektaþ'a
malûm olur. O da bir rivayete göre, kýrk gün, bir baþka rivayete göre, üç gün
çeraðlarýný söndürür. Bir iþaretle altlarýndaki seccadeler de kaybolur. Sonunda bir yere toplanarak Hacý Bektaþ'a gitmeyi kararlaþtýrýrlar, huzuruna varýp
elini öperler. Hacý Bektaþ'ýn kimliðini, nereden geldiðini, kime baðlý olduðunu sorarlar.
Tanrý dostlarý meskeneti
býrakýp, ibâdeti kabul ettiler, ikiliði býrakýp bire
yönelerek doðru yolu
buldular. Tanrý affedicidir. Eðer kendinizi biliyorsanýz, bu kapý ümit
kapýsýdýr.
[272]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
1964 yýlýnda açýlan Hacý Bektaþ Veli Müzesi
Hacý Bektaþ Horasan erenlerinden olduðunu Türkistan'dan geldiðini,
mürþîdinîn Sultan Hoca Ahmed Yesevî'nin halifesi Lokman Perende olduðunu onlara da söyler. Erenler buna karþý delil isterler. Hacý Bektaþ, Lokman Perende'den aldýðý Ýcâzetnâme'yi çýkarmak isterken, gökyüzünde
bir duman belirir ve Hacý Bektaþ'ýn önüne düþer. Bu, yeþil sayfa üzerine ak
yazýyla besmele ve ondan sonra icâzeti yazýlý bir fermandýr.
Hacý Bektaþ Velî, bir süre mescitte yatýp kalkmaya baþlar. Oraya gelen
cemaat hiçbir zaman ona dikkat etmeyerek namazýný kýlar ve çýkar giderdi.
Ancak çok geçmeden Hacý Bektaþ Velî çevredeki bazý insanlarla görüþmeye
baþlar. Onunla ilgilenenlerin hemen hepsi de kerâmetlerine þahit olarak ona
baðlanýrlar.
Hacý Bektaþ Velî, Ýdris Hoca ile karýsý Kutlu Melek(Kadýncýk Ana)'ýn
misafiri olarak bir süre evlerinde kalýr. Ama, daha sonra câmide kalýp ibadetle meþgul olmaya devam eder.
Sulucakarahöyük'te Hünkâr Hacý Bektaþ Velî'nin kerâmetleri sayesinde
müridleri de gittikçe çoðalýr. Bu kerâmetlerin bir çoðu ona baðlanmak istemeyen âsi ve inatçý mizaçtaki insanlarý yumuþatýr. Çok kýsa bir süre zarfýnda
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[273]
Mehmet Kaytanbýyýk
herkes tarafýndan tanýnan Hacý Bektaþ bir gün, nice muhiblerle Sulucakarahöyük'ün güneyinde Alacýk adlý bir köye varýr. Köy halký Hacý Bektaþ'ýn yanýna gelir, sohbet ederler. Akþam namazý vakti gelir, abdest alýp namaz kýlacaklarý vakit köyün Kara Faký adlý imamý izin almadan Hünkâr'ýn önüne geçer, imamlýða baþlar. Tekbir alýp namaza durduðu halde Kur'ân'dan hiçbir
sure ve ayet aklýna gelmez. Öylece durup bekler. Cemaat bu durumu görünce namazý bozar. Hünkâr, Ýmam'a:
“-Hakk'a giden hak uðrum hakkýyçün, erin önüne geçip imamlýk edecek
er görmedik. Ýzinsiz imamlýða geçiyorsun, hey yaný kara olasý” der.8
Bir gece Hünkâr, büyük bir kalabalýða hitap ederek bazý sorulara cevap
verir. Bu sorulardan birisi ahiret hakkýndadýr. Köylülerden biri:
“-Ey ulu Hünkârýmýz, ben ölümü ve sonrasýný çok merak ediyorum. Bana bunun hakikatini anlat” der. Hünkâr da:
“-Ey müminler, kýyamete inanmak sizin bildiðiniz gibi deðildir. Zira, haram-helal ne bulursanýz yiyorsunuz, giyiniyorsunuz. Bu iþ inanmak mýdýr?
