Spinoza_TB 100

Transkript

Spinoza_TB 100
SPINOZA
TÖREBÝLÝM
ETHICA
BENEDICTUS DE SPINOZA
Törebilim
Çeviren
Aziz Yardýmlý
idea
•
istanbul
ÝDEA YAYINEVÝ
Þarap Ýskelesi Sk. 4/101 Karaköy — Ýstanbul
www.ideayayinevi.com
Bu çeviri için © AZÝZ YARDIMLI 1996-2009
BENEDICTUS SPINOZA
Geometrik Düzende Tanýtlý
Törebilim
Ethica
ordine geometrico demonstrata
(1677)
I. BASKI 1996
III. BASKI 2009
Tüm haklarý saklýdýr.
Bu kitabýn hiçbir bölümü yayýnevinin
izni olmaksýzýn yeniden üretilemez
Baský: Bayrak Matbaasý
Davutpaþa Cad. No 14, Kat 2 MB Ýþ Merkezi
Topkapý — Ýstanbul
Printed in Türkiye
ISBN 978 975 397 026 6
ÝÇÝNDEKÝLER
I. Tanrý Üzerine — 9
II. Anlýðýn Doðasý ve Kökeni Üzerine — 51
III. Duygularýn Köken ve Doðalarý — 106
IV. Ýnsan Köleliði, Ya Da Duygularýn Gücü — 173
V. Anlaðýn Gücü, Ya Da Ýnsan Özgürlüðü — 241
Arkasöz — Aziz Yardýmlý — 273
Çözümleme — 283
Sözlük — 297
Dizin — 302
ETHÝCA ORDINE
GEOMETRÝCO
DEMONSTRATA
GEOMETRÝK DÜZENDE
TANITLI
TÖREBÝLÝM
ETHICES PARS PRIMA
BÖLÜM BÝR
De Deo
Tanrý Üzerine
Definitiones
I. Per causam sui intelligo id, cuius
essentia involvit existentiam, sive
id, cuius natura non potest concipi, nisi existens.
II. Ea res dicitur in suo genere
finita, quae alia ejusdem naturae
terminari potest. Ex. gr. corpus dicitur finitum, quia aliud semper majus concipimus. Sic cogitatio alia
cogitatione terminatur. At corpus
non terminatur cogitatione, nec
cogitatio corpore.
III. Per substantiam intelligo id,
quod in se est, & per se concipitur:
hoc est id, cujus conceptus non
indiget conceptu alterius rei, a quo
formari debeat.
IV. Per attributum intelligo id,
quod intellectus de substantia percipit, tanquam ejusdem essentiam
consticuens.
V. Per modum intelligo substantiae affectiones, sive id, quod in
alio esc, per quod etiam concipitur.
VI. Per Deum intelligo ens absolute infinitum, hoc est, substantiam
constantem infinitis attributis, quorum unumquodque aeternam, &
infinitam essentiam exprimit.
Explicatio. Dico absolute infinitum,
non autem in suo genere; quicquid
enim in suo genere tantum infinitum est, infinita de eo attributa
negare possumus; quod autem
absolute infinitum est, ad ejus essentiam pertinet, quicquid essentiam exprimit, & negationem nullam involvit.
VII. Ea res libera dicitur, quae ex
sola suae naturae necessitate existit,
& a se sola ad agendum determina-
TANIMLAR
1. Kendinin nedeni ile özü varoluþ içereni, ya da,
varolmadýkça doðasý kavranamayaný anlýyorum.
2. Ayný doðada baþka bir þey tarafýndan sýnýrlanabilenin kendi türünde sonlu olduðu söylenir. Örneðin bir cisme her zaman daha büyük
olan bir baþkasýný kavradýðýmýz için sonlu denir.
Böylece düþünce bir baþka düþünce tarafýndan
sýnýrlanýr. Ama bir cisim düþünce tarafýndan
sýnýrlanmaz, ne de bir düþünce cisim tarafýndan sýnýrlanýr.
3. Töz ile kendinde olan ve kendisi yoluyla
kavranabileni, baþka bir deyiþle, kavramý bir
baþka þeyin onu oluþturmasý gereken kavramýna gereksinmeyeni anlýyorum.
4. Yüklem ile anlaðýn tözde onun özünü oluþturuyor olarak algýladýðý þeyi anlýyorum.
5. Kip ile tözün deðiþkilerini, ya da kendisinin de onun yoluyla kavranacaðý baþka bir þeyde olaný anlýyorum.
6. Tanrý ile saltýk olarak sonsuz Varlýðý, eþ deyiþle, her biri bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklemden oluþan tözü anlýyorum.
Açýklama. Saltýk olarak sonsuz diyorum, kendi
türünde deðil; çünkü salt kendi türünde sonsuz
olana sonsuz yüklemi yadsýyabiliriz; ama özü
anlatan ve hiçbir olumsuzlama içermeyen herþey saltýk olarak sonsuz olanýn özüne aittir.
7. Yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan
varolan ve eyleme yalnýzca kendisi tarafýndan
belirlenen þeye özgür denir; öte yandan, bir baþ9
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
kasý tarafýndan deðiþmez ve belirli bir yolda varolmaya ve etkin olmaya belirlenen þeye zorunlu
ya da daha doðrusu zorlanmýþ denir.
8. Bengilik ile zorunlu olarak salt bengi bir
þeyin tanýmýndan geliyor olarak kavrandýðý sürece varoluþun kendisini anlýyorum.
Açýklama.Çünkü böyle bir varoluþ, týpký þeyin
özü gibi, bengi bir gerçeklik olarak kavranýr, ve
dolayýsýyla süre ya da zaman tarafýndan açýklanamaz, üstelik süre bir baþlangýç ya da son olmaksýzýn kavransa bile.
tur: Necessaria autem, vel potius coacta, quae ab alio determinatur
ad existendum, & operandum
certa, ac determinata ratione.
VIII. Per aeternitatem intelligo
ipsam existentiam, quatenus ex
sola rei aeternae definitione necessario sequi concipitur.
Explicatio. Talis enim existentia, ut aeterna veritas, sicut rei essentia, concipitur, piroptereaque
per durationem, aut tempus explicari non potest, tametsi duratio
principio, & fine carere concipiatur.
BELÝTLER
1. Olan herþey ya kendinde ya da baþkasýndadýr.
2. Baþkasý yoluyla kavranamayan kendisi yoluyla kavranmalýdýr.
3. Verili bir belirli nedenden etki zorunlu olarak doðar; ve, buna karþý, eðer hiçbir belirli neden yoksa, bir etkinin doðmasý olanaksýzdýr.
4. Etkinin bilgisi nedenin bilgisine baðýmlýdýr,
ve onu içerir.
5. Karþýlýklý olarak ortaklaþa hiçbirþeyleri olmayan þeyler karþýlýklý olarak birbiri yoluyla anlaþýlamaz, ya da, birinin kavramý ötekinin kavramýný içermez.
6. Gerçek idea ideasý olduðu þey ile baðdaþmalýdýr.
7. Varolmayan olarak kavranabilenin özü varoluþ içermez.
Axiomata
I. Omnia, quae sunt, vel in se, vel
in alio sunt.
II. Id, quod per aliud non potest
concipi, per se concipi debet.
III. Ex data causa determinata necessario sequitur effectus, &
contra, si nulla detur determinata causa, impossibile est, ut effectus sequatur.
IV. Effectus cognitio a cognitione causae dependet, & eandem involvit.
V. Quae nihil commune cum
se invicem habent, etiam per se
invicem intelligi non possunt, sive
conceptus unius alterius conceptum non involvit.
VI. Idea vera debet cum suo
ideato convenire.
VII. Quicquid ut non existens
potest concipi, ejus essentia non
involvit existentiam.
ÖNERMELER
ÖNERME 1
Töz doðal olarak deðiþkilerine önseldir.
Tanýt. Bu Taným 3 ve 5’ten açýktýr.
ÖNERME 2
Deðiþik yüklemleri olan iki töz arasýnda ortak hiçbirþey yoktur.
Tanýt. Bu da Taným 3’ten açýktýr. Çünkü her
töz kendinde olmalý ve kendisi yoluyla kavran10
Propositio I
Substantia prior est natura suis affectionibus.
Demonstratio. Patet ex Definitione 3 & 5.
Propositio II
Duae substantiae, diversa attributa
habentes, nihil inter se commune habent.
Demonstratio. Patet etiam ex
Defin. 3. Unaquaeque enim in se
debet esse, & per se debet conci-
I. DE DEO
TANRI ÜZERÝNE
pi, sive conceptus unius conceptum alterius non involvit.
malýdýr, ya da, birinin kavramý ötekinin kavramýný içermez.
Propositio III
Quae res nihil commune inter se habent, earum una alterius causa esse
non potest.
ÖNERME 3
Eðer iki þey arasýnda ortak hiçbirþey yoksa, biri ötekinin
nedeni olamaz.
Demonstratio. Si nihil commune cum se invicem habent, ergo
(per Axiom. 5) nec per se invicem possunt intelligi; adeoque
(per Axiom. 4) una alterius causa esse non potest. Q.E.D.
Propositio IV
Duae, aut plures res distinctae, vel
inter se distinguuntur ex diversitate
attributorum substantiarum, vel ex
diversitate earundem affectionum.
Demonstratio. Omnia, quae
sunt, vel in se, vel in alio sunt
(per Axiom. 1), hoc est (per
Defin. 3 & 5) extra intellectum
nihil datur praeter substantias,
earumque affectiones. Nihil
ergo extra intellectum datur,
per quod plures res distingui
inter se possunt praeter substantias, sive quod idem est (per
Defin. 4) earum attributa, earumque affectiones. Q.E.D.
Tanýt. Eðer birbirleri ile ortak hiçbirþeyleri yoksa (Belit 5’e göre) birbirleri yoluyla anlaþýlamazlar; dolayýsýyla (Belit 4’e göre) biri ötekinin nedeni olamaz.—Q.E.D.
ÖNERME 4
Ýki ya da daha çok deðiþik þey birbirlerinden ya tözlerin yüklemlerinin ayrýmý yoluyla ya da deðiþkilerinin
ayrýmý yoluyla ayýrdedilir.
Tanýt. Olan herþey ya kendinde ya da baþkasýndadýr (Belit 1’e göre), eþ deyiþle (Tan. 3 ve 5’e
göre), anlaðýn dýþýnda tözler ve deðiþkilerinden
baþka hiçbirþey yoktur. Öyleyse anlaðýn dýþýnda
birçok þeyin birbirinden ayýrdedilebilmesi için
tözlerden, ya da, yine ayný þey (Tan. 4), onlarýn
yüklem ve deðiþkilerinden baþka hiçbirþey yoktur.—Q.E.D.
Propositio V
In rerum natura non possunt dari
duae, aut plures substantiae ejusdem naturae, sive attributi.
ÖNERME 5
Þeylerin Doðasýnda [= evrende] ayný doðayý ya da ayný
yüklemi taþýyan iki ya da daha çok töz olamaz.
Demonstratio. Si darentur plures distinctae, deberent inter se
distingui, vel ex diversitate attributorum, vel ex diversitate
affectionum (per Prop. praeced.). Si tantum ex diversitate
attributorum, concedetur ergo,
non dari, nisi unam ejusdem
attributi. At si ex diversitate affectionum, cum substantia sit
prior natura suis affectionibus
(per Prop. 1), depositis ergo
affectionibus, & in se considerata, hoc est (per Defin. 3 & Axiom. 6) vere considerata, non
poterit concipi ab alia distingui,
hoc est (per Prop. praeced.)
non poterunt dari plures, sed
tantum una. Q.E.D.
Tanýt. Eðer deðiþik birçok töz varsa, bunlar birbirlerinden ya yüklemlerinin ayrýlýðý yoluyla ya da
deðiþkilerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilmelidir
(Ön. 4). Eðer yalnýzca yüklemlerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilirlerse, ayný yüklemi taþýyan birden
çok tözün olamayacaðý kabul edilecektir. Eðer
deðiþkilerinin ayrýlýðý yoluyla ayýrdedilirlerse, o
zaman bir töz doðal olarak deðiþkilerine önsel
olduðu için (Ön. 1), deðiþkiler bir yana býrakýlýp
töz kendinde, eþ deyiþle (Tan. 3 ve Bel. 6) doðru
olarak irdelenirse, o zaman baþka bir tözden ayrý
olarak kavranamaz, e.d. (önceki Ön.), ayný doðayý
ya da yüklemi taþýyan iki ya da daha çok deðil ama
yalnýzca bir töz olabilir.—Q.E.D.
11
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
ÖNERME 6
Bir töz bir baþka töz tarafýndan üretilemez.
Propositio VI
Una substantia non potest produci ab
alia substantia.
Tanýt. Þeylerin Doðasýnda ayný yüklemi olan
(önceki Ön.), eþ deyiþle, birþeyi kendi aralarýnda ortaklaþa taþýyan (Ön. 2) iki töz olamaz. Dolayýsýyla (Ön. 3) biri ötekinin nedeni olamaz, ya
da öteki tarafýndan üretilemez. —Q.E.D.
Sonurgu. Bundan þu çýkar ki bir töz baþka
birþey tarafýndan üretilemez. Çünkü, Belit 1 ve
Taným 3 ve 5’ten açýktýr ki, Þeylerin Doðasýnda
tözlerden ve deðiþkilerinden baþka hiçbirþey
yoktur. Ama bir töz bir baþka töz tarafýndan üretilemez (önceki Ön.). Öyleyse bir töz saltýk olarak baþka birþey tarafýndan üretilemez.—Q.E.D.
Bir Baþka Tanýt. Bu aykýrýnýn saçmalýðý yoluyla daha kolay tanýtlanabilir. Çünkü eðer bir töz
baþka birþey tarafýndan üretilebilirse, bilgisi nedeninin bilgisine baðýmlý olmalýdýr (Bel. 4);
ama buna göre (Tan. 3) kendisi bir töz olmayacaktýr.
Demonstratio. In rerum natura
non possunt dari duae substantiae ejusdem attributi (per Prop.
praeced.), hoc est (per Prop. 2),
quae aliquid inter se commune
habent. Adeoque (per Prop. 3)
una alterius causa esse nequit, sive
ab alia non potest produci. Q.E.D.
Corollarium. Hinc sequitur substantiam ab alio produci non posse. Nam in rerum natura nihil
datur praeter substantias, earumque affectiones, ut patet ex Axiom. 1 & Defin. 3 & 5. Atqui a substantia produci non potest (per
Prop. praeced.). Ergo substantia
absolute ab alio produci non
potest. Q.E.D.
Aliter. Demonstratur hoc etiam
facilius ex absurdo contradictorio.
Nam si substantia ab alio posset
produci, ejus cognitio a cognitione suae causae deberet pendere
(per Axiom. 4); adeoque (per Defin. 3) non esset substantia.
ÖNERME 7
Varolmak tözün doðasýna özgüdür.
Tanýt. Bir töz baþka birþey tarafýndan üretilemez (önceki Önermeye Sonurgu); öyleyse
kendinin nedenidir, e.d. (Tan. 1), özü zorunlu
olarak varoluþ içerir, ya da, varoluþ doðasýna
özgüdür.—Q.E.D.
ÖNERME 8
Her töz zorunlu olarak sonsuzdur.
Tanýt. Tek yüklemli töz tek bir töz olmaksýzýn
varolmaz (Ön. 5), ve varolmak tözün doðasýna
özgüdür (Ön. 7). Öyleyse doðasýndan ötürü ya
sonlu ya da sonsuz olarak varolacaktýr. Ama sonlu olarak varolamaz. Çünkü (Tan. 2) o zaman
zorunlu olarak varolmasý gereken (Ön. 7) ve
ayný doðada olan baþka bir töz tarafýndan sýnýrlanmasý gerekecektir; ve böylece ayný yüklemi
taþýyan iki töz varolacatýr, ki saçmadýr (Ön. 5).
Öyleyse sonsuz olarak varolur —Q.E.D.
12
Propositio VII
Ad naturam substantiae pertinet existere.
Demonstratio. Substantia non
potest produci ab alio (per Coroll.
Prop. praeced.); erit itaque causa
sui, id est (per Defin. 1), ipsius
essentia involvit necessario existentiam, sive ad ejus naturam pertinet existere. Q.E.D.
Propositio VIII
Omnis substantia est necessario infinita.
Demonstratio. Substantia unius
attributi non, nisi unica, existit
(per Prop. 5), & ad ipsius naturam
pertinet existere (per Prop. 7).
Erit ergo de ipsius natura, vel finita, vel infinita existere. At non
finita. Nam (per Defin. 2) deberet terminari ab alia ejusdem
naturae, quae etiam necessario
deberet existere (per Prop. 7);
adeoque darentur duae substantiae ejusdem attributi, quod est
absurdum (per Prop. 5). Existit
ergo infinita. Q.E.D.
I. DE DEO
Scholium I. Cum finitum esse
revera sit ex parte negatio, & infinitum absoluta affirmatio existentiae alicujus naturae, sequitur
ergo ex sola Prop. 7 omnem substantiam debere esse infinitam.
Scholium II. Non dubito, quin
omnibus, qui de rebus confuse
judicant, nec res per primas suas
causas noscere consueverunt, difficile sit, demonstrationem Prop.
7 concipere; nimirum quia non
distinguunt inter modificationes
substantiarum, & ipsas substantias, neque sciunt, quomodo res
producuntur. Unde fit, ut principium, quod res naturales habere
vident, substantiis affingant; qui
enim veras rerum causas ignorant, omnia confundunt, & sine
ulla mentis repugnantia tam arbores, quam homines, loquentes fingunt, & homines tam ex lapidibus, quam ex semine, formari, &,
quascunque formas in alias quascunque mutari, imaginantur. Sic
etiam, qui naturam divinam cum
humana confundunt, facile Deo
affectus humanos tribuunt, praesertim quamdiu etiam ignorant,
quomodo affectus in mente producuntur. Si autem homines ad
naturam substantiae attenderent,
minime de veritate Prop. 7 dubitarent; imo haec Prop. omnibus
axioma esset, & inter notiones
communes numeraretur. Nam
per substantiam intelligerent id,
quod in se est, & per se concipitur, hoc est, id, cujus cognitio non
indiget cognitione alterius rei.
Per modificationes autem id,
quod in alio est, & quarum conceptus a conceptu rei, in qua sunt,
formatur: quocirca modificationum non existentium veras ideas
possumus habere; quandoquidem, quamvis non existant actu
extra intellectum, earum tamen
essentia ita in alio comprehenditur, ut per idem concipi possint.
Verum substantiarum veritas extra intellectum non est, nisi in se ipsis, quia per se concipiuntur. Si
quis ergo diceret, se claram, & distinctam, hoc est, veram ideam
substantiae habere, & nihilominus dubitare, num talis substantia
existat, idem hercle esset, ac si
diceret, se veram habere ideam, &
TANRI ÜZERÝNE
Not 1. Sonlu olmak gerçekte herhangi bir doðanýn varoluþunun bölümsel olumsuzlamasý, ve
sonsuz olmak saltýk olumlamasý olduðu için, buna göre, yalnýzca Ön. 7’den, tüm töz sonsuz olmalýdýr.
Not 2. Hiç kuþkum yok ki þeyleri karýþýk bir yolda yargýlayan ve onlarý ilk nedenleri yoluyla anlamaya alýþýk olmayan herkes 7. Önermenin tanýtýný kavramayý güç bulacaktýr, çünkü bunlar
tözlerin deðiþkileri ile tözlerin kendileri arasýnda hiçbir ayrým yapmazlar, ve þeylerin hangi yolda üretildiðini bilmezler. Bu yüzden yanlýþlýkla
doðal þeylerde gördükleri baþlangýcý tözlere
yükledikleri olur; çünkü þeylerin gerçek nedenlerini bilmeyenler herþeyi karýþtýrýr, ve en küçük
bir ansal tiksinme olmaksýzýn aðaçlarýn insanlar
gibi konuþtuklarýný tasarlar, ya da insanlarýn tohumdan doðduklarý gibi taþlardan da yapýldýklarýný ve tüm biçimlerin birbirlerine deðiþebileceklerini imgelerler. Böylece tanrýsal doðayý
insansal ile karýþtýranlar da, özellikle duygularýn
anlýkta nasýl üretildiðini bilmiyorlarsa, kolayca
Tanrýya insan duygularýný yüklerler. Ama eðer
insanlar tözün doðasýna dikkat ederlerse, Önerme 7 konusunda en küçük bir kuþkularý olmayacaktýr; aslýnda bu önerme herkes için bir belit
deðerinde olacak, ve ortak Kavramlar [notiones
communes] arasýnda sayýlacaktýr. Çünkü o zaman
töz ile kendinde olaný ve kendisi yoluyla kavrananý, e.d. bilgisi baþka birþeyin bilgisini gerektirmeyeni anlayacaklardýr. Ama deðiþkiler ile
baþka birþeyde olaný, ve kavramý kendisinde olduðu þeyin kavramýna göre oluþaný anlayacaklardýr; bu yüzden varolmayan deðiþkilerin
gerçek idealarýný edinebiliriz, çünkü bunlar anlaðýn dýþýnda edimsel olarak varolmasalar da,
gene de özleri baþka birþeyde öyle bir yolda kapsanýr ki, onun yoluyla kavranabilirler. Ama tözlerin gerçeklikleri, anlaðýn dýþýnda, onlarýn kendilerinden baþka bir yerde deðildir, çünkü
kendileri yoluyla kavranýrlar. Öyleyse eðer biri
bir tözün açýk ve seçik, e.d. gerçek bir ideasýný
taþýdýðýný, ve gene de bu tözün varolup olmadýðý
konusunda kuþkulu olduðunu söylerse, aslýnda
13
SPÝNOZA
gerçek bir ideasý olduðunu ve gene de bunun
yanlýþ olup olmadýðýný merak ettiðini söyleyen
biri gibi olacaktýr (soruna biraz dikkat eden birine açýk olduðu gibi); benzer olarak, eðer biri tözün yaratýlmýþ olduðunu söylerse, ayný zamanda
yanlýþ bir ideanýn gerçek olduðunu bildirmiþ olacaktýr ki, bundan daha saçma birþey tasarlamak
güçtür; ve öyleyse zorunlu olarak kabul edilmelidir ki tözün varoluþu, özü gibi, bengi bir gerçekliktir. Ve bu yüzden ayný doðada yalnýzca tek bir
tözün olabileceði vargýsýna bir baþka yoldan da
ulaþabiliriz, ve sanýrým bunun nasýl olduðu göstermeye deðerdir. Ama düzenli olarak ilerleyebilmek için belirtmek gerek ki, (1) her bir þeyin gerçek tanýmý tanýmlanan þeyin doðasýndan baþka
birþeyi içermez ve anlatmaz. Bundan þu çýkar ki,
(2) hiçbir taným kendi içinde belli bir sayýda birey kapsamaz ya da anlatmaz, çünkü taným tanýmlanan þeyin doðasýndan baþka birþeyi anlatmaz. Örneðin, bir üçgenin tanýmý yalnýzca ve
yalnýzca bir üçgenin yalýn doðasýný anlatýr, belli
bir sayýda üçgeni deðil. (3) Belirtmek gerek ki
varolan her þey için zorunlu olarak varolmasýný
saðlayan bir neden olmalýdýr. (4) Son olarak
belirteceðiz ki, bir þeyin varolmasýný saðlayan bu
neden ya varolan þeyin doðasýnýn kendisinde ve
tanýmýnda kapsanmalý (çünkü varolmak þeyin
doðasýna özgüdür), ya da onun dýþýnda bir yerde olmalýdýr. Bu kabul edildiðinde, açýktýr ki eðer
Doðada belli bir sayýda birey varsa, zorunlu olarak herhangi bir belirli sayýda bireyin varolmasýna ve daha çok ya da daha az sayýda olmamalarýna yol açan bir neden olmalýdýr. Eðer örneðin
Doðada yirmi insan varolacaksa (ki, daha büyük
bir açýklýk uðruna, ayný zamanda varolduklarýný
ve onlardan önce hiç kimsenin varolmadýðýný
söyleyeceðim), (yirmi insanýn varolmasýnýn bir
nedenini verirken) genelde insan doðasýný neden olarak göstermek yetmeyecek, ama niçin zorunlu olarak yirmiden daha çoðunun ya da daha
azýnýn varolmadýðý konusunda da bir neden göstermek zorunlu olacaktýr, çünkü (3. Noktaya göre) her birinin varolmasý için zorunlu olarak bir
neden olmalýdýr. Ama bu neden (2. ve 3. nokta14
TÖREBÝLÝM / ETHICA
nihilominus dubitare, num falsa sit (ut satis attendenti fit manifestum); vel, si quis statuat,
substantiam creari, simul statuit, ideam falsam factam esse veram, quo sane nihil absurdius
concipi potest; adeoque fatendum necessario est, substantiae
existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem. Atque hinc alio modo concludere
possumus, non dari, nisi unicam,
ejusdem naturae, quod hic ostendere, operae pretium esse
duxi. Ut autem hoc ordine faciam, notandum est, I. veram
uniuscujusque rei definitionem
nihil involvere, neque exprimere praeter rei definitae naturam.
