AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ OCAK 2016

Transkript

AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ OCAK 2016
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
OCAK 2016
3.092km
410
Edirne’den Hakkari’ye, Sinop’tan Hatay’a Türkiye’nin dört bir köşesine
yaptığımız ziyaretlerde, hayvancılık ile ilgili gelişmeleri, uygulamaları
ve sektörün gidişatını siz okurlarımıza sunduk.
211 126
Hayvancılık sektörüne desteklerini
hiçbir zaman esirgemeyen firmaların
etkinliklerine yer vermeyi unutmadık.
Araştırmacı kadromuzla, en yeni ve güncel teknik
makalelere dergimizde yer verdik ve bilimin ışığında
ilerleyen okuyucularımıza rehber olmayı görev bildik.
48
146
Türkiye’de
ses getirmiş
olan eğitici
ve bilimsel
mesleki
kongrelerdeki
yerimizi aldık.
Dünyadan
ve
ülkemizden
haber ve
gelişmelerle
sektörü
yakından
izledik.
Sektörde söz sahibi firma sahipleri,
yetiştiriciler ve veteriner hekim
meslektaşlarımız ile ortak bir masa
etrafında toplanıp, Türkiye’deki ve
dünyadaki hayvancılık uygulamaları
üzerine sohbetler gerçekleştirdik.
186
s
145
Geleneksel medya organlarından uzak
yöntemlerin de, artık gündelik hayatımızın
vazgeçilmez bir parçası olduğu gerçeği ile
2015 yılı başında dergimizin web sitesini
hayata geçirdik. Kısa bir süre içerisinde 3.412
destekçi üye sayısına ulaştık ve 2016 yılında
da ziyaretçi sayımızın artmasını hedefliyoruz.
Gerek dünyanın ve ülkemizin boğuşuyor
olduğu hastalıklar, gerekse global sektörel
değerlendirmeler anlamında, tüm güncel
dosyaları en ince detayına kadar araştırmanın
ve siz okuyucularımızla paylaşmanın öneminin
her daim farkındalığı ile hareket ettik.
DOKUZ
Yurtdışı etkinliklerinde edindiğimiz
değerli mesleki bilgiler sayesinde,
dergimizin içeriğini siz okuyucularımıza
layık bir kalitede hazırladık. Yabancı
ziyaretçilerle paylaştığımız dergilerle ise
Türkiye’yi tanıtma fırsatı bulduk.
3BiN421
EDİTÖR
İNFOVET
OCAK SAYI 145
YAYIN TÜRÜ
Süreli Yerel
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
Mehmet Aktop
BİR YILI DAHA GERİDE
BIRAKMANIN HEYECANIYLA...
Geride bıraktığımız yıl, İnfovet ekibi olarak sizlere en iyiyi ve en günceli sunma
gayesiyle yolları aşındırdık; sayısız büyükbaş-kanatlı çiftliği, işletme, veteriner
hekim, firma ziyaret ettik; ortak bir masa etrafında toplandık, yapılanmalarını,
beklentilerini ve sorunları dinledik; bir olduk, çözüm aradık ve her daim
“şeffaflıkla” paylaşımda bulunduk.
Araştırmacı kadromuzla, en yeni ve güncel teknik makalelere dergimizde
yer verdik ve bilimin ışığında sizlere rehber olmayı görev edinerek, bu bilinçle
hareket ettik. Destekçilerimizin ve sponsorlarımızın katkılarıyla yer aldığımız
yurtdışı etkinliklerinde edindiğimiz değerli mesleki bilgiler sayesinde, dergimizin
içeriğini siz okuyucularımıza layık bir kalitede hazırladık. Yabancı ziyaretçilerle
paylaştığımız dergilerle de Türkiye’yi ve Türk hayvancılığın tanıtma fırsatı
bulduk. Global anlamda sektörel değerlendirmeler yaptık; tüm güncel dosyaları
en ince detayına kadar araştırmanın ve paylaşmanın önemi bilerek hareket ettik.
Yani; iyisiyle kötüsüyle bir yılı daha geride bıraktık. Ekip olarak bir araya gelip,
geride bıraktığımız 2015’i değerlendirmemizin ardından ise; siz okuyucularımızın
karşısına yeni yılda görsel anlamda da yeniliklerle çıkmamız gerektiği konusunda
hem fikir olduk. Her yeni gelen yıl, tazelik demek, iyinin çoğalması demek; yeni
başlangıçlar demek. Yepyeni tasarımımız ve içeriğimizle 2016’da da sektörün ve
meslektaşlarımızın yanındayız. Umarım keyifle okuyacağınız bir sayı olur.
Getireceği güzelliklerin tüm kötülükleri sileceği, başarıların tüm başarısızlıkları
bertaraf edeceği yeni bir yıl dileğiyle…
Sevgiyle kalın!
Veteriner Hekim Gizem Kutun
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi
Yayıncılar Sokak No: 10/4
34418 Seyrantepe / İstanbul
Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59
Faks: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
Yazı işleri sorumlusu
Veteriner Hekim Gizem Kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Adem Şenünver
Prof. Dr. Yavuz Öztürkler
Veteriner Hekim Enikö Kiraly Avcı
ART DİREKTÖR
Ebru Dereli
[email protected]
GRAFİK TASARIM
Emel Vural
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
Banu Sayınç
[email protected]
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Prof. Dr. U. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ahmet Ergün
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin
Dr. Sait Koca
Süleyman Öztürk
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit
Matbaacılar Sitesi 2. Cadde Gezegen
Binası No: 202 / A
Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere
ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli,
mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır.
İNFOVET 4-5
İÇİNDEKİLER
60
42
84
124
30
LIANOL® İLE UNIFORM
SÜRÜLERDEN MAKSİMUM
VERİM GARANTİ
34
Üretimde mükemmellik,
tedarikte devamlılık;
SÜRDüRüLEBİLİR BAŞARI
İÇİN VAZGEÇİLMEZ İKİLİ
38
Cargill, İZMİR’DE yeni
BİR HAYVAN BESLENMESİ
teknoloji uygulama
merkezi AÇIYOR
42
İneğe bağlı infertilite
olguları ve çözümleri
İNFOVET 6-7
50
Etçi ve süt
sığırlarında viral,
bakteriyel ve
solunum hastalıkları
56
Broylerlerde
nekrotik enterit
patogenezi-1:
HASTALIĞIN PATOGENEZİ
ÜZERİNE GÜNCEL
BİR İNCELEME
60
Yumurta sektörü
sorunları ve çözüm
önerileri; OLASI
ÇÖZÜMLERİN BAŞLIKLARI
IŞIĞINDA İLERLEYEREK
SEKTÖR GELİŞİMİNE
KATKIDA BULUNMAK
120
66
84
Sen Tarım ve Promois
Holding işbirliği
TÜRKİYE’DE Şap
hastalığı kontrol
politikaları TEKRAR
gözden geçirilmeli
kanatlılarda
Gangrenöz
dermatitin
kontrol altına
alınması
100
124
68
DÜNYADA AVIAN
INFLUENZA salgınLARI
VE alınan dersler
74
EFSA: AVRUPA
BİRLİĞİ’NDE
Campylobacter ve
Listeria olguları
gittikçe artıyor
78
Kanatlı yemleri
hammaddelerinin
besin madde
kompozisyonları
KANATLI
İŞLETMELERİNDE Kötü
suluk yönetimi nelere
mal oluyor?
110
Pasteurella
pneumonisi ve
koyunlara etkileri
116
ÜLKEMİZDE
Koyunculuk ihmal
edilİYOR MU?
Brezilya kanatlı
endüstrisi gerçeği
126
Yatırımlarımız,
doğaya, insana ve
geleceğe
128
Serbest tavuk
yetiştiriciliğinde
verimlilik
özellikleri
NOTLAR
Yumurtada yeni döneme girildi
Bakanlıkça nazırlanan Türk Gıda Kodeksi Yumurta
Tebliği yürürlüğe girdi. Tebliğ’e göre, kümes ve işletme
numarası ile yumurtlama tarihi üzerinde yazılmamış olan A sınıfı
yumurtalar toptan veya perakende olarak satışa sunulmayacak
ve doğal renk-kokusunu kaybetmiş, çürümüş, kuluçka işlemi
uygulanmış yumurta doğrudan tüketime sunulamayacak.
Tebliğ’e göre, kırık yumurtadan gıda maddelerinin üretiminde
yararlanılamayacak. Ayrıca, katkı maddeleri, bulaşanlar, pestisit
ve ilaç kalıntıları, hijyen, ambalajlama, etiketleme ve işaretleme
konularında ilgili mevzuata uygunluk şartı aranacak. Ayrıca A
sınıfı yumurtada işletme ve kümes numarası ile yumurtlama
tarihi kolayca görülebilir ve en az 2 milimetre yükseklikte olacak
şekilde yumurta kabuğu üzerine damgalanacak.
Fransa’da yeni
kuş gribi vakaları
Tarım Bakanlığı, kuş gribi vakalarından
ilkinin, Toulouse kenti yakınlarındaki LafitteVigordane kasabasında yaklaşık 10 bin tavuk
ve 7 bin ördek yetiştirilen bir çiftlikte tespit
edildiğini açıkladı. İkinci kuş gribi vakası ise
Pirene Atlantik bölgesi yakınlarındaki Orin
kasabasında 1.280 ördeğin yetiştirildiği bir
çiftlikte görüldü. Fransa’da 2007 yılından
bu yana görülmeyen kuş gribi, kasım ayı
sonunda ilk kez Dordogne bölgesinde tespit
edilmişti. Tarım Bakanlığı, kuş gribi virüsünün
yeniden ortaya çıktığı 69 çiftliğin bulunduğu
sekiz bölgeyi “tahditli alan” ilan etmişti. Kuş
gribi vakalarının yeniden ortaya çıkmasının
ardından dünyanın en büyük kaz ciğeri
ithalatçısı Japonya da içinde olmak üzere
yaklaşık 20 ülke, Fransa’dan kümes hayvanı
ve ürünü satın alınmasına kısıtlama getirmişti.
Türkiye, 88.720.729 yumurta
tavuğu ve 17.145.389 bin adet tavuk
yumurtası varlığı ile parlayan bir yıldız
Türkiye, 2013 yılında UN Comtrade Statistic verilerine göre, 406.161 bin dolar ile dünya
yumurta ihracatında Hollanda ve ABD’yi takip ederek üçüncülüğe yerleşmeyi başardı.
İNFOVET 8-9
NOTLAR
Afyon, 2015 yılı yumurta ihracat şampiyonu
Afyonkarahisar, 2014 yılında 248 olan ihracatçı firma sayısını geçen yıl
273’e çıkardığını bildirdi ve 2015 yılında en fazla ihracat yapan firma Afyon
Yumurta oldu. Afyonkarahisar Ticaret Sanayi Odası’ndan (TSO) yapılan
yazılı açıklamada, 2015 yılı ihraç kayıtlı satışların 57 milyon 656 bin dolar
olduğu belirtildi. 2014 yılında bu rakamın 77 milyon 613 bin olduğu belirtilen
açıklamada, “İlimiz 2015 yılında ihracat sıralamasında en çok ihracat yapan
81 il içerisinde 28. sırada yer almıştır. Afyon’da 2015 yılında 123 ülke ve 6
serbest bölgeye ihracat yapılmıştır. Bunların en başında Irak, ABD, Çin Halk
Cumhuriyeti, Fransa ve Avustralya gelmektedir” ifadeleri kullanıldı.
EFSA, glisofat için bilim adamları
ile ters düştü
AB’nin gıda güvenliği gözlemcisi tarım ilacı olarak kullanılan
glisofat bileşeninin güvenliğini eleştiren 100’e yakın bilim
insanının görüşlerine şiddetle karşı çıktı ve glisofatın kansere
neden olmadığını açıkladı. Bu değerlendirm Dünya Sağlık Örgütü
Uluslararası Kanser Araştırma Kurumu’nun görüşüyle çelişti,
çevreciler arasında tepkiye yol açtı ve bilim camiasını ikiye böldü.
Avrupa Sağlık Delegesi Vytenis Andriukaitis’un AB yetkililerine
gönderdiği mektupta, “sizin ve Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa’nın
sağlık ve çevre politikasını oluştururken EFSA’nın glifosatla ilgili
hatalı bulgusunu dikkate almamanızı istiyoruz” ifadesi yer aldı.
Yemde KDV % 1’e indirildi
Hükumet paketinde yer alan yem ve gübrede KDV oranının % 1’e
indirilmesi 1 Ocak 2016 tarihi ile uygulamaya girdi. Resmi Gazete’de
yayımlanan kararla, yemde % 8, gübrede % 18 olan KDV oranı % 1’e
indirildi. Bu kararla birlikte çiftçi ve besicinin üzerinden büyük bir yükün
kalkması ve tarım üretiminde de artışın olması bekleniyor. 01.01.2016
tarihinde 3065 sayılı KDV kanunun mallara uygulanacak KDV oranlarının
tespitine ilişkin karar sonucu, KDV’si % 8 olan küspe, kepek, razmol, balık
unu, et unu, kan unu, tapyoka, sorgum, her türlü karma yemler, saman,
yonca vs. (mısır gulten yemi ve ddgs hariç) ve Gıda Tarım Hayvancılık
Bakanlığı’ndan tescil edilen gübreler ile gübre üreticilerine bu ürünlerin
içeriğinde bulunan ham maddelerin KDV’si % 1’e indirildi.
İNFOVET 10-11
NOTLAR
Gübre üretimi ve satışına
belge zorunluluğu geliyor
Gübre satışı yapmak isteyen gerçek ve tüzel kişilere,
her bir satış noktası için ‘Gübre Dağıtcılık Belgesi’ alma
zorunluluğu getiriliyor. Bakanlığın yazılı açıklamasına göre,
yönetmelik Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik
tarafından imzalanarak Resmi Gazete’de yayımlanmak üzere
Başbakanlığa gönderildi. Yönetmelik ile gerek gübrelerin suç
ve terör örgütlerince patlayıcılarda kullanılmasının önlenmesi
ve vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması,
gerekse tarım sektöründe gübrelere ilişkin “ürün
güvenliğinin” temin edilebilmesi için gübre hareketlerinin
izlenmesinde, piyasada kontrol ve denetimin güçlendirilmesi
ve piyasanın kayıt altına alınmasında ek tedbirler getirilecek.
Hayvanlar, nakil bekleyen
insanlar için umut olacak
Ulusal Sağlık Enstitüsü bilim insanlarıyla ortak bir çalışmayla,
hayvanları kullanarak organ nakli bekleyen insanlara umut olacak
yeni bir proje geliştirdi. Proje kapsamında hayvanların DNA’ları
insan dokusu üretmek üzere değiştiriliyor. Ardından hayvanların
embriyosuna insan kök hücreleri enjekte ediliyor. Uzmanlar,
enjekte edilen kök hücreleri organlara dönüştürerek nakil bekleyen
hastalara umut olmasını hedefliyor. The Times gazetesinde yer alan
habere göre, İngiltere hükümetinin hayvan araştırma danışmanları
yeni projenin ülkede yasal hale getirilmesi için çalışmalara başladı.
Çin’de, yılda 100 bin
hayvan klonlanacak
Boyalife Genomics adlı şirket, Çin’in Tianjjin şehrinde yılda
100 bin sığır klonlamak üzere bir fabrika kuruyor. Çinli bilim
insanlarının buradaki hedefleri yılda 1 milyon sığır, şampiyon
yarış atı ve uyuşturucu koklama becerisi olan köpekler
üretmek. 2 milyar dolarlık bir yatırımla bu şirketi kurmuş
ve CEO’luğunu üstlenmiş olan şirketin başı Xiao-Chun
Xu, aynı zamanda Peking Üniversitesi’nde moleküler tıp
alanında yardımcı profesör. Kendisi, bu seri üretim hayvan
klonlamayla geleceği değiştirebileceğini umut ediyor.
İNFOVET 12-13
NOTLAR
Uruguay’dan İzmir’e
büyükbaş hayvan ithalatı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verdiği izinle
Türkiye’ye besi amacıyla ithal edilen büyükbaş
hayvanlar, İzmir Limanı’na getirildi. Gemiden
kamyonlara alınan 4 bin 861 büyükbaş hayvan,
ithalatçı firmalara götürüldü. Burada yaklaşık 7 ay
beslenecek hayvanlar daha sonra kesilip kırmızı et
olarak piyasaya sürülecek. Türkiye’de sık sık fiyatı,
giderek üretimi azaldığı için yetersiz kaldığı yönünde
tartışmaların yaşandığı kırmızı et piyasasında, talebi
karşılamak için canlı hayvan ithalatına izin verildi.
AB’den 19 bin ton et alınacak
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, geçtiğimiz
günlerde, süt sanayicilerini kabul etti. Gazetecilerin sorularını
da yanıtlayan Çelik, et fiyatlarına ilişkin bir soru üzerine,
son dönemde hava koşullarından kaynaklanan ulaşım
sıkıntılarından dolayı karkas et fiyatlarında 1 liralık artışın söz
konusu olduğunu ifade etti. Avrupa Birliği’nden 19 bin ton
et alımı için lisans başvurusunu yaptıklarını belirten Çelik,
“Bosna ile de 10 bin ton civarında bir anlaşmamız var” dedi.
Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanı
Faruk Çelik
Veteriner Dairesi’nden,
et ve süt ürünleri ile
ilgili iddialara yanıt
Veteriner Dairesi, ithal et ve süt ürünlerinin ülkeye
son kullanma tarihleri geçmek üzereyken getirildiği
ve sürelerinin uzatıldığı yönündeki iddiaları yanıtladı.
Veteriner Dairesi’nden yapılan açıklamada,
ülkeye ithal edilen hayvansal ürünlerin dairenin
denetiminde olduğu ve Veteriner Dairesi onayı
olmadan ülkeye giremeyeceği belirtildi. Yapılan
denetimlerde, imal tarihinin üçte birini aşmış
ürünlerinin girişine izin verilmediği kaydedilen
açıklamada, son kullanım tarihi yaklaşmış ürünlerin
getirilerek yeni etiketlerle sunulduğu yönündeki
iddiaların gerçekleri yansıtmadığı vurgulandı.
İNFOVET 14-15
NOTLAR
Sudan Tarım Bakanı Atafen’I ziyaret etti
TARTEK Tarım Teknolojisi
Programı kapsamında
ülkemize gelen Sudan Tarım,
Orman ve Sulama Bakanı Dr.
Abdalla Suliman Abdalla ile
beraberindeki heyet Ata Fen
tesislerini ziyaret etti.
Bakana İSTÖP Genel Başkanı
Mehmet Aydoğan ve
Platform Tarım Başdanışmanı
Tuncer Beybağ eşlik ettiler.
Programın ilk bölümünde
Tahir S. Yavuz heyetin kaldığı
Çeşme’deki otelde önemli
hayvan hastalıkları ve korunma
yöntemleri ile ilgili bir sunum
gerçekleştirdi. Yavuz, sunum
sonrası katılımcılardan gelen
soruları da cevapladı. İzmir
Gıda Tarım Hayvancılık İl
Müdürü’nü makamında ziyaret
eden Sudan Grubu, daha sonra
Ege Vet Boğa İstasyonu ve
Ata Fen Aşı Üretim tesislerini
ziyaret ettiler. Önce Boğa
İstasyonu ve Sperma Üretim
Laboratuvarı’ndan, sonra
Ata Fen tesislerinde Ahmet
Gedik’ten bilgi alan Sudan
Tarım Heyetinin, işbirliği
kurabilecekleri diğer işletmeleri
de ziyaret edecekleri öğrenildi.
İran, Rusya’ya süt
ürünleri ihracatına
başlıyor
Rusya Tarım Kontrol Servisi
(Rosselhoznadzor), 19 Ocak’tan
itibaren İran’ın Rusya’ya süt ürünlerini
ihraç edebileceğini açıkladı.
Rosselhoznadzor’dan yapılan
açıklamaya göre dört İran şirketine
izin verilirken, Rusya’ya ihraç edilecek
ürünlerin veteriner sağlık sertifikası
ile düzenlenmesi ve onaylanması şartı
koşuldu. Fars Pegah Pasteurized Milk
(N IR 3003), Golpayegan Pegah Dairy (N
IR 3004), Kalleh Dairyproduction (N IR
3002) ve Tehran Pegah Pasteurized Milk
(N IR 3001) adlı şirketlere 2015 yılının
başında da ihracat izni çıkmıştı; ancak
teslimat şartlarını öngören protokolün
imzalanması için karar ertelenmişti.
Protokolün Aralık 2015 tarihinde
imzalanmasının ardından 19 Ocak 2016
tarihinde İran şirketlerine resmen izin
verilmiş oldu. Ayrıca iki İran şirketi de
Rusya’ya beyaz et ihraç etme izni aldı.
Beyaz et ihracatının ise 15 Şubat’tan
itibaren yapılacağı belirtildi.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
2015 Yıl Sonu Toplantısı’nda
İnterhas’ın 20. yıl coşkusu
Sektördeki faaliyetlerinin başlangıcından bugüne kadar, doğru çözümler
üretme ilke ve çabalarını, daima ticari kaygılarının önünde tutan İnterhas
Hayvan Sağlığı, çalışanlarıyla birlikte 20. yılını kutladı.
yirminci hizmet yılına ulaşmanın haklı gururunu
taşıyan İnterhas Hayvan Sağlığı, 2015 Yıl Sonu Değerlendirme
Toplantısı’nı 23-26 Aralık tarihleri arasında Kızılcahamam
Termal Çam Otel’de gerçekleştirdi. Tüm saha ve merkez
kadronun katılımıyla başlayan toplantı 4 gün boyunca devam
etti. Toplantının ilk bölümünde 2015 yılı performans ve pazar
değerlendirmeleri yapılarak, 2016 hedefleri belirlendi. İkinci
bölümde ise Pazarlama Müdürü Gürcan Öner’in yönetiminde satış temsilcilerinden oluşturulan workshop gruplarında
rekabete karşı ürün stratejileri geliştirildi. Ardından Yönetim
Kurulu Başkanı Dr. Tamercan Morkoç tarafından hepsi GMP’li
İnterhas ürünlerinin genel değerlendirmesi yapıldı. Yoğun geçen toplantı programının yanı sıra, Kızılcahamam Termal Çam
Otel’de tabu oynayarak eğlenme ve güzel
Tüm saha ve merkez
termal tesiste dinlenerek motive olma
kadronun katılımıyla
imkanı bulan çalışanlar, 2016 hedefleri
başlayan toplantı 4 gün
için söz vererek bölgelerine döndüler.
boyunca devam etti.
İNFOVET 18-19
‘Ruminant Hayvan
Refahı Ödülü’ için
ilk adım atıldı
Alman ilaç firması Boehrınger ıngelheım ve Dünya BuıatrI
Kurumu (WAB), ruminant hayvanlarda hayvan refahını
geliştirmek için uzun süreli bir işbirliği anlaşması imzaladı.
Boehrınger IngelheIm Hayvan
Sağlığı ve Dünya Buiatri Kurumu, ruminant
hayvanlarda refah veya ağrı/acının değerlendirilmesi ve anlaşılmasındaki gelişimlerin farkına
varılmasını hedefleyen Ruminant Hayvan
Refahı Ödülü’nün duyurusunu yaptı.
Ödüle başvuracaklardan, çiftliklerdeki
büyükbaş hayvan refahını yükseltmek için
yöntemler/stratejiler geliştirmeleri (veya doğrulamaları) bekleniyor. Ruminant hayvanların
uygun şekilde idaresini sağlamak için değişen
insan davranışları ve merak edilen konular
hakkında farkındalık yaratma odaklı başvurular
da değerlendirmeye kabul edilecek.
Başvuru değerlendirmeleri, Barcelona
Üniversitesi Uygulamalı Etoloji Bölümü
Profesörü ve Çiftlik Hayvanı Sağlık Eğitim
Merkezi’nin kurucusu Xavier Manteca’nın
gözetimindeki bağımsız bir uzman grup tarafından yapılacak.
Ödül 15 bin Euro
“Ruminant Hayvan Refahı Ödülü”nü kazanan 15 bin Euro para ödülünün sahibi olacak
ve dünyanın farklı yerlerinde ruminant hayvanlar alanında çalışan veteriner hekimlerin
İNFOVET 20-21
bir arada olacağı Dünya Buiatri Kongresi’nde
ödülünü alacak. Ödül başvurularıyla ilgili
tüm detaylar çok yakında www.buiatrics.com
sitesinde açıklanacak.
Boehrınger Ingelheım
Hayvan Sağlığı Hakkında
Boehringer Ingelheim Hayvan Sağlığı,
hayvan hastalıklarını önlemek, tedavi etmek
ve iyileştirmek için en iyi çözümleri sunmak
amacıyla çalışmaktadır. Her yıl net satışların
%10’undan fazlası hayvan sağlığı konusunda en
üst seviyede araştırmalar yapmak için yatırım
olarak kullanılmaktadır. Boehringer Ingelheim
Hayvan Sağlığı’nda hasta hayvanları sağlıklı
tutmak için yeni ilaçlar, prosedürler geliştirmek ve araştırmalar gerçekleştirmek amacıyla
dünya çapında 3 bin 500’den fazla çalışan görev
almaktadır. Odak noktası, insanlığın sağlıklı
geleceğinin ayrılmaz bir parçası olan hayvan
sağlığını geliştirme isteğidir.
*
Dünya Buıatri Kurumu
Dünya Buiatri Kurumu
(WAB) bağımsız
uluslararası bir kuruluş
olup, hedefi buiatri
konusundaki araştırma
çalışması sonuçları ve
diğer pratik uygulamaların
sonuçlarını raporlamak
için ruminant (büyükbaş)
hayvan hastalıkları ve
yetiştiriciliği üzerine
toplantılar düzenlemek,
böylece hem bilim hem
de uygulama alanında
buiatrinin tüm yönlerini
uluslararası bir forumda
tartışarak desteklemektir.
WAB yukarıda belirtilen
konulardaki materyaller
de dahil olacak şekilde
duruma bağlı ve düzenli
yayınlar yapmaktadır.
Kurum, büyükbaş hayvanlar
üzerine uluslararası
araştırmaları destekler,
veteriner hekimler ve tüm
ilgilenen tarım ve hayvancılık
uzmanlarını dünya çapında
elde edilen sonuçlardan
haberdar eder. Daha fazla
ilgi için www.buiatrics.com
adresini ziyaret edebilirsiniz.
NOTLAR
Dünyanın gözü İzmir’de
Orion Fuarcılık tarafından düzenlenen ve Türkiye’nin en
köklü ihtisas fuarlarından biri olan Agroexpo Eurasia
11 Şubat günü yeni fuar alanı “Fuar İzmir”de açılıyor.
*
Tarımın başkenti; İzmir
Tarım fuarına tam destek
11-14 Şubat tarihlerinde düzenlenecek,
11. Uluslararası Tarım, Sera ve Hayvancılık
Fuarı tanıtım yemeği, İzmir İl Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal, Tarım İlçe
Müdürleri, İlçe Ziraat Odası Başkanları, Oda ve
Birlik başkanlarının katılımı ile Orion Fuarcılık
ev sahipliğinde Kaya Prestige Otel’de gerçekleşti. Fuar; Ege, Akdeniz bölgeleri başta olmak
üzere tarım sektörünün A’dan Z’ye tüm sektör
temsilcilerini, paydaşlarını bir araya getirirken,
uluslararası platformda dünya devlerini de
İzmir’de ağırlamaya hazırlanıyor.
İNFOVET 22-23
Dev buluşma öncesi yapılan tüm çalışmalar
ve etkinlik rehberi yoğun katılımla Kaya Prestige
Otel’de gerçekleşen tanıtım toplantısında
anlatıldı. Tanıtım toplantısına; İzmir İl Gıda
Tarım ve Hayvancılık Müdürü Ahmet Güldal
başta olmak üzere; 9 şube müdürü, 26 ilçe
müdürü, 14 ziraat odası başkanı ile İzmir Ziraat
Mühendisleri Odası Başkanı Ferdan Çiftçi, İzmir Veteriner Hekimler Odası Başkanı Gökhan
Özdemir, Arisüd Başkanı Melih Kırkpınar, İzmir
Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Müdürü Feridun Azeroğlu, Tagyad Başkanı İsmail Uğural
ve çok sayıda birlik ve oda başkanı katıldı. Orion
Fuarcılık adına konuşma yapan Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Tan, Türkiye ekonomisinin her
yıl gelişen gücü tarım sektörünün, en kapsamlı
ve uluslararası tarım ihtisas fuarı Agroexpo Eurasia ile her yönüyle temsil edildiğini belirterek,
“Avrupa ve Balkan ülkelerinden Ortadoğu’ya
çok geniş bir coğrafyada Türk üreticilerin, iş
adamlarının ticari işbirliklerine imza atmasını
bekliyoruz” dedi. Düzenlenecek olan etkinlikleri de değinen Tan, “paneller, gösteriler ve
yarışmalar dünya standartlarında hazırlandı. Etkinliklerimiz için fuarın A4 holünde 5000 metre
karelik alan oluşturduk” dedi.
Toplantıda söz alan Tarım
İl Müdürü Ahmet Güldal,
“İzmir tarımın başkenti,
bu unvanın altını dolduran
iddialı tarım fuarının
düzenlenmesi üreticinin yeni
teknolojiler ile buluşması
açısından bir fırsat. Yurt
dışında düzenlenen fuarlara
imrenerek bakardık. Artık
biz de Türkiye olarak,
fuarcılık alanında iyi
bir noktadayız. Ancak
katılımcıları cezbedecek
etkinlikler yaratmak
organizasyon şirketlerinin
öncelikli görevi olmalı” dedi.
En büyük ve en verimli
ticari platform olarak dikkat
çeken Agroexpo Eurasia’da
49 yabancı ülkeden 134
katılımcı yer alacak. 14
Şubat gününe kadar açık
kalacak olan fuarda Sera
ve Teknolojileri, Tarım
Teknolojileri ve Ekipmanları,
Sulama Sistemleri,
Tohumculuk, Fidecilik,
Bitki Besleme ve Koruma,
Biyolojik Mücadele, Tarımsal
Makine ve Ekipmanları ile
ilgili ulusal ve uluslararası
söz sahibi ürün ve hizmetler
yer alıyor. Fuar alanını
230 bin kişinin ziyaret
etmesi bekleniyor.
agroexpo eurasıa’da, A’dan
Z’ye tüm sektör temsilcileri,
paydaşlar ve uluslararası
platformdaki dünya devleri
bir araya gelme fırsatı
yakalayacak. Yerinizi
şimdiden ayırmakta fayda var.
NOTLAR
Kıyasıya mücadele
Uludağ Rotary Kulübü tarafından organize edilen ve
HasTavuk sponsorluğunda gerçekleştirilen kros
yarışmasına, soğuk havaya rağmen öğrencilerin
göstermiş oldukları ilgi büyüktü.
HasTavuk sponsorluğunda, Bursa
Botanik Park’ta 22 Aralık günü Uludağ
Rotary Kulübü tarafından kros yarışması
düzenlendi. Bursa il, ilçe ve köy ilköğretim
okulları arasında düzenlenen, soğuk havaya
aldırmadan kıran kırana yarışan öğrenciler,
birincilik için kıyasıya mücadele ettiler.
Uludağ Rotary Kulübü tarafından 9. kez
organize edilen okullar arası kros yarışması
çekişmeli anlara sahne oldu.
600 öğrenci, 6 kategoride yarıştı
Yarışlarda büyük çekişme yaşanırken, dereceye girmek için çaba sarf eden
İNFOVET 24-25
öğrencilerden bazılarının, bitiş çizgisinde
koşunun etkisiyle bağırarak stres atmaya
çalışmaları, istedikleri dereceyi yapamayan çocukların gözyaşları, dikkatlerden
kaçmadı. Koşuların ardından dereceye
giren öğrencilere kupaları takdim edilirken,
ilk üçe girenlere ise çeşitli hediyeler verildi.
Organizasyonun sponsorluğunu üstlenen
HasTavuk A.Ş. firması Yönetim Kurulu
Üyesi Nejat Sezer, “Çocukların beyinsel
ve zihinsel gelişimi için proteinin, doğru
beslenmenin ve bunların yanında sporun
önemi büyük. Bu konulara dikkat çekmek
için bugün buradayız. Geleceğimizin mi-
marları olacak çocuklara HasTavuk olarak
destek veriyoruz, bundan sonra da vermeye
devam edeceğiz” dedi.
Yapılan kros yarışmasında dereceye
giren öğrenciler, okulları temsil etmelerinden duydukları memnuniyeti dile
getirirken, Bursa Uludağ Rotary Kulübü
Başkanı Sinan Bubik, “Soğuk havaya rağmen öğrencilerin göstermiş olduğu ilgi ve
performanstan çok memnun olduk. Dereceye giren öğrencilerimize burs destekleri
sağlanacak olup, bu çocuklarımız umarım
ilerleyen zamanlarda daha yüksek derecelere girmeyi hak ederler” dedi. NOTLAR
*
Huvepharma®
Başkanı ve sahibi
KIrIl DomuschIev
Huvepharma® 5 kıtada
ve 90’dan fazla ülkede
varlığını başarıyla
sürdürmektedir
Huvepharma®’dan
flaş hamle
İnsan ve hayvan sağlığı sektörünün gelişimine odaklanarak
global varlığını günden güne güçlendiren Huvepharma®, global
hayvan sağlığı firmaları arasında hızla yükselmeye devam ediyor.
Global İnsan ve Hayvan Sağlığı Şirketi
Huvepharma®, Zoetis LLC’nin ürünleri ve bu
ürünlere ait üç üretim tesisinin de dahil olduğu
belirli varlıkları satın aldığını duyurdu. Bu
anlaşmaya dahil olan varlıklar, bazı ürünler ile
Zoetis’in biri kiralık olmak üzere Amerika’da
sahip olduğu toplamda üç üretim sahasını
içeriyor. Varlıklar Albac® (ABD pazarı hariç)
ve Bio-Cox® / Salinomax® gibi uluslararası
ilaçlı yem katkılarını ve Inovocox®EM1 gibi
broyler için lider koksidiyoz aşısını kapsıyor.
Huvepharma® bu ürünlerle birlikte; Amerika
Birleşik Devletleri’nde Kuzey Carolina
Laurinburg ve Arkansas Van Buren’de bulunan
üretim tesislerini de satın alıp, bünyesine
katacak. Satın almaya dahil diğer varlıklar,
R-Pen®, Oxytet®, Sul –Q-Nox, CTC,
Lincomycin, Poultry Sulfa ve Neo-Sol®
gibi suda çözünebilen veteriner ürünleri
İNFOVET 26-27
markaları ve Kolorado, Longmonth da
bulunan formülasyon tesisidir. İlave olarak
Lincocin Forte®, Stockade®, Bacivet®,
Combiotic® ve Quadrisol® gibi ağırlıklı
olarak Avrupa’da satılan farmasötik varlıkları
da satın aldı. Her üç üretim tesisi çalışanları
da Huvepharma®’ya transfer edildi.
