noTlaR - Infovet Dergi

Transkript

noTlaR - Infovet Dergi
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
OCAK 2015
133
gıda madde üretimini etkileyen faktörler
Yapılan nüfus tahminleri ve gelişen ekonomiler, 2050’li yıllarda daha fazla
hayvansal ürün talebi olacağı yönündeki varsayımları destekler nitelikte
EDİTÖR
İNFOVET OCAK SAYI 133
YAYIN TÜRÜ
SÜRELİ YEREL
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım Hizmetleri
Tic. Ltd. Şti.
MEHMET AKTOP
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ.KARAOĞLANOĞLU CAD.
YAYINCILAR SOK. NO: 10/4
34418 SEYRANTEPE / İSTANBUL
TEL: 0212 324 50 56
0212 324 50 59
FAX: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Genel yayın yönetmeni
Veteriner Hekim Yağmur Ağcaoğlu
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim Ayça Üvez
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Yavuz Öztürkler
Prof. Dr. Tayfun Çarlı
ART DİREKTÖR
EBRU DERELİ
[email protected]
GRAFİK TASARIM
EMEL VURAL
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
BANU SAYINÇ
[email protected]
DANIŞMA KURULU
PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER
PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ
Prof. DR. AHMET ERGÜN
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
PROF. DR. EROL ŞENGÖR
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman BacINOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetİn
DR. SAİT KOCA
SÜLEYMAN ÖZTÜRK
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım San. Ve Tic. Ltd.
Şti. 100 YIL MAHallesi MASSİT
MATBAACILAR SİTESİ 2. CADDE
GEZEGEN BİNASI NO: 202/A BAĞCILAR/
İST Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar
izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner
hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel
içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 02-03
GIDA TALEBİNİ KARŞILAMAYA
NE KADAR HAZIRIZ
Hızla artan nüfus, iklim değişiklikleri, kolay ve hızlı gıda
ulaşımını sağlayacak altyapıların eksiklikleri, mevcut tarım
arazilerinin gün geçtikçe azalması, tarımsal üretim için gerekli su
kaynaklarının kısıtlılığı insanlığın varoluşunun devamı için gerekli
gıda maddesi üretimin ekonomik ve sürdürülebilir bir şekilde
devam etmesinin önünü kapamakta. Yapılan nüfus tahminleri ve
gelişen ekonomiler de, 2050’li yıllarda daha fazla hayvansal ürün
talebi olacağı yönündeki varsayımları destekler nitelikte… Bireysel,
ulusal ve uluslararası bazda işbirliği sağlanmadığı sürece, nüfus
artışına bağlı artan gıda talebini karşılama konusunda ileride
büyük sorunlar yaşanacak gibi gözüküyor. Siz okurlarımız için
bu sayımızda 2050 yılında dair nüfus artış tahminlerine, ülkelerin
ortak çabalarının neler olması gerektiğine, enerji ve su ihtiyacını
karşılayabilmek için ne gibi yeni sistemlere yönelmek gerektiğine
dair bir konu işledik.
Bunun yanında, kanatlı ve büyükbaş sektöründe, 2015’in ilk
günlerinde gerçekleştirilen birçok önemli etkinliği de sizlerle
paylaştık. Kanatlı Tanıtım Grubu’nun gerçekleştirdiği toplantı ile
Afrika, Uzakdoğu, Avrupa, Ortadoğu ve Körfez Ülkeleri’nden ithalat
yapan birçok firma ve katılımcı bir araya geldi ve sektöre dair
sorunları tartıştı. Bir başka toplantıda 50 ilin veteriner hekim oda
başkanları bir araya gelerek Türk Veteriner Hekimler Birliği’nin 2015
çalışmaları ile ilgili görüşmeler yaparak önemli kararlar aldılar.
Yine firmalar kendi bünyelerinde birçok etkinliğe imza attı.
Tüm bunların yanı sıra dünyadan ve ülkemizden birçok güncel
haberi, duyuruyu ve hayvan sağlığına dair konuları da sizlerle
paylaştık. Umuyorum yeni yılın ilk günleri sağlık ve esenlikle
birlikte gelmiştir.
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
VetERİNER Hekim
YAĞMUR AĞCAOĞLU
Kanatlı Tanıtım
Grubu firma
temsilcilerini
ağırladı
Kanatlı Tanıtım Grubu,
13-16 Ocak 2015
tarihleri arasında,
50 firma ve 75
katılımcı ile Alım
Heyeti Programları
kapsamında bir
toplantı gerçekleştirdi.
SAYFA 90
VetERİNER Hekim
Ayça Üvez
Newcastle:
Broylerlerin
Aşılama ile
Korunması
Newcastle hastalığı
gibi solunum yolu
enfeksiyonları,
antibiyoterapi olanağı
sağlamadığı için
önemli ekonomik
kayıplara yol açmaya
devam etmektedir.
SAYFA 56
İÇİNDEKİLER
40 > İnkübasyon
sorunlarının çözümü
72 > Süt inekleri için
kış hazırlık çalışmaları
Kuluçkahanelerde, beklentiler
altındaki çıkım sonuçlarıyla ilgili
gözlem yapılabilmek, ancak
referans olarak kullanılabilecek
bir verinin varlığı durumunda
mümkün olabilmektedir.
Kışın kısa ve soğuk geçen
günlerini, mevsim normallerinin
üzerinde seyreden hava sıcaklıkları
nedeniyle unutmuştuk. Ancak
dondurucu soğukların ve yağışların
kapımıza gelmesiyle birlikte yapılan
hazırlıkların yinelenmesinin vakti
geldi çattı gibi gözüküyor.
42 > ANC, ürün, servis ve
çözümleriyle birlikte
10 yıldır yanınızda
SAYFA
56
Kanatlılarda antibiyotik tedavisine olanak
sağlamayan Newcastle Hastalığı’ndan
korunma yolları ve aşılama
Strateji ve çalışmalarını “Optimum
kanatlı sağlığı ve performansının
temeli barsak bütünlüğünün
sağlanmasıdır.” düşüncesi
ile yönlendiren ANC, buradan
hareketle, 2015 yılı süresince
kanatlı sağlığı sektöründeki
tecrübelerini ve deneyimlerini
İnfovet ile paylaştı.
46 > Kalite, ihracattaki
başarının sırrı
Sektörün önde gelen firmalarından
Ercanlar Yumurta A.Ş.’nin önemli
isimleri ile firmanın kuruluşundan
günümüze dair sıcak bir sohbet
gerçekleştirmenin yanında Türk
Kanatlı Sektörü’nün şimdisini ve
geleceğini konuştuk.
SAYFA
90
Kanatlı Tanıtım Grubu Başkanı Müjdat Sezer
birçok firmanın ve satın alımcının bir araya
geldiği toplantıda önemli bilgiler aktardı.
50 > 2014 yılı kanatlı
sektörü değerlendirmesi
Prof. Dr. Erol Şengör, istatistiki
verilere dayanarak, geride
bıraktığımız 2014 yılı kanatlı eti
ve yumurta üretimi ile ihracat
rakamları değerlendirmesini siz
İnfovet okurları ile değerlendirdi.
56 > Newcastle: Broylerlerin
Aşılama ile Korunması
Newcastle hastalığı gibi solunum
yolu enfeksiyonları, antibiyoterapi
olanağı sağlamadığı için önemli
ekonomik kayıplara yol açmaya
devam etmektedir.
64 > Erken gebelik için
potansiyel çözümler
SAYFA
106
Gıda kontaminasyonlarına neden
olan Campylobacter jejuni profilaksisi
hakkında bilinmesi gerekenler
İNFOVET 04-05
Doğurganlığı arttırmak, embriyonal
ve fötal ölümlerin önüne geçmek
hayvan üretici işletmelerdeki
verimliliği ve sürdürülebilirliği
en yüksek seviyelere taşımaya
yardımcı olur. Bu nedenle erken
gebelik sorunlarının önüne
geçmek için neler yapılabilir?
80 > 2050 yılı gıda
maddesi üretimini
etkileyen faktörler
Siz okurlarımız için bu sayımızda
2050 yılında dair nüfus artış
tahminlerine, ülkelerin ortak
çabalarının neler olması
gerektiğine, enerji ve su ihtiyaçlarını
karşılayabilmek için ne gibi yeni
sistemlere yönelmek gerektiğine
dair bir konu işledik.
90 > Kanatlı Tanıtım Grubu
firma temsilcilerini ağırladı
Kanatlı Tanıtım Grubu, 13-16 Ocak
2015 tarihleri arasında, 50 firma
ve 75 katılımcı ile Alım Heyeti
Programları kapsamında bir toplantı
gerçekleştirdi.
100 > Veteriner hekimin
güvenlik rehberi
Her mesleğin iş sağlığı ve iş
güvenliği hususunda alması gereken
önlemler vardır fakat bazı meslekler
için bu konular daha fazla hayati
öneme sahiptir. Bu mesleklerden biri
de veteriner hekimliktir.
106 > Kümeslerde
Campylobacter ile savaş
Kanatlı işletmelerinde büyük çapta
hasara neden olmasıyla atfedilen,
başlıca gastrointestinal sistem
hastalığı campylobacteriosistir.
Kontaminasyonlarla mücadele ise
ancak sınırlamalarla ve koruma
çalışmalarıyla mümkün olabilecek
gibi gözükmektedir.
120 > Monogliseridlerin
sindirim üzerine etkileri
Yapılan araştırmalar, kanatlı
gelişimi ve sağlığı üzerine önemli
etkileri olduğu bilinen sindirim
kanalı mikroflorasının, rasyona
katılan monogliseridler ile
iyileştirilebileceğini gösteriyor.
NOTLAR
Keskinoğlu Ravika ile, Anadolu Markaları Ödül Töreni’nde “Büyük İşletmeler
Tarım-İmalat” kategorisinde ikincilik ödülüne layık görüldü.
Rusya 2014’te kümes
hayvancılığında büyüdü
2014’un ilk 11 ayı boyunca, Rusya’da üretilen kanatlı hayvan etinde % 7 artış görülürken, sağlanan yumurta satışı
aynı düzeyde kaldı. 2014 yılı kasım sonu itibariyle Rusya’da
3,5 milyon ton kanatlı hayvan üretimi sağlandı. 2020
hedeflerini kapsayan kalkınma programına göre; Rusya
2014 yılında 4 milyon ton kanatlı hayvan eti üretmeli ve bu
da her yıl % 12 büyüme hedefini göstermektedir fakat uzmanlara göre bu pek erişilebilir bir hedef değil çünkü birçok
öngörüye göre bu büyüme % 7 - 8’i geçmeyecektir.
Ravika, ismini Anadolu Markaları
arasına yazdırdı
Keskinoğlu Şirketler Grubu’nun
kurucusu İsmail Keskinoğlu’nun
anısına 2005 yılında butik olarak
üretilmeye başlanan Ravika; Capital
ve Ekonomist dergileri ile Türkiye
Finans Katılım Bankası’nın işbirliğiyle düzenlenen Anadolu Markaları
yarışması için 9 Aralık 2014 tarihinde
İstanbul Marriott Hotel’de gerçekleştirilen ödül töreninde, “Büyük İşletmeler Tarım-İmalat” kategorisinde
2.’lik ödülünü kazandı. Anadolu’nun
birçok ilinden toplam 192 markanın
başvuru yaptığı yarışmada, 15 marka ödüle layık görüldü. Keskinoğlu
Şirketler Grubu adına törene katılan
Yönetim Kurulu Üyesi ve Pazarlama
Grup Başkanı Keskin Keskinoğlu,
Ravika’ya verilen 2.’lik ödülünü,
Ekonomist Dergisi Yayın Yönetmeni
Talat Yeşiloğlu’ndan aldı.
Anadolu, bünyesinde yüzlerce
kaliteli marka barındırıyor
Bu ödülü daha önce 2 defa Keskinoğlu markası ve şimdi de Ravika
markası için almaktan büyük gurur
duyduklarını belirten Keskin Keskinoğlu, “Bu ödülde, belki de asırlara
sığabilecek başarıları, yarım asra
sığdırmamızı sağlayan şirketimizin kurucusu ve ebedi başkanı
merhum İsmail Keskinoğlu’nun çok
büyük emeği var. Bugün, rahmet
ve şükranla andığımız dedem, biz
İNFOVET 08-09
daha çocukken her yere zeytin
ağacı diker ve “kıymetini ileride
anlayacaksınız” derdi. Bu bereketli zeytinlerin özü olan Ravika’yı
da, 63 yaşında şirketimizi kuran
dedem İsmail Keskinoğlu’nun
anısını yaşatmak ve belki de ona
olan vefa borcumuzu bir nebze
olsun ödeyebilmek için üretmeye
başladık. Sekiz yıl önce, yolculuğuna Anadolu’dan başlayan ve toplam
zeytinyağı ihracatındaki payını
yüzde 7’ye ulaştıran Ravika, bugün
dünyanın 75 ülkesinde Türkiye’yi
temsil eder hale geldi. Bu nedenle
de, Türk iş ve basın dünyasından
değerli isimlerin yer aldığı böyle bir
jürinin takdiriyle daha da değerlenen bu anlamlı ödüle layık görülmekten büyük mutluluk duyduk.
Anadolu, global pazara ürün sunabilecek kalitede yüzlerce marka
barındırıyor. Özellikle son yıllarda
gelişen teşvik ve desteklerin de
katkısıyla, Türk markaları uluslararası pazarlarda sesini daha çok duyurmaya başladı. İzlenilen politika
ve stratejiler sayesinde; ülke olarak
dünya ölçeğindeki başarılarımızın
daha da büyüyeceğine inanıyorum.
Türk girişimcilere sundukları bu
cesaret verici destekten dolayı;
Capital ve Ekonomist Dergisi ile
Türkiye Finans Katılım Bankası’na
teşekkürlerimi sunuyorum.” dedi.
NOTLAR
T
avsan Yönetim Kurulu
Başkanı Cemalettin
Bilgin, Tavsan CEO’su
Hilmi Bilgin ve yönetim
kadrosunun yerli bayilerle buluştuğu bayi toplantısında, açılış
konuşmasını Yurtiçi Satış Müdürü Serdal Bilgici yaptı. Bayilere
katkılarından ve katılımlarından
dolayı teşekkür ederek sözlerine
başlayan Bilgici, Tavsan’ın 2014
yılı hedeflerini yakaladığını ve
bunun yerli ve yabancı bayileri
ile birlikte, kalite standartları
çerçevesinde yürütülen disiplinli
çalışma ile başarıldığını belirtti.
Bayi yapılanmasının önemine vurgu yapan sunumu ile
Tavsan’ın büyümesinde bayilerin
başarılı çalışmalarının katkısına
da dikkat çekti. Bodrum Voyage
Otel’de gerçekleşen toplantıda;
Tavsan Kalite, Planlama, Finans,
Ar-Ge ve Teknik Destek Müdürleri
sunumlar eşliğinde, ayrı ayrı
konuşmalar yaptı. İki gün süren
toplantıda bayiler, 2015 yılı hedefleri, üretim ve satış stratejileri
konusunda bilgilendirildiler.
Türkiye’nin farklı bölgelerinde
görev yapan ve eksiksiz katılım
sağlayan Tavsan bayileri, toplantının soru-cevap bölümünde
yıl içinde yaşadıkları sorunları
aktardılar. 2015 yılında hedeflere
ulaşmak için uygulanacak stratejiler masaya yatırıldı.
Başarıyı ilkeli ve gayretli
çalışmalara borçluyuz
Bayiler ile birebir ilgilenen
Cemalettin Bilgin, toplantıda
yaptığı konuşmada; “1975 yılında
başlayan serüvenimizde bugüne
kadar büyük başarılar yakaladık.
Bu başarıları tesadüflere değil,
yönetim ve üretim ekibimizle, siz değerli bayilerimizden
oluşan Tavsan Ailesi’nin ilkeli ve
gayretli çalışmalarına borçluyuz.
Yurtiçi ve yurtdışında, güven
veren deneyimlerimizle, ürün ve
hizmet kalitemizle elde ettiğimiz yeri, şimdi daha yukarılara
taşımalıyız. 2014 yılı içerisinde
gerçekleştirilen başarılı çalışmalar için herkese teşekkür
ediyorum.” dedi. Konuşmasında
2015 yılında bayilerin desteğiyle
İNFOVET 10-11
Tavsan Grup
2015’e yüksek
hedeflerle giriyor
19-21 Aralık tarihleri arasında Bodrum’da gerçekleşen bayi toplantısında
18 adet yurt içi bayisi ile buluşan Tavsan, 2014 yılının değerlendirmesini
yaptı ve 2015 yılı hedeflerini paylaştı.
Tavsan’ın büyüme ve başarı
grafiğinin daha da yükseleceğini
dile getiren Hilmi Bilgin, 2014 yılı
içerisinde kırılan satış rekorundan duyduğu memnuniyeti
belirterek, bayilere teşekkür etti.
Tavsan’ın önümüzdeki yılda da
başarısını arttıracağını dile getirdi. Topluca yenen akşam yemekleri ve bodrum gezisi ile verimli
olması yanı sıra keyifli de geçen
bayi toplantısı, Tavsan CEO’su
Hilmi Bilgin’in bayilere teşekkür
konuşması ile tamamlandı.
Toplantıdan yüksek motivasyonla ve Tavsan ailesinin üyesi
olmaktan duydukları gururla
ayrılan bayiler, 2015 hedeflerini
de başarıyla gerçekleştirecek
kararlılıkta görünüyordu.
Tavsan CEO’su Hilmi Bilgin, Tavsan’ın 2015 yılında bayilerin desteği ile
büyüme ve başarı grafiğinin daha da yükseleceğini dile getirdi.
NOTLAR
Kuluçka aşılamalarında
yapılan yenilikler
2009 yılında Ceva Hatchery Immunisation Control Keys Program ya da kısaca C.H.I.C.K. Programı uygulamaya
koyan ve vermiş olduğu bu kuluçka servis hizmeti ile kuluçkada aşılamanın kalitesini geliştirmek için eksiksiz
bir hizmet sunan Ceva Hayvan Sağlığı AŞ. kuluçka personellerini İstanbul’da buluşturdu.
C
eva Hayvan Sağlığı
A.Ş., sektörel gelişime
katkıda bulunacak
yenilikler yapmaya, çok
önemli ilkler gerçekleştirmeye
devam ediyor. Bu kapsamda
Ceva Hayvan Sağlığı A.Ş., 19 Aralık 2014’te İstanbul’da “Kuluçka
Aşılamalarında Yenilikler” başlıklı
bir toplantı gerçekleştirdi ve bu
toplantı ile sektörel bir farklılığa,
yeniliğe ve ilke imza attı. Toplantıda sektörün kuluçka sorumlularını buluşturan Ceva, değerli
bilgilerin paylaşımına olanak
sağlamış oldu.
Kanatlı sektöründe sıklıkla
düzenlenen teknik toplantı ve
organizasyonlarda genel olarak
kuluçka personeline odaklanılmazken, Ceva kuluçkanın öneİNFOVET 12-13
mine vurgu yapmak amacıyla
gerçekleştirdiği bu toplantıda
sektörün kuluçka alanındaki
idari ve teknik kadrolarını bir
araya getirerek onlara kuluçka
uygulamalarındaki yenilikleri,
dünyadaki aşılama trendlerini, yeni ekipmanları, kuluçka
aşılamalarındaki gelişmeleri ve
güncel durumu içeren bilgi bir
paylaşımda bulundu.
Türkiye’nin farklı kentlerinden
43 kuluçka sorumlusunun katılımı ile gerçekleştirilen ve bilgi
paylaşımının yanı sıra sektörel
iletişime de büyük bir katkıda
bulunan toplantıda Ceva Türkiye
Kanatlı İş birimi Direktörü Bülent
Çakan ‘Dünyada Aşılama Trendleri’ başlıklı bir konuşma yaptı
ve ardından Teknik Müdür Dr.
Erhan Bayraktar söz alarak “Kuluçka Aşılamalarının Önemi” ni
anlattı. Toplantıya Ceva Desvac
Fransa’dan katılan Teknik Müdür
William Boyer ise; “Kuluçka
Aşılamalarında Yenilikler” başlıklı
bir sunum yaparak katılımcıların
kendi firmalarındaki kuluçka bi-
rimlerinin ilerlemesini olumlu etkileyecek değerli bilgiler aktardı.
Toplantı sonrası katılımcılar ile
birlikte Ceva Kanatlı Ekibi, Günay
Restoran’da Aşkın Nur Yengi ve
Selami Şahin ile yılın yorgunluğu
atarak eğlenceli bir İstanbul
gecesi geçirdiler.
NOTLAR
Elanco ve Novartis
Hayvan Sağlığı
Birimi birleşmesi
Lilly’nin Hayvan Sağlığı Birimi Elanco, hayvan sağlığı sektöründe daha fazla değer
yaratmaya ve yenilikçiliğe odaklı yeni bir global lider yaratma hedefine yönelik olarak,
Novartis Hayvan Sağlığı biriminin satın alma sürecinin tamamlandığını açıkladı.
Elanco’nun Türkiye,
Ortadoğu ve Afrika
Bölgesi Direktörü
Dr. Ignacio Lanza
N
isan ayında açıklanan bu
satın alma, 2014 başında
Elanco’nun Lohmann Hayvan Sağlığı şirketini satın
almasından kısa bir süre
sonra gerçekleşmişti. Her iki stratejik
yatırımla Elanco, ürün çeşitliliğinin ve
yetkinliklerin artırılması noktasında güç
kazanmıştır. Bu birleşme ile Elanco, lider markaların yanı sıra; tedavi ürünleri,
aşılar, anti-paraziterler, anti-mikrobiyaller, cerrahide ve gıda güvenliğinde
kullanılan ürünler, enzimler ve daha
fazlasını kapsayan yaklaşık 300 markadan oluşan geniş bir portföyü hizmete
sunuyor olacak.
Elanco’nun Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Direktörü Dr. Ignacio Lanza;
“Elanco’nun Novartis Hayvan Sağlığı’nı
satın alması, müşteriye hizmet konusunda tutkulu iki güçlü şirketi bir araya
getirmiştir” dedi. Lanza, müşterilerin
güvendiği ürünleri temin etmeye
devam ederken, henüz karşılanmamış
ihtiyaçlar için yeni çözümler geliştirecek önemli yatırımlar yapacaklarını da
sözlerine ekledi.
Bununla birlikte, Elanco araştırmageliştirme konusunda yatırımlarını ciddi
İNFOVET 14-15
ölçüde artırarak, güçlü üretim hattını
daha da geliştirecektir. Yeni Elanco,
100’den fazla ürün geliştirme projesi ile
daha fazla yetkinlik ve uzmanlığa ulaşarak şu konulara odaklanacaktır:
> Hastalıkları önleyerek ve parazitlere
karşı koruyarak pet hayvanlarının bakımını geliştirme ve yaşam kalitesini artırma,
> Çiftlik hayvanlarını hastalık ve
parazitlerden koruma, hayvan refahını
geliştirme ve çiftlik hayvanı üretiminin
çevresel etkilerini azaltma,
> Enzimler, diagnostik, su ürünleri ve
aşılar gibi yeni alanlarda daha geniş
çözümler sunma.
Pet hayvanlarının fiziksel, sosyal ve
duygusal yararları olduğu bilindiğinden,
pet hayvan sahibi olanların sayısı giderek
artmaktadır. Elanco, pet hayvanlarının
daha uzun ve sağlıklı yaşaması için çalışan veteriner hekimlere yardımcı olmayı
amaçlamaktadır. Aynı zamanda Elanco,
daha az kaynakla daha fazla gıda üreterek hem artan hayvansal protein talebini
karşılamayı hem de yeryüzünün ve hayvanların refahını koruyan tüm üreticilere
yardımcı olmayı görev edinmiştir.
“Müşterilerimize destek olabilecek
yenilikçi yöntemleri araştırmaya devam
edeceğiz.”diyen Dr.Lanza sözlerine
şunları ekledi; “Analiz ve değerlendirme
metodlarımızla saha desteğini birleştiren gelişmiş teknik hizmetlerimiz sayesinde, işlerinde fark yaratacak yenilikçi
çözümler arayan müşterilerimize daha
fazla destek sağlayabileceğiz.”
Entegrasyon sürecinde, ürün siparişi
ve müşteri destek gibi fonksiyonlar
herhangi bir aksama yaşanmadan devam edecektir. Ürün tedariği ve erişimi
kesintisiz bir şekilde sürdürülecektir.
Bu satınalma hakkında daha fazla bilgi
için, www.elanco.com web sitesini
ziyaret edilebilirsiniz.
Elanco Hakkında
Elanco, hayvan sağlığı, çiftlik
hayvanları üretimi ve pet hayvanları
sağlığına yönelik ürünler geliştiren ve
yaklaşık 70 ülkede pazarlayan; inovasyon odaklı global bir şirkettir. Öncü ilaç
şirketlerinden Eli Lilly and Company’nin
hayvan sağlığı birimi olan Elanco’nun
dünya çapında yaklaşık 7.000 çalışanı
ve 40’tan fazla ülkede yerleşik ofisi
bulunmaktadır. Elanco hakkında daha
detaylı bilgi için www.elanco.com
sitesini ziyaret edebilirsiniz.
NOTLAR
Kolostrum ve kolostral peynir altı suyu hakkında yapılan
araştırma sonuçları umut vaat edici gözüküyor.
Kolostrum ve kolostral peynir altı
suyunun TB kontrolünde rolü var
Karabulut: “En durgun ayları yaşıyoruz. Haziran
dolaylarına kadar kadar et fiyatlarında değişiklik olmaz.”
Et fiyatları en durgun
aylarını yaşıyor
Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Genel
Başkan Yardımcısı Nazif Karabulut, et fiyatlarının
en durgun dönemini yaşadığını belirtti.
Karabulut, yaz aylarında bir miktar yükselse
de fiyatların artık rayına oturduğunu söyledi.
İthalatı gerektirecek olağandışı bir durum
görmediklerini ifade eden Karabulut, haziran
ayına kadar fiyatların normal seyrinde devam
etmesini beklediklerini vurguladı. Bosna Hersek
Cumhuriyeti menşeli maddeler için açılan tarife
kontenjanı için dönem sonunun 1 yıl uzatılarak
31 Aralık 2015 sonuna ertelenmesinin bir anlam
ifade etmediğini dile getiren Karabulut, yeterli
hayvan potansiyeli bulunmadığını aktardı.
Karabulut, “Bu aylar en durgun aylar ve ithalat
yapılması söz konusu olamaz. Fiyat artışları
yükselirse dengelemek için ithalat yaparlar fakat
bu defa üretici elindeki hayvanı kesime verdikten
sonra yerine hayvan almaz.” dedi.
Avustralya’da bulunan Adelaide
Üniversitesi’ndeki araştırmacılara
göre kolostrum ve kolostral peynir
altı suyunun İngiltere’deki sığır
tüberkülozu ve eradikasyonunda
önemli rolleri var. Araştırmacılar
Veterinary Record’a yazdıkları
mektupta, yürüttükleri araştırmalar
için yüksek tanısal duyarlılığı olan
testlere ihtiyaç duyduklarının altını
çizdiler ve alpakalar (tüylü lama)
için olan yeni bir testin sığırlarda
da uygulama olanağı olabileceğini
söylediler. Son zamanlarda yapılan
çoklu TB immünolojik testler
gösteriyor ki alpakalara uygulanan
intradermal test ile bahsi geçen
test karşılaştırıldığında çok daha
üstün bir hassasiyete sahip.
Yine aşılanmış koyunlarda Johne
Hastalığı ile ilgili yapılan son araştırmalar da; kolostrum veya kolostral peynir altı suyu kullanıldığında
antikor ELISA duyarlılığında belirgin
bir artış olduğu gösteriyor.
Araştırmacılar; “Biz, İngiltere’deki sığır TB hastalığı veya Johne
Hastalığı’nda kullanılan, antikor
deneylerinin parametreleştirilmesi
hakkındaki ve tanı duyarlılıklarını
arttırmak adına örneklerin potansiyallerine dikkat çekmek için kullanılan kolostrum ve kolostral peynir
altı suyu hakkındaki son dönem
araştırmalardan haberdar değiliz.”
açıklamasında bulundular.
Kuduzla mücadelede düzenlemelere gidildi
Kuduzla mücadele ve korunmaya yönelik uygulamaları, 2001 yılında çıkarılan “Kuduz Korunma ve Kontrol
Yönergesi” çerçevesinde yürüten Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, bilimsel gelişmeleri dikkate alarak yeni
düzenlemeler getirdi. Söz konusu yönerge yürürlükten kaldırılarak sağlık çalışanlarına yönelik “Kuduz Saha Rehberi” hazırlandı. Yanı sıra riskli temas vaka inceleme formu, riskli temas aylık izlem formu, aşı takip kartı ve kuduz
bilgilendirme formu ilgili birimlere iletildi. Genelgede kuduzda, özellikle klinik belirtiler geliştikten sonra dramatik
bir şekilde ölümle sonuçlanmasının hastalığın önemini ortaya koyduğu belirtildi. Bu sebeple gerek riskli temas
öncesi, gerekse sonrası doğru korunma uygulamalarının ortaya konmasının elzem olduğuna işaret edildi.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
İstanbul, “8. Asya Manda Kongresi”
için kapılarını açıyor
Asya Manda
Birliği tarafından
desteklenen ve 21-25
Nisan 2015 tarihleri
arasında İstanbul’da
gerçekleştirilecek
olan “8. Asya Manda
Kongresi (8th Asian
Buffalo Congress)”
katılımcılarını bekliyor.
Doğu ve batı kültürleri
arasında bir köprü
olması beklenen
kongrede, manda
üretimi ile ilgili önemli
konular tartışılacak,
ulusal ve uluslararası
araştırmacılar, bilim
toplulukları, politi-
kacılar ve tüketici
örgütleri bir araya
gelecek. ABC 2015’in
teması, “Küresel
ekonomik dünyada
sürdürülebilir üretim”
olarak belirlendi.
Kongrede, sektördeki
sorunların incelenmesi ve tartışılması,
teknik ve bilimsel
gelişmelerin geniş
kitlelere aktarılması,
araştırmacı, işletmeci, firma temsilcisi ve
yönetici çevrelerin
aynı platformda buluşturularak yakın bir
iletişimin sağlanması
amaçlanıyor. Kişi ve
kuruluşlar arası bağlantılar sağlanırken
teknik ve tarihi geziler ile ülkeler arası
dostluklara kapıların
açılması, pekiştirilmesi ve yararlı sonuçlar
çıkarılması hedefleniyor. Ana kongreye
ek olarak, 19-20 Nisan
2015 tarihleri arasında “Manda Ürem Biyoteknolojisi” konulu bir
çalıştay da düzenlenecek. Detaylı bilgi
ve başvuru için www.
abc2015.org sitesi
ziyaret edilebilir.
Projelerin kentlerdeki
yerine örnek olacak
Afyonkarahisar’da
sütle ilgili Türkiye’de
örnek bir çalışma gerçekleştirildi. Soğuk zincir
oluşturularak tüm üretim
paydaşları standartlara
bağlandı. 500 bin ton
sütün üretildiği kentte
50 kuruş olan kilogram
fiyatı, 1 lira 20 kuruşlara
kadar çıkarıldı. Öte yandan Afyonkarahisar’ın tarımsal ihracat rakamları
her geçen yıl artıyor. 2011
yılında 118 milyon dolar
olan tarımsal ihracatı
şu an 156 milyon dolara
ulaştı. Afyonkarahisar’ın
tarımsal üretimde ülke
ekonomisine olan katkısı
2012 yılında 3,2 milyar
lira iken, şimdilerde bu
rakam 3,7 milyar liraya
yükseldi. Et ve et ürünleri sektöründe işletmelerin % 60’ının modernizasyonu gerçekleştirildi,
işletmelere kamera
sistemleri takıldı.
Okul sütü ikinci
kısım ihalesi
gerçekleşti
Okul sütü ihalesinde ikinci
kısım için en düşük teklifi 0,46
lira birim fiyat ile Aynes Gıda
verdi. Hayvancılık Genel Müdür
Yardımcısı Burhan Demirok başkanlığında yapılan ihale, Bakanlık
Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Başkan Demirok, ihale kapsamında Panagro Tarım Hayvancılık Gıda, Dimes Gıda-Pınar Süt İş
Ortaklığı, Oğuz Gıda, Meysu Gıda
ile Aynes Gıda tarafından 5 teklif
geldiğini söyledi. Demirok, ikinci
turun başında ihalede yaklaşık
maliyetin 54 milyon 261 bin 965
lira 70 kuruş, birim fiyat maliyetinin ise 0,5882 lira olduğunu
bildirdi. Okul sütü ihalesinde ikinci kısım için en düşük teklifi 0,46
liralık birim fiyat ve toplamda 42
milyon 438 bin 886 lira 8 kuruş
ile Aynes Gıda verdi.
Rusya’ya
et ihracatı
katlandı
Rusya’nın ağustos ayından bu yana
Türkiye’den yaptığı et
ve et ürünleri ithalatının
altıya katlandığı belirtildi. Aynı dönemde balık
ürünleri ithalatı da ikiye
katlandı. Rusya’nın Ankara’daki ticaret temsilcisi Tofik Melikov’a göre,
Türkiye’den ağustos
ayından bu yana 52,2
milyon dolar tutarında
balık ürünleri ve 14,4
milyon dolar tutarında et
ve et ürünleri ithal edildi.
NOTLAR
Brezilya, Rusya’nın
et ambargosundan
yararlanmaya hazırlanıyor
Ege Vet Genel Müdürü
Prof. Dr. Tahir S. Yavuz
gerçekleştirdiği sunumda
değerli bilgilerini
katılımcılarla paylaştı.
Aydın’da “Sürü yönetimi” ele alındı
Aydın’da, 13 Aralık 2014 tarihinde
“Sütçü Sığır İşletmelerinde Sürü
Yönetimi” konulu bir toplantı düzenlendi. Veteriner hekimlerin, sürü
sahiplerinin ve çiftlik yöneticilerinin
katıldığı toplantıda konuşmacı Tahir
S.Yavuz toplam dört saat süren bir
sunum gerçekleştirdi. Aydın veteriner hekimlerinden Murat Nezafeti
tarafından düzenlenen toplantıya,
Aydın Veteriner Hekimler Odası
Başkanı Muharrem Uçmaklıoğlu da
katıldı. Organizasyonu düzenleyen
Murat Nezafeti’nin açılış konuşmasının ardından sunuma başlayan Tahir
S.Yavuz, sütçü sığır işletmelerinin
temeli olan sürü yönetiminin temel
ilkelerinden söz etti. Dört temel
ilke olan “kuru – temiz, iyi kayıt – iyi
gözlem” konularını ayrıntılarıyla
açıklayan Yavuz, stres ve stresle
baş etme yöntemlerini de anlattı.
Toplantıya katılanların sorularını yanıtlayan Yavuz, toplantının sonunda, “Sürü Yönetiminde Sıklıkla Yanıt
Aranacak Sorular” başlıklı 14 sorudan oluşan bir listeyi dinleyicilere
dağıtarak; “Bu soruların doğru yanıtlarını verebildiğinizde işletmenizde
işlerin yolunda gittiğini düşünebilirsiniz. Eğer yanıtlarınızda eksik ve
tereddüt varsa, o zaman düzeltme
yönünde adımlar atmanızın gerekliliği ortaya çıkacak, çareleri aramak
durumunda kalacaksınız.” dedi.
Bloomberg’in raporuna göre, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin
arasındaki Ukrayna
üzerinden artan gerginlikler, Brezilya kesimhane
ve et işletmelerini Rusya
pazarına yönlendirdi.
Rusya Devlet Başkanı
Vladimir Putin’in, Amerika
Birleşik Devletleri’nin ve
Avrupa’nın tarımsal ihracatlarını durdurarak karşı
atak yapmasından sonra,
Rus yetkililer Brezilya’nın
da içinde bulunduğu birçok ülkeye gıda ihracatlarını arttırmak için resmi
olarak teklifte bulunmuş-
tu. Quesnell A.Ş., Andbanc A.Ş., Marfrig A.Ş.ve
Minevra’ya göre, zaten
sığır eti için Brezilya’nın
en büyük ikinci pazarı
olan Rusya’ya gönderileri
arttırmak için Rusya’nın
ithal yasaklarından yararlanabilir. Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev, 7
Ağustos tarihinde, sığır
eti, balık, meyve ve peynir gibi tarımsal ürünlerin
ithalatını kısıtladıklarını
açıklamıştı ve geçen yıl,
ülkede ithalatı durdurulmuş 25 milyar dolarlık
ürünün söz konusunu
olduğu bildirmişti.
Global pazarda
Brezilya’nın yeri
gittikçe büyüyor.
ScrapIe, zoonotik olabilir
Bilim adamları, Scrapie’nin zoonotik olabileceğini keşfettiler. Hastalığın, Bovine
Spongiform Encephalopathy (BSE-deli dana hastalığı) ile benzer olduğu ve patojen prion
proteinlerinden kaynaklandığı biliniyor. BSE ile insanlardaki Creutzfeldt-Jakob Hastalığı
arasında bir bağlantı olsa da, daha önce yapılan epidemiyolojik araştırmalar Scrapie ve
insan prion hastalıkları ile ilgili bir bağlantı kurmayı mümkün kılmamıştı. Olivier Andreoletti;
“Scrapie’nin insanlara bulaşma riski, türler arası prion yayılmasını engelleyen doğal bariyerler nedeniyle göz ardı edildi.” şeklinde konuştu. Bilim adamları ise, Scrapie’den sorumlu
bazı patojenlerin insanları enfekte edebilecek karakterde olduğunu keşfettiler ve patojenlerin CJD’nin sporadik formuna neden olan prionlarla ayırt edilmez olduğunu açıkladılar.
Nature Communications Dergisi de, zoonotik riskin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini,
aksi takdirde insan sağlığı açısından önemli bir tehdit oluşturacağını vurguladılar.
