infovet 142 - Infovet Dergi

Transkript

infovet 142 - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
EKİM 2015
142
EDİTÖR
İNFOVET EKİM SAYI 142
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim gizem kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Ender Yarsan
Prof. Dr. Hakan Muğlalı
Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A
BAĞCILAR/İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 04-05
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
Türkiye geçtiğimiz ay bir kez daha
kendine hayran bıraktı
Geçtiğimiz Eylül ayında İstanbul’da, veteriner hekimliğe
sonsuz katkıları bulunmuş bilim insanlarını ve veteriner hekimleri
bir araya getiren 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi
gerçekleştirildi. Kongre vesilesi ile dünyanın dört bir yanından
gelen misafir meslektaşlarımızı ağırlama fırsatını yakaladık.
Biz ise İnfovet Dergi olarak, ev sahipliği yapma şansı böylesine
güç olan bir organizasyonun medya sponsorluğunu üstlendik
ve bu görevi onur ve mutlulukla yürüttük. Yerli-yabancı, tüm
katılımcıları ağırlamanın tek kelime ile haklı gururunu yaşarken,
Dünya Veteriner Hekimler Birliği (WVC) Başkanı Prof. Dr. Mvd Rene
Carlson ve Dünya Sağlık Örgütü (OIE) Genel Müdür Yardımcısı Dr.
Brain Evans yoğun programları arasında bize zaman ayırdı ve
sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Ekim sayımızda, önemli bilgilerle
dolu sohbetimizi paylaşıyoruz.
Her ay gerçekleştirdiğimiz yumurtacı ziyaretlerinde bu ay,
yumurtacılık sektöründe birlik ve beraberlik ruhunun en derin
yaşandığı Afyon ilindeydik. Üretici birliklerinin ve il teşkilatlarının
bugüne kadar bu beraberlik ruhu ile hareket etmesinin
sonucunda sektöre hakim pozisyonunu hiçbir zaman yitirmeyen
Afyonlu üreticiler, doğru bilgilendirme ve birlik-beraberlik ruhu
devam ettiği sürece her zorluğun altından kalkacaklarına
inandıklarını belirttiler.
Tüm bunların yanı sıra her ay olduğu gibi bu ay da dergimizde,
sektördeki önemli organizasyonlara, gelecek etkinliklere ve
güncel haberlere yer verdik; değerli hocalarımızın makalelerini
sizlerle paylaştık. Umarız Ekim sayımız da keyifle okuyacağınız
bir sayı olmuştur.
Geçtiğimiz ay yayınladığımız BAF Premix Genel Müdürü Lokman
Özturhan röportajımızda “Konya’da Toplam Üretim Nedir?” başlıklı
kutumuzda 10 günde bir hayvandan alınan yumurta sayısı ile ilgili
yaptığımız yanlışlıktan dolayı okuyucularımızdan özür dileriz.
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
Buzağı idaresi
Sütle besleme
dönemi sırasında
buzağıya
gösterilecek olan
ihtimam sütçülük
işletmesinin en
yoğun idari yönüdür.
SAYFA 104
Kesim süreci,
refah açısından
nasıl geliştirilebilir?
sayfa 138
“Avian Influenza
etkisine karşın
ayakta kalan
kanatlı pazarı”
sayfa 148
İÇİNDEKİLER
34 > BİYOGÜVENLİK UNSURLARI Kümes
hazırlığı, altlık management’ı ve canlı
aşılamalarda başarı
Biyogüvenlik unsurları bir bütündür. Konu ele
alınırken risk faktörlerinin her birinin gözden
geçirilmesi ve her aşamada HACCP kavramının
düşünülmesi gerekir.
36 > Yumurta tavuklarının refahını
etkileyen yetiştirmeyle ilgili
faktörlerin incelenmesi
SAYFA
50
ANC A.Ş. Genel Müdürü
İsmail Özdemir, CEO’lar
Buluşması’nda Huvepharma®
ile imzaladıkları
işbirliğinden memnun
olduklarını belirtti.
Bu inceleme çalışmasında, yumurta
tavuklarında yetiştirme şartlarına bağlı düşük
refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri
hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir.
Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve
yetişkin yumurta tavuklarının refahının
artırılmasında yararlı olacaktır.
42 > Vetaş Vetakademi Kampüs
Toplantısı’nı St. Petersburg’da
gerçekleştirdi
Vetaş, “Bilimin Işığında VetAkademi Kampüs”
programları ile 2014 ve 2015 yılında 1000’e
yakın veteriner hekimi bir araya getirdi.
50 > BEYAZ ET SEKTÖRÜNÜN CEO’LARI
DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMAYA HAZIR
SAYFA
104
Prof. Dr. Hakan Muğlalı, buzağı
idaresinde yapılan küçük
hataların dahi ölüme neden
olabileceğini vurguluyor.
152
Kazakistan
kısa bir süre
önce çeşitli
Orta Doğu
ülkeleri ile
arasında
ihracat
anlaşmaları
imzalamıştır.
Sütle besleme dönemi sırasında buzağıya
gösterilecek olan ihtimam, muhtemelen
sütçülük işletmesinin en yoğun idari yönüdür.
Küçük hatalar bile genç buzağılarda ölüme
neden olabilir.
124 > Birlik ve beraberliğin şehri;
AfyonKARAHİSAR
Toplam üretiminin % 80’ini ulusal iç pazara, %
20’sini ihracata gönderen Afyon, sektöre yön
veren illerin başında olmayı sürdürüyor.
132 > YUMURTACI TAVUKLARDA DİYETE
EKLENEN ORGANİK asitlerin sağlık
ve performansa etkileri
Organik asitler yumurtacı tavuklardaki sindirim
sistemi sağlığı ve yumurta kalitesi açısından,
performansın gelişmesi yönünde etkilidir.
138 > Kesim süreci, refah açısından
nasıl geliştirilebilir?
2013 yılında kesimhane müfettişlerinin
Türkiye’deki mezbahaneler üzerinde yapmış
oldukları araştırmalar, kesimlerin büyük ölçüde
hayvan refahına uygun yapılmadığını gözler
önüne sermektedir.
ANC A.Ş. ve Huvepharma®, Türk Kanatlı
Sektörü’nün geleceğine damga vuracak
imzanın ardından, beyaz et sektörü CEO’larını
İstanbul’da önemli bir organizasyon
çerçevesinde bir araya getirdi.
144 > VASKÜLER FRAJİLİTE,
Karkas lezyonları ve düşük kalite
62 > Türkiye’nin gurur günü
148 > AvIan Influenza etkisine
karşın ayakta kalan kanatlı pazarı
Geçtiğimiz ay başarı ile gerçekleştirilen
32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nde
birbirinden önemli isimler bir araya geldi.
92 > Salmonella kontrol altında aşı
uygulamasına ek bir yöntem olarak
probiyotiklerin kullanımı
SAYFA
104 > Buzağı idaresi
Kanatlılarda Salmonella kontrolü için
başvurulan önemli teknolojilerden biri de,
Salmonella türlerini yarışmacı olarak dışlama
etkisi gösteren probiyotiklerin kullanımıdır.
96 > Kanatlılarda yaşanan
aşılama başarısızlıklarında
değerlendirilmesi gereken faktörler
Düzgün bir şekilde yapılan aşılama
programıyla birlikte iyi yönetim, beslenme ve
biyogüvenlik hastalık olasılığını azaltacaktır.
102 > Korunmuş organik asit ve
aromatik yağ: AGRACID-P
Ticari koşullarda sağlık-bakım-beslemeye
ilişkin alınacak çeşitli önlemlerle optimum
yemden yararlanma değeri elde edilebilir.
Kullanıma hazır besin maddeleri ve şekerler
ile modern broylerlerin genetik büyüme
potansiyeli hızlı büyümeye yol açmaktadır.
Avustralya ve Güney Amerika dışında AvIan
Influenza, dünya kanatlı endüstrisi için büyük
bir sorun oluşturmaya devam ediyor. Bununla
birlikte, Rabobank’ın en son Üç Aylık Kanatlı
Raporu’na (3. Çeyrek) göre, kanatlı pazarı
temellerinin sağlamlığını koruması endüstriye
yarar sağlıyor.
150 > Brezilya kanatlı sektöründeki
büyümenin itici gücü ihracat
Yakın tarihli bir USDA GAIN raporunda
Brezilya’nın, parasının değer kaybetmesi
dolayısıyla daha yüksek olan ihracatların,
sabit kalan yem maliyetlerinin ve yeni pazar
fırsatlarının bir sonucu olarak büyüme
yaşayacağı ileri sürülüyor.
152 > Kazakistan kanatlı ihracatı
potansiyelini arttırıyor
Ülkenin Kanatlı Yetiştiricileri Birliği’ne göre,
Kazak kanatlı üreticileri gelecek birkaç
yıl içinde ihracatlarının coğrafi alanını
genişletmeyi hedefliyor.
NOTLAR
Yeni tebliğin öngördüğü sıcaklık,
muhafaza ve nakliye gibi teknik ve
hijyenik şartların sağlanması durumunda
peynir her yerde satışa sunulabilecek.
Kırmızı et fiyatlarında
hala bir düşüş yok
Bayramda kesilen kurbanlıkların, hayvan sahipleri ve kasaplarda et satışlarım
durma noktasına getirdiğini belirten kasaplar; lokanta ve yemekhaneler dışında
et alanın olmadığını kaydetti. Kasaplar, bayramın etkisinin en az 1 ay bir daha
süreceğini ifade etti. Bayram öncesinde günde 50-100 kilo et sattığını söyleyen
kasaplar, bayram sonrasında rakamın 20 kiloya kadar düştüğünü söyledi.
Yetiştiriciler ise büyükbaş ve küçükbaş hayvan satışlarının bayram sonrası
tamamen durduğunu anlattı. Öte yandan, kasaplardaki et fiyatları şaşırtmaya devam
ediyor. Talep olmadığı halde, kırmızı etin kg fiyatının düşmemesi dikkat çekiyor.
Tüketici, alternatif süt talebinde
Euromonıtor’e göre, badem sütü
gibi hayvansal kaynaklı olmayan süt
alternatiflerinin küresel satışları arttı.
Tüketici tarafından bitki kaynaklı oldukları
için sağlıklı olarak algılandığını belirten
Lousia Sabin, süt endüstrisinin bu tür
bitkisel ürünlere kaybettiği pazar payını
geri alabilmek için bu ürünleri kullanan
tüketicilere yönelik fonksiyonel süt ürünleri
üretmeleri gerektiğini söyledi. Günümüzde
süt tüketimindeki düşüşün büyük bir
kısmının negatif basından kaynaklandığını
vurgulayan Sabin, genellikle kişilerin
kendilerinin tanısını koyduğu laktoz
intoleransı ve süt alerjilerinin de bunun bir
kısmını oluşturduğunu kaydetti.
Endüstrisinin, toplumun bu kesimine
yönelik pazar payını toparlayabileceğini
belirten araştırmacılar, diğer süt ürünlerinin
satışlarının da yükseltilebileceğini vurguluyor.
İNFOVET 08-09
Bakanlık peynir
satışı ile ilgili
kamuoyu için yeni
bir açıklama yaptı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksi
Peynir Tebliği ile ilgili olarak, söz konusu
tebliğdeki peynir satışı konusunda
yapılan düzenlemenin kamuoyuna doğru
aktarılması ve yanlış yorumlanmasının
önlenmesi için yeni bir açıklama yaptı.
Tebliğin öngördüğü sıcaklık, muhafaza
ve nakliye gibi teknik ve hijyenik şartların
sağlanması durumunda peynir her yerde
satışa sunulabilecektir. Peynir satışı
yapmak isteyen perakendeciler, hazır
ambalajdaki peyniri ambalajından çıkarıp
gıda ile temasa uygun olarak üretilmiş
başka bir ambalaj malzemesine koyarak
daha küçük miktarlarda markette veya
başka satış yerinde satışa sunabilirler.
Etiketin tüketicinin görebileceği yerde
bulundurulması gerekecek; ayrıca
müşterinin talebi halinde tüm zorunlu
etiket bilgileri tüketiciye sunulacak. Diğer
yandan peynirler coğrafi işaret olarak
tescil edilmiş adlarına göre piyasaya arz
edilebileceği gibi coğrafi işaretten doğan
haklara aykırı olmamak kaydıyla yöresel
veya ülkesel adlarına uygun olarak da
piyasaya arz edilebilecek.
NOTLAR
Gıda hijyeni ve teknolojisi
alanındaki son gelişmeler tartışıldı
6. Ulusal Veteriner Gıda Hijyeni Kongresi 7-11 Ekim tarihlerinde Van’da gerçekleştirildi. Bu
amaçla, iki günlük bilimsel program süresince yerli ve yabancı bilim insanlarının güncel
konularda yaptıkları araştırmaların gerek sözlü gerekse poster bildiri olarak sunulması ve
sonuçların tartışılması yanında bilimsel ve teknolojik gelişmelerin değerlendirildiği çalıştay
veya özel oturumlara da yer verildi. Kongre katılımcıları, ülkemizin farklı üniversiteleri ile
kurumlarından ve yurt dışından gelen konuşmacıları dinleme ve son gelişmeleri öğrenme
fırsatı buldu. İki günlük yoğun bilimsel programın ardından hazırlanan sosyal program ile
katılımcılara Van’ın tarihi ve doğal güzelliklerini görme ve yaşama fırsatı sağlandı, ayrıca
misafirler Van Gölü kıyısında muhteşem bir Van Kahvaltısı yapma şansını yakaladılar.
Bir kadın çiftçiyi eğitmek demek,
gelecek nesilleri eğitmek demektir
15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günüydü ve TZOB Genel Başkanı Bayraktar
yaptığı yazılı açıklamada, “Son rakamlara göre, tarımda çalışan 5 milyon 998
bin kişinin % 47’si olan 2 milyon 842 binini kadınlar oluşturuyor. Buna rağmen,
tarımda çalışan kadınların % 70’i ücretsiz aile işçisiyken, sadece % 17’si kendi
nam ve hesabına çalışıyor. Tarımdaki kadınların % 93’ten fazlası kendi adına
sosyal güvenlik sistemine kayıt değil. Erkeklerden çok daha fazla, hemen her
gün 16-17 saat, evdeki işlerinin yanı sıra tarlada, bahçede, ahırda, ağılda çalışıyor.
Kırsalda bu kadar büyük görev üstlenen kadın çiftçilerimiz, çoğu zaman
geçmişten öğrendikleri geleneksel yöntemlerle üretime katkı sağlıyor” dedi.
1994 yılından bu yana BAĞKUR prim kesintisi yapılan
Ziraat Odası’na da kayıtlı
kadın çiftçilere geriye yönelik
yapılandırma hakkı getirildi.
Ukrayna Avrupa Birliği’nin
üçüncü büyük tedarikçisi
pozisyonuna yerleşti
Ukrayna Avrupa Birliği
Temsilcisi Konstantin
Yeliseyev’e göre Ukrayna;
Brezilya ve Tayland’dan sonra
Avrupa Birliği’nin üçüncü
büyük tedarikçisi noktasına
ulaştı ve Yeliseyev konu ile ilgili
şöyle konuştu: “Tarım ve Kırsal
Kalkınma Genel Müdürlüğü’ndeki
ortaklarımıza göre, bu yılın ilk
dört ayında Avrupa Birliği’ne piliç
eti tedarikinde en büyük üçüncü
ithalatçı pozisyonuna geldik”.
Yeliseyev sözlerine şunları
ekledi: “bu büyük sıçrama iki
büyük faktöre bağlı olarak
gerçekleşti; Avrupa Birliği’nin
kümes hayvanları konusunda
Ukrayna’ya kapılarını açması
ve Ukrayna’nın serbest ticaret
koşullarını tek taraflı kabul
edeceği anlamına gelse de
Ukraynalı çiftçilerinin özerk
ticaretle ilgi çabaları”. Yetiseyev,
Ukrayna’dan en büyük kanatlı
talebinin Hollanda ve Almanya
olduğunu söyleyerek, bu yılın ilk
dört ayında, bu ülkelere sırasıyla
2950 ve 2550 ton ithalat
yapıldığını belirtti.
NOTLAR
Rusya için bir hamle daha yapıldı
Batılı ülkelerde uyguladığı
gıda ambargosunu bir yıl
süreyle uzatan Rusya’dan gelen
bir heyet, süt sektöründen
firmaların da aralarından
bulunduğu Türkiye’den ihracat
yapmak isteyen gıda firmalarına
ait işletmelerde incelemelerde
yaptı. Rusya Federal Veteriner
ve Bitki Sağlığı Gözetim
Servisi Rosselhoznadzor ile
varılan mutabakat uyarınca
Türkiye’ye gelen heyet, süt
işleme tesislerinde, süt
hayvancılığı işletmelerinde,
kırmızı ve beyaz et ile yumurta
işletmelerinde incelemelerde
bulundu. Rusya’dan dönen
heyetin hazırlayacağı rapor
doğrultusunda, işletmelere ilişkin
kararın önümüzdeki dönemde
açıklanması ve Türkiye’den
Rusya’ya yapılacak ihracat
konusunda yeni adımlar atılması
bekleniyor. TIM verilerine göre,
Türkiye’den Rusya’ya ihracat
Ağustos ayında geçen yıla göre %
38 gerileyerek, 310 milyon dolarda
kaldı. 2014 yılının ilk sekiz aylık
döneminde 4.4 milyar dolar olan
Rusya’ya ihracatımız ise bu yılın
aynı döneminde 2.4 milyar dolara
geriledi. Geçen yıl 6.7 milyar dolar
olan Rusya’ya yıllık ihracatın da
2015 yılı sonunda 4 milyar doların
altında kalmasından endişe ediliyor.
Rusya’nın hazırlayacağı rapor doğrultusunda, işletmelere ilişkin kararın
önümüzdeki dönemde açıklanması ve Türkiye’den Rusya’ya yapılacak
ihracat konusunda yeni adımlar atılması bekleniyor.
Türk Jinekoloji
Derneği
IV. Ulusal
KongreSİ’ni
gerçekleştirdi
Veteriner hekimliği alanında
ülkemizde düzenlenen en geniş
katılımlı bilimsel toplantılar
arasında öncü konumda
bulunan Türk Veteriner
Jinekoloji Derneği ulusal
kongrelerinin altıncısını, 15-18
Ekim tarihlerinde Fethiye’de,
gerçekleştirdi. Dernek, ilk kez
2003 yılında Konya’da başladığı
bilimsel etkinlikler kapsamında
bugüne dek beş ulusal ve bir
uluslararası kongreyi başarıyla
gerçekleştirerek bu alandaki
yetkinliğini kanıtlamıştır.
Çinli bilim adamları süt ve bebek
mamalarında melamin tespitinde
yeni yöntem geliştirdi
Çin Bilim ve Mühendislik Akademisi Gıda Güvenliği Araştırma Merkezi
araştırmacıları, melamin tespitinde altın nano parçacıkları (AuNP) ve UV-vis
spektrometrenin kullanıldığı kolay ve kullanılır bir yöntem geliştirdiler.
AuNP’lerin melamin ile kolayca birleştikleri belirlenen çalışmaya göre, melamin
varlığı halinde kümelenen nano parçacıkları kırmızıdan mora dönüşerek
kolay tespit imkanı sağlıyor. Sadece 15 dakika süren ve 2 ppm’e kadar tespit
olanağı sağlayan yöntem ile sütte ve bebek mamalarında zararlı melamin
tespiti gerçekleştirilebilecek. Çin’de protein içeriğini yükseltmek için melamin
eklenmesinin yol açtığı skandalın ardından Avrupa’dan yüklü miktarlarda bebek
maması alımları devam ediyor. Yetişkinlere zarar vermeyen melamin, bebeklerde
böbrek taşlarının oluşumuna ve böbrek yetmezliğine yol açabiliyor.
NOTLAR
Yumurtaya eylül ayında % 15 zam
Fiyat artışında en büyük etkenlerden biri dolar nedeniyle girdi
maliyetlerindeki artış ve girdi maliyetlerinin en önemli ayağı olan yem
fiyatları doların rekoruyla yükseldi. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği
Başkanı Hasan Konya, ‘Yem fiyatları da Dolar ve Euro’ya endeksli.
Onların yukarı yönlü hareketi yem fiyatlarını da artırıyor. Ayrıca
okulların açılmasıyla birlikte talepte de artış yaşandı. Talep çok
olunca fiyatlar da yükseldi” dedi. Fiyatların yükselmesindeki diğer
bir nedenin kuş gribi olduğunun altını çizen Hasan Konya, “Dünyada
şu anda 42 ülkede kuş gribi yaşanıyor. Yaklaşık 4 ay önce Türkiye’de
de hastalık görüldü. Bu yüzden 12 milyon 80 bin hayvan itlaf edildi.
Bu itlaflardan önce 102 milyon hayvan vardı ve bu sayı yaklaşık 89
milyona kadar geriledi. Hayvan sayısı düşünce üretim de düştü” dedi.
ABD’de ise kuş gribinden dolayı fiyatların yaklaşık 3 katına çıktığına
değinen Konya, “Türkiye’de fiyat artışı bu kadar yüksek olmadı ve
artık kuş gribi ile yaşamayı öğrenmesi gerekiyor” diye konuştu.
Küçük kesimhanelere sıkı denetim
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, günde en fazla 5 hayvanın
kesildiği küçük kapasiteli kesimhanelere yönelik yeni standartlar getirmek
için harekete geçti. Yönetmeliğe göre, bu tip kesimhanelerde kesilen
hayvanların karkaslarına, ölüm öncesi ve sonrası muayeneden geçtiğini
kanıtlayan üçgen şeklindeki işaretinin konulması zorunlu kılacak.
Sakatatlarda ise dikdörtgen şeklinde olan ve üzerinde kesimhanenin
onay numarası, ülke bilgileri gibi detayların olduğu ‘tanımlama işareti’
eklenecek. Çalışmaya göre, buralarda kesilen hayvanların etleri ilçe
sınırları dışına çıkamayacak. Kesilecek olan sığır cinsi hayvanlar en
fazla 36 aylık olacak. Kesimhaneler, bulaşıcı hastalıklara karşı tüm
önlemleri alacak. Nakil sırasında strese yol açmayacak önlemler alınacak.
Kesimden önce ölen hayvanların etleri satışa sunulmayacak. Bu şartlara
uymayanların belgeleri iptal edilecek.
Günde en fazla 5 hayvanın
kesildiği işletmelerde sağlık
belgesi zorunlu oluyor.
Veteriner ilaçlarında düzenleme çağrısı
Uluslararası Hayvan Sağlığı Federasyonu IFAH-Avrupa tarafından organize edilen hayvan
sağlığı konferansında, küresel gıda üretiminin % 20’sinin hayvan hastalıkları nedeniyle
kaybedildiği, insanlarda görülen enfeksiyonların % 60’ının ise hayvan kaynaklı olduğu
kaydedildi. Dünya Sağlık Örgütü veri tabanında 200’e yakın zoonotik, yani hayvandan insana
geçebilen hastalığın tanımlandığını belirten IFAH-Avrupa Genel Sekreteri Roxane Feller, hızla
büyüyen bir nüfusu beslemeyi başarabilmek için hayvan sağlığı endüstrisinin ilaçlarla ilgili
‘daha etkili bir düzenleyici çerçeveye’ acil ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Veteriner ilaçlarında
daha basit bir ruhsatlandırma sisteminin, yenilikçi veteriner ilaçlarının piyasaya ulaşması
üzerindeki idari yükü önemli derecede azaltacağını kaydeden Feller, böyle bir sistemin yeni
hastalık durumlarına hızla yanıt vermeye olanak tanıyacağını sözlerine ekledi.
NOTLAR
Matlı’dan eğitime bir büyük
katkı dahA geldi
Ülke genelindeki altı
fabrikasında yılda 2 milyon
ton hayvan yemi üreterek
“Türkiye’nin Yemcisi” ünvanını
alan ve yumurta üretimiyle de
sektörün öncü firmaları
arasında olan Matlı A.Ş.
eğitime desteğe devam ediyor.
Yaptırdığı okullar ve yurtlar
ile eğitime katkı sağlayan
Matlı A.Ş., veterinerlik fakültesi ile
10 yıldır devam eden işbirliğine
bir yenisini daha ekledi ve
Karacabey Meslek Yüksekokulu
ile de eğitim konusunda işbirliği
protokolü imzaladı. Uludağ
Üniversitesi Rektörü Prof.
Dr. Yusuf Ulcay ve Matlı A.Ş.
Yönetim Kurulu Başkanı Özer
Matlı arasında Karacabey MYO
kampüsünde imzalan protokolle,
öğrencilerin Matlı firmaları
bünyesindeki firmalarda üretim
süreçlerinin inceleyebilmelerinin,
Ar-Ge çalışmalarında ve üretim
uygulamalarında teorik ve
pratik destek alabilmelerinin
önü açıldı, imza töreninde
konuşan Matlı, “Türkiye’nin
eğitim seviyesi yükseldikçe
sorunları çözülecektir. Bir
ilkokul sevdasıyla başlayan, fen
lisesinden yurtlara kadar devam
eden, temellerinde Matlı’nın
imzası bulunan Karacabey
Meslek Yüksekokulu’nun geride
kalan 20 yılını ve bugün ulaştığı
bu başarılı tabloyu görünce hem
şehrim, hem ailem hem de ülkem
adına mutlu oldum” dedi.
Norveç’te su ürünlerin üretimi ekonomiye büyük önem
katarken, su ürünleri için kullanılan antibiyotiklerin
miktarı 1987’den itibaren % 99 oranda azalmış ve
günümüzde kullanılan toplam antibiyotik miktarı
sadece % 0.9 seviyesine düşmüştür.
Norveç’te antibiyotik
ile ilgili farkındalık
model alınmalı
AVUSTRALYA KANATLI HAYVAN
ENDÜSTRİSİ GÜN GEÇTİKÇE BÜYÜYOR
Avustralya Kümes Hayvanları
Endüstrisi Örgütü’ne (APIA) göre
2010/2011 yıllarında kişi başı 44.3
kg olan tüketimin, 2015/2016
yıllarında 46.2 kg’a çıkması
bekleniyor. Raporda, tüketimin
artmasıyla verimlilik artışına
ihtiyaç duyulduğu, böylelikle
Avustralya’daki tavuk çiftliklerinde
daha az yem ile besleme sonucu
hayvanların kesim ağırlığına daha
çabuk ulaşmalarının sağlandığı ve
bunun da dolaylı olarak rekabeti
doğurduğundan bahsediliyor.
İNFOVET 16-17
Norveç’in büyükbaş ve kanatlı sektöründe
antibiyotik kullanımı hızla azalırken, pet
sektöründe antibiyotiğin önemi büyümekte.
Norveç’in yeni istatistik araştırmalara göre, yerel
hayvan yetiştiricileri tarafından kullanılan ilaçların
sadece 1/10’u antibiyotik. Karada yaşayan gıda
hayvanlarında kullanılan antibiyotikler 1995’ten
bu yana % 38 düşüş göstermiş ve NORMVET
tarafından 2014 yılında yayınlanan rapora göre
hayvanların düşük antibiyotik tüketiminden dolayı
ülkedeki kalıntı sorunu ve hayvanlarda yaşanan
antibiyotik rezistans sorunu çok nadiren gözüken
bir olay haline gelmiş. Veteriner Enstitüsü CEO’su
Gudmund Holstad, “Hastalıklara karşı mücadeleyi
profilaksi, sürekli kontroller ve dünya çapında
yayılan salgın hastalıklar hakkında bilgimizi güncel
tutmaya devam etmeliyiz. Daha az antibiyotik
kullanarak hasta hayvanların takibine daha fazla
zaman harcayarak ülkemizin hayvan sağlığını
yükseltebiliriz” dedi.
NOTLAR
kasım etkinlikleri
1 - 5 Kasım 2015
Tu Youyou
American Association for Laboratory Animal
Science 66th National Meeting
PHOENIX, USA
2 - 5 Kasım 2015
Conference on Methicillin-resistant Staphylococci in
Animals: Veterinary and Public Health Implications
CHICAGO, USA
2 - 6 Kasım 2015
Satoshi Omura
1st African Conference on Health Effects of Endocrine
Disruptors: Challenges and Opportunities
GÜNEY AFRİKA
4 - 6 Kasım 2015
Bioimaging-2015: 4th International Symposium in
Applied Bioimaging - The pre-clinical challenge in 3D
PORTO, PORTEKİZ
William Campbell
8 - 11 Kasım 2015
8th Global Food Processing Summit and Expo
DUBAI
12 - 15 Kasım 2015
Parazit araştırmacıları
Nobel Ödülü kazandı
Nobel Ödülleri’nin fizyoloji
ve tıp alanında bu yılki
ödül, sıtma ve kancalı kurt
enfeksiyonlarına karşı yeni
tedaviler geliştirilmesine
yönelik çalışmalarından
dolayı üç farklı bilim insanına
layık görüldü. Kancalı kurt
enfeksiyonları üzerine çalışan
ve ödülü kazanan William
Campbell ve Satoshi Omura,
sıtma üzerine çalışmalarda
bulunan Tu Youyou ile ödülü
paylaşmaktan mutluluk
duyduklarını belirtti. Nobel
kurulu, “Parazitlerin neden
olduğu hastalıklar binlerce
yıldır insanlığın başına beladır
İNFOVET 18-19
ve büyük bir küresel sorunu
teşkil etmektedir. Paraziter
hastalıklar, özellikle en yoksul
toplumları etkileyen ve insan
sağlığını-esenliğini bozan
hastalıklardır. Bu yıl ise, en
yıkıcı paraziter hastalıkların
tedavisinde devrim niteliğinde
olacak yenilikleri bize sunan
çalışmalara ödülü vermeyi
uygun gördük” açıklamasında
bulundu. Bu üç bilim
insanının, küresel sağlık
üzerinde büyük bir olumlu
etkisi olacak. Bu nedenle
bizler de, Nobel Komitesi’nin
doğru bir seçimde
bulunduğuna inanıyoruz.
10th International Conference of Young Naturalists “From Biotechnology to Environmental Protection”
ZIELONA GÓRA, POLONYA
16 - 27 Kasım 2015
Internal Medicine II
UTRECHT
17 Kasım 2015
Animal Task Force 5th Seminar
BRÜKSEL, BELÇİKA
24 - 26 Kasım 2015
Agrainnovate
NİJERYA
NOTLAR
Matlı A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı Özer
Matlı, dünyanın ilk
250 büyük yumurta
üreticisi arasında yer
almış olmaktan da mutlu
olduklarını belirtti.
Tecrübe
ve birikimle
gelen başarı
2010 yılında üretime başlayan Burdan
Yumurta, bugün yumurta üretim sektöründe
sahip olduğu en üst teknolojiler ile dünyanın
250 büyük yumurta üreticisinin arasına
girmeyi başardı.
B
urdan Yumurta markasıyla sektörünün önemli
üreticilerinden birisi
olan Matlı AŞ dünyanın
ilk 250 büyük yumurta üreticisi arasına girdi. WATT Global Media tarafından ABD’de yayınlanan
Poultry International Dergisi’nin
Ekim sayısında yapılan değerlendirmede, “Matlı bir hayvan
yemi markası olan Proyem’in
sahibi. Bu şirket aynı zaman-
İNFOVET 20-21
da sofra yumurtası da üretiyor. Matlı’nın amacı 2020 yılı
itibariyle yıllık 2 milyar yumurta
üretmek. Matlı ürünlerinin %
40’ını aralarında Irak, Umman ve
Azerbaycan’ın da olduğu ülkelere
ihraç ediyor” ifadeleri kullanıldı. Son teknoloji üretim
ve gıda güvenliği
Matlı A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanı Özer Matlı, “25 yıl-
lık profesyonel yem üretme
tecrübe ve birikimini yumurta
üretimine de taşıdık. Bu yıl
kuruluşunun 5. yılına ulaştığımız Burdan Yumurta kısa süre
içinde kendisini kanıtlamış ve
sektörün öncü firmalarından biri
olmayı başarmıştır. Dünyanın
ilk 250 büyük yumurta üreticisi arasında yer almış olmaktan
da mutluyuz” dedi. Yemde olduğu gibi yumurta üretiminde de
son teknolojiyi kullandıklarını ve
gıda güvenliği konusuna en üst
düzeyde özen gösterdiklerini
vurgulayan Özer Matlı, “Burdan Yumurta üretim tesisinde,
640 bin adet civciv ve 2 milyon
150 bin tavuk kapasitesine sahibiz. Yeni yapılan civciv kümesi
yatırımımızla da % 12’lik civciv
kapasitemiz artacak. Yeni civciv
kümesimizle kümeslerimizde
genç hayvan sayısı yüksek
olacağı için artan ürün talebini
daha rahat karşılayabileceğiz.
Burdan Yumurta üretim tesislerinde, hayvanların sağlıklı bir ortamda yaşamaları için üst düzey
biyogüvenlik tedbirleri ile birlikte
otomasyon sistemleri uygulanıyor” açıklamasını yaptı. Matlı, Burdan Yumurta’nın gıdada
dünya çapında geçerliliğe sahip
“Global Gıda Güvenliği Standardı
British Retail Consortium (BRC)”
belgesi ile TSE ve Diyanet İşler
Başkanlığı’ndan alınan “helal
yumurta” belgesine de sahip
olduğunu sözlerine ekledi.
NOTLAR
Veteriner Farmakoloji ve
Toksikoloji Derneği Başkanı
Prof. Dr. Ender Yarsan
Apiterapinin önemi Arı
Çalıştayı’nda vurgulandı
Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği öncülüğünde
organize edilen “Arı Çalıştayı (Vet-Arı2)” 23-24 Ekim 2015
tarihlerinde Ankara’da başarıyla gerçekleştirilmiştir.
Ç
alıştayın teorik kısmı
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Satı Baran
Konferans Salonu’nda;
uygulama kısmı ise Kalecik’te
profesyonel anlamda arıcılık yapılan DogalBal İşletmesi’nde gerçekleştirilmiştir. Programın teorik
kısmında Gülhane Askeri Tıp Akademisi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet
Tanyüksel tarafından “Apiterapi”
İNFOVET 22-23
başlıklı bir sunu yapılmıştır. Bu
kapsamda olacak şekilde; ülkemizde ve dünyada “Apiterapi” ile
ilgili uygulamalar, yasal mevzuat
anlatılmış; sağaltım amacıyla
kullanılan arı ürünleri konusunda da kapsamlı bilgi verilmiştir.
Çalıştayın ikinci günü ise Ankara
ili Kalecik ilçesinde profesyonel
anlamda arıcılık yapılan DogalBal
İşletmesi ziyaret edilmiştir. Burada da işletme sahipleri Nezaket
Osan ve Tahsin Osan tarafından
katılımcılara uygulamalı eğitim
sunulmuştur. Çalıştay kapsamında arı ürünlerinin tedavide
kullanım boyutu “Apiterapi” ile
ilgili teorik bilgiler sunulmuştur.
Teorik bilgilerin yanı sıra uygulamaya dönük olarak, bölgemizde
profesyonel anlamda arıcılık
yapan bir işletmede arıcılığın uygulanmasına yönelik detaylı bir
bilgilendirmenin yapılmış olması
oldukça önemlidir.
Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ender Yarsan, bu alanda çalışmayı
düşünen öğrencilere son derece
faydalı olacağına inandıkları bu
çalıştayın düzenlenmesinde
emeği geçenlere, çalıştaya bilimsel anlamda katkı sağlayan bilim
insanlarına ve maddi anlamda
destek veren kurum ve kuruluşlara teşekkür etti.
Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi
Hayvan Besleme ve
Beslenme Hastalıkları
Anabilim Dalı öğretim
üyesi Prof. Dr. Şakir
Doğan Tuncer
HOCAMIZ
HAKKINDA
Dolu dolu geçen
45 yılın ardından
Veteriner hekimlik mesleğine yarım asra yakın emek vermiş ve
katkıda bulunmuş olan değerli hocamız Prof. Dr. Şakir Doğan’ın
19 Ekim 2015 tarihinde emeklilik töreni için bir araya gelindi.
U
zun yıllar veteriner
hekimlik camiasına ve
dolayısıyla insanlığa
büyük katkılarda bulunmuş olan değerli bilim insanı
ve hocamız Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Hayvan Besleme ve Beslenme Hastalıkları
Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.
Dr. Şakir Doğan Tuncer 14 Temmuz 2015 tarihinde emekli oldu.
İNFOVET 26-27
Hocamız için Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Satı Baran
Konferans Salonu’nda düzenlenen emeklilik törenini birbirinden
önemli isimler onurlandırdı.
Hocamıza huzur ve sağlık
dolu günler diliyoruz
Klasik müzik dinletisi eşliğinde
başlayan emeklilik töreninde,
Tekirdağ Belediyesi Genel Sekreter
Yardımcısı Prof. Dr. Tamer Dodurka
mini bir konferans verdi. Hocamızın uzun özgeçmişine kısa bir göz
atmak amacıyla “Hocamızı Tanıyalım” adlı bir sunum gerçekleştirildi.
Serbest kürsünün ardından tören
ikramlar eşliğinde son buldu. Prof.
Dr. Şakir Doğan Tuncer Hocamıza
yaşamının bu yeni döneminde
ailesiyle birlikte sağlık ve huzur
dolu günler diliyoruz
Prof. Dr. Şakir Doğan
Tuncer, 1948 yılında
Yozgat Çayıralan’da
doğdu. 1970 yılında Ankara
Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’ni bitirdi. 1971
yılında Yem Maddeleri
ve Hayvan Besleme
Kürsüsü’nde asistan
olarak göreve başladı.
Mayıs 1976’da doktor;
Kasım 1981’de doçent;
Mart 1988’de profesör
oldu. Hollanda, Danimarka
ve Avusturya’da konusu
ile ilgili çalışmalarda
bulundu. Kurucu öğretim
üyesi olarak görev yaptığı
Selçuk Üniversitesi
Veteriner Fakültesi’nde
değişiklik kademelerde
yöneticilik yaptı. Ulusal
ve uluslararası dergilerde
100’ü aşkın makalesi ve
kitabı bulunmaktadır.
Halen Veteriner Hekimler
Derneği’nin genel
başkanıdır. Evli ve iki
çocuk babasıdır.
NOTLAR
İnterhas, 32. Dünya
Veteriner Hekimliği
Kongresi’ndeydi
İnterhas Hayvan Sağlığı, 32.Dünya Veteriner Hekimliği Kongresinde,
çeyrek yüzyıllık sektör tecrübesiyle ülkemizi başarıyla temsil etti.
Ümit Gölge, Gürcan Öner, Mustafa Eker, Tamer Dimrilli (Soldan sağa)
Veteriner hekimlik alanında
uluslararası düzeyde gerçekleştirilen bu büyük bilimsel
organizasyonda İnterhas Hayvan
Sağlığı’nı temsilen Satış Müdürü Mustafa Eker, Pazarlama
Müdürü Gürcan Öner, İstanbul
Bölge Temsilcileri Tamer Dimrilli,
Ümit Gölge ve Merkez Temsilcisi
Aygenç Yüksel görev aldı.
H
ayvan sağlığı, hayvan
yetiştiriciliği ve halk
sağlığı alanında faaliyet
gösteren uluslararası ve
ulusal kuruluşların temsilcileri,
yerli ve yabancı akademisyenler,
meslek kuruluşları temsilcileri,
sektörle ilgili yerli ve yabancı firmaların temsilcileri ve veteriner
hekimlerden yaklaşık bin beş
yüz kişinin katıldığı 32. Dünya
Veteriner Hekimliği Kongresi’nde
İNFOVET 28-29
180 sözlü, 400 poster sunumu yapıldı ve en son bilgiler ışığında
bilimsel toplantılar tertip edildi.
Hayvan sağlığı ve refahı,
zoonotik hastalıklar, gıda hijyeni,
antimikrobiyal direnç ve veteriner hekim eğitimi konularında
dünyadaki gelişmelerin ele alınıp
değerlendirildiği 32. Dünya Veteriner Hekimliği Kongresi’nin ana
teması “Sürdürülebilir Hayvanİnsan Sağlığı ve Refahı” idi.
İnterhas, büyük bir sorumluluğu
başarı ile taşıyor
4 gün süren kongre süresince katılımcıların yoğun ilgi
gösterdiği İnterhas standında,
yerli ve yabancı konuklara tanıtım
broşürleri ve çeşitli promosyonlar
verildi; şirket ve İnterhas ürünleri
hakkında bilgilendirmeler yapıldı.
Bu görüşmeler sırasında İnterhas
Hayvan Sağlığı kongre standını
ziyaret eden yabancı konukların
pek çoğu, GMP standartlı ve
Avrupa orijinli, hepsi birbirinden
değerli İnterhas ürünlerini kendi
ülkelerinde de kullandıklarını
belirttiler. Bu bilgiler, İnterhas
Hayvan Sağlığı’nın ülkemizde ne
kadar önemli bir görev üstlendiğinin ve ne kadar büyük bir sorumluluk taşıdığının da kanıtı oldu.
İnterhas Hayvan Sağlığı, çeyrek
yüzyılı aşkın süredir otuza yakın
kaliteli aşı ve ilacı yurdumuzun
dört bir köşesinde büyük bir çaba
ve özveri ile hizmet veren değerli
veteriner hekimlerimizin istifadesine sunuyor olmaktan büyük
mutluluk duymaktadır. İnterhas
Hayvan Sağlığı, sürdürülebilir
hayvan-insan sağlığı ve refahı
için üzerine düşen görevi her
zaman olduğu gibi bundan sonra
da, aynı sorumluluk anlayışı ile
sürdürmeye devam edecektir.
NOTLAR
İzgören,
Hastavuk’la
yeniden
Susurluk’ta
Balıkesir Susurluk
Belediyesi ve HasTavuk
ortak organizasyonu
ile 13 Ekim 2015 salı
akşamı tüm Susurluk
halkına “Gazete
Kağıdından Paraşüt
Yapmak” semineri
gerçekleştirildi.
İNFOVET 30-31
B
inin üzerinde katılımın
geçekleştiği seminer,
kişisel gelişim üzerine
çeşitli kitaplar yazan ve
danışmanlık yapan Ahmet Şerif
İzgören tarafından Susurluk Park
Kültür Salonunda gerçekleşti.
Seminere Susurluk Belediye
Başkanı Hüseyin Hızlıoğlu, Belediye Başkan Yardımcıları Celal
Kır, Hüseyin İçöz, İlçe Jandarma
Komutanı Vedat Kılıç, İlçe Milli
Eğitim Müdürü Mehmet Güngör,
Balıkesir Üniversitesi, Susurluk
Meslek Yüksek Okulu Müdürü İsmail Aytekin ile semineri
düzenleyen HasTavuk firması
Satınalma Müdürü Müfit Yavuz,
Halkla İlişkiler Müdürü Bircan Özkan ve İnsan Kaynakları Müdürü
Özcan Erdem katıldı.
Bazen izleyicileri güldüren,
bazen hüzünlendiren, bazen
duygusallaşıp gururlanarak tüyleri diken diken eden yaşanmış
hikayeleri ve hayattan kesitlerle
dinleyicileri etkileyen İzgören,
yoğun ilgi ve alakanın olduğu
bir Susurluk seyircisi karşısında konferansını tamamladı.
HasTavuk’la uzun yıllara dayalı
ilişkiler çerçevesinde Susurluk
halkını tanımaktan duyduğu
memnuniyeti dile getirerek,
HasTavuk’un bulunduğu bölgelere kattığı değer ve destek için
teşekkür etti.
Susurluk Belediye Başkanı
Hüseyin Hızlıoğlu, program
sonunda Ahmet Şerif İzgören’e
ve organizasyonu gerçekleştiren HasTavuk’a çiçek takdim
ederek teşekkürlerini iletti.
Aydınlatıcı, eğitici ve
öğretici bilgiler
Konferansın sonunda
izleyiciler için açılan stantta
kitaplarını imzalayan Ahmet
Şerif İzgören, Susurluk izleyicisini çok sevdiğini ve sıcak
bir atmosferde uzun zamandır
tanıştığım dostlarımla sohbet
edercesine programını tamamladığını söyledi. Aydınlatıcı, eğitici ve öğretici
bilgiler vererek, yaşamımızda
karşılaşacağımız zorlukların
üstesinden nasıl gelmemiz
gerektiği konusunda ışık tutan,
başarıların, hedeflerin hayata
geçirilebilmesi için planlamanın,
eyleme dökmenin, vazgeçmeden hayallerin peşinden koşmanın önemine değinen Ahmet
Şerif İzgören’e teşekkürler.
NOTLAR
Mesleki
anlamda
bir ihtisas
derneği
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji
ve Toksikoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Ender Yarsan
Veteriner Hekim Arif Özkan, Veteriner
Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği adına
bir konuşma gerçekleştirdi.
Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji
Derneği’nin 8. Olağan Genel Kurulu
19 Eylül tarihinde TEDAŞ Genel
Müdürlüğü Misafirhanesi’nde
gerçekleştirildi ve Prof. Dr. Ender
Yarsan başkan seçildi.
Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin
kuruluş amacına uygun çalışmalar yapması
temennisiyle, yeni seçilen Yönetim Kurulu’na
faaliyetlerinde başarılar dileriz.
V
eteriner Farmakoloji ve
Toksikoloji Derneği’nin
8. Olağan Genel
Kurulu’nda, Dernek
Yönetim Kurulu asıl üyeliklerine
Prof. Dr. Ender Yarsan, Doç. Dr.
Levent Altıntaş, Yrd. Doç. Dr.
Hüsamettin Ekici, Dr. Begüm Yurdakök ve Araş. Gör. F. Gönül Aydın
seçildi. Genel Kurul Programı
İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile
başladı. Dernek Başkanı Prof. Dr.
Ender Yarsan açılış konuşmasını yaptıktan sonra Genel Kurul
çalışmaları başladı. Bu kapsamda, faaliyet raporunun, denetim
raporunun ve mali raporun
İNFOVET 32-33
sunulması ve ibrasının ardından;
katılımcılar tarafından ileriye
dönük dilek ve temenniler ifade
edildi. Daha sonrasında 20152018 döneminde görev yapacak
Yönetim ve Denetim Kurulları için
seçimler yapılmıştır.
Genel Kurul çalışmaları
şu gündem ile tamamlandı:
> Divan Heyeti’nin Seçilmesi
> Yönetim ve Denetim Kurulu
Faaliyet Raporlarının görüşülmesi ve aklanması
> Üyelik aidatlarının yeniden
belirlenmesi
> Yeni Yönetim ve Denetim
Kurullarının Seçilmesi
> Bütçe Taslağının Görüşülmesi ve Kabulü
> Dilek ve temenniler, kapanış
> Öğle yemeği
Genel kurula; Ankara ve dışından olacak şekilde üyeler katılım
sağladı; bunun yanı sıra VİSAD adına Genel Sekreter Musa Arık ile ilaç
firması temsilcileri de toplantıya
iştirak ettiler. Genel Kurul, dernek
üyelerinin de yeterli katılımıyla
başarılı şekilde tamamlandı.
Genel Kurul programının
ardından; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü, Veteriner
Sağlık Ürünleri ve Halk Sağlığı
Daire Başkanlığı’ndan Çalışma
Grup Sorumlusu Veteriner Hekim
Arif Özkan tarafından “Veteriner
Sağlık Ürünlerinde İyi Üretim
Uygulamaları (GMP) ve Güncel Mevzuat” başlıklı bir sunu
yapıldı. Karşılıklı soru-cevap ve
değerlendirmeler katılımcılar için
son derece faydalı oldu.
Mesleki anlamda bir ihtisas
derneği olan Veteriner Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği’nin
kuruluş amacına uygun çalışmalar yapması temennisiyle,
yeni seçilen Yönetim Kurulu’na
faaliyetlerinde başarılar dileriz.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
BİYOGÜVENLİK UNSURLARI
Kümes hazırlığı, altlık management’ı
ve canlı aşılamalarda başarı
Biyogüvenlik unsurları bir bütündür. Konu ele alınırken risk faktörlerinin her birinin
gözden geçirilmesi ve her aşamada HACCP kavramının düşünülmesi gerekir.
Kümes hazırlığı
bölümünde
dezenfeksiyon
dışında iki unsur
önemli rol oynar.
Bunlar altlık ve
su hatlarıdır.
B
iyogüvenlikteki amacımız sağlıklı bir üretim
yapabilmektir. Bunun
da en temel unsuru
bağışıklık olup, İyi bir bağışıklığın
elde edilebilmesinde aşağıdaki
faktörler önemli rol oynar.
kümes
kanatlı
aşı
İNFOVET 34-35
1. Kümes hazırlığı
2. Kanatlılar
3. Aşı ve uygulama şekli
Kümes hazırlığı bölümünde
dezenfeksiyon dışında iki unsur
önemli rol oynar. Bunlar altlık ve
su hatlarıdır. Dezenfeksiyon ve
ürün seçim kriterleri, uygulama
şekli ve vb. hususlarda arzu edilecek olursa yardımcı olunacaktır.
Altlık kalitesi, zeminde kullanılan miktar, herhangi bir kalıntının
olmaması ve enfeksiyon etkenlerinden ari olması, civcivin kümeslenmesinden itibaren sağlayacağı
bağışıklık için gereklidir. Altlık
örneklerinden yapılan analizlerin
kayıt altına alınması ve varsa
düzeltici faliyetlerde bulunulması,
civcivin elde edeceği performansa direk katkı sağlar.
Kümes hazırlığında önemli
bir diğer unsur da su hatlarının
temizliğidir. Sürünün kesime gönderilmesinden sonra
hatlardaki organik ve mineral
kalıntılar temizlenmeli, oluşan
tıkanıklıklar giderilmedir. Nipellerde ya da askılı suluklarda
oluşacak tıkanıklıklar, sürünün
sosyal yaşamı düşünüldüğünde
aşılamalarda bir kısım hayvanın
yeterli aşı suyunu alamaması
ile sonuçlanacak ve sürüde
homojen olmayan bir bağışıklığın gelişmesine neden olacaktır.
Yapılan hazırlıkların bir basamak
sonrasında, yapılan işlemlerin performansa etkisinin ne
olacağının düşünülmesi gerekir.
Temizlik işlemlerinde mineral
asit kullanılması durumunda
hatlarda kalıntı kalsa bile, hayvanların su tüketimine olumsuz
etkisi olmayacaktır. Organik
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
Soğuk su aşının aşının korunmasını iyileştirir
63
10
1
2
pH 7
80
50
pH 5
Saatler
32
6
3
32
5
4
Aşının korunması
(1 saatte, %)
Aşının korunması (%)
Asidik pH, aşının korunmasını azaltır
60
40
20
0
20
25
Su ısısı (oC)
30
35
asitlerde doz aşımı yada kalıntının kalması su tüketiminde
aksaklıklara neden olabilecektir.
Bu tip olumsuzlukların engelenebilmesi için uygulamadan
sonra hatların duru suyla iyi
yıkanması gerekir.
Aşılama Bağışıklığın
Garantisi Değildir
Aşıların tam bir bağışıklık
sağlayabilmesi için hazırlama ve kullanılmaları sırasında
etkinliklerini kaybetmemeleri
lazımdır. Bu tip riskler içme suyu
ya da sprey aşılamalar sırasında oluşur. Aşılamanın başarılı
olabilmesi rutin olarak yapılan su
sanitasyonu ile başlar. Organik
ve mineral kalıntılar aşı titresinin
oluşmasına olumsuz yönde etki
yapar. Üretim sırasında mineral
asitlerin içme sularında kullanılması durumunda oluşacak
asidik pH (3.5-4.0) salmonella ve
E. coli gibi bakterilerin üremesini
engellemede büyük katkı sağlayacaktır. Acı tat bırakmadan
pH’nın düşürülmesi, civcivlerin
kümeslendiği günden itibaren
kullanılabilir ürün olması, kolayca
çözünmesi ve tortu bırakmaması
ve GRAS (Genel olarak güvenli
ürün) olarak sınıflandırılmış olması, aşılamalardan önce stresin
oluşmaması bakımından önemlidir. Mineral asit yada organik
asit kullanılması durumunda doz
uygulaması suyun alkalinitesine
göre yapılmalıdır.
Aşı hazırlanımı öncesinde
kullanılacak suyun ılık yada
sıcak olmaması, virus titresinin
korunması amacıyla stabilizatör
katıldıktan sonraki pH değeri
bağışıklık açısından önemlidir. Bu
değer 7.4-7.8 aralığında olmalıdır.
Aşının korunabilmesi için
mevcut tehditler oksitleyiciler,
düşük tonisite soğuk ve pH dengesizliğidir. Klor gibi oksitleyiciler
tipik olarak sularda bulunurlar
ve musluk suları için tedbir
alınmazsa aşılar için zararlı elementlerdir. pH seviyesinin den-
geli olmaması, canlı aşıIarı tahrip
eder. pH seviyesinin asidik yada
alkali olmasından çok optimal
seviyeden oluşacak sapmalar
hızlı şekilde aşının inaktivasyonunu oluşturur. Musluk suyunun
pahalı bir alternatifi olan distile
suda da pH tehlikesi mevcuttur.
Tonisite yada ozmolarite,
çözünen konsantrasyon ölçüsüdür. Solüsyon elektrolitler
bakımından fakirse ‘’hypotonik’’ olarak isimlendirilir. Ticari
sularda tonisite riski olabilir.
Hypotonik solüsyonlarda, aşı
hücreleri elektrolit dengesini
sağlayabilmek için membranları
ile suyu absorbe ederek adapte
olmaya çalışırlar. Bu durum hücrelerin yırtılmasına ve gereksiz
aşı hücre artıklarının oluşmasına neden olacaktır.
İçme suyu aşılamalarındaki en
önemli sorunlardan biri de, tüketim süresidir. Bu süre ne çok az
ve nede fazla olmalıdır. Ortam ısısı bu sürenin oluşmasında etkili
olacağından dikkat edilmelidir.
Hayvanların büyük bir bölümünün aşı suyunu içip içmediğinin
kontrolu yapıldığı taktirde doğru
süre tayini yapılabilecektir.
Spray aşılamalardaki tehditler
ise; kümes ortamının tozlu olup
olmaması, loş olmaması, hayvanların yatar pozisyonda olmaması, suyun pH’sı, tonisitesi,
sıcaklığı, oksitleyiciler, nadirde
olsa hedef doku sorunları, aşı
parçacıklarının hızlı dehidrasyonu, aşı parçacıklarının büyüklük
ve miktarı, nozzle basıncında
oluşabilecek değişikliklerdir. Aşı
partiküllerinin hayvanlar tarafından görülememesi ve kullanılan
stabilizatörün spektrumunun
yeterli olmaması da diğer sorunlardandır. Spekrumu yeterli
ürünün stabilizatör olarak kullanılması, her tür ışık kaynağında
hayvanların partikülleri daha
iyi görmelerine ve dolayısıyla
partikülleri toplamasına neden
olacaktır. Bu da sprey aşılamalardan beklenen faydayı sağlamada yardımcı olacaktır.
Her türlü öneri ve düşüncelerinizi bizimle paylaşırsanız, gerekli araştırmalar yapılarak sizlere
Infovet aracılığıyla ya da direk
olarak ulaşılabilecektir.
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
ya
poliçesi gibidir,
a
zıd
Ya
r.
dı
bir yatırım
ıdır.
al
nm
la
gu
uy
ı,
kalmamal
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
Kanatlı Sağlığı Köşesi
Yumurta tavuklarının
refahını etkileyen
yetiştirmeyle
ilgili faktörlerin
incelenmesi-1
Bu inceleme çalışmasında, yumurta tavuklarında yetiştirme şartlarına
bağlı düşük refah ve düşük verimlilik ile ilgili risk faktörleri hakkında mevcut
bilgiler özetlenmektedir. Bahsedeceğimiz tedbirler, yarkaların ve yetişkin
yumurta tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olacaktır.
Yazarlar: Andrew M.Janczak Hayvan Refahı Araştırma Grubu, Üretim Hayvanı Klinik Bilimler Anabilim Dalı,
Veterinerlik ve Biyolojik Bilimler Fakültesi, Norveç Yaşam Bilimleri Üniversitesi (NMBU), Oslo, Norveç
Anja B.RIber Hayvan Bilimleri Anabilim Dalı, Aarhus Üniversitesi, Tjele, Danimarka
İNFOVET 62-63
www.gunesliasi.com.tr
Y
umurta tavukları, gaganın
kesilmesine bağlı akut
ve kronik ağrı, strese ve
bunalıma yol açabilecek
abartılı korku hali, yem kaynaklarının yerini bulmada güçlükler
sonucu giderek zayıflama ve
susuz kalma olasılığı, boş ortamın
neden olduğu isteksizlik ve sıkıntı
hali, tüy gagalama, kanibalizm,
ayak lezyonları ve kemik kırılmaları gibi birçok refah problemiyle
karşılaşabilmektedir. Avrupa’da,
geleneksel kafes dışı sistemlerde
barındırılan yumurta tavuklarının
oranı dünyanın diğer bölgelerine
kıyasla yüksektir. Dolayısıyla
çeşitli refah problemlerinin boyutu
ülkeden ülkeye farklılık gösterebilmektedir; zira barınma sisteminin
türü, acı çekme riskini etkilemektedir. Daha genel olarak, bu refah
problemlerinin pek çoğu yarkaların
yetiştirdiği ortamdan etkilenmektedir. Bu nedenle, bu makalede
yumurta tavuklarında yetiştirme
koşullarına kadar dayandırılabilecek refah problemlerinin üzerinde
durulmaktadır. Kanatlı refahı
üzerindeki etkileri bakımından
incelenen faktörler arasında, gaga
kesme, barındırma türü, gelişmiş
kafes imkanları, zenginleştirilmiş
kafesler, besleme, sürü yoğunluğu, sürü boyutu, ses ve ışık
seviyeleri, gazların konsantrasyonu, yetiştirme tesislerinden üretim
tesislerine transfer yaşı, yetiştirme
ve üretim tesisleri arasındaki
benzerlik, personelin yetkinliği ve
kanatlı cinsi ile çevre arasındaki
etkileşimler yer almaktadır. Bu
inceleme çalışmasında, Avrupa
Birliği mevzuatına göre barındırılan
yetişkin yumurta tavuklarında zayıf refah koşullarının yetiştirmeyle
ilgili risk faktörlerinin özetlenmesi
amaçlanmaktadır. Mevcut bilgideki boşlukların tespit edilmesi
amaçlanmakta ve yetiştirme
koşullarının iyileştirilmesi suretiyle
kanatlı refahını artırmaya yönelik
stratejiler öne sürülmektedir. Bu
çalışmanın iki ana sonucu, uygun
genetik materyalin kullanılması
için girişimlerde bulunulması ve
mümkün olan durumlarda gaga
kesme uygulamasının sınırlandırılması gerektiğidir. Bunların yanı
sıra, yetiştirme sistemi uygun altlık
maddelerine, tüneklere ve yeme
sürekli erişim sağlamalı ve yetişkin
kanatlılar için kullanılan barındırma
sistemine mümkün olduğunca
benzer olmalıdır. Son olarak,
yarkalar 16 haftalık olmadan önce
üretim tesislerine taşınmalıdır. Bu
incelemede özetlenen tedbirler,
yarkaların ve yetişkin yumurta
tavuklarının refahının artırılmasında yararlı olabilir.
GİRİŞ
Son yıllarda, yüksek refah
standartları kullanılarak üretilmiş
kanatlı ürünleri talep eden müşterilerin sayısı giderek artmaktadır. Avrupa Birliği’nde yumurta
tavuklarının barındırılması için
geleneksel kafeslerin kullanımının
2012 yılında yasaklanması ve
California’da geleneksel kafeslerde tutulan kanatlıların ürettiği
yumurtaların satışının 2015 yılında yasaklanması bu trendi gözler
önüne sermektedir. Giderek kabul
görmekte olan, faydacılık, hayvan
hakları ve etmen odaklı görüşlerin
sentezine dayalı etik argümanlar
hayvanların gereksiz yere acı
çekmekten korunması gerektiği
görüşünü desteklemektedir.
Ayrıca, hayvanların sağlığını ve
ihtiyaçlarını keşfetmeye yönelik
araştırmaların, çeşitli uygulamalara ilişkin etik gerekçelerin
açıklanmasıyla birlikte, yetiştirilen
hayvanlara nasıl davrandığımıza
ilişkin kararları uygulamak için
alınan kararların eğitim temelli
olmasını sağlamak fikri giderek
daha açık bir hal almaktadır.
Yumurta tavuklarında görülen
refah problemlerinin büyük bir
bölümü, yarkaların kuluçkadan
başlayarak yetiştirme sisteminden yumurtlama sistemine
taşındıkları 15-18 haftalık yaşa
kadar olan dönemdeki yetiştirilme yönteminden etkilenmektedir. Problemlerin birkaç tanesinin
yetiştirme dönemine özgü
olmasına karşın, bazı problemler
ise zamanla artarak, yumurtlama dönemi boyunca refahı
büyük ölçüde etkilemektedir. İlk
deneyimin, istenmeyen anormal
davranışlar da dahil olmak üzere
davranış gelişimi üzerinde uzun
süreli etkileri olduğu etraflı bir
şekilde belgelenmiştir. Yumurtacı civcivler, hayatlarının ilk 24
saatlik evresinde gagalamaya,
uygun gıdaları ve gagalanacak
maddeleri öğrenmenin yanı sıra
türdeşlerini tanımaya ve insanlardan ve bilinmeyen nesnelerden korkuya bağlı bir sakınma
geliştirmeye başlarlar.
Tünek kullanımı birkaç günlükken başlar. Bu durum, kanatlıların
uygun yem arama ve gagalama
davranışını, potansiyel stres
etkenlerine duyarlılığını ve belirli
bir üretim ortamında dolaşma
kabiliyetini etkileyebilecek olan
üretim ortamına adaptasyonları için ilk yetiştirme ortamının
önemini vurgulamaktadır.
Yetiştirme aşamasında refah
problemlerinin gelişmesi, yumurtlama döneminde de refah problemlerinin habercisi olabilmektedir.
Örneğin, tüy gagalama yetiştirme
döneminde başlamadığında, yumurtlama döneminde tüy durumu
daha iyi olmaktadır. Bu durum, 17 ila
20 haftalıkken artan tüy hasarının
ileride yumurtlama döneminde
ciddi tüy hasarının başlangıcıyla
ilgili olduğu gözlemiyle de desteklenmektedir. Tüy hasarı olmayan
yetiştirme sürülerinin % 71’i yumurtlama döneminde de tüy gagalama problemleri olmadan devam
ederken, yetiştirme döneminde tüy
gagalamanın kaydedildiği sürülerde
yumurtlama döneminde tüy gagalama problemlerinin devam etme
riski % 90’dır.
Bir günlük civcivlerde akut ağrıya neden olan gaga kesme gibi
bazı refah problemleri civcivlere
hastır; ancak çoğu refah güçlüğü
birbirleriyle bağlantılıdır ve kanatlıları hem yetiştirme hem de üretim
aşamalarında etkileyebilmektedir.
Yetiştirme sisteminden yumurtlama sistemine geçişin korkuya,
strese, zayıflamaya ve susuzluğa
sebep olması durumunda, yetiştirme sistemi yetişkin kanatlıların
refahını doğrudan etkileyebilmektedir. Üretim sistemi yetiştirme
sisteminden çok farklı olduğunda
bu durumun görülme ihtimali daha
yüksektir. Tüy gagalama,
Kanatlı Sağlığı Köşesi
ların kafes dışı üretim sistemlerinde yetiştirilmesinde etkili olan
birçok faktör dahil olmak üzere,
iyi anlaşılmamış olan konuların
belirlenmesi amaçlanmaktadır.
Son yıllarda, yüksek
refah standartları
kullanılarak üretilmiş
kanatlı ürünleri talep
eden müşterilerin sayısı
giderek artmaktadır.
kanibalizm, ayak lezyonları ve
kemik kırıkları gibi refah problemlerinin bazıları yaşla birlikte artabilir
ve yetişkin yumurta tavuklarında
en bariz şekilde görülebilmektedir.
Karmaşık bir zenginleştirilmiş
kümes sisteminde gezinmenin
zorluklarında da bu durum kesinlikle görülmekte ve üretilen yerlere
bırakılan yumurta oranının yüksek
olmasıyla sonuçlanabilmektedir;
bu yumurtaların elle toplanması
ise daha büyük maliyetlere yol açmaktadır. Zenginleştirilmiş kafes
sistemindeki yumurta tavuklarında yapılan sistematik mortalite
incelemesi, üretim döneminde
mortalitenin büyük çoğunluğunun
yetiştirme sırasında altlığa erişim
ve genotiple açıklandığını göstermektedir. Organik sistemlerde de
benzeri bulgular bildirilmiş olup, 23
organik çiftlikte tüy durumundaki
değişmelerin % 79’unun yetiştirmeyle ilgili olduğu tespit edilmiştir.
Dolayısıyla, burada özetlendiği
gibi, uygun koşullarda yetiştirme,
İNFOVET 38-39
GAGA KESME
yumurta tavuklarının refahının ve
verimliliğinin sağlanmasında çok
önemlidir. Bu inceleme çalışmasında, yarkaların ve yumurta
tavuklarının refahını etkileyen
yetiştirmeyle ilgili risk faktörleri
hakkında mevcut bilgiler özetlenmektedir. Deneysel, çiftlikte
yapılan ve epidemiyolojik çalışmalar incelemeye dahil edilmiştir.
Hem yetiştirme hem de yetişkinlik aşaması üzerindeki etkileri
bakımından incelenen yetiştirme
dönemindeki faktörler arasında,
gaga kesmenin, barındırma türünün, gelişmiş ve zenginleştirilmiş
kafeslerin, beslenmenin, sürü
yoğunluğunun, sürü boyutunun,
ses ve ışık seviyelerinin, gazların
konsantrasyonunun, yetiştirme
tesislerinden üretim tesislerine
geçişin, personelin yetkinliğinin
ve cins ile çevre arasındaki etkileşimlerin etkileri yer almaktadır.
Yarkaların daha iyi şartlarda yetiştirilmesine yönelik tavsiyelerde
bulunulmasının yanı sıra, yarka-
Gaga kesme uygulamasıyla
bağlantılı mevzuat ve güçlükler
Avrupa mevzuatına göre,
yavrular 10 günlük olmadan önce
gaga kesmeye izin verilmektedir. Norveç ve İsveç gibi bazı
Avrupa ülkelerinde, gaga kesme
ulusal mevzuatla yasaklanmıştır;
Danimarka’da ise yumurta endüstrisi gaga kesmeyi durdurma
kararı almıştır. Gaga kesme uygulaması, esasen tüy gagalama ve
buna bağlı kanibalizm insidansını
azaltmak için yapılmaktadır. Geleneksel kafeslerde ve döşemeli
kafeslerde gagası kesilmiş ve
kesilmemiş kanatlılar arasında
yapılan karşılaştırmada, gaga
kesme uygulamasının mortaliteyi
% 40 ila 51’den % 4 ila 8 oranına
düşürdüğü ileri sürülmektedir.
Ayrıca gaga kesme uygulamasının tüy durumunu iyileştirdiği ileri
sürülmektedir; bununla birlikte
başka bir çalışmada ise hem
gagası kesilmiş hem de kesilmemiş kanatlılarda tüy gagalamanın
minimal olduğu tespit edilmiştir.
Ayrıca, yakın zamanda bir çiftlikte
yapılan bir çalışmada kesilmemiş
gagaların yetiştirme döneminde
tüy gagalama davranışında ciddi
bir etken olduğu, yumurtlama
döneminde ise ciddi bir etken
olmadığı tespit edilmiştir.
Devam eden genetik seleksiyon sonucu, günümüzde yumurta üretiminde kullanılan genotiplerin daha önce kullanılanlardan
önemli ölçüde farklı olması muhtemeldir. Modern yumurta tavuğu
cinslerinin tüy gagalamaya ve
kanibalizme duyarlılığının daha az
olması olasıdır; dolayısıyla gaga
kesme uygulamasının etkinliğini
ve gerekliliğini araştıran yeni
çalışmalar yapılması gerektiği
vurgulanmaktadır. Hatta, Norveç
gibi, gaga kesmenin yasak olduğu ve yumurta tavuğu mortalitesinin zenginleştirilmiş kafeslerde
% 2,26, zenginleştirilmiş kümes
sistemlerinde ise % 3,69 gibi düşük seviyelerde olduğu örnekler
de mevcuttur. Diğer ülkelerdeki
paydaşlar gagaları kesilmemiş
kanatlılarda tüy hasarının halen
kabul edilemeyecek düzeylerde
olduğunu iddia etmektedir; ancak
bu iddiayı destekleyen yakın
zamanlı veriler bulunmamaktadır. Norveç’te sürü büyüklükleri
normalde 7.500 kanatlıyla sınırlı
iken, Hollanda gibi ülkelerde tek
bir üreticinin her biri 30.000
kanatlıdan oluşan üç sürüsü olabilmektedir. Bu nedenle, gagaları
kesilmemiş yumurta tavuklarında
sürü büyüklüğünün, melezliğin,
yönetimin, barınma ve yetiştirme
koşullarının tüy gagalama üzerindeki etkilerini tek tek ayırmak
amacıyla ileride yeni çalışmalar
yapılması gerekmektedir. Bu çalışmalar olmadan, gaga kesmenin
gerekliliğine ilişkin iddialar zayıf
kanıtlara dayalı görünmektedir.
Gagada termoreseptörler, nosiseptörler ve mekanoreseptörler
bulunur. Bu nedenle gaganın
kısmen kesilmesi ağrıya, duyusal
kayba ve kanatlının nesneleri
manipüle edebilme yetisinin
azalmasına yol açmaktadır. Gaga,
kanatlıların besin maddelerini
kavramak, tüyleri temizlemek,
ektoparazitleri gidermek, çevreyi
keşfetmek, yuva yapmak gibi pek
çok faaliyette ve diğer kanatlılarla
kavgacı etkileşimler sırasında
kullandıkları önemli bir araçtır.
Hatta, gagası kesilmiş kanatlıların ektoparazitleri giderme
kabiliyetlerinin azalması nedeniyle daha yüksek ektoparazit
istilasına maruz kaldıkları tespit
edilmiştir. Bu nedenle gaga kesme uygulamasının getirileri ve
götürüleri iyi tartılmalıdır.
Sıcak bıçakla ve kızılötesi
ışınla gaga kesme
uygulamasının akut etkileri
Gaga kesme uygulamasının
refah açısından yansımaları
ele alınırken, kullanılan teknik,
kanatlıların yaşı ve akut ve kronik
etkilere göre uygulamanın şiddeti hususları dikkate alınmalıdır.
Avrupa’da rutin olarak iki farklı
gaga kesme yöntemi kullanıl-
www.gunesliasi.com.tr
maktadır. Sıcak bıçakla (HB) kesim, geleneksel yöntem olup, her
yaşta uygulanabilirken kızılötesi
ışınla (IR) kesim işlemi ise daha
yakın zamanda gelişmiş ve sadece kuluçkahanede uygulanabilen daha hassas bir yöntemdir.
Aksi belirtilmedikçe, bu makalede sadece 10 günlük ya da daha
küçük kanatlıların gaga kesme
sonuçları bildirilmiştir.
HB kesim işleminin etkileri kapsamlı olarak incelenmiştir. HB kesim işleminden hemen sonra, 26
saate kadar kısa bir ağrısız dönem
olduğu görülmektedir. Bu sürenin
sonunda, gagaları kesilen ve analjezik verilmemiş olan kanatlıların
yem alımında analjezik verilenlere
kıyasla azalma olduğu görülmektedir. Hem HB yöntemiyle gagaları
kesilen hem de daha şiddetli IR
uygulaması yapılan kanatlıların 5
haftalıkken dolaşarak geçirdikleri
zaman, daha az şiddetli IR uygulaması yapılmış olan kanatlılardan
daha az olmaktadır.
Gerek IR gerekse HB kesim işlemi, 4 haftalık oluncaya kadar kanatlılarda yem alımını kontrol grubuna göre azaltmaktadır. Ayrıca,
gerek HB gerekse IR yöntemiyle
gagaları kesilen kanatlılar bir hastalık olana kadar kontrol grubuna
göre daha az aktif olup, IR kesim
yöntemiyle gagası en çok kesilen
kanatlıların en az aktif (yeme ve
içmeye en az zaman harcayan),
kontrol grubundaki kanatlıların
ise en aktif olduğu gözlenmiştir.
7 ila 10 günlükken HB yöntemiyle
gagaları kesilen kanatlıların yemek
düzeni değişmektedir. 77-80 haftalık olduklarında, gagaları kesilmiş
olan kanatlılar gagaları kesilmemiş
olan kanatlılardan daha az yemek
yemekte ve yemekler arasında
daha kısa aralıklar olmaktadır. Başka bir çalışmada, 1 ila 10 günlükken
yapılan HB kesim işleminin uygulamayı takip eden hafta boyunca
kanatlıların aktivitesini azalttığı ancak daha sonrasında azaltmadığı
görülmüştür. 2 günlükken uygulanan HB kesim işlemi, 3 haftalıkken
gagalamaya harcanan zamanı
ve gagalama kuvvetini, gagaları
kesilmemiş olan kanatlılara göre
azaltmış ancak bu durum 4 veya
Gaga kesme
uygulamasının
mortaliteyi % 40
ila 51’den % 4 ila 8
oranına düşürdüğü
ileri sürülmektedir.
Gaga kesme
uygulaması,
esasen tüy
gagalama ve
buna bağlı
kanibalizm
insidansını
azaltmak için
yapılmaktadır.
5 haftalıkken görülmemiştir.
Kuluçkadan çıktıkları gün gagaları
kesilen civcivlerde, 10 haftalık
olduklarında kontrol grubundakilere kıyasla beslenmede veya total
gagalama davranışında azalma
görülmemiştir; ancak 12 haftalıkken keşif gagalamaları sırasında
kullanılan gaga kuvveti anlamlı
ölçüde daha az olmuştur.
IR gaga kesim işlemi, gagası kesilen civcivlerde gagası
kesilmeyen civcivlere kıyasla, 5.
haftada yapılan ilk tartım işleminden 8 haftalığa kadar süren
döneme kadar vücut ağırlığında
azalmaya yol açmıştır. Bu çalışmalar, gaga kesme işleminin,
işlemden hemen sonraki dönemde akut ağrıya yol açabildiğini
göstermektedir.
Yetişkin kanatlılara ve
civcivlere uygulanan HB ve IR
yöntemlerinin kronik etkileri
Gaga kesme işlemi uzun
vadede hem kronik ağrıya hem de
gaganın işlevselliğinin azalmasına neden olabilmektedir. Gagası
kesilmemiş olan kanatlılar, HB
yöntemiyle gagaları kesilmiş olan
kanatlılara göre, 89 ila 106 günlük
dönemde, daha verimli yemek
yemekte ve tek bir gagalama
hareketiyle yaklaşık % 63 daha
fazla yem alabilmektedir. 8 günlükken HB yöntemiyle gaga kesme
işlemi uygulanan kanatlılar, gagası
kesilmemiş olan kontrol grubuna kıyasla, ilk 19 hafta boyunca
daha az altlığa yönelik davranış
sergilemişlerdir. HB yöntemiyle
gagaları kesilen yetişkin kanatlılarda yuva yapma süresinin daha
uzun olduğu görülmekte olup, bu
durum, ağrı ve/veya yuva yapımında kullanılan materyali manipüle
etme yetisinin azaldığının göstergesi olabilir. Avrupa Birliği’nde,
Norveç’te ve İsviçre’de halihazırda
yasak olmasına rağmen, dünyanın
çeşitli bölgelerinde 4 haftalık
olduktan sonra gaga kesme işlemi
halen uygulanmakta olup kesinlikle davranış, beslenme aktivitesi ve
ağırlık artışı üzerinde uzun vadeli
olumsuz etkilere yol açmaktadır.
Gagaları yetişkinken kesilen kanatlıların gaga kökünde, HB yöntemiyle
gaga kesme işleminden 20 ila 30
gün sonra gaganın üçte birinde nöroma görülmüş; ayrıca spontan
Kanatlı Sağlığı Köşesi
sinir hücresi ateşlemesi de tespit
edilmiştir. 1 ila 10 günlük dönemde
HB yöntemiyle gaga kesme işleminin nöroma oluşuma yol açtığına
dair herhangi bir bulgu yoktur.
Özetle, kanatlı refahı üzerindeki
kronik etkiler ağırlıklı olarak gaga
kesme işlemi bir haftalıkken veya
daha sonra yapılan kanatlılarda
görülmüştür. Bilindiği kadarıyla
IR yöntemiyle kesim işleminden
kaynaklanan kronik ağrı bildirilmemiştir; ancak bu durum IR kesim
işleminin sadece kuluçkahanede
2 günlükten küçük civcivlere
yapılmasıyla ilgili olabilir. Bu çalışmalar, bir haftadan daha büyük
kanatlılarda gaga kesme işleminin,
kronik ağrıya yol açarak ve normal
davranış sergilemelerini inhibe
ederek hayvanların refahlarını
azaltabileceğini göstermektedir.
Gaga kesme işleminin şiddeti
Kesilen gaga miktarı ve koterizasyon (dağlama) işleminin
süresiyle yansıtılan gaga kesme
işleminin şiddeti, nöroma gelişme
olasılığını ve kronik ağrı gelişimini
etkiler. Kanatlılara, kuluçkadan
çıkar çıkmaz çeşitli koterizasyon
süreleri kullanılarak HB yöntemiyle
farklı şiddette gaga kesme işlemi
uygulanması durumunda, 10 haftalık olduklarında, gagası kesilen
kanatlıların tamamında nöroma
görülmektedir. En hafif uygulamalarda tespit edilen nöromalarda
gerileme görülürken, ciddi düzeyde gaga kesme işlemi uygulanmış
olan kanatlılarda tespit edilen
nöromalar 70 haftalık olana kadar
geçmemektedir. Ayrıca, ciddi
düzeyde gaga kesim uygulaması
yapılan kanatlılarda daha fazla
deformite gözlemlenmektedir. Bunun yanı sıra, uygun olmayan sıcaklıklar gagada kesme noktasını
geçen hasara yol açabilmektedir.
Bu nedenle, eğer uygulanıyor ise,
gaga kesme işlemi üst gagadan
mümkün olan en küçük kısmın
kesilmesini içermelidir.
HB ve IR yöntemleriyle gaga kesme işleminin karşılaştırılması
HB ve IR kesim işlemlerinin
civcivlerin davranışı ve refahı
üzerindeki etkilerini doğrudan
İNFOVET 40-41
www.gunesliasi.com.tr
Gaga kesme işlemi
üst gagadan mümkün
olan en küçük kısmın
kesilmesini içermelidir.
karşılaştıran çok sayıda çalışma
yapılmıştır. HB yöntemiyle gagaları kesilen ve daha şiddetli IR
uygulaması yapılan kanatlıların 5
haftalıkken dolaşarak geçirdikleri
zaman, daha az şiddetli IR uygulaması yapılmış olan kanatlılardan daha az olmuştur. Ayrıca,
HB kesim işlemi uygulanmış olan
kanatlıların, 10’uncu haftaya
kadar su içerek geçirdikleri süre
IR uygulanmış olan kanatlılardan
daha az olmuştur ve bu durum
ağrı göstergesi olabilir. IR kesim
işlemi uygulanan kanatlıların
tüyleri, HB kesim işlemi uygu-
Gagası
kesilmemiş
kanatlılar, HB
yöntemiyle
kesilmiş olanlara
göre, 89 ila 106
günlük dönemde
daha verimli yem
almaktadırlar.
lanmış olan kanatlılardan daha
iyi durumdadır. HB uygulamasıyla kesilen gagalara kıyasla, IR
uygulamasıyla kesilen gagalarda
uzunluğun daha tutarlı olduğu ve
daha az anomali olduğu (çatlaklar, asimetrik yeniden büyüme,
kabarcıklar vb.) tespit edilmiştir.
Bu çalışma; aynı zamanda her
iki uygulama tekniğinin kontrol
grubuna göre yem alımında
azalmaya yol açtığını, IR kesim
uygulanan kanatlılarda 4 haftalık
olana kadar yem tüketiminin
en düşük olduğunu göstermiştir. Ayrıca, gerek HB gerekse
IR yöntemiyle gagaları kesilen
kanatlılar bir hastalık olana kadar
kontrol grubuna göre daha az
aktif olup, IR kesim uygulanan
kanatlıların en az aktif (yeme ve
içmeye en az zaman harcayan),
kontrol grubundaki kanatlıların
ise en aktif olduğu gözlenmiştir.
Gagaları daha az kesilmiş olan HB
kesim uygulanmış kanatlılarda
aktivite seviyesi orta düzeyde
olmuştur. Ancak iki kesim yöntemi arasındaki bu karşılaştırma,
gaga kesme işleminin şiddetiyle
karıştırılabilir; çünkü IR uygu-
laması yapılan kanatlılara HB
uygulaması yapılan kanatlılardan
daha şiddetli bir kesim uygulanmıştır. IR ve HB yöntemiyle kesim
işlemi uygulanan kanatlıların
karşılaştırıldığı diğer bir geniş
kapsamlı çalışma, IR uygulamasının kanatlının vücut ağırlığını ve
yem tüketimini diğer uygulamalara göre azalttığını göstermiştir.
Ayrıca, IR kesim işlemi uygulanan
yarkalarda mortalite oranı, HB
kesim işlemi uygulanan yarkalardan daha yüksek olmuştur.
Dolayısıyla, çalışmaların çoğu IR
kesimin daha nazik bir gaga kesme yöntemi olduğunun bulunmasına rağmen, mevcut bulgular bir
dereceye kadar çelişkilidir. Çünkü
gaga kesme işlemi akut ve kronik
ağrıya yol açabilmekte ve davranış üzerinde zarar verici etkiler
bırakabilmektedir; ideal olan bu
uygulama yerine, gaga kesme
işlemini gereksiz kılan yetiştirme,
barındırma ve hayvancılık yöntemlerinin getirilmesidir. Bu incelemenin geri kalan bölümünde,
bu unsurların yumurta tavuklarının refahını etkileme olasılıkları
üzerinde durulacaktır. 
TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ
Vetaş, bugün hayvan
sağlığı ilaçları
sektöründe ilk Türk
firması olmanın
gururunu yaşıyor.
Vetaş Vetakademi
Kampüs Toplantısı’nı
St. Petersburg’da
gerçekleştirdi
2013 yılında değişen yönetim anlayışlarıyla başlattıkları
“Bilimin Işığında Vetakademi Kampüs” programlarının bir diğerini
geçtiğimiz günlerde St. Petersburg’da gerçekleştiren Vetaş,
2014 ve 2015 yılında 1000’e yakın veteriner hekimi bir araya getirdi.
R
usya’nın St. Petersburg
şehrinde, 03-06 Ekim
2015 tarihleri arasında
gerçekleştirilen Vetakademi Kampüs Toplantısı’na
Türkiye’nin farklı bölgelerinden
150 veteriner hekim katıldı. Toplantının açılış konuşmasını Deva
Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu
Başkanı ve CEO’su Philipp Haas
İNFOVET 42-43
yaptı. İki gün boyunca süren
teknik programda Mark Burnell
“Sürü Sağlığı Yönetiminde Kritik
Noktalar” adlı sunumu gerçekleştirdi. İkinci gün Deva Holding
Teknik Operasyonlar Genel
Müdür Yardımcısı Altuğ Uysal,
katılımcılara Deva Holding’in
gelişim sürecini ve deneyimlerini
aktardı; Kişisel Gelişim Uzmanı
Dr. Şaban Kızıldağ ise toplantıda büyük ilgi gören “Başarmak
İçin Mazaret Yok” isimli etkili bir
sunum gerçekleştirdi.
BİLİMİN IŞIĞINDA SLOGANI
İLE YOL ALIRKEN
Toplantının ilk gününde açılış
konuşmasını yapan Deva Holding
ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı
ve CEO’su Philipp Haas, Vetaş’ın
tarihsel sürecinden bahsederek,
Vetakademi Kampüs toplantıları
ile nereye ulaşmayı amaçladıklarını aktardı. Vetaş’ın, bugün
hayvan sağlığı ilaçları sektöründe ilk Türk firması olmasının
gururunu yaşadıklarını söyleyen
Haas, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye’nin sağlıklı hayvansal
Vetaş Direktörü Burç Kunter Synergy Farm Klinik Direktörü
Mark Burnell’a plaket takdim ederken
gıdaya erişimini sağlamak adına
kurulan Vetaş’ın temelleri 1958
yılına dayanmaktadır. Deva’nın
kuruluşunda doktor ve eczacılarımızın yanı sıra veteriner
hekimlerimiz de yer aldı. Kökleri
1958 yılına dayanan şirketimiz,
o zamandan bu zamana Türk
insanının emeğiyle Türk hayvancılığına katma değer sağlamak
adına veteriner hekimlerle birlikte çalıştı. Vetaş, bugün hayvan
sağlığı ilaçları sektöründe ilk Türk
firması olmanın gururunu sizlerle
birlikte taşımaktadır.”
2013 yılında değişen yönetim
anlayışlarıyla başlattıkları “Bilimin
Işığında Vetakademi Kampüs”
programlarının, 2014 ve 2015 yılında 1000’e yakın veteriner hekime
hizmet ettiğini ve önümüzdeki
yıllarda da hizmet etmeye devam
edeceğini belirten Philipp Haas,
‘Vetakademi Kampüs “Bilimin
Işığında’ sloganımızla yol alırken,
sizlerin destekleri ile Vetaş’ın
hizmet kalitesini en üst seviyede
tutarak, sektörümüze ekonomik
çözümler sunmaya devam etmeyi hedefliyoruz” dedi.
Bu amaç ile Vetaş ailesi olarak
birçok atılımda bulunduklarını
söyleyen Philipp Haas, son
dönemde gerçekleştirdikleri
projeleri katılımcılarla paylaştı:
> “Tüm Vetaş ürünlerini, son
sistem makine ve ekipmanlar
için gerekli tüm yatırımları yaparak Türkiye ve EU GMP (Good
Manufacturing Practices-İyi
Üretim Uygulamaları) sertifikasına sahip ve GLP (Good Laborating Practices-İyi Laboratuar
Uygulamaları) kurallarına uygun
olarak DEVA Holding Tesisleri’nde
üretmeye başladık.
> Ayrıca EU GMP’ye sahip olan
tüm tesislerimizin, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’ndan GMP
belgelerini tamamladık,
Deva Holding ve Vetaş Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su
PhIlIpp Haas, şirketlerinin kurulduğu günden bu yana veteriner
hekimlerle işbirliği içinde ilerlediğini vurguladı.
Vetaş Satış Müdürü Kenan Topçu ve Vetaş Pazarlama Müdürü Ahmet Kargı,
Synergy Farm Klinik Direktörü Mark Burnell ile birlikte
TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ
Burç Kunter-Vetaş Direktörü
geri bildirimlerDen
çok memnunUZ
> Bu yıl içerisinde tesislerimize
FDA belgesi almak için başvuruda
bulunduk ve ilk denetimleri başarı
ile geçtik. Böylece ürünlerimizi
sadece Avrupa için değil aynı zamanda ABD için de pazarlamaya
hazır hale getirdik.
> Türkiye’nin kendine yeten ilacı
üretebilmesi ve hatta ihraç edebilmesi için Ar-Ge ve klinik çalışmaların
temel noktaları oluşturduğundan
hareketle, Vetaş bünyesinde son
teknoloji ile donatılmış Ar-Ge merkezi “VETARGE” yi hayata geçirdik.
Vetaş, Ar-Ge merkezinde geliştireceği yeni ürünler ile hayvan sağlığındaki ürün portföyünü arttırırken, bir
yandan da ekonomik ve eşdeğer
kalitedeki ürünlerin veteriner sektörüne sunulmasını sağlayarak ithal
ürünlere olan ihtiyacı günden güne
azaltmayı hedefledi.”
SÜRÜ SAĞLIĞININ EN ÖNEMLİ
ÜÇ ADIMI BURNELL’DEN
onuncu sırada. İngiltere’yi sırasıyla;
Türkiye, Yeni Zelanda, Fransa, Rusya,
Almanya, Brezilya, Çin, Hindistan
takip ediyor ve birinci sırada senelik
90 milyar litreye yakın süt üretimiyle
ABD bulunuyor” dedi ve sürü sağlığı
yönetiminin birinci basamağında üç
ana başlıktan bahsetti: Kuru dönem,
uterus sağlığı ve üreme yönetimi.
Burnell, doğum sürecine doğru
vücut kondisyonuyla girmek, süt
humması gibi metabolik hastalıkların kontrolü, meme sağlığının ve
laminitisin iyileştirilmesi gibi kuru
dönemdeki birçok hedeften bahsetti.
Bu dönemdeki ineklerin nasıl beslenmeleri gerektiğine değinirken kısa
bir kuru dönemin hem yaraları hem
de zararları olabileceğine değindi.
Ayrıca kuru dönemde hayvanların
doğru beslenmelerinin öneminin
de üzerinde durdu. Buzağılama
sırası ve sonrasında alınması gereken
önlemleri de hatırlatarak doğabilecek
sorunlardan bahsetti.
Veteriner hekimlere ve hayvancılık sektörüne her zaman en üst kalitede hizmet sunmayı hedefleyen
Vetaş olarak ihtiyaç duyulan her
alanda yatırım yapmaya hazır kaynaklarla, daima hizmette olacaklarını söyleyen Deva Holding ve Vetaş
Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su
Philipp Haas’ın açılış konuşmasının ardından Synergy Farm Klinik
Direktörü Mark Burnell, “Sürü Sağlığı
Yönetimi’nde Kritik Noktalar” başlıklı
teknik bir sunum gerçekleştirdi.
