gaziantep`te yaşayan barak türkmenleri`nin inanç, adet

Transkript

gaziantep`te yaşayan barak türkmenleri`nin inanç, adet
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
GAZİANTEP’TE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİ’NİN
İNANÇ, ADET VE GELENEKLERİNİN DİNLER TARİHİ
AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Tezi Hazırlayan
Özlem ANDAÇ ŞAHİN
Tezi Yöneten
Prof. Dr. Harun GÜNGÖR
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı
Dinler Tarihi Bilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
OCAK-2007
KAYSERİ
II
Prof. Dr. Harun GÜNGÖR danışmanlığında Özlem ANDAÇ ŞAHİN tarafından
hazırlanan
“Gaziantep’te
Yaşayan
Barak
Türkmenler’inin
İnanç,
Adet
ve
Geleneklerinin Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi ” adlı bu çalışma jürimiz
tarafından Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri
Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.
JÜRİ:
Üye :
………………..
Üye :
……………….
Danışman :
………………..
ONAY :
Bu tezin kabulü Enstitü Yönetim Kurulu’nun ………… …tarih ve ……….. sayılı
kararı ile onaylanmıştır.
…/…/2006
Enstitü Müdürü
III
TEŞEKKÜR
“Gaziantep’te Yaşayan Barak Türkmenleri’nin İnanç, Adet ve Geleneklerinin Dinler
Tarihi Açısından Değerlendirilmesi” konulu çalışmamız sırasında konu seçimimden
başlayıp bütün çalışma boyunca bizden yardımlarını esirgemeyen danışman hocam
Prof. Dr. Harun GÜNGÖR’e, gerektiğinde bilgi ve desteğini bizden esirgemeyen Prof.
Dr. Mustafa ÜNAL’a, ayrıca yazılı kaynakları bulmamda bana yardımcı olan Gaziantep
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ruhi ERSOY’a
teşekkür ederim.
Saha çalışması yaparken zaman zaman bana köy gezilerinde eşlik eden öğretmen
arkadaşlarım Bülent TİRYAKİ Bey ve eşi Özlem TİRYAKİ Hanım Efendi’ye, maddimanevi desteğini benden esirgemeyen sevgili eşim Mehmet ŞAHİN Bey’e, isimleri
çalışmanın sonunda zikredilen ve bu çalışmanın çıkmasına katkıları olan kaynak kişilere
sonsuz teşekkür eder, minnettarlığımı borç bilirim.
IV
GAZİANTEP’TE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİ’NİN İNANÇ, ADET VE
GELENEKLERİNİN DİNLER TARİHİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Özlem ANDAÇ ŞAHİN
ÖZET
Ülkemizin bazı bölgelerinde önceleri göçebe yaşantıyı benimsedikleri halde ekonomik
ve coğrafi şartların gereği yerleşik hayata geçmek zorunda kalan Türkmenler mevcuttur.
Bunlardan biri de Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenleridir.
Tezin birinci bölümde hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili halk inanışları üzerinde duruldu.
İkinci bölümde tabiat ile ilgili halk inanışları üzerinde durularak yağmur yağdırmak, ay
tutulması, gök kuşağı, bereket ve uğur ile ilgili inanışlar hakkında bilgi verildi. Daha
sonra hastalık tedavilerine yönelik halk inanışlarından muskacılık ve nazar değmesi ve
korunma usulleri, kurşun dökmek, dövme yaptırmak konuları üzerinde duruldu.
Üçüncü bölümde kutsallık kazanan ve ziyaret edilen yerler tanıtıldı. Gaziantep yöresi
Barak Türkmenleri’nin örf ve adetleri incelenirken İslam ve geleneksel Türk dini ve
kültürüyle bağlantı kurulmaya çalışıldı.
Bu çalışma yapılırken Barak Türkmen köylerinin bazılarına gidilerek saha
araştırmasında bulunuldu. Mezarlıkları gezildi. Kaynak kişilerle röportajlar, anketler
yapıldı ve bu kaynak kişilerin listesi, köylerin adı çalışma sonunda sunuldu.
Anahtar Kelimeler: Türkmen, ziyaret, kutsal, adak, bereket
V
EVALUATION OF BELIEFS, CUSTOMS AND TRADITIONS OF BARAK
TURKOMANS WHO LIVE IN GAZİANTEP IN TERMS OF HISTORY OF
RELIGIONS
Özlem ANDAÇ ŞAHİN
SUMMARY
There are Turkomans who are obliged to pass to settled life because of economic and
geographical conditions, although They used to live as migrant in some regions of our
country one of them is Barak Turkomans living in Gaziantep.
In the first part of the thesis, by mentioning about the beliefs of people, related to
various stages of the life, the practices which were done at the moment of marriage,
birth and death were tried to be recounted.
In the second chapter, beliefs about rain, lunar eclipse, rainbow, abundance, good-luck
were given information by focusing on public beliefs about nature and then public
beliefs about illness treatments were explained such as amulet, the evileye and methods
of prevention from this, pouring lead to break on evil spell, tattoo.
İn the third chapter, the holy places that are visited by the public were introduced.
The traditions and beliefs of Barak Turko people who lived in Gaziantep were tried to
be related with İslam and Turkish culture. Then traditions and believes were
investigated.
While this study was being prepared, this study some of the villages of Barak Turko
people, were visited and the exact areas were researched graveyards. After having
interviews and taking polls with the people who knew about Baraks beliefs and cultures.
At the end of the study, information was given about the people who were interviewed
and the villages that were visited.
Key Words: Turkoman, visit, holy, vow, blessing
VI
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ
BARAK TÜRKMENLERİ HAKKINDA GENEL BİLGİ
1. BARAKLAR’IN TARİHİ VE COĞRAFYASI.....................................................1
1.1. BARAK KELİMESİNİN ANLAMI ...................................................................1
1.2. BARAKLAR’IN MENŞEİ ................................................................................2
1.3. BARAKLARLARLA İLGİLİ YER ADLARI...................................................4
1.4. BARAK TÜRKMENLERİNİN ANADOLU’YA GÖÇLERİ...........................5
1. BÖLÜM
BARAK TÜRKMENLERİNDE GEÇİŞ RİTÜELLERİ
1.1. DOĞUM..............................................................................................................7
1.1.1. KISIRLIĞI GİDERME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR.........................................7
1.1.2. DOĞUM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR ..................9
1.1.3. CİNSİYET TAYİNİ........................................................................................11
1.1.4. YAŞAMAYAN ÇOCUĞUN YAŞAMASI İÇİN ALINACAK
TEDBİRLER..............................................................................................................12
1.1.5. DOĞUM ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR ................................13
1.1.6. ÇOCUĞA AD KOYMA ..................................................................................14
1.1.7. ÇOCUĞUN TUZLANMASI VE KIRKLIK HADİSESİ ................................14
1.1.8. AL BASMASI OLAYI ...................................................................................15
1.1.9. SÜTÜ GELMEYEN LOĞUSA KADIN İÇİN ALINAN TEDBİRLER.........17
1.2. EVLİLİK VE DÜĞÜN TÖRENİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR .............................17
1.2.1. KIZ ARAMA VE NİŞAN MERASİMİ...........................................................17
1.2.2. DEĞİŞİK USULÜ EVLİLİK (BERDEL) .......................................................19
VII
1.2.3. KINA GECESİ.................................................................................................21
1.2.4. GELİNCİ VE DÜĞÜN GÜNÜ .......................................................................24
1.3. ÖLÜM VE ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR ......................................27
1.3.1. ÖLÜM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR .....................27
1.3.2. ÖLÜMÜN GELİŞİNİ HABER VEREN BELİRTİLER VE ÖLÜMÜ
GECİKTİRMEK İÇİN ALINAN TEDBİRLER........................................................28
1.3.3. ÖLÜMDEN SONRA YAPILAN İŞLEMLER ................................................30
1.3.4. TAZİYE ...........................................................................................................34
2. BÖLÜM
BARAK TÜRKMENLERİNDE TABİAT İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR
2.1.1. YAĞMUR YAĞDIRMAK İLE İLGİLİ İNANIŞLAR....................................37
2.1.2. AY TUTULMASI............................................................................................38
2.1.3. GÖKKUŞAĞI İLE İLGİLİ İNANIŞLAR .......................................................39
2.1.4. GAZİANTEP İLİNDE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİNİN DİĞER
HALK İNANIŞLARI.................................................................................................40
2.2. HASTALIK TEDAVİLERİNE YÖNELİK HALK İNANIŞLARI....................40
2.2.1. MUSKA İLE İLGİLİ İNANIŞLAR.................................................................40
2.2.2. ÜZERLİK TÜTTÜRMEK ..............................................................................41
2.2.3. DÖVME YAPTIRMAK .................................................................................42
2.2.4. NAZAR DEĞMESİ VE KORUNMA USULLERİ İLE İLGİLİ
İNANIŞLAR ..............................................................................................................42
2.2.5. KURŞUN DÖKMEK.......................................................................................43
3. BÖLÜM
ZİYARET, ZİYARET YERLERİ, KERAMETLER VE ZİYARET ESNASINDA
YAPILAN UYGULAMALAR..................................................................................44
3.1. TÜRBELER ........................................................................................................45
3.1.1. HACI HAMZA TÜRBESİ...............................................................................45
VIII
3.1.2. HZ. ÖKKAŞE TÜRBESİ ................................................................................46
3.1.3. ŞEYH FETHULLAH TÜRBESİ .....................................................................46
3.1.4. HZ. YUŞA VE PİRSEFA TÜRBESİ ..............................................................47
3.1.5. HACI BABA TÜRBESİ ..................................................................................48
3.2. YATIRLAR ........................................................................................................48
3.2.1. MEMİK DEDE YATIRI..................................................................................48
3.2.2. DERMENLİ DEDE YATIRI...........................................................................49
3.2.3. ŞIH MUHAMMED YATIRI ...........................................................................49
3.2.4. AZİZ NİBİŞAN YATIRI.................................................................................50
3.3. KAYALAR VE MEZARLAR............................................................................50
3.3.1. ÖKSÜRÜK KAYASI ......................................................................................50
3.3.2. ŞIH ALİ MEZARI ...........................................................................................51
SONUÇ ve DEĞERLENDİRME ..............................................................................52
KAYNAKLAR ..........................................................................................................55
FOTOĞRAFLAR.......................................................................................................60
GİRİŞ
1. BARAKLAR’IN TARİHİ VE COĞRAFYASI
1.1. BARAK KELİMESİNİN ANLAMI
Barak adı tarihimizin ve edebiyatımızın kaynak eserlerinden biri olan Oğuz Kağan
destanında Kıl Barak, Kara Barak olarak karşımıza çıkar. Ebul Gazi Bahadır Han’ın
Şecere’i Terakime’sinde Barak Han tamlamasında kullanılan Barak adı XIII. Yüzyılda
Battal Gazi Destanında Kıl Barak olarak geçer. Barak adının tarih boyunca Orta Asya,
İran ve Anadolu’dan başka Doğu ve Orta Avrupa’ya yerleşen Türk boyları arasında da
yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir. Arap tarihçi Dımışkî Kıpçak oymakları
arasında Barak adlı bir topluluktan söz etmekte Laszlo RAYSONİ “Tarihte Türklük”
isimli eserinde Barak kelimesinin Macaristan’dan Romanya’ya kadar uzanan geniş
coğrafyada bilinen ve kullanılan bir Türk ismi olduğunu belirtmektedir.1
Barak kelimesinin devlet siyaset ve sanat alanında pek çok kişiye isim olduğu da
görülmüştür. 1266 yılında, Çağatay İmparatorluğu tahtına oturan Barak Han Kirman’da
yeni bir hanedanlık kuran Barak Hacip, Timur’un torunu Uluğ Bey’e baş kaldıran Türk
Beyi Barak Han ve Yesevi Dervişi Sarı Saltuk halifelerinden Barak Baba, Özbek
Hanlarından Barak Han bu tanınmış kişilerdendir.2
Yukarıda belirtilen açıklamalardan başka Barak Ovasında Dokuzyol (Uruş) köyünden
Halaf İşbilir rehberliğinde yapılan araştırmalar sırasında mahalli kültürün temsilcileri
olarak tanınan Barak hikâye ve türkülerinin ustası Mehmet Kılıçoğlu ( Mahgül ),
Karkamış’tan Tahsin Çakır ve Sait Uzunaslan “Barak” adının kaynağı konusunda şu
bilgi ve açıklamalarda bulunmuşlardır:
1
Gaziantep Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak Türkmenleri” Gaziantep,
2002, s.10.
2
Türk Ansiklopedisi, Cilt 5 s.239-240
2
1- Baraklar iskânın bayraktarları olduklarından “ Bayraktar ” kelimesi zamanla
değişikliğe uğrayarak “Barak” şekline dönüşmüştür.
2- Baraklar giydikleri tüylü çuha ve kebe’den dolayı bu adı almışlardır.
3- Yanlarında devamlı bulundurdukları bir cins uzun tüylü av köpeğinden dolayı
kendilerine bu ünvan verilmiştir.
4- Barak kelimesi cesaret ve kahramanlık timsali olan kurt başı anlamını taşır.3
5- Anadolu’ya göçüp Yozgat’a yerleştiklerinde haklarında yerli halk tarafından
padişah IV. Murat’a yapılan asılsız şikâyetler üzerine gönderilen Kadıoğlu
Yusuf Paşa, araştırmalar sonucu padişaha görüşlerini aktarırken, “ Şikâyet edilen
topluluk Horasan’dan göç edip Yozgat’a yerleşen Türkmenlerdir. Konuştukları
dil tam bir Bey dili ve aynı soy ve akrabalardan türeyerek gelmiş (berrak)
insanlardır .” Şeklinde anlatmış olmasından
“ berrak ” kelimesi de zamanla
değişikliğe uğrayarak “Barak” adı olmuştur.4
6- Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü adına doktora tezi yapan Ruhi
Ersoy,Barak kelimesinin Kuzey Sibirya’da yaşayan Yakut Türkleri’nin
masallarında geçen ve çok süratli yürüyen mitolojik bir kişinin adının’ da
“Baragçı” olduğunu,ayrıca Yakutlarda kadının ve erkek Şamanların ataları olan
ve onları türeten “Kara-Barag Hatun” gibi ikinci dereceden tanrıçalar
bulunduğunu söyleyerek Yakutça’daki bu örnekler göz önünde tutulduğunda
Barak sözünün aslının eski Türkçede “bar-/var-“ fiilinden türemiş olabileceğini
vurgulamaktadır.5
1.2. BARAKLAR’IN MENŞEİ
Barak Türkmenleri’nin tarihlerine bakıldığında, Oğuz boylarından Bayat boyunun
Dulkadirli koluna mensup ve aynı adı taşıyan bir Cerid Obası olduğu anlaşılır.6 Bugün
Nizip, Oğuzeli ve Karkamış ilçe sınırları içerisinde geniş bölgeyi kapsayan Barak
Ovasında aynı adla hayatlarını sürdürmekte ve ayrıca Kilis ve Kuzey Suriye toprakları
ile Reyhanlı ve Amik Ovalarında da az sayıda Barak Türkmenleri bulunmakta ve
yerleşimlerinin yüz yirmi köy ve mezrayı bulduğu belirtilmektedir. Barak Türkmenleri
3
Ali Şahin (Eski Milletvekili): “Güney Anadolu’da Beğ-dili Türkmenleri ve Baraklar 1962, S.2
Gaziantep Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak Türkmenleri” 2002, s.10
5
Ruhi Ersoy; Baraklı Aşık Mahgül ve Repertuarı, basılmamış doktora tezi, Ankara, 2003,s.43
6
Faruk Sümer, Oğuzlar (Türkmenler),Ankara,1958 s.212
4
3
uzun zamandan beri ziraatla uğraşmalarına rağmen örf ve adetleri ile konar-göçer
hayatın çoğu özelliklerini halen korumaktadırlar.
Araştırmacı yazar Ali Rıza Yalman’ın “ Cenupta Türkmen Oymakları ”adlı eserinde
Barak Türkmenleri’nin on iki obadan meydana geldiği belirtilmektedir.7
1- Torunlu
2- Kürdülü
3- Eseli
4- Tiryakili
5- Göğebakan
6- Ali İdrisli
7- Hacı Kasımlı
8- Mercanlı
9- Çoksuruklu
10- Marzıbalı
11- Çayrazlı
12- Karakozaklı
Araştırmacı Ömer Özbaş, “Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar” adlı
eserinde, Barak Türkmenleri’nin esas olarak yedi obaya bölündüğünü ve bu obaların da
bir çok kollara ayrıldığını açıklamaktadır.8
1- Eseli
2- Karakozaklı
3- Adıklı
4- Kürdülü
5- Abdürrezzaklı
6- Torun
7- Bayındır
7
8
Ali Rıza Yalman ; “Cenupta Türkmen Oymakları” Gaziantep 1976,s.6,7
Ömer Özbaş; “Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar “ ,Gaziantep1958 s.2,3
4
1.3. BARAKLARLAR’LA İLGİLİ YER ADLARI
Türkiye`de Barak adını taşıyan bazı yerler mevcuttur. Bu yerleri şöyle sıralayabiliriz:9
9
Adı
Vasfı
İlçesi
İli
Barakdağı
Köy
Karaisalı
Adana
Baraklı
Köy
Dinar
Afyon
Barak
Köy
Keskin
Kırıkkale
Barakobası
Köy
Keskin
Kırıkkale
Barakbil
Köy
Gerede
Bolu
Barakfakı
Köy
Merkez
Bursa
Baraklı
Köy
İskilip
Çorum
Barağı
Köy
Keşan
Edirne
Barak
Belde
Nizip
Gaziantep
Barak
Muhtarlık
Nizip
Gaziantep
Barak
Ova
Nizip
Gaziantep
Barak
Dağ
Nizip
Gaziantep
Baraklı
Köy
Çiçekdağı
Kırşehir
Aşağı Barak Köy
Avanos
Nevşehir
Belbarak
Köy
Avanos
Nevşehir
Barakmuslu
Köy
Ilgın
Konya
Aşağı Barak Köy
Erbaa
Tokat
Yukarı Barak Köy
Erbaa
Tokat
Berağı
Köy
Emet
Kütahya
Baraklı
Köy
Boğazlıyan
Yozgat
Türkiye’de Meskun Yerler Kılavuzu; cilt 1:s.78,127,149 cilt 2: s.1152
5
1.4. BARAK TÜRKMENLERİ’NİN ANADOLU’YA GÖÇLERİ
Hazar Denizinin güney doğusunda Horasan bölgesinde bulunan Barak Türkmenleri,
Akkoyunlu Devletinin Osmanlı Devletine Otlukbeli Savaşında yenilmesi üzerine, İran
ve Anadolu içlerine göç ederler. Barak Türkmenleri ve Beg-dili boyu oymakları Seyit
Salhattin’in oğullarından Feriz Beyi kendilerine reis seçerler. Bu beyin adı ve hayatı
zamanla Barak Türkmenleri arasında destansı bir anlam kazanmış, Barak göç ve iskan
türkülerinin temelini oluşturmuştur.10
Barak Türkmenleri’nin Horasan’dan göç ederek Anadolu’ya gelişlerini ünlü ozanları
Dedemoğlu şu şekilde anlatmaktadır:
Kalktı sökün etti piri zadeler
Çan çalar mayalar bozlaşır gider
Arap ata binmiş gelinler kızlar
Onlar da hub dilinden söylenir gider.