İNFOVET 20-21
NOTLAR
Araştırmacılar Salmonella’nın
zayıf noktasını buldu
OhIo State Üniversitesi’nden
araştırmacılar, PLOS Pathogens
Dergisi’nde yayınlanan makalede
değindikleri üzere, Salmonella ile
mücadale için “zayıf nokta” nın
bilinmesinin etki bir hedef olduğuna inanıyorlar. Etken, maksimum
etkiyi göstermek için fruktoz-asparagin, şeker ve amino asit karışımına ihtiyaç duyuyor. Üniversitedeki araştırmacılar, tek bir besin
kaynağının, Salmonella etkeninin
neden olduğu hastalığın şiddeti
noktasında 1,000 kat daha az etkili
olduğunu keşfettiler. Araştırmaya
göre, fruktoz-asparaginsiz şeker
ve amino asit karşımı Salmonella
için uygun ortam yaratıyor ve
bu nedenle etkenin beş üreme
evresinden birinin aktivasyonunu
engellemek amacıyla Salmonella
hücrelerine fruktoz-asparagin
nakletmek mücadele için yeni bir
yol olarak görülüyor.
Ohio Üniversitesi mikrobiyoloji
ve enfeksiyöz hastalıklar profesörü Brain Ahmer; “Salmonella
gerçekten bu sözü geçen besinlere ihtiyaç duyuyor ve bunlardan
biri ortamda bulunmazsa, oldukça
kötü bir hastalık tablosu karşımıza
çıkıyor.” diyor. Ahmer ve arkadaşları fruktoz-asparagini, hastalık
bağırsaklarda irinli enfeksiyona
neden olurken ve hayatta kalmasi
için gerekli olan gastroenteritisin
aktif fazındayken yaptıkları bir
araştırmada keşfettiler.
Alman imalatçılar GDO’suz
yemlere geçiş yapıyorlar
Almanya’nın en büyük kanatlı imalatçısı Wiesenhoff, 1 Ocak’ta yayımlanan yeni raporunda GDO’suz
hayvan yemlerine geçiş aşamasında olduklarını
doğruladı. Alman Tavukçuluk Derneği (German Poultry
Association) ve perakendecilerden gelen talepler doğrultusunda böyle bir değişime karar verdiklerini; süt ve
sığır eti dahil olmak üzere tüm protein segmentlerinde
GDO’suz yemler kullanacaklarını açıkladı. Wiesenhoff, Almanya’da 6 kuluçkahane, 11 mezbaha, işleme
tesisleri ve kanatlı sosis üretim tesisleri işletmektedir.
Şirketin Polonya’daki işletmelerinde 1 kuluçkahane,
2 mezbaha ve kanatlı sosis fabrikaları bulunmaktadır.
Başvuru için [email protected]
adresine özgeçmiş gönderilebilir.
Keskinoğlu’ndan
2015 yılında
400 yeni istihdaM
Sektörde 52. yılına giren Keskinoğlu,
2015’te 300’ü mavi 100’ü de beyaz yaka
olmak üzere toplam 400 kişiye daha
istihdam sağlayacak ve yeni açılan kadroların yaklaşık % 25’ini de yeni mezunlardan oluşturulacak.
Türkiye’de 50 bini aşkın noktada, dünyada ise 75 ülkede tüketiciyle buluşan
sektörünün lider markası Keskinoğlu, var
olan 4000 kişilik şirket kadrosunu bu yıl
4400’e ulaştırmayı hedefliyor. İç pazardaki ve ihracattaki taleplerin yükselmesi
nedeniyle, 2015’te piliç etinden yumurtaya, zeytinyağından lojistiğe kadar faaliyet
gösterdiği birçok alanda yüzde 10’lara
varan kapasite artışını tamamlayacak
olan Keskinoğlu’nun 2015 istihdam planında yeni mezunlar da unutulmadı. 2015
istihdamının yüzde 25’lik kısmını yeni
mezunlara ayıran Keskinoğlu, ilerleyen
yıllardaki yönetici kadrolarını da bu yıl
şirkete taze kan getirecek gençlerden
sağlamayı planlıyor. Ege Bölgesi’nin en
büyük istihdam sağlayıcılarının başında
gelen Keskinoğlu, Manisa Akhisar’da bulunan şirket merkezi ve üretim tesislerine
ulaşım için çalışanlarına İzmir’den de
servis imkanı sunuyor. Farklı şehirlerden
başvuru yapıp şirkete dahil olan yeni
çalışanların yaşam düzenlerini kolay kurabilmesini de gözeten Keskinoğlu, şirket
lojmanında süresi 3 aya kadar uzatılabilen konaklama olanağı da sağlıyor.
NOTLAR
İNFOVET 24-25
NOTLAR
Keskinoğlu, yeni bir ihracat
pazarı açmaya hazırlanıyor
Yumurta üretimi 17,5 milyar
adede ulaştı
Türkiye’nin 2006 yılında
8,4 milyar adet gerçekleşen yumurta üretimi, geçen
sürede iki kat artarak 2014’te
17,5 milyarı aştı. Yumurta Üreticileri Merkez Birliği (YUM-BİR)
verilerinden derlenen bilgiye
göre, sektör üretimindeki yükseliş çizgisi bu yıl da devam
etti. 2006 yılında 8 milyar 401
milyon adet olarak gerçekleşen yumurta üretimi, 2007’de
10 milyar 515 milyon, 2008’de
11 milyar 258 milyon, 2009’da
11 milyar 920 milyon, 2010’da
12 milyar 737 milyon, 2011’de
13 milyar 980 milyon, 2012’de
15 milyar 677 milyon, 2013’te
de 16 milyar 707 milyon adede
çıktı. YUM-BİR Genel Sekreteri
Hüseyin Sungur, sektörün geçen yıl da sağlıklı sürülerden,
güvenilir yumurta üretmeye
devam ettiğini ifade ederek
şöyle devam etti: “Fiyatlar,
her zaman olduğu gibi inişli
çıkışlı seyir izledi, üreticinin
yumurtasını zararına sattığı
günler oldu. Geçen yıla göre
maliyetlerde % 12-13’lük, yumurta fiyatlarında ise %
18’lik artış yaşandı. Üretici,
yumurtayı ortalama 19-20
kuruşa mal ederken, ortalama 21 kuruşa satabildi. 2014
yılında tüketici ise yumurtanın
tanesine 35-38 kuruş ödedi.
Diyebiliriz ki; yumurta üreticisi,
2014 yılını, 2013’e göre biraz
daha rahat geçirmiştir.”
Keskinoğlu, piliç etinde
Rusya’dan sonra yeni
hedeflerinin 60 milyon dolarlık
Filipinler olduğunu açıkladı.
75 ülkeye gerçekleştirdiği ihracatla sektörünün
ihracat lideri olan ve beyaz
et sektörünün toplam
ihracatının % 10’unu tek başına karşılayan Keskinoğlu,
Türkiye için yeni bir pazarın
daha kapısını aralamaya
hazırlanıyor. Daha önce
Almanya, Yunanistan, Singapur, Malezya gibi ülkelere
ihracatı başlatarak sektörün
önünü açan Keskinoğlu, son
3 yıldır 60 milyon dolar potansiyel taşıyan Filipinler’e
ihracat yapabilmek için
sürecin son onay aşamasına geldiğini açıkladı.
Konuyla ilgili son olarak
Filipinler Türkiye Konsolosluğu Ticaret Ateşesi Cezmi
Beşoğul ve Filipinler Tarım
Bakanlığı Müşteşarı Jose
C. Reano ile temaslarda
bulunduklarının altını çizen
Keskin Keskinoğlu, “Son 3
yıldır Filipinler’e ihracat yapabilmek için çalışmalar yürütüyoruz. Üretim kalitemizi
yerinde görebilmeleri için
yetkilileri Türkiye’ye davet
ettik. Filipinler Tarım Bakanlığı Veterinerleri, 2015’in
ilk çeyreğinde Akhisar’daki
tesislerimizi ziyaret edecekler. Türkiye’ye gelecek ekip
tesisleri inceleyecek ve
arkasından da ihracat için
onay süreci başlayacak.
İkinci çeyrekte ise ihracatın
başlamasını hedefliyoruz.
Filipinler’in 2013 yılındaki
piliç eti üretimi 827 bin
ton, ithalatı ise 147 bin ton.
Beklentimiz ilk aşamada
Türkiye’den Filipinler’e 30
bin ton ihracat yapmak. İlk
etapta bütün piliç, kanat ve
baget ihracatına başlayacağımızı öngörüyorum. Bu
ihracatın ticari değeri ise
60 milyon doları bulacak.
Keskinoğlu olarak biz bu
ihracatın 20 milyon dolarlık
kısmını tek başımıza karşılamayı hedefliyoruz. Zaten
pazarı tanıyoruz, çünkü
5 yıldır ülkeye zeytinyağı
ihraç ediyoruz.” dedi.
Kanatlı yemlerinde mısıra alternatif: Sorgum
Sorgum
bitkisi,
hayvanların
damaklarında
tatlı bir tat
bırakır.
İNFOVET 26-27
Nijerya’da etlik tavuk çiftçileri, araştırmacılar ve kamu görevlilerin de içinde bulunduğu
bir grup, kanatlı yemlerinde sorgum uygunluğunu kanıtlayan, broylerler için yem formülasyonunda sorgum kullanımı ile ilgili yem çalışmaları yürüttü ve kanatlı beslemesinde yem olarak
kullanılan mısır yerine, alternatif olan sorgum -süpürge darısı- denilen yemin kullanılabileceği
belirtildi. Kanatlı yemlerinin içeriği olarak sorgum, mısır ile karşılaştırıldığında beslenme kalitesinin yanı sıra havaya olan yüksek toleransı da eklenince daha verimli olabilecek gibi gözüküyor; ayrıca Nijerya’da iklim şartlarının uygunluğunun da, yetiştirme açısından uygun ortam
hazırladığı, mısırın ithal edilmesiyle kıyaslandığında ekonomik açıdan büyük avantaja sahip
olduğu belirtiliyor. Yetkililer de konuyla ilgili üretime destek vereceklerinin mesajını veriyorlar.
TOPLANTI Vetakademi Kampüs
Vetakademi
Kampüs ile
toplantılara
devam
Vetaş 2014 Kasım ayında gerçekleştirdiği
Vetakademi Kampüs lokal toplantıları
ile 2015 yılında farklı bölgelerde lokal
toplantılarla devam edeceği haberini verdi.
V
etaş, 2014 yılında
hayata geçirmiş
olduğu Vetakademi
Kampüs ile toplantılarına tüm hızıyla devam ediyor.
Son olarak kasım ayı içerisinde
gerçekleştirilen toplantılar ile
yıl içerisinde 11 yerel ve 1 genel
olmak üzere toplamda 12 toplantı
ile çok sayıda veteriner hekime
ulaşan Vetaş, bilimsel ihtiyaçların
karşılanmasında köprü olmaya
devam ediyor.
Hayvancılıkta büyük öneme
sahip infertilite problemlerine,
Adana, Gaziantep, Antalya ve
Muğla’da düzenlenen lokal
toplantılarda değinen Vetaş’ın
bir sonraki durağı İzmit’ti. Vetaş
Ürün Müdürü İrem Dindar “Senkronizasyon Denince” başlıklı
sunumunda; Türkiye’de ilk ve
tek hormon üretim hattı GMP
belgesi olan ve en yüksek kalite
standartlarında üretilen yeni
nesil PGF2-a analoğu Senkrodin (D-Kloprostenol) ve GnRH
analoğu Lecibreed (Lesirelin
asetat)’in sahip olduğu üstün
özelliklere değinerek sözü Prof.
Dr. İ. Kamuran İleri’ye bıraktı.
Toplantıda ineklerde görülen infertilite problemlerini ve çözüm
yaklaşımlarını konu alan Prof.Dr.
İNFOVET 28-29
İ. Kamuran İleri, yapmış olduğu
çalışmalarını ve tecrübelerini
bölgedeki hekimlerle paylaştı.
Solunum yolu hastalıklarında: MarbIotIc % 10
Sığırların solunum yolu
hastalıkları, tüm mevcut sistem
hastalıkları içerisinde en çok
karşılaşılan ve bu nedenle de
önemli ekonomik kayıplara
neden olan sorunların başında
gelmektedir. Bu doğrultuda
Bursa, Kayseri, Tokat, Amasya
ve Samsun illerinde gerçekleştirilen toplantılarda hedef;
solunum sistemi hastalıkları ve
tedaviyi etkileyen faktörlerdi.
Toplantılara konuşmacı olarak
katılan Prof. Dr. Sezgin Şentürk,
solunum sistemi hastalıkları
bulgularına sahip hayvanlara
klinik yaklaşımın önemine ve
özellikle enfektif pnömonilerde
doğru antibiyotik seçiminin
tedaviyi etkileyici çok önemli bir
faktör olduğuna değindi. Sonrasında Vetaş Ürün Müdürü Serkan Yeniay sunumunda, Vetaş’ın
2014 yılının son çeyreğinde
pazara verdiği yeni ürünü MarbIotIc % 10 (100 mg marbofloksasin) Enjeksiyonluk Çözelti’nin
GMP belgeli üretim tesisinde
üretilmiş olmasının getirdiği üstün özelliklerinden ve özellikle
solunum yolu enfeksiyonlarında
neden tercih edilmesi gerektiğinden bahsetti. Katılımın yüksek
olduğu toplantıların sonunda
veteriner hekimler gerek bilimsel
içerik, gerekse organizasyon bakımından Vetaş ekibine memnu-
niyetlerini bildirdiler. Vetaş, 2015
yılında da Vetakademi Kampüs ile
ihtiyaç duyulan farklı bölgelerde
yerel toplantılar yapmaya
devam edecek. Vetakademi
Kampüs 2015 genel toplantısının
ise yurt dışında yapılması planlanırken şimdiden ilginin yoğun
olduğu görülüyor.
NOTLAR
türk Kanatlı sektörü,
Rusya’daki ruble krizinden
avantajlı çıkacak
durumu avantaja çevirebilir.
Rusya’nın ABD ve AB ürünBize uygun koşullarda kota
lerine yönelik ambargo kararısağlanırsa biz de elimizden
nın ardından heyecanlanan ve
geleni yaparız.” dedi. ihracatını hızla artıran beyaz
Sektörün Rusya ile ABD
et sektörü, rublenin düşüşünarasındaki restleşmeden
den etkilenmedi. Rusya’nın
de beklentisi büyük. Ege Su
özellikle gıda fiyatlarının speÜrünleri ve Hayvansal Mamulkülatif etkilerle artmasından
ler İhracatçıları Birliği Başkanı
çekindiği için boşluğu hızlı
Sinan Kızıltan ise özellikle
şekilde Türkiye’den ithalatla
yılbaşından sonra Rusya’ya
doldurmak istediği belirtiliyor.
yapılan ihracatın artacağını
Rusya’ya uygun fiyatlı tavuk
dile getirdi.
kıyması ihraç
Türkiye’nin
ettiklerini, sipaRusya’ya olan
rişlerde herhangi
ihracatının
bir iptal ya da
artarak deazalma olmadığını
vam ettiğini
dile getiren Beyaz
kaydeden
Et Sanayicileri
Kızıltan,
ve Damızlıkçıları
“Rusya’nın
Birliği DerneABD’ye koyduği (BESD-BİR)
Sait Koca
ğu ambargo
Başkanı Sait Koca, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları
Birliği Derneği (BESD-BİR) Başkanı
sonrası, 150
“Biz ihracatımıza
bin tonluk kodevam ediyoruz.
tayı Türkiye’ye
Henüz bizi etkilekaydırmasını bekliyoruz.”
yen bir durum yok. Hatta 2015
dedi. Mudurnu Yönetim Kurulu
hedeflerimizi de tutturacağıBaşkanı Zuhal Daştan ise;
mızı düşünüyoruz.” dedi. Rus
Rusya’nın bu sıkıntılı dönemintüketicilerin, pazarın sıkıntıya
de Türkiye’nin katma değeri
girmesiyle birlikte harcamayüksek ürün satmasının zor
larını da kısacağını ve ucuz
olduğunu ancak hali hazırda
olan ürünlere kayacaklarını
devam eden 1,5-2 liralık tavuk
belirten Koca, “Bu noktada
kıyması ihracatını devam
Türkiye’den ihraç edilen
ettireceğini, bunda bir sıkıntı
uygun fiyatlı ürünler daha
yaşanmayacağını söyledi. çok talep edilebilir. Sektör bu
İNFOVET 30-31
Tavuklarda, kinolon dirençli
E. coli vakaları artıyor
Norveç Veteriner Enstitüsü
tarafından bu yıl yapılan izleme
programının ön sonuçları, tavuk
filetolarındaki kinolon dirençli
E.coli görülme sıklığının yüzde
70’in altında olduğunu göstermektedir. Tavuklarda bu oran,
hindi filetolarıyla karşılaştırıldığında daha yüksek çıkmıştır.
Ancak, direncin karakter özellik
tayinleri tamamlanmamakla birlikte; enstitü, bu güne kadarki direnç özelliklerinin net olmadığını
ve birden fazla direnç mekanizması ile bileşik bir görüntü ortaya
çıktığını söylüyor. Araştırmacılar,
bu dirençli bakterilerin Nor-
veç’teki kanatlı popülasyonunun
içine nasıl girdiği bilmediklerini
belirtiyor ve 2000 yılında kurulan
izleme programlarıyla yapılan
gözlemlerden elde edilen geçmiş
verilerin, kinolon direncinin sabit
düzeyde kaldığını gösterdiğini
ekliyor. Raporlar taze örneklerden izole edilebildiği için geçmiş
yıllara ait kayıtlı olmayan
verilere ulaşmanın mümkün
olmayacağını söylüyor. Enstitüt,
antibiyotik dirençli E. coli ve
Campylobacter enfeksiyonlarını
önlemek için, mutfak hijyeni ve
iyi pişirme konularında da genel
tavsiyeler veriyor.
Direnç oluşturmayan yeni
bir etken madde: TeIxobactIn
Northeastern Üniversitesi, saptanabilir bir dirençle
karşılaşılmadan patojenleri yok eden bir antibiyotik keşfetti.
Bilim adamları üzerine çalışmalarının amaçlarının tüberküloz ve metisilin dirençli Staphylococcus aureus (MRSA)
gibi kronik enfeksiyonların sağaltımını mümkün kılmak için
olduğunu söylüyorlar. Teixobactin olarak adlandırılan bu
antibiyotik, antimikrobiyal materyallerin
rutin taramaları sırasında tespit edilmiş
olup, araştırma ekibi,
ileride ilaç olarak
geliştirebilme ihtimali
üzerinde heyecanlandıklarını belirtiyorlar.
NOTLAR
İnterhas’tan
kısraklarda suni
tohumla kursu
Bilimin ve bilginin olduğu yerde İnterhas Hayvan Sağlığı her
zaman olduğu gibi yerini aldı ve 8-12 Aralık 2014 tarihleri arasında
Eskişehir’de 3.sü düzenlenen “Kısraklarda Suni Tohumlama Kursu”
ile veteriner hekimlere piyasaya yeni çıkan at ürünlerini anlattı.
İnterhas Hayvan Sağlığı A.Ş.
ilaç ve aşılarları ile ilgili at hekimleri
ile paylaşımda bulundu.
bulduklarını dergimize açıklayan
İnterhas A.Ş. Pazarlama Müdürü
Gürcan Öner, piyasaya yeni
verilen hem agonist hem de
antagonist etkili opioid analjezik BUTOMİDOR (Butorfanol)’un
atlarda tek başına güçlü analjezi
sağlayıp, solunum ve dolaşım zaafiyetine sebep olmadan güvenli
sedasyon oluşturduğunu, doz
güvenlik aralığının geniş olduğunu,
bağımlılık ve yoksunluk sendromu
oluşturmadığını belirtti.
i
nterhas Hayvan Sağlığı Pazarlama Müdürü Gürcan Öner ve
Eskişehir-Bilecik-Afyon Bölge
Sorumlusu Hüseyin Arıkan,
İnterhas ürün tanıtım standında
İnterhas A.Ş.’nin atlara özel ilaç
ve aşılarının tanıtımını yaptılar.
Türkiye’nin çeşitli illerinden
gelerek kursa katılan veteriner
hekimler kurs sonunda, “Atlarda
Suni Tohumlama Sertifikası” almaya hak kazandılar. Gıda, Tarım
İNFOVET 32-33
ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan
Veteriner Hekim Sedat Menge’nin
gözetmenliğini yaptığı kursun
hocalığını, Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Suni Tohumlama ve Dölerme Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Dr. M. Borga Tırpan
yaptı. İnterhas Hayvan Sağlığı’nın
Avrupa’dan ithal ettiği orijinal
moleküllü ilaç ve aşıları bu kurs
sırasında at hekimliği yapan veteriner hekimlere tanıtma fırsatı
BUTOMIDOR’un
geniş kullanım alanı
İnterhas Pazarlama Müdürü
Gürcan Öner, BUTOMİDOR’un
atlarda tek başına kullanıldığında
çok etkili bir analjezik ve sedatif
bir ürün olduğunu, ksilazin
ve diğer α2–adrenoreseptör
agonistleri ile kombine kullanımı
ile de additif ve sinerjistik etki
sonucunda derin ve ağrısız bir
sedasyon sağladığını söyledi.
BUTOMİDOR’un anestezinin bir
parçası olarak ketamin ve diğer
anasteziklerle birlikte kullanılabildiğini, sedatif, preanestezik
ve anestezik ilaçlar ile kombine
kullanım durumlarında ise hem
BUTOMİDOR’un hem de kombine edildiği diğer ilaçların doz
miktarlarının daha az olacağını,
oluşacak sedasyon ve anestezinin ise sinerjik etki sayesinde
derin, ağrısız ve güvenli bir şekilde gerçekleşeceğini sözlerine
ekledi ve ayrıca BUTOMİDOR’un,
ksilazin ve diğer α2–adrenoseptör
agonistleri ile kombinasyonuyla,
ayakta yapılacak her türlü küçük
ameliyatlar ve müdahalelerin
(diş törpüleme, diş çekme, nallama, hatalı nallama problemlerinin
giderilmesi vb.) etkin, güvenli ve
ağrısız bir şekilde yapılabileceğinin, kolay kontrol edilemeyen
hayvanların muayene ve tedavi
işlemlerinde de sakinleştirici olarak kullanılabileceğinin altını çizdi.
Ağrı yönetiminde bir ayrıcalık
BUTOMİDOR’un atların yanı sıra
köpek ve kedilerde de güçlü ve
güvenli bir analjezik olarak her
türlü ağrılı olguda tek başına
kullanılarak, yangılı anal kese
temizleme, tırnak kesme, traş,
banyo, sonda, branül ya da
yakalık takma vb. tüm işlemler ile travmaya maruz kalmış
hayvanlar ve agresif hayvanların
tetkik, teşhis ve uygulamalarının, hasta sahibi ve veteriner
hekim için güvenli, hasta hayvan
açısından ise sükunet ve konfor
içinde yapılmasının BUTOMİDOR
ile mümkün olacağını söyleyen
İnterhas Pazarlama Müdürü
Gürcan Öner; her türlü ameliyat
sürecinde oluşacak ağrının,
beyinde record edilmesini
önlemek için ameliyat öncesinde
BUTOMİDOR’un preanesteziklerle
kombine edilmesinin önerildiğini,
operasyon sonrasında iyileşme
sürecinde ağrının yeterli düzeyde giderilmesi için anestezinin
sonlanmasından 15 dakika önce
BUTOMİDOR’un uygulanabileceğini, kombine kullanım detayları
için ise ürün prospektüsünün
incelenebileceğini belirtti ve
BUTOMİDOR’un semptomları
maskelemediğini, bu nedenle
travmaya maruz kalmış ağrılı,
huzursuz ve saldırgan hayvanlar
ile agresif mizaçlı hayvanlara
yapılacak her türlü işlemlerde BUTOMİDOR kullanımının bir ayrıcalık
olacağını sözlerine ekledi.
NOTLAR
Brezilya’nın Rusya’ya kanatlı
ihracatı artış gösteriyor
Brezilya’nın Rusya’ya kanatlı
eti ihracatı hızla artmaya devam
ediyor. Brazilian Animal Protein
Association’un verilerine göre, bu
büyümenin Ekim ayına göre % 60
daha fazla artış göstererek 33,610
tona ulaştığı gözlendi. Yine aynı
şekilde 2013 Ekim ayına göre değerlendirildiğinde de % 455 artış olduğu belirlendi. Bir diğer veri de, Ekim
ayının kanatlı eti ihracat değeri 75,1
milyon $ olarak belirlenirken, geçen
aya göre % 46,3, geçen yıla göre ise
% 111 arttığı belirtildi. Yönetim Kurulu
Başkanı Francisco Turra, bu yıl ka-
natlı et ihracatı için Rusya’nın en iyi
fırsatlardan biri haline geldiğini ve
tahminlerine göre Ekim ayı performansının Kasım ayında da tekrarlanacağını öngördüklerini söyledi.
Aynı zamanda Venezuela’nın da
iyi bir pazar olduğunu ve satışların Eylül ayında 1.870 ton artarak
20,260 bin tona ulaştığını da ekledi.
Brezilya’nın global kanatlı eti ihracatının geçen senenin Kasım ayı
ile karşılaştırıldığında % 1,9 değer
kazandığı görüldü. Ancak mevcut
%9’luk değer artışının 742,38 $ denk
olduğu belirlendi.
Güney Afrika’daki zayıf talep
yumurta üreticilerine darbe vurdu
Güney Afrika’da yumurta
üreticilerinin sayısı geçen yıla
göre azalmaya devam ederken bu
durumun ilerleyen zamanlarda da
devam edeceği tahmin ediliyor.
Bunun, artan işçilik masrafı ve
değişken yem giderlerine karşılık,
tüketici talebinin zayıflamasından
ileri geldiği düşünülüyor.
South African Poultry Association tarafından yılın ortasında açıklanan verilere göre 2013 yılında
üretim 402,011 iken, bu yıl üretimin
haftada %5,5 azalarak 380,000’e
gerilediği görüldü. 2005-2006
yıllarında Güney Afrika’daki yumurta sektörü yüksek potansiyele
İNFOVET 34-35
sahipti. Tüketici talebinin artışıyla
yüksek fiyatta yumurta satışı
gerçekleşiyorken şimdilerde bu
durum olumsuz yönde etkilendi.
2006’nın yarısından sonra yumurta fiyatları düşmeye başladı.
Ekonomi zayıflarken, yumurta
sektörü ihtiyaçtan daha fazla
üretim ile sıkıntı çekmeye başladı.
2010 ve 2011 yıllarında zayıf pazara rağmen yumurta üretimi arttı.
Yem ve diğer ihtiyaç alanlarında
masrafın artışı ile eş zamanda
yaşanılan bu durumda, yumurta
sektörü fiyatlarda yükselişe gitse
de dengenin kurulamaması başarısızlığı beraberinde getirdi.
Hong Kong’dan Hollanda
ve İngiltere’ye ambargo
Hong Kong,
Hollanda’da ortaya çıkan
kuş gribi salgınlarının
devam etmesini takiben
kanatlı eti ve ürünlerine (yumurta da dahil)
ambargo koyduğunu
açıkladı. Gıda Güvenliği
Merkezi (CSF) sözcüsü;
“Dünya Hayvan Sağlığı
Örgütü aracılığıyla,
ülkedeki kuş gribi salgınlarıyla ilgili son gelişmeleri yakından izlemeye
devam edeceğiz.” dedi.
Gıda Güvenliği Merkezi,
daha önce de ortaya
çıkan salgınlar karşısın-
2005-2006 yıllarında
Güney Afrika’daki
yumurta sektörü
imrenilecek bir
potansiyele sahipti.
da salgının şekillendiği
bölgelere yasaklar koymuş, salgın oranları ülke
çapında artış gösterdiğinde, söz konusu ülkenin tamamını kapsayan
ambargolar uygulamıştı.
CSF sözcüsü geçen
yıl Hollanda’dan ithal
edilen etin 18,000 ton
civarında olduğunu bellirti. Ayrıca CSF, bu ayın
başlarında Hong Kong’un
İngiltere’nin Yokshire
bölgesinde görülen kuş
gribi nedeniyle kümes
hayvanları ihracatını durdurduğunu da açıkladı.
NOTLAR
Konferansla ilgili daha
detaylı bilgi için
www.efsaexpo2015.eu web
sitesi ziyaret edilebilir.
Kazak
i
kanatl stan
ı
ihtiyac eti
ı
Yeni bir
Kazakis rapora göre
tan’da
ülkenin
sektör
en can
lerinde
lı
n
b
ir
hayvan
ı ve işle i olan kümes
m
pazard
e sektö
a a r ta n
r
talebi k leri, iç
için ac
arşılam
il olara
ak
k mode
ihtiyaç
rnizasy
duyuyo
ona
r.Kazak
Tarım S
istan D
ervisi iç
ış
in hazır
bir kaz
la
anç rap
nan
orunda
Zharm
,Z
agamb
etova’y hamal
2020 y
a göre,
ılına ka
dar ülk
natlı et
enin ka
i sektö
rünün
gerekli
gelişim
olan bir
i
iç
in
plan ya
Kazakis
yınladı.
ta n m e
vcut ür
larını g
etim ala
enişlet
nmek ve
yeniler
bunlar
ini ekle
a
m
ek için
devlet
çeşitli
destek
leriyle
ları yar
üretim
atmakt
alanadır.
KışIN kümeslerin ısıtılmasında en etkili yöntem
Kış aylarında ısı derecelerinin düşmesi ve nem oranının
artması ile kanatlı üreticileri
hava kalitesini daha yakından
takip etmek durumundalar.
Temiz ve rahat havayı sabitlemek ve karbondioksit ile
amonyaktan mümkün olduğunca uzak olmayı sağlamak
İNFOVET 36-37
birincil meseledir. Kuluçka
şartlarını tam olarak sağlamak
her şeyden önemlidir. Lpg’den
biomass teknolojisine kadar yer
altı ısıtmaları ile birçok ısıtma
sistemi mevcuttur.
Hava sıcaklığın düşmesi sonucu ortama giren hava ortam
ısısında çok hızlı değişikliklere
yol açmaktadır. Bu sebeple
kış aylarında havalandırma ve
ısıtma sistemleri hayati önem
taşımaktadır. Ayrıca kümeslerin dışına kağıt üzerine yem
ve içecek koyarak, rastgele
seçilen tavukları yemlenmesi
sağlanarak yeni doğan civcivlere örnek olması verimli olabilir.
Gıda
güvenliğinin
adresi: World
Expo 2015
Avrupa Gıda Güvenliği
Kurumu (The European
Food Safety Authority-EFSA) Ekim 2015’te İtalya’nın
Milano şehrinde “Birlikte
gıda güvenliği geleceğine
yön vermek” temasıyla
ikinci bilimsel konferansını
gerçekleştirecek.
Ana teması gıda olan
World Expo 2015, bilimsel
ve risk değerlendirme komitelerinin temsilcilerinin
yanı sıra 14-16 Ekim 2015
tarihleri arasında EXPO
alanında yapılacak bilimsel bir kongre olan EFSA’ya
katkı sağlamak amacıyla
Avrupa ve Avrupa dışından
davetli risk yöneticileri ile
gerçekleştirilecek. Konferans, zorluklar ve fırsatlar
çerçevesi dahilinde iki ana
tema üzerinde odaklanılarak yapılacak. Konferans
esnasında ve konferans
aralarında, bilim adamlarının kendi ilgi alanlarındaki
konuları sergilemek için
oturumlar düzenlenecek.
Etkinliği, EFSA’nın ilk
başarılı bilimsel konferansı
olan “Risk değerlendirme
ve tecrübelerin paylaşılması” takip edecek. Kayıtlar ve özet sunumlar Ocak
2015’te başlayacak.
NOTLAR
İtalya’dan da yüksek
patojeniteli kuş gribi haberi
Yüksek patojeniteli H5N8
kuş gribi suşu, Hollanda
ve Almanya’dan sonra 16
Aralık 2014 tarihinde İtalya
ve Amerika’dan da bildirildi.
Her iki ülkedeki vaka raporları,
aynı tarihte Dünya Hayvan
Sağlığı Örgütü (OIE)’ne bildirildi. İtalya’da salgın, Veneto
ve Porto Viro dolaylarında
görüldü ve 32 bin kuşun risk
altında olduğu kaydedildi.
Amerika’da ise, Whatcom
Country, Washington dolaylarındaki yaban kuşlarında,
WashIngton’DA
kuş gribi
salgını
ABD’nin Washington eyaletinden yapılan açıklamada,
H5 kuş gribi virüsünün Benton
şehri yakınındaki kanatlı köy
sürülerinde tespit edildiği
bildirildi. The Washington State
Department of Agriculture
(WSDA), Benton şehri yakınlarındaki, evcil kuşlara yüksek
oranda patojenite riski olan H5
kuş gribi için harekete geçerek
bölümlere ayrıldı. H5 kuş gribi
virüsü, Washington State Üniversitesi, Washington Hayvan
Hastalıkları Teşhis Laboratuvarı
tarafından tespit edildi. Virüs,
Benton şehri yakınlarında köylerdeki sürü tavukçuluğunda
bulundu. Sürüde yaklaşık olarak 150 evcil kuşun, su kuşları
ile kontamine olduğu biliniyor.
Bu bölgede göçmen kuşların
gelip uğrayabileceği bir gölet
de olduğu belirlendi.
Geçen hafta 50 kuşunu
kaybeden hayvan sahibi,
WSDA ile temas haline geçti.
Virüsün geçen aylarda başka
yerlerden bildirilen virüs ile
aynı olması üzerine ülkede
geniş kapsamlı önlemler alındı.
Konuyla ilgili yetkili veteriner
hekimlerin yaptığı açıklamada
halk sağlığı açısından, kanatlı
eti ve yumurta tüketiminin
çok büyük bir tehlike olmadığı,
ticari üretim yapılan yerlerin
denetlemelerinin artırıldığı
ve virüsün Washington ya da
Amerika Birleşik Devletleri’nde
ticari kümes hayvanlarında
bulunmadığı da bildirildi.
İNFOVET 38-39
hem H5N8 hem de H5N2
suşları görüldü. Daha önce,
Kanada’da avcılar tarafından
beslenen nesli tükenmekte
olan bir ak doğan türü kuşta
H5N8 suşu; bir kıl kuyruk
ördeğinde ise eş zamanlı
H5N2 suşu görülmüştü. Her
iki vakaya da, geçtiğimiz haftalarda Kanada’nın British Columbia dolaylarındaki kanatlı
çiftliklerinde rastlanmıştı.
Rapor, ABD’deki başka kanatlı
işletmelerinde grip suşuna
rastlanmadığını gösteriyor.
Ekim ayı sonundan bu yana rapor
edilen salgın vakaları hızla artış
göstermeye devam ediyor.
Kanada’da kuş gribi salgını büyüyor
Kanada’nın British
Colombia eyaletine
bağlı Fraser Valley
bölgesindeki iki
çiftlikte başlayan kuş
gribi vakası yayılmaya devam ediyor.
Bölgede H5N2 virüsü
ile enfekte olan çiftlik
sayısı 9’a yükseldi.
Kasım ayı başında
başlayan salgın,
bölgedeki diğer çiftlikleri de tehdit ediyor.
Bölgede yürütülen
denetleme çalışmaları sonucu, virüsün 7
çiftliğe daha sıçradığı
açıklandı. Ajans, şu
ana kadar 181 bin
tavuk ve hindinin itlaf
edileceğini duyurdu.
Öte yandan kuş gribi
virüsü nedeniyle on
binlerce hayvan
itlaf edilirken, Hong
Kong hükümetinin
ardından 7 ülke daha
Kanada’dan kümes
hayvanı ve ürünlerinin ithalatını durdurma kararı aldı. Hong
Kong’un yanı sıra
ABD, Meksika, Güney
Afrika, Japonya, Tayvan ve Güney Kore de
Kanada’dan yaptıkları hindi, tavuk ve
ürünleri ile yumurta
ithalatını, salgın ortadan kalkıncaya kadar
durdurduklarını açık-
ladılar. Sadece Hong
Kong, bu yılbaşından
Ekim ayı sonuna
kadar Kanada’dan
toplam 7 bin ton
dondurulmuş tavuk
ile 170 bin yumurta
ithal etmişti. İthalatı
durduran 8 ülkeye
ihraç edilen kümes
hayvanı ürünlerinin
tamamı Fraser Valley
Bölgesi’ndeki çiftliklerden yapılıyordu.
BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
İnkübasyon
sorunlarının
çözüm protokolü
Kuluçkahanelerde, beklentiler altındaki çıkım sonuçlarıyla
ilgili gözlem yapabilmek, ancak referans olarak kullanılabilecek
bir verinin varlığı durumunda mümkün olabilmektedir.
E
n iyi şekilde yönetilen bir
kuluçkahanede dahi çıkım sonuçları kimi zaman
beklentilerin altında ve
hatta moral bozucu olabilir. Beklentilerin altındaki bu sonuçlarla
ilgili bir gözlem yapılabilmesi,
ancak referans olarak kullanılabilecek bir verinin mevcut olması
durumunda mümkün olur.
Bu gibi bir referans veri, bölüme
ait bilgiden ve günlük toplanan
inkübasyon sonuçlarından alınır.
Bu bilgi ister kayıt formları şeklinde, istenirse de bilgisayar verileri
olarak elde edilebilir. Modern
kuluçkahaneler ise, yönetim ve
referans verileri toplamak için bu
bilgileri kullanacaktır.
Kuluçkahaneye spesifik olan
referans verilerin toplanmasında
kullanılan metotlar, kuluçkahaneden kuluçkahaneye değişkenlik
gösterebilir. Bazı kuluçkahane
müdürleri, sürü yaşı başına
İNFOVET 40-41
genel ortalama hesap yaparken,
diğerleri, yumurta saklama süresinin uzunluğu ve sürü yaşının
inkübasyon sonuçları üzerindeki
baskın etkilerini de hesaba katarlar. İnkübasyon sonuçlarının
yetersiz olduğu ilk defa olarak,
genellikle kuluçkahane personeli
civciv kalitesinin yetersiz olduğunu ve çıkım olmamış yumurtaların bulunduğunu fark ettiğinde
ortaya çıkar. Bu gibi bir durumda,
yüzeysel gözlemlere ve acele
şekilde toplanmış olan eksik verilere dayalı olan, hatalı kararların
çıkarılma riski de yüksektir.
Kuluçkahanelerdeki
protokol basamakları
Civcivin toplanması sırasında
yetersiz sonuçlarla karşılaştırıldığında, yetkili kişi derhal,
durumun tespit edildiği aynı gün
ne olduğunu bulmaktan sorumlu
olan, kuluçkahane müdürüne
bilgi verir. Bu gibi bir durumda,
telaşla yanlış kararların alınma
riskinden kaçınmak için, şu protokol basamaklarını takip etmek
mantıklı olacaktır:
İlk ve en önemli basamak,
sorunla ilgili mümkün olduğunca,
detaylı bir açıklama sağlanmasıdır. Bu durum, konunun
çözülmesi için, hem dahili, hem
de dışarıdan olan danışman veya
üçüncü kişilerle olan haberleşme
açısından da gereklidir.