Bu âlem;
“O gün yeryüzü baþka bir arza, gökler de baþka göklere çevrilecek, insanlar kabirlerinden her þeye hâkim bulunan Allah'ýn huzuruna çýkacaklar” ayetinde belirttiði gibi, harap olacak, kulun bu dünyadaki amelleri tartýlacak ve ona göre mükâfatlandýrýlacaklardýr. Ýyi hâl üzerinde olanlarýn makamý Cennet, çiftleri Huriler olacak; Tanrý'dan korkmayanlar,
nefsî ve dünyevî arzularýný terk etmeyenler ise,
“Þüphesiz ki Cehennem, azýp sapmýþ olanlarýn hepsine vaad olunan yerdir” ayetinde belirtildiði gibi, cehennem ateþini tadacaklardýr.” der.
Bu kez, ibadet etmenin sýrrý ve tarikat hakkýnda sorular sorulur. Hünkâr
Hacý Bektaþ Velî:
“Ýbadet, þeriat makamlarýndandýr. Ýbadetin geçerli olabilmesi için temiz olmak gerekir. Temizlik de su ile olur. Ýnsan temiz olmayýnca yapýlan ibadetler Allah indinde kabul olmaz, daima taharet üzere olmak ve þeytana
uymamak lâzýmdýr.” der.
Böylece Hacý Bektaþ'ýn þöhreti kýsa zamanda yayýlýr, Anadolu'nun her
yanýndan muhib ve müridler akýn akýn onu görmeye ve ona baðlanmaya ko8
Gölpýnarlý, A., a.g.e., s. 33.
[274]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
þarlar. Semâhlar, safalar sürdürülür, meclisler kurulur, davetler verilir. Yoksullar, hastalar, murat almak isteyenler ona doðru koþmaya baþlarlar. Bu
arada Hacý Bektaþ Velî'nin seçtiði bir “Halifeler grubu” vardýr ki Hünkâr,
bunlarý Anadolu'nun muhtelif yörelerine irþad hizmetiyle gönderir. Bunlardan her biri gittiði her yerde mürid, muhib edinir, halký uyarýrdý. Hacý Bektaþ
Velî, otuz altý bin çerað uyarmýþ, otuz altý bin Halife edinmiþti. Bunlarýn üç
yüz altmýþý, gece gündüz, Hünkâr'ýn huzurunda hizmette bulunurdu. Hünkâr, Ahirete göçünce onlarýn herbiri, Hünkâr'ýn gönderdiði yerlere gittiler.
Bunlarýn en meþhurlarý; Cemâl Seyyid, Sarý Ýsmâil, Hacým Sultan, Baba Resul, Pîr-âb Sultan, Recep Seydi, Sultan Bahâeddin, Yahya Paþa, Barak Baba,
Ali Baba, Sarý Kadý, Atlas-puþ Sultan, Dust-ý Hudâ, Hýzýr Sâmir idi.
Hünkâr'ýn hususî hizmeti, Sarý Ýsmâil'e aitti. Hünkâr, onu pek çok severdi. Halifelerden hiçbiri, onun mertebesine eriþemedi. Hünkâr'ýn ibriktârý o
idi. Sulucakarahöyük'den bir yere gitmek istese çok defa yanýna onu alýrdý.
Hacým Sultan da bu ulu halifelerden biri idi. Hünkâr, bâtýn kýlýcýný ona
vermiþ:
“Erenler meydanýnda cellatlýðý sana verdik,
fakat haksýz iþ yapma, sana ziyanýmýz dokunur”
demiþti.
Bütün bu hâlifelerini sýk sýk eðiten Hünkâr
Hacý Bektaþ Velî, her biri için ayrý ayrý tenbihlerde bulunur, vazifeli olarak gidip yerleþecekleri mekânlarda nasýl irþad edeceklerine dair izahlar yapardý. Bunlardan baþka mürid ve muhiplerinin sýk sýk sorduklarý sorularý da cevaplandýrýrdý.
Hacý Bektaþ Velî'nin seçtiði bir “Halifeler grubu”
vardýr ki Hünkâr, bunlarý
Anadolu'nun muhtelif
yörelerine irþad hizmetiyle gönderir. Bunlardan
her biri gittiði her yerde
mürid, muhib edinir,
halký uyarýrdý.
Hacý Bektaþ Velî, bir gün namaz kýldý. Evrâdýný okudu, halvete vardý.
Sarý Ýsmâil'i çaðýrdý:
“-Sen benim has Halifemsin, bugün perþembe, ben bugün ahirete göçeceðim, göçünce kapýyý ört, dýþarý çýk. Çiledaðý tarafýný gözle, oradan bir boz
atlý gelecek, yüzünde yeþil örtü olacak. Bu zat atýný kapýda býrakýp içeri girecek, bana Yasîn okuyacak. Attan inip selâm verince selâmýný al, onu aðýrla.