Katara çekerler mayanın hası
Bağrını hûn etti çanın sesi
İkindi namazı göçün arkası
Onlar da birinin gözleşir gider
Bizim beylerimiz düştüler yola
Ala gözlerine ben olam köle
Abbasi beşiği Muaf ile
Atlar da çöl deyi sızlaşır gider
Karardı geldi garibin pusu
Silindi kalmadı kalbinin pası
Türkmen kızları çektiler yası
Teze gelin kızlar ağlaşır gider11
10
11
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, Gaziantep, 2002, s.158
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159.
6
Yine Yozgat’a yerleşen BARAKLAR’IN buradan bugünkü oturdukları yer olan
Gaziantep’e gelişleri 1960 yılında olmuştur.12 Bu gelişi ozanları Dedemoğlu şu şekilde
anlatır:
Toplandı aşiret geldik Culab’a
Feyz Bey’in yurdu baş bend değil mi?
Emroldu beylere konduk yan yana
Hacı Ali’nin yurdu Seylan değil mi?
Hacı Ali’den aşağı budak büzüldü
Bend sahipleri, isim isim yazıldı
Orda Berk Ağanın keyfi bozuldu
Torun’ların yurdu Şirvan değil mi?
Yer verdiler Ulaşlının Beyine
Oda kondu Berk Ağanın sağına
Beyler çıksın Akçakale dağına
Bayındırın yurdu Goncan değil mi?
Dedemoğlu haymaların kurulsun
Yenilsin içilsin sohbet verilsin
Dövülsün kahveler davul vurulsun
Abdalların yurdu veran değil mi?13
12
13
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159.
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.159
7
I. BÖLÜM
BARAK TÜRKMENLERİNDE GEÇİŞ RİTÜELLERİ
1.1. DOĞUM.
1.1.1. KISIRLIĞI GİDERME İLE İLGİLİ İNANIŞLAR
Barak Türkmen kadınları ile zaman zaman yaptığımız sohbetler sırasında onlardan
kısırlık tedavisi ile ilgili aldığımız bilgileri aktarmaya çalışacağız.
Barak Türkmen köylerinde bazı farklılıklar bulunmakla birlikte, genellikle çocuğu
olmayan kadınlar için uygulanan yöntemler şunlardır:
Çocuğu olmayan kadınlar köyün yaşlı ve bilge olan ebesine götürülür. Köyün ebesi
çocuğu olmayan kadına yumurta sarısı, zeytinyağı, “keçen” isimli ot ve kirli yünün
karışımından oluşan bir ilaç hazırlar. Hamile kalmak isteyen kadın bu karışımı sabah ve
akşam fitil niyetine kullanır. Bu şekilde kadının rahim bölgesinin iltihaptan
temizleneceğine ve hamile kalacağına inanılır.
Çocuğu olmayan kadınlar “Telli Sultan” adı verilen bir çeşit ot ile maydanoz
kaynatılarak onun buharına oturtulur. Üzerine bir çarşaf örtülerek kadının buhardan
daha fazla faydalanması sağlanır. Hamile kalmak isteyen kadının rahim bölgesi sarkık
ise on beş tane nohut tülbente sarılır ve rahim ağzına yerleştirilir. Nohutlar şiştikçe
rahim bölgesinin normale döneceğine ve çocuğun olacağına inanılır.
Çocuğu olmayan kadınlara bamyanın tohumu kaynatılarak sabah akşam içirilir.
Çocuk sahibi olmak isteyen kadın Nizip ilçesi yakınlarında bulunan “Taşbaş Dağı”na
çıkarak Bilal-i Habeşi’nin makamı olduğuna inanılan ziyaret yerine gider. Burada
bulunan meşe ağacının dallarına sembolik bir salıncak asarak içine bezden yapılmış bir
bebek koyar. Daha sonra kurban kesilir, kanı Bilal-i Habeşi’nin makamı yanında
bulunan ve Hz. Ali’nin atının ayak izinin olduğuna inanılan çukura akıtılır. Sıra yerdeki
taşların altından böcek bulmaya gelir. Oradaki taşların altında kimi siyah kimi de yeşil
8
renkli kabuklu böcekler vardır. Yeşil kabuklu böceklerin kız, siyah kabuklu böceklerin
erkek çocuğun olacağına işaret ettiğine inanılır. Çocuğu olmayan kadın bu böceklerin
bir veya bir kaçını canlı olarak yutar ve adakta bulunur. Böceklerin hemen oracıkta canlı
olarak yutulması gerektiğine, bir kaç adım atılsa dahi adağın kabul olmayacağına
inanılır. Bu konu ile ilgili daha önce Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü adına lisans tezi hazırlayan Arzu AY, ev hanımı olan
Zeynep ÇAKIR’dan naklen şunları anlatıyor: “Genç bir kızken Taşbaş Dağı’na ziyarete
gitmiştik. Taşın altından beş tane siyah böcek alıp ağzıma attım. Dört tanesini yuttum.
Fakat bir tanesi dilimde yapışıp kaldı. Ne yaptımsa yutamadım. Saatler sonra onu
çöplerin yardımıyla ağzımdan çıkardılar. Yılar sonra evlendiğimde dört oğlan çocuğum
bir de kız çocuğum oldu”. diyor.14
Taşbaş ziyareti sonucunda yine çocuk olmazsa hamile kalmak isteyen kadın Şanlı
Urfa’da İbrahim Peygamberin doğduğuna inanılan mağaraya ve Balıklı Göl’e götürülür.
Ziyaret sonucu doğacak çocuğa kız olursa Zeliha, erkek olursa Halil ve İbrahim isimleri
verilir.
Eski Türk hikâye ve destanlarında, doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili inanç
ve uygulamalara atıflarda bulunulduğu görülmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki, çocuk
sahibi olmak arzusu ile kutsal yerlerin, ağaçların ve mezarların ziyaret edilmesi inanç ve
âdeti geleneksel Türk dini dönemine uzanmakta ve oradan adak ve ziyaret inançları
şeklinde Müslümanlaşmak suretiyle onlar, İslami dönemde de varlığını sürdürmüş ve
günümüze uzanmış görünmektedir.15
Çocuğu olmayan kadın alıç ağacının dalına çaput bağlayıp dua ederse dileğinin
gerçekleşeceğine inanılır.
Her ağaç, insanımız nazarında aynı önem ve değere sahip değildir. Kutsal kabul edilen
ve çeşitleri amaçlarla ziyaret edilerek bez-çaput bağlayıp dilekler tutulan ve bunların
gerçekleşmesi için dua edilen çalılar veya ağaçların önemli bir kısmı mezar motifiyle
bütünleşmiş durumdadır. Kutsal kabul edilen çalı veya ağacın, ya normalin dışında tabii
bir özelliği vardır veya o ağaçla ilgili geçmişten gelen efsaneler ona özellik
14
Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi,Fen Edebiyat Fakültesi ,Lisans
Tezi, Gaziantep, 2006, s.11
15
Ünver Günay; Harun Güngör, Türk Din Tarihi, Kayseri, 1998,s,81,82
9
vermektedir.16 Başta kadınlar olmak üzere bu ağaçlara çaput bağlanarak çeşitli arzu ve
temennilerin gerçekleşeceğine inanılır.
Yine çocuğu olmayan kadın bir akrabası aracılığı ile köyde bulunan bütün hamile
kadınların evlerini dolaşır ve onlardan az da olsa para toplar. Bu topladığı paraları
Kâbe’ye giden birine vererek ondan bir parça kumaş getirmesini ister. Getirilen
kumaştan hamile elbisesi dikilir ve çocuğu olmayan kadına giydirilir. Böylece çocuğun
olacağına inanılır.
Türklere göre yeryüzü, özellikle Türk vatanı, Türklerin yaşadığı bütün yerler “lduk”tur.
Bununla birlikte bazı yerler diğerlerinden daha kutsal olarak tanınmakta ve daha fazla
hürmette bulunulmaktadır.17 Bu yüzden Barak Türkmen kadınları Kâbe’den getirilen
kumaşın kutsallığına inanarak o kumaşın hürmetine hamile kalacaklarına inanırlar.
İslam dinine göre yeryüzü başta Kâbe ve bulunduğu coğrafya olmak üzere mukaddeslik
arz eder. En başta gelen kutsal mekân Müslümanlara göre Kâbe’dir. Dünyanın en
yüksek yeridir. Çünkü kutup yıldızı onun gökyüzünün merkezinin karşısında
bulunduğuna tanıktır.18
Bütün bu uygulama ve ziyaretlere rağmen yine de kadının çocuğu olmuyorsa, çocuğu
olmayan kadın kumayı kabul etmek zorundadır. Çünkü Barak Türkmenlerince kısır
kadın hor görülür ve uğursuz sayılır. Meyvesiz ağaç bir işe yaramaz düşüncesiyle
kadının kocası ikinci kez evlenmeye razı edilir. Yeni gelin hamile kalır ve çocuğu olursa
çocuğu olmayan kadına bu çocuk bir müddet gösterilmez ve yanına yaklaştırılmaz.
Gördüğü takdirde ondaki uğursuzluğun çocuğa geçeceğine inanılır.
1.1.2. DOĞUM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANIŞ VE UYGULAMALAR
Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerinde, Anadolu’da bulunan diğer bölge halkında
olduğu gibi doğumdan öncesiyle ilgili bir takım inanışlar mevcuttur. Doğacak çocuğun
uzun ömürlü olması, hayırlı olması, cinsiyet tayini vb. şeylerin belirlenmesi için bir
takım adetler uygulanır. Gaziantep’teki Barak köylerine yaptığımız ziyaretler sırasında
yer yer sohbet imkânı bulduğumuz Barak kadınlarına hamile kalmamak için herhangi
16
Nihat Kurtoğlu; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezlerinde Yer Adları ve İnanç İlişkisi Üzerine Bir
Araştırma, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 1996, s.70
17
Harun Güngör; “Türklerde Kutsal Mekân Anlayışı (Kayseri Örneği)”, Türk Dünyası Tarih Dergisi,
Kayseri, 1990, s.40
18
Mircea Eliada; Kutsal ve Dindışı, Çev.M.Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, İstanbul, 1996, s.79
10
bir doğum kontrol yöntemi uygulayıp uygulamadıklarını sorduğumuzda, genellikle
kadın doğum yöntemi uygulamadıklarını bu yüzden en az çocuğu olanın dört veya beş
tane olduğunu söylemektedirler.
Barak Türkmenlerinde genel inanışa göre, bir kadın hamile iken yılan görürse doğacak
olan çocuğun çevik ve atılgan olacağına inanılır.
Yine genel inanışa göre hamile kadın başkasının çocuğunu kötü huylarından dolayı
kınarsa, kınadığı kötü huyların kendi çocuğuna geçeceğine inanılır. Bu yüzden hamile
kadın hamileliği zarfında hiç kimseyi kınamamalıdır.
Hamile kadın deve veya tavşana bakarsa çocuğunun dudağında çatlaklık olunacağına
inanılır.
Hamile kadın bir yerden bir şey çalarsa, doğacak olan çocuğun da hırsız olunacağına
inanılır.
Gaziantep’teki Barak Türkmenleri’nin yanı sıra Anadolu’nun pek çok yerinde hamile
kadının aya bakması iyi sayılır. Doğacak olan çocuğun ay gibi parlak ve güzel
olunacağına inanılır. Yine ayva yiyen hamile kadınların çocuklarının cildinin parlak ve
yüzünün güzel olacağına inanılır.
Doğacak çocukların huylarının kız ise halaya, erkek ise dayıya benzeyeceğine inanılır.
Buna dair bir de darb-ı mesel söylenmiştir:
Kadın gerek bey doğura
Beğin dayısı yiğit ola
Yiğit evlat yetiştirmek isteyen genç, evlenirken alacağı kızın kardeşine bakmalıdır. Eğer
kızın kardeşi yiğit ise gencin zürriyeti de yiğit olur kanaati mevcuttur.19
Barak Türkmenleri arasında şu inanış mevcuttur: Hamile kadın hamileliği süresince
herhangi bir hayvanın ciğerine elini dokunur ve bu dokunduğu elini vücudunun bir
uzvuna sürerse doğacak olan çocuğun da aynı uzvunda ve dokunduğu yerde doğum
lekesi olacağına inanılır.
Çiftlik köyünden Özlem TİRYAKİ bu konu hakkında bize şunları anlatmaktadır: “
Kayın validem küçük oğluna hamile olduğu vakit kayın babam kestikleri kurbanın
ciğerini eve getirmiş. Kayın validem bu ciğerleri kestikten sonra elini yıkamadan dizine
19
Ali Rıza Yalman; Cenupta Türkmen Oymakları, s.46
11
dokunmuş. Doğum sonrasında kaynımın dizinde gerçekten de ciğer renginde doğum
lekesi oluşmuş” diyor.
1.1.3. CİNSİYET TAYİNİ
Barak köyünde ana rahminde bulunan çocuğun, kız mı yoksa erkek mi olduğunu
anlamak için şu yöntemler uygulanmaktadır:
Hamile kadının çocuğunun kız mı yoksa erkek mi olduğunu tespit için bebeğe dikilen
zıbın, elbise gibi giysiler biçilirken, yaka kısmından çıkan küçük parça yola bırakılır.
Yoldan ilk geçen kişinin cinsiyeti ne ise bebeğin cinsiyetinin de aynı cinsiyette
olacağına inanılır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da erkek çocuğuna duyulan itibar Barak Türkmenlerinde
de yaygındır. Erkek çocuk her zaman kız çocuktan üstün tutulmuş ve doğumu büyük
sevinçle kutlanmıştır.
Eski Türk hikâye ve destanlarında doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili inanç
ve uygulamalara atıflarda bulunulduğu görülmektedir. Mesela Dede Korkut
hikâyelerinde, erkek çocuk sahibi olmak için başvurulan uygulamalara işaret
olunuyor.20
Barak Türkmenlerinde hamile kadının çocuğunun cinsiyetini anlamak için karın şekline
bakılır. Eğer kadının karnı yassı ise kız, ön tarafa doğru sivri şekilde ise oğlan olacağına
inanılır.
Hamile kadın ekşi yiyecekler yemek isterse kız çocuğu olacağına, tatlı yiyecekler
yemek isterse oğlan çocuğu olacağına inanılır.
Hamile kadının kız veya erkek çocuk doğuracağı şu şekilde anlaşılır: Hamile kadının
göbeğine sarımsak konulur. Sarımsak yerinden oynarsa erkek çocuk olacağına,
oynamaz yerinde sabit kalırsa kız çocuğu olacağına inanılır.
Hamile kadın somurtkan yüzlü olursa kızı, güler yüzlü olursa oğlu olacağına inanılır.
Hamile kadının kız ya da erkek çocuk doğurmasının belirtilerinden biri de annenin saç
teline yüzük takılmasıdır. Anneden saç teli alınır ve bu tele yüzük bağlanır. Bağlanan
20
Ünver Günay, Harun Göngür; Türk Din Tarihi, s.82
12
yüzük annenin göbeğine konulur. Yüzük sağa sola hareket ederse oğlan çocuk
olacağına, sabit kalırsa kız çocuğu olacağına inanılır.
Anne adayına ait dikiş yüzüğü varsa içine birkaç damla süt, birkaç damla da su konur.
Eğer süt ile su birbirine karışmaz süt dibe çökerse kız çocuğunun olacağına, karışırsa
oğlan çocuk olacağına inanılır.21
Yine tarlada çalışan hamile kadın çalışma sırasında boncuk bulursa kızının olacağına,
çivi, demir parçası bulursa oğlan çocuğu olacağına inanılır.
Hamile olan kadının üzerine onun haberi olmadan tuz serpilir. Hamile kadının ilk
hareketinde elini vücudunun üst tarafına koyarsa kızı, alt tarafına koyarsa oğlu
olacağına inanılır.
Hamile kadına tuz serperek doğacak çocuğun cinsiyetini tayin etmek Bayır-Bucak
Türkmenlerinde de mevcuttur.
1.1.4. YAŞAMAYAN ÇOCUĞUN YAŞAMASI İÇİN ALINACAK TEBDİRLER.
Çocuğu olup ta yaşamayan kişiler çocuğun yaşaması için bir takım tedbirler
almaktadırlar. Alınan tedbirlerin bir kısmı bütün Barak köylerine ait olmakla birlikte,
bir kısmı sadece belli köylere aittir.
Çocukları yaşamayan aileler için bütün Barak köylerinde geçerli olmak üzere şunlar
yapılmaktadır:
Çocuğu olup ta yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına çocuğun yaşaması için
Dursun, Yaşar, Durdu, Duran, Durmuş, Ömür, Hediye, Hayat, Hayati, Dursune, Kalsın
gibi isimler verirler. Bu şekilde çocuklarının uzun ömürlü olacaklarına inanırlar.
Halk kültüründe, çocuğu olup da çeşitli nedenlerden dolayı yaşamayan kişiler, yeni
doğan çocuklara böyle bir kaderle karşılaşmamaları için onların yaşama ümidini dile
getiren ve yaşatma gücü taşıdığına inandıkları isimler vermektedirler. Bu özellik Türk
halk kültüründe, isimlerin en önemli büyüsel işlevlerinden birisi olarak kendini gösterir.
Burada ismin sözlük anlamının dinamik gücünden yararlanma söz konusudur. İsmin
büyüsel ve mistik bir özü de anlamında sakladığı inancı düşünülürse, yaşatıcı gücü
21
Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans
Tezi s.14
13
olduğuna inanılan bu türden isimlerin, çaresizlik içinde kalanlarca bir dayanak
sağlayacağı umudu kendiliğinden anlaşılır.22
Çocuğu olup ta yaşamayan aileler “Tabe” adı verilen muska yaptırarak çocuğun omzuna
takarlar. Böylece muskadaki ilahi gücün çocuğu yaşatacağına inanılır. Çiftlik köyünde
çocuğu yaşamayan aileler köylerinde bulunan ve peygamber soyundan geldiğine
inanılan “Ataş Muhammed” isimli şahsa giderek “Tabe ve Hameyli” yaptırırlar.
Muska ile öldürücü hasta edici ve benzeri zarar verici görünmeyen tehlikelerden
korunma inancı Türk Dünyasının Anadolu dâhil her kesiminde vardır.23
Oğuzeli ilçesine bağlı Barak köylerinde bunlardan farklı olarak çocuğu yaşamayan veya
doğduktan bir müddet sonra ölen kadınlar Oğuzeli ilçesi merkezinde bulunan Hacı
Hamza Türbesine gidip oradan bir avuç toprak getirirler ve bebeğin beşiğine koyarlar.