Cevaplanması gereken ilk
sorular ise, sorunun spesifik bir
gelişim makinesine bağlı münferit bir olaydan mı yoksa yüklenen
yumurtalardan mı kaynaklandığının bilinmesi ve bu sorunun çalışan personel tarafından neden
fark edilmemiş olduğudur.
Belirtilen verileri kısaca bir
gözden geçirerek, kuluçkahane
müdürleri bunu hızlı bir şekilde
ortaya çıkarabilir. Sorun, münferit
bir olay değilse, verilerle ilgili, daha
detaylı, spesifik bir analize ihtiyaç
duyulur. Bu durum, ortalamaların
basit bir genel karşılaştırılmasından öteye gitmelidir: en azından,
sürü yaşı ve saklama süresinin
uzunluğunun neden olduğu temel
etkiler de dahil edilmelidir.
Tavsiyeler
> Kuluçkahane veri kayıt formlarının her zaman tamamen doldurulması sağlanmalıdır. Sorunun
tanımlanması ve çözülmesi için en
hızlı yol budur.
> Sorun tanımlanmalıdır: Çıkım
standardın altında mı kaldı? Civciv
kalitesi standartlarının altında mı
kaldı? Çıkım ve civciv kalitesi standardın altında mı kaldı?
> Sorunun düzenli olarak mı
yoksa bir seferlik mi oluştuğu
tanımlanmalıdır.
> Yetersiz çıkım tesadüfen
olmuşsa dikkate alınmamalıdır ancak, bir sonraki çıkım sonuçlarına
dikkat edilmelidir.
> Sorunun sürüden mi, yumurta
elleçlemesinden mi yoksa inkübatörle mi ilgili olduğunu tanımlanmalıdır:
- Sürü ile ilgili ise; damızlık müdürü
ile iletişim haline geçerek sorun
çözülmeye çalışılmalıdır.
- Yumurta elleçlemesi ile ilgili ise;
çiftlikteki, nakliye sırasındaki ve
kuluçkahanedeki, yumurta elleçleme protokolleri değerlendirilmeli ve
gözden geçirilmelidir (dezenfeksiyon dahil).
- İnkübatörle ilgili ise; inkübatörün
bakımı ve inkübasyon programları
prosedürleri gözden geçirilmelidir.
> Bulgulara göre önlem alınmalı ve
çıkım sonuçları ile ilgili alınan düzeltici faaliyetler değerlendirilmelidir.
rta
Biyogüvenlik, sigo
dbirli
te
ni
poliçesi gibidir, ya
a
zıd
Ya
r.
bir yatırımdı
ıdır.
al
nm
la
gu
kalmamalı, uy
Saygılarımızla,
REFARM A.Ş.
www.refarm.com.tr m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
anc, ürün, servis
ve çözümleriyle
10 yıldır yanınızda
ANC olarak, strateji ve çalışmalarımızı “Optimum kanatlı sağlığı ve performansının temeli
barsak bütünlüğünün sağlanmasıdır.” düşüncesi ile yönlendiriyoruz. Buradan hareketle,
2015 yılı süresince kanatlı sağlığı sektöründeki tecrübelerimizi, İnfovet aracılığıyla
sizlerle paylaşacak ve uzmanı olduğumuz alanlardaki deneyimlerimizi aktaracağız.
ANC A.Ş olarak 2015’in bu
ilk sayısında sizlerle bir araya
gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Geride bıraktığımız 2014
yılı, bizim açımızdan son derece
anlamlıydı. 2004 yılında başladığımız hizmet yolculuğumuzda
10 yıllık tecrübeyi geride bıraktık.
Bu anlamda yıl boyunca 10. yıl
dönümümüze özel aktivitelerde
bulunduk. En ses getiren etkinliklerimizden biri de “Ülkemizin
Gelişen Hayvancılığı, Verimli
Toprakları ve Çiftliğim” temalı
Ulusal Fotoğraf Yarışması’ydı ve
ülke çapında büyük ilgi görerek,
2014 yılının en başarılı fotoğraf yarışmalarından biri oldu.
Bununla birlikte, 2014’de uzmanı
olduğumuz alanlarda teknik
servislerimizi geliştirmek, uygun
ürünleri sektörümüzün kullanımına sunmak, eğitim programlarımızı uygulamak ve sizlere
optimum desteği vermek için
gayret sarf ettik.
GÜVENİLİR ÇÖZÜM ORTAĞINIZ
Beyaz et sektörümüz; çarpıcı
gelişimi ile nüfusu yaklaşık 80 milyona ulaşan ülkemizin, yeterli ve
güvenilir protein ihtiyacının karşılanmasında kritik bir rol üstleniyor.
Bununla birlikte üretim ve ihracatın
İNFOVET 42-43
sürdürülebilirliği için yapılması gerekenler hepimizin üzerine önemli
sorumluluklar yüklüyor. Bu kadar
büyük bir üretimi, sürdürülebilir
ve sağlıklı biçimde gerçekleştirebilen, yılların deneyimine sahip
kanatlı işletmelerimiz var. Bu
işletmelerde, planlama, üretim,
kalite kontrol, satış, pazarlama
vb. son derece karmaşık süreçleri
yöneten yüzlerce, binlerce deneyimli çalışan, karşımıza çıkan
çeşitli sorunları her gün başarıyla
çözüyor. Ancak çözüm aşamalarında sektörün kendisi kadar,
ANC gibi çözüm ortaklarına düşen
önemli sorumluluklar da var.
ANC’nin stratejik uzmanlık alanı “KANATLI BARSAK SAĞLIĞI”dır.
Tüm teknik çalışmalarımızı,
ürün geliştirme programlarımızı
ve çözümlerimizi bu stratejik
hedefimizi göz önünde tutarak
gerçekleştiririz. Bu doğrultuda
10. yılımızda da ülkemiz kanatlı
sektörünün artan gereksinimlerini karşılamak için çaba sarf
ediyor ve her gün yenilenen
bilimsel gelişmeler doğrultusunda etkili ve güncel çözümler
sunmak için kendimizi geliştiriyoruz. 2004 yılında başladığımız çalışmalarımızı; profesyonel
ekibimiz, yenilikçi ürünlerimiz,
uluslararası partnerlerimiz ve
tüm Türkiye’ye ulaşan servis
ağımız ile artırarak, kanatlı
beslenmesi ve sağlığı alanında
sektörün önemli oyuncularından
biri haline geldik. ANC A.Ş olarak
“Koksidiyostatlar, performans
artırıcılar, enzimler, organik mineraller, ilaçlar, spesifik ürünler
ve hijyen ürünleri” segmentlerinde stratejik ürünlerimizi yıllara dayalı tecrübemizle sektörün
gereksinimleri doğrultusunda
özenle seçiyoruz. 2015 yılında
bu çalışmalarımızı daha da
artırarak sürdüreceğiz.
ODAK NOKTAMIZ:
BARSAK SAĞLIĞI
Kanatlı performansı ve sağlığı
denildiğinde üzerinde en fazla durulması gereken 3 ana sistem var;
1
Sindirim sistemi: Sindirim
sisteminin bütünlüğü
sağlandığında genel kanatlı
sağlığı ve performansı da büyük
ölçüde garanti altına alınmış
oluyor. Bu konuyu köşemizin
ileriki bölümlerinde daha geniş
biçimde incelemeye çalışacağız.
Sindirim sistemi sağlığını bu
köşede daha çok “barsak sağlığı”
olarak isimlendireceğiz.
2
Solunum sistemi: Kanatlı
solunum sistemi son
derece hassas, kolayca
etkilenen ve etkilendiği
durumlarda, zaman zaman
büyük zararlar oluşmasına
neden olan bir sistemdir. Kapalı
alanlarda yüksek popülasyon,
enfeksiyöz hastalıklar, kümesin
kötü yönetilmesi gibi durumlarda
önemli kayıplar ve yoğun
antibiyotik kullanımı söz
konusu olabiliyor.
3
Lokomotor sistem (hareket
organları): Sindirim ve
solunum sisteminden sonra
en önemli üçüncü sistem olup,
önemini giderek artırmaktadır.
Genetik gelişmelerin sonucunda
kısa zamanda daha da ağırlaşan
broiler piliçlerdeki bu hızlı
gelişmeye paralel olarak kemik
gelişimini sağlamak, her geçen
gün daha da zorlaşmaktadır.
Bu sistemin gelişimi ve sağlığı
konusu, ANC’nin barsak
sağlığından sonra gelen stratejik
uzmanlık alanıdır.
Neden Barsak Sağlığı?
> Barsak sağlığı konusunda sağlayacağımız başarı, genel kanatlı
sağlığına en büyük etkiyi yapar.
Kanatlılardaki performans
kayıplarının en büyük
nedeni barsaklardaki
yangısal reaksiyonlardır
(%10-30 kayıptan sorumlu).
> Barsak sağlığı konusunda
sağlayacağımız başarı, kanatlılarda performans artışına en
büyük katkıyı sağlar.
> Barsak sağlığı konusunda
sağlayacağımız başarı, antibiyotik kullanımının azaltılmasına
ve gıda güvenliğine en büyük
etkiyi yapar.
> Sindirim sistemi, kanatlı
sağlığı ve performansına kötü
etki yapacak mikroorganizmalar
ve dış etkenlerle sürekli temas
halindedir. Bu kötü etkileri en aza
indirebilmek için barsak bütünlüğünü sağlamak önemlidir.
> Kanatlı tarafından tüketilen
toplam enerjinin %20’si barsak
mikroflorası ile ilgilidir.
> Toplam protein döngüsünün
%70’i barsaklarda gerçekleşir.
> Kanatlılarda toplam bağışıklık
hücrelerinin %70’inden fazlası
barsaklarda yer almaktadır.
> Sindirim sistemindeki bakterilerin sayısı, bir tavuğun diğer
tüm hücrelerinin toplamından 10
kat daha fazladır.
Üretim performansı açısından
bu kadar önemli bir sistemin
sağlığının devamı için, barsak
mikroflorası ve yangı konusunun
iyi bilinmesi gereklidir. Kanatlı
bağışıklık sistemi, hastalıklardan
korunmada ve optimum verimliliğin sağlanmasına en önemli
görevi üstlenir. Bu anlamda,
kanatlı sağlığı programlarını,
bağışıklık sisteminden maksimum ölçüde yarar sağlayacak
şekilde oluşturmalıyız. Bu sağlık
programlarını oluştururken en
çok başvurulan iki enstrüman;
aşılama ve antibiyotik kullanımıdır. Antibiyotiklerin yanlış veya
aşırı kullanımı kanatlı barsaklarında bulunan normal mikroflora
dengesini bozabilir, bu da barsak sağlığını ve besin emilimini
kötü etkiler. Barsak bütünlüğünü
bozan başlıca faktörler; yangısal
prosesler, beslenme, çevre
şartları, yaş, metabolik faktörler,
komplement ve interferon’dur.
YANGI YETİŞTİRİCİLİKTE
EN BÜYÜK MALİYETTİR!
Yangı tüm canlılarda normal
olarak oluşan bir bağışıklık siste-
mi reaksiyonudur. Vücut yabancı
ajanlardan, özellikle de enfeksiyöz etmenlerden bu yolla korunur. Akut yangısal reaksiyonlarda
bölgede ağrı, kızarıklık, ısı artışı,
ödem ve fonksiyon kaybı gözlenir.
Bu doğru zamanda ve doğru bölgede gerçekleştiğinde, iyileşme
prosesinin normal bir parçasıdır.
Ancak sürekli stres veya yabancı
ajanlarla temas sonucu bağışıklık sisteminin dengesi bozulur
ve aşırı yangısal reaksiyonlar
görülür. Kanatlılarda sürekli tek tip
beslenme sonucunda barsaklarda yangısal reaksiyonların bir
ölçüde gelişmesi beklenmelidir.
Ancak buna yoğun besleme,
kalabalık, yem ve içme suyunda yetersizlik, sıcak gibi çeşitli
stres faktörlerinin eklenmesi ile
yangısal reaksiyonlar kronik hale
gelir. Sonuçta bu durum genellikle
enteritis ve kardiyo-pulmoner
bozukluklarla sonuçlanır.
Yanı sıra, yangısal reaksiyonların normalden şiddetli
ve sürekli olması genel kanatlı
sağlığını bozar, yangı bölgesinde
fazla enerji gereksinimi yaratır ve
bunun sonucunda verimlilik (et ve
yumurta) için kullanılması gereken
enerji boşa harcanır. Yangı kanatlı
verimliliğini azaltan en önemli
faktördür. Çalışmalar aşırı ve kronik
yangısal reaksiyonların broiler
performansını %10-30 oranında
düşürdüğünü ortaya koymaktadır.
NELER YAPABİLİRİZ?
Kanatlı üretiminde sağlık
programlarının en önemli iki
enstrümanının aşılama ve
antibiyotik kullanımı olduğundan
bahsetmiştik. Özellikle “Büyütme
Faktörü Antibiyotikler” kanatlı
barsak sağlığının korunmasında
çok uzun yıllar sub-terapötik
dozlarda ve kanatlı yemlerine
sürekli katılarak kullanıldı. Etkilerini barsakta bulunan patojen
mikroorganizmaların üremesini baskılayarak gösterdikleri
düşünüldü. Hayvanlarda bu çeşit
yoğun kullanılan antibiyotiklerin,
antibiyotiklere direnç oluşumunda rol oynadığından yola çıkarak
Avrupa Birliği ülkelerinde kullanımları tamamen yasaklandı.
ANC TOPLAM BARSAK SAĞLIĞI YÖNETİMİ
Hayvan sağlığı tarihindeki en
önemli tartışmaların yaşandığı
bu dönemde; Avilamycin, Avoparcin, Virginiamycin, Flavophospholipol, Zinc Bacitracin gibi
antibiyotiklerin kullanımı son
buldu. Bu gelişme, kanatlı barsak
sağlığı yönetiminde alternatiflerin arandığı yoğun araştırmalara
yol açtı. Son araştırmalar, yangı
hücreleri olan makrofajlar içinde
birikme özelliği olan antibiyotiklerin büyütme faktörü olarak
kullanıldığını ortaya çıkartmıştır.
Bu özelliğe sahip olmayan antibiyotikler, büyütme faktörü olarak
kullanıma uygun değildir. Bu
durumda antibiyotik olmayan ancak buna karşın makrofajlar içinde birikme özelliğine sahip doğal
bir ürün bulunabilmesi ile açığın
kapatılabileceği düşünüldü.
Viyana Üniversitesi tarafından
1990’lı yılların başlarında yapılan
ve Avrupa fonları ile desteklenen çalışmalarda, protopin ve
benzophenanthridine alkaloidlerinin bu özelliğe sahip olduğu
ve yangıyı kontrol altına aldığı
belirlendi. Birçok bilimsel ödül de
kazanan bu projede geliştirilen
ürün (Sangrovit®) yıllardır doğal
büyütme faktörü olarak başarıyla
kullanılmaktadır.
Antibiyotik Büyütme
Faktörlerine doğal
alternatifler nelerdir?
Kanatlı sağlığında antibiyotiklere alternatif olarak
kullanılan doğal ürünler; bitkisel
ekstraktlar, probiyotikler, prebiyotikler ve organik asitlerdir.
Son yıllarda bitkisel ekstraktlar,
üzerinde en çok çalışılan segment olmasına karşın, standart
ürün haline getirilmelerinde
karşılaşılan sorunlardan dolayı,
alınan performans sonuçları
farklılık göstermektedir.
Doğal alternatiflerle ilgili genel
algı aşağıdaki gibidir ve bu
genelde doğrudur;
> Doğal ürünler standart değildir ve standardize edilemezler!
> Doğal ürünlerin etki mekanizmaları tam olarak belli değildir!
> Doğal ürünlerle sağlanan
performans sonuçları sürekli ve
tekrarlanabilir değildir!
> Doğal ürünlerin doğru ve hassas analizi (final üründe, premiks
ve yem içinde) mümkün değildir!
> Doğal ürünlerin ruhsatlandırılmaları ve patentleri ile ilgili
sorunlar vardır!
> Doğal ürünlerle ilgili yapılan
çalışmalar yetersizdir!
> Doğal ürünler hiçbir zaman
antibiyotiklerin yerini alamazlar!
Öte yandan SANGROVIT®;
> Standart bir üründür ve %1,5
oranında sanguinarium içerir.
> Etki mekanizması yapılan
yüzlerce bilimsel çalışmayla tam
olarak belirlenmiştir.
> Sangrovit® kullanımıyla elde
edilen performans sonuçları
sürekli ve tekrarlanabilirdir.
> Sangrovit®’in doğru ve hassas analizi (son üründe, premiks
ve yem içinde) HPLC metodu ile
mümkündür.
> AB’de ve tüm dünyada ruhsatlı ve patentlidir.
> Sangrovit®, hakkında en
fazla bilimsel ve saha çalışması
yapılan ürünlerden birisidir.
> Sangrovit®, antibiyotik
büyütme faktörlerinin yerine
başarıyla kullanılabilir. Birçok
karşılaştırmalı çalışmada antibiyotiklerle eşit veya çoğu zaman
daha iyi sonuçlar vermiştir.
Kanatlı Barsak Sağlığı ve Sangrovit ®
hakkında daha fazla bilgi almak için lütfen
ANC Teknik Servisi ile iletişime geçiniz!
[email protected]
www.ancnutrition.com
Tel: +90 216 442 98 12
İNFOVET 44-45
ANTİ YANGISAL SÜREÇ
endo ve
ekzotoksinler
patojenler
travma
Doku yaralanması ve aktivasyon
kas katabolizması
sitokinler
lökosit
aktivasyonu
Makrofajlarpolimorf
nükleositler
kemikiliği
lökopoesis
hipotalamus
ateş anoreksia
hepatosit
akut faz proteinleri
Antibiyotik büyütme faktörü alternatifi olan ürünler yukarıdaki anti-yangısal etkiyi göstermelidir. Sangrovit® yangı üzerindeki etkisini, makrofajlardan sitokin salınımını bloke ederek gösterir.
Yangıya farklı bir yaklaşım
Kanatlılarda patojenik
etkenler dışındaki yangı
nedeninin net bir şekilde
anlaşılması önemlidir.
Yetiştiricilikte kanatlı
üzerinde etki yaratan tüm
stres etmenleri sentral
sinir sistemi aracılığıyla
hipotalamusu etkileyerek
kortikotropin salgılatıcı faktör salınımına neden olur.
Bu durumda ön hipofizden
ACTH (Adrenokortikotropik
hormon) salınımı ile adrenal
bezden kortizol ve katekolaminlerin salınımı uyarılır.
Stres durumlarında kortizol
başta olmak üzere glukokortikoid sekresyonundaki
artış normalde organizma-
nın enerji substratlarını mobilize etmesine ve nonvital
süreçleri durdurmasına
yardımcı olmaktadır. Fakat
araştırmacılar yapılan son
çalışmalarda kronik stresin
bağışıklık hücrelerinin
gen aktivitesinde değişikliğe neden olduğunu ve
bunun da yangının artışına
önderlik ettiğini ortaya
koymaktadırlar. Sonuçta NK
(doğal öldürücü hücreler)
hücreleri, makrofajlar, T ve
B hücrelerindeki aktivasyonun önüne geçilememekte ve yangıyı başlatan
sitokinlerin (proinflamatuar
ve inflamatuar) salınımı
gerçekleşmektedir.
RÖPORTAJ ERCANLAR YUMURTA A.Ş.
Kalite, ihracattaki
başarının sırrı
Sektörün önde gelen firmalarından Ercanlar Yumurta A.Ş.’nin
önemli isimleri ile firmanın kuruluşundan günümüze dair
sıcak bir sohbet gerçekleştirmenin yanında Türk Kanatlı
Sektörü’nün şimdisini ve geleceğini konuştuk.
E
rcanlar Yumurta A.Ş.
Onursal Başkanı Sedat
Ercan, Yönetim Kurulu
Başkanı Vedat Levent
Ercan ve Genel Müdürü Savaş
Doğan’la gerçekleştirdiğimiz
sohbeti, siz İnfovet Dergi okurlarıyla paylaştık.
50 yılı aşkın süredir kanatlı
sektörüne önemli katkılarınız
oldu. Okurlarımızla sektöre giriş
hikayenizi paylaşır mısınız?
Sedat Ercan: Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, benim gibi doktor olan
eşimle birlikte bir süre Erzincan
ve Bilecik’te devlette görev
aldık. 1973 yılında İzmir’e kulak,
burun, boğaz uzmanlığı yapmak
için geri döndük ve bir devlet
hastanesinde başhekim yardımcısı olarak göreve başladım. Bu
arada, 1972 yılında Menderes’te
bir yer aldık ve 3 sene broyler üretimi yaptık. O sıralarda
yumurtacılık sektörüne girmeyi
düşündüm ve yine Menderes’in
Şaşal Köyü’nde 6,500 başlık
bir California tipi kümes yaptık.
Civcivimizi kendimiz aldık, yetiştirdik. Neden diye sorarsanız; ziraatı ve hayvancılığı seviyordum.
O yıllarda düşüncem şuydu:
“Cerrahlığı belli bir yaşa kadar
yapabilirim; sonrasında bana bir
meşgale olur.” 60 yaşında emekli
oldum ve 16 senedir serbest
olarak bu işle uğraşıyorum.
Peki, günümüz ile
karşılaştırıldığında yumurta
tüketimiyle ilgili zorluklar
ya da avantajlar nelerdi?
Sektördeki büyüme sürecini
nasıl yorumlarsınız?
Sedat Ercan: O dönem mevsimsel zorluklar yaşanıyordu.
Eylül-mart arası tüketim artar,
marttan yaz sonuna kadar da
tüketim azalır ve köy yumur-
tası revaçtaydı. Fiyatlar düşer
ve zarar ederdik; fakat yine de
kazancımız vardı ki bu yatırımları
yapabildik. Sonra sektör değişti,
genç kuşaklar işin içine girdi ve
ihracatlar başladı. Bizim sektöre
başladığımız ilk yıllarda büyüme çok sınırlıydı. Aktörlerin ve
çiftliklerin sayısı azdı. Düşünün
ki, Şaşal Köyü’ndeki 40 bin başlık
çiftliğimiz o dönem İzmir’in en
büyük çiftliğiydi. İnsanlar 5 bin
tavukla aile tipi ziraat yapıyorlardı. Sektör sonradan büyümeye
başladı. 2005 yılında kuş gribi
salgınıyla birlikte bir milat yaşandı. Hayvanların telef olmasıyla
ciddi bir düşüş yaşandı ve devlet
destekleriyle sektör büyümeye
başladı ama son zamanlarda
sermayesi olan kanatlı sektörüne girebiliyor.
Mevcut durumunuza göre üretim
ve ihracat rakamlarınızdan
bahseder misiniz?
Savaş Doğan: Ercanlar Yumurta
A.Ş. şu anda üç çiftlikte yaklaşık
900.000’lik aktif kapasite ile
faaliyetlerini sürdürmektedir.
Bunun yanında 250.000’lik civciv büyütme potansiyeli vardır.
Ercanlar Yumurta
projemize destek veren
Vimar A.Ş. yetkililerine
teşekkür ederiz.
İNFOVET 46-47
Yönetim Kurulu Başkanı Vedat Levent Ercan, tavukçulukta
başarılı olmanın sırlarını ve sektöre yönelik bilgileri paylaştı.
Asıl mesleği hekimlik olan Ercanlar Yumurta A.Ş. Onursal Başkanı Sedat Ercan,
ziraatı ve hayvancılığı her zaman gönülden sevmiş olduğundan bahsetti.
Ercanlar Yumurta A.Ş. Genel Müdürü Savaş Doğan, sektöre
ve ihracat pazarlarına yönelik yararlı bilgiler aktardı.
Üretimimizin %40’ını ihracata,
%30’unu İzmir ve çevre illerine,
kalan %30’luk kısmını ise Marmara Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi’ne
göndermekteyiz. Önümüzdeki
süreç için 500.000’lik kapasite
arttırma konusu gündemde ve
bunu Haziran 2016 itibariyle devreye sokmuş olmayı planlıyoruz.
Asıl hedefimiz bu projeyi Aralık
2015’te hayata geçirmekti fakat
bu günlerde ülkemizde ciddi
sorun yaratan hayvansal atık
değerlendirme konusunda, diğer
üreticiler gibi biz de Çevre Etki
Değerlendirme Kurulu (ÇET) ile
kanuni olarak sıkıntılar yaşamaktayız. Bu nedenle kapasite
arttırma projesini askıya alarak,
yaklaşık 2,5 milyon TL’lik bir yatırımla, Ağustos 2015’te devreye
sokacağımız bir gübre işleme
tesisinin yapımına başladık.
Bu tesisteki amacımız günde
yaklaşık 100 ton gübre işlemek, bu gübreyi biyolojik gübre
haline getirip, iç pazarda alıcı
ile buluşturmaktır. Fakat bunu
yapmaktaki asıl amacımız çevreye verildiği düşünülen zararları
ortadan kaldırmaktır. Bu yatırım,
özellikle İzmir Bölgesi’ni baz
alarak konuştuğumuzda, işletme
bazlı büyük bir yatırımdır.
Önemli ihracat pazarlarınız
nerelerdir? Bize rakamlar
eşliğinde anlatır mısınız?
Savaş Doğan: Türkiye ürettiği
yumurtanın % 90’ını Irak pazarına ihraç etmektedir. Bu % 90’lık
kısmın da yaklaşık % 60-65’i Erbil ve Süleymaniye’ye, %20-25’i
ise Bağdat civarına gitmektedir.
Fakat son iki senedir Türkiye’de
üretici birliklerinin olmamasın-
dan kaynaklı, Irak pazarında
ciddi bir Türk yumurtası rekabeti başladı. Irak tarafında alıcı
sayısı arttı, Türkiye tarafında
ise satıcı sayısı arttı. Devlet
teşvikleriyle birlikte de ihracat
ve iç piyasaya eş değer hal
aldı. Hatta devlet, teşviklerini
kaldıracak olsa Irak halkı Türk
halkından daha ucuza yumurta
yiyecek pozisyona gelebilir
diyebilirim. Çünkü biz, teşvikler
neticesinde iç piyasayla bir fiyat dengelemesi yapıyoruz. Hal
böyleyken, Ercanlar Yumurta
A.Ş. ailesi olarak biz de alternatif pazarlara yöneldik. 2014’ün
sonundan itibaren Dubai’den,
İsrail’den, Suudi Arabistan’dan,
Katar’dan ve Cidde’den siparişler almaya başladık. İsrail’e
yaptığımız ihracat genel ihracatımızın %30’u diyebiliriz.
Devlet destekleri ve sektör
dayanışması hakkındaki
düşünceleriniz nelerdir?
STK’lar yeteri kadar üzerlerine
düşen görevleri yapıyorlar mı?
Savaş Doğan: 2007 yılından
itibaren Türkiye için ciddi bir
ihracat potansiyeli oluştu ve
ihracata dayalı bir büyüme
başladı. 2005 yılından beri sektörle yakınen ilişkilerim olmasına
dayanarak söyleyebilirim ki; Türk
yumurtasının kalitesinin yükselmesinde ve Ortadoğu pazarında
rağbet gören bir ürün olmasında
Hastavuk Genel Müdürü Şahin
Aydemir’in katkıları çok büyüktür.
Son dönemlerde Kanatlı Tanıtım
Grubu (KTG) ile sektörde birliktelik sağlanmış ve handikapların
önüne geçmeye yönelik çalışmalar yapılmıştır. 2005 kuş gribinden sonra 2007’de ihracata
RÖPORTAJ ERCANLAR YUMURTA A.Ş.
İŞİMİ HEP SEVDİM
işletme tesadüflerle
büyüdü. Menemen’de
satılık bir yer vardı ve
rahmetli Erhan Uslu’nun
vesilesiyle satın
aldık. Orada başladı
iş. Arkasından yem
fabrikası, yem ilaveleri ve
işletmelerin revizyonları
geldi. Kümes yenileme,
çoğaltma gibi… Bu süreçte
oğlum okudu, inşaat
mühendisi oldu ve şu anda
bu işi Genel Müdürümüz
Savaş Bey ile birlikte
yürütüyorlar. Yükseliş
anekdotları derseniz; ben
öncelikle dürüst çalışıp,
kaliteli mal üretmektir. Ama
işin esası çok çalışmak. Bu
işe ilk atıldığımda, kafesleri
ben kurdum, civcivleri
ben büyüttüm, gagalarını
ben kestim, aşılarını ben
yaptım, anahtar buydu.
Onursal Başkan Sedat
Ercan: “Bir sene öncesine
kadar istisnasız her
cumartesi günümü çiftlikte
çalışarak geçirdim.”
İNFOVET 48-49
hızlı bir giriş yapıldı ve ihracat
kapasitesi arttı. Kendimizi görmek
istediğimiz noktadayız fakat asıl
soru gelecekte kendimizi nerede
görmek istiyoruz? Daha iyi yerlerde göreceğiz fakat önümüzde
handikaplar var. Resimlere ülke
bazında bakıldığında benzer bir
tabloyu İran da yaşadı. 2009
yılında ciddi bir kuş gribi salgınının
ardından bir toparlanma sürecine
girdi ve şu anda önümüzdeki 3 -5
yıllık dilim için Ortadoğu’daki en
güçlü rakibimiz pozisyonunda.
İran 2009’da Türkiye’den damızlık
ithalatı yapan bir ülkeyken, şu
anda damızlık ihracatına başlamış
durumda. Bu nedenle Türkiye’nin
alternatif pazarlar yaratması
gerekmektedir. Fakat alternatif
pazarlar yaratırken günümüzü iyi
anlamak gerekmektedir. İşte bu
noktada KTG, Türk kanatlı yumurtasını çok iyi lanse ediyor.
Vedat Bey, bize şirketteki
görevlerinizden biraz
bahseder misiniz?
Gelecek projeksiyonu
kapsamında yeni kafes
yatırımlarınız olduğunu
duyduk. Yatırımlarınız ve
hedefleriniz nelerdir?
Vedat Levent Ercan: En başta
şunu söyleyebilirim; biz sürpriz
yumurta değiliz. Neyi söylüyorsak ve öngörüyorsak o çıkıyor.
Museviler’in çalışma prensiplerini severim. Çünkü işlerine özen
gösterirler. Örneğin bu insanlar,
bir anlaşmamızdan sonra sevkiyat başlamadan önce 5 saat
için İsrail’den İzmir’e geldiler.
Havaalanından iner inmez, “Kümeslerinizi, tasnif makinelerinizi,
bakslarınızı göreceğiz.” dediler
ve beş saat sonra İsrail’e geri
Savaş Doğan: Euro Kafes,
Ercanlar Yumurta A.Ş. iştiraki
ile hayata gözlerini açmış bir
firma. Sedat Bey’in ve Vedat
Bey’in destekleri ve çabaları ile
hayata geçirildi ve faaliyetlerine
bir çatının altında devam ediyor.
Üretim yaparken, dışarıdan
satın almış olduğunuz hizmetler
en büyük giderlerinizden bir
tanesi halini alıyor. Bu nedenle
yaklaşık 2,5 milyon dolarlık yatırım yaparak 2014 yılının Mayıs
ayında Euro Kafes firmasıyla,
kafes imalatını hayata geçirdik.
Euro Kafes ile şu ana kadar,
gerek Ercanlar Yumurta A.Ş.’ye,
gerekse Konya’daki, Afyon’daki,
Manisa’daki birçok firmaya zenginleştirilmiş kafes kurulumu
gerçekleştirdi. Bununla birlikte
Suudi Arabistan, Kostarika ve
İran’a da projeler yapmaktadır.
Hedefimiz her zaman Avrupa
Standartlarında iş yapmaktır. Bu
standartları yakalayarak Euro
Kafes bünyesinde 160 kişiye istihdam sağladık ve bu 8 ay gibi
kısa bir zaman diliminde oldu.
Vedat Levent Ercan: Ercanlar
Yumurta A.Ş. bir aile şirketi. Fakat
kurumsallaşması gerektiğinin
bilincinde olan bir şirket. 1991
yılında mezun olduğum inşaat
mühendisliği fakültesinden
sonra, yaklaşık 3 sene kadar
mühendis olarak çalıştım ve
sonrasında bu şirkette devam
etmeye başladım. Aile şirketi
olsa da, iş bölümleri söz konusu.
Bu işe ilk atıldığımda Sedat Bey,
işin % 80’ini üstleniyorken, biraz
da yaşı gereği yer değiştirdik
diyebiliriz. Tavukçulukta cevval
olmak gerekiyor, toprağı, hayvanı
sevmek gerekiyor.
Müşteri gözüyle baktığınız
zaman Ercanlar Yumurta’nın
tercih edilme nedenleri
nelerdir diyebiliriz?
döndüler. Fakat mal gitti; gittikten
sonra ikinci parti mal istiyoruz
diye repetesi geldi. Keza, Dubai’de
öyle. Dubai’de de sözü geçen bir
aracı yetkili var. Bu aracı kişi gelip,
tesisi inceledi ve bir telefonla,
“Bana güvenin, bu mal alınır.”
dedi. Dışarıdan yumurta alınarak
ihracat yapılmıyor. Yani kısacası,
anahtarımız kalite.
Savaş Doğan: Yurtdışından
tercih edilmemizdeki en büyük
faktör de zaten bu olmalı. Çünkü
Türkiye’de hemen hemen 10
ihracatçı firmadan 9’u dışarıdan
yumurta toplayıp, kendi markasını basarak ihracat yapıyor.
Yani al-sat usulü. Ama Ercanlar Yumurta A.Ş. kendi üretimi
haricinde herhangi bir yumurtayı
paketleyip ihracata sevk etmiyor.
Tamamen kendi üretimi.
Kanatlı sektöründeki son
5 yıllık büyümeyi nasıl
yorumluyorsunuz? Sizce bu
planlı bir büyüme miydi?
Vedat Levent Ercan: Hayır,
kesinlikle planlı bir büyüme
değil. Genel ticarette giderek
kar marjları düşüyor.Son 10
senede tek bir gelişme oldu; faiz
oranları düştü. Bu işe atıldığımda
aylık vade farkı % 8-9 iken, % 1’e
indi. Bunun haricinde ticarette
hiçbir gelişme olmadı. Üretimler
artıyor ama ne kadar sağlıklı
arttığı tartışılır. Kanatlı sektörü
için konuşursak, büyüme yine
KATEDİLECEK DAHA
ÇOK YOLUMUZ VAR
Sektöre girdiğimde ortalama
senelik kişi başı tüketim 110
yumurta iken, şu an tüketimin
200’lere dayandığı söyleniyor.
Bu rakam alışkanlıklara bağlı
Japonya’da 340’lara çıkıyor.
Fakat bu alışkanlıkları kırmak
zor. Kabuklu standart sofralık
yumurta üretimi, hem nüfus
artışı hem de en ucuz gıda
olmasıyla birlikte artıyor ama
üretimdeki artış hızıyla paralel
bir artış değil. Bu durum da, kar
marjlarının gittikçe düşmesine,
zararlara ve ekonomik
sıkıntılara sebep oluyor.
Ercanlar Yumurta A.Ş. Genel
Müdürü Savaş Doğn Vimar
Yetkilileri ile bir arada
planlı bir büyüme değil. % 90
Irak’a bağlı bir büyüme. Son bir
senedir görüyoruz ki, Irak pazarı,
pazar olmaktan çıktı. Şu an için
bu pazara sadece piyasadaki
şişkinliği hafifletmek için fazlalık
yumurtalarla yönelebilirsiniz.
Çünkü Türkiye’de, tek bir kümesi
olan vatandaşın da Irak’ta bir
telefonu var. Örneğin; geçen
günlerde aldığımız bir mail üzerine verdiğimiz teklife, fiyatlarımızın 1 dolar yüksek olduğunu, artı
nakliyeyle birlikte 2,5 dolarlık bir
fiyat farkımız olduğu şeklinde bir
cevap aldık. Neden diye sorulduğunda; bulabilecekleri en kaliteli
yumurtayı alabilecekleri cevabını
verdik. Üstelik sipariş üzerine
çalışıyoruz. Stoğumuzda tutup,
müşteri çıktığında yollamıyoruz.
Tüm bunların üzerine aldığımız
cevap: “Sizinle çalışmak zorundayım.” oldu.
Şuna bağlayabilir miyiz:
Irak pazarını Türk üreticileri
kendileri bitiriyor.
Savaş Doğan: Kesinlikle
Türkiye’deki üreticiler bitiriyor.
Türk yumurta üreticileri birlik
içinde, tek bir ağızdan konuşmadığı için, kendi kendimize
rekabete girerek pazarı içeriden
bitiriyoruz. Ayrıca Vedat Bey’in
bahsettiği gibi, siz ne kadar kaliteli mal üretirseniz üretin, Irak
pazarında buna bir değer yaratamıyorsunuz; artı 2 – 3 Dolar ile
satamıyorsunuz. Onlar için mal
maldır; yumurta da yumurta. Bir
farkı yok. O nedenle daha önce
bahsettiğimiz gibi yavaş yavaş
başka pazarlara yöneldik.
Levent Ercan: Bir malı satmak
için farklılık yaratmanız gerekmektedir. Farklılığı nerede
yaratırsınız? Ya malın öz kalitesinde ya fiyatta ya da serviste
yaratabilirsiniz. Kalite noktasında,
A plus kalitede mal yolluyoruz.
Servis noktasında, siparişle aynı
günde tırı çıkarıyoruz. Geriye fiyat
konusu kalıyor. Eğer alıcı kaliteli
noktalara satış yapıp fiyat farkını
alabiliyorsa, belli bir seviyeye kadar yarım dolarlık, bir dolarlık fiyat
farklarını tolere edebiliyor. Ama
bu bize de yetmiyor. O nedenle
alternatif pazarlara yöneliyoruz.
Dışarıdan satın alınan hizmetler
en büyük giderlerdir. Bu
nedenle 2,5 milyon dolarlık bir
yatırımla 2014 yılının Mayıs
ayında Euro Kafes firmasıyla,
kafes imalatını hayata geçirdik.
Örneğin, İsrail’e ihracat yapıyoruz.