Ex quo sequitur hoc II., nempe
nullam definitionem certum aliquem numerum individuorum
involvere, neque exprimere, quandoquidem nihil aliud exprimit,
quam naturam rei definitae. Ex.
gr. definitio trianguli nihil aliud
exprimit, quam simplicem naturam trianguli; at non certum aliquem triangulorum numerum. III.
Notandum, dari necessario uniuscujusque rei existentis certam
aliquam causam, propter quam
existit. IV. Denique notandum,
hanc causam, propter quam
aliqua res existit, vel debere contineri in ipsa natura, & definitione rei existentis (nimirum
quod ad ipsius naturam pertinet
existere), vel debere extra ipsam
dari. His positis sequitur, quod,
si in natura certus aliquis numerus individuorum existat, debeat necessario dari causa, cur illa
individua, & cur non plura, nec
pauciora existunt. Si ex. gr. in
rerum natura 20 homines existant (quos, majoris perspicuitatis causa, suppono simul existere, nec alios antea in natura
exstitisse), non satis erit (ut scilicet rationem reddamus, cur 20
homines existant) causam naturae humanae in genere ostendere; sed insuper necesse erit, causam ostendere, cur non plures,
nec pauciores, quam 20 existant;
quandoquidem (per Notam III)
uniuscujusque debet necessario
dari causa, cur existat. At haec
causa (per Notam II & III) non
potest in ipsa natura humana
TANRI ÜZERÝNE
I. DE DEO
contineri, quandoquidem vera hominis definitio numerum vicenarium non involvit; adeoque (per
Notam IV) causa, cur hi viginti homines existunt, & consequenter
cur unusquisque existit, debet necessario extra unumquemque dari,
& propterea absolute concludendum, omne id, cujus naturae plura individua existere possunt, debere
necessario, ut existant, causam externam habere. Jam quoniam ad
naturam substantiae (per jam ostensa in hoc Schol.) pertinet existere, debet ejus definitio necessariam existentiam involvere, &
consequenter ex sola ejus definitione debet ipsius existentia concludi. At ex ipsius definitione (ut
jam ex Nota II & III ostendimus)
non potest sequi plurium substantiarum existentia; sequitur ergo ex
ea necessario, unicam tantum
ejusdem naturae existere, ut proponebatur.
Propositio IX
Quo plus realitatis, aut esse unaquaeque res habet, eo plura attributa ipsi
competunt.
Demonstratio . Patet ex Defin. 4.
lara göre) insan doðasýnýn kendisinde kapsanamaz, çünkü insanýn gerçek tanýmý yirmi sayýsýný içermez; bu yüzden (4. noktaya göre) bu yirmi insanýn varolmasýnýn ve buna göre her birinin
varolmasýnýn nedeni zorunlu olarak her birinin
dýþýnda olmalýdýr; böylece saltýk olarak þu vargý
çýkarýlmalýdýr ki, ayný doðada olan birçok bireyden oluþabilen herþey için zorunlu olarak dýþsal bir neden olmalýdýr. Þimdi (bu notta gösterdiðimiz gibi) varolmak tözün doðasýna özgü
olduðu için, tanýmý zorunlu varoluþu içermeli,
ve dolayýsýyla varoluþu yalnýzca tanýmýndan çýkarýlmalýdýr. Ama (2. ve 3. noktalardan gösterdiðimiz gibi) tanýmýndan birden çok tözün varoluþu çýkarsanamayacaðý için, bundan zorunlu
olarak ayný doðada birden çok tözün olamayacaðý sonucu çýkar.
ÖNERME 9
Bir þey ne denli olgusallýk ya da varlýk taþýrsa, o denli
çok yüklemi vardýr.
Tanýt. Taným 4’ten açýktýr.
Propositio X
Unumquodque unius substantiae attributum per se concipi debet.
ÖNERME 10
Bir tözün her yüklemi kendisi yoluyla kavranmalýdýr.
Demonstratio. Attributum enim
est id, quod intellectus de substantia percipit, tanquam ejus essentiam constituens (per Defin. 4),
adeoque (per Defin. 3) per se concipi debet. Q.E.D.
Scholium. Ex his apparet, quod,
quamvis duo attributa realiter distincta concipiantur, hoc est, unum
sine ope alterius, non possumus
tamen inde concludere, ipsa duo
entia, sive duas diversas substantias constituere; id enim est de natura substantiae, ut unumquodque
ejus attributorum per se concipiatur; quandoquidem omnia,
quae habet, attributa simul in ipsa
semper fuerunt, nec unum ab alio
produci potuit; sed unumquodque realitatem, sive esse substantiae exprimit. Longe ergo
abest, ut absurdum sit, uni substantiae plura attributa tribuere;
Tanýt. Çünkü bir yüklem anlaðýn bir tözde
onun özünü oluþturuyor olarak algýladýðý þeydir (Tan. 4), ve buna göre (Tan. 3) kendisi yoluyla kavranmalýdýr.—Q.E.D.
Not. Bu yüzden açýktýr ki, iki yüklemin olgusal olarak ayrý ayrý kavranmasýna, e.d. birinin
ötekinin yardýmý olmaksýzýn kavranmasýna karþýn, bundan iki kendilik ya da iki ayrý töz oluþturduklarý vargýsýný çýkaramayýz; çünkü yüklemlerinden her birinin kendisi yoluyla kavranmasý
tözün doðasýna özgüdür, çünkü taþýdýðý tüm
yüklemler onda her zaman birlikte olmuþlardýr,
ve birinin öteki tarafýndan üretilmiþ olmasý olanaksýzdýr; ama her biri tözün olgusallýðýný ya da
varlýðýný anlatýr. Öyleyse tek bir töze birçok yüklem yüklemek saçma olmaktan çok uzaktýr; tersine, Doðada hiçbirþey þundan daha açýk deðil15
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
dir ki, her varlýk belli bir yüklem altýnda kavranmalýdýr, ve ne denli olgusallýk ya da varlýk
taþýrsa, hem zorunluk ya da bengilik hem de
sonsuzluk anlatan yüklemleri o denli çok olacaktýr; ve buna göre hiçbirþey saltýk olarak sonsuz Varlýðýn zorunlu olarak (Tan. 6’da gösterdiðimiz gibi) her biri belli bir bengi ve sonsuz
özü anlatan sonsuz yüklemlerden oluþan Varlýk olarak tanýmlanmasýndan daha açýk olamaz. Ama gene de tözlerin türlülüðünü hangi belirti ile ayýrdedebileceðimiz sorulacak
olursa, aþaðýda Þeylerin Doðasýnda yalnýzca tek
bir tözün varolduðunu ve bunun saltýk olarak
sonsuz olduðunu gösterecek olan Önermeler
okunabilir ve bunun üzerine o belirti boþuna
istenmiþ olur.
quin nihil in natura clarius, quam
quod unumquodque ens sub aliquo
attributo debeat concipi, &, quo
plus realitatis, aut esse habeat, eo
plura attributa, quae & necessitatem, sive aeternitatem, & infinitatem exprimunt, habeat; & consequenter nihil etiam clarius, quam
quod ens absolute infinitum necessario sit definiendum (ut Defin. 6
tradidimus) ens, quod constat infinitis attributis, quorum unumquodque aeternam, & infinitam certam essentiam exprimit. Si quis
autem jam quaerit, ex quo ergo signo diversitatem substantiarum
poterimus dignoscere, legat sequentes Propositiones, quae ostendunt in rerum natura non, nisi unicam substantiam, existere, eamque
absolute infinitam esse, quapropter
id signum frustra quaereretur.
ÖNERME 11
Her biri bengi ve sonsuz özü anlatan sonsuz yüklemlerden oluþan Tanrý ya da töz zorunlu olarak
vardýr.
Propositio XI
Deus, sive substantia constans infinitis attributis, quorum unumquodque
aeternam, & infinitam essentiam exprimit, necessario existit.
Tanýt. Eðer bu yadsýnýrsa, eðer olanaklýysa
Tanrýnýn varolmadýðýný düþünün. O zaman
(Belit 7) özü varoluþ içermez. Ama bu (Ön. 7)
saçmadýr: Öyleyse Tanrý zorunlu olarak vardýr.
—Q.E.D.
Bir baþka Tanýt. Herþeyin varolmasý ya da varolmamasý için bir neden ya da zemin olmalýdýr. Örneðin bir üçgen varsa, varolmasýnýn bir
zemini ya da nedeni olmalýdýr; ama yoksa, yine
varolmasýný engelleyen ya da onu ortadan kaldýran bir zemin ya da neden olmalýdýr. Þimdi
bu zemin ya da neden ya þeyin doðasýnda kapsanmalý ya da onun dýþýnda olmalýdýr. Örneðin
bir daire-karenin varolmamasýnýn zeminini
dairenin doðasýnýn kendisi gösterir, çünkü bir
çeliþki içerir. Buna karþý, tözün varoluþu yalnýzca onun kendi doðasýndan gelir, çünkü doðasý
varoluþ içerir (bkz. Ön. 7). Ama bir dairenin
ya da üçgenin varolmasýnýn ya da varolmamasýnýn zemini onlarýn kendi doðalarýndan deðil,
ama evrensel cisimsel doðanýn düzeninden gelir; çünkü bundan ya bir üçgenin zorunlu ola-
Demonstratio. Si negas, concipe, si
fieri potest, Deum non existere.
Ergo (per Axiom. 7) ejus essentia
non involvit existentiam. Atqui hoc
(per Prop. 7) est absurdum: Ergo
Deus necessario existit. Q.E.D.
Aliter. Cujuscunque rei assignari
debet causa, seu ratio, tam cur existit, quam cur non existit. Ex. gr. si
triangulus existit, ratio, seu causa
dari debet, cur existit; si autem non
existit, ratio etiam, seu causa dari
debet, quae impedit, quominus
existat, sive quae ejus existentiam
tollat. Haec vero ratio, seu causa,
vel in natura rei contineri debet, vel
extra ipsam. Ex. gr. rationem, cur
circulus quadratus non existat, ipsa
ejus natura indicat; nimirum, quia
contradictionem involvit. Cur autem
contra substantia existat, ex sola etiam ejus natura sequitur, quia scilicet existentiam involvit (vide Prop.
7). At ratio, cur circulus, vel triangulus existit, vel cur non existit, ex
eorum natura non sequitur, sed ex
ordine universae naturae corporeae; ex eo enim sequi debet, vel jam
triangulum necessario existere, vel
impossibile esse, ut jam existat.
16
I. DE DEO
Atque haec per se manifesta
sunt. Ex quibus sequitur, id necessario existere, cujus nulla
ratio, nec causa datur, quae
impedit, quominus existat. Si
itaque nulla ratio, nec causa
dari possit, quae impedit, quominus Deus existat, vel quae
ejus existentiam tollat, omnino concludendum est, eundem necessario existere. At si
talis ratio, seu causa daretur,
ea, vel in ipsa Dei natura, vel
extra ipsam dari deberet, hoc
est, in alia substantia alterius
naturae. Nam si ejusdem naturae esset, eo ipso concederetur
dari Deum. At substantia, quae
alterius esset naturae, nihil cum
Deo commune habere (per
Prop. 2), adeoque neque ejus
existentiam ponere, neque tollere posset. Cum igitur ratio,
seu causa, quae divinam existentiam tollat, extra divinam
naturam dari non possit, debebit necessario dari, siquidem
non existit, in ipsa ejus natura,
quae propterea contradictionem involveret. Atqui hoc de
Ente absolute infinito, & summe perfecto affirmare, absurdum est; ergo nec in Deo, nec
extra Deum ulla causa, seu
ratio datur, quae ejus existentiam tollat, ac proinde Deus
necessario existit. Q.E.D.
Aliter. Posse non existere impotentia est, & contra posse
existere potentia est (ut per se
notum). Si itaque id, quod jam
necessario existit, non nisi
entia finita 2sunt, sunt ergo
entia finita potentiora Ente
absolute infinito: atque hoc
(ut per se notum) absurdum
est; ergo vel nihil existit, vel
Ens absolute infinitum necessario etiam existit. Atqui nos,
vel in nobis, vel in alio, quod
necessario existit, existimus
(vide Axiom. 1 & Prop. 7).
Ergo Ens absolute infinitum,
hoc est (per Defin. 6), Deus
necessario existit. Q.E.D.
Scholium. In hac ultima demonstratione Dei existentiam
a posteriori ostendere volui, ut
demonstratio facilius perciperetur; non autem propterea,
quod ex hoc eodem funda-
TANRI ÜZERÝNE
rak þimdiden varolduðu ya da þimdiden varolmasýnýn olanaksýz olduðu sonucu çýkmalýdýr. Ama bu
kendiliðinden açýktýr. Ve bundan þu çýkar ki eðer
bir þeyin varolmasýný engelleyen hiçbir zemin ya
da neden yoksa o þey zorunlu olarak vardýr. Öyleyse eðer Tanrýnýn varolmasýný engelleyen ya da
varoluþunu ortadan kaldýran hiçbir zemin ve hiçbir neden yoksa, bütünüyle açýktýr ki zorunlu olarak varolduðu vargýsýný çýkarmamýz gerekir. Ama
eðer böyle bir zemin ya da neden varsa, bu ya Tanrýnýn doðasýnýn kendisinde, ya da onun dýþýnda,
e.d. bir baþka doðadaki baþka bir tözde olmalýdýr.
Çünkü eðer ayný doðadaki bir tözde olsaydý, böylelikle þimdiden Tanrýnýn varolduðu kabul edilmiþ
olurdu. Ama bir baþka doðada olan bir tözün Tanrý ile ortak hiçbirþeyi olamaz (Ön. 2), ve dolayýsýyla
ona ne varoluþ verebilir ne de onu ortadan kaldýrabilir. Ve Tanrýnýn varoluþunu ortadan kaldýran
zemin ya da neden tanrýsal doðanýn dýþýnda varolamayacaðý için, eðer tanrýsal doða varolmasaydý,
zorunlu olarak onun doðasýnýn kendisinde varolur, ve bu doða böylece bir çeliþki içerirdi. Ama saltýk olarak sonsuz ve en yüksek düzeyde eksiksiz
Varlýk için bunu ileri sürmek saçmadýr; buna göre
ne Tanrýda ne de Tanrýnýn dýþýnda onun varoluþunu ortadan kaldýrabilecek herhangi bir zemin
vardýr, ve dolayýsýyla Tanrý zorunlu olarak vardýr.
—Q.E.D.
Bir baþka Tanýt. Varolmayabilmek güçsüzlük, varolabilmek ise güçtür (kendiliðinden açýk olduðu
gibi). O zaman eðer sonlu þeyler dýþýnda zorunlu
olarak varolan hiçbirþey yoksa, bundan þu çýkar ki
sonlu þeyler saltýk olarak sonsuz Varlýktan daha
güçlüdürler; ki bu (kendiliðinden açýk olduðu
gibi) saçmadýr; öyleyse, ya hiçbirþey yoktur, ya da
saltýk olarak sonsuz Varlýk zorunlu olarak vardýr.
Ama bizim kendimiz ya kendimizde ya da zorunlu olarak varolan baþka birþeyde varoluruz (bkz.
Belit 1 ve Ön. 7). Öyleyse saltýk olarak sonsuz Varlýk, eþ deyiþle (Tan. 6), Tanrý zorunlu olarak vardýr.—Q.E.D.
Not. Bu son tanýtlamada Tanrýnýn varlýðýný a posteriori göstermeyi istedim; Tanrýnýn varoluþu ayný
temelde a priori doðmayacaðý için deðil, ama tanýt17
SPÝNOZA
lama daha kolay kavranabilsin diye. Çünkü varolabilme bir güç olduðu için, bundan þu çýkar ki,
bir þeyin doðasýna ne denli olgusallýk düþerse,
kendisinden türettiði varolma gücü o denli büyük olur; ve buna göre saltýk olarak sonsuz Varlýðýn ya da Tanrýnýn kendinden saltýk olarak sonsuz bir varoluþ gücü vardýr, ve dolayýsýyla zorunlu
olarak vardýr. Gene de belki de pekçoklarý bu tanýtlamanýn açýklýðýný kolayca göremeyecektir,
çünkü yalnýzca dýþsal nedenlerden kaynaklanan
þeyleri düþünmeye alýþmýþlardýr; ve bunlardan
çabucak doðan, baþka bir deyiþle, kolayca varolan þeylerin kolayca yokolduðunu görürler; buna
karþý, kendilerine daha çok þeyin ait olduðunu
düþündükleri þeyleri üretmenin ise zor olduðu,
e.d. bunlarýn kolayca varolmadýklarý yargýsýnda
bulunurlar. Ama bu önyargýlarý giderebilmek
için, burada bu “Çabuk yapýlan çabuk yiter” deyiminin hangi anlamda doðru olduðunu göstermem gerekmez; ne de, Doðanýn bütününe bakarak, tüm þeylerin eþit ölçüde kolay olduklarýný ya
da olmadýklarýný göstermem gerekir. Ama belirtmek yeterlidir ki, burada dýþsal nedenler tarafýndan üretilen þeylerden deðil, yalnýzca hiçbir dýþsal neden tarafýndan üretilemeyecek (Ön. 6)
tözlerden söz ediyorum. Çünkü dýþsal nedenler
tarafýndan üretilen þeyler, ister çok isterse az sayýda parçadan oluþsunlar, hangi eksiksizliði ya da
olgusallýðý taþýrlarsa taþýsýnlar, tümünü de dýþsal
bir nedenin gücüne borçludurlar, ve dolayýsýyla
varoluþlarý yalnýzca belli bir dýþsal nedenin eksiksizliðinden doðar, kendilerinin deðil. Buna karþý, bir töz hangi eksiksizliði taþýrsa taþýsýn, bunu
hiçbir dýþsal nedene borçlu deðildir; dolayýsýyla
varoluþu da yalnýzca kendi doðasýndan gelmelidir ve öyleyse kendi özünden baþka birþey deðildir. Eksiksizlik o zaman bir þeyin varoluþunu ortadan kaldýrmaz, tersine onu ortaya koyar; ama
eksiklik varoluþu ortadan kaldýrýr, ve buna göre
herhangi birþeyin varoluþu üzerine saltýk olarak
sonsuz ya da eksiksiz Varlýðýn, eþ deyiþle Tanrýnýn
varoluþu üzerine duyduðumuz pekinlikten daha
çoðunu duyamayýz. Çünkü özü tüm eksikliði dýþladýðý ve saltýk eksiksizliði içerdiði için, tam bu
18
TÖREBÝLÝM / ETHICA
mento Dei existentia a priori
non sequatur. Nam, cum posse
existere potentia sit, sequitur,
quo plus realitatis alicujus rei
naturae competit, eo plus virium
a se habere, ut existat; adeoque
Ens absolute infinitum, sive
Deum infinitam absolute potentiam existendi a se habere, qui
propterea absolute existit. Multi tamen forsan non facile hujus
demonstrationis
evidentiam
videre poterunt, quia assueti
sunt, eas solummodo res contemplari, quae a causis externis
fluunt; & ex his, quae cito fiunt,
hoc est, quae facile existunt, eas
etiam facile perire vident, &
contra eas res factu difficiliores
judicant, hoc est, ad existendum
non adeo faciles, ad quas plura
pertinere concipiunt. Verum, ut
ab his praejudiciis liberentur,
non opus habeo hic ostendere,
qua ratione hoc enunciatum, quod cito fit, cito perit, verum sit, nec
etiam, an respectu totius naturae
omnia aeque facilia sint, an
secus. Sed hoc tantum notare
sufficit, me hic non loqui de rebus, quae a causis externis fiunt,
sed de solis substantiis, quae
(per Prop. 6) a nulla causa externa produci possunt. Res enim,
quae a causis externis fiunt, sive
eae multis partibus constent, sive
paucis, quicquid perfectionis,
sive realitatis habent, id omne
virtuti causae externae debetur,
adeoque earum existentia ex
sola perfectione causae externae, non autem suae oritur. Contra, quicquid substantia perfectionis habet, nulli causae
externae debetur; quare ejus
etiam existentia ex sola ejus
natura sequi debet, quae proinde nihil aliud est, quam ejus
essentia. Perfectio igitur rei
existentiam non tollit, sed
contra ponit; imperfectio
autem contra eandem tollit,
adeoque de nullius rei existentia certiores esse possumus,
quam de existentia Entis absolute infiniti, seu perfecti, hoc
est, Dei. Nam quandoquidem
ejus essentia omnem imperfectionem secludit, absolut-
I. DE DEO
amque perfectionem involvit, eo
ipso omnem causam dubitandi
de ipsius existentia tollit, summamque de eadem certitudinem
dat, quod mediocriter attendenti perspicuum fore credo.
Propositio XII
Nullum substantiae attributum potest
vere concipi, ex quo sequatur, substantiam posse dividi.
Demonstratio. Partes enim, in quas
substantia, sic concepta, divideretur,
vel naturam substantiae retinebunt,
vel non. Si primum, tum (per Prop.
8) unaquaeque pars debebit esse
infinita, & (per Prop. 6) causa sui,
& (per Prop. 5) constare debebit ex
diverso attributo, adeoque ex una
substantia plures constitui poterunt,
quod (per Prop. 6) est absurdum.
Adde, quod partes (per Prop. 2) nihil commune cum suo toto haberent, & totum (per Defin. 4 & Prop.
10) absque suis partibus, & esse, &
concipi posset, quod absurdum esse,
nemo dubitare poterit. Si autem
secundum ponatur, quod scilicet
partes naturam substantiae non retinebunt; ergo, cum tota substantia in
aequales partes esset divisa, naturam substantiae amitteret, & esse
desineret, quod (per Prop. 7) est
absurdum.
Propositio XIII
Substantia absolute infinita est indivisibilis.
Demonstratio. Si enim divisibilis esset, partes, in quas divideretur, vel
naturam substantiae absolute infinitae
retinebunt, vel non. Si primum, dabuntur ergo plures substantiae ejusdem naturae, quod (per Prop. 5) est
absurdum. Si secundum ponatur, ergo
(ut supra) poterit substantia absolute infinita desinere esse, quod (per
Prop. 11) est etiam absurdum.
Corollarium. Ex his sequitur, nullam
substantiam, & consequenter nullam substantiam corpoream, quatenus substantia est, esse divisibilem.
Scholium. Quod substantia sit indivisibilis, simplicius ex hoc solo
intelligitur, quod natura substantiae non potest concipi, nisi infinita,
& quod per partem substantiae nihil
aliud intelligi potest, quam substantia finita, quod (per Prop. 8) manifestam contradictionem implicat.
TANRI ÜZERÝNE
yolla varoluþu üzerine kuþkunun tüm nedeni
ortadan kalkar, ve en yüksek pekinlik doðar; ki
sanýrým en az dikkatli biri tarafýndan bile açýkça görülecektir.
ÖNERME 12
Bir tözün bölünebileceðini imleyen hiçbir yüklemi
doðru olarak kavranamaz.
Tanýt. Çünkü böyle kavranan tözün bölünebileceði parçalar ya tözün doðasýný korurlar, ya
da korumazlar. Eðer korurlarsa, o zaman (Ön.
8) her parça sonsuz, ve (Ön. 6) kendinin nedeni olur, ve (Ön. 5) deðiþik bir yüklemden oluþur; öyle ki, tek bir tözden birçok töz yapýlabilir, ki (Ön. 6) saçmadýr. Dahasý, parçalarýn
(Ön. 2) bütünleri ile ortak hiçbirþeyleri olmaz,
ve bütün (Tan. 4 ve Ön. 10) onu oluþturan parçalarý olmaksýzýn olabilir ve kavranabilir, ki bir
saçmalýk olduðundan hiç kimse kuþku duyamaz. Ama ikinci durum alýnýrsa, e.d. parçalarýn tözün doðasýný korumadýklarý varsayýlýrsa,
o zaman bütün bir töz eþit parçalara bölündüðünde töz doðasýný yitirir ve varolmaya son
verir, ki (Ön. 7) saçmadýr.
ÖNERME 13
Saltýk olarak sonsuz töz bölünemezdir.