Bu şekilde çocuklarının yaşayacağına inanırlar. Burada muskaya yüklenen ilahi gücün
türbeden getirilen toprağa da yüklendiğini düşünüyoruz.
1.1.5. DOĞUM ESNASINDA YAPILAN UYGULAMALAR
Barak Türkmen köylerinde doğumu genellikle “arka ebe” ve “ön ebe” verilen kişiler
yaptırır. Bu ebeler tecrübeli ve gelenekten gelen kişilerdir. Doğumu yaptırdıklarında ev
halkı tarafından çeşitle hediyelerle ödüllendirilirler.
Barak Türkmenlerince zar içinde doğan çocuğa “baş suyu deşilmeden doğan çocuk”
denilir ve zar hemen ebeler tarafından kesilip içinden çocuk çıkarılır. Çocuğun zar
içinde doğması ev halkı tarafından uğursuzluk sayılır. Doğumu biten anne de höllük adı
verilen topraklı yatakta iki gün yatırılır. Bu toprak sayesinde annenin sancısının
azalacağına inanılır.24 Annenin hemen ayağa kalkması için tereyağı ve bal gibi güçlü
yiyecekler verilir. Bebeğin düşen göbek bağı temiz bir beze sarılarak çocuğun ileride
hangi mesleği seçmesi isteniyorsa ona göre toprağa gömülür. Çocuğunun ileride din
adamı olmasını isteyen aile göbek bağını caminin avlusuna, çiftçi olmasını isteyen aile
tarlaya, doktor olmasını isteyen aile hastane bahçesine gömer.
22
Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, Konya,
2005, s.38
23
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996, s.25.
24
Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi ,Lisans
Tezi s.18
14
1.1.6. ÇOCUĞA AD KOYMA
Barak Türkmenlerinde çocuğa genellikle peygamber, sahabe veya din büyüklerinin
isimleri verilir. Varsa aile büyüklerinden dede, babaanne, yoksa çocuğun babası veya
annesi çocuğa isim verir. Türk toplumunda çocuğa isim verme hakkının veya
önceliğinin genellikle eğer yaşıyorlarsa büyükbaba veya büyükanneye (erkeğin anne ve
babasına) ait olduğunu söylemek mümkündür. Yani çocuğa isim vermede aile büyükleri
etkilidir. Aile içinde daha yaşlı kimseler varsa, isim verme hakkı onlarındır. Bunun
dışında yakın çevrede, mahallede saygı duyulan, kendisine hürmet edilen kişiler ile,din
görevlisi olarak kabul edilen hocalar da isim verme konusunda kendisine danışılan
kimselerdir. İsim seçiminde aileyi mutlak anlamda yönlendiren bir kişi veya kurum
bulunmamaktadır.25
Çocuğa isim konulurken dede imamlık yapabilecek kapasitede ise çocuğu kucağına
alarak önce sağ kulağına ezan okur, sonra sol kulağına kamet getirerek çocuğun
kulağına ismini söyler. Çocuğun hayırlı ve uzun ömürlü olması için dua ve niyazda
bulunur. Orada bulunan ev haklıda hep bir ağızdan âmin derler. Çocuğa ezan ve kamet
ile isim verilmesi Anadolu ve sair Türk kesimlerinde çok yaygındır.26
Geleneksel algılamada ömür “ezan ve sela arasında” geçmektedir. Bu zaman içerisinde
kişinin taşıyacağı isim onun belirleyici bir nitelliği olacaktır. İsim koyma töreni
sırasında çocuğun sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okunur. İleride çocuğun bu
sesleri duyduğunda isminin aklına geleceğine inanılır.27
İsim seçiminde, isim koyma adetlerinde dini yetkinliği olan bir otoritenin onayı ve
çocuğun kulağına ezan, kamet okunması v.b. uygulamalar, isim koyma merasimlerinde
dini inanç ve ritüellerin önemli bir boyut oluşturduğunu göstermektedir.28
1.1.7. ÇOCUĞUN TUZLANMASI VE KIRKLIK HADİSESİ
Dünyaya yeni gelen bebeğe vücudu gelişmişse hemen, vücudu gelişmemiş ise yedinci
gününde veya yirminci gününde tuzlama işlemi yaptırılır. Tuz, şeker ve zeytinyağı
karışımı bebeğin ağız ve kulağı dâhil bütün vücuduna sürülür. Bu şekilde bebeğin bir
25
Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.66
Zeynep Bahadır, Reyhanlı Türkmenleri ve Türkmencesi, Lisans Tezi, Ankara, 1974, s.103
27
Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.67
28
Celalettin Çelik; İsim Kültürü ve Din, Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi Denemesi, s.67
26
15
müddet uyuyarak uyanması beklenir. Uyandığı vakit banyo yaptırılır. Aynı işlem
bebeğin kırkıncı gününde de tekrar edilir. Bebeğin tuzlanarak ileride terinin
kokmayacağına inanılır.
Anadolu’nun pek çok yerinde ve Barak Türkmenlerinde uygulanan “Kırklama” hadisesi
şu şekilde yapılmaktadır:
Doğan çocuk kırk günlük olduğu zaman kırk tane nohut büyüklüğünde taş, tarak ve
madeni para en az kırk tane deliği olan süzgece konur. Kırkı çıkan anne bir eliyle
süzgeci başının üzerinde tutup diğer eliyle bu süzgecin üzerinden vücuduna döker.
Artan su ile çocukta banyo ettirilir. Böylece kırklama olayı bitmiş olur.
Kırklama işlemi önce anneye sonra çocuğa yapılır. Anadolu’nun pek çok yerinde ve
Gaziantep yöresi Barak Türkmenlerince de uygulanan “Kırklama” hadisesi ile evdeki
kötü ruhların uzaklaşacağına ve “al basma” olayının olmayacağına inanılır.
Barak köylerinin bir kısmında susuz kırklama da yapılmaktadır. Kırkı çıkmış anne evin
en temiz yerine bebeğini de kucağına alarak oturur. Annenin başına en az kırk deliği
olan süzgeç tutulur ve bu süzgecin içinden kırk kaşık su akıtılır. Kalan su ise evin her
tarafına serpilir. Bu şekilde kötü ruhların kovulacağına ve onlardan korunulacağına
inanılır.29
1.1.8. AL BASMASI OLAYI
Hemen hemen Barak köylerinin hepsinde al basması inancı vardır. Al loğusa olan
kadını ve kırklı çocuğunu basar. Ancak çocuğu basması kadından daha fazla görülür. Al
denilince çocuğun veya kadının üzerine bir ağırlığın çökmesi ve hiç sesinin çıkmaması
anlaşılır. Bu olay gerçekleştiği takdirde tedbir alınmazsa gerek kadını gerekse çocuğu
öldürdüğünü anlatılmaktadır.30
Bayır-Bucak Türkmenlerinde Al basması derin uykuya dalmış bir kimsenin, biri
tarafından üzerine çökülmesi, boğazının sıkılarak öldürülmesi, şeklinde anlatılır. Al
basması umumiyetle insan şeklinde görülür. Kurtulabilmek için uykudan uyanılıp
29
Arzu Ay; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans
Tezi, s.23
30
Ahmet Gökbel; Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, Ankara, 1997, s.106
16
ayıkma gerekir. Korunmak için hocalara başvurulur, Kur’an okunur. Abdest bozanlarda,
daha ziyade yorgun ve akşam yemeklerini çok kaçıranlarda görülür.31
Yeni doğum yapmış olan kadının bütün günahlarından temizlendiğine ve doğurduğu
bebek kadar çaresiz ve savunmasız olduğuna inanılır. Bu yüzden al basması olayının
bebek ve annede görüldüğü inancı hâkimdir.
Bu durumda loğusa kadın yalnız bırakılmaz. Şayet yalnız bırakılması gerekiyorsa
uyumasına müsaade edilmez. Yeni doğum yapan kadın bu durumda uyursa al basması
gerçekleşir ve anne ölür.
Loğusa kadın ve kırkı çıkmamış bir bebeğin bulunduğu evde al basmasına karşı alınan
tedbirleri şu şekilde sıralayabiliriz.
Doğum yapmış kadın kırkı çıkıp yıkanıncaya kadar özellikle yattığı odada yalnız
bırakılmaz.
İki loğusa kadın kırkları çıkana kadar birbirlerini ziyarete gidemezler. Şayet
karşılaşırlarsa al basmaması için birbirlerine sırt çevirirler.
Loğusa kadının odasında mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulur. Loğusa kadının
yastığının altına makas konulur.
Loğusa kadının yastığının altına makas koyma âdetine Anadolu Selçuklu Türklerinin
torunları olan Gagauzlarda da rastlamaktayız. Gagauzlar kadın doğum yaptığı zaman,
onu kötü ruhların etkisinden korumak amacı ile loğusanın yastığının altına makas
koymakta oda içerisinde süpürge bulundurmakta ve loğusanın odasında kırk gün mum
yakmaktadırlar.32
Loğusa kadının yastığının altına hameyli adı verilen ve al basmasını önlediğine inanılan
muska konulur. Hameyli adı verilen muska çeşitli ayet ve dualardan oluşmaktadır.
Ayrıca hameylinin ilk sayfasında akrep, yılan ve kılıç resimleri bulunmaktadır.
Hameylideki bu resimler sayesinde loğusa kadına akrep ve yılanın yaklaşmayacağına ve
hameyli bulunan eve akrep ve yılanın girmeyeceğine inanılır.
Gece vakti çocuğun kirli bezi dışarı atılmaz.
Barak Türkmenlerinde var olan al basması inancı loğusalara musallat olan kötü ruh,
tarih boyunca Çin Seddinden Akdeniz kıyısına, Buz denizinden Hind Okyanusuna kadar
31
32
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996, s.49
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, Kayseri, 1998, s.183
17
yayılmıştır. Türk folklor geleneklerinde Al Karası, Al basması, Albis, Almis adlarıyla
yer almıştır. Günümüz Anadolu Türk geleneğinde de önemli bir yer tutmaktadır.33
Uygurlar “Albastı” yerine karabasmak tabirini kullanırlar, yeni doğum yapmış olan
kadın üç gün yalnız bırakılmaz. Evde geceleri ışıklar yanık bırakılır. Hatta bu işlem kırk
gün bile devam eder. Albastıdan korunmak için hastanın yastığının altına Kur’an, eve
de silah konulur. Kadınlarda albastı ile ilgili belirtiler sezildiğinde “pocan” patlatılır.
Albastı cinlerin bir çeşidi olarak düşünülmektedir.34
1.1.9. SÜTÜ GELMEYEN LOĞUSA KADIN İÇİN ALINAN TEDBİRLER
Bu konuda köylerin hepsinde uygulanan ortak şey şudur; Kadın doğum yaptıktan sonra
loğusa halinde sütü gelmez ise o kadına un ile yapılmış bulamaç türü yemekler ve sıvı
yiyecekler verilir. Çiftlik köyünden aldığımız bilgilere göre sütü olmayan veya çok az
olan kadınlara un, pekmez ve tereyağı karışımından oluşan ve “Kuymak” adı verilen bir
tür helva yedirilir. Bu şekilde loğusa kadının sütünün çoğalacağına inanılır.
Loğusa bir kadının sütü yok veya çok az ise kadının başı bağlanır, gözüne sürme çekilir
ve bu şekilde üç gün bekletilir. Dördüncü günü sarı yağ içirilir. Böylece sütün
çoğalacağına inanılır.
Sütü olmayan loğusa kadının boynuna beyaz süt taşı takılır.
Yine loğusa kadına tereyağı ile yapılmış pirinç çorbası içirilirse sütün çoğalacağına
inanılır.
Çiftlik köyünde sütü gelmeyen loğusa kadın, sütünün gelmesi için boynuna “süt taşı”
takar.
1.2. EVLİLİK VE DÜĞÜN TÖRENİ İLE İLGİLİ İNANÇLAR
1.2.1. KIZ ARAMA VE NİŞAN MERASİMİ
Nişan ve düğün merasimi diğer bölgelerde olduğu gibi Gaziantep’te yaşayan Barak
Türkmenleri içinde kutsal sayılan bir olayın başlangıcıdır. Evliliğin her aşamasında
genellikle yöredeki örf ve adetlere göre hareket edilir.
33
34
Abdülkadir İnan; Tarihte Ve Bugün Şamanizm, Ankara,1986,s.169
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.357
18
Ergenlik çağına gelmiş erkek evlenmek istediğini bir takım sözsüz hareketlerle belli
eder. Onun bu hareketleri öncelikle annesinin dikkatini çeker. Oğlunun hareketlerinden
evlenmek istediğini anlayan annesi yanına yakın akrabalarından birkaç kişiyi de alır ve
kız aramaya başlar. Bu olaya “Dünür Gezme” adı verilir. Kız görmek için gidilen
evlerde mümkünse asıl niyetleri söylenmez. Bir takım bahanelerle ziyarete geldiklerini
söylerler. Şayet kız akrabalar ve anne tarafından beğenilmez ise başka kızlara dünürcü
gezilir. Akrabalar veya yakın çevrede istedikleri özelliklere uygun kız bulunursa
gizliden gizliye kız hakkında bilgi edinilir. Soy araştırması yapılır. Olumsuz bir durumla
karşılaşılmadığı takdirde oğlan evi niyetlerini açıkça kız evine bildirir. Bu noktadan
sonra artık resmen kıza dünür olunmuştur. Oğlan evi en yakın akrabalarını alarak kızın
evine giderler. Kız evi oğlan tarafının geleceğinin bir iki gün önceden bilmektedir. Kız
tarafı gelen misafirleri kabul eder, misafirlere içecekler ikram edilir.
Bayır-Bucak Türkmenleri isimli kitabında Yaşar Kalafat kız evine gelen kişilerin
niyetleri belli olsun diye bir süpürge getirip, misafirlerden birinin bu süpürge üstüne
oturduğunu söylüyor.35
Söz kız istemeye geldiğinde oğlan babası ilk olarak “ Kanımızı kanınıza, canımızı
canınıza katmaya geldik.” der. Kız babası bu isteği hemen yanıtlamayıp düşünmek için
zaman ister. Bu zaman zarfında kız ve oğlan bir yolunu bulup görüştürülür. Oğlan
evinin ikinci veya üçüncü gelişinde kız babası “Allah kısmet ettiyse yazı bozulmaz”
diyerek niyetinin olumlu olduğunu belirtir. Bundan sonra konu üzerinde esasa gidilerek
nişan merasimi için hazırlıklar yapılır ve söz kesilmiş olur. Barak Türkmenlerinde bu
olaya “Tatlısı yenmek” de denir.
“Beklik takma” Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerince nişan merasimi yerine
kullanılan bir tabirdir. Beklik takma yapılmadan önce, kız evi tarafından istenilen
giyecek eşyası alınır ki bu olaya “Beklik karaltısı” denir. Beklik karaltısının içinde, bir
kat elbiselik, ayakkabı, çanta ve iç çamaşırı bulunmak zorundadır. Bu hazırlıklar
bittikten sonra sıra yüzük takmaya gelir. Nişan mutlaka kız evinde yapılır. Yüzüğü ise,
varsa kızın dayısı takar. Nişana erkekler katılmayıp genellikle kadınlar arasında
yapılmaktadır.36
35
36
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.39
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon , s.159
19
Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde günümüzde hala geçerli olan “kalın alma” olayına
Barak Türkmenlerinde de rastlıyoruz. Kalın denilen bir miktar para kızın babası
tarafından çeyizde harcanmak için oğlan tarafından alınır.
Çeyiz tamam edilir. Kalın parası kız verilme esnasında alınır. Aile büyükleri bir araya
gelerek kız tarafı ve erkek tarafının istediği miktarın orta yolunu bulur ve oğlan tarafı
istenen miktarı orada bulunan topluluğun göz önünde kızın babasına teslim eder.
Dul kadınlar için başlık parası alınmaz.37
1.2.2. DEĞİŞİK USULÜ EVLİLİK
Başlık ve kalın gibi maddiyata dayanan kaynakları olmayan kişiler özellikle Barak
Türkmenlerince uygulanan “değişik usulü” ile evlenirler. Değişik denilen evlenme
usulünde karşılıklı iki aile kız alıp verir. Değişik yapmaya ise evlenme çağına gelen
ağabey karar verir. Bu usulü benimseyenler Barak Türkmenlerince oldukça fazladır.
Barak Türkmenlerinde değişik usulü evlilikler hoş görülüp yapılırken, kız kaçırma
olayına asla müsamaha gösterilmez. Kız kendi gönlü olmadan kaçırılırsa dahi sonu aile
fertlerinden biri tarafından mutlaka ölümdür. Bu şekilde ailenin namusu da temizlenmiş
sayılır. Bu anlayış varlığını günümüzde de sürdürmektedir.
Gaziantep halk kültüründe önemli bir yere sahip olan Ezo Gelin de değişik diye tabir
edilen tarzda evlenmiştir. Gaziantep il yıllığından aldığımız bilgilere göre Ezo Gelin
hikâyesi şöyledir:
Ezo Gelin köyde Şido Hanifi olarak tanınan Hanifi Açıkgöz ile 1935 yılında 21 yaşında
köy örf ve adetlerinde “değişik” diye tabir edilen bir tarzda evlenir. Yani, Şido Hanifi
Açıkgöz, kendi kız kardeşini eşi Ezo Gelin’in kardeşi Zeynel’e verir. Şido Hanifi, Ezo
Gelin ile çok mutlu bir hayat yaşarken; kız kardeşinin arası, Ezo Gelinin kardeşi
Zeynel’le pek iyi değildir.
Tam onyedi aylık evliyken, kız kardeşinin eşi Zeynel’den ayrılmasıyla Şido Hanifi
Açıkgöz’ün de mutluluğu sona ermiş olur. Değişikle evlenmenin kuralı böyledir.
Kurallar gereği, büyük üzüntü içerisinde, Ezo Gelin kocasından ayrılmak zorunda kalır.
Bu sürede çocukları da olmamıştır.
37
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s. 39
20
Bunun üzerine Ezo Gelin; kardeşi Zeynel ile birlikte Suriye topraklarında bulunan Boz
höyük köyüne, akrabalarının yanına gider. Orada eski evlilikleri gibi değişik usulde
evlilik yaparlar. Ancak Ezo Gelin, önceki mutluluğun bulamaz. İkinci kocasından Celile
isminde bir kızları olur. Ezo Gelin üzüntüsünden hastalanır ve ölür.
Vasiyeti üzerine Uruş’u görebilmek arzusuyla, yüksek bir tepe olan Bozhöyük’e
defnedilir. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Gaziantep Valiliğinin Suriye
Hükümetiyle temasa geçmesi üzerine bir protokol marifetiyle 27.08.1999 tarihinde
mezarı getirilerek törenle doğduğu Dokuzyol (Uruş)’daki evine defnedilir.38
EZO GELİN GÜZELLEMESİ
Benim olsan vermem seni feleğe
Başın için salma beni dileğe
Ezo gelin benzer gökte meleğe
Başı duman olmuş dağlar bu gelin.