Burnell, ”İngiltere’de 2014 yılında
1,84 milyon sütçü inek, 20,270
çiftlik ve 14,7 milyar litre süt üretildi.
İngiltere süt üretiminde dünyada
Her hastalıkta önemli olan
bir plana sahip olmak
Verimsiz bir kuru dönemin, bazı
hastalıklar ve fertilitenin azalmasıyla
sonuçlanabileceğini, bu durumda
post-partum hastalıklara erken ve
doğru tanı konması ve doğru tedavi
yapılmasının önemli olduğunu söyleyen Burnell, konuyu şöyle özetli: “Bazı
uterin hastalıklar kaçınılmazdır ve verimsiz bir kuru dönem bu riskleri arttırır ve bu durum fertiliteyi ciddi şekilde
etkiler. Metritis tanısı erken konulmalı
ve doğru ve yeterli tedavi edilmelidir.
Subklinik hastalıkların yaygın ve küçük
belirtilerinin anlaşılması tedavide
İNFOVET 44-45
Vetaş olarak, sektöre en yüksek
kalitede hizmet vermeyi hedef
olarak belirlediğimizi yaptığımız
işlerle ortaya koymaya çalışıyoruz. Yenilikçi ve farklı projeler
ile veteriner hekimlerle bilimsel
gelişmelerin aktarılmasında
köprü olurken, Türkiye, Avrupa ve
dünyanın birçok ülkesinden kalite
sertifikasına sahip tesislerimizde
üretilen ürünlerimizi sektörümüzün hizmetine sunarak, kaliteyi
her geçen gün yukarı taşıyıp, lider
bir şirkete yakışan şekilde ilerlemeye çalışıyoruz. Geçen yıl, ilki
düzenlenen Vetakademi Kampüs
toplantısı serilerimiz, ikinci yılında
da devam etmektedir. Ülkemizde
gerçekleştirdiğimiz birçok toplantıya ilave olarak 03-06 Ekim tarihleri arasında St. Petersburg’da
düzenlemiş olduğumuz 2015’in
son toplantısını başarıyla gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Bilimsel ve
sosyal içeriğin benzerlerinin çok
üstünde olduğuna dair aldığımız geri bildirimler bizleri çok
memnun etti ve ileride düzenleyeceğimiz Vetakademi Kampüs
programları için cesaret verdi.
Geri bildirimlerde ortak mesaj olan
“Başarılı bir akademi programı”,
bilime yaptığımız yatırımın hekimlerimizce de takdir edildiğini
göstermektedir. Veteriner sağlık
sektörünün her alanında lider
olmayı hedeflemiş olan Vetaş,
veteriner hekimlerimizin talepleri
doğrultusunda ilerleyerek ülke
ekonomisine ve hayvancılığa katkıda bulunmaya devam edecektir.
Katılımları için tüm konuklarımıza
teşekkürlerimizi sunarız.
Ahmet Kargı
Vetaş Pazarlama Müdürü
Eğitim ve kültürel
ETKİNLİK bir aradaydı
Bu yıl ikincisini gerçekleştirdiğimiz Vetakademi Kampüs
toplantımızın gerek katılım
gerekse içerik açısından çok
ilgi gördüğünü belirtmek
isterim. Geçen yıl olduğu
gibi bu yıl da ülkeler arası
farklılıkları görmek amacıyla
yabancı bir konuşmacıya yer
verdik. İlk gün İngiltere’den
davet ettiğimiz Mark Burnell,
ülkesinde süt sığır işletmelerinin yapısı ve sürü sağlığı
yönetiminde kritik noktalar
hakkında çok önemli bilgiler
verdi. İkinci gün Deva Holding
Teknik Operasyonlar Genel
Müdür Yardımcısı Altuğ Uysal,
tesislerimiz ve GMP süreci
hakkında meslektaşlarımızı
bilgilendirdi. Son konuşmacımız Kişisel Gelişim Uzmanı Dr.
Şaban Kızıldağ, “Mazeret Yok”
adlı eğitimi gerçekleştirmiş
ve sunum sonrasında da her
meslektaşımıza kendi kitabı
imzalanarak hediye edilmiştir.
Ayrıca gerçekleştirdiğimiz
kültürel gezilerimizde St.
Petersburg’un tarihi zenginlikleri meslektaşlarımızın
oldukça ilgisini çekmiştir. Bir
başka Vetakademi Kampüs
toplantısında buluşmak dileğiyle katılımcı tüm meslektaşlarımıza ve saha ekibimize
teşekkür eder, iş yaşamlarında başarılar dilerim.
Vetaş Ürün
Müdürü
İrem Dindar
Deva Holding Teknik
Operasyonlar Genel
Müdür Yardımcısı
Altuğ Uysal
Kişisel Gelişim
Uzmanı
Dr. Şaban
Kızıldağ
Bir çiftliğin başarısı istatistiki verilerin bilinmesine bağlıdır
Veteriner Hekim Mecit Bayrak - ÇANKIRI
Konular bilinen konular olsa dahi, Türkiye’de aynı zamanda uygulamada sıkıntılarla karşılaştığımız konular. Çiftlik yönetiminde istatistiğin önemi çok büyük ve ne yazık ki Türkiye’de düzgün bir şekilde istatistik tutulmuyor. Bir çiftlikte doğan
buzağıların yüzde kaçı yaşıyorsa o kadar başarılıyız demektir ya da inekleri ne zaman tohumlarsak başarıyı yakalarız.
Eğer bunların cevabını bilmiyorsak, çiftliğin başarılı olup olmadığını da bilmiyoruz demektir.
Son zamanlarda önem kazanan sürü sağlığı ile ilgili detaylara inildi
Veteriner Hekim İskender Öztürk - SAKARYA
Konuşmacımızın İngiltere’den olması, İngiltere’nin son dönemlerdeki çalışmaları ile ilgili bize fikir verdi. Kayıt sisteminin önemini tekrarladık; maalesef ülkemizde, büyük çiftlikler de dahil olmak üzere çok az kayıt tutulan işletme var. Hekimlerin en
büyük derdi de, kayıt tutulmamasından dolayı tedaviyi şekillendirip sonlandıramamak. Dolayısıyla, bizler de ülkemizde artık
tedaviye değil, koruyucu hekimliğe önem vermemiz gerektiği sonucunu bir kez daha bu toplantı ile birlikte hatırlamış olduk.
Hayvancılıktaki temel sağlık sorunları için özet bilgiler verildi
Veteriner Hekim Ayhan Çelik - MANİSA
Öncelikle bu organizasyonu düzenleyen Vetaş Ailesi’ne teşekkür ediyorum. Mesleğin sahadaki sorunlarını özet ve anlaşılır bir
şekilde bize anlattılar. Sürü sağlığının önemine ve istatistiki veri toplamına yararlarına değindiler. Bu tür toplantıların mesleki
birlik açısından önemli olduğunu düşünüyorum; çünkü işbirliği olmadan hiçbir konuda başarı yakalanamaz. Bu tür organizasyonların, değişik fikirlerden insanların birbirleri ile tartışarak daha iyi yerlere gelinmesine ön ayak olacağına inanıyorum.
TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ
ciddi bir fark yaratır. Önemli olan bir
plana sahip olmaktır”.
Burnell, üreme yöntemlerinden
bahsederken her ineğin aynı
anda östrusta olamayacağını ve
doğumdan sonra aynı sürede
yeni bir gebeliğe hazır olamayacağını belirtti. Ancak gebeliğin
oluşmasında dişi kadar erkeğin
de payı olduğu unutulmaması
ve boğanın fertilite kalitesi gibi
özelliklerinin göz ardı edilmemesi
gerektiğini sözlerine ekledi.
Burnell sürü sağlığı yönetiminin
ikinci basamağında ise laminitisin
kontrol ve tedavisi adına çiftçinin,
tırnak kesim ustasının ve veteriner hekimin rollerinden bahsetti:
“Pedal kemik yaşlandıkça uzar,
gereğinden fazla kesimden kaçınmak adına parmağın uzunuğu
8,5 – 9mm bırakılmalıdır. Vücut
kondisyon skoru 2’nin altında
olan ve doğum yaptıktan 0-4 hafta sonrasına kadar skorda azalma
yaşayan hayvanlarda laminitis
nüksetme riski yüksektir. Erken
tedaviye başlanmış vakalarda
terapötik tırnak kesimi, ayağı yükselterek hasta tırnağın basmasını
engelleyecek bir blok uygulaması
ve 3 günlük NSAİ ilaç tedavisi ile 5
hafta sonunda hayvan sağlığına kavuşur”. Mark Burnell, son
olarak bir hekimin mastitisteki
başlıca görevinin ineği mastitisten korumak olduğunu belirterek
sunumunu tamamladı.
İKİNCİ GÜN SUNUMLARI VE KEYİFLİ ST. PETERSBURG GEZİSİ
Vetakademi Kampüs
Toplantısı’nın ikinci gününde konuşma yapan Deva Holding Teknik
Operasyonlar Genel Müdür Yar-
dımcısı Altuğ Uysal Deva Holding’in
gelişim sürecinden ve bugüne kadar
ki faaliyetlerinden bahsetti. Altuğ
Uysal’ın ardından Dr. Şaban Kızıldağ
“Başarmak İçin Mazeret Yok” başlığıyla hekimlerin kişisel gelişimine
ışık tutacak bir sunum gerçekleştirdi.
Büyük ilgi gören sunumla birlikte,
bugün ve yarın gerek dünyadaki
gelişmeleri gerekse Vetaş’ı biraz
daha yakından tanıma fırsatı bulan
katılımcılar, St. Petersburg’un kültürel
yanlarını beraberce keşfe çıktılar;
Hermitage Müzesi’ni ve diğer tarihi
yerleri ziyaret etme fırsatı buldular.
Farkındalık yaratmak adına güzel bir toplantıydı
Veteriner Hekim Onurhan Gülsün - BURSA
Vetakademi’nin faydalı geçtiğini düşünüyorum. Yurtdışı sermayeli firmaların yaptığı bu tarz organizasyonları, yerli bir firmanın hedefleri dahiline alması güzel bir gelişme. Dünya gelişiyor; daha kaliteli ve koruyucu hekimlik odaklı gelişmeler bundan
sonraki süreçte bizim de karşımıza çıkacak. Mark Burnell sunumda, İngiltere’den örnekler sundu. En iyi sonuca ulaşmak için
iyi bir başlangıç yapıp, iyi bir süreç planlamamız gerektiğini öğrendik. Ekip ruhunu kazanmanın önemini tekrarlamış olduk.
VetAkademi’nin mesleğimize artı değerler kattığını düşünüyorum
Veteriner Hekim Mehmet Sadık ARAS - IĞDIR
Vetakademi, özellikle yurtdışında, İngiltere’deki gelişmeleri paylaşması çok önemli. Biliyorsunuz ki, bilimsel ve teknolojik
gelişmeler paylaştıkça anlam kazanıyor. Biz ülkemizdeki gelişmeleri onlara aktarıyoruz; onlar bize aktarıyor ve bu sürekli
iletişim hali iki taraf için de çok faydalı oluyor. Bu nedenle, Vetakademi’nin böylesi güzel bir toplantıya öncülük ettiği için
mesleğimize ciddi bir artı değer katmış olduğunu düşünüyorum.
Genç bir hekim olarak faydalı bir deneyimdi
Veteriner Hekim Murat Oymak - KARS
Vetakademi’ye ilk defa katılıyorum ve St. Petersburg gibi bir şehirde gerçekleştiği için kendimi şanslı hissediyorum. İlk gün
mastitis, ayak hastalıkları ve beslenme konuları üzerinde duruldu. Başlıkların en önemli noktalarının bizlere hatırlatılması
toplantının bir başarısıydı. Biz hekimler için bu konuların gündeme gelmesi, dikkatimizi tekrar yoğunlaştırma ihtiyacını doğurdu. Ayrıca, genç bir hekim olarak tecrübeli meslektaşlarımla birlikte olmak da tecrübe paylaşımı açısından faydalıydı.
Ortak akılla birlikte hareket etmenin gücünü gördük
Veteriner Hekim Ali Karaçay - HATAY
İngiltere’de büyük çiftlikler var ancak bizim hekimlik yaptığımız yerlerde aile tipi hayvancılık mevcut. O nedenle işlerin farklı
türlü yürütüldüğü yerlerdeki işleyişi dinlemek bizler için faydalı oldu. Aslında Türkiye’de de uygulamalar aşağı yukarı benzer
olmakla birlikte yurtdışında bu işler bir ekip halinde yapılıyor; bizde ise örneğin ayak hastalıklarını tedavi eden hekim ayrı,
beslenme programı hazırlayan hekim ayrı. Toplantı ile birlikte, ortak akılla birlikte hareket edilmesi gerektiğini gördük.
Toplantı hekimlerin bilgi ve tecrübe paylaşmı için bir fırsattı
Veteriner Hekim Tuncay Tek - ERZİNCAN
Vetakademi’de anlatılan konular yabancı olmadığımız konular. Veteriner hekim olarak benim için, bir işletmenin başarısı için
üç önemli şey var; beslenme, ayak ve üreme. Bu anlamda, toplantıyı ve sunumları faydalı buldum. Bununla birlikte, meslektaşlarımızla bir arada olmak ve ortak sorunları paylaşmak, yeni hekim arkadaşlarımızla tanışmak ve bilgi-tecrübelerimizi
aktarmak açısından da toplantı oldukça başarılıydı. Vetaş’a ve organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
İNFOVET 46-47
TOPLANTI vetaş - VETAKADEMİ
V
etakademi Kampüs
Toplantısı’nın ilk
gününde “Sürü Sağlığı
Yönetiminde Kritik
Noktalar” başlığı altında bir sunum
gerçekleştiren Synergy Farm Klinik
Direktörü Mark Burnell ile toplantı
sonrasında bir araya geldik ve
başarılı bir çiftlik için yetiştirici
ve hekim olarak dikkat edilmesi
gereken noktaları konuştuk.
Sizce çiftlikte çalışan
veteriner hekimlerinin büyük
eksikliği nedir?
Bence çiftlik veteriner hekimlerin en büyük eksikliği, çiftçiler ile hiç vakit geçirmemeleri
ve bu nedenle sorunlardan
haberdar olmamalarıdır. Hekim
olarak bu eksikliği giderip,
yetiştiricilerin bize gerçekten
ihtiyacı oldukları anda hazır
olmalıyız. Örneğin; topallık,
mastitis gibi hastalıkların tedavisinden ziyade, profilaksileri
daha büyük önem taşır.
Başarılı bir çiftliğin altın
anahtarı nedir?
Veteriner hekimler için başarılı
bir çiftlik neyse, yetiştiriciler için
de aynıdır. Bir çiftliğe gittiğim
zaman ilk olarak süt üretimine
bakıyorum. Yetiştiricilerin ürünü
mısır ya da herhangi bir yem değildir, süttür. Yetiştiricilerin amacı, mümkün olduğu kadar düşük
maliyet ile süt elde etmektir. Bu
da iyi fertiliteye ve profilaksiye
bağlıdır; mastitisten dolayı kimse
sütünü atmak istemez. İneklerin
sağlıklarını korumaktan ise
veteriner hekim sorumludur. Veteriner hekim iyi çalışırsa, çiftlik
de iyi çalışacaktır.
Başarı için dikkat edilmesi
gereken temel şeyler nedir?
Her şeyden önce çiftlikteki
fertilite oranı değerlendirilmelidir. İkinci olarak ise, çiftlikte
kaliteli insanların çalıştırılmasına özen göstermek gerekir; bu
iyi bir ekibin temelidir. Bu ikisi
çok önemlidir. Bunlar mevcut
ise topallık ve verim kaybı gibi
önemli olaylar söz konusu
olmaz. Son olarak buzağı yeİNFOVET 48-49
tiştirilmesinin önemini özellikle
vurgulamak isterim; sağlıklı
buzağılar yetiştirilip seçilirse,
gelecek senelerin süt üretimi de
yüksek olacaktır.
İleride çiftliklerin nasıl
olacağını düşünüyorsunuz?
Geleceğin çiftlikleri daha
büyük olacak; hayvanların
yetiştirilmesi için gereken maliyetleri düşürmek için alet ve
ekipmanların çoğu değişebilir.
Avrupa’nın birçok bölgesindeki
gibi, Türkiye’de de aile çiftlikleri
büyük işletmelere dönüşüyor ve
yetiştiriciler mesleklerine artık
bir iş adamı gözüyle bakıyor.
Herkes daha büyük arazileri
elde edip daha büyük çiftlik
kurmayı amaçlıyor.
Synergy Farm Klinik
Direktörü Mark
Burnell, hekimin
diğer çalışanlar
ile iletişim kurma
yeteneğinin önemini
vurguluyor.
Sizce, geleceğin
çiftliklerinde hipokalsemi
ve mastitis sorun olmaya
devam edecek mi?
Hipokalsemi ve mastitis
günümüzde yaygın olan hastalıklar ancak geleceğin sorunları olarak görmüyorum. Ancak
elbette, çiftliklere iyi eğitim
verilmemesi ve kaliteli eleman
çalıştırılmaması durumlarında
bu sorunlar devam edecektir.
İşletmeyi büyütmenin yanında
çalışanların mesleki gelişimini
sağlanmazsak, hipokalsemi ve
mastitis gibi sorunlar önlenemez, aksine artar.
Bir veteriner hekimin aynı
zamanda iyi beslenme
uzmanı olması şart mı?
Bir veteriner hekim beslenmeden anlamalı, ancak beslenme uzmanı olması şart değildir.
Örneğin, malzemelerin kalitesini
ölçmek ya da gerekli olan yemlerin senelik miktarını hesaplamak bir veteriner hekimin işi
değildir. Ama bir ineğin nasıl
beslenmesini bilmeli ve yemden
kaynaklanan bir hastalık çıktığı
durumda hatayı anlamalı. Bu da
önceki sorularınızda da söylediğim gibi iyi bir ekip çalışmasına
bağlıdır. Yani hekimin diğer
çalışanlar ile iletişim kurma
yeteneği önemlidir. 
Her şeyin başı
iyi bir ekip
çalışması
Mark Burnell Avrupa’nın birçok bölgesindeki gibi,
Türkiye’de de aile çiftliklerinin büyük işletmelere
dönüştüğünü ve yetiştiricilerin mesleklerine
artık bir iş adamı gözüyle baktığını söylüyor.
TOPLANTI ANC CEO’lar Buluşması
BEYAZ ET
SEKTÖRÜNÜN
CEO’LARI
DÜNYADA
SÖZ SAHİBİ
OLMAYA HAZIR
ANC A.Ş. ve Huvepharma®, Türk Kanatlı Sektörü’nün geleceğine
damga vuracak imzanın ardından, beyaz et sektörü CEO’larını
İstanbul’da önemli bir organizasyon çerçevesinde bir araya getirdi.
ANC
A.Ş. Kanatlı Departmanı tarafından düzenlenen ve Türkiye
Beyaz Et Sektörü’nün lider firmalarının
CEO’larını bir araya getiren “CEO’lar Buluşması-Türkiye 2015” toplantısı, 9 Ekim tarihinde
İstanbul Wyndham Grand Levent Hotel’de
gerçekleştirildi. Türk Kanatlı Sektörü’nün
geleceği ve dünyadaki konumu ile ilgili çok
önemli konuların masaya yatırıldığı organizasyonda, ANC A.Ş. ve Huvepharma®
işbirliği de gündemdeydi. Toplantı sektörün
üst düzey yöneticilerini bir araya getirmesi
açısından da sektörel bir öneme sahipti.
Toplantının açılışını ANC A.Ş. Genel Müdürü
İNFOVET 50-51
İsmail Özdemir gerçekleştirdi. Konuşmasında, 10 yıl süresince devam ettirdikleri başarılı
iletişimin ardından, Huvepharma® bünyesine
katılmalarından memnuniyet duyduğunu dile
getirdi ve Türkiye Kanatlı Sektörü’nün gelişimi
yönünde duydukları sorumlulukla, beyaz et
sektörüne katkı veren firmaların CEO’larını bir
araya getirmeye karar verdiklerini ifade etti.
ANC A.Ş olarak bugüne dek gerçekleştirdikleri organizasyonların tümünü ya bilimsel katkı
sağlamak ya da sektörün dünyaya daha geniş bir projeksiyondan bakmasını amaçlamak
için gerçekleştirdiklerini ve bununla da gurur
duyduklarını belirtti.
HUVEPHARMA® BAKANLIKTAN
GMP ALAN İLK YABANCI FİRMA
İsmail Özdemir’in açılış konuşmasının
ardından, Huvepharma® Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Eddy
Piron kürsüye çıktı ve iki şirket arasındaki
anlaşmayı kutlayarak sözlerine başladı. ANC
A.Ş ile gerçekleştirdikleri uluslararası anlaşma
sonucunda, iki şirketin dünya pazarında gerçekleştirecekleri olası başarılardan bahsetti ve
Huvepharma®’nın, Türk Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen denetimler neticesinde bakanlıktan GMP belgesini
alan ilk yabancı firma olması dolayısıyla gurur
Huvepharma® Satış ve Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Eddy PIron
ANC A.Ş. Genel Müdürü İsmail Özdemir
OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart
CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa
Moons Management Genel Müdürü RIk Moons
G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland
Huvepharma® Global Pazarlama ve Uluslararası Satış Direktörü AlaIn Kanora
Huvepharma®
TÜRKİYE GIDA TARIM
VE HAYVANCILIK
BAKANLIĞI
YETKİLİLERİNCE
DENETLENEREK
GMP BELGESİ ALMAYA
HAK KAZANAN
İLK FİRMA VE
DÜNYADA KANATLI
SAĞLIĞI ÜRÜNLERİ
ÜRETİMİNDE 2. SIRADA
YER ALMAKTADIR.
duyduklarını belirtti. Açılış konuşmaları ardından
OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart,
CNN Türk Ekonomi Müdürü Emin Çapa, Moons
Management Genel Müdürü Rik Moons ve
G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon
Butland tarafından gerçekleştirilen sunumlar
davetliler tarafından ilgiyle dinlendi.
GELECEK ON YILDAKİ KÜRESEL
BEYAZ ET ARZ VE TALEBİ
ANC’nin daveti ile Türkiye’ye daha önce
birçok kez gelen OD Consulting Genel Müdürü
Dr. Osler Desouzart’ın, beyaz et üretim ve
tüketimine ilişkin global veriler ışığında
gerçekleştirdiği “Gelecek On Yılda Global
Beyaz Et Sektöründe Arz ve Talep” başlıklı
sunumu çarpıcı istatistiki verilere sahne
oldu. Deneyimli danışman sunumuna dünya
markalarından akılda kalıcı örnekler vererek
başladı. Sunumuna “Her şey değişir!” mottosu
ile start veren Dr. Desouzart: “Her yıl Apple
yeni bir iPhone modeli çıkarıyor ve böylece
önceki modellerin modası geçmiş oluyor.
Ancak tüketici kendini kandırılmış hissetmiyor
ve hatta ürünün yeni modelini alabilmek için
kuyruğa giriyor. Buradan çıkaracağımız ders;
eğer tüketiciyi yeniliklerle şaşırtırsanız, onlar
da sizi tercihleriyle ödüllendirecektir.” diyerek
arz-talep dengesi açısından konuya farklı bir
bakış açısıyla değindi.
Desouzart, kümes hayvanlarının dünya
çapında ne kadar yaygın bir tüketici ve üretici
kitlesi olduğundan bahsetti ve kanatlı etinin
artı yönlerini gözler önüne serdi. Kanatlı etinin;
kolay ulaşılabilir, çok yönlü, uygun fiyatlı,
Dr. Osler Desouzart
tarafından yapılan
araştırmalara
göre, dünyada
kanatlı hayvan
eti üretimi 2024
yılında, 20122014 yılları ile
karşılaştırıldığı
zaman %24,3
oranında, yani
26,147 bin ton
artış gösterecek.
sayısız şekilde hazırlanabilen ve tadı evrensel olarak kabul edilmiş, hiçbir din tarafından
yasaklanmamış, düşük yağ oranına sahip
sağlıklı bir et türü olduğunu; aynı zamanda
üretici için en önemli özelliklerinden birinin
üretim esnasında diğer hayvanlara göre daha
az doğal kaynağa ihtiyaç duyması olduğunu
belirten Desouzart, kendi yürüttüğü araştırmalara dayanarak, dünyada kanatlı hayvan
eti üretiminin 2024 yılında, 2012-2014 yılları
ile karşılaştırıldığında % 24,3 oranında yani
26,147 bin ton artacağını söyledi.
Desouzart sunumunda özellikle Türkiye’ye
ve Çin’e değindi. Hong Kong’un 2024 yılında
tahminen 349.000 ton kanatlı hayvan ithal
edeceğini ve bunun büyük çoğunluğunun
Çin topraklarına tekrar ihraç edileceğini vurgulayan Desouzart; Türkiye’deki kanatlı etinin
tamamına yakınını tavuk etinin oluşturduğunu, tahminlere göre Türkiye’deki kümes
hayvanı üretiminin 2012-2014’e yıllarına
oranla 2024 yılında ortalama % 22,5 oranında büyüyeceğini tahmin ettiğini belirtti.
Dr. Desouzart; Çin’in üretimdeki artışı ne
olursa olsun, dünyanın önde gelen et ithalatçılarından olacağını, ayrıca Çin’deki tahıl ithaİNFOVET 54-55
latının da artacağını da sözlerine ekleyerek;
bunun sonucunda Çin’in, dünyadaki mısır
pazarının dengesini tamamen değiştireceğini, gelecek on yılda et fiyatlarının, tahıllara
göre daha fazla artacağını, bununla orantılı
olarak da etten elde edilen karın artacağını,
artan karlılığın da üretimin artmasını tetikleyeceğini ifade ederek sunumunu sonlandırdı.
KRİZ HALİNDE İLETİŞİM VE SÖZCÜLÜK
Dr. Osler Desouzart’ın ardından, Moons
Management Genel Müdürü Rik Moons “Kriz
Halinde İletişim ve Sözcülük” başlıklı bir
sunum gerçekleştirdi. Bir krizin, firmanın etkinliklerine ve kurumsal imajına yıkıcı etkileri
olabileceğine, farklı formlarda ve iç kaynaklı
olabildiği gibi dış kaynaklı da yaşanabileceğine değindi. Bu krizin nedeninin bir ilacın
yan etkisi, bir çalışanın karalama kampanyası veya firma içindeki finansal bir skandal
olabileceğini aktaran Moons; hasarı en aza
indirebilmek ve firmanın krizi atlatabilmesi
için açık ve tutarlı bir iletişimin hayati bir
önem taşıdığını belirtti. Rik Moons sözlerine
özetle şu şekilde devam etti: “Krize sağlıklı bir yaklaşım, firmanın kendi çalışanları
arasında oluşabilecek paniği sınırlamanın
haricinde finansal ve imaj hasarını da sınırlar.
Yapılması gereken ilk iş sorunun kaynağını
bulup bunun bir kriz olup olmadığının kararını vermektir. Eğer yönetim kriz olduğuna
karar verirse, kriz üniteleri kurulmalıdır. Kriz
sırasında görev dağılımı çok önemlidir. Kriz
iletişim müdürü bütün iletişimlerden sorumlu
iken kriz yöneticisi asıl krizle ilgilenmelidir.
Amaç genel müdürlüğün firmayı işletmeye
devam edebildiğinden emin olmaktır. Krizi
yönetebilmek için liderlik yeteneğinizin iyi
olması gerekmektedir. Sağlıklı bir kriz ünitesi
veya takımı; komuta, iki dili çok iyi konuşabilen bir sözcü ve yardımcı çalışanlardan oluşur. En iyi sonucu almak için takım önceden
belirlenmiş bir saatte tam donanımlı, ayrı bir
kriz odasında buluşmalıdırlar. Otoritesi olan
güçlü bir lidere ihtiyaç vardır.”
Önceden planlamanın ve talim yapmanın
başarının anahtarı olduğunu ve taktiklerin
krizden önce belirlenmesi gerektiğini ifade
eden Moons, kriz esnasında merkezi rol
oynayan sözcüler için hayati ipuçları verdi; en
önemli noktanın kişisel, tutarlı, kısa ve sade bir
mesaj iletmek olduğunu ve kriz boyunca belirli
aralıklarla tekrar edilmesi gerektiğini vurguladı:
“İyi bir sözcü, medyanın gelmesini beklemeden
kendisi iletişime geçer. İşte burada iyi planlama
kendini gösterir. İyi bir sözcünün gazeteciler
ve diğer sözcülerle iyi bir ilişkisi olmalıdır ve
mesajı önceden çalışmış olmalıdır. Görüşmeler
profesyonel bir şekilde idare edilmelidir.”
Moons Management Genel Müdürü Rik
Moons, sunumuna son verirken kayıt dışı
açıklama kavramının kesinlikle geçerli olmadığını ve bunun unutulmaması gereken en
önemli noktalardan biri olduğunu dile getirdi.
BROYLER ENTEGRESYONLARINDA EKONOMİ
Rik Moons’un ardından, “Broiler Entegrasyonlarında Ekonomi” adlı bir sunum gerçekleştiren G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü
Gordon Butland, sunumunu teknik açıdan
değer zinciri (en iyiyi daha iyi yapmak) ve toplu sürü yönetimi (ortalamayı yükseltmek) ana
başlıkları altında topladı ve değer zincirinde;
“broiler nedir, ne yapar ve neden önemlidir?”
sorularını yanıtladı.
Butland sunumda, genetik potansiyelin ne
denli önemli olduğundan ve genetik potansiyeli
ortaya çıkarmak için koşulların iyileştirilmesinin
gerekliliğinden de bahsetti. Kanatlı sektöründe
de eğer doğru koşullar sağlanırsa beslenen
hayvanlardan genetik potansiyelleri doğrultusunda en yüksek verimin alınabileceğini ifade
etti. Bunun için bir broiler çiftliği yöneticisinin
genetik iyileştirme yapabilmek adına bütün yenilikleri takip edip, bu yenilikleri çiftliğe adapte
edebilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Broiler tavuğunun iyi bir tedarikçi olabilmesi
için önce çevresi ve kendisinin iyi yönetilmesi,
sağlıklı olması ve biyogüvenliğin sağlanması
gerektiğini belirten Butland, biyogüvenliğin
ilkelerinden bahsetti. Ayrıca sağlık sorunlarının oluşturacağı sonuçların anlaşılması ve
daha iyi bir sağlık kontrolü için işletme tesisi
tarafından üretilen verilerin anlaşılması ve
kullanılması gerektiğini söyledi.
Butland, toplu sürü yönetimini anlatırken asıl
hedefin ortalamayı yükselmek olduğundan
bahsetti: “Bu durumda veri analizleri önemli
bir kaynaktır. Bakım kalitesi, besin kalitesi,
damızlığın yaşı gibi verilerin kullanımı hedefe
ulaşmada büyük yardım sağlar. Ancak hayvanın
genetik potansiyeli yüksek olsa da bu veriler istenilen koşulların sağlanmadığını gösteriyorsa,
hayvan potansiyelinin tamamını kullanamaz.
Bu nedenle bir işletmede veteriner hekimin rolü
çok büyüktür. Veteriner hekim en az haftada
bir kere en kritik saatler olan sabaha karşı 4-5
civarında düşük performanslı işletme tesisini ziyaret etmelidir” dedi ve sözlerini “Yemin
alınmasından etin piyasaya sürülmesine kadar
olan zincirde çok yönlü ihtiyaçlar mevcuttur.
Bu nedenle de süreci iyi bir şekilde yönetmeniz
gerekmektedir” diyerek sözlerini sonlandırdı.
G&S Agriconsultants Co. Ltd. Direktörü Gordon Butland’ın ilgi gören sunumunun ardından
panel ve soru-cevap bölümüne geçilerek,
katılımcılar tarafından konulara ilişkin sorular
yanıtlandı. Başarıyla tamamlanan toplantı,
kokteyl ve ardından Türk sanat müziği eşliğinde
gerçekleştirilen gala yemeği ile son buldu.
etkinliklerini
sektöre bilimsel
katkı sağlamak ve
sektörün dünyaya
daha geniş bir
projeksiyondan
bakmasını
amaçlamak için
gerçekleştiren
ANC, Ceo’lar
Toplantısı ile
katılımcılardan
tam not aldı.
Mustafa Ericek Erpiliç
ANC kurulduğu ilk günden bu yana kanatlı
sektörüne çok önemli katkılar sağlıyor
Üst düzey bir toplantı oldu. Dr. Osler Desouzart’ın sunumunu çok beğendim; özellikle gelecekteki ihracat olanakları ve tüketim oranları
benim için önemliydi. ANC’nin sektöre çok önemli bir katkı sağladığını
düşünüyorum. Türkiye’nin bölgedeki durumu, gelecekteki projeksiyonu
hakkında önemli bilgiler edindik. Amacımız 20 kilogram civarında olan
tüketimimizi daha da arttırmak; bunun yollarını aramalıyız ve daha çok
çalışmalıyız. Bunun yanı sıra ekonominin bir işletmenin kalbi olduğunu
belirten Emin Çapa da bana göre çok önemli bir sunum yaptı. Bu güzel
organizasyon için ANC’yi tebrik ederim.
Anahid Bozacıyan Mudurnu Piliç
Sektör gelişse de başarı sevgi ile gelir
Her şeyden önce ANC’ye teşekkür etmek istiyorum. Çok
önemli bir zamanda çok önemli bir toplantı organize ettiler.
Profesyonelce hazırlanmış bir toplantı oldu. Konuşmacıların bazılarını daha önceden tanısam da dünyadaki son gelişmeleri takip etmek, dinlemek faydalı oldu. İşimi, sektörümü ve çalıştığım arkadaşlarımı çok seviyorum. Sektörümüz
gelişse de başarı birbirimizi sevmekle gelir; umarım biz de
el ele daha güzel günlere ilerleriz.
İNFOVET 56-57
Erhan Hubup AS PİLİÇ
Sektörün ünlü isimleri ile buluşmak güzeldi
Beklentilerimin üzerinde bir toplantıydı ve özellikle konuşmacı seçimleri yerindeydi. Her şeyin başında ekonomi geldiği için, dünya pazarlarını takip etmeden nerede olduğumuzu göremeyiz. Bu nedenle ANC firmasının sektörü
dünyaca ünlü isimlerle buluşturması yerinde bir karardı. ANC’yi bu başarılı
organizasyondan dolayı kutlar, emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Şahin Aydemir Hastavuk
Onur Özkul BU piliç
Toplantıdaki bilgileri her zaman
bir arada bulmak zor
Toplantı iki açıdan çok önemliydi. İlki sektörün stratejilerine yön
veren yöneticilerin bir arada bulunması, ikincisi ise konuşmacıların seçimiydi. Toplantının içerisinde ekonomi var, iletişim var,
strateji var, birlikte hareket etmek var. Bu bilgileri her zaman
bir arada bulmak çok zor. Geleceğe umutla bakmak için durum
tespiti yapıp gelecek hakkında bilgi sahibi olmak gerekir. CEO’lar
toplantısında bunu gerçekleştirdik. ANC bu denli üst düzey bir
toplantı organize ettiği için teşekkür ederim.
Dr. Osler Desouzart’ın yaptığı sunum
tek kelimeyle muhteşemdi
Türk Kanatlı Sektörü’nün başarılı olabilmesi için öncelikle dünya pazarları ile ilgili güncel sağlıklı bilgiye sahip olması, gelişmeleri yakından takip etmesi ve gelecek planlarını bu verilere göre yapması gerekir. ANC,
gerçekleştirdiği bu önemli toplantıyla sektöre ışık tutmuştur. Üretim
planlamalarımızı yaparken gelecek 20-30 yılı öngörmeliyiz. Dr. Osler
Desouzart’ın sunumu tek kelimeyle muhteşemdi. Son zamanlarda dinlediğim en güzel sunum diyebilirim. Toplantının diğer önemli tarafı ise
sektörün önde gelen tecrübeli isimlerinin bir arada olmasıydı. ANC’ye
sektöre sağladığı önemli katkılardan dolayı teşekkür ederim.
Müjdat Sezer Hastavuk
Ender Abalıoğlu Abalıoğlu
Kanatlı sektörü için verimli bir toplantıydı
ANC ve Huvepharma®’ya bu önemli organizasyonu tertip
etmiş olmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Hem sektör
için hem de şahsım için çok verimli bir toplantı oldu. Bu toplantıda aldığımız bilgileri kendi kadromuza aktarmak bize
düşüyor. Türk Kanatlı Sektörü gelişiyor ve bu gelişime katkı
sağlayan herkese teşekkür ediyorum.
El ele verirsek aşamayacağımız sorun yoktur
Sektörün önde gelen isimlerinin katıldığı başarılı bir toplantıydı. Zor bir sektör içerisindeyiz; gelişmekteyiz fakat bu gelişimle birlikte meydana gelen
sorunları da görmezden gelemeyiz. Özellikle dünyada sektörümüzle ilgili
olup bitenleri gözlemlemek ve haberdar olmak zorundayız; bu noktada
ANC çok önemli bir görev üstlendi. Başarılı toplantı için kendilerine teşekkür
ediyorum. Türk tavukçuluğunun Brezilya örneğini alması gerekir. Dr. Osler
Desouzart’ın da dediği gibi el ele verirsek aşamayacağımız zorluk yoktur.
TOPLANTI ANC CEO’lar Buluşması
BAŞARIYA GİDEN YOL
BİRLİK VE BERABERLİKTE
OD Consulting Genel Müdürü Dr. Osler Desouzart ile yaptığımız sohbette, kendisine Brezilya
ve Türkiye kanatlı pazarı ile ilgili sorular yönelterek önemli değerlendirmelerini aldık.
Üç sene önce Türkiye’ye
gerçekleştirdiğiniz ziyaretinizde
yaptığınız sunumda, kuraklık ve tarım
arazilerine büyük yer ayırmıştınız. Sizce
bu durum ne yönde ilerliyor?
Üç sene önce dünyanın durumu tamamen farklıydı, 2012’de hububat fiyatları su
sıkıntısından dolayı büyük bir artış gösterirken, et fiyatları bu yükselişi aynı hızla takip
edemedi ve et üreticileri bu oransızlık yüzünden çok para kaybetti. 2012 döneminde
hububat ve et fiyatları arasında meydana
gelen bu büyük eşitsizlik, 40 sene sonra
ilk defa yaşandı. Günümüzde fiyatlar yine
paralel değişmektedir; yani hububat ve et
fiyatları aynı düzeyde değişmektedir. Fiyat
hareketlerini göz önüne aldığımız zaman
ise, dünyada kanatlı etinin ne kadar önemli
olduğunu görebiliriz.
Türkiye pazarını iyi tanıyorsunuz.
Üreticilerimizin dünya pazarına çıkması
için neler tavsiye edebilirsiniz?
Katılımcılar tarafından
büyük ilgi gören bir
sunum gerçekleştiren
Dr. Desouzart’a Türkiye
ve Brezilya pazarı ile ilgili
sorularımızı yönelttik.
Benim her zaman verdiğim ve gelecekte
de vermeye devam edeceğim tavsiye; birleşin, birlik olup, birlikte hareket edin. Kendinizi koruyun. Kendi sektörünüzü birleştirip
dünya pazarındaki olası imkanlarınızı
tanıyın. Örneğin, Türkiye’de tavuk bacaklarını tüketiyor musunuz? Çin’de tüketiliyor;
tavuğun her parçası değerlidir. Hayvanın
tüylerini, kemiklerini de değerlendirmeyi
öğrenip, bunları dünyaya sunun. İnsan
tüketimi için uygun olamayan parçaları ise
yem sektöründe değerlendirin; hatta yem
sektöründen daha fazla para kazanabileceğinizi bile söyleyebilirim.
Brezilya dünyanın en büyük soya
ihracatçısıdır. Eğer ülkeniz, dünyaya
soya satışını durdurursa genel senaryo
nasıl değişecektir?
Brezilya’ya bir atom bombası düşmediği
sürece, bu senaryo asla değişmeyecektir.
Brezilya’nın ürettiği soyanın ya da mısırın
hepsini tüketmesine, hatta depolamasına
bile yeterli kapasitesi yoktur. Bunun için de
satmak zorundadır. Bu ürünleri satmadığımız
takdirde ekonomimiz etkilenecek ve 1978’li
yıllara geri döneceğiz.
Sunumunuzda, tavuk etinin; et pazarının
Coca Cola’sı olduğunu söylediniz. Fakat
Cola Cola için enfeksiyöz bir tehdit yok.
Avian virüsleri ve hastalıkları hakkında
düşünceleriniz nedir?
Bana göre gerçek risk ve insanlar tarafından yaratılmış gıda paniği arasında büyük
fark vardır. Gazeteciler, haber satmak ister.
Kimse başlığında ‘bugün hiç bir şey olmadı’
yazan bir gazeteyi satın almak istemez.
Haberlerde savaş olmalı, virüsler olmalı;
hepsi “insanlık büyük tehlike altında, kaçın
ve kurtarın kendinizi” diye bağırmalı.
Ama gerçekler nedir? Siz hiç Avian
influenza gördünüz mü? Ben Türkiye FAO
(Gıda ve Tarım Örgütü) görevlisi olarak arazi
denetlemesi yaptığımız esnada gördüm
ve kümese girdiğimizde, “bakın, iki ölü
tavuk var” dediğim anda bu sayı beş, on,
on beş oldu ve tavuklar sırayla öldüler. Halk
sağlığını korumak için önemli olan nokta, bu
tavukların gıda olarak satılmadığından emin
olmaktır. İnsanların çoğu zaten bütün tavuk
satın almıyor. Dünyada gereksiz bir gıda
paniği mevcut; ancak eti yıkayıp pişirdiğimiz ve aynı anda öz hijyenimize de dikkat
ettiğimiz zaman hiç bir sıkıntı yaşanmadığını bilmemiz gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde ilgimi çeken bir araştırma ile karşılaştım; okuduğum bu yazıdaki
araştırmaya uluslararası hava yolu şirketlerinin çoğu dahildi. Uçakların en çok mikroorganizma içeren kısmının tuvaletler değil,
koltuklar ve masalar olduğunu öğrendim.
Ama su ve sabun gibi çok çok özel maddeler kullanarak, bu bakterilerin %90’a yakın
bir miktarı yok edilir. Durum bu kadar basit.
Hijyen, her zaman ve her yerde önemlidir.
Hastalıkları sevmem, çünkü üreticiye büyük
sorunlar yaşatır ve böyle durumlarda firmaların devlet tarafından desteklenmeleri gerekir. Hastalıkları sevmeyişimin bir diğer nedeni
ise, gıda paniği yaratabilecek insanların
elinde büyük bir silaha dönüşebilmeleridir.
Gıda paniği hem üreticiye hem de ekonomiye
zarar verir. Şahsi fikrim bu sorunları, kanatlı
sektöründeki birliklerin üreticileri destekleyerek önleyebileceği yönünde. Örneğin,
bilirkişiler kümesleri ve yetiştiricileri denetleyebilirler. Denetlemeler sonucunda da hem
üreticiye referans olabilir, hem de tüketiciye
güven verebilirler.
Alain Kanora, dünyanın en güçlü kanatlı pazarına sahip olan
Türkiye’ye tam hizmet vereceklerine inandığını belirtti.
Birlikte daha büyük hedeflere
ulaşacağımıza inanıyorum
Türkiye’de çok güçlü ve profesyonel bir ekibimiz var; pazarı ve müşterileri iyi tanıyorlar. Bu ekip ile beraber Huverpharma®’nın global portfolyosu
Türkiye’de kesinlikle memnuniyetle karşılanacaktır. Bir firmanın ne kadar iyi
ürünleri olursa olsun, yerel ekip olmadan pazara açılmayı başaramaz. ANC
gibi iyi bir firma ile işbirliği yapıyor olmamız bu yüzden çok önemlidir. Onların yardımıyla, dünyanın en güçlü kanatlı pazarına sahip olan Türkiye’ye tam
hizmet vermeyi başarabileceğimize inanıyoruz. Huvepharma® Başkan Yardımcısı Eddy Piron ve ANC Genel Müdürü İsmail Özdemir’in 10 senelik işbirliği
ve arkadaşlığı ile imzaladığımız anlaşma sayesinde iki firma arasındaki bağ
daha da güçlendi. Beraber daha profesyonel adımlar ile daha büyük hedeflere ulaşacağız. ANC müşteri ziyaretlerim vesilesiyle daha önce Türkiye’ye
gelme ve bu güzel ülkeyi tanıma fırsatı bulmuştum. Umarım bundan sonra
sizleri daha sık ziyaret etme şansım olacak.
KONU toplantı
ANC ile kurduğunuz bu birliktelik Türkiye’yi
ne yönde etkileyecek?
Eddy Piron, ANC ile
yaptıkları işbirliği ile
Türk piyasasına verilen
hizmetin iyileştirilmesini
amaçladıklarını belirtti.
