kanatlı - Infovet Dergi

Transkript

kanatlı - Infovet Dergi
EDİTÖR
İNFOVET ŞUBAT SAYI 134
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim Ayça Üvez
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ender Yarsan
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A
BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 02-03
ETKİNLİKLERLE DOLU BİR AYI daha
GERİDE BIRAKTIK
Aşılama kümeste uygulanabilecekken neden bu uygulamayı
kuluçkada yapma kararı alıyoruz? Neden halihazırda birçok
uygulamaya tabi tutulan civcivlere cinsiyet ayrımı, sınıflandırma,
kutulara yerleştirme gibi ek işlemler uyguluyoruz ve sevkiyatı
daha da geciktiriyoruz? Uygulaması ve kontrolü oldukça zor
olan içme suyu aşılaması ve spreylemenin doğru zamanda
ve doğru yöntemlerle uygulanması etkinlik açısından ne kadar
önem taşıyor? Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş. bu sayımıza desteklerini
sunarak kuluçkada aşılamaya ve önemine değindi; aynı zamanda
müşterilerine verdikleri kuluçka servis programlarıyla çözüm
ortaklığı noktasında neler sunduklarını paylaştı.
Bunun yanında siz okurlarımız için kaliteden ödün vermeksizin
çalışan ve kısa sürede portföyünü genişleten Ege Ecza
Deposu’nun yetkili isimleriyle ve dünya çapında yenilikçi
ürünleriyle yakaladığı başarıyı, deneyimli kadrosu ile 2014
yılında Türkiye’de ve komşu ülkelerde kurduğu XVET EAST ile
sürdürmeyi planlayan XVET’in Türkiye oluşumunda rol alan Dilek
Barlas ve Eylem Akkaya ile faaliyetleri ve gelecek planları üzerine
gerçekleştirdiğimiz röportajı paylaştık.
Yine her sayımızda olduğu gibi sektörün önemli etkinliklerini,
dünyadan ve ülkemizden güncel haberleri ve veteriner hekimler
için yararlı olacağını düşündüğümüz araştırmaları, teknik
makaleleri ve en yeni-yenilikçi haberleri sizlere sunduk.
Her şey bir yana, kara bir hüzün çığ gibi üzerimize düştü.
Geldiğimiz noktada iyice anladık ki, her gün isimlerini bile
bilmediğimiz nice kadın cehaletin ve vahşetin kurbanı oluyor.
Nefret ve öfke nidalarını bir köşeye bırakıp, evrensel sevginin ve
etiğin tohumlarını çiçeklendirmenin zamanı; yolumuz açık olsun
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
Ukrayna
kanatlı sektörü
gereksinimleri
Şu sıralar, Ukrayna’nın
Rusya’ya yaptığı
kanatlı ihracatı
durmuş durumda ve
sektörün geleceği
yeni ihracat yapılacak
bölgelere bağlı.
SAYFA 72
VetERİNER Hekim
Ayça Üvez
Su kalitesinin
performansı
üzerine etkileri
Kanatlıların kaliteli
su kaynaklarından
yararlanması ve
günlük su alımlarının
izlenmesi ile
yaşanabilecek
problemlerin önüne
rahatlıkla geçilebilir.
SAYFA 126
İÇİNDEKİLER
SAYFA
56
Araştırmalar kanser ile
süt arasında bir ilişki
saptamamakta; koruyucu
etkisini ortaya koymaktadır.
SAYFA
76
Mevcut yöntemlerle
yumurta kırmak dışında kaliteli
yumurtalar üretmek için
alternatif çözümler mevcuttur.
30 > İnkübasyon öncesi
depolama ve SPIDES
52 > Oda başkanlarının
büyük buluşması
İnkübasyon öncesi, depolanan
yumurtaların depolanma
hatalarının üstesinden
gelinebilmesi için yeni
yaklaşımlar denemektedirler.
Veteriner hekim odaları arasında
uygulama birlikteliği sağlamak
adına her yıl Ocak ayında yapılan
“Oda Başkanları Toplantısı”
gerçekleştirildi.
32 > Yangıyla mücadelenin
etkin yolu
54 > Tavukları güvende
tutmak için altı adım
Yangının oluşumu, performans
ve kar kayıplarına yönelik
zararlarının daha iyi anlaşılması
stratejilerin geliştirilmesinde
temel rolü oynayacaktır.
Amerika’daki bir gıda firmasına
göre, arka bahçe değişimine
katılmak, kendi yumurtlayan
tavuklarını yetiştirmek için altı
adım mevcut.
38 > Kuluçka aşılaması ve
aşılamanın önemi
56 > hepimiz Sütten
özür dileyeceğiz
Uygulaması zor olan içme suyu
aşılaması ve spreylemenin doğru
zamanda uygulanması etkinlik
açısından önem taşımaktadır.
Son zamanlarda kanser vakaları
ile bağdaştırılmaya çalışılan süt
ve süt ürünleri hakkındaki verileri
Prof. Dr. Tansel Şireli açıklıyor.
42 > XVET ruhu ve fikri
şimdi Türkiye’de
72 > Ukrayna kanatlı
sektörü gereksinimleri
Dünya çapında yenilikçi
ürünleriyle yakaladığı başarıyı
XVET EAST ile sürdürmeyi
planlayan XVET’in gelecek
planları üzerine konuştuk.
Ukrayna’nın Rusya’ya yaptığı
kanatlı ihracatı durmuş durumda
ve sektörün geleceği yeni
ihracat yapılacak bölgelere bağlı.
44 > Dr. Sait Koca yeniden
besd-Bir başkanı
BESD-BİR 17. Olağan Genel
Kurul Toplantısı 28 Ocak günü
sektör temsilcilerinin katılımıyla
gerçekleştirildi.
46 > prof. dr. Paolo Moroni
yeniden Türkiye’de
Paolo Moroni, Hipra’nın tüm
dünyada yürüt bir proje ile
geçtiğimiz ay Türkiye’ye geldi.
48 > FAO’dan Türkiye’ye
uluslararası alanda katkı
SAYFA
106
Kanatlı endüstrisini 2019
yılına kadarki süreçte neler
bekliyor ve ne gibi fırsatlar
karşımıza çıkacak?
İNFOVET 04-05
Yuriko Shoji’nin katılımıyla
gerçekleştirilen işbirliği
protokolünde, FAO’nun ülkeler
arasında bir köprü olduğunun
vurgusu yapıldı.
50 > Bavet saha ekibi
gücüne güç kattı
22-26 Aralık tarihleri arasında
Bavet İlaç’ın saha elemanlarına
yönelik organize ettiği yılsonu
eğitim toplantısı başarılı bir
şekilde gerçekleştirildi.
76 > Yumurta paketlemede
alternatif çözümler
Yenilikçi bakış açısını
benimseyen tüketiciler, yüksek
kalitede yumurta talebinde
bulunmakta ve bu nedenle
paketleme fabrikaları bunu
gözetmektedir.
80 > zenginleştirilmiş
kafes avantajları
Yeni yürürlüğe giren bir yasayla
birlikte, AB dışındaki ülkelerde
zemin kazanacağı düşünülen
yeni bir barındırma sistemi ile
yetiştiriciliğin önü açılıyor.
82 > Birlikte başarıya,
başarıyı paylaşmaya
Kaliteden ödün vermeksizin
çalışan ve kısa sürede müşteri
portföyünü genişleten Acar
Grup’a bağlı Ege Ecza Deposu’nu
ziyaret ve siz okurlarımız için bir
röportaj gerçekleştirdik.
92 > Kuluçkada aşılama
Aşılama kümeste
uygulanabilecekken neden
kuluçkada yapma kararı
alıyoruz? Neden, halihazırda
birçok uygulamaya tabi tutulan
civcivlere ek işlem uyguluyoruz?
98 > Animalexpo sektöre
damgasını vurdu
Hayvancılık sektörünün en iyi
firmalarını bir araya getiren
Animalexpo Fuar’ı bu yıl da 700’e
yakın firmayı bir araya getirdi.
106 > Hayvan sağlığında
dünya trendleri
Pazarın değeri 2013 yılında, 23
milyar $ idi. 2019 yılında ise 43
milyar $ olması bekleniyor. Bu
süreçte neler fırsat doğuracak?
112 > Salmonella lubbock
keşfedilirken
Salmonella lubbock birçok
antibiyotiğe direnç gösterir
nitelikte. İnsanların ise bu suşa
karşı bir duyarlılıklarının olup
olmadığı henüz bilmiyor.
114 > akılcı antibiyotik
kullanımı hakkında
Antimikrobiyal direnci önleme
noktasında yapılabilecek
çalışmalar neler? Uzun süreli
mücadelenin nasıl yürütülecek?
124 > Katı hal
fermentasyonu ile
üretilen enzimler
SSF teknolojisinin kullanılması,
yem endüstrisinde önemli
değişimlere öncülük edecektir.
126 > Su kalitesinin
performansA etkisi
Kanatlıların kaliteli su
kaynaklarından yararlanması,
günlük su alımlarının izlenmesi
ve su hatlarına temizleme ve
bakım programları uygulanması
ile yaşanabilecek problemlerin
önüne geçilebilir.
136 > Animalia İstanbul
Fuarı 12. kez kapılarını açtı
Hayvancılık sektörünün buluşma
adresi Animalia İstanbul, 5-8
Şubat 2015 tarihleri arasında
İstanbul Fuar Merkezi’nde
yurtiçinden ve yurtdışından
gelen ziyaretçilerini ağırladı.
NOTLAR
Bayer, İzmir
Agroexpo’daydı
Bayer Hayvan Sağlığı, bu sene 10.’su gerçekleştirilen İzmir
Agroexpo Tarım ve Hayvancılık Fuarı’nda sektörün tüm paydaşları
ile bir araya gelerek birikimlerini aktarmanın yanı sıra, üreticilerden
aldıkları geri bildirimler ile stratejilerini belirleme fırsatı buldu.
B
u sene 10.’su gerçekleşen
İzmir Agroexpo Tarım ve
Hayvancılık Fuarı 12-15 Şubat
tarihleri arasında düzenlendi. Bu sene de geçtiğimiz senelerde
olduğu gibi eş zamanlı gerçekleştirilen Agroexpo ve Animalexpo fuarları
yoğun bir katılıma sahne oldu.
Bayer Hayvan Sağlığı açtığı stand
ile üreticilerle buluşarak tamamlayıcı
yem grubu ürünlerini ve çevre sağlığında kullanılan ürünlerini tanıttı.
Fuarın en çok ziyaret edilen noktalarından biri olan Bayer standında,
karasinek ve rodentlerle mücadele
konusunda bilgiler aktarıldı. Bununla
birlikte buzağı sağlığı ve kolostrumun önemi konularında sohbet
edildi ve vitamin-mineral takviyesinin
önemine değinildi.
ÜLKE HAYVANcılığına
DESTEK VERMEYE DEVAM
Daha karlı hayvancılık yapabilmeleri amacıyla üreticilere destek
vermeye devam ettiklerini söyleyen
Bayer Hayvan Sağlığı Ürün Müdürü
Engin Tamur, “Böyle organizasyonlar
bizlere üreticilerimizle yüz yüze konuşup, onların sorunlarına daha hızlı
ve efektif çözümler bulma şansını
vermekte. Hem ülkemiz hayvancılığının gelişmesi hem de üreticilerimizin
hayvansal verimliliğini artırarak
daha karlı hayvancılık yapabilmeleri
için sektörü oluşturan tüm paydaşların bir araya gelerek birikimlerini
aktarmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Biz de Bayer Hayvan Sağlığı olarak
bu sorumluluğumuzun bilinciyle
ülkemiz hayvancılığına destek
vermeye devam edeceğiz. Umarım
bu organizasyon üreticilerimiz için
de yararlı geçmiştir ve kendileri için
önemli noktaları, kafalarındaki soruları çözüme kavuşturarak buradan
ayrılmaktadırlar. Bizler ise üreticilerimizden aldığımız geri bildirimler doğrultusunda stratejilerimizi yeniden
biçimlendirerek onların karşılarına
çıkmaya devam edeceğiz.” dedi.
Fuar sadece İzmir Bölgesi’nden
değil diğer bölgelerden de yoğun
ilgi görürken hayvancılığa verilen
önemi gözler önüne serdi. Bununla
birlikte katılımcı sayısının 170.000’in
üzerinde olmasıyla, fuara katılan
firmalar da sektördeki deneyimlerini
üreticilerle paylaşma fırsatı yakaladı.
İNFOVET 08-09
NOTLAR
Bavet İlaç, Animalia Fuarı’nın
en renkli katılımcılarındandı
05 – 08 Şubat 2015 tarihleri arasında İstanbul Fuar
Merkezi’nde 12. Uluslararası
Hayvancılık Teknolojileri ve
Hayvansal Ürünleri İhtisas
Fuarı, yurtiçinden ve dışından gelen ziyaretçileri ağırladı. Bavet İlaç, merkez kadrosunda bulunan Pazarlama
Müdürü Cemal Kaya, Teknik
Müdür Dr. Demir Özdemir ve
saha personellerinin katılımıyla ürünlerini sergileyen
ve sunan firmalar arasında
yer aldı. Fuarda, Bavet İlaç’ın
geniş ürün yelpazesinde
yer alan; çiftlik hayvanları,
pet, at, kanatlı, çevre sağlığı
ve arı ürünlerinin yanında
ithal etmiş olduğu Vetinov
pet beslenme ürünleri, diş
sağlığı, bahçe koruyucu,
üriner sağlık, Easypill kolay
tablet yutturma, Smectite
yeşil kil toksin bağlayıcı, Joint
Support bitkisel antinflamatuar ürünlerinin ziyaretçilere
tanıtımlarını gerçekleştirildi.
Her yıl büyümeyi ve büyümeye dayalı hizmet kalitesini
arttırmayı hedefleyen Bavet
İlaç, hızla değişen pazar
koşullarına ayak uydurarak
bulunduğu sektöre katkı
sağlayacağını ekledi. Cemal
Kaya: “Bavet ilaç her yıl
olduğu gibi kongre, fuar ve
toplantılarında yer almaya
devam edecektir. 32 kişilik
saha kadrosu ile hayvan ve
çevre sağlığının her segmentinde geniş ürün yelpazesi
ile sektöre değer katmaya
devam edecektir.“ dedi.
Brezilya kanatlı
ihracatı düşüşTe
Brezilya kanatlı ihracatı (ABPA), Rusya, Çin, Güney Afrika ve Birleşik Arap
Emirlikleri’ne yaptığı güçlü satışlara rağmen ocak ayında % 9 düşüş kaydetti.
Çin 18,900 ton ile % 16.3’den fazla, Güney
Afrika 16,300 ton ile % 32’den fazla, Birleşik Arap Emirlikleri ise 22,900 ton ile %
11,3’den fazla Brezilya’dan alımı arttırdı. Bu
arada, Suudi Arabistan, Hong Kong ve AB
ihracatları düştü.
İNFOVET 10-11
En prestijli İnsan Kaynakları ödülleri, 11 Şubat 2015 tarihinde İstanbul Lütfü
Kırdar’da yapılan törenle dağıtıldı ve HasTavuk ödüle layık görüldü.
İnsana Saygı Ödülü Hastavuk’a
Her yıl İnsan Kaynakları
uzmanları tarafından merakla beklenen “İnsana Saygı
Ödülleri” bu yıl da sahiplerini
buldu. Kariyer.net ana sponsorluğunda düzenlenen İnsana
Saygı Ödül töreninde;
> Türkiye genelinde en çok
tercih edilen,
> En çok başvuru yapılan,
> Adayların başvurularını en
kısa sürede yanıtlayan,
> En çok istihdam yaratan firmalar ödül almaya hak kazandı.
İnsana Saygı Ödülleri kapsamındaki bu kriterlere uyan firmalar, Aralık ayının son gününe
kadar yapılan değerlendirmeler
sonucunda belirlendi ve 11
Şubat 2015 Çarşamba akşamı
İstanbul Lütfü Kırdar Kongre
merkezinde gerçekleşen törenle sahiplerini buldu. Yıl içerisinde yoğun çalışma ortamında
süreçlerini başarıyla yürüten
HasTavuk A.Ş., bu kriterleri en
çok yerine getiren firma olarak
ödüle layık görüldü.
> Bir yılda HasTavuk’a yapılan
18.388 iş başvurusu
> Başvuru yapan adaylara ortalama 21 günde geri dönüşün
olması; ancak HasTavuk’ta 2
gün içinde yapılması
> HasTavuk’ta %100 geri bildirim
oranının olması
> Bir yıl içinde en az 10 işe alımın, HasTavuk idari noktasında
16 olup, toplam istihdamın 1400
kişi olması,
HasTavuk’a ödüllerin en değerlisi olan “İnsana Saygı Ödülü”nü
beraberinde getirdi.
HasTavuk A.Ş. adına İnsan
Kaynakları Müdürü Miraç Polatlı
ve İnsan Kaynakları Uzmanı
Aydan Sucuoğlu ödülü teslim
aldı. HasTavuk İK Müdürü Miraç
Polatlı, tören sonrasında yaptığı
açıklamada; “Günümüzde ve
gelecekte işletmelerin başarıları büyük oranda insan kaynaklarına yapacakları yatırım ve
insan kaynaklarının çalışma
koşullarını olabildiğince onların
isteklerini karşılayacak şekilde
oluşturabilmeleri ile gerçekleşecektir. Bunları gerçekleştiremeyen işletmelerin uzun
vadede başarılı olabileceklerini söylemek oldukça zordur.
HasTavuk olarak, çalışanlarının
memnuniyeti, aidiyet duygusu,
severek ve isteyerek işlerini
yapmaları hem motivasyon
hem iş verimliliği, hem de kalitemiz için çok önemli. Çalışanlarımız kadar, şirketimize başvuran adaylarımızın da bizden
beklentilerini ve memnuniyetleri önemsiyoruz. Başarımızın da
sırrı bu olsa gerek.” dedi.
NOTLAR
Görkemli ev sahipliğine davetlisiniz
Dünya Veteriner Hekimleri Birliği’nin 32. Dünya
Veteriner Hekimliği Kongresi, 13-17 Eylül tarihleri
arasında ilk kez Türkiye’de, İstanbul Lütfi Kırdar
Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleşecek.
Sektörün bu önemli kongresinin ev sahipliğini
Türk Veteriner Hekimleri Birliği yapacak.
TVHB Başkanı Talat Gözet 13-17 Eylül’de
gerçekleşecek sektörün en önemli kongresi
olan Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nin ev
sahipliğini ilk kez Türkiye yapacak.
Kongre, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı desteğiyle gerçekleşiyor
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
desteğiyle gerçekleşecek olan kongreye,
dünyanın farklı ülkelerinden 3000’e yakın
katılım bekleniyor. Katılımcılar arasında
veteriner hekimleri, bilim insanları, sektöre
hizmet veren ulusal ve uluslararası firmaların
üst düzey temsilcileri yer alacak. Ayrıca WVA
(Dünya Veteriner Hekimleri Birliği), OIE (Dünya
Salgın Hastalıklar Ofisi), FAO (Birleşmiş Milletler
Tarım ve Gıda Örgütü), WHO (Dünya Sağlık
Teşkilatı), EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı)
ve FVE (Avrupa Veteriner Federasyonu) gibi
uluslararası kuruluşlardan da üst düzey katılım
gerçekleşecek. Çiftlik hayvanları, kanatlı sektörü, su ürünleri, pet hayvanları yetiştiriciliği,
hayvan sağlığı ve refahı, aşı-serum ve biyolojik
maddelerin yanı sıra yem ve yem katkı maddeleri ile hayvansal ürünler ve teknolojilerinin gıda güvenliği açısından önemi kongre
kapsamında tartışılacak konular arasında yer
alıyor. TVHB, ülkemiz ve veteriner hekimliği için
çok büyük öneme sahip olan kongreye değerli
meslektaşlarını, mesleki paylaşımlarıyla birlikte
hayvansal üretim yapan üreticileri aralarında
görmekten mutluluk duyacaklarını belirtiyor.
Alltech’İN “RebelatIon
Week” ev sahipliği
Alltech’in Lexington,
17-21 Mayıs tarihleri
arasında Kentucky’de
düzenleyeceği
innovasyon, ilham ve
dünyayı değiştiren
fikir haftası “Rebelation” için takviminizde
şimdiden işaretleyin.
Alltech, 2015’in getirdiği
bir yenilik çerçevesinde sene içinde
çeşitli sempozyumlar
gerçekleştirmek yerine
tüm global etkinliklerini
tek bir haftada toplayacak. Dünyanın dört
bir yanından uzmanlar
ve endüstri liderleri iş
dünyası ve tarımı dönüştürecek stratejileri
masaya yatırmak üzere
Kentucky’nin Blugrass
Bölgesi’nde toplanaİNFOVET 14-15
cak. 2100’e gelindiğinde 11 milyara ulaşacağı
öngörülen nüfus ve
beraberinde global
bir “kötü beslenme”
salgını, çocuklarımız
için dünyanın doğal
kaynaklarını koruma
zorunluluğu doğuracağı için bu yılın temasını
ilham, inovasyon ve
dünyayı değiştiren
fikirler olarak belirleyen
Alltech; “Geleneksel
düşünceye karşı ayaklanarak, iyi olanı alıp
onu dönüştüreceğimiz,
bir aydınlanma yılı”
olacak diyor.
Kayıtlar 16 Şubat’ta
başlayacak. Daha fazla
bilgi için alltech.com/
rebelation sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Ege Vet-Ata Fen Grubu 27. yaşını kutladı
Ege Vet–Ata Fen ve Sürü Yönetimi Grubu, Ege Vet’in 27. kuruluş yıldönümünde bir araya geldi. İzmir‘de 14 Şubat 2015 tarihinde gerçekleştirilen baloda, Tahir S. Yavuz grupta
5., 10. ve 20. yıllarını dolduran personele plaket vererek, onları kutladı. Ayrıca; satışın
çeşitli kategorilerinde birincilik ödülü alanlar birer kupa ile ödüllendirildi.
Baloya İspanya’dan Hayvan Besleme Uzmanı Dr. Rodrigo Garcia da katıldı. Baloda
pastayı geleneksel olarak en eski çalışan Hakan Bel ve en yeni eleman Levent Erdoğan, Tahir S. Yavuz ile birlikte kestiler. Türkiye’nin her yerinden gelen Ata Fen ve Sürü
Yönetimi şirketlerinin çalışanları birlikte eğlenceli bir gece geçirdiler.
Tavuklar kendi
gübreleri ile ısınacak
Irak’a yumurta ve beyaz et
satışındaki sorunlar bitiyor
Irak’a özellikle yumurta ve
beyaz et ihracatında sorun yaşayan Akdeniz İhracatçı Birlikleri
(AKİB) başkanları Bağdat’tan
umutlu döndü. Kimyevi maddeler
ile tavuk ve yumurta ihracatlarında yaşanan sıkıntıları yerinde
çözmek için Irak’a giden ve Irak
Tarım Bakanı Izz Al-Din Al-Dola’yı
ziyaret eden AKİB başkanları
istediklerini aldı. Yaşanan tüm
sorunların çözümü için taahhütler alan başkanlar önümüzdeki
süreçte bölgeye ihracatın daha
da artacağı görüşünde.
Irak dönüşü açıklama yapan
Akdeniz Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği
Yönetim Kurulu Başkanı Alican
Yamanyılmaz, Irak’a özelikle
yumurta ve tavuk eti ihracatında
sorunlar yaşandığını söyledi.
Diğer ülkelerin Irak’a gönderdiği yumurtalarda 45 gün sınırı
bulunurken, Türkiye’den giden
yumurtalarda bu sınırın 20 gün
olması noktasında sorun yaşandığını bildiren Yamanyılmaz,
yaptıkları görüşme sonrasında
20 gün sınırının diğer ülkelerle
aynı süreye çekilmesi konusunu
görüştüklerini anlattı.
Yumurtayla ilgili bir diğer sorun menşe sorunu olduğunu belirten Alican Yamanyılmaz, “Irak’a
ihracatında kota sorunu yaşanan
tavuk eti ihracatı konusu da Irak
Tarım Bakanı’na iletildi ve bu
sorunun da en kısa sürede çözüleceğinin sözü alındı.” ifadelerini
kullandı. Yamanyılmaz, “Sorunları
yerinde çözmezsek ihracatçımız
çok mağdur olacaktı.” değerlendirmesini de yaptı.
Kanatlı hayvan yetiştiriciliğinin yoğunlaştığı
Balıkesir’de tavuk gübrelerinin geri kazanımına
yönelik yeni bir proje
hayata geçirilecek. Kurulacak tesiste, kümeslerde
dönem sonunda oluşan
gübre-altlık karışımları işlendikten sonra kümeslerin
ısırılmasında kullanılacak.
Proje için yaklaşık 1 milyon
liralık yatırımla gübre geri
kazanım tesisi kurulacak.
Proje tanıtım dosyasında
yer alan bilgilere göre, kü-
meslerde dönem sonunda
oluşan gübre-altlık karışımı,
Karesi’de kurulacak tesise
getirilecek. Gübre-altlık
karışımı yüksek sıcaklıkta kurutulacak. Gübreler
kurutma ve diğer işlemlerin ardından kümeslere
nakledilecek ve kümeslerin
ısıtılmasında yakıt olarak
kullanılacak. Tesisin, 21 bin
500 m2’lik yüzölçümlü alan
üzerinde 3 bin 920 m2’lik
kapalı alanda 90 ton/gün
kapasiteyle faaliyet göstermesi ön görülüyor.
Tavuk etleri doymamış yağ asitleri ile
zenginleştiriliyor
Ağırlıklı olarak keten tohumunda bulunan uzun zincirli omega-3 doymamış
yağ asitleri (PUFA)’nin tüketim aşamasındaki nütrisyonel avantajları iyi bilinmektedir. Bu omega-3 doymamış yağ asitleri kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve
bazı kanser türlerinden korunma ve tedavide önemli potansiyallere sahiptir. Bu
nedenle, insan sağlığı konusu göz önüne alındığında etlerin omega-3 yağ asitleri
ile zenginleştirilmesi önemlidir. Zenginleştirme için en iyi yöntem, yenilebilir dokulardaki içeriğe yönelik çalışmaktadır. Karkas yapısını öngörebilmenin öneminin yanında, tavuk diyetlerindeki yağ asitlerinin düzeyinin de hesaplanması gereklidir.
Bu amaçla, yağ asidi bağlanım analizindeki matematiksel modeller ile bağımsız
değişkenlerin değerleri tahmin edilir. Bu nedenle omega-3 yağ asitli diyetlerle
broylerlerin yenilebilir dokularının zenginleştirilmesi olası çözümler içindedir.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
Kanada’da H5N1 virüsünün varlığı ilk kez British
Columbia’da bir kanatlı sürüsünde tespit edildi.
Alltech Genç Bilim Adamı
10.yılını kutluyor
2015 yılının genç bilim adamlarını keşfetmek üzere arayışların başlaması ile Alltech, tarım
ve hayvancılık alanında, bilimsel
inovasyon ve deneysel araştırmayı ödüllendiren üniversite
düzeyindeki global yarışmasının 2015-2016 kayıt dönemini
başlatmış bulunuyor.
Alltech’in kurucusu ve
başkanı Dr. Pearse Lyons konu
hakkında şöyle konuştu: “Son
10 senede, et ve kanatlıda
salmonellanın tespit edilmesinden CO2 ile zenginleştirilmiş
buğday tanesi proteinine kadar
uzanan geniş çaplı konuları
araştıran ve dünyanın dört bir
köşesinden katılan öğrencilere
şahit olduk. Bu parlak genç beyinler endüstrimizin zorluklara
yaklaşımında köklü değişikliklere imza atıyorlar ve Alltech
bu genç liderleri bilimsel
çalışmalarında desteklemek-
ten gurur duyuyor”. Bölgesel
çapta kazananlar nakit para
ödülü alacak ve sekiz finalist
Alltech’in Mayıs 2016’da ABD’de
gerçekleştireceği Uluslararası
İnovasyon Konferansı sırasında
en büyük ödül için yarışacak.
Mezunlar kategorisinde ödül
$10.000, üniversite öğrencisi
kategorisinde ise $5.000 değerinde. Öğrenciler hayvan bilimi,
bitki bilimi, gıda bilimi, çevre
bilimi, gıda üretim ekonomisi ve
su ürünleri gibi birçok konuda
bilimsel makaleler sunabilecek.
Makaleler endüstri profesyonellerinden meydana gelen
bir panel tarafından değerlendirilecek. Kayıt ve makale
teslimi 31 Aralık 2015 tarihine
kadar sürecek. Daha fazla bilgi
ve Alltech Genç Bilim Adamı
programına kayıt olmak için,
AlltechYoungScientist.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
Kanada’da H5N1 ve H5N2
geniş bir bölgeyi kuşattı
Kanada Gıda Denetim Ajansı
(CFIA), kuş gribi salgını için
soruşturmaların British Columbia Fraser Valley (BC)‘de
devam ettiğini söyledi. Ayrıca
CFIA Chilliwack, ticari olmayan
bir çiftlikte de yüksek patojenik
H5N1 kuş gribi virüsünün varlığını
da doğruladı. Virüslü olan bölgelerdeki çiftlikler karantina altına
alındıktan sonra bölgenin titizlikle dezenfekte çalışmalarının
yapıldığı belirtildi. Bölgede ayrıca
kanatlı itlafları da gerçekleştirildi. Daha önce birkaç çiftlikte
de H5N2 suşu ile enfekte olmuş
vakalar bildirilmişti ve bu bölgelerde karantina altına alınıp virüs
eradike edildikten sonra kaldırılmıştı. H5N1 suşu Ocak 2015
yılında Washington State yabani
kuşlarda bulunduğu daha önce
bildirilmişti. Tüm kuş sahipleri ve
ticari işletmelerin enfeksiyondan
sürülerini korumak için biyogüvenlik tedbirlerine sahip olmaları
ve gerekli önlemleri almalarının
gerektiği belirtildi. Ayrıca virüs
görülen işletme ve çiftliklerin
çevreleri dahil 90 gün boyunca
karantina altına alınıp sıkı denetimlerin yapılacağı belirtildi.
Kuş gribi ile ilgili kısıtlamalar
yavaş yavaş kalkıyor
Tarım Washington Dışişleri Bakanlığı (WSDA)’nca kuş gribi nedeniyle karantina
altına alınan Clallam County bölgelerinde yasaklar devam ederken, Benton ve
Franklin bölgelerinde yasaklar kaldırıldı. Bakanlık geçtiğimiz ay, karantina yürürlükten kaldırılmasına karar verilene kadar, acil durum verilen bölgelerde yumurta,
kümes hayvanı ve kanatlı ürünlerinin hareketini durdurulduğu bildirilmişti.
Yapılan denetlemelerde belirtilen bölgelerde herhangi bir kuş gribi riski kalmadığı,
ihracatların devam etmesinde hiçbir sakınca görülmediği belirtildi.
NOTLAR
Çin, taze süt denetimlerini arttırıyor
Çin’de, üretimin artırılmasının yanında denetimlerin
titizlikle, yeterli oranda
yapılamaması sonucu,
kaliteli ve insan sağlığına
uygun olmayan sütlerin piyasada bulunduğu tespit
edildi. Ülke, günlük ürünlerindeki güvenlik ve kaliteyi
güvenceye almak için taze
süt endüstrisindeki denetimleri arttırmaya hazırlanıyor. Şu anda süthaneler
yerel otoritelerin denetimi
altında, bakanlığa göre
artık taze sütün içerisine
yasak maddelerin ilave
edilmesini önlemek için
rastgele gözetimler uygulanacak. Denetimde çocuk
ve bebekler için üretilen
süt formüllerine yoğunlaşılacak. Çin günlük ürünler
endüstrisi, 2008 yılında,
sütün içerisine protein
miktarını zengin gösteren
melamin denilen bir tür
kimyasalın ilave edildiğinin
ortaya çıkmasıyla oldukça
büyük zarar görmüştü.
Scrapie vakaları
artış gösterdi
Veteriner hekimler
ve hayvan sahipleri
tarafından birçok
sürüde varlığı bildirilen
Scrapie tekrar gündeme geldi. Yetiştiriciler
her yıl yaklaşık 200
civarı hayvanın bu
hastalıktan dolayı
öldüğü iddiasıyla ilgili
bakanlığa bildirimde
bulundular. Hayvanlarda tespit edilen LSD
Hastalığı konusunda
Veteriner Dairesi
aşılama işlemlerine
başlarken, daha tehlikeli olduğu savunulan,
koyun ve keçilerde
sentral sinir sisteminde bozukluklar yapan,
kaşıntı ve koordinasyon bozuklukları ile
seyreden Scrapie
Hastalığı da uzmanları
düşündürtüyor.
Hayvan refahını sağlayabilmek adına
onların duygu durumlarını anlamak
mühimdir. Duygular onların ruhsal
refahlarında başrolü oynar.
İNFOVET 20-21
İnekler kulaklarını kullanarak
duygularını gösteriyorlar
İneklerin duygusal durumlarını ölçmek için yapılan yeni
bir araştırma, kulaklarının konumundan neler hissettiklerini
anlayabileceğimizi gösteriyor.
Aynı zamanda, evcil hayvanlar
gibi, inekler de okşandıklarında
memnuniyet belirtileri gösteriyor. Dünya Hayvanları Koruma
Derneği’nde (World Animal
Protection) hayvan refahı
üzerine çalışan bilim adamları
13 inek üzerinde yaklaşık 400
gözlem yaptı. Çalışma; ineklerin
beş dakika boyunca okşanması durumda sakin ve rahat
bir ruh haline girdiğini gösteriyor. Aynı zamanda kulakların
geriye doğru dik veya gevşek
bir pozisyonda asılı duruşu
da aynı rahat ruh halini ifade
ediyor. Bu durum, başın ileriye
veya geriye doğru okşanmadan önce ve sonra kulakların
duruşunun birbirinin aksi
olduğunu gösteriyor. Geçmişte
yapılan çalışmalar, kulağın
pozisyonunun koyunların da
nasıl hissettiği hakkında ipucu
verebileceğini ortaya koymuştu ancak bu çalışma ineklerin
de benzer özellikler sergileyip
sergilemediğini gösteren ilk
çalışma. Dünya Hayvanları
Koruma Derneği (World Animal
Protection)’nden Helen Proctor;
“Elde ettiğimiz sonuçlar, farklı
uyaranlar kullanılarak daha
fazla doğrulanmaya ihtiyaç
duysalar da, hayvanların kulak
duruşlarının, sağmal ineklerin
duygu durumlarının değerlendirilmesi için hızlı ve düşük maliyetli bir yol olarak gözüküyor.
NOTLAR
Avrupa’nın en büyük
endişesini, yüksek maliyetli
bandrol ve yükleme
maliyetleri oluşturuyor.
Amerika - AB sıcak ilişkileri
ülkeler arası ticareti
güçlendirebilir
Avrupa Tarım Organizasyonu Copa-Cogeca Genel Sekreteri Pekka Pesonen’e göre,
Amerikan tüketicilerinin kaliteli
AB tarımsal ürünlerine ilgisi
artıyor ancak Amerika ve AB
arasındaki ticareti zorlaştıran
kırmızı bant engelinin ortadan
kalkması gerekiyor.
Brüksel’de konuşan Pesonen; “Potansiyel anlaşmalarda
başarıya ulaşmak için hem
fırsatlar hem de zorluklar
bulunmaktadır. Amerika tarım
ürünlerinde bizim en önemli
satış kaynağımız ama daha
fazla gelişim sağlanabilir.
Ürünlerin ihracatında en büyük
endişemiz kırmızı bant ve lojis-
tik konusunda yüksek maliyetli
bandrol ve yükleme kuralları.
Tarifi güç engelleri kaldırmamız iki tarafa da büyük fayda
sağlayacaktır.” dedi.
Genel Sekreteri Pekka Pesonen şöyle devam etti; “Mesela,
tarım ürünleri sebze ve meyvelerdeki gümrük işlemlerinde
üretici maliyetlerini arttıran
uzun süren bürokratik süreçler
yaşanmaktadır. AB peynirleri
de bandrol formatları aynı
olmadığı için Amerika pazarına
giriş yapamamaktadır. Amerikan otoritelerinin geçen sene
ithalata izin vermelerine karşın
henüz AB etinin Amerika’ya
girişi sağlanamamıştır.”
Yetiştirici Birliği’nden
arıcılara müjde
Türkiye Arı Yetiştiricileri
Merkez Birliği (TAB)
Başkanı Bahri Yılmaz,
İNFOVET 22-23
Türkiye Arı Yetiştiricileri Merkez
Birliği (TAB) Başkanı Bahri
Yılmaz, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, birliklere üye
arıcılara destek amacıyla bu yıl
58 milyon liralık ödeme yapılacağını söyledi. Yılmaz, “Destekleme ödemesinin % 25’ini
bu iki birliğimiz dağıtmaktadır.
Ödemeler kovan başına 10 lira
üzerinden yapılacaktır.” dedi.
Bavet’ten 3. İstanbul Arıcılık
ve Arı Ürünleri Fuarı
Üçüncüsü düzenlenen fuar
organizasyonu bu yıl 30-31
Ocak - 01 Şubat 2015 tarihlerinde Feshane’de gerçekleştirildi.
Bu sene yapılan etkinlikler de
göz önüne alınarak fuar niteliği kazandı. Katılımın oldukça
yüksek düzeyde gerçekleştiği
organizasyona, arıcılık ürünleri
satan veteriner hekimler de ilgi
gösterdi. Arıcılık işletmeleri verim
arttırmak, organik ve kalıntısız
bal üretmek, kalitelerini arttırmak, verimliliklerini üst seviyelere çıkarmak için yeniliklerinin
peşinde koşmaktadırlar. İnsan
gıdası olarak vazgeçilmez olan
balın, insan sağlığında önemli
bir yer tuttuğu ve önemli bir rol
oynadığı ispat edilmiştir. Arıcılık-
ta arı hastalıklarıyla ilgili birçok
problem yaşandığı görülmektedir. Bu nedenle arılarla ilgili bazı
hastalıkların tedavisinde arıcıların kulaktan dolma bilgilerle
balda kalıntı bırakan kanserojen
etkili ilaçlarla ürettikleri balların
insan sağlığını tehdit ettiği bir
gerçektir. Arı hastalıklarında
etkili ve güvenli ilaçların temini
açısından sektörde bir boşluk
olduğunu gören Bavet, arılarda
büyük tahribata neden olan
Varroa gibi hastalıklar hakkında
bilgi vermiş; petek güvesini
önleyici B 401 ve Oğul çekici
SWARM, Avrupa yavru çürüğü
test kiti gibi ürünleri veteriner
hekimlerin ve arı yetiştiricilerinin
hizmetine sunmuştur.
NOTLAR
İran, Rusya’ya gıda
ihracatına başlıyor
Ata Fen, ispanya - Barselona’da
çiftlik ziyaretleri gerçekleştirdİ
Ata Fen A.Ş. satış
örgütü temsilcileri 30
Ocak-01 Şubat tarihleri
arasında Mesut Kemal
Aslan, Mehmet Cülhacı,
Gürsel Karabaş, Yusuf
Ziya Soydabaş, Barış Terzi ve Satış Direktörü Mete
Üre ile birlikte Barselona
seyahatine katıldılar. Özel
destek ürünleri ve besleme teknikleri uzmanı
ABD Techmix firmasının
Barselona Şubesi tarafından davet edilen Ata
Fen satış örgütünden bir
grup İspanya’da çiftlik
ziyaretleri yaparak teknik
bilgi aldılar. Tarihi 500 yıl
geriye giden, aynı zaman-
da eğitim merkezi olarak
da kullanılan çiftlikte
sürü yönetimi, besleme
teknikleri, doğru sağım,
buzağı bakımı gibi konularda eğitim alan yetkililer
ayrıca, Barselona’nın
tarihi ve turistik yerlerini
ziyaret etme olanağını da
buldular. Son gün, Nou
Camp Stadı’nda Barselona - Villarreal futbol karşılaşmasını izleyen Ata Fen
grubu bol miktarda teknik
bilgi ve güzel hatıralarla
birlikte yurda döndüler.