Malın kaçak ise gidim gümrüğe
Geç kara kuyuda otur dövnüğe
Gine dönek verdi eski yurduna
Başı duman olmuş dağlar bu gelin
Ezo gelin yatağında yatıyor
Bülbüller de başucunda ötüyor
Gidersen ordan da çocuk yatıyor
Başı duman olmuş dağlar bu gelin
Kerpiçten de şu Bozdoğan yapısı
Kalem kaşlı güzelinin hepisi
Sana kurban Suriye’nin hepisi
Başı duman olmuş dağlar bu gelin
38
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.156-157
21
Hele bak da Kozbaşının daşına
Kudret kalemini çekmiş kaşına
Ezo gelin girmiş on dört yaşına
Başı duman olmuş dağlar bu gelin39
1.2.3. KINA GECESİ
Barak Türkmenleri’nde kına gecesi kız evinde ve oğlan evinde ayrı ayrı yapılır. Kına
gecesi düğünün en eğlenceli kısmıdır. Kına gecesinden bir önceki gün oğlan evi kız
evinin istediği miktarda kına alarak kız evine gönderir.
Esasen kına Türk dünyasında sünnet, evlenme, askere gitme, kurban adama ve hacca
gitme dönemlerinde uygulanan bir adama alametidir.40
Oğlan evi kendi evlerinde bir müddet eğlendikten sonra akşam saatlerinde davullarla ve
zurnalarla türküler söyleyerek ve arada bir “yah yah” çalarak kız evine doğru giderler.
Kız evine gidilirken yolda çeşitli maniler ve türkülerle eğlence daha renkli bir hal alır.
Oy mizmize mizmize
Kınayı verin bize
Kınayı vermezseniz
Biz de küseriz size41
Bu ve benzeri maniler yol boyunca söylenir. Oğlan evinin gelmesine yakın kız evinde
kına tepsisi hazırlanır. Hazırlanan tepsiye mumlar ve kınalar özentili şekilde yerleştirilir.
Belli bir bahşiş karşılığında bu tepsi oğlan evinden iki kişiye verilir. Kına alınarak oğlan
evine gidilir. Getirilen kına damattan önce mutlaka yetim bir çocuğa yakılmalıdır.
Yetim çocuğa yakılan kına ile yeni oluşacak ailenin çocuğunun uzun ömürlü olacağına
inanılır. Daha sonra damadın sadıcı kınadan bir miktar alır ve damadın yanına gelir.
Erkeğin eline kına yakan sadıç bekâr olmalıdır ki darısı kendi başına olsun. Ancak
sadıcın güveyi kınasını yakabilmesi için orada bulunan evli kişilerin isteklerine yerine
getirmesi gereklidir. Evli kişiler sağdıç ve arkadaşlarından türkü söylemelerini veya
39
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.157
Yaşar Kalafat; Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1990,s.49
41
Gaziantep İl Yıllığı; Komisyon, s.158
40
22
kalkarak oynamalarını isteyebilirler. Bunların hiçbirini istemeseler bile horoz gibi
ötmelerini, köpek gibi havlamalarını isteyebilirler. İsteklerinin yerine getirilmemesi
halinde kınayı evlilerin yakacağı ilan edilir. Evlilerin güveğiye kına yakması ise Barak
Türkmenlerinde hiç hoş karşılanmaz. Kınayı yakan kişiye kız evinden gelme ve dört
tarafı sarı tel işleme ile işlenmiş bir çeşit tülbent verilir. Kınası yakılacak yere güvey
götürülürken mani ve türkü eşliğinde götürülür.42
LEYLİM HAVASI
Başındaki puşular
El değmeden hışılar
Sevdi isem ben sevdim
Size nedir komşular
Başındaki puşudur
Puşu acem işidir
Yüzündeki yaralar
Vallah sarhoş işidir.
Başında puşu kara
Etrafı şekerpa
Yeniden bir yar sevdim
Gözü göv kaşı kara
Kalanın altı biçme
Gel oğlan benden geçme
Beni sana vermezler
Elin diline düşme43
Oğlan evinde kına gecesi bu şekilde sürerken kız evinde de kına yakma merasimine
geçilir. Gelin kınasını da gelinin sadıcı yakar; ancak sadıcın mutlaka annesinin ve
babasının yaşıyor olması gereklidir. Şayet anne veya babasından biri ölmüş ise gelinin
doğacak çocuklarının da öksüz kalacağına inanılır. Gelin kız bir sandalyeye oturtulur ve
42
43
Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, s.54
Ömer Özbaş, Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, s.55
23
yüzüne işlemeli bir örtü örtülür. Köyün bekâr kızları ellerine aldıkları mumları yakarak
gelin kızın etrafında toplanırlar ve hep birlikte şu türküyü söylerler:
Kına Türküsü
Altına attılar ağır cecimi
Boynuna taktılar yağlı sicimi
Tezin ağlatmayın gelin bacımı
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardına duman mı durdu
Papucunun içine yılan mı girdi
Ammin uşağına kıran mı girdi
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardında bir kuşum kaldı
Kergahlar üstünde nakışım kaldı
Bacısı güzelden bir eşim kaldı
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Eliyin kınası çamurdan mı ola
Gözüyün sürmesi kömürden mi ola
Anayın yüreği demirden mi ola
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardında ekerler küncü
Ekerler biçerler severler genci
Genç bana göndermiş ayva turuncu
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Şu dağın ardında bir kuş olaydım
Kergahlar içinde nakış olaydım
Gelene gidene bir eş olaydım
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
24
Şu dağın ardında üç ağaç incir
Elinde kelepçek boynunda zincir
Sıkma kelepçeği kollarım incir
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Annen seni has dağında haslamış
Zülfünü gül dalında ıslamış
Annen seni iller için beslemiş
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.
Bir atlı çıktı cerit ilinden
Yürek doldu geldi garbi yelinden
Bir tas su istemedim zemzem gölünden
Sular bulanık içilmez oldu.
Anadan babadan geçilmez oldu
Ağlama kız gelin yazın bu imiş.44
Mum yakma âdetinin Hz. Fatıma’dan geldiğine inanılmaktadır. Ayrıca çeşitli adakların
gerçekleştirilmesi için de türbe ve yatırlara, dede mezarlarına da mum yakılmaktadır.
Kına yakıldıktan sonra gelinin etrafındaki bekâr kızlar hemen gelinin başına saldırırlar
ve işlemeli örtüyü almak için uğraşırlar. Bu örtüyü hangi kız alırsa onun muradına erip
en kısa zamanda kısmetinin açılacağına inanılır.
Gelin kızın eline yakılan kınanın anlamı ise kızın anne ve babasının kızlarını
namuslarıyla teslim edeceklerinin sembolüdür.
1.2.4. GELİNCİ VE DÜĞÜN GÜNÜ
Kına gecesini takip eden gün oğlan evinde oğlanın bütün akrabaları, mahalle kadınları
toplanırlar ve öğle vaktine kadar çalıp söylerler. Buna “gelinci günü” denir. Gelinciye
44
Ömer Özbaş; Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958, s.53
25
gelin ve damat birlikte gelirler. Gelin olan kız son yemeğini babasıyla birlikte yer ve
daha sonra akrabaları tarafından giydirilir.45
Barak Türkmenleri’nin gelinci günü hedik yapıp bütün köylüye dağıtma adetleri vardır.
Bu hediği gelinci kadınları yapar ve eğlenceler eşliğinde orada bulunan kişilere
dağıtırlar. Düğün günü öğle vaktine yakın zamanda oğlan evine toplanan davetliler ile
birlikte konvoylar eşliğinde kız evine gidilir. Kız evinde son hazırlıklar yapılmış gelin
kız gelinliğini giymiş ve babası tarafından beline kuşak bağlanmıştır. Bele bağlanan
kuşak kızın bekâretini temsil eder. Oğlan evi davetliler ile birlikte kız evine geldiği
vakit gelin kız anne ve babasının elini öper, alkışlar eşliğinde arabaya bindirilir. Oğlan
evine doğru yola çıkılır. Düğün evine beş veya on dakika mesafe kalası davul çalmaya
başlar. Düğün sahibinin akrabalarından birkaç tanesi davula karşı çıkar ve davulun
önüne düşerek tek ayakla seke seke köye gider ve aynı şekilde köyü davulla beraber
dolaşır.46
Gelin arabadan indirilince davul ve zurna eşliğinde silahlar atılır.
Silah atmak, davul dövmek, zılgıt çekmek, kara iyelerin kovulması için ve onların
muhtemel zararlarından korunmak içindir.47
Barak Türkmenlerinde gelin kapıdan içeri girerken bir takım adetleri yerine getirmesi
gereklidir. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Gelinin nar taneleri kadar çok çocuğunun olması için geline kapı girişinde nar kırdırılır.
Yaşar Kalafat Bayır-Bucak Türkmenleri isimli eserinde Türk inanç sisteminde narın ve
elmanın bereketi temsil ettiğini söyler.48
Gelin eve girmeden yüzünü kıbleye çevirir ve bir müddet bu şekilde bekler.49 Gelinin
yönünü kıbleye çevirmesiyle ömrünün kalan kısmını dinine ve evine bağlı bir şekilde
geçireceğine inanılır.
Gelin eve girerken ateş yakılır ve üzerinden atlaması istenir. Gelinin eve girerken ateşin
üzerinden atlamasıyla yeni evinde karşılaşabileceği bela ve musibetlerden kolaylıkla
kurtulacağına inanılır.
45
Gaziantep İl Yıllığı, Komisyon, s.126
Ali Rıza Yalman; Cenupta Türkmen Oymakları, s.55
47
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.52.
48
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s. 43.
49
Emine Demir; Baraklarda Evlilik ile İlgili İnanç ve Uygulamalar, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat
Fakültesi, Lisans Tezi, Gaziantep 2006,s. 29
46
26
Taş devrinin en önemli buluşlarından biri olarak kabul edilen ateşin ilk defa kim
tarafından yakıldığı belli değildir. Türk düşüncesinde ilk ateş bir rivayete göre Bay
Ülgen tarafından50 diğer bir görüşü göre de Türk unvanını taşıyan kahraman tarafından
yakılmıştır.51 Kim tarafından yakılırsa yakılsın Anasır-ı Erbaa ( dört asli unsur) dan biri
olarak kabul edilen ateşle ilgili inanışlar var olagelmiştir.52
Gelin yeni evine girer girmez eline bir bardak verilir ve bunu kırması istenir. Bardak
kaç parçaya ayrılırsa yeni evli çiftin o kadar çocuğunun olacağına inanılır.
Yine gelin eve girerken kaynana gelinin başından avuç dolusu bulgur saçar. Kaynak
kişilerden olan Çiftlik Köyü sakinlerinden Ezo Tiryaki: “Bulgurun kaynatılarak
çoğaldığı gibi gelinin çocuklarının da her yıl artarak çoğalacağına inandığımız için
bulgur saçarız”. diyor.
Gelin arabadan inip evin kapısına varınca kurbanlık koyun kesilerek bunun üzerinden
atlar ve eve girer.
Gelin alma törenleri Türklerde ve çok eski zamanlardan beri “saçı” ve “kurban”
uygulamalarına vesile teşkil etmektedir.53 Gelin yeni evine girdikten sonra kaynanasının
elini öper ve kaynana da hazırlamış olduğu şerbeti gelinine içirir. Bu şekilde gelinin
güler yüzlü ve tatlı dilli olacağına inanılır. Geline şerbet içirildikten sonra onun için özel
olarak hazırlanan yerine oturtulur.
Damadın eline düğünden bir önceki gün bir çuval verilerek bütün köyü dolaşıp düğün
yemeği için tabak ve bardak toplaması istenir. Damatta bütün köyü dolaşarak çuval
dolusu tabak, bardak getirir. Damadın getirdiği bu tabaklara düğün için yapılan ve
“cıvık” adı verilen yemekler konularak bütün köylüye dağıtılır. Artan yemekler ise yine
köylü arasında paylaştırılır.
Nişan ve düğünün muhtelif safhalarında verilen yemekler Türk kültürünün
derinliklerinden gelen ve bugün bütün Türk dünyasında yaşayan “Aş dökme”dir.
“Büyük Aş” ve “Küçük Aş” muhtelif şölen ve törenlerde dökülür. Bunun örneklerini
Dede Korkut da görmekteyiz.54
50
Ünver Günay, Harun Güngör, Türk Din Tarihi, s. 83
Abdülkadir İnan; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1972, s. 66
52
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.329
53
Ünver Günay; Harun Güngör; Türk Din Tarihi, s.83
54
Abdülkadir İnan; Makaleler ve İncelemeler, Ankara, 1988
51
27
Damat yemek yendikten sonra düğün evinden uzaklaşır ve sadıçlarıyla birlikte
eğlenerek yatsı namazı vaktine kadar eve gelmez. Damat yatsı namazına müteakip
köyün imamı ile birlikte düğün evine gelir ve hoca nikâh duası okuyarak çiftlere
mutluluklar diler.
Son olarak damadın annesi gelinin ve oğlunun yüzüne düğün yemeği için yaktıkları
ocaktan bir miktar is alır ve sürer. Bu şekilde onların kötülüklerden ve büyüden
uzaklaşacaklarına inanılır.
Gerdek gecesi damada büyü yapılarak bağlanacağı inancı Anadolu’nun pek çok
bölgesinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de oldukça yaygındır.
Düğünden sonraki ilk üç gün gelin gelinliğini giyerek hiçbir işe dokunmayıp kendisi
için ayrılan yerde manken edasıyla oturur. Bu süre zarfında köylü ve akrabalar geline
bakmak için gelirler ve yanlarında getirdikleri hediyeleri geline verirler.
Merasim boyunca verilen hediyeler birer kansız kurban, saçı olup keza Anadolu’da
olduğu gibi, Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya ve Uluğ Türkistan’da halen yaşamaktadır.
Kaynağı kadim Türk Kültüründeki kurban kültüründen gelmektedir.55
Barak Türkmenlerinde boşanma olayı yok denecek kadar azdır. Çünkü diğer
Türkmenlerde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de boşanma çok ayıptır. Allah’ın
emriyle kız verilmişse ve dini nikâh kıyılmışsa evlilik gerçekleşmiştir. Şayet boşanma
kaçınılmaz ise boşanma kararını evli çiftler değil köyün ileri gelen büyükleri verir.
1.3. ÖLÜM VE ÖLÜ GÖMME İLE İLGİLİ İNANÇLAR
1.3.1. ÖLÜM ÖNCESİ İLE İLGİLİ İNANÇ VE UYGULAMALAR
Gaziantep ilinde bulunan Barak Türkmenleri’nin ölümü yaklaşan hasta için yaptıkları
uygulamalar diğer yörelerle benzerlik arz etmektedir. Aile içinde ağır bir hasta varsa
yalnız bırakılmaz. Hastanın durumu daha da ağırlaştığı vakit köyde bulunan diğer
kişilerde teker teker gelerek hastadan helallik isterler. Kur’an-ı Kerim okumasını
bilenler sürekli hastanın başında Yasin-i Şerif okurlar ve onu yormamak kaydıyla
kelime-i şahadet getirtirler.
55
Abdülkadir İnan; Eski Türk Tarihi, İst. 1976 s.57
28
Ölümcül hastanın yakınları, dostları son defa hastayı ziyaret ederler. Öleceğini hisseden
hasta, bu ziyaretlerde bir çeşit vedalaşır. Haklarını helal etmelerini ister, hataları için
bağışlanmasını diler. Buna helalleşme denir.56
Anadolu’nun birçok yöresinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de ölmek üzere olan
kadınların ellerine kına yakılır.
Geleneksel Türk kültüründe önemli bir yere sahip olan kına, adama ve sevinç işareti
olarak kabul edilir. Bu yüzden askere giden delikanlıların vatana, evlenecek olan genç
kızların kocalarına ve ölmek üzere olan kadınların Allah’a kavuşma sevincinin bir
göstergesi olarak kına yakılmaktadır.
Hastanın ölüm vaktinin tam olarak geldiğine inanıldığı vakit yüzü kıbleye çevrilir.
Kelime-i şahadet hastayı zorlamadan söyletilmeye çalışılır. Kelime-i şahadet getiren
hastanın İslâm dini üzerine öleceğine inanılır. Kaynak kişilerden olan Meryem
ÖZASLAN hastanın ölüm vaktinin geldiğini şu şekilde anlatıyor. “Hastanın dili çeneyle
birlikte titreyerek, dil parpazlandığı vakit artık hastanın ölümünün gerçekleştiğini
anlarız.” diyor.
1.3.2. ÖLÜMÜN GELİŞİNİ HABER VEREN BELİRTİLER VE ÖLÜMÜ
GECİKTİRMEK İÇİN ALINAN TEDBİRLER.
Gaziantep’te yaşayan Barak Türkmenlerinde ölümü hatırlatan olaylardan en
önemlilerinden biri hayvanlarla ilgili inançlardır. Geleneksel Türk inancına göre bir
takım hayvanlar iyi sayılırken bir takım hayvanlar ise uğursuz sayılmıştır. Bu uğursuz
hayvanların başında ise baykuş gelmektedir. Baykuş bir evin damına veya bahçesinde
bulunan bir ağacın dalına konar ve durmaksızın öterse o evden mutlaka bir ölünün
çıkacağına inanılır. Bu yüzden mümkünse baykuş hemen taşlanarak öldürülmelidir.
Yine Barak Türkmenlerinde normal vaktin dışında uluyan siyah köpeklerin uğursuzluk
getirdiğine ve ev halkından birinin ölümünü haber verdiğine inanılır.
Kazara yavru köpek köy halkından birinin evinin kapısına gelir de eşiğinde yatarsa ve o
sıralar ev halkının başına bir kaza gelirse ev halkı “gelmez olsun, bu köpek bize
kudümsüz (uğursuz) geldi” diyerek köpeği bulundukları mahalleden uzaklaştırırlar.
56
Nezihe Araz; Umay Günay, Nail Tan, Kamil Toygar, Enis Öksüz, Bilge Seyidoğlu; 21. yüzyılın
Eşiğinde Örf ve Adetlerimiz (Türk Töresi), Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul, s.205
29
Köpekle ilgili bu tür inanışlar sadece Barak Türkmenlerinde değil tüm Türkiye ve
dünyanın pek çok yerinde görülmektedir. “Bulgarlar köpek ulumasının hastalığı ya da
ölümü işaret ettiğini söylerler. Aynı inanışa Slavların bölgesinde de sık rastlanır.
Polonyalıların inanışına göre, eğer bir köpek ulur ya da toprağı eşerse, eve ölüm geliyor
demektir.57
Barak Türkmenlerinde evin bahçesinde tavşan görülmesi ve geç vakitlerde siyah kedi
görülmesi ölümün habercileri sayılmaktadır. Karatavuk beslemek ve hindi yumurtası
yemek de bazı Türkmen köylerinde uğursuzluk sayılır.