İsrail her zaman Irak’tan 3 dolar
daha pahalıya yumurta alıyor
ama en yüksek kalitede kusursuz yumurta ve tam gününde
sevkiyat istiyor. Buradan tasnifli
mal yollasak bile, orada tekrar
tasnife sokuyorlar. Dolayısıyla bu
prosedürde çalıştığı için 3 dolar
pahalıya alabiliyor. Bizde de doğal
olarak İsrail’e ihracat yaparım
algısı oluşuyor. Aradaki fark bu.
KANATLI
2014 yılı kanatlı
sektörü değerlendirmesi
Prof. Dr. Erol Şengör, istatistiki verilere dayanarak, geride bıraktığımız 2014 yılı
kanatlı eti ve yumurta üretimi ile ihracat rakamlarını değerlendirdi.
K
anatlı sektörü olarak
2014 yılını da geride
bıraktık. Bu yıl içinde
sektör kârlılık bakımından büyük zorluklar yaşamış
olmakla birlikte hayatiyetini
devam ettirebilmiştir. Sektörün
sıkıntıları sadece kârlılıkla ilgili
olmamış, geçmiş yıllarda olduğu
gibi sağdan soldan duyduğu
yanlış bilgilerle fikir sahibi olduğunu zanneden ve biyokimyasal
bilgilerden yoksun bir kanser
doktorunun medyada yer bularak halkı yanlış bilgilendirmesiyle
de uğraşmak ve doğruları halka
anlatmak zorunda kalınmıştır.
Kanatlı eti ve yumurta üretiminde en büyük darboğaz yine
geçen yıl olduğu gibi biyogüvenlik uygulamalarında yeterli
özenin gösterilmemesi oldu.
Maalesef ölümlerin yüksek
olması sektörün zaten çok dar
olan kâr marjını daha da dayanılmaz hale getirmiştir.
Kanatlı Eti Üretimi
TÜİK istatistiklerine göre 2013
yılı tavuk eti üretimi 1.756.715 ton
ve hindi eti üretimi de 39.836
ton olmak üzere toplam kanatlı
eti üretimi 1.796.551 ton olarak
bildirilmiştir. Bu rakam 2014 yılı
için Aralık ayı üretimi 11 ayın ortalaması olarak tahmin edilmek
koşuluyla tavuk eti için 1.883.973
ton ve hindi eti için 47.920 ton
olmak üzere toplam kanatlı eti
üretimi yaklaşık olarak 1.931.894
ton olarak hesaplanabilir.
Pişmeye hazır standardında
broiler eti üretimi konusunİNFOVET 50-51
da ABD Tarım Bakanlığı FSIS
Departmanı’nın Ekim 2014 tarihli
değerlendirmelerine göre, 2013
yılı için 1.745.000 ton ve 2014 yılı
için de 1.755.000 ton üretimle
Türkiye dünyadaki en büyük
üretici ülkeler arasında 9’uncu
sırada gösterilmektedir. Aynı kaynağın verilerine göre, Türkiye’nin
2015 yılı üretimi 1.800.000 ton
olarak tahmin edilmektedir.
BESD-BİR tarafından yayınlanmış olan 2014 yılı sektör
raporunda, 2013 yılı piliç eti
üretiminin 1.791.000 ton, hindi eti
üretiminin 44.000 ton, çıkma tavuk, köy tavuğu ve diğer kanatlı
etleri üretiminin de 88.500 ton
olduğu belirtilmiştir. Bu durumda
kanatlı eti üretiminin 2013 yılında
toplam olarak 1.923.500 ton
olarak gerçekleştiği görülmektedir. BESD-BİR tarafından yapılan
2014 yılı üretim tahmininde, piliç
eti 1.887.000 ton, hindi eti üretimi
46.900 ton, diğer kanatlı etleri
toplamı 95.600 ton ve toplam
kanatlı eti üretimi de 2.029.500
ton olarak belirtilmiştir. Eğer bu
tahmin gerçekleşmişse 2013
yılında üretim artışı 2012 yılına
göre % 5,11 ve 2014 üretimi de
2013 yılına göre % 5,51 olmuş
demektir (Tablo-1).
Yumurta Üretimi
Yumurta sektörü, 2012 yılında
bir önceki yıla göre % 12 gibi bir
büyüme göstermiştir. Büyüme
hızı 2013 yılında yarı yarıya düşmüş (% 6,57) ve bu düşüş 2014
yılında da (% 4,00) devam etmiştir. Bu gelişmeler ile YUM-BİR
Prof. Dr. Erol Şengör
geçtiğimiz yılı
değerlendirerek,
2015 ile ilgili
öngörülerini
paylaştı.
Tablo 1 - Kanatlı Eti Üretimi (ton) ve Üretim Artışı (%)
Piliç eti
Hindi eti
Diğer
kanatlı
eti
Toplam
% artış
2007
1.024.000
33.000
55.000
1.112.000
6,61
2008
1.162.000
35.000
57.000
1.254.000
12,77
2009
1.184.000
28.000
60.000
1.272.000
1,44
2010
1.423.000
33.000
62.000
1.518.000
19,34
2011
1.626.000
31.200
72.000
1.729.000
13,91
2012
1.714.000
45.400
80.000
1.839.400
6,37
2013
1.791.000
44.000
88.500
1.923.500
4,57
2014
1.887.000
46.900
95.600
2.029.500
5,51
BESD-BİR kayıtları
KANATLI
Tablo 2 - Yumurta üretimi ve üretim artış yüzdesi
Yumurta Üretimi
(milyon adet)
TÜİK
% artış
YUM-BİR
2007
12.725
10.515
25,16
2008
13.191
11.258
7,07
2009
13.833
11.920
5,88
2010
11.840
12.737
6,85
2011
12.955
13.980
9,76
2012
14.735
15.677
12,14
2013
16.496
16.707
6,57
2014
17.087
*17.376
4,00
(*) YUM-BİR kayıtları tahmini
ABD Tarım Bakanlığı tahminlerine
göre; Türkiye 2015 yılında 420 bin
ton ihracatla, sıralamada 2014’teki
dünya altıncılığını koruyacak.
verilerine göre yumurta üretimi
2012 yılında 15.677.103.673, 2013
yılında 16.707.432.334 adet ve
2014 yılında da 17.376.027.776
adet olmuştur (Tablo-2).
Kanatlı Eti İhracatı
Kanatlı eti ihracatı konusunda ABD Tarım Bakanlığı FSIS
Departmanı’nın Ekim 2014 tarihli
değerlendirmelerine göre, 2014
yılı için Türkiye dünyadaki en büyük ihracatçılar arasındaki yerini
(6.’lık) korumuştur. Ülkemizin
dışından yapılan bu tespitin yansız bir tespit olması dolayısıyla
oldukça önemlidir. Amerikan Tarım Bakanlığı’na göre dünyadaki
en büyük ihracatçı ülkeler 2014
yılında sırasıyla Brezilya, ABD,
AB-27, Tayland, Çin, Türkiye, Arjantin ve Ukrayna olmuştur. Söz
konusu kaynağa göre Türkiye’nin
2014 yılı kanatlı eti ihracatı 360
bin ton olmuştur. Aynı kaynağın
tahminlerine göre 2015 yılında
da 420 bin ton ihracatla Türkiye
dünya altıncılığını koruyacaktır.
Bu sıralamada AB, 27 üyesi ile
tek bir ülke olarak yer almaktadır.
İNFOVET 52-53
Aynı raporda geleneksel ihracatçı ülkeler dışındaki gelişmekte
olan ihracatçı ülkeler olarak
Arjantin, Çin, Tayland, Türkiye
ve Ukrayna sayılmaktadır. Bu
ülkelerin ihracatlarıyla geleneksel ihracatçılar olan Brezilya,
ABD ve AB’yi zorlamakta oldukları
vurgulanmaktadır. Yine aynı
raporda, Türkiye 2006 yılında Irak
pazarında hiç mevcut değilken,
bugün ABD ve Brezilya’nın pazar
paylarının aleyhine kendi pazar
payını coğrafi avantajları nedeniyle özellikle helal ve bütün
piliç olarak % 30’lara çıkardığı
belirtilmektedir.
2014 yılında 2013 yılına göre
ihracat miktarındaki artış % 8,81
ve ihracat gelirindeki artış oranı
da % 6,68 civarında gerçekleşmiştir. Türkiye’nin kendi verilerine göre kanatlı eti ihracatı
(Tablo-3)’de görülmektedir.
İhraç edilen 430.544 ton
kanatlı eti üretim miktarından
düşülmek koşuluyla 2014 yılı
nüfusumuzun 76.667.864 olduğu kabulüyle fert başı tüketim
rakamının 20,86 kg’a ulaştığı
Tablo 3 - Tüm kanatlı eti ihracatı / 2005 - 2013 (ayak dahil)
Miktar (Ton)
Artış (%)
Gelir (Dolar)
Miktar
Gelir
2005
46.409
34.182.750
2006
38.124
27.597.877
-17,85
-19,26
2007
51.758
44.410.983
35,76
60,92
2008
79.852
87.269.441
54,28
96,50
2009
115.096
152.573.290
44,14
74,83
2010
140.373
206.838.520
21,96
35,57
2011
247.861
409.516.604
76,57
97,99
2012
326.249
566.847.899
31,63
38,42
2013
395.694
655.780.735
21,29
15,69
2014
430.544
699.558.404
8,81
6,68
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Tablo 4 - Kanatlı etinde toplam gelir olarak (ayak hariç)
2014 yılındaki en büyük ilk 10 ihraç pazarımız
Ülke
Irak
Miktar (ton)
Birim fiyat ($)
Toplam gelir ($)
226.734
1.950
443.078.481
Kongo
(Tüm)
20.975
1.180
24.742.425
Rusya
20.537
1.140
23.344.004
Suriye
20.405
1.110
22.701.030
Libya
11.674
1.870
21.835.651
Gürcistan
11.343
1.070
12.171.051
Tacikistan
20.833
560
11.697.087
AzerbNahçıvan
5.454
2.140
11.680.708
Angola
7.987
1.220
9.723.036
Laos
2.857
1.480
4.236.954
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
KANATLI
Tablo 5 - Yıllar itibariyle ayak ihracatı (ton ve $)
Türkiye, lojistik avantajlarının ve helal
sertifikalı üretim yeteneğinin yanında
esas olarak, kalitesi ile Ortadoğu
pazarından tercih görmektedir.
YIL
Miktar
2005
15.767
2006
20.298
29
11.135.506
27
549
-1
2007
26.175
29
21.382.279
92
817
49
2008
30.660
17
26.752.470
25
873
7
2009
32.511
6
30.330.417
13
933
7
2010
35.232
8
38.377.126
27
1.089
17
2011
36.633
4
39.262.615
2
1.072
-2
2012
31.159
-15
21.964.137
-44
705
-34
2013
42.039
35
35.159.627
60
836
19
2014
45.464
8
55.251.233
57
1.215
45
hesaplanabilir. Kanatlı eti ihracatında Türkiye’nin en büyük
pazarı her zaman olduğu gibi
kesin olarak Irak’tır. 2014 yılında
Irak’a ayak hariç toplam 226.734
ton kanatlı eti ihraç edilmiş, birim
ihraç fiyatı 1.950 $/ton olmuş ve
toplam 443.078.481 $ ihracat
geliri elde edilmiştir. Tavuk-ayağı ihracatı hariç tutulduğunda
miktar bazında en çok ihracat
yapılan ilk 10 ülke sıralamasındaki sonuçlar Tablo-4’de görülmektedir. Bu ihracat rakamlarını
birlikte yorumladığımız zaman
bütün piliç ihracatı konusunda
geçen yıl da olduğu gibi Irak
pazarının yine de en iyi pazar
olma özelliğini koruduğu ortaya
çıkmaktadır. Ton başına ortalama
1.950 $ ihracat fiyatı dünya ortalamalarının üzerinde bir fiyattır.
ABD Tarım Bakanlığı FSIS
Departmanı’nın da belirttiğine
göre Türkiye lojistik avantajları ve
helal sertifikalı üretim yapabilme
yetenekleri ile Ortadoğu pazarlarında bu düzeyde bir tercih
görebilmektedir. Biz bu noktada
kendi görüşümüzü de belirtmeliyiz. Eğer Türkiye’nin piliç eti
üretim kalitesi yüksek olmasaydı
kimse lojistik avantaj ve helal
sertifikaya para vermezdi.
İNFOVET 54-55
Yumurta İhracatı
2014 yılında 2013’e oranla
miktar olarak sofralık yumurta
ihracatı % 4 oranında artmış
fakat birim ihraç fiyatında çok
az bir düşme meydana gelmiştir
(Tablo-6). Sofralık yumurta ihracatının miktar olarak büyüklüğü
bakımından sıraladığımız zaman,
en büyük pazarımızın yine Irak
olduğu görülmektedir (Tablo-7).
Irak’ı, % 92 oranında daha
düşük olmak üzere Suriye
izlemektedir. İhracatta ikinci
büyük ihraç pazarımız da Suriye
olmuştur. Yumurta ihracatında
dikkat çekici olan durum ihraç
fiyatlarının ülkeden ülkeye büyük
farklılıklar gösteriyor olmasıdır.
Yumurta başına en düşük ihraç
fiyatı 0,077 Cent, en yüksek ise
0,095 Cent olmuştur. Yumurta ihracatında önümüzdeki
günlerde de Irak, Suriye ve İsrail
potansiyel olarak önemli pazarlar
olma niteliğini koruyacaktır.
Gelir ($)
Artış
%
Birim
Değer
($)
8.774.885
Artış
%
557
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Tablo 6 - Sofralık yumurta ihracatı / 2006-2014 (adet)
Yıl
Ayak ihracatında geçen yıla
göre dikkat çeken husus, miktarın % 8 ve birim satış fiyatının %
45 oranında artmış olduğudur.
Tavuk ayağı ihracatında pazarımız eskiden olduğu gibi yine
Uzakdoğu’dur (Tablo-5).
Artış
%
Miktar
Gelir ($)
Artış
Oranı
%
Birim
Satış
Fiyatı ($)
2006
156.843.017
11.106.643
0,07
2007
648.473.450
49.609.298
313
0,08
2008
1.241.585.661
99.134.257
91
0,08
2009
1.002.571.283
73.889.172
-19
0,07
2010
2.136.491.533
142.656.473
113
0,07
2011
3.548.022.954
259.551.848
66
0,07
2012
4.203.685.482
338.550.610
18
0,08
2013
4.308.288.520
356.120.451
2
0,08
2014
4.480.183.025
348.051.558
4
0,078
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
Tablo 7 - 2014 yılı sofralık yumurta ihracatı ülke sıralaması
ÜLKE
Irak
Miktar (adet)
İhracat Geliri
($)
Adet Fiyatı
($)
3.881.883.009
299.341.040
0,077
Suriye
322.474.400
24.597.136
0,076
İsrail
209.544.896
18.616.148
0,089
Katar
4.190.352
356.392
0,085
Serbest Bölge
4.168.928
394.640
0,095
Türkmenistan
3.568.464
333.064
0,093
Libya
3.284.176
277.127
0,084
Ege İhracatçı Birlikleri verileri
KANATLI
Newcastle
Hastalığı
aşılama
ile koruma
Dünyada ve ülkemizde tavuk yetiştiriciliği
işletmelerinde karşılaşılan Newcastle hastalığı (ND)
gibi solunum yolu enfeksiyonları, antibiyoterapi
olanağı sağlamadığı için bütün biyogüvenlik ve
aşılama çabalarına rağmen önemli ekonomik
kayıplara yol açmaya devam etmektedir.
Dünyada ve ülkemizde
tavuk yetiştiriciliği
işletmelerinde yaşanan
Newcastle Hastalığı
İNFOVET 56-57
N
ewcastle Hastalığı (ND),
Enfeksiyöz Bronşitis
(IB), Metapneumovirus enfeksiyonları gibi
virüslere bağlı ortaya çıkan
solunum yolu enfeksiyonları,
bakteriyel kökenli enfeksiyonlar
gibi antibiyoterapi seçeneklerine
olanak tanımadıkları
için, ancak
aşılama ve
daha yüksek
biyogüvenlik tedbirleriyle kontrol altına
alınabilirler. Türkiye’de
geçen 5 yıl içerisinde
gözlenen ve aşılamalara rağmen
IB vakalarının devam etmesi
dikkat çekmiş ve tüm dünya-
da olduğu gibi, Türkiye’de de
yürütülen “Tübitak” destekli bir
Avrupa Birliği projesi kapsamında
ülkemizdeki sorunların, hemen
hemen tümüyle patojenik bir
IB genotipi veya bir varyantı
tarafından oluşturulduğu ortaya
çıkarılmıştır. Güncel olarak, bu
genotipe yönelik aşıların ithali ve
bu aşıların ülkemizde uygulamaya sokulması ile sorunlar yıllar
içinde tedrici bir biçimde seyrelmeye başlamıştır. Bu durum,
çalışmalarımız açısından onur
verici olmuş ve diğer taraftan
sektörün ve ülkemizin ekonomik
kayıplarının önlenmesi yönüyle
de yerini bulmuştur.
Ülkemizde önemli bir başka
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi Mikrobiyoloji AbD Üyesi
Prof. Dr. Tayfun Çarlı: “Broylerlerde
inaktif aşıların kullanımı ve aşı
sonrası takiplerinin yapılmasının,
immünolojik perspektiften
bakıldığında, sahada şu anda
ND salgınları veya sorunlarının
üstesinden gelmek adına en bilimsel
seçenek olduğu görüşündeyim.”
solunum yolu enfeksiyonu olan
ND sorunlarının, klinik olarak
bazen yaygın biçimde, bazen şiddetli ve bazen ise orta
düzeyde problemlerle devam
ettiği bilinmektedir. Ülkemizde
ND konusunda yapılan çalışmalar genellikle Bornova Veteriner
Araştırma Enstitüsü araştırıcısı
Dr. Fethiye Çöven ve arkadaşları
tarafından yapılmıştır.
ÜLKEMİZDEKİ
NEWCASTLE HASTALIĞI
ARAŞTIRMA VERİLERİ
1993-1996 yılları verileri
1988-1991 yılları arasında
yapılan bir çalışmada, Ege Bölgesi’ndeki çeşitli tavuk çiftliklerinde görülen ND salgınlarında;
7 tavuk, 1 hindi ve 1 güvercin
olmak üzere toplam 9 virüs izolasyonu yapılmış ve izole edilen
virüsler viscerotropik velojenik
ND virüsleri (NDV) olarak gruplandırılmışlardır. Güney Marmara
Bölgesi’nde 1991 - 1993 yılları
arasında yapılan bir çalışmada,
ND’nın problem olduğu işletmelerde, köy tavukları ve güvercinlerden NDV’leri izole edilmiş ve
tüm izolatların velojenik virüsler
olduğu yapılan patojenite testleri
ile ortaya konulmuştur. Yapılan
ileri karakterizasyon testlerinde,
bu izolatların 1991-1995 yılları
arasında Portekiz’de ortaya
çıkan salgınlardan izole edilen
virüslerle çok benzer olduğu
tespit edilmiştir. İki ülke arasında
coğrafik / epidemiyolojik bir ilişki
olduğu bilinmemesine rağmen,
aynı antijenik karakterde olan bu
virüsün Türkiye’ye nasıl geldiği
bilinmemektedir.
Türkiye’de yaşanan yoğun
Enfeksiyöz Bursal Hastalığı
salgınları sırasında, 1990-1995
yılları arasında bu hastalık
ile ilgili yapılan çalışmalarda;
hastalığın görüldüğü sürülerin
bir kısmında bacaklarda felç ile
karakterize sinirsel semptomların varlığı da dikkati çekmiş
ve bu sürülerin % 49,4’ünde
Enfeksiyöz Bursal Hastalığı virüsünün yanı sıra, HA aktivitesi
olan virüslerin varlığı da tespit
edilmiş ve yapılan identifikasyon çalışmalarında bu virüserin
NDV’leri olduğu ortaya konmuştur. İzmir ve Manisa yöresinde
1993-1996 yılları arasında evcil
ve yabani güvercinlerde çok
sık görülen ve ND’nin sinirsel
formuna benzeyen hastalık olgularında, İzmir ve Manisa illeri
ve çevresinde bulunan, hastalık
semptomu gösteren 8, sağlıklı
görünümde olan 1 evcil güvercin
sürüsünden ve ölü olarak bulunan 3 kumrudan alınan organ
materyallerinden virüs izolasyonu yapılmış ve HA aktivitesi ol-
Newcastle Hastalığı
Virüsü’nün en karakteristik
özelliklerinden biri; farklı
suşlarının patojenitelerinde
gözlenen büyük değişikliklerdir.
duğu saptanan izolatların PMV1’e karşı hazırlanan antiserumlar
kullanılarak yapılan HI testlerinde inhibe oldukları saptanmıştır.
Weybridge Merkez Araştırma
Laboratuvarı’nda monoklonal
antikorlar kullanılarak yapılan
ileri karakterizasyon testlerinde
5 güvercin ve 2 kumru izolatının
PMV-1’in bir varyantı olan ve
”güvercin suşu” olarak adlandırılan PPMV-1 (PPMV-1) olduğu
ortaya konmuştur.
1993-1996 yılları arasında
yumurtacı ve broyler sürülerde
yapılan bir çalışma, ND şüphesinin olduğu Manisa, İzmir,
Bursa, Ankara ve Konya illeri ve
çevresinde toplam 15 mihrakta
yürütülmüştür. Bu sürülerden
alınan örneklerden izole edilen
virüsler, Avian Paramyxovirus-1
olarak identifiye edilmiş ve
yapılan patojenite testlerinde
izolatların mezojenik ve velojenik karakterde suşlar olduğu
ortaya konulmuştur. Bu izolatlar
arasından seçilen 3 örnek AI /
ND konusunda AB / OIE / FAO Referans Laboratuvarı olarak görev
yapan, İngiltere Weybridge Merkez Veteriner Laboratuvarı’nda
monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan ileri identifikasyon
KANATLI
beklenen bağışıklık (immunite)
düzeylerindeki bir şekildeki
yetersizlikler nedeniyle ortaya
çıktığı düşünülmektedir.
NEWCASTLE HASTALIĞI TANIMI
Aşılama sürüde özgün ve
kaliteli bir immun düzeyin
oluşumu ile klinik hastalığın
en aza indirgenmesi açısından
majör bir gerekliliktir.
çalışmalarında, 1 izolatın ”güvercin tipi” PPMV-1, diğer iki izolatın
ise velojenik karakterde PMV-1
olduğu tespit edilmiştir.
1997-2012 yılları verileri
İzmir yöresinde 1997 yılında
yapılan bir çalışmada, evcil güvercinlerde PMV-1 enfeksiyonu
seroepidemiyolojik olarak çalışılmış, alınan kan serumlarının
% 80,3’ünde PMV-1’e ait antikor
titresi saptanmıştır. Aynı zamanda bu güvercin sürülerinde
klinik olarak da ND’a özgü tipik
semptomların bulunduğu bildirilmiştir. 1999 yılında güvercinlerde
PPMV-1 salgını konfirme edilmiştir. 2010-2012 yılları arasında,
Türkiye’nin değişik bölgelerinden
güvercin ve köy tavuklarında görülen vakalardan izole edilen ve
mezojenik / velojenik karakterde
olan NDV suşlarından 3 tanesinin
PPMV-1 olduğu tespit edilmiştir.
Bunlardan ikisi güvercinden,
1 tanesi ise köy tavuklarından
izole edilmiştir.
2012 yılında yapılan bir çalışmada, NDV genotip 5a Konya,
İzmir, Erzurum, Muğla, Malatya
ve Adana’da köy tavuklarında
salgınları belirtilmiştir.
İNFOVET 58-59
ANTİKORLARIN
FONKSİYONLARI
Antikorlar iki şekilde
fonksiyon gösterirler:
Virüs partiküllerine bağlanarak, virüsün yeni konak
hücrelerine yapışmasını
(adezyonunu) önler; buna
“virüs nötralizasyonu”
denir. Virüs ile enfekte
hücreye bağlanarak o hücrenin total eliminasyonuna
neden olurlar. Bu duruma
ise “antikora bağımlı hücre
aracığıyla hücre sitotoksisitesi” denir.
NDV’larında immuniteyi çok
önemli olarak aşabilecek IB gibi
farklı genotipler / serotipler / protektotipler söz konusu değildir.
Bununla beraber ND vakalarının
aşılamalara rağmen sahada gözlenmesinin hastalığın etkeni olan
velojenik NDV’larının muhtemelen epidemiyolojik genotipik bazı
farklılıklarına ve/veya bunlara
karşı aşılamalarla elde edilmesi
ND Paramyxoviridae ailesinin,
Paramyxovirinae alt-ailesinde
yer alan Avulavirus cinsi
(genusu) içinde bulunan avian
paramyxovirus tip 1 (APMV1)’in virulent suşları tarafından
oluşturulan viral bir hastalıktır. NDV segmentsiz bir 15Kb
büyüklüğünde RNA içerir. Virüs
temel olarak, Nükleoprotein (NP),
Fosfoprotein (P), Polimeraz (L),
Matrix (M), Füzyon (F), Hemaglutinin (HN) ve P bölgesinde bir
“frameshift” değişimiyle oluşan
V proteinlerini içerir.
NDV’unun en karakteristik
özelliklerinden biri farklı suşlarının patojenitelerinde gözlenen
büyük değişikliklerdir. NDV’ları bu
bağlamda 5 patotipe (patolojik
tipe) ayrılır: Viscerotropik velojenik, nörotropik velojenik, mezojenik, lentojenik veya solunumla
ilgil ve asemptomatik
Birçok kuş türü (yaklaşık 250
tür) yüksek ve düşük virülensli
APMV-1 enfeksiyonuna duyarlıdır. Ancak bu kuş türlerinde
klinik semptomlar çok değişkendir ve bu klinik tablo virüs,
konakçı türü, konakçı yaşı, diğer
organizmalarla enfeksiyon,
çevresel stres ve immun durum
gibi farklı faktörlere bağlıdır. Bazı
durumlarda, olağanüstü virülent
virüsler, hiç bir semptom gözleyemeden yaşanan ani ölümlere
neden olurlar. Bundan dolayı,
klinik belirtiler çok değişkendir
ve diğer birçok faktörden etkilenir. Bu sebeple klinik semptomlar
patognomonik tanısal bir değer
bir değer taşımaz. Duyarlı kuşlar
da bile NDV’leri çok farklı klinik
tablolar oluşturur. Bu nedenle
ND hastalığı net olarak günümüzde, Avrupa Birliği tüm üye
ülkelerinde, Avrupa Ülkeleri
Komisyonu’nun Direktif 92 / 66 /
ECC’inde tanımlanmaktadır. OIE
(Uluslararası Salgın Hastalıklar
Ofisi) bir ND salgını için bu direktifi kabul etmektedir. Bu direktif
şu şeklidedir: ND vakasından
izole edilen virüsün günlük
civcivlerdeki (Gallusgallus)
intracranial patojenite indeksi
(ICPI)’nin 0,7 veya daha yukarı
olması veya virüsün F1 (füzyon
proteini)’nin N-terminalinde
rezidü 117’de fenilalanin amino
asidi bulunuşu ve F2 proteininin
C-terminalinde çoklu (multiple)
temel amino asitlerin gösterilmesi sayesinde ND tanısı konur.
Bunun için ilk önce M geni, daha
sonra M geni pozitif örneklerdeki
virüsün füzyon genine yönelik
bir “reverse transriptase polymerase chain reaction” (RT-PCR)
ve PCR ürününün dizilemesi
ile C-terminaldeki çoklu amino
asit patterni belirlenebilir. Çoklu
temel amino asitten kasıt residü
113 - 116 arasında en az 3 arjinin
veya lizin bulunmalı anlamına
gelir. Bu karakteristik amino asit
patternini göstermeyen virüsün
mutlaka ICPI testi ile değerlendirilmesi gerekir.
NDV SINIFLANDIRILMASI
Dünyada farklı coğrafyalarda
NDV’unun (veya APMV-1) farklı
ND ile mücadelede aşılamanın yanı sıra
biyogüvenlik çalışmaları da önem teşkil eder.
Yumurtacılar ve damızlıklar için canlı
aşılarla başlamak ve inaktif aşılarla
booster şeklinde devam etmek
NDV’nin yayılmasına karşı alınacak
en etkili metoddur.
genotipleri dolaşmaktadır. Diğer
bir deyişle, NDV her ne kadar birer APMV-1’seler de, antijenik ve
genetik farklılıkları tanımlanmış
durumdadır. NDV’larının sınıflandırılmasında 2 sistem kullanılmaktadır. Bunlardan hangisinin
daha uygun olduğu konusunda
bir uzlaşma da sağlanamamıştır.
Bunlardan ilkinde, NDV 6 kökene
(lineage, soy) ve 13 alt kökene
ayrılmaktadır. Sonradan bunlara
3 ek alt köken daha eklenmiştir.
İkinci bir sistem ise NDV’ünü
iki büyük bölüme ayrır: Sınıf I
ve Sınıf II (Class I ve Class II).
Sınıf I kendi içinde 9 genotipe,
Sınıf II ise 10 genotipe ayrılır. İki
sistemin de sınıflama temelinde
genomik enformasyon olduğu
için aralarındaki bazı farkların
pek önemi yoktur.
Bu yazıda, ikinci sınıflamayı
kullanılacak. APMV-1 virüsleri
(veya NDV’ları) en az 3 farklı genom uzunluğuna sahiptir; 15186,
15192 ve 15198 nükleotid. Sınıf I
virüsler tavuklar için avirülenttir
(bir adet virülent istina saptanmıştır.) ve su kuşları (Anatidae)
ve yağmur kuşlarında saptanmıştır. 9 genotipte bulunan
bu virüslerin genom uzunluğu
15198 olup, yabanıl kuşlar ve kuş
marketlerinde yaygın olarak tüm
dünyada mevcutturlar. Sınıf II
virüsler daha detaylı bir biçimde
incelenmişlerdir ve 10 genotipe
(I-X) ayrılırlar. Eski (early, 19301960 yılları arası) genotipler
olarak düşünülen I, II, III, IV ve IX
15186 nukleotid uzunluğunda
genoma sahiptir. Geç (late, 1960
sonrası) virüsler V, VI, VII, VIII ve
X 15192 nukleotidlik bir genoma
sahiptir ve 1998 - 2000 yıllarında
Avustralya’daki salgın haricindeki Sınıf II genotip I virüsleri düşük
virulenslidir ve bazıları canlı aşı
olarak kullanılırlar (chicken/Australia/QV4/1966 ve chicken/N.
Ireland/Ulster/1967). Sınıf II
genotip II tüm dünyada düşük
virulensli aşı virüslerini barındırır
(LaSota, VH, B1 ve VG/GA). Bu genotipte bir de nörotropik virülent
bir chicken/U.S. (TX) GB/1948
izolatı bulunur ve ABD’de ND
ticari aşılarının etkinlik denemelerinde “challenge” suşu olarak
kullanılmaktadır. Genotip III virüsler çoğunlukla 1960 öncesinde
Japonya’da izole edilmiş, daha
sonra 1969 ve 1985’de Taiwan’da
ve 1990’da Zimbabwe’de saptanmışlardır. Genotip IV, 1970 öncesi
Avrupa’da predominant virüs
olarak bilinmektedir. Genotip
V, VI, VII ve VIII şu anda tüm
dünyada dolaşan predominant
ve sadece virulent suşları içerir.
Genotip V, 1970’de Güney ve
Orta Amerika’da ve Avrupa’da
salgınlara neden olduktan sonra,
1971 ve 1993’te Florida’da ve 1971
ve 2002’de California’da sorunlar
oluşturmuştur. Bu virüsler şu
anda Mexico’da hala sirküle
etmektedir. Genotip VI,
1960’larda ortaya çıkmış ve
1985’te genotip VII daha sık
gözlenmeye başlayana
KANATLI
devam etmektedir. Genotip IX ile
1948’li yıllarda Çin’de ilk virülent
bir salgın yaşanmış ve bu genotipin suşları yine Çin’de ara sıra
izole edilebilmektedir.
Genotip X virüsler 1969 ve
1981’de en üst düzeyde izole
edilmişlerdir. Tüm epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarına
baktığımızda, birçok genotipin
aynı anda dolaşım gösterebildiğini söyleyebiliriz. 1989’dan
beri Genbanka verisi girilmeyen
Genotip IV haricindeki tüm
genotiplerin günümüzde hala
mevcut olduğu görülmektedir.
Etken konjuktiva, akciğer ve
sindirim kanalından girdiği için
ND aşıları sprey, aerosol, göze
damlatma ve içme suyuna katma
tarzında uygulanabilir.
dek salgınlar oluşturmuştur.
Genotip VI, VIa-VIg arasında birçok altgruba sahiptir.
VIb daha çok güvercinlerde
bulunur. Genotip VII başlangıçta, 1990’larda Uzakdoğu’dan
başlayarak Avrupa ve Asya’ya
yayılan virüsleri içeren VIIa ve
Uzak Doğu ve Güney Afrika
Aşılamanın
başarısını
anlayabilmek için
serolojik takipler
düzenli olarak
yapılmalıdır.
İNFOVET 60-61
virüslerini kapsayan VIIb alt
tiplerini barındırmıştır. Bu iki VII
alt-genotipine daha sonra Çin,
Kazakistan ve Güney Afrilka’da
VIIc, d ve e grupları, Afrika’daki
VIIf, g, h genotipleri eklenmiştir.
Genotip VIII 1960’lardan beri
Güney Afrika’da mevcuttur ve
Güneydoğu Asya’da dolaşmaya
NEWCASTLE HASTALIĞINDA
İMMUNİTE VE AŞILAMA
Aşılama birçok enfeksiyöz kanatlı hastalıklarında olduğu gibi
ND’da da korunmanın kaçınılmaz
ana unsurudur. Tabi ki hastalıkla
mücadelede genel kapsamda biyogüvenliğin son derece önemli
olduğunu söylemek kaçınılmazdır. Ancak kümes düşünüldüğünde, aşılama bireylerde ve
dolayısıyla sürüde özgün ve
kaliteli bir immun düzeyin oluşumu ile klinik hastalığın en aza
indirgenmesi açısından majör bir
gerekliliktir. ND aşılaması sonrası tavuklar, aşının tipine bağlı
olarak hücresel ve/veya humoral
immunite ile birlikte uyarılır. Hastalıktan korunmada en önemli
etkin immunite elemanı spesifik
antikorlardır. Antikorlar aşılı
anaçlardan pasif olarak yumurta
yoluyla kazanılan maternal
antikorlar olabilir veya aşı ile aktif
olarak üretilmiş olabilirler.
Aşılama yollarının etki şekilleri
Pasif şekilde yumurta yoluyla
(maternal olarak) anaçlardan civcivlerin kazandığı
NDV-antikor izotipleri IgY’dir.
Aktif olarak üretilen (yani ya bir
enfeksiyon yaşanırken, ya da
aşılama sonrası) antikorlar ilkin
IgM tipindeyken 1-2 gün içinde
IgY üretimine dönüşüm olur ve
sistemik olarak kan dolaşımında aylar ve yıllarca gözlenir.
IgY tavuklarda, memelilerde ve
insanlardaki IgG antikorunun
yerindedir. Subkutan veya kas
içi uygulanan inaktif aşılamalar
sonrası durum bu şekildedir.
Canlı aşılar ise genellikle parenteral uygulanmazlar. Bunlar
hastalığın etkeninin hedef giriş
dokusuna verilirler. NDV’nin giriş
bölgeleri göz-konjuktiva, trachea ve akciğerler ve sindirim
kanalı olduğu için, ND canlı aşıları bu dokulara sprey, aerosol,
göze damlatma ve içme suyuna
uygulama tarzında verilirler. Aşı
NDV’ları bu dokuların epitellerinde replike olarak submukozadaki ilgili immünolojik dokulara
aktarılırlar. Barsak submukozasında GALT, Trakea submukozasında (TALT veya solunum
yollarında genelolarak RALT) ve
gözde (Harderian Gland)’da B
lenfositleri tarafından IgA tipi
antikorlar üretilerek, bunlar
solunum ve sindirim mukoz
membranları yüzeylerine verilirler. Bu IgA tipi antikorlar olası
patojenik (hastalık oluşturan)
NDV’larını bağlayarak mukozal
hücrelerdeki kontağını önlerler (Virüs Nötralizasyon). IgA
üretimi yanı sıra, bir süre sonra
sistemik IgY üretimi de canlı aşı
uygulamalarında sonra meydana gelir. Fakat canlı aşılarla
kazanılan IgY miktarı (düzeyi)
hiçbir zaman inaktif (ölü)
KANATLI
Çalışmalarda
birçok genotipin
dünyanın farklı
yerlerinde dolaşım
gösterdiği anlaşılır.
Tüm epidemiyolojik çalışmaların
sonuçlarına baktığımızda,
birçok genotipin aynı anda
dolaşım gösterebildiğini
söyleyebiliriz.
aşıların uygulamasıyla kazanılan düzeye çıkamaz. Bununla
beraber canlı aşı uygulamaları
sonu, hücreye bağımlı immunite
de indüklenir ve NDV-enfekte
hücrelerin total olarak eliminasyonu hedeflenir. Ayrıca, canlı
aşıların ve rekombinant canlı
vektör aşılarının NDV’unun saçılımını azalttığı rapor edilmiştir.
Bu aşıların uygulanması bundan
dolayı, damızlıklar, yumurtacı tavuklar gibi uzun hayat
süreçlerine sahip hayvanlar
için fizibl gözükmektedir. İnaktif
aşılar maternal antikorlardan
etkilenmedikleri için civcivlerde
çok erken dönemde uygulanabilirler. Yine inaktif aşıların
yan etkileri bulunmamaktadır.
Bu nedenle broyler tavukların kısa hayat süreçleri göz
önünde bulundurulduğunda bu
hayvanlarda kullanımları daha
anlamlı ve bilimsel durmaktadır.
Mycoplasmagallisepticum (MG)
ve Mycoplasmasynoviae (MS)
ile subklinik enfekte sürülere
uygulandığında bu enfeksiyonların klinik şekle geçmesini
sağlamaz. Buna karşın ND canlı
İNFOVET 62-63
aşılarının solunum sisteminde
civcivlerin sağlık durumuna
bağlı olarak yan etkileri bulunur.