Tanýt. Eðer bölünebilirse, bölüneceði parçalar saltýk olarak sonsuz tözün doðasýný koruyacak ya da korumayacaklardýr. Eðer korurlarsa,
ayný doðayý taþýyan bir tözler çokluðu olacaktýr, ki (Ön. 5) saçmadýr. Eðer ikinci durum
kabul edilirse, o zaman (yukarýda olduðu gibi
[Ön. 12]) saltýk olarak sonsuz töz varolmaya
son verebilir, ki (Ön. 11) saçmadýr.
Sonurgu. Bundan þu çýkar ki, hiçbir töz, ve
dolayýsýyla hiçbir cisimsel töz, bir töz olduðu
sürece, bölünebilir deðildir.
Not. Tözün bölünemez olduðu þu yolda
daha kolay anlaþýlabilir: Tözün doðasý sonsuz
olarak olmaktan baþka türlü kavranamaz, ve
tözün bir parçasý ile sonlu tözden baþka birþey
anlaþýlamaz, ki (Ön. 8) açýk bir çeliþki içerir.
19
SPÝNOZA
ÖNERME 14
Tanrýdan baþka bir töz ne olabilir ne de kavranabilir.
Tanýt. Tanrý kendisine tözün özünü anlatan
hiçbir yüklemin yadsýnamayacaðý saltýk olarak
sonsuz Varlýk olduðu için (Tan. 6), ve zorunlu
olarak varolduðu için (Ön. 11), bundan þu
çýkar ki eðer Tanrýnýn dýþýnda herhangi bir töz
olmuþ olsaydý, bunun Tanrýnýn belli bir yüklemi yoluyla anlatýlmasý gerekir ve böylece ayný
yüklemi taþýyan iki töz bulunurdu, ki (Ön. 5)
saçmadýr; ve öyleyse Tanrýdan baþka hiçbir töz
olamaz, ve dolayýsýyla baþka hiç biri kavranamaz. Çünkü eðer böyle birþey kavranabilseydi,
zorunlu olarak var olarak kavranýrdý, ve bu (bu
tanýtýn ilk bölümüne göre) saçmadýr. Öyleyse,
Tanrýnýn dýþýnda hiçbir töz olamaz ve kavranamaz.—Q.E.D.
Sonurgu 1. Bundan ilk olarak açýkça þu çýkar
ki, Tanrý birdir, baþka bir deyiþle, (Tan. 6), Doðada yalnýzca bir töz vardýr, ve bu saltýk olarak
sonsuzdur—daha önce Ön. 10’a Notta anýþtýrdýðýmýz gibi.
Sonurgu 2. Dolayýsýyla, ikinci olarak, uzamlý
þey ve düþünen þey ya Tanrýnýn yüklemleri ya
da (Belit 1) Tanrýnýn yüklemlerinin deðiþkileridirler.
TÖREBÝLÝM / ETHICA
Propositio XIV
Praeter Deum nulla dari, neque concipi potest substantia.
Demonstratio. Cum Deus sit ens
absolute infinitum, de quo nullum
attributum, quod essentiam substantiae exprimit, negari potest (per
Defin. 6), isque necessario existat
(per Prop. 11), si aliqua substantia
praeter Deum daretur, ea explicari deberet per aliquod attributum
Dei, sicque duae substantiae ejusdem attributi existerent, quod (per
Prop. 5) est absurdum; adeoque
nulla substantia extra Deum dari
potest, & consequenter non etiam
concipi. Nam si posset concipi,
deberet necessario concipi, ut existens; atqui hoc (per primam partem hujus Demonstrat.) est absurdum. Ergo extra Deum nulla dari,
neque concipi potest substantia.
Q.E.D.
Corollarium I. Hinc clarissime
sequitur I°. Deum esse unicum,
hoc est (per Defin. 6) in rerum
natura non, nisi unam substantiam, dari, eamque absolute infinitam esse, ut in Scholio Prop. 10
jam innuimus.
Corollarium II. equitur II°. rem
extensam, & rem cogitantem, vel
Dei attributa esse, vel (per Axiom.
1) affectiones attributorum Dei.
ÖNERME 15
Varolan herþey Tanrýdadýr, ve Tanrý olmaksýzýn hiçbirþey olamaz. ne de kavranabilir.
Propositio XV
Quicquid est, in Deo est, & nihil sine
Deo esse, neque concipi potest.
Tanýt. Tanrýdan baþka hiçbir töz olamaz ya da
kavranamaz (Ön. 14), e.d. (Tan. 3), Tanrýdan
baþka hiçbirþey kendinde deðildir ve kendisi
yoluyla kavranamaz. Ama kipler (Tan. 5) töz
olmaksýzýn ne olabilir ne de kavranabilirler;
öyleyse ancak tanrýsal özde olabilirler ve yalnýzca onun yoluyla kavranabilirler. Ama tözlerin
ve kiplerin dýþýnda hiçbirþey yoktur (Belit 1).
Öyleyse Tanrý olmaksýzýn hiçbirþey olamaz ve
kavranamaz.—Q.E.D.
Not. Tanrýnýn bir insan gibi beden ve anlýktan oluþtuðunu ve tutkulara açýk olduðunu dü-
Demonstratio. Praeter Deum nulla datur, neque concipi potest substantia (per Prop. 14), hoc est (per
Defin. 3) res, quae in se est, & per
se concipitur. Modi autem (per
Defin. 5) sine substantia nec esse,
nec concipi possunt; quare hi in
sola divina natura esse, & per ipsam
solam concipi possunt. Atqui praeter substantias, & modos nil datur
(per Axiom. 1). Ergo nihil sine Deo
esse, neque concipi potest. Q.E.D.
Scholium. Sunt, qui Deum instar
hominis corpore, & mente constantem, atque passionibus obnoxium fingunt; sed, quam longe hi a
20
I. DE DEO
vera Dei cognitione aberrent,
satis ex jam demonstratis constat. Sed hos mitto: nam omnes,
qui naturam divinam aliquo
modo contemplati sunt, Deum
esse corporeum, negant. Quod
etiam optime probant ex eo,
quod per corpus intelligimus
quamcunque quantitatem, longam, latam, & profundam, certa aliqua figura terminatam,
quo nihil absurdius de Deo,
ente scilicet absolute infinito,
dici potest. Attamen interim aliis rationibus, quibus hoc idem
demonstrare conantur, clare ostendunt, se substantiam ipsam
corpoream, sive extensam a natura divina omnino removere,
atque ipsam a Deo creatam statuunt. Ex qua autem divina potentia creari potuerit, prorsus
ignorant; quod clare ostendit,
illos id, quod ipsimet dicunt,
non intelligere. Ego saltem satis clare, meo quidem judicio,
demonstravi (vide Coroll. Prop.
6 & Schol. 2 Prop. 8) nullam
substantiam ab alio posse produci, vel creari. Porro Prop. 14
ostendimus, praeter Deum nullam dari, neque concipi posse
substantiam; atque hinc conclusimus, substantiam extensam
unum ex infinitis Dei attributis
esse. Verum, ad pleniorem explicationem, adversariorum argumenta refutabo, quae omnia
huc redeunt. Primo, quod substantia corporea, quatenus substantia, constat, ut putant, partibus; & ideo eandem infinitam
posse esse, & consequenter, ad
Deum pertinere posse, negant.
Atque hoc multis exemplis explicant, ex quibus unum, aut alterum afferam. Si substantia corporea, ajunt, est infinita,
concipiatur in duas partes dividi; erit unaquaeque pars, vel
finita, vel infinita. Si illud, componitur ergo infinitum ex duabus partibus finitis, quod est
absurdum. Si hoc, datur ergo
infinitum duplo majus alio infinito, quod etiam est absurdum.
Porro, si quantitas infinita mensuratur partibus pedes aequantibus, infinitis talibus partibus
constare debebit, ut &, si partibus mensuretur digitos aequan-
TANRI ÜZERÝNE
þünenler vardýr; oysa bunlarýn gerçek bir Tanrý
bilgisinden ne denli uzak olduklarý daha önce
tanýtlananlardan yeterince açýktýr. Ama bunlarý
bir yana býrakacaðým, çünkü tanrýsal doða üzerine herhangi bir yolda düþünenlerin tümü de
Tanrýnýn cisimsel olduðunu yadsýmýþlardýr. Onun
böyle olamayacaðýný cisimden belli bir beti tarafýndan sýnýrlanan ve uzunluk, geniþlik ve derinliði olan belirli bir niceliði anladýðýmýzý göstererek kesin olarak tanýtlamýþlardýr; ve Tanrýya, saltýk
olarak sonsuz bir varlýða bunlarý yüklemekten
daha saçma ne olabilir? Gene de bu arada bu
noktayý tanýtlamaya çalýþýrken baþvurduklarý baþka uslamlamalardan cisimsel ya da uzamlý tözü
tanrýsal doðadan bütünüyle ayýrdýklarýný ve onu
Tanrý tarafýndan yaratýlmýþ olarak gördüklerini
açýkça gösterirler. Bununla birlikte, onun hangi
tanrýsal güçten yaratýlmýþ olabileceðini bilmezler,
öyle ki kendi söylediklerinin kendileri tarafýndan
anlaþýlmadýðý açýktýr. Ama, en azýndan kanýmca
yeterince açýk olarak tanýtladým ki, hiçbir töz bir
baþkasýndan üretilemez ya da yaratýlamaz (bkz.
Ön. 6’ya Sonurgu, ve Ön. 8’e Not). Dahasý Ön.
14’te gösterdik ki, Tanrýdan baþka hiçbir töz olamaz ve kavranamaz; ve buna göre uzamlý tözün
Tanrýnýn sonsuz yüklemlerinden biri olduðu vargýsýný çýkardýk. Ama sorunu bütünüyle açýk kýlabilmek için karþýtlarýmýn uslamlamalarýný çürüteceðim ki, tümü de þuna varýr. Ýlk olarak, cisimsel
tözün, töz olduðu sürece, parçalardan oluþtuðunu kabul eder, ve bu yüzden sonsuz olabileceðini
ve dolayýsýyla Tanrýya ait olabileceðini yadsýrlar.
Bunu birçok örnekle geliþtirirler ve bunlardan
birkaçýný göstereceðim. Ýlk olarak, eðer cisimsel
töz sonsuz ise, derler, o zaman onu iki parçaya bölünmüþ olarak düþünelim; her parça öyleyse ya
sonlu ya da sonsuz olacaktýr. Eðer sonlu iseler, o
zaman sonsuz iki sonlu parçadan oluþmuþ olacaktýr, ki saçmadýr. Eðer sonsuz iseler, o zaman bir
baþka sonsuzdan iki kat büyük bir sonsuz vardýr
ki, bu da saçmadýr. Yine, eðer sonsuz nicelik her
biri bir ayak olan eþit parçalar tarafýndan ölçülürse, böyle sonsuz sayýda parçadan oluþmuþ olmalýdýr, ve eðer her biri bir parmak olan eþit parça21
SPÝNOZA
lar tarafýndan ölçülecek olursa, yine ayný þey
geçerlidir; ve öyleyse bir sonsuz sayý bir baþka
sonsuz sayýdan oniki kat büyük olacaktýr.* Son
olarak, eðer sonsuz bir niceliðin bir noktasýndan ilkin birbirlerinden belli ve belirli bir uzaklýkta olan iki çizginin, AB ve AC, sonsuza dek
uzatýldýðýný düþünürsek, hiç kuþkusuz B ve C arasýndaki uzaklýk sürekli olarak artacak, ve bellirli bir uzaklýktan belirlenemez bir uzaklýða geçecektir. Bu yüzden bu saçmalýklar, onlara göre,
sonsuz bir nicelik varsayýmýndan doðduðu için,
cisimsel tözün sonlu olmasý gerektiði ve dolayýsýyla Tanrýnýn özüne ait olamayacaðý vargýsýný
çýkarýrlar. Tanrýnýn en yüksek eksiksizliðinden
ikinci bir uslamlama daha türetilir. Tanrý, derler, saltýk olarak eksiksiz bir varlýk olduðu için
edilgin olamaz; ama cisimsel töz, bölünebilir
olduðu için, edilgin olabilir; öyleyse Tanrýnýn
özüne ait olamaz. Bunlar cisimsel tözün tanrýsal doða için deðersiz ve ona ait olamayacaðýný
tanýtlamaya çalýþan yazarlarda bulduðum uslamlamalardýr. Ama yeterince dikkatli biri bu
noktayý daha þimdiden
yanýtlamýþ olduðumu görecektir; çünkü bu tanýtlamanýn biricik dayanaðý cisimsel tözün parçalardan oluþtuðu sayýltýsýdýr, ki saçma olduðunu
göstermiþtim (Ön. 12, ve Ön. 13’e Sonurgu).
Dahasý, eðer sorun doðru olarak incelenirse görülecektir ki, bu yazarlarýn uzamlý tözün sonlu
olduðu vargýsýný çýkarmak için baþvurduklarý
tüm bu saçmalýklar (aslýnda tümünün de saçmalýk olup olmadýklarýný þimdi tartýþmýyorum) hiçbir biçimde sonsuz nicelik sayýltýsýndan deðil,
ama sonsuz niceliðin ölçülebilir olduðu ve sonlu parçalardan yapýldýðý sayýltýsýndan doðar;
öyleyse bunun yol açtýðý saçmalýklardan sonsuz
niceliðin ölçülemez olduðu ve sonlu parçalardan oluþamayacaðý dýþýnda hiçbir vargý çýkarýlamaz. Ama bu daha þimdiden tanýtladýðýmýz bir
TÖREBÝLÝM / ETHICA
tibus; ac propterea unus numerus
infinitus erit duodecies major alio
infinito. Denque, si ex uno puncto infinitae cujusdam quantitatis
concipiatur, duas lineas, ut AB,
AC, certa, ac determinata in initio
distantia in infinitum protendi;
certum est, distantiam inter B &
C continuo augeri, & tandem ex
determinata indeterminabilem fore. Cum igitur haec absurda sequantur, ut putant, ex eo, quod
quantitas infinita supponitur: inde
concludunt, substantiam corpoream debere esse finitam, & consequenter ad Dei essentiam non
pertinere. Secundum argumentum petitur etiam a summa Dei
perfectione. Deus enim, inquiunt, cum sit ens summe perfectum, pati non potest: atqui substantia corporea, quandoquidem
divisibilis est, pati potest; sequitur
ergo, ipsam ad Dei essentiam non
pertinere. Haec sunt, quae apud
scriptores invenio argumenta, quibus ostendere conantur, substantiam corpoream
divina natura
indignam esse,
nec ad eandem
posse pertinere. Verumenimvero, si quis
recte attendat, me ad haec jam
respondisse comperiet; quandoquidem haec argumenta in eo
tantum fundantur, quod substantiam corpoream ex partibus componi supponunt, quod jam (Prop.
12 cum Coroll. Prop. 13) absurdum esse ostendi. Deinde si quis
rem recte perpendere velit, videbit, omnia illa absurda (siquidem
omnia absurda sunt, de quo jam
non dispuro), ex quibus concludere volunt, substantiam extensam finitam esse, minime ex eo
sequi, quod quantitas infinita supponatur: sed quod quantitatem
infinitam mensurabilem, & ex
partibus finitis conflari supponunt; quare ex absurdis, quae
inde sequuntur, nihil aliud concludere possunt, quam quod quantitas infinita non sit mensurabilis,
& quod ex partibus finitis confla-
*[Burada sözü edilen ölçü 12 ‘parmaða’ bölünen eski Fransýz ‘ayaðý’dýr; (= 324 mm.)]
22
I. DE DEO
ri non possit. Atque hoc idem est,
quod nos supra (Prop. 12 &c.)
jam demonstravimus. Quare telum, quod in nos intendunt, in se
ipsos revera conjiciunt. Si igitur
ipsi ex suo hoc absurdo concludere tamen volunt, substantiam
extensam debere esse finitam,
nihil aliud hercle faciunt, quam si
quis ex eo, quod finxit circulum
quadrati proprietates habere,
concludit, circulum non habere
centrum, ex quo omnes ad circumferentiam ductae lineae sunt
aequales. Nam substantiam corpoream, quae non nisi infinita,
non nisi unica, & non nisi indivisibilis potest concipi (vide Prop. 8,
5 & 12), eam ipsi ad concludendum, eandem esse finitam, ex partibus finitis conflari, & multiplicem
esse,
&
divisibilem,
concipiunt. Sic etiam alii, postquam fingunt, lineam ex punctis
componi, multa sciunt invenire
argumenta, quibus ostendant,
lineam non posse in infinitum
dividi. Et profecto, non minus
absurdum est ponere, quod substantia corporea ex corporibus,
sive partibus componatur, quam
quod corpus ex superficiebus, superficies ex lineis, lineae denique
ex punctis componantur. Atque
hoc omnes, qui claram rationem
infallibilem esse sciunt, fateri debent, & imprimis ii, qui negant,
dari vacuum. Nam si substantia
corporea ita posset dividi, ut ejus
partes realiter distinctae essent,
cur ergo una pars non posset annihilari, manentibus reliquis, ut
ante, inter se connexis? & cur omnes ita aptari debent, ne detur
vacuum? Sane rerum, quae realiter ab invicem distinctae sunt, una
sine alia esse, & in suo statu manere potest. Cum igitur vacuum in
natura non detur (de quo alias),
sed omnes partes ita concurrere
debent, ne detur vacuum, sequitur hinc etiam, easdem non posse realiter distingui, hoc est, substantiam corpoream, quatenus
substantia est, non posse dividi. Si
quis tamen jam quaerat, cur nos
TANRI ÜZERÝNE
noktadýr (Ön. 12, vb.). Ve böylece bize çevirdikleri oku gerçekte kendilerine karþý yöneltmiþlerdir. Öyleyse, eðer bu saçmalýklarýndan uzamlý
tözün sonlu olmasý gerektiði vargýsýný çýkarmaya çalýþýrlarsa, gerçekte bir dairenin bir karenin
özelliklerini taþýdýðýný, ve bu yüzden bir dairenin kendisinden çevreye çizilen tüm çizgilerin
birbirine eþit olduðu bir özeði olmadýðý vargýsýný çýkardýðýný sanan biri gibi davranmýþ olacaklardýr. Çünkü ancak sonsuz, bir ve bölünmez
olarak kavranabilen cisimsel tözün (Ön. 8, 5 ve
12) sonlu olduðunu tanýtlayabilmek için, onu
sonlu parçalardan oluþmuþ ve çoklu ve bölünebilir olarak düþünürler. Tam olarak ayný yolda,
bir çizginin noktalardan oluþmuþ olduðunu varsayan baþkalarý onun sonsuza dek bölünebilir
olmadýðýný göstermek için çok sayýda uslamlama bulabilirler. Ve gerçekte cisimsel tözün
cisimlerden ya da parçalardan oluþmuþ olduðunu ileri sürmek bir cismin yüzeylerden, yüzeylerin çizgilerden, ve son olarak çizgilerin noktalardan oluþtuðunu ileri sürmekten daha az
saçma deðildir. Duru usun yanýlmaz olduðunu
bilen herkesin, özellikle bir boþluðun olabileceðini yadsýyanlarýn bunu kabul etmesi gerekir.
Çünkü eðer cisimsel töz parçalarýnýn olgusal
olarak ayrý olacaklarý bir yolda bölünebilirse,
niçin baþkalarý daha önce olduðu gibi birbirlerine baðlý kalýrken tek bir parça yokedilemesin?
ve niçin tümünün de hiçbir boþluðun kalmayacaðý bir yolda biraraya uydurulmasý gereksin?
Çünkü birbirlerinden olgusal olarak ayrý olan
þeyler arasýnda hiç kuþkusuz biri öteki olmaksýzýn olabilir ve kendi durumunda kalabilir. Öyleyse doðada hiçbir boþluk olmadýðý için (bir
konu ki baþka bir yerde deðineceðim),* ve tüm
parçalarýn bir boþluðun oluþumunu önleyecek
bir yolda birleþmeleri gerektiði için, bundan þu
çýkar ki olgusal olarak ayrý olamazlar, e.d. cisimsel töz, töz olarak, bölünemez. Gene de, eðer
þimdi niçin niceliði bölünebilir olarak düþünme
*[Törebilim’de ‘boþluk’tan bir daha söz edilmez. Bir baþka yerde (Ep. 13, 1663) Spinoza
bir boþluðun varoluþunu kabul etmek yokluðun (nihil) hiçbir özelliði olmamasý olgusu ile
çeliþecektir der. (Parkinson’un Notu.)]
23
SPÝNOZA
yönünde doðal bir eðilim olduðu sorulacak
olursa, yanýtým niceliðin bizim tarafýmýzdan þu
iki yolda düþünüldüðü olacaktýr: bir kez soyut
olarak ya da yüzeysel olarak, eþ deyiþle, onu
imgelediðimiz gibi; ya da töz olarak, ki yalnýzca anlak tarafýndan yapýlýr. Öyleyse eðer niceliði sýk sýk ve kolayca yaptýðýmýz gibi imgelemde
olduðu gibi görecek olursak, onu sonlu, bölünebilir, ve parçalardan oluþmuþ olarak buluruz;
ama anlakta olduðu gibi görürsek ve töz olarak
kavrarsak—ki çok güçtür—o zaman, daha önce
yeterli olarak tanýtladýðýmýz gibi, onu sonsuz,
bir, ve bölünmez olarak buluruz. Bu imgelemi
ve anlaðý birbirinden ayýrdetmeyi bilenlere yeterince açýk gelecektir: özellikle özdeðin her
yerde ayný olduðuna, ve onu deðiþik yollarda
deðiþkiye uðramýþ olarak düþünmedikçe parçalarýnýn birbirinden ayrý olmadýðýna, baþka bir
deyiþle, olgusal olarak deðil ama kipsel olarak
ayýrdedildiklerine dikkat edersek. Örneðin
suyu, su olduðu sürece, bölünmüþ olarak, ve
parçalarýný birbirlerinden ayrýlmýþ olarak düþünürüz; ama cisimsel töz olduðu sürece deðil,
çünkü böyle olarak ne ayýrýlmýþ ne de bölünmüþtür. Dahasý, su, su olduðu sürece, yaratýlýr
ve yokedilir; buna karþý töz olduðu sürece ne
yaratýlýr ne de yokedilir. Sanýrým bununla ikinci
uslamlamaya da yanýt vermiþ oldum, çünkü o
da özdeðin, töz olarak düþünüldüðünde, bölünebilir ve parçalardan oluþmuþ olduðu sayýltýsý üzerine dayanýr. Ve bu böyle olmasa bile,
özdeðin niçin tanrýsal doðaya yaraþmaz olduðunu bilmiyorum, çünkü (Ön. 14) Tanrýnýn dýþýnda onun etkilenebileceði hiçbir töz varolamaz.
Tüm þeyler, diyorum, Tanrýdadýr, ve olan herþey yalnýzca Tanrýnýn sonsuz doðasýnýn yasalarýna göre olur, ve onun özünün zorunluðundan doðar (birazdan göstereceðim gibi); buna
göre Tanrýnýn herhangi birþeyden etkilendiði,
ya da uzamlý tözün, üstelik bengi ve sonsuz
olma koþuluyla bölünebilir olduðu varsayýlsa
bile, tanrýsal doðaya yaraþmaz olduðu ne olursa olsun ileri sürülemez. Ama bu konu üzerinde þimdilik yeterince durduk.
24
TÖREBÝLÝM / ETHICA
ex natura ita propensi simus ad
dividendam quantitatem? ei respondeo, quod quantitas duobus
modis a nobis concipitur, abstracte scilicet, sive superficialiter, prout nempe ipsam imaginamur, vel
ut substantia, quod a solo intellectu fit. Si itaque ad quantitatem
attendimus, prout in imaginatione
est, quod saepe, & facilius a nobis
fit, reperietur finita, divisibilis, &
ex partibus conflata; si autem ad
ipsam, prout in intellectu est,
attendimus, & eam, quatenus substantia est, concipimus, quod difficillime fit, tum, ut jam satis demonstravimus, infinita, unica, &
indivisibilis reperietur. Quod
omnibus, qui inter imaginationem, & intellectum distinguere
sciverint, satis manifestum erit:
Praecipue si ad hoc etiam attendatur, quod materia ubique eadem
est, nec partes in eadem distinguuntur, nisi quatenus materiam diversimode affectam esse concipimus,
unde ejus partes modaliter tantum
distinguuntur, non autem realiter.
Ex. gr. aquam, quatenus aqua est,
dividi concipimus, ejusque partes
ab invicem separari; at non, quatenus substantia est corporea; eatenus enim neque separatur, neque
dividitur. Porro aqua, quatenus
aqua, generatur, & corrumpitur;
at, quatenus substantia, nec generatur, nec corrumpitur. Atque his
me ad secundum argumentum etiam respondisse puto: quandoquidem id in eo etiam fundatur, quod
materia, quatenus substantia, divisibilis sit, & ex partibus confletur.