Türkiye gerçekten çok büyük bir pazar ve önemi
her gün daha fazla artmakta. Kanatlı yetiştiriciliği
güçlü ve kanatlı etinin işlenmesinde kullanılan
alet ve ekipmanlar oldukça kaliteli. Marketlerde
gördüğüm kanatlı ürünlerinin kalitesi de çok yüksek
ve hatta Avrupa’da gördüğüm ürünlerden daha iyi
kalitede olduklarını söyleyebilirim. Böyle bir pazarın
parçası olmaktan gurur duyuyoruz. İhracatta
dondurulmuş etin rolü büyüktür ve örneğin Brezilya,
Avrupa pazarına büyük miktarda dondurulmuş
kanatlı eti sunmaktadır. Baktığınız zaman Türkiye, Avrupa’ya daha yakın konumdadır, hatta Orta
Doğu’nun kapısı olarak büyük bir pazara sahiptir; ülkenin imkanları gerçekten sınır tanımaz durumdadır.
Biz, Huvepharma® olarak ilk defa 2005’te uluslararası pazara açıldık. ANC A.Ş. Genel Müdürü İsmail
Bey ile bu dönemde tanıştık. İsmail Bey’in Türkiye’de
gerçekleştirdikleri gerçekten inanılmaz; profesyonel
yetenekleri ile distribütörlerimiz arasında en iyisiydi.
Sektör konusunda kendisinden çok şey öğrendik ve
biz de ona elimizden gelen en iyi teknolojik desteği
verdik. Partner olarak, ürünlerimizi Türkiye’ye daha
hızlı ve daha kolay ulaştırabileceğiz. Geliştirme ve
onaylanma aşamasında olan birçok ürünümüz var.
Bu yeni ürünler ile Huvepharma®’nın kapasitesini
önümüzdeki 5 sene içinde ikiye katlamayı hedefliyoruz. Bu hedefimize ulaşmamızda partnerimiz
Türkiye’nin rolü büyük olacaktır.
Toplantıya katılımı nasıl buldunuz?
Türkiye’nin
imkanları
sınır tanımaz
durumda
Huvepharma® Satış ve Pazarlama Başkan
Yardımcısı Eddy Piron ile gerçekleştirdiğimiz
röportajda, Türkiye’nin dünya pazarındaki rolünü ve
ANC A.Ş. ile yaptıkları işbirliğinin yararlarını konuştuk.
İNFOVET 60-61
Bu kadar çok şirketin temsilcisini bir arada
görmek gerçekten çok etkileyici. Böyle bir organizasyonun gerçekleştirilmesinin ne kadar zor
olduğunun farkındayım. İlk buluşmalar büyük
öneme sahiptir, biz de bu nedenle toplantıya
katılımda bulunan CEO’lar için stratejilerini geliştirebilmelerine yardımcı olabilecek bir program
hazırladık. Bugün buraya gelen önemli isimlerin,
sadece kendi şirketlerini geliştirmekle kalmayıp,
ülkenin ekonomisine de büyük katkı sağlayacaklarına inanıyorum.
Türkiye dünya pazarında ne kadar
önemli bir oyuncudur?
Çok önemli bir role sahiptir. Firmamız, 10 ülkede
iştiraklere sahiptir ve dünya kanatlı pazarının en
önemli üyesi Türkiye’dir. Yerel sektörde söz sahibi
olan insanlar bunu başarabilecek kapasitededir.
Burada olamayan üreticiler ve sektör çalışanları
için nasıl bir mesaj vermek isterdiniz?
Broiler üreticiliği çok hassas ve özel bir alandır
ve bu sektörde yer alan her firma kendi kaderini yaşar. Fakat piyasada aynı kapasitede olan
firmalar, devlet teşviki ile beraber kendi imkanlarını
değerlendirip ihracat amacıyla birleşirlerse, dünya
pazarında büyük ses getireceklerdir. 
KONU toplantı
WVA Başkanı Dr. DVM
Rene Carlson; “Bu kadar
değerli insanı bir arada
gördükçe veteriner hekim
olduğum için kendimi
şanslı hissediyorum.”
İNFOVET XX-XX
Türkiye’nin
gurur
günü
Geçtiğimiz ay başarı ile gerçekleştirilen 32. Dünya Veteriner Hekimliği
Kongresi’nde öne çıkan konular arasında hayvan sağlığı ve refahı,
halk sağlığı, gıda hijyeni ve veteriner hekimliği eğitimi vardı.
Bu konu başlıkları altında birbirinden önemli isimler bir araya geldi.
KONU toplantı
OIE Genel Müdür Yardımcısı
Dr. BrIan Evans, “Bu
etkinlikte farklı alanlardan
sağlık çalışanlarını bir
araya getiren tüm canlılara
teşekkürü bir borç biliriz.”
TVHB Genel
Başkanı ve Kongre
Onursal Başkanı
Talat Gözet
Dünya Veteriner Hekimliği
Ödülü’ne, topluma verdiği
başarılı hizmetlerinden
dolayı Kosta Rika layık
görülmüştür.
İNFOVET XX-XX
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı
Kudbettin Arzu
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığı Danışmanı
Prof. Dr. Ersin
İstanbulluoğlu
WVA Başkanı Dr.
DVM Rene Carlson,
“WVA dünyanın altı
kıtasında 80 veteriner
örgütünü ve yaklaşık
50 bin veteriner hekimi
temsil etmektedir.”
T
ürk Veteriner Hekimleri Birliği’nin
ev sahipliği yaptığı, 13-17 Eylül
tarihleri arasında Lütfi Kırdar
Kongre ve Sergi Sarayı’nda
Türkiye’de ilk defa düzenlenen
32. Dünya Veteriner Hekimliği
Kongresi’ne dünyanın değişik ülkelerinden
3000 civarında veteriner hekim, bilim insanı,
sektöre hizmet veren ulusal ve uluslararası
firmalar ile OIE, WHO ve EFSA gibi uluslararası
kuruşlar katılımda bulundu. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı’nın destekleri ile gerçekleşen kongrede, veteriner hekimliği alanında
yeni gelişmelere ışık tutuldu ve meslektaşlar
arasında bilgi alışverişi sağlandı.
Türkiye sınavı
başarı ile geçti
32. Dünya Veteriner
Hekimliği Kongre
Başkanı Prof. Dr.
İrfan Erol, “Veteriner
hekimlik alanında
yeni gelişmelere
ışık tutacağımıza
inanıyoruz.”
Kongrenin açılış ve kapanış konuşmalarını yapan Dünya Veteriner Hekimler Birliği
(WVA) Başkanı Prof. Dr. MVD. Rene Carlson,
Türkiye’nin harika kaynaklara sahip olduğunu; kongre sayesinde tanıştığı kaliteli ve ülkesinin geleceğini düşünen meslektaşları ile
ülkemizin önünün her zamawn açık olacağını
söyledi. Yaptığı anlamlı ve duygusal kapanış
konuşmasında, yetişmekte olan yeni nesil
meslektaş adayları için de umutlu olduğunu
belirten Rene Carlson, ev sahiplerinin misafirperverliği için defalarca teşekkür ettiğini,
böylesine güzel meslektaşlar ile uluslararası
veteriner camiada gelecekte daha fazla
görüşmek dileğinde olduğunu belirtti.
Kongre arasında bize değerli zamanını ayıran
Dr. Carlson ile önemli bilgilerle dolu sıcak bir
sohbet gerçekleştirdik; Türkiye’nin kongreye
ev sahipliği olma sürecini ve mesleki açıdan
ülkemizin durumu konuştuk; Dünya Veteriner
Hekimler Birliği (WVA)’nın örgüt olarak misyonlarını ve çalışmalarını Dr. Carlson’dan dinledik.
Kongre’yi Türkiye’de düzenlemeye
nasıl karar verdiniz?
Aslında bu sene düzenlenmiş olan
kongrenin ev sahipliğine yedi sene önce
karar verildi. Başvuranların çeşitli kriterlere
uymaları gerekir ve değerlendirme kadrosu
ülkelerin maddi imkanlarını, altyapılarını ve
kongre için belirttikleri yerleri inceler. Ben o
dönemde söz hakkına sahip değildim, ama
bugün burada olduğumuza göre Türkiye
sınavı başarı ile geçmiş ve üyelerin çoğu
oyunu İstanbul’a vermiş demektir. Bana göre
bu çeşit kongreler ev sahipliği yapan ülkeler
için çok büyük bir olaydır; ülkeler kendilerini,
kültürlerini, hekimlerini uluslararası düzeyde
tanıtma şansı bulurlar ve kongreler saye-
KONU toplantı
sinde yurt dışına çıkamayan vatandaşlar da
yenilikleri yakından takip etme şansı bulurlar.
WVA’nın tam olarak kaç üyesi var?
WVA, dünyanın 6 kıtasından tam olarak
80 veteriner örgütünü ve yaklaşık 500.000
veteriner hekimi temsil etmektedir. Kesin
rakamları vermek zordur; ülkelerin üyelik
harcını, o ülkelerde görev alan veteriner hekimlerin sayısına göre belirlediğimiz için bazı
ülkeler ne yazık ki maliyetli olmaması için
sayılar hakkında dürüst olmayabilir. Elbette,
veteriner hekim sayısı düşük olan bir ülkenin
oy sayısı da azdır.
WVA’ya üyelik koşulları nelerdir?
İki çeşit üyeliğimiz mevcuttur; ilk seçeneğimizdeki üyeliğe sadece veteriner
hekim dernekleri başvurabilir. Bu üyelik tam
seçme ve adaylık hakkı vermenin yanı sıra
üyeye WVA yönetim kurulunda söz hakkı
da kazandırır. İkinci üyelik ise gözlemci
üyeliktir. Bu üyeliği seçen kişiler herhangi
İNFOVET 66-67
Rene Carlson; “Kongrede
tanıştığım kaliteli ve
ülkesinin geleceğini
düşünen meslektaşlara
ihtiyacımız var. Yetişmekte
olan yeni nesil meslektaş
adaylarımız için de
ayrıca umutluyum.”
bir hayvan sağlığı ile ilgili örgütün sesi
olabilirler. Bu gruba veteriner hizmetleriyle
doğrudan ilgili olmayan dernekler de dahildir. Bu üyelerimizin oy kullanma ve aday
olma hakkı yoktur.
Kurumumuza katılmak isteyen ülke veya
örgütler öncelikli olarak internet sitemizde
bulunan başvuru formunu doldurmalıdır.
Bu form tarafımızdan değerlendirilir ve
başvuru sahibinin üyelik için uygun olup
olmadığı araştırılır. Örneğin, radikal hayvan
koruma gruplarına üyelik vermemeyi tercih
ediyoruz. Üyelik kabulünden sonra, ikinci
adım olarak başvurunun belirttiği veteriner
hekim sayısına göre bir üyelik harcı belirlenir. Başvuru formunun yanında bir motivasyon mektubu da gönderilmelidir. Yani
başvuru sahibinin neden WVA’ya katılmak
istediğini ve derneğimizden beklentilerinin
ne olduğunu beyan etmesi gerekmektedir.
Herkesi aramıza dahil etmeye çalışıyoruz.
Gelişmekte olan ülkelerin bazıları yeterince
maddi kaynağa sahip değiller ve belirttiğimiz aidatı da ödeyecek durumları yok. Bu
ülkelerin aidatı bazen gelişmiş ülkeler tarafından karşılanır. Örneğin geçen ay aramıza
katılan Nijerya’nın üyelik aidatlarına Zoetis
şirketi sponsor oldu.
Başvuru değerlendirme sırasında
mesleki olarak herhangi bir seviye tespiti
yapıyor musunuz?
Herhangi bir seviye tespiti yapmıyoruz;
çünkü böyle bir şeye imkanımız yok. Çin’e
KONU toplantı
Tuluyhan Uğurlu sahne
performansı ile konukları
kendisine hayran bıraktı.
Kongre’de, TVHB üyeleri ve farklı illerden
odaların üyeleri bir araya gelme şansı yakaladı.
bakarsak derneğimizde kayıtlı olan 1 milyona
yakın veteriner hekimi var ancak ne yazık ki
sadece yarısı gerçek bir hekimlik bilgisine ve
donanımına sahip. Türkiye de WVA üyesidir
ve tarafımızdan hiç bir zaman ülkenizin
mesleki değerlendirilmesi yapılmadı. Bu tür
faaliyetler için veteriner eğitim sistemini
denetleyen ve uluslararası akreditasyon
veren EAEVE gibi diğer kurumlarımız mevcut.
Elbette bizim de standartlarımız var. İsteyen
kişi ve kurumlar web sitemiz vasıtasıyla
standartlarımıza ulaşabilirler. Fakat biz
sadece bir yönerge sunabiliriz; ideal bir
veteriner hekim hakkında fikir verebilirz ama
her ülkenin farklı eğitim sistemi, kültürü ve
yeterlilik derecesi vardır; bunu denetlemek
bizim alanımızın dışındadır.
Bu kadar ülke ve bu kadar üye ile nasıl
iletişim halinde kalabiliyorsunuz?
Evet, işimi gerçekten çok büyük ve aynı
anda da çok ilginç buluyorum; dillerin ve
kültürlerin beraber çalıştığı büyük bir aileyiz.
Bakan olarak öğrendiğim şey; insan büyük
projelerin hiç birisini tek başına başaramaz.
İNFOVET 68-69
WVA bu yüzden de organizasyonun çerçevesi altında farklı alt bilimlere ayrılır ve her alt
bilimin farklı ilgi alanı vardır. Örneğin, insan
ve halk sağlığı grubumuz şu an Rabies ile
ilgili çalışmalar yürütmektedir. Diğer gruplarımıza örnek olarak hayvan ıslahı grubumuzu
ve veteriner hekim eğitim grubumuzu örnek
olarak verebilirim.
Çalışmalarımız sonucunda, WVA olarak internet üzerinden gerçekleştirilen hayat boyu
eğitim sistemi programını başlattık (www.
wva.learning.education). Bu site veteriner
hekimler tarafından kısa bir kayıt sonucu
herhangi bir ücret vermeden ulaşılabilen,
geniş bir eğitim ağıdır. Kendini geliştirmek
isteyen bütün meslektaşlarıma tavsiye
ederim. Sitemiz sürekli geliştirilme altındadır.
Amacımız dünyanın en büyük ve en iyi veteriner eğitim sistemini oluşturmaktır.
WVA olarak, veteriner hekimlerin gelişimi
için planladığınız başka çalışmalar var mı?
Az önce veteriner hekimlerin değerlendirilmesinden bahsettik. WVA ile başarılı bir işbirliğinde olan OIE, veteriner hekimlerin eğitimi
için çeşitli yeni standart ve çalışma programı
hazırladı. Bu kuruluş ile beraber uluslararası
konferanslar gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Planladığımız kongrenin hem yeni nesil hem
de eski nesil veteriner hekimlerin eğitimi
ve ulusal veteriner hizmetleri için faydası
olacağına inanıyoruz. Mesleğimizin gerçekten
bilincinde olan veteriner hekimlerle birlikte,
uluslararası boyutta büyümemiz ve ilişki
kurmamız gerektiği konusunda hemfikiriz;
bunun için ise her ülkenin kabul edebileceği
uluslararası bir yönergenin hazırlanması lazım
ve bazı temel terimlerin anlamını ortak bir
kararla kesinleştirmeliyiz. Örneğin; “Veteriner
hekimlik nedir? Gerçek bir veteriner hekimi
yetiştirebilecek kapasitede olan bir eğitim
kurumu nasıl olmalı? Üniversiteler hangi yöne
doğru gelişmeli?” gibi sorular halen cevap
beklemektedir. Bir veteriner fakültesinin temellerini belirtmeliyiz. Standart bir eğitim sisteminden bahsediyoruz, ama standardın da o
kadar çok çeşidi var ki, hangisini temel olarak
alalım? Bu ve buna benzeyen soruları tek
başımıza cevaplamamız imkansızdır. WVA bu
yüzden OIE ya da EAEVE gibi farklı örgütlerle
Rene Carlson, Veteriner Hekim
Enikö Kiraly Avcı ile gerçekleştirdiği
röportajda, kaliteli bir veteriner
hekim yetiştirmek için iyi bir
altyapıya ihtiyaç olduğunu belirtti.
BAŞARILI BİR DÜNYA
KONGRESİNİN ARDINDAKİ
ÖNEMLİ İSİMLER
Kongrenin gerçekleşmesinde
katkıda bulunan başta Kongre
Başkanı Prof. Dr. İrfan Erol’a, Onursal
Başkanlar Dr. Mehmet Alkan ve Talat
Gözet’e, Bilimsel Komite Başkanı
Prof. Dr. Ersin İstanbulluoğlu’na,
bilimsel kurul üyelerine ve sponsor
firmalara böylesi güzel ve başarılı
bir organizasyonda gece gündüz
demeyip verdikleri emekler ve
gösterdikleri öz veri için teşekkür
ediyor, İnfovet Dergi olarak veteriner
hekimlik mesleğinin Türkiye’de ve
dünyada bulunduğu yerden ileriye
taşınmasına katkıda bulunmak için
bu tür uluslararası organizasyonların
devamını heyecanla bekliyoruz.
sürekli iletişim halindedir. Önümüzdeki Şubat
ayında Uluslararası Akreditasyon Forumu ile
görüşeceğim. Bu görüşmenin mesleğimizin
uluslararası birliği ve geliştirmesi için fayda
sağlayacağına inanıyorum.
Gelecek ile ilgili düşünceleriniz nedir?
Veteriner birlik ve kurumların uluslararası
eşitliği gelecekte söz konusu olabilir mi?
Bunun için elimizden geleni yapacağız.
Bizimle aynı misyonu ve vizyonu paylaşan
bütün ulusal ve uluslararası örgütü desteklemeye devam edeceğiz. Örneğin EAEVE;
üyeleri dünya çapında tanınmış, meslekleri
için çaba harcayan veteriner hekimlerden
oluşan harika bir kadrodur. Kaliteli kaynaklara sahiptir ve etkili çalışmalar yürütmektedir. Bunun yanında Çin Veteriner Hekimler
Birliği çok yeni bir organizasyondur, veteİNFOVET 70-71
riner hekimleri uluslararası uygulama ve
kalite ile daha yeni yeni tanışmaktadır ve bu
kesinlikle harika bir şeydir. Gelişmekte olan
ülkelere bakarsak, çoğu kendisine yetecek
olan maddi kaynak sağlayamaz, kurumların eksikliğini gideremezler. Savaşta olan
ülkelerin yükselebileceği seviye ise çok
düşüktür. Bu araları kapatmak çok zor, ama
birlikten güç doğar. Beraber daha büyük
hedeflere doğru ilerleyebiliriz, birbirimize
yardımcı olabiliriz.
Mesleki açıdan Türkiye’yi nasıl
değerlendirebilirsiniz?
Türkiye hakkında fazla bilgiye sahip olduğumu söyleyemem. Türk veteriner birliklerinin üyeleri ile bu kongre kapsamında yeni
yeni tanışma fırsatım oldu. Bildiğim kadarıyla
Türkiye’deki veteriner hekimlerin ve özellikle
de veteriner fakültelerinin sayısı bunu duyan
herkesi şaşırtacak kadar yüksektir ve bu
konu ulusal boyutta sürekli gündemdedir.
Gerçekten, bu kadar üniversiteye sahip
olan çok az ülke vardır; örneğin A.B.D.’de şu
anda 28 veteriner fakültesi faaliyet göstermektedir. Ama bu okullar dünya standartlarının üstünde yer alan eğitim sistemine ve
ekipmanlara sahiptir. Veteriner hekimlerin
yetiştirilmesi, dünyanın en pahalı eğitimidir.
Birinci sınıftan son sınıfa kadar gördüğünüz
bütün dersleri düşünün, elinizden geçen alet
ve ekipmanları gözünüzün önünden geçirin,
ne demek istediğimi anlayacaksınızdır. Gerçekten kaliteli bir veteriner hekim yetiştimek
için altyapıya ihtiyaç vardır. Her şeyden önce
her ülke -ve buna Türkiye de dahildir- dünyanın artık büyük bir küresel topluluk haline
geldiğini anlamalıdır. Birbirimizden duvarlarla
ayırılmış olan farklı farklı ülkeler değiliz artık.
Ülkelerimizin sahip olduğu ekonomi, hayvan
sağlığı tamamen diğer ülkelere bağlıdır.
Dünya çapında yayılan hastalıklar var, çiftlik
IVSA’nın yeni Dünya Başkanı Anıl Türer Türk’ün
ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar, umarım bu
yıl Türk öğrencilerin ve Türk meslektaşlarımızın
uluslararası veteriner camiasında ses getirmesine yardımcı olacaktır.
TÜRKİYE’DEKİ GELİŞMENİN
BİRÇOK ALANDA ETKİSİ VAR
Prof. Dr. MVD. Rene Carlson ile yaptığımız
keyifli sohbet sonrasında, Dr. Carlson’un
beraber faaliyet yürüterek diledikleri amaca
ulaşma ve dünyayı daha iyi bir yöne doğru
değiştirme şanslarının bulunduğunu düşündüğü Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE)’nün
Genel Müdür Yardımcısı Dr. Brian Evans ile bir
röportaj gerçekleştirdik; mevzuatlardan ve
dünyayı tehdit eden salgınlardan konuştuk.
Avian Inflenza üzerinde duran Dr. Evans,
“Avian Influenza devamlı rezervuar bulunmasından dolayı hiç bir zaman tamamen yok
edilmez; göç eden kuşlar sebebiyle sürekli
olacaklaradır. Tamamen eradike edemeyeceğimiz için insanlara cevabım da basittir;
profilaksiye büyük önem verin!” uyarısında
bulundu. Türkiye’nin gerçekten harika bir
ülkedir olduğunu vurgulayan Dr. Evans;
ekosisteminin ve biyolojik çeşitliliğinin hala
dengede olduğunu, elimizde mevcut olan bu
arazileri nasıl kullanabileceğimizi araştırmamız gerektiğini belirtti.
Dr. Brain Evans, dergimiz ile gerçekleştirdiği söyleşide, güvenli gıda olmadan insanlığın
sağlıklı olmasının ve siyasi dengenin sağlanmasının mümkün olmadığını vurguladı.
hayvanlarının ülkeler arası transportu günlük
bir olay, insan hareketleri ile beraber pet hayvanları da ülke değiştirmekte; bu faktörlerin
farkına varıp beraber hareket etmemiz gerekir. Bu konuda OIE gerçekten takdire değer
başarılar elde etmiştir. Onlar ulusal yönetimler ile beraber çalışmaktadır. Fakat WVA ise
özel bir kurumdur ve ne yazık ki bu nedenle
bir ülkeyi değiştirebilecek kadar söz sahibi
değildir. Bizim faaliyetlerimiz özel sektöre ve
özel veteriner hekimlere yöneliktir. Yönergeler hazırlayabiliriz; yani veteriner hekimlere
“mesleki olarak yapman gerekenler bunlar ve
bunu başarabilecek kapasitede olman için
şunları yapman gerekir” diyebiliriz. Yönergeleri kabul eden ve standartlarını yükseltmeye
çalışan kurumlara ise maddi ve manevi
destek sağlarız. OIE ise, bir ülkedeki veteriner
hekimlere teker teker ulaşamaz. Fakat OIE ile
beraber faaliyet yürüterek her yere ulaşma
ve dünyayı iyi yöne doğru değiştirme şansımız daha yüksektir.
Gelişmiş ülkelerin belli bir organizasyonu
İNFOVET 72-73
vardır; hep bizi dinlerler. Senelerdir belli bir
standarda göre çalışmalarını yürütmektedir
ve uluslararası iletişim kurmakta başarılıdır.
Gelişmekte olan ülkeler bu uygulamaları hala
öğrenme aşamasındadır. Bana göre Türkiye
şu an bu iki tarafın ortasındadır; kesinlikle gelişmekte olan ülkelerin arasında sıralanamaz,
ama bir Amerika da değildir. Türkiye harika kaynaklara sahiptir. Bu kongrede tanıştığım kaliteli
ve ülkesinin geleceğini düşünen meslektaşlara
ihtiyacımız var. Yetişmekte olan yeni nesil
meslektaş adaylarımız için de umutluyum ve
Bu tür başarılı kongreler,
ev sahipliği yapan ülkeler
için çok büyük bir olaydır;
ülkeler kendilerini,
kültürlerini, hekimlerini
uluslararası düzeyde
tanıtma şansı bulurlar.
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) hakkında
bilgi verir misiniz?
OIE, dünya çapında hayvan sağlığının iyileştirilmesinden ve geliştirilmesinden sorumlu
hükümetler arası bir kuruluştur. Örgüt olarak
birincil görevi üç aşamada incelenebilir:
İlk görevi, raporlama ve bilgi paylaşımıdır. Bu bilgi paylaşımındaki amaç, küresel
düzeyde yapılan raporlama çalışmaları ile
raporlanan hastalıklar konusunda şeffaflık
sağlamaktır. Müzakereler sonucu üye olan
180 ülkenin, epidemik salgınlara neden
olabilecek hastalıkları bildirmesi zorunlu hale
gelmiştir ve bu bildirimin hastalık tespitinden
sonra 24 saat içinde yapılması gerektiği
kanaatine varılmıştır. Bu veriler, tüm ülkelere
gönderilmelidir; böylece bir an önce gerekli
adımları atmak mümkün kılınmalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün ikinci misyonu
ise, hayvanların ve hayvansal ürünler için
uluslararası standartların oluşturulmasını
tesis etmektir ve bu misyon, 1995 yılında
yürürlüğü giren Dünya Ticaret Örgütü
(World Trade Organization-WTO) SPS Anlaşması aracılığı ile onaylanmıştır. Dünya
Sağlık Örgütü standartları, uluslararası
sağlık kurallarınca referans olarak kabul
gören Dünya Ticaret Örgütü tarafından
tanınır. OIE’nin Uluslararası Bitki Koruma
Sözleşmesi ( IPPC) ve Gıda Standartları
Komisyonu (Codex Alimentarius Commission) ile arasında bir paralellik bulunur.
OIE’nin bu alanda standart koruyucu
faaliyetleri, hayvanların kesimi öncesinde
olası tehlikeleri ortadan kaldırmak ya da
tüketiciler için risk oluşturabilecek et, süt,
yumurta gibi ürünlerin birincil proseslerine olumlu anlamda katkıda bulunmaktır.
Bu örgütler, OIE’yI resmi bir kurum olarak
görüp faaliyetlerini OIE ike uyumlu bir
işbirliği içinde yürütmektedir
Bu anlattıklarımız OIE’nin birincil amaçlarıdır ve veteriner hizmetleri için destekleri
bulunmaktadır. Veteriner hizmetleri, OIE
tarafından uluslararası ilgi alanı olarak kabul
etmektedir. OIE, hizmetlerini uluslararası
çapta iyileştirmek amacıyla uluslararası
standartlar belirler; bu hizmetler altyapı,
kaynak, kapasite, organizasyon ve uzmanların rolü olarak incelenmektedir. Kısacası OIE,
üyeleri için sağlam bir altyapı, yasal düzenlemeler ve iyi bir çalışma sistemi için gerekli
olan bütün destekleri vermektedir.
OIE’ye üye 180 ülkeden bahsettiniz. Bu
büyük bir rakam ve üyeleriniz değişik
kültürlere mensup ve farklı ekonomik
geçmişlere sahip. Global mevzuatları
uygulamak için tüm ülkeleri yönetmeyi
nasıl başarıyorsunuz?
Ülkelere sunduğumuz farklı programlar var.
Tarafımızdan görevlendirilen 4 kişilik uzman
bir heyet, ülkelerin standartları uygulama
süresince yardımcı olmaktadır. Bu komisyonlar; insan tüketimi için üretilen hayvanlar,
İNFOVET 74-75
IAT Başkanı Hüseyin Yılmaz OIE Genel Müdür
Yardımcısı Dr. Brian Evans, Veteriner Hekim
Enikö Kiraly Avcı, İnfovet Dergisi Genel
Koordinatörü Barış Kolgu
karada yaşayan hayvanlar, ilaç ve aşı üretim
biyolojik standartları komisyonudur. Dördüncü
komisyonumuz ise bilimsel komisyondur. Bu
komisyon diğer komisyonları organize eder
ve onlara maddi destek sağlar. Bu bilimsel
komisyon, aynı anda başvuran ülkelerin hastalıklarını ve salgınlarını kayıt altında tutmakla
yükümlüdür. Bu dört komisyon üç ana guruba
ayrılmaktadır; yabani hayvanlar, hayvan ıslahı
ve gıda-yem hijyeni. Komisyonlar üye ülkeler
tarafından seçilir ve 3 sene boyunca görev
alır. Seçilen üyeler mevcut ülkenin tanınmış araştırmacıları ve bilim adamlarıdır. Bu
insanlar, ülkelerini/bölgeleri temsil etmek ve
desteklemek üzere OIE Genel Müdürlüğü tarafından gruplara ayrılır. Buna ilaveten, ülkenin
gelişmek için çaba gösterdiği bir konu olursa;
–örnek olarak Avian Influenza ya da Rabies-bu
durum, mevcut heyet tarafından OIE Genel
Müdürlüğü’ne iletilir ve uzman bilirkişiler
görevlendirilir. Bu bilirkişiler, dünya çapında
Günümüzde, gelişmiş
ülkelerin eğitim
materyalleri, eğitmen
kadrosu ve eğitim
yerleşkelerinin
sunduğu imkanlar
OIE standartlarının
üzerinde bir seviyededir.
OIE tarafından standardize edilmiş yaklaşık
300 laboratuvardan özel olarak seçilmektedir.
Yanı uzmanlarımızın ülkelerin araştırmacıları
ile uygun ortamda beraber çalışabilmesi için
elimizden geleni yaparız. Ülkeler arasındaki
İkiz Programı’mız da bunun iyi bir örneğidir.
Eğitim kurumlarının ikiz programı ile, gelişmiş
ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki bilgi
alışverişini sağlamayı amaçlıyoruz.
Gelişmekte olan ülkelerin OIE standartlara
uymaları için seviyelerinin yükselmesi gerekmektedir ve eğitim buradaki ey iyi araçtır.
Günümüzde, gelişmiş ülkelerin eğitim materyalleri, eğitmen kadrosu ve eğitim yerleşkelerinin sunduğu imkanlar standartlarımızın
üzerindedir. Coğrafi olarak, Kuzey yarımkürenin lehinde bir dağılım söz konudur. Ülkelerin
gelişmelerine yönelik eğitim sistemleri, daha
fazla ülkeye ve daha geniş kitlelere ulaşılabilecek hale getirilmelidir; böylece gelişen
ülkeler de kendi sınırları içerisinde hayvan
hastalıklarının kontrolünü ele alabilir; bilimsel
ve ekonomik olarak gelişebilirler.
İkiz programlar iki eğitim tesisinin karşılıklı
anlaşmaları ile düzenlenir. Anlaşmada daha
iyi seviyede olan üniversite, gelişmekte olan
üniversiteyi desteklenmekte; gelişmekte
olan üniversite ise diğer eğitim kurulumun
yardımı ile uluslararası akreditasyon sisteme
uyumlu olarak gelişimini sürdürmektedir.
Akreditasyondan sonrası ise, bu eğitim
kurumuna süreç için teknik destek verilmeli
ve eğitim kadrosu ile rehberlik hizmetleri
sağlamalıdır. Laboratuvarlar için düzenlediğimiz ikiz programlara Hindistan güzel
bir örnektir. Hindistan’daki araştırmacılar
uluslararası referansa sahip diğer laboratuvarlar tarafından teknik destek ve eğitim
KONU toplantı
almaktadır ve sürekli denetim altındadırlar. Bu
sürecin sonucunda ülkedeki laboratuvarlar
ve çalışanlar uluslararası çapta akredite olma
şansını kazanabilecekler. İkiz programlar aynı
anda uluslararası araştırmalara da imkan
vermektedir. Araştırmalardan, dünya çapında
bütün ülkeler yararlanabilecek; bu yolla daha
güçlü bir bilimsel ağ oluşturmaya başaracağımıza inanıyoruz. OIE’nin diğer hizmetleri
arasında “Veteriner Hizmet Performanslarının
Değerlendirilme Paketi“ mevcuttur ve diğer
hizmetlerimizle beraber internet sitemizde
ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bu paket
yardımıyla ülkelerin veteriner hizmetlerini
değerlendirip, hastalıkların kontrolünde daha
etkin olmalarını sağlamayı amaçlıyoruz.
Özel eğitim almış denetim elemanlarımız, 47
kritik noktada bulunan veteriner hizmetlerini
5 ana grup altında incelemektedir. Denetçiler,
çalışmalarını üst düzey devlet kurumları ile
beraber yürütmektedir ve değerlendirmeler
sonrası hazırladıkları raporları başbakana,
çeşitli bakanlıklara ve kabinelere iletip onlara
ayrıntılı rapor vermektedir. Kurumlar ise, rapor
İNFOVET 76-77
sonuçlarını teker teker değerlendirerek, ülke
yönetimine hangi konularda gerekli olduğunu
(bütçeleri sınırlarında). Yayınlanmış raporlar
uluslararası şirketler, dünya bankaları ve çeşitli
bağış kurumları tarafından değerlendirildikten
sonra, bu kurumlar ülke ile çeşitli anlaşmalar
yapabilir ve veteriner hekimliğin gelişimine
katkıda bulunabilirler. Değerlendirme raporunu
takiben PVS Gap Analiz olarak adlandırdığımız bir süreç başlamaktadır. Bu 5 yıl süren
süreç içerisinde ülkede mevcut olan veteriner
hizmet standartları, OIE tarafından kabul edilen
uluslararası veteriner hizmet standartlarına
ulaştırılmaya çalışılır. PVS Gap Analiz raporu
bir yıllık bütçe raporu ve bir olağanüstü bütçe
raporu içermektedir; sonuç olarak veteriner
hizmetlerini değerlendirirken 5 yıllık bir bütçe
raporu çıkartılır. Sürecin sonunda ülkeyi ziyaret
eden uzman heyet, yine ülkenin durumunu değerlendirmeye başlar ve döngü yeniden başlar.
Böylece ülkeler gelişme süreçlerini rahatlıkla
yakından takip edebilir.
Kongrede, hayvan sağlığı,
hayvan yetiştiriciliği ve
halk sağlığı alanında
faaliyet gösteren yerli
ve yabancı firmaların
temsilcileri ve veteriner
hekimleri bir araya gelme
şansı yakaladı.
Açıkçası, Türkiye yüksek sayıda eğitim
kurumuna sahip bir ülkedir; aslında Avrupa
topluluğunun bir üyesi olarak da değerlendirir
ve veteriner hekimlerinin Avrupa Birliği içinde
hareket etmesine imkan sağlamak isterse, elbette gereken lisanslar için çeşitli mevzuatlara
uymak zorunda kalacaktır. Bizim açımızdan ise
Türkiye, kurumumuzun son derece değerli bir
üyesidir. Türkiye’nin davranışı etrafındaki ülkeleri de etkilemektedir; bu şekilde bizim çalışma-
Sizce Türkiye bu sistemi benimseyebilir
mi? Ülkemiz OIE tarafından sunulan
gereklilikleri karşılayabilir mi?
KONU toplantı
Dr. BrIan Evans, OIE’nin
uzun süredir üyesi olan
Türkiye’nin çabalarına
her zaman saygı
duyduklarını; dünya
ekonomisinde daha net
bir pozisyona geleceğine
inandıklarını belirtti.
larımız ve etkimiz, dolaylı olarak da olsa çevre
ülkelere erişmektedir. Türkiye hastalıkları büyük
sorumluluk ile kayıt altında tutmaktadır. Bu sorumluluk duygusu, bölgesel ticaret ve ekonomi
açısından da çok önemlidir ve komşu ülkelerin
ekonomisine de etkisi vardır. Türkiye, az önce
açıkladığım PVS programımızın bir üyesidir. Yanı
bu programların yardımıyla Türkiye, dünya ekonomisindeki ve hayvan sağlığındaki konumunu
daha net bir pozisyona getirilebilecektir. OIE’nin
uzun süredir üyesi olan bu ülkeye çalışmaları ve
çabaları için her zaman saygı ile bakılır.
Bu uzun süreli iyi ilişkinin sonucu ne olacak?
Her iki taraf için de faydalı sonuçların
çıkacağından eminim. Türkiye’deki veteriner
İNFOVET 78-79
hizmetlerinin iyileştirilmesi halen devam etmektedir ve bu gelişimin birçok alanda etkisi
vardır. OIE olarak yapacağımız şey, Türkiye ile
yapılan ticari anlaşmalara destek vermek ve
güvenilir uluslararası alışverişlerin gerçekleşmesi için referans olmaktır. Günümüzde uluslararası boyutta artan hayvan hastalıkları ve
zoonoz salgınlar ciddiye alınmalıdır; örneğin
Suudi Arabistan’da solunum ile bulaşan Orta
Doğu Solunum Sendromu (MERS) birkaç sene
içerisinde hızla yayıldı ve şuan insanların
vektörlüğü ile Kore’ye kadar yayılmıştır. Ebola
da buna çok iyi bir örnektir. Kuzey Afrika’dan
çıkan hastalık, çoğunlukla sağlık çalışanlarının
vektörlüğü ile çevre ülkelere hızla yayılmıştır.
Aslında baktığımız zaman, ticaret, turizm
ve küreselleşme sonucunda, dünya gerçekten
çok kompleks bir hal almıştır. Bu güçlü ağın
sonucunda ise hastalıklar da hızla yayılmaktadır. Antimikrobal direnç (AMR) gibi handikaplara baktığımız zaman beşeri hekimlerin ve
veteriner hekimlerinin beraber çalışmasının ne
kadar büyük önem taşıdığını görebiliriz. Hala
çalışabilen antibiyotiklerin, sağlıklı hayvanların
ve güvenilir gıdanın yanı sıra hayvan ıslahının
da var olduğundan emin olmalıyız.
Anlatmak istediğim, Türkiye gerçekten
harika bir ülkedir; ekosistemi ve biyolojik çe-
şitliliği hala dengededir. İşimizin diğer önemli
tarafı, elimizde mevcut olan bu arazileri nasıl
kullanabileceğimizin araştırılmasıdır. Çünkü
insan sağlığında kullanılan arazilerin şeklinin
de büyük önemi vardır. Bir bölgedeki ağaçları
kestiğiniz zaman o bölgede yaşayan yabani
hayvanların yaşam alanını da yok etmiş olursunuz. Bu durum yabani hayvanların ve evcil
hayvanların yaşam alanını karıştıracaktır ve
yaşam alanları ile beraber hastalıklar da yayılım gösterecektir. Rusya ve Doğu Avrupa’da
hızla yayılan Afrika Domuz Ateşi de aynı
sebeplerden dolayı meydana geldi; ormanlık alanlar harap edildikten sonra yabanı
domuzların yaşam alanı kısıtlandı ve göç
yollarını değiştirmek zorunda kaldılar. Göç
yollarının değişimi ile birlikte, önemli hastalıkların da bildiğimiz çıkış noktaları değişmiş
oldu ve ülkelerin çoğu bu duruma hazırlıksız yakalandıklarından dolay yeterli tedbiri
alamadılar. Aslında bu yaşanan durumda da,
uluslararası bir bilgi ağının oluşturulmasının
önemini görmüş olduk. Bu şekilde dünyada
olan bitenler hakkında hemen haberdar
olabiliriz ve gereken önlemleri alabileceğiz.
Uluslararası boyutta söz hakkına sahip
olarak ise olası sonuçları tartışma şansı
yakalamış oluyoruz.
KONU toplantı
Geçtiğimiz ay Nijerya uluslararası örgütlerin arasına katılarak ülkedeki veteriner
hizmetleri gelişiminde büyük bir adım atmış. Konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye ve dünyadaki diğer bütün ülkeler
böyle bir sistemden faydalanabilir, hekimlerin
iyi eğitim gördüğünden ve uluslararası boyutta
söz hakkına sahip olduklarından emin olabilir;
aynı zamanda güçleriyle hem hayvan-gıda sağlığını, hem hayvan refahını, hem de
insanları koruyabilirler. Böyle bir durum, sadece
Türkiye’nin faydalarına bakılarak yorumlanmamalı; çünkü global anlamda güvenli gıda son
derece önemlidir. Güvenli gıda olmadan insanlığın sağlığı ve siyasi dengesi de yok olur.
İşbirliği yaptığınız organizasyonlardan
bahsettiniz. OIE tam olarak
kaç tane uluslararası örgüt ile
beraber çalışmaktadır?
OIE tam olarak 67 uluslararası örgüt ile
işbirliği yapmaktadır. Bunların ikisi daha
önce de adı geçen Uluslararası Sağlık Örgütü
(WHO) ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)’dür. Bu
örgütlerin çoğu -OIE’nin tersine- Birleşmiş
Milletler üyesidir. Bu örgütlerle özel anlaşİNFOVET 80-81
malarımız mevcuttur; beraber yürüttüğümüz
işbirliklerinde Avian Influenza veya Rabies
gibi konulara yoğunlaşırız. Yürüttüğümüz köpek kısırlaştırma kampanyalarının ve aşılama
programlarının düzenlemesi gibi faaliyetler
ile insan sağlığına da büyük katkı sağladığımıza inanıyoruz.
Dünya Kuduz Günü yaklaşıyor. Bu seneye
özel bir programınız var mı?
Yine WHO ve FAO ile birlikte yeni farkındalık strateji programımızı yaratmak için
çalışmaları sürdürmekteyiz. Ayın zamanda
ulusal düzeyde eğitim ve aşılama programları düzenleyeceğiz. OIE tarafından yönetilen
ve diğer örgütlerin de yararlanabileceği aşı
bankamız da devamlı faaliyet göstermekte.
Aşıların üretimi ve dağıtımı için maddi destek
sağlayan kurumlar da bize yardımlarını hiç
esirgemiyorlar ve her zaman yanımızdalar.
Onların yardımıyla çeşitli ülkelerin aşı ihtiyacını sağlayabilecek kapasitedeyiz.
Evet, Nijerya gelişmiş ülkelere çok iyi bir
örnektir. Filipinler, Malaysiya ve birçok Asya
ülkesi ile birlikte Rabies kontrolünde büyük
yol kat edildi ve uluslararası Rabies koruma
programının üyesi olmaya hak kazanıldı.
Ulusal veteriner hizmetlerle yakından ilişkisi
olan birçok profesyonel veteriner örgütü
ile de işbirliği yürütmekteyiz. Bunlar Dünya
Veteriner Hekimleri Örgütü (WVA), Uluslararası Veteriner Öğrencileri Topluluğu (IVSA),
Commonwealt Veteriner Derneği(CVA), Dünya
Küçük Hayvan Veteriner Hekimler Derneği
(WSAVA)’dir. Yanı uluslararası boyutta çok aktif olduğumuzu söyleyebilirim. Beraber çalıştığımız özel sektörü temsil eden kurulumlara
örnek olarak ise Uluslararası Kanatlı Konseyi,
Uluslararası Et Komisyon ve Uluslararası Süt
ve Süt Ürünleri Federasyonu’nu sayabilirim.
Bu gruplarla beraber çalışma amacımız,
şirketlerin üretim faaliyetlerine kolayca uyum
sağlayabilen misyonumuzu ve standartlarımızı üreticiye ulaştırmaktır. Bunun haricinde
farklı dallarda faaliyet gösteren örgütlerle de
işbirliği yapmaktayız; iklim değişikliği ya da
ticaret ve nakil üzerine uzmanlaşan birimler
de örgütümüzün ilgi alanındadır.
Bu sene yine büyük ses getiren ve
problemlere yol açan Avian Influenza’yı
kısaca değerlendirebilir misiniz?
Avian Influenza, özellikle dünyanın bazı
bölgelerinde büyük bir sorun teşkil etmekte;
Amerika’da ve Kanada’da şiddetli salgınlar
KONU toplantı
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü Genel Müdür Yardımcısı
Dr. BrIan Evans; “Ülkelere kendi laboratuvaRLArını
düzenlemelerini tavsiye ediyoruz; ancak bu şekilde
kendilerini ve ekonomilerini koruyabilİRler.”
İNFOVET XX-XX
yaşandı, Avrupa ülkelerinden Almanya, İngiltere ve Hollanda’da da ekonomik kayıplar
yaşandığını biliyoruz. Bununla birlikte, Afrika
ve Asya’nın bazı bölgelerinden de salgın
haberleri alıyoruz.
Virüsler hakkında herkesin anlaması
gereken öncelikli olarak şudur; virüsler ve
özellikle konumuz olan Avian Influenza
devamlı rezervuar bulunmasından dolayı
hiç bir zaman tamamen yok edilmez; göç
eden kuşlar sebebiyle sürekli olacaklaradır.
Tamamen eradike edemeyeceğimiz için
insanlara cevabım da basittir; profilaksiye
büyük önem verin!