Kilit pazarlardaki pozisyonumuzu
güçlendiriyoruz
Bu önemli gelişme ile ilgili açıklama
yapan Huvepharma® Başkanı ve sahibi Kiril
Domuschiev, “AB ve ABD yerleşik tesislerde
üretilen, çiftlik hayvanları için yüksek kaliteli
ürünleri sunmada müşterilerimize karşı
sorumluluklarımız üzerine inşa edilmiş bu
satın alma bizi çok heyecanlandırmıştır.
Huvepharma®, küresel müşterilerine
dünya çapında hizmetler sunmak için
2015 Mart ayında Türk Hayvan
Sağlığı Sektörü’nün önde
gelen firmalarından ANC
A.Ş.’yi de bünyesine katan
Huvepharma®, merkezi SofyaBulgaristan olan, mülkiyeti
özel sektörde bulunan, kanatlı
sektörüne odaklı, bununla
birlikte sığır ve domuz
üretiminde kullanılan ürün
portföyünü markalaştıran
global hayvan sağlığı firmasıdır.
Kendini hayvan üretimi
yapan müşterileri için değeri
artırılmış çözümler üzerinde
durarak birinci sınıf ürünler
geliştirmeye ve üretmeye
adayan Huvepharma®, AB
ve ABD’deki üretim tesisleri
de dahil olmak üzere bağlı
ortaklıklarıyla beraber, küresel
bazlı ve büyük çapta çiftlik
hayvanı üretiminin olduğu
bölgelerde 90’dan fazla ülkede
varlık göstermektedir.
tamamen entegre olmuş kurum yapısını
yaratan stratejisine adanmışlığını devam
ettirmektedir. Bu varlıklarla ilişkili güçlü
markaların kilit pazarlardaki pozisyonumuzu
güçlendirmesi ve büyüme potansiyelimizi
desteklemesi bizi tatmin etmektedir” dedi.
Huvepharma®, ABD’nin Başkanı
Glen Wilkinson ise “Bu satın alma
Huvepharma®’nın pazardaki stratejisini
ileriye taşıyacaktır ve ürün portföyünü
güçlendirecektir. Bu firmamız için diğer
bir kilometre taşıdır ve bu ürünlerin ve
tesislerinin entegrasyonunu sabırsızlıkla
bekliyoruz. Böylece bu ilavelerin
Huvepharma® ve müşterilerimiz için
üreteceği değeri gerçekleştirebiliriz”
açıklamasında bulundu. Ürünlerin,
Huvepharma® tarafından 1 Şubat tarihinden
itibaren pazara verilmesi hedefleniyor.
NOTLAR
WHO, ketamin sınıflandırmasını
değiştirmedi
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 2006 yılından bu yana ketaminin
yeniden sınıflandırılması konusunu dördüncü kez reddetti.
WHO konu ile ilgili en son kritikleri gözden geçirdiği toplantıda;
ketamin suistimalinin küresel anlamda halk sağlığı için bir tehdit
olmadığı, öte yandan uygulanacak aşırı denetimin ise dünyanın
gelişmekte olan bölgeleri için ulaşılabilir tek anestezik olan bu
ilaca erişimi sınırlayabileceği sonucuna vardı. Veterinerlerin
ketamine ulaşımı ile ilgili bir değişiklik ise yapılmayacak.
Ketaminin tıbbi faydalarının, farklı kullanımına bağlı gelişebilecek
zararlarından fazla olduğunu ifade eden WHO yetkilileri, ketamin
kontrolünün, alternatif ilaçlara ekonomik açıdan ulaşımı mümkün
olmayan ülkelerde, temel cerrahi girişimlerin uygulanması
noktasında bir sınırlama getireceğini ifade etmekte.
Arı ölümlerinin nedeni
mide enfeksiyonu
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji
Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Aydın, arı
ölümlerine ilişkin, “Arılardaki mide enfeksiyonunun
yaygın bir şekilde devam ediyor. Bu sene de kolonilerde
hızlı bir düşüş olabilir ve arı ölümleri bu yıl da devam
edebilir” dedi. Aydın, Bursa Veteriner Hekimler
Odası’nda düzenlenen basın toplantısında, Türkiye’de
geçen yıl arılarda görülen “Noseme Ceranae”
hastalığının ciddi boyutta ergin arı kayıplarına yol açtığı
belirtti. Aydın, 2014’ün kış mevsimi başlangıcında
Türkiye’nin farklı yerlerinden ergin arı kayıplarına
ilişkin şikayetler gelmeye başladığını ifade etti.
Kırmızı et ürünlerine
‘sakatat’ düzenlemesi
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının “Türk Gıda Kodeksi Et
ve Et Ürünleri Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ”
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Karkas etinden
hazırlanan et ürünlerine sakatat katılması yasağı mevcut tebliğle
yürürlükteydi. Bugün yayımlanan değişiklikle söz konusu yasağa
tabi ürünler açıkça belirtildi. Dilli salam hariç olmak üzere fermente
sucuk, ısıl işlem görmüş sucuk, pastırma, kavurma, jambon,
köfte, kanatlı köfte, döner, kanatlı döner ve emülsifiye et ürünleri
gibi karkas etinden üretilen et ürünlerine sakatat katılamayacak.
Sakatattan hazırlanan et ürünlerine ise karkas eti katılabilecek.
İNFOVET 28-29
TOPLANTI ANC HAYVAN SAĞLIĞI
LIANOL ile uniform
sürülerden maksimum
verim garanti
®
Hayvan Sağlığı Sektörü’ne sunduğu inovatif ürünlere bir yenisini daha
ekleyen ANC A.Ş, kanatlılarda üniformiteyi optimal hale getiren ve daha
verimli bir yetiştiriciliği garantileyen üstün fermantasyon ürünü LIANOL®
ile Bolu, Konya ve Gaziantep’te Lansman toplantıları gerçekleştirdi.
Bolu’da gerçekleştirilen toplantıda, Lianol®‘ün broiler, yumurtacı
ve broiler/yumurtacı damızlıklar üzerinde yapılan birçok saha ve
üniversite çalışması ile kanıtlanmış faydaları misafirler ile paylaşıldı.
İNFOVET 30-31
Yenilikçi ürünleriyle Türkiye hayvan
sağlığı sektörüne önemli katkılar sağlayan
ANC A.Ş, 18 Aralık’ta Bolu Gazelle Otel,
20 Ocak’ta Konya Hilton Garden Inn ve
22 Ocak’ta Gaziantep Şirehan Otel’de,
Türkiye’de broiler, yumurtacı ve broiler/
yumurtacı damızlık sektörünün önde gelen
firmaların temsilcilerinin yoğun ilgi gösterdiği bir dizi toplantıya imza attı.
Geçmişten geleceğe gelen uzmanlık
ile üretilen özel bir ürün
Fermantasyon uzmanı Huvepharma®
tarafından üretilen Lianol®’ün; broiler,
yumurtacı ve broiler/yumurtacı damızlıklarda kullanımı ile elde edilen, birçok
saha ve üniversite çalışması ile kanıtlanmış
faydaları misafirlerin ürüne olan ilgisini daha
da artırdı. Türkiye kanatlı sektörünün önde
gelen firmalarının katılım sağladığı toplantıların açılış konuşmaları ANC Genel Müdürü
İsmail Özdemir tarafından gerçekleştirildi.
İlk olarak ANC’nin kuruluşu ve 10 yıllık geçmişinin ardından Huvepharma® tarafından
satın alma sürecine açıklık getiren İsmail Özdemir, kurulduğu günden bu yana faaliyetlerinin odak noktasına kanatlı sağlığını koyan
ANC’nin 2015 yılı Mart ayında Huvepharma®
bünyesine geçmesinde bu sektörel eğilimin ne denli önemli olduğundan bahsetti.
Fermantasyon konusunda geçmişten gelen
uzmanlığını günümüz teknolojisi ile üst
seviyelere taşıyan Huvepharma®’nın, bugün
Avrupa ve Amerika’daki birçok firma için
ilaç etken maddesi ürettiğini ve Avrupa’daki başlıca 3 fermantasyon tesisinden
birine sahip olduğunu dile getiren İsmail
Özdemir, Lianol®’ün de aynı teknolojiyle
üretilen özel bir ürün olduğunun altını çizdi.
Huvepharma®’nın kurulduğu 1954 yılından
ANC Genel Müdürü İsmail Özdemir Konya’da gerçekleştirmiş olduğu açılış konuşmasında,
Huvepharma®’nın kanatlı sağlığı ürünleri üretiminde aşılar hariç dünyada 2. sırada yer aldığını belirtti.
günümüze, gerçekleştirdiği akılcı ve başarılı
satın almalarla şu anda 5 kıtada 90’dan fazla
ülkede varlığını sürdürdüğünü söyleyen
ANC Genel Müdürü, katılımcılara geçtiğimiz haftalarda Zoetis’in Amerika’daki 3
tesisinin ve 80’in üzerinde ruhsatlı ürününün satın alınması sürecinden bahsetti.
Huvepharma®’nın kanatlı sağlığı ürünleri
üretiminde aşılar hariç dünyada 2. sırada
yer aldığı bilgisini veren İsmail Özdemir,
firmanın kalite odaklı faaliyet gösterdiğini,
Bulgaristan’daki üretim tesislerinin her yıl
50’den fazla denetim geçirdiğini, tüm tesislerinin FDA’in de dahil olduğu birçok kurum
tarafından verilen GMP belgelerine ve ISO
standartlarına sahip olduğunu sözlerine
ekledi. Koksidiyostatları ile ön plana çıkan
Huvepharma®’nın aynı zamanda global hay-
van sağlığında hem ksilanaz hem de fitaz enzimleri ile büyük bir atak yaptığını ve şu anda
global enzim satışlarında %20 pazar payına
sahip olduğunu dile getirdi. Huvepharma’nın
suda çözünen instant enzimlerinin özellikle
sıvı enzimlerin stabilite dezavantajını ortadan kaldıracağını işaret ederek, bu inovatif
ürünlerin yem fabrikalarında uygulama
açısından avantajlarını sıraladı. ANC Genel
Müdürü İsmail Özdemir son olarak ANC’nin
yıl içerisinde ürün portföyüne katacağı ilaçlar
ve yem katkıları hakkında da bilgi verdi.
Üniform sürü elde etmenin önemi
İsmail Özdemir’in ardından, ANC Teknik
Müdürü Veteriner Hekim İbrahim Arpacı
kanatlılarda endokrin sistem ve performansa etkileri konulu bir sunum gerçekleştirdi.
ANC Teknik Müdürü Veteriner Hekim İbrahim Arpacı, yetiştiricilikte en
önemli unsurlardan birinin üniform bir sürü elde etmek olduğu söyleyerek,
endokrin sistem ve büyüme arasındaki hormonal ilişkiden bahsetti.
Canlıda homeostazisin sağlanmasında hormonların işlevinden bahseden deneyimli
teknik müdür, ilk olarak endokrin sistemde
görev alan bezlerden ve işlevlerinden bahsetti. Endokrin sistem ve büyüme arasındaki
hormonal ilişki hakkında bilgi veren İbrahim Arpacı, büyüme hormonu (GH), insülin
benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1), insülin,
triiyodotironin (T3) ve tiroksin (T4)’in
büyümeden sorumlu başlıca hormonlar
olduğunu dile getirdi. Büyüme hormonu
ve insülin benzeri büyüme faktörü-1’in
arasındaki etkileşimin büyüme, kas ve
bağışıklık sisteminin gelişimi ve diğer verim
parametreleri üzerine nasıl etki gösterdiğini
gözler önüne sererek, yetiştirmenin her
döneminde farklı bir stres etmeni ile karşı
karşıya kalan kanatlılarda bu fonksiyonların
nasıl etkilendiğini vurguladı. Yetiştiricilikte en önemli unsurlardan birinin üniform
bir sürü elde etmek olduğunun altını çizen
Arpacı, stresin üniformitenin önüne geçen en
önemli etmenlerden biri olduğunu söyledi.
Büyüme hormonu ve IGF-I’in ilişkisine vurgu
yapan İbrahim Arpacı, hayvanlar stres altında
olduğunda birbiriyle ilişkili bu iki sistemin
İNFOVET 32-33
bozulduğunu ve büyüme, kas ve üreme
organları gelişimi, kemik büyümesi, bağışıklık
sistemi gelişiminin azaldığını belirtti.
Sektörde tek olan Lianol®’ün yetiştiricilikteki etkileri
ANC Teknik Müdürü İbrahim Arpacı’nın
sunumunun ardından Huvepharma®
Lianol® Global Ürün Müdürü Stefaan
Bekaert, Lianol®’ün kanatlılarda kullanımı
ve broiler, yumurtacı ve damızlıklarda yararları üzerine bir sunum verdi. Lianol®’ün
insanlarda yapılan araştırmalar sonucunda
hücrelerde büyümeye yol açan bir ekstraktın bulunmasının ve bu ekstraktın vücut geliştirme ve follikülogenezis’de kullanılmasının ardından hayvanlarda da aynı etkiye
neden olması neticesinde ortaya çıktığını
ifade etti. Büyüme hormonunun karaciğerdeki reseptörlere bağlanarak IGF-I (İnsülin
benzeri büyüme faktörü- I) salınımına
neden olduğu ve IGF-I’in de kanatlılarda
göğüs eti gelişimi, follikülogenezis, immun
sistemin gelişimi gibi daha birçok verim parametresi üzerinde etkisi bulunduğunu belirtti. Lianol® Global Ürün Müdürü Stefaan
Bekaert, Lianol®’ün kanatlılarda kullanımı
sonucunda elde edilen etkileri hem dünyanın farklı ülkelerinde yapılan birçok saha
çalışması hem de üniversitelerde yapılan
bilimsel çalışmalarla gösterdi. Sektörde tek
olan Lianol®’ün yetiştiricilikteki etkileri her
üç ilde toplantılara katılan sektör yetkilileri
tarafından ilgi ile karşılandı. 
RÖPORTAJ GÜNEŞLİ AŞI BURÇAK ZORLU
Üretimde mükemmellik,
tedarikte devamlılık
Sürdürülebilir başarı
için vazgeçilmez ikili
güneşli a.ş yönetim kurulu başkanı burçak zorlu’dan, sektörün en önemli
güncel problemi olan aşı tedariki konusundaki görüşlerini dinledik.
YAZI: VETERİNER HEKİM GİZEM KUTUN FOTOĞRAF: GARO MİLOŞYAN
değişikliği, ürün akışını yavaşlatabilecek bir
risk olarak değerlendirmeli ve risk yönetimini müşterimizin negatif yönde etkilenmesini engelleyecek şekilde belirli bir iş
planı çerçevesinde oluşturmalıyız.
İfade ettiğim değişimin sağlıkla yürütülebilmesi için bizler hem üretim noktalarımız,
hem tedarik kanallarımız hem de müşterilerimizle beraber süreçlere odaklanıyoruz ve
optimum çözümü kararlılık ile uyguluyoruz.
Bu kararlılık ve hassas planlama, şirketlerimizi farklılaştıran en önemli unsurlardır.
STRATEJİK KANATLI AŞILARI
Özellikle Veteriner Biyolojik Ürünleri sektöründe faaliyet gösteren firmaların
son dönemde hayata geçen gerek üretim
standartları, gerek dağıtım ve saklama
koşullarına yönelik mevzuatların, Avrupa
müktesebatına uygun şekilde tekrar yapılandırılması sektördeki tüm oyuncuların
yeni bir sürece, yeni yönetim ve uygulama
kriterlerlerine geçişini mecbur kıldı. Bu
geçişi sistemsel olarak tekrar yapılandır-
İNFOVET 34-35
mak, sadece üretimi değil aynı zamanda
ürün tedarik süreçlerinin de tekrar ele
alınması ve uyuma yönelik revize edilmesini gerektirdi. Bizler, kanatlı sağlığının en
önemli yapı taşları olarak sektör ihtiyaçlarına cevap verebilmemiz için bu süreçleri
çok önceden planlamak ve geçişi eksiksiz
olarak gerçekleştirmekle mükellefiz. Örnek
vermek gerekirse, üretimden tedarik noktasına kadar olan prosedürlerdeki en küçük
Ülkemizde faal olan tüm Veteriner
Biyolojik Ürün sağlayıcıları gibi Güneşli’nin
de çok önemli sorumlulukları vardır. Bu
sorumlulukların en önce gelenlerinden
biri de stratejik önem arz eden bazı aşıların
asla ve asla kesintiye uğramadan devamlı
surette erişilebilir ve sektör ihtiyacına cevap
verebilir bir stok yönetimi ile arzı devamlılığıdır. Örnek vermek gerekirse, kanatlı
koksidiyozu ve salmonella gibi çok önemli
kanatlı hastalıklarına karşı stratejik önem
taşıyan ürünlerimizin kesintiye uğrama
risklerine karşı öncelikli tedarik planları
hayata geçirilmiş, müşterilerimiz ile uzun
süreli ihtiyacın planları yapılmış ve ürün
arzı riski sıfıra indirilmiş şekilde hareket
etmekteyiz. Bu çalışmanın yapılıyor olması,
Güneşli A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanı Burçak Zorlu,
“faal, geniş ve orta ölçek tüm kanatlı
işletmelerine hizmet ve ürün sağlıyor
olmanın önemli bilincindeyiz”
sadece şirketimizin ticari yapısından değil,
aynı zamanda sektöre 30 yılı aşkın hizmet
vermiş olmanın getirdiği sorumluluklardan
dolayı oluşmuş şirket geleneğidir.
GMP AKREDİTASYONLARI VE ÇOK
YÖNLÜ TEDARİK
Güneşli, bildiğiniz gibi bir çok ülke ve bir
çok üretim tesisi ile Türkiye’nin en geniş
kanatlı aşı portföylerinden bir tanesini
oluşturmuş ve uzun yıllardan beri temsil
etmektedir. Firmamız İtalya’da iki tane, Çek
Cumhuriyeti’nde bir tane ve Güney Kore’de
bir tane olmak üzere 4 ayrı üretim noktasında Veteriner Biyolojik Ürünleri üretim
yapıp Türkiye’de dağıtım kanallarına bu
ürünleri sunmaktadır. Özellikle PIC’s standartlarına uyum ve ülkemiz otoritelerinin
denetim mekanizmaları ile gerçekleştirilen
denetimler sonucunda İtalya’da bulunan
Fatro S.p.A’ ya ait iki tesisimize Bakanlığımızın GMP sertifikaları alınmıştır. Çek
Cumhuriyeti’nde bulunan Biopharm Research Institute PIC’s üyesi olması ve Avrupa
Birliği referans enstitüsü olmasından dolayı
mevcut GMP sertifikamız PIC’s uyumludur.
Güney Kore’de bulunan KMP International
tesisimiz içinse, genişleyen global kapasitemiz ve lojistik alanında kapasite artışı
sebebiyle Bakanlık denetim sürecimizi 2016
yılının ilk çeyreğinde gerçekleştirmek üzere
karar almış bulunuyoruz. Bu pasif sürecin
sektör paydaşlarımız ve müşterilerimiz tarafında herhangi mağduriyet oluşturmaması için yüksek stok seviyemiz ile ihtiyaca çok
uzun süre cevap verebilecek noktadayız.
Özellikle müşterilerimiz ile pro-aktif
bir iletişim içinde olmamız, ülke ihtiyacını
iyi belirliyor olmamız ve risk noktalarını
tanımlamış olmamız şirketimizi böylesine
hassas dönemlerde daha elastik ve her ihtiyaca cevap verebilir konuma getiriyor. Bu
noktada üretimden tedarike olan süreçlerin
planlanmasında çok önemli olan müşterilerimizin zamanında ve istenilen hızda
bilgi akıtması, ihtiyaçlarını planlayabiliyor
olmaları ve bu noktada paylaşımcı olmaları,
bizlerin daha başarılı bir üretim ve tedarik
süreci planlayabilmemizi sağlıyor.
GMP AKREDİTASYONLARI VE
ÇOK YÖNLÜ TEDARİK
Çağımızın başına kadar gelenekçi bakış
açısıyla tedarik dendiğinde üretim emrinden ithalata, ithalattan satışa kadar olan
süreçler akla geliyordu; ancak zamanımız
geleneksel yönetim modellerinin ötesinde
bir çok değişkenin var olduğuna, kompleks
istatiksel yaklaşımların gerçekleştiğine,
sistemsel olguların klasik yönetim
“Özellikle mevzuata
yönelik alt yapı
değişikliklerinde
yüksek esneme kabiliyeti
olan organizasyonlar
daha hızlı sisteme
adapte oluyor. Tedarik
zincirimizin devamlılığı
bizim yaşam modelimiz.”
*
SEKTÖRÜN İÇİ
RAHAT OLSUN
mekanizmalarını etkileyemediğine, hatta kararların yöneticiler tarafından verilmediğine,
sistemlerin kendi karar mekanizmaları olduğuna şahit oluyoruz. Özellikle Bakanlığımızın
sistemsel ve mevzuata yönelik değişikliklerinin sıklığı, her yeni yaklaşımın firmalar içinde
bir çok sistemi kökten değiştirebilir yetide olması, yaşayan sistemlerin her an değişebilir ve
bir yeni versiyonu ile hiç ara vermeden devam
edebilir olmasını gerektiriyor. Bu gereklilik
şirketimiz gibi çok üretim noktalı organizasyonlarda daha da hassas ve çok dikkatle takip
edilmesi gereken unsurlar gerektiriyor. Bu
unsurların kalitesel olarak yenilenmesi belki
sistemin finansal gücüne bağlı olduğu olgusunu öne çıkarıyor olabilir ancak bence insan
kaynaklarının yapısı, vizyon sahibi olması ve
yeni sistemlere uyum gösterebilir olması da
ayrıca bir firma kültürü olarak algılanmalı.
Güneşli’nin insan kaynakları yönünden genç
ve dinamik olması, yenilenen sistemlere
hemen uyum gösteriyor olması ayrıca biz
yöneticiler için çok büyük bir şans ve gurur
verici bir değer. Gerek GMP denetimler, gerek
çok yönlü tedarik planları açısından, sistemin
birbiriyle yüzde yüz uyumlu çalışıyor oluşu
müşterilerimizin ihtiyacına cevap vermekte
çok önemli değerler katıyor.
VETERİNER BİYOLOJİK ÜRÜNLERİ
ve RAF ÖMRÜ
Şirketimizin en önemli prensiplerinden bir
tanesi de ülkemize ithal ettiğimiz ve pazarlama izni sahibi olduğumuz ürünlere ait her
seri numarasının maksimum raf ömrüne
sahip olarak ithal edilmesidir. Bu prensip her
ne kadar tarif olarak kolay bir yaklaşım gibi
görülse de, bu sistemi yaşatıyor olmak çok
ince ve çok hassas bir planlama gerektirmek-
İNFOVET 36-37
tedir. Bilindiği üzere, ülkemize ithal edilen
her seri Bornova Araştırma Enstitüsü’nde
çeşitli kalite testlerine tabi tutulmakta, bu
testlerin sonuçlarına bağlı olarak satış iznine
kavuşmaktadır. Üretim süreçleri, sevkiyat,
analiz süresi düşünüldüğünde ilgili ürüne ait
raf ömrünün belirli bir kısmının satış öncesi
süreçlerde geçtiği ve bu süreninde kısa süreli
raf ömrü olan ürünlerde önemli bir zaman
kaybına sebep olduğu malumdur. Bu süreçleri
ve hele ki daha önce üretilmiş bir ürünün
ülkemize ithalatı gerçekleştiği düşünülürse
çok kısa raf ömrü olan ürünlerin sahaya arz
edilebilecek olma ihtimali yüksektir. Böylesi
durumların kanatlı aşılarımızda yaşanmaması
için firmamız üretimden ülkemiz tedarik
kanallarına kadar geçecek süreyi planlayarak
her üretimin Türkiye’ye spesifik yapılmasını,
ülke sınırlarımıza ulaşan ürünün raf ömrünün
prospektüs maksimum raf ömrü limitlerine
çok yakın olarak ulaşmasını genel prensip olarak kabul etmiştir. Bu kuralın işletiliyor olması
için ileriye dönük üretim planlamalarını çok
hassas yaptığımızı ifade etmek isterim. 
“Üretimde mükemmellik,
uluslar arası kabul edilmiş
standartlar ile reel
sektörün dinamiklerini
birleştirdiğiniz zaman
kusursuz bir tedarik
zincirine dönüşebiliyor”
Pazarlama İzni sahibi
olduğumuz 40’a yakın
farklı Veteriner Biyolojik
Ürünleri, her ürüne ait birçok
prezantasyon ve ambalaj
boyu düşünüldüğünde
bu geniş portföyü azami
stok seviyesinde yüksek
standartlarda saklamak,
dağıtmak ve satış sonrası
desteğini vermeye yönelik
faaliyetleri başarılı bir insan
kaynakları ve personel yapısı
ile yönetebiliyor olmak
çok mutluluk verici. Sahip
olduğumuz tecrübe ve hizmet
kalitesi müşterilerimizde
önemli bir güven, devamlılık
ve tercih duygusu oluşturuyor.
Her ne kadar geçiş süreçleri
sektörümüzde faal olan tüm
şirketleri çeşitli yönlerde
önemli değişiklikler ve yeni
yapılanma şartları getirmiş
olsa da; biz Güneşli olarak bu
değişikliklerin gereksinimlerini
zamanında ve eksiksiz olarak
gerçekleştirmiş, hatta bir adım
öteye geçerek yakın gelecekte
gerçekleşmesi muhtemel
tüm yenileme çalışmalarını
planlamış durumdayız.
Sektörümüzde faal, geniş
ve orta ölçek tüm kanatlı
işletmelerine hizmet
ve ürün sağlıyor olmanın
önemli bilincinde olarak,
şirketimizin ürün tedarik
sisteminde hiç bir eksiklik
olmadığı gibi çok yakın
dönemlerde kanatlı sağlığına
hizmet vermeye devam
ediyoruz. Bu sebeple
müşterilerimizin içinin rahat
olması gerektiğini, şirketimizin
sorumluluklarını harfiyen yerine
getirdiğini ifade etmek isterim.
ADVERTORIAL EKOL GIDA
Cargill, İzmir’de yeni bir
hayvan beslenmesi teknoloji
uygulama merkezi açıyor
2 milyon ABD Doları yatırım sayesinde Orta Doğu, Türkiye ve Afrika’daki müşterilerin
küresel teknolojiden faydalanması ve bu teknolojileri uygulamaları sağlanacak.
YAZI: Ekol Gıda Tarım ve Hayvancılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi
Hayvan sağlığını ve refahını korurken çiftlikteki verimliliğin artırılması tüm
dünyada hayvan yetiştiricilerinin ortak hedefidir. Ancak bu amaca ulaşmaya çalışırken,
farklı bölgelerde farklı zorluklarla karşılaşılmaktadır. Cargill bu nedenle Ortadoğu, Türkiye ve Afrika’daki süt ve süt ürünleri üreticileri ve kanatlı hayvan yetiştiricilerine işlerini
büyütme olanağı sağlayacak yem teknolojileri
sunabilmek için İzmir, Yakapınar’da yeni bir
Teknoloji Uygulama Merkezi kurdu. Bu yeni
Teknoloji Uygulama Merkezi, 2015 yılında
Türkiye’nin önde gelen premiks ve yem katkı
maddeleri şirketi Ekol Gıda’nın çoğunluk
hissesini satın alan Cargill’in bölgedeki varlığını daha da güçlendirecek.
Özel ihtiyaçlara uygun yeni ürün
ve hizmetler
Cargill’in Hayvan Beslenmesi Birimi Global
Stratejik Pazarlama ve Teknoloji Direktörü
Scott Ainslie şunları söyledi: “Zorlu iklim koşulları ve hammadde bulunurluğu Orta Doğu,
Türkiye ve Afrika’daki süt ve süt ürünleri ile
kümes hayvanları üreticilerinin karşı karşıya
olduğu başlıca zorluklar arasında yer alıyor.
Yeni kurulan Teknoloji Uygulama Merkezi,
Cargill Hayvan Beslenmesi Ar-Ge ve uygulama ekiplerinin, küresel Cargill teknolojilerini
sıcaklık stresi gibi yerel koşullarda test edip
değerlendirmesine olanak tanıyacak. Bunun
sonucunda da Teknoloji Uygulama Merkezimiz, müşterilerimizin kendi lokasyonlarındaki özel ihtiyaçlarına uygun yeni ürün ve hizmetlerimizi Provimi markası altında piyasaya
daha hızlı sunabilmemizi sağlayacak.”
Yeni Teknoloji Uygulama Merkezi,
halihazırda faaliyet gösteren ticari bir süt ve
süt ürünleri çiftliği olan Egesay Gıda Tarım
Hayvancılık Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi
ile işbirliği içinde geliştirildi. 2 milyon ABD
doları yatırımla gerçekleştirilen proje ilk aşa-
İNFOVET 38-39
mada geviş getiren hayvanlarla ilgili çözümler
üzerine odaklanacak. 2017 yılı sonuna kadar
ise bir kanatlı havyan merkezinin inşa edilmesi ve faaliyete geçmesi planlanıyor.
Kanatlı hayvanlar merkezinde 2.000 etlik
ve 2.000 yumurtalık tavuk bulunacak
Cargill Hayvan Beslenmesi Birimi Orta
Doğu, Türkiye ve Afrika Bölge Direktörü Guillaume Smeets konuyla ilgili olarak şunları
belirtti: “Egesay Türkiye pazarının büyük bir
kısmını temsil eden tipik bir aile çiftliği, bu
nedenle uygulamaya dönük saha denemelerinin yapılması için ideal bir işletme. Çiftlikteki
150 baş süt ineğine erişimimiz, yerel olarak
üretilen farklı hammaddelerin farklı üretim
aşamalarında havyan yemlerine ne şekilde
eklenmesi gerektiğini ve sıcaklık stresinin etkilerini değerlendirebilmemizi sağlayacaktır.
Ayrıca, silaj ve kaba yemler farklı kalitelerde
olabilir, bu yüzden yerel olarak üretilen bileşenlerin hayvanlara yönelik besin değerinin değerlendirilmesi önem arz ediyor.”
Öte yandan Teknoloji Uygulama Merkezi,
Provimi’nin Rupromin™ mineral çeşitleri ve
buzağı süt ikamesi ürünlerinin yerel koşullarda performansını müşterilere göstermek
amacıyla da kullanılacak.
Kanatlı hayvanlar merkezi tamamlandığında ise kümes hayvanlarının bağırsak sağlığı
da Teknoloji Uygulama Merkezi’nde yapılan
araştırmalar kapsamına alınacak, üretim
verimliliğinin yerel yem bileşenleri kullanılarak en üst seviyeye çıkarılması yönünde çalışmalar gerçekleştirilecek. Kanatlı hayvanlar
merkezinde 2.000 etlik ve 2.000 yumurtalık
tavuk bulunacak.
Müşterilerimizin en iyi çözümlere
ulaşmalarını sağlayacağız
Smeets şunları da ekledi: “Bölgede süt
ürünleri ve kümes hayvanları tüketici pazar-
ları büyümeye devam ediyor, bu talebi
karşılamak için üreticiler profesyonelleşiyor ve işletmelerini büyütüyorlar. İzmir’de
kurduğumuz Teknoloji Uygulama Merkezi
Cargill’in tüm dünyada yer alan beş Ar-Ge
İnovasyon Merkezi ve 12 Teknoloji Uygulama Merkezinden elde ettiği bilgi birikiminden yararlanarak müşterilerimizin en iyi
çözümlere ulaşmalarını sağlayacaktır.”
Cargill Türkiye
Cargill, Tükiye’de 1960 yılında yerli
ortaklık sözleşmesi ile faaliyet göstermeye başladı. Cargill olarak ticarete ise
1986 yılında başlandı. Şirketin Türkiye’de
İstanbul, Bursa, Balıkesir, İzmit, Adana ve
Ankara olmak üzere altı farklı ilde 400’den
fazla çalışanı bulunuyor. Cargill’in Türkiye’deki merkez ofisi 1992 yılında açılmış
olup İstanbul’da bulunmaktadır. Cargill’in
faaliyet gösterdiği başlıca sektörler ise gıda,
tahıl & yağlı tohumlar ile endüstriyel & bioendüstriyel ürünlerdir. www.cargill.com.tr
Cargill Hayvan Beslenmesi
Cargill Hayvan Beslenmesi, 37 ülkede
250’den fazla tesis, 17.000’in üzerinde
çalışanı ile dünya genelinde yem üreticileri, hayvan üreticileri ve yem tedarikçilerine ürün ve hizmetler sunmaktadır. 2011
yılında, premiks ve hayvan beslenmesi
çözümleri alanında global bir lider olan
Provimi™ markasını satın alan Cargill,
hayvan beslenmesi portföyüne Provimi™
ürünlerini de ekledi. Bugün Cargill Hayvan
Beslenmesi, müşterilerine benzersiz şekilde yem bileşimleri, yem katkıları, tedarik
zinciri ve risk yönetimi çözümleri, software
araçları ve hayvan beslenmesi uzmanlığını endüstrinin hizmetine sunmaktadır.
Cargill Hayvan Beslenmesi hakkında daha
fazla bilgi için http://www.cargill.com/feed
infertilite
İneklerde bazı infertilite olguları bireysel görülmekle beraber,
özellikle epidemik enfeksiyonlara, bakım ve beslenme şartlarına
bağlı olanlar bir sürü sorunu olarak ortaya çıkabilir.
Yazı: Prof. Dr. Adem Şenünver
infertilite sığır yetiştiriciliğinin
başta gelen sorunlarından bir tanesidir.
Etyolojisinin çok karışık olması nedeniyle
infertilite olgularında, spermatogenesis
ve oogenesisten başlanarak, postpartum
döneme kadar uzanan tüm reproduktif
olayların incelenmesi gerekir. Bunların
yanı sıra, hayvanların yaşam refahlarının
da sağlanması gerekir. Barındırma, bakım
ve besleme şekillerinin fertilite yönünden
önemi gözden uzak tutulmalıdır. Bazı
infertilite olguları bireysel
İnfertilite sorunu
görülmekle birlikte, özelliksürü çapında
le epidemik enfeksiyonlara,
gözden geçirilerek
bakım ve beslenme şartlaele alınmalıdır.
İNFOVET 42-43
rına bağlı olanlar bir sürü sorunu olarak
ortaya çıkabilirler. İnfertilite sorunu sürü
çapında gözden geçirilerek ele alınırsa
bazı parametreler bu konu hakkında bir
fikir verebilir.
Fertilitesi normal bir sürüde ortalama olarak;
> İki doğum arası süre yaklaşık olarak 365400 gündür,
> Doğumla östrus arası yaklaşık olarak
30-35 gündür,
> Doğumla yeniden gebelik arası yaklaşık
60-90 gündür,
> İlk tohumlama veya aşımla sonrası gebelik
oranı yaklaşık olarak % 60-65 oranındadır.