Grubun başında
bulunan Ata Fen Satış
Direktörü Mete Üre,
“Öğrendiklerimizi bura-
daki meslektaşlarımızla
ve çiftçi dostlarımızla
paylaşacağız. İyi bakım
ve beslemeyle, kullanılan
boğa tohumlarının kalitesi
birleşince çiftlik ortalamasının 40 litre olabileceğini gördük. Ülkemizde de
sürü yönetimi konusundaki gelişmeler ve kaliteli
boğa spermalarıyla bu
seviyeye doğru ilerleyeceğiz.” dedi. Ata Fen’den
yılda iki kez Techmix
işbirliğiyle Barselona’ya
teknik ve sosyal gezi
düzenleneceği ve Ata
Fen satış örgütünün en
yeni uygulamaları yerinde
izleyeceği öğrenildi.
Kırmızı ette üretim 1 milyon tonu geçti
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar,
kırmızı ette üretim artışının devam ettiğini, üretimin ilk kez 1
milyon tonu geçtiğini bildirerek, “Kırmızı et üretimi, 2014 yılında %
1,2 artarak 1 milyon 8 bin 272 tona ulaştı.” dedi. Bayraktar, 2014
yılında kırmızı et kaynakları içinde en fazla artış oranı % 43,7
ile manda etinde görülürken, keçi eti üretiminin % 13,7, sığır eti
üretiminin % 1,5 arttığını, koyun eti üretiminin ise % 3,9 gerilediğini
bildirdi. Bayraktar aynı zamanda, TZOB olarak et ithalatına
karşı olduklarını, ana hedefin ette ithalatın ülke gündeminden
tamamıyla çıkarılması olması gerektiğini belirtti.
İNFOVET 24-25
Ukrayna krizi nedeni ile yaptırım uygulayan batılı
ülkelerden gıda alımını durduran Rusya, alternatif
gıda alımı yapabileceği ülkeleri arttırarak, İran’dan
da gıda alımına başlıyor.
Rusya Federal Bitki Koruma ve Karantina Servisi
(Rosselhoznadzor) Başkanı Danışmanı Aleksey
Alekseyenko, İran’a gerçekleştirdiği ziyaretin
ardından yaptığı açıklamada; gerekli incelemeleri
yaptıklarını ve ilk sevkiyatın başlayacağını söyledi.
İran ve Rus delegasyonunun iş çevreleri ile birlikte
yaptıkları toplantıda, ürün kalitesi konusunda anlaşma sağladıklarını ifade eden Alekseyenko; “Biz
özellikle İran’dan gelecek ürünlerin yüksek kalitede olmasını ve sağlık standartlarını karşılamasını
istedik. Taze sütten peynire kadar tüm standartlar
belirlendi. Balık, deniz ürünleri, yaş meyve ve
sebze de listede yer alıyor.” dedi. Rusya’nın 20’den
fazla şirkete deniz ürünü ihraç izni verdiğini ifade
eden Alekseyenko, “Yüksek kalitede 20 bin ton
alabalık ve 4 bin ton karides ilk aşamada ithal edeceğiz.” bilgisini verdi. İranlı şirketlerle alımın dolar
üzerinden olmayacağını belirtti.
NOTLAR
FAO dünyada gıda fiyatlarının,
Aralık ayında yeniden inişe
geçeceğini gösteriyor.
Aşılama virüsleri daha
tehlikeli hale getirir mi?
Uluslararası Üretim ve İşleme
Fuarı (IPPE)’ında yeni aşılama yöntemleri, aşılamaların hangi durumlarda yararlı, hangi durumlarda zararlı
olabileceği konusunda bilgiler verildi.
Fuardan hemen önceki bilimsel
bir toplantıda, önde gelen aşılama
otoritelerinden biri virüsleri daha
öldürücü hale getiren aşılama
yöntemlerini açıkladı. Pennsylvania
Devlet Üniversitesi’nden Dr.Andrew
Read, kanatlı hayvanlardaki Marek
hastalığını örneklendirerek, bazı
aşıların ölümcül patojenler yarattığını söyledi. Diğer konuşmacılardan
Dr.Franco Mussini, dinleyicilere Hayat
Döngüsü Analizi’nin konseptini ve
kanatlı hayvan üretimi gibi özel bir
aktivite üzerindeki çevre etkisi tahminlerinin rolünü açıkladı.
Pakistan’da kanatlı ürünlerinde
keskin düşüşler yaşanıyor
Pazardaki talep fazlası, ülkenin stabil olmayan politik durumu ve yüksek
enerji maliyetlerinin etkisiyle kanatlı hayvan eti ve yumurta fiyatlarında keskin bir düşüş yaşanıyor. Tavuk etinin kilogram başına fiyatı, başkente yakın
yerlerde 140 PKR’ye gerilerken, bazı büyük outlet marketlerde 155 PKR civarında seyrediyor. Aynı şekilde, yumurta fiyatları da son 10 gün için 100 PKR
olarak açıklansa da perakendeciler çok daha ucuza satış yapıyorlar. Market
kaynakları son altı ayda canlı tavuğun piyasa kilogram başı satış fiyatının
ortalama 115 PKR olduğunu belirtmekle beraber, çiftçinin üretim maliyetlerinin 130 PKR olduğu, tavuk başına 15 PKR kayıp olduğunu söylemekte.
İNFOVET 26-27
Küresel gıda fiyatları
% 3.7 oranında düştü
Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü’nün (FAO)
Gıda Fiyatları Endeksi
verilerine göre, tahıllar ve
süt ürünlerindeki keskin
düşüşlere karşılık, etteki
yükselişin etkisiyle, ortalama gıda fiyatları 2014 yılında % 3.7 geriledi. Özellikle
tahıllarda art arda yaşanan
rekolte artışlarına bağlı
rekor stok artışlarının etkisiyle fiyatların % 12.5 gibi
yüksek oranda düştüğüne
dikkat çekilen açıklamada,
et fiyatlarında ise % 8.1 ile
tarihin en yüksek yıllık artış
yaşandığı vurgulandı. FAO
Gıda Fiyatları Endeksi’nin,
uluslararası emtia borsalarında işlem gören beş
önemli gıda ürününün
işlem ağırlıklı fiyatlarından
derlendiğine işaret edilen
açıklamada, bu ürünlerin
tahıllar, et, süt ürünleri,
bitkisel yağ ve şeker olduğu anımsatıldı. FAO’nun
açıkladığı Gıda Fiyatları
Endeksi verileri, dünyada
gıda fiyatlarının, Ekim ve
Kasım’daki duraksamanın
ardından, Aralık ayında
yeniden inişe geçtiğini
gösterdi. FAO Gıda Fiyatları
Endeksi Aralık ayında, %
1.7’ye karşılık gelen 3.2
puan düşüşle 188.6 puana
geriledi. FAO Gıda Fiyatları
Endeksi, geçen yıl Mart
ve Eylül ayları arası kesintisiz düştükten sonra Ekim
ve Kasım aylarında yatay
seyir izlemişti. En yüksek
yıllık fiyat düşüşü % 12.5 ile
tahıllarda gerçekleşirken,
süt ürünlerindeki düşüş %
7.7, bitkisel yağlarda % 6.2
ve şekerde % 3.8 olurken et
fiyatları % 8.1 arttı.
TOPLANTI
Gedik Piliç, ilk
bayi toplantısını
Kıbrıs’ta
gerçekleştirdi
Üretimde, lezzeti tüm doğallığı ile tüketiciye sunarak, üstün hizmet
anlayışlarını her daim bir adım ileriye götürmeyi misyon edinen Gedik Piliç,
23-25 Ocak 2015 tarihleri arasında 1. bayi toplantısını Kıbrıs’ta düzenledi.
i
nsana ve çevreye duyarlı bir
kuruluş olmak için her gün
var gücüyle çalışan, piliçlerini
gıda güvenliği ilkelerine uygun şekilde yetiştirip toplumsal
fayda sağlama vizyonuyla yola
çıkan Gedik Piliç, 23–25 Ocak
2015 tarihleri arasında 1. Bayi
Toplantısı’nı Kıbrıs’ta düzenledi. Gedik Piliç Yönetim Kurulu
Başkanı Osman Gedik’in açılış
konuşması ile başlayan bayi
toplantısı, Muhasebe Müdürü
Müfit Erten ve Bilgi Teknolojileri
İNFOVET 28-29
Uzmanı Özgür Kaya’nın sunumu
ile devam etti.
Toplantıda Gedik Piliç’in 2015
yılı hedefleri açıklandı. Sipariş
otomasyonları, konuşan kod sistemi, e-fatura, e-defter, e-arşiv,
prim sistemi, anlık bilgilendirme,
ürün izlenebilirlik ve bayi şikayet
yönetimi gibi yeni sistemlerin
yanında, yeni yatırımlara da detaylı olarak değinildi. Bu yatırımlarla beraber üretim kapasitesi
arttırılarak, Gedik Piliç’in kanatlı
sektöründe lider markalar ara-
sına gireceği müjdesi de verildi.
Ayrıca marka bilinirliği arttırmak
için gerçekleştirilecek çalışmalara hız verileceği açıklandı.
Sahip oldukları misyon ve vizyon
sayesinde, gelecekte birçok
ülkeye yapacakları ihracatla
Amerika ve Brezilya şirketlerini
geride bırakıp, dünya devi bir
marka olacaklarına inanan Gedik
Piliç’in düzenlendiği bayi toplantısı, Terminal İletişim Müşteri
İlişkileri Direktörü Ufuk Satar’ın
konuşması ile son buldu.
Hedef ve ilkeler
1968’den beri “Geleceği
tahmin etmenin en iyi yolu
onu yaratmaktır.” ilkesiyle
hareket eden Gedik
Piliç, geçmişin bilgi ve
deneyimleriyle geleceğe
yön verip, sektörün öncü
markası olmak için özverili
ve bir şekilde çalışmakta
ve kalitede asla taviz
vermemektedir. Sağlık,
doğallık ve lezzet denilince
akla ilk gelen marka olmak
için üstün kalite ve hizmet
inancıyla çalışan dinamik
ve yaratıcı ekibe sahip
olan firma, dünyadaki tüm
yeniklikleri takip ediyor
ve kalitelerini her geçen
gün geliştiriyor. Toplumun
değişen gereksinimlerini
göz önünde bulundurarak
müşteri ve tüketici
memnuniyetini sağlamak
temel hedefiyle, gıda
güvenliği ilkelerine uygun
şekilde piliç eti üretimi
yaparak yaşam kalitesini
yükseltmeyi amaçlıyor.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
İnkübasyon öncesi
depolama ve SPIDES*:
Yeni prosedürler
*Yumurta Depolama Sırasındaki Kısa Süreli İnkübasyon (Short Periods of Incubation During Egg Storage)
Yazı: Pas Reform Ar&Ge ve Akademi Direktörü Dr. Marleen Boerjan
Kuluçkahane yöneticileri, İnkübasyon öncesi,
depolanan yumurtaların depolanma hatalarının
üstesinden gelebilmek için yumurta idarelerine
dair yeni yaklaşımlar denemektedirler.
İ
nkübasyon öncesinde, çıkım
olacak yumurtaların birkaç
gün boyunca depolanması
yaygın şekilde yapılan bir uygulamadır. Eğer depolama odalarındaki sıcaklık (18-20°C; 64.5-70
°F) ve nem (75%) düzgün bir
şekilde kontrol edilirse, yumurtalar, çıkım yüzdesinde veya civciv
kalitesinde herhangi bir azalmaya neden olmaksızın, bir hafta
boyunca saklanabilir. Daha uzun
İNFOVET 30-31
süreli olan depolamalar, erken ve
geç embriyonik mortalite artışına, çıkımda ve civciv kalitesinde
azalmaya neden olur (Fasenko,
2007; Dymond, 2013). Bunun
üstesinden gelinebilmesi için,
kuluçkahane yöneticileri, yumurta depolama idaresi ile ilgili yeni
yaklaşımlar denemektedir.
1950 ve 1960’lı yıllarda, Kosin
(1956) ve Coleman ve Siegel
(1966), yumurtaların, depolama
öncesinde, kısa sürelerle inkübe
edilmesiyle, çıkım yüzdelerinin
arttığını göstermişlerdir. 2000’li
yılların başında ise, Fasenko (Fasenko ve ark. 2001; Fasenko ve
ark. 2007) 6 saatlik bir depolama
öncesi inkübasyondan sonra,
civciv embriyolarının, embriyonik gelişiminin saklamaya daha
dayanıklı bir endoderm basamağına eriştiklerini göstermiştir.
Yumurtacı civciv üreten kuluç-
kahanelerde yapılan, 3-6 saatlik
depolama öncesi inkübasyon, 11
günden fazla depolanan yumurtalardan, %3-7 oranında daha
fazla dişi çıktığını göstermiştir
(Lohmann Tierzucht, Hatchery
Management Guide).
Broyler endüstrisinde,
depolama öncesi inkübasyon
sırasındaki, embriyonik sıcaklık
stimülasyonu, çoklu stimülasyon
sürelerinin temin edilmesi için
Depolama öncesi
inkübasyonunun
civciv kalitesinde ve
çıkım yüzdesinde
iyileşmeler sağladığı
gözlemlenmiştir.
halen adapte edilmektedir.
Dymond ve arkadaşları (2013)
3-4 defa yapılan, ‘Short Periods
of Incubation During Egg Storage’– veya ‘SPIDES’ kısaltmasıyla
tabir edilen, “Yumurta Depolama
Sırasındaki Kısa Süreli İnkübasyon” 21 günlük benzer süreyle
depolanan yumurtaların (kontroller) çıkım yüzdesi ve çıkım
süreleri ile karşılaştırıldığında,
21 günlük çıkım yüzdesinde
artış ve çıkım süresinde azalma
olduğunu göstermiştir. SPIDES,
Aviagen tarafından tanıtılmış
olup, şirketin, “NASIL YAPILIR?
No.9: “Yumurta Depolama Sırasındaki Kısa Süreli İnkübasyon ile
Çıkım Yüzdesinin Geliştirilmesi”
(SPIDES) tavsiye edilmektedir.
SPIDES uygulanırken, yumurtalar, kabuk ısıları maksimum 32°C (90°F) geldiğinde,
depolama odasından, daha
önceden ısıtılmış veya çalışan ve
daha sonra depolama sıcaklığına soğutulan bir inkübatöre
nakledilir. 32°C (90°F) ulaşılması
için gereken zaman, inkübatörün
tipine bağlı olarak değişmekle
birlikte, genellikle 37.8-38 °C
(100.0-100.4 °F)’de, 3-6 saatlik inkübasyonun ardından
olur. Embriyoların, depolamaya
dayanıklı safhanın ötesinde
gelişmelerinin engellenmesi için,
tam veya çoklu SPIDES uygulamaları sırasında dikkat edilmesi
gereken unsur, yumurta kabuk
ısılarının 32°C (90°F)’nin üzerine
çıktığı toplam sürenin 12 saati
aşmamasıdır (Detaylar için, Bkz.
NASIL YAPILIR? No.)
SONUÇ
Bir defa uygulanan depolama
öncesi inkübasyonun veya çoklu
uygulamaların/SPIDES, yumurtaların 7 veya daha fazla gün depolanması halinde, çıkım yüzdesi
ve civciv kalitesinde iyileştirme
sağladığı gösterilmiştir. İnkübasyon uygulamaları arasındaki süre
genellikle, 5-6 gündür. Depolama
öncesi inkübasyon ve SPIDES,
kuluçkahanedeki depolama
idaresini önemli ölçüde değiştirir
ancak, bu durum çıkım yüzdelerindeki iyileşmelerle, ekonomik
olarak telafi edilebilir. SPIDES idari
protokollerinin ve pratiklerinin,
herbir kuluçkahane ekipmanı için
özel tasarlanması gereklidir.
Kuluçkahaneye özel SPIDES
protokolü tasarlanmasındaki
ana esaslar
> SPIDES idaresinin karlı olup
olmadığının belirlenmesi için bir
kar-zarar analizinin yapılması,
> Yumurtaların, inkübatör
içinde eşit şekilde ön ısıtma ve
soğutmasıyla, çıkım aralıklarındaki artışın engellenmesi,
> Spesifik kuluçkahane ve
yumurta tipi için depolama sırasında, optimum zamanlama ve
inkübasyon uygulama sürelerinin düzenlenmesi,
> SPIDES’ın, sadece tüm
yumurtalar, 25°C’de ön ısıtma
işlemi yapıldığında başlatılması,
> SPIDES uygulamasının, inkübasyon sırasında birörnek yumurta sıcaklığının temin edilmesi
için, sadece yumurtalar gelişim
tepsilerine yerleştirildiklerinde
yapılması, SPIDES’ın kağıt tepsi ile
uygulanması mümkün değildir.
> İnkübatördeki yumurtalar,
yumurta kabuğu sıcaklığı 32 °C
(90 °F)’ye ulaşır ulaşmaz ve yumurtalar depolama odasına geri
konmadan önce soğutulur.
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
poliçesi gibidir, ya
a
zıd
Ya
r.
bir yatırımdı
ıdır.
al
nm
la
gu
kalmamalı, uy
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
YANGIYLA
MÜCADELENİN
ETKİN YOLU
Y
angı, bir savunma mekanizması olarak doğal
bağışıklık sisteminin çok
önemli bir parçasıdır.
Enfeksiyondan sonra dakikalar
içerisinde ortaya çıkar. Primer
aktif makrofajları desteklemek
için etkili hücre ve moleküllerin
ortama temin edilmesini sağlar
ve patojenler tarafından işgal
edilen dokuları sağlıklı dokulardan ayırarak fiziksel bir bariyer
oluşumunu sağlar. Deri, barsak
İNFOVET 32-33
mukozası ve solunum sistemi
gibi vücudun doğal fiziksel
bariyerleri, çevre ve dolayısıyla
çeşitli antijenler ile gün boyunca
sürekli biçimde temas halindedir.
SONSUZ UYARAN
İLE KARŞI KARŞIYA
Yangı, dolaylı olarak stres
nedeniyle meydana gelebileceği
gibi, doğrudan doku hasarı veya
virüs, bakteri ve parazitlerin de
içerisinde yer aldığı patojenler
vasıtasıyla da oluşabilir. Yanı
sıra yem içeriğindeki yabancı
maddeler de yangıyı başlatabilir
ve sürekli kılabilir. Belçika Leuven
Üniversitesi Kanatlı Beslenmesi
Departmanı’ndan Prof. Theo
A. Niewold (2012), sindirim
sisteminde görülen metabolik
yangıdan, “normal bir tokluk
sonrası eylemi” olarak bahseder.
Bağışıklık sistemi mikroorganizmalar ile yüz yüze geldiğinde
bunları tolere etmek veya onlarla
mücadele etmek arasında karar
vermek durumunda kalır. Bu
durum barsak mukozası gibi
dışarıyla temas alanlarını etkiye
daha açık ve hassas hale getirir.
Dış etkinin sürekli devam etmesi
durumunda, bağışıklık sistemi
yangıyı regüle etmekte artık sorun yaşar ve sürekli kronik yangı
ile karşı karşıya kalınır. Olması
gereken, bağışıklık sisteminin
dış etkilere maruz kaldıkça yangı
regülasyonunu normal olarak
“Toplam Barsak Sağlığı Yönetimi” köşemizde bu ay
kanatlılarda yangı konusuna devam ediyoruz. Yangının
oluşum mekanizmaları, performans ve kar kayıplarına
yönelik zararlarının daha iyi anlaşılması, gelecekte kanatlı
sağlığı ve performansı ile ilgili uygulayacağımız stratejilerin
geliştirilmesinde temel rolü oynayacakTIR. Köşemizde yangı
ile etkili mücadele yöntemlerine de değinMEKTEYiz.
sağlamasıdır. Ancak intensif kanatlı yetiştiriciliğinde dış etkiler
(stres, tek tip besleme, sürekli
patojenlere maruz kalma gibi)
yangı prosesini de sürekli kılar
ve bunun regülasyonu artık etkin
biçimde mümkün olmayabilir.
Regüle edilmeyen yangı demek;
bağışıklık sisteminin aşırı reaksiyonu, bunun için sürekli enerji
harcanması, ileri aşamalarda
doku yıkımı (verimlilik kaybı) ve
performans kayıpları demektir.
NELER OLUP BİTİYOR?
Enfeksiyon alanında yangı,
makrofajların patojenlere veya
doku hasarına (araşidonik asit
oksidasyonu) verdiği yanıt ile
başlatır. Sitokinler, makrofajlar
tarafından salgılanır ve yangı
prosesine, enfekte bölgeye daha
fazla hücreyi yönlendirmede
görevli haberci moleküller olarak
katkıda bulunur. Nötrofillerin birikimi, enzimlerin salgılanması ve
oksijen radikalleri (ROS) yangısal
reaksiyonu artırır. Çoğunlukla
yangıya adanmış temel semptomlar, ağrı, sıcaklık, kızarıklık
ve fonksiyon kaybıdır. Tanımlanan belirtiler; genişlemiş kan
damarları ve dolayısıyla artan
kan akışı; dolaşımdaki lökositlerin bağlanmasını destekleyen
adezyon moleküllerini ifade
eden, kan damarları çeperindeki
aktive edilmiş endotelyal hücreler; artan damar geçirgenliği
ve dokularda sıvı ve proteinlerin
bölgesel birikimi yani ödem
olarak açıklanabilir (Janeway,
Travers ve Walport, 2001).
KÖTÜYE GİDEN KISIR
BİR DÖNGÜDÜR YANGI
Yangı, ilk bakışta vücudun
yabancı etkenlere karşı kendini korumak amacıyla yaptığı
normal bir eylem olsa da, aynı
zamanda kalıcı doku hasarına
yol açan yıkıcı mekanizmaları da
başlatmaktadır. Barsak
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
duvarında oluşan nekrozis,
hücre fonksiyonlarının yanı
sıra emilim mekanizmaları ile
bölgesel doku bütünlüğünü de
azaltabilir. Ancak yangısal süreçler, geri dönüşü olmayan bir
etki meydana gelmeden önce
dahi; kas yıkımı, hipotalamus
tarafından regüle edilen iştah
azalması ve yem tüketiminde
azalma, ateş, karaciğerde akut
faz proteinlerinin (APP) üretimi,
kemik iliğinde lökosit üretimi ve
barsaklara ilişkin dokuların hızlandırılmış yıkımı gibi sitokinle
bağlantılı aktiviteler ile açıklanabilen birtakım performans
kayıplarına neden olur.
İNFOVET 34-35
azalan performansın hızla daha
da azalmaya devam etmesine
neden olur.
Yangı ölçüm metotları
Yangının tanısında kullanılan
metotlar içerisinde, spesifik
yangı markırları ile yapılan kan
analizleri, hayvanlarda devam
eden yangı prosesine dair net bir
tablo verebilir. Genel kan sayımı
yanında, haptoglobin, serum
amiloid A, C reaktif proteinleri
gibi APP (akut faz proteinleri)
sistemik yangı tanısında önemli
bir rol oynarlar. Hayvanların o
anki sağlık durumunun ortaya
konulabilmesi için tür ve yaş
Bakteri
Clostridium
Salmonella
Lawsonia
Toksinler
Peroksitler
Mikotoksinler
Endotoksinler
Sangrovit® ürün hattının güçlü
anti-yangısal etkileri birçok
çalışma ile kanıtlanmıştır. Belçika
Leuven Üniversitesi’nde, Prof.
Theo Niewold liderliğinde yapılan
bir in-vivo çalışmada;
Sangrovit® WS (suda çözünen
formu) ve Oksitetrasiklin (OTC)’nin,
1 günlük yaştan itibaren aynı
şartlarda yetiştirilmiş 900 adet
erkek broiler piliçteki yangının
(Ross 308) durumu üzerine
etkisi incelenmiştir. 35. günde
alınan serum örneklerinde
immunodifüzyon kiti ile a 1-AG
plazma seviyelerine bakılmış ve
Sangrovit® WS’nin OTC’ye kıyasla
yangı durumunu anlamlı derecede
azalttığı ortaya konmuştur.
Bağışıklık
Hücreleri
Makrofajlar
Nötrofiller
T lenfositler
Virüs
Rotavirüs
Coronavirüs
Beslenme
Doymuş yağ
Omega 6
Nişastalar
Parazitler
Askarit
Koksidiya
Strongylus
Yangı Reaksiyonu
Mukoza tahribatı
İştah azalması
Besin maddesi gereksinimi
Kas kaybı
Deskuamasyon
Diare
Sitokinler
1. günden itibaren tavukların içme suyuna farklı dozlarda
(25, 50, 100 mg/l) Sangrovit® WS ve yemlerine OTC (200 mg/kg)
eklenip, sonuçlar ölçülmüştür.
700
Kanda a1-asit glikoprotein µg/ml
Yangı enerji kayıplarına
neden olur!
Bağışıklık mekanizmasının
enerji ve besin ihtiyacı ile ilgili çok
sayıda çalışma vardır. Lochmiller
ve Deerenberg (2000) tarafından
özetlendiği gibi, sepsis veya
yangı vücudun var olan enerjisinin %30’undan daha fazlasına
ihtiyaç duyulmasını sağlar. Yanı
sıra aşılama ve bir endotoksinle
mücadele durumu da benzer
bir şekilde enerji ihtiyacının
artmasına neden olabilir. Klasing
(1988) tarafından belirtildiği gibi,
protein ve iz mineral gereksinimi
yangı aşamalarında değişmekte
ve belirgin bir şekilde artmaktadır.
Bu, yem dönüşüm oranında (FCR)
yükseliş ve canlı ağırlık artışının
düşmesi veya yumurta veriminin
azalması anlamına gelmektedir.
Barsak yangısı sadece hayvanların metabolizmasında değişikliğe
neden olmaz, aynı zamanda
barsak ortamını da değiştirebilir.
Barsağın besin emilimi kapasitesindeki azalma ve yangılı/
hasarlı dokudaki kan akışı artışı
nedeniyle, bakterilerin kullandığı besin maddeleri miktarında
artış meydana gelir. Mikrobiyota,
salmonella gibi yangıdan fayda
sağlayan özel patojenlerin ve
toksin üretiminin artışına neden
olan disbiyotik ortama dönüşür.
Bu dönüşüm; diareye, hücreler
arası sıkı bağların genişlemesi ile
barsak bütünlüğünün bozulmasına ve kısır bir döngü şeklinde
600
500
659
648
510
545
505
400
300
200
100
0
Kontrol Sangrovit®
WS
(25 mg/1)
Sangrovit®
WS
(50 mg/1)
Sangrovit®
WS
(100 mg/1)
OTC
Kontrol grubuna (p<0.01) karşın Sangrovit® WS’nin lineer etkisi.
Kontrol grubuna karşın OTC’nin etkisi.
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Barsak
yangısı
Barsak
mukozası
harabiyeti
Besin
maddeleri
emiliminde
azalma
Barsak
bakterilerinin
kullandığı
besin maddesi
miktarında artış
Sanguinarium’un insan ve
hayvanların yangıyla mücadelesinde
kullanımı, 21. yüzyılın “yeni” veya
“yeniden hayata geçirilmiş” en
önemli yaklaşımlarından biridir.
dikkate alınarak farklı parametreler seçilebilir. Belirli parametreler
için çiftliklerde uygulanabilecek
birçok test kiti zaten mevcuttur.
Son yıllarda kümes hayvanları ve
özellikle broiler piliçlerin akut faz
reaksiyonlarına daha az duyarlı
hale geldiği tespit edilmiştir. Bu
nedenle artık yangı tespitinde
her parametre kullanılmamaktadır. Bu lipopolisakkarit duyarlılığının azaltılması ve performansa
yönelik yetiştirmenin bir yan
etkisi olarak yorumlanabilir.
Yangı ile mücadele stratejileri
Yangı ile savaşta birçok
strateji uygulanabilir. Yaygın bir
alternatif, nonsteroid antienflamatuar ilaçların kullanımıdır
(NSAIDs). Bu bileşiklerin birçoğu
spesifik olmayan bir yolla
(Cox1+Cox2 inhibisyonu) yangı
sürecinin önemli enzimlerini
inhibe eder. Çok sık kullanıldıklarında genellikle negatif yan
etkilere sahiplerdir. Bu grubun
en iyi bilinen ürünlerden biri asetilsalisilik asittir. Aynı zamanda
bazı antibiyotiklerin düzenli bir
şekilde büyütme faktörü olarak
kullanıldıklarında, yangı hücreleri
içerisinde birikerek yangısal cevabı inhibe etmeleri dolayısıyla
İNFOVET 36-37
da anti yangısal bir etkiye sahip
oldukları belirlenmiştir (Niewold,
2007). Yem katkı maddesi olarak
geliştirilmiş sanguinarium gibi
bazı bitkisel kaynaklı ürünler
uzun yıllardır anti yangısal etkileriyle bilinmektedir ve bu yangıyla
mücadelede 21. yy’ın “yeni” veya
“yeniden hayata geçirilmiş”
yaklaşımlarından biridir.
SANGROVİT®’in yangı
üzerine etkisi çalışmalarla
kanıtlanmıştır!
Etken maddesi (Sanguinarium)
çok geniş biyolojik etki spektrumuna sahip olan Sangrovit®’in
bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış
en önemli özelliklerinden biri anti
yangısal etkinliğidir. Buna göre;
> Sangrovit® direkt anti-yangısal özelliğe sahiptir.
> Anti-yangısal aktiviteden
Sangrovit®’in etken maddesi
olan bitkisel alkaloidler
(Sanguinarium, Chelaritrine...)
sorumludur.
> Sangrovit®’in etken maddesi “Sanguinarium” makrofajlar
içinde birikmekte ve bu şekilde yangıyı regüle etmektedir.
(Bu yönüyle Büyütme Faktörü
Antibiyotiklerle -AGP- benzer etki
mekanizmasına sahiptir).
Bakteri sayısının
aşırı artışı ve
bakterilerin ölümü
sonucunda toksin
düzeylerinde artış
Diare ve
devam eden
yangı
Sangrovit®’in yangısal süreçte nitrit üretimi üzerine etkisi
Sangrovit® (ppm)
(N)
Nitrit Üretimi (mM)
0
5
2.60 ± 0.38a
5
5
1.75 ± 0.34ab
10
5
1.93 ± 0.38 a
25
5
0.82 ± 0.34 b
P-Değeri
0002
Amerika Kuzey Karolina Üniversitesi’nde M. Quereshi tarafından yapılan
bir çalışmada, yangısal reaksiyonun (nitrit üretiminin) Sangrovit®
kullanımındaki doz artışına bağlı olarak azaldığı görülmektedir.
“Nitrik Oksit” düzeyi üzerine
belirgin etki!
Nitrik oksit (NO) yangının patogenezinde haberci bir molekül
olarak kilit rol oynamaktadır.
Normal fizyolojik şartlar altında
anti-enflamatuar etkiye sahiptir.
Diğer yandan, anormal koşullarda fazla üretimi nedeniyle yangıyı tetikleyen pro-enflamatuar
medyatör olarak kabul edilir.
Makrofajların nitrit üretimi
yangı süreci için bir göstergedir. Yangısal reaksiyonda artan
makrofaj yoğunluğuna bağlı
olarak, bu makrofajların ürettiği
nitrit miktarı da artar. Nitrit üretimi ne kadar fazla ise yangısal
reaksiyon da o denli şiddetlidir.
Daha az yangı, daha sağlıklı
bir mukoza ve aynı zamanda
besinlerin, vitaminlerin ve diğer
aktif besin içeriklerinin daha iyi
emilimi anlamına gelir.
CEVA HAYVAN SAĞLIĞI
CEVA TECRÜBESİ İLE
KULUÇKADA AŞILAMA
GÜVEN ALTINDA
Yenilikçilik en önemli kurumsal değerlerimizdendir. Gerek Dünya çapında, gerekse Türkiye’de
yeni teknoloji aşılar, ekipman ve aşılama servislerinde önemli yol aldık. Yeni teknoloji ile üretilen
aşılarımız, ekipmanlarımız, güvenli ve etkili aşılama için vermiş olduğumuz kuluçka servis
hizmetimiz ile sektör ortaklarımıza çözüm sunmaktayız. Geliştirdiğimiz ve sunduğumuz çözümler
ile verimli ve etkili kanatlı üretimine destek olmayı hedeflemekteyiz.
Yenilikçiliğe ve hizmete
verdiğimiz önem başarımızın gerçek sırrıdır
Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş. olarak, ülkemiz hayvancılığına en iyi
şekilde hizmet etmeyi kendimize
ilke edinmiş bulunmaktayız. Son
yıllarda önemli bir değişim sürecine giren firmamızın en önemli
hedeflerinden biri meslektaşlarımıza sunduğumuz hizmet
ağının kalitesini her geçen gün
arttırmaktır. Uluslararası ve yerel
İNFOVET 38-39
bilimsel ve teknik tecrübeden
doğan işbirliği, ticari faaliyetlerimizin temelini oluşturmaktadır.
Yenilikçilik en önemli kurumsal
değerlerimizdendir. Gerek Dünya
çapında, gerekse Türkiye’de yeni
teknoloji aşılar, ekipman ve aşılama servislerinde önemli yol aldık.
Yeni teknoloji ile üretilen aşılarımız, ekipmanlarımız, güvenli ve
etkili aşılama için vermiş olduğumuz kuluçka servis hizmetimiz
ile sektör ortaklarımıza çözüm
sunmaktayız. Geliştirdiğimiz ve
sunduğumuz çözümler ile verimli
ve etkili kanatlı üretimine destek
olmayı hedeflemekteyiz.
Aşı uygulamaları ile ilgili
inandığımız gerçeği bir kez
daha vurgulamak isteriz; en iyi
aşılar bile ancak kanatlıya veya
yumurtaya uygun koşullarda,
doğru yere, doğru dozda, doğru
şekilde uygulanırsa fayda sağlamaktadır. Aşı değil aşılama korur.
Bu nedenle vermiş olduğumuz
kuluçka servis hizmetlerimiz
oldukça önem ve değer taşımaktadır. Sektör ortaklarımıza
aşılama programlarında katkıda
bulunan tam bir organizasyon
kurduk. Tüm Türkiye’yi kapsayan
ve müşterilerimizle yakın temas
ve iletişim içerisinde olan etkin
ve tecrübeli bir satış, pazarlama
ve teknik ekip sayesinde hizmet
odaklı çalışmaktayız.
Geçen yıllar içerisinde portföyümüzde kuluçka kullanımına
yönelik yenilikçi ürünlerin artmasıyla bizlerde kuluçkalara sunmuş
olduğumuz servis faaliyetlerini
artırdık. Ürünlerimizin kuluçkalarda
uygun biçimde ve doğru kullanımı
müşterilere olan bir taahhüdümüz
haline geldi. Müşterilerimizin üretimi alanlarının bir parçası olan kuluçkalarda yürütülen bu faaliyetler
tam bir işbirliği ve uyum içerisinde,
planlanarak yapılmaktadır.
Geleneksel aşılama yöntemleri olan içme suyu aşılama ve
sprey aşılama maalesef hataya
açık uygulamalardır ve kontrolü
oldukça zordur. Aşının saklanması, hazırlanması, uygulanması dikkat edilmesi gereken
önemli noktalardır.
Bülent ÇAKAN
Ceva Hayvan Sağlığı Kanatlı İş Birimi Direktörü
Füsun GÜNGÖR
Ceva Hayvan Sağlığı Kanatlı Pazarlama Müdürü
Kuluçkada yapılan
aşılamanın avantajları
Lojistik avantajlar
> Sevkiyat kolaylığı: Yüzlerce
üretici yerine birkaç kuluçkaya
sevkiyat.
> Soğuk zincirin garanti altına
alınması: Kuluçkalarda jeneratör
destekli özel soğutma alanları
veya ekipmanları sürekli kayıtlarla kontrol altında tutabilirken,
çiftliklerdeki soğuk zincir koşulları çok daha olumsuz koşullara
maruz kalmaktadır.
> Yeni yasal düzenlemelere
uygunluk sağlamaktadır.
Aşılama kalitesindeki avantajlar
> Bireysel aşılamaya bağlı yüksek aşılama oranı (%98 ve üzeri)
iken saha aşılamaları değişken
aşılama oranına sahiptir (0-80%).
> Kuluçka aşılamalarında
doğru dozun uygulanması
(%95 ve üzeri) saha uygulamalarına göre çok daha iyidir
(%10-%300 değişkenliği).
> Aşıya uygun çevresel koşullar: Kuluçka uygulamalarında
aşı çok daha güvenli ve kontrollü
çevresel koşullara maruz kalırken, saha aşılamalarında içme
suyu kalitesi, suluk hattının
durumu, ortam ısısı, ortamdaki
biyolojik ve kimyasal kontaminasyonlar gibi birçok olumsuz
faktörün tehdidi altındadır.
> Aşılama kalitesindeki insan
faktörü: Kuluçka aşılamalarında
kuluçka gibi belirli noktalarda,
bu işe özel az sayıda kişiden
oluşan aşılama ekibinin sürekli
eğitimi ve kontrolü yapılabilirken, sahada çok sayıda, dağınık coğrafyada, farklı görevleri
olan üreticinin değişken zamanlardaki aşı uygulamalarının
kontrolü mümkün değildir (iş
kalitesindeki kontrolsüzlük).
Aşı, kuluçkada kontrollü çevre
koşulları altındayken, sahada
olumsuz faktörlere maruz kalır.
Kuluçka aşılamaları çok sayıda
avantaj sağlıyorsa neden daha
önce hayata geçmemiştir?
Bize göre bunun 2 temel
nedeni vardır:
1. Bu konsepte özel ürünler son
15-20 yılda geliştirilmeye başlandı.
2. Söz konusu ürünlerin
kuluçkadaki kullanım süreçleri
için kontrol standartları; yani
C.H.I.C.K. Program oluşturuldu.
Kuluçka aşılama konseptine
uygun özel ürünler nelerdir?
Bu konseptin içerisinde yer alacak aşıların yeni bazı özelliklere
sahip olması gerekmektedir. Bunlardan biri maternal antikorlardan
etkilenmemesi diğeri de embriyo
yada civcive zarar vermemesidir.
Civcivlere damızlıklardan
CEVA HAYVAN SAĞLIĞI
C.H.I.C.K. Program
servis paketi, aşılama
aşamasında sürekliliği
sağlayarak en üst
kalitede hizmet
vermeyi amaçlar.
geçen maternal antikorlar canlı
aşılar başta olmak üzere tüm
geleneksel aşıların oluşturacağı
bağışıklığı göreceli olarak sekteye
uğratır. Dolayısıyla aşıların erken
uygulanmasını, yani kuluçkada uygulanmasını güçleştirir.
Yenilikçi aşılarda bu fenomenin
olumsuzluklarından kaçınmak
için ya antijenin etrafı kaplanarak
maternal antikorlar ile oluşan
olumsuz etkileşim engellenir ya da
antijen sentezleyen genler hücre
içi yaşam sürdüren bir taşıyıcıya
(vektör) yerleştirilir. Bizler her iki
teknolojiyi de kullanan aşılar sunmaktayız; Kuluçkada uygulanabilen güvenli ürünler sınıfına giren
ve uygulandıktan sonraki süreçte
istenmeyen aşırı aşı reaksiyonları oluşturmayan diğer aşılarda
solunum yolları hastalıklarına karşı
üretilen yenilikçi aşılardır.