Sürüde yukarıda sözü geçen MG
ve MS gibi subklinik enfeksiyon
etkenleri varsa, ND canlı aşıları
uygulması bu mevcut klinik
solunum yolu hastalıklarını ortaya çıkarır. Bundan dolayı canlı
aşılama yapılmadan önce MG
ve MS subklinik enfeksiyonların
sürülerde olmamasına özen
gösterilmelidir.
Aşılama sonrası serolojik
takibin önemi
Etkin bir ND aşılamasının
yapıldığını anlamak için veya
aşılamanın ne düzeyde bir
etkinlik sağladığını gözlemek için
serolojik takip şarttır. Serolojik
takip sonucunda aşılamalardan sonra beklenen düzeyin
üzerinde bir antikor miktarının
yaratılmasıdır; buna protektif
(koruyucu) antikor titresi denir.
Serolojik takip aşılamalardan
sonra genellikle Hemaglutinasyon Inhibisyon (HI) ve ELISA ile
yapılır. Bazı durumlarda aşılamalardan etkin bir sonuç alınamayabilir. Bunun aşı ve aşılama
metodundaki aksaklıklarla ilgisi
olabileceği gibi, NDV’unun saha
genotipleriyle, aşı genotiplerinin
uygunluğu veya immunosupresif
bazı etkenlerin mevcudiyeti gibi
faktörlerle de bağlantısı olabilir.
Ne olursa olsun serolojik takip
aşılama sonrası toplam aşı
işleminin etkinliğinin görüntülenmesi için kaçınılmazdır.
Humoral antikorların oluşumu
ile korunmanın önemli olduğu ND
gibi hastalıklarda antikor titresinin sürüde homojen (üniform)
dağılımı (düşük CV değeri) ve
hiperimmünizasyon dediğimiz
normalin üstünde antikor titrelerinin oluşturulması bilhassa
yüksek virulensli “Velojenik
Viscerotropik yeni NDV” salgınlarının önlenmesinde kritik bir
nokta olarak durmaktadır. Yerel
suşların (genotip spesifik) inaktif
aşıların kullanımı broyler sürülerinde bu bağlamda uygun bir
alternatif olarak gözükmektedir.
Yumurtacı sürüler ve damızlıklar
için canlı aşılarla başlanan ve
inaktif aşılarla booster şeklinde
hiperimmünizasyon protokollleri
hastalıktan korunma ve NDV’nun
yayılmasının önlemine karşı en
etkin metoddur.
Diğer taraftan inaktif aşılar
önceden de değinildiği yüksek
antikor titrelerine neden olur ve
maternal antikorlar tarafından
nötralize olmazlar. Çok yüksek
antikor titrelerinin oluşumunu
indükleyerek, kısa hayat süresine
sahip broylerlerin kan serumlarında bulunan antikorlar, broylerler enfekte olsa dahi virüsün
sistemik vücut dağılımını önlediği
için klinik tablo gelişimini önlerler;
hastalık semptomlarını ve lezyonlarını oluşamaz. Bu bağlamda,
broylerlerde inaktif aşıların kullanımı ve aşı sonrası takiplerinin
yapılması immünolojik perspektiften sahada şu anda ND salgınları
veya sorunlarının üstesinden
gelmenin en bilimsel seçeneği
olduğu görüşündeyim.
BÜYÜKBAŞ
Erken gebelik
Erken gebelik, zigotun ovidukt içerisindeki fertilizasyonundan, gebeliğin başlaması
ve uterus içerisindeki implantasyonuna kadar geçen süreyi ifade etmektedir.
Hayvanların tohumlanmaları; embriyonik veya fötal ölümlerle sonuçlanabilmektedir.
D
oğurganlık, tek bir
döllenmedeki gebelik
oranlarını tanımlar. Bu
tanıma bağlı kalarak
doğurganlık; koyunlarda % 85,
besi sığırlarında % 45, sağmal
ineklerde % 35 (yüksek süt
verimli ineklerde bu oran daha
düşüktür) ve insanlarda % 25
oranındadır. Sonuç olarak infertilite ve subfertilite, insanlarda
olduğu gibi evcil hayvanlarda
da başlıca problemdir. Embriyonik ölümlerin çoğu, döllenme
sonrası ve gebeliğin ilk 2. ve
3. haftaları esnasında görülür. Azalmış fertilite oranları
sığırlarda embriyonik ölümlerin
doğrudan etkileri arasındadır.
İNFOVET 64-65
Son 50 yılda selekte hayvanların artan süt verimlerinin erken
embriyonik ölümlerin artışına
neden olması ile birlikte, sağmal
ineklerdeki gebelik oranları düşmüştür (Şekil-1). Hayvancılıkta
kullanılan yeni yönetim araçları,
genel sürü doğurganlığı, üreme
ve üretkenlik ile hayvancılık işletmelerinin sürdürülebilirliğine
yardım edeceği için embriyonik
ölümlerde azalmalara ve gebelik
oranlarındaki artışlara gereksinim duymamaktadır.
Önemli noktalarıyla erken
gebelik şunları kapsamaktadır:
> Hayvancılık işletmelerinde
erken gebelik başarısı, üretim ve
ekonomik iyileşmeler noktasında
ana konudur.
> Ruminantlarda embriyo
kaybı çoğunlukla gebeliğin ilk
ikinci ve üçüncü haftaları içinde
meydana gelmektedir.
> Beslenme, hastalıklar,
çevresel değişkenler ve genetik
etkenler erken gebelik başarısındaki önemli belirleyicilerdir.
> Genomik teknolojiler, gebelik
ve gebeliğin erken dönemlerindeki embriyo ölümlerinin azalması gibi konularda, altta yatan
karmaşık biyolojik süreçleri
anlamak için hayvan üreticilerine
yararlar sağlar.
> Doğurganlığı arttırmak,
hayvan üretici işletmelerdeki
verimliliği ve sürdürüleblirliği
en yüksek seviyelere taşımaya
yardımcı olur.
Gebelik başarısının birincil belirleyileri; beslenme, hastalıklar,
çevresel değişenler ve hayvanın
genetik yapısıdır. Tüm bu bileşenler yönetim stratejilerinden
etkilebilir (Şekil-2).
Doğurganlık oranını arttımak
için genetik seleksiyon yapmak ve önemli ırkları seçmek;
özellikle sığırlarda uzun vadede
başarıya ulaşmanın anahtarıdır.
Genel olarak, fertilite özellikleri
kompleks ve polijeniktir. Yüksek
verimli DNA sekanslama ve genomik teknolojiler, ruminantlarda
embriyonun hayatta kalması
BÜYÜKBAŞ
Ruminantlarda
embriyo kaybı
çoğunlukla
gebeliğin ilk ikinci
ve üçüncü haftaları
içinde meydana
gelmektedir.
Çevrenin etkisi
Erken gebeliklerde sığır,
çevreye bağlı stres
yaşadığı zaman gebelik
tehlikeye girebilir. Örneğin,
döllenmeden önce ve
hemen sonrasında sığırın
yaşadığı ısı stresi, oosit
kalitesinde ve erken
embriyonun gelişiminde
yaşananlara benzer olarak,
erken gebelik kayıplarına
neden olabilir. Nitekim,
embriyo transferi (ET),
inekler subfertil iken (ısı
stresi altında olan veya
tekrar damızlığa alınan
ineklerde) doğurganlığı
arttırır. Ancak, in vivo ya da
in vitro ortamda üretilen
embriyoların transferi
sağmal ineklerin süt
verimini ve doğurganlığını
arttırmaz. Araştırmacılar,
bunun ısı stresinin
fertilizasyon üzerine olan
etkisinden kaynaklandığını
düşünmektedir.
için gerekli sorumlu genleri identifiye etme konusunda oldukça
fayda sağlayacaktır. Hayvancılık
yönetimine genetik teknolojiler
konusunun eklenmesi kuşkusuz, doğurganlık özellikleri
konusunda genetik ilerlemenin
hızlanmasına ön ayak olacak;
dolayısıyla işletmelerin beklediği ekonomik iyileşmeleri ve
sürdürülebilirliği arttıracaktır. Bu
derlemenin amacı da sığırlarda;
erken gebeliğe, erken embriyonik
ölümlerin biyolojisine ve erken
gebeliklerdeki ölümlere genel bir
bakış atmaktır.
Erken gebelik tanısından
kullanılan yöntemler
Gebelik tanısı amacıyla başvurulan güvenilir yöntemler vardır:
Rektal palpasyon, hormon seviyesi tayini, gebelikle ilişkili erken
protein tayini ve ultrason muaye-
Gebelik teşhis teknikleri
Teknik
Erken
tanı
+ tanı
doğruluğu
tanı
doğruluğu
Rektal palpasyon
+
+++
++++
Transrektal USG muayenesi
++
++++
++++
Süt progesteron seviyesi
+++
++
+++
Erken gebeik faktörü
++++
+
+
İNFOVET 66-67
nesi en iyi tanı yöntemleridir.
Rektal palpasyonun avantajı,
hekimi erken teşhise götürmesi
ve gebe olmayan ineğin tekrar
tohumlanmasını hızlandırmasıdır. % 95 oranında güvenilirdir.
35.- 65. günler arasında yapılır.
Hormon seviyesi tayini, tohumlamayı takiben 18.-24. günler arasında süt veya plazmadaki
progesteron hormonunun tayini
ile yapılır. Süt progesteron testinin ineklerde doğruluğu % 93’tür.
Ancak bununla birlikte spesifite
% 40’tır ve gebe olmayan birçok
ineğe gebe tanısı konulmasına
yol açabilir.
Bir diğer yöntem, erken gebelik
proteininin tayinidir. Tohumlamayı takip eden 48 saat içerisinde
hayvanın kan örneklerinden
erken gebelik faktörü ve gebelik
glikoproteini belirlenebilir. Erken
gebelik proteininin tayini, rektal
ve ultrasonografik muayene ile
kesinlikle desteklenmelidir.
En güvenilir yöntem ise % 99
doğruluk oranı ile ultrasonografik görüntülemedir. Gebeliğin
26. gününden itibaren gebelik
teşhisi yapılabilir. Hekimin tecrübesi ve hayvanın zaptı raptı ile
muayane hızlandırılabilir; rektal
muayenede olduğu kadar hızlı
tanı konulabilir. Başlıca avantaj
ise, rektal palpasyona göre daha
erken tanı konulabilmesidir.
Rahmin
yeteneğini
belirleyen genleri
tanımlamak,
erken gebelik
kayıpları
konularını açıklığa
kavuşturur.
ERKEN GEBELİK BAŞARISINI
ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Hayancılıkta erken gebeliğin
başarısını etkileyen birden çok
faktör vardır. Bunlar; beslenme, hastalıklar, çevre ve
genetik faktörlerdir.
Beslenmenin etkileri
Doğum sonrasında, doğal negatif enerji dengesinin (NEB) bir
sonucu olarak artan laktasyon
nedeniyle süt ineklerinde besin
ihtiyacı dramatik bir yükseliş
yaşamaktadır. Bu dönemde, artan laktasyon ve vücudun genel
ihtiyaçları doğrultusunda, vücut
rezervleri mobilize edilmeye başlar. Son on yıldır, süt verimi için
yapılan yoğun genetik seleksiyonlar, yem alım potansiyeli ve
süt verim potansiyeli arasındaki
farkı arttırmıştır. Bu durum, sağmal inekler için vücut
BÜYÜKBAŞ
rezervlerini ve NEB’lerini mobillize etmeleri açısından bir
predispoziyon oluşturmaktadır.
Bu predispoziyon yüksek verimli
sağmal ineklerde üretim performansını; özellikle de negatif
enerji dengesini sağlamaya
çalışan ineklerde üreme performansını düşürür. Gebelik oranı
açısından, ovulatuvar östrus
döngüsünden önce yapılan tohumlamaların birçoğu, sonradan
gerçekleştirilenlere göre daha
başarılıdır; ayrıca çok sayıda
çalışma sonucunda laktasyonun
Hastalık etkileri
Sağmal ineklerde ve diğer
hayvanlarda hastalıkların,
erken emriyonik ölüme neden
olması gibi birçok önemli etkisi
vardır. Mastitis, doğum sonrası
plasentanın atılmaması, metritis,
uterus enfeksiyonu, abomasum
deplasmanları, klinik laminitis
gibi hastalıkları geçiren sağmal
ineklerde fertilite oranları düşer.
En yaygın olarak karşılaştığımız
hastalık metritislerdir ve doğumu
takiben ilk bir hafta içinde sağİNFOVET 68-69
Genetik faktörlerin etkileri
Genetik nedenlerden meydana
gelen embriyonik ölümler; kromozomal kusurları, bireysel
ŞEKİL-1: Süt verimi ile embriyonik yaşam başarısı ilişkisi
30,000
32
25,000
28
20,000
24
15,000
20
10,000
1950
1960
1970
1980
1990
2000
Daughter Pregnancy Rate (%)
ilk 3.- 4. haftalarındaki NEB ile
ilk post partum ovulasyonun
zamanlaması arasındaki bağlantı
kesin olarak saptanmıştır. Sonuç
olarak, sağmal ineklerden
buzağılamayı takiben ilk 4 hafta
içerisinde yumurtlamaları beklenebilir. Bu nedenle, embriyonal
yaşam oranını attırabilmek için,
buzağılama sonrası dönemde
hızlı bir şekilde yem alımını
maksimize edip, NEB oranını
minimize etmek gerekmektedir.
mal ineklerin % 40’ında karşımıza
çıkar. Sürüde klinik semptomları
belirgin olarak gördüğümüz 36
hayvan gözlem altına alınmış
ve % 50’sinin hastalık seyri ile
ilgili veriler toplanarak büyük
bir araştıma konusu haline getirilmiştir. Bu hayvanların % 18,5
ila 21’i ateşli sistemik metritis
semptomları göstermektedir.
Bununla birlikte hayvanların % 15
ila 20’si doğumu takiben 3 hafta
içinde semptomların açığa çıktığı
persistent hastalık (endometritis) yaşamakla birlikte; % 30’u
klinik semptom olmaksızın rahim
yangısı (subklinik endometritis)
yaşamaktadır. Genel olarak, kötü
bir doğumu takiben yaşanan negatif enerji dengesi uzun süreli
rahim iltihapları ile bağlantılıdır.
Negatif enerji dengesi, genital
sistem yangılarının önemli bir
bileşeni olan immun disfonksiyonlarına da neden olmaktadır.
Bu yangılar, oosit kalitesi, fertilizasyonu ve erken embryogenezle birlikte sperm geçirgenliği
ve embriyo yaşamı için gerekli
rahim ortamında defektlere neden olarak embriyonun yaşamını
tehlikeye atarlar.
Süt üretim (Ibs)
Rasyona yağ
takviyesinin
üreme üzerine
etkileri, ineklerde
ilk postpartum
ovulasyon
aralığını
kısaltarak kendini
göstermektedir.
Genetik
seleksiyonlar ve
önemli ırkların
seçimi, uzun vadede
gebelik başarısına
ulaşmanın yoludur.
2010
Yıl
Süt üretim oranı
Dişi gebelik oranı
ŞEKİL-2: gebelik başarısının birincil belirleyicileri
hastalık
genetik
çevre
Gebelik
başarı
şansı
beslenme
İşletmelerindeki etkinlik, karlılık ve sürdürülebilirlik
BÜYÜKBAŞ
genleri ve genetik etkileşimleri
içerir. Sağmal sığırlarda ve besi
sığırlarında, resesif genler embriyonal-fötal yaşamı olumsuz
yönde etkiler. Son zamanlarda,
yüksek verimli tek nükleotid
polimorfizm genotiplemesi ve
yeni nesil dizilemeler, holsteinlarda nadir olarak görülen
Brachyspina Sendromu’na
neden olan FANCI genini ortadan kaldırmayı başarmıştır.
Brachyspina Sendromu’nun
çok düşük insidansı olmasına
rağmen (<1/100,000), holstein
ırkı ineklerde taşıyıcı frekansı %
7,4 gibi yüksek bir orandır. Jersey
ırkı sığırlarda ise bu gen yeni
tanımlanmıştır. Homozigot resesif genlerin yokluğu, nedeniyle
embroyik ölümlere neden olmuş,
buna bağlı üreme etkinliğinde
azalmalar şekillenmiş, spontan
abortuslarla karşılaşılmıştır.
Yeterli araştırmalara dayanmasa
da genler, yetersiz konseptüs
uzaması ve gebelik tanıma
sinyallerinin üretiminin azalması
nedeniyle erken gebelik kayıplarından sorumlu tutulmaktadır.
SIĞIRLARDA ERKEN
GEBELİK KAYIPLARINA
POTANSİYEL ÇÖZÜMLER
Beslenmenin etkileri
Süt ineklerinde buzağılama
sonrası dönemde, negatif enerji
dengesini minimize etmek ve
yem alımını maksimize etmek ve
laktasyon döneminde sağmal
ineklerin embriyolarının yüksek
yaşam oranlarını devam ettirebilmek için beslenme en önemli
konulardan biridir. Bazı görüşlere
göre, ineklerin üreme oranlarını
genellikle iyileştiren lipidlerin
arttırılarak, rasyondaki kalori
yoğunluğunun yükseltilmesinin
hedeflenmesi süt verimi için
önem teşkil etmektedir. Ancak,
süt üretimi kayıpları ve canlı
ağırlık kayıpları yağ takviyesi ile
iyileşme gösterse dahi; üreme
üzerine pozitif etkileri her zaman
görülememektedir. Rasyona
yağ takviyesinin üreme üzerine
etkileri, ineklerde ilk postpartum
ovulasyon aralığını kısaltarak
kendini gösterir. Bununla birlikte,
İNFOVET 70-71
Genetik
faktörlerin
etkileri
Fonksiyonel boyutta
iyileştirme için
kullanılan konvensiyonel
genetik yaklaşımları
gerçekleştirmek
çoğunlukla zordur; çünkü
birçok gen ürününün
kalıtsal yolla geçişi
karmaşık bir yapıya
sahiptir. ısı stresinde,
vücut kondisiyon kaybında
ve hastalıklarda olduğu
gibi, işletmelerdeki
genetik değişkenlikler
de üreme özellikleri
açısından önemlidir. En
önemlisi moleküler genetik
-genotipleme platformaları
ve üretim-ırk anlayışındaki
son gelişmeler, genomik
düzenlemeleri tanımlamak
için benzersiz bir fırsat
sunmaktadır.
östrus siklusunun luteal fazı
sırasında P4 konsantrasyonunu yükseltir ve oosit, embriyo
kalitesini ve bunların gelişim
yeteneğini arttırır. Yağların bazı
etkileri, yağ asidinin tipine bağlı
olarak değişmektedir. n-6 ve
n-3 ailesinden çoklu doymamış
yağ asitlerinin, sığırların üreme
sistemi üzerine dikkat çekici
etkileri ve görevleri vardır. Bu
nedenle, nutrisyonel yaklaşımlar üremeyi, bağışıklığı ve sağlığı
iyileştirmek ve gebelik başarısını arttırmak için bir yönetim
aracı olarak yarar sağlayabilir.
Progesteronun etkisi
Tohumlamadan önceki dönemde, tohumlamayı takiben
Embriyonal
yaşamı
attırabilmek
için, buzağılama
sonrası yem
alımını arttırıp,
NEB oranını
azaltmak
gerekmektedir.
erken luteal faz esnasında
olduğu gibi, P4’ün dolaşımdaki
konsantrasyonunun bağlanma
özelliği olduğu ile ilgili muhtemel kanıtlar bulunmaktadır. Bir
önceki östrus döngüsündeki
düşük P4 konsantrasyonundaki
olası mekanizma, oosit kalitesini
ve ovidukt ile uterus ortamındaki
değişimin etkilerini de içeren,
üreme şansını ve embriyonun
yaşama şansını azaltır. P4’ün
düşük konsantrasyonunun;
embriyonun yaşamı, döllenme
sonrası normal embriyo gelişiminin devam etmesi ve pre-matur
oosit olgunlaşması gibi daha
birçok şey üzerine etkileri vardır.
Gebelik için rahim
yeteneği seleksiyonu
Yönetim uygulamaları gebelik
oranlarını ortalama % 20 arttırsa
da; maternal doğuranlık, genetik seçimleri hızlı bir şekilde
değiştiren en önemli polijenik
kalıtsal faktördür. Erken gebelik
oranlarındaki doğal varyasyonların etkileri; besin, çevre, hastalık
ve diğer yönetimsel faktörlerden
bağımsız olarak gözlenmiş; rahmin yeteneğini belirleyen gerekli
genleri ve yolları tanımlamak, erken gebelik kayıpları ve başarıları
için ana faktör olmuştur. 
BÜYÜKBAŞ
Süt inekleri için
kışa hazırlık
Kışın kısa ve soğuk geçen günlerini, mevsim normallerinin üzerinde seyreden hava
sıcaklıkları nedeniyle unutmuştuk. Ancak dondurucu soğukların ve yağışların
gelmesiyle birlikte yapılan hazırlıkların yinelenmesinin vakti geldi çattı.
H
asara uğramış su
borularındaki ya da
dondurucu hava sıcaklıklarına karşı kullanılan
yalaklardaki problemlerin tespiti
ve tamiri, boruların patlak vermesinden sonra meydana gelen
hasarı düzeltmekten çok daha
kolay bir yoldur.
Hayvanların bulunduğu alanlara çakıl serpilmesi, alanların
çamurla bulaşık hale gelmesinin önüne geçmeye yardımcı
olacaktır. Bunu takiben hayvan
bakımı ve tesislerin bakımı konularını da kışa hazırlık listesine
eklemek, sütçü inekleri kısa,
soğuk ve nemli kış günlerinden
korumaya yardımcı olacaktır.
Dış parazitler
Rahatsızlık verici olan dış
parazitler, günlük hava sıcakları düşüş gösterdiği vakit
kendilerine yeni bir konak ararlar.
Sonbahar ve kış ayları, bitlerin
sığır ve buzağılara istila etmesi
açısından en elverişli ayladır.
Bazı çalışmalar, soğuk havada
gelişim gösteren ve hızlı yayılım
gösteren önemli enfestasyon
kaynaklarının tespit edilmesinin
zor olduğunu göstermektedir.
Bununla birlikte küçük enfes-
İNFOVET 72-73
tesyon kaynaklarının iritasyona neden olmasının yanında,
sağmal ineklerin süt verimi
üzerine ve düvelerin büyümeleri
üzerinde olumsuz etkileriyle
karşılaşılmaktadır. Ekonomik
kayıplara neden olmadan önce
bu asalakları püskürtme yoluyla
kullanılan onaylı ürünler ile yok
etmek mümkündür.
Az miktarda ya da hiç kimyasal
ürün kullanmadan yapılacak iyi
bir sanitasyon işlemiyle altlıkların temizlenerek parazitlerin
bulaşmasının önüne geçilebilir.
Tırnak sağlığı
Birçok sağmal ineğin sonbahar ve kış aylarında rasyonlarında değişikliğe gidilir. Mısır hasat
edilir ve hayvan beslemesi için
hazır hale getirilir. İyi bir üretim
ve sağlıklı bir sindirim sistemi için, bu aylarda düzenli bir
rasyon hazırlanması gerekmektedir. Depolanan yemler ve
diğer yemler üzerinde analizler
yapmak ve rasyonları iyileştirmek için beslenme uzmanı ile
işbirliği içinde olmak, vitamin ve
mineraller de dahil olmak üzere
tüm besin maddelerinin soğuk
kış aylarında temin edilmesini ve
yararlılığını arttıracaktır. Özellikle
sınırlı alanlarda tutulan hayvanların tırnak sağlıkları için yem
katkı maddelerinin kullanılması
üzerine düşünülmelidir.
Tırnak sorunlarının önüne geçmek için zeminler ve yüzeyler
mümkün olduğunca temiz ve
kuru tutulmalı; ayak banyoları ile
de ayak hastalıklarının proflaksisi sağlanmalıdır. Ayak banyosu için kullanılan kimyasallar
çevre ile dost olmalıdır; bakır gibi
toprakta biriken ve zamanla bitki
büyüme sorunlarına neden olan
ajanlardan kaçınılmalıdır.
Hava sirkülasyonunu
sağlamanın
en pratik yolu,
15 dakikada bir alanın
havalandırılması
olacaktır.
Isı deteksiyonu
Amerika Bileşik Devletleri,
östrus belirleme hesaplarındaki
başarısızlıklar nedeniyle, yılda
yaklaşık 300 milyon dolarlık bir
zarar yaşamaktadır. Kısa geçen
günler ve kötü hava koşulları
da yetersiz ısı deteksiyonunun
olumsuz etkilerini arttırmaktadır.
Hayvanların kolay ve doğru bir
şekilde izlenebileceği ahır ve ahır
dışı aydınlatmaları sağlanmalıdır. Hava koşullarının kötü gittiği
dönemlerde sığırların gözlemlenmesi için küçük korunaklı
BÜYÜKBAŞ
Su temini
Suyun uygun sıcaklıkta
tutulup sabit bir kaynaktan
alınması sağmal inekler için
çok önemlidir. Donmuş ya
da patlamış borular, yetersiz
ısıtılan sular işe yaramazlar;
bu nedenle sonbaharda su
hatlarının ve su tanklarının
su temini sırasında yıllık
değerlendirmeleri yapılmalıdır.
İneklerin, yaz aylarında
serinlemeleri için kullanılan
suların, boru hatlarından tahliye
edilmesi unutulmamalıdır.
Boruların düşük seviyede
seyrettiği yerlerdeki sular
donabilir ve boru malzemesine
zarar verebilir. Bu, yılın her
hangi bir zamanında soğuk
suyun bulunduğu bir dönemde
boruları yeniden boyutlandırmak
ve yalıtmak için iyi bir bahane
olabilir. Yalıtılmış su olukları
uzun süre temiz kalır. Tüm
bunların sonrasında, su
ısıtıcıları ve su kazanlarındaki
su sıcaklığının test edilmesi
gerekir. Ayrıca ana hatlardaki
basınç değişimleri de sürpriz
sonuçlara yol açabilir.
alanlar sağlayarak hayvanların
davranışlarını izlemeye vakit
ayırmak gerekmektedir. Bununla
birlikte yağmur ve rüzgardan
uzak tutulup sıcak alanlarda bulundurulan hayvanların gözlemlenmesi için de işletme çalışanlarının vakit harcaması önem teşkil
etmektedir. Kötü altlık, zayıf ısı
algılanmasına neden olmaktadır
ve çoğunlukla kış ayları hayvanlar
için zor geçmektedir. Egzersizin
sürdürülmesi ve yem yolu üzerindeki hayvan trafiği hayvanları
olumsuz yönde etkileyebilir.
İNFOVET 74-75
Tırnak sorunlarının önüne
geçmek için zeminler kuru
tutulmalı, ayak banyoları ile
proflaksisi sağlanmalıdır.
Somatik hücre sayısı
Kış aylarında (veya herhangi
bir ayda) mastitis kontrolünün
temeli temiz ve kuru memelerden geçer. Mastitis her zaman
bir tehdittir çünkü kış aylarında
inekleri temiz tutmak zordur ve
mastitise neden olan patojenlerin büyümesini ve hayatta
kalmasını destekleyen nemi
ayarlayabilme başarısı çok
düşüktür. Bu nedenle her zaman
olduğu gibi, açık ağıllarda ve
alanlarda temiz altlık sağlamak
önemlidir. Açık alanların yeterli
su tahliyesi yapılmalı; yağmurlar
başlamadan önce bölmeler ve
alanlar, kil gibi “yeterli” ana taban
malzemesi ile doldurulmalıdır.
Açık ağıllardaki ıslak bölmeler ve
açık alanlar çamur birikintileri ile
kontamine olduğunda, etkenler
memelerden içeri alınacaktır.
Doldurulmuş ve kapatılmış
delikler kuru olduğunda, altlıkları tüm kış korur ve dolayısıyla
temiz memeleri ve arka ayak
sağlığını destekler.
Düzenli aralıklarla, bölmelerdeki atlıklar yatay hizada düzeylemeli ve çeki düzen verilmelidir.
Meme etrafındaki kıllar kısaltılmalı, böylece memelerin olası
toprak ve gübre birikimiyle zarar
görmesinin önüne geçilmelidir.
Sonbahar meme etrafındaki kılların kesimi için uygun mevsimdir.
Mastitis proflaksisi tüm yıl boyunca, mevsimlik olarak bu işlemin
tekrarlanması gerekmektedir.
Ağıl dışını doldurmak
Çakıllı yollar çamurlandığı
zaman, kuruyana kadar düzgün
ve kademeli bir şekilde çamuru
temizlemek zorlaşmaktadır.
Bu nedenle, açık ağılların ve
alanların doldurulması dışında,
buraya giden yolların yeniden
inşa edilmesi ve kışın ıslak
günlerinde trafiğin yoğunlaştığı
bölgelerin yollarının düzeltilmesi
gerekmektedir. Çakıl yığınlarından toprağı ayırmak için taban
malzemesinin üzeri geotekstil
Kış aylarında
ineklerin
memelerini temiz
tutmak zordur
ve bu durum
mastitise neden
olan patojenlerin
memede yaşama
şansını arttırır.
yapı malzemesi ile kaplanır.
Bu, ıslah için en iyi yöntemdir.
Geotekstil malzemesi aynı zamanda, araç yükünün toprak yol
boyunca daha eşit bir şekilde
yayılmasını sağlar. Sonrasında,
kaba agrega yapının üzerine
serpilir ve merdane yardımı ile
sıkıştırılır. En son olarak bir kat
daha agrega serpilir. Silolar ve
diğer yem depolama araçlarının
da bakımı unutulmamalıdır.
Gübreleme
Gübre yönetimi özellikle
kış aylarında olmak üzere her
zaman riskli bir iştir. Gübreyi,
mümkün olduğunca sonbaharın
erken dönemlerinde pompayla
boşaltmak ya da depolandıkları
yerlerden taşımak gerekir. Tarımsal anlamda kış bitkilerine yetecek kadar gübre tarlaya serpilir.
Çiftlik içinde ve çiftlik dışındaki
(göletler ve lagünler) temiz su
kaynaklarını gözden geçirmek
için de bu dönem en uygun
dönemdir. Çatı oluklarını ve derivasyon hendeklerini kullanarak
temiz su mevcut yerinden alınır.
Eğer kaynak, gübre ile kontamine
olmamışsa, üretici bütün bir kış
boyunca saklamak istemeyebilir.
Genellikle hendekler, yağmurlar
başlamadan önce
BÜYÜKBAŞ
basit bir onarıma ve temizliğe
ihtiyaç duyarlar. Acil depolama
ve gübre uygulama planı yapılıp
yapılmadığına emin olmak gerekmektedir. Gübreyi serpmek için
lagünlerin elverişli bir hal alması
beklenmemelidir. Birçok alana,
yılın büyük bir bölümünde bitkilerin büyümesini sağlayabilecek
gübre yayılabilir. Sadece ıslak
topraktan ve muhtemel yağışlardan kaçınmak gerekmektedir.
Havalandırma
Büyük açık alanlar, daha fazla
miktarda taze hava anlamına
gelir. Kapalı alanlarda hava değişimi, amonyak, karbondioksit,
hidrojen sülfür ve nem oranını
azaltır, patojenik mikroorganizmaların etkisini hafifletir, böylece
hayvanlar hastalıklarla daha
kolay savaşabilir hale gelir. Aynı
zamanda hayvanların konforunu
sağlamak amacıyla çevre sıcaklığını düşürür. Sığırlar ve sağmal
inekler, kışın kapalı alanlarda tutulmak durumundadır; o nedenle
temiz hava sağlamanın bizim
işimiz olduğunu unutmamak
gerekir. Kapalı alanlarda hava
sirkülasyonunu sağlamanın en
iyi pratik yolu, her 15 dakikada bir
alanın havalandırılması olacaktır.
Örneğin, eğer buzağı ahırlarının
genişliği 25 metre, uzunluğu 35
metre ve yüksekliği 3 metre ise,
alanda toplam 2625 m3 hava
bulunuyor anlamına gelmektedir.
Bu durumda her 15 dakikada bir
binanın ya da 2625 m3‘lük alanın
her dakika başı sabit bir hızla
havalandırılması gerekmektedir.
Birçok yanları açık yapıda bu
sirkülasyonu dengeli olarak sağlamak zor değildir aksine sınırlı
hava giriş çıkışları ya da küçük
mekanik fanlarla, iş daha da zora
sokulur. Soğuk binalar tolere edilir ancak ne yazık ki ıslak binalar
tolere edilemez.
Yeterli havalandırma hayvan
sağlığının stabil kalmasına yardımcı olur, bina bakım ve onarım
gereksinimini azaltır. Eğer bina
içinde, biriken çok miktarda nem
veya amonyak fark edilirse, bir
profesyonelden yardım alınması
doğru olacaktır.
İNFOVET 76-77
Sınırlı alanlarda tutulan
hayvanların tırnak
sağlıkları için yem katkı
maddelerinin kullanılması
üzerine düşünülmelidir.
Sıcaklık
giderek düşüş
gösteriyorsa,
yüksek enerjili
kış beslemesine
geçmenin yanı
sıra, rasyona yem
katkı takviyeleri
de yapılmalıdır.
Beslenme ile ilgili ipuçları
Sağmal inekler ve diğer
ruminantlar süt ve et üretimde
bulunurken otlama dönemine
muhteşem bir adaptasyon
yeteneği gösterirler. Bu yetenekleri gıda olarak tüketilmeleri
konusunda inekleri yüzyıllardır
en değerli noktada tutmuştur.
İnekler çayırlarda otlayarak
yaşamlarını sürdürebilir hale
geldiklerinden beri, küçük insan
müdahaleleri ve arazi talebinde
bulunan birçok insanın desteğiyle otlama planları yapılmış ve
ek mineraller yardımıyla sağlıklı
hayvan oranları arttırılmıştır. Bakıcıların özellikle kendi kendine
besleme programı hazırlayacak
deneyimleri yoksa, soğuk kış
günleri süt ineklerinde büyük
problemler yaratacaktır.
Kış beslemesi
Ohio Devlet Üniversitesi Gıda,
Tarım ve Çevre Bilimleri uzmanlarına göre yüksek enerji, sert
kış koşullarına uyum sağlayabilmenin en önemli gereksinimidir
ve dolayısıyla hayvanların daha
fazla enerji veren yemlerle beslenmesi gerekmektedir.
Yine Ohio Devlet Üniversitesi
Tarım ve Doğal Kaynaklar uzmanı
Rory Lewandowski’ye göre, üreticilerin hayvanlarını kış için yeterli
olacak enerjili yemlerle besleyip
beslemediklerini anlayabilmeleri için yem örneklerini rutin
bir şekilde toplayıp, test için bir
laboratuvara yollamaları uygun
olacaktır. Düşük hava sıcaklıkları,
düşük rüzgar soğutmaları, soğuk
yağışlar ve nemli-çamurlu çevre
şartları hayvanın fizyolojik aktivitelerini sürdürmesi için gerekli
ısıyı sağlamak için gerekli olan
enerji ihtiyacını önemli ölçüde
arttırır. Ve geviş getiren besi hayvanlarının bulunduğu noktada,
beslenmenin önemli bir bölümü
alışa geldik şekilde yem
BÜYÜKBAŞ
bulunan hayvanlar için enerji
alımı, düşen her derece için %
1 oranında arttırılmalıdır. Yem
besin içeriği, hasat olgunluğu,
içerik kompozisyonu, hasat
sırasındaki nem ve hasat – depolama sırasındaki işlemler gibi
çok sayıda faktörden olumsuz
yönde etkilenmektedir. Bu nedenle yem örneklerinin kalitesi
hakkında daha fazla bilgi sahibi
olmak için örneklerin nasıl toplandığının bilinmesi gerekmektedir. Lewandowski bu noktada;
“Örnekler arasında değişkenlik
potansiyeli fazla olduğu için
uygun örneklemelerin yapılması
çok önemlidir. Örneklemenin
doğru yapılmaması durumunda,
test sonuçları güvenilir olmayacaktır.” diyor.
Düşük ve kritik
sıcaklıklarda bulunan
hayvanlar için enerji
alımı, düşen her
derece içi % 1 oranında
arttırılmalıdır.
Soğuklarda
hayvanlar
fizyolojik
durumlarına göre
gruplara ayrılıp,
koordinasyon
skorları her
gün yakından
gözlemlenmelidir.
maddelerini oluşturur. Ancak
Lewandowski; kışa hazırlık için
gerekli rasyon dengelemesini
yapmak adına kullanılabilecek
tüm yem maddelerinin kalite ve
maliyet bakımından birbirinin
aynısı olmadığına da değiniyor.
Üreticilerin yemlerdeki olası
birçok değişkenliği farketmeleri
gerektiğini, dolayısıyla yemlerdeki gerçek besin ve enerji
değeri hakkında fikir edinmek
istiyorlarsa onları test etmeleri
gerektiğini sözlerine ekliyor:
“Yem örneklerinin test edilmesi,
rasyonların birbirleriyle karşılaştırılması için başvurulacak
tek yöntemdir. Kuralına uygun
örneklemeler de, testlerin
sonuçlarının doğruluğunu ve
İNFOVET 78-79
güvenirliliğini arttıracaktır.”
Lewadowski; eğer çevre
sıcaklığı gittikçe düşüyorsa üreticinin, hayvanın enerji ihtiyacını
karşılayabilmek için verilen
yüksek enerjili kış rasyonunun
yeterli olmayacağını bilmesi
gerektiğini, bu nedenle yem
katkı takviyeleri ile hayvanın
beslenmesinin desteklenmesinin uygun olacağını söylüyor.
Kritik düşük sıcaklık - LCT
Hayvanlar termanötral bir
bölgeye sahiptirler. Bu termanötral bölge, hayvanlar ısı stresi
altında değilken, onların daha
rahat hissetmelerini sağlayan
bir sıcaklık aralığıdır ve vücut
bakımı, sağlığı ve performansı
için optimum olarak kabul edilir.
Ancak, hayvancılık uygulamaları soğuk stresi nedeniyle bu
aralığın alt sınırının altına düşerse, daha düşük ve kritik olan
sıcaklıklara ulaşır (lower critical
temperature – LCT) ve hayvanları sıcak tutmak için metabolizmalarının arttırılması gerekir.
Vücut ısısını korumak için
hayvanların metabolizmalarını
arttırmaları, genellikle kendilerini titreterek gerçekleşir. Yani
titreme, soğuk stresi ile baş
etmenin bir yoludur. Hayvanın
bu yolla vücut ısısını koruması
için de depo yağların sağladığı
enerji dışında ek bir enerji kaynağına ihtiyaç duyarlar. Genellikle düşük ve kritik sıcaklıklarda
Alınması gereken diğer önlemler
> Üreticiler hayvanlarını nemli,
soğuk ve ıslak hava koşullarından korumalıdır.