Hulle donundan kefenimi getir, o beni yýkar. Beni yýkarken su dök, ona
yardým et. Ceviz aðacýndan tabut yapar, beni tabuta koyun, ondan sonra beni gömün. Sakýn onunla söyleþmeyin. Dünya hali budur, gelen gider. Sen de
hizmet et, sofra yay. Himmet dilersen cömertlikte bulun. Benden kisvet
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[275]
Mehmet Kaytanbýyýk
giyen her mürid konuk istesin, konuða hizmet etsin. Þeytan gibi kendisini
görmesin. Kimsenin yatan itini kaldýrmasýn, kimseye karþý ululanmasýn, hased etmesin” dedikten sonra ikinci vasiyetine geçer ve þöyle devam eder:
“-Öðüdümü tut, ölümümden sonra bin koyunla, yüz sýðýr kurban et, bütün halký çaðýr. Hizmet et, onlarý doyur. Yedinci ve kýrkýncý günü helva daðýt.
Korkma erin harcý eksilmez. Ne kadar muhib ve mürid varsa davet et, onlarý
topla. öðüt ver, sakýn aðlamasýnlar. Bir Halifem de Barak Babadýr. Gerçek
bir erdir, ona da söyleyin Karasi'ye varsýn, Balýkesri'ye gidip orayý yurt etsin” dedi. Hünkâr böyle vasiyet ettikten sonra, Sarý Ýsmâil aðlamaya baþladý:
“-Tanrý bana o günü göstermesin.” dedi. Hünkâr:
“-Biz ölmeyiz, suret deðiþtiririz.” diyerek onu teselli etti. Sonra Tanrý'ya
niyazda bulundu. Peygambere salâvat getirdi. Kendisi kendisine Yâsîn okudu, Tanrý'ya can verdi.9
Sarý Ýsmâil, vasiyet gereði Hünkâr'ýn yüzünü hýrkasýyla örttü. Halvetin
kapýsýný çekip dýþarý çýktý. Hünkâr'ýn muhibleri ve müridleri, dört bir yandan
gelerek aðlaþtýlar. Derken bir de baktýlar ki, Çiledaðý tarafýndan bir tozdur
koptu. Bir anda yaklaþtý, Hünkâr'ýn dediði gibi bu zatýn elinde bir mýzrak
vardý. Yüzüne yeþil nikâb örtmüþtü. Altýnda da tarife uygun olarak boz bir
at vardý. Erenlere, mürid ve muhiblere selâm verdi. Selâmýný aldýlar. Mýzraðýný yere dikti. Atýndan inerek doðruca halvete girdi. kendisiyle beraber içeriye yalnýz Sarý Ýsmâil girdi. Kara Ahmed kapýda durdu. Kimseyi içeriye
sokmadý. Sarý Ýsmâil, su döktü, yüzü örtülü yýkadý. Yanýndaki hulle donlarý
kefen yaptý. Tabuta koyup doðruca musallaya götürdüler. Boz atlý er imamlýk etti, erenler de saf olup ona uydular. Namazý kýlýndý, götürüp mezara
koydular. Boz atlý, erenlerle vedalaþtýktan sonra atýna atlayarak yürüdü. Sarý
Ýsmâil;
“Acaba bu kim diye merak etti. Eðer Hýzýr'sa görüþtüðüm için tanýmam
lâzýmdýr” deyip ardýndan koþtu, yüzü örtülü o kiþiye:
“-Namazýný kýldýðýn, yüzünü gördüðün er hakký için, kimsin bildir bana.” dedi. Boz atlý er, Sarý Ýsmâil'in yalvarmalarýna dayanamadý, örtüsünü açtý. Hacý Bektaþ Velî'nin kendisinden baþkasý deðildi. Sarý Ýsmâil atýnýn ayaðýna düþüp yalvardý:
9
Gölpýnarlý, A., a.g.e., s. 90-91.
[276]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
1958-1964 yýllarý arasýnda büyük bir kýsmý restore edilen Hacý Bektaþ Veli Külliyesi,
16 Aðustos 1964 tarihinde Hacý Bektaþ Veli Müzesi olarak açýlmýþtýr.
“-Lütfen erenler þahý, otuz üç yýldýr hizmetindeyim, kusurum var seni
bilememiþim, suçumu baðýþla.” dedi. Hünkâr da:
“-Er odur ki, ölmeden ölür, kendi cenazesini yýkar. Sen de var buna gayret et.” dedikten sonra Çiledaðý'na yönelip gözden kayboldu. Rivayete göre,
Hacý Bektaþ Velî vefat ettiðinde 63 yaþýndaydý.