Sürü fertilitesini korumak ve ekonomik
kayıplardan kaçınmak için;
> Doğum sonrası 60 gün geçtiği halde
östrus göstermeyen,
> Seksüel siklusları düzensiz olan inekler,
> Normal dışı akıntı gösteren,
> Güç doğum veya puerperal bir enfeksiyon geçiren hayvanların muayene ve
tedavilerinin acilen yapılması,
> Abortus yapan ineklerin gözden geçirilerek muayenelerinin yapılmasını sağlamak,
> İnfertilite nedeni olan birçok doğmasal ve
edinsel anatomik bozukluğun sağıtımı yoktur.
Bunlardan doğmasal olanlar agenesis,
hipolazik ovaryumlar, freemartinusmus,
BÜYÜKBAŞ BESLENME
*
FONKSİYONEL
İNFERTİLİTE
Çoğu anöstrus olgularından korunmak ve sağıltımda
başarı sağlamak için öncelikle besleme ve barındırma
şartlarının düzeltilmesi başlıca koşuldur.
beyaz düve hastalığı, hermafrodismus veya oviductun aplazisi olarak sayılabilir. Edinsel olanlar ise, yaygın ova-bursal yapışmalar, uterusun
barsak omentum ve karın duvarına yapışmaları
ve ender olmakla beraber ovaryum tümörleri
görülebilir. İnekler poliöstrik hayvanlar olup,
infantil çağ, gebelik ve patolojik durumlar
dışında 18-22 günlük (ortalama 21 gün) seksüel
siklus gösterirler. Siklusun östrus evresi tohumlamanın yapıldığı veya boğayı kabul ettiği
ve gebe kalma şansının bulunduğu dönem
olup, 12-24 saat (ortalama 18 saat) sürer. Ovulasyon ise östrus bitiminden 5-15 saat (ortalama 10 saat) sonra şekillenir. Ovulasyondan
sonra şekillenen corpus luteumun büyüklüğü
ve ağırlığı siklusun 3-12 günleri arasında artar;
16-18 günlerinde sabit kalır ve bu günlerden itibaren uterus kaynaklı “luteolysin”in luteolitik
etkisi hızla regrese olarak küçülür ve siklusun
folliküler evresi tekrar başlar.
Hayvan gebe kalmadıkça ve patolojik bir
durum ortaya çıkmadıkça, seksüel siklusu periyodik olarak devam eder. Seksüel siklusun bu
düzeni, periferal kan-süt örneklerinde, başta
steroidler olmak üzere hormon düzeylerini
ölçülmesi ile izlenebilir. Gebelik ve doğumu
takiben ilk östrus ortalama 3 hafta sonra şekil-
İNFOVET 44-45
lenir. Ancak bu ilk östrus belirtileri ineklerin
ancak % 20’sinde belirgindir. Doğum sonrasında ovaryumların fonksiyonlarını olumlu veya
olumsuz şekilde etkiliyen birçok faktör vardır.
Özellikle bakım ve beslenme
koşullarının bozuk olduğu
sürülerde çok sayıda
hayvanda birden görülebilir.
Yetersiz ve dengesiz
beslenen, vitamin ve mineral
madde noksanlığı çeken
yetiştirmelerde anösturus
olgusu birçok hayvanda
birden ortaya çıkabilir. Buna
karşılık süt ineklerinden
daha fazla verim alabilmek
için yapılan kesif yemleme
ve entansif bakım
zorlamaları kistik ovaryum
ihtimallerini artırmaktır.
Fonksiyonel bozukluklar,
özellikle hipofiz bezi ile
ovaryumlar arasındaki
karşılıklı etkileşmelerin
aksamasına bağlı olarak
ortaya çıkarlar.
ANÖSTRUS
Anöstrus seksüel siklusların şekillenmemesi
ve buna bağlı olarak östurusun görülmemesi
sorunudur. Normalde infantil düvelerde, gebe
ve erken puerperiumdaki ineklerde fizyolojik
bir anöstrus görülür. Bunların dışında seksüel
siklusların kesilmesi veya östrus belirtilerinin
görülmemesi olguları bir infertilite sorunu
olarak ortaya çıkmaktadır. Anöstrus, tohumlama öncesinde ve sonrasında olmak üzere
iki dönemde incelenebilir: İlk gruptakiler,
beklenen aşım tarihine kadar östrus belirtisi
göstermeyenlerdir. Postpartum evredeki
ineklerin yanı sıra, düveler de bu grupta sayılabilirler. İkinci gruba ise, tohumlama sırasında
gebe kalmadığı halde östrus göstermeyen
inekler girer. Bu hayvanlar aşımı izleyen 36 gün
veya daha sonrasında yeniden
östrus gösterirler veya yapılan
Abortus yapan
ineklerin gözden
gebelik muayenesinde gebe olgeçirilerek her
madıkları ortaya çıkar. Yapılan
türlü muayeneleri
çalışmalara göre aşım sonrası
yapılmalıdır.
gebelik olmadıkça ve
patolojik bir durum
şekillenmedikçe, seksüel
siklus devam eder.
bu düzen periferal
kan-sütte hormon ölçülmesi
ile izlenebilmektedir.
BÜYÜKBAŞ BESLENME
anöstrus sorununa, öncekine kıyasla daha
fazla rastlanılabilir.
Anöstrus, gebe kalma yönünden gecikmelere, doğumlar arasındaki sürenin uzamasına
ve dolayısıyla verim kaybına neden olan bir
sorundur. Her postpartum anöstrus olgusunda, en az 30 günlük bir kayıp ortaya çıkmaktadır. Tohumlamayı izleyen anöstrus olgularında
ise, en az iki siklus, diğer bir deyişle 42 günlük
bir kayıp göz önünde tutulmalıdır. Yetiştirici
tarafından, östrusun beklenen zamanda görülmemesi şikayeti ile sunulan ineklerde, bu olgu
aslında iki türlü ortaya çıkabilir. Hayvanda ya
siklik fonksiyon durmuştur ve dolayısıyla östrus belirtileri yoktur; ya da siklik işlevler devam
etmektedir, ancak östrus belirtileri izlenememektir (suböstrus).
Uterus endometriyumundan
luteolizin salgısını
engelleyen Kronik purulent
endometritis gibi yangısal
durumlarda anöstrus
görülmektedir.
Anöstrusun çeşitli nedenleri vardır: İlk ve
ikinci yavrusunu yapan ineklerde, daha yaşlılara nazaran inaktif ovaryumlara bağlı hakiki
anöstrus olguları daha sık görülmektedir. Buna
karşılık, 5 yaşından büyük olan ineklerde postpartum anöstrus dönemi daha uzun olmaktadır. İnek ve düvelerde beslenme düzeyinin
ve özellikle enerji alımının östruslar üzerinde,
ovaryum fonksiyonlarını etkilemesi nedeniyle
önemli etkisi bulunmaktadır. Yapılan çalışma
larda, güç doğumlardan sonra yüksek verimli
ineklerin, düşük verimli olanlara kıyasla siklik
fonksiyonlara daha geç başladığını ortaya konmuştur. Buna karşılık, kötü bakım ve besleme
nedeniyle az süt veren hayvanlarda da anöstrus
olaylarına sık rastlanmaktadır. Yavrusunu emziren ineklerde, emzirmeyenlere kıyasla siklik
faaliyetler daha geç başlamaktadır.
Anöstrus daha çok kış, erken ilkbahar, yaz
sonu ve sonbahar aylarında beslenme yetersizliği ve ineklerin izlenme güçlüğü nedeniyle
daha sık görülmektedir. Ovaryumların luteal
kistleri ile bazı foliküler kist olgularında
anöstrusa rastlanmaktadır.
Uterus endometriyumundan luteolizin
salgısını engelleyen çeşitli yangısal durumlar-
İNFOVET 46-47
da da anöstrus görülmektedir. Kronik purulent
endometritis (pyometra) olguları buna örnek
olarak verilebilir. Nadir olmakla beraber,
ovaryumlardaki foliküler dokunun doğmasal
eksikliği de anöstrus ile seyreder. Hayvana acı,
ağrı veren ve yem yemesini engelleyen bazı
genel hastalıklar ile aşırı soğuk ve sıcaklar da
östral siklusların devamlılığını engelleyen diğer
önemli bir dizi faktörlerdir. Sürünün büyüklüğü ve barındırma şartlarına bağlı olarakta da
anöstrus bulguları farklı seyirler gösterir.
Özet olarak söylemek gerekirse, ineklerdeki anöstrüs sebeblerini aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
> Yaş
> Beslenme durumu
> Süt verimi
> Emzirme
> Mevsim etkisi
> Kistik ovaryumlar
> Uterusun patolojik durumu
> Genetik faktörler
> Kronik hastalıklar
> Östrusun iyi gözlenmemesi
Anösturus, ovaryumların ve tubular genital
kanalın rektal yolla muayenesi ve siklik
fonksiyonlarının devamlılığının, imkanlar
elverdiğince süt-progesteron
düzeylerinin ölçümü ile
Anöstrus, gebe
kalma yönünden
anlaşılır. Ovaryumdaki corpus
gecikmelere neden
luteumun siklik yada patolojik
olabilen önemli
olup olmadığını araştırmak
bir sorundur.
*
Ovaryum atrofisinin
görüldüğü olgularda hormon
ejeksiyonları etkisizdir ve
hatta zararlı olabilir. Hakiki
anöstrus olguları için çeşitli
hormon tedavileri önerilse
de ancak bunlardan hiç biri
tek başına kesin etkili değildir.
Sağlıklı bir sürü yetiştirmek
istiyorsak en önemlisi çiftlik
yönetimini en iyi şekilde yerine
getirmemizdir. Buradaki en
büyük sorumluluğun çiftlik
veteriner hekimine düştüğü
unutulmamalıdır..
BÜYÜKBAŞ BESLENME
30
Postpartum anöstrus
olgularında yaşanan
kaybedilen gün sayısı
için gerektiğinde 10 gün sonra rektal muayenenin yapılması gerekir. Rektal muayeneden
sonra ovaryumlarda corpus luteum bulunup
bulunmadığına göre, anöstrüslu hayvanları iki
gruba ayırmakta yarar vardır.
A. Hayvanın ovaryumlarında fonksiyonel bir
corpus luteumun bulunduğu olgular
> Gebelik
> Suböstrus
> Siklusun 6-8. günleri
> Luteal kist yanlışlıkla copus luteum olarak
yorumlanabilmektedir
> Patolojik bir durumuna bağlı kalıcı corpus
luteum oluşması
> Pyometra, mumifye veya masere fötus
> Uterusta patolojik bir durum bulunmaksızın şekillenen kalıcı corpus luteum
B. Hayvanın ovaryumlarında fonksiyonel bir
corpus luteumun bulunmadığı olgular
> Hakiki anöstrus; inaktif ovaryum
> Suböstrus; siklusun 19. gününden sonra 5.
gününe kadar
> Follüküler kist
> Diğer durumlar hipoplazik ovaryum, freemartinusmus, tümörler
Suböstrus olgularında, genital organlardaki
siklik işlevler devam ettiği için ovaryumlarda
çoğunlukla corpus luteuma rastlanır ya da genital kanalda hayvanın östrusa yakın (proöst-
İNFOVET 48-49
rus), östrusta veya hemen sonrasında olduğuna dair tipik değişiklikler palpe edilebilir.
İnaktif durumlara bağlı hakiki anöstrüs
olgularında ise, her iki ovaryum da küçüktür
ve üzerlerinde siklik faaliyetlere ait belirti
bulunmaz. Ovaryumlarda corpus luteum yer
almadığı gibi, uterus küçük ve yumuşaktır. Uterusa bağlı gebelik, pyometra, mumifiye-masere
fötus, doğmasal anomaliler gibi durumlarda ise
tanın konulması şarttır.
Anöstrus sağaltımında tanının konulması
çok önemlidir. Çoğu anöstrus olgularından
korunmak ve sağıltımda başarı sağlamak için
öncelikle besleme ve barındırma şartlarının
düzeltilmesi başlıca koşuldur. Freemartinusmus, beyaz düve hastalığı, bileteral hipoplazi
ile diğer doğmasal anomalilerin sağaltımı
mümkün değildir. Buna karşılık pyometra ve
mumifiye fötus olguları çoğunlukla sağaltılabilir. Keza, kistik ovaryumlar için de uygun
sağaltım yöntemleri mevcuttur.
Düvelerdeki ovaryum atrofileri başta enerji ve
protein noksanlığı gibi beslenme bozukluklarına
bağlı olup, öncelikle fosfor olmak üzere, mineral
ve iz elementlerin noksanlığı araştırmalıdır. Yine
genç ineklerde, laktasyonun en yüksek olduğu
dönemlerde ovaryum atrofisi görülebilir. Rasyonun
Sağlıklı bir sürü
yetiştirmek istiyorsak
düzeltilmesi ve mineral
en önemlisi çiftlik
madde ile iz element ilavesi
yönetimini en iyi şekilde
gayet etkilidir. 
yerine getirmemizdir.
Bir çiftlikteki
management
problemleri
> Östrus tespitinin yetersiz
olduğu durumlar
> Yanlış zamanda tohumlama
(çok erken östrus dönemi, çok
geç östrus dönemi, östrusda
olmayış, erken PP dönem)
> Yanlış senkronizasyonresenkronizasyon programları
> Spermanın kalite, sayı, depo ve
muhafazasında yapılan hatalar
> Uygun olmayan tohumlama
> İmmunolojik faktörler,
antisperm antikor, inbreeding
> İnek konforunun yetersizliği
> Geçiş döneminin kötü
planlanmış olması
> Yanlış besleme; fazla ya da
yetersiz protein
> Yemdeki mikro besin
elementlerinin noksanlığı
> Mastitis ve topallıklar
> Çevresel faktörler
- Sıcaklık stresi
- Prostoglandin ve
kortikostreoid, östrojen
- Fertilizasyon her zaman
etkilenmek zorunda değildir.
- Foliküler dinamik bozulur;
steroidojenik kapasite azalır.
- Uterusa kan akımı azalır,
uterus ısısı yükselir, besin
maddeleri giderek azalır, atık
ürünler artar.
REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
Etçi ve süt
sığırlarında viral,
bakteriyel ve solunum
hastalıkları
Bu çalışmada, sığırlar için yüksek önem teşkil
eden hastalıklardan ve ‘doğal’ yem katkılarıyla
sağlanabilecek korumadan bahsedilmektedir.
Sığırlar yoğun bir
şekilde birçok
dış ve iç parazite
maruz kalmaktadır.
İNFOVET 50-51
Sığırlar, birçok ülke için en önemli besi
ve süt hayvanı türü ve önemli bir ekonomik
getiri kaynağıdır. Dünyadaki sığır varlığının 1.5
milyar olduğu tahmin edilmektedir. Bunların
bir milyardan fazlası tropik ve subtropik bölgelerde yaşamaktadır. Yaşadıkları bölgelerde bu
hayvanlar yoğun olarak birçok dış ve iç parazite
maruz kalmaktadır. Bu parazitler sığırların
hem sağlıklarını, hem de verimlerini önemli
derecede etkilemektedir. Enfeksiyöz hastalıklar da önemli bir ekonomik kayıplara sebep
olmaktadır. Bu çalışmada, önemli hastalıklardan ve ‘doğal’ yem katkılarıyla sağlanabilecek
korumadan bahsedilmektedir.
Enfeksiyöz Hastalıklar
Sığırlar, başta bakteriyel ve viral enfeksiyonlar olmak üzere, çeşitli solunum ve bağırsak
hastalıklarına duyarlıdır.
Solunum Hastalıkları
Sığırlarda, solunum yolu hastalıklarına yol
açan bakteriyel etkenlerin başında pastörella
ve mikoplazmalar gelmektedir. Pasteurella
multocida ve P. haemolytica’nın yer aldığı
pnömonik pastörelloz, “shipping fever/nakliye
humması” adıyla da bilinmektedir. Mikoplazmalar, Avrupa, Asya ve Afrika’da enzootik
olarak seyreden bulaşıcı sığır plöropnömonisine neden olmaktadır. Sığırların enfeksiyöz
rinotrakeiti (IBR) de sığırlarda yaygın görülen
bir hastalıktır. Başta genç besi hayvanları olmak
üzere, hemen her yaşta görülebilir.
Bağırsak Hastalıkları
Sığır sürülerindeki ekonomik kayıpların
başında gelmektedir. Besicilik giderek daha
yoğun olarak yapılmakta olduğundan, gelecekte daha da önemli hale gelecektir. Bağırsak
enfeksiyonları, yeni doğan hayvanların yanı sıra,
yetişkinlerde de görülmektedir. Escherichia coli,
yeni doğanların en önemli patojeni olarak kabul
edilmektedir. Özellikle 2-10 günlük buzağılarda
ishale neden olmaktadır. Clostridium perfringens danalarda ishal ve enterite neden olur. Salmonelloz, sığırlarda ciddi ve süregelen bir problemdir. Bunun nedeni, Salmonella türlerinin
(S. dublin, S. enteriditis, S. typhimirium) sığır
vücudunda yerleşmeye meyilli olması ve taşıyıcı
hayvanlarda önemli bir enfeksiyon kaynağı olmasıdır. Rotavirüs de, yeni
doğanlarda toplu enterit
Bağırsak
enfeksiyonları, yeni
vakalarına yol açan yaygın
doğan hayvanların yanı
bir patojendir. Sığırların visıra, yetişkinlerde de
rüslü ishali (BVD-mukozal
görülmektedir.
hastalık), sığırlarda akut erozyonlu stomatit,
gastroenterit ve ishal ile seyreden bir enfeksiyöz
hastalık olup, her yaşta görülebilmektedir.
Mastit
Aslında bakteriyel bir hastalık olup, mikoplazmalar, mantarlar ya da algler de bu hastalıktan
sorumludur. Meme bezlerinin enfeksiyonu sonucu gelişir. Subklinik mastit en yaygın formdur.
Klinik mastitten çok daha yaygın olarak görülür.
Memede yangı belirtilerine ve sütte değişikliklere rastlanmaz. Süt verimi ve kalitesi düşer.
Etkenler: Streptococcus agalactiae, Staphylococcus aureus, Mikoplazma ve Pastörella başta
gelir. Çevresel mastit, Escherichia coli, Micrococcus sp., Enterobacter sp., Nocardia, Citrobacter,
Proteus, Pseudomonas, Serratia sp. ve Klebsiella
sp. gibi koliformlar tarafından oluşturulur. Maya
ve mantarlar da memeyi sıkça enfekte edebilir.
Yine, Staphylococcus aureus mastiti düvelerde,
doğum öncesi yaygın olarak görülür.
Mastit nedeniyle oluşan kayıplar
1. Süt verimindeki düşüş, subklinik ya da
klinik mastite bağlıdır. Mastite bağlı giderlerin
%70’i süt verimindeki azalma nedeniyledir.
2. Antibiyotik kalıntısı nedeniyle atılan süt
mastitin maliyetlerinin başında gelir. Atılan süt
ve süt verimindeki azalma, mastitin yol açtığı
*
Malıgn ödem
Clostridium septicum; C.
chauvoei, C. perfringens,
C. sordellii ve C. novyi
ile birlikte malign ödem
oluşturur. Malign ödem
yaraların toprakla
kontaminasyonu sonucu
gelişir. Derin yaralar,
kastrasyon yaraları ve
doğum sırasında oluşan
yaralanmalar yüksek risk
taşımaktadır. Enfeksiyon,
yeni doğanlarda, göbeğin
enfekte olması sonucu ve
asepsinin sağlanmadığı
enjeksiyonlar da gelişebilir.
Vücuda giriş bölgesinde
toksin üretilir. Bu toksinler
aşırı derecede terlemeye,
kan ya da berrak sıvı
toplanmasına ve gangrene
bağlı doku ölümüne yol açar.
Toksinler kana karışarak
ateş, güçsüzlük titreme ve
ölüme neden olur.
REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
kayıpların %85’i;
> ilaç ücretleri,
> İşçilik ücretleri,
> Iskartaya çıkarma ve ölümlere bağlı şekillenen kayıplar,
> Süt kalitesindeki düşüş, artan somatik
hücre sayısı, meme içi enfeksiyona bağlı süt
yağı oranında azalma ve meme içi enfeksiyona
bağlı süt proteinindeki azalma nedeniyledir.
Mastit kontrol programlarının uygulanması bazen zordur; çünkü kayıpların %70’i
besici tarafından fark edilmemektedir.
Sığırlarda Paratüberküloz (John’s Disease)
Mycobacterium paratuberculosis adlı
bakteri tarafından oluşturulur. Bu bakteri
lenf nodüllerine yerleşir. Önü alınamayan
ishal nedeniyle hastalık, diğer hayvanlara
da bulaşır. Bu enfeksiyon, uzun süre fark
edilememesi ve ishal başladıktan sonra da
geç kalınmış olması nedeniyle, genellikle ölümcüldür. Birçok ülkede, ihbarı
mecburi bir hastalık olup, hasta hayvanlar
kesime sevk edilir.
Sığırlardaki Klostridiyal Enfeksiyonlar
Clostridium cinsinden bakteriler
tarafından oluşturulur. Klostridiyumlar
çevrede yaygın olarak bulunur ve normalde toprak ve dışkıda mevcutturlar. Dış
ortamda uzun süre canlı kalabilen sporlar
oluştururlar. Gastrointestinal kanalda
ve sporlar halinde sağlıklı hayvanların
dokularında da bulunurlar. Hastalık,
bu bakterilerin (yara, bere, yutulma ile)
vücuda girmesiyle başlar. Vücut kondüsyonuna bağlı olarak da, bakteriler çoğalır
ve/veya toksin oluşturur.
Tetanoz
Genellikle, derin yaraların kontamine olması sonucu gelişir. Kastrasyon ve boynuz
kesimi ve hatta doğum sırasında oluşabilecek yaralar da risk oluşturmaktadır.
Clostridium tetani bu yaralarda çoğalır ve
sinir sistemini etkileyen bir toksin salgılar.
Bu durumda başlı olarak, iskelet kasları
kasılır. Solunumun durmasına bağlı olarak
da ölüm gerçekleşir.
Yanıkara
6 aylıktan 2 yaşa kadarki genç hayvanlarda görülür. Aşırı derecede beslenen
gelişmekte olan hayvanlarda daha sık
rastlanır. Clostridium chauvoei sporları
İNFOVET 52-53
sağlıklı hayvanların kas dokularında latent
olarak yaşamaktadır.
Enterotoksemi
(Yumuşak Böbrek Hastalığı)
Enterotoksemiye yol açan mikroorganizmalar bağırsağın normal florasından olup,
burada düşük sayılarda bulunurlar. Bunlar
az miktarda toksin üretebilir ve normal
koşullarda da bağırsak hareketleri ile atılır
ya da antikorlar tarafından inaktive edilir.
Yemdeki ani değişiklikler, aşırı besleme,
hızlı yeşeren meralar ya da genç tahıl
ürünleri ve dane ağırlıklı yemle besleme
bakterilerin hızla çoğalmasına yol açar.
Toksemi, besinlerin bağırsaklardan geçişi
yavaşladığında ya da mikroorganizmaların
çoğalıp daha hızlı toksin üretmeleri söz
konusu olduğunda gerçekleşir.
Enterotoksemi, D tipi Clostridium
perfringens‘in proliferasyonu ve bağırsakta toksin üretimi sonucu ortaya çıkar. Bir
dizi toksin üretilir. Bunların en önemlisi
kan damarlarını ve sinir sistemini tahrip
eder. Hastalık daha çok, iyi kondisyondaki
genç, çabuk gelişen ve zengin içerikli yemle
beslenen hayvanlarda görülür. Hastalığın
belirtileri ishal, böğürme, düşkünlük ya da
durgunluk, körlük, konvülziyonlar ve ölümdür. Hayvanlar bir belirti göstermeksizin
ölmüş olarak bulunabilirler.
Kara Hastalık
Karaciğer tahribatı sonrasında gelişir (göç
eden karaciğer kelebeklerinin Clostridium
novyi‘nin çoğalıp, toksin üretmesine yol açması gibi). Toksinler ciddi karaciğer hasarı
ve ölüme neden olur.
Botulizm: Clostridium botulinum çürümekte olan hayvan ve bitkilerde bulunur.
Bu çürüyen maddelerde Clostridium
botulinum tarafından toksin oluşturulur.
Hayvanlar toksini yutarak hastalığa yakala-
Klostridiyumlar çevrede
yaygın olarak bulunur;
normalde toprak ve
dışkıda mevcuttur. uzun
süre canlı kalabilen
sporlar oluştururlar.
nırlar. Toksinin en yaygın kaynağı, fare ve
kuş karkaslarıyla kontamine olmuş yem ya
da kemiklerin çiğnenmesidir. Botulinum
toksini yumuşak bir paralize neden olur.
Hayvan çiğneyemez ya da yutamaz; salyası
akar. Solunum kaslarının paralizi sonucu
ölüm gerçekleşir.
Leptospiroz
Leptospira bakterileri tarafından oluşturulan bulaşıcı bir hastalıktır. 200’den fazla
Leprospira suşu bulunmaktadır. Daha
çok sıcak ve nemli bölgelerde görülür.
Leptospiroz dış ortamla temasta olan ya da
sığırlarla çalışan çiftçi, besici, veteriner hekim, mezbaha çalışanları, kanalizasyon çalışanları gibi insanlarda görülen bir meslek
hastalığıdır. Sütçü ve etçi besi sığırlarından
sıklıkla izole edilen iki Leptospira suşu
bulunmaktadır; Leptospira hardjobovis ve
Leptospira pomona.
Ekonomik kayıp: Leptospiroz aşağıdaki nedenlerden dolayı ciddi ekonomik kayıplara
neden olabilir:
> Mastit vakalarında artış ve süt veriminde belirgin azalma
> Sütçü ve etçi sürülerde abortlara bağlı
olarak buzağılama yüzdesinde azalma ve
danalarda yüksek mortalite oranları
> Besicinin hastalıkla enfekte olması.
Besicinin işten uzak kalması ve tedavisi için
yapılan masraflar
Vibriyoz (Sığırların Veneral
Kampilobakteriyozu/BVC)
Sığırların önemli bir enfeksiyöz veneral
enfeksiyonudur. İnfertilite ve abortların ana
nedenlerindendir. Tüm dünyada yaygındır.
Besi sığırlarının % 40’ından fazlasında vibriyoza bağlı infertilite görülür. Verim etkinliğinin, besi sığırlarında önemli bir ekonomik
faktör olması nedeniyle, vibriyoza bağlı buzağı kayıpları başarı ve başarısızlık arasındaki
farkı oluşturur. Vibriyoz, Campylobacter
fetus tarafından oluşturulur ve enfekte boğaların şüpheli inek ve düvelerle çiftleşmesi
ile yayılır. Boğalarda bağışıklık kolay kolay
gelişmez ve bu hayvanlar bir belirti göstermeksizin uzun süre enfekte kalabilirler.
Vibriyoza bağlı ekonomik kayıplar: Bunlar,
enfekte besi ve süt sığırı sürülerinde verim
düşüklüğü şeklinde değerlendirilebilir.
Özellikle enfeksiyonun ilk yılında büyük
*
Buzağı İshali
çaplı ekonomik kayıplara neden olabilir. Etçi
sığırlarda ilk yılın bürüt kârı % 65 kadar düşebilir.
Bruselloz (Bang Hastalığı)
Sığırların reprodüktif sisteminin bir enfeksiyonudur. Nedeni, Brucella abortus‘tur. Bu bakterinin meme, uterus, lenf bezleri, testisler ve
yardımcı seks bezlerine afinitesi vardır. Uterusa olan affinitesi nedeniyle, abortlar hastalığın
normal semptomudur. Süt veriminde düşüş
ve canlı ağırlık artışında azalma da sık görülür.
Boğalardaki en önemli bulgu, epididimittir.
Bruselloz şüpheli hayvanlara öncelikli
olarak, enfekte hayvanların temasıyla bulaşır.
Temelde enfekte bir sığır, hastalığı sadece
doğum ya da abort zamanında/sırasında
bulaştırabilir. Atılan fetüs, plesenta zarları-sıvıları ve enfekte bir sığırın doğum ya da düşük
yapması sonrasında uzun süre kalıcı olabilen,
vaginal akıntılarda bol miktarda bulunan
virülant Brusella mikroorganizması bulunur.
Bunlar, diğer hayvanlarla enfekte hayvanların
akıntılarıyla ve bulaşık ortamlarda bulunan
hayvanlar aracılığıyla bulaşır. Enfekte hayvanlardan elde edilen süt ve kolostrum, buzağılar
ve insanlar için hazır bir enfeksiyon kaynağıdır. Bir hayvan ya da sürünün teste sokulup,
enfeksiyon taşımadığı belirlense bile, bazı
hayvanlarda enfeksiyon inkübasyon döneminde olabilir. Brusella ile enfekte anneden doğan
buzağıların küçük bir yüzdesi düve olana kadar
hastalığı vücudunda taşıyacaktır. Düvenin
gelişimi süresinde serolojik testler negatif
çıkabilir. Yine de, düve gebe kaldığında abort
yapabilir ya da doğum sırasında seropozitif
olabilir ve enfeksiyon kaynağı haline gelebilir.
Bu nedenle, besicinin satın aldığı ve serolojik
olarak negatif olan düveler aslında latent bir
enfeksiyon taşıyor olabilir.
Antraks
Akut, enfeksiyöz bir bakteriyel hastalıktır.
Tüm yaş ve sınıftaki hayvanlarda ölümlere neden olabilir. Nedeni Bacillus anthracis‘tir. Havayla temas ettiklerinde çok dayanıklı sporlar
oluşturur. Bu sporlar toprakta yıllarca kalabilir
ve antrakslı bir karkasın çevresindeki alanı bulaşık hale getirebilir. Merada otlayan hayvanlar
tarafından ağız ya da burun yoluyla alındıktan
sonra yutulur ve vücutta açılırlar. Vücutta hızla
çoğalarak kan dolaşımına geçerler ve ateş ve
ani ölümlere neden olurlar.
Antraksın insidansı azalmaktadır. Yine de,
hastalığın doğası nedeniyle, salgın ihtimali
her zaman mevcuttur. Antraksın ne zaman
görüleceğini tahmin etmek
zordur. Bununla birlikte,
İshalin nedeni ne
olursa olsun, bağırsak
bazı ipuçları söz konuyüzeyi tahrip olur ve
sudur. Anızlı otlaklarda
önemli miktarlarda sıvı
görülebilse de, gür çayırlı
kaybı gerçekleşir.
Buzağılardaki en yaygın
hastalık semptomudur ve
genellikle doğumdan sonraki
ilk ayda görülür. Dışkı
beyaz, sarı, gri ya da kanlı
olabilir ve genellikle kötü
kokuludur. İshale birçok
mikroorganizma neden
olabilir ve bu etkenlerden
birkaçı hayvan vücudunda
mevcut olabilir. Rota gibi
virüsler buzağı ishallerinin
en yaygın nedeni olmakla
birlikte, kriptosporidiya ve
koksidiya gibi protozoalar
ve Salmonella ve E. coli
gibi bakteriler de sorun
oluşturabilir. İç parazitler
daha yaşlı danalarda
sorun oluşturur. İshalin
nedeni ne olursa olsun,
bağırsak yüzeyi tahrip
olur ve önemli miktarlarda
sıvı kaybı gerçekleşir.
Sonuçta da, buzağı kısa
sürede dehidrate olur;
elektrolit dengesi bozulur;
enerji rezervleri tükenir
ve hayvanlar şoka girip
ölebilirler.
Bruselloz hastalığında,
bir hayvan ya da sürünün
teste sokulup, enfeksiyon
taşımadığı belirlense
bile, bazı hayvanlarda
enfeksiyonun inkübasyon
döneminde olabilir.
REFARM BİYOGÜVENLİK KÖŞESİ
*
Şişkinlik
Taze, bol yeşillikli ve
özellikle de legimünöz
içeriği fazla olan meralarda
otlarken görülebilen bir
risktir. Ruminantlar normal
sindirim işlemi sırasında
yüksek miktarlarda gaz
üretir. Bu gaz ya ağızdan
atılır ya da gastrointestinal
sisteme iner. Rumenden
gaz geçişini engelleyen bir
durumda şişkinlik oluşur.
İlerlemiş vakalarda hayvan
yatar. Bu aşamada ani ölüm
gerçekleşir. Bunun nedeni
şişkin rumenin akciğerlere
basınç yapması, solunumu
ve dokulara oksijen gidişini
etkilemesi ve kan dolaşımını
engellemesidir.
Grofarm® ve
Vitalfarm®’ın birlikte
kullanımı diğer viral ve
bakteriyel patojenleri
uzaklaştıracaktır.
meralarda da ortaya çıkabilir. Yaz ve sonbahar
aylarında daha sık rastlanmaktadır. Yine de, yağışlı havaları takiben de ortaya çıkar. Hastalığın
ortaya çıkabileceği zamanla ilgili bu belirsizlikler, meradaki hayvanlarda görülen ani ölümlerde antraks şüphesini akla getirmelidir.
Enterotoksemi ve Şişkinlik
Şişkinlik ve enterotoksemi tamamen farklı
olmakla birlikte, aynı meralarda otlamaya bağlı
olarak, genellikle birlikte görülür.
Sığırların Solunum Yolu Hastalığı
Bakteriler, virüsler
tarafından tahrip edilmiş
solunum yolu epitel
hücrelerine kolayca
tutunabilir ve immün sistem
akut yangı geliştirerek bu
duruma tepki verir.
İNFOVET 54-55
Hastalığın semptomları bazen neredeyse
fark edilemezken, bazen hayvanlar ölü olarak
bulunabilir. Hastalığın şiddetine göre hayvanlar yem yemez; ateş, öksürük, burun akıntısı,
depresyon ve solunum güçlüğü vardır.
Stres önemli bir predispoze faktördür. Besi
hayvanlarında yeme geçtikten sonraki ilk 4
haftada görülür. Başta sığırların enfeksiyöz
rinotrakeit (IBR) virüsü ve pestvirüsü olmak
üzere virüsler ve pastörella ve hemafilus gibi
bakteriler hastalığı bir başlarına ya da birlikte
oluşturabilirler. Antibiyotikler virüslere etkili
değildir; fakat, viral enfeksiyonlar sıkça sekonder bakteriyel enfeksiyonlarla komplike olur.
Her ihtimale karşı, geniş spektrumlu antibiyotiklerin kullanılması yarar sağlayabilir.
Besiciler için mevcut seçenekler
> Virüslere etkili ilaç yok
> Geniş spektrumlu antibiyotik gerekliliği
> Antibiyotikler bakteriyel, mikoplazmal, klostridiyal ve solunum problemlerini çözebilmeli
Tedavide, destekleyici uygulamalar ve pnömoni (Clostridia, Haemophilus, Pasteurella,
Streptococcus, Salmonella, Listeria, solunum
yolu korona virüsleri), ishal (Salmonella, E. coli)
ve Chlamydia gibi sekonder enfeksiyonlara karşı
antimikrobiyal kullanılması gerekmektedir.