Hasta ve yaşlı kişilerin rüyalarında ölmüş yakınlarını görmeleri onlar için ölümün
yaklaştığı anlamına gelir.
Yine durup dururken ev eşyalarından birinin kırılması, sökülen elbise ve benzeri
kıyafetlerin bedenden çıkarılmadan dikilmeye çalışılması uğursuzluk sayılır ve ölümü
hatırlatır.
Ölümü hatırlatan belirtiler olduğu gibi ölümden uzaklaşmak için de bir takım tedbirler
alınır. Bunlardan bazıları şunlardır:
Doğan çocuğa uzun ömürlü olması için Yaşar, Dursun gibi isimleri verilir. Gaziantep ili
ve çevresinde yine çocuğu doğup ta yaşamayan aileler yeni doğan çocuklarına yaşaması
ve uzun ömürlü olması için, yakın akrabalarından çocukları sağlıklı olanların
kıyafetlerini alırlar ve çocuklarına giydirirler. İlk yedi yıl kesinlikle çocuklarına yeni
giysiler giydirmezler. Böylece çocukların ölümden uzaklaştırdıklarına inanırlar.
Bu konu hakkında Türk Bodun Bilimi Araştırmaları adlı eserinde Harun Güngör, Kuzey
Moğolistan’da yaşayan Moğollarında bu tür inançlara sahip olduğunu belirterek kötü
ruhları yanıltmak için, kız çocuklarının 6-7 yaşına gelinceye kadar evli kadınlar
tarafından giydirilerek başlarının bağlandığını, ayrıca çocuk doğmadan önce hiç çocuğu
ölmemiş bir ailenin çocuğunun elbisesinin alınmaya gayret edildiğini belirtmektedir.58
Yine bazı Barak köylerinde erkek çocuklarına yaptırılan dövme ile çocuğun ömrünün
uzayacağına inanılır.
57
Sedat Veyis Örnek; Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara Ünv. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Yayınları, Ankara, 1979, s. 16
58
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.271-272
30
1.3.3. ÖLÜMDEN SONRA YAPILAN İŞLEMLER
Ölüm akşamüzeri veya gece meydana gelmişse ölü üzerinde herhangi bir işlem
yapılmayıp sabaha kadar bekletilmektedir. Bu süre zarfında ev halkı ölünün “kömme”
denilen bütün kıyafetlerini getirir ve ölünün üzerine atar. Bu sırada odada bulunanlar
feryatlar içinde saçlarını yolmaya dizlerine vurmaya başlarlar. Bu olay bir müddet bu
şekilde sürdükten sonra ölünün üzerine atılan kıyafetleri ve diğer kıyafetleri yakın
komşuları tarafından toplanarak fakirlere dağıtılır. Ölüye ait olan ve teker teker dağıtılan
kıyafetlerin adına ise “çıkın”denilir. Şayet ölünün kıyafetleri dağıtılmayıp evde kalırsa
ölünün ruhunun o elbise ile birlikte evde yaşayacağına inanılır. Geleneksel Türk
inancında ölümden sonra ruhun akrabalarının ve kendi evinin etrafında onlardan birine
zarar vermesi amacıyla dolaştığına inanılır.59
Ali ÖZTÜRK Ötüken Türk Kitabeleri adlı eserinde bu tür yas adetlerinin Türklerin
Şamanist geleneklerinin bir devamı olduğunu söyleyerek Göktürklerin yas tutarken
saclarını kestiklerini, kulaklarını biçtiklerini, yüzlerini bıçakla çizip yaraladıklarını
Kültiğin ve Bilge Kağan’a düzenlenen matem törenlerinden öğrenildiğini bizlere
aktarmaktadır.60
Yine defin merasimi için İsfahan’a gelen Türklerin (Oğuzlar) saçlarını kestiklerini,
atlarının alınlarını çizdiklerini ve eğerlerini ters çevirdiklerini, kendilerinin de karalar
giyerek yas tuttuklarını Faruk SÜMER Oğuzlara Ait Destanî Mahiyette Eserler” isimli
yazısında bizlere aktarmaktadır.61
Barak Türkmenlerinde ölü ardından ağıt yakma olayı oldukça fazladır. Bir gece
Kilis’ten Gaziantep’e gelirken yolda otomobili çevrilerek eşkıyalar tarafından
öldürülen, Türkmen-Kazlı oymak reislerinden Cekelli Mecit Ağa için söylenen türkü şu
şekildedir:
Cekenin etrafı bağ ile bostan
Mecidin giydiği ipekli fistan
Mecidin sebebi kelpinli Nahsen
59
Abdülkadir İnan; Makaleler ve İncelemeler, cilt: II, s.422
Ali Öztürk;” Ötüken Türk Kitabeleri”, İstanbul 1996,s.210.
61
Faruk Sümer; “Oğuzlara Ait Destan Mahiyette Eserler”, Ankara, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi
Dergisi, s.446.
60
31
Ceke viran oldu gel Mecit ağa
Cekenin içine düşmanlar doldu
Birikin aşiretler Mecit vuruldu
Cekeden çıktı üç beş kır atlı
Atlılar içinde Mecidim tatlı
Ceke viran oldu gel Mecit ağa
Cekeden çıktı atlının ucu
Canımı yakıyor kurşunun tuncu
Benim sebebim de keplinin piçi
Ceke viran oldu gel Mecit ağa.62
Yine düşmanları tarafından öldürülen Türkmen Kazlı oymağından Halil Ağa için şu
türkü söylenmektedir:
Kar yağıyor toza toza
Halil Ağam can veriyor kaşı gözün süze süze
Evleri var dağlar başında
Evleri var dağlar başında
Tüfengi asılıdır eyer kaşında
Halil Ağam can veriyor azraille iş başında
Tüfengi varda yoktur süngü
Bir ordu ile eder cengi
Zal oğlu Rüstem’in dengi
Sarhoş yatar benim ağam
62
Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, s.67
32
Erenleri, erenleri yayılıyor cerenleri
Dof dof olmuş geliyorlar Mahmut Cemal yarenleri
Tüfengini Mecit aldı fişengide taksim oldu
Ağlamayın yavrularım, Türkmen kızı yaslı kaldı63
Kaynak kişilerden olan Mehmet Duran Tiryaki’ye cenaze niçin sabaha kadar bekletilir
sorusunu yönelttiğimizde; “Gece yerler mühürlü olduğu için toprak mevtayı kabul
etmez. Bu yüzden defin işlemleri için sabahı bekleriz” cevabını vermektedir.
Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde cinlerden bir bölük olan
“Çıvı”ların geceleri birbirlerine karşı ok attıklarını ve Türklerin de bu oklardan
korunmak için geceleri dışarı çıkmadıklarını söylemektedir.64 Yerlerin mühürlenmesi
inancı bu kötü ruhların ortaya çıkışıyla ilgili olmalıdır.65
Yine ölüm olayı gece meydana gelmişse özellikle mevtanın odası olmak üzere evin
bütün ışıkları sabaha kadar yanık tutulur. Cenaze evinde yakılan ışığa Anadolu’nun pek
çok yerinde de rastlamak mümkündür. Türk Bodun Bilimi Araştırmaları adlı eserinde
Harun Güngör yakılan bu ışıkla ölen kimsenin sorgusunun kolay geçeceğine ve ölü
mezara konulduktan sonra tekrar evine dönmek isterse ruhunun evini kolay
bulabileceğine inanıldığı için ışığın yakılmış olabileceğini nakletmektedir.66
Ölüm olayı sabah veya öğle saatlerinde gerçekleşmişse mevtanın gözleri açıksa
kapatılır. Gözlerinin açık olarak ölmesi dünyadan muradını almadan ve son isteğinin
yerine getirilmeden öldüğünün işaretidir. Daha sonra sırayla çenesi kapatılır. Şişmemesi
için karnına demirden aletler konulur.
Türklerde ruh ölüm anında ağız ve vücudun diğer delik yerlerinden çıkar. Eğer ağız ve
gözler kapatılmaz ise ölünün ruhu başka birinin ölümüne neden olur.67
Daha sonra sırası ile ölünün ayakları düzleştirilip topuklarından bağlanır. Eller iki yana
uzatılıp bu şekilde teneşir tahtasına uzatılır.
63
Yaşar Kalafat, Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, s.66
Kaşgarlı Mahmut; Divan-ı Lügatit-Türk, Ankara,1982, c.III. s.225
65
H.Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.334
66
H.Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.330
67
Mustafa Ünal; A Comparative Study Of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan with Particular
Reference to Pre-Islamic Turkic Aspects, Birmingham, 1996 (Basılmamış Dortora tezi), pp.210
64
33
Son yıllarda fazla görülmemekle beraber daha önceleri teneşir tahtası yerine evde
bulunan oda kapısı çıkartılarak kullanılırmış. Eğer ölen kişi çocuk ise arpa ve buğday
saplarını ezmeye yarayan “Gencer tahtası” kullanılır, bunun üzerine “salaca” denilen
döşek konurmuş.
Ölüyü erkekse köyün imamı, kadın ise bayan hoca o da yoksa defin işlerinden anlayan
bir bayan yıkar. Ölü için hazırlanan su ise köyün zenginlerinde bulunan don kazanında
ısıtılır. Çiftlik köyü sakinleri ölü içi su ısıtılırken kazanın altına üç taş koyduklarını
söylüyorlar. Köy sakinlerine niçin üç taş konulduğunu sorduğumuzda bilmediklerini
adet üzere üç taş koyduklarını söylediler. Kanaatimizce kazanın altındaki üç taş doğum,
yaşantı ve ölümü sembolize etmektedir.
Ölü yıkanıncaya kadar aile fertlerinin biri kefeni hazırlar. Barak Türkmen köylerinden
bazılarında kefen bezi erkeklerde beyaz renkte, kadınlarda ise beyaz ve yeşil karışık
renkte hazırlanmaktadır. Kadınlar için hazırlanan kefenin baş kısmına “çıktı” adı verilen
bir örtü örtülür ve baş kısmının iki yanı hoş kokulu ve yeşil yapraklı sedef çiçekleriyle
süslenir.
Yine son yıllarda fazla görülmemekle birlikte daha önceleri kefenlik için bez bulunmaz
ise yorganın beyaz bezi sökülerek kefen yapılırmış68
Çayıralan çevresinde ölüm ile ilgili inanç ve uygulamalar adlı yüksek lisans tezinde
Abdurrahman FİLİZ ölümü uzayan hastaların yatağına taş konulduğunu belirtmektedir.
Bununla ölünün yatağının taş kesilip evden başka ölülerin çıkmayacağına inanıldığını
söylüyor.69
Köyde cenaze namazına önemli işi olanlar ve ağır hasta olanlar dışında herkes katılır.
Namaz bitiminde hep birlikte mezarlığa gidilir. Cenaze yakınlarından 2 kişi cenazeyi
kıble yönüne gelecek şekilde ve sağ tarafa yatırırlar, ayak ve baş tarafındaki düğümleri
açarlar ve besmele eşliğinde mezarın üstünde üçgen bir tümsek oluşturulacak şekilde
toprak atarlar.
Ölünün mezarı üzerine tümsekler hazırlamak, heykeller dikmek ve büyük küçük barklar
hazırlamak âdeti daha evvelki Türk boyları arasında görüldüğü gibi Ötüken
68
Ahmet Gökbel; Yahyalı’da Varsak Türkmenleri, s.122.
Abdurrahman Filiz; Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar, Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2006. s.21.
69
34
Türklerinden sonra da genç Türk sahasında devamede gelmiştir.70 Defin işlemleri
tamamlanınca köy imamı Kur’an-ı Kerimden birkaç süre okur ve orada bulunan
toplulukta Kur’an-ı Kerim’i dinleyip mevta için dua eder. Cenaze merasimi bittikten
sonra topluluk cenaze yerini terk eder; ancak köyde bulunan iyi hal sahibi bir kişi
mezarın başında ölünün münker ve nehir melekleri tarafından kendisine yönelttiği
soruları kolaylıkla cevaplaması için telkinde bulunur ve mezarlıktan çıkar. Cenaze kabre
konduktan ve başında Kur’an okuma tamamlandıktan sonra, kalabalığın orayı terk edip
geride kalan bir kimsenin kabrin başında yüksek sesle ve ölüye hitaben iman esaslarını
hatırlatması işlemine “telkin” denir.71
1.3.4. TAZİYE
Mezarlıktan ayrılan topluluk cenazenin çıktığı eve gider. Orada Kur’an okumasını bilen
bir kişi Kur’andan bazın ayetler okur. Kur’an okuma işlemi tamamlanınca topluluk
teker teker kalkarak, ev sahiplerine baş sağlığı dileklerinde bulunur.
“Başın sağolsun” denilmesi halinde önemli olanın ölen değil, geriye kalanın olduğu
mesajı verilmiş olunur, inancı vardır.72
Baş sağlığı dileklerinin ardından orada bulunan topluluğa köy halkı tarafından yapılmış
olan yemekler ikram edilir. Ölü çıkan evde yas tutulduğu için en az üç gün süreyle ocak
yakmama geleneği vardır.
Ölü için yemek verme Göktürklerden kalma bir gelenektir. Kaşgarlı Mahmut Divanında
“Yuğ Besen” denilmektedir ki bu gelenek, bir kutsi inanç olarak Ötüken Türklerinden
Sır Derya Oğuzlarında onlardan da Selçuklular yolu ile Anadolu’da ve daha sonraları da
Osmanlılar arasında görülmüştür.73
Anadolu’da bilhassa doğu bölgelerinde ölümden birkaç gün sonra ölü yemeği verilmesi,
yakın akraba ve komşuların, ölü evine ilk günlerde yemek göndermesi, yuğ
geleneklerinin izlerinden olsa gerekir.74
70
Ali Öztürk; Ötüken Türk Kitabeleri, s.150.
H.Yunus Apaydın; İlmihal (İman Ve İbadetler) Namaz Bölümü, İstanbul 1999,cilt.1, s.368
72
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.72.
73
Ali Öztürk, “Ötüken Türk Kitabeleri”, s.20.
74
Ali Öztürk, “Ötüken Türk Kitabeleri”s.150.
71
35
Ölü gömüldükten sonra yedinci günü, kırkıncı günü ve elli ikinci günü yemeği verilir.
Ölünün yedinci gününde ilk Perşembesi denir. Kırkıncı gününde kırk bir yasin okutulur
ve yemek ziyafeti verilir.
Yine kaynak kişilerden olan Meryem ÖZASLAN’ın verdiği bilgilere göre Çiftlik
köyünde kişinin ölümünün kırkıncı günü bir teneke un helvası yapılır. Bu yapılan
helvalar küçük toplar halinde bir ekmeğin içine konularak bütün köylüye birer servislik
dağıtılır. Dağıtılırken “falanca kişinin canı için” denir. Ölü için dağıtılan helva ve
söylenen sözler sayesinde ölünün ruhunun şad olacağına inanılır.
Karaylar sevinç ve matem günlerinde helva yedirirler, cenaze defnedilip geri dönülünce
siyah renkte matem helvası verilir. Ölünün kırkıncı gününde kahve renkli “Hazar
Helvası” ve senesinde “Ak helva” verilir. Bu adetlerde Karaylara Hazarlardan kalmış
olmalıdır.75
Anadolu’nun pek çok bölgesinde ölünün elli ikinci günü verilen yemek ziyafetine Barak
Türkmenlerinde de rastlıyoruz. Yöredeki yaygın inanışa göre elli ikinci gün etin
kemikten ayrıldığı gündür. Köy halkına yemek ziyafeti verilerek ölünün bu olay
karşısında daha az acı çekeceğine inanılır.
Türklerde ölü aşı, ilk dönemlerde yemek ve içkilerin mezara konulması şeklinde bizzat
ölünün kendisine, daha sonraki dönemlerde ölünün ruhuna sunma şeklinde, Türklerin
kabul ettikleri bütün dinlerde varlığını devam ettirmiştir.76
Gaziantep yöre halkı ve bazı Barak Türkmenlerince mevtanın ölümünü müteakip cenaze
evinde, cenazenin üçüncü veya beşinci günü yemek ziyafeti verilir. Bu ziyafete
akrabalar, komşular ve civar köylerden kişiler davet edilir. Yemek Yendikten sonra
orada bulunan cemaate bir gün öncesinden ıslatılmış bir miktar nohut dağıtılır. Dağıtılan
nohutlara Kelime-i Tevhit okunur. Kelime-i Tevhit getirilen bu nohutlar mevtanın
mezarına ekilir. Yemek ziyafetinden sonra yapılan bu törenin adına Gaziantep yöre
halkı “Nohut Töreni” adını vermekte ve pek çok yerde halen uygulanmaktadır. Kelime-i
Tevhit getirilen nohutların mevtanın mezarına ekilmesiyle, mevtanın şefaat bulacağına
inanılmaktadır.
75
76
Süreye Şapçıoğlu; Kırım Karai Türkleri; Türk Yılı, Cilt I, Ankara,1928, s.579-615.
Abdulkadir İnan; Şamanizm, s.189-190.
36
Abdurrahman FİLİZ “Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar” adlı
yüksek lisans tez çalışmasında ölü sahiplerini avutmak amacıyla söylenilen avutucu
atasözlerini şu şekilde sıralamaktadır.77
Herkesin gideceği yer orası
Eninde sonunda oraya gideceğiz
Dünya hali giden gelmez
Hepimiz o yolun yolcuyuyuz
Ecelden kurtulan var mı?
Ölenle ölünmez
Allahtan gelene kim ne der
Mukadderat
Hepimizin gideceği yer orası
Aklını başına al ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar
Avutucu sözlerden birisi de Afyon yöresinde kullanılan “cennette buluşuruz inşallah”
cümlesidir. Bu ifade ölümün mukadder olduğu, ölü için en iyi temenninin cennet olduğu
inancını içerir.78
Anadolu’da ve Barak Türkmen köylerinde bu tür avutucu sözlere rastlamamız
mümkündür.
77
Abdurrahman Filiz; “Çayıralan ve Çevresinde ölümle ilgili İnanış ve Uygulamalar”,Basılmamış
Yüksek Lisans Tezi, s.41
78
Yaşar kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.72.