Şu an H1N7 olarak bilinen virüs zoonoz
hastalık olarak insan ve halk sağlığını da tehdit etmektedir. OIE olarak insan ve halk sağlını
bu kadar yakından ilgilendiren bir olaya karşı
küresel aşılama ve profilaksi stratejileri geliştirebiliriz. Çeşitli bölgelerde tespit ettiğimiz virüsleri test edip, genomik identifikasyonlarından sonra verilerimizi WHO’ya iletiriz. WHO ise
bu kayıtlara dayanarak insanların koruması
için her sene gerekli olan aşıları üretebilir.
Avian Influenza’nın yönetiminde takip
ettiğimiz iki ana yolu mevcuttur; ilk olarak
virüsün yabani hayvanlardaki yüksek yaşama şansını göz önüne alarak kanatlıların
migrasyon yollarını ve virüsün çıkabileceği
riskli bölgeleri tespit etmek. Bu görevi, göç
yolları ve yabani hayvanlar ile ilgilenen gruplarla ve örgütlerle beraber yürütmekteyiz.
İkinci görevimiz ise biyogüvenliğin sağlamasıdır. Söz konusu aile çiftliğin bahçesindeki
küçük gölet ya da büyük bir işletmedeki su
tesisi olabilir; virüsün çıkma riski taşıyabilen
herhangi bir bölge için aynı ciddiyette biyogüvenlik standartları uygulanmalıdır. İşletme
sahiplerinin eğitimi ve biyogüvenlik açıdan
bilinçlendirilmesi ile yakından ilgileniyoruz.
İşletmelerin kaydı da bizim için önemli;
yabani hayvanların göç yollarında bulunan
işletmeler virüsler açısından daha yüksek
risk altındadır. Yeni kurulan işletmeler,
üretimlerinde, transportlarında, alet ve ekipmanlarının depolamasında ve araçların işletmeler arası hareketlerinde bu faktörü de göz
önüne almalı; uluslararası örgütlere ya da
ulusal kurumlara danışmalı; hastalıklardan
korunmak amacıyla tesislerin işletme sistemine ilk olarak bir veteriner hekimin gözüyle
bakılmalıdır. OIE ise ülkeler için hazırladığı
standartlar ile hayvan sağlığını ve ıslahını
göz önünde bulundurarak bu değerlendirmelerin kolaylaştırılmasını amaçlar. Ülkelere
kendi gelişmiş laboratuvar sistemlerini
düzenlemelerini şiddetle tavsiye ediyoruz;
ancak bu şekilde kendilerini ve ekonomilerini
de en uygun şekilde koruyabileceklerdir.
KONU toplantı
DÜNYA KongreSİ’nin gerçekleştirilmesinde
sonsuz emeği bulunan Veteriner Sağlık Ürünleri
Sanayicileri Derneği-VİSAD’a, sektöre SUNDUĞU
katkılardan dolayı bir kez daha teşekkür ederiz.
İNFOVET XX-XX
Başarı ile gerçekleştirilen bir dünya kongresinin ardından düzenlenen
görkemli gala gecesinde, emeği geçen isimlere plaketleri takdim edildi.
Dünya Veteriner
Hekimliği Kongresi’nin
medya sponsorluğunu
üstlenmiş olmaktan onur
ve mutluluk duyuyoruz.
İnfovet Dergi standımızda
yerli-yabancı, tüm
katılımcıları ağırlamak
gurur vericiydi. Kongre’de
emeği geçen herkese
teşekkür ediyoruz.
ADVERTORIAL
Salmonella
kontrol altında
aşı uygulamasına
ek bir yöntem olarak
probiyotiklerin kullanımı
Kanatlılarda Salmonella kontrolü için başvurulan önemli
teknolojilerden biri de, Salmonella türlerini yarışmacı olarak
dışlama etkisi gösteren probiyotiklerin kullanımıdır.
Yazar: DVM Dino Garcez, Öbiyotikler Bölge Müdürü – DSM
İNFOVET 92-93
Salmonella prevalansı,
yumurta üretimi
endüstrisinde karlılığın
optimal düzeye
çıkarılmasını kısıtlayan
bir faktör olmayı
sürdürmektedir.
S
almonella türleri gramnegatif, intrasellüler
bakterilerdir ve Enterobacteriaceae familyasında yer almaktadır. Hayvanlar
ve insanlarda dağılmış olarak
bilinen 2.500’den fazla serotipi
vardır. Kanatlılarda son derece
spesifik olan iki serotip (S. gallinarum ve S. pullorum), sırasıyla
kanatlı tifosu ve pullorum olarak
bilinen hastalıkları (tifo) oluşturmaktadır (Soncini, 2011). Bununla birlikte, paratifo olarak bilinen
çeşitli salmonella serotipleri (ör.
S. enteritidis, S. typhimurium ve
S. senftenberg), kanatlılar ve
diğer türlerde enfeksiyon oluşturabilmekte ve klinik belirti ya da
hastalıklara neden olmaksızın iç
organlarına yerleşebilmektedir.
salmonella türlerinin bu grubu,
sıklıkla insanlarda besin kaynaklı
hastalıklarla bağlantılıdır.
Mevcut durum
Amerika Birleşik Devletleri’nde,
önemli bir halk sağlığı sorununu temsil eden kontamine
yumurta tüketimine bağlı yıllık
salmonellanın neden olduğu
hastalık insidansının 142.000
olgu olduğu tahmin edilmektedir
(Barancelli ve ark. tarafından
alıntı yapılan FDA [2012] verileri).
AB’de salmonellanın neden
olduğu hastalıklar ikinci sıradaki en yaygın besin kaynaklı
hastalıktır (100.000 kişi başına
26,4 vaka) ve başlıca nedeni,
yumurtaların ve çiğ yumurta
kullanılan ürünlerin tüketimiyle
bağlantılıdır (Garcia, A.L. tarafından alıntı yapılan EFSA, 2010
verileri). Garcia, A.L.’ye (2013)
göre, İspanya’da (2010), bu serotipin yumurta tavuklarında en
yüksek düzeyde yaygın olduğu
(% 27) gösterilmiştir.
Brezilya’da, 1999-2009 yılları
arasındaki laboratuvar tarafından doğrulanmış besin kaynaklı
hastalık salgınlarının % 42,5’inde
etiyolojik ajan olarak salmonella
bakterileri tanımlanmıştır (Sağlık
Bakanlığı 2012, Barancelli ve
ark.). Yumurta aracılığıyla bulaşan (transovaryal) salmonella
geçişinin rölatif olarak düşük
olması nedeniyle, bu salgınların
başlıca nedeninin çoğunlukla hijyen eksikliği ve uygun
olmayan saklama koşullarından
kaynaklanan yumurta kabuğu kontaminasyonuyla ilişkili
olduğu belirtilmelidir. Besinlerin
kontaminasyonunun bir diğer
önemli nedeni, çiğ ya da az
pişmiş yumurta ve yumurta
ürünlerinin tüketimidir.
Önleme ve kontrol
Salmonella epidemiyolojisinin karmaşıklığı göz önünde
bulundurulduğunda, önleme ve
kontrol için, diğer kanatlı çiftliklerinden ve konakçı türlerinden
izolasyon, hijyen engelleri, iyi
üretim uygulamaları, iyi yem
üretim uygulamaları, tesislerin
temizlenmesi ve dezenfeksiyonu, vektörlerin kontrolü (başta
sinekler ve kemirgenler), diğer
önlemlerin yanı sıra aşılar, organik asitler, probiyotiklerin kullanımı gibi biyogüvenlik alanlarıyla
ilgili bir dizi aşamayı içeren
sistemik bir yaklaşım gereklidir.
Ortaya çıkan yeni bir alternatif ise, salmonellanın neden
olduğu bağırsak enfeksiyonlarını
önlemek ve kontrol altına almak
için bakteriyofajların kullanımıdır
(Marieto, Gonçalves G.A. ve ark.,
2010; Soncini R.A., [2011] tarafından alıntı yapılan Fiorentin L ve
ark., 2002).
Brezilya’daki son yasal düzenlemelere göre (Nisan 2013 tarihinden itibaren), ticari yumurta
tavuğu tesislerine, laboratuvar
testlerinin yapılması için örnek
alınarak, sürülerin S. enteritidis
ve S. typhimurium açısından
gözetim altında tutma zorunluluğu getirilmiştir. Sadece canlı
S. entiritidis ile aşılanmış sürüler
bulundurulmalıdır.
Yumurta tavuklarına yönelik
bir immünizasyon programında,
hem canlı hem de inaktive aşılar
kullanılabilmektedir. Canlı aşılar,
salgısal immünoglobulin IgA
üretimini stimüle etmekte ve
hücrelere yerleşen salmonellayı
elimine etmek için önemli olan,
CD8+ T lenfositlerin aracılık ettiği
hücresel immüniteyi
ADVERTORIAL
Salmonella prevalansı,
yumurta üretimi
endüstrisinde karlılığın
optimal düzeye
çıkarılmasını sınırlayan
bir faktör olmayı
sürdürmektedir.
Tablo 1. Çekumdaki Salmonella prevalansının azalması
desteklemektedir. Öte yandan
inaktive aşılar, temel olarak
dolaşımda bulunan IgG grubu
antikorların aracılık ettiği hümoral
(sıvısal) immün yanıtla ilişkilidir.
Canlı aşılarda kullanılan bazı
serotiplerin, homolog olmayan
ve aynı serogrupta yer alan diğer
serotiplere (S. enteritidis ve S.
gallinarum) karşı çapraz yanıtlara
yol açabildiği önemle belirtilmelidir.
Probiyotiklerin kullanımı
Kanatlılarda salmonella kontrolü için yararlanılabilen bir
diğer önemli teknoloji, salmonella türlerini yarışmacı
olarak dışlama etkisi gösteren
probiyotiklerin kullanımıdır. Bu
etki bilim dünyası tarafından iyi
bilinmektedir ve ilk olarak Nurmi
ve Rantala tarafından, 1973 gibi
eski bir tarihte tanımlanmıştır.
Enterococcus faecium suşu
NCIMB 10415 (Cylactin®), kanatlıların çekumunda bulunan farklı
salmonella serotiplerinin kolonizasyonunu azaltma yeteneğine
sahiptir. Tablo 1’de tanımlandığı
İNFOVET 94-95
Araştırmanın yazarı
CylactIn®
kullanım
dönemi (gün)
Oral bakteri yükü
CFU/kanatlı
Bakteri yükleme
sırasındaki yaş
Hastalık görülme
sıklığında
azalma
*Soncini ve ark.
1 - 28. gün
S. enteritidis 5 X 104
4. gün
%75
*Soncini ve ark.
26 - 31. gün
S. enteritidis 5 X 104
27. gün
%70
**Kuritza ve ark.
1 - 35. gün
S. minesota 108
15. gün
%74
***Lourenço ve ark.
1 - 35. gün
S. senftenberg 106
14. gün
%71
* Apinco Konferansı, 2011 ** International Journal of Poultry Science, 2013 *** Yıllık Kanatlı Bilimleri Toplantısı, 2013
gibi, yemde sürekli olarak kullanıldığında, ilk olarak oral bakteri
yüküne maruz kalan ve yaklaşık
30 günlük yaşta kesime gönderilen tavukların çekumundaki
Salmonella prevelansı (hakimiyeti) anlamlı ölçüde azaltmıştır.
Bu etkiyi açıklayan mekanizma, yalnızca salmonella türlerinin üremesini inhibe etmekle
kalmayıp, aynı zamanda Lactobacillus spp. popülasyonunun
(yararlı flora) artışını da stimüle
eden intestinal lumendeki yüksek orandaki laktik asit üretimiyle ilişkilidir. Lourenço ve ark.
tarafından gözlenen bir diğer
önemli etki, Cylactin®’in 7 günlük yaştaki tavukların intestinal
lumeninde, patojenlere karşı
önemli bir birincil engel oluşturan ve canlı aşıların etkisini
güçlendirebilen CD4 ve CD8 T
lenfositlerin miktarını arttıracak
şekilde kanatlı immün sistemi
stimüle etme kapasitesidir.
Cylactin®,
kanatlıların
çekumunda
bulunan farklı
salmonella
serotiplerinin
kolonizasyonunu
azaltma
yeteneğine
sahiptir.
Sonuç değerlendirmeleri
Salmonella prevalansı (hem
tifo hem de paratifo), yumurta
üretimi endüstrisinde karlılığın
optimal düzeye çıkarılmasını
sınırlayan bir faktör olmayı
sürdürmektedir. Genel olarak,
hastalıkları kontrol altına almanın
maliyeti çok yüksektir ve medya
ve tüketiciler üzerindeki etkisi
de önemli düzeydedir. Buna ek
olarak Brezilya’daki yasal düzenlemeler, insan sağlığı için potansiyel olarak en zararlı serotiplere
karşı giderek daha az hoşgörülü
hale gelmektedir.
Salmonella serotiplerinin
çok büyük bir çeşitlilik göstermesi ve bunların farklı hayvan
türlerine adaptasyon gösterme
kapasitesinin yüksek olması
nedeniyle, ticari sürülerde salmonella kontrolü için, temizlik,
dezenfeksiyon, kemirgenler ve
sineklerin kontrolü, salmonella
içermeyen yem gibi biyogüvenlik prensiplerini içeren sistemik
bir yaklaşım gereklidir. Etkili
olduğu bilim dünyası tarafından kanıtlanmış olan yarışmacı
dışlama sağlayan probiyotikler
ve canlı aşılar gibi yardımcı
yöntemler, ayrı ayrı gösterdikleri
potansiyelin daha büyük bir
bölümünü elde etmek için kombinasyon halinde kullanılmalıdır. 
ADVERTORIAL
Kümes hayvancılığında
en yaygın aşı
başarısızlığı nedeni,
aşının doğru şekilde
uygulanmamasıdır.
Kanatlılarda
yaşanan aşılama
başarısızlıklarında
değerlendirilmesi
gereken faktörler
İyi tasarlanmış, doğru zamanda ve uygun yöntemle yapılan
aşılama yöntemi ile birlikte; iyi yönetim, beslenme ve
biyogüvenlik hastalık olasılığını azaltacak ve sürünün genetik
potansiyelini gerçekleştirme ihtimalini arttıracaktır.
İNFOVET 96-97
K
anatlıları hastalığa karşı
korumak koruyucu aşı
uygulamaktan fazlasını içerir. Hastalıkların
önlenmesi, kompleks ve çok
yönlü bir süreçtir. Bir hastalık
görüldüğünde sıklıkla aşı kalitesi
sorgulanabilir ancak genellikle
hastalığın çıkışına neden olabilecek başka faktörler de vardır.
Sorunun neden(ler)ini belirlemek
ve sorunu çözmek için kapsamlı
bir araştırma yapılması gerekir.
Ticari kanatlı işletmelerinin
boyutu birçok farklı coğrafi
bölgelerde artmaya başlamıştır.
Son yıllarda, birçok yeni enfeksiyöz hastalık kümes hayvanlarını enfekte etmiş ve geniş
çaplı yayılmıştır ancak var olan
hastalıklar üzerinde de önemli
değişiklikler olmuştur. Örneğin bazı hastalık ajanları daha
virülant ya da varyant formlara
dönüşmüştür. Bu tip durumlarda
var olan aşılama programları
yeterli korumayı sağlaması adına
gözden geçirilmelidir.
Her bölgedeki işletmeler için
tek bir aşılama programının uygun
olmayacağından kanatlı bağışıklığı
ve hastalığa ilişkin yeni bilgiler edinildikçe aşı önerilerinin değişebileceğinin farkında olunmalıdır.
Neden aşılama?
Aşılar, kanatlı sürüleri saha
bulaşmasına maruz kaldığında
görülebilecek sorunları önlemek
veya azaltmak için kullanılır. Aşılar, sigorta olarak düşünülmelidir.
Sigorta gibi, potansiyel bir tehdide karşı koruma için ödenmesi
gereken bir fiyat vardır. Maliyetler arasında aşının fiyatı, aşılama
programı tasarlanırken harcanan
zaman ve aşıları uygulayan
ekibe yapılan ödeme vardır. Aşılama için nadiren değerlendirilen
başka bir önemli maliyet ise,
canlı tip aşılardan kaynaklanan
aşılama reaksiyonları ve inaktif
aşı enjeksiyonlarıyla ilişkili lokal
doku reaksiyonları nedeniyle
meydana gelen kayıplardır.
Hastalıklar yaygındır ve ticari
kanatlı varlığının yoğun olduğu
yerlerde, etkileri yıkıcı olabilir.
Hastalık kontrolünde birincil
strateji, aşılama değil hastalığın
işletmeye girmesini engellemek
için alınan önlemler olmalıdır.
Hastalık kontrol girişimleri yeni
yönetim sistemlerine, enfeksiyöz
hastalığın girişini bloke etmeye yardımcı olan ve kanatlının
doğuştan gelen direncini arttıran
ürün ve uygulamalara odaklı
olmalıdır. Biyogüvenlik başarısızlıkları nedeniyle hastalıklar
işletmeye girerse aşılar ancak bir
sonraki savunma hattı olabilir. Kanatlılar önceden yapılan
aşılama sayesinde bağışıklık
kazanırsa hastalığın etkileri en
aza indirilebilir.
Aşı programlarına yalnızca
gerekli aşılar dahil edilmelidir.
Dolayısıyla aşılama kararı, bir
bölgedeki enfeksiyon riskine
dayalı olmalıdır. Belli bir hastalığın bölgedeki riski düşükse,
maliyetler yararlara baskın
gelebileceği için bu hastalığa
karşı aşılama yapmak pek makul
görünmemektedir. Başarı sağlamak için aşılama programı, lokal
hastalık koşullarına dayalı ve
spesifik bölge ihtiyaçlarına göre
uyarlanmalıdır.
“İyi tasarlanmış, doğru
zamanda ve uygun yöntemle
yapılan aşılama ile birlikte iyi
yönetim, beslenme ve biyogüvenlik hastalık olasılığını
azaltacak ve sürünün genetik
potansiyelini gerçekleştirme
ihtimalini arttıracaktır.”
Aşı uygulamasını takiben
tavuklarda yeterli antikor titre
düzeyleri oluşmazsa ve/veya bir
saha hastalığı salgınına duyarlı
olurlarsa, aşılama başarısızlığı
olmuş demektir. Bir aşılama başarısız olduğunda, doğal eğilim
nedeni aşıda aramak olacaktır.
Aşı tek başına kesinlikle önemli
bir husus olsa da, başarısızlık nedenini belirlemek için
değerlendirilmesi gereken birçok
başka faktör de vardır. Ticari
kanatlı yetiştiriciliğinde yaşanan
aşılama başarısızlıklarında irdelenmesi gereken faktörler:
1
Aşılama Programı
Her bölgenin tipik olarak
kendine özgü hastalıkları
olabilir. Dolayısıyla ‘tek tip’ veya
uluslararası aşılama programı
geliştirmeye çalışmak uygun
görünmemektedir. Kanatlı
üretim yoğunluğunun yüksek
olduğu bölgelerde, ticari
sürülere yakın bulunan küçük
sürüler ya da biyogüvenlik ve
yönetim uygulamaları kötü
olan çiftliklerde, daha kapsamlı
ve yoğun aşılama programları
gerekli olabilir. Kümes hayvanı
üreticileri için, sanitasyon
programı yokluğunda hastalığı
kontrol etmek için yoğun aşı
kullanımının sürdürülebilir bir
yaklaşım olmadığı gerçektir.
Aşılama programı iyi çalışılmış
ve sürdürülebilir olmalıdır yoksa
sonuç sürülere yarardan çok zarar verir. Bir bölgeye yeni bir canlı
aşı getirilirken, aşının gerekli
olduğundan emin olmak zorunludur. Bir bölgede, yeni aşıların ve
yeni aşı suşlarının rastgele olarak kullanımı aşının zaman içinde
yayılması ve virülansını arttırmasına böylece bölgede yeni
bir hastalığın ortaya çıkmasına
neden olabilir. Bir örnek olarak,
Birleşik Devletler’in güneydoğu
bölgesinde, tavuk endüstrisini
etkileyen en maliyetli hastalık
enfeksiyöz laringotrakeittir (ILT).
Bugüne kadarki kanıtlar bu hastalığın, yayılmakta olan ve bazı
durumlarda virülansını arttıran
klasik tip bir aşı suşu olduğuna
işaret etmektedir.
Aşıları sürülere uygularken tutulan kayıtlar aşı tipinin ayrıntıları, seri numaraları ve son kullanma tarihini içermelidir. Ek olarak
sürünün yaşı, uygulama yolu ve
aşılamaya ilişkin diğer ayrıntılar daha sonraki bir zamanda
yapılan araştırmalar için değerli
olabilir. Ayrıntılı kayıt sistemi
olmadan bir aşılama sorununun
olup olmadığını belirlemek genellikle mümkün değildir.
2
Aşının Uygulanması
ve Taşınması
İyi hazırlanmış bir aşılama programı, aşının uygulama öncesinde uygun olmayan koşullarda
sevk edilmesi durumunda
etkili olamayacaktır. Canlı aşılar,
olumsuz çevre koşullarına maruz
kaldıklarında inaktive olabilir.
Aşılar üretici firmalar tarafından
önerilen şekilde saklanmalı ve
taşınmalıdır. Bir aşı sulandırıldığında, kullanılması için «saat
işlemeye başladı» demektir.
Marek aşısı gibi bazı canlı aşılar,
yüksek oranda hassastır ve
üretici firmanın önerdiği saklama
ve taşıma kurallarına uyulmazsa,
uygulama öncesinde virüsün
inaktivasyonu gerçekleşir. Enfeksiyöz bronşit virüsünün, uygun
olmayan ortamda (özellikle sıcak
koşullar) sulandırıldıktan sonra
potensinin yaklaşık %50’sini bir
saatten az bir süre içinde kaybettiği bildirilmektedir.
Doğru aşılamanın
olumlu sonuçları
yüksek hastalık
kontrolü ve kümes
performansı olacaktır.
ADVERTORIAL
olan bir damızlık sürüden geliyorsa, tavukta birkaç hafta boyunca
tipik olarak yüksek maternal
antikor düzeyleri olacaktır. Eğer
bu antikorlar varken aşılama yapmaya çalışılırsa, aşı virüsünün bir
kısmı nötralize olur ve sonuç olarak aşıya yanıt azalır. Öte yandan,
aşılamanın maternal antikorlar
katabolize olana kadar ertelenmesi, sürüyü saha bulaşmasına
karşı duyarlı bırakabilir.
4
Stres
Ayrıntılı kayıt
sistemi olmadan bir
aşılama sorununun
olup olmadığını
belirlemek genellikle
mümkün değildir.
“Aşılar bağışıklığı uyaracak
şekilde organizmaya
ulaşmıyorlarsa etkili değildirler.”
Kümes hayvancılığında en
yaygın aşı başarısızlığı nedeni,
aşının doğru şekilde uygulanmamasıdır. Aşının uygulanmasından
önce, tüm sürecin ayrıntıları
iyice planlanmalıdır. Buna, ekibin
aşıyı taşımada ve uygulamada
eğitimli olduğundan emin olmak
da dahildir. Doğru aşılamanın sonuçları yüksek hastalık kontrolü
ve kümes performansı olacaktır.
İçme suyu ya da sprey gibi
kitlesel uygulama yöntemleriyle
uygulanan canlı aşının dağılımının kötü olması, kümesin
belli bölgelerindeki tavukların
aşı alamamasına neden olabilir.
Aşı virüsünün, tavuklarda replike
İNFOVET 98-99
olmasına ve sonrasında aşının
hayvandan hayvana yatay
geçişine bel bağlamak risklidir.
Bu genellikle sürüde, uzun süreli,
yüksek yoğunlukta ve gecikmiş
bağışıklıkla kendini gösteren
rolling reaksiyonlara neden olur.
İnaktif aşılar hayvandan hayvana
yayılmadığı için aşılamada kaçırılan hayvanlar korunamayacaktır.
İçme suyuyla uygulanan
canlı aşılar, kloru nötralize eden
ürünler ile karıştırılmadan sürüye
verilirse, kanatlı bağışıklığını
aktive edemeden imha olabilirler. İntramusküler veya subkutan yolla uygulanan aşılar da,
aşıyı uygulayanların aşıyı doğru
bölgeye yapmaması durumunda
başarısız kalabilirler. Aşının doğru şekilde enjekte edildiğinden
emin olmak için, sürüyü inceleyen rutin bir izleme programı
tavsiye edilir. Her tavuğa ayrı ayrı
enjeksiyon yapıldığı için, kitlesel
aşılamada olduğu gibi herbirinin
aşılanmış olacağı varsayılamaz.
Çoğu durumda hayvanların yüzde 10 - 15’i kaçırılabilir.
Aşılama öncesinde, aşı flakonlarının üzerindeki etiketler incelenmeli ve aşılama programıyla
karşılaştırılarak kontrol edilmelidir.
Aşılama hatalara çoğu durumda
yalnızca aşı israfına neden olduğu gibi, bazı durumlarda da ciddi
sorunlar oluşturabilir. Örneğin,
çiçek aşısının yanlışlıkla ILT aşısı
olduğu sanılarak, göz damlası
yoluyla hayvana verildiği bir vakada gözlerde çiçek lezyonlarına
neden olmuştur.
3
Maternal Antikorlar
Damızlık sürüsünün immun
durumunun, sonraki neslin
aşılama başarısı üzerinde etkisi
olabilir. Eğer damızlık sürüsünde,
yumurta aracılığıyla bir sonraki
nesle geçen, yüksek düzeylerde
dolaşım antikoru varsa, canlı
aşı virüslerinin replikasyonunu
etkileyebilir. Bu durum, aşı suşu
immun sistemi yeterli süre ve
miktarda uyarmadığı için aşıya
olan immün yanıtı azaltacaktır.
Örneğin bir broiler sürüsü,
Enfeksiyöz Bursal Hastalığa (IBD)
karşı yüksek antikor düzeyleri
Hastalık
kontrolünde ilk
strateji aşılama
değil, hastalığın
bir işletmeye
girmesini
engellemek
olmalıdır.
Aşılama bir strestir. Canlı
aşıyla muamele edilen bir sürü
aslında, hastalığın hafif bir
formuyla enfekte edilmektedir.
Stres, tavuğu immun yanıt
oluşturma becerisini azaltabilir.
Stres durumları çevresel
şartların (sıcaklık, rölatif nem
gibi) uygun olmayışı, yetersiz
beslenme, parazitizm ve
diğer hastalıkları içerir. İmmun
sistemleri hali hazırda düşük
kapasiteyle çalıştığı için hasta
hayvanların aşılanması tavsiye
edilmez. Hasta hayvanlara
canlı bir aşı virüsünün verilmesi
sıklıkla, azalmış immun yanıta ve
aşırı reaksiyona neden olabilir,
çünkü organizma çoğu durumda
daha hafif olan aşı virüsüne dahi
bir yanıt geliştiremez. Aşılamanın
temel bir kuralı, hayvanlar sağlıklı
hale gelene kadar aşılamayı
ertelemektir. Hasta bir sürüyü,
eş zamanlı bir hastalık varlığında
aşılamaktansa, aşılamayı
ertelemek daha iyidir.
5
Aşı Uygulama Zamanı
6
İmmünosupresyon
Tavuklar, aşının
uygulandığı sırada, hastalığı
halihazırda taşıyor olabilirler.
Doğru uygulamaya rağmen,
antikor üretiminin koruyucu
düzeylere ulaşması için gereken
zamanın gecikmesi nedeniyle
sürü hastalanabilir. Canlı aşı
uygulamasını takiben, yaklaşık 4 5 gün sonra antikor tespit edilir.
Aşılama yaparken,
sürünün immun sistemi de
değerlendirilmelidir. Tavuklar, IBD,
Tavuk Enfeksiyöz Anemisi
ADVERTORIAL
(CIA) ya da Marek hastalığı
virüsü enfeksiyonu nedeniyle
ya da yüksek düzeylerde
mikotoksin içeren yem tüketimi
yüzünden immunsuprese
olabilirler. İmmünsupresyon
terimi, immün sistemin hücresel
olmayan (antikor) ve hücresel
bileşenlerinin düzgün işlev
göstermediği koşulları ifade
eder. Bu, aşılama sonrasında
korumanın sınırlı düzeyde
gelişmesine, morbidite ve
mortalitesi ile sonuçlanan aşırı
aşı reaksiyonuna neden olabilir.
7
Management
Uygulamaları
“Aşılar uzun vadede, iyi bir
management programının
yerini alamaz.” Kanatlı sürülerindeki kötü management uygulamaları aşılama başarısızlıklarına neden olur. Enfeksiyöz
hastalık ajanlarının, aşılama
öncesi sürüler içine girmesine
izin verilirse, belli bir enfeksiyöz ajanın bulaşma dozunun,
normalde etkili bir aşılama
programının etkisinin bastırılmasına yetecek kadar büyük
düzeyde olması olasıdır. Aşılar
uzun vadede, iyi bir managementın yerini alamaz.
8
Kötü management
uygulamaları aşılama
başarısızlıklarına neden
olur ve uzun vadede, iyi
bir yönetim programının
yerini alamaz.
Aşı Değişiklikleri
Aşılama kararı bir risk analizi
ölçümüne dayalıdır. Eğer hastalık
yoksa, aşı uygulaması önerilmez.
Eğer bir risk varsa aşı, üreticinin
önerilerine göre uygulanmalıdır.
Kısmi dozlar verildiğinde sürüler,
immun sistemlerini düzgün bir
şekilde uyaracak yeterlikte aşı
almayacaktır. Sonuç, hastalığa
direncin azalması olacaktır.
Canlı aşıların gelişi güzel
kullanımı, bağışıklığın olmamasına ve saha bulaşmasına olan
duyarlılığın artmasına neden
olabilir. Bölgesel koşullara uygun
bir aşılama programı seçilmelidir. Örneğin yüksek seviyedeki
maternal antikor düzeyleri, hafif
aşıları nötralize edebilir. Buna
karşılık yeterli modifiye edilmemiş aşılar, uzun süreli reaksiyonlara ve E. coli gibi sekonder bakteriyel enfeksiyonlara duyarlılığın
artmasına neden olabilir. Bu gibi
durumlarda kayıplar, genellikle
saha hastalığının meydana getirdiği kayıplara benzer olur.
Örneğin, IBV’nin 100’den fazla
ve Salmonella bakterisinin
2000’den fazla bilinen suşu
vardır. Bazı durumlarda aşı,
saha bulaşmasına neden olan
ajana karşı koruyucu immüniteyi
uyarmak için gereken suşları
ya da serotiplerini içermiyor
olabilir. Aşı doğru şekilde
uygulanmış ve birbiriyle aynı/
yeterli antikor titreleri var olsa
da tavuklar hastalığı alabilir. Son
yıllarda, IBV, IBD, çiçek, Marek
ve diğer hastalıklarda varyant
sorunları görülmektedir.
Sahadaki virüsle, aşı virüsünün farklı olması durumunda,
aşı virüsünün meydana getirdiği
antikorlar saha virüsünü nötralize edemeyeceği için hastalık
gelişebilir. Benzer şekilde, enfeksiyöz bronşite karşı koruyucu
9
Aşı virüsünün,
tavuklarda
replike olmasına
ve sonrasında
aşının hayvandan
hayvana geçişine
bel bağlamak
oldukça risklidir.
Aşı Suşu/Serotipi
Birçok farklı suştan/
serotipten oluşan ajanlar,
farklı hastalıklara neden olur.
düzeyde antikorlar oluşmuşsa,
bu tavukların mutlaka Newcastle
ya da diğer hastalıklara karşı
korunduğu anlamına gelmez.
Antikorlar, bağlanacakları ve nötralize edecekleri virüse oldukça
spesifik olduğu için her hastalık
için antikor titresi düzeyleri
belirlenmelidir.
Değerlendirme
Doğru şekilde, doğru zamanda uygulanan ve uygun
antijen içeriğine sahip aşılar, bir
saha bulaşmasını veya sürüye
hastalığın gelmesini önlemeden
ziyade, hastalığın ekonomik
etkilerini en aza indirmek amacıyla kullanılabilir.
Aşılama programının ayrıntılarına dikkat etmek, başarı
ve başarısızlık arasındaki fark
anlamına gelebilir. Ancak iyi
tasarlanmış, doğru zamanda
ve uygun yöntemle yapılan
aşılama ile birlikte iyi management, beslenme ve biyogüvenlik
uygulamaları hastalık olasılığını
azaltacak ve sürünün genetik
potansiyelini gerçekleştirme
ihtimalini arttıracaktır. 
Not: Yazının referansları ile
ilgili MSD Hayvan Sağlığı ile
irtibata geçebilirsiniz.
KONU toplantı
Etlik piliç
üretiminde verim
performansını ve
kârlılığı belirleyen
en önemli
ölçüt yemden
yararlanmadır.
Korunmuş organik
asit ve aromatik yağ
AGRACID-P
Ticari koşullarda sağlık-bakım-beslemeye ilişkin alınacak
çeşitli önlemlerle optimum yemden yararlanma değeri elde
edilebilir. Bu bağlamda, günümüzde bağırsak sağlığı ve
bütünlüğü üzerinde önemle durulmaktadır.
İNFOVET 102-103
B
ağırsak mikroflorası
hayvanın büyümesini,
gelişmesini ve besin
madde gereksinmelerini
büyük ölçüde etkilemektedir.
Sağlıklı hayvanlarda dengeli ve
sabit olan bağırsak mikroflorası
besin maddelerinin maksimum
sindirimine ve emilimine yardım
ederek hayvanların enfeksiyöz hastalıklara karşı direncini
arttırır. Stres durumlarında ise
laktik asit üreten mikroorganizmaların sayısı azalırken patojen
mikroorganizmaların sayısında
artış meydana gelir ve hayvanın
performansı olumsuz yönde
etkilenebilir.
Dengeli ve sabit bağırsak
mikroflorası için enzimler, probiyotikler, prebiyotikler, organik
pH’yı düşürürler ve laktik asit
üreten bakterilerin dışındaki
(Lactobacillus, Streptococcus,
Bifidobacterium) birçok patojen
mikroorganizmanın (Salmonella
spp., E.coli, C.perfringens) gelişimini engellerler. Çözünmemiş
(non-iyonize) formdaki organik
asitler ise lipofilik karakterde
olup bakterileri hücre membranlarından kolaylıkla geçebilme
özelliğine sahiptirler ve hücre
içerine girdiklerinde bileşenlerine
(anyon ve protonlarına) ayrışırlar.
Anyonik kısım (RCOO-) bakteri
hücre çekirdeğindeki DNA’yı
etkileyerek protein sentezini
baskılar. Ayrıca, anyonik birikim
toksik etki gösterdiğinden osmotik problemlere de neden olmaktadır. Serbest bırakılan protonlar
ise (H+) bakteri sitoplazmasında
pH’nın düşmesine neden olur.
Bakteri hücresi pH farklılıklarına
oldukça duyarlı olduğundan
sitoplazma pH’sındaki azalmayı
kompanse edebilmek için H+
asitler ve uçucu yağlar gibi
çeşitli doğal katkı maddelerinin
kullanımı önerilmektedir. Organik
asitler etlik piliçlerde gelişmenin
teşvik edilmesi amacıyla yeme
veya suya karıştırılmasının yanı
sıra yemlerde bakteriyel ve
fungal bulaşmayı önlemek ve
kesim sırasında karkas kontaminasyonunu azaltmak için de
kullanılmaktadır.
Günümüzde antibiyotik
alternatifi olarak kullanılan
organik asitler
Organik asitler kısa zincirli yağ asitleridir (asetik asit,
bütirik asit, formik asit, propiyonik asit gibi). Çözünmüş
formdaki organik asitler ortama
verdikleri protonlar vasıtasıyla
iyonlarını membran aracılığı ile
elimine etmek zorunda kalır
ve aşırı miktarda enerji harcar.
Bahsedilen bu değişimler bakteri hücresinin fonksiyonlarının
yavaşlamasına ve nihayetinde
ölümüne neden olur. Organik
asitler antimikrobiyal etkilerinin
yanı sıra sindirim sistemindeki
çeşitli enzimlerin aktivitelerini
ve villus yüksekliğini arttırmakta, biyolojik amin oluşumunu
azaltmakta ve bağırsak hücreleri
tarafından enerji kaynağı olarak
da kullanılmaktadır.
Kompleks bir yem katkı
maddesi: Agracid-P
Organik asitlerin büyütme
faktörü olarak beklenen düzeyde
etkili olabilmesi için hedeflenen
sindirim sistemi bölümüne (bağırsaklara) metabolize olmadan
ulaşması gereklidir. Ancak, kısa
zincirli yağ asitleri sindirim
sisteminin üst kısımlarında hızla
metabolize olduğundan asıl etki
göstermesi beklenen sindirim
sisteminin alt kısımlarına ulaşamamaktadır. Bu yüzden, son
yıllarda korunmuş (lipid matriksi
içerisinde kapsüle edilmiş) or-
Agrasid-P içerisindeki limon otu
yağı aromasından dolayı yemin
tadını ve lezzetini iyileştirerek
yem tüketimini arttırır.
ganik asitlerin veya kısa ve orta
zincirli yağ asitleri karışımlarının
kullanılması önerilmektedir.
Sorbik asit, benzoik asit ve
limon otu yağının iç içe geçmiş
lipid matrikslerinde korunduğu Agracid-P, kompleks bir
yem katkı maddesidir. “Sürekli
Salınımlı Kaplama Teknolojisi”
(Coating Sustained Release
Technology) ile üretilen AgracidP’nin tüm bileşenleri “Amerikan
Yem Kontrol Yetkilileri Derneği”
(The Association of American
Feed Control Officials-AAFCO)
denetiminde “Amerikan Gıda ve
İlaç Dairesi” (U.S. Food and Drug
Administration-FDA) tarafından
onaylanmıştır (AAFCO, No. 57.150,
Publication: 1.998).
Üretim teknolojisinden dolayı
Agracid-P yemde ve sindirim
sisteminde etkili olabilmektedir.
Agracid-P’nin dış kapsül yüzeyi
üzerinde de bulunan sorbik asit
ve benzoik asit yeme karıştırıldığı
Agracid-P’de
bulunan sorbik
asit ve benzoik
asit yeme
karıştırıldığı
andan itibaren
hızla ayrışır ve
mikrobiyal
yükü azaltır.
andan itibaren hızla ayrışır ve
ortam pH’sını düşürerek yemdeki
mikrobiyal yükü azaltır. Ayrıca, bu
organik asitler sindirim sisteminin
üst kısımlarında da ayrışmalarına
devam ederek ortam pH’sını azaltır ve pepsin enziminin aktivitesini artırarak proteinlerin sindirimini
iyileştirir. Agracid-P’nin yapısındaki lipid matrikslerinden oluşan
kapsüller ise sindirim sistemin
alt kısımlarında açılırlar. Yüksek
pKa değerleri (asidin %50’ sinin
çözündüğü pH değeri) itibariyle
güçlü antimikrobiyal etkiye sahip
olan sorbik asit (4.76) ve benzoik
asit (4.2) bağırsaklarda ayrışarak
patojen mikroorganizmaların
gelişimini baskılar, mikroflora
dengesini korur, besin maddelerinin sindirimini artırır ve yemden
yararlanmayı iyileştirir. Limon otu
yağı aromasından dolayı yemin
tadını ve lezzetini iyileştirerek
yem tüketimini artırır. Limon otu
yağında bulunan aktif bileşenler
antimikrobiyal özellikte olup,
bağırsak mikroflora dengesinin korunmasını destekleyerek
yemden yararlanmayı ve büyüme
performansını olumlu etkilerler.
Etlik piliç ve hindi yetiştiriciliğinde Agracid-P’in doğal
büyütme faktörü olarak yeme
sırasıyla 125-250g/ton ve 450g/
ton düzeylerinde ilave edilmesi
önerilmektedir. 
BÜYÜKBAŞ
Buzağı idaresi
Sütle besleme dönemi sırasında buzağıya gösterilecek olan
ihtimam, muhtemelen sütçülük işletmesinin en yoğun idari
yönüdür. Küçük hatalar bile genç buzağılarda ölüme neden olabilir.
Yazar: Prof. Dr. Ö. Hakan MUĞLALI
İNFOVET 104-105
Buzağı yetiştirmede
sağlık ve performans
için sanitasyon esastır.
B
uzağıların hayatlarının ilk birkaç
haftasında canlı tutulması için
özel yönetim uygulamalarının
yürütülmesi gereklidir. Ayrıca
buzağının bu dönemdeki sağlığı;
sindirim sistemi fonksiyonlarının gelişimi,
hayvanın büyüme ve gelişmesi ile gelecekteki performansını etkiler. Bu yazının amacı
özel uygulamalar ile ölü kayıplarını azaltmasına ve doğumdan sütten kesime kadar
buzağı performansının optimize edilmesine
yardımcı olmaktır. Vurgu yapılan özel alanlar
aşağıda verilmiştir:
> Doğum ve yeni doğan bakımı
> Kolostrum ve kolostrum idaresi
> Boynuz köreltme
> Süt veya süt ikâme yemiyle besleme
> İshal ve ishalin tedavisi
> Sanitasyon
> Kuru başlangıç yemi/beslemesi
> Sütten kesim stratejileri
Doğum ve Buzağı Bakımı
Güç doğumla dünyaya gelen buzağılar
daha az yaşama şansına sahiptir, daha fazla
hastalanır ve yaşamın ilk haftaları boyunca
aksiliklere daha fazla muhatap olur. Kolay
doğum sağlıklı bir buzağı yetiştirmeyi kolaylaştırır. Başarılı bir doğum için inek yönetimine önem verilmelidir.
İneğin stres ve hastalıklara daha az maruz
kalmasına yardımcı olarak canlı ve sağlıklı
buzağı doğumu yapmasına ilişkin bazı özel
uygulamalar aşağıda verilmiştir:
> Damızlık düveler için kolay doğum özelliği olan boğa spermaları kullan,
> Düvelerin tohumlama ve buzağılama
zamanında tam olarak geliştiğinden emin ol,
> Aşırı büyük buzağı oluşumunu engellemek için gebeliğin son döneminde fazla
protein vermekten kaçın,
> İneğin doğum sırasında stressiz bir
ortamda bulunmasını sağla,
> Uygun bir doğum yeri temin edin,
> Doğuma yardım için doğru teknikleri kullan,
> Doğumdan sonra buzağıyı annesinden ayır,
> Doğumdan hemen sonra buzağının göbek kordonunu iyotlu bir antiseptiğe daldır.
Verim ve tip özellikleri bakımından sütçü
sürünün genetik ilerlemesi için kanıtlanmış
boğaların spermalarını kullan. Genellikle buzağılama kolaylığı skoru 8 (düvelerin %8’inde
güç doğum) veya daha az olan spermalar
kullanarak güç doğum oranı azaltılarak genç
buzağıya muhtemelen daha iyi bir başlangıç
sağlanmalıdır. Rüzgâr ve şiddetli soğuğa
karşı korunan kuru bir doğum alanı buzağıya
değerli vücut enerji depolarını yaşamının ilk
birkaç saati boyunca kendisini ısıtmak için
saklama olanağı sağlar.
Üreticiler arasında doğum sonrasında buzağıyı annesiyle bir arada tutma konusunda
farklı düşünceler vardır. İmmun sistem gelişimi, buzağı beslenmesi ve hastalık kontrolü
bakımından buzağının annesinden ayrılması
buzağıya iyi bir şans sunar. Bu faydaları
gerçekleştirebilmek iyi bir yönetimin gerekir.
Buzağılar immun sistem fonksiyonlarını kurabilmek için (özellikle soğuk havalarda doğan
buzağılar) yeteri kadar kolostrum tüketmelidir.
Annenin kaliteli/güçlü bir kolostrum vermesi
buzağısına yapacağı en önemli destektir.
Hastalık idaresi bakımından ise; buzağılar
anneleriyle ilk temasları sırasında birçok
potansiyel hastalık organizmasıyla temas
eder. E. coli ve Salmonella spp. gibi ishale
neden olan organizmalar ineğin gübresinde,
memelerinde ve karın bölgesinde mevcut
olup, bu bölgeler buzağının annesiyle sürekli
olarak temas halinde olduğu kısımlarıdır.
Ayrıca paratüberküloz, koksidiya ve kriptosporidya (cryptosporidia) ile enfekte inek bu
organizmaları gübresiyle etrafa saçar ve bu
organizmalarla yaşamın ilk günlerinde temas
eden genç buzağı bunlarla enfekte olur.
Kolostrum ve Kolostrum İdaresi
Kolostrum, buzağının doğumu sonrasında
ineğin meme bezini ilk terk eden üründür.
Bu ilk sekresyon, gebeliğin geç dönemi
sırasında meydana gelir ve buzağıya besin
maddeleri sağlamasının yanısıra, hastalıklara
karşı koruma da sağlar. Bazı besin maddeleri
bakımından kolostrum normal sütten farklıdır
fakat süt ile kolostrum arasındaki en önemli
fark -buzağının kan dolaşımına sokabilmeyi
başarırsak- kolostrumun hastalıklara karşı
koyabilme kapasitesine sahip özel proteinler
içermesidir (globulinler ve albuminler, “antikorlar” veya “immunogloblinler”).