b. Hacý Bektaþ Veli'ye Verilen Bektaþ ve Hacý Ýsimleri
Hakkýnda:
Bektaþ Adýnýn Veriliþi: Velâyetnâme'de Hacý Bektaþ'ýn babasýnýn
“Ýbrahimü's-Sânî”, annesinin ise Niþâbur þehri âlimlerinden Þeyh Ahmed'in
kýzý olduðu yazýlýdýr. Bu hususta þu kayýtlarý görmekteyiz: Sultan Ýbrahimü'sSânî ile Hâtem 24 yýl evli kaldýklarý halde çocuklarý olmaz. Sultân Ýbrahim,
þehrin ileri gelenlerini toplayarak, bir erkek çocuðunun olmasý için dualar edilmesini, Kur'ân-ý Kerim'den hatimler yapýlmasýný ister. Buna karþýlýk ihsanlarda bulunur. Bir hafta kadar hatimler yapýlýr, dualar edilir. Nitekim Hâtem Hatun, Sultan Ýbrahim'den gebe kalýr, müddeti dolunca da nur topu gibi
bir erkek çocuklarý olur. Çocuðunun adýný “Bektaþ” koyarlar:
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[277]
Mehmet Kaytanbýyýk
“Göricek yüzünü oðlunun o mâh
Adýný Bektaþ verdi ânýn Þâh”10
Yine Vakfiyelerde ve diðer bazý kaynaklarda “Hacý Bektaþ” olarak anýlmasýnýn daha sonraki yýllarda yaptýðý hac ziyareti ile ilgili kerâmeti dolayýsýyla
söz konusu olduðu da düþünülmektedir. Âlî'nin, Kunhü'l-Ahbâr'ý gibi daha sonra yazýlan bazý kaynaklarda da Hacý Bektaþ'ýn sadece bir lâkap olduðu
nakledilir ve “Bektaþ”11 ismi þu þekilde deðerlendirilir.
“Bektaþ” kelimesi bazen “Bektaþ”, “Bekteþ”, “Petteþ” gibi farklý þekillerde yazýlmýþtýr. Bu kelime, “eþ, benzer, misil, muadil”12 anlamlarýna gelmektedir.
Ayrýca “Âmedân-ý Tâife-i Bektaþîyân be-Hânkâh-ý Hâce-i Cihân” adlý
bir yazmada “Bektaþ” ýn beþ harf olduðu ve her beþ harfin de manalarý da;
“Bektaþ beþ harfdür. Evvel harf, bâ'dur: Bâ, buluða iþaretdür, yani kiþi
kendünün zâtýnun esrârýna vâkýf ve sýfatunun kârýna ârif ola ki derecesi bâliðini bula ki ol derece buluða erme derecesidür.
Ýkinci harf, kâf'dur: Kâf, kifayete iþaretdür. Yani kiþi, bu hân-kâh-ý âlemde ve miyân-ý beni âdemde bir lokma ile bir hýrka kifayet ide ki dünyadan
Ahirete imânla gide.
Üçüncü harf tâ'dur: Tâ türâba iþaretdür. Yani kiþi, türâb misâli olup
her kiþinin pâmâli ola ve hiç kimse ile kîl ü kâli olmayup gönlinde dünya eþgâli yir idinmeye. Fakr hâli hoþ ola, tâ ki fukarâ menzilin bula.
Dördüncü harf, elif'dür: Elif, uhuvvete iþaretdür. Hz. Muhammed;
”Yani kiþi, herkimse ise her mü'mini yâd bilmeyip, ona uhuvvet
eyleye, Ahiret için de herkese muhabbet ide ve böylece müzâheret
bula!” buyurmuþtur.
Beþinci harf, Þýn'dür: Þýn, þeyhe iþaretdür. Þeyh, arlý ola, biar olmaya ve
a'mâl-i kâbihâden perhiz idüp ahvâl-i sahiha ile temiz ola, tâ ki makâmýn bula ki yirde de kendüne zarar ve ziyân gelmeye”13 þeklinde anlatýlmaktadýr.
10
Coþan, E., a.g.e, s. 1-4.
11
Bak: Güzel, Abdurrahman, Hacý Bektaþ Veli ve Makalat, Ankara 2002, s.37-38.
12
Tarama Sözlüðü, Ankara 1967, C. IV. s. 5.
13
Kut, Günay, Âmedân-ý Tâife-i Bektaþiyân be- Hângâh-ý Hâce-i Cihân, T.D.A. Yýllýðý
Belleten, Ank. 1972, s. 230.