Mevcut seçeneklerle ilgili sorunlar/
Antibiyotiklere direnç
Antibiyotiklerle tedavi, suşların duyarlılığının istikrarlı olmaması nedeniyle oldukça zordur. Yukarıda bahsedilen sekonder
enfeksiyonlar antibiyotiklere kolayca direnç
kazanabilmektedir. Ayrıca, enfeksiyonların
tedavi edilebilmesi için tüm sekonder enfeksiyonlarla aynı anda mücadele edilmesi gerekir.
Antibiyotiklerin çoğu bu çoklu patojenlere
karşı etkili değildir. Veteriner hekimlerin de,
yukarıdaki sorunlara karşı antibiyotik seçimleri oldukça zordur. Belki de, böyle tam bir
seçenek mevcut değildir.
Vitalfarm® bitkisel ürünlerden oluşan
doğal bir yem katkısıdır. Yukarıda bahsedilen
Mycoplasma, Pasteurella, Haemophilus, Strep-
tococcus, Actinobacillus, Staphylococcus, Listeria ve Bordetella ile Clostridia ve Salmonella
gibi enterik sorunların tümüne etkilidir.
İmmünite parametreleri/Konak hayvan
ve patojen arasındaki mücadele
Hayvanlar bakteriyel ve solunum yolu
enfeksiyonlarına karşı iyi bir doğal savunma
mekanizmasına sahiptir. Havadaki büyük
partiküller burun boşluğunda ve üst solunum
yolunda tutulurken, küçük partiküller alt dolunum yoluna dağılır. Bu partiküller solunum
yolundaki yapışkan mukus tarafından tutulur
ve solunum yolundaki tüycükler kanalıyla geri
süpürülür. Makrofajlar patojenleri hapsederek
öldürür. Bunun dışında, solunum sistemi esansiyal yağ asitleri gibi birçok madde ile kaplıdır.
Bu maddelerin bakterisit etkileri vardır. Yine
de, virüsler ve bazı bakteri ve mantar sporları
alt solunum yolunun daha da derinlerine doğrudan inebilmektedir. Çalışmalar, bakterilerin,
virüsler tarafından tahrip edilmiş solunum
yolu epitel hücrelerine kolayca tutunabildiğini
göstermektedir. Vücudun immün sistemi akut
yangı geliştirerek bu duruma tepki verir. Bu
tepki yetersiz kalırsa, patojenler kan dolaşımına geçerek tüm vücuda ulaşırlar.
Solunum sisteminin bağışıklığı ve
imnnümosupresyon
Daha önce bahsedilen ve spesifik olmayan
savunma mekanizmalarından başka solunum
sistemi boyunca lokal lenf dokusu bulunur. Bu,
patojenin yok ederek solunum sistemini korur
ve genel immün sistemi uyarır. Lokal olarak
salgılanıp kana salınan antikorlarla birlikte,
immün sistem elemanlarından doğal hücre yok
ediciler, interferonlar ve makrofajlar da immün
yanıtın verilmesinde görev alır.
Çeşitli immünosupresif ajanlar (virüs,
mikotoksin, kimyasallar, antibiyotikler, vb.)
vücudun immün sistem mekanizmasını bozarak hayvanları solunum ve bağırsak sistemi
tehditlerine oldukça hassas hale getirir. İmmün
sistemi baskılanan hayvanlar, çeşitli hastalıklara karşı yapılan aşılamalara da tam bir bağışıklık yanıtı oluşturamazlar.
Yapılması gerekenler nelerdir?
Yukarıdaki analiz doğrultusunda, sığırlarda
bakteriyel ve solunum sistemi sorunlarınla mücadele aşağıdaki şekillerde olmalıdır:
> Hastalığın ortaya çıkışını engellemek amacıyla bağışıklığın gelişimi,
> Sekonder enfeksiyonlarla mücadele ve
sekonder enfeksiyonlarda ortaya çıkan değişikliklerin ortadan kaldırılması,
> Hastalık ortaya çıkmışsa, ortadan kaldırılması
Antibiyotikler, yukarıdaki 3 maddeye
müdahale edebilirken, ilk ve ikinci maddeler
üzerinde etkisiz oldukları gibi, birçok vakada
immünosupresyona neden olurlar. Aşılar da,
1. maddede etkili olabilirken, 2. ve 3. maddeler
üzerinde etkisizdir.
Vitalfarm® aynı dozlarda kullanılarak
(Mycobacterium paratuberculosis, Campylobacter, Listeria, Clostridia, Mycoplasma, Pasteurella, Bordetella bronchiseptica, Haemophilus, Actinobacillus, Salmonella; Leptospiroz’da
in vitro olarak 45 dakikada eliminasyon) diğer
birçok önemli patojeni elimine etme etkisi
araştırılmıştır. Bu nedenle Vitalfarm bakteriyel
solunum ve enterik hastalıklarda geniş spektrumlu bir antibakteriyel olarak kullanılabilir.
Grofarm® geniş spektrumlu viral etkisi olan,
immün sistem güçlendiricisi ve etkili bir toksin
gidericidir. Grofarm®’ın, başta rotavirüs olmak
üzere, çeşitli virüsler üzerindeki antiviral etkisi
birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. Grofarm®
uygulanan hayvanlarda titrelerin iyileşmesi ve
TLC, Hemoglobin ve PCV gibi diğer parametreler yükselmesi Grofarm®’ın önemli bir
immün modulatör olduğunu göstermektedir.
Grofarm® uygulaması ile bağışıklık sistemi
sağlıklı kalmakta; virüslerin hücre duvarlarına
penetrasyonu önlenmektedir.
Grofarm®, okratoksin, aflatoksin, T2 toksinleri, ergot zehirlenmesi, klostridiya toksinleri
ile yem ve ilaç kaynaklı toksinlerin etkilerini
nötralize eder. Bu nedenle, Grofarm® antiviral, immün sistem güçlendiricisi ve toksin
giderici olarak kullanılabilir. Şu da bilinmektedir ki, virüsler ister immün yönden isterse
çeşitli enfeksiyonlar nedeniyle güçten düşmüş
hayvanlarda kolayca çoğalabilmektedir.
Vitalfarm®, bu nedenle (Grofarm® ile birlikte),
immünosupresyona bağlı olarak gelişen enfeksiyonların ortadan kaldırılmasında ve patojen
bakterileri yok ederek de solunum sisteminin
sağlıklı tutulmasında etkilidir. Virüslerin
yalnız başlarına ya da diğer patojen bakterilerle
birlikte oluşturacağı sorunların etkileri ortadan
kaldırılacak ya da en aza indirgenecektir. Grofarm® ve Vitalfarm®’ın birlikte kullanımı diğer
çeşitli patojenleri uzaklaştıracaktır. Bu iki ürün
hayvanlarda sitokin seviyelerinin arttırılmasında; dolayısı ile bağışıklık hücrelerinin artırılmasında rol oynar. Bu antikorlar açıklanmış olan
mastit, vibriyoz, şişkinlik ve diğer hastalıklara
neden olan antijenleri nötralize etmektedir. 
UYGULAMA ŞEKLİ
Koruma
Vitalfarm® 60 mg ve Grofarm®
60 mg /kg canlı ağırlık /gün.
Ve/veya Vitalfarm® sıvı 2 mL
ve Grofarm® Sıvı 4 mL /10 kg
canlı ağırlık.
Bilinen vakalar
Vitalfarm® 80-100 mg ve
Grofarm® 80-100 mg /kg canlı
ağırlık /gün.
Ve/veya Vitalfarm® sıvı
4mL ve Grofarm® Sıvı 8 mL
/10 kg canlı ağırlık.
Uygulamaya gerektiği kadar
devam edilir. Sonrasında
koruyucu uygulamaya geçilir.
Not: Vakanın şiddetine
göre, önerilen bu dozlar
artırılabilir. Herhangi
bir doz aşımı sorunu
yoktur. Ürünlerin refarans
çalışmaları mevcut
olup talep edildiğinde
paylaşılacaktır.
orta poliçesi
Biyogüvenlik, sig dbirli
ni
gibidir, ya te
zıda
bir yatırımdır. Ya
malıdır.
an
gul
uy
ı,
al
am
kalm
RM A.Ş.
Saygılarımızla, REFA .tr
www.refarm.com m.tr
rm.co
biyoguvenlik@refa
işimiz
Biyogüvenlik bizim
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI
Broylerlerde nekrotik
enterit: Hastalığın
patogenezi üzerine
güncel bir inceleme-1
Enterik hastalıklar, yol açtıkları üretim kayıpları, mortalite
artışı, kanatlı refahının azalması ve beşeri tüketime yönelik
kanatlı ürünlerinde kontaminasyon riskinin artması
sebebiyle, kanatlı sektöründe önemli bir endişe kaynağıdır.
Yazı: L. Timbermont*, F. Haesebrouck, R. Ducatelle ve F. Van Immerseel Veteriner Fakültesi, Bakteriyoloji ve Kanatlı Hastalıkları Bölümü,
Veteriner Halk Sağlığı ve Zoonoz Araştırma Grubu, Veteriner Fakültesi, Ghent Üniversitesi, Salisburylaan 133, B-9820, Merelbeke, Belçika
Bu inceleme yazısı
iki bölümden
oluşmaktadır.
Çalışmanın devamına
Şubat sayımızdan
ulaşabilirsiniz.
İNFOVET 56-57
www.gunesliasi.com.tr
ClostrIdIum perfrIngens’lerin
yol açtığı nekrotik enterit ve ilgili subklinik
hastalık, broyler sektöründe ekonomik açıdan
önemli bir problem haline gelmektedir. Neyse
ki, bu konuya duyulan bilimsel ilgide de artış
yaşanmaktadır; yeni C. perfringens virülans
faktörleri keşfedilmiş ve nekrotik enteritin patogenezi hakkında yeni bilgiler elde edilmiştir.
Uzunca bir süre başlıca virülans faktörü olduğu
düşünülen alfa toksinin hastalığın gelişmesi
için zaruri olmadığı görülmüştür. Ayrıca, artık
sadece bazı C. perfringens suşlarının, hastalığa
yatkın olan belirli koşullar altında nekrotik
enteriti indükleyebildiği ve bunların sağlıklı
kanatlıların sindirim kanalında sadece azınlık
teşkil ettiği açıkça belirlenmiştir. Bu virülan kanatlı C. perfringens suşlarında, yeni bir gözenek
oluşturucu toksin olan NetB tespit edilmiştir.
Gen nakavt mutantı kullanılarak, NetB’nin
broylerlerde nekrotik enteritin patogenezinde
kritik bir virülans faktörü olduğu görülmektedir. Toksin üretimine ek olarak, bazı C. perfringens suşlarının broylerlerde nekrotik enterite
yol açma kabiliyetine katkıda bulunan diğer
faktörler de açıklanmıştır. Enterositlerin lateral
kısmı ve bazal membran ilk seviyede etkilendiğinden, proteolitik enzimlerin nekrotik enteritin ilk evrelerinde önemli bir rol oynadığı öne
sürülmektedir. Sahada görülen nekrotik enterit
salgınlarında, sağlıklı kanatlıların bağırsaklarında farklı C. perfringens suşlarının karışımı
izole edilebilmekteyken, hastalıktan etkilenen
tüm kanatlıların bağırsaklarında tek bir C.
perfringens klonu baskındır. Nekrotik enterit
vakalarında tek bir suşun baskın olmasından
bakteriyosin üretiminin sorumlu olduğu ileri
sürülmektedir. Ayrıca, virülan suşların, hücre
dışı matriks moleküllerine, virülan olmayan
suşlardan daha iyi yapışabildikleri görülmektedir. Hastalığın patogenezi hakkındaki mevcut
bilgiler, bu kısa incelemede özetlenmiştir.
lam küresel ekonomik zararın, yılda 2 milyar
doların üzerinde olduğu tahmin edilmektedir
(Van der Sluis, 2000a,b). Nekrotik enterite
yol açan ajan, spor oluşturan Gram pozitif bir
anaerob olan Clostridium perfringens’dir.
Avrupa Birliği’nde büyümeyi destekleyici antibiyotikler, hayvan yemlerinden yasaklanmıştır;
dünya genelinde ise, antimikrobiyal büyümeyi
destekleyici ürünlerin kullanımı, antimikrobiyal direncin yayılmasından duyulan endişe
nedeniyle azalmaktadır. Bu durum, nekrotik
enterit gibi ekonomik açından önem arz eden
hastalıkların prevalansının artmasına katkıda
bulunmaktadır (Van Immerseel ve ark., 2009).
Giriş
Clostridium perfringens enfeksiyonunun
subklinik formu: Son birkaç yılda, hastalığın
subklinik bir formu daha yaygın hale gelmiştir.
Bu nekrotik enterit formunda, açık klinik belirtiler bulunmamaktadır ve genellikle pik mortalite yoktur. Bağırsak mukozasındaki kronik
hasar; kötü sindirim ve emilim, ağırlık artışında
azalma ve yemden yararlanma oranında artış
gibi faktörler sebebiyle üretim zararlarına yol
açar (Elwinger ve ark, 1992; Kaldhusdal ve ark.,
2001). Subklinik enfeksiyon sırasında, ortaya
çıkan bağırsak hasarı, bakterinin safra kanalına
ve portal kan akımına ulaşmasına izin verebilir.
Karaciğerde çok sayıda C. perfringens kolonizasyonu, kolanjiyohepatite yol açar. Hastalığa
yakalanan karaciğerler büyür ve kırmızı veya
beyaz fokal alanların olduğu soluk bir görünüm
alır (Onderka ve ark., 1990; Løvland ve Kaldhusdal, 1999; Sasaki ve ark., 2000). Çoğu zaman
sürüde herhangi bir klinik hastalık belirtisi
görülmediği halde, kesim sırasında yapılan et
denetiminde karaciğer lezyonları görülür. Bu
durum, işleme sırasında yaşanan el koyma işlemlerinin sayısında artışa yol açar. Bu hususlar
birlikte ele alındığında; klinik nekrotik enterit
salgınlarının yüksek mortalite seviyelerine yol
açabilmesine rağmen, hastalığın subklinik formu, broyler sürülerinde açık klinik göstergeler
sergilemeksizin sürebildiğinden, hastalığın
Enterik hastalıklar, yol açtıkları üretim kayıpları, mortalite artışı, kanatlı refahının azalması
ve beşeri tüketime yönelik kanatlı ürünlerinde
kontaminasyon riskinin artması sebebiyle,
kanatlı sektöründe önemli bir endişe kaynağıdır. Nekrotik enterit ilk olarak Parish tarafından
tanımlanmıştır (1961). Broylerlerde yaygın
olarak görülen bu hastalık, dünya genelinde kanatlı sektörü üzerinde ciddi bir ekonomik yük
oluşturmaktadır. Broyler çiftliklerinde nekrotik
enterit salgınları sonucu meydana gelen top-
Broyler çiftliklerinde
nekrotik enterit salgınları
sonucu toplam küresel
ekonomik zararın, yılda
2 milyar doların üzerinde
olduğu tahmin edilmektedir
*
Klinik belirtiler
ve lezyonlar
Nekrotik enterit,
broylerlerde genellikle
kuluçkadan çıktıktan
yaklaşık 4 hafta sonra
ortaya çıkmakta olup, dünya
üzerinde kanatlı üretimi
yapılan tüm bölgelerde
görülmektedir (Long, 1973;
Dahiya ve ark., 2006). Akut
klinik hastalık veya subklinik
bir rahatsızlık şeklinde
görülebilmektedir.
*
Klinik nekrotik enterit
Hastalığın klasik akut klinik
formu, sürüde mortalite
oranında yaşanan ani artışla
karakterizedir; ıslak altlık
zaman zaman hastalığın
erken göstergelerinden
biri olmakla birlikte,
çoğunlukla herhangi bir
uyarıcı belirti olmamaktadır.
Hastalığın seyri çoğu
zaman perakut olup, 1
ila 2 saat içerisinde ölüm
meydana gelebilmektedir.
Mortalite oranları zaman
zaman %50’lere kadar
çıkabilmektedir (Helmboldt
ve Bryant, 1971; Wijewanta
ve Senevirtna, 1971; Kohler,
1973; Riddell ve Kong, 1992).
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ AŞI
subklinik formunun klinik formundan
daha önemli olduğuna dair genel bir görüş
söz konusudur. Hastalık tespit edilemediğinden ve kanatlılara herhangi bir tedavi
uygulanmadığından, kanatlı sektöründe
en büyük zararlara subklinik nekroz yol açmaktadır (Kaldhusdal ve Hofshagen, 1992;
Dahiya ve ark., 2006).
Bağırsak patolojisi: Gözle görülebilen
lezyonlar genellikle ince bağırsakla sınırlıdır ancak karaciğer ve böbrek gibi diğer
organlarda da lezyonlar oluşabilmektedir.
Nekropsi yapıldığında, genellikle duodenum, jejunum ve ileum duvarında kalınlaşma olduğu ve içlerinin gazla dolu olduğu
görülmektedir. Klinik nekrotik enterit; ince
bağırsağın önemli kısımlarında, sarı-kahverengi veya saframsı bir yalancı zarla kaplı,
bitişik mukozal nekrozla karakterizedir (Şekil 1a) (Helmboldt ve Bryant, 1971; Long ve
ark., 1974; Broussard ve ark., 1986; Olkowski
ve ark., 2006). Tipik subklinik vakalarda,
mukoza yüzeyinde depresyon şeklinde ülserler ile birlikte mukoza yüzeyine yapışan
soluk, şekilsiz bir madde görülür (Şekil 1b)
(Kaldhusdal ve Hofshagen, 1992).
Nekrotik enteritin ilk evrelerinde mikroskopla yapılan incelemede C. perfringens’e
karşı güçlü inflamatuar reaksiyonlar görülmektedir. Lamina propria hiperemiktir ve
heterofil granülositler başta olmak üzere,
çok sayıda inflamatuar hücre infiltrasyonu
mevcuttur. Önemli erken değişikliklerin
çoğu, lamina propria ile enterositlerin bazal
alanının ara yüzeyinde görülür. Bu alanlar
aşırı derecede ödemlidir; bu durum, lamina
propria ile enterositler arasındaki yapısal
bütünlüğün önemli ölçüde bozulmasına
yol açar (Olkowski ve ark., 2006). Nekrotik
enterit lezyonlarının sonraki aşamalarında
yapılan mikroskopik incelemede, mukozada, mukozanın lüminal yüzeyinin üçte
biri ila yarısını kapsayan yayılmış ve ciddi
koagülatif nekroz görülür. Bu alanlarda,
enterositlerin nekrozu villuslar üzerinde
açıkça görülmektedir. Nekrotik ile canlı
doku arasında net bir sınır ve birleşme yerinde heterofil granülosit birikmesi görülür.
Eğer varsa, yalancı zar, kütleler halindeki
doku parçacıkları, nekrotik hücreler, ölü
hücre kalıntıları ve mukus içerisinde asılı
duran çok sayıda bakteriyel koloniden
oluşur. Lamina propriada ve alt mukozada
kan damarlarında tıkanma görülür. Büyük,
İNFOVET 58-59
gram-pozitif çomaklar nekroz alanlarıyla
ilişkilendirilir; ancak lümende doku debrisinde büyük çapta bulunmalarına rağmen,
epitelyumu istila etmezler veya canlı
mukozal epitelyal hücrelere bağlı halde
bulunmazlar (Helmboldt ve Bryant, 1971;
Long ve ark., 1974; Al-Sheikhly & Al-Saieg,
1980; Broussard ve ark., 1986; Olkowski ve
ark., 2006).
HASTALIĞA YATKINLIĞI
ARTIRAN FAKTÖRLER
Beslenme: Nekrotik enteritin gelişiminde
başlıca risk faktörü, C. perfringens üremesine uygun bir bağırsak ortamıdır. Beslenme düzeninin niteliği, nekrotik enterit
insidansını etkileyen önemli bir bakteriyel
olmayan faktördür. Yüksek seviyelerde
gözle görülen lezyonlar
genellikle ince bağırsakla
sınırlıdır; ancak karaciğer
ve böbrek gibi diğer
organlarda da lezyonlar
oluşabilmektedir.
sindirimi güç, suda çözünen, nişasta
olmayan polisakkaridler içeren beslenme düzenleri nekrotik enterite yatkınlığı
artırmaktadır. Dolayısıyla, buğday, çavdar,
yulaf ve arpa nekrotik enterit için risk
faktörleriyken; darı ise risk faktörü değildir
(Branton ve ark., 1987; Hofshagen ve Kaldhusdal, 1992; Kaldhusdal ve Hofshagen,
1992; Kaldhusdal ve Skjerve, 1996; Riddell
ve Kong, 1992; Craven, 2000; Jia ve ark.,
2009). Bu etkilerin bazıları, sindirilen besinin viskozitesindeki farklılıklarla, besin
maddesinin sindirilebilirliğinin azalmasıyla ve bağırsaktan geçiş süresinin artmasıyla
ilgili olabilir (Choct ve ark., 1996). Balık
unu gibi yüksek konsantrasyonlarda hayvansal protein içeren beslenme düzenlerinin de nekrotik enterit insidansını artırdığı
bildirilmiştir (Truscott ve Al-Sheikhly,
1977; Drew ve ark., 2004; Gholamiandehkordi ve ark., 2007). Genel olarak, nispeten
yüksek konsantrasyonlarda sindirimi zor
proteinler içeren protein açısından zengin
diyetler, gastrointestinal kanalda yüksek
protein konsantrasyonlarına yol açarak,
bakteriler için substrat görevi görmektedir.
Besinsel yağ kaynağı da C. perfringens popülasyonu üzerinde etki sahibi olabilmektedir. Hayvansal yağ, bitkisel yağa oranla, C.
www.gunesliasi.com.tr
ŞEKİL 1
perfringens sayımını artırmaktadır (Knarreborg
ve ark., 2002). Yemin fiziksel formu bile, nekrotik enterit insidansını etkileyebilmektedir. Bazı
büyük boyutlu ve çok sayıda küçük boyutlu
parçacıklar içeren yemler; boyut bakımından
birörnek parçacıklar içeren yemlere kıyasla,
nekrotik enterite yatkınlığı artırmaktadır
(Branton ve ark., 1987; Engberg ve ark., 2002).
Koksidiyoz: Nekrotik enterite yatkınlığı
artıran faktörler arasında en bilineni koksidiyal patojenlerin neden olduğu mukoza
hasarıdır (Williams, 2005). Sahadaki nekrotik
enterit salgınları öncesinde veya bu salgınlarla eş zamanlı olarak genellikle koksidiyoz
görülmektedir (Long, 1973; Broussard ve ark.,
1986; Gazdzinski ve Julian, 1992; Porter, 1998).
Üstelik, deneysel enfeksiyon çalışmalarında,
C. perfringens ile Eimeria spp.’nin sinerjik
etki göstererek nekrotik enterit lezyonlarını
indükledikleri görülmektedir. C. perfringens
ve Eimeria oositleriye eş zamanlı enfeksiyon
veya atenüe Eimeria suşları içeren ticari
koksidiyoz aşılarının aşırı dozda uygulanması,
kanatlılarda, lezyonlarla veya sadece Eimeria
ya da sadece C.perfringens alan kanatlılara
kıyasla daha yüksek mortalite oranlarıyla
sonuçlanmaktadır.(Al-Sheikhly & Al- Saieg,
1980; Shane ve ark., 1985; Baba ve ark., 1997;
Gholamiandehkordi ve ark., 2007; Park ve
ark., 2008; Pedersen ve ark., 2008). Eimeria
parazitleri ince bağırsakta kolonize olarak,
yaşam döngülerinin intraselüler evreleri
sonucunda epitelyal hücreleri öldürürler
(Williams, 2005). Plazma proteinler, bağırsak
lümeninin epitel astarında ortaya çıkan açıklıklardan bağırsak lümenine sızar ve C. perfringens suşları tarafından üreme substratı olarak
kullanılabilir (Van Immerseel ve ark., 2004).
Ayrıca, koksidiyal enfeksiyon, T hücresi aracılı
inflamatuar yanıtı indükleyerek bağırsakta
mukus oluşumunu artırır. Bu artan musin
üretimi, mukusu substrat olarak kullanabilme
özelliğine sahip olan C. perfringens’e üreme
avantajı sağlar (Collier ve ark., 2008).
Kanatlılar için patojen olan C. perfringens
suşlarının varlığı: Nekrotik enterit bulunan kanatlıların bağırsağında, 1 gr bağırsak içerisinde
106 ila 108 koloni oluşturucu birim şeklinde,
çok sayıda C. perfringens organizması bulunurken, sağlıklı broylerlerde 1 gr bağırsak içerisinde
0 ila 105 arası koloni oluşturucu birim sayımları
normaldir (Long ve ark., 1974; Baba ve ark.,
1997; Si ve ark., 2007). Bununla birlikte, broy-
1a: Bitişik jejunum nekrozu
1b: Fokal jejunum nekrozu
*
Stres
lerlerin bağırsak kanalında, yüksek miktarda
olsa dahi, C. perfringens bulunması nekrotik
enterit oluşumu için yeterli değildir (Long ve
Truscott, 1976; Cowen ve ark., 1987, Kaldhusdal
ve ark., 1999; Craven, 2000; Nauerby ve ark.,
2003; Pedersen ve ark., 2003). Dolayısıyla, C.
perfringens hücresi sayımı tek başına doğrudan
nekrotik enteritle ilişkilendirilmektedir.
Hatta, bütün C. perfringens suşları nekrotik
enteriti indükleyememektedir; kanatlılarda patojenik olmaları için konağa özgü olan bazı virülans
faktörlerine sahip olmaları gerekmektedir.
C. perfringens’in 13 amino asit için oksotrofik
(belirli üreme faktörlerine gereksinme duyan)
olduğunu belirtmekte de yarar vardır (Shimizu
ve ark., 2002; Myers ve ark., 2006). Dolayısıyla
mevcut besin maddelerinde artış olması, C.
perfringens’in aşırı bir şekilde çoğalmasına
imkan vererek, bağırsaktaki toksin seviyelerinin artmasına yol açmaktadır. Bu nedenle,
lezyonu indükleyici koşulların mevcut olduğu
durumlarda, bakteri sayısının yüksek olmasının
daha ciddi lezyonlarla sonuçlanabileceği ancak
bu durumun sadece kanatlılar için patojenik
suşlar mevcut olduğunda söz konusu olduğu
ileri sürülebilir. Dolayısıyla
hastalığa yatkınlığı artıran
Nekrotik enteritin
faktörler önemlidir; ancak
gelişiminde başlıca
risk faktörü, C.
hastalığa yol açacak, kanatperfringens üremesine
lılar için patojenik olan bir
uygun bir bağırsak
suşun bulunması şarttır. 
ortamıdır.
Yem haricinde, broylerlerde
strese yol açan her faktör, bu
hayvanları nekrotik enterite
yatkın hale getirebilmektedir;
çünkü stres, bağırsak
ortamını nekrotik enteriti
indükleme riski artacak
şekilde değiştirebilmektedir
(McDevitt ve ark., 2006).
Yem verme rejiminde yapılan
programlı değişiklikler
(başlangıç diyetlerinden
büyüme diyetlerine geçiş)
sıklıkla nekrotik enteritle
ilişkilendirilmektedir. Ayrıca,
chicken anemia, Gumboro
veya Marek hastalığı virüsleri
gibi bağışıklık sistemini
baskılayıcı ajanlar, bağırsak
enfeksiyonlarına direnci
azaltmaktadır ve hastalığın
şiddetini artırabilmektedir.
Bunların yanı sıra, sürü
yoğunluğundaki artışlar da
nekrotik enterite yatkınlık
sağlamaktadır (McDevitt ve
ark., 2006). Bununla birlikte,
Avrupa Birliği’nde sürü
yoğunluğu mevzuat gereği 33
kg/m2 şeklinde sınırlandırılmış
olup, bazı koşullar altında,
42 kg/m2 olabilmektedir
(2007/43/EG sayılı Yönerge).
Yumurta
sektörü;
sorunlar
ve çözüm
önerileri
Türk yumurta tavukçuluğunun genel
sorunlarını ve olası çözümlerini
başlıklar altında toplamak ve bu
başlıklar ışığında ilerlemek, sektör
gelişimi için en doğru yoldur.
İNFOVET 60-61
Hayvancılık Sektör
Toplantısı’nda söz olan YUM-BİR
Başkanı Hasan Konya, YUM-BİR’in
kuruluşundan bu yana yaptığı
faaliyetlerinden söz ederek 5200
sayılı yasanın güncellenmesini, salma
tavukçuluk adıyla yaygınlaşan kayıt
dışı tavukçuluğun önlenmesini ve
yumurtaların üzerine yumurtalama
tarihinin yazılmasının iptal edilmesini
söyleyerek, yumurta sektörünün
sorunları ve çözüm önerilerini içeren
sektör raporunu Bakan Çelik’e sundu.
Sürdürülebilir yapıdaki
Türk yumurta sektörü
Türkiye’de ticari tavukçuluk
faaliyetleri 1970’li yıllardan sonra
gelişmeye başlamış, ancak bugünkü
modern, dünya ile rekabet edilebilir ve
sürdürülebilir üretim yapısına 1990’lı
yıllardan sonra kavuşmuştur.
Türkiye, üretim alt yapısını sürekli
geliştirerek ve kalitesini yükselterek
dünya yumurta üretiminde önemli
bir konuma sahiptir. Sürdürülebilir
bir yapıya sahip Türk yumurta
sektörü, hem kendi hayvansal protein
ihtiyacını karşılamakta, hem de birçok
ülkeye yaptığı ihracat ile insanlığın
beslenmesine katkı sunmaktadır. Öte
yandan yumurta üreticileri kendilerinin
hak ve menfaatlerini koruyan ve Türk
kanatlı sektörüne öncülük eden hem
yerel hem de ulusal düzeyde giderek
güçlenen bir üretici örgütüne sahiptir.
Dünyada hayvancılığın tüm üretim
dallarında bir endüstrileşme süreci
yaşanırken, Türkiye’de sadece kanatlı
sektörü bu gelişime ayak uydurabilmiş
ve hayvancılık sektörünün diğer
dallarına göre daha hızlı bir gelişim
göstermiştir. Tavukçuluk, üretiminden
tüketime kadar değişik alanları
ON
Yumurta üretiminde dünya
sıralamasındaki yerimiz
ilgilendiren bir endüstri koludur. Genetik,
ıslah, yem üretimi, aşı ve ilaç kullanımı,
pazarlama ve yetiştirme teknikleri sektörün iç
içe olduğu konulardır.
SORUNLAR
Sektörler ilgili bu kısa değerlendirmeden
sonra sorunlarını kısaca şu başlıklar
altında toplayabiliriz:
1
2
3
Üretici birliklerinin yeterince güçlü ve
etkin olmaması, 5200 sayılı Tarımsal
Üretici Birlikleri Yasası’nın yetersizliği,
Yumurta pazarlama ağının zayıflığı
nedeniyle oluşan üretici/tüketici fiyat farkı
ve olumsuz etkilenen tüketim,
Enfeksiyöz salgın hastalıkların
oluşturduğu ekonomik kayıplar ve ihbari
mecburi hastalıkların tarım sigortası kapsamı
dışında tutulması,
Tavuk gübresinin değerlendirilmesine
dönük alt yapı yetersizliği ve gübrelerin
oluşturduğu çevre kirliliği,
Üretim maliyetlerinin yüksekliği,
damızlık, yem ham maddeleri, aşı ve ilaçta
dışa bağımlılık,
Damızlık ve kuluçka işletmelerinin
etrafındaki diğer yapıların oluşturduğu
biyogüvenlik riski,
Yumurtanın tüketiminin artırılmasına
dönük ulusal düzeyde bilimsel ve planlı
kampanyaların yetersizliği,
Yetkisiz kişilerin gıdalara ve yumurtaya
dönük kamuoyunda yarattığı olumsuz algı
ve önü alınamayan bilgi kirliliği,
4
5
6
7
8
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
1
Üretici birliklerinin, üreticiler üzerinde
etkinliğini sağlamak için 5200 sayılı yasada
yeni düzenlemelerin yapılması; birliklere
İNFOVET 62-63
yaptırım gücü sağlanması, tarım politikalarının
belirlenmesi ve uygulanması aşamasında aktif
katılımının sağlanması,
Birliklerin cazip hale getirilmesi için, birliklere
üye üreticilere kredi kullanımında, tarımsal
ve ihracat desteklerinde ve TMO’nun ham madde
temininde pozitif ayrımcılık sağlanması,
Üretim kapasite artışlarının, yumurta
tüketimi ve ihracat miktarlarına paralel
bir seyir izlemesi ve arz fazlası oluşmaması
için üretim planlaması yapılması. Üretim
planlaması yapılırken yumurta sektörünün
geliştiği ülkelerdeki modellerin incelenerek
benzer planlamaların uygulanması yurt dışı
damızlık girişlerinin bu planlamaya paralel
hale getirilmesi, başka bir deyişle yeni üretim
tesislerinin kurulmasının kontrollü olması.
Üretim planlamasının yapılabilmesi için
kanatlı işletmelerinin Bakanlık tarafından
ruhsatlandırılması aşamasında birliklerden
görüş alınması,
2
3
4
Türkiye yumurta üretimi
2006-2014 yılları arası
% 109 büyümüş ve kişi başı
üretim 226, tüketim ise
194 adet olMUŞTUR.
*
birliğin görevi
Birlikler 5200 sayılı TÜBY’ye
göre bazı görevler üstlenir.
Üyelerinin ürettikleri
ürünlerle ilgili piyasa
araştırmaları yapmak
ve yaptırmak; üyelerinin
ürünlerine pazar bulmak,
ürünlerin pazara arzını
düzenlemek; üyelerine
üretim teknikleri, hasat,
depolama, paketleme
konularında teknik destek
sağlamak; üyelerine girdi
temininde yönlendirici
yardımlarda bulunmak; iç
pazara ve ihracata uygun
çeşitlerin üretilmesini
sağlamak; eğitim ve yayım
hizmeti vermek, danışman
hizmeti sağlamak; ürün
kalitesini iyileştirici
tedbirler almak ve ürün
standartlarını uygulamak;
çiftlik düzeyinde yapılan
tarımsal uygulamaları
izlemek, kayıtlarını tutmak
ve belge düzenlemek;
paket ve ambalajlarla ilgili
standartların uygulanmasını
sağlamak; çevreyle
uyumlu üretim tekniklerini
yaygınlaştırmak; üyeleri
adına ürün depolanmasına,
gerektiğinde bu amaçla
depo kiralanmasına
yardımcı olmak.
*
Tavukçuluk her bölgede
yapılmakla birlikte Marmara,
Ege ve İç Anadolu bölgesinde
özellikle Ankara, Afyonkarahisar,
Balıkesir, Konya, Karaman,
Kayseri, Çorum, İzmir illerinde
yoğunluk arz etmektedir. 2014
yılı verilerine göre ülkemizde
kayıtlı 1046 ticari yumurta
işletmesi, 3141 kümes
bulunmaktadır. Dünya yumurta
üretiminde 10-11. sıralarda
bulunan ülkemiz 2014 yılında
17.6 milyar adet yumurta
üretimi ve 400 milyon doları
aşan ihracat gerçekleştirilmiştir.