Buzağılar hastalıklara karşı hiçbir immunolojik korumaya sahip olmadan doğar. Plasenta
yapısı nedeniyle gebelik sırasında anneden
buzağıya antikor geçişi olmaz. Buzağı yaşamının ilk birkaç haftası sırasında hastalıklara karşı korunabilmek için barsaklarından
antikor absorbe etmeye bağımlıdır. Buzağının
kolostrumdan elde ettiği korumanın derecesi
absorbe edilen immunoglobulin mşktarına
bağlıdır (daha fazla immunoglobulin daha fazla koruma sağlar). Kolostral antikor absorbe
etmeyen buzağıların yaşama tutunabilmeleri
için çok az şansları vardır. Buzağının ihtiyacı
olan bütün edinsel (pasif) immunitesine yardımcı olacak yönetsel adımlar şunlardır:
> Doğumdan hemen sonra buzağıya 2 litre
kolostrum içir ve daha sonra 12 saat içinde 2
litre daha ver,
BÜYÜKBAŞ
Tablo 1. Aşılar ve buzağılar için
kolostrum katkıları
Doğumdan hemen
sonra buzağının göbek
kordonunu iyotlu bir
antiseptiğe daldır.
İnekler için
aşılar
Buzağılar için
kolostrum
katkıları*
Infectious
Bovine
Rhinotracheitis
Bovine RotaCoronavirus
Bovine Viral
Diarrhea (BVD)
E. coli
Parainfluenza
type 3 (PI-3)
Bovine
Respiratory
Syncitial Virus
Haemophilus
> Buzağı eğer bu miktarı istekli bir şekilde almıyorsa bir mide sondası kullanarak zorla besle,
> Daha yaşlı ineklerden elde edilen yüksek
kaliteli kolosrum kullan (minimum 50 mg
immunoglobulin/ml kolostrum). Kolostrumun
kalitesini kolostrometre kullanarak ölç.
Kolostrum idaresinin anahtar faktörleri;
besleme zamanı, kolostrumun kalitesi ve içirilen kolostrumun miktarıdır. Buzağıya verilen
mevcut immunoglobulin miktarı önemli olup,
daha zayıf kolostrumların daha fazla miktarda verilmesi gerekebilir. Buzağı doğduğunda
işletmede yüksek kaliteli kolostrumlar depolanmış olarak hazır bulunmalıdır. Kolostrum
doğumu takiben buzağıya hemen verilmelidir. Kolostrum buzdolabında (+4C°) birkaç
gün boyunca saklanabilir. Buzağıya verilmeden önce vücut ısısına getirilmelidir. Ayrıca
kolostrum immunoglobulin aktivitesini kaybetmeksizin fermente edilmek suretiyle de
birkaç gün boyunca saklanabilir. Kolostrum
dondurularak altı aya kadar depolanabilir ve
uygun bir şekilde çözdürülüp verildiğinde
yeterli immunite sağlar. Donmuş kolostrum
ılık su içinde (sıcak değil) çözdürülmeli ve
vücut ısısnda olacak şekilde verilmelidir.
Antikorlar tahrip olacağından kolostrumu
çözmek için mikro dalga fırın kullanılmaz.
Kolostrumu ağzı kilitli buzdolabı torbaları
veya buzağı biberonlarında dondurmak en
iyisidir. Bu amaçla iki litrelik su şişeleri de
kullanılabilir. Dondurma sırasında geniş bir
yüzey oluşturarak hızlı dondurma sağlayan
buzdolabı torbaları aynı şekilde çözdürme
sırasında da geniş bir yüzey sağlayarak vakit
kaybını azaltırlar.
İnekler daha kaliteli kolostrum verecek
hâle getirilebilir. Kolostrumdaki immunogloİNFOVET 106-107
bulinler; ineğin daha önce geçirmiş olduğu
hastalıklar veya yapılan aşılara karşı verdiği
yanıt olarak üretildiğinden, ineğin aşılanmasıyla spesifik antikorlar kolostruma eklenebilir. Biyoteknolojideki ilerlemeler sayesinde
oldukça iyi çalışan biyolojik ürünler kullanıma
girmiş ve böylece başlıca ishal nedeni olan
bazı E. coli hatlarına, rota ve corona viruslara karşı aşılar geliştirilmiştir. Bu aşıların
kullanımıyla birlikte ineğin bu patojenlere
karşı antikor oluşturması ve kolostrumun da
bu antikorları içermesi sağlanmıştır. Ayrıca
kolostrum katkıları olarak kullanılabilecek
-spesifik enfeksiyöz organizmalara karşıantikor ya da antiserumlar mevcuttur. Bu
ürünler buzağıya oral olarak kolostrumla
birlikte aynı zamanda verilerek buzağıyı
kolostral korumanın arzulanandan daha az
olduğu tahmin edilen spesifik hastalıklara
karşı korur. Tablo-1’de koruma sağlanabilecek
bazı hastalıklar verilmiştir.
Kolostrum katkıları içerik bakımından dikkatlice incelenmelidir. Bunların bazıları tablo1’de listelenen hastalıklara karşı immunoglobulin veya antiserum içerirken, diğerleri basit
Güç doğum oranını
en aza indirgemek
için yaşama şansı
düşük olan yeni
doğan buzağının daha
güçlü olmasını ve
yetiştirilmesinin daha
kolay olmasını sağlar.
Pasteurella
Salmonella
E. coli
Rota virus
Corona virus
*İmmunize edilmiş ineklerden elde edilen
kolostrumun buzağının annesinden elde edilen
kolostruma ilâve edilmesi (bkz. Linda J. ve ark.
Immunity to Bovine Rotavirus in Newborn Calves
Fed Colostrum Supplements from Immunized or
Nonimmunized Cows. Infection and Immunity, Sept.
1983, p. 1118-1131 Vol. 41, No. 3)
beslenme katkılarından başka bir şey değildir.
Yeterli bir kolostrum idaresi mevcut
değilse, buzağıların yeteri kadar immunoglobulin alıp almadıklarının kontrol edilmelidir.
İmmunoglobulinler gerçek proteinler olduklarından kan ve serumdaki yükselen protein
miktarından hareketle kandaki mevcudiyetleri ölçülebilir. Serumdaki protein miktarı
onun “refraktif endeksini” etkiler. Bu refraktif
endeksi ölçen alet “serum refraktometre”
olarak isimlendirilir ve serum protein seviyesini kabaca ölçmede kullanılabilir. Yeteri
kadar kolostral immunoglobulin absorbe
etmiş olan buzağıların serum refraktometre
değeri; çok az miktarda kolostrum tüketmiş,
immunoglobulin içeriği düşük kolostrum
tüketmiş veya doğumdan sonra uzunca bir
süre kolostrum tüketememiş olan buzağılarınkinden daha yüksek olacaktır. İşletmede
buzağılara kolostrum içiren ekibin işini iyi
yapıp yapmadıklarını kontrol etmek için serum refraktometre kullanım düşünülmelidir.
Yılda birkaç buzağı yetiştiren bir üreticinin
BÜYÜKBAŞ
spesifik yoğunluğu etkiler, bu nedenle bu
metodun Ig konsantrasyonunu doğru tahmin
yeteneği biraz değişkendir. Kolostrometrenin
en iyi kullanımı kaliteli kolostrumu, kalitesiz
olandan ayırt etmektir. Daha kesin ölçüm için
kolostrometre oda ısısındaki kolostrumda
kullanılmalıdır (22 C°). Daha düşük ısılarda
kolostrometre IgG konsantrasyonunu fazla,
22 C°’nin üzerindeki ısılarda ise daha az gösterir. Farklı ısılarda yapılan kolostrum ölçümlerini düzeltmek için bilgisayar yazılımları
mevcuttur. Bir kolostrometre kullanılırken kolostrumun bakteriyel üreme için mükemmel
bir ortam olduğu unutulmamalıdır. İlk içirilecek olan kolostrum Ig seviyesini ölçmeden
önce 2 saat süreyle soğumaya terk edilirse
bakteriler çoğalmak için yeterli fırsata sahip
olur. Hızlı bakteriyel çoğalmadan kaçınmak
için ölçümü yapılacak kolostrum örneği bir
ölçü silindiri içine dökülür (yarım litre -büyük
bir bira bardağı kadar- kolostrum yeterlidir)
ve geri kalan kolostrum hızla soğutulur.
böyle bir alete ihtiyacı olmayacakken, fazla
sayıda buzağı yetiştiren işletmelerde bu
alet kolostrum idaresinin önemine dikkatleri
yoğunlaştırmak ve çalışanları izlemek için
gerekli olabilir.
IgG Ölçümü
Araştırmalar IgG seviyesinin bireysel farklılık gösterdiğini orta koymuştur (<20-100>
mg/ml). IgG’nin kolostrumdaki 20-100 mg/
ml arasında olmasının anlamı; immunitenin
buzağıya pasif transferindeki başarı ve başarısızlık farkıdır. Kolostrumun IgG konsantrasyonu; ineğin hastalık hikâyeleri, yapılan
aşılamalar, üretilen kolostrum miktarı, mevsim ve ırka göre farklılık gösterir. Kolostrumdaki IgG konsantrasyonunun ölçümü; kolostrum kalitesinin idaresi ve kolostrum besleme
uygulamalarının izlenmesinde yardımcı olur.
Yüksek kaliteli kolostrum tipik olarak oldukça
yoğun ve krem kıvamında olmasına rağmen,
sadece görünümü IgG içeriğini tahmin
bakımından güvenilir değildir. Ayrıca ilk
sağımdaki kolostrum miktarı yanıltıcı olabilir
ve kolostrum Ig içeriğini tahmin bakımından
önerilen bir metot da değildir. Ayrıca, IgG
konsantrasyonu laboratuarda oldukça kesin
bir şekilde ölçülebilmesine rağmen, zaman
alır ve üreticiler için kullanım kolaylığına
sahip değildir.
IgG içeriği 50 mg/ml veya üzerinde olan
kolostrum, yeni doğan buzağılar için yüksek
kaliteli bir yem olarak da göz önüne alınır.
Hidrometreler ve refraktometreler kolostrum
IgG miktarını saptamak, yüksek kaliteli kolostrumu ayırt etmek ve immunitenin başarılı
bir şekilde pasif transferini başarabilmek için
çiftliklerde kullanılır.50 mg/ml ve daha fazla
IgG içeren kolostrumlar gelecekteki kullanıma yönelik olarak saklanabilir. Buzağıın ilk
ve ikinci öğününde sadece yüksek kaliteli
kolostrum kullanılmalıdır. Düşük kaliteli
kolostrumlar geçiş sütüne karıştırılarak kullanılabilir ve buzağılara en az iki günlük yaştan
sonra verilebilir.
Kolostrometre
Kolostrometre; spesifik yoğunluğu ölçen, mg/
ml immunoglobulin (Ig) olacak şekilde kalibre
edilmiş renk kodu ölçekli bir hidrometre olup,
spesifik yoğunluğu Ig konsantrasyonuna çevirir.
Kolostrometre, içinde kolostrum bulunan silindir şeklinde bir kap içine serbest
yüzecek şekilde bırakılır. Kolostrometrenin
göstrerdiği renk kodlarından “yeşil” 50 mg/
ml’den daha fazla Ig, “sarı” 20 - 50 mg/
ml Ig, ve “kırmızı” 20 mg/ml’den daha az Ig
konsantrasyonunu ifade eder.
Ig dışındaki kolostrum komponentleri
İNFOVET 108-109
Dört litre yüksek kaliteli
kolostrumun ilk
12 saat içinde içirilmesi
yeni doğan buzağının
hayatta kalması ve
immun sisteminin
yeterince gelişmesi
için esansiyeldir.
Brix Refraktometre
Brix refraktometre kolostrumdaki IgG
miktarını ölçmek için geliştirilmiş bir alettir.
Brix refraktometredeki ölçek (skala) bir
solüsyondaki sukroz miktarını ölçmek için
tasarlanmıştır fakat yapılan çalışmalar
sonun Brix değerleri kolostrumdaki Ig ile ilişkilendirilebilmiştir. ABD ve Kanada’da yapılan
çalışmalar sonucu; radial immunodiffüzyon
kullanılarak IgG için elde edilen laboratuar
Bir kolostrometre
kullanılırken
kolostrumun bakteriyel
üreme için mükemmel
bir ortam olduğu
unutulmamalıdır.
BÜYÜKBAŞ
analiz sonuçları (IgG analizi için en mükemmel metot) ile Brix refraktometre değerleri
arasında 0.63’lük bir korelasyon olduğu
ortaya konmuştur.
Ölçekte %22 olarak okunan bir Brix değeri,
50 mg/ml miktarına karşılık gelmekte olup,
bunun anlamı bu Brix değerinin yüksek kaliteli bir kolostruma işaret etmesidir. Bir Brix
refraktometre kullanmak için birkaç damla
kolostrum prizmaya damlatılır ve ölçeğin
kapağı kapatılır. Daha sonra refraktometre
bir ışık kaynağına doğru tutularak, (alet ışığa
dik tutulmalıdır) Brix değeri ölçekte görülen
aydınlık ve karanlık bölgelerin arasındaki
çizgiden okunur.
Bir refraktometre kullanırken prizma ve numune kapağı her bir numuneden sonra iyice
temizlenerek bir sonraki ölçümü etkileyecek
kalıntıdan arındırılmalıdır. Refraktometre
kalibrasyonunun arasıra kontrol edilmesi
gerekir. İmalatçı firma kontrol ve kalibrasyon
talimatlarını vermelidir. Brix refraktometre
birçok firma tarafından imal edilmekte olup,
hem digital ve hem de optik modelleri mevcuttur. Her iki tip de benzer sonuçlar verir.
Bununla birlikte digital modellerin kullanımı
daha kolaydır.
Kolostrumun yüksek yağ içeriği optik
refraktometre ölçeğinde sıklıkla belirgin
bir çizgi yerine bulanık bir bant oluşumuna
neden olur. Bu bant Brix değerinin tam olarak
okunmasını güçleştirir ve ölçümlerin tekrarlanabilirliğini azaltır. Digital refraktometreler
bu tip yüksek yağlı numuneleri keskin bir
doğrulukla okuyabilir gözükmektedir. Brix
refraktometre geniş aralıkta şeker içeriğine
sahip solüsyonlarda ölçüm yapabilir. Aletin
fiyat yelpazesi oldukça geniştir.
Brix refraktometre ile birlikte kolostrometre
de kullanılmalıdır. Buzağı serumundaki Ig konsantrasyonunun Brix refraktometre ile ölçülmesine yönelik çalışmalar devam etmektedir.
Kolostrumdaki immunoglobulinler ve büyüme
faktörleri pastörizasyondan hasar görür mü?
Kolostrumun hızlı (flash) pastörizasyonu
(72 C°’de 15 saniye) immunoglobulinler ve büyüme faktörlerinin biyoaktivitesi etkilenmez.
Boynuz Köreltme
Boynuz köreltme ülkemizde yaygın bir
uygulama olmamasına karşın, kuzey Amerika, Avustralya ve bazı Avrupa ülkelerinde
rutin olarak uygulanır. Boynuz köreltme için
başlıca iki yöntem kullanılır: kimyasal ve
elektrikli koter. Elektrikli koter travmaya neden olacağından genelikle buzağılar birkaç
haftalık veya birkaç aylık yaşa ulaştıklarında
uygulanır. Yeni doğan buzağılarda boynuz
İNFOVET 110-111
Boynuz köreltmede,
kostik macunu
sadece 2 günlükten
küçük buzağılara
uygulanmalıdır.
Kolostrumdaki IgG
konsantrasyonunun
ölçümü; kolostrum
kalitesinin idaresi ve
kolostrum besleme
uygulamalarının
doğru izlenmesinde
yardımcı olur.
köreltmesinin kostik macunla (kimyasal
koterizasyon) yapılması bu travmayı en
az seviyeye indirir. Kostik macun deriye
uygulandığında kimyasal bir yanık oluşturur ve çok genç yaşta boynuz dokusunun
gelişecek olan hücrelerine uygulandığında
bu hücreleri öldürerek boynuzun gelişimini
engeller. Kostik macunun doğru uygulanmaması halinde düzensiz boynuz oluşumu elde
edilir. Kostik macun kullanmına ilişkin bazı
öneriler aşağıda verilmiştir.
> Kostik macunu sadece 2 günlükten
küçük buzağılara uygula.
> Uygulamadan sonra birkaç gün boyunca
yağmur veya kar altında kalma olasılığı olan
buzağılara yapma. Buzağı yağmur altında kalacak olursa macun göze akarak kör edebilir.
> Sadece diğerlerinden izole edilmiş olan
buzağılara uygula böylece birbirlerinin üzerlerine sürtünerek macunu çıkartamazlar.
> Boynuz tomurcuklarının etrafındaki kılları
kes. Bu uygulama macunun doğrudan deriye
sürülmesine yardımcı olur. Ayrıca, bebek
buzağılarda bölgedeki kıllar kırpılmayacak
olursa boynuz tomurcuklarının bulunması
oldukça zor olur.
> Kırpılan kılların bulunduğu alanı fırçalayarak düzelt ve boynuz tomurcuklarının
çevresine (halka gibi) kostik macunun çevre dokulara zarar vermemesi için koruyucu
bir krem sür.
> Sadece yeteri kadar macunu ince bir tabaka halinde yaklaşık 2 cm çapında uygula.
Fazlası buzağının kafa derisine zarar verir.
> Macunun buzağının gözüne kaçmaması
için önlem al, kendi cildine bulaşmaması
için eldiven kullan.
Süt veya süt ikâme yemi ile besleme
Buzağı beslenmesindeki devamlılık önemlidir. Sütle besleme dönemi sırasında optimum buzağı performansını kontrol etmek
için birkaç faktöre gerek vardır. Bunlar:
> Yem olarak kullanılan ürünün tipi (süt
BÜYÜKBAŞ
veya süt ikâme yemi),
> Besleme süresi ve besleme sıklığı,
> Her öğünde verilen miktar,
> Sütün ısısı.
Süt memeli bebeklerinin ilk gıdasıdır ve
hiçbir şey ondan daha üstün olmayıp, benzeri
bir madde sentezlenmemiştir. Bazı ürünler
sütün kimyasal ve fiziksel özellikleri taklit
ederek onun yerini alabilir. Sütçü buzağılar
için temel olarak iki tip sıvı süt kaynağı vardır:
bir inekten elde edilecek tam süt ve sulandırılarak kullanılan toz hald süt ikâme yemi. Bu
yemlerden hangisinin seçileceğine buzağının
sağlık ve performansı ile ekonomik oluş gibi
kriterler göz önüne alınarak karar verilir.
Kuzey Amerika, Avrupa, Avustralya gibi
ülkelerde sütçü işletmelerin birçoğunda buzağılara atık süt verilir. Bu, süt tankına koymak için kolostrum gibi uygun olmayan veya
mastitis tedavisi görmüş ineklerin sütleridir.
Yeni doğum yapmış olan ineklerin sütleri
buzağılar için en mükemmel gıdadır. Buzağı
bir günlük yaştan sonra immunglobulinleri
absorbe edemese bile, bu sütler birkaç gün
süreyle giderek azalan miktarda kolostral immunoglobulin içerir ve bu antikorların barsak
lumenindek patojen mikro organizmalarla
mücadelede bir miktar yararı olur.
Mastitisli ineklerden elde edilen sütler
tedavi için kullanılan antibiyotik kalıntıları
kadar enfeksiyöz bakteriler de içerebilir. Bunların her ikisi de buzağı üzerinde
yıkıcı etkiye sahip olabilir. Mastitisli sütlen
beslenen buzağıların ağız ve tükürükleri
mastitis bakterileri için barınak olur ve
Gerçek sütle
beslemeye alternatif
olarak toz haldeki
süt ikâme yemi de
kullanılabilr.
İNFOVET 112-113
Tablo 2. Buzağılar için süt ikâme yemlerindeki farklı protein kaynaklarının uygunluğu
Yüksek
Orta
Düşük
Bilinmiyor
Yağsız süt tozu
Laktozsuz
peynir altı
suyu
Soya unu
Buğday proteini
Kurutulmuş peynir altı suyu
Soya protein
izolatı
Balık unu
Patates proteini
Peynir altı suyu proteini konsantresi
Soya protein
konsantresi
Tek hücre
proteini
Kurutulmuş tereyağı
Kurutulmuş
et çözeltileri
Kazein
Distilasyon
çözeltileri
Minerali alınmış peynir altı suyu
Plazma proteinleri
Yeni doğan
buzağılarda boynuz
köreltmesinin kostik
macunla (kimyasal
koterizasyon)
yapılması olası
travmayı en az
seviyeye indirir.
bu patojenler buzağıların birbirlerinin
memelerini emmeleriyle henüz daha erken
yaşlarda sürüye yayılır. Bu bakterilerden
bazıları düvelerinnin memelerinde birkaç
yıl boyunca canlı kalarak onlarda enfeksiyöz mastitis oluşumuna neden olur. Buzağıların bireysel kafeslerde barındırılması bu
soruna karşı koruyucu olabilir. Ayrıca, buzağıyı antibiyotik içeren bir sütle beslemek
bazı bakterilerin kullanılan antibiyotiğe
karşı direnç kazanmasına neden olabilir.
Bir bakteri antibiyotiğe karşı direnç geliştirdiğinde aynı bakteri tarafından meydana
getirilen klinik enfeksiyonlarda direnç geliştirilen antibiyotikle tedavide etkili sonuç
alınamaz ve o buzağı hastalıklarla savaşta
zorlanır. Ayrıca buzağı beslenmesinde
gelişigüzel antibiyotik kullanımı buzağının
sindirim sisteminde yararlı bakterilerin
koloni kurmasını da engeller.
Gerçek sütle beslemeye alternatif olarak
toz haldeki süt ikâme yemi de kullanılabilr.
Sektörel pazarda yaygın olarak satılan bu
ürünün yüksek kalitede olması arzulanır ve
özellikleri aşağıdaki gibi olmalıdır:
> Proteinin tamamı ya da büyük bir kısmı
süt kaynaklı olmalıdır.
> Minimum %20 protein içermelidir. > Minimum %20 yağ içermelidir.
> Yağın tamamı ya da büyük bir kısmı
hayvan kaynaklı olmalıdır (don yağı).
Süt ikâme yemleri arasındaki büyük fark
besin maddeleri ve bunların kaynaklarından
ileri gelir. Protein kaynağı en büyük değişken olup, bazı protein kaynaklarının biyolojik
değeri diğerlerinden üstündür. Bununla
BÜYÜKBAŞ
birlikte, süt proteininden daha iyi bir kaynak
mevcut değildir. Süt ikâme yemlerinde kullanılan protein kaynakları ve onların genç buzağılar
için relatif uygunlukları tablo-2’de özetlenmiştir. Günümüzde süt ikâme yemlerindeki proteinlerin büyük bir kısmı peynir endüstrisinin yan
ürünü olan peynir altı suyu proteinidir.
Süt ikâme yemlerinde peyniraltı suyu
proteininin kullanımı ekonomik nedenlerle
başlamıştır. Başlangıçta, bu ürünün buzağı
abomazumunda koagüle olmaması veya
pıhtı oluşturmaması nedeniyle sindirilme
kaygısı vardı. Bununla birlikte, peynir altı
suyu proteininin sindirilebilirliğinin kazein ile
benzer olması buzağı performansında çok
az bir fark yaratır. Yeni bir protein kaynağı
ise; hayvan plazmasıdır. Hayvan plazması
içeren süt ikâme yemiyle beslenen buzağılardaki performansın, süt ile beslenen buzağılarınkine benzer olduğu bildirilmiştir.
Süt ikâme yemi etiketine bakılarak kısa sürede değerlendirilebilir. Düşük kaliteli süt ikâme
yemi kullanımı genellikle buzağı performansının düşük olmasına neden olabilirken, yüksek
kaliteli içerik için harcanan fazladan birkaç
lira en rasyonel davranış olacaktır (ucuz mal
alacak kadar zengin olma!). Ya süt ya da süt
ikâme yemi kullanılmalı, sindirim bozukluğuna
Süt ikâme yeminin
kalitesi, içeriği
nedeniyle birbirinden
farklı olabilir. Bu
nedenle sadece yüksek
içerik kalitesine sahip
süt ikâme yemleri
kullanılmalıdır.
neden olacağından birinden diğerine rastgele
geçişlerden kaçınılmalıdır. Unutulmamalıdır ki,
buzağı yetiştirmede tutarlılık anahtar faktördür
ve genellikle süt türünü değiştirmek sindirim
rahatsızlıklarına neden olabilir.
Ülkemiz için garip gerebilcek ancak süt
üretimi çok yüksek olan ülkelerde sık sorulan
bir soru: atık süt mevcut değilse, buzağılara
iyi ve satılabilir süt yem olarak verilebilir mi?
Eğer rutin olarak atık süt kullanılıyorsa ve sadece geçici olarak satılabilir süt yem olarak
kullanılıyorsa, buzağı rasyonlarını süt ikâme
yemine çevirmeye gerek yoktur. Bununla
birlikte, eğer yeteri kadar atık süt mevcut
değilse satılabilir süt ile süt ikâme yemi arasında ekonomik değerlendirme yapılmalıdır.
İNFOVET 114-115
Enfeksiyöz olmayan
ishal, genelikle ölüme
neden olacak kadar
şiddetli olmaz fakat
buzağıyı zayıflatarak onu
enfeksiyöz ishallere karşı
daha duyarlı hale sokar.
Aşağıdaki örnek incelendiğinde;
> Sütün litresini 0.5 TL’den satıyorsan, 4
litre süt 2.0 TL eder.
> Süt ikâme yemi fiyatı 2.0 TL/kg ve 4 litre
süt ikame yemi yapmak için tipik olarak 0.5
kg toz ikâme yemi kullanılıyorsa,
Yukarıdaki fiyatlandırmada; satılabilir
sütün buzağı besleme için kullanılması
halinde iki kat fazla maliyetli olduğu görülebilir. Hangisinin daha kârlı bir uygulama
olduğuna karar vermek için süt pazarındaki fark değerlendirilmelidir. Buzağı
beslenmesinde kullanılan süt miktarı
bazen tartışılır. Buzağılar yaşamlarının
ilk 2-3 haftası sırasında günde 4 litre süt
veya süt ikâme yemi tüketerek optimum
büyüme için yeteri kadar besin maddesini
alabilirler (günde iki öğüne bölünmüş olarak). Bazı süt üreticileri ishali önleyeceği
düşüncesiyle daha az miktarda kullanır.
Fazla süt vermek gaitanın cıvık olmasına
neden olacağından ve geçici olarak enfeksiyöz olmayan ishale neden olabilece-
ğinden günde iki öğün halinde 2’şer litre
süt vermek bu durumu engelleyecektir.
İshal ve Tedavisi
İshal, genç buzağıların en önemli sağlık
sorunlarından birisidir. İshal, çıvık ve sulu
gaita oluşumu ile karakterize olup, şiddetine
bağlı olarak buzağıyı oldukça hızlı öldürebilir. Buzağının ishalden ölümü; dehidrasyon,
elektrolit kaybı ve metabolik asidozisin kombinasyonuyla olur. İshal, enfeksiyöz olmayan ve
enfeksiyöz olarak sınıflandırılabilir. Enfeksiyöz
olmayan ishal, genellikle sütle aşırı besleme
veya besleme programında tutarlılığın olmamasından kaynaklanır. Enfeksiyöz olmayan
ishal, genelikle ölüme neden olacak kadar
şiddetli olmaz fakat buzağıyı zayıflatarak
onu enfeksiyöz ishallere karşı daha duyarlı
hale sokar. Enfeksiyöz organizmaların neden
olduğu ishal en büyük sorundur. Bakteri,
virus ve protozoalar ishale neden olur. Bütün
hastalıklarda olduğu gibi; koruma tedaviden
çok daha ucuz ve kolay bir yoldur.
BÜYÜKBAŞ
> Enfeksiyöz ishalden korunmaya ilişkin
bazı ölçütler aşağıda verilmiştir:
> İyi kolostrum idaresi uygulaması,
> Doğumdan sonra buzağıyı annesinden
hemen ayırmak,
> Buzağıyı daha yaşlı olan hayvanlardan
izole etmek,
> Yem ekipmanı ve ahırı sanitize etmek,
> Yeni buzağılar gelmeden önce ahırı ve
kulübesini temizlemek,
> Hasta buzağıların besleme ve bakımını
en son yapmak.
Önleyici tedbirler başarısız olduğunda enfeksiyöz ishal meydana gelir. Uygun tedavi başarının anahtarıdır. Uygun tedavi, ishale neden
olan organizmaya bağlıdır. Bakteriyel ishallerde
E. coli ve Salmonella spp. ciddi olgulara en
çok iştirak eden iki organizmadır. Bakteriyel
ishal antibiyotiklerle tedavi edilebilirken, farklı
antibiyotikler farklı organizmalara karşı etkilidir.
En uygun antibiyotik tedavisinin seçilebilmesi
için neden olan organizmanın saptanması
gerekir. İshale neden olan bakteri popülasyonu
zamanla değişebildiğinden, geçmişte başarılı
olmuş bir ishal tedavisi o an için etkisiz ise;
muhtemelen artık yeni bir mikroorganizmayla
karşı karşıyasınızdır. Hasta buzağılardan gaita
numunesi toplayarak bunları bir veteriner tanı
laboratuarına yollamak çok az da olsa zaman,
iş gücü ve para gerektirir fakat buzağılara yanlış bir tedavi protokolü uygulandığında ortaya
çıkan ölümleri engeller.
İshale neden olan viral enfeksiyonlar
genellikle antibiyotik tedavisine cevap
Oral elektrolit tedavisi;
buzağıları, ishale
neden olan enfeksiyöz
organizmaların üstesinden
gelinceye kadar canlı
tutmanın bir yoludur.
İNFOVET 116-117
Buzağı süt
içme arzusunu
kaybetmişse, sodyum
bikarbonat veya
potasyum bikarbonat
içeren oral elektrolit
sıvıları tüketmesinde
fayda vardır.
vermezler çünkü viruslar antibiyotiklerden
etkilenmez. Viral ishalere karşı en iyi koruma;
sanitasyon ve iyi kolostrum idaresidir. Viral
ishaller için en uygun tedavi, buzağının oral
elektrolit tedavisiyle viral enfeksiyon son
bulana kadar buzağıyı canlı tutmasıdır.
Yaygın olarak ishale neden olan iki protozoa sınıfı vardır: coccidia ve cryptosporidia.
Koksidiyozisi tedavi eden ilaçlar mevcut
olmasına rağmen, kriptosporiyozise karşı
etkili bir ilaç henüz mevcut değildir. İyonofor
kullanımının (monensin, lasalocid), decoquinate ve amproliumun koksidiyal enfeksiyonlara karşı korumada ve kontrolünde etkin
olduğu kanıtlanmıştır. İshal kaynağı olarak
kriptosporidiya’nın tanısı genellikle zordur.
Henüz bu organizmaya karşı etkili hiçbir ilaç
mevcut olmadığından, yayılması diğer yönetim stratejileri tarafından kontrol edilmezse
buzağılar için yıkıcı olabilir. Zoonoz karakterde olduğundan dikkatli olunmalıdır.
Oral elektrolit tedavisi; buzağıları, ishale
neden olan enfeksiyöz organizmaların üstesinden gelinceye kadar canlı tutmanın bir
yoludur. Geniş bir fiyat yelpazesinde birçok
ticari ürün mevcuttur. Bu ürünlerde kullanılan
malzemelerin tip ve miktarları arasında çok
büyük farklılıklar vardır. Bu ürünler genellikle
ishal sırasında kaybedilen su ve elektrolitleri
(sodyum ve potasyum) yerine koymak ve bu
elektrolitlerin kaybı sonucu oluşan metabolik
asidozisi düzeltmek için tasarlanmıştır. İki
tip ürün metabolik asidozisi düzeltmek için
kullanılır: bikarbonat bileşikleri ve metabolize edilebilir bazlar. Bikarbonat bileşikleri
(sodyum ve potasyum bikarbonat) genellikle vücuttaki asitleri direkt olarak nötralize
etmek için kullanılır. Bununla birlikte,
BÜYÜKBAŞ
Buzağılara her gün
içeriği temiz su
ve yüksek kaliteli
başlatma yemi
verilmesi büyüme
oranını yükseltir ve
sütten kesimi daha az
travmatik hale sokar.
Tanıyı doğrulamak
ve enfeksiyöz ajanı
doğru saptamak
için bir veteriner tanı
laboratuarı kullan,
abomazumundaki asidi de nötralize ederek
buzağının protein sindirim yeteneğini
olumsuz yönde etkileyebilir (abomazum
daima asittir). Protein sindiren bir :nzim olan
pepsin abomazumdan salınır ve fonksiyonunu tam olarak yerine getirebilmek için
abozumda asidik bir ortama gereksinir. Bu
nedenle bikarbonat bileşikleri içeren oral
elektrolit solüsyonları hâlen süt ile beslenen
buzağılarda kullanımı tartışmalı bir konudur
(yükselen abomazum pH’sı sütün sindirilebilirliğini azaltıp kalın barsaklarda bakteriyel
fermentasyona neden olabileceğinden).
Bununla birlikte, şiddetli ishal vakalarında en
İNFOVET 118-119
iyi seçenek sodyum bikarbonattır. Metabolize olabilir bazlar ise (sitrat, asetat, propiyonat, glukonat, L ve DL-laktat) abomazum pH
değerini etkilemeksizin asidozisle mücadele
için kullanılabilmelerine rağmen, orta ve
şiddetli olgularda etkileri düşüktür.
İshaller hakkındaki en yaygın yanlış
kanı; sütün ishale neden olduğudur. Bu
doğru olmakla birlikte, ishalli buzağıya süt
verilmemesi zeminde daha az dışkı bulunmasına neden olacağından hiçbir buzağının
iyileştiği anlamına gelmez. Birçok üretici
ishalli buzağıların elektrolit solüsyonlarıyla
beslenmesi sırasında, yanlış bir inanışla
sütle beslemenin askıya alınması gerektiğine inanmaktadır. Bu uygulamanın iyileşme
oranını arttırmadığı saptanmıştır. Ayrıca,
sıvı ve elektrolitlerle birlikte sütle beslemeye devam edilmesi buzağıların canlı ağırlık
artışlarını makul bir şekilde korur. Oral elektrolit solüsyonlar kaybedilen sıvı ve elektrolitlerin (başlıca sodyum ve potasyum) yerini
alarak buzağıyı canlı tutar ve ishal sırasında
meydana gelen metabolik asidozisi düzeltir.
Enfeksiyöz ishalin tedavisi ve oral elektrolit
solüsyonların kullanımına ilişkin bazı ilkeler
aşağıda verilmiştir:
> Tanıyı doğrulamak ve enfeksiyöz ajanı
doğru saptamak için bir veteriner tanı laboratuarı kullan,
> Tedavinini ana ekseni olarak doğru ilaç
seçimini yap,
> Buzağılar hâlen sütle besleniyorsa, sodyum veya potasyum bikarbonat içeren oral
elektrolit ürünlerden kaçın veya -daha iyisinormal süt rasyonlarını normal beslenme
zamanında, oral elektrolit solüsyonu ise süt
içtikten yaklaşık 4 saat sonra ver,
> Metabolize olabilir bazlar içeren ürünler
BÜYÜKBAŞ
> Her buzağı için ayrı bir biberon, emzikli
kova veya kova kullan,
> Daima önce daha genç ve sağlıklı buzağıların yemlemesini ve bakımını yap. Bunlar
bittikten sonra, önce daha yaşlı buzağıları
son olarak ta hasta buzağıları besle ve
bakımını yap.
Sanitasyon, biraz sağduyunun büyük
işler becereceğini oraya koyar. Buzağınıza
ait herhangi bir ekipmanın, kendi ağzınıza
değmesini isteyip istemediğinizi düşünmeye
çalışın. Temiz olmadığı için bunu yapmada
tereddüt ediyorsanız, buzağı için yeteri
kadar temiz değildir. Özetle buzağıyla sürekli
empati içerisinde olun.
Buzağılar 5-6
haftalık oluncaya
kadar kuru ot
verme ve sadece
en kaliteli kuru ot
kullanılmalıdır..
kullan (D-glukonat, asetat ve sitrat).
> Buzağı süt içme arzusunu tamamen
kaybetmişse, sodyum karbonat veya
potasyum bikarbonat içeren oral elektrolit
solüsyonlar kullan.
> Buzağılar elektrolit soüsyonlarını istekli
bir şekilde tüketmiyorlarsa, içirmek için özefagus sondası kullan.
Sanitasyon
Genç buzağıların enfeksiyöz hastalıklarla
savaşında sanitasyon yaşamsal öneme
sahiptir. Sanitasyon, buzağının etrafındaki her şeyin mutlaka tertemiz olmasını
gerektirmez fakat buzağının temas ettiği her
şeyin enfeksiyöz organizmalardan âri olması
anlamına gelir. Buzağının etrafında doğru bir
sanitasyon uygulamak için birkaç basit öneri
aşağıda verilmiştir:
> Şişe, kova, emzik, özefagus tüpü veya
buzağının içmesi veya yemesiyle ilgili herhangi bir şeyi yıkarken bol miktarda sıcak su
ve klor kullan,
> Yukarı sayılan ekipmanın temizliği için
âzamî dikkat sarf et,
> Daima yeni bir buzağı konmadan önce
buzağı barınaklarını sanitize et. Eğer buzağı
kulübesinde daha önce bir buzağı ölmüşse
bu duruma özel bir dikkat sarf et ve bu kulübeyi mmkünse yeni bir yere naklet,
İNFOVET 120-121
Hastalıktan koruma,
hastalık tedavisinden
daha kolaydır ve sütten
kesilme döneminde
daha kaliteli ve daha
fazla canlı buzağı
mevcudiyetini
sağlayacaktır.
Kuru başlangıç beslemesi ve sütten kesim
Buzağı yetiştiriciliğinde sütle besleme
dönemi sırasındaki başlıca hedeflerden
birisi; buzağının kuru başlangıç yemlerini
tüketme istek ve yeteneğini geliştirerek, süte
olan bağımlılığını mümkün olduğunca erken
terk etmesini sağlamak olmalıdır. Kullanıma uygun fazla süt mevcut değilse, sütle
besleme döneminin maliyeti diğer tip her
hangi bir rasyondan (kaba yem ve dane yem
fiyatlarına bağlı olarak) daha fazla olacak
şekilde her geçen gün artar. Bu maliyetin
büyük bir kısmını süt veya süt ikame yemi
oluşturmakla birlikte buna büyük bir işçilik
maliyeti de eklenmelidir. Buzağının kuru yem
alımını artırmaya yardımcı olacak birkaç
uygulama vardır:
> Sütle besleme dönemi sırasında buzağıların önünde daima temiz ve taze içme suyu
mevcut olmalıdır,
> Buzağılara kuru başlatma yemi üçüncü
günlük yaştan itibaren verilmeye başlanmalıdır. İlk önce bir avuçtan daha fazla verme,
her gün yemliğinde artmış olan kısmı temizle
ve her gün taze yem ver.
> Yüksek kaliteli yem ham maddelerinden
oluşmuş başlangıç yemi kullan. Dokulu ve
işlenmiş tahıllar kullan (ezilmiş mısır, yulaf,
arpa). Peletlenmiş başlangıç yemleri buzağılar için daha çekicidir.
> Buzağılar 5-6 haftalık oluncaya kadar kuru
ot verme ve sadece en kaliteli kuru otu kullan.
Doğal olarak buzağılar ilk birkaç gün
boyunca çok fazla yem tüketmeyeceklerdir
fakat erken yaştan itibaren sürekli olarak kuru
yemle temas halinde olan buzağıların yem
tüketimi yeme daha geç başlayan buzağılara
oranla sürekli olarak artar. Sonuçta daha fazla
yem tüketirler. Buzağının süt kesimine hazır olduğunun saptanmasında kuru yem tüketimi bir
kriter olarak önem taşır. Bu konuda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte örneğin,buzağı 4 litre süt
veya süt ikâme yeminin sağladığından
BÜYÜKBAŞ
daha fazla miktarda besin maddesini
(protein, enerji, mineral) konsantre yemden
almaya başladığında, artık kabul edilebilir
bir hızda büyüme oranına sahip olabilmesi
için süte ihtiyacı kalmaz. Bu beslenme için
%18 proteinli yaklaşık 700 g başlatma yemi
temin edilir. Arka arkaya 3-4 gün süreyle en
az 700 g başlangıç yemi tüketen buzağılar
sütten kesilmeye hazırdır. Yukarıda belirtilen yönetim takip edildiğinde ve buzağılar
ishal ya da başka bir hastalık nedeniyle her
hangi bir olumsuzluk yaşamamışsa ilerleyen dönemdeki büyüme oranını tehlikeye
Buzağının, doğumdan
sütten kesime kadar
olan yetiştirilmesindeki
başarı tesadüfi değildir.
Modern biyoteknoloji
her zaman,
buzağı yetiştirme
yeteneklerimizi
artıracak refah bilgileri
ve yeni ürünler sunar.
Bu teknolojileri takip
ve devamlı kullan!
atmadan 5 haftalık yaşta başarıyla sütten
kesilebilirler. Besleme stratejisiolarak; sütten
kesimin son haftası sırasında gündesadece
bir öğün 2 litre süt vermek sütle beslemenin
ani kesilmesinin yaratacağı stresi azaltarak
başlatma yemi tüketimini teşvik eder. Buzağı başlangıç yemi buzağının yaşama payı ve
büyüme gereksinimini karşılamalı ve lezzetli
olmalıdır. Tablo-3’de buzağı başlangıç yemi
besin madde miktarları verilmiştir.
Önceleri “kazıma faktörü/fırça faktörü” nedeniyle buzağıların erken rumen gelişimi için
kuru ot yemeye ihtiyaçları olduğuna inanılıyordu. Günümüzde ise; yemlerin fermentasyonu
sonucu açığa çıkan uçucu yağ asitlerinin
rumen fonksiyonlarını geliştirdiği saptanmıştır.
Dane yemlerin fermentasyonu sonucu açığa
çıkan uçucu yağ asitleri rumen gelişimi üzerine daha fazla uyarıcı etkiye sahiptir. Sütten
kesilinceye kadar tamamı tahıldan oluşan
rasyonun buzağıyı asidozis yapması endişesi
biraz vardır. Arasıra buzağıda gaz oluşabilir
fakat oral verilen bir gaz giderici genellikle bu
sorunu giderir. Bazı buzağılardaki kronik gaz
oluşumu dikkatlice gözlenmelidir. Günümüzde buzağılarda daha iyi performansı (yem
tüketimi, büyüme oranı vs.) teşvik eden “direkt
mikrobiyal besleme” veya “probiyotik” ürünler
mevcuttur. Bu ürünler farklı form (macun, toz)
ve kompozisyonlarda olabilir. Birçoğu, sağlık
ve sindirim sistemi fonksiyonları üzerine yaİNFOVET 122-123
rarlı ve Lactobacillus ailesine ait canlı bakteri
içerir. Bu ürünlerin etkinliği incelendiğinde
örneğin, oral yolla yedi gram probiotik lapası
verilen beş günlük yaştaki buzağılara ayrıca
içme sütü ile birlikte günde iki gram toz halde
probiotik verildiğinde kontrol grubundaki (hiçbir muamele yapılmamış) buzağılardan daha
fazla başlatma yemi tükettikleri ve göğüs çevresi ölçülerinin daha fazla oluğu saptanmıştır.
Bu çalışmada probiotik verilen buzağıların
%53’ü 29 günlük yaşta sütten kesim kriterine
ulaşırken (3 gün süreyle 700 g başlangıç yemi
tüketimi), kontrol grubu buzağılarda ise bu
rakam %22 olarak tespit edilmiştir.
Sonuç
Buzağının, doğumdan sütten kesime kadar
olan yetiştirilmesindeki başarı tesadüfi değildir.
Yeterli hazırlık, gözlem, doğru bakım, kolostrum
idaresi, sanitasyon, hastalıklardan koruma ve
kontrol ile doğru besleme buzağı büyümesinin
maksimize edilmesi ve ölüm kayıplarının %5’in
altına inmesinde anahtar faktörlerdir. 
Tablo 3. Buzağı başlangıç
yemi besin maddesi içeriği*
Besin maddesi
Miktar
Net Enerji, yaşama payı
(Mkal/kg)
1.90
Net Enerji, canlı ağırlık artışı
(Mkal/kg)
1.20
Metabolize olabilir Enerji
(Mkal/kg)
3.78
Sindirilebilir Enerji (Mkal/kg)
4.19
Toplam Sindirilebilir Besin
Maddeleri (% kuru madde)
80
Ham Protein (% kuru madde,
en az)
18
Ham Yağ (% kuru madde)
3
SEKTÖR ZİYARETLERİ
Sektörde
ilklerin şehri
AFYON
Toplam üretiminin % 80’ini ulusal iç pazara,
% 20’sini ihracata gönderen Afyon, yumurta sektörüne
yön veren illerin başında olmayı sürdürüyor.