37
II. BÖLÜM
BARAK TÜRKMENLERİ’NDE TABİAT İLE İLGİLİ İNANIŞ VE
UYGULAMALAR
2.1.1. YAĞMUR YAĞDIRMAK İLE İLGİLİ İNANIŞLAR
Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin mümkünse topluca bölge
dışına, açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Allah’tan bolluk ve berekete vesile
olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp
yakarmalarına yağmur duası “istiska duası” adı verilir ki su isteme anlamına gelir.79
Gaziantep ili Barak Türkmenleri genellikle geçimlerini tarımla sağlarlar. Ekonomik
getirisi yüksek olan fıstık, pamuk, zeytin gibi ürünlerin bol olması için özellikle
ilkbahar mevsiminde yağmurun yağmasını beklerler. Yağmurun iyice azaldığı vakit ise
köyün büyük küçük bütün fertleri imam eşliğinde yağmur duasına çıkar. Nitekim
bilindiği üzere ilkel toplumlarda yağmur yağması için türlü büyü şekilleri uygulanmakta
yağmuru takliden yere su dökmek, belirli bir ağacın dallarını rüzgârı takliden
hışırdatmak veya ağıza su alıp şapırdatmak, tütün dumanlarıyla bulutlar vücuda
getirmek, iyi av veya yağmur elde etmek için danslı ayinler, yağmur tanrısı şerefine
bayramlar, danslar düzenlemek farklı boyutlarda günümüze taşınan adetlerdir.80
Kaynak kişilerden olan Çiftlik köyü sakinlerinden Mehmet Duran TİRYAKİ köylerinde
yağmur duasına çıkışlarını şu şekilde anlatıyor: “ Toprak sıkışıp yağmur seyreldiği
vakit, büyük küçük bütün köylü imam eşliğinde toplanırız. Köyümüzün kadınları
evlerinde bulgur, yağ vs. ne varsa meydana yığıp yemekler yaparlar. Durumu iyi olan
köyün ileri gelenleri kurban keser. Yapılan yemeklerden Allah’ın hazıne (hoşuna) gitsin
diyerek kapışa kapışa yeriz. Yemeklerden sonra toplanarak imam eşliğinde dualar
ederek, Allah’a yağmur yağdırması için yalvarırız. İmamda bu esnada ceketinin tevrini
79
H.Yunus Apaydın; İlmihal (İman Ve İbadetler) Namaz Bölümü, cilt. I, s.320
İlyas Eren; Çayıralan ve Çevresindeki Halk İnançlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi,
Kayseri, 2001, s.61-62.
80
38
(tersini) giyer. Cemaatın ilk safına küçük çocukları getiririz ki onların yüzü suyu
hürmetine yağmur yağdırılsın.”
Bazı rivayetlerde peygamberimizin yağmur duasına çıktığı vakit ridasını çıkarıp ters
giydiği belirtilir. Köy imamının ceketini ters giymesinin nedeninin de buradan
kaynaklandığı düşünülmektedir.
Barak Türkmen köylerinde gördüğümüz yağmur yağdırma ve dindirme gibi inançların
benzerleri eski Türk inançları arasında da görülmektedir. Hatta bu tip gelenekler eski
Türklerde oldukça yaygındır. Onlar yağmur, dolu yağdırma ve fırtına çıkarma yahut
bunları durdurma kuvvetine sahip bir taşın bulunduğuna ve bu taşın Türklerin büyük
atalarından miras olarak kaldığına inanmaktaydılar. Bu taşa Türkler “yada”, “çada”
yahut yat taş demişlerdir.81
Ayrıca Barak Türkmen köylerinden bazılarında yağmurun yağması temennisiyle ağaca
kaplumbağa asıldığını söyleyenler de vardır.
2.1.2. AY TUTULMASI
Ay ve güneş tutulduğu vakit yapılan uygulamalar birbiriyle benzerlik gösterdiği için
konuyu aynı başlık altında ele alacağız. Köylerin hemen hepsi ay ve güneş tutulunca
“Rabbimiz gazabından, afetinden bizleri esirge” diyerek Salavat-ı Şerife getirip, Ay
tutulmasının hemen bitmesi için Allah’a dua ederler. Kaynak kişilerden, Suzan
TİRYAKİ Ay tutulması esnasında yaptıkları işlemleri bizlere şu şekilde anlatıyor: “Ay
tutulduğu vakit genç, yaşlı köyün bütün fertleri ellerimize teneke alır ve tenekeye
vurmaya başlarız. Tenekelerden çıkan sesle “evran” denilen hayvanın korkarak Ay’ı
bırakacağına ve kaçacağına inanırız. Tutulma olayı bittiği vakit evran artık ayı
bırakmıştır. Bizde tenekeleri dövmeyi bırakırız ve günlük yaşantımıza geri döneriz”
diyor. Köylerin bir kısmında ay ve güneş tutulduğu vakit iki rekât namaz kılınır ve
Allah’a dua edilir. Son yıllarda özellikle 1999 yılı Adapazarı depreminin ardından Ay
tutulduğu sırada deprem olacağı inanıcı gelişmiştir. Çünkü 1999 yılında olan Adapazarı
depremi Ay tutulmasından hemen sonra meydana gelmiştir.
Yine Barak köylerinden bazılarında Ay ve Güneş tutulduğu zaman silahlar sıkılır ve
zılgıtlar söylenir. Çok eski zamanlardan beri Ay ve Güneş tutulduğu zaman bağırıp
81
Ahmet Gökbel; “Yahyalı’da Varsak Türkmenleri” ,s.135.
39
çağırarak, davul çalarak gürültü çıkararak veya göğe doğru ok veya silah atarak bir
takım davranışların sergilenmesi, bu yolla kötü ruhları korkutup kaçırma inancına
dayanmaktadır.82
Barak Türkmenleri’nin Ay ve Güneş tutulduğu zaman yaptıkları pratiklerin benzerlerine
Uygur ve Kazak Türklerinde de rastlıyoruz. Nitekim Harun Güngör “Türk Bodun
Bilimi Araştırmaları” adlı eserinde Kayseri’de yaşayan Uygur ve Kazak Türklerinin ay
tutulduğu zaman “husub”, güneş tutulduğu zaman da “kusuf” namazı kıldıklarını ve
tutulma olayı Cuma günü gerçekleşmişse Cuma’yı kıldıran imamın cemaate iki rekat
namaz kıldırdığını bildiriyor.83
2.1.3. GÖKKUŞAĞI İLE İLGİLİ İNANÇLAR
Gökkuşağı özellikle ilkbahar aylarında, sağnak yağışların hemen bitiminden sonra iki
ucu da yerde bir hilal kemer köprü şeklini andırır. Bu uçları bazılarına göre iki dağa
oturduğu bazılarına göre ise bir ucu suya, bir ucu da başka bir su üzerinde durur.84
Barak Türkmenleri’nin gökkuşağı ile ilgili inanışlarından bazıları şunlardır:
Gökkuşağı çıktığı vakit köyün kızlarından her biri kendilerine bir renk tutar ve o rengin
kendilerine uğur getireceğine inanırlar.
Çiftlik köyünden Bülent TİRYAKİ gökkuşağını gördükleri zaman “ineğim sağmal”
tabirini kullandıklarını söylüyor. Gökkuşağının diğer bir adı olarak kabul edilen
“Eleğim Sağma” tabiri Gaziantep ilinde bulunan Barak Türkmenlerince değişikliğe
uğrayarak “İneğim Sağmal” şeklinde bir tabire dönüşmüştür.
Barak Türkmenlerince gökkuşağının altından geçen kişilerin cinsiyet değiştirerek
erkeklerin kadın, kadınların da erkek olacağına inanılır.
Gagauzlar gök kuşağını, Altay bölgesine ve Sibirya’da yaşayan Türk kavimlerindeki
gibi yerden göğe su taşıyan bir hortum veya tulumba olarak kabul ederler ve Barak
Türkmenlerinde olduğu gibi gök kuşağının altından geçenlerin cinsiyet değiştireceğine
inanırlar.85
82
Aabdulkadir İnan; Tarihte ve Bugün Şamanizm, İstanbul, 1976, s.29.
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.364.
84
Ahmet Gökbel; “Yahyalı’da Varsak Türkmenleri”,s.129.
85
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.170
83
40
2.1.4. GAZİANTEP İLİNDE YAŞAYAN BARAK TÜRKMENLERİNDE DİĞER
İNANÇLAR
Barak Türkmen köylerinde, hasat mevsiminde olgunlaşmış ilk fıstığı getiren kişiye
Cumhuriyet altını verilir. Yine fıstığın hasat mevsiminde yapışık halde bulunan ilk
fıstığı getiren kişiye bir takım hediyeler verilir. Bu fıstığın köylüye uğur getirdiğine ve o
yılın bereketli geçeceğine inanılır.
Ürünün bereketli olması için tarlanın ortasına it başı veya iğde dalı atılır.
Hacdan getirilen hurma çekirdeğinin içinde “Allah” yazdığına inanılır. Bu çekirdeğin
cüzdanda veya kişinin cebinde bulunduğu müddetçe bereket getirdiğine ve paranın
bitmeyeceğine inanılır.
Kaynak kişilerden Özlem TİRYAKİ bereket ile ilgili bize şunları anlatıyor: “Gelinin
geldiği hasat mevsiminde köylünün ürününde bir azalma olmuşsa, bu azalmanın nedeni
geline yorulur ve “bu gelin köylüye gudümsüz geldi” denilerek köylü ve ev halkı
tarafından uğursuz sayılır.” Yine gelinin geldiği yıl ürün azalmışsa “gelinin çiftesi
vurdu” denilerek ürün azlığının nedeni gelinde aranır.
Gaziantep’te yaşayın Barak Türkmenlerinde yolculuğa çıkan kişinin yatağı “ben
ulaştım, beni merak etmeyin” haberini almadıkça toplanmaz. Şayet yolculuk esnasında
yatak toplanırsa uğursuzluk olacağına ve yolcunun başına bela geleceğine inanılır.
Yine Anadolu’nun pek çok yerinde olduğu gibi Barak Türkmenlerinde de yolcunun
arkasından su dökülür, dua edilir. Suyun aydınlık getireceğine inanılır.86
2.2. HASTALIK TEDAVİLERİNE YÖNELİK HALK İNANIŞLARI
2.2.1. MUSKA İLE İLGİLİ İNANIŞLAR
Muska ile öldürücü, hasta edici ve benzeri zarar verici görünmeyen tehlikelerden
korunulacağına inanılır.87
Muska yazdırmak ve muskacılık Anadolu’nun hemen hemen bütün bölgelerinde mevcut
olduğu gibi Gaziantep yöresi Barak Türkmenlerinde de oldukça yaygındır. Herhangi bir
hastalığı olanlar, aile içinde şiddetli geçimsizlik yaşayanlar, cinlerin kendisine musallat
86
87
Yaşar Kalafat, Bayır-Bucak Türkmenleri, s.77.
Kayhan Adıgüzel; “Tarsus’a Bağlı Köylerden Mahmutağa Köyünün Monografisi”, Ankara, 1968,s.28.
41
olduğunu söyleyenler, albasması olan loğusa kadınlar vs. köylerinde veya civar
köylerde bulunan muskacıya gider ve muska yazdırırlar. Bu konuda Asya GELİN bize
şunları söylüyor: “Kızım İmran’ın kolunda ve bacağında egzama çıkmıştı. Köyde
Zeynep Hocayı üç çarşamba üst üste götürdüm. Zeynep Hoca kızımın egzamalı koluna
“Allah” yazdı. Bacağına ise Arapça rakamlar yazıp sonra üzerini mürekkepli kalemle
karaladı. Yazılar silinip, tamamen kaybolunca egzamalarında tamamen yok olacağını
söyledi. Gerçekten yazılar silinince kızımın rahatsızlığı da geçti”. Şeklinde muskaya
olan inancını anlatıyor.
Çiftlik köyü sakinleri her türlü hastalıklarında, akrep sokmasında, albasmasında, cin
çarpmasında köyün âlimlerinden olan Ataş Muhammed’e başvururlar. Kendisiyle
sohbet etmek için gitmemize rağmen evde bulamadığımız Ataş Muhammed
peygamberimizin soyundan geldiğine ve ocak olduğuna inanılan Şıh Ali’nin oğludur.
Köylü daha önceleri Şıh Ali’ye gider ondan dualar alırmış. Zamanla Şıh Ali’ye duyulan
saygı onun mezarını ziyaret mekânı haline getirmiştir.
Abdurrahman Küçük din ile büyünün ilkel kabile insanları arasında yaşadığına buna
karşılık medeni toplumlarda büyünün bilime dönüşüp astroloji şeklini aldığını söyler.88
2.2.2. ÜZERLİK TÜTTÜRMEK
Üzerlik hoş kokulu, nohut büyüklüğünde taneleri olan bir bitkidir. Üzerlik bitkisinin
tohumları yakılarak duman nazar değdiğine inanılan kişiye üflenirse bu kişinin nazardan
kurtulacağına inanılır. Kaynak kişilerden olan Nizip ilçesinin Kıratlı köyünden Naile
KAYHAN üzerlik hakkında bize şunları anlatıyor: “Üzerlik tohumunu elimize alırız üç
ihlâs bir fatiha okuruz ve “Üzerliksin havasın, cümle derde devasın” deriz ve üzerlik
tohumlarını ateşin közüne serperiz. Üzerlikten çıkan dumanı nazara uğrayan kişiye
üfleriz” diyor.
Üzerlik tüttürme ve tohumlarından süsler yapıp evin çeşitli bölgelerine asma geleneği
Gaziantep Barak köylerinde yaygın olarak görülmekle birlikte Anadolu’nun pek çok
bölgesinde de süs eşyası olarak kullanılmaktadır.
88
Abdurrahman Küçük;Günay Tümer; Dinler Tarihi, Ankara, 2002, s.51.
42
2.2.3. DÖVME YAPTIRMAK.
Doğu
ve
Güneydoğu
bölgelerinde
yaygın
olarak
görülen
dövmeye
Barak
Türkmenlerinde de yaygın olmamakla birlikte rastlanır. Eskiye nazaran azalmakla
birlikte hala dövme yaptıran kadın ve erkekler mevcuttur. Yapılan dövmelerinde bir
takım anlamları vardır. Şakaklara yapılan dövmenin baş ağrısını gidereceğine inanılır.
Çeneye yapılan dövmenin erkek çocuğun ömrünü uzatacağına ve o aileye uğur
getireceğine inanılır.
Dövmeyi “Çingene” denilen kadınlar genellikle yiyecek karşılığında bazen de ücret
karşılığında ocaklardan topladıkları is ve bir miktar barutu karıştırarak dikiş iğnesiyle
vücudun çeşitle yerlerine istenilen biçimler vermek suretiyle yaparlar.
Dövme genellikle erkeklerin şakaklarına, alınlarına ve burunlarına; kadınların ise
çenelerine, ayak bileklerine ve dudak çevresine yapılır.
2.2.4. NAZAR DEĞMESİ VE KORUNMA USULLERİ İLE İLGİLİ İNANIŞLAR
Gaziantep’de yaşayan Barak Türkmenleri’nin büyük bir kısmı nazara inanmakta ve
nazardan korunmak için bazı önlemler almaktadırlar. Bu önlemleri şöyle sıralayabiliriz:
İğde ağacının dalları küçük parçalara ayrılır. Bu küçük parçalar ve bir miktar şap bir
tülbentin içine konularak çocuğun omzuna takılır. Böylece çocuğun nazardan
korunulacağına inanılır. Şabın nazara karşı koruyucu etkisi hakkına Cemil Cahit
Güzelbey Gaziantep Folklorundan Notlar adlı kitabında şu hikâyeyi anlatmaktadır:
Gözü pek değen adamın biri karşıdan gelen deve kervanını göstererek en baştaki deveyi
nazarıyla yıkacağını söyler. Deve tam hizalarına gelince yüzükoyun yuvarlanır. Fakat
deve derhal silkinip geri kalkıp yoluna devam edince: “adam: gidin devenin yüküne
bakın” demiş. Meğer devenin yükü şap imiş. Bu yüzden şapın nazara karşı etkili
olduğuna inanılır.89
Yine nazardan korunmak için “şey” denilen boncuklar takılır. Mazı denilen bir tür selvi
ağacının küçük kozası bebeğin omzuna takılır.
89
Cemil Cahit Güzelbey; “Gaziantep Folklorundan Notlar”, Gaziantep, 1959,s.67.
43
Nazarlıklar yalnız nazardan korunmak için insanlara değil, aynı zamanda evin herhangi
bir yerine veya eşyalara da takılabilir. Tarlaya, evin kapı girişine, hayvanların
boyunlarına takılan nazarlık sayesinde nazardan uzak durulacağına inanılır.
Yine eve misafir geldiği zaman cam eşya kırılırsa misafirin nazar ettiğine inanılır ve bu
nazarın camın kırılmasıyla çıktığına inanılır.
Nazar değen kişiye, nefesinin kuvvetli olduğuna inanılan ve Kur’an-ı Kerim’i okumayı
bilen bir şahsa Felak ve Nas sureleri okutulur. Bu sureleri okuyan kişi “ Benim elim
değil Fadime Anamızın eli” diyerek nazarlı kişinin vücudunda elini gezdirir ve
esnemeye başlar. Böylece nazarın çıkacağına inanılır.
Başlangıçta Türkler, çocukları koruma görevinin ve üremeyi sağlama işinin “Umay”a
verildiğine inanmışlardır. Bu inanç İslamileştirilmiş ve “Umay”ın yerini Fadime Ana
almıştır.90
2.2.5. KURŞUN DÖKMEK
Kurşun dökülerek nazara uğrayan kişinin tedavi edileceğine inanılır. Nazar değmesine
uğrayan kişi yere oturtulur ve üzerine çarşaf örtülür. Diğer tarafta tel süzgecin içerisinde
makas, terlik, soğan ve içinde su bulunan bir tas konulur. Kaşığın içinde eritilen kurşun
tel süzgecin içinde bulunan su dolu tasın içine üç kez aynı şekilde atılır. Kurşun suyun
içinde dağılarak göz şekline benzeyen şekiller alırsa hastaya nazar değdiğine inanılır ve
tasta bulunan su nazarlı kişiye içirilir, bu su ile eli yüzü efsunlanır. Soğan ve artan su
kapı önüne atılır. Göz şeklindeki kurşunlar kapının girişine asılır. Kurşun döken
kimseler sıradan insanlar olmayıp bu işten anlayan ocak kişilerdir.
90
Hikmet Tanyu; Fatma Anamız ve El ile İlgili İnanışlar Üzerine bir Araştırma, 11. Milletlerarası Türk
Folklor Kongresi, Ankara, 1976, c.IV. s.479.
44
III. BÖLÜM
ZİYARET, ZİYARET YERLERİ, KERAMETLER VE ZİYARET ESNASINDA
YAPILAN UYGULAMALAR.