Et quamvis hoc non esset, nescio,
cur divina natura indigna esset:
quandoquidem (per Prop. 14)
extra Deum nulla substantia dari
potest, a qua ipsa pateretur.
Omnia, inquam, in Deo sunt, &
omnia, quae fiunt, per solas leges
infinitae Dei naturae fiunt, & ex
necessitate ejus essentiae (ut mox
ostendam) sequuntur; quare nulla ratione dici potest, Deum ab
alio pati, aut substantiam extensam divina natura indignam esse;
tametsi divisibilis supponatur,
dummodo aeterna, & infinita concedatur. Sed de his impraesentiarum satis.
I. DE DEO
TANRI ÜZERÝNE
Ex necessitate divinae naturae, infinita infinitis modis (hoc est, omnia,
quae sub intellectum infinitum cadere possunt) sequi debent.
ÖNERME 16
Tanrýsal doðanýn zorunluðundan sonsuz yolda sonsuz sayýda þey (e.d., sonsuz anlak altýna düþebilen
herþey) doðmalýdýr.
Demonstratio. Haec Propositio
unicuique manifesta esse debet,
si modo ad hoc attendat, quod ex
data cujuscunque rei definitione
plures proprietates intellectus
concludit, quae revera ex eadem
(hoc est, ipsa rei essentia) necessario sequuntur, & eo plures, quo
plus realitatis rei definitio exprimit, hoc est, quo plus realitatis rei
definitae essentia involvit. Cum
autem natura divina infinita absolute attributa habeat (per Defin.
6), quorum etiam unumquodque
infinitam essentiam in suo genere exprimit, ex ejusdem ergo
necessitate infinita infinitis modis
(hoc est, omnia, quae sub intellectum infinitum cadere possunt)
necessario sequi debent. Q.E.D.
Corollarium I. Hinc sequitur I°.
Deum omnium rerum, quae sub
intellectum infinitum cadere possunt, esse causam efficientem.
Corollarium II. Sequitur II°.
Deum causam esse per se, non
vero per accidens.
Corollarium III. Sequitur III°.
Deum esse absolute causam primam.
Tanýt. Bu önerme herhangi birþeyin verili
tanýmýndan anlaðýn gerçekte ondan (e.d. þeyin
özünün kendisinden) zorunlu olarak doðan
bir dizi özelliði çýkarsadýðýný, ve bir þeyin tanýmý ne denli olgusallýk anlatýrsa, eþ deyiþle, tanýmlanan þeyin özü ne denli olgusallýk içerirse, anlaðýn da o denli özellik çýkarsayacaðýný
düþünen herkese açýk gelmelidir. Ama tanrýsal
doðanýn her biri kendi türünde sonsuz özü
anlatan saltýk olarak sonsuz yüklemi olduðu
için (Tan. 6), tanrýsal doðanýn zorunluðundan
sonsuz sayýda þey sonsuz yolda (eþ deyiþle, sonsuz anlaðýn altýna düþen herþey) zorunlu olarak
doðmalýdýr.—Q.E.D.
Sonurgu 1. Bundan þu çýkar ki, Tanrý sonsuz
anlaðýn altýna düþebilen herþeyin etker nedenidir.
Sonurgu 2. Ýkinci olarak þu çýkar ki, Tanrý kendisi yoluyla bir nedendir, ilinek yoluyla [per accidens] deðil.
Sonurgu 3. Üçüncü olarak þu çýkar ki, Tanrý saltýk olarak ilk nedendir.
Propositio XVII
Deus ex solis suae naturae legibus, &
a nemine coactus agit.
ÖNERME 17
Tanrý yalnýzca kendi doðasýnýn yasalarýna göre davranýr, ve hiçbirþey tarafýndan zorlanmaz.
Propositio XVI
Demonstratio. Ex sola divinae
naturae necessitate, vel (quod
idem est) ex solis ejusdem naturae legibus, infinita absolute
sequi, modo Prop. 16 ostendimus; & Prop. 15 demonstravimus, nihil sine Deo esse, nec concipi posse, sed omnia in Deo esse;
quare nihil extra ipsum esse
potest, a quo ad agendum determinetur, vel cogatur, atque adeo
Deus ex solis suae naturae legibus, & a nemine coactus agit.
Q.E.D.
Corollarium I. Hinc sequitur I°.
nullam dari causam, quae Deum
extrinsece, vel intrinsece, praeter
Tanýt. Az önce gösterdik ki (Ön. 16), yalnýzca tanrýsal doðanýn zorunluðundan, ya da, (yine ayný þey,) yalnýzca tanrýsal doðanýn yasalarýndan sonsuz sayýda þey saltýk olarak doðar; ve Ön.
15’te tanýtladýk ki hiçbirþey Tanrý olmaksýzýn
olamaz ve kavranamaz, ama herþey Tanrýdadýr;
öyleyse Tanrýnýn dýþýnda onu eylemlerinde belirleyebilecek ya da zorlayabilecek hiçbirþey olamaz; ve öyleyse Tanrý yalnýzca kendi doðasýnýn
yasalarýna göre davranýr, ve baþka hiçbirþey tarafýndan zorlanmaz.—Q.E.D.
Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrýyý dýþardan ya da içerden eyleme yöneltebil25
SPÝNOZA
mek için kendi doðasýnýn eksiksizliðinden baþka
hiçbir neden yoktur.
Sonurgu 2. Ýkinci olarak, yalnýzca Tanrý özgür
bir nedendir. Çünkü yalnýzca Tanrý salt kendi doðasýnýn zorunluðundan varolur (Ön. 11 ve Sonurgu 1, Ön. 14), ve salt kendi doðasýnýn zorunluðundan davranýr (önceki Ön.). Öyleyse (Tan.
7), yalnýzca o özgür bir nedendir .—Q.E.D.
Not. Baþkalarý Tanrýnýn özgür bir neden olduðunu, çünkü onun doðasýndan doðduklarýný,
e.d. onun gücü içinde olduklarýný söylediðimiz
þeylerin olmamasýný ya da onun tarafýndan üretilmemesini saðlayabileceðini sanýrlar. Ama bu
tam olarak Tanrýnýn bir üçgenin üç açýsýnýn iki
dik açýya eþit olmasýnýn bir üçgenin doðasýndan
gelmemesini, ya da verili bir nedenden bir etkinin doðmamasýný saðlayabileceðini söylemektir,
ki saçmadýr. Bundan baþka, daha sonra bu önermenin yardýmý olmaksýzýn, ne anlaðýn ne de istencin Tanrýnýn doðasýna ait olmadýðýný göstereceðim. Çok iyi biliyorum ki birçoklarý en büyük
anlaðýn ve özgür istencin Tanrýnýn doðasýna ait
olduðunu tanýtlayabileceklerini söylerler; çünkü
Tanrýya yükleyebilmek için bizim durumumuzda
en yüksek eksiksizlik olandan daha eksiksiz birþey bilmediklerini söylerler. Dahasý, Tanrýyý edimsel olarak en yüksek anlaða iye olarak düþünmelerine karþýn, gene de onun edimsel olarak
anlaðýnda olan herþeyin varolmasýný saðlayabileceðine inanmazlar; çünkü bununla onun gücünü yokedeceklerini sanýrlar. Derler ki, eðer anlaðýnda olan herþeyi yaratmýþ olsaydý, daha çoðunu
yaratamazdý, ve inanýrlar ki bu Tanrýnýn herþeyegücü-yeterliðine ters düþer; böylece Tanrýnýn herþeye ilgisiz olduðunu, ve belli bir saltýk istenç
yoluyla yaratmak için karar verdikleri dýþýnda hiçbirþey yaratmadýðýný söylemeyi yeðlerler. Ama sanýrým yeterince açýk olarak gösterdim ki (Ön.
16), Tanrýnýn en yüksek gücünden, ya da sonsuz
doðasýndan sonsuz yolda sonsuz sayýda þey, e.d.
tüm þeyler zorunlu olarak doðmuþtur, ya da her
zaman bir üçgenin iç açýlarýnýn iki dik açýya eþit
olmasýnýn bengilikten bengiliðe onun doðasýndan doðmasý ile ayný zorunlukla doðarlar.
26
TÖREBÝLÝM / ETHICA
ipsius naturae perfectionem,
incitet ad agendum.
Corollarium II. Sequitur II°. solum Deum esse causam liberam.
Deus enim solus ex sola suae naturae necessitate existit (per
Prop. 11 & Coroll. 1 Prop. 14),
& ex sola suae naturae necessitate agit (per Prop. praeced.).
Adeoque (per Defin. 7) solus
est causa libera. Q.E.D.
Scholium. Alii putant, Deum
esse causam liberam, propterea
quod potest, ut putant, efficere,
ut ea, quae ex ejus natura sequi
diximus, hoc est, quae in ejus
potestate sunt, non fiant, sive ut
ab ipso non producantur. Sed
hoc idem est, ac si dicerent, quod
Deus potest efficere, ut ex natura trianguli non sequatur, ejus
tres angulos aequales esse duobus rectis; sive ut ex data causa
non sequatur effectus, quod est
absurdum. Porro infra absque
ope hujus Propositionis ostendam, ad Dei naturam neque intellectum, neque voluntatem
pertinere. Scio equidem plures
esse, qui putant, se posse demonstrare, ad Dei naturam
summum intellectum, & liberam voluntatem pertinere; nihil
enim perfectius cognoscere sese ajunt, quod Deo tribuere possunt, quam id, quod in nobis
summa est perfectio. Porro,
tametsi Deum actu summe
intelligentem concipiant, non
tamen credunt, eum posse omnia, quae actu intelligit, efficere, ut existant; nam se eo modo
Dei potentiam destruere putant. Si omnia, inquiunt, quae
in ejus intellectu sunt, creavisset, nihil tum amplius creare
potuisset, quod credunt Dei
omnipotentiae repugnare; ideoque maluerunt Deum ad omnia indifferentem statuere, nec
aliud creantem praeter id; quod
absoluta quadam voluntate decrevit creare. Verum ego me satis
clare ostendisse puto (vide
Prop. 16), a summa Dei potentia, sive infinita natura infinita
infinitis modis, hoc est, omnia
necessario effluxisse, vel semper
eadem necessitate sequi, eodem
modo, ac ex natura trianguli ab
aeterno, & in aeternum sequi-
I. DE DEO
tur, ejus tres angulos aequari
duobus rectis. Quare Dei omnipotentia actu ab aeterno fuit, &
in aeternum in eadem actualitate manebit. Et hoc modo Dei omnipotentia longe, meo quidem
judicio, perfectior statuitur. Imo
adversarii Dei omnipotentiam
(liceat aperte loqui) negare videntur. Coguntur enim fateri,
Deum infinita creabilia intelligere, quae tamen nunquam creare poterit. Nam alias, si scilicet
omnia, quae intelligit, crearet,
suam, juxta ipsos, exhauriret
omnipotentiam, & se imperfectum redderet. Ut igitur Deum
perfectum statuant, eo rediguntur, ut simul statuere debeant,
ipsum non posse omnia efficere,
ad quae ejus potentia se extendit, quo absurdius, aut Dei omnipotentiae magis repugnans,
non video, quid fingi possit. Porro, ut de intellectu, & voluntate,
quos Deo communiter tribuimus, hic etiam aliquid dicam; si
ad aeternam Dei essentiam, intellectus scilicet, & voluntas pertinent, aliud sane per utrumque
hoc attributum intelligendum est,
quam quod vulgo solent homines. Nam intellectus, & voluntas,
qui Dei essentiam constituerent,
a nostro intellectu, & voluntate,
toto coelo differre deberent, nec
in ulla re, praeterquam in nomine, convenire possent; non aliter scilicet, quam inter se conveniunt canis, signum coeleste, &
canis, animal latrans. Quod sic
demonstrabo. Si intellectus ad
divinam naturam pertinet, non
poterit, uti noster intellectus,
posterior (ut plerisque placet),
vel simul natura esse cum rebus
intellectis, quandoquidem Deus
omnibus rebus prior est causalitate (per Coroll. 1 Prop. 16); sed
contra veritas, & formalis rerum
essentia ideo talis est, quia talis
in Dei intellectu existit objective. Quare Dei intellectus, quatenus Dei essentiam constituere
concipitur, est revera causa rerum, tam earum essentiae, quam
earum existentiae; quod ab iis
videtur etiam fuisse animadversum, qui Dei intellectum, voluntatem, & potentiam unum &
TANRI ÜZERÝNE
Öyleyse Tanrýnýn herþeye-gücü-yeterliði bengilikten bu yana edimsel olmuþtur, ve bengilik
boyunca ayný edimsellikte kalacaktýr. Bu yolda
onun herþeye-gücü-yeterliði, en azýndan benim
görüþümde, çok daha eksiksiz bir yolda gösterilmiþ olur. Karþýtlarým aslýnda (eðer açýk konuþmama izin verilirse) Tanrýnýn herþeye-gücü-yeterliðini yadsýyor gibi görünürler. Çünkü onun
yaratýlabilecek ama gene de hiçbir zaman yaratamadýðý sonsuz sayýda þeyi düþündüðünü kabul
etmek zorunda kalýrlar. Çünkü eðer düþündüðü
herþeyi yaratmýþ olsaydý, onlara göre, herþeyegücü-yeterliðini tüketir ve kendini eksik kýlardý.
Böylece, ortaya eksiksiz bir Tanrý koyabilmek
için, gücünün eriþtiði herþeyi yapma açýsýndan
yeteneksiz olduðunu ileri sürmeye zorlanýrlar; ve
bundan daha saçma, ya da Tanrýnýn herþeyegücü-yeterliðine bundan daha ters düþen baþka
birþeyin tasarlanabileceðini düþünemiyorum.
Dahasý, burada genellikle Tanrýya yüklediðimiz
anlak ve istenç konusunda da birþeyler söylemek
gerekirse, eðer anlak ve istenç onun bengi özüne ait iseler, bu yüklemler hiç kuþkusuz insanlarýn genellikle onlarý kullandýklarý anlamda anlaþýlamazlar. Çünkü onun özünü oluþturabilecek
anlak ve istenç bizim anlak ve istencimizden
bütünüyle ayrý olmalýdýr, ve bizimkileri addan
baþka hiçbirþeyde andýramaz; ya da aralarýnda
göksel Köpek takýmyýldýzý ile havlayan bir hayvan
olarak köpek arasýnda olandan daha öte bir benzerlik olamaz. Bunu þöyle tanýtlayacaðým. Eðer
anlak tanrýsal doðaya aitse, bu, bizim anlaðýmýz
gibi, düþündüðü þeylerden (birçoklarýnýn sandýðý gibi) sonra olamaz, ne de doðasýnda onlarla
eþzamanlý olmasý olanaklýdýr, çünkü Tanrý nedensellikte tüm þeylere önseldir (Ön. 16, Sonurgu 1); ama tersine þeylerin gerçeklikleri ve biçimsel özleri Tanrýnýn anlaðýnda nesnel olarak öyle
varolduklarý için öyledir. Buna göre Tanrýnýn anlaðý, onun özünü oluþturuyor olarak düþünüldüðü sürece, gerçekte þeylerin özlerinin olduðu
gibi varoluþlarýnýn da nedenidir; bir olgu ki Tanrýnýn anlak, istenç ve gücünün bir ve ayný þey
olduðunu ileri sürenler tarafýndan saptanmýþ
27
SPÝNOZA
görünür. Öyleyse, Tanrýnýn anlaðý þeylerin özlerinin olduðu gibi varoluþlarýnýn da biricik nedeni olduðu için (daha önce gördüðümüz gibi),
zorunlu olarak özü açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da onlardan ayrý olmalýdýr.
Çünkü etki nedeninden tam olarak nedeninden aldýðý þeyde ayrýlýr. Örneðin, bir insan bir
baþkasýnýn özünün deðil ama varoluþunun nedenidir; çünkü öz bengi bir gerçekliktir: Öyleyse iki insan özde birbirlerini tam olarak andýrabilseler de, varoluþ açýsýndan ayrý olmalýdýrlar;
ve buna göre, birinin varoluþu sona ererse, bu
yüzden ötekinin varoluþu sona ermeyecektir;
ama birinin özü yokedilebilseydi ve kendini
yanlýþ olarak gösterebilseydi, ötekinin özü de
yokolurdu. Bu yüzden bir etkinin özünün olduðu gibi varoluþunun da nedeni olan bir þey özü
açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da o
etkiden ayrý olmalýdýr. Ama Tanrýnýn anlaðý
bizim anlaðýmýzýn özünün olduðu gibi varoluþunun da nedenidir; öyleyse Tanrýnýn anlaðý
tanrýsal özü oluþturuyor olarak düþünüldüðü
sürece bizim anlaðýmýzdan özü açýsýndan olduðu gibi varoluþu açýsýndan da ayrý olacaktýr, ve
ne de bizim anlaðýmýzla addan baþka birþeyde
anlaþabilir, ki tanýtlamaya çalýþtýðýmýz nokta
buydu. Ayný tanýtlama, kolayca görülebileceði
gibi, istenç için de verilebilir.
ÖNERME 18
Tanrý tüm þeylerin geçici deðil ama içkin nedenidir.
Tanýt. Olan herþey Tanrýdadýr, ve Tanrý yoluyla kavranmalýdýr (Ön. 15), ve öyleyse (Ön. 16,
Sonurgu 1) Tanrý onda olan þeylerin nedenidir,
ki tanýtlanmasý gereken ilk noktaydý. Dahasý,
Tanrýnýn dýþýnda hiçbir töz (Ön. 14), eþ deyiþle
(Tan. 3), Tanrýnýn dýþýnda kendinde olan hiçbir þey olamaz, ki ikinci noktaydý. Tanrý öyleyse
tüm þeylerin geçici deðil ama içkin nedenidir.—
Q.E.D.
ÖNERME 19
Tanrý, ya da Tanrýnýn tüm yüklemleri bengidir.
28
TÖREBÝLÝM / ETHICA
idem esse asseruerunt. Cum itaque
Dei intellectus sit unica rerum causa, videlicet (ut ostendimus) tam
earum essentiae, quam earum
existentiae, debet ipse necessario
ab iisdem differre, tam ratione essentiae, quam ratione existentiae. Nam causatum differt a sua causa praecise in eo, quod a causa
habet. Ex. gr. homo est causa existentiae, non vero essentiae alterius hominis; est enim haec aeterna
veritas: & ideo secundum essentiam prorsus convenire possunt; in
existendo autem differre debent;
& propterea, si unius existentia
pereat, non ideo alterius peribit;
sed, si unius essentia destrui posset, & fieri falsa, destrueretur etiam alterius essentia. Quapropter
res, quae & essentiae, & existentiae, alicujus effectus est causa, a tali
effectu differre debet, tam ratione essentiae, quam ratione existentiae. Atqui Dei intellectus est &
essentiae, & existentiae nostri
intellectus causa: ergo Dei intellectus, quatenus divinam essentiam constituere concipitur, a nostro intellectu, tam ratione
essentiae, quam ratione existentiae differt, nec in ulla re, praeterquam in nomine, cum eo convenire potest, ut volebamus. Circa
voluntatem eodem modo proceditur, ut facile unusquisque videre
potest.
Propositio XVIII
Deus est omnium rerum causa immanens, non vero transiens.
Demonstratio. Omnia, quae sunt,
in Deo sunt, & per Deum concipi
debent (per Prop. 15), adeoque
(per Coroll. 1 Prop. 16 hujus)
Deus rerum, quae in ipso sunt, est
causa, quod est primum. Deinde
extra Deum nulla potest dari substantia (per Prop. 14), hoc est (per
Defin. 3), res, quae extra Deum in
se sit, quod erat secundum. Deus
ergo est omnium rerum causa immanens, non vero transiens. Q.E.D.
Propositio XIX
Deus, sive omnia Dei attributa sunt
aeterna.
I. DE DEO
TANRI ÜZERÝNE
Demonstratio. Deus enim (per Defin. 6) est substantia, quae (per
Prop. 11) necessario existit, hoc est
(per Prop. 7), ad cujus naturam
pertinet existere, sive (quod idem
est) ex cujus definitione sequitur
ipsum existere, adeoque (per
Defin. 8) est aeternus. Deinde per
Dei attributa intelligendum est id,
quod (per Defin: 4) Divinae substantiae essentiam exprimit, hoc est,
id, quod ad substantiam pertinet:
id ipsum, inquam, ipsa attributa
involvere debent. Atqui ad naturam substantiae (ut jam ex Prop. 7
demonstravi) pertinet aeternitas.
Ergo unumquodque attributorum
aeternitatem involvere debet, adeoque omnia sunt aeterna. Q.E.D.
Scholium. Haec Propositio quam
clarissime etiam patet ex modo,
quo (Prop. 11) Dei existentiam
demonstravi; ex ea, inquam, demonstratione constat, Dei existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem. Deinde (Prop.
19 Principiorum Cartesii) alio etiam
modo Dei aeternitatem demonstravi, nec opus est eum hic repetere.
Tanýt. Çünkü Tanrý (Tan. 6) zorunlu olarak
varolan tözdür (Ön. 11), baþka bir deyiþle, (Ön.
7), özüne varolmanýn ait olduðu bir töz, ya da
(yine ayný þey) varolduðu tanýmýndan çýkan bir
tözdür, ve öyleyse (Tan. 8) bengidir. Yine,
Tanrýnýn yüklemleri ile tanrýsal tözün özünü
anlatan þey (Tan. 4), e.d. töze ait olan þey anlaþýlacaktýr; bu ise, diyorum, yüklemlerin içermeleri gereken þeyin kendisidir. Ama bengilik
tözün doðasýna aittir (Ön. 7’den tanýtladýðým
gibi). Öyleyse yüklemlerin her biri bengilik
içermelidir, ve dolayýsýyla tümü de bengidir.—
Q.E.D.
Not. Bu önerme ayrýca Tanrýnýn varoluþunu
tanýtlama yolumdan da (Ön. 11) olanaklý olduðu ölçüde açýktýr; o tanýtlamadan, diyorum,
Tanrýnýn varoluþunun da özü gibi bengi bir
gerçeklik olduðu çýkar. Yine, Tanrýnýn bengiliðini (Descartes’ýn Ýlkeleri’nin 19. Önermesi) bir
baþka yolda tanýtlamýþtým ve bunu burada yinelemek gereksizdir.
Propositio XX
Dei existentia, ejusque essentia unum
& idem sunt.
ÖNERME 20
Tanrýnýn varoluþ ve özü bir ve aynýdýr.
Demonstratio. Deus (per Prop.
anteced.), ejusque omnia attributa
sunt aeterna, hoc est (per Defin.
8), unumquodque ejus attributorum existentiam exprimit. Eadem
ergo Dei attributa, quae (per Defin. 4) Dei aeternam essentiam explicant, ejus simul aeternam existentiam explicant, hoc est, illud ipsum,
quod essentiam Dei constituit, constituit simul ipsius existentiam, adeoque haec, & ipsius essentia unum
& idem sunt. Q.E.D.
Corollarium I. Hinc sequitur I°.
Dei existentiam, sicut ejus essentiam, aeternam esse veritatem.
Corollarium II. Sequitur II°.
Deum, sive omnia Dei attributa
esse immutabilia. Nam, si ratione
existentiae mutarentur, deberent
etiam (per Prop. praeced.) ratione
essentiae mutari, hoc est (ut per se
notum) ex veris falsa fieri, quod est
absurdum.
Tanýt. Tanrý (önceki Ön.), ve tüm yüklemleri bengidir, e.d. (Tan. 8), yüklemlerinin her biri
varoluþ anlatýr. Öyleyse Tanrýnýn bengi özünü
(Tan. 4) sergileyen ayný yüklemleri ayný zamanda onun bengi varoluþunu sergiler; e.d. Tanrýnýn özünü oluþturan þeyin kendisi ayný zamanda onun varoluþunu oluþturur, ve öyleyse
varoluþu ve özü bir ve aynýdýr.—Q.E.D.
Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrýnýn varoluþu, týpký onun özü gibi, bengi bir
gerçekliktir.
Sonurgu 2. Ýkinci olarak, Tanrý ya da Tanrýnýn
tüm yüklemleri deðiþmezdir. Çünkü eðer bunlar varoluþlarý açýsýndan deðiþecek olsalardý,
özleri açýsýndan da deðiþmeleri gerekirdi (önceki Ön.), baþka bir deyiþle (kendiliðinden açýk
olduðu gibi), gerçek olmaktan çýkarak yanlýþ
olurlardý, ki saçmadýr.
29
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
ÖNERME 21
Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan
doðan herþey her zaman ve sonsuz olarak varolmalýdýr, ya da tam bu yüklem yoluyla bengi ve sonsuzdur.