Y
umurta sektörünün kalbinin attığı
illerden biri olan Afyon, Türkiye’deki
yumurta üretiminin ilk sıralarındaki
yerini korumaya devam ediyor. Her
geçen gün sektöre yeni oyuncular dahil olsa da Afyon, sermaye açısından
güçlü ve bilgi birikimi açısından donanımlı
üreticileri ile pazara yön veren bir pozisyonda.
Üretici birliklerinin ve il teşkilatlarının bugüne
kadar beraberlik ruhu ile hareket etmesinin
sonucunda sektöre hakim pozisyonunu hiçbir
zaman yitirmeyen Afyonlu üreticiler, doğru
bilgilendirme ve birlik-beraberlik ruhu devam
ettiği sürece her zorluğun altından kalkacaklarına inandıklarını belirtiyorlar.
Bu ülke bizim ve her üretici
bizi ilgilendiriyor
Bireysel ve toplumsal düzeyde, verimlilik
bilincinin ekonomik, sosyal, siyasal, yasal
ve örgütsel koşulların sürekli geliştirilmesi
ile sağlanabileceği inancını taşıyan Afyon
Yumurta Üreticileri Birliği Başkanı Mustafa
Çelikten ile Afyon yumurtasına, gelecek
projeksiyonlarına ve Türkiye yumurtacılık
sektörüne dair konuştuk. Dünyanın global bir
köy haline geldiğini söyleyen Çelikten, talep
İNFOVET 124-125
edilen ürünlerin uygun fiyata verilmesinin en
önemli görevi olduğunu ve doğru yönlendirmeler ışığında Afyonlu üreticilerin her şeyle
baş edebileceğini düşündüğünü belirtiyor.
Yumurta sektörüne yön veren illerden
biri olan Afyon’u mevcut pozisyonuna
taşımada büyük emekleri olan
birliğinizden biraz bahseder misiniz?
Kaliteden taviz vermeden üreticilere
biyogüvenlik bilgilendirmeleri yapıyor ve bürokrasiden kaynaklanan sıkıntıları aşmalarına
yardımcı oluyoruz. Kaliteli üretimi sağlayan
bir birlik ruhu ile hareket ederek Türkiye’de
güvenilir bir pozisyona geldik. % 80 iç piyasa,
% 20 ihracat odaklıyız; fakat bildiğiniz üzere
Irak ve Suriye’deki karışıklık ve Türkiye’deki
seçim öncesi gerginlik bu pazarlarda sıkıntılar yaşamamıza neden oluyor. Bu sıkıntıları
gidermek amaçlı Kanatlı Tanıtım Grubu ve
Turkish Poultry Group olarak 2015 yılı kanatlı
fuarına katıldık. Burada yumurtamızı ve
beyaz etimizi tanıtmak amaçlı, Afrika başta
olmak üzere diğer dünya ülkeleriyle iş görüşmeleri yapma gibi bir çabamız oldu. Türk
yumurtasını dünya artık öğrenmeye başladı.
Özellikle Afyon yumurta üreticilerine yönelik
bütün bölgelerden yoğun bir talep var; fakat
bölge olarak tek sıkıntımız bütün üreticilerin
bizimle hareket etmemesi. Ne yazık ki, birkaç
üreticide sıkıntı olduğunda, bu sıkıntıların sonuçları tüm Afyon’a mal ediliyor. Bu nedenle
Afyon Yumurta Üreticileri Birliği olarak doğru
bilgilendirme ve doğru duruş ile elimizden
gelen her türlü çalışmayı yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz.
Bizim yaptığımız araştırmalara göre
Afyon’dan Irak’a haftada yaklaşık 40 tır
gidiyor. Bunu teyit edebilir misiniz?
Zaman zaman bu rakam Afyon geneli
için haftada 60 tıra çıkıyor. Zaten, sadece
Afyon Yumurta olarak 20-30 tır arasında
bir satışımız var. Bunlar elbette ortalama
rakamlar, çünkü Irak’taki iç karışıklıklar nedeniyle yumurtamızı satamadığımız zamanlar
oluyor. Bununla birlikte kuş gribi de önemli
bir handikap; çünkü salgın durumlarında
OIE’nin 90 günlük bir bekleme süresi var.
Bizim bölgemiz Tarım İl Müdürlüğü’nün ve
kolluk kuvvetlerinin birlikte hareketi ile kuş
gribi salgınları için kapalı bir zone bölgesi durumunda. Bizim ülkemizde de Avrupa’da ve
Amerika’daki gibi bir bölgeselleştirme söz
www.gunesliasi.com.tr
Afyon’da bugün
itibari ile 17
milyon 500 bin
civarında bir
kapasite mevcut.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
www.gunesliasi.com.tr
Mustafa Çelikten,
“Afyon’da kuş gribi salgını
görülmemesinin en
büyük nedeni birliğimizin
bürokrasi ile birlikte hareket
ederek tüm üreticiyi doğru
yönlendirmesi ve kontrolleri
zamanında yapmasıdır.”
konusu olsaydı, Afyon bu ihracat yasaklarından kaynaklı mağduriyet yaşamayacaktı.
Her toplantıda projeksiyonları
konuşuyoruz. On yıl sonra Afyon Yumurta
olarak kendinizi nerede görüyorsunuz?
Hedefleriniz nelerdir?
Afyonlu üretici potansiyel üreticidir. Dolayısıyla Türkiye’deki yumurta üretiminde ilk
sıradaki yerini her zaman koruyacaktır. Her
ne kadar sektöre yeni oyuncular girse de,
Afyon üreticilerinin ve birliğimizin sermaye
açısından güçlü olması, pazarı bilmesi ve
sektöre hakim olması nedeniyle on sene
sonra da yirmi sene sonra da doğru duruşunu sergileyeceğini düşünüyorum. Çünkü
bize inanan üreticilerimiz, bizimle birlikte
hareket eden Tarım Bakanlığı ve il teşkilatındaki arkadaşlarımız ile el ele yürüdükten
sonra Afyon’un, her zaman olduğu gibi
yumurta konusunda liderliğini yürüteceğine inanıyorum. Ama dediğimiz gibi tüm
üreticilerin bizimle birlikte hareket etmesi
gerekiyor; bu çok önemli. Artık dünya global
bir köy, her ülke bir pazar ve bu pazara
talep edilen ürünleri uygun fiyata vermek
de bizim görevimiz. Bu nedenle hep beraber
hareket ettiğimiz sürece, doğru bilgilendirmeler olduğu sürece, biz Afyon’lu üreticiler
olarak her şeye varız.
İNFOVET 126-127
Türkiye’de yumurta sektöründe plansız
bir büyüme olduğu söylemleri var. Bu
konuda yumurta üreticileri birlikleri sizce
nasıl bir yol alıyor?
Turgut Özal zamanlarından beri bizim
ülkemizde serbest piyasa geçerli. Dolayısıyla herkes her şeyi yapabilir pozisyonda. Bu
durum o zamanlar ülkemizde bazı kalemlerin eksik olmasından dolayı iyi karşılanan bir
olaydı. Fakat üretim olarak kendi içerisinde
doymuş ve ihracatı zaman zaman sekteye uğrayan bir ülkenin yumurta üreticileri
birliklerinin artık, Türkiye Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Birliği gibi anlamını yerine getirmesi gerekiyor. Yani yumurta üreticisi bir
tesis kuracaksa ruhsatlandırılmasına kadar
üretici birliğinden geçmesi gerekiyor. Çünkü
bu işi hak etmeyen sektör dışı yatırımcılar
yapmaya başladı ve yıllardır işini profesyonel anlamda yapan üreticiler maalesef zarar
görerek sektör dışına itilmekte. Sektöre
giren arkadaşlar potansiyel olarak daha
güçlü olabilir ama sektörel bilginin eksikliği
ve yanlış yönlendirmeler ile sektörde inişli
çıkışlı dalgalanmalar yaşanmaktadır.
Aslında Afyon Yumurta Üreticileri Birliği,
piyasa ne gerektiriyorsa ona göre frekansını
ayarlıyor. Bizi bu gibi durumlarda sıkıntıya
sokan, birlik dışı hareket eden üreticiler. Bu
nedenle öncelikle Tarım Bakanlığımızın birliğinin içerisini doldurması gerekiyor. Sektörel
disiplin buradan geçiyor. Örneğin, biyogüvenlik kurallarını yerine getirmeyen üreticilerin üretime devam etmesi engellenmeli, her
konuda kontrol ve koordinasyon sağlanmalı.
Daha önceden bahsettiğim gibi üreticilerimize her türlü bilgilendirmeyi yapıyoruz ama
bu bilgilendirmeleri ulaşabildiğimiz kadar
sayıda yumurta üreticisine yapabiliyoruz. Bir
ortak toplantı yaparken tüm üreticileri çağırıyoruz; çünkü bu ülke bizim ve her üretici bizi
yakından ilgilendiriyor.
Bireysellik boyutunda yaşanan problemlerin
ancak birlik ve beraberlik ruhu içinde aşılacağı
düşüncesiyle kurulan Afyon Yumurta
Üreticileri Birliği, kuruluşundan bu yana Afyon
hayvancılığına büyük hizmetler sunmuştur.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
İhracatta yeni pazarların
oluşması gerekiyor
Kanatlı sektörüne, 1975 yılından bu yana hizmet veren Evrenkaya Yumurta
Yönetim Kurulu Başkanı Sait Evrenkaya ile Afyon’un ihracat olanaklarını ve
Türk Kanatlı Sektörü’nün detaylı gelişim sürecini konuştuk.
Evrenkaya Yumurta
Yönetim Kurulu Başkanı
Sait Evrenkaya, geçmişte
şartlar zor olsa da
kazançlarının daha yüksek
olduğunu söylüyor.
satmaya başladık. Bu atılımımızın akabinde
ise ekipman hizmeti vermeye de başladık.
Bir taraftan da yumurta üretimi artmasıyla
yumurtanın satılmasında da sıkıntılar baş
göstermeye başladı ve pazarlama anlamında
da hizmet vermeye başladık. 1975-77 yılları
arasında üreticilere civciv hizmeti getirdik.
Ardından üreticinin başına çıkma tavuğun
sıkıntı yaratmaya başladığı bir döneme
girildi. Halkımız, yumurta üretme ömrünü tamamlamış tavukların piyasaya sunulması ile
tavuk tüketiyordu. Bu sıkıntı bizi çıkma tavuk
kesimhanesi yapmaya itti. Bu arada biz de
bu yıllarda üretime yavaş yavaş başladık.
70’li yıllardan 80’li yıllara geldiğinizde
kapasiteleriniz artış gösterdi mi?
E
vrenkaya Yumurta bugün, Afyon’da üç
farklı bölgede 1 milyon 200 adet yumurta tavuğu kapasitesiyle yem sanayi ve
yumurta pazarlamacılığı alanlarında entegre
bir şekilde hizmet vermekte olup, Türk tavukçuluk sektöründe önder bir kuruluş olarak
yerini almıştır. Tüketicileri ile uzun vadeli ilişkiler kurma ve sürdürme misyonunu bugün de
sürdürmeye devam etmektedir.
Bize tarihçenizden bahseder misiniz?
1975 yılında bu sektöre üretici olarak
atıldık. 1970-1975 yılları arasında ise yem
ticareti ile uğraşıyorduk. Ağırlıklı olarak
büyükbaş besi yemi satıyorduk. Daha sonra,
bizim bölgemizde de tavukçuluk faaliyetleri başladı ve tavuk, civciv ve piliç yemi
İNFOVET 128-129
1980’li yıllarda kapasitelerimiz yaklaşık iki
katına çıktı; Turgut Özal döneminde teşvikler
ve ihracatın açılması ile birlikte ise üretim
ciddi anlamda artış gösterince karlılığın önü
açılmış oldu. Üretim fazlaları direkt olarak
ihracata sevk edilmeye başlandı. 1990 yılında
sektör olarak Körfez Krizi yaşadık, bizim
pazarımız olan Irak’a ambargo uygulanması
ile birlikte ciddi sıkıntılar baş gösterdi. Bu
sıkıntılı dönemden sonra sektörümüz yavaş
yavaş para kazanmaya başlasa da, bu defa
1994 yılı ekonomik krizi yaşandı. 1990-1994
yılları arasında ihracatımız tamamen bitti; bir
yandan o yılların darbesi, bir yandan da 1994
yılındaki krizin kırılma noktası olan Nisan
Kararları ve dövizin hızla yükselmesi ile birlikte
sektör toparlanması güç bir pozisyona geldi.
Ancak, 1994 yılından sonra Türki Cumhuriyetler’ine, Rusya’dan ayrılan ülkelere ve
Bulgaristan, Romanya gibi Balkan ülkelerine
ihracatın başlaması sektörümüzü canlandırdı.
Bu yıllardan sonra 1998 yılında uzun süren bir
kriz yaşamaya başladık; sebebi ise ihracat
yaptığımız bu ülkeleri doyurabilir kapasiteye
gelmemize rağmen üretimin kontrolsüzce ve
plansızca artmasıydı. Bu plansızlık 70’li yıllara
dayansa da, ilk olarak hatamızı anlamamız 98
yılında oldu ve o yıl 18 aylık bir kriz içine girdik.
Hemen ardından 2001 yılında dövizin yükselmesi ile birlikte farklı bir olumsuzluk yaşadık.
Köyüm markası ne zaman hayata geçti?
Markalı yumurtamızı 2005 yılından sonra
üretmeye başladık. Kriz, sektörün parçası olan
herkese bir şeyler öğretti. Kuş gribi salgını da,
artık ürünlerin tarihli, ambalajlı ve kontrollü
olması gerektiği konusunda hemfikir olmamıza
yaradı. Bizi kendi markalı yumurtamızı üretmeye iten faktör de buydu. Daha önceleri Evrenkaya Tavukçuluk olan ismimiz Köyüm Yumurta
markası olarak 2005 yılında değişmiş oldu.
Üretiminizin ne kadarı iç piyasaya ne
kadarı ihracata gidiyor?
Şu anda 1 milyon 200 bin yumurtlayan
tavuk ve 400 bin yarka kapasitemiz mevcut. Üretmiş olduğumuz yaklaşık 1 milyon
yumurtanın % 30-35’lik kısmını ihraç ediyoruz;
% 40’ını ulusal marketlere veriyoruz; geriye
kalan % 30-35’lik kısmını ise bayilerimiz aracılığı ile Edirne’den Van’a kadar çalıştığımız ve
bildiğimiz müşterilerimize yolluyoruz. Ulusal
zincirlere vermiş olduğumuz yumurtalarımızı
ve ihracata yolladığımız yumurtalarımızı da, 12
ortak olarak 2006 yılında kurmuş olduğumuz
Afyon Yumurta A.Ş aracılığı ile pazarlıyoruz.
Deneyimli bir üretici olarak sizce sektör
ne yöne gidiyor?
Bahsettiğimiz gibi Türkiye’de planlı bir büyüme olmaması nedeniyle sektörün iyi yönde
gideceğini düşünmüyorum. Hatırlayacağımız
üzere, 2010 yılında krediler ucuzladı, hatta
üretime ciddi anlamda teşvikler verildi, bu
teşviklerin kredileri % 50 hibe ile desteklendi
ve vadeleri uzun tutuldu. İşte bu kredilerin
2015 yılında ödeme tarihlerinin gelmesi üreticide sıkıntılar yaratmaya başladı. Gerçeği söylemek lazım; her 4-5 yılda bir kriz yaşanmış;
bu durum ülkenin politikasıyla ve bizim üretim
kapasitelerimiz ile alakalı bir durum. Ancak
2005 yılından günümüze kadar herhangi bir
krizle karşılaşmadık; bunun nedeni de bahsettiğimiz banka destekleri ve devlet teşvikleri. Bizim krizimizi 2015 yılına taşıyan da bence
bu teşvikli banka kredileri oldu. Dolayısıyla
ihracatta yeni bir pazar oluşup oluşmaması
2016 yılının gidişatını belirleyecek.
www.gunesliasi.com.tr
Kooperatif ve
Başyem’in güç birliği
Müşterilerine kalite standartları dahilinde; hijyenik, sağlıklı ve
kaliteli ürünler sunmayı hedeflemiş olan Başyem’den önemli
isimler ile Irak pazarını ve sektördeki istikrar problemini konuştuk.
Başyem Yönetim
Kurulu Başkanı
Hasan Ertürk, 2016
yılında iç kapasitelerini
500.000 olarak
hedeflediklerini
vurguladı.
B
aşmakçı’da 1992 yılında Tarımsal
Kalkınma Kooperatifleri ve üyeleri ile
kurulan, kanatlı ve büyükbaş yem
üretimi yapan Başyem, 2002 yılında yumurta
tavukçuluğuna başlayarak 2008 yılı itibariyle
6 adet yumurta tavuğu, 2 adet civciv büyütme kümesi ile 250 bin adet yumurta üretim
kapasitesine sahip bir tesis haline gelmiştir.
Kooperatif ile hala büyük ortaklığı bulunan
Başyem, ürettiği yumurtanın kooperatif üzerinden satışına oldukça önem veriyor.
Başyem’in tarihçesi ile başlayalım.
Başyem’in, 1992 yılında temelleri atıldı
ve 1995 yılında faaliyete geçti. Tavukçuluk
Kooperatifi aracılığı ile kuruldu. Tavukçuluk
Kooperatifi’nin o dönem 513 ortağı vardı, şu
anda 290 civarında ortağı var.
Şu anda 2 bin ton kanatlı ve büyükbaş yemi satıyoruz. Daha önceki yıllarda
çoğunlukla kanatlı yemi satıyorduk; ancak
günümüzde herkes kendi yemini ürettiği için
biz de kendi kanatlılarımız için yemimizi üretiyoruz. 250 bin yumurta tavuğu üretme kapasitemiz var; bunun yanında işletmemizin
civcivhanelerinde 110 bin civciv bulunmaktadır. Yani, yumurta üretimi ile ilgili çalışmamız
tam kapasite devam ediyor. Ek olarak 100’er
binlik iki adet kümes yapma hazırlıkları içine
girdik. Yakın zamanda tasnif makinesi satın
aldık, fabrikamızı yeniledik ve içerisinde ürün
siloları yaptırmaya başladık. Bunun yanında
pelet presimizi de yenileyeceğiz. 2016 yılı iç
kapasitemizi 500 bin olarak hedefledik.
Yumurtanızın ne kadarını iç piyasaya, ne
kadarını ihracata yolluyorsunuz?
Kooperatif büyük ortağımız olduğu için,
ürettiğimiz yumurtanın kooperatif üzerinden
satışına önem veriyoruz. % 70-80’i kooperatif üzerinden satılıyor, % 20-25’lik kısmını
ise iç piyasada, özellikle Antalya’da devamlı
olarak yumurta tedariğinde bulunduğumuz
şahıslara veriyoruz.
Başyem olarak, yumurtanızda
markalaşmaya gittiniz mi?
Başyum diye bir markamız var. Ama şu
anda kendimiz satmıyoruz; dediğimiz gibi
yumurtalarımızı kooperatife veriyoruz.
Kooperatif ise Başyum ismiyle değil, Başyem
Tavukçuluk ismi ile satıyor. Kooperatif ile
Başyem bu açıdan güçlerini birleştirdi; onlar
daha çok satışından bizse üretimden sorum-
luyuz. Dışarıya da besi yemi satışlarımız var.
Bayilerimiz mevcut.
Sektörün kalbi Afyon’da yumurtacılık yapıyorsunuz. Sektörü değerlendirir misiniz?
Sektör dışarıdan iyi gözükse de, aslında
çok sıkıntılı bir yola girmiş durumda. İhracat
var ama bu ihracat düzenli ve istikrarlı bir
ihracat değil. Yumurtanın yoğun olarak gittiği
bir Irak pazarı var ama o da Orta Doğu’nun
politik gerginliğinden ve kuş gribi gibi hastalıklardan dolayı belirsizlik içerisinde. Üretim
Türkiye’de fazla ve ihracat ayağı olmadığı
zaman sıkıntılar baş gösteriyor; yumurtayı
üç hafta yollayamasak piyasa zorlanıyor.
Tek başına ihracata bağlı büyüme sağlıklı
değil diyebiliriz ama pazarın da ancak böyle
oluştuğunu unutmamak gerekiyor.
Başmakçı’dan ihracata haftada 10 tır
çıkıyor; bu yumurtalar ihracata gitmiyorsa,
iç piyasaya gitmek zorunda. Sonuçta bu
yumurta bir şekilde satılacak. Örneğin, 100
milyonluk üretime karşın 60 milyonluk bir
tüketim varsa, o noktada ihracat tıkanacaktır. İç piyasa ve ihracat olarak İki ayağın da
düzgün ve dengeli gitmesi gerekiyor. Denge
bozulduğu anda sektör de doğal olarak
krize giriyor. İstatiksel olarak rakamlar iyi
gözükse de, ne yazık ki Türkiye’de istikrarlı
bir ortam yok. İçinde bulunduğumuz ortamda, problemlerin azalması için ya tüketimin
artması ya da üretim-tüketim planlaması
yapılması gerekiyor.
Yumurta sektöründe yaşanan sıkıntıların
çözüm anahtarı sizce nedir?
Üreticilerin önünü görmesini sağlamak
gerekiyor. Türkiye’de başka hiçbir sektör
bu kadar dalgalanma yaşamıyor. Yumurta
hakikaten dolar gibi, iki ay önce 13 kuruş
olan yumurtayı, şu anda 27 kuruşa satıyoruz. Böyle bir sektör dalgalanması inanılır
gibi değil; bugün yüksek rakamlara yumurta
satsak da, önümüzü görememek işin zevkini
kaçırıyor. Örneğin, Irak artık gözü kapalı
müşterimiz değil. Irak’ın artık ciddi kriterleri
var ve fiyat orada oluştuğu gibi kalıyor. Her
şey arz-talebe göre şekilleniyor. Yani bu sektörde ciddi bir planlama yok ve basından da
destek göremiyoruz; devamlı “zam şampiyonu” olduğumuza dair haberler çıkıyor ama
bir defa da “tavukçunun hali ne olacak” diye
bir haber yapılmadı. İstikrar olsa, örneğin yıl
boyu yumurtanın 20 kuruştan satılacağını
bilsek, ona göre yatırım yapılır. Ya da küçük
kar marjları ile bu seneyi geçireceğiz diyebilmeyi başarsak ona göre hareket edilir. Ancak
sektörde önünü görmenin imkanı yok.
SEKTÖR ZİYARETLERİ
Başmakçı’nın üretim kapasitesi nedir?
Civciv ve piliçler de dahil olmak üzere, şu
anda 5 milyon üzerinde üretim kapasitemiz
var. Bizim üretimimiz dışında kooperatifimize ortalama 8-10 milyon yumurta da
dışarıdan geliyor. Bunları biz kooperatif
olarak pazarlıyoruz. Bu rakamın yaklaşık %
50’sini ihracata yolluyoruz; son 3-4 aydır
da haftalık 3-4 milyon civarında yumurtayı
Şok Marketler’e veriyoruz. Bunun yanı sıra,
kooperatif dışında serbest çalışanlar ve
ürününü doğrudan müşterilerine gönderen
üreticiler de elbette ki mevcut.
Başmakçı Kooperatifi
Genel Müdürü Mustafa
Duman Başmakçı,
Türkiye’de bir ekol
olduklarını belirtiyor.
Kooperatif olarak kümeslere sağlık
hizmeti veriyor musunuz?
Kooperatifimiz her türlü sağlık hizmetini
bünyesindeki veteriner hekim ile veriyor.
Hekimimiz haftanın iki günü Başmakçı‘ya
gelip, kümesleri dolaşıyor ve aşılama yapıyor.
Gerekli gördüğü durumlarda ise hayvanların
tahlillerini yapıp, teşhis koyuyor ve ona göre
tedavi yöntemi uyguluyor.
İstikrar olduğu için
Başmakçı’nın adı var
Kooperatif çalışması ile sektöre dair sıkıntıların ortadan kaldırılmasını
hedefleyen Başmakçı Tavukçuluk her zaman üreticilerinin ürettiği
yumurtaları en iyi şekilde pazarlama arzusunda.
Y
etiştiriciler pazarlama ve ham madde
temininde sıkıntı çektiği için 1975
yılında kurulmasına karar verilen ve
bu gaye ile 1976 yılında faaliyete geçen Başmakçı Tavukçuluk Kooperatifi, 20 üretici ile
başladıkları bu işi, kooperatif bünyesindeki
çalışmalar başarı ile devam ettiği için yıllar
içerisinde artırdı ve şu anda 1650 üzerinde
kayıtlı üreticisi ve 40-50 arasında aktif çalışanı ile faaliyetlerine devam ediyor.
Başmakçı’nın tarihinden ve kuruluş
amacından bahseder misiniz?
Başmakçı Tavukçuluk Kooperatifi 1976 yılında faaliyete başladı ve kooperatif bünyesinde
çalışmalar başarı ile devam ettiği için 20
üretici ile başladığımız bu iş yüz, daha sonra
beş yüz üye rakamına ulaştı. Tabi, 1975-95
İNFOVET 130-131
yılları arasında Türkiye’de haftalık 3-4 milyon
yumurta üretimi vardı; fakat hiçbir kuruluş
yoktu. 1980’li yıllarda her hafta İstanbul,
Ankara, Çorum, Kayseri gibi Türkiye’nin değişik
bölgelerindeki üreticiler bir araya gelip ihalede
bir taban fiyatı belirler ve bu fiyat kuruş kuruş
arttırıldı. İhalede fiyatı en fazla arttıran kim
ise, yumurtanın tamamını alma hakkına sahip
olurdu. Bu sistem uzun yıllar devam etti. Daha
sonra piyasa araştırmasıyla beraber fiyatlar
belirlenmeye başlandı. Şu anda 1650 üzerinde
kayıtlı üreticimiz ve 40-50 kişi arasında da
faal çalışanımız mevcut. 1650 üyenin tamamının aktif çalışan değil çünkü, önceden aile
tavukçuluğu yapanlar işlerini sektörel anlamda dönüştürüp bu işi meslek edinemediler.
Bunun yanı sıra, krizlerden etkilenip zarar
eden üreticilerimiz de oldu.
Türkiye’de fiyat bazında Başmakçı çok
istikrarlıdır, bu fiyat istikrarı neden bir tek
Başmakçı’da var?
İstikrar olduğu için Başmakçı’nın adı var.
Yönetim kurulunun verdiği kararların arkasında durarak, Başmakçı Türkiye’de bir ekol
oldu. Kooperatif her pazartesi fiyat açıklıyor. Bu fiyatı açıklamadan önce Türkiye’nin
dört bir yanından tanıdığımız üreticilerin
yardımıyla Türkiye’nin nabzını yokluyoruz,
yani “İstanbul’daki fiyatlar nedir? Çorum,
Samsun bölgesindeki fiyatlar nedir?” diye
araştırıyoruz. Fiyatlar açıklandıktan sonra
o fiyatlar bir hafta boyunca geçerli oluyor.
Piyasa yükselme eğilimi gösterse dahi biz
sabitiz. Şu anda diğer bölgeler de kendi
yöresel fiyatlarını belirliyorlar ama onlar
hafta içerisinde piyasanın nabzına göre
fiyatlarını değiştirebiliyorlar.
Türkiye’de yumurta sektörü sizce nereye
gidiyor, yanlışlıkları neler? Sorunların
çözümü için neler yapılabilir?
Hakikaten Türkiye yumurta sektörü
teknoloji anlamında ulaşabileceği en son
noktaya ulaştı. Yani Avrupa’da olan teknoloji, üretim kapasitesi ve hijyen bizde de
mevcut. Sıkıntımız şu; sektörde Türkiye’nin
ihtiyacından daha fazla üretim yapıyoruz.
Yaklaşık on yıldır, üretim ihracata bağlı olarak
şekilleniyor. Şu anki pazarlarımız olan İran ve
Suriye’de zaman zaman sıkıntılar yaşandığı
zaman ihracatta da sıkıntılar baş gösteriyor.
Bu sorunu çözmek için alternatif pazarlar
bulmak zorundayız.
www.gunesliasi.com.tr
Yumurta çeşitliliği
konusunda
inovasyon şart
Afyon’un yenilikçi firması Pekin Tavukçuluk’u ziyaretimizde,
markanın tercih edilme sebeplerini, üretim tesislerinin
donanım ve kalitesini, ihracat olanaklarını ve diğer ülkelerle
maliyet karşılaştırmalarını tartıştık.
Ü
retime başladığı 1985 yılından bu
yana yumurtalarını aracısız tüketim
merkezlerine ulaştıran; “en iyiyi biz
yapalım” düşüncesi ile daima tüketiciyi ön
planda tutan; yumurta üretim, pazarlama ve
satış sektöründe müşterilerinin beklentilerini
ve ihtiyaçlarını esas alarak sağlıklı ve taze
yumurta ulaştırmayı hedeflemiş; kapalı kümeslerde veteriner hekim kontrolünde üretim yapan Pekin Tavukçuluk Yönetim Kurulu
Başkanı Macit Pekin ile Afyon’u, tercih edilme
nedenlerini ve gelecek planlarını konuştuk.
Tarihçenizden bahseder misiniz? İlk
yıllarda ne kadarlık bir kapasiteniz vardı?
Biz 1984 yılında kardeşler olarak ve eniştemizin de aramıza katılmasıyla 7500 adet
tavuk ile yumurtacı tavukçuluk işine girdik.
Kapasitemizi bir iki yıl içerisinde 30 bin yumurtlayan tavuk, 10 bin de civcive yükselttik. Daha sonra 1993 yılında damızlık işine
girdik ve Dost Damızlık firmasını kurduk.
Burada da o dönem 30 bin adet damızlık
hayvanımız vardı. 2008-2009 yılına kadar
damızlık işini devam ettirdik. Bir kardeşimizin vefatından sonra damızlık kümeslerimizi kapattık ve onları da yumurtacı tavuk
kümeslerine dönüştürdük.
Pekin Yumurta markasının tercih edilme
nedenleri nelerdir?
Afyon’da yeniliklere çokça açık olan bir
firmayız. Gerek ekipman konusunda gerek
kümes yapımı konusunda gerekse de yemde
kullandığımız ürünler açısından olsun yapmış
olduğumuz yenilikler büyük. Aldığımız ham
maddeleri titizlikle seçiyoruz; örneğin sahada
mısır glüteni kullanan kimseyi bulamazsınız.
Hayvansal protein kesinlikle kullanmıyoruz.
Yumurtamız her zaman tüketiciye taze olarak
ulaşır. Herkese yumurtamızı satmayız. Tüketiciye iyi, sağlıklı ve taze ürün satmak hedefinden hiçbir zaman şaşmayız.
Kısa ve uzun vadede projeleriniz var mı?
Herhangi bir kapasite artışına gitmeyi
düşünüyor musunuz?
Aile ortakları ve şirketimiz olarak ortaklaşa aldığımız karar neticesinde, kapasite
artışı düşünmüyoruz. Daha çok inovasyon
ve yumurtada çeşitlilik düşünüyoruz. Likit
Kapasitenizin ne kadarı iç piyasaya ne
kadarı ihracata gidiyor?
İhracatımız var. Afyon’da iki başarılı firma
ile ortaklaşa kurduğumuz Hisar Yumurta
adında bir şirketimiz mevcut. Irak ve Orta
Doğu ülkelerine zaman zaman yumurtamızı
gönderiyoruz. Geçen yıl içerisinde 26 milyon
Dolar ile Afyon’da en çok ihracat yapan şirketler sıralamasındaydık. 12 ortak ile sürdürülen Afyon Yumurta A.Ş için ise bu rakam 40
milyon Dolar civarındaydı. İhracatımız hala
devam ediyor. 700 bin yumurtalayan tavuk
ve 200 bin civciv olmak üzere tavukçuluğa
devam ediyoruz.
Yumurtanın çeşitli şekillerde
sunulmasının önemine
vurgu yapan Macit Bey,
bizlere bıldırcın ve tavuk
yumurtası turşusu sundu.
yumurta ve yumurta unu üretmeye başlamak istiyoruz. Örneğin, geçtiğimiz günlerde
araştırmalarımız sonucunda yumurta turşusu dahi yapıldığını öğrendik ve denedik.
Artık tüketiciye yumurtayı farklı formlarda –
gerek şekil, gerek kalite bakımdan - sunmamız ve tüketimi bu yollarla artırmamız
gerektiğini düşünüyorum.
Deneyiminiz ışığında okurlarımız için
sektör değerlendirmesi yaparsanız,
neler söyleyebilirsiniz?
Sektör, şu anda maalesef sonunu görmeden ve düşünmeden hızla büyüyor. Bu büyüme, ileride Türkiye ekonomisine ciddi zararlar
verecek tarzda bir büyüme. Bir kümesten
çıkan yumurta nerede satılacak, kimler
tüketecek detaylı düşünmüyoruz. Türkiye’de
kişibaşı yılda tüketilen yumurta sayısı 280
civarına ulaştı; Türk insanının bu rakamın
daha da üzerine çıkacağını düşünmüyorum.
Bu tüketim oranının yanında sektör orantısız
bir şekilde büyüyor; pazar yokken, maliyet
hususunda diğer ihracatçı ülkeler ile yarış
haline dahi giremediğimiz için ihracat yaptığımız yerler sınırlanırken bu hızlı büyümeye
anlam vermek güç.
Bizim aynı zamanda üç yıldır Çeçenistan’da
300 bin yumurta tavuğu kapasitesi olan bir
işletmemiz daha var. Oranın çalışması ve
üretim maliyetleri ile Türkiye karşılaştırıldığında burası çok daha pahalı. Bir şey var ki,
tüketici orada çok fazla yumurta tüketmiyor.
Türk halkı yumurtayı güzel tüketiyor; tüketimi
daha da artırmak üzere teşvik etmek için
dediğim gibi inovasyona, çeşitliliğe ve değişikliğe ihtiyaç duyuluyor. 
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Yemdeki bakteriyel
patojenlerin kontrol
altına alınmasında
organik asitlerin
kullanımını büyük
önem teşkil etmektedir.
Yumurtacı tavuklarda
diyete eklenen organik
asitlerin sağlık ve
performansa etkileri
Saha şartlarında yapılan denemeler organik asitler ve özellikle de diyetsel
sodyum diformat (NDF) tuzlarının, yumurtacı tavuklardaki sindirim sistemi
sağlığı ve yumurta kalitesi açısından, performansın gelişmesi yönünde etkili
ve sürdürülebilir bir araç olduğunu ortaya koymaktadır.
YAZI: ChrIstIan Lückstädt, ADDCON GmbH, Bonn, Almanya
Sarah Mellor, Bağımsız yazar, WeInheIm, Almanya
T
üketicilerin yumurta söz
konusu olduğunda karşı
karşıya kaldıkları iki temel
gıda güvenliği endişesi
bulunmaktadır. Bunlar; mikrobiyolojik güvenlik ve kimyasal
kontaminasyondur. Yumurtanın
mikrobiyolojik bütünlüğü ise
öncelikli konu olmaya devam
etmektedir. Ayrıca, yumurtacı
İNFOVET 132-133
tavuk yetiştiriciliğinde özellikle
de Asya gibi patojenlerin gelişimlerini destekleyen yüksek çevre
sıcaklıkları ve nem üreten koşullara sahip bölgelerde, yemde ve
çevrede bakteriyel patojenlerin
varlığı, hayvan sağlığı ve verimliliği açısından ciddi sonuçlar
doğurabilir. Avrupa’da yapılan
çalışmalar, kümes hayvanları
yetiştiriciliği yapılan yerlerde
uygulanan sıkı hijyenik koşullara
rağmen, havadaki bakteri konsantrasyonlarının kümeslerde
7.0 × 106 cfu / m3’e ulaşabileceğini ortaya koymuştur. Özellikle
yumurtacı yemlerinde yüksek
kalitede besin maddelerine
ulaşılabilirlik ve kullanılabilirlik
göz önüne alındığında, patojen
varlığı kanatlı sağlığı için ciddi
bir tehdit oluşturabilir. Sağlık
açısından dünyanın en büyük
tehditlerden biri olan Salmonella
da bu patojenler arasında yer
almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü
(WHO) tarafından 2005 yılında
yayınlanan rapora göre sadece A.B.D’de her yıl yaklaşık 15
bin vakadan yaklaşık 580’inin
ölümünden Salmonella enfeksiyonlarının sorumlu olduğu düşünülmektedir ve vaka sayısının
yıllık 2-4 milyon arasında olduğu
bildirilmektedir. 2006’da WHO
ve Hastalık Kontrol Merkezleri
(CDC) tarafından tüm Salmonella kaynaklı gıda zehirlenmesi
salgınları ile ilgili yayınlanan
raporlarda, geriye dönük izleme
yapıldığında, her yıl Salmonella
ile kontamine olan yaklaşık 3.5
milyon yumurtanın pazara verildiğine ve salgınların kontamine
yumurtalar ve yumurta ürünleri nedeniyle meydana gelmesi
nedeniyle bunun oldukça ciddi
bir durum teşkil etmesine
dikkat çekilmektedir.
Patojenler ve performans
üzerine etki
Salmonella yumurta üretimini etkileyen en yaygın patojen
olarak bilinirken, sadece E.coli ve
Campylobacter gibi fırsatçı gram
negatif patojenleri tek başına
kontrol altına alarak yumurtacı
tavuk çiftliklerinde Salmonella kontrolü için biyogüvenlik
önlemlerini azaltmak akla yatkın
olmayacaktır. Biyogüvenlik
uygulamaları, bakteriyel kontrol
açısından kayda değer bir rol
oynamaktadır. Üretimde ısıl işlem
uygulaması, yemin fabrikayı ter
etmesi sırasında kontaminasyonu azaltmada etkili bir yöntem
olsa dahi, bu etki; transport,
saklama ve devamında dışarıda besleme sırasında geçici
olabilir. Yem içerisinde bakteriyel
infeksiyona daha az neden olan
koşullar sağlandığında bakteriyel yük azaltılabilir. Bir sonraki
kritik kontrol noktası, bakteriyel
gelişim için ortamın bir kez
daha optimal olabildiği kanatlının sindirim sistemidir. Örneğin
Salmonella gelişimi için gerekli
sıcaklık (35-37°C optimaldir),
%12’den fazla nem içeriği ve
pH’nın 4.5-9.0 arasında olması
gerekmektedir. Bir kanatlının
bakteriyel patojenlerin çoğalmak
için ihtiyaç duyduğu tüm ortamı
sağlayabilmesi bir rastlantı
değildir. Jones (2011), yemdeki
bakteriyel patojenlerin kontrol
altına alınması için kimyasal
katkı maddelerinin eklenmesini
önermektedir ve bu esas olarak
organik asitlerin kullanımını
kapsamaktadır. Organik asitler
hayvan beslenmesinde uzun yıllardır büyük oranda yem içeriğini
stabilize etmek için kullanıldığı
gibi aynı zamanda hayvanlarda
performansı iyileştirmek amacıyla da kullanılmaktadır.
Bununla birlikte yem katkı
maddelerinin bu çeşitleri üzerine yapılan daha önceki çoğu
çalışma, dişi domuz, domuz
yavrusu ve besi domuzunu da
kapsayan domuz üretim zincirini
kapsamaktadır. Organik asitlerin
kanatlı üretiminde kullanımı
ile ilgili mevcut veriler bu tür
katkı maddeleri üzerinde daha
sonraki bir odağı göstermektedir.
Kanatlılarda ilk raporlardan biri,
diyetlerin formik asit ile takviye
edildiğinde broiler performansını geliştirdiği yönündedir. Bu
değerli yem katkılarının kullanımı
yumurtacı tavuk yetiştiriciliğine
de adapte edilmiştir.
Yumurta kalitesinde iyileşme
Kirchgessner ve ark., yumurtacı tavuklarda organik asitlerin
(bu vakada fumarik asitti) üretim
parametreleri üzerine etkisini
rapor edenler arasında ilkti.
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
O zamandan bu yana, bu bilgi
endüstri yoluyla giderek yayıldı.
Diğer çiftlik hayvanları endüstrisinden bilinen organik asitlerin
kalsiyum da dahil olmak üzere
mineral sindirimini geliştirme
yeteneğine sahip olduğudur.
Sonuç olarak, organik asitlerin
kalsiyum tuzlarının kullanımı
daha yaygın hale gelmiştir. Organik asitlerin kalsiyum tuzlarının
kullanımının etkisi, Soisuwan ve
Chaurchuwing tarafından Asya
koşullarında gösterilmiştir. Bu
çalışmada, 60 haftalık yaşta
480 Hy-Line Brown yumurtacı 16
hafta boyunca, %0.2 kalsiyum
propionat ve kalsiyum format
(OAS) karışımı içeren diyetle
veya herhangi bir organik asit
tuzu içermeyen kontrol diyeti
ile beslenmiştir. Aynı zamanda
suyun da ad libitum temini sağlanmıştır. Kümes içerisinde ölçülen ortalama sıcaklık 25°C’dir
ve kanatlılar 16 saat aydınlık 8
saat karanlık ışık döngüsüne tabi
tutulmuşlardır. Sonuçlar sindirim
sistemi parametrelerinin açık
bir şekilde gelişim gösterdiğini
ortaya koymuştur (Tablo 1). Diğer
besin maddeleri ile ilgili sindirim
parametreleri, FCR’ın iyileşmesine belirgin olarak etki ederken;
kalsiyum sindirimindeki artışın,
kabuk oluşumu için kalsiyumun
yüksek düzeyde yararlanılabilirliği nedeniyle kırık yumurta ve
yumuşak kabuklu yumurta sayısında azalmaya neden olduğu
sonucuna varılabilir. Ayrıca mortalitedeki %35’lik azalma istatistiksel olarak anlamlı olmasa da
bu şekilde bir diyetsel yaklaşımın
kullanımı tercih edilmelidir.
Aynı çalışmada diyetsel fosfor
düzeyinin bağlantılı etkileri de
araştırılmıştır. Fosfor sadece
en pahalı değil aynı zamanda
optimal düzeyde sindirilmediğinde çevre kirliliğine neden olan
başlıca yem katkılarından biridir.
Tablo 2’de rapor edilen sonuçlar,
diyetler düşük düzeyde fosfor
içerseler dahi, organik asit tuzlarının verimlilik sonuçları üzerine
etkisini doğrulamaktadır.
Damızlık yemlerinde saf
formik asit kullanımı kuluçka ve
İNFOVET 134-135
kuluçka tepsisinin S. enteritidis
ile kontaminasyonunu büyük
ölçüde azaltmıştır.
Hinton ve Linton, formik ve
propiyonik asit karışımı kullanılarak, Salmonella enfeksiyonlarının kümes hayvanlarında nasıl
kontrol edilebileceğini araştırmıştır. Deneysel koşullar altında,
%0.6’lık organik asit karışımının
Salmonella spp. ile doğal ya da
yapay olarak kontamine edilmiş
yemlerle beslenen hayvanlarda
barsak kolonizasyonu önlemede
etkili olduğunu göstermiştir.
Yukarıda sözü edilen durum da
dahil olmak üzere organik asit
kullanımı ile broiler performansı
ve hijyenik durumların iyileştirildiği birçok kaynakta rapor edilmiştir. Bununla birlikte organik
asitlerin kanatlıların ön sindirim
sisteminde (taşlık-mide) hızlıca
metabolize olması büyüme
performansı üzerine önemli etkilerini azaltacak önemli bir sınırlamadır. Daha yakın zamanda, sodyum diformat (NDF)’ın,
tüm mide-bağırsak sistemi
(Lückstädt ve Theobald, 2009)
boyunca patojenik bakterilere
karşı etkili olduğu kanıtlanmıştır. Tablo 3 İspanya’da ticari bir
çiftlikte 30.714 yumurtacı tavuk
ile yapılan büyük ölçekli besleme çalışmasının bulgularını
göstermektedir. 47-50 haftalık
yaş aralığındaki kanatlılar %0.3
NDF içeren yemlerle günlük 105
g olarak beslenmiştir. Çalışmanın başlangıcında ve sonunda
alınan intestinal örneklerden
elde edilen sonuçlara göre
E.coli’nin sindirim sistemindeki
kolonizasyonunun %99 oranında azaldığı görülmüştür.
Kühlmann ve arkadaşları
tarafından 2012’de yapılan bir
çalışmada, bu bulgular desteklenmiştir. Bu çalışmada %0.3’lük
NDF ile beslenen tavuklarda 39.
haftada alınan sonuçlarda yararlı
bakterilerin etkilenmediği görülürken, fekal E.coli sayısında %91
(p=0.07)’lik bir azalma olduğu
tespit edilmiştir.