Ziyaret Türkçede birini veya bir yeri görmeye gitmek anlamına gelmektedir. Ziyaret
kelimesi Arapçadaki ziyaret kelimesinden gelmektedir. Arapçada zevi kelimesi, ziyaret
etmek ve ziyaret eden manasına gelip kelimenin müştakları züvar ve mezai olarak da
kullanılmaktadır.91
Bu bölümde olağan kabir ziyaretinden farklı olarak uygulanan yatır, türbe, dede mezarı
diye anılan ermiş, eren, evliya, şıh gibi sıfatlar verilen belli hacet, dilek ve çeşitli
isteklerle varılan ziyaret mekânları üzerinde durulacaktır. Ziyaret kelimesi bu maksatla
kullanıldığında adak ile ilişkili bir anlam kazanmaktadır. Halk inançlarında ziyaret
yerlerine genellikle manevi güç ve berekete kaynaklık eden mekânlar olarak
bakılmaktadır. Kendilerine keramet atfolunan kişilerin mezarları, türbeler ve bunlardan
başka taş, kaya vb. gibi mekânlar ziyaret kategorisi içinde yer almaktadır.92 Ünver
Günay Din Sosyolojisi adlı eserinde Türkiye’de halk dindarlığı düzeyinde ziyaret ve
adak inanç ve uygulamalarının oldukça yaygın ve canlı kalmaya devam ettiğini,
hastalıktan kurtulma, yağmur yağması ve bol ürün, iş bulma vs. gibi günlük hayata ait
çeşitli işler için insanların kutsal saydıkları mekânlara gidip, İslâmileştirilmiş belli usul
ve adaba göre dua ettiklerini ve dileklerinin kabulü için yakardıklarını belirtmektedir.93
Bizde bu noktadan hareketle araştırmamız alanı olan ziyaret yerlerini başlık altında ele
alarak Barak Türkmen köylerinde bulunan ziyaret yerlerinin yanı sıra yer yer Gaziantep
il merkezinde bulunan ziyaret yerleri hakkında da bilgi vermeye çalışacağız.
91
Ünver Günay, Harun Güngör, Şaban Kuzgun, Huzeyfe Sayım, A.Vahap Taştan; Kayseri ve Çevresinde
Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, Kayseri, 1996, s.10
92
İlyas Eren; Çayıralan ve Çevresindeki Halk İnançlarının Dinler Tarihi Açısından Değerlendirilmesi,
(Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Kayseri, 2001, s.44
93
Ünver Günay; Din Sosyolojisi, Kayseri, 1998, s. 539-540
45
3.1. TÜRBELER
Arapça türab yani toprak kelimesinden, yazı dilindeki turba’nın halk diline
kazandırılarak Türkçeleştirilmiş şeklinden ibaret olan ve Arap dilinde evliyaya ait hem
basit mezarları hem de abidevi mezarları ifade etmek üzere kubbenin karşılığı olarak
kullanılan türbe, türkçemizde genellikle ölünün gömüldüğü yerde, kabrin üzerine
yapılan binayı ifade etmek için kullanılmakta ve Türklerin dini kültür tarihi içerisinde
oldukça eski dönemlere uzanmaktadır. Ziyaret amacıyla gidilen türbeler mesela Orhun
Kitabelerinde “bark” adı altında geçmektedirler. Bununla birlikte, ev-bark teriminde de
açıkça görüldüğü üzere, her ne kadar bark, ulu kişilerin yattıkları ve ziyaret konusu olan
türbeleri ifade ediyorsa da, ev ile birlikte zikredildiğinde, menşeinde içerisinde aile
cemaatinin yaşadığı evin kutsiyetini ifade etmektedir. Makam türbeleri ise, kendilerine
büyük saygı duyulan mübarek şahsiyetlere atfolunan manevi ikametgâhlardır.94
Türbelere ziyaret genellikle Cuma ve kandil günlerinde gerçekleşmektedir. Bu ziyaret
esnasında bir takım istek ve dileklerde bulunarak, dilekler gerçekleştiği takdirde
ziyaretler yenilenmektedir. Yapılış biçimleri ile Orta Asya kurganlarına benzeyen bir
kısım ziyaret yerlerine gidilerek, burada yatanların manevi gücünden faydalanmak
düşüncesiyle bir takım dilek ve isteklerde bulunulmaktadır.95
3.1.1. HACI HAMZA TÜRBESİ
Gaziantep ili Oğuzeli ilçesi merkezinde bulunan Hacı Hamza türbesi tek odalı ve tek
kapılıdır. Kapının boyu 50 cm. civarındadır. Türbeyi ziyaret için gelenler eğilerek
türbenin içine girerler. Türbede yatan ve Kabe’ye yürüyerek gidip geldiği söylenen Hacı
Hamza adına üç ihlas bir fatiha okuyarak dua ederler. Daha sonra Hacı Hamza
Türbesinin bahçesinden bir avuç toprak alırlar. İnanışa göre türbe içinden alınan toprak
akrep çıkan evin etrafına veya eşiğine serpilirse o eve artık akrep girmezmiş.
Yöre halkına türbe kapısının neden bu kadar alçakta olduğunu sormamıza rağmen bilgi
edinemedik. Kanaatimizce kibir ve gururdan uzak bir şekilde türbeye eğilerek girer ve
dua edilirse dileklerin kabul edileceği inancıyla türbe kapısı alçakta yapılmıştır.
94
Ünver Günay, Harun Güngör, A.Vahap Taştan, Huzeyfe Sayım, Ziyaret Fenomeni Üzerine Bir Din
Bilimi Araştırması, (Kayseri Örneği),Kayseri,2001,s.76
95
Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.352
46
3.1.2. HZ. ÖKKAŞE TÜRBESİ
Ökkaşe’nin Türbesi Gaziantep-Adana yolu üzerinde bulunan Nurdağı (Kömürler)
ilçesine bağlı Durmuşlar köyündedir. Hz. Ökkaşe’nin sahabeden bir zat olduğu ve
Gaziantep’in işgali sırasında şehit düştüğü rivayet edilmektedir. Yine Hz. Ökkaşe’nin
cennet ehlinden olmak için Hz. Peygamberden dua istediği, Peygamberin nübüvvet
mührünü öpen şahıs olduğu, Bedir Savaşına katıldığı ve Hz. Peygamberin kırılan kılıcı
yerine Hz. Peygamber’e uzattığı hurma dalının mucizevi şekilde kılıca dönüştüğü ve bu
şekilde savaşın kazanıldığı rivayet edilmektedir.
Yöre halkı ve civar köylerden gelen halk türbeyi ziyaret ettikten sonra kurbanlar kesip,
adakta bulunurlar. Bir kısım köylü ise türbenin duvarlarına ellerini ve yüzlerini sürerek
dua ederler.
Hz. Ökkaşe hakkında araştırma yapan M.Bilal UÇAR “Ökkaşe Rehberi” adlı el
kitabında özellikle mübarek zamanlarda türbe ve ziyaret dağında çok parlak bir nurun
görüldüğünü ve bu nurun Resulullah’a doğru uzanarak kaybolduğunu yöre halkının
özellikle de babası M. Talat UÇAR’ın gördüğünü söylemektedir.96
Mezarlardan ışık çıktığı ve ışıktan türemiş olmaktan kaynaklanan ışığın kutsallığı olayı
Türk mitolojisinde önemli yer tutar.97 İnanılan yeşil ışığa Anadolu’nun köylerinde de
rastlamak mümkündür. Kaynak kişi olan Meryem ÖZASLAN bu konuda şunları
anlatıyor. “Şermin’in oğlu Suat 30 yaşında trafik kazası geçirdi ve köyün mezarlığına
gömüldü. Aradan az bir zaman geçti ki gökten bir ışık sağıldı. Suat’ın üstüne nur
şeklinde indi. Biraz bekledikten sonra göğe yükselerek kayboldu.” Şeklinde anlatıyor.
Bu olayı köyün diğer sakinleri de doğrulamaktadır. Halk arasında görülen yeşil ışığa
“şehit ışığı” adı da verilmektedir.98
3.1.3. ŞEYH FETHULLAH TÜRBESİ
Şeyh Fethullah Türbesi Gaziantep ili Şahinbey ilçesindedir. Şeyh Fethullah
Hazretlerinin hangi zaman aralıklarında yaşadığı kesin olarak bilinmemekle birlikte
H.971-H.1543 yılında yaptırdığı Şeyh Camii ve hamamından bu zaman aralığında
yaşadığını anlıyoruz. Şeyh hazretlerinin türbesi de yaptırdığı bu caminin hemen yanında
96
M.Bilal Uçar; Ökkaşiye Rehberi, Ankara, 2002, s.10-11
Abdulkadir İnan; Eski Türk Dini Tarihi, İstanbul, 1976, s.6
98
Harun Güngör, Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.331
97
47
bulunmaktadır. Pek çok cami ve hamam inşa ettiren Şeyh Fethullah Hazretleri, rivayete
göre işçilerinin ücretlerini oturduğu postun altından verirmiş. Bunu gören bir işçisi
Efendi Hazretlerinin bulunmadığı bir zamanda postun altından paraları almak istemiş ve
postun ucunu kaldırmış ki yılan postun altında çöreklenmiş oturuyor. Hemen postu
kapatıp oradan uzaklaşmış. Şeyh Fethullah işçisiyle karşılaştığında: “Her deliğe elini
sokma ya yılan çıkar ya çiyan” demiş. Bu söz dilimizde atasözü olarak bu şekilde
kalmıştır. Yine rivayete göre Şeyh Fethullah hazretlerinin soyundan gelenlerin
ökçelerinin delik olduğu söylenmektedir.
Türbeye Şeyh Fethullah hazretlerini ziyarete gelenler çeşitli dileklerde bulunup kesme
şeker dağıtıyorlar. Kaynak kişilerden olan Şaban YİĞİTBAŞI ile yaptığımız sohbette bu
türbeye özellikle sonradan korku veya başka şekilde dili tutulmuş olan çocukların
getirildiğini Allah’ın izniyle hastaların şifa bularak dillerinin açıldığını söylüyor. Hatta
bunun en canlı örneğinin kendi çocuğu olduğunu, korku nedeniyle dili tutulan
çocuğunun şifayı bu türbede bulduğunu belirtiyor. Yine Şaban YİĞİTBAŞI’nın bize
verdiği bilgiye göre türbede zaman zaman takunyaların kullanılmadığı halde ıslak
olarak görüldüğü ve takunya sesleri duyulduğunu söylüyor.
3.1.4. HZ. YUŞA VE PÜRSEFA TÜRBESİ
Gaziantep merkezde Bakırcılar çarşısında Pürsefa hazretleri bulunmaktadır. Hz. Yuşa
Hz. Yusuf’un neslinden gelen Nuh’un oğludur. Annesi ise Hz. Musa’nın kız kardeşi
Meryem’dir.99 Hz. Yuşa 127 yaşında vefat etmiştir. Ancak mezarının nerede olduğu tam
olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi ise Hz. Yuşa’nın kendisini gizlemek istemesi ve
şöhretten kaçmak için gösterdiği gayrettir. Hz. Yuşa’nın bilinen dört yerde türbesi
mevcuttur. Bunlar:
1. Gaziantep Bakırcılar Çarşısı
2. İstanbul Boğaz İçinde Yuşa Tepesi
3. Kudüs civarında bulunan Nablus şehrinin bir köyü.
4. Halep yakınlarında bir şehirdedir.
99
M.Bilal Uçar; Hz.”Yuşa- Pürsefa”, Ankara 2003, s.3
48
Hz. Yuşa Peygamberin türbesinde bulunan Pür Sefa ise İslâm ordusunun imamı
Hz.Ali’nin gazve arkadaşıdır. Medineli ensarlardan olup, Hz. Ali’nin komutasında
gençleri imrendirecek şekilde savaşmıştır. Bu halini gören Hz.Ali ise pirim yine
Safalandın demiş ve günümüze kadar Pür Sefa hazretlerinin asıl adı unutularak
lakabıyla tarihi bir tip olarak anılır olmuştur.
Ünver Günay “Din Sosyolojisi” adlı eserinde ziyaret yerlerinin büyük çoğunluğunun
tarihi ve efsanevi tiplere ait olduğunu, tasavvufi unsurların da bu ziyaretlerde rol
oynadığını vurgulamaktadır.100
3.1.5. HACI BABA TÜRBESİ
Gaziantep merkezinde bulunan Hacı Baba türbesine ziyaret Cuma günleri
yapılmaktadır. Özellikle çocuğu olmayan bayanlar ve dili tutulan çocuklar gelmektedir.
Türbenin duvarlarına para ve taş yapıştırarak, tutulan dileklerin yerine geldiğine inanılır.
Bu türbeyi ziyarete gelenler mutlaka Hacı Baba isimli şahsa dua ederler. Şayet Hacı
Baba’ya dua edilmezse yapılan işin eksik olacağına ve dileklerin yerine gelmeyeceğine
inanılır.
Hacı Baba türbesinin temizliğiyle ilgilenen Mahmut ÖZÇELİK ve eşi Sevim ÖZÇELİK
ile sohbetimiz sırasında onun hakkında şunları söylüyorlar.
“Hacı Baba Asara civarındaki fırının önüne gelir ve fırında ekmekler pişer pişmez bir
tane ekmek alır gidermiş. Bir müddet sonra fırıncı sinirlenmiş ve Hacı Babaya ekmek
vermez olmuş. O vakitten sonra ekmek pişirmek için ne zaman ocağı yakmaya kalkışsa
bir türlü ocak yanmaz olmuş. Fırıncı, Hacı Babada olan kerameti anlamış ve yanına
giderek özür dilemiş. Bunun üzerine Hacı Baba artık sırrımız aşikâr oldu, bundan sonra
fazla yaşamam deyip vasiyetini yazmış ve yakın zamanda da vefat etmiş”
3.2. YATIRLAR
3.2.1. MEMİK DEDE YATIRI
Gaziantep iline bağlı Göksüncük köyünde bulunmaktadır. Genellikle çevreden hastalık
tedavileri için özellikle perşembe günü bu mekâna gelinmektedir. Memik Dede yatırını
100
Ünver Günay; Din Sosyolojisi, s.540
49
ziyarete giden Özlem Tiryaki niçin Perşembe günü ziyarete gittiklerini ise şu şekilde
anlatmaktadır. “ Rivayete göre Memik Dede ve arkadaşları yedi kişilerdir. Bu yedi şahıs
vefat ettikleri vakit ikişerli gömülmüş. Ancak Memik Dede tek gömülmüştür. Perşembe
günleri Memik Dede ve diğer altı arkadaşının gökyüzüne yükselerek orada daire
şeklinde sohbet ettiklerine inanılır. Bu yüzden mutlaka perşembe günü gidilir”. Diyor.
Bunlar bize gök ile güçlüğün bir arada düşünüldüğü intibasını vermektedir.101
Yine bu türbeye şifa bulmak için giden hastalar Memik Dede yatırında pişirdikleri
yemeği bütün köylüye dağıtıp bir gece bu yatırda yatmak zorundadırlar. Aksi takdirde
hastalıktan iyileşilmeyeceğine inanılır.
Ziyaret sırasında dağıtılan yemeğin geleneksel Türk dininden kalma kansız kurban
geleneğinin kültürel değişmeyle değişik şekillerde devam ettiğini düşündürmektedir.
3.2.2. DERMENLİ DEDE YATIRI
Gaziantep iline bağlı Kilisecik (Bayramlı) köyündedir. Yine buraya çeşitli hastalıkların
tedavisi için yöre halkı ve civar köylerden ziyarete gelinmektedir. Dermenli Dede
yatırında dilek dileyip dua edenler, dilekleri kabul olursa yatırın hemen yanında bulunan
iki ağacın ortasında kurban kesip orada bulunanlara dağıtırlar. İnanışa göre Dermenli
Dede yatırının hemen yanı başından vaktiyle pınar akarmış. Ziyarete gelen bir kadın
çocuğunun kirli bezini bu pınardan yıkayınca pınarın suyu da kurumuş.
3.2.3. ŞIK MUHAMMED YATIRI
Gaziantep’e bağlı Nizip ilçesinin Kıratlı köyündedir. Özellikle cin ve şeytanların
kendilerine zarar vererek ağzı eğilen ve diğer hastalıklara yakalanan hastalar buraya
getirilerek tedavi olduğuna inanılmaktadır. Bu mekâna hastalarını getiren Naile
KAYHAN şunları anlatıyor. “Bundan 34 yıl önce teyzemin kızı cinlerin eline düştü.
Gözlerinin karası arka tarafa, ak ise ön tarafa gelmişti. İyileşmesi için götürmediğimiz
yer kalmadı. Bir gün teyzemin kızı rüyasında Şık Muhammed’i görmüş. Her yere
gidiyorsun ama bana uğramak hiç aklına gelmiyor, demiş. Bu rüya üzerine teyzemin
101
Yaşar Kalafat; Bayır-Bucak Türkmenleri, s.89
50
kızını Şık Muhammed’e götürdük. Allah’ın izniyle iyileşti ve şimdi torunlarıyla birlikte
yaşıyor.” Şeklinde anlatmaktadır.
3.2.4. AZİZ NİBİŞAN YATIRI
Gaziantep iline bağlı Nizip’in Kızılini köyünde bulunmaktadır. Cin ve şeytanların
kendilerine zarar vererek ağzı eğilen hastalar getirilmektedir. Hasta burada bir gün
süreyle yatar. İyi olacaksa rüyasında iyi insanlarla karşılaşır. Hastalığı iyileşmeyecekse
karıncalar saldırır. Ertesi gün ziyaret bitiminde ikindi vakti köyde bulunan “Kara Baba”
pınarına gidilir. Oradan su içilerek dua edilir.
Su kaynaklarının niçin kutsal kabul edildiğini tam olarak tespit imkânsız olmasına
rağmen bunların Orhun Abidelerinde kutsallığını gördüğümüz “Tamag İdukbaş”
anlayışının bir uzantısı olarak kabul etmek mümkün olduğu gibi, Dede Korkut
hikâyelerinde
“Su
Tanrı
Yüzünü
Görmüştür”
ifadesi
ile
açıklamak
imkân
dâhilindedir.102
Su kaynakları kutsiyetlerini çeşitli şekillerde kazanmaktadır. Bunlardan bir kısmının
yakınlardaki evliya ile irtibatı görülmektedir.103
3.3. KAYALAR VE MEZARLAR
3.3.1. ÖKSÜRÜK KAYASI
Gaziantep’e bağlı kilisecik (Bayramlı) köyünde Dermenli Dede yatırının hemen yanında
öksürük kayası bulunmaktadır. İnanışa göre boğmaca (öksürük) olan çocuklar için bu
mekân tedavi merkezi niteliğine sahiptir. Aileler boğmaca olan çocuklarını buraya
getirir ve etrafında üç kez dolaştırırlar.
Halk bu taş ve kayaları basit bir kaya veya taş parçası olarak görmemekte, taş ve
kayaların farklı yapılarından dolayı buraları bir çeşit ilahi gücün ortaya çıktığı yer
olarak kabul etmektedir. Farklı yapıları, büyüklükleri ve çeşitleri ile insanların dikkatini
çeken taş ve kayalar hakkında anlatılan hikâye ve efsanelerle kutsallaştırılmaktadır.104
102
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.352.
Nihat Kurtoğlu; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezinde Yer adları ve İnanç İlişkisi Üzerine Bir
Araştırma, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi),Kayseri, 1996, s.71.
104
Harun Güngör; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, s.341.
103
51
3.3.2. ŞIH ALİ MEZARI
Gaziantep’e bağlı Çiftlik köyünde bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin soyundan
geldiğine ve “Ocak” olduğuna inanıldığı için Şıh Ali’nin mezarına özel saygı duyulur.