İNFOVET 64-65
5
11
6
12
7
13
İşletmelerde biyogüvenlik tedbirlerinin
en üst düzeyde uygulanması için
bilinçlendirme çalışmalarının yapılması ve
denetimlerin etkin hale getirilmesi,
Biyogüvenlik talimatının etkin
uygulanması, mezbaha dışına tavuk
satışının kanatlı nakil araçlarının kayır altına
alınması için İl ve İlçe Müdürlüklerinin gerekli
hassasiyeti göstermesi,
Kanatlı hayvan sağlığı ve gıda güvenliği
açısından önem arz eden önemli
girdilerimizden olan, aşı, ilaç ve yem
güvenliğinin sağlanması,
İhbari mecburi ve ihracat kısıtlamalarına
neden olan hastalıklar ile etkin mücadele
edilerek ülke düzeyinde ariliğin sağlanmasına
ve salgın hastalıkların tarım sigortası
kapsamına alınması,
Türk Gıda Kodeksi Etiketleme
Yönetmeliği ve Yumurta Tebliği
hükümlerine aykırı bir biçimde yapılan
tüketiciyi yanıltan satışların engellenmesi,
Yumurta Tebliği’nde bazı önemli
değişiklikler yapılarak üretilen
yumurtaların üzerine gıda güvenliğine hiçbir
şekilde katkısı olmayan yumurtlama tarihinin
yazılması uygulamasına son verilmesi ve bu
yumurtaların üzerine ait oldukları işletme
numarasına ilave olarak yetiştirme kodunun
da ek olarak yazılması,
8
9
10
Üretim kapasite artışlarının, yumurta
tüketimi ve ihracat miktarlarına paralel
bir seyir izlemesi ve arz fazlası oluşmaması için
kamu-sektör işbirliğinde bir üretim planlaması
yapılmasının teşviki,
Yumurta dış pazarının istikrarlı hale
getirilmesi ve yeni pazar bulmada
sektöre yardımcı olunması, ihracata verilen
desteklerin artırılması,
Kanatlı hayvan dışkılarının ve
kümes atıklarının enerji ya da
gübre üretiminde kullanılma imkanlarının
geliştirilmesi, gerekli desteklerin sağlanması.
Bu konuda yerel yönetimlere gerekli
sorumlulukların verilmesi,
Yıl sonunda yasaklanması düşünülen
rendering ürünlerinin (işlenmiş
mezbaha ürünleri) kanatlı hayvan
yemlerinde kullanımına getirilen
yasaklamanın iptal edilmesi,
Yumurta sektörüne verilecek teşvik
ve desteklerin kapasite artışlarına
değil, modernizasyon, gübre işleme, güneş ve
rüzgar enerjisinden yararlanma, paketleme
yatırımlarına yönlendirilmesi,
Yumurtaya ve diğer gıdalara dönük
yanlış beyanlara karşı Bakanlığın
hukuki tedbirler alması. 
14
15
16
Kaynak: YUM-BİR Yumurta Bülteni, Ocak 2016 | Sayı:30
RÖPORTAJ SEN TARIM
Kanatlı sektöründe
Sen Tarım ve Promois
Holding İşbirliği
25 yıllık tecrübesi ile kanatlı ve büyükbaş sektörüne en
iyisini vermeyi hedefleyen Sen Tarım, 2 yıl önce başlattıkları
Nutrıcentrum Anımal Feedıng projeleri ve yeni geliştirdikleri
ürünleri ile üreticilerin yanında olmaya devam ediyor.
Yaptıkları uzun süreçli görüşmelerden
sonra, kanatlı sektörü için birleşme kararı alan
Sen Tarım Sanayi A.Ş. ve Promois Holding
işbirliğini, Sen Tarım Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Serdar Paçalı’ya sorduk.
Promois’ i biraz anlatabilirsiniz?
Sen Tarım olarak Promois Holding’le
yaptığımız 8 aylık fikir alışverişinden sonra
güçlerimizi kanatlı sektörü için birleştirmeye
karar verdik. Promois uluslararası bir holding
olup, bankacılıktan kâğıt üretimine, kozmetikten madenciliğe, kimya sektöründen yem katkı
ürünleri üretime ait birçok şirketi bünyesinde
bulundurmaktadır. Promois, dünya çapındaki
5300 çalışanıyla, yem katkı ürünlerini 100’e
yakın ülkeye pazarlamaktadır. Birlikte olmaya
karar verdikten sonra çalışmalarımızı hızlandırdık ve yaklaşık 1 yıldır Promois’in aminoasit grubundaki ürünleri Türkiye pazarına veriyoruz.
2016 Yılı hedefleriniz nedir?
2 yıl önce başlattığımız Nutricentrum
Animal Feeding projemiz ile büyük mesafeler
İNFOVET 66-67
katettik ve yeni markamızı Türkiye pazarına
tanıttık. Bu seneki başka bir projemiz olan, “sıvı
vitamin üretimi için gerekli yatırımlarımızı yaptık ve şubat ayı itibariyle içme suyuna katılan
tüm ürünlerimiz NUTRİ® markamızla piyasaya
sunulacaktır. Hedefimiz içme suyuna katılan
ürünlerde de pazar payı elde etmektir.
2016 hedeflerimizden bir tanesi de yem katkı
pazar payımızı genişletmek olacaktır. 2016
yılı için hedeflerimizi önümüze koyduk, bunu
başarmak içinde var gücümüzle çalışacağız.
Fiili olarak 1991 yılında kurulan Sen Tarım,
1997’de yem katkı üretimine başlamıştır. Bizler
sektörde 25 yıllık tecrübeye sahip bir firmayız.
Türkiye de şirketlerin yaşam süresinin ortalama 12 yıl olduğu düşünürsek aslında hiç de küçümsenmeyecek bir rakam çıkmıyor karşımıza.
Hedeflerimiz her sene daha iyisini üreterek,
kanatlı ve büyükbaş sektörüne en iyisini vermektir. Rakiplerimiz büyük ama
biz de Sen Tarım ailesi olarak
Yaklaşık 5300 çalışanı
bulunan Promois,
elimizden gelenin en iyisini
yem katkı ürünlerini
yaparak, büyüklerin yanın100’e yakın ülkeye
daki yerimizi alacağız. 
pazarlamaktadır .
*
Çalışmalarınız hangi
ürünleri kapsıyor?
Promois’in aminoasit grubunu pazarlıyoruz, bunlar;
> ProAmino-M®
(DL-Methionine %99)
> ProAmino-L®
(L-Lysine %98,5)
> ProAmino-T®
(L-Threonine %98,5)
Üretimler Japonya’daki
fabrikalarında yapılıyor
ve oradan tüm dünya
pazarlarına dağıtılıyor.
Promois, uluslararası güçlü
bir şirketler kuruluşu;
amacımız pazarımızda
var olan aminoasit
markalarının yanında bir de
ProAmino®’yu yerleştirmek.
Tüm çabamız sektörümüze
yararlı olabilmek ve bir
şeyler katabilmektir. Geçen
ay Konya’da yaptığımız
tanıtım toplantımızla aslında
start vermiş olduk. 2016
yılı içinde hedefimiz Türk
kanatlı sektörünün önemli
merkezlerinde ProAmino®
ve kendi ürünlerimizle
ilgili tanıtım toplantıları
düzenleyip, bu ürünleri
üretici dostlarımıza daha
yakından tanıtmak olacaktır.
Hedefimiz bu yıl, Promois
holding’in de gücünü
arkamıza alarak, türk
kanatlı sektörüne
daha kaliteli ürünler
sunmak ve üreticilerimize
yararlı olmaktır.
HPAI
salgını
&alınan
dersler
Doğrulanmış olan son H5N2
yüksek derecede patojenik
kanatlı influenzası (HPAI)
olgusuna, 17 Haziran
tarihinde Iowa’daki bir ticari
yumurta tavuğu kompleksinde
tanı konmuştur. Şimdi tüm
dünya için bu salgınlardan
sonuç çıkarma zamanıdır.
Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı Hayvan ve Bitki Sağlığı Denetleme Genel
Müdürlüğü (USDA-APHIS), olguların kontrolü ve elden çıkarılmasındaki ilerlemeye ilişkin
düzenli haftalık raporlar yayınlamıştır. APHIS
tarafından kullanılan yaklaşımda, düzenleyici
kurumlar tarafından kullanıldığı gibi, Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (OIE) önerilerine
uygun olan konvansiyonel sıralama takip edilmiştir. Bu yaklaşım olası tanının hızla konması
(antijen yakalama immünoassay), derhal karantinaya alma, kanatlı influenzasına yönelik
yapılandırılmış gözetim yoluyla enfekte bölgeler ve kontrol altına alınacak çevre bölgelerin
belirlenmesi, tanının doğrulanması (PCR) ve
hastalığın daha fazla yayılmasını önlemek için
sürülere yakma ya da toprağa gömme yoluyla
azaltma ve imhayı içeren ötanazi uygulanması,
dekontaminasyon, test ve son olarak sürünün
yenilenmesini içermektedir.
Geriye dönüp bakıldığında çıkarılacak
başlıca sonuç, mevcut prosedürlerin krizlerle
başa çıkmak için yeterli olmadığı ve ayrıntılı
şekilde yeniden düşünülmesi gerektiği gerçeğidir. USDA Veteriner Hizmetleri Şefi Dr. John
Clifford ve Doğu Kanatlı Araştırma Laboratuvarı (SEPRL) Direktörü Dr. David Swayne, 7
Temmuz tarihinde ABD Senatosu Tarım, Beslenme ve Ormancılık Komitesi tarafından davet
edildikleri oturumda bilgi vermiş ve hastalığın
epidemiyolojisi, moleküler biyolojisi ve kontrolüne ilişkin soruları yanıtlayarak, gelecekteki
olaylara ilişkin tahminlerini sunmuştur. Hindi
ve yumurta üretimi endüstrisi temsilcileri ve
tarım ekonomisti olan Dr. Thomas Elam da,
salgına ilişkin perspektif sunmuştur.
Prosedürlerdeki eksiklikler
Yapısal ve operasyonel bir biyogüvenlik
standardına uygun olarak faaliyet gösteren
ABD kanatlı endüstrisi, yüksek derecede patojenik bir virüsün sürülerine girişini önleye-
Ekonomik Etki
2015 HPAI salgınının maliyetine ilişkin ilk
tahminler, etkilenen segmente göre sınıflandırılabilmektedir. Entegratörler, bireysel çiftçiler ve bağımsız tesisleri içeren sürü sahiplerinin uğradığı kayıplar, yumurta üreticileri için
1 milyar ABD doları, hindiler için 500 milyon
ABD dolarına ulaşmıştır. Bu maliyetler, sürü
kaybını ve bu nedenle ödenecek olan yaklaşık
300 milyon ABD doları tutarındaki tazminatı, temizlik
2015 ABD salgınından
ve dezenfeksiyon giderlerini
alınan derslerin çoğu,
diğer ülkeler ve daha
ve popülasyonun azaltılmasonraki salgınlar için
sından önceki gelir kaybını
kullanılabilecektir.
- ,
Büyük komplekslerin mantıksız yogunlasması
ve yüksek patojenik
influenzasının ülkeye girisini
, takiben kayıpları sürekli olarak arttırmıstır.
,
memektedir. Finansal beklentiye ve en düşük
maliyetli üretime dayanan ve çok yakındaki
sayıları beş milyona varan tavuğu içeren
büyük komplekslerin mantıksız bir şekilde
yoğunlaşması, geçerli biyogüvenlik kavramı
ilkeleriyle karşıtlık oluşturmuş ve yüksek
derecede patojenik kanatlı influenzasının
ülkeye girişini takiben kayıpları sürekli olarak
arttırmıştır. Kanatlı sayısının 20.000’e ulaştığı
hindi çiftlikleri söz konusu olduğunda dahi, sınırlı bölgelerde birimlerin birbirine yakınlığı,
komşu çiftliklerin ortak mülkiyeti ve biyogüvenlikteki açıkça görülen eksiklikler, çiftlikler
arasındaki yayılmaya katkıda bulunmuştur.
APHIS tarafından yapılan güncellenmiş
bir epidemiyolojik araştırmaya göre, bu yıl
ABD’de H5N2 yüksek derecede patojenik kanatlı influenzasından etkilenen hindi çiftliklerinin çoğunda biyogüvenlik uygulanmış, ancak
protokoller uygun şekilde denetlenmemiştir.
Olguların görüldüğü çiftliklerin yalnızca
%43’ü uygun şekilde denetlenmiştir. Araştırma bildiriminde şu ifadeye yer verilmiştir:
“Çoğu durumda yük kamyonları, canlı hayvan
yükleyiciler, ön yükleyiciler ve diğer malzemelerin birkaç çiftlik tarafından paylaşıldığı
görülmüştür. Çiftliklerin %35’inde, hastalığın
yayılması için bir diğer olası yolu oluşturan
yabanıl kanatlıların barınakların içinde olduğu gözlenmiştir”. 2015 ABD salgınından alınan
derslerin çoğu, diğer ülkeler ve daha sonraki
salgınlar için kullanılabilecektir. Yüksek derecede patojenik kanatlı influenzası, hem yerli
endüstriler hem de ticaret açısından gösterdiği etkiler nedeniyle şu anda bir dünya sorunudur. Dolayısıyla yıkıcı mortalite ve ticaret
ambargolarının zararlı sonuçlarını önlemek
için geçerli bilimsel ve epidemiyolojik ilkelere
uyulmalıdır. Ticari üretim için bölgeselleşme
ve damızlık sürü için bölümleşmenin uygulanması yeniden değerlendirilmeli ve gerçekleştirilmelidir. DIVA yaklaşımını kapsayan bir aşı
uygulamasının benimsenmesi, bir önleme ve
kontrol bileşeni olarak kabul edilmelidir.
Nisan ayının başından Haziran ayı ortalarına
kadar yayılan üst Ortabatı’daki ticari
sürülerde ortaya çıkan salgın, USDA
tarafından şimdiye kadar karşılaşılan en ciddi
ve en pahalıya mal olan hayvan sağlığı krizi
olarak kabul edilmektedir. Toplam 211 ticari
çiftlik etkilenmiştir. Çoğunluğunu kesim
zamanı yakın olan büyüme dönemindeki
kanatlıların oluşturduğu yaklaşık 7,5 milyon
hindi itlaf edilmiştir. Toplam 38,5 milyon
tavuk kaydedilmiştir ve bu rakam ABD
envanterinin %10’una karşılık gelmektedir.
Bu kanatlıların yaklaşık olarak %85’ini
endüstrinin yumurta kırma segmentine
ayrılmış olan kanatlılar oluşturmuştur ve bu
da, likit yumurta varlığı ve fiyatı üzerinde çok
büyük bir etkiye yol açmıştır. Aynı zamanda
3,5 milyon replasman pilici de etkilenmiş ve
bu durum, yumurta üreticilerinin uğradığı
kaybı arttırmıştır. Enfeksiyonun büyük bir
bölümü Mississippi uçuş rotasının kuzey
ayağında ortaya çıktığından, Minnesota,
Iowa, Güney Dakota, Nebraska ve Wisconsin
en fazla etkilenen eyaletler olmuştur.
Büyüme dönemindeki hindiler, H5N2 HPAI’ye maruz kaldıklarında ciddi ölçüde etkilenmistir.
,
Sürülerde kısa süreli bir morbidite dönemi ve ardından akut mortalite görülmüstür.
,
Kanatlı influenzasının
neden olduğu yıkım
içermiştir. Etkilenen hayvanlar arasında piliçlerin yer alması ve plasmanlar için gereken
süreye ek olarak piliçleri yetiştirmek için 18 ay
gibi uzun bir sürenin gerekli olabilmesi, dolayısıyla bu durumun gelecekteki nakit akışını
ciddi biçimde etkilemesi nedeniyle, yumurta
üreten sürülerde kayıplar daha geniş kapsamlı
olmuştur. Hindi ve yumurta endüstrilerine ve
topluluklara yönelik tedarikçilerin uğradığı
finansal kayıpları etkileyen faktör tesislerin
kapanması ve işten çıkarmalar olmuştur ve
kayıp 500 milyon ABD dolarına ulaşmıştır.
Kamu sektörünün (APHIS ve eyaletler) maruz
kaldığı hastalık kontrol masrafları, tazminat
ödemelerine ek olarak harcanacak olan 600
milyon ABD doları düzeyine ulaşacak ve hatta
buAmerika
düzeyi aşacaktır.
yumurta
BirleşikYumurta
Devletlerive
Tarım
Bakanlığı
ürünleri
besinDenetleme
fiyatlarındaki
artışın
soHayvan veiçeren
Bitki Sağlığı
Genel
Müdürnucu
olarak tüketicilerin
karşı
karşıya
lüğü (USDA-APHIS),
olguların
kontrolü
vekalacağı
elden
maliyetin,
bu yüksek
fiyatların
çıkarılmasındaki
ilerlemeye
ilişkindevam
düzenliedeceği
haftalık
döneme
bağlı olarak APHIS
2 ila 3 milyar
ABDkullanılan
doları
raporlar yayınlamıştır.
tarafından
olması
beklenmektedir.
yaklaşımda,
düzenleyici kurumlar tarafından kulSonuncu
son
dereceSağlığı
önemli
olarak,
tam
lanıldığı
gibi,ama
Dünya
Hayvan
Örgütü
(OIE)
olarak
etkilenmemiş
olmalarına karşın,
Dünya
önerilerine
uygun olan konvansiyonel
sıralama
Hayvan
SağlığıBu
Örgütü’nün
(OIE)
bölgeselleştakip edilmiştir.
yaklaşım olası
tanının
hızla
me
ilkesine
karşıtlık
oluşturacak
şekilde,derhal
bazı
konması
(antijen
yakalama
immünoassay),
ülkelerin
tüm
ABD
ürünlerine
ticari yönelik
ambargo
karantinaya
alma,
kanatlı
influenzasına
uygulaması
sonucunda,
broyler
üreticilerinin
yapılandırılmış
gözetim yoluyla
enfekte
bölgeler ve
ihracat
gelirinde
1,2 milyon
ABD doları
gibi
kontrol altına
alınacak
çevre bölgelerin
belirlenmebüyük
birdoğrulanması
kayıp söz konusudur.
si, tanının
(PCR) ve hastalığın daha
fazla yayılmasını önlemek için sürülere yakma ya
da toprağa gömme
yoluyla azaltma ve imhayı içeSalgının
epidemiyolojisi
renAPHIS
ötanazitarafından
uygulanması,
dekontaminasyon,
Land
Grant üniversi-test ve
son olarak
sürününetkilenen
yenilenmesini
içermektedir.
teleri
ile birlikte,
eyaletlerde
bir
dönüp bakıldığında
çıkarılacak
başlıca
önGeriye
epidemiyolojik
araştırma
yapılmıştır.
İlk
sonuç,noktasını,
mevcut prosedürlerin
krizlerle
başa çıkmak
odak
Minnesota’da
etkilenmiş
için yeterli
olmadığı
ve ayrıntılı
şekilde
yeniden
olan
yaklaşık
50 bireysel
hindi
çiftliği
oluşturdüşünülmesi
gerçeğidir.
USDA
Veteriner
muştur.
Bunagerektiği
ek olarak
yumurta
tavuklarının
Hizmetleri Şefi
Dr. Johnbirkaç
Cliffordbüyük
ve Doğu
Kanatlı
bulunduğu
Iowa’daki
kompleks
Araştırma
Laboratuvarı
(SEPRL)
Dr.
de
incelenmiştir.
Yaygın
görüş,Direktörü
enfeksiyonun
David Swayne,
7 Temmuzyüksek
tarihinde
ABD Senatosu
kanatlı
yoğunluğunun
olduğu
bölTarım, Beslenme
vekuşları
Ormancılık
Komitesi
taragelere
göçmen su
aracılığıyla
girdiği
fından davet edildikleri
oturumdaeksiklikler,
bilgi vermiş ve
yönündedir.
Biyogüvenlikteki
hastalığınhindi
epidemiyolojisi,
moleküler
biyolojisi
ve
virüsün
çiftliklerine
ve daha sonra
da üç
kontrolüne
soruları
yanıtlayarak,
gelecekteki
milyon
gibiilişkin
yüksek
sayıda
tavuğun bulunduğu
olaylara ilişkin
tahminlerini
sunmuştur.
Hindi ve
yumurta
üretim
komplekslerine
girmesine
yumurtasağlamıştır.
üretimi endüstrisi
temsilcileri
ve tarım
olanak
İzolatların
moleküler
ekonomisti
olan biyogüvenlik
Dr. Thomas Elam
da, salgına
analizi,
yapısal
eksikliğine
ve viilişkin perspektif
sunmuştur.
rüsün
çiftlikler arasında
yayılmasına yol açan
operasyonel biyogüvenlik boşluklarına bağlı
Prosedürlerdeki
eksiklikler
olduğu
kabul edilen
enfeksiyon kümelerini
Yapısal ve operasyonel
bir biyogüvenlik
göstermiştir.
Büyük kompleksler
söz konusu
standardına uygun
olarak
gösteren
ABD
olduğunda,
virüsün
havafaaliyet
hareketleri
yoluyla
kanatlı
yüksek
derecede patojenik
bir
en
az 1 endüstrisi,
km boyunca
yayılabildiğine
ilişkin kavirüsünmevcuttur.
sürülerine girişini
nıtlar
Bu gözlem,
daha önce Birleşik Krallık’ta
Ötanazi ve tavukların
belgelenmiş olan velojenik
yoğunluğu yüksek
olan kafeslerden
Newcastle hastalığı yayıçıkarılması, elle yapılan
lımıyla tutarlıdır. Kanatlı
yorucu bir işlemdir.
Mevcut salgınla edinilen deneyime ve H5
virüslerinin göçmen su kuşları aracılığıyla
girişinin anlaşılması dolayısıyla, 2015 yılı
sonbahar mevsiminde salgının tekrar ortaya
çıkmasına ilişkin endişe söz konusudur. Buna
ek olarak, 2016 yılı ilkbahar mevsiminde su
kuşlarının kuzey göçü yoluyla H5N2 virüsü ya
da bazı yeni reassortant virüslerin gelebilme
olasılığı vardır. APHIS, orta Atlantik eyaletlerini
ve güneydoğuyu kapsayan Atlantik uçuş
rotasına virüs girebilmesini içeren bir ‘kıyamet
günü senaryosu’ hazırlamıştır. Bu bölge
ABD’deki yumurta, broyler ve hindi üretiminin
büyük bir bölümünü karşılamaktadır. En
kötü durum senaryosunda, etkilenen 500
çiftlik ve kontrol için 3 milyar ABD dolarını
aşan bir harcama öngörülmektedir. Yumurta
endüstrisi de, gelecekteki enfeksiyonları,
dolayısıyla üretim düzeyi üzerindeki ekonomik
etkisinin hafifletilebilmesine olanak sağlayan
Federal destekli sigorta programı olasılığını
tartışmaktadır.
Geriye dönüp bakıldıgında
çıkarılacak baslıca
, sonuç, uygulamadaki- mevcutprosedürlerin yasanacak
olası krizlerle basa
,
, çıkmak için yeterli olmadıgı gerçegidir.
Geleceğe yönelik dersler
influenzası varyantı H5N2, sürüleri etkileyen
baskın durumdaki virüstür ve Mississippi uçuş
rotasında yoğunlaşmıştır. Yaklaşık olarak 68
izolat incelenmiş ve tanımlanmıştır. Buna ek
olarak laboratuvar ölçeğinde yapılan enfeksiyon araştırmalarında, hindiler ve tavuklardaki
duyarlılığın eşit düzeyde olduğu göstermiştir. Virüslerin tüm genomda benzer (%99 ya
da daha fazla) olduğu saptanmıştır. Iowa,
Minnesota, Kuzey Dakota, Güney Dakota
ve Wisconsin’deki hindilerden izole edilen
H5N2 virüslerinde, HA1 proteininde (antijenik
bölge) değişiklikler olduğu gösterilmiştir ve
bu değişikliğin virülans artışına katkıda bulunmuş olması mümkündür. Saptanan amino asit
substitüsyonları, kanatlı sürülerini etkileyen
küçük virüs popülasyonlarında devam edebilmekte, ancak bu değişikliklerin sahada devam
edip etmeyeceği bilinmemektedir.
HPAI kontrolü
Senato oturumunda ve endüstri konferanslarında sunulmuş olan salgın öyküsüne dayanarak, Nisan ayı ve Mayıs ayının başına ait çok
sayıdaki APHIS kaynağına göre, Nebraska’nın
izlediği Minnesota ve Iowa’daki enfeksiyonların insidans oranı, aynı doğrultudaki etkilenen
yumurta kırma komplekslerinin boyutuyla
uyumlu olduğu ortaya çıkmaktadır. İlgili
endüstriler ve federal ve eyalet kurumlarının
işbirliğini içeren sistematik bir müdahale ve
inovasyon yoluyla hastalık kontrol programları
yoğunlaştırılmış ve daha etkili hale getirilmiştir.
Elle yapılan yorucu bir işlem olması nedeniyle,
tavukların çok kademeli kafes sistemleri içeren
kümeslerden taşınması ve ötanazi uygulanmasında önemli ölçüde güçlük yaşanmıştır.
Karkasların elden çıkarılması APHIS’nin karşılaştığı ikinci güçlük olmuştur. İlk olarak çevre
mevzuatı ve yasal sorumluluk sorunları, toprağa
gömme uygulamasını kısıtlamıştır. Tarım Sekreterliği ve etkilenen eyalet valilerinin girişimini
takiben yargı anlaşmazlıkları çözümlenmiş,
acil durum mevzuatı uygulamaya sokulmuş ve
elden çıkarma işlemi etkili bir biçimde ilerlemiştir. Yumurta ve hindi endüstrisi temsilcileri,
APHIS’nin tazminat ödemeleriyle ilgili müdahalesini eleştirmiştir. Enfeksiyondan kaynaklanan
mortalite çok hızlı gerçekleşmiş ve dolayısıyla,
olası tanı ile sürü değerinin değerlendirilmesi
arasındaki herhangi bir gecikme, ötanazi uygulanan kanatlılar için yapılacak ödemeyi belirgin
bir biçimde azaltmıştır. Bu sorun haftalar içinde
çözülmüştür. Salgının boyutuna uygun alternatif prosedürler geliştirilmiş,
telafi ayarlanmıştır ve Nisan
AI, hem yerli endüstriler
ve Mayıs aylarındaki olgular
hem de ticaret
açısından gösterdiği
için geriye dönük olarak
etkiler nedeniyle bir
incelenecektir.
dünya sorunudur.
EFSA: Avrupa Birliği’nde
Campylobacter ve
Listeria olguları artıyor
İnsanlardaki listeriyozis ve kampilobakteriyozis olguları,
2008 yılında başlayan artış eğilimini sürdürerek, 2014 yılında
bir kez daha arttı. Salmonellozis olguları, 2008 yılından
bu yana ilk kez hafif bir artış gösterdi.
Bu yazıda, EFSA ve ECDC’nin Avrupa
Birliği’ndeki zoonozlar ve besin kaynaklı
salgınlara ilişkin son yıllık raporunda yer alan
başlıca bulgular sunulmaktadır.
Besin kaynaklı hastalıklar
İnsanlarda bildirilen listeriyozis enfeksiyonları, 2013 yılına kıyasla %16 oranında artmıştır:
2014 yılında doğrulanmış 2.161 olgu bildirilmiştir. Bu sayı rölatif olarak düşük olmakla
birlikte, söz konusu enfeksiyonlar için yapılan
İNFOVET 74-75
gözetimin hastalığın şiddetli formları üzerinde
odaklanması ve özellikle yaşlılarda ve immün
sistemi zayıf olan hastalarda ölüm oranlarının
diğer besin kaynaklı hastalıklara kıyasla daha
yüksek olması nedeniyle, bildirilen listeriyozis
olgularının artması endişe oluşturmaktadır. Bununla birlikte Listeria monocytogenes (insanlar
ve hayvanlardaki listeriyozise neden olan bakteri), insan enfeksiyonlarının en yaygın besin
kaynağı olan tüketime hazır besinlerde nadiren
yasal güvenlilik sınırlarının üzerine çıkmıştır.
Kampilobakteriyozis, 2005
yılından bu yana olduğu
gibi, AB’de en yaygın bilinen
gıda kaynaklı hastalık
olmaya devam etmekte.
enfeksiyonların hala artıyor
olması ise endişe verici,
GÜNCEL DÜNYADAN
YÜZDE
44
2008’den bu yana
olgulardaki artış oranı
*
Kampilobakteriyozis olgularında
%10 oranında artış
Kampilobakteriyozis, 2005 yılından bu yana
olduğu gibi, Avrupa Birliği’nde en yaygın olarak
bildirilen besin kaynaklı hastalık olmaya devam
etmektedir. Avrupa Birliği’nde 2014 yılında
doğrulanan olgu sayısı 236.851’dir ve 2013 yılına
kıyasla %10 oranında (22.067 olgu) artış görülmüştür. AB Üyesi Devletlerin çoğunda, 2014 yılında kampilobakteriyozis olgularının sayısında
artış olduğu bildirilmiş ve bu durum, son yılarda
çeşitli Üye Devletlerde kampilobakteriyozis için
gözetim sisteminin geliştirilmesiyle ve/veya tanı
yöntemlerinin gelişmesiyle kısmen açıklanabilmektedir. Kampilobakter, besinlerde en sık
olarak tavuklarda saptanmaktadır.
Durum endişe verici
ECDC’nin sorumlu uzmanı Mike Catchpole bu konuda şunları söylemiştir: “Avrupa
Birliği’nde Kampilobakter ve Listeria enfeksiyonlarının hala artıyor olması endişe verici.
Bu durum, şu anda ECDC ve EFSA tarafından
geliştirilmiş olan moleküler tiplendirme yoluyla listeriyozis gözetimini arttırmanın ve AB
düzeyinde Kampilobakter kontrol önlemlerini
arttırmanın önemini vurguluyor.”
EFSA Biyolojik Tehlikeler ve Kontaminantlar Bölümü Başkanı Marta Huges ise,
düşüncelerini “Besin zincirindeki tüm önemli
İNFOVET 76-77
faktörlerin, AB düzeyinde izleme faaliyetlerinin arttırılması için birlikte hareket etmesi
gerekiyor. Böyle bir işbirliği, Avrupa›da bu iki
hastalığın oluşturduğu yükü azaltmak için çok
önemli”, sözleriyle özetlemektedir.
Başarılı Salmonella kontrol programları
2014 yılında, kısmen Üye Devletlerin bildirim
sayısındaki değişiklikler nedeniyle, salmonellozis olguları, 2008-2014 dönemine kıyasla ilk
kez hafif bir artış göstermiştir. Bununla birlikte,
2008-2014 arasındaki yedi yıllık dönemde,
salmonellozis olgularında istatistiksel olarak
anlamlı bir düşüş eğilimi gözlenmiştir. Bu durum temel olarak, AB Üyesi Devletler ve Avrupa
Komisyonu tarafından uygulanmaya başlanan
başarılı Salmonella kontrol programlarından kaynaklanmaktadır. Avrupa Birliği’nde
bildirilen Salmonella salgınlarının sayısı, 2008
yılından bu yana %44 oranında artmıştır.
EFSA-ECDC raporu, 14 zoonoz ve besin kaynaklı hastalık salgını içermektedir. Söz konusu
rapor, 32 Avrupa ülkesi (28 Üye Devlet ve üye
olmayan 4 devlet) tarafından toplanan verilere
dayanmakta ve Avrupa Komisyonu ve AB
Üyesi Devletlerin zoonotik
hastalıkları izlemesine,
Bildirilen Salmonella
salgınlarının sayısı,
kontrol altına almasına
2008 yılından bu
ve önlemesine yardımcı
yana %44 oranında
olmaktadır. 
artmıştır.
Kampilobakteriyozisin,
ortalama olarak inkubasyon
süresi etkenin alımını
izleyen 1-7 gündür. Çoğu
kampilobakter infeksiyonu
zoonotiktir. Campylobacter
fetus koyun-keçi ve sığırlarda
yavru atma ve kısırlık ile
kendini belli eder. Genç
hayvanlarda enterit ve
koyunlarda abortus etkeni
olan Campylobacter jejuni ve
Campylobacter coli insanların
bakteriyel enteritislerinin
önemli bir bölümünden
sorumludur. Campylobacter
jejuni, Kampilobakter
enfeksiyonlarının ortalama
% 90 gibi büyük bir
kısmından sorumludur ve
insanlarda gastroenteritisin
yanı sıra bakteriyemi,
meningoensefalitis, akut
prulent artritis, GuillianBarre sendromu ve Reiter
sendromu oluşturur.
ADVERTORIAL EVONİK
Evonik Türkiye ekibi
olarak her sene olduğu gibi
bu sene de yıl içinde kanatlı
sektörüne sağladığımız analiz
sonuçlarının istatistiklerini yıllık
analiz programımıza katılan/
katılmayan tüm müşterilerimizin,
akademisyenlerin, danışmanların,
ilgili diğer meslektaşların
kısaca tüm sektör paydaşlarının
istifadesine sunuyoruz. 2015
yılı Aralık Ay’ına kadar İstanbul
laboratuvarımızda yaptığımız
toplam 903 adet NIR ve Almanya
Hanau’daki merkez laboratuvarda
yapılan 35 adet yaş kimya analiz
sonucuna dayanarak hazırladığımız
besin maddeleri tablolarının
bazılarını aşağıda sunuyoruz.
2015 yılı boyunca ülkemizde
kanatlı yemlerinde kullanılan
bazı hammaddelerin besin
madde kompozisyonları
müsterilerle oluşturduğu sıkı işbirliği ile Türk pazarı gereksinimlerine
uygun ürünler ve çözümler sunan evonik türkiye, 938 analiz sonucuna
dayanarak hazırladığı besin maddeleri tablolarını sunuyor.