Propositio XXI
Omnia, quae ex absoluta natura
alicujus attributi Dei sequuntur,
semper, & infinita existere debuerunt, sive per idem attributum aeterna, & infinita sunt.
Tanýt. Eðer olanaklýysa (önermenin yadsýnmasý
durumunda) kabul edelim ki, Tanrýnýn belli bir
yükleminde onun saltýk doðasýndan sýnýrlý bir
varoluþ ve süre ile sonlu olan birþey doðsun, örneðin düþüncedeki Tanrý ideasý [ideam Dei in cogitatio]. Ama düþünce, Tanrýnýn bir yüklemi olarak
kabul edildiði için, zorunlu olarak (Ön. 11) kendi doðasýnda sonsuzdur. Buna karþý, Tanrý ideasýný taþýdýðý sürece, sonlu olarak kabul edilir.
Oysa (Tan. 2) düþüncenin kendisi tarafýndan
sýnýrlanmadýkça sonlu olarak kavranamaz. Ama
bu, Tanrý ideasýný oluþturduðu düzeye dek, düþüncenin kendisi yoluyla olamaz, çünkü düþünce o düzeye dek sonlu olarak kabul edilir: Öyleyse düþünce Tanrý ideasýný oluþturmadýðý sürece
düþünce tarafýndan sýnýrlanmalýdýr; ama bu idea
(Ön. 11) zorunlu olarak varolmalýdýr: Buna göre
Tanrý ideasýný oluþturmayan bir düþünce vardýr,
ve dolayýsýyla doðasýndan, saltýk düþünce olduðu
sürece, Tanrý ideasý zorunlu olarak doðmaz.
(Çünkü Tanrý ideasýný oluþturuyor ve oluþturmuyor olarak kavranýr.) Ama bu önsava aykýrýdýr.
Böylece, eðer düþüncedeki bir Tanrý ideasý, ya da
Tanrýnýn herhangi bir yüklemindeki herhangi
birþey (çünkü tanýtlama evrensel olmakla her durumda geçerli olacaktýr) o yüklemin saltýk doðasýnýn zorunluðundan doðuyorsa, o þey zorunlu
olarak sonsuz olmalýdýr, ki tanýtlanacak ilk noktaydý.
Dahasý, herhangi bir yüklemin doðasýnýn zorunluðundan doðan þeyin belirli bir varoluþu,
e.d. süresi olamaz. Eðer bu yadsýnacak olursa, varsayalým ki Tanrýnýn herhangi bir yükleminde
yüklemin doðasýnýn zorunluðundan doðan bir
þey olsun—örneðin düþüncedeki Tanrý ideasý—
, ve varsayalým ki bu herhangi bir zamanda varolmamýþ ya da varolmayacak olsun. Ama düþüncenin Tanrýnýn bir yüklemi olmasý gerektiði için,
bu hem zorunlu olarak hem de deðiþmez olarak
Demonstratio. Concipe, si fieri
potest (siquidem neges), aliquid in aliquo Dei attributo ex ipsius absoluta natura sequi, quod
finitum sit, & determinatam habeat existentiam, sive durationem,
ex. gr. ideam Dei in cogitatione.
At cogitatio, quandoquidem Dei
attributum supponitur, est
necessario (per Prop. 11) sua
natura infinita. Verum, quatenus ipsa ideam Dei habet, finita
supponitur. At (per Defin. 2)
finita concipi non potest, nisi
per ipsam cogitationem determinetur. Sed non per ipsam
cogitationem, quatenus ideam
Dei constituit, eatenus enim
finita supponitur esse: Ergo per
cogitationem, quatenus ideam
Dei non constituit, quae tamen
(per Prop. 11) necessario existere debet: Datur igitur cogitatio non constituens ideam Dei,
ac propterea ex ejus natura,
quatenus est absoluta cogitatio,
non sequitur necessario idea
Dei. (Concipitur enim ideam
Dei constituens, & non constituens.) Quod est contra hypothesin. Quare si idea Dei in cogitatione, aut aliquid (perinde est,
quicquid sumatur, quandoquidem demonstratio universalis
est) in aliquo Dei attributo ex
necessitate absolutae naturae
ipsius attributi sequatur, id debet necessario esse infinitum;
quod erat primum.
Deinde id, quod ex necessitate naturae alicujus attributi ita
sequitur, non potest determinatam habere existentiam sive
durationem. Nam, si neges, supponatur res, quae ex necessitate naturae alicujus attributi
sequitur, dari in aliquo Dei attributo, ex. gr. idea Dei in cogitatione, eaque supponatur aliquando non exstitisse, vel non
exstitura. Cum autem cogitatio
Dei attributum supponatur,
debet & necessario, & immutabilis existere (per Prop. 11 &
30
I. DE DEO
Coroll. 2 Prop. 20). Quare ultra limites durationis ideae Dei
(supponitur enim aliquando
non exstitisse, aut non exstitura) cogitatio sine idea Dei existere debebit; atqui hoc est
contra hypothesin; supponitur
enim, ex data cogitatione
necessario sequi ideam Dei.
Ergo idea Dei in cogitatione,
aut aliquid, quod necessario
ex absoluta natura alicujus
attributi Dei sequitur, non
potest determinatam habere
durationem; sed per idem
attributum aeternum est,
quod erat secundum. Nota,
hoc idem esse affirmandum
de quacunque re, quae in aliquo Dei attributo ex Dei absoluta natura necessario sequitur.
Propositio XXII
Quicquid ex aliquo Dei attributo,
quatenus modificatum est tali modificatione, quae & necessario, &
infinita per idem existit, sequitur,
debet quoque & necessario, &
infinitum existere.
Demonstratio. Hujus Propositionis demonstratio procedit
eodem modo, ac demonstratio
praecedentis.
TANRI ÜZERÝNE
varolmalýdýr (Ön. 11, ve Ön 20’ye Sonurgu 2).
Öyleyse, Tanrý ideasýnýn süresinin sýnýrlarýnýn ötesinde (çünkü onun herhangi bir zamanda varolmuþ olmadýðý ya da varolmayacaðý varsayýlmýþtýr),
düþünce Tanrý ideasý olmaksýzýn varolmalýdýr;
ama bu varsayýma aykýrýdýr, çünkü düþünce verildiðinde Tanrý ideasýnýn zorunlu olarak doðacaðý
kabul edilmiþtir. Öyleyse, ne düþüncedeki bir Tanrý ideasý, ne de Tanrýnýn herhangi bir yükleminin
saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan birþey
sýnýrlý bir süre taþýyamaz, ama tam bu yüklem dolayýsýyla bengidir; ki tanýtlanmasý gereken ikinci
noktaydý. Dikkat etmek gerek ki burada ileri sürdüðümüz þey Tanrýnýn herhangi bir yükleminde
Tanrýnýn saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan
herþey için doðrudur.
ÖNERME 22
Tanrýnýn herhangi bir yükleminden doðan herþey, bu
yüklem yoluyla zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir deðiþki tarafýndan deðiþtirildiði sürece, ayný yolda zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolmalýdýr.
Tanýt. Bu önermenin tanýtlamasý önceki tanýtlama ile ayný yolda ilerler.
Propositio XXIII
Omnis modus, qui & necessario,
& infinitus existit, necessario
sequi debuit, vel ex absoluta natura alicujus attributi Dei, vel ex
aliquo attributo modificato modificatione, quae & necessario, &
infinita existit.
ÖNERME 23
Zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan her kip zorunlu olarak ya Tanrýnýn belli bir yükleminin saltýk doðasýndan ya da zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan
bir deðiþki tarafýndan deðiþtirilmiþ belli bir yüklemden
doðmalýdýr.
Demonstratio. Modus enim in
alio est, per quod concipi debet (per Defin. 5), hoc est (per
Prop. 15) in solo Deo est, & per
solum Deum concipi potest. Si
ergo modus concipitur necessario existere, & infinitus esse,
utrumque hoc debet necessario concludi, sive percipi per
aliquod Dei attributum, quatenus idem concipitur infinitatem, & necessitatem existentiae, sive (quod per Defin. 8
idem est) aeternitatem exprimere, hoc est (per Defin. 6 &
Prop. 19), quatenus absolute
Tanýt. Çünkü kip baþka birþeyde olan ve onun
yoluyla kavranmasý gerekendir (Tan. 5), e.d. (Ön.
15), yalnýzca Tanrýdadýr ve yalnýzca Tanrý yoluyla
kavranabilir. Öyleyse eðer bir kipin zorunlu olarak varolduðu ve sonsuz olduðu kavranýrsa, zorunlu varoluþu ve sonsuzluðu Tanrýnýn herhangi bir
yüklemi yoluyla çýkarsanmalý ya da algýlanmalýdýr,
ama ancak bu yüklemin varoluþun sonsuzluk ve
zorunluðunu, ya da (Tan. 8), bengiliði anlatacaðý kavrandýðý sürece, e.d. (Tan. 6 ve Ön. 19), saltýk olarak görüldüðü sürece. Öyleyse zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir kip Tanrýnýn
31
SPÝNOZA
herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan
doðmalýdýr, ya dolaysýz olarak (Ön. 21), ya da
onun saltýk doðasýndan gelen belli bir deðiþki,
e.d. (önceki Ön.), zorunlu olarak ve sonsuz olarak varolan bir deðiþki yoluyla dolaylý olarak.—
Q.E.D.
TÖREBÝLÝM / ETHICA
consideratur. Modus ergo, qui &
necessario, & infinitus existit, ex
absoluta natura alicujus Dei attributi sequi debuit; hocque vel immediate (de quo Prop. 21), vel mediante aliqua modificatione, quae
ex ejus absoluta natura sequitur,
hoc est (per Prop. praeced.), quae
& necessario, & infinita existit. Q.E.D.
ÖNERME 24
Tanrý tarafýndan üretilen þeylerin özü varoluþ içermez.
Propositio XXIV
Rerum a Deo productarum essentia
non involvit existentiam.
Tanýt. Bu birinci Tanýmdan açýktýr. Çünkü
doðasý (kendinde düþünüldüðünde) varoluþ
içeren þey kendinin nedenidir ve yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan varolur.
Sonurgu. Bundan þu çýkar ki, Tanrý yalnýzca
þeylerin varolmaya baþlamalarýnýn deðil, ama
varolmayý sürdürmelerinin de nedenidir, ya
da (Skolastik bir anlatým kullanýrsak), Tanrý
þeylerin varlýk nedenidir. Çünkü þeyler varolsunlar ya da varolmasýnlar, özlerini düþünür
düþünmez bu özün varoluþ gibi süre de içermediðini buluruz; dolayýsýyla varoluþlarýnýn ya
da sürelerinin nedeni kendi özleri deðil ama
ancak Tanrý olabilir, ki varoluþ yalnýzca onun
doðasýna aittir (Ön. 14, Sonurgu 1).
Demonstratio. Patet ex Definitione I. Id enim, cujus natura (in se
scilicet considerata) involvit existentiam, causa est sui, & ex sola
suae naturae necessitate existit.
Corollarium. Hinc sequitur, Deum non tantum esse causam, ut res
incipiant existere; sed etiam, ut in
existendo perseverent, sive (ut termino Scholastico utar) Deum esse
causam essendi rerum. Nam, sive
res existant, sive non existant, quotiescunque ad earum essentiam attendimus, eandem nec existentiam, nec durationem involvere
comperimus; adeoque earum
essentia neque suae existentiae,
neque suae durationis potest esse
causa, sed tantum Deus, ad cujus
solam naturam pertinet existere
(per Coroll. 1 Prop. 14).
ÖNERME 25
Tanrý yalnýzca þeylerin varoluþlarýnýn deðil ama
özlerinin de etker nedenidir.
Tanýt. Bunu yadsýyalým, ve Tanrý þeylerin özlerinin nedeni olmasýn; buna göre (Bel. 4) þeylerin özü Tanrý olmaksýzýn kavranabilir; ama bu
(Ön. 15) saçmadýr. Öyleyse Tanrý þeylerin özünün nedenidir.—Q.E.D.
Not. Bu önerme Ön. 16’dan daha açýk olarak
çýkar. Çünkü bu önermeye göre, verili tanrýsal
doðadan þeylerin özleri gibi varoluþlarý da
zorunlu olarak çýkarsanmalýdýr; ya da, kýsaca,
Tanrýnýn kendinin nedeni olduðunun söylendiði ayný anlamda ona tüm þeylerin nedeni de
denmelidir, ki aþaðýdaki sonurgudan daha da
açýk olarak görülecektir.
Sonurgu. Bireysel þeyler Tanrýnýn yüklemleri32
Propositio XXV
Deus non tantum est causa efficiens
rerum existentiae, sed etiam essentiae.
Demonstratio. Si negas, ergo rerum essentiae Deus non est causa;
adeoque (per Axiom. 4) potest
rerum essentia sine Deo concipi:
atqui hoc (per Prop. 15) est absurdum. Ergo rerum etiam essentiae
Deus est causa. Q.E.D.
Scholium. Haec Propositio clarius sequitur ex Propositione 16. Ex
ea enim sequitur, quod ex data
natura divina, tam rerum essentia, quam existentia debeat necessario concludi; &, ut verbo dicam, eo
sensu, quo Deus dicitur causa sui,
etiam omnium rerum causa dicendus est, quod adhuc clarius ex
sequenti Corollario constabit.
Corollarium. Res particulares
nihil sunt, nisi Dei attributorum
I. DE DEO
affectiones, sive modi, quibus Dei
attributa certo, & determinato
modo exprimuntur. Demonstratio
patet ex Propositione 15, & Definitione 5.
Propositio XXVI
Res, quae ad aliquid operandum determinata est, a Deo necessario sic fuit
determinata; &, quae a Deo non est
determinata, non potest se ipsam ad operandum determinare.
Demonstratio. d, per quod res determinatae ad aliquid operandum
dicuntur, necessario quid positivum
est (ut per se notum). Adeoque,
tam ejus essentiae, quam existentiae, Deus ex necessitate suae naturae est causa efficiens (per Prop. 25
& 16); quod erat primum. Ex quo
etiam, quod secundo proponitur,
clarissimg sequitur. Nam si res,
quae a Deo determinata non est, se
ipsam determinare posset, prima
pars hujus falsa esset, quod est
absurdum, ut ostendimus.
Propositio XXVII
Res, quae a Deo ad aliquid operandum
determinata est, se ipsam indeterminatam reddere non potest.
Demonstratio. Haec Propositio patet
ex Axiomate tertio.
Propositio XXVIII
Quodcunque singulare, sive quaevis
res, quae finita est, & determinatam
habet existentiam, non potest existere,
nec ad operandum determinari, nisi ad
existendum, & operandum determinetur ab alia causa, quae etiam finita est,
& determinatam habet existentiam: &
rursus haec causa non potest etiam existere, neque ad operandum determinari,
nisi ab alia, quae etiam finita est, &
determinatam habet existentiam, determinetur ad existendum, & operandum, & sic in infinitum.
Demonstratio. Quicquid determinatum est ad existendum, & operandum, a Deo sic determinatum
est (per Prop. 26 & Coroll. Prop.
24). At id, quod finitum est, &
determinatam habet existentiam,
ab absoluta natura alicujus Dei attributi produci non potuit; quicquid enim ex absoluta natura alicujus
TANRI ÜZERÝNE
nin o yüklemleri pekin ve belirli bir yolda anlatan deðiþkilerinden ya da kiplerinden baþka birþey deðildir. Bu Ön. 15 ve Tan. 5’ten açýktýr.
ÖNERME 26
Herhangi bir eyleme belirlenen bir þey buna zorunlu olarak Tanrý tarafýndan belirlenir, ve Tanrý tarafýndan belirlenmeyen þey kendini eyleme belirleyemez.
Tanýt. Þeylerin eyleme belirlendiklerinin
söylenmesine yol açan þey zorunlu olarak
olumlu birþeydir (kendiliðinden açýk olduðu
gibi). Öyleyse Tanrý, doðasýnýn zorunluðundan ötürü, bunun özünün olduðu gibi varoluþunun da etker nedenidir (Ön. 25 ve 16), ki
tanýtlanacak ilk noktaydý. Bundan önermenin
ikinci bölümünde tanýtlanacak olan da açýk
olarak çýkar. Çünkü Tanrý tarafýndan belirlenmemiþ bir þey kendini belirleyebilecek olsaydý,
önermenin ilk bölümü yanlýþ olurdu, ve bunu
olanaklý saymak, gösterdiðimiz gibi, saçmadýr.
ÖNERME 27
Tanrý tarafýndan herhangi bir eyleme belirlenmiþ bir
þey kendini belirlenmemiþ kýlamaz.
Tanýt. Bu önerme üçüncü belitten açýktýr.
ÖNERME 28
Her tekil þey, ya da sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan her þey, kendisi de sonlu olan ve belirli bir
varoluþu olan bir baþka neden tarafýndan varolmaya ve eyleme belirlenmedikçe varolamaz ve eyleme
belirlenemez; ve yine, bu neden kendisi de sonlu olan
ve varolmaya ve eyleme belirlenen bir baþka neden
tarafýndan olmadýkça varolamaz ve eyleme belirlenemez: ve bu sonsuza dek böyle gider.
Tanýt. Varolmaya ve eyleme belirlenen herþey buna Tanrý tarafýndan belirlenir (Ön. 26,
ve Ön. 24’e Sonurgu). Ama sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan birþey Tanrýnýn herhangi
bir yükleminin saltýk doðasýndan üretilemez,
çünkü Tanrýnýn herhangi bir yükleminin saltýk doðasýndan doðan herþey sonsuz ve bengi33
SPÝNOZA
dir (Ön. 21). Öyleyse Tanrýdan, ya da, belli bir
kip tarafýndan deðiþkiye uðratýlmýþ olarak düþünüldüðü sürece Tanrýnýn belli bir yükleminden
doðmuþ olmalýdýr; çünkü tözün ve kiplerin
dýþýnda hiçbirþey yoktur (Bel. 1, Tan. 3 ve 5), ve
kipler (Ön. 25, Sonurgu) Tanrýnýn yüklemlerinin deðiþkilerinden baþka birþey deðildirler.
Ama Tanrýdan, ya da, bengi ve sonsuz olan bir
deðiþki tarafýndan deðiþtirildiði sürece onun
yüklemlerinin herhangi birinden de doðmuþ
olamaz (Ön. 22). O zaman bundan þu çýkar ki
Tanrý tarafýndan, ya da Tanrýnýn sonlu olan ve
belirli bir varoluþu olan bir deðiþki tarafýndan
deðiþtirilen belli bir yüklemi tarafýndan varolmaya ve eyleme belirlenmiþ olmalýdýr. Tanýtlanacak
ilk nokta buydu. Yine, bu neden ya da bu kip (daha önce bu önermenin ilk yarýsýný tanýtlarken
kullandýðýmýz ayný uslamlama yoluyla) kendisi
de sonlu olan ve belirli bir varoluþu olan bir baþka neden tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr; ve
yine bu son neden de (ayný uslamlama yoluyla)
kendi payýna bir baþka neden tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr; ve bu sonsuza dek böyle
gider.—Q.E.D.
Not. Belli þeylerin, e.d. Tanrýnýn saltýk doðasýndan zorunlu olarak doðan þeylerin onun tarafýndan dolaysýzca üretilmiþ olmalarý gerektiðine
göre, ve bu birinciler gene de Tanrý olmaksýzýn
ne olabilen ne de kavranabilen baþkalarý için dolaylý kýlýcý neden olduklarýna göre, bundan ilk
olarak þu çýkar ki Tanrý onun tarafýndan dolaysýzca üretilen þeylerin saltýk olarak en yakýn nedenidir, kimilerinin dediði gibi, kendi türünde
deðil. Çünkü Tanrýnýn etkileri nedenleri olmaksýzýn ne olabilir ne de kavranabilirler (Ön. 15,
ve Ön. 24’e Sonurgu). Buna göre, ikinci olarak,
Tanrýya sözcüðün gerçek anlamýnda tekil þeylerin uzak nedeni denemez, eðer böylelikle onlarý dolaysýzca ürettiði, ya da daha doðrusu, onun
saltýk doðasýndan doðan þeylerden ayýrdetmeyeceksek. Çünkü bir uzak neden ile hiçbir yolda
etkisi ile baðlý olmayaný anlarýz. Ama olan herþey Tanrýdadýr, ve ona öylesine baðýmlýdýr ki, onsuz ne olabilir ne de kavranabilir.
34
TÖREBÝLÝM / ETHICA
Dei attributi sequitur, id infinitum, & aeternum est (per Prop.
21). Debuit ergo ex Deo, vel
aliquo ejus attributo sequi, quatenus aliquo modo affectum consideratur; praeter enim substantiam, & modos nil datur (per
Axiom. 1 & Defin. 3 & 5), & modi
(per Coroll. Prop. 25) nihil sunt,
nisi Dei attributorum affectiones.
At ex Deo, vel aliquo ejus attributo, quatenus affectum est modificatione, quae aeterna, & infinita est, sequi etiam non potuit
(per Prop. 22). Debuit ergo sequi, vel ad existendum, & operandum determinari a Deo, vel
aliquo ejus attributo, quatenus
modificatum est modificatione, quae finita est, & determinatam habet existentiam.
Quod erat primum. Deinde
haec rursus causa, sive hic
modus (per eandem rationem,
qua primam partem hujus jam
jam demonstravimus) debuit
etiam determinari ab alia,
quae etiam finita est, & determinatam habet existentiam, &
rursus haec ultima (per eandem rationem) ab alia, & sic
semper (per eandem rationem)
in infinitum. Q.E.D.
Scholium. Cum quaedam a Deo
immediate produci debuerunt,
videlicet ea, quae ex absoluta ejus
natura necessario sequuntur, et
alia mediantibus his primis, quae
tamen sine Deo nec esse, nec
concipi possunt; hinc sequitur I°.
quod Deus sit rerum immediate
ab ipso productarum, causa absolute proxima; non vero in suo
genere, ut ajunt. Nam Dei effectus, sine sua causa, nec esse, nec
concipi possunt (per Prop. 15 &
Coroll. Prop. 24). Sequitur II°.
quod Deus non potest proprie
dici causa esse remota rerum singularium, nisi forte ea de causa,
ut scilicet has ab iis, quas immediate produxit, vel potius, quae
ex absoluta ejus natura sequuntur, distinguamus. Nam per
causam remotam talem, intelligimus, quae cum effectu nullo modo conjuncta est. At omnia, quae
sunt, in Deo sunt, & a Deo ita
dependent, ut sine ipso nec esse,
nec concipi possint.
I. DE DEO
TANRI ÜZERÝNE
In rerum natura nullum datur contingens, sed omnia ex necessitate divinae
naturae determinata sunt ad certo
modo existendum, & operandum.
ÖNERME 29
Þeylerin Doðasýnda olumsal hiçbirþey yoktur, ama
tüm þeyler tanrýsal doðanýn zorunluðundan belli bir
yolda varolmaya ve eyleme belirlenir.
Demonstratio. Quicquid est, in
Deo est (per Prop. 15): Deus autem
non potest dici res contingens. Nam
(per Prop. 11) necessario, non vero
contingenter existit. Modi deinde
divinae naturae ex eadem etiam
necessario, non vero contingenter
secuti sunt (per Prop. 16), idque,
vel quatenus divina natura absolute (per Prop. 21), vel quatenus certo modo ad agendum determinata
consideratur (per Prop. 27). Porro
horum modorum Deus non tantum
est causa, quatenus simpliciter existunt (per Coroll. Prop. 24), sed etiam (per Prop. 26), quatenus ad
aliquid operandum determinati
considerantur. Quod si a Deo (per
eandem. Prop.) determinati non
sint, impossibile, non vero contingens est, ut se ipsos determinent;
& contra (per Prop. 27) si a Deo
determinati sint, impossibile, non
vero contingens est, ut se ipsos indeterminatos reddant. Quare omnia ex necessitate divinae naturae
determinata sunt, non tantum ad
existendum, sed etiam ad certo
modo existendum, & operandum,
nullumque datur contingens.
Q.E.D.
Scholium. Antequam ulterius pergam, hic, quid nobis per Naturam
naturantem, & quid per Naturam
naturatam intelligendum sit, explicare volo, vel potius monere. Nam
ex antecedentibus jam constare existimo, nempe, quod per Naturam
naturantem nobis intelligendum
est id, quod in se est, & per se concipitur, sive talia substantiae attributa, quae aeternam, & infinitam
essentiam exprimunt, hoc est (per
Coroll. 1 Prop. 14 & Coroll. 2 Prop.