[278]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
Hacý Bektaþ-ý Velî Anýtý - Hacýbektaþ
Prof. Dr. Esat Coþan;
“Bektaþ”ýn lâkap olduðunu, zirâ “o zamanlarda özellikle âlim ve asil kiþilerin -Ýranlý veya baþka bir soydan olsa bile- muhakkak dinî mahiyette bir
ismi bulunduðunu”14 belirtmektedir. Gerek Velâyetnâmelerde, gerekse Hacý
Bektaþ'la ilgili diðer bazý eserlerde, Hacý Bektaþ Velî için söylenen sýfatlar da
vardýr. Onlar da:
“Kutbu'l-Aktâb, mesned-i ulu'l-elbâb, Sultânu'l-evliya, Burhânü'l-asfiyâ, Fahr-i erbab-ý Bâbu'l-lâh, Envârü'l-yâkin, Fatihü'l-evbâb-ý sülâle-i Hz.
sâhip-i sýrr-ý ve'l-keþf, Aþk Deryasý, Küþâde-i bâb-ý Hikmet, Nesl-i sâki-i
kevser, sâhip-i keþf-i ledünnî, Fahr-ý ma'den-i erkân, Sultânü'l-ârifin, serçeþme-i nur-ý dîn, Tâcü'l-ârifin, Gaysü'l-vâsýlîn, Heykel-i nurânî, Kutb-ý
Rabbânî...vs.”dir.
b.“Hacý” lâkabý15 ise Velâyetnâme'de yer alan bir kerâmet sonucu Bek14
Coþan, E., a.g.e, s. XXI.
15
Güzel, Abdurrahman, a.g.e., s.37-38.
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[279]
Mehmet Kaytanbýyýk
taþ'ýn asýl adýyla birlikte anýlagelmiþtir. Velâyetnâmeye göre, Hacý Bektaþ'ýn
hocasý Lokman Perende Horasan'dan hacca gittiðinde, Arafat'ta vakfeye geçildiði zaman, arkadaþlarýna:
“-Bugün arefe, bizim evde þimdi biþi biþirirler”demiþ. Bu hâl Hacý Bektaþ'a malûm olmuþ, Lokman'ýn evinde piþirilen biþi'den bir tepsiye koyarak,
bir dakika içinde Arafat'a ulaþtýrmýþ, orada bunu yemiþler. Hac dönüþü Niþâbur halký kendisini karþýladýðý ve tebrik ettiði zaman, Lokman,
“Asýl Hacý olan Bektaþ'týr, hepimiz onu kutlayalým.” diyerek onun bu kerâmetini halka duyurmuþtur.16
Hacý Bektaþ Velî'nin Anadolu'ya Geliþi: Aslen Horasanlý olan ve
Niþâbur þehrinde doðduðu bilinen Hacý Bektaþ Velî þeyhinin dergâhýnda üç
yýl hizmet ettikten sonra, þeyhinden emanetleri ve icâzâtý alýr. Þeyhinin:
“Müjdeler olsun ki Kutbu'l-aktâblýk senindir; kýrk yýl hükmün vardýr.
Þimdiye dek bizimdi, bundan sonra senindir. Biz bu yokluk yurdunda çok
eðlenmeyiz, Ahirete gideriz. Var, seni Rûm'a saldýk, Sulucakarahöyük'ü
sana yurt verdik, Rûm abdallarýna seni baþ yaptýk.” demesiyle, Hacý Bektaþ,
Anadoluya gelmek üzere yola çýkar. Velâyetnâme'deki bu kayýt, tarihi kaynaklarca da doðrulanmaktadýr.
Hacý Bektaþ'ýn, Amasya, Kayseri, Sivas þehirlerine gittiði, daha sonra
Karacahöyük'e yerleþtiði de Âþýkpaþazâde tarafýndan nakledilmektedir. Deðiþik kaynaklarda Hacý Bektaþ'ýn önce Necef, Kerbelâ, Baðdat'a gittiði ve bazý imamlarýn makamlarýný ziyaret ettiði; Þam, Kudüs, Halep, Gaziantep, Elbistan, Tarsus, Bozhöyük, Muðlan Kalesi gibi birtakým yerleri de dolaþtýðý
kaydedilmektedir.