Yukarıda bahsedilen tüm özellikleri taşıyan ürünlerin yenilikçi
sıfatını alabilmesinin sebebi
endüstrinin geleneksel ürünlere rağmen oluşan beklentilere
cevap verebilmesidir.
C.H.I.C.K. Program nedir?
C.H.I.C.K. (CEVA Hatchery
Injection Control Keys) programı
komple bir kuluçka servis paketidir. Kuluçka aşılaması olarak
adlandırdığımız süreçlerin en
üst kalitede gerçekleştirilmesi
ve bu kalitenin sürekliliği için
vermiş olduğumuz hizmetlerdir.
C.H.I.C.K. Program müşterilerimize çözüm ortaklığı sağlamak
amacıyla tasarlanmıştır.
Bizler bu süreçlerde ihtiyaç
duyulan ve müşterilerimizin koşullarına uygun çeşitli ekipmanları sağlamaktayız. Bu ekipmanlar:
> Desvac sprey kabini
> Dovac tek enjeksiyon
> Dovac çift enjeksiyon
> Autovac
> In-ovo
İNFOVET 40-41
Bu ekipmanların sürekli ilk
günkü kalitede çalışabilmesi
için, yedek parça ve bakım
hizmeti sunmaktayız.
Diğer bir önemli nokta da, bu
ekipmanlar ile ilgili operatörlere
verilen eğitimlerdir. Eğitimlerde
aşılamanın ve ekipmanın genel
prensipleri, ekipmanın işleyişi,
görülebilecek aksaklıkların giderilmesi, enjeksiyon ayarlarının
yapılması, ekipmanın temizlik
ve bakımı ile ilgili sözlü, yazılı ve
uygulamalı olarak bilgilendirmeler yapılmasıdır.
Şu ana kadar bahsetmiş
olduğumuz tüm bu hizmetleri Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş.
olarak kurduğumuz “Kuluçka
Servis Hizmetleri” birimi ile
gerçekleştirmekteyiz.
C.H.I.C.K. Program’da adı geçen
C.H.I.C.K. APP uygulamasından
bahseder misiniz?
C.H.I.C.K. App ile veriyi çok
daha iyi yönetmemizi sağlayan
yeni bir teknoloji ile tanıştık.
Servisimiz, müşterilere, aşılama süreçleri hakkında daha
hızlı ve doğru bilgi veren daha
AKILCI bir hale geldi.
C.H.I.C.K. Program Kuluçka
Servisimiz neden
daha akılcı?
C.H.I.C.K. Programı kapsamında,
ekipmanlarla ilgili geniş çaplı
eğitimler verilmektedir.
C.H.I.C.K. Program içerisindeki
diğer bir önemli konu aşıların
hazırlanmasıdır. Oldukça basit
olarak algılanan bu sürecin, detaylandırıldığı zaman aslında çok
kritik kontrol noktalarına sahip
olduğu görülmektedir. Özellikle
Marek aşılarının hazırlanmasında süreç kalitesinin iyileştirilmesine yönelik hizmetlerde
öncülük etmekteyiz.
1. Aşılama sürecini ve
sonuçlarının geliştirilmesini
sağlamaktadır
Uygulama ve merkezi veri
tabanı (Quickbase) tarafından
sağlanan güçlü analitik
sayesinde, zaman içinde
aşılama işleminin bireysel
olarak aşılama ekibinin, tüm
önemli göstergeler ile ilgili
performansını gösterebilir,
iyileştirilmesi ve geliştirilmesi
gereken konular ile ilgili
kuluçka yöneticileri ile işbirliği
içerisinde aksiyon alınır.
C.H.I.C.K. App’nin güçlü analitiği
sayesinde kuluçka yöneticileri
ile işbirliği içerisinde aksiyon
alınmaktadır.
Basit olarak algılanan aşı hazırlama
sürecinin kalitesinin iyileştirilmesine
yönelik hizmetler sunulmaktadır.
Bu eğilimler Ceva ve
müşterilerimizin birlikte çalıştığı
“Sürekli İyileştirme Planı’nın”
temelini oluşturmaktadır.
2. Müşterilerimiz için aşılama
süreci hakkında gerçek zamanlı
göstergeler sağlamaktadır.
Kuluçka Servis Hizmetleri ile
müşterilere için aşılama süreci
hakkında gerçek zamanlı
göstergeler sağlanmaktadır.
Mobil cihazlarına yüklü
aplikasyon sayesinde, C.H.I.C.K.
Program kuluçka servis
teknisyenlerimiz, kuluçkahane
yöneticilerine gerçek zamanlı
olarak servis ziyaretlerinin
sonuçlarını gösterebiliyorlar.
Daha sonra bu sonuçlar,
aşılama süreci ile ilgili önemli
göstergeleri içeren denetim
raporu olarak entegrasyonun
tüm ilgili birimlerine düzenli
olarak sunulmaktadır.
3. Kuluçka aşılama
teknisyenlerinden oluşan özel
bir ekip tarafından desteklenir
Bu yeni bilgi teknolojileri
platformu, ekibimizin
müşterilerimiz ile birlikte
tüm aşılama süreci ile ilgili iş
kalitesini arttırmak için son
teknolojiyi sunmaktadır.
Bu konuda yaptığınız
yatırımlar nelerdir?
Yaptımız yatırımları insan kaynaklarına ve aşılama ekipmanlarına yapılan yatırımlar olarak
ikiye ayırabiliriz. İnsan faktörüne
duyulan ihtiyaç iş hacmi büyüdükçe artmaktadır ve iş kalitesinin devamlılığı için denetim ve
eğitimin sürekliliği gerekmektedir. Yarın da bugünki gibi, bu
konuda Türkiye’nin en büyük ve
deneyimli ekibine sahip olmayı
planlıyoruz. Bugün gelmiş olduğumuz noktada yürüttüğümüz
işbirliği çerçevesinde emeği olan
herkese teşekkür ederiz.
RÖPORTAJ X-VET
XVET ruhu ve
fikri Türkiye’de
Dünya çapında yenilikçi ürünleriyle yakaladığı başarıyı, deneyimli kadrosu
ile 2014’te Türkiye’de ve komşu ülkelerde kurduğu XVET EAST ile sürdürmeyi
planlayan XVET’in faaliyetleri ve gelecek planları üzerine konuştuk.
B
ugün 60’ın üzerinde
ürünü, 40’ın üzerinde
ülkede kabul gören;
ürünlerini dünya çapındaki müşterilerinin geri bildirimleri ile geliştirmekte olan; onların
taleplerine uygun çözümü
sunmayı hedef edinmiş; kaliteli,
güvenli ve geniş ürün yelpazesi
ile zamanında ve şeffaf bilgi
aktararak başarıyı yakalamış
İNFOVET 42-43
olan XVET EAST ile Türkiye’deki
hedefleri, faaliyetleri ve uzun
vadedeki planları üzerine bir
söyleşi gerçekleştirdik.
XVET nerede ve ne zaman
kuruldu? Global faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
2002 yılında kurulan XVET
Germany, o tarihten beri
Almanya’dan dünyadaki pek çok
ülkeye ihracat yapmaktadır. Dünya çapında 40’tan fazla ülkeye
ihracat gerçekleştirmiştir. 66
tane distribütör ile çalışmaktadır.
Hali hazırda XVET ürünleri
4 kıtada Avrupa, Asya, Amerika ve Afrika’da satılmaktadır.
XVET’in dünyadaki amacı ve
hedefi; kaliteli ve inovatif ürünler
sağlayarak ve müşterilerine
gereken desteği vererek satış
ve ihracat bölgelerini genişletmek, spesifik pazar ve alanların
ihtiyaçlarını karşılayacak yenilikçi ürün portföyünü arttırarak
dünyadaki ağını genişletmektir.
Bu düşünceden hareketle; Türkiye’deki operasyon, 2014 Ekim ayı
itibariyle faaliyete geçerek XVET
East İstanbul’da kurulmuştur ve
kendi ofisinde faaliyet göstermeye başlamıştır.
XVET başarısının nedenleri
> Ürünlerimizde kalite, güvenlik ve doğru bilgi en
fazla önem verdiğimiz konulardır.
> Zamanında ve şeffaf bilgi sunuyoruz.
> Şeffaf, dürüst ve esnek bir firmayız.
> Dünyanın her yerindeki müşterilerimizle iletişimde
nezaket ve saygı konusunda açık fikirliyiz.
XVET Almanya dünya çapında inovatif ürünleriyle
yakaladığı başarıyı; Türkiye’de ve komşu ülkelerde,
yılların deneyimine sahip kadrosu ile 2014 yılında
kurulan XVET EAST ile sürdürmeyi hedeflemektedir.
Eylem Akkaya
Ziraat Mühendisi
XVET’in Gücü
> Güncel teknoloji takibi
> Esneklik ve hızlı hareket
edebilme kabiliyeti
> Etkin kurumsal pazarlama
> Dürüst çalışma anlayışı
> Çözüm odaklı yaklaşım
> Yaratıcı zihniyet
> Nitelikli insan gücünden oluşur.
XVET’in Değerleri
> Çevre dostu
> Çalışanlara saygı
> Kanunlara saygı
> Ahlaki değerlere saygı
> Bilime saygı
> Güvenilirlik
> Açık görüşlülük
> Müşteri odaklılık
> Liderlik
karar verdik. Yılların deneyimine
sahip kadrosu tarafından 2014
yılında kurulan XVET East, XVET
Gmbh’nin dünya çapında inovatif
ürünleriyle yakaladığı başarıyı;
Türkiye’de ve komşu ülkelerde
sürdürmeyi hedeflemektedir.
XVET East de kendi sahip olduğu
ilke, değer ve prensipler ve
XVET East’in vizyonel birikimi ile
hedeflerine ulaşmayı amaçlamaktadır. “Hayvan Besleme
ve Sağlığı” konusunda müşteri
odaklı çözüm ve ürünleriyle
geniş bir portföye sahip olmanın
avantajıyla, aynı zamanda “tailor
made” çözümler sunabilen spesifik ve inovatif ürünlerle hizmet
vermeye başlamıştır.
XVET Türkiye nasıl oluştu?
Nasıl bir ortaklık yapısı var?
Türkiye’deki hedefleriniz
nelerdir? Çalışma alanlarınızı
nasıl belirliyorsunuz?
Yıllardır farklı firmalarda kazandığımız deneyimlerimizi, kazandığımız değerlerimizle kendi
firmamız çatısı altında toplamaya
XVET Gmbh; geliştirmiş olduğu
değişik hayvan gruplarındaki
geniş ve inovatif ürün seçenekleriyle dünya çapında hizmet
Dilek Barlas
Ziraat Mühendisi
vermektedir. XVET East olarak biz
de buradan feyz alarak ve kendi
bilgi birikimimizle, öncelikli olarak
kanatlı sektöründe faaliyet göstermeye başladık. Ruminant ve
balıkçılık sektöründeki faaliyetlerimizi zamana yayarak, bölge
bayilikleri aracılığıyla gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Çalışma alanlarımızı, deneyimlerimize paralel olarak belirliyoruz.
Şirket ortağı olarak, birikimlerimizi
aynı alanda topladığımız bir geçmişe sahibiz. Aynı alanda ilerlemenin bize manevi olarak katmış
olduğu çok büyük değerler var.
XVET’ Eastin Türkiye oluşumunda Dilek Barlas ve Eylem
Akkaya olarak bir araya gelmemizin yarattığı sinerji “bir kelebeğin
kanatlarının yaratacağı etki”
gibi olacaktır. Kelebeklerin naif
bedenleriyle bu koca dünyada
çırptıkları kanat küçükmüş gibi
görünse de, arka arkaya çırpılan
kanatlar güçlü rüzgârları ve
fırtınaları birlikte doğurur. Biz de
büyük oluşumları doğuracağımıza
yürekten inanıyoruz.
Kısa ve uzun vadede
planlarınız nelerdir?
XVET EAST orta vadede Türkiye’de
Gmp(+) üretim tesisini kurarak ve
yeni molekülde ürünler üreterek
Ortadoğu’ya sevkiyatlarını gerçekleştirecektir. Hali hazırda tüm ürünlerimizin formülasyonları XVET’e ait
olup; patentleri alınmıştır.
İki bayanın zarafeti ve titizliği
ile sektöre hizmet verirken
öncelikleriniz neler olacaktır? İki bayanın ve özellikle iki
titiz bayanın olması; çok daha
disiplinli bir sistemi ve çok farklı
açılardan bakabilme avantajını
beraberinde getiriyor. İkimizin
de işe yaklaşımlarımızla ilgili çok
özel, ayrı ayrı özellikleri ve bakış
açılarımız var. Farklılıkları ortaya
koymadaki ayrıcalığımızı bu
yönlerimizle sektör dostlarımıza
göstereceğimize inanıyoruz. 
TOPLANTI
Dr. Sait Koca yeniden başkan
Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği’nin (BESD-BİR) 17. Olağan
Genel Kurul Toplantısı 28 Ocak Çarşamba günü Ankara Sheraton Otel’de BESD-BİR
üyelerinin ve sektörün üst düzey temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirildi.
BESD-BİR Yönetim Kurulu
Başkanı Dr. Sait Koca
ikinci defa yönetim
kurulu başkanı seçildi.
eti üretiminin 3.48 milyon ton,
hindi eti üretiminin ise 100 bin
tona ulaşmasını hedefliyoruz.
Y
önetim Kurulu Başkanı ve Yönetim Kurulu
Üyeleri’nin belirlendiği
toplantıda Dr. Sait
Koca ikinci kez başkan seçildi.
Seçim sonucuna göre; Başkan
Yardımcılığı görevi Süleyman
Öztürk’ün, Saymanlık görevi ise
İpek Üstündağ’ın oldu. Ömer
Görener, Mehmet Keskinoğlu, K.
Nezih Gencer ve Ender Abalıoğlu
ise yönetim kurulu üyeleri olarak
belirlendi. BESD-BİR Yönetim
Kurulu Başkanı Dr. Sait Koca’nın
açılış konuşmasıyla başlayan
toplantıda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil, Tarım Orman
ve Köyişleri Komisyonu Başkanı
İbrahim Yiğit, Bursa Milletvekili
ve Meclis Plan Bütçe Komisyonu
Üyesi Önder Matlı ve Türkiye Yem
Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü
Karakuş da konuşma yaptı.
Genel Kurul Toplantısı’nda
sektör değerlendirmesi yapan
Dr. Sait Koca, Türkiye’nin piliç
eti üretiminde 2013 yılı itibariyle
dünyada 8. sıraya yerleştiğini
ve Türk Kanatlı Sektörü’nün ülke
ekonomisine katma değer sağlayan önemli sektörlerden biri
olduğunu söyledi.
İNFOVET 44-45
“2025 yılı kanatlı eti ihracat
hedefi 2,4 milyar dolar”
Dr. Sait Koca, 2014 yılı kanatlı
eti ihracatının 431 bin ton ve 700
milyon $ olarak gerçekleştiğini
kaydetti ve sözlerine devam etti:
“Türkiye, Dünya piliç eti ticaretinde 4. sırada ve % 4.1’lik bir paya
sahip. Hedef, ABD ve Brezilya’nın
ardından üçüncülüğü elde etmek.
Kanatlı eti ihracatımız özellikle
2008’den bu yana ciddi oranda
artarak devam ediyor. En büyük
pazarımız Irak’a bu ihracatın 227
bin tonluk kısmını gerçekleştirdik.
Suriye de bizim için son 2 yılda
20-25 bin tonluk ihracat gerçekleştirdiğimiz önemli bir pazar
konumunda. 2025 yılı kanatlı eti
ihracat hedefimiz 1 milyon 300
bin ton ile 2,4 milyar $.” dedi.
“2025 yılında 3.48 milyon tona
ulaşmasını hedefliyoruz”
Üretimle ilgili rakamlar veren
Dr. Sait Koca “İlk verilere göre
2014 yılı piliç eti üretimi, 2013
yılına göre %9,2 artış göstererek
1.956.000 tona ulaştı. 2005’ten
sonra gerilemeye başlayan hindi
eti üretimi son yıllarda tekrar artmaya başladı ve 2014 yılında 53
bin tona ulaştı.2025 yılında piliç
“2014 yılı Türkiye büyüme
oranında, Kanatlı Sektörü’nün
başarısı tartışılmaz”
15 bin adet kayıtlı kümes ile
birlikte 2,4 milyon kişinin sektörden geçimini sağladığının altını
çizen Dr. Sait Koca: “Türkiye‘nin
2014 yılı büyümesi %3,5 olarak
gerçekleşmiştir. Bu sürece kanatlı
sektörünün üretim ve ihracat
artışının olumlu katkısı olmuştur. Dünyada, 2000 yılında 58,8
milyon ton olan tavuk eti üretimi
% 59 artışla 2013 yılında 93,1
milyon tona ulaştı. Sektörün 2014
yılı itibariyle yıllık cirosu ise 5,25
milyar $ olarak gerçekleşti” dedi.
Dr. Sait Koca, kümes yetersizliği, atık yönetimi, ham madde
temini ve yasal düzenlemeler
konularındaki sektör sorunlarının
altını çizdi ve yaşanan sorunların
çözümü için yoğun çalışmalar
sürdürdüklerini ifade etti. Genel
Kurul Toplantısına katılan Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Müsteşar Yardımcısı Nihat Pakdil
ise kanunlarla ilgili yaşanan
sıkıntılara değinerek, gerekli
düzenlemelerin yapılması durumunda ülke ihtiyaçlarını karşılayan mevzuatın gerçekleşeceğini
söyledi. Tarım Orman ve Köyişleri
Komisyonu Başkanı İbrahim Yiğit
ise, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği’nin çalışmalarını yakından takip ettiklerini ve bu çalışmaların sağlıklı bir
şekilde yürütüldüğünü ifade etti.
Bursa Milletvekili ve Meclis Plan
Bütçe Komisyonu Üyesi Önder
Matlı, kanatlı sektörünün Türkiye
için önemli bir sektör olduğuna
dikkat çekerek, sektörün 12 yıldır
sürekli büyüdüğünü ve yakın
coğrafyayı da beslediğini söyledi. Matlı, sektörün sıkıntılarını
takip ettiklerini, Sayın Bakan’ın
da sorunlarla ilgili gerekli adımlar
atılacağı yönünde çalışmalarının
olduğunu söyledi. 
GÜNCEL
Hipra personeli ile birlikte süt kalitesi
üzerine teknik hizmetler veren Prof.
Dr. Paolo Moroni çiflikleri ziyaret etti.
Paolo Moroni
yeniden
Türkiye’de
Cornell QMPS (Quality Milk Production Services)
direktörü Prof. Dr. Paolo Moroni, Hipra’nın tüm
dünyada, Cornell Üniversitesi Veteriner Fakültesi
ile ortak yürüttüğü bir proje kapsamında
geçtiğimiz ay yeniden Türkiye’yi ziyaret etti.
P
roje kapsamında yılda
iki veya üç kez ülkemize
gelerek Startvac kullanan büyük kapasiteli
süt işletmelerine Hipra Türkiye
personeli ile birlikte teknik
hizmetler veren Prof. Dr. Paolo
Moroni son ziyaretinde, Hipra
Türkiye Teknik ve Pazarlama Müdürü Gökhan İlhan ile birlikte süt
kalitesi üzerine teknik hizmetler
veren yoğun bir çiftlik çalışma
İNFOVET 46-47
programı gerçekleştirdi.
Startvac kullanan sütçü işletmelerde, süt kalitesi ve meme
sağlığı üzerine yoğunlaşan
ziyaretler çerçevesinde sağım
rutinleri, yataklık yönetimi, süt
kalitesine yönelik yönetimsel
yaklaşımlar da analiz edilerek;
azalan klinik ve sub-klinik mastitis insidansı, meme enfeksiyon
vakalarının sayısında azalma,
enfeksiyon şiddetinde azalma,
tedaviye kolay ve ekonomik yanıt, elden çıkarılan (satılan veya
kesime sevk edilen) hayvanların
sayısındaki düşüşler çerçevesinde Startvac kullanan işletmelerin ekonomik kazançları da
değerlendirildi. Önceki ziyaretlerine kıyasla Türkiye’de özellikle
yönetim açısından süt kalitesine
yönelik göze çarpan gelişmeler
olduğunu belirten Prof. Dr. Paolo
Moroni “Analitik değerlendirilmeler açısından eskiden çok zor
ulaşabildiğimiz verilere anında
ulaşmak gelişimin en önemli
göstergelerinden biri.” dedi.
Bazı işletmelerde, yönetimin
bireysel somatik hücre sayılarının tespit edilebilmesi için
yatırım araştırmalarında bulunduğunu belirten Paolo Moroni
‘’Bugün için dünya standartlarında değerlendirme kapsamına girebilecek ve örnek işletme olarak
sayılabilecek birçok işletmeniz
var ve bu sayının her geçen gün
hızla artması ülkeniz açısından
heyecan verici.’’ dedi.
Güncel yaklaşımları sahaya
entegre etmeye çalışıyoruz
Hipra Türkiye Teknik ve Pazarlama Müdürü Gökhan İlhan,
Dr. Paolo Moroni’nin ziyaretlerini
dergimize değerlendirdi:
Paolo Moroni ile yaptığımız ziyaretlerde özellikle meme sağlığı
ve süt kalitesine yönelik güncel
yaklaşımları öğreniyor ve bunları
ülkemizde hızlı bir şekilde sahaya entegre etmeye çalışıyoruz.
Yine çiftliğin geçmiş ve güncel
kayıtlarını karşılaştırmalı olarak
analiz ediyoruz ve Startvac’ı
kullanan işletmelerde yapılan yatırımın, paraya dönüşümünü çok
rahatlıkla ölçümleyebiliyoruz.
Bu, işletme yönetimi ve işletme
sahipleri açısından oldukça
memnuniyet verici olduğu gibi
ayrıca işletmede çalışan veteriner hekimlerin ne kadar doğru
bir karar verdiklerinin algılanması
açısından çok önemli. Startvac
içeriğinde bulunan antijenler
yönünden vaka sayılarında istatistiksel olarak ciddi azalmalar
gözlemledik. Yine S.aureus
kökenli kronik mastitis vakalarında çok belirgin azalmalar ve
işletme süt üretiminde buna
bağlı artışlar önemli avantajların
başında geliyor. Dolaylı olarak da
enfeksiyon şiddetinde azalma,
işletme antibiyotik tüketimlerinde azalmalar söz konusu.
Yine mastitis nedeniyle
kesime sevk edilen hayvanların
oranında % 50’lerin üzerinde düşüşler görüyoruz. Bir süt ineğinin
4-5 bin dolar civarında maliyetinin olduğu düşünüldüğünde
kesime ayrılan hayvan sayısında
azalma işletmeye ciddi bir gelir
olarak dönüyor. Startvac kullanımına bağlı kayıpların azalmasından kaynaklı kazanımları görmek
memnuniyet verici. Bu tür olumlu
gelişmeleri kesin veriler ile tespit
etmek, üst düzey teknik hizmetlerimizi devam ettiren en önemli
motivasyon kaynağımız. 
TOPLANTI
FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji; özel
sektör, STK’lar, üniversiteler ve çiftçilerle
işbirliği içinde olduklarını belirtti.
i
FAO’dan
Türkiye’ye
uluslararası
alanda katkı
İstanbul Aydın Üniversitesi Gıda Mühendisliği
ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
arasında işbirliği protokolü imzalandı. FAO
Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji’nin katılımıyla
gerçekleştirilen protokolün, FAO’nun ülkeler
arasında bir köprü olduğunun vurgusu yapıldı.
İNFOVET 48-49
stanbul Aydın Üniversitesi
Gıda Mühendisliği ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO) arasında, 16
Aralık 2014 tarihinde bir işbirliği
protokolü imzalandı. İstanbul
Aydın Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Yadigar İzmirli, “FAO, gıda alanında dünyada büyük hizmetlere
imza atan bir kuruluş olarak öne
çıkmaktadır. Gıda alanına katkıda
bulunmayı arz eden üniversitemizin, FAO’nun yaptığı çalışmalarda yer almasından sevinç
duyarız.” ifadelerinde bulundu.
Gıda Mühendisliği Bölümü’nün
ciddi yatırımlar yaptığına ve bu
alandaki araştırmalarına son hızla devam ettiğine dikkat İzmirli,
“Derslerin teorik kısmını hocalarımızla yürütürken uygulamaya ve
araştırmaya yönelik çalışmalarımızı laboratuvarlarımızda geliştireceğiz. FAO’nun şimdiye kadarki
tecrübesi ve yapmış olduğu
çalışmalar yeni üretilecek ortak
projeler kapsamında Türkiye’ye
uluslararası alanda katkı sağlayacaktır” şeklinde konuştu.
FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko
Shoji ise yaptığı konuşmada;
gıda güvenliğinin hala bir sorun
olduğunu, bunun küresel bir çabayla ulusal, uluslararası, kamu,
özel sektörler, üniversiteler ve
gönüllü kuruluşların katkısıyla
çözülebileceğini vurguladı.
Yuriko Shoji, “FAO’nun çalışmaları içinde; bilginin toplanması,
istatistiki verilerin analiz edilmesi, çeşitli araçlar ve rehberlerin
geliştirilmesi ile bunları üye
ülkelerin yararına kullanmak yer
almaktadır. Ama tüm bunların
üzerinde yer alan küresel amacı
ise insanların daha iyi yaşamasını sağlamaktadır. Şu an sizin
içinde bulunduğunuz sektörü
geliştirmek adına FAO ulusal ve
uluslararası aktörlerle iş birliği
yapmaktadır. FAO burada bir köprü görevindedir. Burada karşılaşılan zorluklardan biri de üniversite bilgisinin anlaşılması ve onun
gerçek kırsal hayata aktarılmasının sağlanmasıdır.” sözleriyle
FAO’nun amacını aktardı.
FAO’dan iki önemli rapor
FAO’nun Gıda Güvenliği konusunda son yaptığı çalışmalara
da değinen Yuriko Shoji; “FAO şu
an, gıda güvenliği açısından iki
tane doküman üretmiş durumda.
Bunlardan bir tanesi Dünya Tarım
ve Gıda Raporu’dur. Bu rapor gıda
ve tarım alanındaki mevcut gelişmeleri analiz edip değerlendirir.
Bir diğer rapor da aile çiftçiliğiyle
ilgili olarak da basılan, dünyadaki
gıda güvencesizliğini inceleyen,
değerlendiren, ayrıca açlığın nasıl
azaltılacağını analiz eden bir
rapordur.” diyerek; bu raporların
politik, yasal alt yapı, ekonomik
kaynaklar, mobilizasyon ve mevcut işbirlikleri açısından da değerlendirilebileceğinin altını çizdi.
TOPLANTI
Saha ekibi
gücüne
güç kattı
22 – 26 Aralık tarihleri arasında Ramada Plaza
Asia Airport’ta Bavet İlaç’ın organize ettiği
yılsonu eğitim ve değerlendirme toplantısı
başarılı bir şekilde gerçekleştirildi.
B
avet İlaç’ın saha
elemanları için düzenlemiş olduğu, 2014 yıl
sonu toplantısının ilk iki
gününde satış eğitimi verilerek, elemanların mevcut satış
becerilerini bir üst seviyeye
taşımaları sağlandı. Pazarlama
Müdürü Cemal Kaya yönetimindeki toplantıda, tecrübeli saha
ekibi, geçmiş yıllarda edinmiş
oldukları teknik eğitim bilgilerini,
almış oldukları satış eğitimi ile
tamamlama ve bunu daha etkin
bir şekilde kullanabilme becerisine ulaşmış oldu. Misyonu ve
vizyonu gereği her yıl bir önceki
yıla oranla büyümeyi hedefleyen
Bavet İlaç, hızla değişen pazar
koşullarında rekabet üstünlüğünün devamını sağlamak için, inovasyon yapmanın yadsınamaz
bir gerçek olduğunun bilincinde,
İNFOVET 50-51
çalışmalarını hızla yürütmeye
devam ediyor.
Toplantıda Teknik Müdür Dr.
Demir Özdemir, ithal edilmiş olan
Vetinov-pet beslenme ürünleri,
diş sağlığı, bahçe koruyucu,
üriner sistem sağlığı, Easypillkolay tablet yutturma, Smectiteyeşil kil toksin bağlayıcı, Joint
Support-bitkisel antinflamatuar,
eklem sağlığı-Joint Flex, karaciğer fonksiyonlarını destekleyici-Liver Support, deri ve tüy
sağlığı-Skin, L-lysine ürünlerinin
sunumlarını gerçekleştirdi.
Bavet İlaç, düzenli olarak
vermeyi sürdürdüğü CRM eğitimlerine devam ederek, proaktif
düşünebilen bir saha ekibi oluşturmak adına gerekeni fazlasıyla
yaptığını göstermiş oldu.
Toplantı, Cemal Kaya ve
Özgür Özdemir’in, 2014 yılında
gerçekleştirilmiş ve 2015 yılında
gerçekleştirilmesi planlanan
kampanyaların değerlendirilmesi,
sunumu ve bunların ışığında
saha ekibiyle gerçekleştirilen
beyin fırtınası ile yeni dönem
stratejilerinin ve kampanyalarının
belirlenmesiyle devam etti.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın VTÜHY’ye yönelik
yapmış olduğu değişiklikleri
içeren sunum, Ruhsatlandırma
Müdürü Fatma Cinbat tarafından
gerçekleştirildi ve saha ekibi bu
konuda da aydınlatıldı.
Arion İşletme Müdürü
Yiğit Altav da toplantıdaydı
Arion İşletme Müdürü Yiğit
Altav da toplantıya dahil olarak,
satış sorumlusu arkadaşlarımızla
GMP üretim uygulamaları hakkında bilgilerini paylaştı. Toplantıda
gerçekleştirilen grup aktiviteleri, ekip ruhunun oluşmasında
oldukça etkili oldu. Bavet İlaç’ın
ciro bazında büyümesini, yıllar
bazında değerlendiren Cemal
Kaya, 2015, 2016, 2017, 2018
yıllarına ait büyümeye dayalı ciro
hedeflerini çarpıcı bir şekilde
gözler önüne serdi. 2014 yılında
çok iyi büyüme ivmesi yakalayan
Bavet’e, en yüksek performansı
sağlayan Marmara Bölgesi Bölge
Müdürü Hasan Ocak nezdinde
tebrik edildi.
Bavet İlaç Yönetim Kurulu
Başkanı Zekeriya Nergiz Bey’in
kapanış konuşması ile toplantı
sona erdi. Toplantı sonrası düzenlenen gala gecesinde Bavet
İlaç çalışanları, yılın yorgunluğunu, diledikleri gibi eğlenerek,
stres atarak geride bıraktılar ve
yeni yıla merhaba dediler. 
toplantı
Oda başkanlarının
büyük buluşması
Veteriner hekim odaları arasında uygulama birlikteliği sağlamak adına her yıl Ocak ayında
yapılan “Oda Başkanları Toplantısı” 23-25 Ocak 2015 tarihleri arasında Kızılcahamam’da yapıldı.
T
oplantıya 50 veteriner
hekim odası başkanı,
Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğü, Hayvan
Sağlığı ve Karantina Daire Başkanı Dr. Nahit Yazıcıoğlu’nun ve
Hayvancılık Genel Müdürlüğü,
Genel Müdür Yardımcısı Dr. İbrahim Özcan’ın katılımıyla yararlı
bir toplantı gerçekleştirildi.
Toplantıda; Dr. Nahit Yazıcıoğlu
ve Dr. İbrahim Özcan, bakanlığın
serbest veteriner hekimlerin ça-
İNFOVET 52-53
lışmalarını kapsayan konularında
detaylı bilgi aktarımı yaptılar.
Türk Veteriner Hekimleri
Birliği’nin 2015 yılı çalışmaları
ile ilgili kararlar
> 2015 yılında kamu dışında
çalışacak veteriner hekimlerin
aylık asgari ücretleri belirlendi.
> Türk Veteriner Hekimleri
Birliği bünyesinde oluşturulacak
komisyonlar ve oluşturulan komisyonun üyeleri belirlendi.
> Hizmet içi eğitim programlarının, eğitim komisyonu tarafından belirlenmesi kararlaştırıldı.
> Veteriner hekimlik mesleğinin çalışma alanına giren konularda yapılacak hukuka aykırı düzenlemelerle ilgili olarak gerekli
hukuki mücadelelerin kararlılıkla
yürütülmesi kararlaştırıldı.
> Veteriner tıbbi ürünler piyasasında oluşan ve gereksiz ilaç
kullanımını arttıran spot piyasanın engellenmesi konusunda bakanlığın da katkılarının alınması
sağlanarak etkili bir mücadele
yapılması kararlaştırıldı.
> Kamuda çalışan veteriner
hekimlerin özlük haklarının, aynı
kurumlarda çalışan diğer meslek
çalışanlarından daha düşük olması (Ek ödeme nedeniyle döner
sermaya ücretlerinin kesilmesi)
çalışma barışını engellediği için
bu konuda bakanlığın bilgilendirilerek, gerekli girişimlerin
yapılması kararlaştırıldı.
> Yetkilendirilmiş veteriner
hekimlerin taşeron marifetiyle
istihdamı ile ilgili hukuki müca-
deleye devam edilmesi yönünde
karar alındı.
> Toplantıların yıl içerisinde
üçer aylık dönemler halinde bölge
odalarında yapılması ve bölgede
görev yapan veteriner hekimlerin
de katılım sağlaması kararlaştırılarak, ilk toplantının mayıs
ayının ilk haftasında Trabzon’da
yapılması kararlaştırılmıştır.
> Ayrıca, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Yönetim
kurulu üyeleri, Merkez Konseyi
ve bazı oda başkanlarımızın
katılımı ile gerçekleştirilen
toplantıda, yaşanan sorunların çözümü için oluşturulacak
komisyon marifetiyle bir çerçeve
protokol hazırlanması ve her iki
kurum yetkililerince imzalanarak
yürürlüğe konması için çalışma
başlatılması kararlaştırılmıştır.
TVHB Merkez Konsey Başkanı
Talat Gözet, toplantıya katılımlarıyla katkı sağlayan tüm meslektaşlarına şükranlarına sundu
ve alınan kararların TVHB’nin
2015 yılı çalışmaları için hayırlı
olmasını diledi.
KANATLI
Uzun vadeli beslenme
planları yaratın
Sağlıklı tam büyümüş bir tavuğa
ulaşmak, civcivin yumurtadan
çıktığı günden itibaren başlar. Bu
nedenle civcive dengeli başlangıç
diyeti sağlamayı unutmayın.
Yeni civciler gelmeden önce büyüme
Bu süreçte ortam havasını temiz tutmaya özen
gösterin. Civcivler çok hassas oldukları için tüm
materyalleri kullanmadan önce mutlaka iyice
dezenfekte edin. Dr.Ballam; “Dezenfektanları
doğru ve güvenli kullanmak için güvenlik
yönlendirmelerini okuyun.” diyor.
İtibarlı bir civciv
tedarikçisi araştırın
Civcivlerinizi Amerikan pullarom ve
tifo temiz belgeli çiftliklerden satın
alin. Potansiyel hastalıkları önlemek
için Marek Hastalığı ve coccidiosis
aşılı hayvanları tercih edin.
Tavukları güvende
tutmak için...
Amerika’daki bir gıda firmasına göre, arka
bahçe değişimine katılmak, kendi yumurtlayan
tavuklarını yetiştirmek ve verimlerini arttırmada
başarı sağlamak için altı adım mevcut.
Civciv büyütme makinenizi
hazırlayın
Civcivlerinizi civciv büyütme makinesi
denilen bebek civcivleri sıcak tutacak
ortamda tutun. Civciv büyütme
makinesi, taban yüzeyiyle tamamen
bitişik olmalı ve bir döşeme ile
çevrilmiş olmalı. İçerisinde bir ısıtıcı
lamba yer almalı. Dr. Ballam şöyle bir
tavsiyede bulunuyor; “Her civciv ilk 6
hafta için 2-3 alan boşluğuna ihtiyaç
duyar. Civciv büyütme makinesi ile
hava sıcaklığını ilk hafta 90oF’ye
ayarlayın ve 55oF’ye ulaşana kadar
her hafta 5oF’er düşürün.
İNFOVET 54-55
Sizin için doğru olan türü seçin
Kanatlı hayvan türleri çeşitli şekil, boy ve
renklerden oluşur. Hayvanınızdan ne istediğinize
karar verin. Eğer taze yumurtalar istiyorsanız,
Beyaz Leghorn Melezleri (beyaz yumurta),
Plymouth Barred Rocks (kahverengi yumurta),
Rhode Island Reds (kahverengi yumurta), Blue
Andalusians (beyaz yumurta) veya Ameraucanas
/ Easter Eggers (mavi yumurta) türlerini tercih
edebilirsiniz. Cornish Cross tavukları daha çabuk
büyür ve et üretimi için idealdir. Hem yumurta
hem et üretimi düşünüyorsanız, Plymouth Barred
Rock, Sussex ya da Buff Orpingtons gibi iki yönlü
türleri düşünebilirsiniz. Egzotik türler sadece şov
için veya evcil hayvan olarak kullanılabilir.
Tavukların sayısına
karar verin
Sürünüzdeki kanatlı hayvanların
sayısı ve cinsiyeti yerel kanunlara
veya sürüden beklentinize göre
değişebilir. Dr.Ballam şöyle
açıklıyor; “Sürünüz için zaman
ve sürünüzün barınma yerleri
için bütçe yaratın. Yumurtaları
nasıl toplayıp kullanacağınızı
ve yumurtlamayı sonlandıran
tavuklarla ilgili ne yapacağınıza
dair bir plan yapın. Başlangıçta
küçük adetlerle (4-6 tavukla)
sürünüzü oluşturun.”
BÜYÜKBAŞ
Araştırmalar kanser
insidansı ile süt
tüketimi arasında bir
ilişki saptamamakta;
aksine koruyucu
etkisi olduğunu
ortaya koymaktadır.
Sütten
özür
dileyeceĞiz
Son zamanlarda kanser vakaları ile
bağdaştırılmaya çalışılan ve medyada çoğu
zaman spekülasyonlara neden olan süt ve süt
ürünlerinin somut verilerle desteklenmeden
kanser vakaları ile ilişkilendirilmesi doğru mu?
YAZI: PROF. DR. U. Tansel Şireli Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi,
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
İNFOVET 56-57
S
üt, insanların beslenmesinde
vazgeçilmez öneme sahip bir besin maddesidir. Bebeklerin ve çocukların beslenmesinde özellikle
içerdiği yeterli ve dengeli protein,
yağ, karbonhidrat, vitamin ve mineraller
nedeniyle temel besin maddeleri açısından
öne çıkmaktadır. Sütün bileşiminde emülsiyon şeklinde yağ globülleri, koloidal şekilde
dağılmış proteinler ve çözelti halinde laktoz
ve çözünür proteinler bulunmaktadır. Ayrıca
süt; kalsiyum, vitamin D, konjugelinoleik asit
ve sfingolipidler gibi birçok potansiyel aktif
komponentten de oldukça zengindir. Bu
nedenle süt ve ürünleri iyi bir yağ, protein ve
karbonhidrat kaynağıdır.