> Hayvanların yem gereksinimleri yeniden belirlenmelidir.
> Kış beslemesinden bahar
beslemesine geçiş kademe
kademe gerçekleştirilmelidir.
> İçme sularının donmaması
için gerekli ve yeterli önemler
sonbahar aylarından itibaren
alınmaya başlanmalıdır.
> İşletmede yeterli miktarda
kaliteli kaba yem kullanılmıyorsa
rasyona vitamin A takviyeleri
yapılması gerekmektedir.
> Kış aylarında hayvanlar
kapalı alanlarda daha uzun vakit
geçirdikleri için rasyona vitamin
D takviyesi yapılmalıdır.
> Mevcut kaba yemlerin
analizlerinin yapılıp, rasyona ne
miktarda kesif yem katılacağı
incelikle hesaplanmalıdır.
> Sonbaharda sakat ve verimsiz hayvanlar ayıklanmalıdır.
> Hayvanların günlük aktiviteleri ve kondisyon skorları her gün
yakından gözlemlenmelidir.
> Hayvanlar fizyolojik durumlarına göre gruplara ayrılıp,
uzun kış gecelerinde birkaç defa
kontrol edilmelidirler.
> Uzun kış gecelerinde yem
tüketimini teşvik edici bir aydınlatma yapılmalıdır. 
KAPAK
Dünyanın
2050 yılındaki
gıda maddesi
üretimini
etkileyen
faktörler
Günümüzde, tüketicilerin yıllık gıda talebi ile dünyanın
yıllık gıda maddesi üretimi rölatif olarak birbirine eşittir.
Ancak dağılım ve tüketimin eşit olmaması, bazı az
gelişmiş ülkelerde açlığa ve gelişmiş olarak adlandırılan
pek çok ülkede de aşırı tüketim ve obeziteye yol açmıştır.
Ortalama
değerler
düzeyinde
çoğunlukla gerçekte olduğundan daha düşük
olarak tahmin edilen dünya nüfusu tahminleri ve
ekonomiler geliştikçe daha fazla hayvansal ürün
tüketileceği yönündeki mevcut varsayım kullanıldığında, 2050 yılı itibariyle tahıl üretiminin iki
kattan daha fazla artması ve hayvan üretiminin
büyük oranda artış göstermesi gerekli olacaktır.
Gıda maddelerinin ekonomik olarak üretilebildiği her yerin kullanılması gerekecektir. Ancak
bunun gerçekleşmesi halinde, ülkeler ve nitelikli
personel arasındaki işbirliği arttırılarak tutumlarda değişiklikler yapılması ve uzun dönemde
teknolojilerin gıda maddesi üretimlerini arttırma
İNFOVET 80-81
potansiyeline sahip olan ülkelerde yerleşmesi
gerekli olacaktır. Uygun arazi eksikliğinin yanı
sıra, sürdürülebilir uygun temiz su kaynakları
da, üretimin artması ya da sınırlı hale gelmesi
açısından önemli bir faktör olacaktır. Enerji
gereksinimlerinin artacağı, ancak bunun gıda
maddesi üretimi açısından önemli bir kısıtlama oluşturmayacağı düşünülmektedir. Karbon
ayak izleri ve sera gazı (GHG) üretiminin çeşitli
yöntemlerle hesaplandığı ve gıda maddesi
üretimindeki artışın sıklıkla hesaba katılmadığı
görülmektedir. Muhtemelen öngörülen hayvan
kökenli gıda talebinin karşılanması ile neden olabileceği potansiyel çevre hasarı arasında uzlaşı
sağlanması gerekli olacaktır.
de k i
bölg e için
a
ın a
d
a
y
e
a nım a la n
ll
B ir ülk
u
k
l
e
m
ın, t e
n gıç
t o p r a k la r sı g e re k li d ir. Başla
a
e d ir.
m
göre ay rıl rım la r ön e r ilme k t
y
a
o la r a k şu
aTarım ve gıda maddesi üretimi alanları
aRekreasyon ve çevre alanları
aYerleşim alanları
aEndüstri /sermaye alanları
KAPAK
Makalede üzerinde durulan
gelecekle ilgili bazı varsayımlar
> Günümüze kadar, birbirini tamamlayan
ve gıda maddesi üretiminin talebe ayak uydurmasını sağlayan tarımsal ve endüstriyel
gelişmeler yaşanmıştır.
> Yirminci yüzyılda dünya nüfusu, sürekli
olarak öne sürülen resmi rakamlardan daha
hızlı bir artış göstermiştir.
> Nüfus artışı ya da nasıl kontrol edilmesi
gerektiği konusunda konuşan insan/kuruluş
sayısı düşük düzeyde kalmıştır.
> Ulusal (Çin) ya da kişisel (Hindistan) aile
düzenlemeleri, sağlıksız doğan erkek çocukların ağırlıkta olması dolayısıyla dengesiz
popülasyonlara yol açmıştır.
> Avrupa Birliği’nde, 2050 yılında nüfusun
azalacağı ve bunun da gıda ihracatına olanak sağlayacağı tahmin edilmektedir.
> Dünyada nüfusun daha da artacağı
öngörülmektedir ve gıda maddesi üretimine
ağırlık verme ya da ithalata güvenme konusunda kararlar alınması gerekli olacaktır.
> Enerji, su, gübre, otlak ve hayvan yemi
gibi doğal kaynakların daha verimli bir biçimde
kullanılması konusundaki baskılar nedeniyle,
değişmeyen ya da muhtemelen küçülen bir
arazide daha fazla gıda maddesi üretilmesi
yönünde bir küresel talep ortaya çıkacaktır.
> Tarıma uygun arazi ve gıda maddesi üretimi için önemli bir artış sağlaması
ve başka benzer ilerlemeler sağlaması
koşuluyla, nitrojen gübre üretimine olanak
sağlayan haber prosesi gerekli olacaktır.
> Ekonomik başarının yeniden değerlendirilmesi gerekli olabilir.
> Enerji gereksinimindeki artış, nükleer
enerji gibi rağbet görmeyen kaynakların yeniden değerlendirilmesi ve tüm enerji kaynaklarının daha iyi kullanılması anlamına gelecektir.
> Doğru kararlar alınması ve yeniliklerin
benimsenmesi halinde, dünya nüfusuna
daha doksan milyar yıl boyunca gıda sağlamak mümkün olmalıdır.
> Dünya popülasyona, temel gıda temin
edilmesi için hala yeterli arazi mevcuttur.
> Gıda güvenliği, başarılı hayvan tedavisi
ve yüksek refah standartlarıyla sağlıklı hayvan üretimi ve sağlıklı bir çevre sağlamanın
ayrılmaz bir parçası olmayı benimseyebilmeleri ve bunu unutmamaları durumunda,
gelecekte çiftlik hayvanı veteriner hekimleri
çok fazla sorumluluk üstlenecektir.
2050’de gıda maddesi üretimini etkileyecek
üstü örtülü önemli sorunlardan bazılarına
değinmeyi uygun bulduk. En önemlileri dünya
popülasyonunun hız kesmeden artması;
bununla pozitif korelasyonlu olarak enerji
ihtiyaçlarının ve su kaynaklarına olan talebin
İNFOVET 82-83
hızla artması karşımıza çıkacak olan en
önemli problemler arasında bulunmaktadır.
Dünya nüfusu hız kesmeden artacak
Bu makalenin konusu dünyaya gıda
sağlanması olmakla birlikte, nüfus artışı da
göz ardı edilemez. Yazar daha önce, nüfusun
sürekli olarak gerçekte olduğundan daha
düşük hesaplandığını ileri sürmüştür. 2011 yılının ortalarında ilk makalesini yazdığı sırada,
2050 yılındaki nüfusun 9 milyar (7.6 ila 10.6
milyar) olacağı tahmin ediliyordu; ancak 2013
tarihli Birleşmiş Milletler raporunda, nüfusun
9.6 milyara çıkacağı öngörülmüştür.
Genel fikir birliği, ülkeler geliştikçe, popülasyon modellerinin aşağıdakileri içerecek şekilde gelişme
eğilimi gösterdiği yönündedir
> Büyük aile, açlık ve hastalık, yüksek
mortalite ve değişmeyen ya da yavaşça
artan nüfus (Afrika).
> Büyük aile, yeterli beslenme ve sağlık ile
nüfusta büyük artış (Asya).
> Küçük, iyi beslenen, sağlık durumu ve
uzun yaşam açısından iyi durumda olan
aile ve değişmeyen nüfus (Japonya, Avrupa,
Kuzey Amerika).
Birinci modelden 3. modele geçiş için
aşamalı bir akış söz konusudur; ancak bu
geçiş değişkendir, sapma gösterebilmektedir ve başarıyla tamamlanması en az 50 yıl
sürmektedir. Dini inanç, hastalık ve gelişen
sağlık kontrolü, genel eğitim ve doğum
kontrolü de dahil olmak üzere, etki gösteren
başka faktörler de vardır.
Yine de, 2013 tarihli bir Birleşmiş Milletler
raporu, yukarıda belirtilmiş olan gelişmiş
ülkelerdeki nüfusun neredeyse değişmeden
kalacağı, ancak az gelişmiş 49 ülkede nüfusun iki katına çıkacağı yönündeki düşünceyle uyumludur. Artışın büyük bölümü Nijerya
gibi Sahra Altı Afrika bölgesinde ve Asya’nın
çeşitli ülkelerinde (Afganistan; Doğu Timor)
gerçekleşecektir. Bu ilgili ülkelerden bazıları,
doğru şekilde yönetilmesi ve dağıtım lojistiğinin üzerinde durulması halinde, kendi gıda
maddesi üretimlerini arttırma kapasitesine
sahiptir. Ancak çeşitli az gelişmiş ülkelerde bunun gerçekleştirilmesi muhtemelen
olanaksızdır. Belirtilen olasılıklar, engelleyici
politikalar uygulanmadığı takdirde, herkes
için dehşet verici olmasa da, üzücü bir tablo
oluşturmalıdır. Yazarın görüşü, nüfus artışının
iklim değişikliği kadar önemli olduğu ve bu ikisinin muhtemelen birbiriyle bağlantılı olduğu
yönündedir. Her ikisinin de, gereken gıda maddesi üretimi üzerinde büyük etkileri vardır.
Tüm ülkelerin, ekonomik ve sürdürülebilir
ki
e kırs a ld a m a k
d
r
le
e
lk
ü
iş
la
A z g e lişm il eşt ir ilme s in i s ağ le r in
iy
ü
ın
r
a
in
iç lk e
k oşu ll
z a lt m a k
a
i
lıdır ?
in
ğ
e
t
n a sıl o lm a
a
v e göç is
b
a
ç
k
a
ği o r t
gös t e re c e
aAz gelişmiş ülkelerin koşullarını iyileştirme
aŞehir yayılımı yerine dikey inşaalar
aİstihdam için STK işbirlikleri
aSürdürülebilir yerel plan üretmek
KAPAK
bir şekilde mümkün olduğunca fazla
miktarda kendi gıda maddelerini üretmeleri
amaçlanmalıdır İdeal bir dünyada, her ülke
sürdürülebilir bir şekilde yeterli gıda maddesi
üretecektir. Düzensiz bölgeler ve ülkelerde,
köyden kasaba ve şehirlere sürekli bir insan
göçü söz konusudur. Diğer bölgelerde ise,
daha çok savaş ve karışıklık nedeniyle insan
göçü devam etmekte ve artmaktadır ve bunların bir kısmı giderek daha büyük bir oranda
açlık ya da yoksulluğun altta yatan nedeni
haline gelmektedir.
İnsanların refah düzeyi daha yüksek olan
bölgeleri çekici bulmaları durumunda, söz
konusu bölgelerin çoğunlukla gıda maddesi üretimi için kullanılan alanları içermesi
nedeniyle, bu insan göçü gıda maddesi
üretimi için potansiyel bir tehlikedir. Topraklar
genişlememektedir ve insanların verimli
gıda maddesi üretim alanlarında yaşamaya
başlamaları halinde, bu alanlarda artık gıda
maddesi üretilemeyecektir.
Bunun basit bir çözümü yoktur; ancak
insan sayısı arttıkça ve iklim değişikliklerinin
de devam etmesi halinde, verimli topraklarda gıda maddesi üretimini sürdürmek için,
tehlikenin en yüksek olduğu bölgelerde, söz
konusu alanların yerel şehirler ve kasabalar
içinde kalmasına olanak sağlayacak yöntemler bulunması gerekecektir.
Bunun gerçekleşmesi için binaların uygun
şekilde, temel olarak dikey biçimde yerleşiminin planlanması ve şehir yayılımının
engellenmesi gerekli olacaktır. Ayrıca şehirde
yaşayan insanların yaşamını kazanmasına
olanak sağlayacak çalışma biçimleri sunulması da gerekecektir. Bir ülke ya da bölgede,
hem içeride hem de dışarıda kolay ve hızlı
gıda ulaşımını sağlayacak bir altyapının
gerekli olması da önemlidir.
Ülkelerin ortak çabası
anahtar görev görüyor
Az gelişmiş ülkelerdeki koşulların iyileştirilmesini sağlamak ve dolayısıyla göç isteğini
ya da ihtiyacını azaltmak için pek çok ülkenin
ortak çaba göstermesi gerekecektir. Bu açıdan bakıldığında, pek çok ülkede potansiyel
olarak olumlu bir eğilim, kırsal bölgelerden
göçün diğer tarım arazisi bölgelerinden çok
kentleşmiş bölgelere kaymasıdır.
Dolayısıyla insanların şehrin yayılımı
yerine binaların dikey olarak geliştirilmesi
yoluyla yeterli bir şekilde yerleştirilmesi ve
bunların mental ve fiziksel açıdan uygun
şekilde memnuniyet verici olması halinde,
tarım arazileri üzerindeki tehdit minimum
düzeye indirilebilecektir. İnsan yapısı göz
önünde bulundurulduğunda, bu uygulaİNFOVET 84-85
manın başarıya ulaşması son derece güç
olacak, çok büyük bir uluslararası işbirliği ve
çok fazla kaynak gerektirecektir. Belki de,
yerel popülasyonlarla yan yana ve birlikte
çalışacak sivil “ordular” gerekli olacaktır. Bu,
istihdam oluşturacak özel şirketlerle deniz
aşırı gönüllü kuruluşların bir karışımıyla,
ancak geniş bir ölçekte ve bir ülkede ya da
bölgede uzun süre yaşayanların ücret bazında katılımıyla gerçekleştirilebilir. Hedeflenen
bölgeler ya da ülkeler gıda kıtlığı açısından
“risk altında” olmalı ve ideal olarak, sorunlar
ortaya çıkmadan yardım sağlanmalıdır.
Bunun bir ölçüde zaten gerçekleştiği
ileri sürülebilse de, küçük bir gruptan daha
fazlasını içerdiğinde, sistem son derece
bürokratik, savurgan ve sıklıkla ilgi ve kaynak
açısından organizasyonlarla rekabet eder
hale gelmektedir. Bu model, herhangi bir
“yardımcının” ayrılmasından sonra uzun süre
devam edebilecek olan uygun, sürdürülebilir
yerel planlar hazırlanarak oluşturulmalıdır.
Yeni sistemlere açık olmak
Dünyanın tarıma uygun olan bölgelerinin
çoğunda zaten belirli bir formda üretim
yapılmaktadır. Amazon yağmur ormanları
gibi kullanılmayan alanlar ve bölgeler ve
bunların yok edilmesi, çevre üzerinde dolaylı
etkiler göstermektedir. Dünyanın pek çok
bölgesinde, mevcut tarım arazileri daha karlı
ve verimli bir şekilde kullanılabilmektedir.
Başka amaçlara (endüstriyel ya da yerleşim) yönelik olarak kullanılan çoğu arazinin
gıda maddesi üretimi için geri kazanımı güç
olduğundan, tarımsal arazilerin saldırıdan
korunması için büyük gayret gösterilmesi
gerekecektir. İklim değişikliği devam ettiğinden, muhtemelen bazı alanlardaki üretimin
ayarlanması gerekecek ve bazı alanlar da
kullanılamayacaktır; ancak yasalara uygun
su kullanımının bu üretim kayıplarını kısmen
ya da tamamen azaltabilmesi mümkündür.
Bazı bölgelerde su mevcut olması daha
şimdiden İsrail ve Suudi Arabistan gibi bazı
Orta Doğu ülkelerinde bir ölçüde gerçekleştiği gibi, kıraç arazilerin verimli arazilere
dönüşmesine yardımcı olabilmektedir.
Bazı ülkelerde önceden gıda maddesi
üretilebilen alanların, verimliliği arttıracak
şekilde daha iyi yönetilmesi gerekecektir. Bu
durum özellikle Afrika, Asya ve Avrupa’nın
bazı bölgelerinde geçerlidir.
Binalarda hidroponiklerin (topraksız bitki
yetiştirme sistemi) kullanımı, bazı gıda
tiplerinin yanı sıra gıdaya yönelik hayvan
yetiştiriciliği için yem bitkilerinin yoğun üretimini sağlayabilmektedir. Enerji ve suyun bir
araya getirilmesini gerektirmesine karşın,
le n
mu h t e me
a
d
a
y
gıd a
n
Değişme ye r a z ide d a h a f a z la e l
a
re s
ir
küçüle n b
önün de kü
y
i
s
e
m
il
t
re
m a dde s i ü a n e t k e n le r:
t ur
ş
lu
t a le p o
aEnerji gereksinimi
aGübre ve su kaynakları ihtiyacı
aHayvan yemi üretimi ihtiyacı
aOtlak ve mera ihtiyacı
KAPAK
bazı atık ürünlerin geri dönüşüm potansiyelini taşıyan bu uygulama ekonomik bir şekilde
yapılabilmektedir. Bu binalar çok katlı olarak
yapılabilmekte ve dolayısıyla arazinin verimli
kullanımını sağlayabilmektedir.
Enerji talepleri artacaktır
Genel olarak enerji, gıda maddesi üretimindeki sınırlılıklar arasında kısıtlayıcılığı en
düşük olan faktör olabilir. Kısa bir süre önce,
dünyanın bazı bölgelerinde hidrolik kırılma
gibi teknolojiler enerji fiyatını değiştirmiştir:
bu nedenle, örneğin ABD, açık bir ithalatçıdan çok, bir enerji ihracatçısı haline gelmiştir.
Ancak bu ve diğer pek çok kaynak hala yenilenebilir kaynaklar değildir. Fosil tipi yakıtlar
enerji karışımının önemli bir parçası olmaya
devam edeceğinden, söz konusu bitimli
enerji kaynaklarının ve bunların oluşturabildiği yan ürünlerinin ekstraksiyonu ve kullanımının verimliliğini arttırmak için araştırmalar
yapılması gereklidir. Enerji üretmenin belki de
en kolay ve muhtemelen oldukça ekonomik
bir yöntemi, jeolojisi stabil olan bölgelerde
nükleer güç kullanımıdır. Yenilenebilir enerji
kaynakları kullanılmakta, ancak savunucuları
tarafından her derde deva olduğu öne sürülen bir çözüm olmadığı görülmektedir. Yine
de, bunları daha verimli hale getirmek için
yapılan araştırmalar sürdürülmelidir.
Dalga gücü gibi bazı teorik sabit enerji
olasılıklarının, büyük ölçekte şu anda uygulanamaz durumda olduğu görülmektedir.
İklim değişikliği ve lokal değişiklik beklentisi,
doğru yerlerde güneş, rüzgar ya da hidroelektrik yoluyla enerji üretimine yardımcı
olabilmektedir. Bu tür yenilenebilir enerjilerin
tümü için daha yüksek bir maliyet etkinliği
sağlanmalıdır. Biyoyakıtların kullanımı da
ekonomik olmalı ya da yan ürünlerden elde
edilmelidir; ancak kullanılan arazi bir karbon
deposu olarak işlev gördüğünden, bu biyoyakıt kaynakları verimli gıda maddesi üretimi
yapılabilen arazilerde yetiştirilmemelidir.
Hayvan çiftliklerinde, çiftliğe yönelik enerji
üretimi ya da daha geniş kapsamlı gereksinimler için anaerobik sindirim (AD) yapan
bitkiler ve insinerasyon üniteleri kullanılabilmektedir. Mümkün olan her durumda, atıklar
çöp sahasına gönderilmemeli, bunun yerine
geri kazanılmalı ya da insinerasyon için kullanılmalıdır. Genellikle, kentsel atıkların daha
etkili bir şekilde insinerasyonu yerel enerji ya
da ısınma sağlamak için ve bazı durumlarda
daha geniş bir ölçekte kullanılabilmektedir.
Su talebi büyük ölçüde artacaktır
Su, muhtemelen gelecekteki tarımsal
üretim için en büyük kısıtlılığı oluşturan ve
İNFOVET 86-87
nüfus hareketini etkileyen kaynak olacaktır.
Dünya yüzeyinin %70’ten fazlası deniz suyu
ile kaplıdır ve tüm deniz sularının %97’si
çoğunlukla okyanuslarda bulunmaktadır.
Toplam suyun %1’den düşük bir bölümü
tatlı su olarak mevcuttur ve yaklaşık %2
oranındaki ek bir bölüm de, kar ya da buz
olarak donmuş durumdadır. Bu oranlar, söz
konusu yaşamsal kaynağın riskli bir yapısı
olduğunu göstermektedir. Mevcut olan suyun
büyük bir bölümü, sis, yağmur ya da kar gibi
yağışlardan elde edilmektedir. Bu nedenle,
suyun elde edilmesi ve depolanması için
daha etkili yöntemler oluşturulmalıdır. Elde
edildiğinde, tatlı suyun uygun sulama sistemleri ya da hidroponikler yoluyla tutumlu
bir şekilde kullanılması gerekecektir. Aynı
şekilde araştırma yapılması ve aynı zamanda
zaten mevcut olan teknolojinin de kullanılması gereklidir. Dünyanın pek çok bölgesinde,
hatta Britanya’da, suyun etkili bir şekilde
dağıtılması için şebekelere gereksinim duyulmaktadır. Bu tesisler ve şebekelerin bazıları
enerji üretimi için de kullanılabilmektedir.
Aynı şekilde iklim değişikliği ve buna ilişkin
beklenti, suyun etkili bir şekilde elde edilmesi, depolanması ve dağıtımını sağlamak için
kullanılabilmektedir. Su, şu anda kum barajları
gibi teknolojilerin kullanıldığı yerlerde, özellikle de Afrika’da, küçük ölçekli ve büyük ölçekli
olarak elde edilebilmektedir. Orta Doğu ve Avrupa (İspanya) gibi bazı bölgelerde tuz arıtma
işlemi kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Çin,
Hindistan ve ABD’de bu işlemin az uygulanması şaşırtıcıdır. Daha ekonomik hale getirilmesi ve proses içinde enerjinin daha verimli
kullanılması amacıyla, tuz arıtma yöntemlerinin daha kapsamlı bir şekilde araştırılması
gerekecektir. Dolayısıyla, başka amaçlar için
üretilen enerji fazlasının kullanımı bu sorunun
üstesinden gelmenin bir yöntemidir ve bu
yöntem kojenerasyon (birleşik üretim) olarak
adlandırılmaktadır. Tuz arıtma tesislerinin
çoğu kıyı bölgelerde kurulduğundan, yine
etkili su taşıma yöntemlerinin mevcut olması
gerekecektir. Tatlı su tarım amacıyla ve başka
amaçlar için kullanıldığında, bu durumda etkili
atık su işleme ve tekrar kullanma sistemlerinin kurulması gereklidir. Bu, yerleşim bölgeleri
ve endüstriyel bölgeler kadar, ekilebilir araziler
ve hayvan çiftlikleri için de önemlidir.
Sera gazı
Yalnızca karbon dioksit (CO2) içeren
karbon ayak izleri yerine sera gazı (GHG)
ayak izlerini incelemenin daha önemli olduğu
kabul edilmektedir. Bir dereceye kadar ölçülebilmeleri nedeniyle, bu ayak izleri politik
olarak kullanılma eğilimi göstermektedir.
ik li k
lo k a l değiş
e
v
i
ğ
li
ik
ek
İk li m değiş
t tığı g e le c
a
r
a
y
in
in
me k için
b e k le n t is
n e g eçe b il
ü
n
ö
ın
ın
k aygıs
a la r:
c e k ça lışm
e
il
b
a
ıl
p
a
y
aSera gazı ayak izlerinin incelenmesi
aHidroelektrik yoluyla enerji üretimi
aUygun yerlerde rüzgardan yararlanmak
aGüneş enerjisini kinetiğe çevirmek
KAPAK
Çoğumuz bu kavramdan haberdar olmakla
birlikte, gıda maddesi üretimi üzerindeki
etkileri, pek çok veteriner hekim tarafından
yeterince dikkate alınmayabilmektedir.
Enerji üretimi ve kullanımı göz önünde
bulundurulduğunda, GHG’lerin üretimi
ve yönetimi önemli ve değerlidir; bununla birlikte, bunların hesaplanması için
birkaç farklı yöntem olduğu görülmekte ve
bunların, gıda maddesi üretimine katkıları,
özellikle de hayvanlar açısından önemli
ölçüde değişiklik gösterebilmektedir. Pek
çok hesaplamanın, hayvan ya da gıda
maddesi üretiminin bileşenlerini ayrı ayrı
daha fazla incelemek yerine, tüketime hazır
ürünle ilgili karbon ya da GHG maliyetlerini
ortaya koyduğu görülmektedir. İnsan GHG
ayak izinin büyük olduğu kabul edilmektedir; ağırlıklı olarak etle beslenme eğiliminde
olmaları nedeniyle, köpekler ve kediler gibi
evcil hayvanlar için de aynı durum geçerlidir. DEFRA, 2013 yılında Birleşik Krallık’daki
tarım ve ormancılık faaliyetlerinin ulusal
GHG emisyonlarının %7’sinden sorumlu
olduğunu hesaplamıştır. Dünyanın bazı
bölgelerinde, mera tarımının bazı toprakları
kullanmanın en verimli yöntemi olduğu
her zaman dikkate alınmamaktadır; ayrıca,
arazi kullanımının karbon tutma açısından
yararlı etkiler gösterdiği de tam olarak göz
önünde bulundurulmamaktadır. Günümüzde, hayvan yetiştiriciliğinde karbon ve GHG
üretiminin bir ölçüde nasıl azaltılabileceğini
gösterecek bazı çalışmalar yapılmaktadır; ancak bu tür çalışmalarda, mevcut
hesaplamaların doğru olduğu varsayılmakta
ve daha geniş bir çerçevede gıda maddesi
üretiminin yararları gerçek anlamda kabul
edilmemektedir. Bunun muhtemelen bazı
çiftlik hayvanı ve evcil hayvan veteriner hekimlerinin, hesaplamaların dayandığı temel
ilkeleri dikkatle ve derinlemesine incelemesi
gereken bir alan olduğu görülmektedir.
Tablo 1’de gösterildiği üzere, hesaplamalarda antropojenik sera gazı üretimi temel
alınmıştır. Ancak hesaplamalar, volkanik
patlamalar, jeotermal alanlar gibi doğal olarak ortaya çıkan fenomenleri içermemekte
ya da bunların bir karşılaştırması yapılmamaktadır. Ayrıca doğal flora ve faunanın karbon ya da GHG ayak izleri açısından bedeli
nedir? Hayvanlardan elde edilen besinlerin
kabul edilebilir olup olmadığı ve çevreye
maliyetinin ne olduğu konusunda muhtemelen tartışmalar yapılması ve kararlar alınması
gerekeceği görülmektedir.
Varılan sonuç
Yukarıda bazı temel sorunlara ve gıda ve
hayvan üretimi için gereken kaynaklara yer
verilmektedir. Bunlara verilecek yanıtlar, 2050
yılında dünyanın ne kadar iyi idare edilebileceğini belirleyecektir. Bireysel, ulusal ve uluslararası bazda farklı insanlar arasında önemli
ölçüde daha fazla işbirliği olmadığı ve mümkün
olduğunca az tıkanıklık yaşanmadığı takdirde,
durumun iç açıcı olmadığı görülmektedir. Nüfus
artışı sorunuyla mücadele edilmediğinde dahi,
biraz beceri ve yaratıcılıkla, besin gereksinimlerinin karşılanmasını ve etkili dağıtımını
sağlamak için zaten çok şey yapılabilmektedir.
Mevcut sera gazı değerlendirme sisteminin
kullanımına devam edilmesi halinde, vejetaryenlere yönelik olanlar dışında gıda maddesi
üretiminin nasıl mümkün olabileceği konusunda görüşmeler yapılması gerekli olacaktır. 
Tablo 1. Hayvancılığın global antropojenik sera gazı emisyonlarına katkı oranı
(Livestock’s Long Shadow: Food and Agriculture Report, 2006).
Çiftlik hayvanlarının aşağıdaki parametrelere katkısı
CO2 eşdeğerleri oranı (%)*
Enerji endüstri, atık, arazi kullanımı değişikliği, ormancılık ve tarım
%18
Arazi kullanımı değişikliği, ormancılık ve tarım
> %50
Tarım
< %80
Karbon dioksit (CO2)
%9
Metan (CH4)
%35-40
Nitröz oksit (N2O)
%65
Amonyak (NH4)
%64
* Direkt 100 yıllık küresel ısınma potansiyeli. 1 olarak kabul edilen karbon dioksit (CO2) ile karşılaştırıldığında, metan
(CH4) 23 ve nitröz oksit (N2O) 296’dır.
İNFOVET 88-89
için
s a l üre t im v e
ım
r
a
t
i
k
t u rac a k
G e le c e k t e
ıt lılığı o luş e c e k s u
ıs
k
k
ü
y
ü
en b
t k il e y
e k e t in i e
r:
nüf u s h a r n a b il e c e k ön le m le
lı
a
a
d
h a k kın
aSuyun depolanması için yöntemler üretmek
aTatlı suya kullanım alanı yaratmak
aAtık su işleme tesisleri kurmak
aKaliteli arıtma tesisleri kurmak
TOPLANTI Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu
Kanatlı Tanıtım Grubu
firma temsilcilerini ağırladı
Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu 13-16 Ocak 2015 tarihleri arasında, Afrika, Uzakdoğu,
Avrupa, Ortadoğu ve Körfez Ülkeleri’nden ithalat gerçekleştiren 50 firma ve 75 katılımcı
ile Alım Heyeti Programları kapsamında bir toplantı gerçekleştirdi.
Kanatlı Tanıtım Grubu Yönetim
Kurulu üyeleri ve basın
mensuplarının katılımıyla kanatlı
sektörünün 2014 ihracatı hakkında
bir basın toplantısı gerçekleştirildi.
T
avuk ve yumurta ihracatında yeni pazarlar
arayan Kanatlı Ürünleri
Tanıtım Grubu (KTG)
2015 yılına hızlı girdi. Dünyanın
en önemli 53 firma temsilcisini
İstanbul’da ağırlayan KTG, 600
milyon dolarlık ihracatın kapısını açtı. Aralarında Keskinoğlu,
Beypiliç, Erpiliç, Şenpiliç, Banvit,
Bolca Hindi, CP, Gedik Piliç’in de
bulunduğu 30 Türk markasıyla
bir araya gelen 53 firma temsilcisi, önemli bir işbirliğine imza attı.
Türkiye’de katma değeri yüksek
ihracatın öncülerinden olan su
ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü, uluslararası 53
büyük firmayı Türk şirketleriyle
İstanbul’da buluşturdu. 2015 yılına hızlı giren KTG, yılda 3 milyar
dolarlık alım yapan bu firmalara
% 20 seviyesinde satış yapmayı
hedefliyor. Rusya, Çin, Avusturya,
Kanada, Fransa, Almanya, İtalya,
BAE, Tayland, Gana, Nijerya,
Danimarka, İngiltere gibi birçok
ülkeden alıcı firmalarla Keskinoğlu, Beypiliç, Erpiliç, Şenpiliç, Banvit, Bolca Hindi, CP, Gedik Piliç’in
de aralarında bulunduğu 30 Türk
firması KTG’nin girişimleriyle bir
araya geldi. Piliç, sofralık yumurta, tavuk ayağı, hindi, hen ve ileri
işlenmiş ürünlerin ihracatı için
VIP seviyesinde ikili görüşmeler
yapan firma temsilcileri ihracat
için ilk adımı attı.
İNFOVET 90-91
TOPLANTI Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu
Kanatlı Tanıtım Grubu Başkanı Müjdat
Sezer, Rusya ile ihracat konusunda
yöneltilen bir soruya sabırlı olunması
gerektiğini vurgulayarak cevap verdi.
nedenlerden dolayı insan sağlığı
açısından ve ekonomik açıdan
en uygun ve yüksek kaliteli gıda
olan kanatlı ürünlerinin basın
mensupları tarafından desteklenmesinin en büyük istekleri
olduğunu; bu konuda bilimsel
gerçeklere ters düşen geçersiz
yayınlara medya ortamında yer
vermemelerini insan mutluluğu
açısından rica ettiklerini belirten
Sezer, açlığın olduğu ve barışın
olmadığı bir dünyada, mutlu
olmanın mümkün olmayacağını
vurgulayarak toplantıyı basın
mensuplarının sorularına bıraktı.
Düzenli ihracat artışının nedeni;
iç ve dış piyasalarda artan talep
doğrultusunda, aynı kalitede artan
bir üretim yapılması ve Türkiye’nin
ihracat pazarlarına lojistik yakınlığıdır.
Açlığın olmadığı
barışçıl bir dünyaya
Uluslararası Ticaret Heyeti
mensuplarını, KTG Yönetim
Kurulu Üyeleri’ni ve basın
mensuplarını selamlayarak
sözlerine başlayan KTG Yönetim
Kurulu Başkanı Müjdat Sezer;
“2011 yılı başında kurulan, 350
ihracatçı üyeden oluşan KTG,
Türkiye İhracatçılar Meclisi’ne
bağlı İstanbul, Ege ve Akdeniz Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
İhracatçılar Birlikleri’nin ortak bir
oluşumu olup Türkiye Ekonomi
Bakanlığı’nın kontrolü altında
çalışmaktadır. Türkiye’de 2013
yılı itibariyle üretilen: 16,5 milyar
adet yemeklik yumurtanın 4,5
İNFOVET 92-93
milyar adedi ve 2 milyon ton
kanatlı et ürününün 0,4 milyon
tonu ihraç edilmektedir. Bu düzenli ihracat artışının nedeni; iç
ve dış piyasaların her ikisinde de
artan talep doğrultusunda, aynı
yüksek kalitede artan bir üretim
yapması ve Türkiye’nin ihracat
pazarlarına lojistik yakınlığıdır.
Ayrıca kanatlı ürünlerinin bilimsel
olarak insan sağlığı açısından
en kaliteli ve en ucuz protein
kaynağı olduğu bilim adamları
tarafından onaylanmaktadır. Her
geçen gün dünya nüfusunun
artışına paralel olarak ne yazık ki,
ne gıda üretimi, ne de insanların çoğunluğunun alım gücü
artamamaktadır.” dedi. Tüm bu
Sabırlı olmalıyız
Müjdat Sezer’in konuşmasından sonra basın mensuplarıyla
soru-cevap kısmına geçildi.
Rusya’nın Avrupa Birliği’ne
kanatlı ürün ihracat yasağı koymasının akıbetine ve ambargo
yumuşamasının mümkün olup
olmayacağına yönelik sorulan bir
soruya Sezer; “Rusya pazarında
son yıllarda % 100 ihracat artışı
var. Özellikle su ürünleri ihracatı
arttı. Fakat dış politika çok değişik bir mekanizma ile işlemekte.
Avrupa Birliği ve Rusya’nın arası
zamanla yumuşayacaktır. Bizim
yapmamız gereken bu süreci
iyi değerlendirip, bu pazarda
yayılmaktır. Son ambargonun
ardından hacimsel olarak ihracat
yaklaşık 3 katına çıkmış olsa da,
bizim için önemli olan ürünlerimizin tanılır olmasıdır. Bu da
uzun vadede olacak bir iştir. Yani
Rusya pazarında ve bu pazarda
tutunabilirlik konusunda sabırlı
olmalıyız. Komşumuz olan bir
ülke ve bu nedenle insanlar
sempati ile yaklaşıyorlar. Tüm
bu olumlu hava içinde başarılı
olabileceğimizi düşünüyoruz.”
şeklinde cevap verdi.
Sezer, sabırlı olunması gere-
Uzun vadede daha
da ileride olacağız
Müjdat Sezer
Kanatlı Tanıtım Grubu Başkanı
Uluslararası arena, uzun
vadede yoğun çalışmalar
gerektiren bir arenadır.
Başarıya ulaşmak bir
günde ya da bir senede
gerçekleşecek bir iş
değildir. İhracat artışları
ve yükselen grafikler
gösteriyor ki; gerçekte
iyiye doğru gitmekteyiz.
Bu nedenle uzun vadede
Türk kanatlı sektörünün
çok daha ileri seviyeye
taşınacağına inanıyorum.
ken sürecin neler ifade ettiğini
soran bir başka basın mensubunun sorusuna ise; “Kanatlı ihracatı konusunda, örneğin Brezilya
ile rekabet çok zor. Yine alışkanlıklardan dolayı ABD ile rekabet
de oldukça zor. Bizim yapacağımız, hızla iç üretimi arttırmaktır.
Fakat Rusya tercihen en ucuz
ürünleri ithal etme politikasını
izliyor ve Türkiye’nin fiyatları makul düzeyde. Bu nedenle Türkiye
Kanatlı Sektörü, Rusya’nın çok
da fazla hedefinde bulunmamaktadır. Bizim hedefimiz daha
kaliteli ve fiyat bakımından da iyi
ürünler üretebilmektir.” yaklaşımı
ile cevapladı.
2023 yılı ihracat hedefimiz
5 milyar dolar
Basın mensubu sorularından
sonra sözü alan İstanbul Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tuncay Sagun,
2015 yılında Türkiye ekonomisi
TOPLANTI Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu
Katılımcıların ve Kanatlı Tanıtım
Grubu mensuplarının ortak
kanısı, başarının sağlanması
için gerçekleşen toplantılarının
devamının gelmesi yönündeydi.
yılında sektörümüzün kendisi
için belirlediği 2,5 milyar dolar
ihracat hedefini, 2023 yılı ihracat
hedefini bu istikrarlı büyümesi
ile çok önceden gerçekleştirebileceğinin sinyallerini vermiş
ve 2023 yılı ihracat hedefini 5
milyar dolar olarak revize etmiş
bulunmaktayız.“ dedi.