YAZI: Barış YAVUZ TechnIcal Sales Manager Evonik
İNFOVET 78-79
n= 17
arpa
Ortalama
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
88,16
9,21
0,15
0,19
0,35
0,33
0,30
0,11
0,45
0,31
0,61
0,44
CV%
1,1%
6,3%
5,6%
5,7%
4,8%
5,2%
5,8%
6,1%
5,2%
6,5%
6,2%
6,2%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
87,65
8,91
0,14
0,19
0,34
0,32
0,29
0,11
0,44
0,30
0,59
0,43
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
2,45
4,57
2,57
54,34
5,57
17,66
1,83
3.003
1.652
2.776
CV%
6,2%
6,8%
4,8%
1,9%
4,6%
2,9%
20,3%
6,8%
6,8%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
2,37
4,42
2,50
53,82
5,45
17,41
1,65
2.901
1.596
2.776
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU
%
VAL %
Ortalama
87,31
7,23
0,15
0,16
0,32
0,23
0,26
0,06
0,36
0,24
0,85
0,34
CV%
1,2%
6,8%
6,3%
5,3%
5,4%
6,3%
6,5%
4,9%
6,5%
7,4%
8,5%
6,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
86,79
6,99
0,15
0,16
0,31
0,22
0,25
0,06
0,34
0,24
0,81
0,33
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
3,57
2,02
1,16
64,61
2,57
9,54
1,59
2.127
1.595
3.300
n= 15
mısır
n= 152
n=144
Ortalama
CV%
6,1%
11,6%
6,8%
1,6%
7,0%
7,2%
10,7%
7,1%
7,1%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
3,46
1,90
1,12
64,10
2,48
9,19
1,50
2.052
1.539
3.300
mısır gluteni
n= 33
KM %
HP %
MET
%
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
90,28
60,45
1,53
1,09
2,63
1,09
2,04
0,33
1,99
2,35
9,49
2,75
CV%
0,9%
9,1%
8,6%
7,1%
8,1%
9,2%
8,8%
10,2%
8,6%
10,8%
11,7%
8,3%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
89,86
57,70
1,47
1,05
2,52
1,04
1,95
0,32
1,90
2,23
8,94
2,64
n= 18
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
3,86
0,71
3,07
14,60
5,72
7,84
0,57
6.094
4.875
3.215
CV%
30,8%
28,1%
37,1%
23,2%
37,8%
23,4%
28,2%
24,7%
24,7%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
3,26
0,61
2,50
12,90
4,64
6,92
0,49
5.341
4.273
3.215
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
95,72
59,38
1,07
0,73
1,80
3,21
2,16
0,51
4,00
2,11
3,85
2,67
CV%
2,1%
13,0%
15,7%
25,9%
12,9%
16,7%
13,5%
14,1%
13,5%
13,7%
13,7%
13,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
94,73
55,51
0,99
0,63
1,68
2,95
2,01
0,48
3,73
1,97
3,59
2,49
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
16,96
-
16,74
-
-
-
-
22.507
-
3.130
CV%
13,1%
-
18,1%
-
-
-
-
20,4%
-
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
15,86
-
15,23
-
-
-
-
20.209
-
3.130
tavuk unu
n= 27
n= 27
ADVERTORIAL EVONİK
tavuk unu, tüyce zengin
n= 51
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
94,54
62,78
0,83
1,99
2,77
2,60
2,61
0,54
4,15
2,57
4,70
3,65
CV%
1,8%
10,9%
13,4%
27,7%
17,9%
13,3%
13,9%
16,1%
11,1%
14,7%
15,9%
19,1%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
93,69
59,36
0,77
1,71
2,52
2,43
2,42
0,49
3,92
2,38
4,33
3,30
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
17,81
-
10,57
-
-
-
-
15.819
-
3.263
CV%
27,5%
-
49,4%
-
-
-
-
47,4%
-
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
15,35
-
7,96
-
-
-
-
12.066
-
3.263
MET %
CYS %
M+C %
LEU %
VAL %
n= 36
n= 9
tüy unu
KM %
HP %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
Ortalama
93,34
71,65
0,70
3,59
4,06
2,39
3,29
0,59
4,89
3,25
5,76
4,80
CV%
2,2%
14,1%
15,7%
13,6%
15,1%
28,0%
15,0%
17,5%
13,8%
15,1%
16,6%
16,5%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
92,31
66,60
0,64
3,35
3,76
2,06
3,04
0,54
4,55
3,00
5,28
4,41
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
10,45
-
3,59
-
-
-
-
4.218
-
3.279
CV%
35,9%
-
43,1%
-
-
-
-
32,4%
-
0,0%
8,57
-
2,81
-
-
-
-
3.534
-
3.279
KM %
HP %
MET %
CYS %
LYS %
M+C %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
90,51
35,54
0,49
0,58
1,07
2,24
1,38
0,48
2,63
1,57
2,67
1,67
CV%
2,2%
5,3%
4,0%
8,0%
4,2%
4,8%
4,3%
4,2%
5,4%
5,5%
5,0%
4,8%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
89,52
34,60
0,48
0,56
1,05
2,19
1,35
0,47
2,56
1,53
2,60
1,63
n= 8
Güv.Marjı µ-0.5 σ
tam yağlı soya
n= 169
n=153
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P%
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
20,55
5,72
5,17
4,44
8,35
10,46
8,62
5.435
3.261
3.363
CV%
5,6%
15,0%
4,7%
13,4%
8,3%
22,9%
9,8%
15,9%
15,9%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
19,98
5,29
5,05
4,14
8,01
9,26
8,20
5.004
3.002
3.363
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
92,87
43,17
0,60
0,68
1,28
2,71
1,67
0,59
3,19
1,91
3,22
2,03
yarım yağlı soya
n= 15
Ortalama
CV%
1,2%
4,4%
3,7%
3,9%
4,5%
4,6%
4,7%
4,2%
5,2%
4,9%
4,8%
4,8%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
92,32
42,22
0,59
0,67
1,25
2,65
1,63
0,57
3,11
1,87
3,14
1,98
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
10,04
4,71
6,10
5,47
7,54
9,81
10,46
6.133
3.680
2.750
CV%
11,8%
6,5%
3,7%
8,2%
5,0%
19,0%
4,5%
15,2%
15,2%
0,0%
9,45
4,56
5,99
5,25
7,35
8,88
10,23
5.668
3.401
2.750
n= 14
Güv.Marjı µ-0.5 σ
İNFOVET 80-81
soya küspesi
n= 163
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
88,50
47,22
0,65
0,72
1,37
2,93
1,83
0,65
3,46
2,14
3,58
2,24
CV%
1,0%
2,6%
2,6%
7,0%
3,8%
4,4%
2,7%
2,6%
3,5%
3,5%
2,9%
2,8%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
88,06
46,61
0,64
0,70
1,35
2,87
1,81
0,64
3,40
2,10
3,52
2,20
HY %
HS
HK
Niş
ADF
NDF
Şeker
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
1,68
3,98
6,63
5,22
5,58
8,84
10,58
6.266
3.760
2.317
CV%
27,6%
17,4%
3,6%
7,9%
16,5%
32,9%
9,4%
11,5%
11,5%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
1,45
3,63
6,51
5,01
5,12
7,39
10,08
5.905
3.543
2.317
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
90,76
35,13
0,78
0,56
1,33
1,24
1,28
0,47
2,81
1,40
2,19
1,71
CV%
1,3%
9,4%
11,1%
10,5%
11,7%
12,6%
10,2%
10,4%
11,9%
10,2%
9,6%
10,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
90,19
33,48
0,74
0,53
1,25
1,16
1,21
0,45
2,64
1,33
2,09
1,62
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
2,15
17,72
6,77
-
20,79
29,79
6,81
11.620
9.877
1.561
CV%
71,3%
16,6%
5,0%
-
15,7%
15,4%
12,7%
13,3%
13,3%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
1,38
16,25
6,61
-
19,16
27,50
6,38
10.848
9.221
1.561
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
88,21
11,01
0,17
0,25
0,42
0,30
0,31
0,14
0,50
0,36
0,72
0,46
CV%
1,1%
11,8%
10,3%
9,9%
9,9%
8,2%
10,0%
6,7%
11,3%
12,2%
11,5%
10,6%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
87,74
10,36
0,16
0,24
0,40
0,29
0,30
0,13
0,48
0,34
0,68
0,44
Güv.Marjı µ-1.0 σ
87,27
9,70
0,15
0,23
0,38
0,28
0,28
0,13
0,45
0,32
0,64
0,42
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/kg
Fitik P mg/kg
ME* kcal/kg
Ortalama
1,99
2,43
1,72
61,12
3,14
12,33
2,06
2.507
1.630
3.095
CV%
6,4%
12,7%
6,5%
1,8%
10,1%
6,3%
19,7%
9,5%
9,5%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
1,93
2,28
1,66
60,57
2,98
11,94
1,86
2.388
1.552
3.095
Güv.Marjı µ-1.0 σ
1,86
2,12
1,61
60,02
2,82
11,55
1,66
2.269
1.475
3.095
n=162
ayçiçeği küspesi
n= 93
n= 81
buğday
n=99
n=97
bonkalit
n= 27
KM %
HP %
MET %
CYS %
M+C %
LYS %
THR %
TRP %
ARG %
ILE %
LEU %
VAL %
Ortalama
88,09
12,38
0,19
0,26
0,46
0,37
0,36
0,15
0,62
0,41
0,81
0,53
CV%
1,3%
14,9%
14,5%
10,2%
12,1%
24,3%
17,4%
11,1%
25,6%
14,3%
14,1%
16,9%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
87,51
11,46
0,18
0,25
0,43
0,33
0,33
0,14
0,54
0,38
0,75
0,49
HY %
HS %
HK %
Niş %
ADF %
NDF %
Şeker %
P mg/
kg
Fitik P mg/
kg
ME* kcal/
kg
Ortalama
1,87
2,36
1,68
60,50
3,05
12,44
2,11
2.624
1.705
3.065
CV%
7,4%
23,8%
12,8%
1,9%
20,1%
9,1%
26,3%
12,8%
12,8%
0,0%
Güv.Marjı µ-0.5 σ
1,80
2,08
1,57
59,94
2,74
11,87
1,84
2.456
1.596
3.065
n= 15
ADVERTORIAL EVONİK
σ = standart sapma
µ= ortalama
%50 > µ
- 0.5 σ
-
∞
µ 0.5 σ
%67 > µ
µ
∞
+
- 0.5 σ
Tablo değerlerindeki ortalamalardan yarım standart sapma düşmek
suretiyle kullanılacak matriks değeri ile, hammadde popülasyonunun
%67’sinin en az bu değer ve üstünde besin maddesi içermesi sağlanabilir.
Buradaki sonuçlar referans tablo değerleri
ile (AMINODat® 4.0) karşılaştırıldığında
kendi analiz sonuçlarımızın, bu tablo
değerlerine nazaran daha düşük varyasyon
katsayılarına sahip oldukları hemen dikkati
çekecektir. Her ne kadar AminoDat® 4.0
şu an için dünyadaki en güncel ve kapsamlı
amino asit veri tabanı olsa da dünyanın
her yanından gelen hammaddelere ait
verileri içerdiğinden işletmenin ya da
ülkenin kendi hammadde profiline
göre daha yüksek varyasyon göstermesi
kaçınılmazdır. Bu ise formülasyonda tablo
değerleri kullanılarak varsayılan matriks
değerlerin kendi gerçekliğimizi temsil etme
kabiliyetini azaltarak formülasyonun isabet
ve kesinliğini düşürür. Hayvan beslemeciler
bu durumun hayvan performansı üzerine
olumsuz etkilerini azaltabilmek için
daha yüksek güvenlik marjları kullanmak
zorunda kalırlar. Hâlbuki işletmede
kendi analiz değerlerimizin kullanılması
daha düşük güvenlik marjı kullanmayı ve
böylece daha ucuz ve isabetli formülasyonu
mümkün kılar. Evonik’in AMINOProx®
ve AMINONIR® servisleri, temel besin
maddeleri ile amino asit analizlerini NIR
kullanarak yüksek bir isabet ve hızla yaparak
bu avantajları kullanıcılarına sağlar.
Bu istatistikler formülasyon programının matriksine nasıl aktarılmalıdır?
Varyasyon katsayısı (CV%) %5’ten düşük
olan besin maddeleri için ortalama değerler
doğrudan kullanılabilir. %5-10 arasında
olanlar için duruma göre fakat %10’dan
büyük olan besin maddeleri için mutlaka
bir güvenlik marjı kullanılması genel olarak
tavsiye edilmektedir. Bu da ortalama
değerin bir miktar altında bir değeri
matrikse tanımlamak şeklinde yapılır.
Ne kadar güvenlik marjı uygulamalıyız?
Bu sorunun cevabı yine yukarıdaki
tablolarda verilmiştir. Her bir besin maddesi
için yarım standart sapma kadar güvenlik
marjı uygulanmış değerler en alt satırlarda
meslektaşlarımız için hesaplanmıştır.
Herhangi bir besin maddesi için ortalamadan
yarım standart sapma kadar geriye gelip,
matrikse ortalama yerine hesaplanacak
bu yeni değerin girilmesi, hammadde
popülasyonunun %69’unda en az bu oranda
besin maddesi bulunmasını temin eder. Bu
pratik üretim koşullarında yeterlidir. 
İNFOVET 82-83
KANATLI ANC HAYVAN SAĞLIĞI
l
o
r
t
kon arı
l
a
k
i
polit gözden
i
l
e
m
il
r
i
ç
e
g
Yaşanan şap salgını ile ilgili
Türk Veteriner Hekimleri
Birliği, 56 veteriner
hekimleri odası 22 bin üyesi
ve 6 bin serbest veteriner
hekimiyle her türlü
sorumluluğu üstlenmeye
hazır olduğunu bildiriyor.
Şap salgını nedeniyle,
hayvancılığımız risk altında,
yetiştiricimiz ise darboğazda…
Hastalık çok önemli verim
kayıplarına neden olurken, genç
ve ithal hayvanlarda ölümler
şekillenmektedir. Çok hızlı yayılma
özelliğine sahip olan hastalık, verim
kayıpları da dikkate alındığında,
ülkemizdeki en önemli salgın
hastalıkların başında gelmektedir.
Şap, bir kaç senede bir, değişik
virüs tipleri ile ülkemizde bu tür
salgınları yaşanmasını kaçınılmaz
kılmakta, hastalık nedeniyle, ağız ve
ayaklarda oluşan yaralar, yem yemeyi
engellediği için hayvanlarda % 50’ye
varan verim kayıpları oluşmakta,
genç hayvanlarda da virüs doğrudan
kalbi etkileyerek ölümlere neden
olmaktadır. Hastalık insan sağlığı
açısından risk oluşturmamakta, bu
nedenle, et ve sütün tüketilmesinde
de herhangi bir sakınca
bulunmamaktadır. Ancak bu salgınlar
için önemli nokta, verim kayıpları ve
hayvan ölümleri nedeniyle yaşanan
önemli miktardaki ekonomik
kayıplar ve hastalık nedeniyle,
tüm tarımsal ürünlerin ihracatına
getirilen yasaklar ve bu yasakların
yaşanan ekonomik kayıpları önemli
boyutlara ulaştırmasıdır. Bu nedenle,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,
salgın hastalıklarla mücadele
çalışmalarında, bütçe imkanlarını
artırma çareleri bulmalı, hızlı karar
alabilen ve uygulayabilen yetkili
birimler oluşturmalı, bu çalışmaların
içinde serbest veteriner hekimleri
entegre etmeli ve yetkilerini
artırmalıdır.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Talat Gözet
Türk Veteriner Hekimleri Birliği
Merkez Konseyi Başkanı
Şapla nasıl
mücadele
edilir?
Şap hastalığı ile yapılacak
mücadele çalışmalarının
en önemli ayağından biri
tazminat olmalıdır. Yetiştirici
zararının karşılanacağını
bilir ise hayvanını hiç bir yere
götürmeden hastalığı ihbar eder.
İNFOVET 86-87
Şap hastalığı ile mücadele, salgın
hastalıklar içinde mücadelesi en zor
hastalıklardan birisidir. Hastalığa karşı aşı
geliştirilmiş olmasına rağmen, hastalığın
birçok alt tipi, bunların da birçok değişik
suşlarının olması nedeniyle, yapılan
aşılama çalışmalarından istenilen başarı
elde edilememektedir. Yıllarca aşı yapılarak
hastalığı kontrol altına aldım derken,
değişik bir suşla ortaya yeni bir salgın
çıkıyor ve her şeye sil baştan başlamak
zorunda kalıyorsun. Hastalık kuş, köpek,
diğer hayvanlar, rüzgar, yem gibi her türlü
dış etmenle taşınabiliyor ve çok hızlı
yayılma eğilimi gösteriyor. Bunun yanında,
ülkemiz, hastalık mücadelesi yapılamayan
ve sınır kontrolü sağlanamayan komşu
ülkelere sahiptir. Şap salgınlarının
filyasyonu araştırıldığında, hemen
tamamı bu komşu ülkeler kaynaklıdır.
Ancak; daha acı olan, bu ülkelerden sınır
illerimize bulaştırılan hastalık, çok kısa
süre içerisinde hemen ülkenin tamamına
yayılmaktadır. Buradan da hayvan
hareketlerini iyi kontrol edemediğimiz
ortaya çıkmaktadır.
Salgın hastalıklarda hedef, hastalığın ilk
çıktığı bölgede kontrol altına alınmasıdır.
Bunun için sahanın sürekli izlenmesi ve en
küçük bir şüphede karantina tedbirlerinin
uygulaması gerekir. Bu tedbirlerin hızlı bir
şekilde alınması ve eksiksiz uygulanması
çok önemlidir. En küçük bir ihmal hastalığın
süratle yayılmasına neden olacaktır ve
bugün ülkemizde yaşanan olay da budur;
zamanında alınmayan tedbirler ve hayvan
hareketlerinin kontrol edilemeyişidir.
Hastalık nedeniyle ortaya çıkan verim
kayıpları ve ölümler, önemli ekonomik
kayıplara neden olmaktadır. Bunun
yanında, salgın nedeniyle tarımsal
ürünlere ithalat yasağı getirilmektedir.
Bu da ülkenin ekonomik kaybını büyük
oranda artırmaktadır. Ancak; en büyük
ekonomik kaybı yetiştirici yaşamaktadır
ve yetiştiricinin yaşadığı bu kayıp
hastalığın hızla yayılmasının en büyük
nedenidir. İşletmesinde şap hastalığını
gören yetiştirici, verim kaybını en az
seviyede atlatmak için hayvanlarını elden
çıkarmanın yollarını arar ve hayvanları
kaçak yollarla kesime götürür. Bu da
hastalığın hızla yayılması demektir.
Bu nedenle, şap hastalığı ile yapılacak
mücadele çalışmalarının en önemli
ayağından biri tazminat olmalıdır.
Yetiştirici zararının karşılanacağını bilir ise,
hastalığı ihbar eder.
Salgın hastalıklarla mücadelede
yetiştiricinin bilinçlendirilmesi
Salgın hastalıklarla mücadelede,
biyogüvenlik ve karantina tedbirleri
kuşkusuz çok önemlidir. Daha önce
yaşadığımız kuş gribi salgınlarında,
yeterli biyogüvenlik önlemi alan entegre
işletmelere hastalık bulaşmamış ve çok
büyük kayıplar yaşanması önlenmişti. Bu
nedenle, salgın hastalıklarla mücadelede
yetiştiricinin bilinçlendirilmesi bu anlamda
önemlidir. Bilinçli yetiştirici gerekli
biyogüvenlik önlemlerini alır ve hastalığın
işletmesine bulaşmasını önler.
Hayvan hastalıkları ile mücadele
çalışmaları Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı sorumluluğunda
yürütülmektedir. Sorumlu meslek de
veteriner hekimliktir. Ülkemizdeki aktif
olarak çalışan veteriner hekim sayısı 25
bine ulaşmıştır ve bu sayı AB ülkelerinden
fazladır. Bakanlıkta görev alan veteriner
hekimler dışında, serbest muayenehane
çalıştıran 6 bin veteriner hekim hayvan
sağlığı alanında görev yapmaktadır. Bu
kadar veteriner hekim, tüm hayvancılık
işletmelerinin sürekli denetimini
sağlayabilir. Ancak; hem Bakanlıktaki hem
de serbest hekimlerden, hayvan hastalıkları
ile mücadele amacı doğrultusunda
yeterince yararlanılmamaktadır.
Hastalıklarla mücadelenin bazı temel
kuralları vardır. Birinci öncelik koruyucu
hekimliktir. İkincisi; hastalık tespit
edildiğinde, yayılmayı önlemek için süratli
karar alabilecek yetkili otoriteye ihtiyaç vardır.
Bakanlık ve taşra teşkilatı bu özelliklere
sahip değildir. Bakanlık, salgın hastalıklarla
mücadele çalışmalarında, bütçe imkanlarını
arttırmalı ve hızlı karar alabilen yetkili
birimler oluşturmalı, serbest hekimleri bu
çalışmalara yetki vererek entegre etmelidir.
Türkiye, şap hastalığı yanında, halk
sağlığını da tehdit eden diğer hastalıkları da
eradike etmek zorundadır. Bu hastalıklar
ülkemize yakışmıyor. TVHB, 56 veteriner
hekimleri odası 22 bin
üyesi ve 6 bin serbest
Hastalıklarla
mücadelenin bazı
veteriner hekimiyle
temel kuralları
her türlü sorumluluğu
vardır. Birinci öncelik
üstlenmeye hazırdır.
koruyucu hekimliktir.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Prof. Dr. Murat Arslan
İstanbul Veteriner Hekimler Odası Başkanı,
İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi
Fizyoloji Anabilim Dalı Başkanı
Ciddi
sonuçlarla
karşılaşma
riski söz
konusu
Şap salgını nedeniyle
üreticiler tedirgin tüketiciler
ise bilgi eksiliği nedeniyle
korku yaşamaktadırlar.
İNFOVET 88-89
Ülkemizde bir kez daha şap bir salgın
olarak görüldü. Salgın nedeniyle hayvan
hareketleri durdu, hayvan pazarları geçici
olarak kapandı, belli bölgelerde karantina
uygulaması başlatıldı. Hastalık ilk olarak
ülkemizin en doğusunda görüldü ve salgın
giderek en batıya kadar yayıldı. Hastalığın,
önce doğuda görülmesi kaçak hayvan
girişleri nedeniyle olduğu fikrini akla getirdi
ve Bakanlıktan yapılan açıklamada bu
virüsün ülkemizde ilk kez görülen Nepal
tipi olduğu tespit edildi.
Bilindiği üzere, şap hastalığı oldukça
bulaşıcı, doğrudan temas ile hasta hayvanın
vücut sıvılarıyla temas, saman ve yemler,
bakıcıların ve kullanılan alet ve makinaların
aracılık etmesiyle, et ve süt ürünleri
aracılığıyla veya havadan rüzgar etkisiyle
yayılmaktadır. Başta yavru atma olmak
üzere; et, süt ve diğer verimlerde kayba ve
yaşça küçük hayvanlarda ölümlere
yol açmaktadır.
Ülke hayvancılığı açısından hem
hayvan varlığı hem de ekonomik sonuçları
açısından ciddi sonuçlar doğurabilir.
Özellikle uluslararası ticaret kanunları
gereği hastalık görülen ülkelerden canlı
hayvan ve hayvansal ürünlerin ticaretine
izin verilmez. Ayrıca hastalıkla mücadele
için yapılan harcamalar önemli kayıplar
olarak görülmektedir.
Türkiye’de çiftçiye tazminat ödeyecek
kamu kaynağı yetersiz
Üye olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği
ülkelerinde şap hastalığı neredeyse hiç
görülmemektedir. Ülkemizde ise çok
sık aralıklarla hastalık görülmektedir.
Bunun en önemli nedeni, Avrupa Birliği
ülkelerinde hastalıklarla mücadelenin
sürekli olarak yapılması, önlemlerin
alınması ve denetlemenin çok sıkı
yapılmasıdır. Şap mücadelesi ülkelerin
ekonomik imkanlarına bağlı olarak
değişiklik göstermektedir. Türkiye’de
çiftçiye tazminat ödeyecek kamu kaynağı
yetersiz olduğu için, aşılama yöntemi ile
mücadele ediliyor. Mücadele şekli daha çok
hastalık görülen bölgelere yakın çevredeki
hayvanların aşılanması ve karantina
uygulamalarını
kapsamaktadır.
Şap salgını nedeniyle
üreticiler tedirgin
AB’de şap hastalığı
tüketiciler ise bilgi
görüldüğünde hastalık
eksiliği nedeniyle
görülen işletmedeki
korku yaşamaktadırlar.
hayvanlar yanında bütün süt ve süt
ürünleri, et ve et ürünleri, karkas, deri ve
post, yün, embriyo, yumurta, sulu atık,
gübre stokları, hayvan yemi ve tesisteki
çöpler bile imha ediliyor.
Ayrıca dinamik ve hızlı hareket edebilen
veteriner teşkilatları sayesinde oldukça
etkili mücadele yapılabilmektedir. AB
katılım yolunda şap ile mücadele önemli
bir kriter olarak görülmektedir. Üyeliğin
gerçekleşebilmesi için ülkemiz şap
açısından ari bölge haline gelmelidir.
Ülkemizde önümüzdeki yıllarda da önemli
bir sorun olarak kendisini hissettireceği
görülen hastalığa karşı çok ciddi bir
mücadele yürütülmesi kaçınılmazdır. Bu
amaçla; şapın kontrolü ve eradikasyonu
için, ulusal, il ve ilçe düzeyinde kontrol
merkezleri oluşturulmalı, küçükbaş
hayvanlara da işaretleme yapılmalı,
küpelenmemiş ve kayıt altına alınmamış
hayvanların hareketinin önlenmesi
için çok sıkı denetim yapılmalıdır.
Ayrıca salgın hastalıklarla mücadele
için veteriner hekimlik teşkilatı yeniden
yapılandırılmalıdır.
Sonuç olarak, hayvan hastalıkları ile
etkin mücadele için kamu kaynakları
mutlaka birkaç kat artırılmalı, uzun
vadeli mücadele bütçesi hazırlanmalıdır.
Ancak, bu şekilde hayvancılığımız,
ekonomimiz ve toplum sağlığı için
önemli tehlike olan salgın hastalıklarla
etkin bir mücadele yürütülebilir.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Mahmut Çetinkaya
Derviş Kara
Samsun - Sinop
Veteriner Hekimler Odası Başkanı
Giresun Veteriner Hekimler
Odası Başkanı
Yaşananlardan alınacak
derslerin önemi
Son günlerde basından da takip ettiğiniz üzere
yaklaşık 40 ilde şap hastalığı
nedeniyle karantina önlemlerine geçilmiş bulunmaktadır.
Ülkemizde daha önce görülmeyen A Nep 84 alt serotipi, 29
Eylül 2015 tarihinde ilk olarak
Van’da görülmüş ve 19 Kasım
2015 tarihinde ilimiz Vezirköprü ilçelerine sirayet etmiştir.
Aynı zamanda; Amasya, Çorum, Sinop ve Tokat illerinde
de hastalığının yaygın olarak
seyretmesi ve ilimizde görülen
mihrakların kontrol altına alınarak yayılmasının ertelenmesi amacıyla Samsun İl Hayvan
Sağlığı Zabıtası Komisyonu
toplanarak 01.12.2015 tarihi itibariyle İlimiz genelindeki tüm
havyan pazarlarının kapatılmasına, mihrak bölgelerindeki
canlı hayvan hareketlerinin
durdurulmasına ve tüm il genelinde yeni alt serotipe karşı
üretilen aşının uygulanmasına
karar vermiş bulunmaktadır.
Yeni serotipe karşı
aşılamalar yapılmalı
Samsun ilinde on ilçede
olmak üzere yirmi dört adet
mihrakta şap hastalığı çıkmış
İNFOVET 90-91
bulunmakta olup, 50.667 adet
büyükbaş hayvan şap hastalığına karşı aşılanmıştır. Boyabat
ilçesinde bir mihrakta şap
hastalığı çıkmış olup, 3.000
adet hayvan hastalığa karşı
aşılanmıştır.Farklı bir serotip
olduğu için daha önce yapılan
şap aşıları sınırlı koruma sağladığından, bununla birlikte yüksek ateş çok sık görülmemekte
ve genç hayvanlarda ölümle
sonuçlanma riski fazla olmaktadır. Bu nedenle yetiştiricilerimiz “nasıl olsa daha önce
şap aşısı yaptırdık” düşüncesiyle yeni aşının yapılmaması
gerektiği gibi bir düşünceye
kapılmadan, İl ve İlçe Müdürlüğü ekiple rinin aşılamalarına
kolaylık sağlamalıdır.
Kamuda görev alan ve
serbest hekim olarak çalışan
meslektaşlarımızın bulaşmanın engellenmesi için tüm tedbirleri alarak, tedavi ve aşılama
sürecinde başarılı olacaklarına
inanıyor, yaşanan olumsuz
durumdan ders alarak hayvan
hareketlerinin sıkı bir şekilde
takip edilmesi gerekliliğini
tekrar hatırlatıyor ve en kısa
sürede bu sıkıntılı dönemin
geçeceğini ümit ediyoruz.
Hayvan pazarları
kontrol altına alınmalı
Türkiye’de yapılan
incelemelerde, hastalığın en
yaygın bulaşma yolunun direkt
bulaşma olduğu bildirilmiştir.
Bu bulaşma şeklinde genellikle
hayvan hareketleri ve pazarlarının önemli rolü olduğu
düşünülmektedir. Pazarların
kapatılması ve kontrolsüz hayvan hareketlerinin önlenmesi
hastalıktan korunmada en
etkili yoldur. Bulaşıcı hayvan
hastalıklarının ülkeye verdiği
kaybın telafisi için Bakanlığın
teşkilat yapısı ve hastalıklarla
mücadele stratejisi gözden geçirilerek bağımsız bir veteriner
otoritesinin yer aldığı yeni bir
yapılanmaya gidilmelidir.
Ülkemizde bulunan hayvan
pazarlarının büyük bir bölümü
ruhsatsız ve yetiştiriciler
tarafından kurulan kontrolsüz alanlarda yer almaktadır.
Mevcut teşkilat yapısı ile bu
pazarların kontrolü mümkün
değildir. Her ilde pazar kurulan
alanlar belirlenmeli, dezenfekte edilebilir projeli ve ruhsatlı
pazar yerleri kurularak hayvan
alım satımı kontrol altına alınmalıdır. Ulaştırma Bakanlığı
ile Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı arasında yapılacak
bir protokolle yol denetim
istasyonlarında kurulacak
birimler aracılığı ile hayvan ve
hayvansal ürün taşıyan nakil
vasıtalarının kontrolü ve dezenfeksiyonu yapılmalıdır.
İmha ve itlaf işlemleri için
yeterli ödenek ayrılmalıdır
Hastalıktan korunmanın
yolu, hayvanların altı ay aralıkla yılda iki kez aşılanmasıdır.
Ayrıca işletmelerde, temizlik
ve dezenfeksiyon gibi önlemler
ile dışarıdan yeni satın alınan
hayvanlara aşı yapılıp yapılmadığına dikkat edilmelidir. Kayıt
altına alınmış her hayvanın
aşı kaydı Türkvet sistemi üzerinden takip edilip hayvanını
aşılatmayan yetiştiricilere kanuni yaptırım uygulanmalıdır.
Hasta hayvanların tazminatlı
olarak imha edilmesi de eradikasyon için oldukça önemlidir.
İmha ve itlaf işlemleri için
yeterli ödenek ayrılmalıdır.
Günden güne azalan hayvan
varlığımız, bir de şap gibi bulaşıcı hastalıklar nedeniyle zarar
görmeye devam ederse karkas
et fiyatlarındaki artış tırmanmaya devam edecek ve tüketici
olumsuz etkilenecektir.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
H. Gökhan Özdemir
Özgür Y. Pehlivan
İzmir Veteriner Hekimler
Odası Başkanı
Amasya Veteriner Hekimler
Odası Başkanı
Kurumlar arası iletişim
ile başarı sağlanır
Resmi otorite bu konuda
çok hassas davranmalı
Ülkemiz hayvancılığı
gündemine giren şap hastalığı, ne yazık ki bu kez ilimizi
de birinci derecede etkilemiştir. İzmir Gıda, Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü,
Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği
Şube Müdürlüğü tarafından
gerekli tüm önlemler ivedilikle
alınmıştır. Bu aşamada önemli
olan hastalığın çıkış noktaları
olan Menderes, Bornova ve
Çiğli ilçelerinde yayılmasının
ve diğer ilçelerde de görülmesinin engellenmesidir.
Bu amaçla yoğun aşılama
çalışmaları yürütülmektedir.
Ayrıca üreticilerimizin bilinçlenmesi ve kendi hayvanlarına
da hastalığın bulaşmaması için
gerekli önlemleri almalarına
ilişkin bilgilendirme çalışmaları yapılmaktadır. Veteriner
hekimler olarak teknik bilgi ve
donanımımızı sektör ile paylaşma aşamasında güçlü yapıda olmamız, işte bu tip vakalar
açısından çok önemlidir.
Veteriner hekimlik uygulamaları desteklenmeli
Yetiştiricilerin ve ülke
hayvancılığımızın en az zararla
bu hastalıktan kurtulması için
İNFOVET 92-93
özellikle hayvan hareketleri
konusunun sürekli gündemde
olması gerekmektedir. Koruyucu hekimlikte yalnızca veteriner
hekimlik bilgilerinin aktif kullanımı yeterli değildir. Teşkilat
yapılanmasının, denetim ve
kontrol aşamasında da veteriner hekimlik uygulamalarını
desteklemesi gerektiği unutulmamalıdır. Hayvan nüfusuna
yönelik kontroller tek bir idare
tarafından bütünüyle ele alınmalıdır. Hayvan hareketlerinin
kontrolü de, hayvan sağlığına
dair koruyucu hekimlik faaliyetlerinin önemli bir parçasıdır.
Bu aşamalarda mülki amirler
tarafından kolluk kuvvetlerinin de aktif olarak çalışmalara
destek olması sağlanmalıdır.
Kanunlara göre pek çok farklı
kurum hayvan nüfusuna ilişkin
düzenlemelerde görevlidir. Bu
durum işleyiş açısından gerçekten sıkıntı yaratmaktadır.
Ancak ilimizde, kurumlar arası
koordinasyon ikili ilişkilerle,
odamız ve meslektaşlarımız
tarafından çok sağlam bir
şekilde yürütülmektedir. Buna
dayanarak en kısa sürede bu
hastalıkla ilgili sorunların
çözüleceğine inanıyoruz.
Hepimizin bildiği üzere
özellikle kurban bayramı
sonrası A tipi (Nepal 2015) şap
virüsü tüm ülke hayvancılığını tehdit eder boyutta hızlı
bir şekilde yayılım göstermiş
ve Van’dan sonra ilk olarak
Amasya’da görülmüştür. Şap
Enstitüsü uzmanları tarafından ilimizde çalışma yapılmış
ve 3 hafta gibi kısa bir sürede
suşu içeren aşılar bölgemize
sevk edilmiştir. Şap salgını
nedeniyle, hayvancılığımız
risk altında, yetiştiricimiz de
darboğazdadır. Hastalık çok
önemli verim kayıplarına neden
olurken, bölgemizde ciddi
ölümlerle birlikte büyük ekonomik kayıplara neden olmuştur.
Özellikle kontrolsüz hayvan
hareketlerinin bu hastalığın
yayılmasındaki en büyük etkenlerden biri olduğu kanıksanamaz bir gerçektir. Resmi otorite
bu konuda çok hassas olmalı,
hayvan hareketlerinde kontrolü
mutlaka sağlamalıdır.
Veteriner hekimlerin ciddi
fedakarlıkları ile bu salgının
üstesinden geleceğiz
Şap hastalığı ile mücadelenin temel kuralları vardır.