IDF verilerine göre, süt tüketiminde
Türkiye 8. sırada
IDF (International Dairy Federation)
tarafından Japonya’da 2013 yılında düzenlenen dünya süt zirvesinde, 2012 yılında 7,1
milyar olarak kabul edilen dünya nüfusuna
göre ortalama kişi başı süt tüketimi 109,1
litre olarak kabul edilmiş ve geçtiğimiz 7 yıla
oranla süt üretimi % 8 (7,6 kg) düzeyinde
artış göstermiştir. Bu verilere göre toplam
süt tüketiminin % 41’ini oluşturan Asya en
önemli tüketim bölgesiyken, bunu % 27 ile
Avrupa kıtası takip etmiştir. Bu üretim oranına rağmen kişi başı tüketim açısından Asya
gelişmiş ülkelerin önemli bir kısmını içine
alan Avrupa ve Kuzey Amerika kıtasındaki
insanlardan daha az süt tüketmektedir. Asya’da kişi başı tüketim 73
kg iken, Avrupa’da 280 kg ve
İnek sütü üretiminde,
16 milyon tonla
Türkiye 8. sırada
gelmektedir.
BÜYÜKBAŞ
Kuzey Amerika’da 274 kg’a ulaşmıştır. Ulusal
Süt Konseyi’nin 2013 İstatistiki Raporu’nda
dünyada en fazla inek sütü üreten ülkelerin
ilk beş sırasında Avrupa Birliği (Üye 27 ülke
toplamı) 152 milyon tonla başı çekerken,
bunu sırası ile 90,9’ la ABD, 60,1’le Hindistan,
37,4’ le Çin ve 33,7 milyon ton ile de Brezilya
takip etmektedir. Türkiye ise 16 milyon tonla
8. sırada gelmektedir. Türkiye’de 2013 yılı
içme sütü tüketimi 1.323.942 tondur. Bunun
1.128.678 tonu (%85) UHT, geri kalan kısmı
pastörize olarak tüketilmektedir. Türkiye’de
(2013 yılı) kişi başı içme sütü tüketimi ise
ortalama 37,3 kg’dır.
Bu istatistiksel verileri sunmamın nedeni,
son zamanlarda sütün kanser yaptığıyla ilgili
bilimsel dayanakları yeterli olmayan haberlerin çıkmasıdır. Zira süt ve süt ürünleri kansere neden oluyorsa süt üretim ve tüketiminin
yüksek olduğu ülkelerde de bazı kanser türleri ve süt tüketimi verileri arasında da doğru
bir oranın olabileceğini düşünülmesidir.
En sık görülen kanser türleri ve nedenleri
Uluslararası Kanser Ajansı’nın 2012 yılı verilerine bakıldığında dünya kanser vakalarını
kayıt altına alan 184 ülkede, 28 kanser tipi
öne çıkmaktadır. GLOBOCAN 2012 verilerine
göre dünyada 14,1 milyon yeni kanser vakası
kayıt edilmiş ve 8,2 milyon kansere bağlı
ölüm şekillenmiştir. Dünya’da en çok tanı
konulan kanser tiplerinin; akciğer (%13,0),
meme (%11,9) ve kolon (%9,7) kanserleri
olduğu belirlenmiştir. Kanserden ölen hastaların ise en çok akciğer (%19,4), karaciğer
(%9,1) ve mide (%8,8) kanser hastaları olduğu belirtilmiştir (Tablo 1-2 ).
Genel olarak bakıldığında her yıl yaklaşık
76 milyon insan kanser veya kanserin yol
açtığı etkilere bağlı hastalıklardan hayatını
kaybetmektedir. Yine genel olarak uzmanlar
tüm kanser olgularında genetik faktörlerin
sadece %5-10 etkili olduğunu belirtirken,
kansere neden olan diğer faktörler arasında
özellikle, yeme, sigara ve alkol alışkanlıkları,
yetersiz egzersizler, güneş ve diğer çevresel
faktörlerin önemli olduğunu belirtmişlerdir,
kanser olgularının %30-40’nın düzensiz yemek ve tüketim alışkanlıklarındaki değişimler
sonucunda ortaya çıktığını ileri sürmektedir.
Somut verilerle desteklenmeyen
açıklamalar kaosa neden olacaktır
Uluslararası Kanser Ajansı tarafından yapılan açıklamalara göre kanser artış hızının
bu hızla devam etmesi durumunda dünya
nüfusunun artışına ve nüfustaki yaşlanmaya
bağlı olarak 2025 yılında toplam 19,3 milyon
yeni kanser vakası olacağı ön görülmektedir.
İNFOVET 58-59
Süt
karsinojenitesi
somut verilerle
desteklenmezse,
toplumda kaos
yaratmaktan
öteye geçilemez.
Yetişkinler için günde
2-3 porsiyon süt ve süt
ürünlerinin tüketilmesi
gerektiği Amerika,
Kanada, Avusturalya ve
Birleşik Devletler gibi
ülkelerde hazırlanan
beslenme rehberlerinde
yerini almaktadır.
Ajans ayrıca %56,8 olan kanser vakaları ile
%64,9 olan bu hastalıklara bağlı ölümlerin
%50’sinden fazlasının az gelişmiş ülkelerde
görüldüğü belirtilmektedir.
Bu bağlamda, son zamanlarda kanser vakaları ile ilişkilendirilmeye çalışılan ve medyada çoğu zaman spekülasyonlara neden
olan süt ve süt ürünlerinin kanser vakaları ile
ilişkilendirilmesi doğru ve bilimsel kaynaklara
dayanarak yapılması gerekmektedir. Bu çerçevede öncelikle uluslararası epidemiyolojik
verilere dayanan araştırmalar incelenmeli ve
sütün karsinojenitesi somut verilerle desteklenmelidir. Aksi takdirde yapılan açıklamalar
insan beslenmesinde önemli bir yere sahip
olan sütün kirletilmesinden, toplum sağlığı
ile oynamaktan ve yapılan yorumların kaosa
neden olmasında ileri gitmeyecektir. Genel
olarak yapılan savlarda süt unsurları içerisinde yer alan bazı madde ya da bileşiklerin
farklı kanser türlerini tetiklediklerini savunurken, bazı araştırıcıların çalışmalarında
Tablo 1. Uluslararası Kanser Ajansı (IARC) tarafından yayınlanan Globocan
2012 verilerine göre erkeklerde en sık görülen ilk beş kanser türünün dağılımı
Türkiye*
Dünya
IARC’a üye 24 ülke
AB (28 ülke)
ABD
Akciğer
Akciğer
Prostat
Prostat
Prostat
Prostat
Prostat
Akciğer
Akciğer
Akciğer
Mesane
Kolorektal
Kolorektal
Kolorektal
Kolorektal
Kolorektal
Mide
Mide
Mesane
Mesane
Mide
Karaciğer
Mesane
Böbrek
Böbrek
* Türkiye Birleşik Veri Tabanı, 2009
BÜYÜKBAŞ
Süt yağı
globünomembranı,
doğal olarak çiğ
sütten elde edilir
ve bu madde kolon
kanseri riskini azaltır.
kanser insidansı ile
süt tüketimi ilişkisi
Prostat, kolon, rektum, pankreas,
lösemi, tiroid kanserlerinin
bulunduğu 25 kanser tipine sahip
15,914 kanser hastasının 11 yıl 6
ay süresince gözlemlendiği bir
çalışmada, katılımcıların günlük
tükettikleri süt miktarı, yaş grupları,
cinsiyetleri gibi faktörleri göz önüne
alınan hastaların kanserli hücreleri
değerlendirilmiştir. Sonuç olarak,
kanser insidansı ile süt tüketimi
arasında istatiksel olarak bir
ilişki saptanamamısının yanı sıra
fermente süt ürünleri tüketiminin
kanserlere karşı koruyucu etkisinin
olabileceği saptanmıştır.
ise başta kalsiyum ve D vitamini olmak üzere
birçok kanser türüne karşı antikarsinojenik
özelliklerinden dolayı sütün organizmayı koruduğu belirtilmektedir. Bu nedenle de çelişki
oluşturabilen sorunlara cevap olarak da biz
bu derlemede bilimsel verilerin incelenmesini daha doğru bularak araştırma sonuçlarını
yansıtmaya çalıştık.
Sütün kolorektal kanserler üzerine
koruyucu etkisi var
Kolorektal (CRC) kanserler tüm kanser
türleri içinde %9.7 oranında rastlanan ve
her yıl yaklaşık 1.2 milyon kişide yeni olgu
olarak görülen kanser türüdür. Kolorektal
kanserler 2008 yılında CRC’in erkeklerde %10
oranıyla üçüncü, bayanlarda %9.4 oranıyla
ise ikinci sırada yer alırken, dünyada en fazla
teşhis edilen kanser türlerinden olduğu da
bildirilmiştir. Süt ve süt ürünlerinin kolorektal
kanser üzerinde koruyucu etki gösteren,
Tablo 2. Uluslararası Kanser Ajansı (IARC) tarafından yayınlanan Globocan
2012 verilerine göre kadınlarda en sık görülen ilk beş kanser türünün dağılımı
Türkiye*
Dünya
IARC’a üye 24 ülke
AB (28 ülke)
ABD
Meme
Meme
Meme
Meme
Meme
Tiroid
Kolorektal
Kolorektal
Kolorektal
Akciğer
Kolorektal
Uterusserviksi
Akciğer
Akciğer
Kolorektal
Uteruskorpusu
Akciğer
Uterusserviksi
Uteruskorpusu
Tiroid
Akciğer
Uteruskorpusu
Uteruskorpusu
Uterusserviksi
Uterus
* Türkiye Birleşik Veri Tabanı, 2009
İNFOVET 60-61
Prostat kanserlerinde
Vitamin D’nin koruyucu
etkisi olduğunu ve
bu etkinin birçok
epidemiyolojik
araştırmada ileri
sürüldüğünü
belirtmektedirler.
önemli beslenme öğeleri olduğu birçok epidemiyolojik çalışmalarla belirlenmiştir. Bu etkiyi süt yağı globülmembranı (MFGM)’nı, süt
yağı globüllerini ve bunların kimyasal-fiziksel
kompozisyon yapılarını koruyan, başlıca
glikolipid, fosfolipid ve proteinlerinden oluşan yüzey aktif materyaller sağlamaktadır.
Bu nedenle de araştırmalarda MFGM doğal
olarak çiğ sütten elde edilerek, bu maddenin kolon kanseri hücreleri (HT-29) üzerine
antikarsinojenik etkileri araştırılmıştır. Yapılan
araştırma sonuçlarında Lipopolisakkaritlerin
(LPS) lenfositlerin üzerine önemli derecede inflamatuar etkisi olduğu belirtilmiştir.
MFGM’nin elde edilmesi sırasında gram
negatif mikroorganizmaların gelişimi üzerine
büyük etkisi olan lipopolisakkaritlerin MFGM
ile kontaminasyonunun önlenmesi için de
gerekli önlemler alınmıştır. Ayrıca çalışmalarda LPS’nin bağırsak epitel hücreleri vasıtasıyla sitokin IL-8 sekresyonunu stimule ettiği
görülmüştür. Yine nötrofilleri ve diğer immun
sistem hücrelerini aktive eden IL-8, kemotaktik bir peptiddir. HT-29 hücreleri üzerinde
BÜYÜKBAŞ
Laktoz ve paratiroid
hormon ilişkisi
Laktoz ve yağdan zengin gıdaların
sağlık üzerinde zararlı etkileri olduğu
belirtilirken; kalsiyum ve vitamin
D bakımından zengin gıdalarla
beslenildiğinde ise paratriod
hormonunun salgılanmasının
azalacağı, dolaylı olarak hücre
proliferasyonundada azalma
olacağı ve böylece bu gıdaların
sağlık üzerinde yararlı olabileceği
savunulmaktadır.
Sürekli olarak kalsiyum
tüketiminin nüks eden
adenomatöz poliplerde
azalmaya neden olduğu
vurgulanmaktadır.
Sütle ilgili çelişki
oluşturabilen sorunlara
cevap bulabilmek
için bilim insanları
araştırmalarına devam
etmektedir.
100 ng/ml değere ulaşan doza bağımlı etki
görüldüğüde belirtilmektedir. Sonuç olarak
çiğ sütten doğal olarak elde edilen MFGM’nin,
HT-29 kolorektal karsinoma hücreleri üzerine
potansiyel antikarsinojenik etkilerinin olduğu
belirlenmiştir. MFGM’nin antikarsinojenik
etkisinin ticari antikarsinojenik ajanlar olarak
bilinen ajanlarla (0.1mM melfalan ve 20 µM
N-asetil-D-sfingosin) benzer veya bunlardan
daha güçlü etki gösterdiği belirlenmiştir. 1
µg/ml MFGM’nin hücre bölünmesini aktive
ettiği yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Kolorektal kanser oluşumları üzerine süt
tüketiminin etkisinin araştırıldığı bir çalışmada 4992 denek üzerinde 250 g’dan fazla süt
tüketen bireylerde 70 g’dan az tüketenlere
göre kansere yakalanma riskinin % 15 daha
az olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Diğer taraftan süt ve diyetle alınan kalsiyumun kolorektal kanser hücreleri üzerine
gelişmeyi önleyici etkisinin olduğu vurgulanırken, aynı zamanda süt tüketiminin insülin
benzeri büyüme faktörü (IGF-I)’i arttırdığı bildirilmektedir. IGF-I’in, IGF bağlayan protein-3
(IGFBP-3)’e oranının yüksek olması kolorektal
Başta kalsiyum ve
D vitamini olmak üzere
birçok kanser türüne
karşı antikarsinojenik
özelliklerinden
dolayı sütün
organizmayı koruduğu
belirtilmektedir.
kanser riskinin artmasına yol açabildiği
belirtilmektedir. Süt ve diyetteki kalsiyumun
kolorektal kanserlere karşı koruyucu etkisinin olduğu, kolorektal epitelyum hücrelerine
karşı toksik etkisi bulunan yağ asitleri ve safra asitlerinin çökelmesi sonucunda gerçekleşebileceği düşünülmektedir.
Az yağlı sütler antikarsinojenik
maddelerden zengin
Beslenme alışkanlığı olarak günde 500
ml ve üzeri tam yağlı süt tüketme alışkanlığı
olanların tüketmeyenlere oranla %13 oranında kanser riski azalttığını belirtmişlerdir.
Yapılan bu çalışmalarla, yetişkinler için
günde 2-3 porsiyon süt ve süt ürünlerinin
tüketilmesi gerektiği Amerika, Kanada, Avusturalya ve Birleşik Devletler için hazırlanan
beslenme rehberlerinde yerini almaktadır.
Beslenmede önemli olan süt proteinleri,
tüm esansiyel (vücutta sentezlenemeyen)
amino asitlerin önemli bir kaynağıdır ve bu
amino asitleri dengeli bir düzeyde içerir. Bu
özelliği nedeni ile bebekler için en iyi protein
kaynaklarından olan süt, IGF-I ve büyüme
üzerinde büyük etkisi olan aminoasitler
bakımından oldukça zengindir. İnek sütünün
içerdiği IGF-I yapısal olarak insan IGF-I’i ile
benzerlik göstermektedir. IGF-I, midedeki
proteolitik enzimler tarafından parçalanacağı
için, oral olarak alındığında biyolojik aktivitesini sürdüremediği düşüncesi hakimdir.
Fakat ratlar üzerinde yapılan, IGF antikorları
ve kazeinin işaretlendiği in vivo çalışmalarda, yetişkin rat gastrointestinal sisteminde
IGF’nin yıkımlanmadığı ortaya konmuştur.
Bu arada IGF-I seviyeleri üzerine süt ve
süt ürünlerinin pozitif etkisi olmasına
BÜYÜKBAŞ
Testiküler kanser
ve süt tüketimi
rağmen, yüksek IGF-I/IGFBP-3 oranına sahip
erkeklerde diyetle alınan kalsiyumun kolorektal kanser insidansı üzerine etkili olduğu
yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur.
Sonuç olarak, süt ve süt ürünlerinin CRC
riskiyle negatif yönde ilişkili olduğu yapılan
birçok bilimsel araştırma sonucunda kanıtlanmıştır. Süt ve süt ürünlerinin koruyucu
etkisinin ise riboflavin, kalsiyum, vitamin B12
ve vitamin D ve diğer komponentlerden ileri
geldiği belirtilmektedir. Aynı zamanda bu besin gruplarının içerdikleri bütirik asit, linoleik
asit, sfingomyelin ve probiyotikler gibi diğer
koruyucu öğeleri ile kanser oluşum riskini
azaltabildikleri bildirilmektedir. Ayrıca süt ve
CRC arasındaki ilişkide yağ içeriğinin etkili
olduğu ve özellikle az yağlı sütlerin içerdiği
antikanserojenik maddelerden zenginliği
nedeni ile CRC riskini azaltıcı etkisi olduğu
belirtilmektedir. Bu sonuçlar ışığında Amerikan Kanser Derneği (ACS), kanser araştırma-
ları için ilk olarak 2006 yılında beslenme ve
fiziksel aktivite rehberi yayınlamıştır. 2012
yılında bu rehber için yayınlanan güncellemede beslenmede temel oluşturması
gereken beş temel kaynaktan bahsedilmiş,
bu beş kaynaktan birinde ise süt ve süt
ürünlerinin az yağlı olanlarının seçilmesi
gerektiği önemle vurgulanmıştır.
Kalsiyum kolon kanseri riskini azaltıyor
Hayvanlar üzerindeki deneysel çalışmalarda, günlük diyete ek olarak alınan kalsiyumun ve süt tüketiminin kolon epitelyum
hiperplazisini inhibe etmesinin; safra ve yağ
asitleri, enterik rezeksiyon veya besinsel
stres tarafından gerçekleştiği bildirilmektedir. Aynı zamanda kalsiyum ve az yağlı süt
tüketiminin tümör oluşumunu teşvik edici
enzim ornitin dekarboksilaz üretimini suprese ettiği ve azoksimethan ve/veya 1,2-dimetilhidrazin tarafından deneysel olarak kolon
karsinogenezisini inhibe ettiği bildirilmektedir. Birçok çalışma tarafından diyete ek olarak alınan kalsiyumun insan kolon hücrelerinde epitelyal hücre proliferasyonunu inhibe
Beslenme alışkanlığı
olarak günde 500 ml ve
tam yağlı süt tüketme
alışkanlığı olanların
tüketmeyenlere oranla
%13 oranında kanser
risklerinin azaldığı
gözlenmiştir.
Testiküler kanserler ve süt tüketimi
arasındaki ilişkinin araştırıldığı 3 yıl
süren bir çalışma yürütülmüştür.
Çalışmada bireylerin yaşları, süt
tüketimleri, boy ve kiloları gibi
faktörler esas alınmıştır. Çalışmaya
göre, süt tüketimi non-epitelyal
kanser gelişimi ile ilgili olsa bile, sütün
buradaki teşvik edici faktörlerden
biri olabileceği, insidanstaki
değişimin gelişim süreci sırasında
rol oynayan başlatıcı faktördeki
değişimlerden kaynaklanabileceği
bildirilmektedir. Burada süt tüketimi
testiküler kanserin bir sebebi
olarak gösterilememiştir.
ettiği belirtilmektedir. Aynı zamanda, az yağlı
süt ürünlerinin yüksek oranda tüketiminin
(günlük kalsiyum tüketimi 1200 mg) kolon
epitelyal hücre proliferasyonunu inhibe
ettiği belirtilmektedir. Dahası, sürekli olarak
kalsiyum tüketiminin nüks eden adenomatöz
poliplerde azalmaya neden olduğu vurgulanmaktadır. Yeni Zellanda’da çocuklarda günlük
250 ml süt içmenin içerdiği kalsiyumdan dolayı kolon kanserine koruyucu etki gösterdiği
belirtilirken, okul sütü uygulamalarının bu
kansere yakalanma oranını %2,1 azalttığı belirtilmiştir. Sütün başlıca demir bağlayıcı proteini olan laktoferrinin kolon kanser hücreleri
HCT-166’nin proliferasyonunu inhibe edici
özelliği belirlenmiştir. Deve sütünden elde
edilen laktoferrinin ise antioksidan özelliğe
sahip olduğu ve DNA hasarını inhibe edici
özelliği yapılan çalışmalarla ortaya konmuştur. Deve sütü laktoferrini 5 mg/ml dozunda
kullanıldığında kolon kanser hücrelerinin
gelişimini %50’den daha fazla oranda inhibe
ettiği belirlenmiştir.
Süt ve süt ürünlerinin ovaryum kanserleri
üzerine etkileri
Süt ve süt ürünleri tüketiminin prostat,
menopoz sonrası endometrial kanser ve
BÜYÜKBAŞ
ovaryum kanserleri gibi hormonlarla ilişkili
kanserlerle ilişkisi birçok araştırıcı tarafından
araştırılmıştır. Bu kanserler arasında ovaryum kanserleri dünyada kadınlarda en çok
ölüme neden olan kanser tiplerinden biridir.
Ovaryum kanserlerinin dünya sıklıkla rastlanması, uzmanlar arasında bu kanser tipi
ile beslenme alışkanlıkları arasında bir ilişki
olup olmadığını akla getirmiştir. Sonuç olarak
bu kanser ile D vitamini alınımı arasında bir
bağlantı olduğu ve bu maddenin in vitro
çalışmalarda kanserli hücreleri küçülttüğü
belirtilmiştir. Bu çerçevede de uzmanlar
Kalsiyum ve D vitaminin kaynağı olan süt ve
ürünlerinin yumurtalık kanseri riskini önleyebileceğini belirtmektedirler.
Yine kaynağı sadece süt olan laktoz,
beslenme fizyolojisi bakımından oldukça
önemlidir. Çünkü laktoz, doğal bağırsak
florasının çalışmasını önemli yönde etkiler ve
kan şekeri düzeyinin hızlı yükselmesini önler.
Ayrıca laktozun parçalanma ürünü olan laktik
asit, bağırsakta kalsiyum ve magnezyumun
emilmesini arttırır; karaciğerde yağ birikimini azaltır. Fakat araştırmacılar laktozun bu
olumlu etkilerine karşın laktaz persistansının
ovaryum kanseri insidansıyla pozitif bir kor-
Fermente süt ürünlerinin
göğüs kanseri üzerine
koruyucu etkisi
olmasının kanıtı olarak
laktik asit bakterilerinin
enterohepatik
sirkülasyonla
ilişkisi gösteriliyor.
relasyona sahip olup olmadığı veya ovaryum
karsinogenezisinde süt ve süt ürünlerinin
tüketiminin potansiyel rolünün etkisinin ne
olduğunuda araştırılmak istenmişlerdir. Bu
çerçevede yapılan bir çalışmada galaktoz
ve laktozun oositler üzerine toksik etkili
olabileceği ve gonadotropinlerin olması
gerektiği zamanda salgılanmamasına neden
olabileceği, fare/rat modelleri ile deneysel
olarak ortaya koymuşlardır. Bu araştırma
da deney hayvanları yüksek laktoza sahip
gıdalarla beslenmiş, hayvanlarda ovülasyon
bozuklukları ve hipogonadizm gözlenmiştir.
Sonuç olarak araştırmada bahsedilen ürünlerin ovaryum kanserleriyle ilişkisi olmadığı
istatiksel verilerle kanıtlanmıştır.
Süt ürünleri ve bunların komponenetleri
İNFOVET 66-67
Hepatoselüler
karsinomda sütün rolü
Fransa Ulusal Kanser Enstitüsü
tarafından desteklenen bir çalışmada
dünyada geniş yayılım gösteren ve 6.
sırada yer alan karaciğer kanserlerinin
ilişkilendirilmesi yapılmıştır.
Araştırma sonucunda bazı süt
ürünlerinin alımıyla karaciğer kanser
riski arasında bir ilişkili bulunmuş
olmasına rağmen araştırıcılar
bulguların çoğu zaman tutarsız
olduğunu belirtmişlerdir. Buna göre
de şu anda, hepatoselüler karsinom
(HCC) gelişiminde süt ve süt ürünleri
alımının rolünün net olmadığı, ancak,
dolaşım IGF-I seviyelerinin önemli bir
rol oynayabileceği belirtilmiştir.
(laktoz, kalsiyum ve vitamin D)’nin ovaryum
kanserleri üzerine etkilerinin araştırıldığı bir
başka araştırmada, az yağlı ya da yağsız süt
tüketimi ve düzeyi ile ovaryum kanserleri
arasında negatif yönde bir ilişki saptanmıştır. Bu arada, yüksek miktarlarda tam yağlı
süt tüketiminin ovaryum kanseri riskini yağ
düzeyindeki artıştan dolayı arttırabileceği
belirtilmektedir. Araştırmada total kalsiyum
ve vitamin D tüketiminin koruyucu etkisinin
diğer süt komponentlerinden daha güçlü
olduğu belirtilmiştir. Çalışmanın 50 yaş
altındaki katılımcılarında laktoz tüketiminin
kontrol grubuna göre ovaryum kanseri riskinin daha fazla olduğu belirtilirken, 50 yaş
ve üstü katılımcılarında ovaryum kanseri
riski ve laktoz tüketimi arasında istatiksel
olarak bir ilişki saptanamamıştır (Merritt
ve ark., 2013). Araştırmacılar ovaryum
kanserleri arasında ters bir ilişki olduğunu
belirtmekte, buna neden olan etkilerin
birden fazla mekanizmasının bulunduğunu
ve konunun tam olarak açıklığa kavuşturulmadığını belirtmektedirler.
Süt ürünleri ve prostat kanseri
ilişkilendirilmesi
Prostat kanseriyle ilgili yapılan çalışmalardan elde edilen verilere göre, süt ürünleriyle
prostat kanserinin ilişkilendirilmesine yönelik
dört farklı mekanizmadan bahsedilmiştir:
1
Az yağlı ya da yağsız süt kalsiyumun
en önemli kaynaklarındandır ve yüksek
miktarda yağsız süt tüketimi hücre içi 1,25
dihidroksikolekalsiferol konsantrasyonu
düşüşünü sağlayarak prostat karsinogenezisinde azalma sağlayabilmektedir.
BÜYÜKBAŞ
2
Bir diğer açıklamaki bağlantı, -metilasilCoA rasemazın salgılanmasını regüle
eden fitanik asit ile bağdaştırılabilinmektedir.
α-metilasil-CoA rasemazın prostat kanseri
için moleküler bir marker olduğu yapılan
çalışmalarla belirlenmiştir.
3
Bir diğer ilişki mekanizması, fosfatın
etkisi doğrultusunda gerçekleştiğidir.
Bu açıklamada süt ürünleriyle birlikte alınan
yüksek miktardaki fosfatın prostat kanserini
teşvik edebileceği şeklindedir. Bunun nedeni
olarak ise, plazma fosfat konsantrasyonunun 1,25 dihidroksikolekalsiferol konsantrasyonunu etkileyebildiğinden kaynaklandığıdır.
Fermente süt
ürünlerinin göğüs
kanseri üzerine
koruyucu etkisi
olduğu deneysel
çalışmalarla ortaya
konmuştur.
4
Süt ürünlerinin insülin benzeri büyüme
faktörü-I konsantrasyonunda artışa
sebep olabilmesi de yine bir diğer ilişki
mekanizması olarak bildirilmektedir. Bu
mekanizmalar dahi yeterli somut veriler ile
kanıtlanmamış ve üzerinde araştırmaların
sürdürülmesi gerektiği belirtilmektedir.
Yoğurdun
özellikle bağırsak
kanserini önlediği
bildirilmektedir. Görülen
antikarsinojenik etki,
bakteriyel enzimlerin
baskılanması ile
bağdaştırılmaktadır.
Prostat kanserleri erkeklerde en sıklıkla
rastlanan ikinci derecede önemli olan kanser
tipidir. Prostat kanserlerinde Vitamin D’nin
koruyucu etkisi olduğunu ve bu etkinin birçok epidemiyolojik araştırmada ileri sürüldüğünü belirtmektedirler.
Süt ile prostat kanseri arasındaki ilişkiyi
süt yağının oranı ve obezite, hiperinsülinemi gibi diğer faktörler etkileyebilmektedir.
Tam yağlı süt, yağsız süte göre yaklaşık kırk
kat daha fazla doymuş yağ içermektedir.
Doymuş yağ oranı miktarının farkı, 237 ml
tam yağlı süt ve yağsız sütün yaklaşık %20
’si günlük ortalama tüketim miktarı kadardır.
Yüksek yağlı süt ürünleri, pankreas kanseriyle ilişkin C-peptid konsantrasyonlarıyla
pozitif korrelasyon göstermektedir.
Sonuç olarak araştırma bulgularına
sonucunda yapılan ilişkilendirmelere göre
prostat kanseri ile sütün ilişkilendirilmesi
için yeterli düzeyde somut veri olmadığı ve
İNFOVET 68-69
prostat kanserleri ile süt arasında doğrudan
bir ilişkinin olmadığı belirtilmektedir. Ayrıca
çalışma bulgularına göre az yağlı süt ve süt
ürünlerinin kolorektal kanserlerinde içinde
bulunduğu birçok hastalık için yararlı etki
gösterdiği belirtilmektedir.
Fermente süt ürünleri göğüs
kanseri riskini azaltıyor
Amerika Birleşik Devletleri Kanser Araştırma Merkezi tarafından yapılan, 133 göğüs
kanseri vakası ve 289 kontrol grubundan
oluşan vaka-kontrol çalışmasında fermente
süt ürünlerinin kanser vakalarıyla ilişkisi
gözlemlenmiştir. Araştırmanın sonucunda,
göğüs kanseri ile süt tüketimi arasında belirgin bir istatiksel ilişki saptanamamasının
yanı sıra, fermente süt ürünleri tüketiminin
göğüs kanserine karşı koruyucu etkisinin
olabileceği saptanmıştır. Fermente süt
ürünlerinin göğüs kanseri üzerine koruyucu
etkisi olmasının biyolojik kanıtı olarak ise
laktik asit bakterilerinin enterohepatik
Lenfoma ve
doymuş yağ ilişkisi
Yapılan çalışmalarda gıda tüketiminin
çeşitli hastalıklarla bağlantısı
araştırılmıştır. Çalışmalarda doymuş
yağların lenfomaların etiyolojisini
oluşturan temel etkenler oldukları
ortaya konmuştur. Süt ve süt ürünleri
de doymuş yağ bakımından zengin
gıdalar oldukları için lenfomalarla
ilişkileri araştırılmıştır. Lenfomaid
neoplasmlar; Hodgkin olmayan
lenfoma (NHL), myeloma (MM) ve
lenfoid lösemi (LL)’leri içermektedir.
NHL’lerin etiyolojisinin temelini ise
immunsupresyon oluşturmaktadır,
protein ve yağların immun sistem
üzerinde etkili oldukları bilinmektedir.
BÜYÜKBAŞ
sirkülasyonla ilişkisi ve immunolojik aktiviteyi stimüle etmesi gösterilmektedir. Laktik
asit bakterilerinin intestinal mikroflora ve
immun sistem üzerine etkileri deneysel
çalışmalarla ortaya konmuştur.
Göğüs kanserinin en büyük nedenlerinden biri olarak gösterilen östrojenik
hormonların süt tüketimiyle vücuda alınıp
göğüs kanserine neden olup olmayacağını
sorgulayan bir çalışmada, süt ve süt ürünlerinin göğüs kanseriyle ilişkisi incelenmiştir. Süt ineklerinin ve yemlerinin genetik
modifikasyonu ile birlikte, batılı devletler
tarafından tüketime sunulan sütlerin çoğunlukla gebe inekler tarafından üretilmesi
sonucu süt ürünlerinde saptanan östrojen
ve progesteron seviyeleri artış göstermektedir. Östrojenik hormonların öncelikli
olarak yağda bulunması nedeniyle dişilik
hormonu seviyeleri az yağlı ya da yağsız
sütlerde daha düşük seviyelerde bulunmaktadır. Çalışma sonucunda süt ürünleri-
Bebeklerin ve çocukların
beslenmesinde özellikle
içerdiği dengeli protein,
yağ, karbonhidrat,
vitamin ve mineraller
nedeniyle temel besin
maddeleri açısından
öne çıkmaktadır.
50 yaş ve üzeri
kadınlarla yapılan
çalışmalarda, ovaryum
kanseri ve laktoz
tüketimi arasında ters
bir ilişki görülmüştür.
nin tüketimi ve göğüs kanserinin tekrarlaması ya da oluşması arasında bir ilişki
olmadığı belirlenmiştir. Yağ oranı yüksek
süt ürünlerinin tüketimi ve östrojen seviyeleri arasındaki ilişki belirlenememiştir.
Amerika ve Afrika kıtalarına ait 17 eyaletten, 21-69 yaşları arasındaki 59,027 kadın
üzerinde yapılan ve 12 yılda tamamlanan
bir çalışmada, kadınlarda göğüs kanseri ile
diyetle alınan süt ve süt ürünleri arasında
bir ilişkinin olup olmadığı araştırılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda menopoz öncesi
ve sonrası göğüs kanseri vakaları ile diyetle
alınan süt ve süt ürünleri, kalsiyum ve
vitamin D arasında istatiksel olarak bir ilişki
belirlenememiştir.
Uzun yaşamanın sırrı: Süt
Sonuç olarak, beslenme açısından oldukça büyük öneme sahip olan süt hakkında
kamuoyunda çıkan çoğu haberin bilimsel
bir veriye dayandırılmadığı görülmektedir.
Sütün kanser yaptığıyla ilgili çıkan haberlerin aksine, sütün önemli düzeyde antikarsinojenik etkileri bulunmaktadır. Hatta doğu
kültürlerinde uzun yaşamanın sırları arasında süt ve süt ürünlerinin düzenli tüketilmesi
önerilmektedir. Kanser ile ilişkilendirilmeye
çalışılan sadece sütün yağı olabilir ki, süt
yağının da besinsel açıdan sağladığı yararlar göz ardı edilemez ve süt yağı bilindiği
gibi tam yağlı sütte yalnızca %3,5 oranında
bulunur. Ayrıca kanserle ilgili yapılan çalışmalarda süt ve süt ürünlerinin doğrudan bir
etki oluşturmadıkları ve yapılan savlarda ise
yeteri düzeylerde somut veri bulunmadığı
araştırıcılar tarafından belirtilirken, bu konu-
mesane kanserinde
antikanserojenik
proteinler
Mesane kanserleri genital sistemde
sıkça görülen tümörlerdir. Mesane
kanserleri ölüm oranları açısından
dünyada 9. sırada yer almaktadır.
Vakaların %70-80’i süperfisial ve kas
invaziv olmayan mesane kanserleri
(NMIBCs)’ni oluşturmaktadır.
özellikle az yağlı veya yağsız süt
tüketiminin mesane kanserlerini
önleyici etkileri olduğu belirtilmekte
olup, bu etkininde özellikle mevcut
antikanserojenik proteinlerden
kaynaklandığı belirtilmektedir.
ların açıklığa kavuşturulması ile ilgili yapılan
çalışmaların yeterli olmadığı daha detaylı ve
ölçülebilir değerlere dayanan araştırmaların
yapılması gerektiği ortak uzman görüşleri
olarak verilmiştir.
Bu bağlamda, insan beslenmesinde
önemli bir yere sahip olan ve doğanın bize
bahşettiği süte gereken önem verilmelidir. Bu konuda yazılı ve görsel basınında
sorumluluk bilinci içerisinde hareket etmesi,
bilimsel temellere dayanmayan bilgilerin
kaos yaratabileceğinin bilinmesi ve insan
sağlığını ilgilendiren konular hakkında daha
duyarlı davranılması gerekmektedir.
KANATLI
Ş
u sıralar, Ukrayna’nın
Rusya’ya yaptığı kanatlı
ihracatı durdu; eş zamanlı
olarak diğer önemli alıcılardan olan, Kazakistan ve Özbekistan’daki kanatlı eti geçişlerine
de yasaklar getirildi. Nedeni,
bilindiği üzere Doğu Ukrayna’daki
anlaşmazlıklar sonucu yaşanan
bölünmelerdir. Bu anlaşmazlıklar; Rusya ve Ukrayna arasında
ticari ilişkilerin kötüleşmesine
sebep oldu. Ukrayna’da büyük
ihracatlara imza atan şirketlerin
temsilcileri, bu yasakların kaldırılması durumlarında bile, Rusya
pazarına tedarikte bulunma
konusunda emin olamamakta,
pazarı oldukça riskli bulmakta
ve mantığa sığmayan derece
fahiş olan kısıtlamalardan dolayı
yasakların kalkmasına yanaşmamaktalar. Verilere göre 2013 yılında Ukrayna, geçen yılla karşılaştırıldığında % 7 artışla toplamda
732 bin ton hayvansal ürün ihraç
etti ve bunun 150 bin tonu yine %
80 artış oranıyla kanatlı ürünleri
oldu. Ukrayna kanatlı sektörü
kendi kendini idare edebilecek yapıda olduğu için ileriye
dönük büyüme planları ihracatın
artması ile neticelenecektir.
2014’ün ilk 7 ayında Ukrayna, 86
bin ton kanatlı ihracatı gerçekleştirmiş; ki bu, geçtiğimiz yılın
aynı dönemi Gümrük Birliği’ne
üye ülkelerin yaptığı ihracatla
karşılaştırıldığında %10’dan fazla
bir rakamdır. (Gümrük Birliği’ne
üye ülkelerin yılın aynı döneminde, ihracat rakamları 31,600 tona
Ukrayna kanatlı
sektörünü
neler bekliyor?
Ukrayna’daki kanatlı endüstrisinin
gelişimi ve geleceği, yeni ihracat
yapılacak bölgelere bağlı. Bu noktada
öncelikli olarak Avrupa, Ortadoğu
ve Asya, Gümrük Birliği’ne dahil olan
ülkelerden daha büyük bir role sahip.
İNFOVET 72-73
düşmüştür.) Son zamanlardaki
ihracat olanaklarındaki düşüş,
özellikle Ukrayna kanatlı sektörü
için önem teşkil etmekte; nedeni
ise, Ukrayna hayvan pazarında
olumsuz etkiler yaratan yeni
zorlukların artışıdır.
Ukrayna hayvan pazarındaki
yeni zorluklar
Ukrayna’daki kanatlı pazarında yaşanan zorluklar, ülkedeki
kanatlı üreticilerine zarar verecek
bir poziyon yaratmakta. Bu
zorluklardan biri, para biriminin
döviz kurunda düşüş yaşaması
nedeniyle, iç pazar tüketicilerine yapılan kanatlı ve kanatlı
ürünlerinin kar marjının düşmesidir. 2014 Kasım ayında 1 Dolar
8 Ukrayna Grivnası (UAH) iken,
15,5 UAH’ye yükselerek değer
kaybetmiştir. Bu indeks kısmen,
kanatlı fiyatlarındaki artışı telafi
edecektir. Esas olarak tüketicilerin ucuz olan kanatlı etini, daha
pahalı olan sığır etine tercih etmesiyle, kanatlı etine olan talebin
yılbaşına kadar % 27 oranında
artması beklenmektedir. Ancak
yine de, bu yöndeki işleyişin, büyük kanatlı üreticilerin kar marjı
üzerine olan olumsuz etkilerini
yılbaşına kadar tamamen azaltacağı düşünülemez.
Aynı zamanda, IMF’nin talebi
üzerine, ülkenin kabine bakanlarının sektördeki vergi muafiyetlerini kaldırması Ukrayna
kanatlı üreticileri için daha ciddi
bir sorun halini almıştır. Böyle
bir girişimin kabul edilmesinden sonra tavuk üreticileri, son
yıllarda karlılık oranlarını yüksek
seviyelerde tutmak için yapılan
devlet desteklerinden milyonlarca dolar kaybetmiştir. Ukrayna
Tarım ve Hayvancılık Müdürü
Volodymyr Lapa’ya göre; katma
değer vergisi ödemelerinin durdurulması durumunda, ülkedeki
hayvancılık sektörünün gelişimi
duracaktır ve aslında özel vergi
rejimi, tarım üreticileri için devlet desteğinin en etkili şeklidir.