2015 yılında Euro Bölgesi
ekonomisinin % 1,1 mertebelerinde
büyüyeceği göz önüne alındığında,
bu büyümenin bizim için talep artışı
anlamına geleceği düşünülebilir.
ile ilgili öngörü ve beklentilerini
açıkladı. “Ülkemizin son 10 yıllık
ekonomik göstergelerine baktığımızda ekonomik gelişiminin geldiği boyut hepimizin malumudur.
Günümüz global dünya şartlarında, ülkemiz ekonomisini dünyanın ekonomik gerçekliğinden ayrı
düşünmemiz mümkün değildir.
Küresel ekonominin gelişim seyri
ile ülkemizin ekonomik gelişim
verilerini beraber inceleyecek
olursak; konu ile ilgili olarak
Dünya Bankası’nın Küresel Beklentiler Çalışması’nda da ifade
edildiği gibi, bizim de beklentimiz
ülkemizin 2015 yılı tahmini dünya
büyüme ortalaması olan % 2,4
büyüme oranının üzerinde % 4
seviyelerinde ekonomik büyüme
gerçekleştirebilmektir.
Ülkemiz ekonomisinin göstermiş olduğu gelişim performansının, ihracat artışına dayanıyor
olması ve ihracatın ülkemiz ekonomisinin gelişiminde temel güç
olduğunu göz önüne aldığımızda
ihracat pazarlarımızın durumu
ülke ekonomimizin gelişimi için
büyük önem arz etmektedir. Bu
çerçevede ihracat pazarlarımızda yaşanan gelişmeler bizim için
büyük önem arz etmekte olup,
klasik ihracat pazarımız durumunda olan Euro Bölgesi ekonomisinin krizden çıkıyor olması
ve Dünya Bankası Raporu’na
göre 2015 yılında Euro Bölgesi
ekonomisinin % 1,1 mertebelerinde büyüyeceği de göz önüne
alındığında, bu büyümenin bizim
için talep artışı anlamına geleceği düşünülebilir. Ayrıca Ortadoğu
coğrafyasında yaşanan siyasi
krizlerin de 2015 yılında stabil ve
kontrol edilebilir duruma gelmesi
ile birlikte ihracat artışımızın
katlanarak devam edeceğini
düşünüyorum. Bu çerçevede, Su
Ürünleri ve Hayvansal Mamuller
sektörünü, 2023 yılı ihracat
hedefi çerçevesinde değerlendirdiğimizde; ilk defa 2008
Sektörün başarısının devamı için toplantılarA devam
2015 yılında sektörün
büyüme hedefleri
Sözlerine ihracat verileri ışığında devam eden Sagun, “2014
yılında, bir önceki yıla göre % 12,7
oranında artış ile 2 milyar 277
milyon dolar ihracat gerçekleştirilmiş olması, sektörün ihracat
artış oranının geçtiğimiz son 4
yılda ortalama % 24 seviyelerinde gerçekleştiği de göz önüne
alındığında, sektörde yer alan
firmalarımızın yıllar itibari ile
gerçekleştirdikleri yatırım
Bedri Girit Ege İhracatçılar Birliği Bşk. Yrd.
Kanatlı Tanıtım Grubu Toplantısı diğerlerinden farklı bir noktadaydı. Genelde biz bu tür organizasyonlara
dahil oluyorduk fakat bu defa kendi düzenlediğimiz bir organizasyonda değerli ithalatçılarımızı ağırlama
fırsatı yakaladık. İşte bu bakımdan farklı bir toplantıydı. Bu yıl, oldukça büyük bir rakam olan 1 milyar dolarlık kritik kütleyi aştığımız için, bu başarıyı korumak adına yapılacak toplantıların devamının gelmesi tüm
kanatlı sektörü açısından önem teşkil etmektedir.
İNFOVET 94-95
TOPLANTI Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu
girişimcilik ruhu ile uluslararası
pazarlarda rakip konumunda olan
ülkeleri çok gerilerde bıraktıklarını,
rakiplerinin gıpta ile baktığı bir
konuma geldiklerini; bu anlamda,
sektör olarak ülkeye döviz kazandırıcı faaliyetleri arttırarak devam
edeceklerini belirtti.
Türk yumurtasının kalitesinin
yükselmesinde ve sektörün ileri
taşınmasında çok büyük katkıları
bulunan Hastavuk Genel Müdürü
Şahin Aydemir’e katkılarından
dolayı hediye takdim edildi.
hamleleri ile devam eden
başarılı çizginin 2015 yılında da
artarak devam edebileceğini
söyleyebiliriz. Sektörümüzün
genel gelişimine baktığımızda
yıllar itibari ile daima çift haneli
rakamlarda ihracat artışı sağlandığı görülmektedir. Geçtiğimiz yıl
bir önceki yıla göre % 12,7’lik artış
sağlayarak 2 milyar 277 milyon
dolar ihracat gerçekleştirdiği
de göz önüne alındığında 2015
yılında 2,5 milyar dolar ihracat
hedefimizin üzerine çıkacağımızı
belirtebilirim.” şeklinde devam
etti. İhracat hedeflerimizin gerçekleşebilmesi sektörün sahip
olduğu üretim hacmini yukarılara
taşıyabilmesi ve bu manada
uluslararası piyasalarda sahip
olduğu rekabet gücünü koruyabilmesi adına sektörün sahip
olduğu yatırım hacmini geliştirerek sürdüreceğini belirtmekten
mutluluk duyduğunu söyleyen
Sagun; sektör olarak sahip
olunan teknik, bilimsel alt yapı ve
Türk insanının mayasında olan
İhracatta ciddi bir ivme kazandık
Bütün emeğim Türkiye için
Ahmet Tuncay Sagun’un
konuşmasından sonra Türkiye
KTG Başkanı Şahin Aydemir’i kürsüye davet etti. 2011 yılında KTG’
nin kurulmasına ön ayak olan
Şahin Aydemir; kürsüye davet
edilmesinin sürpriz olduğunu
söyleyerek sözlerine devam etti.
“11 yıldır tavukçuluk sektöründeyim. Kanatlı sektörüne girmek
için adım attığımda bana ne
yapacağımı sordular. Fakat
bütün çabam ve emeğim Türkiye
için, çocuklarımızın geleceği için.
Biz hala amatör ruhun heyecanı
ile çalışan insanlarız. Elimizden
geleni değerli başkanımızın
ve yönetim kurulu üyelerinin
desteği ile yaptık. Fakat bu
başarı öncelikli olarak sektörün
başarısıdır. Türkiye şu anda en
kaliteli beyaz eti ve yumurtayı
üretiyor. Göğsümüzü gere gere
çocuklarımıza ve dünyaya bu
ürünleri verebiliriz.”
Rus ve Çin pazarı için büyük fırsat
Tavukçuluk sektörünü her
platformda tanıtmaya çalışan
KTG, öncelikli hedefleri arasında
yer alan Rusya ve Çin pazarına
girmek için fırsat kollayan sektör,
düzenlenen alım heyetiyle bu
yönde önemli bir fırsat yakaladı.
İstanbul Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği
ve aynı zamanda Sektör Kurulu
Başkanı Ahmet Tuncay Sagun,
Şahin Aydemir: “Elimizden geleni
değerli başkanımızın ve yönetim
kurulu üyelerinin desteği ile yaptık.
Fakat bu başarı öncelikli olarak
sektörün başarısıdır.”
Nezih Gençer CP Türkiye Başkan Yardımcısı
Türkiye’de kanatlı sektörü her sene büyümeye devam ediyor. Büyümeyle birlikte hem tavuk eti hem de
yumurtacılık anlamında son 3-4 yılda ihracatta da ciddi bir ivme kazandı. Teknoloji ve üretim verimliliği bakımından oldukça iyi bir noktada ve sektöre hakim girişimciler bu ivmeyi arttırmak için uğraş veriyorlar. Bu
sektör, hem komşu ülkeler hem de Türkiye açısından çok büyük bir potansiyel içeriyor. Dolayısıyla inancım
sektörün daha da büyüyeceği yönünde.
İNFOVET 96-97
TOPLANTI Kanatlı Ürünleri Tanıtım Grubu
özellikle Rusya pazarına ihracat
artışının devam ettiğine dikkat
çekerek, “Rusya’nın AB ile olan
politikalardan dolayı aralarındaki
ambargonun ilerleyen süreçte
yumuşayacağını sanıyoruz.
Önemli olan şu an bizim bu
pazarda yer alabilmemiz, talep
görüyor hale gelmemiz. Çok
sabırlı olmalıyız. Bu ürünlerimizi
tanıtabilmek için reyonlarda
olmamız çok önemli. Su ürünlerinde örneğin 55 milyon dolar
olan Rusya’ya ihracatımız geçen
yıl 100 milyon dolara yükseldi.
Bu yıl bunu iki katına çıkarmayı
hedefliyoruz. Kanatlıda da her
sene ihracatımızı katlayarak
sürdürmeyi planlıyoruz” dedi.
KTG Başkanı Müjdat Sezer de
en büyük rakiplerinin Brezilya
olduğunu hatırlatarak, “Rusya’nın
genellikle en ucuz ürünleri ithal
etmek gibi alışkanlığı var. Biz
daha çok ileri işlenmiş ve fiyat
olarak daha yüksek ürünleri
pazarlamak istiyoruz. Böylece
katma değerimizi de artırarak bu
ülkede yer almayı planlıyoruz. Şu
anki etkinliğimiz de bunun için
önemli bir fırsat” diye konuştu.
2014 yılı kanatlı ürünleri
ihracat değerlendirmesi
2013 yılı ihracatı
1,032,993,935 USD olarak
gerçekleşen Kanatlı Ürünleri
Sektörü’nün 2014 yılı ihracatını
% 3,98 artarak 61 farklı ülkeye 1,074,073,243 USD olarak
gerçekleştirmiştir. 2014 yılında
kanatlı etlerinde Afrika ülkeleri
başta olmak üzere 9 yeni ülke;
yumurtada ise 5 yeni ülke pazarı
açan kanatlı ürünleri sektörü dünyada global fiyat sert
düşüşlerine rağmen 2013 yılında
ortalama birim satış fiyatını 1,63
USD/Ton’dan olan fiyatını 1,60
TÜRKİYE KANATLI ETİ İHRACAT PROJEKSİYONU / TON
YILLAR
TAVUK
HİNDİ
DİĞER
AYAK
İŞLENMİŞ
TOPLAM
2015
400.000
3.500
1.000
51.856
22.500
478.856
2016
450.000
4.000
1.000
54.337
25.000
534.337
2017
500.000
4.500
1.000
57.314
27.500
590.314
2018
550.000
5.000
1.000
59.795
30.000
645.795
2019
600.000
5.500
1.000
63.021
32.500
702.021
2020
650.000
6.000
1.000
65.502
35.000
757.502
2021
700.000
6.500
1.000
68.727
37.500
813.727
2022
750.000
7.000
1.000
71.456
40.000
869.456
2023
800.000
7.500
1.000
74.186
42.500
925.186
2024
850.000
8.000
1.000
76.915
45.000
980.915
2025
900.000
8.500
1.000
79.644
47.500
1.036.644
USD/Ton’larda korumuştur. 027
Kodlu kanatlı etlerinde 2014
yılında 609 milyon USD olarak
gerçekleşen ihracat 2014 yılında
% 7,09 artarak 61 ayrı ülkeye
653,2 milyon USD’ye ulaşmıştır.
Kanatlı etleri pazarında özellikle Afrika Ülkeleri, Körfez Ülkeleri
ve Ortadoğu’ya ihracatımız bir
önceki yıllara göre artarken Beyaz Rusya, Gambiya, Kamerun,
Maldiv Adaları, Mauiritus Orta
Afrika Seyşel Adaları, Tanzanya
ve Türkmenistan 2014 yılında
Türk pilici ile tanışma fırsatı
yakalamıştır. Yumurta ürünlerinde ise ülkemiz yine Körfez
Ülkeleri’ne ihracını arttırırken,
Arnavutluk, Kırgızistan, Rusya
ve Kosova yeni pazarlar olarak
eklemiştir. Kanatlı etlerinde 2013
yılında toplam ihracat içinde
% 70 oranında paya sahip olan
Irak’ta tüketim artmaya devam
ederken toplam kanatlı etleri
ihracat içindeki payı 2014 yılında
% 70,6 olarak gerçekleşmiştir.
2015’te hedef 2.5 milyar dolar
Su ürünleri ve hayvansal mamuller sektörü 2014’te 2 milyar
277 milyon dolarlık ihracata
imza atarken, KTG de bunun %
50’sine yakın dış satış gerçekleştirmişti. Turizmin ardından %
24’lük büyümeyle en fazla artış
hızına ulaşan sektör, büyümesini
2015’te de aynı şekilde sürdürerek 2.5 milyar dolarlık dış satışa
ulaşmayı öngörüyor. 2023 vizyonu çerçevesinde de 5 milyar
dolarlık ihracat planlayan sektör,
organize ettiği alım heyetleriyle
bu hedefine odaklandı. 
Sektörün önde gelen değerli
isimlerinden Anahit Bozacıyan
ve Derya Pala da Kanatlı
Tanıtım Grubu Toplantısı’na
katılımda bulundurlar.
Türk Tavukçuluk Sektörü’nün gücünü gösterdik
Şahin Aydemir Hastavuk Genel Müdürü
Sektör olarak, icraatlarımızı toplumla paylaşamamak hali hazırda en büyük sorunlarımızdan biri olduğu için; bilgi
aktarabilmek ve sesimize ses olmak adına yapılan bu tür toplantılar bizim için büyük önem teşkil etmektedir. Çünkü
önemli olan çok şey başarmak değil, bunları insanların hizmetine nasıl sunduğunuz ve onlara nasıl ilettiğinizdir.
Gerçekleştirdiğimiz basın toplantısında da bunu gerçekleştirmeye çalıştık. Sadece sektörden değil, sektörü destekleyen yaklaşık 30 ülke ve 77 yabancı alıcıyla birlikte Türk Tavukçuluk Sektörü’nün gücünü gösterme şansı bulduk.
İNFOVET 98-99
GÜNCEL
n
i
m
i
k
e
h
r
Veterine hberi
e
r
k
i
l
n
e
v
gü
Bakanlık tarafından hekimler
için, güvenlik rehberi
niteliğinde, başuçlarında
bulundurabilecekleri
kitapçıklar hazırlanmalıdır.
Her mesleğin iş sağlığı ve iş güvenliği hususunda
alması gereken önlemler vardır. Fakat bazı meslekler
için bu konular daha hayati öneme sahiptir.
Bu mesleklerden biri de veteriner hekimliktir.
V
eteriner hekimler “tam zamanlı”
değil, “tüm zamanlı”
çalışan bir meslek
grubuna mensup
olduklarından iş güvenliği veteriner hekimler için daha fazla
önem taşımaktadır. Veteriner
hekimler geceleri, uzakta çalışırlar. Genellikle işlerini yalnız
icra ederler. Saha şartları altında
çoğu zaman veteriner hekimler
kendilerini güvensiz hissedebilirler. Güvenliklerinin risk altında
olduğu zamanlar birçok meslekle
karşılaştırıldığında daha fazla
olabilmektedir. Ülkemiz koşullarında muhatap oldukları kitle
genelde stres altında çalışan
İNFOVET 100-101
veya kırsal alanda yaşayan
insanlardan oluşmaktadır.
Aşağıda belirtilen ön tedbirleri
ve güvenlik önlemlerini sıralayarak amacımız; veteriner hekimleri
paranoya yapmak değil, sadece
desti kırılmadan önce bazı
tavsiyelerde bulunmak ve daha
tedbirli olmalarına katkıda bulunmaktır. Anadolu’da bir söz vardır:
“Biz önümüzü kış tutalım da; güz
gelirse bahtımıza...”
Ancak bu tedbirlerden önce
söylenmesi gereken ilk söz şudur: “Her şeyden önce veteriner
hekimler önce mesleki sorumluluklarının bilincinde olmalı ve
gerekli yükümlülükleri yerine getirmelidir. Olası bir tatsız olayda
veteriner hekim vicdani ve yasal
yönden haklı durumda olmalıdır.”
Genel giriş
İş güvenliği ve iş yasası kapsamında veteriner hekimlerin iş
güvenliğini sağlamak için tüm
uygulanabilir adımların atılması gerekmektedir. Veteriner
hekimleri çalışma hayatında
bekleyen tehlikeler saptanarak,
tehlikenin çeşidine göre elimine,
izole veya minimize edecek bir
takım tedbirler alınmalıdır. Mevzuatta sadece veteriner hekimin
güvenliğini değil sağlığını da göz
önünde bulunduracak şekilde
adımlar atılmalıdır. Çıkarılacak
yasalar sadece veteriner hekimi
değil, veteriner hekimlerle birlikte çalışan yardımcı personeli de
kapsayacak şekilde hazırlanmalıdır. İlk iş olarak tüm veteriner
hekimler iş sağlığı ve güvenliklerini kapsayacak mevzuatların
çıkması için çalışmalıdırlar.
Bunun için veteriner hekimler
mesleki aidiyet duygusunu
geliştirmeli, mesleki sorunlarda
bilinçlenmeli, meslek örgütlerini
harekete geçirmek için baskı
kurmalı ve birçok sorunlarında olduğu gibi bu hususta da
kamuoyu oluşturmalıdırlar.
Veteriner hekimlerin çalıştığı
kurum ve kuruluşlardaki sorumlu
müdürler veya yöneticiler fiziksel saldırı ya da silahlı soygun
GÜNCEL
gibi acil durumlarda veteriner
hekimlerin nasıl davranacakları
konusunda eğitimli ve hazırlıklı
olup olmadıklarından emin olmalıdırlar. Yeni atanmış veya yeni
görevlendirilmiş bir veteriner
hekim hemen sahaya gönderilmemelidir. Meslek içi veya hizmet içi eğitimlerden geçirildikten
sonra veteriner hekimler göreve
çıkarılmalıdır. Özellikle et kombinaları, belediyeler, kırsal alan vb.
gibi yerlerde çalışan veteriner
hekimler kendilerini beklemekte
olan risklere karşı hazırlıklı olmalıdırlar. Veteriner hekimlerin ve
yardımcı personelinin risklerini
en aza indirecek ve güvensiz
ortamlarda veteriner hekimlerin
kendilerini sağlama alacaklarını
ve sağduyulu davranmalarını
sağlayacak bir dizi önlemler
mutlaka alınmalıdır.
Klinikte, sahada, çiftlikte ve
tanımadıkları hasta sahiplerinin
çağrılarına gidildiğinde ortaya
çıkabilecek durumlarla başa
çıkmak için bazı öneriler ve
personele verilebilecek bazı
tavsiyeler vardır. Veteriner hekimin güvenliğini sağlamak için
de risk yönetimi uygulanmalıdır.
Oluşabilecek risklere karşı uygun bir risk yönetimi yaklaşımı
belirlemek risk düzeyine uygun
önlemlerin alınması için birtakım
Saha şartları
altında çoğu zaman
veteriner hekimler
kendilerini güvensiz
hissedebilirler.
Yeterli güvenli ve sağlıklı ortam oluşmamışsa veteriner
hekim müdahaleyi ya olumlu koşullar gerçekleşinceye
kadar geciktirmeli ya da müdahaleden vazgeçmelidir.
prosedürlerin uygulanması
gerekmektedir. Bu prosedürler
ve kurallar manzumesine her
veteriner hekim uymalıdır.
Veteriner hekimlere gerekirse
iş güvenliği ve sağlığı konusunda fakültelerde veya mezuniyet
sonrası eğitim verilmelidir.
Veteriner hekimler
için profesyonel
davranış kuralları
Veteriner hekimlerin güvenliklerini ve ehemmiyetlerini garantiye
almak için gelişmiş ülkelerde,
“Profesyonel Davranış Kuralları”
çıkarılmıştır. Veteriner hekimlerin
can ve mal güvenliğini sağlayacak yönde benimsenen “Profesyonel Davranış Kuralları” şunlardır:
Genel çalışma güvenliği
4 Veteriner hekimler, yanlarında daima hızlı ve acil temas
kurabilecek operasyonel cep
telefonları taşımalıdırlar.
4 Özel itina veya ilgi isteyen
çok titiz veya huysuz hasta sahipleri olabilir. Hastaya çağrılan
veteriner hekim, çağıran kişiden
veya içinde bulunduğu koşullardan hoşnut değilse yanında
başka bir personelle birlikte
çağrılan yere gitmelidir. Eğer
gittiği yerden çok emin değilse
gideceği yeri yakınlarına ve klinik
personeline bildirmelidir.
4 Özellikle acil vakalara giden
veya müdahale eden veteriner
hekimler kendi sağlığı ve güvenliğini korumak zorundadırlar.
HASTA SAHİBİNİ TANIMAK ÖNEMLİDİR
Küçük hayvanlar için evden yapılan geç
vakit aramalarında, eğer çağıran kişiler
tanınmıyorsa hemen harekete geçilmemelidir.
Veteriner hekimler, çağıran kişi güvenilir ve
tanınan biri değilse hayvanın kliniğe getirilmesi
yönünde ısrar etmelidir. Geç saatlerde yapılan
çağrılarda çağıran kişiye güvenilse bile
çağrının yapıldığı yerin önceden aile fertlerine
ve klinik personeline bildirilmesi önerilir.
İNFOVET 102-103
Veteriner hekimlikler mesleklerini
icra ederken birtakım riskleri
göz önünde bulundurmalı ve bu
riskleri yönetmelidir. Genelde
veteriner hekimlerin kendi sağlığı
ve güvenliğini korumanın dışında
bir şey düşünmediği algısı vardır.
Oysa veteriner hekimler kendi
güvenliği ve sağlığını korumakla
mükellef oldukları kadar yardımcı
personelin de güvenliğini ve
sağlığını korumak zorundadırlar.
Bu aynı zamanda vicdani ve etik
bir sorumluluk olarak veteriner
hekimlerin içselleştirdiği bir
durumdur. Özellikle nöbetçi iken
acil vakalara katılmak zorunda
olan veteriner hekimler müdahale etmeden evvel güvenlik ve
sağlık açısından tüm tedbirlerin
alındığına emin olmalı ve ondan
sonra harekete geçmelidir. İş
güvenliğini ve sağlıklı çalışma ortamını oluşturmak için gerekirse
hayvan sahibinden destek alınmalıdır. Eğer hayvan gelebilecek
veya getirilebilecek durumda ise
hasta hayvana başka bir yerde
müdahale edilmesi olanağı oluşturulmalıdır. Ancak tüm bunları
yapmak için hayvan sahibi ile
doğru iletişim kurmak önemlidir.
4 Kliniğe araçtan gidiş mesafesi personelin güvenliğini sağlayacak şekilde aydınlatılmış
GÜNCEL
ve ışıklar kişilere duyarlı sensörlerle donatılmış olmalıdır.
4 Eğer mümkünse kliniğin olduğu yerin park alanı içine giriş
ve çıkışların karta bağlı olduğu
alanlar olması tercih edilmelidir.
Kliniğin ve aracın bulunduğu
alanlar özel güvenlik görevlilerinin bulunduğu yerlere yakın
olursa çok daha güvenli olacaktır. Veteriner hekimlerin kendilerini güvende hissetmedikleri
durum ve zamanlarda geceleri
yalnız çıkılmamalı, gerekirse özel
güvenlik şirketlerinden personel
desteği sağlanmalıdır.
4 Hekim ziyaretleri genellikle
telefonla düzenlenmeli, sürpriz
ziyaretlerin önüne geçilmelidir.
Şüpheli ve güvensiz olma ihtimali olan ziyaretlerde veteriner
hekimler yalnız olmamalıdır.
4 Geceleri bahçe ve dış giriş
kapıları sadece personelin giriş
yaptığı sürece açık olmalıdır.
Hasta sahipleri içeri alınmadan
önce mutlaka nezaket kuralları
çerçevesinde ön kontrolden
geçirilmeli, bunun için önceden
tedbir alınmalıdır. Kliniğe giriş
yapan kişiler danışma elemanı,
şef, başka bir veteriner hekim veya acil çağrı sistemiyle
operasyonel olarak donatılmış
başka bir personel tarafından
önceden karşılanmalıdır. Eğer
hasta hayvana kalabalık bir grup
eşlik ediyorsa yalnızca bir kişi
içeri alınmalı ve kapı kilitlenerek
başka birinin içeriye girmesine
izin verilmemelidir.
4 Ortamın durumuna göre,
izlenebilen ve personele takılabilen ve personeli uyarabilen
“panik butonları” ve uzaktan
kumanda aygıtları kullanılmalı ve
güvenlik personelini uyaracak
şekilde devreye sokulmalıdır.
4 Geceleyin sorunlu bir kişinin
hekimden para, ilaç vb. şeyler istemesi durumunda, istenen şey
verilmeli ama vakit kaybetmeden
polise haber verilmelidir. Ayrıca
fail hakkında tüm detayların kaydedilmesi oldukça önemlidir.
Araba Güvenliği
4 Arabadaki değerli eşyalarınız ve ilaçlarınız göz önünde
İNFOVET 104-105
Veteriner hekim, ciddi kaygı duyduğu herhangi bir
durumda 155 veya 156‘ya çağrı yaparak polis veya
jandarmayı haberdar edip yardım istemelidir.
değil, gizli bir yerde tutulmalıdır.
Tüm anahtarlarınız valiz veya
çantalarınızda bulundurulmamalı, çalınma riskine karşı ayrı bir
yerde muhafaza edilmelidir.
4 Arabalar her zaman kilitli
durumda tutulmalıdır.
4 Araba anahtarı arabaya
yaklaştığınızda elinizde olmalı
arabanın yanına gelir gelmez
beklenmeden arabanın içine çabucak bir defada girilebilmelidir.
Anahtarların üzerinde kesinlikle
etiket olmamalıdır.
4 Başka bir sürücü başı dertte görünüyorsa, bu tür durumlarda durdurarak doğrudan destek
vermek yerine, yardım için
telefon etmek veya sorunu en
yakın işlek istasyona bildirmek
tercih edilmelidir.
4 Yakıt deposu en az yarıya
kadar dolu tutulmalıdır.
4 Yolda otostop yapan kişiler
arabaya alınmamalıdır.
4 Mola vermek veya park
etmek için işlek ve aydınlık istasyonlar tercih edilmelidir.
Güvenlik alarmları
Hareketli nesnelere duyarlı, hareket halinde olan veya
yaklaşmakta olan nesneler
karşısında devreye giren
sensörler veya cam kırılması-
SÜRÜCÜ
ÖNLEMLERİ
Bir arıza durumunda,
arabanın kaputu açık
şekilde yükseltildikten
sonra, sürücü arabanın
içine girmeli kapılar ve
pencereler kilitlenmeli
yanıp sönen tehlike ışıkları
ile (mümkün ve uygunsa)
araba içinde beklenmelidir.
Yaklaşan yabancılara
pencereler açılmamalıdır.
na karşı hassas dedektörler
çeşitli güvenlik düzeylerinde
kullanılabilir. Bankalar, döviz
büroları veya kuyumcu gibi
yerlerde kullanılan operasyonel
alarm sistemleri kliniklerde de
kullanılabilir. Gelişmiş kameralı
ve alarmlı güvenlik sistemlerini
kurdurmak mümkündür.
Profesyonel güvenlik şirketlerinden yardım ve destek talep
edilerek kliniğin veya çalışma
yerinin güvenlik raporu istenmelidir. Güvenlik şirketlerinin vereceği rapora göre zayıf güvenlik
noktaları güçlendirilmelidir.
Kliniğin bulunduğu yere göre
gerekirse devriye veya güvenlik
görevlisi istihdam edilmelidir.
KANATLI
Campylobacter, kolaylıkla
kolonize olduğu için
yoğun populasyonlu
hayvancılık sektörü için
hızla yayılım gösteren bir
fizyolojiye sahiptir.
Campylo-
bacter
İşletmelerde büyük çapta hasara neden olmasıyla atfedilen, başlıca gastrointestinal sistem hastalıklardan biri campylobacteriosistir. Kontaminasyonlarla
mücadele ise sınırlamalarla mümkün olabilecek gibi gözükmektedir.
C
ampylobacter, dünya
çapında insanlarda
en yaygın olarak bildirilen gıda kaynaklı
gastrointestinal sistem hastalığıdır. Avrupa Birliği’nde her yıl
tahmini 9 milyon campylobacteriosis vakası görüldüğü düşünülmektedir. Campylobacter aynı
anda, birden çok yerde görülen
İNFOVET 106-107
bir bakteridir; sıklıkla broyler
sürülerinde kontaminasyonla
kendini göstermektedir. Moleküler ve epidemiyolojik çalışmalar,
broyler tavukların insanlardaki
Campylobacter enfeksiyonlarının
en önemli kaynağı olduğunu
göstermektedir. Campylobacter
ile enfekte olmuş broyler tavuklar bağırsaklarında bu bakteri-
leri yüksek oranda barındırırlar
ve kesim esnasında karkasın
kontaminasyonuna neden olan
birincil kaynaktırlar. Broyler etinin
ambalajlanması, hazırlanması ve
tüketimi aşamalarındaki kontaminasyonlar insanlarda görülen
Campylobacter ile enfeksiyon
vakalarının % 20 - % 30’unun
başlıca nedenidir.
Kanatlılarda Campylobacter
enfeksiyonlarına genel bakış
Campylobacteriosis, Campylobacter jejuni ile kontamine
olmuş, az pişmiş kanatlı etlerinin
tüketimi yoluyla insanlarda enterokolite neden olan önemli bir
hastalıktır. Gelişmekte olan ülkelerde bakteri kaynaklı sporadik
enteritislerin başlıca nedenidir.
KANATLI
Klinik bulgular ve lezyonlar
Birçok civciv yaşamlarının erken dönemlerinde hiçbir klinik ya da patolojik belirti göstermeksizin
Campylobacter ile enfekte olur. Birçok enfekte civcivde ise herhangi bir lezyon görülmez. Bazı
çalışmalar etkilenen civcivlerde, jejunum distansiyonu ve yaygın hemorajik enteretis görüldüğünü
ortaya koymaktadır. Bazı durumlarda ise, fokal hepatik nekrozla karşılaşılmıştır. Enfekte civcivlerin
illeum ve sekum mukozasında ödem görülür. Bağırsak lümeninde mukus, eritrosit, mononüklear
– polimorfonüklear hücre birikimi ile birlikte submukozada mononüklear hücre infiltrasyonu ve
villus atrofisi görülür. Ancak nadiren de olsa, yemden yararlanma oranı düşebilir; mortalite oranları
yükseliş gösterebilir. Çalışmalarda sıklıkla hiçbir lezyon görülmediği için civcivlerde görülen
hastalık belirtilerinin doğru klinik semptomlar olup olmadığı bilinememektedir.
Hayvanlarda Campylobacter kaynaklı enterit vakalarında
en iyi örnek rektal svabla alınır. Uzak mesafeler için
mutlaka transport besi yerleri kullanılmaldır.
Serbest köy tavukçuluğunun
yanı sıra aynı zamanda, diyareyik
hayvanlardan ve kontamine sulardan da bulaşma şekillenebilir.
Organizma; tavukların, hindilerin
ve su kuşlarının bağırsaklarında
kolonize olur ve genellikle kuşlarda patojenik değildir. Ancak
C. jejuni’nin bazı suşlarının, yumurtadan yeni çıkmış civcivlerde
ve piliçlerde enteritise ve ölüme
neden olduğu bildirilmiş olsa da;
uzmanların daha önceden “Avian
Vibroic Hepatitis” sendromu olarak adlandırdıkları bu hastalıkta,
Avrupa’nın kuzeyindeki
ülkelerde prevalansın
düşük olması (% 10 - %
30) coğrafik faktörlerin
etkili olduğunu
göstermektedir.
C. jejuni’yi üretmenin mümkün
olmadığı görülmüştür.
Ticari kanatlılar ve serbest
yaşayan kuşlar, termofilik
Campylobacterler’in (C. jejuni, C.
coli ve C. lari) yetersiz tanımlanmış türlerinin doğal rezervuarlarıdır. Sezona bağlı olarak bakteri
sonbahar ve kış mevsimlerinde
düşüş; yaz aylarında yükseliş
gösterir bakterinin görülme sıklığı
% 0’dan % 100’e kadar değişkenlik gösterse de, ticari broylerlerin
yarısından fazlasının C. jejuni
taşıdığı tahmin edilmektedir.
C. jejuni, ticari kanatlı üretiminin yapıldığı tüm alanlarda
görülmektedir. Organizma
izolasyonunun başarısı, yapılacak sürveyansın başarısına ve
laboratuvar görevlisinin bakteriyi
üretme ve identifiye edebilme
yeteneğine bağlıdır.
Etiyoloji ve epidemiyoloji
C. jejuni, kanatlıların neden
olduğu gıda kaynaklı enfeksiyonlarda görülen en baskın
türdür. Bununla birlikte, C. coli
ve C. lari de kanatlıların sindirim
sistemlerinde karşılaşılan ve
gıda kaynaklı enfeksiyonlarla
iişkilendirilen türlerdir.
Çevresel kontaminantlar,
civcivler, piliçler ve ördekler için
muhtemel en yaygın enfeksiyon
kaynaklarıdır. Etken dışkıda,
% 10’un altında nem oranı ve
nötral pH koşulları sağlandığında
uzun süre enfektif karakterini
koruyabilir. Enfeksiyona maruz
kalmış civcivler ve piliçlerde
etken kolonize olur ve hayvanlar
ömürleri boyunca C. jejuni’yi
saçmaya devam ederler. Kirli su
ve su seviyesi düşük olan barajlardan elde edilen klorsuz sular
kanatlı sürülerine enfeksiyonu
taşıyan olası kaynak olarak kabul
görürler. Sıçanlar, fareler, yabani
kuşlar sürüyü enfekte edebilirler. Dışkı ile kontamine olmuş
ekipmanlar ve ayakkabılar da bulaşmada rol oynayabilir. C. jejuni
çevrede görüldükten sonra, ticari et ya da kümesli işletmelerinde
yüksek oranda kolonizasyonla
sürünün içinde hızlı bir bulaşma
şekillenir. Campylobacter’in bazı
suşları vertikal yolla bulaşma
gösterirken, bazı suşlar yumurta
yüzeyinden ya da transovarial
iletim yoluyla bulaşırlar. Etken,
tavukların ve horozların üreme
organlarından izole edilir.
Campylobacter teşhisi
Laboratuvara atık fetus, kotiledonlar ve plasenta getirilebilir.
Serolojik testler içinse kan getirilmesi uygundur. Enteritis vakaları için en iyi yöntem rektal svab
alınmasıdır. Uzak mesafelerde
mutlaka transport besiyerlerinden yararlanılmalıdır.
İNFOVET 108-109
KANATLI
Campylobacter jejuni ve aşılama
Mevcut bir aşılaması olmayan Campylobacterle savaş konusunda araştırmacılar olası bir
aşılamanın üzerine bir dizi araştırma yapmışlardır ve broylerler de immunojenik olan 21 farklı
protein izole etmişlerdir. Bu proteinlerin, kümes hayvanlarında Campylobacter kolonizasyonunu
azaltmak üzere yapılacak bir çalışmada aşı üretmek için kullanabileceğini düşünmüşlerdir.
Buna ek olarak, bu protein sayesinde, üretim esnasında kümeslerdeki Campylobacter
kolonizasyonlarının izlenebilir kılınabileceğini savunmuşlardır. Proteinin pratik kullanımı ve
etkinliğini belirlemek için ileri düzey in – ovo çalışmalar devam etmektedir.
Campylobacter
teşhisinde en iyi
strateji, alınan örneklere
değişik metotların
kombinasyonlarını
uygulamaktır.
Organizmanın epidemiyolojisi ve kontrolü geniş bir
araştırma konusu olsa da, pratik kontrol önlemleri
açısından yapılacaklar oldukça nettir.
Fötal membranlardan, plasentadan ve vaginal akıntılardan
yapılan bakteriyoskobinin tanıda
fazla bir önemi yoktur. Kültür,
hayvan deneyi, serolojik testler
ve moleküler yöntemlerle tanıya
gitmek daha uygundur.
Kültür: Aborte fetusun mide
sıvısı, akciğeri, kalp kanı, amniyon sıvısı, kotiledonları, vagina
akıntılarınından ve erkeğin sperması ile prepusyum sıvısından
uygun besi yerlerine ekim yapılır.
Dışkı ve diğer maddelerden de
aynı işlemler uygulanarak ekim
yapmak mümkündür.
Hayvan deneyi: Atıklarla ilgili
çalışmalarda, izole edilen etİNFOVET 110-111
kenler gebe kobaylara intraperitoneal yolla verilerek abortus
meydana gelip gelmediği izlenir.
Etken izolasyonuna gidilir.
Serolojik testler: Komplement
fikzasyon, vaginal mukus aglutinasyon, ELISA, Fluoresan Antikor
Tekniği, indirek hemaglutinasyon
testleri kullanılan başlıca serolojik testlerdir.
Moleküler teknikler:
Campylobacter’in identifikasyonunda lectin aglütinasyon,
hücresel yağ asit profili, pyrolisis
mass spectrometri, protein
profili, nükleik asit probları ve
PZR gibi ileri teknikleri kullanılmaktadır. Bütün Campylobacter
türlerinin identifikasyonu için
ideal bir metot olmamasına
rağmen en iyi strateji, değişik
metotların kombinasyonlarının
sinerjik olarak kullanılmasıdır.
Koruma ve kontrol
C. jejuni ticari koşullar altında
spesifik bir patojen olarak
karşımıza çıkmadığı için, kanatlı
sürülerinin tedavisi önem teşkil
etmez. Etken kanatlı kafesleri
ve egzotik türlerin bir problemi
olarak kabul edilip; eritromisin
gibi antibiyotikler içme suları
içine tatbik edilebilir. Tavukgiller
birbirini takip eden 4 gün içinde,
hergün 10 - 30 mg/kg eritromi-
sin almalıdır. Florokinonlar ve
eritromisinler aynı zamanda
insanlardaki campylobacteriosis
tedavilerinde de kullanılan antimikrobiyal sınıflarıdır. Zoonotik
risk, C. jejuni ve C. jejuni’ye karşı
hızla gelişen antibiyotik dirençleriyle birlikte karşımıza çıktığı için
antibiyotikler kuşlarda dikkatle
kullanılmalıdır.