Birinci öncelik koruyucu
hekimliktir. Bununla ilgili
iyi bir alt yapı oluşturulması gerekir. Gerek kamuda
görevli veteriner hekimlerden
gerekse muayenehane sahibi
veteriner hekimlerden azami
şekilde faydalanılmalı ve bunu
sağlayacak bir sistem üzerinde
çalışılmalıdır. Tabi bu altyapıyı
oluştururken hastalık tespit
edildiğinde, yayılmayı önlemek için çok süratli karar alabilecek ve hareket edebilecek
yetkili otoriteye ihtiyaç olduğu
unutulmamalıdır. Geçmişte
ülke hayvancılığının yaşadıkları bunun kanıtıdır. 1980 ortalarında kapatılan Veteriner
İşleri Genel Müdürlüğü ve
bu Genel Müdürlüğe bağlı İl
Veteriner İşleri Müdürlükleri
ve İlçe Veteriner Hekimlikleri sahada süratle alınan
kararlarla ciddi fedakarlıklarla
at vebası, sığır vebası gibi
bulaşıcı hayvan hastalıklarını
eradike etmeyi başarmışlardır. Yeni bir yapılanmanın
ve tüm bileşenlerin entegre
edildiği yeni bir sistemin artık
ülkemize yakışmayan bu tip
salgınların önüne geçeceğine
yürekten inanıyoruz.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Oytun Okan Şenel
Doç. Dr. Fatih. M. Birdane
Ankara Bölgesi Veteriner Hekimler Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
Afyonkarahisar Veteriner Hekimler Odası Başkanı,
Afyon Kocatepe Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi
Eldeki tüm olanaklar
kararlılıkla kullanılmaya
devam edilmeli
Kaçak hayvan geçişi
tek faktörmüş gibi
gösterilmemeli
İlk olarak Van’ın
İpekyolu ilçesinde belirlenen
antijenik değişikliğe sahip
şap virusu, kısa sürede ellinin
üzerinde ilde hastalığın çıkmasına neden olmuş ve Ankara
Bölgesi Veteriner Hekimleri
Odası’nın sorumluluk bölgesinde bulunan Ankara, Çankırı
ve Kırıkkale illerinde de etkisini göstermiştir. Bu süreçte
Ankara’da 16, Çankırı’da 15,
Kırıkkale’de 3 mihrakta şap
hastalığı belirlenmiştir. Hastalık çıkışı ile hayvan hareketleri
durdurulmuş, pazarlar kapatılmış, ticaret kısıtlanmıştır.
Yetiştiriciler, şap hastalığından
ari ülkelerden getirmiş oldukları damızlık ve besilik yeni
doğan hayvanlarının ölümleri
ile sarsılmış; et, süt ve performans kayıplarının yanı sıra
hayvan ve hayvansal ürünlere
İNFOVET 94-95
getirilen kısıtlamalarla önemli
kayıplar yaşamıştır. İşletme
sahipleri ile görüşmelerde
hastalığın hayvan alım-satımı
yapan ve ilden ile dolaşan hayvan satıcıları tarafından Kars,
Ardahan, Erzurum gibi hayvancılığın yoğun yapıldığı illerden
besi amaçlı hayvanların alınıp
getirilmesinden kaynaklandığı
bilgisi alınmıştır. Bakanlıkla
yapılan görüşmelerde sahada
yeni sirküle olan virusa karşı
A-NEP-84 aşısı üretildiği,
üretilen aşıların ülke geneline
uygulanmak üzere il müdürlüklerine gönderildiği, mihrak
ve çevre aşılaması, kordon,
karantina, temizlik, dezenfeksiyon, eğitim çalışmaları ile
hastalığı kontrol altına almak
üzere tüm olanakların kullanıldığı ve kullanılmaya devam
edileceği bilgisi alınmıştır.
Afyonkarahisar’da
09.12.2015 tarihinden itibaren
şap salgınları görülmeye
başlanmış; 14.12.2015 tarihinde
ise pazar kapatılarak hayvan
sevkleri durdurulmuştur.
Aşılmama çalışmaları,
20.12.2015 tarihinde başlamış
olup halen devam etmektedir.
Bir kaç ilçede ve merkeze
bağlı kasabalarda, özellikle bir
yaş altı hayvanlarda ölümler
olduğu bilinmekle beraber
il/ilçe müdürlüğünde resmi
bildirim bulunmamaktadır.
İşletmelerin çoğu, il dışından
hayvan getirenler olmakla
beraber sadece doğu illeri
değil, ağırlıklı olarak Orta
Anadolu ve Ege Bölgesi’nden
getirilen hayvanlarda da şap
görülmüştür. Bakanlığın
açıklamasında, şap salgının
ilk kez Van’da görüldüğü
söylense de, 10-15 günlük ara
ile Manisa ve çevre illerde de
hastalık görülmüştür. Kayıt
sistemi sağlıklı çalışmadıkça,
hastalık bildirimleri düzenli
yapılmadıkça (artık sahadaki
veteriner hekimlerin bile
haberi olmamakta), şap çıkan
yerlerde sevkiyat devam
ettikçe ve yeni suş derhal
üretilip (enstitü başarılı ancak
ilk aşılarda sadece yeni suş
için monovalan üretmek
yerine trivalan-bivalan
üretmeye çalışmamalı) sahaya
verilmedikçe bu sıkıntı ile
savaşılamaz. Her salgında
kaçak hayvan tek faktörmüş
gibi gösterilmemeli. Aynı
zamanda, koyun ve kuzularda
farklı bilgiler geliyor olduğu
için, şap hastalığı salgınları
ektima ile karıştırılmadan
takip edilmelidir. BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Vargın Boy
Tekin Keçeci
Kars - Ardahan - Iğdır Bölgesi
Veteriner Hekimler Odası Başkanı
Nevşehir Veteriner Hekimler Odası
Yönetim Kurulu Başkanı
İşletmelerde karantina
uygulanması
Ülkeler arası etkin
mücadelenin önemi
İlimiz, sınır olması nedeniyle hastalığın görülme olasılığı yüksek illerden birisidir
ve batıdaki besi işletmelerine
besi materyali sağlamaktadır.
Bu durum ilimizde yoğun bir
hayvan hareketi olduğu anlamına gelmektedir. Bu nedenle
bölgemizde ortaya çıkan bir
hastalığın diğer illere bulaşmasını önlemek zordur. Son birkaç
yıldır, İl Müdürlüğü ekiplerince
yoğun bir aşılama yürütülmesi
neticesinde hastalığa ilimizde
rastlanılmamıştı. Ancak bu
sene farklı bir tip suş görülmesi
nedeniyle yapılan aşılardan istenilen neticeler alınamamıştır.
Peki ne yapmalıyız?
> Bölgede sadece şap hastalığı ile ilgilenen bir yapılanmanın oluşturulması. Burada çalışan uzmanlar komşu ülkelerde
görülen hastalıkları araştırarak
ona göre şap enstitüsünün aşı
üretimini sağlayacak.
> Sadece karantina uygulanan işletmelerden hayvan
çıkışı yapılabilmeli.
> Kamu veteriner hekimlerinin sadece hayvan sağlığı ve halk
sağlığını korumakla uğraşmalı.
> İşletme sahiplerinin eğitim
düzeyi artırılmalı. Hastalık çıktığında saklamak yerine ihbar
etmesi gerektiği iyi anlatılmalı.
Ülkemizde yıllardır görülen
hastalık büyük ekonomik
kayıplara neden olmaktadır.
Mücadele etkin aşılama,
koruma yöntemleri ve hayvan
hareketlerinin kontrol altına
alınması ile mümkün olacaktır.
Aşılamada değişik tiplere karşı
bağışıklığın sağlanması için
ülkemizde görülen suşların
yanı sıra komşu ülkelerde
görülen suşların da rutin
aşılamaya dahil edilmesi
sürprizlerle karşılaşmamızı
önleyecektir. Ayrıca Brucella ve
kuduz hastalığı ile mücadelede
yapılan uygulamaya benzer
aşılama tipleri hastalıkla
mücadeleyi kolaylaştıracaktır.
Diğer yandan nakillerin
kontrolü için ana geçiş
güzergahları üzerine,
Ulaştırma Bakanlığı’nın
kontrol noktaları
oluşturulması ve bu noktalara
Bakanlık biriminin eklenmesi
hayvan hareketlerinin
kontrolünde etkili olacaktır.
Hastalıkla mücadelede
aşılama sonrası anafilaktik
şoktan ölen hayvanlara verilen
tazminatın abort yapan
hayvanlara da genişletilmesi
aşılama sayısını artıracak,
aşılamaya karşı önyargıyı
ortadan kaldıracaktır.
Mahalli idarelerin
ciddi sorumlulukları var
Bülent Polat
Erzurum Veteriner Hekimler Odası Başkanı
İNFOVET 96-97
Odamıza bağlı bulunan Erzurum ve Ağrı
illerinin büyükbaş hayvan varlığı toplamı,
ülkemizin ilk sıralarında yer almaktadır.
Ayrıca bölgemizden yoğun bir şekilde canlı
hayvan sevkinin yapılması hayvan hastalıklarının yayılması açısından önemli bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Şap hastalığının kontrolünde, ülkemizin hastalık kontrol
politikalarının tekrar gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Özellikle sınır illerindeki hay-
van hareketlerinin kontrolünde sadece Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Teşkilatları
değil aynı zamanda mahalli idareler ve kolluk
kuvvetlerinin de ciddi bir şekilde sorumluluk
üstlenmesi gerekmektedir. Özellikle ülkemizin jeopolitik yapısı nedeniyle, bu tür salgınların görülmesi durumunda, eradikasyon için
ek bütçeler oluşturulmalıdır. 2015 yılında
hala şap hastalığını konuşmamız sanırım en
büyük sorun.
BÜYÜKBAŞ ŞAP HASTALIĞI
Bursa Veteriner Hekimler Odası
Başkanı Sinan Sağlam, Eylül ayında
Van’da görülen ve Türkiye’nin birçok
iline sıçrayan şap hastalığının besicileri
endişelendirdiğini belirterek, hastalığın
tamamen kontrol altına alınamaması
halinde hayvancılık sektöründe büyük
çaplı zararın oluşabileceğini söyledi.
Sağlam, hastalığın daha fazla alana
yayılmasını önlemek için önlemlerin daha
da sıkılaştırılmasını istedi. Başkan Sinan
Sağlam, yaptığı açıklamada koyun-keçi ve
sığır gibi çift tırnaklı hayvanlarda görülen
şap hastalığının, sektör için risk oluşturan
en önemli hastalıkların başında geldiğini
belirterek, Nepal tipi şap virüsünün alınan
tüm önlemlere rağmen birçok ile yayılarak
hayvancılık sektöründe endişe ve paniğe
yol açtığını kaydetti.
Sinan Sağlam
Bursa Veteriner Hekimler
Odası Başkanı
Hızla
yayılan şap
hastalığı
hayvancılık
açısından
tehdit
Bursa Veteriner ekimler Odası
Başkanı Sinan sağlam yurtdışı
kaynaklı virüsün, besicileri
kaygılandırdığını söyledi.
İNFOVET 98-99
Aşı geliştirildi
Hastalığa karşı aşı geliştirildiğini,
aşılama çalışmalarının tüm hızıyla devam
ettiğini ifade eden Başkan Sağlam, buna
rağmen hastalığın Van’dan sonra Kars,
Çorum, Kırşehir, Aksaray, Samsun,
Kırıkkale, Burdur, Bursa ve Samsun’da
da görüldüğünü hatırlattı. Bu illerin yanı
sıra Erzurum, Balıkesir, Manisa, Sakarya
ve Konya’da ise hayvan pazarlarının
kapatıldığına dikkat çeken Sağlam,
“Türkiye son yıllardaki en büyük şap
salgını ile karşı karşıya. Virüsün yurt
dışı kaynaklı olması, hastalığın bulaşma
yollarının daha çok doğrudan temasla
gerçekleştiğinin tespit edilmesi, yeterince
kontrol yapılmadığını gösteriyor. Yeni
bir virüs ve buna karşı aşı geliştirilmiş.
Aşılama çalışmaları devam ediyor. Birçok
noktada hastalık söndürülmüş, ancak
hala hastalığın kontrol altına alınamadığı
bölgelerin sayısı yabana atılmayacak kadar
fazla. Bu durum besicilerde derin kaygılar
oluşturuyor ve şap hastalığı Acilen TARSİM
Sigorta kapsamına alınmalıdır“ dedi.
Ekonomik kayba yol açıyor
BVHO Başkanı Sinan Sağlam, şap
hastalığının sektörde oluşturabileceği
zararlara da değindiği açıklamasında,
hastalığın yayılmasını engellemek
amacıyla alınan karantina önlemlerinin
sektörde ciddi oranda maddi kayıplara
yol açtığını söyledi. Hastalığın aşılama ve
antibiyotik tedavisi nedeniyle besicilere
ciddi bir tedavi masrafı getirdiğinin altını
çizen Sağlam, virüsün hayvanlarda et
ve süt verimini düşürdüğünü, üreme
fonksiyonlarını olumsuz etkilediğini, gebe
hayvanlarda yavru atma ve buzağılarda
ölümlere yol açtığını kaydetti.
Pazarların kapatılmasıyla içerde ve
dışardaki hayvan hareketlerine getirilen
kısıtlamaların ticareti olumsuz etkilediğini
dile getiren Sağlam, “Buzağı ölümleri ve
hastalığa yakalanan hayvanlardaki gelişimin
durması, hayvan hareketlerinin kısıtlanması
nedeniyle sektör sıkıntı yaşıyor. Hastalığın
biran önce söndürülmemesi halinde zaten
darboğazda olan Türk hayvancılığı çok
büyük darbe yer” dedi.
Bursa Veteriner Hekimler Odası
Başkanı Sinan Sağlam, şap hastalığının
hayvanlardan insanlara da geçtiğine
dikkat çekerek; hayvan yetiştiricilerini de
kişisel önlemler almaya çağırdı. Hastalıklı
hayvanın et ve sütünün tüketilmemesini
isteyen Sağlam, “Öncelikle hastalığın
görüldüğü bölgenin 20 kilometre
çevresindeki tüm hayvanlar aşılanmalı.
Virüs taşıyan hayvanlarla sağlıklı hayvanlar
aynı ortamlarda olmamalı. Sağlıklı
hayvanlar, virüs bulaşmış meralarda
otlatılmamalı. Sütü sağılan hayvanların
meme temizliğine dikkat edilmeli,
şap hastalığının
söndürülmesinin
Şap, besicilerde derin
kaygılar oluşturuyor
ardından tüm ahırlar
ve şap hastalığı acilen
kireç ile boyanmalıdır”
TARSİM Sigorta
şeklinde konuştu. 
kapsamına alınmalıdır.
KANATLI TEKNİK
Kötü suluk
yönetimi
nelere
mal oluyor?
Doğru suluk yönetimi, uygun bir ortamda optimal
kanatlı büyümesinin sağlanması açısından anahtar
bir rol oynar. Peki bu konuda neler yapabiliriz?
Yazarlar: DennIs Brothers, Jess Campbell, JIm Donald ve Gene SImpson
İNFOVET 88-88
Kış mevsiminde havalandırmanın
başlıca amacının sıcaklık yönetimi değil, hava
kalitesinin kontrolü olduğu iyi bilinmektedir:
genel altlık nemini azaltmak için bağıl nem
takip edilerek havalandırma uygun şekilde
ayarlanır. Bu uygulama altlık neminin düşük
düzeyde tutulmasını sağlar. Altlık neminin
kontrol altında tutulmazsa, amonyak düzeyleri
artarak kanatlı sağlığının kötüleşmesi, ayak
sağlığının bozulması ve sürü performansında
genel bir düşüş ortaya çıkması gibi çok sayıda
soruna neden olabilir.
Sahada sık gördüğümüz havalandırmayı
güçleştiren – ve maliyetini yükselten – bir faktör
kötü suluk yönetimidir. Kanatlılara içmeleri
için su verilir; ancak suluklarımız herhangi bir
nedenden dolayı suyun boşa harcanmasına, kanatlılar yerine altlığa gitmesine neden oluyorsa,
hem sürü performansının düşmesi nedeniyle
hem de işletme maliyetlerinin artışı dolayısıyla
para kaybederiz. Akan su, ancak havalandırmanın arttırılması ya da daha sonra altlık makinesi
yoluyla kümesten uzaklaştırılabilir. İyi yönetilen
bir kanatlı çiftliğinde dahi, uzaklaştırılması
gereken nem miktarı şaşırtıcı düzeyde olabilir.
Kanatlıların, uygun ve verimli bir şekilde büyümek için bol suya ihtiyacı vardır; ancak genellikle, suluk hatları aracılığıyla
pompaladığımız binlerce
Kötü havalandırma
yönetimi sonucunda
galon suyun yalnızca
sürü performansında
yaklaşık üçte biri gerçekten
genel bir düşüş ortaya
kanatlı canlı ağırlığı olarak
çıkması kaçınılmazdır.
KANATLI TEKNİK
*
kötü suluk yönetiminden
kaynaklanan nem fazlalığını
minimum düzeye indirmenin
basit, maliyetsiz ve etkin
yöntemleri vardır.
kümesi terk eder. Bu nemin diğer bölümü altlıkta kalır ya da havalandırma yoluyla kümesin dışına pompalanır. Kuşkusuz, su içmeyi kanatlılar
için güçleştiren ya da daha az su kullanımına yol
açan bir şey yapmak istemeyiz. İstediğimiz şey,
altlığı kuru tutmak ve havalandırma sisteminin
çalışma derecesini azaltmaktır. Ve bu makalenin konusunu da, kötü suluk yönetiminden
kaynaklanan nem fazlalığını minimum düzeye
indirmenin basit ve maliyet-etkin yöntemleri
oluşturuyor. Kümeste kalan nem miktarını
azaltabilirseniz, genel hava kalitesine zarar vermeden havalandırma miktarını da uygun oranda
azaltabilirsiniz. Hava kalitesine zarar vermeden
havalandırmayı azaltabilirseniz, aynı zamanda
yakıt maliyetinden de tasarruf edebilirsiniz -işte
bir kazan-kazan-kazan durumu.
Vereceğimiz bir örnek, 49 günde 6,25 pound
ağırlığında broylerlerin yetiştirildiği Güneydoğu bölgesindeki gerçek kanatlı işletmelerinden
İNFOVET 102-103
alınan rakamlarla modern bir kanatlı kümesine
giren su miktarını gösteriyor.
Kırk dokuz günde, kümese giren toplam
su miktarı 182.324 litre ya da 414.934 pound
düzeyindeydi. Bu da 207 ton suya eşit. Söz konusu kümeste yetiştirilen kanatlıların çiftlikten
ayrılmaları sırasındaki toplam ağırlığı ise yalnızca
182.200 litreydi. Dolayısıyla bu durumda, giren
toplam su miktarının yalnızca yüzde 33’ü satılabilir vücut ağırlığı şeklinde kümesi terk etti. Peki
suyun geriye kalan yüzde 67’si ya da 139 ton su
nereye gitti? Altlıkta birikti ya da fanlar aracılığıyla dışarıya atıldı.
Görebileceğiniz gibi, büyük miktarda su kanatlılar tarafından satılabilir ağırlığa dönüştürülmeden atılıyor. Genel olarak, kümese giren
suyun yaklaşık % 65-75’inin kümes sakinleri
dışındaki başka yollarla uzaklaştırılması gerektiği kabul ediliyor. Yalnızca iki seçenek var:
havalandırma ya da altlık makinesi – ve tercih
edilen yöntem de havalandırma. Yukarıda
verdiğimiz örnekte, kötü suluk yönetiminin
giren toplam su miktarında yalnızca yüzde 2
oranında artışa neden olması halinde, sürünün
yetiştirildiği süre boyunca uzaklaştırılacak olan
su miktarı yaklaşık olarak
3785 litre daha fazla olabilir.
Su kuybındaki her
% 2 oranındaki
Bu da, nemi uzaklaştırmak
artışın, maliyeti
için gereken havalandırmayüzlerce dolar artırdığı
nın aynı oranda artmasına
unutulmamalıdır.
Yüksekliğe çok benzer şekilde,
hat basıncının da sürünün
yetiştirildiği dönem boyunca sık
olarak ayarlanması gereklidir.
Günlük ayarlamalar yapılması
zorunlu olmayabilir, ancak
teşvik edilen bir uygulamadır.
Pek çok sürü için, çoğunlukla
basıncın haftada bir kez
ayarlanması yeterlidir. Bununla
birlikte kanatlılar pazara
sunulma çağına yaklaştıkça,
hat basınçları ile daha sık
ilgilenilmesi gereklidir. Genel
Kanatlıların yaşı büyüdükçe, hat
basınçları arttırılmalıdır.
3bin
785
LiTRE
Suluk yönetimi ile
kullanılan sudan
tasarruf miktarı
KANATLI TEKNİK
*
Çok yüksek basınç, su israfına
ve nipellerin sızıntı yapmasına
neden olur. Çok yüksek
basınç, nipelden su akışının
kesilmesini de güçleştirir.
Ayarlanan basıncın suluk
sistemi uzunluğuna uygun
olmasını sağlamak için, her bir
hattın sonundaki gösterge tüpü
bilyelerinin dikkatle izlenmesi
gereklidir. Tüp içindeki gösterge
bilyelerinin aynı yükseklikte
olmaması halinde, bu durum
bir basınç sorununu ya da bir
düzlük sorununu gösterebilir.
İNFOVET 104-105
yol açar. Dışarıdaki ortalama sıcaklık 4 derece
C, galon başına LP 1,75 dolar olduğunda ve yüzde 2 oranında daha fazla suyun, havalandırma
oranını eşit derecede (yani yüzde 2 oranında)
arttırmamıza neden olduğu varsayıldığında, bu
artış, her sürü için kümes başına yakıt maliyetinin yaklaşık 110 dolar yükselmesine neden
olacaktır. Fazla gibi görünmese de, bu maliyet
artışını önlemek için yapmamız gereken tek
şeyin suluk sistemlerimizin yönetimine biraz
özen göstermek olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, söz konusu rakam “kolayca”
sağlanabilecek bir tasarruf haline geliyor; üstelik, daha iyi bir suluk yönetiminin sağlayacağı,
genel performansı aynı oranda arttıran ayak
kalitesi artışı ve daha iyi amonyak kontrolü
gibi yararlar da buna ekleniyor. Bunun yanı
sıra, kötü suluk yönetimi ve bakımının yüzde 2
israftan çok daha fazlasına yol açabildiğini ve
kanatlılar yerine altlığa giderek boşa harcanan
su miktarında yüzde 2 oranındaki her artışın,
maliyeti muhtemelen yüzlerce dolar ya da daha
fazla arttırdığını da unutmamalısınız. Peki suyun boşa harcanmasını önlemek için, yetiştiriciler ve yöneticilerin suluk yönetiminde büyük
dikkat göstermesi gereken konular nelerdir? En
sık karşılaşılan üç sorun olduğu görülüyor:
> Suluk nipellerinden gerçekleşen sızıntı
> Hat yüksekliğinin doğru ayarlanmaması
> Hat basıncının doğru ayarlanmaması
Nipel yönetimi
Nipel yönetimi, muhtemelen sahada en sık
gördüğümüz sorunu oluşturuyor. Modern
suluk sistemlerinin çoğunda, yeni olduğunda
ya da doğru şekilde temizlendiğinde ve bakım
yapıldığında sızıntıyı minimum düzeyde
tutan uygun bir nipel vardır. Ancak modern
bir kanatlı kümesindeki sorunların suluk
sistemini etkilemesi pek uzun sürmez. Suluk
hatlarında ve er geç nipellerde oluşan biyofilmler ve kontaminantlar, sonuçta nipelin uygun
miktarda su sağlama ve bir kanatlı tarafından
aktive edilmediğinde akışı tamamen durdurma
kapasitesini azaltacaktır.
Bu sorunla mücadele etmenin en iyi yöntemi, suluk sisteminin sürekli olarak yıkanması
ve temizlenmesidir. Suluk sistemleri, her sürü
arasında yıkanmalı ve uygun bir temizleyici
kullanılarak temizlenmelidir. Spesifik suluk
sisteminiz için literatüre başvurabilir ya da
spesifik sisteminize uygun olan temizleyiciler
için şirket temsilcisiyle iletişim kurabilirsiniz.
Neredeyse tüm sistemler için uygun olan
birkaç temizleyici vardır. Etkili olduğu kanıtlanmış olan en yaygın temizleyici/dezenfektanlardan biri, kanatlı sarf
malzemesi tedarikçilerinin
Modern bir kanatlı
kümesindeki
çoğunda bulunabilen yüzsorunların suluk
de 35 hidrojen peroksittir.
sistemini etkilemesi
Yetiştirici bir medikatör
uzun sürmez.
KANATLI TEKNİK
*
suluk hattının
yüksekliği
sistemi kullanabilir ve medikatör aracılığıyla
suluk sistemine bir galon su başına 1 ons oranında yüzde 35 peroksit pompalayabilir. Suluk
hatları, hattın sonunda köpüklü su görülünceye kadar bu karışımla yıkanmalı ve daha sonra
karışım en az birkaç saat süreyle bekletilmelidir. Temizleyici ajan sistemde bekletilirken
her nipelin manuel olarak aktive edilmesi iyi
bir yöntemdir. Bu işlem, nipellerin temiz tutulmasına yardımcı olacaktır. Daha sonra suluk
hattının akış portu ucundan temiz su dışında
başka hiçbir şey gelmeyinceye kadar temiz su
ile durulanmalıdır. Suluk hatlarının yetiştirme
döneminde hat başına en az 20 dakika süreyle
en az iki kez temiz su ile yıkanması da iyi bir
uygulamadır. Bu işlem biyofilmler ve kontaminantların minimum düzeyde tutulmasına
ve ‘sürüler arasında’ yapılan temizliğin daha
etkili hale getirilmesine yardımcı olur. Suluk
sisteminde biyofilmden kaynaklanan ağır bir
kontaminasyon varsa ve nipellerde kötü bir
sızıntı varsa, bu basit hidrojen peroksitle yıka-
İNFOVET 106-107
ma işleminin, muhtemelen sistemi optimum
çalışma durumuna geri döndürmek için yeterli
olmayacağı belirtilmelidir. Böyle bir durumda, son derece kirli olan bir sistemin nasıl
temizleneceğine ilişkin talimatları öğrenmek
üzere, yetiştiricinin, kullandığı spesifik suluk
sisteminin temsilcisi ile iletişim kurması önerilir. Suluk sisteminden vitaminler ya da iyot
gibi diğer katkılar geçirildiğinde de dikkatli
davranılmalıdır. Bu katkılardan bazıları suluk
hatlarında birikime neden olabilir ve sızıntı
sorunlarına katkıda bulunabilir. Bazıları,
özellikle de şekerli maddeler, suluk hattında
biyofilm oluşumunu arttırabilir. Bu biyofilmler basınç sorunlarına ve nipellerde sızıntıya
neden olabilir ve kanatlılar için sağlık sorunlarına neden olabilir. Sistemden herhangi bir
katkının geçirilmesinden
sonra suluk hatlarının
Etkisi kanıtlanmış
olan en yaygın
temiz suyla yıkanması bu
dezenfektanlardan
sorunların önlenmesibiri % 35 hidrojen
ne yardımcı olacaktır.
peroksittir.
Farklı sistemlerdeki nipeller
farklı şekilde harekete
geçirilebilir ve bu, gereken
hat yüksekliğinin çeşitli
yaşlardaki kanatlılara göre
değişmesine yol açacaktır.
Yetiştiriciler, integratörün
servis temsilcisine danışmalı
ve suluk sistemi nipellerinin
nasıl çalıştığını ve kanatlının
yaşına ne kadar uygun
olduğunu bildiklerinden
emin olmalıdır. Suluk
hatlarının çok yüksek ya da
çok alçak olması, kanatlıların
içtiği su miktarının yanı
sıra, kanatlıların boşa
harcadığı su miktarını
da etkileyecektir. En
sık rastlanan sorun,
yetiştiricilerin uygun
ayarlamaları zamanında
yapmamasıdır.
Suluk hatlarının
yetiştirme döneminde
hat başına en az 20 dakika
süreyle ve en az iki kez
temiz su ile yıkanması
yapılabilecek
en iyi uygulamadır.
KANATLI TEKNİK
*
Suluk sistemi nipelleri, kümeste uzun bir süre
kullanımdan sonra yıpranma nedeniyle de su
sızdırabilir. Suluk sistemi nipellerinin çoğu,
5-10 yıl kullanımdan sonra değişiklik ya da
onarım gerektirir. Şu anda kullanılan modern
sistemlerin çoğunda, tüm hattı ya da sistemi
değiştirmeden tek tek değiştirilebilen nipeller
vardır. Bazı suluk sistemlerinde nipeller
yenilenebilir. Her iki şekilde de, sisteminizi
5-10 yıl ya da daha uzun bir süre kullandıysanız
ve nipelleriniz sızdırma eğilimi gösteriyorsa,
bunları yeni ya da yenilenmiş nipellerle değiştirmeyi düşünmenin zamanı gelmiş demektir.
Bunların temizlenmesi, kullanım süresi ve
yıpranma sorunları için çözüm sağlamayacaktır. Nipel yönetimi kategorisinde olmasa
da, kesin olarak nipel performansını etkileme
potansiyeli olan bir faktör de, uygun suluk sistemi filtre yönetimidir. Filtreler düzenli olarak,
tercihen her sürüden sonra değiştirilmelidir.
Yetiştiricinin su kaynağı kontaminantlarla
kirlenme eğilimi gösteriyorsa, bir sürünün yetiştirilmesi sırasında da filtrenin değiştirilmesi
gerekebilir. İlgi gösterilmez ve kontaminantlarla kaplanırsa, filtreler yalnızca su akışını
İNFOVET 108-109
kısıtlamakla kalmayıp, bazı kontaminantları
geçirmeye başlayarak suluk regülatörlerinin
tıkanmasına ve nipellerin açık kalarak altlığa
su sızdırmasına da neden olabilir.
Sonuç
Uygun suluk yönetimi, çok az bir ek zaman
gerektirir, ancak pek çok yarar sağlar. Konservatif örneğimizde gösterilen 110 dolar tutarındaki
yakıt maliyeti artışına ek olarak, fanın çalıştırıldığı ek sürenin ve ilave kesekleşmeyi ortadan
kaldırmanın da bir maliyeti vardır. Yetersiz
suluk yönetiminden kaynaklanan performans
kayıpları da çok pahalıya mal olabilir. Uygun
ortam koşulları, broyler yetiştiriciliğinde daima
önemli bir faktör olacaktır ve suluk yönetimi,
uygun bir ortamda optimal kanatlı büyümesinin sağlanması açısından anahtar bir rol oynar.
Kötü suluk yönetiminden vazgeçmemeniz, sizi
havalandırma oranlarını arttırmak zorunda bırakır, kesekleşmeyi ortadan
Suluk yönetimi,
kaldırma süresini uzatır ve
optimal kanatlı
kış mevsiminde sürülerinibüyümesinin
zin genel maliyetinde daha
sağlanması açısından
anahtar rol oynar.
büyük bir artış oluşturur. 
Suluk sistemi yüksekliğinin
her gün ayarlanması gereklidir.
Yetiştirici ayarlama yapmadan
suluk yüksekliğini bir hafta aynı
şekilde sürdürürse, bu yükseklik,
optimal suluk yüksekliğinin
birkaç inç altında kalabilir. Bu
durum yalnızca su israfına
yol açmakla kalmayıp, kanatlı
performansını da etkileyecektir.
Nipeli uygun şekilde aktive
etmek yerine yalnızca
gagalayabilmeleri nedeniyle,
su içmek için çok yukarıya
uzanmaları kanatlıların daha fazla
su harcamasına neden olacaktır.
BES
ON
Suluk sistemleri
nipellerinin değişiklik
ya da onarım yılı aralığı
RUMİNANT SAĞLIK
Pasteurella pneumonisi ve
koyunlarda sıklıkla görülen etkileri
Koyunların en önemli bulaşıcı
hastalıklarından biri olan Pasteurella
pnömonileri, genellikle koyun üst solunum
yollarında doğal olarak yaşam süren Pasteurella
haemolytica tarafından meydana getirilir.
Aktive olmasındaki en önemli faktör stresi
olan P. haemolytica’nın neden olduğu
fırsatçı enfeksiyonlara yol açar. Bu tür fırsatçı
enfeksiyonlar, bakterilerin yüksek derecede
patojenik ve bulaşıcı hale geldiği anlamına gelir.
Pasteurella ve Mannheimia
mikroorganizmaları beta
Koyunların
pasteurellozisi; akut,
hemolitik, gram
subakut ve kronik seyir
negatif, aerobik, spor
gösteren, ateşli
oluşturmayan, hareketsiz,
bir hastalıktır.
İNFOVET 110-111
Pasteurellaceae ailesine dahil kokobasillerdir.
Bu aile sindirim, solunum ve memelilerin genital
sistem mukozal yüzeylerinde yaşama
eğilimindedir. Birçoğu fırsatçı
sekonder işgalciler olarak bilinir. Bazı türler
özel yüzeyler ve konakları tercih ettiklerini
göstermektedir. Filogenetik verilerin son
güncellenmesi gen sekans analizine dayalı
yeniden adlandırma ile sonuçlandırıldı.
Sonuç olarak, Pasteurella haemolytica biyotipleri
A ve T, Mannheimia haemolytica (biyotip A)
ve Pasteurella trehalosi (biyotip T) olarak
yeniden sınıflandırılmıştır. Her izole M.
haemolytica ve P. trehalosi bir biyotip ve
serotip ile belirlenmiştir. A6, A13 ve Ant
Hemen hemen bütün
ülkelerde görülen
(daha çok rutubetli
ve sıcak ortamlarda)
pasteurellanın büyük
ekonomik zararlara
neden olduğu, birçok
üreticinin hastalığı
deneyimlemesi ile
bilinmektedir.
bu etkenler tarafından
oluşturulan hastalıklar
her yaştan koyun
ve keçide yaygındır.