Lapa sözlerine şöyle devam
ediyor: “Katma değer vergisi
muafiyetlerinin kaldırılması
hayvancılık sektörü için,
KANATLI
Ukrayna Tarım ve Hayvancılık
Müdürü Volodymyr Lapa:
“Katma değer vergisi
ödemelerinin durdurulması
durumunda, ülkedeki
hayvancılık sektörünün
gelişimi duracaktır.”
tercihli vergi muafiyeti tarihinden bu yana yaşanacak en
büyük darbe olacaktır. Önceden
katma değer vergisinin muafiyeti, endüstrideki bütün sermaye yatırımlarını tedarik ediyordu.
Vergi indirimden gelen para,
sermaye yatırımlarını finanse
ederken; şirketlerin kazançları
ise işletme faaliyetlerini finanse
ederdi.“ şeklinde konuştu. Aynı
2014 yılının ilk
yedi ayında
Hollanda’ya
8,500 ton kanatlı
ithal edilmiş
ve Ukrayna,
Irak’tan sonra
ikinci büyük
kanatlı ithalatçısı
olmuştur.
zamanda Lapa’ya göre; Ukrayna’daki tarımsal faaliyetlere
ayrılan doğrudan bütçe desteği
oldukça düşük ve AB çiftçileri
yıllık 50 milyar dolar, Rusya 3,5
milyar dolar ve Belarus 9 milyar
dolar destek görürken, Ukraynalı
çiftçileri için bu rakam sadece
100 milyon doları bulmakta diyerek, sözlerini Ukrayna’nın tarım
sektörünün gelişiminin büyük
ölçüde vergilendirme tercihlerine bağlı olduğuyla sonlandırdı.
İNFOVET 74-75
Yeni ihracat yolları
Ülkede yaşanan ekonomik
problemlere, ülkenin doğusundaki
silahlı çatışmalara ve Rusya’yla
olan ilişkilerin kötüye gitmesine
rağmen; Ukrayna kanatlı sektörü
güçlü bir büyüme sergiliyor. Ülke
yıl sonu itibariyle, yıllık bazda
%10’luk bir artış ile 810,000 ton
kümes hayvanı üretebilir pozisyona gelebilir. Zaten bu yıl AB’ye
kanatlı ihracatı izni almış ve ilki
hali hazırda başarıyla gerçekleşmiştir. Örneğin; 2014 yılının ilk
yedi ayında Hollanda’ya 8,500 ton
kanatlı ithal edilmiş ve Ukrayna,
Irak’tan sonra ikinci büyük kanatlı
ithalatçısı olmuştur. Irak ise ilk
yedi ayda 220,000 ton alım yaparak, bir önceki yılın aynı dönemine
göre ithalatı 2,5 kat arttırmıştır.
Ukrayna Kanatlı Üreticileri Birliği
Başkanı Aleksandr Bakumenko;
“Suudi Arabistan ile temaslarımız
var ve gözlem için bizim üretim
tesislerimizi ziyaret edeceklerini
umuyoruz. Aynı zamanda Çin ve
Güney Afrika ile de çalışmalara
başladık ve ürünlerimiz adına
bu ülkelerde ciddi fırsatların bizi
beklediğini düşünüyoruz. Avrupa
Birliği’ne ihracat konusuna
gelirsek; bu konuda bazı teknik
problemler söz konusu ama bu
sorunları çözmeye çalışıyoruz.
2013 yılında Avrupa’nın 16,000 tonluk kanatlı eti ihracat kotasından
sonra, 12,000 tonluk bir rakam için
sözleşme yaptık.” diye konuştu.
Aynı zamanda, Avrupa pazarında
% 12-20 ortalamanın üstünde
Ukrayna Kanatlı Üreticileri
Birliği Başkanı Aleksandr
Bakumenko: “Umut verici
olan AB pazarı ile ihracat
konusunda teknik problemler
söz konusu ama bu sorunları
çözmeye çalışıyoruz.”
dışa yönelim
Ukrayna kanatlı sektörü, yabancı ülkelerin
pazarlarındaki potansiyelini ortaya çıkarmaya
başlıyor. Suudi Arabistan Ukrayna’ya kanatlı
ihracatını devam ettirmek için görüşmeleri
sürdürürken; ülkedeki kanatlı üreticileri Avrupa
Birliği’nin, kanatlı eti talebi üzerine olan ihracat
kotalarını arttırmasını bekliyorlar.
olan yumurta fiyatlarının, Ukrayna
kanatlı çiftçileri için umut verici
olduğunu ekledi. Ancak, AB’nin
Ukrayna’dan talep ettiği yumurta
ürünleri için gümrüksüzlük kotasının düşük olduğunu ve yılda 300
ton miktarını bulduğunu belirtti.
İhracat kotaları
Bakumenko aynı zamanda,
AB’ye Ukrayna kanatlı eti gönderimi için, 2015 yılı ihracat kotalarının, mevcut olana göre yedi kat
arttırarak, 80 bin-100 bin tona
çıkmasını beklediklerini söyledi.
Bakumenko’ya göre bu yükseliş,
yerli kanatlı sektörünün gelişimini
ve ülkenin ana tavuk üreticilerinin
marjını arttıracak. Ancak herkes
Bakumenko ile aynı görüşte değil;
Art Capital Yatırım Şirketi Analisti
Andrew Patioty, önümüzdeki yıl
kota yükseliş olasılığının düşük
olacağını ve kota yükselişi AB’nin
arz-talep oranı terazisinden yorumlandığında, yerli üreticiyi korumak
için çok hassas bir konu olduğunu
belirtiyor. Serbest Ticaret Bölgesi
Anlaşması’nın ekonomik kısmının tamamen uygulayarak, 2016
yılında AB’ye tarım ve hayvansal
ürün arzının olmayacağını ekliyor.
Bakumenko, kanatlı eti ihracatının
20 bin-25 bin tona yükseleceğini,
yumurta ihracatının ise 100-125
milyon rakamlarına ulaşacağını
tahmin ediyor. Aynı zamanda, 2013
yılı ile karşılaştırıldığında, 2014
yılındaki yumurta üretim hacminin
19,28-19,38 milyar yumurta rakamına ulaşarak, %1,5-2 oranında bir
yükseliş göstereceğini ön görüyor.
KANATLI
K
ırık ya da kırık olmayan
yumurtalar... Birçok
paketleme fabrikasının,
yumurtalarının işletmelere teslimi sırasında karşı karşıya
kaldığı en önemli sorun budur.
Buna ek olarak, bu yumurtaların
fiyatlarında görülen dalgalanmalar ve sınırlı bir ihracat
imkanı bulması, sorunun baş
edilebilmesini zorlaştırmaktadır.
Yumurtaların kırılgan doğaları,
paketleme esnasında kullanılan
ekipmanlarla ilgili bir sanitasyon
problemi doğurmaktadır. Aynı
zamanda çapraz kontaminasyon
riski de artmaktadır. Kartonlama
ve kartonları paletleme sırasında
kırılan yumurtalar; haşaratlar ve
böcekler açısından potansiyel
bir kaynak oluşturmaktadır. Bu
tür yumurtalar saplanma-sıkışma problemi ile karşı karşıya
kalmaktadır. Neticede işleme
fabrikaları durumdan rahatsız olmakta, daha makul fiyatlar ya da
fiyat indirimleri istemekte; hatta
bazen yumurtaları paketleme istasyonlarına iade etmektedirler.
Entegre çözümler nelerdir?
Paketleme tesislerinde ve yumurta kırma tesislerinde, kırma
ekipmanlarının olduğu yerlere
transport esnasında yaşanan
ürün kayıpları tahmini % 4 ile % 7
arasındadır. Bu kayıplar, kırma tesislerindeki makinelerin işlemediği süreçlerle, paketleme materyal
Yumurta ürünleri
pazarı, yumurta
pazar payının büyük
bir kısmını sırtlayıp
götürmektedir.
İNFOVET 76-77
Yumurtaların
paketlemesinde
alternatif çözümler
Yenilikçi bakış açısını benimsemiş tüketiciler, yüksek kalitede
yumurta talebinde bulunmaktadır. Bu nedenle, paketleme fabrikaları
perakende satış yerlerine bu tür yumurtalar sağlamak zorundadır.
atıklarıyla ve temizlik bileşenleri
faktörleriyle bir araya gelince;
ciddi bir etki oluşturmaktadır.
Bu durumda; hassas yapıdaki
yumurtalar nasıl işlenebilir?
Birçok paketleme fabrikası,
büyük-kompleks kırma ve
işleme fabrikalarının verimliliğini
düzenlemek için yatırımlarda
bulunmaktadır. Ancak mevcut
yöntemler dışında, sanitasyon
proseslerinin nasıl işlediğini görmek ve geniş çeşitlilikte, yüksek
kaliteli yumurtalar üretmek için
alternatif çözümler mevcuttur.
Yüksek kalitede üretim için
gerekli entegre çözümler; önceden monte edilmiş paslanmaz
çelikten çerçevelerin içinde,
yumurtaların fabrikaya tesliminden birkaç gün önce hayata
geçirilmiş olmalıdır.
Paketleme istasyonlarında,
ana işletmeye bitişik bir odada,
bir bant ya da konveyör bant
eşliğinde sınıflandırma işlemi yapılabilir. Yumurta kırıcı,
yumurtayı alır ve kırma işlemini
yapar; ardından yumurtanın
homojen hale getirilmesi için
karışım tankına götürülür. Ürünler tanktan süzülür ve homojenize edilip paketlenir. Bahsi
geçen proses için gerekli olan
süre yirmi dakikadan daha kısa
bir süredir.
KANATLI
Yumurtalar günlük olarak
ambalajlanmalıdır;
greyder ile ayırıcı işleme
tabi tutulmalıdır.
Asgari düzeyde
ambalajlama
Sıvı yumurta ürünleri; kutu
içi torbalarını, pallekon
kutuları, kovaları ve sivri
çatı tipinde paketleri kapsayan, geniş yelpazede
ambalaj malzemeleri ile
paketlenebilir. Neticede,
yumurtaların taze kalması
gerekmektedir ve bu sistem; yumurta ürünleri için
yüksek kalitede geniş bir
raf ömrüne olanak sağlar;
ya da diğer işletmelere
satılan, minimal düzeyde
işlenmiş sıvı ürünlerin
üretimine izin verir. Ayrıca,
yaşlı tavuklardan yumurta
almak gibi zor işlemlerin yanı sıra, sezonsal
yaşanan yumurta fiyat
dalgalanmaları gibi ekonomik sorunların da önüne
geçmede bu sistemler
önemli bir yere sahiptir.
Tamamen entegre olan bu
tesisler sadece işletme
ekipmanları değil, tüm
destek ekipmanlarını da
(ısıtma /soğutma ekipmanları) kapsar.
İNFOVET 78-79
Yatırım karlılığı
Bu tür sistemlerin, dolaylı
yararlarının yanında, geniş çapta
doğrudan etkileri de vardır. İşletmenin yatırım karlılığı göz önünde
bulundurulduğunda; paketleme,
taşıma, depolama ve teslimat
maliyetlerini hesaplamak oldukça
kolaydır. İkinci kalite yumurta fiyatı, dökme pastörize sıvı yumurta
fiyatı, genişletilmiş raf ömrü olan
yumurta ürünlerinin fiyatları ve
işlenecek yumurta miktarı yatırım
karlılığını etkileyen değişkenlerdir.
Vereceğimiz örnekte aşağıdaki fiyatlar dikkate alınacaktır:
> İkinci kalite yumurtaların
ortalama fiyatları: 1,28 TL/kg
> Endüstriyel yumurtaların
ortalama fiyatları: 1,71 TL/kg
> Pastörize yumurtaların ortalama fiyatları: 2,85 TL/kg
> Genişletilmiş raf ömürlü
biyo-yumurtaların ortalama
fiyatları: 4,27 TL/kg
İşleme tabi tutulmuş yumurtaların tutarını hesaplamak
için, öncelikli olarak işletmede
saatte 118 bin yumurta üretildiğini; üretilen bu yumurtaların
ortalama % 4’ünün ikinci kalite
ürünler olduğunu düşüneceğiz.
Bu durumda;
İşletmedeki 8 saatlik mesai
sonucunda, 38,016 ikinci kalite
yumurta üretmek ve dakikada
ortalama 2,281 kg yumurta
üretmek demek; nihayetinde,
2,932 bin TL kazanç sağlamak
anlamına gelmektedir.
Değerlendirme için, yumurta
işleme tesisine yapılan nakliye
ve paketleme istasyonunda yumurtaların işlenmesi konularında
iki senaryo dikkate alınacaktır.
Tahmini iki senaryo
Endüstride, nakliye esnasındaki değişkenlikler nedeniyle
yaşanan kayıp ortalama %4 =
%7’dir (Ortalama kayıp %5,5).
Bu da, her bir kilo yumurtayı
üretmek için, % 5,5 oranında fazladan yumurtaya ihtiyaç olduğu
anlamına gelmektedir. İşletmede,
ortalama %82 oranında, ikinci kalitede yumurtadan elde edilmiş
sıvı yumurta ürünleri olduğu var
Mevcut yöntemlerle yumurta kırmak
dışında; geniş çeşitlilikte, kaliteli
yumurtalar üretmek için alternatif
çözümler mevcuttur.
sayılırsa; 1 kg orta kalite sıvı yumurta elde etmek için ortalama
maliyet 1,65 TL’dir
Buna karşılık, derecelendirme
makinelerinde yapılan çalışmalar, ulaşımda hiçbir kayıp olmadan %85’lik sıvı yumurta geri
kazanımı olduğunu göstermektedir. Bunun anlamı, ambalajlama
istasyonları için üretilen her bir
kilogram yüksek kalite sıvı için
gereken yumurta maliyetinin 1,51
TL olduğudur. İşletme maliyetlerinden bağımsız düşünüldüğünde, ambalajlama istasyonları
kırma istasyonları ile karşılaştırılırsa, ambalajlama istasyonları
0,14 TL/kg avantajlı durumdadır
ve her bir kilogram pastörize
tam yumurtanın tahmini fiyatının
2,85 TL olduğu kabul edilirse;
yıllık bazda, brüt kar marjının
674,000 TL olduğunu göreceğiz.
Ek olarak, kompleks bir kırma
tesisiyle entegre bir sistem karşılaştırıldığında, maliyetler çok
daha düşük olacağı için, fiyat
avantajı standart bir yumurta
kırma tesisine kıyasla 0,14 TL’yi
iki katına katlayarak kilogram
başına 1,28 TL’ye çıkacaktır.
Diğer yararlar
Son 20 yılda, yumurta ürünleri
pazarının, yumurta pazar payının
büyük bir oranını sırtlayıp götürdüğünü görmekteyiz. Entegre
sistemlere yatırımda bulunmak,
müşterilerine taze, kaliteli sıvı
ya da dondurulmuş yumurta
ürünleri sunmanın önünü açıp
müşterilerini korumaya yardım
edecektir. Yumurtalar günlük
olarak ambalajlanmalı; greyder
ile ayırıcı işleme tabi tutulmalı,
ikinci kalitedeki yumurtalar için
depolama alanı açılmalıdır. Sıvı ve
dondurulmuş yumurta ürünleri
kabuğun yaklaşık yarısını işgal
ettiği için, izole pallekonlarda ya
da büyük yalıtık kutu içinde poşet
sistemiyle paketlenmelidir.
KANATLI
Yumurtacı
tavuklarda
zenginleştirilmiş
kafes avantajları
Yeni yürürlüğe giren bir yasayla birlikte, Avrupa Birliği dışındaki
ülkelerde zemin kazanacağı düşünülen yeni bir barındırma sistemi ile
daha yüksek refah ve verim seviyesinde yetiştiriciliğin önü açılıyor.
Sarfiyat
Pilli kafeslerdeki tavuklar,
sıkıntıdan ötürü daha fazla
yem tüketerek israfa neden
olurlar Yumurta tavuklarında
beklendiği üzere, daha iştahlı
ve canlı ağırlığı yüksek olan
tavukların gelişimi söz konusu
olur. Zenginleştirilmiş kafeslerde
bir arada bulunmaları bir sorun
oluşturmazken, bu sistemin yeni
oluşu ve yemliklerin dizaynındaki hataların beslenme üzerine
olumsuz etkiler yaratması
beklenebilir. Ekipman üreticileri, ürünleri tasarlanırken bunu
dikkate almaktadır.
Verimlilik
Verilere göre zenginleştirilmiş
kafeslerdeki tavukların, %2-3 puanlık daha fazla verime ulaştıkları görülmektedir. Bu durumun
sağlık durumun iyileştirilmesi
ve refahın artmasıyla bağlantılı olduğu düşünülse de bu
konuda yapılan çalışmalar yeterli
değildir. Burada önemli olan pik
noktada yapılan beslemenin çok
erken kesilmemesidir. Herhangi
yeni bir barındırma sistemine
geçişte yeni bir verim eğrisinin oluşabilmesi için yemleme
konusunda biraz daha cömert
olunmasi gerekmektedir.
Canlı ağırlık
D
r. Ioannis Mavromichalis yaptığı araştırmada, zenginleştirilmiş
kafeslerdeki yumurta
tavukları için daha fazla serbest
alanın yer aldığını; böylelikle birbirleriyle ve çevreyle daha fazla
iletişim kurduklarını gözlemledi.
Çalışmasında, bu durumun
bir sonucu olarak artan enerji
artışının verim üzerine olumsuz
bir etkisi olmadığını da belirtti.
Bu araştırmaya göre elde edilen
bilgiler değerlendirildiğinde karşımıza şu sonuçlar çıkmaktadır:
İNFOVET 80-81
Hareket ve alan kısıtlaması
olmadan beslenen yumurtacı
tavuklarının verimlerinde
ve performanslarında %2-3
oranında artışı gözlenmektedir.
Aktivite
Yumurtacı tavuklar, zenginleştirilmiş kafeslerde daha fazla
özgürdür ve gezinme alanlarına
sahiptir. Bu avantajın sonucu
olarak da kafes tasarımı ve alan
tahsisine göre enerji gereksiniminin %5-15 oranında artması
beklenmiştir. Besin alımı pil
kafeslerden öncesi değerlendirilerek hesaplandığında, bu yeni
enerji kullanımı için başlangıçta
%10 ekstra yem ilavesi yapılması
yerinde olacaktır. Canlı ağırlık ve
yaş tasarlanan hedefler içinde
kaldığı sürece bu oranı değiştirmeye gerek yoktur. Haftalık
olarak canlı ağırlık kontrollerinin
yapılması hedeflenen seviyenin
korunmasında faydalı olacaktır.
Eğer değişimler gözleniyorsa
total besin alımında gereken
düzenlemelerin hızlı bir şekilde
yapılması gerekir.
Hala yüksek üretimli modern
yumurta tavukçuluğunda son
derece düşük canlı ağırlıkta
ve az yem tüketen tavuklar
yer almaktadır. Bu durum, pilli
kafeslerden zenginleştirilmiş
kafeslere geçişte tavukların
yeme ilgisinin nasıl arttırılacağı
konusunda düşündürücü olabilir.
Bu soru daha yüksek yoğunlukta
besinlerin kullanılması şeklinde
cevaplanabilir. Ancak daha güçlü
genotiplere geçerek bu durumun
üstesinden gelinebilir. Genetik
birimlerinin önümüzdeki senelerde bu konu üzerine daha fazla
ilgileneceği ön görülmektedir.
RÖPORTAJ EGE ECZA DEPOSU
Birlikte başarıya,
başarıyı paylaşmaya
13 Şubat 2015 günü, kaliteden ödün vermeksizin çalışan ve kısa sürede
müşteri portföyünü genişleten Acar Grup’a bağlı Ege Ecza Deposu’nu
ziyaret ettik ve siz okurlarımız için bir röportaj gerçekleştirdik.
M
üşterilerine en üst
seviyede hizmet
vermek, hizmet
kalitesini her geçen
gün arttırmak ve çağın yeniliklerini müşterilerine yansıtmak
vizyonuyla yola çıkan Ege Ecza
Deposu Genel Müdürü Fatih
Taş ile bugüne kadarki gelişim
ve büyüme sürecini, yenilikçi,
genç ve deneyimli ekibini, kalite ilkelerini ve geleceğe yönelik
hedeflerini konuştuk.
1999 yılından bugüne
kadar geçen süreci anlatır
mısınız? Nasıl bir büyüme
gerçekleşti? Ege Ecza Deposu
Genel Müdürü Fatih Taş
güvenin, tercih edilme
sebeplerinin başında
geldiğini belirtti.
Ege Ecza Deposu, Acar
Grubu’na Acar Ecza Deposu
ve Seyhan Ecza Deposu’ndan
sonra 1999 yılında adım atmış,
ilk etapta ruminant ürünleriyle
hizmet vermeye başlamıştır. Kuruluşundan itibaren
geride bıraktığımız 15 yılda
her geçen gün, hem hizmet
götürdüğü bölge ve müşteri
sayısını hem de iş ortaklarının
çeşitliliğini arttırırken, cirosal
anlamda da ciddi büyüme
kat ederek gelişmeye devam
etmiştir. Ege Ecza Deposu
olarak, veteriner sağlığına
ruminant, kanatlı, biyolojik
ürünler, sperma, medikal ve
pet ürünleri olmak üzere dört
farklı departman ile hizmete
devam ederek, müşterilerimizden ve iş ortaklarımızdan
aldığımız güç ve güvenle
bundan sonraki dönemlerde
de büyümekte ve gelişmekte
olan hayvan sağlığına yatırım
yaparak, istikrarlı bir şekilde
yolumuza devam edeceğiz. Ege Veteriner Ecza Deposu’nun hizmet verdiği bölgelerden bahseder misiniz? Ege Ecza Deposu İzmir,
Manisa, Aydın, Muğla, Antalya, Isparta, Burdur, Denizli, Uşak, Afyonkarahisar,
Eskişehir, Kütahya, Balıkesir,
Çanakkale, Bursa, Tekirdağ,
Edirne, Kırklareli ve İstanbul
olmak üzere 19 şehirde faal
olarak hizmet vermektedir.
İNFOVET 82-83
RÖPORTAJ EGE ECZA DEPOSU
iş ortağı ile hayvan sağlığına
hizmet ettiğimizi unutmadan,
doğru zamanda, doğru ürünü,
güvenli bir şekilde, uygun fiyat
politikasıyla müşterilerimize
ulaştırmaktayız. Ege Ecza
Deposu her durumda müşterilerine “Güven Depolar” vizyonu
ile dürüst ve güvenilir yaklaşımı
ilke edinmiş, müşterilerine her
zaman akılcı çözümler üretmek
için gayret göstermiştir.
Ege Veteriner Ecza
Deposu’nun kalite ilkelerinden
bahseder misiniz? Mobil araç hizmeti
ile yapılan bir
sperma çalışması
Kurumsal yapınızdan
bahseder misiniz? Saha ekibi
hakkında bilgi verir misiniz? Ege Ecza Deposu,
biyolojik ürün
güvenliğini daha da
yukarılara çekmek
için mobil araçlı
hizmet ile yollarda
Ege Ecza Deposu, sektördeki
konumunu yükselterek, müşterilerinin
her ihtiyacını en fazla ürün çeşidiyle,
en yüksek hizmet kalitesi ve en
güvenilir şekilde karşılamaktadır.
İNFOVET 84-85
Bölgesinde sektörün köklü ve
öncü kurumlarının başında gelen Ege Ecza Deposu, kurum ve
kurumsallaşma kültürüne önem
veren, sürekli gelişim gösteren, başarma arzusu yüksek,
genç ve dinamik bir ekiptir. 15’i
merkezde olmak üzere toplam
32 kişilik bir kadro yapılanması
mevcuttur. Saha satış takımında ruminant, kanatlı, biyolojik
ürünler, sperma, medikal
ürünler ve pet ürünlerinde
çalışan 16 bölge satış sorumlusu kadromuz, 1 kilit müşteri
yöneticisimiz ve 2 departman
müdürümüz ile müşterilerimize
hizmet sağlamaktayız. Şirket
sloganımız: ‘’Birlikte başarıya,
başarıyı paylaşmaya!’’
Hizmet verdiğiniz bölgede
tercih edilme sebepleriniz
nelerdir, bahseder misiniz?
Ege Ecza Deposu’nun tercih
edilme sebeplerini birçok başlıkta sıralayabiliriz: Başlıca sebepler, aktif ziyaret götürdüğümüz
ve ticaret yaptığımız 1500’den
fazla müşterinin bize olan güvenidir. Ayrıca profesyonel bölge
satış sorumlusu arkadaşlarımız
ve çalıştığımız 30’dan fazla
Acar Grup kültüründe de olduğu gibi her departmanımızda
“Toplam Kalite Yönetimi” bizim
vazgeçilmez ilkemizdir. Güvenli
ilaç ve biyolojik ürünler dağıtım
zincirinde, uluslararası depolama
ve dağıtım kurallarını uygulayarak, yenilikçi bir anlayışla,
veteriner sağlığına sürdürülebilir
hizmet sağlamaya ve personelinin gelişimine yatırım yapmaya
devam etmekteyiz.
Kısa ve uzun vadede
projeleriniz nelerdir? Kısa vadede, “Geçen yıllara
göre daha iyi neler yapabiliriz?”
sorusunu her zaman kendimize
sorarak; daha proaktif olmayı,
çalıştığımız müşterilerimizdeki
payımızı ve yeni müşteri grupları
ile pazar payımızı arttırarak bölgemizin lokomotif ecza deposu
olmaya doğru kararlılıkla yürümeyi hedeflemekteyiz.
Uzun vadedeyse, hem ülkemize hem de sektörümüze katkı
sağlayacak, yenilikçi, bilimsel,
sosyal ve kültürel konularda öncü
olmak; güvenli ilaç ve biyolojik
ürünler dağıtım zincirinde örnek
kurum olmak hedefimizdir.
KALİTE ANLAYIŞIMIZI
ORTAYA KOYAN ÇALIŞMALAR
GERÇEKLEŞTİRDİK
Ege Ecza Deposu Genel
Müdür’ü Fatih Taş ile sohbetimizden sonra Sorumlu Müdür ve Kanatlı Ürünleri Yöneticisi Veteriner
Hekim Ebru Özümit ile departmanının hizmet ağları ve kalite
anlayışı üzerine konuştuk.
RÖPORTAJ EGE ECZA DEPOSU
Ege Veteriner Ecza
Deposu’nun kanatlı sağlığı
ürünleri departmanından
bahseder misiniz? Ege Veteriner Ecza Deposu,
1999 yılından bu yana, artan bir
güçle ve giderek daha da kurumsallaşarak, hayvan sağlığı
sektöründe varlığını sürdürüyor. Departmanlaşma anlamında, 2012 yılı sonu itibariyle
kurulmuş olan Kanatlı Departmanı, bünyesine kattığı yeni
firmalarla, bu gücün içindeki
yerini hissettiriyor.
2013 yılı için temel hedefimiz, pazarı koklamak, ruminant
sektöründe olduğu gibi, kanatlı sektöründe de Ege Ecza
Deposu’nun bilinirliğini arttırmak
ve kurumsal depo imajımızı daha
da yerleştirmekti. Bu anlamda
biz ne kadar “bebek adımları”
attığımızı söylesek de, kanatlı
sektörüne hissedilir ve hatrı sayılır
bir giriş yaptığımız aşikar. 2014
yılında; ruminant sektöründen çok
farklı olan kanatlı sektörünün iç
dinamikleri, hekim ve entegrasyon
portföyü, sektörün görünen ve
görünmeyen ihtiyaçları, rekabet
anlayışı, hizmet sağladığımız illerin
bölgesel yapısı, sosyo-ekonomik
özellikleri ve birbirinden tamamen
bağımsız olan ürün ihtiyaçları
konusunda, marka değerimizi ve
kalite anlayışımızı ortaya koyan
çalışmalar gerçekleştirdik.
2015 yılında da yine bunların
uzantısı olarak; kanatlı sağlığı
adına bir veteriner hekimin
sanatını icra etmek için ihtiyaç duyabileceği tüm etken
madde ve formülasyonların,
doğru zamanda ve en hızlı şekli
ile tedariğini sağlamak, kalite
politikamızın bilinirliğini daha da
arttırmak temel hedeflerimizdir.
Bölge ve iller bazında hizmet
ağınızdan bahseder misiniz?
Kanatlı Departmanı olarak,
İstanbul ve Güney Marmara’dan
başlayarak, Ege Bölgesi, İç
Anadolu ve Akdeniz Bölgesi’nin
büyük kısmına hizmet götürüyoruz. Entegrasyon yoğunluğu
ve yumurtacı, etçi ve damızlık
hayvan kapasitesi nedeniyle,
İNFOVET 86-87
özellikle İzmir, Manisa, Balıkesir,
Denizli, Uşak, Afyonkarahisar,
Bursa ve Antalya’da daha yoğun
hizmet sağlamaktayız.
Kanatlı sağlığı ürünleri bölümünün kalite anlayışından
bahseder misiniz? İlaç, veteriner hekimin mesleğini uygulaması sırasında yararlandığı en önemli unsurlardan
biridir. Dolayısıyla hekim, kullanacağı ilaçla ilgili kapsamlı bilgiye
sahip olmanın yanında; bu ilaca
en hızlı ve en doğru şekilde ulaşabiliyor olmalıdır. Burada “doğru
şekil” tanımı, ürünün menşeinin;
üretim, satış, depolama yeri ve
şeklinin; bekleme süresi ve şeklinin; sevkiyat süresi ve şeklinin;
yine tüm bu süreçler dahilinde
ürünün maruz kaldığı ısı ve
nem değerlerinin açıkça takip
edilebildiği, geniş kapsamlı bir
tanımlama olarak kabul edilmelidir. Diğer taraftan, kullanacağı
ilaç için mevcut hazır preparatların hızlı ulaşılabilirliği, hekim için
son derce önemli olduğu kadar;
hayvan ve hayvan sahipleri için
de hayati öneme sahiptir.
Bunun yanında; bir veteriner
hekim sanatını gerçekleştirirken,
kullanacağı preparat konusunda tüm seçeneklere rahatça
ulaşabilir durumda olmalıdır.
Sorumlu Müdür & Kanatlı
Ürünleri Yöneticisi
Veteriner Hekim
Ebru Özümit, kanatlı
sektörüne hissedilir
ve hatrı sayılır bir giriş
yaptıklarından bahsetti.
Depoların kanatlı departmanları,
kanatlı sahasında bir veteriner hekimin
ihtiyaç duyabileceği tüm etken
maddeleri ve çeşitli formülasyonları
bünyesinde bulundurmalıdır.
RÖPORTAJ EGE ECZA DEPOSU
Bu anlamda (yasal mevzuatlar,
hayvan ve insan sağlığı, gıda güvenliği açısından olması gereken
kısıtlamalar haricinde), hekimliğini yapabilmesi açısından, hiçbir
kısıtlamaya maruz kalmamalıdır.
Bu sebeple de, veteriner hekimin
sınırlı sayıda etken madde veya
farmasötik forma bağlı kalması,
kesinlikle bir mecburiyet olmamalı, ancak tecrübeye dayalı bir
tercih olabilmelidir. Etken madde
bazında seçeneklerin farklılığı ve
fazlalığı, hekimin hayvanı yaşatma, tedavi etme ve/veya koruma
imkanlarını arttır; hekime daha
rahat ve hızlı hareket edebileceği bir alan sağlar.
Bu noktadan hareketle; Ege
Ecza Deposu Kanatlı Departmanı,
kanatlı sahasında bir veteriner
hekimin ihtiyaç duyabileceği tüm
etken maddeleri ve uygulama
yolu çeşitliliği sağlayan tüm
formülasyonları bünyesinde
bulundurarak, firma zenginliği
ile ön plana çıkar. Aynı zamanda da hızlı ve doğru hizmet
sağlamanın, yasal mevzuatlara
bağlılığının, hayvan ve insan
sağlığı yanında, gıda güvenliğinin de koruyucusu olmanın haklı
gururunu yaşamaktadır.
Aşı, Sperma ve Medikal
Bölüm Müdürü Ozan Yetkin
Hazar; ”güvenli ürün
tedariği ile hem bölge hem
ülke hayvancılığına artı
değer katmaya çalışıyoruz.”
BİZLER “GÜVEN DEPOLAR” IZ
Veteriner Hekim Ebru Özümit
ile kanatlı departmanı üzerine
yaptığımız sohbetin ardından,
Aşı, Sperma, Medikal Bölüm
Müdürü Veteriner Hekim Ozan
Yetkin Hazar ile biyolojik ürünler
departmanının faaliyetleri ve
biyolojik ürünlerin tedariği,
saklanması ve teslimatındaki
hassas süreçleri konuştuk.
Koruyucu hekimliğin en
önemli alanlarından biri olan
biyolojik ürünler bölümünüzün
faaliyetlerinden bizlere
bahseder misiniz?
Bizler, Ege Ecza Deposu olarak
hizmet verdiğimiz ilaç ve aşı
skalamıza medikal ürünleri ve
spermayı da ekleyerek sektördeki lider pozisyonumuzu daha
da güçlendirmiş bulunmaktayız.
Burada en büyük hedefimiz;
çalıştığımız yaklaşık 1500 müşİNFOVET 88-89
terimizin, ilaç ve aşıda verdiğimiz
kaliteli, uygun fiyatlı, güvenli ve
istikrarlı hizmet anlayışımızdan
gerek sperma gerekse medikal
ürünlerde de faydalanmalarını
sağlamaktır. Sperma, biyolojik ve
medikal ürünler sizlerin de bildiği
üzere güvene dayalı ilişkiler sonucu kullanılan ürünlerdir. Bizler
her daim şunu düşünmekteyiz;
değerli hekimlerimizin kullanımına sunduğumuz ürünlerimizi
bizler güvenle kendimiz de kulla-
nabilir miyiz? Emin olunmalıdır
ki; kendimizin kullanmaktan
imtina edeceği hiçbir ürünü
hekimlerimizin kullanımına
sunmamaktayız. Acar Ecza
Grup olarak da vizyonumuz ve
misyonumuz; her daim kaliteli,
uygun fiyatlı ve güvenli ürün tedariği ile hem bölge hem de ülke
hayvancılığına katkıda bulunmak
ve sektörümüz için artı değer
yaratmaktır.Unutulmamalıdır ki;
bizler ‘’Güven Depolar’’ız.
Biyolojik ürün teslimatı gibi
hassas bir süreçte uygulanan
prosedürlerden biraz
bahseder misiniz?
Öncelikle bu soruyu sorduğunuz için sizlere teşekkür ederim.
Evet, biyolojik ürünlerin tedariği,
saklanması ve teslimatı sektörümüzün en hassas konularının
başında gelmektedir. Depomuz
Ege Ecza Deposu ve Acar Ecza
Grup’a dahil diğer ecza depolarımız için güvenliğinden asla
RÖPORTAJ EGE ECZA DEPOSU
aracımız; Balıkesir, Çanakkale,
Bursa, İzmir, Manisa, Aydın,
Muğla Denizli, Isparta, Burdur,
Antalya illerimizde hizmet vermekte. Mart ayında Trakya’da da
yeni aracımızla hizmet vermeye
başlayacağız. Tekirdağ, Kırklareli, Edirne illerimizi de sperma,
medikal ve biyolojik ürünler
alanında; kaliteli, uygun fiyatlı
ve en önemlisi yüksek güvenlikli
hizmet politikamızla tanıştırıp,
Trakya Bölgesi’nde hizmet veren
hekimlerimize katkı sağlamaya
başlayacağız. Sonrasında Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya illerimizde aracımız devreye girecek.
Böylece interlandımızda bulunan
tüm bölgelerde aktif hizmet anlayışımızı oturtmuş olacağız.
Ege Ecza Deposu, sürekli gelişim
gösteren, başarma arzusu yüksek,
genç ve dinamik bir ekiptir.
Ege Ecza Deposu müşterilerinde
var olan paylarını ve yeni müşteri
grupları ile de pazar paylarını
artırarak bölgenin lokomotif ecza
deposu olmayı hedefliyor.
taviz verilmeyecek konuların en
başında gelmektedir.
Depomuz olarak bizler gerek
firmalardan tedarik sürecimizde,
gerekse saklama ve sevkiyat
süreçlerimizde, soğuk zincir
olarak tabir ettiğimiz zincirimizin
kırılmasına izin vermeyiz. Depo
bölümümüz de çalışan arkadaşlarımıza bu konuda çeşitli
İNFOVET 90-91
zamanlarda bilgi hatırlatması
ve gelişim maksadıyla eğitimler vermekte, çalışanlarımızı
da bir hekim gibi düşünmeye
yönelterek hassasiyetle konuya
yaklaşmalarını sağlamaktayız.
Firmalara verdiğimiz biyolojik
ürün siparişlerimizin depomuza
kabulü sırasında muhakkak ambalaj içinde indikatör istemek-
teyiz. Bununla da yetinmeyip
kendi yöntemlerimizle ambalaj
içi sıcaklığı teslim alım anında
ölçerek, durum tespitini mümkün
olan en güvenli noktaya çekerek,
zincirimizde soru işaretli nokta
bırakmamaktayız. Biyolojik ürün
bizim soğuk hava depomuza güvenle girdikten sonra ne yapıyoruz? Var olan siparişlerin hazırlanması sırasında da maksimum
güvenlik ön planda tutularak,
uygun koşullarda strafor içinde,
buz aküleri ve indikatörle, biyolojik ürün hazırlama eğitimini almış
depo sorumlusu arkadaşlarımız
tarafından sipariş hazırlanır ve
gerekli uyarılar üzerine yazılarak
hekimlerimizin kullanımı için
ürün sevk edilir.
Elbette bu konuda kendimizi
geliştirmeye devam ediyoruz.
Üst düzeyde olan biyolojik ürün
güvenliğimizi daha da yukarılara
çekmek için aşı taşıma araçlarımızla yollardayız. Bu araçlarımız sahada gerek kliniklerimizi
gerekse çiftliklerimizi ziyaret
ederek, hekimlerimizin biyolojik
ürün, sperma ve medikal ürün
ihtiyaçlarını anında ve daha da
güvenilir olarak tedarik etmekte.
Hizmet ağımızda bulunan illerde,
peyder pey bu araçlarımızı da çıkarıp hizmet kalitemizi çok daha
yukarılara çekiyoruz. Şimdilik 4
Sperma konusunda önemli
projeleriniz var; sizce
sektörde ses getirecek mi?
Ne mutlu bize ki, yapmayı planladığımız projelerimiz
sektörde duyulmuş ve konuşulur
hale gelmiş. Sperma konusu grubumuz tarafından çok
fazla önemsenmekte. Hayvan
ıslahı, hayvancılık ekonomimizin
gelişmesine ve dolayısıyla ülke
kalkınmasına katkıda bulunan en
önemli konudur. Bunun yüksek
düzeyde bilincindeyiz. Ege Ecza
Deposu’nda görevime başladığım günden bugüne, gerek
Şirket Müdürümüz Sn. Fatih Taş
ile gerekse genel koordinatörümüz Sn. Abdullah Baytaz ve Acar
Grup’un Yönetim Kurulu Başkanı
Sn. Mustafa Acar ile yaptığımız
görüşmelerde her daim “Ülke
hayvancılığına daha fazla nasıl
katkı sağlarız?” konusunda fikir
alışverişlerinde bulunuyoruz.
Bu düşünceler ışığında genetik
konusunda da Acar Grup olarak
bir girişimde bulunmayı, iyi genetikli boğalarla, uygun fiyatlara,
hayvancılığın gelişimine katkıda
bulunmayı istiyoruz. Dolayısıyla
2016 yılına hazırlık maksadıyla bu
düşüncelerimizin ilk aşamasında
seçmiş olduğumuz üç boğayı
birkaç ay içinde ithal etmiş ve
hekimlerimizin, teknisyenlerimizin, teknikerlerimizin kullanımına
sunmuş olmayı planlıyoruz. 