Hacý Bektaþ Velî, Sulucakarahöyük'e geldiði zaman Ýdris Hoca ile karýsý
Kutlu Melek (Kadýncýk Ana)'in misafiri olur, kendisinin ilk müridleri bunlardýr.17
Vefatý: Hacý Bektaþ Velî'nin vefatý da doðumu gibi, ihtilâflýdýr. Kaynaklarýn çoðu onun 63 yýl yaþadýðý, H.606 (1209)'da doðup H.669 (1270)'de vefat ettiðini kaydetmektedir. Müridlerinin doðum tarihleriyle uyuþmasý açýsýndan 1270'den sonra verilen tarihlerin de göz önünde bulundurulmasý
gerektiðini hatýrlatarak onun XIII. yüzyýlýn sonu ile XIV. yüzyýlýn baþýna
rastlayan tarihlerde vefat ettiðini söyleyebiliriz.
16
Gölpýnarlý, A., a.g.e., s. 5.; Duran, H., a.g.e., s. 22-23.
17
Duran, H., a.g.e., s. 23-24.
[280]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
Âþýkpaþazâde Tarihi'nde, Hacý Bektaþ'ýn kardeþi Menteþ'in þehit edildiði, Hacý Bektaþ'ýn Kayseri'den Karacahöyük'e geldiði ve mezarýnýn da orada
olduðu kaydedilmektedir.18
Mezarý: Hacý Bektaþ Velî'nin mezarý, bugünkü Hacý Bektaþ Dergâhýnýn
üçüncü avlusu olan Hazret Avlusu'nun giriþ kapýsýnýn karþýsýndaki bölümdedir. Hacý Bektaþ'ýn mezarýnýn ve türbenin, onun ölümünden 242 yýl sonra
(1582) Yâsinabhad Livasý Emiri Murad bin Abdullah tarafýndan yaptýrýldýðý
anlaþýlmaktadýr.19 Türbe'nin Selçuklu mimarisinin güzel örnekleriyle iþlenmiþ mermer bir(Akkapý) medhali vardýr. Buradan iki basamak merdivenle
loþ bir koridora girilir. Koridorun, sað tarafýnda Kýzýlca Halvet(ÇilehâneÇile Damý) vardýr. Halvet kapýsýnýn tam karþýsýnda yüklük þeklinde bir girinti
bulunmaktadýr.
Ýkinci kapýdan “Kýrklar Meydaný”na girilir. Kýrklar Meydaný'na girilen
kapýnýn sað tarafýnda Hacý Bektaþ Velî'nin sandukasýnýn bulunduðu yatýrýn
giriþ kapýsý vardýr. “Gök eþik”ten içeri girilince, tahminen 5x5 metre ebadýnda türbe ortasýnda Hz. Pîr'in yüksek sandukasý görülür. Yatýrda büyük
bir azâmet ve kutsallýk vardýr.20
c. Eserleri
Bilindiði gibi, yakýn zamana kadar Hacý Bektaþ Velî'ye ait olduðu bilinen
eserlerin sayýsý oldukça azdý. Fuat Köprülü, “Anadolu'da Ýslâmiyet” adlý
makalesinde Hacý Bektaþ Velî'nin; Fatiha Tefsiri, Makâlât'ý ve Farça bir
eseri olduðunu yazmaktadýr.21 Þimdi tespit edebildiðimiz eserleri ise þöyledir:
1. Besmele Þerhi: Bir nüshasý Manisa Kütüphanesi'nde bulunan bu eser; Türkçe olarak kaleme alýnmýþ, Besmelenin mana ve ruhunu, Kur'an'dan ayetler ve Hz. Muhammed'den hadisler ve bazý kýssalardan da örnekler
getirerek, Besmele Tefsiri adýyla 1989'da Rüþtü Þardað ve 2007'de de Yrd.
Doç. Dr. Hâmiye Duran tarafýndan neþredilmiþtir.22
18
Duran, H., a.g.e., s. 25.
19
Tarým, Cevat Hakký, Kýrþehir Tarihi, Kýrþehir, 1961, s. 186; Noyan, B., a.g.e., s. 42.
20
Noyan, B., Hacý Bektaþ'ta Pîr Evi ve Diðer Ziyaret Yerleri, Ýzmir, 1964; Duran, H., a.g.e, s. 2526
21
Köprülü, M. F., Anadolu'da Ýslâmiyet, Mihrab, s. 86.
22
Þardað, Rüþtü, Hacý Bektaþ Velî, Þerh-i Besmele, Ankara, 1989; Duran, Hâmiye, Besmele
Þerhi, Ankara 2008.