17), Deus, quatenus, ut causa libera,
consideratur. Per naturatam autem
intelligo id omne, quod ex necessitate Dei naturae, sive uniuscujusque Dei attributorum sequitur, hoc
Tanýt. Olan herþey Tanrýdadýr (Ön. 15); ama
Tanrýnýn olumsal bir þey olduðu söylenemez.
Çünkü (Ön. 11) olumsal deðil ama zorunlu
olarak vardýr. Dahasý, tanrýsal doðanýn kipleri
bu doðadan olumsal deðil ama zorunlu olarak
doðarlar (Ön. 16), ve tanrýsal doða ister saltýk
olarak (Ön. 21) isterse belli bir yolda eyleme
belirlenmiþ olarak (Ön. 27) düþünülsün, bu
böyledir. Ama Tanrý bu kiplerin nedenidir, yalnýzca yalýn olarak varolduklarý sürece deðil (Ön.
24’e Sonurgu), ama ayrýca (Ön. 26) herhangi
bir eyleme belirlenmiþ olarak düþünüldükleri
sürece de. Ve eðer (önceki Ön.) Tanrý tarafýndan belirlenmiþ deðillerse, kendi kendilerini
belirlemeleri olumsal deðil ama olanaksýzdýr;
ve, tersine (Ön. 27) eðer Tanrý tarafýndan belirlenmiþlerse, kendilerini belirsiz kýlmalarý
olumsal deðil ama olanaksýzdýr. Buna göre tüm
þeyler yalnýzca varolmaya deðil, ama ayrýca belli
bir yolda varolmaya ve eylemde bulunmaya da
tanrýsal doðanýn zorunluðundan belirlenirler;
ve olumsal hiçbirþey yoktur.—Q.E.D.
Not. Daha ileri gitmeden önce, burada natura naturans ve natura naturata ile ne demek istediðimizi açýklamak ya da daha doðrusu anýmsatmak istiyorum.* Çünkü, sanýrým daha önce
söylenenlerden açýktýr ki, natura naturans ile
kendinde olaný ve kendisi yoluyla kavranananý, ya da tözün öyle yüklemlerini anlayacaðýz ki
bunlar bengi ve sonsuz özü, e.d. (Ön. 14’e
Sonurgu 1 ve Ön. 17’ye Sonurgu 2), özgür bir
neden olarak görüldüðü sürece Tanrýyý anlatýrlar. Ama natura naturata ile Tanrýnýn doðasýnýn
ya da yüklemlerinden herhangi birinin zorunluðundan doðan herþeyi, e.d. Tanrýda olan ve
Propositio XXIX
*[Natura naturans ve Natura naturata Hollanda’da Spinoza’nýn kendi zamanýnda da kullanýlan Skolastik terimlerdir. Birincisi, etkin/yaratýcý doða, özgür bir neden olarak, herþeyin enson
ilkesi olarak, gerçek dolaysýz olarak görülen Tanrýdýr; ikincisi, edilgin/yaratýlan doða, Tanrýda
olan ve Tanrý olmaksýzýn olamayan ve kavranamayan kipler bütünlüðüdür.]
35
SPÝNOZA
Tanrý olmaksýzýn ne olabilen ne de kavranabilen
þeyler olarak görüldükleri sürece Tanrýnýn yüklemlerinin tüm kiplerini anlýyorum.
ÖNERME 30
Edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, Tanrýnýn yüklemlerini ve Tanrýnýn deðiþkilerini kapsamalýdýr, baþka birþeyi deðil.
Tanýt. Gerçek idea ideasý olduðu þey ile baðdaþmalýdýr (Bel. 6), e.d. (kendiliðinden açýk
olduðu gibi), anlakta nesnel olarak kapsanan
þey Doðada zorunlu olarak varolmalýdýr; ama
Doðada (Ön. 14’e Sonurgu 1) yalnýzca tek bir
töz, eþ deyiþle Tanrý vardýr, ve Tanrýda olanlar ve
(Ön. 15) Tanrý olmaksýzýn ne olabilen ne de
kavranabilenler dýþýnda hiçbir deðiþki (ayný
Önermeye göre) yoktur; öyleyse edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, Tanrýnýn yüklemlerini ve Tanrýnýn deðiþkilerini kapsamalýdýr, baþka birþeyi deðil.—Q.E.D.
ÖNERME 31
Edimdeki anlak, ister sonlu ister sonsuz olsun, týpký
istenç, istek, sevgi vb. gibi, natura naturans ile deðil
ama natura naturata ile iliþkilendirilmelidir.
Tanýt. Çünkü anlak ile (kendiliðinden açýk
olduðu gibi) saltýk düþünceyi deðil ama yalnýzca belli bir düþünce kipini anlýyorum ki, istek,
sevgi vb. gibi baþka kiplerden ayrýdýr ve buna göre (Tan. 5) saltýk düþünce yoluyla kavranmalýdýr;
baþka bir deyiþle (Ön. 15 ve Tan. 6), Tanrýnýn
düþüncenin bengi ve sonsuz özünü anlatan herhangi bir yüklemi yoluyla öyle bir yolda kavranmalýdýr ki, o yüklem olmaksýzýn ne olabilir ne
de kavranabilir; buna göre (Ön. 29’a Not) anlak
tüm geri kalan düþünce kipleri gibi natura naturata ile iliþkilendirilmelidir, natura naturans ile
deðil.—Q.E.D.
Not. Burada edimdeki anlaktan söz etmemin
nedeni gizillikteki bir anlaðýn olabileceðini kabul etmem deðil, ama, herhangi bir karýþýklýktan kaçýnabilmek için, en açýk olarak algýladýðýmýzýn dýþýnda, eþ deyiþle bizim tarafýmýzdan
36
TÖREBÝLÝM / ETHICA
est, omnes Dei attributorum modos, quatenus considerantur, ut
res, quae in Deo sunt, & quae sine
Deo nec esse, nec concipi possunt.
Propositio XXX
Intellectus actu finitus, aut actu infinitus Dei attributa, Deique affectiones
comprehendere debet, & nihil aliud.
Demonstratio. Idea vera debet
convenire cum suo ideato (per
Axiom. 6), hoc est (ut per se
notum) id, quod in intellectu objective continetur, debet necessario in natura dari: atqui in natura
(per Coroll. 1 Prop. 14) non nisi
una substantia datur, nempe
Deus, nec ullae aliae affectiones
(per Prop. 15), quam quae in Deo
sunt, & quae (per eandem Prop.)
sine Deo nec esse, nec concipi
possunt; ergo intellectus actu finitus, aut actu infinitus Dei attributa, Deique affectiones comprehendere debet, & nihil aliud.
Q.E.D.
Propositio XXXI
Intellectus actu, sive is finitus sit, sive
infinitus, ut & voluntas, cupiditas,
amor &. ad Naturam naturatam,
non vero ad naturantem referri
debent.
Demonstratio. Per intellectum
enim (ut per se notum) non intelligimus absolutam cogitationem,
sed certum tantum modum cogitandi, qui modus ab aliis, scilicet
cupiditate, amore, &c. differt,
adeoque (per Defin. 5) per absolutam cogitationem concipi debet,
nempe (per Prop. 15 & Defin. 6)
per aliquod Dei attributum, quod
aeternam, & infinitam cogitationis essentiam exprimit, ita concipi debet, ut sine ipso nec esse, nec
concipi possit; ac propterea (per
Schol. Prop. 29) ad Naturam
naturatam, non vero naturantem
referri debet, ut etiam reliqui
modi cogitandi. Q.E.D.
Scholium. Ratio, cur hic loquar
de intellectu actu, non est, quia
concedo, ullum dari intellectum
potentia, sed, quia omnem confusionem vitare cupio, nolui loqui,
I. DE DEO
TANRI ÜZERÝNE
nisi de re nobis quam clarissime
percepta, de ipsa scilicet intellectione, qua nihil nobis clarius
percipitur. Nihil enim intelligere possumus, quod ad perfectiorem intellectionis cognitionem
non conducat.
baþka herþeyden daha açýk olarak algýlanan anlaðýn dýþýnda hiçbirþeyden söz etmemeyi istememdir. Çünkü anlayabildiðimiz hiçbirþey yoktur ki
bizi anlama ediminin daha eksiksiz bir bilgisine
götürmesin.
Propositio XXXII
Voluntas non potest vocari causa libera, sed tantum necessaria.
ÖNERME 32
Ýstence özgür deðil ama ancak zorunlu bir neden denebilir.
Demonstratio. Voluntas certus
tantum cogitandi modus est,
sicuti intellectus; adeoque (per
Prop. 28) unaquaeque volitio
non potest existere, neque ad
operandum determinari, nisi ab
alia causa determinetur, & haec
rursus ab alia, & sic porro in
infinitum. Quod si voluntas infinita supponatur, debet etiam ad
existendum, & operandum determinari a Deo, non quatenus
substantia absolute infinita est,
sed quatenus attributum habet,
quod infinitam, & aeternam cogitationis essentiam exprimit
(per Prop. 23). Quocumque igitur modo, sive finita, sive infinita concipiatur, causam requirit,
a qua ad existendum, & operandum determinetur; adeoque
(per Defin. 7) non potest dici
causa libera, sed tantum necessaria, vel coacta. Q.E.D.
Corollarium I. Hinc sequitur
I°. Deum non operari ex libertate voluntatis.
Corollarium II. Sequitur II°. voluntatem, & intellectum ad Dei
naturam ita sese habere, ut motus, & quies, & absolute, ut omnia naturalia, quae (per Prop.
29) a Deo ad existendum, &
operandum certo modo determinari debent. Nam voluntas,
ut reliqua omnia, causa indiget,
a qua ad existendum, & operandum certo modo determinetur.
Et, quamvis ex data voluntate,
sive intellectu infinita sequantur, non tamen propterea Deus
magis dici potest ex libertate
voluntatis agere, quam propter
ea, quae ex motu, & quiete
sequuntur (infinita enim ex his
etiam sequuntur), dici potest ex
libertate motus, & quietis agere.
Tanýt. Ýstenç de týpký anlak gibi yalnýzca belli bir
düþünce kipidir; buna göre (Ön. 28) hiçbir istenç
edimi baþka bir neden tarafýndan belirlenmedikçe, ve bu da yine bir baþkasý tarafýndan belirlenmedikçe varolamaz ya da eyleme belirlenemez,
ve bu sonsuza dek böyle gider. Eðer istencin sonsuz olmasý gerekiyorsa, varoluþa ve eyleme Tanrý
tarafýndan belirlenmiþ olmalýdýr, ve gene de Tanrýnýn saltýk olarak sonsuz töz olmasý ölçüsünde
deðil, ama düþüncenin sonsuz ve bengi özünü
anlatan bir yüklem taþýmasý ölçüsünde (Ön. 23).
Öyleyse istenç ister sonlu isterse sonsuz olarak
hangi yolda düþünülürse düþünülsün, onu varoluþa ve eyleme belirleyebilecek bir nedeni gerektirir, ve buna göre (Taným 7) özgür deðil ama
ancak zorunlu ya da zorlanmýþ bir neden olarak
adlandýrýlabilir.—Q.E.D.
Sonurgu 1. Bundan ilk olarak þu çýkar ki, Tanrý
istenç özgürlüðünden davranmaz.
Sonurgu 2. Ve ikinci olarak þu çýkar ki, istenç ve
anlak Tanrýnýn doðasý ile týpký devim ve dinginlik gibi, ve saltýk olarak (Ön. 29) Tanrý tarafýndan
belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenmeleri gereken tüm doðal þeyler gibi iliþkilidir. Çünkü istenç, tüm baþka þeyler gibi, onu belli bir yolda varoluþa ve eyleme belirleyecek bir nedene
gereksinir. Ve gerçi verili bir istençten ya da anlaktan sonsuz sayýda þey doðabilse de, bundan
çýkarak Tanrýnýn istenç özgürlüðünden davrandýðý söylenemez, týpký devim ve dinginlikten doðan þeyler (çünkü devim ve dinginlikten de sonsuz sayýda þey doðar) nedeniyle Tanrýnýn devim
ve dinginlik özgürlüðünden davrandýðýnýn söylenemeyeceði gibi. Öyleyse istenç Tanrýnýn doða37
SPÝNOZA
sýna doðal þeylerin geri kalanýndan daha öte ait
deðildir; tersine, onunla devim ve dinginlik gibi
ve tüm geri kalan þeyler gibi iliþkilidir—ki bunlarýn tümü de, gösterdiðimiz gibi, tanrýsal doðanýn zorunluðundan doðarlar ve onun tarafýndan
belli bir yolda varolmaya ve eyleme belirlenirler.
ÖNERME 33
Þeyler Tanrý tarafýndan üretilmiþ olduklarýndan baþka hiçbir yolda ve baþka hiçbir düzende üretilemezlerdi.
Tanýt. Tüm þeyler Tanrýnýn verili doðasýndan
zorunlu olarak doðmuþlar (Ön. 16), ve onun doðasýnýn zorunluðundan belli bir yolda varolmaya
ve eyleme belirlenmiþlerdir (Ön. 29). Öyleyse,
eðer þeyler baþka bir doðada olabilseler ya da
eyleme baþka bir yolda belirlenebilselerdi ve böylece doðanýn düzeni baþka türlü olabilseydi, o
zaman Tanrýnýn doðasý da þimdi olduðundan
ayrý olabilir, ve bu yüzden (Ön. 11) o ayrý tanrýsal doða da zorunlu olarak varolur ve buna göre
iki ya da daha çok Tanrý olabilirdi, ki (Ön. 14’e
Sonurgu 1) saçmadýr. Öyleyse þeyler Tanrý tarafýndan üretilmiþ olduklarýndan baþka vb.—
Q.E.D.
Not 1. Böylece þeylerde onlara olumsal denmesine yol açabilecek hiçbirþeyin saltýk olarak bulunmadýðýný gün ýþýðýndan daha büyük bir açýklýkla gösterdiðim için, þimdi olumsal ile neyin
anlaþýlacaðýný birkaç sözle açýklamak istiyorum;
ama daha önce zorunlu ve olanaksýz ile neyin anlaþýlacaðýný. Bir þeye ya özü açýsýndan ya da nedeni açýsýndan zorunlu denir. Çünkü bir þeyin varoluþu ya zorunlu olarak þeyin kendisinin özünden
ve tanýmýndan ya da verili bir etker nedenden
doðar. Bir þeyin þu iki ayný nedenle olanaksýz
olduðu söylenir: ya þeyin kendisinin özü ya da
tanýmý bir çeliþki içerdiði için, ya da böyle bir þeyi
üretmeye belirlenmiþ hiçbir dýþsal neden olmadýðý için. Ama bilgimizdeki bir eksikliðe gönderme olmaksýzýn bir þeye olumsal denemez. Çünkü
bir þeyin özünün bir çeliþki içerdiðini bilmiyorsak, ya da kesinlikle hiçbir çeliþki içermediðini
biliyorsak ve gene de nedenlerin düzeni bizden
38
TÖREBÝLÝM / ETHICA
Quare voluntas ad Dei naturam
non magis pertinet, quam reliqua naturalia; sed ad ipsam eodem modo sese habet, ut motus,
& quies, & omnia reliqua, quae
ostendimus ex necessitate divinae naturae sequi, & ab eadem
ad existendum, & operandum
certo modo determinari.
Propositio XXXIII
Res nullo alio modo, neque alio ordine a Deo produci potuerunt, quam
productae sunt.
Demonstratio. Res enim omnes
ex data Dei natura necessario
sequutae sunt (per Prop. 16), &
ex necessitate naturae Dei determinatae sunt ad certo modo
existendum, & operandum (per
Prop. 29). Si itaque res alterius
naturae potuissent esse, vel alio
modo ad operandum determinari, ut naturae ordo alius esset;
ergo Dei etiam natura alia posset esse, quam jam est; ac proinde (per Prop. 11) illa etiam
deberet existere, & consequenter duo, vel plures possent dari
Dii, quod (per Coroll. 1 Prop.
14) est absurdum Quapropter
res nullo alio modo, neque alio
ordine, &c. Q.E.D.
Scholium I. Quoniam his luce
meridiana clarius ostendi, nihil
absolute in rebus dari, propter
quod contingentes dicantur, explicare jam paucis volo, quid
nobis per contingens erit intelligendum; sed prius, quid per necessarium, & impossibile. Res aliqua neressaria dicitur, vel ratione
suae essentiae, vel ratione causae. Rei enim alicujus existentia
vel ex ipsius essentia, & definitione, vel ex data causa efficiente
necessario sequitur. Deinde his
etiam de causis res aliqua impossibilis dicitur; nimirum quia vel
ipsius essentia, seu definitio contradictionem involvit, vel quia
nulla causa externa datur, ad
talem rem producendam determinata. At res aliqua nulla alia
de causa contingens dicitur, nisi
respectu defectus nostrae cognitionis. Res enim, cujus essentiam contradictionem involvere
I. DE DEO
ignoramus, vel de qua probe scimus, eandem nullam contradictionem involvere, & tamen de ipsius existentia nihil certo affirmare
possumus, propterea quod ordo
causarum nos latet, ea nunquam,
nec ut necessaria, nec ut impossibilis videri nobis potest, ideoque
eandem vel contingentem, vel possibilem vocamus.
Scholium II. Ex praecedentibus
clare sequitur, res summa perfectione a Deo fuisse productas:
quandoquidem ex data perfectissima natura necessario secutae
sunt. Neque hoc Deum ullius arguit imperfectionis; ipsius enim
perfectio hoc nos affirmare coegit. Imo ex hujus contrario clare
sequeretur (ut modo ostendi),
Deum non esse summe perfectum;
nimirum quia, si res alio modo
fuissent productae, Deo alia natura esset tribuenda, diversa ab ea,
quam ex consideratione Entis perfectissimi coacti sumus ei tribuere.
Verum non dubito, quin multi hanc
sententiam, ut absurdam, explodant, nec animum ad eandem perpendendam instituere velint; idque nulla alia de causa, quam quia
Deo aliam libertatem assueti sunt
tribuere, longe diversam ab illa,
quae a nobis (Defin. 7) tradita est;
videlicet, absolutam voluntatem.
Verum neque etiam dubito, si rem
meditari vellent, nostrarumque
demonstrationum seriem recte
secum perpendere, quin tandem
talem libertatem, qualem jam Deo
tribuunt, non tantum, ut nugatoriam, sed, ut magnum scientiae
obstaculum, plane rejiciant. Nec
opus est, ut ea, quae in Scholio
Propositionis 17 dicta sunt, hic repetam. Attamen in eorum gratiam
adhuc ostendam, quod, quamvis
concedatur, voluntatem ad Dei
essentiam pertinere, ex ejus perfectione nihilominus sequatur, res
nullo alio potuisse modo, neque
ordine a Deo creari; quod facile
erit ostendere, si prius consideremus id, quod ipsimet concedunt,
videlicet ex solo Dei decreto, &
voluntate pendere, ut unaquaeque res id, quod est, sit. Nam alias Deus omnium rerum causa non
esset. Deinde quod omnia Dei
TANRI ÜZERÝNE
gizlendiði için varoluþu konusunda hiçbirþeyi
pekinlikle ileri süremiyorsak, böyle bir þey bize
hiçbir zaman zorunlu ya da olanaksýz görünemez, ve dolayýsýyla ona ya olumsal ya da olanaklý
deriz.
Not 2. Bu belirtilenlerden açýktýr ki þeyler
Tanrý tarafýndan en yüksek eksiksizlik ile üretilmiþ, çünkü verili bir en eksiksiz doðanýn varoluþundan zorunlu olarak doðmuþlardýr. Hiç
kuþkusuz bununla Tanrýda herhangi bir eksiklik imlenmiþ olmaz; çünkü bizi bunu ileri sürmeye tam olarak onun eksiksizliði zorlamýþtýr.
Aslýnda bu önesürümün aykýrýsýndan açýkça
(yukarýda gösterdiðim gibi) Tanrýnýn en yüksek
düzeyde eksiksiz olmadýðý sonucu çýkardý, çünkü eðer þeyler baþka bir yolda üretilmiþ olsalardý
Tanrýya öyle bir doðanýn yüklenmesi gerekirdi
ki, bu en eksiksiz Varlýðý düþünmenin bizi ona
yüklemeye zorladýðýndan baþka türlü olurdu.
Hiç kuþkum yok ki birçoklarý bu görüþü saçma
olarak yadsýyacak, ve ne de daha yakýndan irdeleme gereðini duyacaklardýr, salt þu nedenle ki
Tanrýya bizim saptadýðýmýzdan (Tan. 7) oldukça ayrý bir özgürlük yükleme, eþ deyiþle bir saltýk istenç yükleme alýþkanlýðýndadýrlar. Ama
gene de kuþkum yok ki, eðer sorun üzerinde düþünmeye ve tanýtlamalar dizimizi saðýn olarak
irdelemeye istekli olsalardý, þimdi Tanrýya yükledikleri bu özgürlüðü yalnýzca deðersiz olarak
deðil ama bilgiye büyük bir engel olarak bütünüyle yadsýrlardý. Ne de burada Ön. 17’ye Not’ta söylenenleri yinelememin bir gereði vardýr.
Ama benden ayrý düþünenlerin yararýna burada göstereceðim ki, istencin Tanrýnýn özüne ait
olduðunun kabul edilmesine karþýn, gene de
Tanrýnýn eksiksizliðinden þeylerin onun tarafýndan baþka hiçbir kipte ya da hiçbir düzende yaratýlamayacak olduðu sonucu çýkar; eðer ilk olarak karþýtlarýmýn kendilerinin kabul ettiði þeyi,
her bir þeyin ne ise o olmasýnýn yalnýzca Tanrýnýn buyruk ve istencine baðlý olduðu görüþünü
irdelersek, bunu göstermek kolay olacaktýr.
Yoksa Tanrý tüm þeylerin nedeni olamazdý. Ve
yine kabul ederler ki, Tanrýnýn tüm buyruklarý
39
SPÝNOZA
tüm bengilik boyunca Tanrýnýn kendisi tarafýndan buyrulmuþtur. Yoksa onun açýsýndan eksiklik
ve deðiþkenlik ileri sürülmüþ olurdu. Ama bengilikte hiçbir ne zaman ya da önce ya da sonra olmadýðý için, salt Tanrýnýn eksiksizliðinden þu çýkar ki,
Tanrý buyurmuþ olduklarýndan baþka herhangi
birþeyi ne buyurabilir ne de buyurmuþ olabilirdi;
baþka bir deyiþle, Tanrý ne buyruklarýndan önce
olmuþtur, ne de onlar olmaksýzýn olabilirdi. Ama
derler ki, gerçi Tanrýnýn þeylerin Doðasýný olduðundan baþka türlü yapmýþ olduðu, ya da bengilikten bu yana Doða ve düzeni konusunda baþka
birþey buyurmuþ olduðu varsayýlabilse de, bundan
Tanrýda herhangi bir eksiklik olduðu sonucu çýkmaz. Ama eðer bunu söylerlerse, ayný zamanda
Tanrýnýn kendi buyruklarýný deðiþtirebileceðini
de kabul etmiþ olurlar. Çünkü eðer Tanrý Doða ve
düzeni konusunda baþka türlü karar vermiþ olsaydý, e.d. eðer Doða konusunda baþka birþeyi istemiþ
ve düþünmüþ olsaydý, zorunlu olarak þimdi taþýdýklarýndan ayrý bir anlak ve ayrý bir istenç taþýyor
olurdu. Ve eðer Tanrýya özünde ve eksiksizliðinde herhangi bir deðiþim olmaksýzýn bir baþka anlak ve bir baþka istenç yüklemeye izin verilirse, o
zaman hangi zeminde Tanrý yaratýþ konusundaki
kararlarýný deðiþtirebilecek ve gene de eþit ölçüde eksiksiz kalabilecektir? Çünkü yaratýlmýþ þeyler
ve düzenleri ile iliþki içinde anlaðý ve istenci, hangi
yolda düþünülürse düþünülsünler, özü ve eksiksizliði açýsýndan ayný kalýrlar. Dahasý, çalýþmalarýný
gördüðüm tüm Felsefeciler Tanrýda gizil olarak
varolan anlak diye birþeyin olmadýðýný, ama yalnýzca edimsel olarak varolan bir anlaðý kabul ederler; ama, tümünün de kabul ettiði gibi, Tanrýnýn
anlaðý ve istenci yine onun özünden ayýrdedilemez olduðu için, bundan þu da çýkar ki, eðer Tanrýnýn bir baþka edimsel anlaðý ve bir baþka istenci
olmuþ olsaydý, özü zorunlu olarak baþka türlü
olurdu; ve bu yüzden (baþlangýçta gösterdiðim
gibi), eðer þeyler Tanrý tarafýndan þimdi varolduklarýndan ayrý bir yolda üretilmiþ olsalardý, Tanrýnýn anlak ve istencinin, e.d. (kabul edildiði gibi)
özünün de baþka türlü olmuþ olmasý gerekirdi, ki
saçmadýr.