CEVA HAYVAN SAĞLIĞI
Kuluçkada aşılama
Aşılama kümeste uygulanabilecekken neden bu uygulamayı kuluçkada
yapma kararı alıyoruz? Neden, halihazırda birçok uygulamaya tabi
tutulan civcivlere (cinsiyet ayrımı, sınıflandırma, kutulara yerleştirme
gibi) ek işlem uyguluyoruz ve sevkiyatı daha da geciktiriyoruz?
1. NEDEN KULUÇKADA AŞILAMA?
Kuluçkada aşılama yapmanın dezavantajlarından daha ağır basan birçok
avantajı bulunmaktadır.
1.1. Epidemiyolojik Geçmiş
Sahada gelişen yüksek enfeksiyon baskısı, civcivlerin mümkün olan en kısa sürede
aşılanmasını gerektirir. Bunun için de saha
viruslarına karşı saat ya da gün kazanmak
İNFOVET 92-93
için aşılama çıkım sonrası ya da daha öncesinde yapılır. Aşı virusları sahadaki viruslardan genellikle daha yavaş çoğaldığı için
genç hayvanın immunitesini uyarmada daha
fazla zamana ihtiyaç duyar, örneğin Marek
hastalığına karşı aşılama (Sharma, 1982).
1.2. Sağlık Durumu
Sağlık kontrolleri, personel eğitimi ve
denetim kuluçkada kümesten daha sıkı
tedbirleri gerektirir. Kuluçkada, havalandırma, sıcaklık ve relatif nem kontrol
edilmektedir. Hijyen kümestekinden daha
iyidir: temiz eller, bone ve maske giyilmesi
ve hatta in-ovo aşılamalarda her enjeksiyon arasında iğnenin dezenfekte edilmesi.
Ayrıca aşı uygulayıcısı için çalışma ve
aydınlatma koşulları kuluçkada kümesten
daha iyidir: bu durum kümeste işlerin kontrolünü zorlaştırır.
1.3. Kalitatif Koşullar
Enfeksiyöz bursal hastalığa karşı bir aşının
kuluçkada enjeksiyonu (örneğin; immun
kompleks aşı), her bir civcive uygulanan
uygun aşı dozu ve maternal antikor düzeyine
göre aşı virusunun bireysel salınımından
dolayı iki kat daha fazla avantaja sahiptir. Bu,
aşılama zamanının hesaplanması ihtiyacını
ortadan kaldırır ve kümes aşılamasının başarısını tehlikeye atan aşı suyundaki dezenfektan ya da metal iyonlarının varlığı, çok uzun
ya da çok kısa süre susuz bırakma, aşı solüsyonunun miktarının yanlış hesaplanması,
yanlış aşı uygulama zamanı, aşının kümeste
saklanması ve taşınması sırasındaki soğuk
zincirin bozulması, aşının donması, kırılmış
flakonlar, son kullanma tarihi geçmiş aşılar,
metalik konteyner ya da fırçaların kullanımı
gibi risklerin bertaraf edilmesine olanak verir.
Kuluçkadaki aşı uygulama makinelerinde,
bir defada beş aşıya kadar uygulama yapmak
mümkündür bu nedenle her bir civcivin yakalanmasındaki stres en düşük düzeyde tutulur.
Buna bağlı olarak da civcivler büyütme kümeslerinde yaşayacakları enjeksiyon stresi ve
susuz bırakma riskinden kurtarılmış olur.
Bunun yanında kanatlı hayvanlara tekli aşı
uygulanması kadar çoklu aşı uygulamalarının da yanıtları yüksektir. İmmun sisteme
“saturasyon” etkisi yoktur.
1.4 Finansal ve İnsani Bakış ve Halk İmajı
Kuluçka, müşterilerine kaliteli aşılama
yapıldığından emin olduğu civcivleri sunabilecektir. Bu durum müşterisine kaliteli civciv
sunduğu için artı kazandıracaktır. İmmunkompleks aşılarla enfeksiyöz bursal hastalık
aşılamasında, seroloji maliyetini ve civciv
zaiyatını önleyecektir. Üretici bir ya da daha
fazla sabahını aşılama için harcamayacaktır.
Bu avantajlar, kuluçkanın ürünün değerini
arttırmak ve rekabette önde olmak için kullanılabileceğini göstermektedir.
2. KULUÇKAYA UYGUN AŞILAMALAR
Kuluçka aşılamasında üç zorlukla karşılaşılır:
> Maternal antikorlarla interferans: damızlıklar civcive onu yaşamının ilk haftalarında
koruyacak çok miktarda antikor aktarır. Bu
antikorlar saha viruslarına karşı koruyacaktır,
ancak aynı zamanda canlı aşılardaki virusları
da nötralize edecektir bu nedenle bunların
replikasyonunu dolayısıyla immunitenin uyarılmasını engelleyecektir. Aktarılan antikorlar
genel dolaşımda ve az çok da okül, nazal,
trakeobronşial mukoz membranlarda lokal
düzeyde bulunacaktır. Sprey şeklinde canlı
aşı kullanımı ile bu durumdan avantaj sağlanacaktır (enfeksiyöz bronşitis ve Newcastle
hastalığı): bunlar mukoz membranlarda replike olurlar böylelikle lokal bağışıklık uyarılır
(Russel & Koch, 1993). Bu mukoz membranlar saha viruslarının ana griş kapıları oldukları
için lokal bağışıklık civciv için ilk savunma
hattı olacaktır. Bununla birlikte lokal bağışıklık giriş kapısı sindirim sistemi olan virus
tiplerine karşı zayıf etkilidir (örneğin, enfeksiyöz bursal hastalık virusu).
> Kuluçka aşılaması ilk aşı uygulaması
olduğu için, kullanılan suşların etkinlik ve
güvenlikleri arasında bir uzlaşma olmak
zorundadır: bunların kanatlı hayvanda iyi
bir immuniteyi uyarmak için yeterli düzeyde immunojenik olması aynı zamanda da
herhangi bir yan etki yaratmaması gerekmektedir. Aşı suşunun seçimi ve bu suşun
attenüasyon düzeyi, yetiştirme koşullarını
ve civcivin sağlık durumunu engellememelidir: Mycoplasma taşıyan kanatlı hayvanlar
için yüksek düzey attenüe edilmiş aşılama
seçilmekte ya da komplikasyon riskini düşük düzeyde tutmak için kümeste hazırlanmış özel bölümler gerekmektedir.
Desvac Kuluçka Sprey Kabini
Sprey aşılama ile ilgili olarak kanatlı hayvanların
kasalarda olmasını ve aşının optimal dağılımını
garanti etmek için kapalı kutularda ‘’Kabin
Pulverizatör’’ kullanılmaktadır.
CEVA HAYVAN SAĞLIĞI
> Aynı zamanda birden fazla aşılama yapıldığı için bunlar arasında etkileşim olmaması
için önlem alınmalıdır ya da her bir uygulama
bu etkileşimi azaltma yönünde yapılmalıdır.
Örneğin, yapısal biyolojik farklılıktan dolayı
enfeksiyöz bronşitis virusu (IBV) Newcastle
hastalık virusundan (NDV) daha hızlı replike
olur: Sırasıyla her siklusta 24-48 saate karşı
4-5 gün. Bundan otuz yıl önce, NDV (HB1)
aşısının deneysel Newcastle enfeksiyonuna
karşı kombine NDV/enfeksiyöz bronşitis
aşısından daha iyi koruma sağladığı kanıt-
Sahadaki viral baskının
değişkenliği ve virusların
biyolojik farklılıkları
nedeniyle etkinliği ve
güvenliği sağlamak
için uygun aşılama
yöntemlerinin seçilmesi
gerekmektedir.
olumsuz bir etkisi yoktur. Saha virus baskısı
yüksek olduğunda inaktif aşı (La Sota suşu
genellikle) ya da vektör aşı enjeksiyonu (deri
altı yolla) sprey şeklinde uygulanan canlı aşılara eklenmelidir. Kuluçka aşılamasını, bir ya
da birkaç kez La Sota suşu gibi az attenüe
edilmiş canlı aşılar kullanılarak kümesteki
tekrar aşılamaları takip etmelidir.
lanmıştır (HB1 ve H120 aşılarının rastgele karışımı). Sahada viral baskı yüksek olduğunda
iki aşılamanın birer hafta ara ile yapılması ve
önce yüksek risk taşıyanın (genellikle ND)
yapılması tavsiye edilir.
2.1 Enfeksiyöz Bursal Hastalık (Gumboro)
Maternal antikorlar (MA’lar) yüksek düzeyde nötralize edici güce sahiptir (Solano,
Giambrone, Williams, 1986) ve kuluçkada
geleneksel aşı suşlarının kullanımı tek
şekilde mümkündür: eğer civcivler maternal
antikorlara sahip değilse; zayıf tipte, yüksey
düzeyde attenüe edilmiş aşı suşu tercih
edilecektir. Bu durumla pratikte nerdeyse hiç
karşılaşılmaz. Aslında civcivlerin büyük bir
çoğunluğuna aşı virusunu nötralize edecek
maternal antikorlar aktarılmıştır.
Maternal antikorlardan gelişen engeller
ancak aşı virusunu saran ve antikorlardan koruyan yeni tip intermediate plus aşı
geliştirilerek bertaraf edilebilir (monospesifik
serum). Bu yeni tip aşı immun-kompleks
aşı olarak adlandırılır (Whitfill ve ark.,1995).
Bu nedenle, virüs maternal kaynaklı antikor
düzeyi belirgin bir seviyeye düşünceye
kadar pasifize edilmiştir ve sonra replikasyonu başlatmak ve bağışıklığı uyarmak için
serbest kalır. Bu aşı tipinin ikinci bir avantajı,
her civcivin maternal antikor düzeyine otomatik olarak adapte olabilen kapasitesidir:
aşı virusu, az sayıda maternal antikora sahip
İNFOVET 94-95
Ceva Autovac: çift iğneli enjektör ve sprey
civcivlerde erken, yüksek düzeyli civcivde
geç serbest kalacaktır. Sonuçta civciv her
zaman uygun zamanda aşılanmış olacaktır.
Bu tip aşılama, kümeste yeniden aşılamayı
gereksiz kılacaktır. İmmun kompleks aşılar
bir günlükken ya da in-ovo enjekte edilebilir.
2.2 Newcastle
Sprey şeklinde uygulanan canlı aşılar
genellikle Hitchner B1 hafif düzeyde patojenik suşları (replikasyon zamanlarına göre
“lentojenik” olarak adlandırılır) ya da hatta
Phy.LMV.42 suşu gibi patojenik olmayan
suşları (temel replikasyon bölgeleri bağırsak
olduğu ve aşılama reaksiyonu olmadığı için
“apatojenik enterotropik” olarak adlandırılır)
içerir. Lentojenik suşlar öncelikle trakeal mukozda replike olur ve sekonder enfeksiyonlara neden olur. Apatojenik enterotropik suşlar
tercih edilmesinin sebebi, virusu trakeada
reaksiyon gelişmeden oluşan replikasyonundan sonra, bağırsaklarda replike olmasıdır.
Bu bağırsaktaki replikasyonun gelişime
2.3 Enfeksiyöz Bronşitis
Kullanılan suşlar Massachussets tipi
(örneğin H120, Connecticut, Ma5), canlı
attenüe ve sprey ile uygulama şeklindedir.
H52 gibi daha az attenüe suşların kullanımı
bırakılmıştır. Kümeste aşılama genellikle aynı
suş ya da varyant kullanılarak 15-20. günler
arasında tekrar edilmelidir.
2.4 Marek
Marek hastalığına karşı aşılama genellikle
uzun ömürlü ırklar (örneğin yarkalar, broylerler, renkli ya da lokal ırklar) ya da kısa ömürlü
ırklarda (ABD ya da Brezilya’daki broylerler)
uygulanmaktadır ve üç tip aşı virusu kullanılmaktadır: ilki 1969 yılından beri kullanılan,
hindilerden izole edilmiştir (HVT, Hindi Herpes
Virus) ve tavuklar için onkojenik değildir.
Bu Marek hastalığının virulent formlarına
(virulent için ‘’v’’ kullanılmıştır) hücreye bağlı
dondurulmuş aşıdır. 1978 yılında tavuklardan orijin olan SB-1 adlı diğer bir suş ortaya
çıkarılmıştır. Sıvı azotta dondurulmuş hücreye bağlı ilkine eklenerek sunulmuştur. Bu
kombinasyon Marek hastalığının çok virulent
(‘’vv’’) formlarına karşı etkindir.
CEVA HAYVAN SAĞLIĞI
1995 yılında tavuklardan orijin alan ve
daha etkili olan üçüncü bir aşı geliştirilmiştir.
Bu aşı sadece hücreye bağlı formda dondurulmuş olarak bulunmaktadır (Rispens).
Hastalığın vv+ (çok virulent +) formları ile
mücadele için geliştirilmiştir.
Hücreye bağlı dondurulmuş aşılar çok
hassastır; çözdürme ve dilüe etme işlemleri
sırasında titiz bir protokolün uygulanmasını
gerektirmektedir. Marek hastalığı aşıları
boyun deri altından enjekte edilmektedir.
Bunlar in ovo olarak da uygulanabilmektedir.
Özel olarak tasarlanmış
ürün ve ekipmanlardan
yardım alınarak iyi
bir şekilde kontrol
edilen kuluçka aşılama
uygulamasıyla aşı
etkileşimlerinin önüne
kolaylıkla geçilebilir.
2.5 Koksidiyozis
Aşılama, sınırlı sayıda virulent canlı
koksidia ya da attenüe koksidia verilmesi
şeklindedir. Bunların bazıları, saha suşlarından daha az sayıda ve daha hızlı ürediği için
erken gelişen suşlar olarak adlandırılmıştır
(aslında bu koksidialar yaşam sikluslarında
gelişim fazını kaybetmiştir). Uygun bir sprey
ile bir günlükken uygulanan aşı solüsyonu
civciv üzerinde aşağı doğru damlayacak
ve civcivler tüylerin üzerindeki damlacıkları
gagalayarak aşıyı alacaktır (bu uygulama aşı
solüsyonuna bir boya eklenerek geliştirilebilir). Saha suşundan daha hızlı çoğalmak
suretiyle aşı koksidiozu, sindirim sisteminde temel bir hasar oluşturmaksızın erken
immuniteyi uyarır (düşük kapasiteli çoğalma
lezyona neden olacaktır).
Diğer metotlar embriyolu yumurtlarda pasajlanarak koksidia attenüasyonunu (tavuk
embriyolarının korioallantoik membranında
çoğalma) ya da sınırlı sayıda saha suşunun
verilmesini kapsar. Kuluçkada koksidioz
aşılaması, kümeste herhangi bir tekrar aşı
uygulamasını gerektirmez.
2.6 İnfluenza
Bir günlükken İnfluenza aşılaması
sadece inaktif aşıların kullanıldığı yüksek
virus baskısının olduğu yerlerde yapılmaktadır. Aşılamanın kuluçkada kullanılması nadirdir ve çoğunlukla kümeste 3-4
haftalık piliçlerde ve broylerlerin aşılandıİNFOVET 96-97
ğı ülkelerde 7 ya da 10 günlükken kullanılır. Yeni geliştirilen vektör aşılar kuluçkada
başarıyla kullanılabilmektedir.
2.7 Tavuk Çiçeği
Tavuk çiçeğine karşı aşılama kuluçkada
yapılabilir. Tavuk çiçeği virusu bir vektör
olarak kullanıldığında, kuluçkada uygulanması daha yararlı olabilir (bir günlükken
enjeksiyon ya da in-ovo): diğer virusların
yüzey proteinlerini kodlayan genler (örneğin; larengotrakeit ya da Newcastle hastalığı viruslarının yüzey proteinleri), Tavuk
çiçeği aşı virusunun genomuna aktarılmıştır
böylelikle bunlar hem tavuk çiçeğine hem
de genleri aktarılan hastalıklarına karşı
koruma sağlayacaktır.
3. AŞI ETKİLEŞİMLERİNİN YÖNETİMİ
3.1 Canlı viruslar arasında
Enfeksiyöz bronşitis virüsü, henüz tam
olarak anlaşılmayan bir mekanizma ile Newcastle hastalık virusunun replikasyonunu
bozar. Bu durumun bertaraf edilme stratejisi,
iki farklı yerde replike olan suşların kullanılmasıdır (örneğin; trakea ve bağırsak kanalı).
3.2 Canlı ve inaktif viruslar arasında
Newcastle hastalık baskısının yüksek
olduğu ülkelerde, canlı aşı, inaktif veya
vektör aşı kombinedir. Bu kombinasyon
sinerjik etki yaratır: canlı aşı lokal interferon
üretimini uyarır ve kanatlı hayvanda sadece
In-ovo enjeksiyon
birkaç saat içinde saha virus saldırısına karşı
dirençli kılar. Sonra canlı aşı birkaç gün içerisinde lokal antikor üretimini uyarır ve virusun
giriş yolunu bloke eder. Maternal antikorlara
karşı hassas olmayan inaktif aşı yaklaşık
olarak iki hafta sonra genel bağışıklığı uyarır
maternal antikorların düşüşü kompanse olur
(Bennejean 1978).
4. SONUÇ
İyi bir şekilde kontrol edilen kuluçka aşılamasının avantajları ve etkinliği
sadece epidemiyolojik açıdan değil aynı
zamanda hijyen, kalitatif ve finansal bakış
açılarında kanıtlanmıştır.
Sonuç olarak firmalar bu süreci artan bir
şekilde uygulamaktadır ve bu nedenle bu
segment için özel olarak tasarlanmış ürün ve
ekipmalar mevcuttur.
FUAR ANIMALEXPO
Animalexpo Eurosia
2015 sektöre
damgasını vurdu
Hayvancılık sektörünün en iyi firmalarını bir araya getiren, hızla gelişen
sektörde yeni ürünlerin tanıtılmasını, yeni ticari ilişkilerin kurulmasını, pazar
payının arttırılmasını ve geleceğe dönük akılcı yatırımların yapılmasını
sağlayacak Animalexpo Fuar’ı bu yıl da 700’e yakın firmayı bir araya getirdi.
K
apılarını 12 Şubat
Perşembe günü ziyaretçilere açan ve 15
Şubat Pazar günü saat
17:00’de kapatan AGROEXPO
EURASIA 2015, 10. Uluslararası
Tarım, Sera ve Hayvancılık
Fuarı ile ANIMALEXPO 2015 6.
Uluslararası Hayvancılık Teknolojileri ve Süt Endüstrisi Fuarı
yoğun ilgi sona erdi.
12 Şubat Perşembe günü
Saat 11:00’de İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz
Kocaoğlu, İzmir Vali Yardımcısı
Hüseyin İçten, Gıda Tarım ve
Hayvancılık İl Müdür Vekili
Selami Turan, IFAJ (Uluslararası
Tarım Gazetecileri Federasyonu )Başkanı Markus Rediger,
CHP Milletvekili Aleattin Yüksel,
Ulusal Kırmızı Et Konseyi Başkanı Mustafa Bılıkçı, Türkiye
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Cemalettin Özden,
Türkiye Koyun Keçi Yetişticileri
Birlik Başkanı Özer Türer, ARISUD Derneği Yönetim Kurulu
Başkanı Melih Kırkpınar, Orion
Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Tan ve çok sayıda
protokol üyelerinin katılımıyla
açılış töreni gerçekleştirildi.
Fuarda toplam 198.716
ziyaretçi ağırlandı
Bu büyük organizasyona
ev sahipliği yapan tarım ve
hayvancılık şehri başta Ege
olmak üzere, tüm Türkiye’deki
çiftçi, çiftlik sahipleri ve sektör
profesyoneli tarafından büyük
ilgi gördü. Orion Fuarcılık
tarafından gerçekleştirilen
1500 otobüs organizasyonuyla
birlikte, toplam 198.716 kişi tarafından gezilen fuar, sektöre
damgasını vurdu.
Toplam 45.000 m2’lik sergi
alanında gerçekleştirilen fuarın
katılımcılarını ise, traktör ve
yan sanayi, seracılık, tohum,
fide, fidan, gübre, ilaç sanayi,
sulama ve plastik sektörü,
hayvancılık, hayvansal üretim
makinaları, veterinerlik hizmetleri ve hayvan sağlığı firmalarından oluşan 708 firma ve
temsilcilikleri oluşturdu.
İNFOVET 98-99
FUAR ANIMALEXPO
Orion Fuarcılık tarafından eş zamanlı olarak düzenlenen Agroexpo Uluslararası
Tarım, Sera ve Hayvancılık Fuarı süresince birçok ülkeden gelen alım heyetleri
fuar katılımcı ve profesyonel ziyaretçiler ile iş olanağı sağlama fırsatı buldu.
Fuarda ayrıca 16 ülkeden 28
yabancı katılımcı firma yer aldı
ve 52 ülkeden 5400 yabancı kişi
tarafından ziyaret edildi.
Altın Çan’ın sahibi güzel inek
‘Sultan’ seçildi
Türkiye’nin en seçkin hayvan
çiftliklerinden seçilen, ari ve
onay belgeli büyükbaş hayvanların arasında yapılan yarışmada,
veteriner hekimlerden oluşan
heyetin oylaması sonucu “SulİNFOVET 100-101
tan” isimli inek 2015 Altın Çan
inek güzellik yarışmasının galibi,
İsviçre’de özel olarak dizayn
edilen Altın Çan’ın ve 11.000 TL’lik
ödülün de sahibi oldu.
Türkiye’nin ilk canlı hayvan
açık arttırması yapıldı
Altın Çan yarışmasına katılan
ari ve onay belgeli büyükbaş
hayvanlar, Altın Çan yarışmasından sonra açık arttırma ile
satışa sunuldu. Düzenlenen
güzellik yarışmalarında birinci
seçilen Sultan adındaki inek,
kıran kırana geçen açık arttırma
sonucu 11.000 TL’ye Menderes
Yeniköy’de yetiştiricilik yapan
Ahmet Cansever tarafından satın
alındı. Ahmet Cansever, yarışmada üçüncü seçilen Mira adlı
ineğe de 9.250 TL karşılığında
sahip olurken; yarışmada ikinci
seçilen Zeynep, açık arttırmaya
Selçuk’tan katılan Şadiye Aytar’a
9.000 TL’ye satıldı.
En sağlıklı ve anaç damızlıklar
yeni evlerine ulaştılar
Tarım ve hayvancılık sektörünün en büyük isimlerini İzmir’de
bir araya getiren 10. Agro-Expo
Tarım ve Hayvancılık Fuarı,
düzenlenen açık arttırma usulü
ile hayvan satışlarıyla hastalıklardan ari çiftliklerden gelen
en sağlıklı ve anaç hayvanları
yetiştiriciyle buluşturdu.
4 gün süren ve toplam
198.716 kişi tarafından gezilen
FUAR ANIMALEXPO
Dünya standartlarında en modern padok alanlarının oluşturulduğu fuarda,
büyükbaşın yanı sıra çeşitli kategorilerde koyun-keçi güzellik yarışmaları
ve kırkım şovları düzenlendi, dereceye giren yetiştiricilere hediyeler verildi.
Agroexpo Eurasia 2015 10. Uluslararası Tarım, Sera ve Hayvancılık Fuarı ile Animalexpo 2015
6. Uluslararası Hayvancılık Teknolojileri ve Süt Endüstrisi Fuarı
sektöre damgasını vururken;
açık arttırma usulüyle düzenlenen büyükbaş hayvan satışları
hastalıklardan ari çiftlik belgesi
almış işletmelerden gelen en
İNFOVET 102-103
sağlıklı ve damızlık hayvanları
yetiştiriciyle buluşturdu.
Kırkpınar: “Yoğun ilgiye karşılık
vermekte zorlandık”
Fuar’ın büyükbaş hayvan
yarışmaları ve hayvan tedarikinde öne çıkan ARİSÜD Derneği
Yönetim Kurulu Başkanı Melih
Kırkpınar, açık arttırma öncesi
ve sonrasında yetiştiricilerden
olumlu geri bildirimler aldıklarını
söyledi. Organizasyonun Ege
tarım ve hayvancılığına artı değer
kazandırdığını kaydeden Kırkpınar,
dernek üyelerinin çiftliklerindeki
en iyi ve yüksek verime sahip
hayvanlarını Animal Expo Eurasia
Fuarı’na getirdiğini belirterek,
amaçlarının bilgi, tecrübe ve
hayvan varlığı ile küçük üreticiyi
desteklemek olduğunu ifade etti.
Fuara önemli isimler de geldi
İzmir Kırmızı Et Yetiştiricileri
Birliği destekleriyle düzenlenen boğa gösterisinde 1,5 tona
yaklaşan hayvanlar fuara ağırlıklarını koydu. 13 Şubat Cuma
günü düzenlenen etkinliklerle
FUAR ANIMALEXPO
Kapsamlı canlı hayvan sergisinin de kurulduğu fuarda, genetik ıslah
çalışmalarını ön plana çıkaran tarım makineleri inovasyon yarışması, süt sağım
eğiticileri ve katılımcı firmaların eğitici programları etkinlikleri gerçekleştirildi.
yine ilgi odağı olan fuar 60 litre
günlük süt veren ineklerin sağımı
eğitimleriyle ziyaretçilerin ilgi
odağı oldu. Ayrıca Ege Üniversitesi ile ortaklaşa düzenlenen Tarım Makinaları Yenilikçi
Canlı Sunumları’nda Gaspardo
Maschio, Fimaks ve Adrimak
Tarım Makinaları yeni icatlarını
izleyicilerin beğenisine sundu.
Fuarda şovların yanı sıra paneller
de yer aldı. “Sığır Yetiştiriciliğinde
İNFOVET 104-105
Karlılık”, “Tarım Makinelerinde
Son Gelişmeler”, “Yaş Sebze
Meyve Ticareti ve İhracatında
Son Gelişmeler “, “Kırmızı Et
Sektöründeki Son Gelişmeler”
ve “Arıcılık Sektörü Konuşuyor”,
“Süt Sektöründe Son Gelişmeler”,
“Küçük Aile Çiftçiliği ve Kooperatifçilik” konulu paneller TAGYAD
derneği başkanı Sn. İsmail Uğural tarafından sunuldu.
Fuarın üçüncü gününe ilk ola-
rak koyun ve keçiler damgasını
vurdu. 100’ü aşkın koyun ve keçi
güzellik yarışmaları, İzmir Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği
desteği ile düzenlendi ve “Altın
Çan” ile ödüllendirildi. Ayrıca birlik
tarafından oğlak dolması yeme
yarışması ziyaretçilere eğlenceli
dakikalar yaşattı. Dört gün süren
fuar; 12-14 Şubat tarihlerinde
10.00-18.00 saatleri arasında,
15 Şubat günü ise 10:00-17:00
saatleri arasında ziyaretçiye açık
kaldı. Orion Fuarcılık, uluslararası
platformdaki fuara her geçen yıl
daha fazla destek veren, katılım
gösteren ve ziyaret eden tüm
yerli ve yabancı firma yetkililerine ve sektör temsilcilerine teşekkür edip, 2016 yılında 110.000
m2’lik yeni fuar alanında İzmir
Tarım ve Hayvancılık Fuar’ında
tekrar birlikte olmayı ümit ettiklerini belirtti.
ARAŞTIRMA
Hayvan sağlığında
dünya trendleri
ve fırsatlar
Dünyada, 20 milyar tavuk, 1.4 milyar buzağı,
1 milyar koyun ve 100 milyar pet yaşamaktadır. Pazarın
değeri 2013 yılında, 23 milyar $ idi. 2019 yılının sonunda
ise 43 milyar $ olması bekleniyor. Bu süreçte neler
sektöre engel olacak ve neler fırsat doğuracak?
i
nsanlar ve pet hayvanları ile
gıda amaçlı üretilen hayvanlar arasındaki dengenin hızla
değiştiği bir dünyada yaşıyoruz.
Bu çerçevede, hayvan sağlığı hakkında 8 ana trendin altı çiziliyor.
Değişen diyet modelleri ve artan
gıda tüketim ihtiyacı
Dünya nüfusu ve kişi başına
düşen milli gelirin artması ile
gıda ve tarım örgütleri, 2050
yılında beklenen gıda ihtiyacını
karşılayabilmek için projelerini
İNFOVET 106-107
%70 oranında arttırmıştır. 1960
yılından bu yana insanların
tüketimleri beslenme modellerine
bağlı olarak daha fazla et ve balık
ağırlıklı hale gelmiştir.
Değişen gıda üretim sistemleri
Süt ürünleri sektörü, gıda
tarım ve hayvancılık kolunun en
hızlı büyüyen sektörü halindedir.
Bu nedenle en çok yatırımı alan,
gıda üretimine katkıda bulunan
ve kırsal gelir kaynağını arttıran
sektör halini de almaktadır.
Verimlilik için teknoloji tabanlı
çalışmalar önem kazanıyor
Artan popülasyonun daha az
tarım alanı içerisinde üretilmesi
gerekliliği gözle görülür bir
gerçektir. İhtiyaçlarımızı
karşılayabilmek için, tarımsal
inovasyon ve alınan verimler %70
oranında artış göstermiştir.
Gıda ürünleri ithalatı artıyor
Zorluklarının azalmasıyla
birlikte tarım ve hayvancılık
ürünleri ithalatı artış
göstermiştir. Kanatlı ürünleri
ihracatı son 20 yılda %207-%520
arasında artış göstermiştir. Aynı
trend süt ürünleri ve et ihracatı
içinde geçerli olmuştur.
Hayvan sağlığı ve gıda
güvenliği ile ilgili farkındalık ve
standartların artış göstermesi
Tüketiciler ve tabii ki
hükümetler daha sağlıklı ve
güvenli gıda tüketimi talep
ettikleri için, çiftçiler ve
veterinerler eskisinden
ARAŞTIRMA
Çalışmalar sağlıklı
hayvanların gıda
güvenliğinde ne kadar
önemli olduğunu
göstermiştir.
Dünya Hayvan
Sağlığı
Endüstrisi
daha fazla bilimsel tabanlı
standartlardan faydalanıyor.
Bulaşıcı hastalıkların
dirençlerinin artış göstermesi
ve sayıca artması
Artan bulaşıcı hastalıklar,
ciddi sonuçları olan salgınları
ortaya çıkaracaktır. Görülen
her 4 salgın hastalıktan 3’ü
hayvanlardan insanlara ve
sonrasında insandan insana
geçebilir özelliktedir. Patojenlerin
döngülerinin erken teşhis
edilebilmesi sağlığının öncelikli
konularındandır.
İklim değişikliğine bağlı, vektör
aracılı hastalıkların artması
Bu yıl yaklaşık olarak keneler,
sivrisinek ve diğer taşıyıcı
vektörlere bağlı olarak 1 milyon
insan malaria, sarıhumma ve kene
kaynaklı ensefalitten ölmüştür.
İNFOVET 108-109
Doğal kaynaklarımız azalıyor
Tarım arazisi bulmak, su
kullanımı ve deniz balıkçılığı
yapabilmek için gerekli
kaynaklarımız ile ilgili tüm
dünya rekabet halindedir.
Kaynaklarımızın tükenmesi,
gıda üretiminin az kaynakla elde
edilmesi gereksinimini ortaya
çıkarmış durumda.
İnsanlara arkadaşlık etmesi
için alınan pet hayvanlarının
sayısı artış göstermiştir
Pet hayvanlarının evde bakılma
oranının artması daha fazla
protein ihtiyacına sebep olduğu
gibi zoonoz hastalıkların bulaşma
riskini de arttırmış durumdadır.
Endüstri Nasıl Çözüm
Ve Değer Sağlar?
Oluşan yeni küresel trendler, hükümetler ve firmalar için
Dünyada şimdilik, 20 milyar tavuk, 1.4 milyar buzağı, 1 milyar koyun, 1 milyar
domuz ve 100+ milyar pet
hayvanı ve yanı sıra diğer
hayvanlar yaşamaktadır.
Tıpkı insanlar gibi hayvanlarda hastalanıyor ve ilaca
ihtiyaç duyuyor. Kaç adet
olduğuna bakılmaksızın
yüksek teknolojiye sahip
üretim çiftlikleri, dışarıda
otlatılan sığırlar ve en az
hayvanlar kadar insanlar
da, veteriner hekimliğin
tıbbından fayda sağlamaktadır. Hayvan sağlığı
pazarının değeri 2013
yılında 23 milyar dolardı.
Ülkelere göre farklılıklar
göstermekle beraber dünyada bu pazarın %60’ını
çiftlik hayvanları oluşturmaktadır. Dünyadaki
satış payları kabaca %47
ile Kuzey Amerika, %31 ile
Avrupa ve %23 de diğer
ülkeler olarak ayrılabilir.
Dünya’da 11 büyük şirket,
hayvan sağlığı ile ilgili
ürünlerin satışının %80’ini
gerçekleştirmektedir.
hem zorlukları hem de fırsatları
beraberinde getiriyor. Sağlıklı
hayvansal gıda üretimi için
sürdürülebilir bir verim artışı nasıl
sağlanabilir? Bu noktada hayvan
sağlığı endüstrisine önemli roller
düşüyor. Bunlardan biri, hayvan
sağlığı için kullanılan ilaçlar ile
gıda üretimine sadece sağlıklı
hayvanların girmesini sağlamaktır. Hayvan sağlığı ürünleri güvenilir olmayan gıdalara karşı gıda
tedarikine engel olmaya yardımcı
faktörlerden biridir. Gıdalardaki
besin değerlerini artırabilmek de
önemli bir konudur. Hayvan sağlığı endüstrisi, hayvansal kaynaklı
gıda miktarının artmasına de yardımcı olan bir sektördür. Protein
tüketimi her geçen gün artan orta
sınıfa yeterli miktarda hayvansal kaynaklı gıda sağlamak için
hayvan sağlığını koruyan alet ve
ekipmanlar sunarak da destek
olur. Sağlıklı olmayan hayvanlar,
Veteriner
hekimlerin
ve işletme
sahiplerinin
yeni teknolojileri
kabul etmeleri,
ruhsatlandırma
ile ilgili gereken
teknik ihtiyaçlara
uyum sağlamaları
oldukça önemlidir.
daha fazla kaynak tüketimine
sebep oldukları gibi, onlardan
sağlayabileceğimiz besin değeri
miktarı da daha az olmaktadır.
Bu ekonomik koşullar altında
hayvancılık sektörüne yapılacak
yatırımların altını çizmeliyiz.
Sektördeki Zorluklar
ve Engeller
Hayvan sağlığı sektörü bugün
veteriner hekimlere ve çiftlik
sahiplerine sunulması gereken
inovatif çözümler üzerinde 5
büyük engelle karşı karşıyadır.
ARAŞTIRMA
lasyon artışı ile beraber daha
fazla hayvansal kaynaklı gıda
ihtiyacı olacaktır. Gıda üretim
teknolojileri gelişecek hayvan
sağlığı standartları ile ilgili
farkındalık ve bilinç artacaktır.
Bunlara karşılık vektör kaynaklı
hayvansal ve zoonoz hastalık
sayısı da hayvan sayısı ile beraber artış gösterecektir. Doğal
kaynaklarımız azalmaya devam
ettikçe artan hayvan ve insan
nüfusuna yetebilmek için yeni
teknolojiler kullanılacaktır.
2
Birincisi, ruhsatlandırma ile
ilgili gereken teknik ihtiyaçların ve yönetmeliklere uyum
sağlanmasındaki eksikliklerdir.
Endüstri, titizlikle ve orantılı olarak hazırlanmış, bilimsel tabanlı
yönetmelikleri desteklemektedir
fakat bu kuralların ihtiyaçlar
doğrultusunda, uygulanabilir ve
küresel anlamda sektörü geliştirir nitelikte olması gerekir.
İkincisi, toplumun yeni
teknolojileri kabul etmemesi
engelidir. Biyoteknolojinin kullanılması dahil hayvan sağlığı
ürünlerinde tüketicilerin güvenini sağlamak için bilime dayalı
olarak alınan kararların daha
şeffaf olması gereklidir.
Üçüncüsü, ticaretin artış göstermesidir. Gıda ticareti, var olan
kaynaklarla artan gıda tüketimi
ihtiyacını karşılayacak miktarda
verimli üretim yaparken ve bunun
sürdürülebilir olmasını sağlarken,
gıda güvenliğini sağlama noktasında kilit rol oynamaktadır.
Dördüncüsü, antibiyotik
direnci hakkındaki endişelerdir.
Hayvan sağlığı sektörü, kendi
ürünleri için her fırsatta ‘ihtiyaç
olduğu miktarda ve mümkün
olduğunca az’ sloganını kullanarak, konu ile ilgili sorumluluk
almıştır. Antibiyotikler veteriner
hekimlerin malzeme çantalarındaki vazgeçilmez ürünlerdir
ve hayvan sağlığını korumadaki
öneminin, hem hayvanlar hem
İNFOVET 110-111
Yapılan
çalışmalar sağlıklı
hayvanların gıda
güvenliğinde
ne kadar önemli
olduğunu ve
hasta hayvanların
gıda güvenliğinde
ne denli risk
oluşturduğunu
göstermiştir.
de insanlar açısından göz ardı
edilmemesi gereklidir.
Beşincisi, hazırlanan yönetmelikleri uygulama noktasına
gelindiğinde insan ve hayvan
ilaçlarının kullanım koşulları gibi
çok büyük farklılıklar içerdiğinin
unutulmamasıdır. Beşeri ilaçların
aksine hayvan ilaçlarının masrafları hayvan sahipleri ve çiftlik sahiplerinin cebinden çıkmakta ve
geri ödemeler yapılmamaktadır.
Hayvan Sağlığının
GeleceğindeKi
Trendler Ve Fırsatlar
Geleceğe yönelik bir dizi
varsayımlar yapılmaktadır.
Daha önce bahsettiğimiz
trendler artarak devam
edecektir. Tüketicinin takibine
bağı olarak daha fazla popü-
1
Hastalıklarla mücadele ve
gıda güvenliği konusundaki
hassasiyet devam edecektir.
Çiftlik hayvanlarının hastalıkları
sonucu ortaya çıkan ekonomik
kayıplar daha fazla dikkate alınacak, azalan kaynaklarla beraber
tarımsal ve hayvansal verimliliği
optimize edebilmek için inovatif
çözümler bulanacaktır.
3
Hayvan sağlığı, insan sağlığı
anlamına denk gelecek, böylelikle beşeri sektör ve hayvan
sağlığı sektörü arasında yakın
ilişkiler kurulmaya başlanacak.
4
Hayvan popülasyonu
arttığı müddetçe hayvan
sağlığı sektörünün de pazardaki
büyümesi artış göstermeye
devam edecektir. Son tahminlere
göre 2018-19 yılları arasındaki
global hayvan sağlığı pazarındaki büyüme oranı %7-8 civarında
olacak ve tahmini değeri de
41-43 milyar doları bulacaktır.
Son 20 yılda
yatırımcı hayvan
sağlığında sorunları
çözebilecek yeni
ürünlerin AR-GE ve
üretimi için yatırımda
bulunmuştur.
5
Artan hayvan sayısı ve onların sağlığı ile ilgili endişeler arttıkça çiftliklerdeki maliyet
harcamaları artış göstermeye
devam edecektir.
6
Evde beslenen pet hayvanlarına yapılan harcamalar,
inovatif ürünlerle beraber ciddi
artış gösterecektir.
7
İnovatif çözümlere olan
ihtiyaçlar artacaktır. Hayvan sağlığı ürünlerinde, aşılar,
antiparaziterler, anti-enfektif
ajanlar ve yem katkı maddeleri
daha çok göz önüne çıkacaktır.