Ticari hayvanlarda görülen
Campylobacter enfeksiyonlarının önlenmesi konusunda
salgın öncesi sıkı biyogüvenlik
önlemlerinin alınması en önemli
konudur. İçme sularını 2 ppm
oranında klorlamak enfeksiyon prevalansını azaltmaya
yardımcı olur. Amerika Bileşik
Devletleri’nde ticari ürün kapsamında, toprak zeminli konutların
kullanıldığı ve geri dönüşümün
yapıldığı yerlerde C. jejuni’nin
kontrolü pratik değildir. Koruma
konusunda yenilikçi yöntemler
(rekabetçi dışlama, bakteriyofaj
terapi, aşı kullanımı) yoğun bir
araştırma altındadır. Broylerlerin
ve hindilerin yemlemelerinin,
kesimden en az 12 saat önce
kısıtlanması, kümeslere ulaşım
esnasında yaşanan kontaminasyonları önlemek ve fekal
kontaminasyonu azaltmak için
kapsamlı modüller şekillendirmek koruma ve kontrol adına
önem teşkil etmektedir.
KANATLI
%10’un altında nem oranı
ve nötral pH koşulları
sağlandığında, etken
dışkıda uzun süre
enfektif karakterini
koruyabilir.
Zoonotik risk, C. jejuni’ye karşı hızla gelişen antibiyotik
dirençleriyle birlikte karşımıza çıktığı için antibiyotikler
kanatlılarda dikkatle kullanılmalıdır.
Zoonoz risk
C. jejuni, insanlarda görülen
gıda kaynaklı enteritlerin başlıca
nedenidir. Kontamine, az pişmiş
kümes hayvanlarının etleri,
enterit vakalarının % 50 gibi bir
kısmından sorumlu tutulmaktadır. Bu durum 1970’li yılların
ortasında farkedilmiş olup; organizmanın asıl önemi, izolasyon
ve identifikasyon yöntemlerinin
geliştirilmesi ile belirgin hale
gelmiştir. Klorlanmamış yeraltı
suları, pastörize edilmemiş
sütler, genç ishal hayvanlar ve
kontamine sığır etleri insanlarda
enfeksiyonların sorumlularıdır.
İşleme tesislerinde kanatlı
karkaslarının, klor, hidrojen
peroksit ve hidrojen peroksitli
perasetik asit gibi kimyasal dezenfektanlarla; trisodyum fosfat,
glutaraldehit ve süksinik asit gibi
kimyasallarla ve laktik asit, asetik asit gibi organik bileşiklerle
muamelesi, C. jejuni’nin etkisini
azaltabilir. Bazı araştırmalar
bakteriyofajların ve bakteriyosinlerin de yararlı olabileceğini
göstermektedir. Bununla birlikte,
işleme tesislerindeki kimyasal
ve biyolojik sanitizerlere ilişkin
düzenlemeler de yarar sağlamaktadır. 1 - 3 kGy seviyelerinde
Gama ışınlaması, kanatlı karkası
ve kanatlı ürünlerinde C. jejuni’yi
etkin bir şekilde ortadan kaldırır.
Işınlama uluslararası sağlık kuruluşları tarafından onay görmüş
olsa da; Amerika’daki tüketicilerin ışınlama ile ilgili yaşadıkları
endişeler nedeniyle, gıdalarda
yaygın kullanım şansı bulamamıştır. Gıda kaynaklı C. jejuni
enfeksiyonu riskini azaltmak için
kümes hayvanlarının, 74 0C’de
bir dakika boyunca pişirilmesi
yoluna başvurulabilir. Eş zamanlı
olarak hijyenik bir depolama, taşıma ve hazırlama; hazır gıdaların, çalışma yüzeylerinin, mutfak
eşyalarının, kanatlı ve diğer hayvan etleriyle kontaminasyonun
önlenmesi gerekmektedir.
Prevalanstaki değişkenlikler
Geride bıraktığımız 10 yılda,
birçok ülke Campylobacter’in
sürveyans çalışmalarını üstlenmektedir. Bu çalışmalar açıkça
gösteriyor ki, sürüler her geçen
gün Campylobacter ile kontamine olmakta ve kesim esnasında
% 18 ile % 90 arasında pozitiflik
şekillenmektedir. Sürülerdeki pozitiflikler ülkeden ülkeye büyük
ölçüde farklılık göstermektedir.
Genel olarak, Finlandiya, İsveç,
Norveç gibi Avrupa’nın kuzeyinde bulunan ülkelerde prevalansın düşük olması (% 10 - % 30),
coğrafik faktörlerin muhtemel
önemli olduğunu gösteriyor
olmakla birlikte; broyler işletmelerinin yönetim uygulamalarındaki potansiyel değişikliklerin de
önemini vurgulamaktadır.
İzleme programları
Son zamanlarda yapılan
çalışmalar, Campylobacter’in
özel olarak, besin zincirindeki
tüm aşamalarını resmi izleme ve
kontrol programları ile tanımlamak için yürütülmektedir. Bazı
ülkeler, broyler üretiminde
Kontaminasyon kaynaklarını anlamak
Son 20 yıldır yürütülen çalışmalar, karkas kontaminasyon riskini en aza indirmek için
kontaminasyon kaynağını ve broyler sürülerindeki kolonizasyon yollarını anlamaya
odaklanmıştır. Tavuk çiftliklikleri ve kanatlı mezbaha ortamları ile kümes hayvanları
üretimi ve işlemesiyle ilgili yönetim pratiklerinin; üretim zincirindeki değişkenlikler de göz
önünde bulundurulduğunda Campylobacter kontaminasyonları ile büyük oranda ilişkili
olduğu gözlemlenmiştir. Bu faktörler, Campylobacter’in broyler sürülerinde tam anlamıyla
anlaşılmasının önünü kesen karmaşık epidemiyolojik özellikler ile bağlantılıdır.
İNFOVET 112-113
KANATLI
AB ülkelerinde kolonize campylobacter görülme sıklığı
2008 yılında düzenlenen AB temel verileri, Avrupa Birliği’ndeki broylerlerde, kolonize Campylobacter
görülme sıklığının % 71 olduğunu, Campylobacter ile kontamine karkasların ise % 76 oranında olduğunu
göstermektedir. Bu çalışma, Avrupa Birliği üye ülkelerinde görülen kolonize Campylobacter görülme
sıklığında (% 5 – 100), ciddi düzeyde bir değişkenlik söz konusu olduğunu sergilemektedir. Broyler
karkaslarının Campylobacter ile kontamine olma düzeyleri de, ülkeden ülkeye ve bu ülkelerdeki
kesimhanelerden kesimhanelere geniş bir değişkenlik göstermektedir.
Campylobacter izleme programları kurmuştur. Bu programların
örnekleme ve test düzenleri ülkeden ülkeye değişiklik gösterip,
elde edilen veriler direkt olarak
karşılaştırılamasa da, ülkeler bu
izleme programlarını kullanmaktadırlar. Campylobacter’e karşı
aksiyon planları; Danimarka,
Norveç, İzlanda, Birleşik Krallık
ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde
uygulanmaktadır. Kontrol stratejilerinin ana odak alanı çiftlik
biyogüvenliğidir. Bu biyogüvenlik
önlemleri, broylerlerdeki kolonizasyonu azaltmayı; bu yolla piliç
eti üzerindeki Campylobacter sayısını azaltıp tüketicilerin patojen
etkenlerden etkilenmesini en aza
indirgemeyi amaçlar. Campylobacter için performans hedefleri,
Yeni Zelanda ve İngiltere gibi
ülkelerde kabul görmüştür.
Bu organizmanın epidemiyolojisi ve kontrolü geniş bir araştırma konusu olsa da, pratik kontrol
önlemleri açısından yapılacaklar
oldukça nettir. Özellikle AB’deki
için, kümeslerdeki Campylobacter epidemiyolojisi konusundaki
mevcut bilgi bellidir.
Campylobacter’e karşı laurik
arginatın antimikrobiyal etkisi
Mississippi State
Üniversite’den Chander Shekhar
Sharma ve arkadaşlarının yürüttüğü çalışmada, laurik arginatın
C. jejuni’ye (tavuk suyu ve tavuk
göğsü filetosu üzerine) ve bozulma mikroorganizmalarına (tavuk
göğsü filetosu üzerine) karşı
antimikrobiyal etkisi olduğunu
İNFOVET 114-115
ortaya koyuyor. LAE’nin in-vitro
antimikrobiyal etkisi 2 saat süreyle 4 0C’de, her bir litresinde 0
(kontrol), 50, 100 ve 200 mg LAE
bulunan solüsyonla muamele
etmek suretiyle anlaşılabilir.
C. jejuni ile aşılanmış tavuk
örnekleri, etlerdeki C. jejuni’ye
karşı LAE etkisini görmek için,
kilogram başına 0, 200 ve 400
mg LAE ile muamele edilip, ambalajlanıp, bir hafta boyunca 4 0C’de
depolanmıştır. C. jejuni ile aşılanmamış, soyulmuş tavuk göğsü
örnekleri ise; kilogram başına 0,
200 ve 400 mg LAE ile muamele
edilerek, 0., 3., 9. ve 14. günlerde
4 0C’de depolanıp, LAE ile muamelenin mezofilik ve psikotrofik
organizmaların büyümesi üzerine
etkileri analiz edilmiştir. Çalışmada laurik arginatın in vitro ortamda C. jejuni üzerine önemli etkileri
olduğu görülmüştür. 200 ve 400
mg/kg’lık laurik arginat muamelesi, tavuk göğsü filetosundaki C.
jejuni oranında belirgin bir düşüş
(P≤0.05) sağlamıştır. Litre başına
400 mg olarak kullanılan laurik
arginat, koloni oluşturan birimlerde maksimum bir azalmaya (C.
jejuni’nin gr başına yaklaşık 1,5
log oranında) ön ayak olmuştur;
bu işlem 7 gün boyunca, 4 0C’de,
etlerde hiçbir pH değişikliği yapılmaksızın uygulanmıştır.
0. günde depolanan kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında, LAE
ile muamele edilmiş tavuk göğsü
filetolarında bulunan psikrofil
organizmalarda (P≥0,05), gram
başına yaklaşık 2,3 log oranında azalma gözlenmiştir. Ancak
3 gün sonra örnekler, kontrol
grubu ile karşılaştırıldığında, aynı
orandaki LAE’nin tavuk göğsü
filetolarında psikofil üremesi üzerine (P≥0,05) her hangi değişik
bir etkisi olduğu görülmemiştir.
Bununla birlikte LAE muamelesinin mezofilik organizmalar
üzerinde bir etkisi olduğu
(P≥0,05) gözlenmemiştir. Bu
çalışmalar sonucunda Sharma
LAE’nin, tavuk göğsü filetolarında
oranı azaltmada etkili olduğu
sonucuna varmışlardır. 
Mississippi State Üniversitesi araştırmacıları; laurik
arginatın (LAE), tavuk göğsü filetosu üzerinde C. jejuni
oranını azaltmada etkili olduğunu ortaya koyuyor.
Ambalajlanma ve
tüketime sunulma
esnasında yaşanan
kontaminasyonlardan
etkilenen insan oranı
% 20 - % 30 civarındadır.
ADVERTORIAL
C
ampylobacteriosis
mücadelesinde en
önemli engellerden birisi
Campylobacter’lerin
sağlıklı kanatlı hayvanların sindirim sisteminde kommensal bir
mikroorganizma gibi davranarak
herhangi bir klinik belirtiye sebep
olmamasıdır. Sekumdaki mukus
katmanında bağırsak hücrelerine
penetre olmadan yaşamlarına
devam ederler. Ancak gastrointestinal mikrofloradaki bakteri
kompozisyonunu ve metabolik
aktivitelerinin olumsuz yönde
etkilendiği durumlar, normal
şartlarda çok düşük düzeyde
bulunan patojenlerin miktarında
ciddi artışların gözlenmesine ve
konak canlının sağlık durumunu
etkilenmesine sebep olabilir
(Disbiosis). Probiyotikler kanatlı
beslemede, eubiosis halinin
(konakçı ve gastrointestinal kanal
mikoflorasının karşılıklı yarar sağladığı birliktelik) oluşturulması ve
korunması maksadıyla yararlı bir
araç olarak kullanılmaktadırlar.
Genel olarak probiyotikler;
> Yaşam alanı, intestinal tutunma noktaları ve besin için patojen
bakterilerle rekabet ederek
> İnce bağırsakta ortam şartlarını değiştirerek (uçucu yağ
asitleri ve laktik asit üretimi ile
ortam pH seviyesini düşürürler)
> Antimikrobiyal maddeler
üreterek (laktoferrin, lizozim,
bakteriyosinler v.b.)
> İntestinal bağışıklık reaksiyonlarını modüle ederek etkilerini
gösterdikleri kabul edilmektedir.
Probiyotikler hayvanlar tarafından tüketildiğinde, zararlı
mikroorganizmaları baskılayıp
yararlı mikroorganizmaların
lehine çalışan ve nihayetinde
bağırsak sağlığını geliştiren
bir mikroekoloji oluşumuyla
sonuçlanmaktadır.
Kanatlı hayvanlar için probiyotikler
Kanatlı hayvanların gastrointestinal kanalında çok fazla
miktarda ve türde bakteri popülasyonu mevcut olup bunlardan
çoğu konak hayvanla simbiyotik bir ilişki içinde yaşarlar
İNFOVET 116-117
Campylobacter
ile mücadelede
probiyotiklerin rolü
Ticari kanatlılarda probiyotikler, enterik bakterilere karşı
bağışıklık sisteminin geliştirilmesine yardımcı olur, kanatlı
etlerindeki bakteriyel yükü azaltır ve antibiyotik kullanımı
yerine alternatif ve etkili bir strateji olarak tercih edilebilirler.
(Eubiosis). Bu bakterilerin
konak hayvanın sağlık durumu
üzerinde çok önemli etkileri
bulunmakla birlikte bakteri
kompozisyonu ve metabolik
aktiviteleri beslenme başta
olmak üzere birçok faktör tarafından olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Beslenmenin bu
kritik etkisinden dolayı rasyon
formülasyonlarının hedeflerinden birisi de gastrointestinal
mikroflorayı olumlu yönde
etkilemek olmalıdır. Ticari
kanatlı işletmelerinde enterik
patojenlerin kontrolü amacıyla
antibiyotikler, aşılar, organik
asitler, fitojenler, prebiyotikler ve probiyotikler gibi farklı
çözümlere başvurulmaktadır.
Fakat antibiyotik büyütme
faktörlerinin hayvan yemlerinde kullanımının birçok ülkede
yasaklanması ve tüketicilerin
kontrolsüz antibiyotik kullanımına karşı oluşan kaygıları
sonucu ticari kanatlı üretiminde antibiyotiklere alternatif
olabilecek ürünler daha cazip
hale gelmiştir.
Tüm bu sebeplerden dolayı
kanatlı üretiminde kullanılmak
için iyi tanımlanmış ve güvenli
türlerden oluşan bir probiyotik
ürün geliştirmek amacıyla Avrupa Birliği tarafından yürütülen
çok uluslu bir projede beş adet
ticari ve üç adet araştırma
biriminden oluşan ortak çalışma
grubu bir araya getirilmiştir. Bu
proje kapsamında sağlıklı hayvanların bağırsaklarından çok
sayıda bakteri izole edildikten
sonra morfolojik, fizyolojik ve
genotipik metodlar yardımıyla
karakteristik özellikleri detaylı bir
şekilde tespit edilmiştir. Yapılan
incelemeler sonunda kanatlı
gastrointestinal kanalında kolonize olma ve patojen bakterilerin
inhibasyonu gibi probiyotikler
açısından önemli olan kriterler
yönünde en yetenekli olan ve
güvenli bakteri türleri değerlendirilmeye alınmıştır.
Elde edilen sonuçlar doğrultusunda, Enterococcus, Pediococcus, Lactobacillus ve Bifidobacterium türlerine ait suşlardan
oluşan bir ürün (PoultryStar®,
BIOMIN GmbH) tasarlanmıştır.
PoultryStar®, probiyotik etkili
bakterilerin yanında prebiyotik
(fruktooligosakkarit) içermesinden dolayı simbiyotik bir üründür. Bu probiyotik türlerinin, in
vitro şartlarda Camphylobacter
jejuni’nin (insanlarda gözlenen Camphylobacter kaynaklı
gıda zehirlenmelerinin temel
sebebi) gelişimini engelleyebildikleri tespit edildikten sonra
PoultryStar®’ın Camphylobacter
jejuni üzerine olan etkinliği deneysel olarak enfekte edilen etlik
piliçlerde değerlendirilmiştir.
PoultryStar ve
etlik piliçlerde
Campylobacter kontrolü
CESAC (Centre de Sanitat
Avicola de Catalunya i Arago) tarafından yapılan, deneysel olarak
enfekte edilmiş etlik piliçlerin
kullanıldığı birbirinden bağımsız
iki farklı çalışmanın sonuçlarında
kanatlıya özel, birden fazla probiyotik tür içeren PoultryStar®’ın,
profilaksi amaçlı kullanıldığında
sekal içerikte bulunan Campylobacter jejuni miktarında belirgin
bir düşüş sağladığı gösterilmiştir. Bu çalışmalar kapsamında, ticari bir kuluçkahaneden
orijin ve sağlık sertifikaları ile bir
günlük ticari etlik civcivler temin
edilmiştir. Denemede kullanılacak civcivlerin Campylobacter
negatif olduğundan emin olmak
için aralarından rastgele seçilen
10 adet civcivin sekumları
Campylobacter türlerinin varlığı
yönünde incelenmiştir.
Kalan civcivlerin kanatları
etiketlenerek yem ve suyun ad
libitum olarak sağlandığı talaş
altlıklı kafeslere ayrı ayrı yerleştirilmişlerdir. Civcivler ilaç içermeyen, mısır-soya bazlı standart
başlangıç yemi ile beslenmişler.
Deney 1
Çalışmada kullanılan bütün
civcivlere 1’inci günde 105 cfu/
ml Campylobacter jejuni saha
suşunu içeren 0,1 ml solüsyon ile
oral gavaj uygulanmıştır.
44 adet 1 günlük civciv
rastgele olarak 2 gruba
Tablo 1. Deney 1: Birinci günde 105 cfu/ml Campylobacter
jejuni saha suşu ile enfekte edilen civcivlerin sekizinci
ve on beşinci günlerde sekum içeriğinde bulunan
Campylobacter miktarı Log cfu/gr).
Pozitif
Kontrol
Civciv no
PoultryStar®
2mg / civciv /gün
Pozitif
Kontrol
8’inci Gün
PoultryStar®
2mg / civciv/gün
15’inci Gün
1
7,92
<3
>8
3,59
2
7,74
3,00
>8
3,72
3
3,90
<3
>8
4,10
4
6,45
4,38
>8
3,30
5
4,85
<3
>8
<2
6
7,53
<3
>8
2,78
7
6,79
<3
>8
<2
8
7,86
<3
>8
<2
9
7,51
<3
>8
4,18
10
5,18
<3
>8
<2
11
>8
<3
>8
<2
12
<3
<3
>8
<2
Ortalama
6,67
4,10
>8
3,82
ADVERTORIAL
PoultryStar®
antibakteriyel
etkisi ile
Campylobacter
jejuni’nin sekal
kolonizasyonunu
azaltmaktadır.
grubundaki piliçlerin tamamında
Campylobacter miktarı 8 log cfu/
g’ın üzerinde tespit edilmiştir.
Buna rağmen PoultryStar® sol
grubunda piliçlerin yarısında
< 2 log cfu/gr miktarında
Campylobacter tespit edilmiştir
ve tespit edilen en yüksek
Campylobacter miktarının bile
belirgin bir şekilde 4,10 log cfu/
gr’a düştüğü gözlenmiştir.
(P=0,001), (Tablo 1).
Deney 2
Yapılan deneylere
göre, PoultryStar®
probiyotik ve
prebiyotiklerin
sinerjik
kombinasyonu
yoluyla
kanatlılara faydalı
bir mikroflora
sağlamaktadır.
ayrılmıştır. İlk gruba herhangi
bir tedavi uygulanmamış (poztif
kontrol grubu), diğer gruba ise
PoultryStar® sol 2mg/civciv/
gün dozunda içme suyu ile
uygulanmıştır.
Sonuç: PoultryStar® sol 2mg/
civciv/gün dozunda içme
suyu ile uygulandığında
Campylobacter jejuni’nin sekal
kolonizasyonunu belirgin
derecede azalttığı tespit
edilmiştir (P=0,001).
8’inci günde: PoultryStar®
sol grubundaki 12 civcivden 10
adetin’de Campylobacter miktarı
< 3 log cfu/gr olarak tespit edilmiştir ki bu sonuç pozitif kontrol
grubunda tespit edilen ortalama
6,67 log cfu/gr değerine göre
belirgin derecede düşük bir
miktardır (P=0,001).
15’inci günde: Pozitif kontrol
İNFOVET 118-119
1’nci günde her gruptan seçilen 4 civciv, içeriğinde 105 cfu/ml
Campylobacter jejuni saha suşu
bulunan 0,1 ml solüsyon ile oral
gavaj uygulanarak taşıyıcı hale
getirilmiştir. Bu 4 civciv vasıtasıyla gruptaki diğer civcivlerin
Campylobacter jejuni ile enfekte
edilmeleri sağlanmıştır.
78 adet 1 günlük civciv rastgele
olarak 3 gruba ayrılmıştır. İlk gruba
herhangi bir tedavi uygulanmamış
(poztif kontrol grubu), ikinci gruba
PoultryStar® sol 2mg/civciv/
gün dozunda üçüncü gruba ise
PoultryStar®sol 20mg/civciv/gün
içme suyu ile uygulanmıştır.
İki deneyde de 8’inci ve 15’inci
günlerde her gruptan 10 piliç
uyutulmuş ve sekumları bireysel
olarak Campylobacter miktarı
yönünden incelenmiştir.
Sonuç: PoultryStar®sol’ün hem
2mg/civciv/gün dozunda hem
de 20mg/civciv/gün dozunda
içme suyu ile uygulandığında
Campylobacter jejuni’nin sekal
kolonizasyonunu belirgin
derecede azalttığı tespit edilmiştir
(P=0,001), (Tablo 2a ve 2b).
Kontrol grupları ile karşılaştırıldığında PoultryStar®sol uygulanan gruplar Campylobacter
jejuni’nin sekal kolonizasyonunda 6 log’luk bir düşüşe neden
olduklarını göstermişlerdir. Hatta
düşük dozlarda bile PoultryStar®,
Campylobacter miktarının azaltılmasında etkili olmuştur.
Bağışıklığın geliştirilmesi
Bu çalışmaların sonuçları
ticari kanatlılarda probiyotiklerin, enterik bakterilere karşı
bağışıklık sisteminin geliştirilme-
sine yardım ettiği ve antibiyotik
kullanımı yerine alternatif ve
etkili bir strateji olarak kullanılabileceklerini, bunun sonucunda
da kanatlı etlerindeki bakteriyel
yükün azaldığını göstermektedir. Birden fazla probiyotik tür
içeren simbiyotik PoultryStar®
uygulandığında belirgin antibakteriyel etkisi ile etlik piliçlerde,
Camphylobacter jejuni’nin sekal
kolonizasyonunu azaltmaktadır.
Bu da, PoultryStar®’ın kanatlılarda Camphylobacter miktarını
azaltmaya ve dolaylı olarak da
insanlarda oluşabilecek Campylobacter kaynaklı gıda zehirlenmelerinin insidansının azaltılmasına yönelik yararlı etkileri
olduğunu göstermektedir.
Tablo 2a. Deney 2: Birinci günde 105 cfu/ml
Campylobacter jejuni saha suşu ile enfekte edilen
civcivlerin sekizinci günde sekum içeriğinde bulunan
Campylobacter miktarı Log cfu/gr).
Civciv
no
Pozitif
Kontrol
PoultryStar®
2mg/civciv/gün
PoultryStar®
20mg/civciv/gün
1
8,52
<2
<2
2
7,78
<2
<2
3
8,15
<2
<2
4
6,48
<2
<2
5
6,30
<2
<2
6
9,02
<2
<2
7
7,60
<2
<2
8
9,60
<2
<2
9
8,38
<2
<2
10
6,30
<2
<2
Ortalama
7,81
<2
<2
Tablo 2b. Deney 2: Birinci günde 105 cfu/ml
Campylobacter jejuni saha suşu ile enfekte edilen
civcivlerin on beşinci günde sekum içeriğinde bulunan
Campylobacter miktarı Log cfu/gr).
Civciv
no
Pozitif
Kontrol
PoultryStar®
2mg/civciv/gün
PoultryStar®
20mg/civciv/gün
1
8,00
<2
<2
2
7,78
<2
<2
3
7,85
<2
<2
4
7,00
<2
<2
5
7,48
<2
<2
6
8,77
<2
<2
7
7,30
<2
<2
8
8,11
<2
<2
9
8,20
<2
<2
10
8,00
<2
<2
Ortalama
7,85
<2
<2
ADVERTORIAL
Monogliseridlerin
kanatlı sindirim
sistemindeki
olumlu etkileri
Yapılan araştırmalar, kanatlı gelişimi ve sağlığı üzerine önemli
etkileri olduğu bilinen sindirim kanalı mikroflorasının, rasyona
katılan monogliseridler ile iyileştirilebileceğini gösteriyor.
K
anatlı hayvanların yemlerinde antibiyotik kullanımına getirilen kısıtlamalar
ve yasaklar yoğun şekilde
üretilen yemlerde bu hayvanların
patojenlere maruz kalma riskini
azaltmak için besleme ve yetiştirme koşullarında değişikliklere
sebep olmuştur. Beslenme ve
sağlık açısından sindirim sistemi
mikroorganizmalarının rolünün
anlaşılması, gelecekte tüketicinin sağlığı, üretim sistemleri ve
kanatlı hayvanlar için yararlı ve
İNFOVET 120-121
sağlıklı bir beslenme gereksinimi
ortaya çıkarmıştır. Sağlık açısından sindirim sistemi mikroorganizmalarının rolünün anlaşılması,
gelecekte tüketicinin sağlığı,
üretim sistemleri ve kanatlı
hayvanlar için yararlı ve sağlıklı
bir mikrofloraya izin verecektir.
Antibiyotiklerin kullanımının
kaldırılması sindirim kanalı mikroflorasının daha iyi bilinmesine
ve daha etkin büyütme faktörleri alternatiflerini aramaya olan
gerekliliği artırmıştır.
Yem hammaddeleri ve karma
yemin yapısı, sindirim kanalı
bakteri topluluğunun en güçlü
belirleyicisidir. Sindirim kanalı
mikroflorasının, kanatlıların
gelişimi ve sağlığı üzerine önemli
bir etkiye sahip olduğu ve rasyon
değişimleriyle bu mikrofloranın değiştirilebileceği kabul
edilmektedir. Bu konuda yapılan
araştırmalar monogliseridlerin
gelecekte önemli bir rol oynayacağını belirtmektedir.
Monogliserid içeren
FRA AC34 nasıl çalışır?
Gliserid molekülünün alfa
konumunda bir yağ asidi ile
esterlenmesi ile bir monogliserid
molekülü üretilir. Monogliseridin
antibakteriyel özelliliği, üretildiği
organik asidinkinden çok daha
fazladır; yapılan araştırmalar monogliseridlerin 27 kat daha fazla
etkili olduğunu göstermiştir.
Sen Tarım ve Sanayi A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkan Yardımcısı N.Serdar
Paçalı, sektörde üretim seviyelerini
düşüren bazı sorunlara değindi.
Monogliseridler, nötr pH’lı moleküllerdir ve ayrıca anti-patojenik özellikleri de pH yönünden
bağımsızdır. Bu, monogliseridlerin tüm sindirim kanalında aktif
oldukları anlamına gelmektedir.
Asit ortamda yalnızca antibakteriyel etkiye sahip olan geleneksel organik asitlerin aksine,
monogliseridler tüm sindirim
sisteminde etkilidirler. Geleneksel organik asitler yüksek pH’lı
ortamlarda ayrışır ve bunun neticesinde etki alanları kısıtlanır.
Monogliseridler ise aksine tüm
sindirim sisteminde etkilidir ve
kan dolaşımına katılırlar.
FRA AC34’de bulunan
monobütrin ve monopropion,
gram-negatif bakteriler üzerinde
önleyici bir etkiye sahiptirler.
E. coli ve Salmonella gibi patojenlere kaşı güçlü bir önleyici etkiye
sahip olan AC34 monobütrin ve
monopropion temelli bir üründür.
Bu monogliseridler kan dolaşımına alınır. Yapılan testlerde monobütrin ve monopropionin temelini
oluşturan bütrik ve propiyonik
asitten 27 kat daha etkili olduğu
anlaşılmıştır. İyi tarım uygulamaları ve antibiyotiklere getirilen
kısıtlamalar günümüzde de bu tip
destekleyici ürünlerin kullanımı
ön plana çıkartacaktır. 
Kaynaklar: Tavukçuluk Araştırma
Dergisi 9 (1): 34-40, 2010
SÖYLEŞİ
Avrupa’daki
salgınlar
fırsata
çevrilebilir
YUM-BİR Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Konya;
başta Almanya ve Hollanda olmak üzere, bazı
Avrupa ülkelerinde görülen kuş gribi vakalarının,
ihracatta bu ülkelerle yarışan Türkiye’deki
yumurta üreticileri için fırsat olabileceği belirtildi.
2006’dan bu
yana ihracatta
23 kat artış oldu
Hasan Konya: “Önümüzdeki
5-10 yıl içerisinde yumurta
ihracatında Hollanda ile ilk
sırayı paylaşabiliriz.”
B
azı Avrupa ülkelerindeki tavuklarda görülen
kuş gribi vakalarının,
ihracatta Türk yumurta üreticileri için önemli fırsat
oluşturabileceği bildirildi. Dünya
ihracatında Hollanda’dan sonra
ikinci sırada yer alan Türkiye’de
üreticiler, mevcut pazarı genişletmek ve yeni ülkelere satış
yapabilmek için gözünü Avrupa
ülkelerinin ihracat yaptığı yerlere
çevirmiş durumda.
Yumurta Üreticileri Merkez
Birliği (YUM-BİR) Yönetim Kurulu
Başkanı Hasan Konya, yaptığı
açıklamada, bu yıl ekim ayı itiba-
İNFOVET 122-123
rıyla 14 milyar yumurta üretildiğini, yıl sonunda bu rakamın 18
milyara kadar çıkabileceğini söyledi. Yumurta üretiminin yüzde
20’sinin ihraç edildiğini bildiren
Konya, Irak, Suriye, İsrail, Birleşik
Arap Emirlikleri, Azerbaycan,
Özbekistan, Türkmenistan
ve Gürcistan gibi ülkelere satış
yaptıklarını ifade etti.
Nijerya ve Angola başta olmak
üzere Afrika’ya yeni yeni ihracata
başladıklarını dile getiren Konya,
son bir ay içerisinde bazı Avrupa
ülkelerinde görülen kuş gribi vakalarının Türk yumurta üreticileri
için fırsat olabileceğini vurguladı.
Konya, Avrupa’daki bu gelişmeyi yakından takip ettiklerine
dikkati çekerek, şunları kaydetti: “Hastalığın başlangıcı
Hollanda’da oldu. Arkasından
Almanya, Belçika ve İngiltere’de
görüldü. Ciddi anlamda hayvan
itlafı yapıldı. Son bir ayda Avrupa
ülkelerinde yaşanan kuş gribi
vakaları belki bizim açımızdan bir
fırsat olacak. Onların gönderdiği
yerlere biz yumurta göndermeye başlayacağız. Kuş gribi
vakasından dolayı bu ülkelerin
yumurta üretimlerinde birkaç
ay azalma olacak ya da ihracat
yapamaz duruma düşecekler.
Bunu fırsata dönüştürebilirsek
onların açığını Türkiye olarak
tamamlamış olacağız.”
İhracatta Hollanda ilk,
Türkiye ikinci sırada
Başta Hollanda olmak
üzere bazı Avrupa ülkelerinin Ortadoğu’ya ve Afrika’nın
birçok ülkesine yüksek miktarda
yumurta ihracatı yaptıklarına işaret eden Konya, “Bunlar arasında
bizim henüz giremediğimiz ya
da zayıf olduğumuz ülkeler var.
Üretimde sürekli artış
trendi bulunduğunu
vurgulayan Konya, 2006
yılında 32 milyon olan
tavuk adedinin bu yıl 85
milyona çıktığını ifade
etti. Hem üretim hem de
ihracatın arttığını dile
getiren Konya, “2006
yılında 18 milyon dolar olan
yumurta ihracatımız 2013
yılında 407 milyon dolara
çıktı. Yaklaşık 23 katı
kadar bir artış gerçekleşti.”
şeklinde konuştu.
Onların ihracat yaptığı ülkelerdeki eksikliklerini fırsata çevirme
imkanımız doğacak.” dedi.
Konya, Avrupa ülkelerinin
pazarı olan bazı yerlere yumurta göndermeye başladıklarını
dile getirerek, şöyle devam etti:
“Arnavutluk’a yumurta gönderdik. Libya, Katar’dan talep var. Bu
ülkelere önceden Hollanda gönderiyordu. Yumurta ihracatında
Hollanda birinci, Türkiye ikinci
sırada. Birkaç yıl içinde birinci
olmamız zor ama uzun soluklu düşündüğümüzde, 5-10 yıl
içinde ciddi bir yumurta ihracatı
artışı olacak. Belki de Hollanda ile
ilk sırayı paylaşacağız.” 
KANATLI
dız erkeklerde, 9,55’lik dereceyle Sezai Karakoç Ortaokulu’ndan
Azad Karasu kazandı.
1997-2000 doğumluların
katıldığı 3 km’lik genç kızlar
kategorisinde, İnegöl Meslek ve
Teknik Lisesi’nden Esra Özgül,
10,34’lük dereceyle birinci oldu.
5000 metre genç erkeklerde
ise Spor Lisesi’nden Hamza
Taş, 16,11’lik dereceyle finişe ilk
ulaşan isim oldu.
“Başarı, başaracağım diye
başlayanın ve başardım
diyebilenlerindir.”
Çocukların spor
aşkı hepimize örnek
Bu yıl 8. Gerçekleştirilen Uludağ Rotary İlköğretim Okulları Arası Kros
Şampiyonası’nda, 432 öğrenci dereceye girme mücadelesi verirken,
ilk 3’e giren öğrenciler hediyelerle ödüllendirildi.
U
ludağ Rotary, İlköğretim
Okulları Arası Kros Şampiyonası yine nefes
kesti. Organizasyona
katılım, ilgi beklenenin üzerinde
olurken; öğrenciler kürsüye çıkmak için büyük mücadele verdi.
Botanik Park’ta HasTavuk ana
sponsorluğunda gerçekleştirilen organizasyonda 432 sporcu
mücadele ederken, öğrenciler,
küçük, yıldız ve gençler kategorilerinde ter döktüler.
İNFOVET 124
Öğrenciler birincilik için
parkurlarda ter döktü
6 dalda gerçekleşen yarışmalarda; küçük erkekler, küçük
kızlar, yıldız erkekler, yıldız
kızlar, genç erkekler ve genç
kızlar kategorilerinde yarışıldı.
Nefes kesen yarışlar sonunda 2003-2004 doğumlu
sporcuların katıldığı ve 1500
m’lik parkurda yapılan yarışta
küçük kızlar kategorisinde; Fatih
Sultan Mehmet Ortaokulu’ndan
6,04 dereceyle Merve Ataç
birinci oldu. 2000 m’lik parkurda
yapılan yarışta küçük erkekler
kategorisinde, yine Fatih Sultan
Mehmet Ortaokulu’ndan Mehmet Enes Yürek; 7,14 dereceyle
birincilik kürsüsüne çıktı.
2001-2001 doğumluların
mücadele ettiği yıldız kızlarda
2000 m’lik parkuru, 7,00 dereceyle birinci İnegöl İstaş Kentaş
Ortaokulu’ndan Eslem Gezen
olurken; 3000 m’lik parkuru yıl-
Yarışlar sonunda Uludağ Rotary Kulübü tarafından, yarışlarda ilk 3’e giren öğrencilere burs,
eşofman ve çeşitli hediyeler
takdim edildi. Uludağ Rotary
Kulübü Başkanı Ahmet Ünal
yaptığı açıklamada amaçlarını
şöyle sıraladı:
> Gençleri spora yönelterek
sağlıklarına katkıda bulunmak
> Kuralları içinde yarışıp gayretle hedefe ulaşmayı aşılamak
> Çocukları sokaklardan, kötü
alışkanlıklardan uzak tutmak
> Gençleri spor bursu ve
çeşitli hediyeler ile ödüllendirmeye çalışmak amaçlarımızın
arasında bulunmaktadır.
Atatürk’ün; “Başarı, başaracağım diye başlayanın ve
başardım diyebilenlerindir”
sözünü genç nesile anlatmak
çabasındayız. Yeni şampiyonlar
yetiştirmek yolunda gayret sarf
etmeliyiz.” dedi. Uludağ Rotary
Kulübü Üyesi Nejat Sezer “Bugün burada gerçekleşen organizasyon, son yılların en kalabalık
yarışmalarından biriydi. Öncelikle çocuklara sporu sevdiren
okullara, spor hocalarına, çocuklarına destek veren ailelere,
yarışmaya katılarak spora gönül
veren yarışmacı çocuklarımıza
ve destek veren sponsorumuz
Hastavuk’a teşekkür ediyorum”
dedi. Nejat Sezer konuşmasını,
“Çocuklarımızın bedensel ve
beyinsel gelişimi için sağlıklı
beslenme kadar spor yapmak
da önemlidir. Umuyorum çocukların spor aşkı hepimize örnek
olur.” sözleriyle tamamladı.

Benzer belgeler

notlar - Infovet Dergi

notlar - Infovet Dergi PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı

kanatlı - Infovet Dergi

kanatlı - Infovet Dergi PROF. DR. ŞAKİR DOĞAN TUNCER PROF. DR. U. TANSEL ŞİRELİ Prof. DR. AHMET ERGÜN Prof. Dr. Sezgin Şentürk PROF. DR. EROL ŞENGÖR Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Pr...

Detaylı