40
TÖREBÝLÝM / ETHICA
decreta ab aeterno ab ipso Deo
sancita fuerunt. Nam alias
imperfectionis, & inconstantiae argueretur. At cum in aeterno non detur quando, ante, nec
post: hinc, ex sola scilicet Dei
perfectione, sequitur, Deum
aliud decernere nunquam posse, nec unquam potuisse; sive
Deum ante sua decreta nun
fuisse, nec sine ipsis esse posse. At dicent, quod, quamvis
supponeretur, quod Deus aliam rerum naturam fecisset, vel
quod ab aeterno aliud de natura, ejusque ordine decrevisset,
nulla inde in Deo sequeretur
imperfectio. Verum si hoc
dicant,
concedent
simul,
Deum posse sua mutare decreta. Nam si Deus de natura,
ejusque ordine aliud, quam
decrevit, decrevisset, hoc est,
ut aliud de natura voluisset, &
concepisset, alium necessario,
quam jam habet intellectum,
& aliam, quam jam habet, voluntatem habuisset. Et si Deo
alium intellectum, aliamque
voluntatem tribuere licet, absque ulla ejus essentiae, ejusque perfectionis mutatione,
quid causae est, cur jam non
possit sua de rebus creatis decreta mutare, & nihilominus aeque perfectus manere? Ejus
enim intellectus, & voluntas
circa res creatas, & earum ordinem in respectu suae essentiae, & perfectionis, perinde est,
quomodocunque concipiatur.
Deinde omnes, quos vidi, Philosophi concedunt, nullum in
Deo dari intellectum potentia,
sed tantum actu; cum autem &
ejus intellectus, & ejus voluntas
ab ejusdem essentia non distinguantur, ut etiam omnes concedunt, sequitur ergo hinc etiam, quod, si Deus alium
intellectum actu habuisset, &
aliam voluntatem, ejus etiam
essentia alia necessario esset;
ac proinde (ut a principio conclusi) si aliter res, quam jam
sunt, a Deo productae essent,
Dei intellectus, ejasque voluntas; hoc est (ut conceditur) ejus
essentia alia esse deberei, quod
est absurdum.
I. DE DEO
Cum itaque res nullo alio
modo, nec ordine a Deo produci potuerit, &, hoc verum esse,
ex summa Dei perfectione
sequatur, nulla profecto sana
ratio persuadere nobis potest,
ut credamus, quod Deus noluerit omnia, quae in suo intellectu sunt, eadem illa perfectione,
qua ipsa intelligit, creare. At
dicent, in rebus nullam esse
perfectionem, neque imperfectionem, sed id, quod in ipsis est,
propter quod perfectae sunt,
aut imperfectae, & bonae aut
malae dicuntur, a Dei tantum
voluntate pendere; atque adeo,
si Deus voluisset, potuisset efficere, ut id, quod jam perfectio
est, summa esset imperfectio, &
contra. Verum quid hoc aliud
esset, quam aperte affirmare,
quod Deus, qui id, quod vult,
necessario intelligit, sua voluntate efficere potest, ut res alio
modo, quam intelligit, intelligat, quod (ut modo ostendi)
magnum est absurdum. Quare
argumentum in ipsos retorquere possum, hoc modo. Omnia a
Dei potestate pendent. Ut res
itaque aliter se habere possint,
Dei necessario voluntas aliter se
habere etiam deberet; atqui Dei
voluntas aliter se habere nequit (ut modo ex Dei perfectione
evidentissime ostendimus). Ergo neque res aliter se habere
possunt. Fateor, hanc opinionem, quae omnia indifferenti
cuidam Dei voluntati subjicit, &
ab ipsius beneplacito omnia
pendere statuit, minus a vero
aberrare, quam illorum, qui statuunt, Deum omnia sub ratione
boni agere. Nam hi aliquid extra Deum videntur ponere, quod a Deo non dependet, ad
quod Deus, tanquam ad exemplar, in operando attendit, vel ad
quod, tanquam ad certum scopum, collimat. Quod profecto
nihil aliud est, quam Deum fato
subjicere, quo nihil de Deo absurdius statui potest, quem ostendimus tam omnium rerum
essentiae, quam earum existentiae primam, & unicam liberam
causam esse. Quare non est, ut
in hoc absurdo refutando tempus consumam.
TANRI ÜZERÝNE
Öyleyse þeyler Tanrý tarafýndan baþka hiçbir
yolda ya da hiçbir düzende yaratýlmýþ olamayacaklarý için, ve bunun doðruluðu Tanrýnýn en
yüksek eksiksizliðinden çýktýðý için, bizi Tanrýnýn
anlaðýnda olan tüm þeyleri onlarý düþündüðü
ayný eksiksizlik ile yaratmayý istememiþ olduðuna
inandýracak hiçbir geçerli uslamlama olamaz.
Ama diyeceklerdir ki þeylerde ne eksiksizlik ne de
eksiklik diye birþey vardýr; tersine, onlarda olan
ve onlarýn eksiksiz ya da eksikli olmalarýna ve iyi
ya da kötü olduklarýnýn söylenmesine yol açan þey
yalnýzca Tanrýnýn istencine baðýmlýdýr; ve dolayýsýyla, eðer Tanrý istemiþ olsaydý, þimdi eksiksizlik
olanýn en büyük eksiklik olmasýný ya da bunun
tersini saðlayabilirdi. Ama bu açýkça istediðini
zorunlu olarak anlayan Tanrýnýn kendi istenci
yoluyla þeyleri anladýðýndan ayrý bir yolda anlayabileceðini ileri sürmekten baþka ne olacaktýr, ve
bu (þimdi gösterdiðim gibi) büyük bir saçmalýktan baþka nedir? Buna göre uslamlamayý þu yolda karþýtlarýmýn kendilerine karþý çevirebilirim.
Herþey Tanrýnýn gücüne baðýmlýdýr. Þeylerin olduklarýndan baþka türlü olabilmeleri için zorunlu olarak Tanrýnýn istencinin baþka türlü olmasý
gerekirdi; ama Tanrýnýn istenci baþka türlü olamaz (onun eksiksizliðinden çok açýk olarak gösterdiðimiz gibi). Öyleyse þeyler olduklarýndan
baþka türlü olamazlardý. Kabul ediyorum ki tüm
þeyleri belli bir ilgisiz Tanrýnýn istencine altgüdümlü kýlan ve tüm þeylerin Tanrýnýn keyfine
baðlý olduðunu ileri süren bu görüþ gerçeklikten
Tanrýnýn herþeyi Ýyilik bakýþ açýsýndan [sub ratione boni] yaptýðýný ileri süren görüþten daha az
uzak deðildir. Çünkü bu Tanrýnýn dýþýnda ona
baðýmlý olmayan, onun iþlerinde kendisine bir
örnek olarak baktýðý ya da belirli bir hedef gibi
yöneldiði birþeyi varsayýyor görünür. Bu aslýnda
Tanrýyý yazgýya altgüdümlü kýlmaktan, Tanrý için
ileri sürülebilecek en büyük saçmalýktan baþka
birþey deðildir—Tanrý ki, onun tüm þeylerin varoluþlarýnýn olduðu gibi özlerinin de ilk ve biricik
özgür nedeni olduðunu göstermiþtik. Bu yüzden
bu saçmalýklarla daha fazla zaman yitirmeye deðmez.
41
SPÝNOZA
ÖNERME 34
Tanrýnýn gücü özünün kendisidir.
TÖREBÝLÝM / ETHICA
Propositio XXXIV
Dei potentia est ipsa ipsius essentia.
Tanýt. Çünkü yalnýzca Tanrýnýn özünün zorunluðundan þu çýkar ki, Tanrý kendinin (Ön.
11), ve (Ön. 16 ve ona Sonurgu) tüm þeylerin
nedenidir. Öyleyse, Tanrýnýn kendisinin ve tüm
þeylerin olmasýný ve davranmasýný saðlayan gücü onun özünün kendisidir.—Q.E.D.
Demonstratio. Ex sola enim necessitate Dei essentiae sequitur,
Deum esse causam sui (per Prop.
11), & (per Prop. 16 ejusque Coroll.) omnium rerum. Ergo potentia Dei, qua ipse, & omnia sunt, &
agunt, est ipsa ipsius essentia.
Q.E.D.
ÖNERME 35
Tanrýnýn gücünde olduðunu kavradýðýmýz herþey zorunlu olarak vardýr.
Propositio XXXV
Quicquid concipimus in Dei potestate esse, id necessario est.
Tanýt. Çünkü Tanrýnýn gücünde olan herþey
(önceki Ön.) onun özünde ondan zorunlu olarak doðacaðý ve dolayýsýyla zorunlu olarak varolacaðý bir yolda kapsanmalýdýr. —Q.E.D.
Demonstratio. Quicquid enim in
Dei potestate est, id (per Prop.
praeced.) in ejus essentia ita
debet comprehendi, ut ex ea necessario sequatur, adeoque necessario est. Q.E.D.
ÖNERME 36
Doðasýndan belli bir etkinin doðmadýðý hiçbirþey yoktur.
Tanýt. Varolan herþey Tanrýnýn doðasýný ya da
özünü belli ve belirli bir yolda anlatýr (Ön. 25’e
Sonurgu), e.d. (Ön. 34) varolan herþey tüm þeylerin nedeni olan Tanrýnýn gücünü belli ve belirli bir yolda anlatýr, ve öyleyse (Ön. 16) ondan
belli bir etki doðmalýdýr.—Q.E.D.
EK
Böylelikle Tanrýnýn doðasýný ve özelliklerini,
zorunlu olarak varolduðunu; bir olduðunu; yalnýzca kendi doðasýnýn zorunluðundan olduðunu ve davrandýðýný; tüm þeylerin ve hangi yolda özgür nedenleri olduðunu; tüm þeylerin
onda olduklarýný, ve ona onsuz hiçbirþeyin olamayacaðý ve kavranamayacaðý bir yolda baðýmlý olduklarýný; ve, son olarak, tüm þeylerin istenç
özgürlüðü ya da saltýk özenç deðil ama Tanrýnýn
saltýk doðasý ya da sonsuz gücü yoluyla onun
tarafýndan önceden belirlenmiþ olduklarýný
gösterdim. Bundan baþka, her fýrsatta tanýtlamalarýmýn doðruluðunun anlaþýlmasýný önleyebilecek önyargýlarý gidermeye çalýþtým; ama
42
Propositio XXXVI
Nihil existit, ex cujus natura aliquis
effectus non sequatur.
Demonstratio. Quicquid existit,
Dei naturam, sive essentiam certo,
& determinato modo exprimit (per
Coroll. Prop. 25), hoc est (per Prop.
34), quicquid existit, Dei potentiam, quae omnium rerum causa est,
certo, & determinato modo exprimit, adeoque (per Prop. 16) ex
eo aliquis effectus sequi debet. Q.E.D.
Appendix
His Dei naturam, ejusque proprietates explicui, ut, quod necessario existit; quod sit unicus; quod
ex sola suae naturae necessitate
sit, & agat; quod sit omnium
rerum causa libera, & quomodo;
quod omnia in Deo sint, & ab ipso
ita pendeant, ut sine ipso nec esse,
nec concipi possint; & denique
quod omnia a Deo fuerint praedeterminata, non quidem ex libertate voluntatis, sive absoluto beneplacito, sed ex absoluta Dei natura,
sive infinita potentia. Porro ubicunque data fuit occasio, praejudicia, quae impedire poterant,
quominus meae demonstrationes
perciperentur, amovere curavi;
sed quia non pauca adhuc restant
I. DE DEO
praejudicia, quae etiam, imo
maxime impedire poterant, &
possunt, quominus homines rerum concatenationem eo, quo ipsam explicui, modo amplecti possint, eadem hic ad examen rationis
vocare operae pretium duxi. Et
quoniam omnia, quae hic indicare suscipio, praejudicia pendent
ab hoc uno, quod scilicet communiter supponant homines, omnes
res naturales, ut ipsos, propter finem agere; imo, ipsum Deum omnia
ad certum aliquem finem dirigere,
pro certo statuant: dicunt enim,
Deum omnia propter hominem
fecisse, hominem autem, ut ipsum
coleret. Hoc igitur unum prius
considerabo, quacrendo scilicet,
primo causam, cur plerique hoc
in praejudicio acquiescant, & omnes natura adeo propensi sint ad
idem amplectendum. Deinde ejusdem falsitatem ostendam, & tandem, quomodo ex hoc orta sint
praejudicia de bono & malo, merito
& peccato, laude & vituperio, ordine
& confusione, pulchritudine & deformitate, & de aliis hujus generis.
Verum, haec ab humanae mentis
natura deducere, non est hujus
loci: Satis hic erit, si pro fundamento id capiam, quod apud omnes
debet esse in confesso; nempe
hoc, quod omnes homines rerum
causarum ignari nascuntur, & quod omnes appetitum habent
suum utile quaerendi, cujus rei
sunt conscii. Ex his enim sequitur,
primo, quod homines, se liberos
esse, opinentur, quandoquidem
suarum volitionum, suique appetitus sunt conscii, & de causis, a
quibus disponuntur ad appetendum, & volendum, quia earum sunt
ignari, nec per somnium cogitant.
Sequitur secundo, homines omnia
propter finem agere; videlicet propter utile, quod appetunt; unde fit,
ut semper rerum peractarum causas finales tantum scire expetant,
&, ubi ipsas audiverint, quiescant;
nimirum, quia nullam habent
causam ulterius dubitandi. Sin
autem easdem ex alio audire
nequeant, nihil iis restat, nisi ut
ad semet se convertant, & ad
fines, a quibus ipsi ad similia
determinari solent, reflectant, &
sic ex suo ingenio ingenium alterius necessario judicant. Porro
TANRI ÜZERÝNE
geriye þeylerin baðlaþýmýnýn açýkladýðým yolda
kavranmasýna çok büyük bir engel olmuþ olan
ve henüz olmayý sürdüren birçok önyargý kaldýðý için, bunlarý us yoluyla irdelemek üzere ele
almaya deðer gördüm. Ama burada ele alacaðým tüm önyargýlar yalnýzca tek bir nokta üzerine, insanlarýn genellikle Doðadaki tüm þeylerin týpký kendileri gibi belli bir erek uðruna
davrandýðýný sanmalarý üzerine dayandýðý için,
ve giderek Tanrýnýn kendisinin bile tüm þeyleri belli bir ereðe yönelttiðini güvenle ileri sürdükleri için (çünkü Tanrýnýn tüm þeyleri insan
için, ve insaný ise ona tapýnsýn diye yarattýðýný
söylerler), herþeyden önce bunu irdeleyeceðim.
Ýlkin niçin birçok insanýn bu önyargýya düþtüðünü, ve niçin tümünün de buna öylesine doðallýkla yatkýn olduklarýný araþtýracaðým. Daha
sonra yanlýþlýðýný, ve son olarak ondan iyi ve
kötü, deðer ve kabahat, övgü ve yergi, düzen ve karýþýklýk, güzellik ve çirkinlik ve bu tür baþka þeyler
üzerine önyargýlarýn nasýl doðduðunu göstereceðim. Ama burasý bu þeyleri insan anlýðýnýn
doðasýndan çýkarsamanýn yeri deðildir; burada,
herkes tarafýndan kabul edilmesi gerektiði gibi,
insanýn þeylerin nedenlerinin bilgisizi olarak
dünyaya geldiðini, ona yararlý olaný aramak için
bir istek duyduðunu ve bunun bilincinde olduðunu uslamlama için bir zemin olarak almam
yeterli olacaktýr. Bundan ilk olarak þu çýkar ki,
insanlar istenç ve itkilerinin bilincinde olduklarý ölçüde kendilerini özgür sayarlar, ve onlarý
istek duymaya ve istemeye götüren nedenlerin
bilgisizi oldukça, bunlarýn varlýklarýný düþlerinde bile göremezler. Ýkinci olarak, insanlar her
þeyi bir erek uðruna, eþ deyiþle istedikleri yarar
uðruna yaparlar; bu yüzdendir ki olmuþ olanlarýn yalnýzca sonsal nedenlerini ortaya çýkarmaya çalýþýr, ve bunlarýn ne olduðunu gördüklerinde doyum bulurlar, çünkü bundan böyle daha
öte kuþku için hiçbir nedenleri kalmaz. Ama bu
sonsal nedenlerin ne olduðunu bir baþkasýndan
öðrenemedikleri zaman, onlar için geriye kendilerine dönmekten ve genellikle onlarý benzer
eylemlere belirleyen erekler üzerine düþün43
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
mekten baþka yapacak þey kalmaz; ve böylece baþkalarýnýn anlýðýný zorunlu olarak kendilerininki
ile yargýlarlar. Dahasý, hem kendi içlerinde hem de
kendi dýþlarýnda kendilerine yararlý olan þeylere
eriþmek için hiç de küçük katkýlarý olmayan bir
araçlar çokluðu bulduklarý için—örneðin görmek
için yararlý olan gözler, çiðnemek için diþler, beslenme için bitkiler ve hayvanlar, aydýnlanmak için güneþ, balýk tutmak için deniz—, tüm doðal þeyler yararlý olaný elde etmenin araçlarý olarak görülmeye
baþlar; bunlar açýkça insan tarafýndan icadedilmedikleri ama yalnýzca olduklarý gibi bulunduklarý
için, bunlarý onlarýn kullanýmý için bir baþkasýnýn
hazýrlamýþ olduðuna inanmak için bir neden bulurlar. Çünkü bir kez onlarý birer araç olarak gördükten sonra, onlarýn kendi kendilerini yaratmýþ
olduklarýna inanmalarý söz konusu olamaz, ve böylece kendileri için hazýrlama alýþkanlýðýnda olduklarý araçlardan Doðanýn insan özgürlüðü ile donatýlý olan, onlar için herþeyin çaresine bakan, ve tüm
þeyleri onlarýn kullanmasý için yapmýþ olan belli
bir egemeni ya da egemenleri olduðunu çýkarsamak zorunda kalmýþlardýr. Bu egemenlerin anlýklarý üzerine hiçbirþey iþitmemiþ olduklarý için, onlarý kendi anlýklarýna göre yargýlamak zorunda
kalmýþlar, ve bu yüzden tanrýlarýn insanlarýn onlara baðlanabilmesi ve onlara en yüksek onuru verebilmeleri için herþeyi onlar yararýna yönettiklerini ileri sürmüþlerdir; her insanýn Tanrý onu geri
kalan herkesin üstünde sevebilsin ve tüm Doðayý
onun kör isteðine ve doymak bilmez açgözlülüðüne hizmet etmeye yöneltebilsin diye kendi kafasýndan Tanrýya deðiþik bir tapýnma türü icadetmesinin nedeni budur. Böylece bu önyargý bir
boþinanca dönerek anlýkta derin kökler saldý; ve
herkesin þeylerin sonsal nedenlerini anlamak ve
açýklamak için öylesine büyük çabalar göstermesinin nedeni budur. Bununla birlikte, bana öyle
görünüyor ki Doðanýn hiçbirþeyi (eþ deyiþle, insana yararlý olmayan hiçbirþeyi) boþuna yapmadýðýný gösterme giriþimi Doðanýn tanrýlarla birlikte
insan denli deli olduðunu göstermede sonlanýr.
Ama tüm bunlarýn sonunda neye götürdüðüne
bakýn! Doðada sayýsýz yararlý þey arasýnda hiç de az
cum in se, & extra se non pauca reperiant media, quae, ad
suum utile assequendum, non
parum conducant, ut ex. gr.
oculos ad videndum, dentes
ad masticandum, herbas, &
animantia ad alimentum, solem ad illuminandum, mare
ad alendum pisces, hinc factum, ut omnia naturalia,
tanquam ad suum utile media, considerent; & quia illa
media ab ipsis inventa, non
autem parata esse sciunt, hinc
causam credendi habuerunt,
aliquem alium esse, qui illa
media in eorum usum paraverit. Nam postquam res, ut
media, consideraverunt, credere non potuerunt, easdem
se ipsas fecisse; sed ex mediis,
quae sibi ipsi parare solent,
concludere debuerunt, dari
aliquem, vel aliquos naturae
rectores, humana praeditos
libertate, qui ipsis omnia curaverint, & in eorum usum
omnia fecerint. Atque horum
etiam ingenium, quandoquidem de eo nunquam quid
audiverant, ex suo judicare
debuerunt, atque hinc statuerunt, Deos omnia in hominum usum dirigere, ut homines sibi devinciant, & in
summo ab iisdem honore
habeantur; unde factum, ut
unusquisque diversos Deum
colendi modos ex suo ingenio
excogitaverit, ut Deus eos supra reliquos diligeret, & totam
naturam in usum coecae illorum cupiditatis, & insatiabilis
avaritiae dirigeret. Atque ita
hoc praejudicium in superstitionem versum, & altas in
mentibus egit radices; quod in
causa fuit, ut unusquisque
maximo conatu omnium
rerum causas finales intelligere, easque explicare studeret.
Sed dum quaesiverunt ostendere, naturam nihil frustra
(hoc est, quod in usum hominum non sit) agere, nihil aliud videntur ostendisse, quam
naturam, Deosque aeque, ac
homines, delirare. Vide quaeso, quo res tandem evasit!
Inter tot naturae commoda
44
I. DE DEO
non pauca reperire debuerunt
incommoda, tempestates scilicet, terrae motus, morbos &c.
atque haec statuerunt propterea
evenire, quod Dii irati essent ob
injurias, sibi ab hominibus factas, sive ob peccata in suo cultu
commissa; & quamvis experientia indies reclamaret, ac infinitis exemplis ostenderet, commoda, atque incommoda piis
aeque, ac impiis promiscue evenire, non ideo ab inveterato praejudicio destiterunt: facilius
enim iis fuit, hoc inter alia
incognita, quorum usum ignorabant, ponere, & sic praesentem suum & innatum statum
ignorantiae retinere, quam
totam illam fabricam destruere,
& novam excogitare. Unde pro
certo statuerunt, Deorum judicia humanum captum longissime superare: quae sane unica
fuisset causa, ut veritas humanum genus in aeternum lateret;
nisi Mathesis, quae non circa
fines, sed tantum circa figurarum essentias, & proprietates
versatur, aliam veritatis normam
hominibus ostendisset, & praeter Mathesin aliae etiam adsignari possunt causae (quas hic
enumerare supervacaneum est),
a quibus fieri potuit, ut homines
communia haec praejudicia animadverterent, & in veram
rerum cognitionem ducerentur.
His satis explicui id, quod primo loco promisi. Ut jam autem
ostendam, naturam finem nullum sibi praefixum habere, &
omnes causas finales nihil, nisi
humana esse figmenta, non opus
est multis. Credo enim id jam
satis constare, tam ex fundamentis, & causis, unde hoc praejudicium originem suam traxisse ostendi, quam ex Propositione 16
& Corollariis Propositionis 32 &
praeterea ex iis omnibus, quibus
ostendi, omnia naturae aeterna
quadam necessitate, summaque
perfectione procedere. Hoc
tamen adhuc addam, nempe,
hanc de fine doctrinam naturam omnino evertere. Nam id,
quod revera causa est, ut effectum considerat, & contra. Deinde id, quod natura prius est,
facit posterius. Et denique id,
TANRI ÜZERÝNE
sayýda olmayan sýkýntýlarý da görmek zorundaydýlar—fýrtýnalar, depremler, hastalýklar vb.; ve
bunlarýn ya tanrýlar insanlarýn onlara karþý yaptýklarý haksýzlýklardan öfkeye kapýldýklarý için, ya
da onlara tapýnmada iþledikleri kabahatler nedeniyle olmuþ olduklarý söylendi; ve gerçi deneyimin bunu her gün çürütmesine ve sayýsýz örneklerle hem yararlý hem de zararlý olanýn hiçbir
ayrým gözetmeden dindar olmayanlar gibi dindarlarýn da baþýna geldiðini göstermesine karþýn,
bu yüzden bu noktada katý önyargýlardan vazgeçilmiþ deðildir; çünkü insan için bunlarý kullanmasýný bilmediði baþkalarýnýn yanýna koyarak
þimdiki ve doðuþtaki bilgisizlik durumunu sürdürmek bütün bir yapýyý yýkýp yeniden kurmaktan çok daha kolaydý. Bu yüzden tanrýlarýn yargýlarýnýn kavrayýþýmýzý çok çok aþtýðýnýn tartýþma
götürmez olduðu düþünüldü; ve eðer ereklerle
deðil ama betilerin özleri ve özellikleri ile ilgilenen Matematik bize bir baþka gerçeklik ölçünü
sunmamýþ olsaydý, salt bu görüþ bile gerçekliðin
tüm bengilik boyunca insan soyundan gizli kalmasý için yeterli olurdu. Ve Matematiðe ek olarak (ki burada sýralanmalarý gereksizdir) insaný
bu ortak önyargýlar üzerine düþünmeye yöneltecek ve onlarý þeylerin gerçek bir bilgisine götürecek baþka nedenler de belirtilebilir.