Vefatının üzerinden geçen zaman zarfında halk bu mezara kutsallık atfetmiş ve dualar
okuyarak mezarın etrafına taş bırakmaktadırlar.
Ulu kişilerin mezar yerlerine taş yığılması, ziyaret yerlerine taş getirilerek kutsal sayılan
ağaçlara çaput bağlanması eski Türk inançlarının bakiyeleridir. Taş ve çaputun adak
olması yaygın bir Türk inancıdır.105
Köylere yaptığımız ziyaretler sırasında Düzbayır (İzan) köyü girişinde yüksekçe bir
tepede genç kız adına yaptırılmış bir mezar gördük. Köy halkına sorduğumuzda mezarın
köy sakinlerinden Hasan Ağa’nın genç yaşta hastalıktan vefat eden kızına ait olduğunu
öğrendik.
Düzbayır Köyünde gördüğümüz höyük tepesindeki mezar yerine Moğollarda da
rastlamak mümkündür. Moğolların mezar yeri için tepeleri, yüksek dağları tercih
ettiklerini ve ana yolların dışında kalan yerlere mezar yaptıklarını, ayrıca Hunların
mezarlarını yüksek dağlara gömdüklerini “Noyin-Ula” dağlarındaki kurganlarda yapılan
kazı örneklerinde görmekteyiz. Şayet yüksek bir yer bulunamazsa yapay yığma tepeleri
oluşturularak ölülerini buraya gömmektelermiş.
105
Yaşar Kalafat, Bayır-Bucak Türkmenleri s.76.
52
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Gaziantep ili Barak Türkmenleri’nin inanç, adet ve geleneklerinin dinler tarihi açısından
değerlendirilmesini konu alan bu çalışmadan elde edilen sonuçlar ana hatlarıyla
aşağıdaki noktalarda toplanmaktadır.
Yaptığımız araştırmalar bize gösteriyor ki Gaziantep ili Barak Türkmen köylerinde
hayatını sürdürmekte olan halk öteden beri var olan geleneksel Türk İnançlarını
günümüzde de bir takım değişikliğe uğrayarak sürdürmektedir. Bu inanç ve adetlerin
başında Türkmenlerin hayatın çeşitli safhalarıyla ilgili yani doğum, çocuk, evlenme ve
düğün ile ilgili adetleri, ölüm ve ölü gömme ile ilgili inanç ve gelenekleri gelmektedir.
Türkler islamiyetten önce sürdürdükleri bu adet ve geleneklerini islamdan sonra da
reddetmeyerek çeşitli görünümler altında günümüze kadar devam ettirmişlerdir.
Barak Türkmenleri başlangıçta konargöçer yaşantıyı benimsedikleri, çeşitli coğrafi
bölgelerde yaşadıkları ve daha sonraları sosyo-ekonomik şartların etkisiyle yerleşik
hayata geçtikleri için kültürel çevreleri ve dini yaşantıları da coğrafi bölgelerin etkisiyle
çeşitlilik göstermiştir. Bu çeşitliliğe rağmen Barak Türkmenleri’nin halk inançları ile
Anadolu’da yaşayan Türklerin halk inançları birbiriyle yakın derecede benzerlik
göstererek eski Türk dininin ana davranış kalıpları sürdürüle gelmiştir.
Yine Barak Türkmenlerince uygulanan doğum, kısırlık ve çocuk sahibi olma ile ilgili
inanç ve uygulamaların kaynağı geleneksel Türk dinine dayanmakta, çocuk sahibi
olmak için o zaman zarfında uygulanan kutsal yerlerin ağaç ve mezarların ziyaret
edilmesi, adaklar adanması, kurbanlar kesilmesi gibi ritüeller bir takım değişiklikle
günümüze değin süregelmektedir. Çocuğa isim verilirken dualara âmin denilmesi,
çocuğu nazar ve albasmasından korumak için nazarlıkların takılması eski Türk
geleneklerinin izleridir.
Barak Türkmen köylerinde uygulanan evlilik törenlerinde eski Türk dininden kalma
inançlara yer verilip Anadolu’nun pek çok yerinde benzer uygulamalara rastlandığı gibi,
53
Baraklara has adet ve geleneklere rastlanmak da mümkündür. Örneğin Anadolu’da
bulunan Varsak Türkmenlerinde evliliklerin yarıdan fazlasının kız kaçırma yoluyla
oluştuğunu bilmemize rağmen Barak Türkmenlerinde kız kaçırma olayına asla
müsamaha gösterilmemiş ve bu tür evlilik yapan kızların sonu ölümle noktalanmıştır.
Bununla birlikte Anadolu’da yok denecek kadar az olan “değişik usulü” evlenmeler hoş
karşılanmış ve birçok Barak gençleri maddi imkânsızlıklarında etkisiyle bu tür
evlilikleri tercih etmişlerdir.
Yine barak Türkmenlerinde ve Anadolu’da kına gecesine ve kınasına verilen önem eski
Türk inançlarında bulunan ve bir tür adama şekli olan ritüel olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Yöre halkı tüm dünyada olduğu gibi ölümün kaçınılmaz bir son olduğuna, ancak
ölümden sonrada bir hayatın ve ahiret inancının arlığına inanmaktadır. Bu inanış Barak
Türkmen köylerinde bir takım adet ve uygulamaların meydana gelmesini sağlamıştır.
Özellikle Türklerin islamiyete girişinden sonra, ölüm merasimlerinde uygulanan
pratikler islamileştirilerek geleneksel Türk dini motifleri içerisinde günümüzde de
yaşatılmaktadır. Ölünün bulunduğu odanın ışıklarının belli süreyle yanık tutulması,
kıyafetlerinin bir an evvel ölü evinden dışarı çıkartılması, evde ocak yanmaması ve ölü
sahiplerinin yaslı olduğu için bir süre toplumdan farklı şekilde yaşayarak ağıtlar
yakması siyahlar giymesi, saçlarını yolmaları ve belli süre içinde tıraş olmamaları gibi
daha pek çok adet eski Türk dininden kalma ve uygulamalar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Türklerin yaşadığı bütün bölgelerde olduğu gibi Barak Türkmenlerince bulundukları
farklı şekillerden veya yakınlarında bulunan evliya mezarlarından dolayı bir takım dağ,
tepe, ağaç, kaya veya su kaynaklarına kutsallık atfedilmiş ve bu mekânlara gidilerek
adaklar adanıp, dilekler dilenerek kutsallığın yöre halkına sirayet edeceğine ve kutsallık
kazanılacağına inanılmıştır. Bu şekliyle düşünüldüğünde eski Türk inanç sisteminde var
olagelen dağ, taş, kaya v.s. ile ilgili iyelik kavramları bir takım değişikliğe uğrayarak
günümüze değin süregelmiştir.
Gaziantep ilinde yaşayan Barak Türkmenlerinde ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde
varolan halk dindarlığına evrensel olan dinlerde de rastlamamız mümkündür. İlahi
dinlerden olan Yahudilikte yağmur yağmayıp kuraklık olduğunda yağmurun yağması
için ve korkulu rüya gören kimsenin ertesi günü hemen oruç tutması, dilek amacıyla ve
54
hastalık tedavisi için kutsal sayılan ağaçlardan medet umma gibi daha pek çok inanış
evrensel olan bütün dinlerde canlılığını günümüzde de korumaktadır.
Sonuç olarak bütün bunlar göstermektedir ki çalışmamız olan Gaziantep’te yaşayan
Barak Türkmenleri’nin inanç ve adetlerinin Anadolu Türk kültürüne Orta Asya’dan
getirilen değerler ve İslami değerlerle iç içe yaşamakta ve varlığını sürdürmekte olduğu
tespit edilmiştir.
55
KAYNAKLAR
I.YAZILI KAYNAKLAR
ADIGÜZEL, Kayhan; Tarsus’a Bağlı Köylerden Mahmut Ağa Köyünün Monografisi,
Ankara, 1968
APAYDIN, Yunus; İman ve İbadetler(İlmihal),Namaz Bölümü,3.Baskı, Diyanet Vakfı
Yayınları, Ankara,1999,Cilt I.
ARAZ, Nezihe; Umay Günay; Nail Tan, Kamil Toygar; Enis Öksüz; Bilge Seyidoğlu;
21. yüzyılın Eşiğinde Örf ve Adetlerimiz(Türk Töresi), Türk Kültürüne
Hizmet Vakfı, İstanbul, 2.Baskı.
AY, Arzu; Barak Yöresinde Doğum ve Ölüm, Gaziantep Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Lisans Tezi, Gaziantep, 2006.
BAHADIR, Zeynep; Reyhanlı Türkmenleri ve Türkmencesi, Lisans Tezi Ankara, 1974
ÇELİK, Celalettin; İsim Kültürü ve Din Şahıs İsimleri Üzerine Bir Din Sosyolojisi
Denemesi, Konya, 2005.
DEMİR, Emine; Baraklarda Evlilik ile İlgili İnanç ve Uygulamalar, Gaziantep
Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Gaziantep, 2006.
ELİADE, Mircea; Kutsal ve Dindışı, Çev. M. Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, İstanbul
1996.
EREN, İlyas; Çayıralan ve Çevresindeki Halk inançlarının Dinler Tarihi Açısından
Değerlendirilmesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 2001.
ERSOY, Ruhi; Baraklı Âşık Mahgül ve Repertuarı, Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Doktora Tezi),Ankara, 2003.
56
FİLİZ, Abdurrahman; Çayıralan Çevresinde Ölümle İlgili İnanış ve Uygulamalar,
Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans
Tezi Kayseri, 2006.
GAZİANTEP, İl Yıllığı, Komisyon, Gaziantep, 2002.
GAZİANTEP, Valiliği; Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü “Barak
Türkmenleri” Gaziantep, 2002.
GÖKBEL, Ahmet; Yahyalıda Varsak Türkmenleri, Ankara, 1997.
GÜNAY, Ünver, Harun Güngör, Şaban Kuzgun, Huzeyfe Sayım, A.Vahap Taştan;
Kayseri ve Çevresinde Ziyaret ve Ziyaret Yerleri, Kayseri, 1996.
GÜNAY, Ünver; Din Sosyolojisi, Kayseri, 1998.
GÜNAY, Ünver; Harun Güngör; Türk Din Tarihi, Laçin Yayınları, Kayseri, 1998.
GÜNGÖR, Harun; “Türklerde Kutsal Mekân Anlayışı (Kayseri Örneği)”, Türk Dünyası
Tarih Dergisi, Sayı:43, Kayseri, 1998.
GÜNGÖR, Harun; Türk Bodun Bilimi Araştırmaları, Kayseri, 1998.
GÜZELBEY, Cemil Cahit; Gaziantep Folklorundan Notlar, Gaziantep, 1959.
İNAN, Abdülkadir; Eski Türk Tarihi, İstanbul,1976.
İNAN, Abdülkadir; Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ankara, 1986.
KALAFAT, Yaşar; Bayır-Bucak Türkmenleri, Ankara, 1996.
KALAFAT, Yaşar; Karşılaştırmalı Bayır-Bucak Türkmen Halk İnanışları, Ankara,
1996.
KALAFAT, Yaşar; Doğu Anadolu’da Eski Türk İnançlarının İzleri, Ankara, 1990
KURTOĞLU, Nihat; Tomarza ve Çevre Yerleşim Merkezlerinde Yer Adları ve İnanç
İlişkisi Üzerine Bir Araştırma, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri, 1996
KÜÇÜK, Abdurrahman; Günay Tümer; Dinler Tarihi, Ocak Yayınları Ankara, 2002
MAHMUT, Kaşgarlı; Divan-ı Lügati-Türk, Ankara, 1982
ÖZBAŞ, Ömer; Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar, Gaziantep, 1958
57
ÖRNEK, Sedat Veyis; Anadolu Folklorunda Ölüm, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih
Coğrafya Fakültesi Yayınları, Ankara, 1979
ÖZTÜRK, Ali; Ötüken Türk Kitabeleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1996
SÜMER, Faruk, “Oğuzlara Ait Destansı Mahiyette Eserler”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih Coğrafya Fakültesi Dergisi, Sayı: 3, Ankara, 1961
SÜMER, Faruk; Oğuzlar (Türkmenler) 5.Baskı,1958
ŞAHİN, Ali; “Güney Doğu Anadolu’da Beğdilli Türkmenleri ve Baraklar” ,Gaziantep,
1962
ŞAPÇIOĞLU, Süreyya; Kırım Karai Türkleri; Türk Yılı, Cilt I, Ankara,1928
TANYU, Hikmet; “Fatma Anamız ve El ile İlgili İnanışlar Üzerine bir Araştırma”, 11.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi, Ankara, 1976, c.IV
Türk Ansiklopedisi, Barak Maddesi Cilt 5
UÇAR, M. Bilal; Ökkaşiye Rehberi, Ankara, 2002
ÜNAL, Mustafa; A Comparative Study Of Funeral Customs in Turkey and Azerbaijan
with Particular Reference to Pre-Islamic Turkic Aspects, Birmingham,
Basılmamış Doktora Tezi, 1996
YALMAN, Ali Rıza ; “Cenupta Türkmen Oymakları” , Ankara, 1977
58
II. SÖZLÜ KAYNAKLAR
Soyadı, Adı
:
Köyü
:
Yaşı
:
Mesleği
:
AKDENİZ, Sevgi
Oğuzeli
74
Ev kadını
AKDENİZ, Ali
Oğuzeli
77
Çiftçi
AKSOYLU, Neşe
Dutluca Köyü
24
Ev kadını
BEYAZASLAN, Gülay
Oğuzeli
48
Ev kadını
DEMİRBAŞ, Döne
İncirli
38
Ev kadını
DEMİR, Mehmet
Kıratlı
40
Öğretmen
DOĞAN, Meral
Yazır
28
Ev kadını
EMİR Halit
Akçamezra
70
Çiftçi
GELİN, Asya
Çiftlik Köyü
35
Ev kadını
HAYDAR, Osman
Belören
88
Çiftçi
KAYHAN, Hülya
Oğuzeli
30
Öğretmen
KAYHAN, Naile
Kıratlı
65
Ev kadını
KAYHAN, Hasan
Yeşildere
67
Maliyeden Emekli
KAYHAN, Sabriye
Oğuzeli
37
Öğretmen
KAYHAN, Neşe
Oğuzeli
33
Muhasebeci
KAYHAN, Gönül
Oğuzeli
29
İlaç Mümessili
KAYHAN, Erdoğan
Oğuzeli
38
Mühendis
KEMERLİ, Mehmet
Dokuzyol
52
Öğretmen
MENGÜÇ, Ali
Yukarı Güneyse
80
Çiftçi
ÖZBAY, Vakkas
Araban
57
Emekli
ÖZBAY, Selvi
Araban
49
Ev kadını
59
ÖZÇELİK, Sevim
Nizip
49
Ev kadını
ÖZÇELİK, Mahmut
Nizip
49
Türbedar
SOLANLAR, Şerif
Gündoğan
60
Çifti
TİRYAKİ, Özlem
Çiftlik
30
Öğretmen
TİRYAKİ, Bülent
Çiftlik
31
Müdür
TİRYAKİ, Suzan
Çiftlik
65
Ev kadını
TİRYAKİ, M.Duran
Çiftlik
67
Çiftçi
TİRYAKİ, Nermin
Çiftlik
42
Ev kadını
TİRYAKİ, Ezo
Çiftlik
62
Ev kadını
TİRYAKİ, Meryem
Çiftlik
72
Ev kadını
UĞUR, Mehmet
Büyükkaracaören
85
Muhtar
YILMAZ, Hüseyin
Dokuzyol
80
Çiftçi
Gaziantep İli Haritası
60
61
Foto 1:Hz.Yuşa’nın Sandukası
Foto 2: Hz.Yuşa Peygamber ve Pürsefa Hz. Türbe Giriş Kapısı
62
Foto 3: Şeyh Fethullah Hz. Sandukası
Foto 4: Hacı Hamza Türbesi
63
Foto 5: Hacı Baba’nın Sandukası
Foto 6: Ezo Gelin Mezarı
64
Foto 7: Dokuzyol Köy Sakinlerinden Olan Ezo Gelinin Kardeşi Kenan Bey
Foto 8: Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde bulunan eski mezar örneği
65
Foto 9: Dokuzyol (Uruş) Köyü’nde bulunan eski mezar örneği
Foto 10: Düzbayır Köyünde bulunan höyük üzerinde mezarın görünüşü
66
Foto 13: Şıh Ali Özateş’in Mezarı
Foto 14: Türk Kültürünü Yansıtan “Ocak”tan Bir Görünüş
67
Foto 15: Türk Kültürünü Yansıtan “Ocak”tan Bir Görünüş
Foto 16: Süs Eşyası Olarak Kullanılan
Üzerlik
68
Foto:17 “Tabe” adı verilen muskalardan örnek
Foto 18: “Şey”Adı Verilen Nazarlık
69
Foto 19: “Hameyli” Adı Verilen Muska
Foto 20: Hameyli Adı Verilen Muskadan Bir Sayfa
70
Foto 21:Loğusa Kadınların Taktıkları Süt Taşı
71
ÖZGEÇMİŞ
Özlem ANDAÇ ŞAHİN, 1978 yılında Kayseri’nin Kocasinan ilçesinde doğdu.
İlköğrenimini Cevdet Sunay İlkokulunda tamamladıktan sonra Orta ve Lise öğrenimini
Karamancı İmam-Hatip Lisesi’nde bitirdi. 1996 yılında Erciyes Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi’ni kazandı ve 2001 yılında aynı üniversiteden mezun oldu. Yine aynı yıl
Argıncık Kur’an Kursuna Kur’an Kursu öğreticisi olarak girdi ve aynı kursta 3 yıl
süreyle öğreticilik ve yöneticilik yaptı.
Gaziantep il merkezinde ikamet eden Özlem ANDAÇ ŞAHİN evli ve bir çocuk
annesidir.
Alsancak Mah. Orhangazi Cad.
Bozdoğan Sit. No:13/6
Argıncık/KAYSERİ

Benzer belgeler

TRC1/14/DFD/0049 REFERANS NUMARALI Kırsal Tipografi”Projesi

TRC1/14/DFD/0049 REFERANS NUMARALI Kırsal Tipografi”Projesi Hayatta olupta Barak kültürünü yaşamış insanlarımızdan dinleyerek oluşturmaya çalıştığımız kitabımızla; tarihte bir gezinti yaparken, kendinizden birer parça bulacağınız, kimi zaman gülümseyerek, k...

Detaylı

tarihi ve kültürü ile barak ve karkamış

tarihi ve kültürü ile barak ve karkamış Bağlı olduğu II olan Gaziantep'e uzaklığı 75 Km. dir. İlçenin doğusunda Fırat Nehri ve Birecik batısında Oğuzeli İlçesi, kuzeyinde Nizip, güneyinde ise Suriye Devleti yer almaktadır. İlçe 3637 enle...

Detaylı