M. haemolytica, P.
trehalosi ve P.
multocida sağlıklı koyun ve keçilerin
tonsil ve nazofarenkslerinde bulunan ortak
komensal organizmalardır. Bu
organizmalar nedeniyle meydana
gelen enfeksiyonlar; sıcaklık, aşırı
kalabalık, sert havaya maruz kalma, kötü
havalandırma ve yolculuğu da içeren çeşitli
kombine stres faktörleri, koyun ve keçileri
viral solunum yolu hastalığı için duyarlı
kılar. Parainfluenza 3, Adenovirüs tip 6,
Respiratuar sinsityal virus, muhtemelen
Sığır Adenovirus Tip 2, Ovine Adenovirüs
Tip 1 ve 5 ve Reovirus Tip 1 primer solunum
yolu enfeksiyonlarına neden olur,
nadir olarak yaşamı tehdit etmekle
birlikte sekonder M.haemolytica
enfeksiyonlarına predispozisyon
oluşturur. Mycoplasma ovipneumoniae ve
Bordetella parapertussis ile meydana
gelen solunum yolu enfeksiyonlarının da
sekonder M. haemolytica enfeksiyonları ile
ilişkili olduğu bildirilmiştir. Stres
faktörleri ve primer enfeksiyonların bir
arada bulunması durumunda alt
solunum yolunun bütünlüğünü
sağlayan mukozal bariyerin ortadan kalktığı
ve M. haemolytica’nın kolonizasyonu,
proliferasyonu ve belirgin doku hasarı
oluşumu için uygun bir ortamın
oluştuğu düşünülür. M. haemolytica
ve P. trehalosi’nin virulansı;
endotoksin, lökotoksin ve bakterinin konak
bağışıklığı üzerinde avantajlı olmasına
olanak veren kapsüler polisakkaritin
dahil olduğu çeşitli faktörlerin etkisi
ile ortaya çıkmaktadır. Ruminantların
akciğerlerinde ve pleural yüzeylerde
Stres faktörü,
P. haemolytica’nın
neden olduğu fırsatçı
enfeksiyonlara
yol açar.
koyunlarda ve Ant keçilerde rapor edilmiş
olmasına karşın, M. haemolytica A2, koyun
ve keçi solunum yollarından izole edilen
en yaygın pasteurellosis suşudur. M.
haemolytica A2, koyunlardaki mastitis
vakalarında rutin olarak bildirilmiştir. P
trehalosi, T3, T4 ve T10, sıklıkla
kuzuları etkileyen pasteurellozis’in
sistemik veya septisemik formu ile
ilişkilidir. Pasteurella multocida da koyun
ve keçilerde pnömonik pasteurellozis’in bir
nedeni olarak bildirilmiştir.
Prevalans ve serotipler
farklılık gösterse de;
bu etkenler tarafından
oluşturulan hastalıklar
her yaşta koyun ve keçide
yaygın olarak görülür.
Fırsatçı enfeksiyonların en önemli
nedeni stres
M. haemolytica ve P. trehalosi tüm
dünyada yaygın olarak görülmektedir.
Prevalans ve serotipleri bölge ve
sürülere göre farklılık gösterse de
*
PASTEURELLA VE ANTİBİYOTİKLER
Hastalığın etkeni antibiyotik tedavisine cevap vermektedir. Ancak
tedavide kullanılacak antibiyotiğin tespit edilmesi için bir veteriner
hekimin hastalığı tam olarak tespit edip buna uygun bir antibiyotik tercihi
yapması daha uygun olacaktır. Aksi takdirde, bu tür bir tedavinin yarım
kalması ya da yanlış tedavi edilmesi hastalığın daha sonra tekrarlamasına,
diğer hayvanlara bulaşmasına sebep olacak ve ciddi kayıplara neden
İNFOVET 112-113
RUMİNANT SAĞLIK
İzolatların yaklaşık % 5’i tetrasikline direnç
gösterebilirse de amoksisilin- klavulinik
asit, ceftiofur ve florfenikol izolatlar
üzerinde iyi etkiye sahiptir. Hastalık
sürecinde, endotoksin salınımı ve akciğer
hasarının hızla ilerlemesi nedeniyle,
tedavi genellikle memnuniyet
vermemektedir. Parenteral sıvı ve antiinflamatuar ajanlar, antibiyotik tedavisinin
önemli yardımcılarıdır. Septisemik
pasteurellozis, olumlu antimikrobiyal
duyarlılığa sahip olmasına rağmen, tedaviye yanıt genellikle hayal kırıklığı yaratmaktadır.
fibrin birikimine neden olan lökositler için
özellikle toksik olduğundan, lökotoksin
patogenezisde ayrıca önem taşır.
Lipopolisakkarit endotoksini
akciğerlerdeki advers reaksiyonlara katkı
sağlar ve sistemik dolaşım yetmezliği ve
şoka öncülük eder. Kapsüler polisakkarit;
bakterinin alveoler epitel yüzeye
tutunmasını ve fagositozu engeller.
Pnömonik pasteurellozis’in akut
fazının devamlılığı, alt solunum yolunda hasar
ve akciğer tutulumunun uzamasına
bağlıdır. Kronik solunum yolu hastalıkları;
akciğerde %20’nin üzerinde hasar oluştuğunda,
kilo alımı etkinliği ve akciğer kapasitesi
düştüğünde dahi iyileşebilirler.
Aşılama vazgeçilmezlerden
Koruma her türlü uygulamadan
daha büyük önem taşır
Pasteurellozis’in solunum
sistemi hastalıklarının diğer
nedenlerinden ayrılması yüksek mortalite ve ölümün hızlı bir şekilde meydana
gelmesine dayanmaktadır. Pasteurellozis’in
pnömonik ve septisemik formlarının tanısı
otopsi, makroskobik ve histopatolojik
bulgular ve çeşitli dokulardan
organizmaların izolasyonuna
dayanmaktadır. Lezyonlar: subkutan
hemoraji; dil, farenks, özefagus’un veya bazen abomasum ve barsakların epitelyal
nekrozu; retrofaringeal lenf nodülleri
ve tonsillerin genişlemesi; akciğer
ve karaciğerde perakut, multifokal,
embolik, nekroze olmuş lezyonlar şeklinde
ortaya çıkar. M.
haemolytica ve
Pasteurelladan
korunmak için
P. trehalosi’nin
hayvanların aşılanması
antimikrobiyal duyarlılık
yapılan çalışmalarda
şekilleri iyidir.
önemli bir yere sahiptir.
*
HASTALIK TARİHÇESİ
Hastalık koyunlarda Fransız Alplerinde
1889-1890 yılları arasında Galtier
tarafından görülmüştür. Sonraları
Lineaux, Belçika’da koyun pasteurellozis
olaylarından bipolar mikroorganizmalar
izole etmiştir. Conte (1897) ve Culle
(1898), Fransa’da, koyun hastalık
olaylarından benzer etken ayırmışlardır.
İNFOVET 114-115
sıcaklık, kalabalık ve
kötü havalandırmayı
içeren çeşitli stres
faktörleri, hayvanları
viral hastalıklara
duyarlı kılar. Pasteurelladan korunmak için
hayvanların aşılanması oldukça önemli
bir yere sahiptir. Hastalık hava yoluyla
bulaşabildiği için hayvanların stressiz,
havadar yerlerde barındırılması,
aşırı soğuktan ve sıcaktan korunması
kesinlikle çok önemlidir. Hastalığın
hızla yayılarak seyir gösterdiği hasta
sürülerde, o günlerde yapılan aşılamadan
sonuç alınması mümkün değildir.
Aşılama, hasta olan hayvanlarla sağlıklı
olan hayvanların ayrılıp, sadece sağlıklı
hayvanların aşılanmasının yapılması
ile gerçekleştirilmelidir. Ticari aşıların
tamamının sağlıklı hayvanlarda kullanılmak
üzere üretildiği unutulmamalıdır. Aşılar
deri altı uygulayıp 2-4 hafta sonra tekrar
ederek korunma sağlayabilirsiniz. 
KONU KOYUNCULUK
Koyunculuk ihmal edilmemeli
Kuzu eti kaliteli protein, demir, çinko, bakır, manganez, selenyum, B12 ve tiamin
kaynağıdır. Öte yandan yurtdışında yapılan birtakım yöntemlerle yağ oranı
düşürülerek sağlığa olan zararları önemli oranda azaltılmaktadır.
YAZI: Prof. Dr. Yavuz Öztürkler, Kafkas Üni. Vet. Fak., Dölerme ve Suni Tohumlama Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Türkiye, meraları geniş bir ülke olmasına rağmen fakir, verimsiz ve ıslah yönünden
yetersiz meraları da olan bir ülkedir. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine çok uygun olan
ülkemizde, koyun ve keçi varlığının yıllara göre
artan bir seyir gösterdiği söylenemez. Oysa
karların erimesinden kışın bastırmasına kadar
fakir meralardan yararlanabilen koyun ve keçi,
ülkemizin kırmızı et açığının kapatılmasında
önemli bir hayvancılık
materyalidir. Özellikle
Koyunculuk gözden
uzak tutulan bir husus
son yıllarda Avrupa’da
olmamalı, önemli ve asıl
baş gösteren kırmızı et
bir hayvancılık kolu olarak
açığı, dünya hayvancılık
değerlendirilmelidir.
İNFOVET 116-117
atlaslarında bir koyun ve keçi ülkesi olarak
tanımlanan Türkiye için dikkatle izlenmesi
gereken bir durumdur. Türkiye’nin dış pazarda
önemli bir fırsat yakalayabilmesi için koyun ve
keçi üretiminde ve küçükbaş kaynaklı hayvansal verimde artış kaydeden bir seyir içerisine
girilmelidir. TUİK Hayvan İstatisitikleri veri tabanına göre 1991 yılında 841.847 adedi merinos
olmak üzere ülkemizde yaklaşık 40 milyon baş
koyun, yaklaşık 11 milyon civarında ise keçi bulunduğu görülmektedir. 2015 yılına gelindiğinde koyun sayısı yaklaşık 31 milyona düşerken,
keçi sayısında bir değişiklik olmamıştır. Oysa
1990 yılında toplam yaklaşık 57 milyon olan
Küçükbaş sektörüne
girmek isteyen genç
girişimcilere damızlık ve
kredi sağlanmasıyla ve aile
işletmeleri oluşturulması
yönünde teşviklerle
çözüm üretilebilir.
31
milyon
KONU KOYUNCULUK
Türkiye’deki mevcut
koyun sayısı
Türkiye nüfusunun, 2015 yılına gelindiğinde 78
milyona yaklaştığını, 25 yılda 20 milyona yakın
bir artış şekillendiğini görmekteyiz. Küçükbaş
hayvan sayısındaki artışla nüfus arasında düz
bir kıyaslama yapıldığında mevcut küçükbaş
hayvan varlığının yeterli olduğu söylenemez.
Gerek dünya ölçeğinde, gerekse dünya genel
nüfus artışı bazında bakıldığında her geçen
gün artan gıda açığından ülkemiz de nasibini
almaktadır. Dünyada genel olarak artış trendi
Kırmızı et açığı, koyun ve
keçi ülkesi olarak
tanımlanan Türkiye için
dikkatle izlenmesi gereken
önemli bir sorundur.
gösteren küresel kuraklık ve iklim değişiklikleri bu açığı daha da artırmaktadır. Dünyayı ve
ülkemizi gelecekte bekleyen gıda açığı için şimdiden önlemler alınması gerektiği su götürmez
bir gerçektir. Bu durumda küçükbaş hayvancılığının önemi daha fazla artmaktadır. Son 25-30
yılda ihmal edilerek önemli bir miktarda düşüş
meydana gelen küçükbaş hayvan hayvancılığı
geliştirmek için bazı öneriler sunulabilir:
Koyun ve keçi etinin tüketilmesinin zararla-
İNFOVET 118-119
rından bahsedilerek olumsuz yönde haberlerin
yapılmaması: Her üründe olduğu gibi bilinçli
bir şekilde tüketildiğinde koyun ve keçi etinin
deortaya çıkan faydalarından bahsedilmesi daha
doğru olacaktır. Sadece zararları öne çıkarılmamalıdır. Örneğin kuzu etinin kaliteli protein,
önemli bir demir, çinko, bakır, manganez, selenyum, B12 ve tiamin kaynağı olduğu da vurgulanmalıdır. Öte yandan yurtdışında yapılan birtakım
yöntemlerle kuzu etindeki yağ oranı düşürülerek
sağlığa olan zararları önemli oranda azaltılmaktadır. Ayrıca toplum bilgilendirilirken “koyun
eti zararlıdır” yaygarası yerine haftada ne kadar
tüketilmesi ve nasıl tüketilmesi iyi anlatılmalıdır.
Kuzu etinde bulunan kolesterol; karides, havyar,
tavuk ciğeri, sığır ciğeri ,beyin, böbrek ve yumurta
sarısından çok daha azdır. Örneğin, dünyada
en çok tüketilen et çeşitlerinden ızgara domuz
bonfilesinde bulunan kolesterol, yağı oranında
azaltılmış kuzu inciği ve butundan daha fazladır.
Kuzu eti ile dana eti arasında kolesterol miktarı
bakımından neredeyse fark yoktur. Kuşkusuz
hergün bir kuzuyu mangalda yağlı sade bir şekilde tüketirseniz kalp damar ve sindirim sistemi
hastalıklarına davetiye çıkarabilirsiniz. Ama kişi
başına düşen et miktarının gelişmiş ülkelerin
çok gerisinde olan bir ülkede
“küçükbaş eti tüketmeyin” algısı
Meraların
ıslahı ve etkin
yaratacak şekilde haberlerle
kullanımları
fayda yerine ancak bu topluma
büyük bir önem
zarar vermiş olursunuz. 
taşımaktadır.
Çözüm olarak, koyun ve keçi
kesimlerini yapıp işleyen orta
büyüklükteki et kombinalarının
kurularak doğu illerinden hayvan
sevkiyatları yerine ürünlerin
sevkedilmesi; koyun ve keçi
yetiştiriciliğini özendirecek
teşviklerin artırılması; yöresine
uyum sağlamış ırkların kendi
içinde ıslahının yapılarak verim
özelliklerinin artırılması gerekir.
Köyden kente göçün önlenmesi
için kırsal kesimde hayvancılığın
geliştirilmesinden ve sorunlarının
çözülmesinden başka çözüm
gözükmemektedir. Koyunculuk,
hayvancılığın geliştirilmesi
sürecinde gözden uzak tutulan
bir husus olmamalı, önemli
bir hayvancılık kolu olarak
değerlendirilmelidir.
Gangrenöz
dermatitin kontrol
altına alınması
Hastalığın altında yatan etyolojiye ilişkin bilgiler
fazla olmasına karşın, ticari koşullardaki dermatitin
patogenezi konusunda çok az bilgi mevcuttur.
Gangrenöz dermatit (GD), Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki ticari broyler işletmeleri için önemli bir sorun oluşturmaya devam
etmektedir. Bu hastalık, yüksek mortaliteye ek
olarak, yüksek maliyetli karkas imhalarına yol
açmaktadır. Hastalığın altında yatan etyolojiye ilişkin bilgiler fazla olmasına karşın, ticari
koşullardaki dermatitin patogenezi konusunda
çok az bilgi mevcuttur. Gerçekten de, yapılan
varsayımların çoğu, büyük oranda anekdotal
saha gözlemlerine dayanmaktadır.
Günümüzde gangrenöz dermatite yol açan
etmen patojenlerin Clostridium septicum ve C.
perfringens olduğu, ancak başka faktörlerin rol
oynadığı kabul edilmektedir. Delaware’deki bir
ticari broyler çiftliğinde yetiştirilen 34 günlük
İNFOVET 120-121
broylerlerdeki gangeroz dermatit salgınının
incelenmesine dayanan bir USDA araştırmasında, gangrenöz dermatite yakalanan broylerlerin bakteri kültürlerinde yapılan polimeraz
zincir reaksiyonu (PCR) testi ile C. septicum ve
C. perfringens’in genomik dizilmleri belirlenmiştir. Bununla birlikte araştırmacılar,
gangrenöz dermatitten etkilenen tavuklar ve
aynı kümesteki klinik açıdan sağlıklı kanatlılardan alınan serumların tümünde, Eimeria, tavuk
anemi virüsü ve enfeksiyöz bursa hastalığı
virüsü gibi patojenlere karşı
gelişen antikor titrelerinin
Hastalık yüksek
mortaliteye ek olarak,
yüksek olduğunu saptamışyüksek maliyetli
tır. USDA araştırmasında,
karkas imhalarına
gangrenöz dermatit
yol açmaktadır.
*
PEK ÇOK FAKTÖR
SÖZ KONUSU
Yüksek sürü yoğunluğu,
düşük kaliteli yem, altlık
neminin artışı, ırk ve geç
koksidiya döngüsü gibi pek
çok faktörün, broylerlerin
GD enfeksiyona karşı yatkın
hale gelmesinden sorumlu
olduğu düşünülmüştür.
KANATLI SAĞLIK
olmayan broylerlerle karşılaştırıldığında,
gangrenöz dermatit olan kanatlılardaki immün
yanıtların anormal olduğu da gösterilmiştir.
Yüksek sürü yoğunluğu, düşük kaliteli yem,
altlık neminin artışı, kanatlı ırkı ve geç koksidiya döngüsü gibi pek çok başka faktörün de,
broylerlerin gangrenöz dermatit enfeksiyona
karşı yatkın hale gelmesinden sorumlu olduğu
düşünülmüştür. USDA araştırmacıları, yaptıkları çalışmaya dayanarak GD’nin karmaşık bir
konakçı-patojen etkileşimi içerdiğini belirtmiştir. Bu araştırmacıların bulguları, broylerlerdeki
gangrenöz dermatit salgınlarının “hem C. septicum hem de C. perfringens, lokal enfeksiyonun
neden olduğu bağırsak hasarına sekonder yanıt
olarak hedef dokulara (deri gibi) göç ettiğinde”
ortaya çıkabilmesi olasılığını desteklemektedir.
GD ve iyonoforlar
GD ile bağlantılı-ve tam olarak anlaşılmayanbir diğer faktör, koksidiyozisi önlemek için iyonoforların kullanımıdır. Bu ajanların bağırsakta
gangrenöz dermatit ile bağlantılı klostridya
proliferasyonu için olumlu bir ortam oluşturabildiği yönünde oldukça ikna edici kanıtlar
mevcuttur. Büyütme döneminde iyonoforlar
yemden çıkarılarak intestinal mikroflorayı
değiştirmeyen etkili bir başka antikoksidiyal
kimyasalla değiştirildiğinde ya da koksidiyozis
yönetimi için koksidiyozis aşısı kullanıldığında,
dermatit insidansı tipik olarak oldukça hızlı bir
şekilde azalmaktadır. İyonoforlar değiştirildiğinde GD insidansında ortaya çıkan azalma,
dermatitin intestinal bir bozukluk olarak ortaya
çıktığı, ancak hastalıkta tipik olan gangrenöz
deri, şiddetli sellülit, karaciğer ve dalak lezyonları ve mortaliteyle kendini gösterdiği yönündeki teoriyi doğrulamaktadır.
Çözümler
İyi bir antikoksidiyal rotasyon stratejisi
uygulayan yetiştiriciler açısından- ve koksidiyal
duyarlılık sorun oluşturmadığında-antikoksidiyal kimyasal dekokuinatın, GD enfeksiyonu olan
sürülerde bir iyonoforun yerine kullanım için iyi
bir seçenek olduğunu saptadık. Genellikle bir
dermatit artışı gözlenmeyecektir ve gözlemler,
koksidiyal döngünün azalması nedeniyle düzelen bağırsak sağlığına sekonder olabilecek performans artışları olduğunu göstermektedir. 
Hastalığın altında yatan etyolojiye ilişkin bilgiler
fazla olmasına karşın, ticari koşullardaki dermatitin
patogenezi konusunda çok az bilgi mevcuttur.
*
Dekokuinatlar, hava sıcaklığının
yüksek olduğu aylarda
dahi performans üzerinde
herhangi bir olumsuz etki
ortaya çıkmaksızın büyütme
dönemi boyunca sürekli
olarak kullanılabildiğinden,
kullanıcılara büyük bir esneklik
de sağlamaktadır. Buna ek
olarak ve shuttle programı
kullanım yöntemi göz önünde
bulundurulmaksızın, diğer
antikoksiyallerle olumsuz
bir etkileşimi olmadığı
görülmektedir.
*
Maliyetle ya da yıllık
koksidiyal rotasyon programı
kapsamında fazla kullanımı
nedeniyle koksidiyal direnç
gelişimiyle ilgili sorun
ortaya çıkması durumunda
yetiştiriciler, dekokuinat
kullanımını, dermatitin tipik
olarak görüldüğü orta ve daha
sonraki büyütme dönemleriyle
sınırlı tutabilmektedir.
İNFOVET 122-123
KANATLI ANC HAYVAN SAĞLIĞI
Devam eden grevler,
ürünlerin ihracata
zamanında sevk
edilmesi için büyük bir
sorun oluşturur.
Brezilya
kanatlı
endüstrisi
gerçeği
Yaklaşık 20 yıl önce, birden
bire ihracat pazarında kendini
gösteren Brezilya kanatlı
endüstrisi, batmasına izin
verilmeyecek kadar büyük mü?
Farklı büyük gruplar, ABD dolarları ya da
Avrolar karşılığında Brezilya kanatlı şirketlerini
satın alıyor. Bunlar kanatlı üretimiyle sınırlı
kalmıyor ve tüm dünyadaki domuz ve kırmızı et şirketlerini de kapıyor. Bunların tümü
birbirine eklenirse ve yalnızca bir yıl devam
ederse, milyarlarca ABD $’ına ulaşıyor. Yanıtı
açık olmayan soru da burada: bu alımları kim
finanse ediyor? Brezilya’nın yalnızca bu alımla-
İNFOVET 124-125
rın karşılığını ödemek için değil, aynı zamanda
çok daha fazla gerekli olan kanatlı üretim
tesislerinin modernizasyonu ve otomasyonu
için de kesinlikle ihracata ihtiyacı var. Giderek
artan üretim maliyetleriyle baş edebilmek için
gereken yeni teknikler ve otomasyon bedelleri
muhtemelen ABD $ ya da Avro ile ödeniyor.
Üretim maliyeti pek çok nedenden dolayı çok
büyük bir hızla yükseliyor. Çalışanların ücretlerinde önemli artışlar yapıldığını, kar üzerindeki
vergi yükünün daha yüksek olduğunu görüyoruz. Nakliye sistemi ve ihracatın gerçekleştiği limanda devam eden grevler, ürünlerin
ihracata zamanında sevk edilmesi için büyük
bir sorun oluşturuyor. Ancak, endüstrinin sık
elektrik kesintileri ve su sıkıntısıyla mücadele
etmesi gerektiği ve hammadde maliyetlerinin
artarak canlı broyler maliyeti üzerinde olumsuz
bir etki oluşturduğu da unutulmamalıdır.
Bu para birimiyle ne kadar ilerleyebilirler?
Yaklaşık 20 yıl önce, Brezilya birden bire
ihracat pazarında kendini gösterdi. Bu durum
ülkenin para birimin realde yapılan ilk büyük
devalüasyon sayesinde gerçekleşmişti. 1995 yılında, 1 ABD $’ı almak için 0,961 Brezilya realine
ihtiyacınız vardı; bugün ise 1 ABD $ almak için
3,898 real ödemeniz gerekiyor ve dolayısıyla
yalnızca bu yıl %32,50 oranında kayıpları var. 
*
Bir müdahaleyle
kurtulabilirler!
BABD’deki kanatlı
influenzasından ve Rusya
ile Avrupa arasındaki politik
sorunlardan kazançlı çıkan
ülkenin kanatlı ihracatı arttı.
Ancak yine bir soru çıkıyor
ortaya: “Brezilya kanatlı
endüstrisi batmasına izin
verilemeyecek kadar büyük
mü?” Ve öyleyse, bunu kim
üstlenecek? Avrupa mı?
Bu pek mümkün değil. Peki
ya Çin, Rusya, Ukrayna?
Arjantin, düşük maliyetle
ve hatta Brezilya’dan
daha düşük maliyetle
üretim kapasitesine ve
olanaklarına sahip olabilirdi;
ancak dünyadaki kanatlı
ithalatçıları, Arjantin’in
zamanında sevkiyat
gerçekleştirme kapasitesine
inanmıyor ve güvenmiyor.
KANATLI ANC HAYVAN SAĞLIĞI
HasTavuk’u farklı yapan,
bu firmada işe başlamanın
şartının fidan dikmek olması
*
Sağlıklı yaşam
sağlıklı çevre
Yatırımlarımız doğaya,
insana ve geleceğe
Dünyanın akciğerleri olan ağaçlar ve ormanlar için bugüne
kadar desteklerini esirgemeyen HasTavuk A.Ş.’nin tesis
ağaçlandırma ve yeşillendirme projesi büyük takdir topladı.
Türkiye genelinde ormanlara verilen
değerin artırılması için kamu kurumları ve
STK’lar çalışmalarını sürdürürken, Bursa’da
faaliyet gösteren HasTavuk firmasının
projesi herkesin dikkatini çekiyor. Merkezi
Bursa’da olan HasTavuk, Türkiye’de 43
noktada bulunan üretim tesislerinin olduğu
bölgeleri yeşillendiriyor, ağaçlandırıyor ve
İNFOVET 126-127
bu tür projelere destek veriyor. HasTavuk’u
farklı yapan ise, bu firmada işe başlamanın
şartının fidan dikmek olması. Bugüne değin
gerek işe alımlarla, gerek ağaçlandırma
projelerine verdikleri desteklerle 10.000’in
üzerinde ağaç diktiklerini belirten HasTavuk
A.Ş. Halkla İlişkiler Müdürü Bircan Özkan,
proje sahibinin şirket Genel Müdürü Şahin
Büyükorhan Kaymakamı
Murat Karaloğlu, İlçe
Jandarma Komutanı Sezai
Metin, Belediye Başkanı
Hasan Taş, Bursa Perder
Başkanı Haşim Kılıç,
destek veren kuruluşların
yöneticileri törende yer aldı.
Bircan Özkan son olarak,
“Bizim bütün yatırımlarımız,
doğaya, insana ve geleceğe.
HasTavuk olarak sağlıklı
tavuk eti üreten bir firmayız.
Sağlıklı yaşam, sağlıklı
çevre için gerekli olan her
konuda da firma olarak çok
hassasız” dedi.
Aydemir olduğunu, şirket yönetiminin doğaya, insana ve geleceğe yatırım yaptığını, bu
tarz projelere önem verdiğini ifade etti. Geçtiğimiz günlerde Bursa Perder’in, Büyükorhan ilçesinde oluşturduğu “Hatıra Ormanı”
fidan dikim projesine de hiç düşünmeden
destek verdiklerini belirten Özkan, gerçekleştirilen törende teşekkür plaketi aldı.
KANATLI BESLENME
İNTESTİNAL MİKrOFLOrA KANATLILArIN SAğLIğI
İçİN öNEMLİdİr. YArArLI BAKTErİLEr ArASINdAKİ
İMBALANS, KANATLI SAğLIğINI OLuMSuz
ETKİLEMEKTEdİr. rASYONLArINA prOBİYOTİK
KATKI MAddELErİ EKLEYErEK, ELVErİşLİ
MİKrOFLOrANIN ürEMESİ SAğLANMALIdIr.
Mikrobiyel mikroflora, yaşamın ilk
günü itibariyle oluşmaya başlar. 4 günlük
civcivlerin bağırsaklarında ki bakteri sayısında artış gözlenmeye başlar. Bu bakteriyel
büyüme, 2 haftalıkken stabilize olur. Ortamdan kaynaklanan önemli zorluklar kararsız
mikroflora oluşumuna neden olabilir.
Kanatlı entegrelerinde antibiyotik direncini
önlemek için uygulanan yöntem antibiyotiği
bir başka ilaç ile değiştirmektir
Büyümeyi desteklemek için kullanılan antibiyotiklerin sub-terapötik şekilde kullanılması halkın sağlık için endişe duymasına sebep
olmaktadır. Çünkü normalde kanatlıların
Simbiyotikler, artan
patojen sayısına
karşılık olarak, immun
tepkiyi tetikleyebilecek
kabiliyettedir.
Simbiyotikler
İNFOVET 128-129
*
bakteriler,
antibiyotiklere
karşı varlıklarını
sürdürebilmek için
büyük enerji harcarlar.
Gastrointestinal alandaki
istenmeyen bakteriler
besin lerin absorbsiyonunu
arttır, mukosal kalınlığı
ve besinlerin sindirilme
oranını azaltır.
dışkılarında bulunan pek çok mikroorganizmadan, gelişen antibiyotik direnci transfer
olabilmektedir. Bakteriler, antibiyotiklere
karşı varlıklarını sürdürebilmek amacıyla
çok büyük miktarda enerji harcarlar. Direnci
önlemek için kanatlı entegrelerinde en sık uygulanan yöntem antibiyotiği bir başka ilaç ile
değiştirmektir. Ancak bu yöntem bakterileri
aynı anda birden fazla ilaca direnç gösterecek
şekilde gelişmelerini sağlayarak, problemin
büyümesine de yol açmaktadır.
İntestİnal dİsbİyozİs
E.coli, clostridium, staphylococcus, blastomices, pseudomonas, ve salmonella barsak
İNFOVET 130-131
Probiyotik
ve Prebiyotik
etkileşimleri
florasında istenmeyen bakterilerdir. Disbiyosis, intestinal mikrofloranın imbalansı yani
dengesizliğidir. Mikroorganizmaların sayısındaki bu değişiklik, uzun süre susuz kalma,
hızlı besleme, stres, bakteriyel enfeksiyonlar,
viral enfeksiyonlar, mantar enfeksiyonları
veya protozoal enfeksiyonlar nedeni ile olabilmektedir. Ve istenmeyen bu mikroorganizmalar proliferasyona başlar. Gastrointestinal
alandaki istenmeyen bu mikroorganizma
hareketleri, besin maddelerinin absorbsiyonunu arttır, mukosal kalınlığı ve besinlerin
sindirim oranını azaltır. Konakçıların artan
besin ihtiyacı ve enterositezisin tersine dönüşü, mukozadaki villusların boylarının ve kript
derinliklerinin artmasına yol açmaktadır.
Rekabetçilerin ayrışması
Gastrointestinal lümende, sindirim prosesindeki beş karbonlular, amino asitler, yağ
asitleri ve diğer besinler için rekabet başlar.
Disbiyozisin sebep olduğu bu dengesizlik, intestinal sağlığı olumsuz etkileyen ve mukozal
yapılara hayli zarar veren biyojenik aminlerin
(cadaverin, histamin vb.), amonyak ve gazların oluşmasına sebep olur.
Lactobacillus ve Enterococcus gibi mik-
Simbiyotik hareket,
intestinal çevreyi stabilize
eder ve yararlı bakterilerin
laktik asit salınımını arttırır.
probiyotik bakteriler ve
prebiyotikler uygulanana
kadar, patojenlerin
proliferasyonu öbiyozis
ve intestinal bütünlük ile
önlenir. Simbiyotikler,
artan patojen sayısı ve
hareketlerine karşılık immun
tepkiyi tetikleyebilecek
kabiliyettedir.
Simbiyotiklerin bu immun
cevabı tetikleme özelliği,
genel non-spesifik
immuniteden sorumlu
ve en önemli organ olan
intestinumun sağlıklı
gelişmesinde, kanatlılar için
esansiyel özelliktedir.
bakteriyel büyüme
yaşamın 4. gününden
15. gününe kadar
büyüme gösterir.
roorganizmaların, intestinal peristaltik
hareketle elimine edilebileceğinden çok
daha hızlı üremeye başlaması ve gastrointestinal epitelyuma yerleşen mikroorganizmalar sebebiyle doğal flora artık inatçı
ve baskın hale gelir. Doğal, istenen flora
intestinal lümende mukozaya saldırmadan
da bulunabilir.
İntestinal dokunun bütünlüğü
Enteropatojenik mikroorganizmalarca
oluşan enfeksiyona karşı esas savunma
sistemi bütünlüğü bozulmamış bir mukozadır. Sağlıklı bir mukoza gerçek bir bariyer
oluşturur; immun sistemin ve intestinal
epitelyuma adheze olmuş probiyotik
popülasyonunun aktif olarak çalışmasını
sağlar ve patojenlerin kolonizasyonuna
engel olur.
Sindirim alanın da mikroorganizmalar
tarafından oluşan hasarın en yaygın mekanizmalarından biri, intestinal duvarda bakteri ve epitel hücrelerinin spesifik etkileşimidir. Bu mekanizma, yüzeyi fimbriyalar
(pili) ile kaplı olarak tanınan Gram-negatif
bakterilere (örn: Salmonella) karakteristiktir. Bu yapılar lektinlerin yüzeyindeki ve
epitelyum içindeki reseptörlerin arasında
kurulan bağlantıyı desteklemektedir.
Farklı bakteriler Farklı
adhezyon mekanizmasına
sahiptirler. Örneğin
lactobasiller hücre
için hayati önem taşır.Bu da, intestinumdaki peristaltik hareket ile floradan uzaklaşmalarını sağlar.Barsaklarda kolonize
olmuş bu zararlı mikroorganizmaları
ortamdan uzaklaştırmanın bir yolu, en
yüksek probiyotik ile bu epitel dokulardaki reseptörleri beslemektir.
Farklı bakteriler farklı adhezyon mekanizmasına sahiptirler. Örneğin Lactobasiller hücre duvarlarındaki protein ve
glikokaliksler ile emilim sağlar. Probiyotikler; çoğu hayvanın barsaklarında üreyerek
çoğalan ve hemen adapte olabilen, istenmeyen bakterilere karşı savaşan mikroorganizmalardır.
Gastrointestinal alanların korunması gerekli midir?
Gastrointestinal sistemdeki mikroorganizmalar arası bu hassas denge istenmeyen patojenlere karşı gereken korumayı
sağlayamayabilir. Miroorganizmalar ve
konakçılar arasındaki simbiyotik ilişkinin
yararı için, bir savunma stratejisi olmalıdır.
Yumurtadan yeni çıkan endüstriyel
civcivler, intestinal mikrofloraları, patojenlerle savaşabilecek döneme kadar; anne
tavuklar ile temas ettirilmemeli, temiz ve
sterilize edilmiş bir ortama konulmalılardır. Clostridium, Salmonella veya E.Coli ile
kontamine olma ihtimali bulunan altlıklar,
civcivlerin ilk günlerinde bu patojenlerle karşılaşma riskinin en yüksek olduğu
yerlerdir. Probiyotik katkı maddeleri bu
aşamada en önemli koruyuculardır.
Uygun olmayan koşullar ve ötrofik barsak florasının yetersiz olduğu durumlarda,
zararlı mikroorganizmalar kısa sürede
Gastrointestinal sahada üreme gösterir,
böylece civcivlerin sağlığı olumsuz yönde
etkilenmiş olur.
Probiyotikler, Gastrointestinal sistemde yararlı bakteriler ile beraber çoğaldıkça,
zararlı patojenlerin üremeleri ve bu mikroorganizmaların sebep oldukları hasarı
kontrol altına alırlar. Özellikle, kanatlı
hayvanların yoğun bir şekilde stres altında
bulunduğu ortamlarda, rasyonlarında
yapılan önemli değişikliklerde, perhizde,
değişken ortam sıcaklığı ve ısı koşullarında, mikrobiyatadaki bakteriyel/viral
orijinli rahatsızlıklarda veya gıdalardaki

Benzer belgeler

Şap hastalığı mücadele el kitabı için lütfen tıklayınız.

Şap hastalığı mücadele el kitabı için lütfen tıklayınız. ve vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması, gerekse tarım sektöründe gübrelere ilişkin “ürün güvenliğinin” temin edilebilmesi için gübre hareketlerinin izlenmesinde, piyasada kontrol ve de...

Detaylı