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[281]
Mehmet Kaytanbýyýk
2. Fâtiha Suresi Tefsiri: Hacý Bektaþ Velî'nin böyle bir eseri bulunduðunu ilk defa Fuad Köprülü haber vermiþtir. Ancak o da Bahâ Sa'id Bey'in
verdiði malûmata dayanýr. Bahâ Sa'id Bey, sonradan yanan Tire Kütüphanesi'nde Hacý Bektaþ'a ait bir Tefsir-i Fâtihâ olduðunu söylemiþtir.23 Prof. Dr.
Esad Coþan ve Prof. Dr. Abdurrahman Güzel ise,
“Tire Kütüphanesine gittiðini, fakat eserin ne nüshasýna, ne de eserle ilgili bir kayda rastlayamadýðýný”24 belirtmektedir. Ancak daha sonra Doç. Dr.
Hüseyin Özcan tarafýndan bu eser Londra/Oxford Kütüphanesinde bulunmuþtur.
3. Makalât: Prof. Dr. Esad Coþan tarafýndan “Doçentlik Tezi” olarak
hazýrlanýp daha sonra da yalnýz mensur bölümü neþredilen Makâlât'ýn25 aslý
Arapçadýr. Velâyetnâme'de “Said Emre'nin Makâlât'ý Türkçeye çevirdiði” söylenir. Oldukça zengin bir nüsha özelliðine sahip olan bu eserin,
manzum ve mensur olarak kaleme alýnmýþ nüshalarý da bulunmaktadýr.
Makâlât, çeþitli dinî ve tasavvufî meselelerin çok açýk bir þekilde ele alýndýðý bir eserdir. Bu eser, Hacý Bektaþ Velî'nin þimdiye kadar anlatýldýðý gibi
þiî-batýnî bir kiþilikte olmayýp, aksine Ýslâm þeriatýna baðlý bir mutasavvýf olduðunu açýkça göstermektedir.
Makâlât;26 “dört kapý-kýrk makam” tertibi üzere kaleme alýnmýþtýr. Bu
tertip, Ahmed Yesevî'nin “Fakr-nâme” siyle uyuþmaktadýr.27
Bilindiði gibi dört kapý(þeriat-tarikat-marifet-hakikat) kýrk makam anlayýþý Türk mutasavvýflarýnýn kabul ve takip ettikleri bir süluk anlayýþýdýr. Makâlât, bu özelliðiyle, Fakr-nâme'nin bir þerhi gibidir. Bir Hacý Bektaþ muakkibi olan Yûnus Emre de, þiirlerinde bu süluk usulünü oldukça geniþ olarak
ele almýþtýr.
4. Kitâbü'l-Fevâ'id: Ýstanbul Üniversitesi'ndeki nüsha(TY.55)'da, anlatým üçüncü þahýs aðzýndan verilmektedir. Abdülbâki Gölpýnarlý, bu eserin
23
Köprülü, M. F., Anadolu'da Ýslâmiyet, Mihrab; Bektaþîliðin Menþe’leri, Türk Yurdu, C. II,
Nu: 8 (Mayýs 1341).
24
Coþan, E., a.g.e., s. XL.
25
Coþan, E., Makâlât, Sehâ Neþriyat, Ankara, 1980.
26
Güzel, Abdurrahman, Hacý Bektaþ Veli ve Makalat(Manzum ve Mensur tam metin ve Türkiye
Türkçesi), Ankara 2002.
27
Bu benzerlikler için bkz. Güzel, Abdurrahman, Ahmed Yesevi'nin Fakr-nâmesi Üzerine Bir
Ýnceleme, Ankara 2008 v3 ikinci baský Ankara 2008; Ahmed Yesevî'nin Fakr-nâmesý ile Hacý
Bektaþ Velî'nin Makâlâtý Arasýndaki Ortak Motifler, Milletlerarasý Ahmed Yesevî
[282]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
Doðumunun 800.Yýlýnda Hacý Bektaþ Velî'yi Anmak
Hacý Bektaþ-ý Velî Velâyetnâmesi
Hacý Bektaþ Velî'ye ait olmayýp, Mesnevî, Nefehât... gibi bazý tasavvufî eserlerden iktibaslarla oluþturulduðunu söyler.28
Eserin, üniversitedeki yazmasý Türkçeye çevrilmiþ ve basýlmýþtýr.29 Eser
muhtevâ olarak Makâlât'la çok büyük benzerlikler göstermektedir. Prof. Dr.
Esad Coþan, eser hakkýndaki görüþlerini belirtirken, eserin gerçekten Hacý
Bektaþ'la ilgili olduðunu, ancak “eserin muhtelif ilâve ve tahrifler ile aslî hüviyetinden uzaklaþtýðý”ný30 söyler.