Filipinler’de bir başka ticari
çalışmada 65-69 haftalık yaş aralığındaki tavukların %0.2 NDF
Tablo 1. Kalsiyum propiyonat - kalsiyum format karışımının (OAS)
yumurtacı tavuklarda performans ve yumurta kalitesine etkisi*
Kontrol
% 0.2
OAS
∆ [%]
Yumurtacı başına günlük yumurta
üretimi [%]
72.3
74.2
+2.6
Yumurta ağırlığı [%]
65.3
65.9
+0.9
Yumuşak kabuk+kırık yumurta [%]
0.34 a
0.17 b
-50.0
FCR
2.32 a
2.22 b
-4.3
1.54
1.00
-35.1
Parametreler
Ölüm [%]
*Aynı satırdaki farklı üst simgeler kayda değer farklılık anlamına gelmektedir (P<0.01)
Tablo 2. Yararlanılabilir farklı fosfor düzeyleri ile kalsiyum propiyonat - kalsiyum format karışımının (OAS) yumurtacı tavuklarda
performans ve yumurta kalitesi üzerine etkisi (Soisuwan ve
Chaurchuwing tarafından 2014 yılında modifiye edilmiştir)*
Yüksek P –
% 0 OAS
Düşük P% 0.2 OAS
∆ [%]
Yumurtacı başına günlük
yumurta üretimi [%]
71.2
75.1
+5.5
Yumurta ağırlığı [%]
66.1
65.6
-0.8
Yumuşak kabuk+kırık
yumurta [%]
0.31
0.17
-45.2
2.32 a
2.21 b
-4.7
1.59
0.74
-53.5
Parametreler
FCR
Ölüm [%]
*Aynı satırdaki farklı üst simgeler kayda değer farklılık anlamına gelmektedir (P<0.05)
Tablo 3. 3 haftalık yaştan itibaren %0.3 NDF kullanılan tavukların 47. haftada sindirim sistemlerindeki intestinal bakteri sayısı
Önce
NDF uygulaması
∆ [%]
Enterobacter [CFU g-1]
1.3 × 10 8
8.5 × 10 6
-94
E. coli [CFU g-1]
7.0 × 10 7
1.0 × 10 6
-99
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
NDF performansın
gelişimi yönünde
sürdürülebilir
bir araç
Beslemede biyogüvenlik
konusu, kanatlıları bakteriyel patojenlerin verime ve
sağlığa negatif etkisinden
uzak tutmakta ve özellikle minerallerin daha iyi
yumurta kalitesine neden
olmasına yardımcı olan
besin maddeleri sindirilebilirliğine ve iyileşmesine yol
açmaktadır. Diyete organik
asit eklenmesi yoluyla
besin maddelerinden yararlanılabilirliği artırmak aynı
zamanda üretilen yumurta
sayısı gibi daha sağlıklı ve
iyi kondisyona sahip kanatlıların üretilmesinde de rol
oynamaktadır. Elde edilen
veriler, organik asitler ve
bunların tuzlarının özellikle de diyetsel sodyum
diformat (NDF) tuzlarının
Asya ülkeleri koşullarında
yumurtacı tavuklardaki
sindirim sistemi sağlığı ve
yumurta kalitesi açısından,
performansın gelişmesi
yönünde etkili ve sürdürülebilir bir araç olduğunu
ortaya koymaktadır.
katılan yemlerle beslendiği süreçte yumurta kalitesinin iyileştiği bulunmuştur (Tablo 4).
Buradaki yumurta kabuğu
kalitesi iyileşmesi tablo 1 ve 2’de
tarif edildiği gibi, sadece organik
asit tuzları eklenmiş diyetteki
kalsiyum üretiminin ortaya
çıkması ile değil, daha ziyade
asitlendirici özellikteki NDF’in
eklenmesi halinde gastrointestinal kanal boyunca ilerleyerek
diyetteki kalsiyumun sindirilebilirliğini artırması yoluyla olduğu
gösterilmiştir. Bunun bir sonucu
olarak, çatlamış yumurtaların
oranı NDF içeren bir diyet ile %19
oranında düşürülmüştür.
Bu bulgular yumurta kabuğu
kalite parametreleri üzerine
benzer etkilerini bulan (Tablo 5)
Kühlmann ve ark., tarafından
(2012) doğrulanmıştır.
Yemde asitleştiricilerin
kullanılması sadece patojen
yükünü azaltmada ve yumurtacı
birimlerde yumurta kalitesini
iyileştirmede kullanılan başarılı
bir strateji değil aynı zamanda
verim parametrelerinin artışında
potansiyel yararları olan bir yöntemdir. 50 haftalık yaştaki 270
ticari White Leghorn yumurtacı
ırkı üzerinde yapılan ve 12 hafta
süren bir çalışmada 5 farklı NDF
düzeyi (0.05, 0.10, 0.15, 0.20 ve
%0.25 NDF) negatif kontrol diyeti
ile karşılaştırılmıştır. Yem ve su
ad libitum olarak temin edilmiştir. Deneme Namakkal Veteriner
Koleji ve Araştırma Enstitüsü,
Tamil Nadu, Hindistan’da gerçekleştirilmiştir. Ticari olarak uygun
dozlarda %0.1 ve %0.2 NDF
uygulanan tavuklarda
günlük yumurta üretimi kontrol grubuna
kıyasla önemli ölçüde artmıştır. Bu yılda
tavuk başına sırasıyla 7-13
yumurta artışına yol açmıştır
(Tablo 6). Bu denemede ayrıca
yemden yararlanma belirtilen
dozlarda önemli ölçüde geliştirilmiştir. Yukarıda sunulan veriler, organik asit tuzlarının
yumurta üretiminde bir dizi
yararlı etkiye sahip olduğunu göstermektedir. 
Organik asitlerin
besin maddeleri
içerisindeki
minerallerden
yararlanımı
artırdığı
bilinmektedir.
TABLO 4. Filipinlerde 65 haftalık yaştan 69 haftalık
yaşa kadar olan kanatlılarda uygulanan %0.2 NDF’in
yumurta kalitesi üzerine etkisi
Parametreler
Kontrol
%2 NDF
∆ [%]
Sayı
2,162
2,132
---
1.11
0.90
-18.9
Ort. yumurta yumurta kütlesi [g]
65.3
65.7
+0.6
Ort. kabuk kütlesi [g]
8.9
10.0
+12.5
Kırık yumurta [%]
Tablo 5. Yumurtacı performansında pik üretimin %50’sinde
yumurta kalite parametreleri (Kühlmann ve ark., tarafından
modifiye edilmiştir 2012)*
Yumurta kalitesi
Kontrol
% 0.3 NDF
∆ [%]
Ort. yumurta kütlesi [g]
50.3
51.2
+2%
Ort. Yumurta kabuğu kütlesi [g]
4.6 b
5.2 a
+12%
Ort. Kabuk kalınlığı [mm]
0.32 b
0.34 a
+6%
*Sütunlardaki farklı üst simgeler denemeler arasında belirgin olarak farklıdır (P<0.05)
Tablo 6. Farklı NDF dozlarının White Leghorn ırklarda
günlük yumurta ürerimi üzerine etkisi
(Mani ve ark., tarafından modifiye edilmiştir 2014)*
Parametreler
Sayı
Yumurtacı-günlük yumurta
üretimi [%]
Farklılık [%]
Kabul edilen yumurta sayısı [n]
Kontrol
%0.1 NDF
% 0.2 NDF
45
45
45
85.5 a
87.2 b
88.9 b
---
+2.0
+4.0
330
337
343
*Aynı satırdaki farklı üst simgeler belirgin olarak farklıdır (P<0.05)
Kesim süreci,
refah açısından
nasıl geliştirilebilir?
2013 yılında kesimhane müfettişlerinin Türkiye’deki mezbahaneler
üzerinde yapmış oldukları araştırmalar, kesimlerin büyük ölçüde
hayvan refahına uygun yapılmadığını gözler önüne sermektedir.
K
esimhanelerde kesim
prosesleri doğru bir
şekilde uygulandığında,
hayvanlar stres yaşamaz
ve acı çekmek zoruda kalmazlar.
Ancak, kesimhanelerin mevcut
durumları, hayvanların devamlı
İNFOVET 138-139
olarak acı çekmek durumunda
bırakıldıklarını göstermektedir.
Hayvanların yaşadıkları stres
unsurlarının doğrudan hormonlar
üzerine olumsuz etkileri vardır.
En önemlisi de bu durumun kortizol üzerine birebir negatif etki
oluşturmasıdır. Bu tür uygunsuz
kesimlerin hayvan üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle
et kalitesi belirgin bir şekilde
düşmektedir ve hayvancılık
piyasasında büyük maddi kayıplara da yol açmaktadır. Küçük-
baş hayvan kesimi, büyükbaş
hayvan kesimine nazaran daha
kısa zamanda gerçekleştirilmektedir. Veteriner hekimlere düşen
görev ise günümüzün teknolojik
gelişmelerini de göz önünde
bulundurarak, hayvan refahına
BÜYÜKBAŞ
Yol üzerindeki su
birikintileri bizi
etkilemezken,
hayvanlar bu birikintileri
derin bir su kuyusu
olarak algılayabilir
Hayvanları
daha rahat
idare edebilmek
Sakin ruh halinde olan bir
hayvan heyecanlı bir hayvandan daha rahat hareket
eder. Tiz sesler hayvanda
olumsuz etki yapar. Bundan
dolayı hayvanın etrafındaki
sesler mümkün mertebe
azaltılmaya çalışılmalıdır.
Örneğin çelik aksanların birbirine çarpması önlenmeli
ve çelik kapıların kauçuk
kaplama ile ses çıkarması
engellenmelidir.Hayvanlar
karanlık bir yerden aydınlık
bir yere doğru daha rahat
haraket ederler. Bunun için
kesimin yapılacağı aydınlık
olarak ayarlanırsa, hayvan
kendiliğinden yürüyecektir. Fakat, ışık kaynağının
hayvanın gözüne doğru
olması engellenmesidir.
Hayvanların ilerlemesi için
vurma, elektrik dürtüsüyle
dokunma ve kuyruk büküm
gibi kaba davranışlardan
kaçınılmalıdır. Aksine, hareket ettirmek için, örneğin
büyükçe bir plastik bayrak
kullanıma uygundur..
en uygun olan kesim şeklini
tespit etmek ve onlara en az
seviyede acı verecek kesimleri
uygulamaktır. Hayvanlara şefkat
göstermek, duyguları ve refahları
için son derece dikkatli olmak
hekimler için ahlaki bir görevdir.
Kesim sırasında hayvanlara verilen acının asıl sebebi,
davranışlarının ve psikolojilerinin tam olarak bilinmemesi ve
gerekli özenin gösterilmemesidir.
Hayvanların olayları bizim gördüğümüz gibi görmediklerini ve
İNFOVET 140-141
bizim algıladığımız gibi algılamadıklarını unutmamalıyız. Örneğin
bir insanın etrafında diğer bir
grup insanın dolaşması normal
karşılanabilir; hayvanlar bu
durumdan tedirgin olmaktadır.
Bu tedirginliği önlemek için ölüm
yolunda ilerleyen hayvanların
etrafı görmemesi ve ürkmemesi
adına yol kenarları tamamen kapatılmalıdır. Yine başka bir örnek
vermek gerekirse, kesimhanedeki çelik ekipmanların çıkardığı
gürültüler bizi etkilemeyebilir;
ancak hayvan bu seslerden
ürkmektedir. Yol üzerindeki su
birikintileri bizi etkilemezken,
hayvanlar bu birikintileri derin bir
su kuyusu olarak algılayabilir; ya
da insan ve ekipman gölgeleri
bize normal gelirken, hayvanları
ürkütebilir. Yine zeminin ayna
gibi düz oluşu insanların hoşuna
gidiyor olabilir; fakat hayvanların
kaygan zeminde yürürken denge
sorunu yaşaması strese girmelerine sebep olacaktır. Önemli olan
bu gibi durumların önlenebilir
olmasıdır. Çalışan elemanların ve
veteriner hekimlerin yapabileceği birçok şey vardır. İşte bu yazımızda, kesimhanelerdeki hayvan
refahı ve et kalitesinin artırılması
için uygulanabileek bir kaç kolay
noktaya değineceğiz.
Hayvanların kamyona
bindirilmesi ve indirilmesi
Mümkün olduğu kadar az
meyilli bir boşaltma ve yükleme rampası kullanılmalıdır. Dik
rampalar, hayvanlarda panik
yaratacağından hem rampaya
girmekte zorlanacaklar, hem de
yaşanabilecek bir düşme sonucunda yaralanmalar ve ölümler
şekillenecektir. Rampalar kaymalara karşı yivli olmalıdır. Kenarları
olası bir düşmeyi önlemek için
kapalı tutulmalıdır.
Ağır yaralı ya da hasta olarak
kesimhaneye getirilen hayvanlardan, hareket etmelerini beklemek
insani değildir. Ayağa kalkmaları
için zorlamak, vurmak ve dövmek
yanlıştır. Bu davranış hem etik
değildir hem de helal kurallarına
terstir. Hasta bir hayvanın tüketime sunulması başlı başına yanlış
olmasına rağmen, eğer yine de
kesimine karar verilmiş ise, hayvanın kamyonda kalkması için
zorlamadan, hemen şoklanarak
bayıltılması veya orada hemen
kesilmesi, ya da baygın olarak
kesimhaneye getirilip kesiminin
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Kesime giriş
Aynı ahırda büyümemiş birbirine yabancı olan tosunların
Devirme hücresi üzerine ekstra
aydınlatma yapılmış bir mezbahane.
Bu ışıklandırma sayesinde sığırlar,
% 90 daha rahat bir şekilde devirme
hücresine girmektedir.
30 cm yukarıya yapılmış çelik
teçhizat, boğaların atlamalarını
engellemektedir.
Ölüm yolunun tamamı, hayvanın
dışarıyı görüp ürkmemesi için
zeminden itibaren kapalı olmalıdır.
BÜYÜKBAŞ
Hayvanlar çit
içerisindeyken
Hayvanların bekletildikleri
bölümlerden, diğer bölümlere geçmek istemeleri
normaldir. Fakat bölümler
arasındaki çelik çitler gerekli yüksekliğe sahip değil
iseler, yan bölüme atlama
sırasında hayvanların
ayakları çelik çit borularına
takılmakta ve kurtulamakta
zorlanmaktadırlar. Bu durum çok acı veren yaralanmalara sebebiyet vermektedir. Bunun için bölümler
arasındaki çitler atlamayı
engelleyecek yükseklikte
dizayn edilmelidir.
kendi güç ve üstünlüklerini
ispatlamak istemeleri için
birbirlerine atlamaları normaldir
ve bir içgüdüdür. Fakat bunu
geçekleştirdikleri yer ölüm yolu
ise, yan duvarların tam kapalı
olmadığı durumlarda yaralanmalar yaşanmaktadır. Bunu
engellemek için, boğalar diğer
yabancı boğalar ile aynı bölümde tutulmamalı; bu mümkün
değilse, hayvanların atlamalarını
engellemek için ölüm yolunun
üstü çelik boru teçhizatlarıyla
kapatılmalıdır. Genellikle boğalar
karanlık yerlerde tutulduklarında
ve yabancı boğalarla bir arada
bırakıldıklarında, içgüdüsel
olarak üstünlüklerini ispatlamak
için dövüşebilirler ve birbirlerini
yaralayabilirler.
Hayvanların barındırıldığı veya
transport esnasında yürütüldükleri zeminlerin kaygan olmamasına dikkat etmek gerekmektedir.
Zeminin sağlam olması için
beton zemin kullanılmalı ve bu
betonun üzerindeki kayganlığı
İNFOVET 142-143
Aynı ahırda büyümemiş
birbirine yabancı
olan tosunların kendi
güç ve üstünlüklerini
ispatlamak istemeleri
için birbirlerine
atlamaları bir içgüdüdür.
engelleyen yivlerin olmasına
dikkat edilmelidir. Aynı zamanda
zemin temiz ve kuru tutulmalıdır. Aksi halde zemin kan, dışkı
ve idrarlardan dolayı kaygan
olacak ve hayvanların düşmelerine sebebiyet verecektir. Ölüm
hücresine giden yolun kenarları, hayvanın boyunu aşacak
şekilde yüksek tasarlanmalıdır.
Hayvanların, duvarların altındaki
açık alanlardan ayaklarının kayıp
yaralanmasını önlemek için,
yan duvarlar zeminden itibaren
kapalı olmalıdır. Bu yapıldığı takdirde, hayvan dışardan etkilenmeden, ileriye doğru daha rahat
haraket edecektir. Ölümyolunda
keskin köşe dönemeçler yerine
rahat dönemeçler olmalıdır.
Hayvan ilerlerken takılıp yaralanacağı çıkıntılar, keskin metaller
ve sivri vidalar olmamalıdır. Yol
güzergahında keskin virajlar
yapmamalısınız. Böylece hayvan
gideceği yönün kapalı olduğunu
sanarak ilerlemek istemeyecektir. Fakat yol hafif yuvarlak
olunca, endişe etmeden ileriye
doğru devam edecektir.
KESİM
Hayvanlar karanlık bir yerden
aydınlık bir yere doğru daha
rahat haraket ederler. Bunun
için kesim bölgesi daha fazla
aydınlık olarak ayarlanırsa,
hayvan bulunduğu yerden
ileriye doğru kendiliğinden
yürüyecektir. Yalnız dikkat
edin, koyacağınız ışıklandırma
hayvanın gözünü kamaştıracak
şekilde yerleştirilmemelidir.
Hayvanlar, kesim esnasında
mümkün olan en rahat pozisyonda tutulmalıdırlar. Hayvanlar
tek bacaklarından asılarak asla
havada bekletilmemelidirler.
Hayvanların bu şekilde asılı
tutulmaları hem insani değildir,
hem de hayvan refahına aykırıdır. Hayvan vucudunun zeminde
tutulması, kasap elemanları için
daha güvenli bir çalışma ortamı
sağlayacaktır. Bıçak boyu kesim
yapılacak hayvanın boğazından
iki kat daha uzun olmalıdır. Burada amaç en hızlı ve en acısız
bir kesimi gerçekleştirmektir.
Bıçak son derece keskin olmalı
ve bıçakda herhangi bir çentik
veya bozukluk olmamalıdır.
Bıçağın bilenmesi veya temizlenmesi hayvanın gözü önünde
yapılmamalıdır.
Bir hayvanın kesimininden
hemen sonra askıya alınarak
bekletilmesi, gereksiz yere o
hayvana eziyettir. Kesimden
sonra hayvan bilincini kaybedene kadar bekletilmeli ve sonra
yukarı kaldırılmalıdır. Parçalama
işine ise, hayvan tamamen öldükten sonra başlanmalıdır. Bu
koyunlarda 2, sığırlarda ise
4 dakika kadardır.
Kesim şoklama işlemi sonrasında yapılmıyorsa, bir kerede
ve hızla yapılmalıdır. Sığırlar ve
koyunlar bu pozisyondayken
bıçak tenlerine dokunmasından
itibaren şiddetle mücadele
ederler. Kesim, hayvana daha
fazla acı vermemek için temiz
ve hızla bitirilmelidir. 
Daha fazla bilgi için
> www.halal-slaughter-watch.org
> www.helal-kesim-bilgilendirme.org
> http://www.grandin.com/ritual/rec.ritual.
slaughter.html
> Humane Livestock Handling by Temple Grandin
Kesim sırasında verilen acının asıl sebebi,
davranışlarının ve psikolojilerini tam
anlamıyla bilmiyor oluşumuz ve gerekli
özeni göstermeyişimizle alakalıdır.
KANATLI
kanatlılarla yaşanan bir başka
sorun da, morarmaların çoğunun
dışarıdan görülememesi. Tüketiciler hasarı ancak mutfaklarında yaptıkları kesimden sonra
görüyor ve bu da süpermarketler
ve işleme tesislerine yapılan
şikayetlere yol açıyor”.
Kan damarı frajilitesi,
karkas lezyonları
riskini ve daha sonra
kesimhanedeki
düşük kalite oranını
arttırmaktadır.
Vasküler frajilite,
karkas lezyonları
ve düşük kalite
Kullanıma hazır besin maddeleri ve şekerler ile bir araya gelen modern
broylerlerin genetik büyüme potansiyeli hızlı büyümeye yol açmaktadır.
Bununla birlikte kanatlıların vasküler bütünlüğü risk altındadır.
T
üm dünyadaki kanatlı
işleme tesisi yöneticileri,
broylerlerdeki karkas
lezyonları insidansı
konusunda giderek daha fazla
endişelenmektedir. Veteriner hekim Paco Fernandez Lopez-Brea
şunları söylemektedir: “Kanatlıların % 20’ye yakın bir bölümü
İNFOVET 144-145
morarmalar, kas hematomları ve
vasküler hasardan etkileniyor”.
Sonuç olarak, kanatlıların etinde
kozmetik bir bozukluk oluşmakta
ve bu da, etin tüketiciler için
çekiciliğini azaltmaktadır.
Kesimhanelerde, kanatlıların
düşük kaliteli olarak ayrılması ya
da etkilenen vücut bölümlerinin
kesilmesi gereklidir; bu da, söz
konusu kanatlıları işlemenin
daha fazla iş gücü gerektirmesine neden olmakta, dolayısıyla
maliyeti yükseltmektedir. “Bacaklar ve kanatlardaki kanamalar
ya da hematomlar dolayısıyla,
keserek çıkarma işlemin seyrindeki bir seçenek değil. Bütün
Artan kanama sayısı
Veteriner hekim Fernandez
Lopez-Brea, bu sorunla ilk olarak
İspanya’daki bir işleme tesisini
ziyareti sırasında karşılaşmış,
daha sonra ise sorunun çok
daha geniş kapsamlı olduğunu
öğrenmiştir: “Brezilya ve Kuzey
Avrupa’daki meslektaşlarıma
durumu sordum ve onlar da
aynı şeyi gözlemişlerdi. Ancak
karkas lezyonlarına neden olan
faktör henüz belirlenmemişti”. İlk
hipotezlerden biri, bu lezyonlara
bilinçsizleştirme sırasındaki kas
kontraksiyonlarından kaynaklandığı yönündedir. “Bu olasılığı
dışlamamız pek uzun sürmedi.
Yıllar içinde yöntemler değiştir,
fakat kanamaların sayısı arttı.
Ayrıca askıya alınmadan önce
kasalardan çıkarılan kanatlılarda da lezyonlar görülüyordu”.
Fernandez, sorunların ciddiyeti
nedeniyle İspanya’da işleme
tesisi yöneticilerinin sahaya
çıktıklarını, kanatlıları yakalanmalarından, nakliyeden, kancaya
asılmalarına kadar her aşamada
incelediklerini, ancak yine de
sorunun kaynağını belirleyemediklerini belirtmektedir.
Toksinler
Fernandez’in araştırdığı bir
diğer hipotez de, toksinlerin
vasküler frajiliteye ve dolayısıyla
kanamalara yol açma olasılığıdır.
Mikotoksinler pek çok durumda
dışlanabilmekte, ancak gramnegatif bakterilerden kaynaklanan endotoksinler gibi diğer
toksinler açık bir kanıt oluşturabilmektedir. Yanıtı beşeri tıpta
bulan Fernandez bu durumu şu
şekilde ifade etmektedir: “Milyon
dolarlık soru bu toksinlerin kaynağıydı. Kanatlılardaki sorunlar,
diyabetik insanlarda ortaya
çıkan sorunlara benziyordu.
KANATLI
İnsanlarda yapılan araştırmaların
sonuçları, ABD, Suudi Arabistan
ve daha pek çok ülkede diyabetin arttığını gösterdi. Ancak bu
durum doğmamış yağlara bağlı
aşırı kilodan değil, tekli ve çoklu
sakkaridlerin, yani şekerlerin aşırı
tüketiminden kaynaklanıyordu”.
Diyabeti olan insanlardaki yaygın bir sorun, zayıflamış küçük
kan damarlarının, yani kapillerlerin frajilitesinden kaynaklanan
derideki küçük kanama lekeleri
ve kolay morarmanın yanı sıra,
genel olarak retinopatiler, nefropatiler gibi vasküler sorunlar ve
inme gibi serebral ve kardiyovasküler sorunlardır.
Broylerlerin metabolik
hızı değişmiştir
Fernandez: “Broylerlerin
giderek artan metabolik hızının
değiştiğini ve yem konusundaki
bilgilerimizin sürekli arttığını
biliyoruz. Yemlerimizi çok ince
öğütüyoruz, ekspande ediyoruz
ve tüm besin maddelerini kolayca kullanılabilecek hale getirmek için her şeyi yapıyoruz.
Aslında kanatlılarımıza günün
24 saati ‘fast food’ veriyoruz”.
Bunun aşırı şeker artışına neden olabildiği herkes tarafından
bilinmektedir. Buğday temelli
rasyonlardaki sorunun, mısır
temelli rasyonlara kıyasla daha
büyük olduğu görülmektedir.
Fernandez: “Glukoz artarsa,
oksidatif stres de artar. Diyabetik insanlardaki pankreas
hücrelerinde görüldüğü gibi,
hücrelerin içindeki mitokondrilerde üretilen serbest radikaller
bunları imha edebilir”.
Kırk günlük kanatlılardaki
yağlı karaciğer sorunları
Bunun dışında, oldukça şaşırtıcı bir şekilde 40 günlük kanatlılarda yağlı karaciğer sorunları
sık görülmektedir. Lopez-Brea’ya
göre, çok fazla miktardaki
glukozun neden olduğu Serbest
Radikaller, enterositleri bir arada
tutan ve ‘sıkı bileşkeler’ olarak
adlandırılan ‘bağlantı kuşağına’ saldırmaktadır. Bağırsak
permeabilitesi zarar gördüğünİNFOVET 146-147
de, intestinal lümenden gelen
endotoksinler, iki enterosit
arasına penetre olur ve portal
ven yoluyla doğrudan karaciğere gitmektedir. Karaciğerde bu
endotoksinler Kupffer hücrelerinde ve daha sonra hepatositlerde
enflamatuvar reaksiyon oluşturarak söz konusu hücrelerin
harabiyetine ve yağ ve bağ doku
ile yer değiştirmesine yol açar.
“Açık söylemek gerekirse, glukoz
ve fruktozun hasar veren ajanlar
olduğu konusunda %100 kanıtımız yok; fakat yem daha fazla
işlendikçe, daha fazla kanamayla
karşılaştığımızı biliyoruz”.
Azaltıcı etkiler
Şekerlerin etkisini azaltmanın akılcı bir yolu, enerjiyi daha
yavaş salan bir yeme geçmektir.
Fernandez, standart peletlenmiş yemdeki sorunları azaltma
olasılığını sorgulayarak şunları
söylüyor: “Bazı yetiştiricilerin
standart peletlenmiş yemleri değiştirerek toz yemlere geçtiğini
ve bu yemlerin karkas lezyonlarını oldukça büyük oranda
azalttığını biliyoruz. Besinlerin
daha yavaş sindirimi insanlarda
çözüm oluşturur, fakat broylerlerde zaman içinde geriye doğru
atılan dev bir adım bu”.
Diyabet hastası insanlarda
yapılan araştırmalarda, çinkonun
diyabetik komplikasyonlar üzerindeki etkisini gösteren kanıtlar
giderek artmaktadır”. Daha da
önemlisi, saha çalışmalarında,
broyler yemlerinde organik çinko
(Availa®Zn gibi tekil amino asit-
Çinko’nun
etkileri
Saha
çalışmalarında,
broyler yemlerinde
organik çinko
kullanımının,
özellikle daha
ciddi olgularda
kanamaları
%15-30 oranında
azalttığı
gösterilmiştir.
lerle kompleks oluşturan çinko)
kullanımının, özellikle daha ciddi
olgularda kanamaları %15-30
oranında azalttığı gösterilmiştir.
Toz yemlerle kanatlardaki
kanamalarda anlamlı bir azalma
görüldüğüne ilişkin bilimsel bir
doğrulama da, İskoçya Tarım
Birliği’nde yapılan bir araştırmadan elde edilmiştir. 
Anahtar nokta, hasar
gören hücrelerden
kaynaklanan fazla
miktarda serbest radikali
önlemektir. Çinkonun,
Nrf2 transkripsiyon
faktörü fonksiyonunun
aktivasyonu için gerekli
olduğu bilinmektedir.
Nrf2, süperoksit dismutaz
(SOD) üretimi arttıran bir
Transkripsiyon Faktörüdür;
Nrf2’nin üretimini artırdığı
süperoksit dismutaz,
daha sonra biyolojik
oksidasyonlar ve
çevresel stres sırasında
süperoksit radikallerin
dismutasyonunu katalize
etmektedir.
Karkastaki şiddetli kanamalar,
yalnızca kozmetik bir sorun
olmasına karşın, tüketiciler için
ürünün çekiciliğini azaltıyor.
KANATLI
“Avian Influenza
etkisine karşın
ayakta kalan
kanatlı pazarı”
Rabobank
Küresel ölçekteki Avian Influenza
tehdidine karşın, küresel kanatlı
endüstrisi için kar hedefi hala istikrarlıdır.
G
eçtiğimiz aylarda Avian Influenza salgınlarının sayısı azalmıştır; ancak bu
durum, söz konusu bölgelerde endüstriye
toparlanması için biraz zaman kazandırmaktadır. Küresel ölçekteki Avian Influenza
tehdidine karşın, küresel kanatlı endüstrisi
için kar hedefi hala istikrarlıdır.
Dengeli kanatlı arzı
Avustralya ve Güney
Amerika dışında AvIan
Influenza dünya kanatlı
endüstrisi için büyük bir
sorun oluşturmaya devam
ediyor. Bununla birlikte,
Rabobank’ın en son Üç
Aylık Kanatlı Raporuna
(3. Çeyrek) göre, pazar
temellerinin sağlamlığını
koruması endüstriye
yarar sağlıyor.
Pazarın sağlam temellerinin devam etmesi,
pek çok bölgede dengeli arz, yüksek sığır
eti fiyatları ve düşük yem maliyetleriyle bir
araya gelerek endüstriye yarar sağlamaktadır. Önemli bir istisna oluşturan Çin dışında, dünyanın tüm önemli bölgelerinde bu
endüstri karlıdır.
Rabobank hayvansal protein analisti NanDirk Mulder şunları söylemektedir: “Şu
anda pek çok bölgede performans artıyor;
ancak Avian Influenza baskısı hala anlamlı
düzeyde olduğu için, endüstrinin ilk öncelik olarak optimal biyogüvenlik sağlaması
gerekiyor. Geçtiğimiz aylarda Brezilya ve
Tayland’ın küresel kanatlı ticaretinde ABD
ve Çin’e göre pazardan ek pay alması örneğinde gördüğümüz gibi, herhangi bir yeni
durum, bölgesel ve küresel ticaret akışları
üzerinde büyük bir etki gösterebiliyor”.
Tavuk hala en düşük fiyatlı protein
Şu anda ekonomik koşulların kötüleşmesi –
özellikle Asya ve Latin Amerika’daki yükselen pazarlarda – tavuk endüstrisi üzerinde
şiddeti düşük olan bir olumsuz etki göster-
İNFOVET 148-149
miştir. Tavuk en düşük fiyatlı et proteinidir
ve tüketiciler mantıksal olarak ekonomik
gerileme dönemlerinde sığır ve domuz gibi
daha pahalı proteinlerden tavuğa geçmektedir. Şu anda Brezilya, Tayland, Endonezya,
Hindistan ve Rusya’da bu tür bir eğilim görülmektedir. Rabobank, yem fiyatlarının yine
düşük fiyat düzeylerinde kalacağının ve
Avian Influenza ile ilişkili ithalat kısıtlamaları
olan Çin ve Güneydoğu Asya gibi ülkelerde
küresel damızlık sürü arzının çok düşük
düzeyde olacağının beklenmesi nedeniyle,
2015 yılının sonu ve 2016 yılı için görünüşün iyimser olduğunu düşünmektedir. Avian
Influenza’nın beklendiği şekilde önemli ABD
tavuk üretim bölgelerine yayılması, endüstrinin karlılığı için önemli bir kapalı kutudur.
Kanatlı HAYVAN endüstrisi için bölgesel görünüş
Avrupa Birliği: Sağlıklı kanatlı pazarı dengesi ve kısıtlı arz artışı dolayısıyla pazar
koşulları istikrarlıdır.
ABD: Kanatlı influenzasından kaynaklanan
ticaret yasaklarına karşın marjlar istikrarlıdır.
Brezilya: Zayıf yerel ekonomi, düşük karla
satış etkisine ve dolayısıyla kanatlı tüketiminin artmasına yol açmaktadır.
Çin: Artan domuz fiyatları nedeniyle kanatlı
pazarlarında bazı gelişmeler söz konusudur.
Rusya: Düşük yem maliyetleri ve yüksek
düzeydeki sığır ve domuz arzından kaynaklanan fiyat desteği performansı arttırmıştır.
KANATLI
Broyler üretiminin
ortalama maliyeti
Sabit fiyat düzeylerinde daha
fazla yemin kullanılabilir olması
nedeniyle, 2016 yılında ortalama
üretim maliyetinin % 3-4 oranında
azalacağı tahmin ediliyor. 2015
yılında üretim maliyetlerini zorlayan
kalemler arasında elektrik, işgücü
ve nakliye yer almaktadır
Brezilya’daki broyler
üretiminin 2016 yılında
% 5 oranında artarak
13,5 milyon metrik
tona yaklaşacağı
ön görülüyor.
borçları da, yurtiçi talepte yavaş
büyümeye neden olmaktadır.
Mevcut olan ekonomik gerilemeye karşın, 2016 yılında yurtiçi
broyler eti tüketiminin % 2 oranında artacağı tahmin edilmektedir.
Yakın tarihli bir USDA GAIN
raporunda Brezilya’nın,
parasının değer kaybetmesi
dolayısıyla daha yüksek
olan ihracatların, sabit
kalan yem maliyetlerinin
ve yeni pazar fırsatlarının
bir sonucu olarak büyüme
yaşayacağı ileri sürülüyor.
Brezilya’daki
büyümenin itici
gücü ihracat
B
rezilya bu yıl, özellikle
başta ABD olmak üzere
çeşitli ülkelerde Avian
Influenza’nın yol açtığı
etkiden sonra, kanatlıları için
dünyadan daha büyük bir talep
gördü. Ayrıca bu yıl yem maliyetlerindeki azalma ile bir araya
İNFOVET 150-151
gelen Brezilya parasının yaklaşık
% 30 değer kaybı, Brezilya ürünlerini dünya pazarında son derece
rekabetçi hale getirmektedir.
Önümüzdeki yıla ilişkin tahminleri
etkileyen başlıca kısıtlayıcı faktör,
Brezilya ekonomisinde şu anda
var olan ekonomik gerilemedir.
Bununla birlikte tüketicinin satın
alma gücünün enflasyon artışından etkilenmesi nedeniyle ve
sığır eti fiyatlarının daha yüksek
olması dolayısıyla, tavuk hala ülkedeki en uygun fiyatlı hayvansal
proteindir. Genel olarak Brezilyalı
tüketicilerin yüksek düzeydeki
Brezilya için yeni pazarlar
İhracat açısından bakıldığında,
2016 yılında broyler ihracatlarının
bu yılın rekor düzeyine kıyasla
% 5 oranında artacağı öngörülmektedir. İhracatlardaki artışın
itici faktörü muhtemelen çeşitli
dünya pazarlarında devam eden
ve Brezilyalı ihracatçılara yarar
sağlayan Avian Influenza’nın
etkisi ve bununla bir araya gelen
Brezilya parasının değerindeki
sürekli düşüş olacaktır. Buna ek
olarak Brezilya hükümeti kısa bir
süre önce, Brezilya broylerleri için
Pakistan, Malezya, Myanmar ve
Meksika (2016 yılına kadar yenilenen ihracat izni) yeni pazarlar
açmıştır. Brezilya artık 158 ülkeye
broyler ihraç edebilmekte, ancak
tüm kanatlı ihracatlarının % 70’i
10 ülkede yoğunlaşmaktadır.
Çeşitli ülkelerde başka pazarlara
giriş çalışmaları yapılmaktadır ve
Endonezya, kendisine karşı açılan
Dünya Ticaret Örgütü davasına
karşın, söz konusu pazarlar
arasında yer alan en önemli ülkelerden birini oluşturmaktadır. 
KANATLI
Broyler üretiminin
ortalama maliyeti
Sabit fiyat düzeylerinde daha
fazla yemin kullanılabilir olması
nedeniyle, 2016 yılında ortalama
üretim maliyetinin % 3-4 oranında
azalacağı tahmin ediliyor. 2015
yılında üretim maliyetlerini zorlayan
kalemler arasında elektrik, işgücü
ve nakliye yer almaktadır
Brezilya’daki broyler
üretiminin 2016 yılında
% 5 oranında artarak
13,5 milyon metrik
tona yaklaşacağı
ön görülüyor.
borçları da, yurtiçi talepte yavaş
büyümeye neden olmaktadır.
Mevcut olan ekonomik gerilemeye karşın, 2016 yılında yurtiçi
broyler eti tüketiminin % 2 oranında artacağı tahmin edilmektedir.
Yakın tarihli bir USDA GAIN
raporunda Brezilya’nın,
parasının değer kaybetmesi
dolayısıyla daha yüksek
olan ihracatların, sabit
kalan yem maliyetlerinin
ve yeni pazar fırsatlarının
bir sonucu olarak büyüme
yaşayacağı ileri sürülüyor.
Brezilya’daki
büyümenin itici
gücü ihracat
B
rezilya bu yıl, özellikle
başta ABD olmak üzere
çeşitli ülkelerde Avian
Influenza’nın yol açtığı
etkiden sonra, kanatlıları için
dünyadan daha büyük bir talep
gördü. Ayrıca bu yıl yem maliyetlerindeki azalma ile bir araya
İNFOVET 150-151
gelen Brezilya parasının yaklaşık
% 30 değer kaybı, Brezilya ürünlerini dünya pazarında son derece
rekabetçi hale getirmektedir.
Önümüzdeki yıla ilişkin tahminleri
etkileyen başlıca kısıtlayıcı faktör,
Brezilya ekonomisinde şu anda
var olan ekonomik gerilemedir.
Bununla birlikte tüketicinin satın
alma gücünün enflasyon artışından etkilenmesi nedeniyle ve
sığır eti fiyatlarının daha yüksek
olması dolayısıyla, tavuk hala ülkedeki en uygun fiyatlı hayvansal
proteindir. Genel olarak Brezilyalı
tüketicilerin yüksek düzeydeki
Brezilya için yeni pazarlar
İhracat açısından bakıldığında,
2016 yılında broyler ihracatlarının
bu yılın rekor düzeyine kıyasla
% 5 oranında artacağı öngörülmektedir. İhracatlardaki artışın
itici faktörü muhtemelen çeşitli
dünya pazarlarında devam eden
ve Brezilyalı ihracatçılara yarar
sağlayan Avian Influenza’nın
etkisi ve bununla bir araya gelen
Brezilya parasının değerindeki
sürekli düşüş olacaktır. Buna ek
olarak Brezilya hükümeti kısa bir
süre önce, Brezilya broylerleri için
Pakistan, Malezya, Myanmar ve
Meksika (2016 yılına kadar yenilenen ihracat izni) yeni pazarlar
açmıştır. Brezilya artık 158 ülkeye
broyler ihraç edebilmekte, ancak
tüm kanatlı ihracatlarının % 70’i
10 ülkede yoğunlaşmaktadır.
Çeşitli ülkelerde başka pazarlara
giriş çalışmaları yapılmaktadır ve
Endonezya, kendisine karşı açılan
Dünya Ticaret Örgütü davasına
karşın, söz konusu pazarlar
arasında yer alan en önemli ülkelerden birini oluşturmaktadır. 
KANATLI
K
azakistan, Bağımsız
Devletler Topluluğu’nda
(BDT), kanatlı endüstrisinin hükümet tarafından
desteklendiği az sayıdaki ülkelerden biridir. Bu yılki sübvansiyon miktarı, kanatlı için 8 milyar
KZT (ABD $ 28 milyon) düzeyinin
ve yumurta üretimi için 9 milyar
KZT (ABD $ 31,4 milyon) düzeyinin üstüne çıkmıştır.
Çin ve Ortadoğu’daki
kanatlı ihracatı potansiyeli
Kanatlı yetiştiricileri
Kazakistan’ın iç talebinin tümünü karşılamaktadır. Ülke bu
yıl, 190.000 ton et ve yaklaşık 5
milyar yumurta üretmeyi planlamaktadır. Üreticiler, bu miktarların hem yurtiçi hem de yurtdışı satış için yeterli olacağını
belirtmektedir. Bir kanatlı çiftliği,
şu anda Çin ile görüşmelerini
sürdürmektedir.
Kazakistan kısa bir
süre önce çeşitli
Ortadoğu ülkeleriyle
ihracat anlaşması
imzalamıştır.
Kazakistan
kanatlı ihracatı
potansiyelini
arttırıyor
Ülkenin Kanatlı Yetiştiricileri Birliği’ne
göre, Kazak kanatlı üreticileri gelecek
birkaç yıl içinde ihracatlarının coğrafi
alanını genişletmeyi hedefliyor.
İNFOVET 152
Ruble artık tenge karşısında
avantajlı değil
Kazakistan’ın ulusal para
birimi olan tenge için geçerli olan dalgalı kurun, kanatlı
ihracatlarının genişlemesini
arttıracağı düşünülmektedir.
Kazakistan Kanatlı Yetiştiricileri
Birliği Başkanı Ruslan Sharipov
şunları söylemiştir: “Bunun için
(tengenin son devalüasyonu)
bekliyorduk. Rus rublesinin devalüasyonu nedeniyle rekabet
edemiyorduk. Ve market raflarındaki Rusya’dan gelen ucuz
ürünler bizim için sorun oluşturdu. Dolayısıyla şimdi bir denge
sağlanmış oldu ve sanıyorum
ihracat üzerinde eskisinden
daha fazla çalışacağız.”
“Kazakistan olarak ürettiğimiz
tüm hindi etlerinin yaklaşık
yüzde 40’ı Rusya’da tüketiliyor.
Başlıca alıcılarımız Moskova,
Omsk ve Tomsk gibi önemli
şehirler. Ve rublenin para değeri
düştüğünde, düşük fiyatlar
nedeniyle kanatlı pazarını oldukça zorladık. Ve üreticilerimiz,
dalgalı tenge döviz kurunun
başlamasıyla aynı şekilde diğer
BDT pazarlarında da başarıya
ulaşmayı ümit ediyor”.
Kazakistan kanatlı
yetiştiricileri devlet desteği
olmamasından yakınıyor
Kazakistan eyaletleri Kanatlı
Yetiştiricileri Birliği’nin bir raporunda, kanatlı pazarındaki negatif konjonktürün yanı sıra başlıca
bileşenler olan bileşik yem, yakıt
ve enerji fiyatlarındaki artışların,
ülkedeki pek çok kanatlı çiftliği
için ağır sorunları beraberinde
getirdiği belirtiliyor.
Kuruluşun temsilcileri, hükümete, kanatlı çiftliklerine yapılan
devlet yardımlarının miktarını
mevcut düzeye kıyasla %50
oranında arttırma çağrısında
bulundu. Kuruluşun yayınladığı bir basın bülteninde şu
ifade yer almıştır: “Bu önerinin
uygulanması, diğer sektörlerin
sübvanse edilmesi için sağlanan
yerel bütçe fonlarının yeniden
düzenlenmesiyle gerçekleştirilebilir. Böyle bir yaklaşım, devlet
bütçesinden ek fon ayrılmasını
gerektirmemektedir”.
Kanatlı hayvan sektörü
için bakanlık desteği
Bu girişim, Kazakistan Cumhuriyet Başbakan Yardımcısı
Bakytzhan Sagintayev ve ülkenin Başbakanı Karim Massimov
tarafından zaten desteklenmiştir. Konuyla ilgili olarak uzmanlar, ülke kanatlı endüstrisinin
karşısındaki başlıca sorunun,
Rusya’dan düşük fiyatlı kanatlı
ithalatı ile bağlantılı olduğunu
belirtmiştir. Geçtiğimiz yıl Rus
rublesi ABD doları karşısında
%70 değer kaybederken, Kazakistan tengesinin uğradığı değer
kaybı yalnızca %15 olmuştur.
Sonuç olarak Rusya üretimi fiyat
açısından yerel üreticilerin sunduğu kanatlılara kıyasla daha
rekabetçi hale gelmiştir.
Rusya kanatlı hayvan üzerindeki
ciddi kısıtlamalar
Bu önemli durum nedeniyle,
endüstrinin pek çok temsilcisi,
hükümete, endüstriyi yalnızca
parasal olarak desteklemekle
kalmayıp Rusya kanatlılarına da
bazı kısıtlamalar uygulaması
çağrısında bulunmuştur. 

Benzer belgeler

notlar - Infovet Dergi

notlar - Infovet Dergi Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...

Detaylı

Yumurta üretim prosesleri

Yumurta üretim prosesleri Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...

Detaylı

kanatlı - Infovet Dergi

kanatlı - Infovet Dergi Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU...

Detaylı