Hayvan hastalıkları kontrolü ve
gıda kaynaklı hastalıklar ile ilgili
hazırlanan düzenlemeler farklı
fırsatlar oluşmasını sağlayacaktır. Bunlardan en önemlisi yeni
aşıların geliştirilmesine ihtiyaç
duyulacak olmasıdır. Önümüzdeki yıllarda aşı pazarı en hızlı büyüme gösterecek olan segment
haline gelecektir.
8
Global hayvan sağlığı
sektörü şu an birleşme ve
satın almaların tam ortasındadır.
Bunun yansıması olarak da hayvan sağlığı sektöründe büyük bir
kendini yakından tanıma dönemi
ortaya çıkacaktır. Çevreci regülasyonlar düzenlenecek, bölgesel ve ülkelere özgü firmalar
oluşacak, sonuç olarak global
pazarda rekabet artacaktır.
KANATLI
çalışmalar devam edecek
Araştırmayı yürüten Prof. Bugarel,
“Yapacağımız ilave araştırmalar, atipik
bakteriyel floranın karakterini ve özellikle
lubbock serotipini daha iyi ayrıntılamak
adına yapılacak. En güncel iki suş da
(Salmonella montevideo ve Salmonella
mbandaka) Salmonella lubbock ile birlikte
yeniden sınıflandırılacak.”
Salmonella
lubbock
keşfedilirken
Teksas Üniversitesi araştırmacıları tarafından
keşfedilen yeni serotip Salmonella lubbock
birçok antibiyotiğe direnç gösteriyor. İnsanların
duyarlılıklarının olup olmadığı ise henüz bilmiyor.
T
eksas Teknik Üniversitesi, Zirai Bilimler ve Doğal
Kaynaklar Fakültesi,
Hayvan ve Gıda Bilimleri
Anabilim Dalı araştırmacısı Prof.
Marie Bugarel, Salmonella’nın
yeni bir serotipini keşfetti. Yeni
serotip, Salmonella için uluslararası bir referans merkezi olan
Paris’teki Pasteur Institute tarafından doğrulandı. Yapılan resmi
konferansın ardından bulunan
yeni serotip, keşfedildiği şehrin
ismini alarak Salmonella lubbock
(resmi olarak Salmonella enterica subsp. enterica lubbock)
olarak adlandırıldı.
“Adlandırmadan daha öte
önemli olan nokta, sığır popülasyonunda etkileşim halinde olan
Salmonella üzerine çalışılması
İNFOVET 112-113
ve keşfedilmesi gereken daha
çok şeyin olduğudur.” diyen Gıda
Güvenliği ve Halk Sağlığı Profesörü Guy Loneragan, bu anlayışla
birlikte Salmonella’nın ekolojik
döngüsünü kırmak ve sığır eti,
domuz eti ve kanatlı ürünlerinde
Salmonella kolonizasyonunu
azalmak için nasıl bir bilinç
geliştirilmesi gerektiği üzerine
düşündüklerini sözlerine ekledi.
Salmonella araştırmaları
yapan Bugarel, Salmonella biyolojisini anlamak ve serotip ayrımlarına yeni yaklaşımlar getirebilmek için yeni araçlar geliştirme
üzerine uzun yıllardır çalışmalar
yapmaktaydı. Guy Loneragan ise,
yüksek teknolojili biyo-bilimler
araştırma şirketinden lisanslı
bir patent başvurusuna ön ayak
Buluş, bakterinin patojenitesi
tespit edildiği sırada gıdalarda
Salmonella’nın erken tespitine de
yardımcı olacak.
olmuştu. Loneragan’ın buluşu;
Salmonella’nın spesifik suşlarını,
bakterinin DNA’sının spesifik bir
kombinasyonunu hedefleyerek
aynı anda tespit etmeyi mümkün
kılacak.
Araştırmalar esnasında
Salmonella’nın şiddeti azaldı
Suşların ayırdı, serotipleme
ile mümkün olur ve serotipleme
bakterilerin yüzeyleri üzerindeki
moleküllere dayanarak gerçekleştirilir. Her bir serotip, antijen
olarak adlandırılan kendine has
molekül yapısına sahiptir ve
moleküller bir araya geldiklerinde
tek bir moleküler görünüm sergilerler. Bu antijenler, özel olarak
hazırlanmış, serum içerisinde
bulunan ve serotipleri belirleyen
bazı antikorlar ile etkileşim içindedir. Buradaki mekanizma, kan
gruplarının meydana gelmesindeki mekanizma ile benzerdir. Bu
prensibe bağlı kalarak Salmonella lubbock keşfedildi. Araştırmalar esnasında, Salmonella’nın
gıdalardaki şiddeti azaldı ve halk
sağlığı adına iyileşmeler başladı.
Bugarel, genetik yapıyı da kapsayan Salmonella’nın biyolojik
yapısını daha iyi anlamaya
yönelik bir dizi çalışma yaptı ve
bu yolla sığır popülasyonlarında Salmonella kontrolü ile ilgili
çözümler üretmeye odaklandı.
Bu yaklaşım sayesinde Bugarel,
daha önce tanımlanmamış yeni
bir suş keşfetti.
Bugarel aynı zamanda doğru
suş ismini bulabilmek için araştırmalarda bir adım ileri gidilmesi
gerektiğine inanıyor. Bu nedenle,
aslında S. montevideo ve S.
mbandaka olan bazı suşlar şu
anda S. lubbock olarak adlandırılıyor. Salmonella lubbock’un
bazı suşları birçok antibiyotik
grubuna geniş çapta direnç
gösteren bir yapıya sahip olduğunu, gelecekte bu konu üzerine
daha geniş kapsamlı araştırmalar yapılması gerektiğini de
ekliyor. İnsanların ise, S. Lubbock
suşuna karşı bir duyarlılığı olup
olmadığı henüz bilinmiyor.
Bugarel; “Gıda güvenliğini ve
halk sağlığını iyileştirmek için
gıda maddelerindeki patojenik
mikroorganizma mevcudiyetinin keşfi, kimliklendirilmesi ve
kontrolü için methodlar geliştirmeye devam edeceğiz.” diyerek
araştırmaların devam edeceğinin
müjdesini veriyor.
GÜNCEL
Veteri
hekim ner
likte
akılcı
antibi
kullanyotik
ımı
Antim
ikro
önlem biyal direnc
e
i
yapıla noktasında
cak ça
lışmala
“Tek S
içerisin ağlık Yaklaş r
ım
çünkü de ele alınm ı”
sorun
alıdır;
kıs
yaklaş
ımla ç a vadeli bir
ö
zülebil
niteli
ec
Dolayıs kte değildir. ek
mücad ıyla uzun s
üre
e
bir kar leyi hedef a li
laca
arlılı
gerçek kla çalışma k
la
leştiril
melidir r
.
“Tek sağlık yaklaşımı”
kapsamında yürütülecek
çalışmalar bir merkezde
toplanarak koordinasyon
sağlanmalıdır.
İNFOVET 114-115
V
eteriner hekimlikte kullanılan ilaçlar; hayvan
sağlığı ve yetiştiriciliğinde hastalıkların
sağaltımı, davranışların değiştirilmesi, gelişimin hızlandırılması,
verimin artırılması ve gıda kalitesinin iyileştirilmesi amaçlarıyla
farklı uygulama alanları bulurlar.
Bu amaçları karşılayacak şekilde
kullanılan ilaçlar, hedef niteliğindeki canlılarda yararlı ya da
zararlı nitelikte iki yönlü etki
oluştururlar. Yararlı etkiler olarak;
hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir; hastalıklarda koruyucu
/ önleyici etki oluşabilir ya da
gelişimin hızlanması, verimin artması, gıda kalitesinin iyileşmesi
sağlanabilir. Zararlı etkiler olarak
ise şunlar ifade edilebilir:
> Doku ve organlarda hasar
> Bağışıklık sisteminin baskılanması / uyarılması
> Dirençli suşlar (bakteri,
parazit gibi)
> Gıdalarda kalıntı riski
Klinikte ilaç kullanan veya
reçeteyi düzenleyen veteriner
hekimlerin 2 önemli sorumluluğu
vardır: Etkin tedavi ve gıda.
Bu durum, veteriner ilaçlarının
bilinçli ve güvenli kullanımıdır
denilebilir. Son durum; ilaç reçetesinin yazılması, ilacın uygulanması, dağıtım ve kontrolü ile ilgili
düzenlemelerin en önemli kısmını oluşturur. Burada hekim birçok
durumu gözetmek zorundadır.
Veteriner hekimin sorumlulukları (Bilinçli ve güvenli ilaç
kullanımı-Akılcı ilaç kullanımı)
> Hastalığın doğru tanısı, doğru ilaç kullanımı, ilacın zamanında kullanılması
> İlacın zararlı etkilerinin olabileceğinin bilinci
> Bireysel tedavi uygulaması
> İlaç prospektüsüne uyulması
> Kontrolsüz ve aşırı ilaç kullanımından kaçınılması
> Koruyucu hekimlik, iyi bakımbesleme uygulamaları
> Kalıntı riskini değerlendirme
> Reçetenin uygun bir
şekilde düzenlenmesi
> Miadı dolmuş ilaçlar
> Kullanılan antibiyotiğe ilişkin
kayıt tutulması
> İlacın uygun şekilde saklanması ve bertaraf edilmesi
> Uygulayıcı personele yönelik
riskin göz önünde bulundurulması
Veteriner hekimlikte kullanılan
ilaçların ve özellikle de antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son
derece önemlidir. Antibiyotikler;
çeşitli mikroorganizma türleri
tarafından sentezlenen ve diğer
mikroorganizmaların gelişmesini
önleyen ya da onları öldüren
kimyasal maddelerdir. Veteriner
hekimlikte antibiyotikler, bakteriyel hastalıklarının sağaltımı ve
korunması veya metafilaksisinde
kullanılmaktadır. Hayvanlarda
bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli
nedenlerle gereklidir. Öncelikle
hasta hayvanların tedavi edilmeleri gerektiği için antibiyotikler
kullanılmalıdır. Diğer taraftan
antibiyotikler, enfeksiyöz hastalıklarla mücadele etmekte ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel etkenin yayılmasını önlemektedir.
Zoonotik hastalıkların insanlara
bulaşmasını en aza indirmek için
de antibiyotikler kullanılmaktadır.
Ayrıca yüksek kaliteli sağlıklı gıda
için, sağlıklı hayvan popülasyonu oluşturulmasının kaçınılmaz
olduğu da bir gerçektir.
Veteriner hekimlikte antibiyotiklerin bilinçli kullanımı son
derece önemlidir. Antibiyotik
kullanımı geniş bir çerçevede
ele alınmalı; hayvan ıslahı ve
refahı, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak
düşünülmemelidir. Antibiyotik
gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli
ve antibiyotik kullanımının yanı
sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Hedef;
Antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini
yükseltmek ve dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en aza
indirmek şeklinde olmalıdır.
Antibiyotiklerin üretim ve
kullanım miktarları hakkındaki en
güvenilir bilgiler A.B.D ve A.B üyesi ülkelere aittir. ABD’de üretilen
antibiyotiklerin (15-25 bin ton) %
70’i hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmak-
Prof. Dr. Ender YARSAN
Ankara Üniversitesi, Veteriner
Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Türk Veteriner Hekimleri Birliği
Merkez Konseyi II. Başkanı
BEŞERİ HEKİMLİKLE
KARŞILAŞTIRMA
Avusturya: İnsan
hekimliği 45 ton - Veteriner
hekimliği 60 ton (2011 yılı)
Almanya: İnsan hekimliği
800 ton - Veteriner
hekimliği 1734 ton (2011 yılı)
Fransa: İnsan hekimliği
760 ton - Veteriner hekimliği
1.320 ton (2005 yılı)
Çin: Antibiyotik üretim ve
tüketim oranları dünyada
en yüksek olan ülke
Hindistan: Dünya toplam
antibiyotik üretiminin 1/3’ü
(2012 yılı)
İngiltere: Gıda değeri olan
hayvanlarda 2008 yılında
327 ton, 2009 yılında 349
ton, 2010 yılında 390 ton,
2012 yılında 349 ton
tadır. ABD’de üretilen antibiyotiklerin % 6’sı hayvancılıkta tedavi
amaçlı, % 9’u tıp alanında tedavi
amaçlı ve % 15’i de diğer amaçlarla (bitkisel üretim alanında,
temizlik malzemesi üretim alanı
gibi) kullanılmaktadır. ABD’de
hayvancılık alanında antibiyotik
kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır. Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü verilerine
göre 2014 yılı Mart ayı itibariyle
ruhsatlı toplam 2006 veteriner
ilacının 908 adedi antibakteriyel
ilaç niteliğindedir.
Avrupa Birliğine üye 26 ülkeler
antibiyotik kullanımı potansiyelini değerlendirmek için kısa adı
ESVAC (The European Surveillance of Veterinary Antimicrobial
Consumption) olan bir oluşum
meydana getirmişlerdir. ESVAC
genel olarak AB düzeyinde ve
ülkeler düzeyinde hayvan sağlığı
alanında antibiyotik kullanımına
ilişkin kapsamlı değerlendirmeler
yapmaktadır. 2012 yılı raporunda
söz konusu 26 ülkede kullanılan
antibiyotik grupları; tetrasiklinler
%37; penisilinler %22 ve sülfonamidler %10 olarak gösterilmiştir.
Danimarka İlaç İzleme Ajansı
verilerine göre Danimarka’da
insanlarda kullanılan antibiyotiklerin; insanlarda kullanılan
miktarı, hayvancılıkta kullanılan
miktarın sadece % 25’ine eşittir.
Nature Dergisi’nde yayınlanan bir
makalede 2010 ve 2011 yıllarında
AB üyesi ülkelerde çiftlik hayvanlarında antibiyotik kullanımı
değerlendirilmiş, buna göre
GÜNCEL
özellikle İspanya’da 2011 yılı için
bir artış görülmüş, diğer ülkelerde ise azalma tespit edilmiştir.
ANTİBİYOTİKLERİN BİLİNÇLİ
KULLANIMI: TEMEL İLKELER
1. Doğru antibiyotik seçimi
> Kesin tanı
> Türe ve hastalığın belirtilerine göre onaylanmış bilinen
ürünlerin kullanılması
> Saha çalışmaları sonucu ilaç
etkinliğinin değerlendirilmesi
> Mikroorganizmalardaki
ilaca duyarlılıklar
> İlacın farmakokinetiği ve
dokulardaki dağılımı
> Bağışıklılık (immünokompetans) sisteminin durumu
> Antibakteriyel etki spektrumu
> Antibiyotik kombinasyonları
2. Doğru antibiyotik kullanılması
> Dozu, süresi, reçetelendirme vb.
Antibiyotiklerle yapılacak
sağaltımda dikkat edilmesi
gereken hususlar
Hastanın bağışıklık sisteminin
yetersiz veya bozuk olması,
beyin zarı, kalp zarı, kemik-kemik
iliği yangısı gibi ciddi hastalıklar
(bunlarda bağışıklık sistemi de
zayıflamıştır) bakterileri öldürerek etkiyen ilaçların kullanılmasını gerekli kılar.
İNFOVET 116-117
Hastalıkların tanısı mümkün
olduğunca erken yapılarak, en
etkili ilaç şekliyle sağaltıma
başlanmalıdır. Bakterilerin hızla
çoğaldıkları döneme etkiyen
ilaçlar yönünden olduğu kadar,
hangi ilaca ne kadar duyarlı olduklarının belirlenmesi bakımından da tanı çok önemlidir. Bunun
için, mümkünse bir antibiyogram
yapılarak, hastalık etkeninin en
fazla duyarlılık gösterdiği ilaçlar
belirlenmelidir. Hastalık etkeninin
belli bir türden olduğu anlaşılırsa,
antibiyograma gerek kalmaksızın da sağaltım uygulamasına
geçilebilir. Hastanın savunma
sistemlerinin bozuk olduğu durumlarda, endokardit, osteomiyelit gibi hastalıklarda (bunlarda
bağışıklık sistemi zaten yetersizdir), bağışıklık sistemi yetmezliği
veya baskılandığı durumlarda
öncelikle bakterileri öldürücü
ilaçlar seçilmelidir.
Bakterilerin tümünü veya
önemli bir kısmını öldürebilecek
ya da gelişmesini durdurabilecek
ölçüde plazmada ilaç yoğunluğu sağlamak için başlangıçta
ilaç yüksek (hücum) dozlarda
verilmelidir. Antibiyotiklerle başlatılan sağaltımda 2-3 gün içinde
hastanın durumunda iyileşme
dikkati çekmezse, tanı ve sağal-
Antibiyotiklerin % 6’sı
hayvancılıkta tedavi amaçlı,
% 9’u tıp alanında tedavi
amaçlı, % 15’i ise diğer
amaçlarla kullanılmaktadır.
Sağaltımda
2-3 gün içerisinde
hastanın
durumunda
iyileşme dikkati
çekmezse,
kullanılan
ilaçlar gözden
geçirilmelidir.
Antibiyotiklerin
kullanımından
ileri gelen
sakıncalar
1. Dirençli mikroorganizma
suşları ortaya çıkabilir
2. Bağışıklık sistemi etkilenir
3. İlaçların doğrudan
etkileri mevcuttur
5. İlaç alerjisi
6. Endotoksik şok
tımda kullanılan ilaçlar gözden
geçirilmelidir. İlacın verilme yolu
ve ilaç şekli etkinin ortaya çıkış
hızını önemli şekilde etkiler.
Aynı bakterilerin sebep
oldukları çeşitli hastalıkların
sağaltımının mümkünse tek
ilaçla yapılması; birçok bakterinin işe karıştığı olaylarda ya
geniş spektrumlu ilaçların veya
ilaç karışımlarının kullanılması
tavsiye edilir.
İn vitro etkili olan bir ilacın
(mikoplazmalara karşı sülfonamidler, aminoglikozidler,
kloramfenikolde; S.typhi’ye karşı
aminoglikozidler, tetrasiklinler,
sefalosporinlerde olduğu gibi)
in vivo etkisiz kalması veya
yeterince etkili olamaması da
söz konusudur. Kullanılacak
ilacın hastalığa etkisinin güçlü,
konakçıya istenmeyen etkisinin
az olması ve kullanılmaması gereken durumların iyi bilinmesi
GÜNCEL
WHO ve OIE
koordinatörlüğünde direnç
oluşumunu önlemek amaçlı
geniş kapsamlı araştırmalar
yürütülmektedir.
Antibiyotik
Kullanımını
Etkileyen
Faktörler
gibi faktörler de göz önünde
bulundurulması gerekmektedir.
ANTİBİYOTİKLERE DİRENÇ
Patojen mikroorganizma veya
suşun, antibakteriyel ilacın kullanıldığı doz aralığında serumda
meydana getirdiği yoğunluk düzeyinde, ilaç tarafından etkilenmemesi direnç olarak tanımlanır.
Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde
A.B ülkelerinde her yıl 25000
insanda ölüm şekillenmektedir.
Bununla birlikte Amerika Birleşik
Devletlerinde de The Centers for
Disease Control and Prevention
(CDC) kayıtlarına göre bu sayının
23000 olduğu ifade edilmektedir.
Antibiyotik direnci, ilk olarak
kritik hastalıklar ve immun
sistemi baskılanmış hastalarda,
hastane kaynaklı enfeksiyonların artmasıyla ortaya çıkan bir
problemken, bugün için teşhis
ve tedavisi zor, ciddi hastalıklara
neden olan bir toplum sorunu
olmuştur. Antibiyotiklere dirençli
bakteriler; bir yandan kendisine
önceden etkili ilaçların etkinliğini
ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan
hayvana veya hayvandan insana
İNFOVET 118-119
> Etkili kan yoğunluğu
> Doku döküntüleri ve
irin (Aminoglikozid,
sülfonamid azalır. Penisilin,
sefalosporin değişmez.)
> Verilme yolu- emilme
> Doğal engeller (Bağırsak
engeli, seröz zarlar,
plasenta, göz, kan-beyin
engeli)
> Atılma yolları
> Ekolojik faktörler
> Bağışıklık sistemi
> Hücre içine yerleşen
bakteriler
geçen hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar, bu yönden konu
halk sağlığı bakımından da çok
önemlidir. Antibiyotiklere karşı
bakterilerde direnç oluşmasının
hekimlik pratiği yönünden bazı
sakıncaları vardır. Bunların en
önemlisi alışılmış ilaçlarla yapılan
tedavinin başarısız kalmasına
neden olmasıdır. Ayrıca, bu durum öldürücü etkiyi de artırabilir.
Alışılmış doz, etkin olmadığı için
dozun artırılmasına ve tedavi
süresinin uzamasına yol açabilir;
sonuçta hastada yan etki olasılığı artabilir ve tedavinin parasal
maliyeti yükselebilir. Henüz direnç oluşmamış, pahalı ve bazen
de daha toksik olan yeni ilaçların
veya kombine ilaç kullanılmasını
gerektirebilir; bu da tedavinin
maliyetinin artmasıyla sonuçlanabilir. Dünya Sağlık Örgütü
Başkanı Dr. Brundland 2000 yılı
raporunda insanlığın “antibiyotik
öncesi çağa” dönüş riski altında
olduğunu ve tüm mevcut mali ve
bilimsel kaynakların bu tehlikenin önlenmesine harcanması
gerektiğini ifade etmiştir. WHO
2001 yılında direnç sorunun
kontrol altına alınabilmesi için
”Antimikrobiyal Direncin Kontrol
Altına Alınması” konulu raporu
yayınlamıştır. Direnç sorununun
antibiyotiklerle sınırlı kalmadığı,
antifungal, antiviral ilaçlara ve
dezenfektanlara karşıda direncin
oluştuğu açıklanmış; sorunun
bireysel değil toplumsal olduğu,
ülkesel değil küresel olduğu ve
ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla kontrol altına alınabileceği
açıklanarak, kontrol stratejilerinin
esasları belirlenmiştir. 1990’lı
yıllardan itibaren insan sağlığı
alanında yapılan çok çeşitli
araştırmalar, hasta verilerinin
analizi; düzenlenen toplantılar
ve hazırlanan çok sayıda rapor
sonucunda insanlarda “gizli bir
tehdit”; bazı araştırıcılara göre
de gizli ve tehlikeli bir epidemi
boyutuna ulaşan antimikrobiyal
direnç sorunu için yaygın ve
bilinçsiz şekildeki antibiyotik
kullanımı gösterilmiştir.
SORUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN
YAPILAN ÇALIŞMALAR
Günümüzde antimikrobiyal
direncin küresel bir halk sağlığı
sorunu olduğu; gizli bir salgının
tüm dünya üzerine yayıldığı
bütün Tıp ve Veteriner otoriteleri
tarafından kabul edilmekte, başta A.B ve A.B.D olmak üzere tüm
dünya devletleri, uluslararası
insan ve hayvan sağlığı, gıdatarım kuruluşları, üniversiteler
GÜNCEL
ve toplum yararına çalışan organizasyonlar antimikrobiyal direnç
sorununun yayılmasını önlemek
ve oluşumunu yavaşlatmak
için geniş kapsamlı çalışmalar
yapmaktadırlar. WHO ve OIE
koordinatörlüğünde yürütülen
çalışmaların, ulusal ve uluslararası faaliyetleri mevcuttur.
WHO tarafından 2001 yılında
antimikrobiyal direncin önlenmesi için “Küresel Antimikrobiyal
Direnç Önleme Stratejisi” çalışmaları başlatılmış, bu kapsamda
raporlar hazırlanmış ve en son
olarak 2014 yılı için de bu yönde
kapsamlı bir değerlendirme
yapılmıştır. Bu raporlara göre; sorunun çözümü için çok sektörlü
bir yaklaşım oluşturulmalıdır. Her
ülke aşağıda açıklanan önerileri
planlamak ve koordine etmek
üzere ulusal özel komiteler
oluşturmalıdır. İnsanlar tarafından kullanılan antimikrobiyallerin
neden olduğu direnç sorununu
kontrol altın almak için WHO tarafından yapılan önerilerle birlikte
OIE de 2006 yılında veteriner
hekimlik alanında kullanılan
antimikrobiyallerin sorumlu ve
bilinçli kullanımı konusunda bir
kılavuz geliştirmiştir. Kılavuzda,
antimikrobiyallerin kullanımına
izin veren ve denetleyen kuruluşların, veteriner ilaçları üreten
sanayi kuruluşlarının, veteriner
hekimlerin ve hayvan yetiştiricilerin antimikrobiyal direncin
önlenmesindeki sorumlulukları
detaylı olarak açıklanmıştır.
Halen A.B, A.B.D ve Kanada’da
insan ve hayvan orijinli gösterge bakteriler ile gıdalardan
izole edilen zoonoz karakterli
bakterilerdeki direnç özeliklerini
belirlemek ve izlemek üzere 15
izleme programı mevcuttur. Bunların veteriner hekimlik alanında
olanları: NARMS (A.B.D.), MARAN
(Hollanda), DANMAP (Danimarka),
GERM-VET (Almanya), CIPARS
(Kanada), ITAVARM (İtalya)’dır.
Uluslararası boyutuyla incelendiğinde, Antimikrobiyal direnç
son derece önemli bir halk
sağlığı sorunu olarak değerlendirilmiştir. Gelişmiş ülkeler konuyu
en üst makamlarıyla sahiplenmiş
İNFOVET 120-121
İlaç
uygulamadan
önce hastalardan
izole edilen
bakteri ile
duyarlılık testleri
yapılarak,
sonuca göre
kullanılacak ilaç
saptanmalıdır.
ve çözüm yolları aramışlardır. Bu
kapsamda A.B.D’de Eylül 2014
tarihinde doğrudan Beyaz Saraydan olacak şekilde “National
Strategy For Combating Antibiotic Resistant Bacteria” başlıklı
bir rapor yayınlanmıştır. Raporda
mevcut durum ve yapılması
gereken uygulamalar ayrıntılı
şekilde değerlendirilmiştir.
Antimirobiyal Direnç konusu
multidisipliner bir yaklaşımla
ele alınmalıdır. Bunu ortaya
koyacak şekilde 14 Kasım 2014
tarihinde FVE, tıp hekimleri ve
diş hekimleri ortak bir deklarasyon ile antibiyotik direnci
konusuna dikkat çekmişlerdir.
Bu durum Tek Sağlık yaklaşı-
mının da önemli bir çalışma
alanıdır ve yapılacak çalışmalar
bu kapsamda ele alınmalıdır.
Ülkemizde de 2009 yılında Türk
Veteriner Hekimleri Birliği ile
Türk Tabipler Birliği arasında Tek
Sağlık yaklaşımıyla ilgili “Ortak
Deklarasyon” yayınlanmıştır. Veteriner hekimlik alanındaki çalışmalar tüm dünyada olduğu gibi
antimikrobiyal direnç sorununun
ülkemizde de gittikçe yayıldığını
ve ciddi boyutlara ulaştığını
göstermektedir. Bu nedenle antimikrobiyal direnç probleminin
kontrol altına alınması için ulusal bir strateji geliştirilmesi ve
bunu farklı birimler altında değil
ortak bir çatı altında toplayarak
çalışmaların koordine edilmesi
gerekir. Antimikrobiyal direnç
konusunun önemine vurgu yapacak şekilde, Dünya Veteriner
Hekimler Günü’nün 2012 yılı için
teması “Antimikrobiyal Direnç”
olarak seçilmiştir. Türk Veteriner
Hekimleri Birliği ve Veteriner
Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği tarafından Dünya Veteriner
Hekimleri Günü kutlamaları kapsamında hazırladığı “Veteriner
Hekimlikte Antibiyotikler: Antibiyotiklere Direnç ve Direncin Çok
Yönlü Etkileri” konulu broşür;
Dünya Veteriner
Antibiyotikler kısıtlı
ve dönüşümlü
olarak kullanılmalı,
kullanımı ile
ilgili eğitimler
verilmelidir.
GÜNCEL
Yetkili makamların,
antimikrobiyel kullanımını ve
herhangi bir direnç gelişimini
değerlendirmek için reçete
verilerini doğru şekilde
izlemesi gerekmektedir.
Hekimleri Birliği ve Dünya Hayvan
Sağlığı Örgütü tarafından yapılan
ortaklaşa değerlendirme sonucunda birinci seçilmiştir. Yine
bu kapsamda “Bilinçli Antibiyotik Kullanımı ve Antimikrobiyal
Direnç Sempozyumu” T.C. Sağlık
Bakanlığı, T.C Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye
Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik
Mikrobiyoloji (EKMUD), Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve Veteriner
Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği İşbirliği ile 18-19 Ekim 2012’de
Ankara’da düzenlenmiştir.
ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN
KONTROL ALTINA ALINMASI
Eğer enfeksiyon etkeni ilaca
duyarlı ise veya duyarlı olacağına inanılıyorsa ilaç kullanılmalıdır. İlaç yeterli dozda ve mümkün
olduğu kadar kısa bir süre
uygulanmalıdır. Etkisiz dozda
veya gerektiğinden daha uzun
İNFOVET 122-123
bir süre ilaç verilmesi, bakterinin
direnç kazanmasını kolaylaştırabilir. İlaç uygulamadan önce
hastalardan izole edilen bakteri
ile duyarlılık testleri yapılarak
bu testlerin sonucuna göre,
kullanılacak ilaç saptanmalıdır.
Bölgedeki çeşitli bakterilerde
direnç prevalansı iyi bilinmelidir;
bu amaca yönelik araştırmalara önem verilmelidir. Mümkün
olduğu kadar dar spektrumlu
antibiyotikler kullanılmalıdır.
Antibiyotik direncini kontrol
altına almak için bazı stratejik konulara önem göstermek
gerekir. Antibiyotik direncinin
izlenmesi için, antibiyotik direnci aşamalarının ve eğilimlerinin
belli coğrafik alanlarda belirlenmesi gereklidir. Antibiyotiklerin
etkili kullanılmasında önemli
hususlardan biri de reçeteye
yazılmalarıdır. Antibiyotiklere
direnç ile ilgili toplumda fazlaca
bir bilgi birikimi söz konusu
değildir. Bu amaçla toplumun
ve bu konuyla ilgileneceklerin
uzman kişiler tarafından bilgilendirilmesi önemlidir.
Enfeksiyonların kontrolü
antibiyotik direncini frenleyen çok önemli bir unsurdur.
Antibiyotiklerin doğru kullanımı,
antibiyotik dirençli bakterilerin
Muayeneyi
takiben
antibiyotiklerin
doğru dozajda
reçete edilmesi,
bu ajanların
gelecekte etkisini
koruması için
önemli bir önlem
olacaktır.
yayılmasını ve ortaya çıkmasını
azaltırken, enfeksiyon engelleme önlemleri bakterilerin
(antibiyotik dirençli) yayılmasını kontrol altına almada ana
etkendir. Veteriner hekimlikte
kullanılan ilaçların ve özellikle de antibiyotiklerin bilinçli
kullanımı son derece önemlidir.
Antibiyotiklerin, bilinçli kullanıldıklarında enfeksiyonlarla
mücadelede olağanüstü katkılar sağlayan, aksi durumda ise
ağır yaralanmalara ve bazen de
ölümlere yol açabilen silahlar
oldukları kabul edilir.
Antibiyotiklerin uygun kullanılmaları için bazı prensiplere dikkat edilmesi gerekir. Bunlardan
başlıcaları; antibiyotikler kısıtlı ve
dönüşümlü olarak kullanılmalı,
antibiyotik kullanımı eğitimi verilmeli, ilaç firmaları denetlenmeli,
antibiyogram yaparak doğru
antibiyotik seçilmeli, antibiyotiklere karşı direnç durumu belirlenmelidir. Antibiyotiklere karşı
direnç gelişiminin önlenmesinde
alınması gereken önlemlerden
biri de, bazı antibiyotiklerin
rezerv olarak saklanmalarıdır.
Sonuç olarak doğru ilaç kullanımı
için sağlık mensuplarının eğitim
kaliteleri artırılmalı, bilgileri
periyodik hizmet içi eğitim
programlarıyla güncelleştirilmeli
ve bilgilendirmenin kontrolü de
periyodik olarak yapılmalıdır.
Bilinçsiz ve kontrolsüz ilaç kullanımı konusunda özellikle medya
aracılığı ile toplumun da bilgilendirilmesi gerekir. Son söz olarak,
Antimikrobiyal Direnci önleme
noktasında yapılacak çalışmalar
“Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde
ele alınmalıdır; bu konuda yürütülecek çalışmalar bir merkezde
toplanarak “Koordinasyon”
sağlanmalıdır; sorun kısa vadeli
bir yaklaşımla çözülebilecek
nitelikte değildir, dolayısıyla
uzun süreli mücadeleyi hedef
alacak bir “Kararlılıkla” çalışmalar
gerçekleştirilmelidir.
ADVERTORIAL
Yem endüstrisinde bir devrim
Katı hal fermentasyonu
ile üretilen enzimler
Hayvan yemlerinde yer alan hammaddelerin sindirilebilirliğini arttırmak için,
alternatif olarak SSF (katı hal fermentasyonu) teknolojisinin kullanılması,
yem endüstrisinde önemli değişimlere öncülük edecektir.
Yazar: Dr. Keith Filer, Bilimsel Araştırma Proje Müdürü, Alltech
Çeviri: Veteriner Hekim Gülşah Baykal
H
ayvansal üretim sistemlerindeki en büyük
maliyet unsuru yem
olduğu için karlılık,
relatif maliyet ve kullanılan yem
ham maddelerinin besleyici
değerlerine bağlıdır. Ne yazık ki,
genelde formülasyonu yapılan
rasyonların etkinliğinde ve başta
selüloz olmak üzere söz konusu
ham maddelerin sindirilebilirliğinde hayvanın fizyolojisine bağlı
çeşitli kısıtlamalar bulunmaktadır.
Tek mideli hayvanlarda sindirim
prosesi tipik olarak tamamlanmamaktadır. Yani tek mideli
hayvanlar, yedikleri yemin bir
kısmını sindiremeden vücuttan
dışarı atarlar. Bu tür yetersizlikler,
üreticilerin yüksek yem maliyet-
İNFOVET 124-125
leriyle karşılaşmasına neden olur.
Bu maliyetler, gıda firmalarına ve
son tüketiciye de yansımaktadır.
Yemden yararlanmayı arttırmanın kabul gören yöntemlerinden bir tanesi de, dışarıdan
yemlere enzim ilavesi yapılmasıdır. Geleneksel olarak bu
tür katkı maddeler, daldırma
fermentasyon yöntemi veya
sıvı fermentasyon yöntemiyle
üretilirler. Son zamanlarda ise
aslında antik bir fermentasyon
tekniği olan, katı hal fermentasyonu (solid state fermentationSSF) eşsiz bazı özellikleri
nedeniyle ilgi çekmektedir.
SSF ile üretilen enzim ürünleri
protein sindirilebilirliğini arttırır,
selülozdaki enerjinin serbest
kalmasını sağlar ve bitkilerde
fosfor birikimi için kullanılan
fitat bileşiğinden fosforun
alınmasını sağlar. Bu eşsiz özellikler, kanatlı ve diğer tek mideli
çiftlik hayvanı üretim endüstrilerinde önemli derecede maliyet
azalması sağlamaktadır.
Ticari enzim üretiminin
tarihçesi: Daldırma
fermentasyon yöntemi (SmF)
Alexander Fleming’in tesadüfen 1928 yılında penisilini
keşfetmesiyle birlikte, ticari
enzim endüstrisi de hızlanmıştır
ve büyük ölçekli üretim yapmak
amacıyla daldırma fermentasyon yöntemi (SmF) geliştirilmiştir. Havalandırma ve çeşitli
kontrol mekanizmalarına sahip
olan aseptik sıvı fermentörler,
besin maddesinden zengin sıvı
ortamda, uygun ajitasyon, hava
akımı, sıcaklık ve pH faktörleri ile
mikroorganizmaların çoğalmasını sağlamaktadır. Bu şekilde
SmF yöntemi ABD ve Avrupa’da
başlıca enzim üretim teknolojisi
haline gelmiştir.
Modern biyoteknoloji, üretim
sistemlerinin ilerlemesi, gen
ifadesinin ölçümündeki ve gen
manipulasyonundaki gelişmeler
vasıtasıyla SmF enzim üretimini
daha da ileri düzeye getirmiştir.
Bu gün üreticiler, bakteri veya
mantarları istenen enzimleri
üretmek üzere genetik olarak
modifiye etmekte ve sonra satışa yönelik olarak üretilen bu enzimleri saflaştırmaktadır. Saflaştırılan enzim ürünlerinin etkinliği,
laboratuvarlarda saf substratlar
kullanılarak kontrol edilmektedir.
SmF teknolojisi bir çok endüstriyel uygulama için etkili olsa bile,
hayvan yemi uygulamalarında,
işin içine yem ham maddelerinin kompleks yapısı, sindirim
kanalının farklı bölümlerindeki
farklı pH ve sıcaklık dereceleri
gibi unsurlar katılmaktadır. Bu
unsurların laboratuvar ortamında
taklit edilmesi çok zordur.
Katı hal fermentasyon alternatifi
Katı hal fermentasyonu,
organik maddenin çürüyerek
dünyadaki karbon döngüsünü
tamamladığı, doğada gerçekleşen bir biyo-çevrim prosesidir. Genelde, serbest suyun
bulunmadığı ortamda, suda
çözünmeyen substrat üzerinde
mikroorganizmaların çoğalması
olarak tanımlanmaktadır. Bakteriler ve mayalar da katı substratlar
üzerinde çoğalabilirler ancak
filamentöz mantarlar fizyolojik
kabiliyetleri nedeniyle, SSF’e en
iyi şekilde uyum sağlarlar. Bu nedenle filamentöz mantarlar dünya
üzerinde süre gelen SSF araştırmalarının odak noktası olmuştur
(Şekil 1). Filamentöz mantar ile
gerçekleşen SSF’in farklı aşamalarını göstermektedir).
Katı hal fermentasyonu, pek
çok ülkede, yüzyıllar boyunca
gıda ve içki üretiminde kullanılmış olan bir yöntemdir. Mantar
yetiştirme, küflü peynir yapımı,
ekmek yapımı SSF kullanan
en eski gıda işleme örneklerindendir ve hatta bunlardan
bazıları İ.Ö. 2600 yıllarında Mısır
Medeniyeti’nde kullanılmıştır.
Çin’den köken aldığına inanılan Koji prosesi, 7. yüzyılda
Japonya’ya geçmiştir. Buharda
pişirilen bir tahılın, bir mantar
ile (örn. Aspergillus oryzae)
fermentasyonunu kapsayan
bu proses, miso, sake, tempeh,
soya sosu, shochu, ontjom,
shao-hsing şarabı ve kaoliang
(sorghum) likörü gibi pek çok geleneksel Asya yemek ve içkisinin
temelini oluşturmaktadır (Şekil
2. Alltech’in Puebla - Meksika’da
yer alan modern SSF üretim
tesisinde işlenen Koji’nin resmini
göstermektedir).
Tam bir çözüm
Hayvan yemlerinde kullanılacak olan enzimlerin üretiminde
substratlar, buğday kepeği,
DDGS, soya fasülyesi kabuğu
veya pirinç kepeği gibi tarım endüstrisi kalıntılarıdır. Bu selülozlu
kalıntı maddeler, daha yüksek
besleyici değere sahip yem ham
maddelerinin hasadı yapıldıktan
sonra geriye kalanlardır. SSF’in
güzelliği, filamentöz mantarların
bu maddelerle karşılaştıktan
sonra doğal olarak tasarlandıkları görevi yerine getirmeleridir. Aspergillus niger selüloz ve hemiselülozu basit şekerlere parçalar.