5. Þathiyyât: Hacý Bektaþ Velî'nin iki sayfa kadar tutan bir þathiyyesi olduðunu yine Abdülbâki Gölpýnarlý nakletmektedir. 1680 yýlýnda Enverî
mahlaslý Hurufî ve Nakþî bir müellif tarafýndan nazým ve nesir karýþýk olarak
“Tuhfetü's-Sâlîkîn” adýyla þerhedilen bu eserin yeri bilinmiyor. Bu konuda, Türk Ansiklopedisi'nin “Bektaþ” maddesinde sýnýrlý bilgi veren A. GölSempozyumu Bildirileri, Ankara, 1992, s. 33-43.
28
Türk Ansiklopedisi Bektaþ maddesi.
29
Hazret-i Hünkar Hacý Bektaþ Velî'nin Vasiyetnâmesi, Kitabü'l-Fevâid, Ýst. 1959.
30
Coþan, E., E., a.g.e.s. XXXIX.
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009
[283]
Mehmet Kaytanbýyýk
pýnarlý, eserin bulunduðu yeri zikretmemiþtir.
6. Hacý Bektaþ'ýn Nasihatleri: Hacý Bektaþ Velî'ye ait, nasihat ve vasiyetlerin bir nüshasýnýn Hacý Bektaþ Ýlçesi Halk Ktp. no: 29'da kayýtlý olan ve
Dedemoðlu tarafýndan yazýlan “Akâid-i tarikat”ýn hemen arkasýnda kayýtlý
bulunmaktadýr. Ayrýca bu Nasihat-nâme'nin Ýstanbul Arkeoloji Müzesi
Ktp. No: 891'de kayýtlý bulunan “Mecmuatü'r-resâil” içinde de eksik bir
nüshasýnýn bulunduðu da bilinmektedir. Ancak bu nasihatlerin gerçekten
Hacý Bektaþ'a ait olup olmadýðý konusunda kesin bir delil bulunmamaktadýr.
7. Hacý Bektaþ'a Ait Olduðu Söylenen Diðer Eserler: Abdülbâki
Gölpýnarlý tarafýndan Hacý Bektaþ'a ait bir “Hadis-i Erba'în Þerhi” bulunduðu nakledilmiþtir.31 Ayrýca, “Makâlât-ý Gaybiyye ve Kelimât-ý Ayniyye” adlý
bir diðer eserin de ona ait olduðu söylendiði hâlde esere dair herhangi bir
kayda rastlanmamýþtýr. Ancak Hacý Bektaþ'a atfedilen þiirlerin de esasen, “onun nefes evlâdý olarak bilinen ve Ýdris Hoca ile Hâtun Ana soyundan gelen
üç Bektaþ Çelebiden ilki olan Zehr-nûþ Yûsuf Bali oðlu Bektaþ Çelebi
(1554-1580)'ye ait olduðu muhtemel görülmektedir.”32 denilmektedir.
Hacý Bektaþ Velî'nin “Hundâ-nâme” ve “Üssü'l-Hakikâ” adlý iki eserinin daha olduðu söylenmekteyse de, þimdiye kadar hiçbir nüshasýna rastlanýlmamasý, bizim bu eserlerin niteliði hakkýnda bir yargýda bulunmamýzý
güçleþtirmektedir.33
Bu da bize göstermektedir ki Türkistan'da Ahmed Yesevî ile baþlayan
tasavvuf hareketi, Anadolu'da Hacý Bektaþ Velî ve Yûnus Emre ile hayat
bulmuþtur. Bu üç gönül adamý fikirleri itibariyle birbirini takip eden ve Anadolu'da ileriki yüzyýllarda da ayný þekliyle devam eden “Türklük-Ýslâmlýk bütünleþme” zincirinin halkalarý olarak devam edeceklerdirler.34
31
Gölpýnarlý, A., Yûnus Emre Hayatý, Ýstanbul, 1936, s. 302.
32
Gölpýnarlý, A., Alevî-Bektaþî Nefesleri, Ýstanbul, 1963, s. 11; Gazi Üniv. Türk Kültürü ve Hacý
Bektaþ Velî Araþtýrma Merkezi Yayýný, Türk Kültürü ve Hacý Bektaþ Velî, Ankara, 1988, s. 48.
33
Duran, H., a.g.e., s. 28-30.
34
Güzel, A., Hacý Bektaþ Velî, Ankara 1998, s. 16-36.
[284]
21. YÜZYIL Ocak - Haziran 2009