Bunlarla açýklamak için söz verdiðim ilk noktayý yeterince açýklamýþ oldum. Þimdi Doðanýn
kendi önüne hiçbir erek koymadýðýný ve tüm
sonsal nedenlerin insanlarýn uydurmalarýndan
baþka birþey olmadýðýný göstermek için çok þey
söylemek gerekmeyecektir. Çünkü inanýyorum
ki bu söz konusu önyargýnýn hem temellerinden
hem de nedenlerinden, ve Ön. 16’dan ve Ön.
32’nin Sonurgularýndan, ve ayrýca tüm þeylerin
Doðanýn belli bir bengi zorunluðundan en yüksek eksiksizlik ile doðmuþ olduklarýný göstermek
için kullandýðým tüm önermelerden yeterince
açýktýr. Gene de þu noktayý eklemem gerek ki,
sonsal nedenler öðretisi Doðayý bütünüyle altüst
eder. Çünkü gerçekte neden olaný etki, ve etki
olaný neden olarak görür. Yine, Doðada ilk olaný son yapar. Ve son olarak en yüksek ve en eksik45
SPÝNOZA
siz olaný en eksik olana çevirir. Çünkü (ilk iki
önermeyi kendiliðinden açýk olduklarý için atlarsak) Ön. 21, 22 ve 23’ten açýktýr ki, Tanrý tarafýndan dolaysýzca üretilen etki en eksiksiz etkidir,
ve bir etki üretimi için ara nedenlerin zorunlu
olmasý ile orantýlý olarak eksiktir. Ama Tanrý tarafýndan dolaysýzca üretilen þeyler Tanrýnýn ereðine eriþebilmesi için yapýlmýþ olsalardý, o zaman
uðruna birincinin yapýlmýþ olduðu sonuncunun
zorunlu olarak tümü içinde en üstünü olmasý
gerekirdi. Bunun dýþýnda, bu öðreti Tanrýnýn
eksiksizliðini ortadan kaldýrýr; çünkü Tanrý bir
ereðe eriþmek için çalýþýrsa, zorunlu olarak onda
eksik olaný istiyor olacaktýr. Ve gerçi Tanrýbilimciler ve Metafizikçiler gereksinim ereði ve benzeþme ereði arasýnda bir ayrým yapsalar da, Tanrýnýn herþeyi yaratýlan þeyler uðruna deðil ama
kendi uðruna yapmýþ olduðunu kabul ederler,
çünkü yaratýlýþtan önce uðruna Tanrýnýn davranmýþ olmasý gereken þey olarak Tanrýdan baþkasýný gösteremezler, ve dolayýsýyla kaçýnýlmaz
olarak Tanrýnýn kendilerine eriþmek için araç
hazýrlamayý istediði þeylerden yoksun olduðunu
ve onlarý istediðini kabul etmek zorunda kalýrlar—ki kendinde açýktýr. Ve yine burada gözden
kaçýrmamak gerek ki, bu öðretinin þeylerin ereklerini saptamada dehalarýný sergileyerek bir
doyum bulan yandaþlarý bu öðretilerini inandýrýcý kýlmak için yeni bir uslamlama türü getirmiþlerdir: olanaksýza ergi deðil ama bilgisizliðe
ergi—, ki öðretilerini tanýtlamak için ellerinde
baþka hiçbir aracýn kalmadýðýný gösterir. Çünkü,
örneðin, eðer bir taþ çatýdan birinin baþýna düþerek onu öldürmüþse, bunlar bu yolla taþýn adamý öldürmek için düþtüðünü tanýtlayacaklardýr.
Çünkü Tanrýnýn istenci yoluyla bu amaç için
düþmediyse, nasýl olur da böyle birçok koþul
(çünkü sýk sýk birçok koþul eþzamanlý olarak
çakýþýr) þans yoluyla biraraya gelebilirdi? Belki
de olay rüzgar estiði ve adam o yoldan geçmek
zorunda olduðu için yer aldý yanýtýný vereceksiniz. Ama karþý çýkacaklardýr: niçin rüzgar o sýrada esti, niçin adam tam o sýrada o yoldan geçti?
Eðer yine yanýtlayacak ve rüzgar o güne dek din46
TÖREBÝLÝM / ETHICA
quod supremum, & perfectissimum est, reddit imperfectissimum. Nam (duobus prioribus
omissis, quia per se manifesta
sunt) ut ex Propositionibus 21,
22 & 23 constat, ille effectus perfectissimus est, qui a Deo immediate producitur, & quo aliquid
pluribus causis intermediis indiget, ut producatur, eo imperfectius est. At si res, quae immediate a Deo productae sunt, ea de
causa factae essent, ut Deus finem
assequeretur suum, tum necessario ultimae, quarum de causa priores factae sunt, omnium praestantissimae essent. Deinde haec
doctrina Dei perfectionem tollit:
Nam, si Deus propter finem agit,
aliquid necessario appetit, quo
caret. Et, quamvis Theologi, &
Metaphysici distinguant inter
finem indigentiae, & finem assimilationis, fatentur tamen Deum
omnia propter se, non vero propter res creandas egisse; quia nihil
ante creationem praeter Deum
assignare possunt, propter quod
Deus ageret; adeoque necessario
fateri coguntur, Deum iis, propter quae media parare voluit,
caruisse, eaque cupivisse, ut per
se clarum. Nec hic praetereundum est, quod hujus doctrinae
Sectatores, qui in assignandis rerum finibus suum ingenium ostentare voluerunt, ad hanc suam
doctrinam probandam, novum
attulerunt modum argumentandi, reducendo scilicet, non ad
impossibile, sed ad ignorantiam;
quod ostendit nullum aliud fuisse huic doctrinae argumentandi
medium. Nam si ex. gr. ex culmine aliquo lapis in alicujus caput
ceciderit, eumque interfecerit,
hoc modo demonstrabunt, lapidem ad hominem interficiendum cecidisse. Ni enim eum in
finem, Deo id volente, ceciderit,
quomodo tot circumstantiae (saepe enim multae simul concurrunt) casu concurrere potuerunt? Respondebis fortasse, id ex
eo, quod ventus flavit, & quod
homo illac iter habebat, evenisse.
At instabunt, cur ventus illo tempore flavit? cur homo illo eodemque tempore illac iter habebat? Si
iterum respondeas, ventum tum
I. DE DEO
ortum, quia mare praecedenti die, tempore adhuc tranquillo, agitari inceperat; & quod
homo ab amico invitatus fuerat; instabunt iterum, quia nullus rogandi finis, cur autem
mare agitabatur? cur homo in
illud tempus invitatus fuit? &
sic porro causarum causas rogare non cessabunt, donec ad
Dei voluntatem, hoc est, ignorantiae asylum confugeris. Sic
etiam, ubi corporis humani
fabricam vident, stupescunt, &
ex eo, quod tantae artis causas
ignorant, concludunt, eandem
non mechanica, sed divina, vel
supernaturali arte fabricari,
talique modo constitui, ut una
pars alteram non laedat. Atque
hinc fit, ut qui miraculorum
causas veras quaerit, quique
res naturales, ut doctus, intelligere, non autem, ut stultus,
admirari studet, passim pro
haeretico, & impio habeatur,
& proclametur ab iis, quos vulgus, tanquam naturae, Deorumque interpretes, adorat. Nam
sciunt, quod, sublata ignorantia, stupor, hoc est, unicum argumentandi, tuendaeque suae
auctoritatis medium, quod habent, tollitur. Sed haec relinquo, & ad id, quod tertio loco hic
agere constitui, pergo.
Postquam homines sibi persuaserunt, omnia, quae fiunt,
propter ipsos fieri, id in unaquaque re praecipuum judicare
debuerunt, quod ipsis utilissimum, & illa omnia praestantissima aestimare, a quibus optime afficiebantur. Unde has
formare debuerunt notiones,
quibus rerum naturas explicarent, scilicet, Bonum, Malum,
Ordinem, Confusionem, Calidum, Frigidum, Pulchritudinem,
& Deformitatem: & quia se liberos existimant, inde hae notiones ortae sunt, scilicet, Laus,
& Vituperium, Peccatum, & Meritum; sed has infra, postquam
TANRI ÜZERÝNE
gin kalan deniz önceki gün karýþtýðý için esti, ve
adam bir dostunun davetine gidiyordu diyecek
olursanýz, sorgulamalarýna bir son olmadýðý için,
bir kez daha karþý çýkacaklardýr: Ama niçin deniz
karýþtý? Adam niçin o sýrada davet edildi? ve böylece
nedenlerin nedenini sormaya son vermeyecekler
ve sonunda sizi Tanrýnýn istencine, bilgisizliðin
sýðýnaðýna sýðýnmak zorunda býrakacaklardýr. Böylece, insan bedeninin yapýsýna bakarken de hayrete düþerler; ve böyle bir sanatýn nedenlerinin
bilgisizi olduklarý için, bedenin düzeneksel deðil
ama doðaüstü ya da tanrýsal bir sanat tarafýndan
yapýldýðý, ve hiçbir parçanýn bir baþkasýna zarar
veremeyeceði bir yolda oluþturulduðu vargýsýný
çýkarýrlar. Bu yüzden tansýklarýn gerçek nedenlerini bulmaya çalýþan ve doðal þeylere bir aptal gibi
bakmayýp bir bilge gibi onu anlamayý isteyen insan çoðu kez bir heretik ve dinsiz olarak görülür,*
ve halkýn kendilerine hem Doðanýn hem de tanrýlarýn yorumcularý olarak taptýðý insanlar tarafýndan öyle olduðu bildirilir. Çünkü bunlar bilirler
ki, eðer bilgisizlik ortadan kaldýrýlacak olursa yetkelerini ileri sürmelerinin ve savunmalarýnýn biricik aracý olan o aptalca hayret de ellerinden gidecektir. Ama bunlarý býrakýyor ve üçüncü olarak
tartýþmaya karar verdiðim noktaya geçiyorum.
Ýnsanlar bir kez kendilerini olan herþeyin onlar
için yapýlmýþ olduðuna inandýrdýktan sonra, kaçýnýlmaz olarak herþeyde onlara en yararlý olanýn en
önemli olduðu yargýsýnda bulunmak ve en hoþlarýna giden þeyleri deðerde herþeyden üstün saymak zorunda kalýrlar. Bu yolda örneðin Ýyi, Kötü,
Düzen, Karýþýklýk, Sýcak, Soðuk, Güzel ve Çirkin vb.
gibi þeylerin Doðasýný açýklamalarýný saðlayan kavramlarý oluþturmalarý gerekli oldu; ve kendilerini özgür sandýklarý için, Övgü ve Yergi, Kabahat ve
Deðer gibi daha öte kavramlar ortaya çýktý; bu sonuncularý daha sonra insan doðasýný irdelerken
açýklayacaðým; ama birincileri þimdi kýsaca tartýþacaðýz. Belirtmek gerek ki saðlýk için ve Tanrýya
*[Bu sözler genellikle Spinoza’nýn kendisine yönelik bir gönderme olarak kabul edilir.
Tractatus Thelogico-Politicus (1670), Bölüm 6’da Spinoza hiçbir tansýk olamayacaðýný, herþeyin doðal yasa tarafýndan açýklanabileceðini yazar ve politik/dünyasal dindarlýk tarafýndan ‘heretik ve dinsiz’ olarak kýnanýr.]
47
SPÝNOZA
tapýnma için katkýda bulunan herþeye iyi derler;
karþýtlarýna ise, tersine, kötü. Ama þeylerin Doðasýný anlamayýp tersine onlarý yalnýzca imgeleyenler þeylere iliþkin hiçbirþey ileri sürmedikleri ve
imgelemi anlak diye aldýklarý için, þeylerin ve
kendi doðalarýnýn bilgisizi olarak þeylerde bir düzen olduðu konusunda katý bir inanç taþýrlar.
Çünkü þeyler bize duyular tarafýndan sunulduðu zaman onlarý kolayca imgeleyebileceðimiz ve
dolayýsýyla kolayca anýmsayabileceðimiz bir
durumdaysalar, onlara iyi düzenlenmiþ deriz; ama
karþýt durumda onlara kötü düzenlenmiþ ya da karýþýk deriz. Dahasý, kolayca imgeleyebildiðimiz
þeyler bizim için özellikle haz verici olduðundan,
insanlar düzeni karýþýklýða yeðlerler, sanki düzen
bizim imgelemimiz ile baðýntýsýna bakýlmaksýzýn
Doðadaki birþeymiþ gibi; ve derler ki Tanrý herþeyi düzen içinde yarattý, ama bu yolda bilmeksizin
Tanrýya imgelem yüklerler, eðer, belki de, Tanrýnýn insan imgelemi için kaygýsýndan ötürü þeyleri en kolay imgelenebilecekleri yolda düzenlediðini demek istemiyorlarsa; ne de imgelemimizi
çok çok aþan ve zayýflýðýndan ötürü birçoðu onu
karýþtýran sonsuz sayýda þeyin bulunmasý olgusu
onlarý duraksatacak gibi görünür. Ama bu kadar
yeter. Sözünü ettiðim öteki kavramlar imgelemin
deðiþik yollarda etkilenmesine yol açan imgelem
kiplerinden baþka birþey deðildirler, ve gene de
bilgisizler tarafýndan þeylerin baþlýca yüklemleri olarak görülürler; çünkü, belirttiðimiz gibi,
tüm þeylerin onlar için yapýlmýþ olduðunu düþünür, ve bir þeyin doðasýna ondan etkileniþ yollarýna göre iyi ya da kötü, saðlam, bozuk ya da çürük
derler. Örneðin, eðer sinirlerin göz aracýlýðýyla
algýlanan nesnelerden aldýðý devim saðlýða yararlýysa, buna neden olan nesnelere güzel denir;
buna karþý, aykýrý bir devime yol açanlara ise çirkin denir. Duyularý burun-delikleri yoluyla uyaran þeylere hoþ-kokulu ya da pis-kokulu denir; dil
yoluyla etkide bulunanlara tatlý ya da acý, lezetli ya
da lezzetsiz denir. Dokunma yoluyla etkide bulunanlara yumuþak ya da sert, pürüzlü ya da pürüzsüz denir. Ve son olarak kulaklar yoluyla etkide
bulunanlara gürültü, ses ya da uyum yaratýcý denir
48
TÖREBÝLÝM / ETHICA
de natura humana egero, illas
autem hic breviter explicabo. Nempe id omne, quod ad valetudinem, & Dei cultum conducit, Bonum, quod autem iis contrarium
est, Malum vocaverunt. Et quia ii,
qui rerum naturam non intelligunt, sed res tantummodo imaginantur, nihil de rebus affirmant, & imaginationem pro
intellectu capiunt, ideo ordinem
in rebus esse firmiter credunt,
rerum, suaeque naturae ignari.
Nam cum ita sint dispositae, ut,
cum nobis per sensus repraesentantur, eas facile imaginari, &
consequenter earum facile recordari possimus, easdem bene
ordinatas, si vero contra, ipsas
male ordinatas, sive confusas esse
dicimus. Et quoniam ea nobis
prae caeteris grata sunt, quae
facile imaginari possumus, ideo
homines ordinem confusioni
praeferunt; quasi ordo aliquid in
natura praeter respectum ad
nostram imaginationem esset;
dicuntque Deum omnia ordine
creasse, & hoc modo ipsi nescientes Deo imaginationem tribuunt; nisi velint forte, Deum, humanae imaginationi providentem,
res omnes eo disposuisse modo,
quo ipsas facillime imaginari
possent; nec moram forsan iis
injiciet, quod infinita reperiantur, quae nostram imaginationem longe superant, & plurima,
quae ipsam, propter ejus imbecillitatem, confundunt. Sed de
hac re satis. Caeterae deinde notiones etiam praeter imaginandi
modos, quibus imaginatio diversimode afficitur, nihil sunt, &
tamen ab ignaris, tanquam praecipua rerum attributa, considerantur; quia, ut jam diximus, res
omnes propter ipsos factas esse,
credunt; & rei alicujus naturam
bonam, vel malam, sanam, vel putridam, & corruptam dicunt, prout
ab eadem afficiuntur. Ex. gr. si
motus, quem nervi ab objectis,
per oculos repraesentatis, accipiunt, valetudini conducat, objecta, a quibus causatur, pulchra dicuntur, quae autem contrarium
motum cient, deformia. Quae
deinde per nares sensum movent, odorifera, vel faetida vocant,
I. DE DEO
quae per linguam, dulcia, aut amara, sapida aut insipida, &c.
Quae autem per tactum; dura,
aut mollia, aspera, aut laevia, &c.
Et quae denique aures movent,
strepitum, sonum, vel harmoniam
edere dicuntur, quorum postremum homine’s adeo dementavit, ut Deum etiam harmonia delectari crederent. Nec desunt
Philosophi, qui sibi persuaserint,
motus coelestes harmoniam
componere: Quae omnia satis ostendunt, unumquemque pro dispositione cerebri de rebus judicasse, vel potius imaginationis
affectiones pro rebus accepisse.
Quare non mirum est (ut hoc etiam obiter notemus), quod inter
homines tot, quot experimur,
controversiae ortae sint, ex quibus tandem Scepticismus. Nam,
quamvis humana corpora in multis conveniant, in plurimis tamen
discrepant, & ideo id, quod uni
bonum, alteri malum videtur;
quod uni ordinatum, alteri confusum; quod uni gratum, alteri
ingratum est, & sic de caeteris,
quibus hic supersedeo, cum quia
hujus loci non est de his ex professo agere, tum quia hoc omnes
satis experti sunt. Omnibus enim
in ore est, quot capita, tot sensus,
suo quemque sensu abundare,
non minora cerebrorum, quam
palatorum esse discrimina: quae
sententiae satis ostendunt, homines pro dispositione cerebri de
rebus judicare, resque potius
imaginari, quam intelligere. Res
enim si intellexissent, illae omnes, teste Mathesi, si non allicerent, ad minimum convincerent.
Videmus itaque omnes notiones, quibus vulgus solet naturam
explicare, modos esse tantummodo imaginandi, nec ullius rei
naturam, sed tantum imaginationis constitutionem indicare; &
quia nomina habent, quasi essent
entium, extra imaginationem
existentium, eadem entia, non
rationis, sed imaginationis voco,
atque adeo omnia argumenta,
quae contra nos ex similibus notionibus petuntur, facile propulsari possunt. Solent enim multi
sic argumentari. Si omnia ex necessitate perfectissimae Dei natu-
TANRI ÜZERÝNE
ki, bunlardan sonuncusu insanlarýn dengelerini öyle bir düzeyde yitirmesine neden olmuþtur
ki, Tanrýnýn bile ondan hoþlandýðýna inanmýþlardýr. Gerçekten de, kendilerini göksel devimlerin bir uyum yarattýðýna inandýran felsefeciler
bile vardýr; tüm bunlar yeterince açýk olarak gösterir ki, herkes þeyleri beyninin yapýsýna göre yargýlar, ya da daha doðrusu þeylerin yerine imgeleminin deðiþkilerini alýr. Bu yüzden (geçerken
belirtebileceðimiz gibi) gördüðümüz tüm çekiþmelerin insanlar arasýnda doðmuþ olmasýna, ve
en sonunda Kuþkuculuðun kendini göstermiþ
olmasýna þaþýrmamak gerekir. Çünkü insan bedenleri birçok þeyde anlaþsalar da, daha da
çoðunda ayrýlýrlar, ve dolayýsýyla bir kimseye iyi
gelen bir baþkasýna kötü, birine düzenli gelen
bir baþkasýna karýþýk görünür, birine hoþ gelen
bir baþkasýna nahoþ gelir; ve bu hem burada
uzunlamasýna ele alamayacaðýmýz için hem de
herkesin kendi deneyim alanýnda olduklarý için
atladýðým baþka durumlarda da böyle gider.
Çünkü þu anlatýmlar herkesin aðzýndadýr: Ne
denli kafa varsa, o denli anlayýþ vardýr: Herkes
kendi kavrayýþýndan doyum bulur: Kafalar ne
denli ayrýysa, beðeniler de o denli ayrýdýr—tüm
bu özdeyiþler insanlarýn sorunlar üzerine beyinlerinin yapýsýna göre karar verdiklerini ve þeyleri anlamaktan çok imgelediklerini gösterir. Eðer
þeyleri anlamýþ olsalardý, tüm bunlar, Matematiðin tanýtladýðý gibi, onlarý en azýndan inandýrabilirdi, üstelik tümüne çekici gelmeseler bile.
Öyleyse sýradan insanlarýn Doðayý açýklamada
kullanma alýþkanlýðýnda olduklarý tüm o kavramlarýn yalnýzca deðiþik imgelem kipleri olduðunu, ve kendinde herhangi birþeyin doðasýný
deðil ama yalnýzca imgelemin yapýsýný belirttiklerini görürüz; ve sanki imgelemin dýþýnda varolan kendiliklermiþ gibi adlarý olduðu için, onlara usun varlýklarý [ens rationis] deðil ama
imgelemin varlýklarý [ens imaginationis] diyorum; ve böylece bu tür kavramlar üzerinde bize
karþý yöneltilen tüm uslamlamalar kolayca püskürtülebilir. Örneðin birçok insan þöyle uslamlamada bulunmaya alýþmýþtýr. Eðer tüm þeyler
49
SPÝNOZA
TÖREBÝLÝM / ETHICA
Tanrýnýn en eksiksiz doðasýnýn zorunluðundan
gelmiþlerse, nasýl olmuþtur da Doðada böylesine
çok eksiklik doðmuþtur? Örneðin tüm þeylerin
kokuþma noktasýna dek çürümeleri; bulantý yaratan çirkinlik; þaþkýnlýk, kötülük, kabahat vb.?
Ama, az önce gösterdiðim gibi, tüm bunlar kolayca karþýlanabilir. Çünkü þeylerin eksiksizliðinin
yalnýzca doðalarý ve güçleri yoluyla yargýlanmasý
gerekir; buna göre, bir þey insan duyularýna hoþ
ya da tiksindirici geldiði, ya da insan doðasýna
yararlý ya da zararlý olduðu için daha çok ya da
daha az eksiksiz deðildir. Ama niçin Tanrýnýn tüm
insanlarý yalnýzca us tarafýndan yönetilebilecekleri bir yolda yaratmamýþ olduðunu soranlara yalnýzca þu yanýtý veriyorum: Çünkü Tanrý için en
yüksekten en alt eksiksizlik düzeyine dek herþeyin yaratýlmasý için gereç eksik olmamýþtýr; ya da,
daha doðru bir deyiþle, çünkü Tanrýnýn doðasýnýn yasalarý öylesine kapsamlýydýlar ki, Ön. 16’da
tanýtladýðým gibi, sonsuz bir anlak tarafýndan kavranabilecek herþeyin üretimi için yeterli olmuþlardýr.
Bunlar burada belirtme görevini üstlendiðim
önyargýlardýr. Eðer benzer bir ýrada daha baþkalarý kalmýþsa, bunlar üzerlerine biraz düþünerek
kolayca düzeltilebilir.
rae sunt consecuta, unde ergo
tot imperfectiones in natura
ortae? Videlicet, rerum corruptio ad faetorem usque, rerum
deformitas, quae nauseam
moveat, confusio, malum, peccatum &c. Sed, ut modo dixi,
facile confutantur. Nam rerum
perfectio ex sola earum natura,
& potentia est aestimanda, nec
ideo res magis, aut minus perfectae sunt, propterea quod hominum sensum delectant, vel
offendunt, quod humanae naturae conducunt, vel quod eidem
repugnant. Iis autem, qui quaerunt, cur Deus omnes homines
non ita creavit, ut solo rationis
ductu gubernarentur? nihil aliud respondeo, quam quia ei
non defuit materia ad omnia, ex
summo nimirum ad infimum
perfectionis gradum, creanda;
vel magis proprie loquendo,
quia ipsius naturae leges adeo
amplae fuerunt, ut sufficerent
ad omnia, quae ab aliquo infinito intellectu concipi possunt,
producenda, ut Propositione 16
demonstravi.
Haec sunt, quae hic notare
suscepi, praejudicia. Si quaedam hujus farinae adhuc restant, poterunt eadem ab unoquoque mediocri meditatione
emendari.
Birinci Bölümün Sonu
Finis Partis Primae
50

Benzer belgeler