Alltech’te Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Dr. Mark Lyons
konuyla ilgili olarak şu yorumu
yapmıştır: “Alltech’te üretmekte
olduğumuz doğal enzim kompleksinde, tescili bize ait olan bir
Aspergillus niger suşu kullanıyoruz ve bu mantar, tek mideli
hayvanların sindirme imkanının
olmadığı tarım endüstrisi kalıntı
maddelerinde bulunan şeker,
nişasta, protein ve selülozdaki
kompleks matriksleri parçalama
yeteneğine sahiptir.” Selüloz ve
hemiselülozda kilitli kalmış olan
enerji, yemden yararlanmayı
arttırmak ve yem maliyetlerini
düşürmek için çok büyük bir fırsat sunmaktadır. A. niger ayrıca
proteinleri amino asitlere kadar
parçalamaktadır ve fitat şeklinde
bağlı olan fosforu da serbest
bırakmaktadır, böylece yem ham
maddesinin besleyici içeriğinden
yararlanabilirlik yükselmektedir.
Tek mideliler için fosforun
serbest kalması özellikle önemlidir çünkü bu mineral kemik
mineralizasyonu, bağışıklık,
büyüme ve fertilite için gereklidir. Ne yazık ki, kanatlılar bitkisel
kökenli yemlerdeki fosforun çoğunu sindiremez çünkü fosfor,
bitkilerde fitik asit veya fitat yapısında bulunmaktadır. Ayrıca,
yem ham maddelerinde bulunan
kompleks matrisler, fosfor gibi
besin maddelerini bağlayabilirler. Örneğin, fitat mineraller,
nişasta ve proteinlerle kimyasal
bileşikler oluşturma eğilimindedir. Bu tür problemleri önlemek
için üreticiler, rasyonlara fosfat
tuzları şeklinde fosfor ilavesi
yapmaktadırlar. Nitekim tuz
formundaki fosforun büyük
kısmından sindirim sırasında
faydalanılamaz ve vücuttan
dışarı atılır böylece çevresel etki
bakımından da sorun yaratabilir.
Fakat kanatlı rasyonlarına SSF
yöntemiyle üretilen enzimlerin
ilavesi, bu sorunları aşar ve tam
bir çözüm sunar.
Gelecek
Hayvan yemlerinde yer alan
ham maddelerin sindirilebilirliğini arttırmak için SSF teknolojisinin bir alternatif olarak kullanılması, yem endüstrisinde önemli
değişim gerçekleştirecektir.
Dünya nüfusunun artması ve
gelişmekte olan toplumların
daha fazla proteine ihtiyaç
duyması nedeniyle tahıllara
talebin artması bakımından,
bu tür enzimlerin kullanımı çok
daha fazla önem kazanmaktadır. Doğal bir proses olan SSF’in
kullanımı hayvanlarımızı daha
verimli bir şekilde beslememizi,
yem maliyetlerini düşürmemizi
ve çevreyi korumaya katkıda
bulunmamızı sağlayacaktır.
SSF’in güzelliği,
filamentöz mantarların
bu maddelerle
karşılaştıktan
sonra doğal olarak
tasarlandıkları görevi
yerine getirmeleridir.
Şekil 1. Katı hal fermentasyonunun aşamaları
(Holker ve Lenz, 2005’ten uyarlanmıştır)
n
n
en
ile
tile retil
et
ke
Ür
Ü
Tü
H2
O
n
ile
et
Ür
Gaz fazı
Antensi
iplikcikler
Gaz
fazı
Misel örtüsü
Sıvı faz
Acids
Sıvı
faz
NH3
Kepek substrat
yüzeyi ve porlar
Katı
Katı
Katı
H2O
Sıvı
faz
pH
Acids
Hidrolitik enzimler
Penetratif
Ürünler (örn. fitaz,
proteaz)
Makromolekül
Monomerler (mantar
için besin maddeleri)
Polimer
Şekil 2. Alltech’in Meksika’daki SSF üretim tesisinde işlenen Koji
KANATLI
Tavuklarınızla aynı
suyu tükettiğinizde
kendinizi güvende
hisseder misiniz?
20 yıl öncesine göre daha fazla su tüketen broylerlerin,
kaliteli su kaynaklarından yararlanması, günlük su alımlarının
izlenmesi ve su hatlarına temizleme ve bakım programları
uygulanması ile yaşanabilecek problemlerin önüne geçilebilir.
Su kalitesinin ve miktarının
performans üzerine etkileri
S
u, kanatlı endüstrisinde
performansı etkileyen
en kritik, aynı zamanda
en çok göz ardı edilen
konudur. Bir kanatlı, yem olmadan haftalarca hayatta kalabilir
fakat su olmadan birkaç gün
dahi yaşayamaz. Suyun, sindirim
sisteminde besinlerin geçişi ve
besin maddelerinin taşınması
(vitaminler, mineraller, amino
asitler ve benzerleri) gibi vücut
İNFOVET 126-127
fonksiyonları için pek çok önemli
görevi vardır. Aynı zamanda
birçok enzimatik ve kimyasal
reaksiyonda, vücut ısısının regülasyonunda, eklem ve organların
yağlanmasında ve vücuttan
artıkların-toksinlerin atılmasında
da suya ihtiyaç duyulur.
Çoğu yetiştirici, suyun kalitesinden çok, kanatlı hayvanları
için tedarik ettikleri suyun miktarı ve kullanılabilirliği hakkında en-
dişe duymaktadır. Ancak suyun
kalite değişkenliği ve kirlenme
potansiyelinden dolayı, su kalitesi sürü performansı konusunda
en önemli rolü oynamaktadır.
Kaliteli su, sürü performansını
arttırmasının yanında, besinlerin
sindirimleri ve emilimlerinde de
potansiyele sahiptir. Hidrojen
bağlama yeteneğini nedeniyle
su, evrensel bir çözücüdür. Yani
sonuç itibariyle, pek çok çözün-
müş minerali ve diğer bileşikleri
de içerir. Aynı zamanda, tahrip
edici kimyasal elementlerin hareketini ve mikroorganizmaların
büyümesini engelleyici ideal bir
ortam hazırlar. Kanatlıların su tüketimi kabaca yem alımının iki katı
kadar olmalıdır. Ancak, aşırı ısı
stresinin olduğu dönemlerde su
alımı günlük yem alımının üç veya
dört katına çıkabilir. Bu nedenle,
verimli kanatlılar üretmek
KANATLI
için her zaman güvenli ve yeterli
bir su kaynağının olması esastır.
Su kalitesi
Su kalitesini tanımlamanın
birçok farklı yolu vardır: Tat, renk,
koku, alkalinite, asidite, sertlik,
bulanıklık (bulutluluk), pH, bakteri varlığı veya yokluğu, vb. Bu
faktörler, sırayla, sürü sağlığını
ve performansını etkileyebilir.
Suyun bileşimi bölgenin coğrafi
karakterine göre değişkenlik
gösterecektir. Ayrıca, su kalitesi
sel, kuraklık ve tarım uygulamaları gibi birçok mevsimse bağlı
değişkenlerden etkilenebilir.
Aynı zamanda, suda çözünmüş mineraller ekipman ile ilgili
sorunlar da doğurabilmektedir.
Bu ayrıntının piliçlerin ve piliç
sürülerinin büyümeleri üzerine
olumsuz etkileri olmasının yanı
sıra, üremeleri ve ürettikleri yumurta sayıları üzerine de olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir.
Mineral tortuları ile tıkanmış
basınç regülatörleri ve su hatları,
kanatlıların yararlanacağı suyun
akışını kısıtlar. Soğutma hücresi
pedleri de tıkanabilir; bu durum
hava akışının azalmasına ve havalandırma sisteminin soğutma
kapasitesinde düşüşlere neden
olarak sürü sağlığını riske sokabilir (Fotoğraf 1).
Suda çözünmüş
minerallerden
etkilenen
ekipmanlar
piliçlerin
büyümeleri ve
üremeleri üzerine
olumsuz birçok
etki yaratır.
Temiz ve hiçbir kokusu, rengi
ve tadı olmayan içme suyu her
zaman ideal içme suyudur.
Örneğin; kükürt ihtiva eden
sularda çürük yumurta kokusu
vardır. Yine yüksek demir ihtiva
eden sular kırmızımsı-kahverengi renkte, yüksek bakır içeren
sular ise mavi renktedirler. Demir
sülfat veya manganez sülfatlar
suya acı bir tat verir. Buna ek
olarak, epsom tuzu elde etmek
için magnezyumla birleştirilen
yüksek konsantrasyonlardaki
sülfatlar ya da laksatif etki elde
etmek için sodyum ile birleştirilen sülfatlar ıslak altlık problemlerini beraberinde getirir. Yüksek
konsantrasyonlu sodyum ve
klor (tuz) su tüketimini arttırır ve
ıslak altlık problemleri oluşturur.
Sudaki yüksek tuz seviyesi,
yemdeki tuz ile birleştiğinde
toksisiteye neden olabilir.
Yüksek seviyelerde kalsiyum,
magnezyum ve sülfat (ya da
kombinasyonları) su sistemlerinde kireç oluşumuna neden
olabilir. Sudaki nitrat, bakteriyel
kontaminasyonu gösterebilir.
Nitrat varlığı, genellikle yakın
çevredeki sanayi oluşumlarında
açığa çıkan ticari kimyasal gübre
veya hayvan gübrelerinin, yeraltı
sularına sızmasının doğrudan
sonuçlarından biridir. Su, berrak,
kokusuz, renksiz ve tatsız
görünse bile, güvenli olarak
kabul edilmemelidir. Sudaki
kontaminant maddeler, litre başına miligram ya da milyonda bir
(ppm-parts per million) şeklinde
ölçülür. 1 ppm, bir milyon galon
suyun içinde çözünmüş 1 galon
tuza eşdeğerdir ve verimli bir
su 1 ppm tuz içerir. Ppm küçük
bir miktar olsa da, kanatlılar
yemlemeleri esnasında dengeli bir beslenme sağlanır ve
herhangi ek mineral sağlık ve
performans açısında zararlı
olabilir. Suda yüksek düzeyde
mineral bulunması kilo kaybına,
yumurta sayısında ve yemden
yararlanmada azalmaya neden
olabilir. Aynı zamanda ıslak altlık
problemleri de açığa çıkabilir.
pH’ın etkisi
pH, su kaynağının ne kadar
asidik ya da alkalik olduğunu
bize anlatır. pH skalasında 7, nötr
Fotoğraf 1: Tuz birikimi nedeniyle
tıkanmış soğutma hücresi pedleri
Fotoğraf 2: Laboratuvar analizleri
yapılmadan, kuyu sularının
mineral ve bakteri düzeylerini
bilmek mümkün değildir.
Fotoğraf 3: Kuyudan çıkan 4 inçlik
besleme hattı ile 1 inçlik ana hat
(öndeki ve arkadaki suluklara ve
soğutma sistemlerine giden)
olarak kabul edilir. pH 7’nin aşağısı
asidik, 7’den yukarısı bazik olarak
kabul görür. Yüksek pH genellikle,
yüksek seviyede kalsiyum ve
magnezyum ile tanımlanır; zaman
içinde açığa çıkar ve su sistemlerini tıkayabilir. Yüksek alkali olan
bir su, ishal ve sindirim rahatsızlıklarıyla birlikte düşük yemden
yararlanmaya ve su ve/veya yem
alımında azalmaya neden olabilir.
Yüksek mineral içeriği su hatlarında ve suluklarda tortulanmanın
önünü açar; bu mineral birikimleri, nipellerde sızıntıya ve klor
etkinliğinin azalmasıyla birlikte
diğer hijyen ajanlarının etkinliğinin
azalmasına sebebiyet verebilir.
KONU toplantı
Kanatlılar iyi
performans
yükseldiğinde, yem
alımı dolayısıyla su
tüketimi artacaktır.
Toplam çözünmüş katılar
(TDS) ve pH etkileri
Kalsiyum, magnezyum ve
sodyum, toplam çözünmüş
katıların (TDS-total dissolved
solids) en önemli bileşeni; suda
çözünmüş inorganik tuzların ise
bir ölçüsüdür. Yüksek seviyede
çözünmüş mineral ihtiva eden
sular genellikle “sert su” olarak
ifade edilir. Sertlik, suyun sabun
ve tortu formunu çökeltme yeteneğini gösterir. Su yumuşatıcıları
sodyum içerir; sodyum, kalsiyum
ve magnezyum ile yer değiştirerek suyun sertliğini azaltır.
Ancak, tavuklar sodyuma karşı
aşırı bir hassasiyete sahiptirler.
Bu nedenle, birçok durumda,
kanatlı su kaynaklarının sertliğini
azaltmak için su yumuşatıcılarının kullanılması tavsiye edilmez.
Eğer yumuşatıcı kullanılacaksa,
sodyumun tolere edilemeyecek
seviyelere ulaşmasını önlemek
için düzenli olarak sodyum
düzeylerinin izlenmesi gerekmektedir. Yüksek seviyede TDS,
sulu dışkılama ve bunun gibi
kanatlı üretimini olumsuz yönde
etkileyen daha birçok zararlı
etkiye yol açabilir.
Genel olarak kanatlılar, asitliği (pH < 7) bazikliğe (ph > 7)
nazaran daha iyi tolere ederler.
6,2-6,8 pH aralığı tavuklar için
en ideal aralık olarak kabul edilir.
Asitleme, suyun pH’ını düşürerek
ve sürünün sağlığını ve performansını arttıran, su kalitesini
iyileştiren bir yöntemdir. Birçok
yetiştirici bunun farkındadır ve
suyun pH değerini düşürmek için
% 5’lik elma sirkesi kullanmaktadır. Sirke esas olarak asetik
asittir; hidroklorik veya sülfürik
asit gibi güçlü asitlere göre daha
az tehlikeli olan zayıf bir asittir.
Zayıf asitler pH’ı düşürmek için
suya yavaş yavaş damlatılabilir
ve birçok durumda bu işlem
yeterli olur. Ancak, başlangıç pH’ı
çok yüksekse, % 5’lik elma asidinden daha güçlü bir şey gerekli
olabilir. Bu gibi durumlarda, güçlü
bir sirke solüsyonu ya da sirkeden daha güçlü bir bileşik satın
almak için bir kimyasal tedarikçisini ziyaret etmek gerekebilir.
Asitlemenin faydaları şunlardır:
> Mide-barsak sisteminin pH
değerini düşürmek, patojenik
organizmaların gelişimini azaltır.
> Klor kullanılabilirliğini iyileştirir.
> Sulama sistemlerindeki kireç
oluşumunu önler.
Tavuklarınızla aynı suyu
içtiğinizde kendinizi güvende
hisseder misiniz? İçme sularınızı
daha önce hiç analiz ettirdiniz
mi ve içerisinde neler olduğunu
biliyor musunuz? Eğer cevabınız
hayırsa, analiz için bir su örneği
almayı düşünebilirsiniz.
Barton (1996), broylerlerin ve
hindilerin performanslarında su
kalitesinin önemini farketmiş;
üreticilere, suyun mineral içeriği
ve bakteriyel kontaminasyonu
açısından tavsiyelerde bulunmuştur. Suyun mineral düzeyi
ve bakteriyel içeriğini saptamak
amacıyla laboratuvar testleri yapılmazsa, suyun gerçek kalitesi
bilinemez (Fotoğraf-2)
Yayım hizmeti personelinin
vereceği talimatlar, numune
toplama ve analiz sonuçlarının
yorumlanması konusunda size
yardımcı olabilir. Örneğin; mineral
analizi ve bakteriyel analiz için
numune toplama ve numunenin
transport yöntemleri farklıdır.
Bakteri numuneleri soğukta
(dondurarak değil) tutulur ve
laboratuvara sevk işlemi gece
yapılır. Mineral örneklerinin ise
soğukta muhafaza edilmesi gerekmez ve sevk işlemi karayolu
ile yapılabilir.
Sert suları
yumuşatmak
için kullanılan
yumuşatıcılarda
bulunan sodyuma
tavuklar aşırı
hassasiyet
gösterdikleri için
tavsiye edilmez.
Numune analizlerinde bir
sorun varsa, bu sorunu gidermek için gerekli adımları atmaya
hazır olmak gerekmektedir.
Bunun anlamı, bir ya da birkaç su
artıma seçeneğinin daha gözden
geçirilmesi gerektiği anlamına
gelmektedir. Birçok yetiştirici,
yüksek mineral içeriğine sahip
suları kompanse etmek için su
sistemine kum filtreleri eklemeyi tercih etmektedir. Asitleme
işlemi (yukarıda da bahsettiğimiz gibi) su pH’ını düşürmek
için gerçekleştirilebilir. Bir başka
yöntem ise klorlamadır. Klorlama,
bakteriyel kontaminasyonu ortadan kaldırmak için başvurulan en
yaygın su arıtma yöntemidir.
Klor, diğer dezenfektanlara
nazaran daha ucuz olmasına
rağmen, hidrojen peroksit ve
klorin dioksit gibi diğer ürünler
su arıtmada daha iyi çalışırlar. İşletmelerinde düşük pH’lı suları
KANATLI
olan bazı yetiştiriciler, kanatlı
hayvanları kümeste iken, haftada bir defa, 24 saat boyunca
hidrojen peroksit bazlı ürünleri (5
galon suya 8 ons) su hatları ile
kanatlıların suluklarına verirler.
Dezenfektanlar ve güçlü su hattı
temizleyicileri, pas oluşumunu,
mineral birikimlerini, yosun ve
biyofilm (hücrelerin birbirine
ve/veya bulundukları yüzeye
yapıştıkları bir mikroorganizma
kümesi) oluşmasını önlemek için
kanatlı sürülerinde kullanılabilir.
Su miktarı
Yüksek kalitede, güvenli bir
su tedariği konusu performansı
yüksek sürüler elde etmek için
çok önemlidir. Ancak su kalitesi
kadar, suyun miktarı ve mevcudiyeti de önem taşımaktadır.
Her ne kadar yüksek kalitede
su tedarik edilse de, kanatlılar
bu sudan yararlanamıyorlarsa,
kaliteli suyun potansiyelinden
de yararlanılamıyor anlamı çıkar.
Bu sorun genellikle soğutma
hücresi sistemleri kullanan eski
çiftliklerde görülür. Bu tip çiftliklerde, örneğin mevcut soğutma
hücrelerinin uzunluğu arttırıldığında ya da su tedarik kapasitesi
arttırılmadan ana binaya ek olarak yeni binalar inşa edildiğinde
karşımıza çıkar.
Yaygın olarak karşımıza çıkan
bir diğer sorun ise kanatlıların bulunduğu binaların içine,
kuyulardan çekilen besleme
hatlarının boru uzunluklarının ve
genişliklerinin yetersiz olmasıdır.
(Fotoğraf-3)
Bunların yanı sıra, kanatlıların
su talebinin arttığı durumlarda
(ek soğutma hücre sistemlerinin
ilave edilmesi, yeni binaların
inşası, kanatlıların su taleplerini
arttıran kanatlı canlı ağırlık artış
çalışmaları, vb.) kuyu pompalarının dakikada pompaladığı miktarın yeterli olmayacağını akılda
tutmak gerekmektedir. Eğer
artan taleple birlikte su gereksinimi de artıyorsa, artan talebi
karşılamak için kuyunun dibine
büyük bir veya birden fazla pom-
pa eklemek gerekebilir. Ayrıca
artan su talebini karşılamak için,
kümeslere çekilen besleme hattının boyunu arttırmak gerekebilir. Bazı yetiştiriciler, su talebinin
en yüksek olduğu dönemlerde
besleme suyuna ek olarak depo
tanklar kullanmaktadır.
Modern broyler işletmeleri
son 20 yılda önemli ölçüde su
girişlerini arttırdılar (Williams ve
ark., 2013). Yıllar içinde yapılan
genetik iyileştirmeler de kilo artış
oranını, yem alımını ve yemden
yararlanma oranını düzeltti. Ancak, bu gelişmelerin çoğu zaman
broylerlerin su gereksinimlerini
ve su alma modellerini nasıl
etkilediği bilinmemektedir.
Williams ve ark. (2013), 2010
2010-2011 yılları
ile 2000-2001
yılları kanatlı
su tüketimleri
karşılaştırılırsa
yıllar içerisinde
% 34 oranında
bir artış olduğu
gözlenebilir.
– 2011 yılları arasında broyler
sürülerinin ortalama günlük su
tüketimini, 10 ve 20 yıl öncesindeki oranlarla karşılaştırmışlar
(Tablo); ve ortaya çıkan sonuç,
42 günlük süre içerisinde 1000
adet kanatlının toplam su
tüketiminin % 34 arttığıdır (1000
kanatlı başına sırayla, 2,048 ve
1,525 galon).
Tabloda görüldüğü üzere,
kanatlıların yaşamlarının erken
dönemlerinde su tüketimleri
sonraki dönemlere göre daha
fazladır ve erişkin kanatlılarda
bu oran düşüş göstermiştir. 2010
– 2011 yılları ile 1991 yılı karşılaştırıldığında civcivler 2 günlük
iken su tüketimleri % 160 artış
(sırasıyla; 5,85 ve 2,26 galon –
her 1000 kanatlı başına -), 42.
günlük iken ise % 17,6 (sırasıyla;
84,34 ve 71,72 galon – her 1000
Tablo: 1991, 2000-2001 ve 2010-2011 yılları için etlik piliçlerinde
karşılaştırmalı su tüketim tablosu (galon başına 1000 kanatlı)
Sürüler halinde yetiştirilen kanatlılar
Sürü yaşı (gün)
1991
1
0
0
0
2
2.25
3.16
5.85
3
4.96
5.56
7.81
4
6.23
8.06
11.10
5
6.87
9.97
13.39
6
8.15
11.60
15.30
7
10.75
13.17
17.67
8
10.87
15.41
21.03
9
13.02
17.70
22.57
10
15.10
19.91
24.88
11
16.89
21.48
27.73
12
17.00
23.70
28.96
13
21.05
25.29
32.23
14
21.88
27.55
34.80
15
24.61
29.63
35.96
16
24.89
31.50
38.17
17
27.39
32.97
40.55
18
28.98
34.66
42.87
19
29.21
36.49
45.99
20
31.89
38.29
47.90
21
36.03
40.27
50.22
22
39.65
41.36
52.21
23
39.37
43.39
53.65
24
41.80
46.31
56.77
25
41.96
49.01
58.94
26
44.00
50.67
60.28
27
47.56
52.28
61.46
28
49.02
54.41
63.51
29
48.34
57.30
66.16
30
52.29
56.97
70.59
31
55.92
61.16
70.73
32
58.47
65.25
72.10
33
56.77
64.10
75.17
34
61.63
67.07
73.31
35
62.08
69.14
75.79
36
63.90
70.97
75.64
37
62.99
73.05
80.38
38
63.79
74.70
82.77
39
66.83
77.87
82.91
40
67.04
77.75
82.47
41
71.85
78.18
84.44
42
71.72
80.14
84.34
William ve ark.’dan uyarlanmıştır.
2000 - 2001
2010 - 2011
KANATLI
kanatlı başına) artış göstermiştir.
Bu denli geniş kapsamlı bir
kayıt yapılamıyorsa, günlük su
tüketiminin kontrolü bir alışkanlık
haline getirilmelidir. Artık birçok
denetimci su sayaçları kullanmakta ve sürünün su tüketim
geçmişini kaydetmektedir. Eğer
tüketimleri öğleden sonraya
kadar her 15 dakikada bir takip
edilirse, günün sıcak saatleri
boyunca tüketimin yükseliş sonrası bir noktadan sonra durağan
bir noktaya ulaştığı görülür; bu
durum da su talebine ayak uydurmak için yol göstericidir. Her
kümesin su tüketimini dikkatlice
izlemekle birlikte, yeterli su
hacminin olup olmadığını ölçmek
için nipel suluk sistemlerindeki
dikey çıkış borularının dikkatlice
izlenmesi gerekmektedir.
Genel kural olarak, kanatlının
kümese yerleştirilmesinden kesimine kadar su alımının günlük
olarak arttırılması gerekmektedir. Eğer bir önceki güne göre
tüketimde azalma görülürse, bir
sorun olduğu akla getirilmelidir.
Yem tüketiminin her zaman su
tüketimini takip ettiği hatırlanmalıdır. Bu bilgiyi takiben, yem
tüketim oranını belirlemek için
üreticilerin yem ağırlıklarını ölçmelerine ihtiyaç duyulmamaktadır; yem tüketiminin azaldığı
noktada, kanatlıların büyüme
potansiyelleri de azalır.
Eğer su alımı sürünün 7. ya da
10. gününde azalırsa ve gün ve
Bazı yetiştiriciler, su
talebinin yüksek olduğu
dönemlerde besleme
suyuna ek olarak depo
tanklar kullanmaktadır.
Eğer geniş
kapsamlı bir kayıt
yapılamıyorsa,
günlük su
tüketiminin
kontrolü
rutinde bir
alışkanlık haline
getirilmelidir.
gün sürekli olarak artış sağlamada başarısız olunursa; sürülerin
en iyi performansı göstermesi
için gerekli su hacmi su sistemlerinden elde etmek mümkün
olmayabilir. Besleme hatları ve
kuyu pompaları (vb.) tüm çiftliğin
taleplerine karşılık veremeyebilir. Bu durum genellikle, iki
inçten daha kısa besleme hattı
olan eski çiftliklerde ve/veya
dakikada galon başına pompalama kapasitesi düşük olan eski
çiftliklerde karşımıza çıkar. Yine
bahsettiğimiz gibi, yem alımı su
alımını takip eder.
Kanatlılar en iyi performansı
gösterdikleri zaman, yem alımı
her gün artış gösterecektir.
Makale özeti
Su kalitesi ve su miktarı kanatlı
sürülerinin en iyi performansı
göstermeleri için dikkat edilmesi
gereken en önemli konulardır.
Su, kanatlı sürülerinin en
yaşamsal besin kaynağı olsa
da, yetiştiriciler sadece suyun
varlığı hakkında endişe duymakta, suyun kalitesini göz ardı
etmektedirler. Ancak yetiştiricilerin, güvenli ve temiz su temin
etmelerinin sürü performansı
üzerine olumlu etkileri olduğunu
idrak etmeleri gerekmektedir.
Yetiştiriciler, güvenli su temini
yapıp yapamadıklarından endişe
duyuyorlarsa, suların mikrobiyal
ve mineral içeriklerini kontrol etmeleri yerinde olacaktır. Yılda bir
defa yapılacak kontroller, suyun
içeriği hakkında yetiştirici için
uyarı niteliğinde olacaktır.
Kanatlılar, 10–20 yıl öncesine
göre daha fazla su tüketmektedirler. Bunu aklın bir köşesinde
tutarak su dağıtım sistemlerinin
kanatlıların artan taleplerini karşılamakta yeterli olup olmadığına
emin olmak gerekmektedir. Ana
hatların, besleme hatlarının ve
pompa kapasitelerinin değerlendirmelerinin yapılması su tedarik
sistemlerinde kısıtlayıcı bir durum olup olmadığı konusunda
emin olmamızı sağlayacaktır. Su
ile ilgili problemler performans
kaybı ve kazanç kayıplarına
neden olacaktır.
Ancak, yetiştiriciler kendi
kanatlılarının günlük su alımlarını ve aldıkları suyun kalitesini
izleyerek, su hatlarına bakım ve
temizleme programları uygulayarak bu tür problemlerin açığa
çıkmasının önüne geçebilirler.
Makale yazarları
> Tom Tabler, Jessica Wells, Morgan
Farnell-Mississippi Üniversitesi
> Yi Liang, F. Dustan Clark-Arkansas Üni.
> Jonathan R. Moyle-Maryland Extension
Üniversitesi
FUAR AnImalIa İstanbul Fuarı
A
çılışını T.C. Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı, İstanbul İl Müdürü
Hamit Aygül, İstanbul
İli Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı
Onur Çilenk, Paksmith Group
Başkanı Naveed Akhtar, Bakırköy
İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürü Sinan Taşkır, HKF Fuarcılık Finans ve Satın Alma Kontrol
Müdürü Bora Çakıcı ve Animalia
İstanbul Fuar Müdürü Hande
Biber’in yaptığı fuarda konuşma
yapan HKF Fuarcılık İdari Müdürü
Tülin Yeşilgonca senelerdir hayvancılık sektörüne hizmet veren
bir ihtisas fuarı düzenlemekten
dolayı ekip olarak gurur duyduklarını dile getirdi.
Dünyanın dört bir yanından
gelen firmalar katıldı
Animalia İstanbul, her sene
olduğu gibi bu sene de yerli
katılımcılarının yanı sıra yabancı
firmaları da ağırladı. En yeni ürün
ve hizmetlerini fuarda sergilemek
üzere Macaristan’dan Pakistan’a,
Çin’den Yemen’e kadar uzanan
geniş bir coğrafyayı kapsayan
firmalar fuar için İstanbul’a geldi.
Yunanistan’dan Agromasters,
Macaristan’dan Agrota-2L Kft,
Polonya’dan Draminski S.A.,
Letonya’dan Eurasia Livestock
SIA, Pakistan’dan Kurdson
Industries, MLD Veterinary
Supplies (PVT) Ltd, Paksmith
Surgico, Swana Export Corporation, Çin’den Xuzhou Kaixin
Electronic Instrument Co Ltd,
Birleşik Arap Emirlikleri’nden Zibal
ve Yemen’den Janal Al fuarda
ürün sergileyen firmalar arasında
yerlerini aldılar.
Animalia İstanbul 2015 ziyaretçi
gruplarını ağırladı
5-8 Şubat tarihleri arasında
gerçekleşen fuara çeşitli ziyaretçi grupları da geldi. Bu grupların
başında İran’dan gelen 22 kişilik
alım heyeti yer aldı. Fuarın ilk iki
günü katılımcı firmalar ile görüşmeler yapan İranlı heyet fuardan
memnun ayrıldı. Bunun dışında
Sakarya Akyazı Süt Üreticileri
Birliği üyelerinden 205 kişi fuarı
ziyaret etti. İstanbul Damızlık
İNFOVET 136-137
Animalia İstanbul
Fuarı 12. kez
kapılarını açtı
Hayvancılık sektörünün İstanbul’daki buluşma adresi Animalia İstanbul,
5-8 Şubat tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde yurtiçinden ve
yurtdışından gelen ziyaretçilerini ağırladı.
FUAR AnImalIa İstanbul Fuarı
Manda Yetiştiricileri Birliği’nden
45 kişilik bir grup da Animalia
İstanbul 2015 fuarını ziyaret
edenler arasında yer aldı. Bolu
Köylerini Kalkındırma ve Yaşatma
Derneği ile Bolu Gıda Kontrol
Laboratuvarı’ndan 30 kişilik bir
grup da fuarı ziyaret etti. Silivri
Tarım Kredi Kooperatifi 30 kişilik
bir grupla fuara gelirken Silivri
İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ise 35 kişi ile fuarı
ziyaret etti.
TAGEM’den ‘Yerli Hayvan Genetik
Kaynaklarımız Sergisi’
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar
ve Politikalar Genel Müdürlüğü
TAGEM fuarda, ‘Yerli Hayvan
Genetik Kaynaklarımız Sergisi’
ile yer aldı. Hayvan Irk Tescil Komitesi kararıyla 2004’ten 2009’a
kadar tescil edilen 41 genotip
ile ilgili temel verileri inceleme
fırsatı bulan fuar ziyaretçileri, envanter çalışmalarına rehber
olma niteliğinde olduğu belirtilen
sergi kapsamında posterlerde,
Türkiye’nin koyun, keçi, manda,
arı, tavuk ırkları ile ipek böceği
hatlarına ilişkin bilgiler alma
fırsatı buldu.
Fuarda çok yüzlü rasyon
hazırlama yazılımı tanıtıldı
Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bilim ve Teknoloji Genel
Müdürlüğü tarafından yüksek
eğitimli ve nitelikli gençlerin
teknoloji ve yenilik odaklı iş
fikirlerini, katma değer ve nitelikli
istihdam yaratma potansiyeli
yüksek teşebbüslere dönüştürmelerini teşvik amacıyla verdiği
iş fikri desteğini alan Çok Arayüzlü Rasyon Hazırlama Yazılımı
projesinin, Animalia İstanbul
2015 kapsamında ziyaretçilere
tanıtımı yapıldı.
Kars’ın asırlık lezzetleri
‘Kars Köşesi’nde fuar
ziyaretçilerine sunuldu
Animalia İstanbul’un genişleyen katılımcı profili kapsamında “Hayvansal Yerel Ürünler”
bölümünde ilk kez bu yıl, “Kars
Köşesi” açıldı. Kars’ın 130 yılı
İNFOVET 138-139
etkinlikleri ile
göz doldurdu
Sadece hayvancılık
sektörüne yönelik olarak,
İstanbul’da düzenlenen tek
uluslararası ihtisas fuarı
olan Animalia İstanbul dört
gün boyunca hayvancılık
sektörünün lider isimlerini
ağırladı. 2015 senesinde
fuar, genişleyen katılımcı
profili ile ilgi çekti. Et ve
süt ürünleri ile arıcılık özel
bölümlerinin yer aldığı bu
seneki fuar, düzenlenen
yan etkinliklerle de göz
doldurmayı başardı.
aşkın süredir aile geleneği ile
üretilen lezzetlerinin sergilendiği
Kars Köşesi’nde, fuarın ziyaretçilerine kültürel değere sahip
Kars’ın yerel lezzetlerinin hem
nasıl pişirildiği gösterildi, hem de
ziyaretçiler bu lezzetlerin tadına
bakma fırsatı yakaladı. Peynir
ve et üretimindeki birikimini,
Kafkasya ve Anadolu’nun kültürel
Yerli katılımcıların yanı sıra yabancı
firmaların da ağırlandığı fuarda
katılımcı firmalar en iyi ürün ve
hizmetleri sergileme fırsatı buldu.
zenginliği ve biyo çeşitliliği ile
birleştiren Koçulu Peynircilik’in
Yönetim Kurulu Başkanı İlhan Koçulu, Animalia İstanbul Fuarı’nda
4 gün boyunca, Kars yaylalarındaki yaklaşık 1500 çiçekli bitki ile
beslenmiş hayvanın eti, sütü, balı
ve bunlardan ürettikleri doğal lezzetleri ziyaretçilere sundu. Erişte
ve peynir yapımının inceliklerini
gösteren firma, fuar ziyaretçilerini
Kars’ın benzersiz lezzetleri ile
tanıştırma fırsatı buldu.
ANIMALIA İSTANBUL 2015 kapsamında arıcılık sektörü ile ilgili
çeşitli seminerler de düzenlendi
İstanbul Arı Yetiştiricileri Birliği
Tarım Danışmanı, Ziraat Mühendisi Nuray Işık, Animalia İstanbul
2015 kapsamında arıcılık sektörüne yönelik olarak “Varroa Mücadelesinde Oksalik Asit Kullanımı”
ve “Petek Güvesi ile Mücadele”
başlıklarında iki seminer verdi.
İstanbul Üniversitesi, Veteriner
Fakültesi, Öğretim Üyesi
FUAR AnImalIa İstanbul Fuarı
Arı hastalıkları
tedavisi ve
zararlarından
korumak
amacıyla birçok
yararlı oturum
gerçekleştirildi.
Arıcılık sektörü
bir araya geldi
Genişleyen katılımcı profili
ile Animalia İstanbul’un
arıcılık sektörü için ayrılan
bölümünde; Türkiye’nin
dört bir yanından gelen
arı yetiştirici birlikleri ve
arıcılık ekipmanları firmaları
ürünlerini sergiledi.
Animalia İstanbul 2015
Fuarı’nı destekleyen
birliklerden biri olan
İstanbul İli Arı Yetiştiricileri
Birliği Yönetim Kurulu
Başkanı Onur Çilenk, birlik
olarak 1500 üreticisi ve
2000 kovanıyla yıllık 3000
ila 3500 ton arasında bal
ve arı ürünleriyle sektöre
destek verdiklerini ve
Animalia İstanbul Fuarında
dünya ülkeleriyle buluşarak
daha başarılı bir çalışma
sergilediklerini belirtti.
Prof. Dr. Hayrettin Akkaya, Arıcılık
Kulübü adına “Arıcılıkta Kalıntı
Sorunu” başlıklı bir seminer verdi.
Seminerde konuşan Akkaya, şu
açıklamaları yaptı: “Bugünkü arıların bilinen en eski fosillerine rastlanıldığı 40 milyon yıllık geçmişleri
süresince yaşlı dünyamızın her
tarafına yayılmışlar ve insanlar
için bir şifa olarak bilinen balı
üretmişlerdir. Hatta insanlar arı
sokması sayesinde -zehrin yan
etki göstermediği kişiler- eklem
ağrılarından kurtulabileceklerini
de öğrenerek basit apiterapiyi uygulaya gelmişlerdir. Özellikle geçen yüzyılda Sanayi Devrimi’nin
yaşandığı 1930’lu yıllardan ve
özellikle de 2. Dünya Savaşı’ndan
itibaren pek çok etkene, özellikle
de kimyasal etkenlere bağlı olarak
çevresel kirlenme artmaya başlamıştır. Suların, havanın, toprağın,
İNFOVET 140
bitkilerin ve besinlerin etkilenmeye başladığı bu yıllardan itibaren
arıların ve arı ürünlerinin de
etkilenmesi kaçınılmaz olmuştur.
Yıllarca devam eden bu kirlenme
sonucu daha büyük bir sorun
olan kalıntı sorunlarıyla karşı karşıya kalınmıştır. Bu süreç içinde
arıların hastalıklarının tedavisi ve
zararlılarından korumak amacıyla
düzensiz ve kontrolsüz kullanılan
kimyasal etkenler de rezidüel
sorunları içinden çıkılamaz hale
getirmiştir. Kirlenme ve kalıntı sorunu sadece arılar için değil aynı
zamanda bitkilerde döllenmenin,
habitatın, çevrenin ve dünyanın
da genel sorunudur. Sorunun
temeli, bilimsel programlar
dahilinde topyekün entegre çalışmaların birey hedefli uygulamaya konulması çerçevesinde
düşünülmelidir. Kalıntı sorunlarına
karşı mücadelede, yukarıda bahsedilen kirletici ve kirlenicilerin
düzelmesi, kontrol altına alınması
ve uzman yetkililerin kontrolünde
savunucu çalışmaların yapılması
önemli bir uygulama olacaktır.”
Sürdürülebilir hayvancılık ve
Aichi hedefleri çerçevesinde
bir oturum gerçekleştirildi
Animalia İstanbul 2015 Fuar
etkinlikleri kapsamında ‘Sürdürülebilir Hayvancılık ve Aichi
Hedefleri Çerçevesinde Uluslararası ve Ülkesel Eğilimler’ başlıklı
bir oturum gerçekleştirildi. Namık
Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü Biyometri
ve Genetik Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi Prof. Dr. M. İhsan Soysal
ve Türkiye Damızlık Koyun Keçi
Yetiştiricileri Merkez Birliği Genel
Başkanı ve Süleyman Demirel
Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Veysel Ayhan’ın büyük ve
küçükbaş hayvancılık konusunda
izleyicilere bilgi verdiği oturumda Profesör Ayhan, Türkiye’de
küçükbaş hayvancılığın önemi,
rakamsal verilerle küçükbaş
hayvancılığın durumu, yerli koyun
ve keçi ırklarımızın durumu ve
yapılan ıslah çalışmaları, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından küçükbaş hayvancılığa
verilen destekler, Ulusal Meslek
standardında çobanlık ve sürü
yönetimi elemanı benim projesi,
küçükbaş hayvanlardan elde
edilen ürünlerin pazarlanmasına
yönelik çalışmalar, küçükbaş hayvancılığın örgütlenme bazında
geçirdiği süreç ve mevcut durumu olmak üzere sektör hakkında
geniş bilgiler verdi.

Benzer belgeler

infovet 142 - Infovet Dergi

infovet 142 - Infovet Dergi PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı