Köy-Koop Haber Gazetesi 22. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 22. Sayı
Üreticiden Tüketiciye
Doğal Lezzet
Türkiye’nin Tek Tarım Gazetesi
EYLÜL 2013
Yıl:2 Sayı:22
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Çiğ Süt Primi %33 Düşürüldü
2013 Yılı
Birleşmiş Milletler 19. Uluslararası
Kooperatifler Günü'nün teması:
"Kooperatif kurumsal kriz
döneminde güçlü kalır"
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 27 Ağustos 2013 tarihi itibarıyla çiğ süt üreticilerine
litre başına ödediği destekleme primini 9 kuruştan 6 kuruşa düşürdü.
Nisan, Mayıs, Haziran dönemine ait destekleme prim ödemelerini alan çiğ süt
üreticileri, çiğ süt destekleme priminin 6
kuruş olduğunu görünce şaşkınlık içinde
kaldılar.
9 Kuruş Müjde Olarak
Verilmişti
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, 21 Mayıs Dünya Süt Günü etkinlikleri kapsamında; Atatürk Orman
Çiftliği’nde süt ve süt ürünleri üreticileri
ile biraraya gelmişti. Bakan Eker, 2012
yılında verilen soğutulmuş çiğ süt desteğinin 6 kuruş olduğunu belirterek, 2013
yılı çiğ süt destekleme primini yüzde 50
artışla 9 kuruşa yükseltiklerini müjdelemişti. Baklanlık, Ocak, Şubat ve Mart
döneminde üreticiye litre başına 9 kuruş
prim ödemişti.
Destekleme Bütçesi Yetersiz
Bakanlık yetkilileri tarafından Köy-Koop
Merkez Birliği’ne yapılan açıklamada;
9 Kuruş olan çiğ süt destekleme priminin, 6 kuruşa düşüşün temel nedeni
olarak, destekleme bütçe kaynağının
yetersiz olması gösterildi. Ayrıca, çiğ süt
fiyatlarının 01 Ağustos 2013 tarihi itibariyle 1 liraya yükselmesi ve geçen dö-
Süt Destekeleme Ödemelerinde
Meydana Gelen Düşüş
Üreticiler Tarafından
Üzüntüyle Karşılandı
Üreticiler, Köy-Koop Haber gazetemizi arayarak, "Girdi maliyetlerimiz zaten
çok yüksek. Sütün fiyatı mı arttı? Girdi
fiyatları mı düştü? Keyfi olarak primimiz
mi düşürülüyor?" sorularını yönelttiler.
Tarımsal İşletmelere
375 Lira Destek
Ormanlarımız Yanıyor!
Farkında mıyız?
»» Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olan ve belirlenen
şartları taşıyan tarımsal işletmelere yılda 375 lira
katılım desteği ödenecek.
»» Anadolu ormanları, gerek savaşlar
nedeniyle gerekse odun ihtiyacını
karşılamak, tarım alanı ve otlak
oluşturmak için yıllar boyu tahrip
edilmiş, ediliyor. Son yıllarda artan
orman yangıları, orman varlığımızın git
gide yok olmasında baş aktör.
Resmi Gazete'de yayımlanarak
yürürlüğe giren ‘Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dahil
Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ’i, ÇMVA sisteminin kurulduğu iller İstanbul,
Samsun, Malatya, Adana, Konya, Bursa, Erzurum, Şanlıurfa,
Nevşehir, Tekirdağ, Giresun,
İzmir’de gönüllülük esasına dayalı olarak sisteme katılan işletmelere 2013 yılı için yapılacak
katılım desteği ödemesine ilişkin usul ve esasları kapsıyor.
Ödemeler, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) veya Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından oluşturulan herhangi bir
idari kayıt sistemine kayıtlı olup
ÇMVA sistemine dahil olan, bir
muhasebe yılı süresince tarımsal
faaliyetlerine ilişkin muhasebe
verilerini belirlenen zamanlarda
veri toplayıcılarla paylaşan ve
verileri Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü tarafından yapılan kontroller sonunda
doğrulanan tarımsal işletmelere
yapılacak. » Syf 3’de
Gıdalarda Gizli Tehlike:
Aflatoksin
“Karaciğer Kanserine Yakalanan
İnsan Sayısı İle Tükettikleri
Aflatoksinli Gıda Arasında Yakın
Bir İlişki Var”
Son yıllarda yazılı ve görsel medyada, özellikle ihracatla ilgili konularda
gündemde yer alan ‘Aflatoksin’hakkında; TMMOB Gıda Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Şennur
Özkaya ile görüştük.
Röportaj »
Dünyada Tarım Dört
Firmanın Tekelinde
neme göre süt üretimi fazlasının ortaya
çıkması nedeniyle; Haziran, Temmuz,
Ağustos ayları için çiğ süt desteklemesi
litre başına 6 kuruş olarak ödeme yapıldığının bilgisini verdiler.
Çiğ süt üretiminin arttığı dönemlerde,
destekleme primi asıl o zaman önem kazanacak. Ek bütçe çıkarılmaz ise üreticilere verilen diğer destekleme prim ödemeleri de sıkıntıya girebilir.
Syf 12’de
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
“Gıda Güvenliği” raporu ile tarımsal
üretiminin gelecek haritasını çıkardı.
“Gıda
Güvenliği”
konusunda hazırlanan raporla ilgili konuşanGıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker; Dünya
tarımının dört firmanın tekelinde bulunduğunu belirterek, “Ülke tarımının daha
da gelişmesi için yeni stratejik planlar hazırlıyor ve uygulamaya koyuyoruz” dedi.
Yapılan araştırmalara göre,
203 milyon hektar
alan, bu kapsamda
uluslararası şirketlerce ya satın alınmış ya da kiralanmış. Bu şirketler,
İngiltere, Amerika, Çin, Hindistan ve İsrail’e
ait. Bu şirketlerin kiraladığı
veya satın aldığı topraklar ise
başta Afrika ülkeleri olmak
üzere Brezilya, Flipinler, Endonezya ve Laos’da bulunuyor. » Syf 9’da
Et Piyasasına İlk
Müdahale Gerçekleşti
»» Et ve Süt Kurumu besicilere çağırıda
bulunarak, karkas etin kilo fiyatını 15,6
liradan vereceğini açıklandı.
Türkiye yaklaşık olarak
80 milyon ha yüz ölçümüyle dağlık ve ekocoğrafya bakımından
zengin bir çeşitliliğe
sahip. Bu ekolojik zenginliğe paralel olarak
ormanlarımız da tür
ve kompozisyon olarak
zengin. 2012 yılı itibarıyla yapılan tespitlere
göre ormanlar ülke yüz ölçümünün %27,6’sını kaplamakta. Bu değere orman içi açıklıklar dâhil değil. ‘Orman Yangınları’ dosyamız » Syf 19’da
Et
ve Süt Kurumu
(ESK), karkas et
fiyatlarının
kıpırdanmaya başladığı
dönemde piyasaya
müdahale etmeye
başladı. Ramazan
ayında artan taleple
birlikte ithalat söylentilerinin de artması yanı
sıra karkas et fiyatlarında
17-18 lira gibi seviyelerin konuşulması üzerine, Et ve Süt
Kurumu harekete geçti. Yük-
selişe geçen et
fiyatlarını düşürebilmek için
besicilere çağrı
yaparak karkas
etin kilosuna
15.6 lira vereceğini açıkladı.
ESK
besiciye
erken kesim primi ve nakliye farkı verecek, ayrıca satın alma bedellerinin yüzde
50’sini de nakit olarak ödeyecek. » Syf 8’de
Hadi İLBAŞ
Pr.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
Dr. Umut TOPRAK
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -22» Syf 2’de
Kooperatiflerin Topluma
Katkıları
» Syf 6’da
Siz Hiç Bakuloviris
Kullandınız mı?
» Syf 13’de
Prof.Dr. MUSTAFA KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
Et ve Süt Kurumu
Ne Yapmalı?
» Syf 4’te
Amerikan Emperyalizmi,
Suruye ve Tohumlar
» Syf 5’te
Türkiye’de Tarım
Reformu Hareketleri
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Dr. Erhan EKMEN
Tevfik Fikret CENGİZ
Silajla İlgili
Bilinmesi Gerekenler
Daha Bitmedi
IPARD 11. Başvuru
Çağrısı Yayınlandı
» Syf 15’te
» Syf 14’te
» Syf 20’de
» Syf 10’da
2
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -22-
Ormanların sırtından vurgun vuran,
sahte tapularla arazileri ele geçiren
toprak ağaları ile Bafra- Balık Göllerini
işleten Şehir ağaları- “Çalışan kazanır.
Allah her kulunun rızkını verir.”- demektedirler. Öte yandan boynu bükük
yoksullar ”Ne yapalım? Bizim kaderimiz bu” diyorlar.
Kuruluştan Önceki Atılımlar
1964 yılının Mayıs ayında Engiz kahvelerinde kimine göre “acayip”, kimine
göre “ilerici ”fikirlerin tartışılmaya
başladığını görüyoruz.
01/09/2013
20/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödenmesi
01/09/2013
23/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Beyanı
01/09/2013
23/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Prim ve Hizmet
Belgesinin Verilmesi
01/09/2013
24/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin
Beyanı
01/09/2013
23/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi
Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01/09/2013
26/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait Aylık Gelir/Kurumlar
Vergisi Stopajının Ödenmesi
01/09/2013
26/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi
Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi
01/09/2013
26/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin
Ödenmesi
01/09/2013
30/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
01/09/2013
30/09/2013
Ağustos 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
Verilmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik
gösterir. Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev
Yapmaktadırlar.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Lütfü ÇAKMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Dr. Umut TOPRAK
• Dr. Hilal TUNCA
• Dr. Tuba ŞANLI
• Dr. Güray AKDOĞAN
• Tevfik Fikret CENGİZ
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
LİKLERİ M
E
K
RLİ
Ğİ • KÖY
KA
L
Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği
Bİ
Köy-Koop Merkez Birliği
RK
30 Ağustos, yoksul ve ümitsiz bir halkın diriliş ve bağımsızlığı uğruna verdiği
var olma savaşının taçlandığı bir gündür.
Emperyalist ülkelere karşı ezilen tüm mazlum halkların, özgürlük direnişine
güç ve cesaret vermesi ‘Zaferin’ ne denli anlamlı ve önemli olduğunu ortaya
koymuştur.
ER
BİR
30 Ağustos Zafer Bayramı
Kutlu Olsun...
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Ünal ÖRNEK
F
- Arkadaşlar, b ir ortaklık kuralım.
Ürettiğimiz ürünleri topluca satalım.
Tüketim mallarını, ziraat alet ve makinelerini, gübre ve zirai ilaçları toptan
Temmuz 2013 Dönemine İlişkin Ba, Bs Formlarının
Verilmesi
M
Eskiden Rus Kazaklarının işlettikleri
göllerde, balığı artık Doğu Karadeniz
kökenli çevre halkı avlıyor. . SamsunSinop karayoluna güneş düşürmeyen
ormanların yerinde yeller esiyor. Eski
meraların tümü tarla olmuş., yine
de dev traktörlere az geliyor. Toprak,
artık Engiz düzlüğünde de kıt. Çevreden dışarıya göç başlamıştır. İnsanların koşup geldikleri ve getirildikleri
çevre artık onları doyuramamaktadır.
Az topraklı ve topraksız aileler için
geçim ağırlaşmıştır. Eskiden yarıcılık yaptığı ailelerin çoğalan nüfusu,
onları bu görevlerden alıkoymaktadır.
Balık göllerinde yarı bele kadar su v e
batak içinde saz kamışı biçerek geçim
sağlamak özenilen ekonomik bir çaba
olmuştur.
01/08/2013
02/09/2013
İ
AT
Engiz, Bafra ovasının sağ kanadını
oluşturan, Bafra ve Samsun Merkez
ilçelerine bağlı 18 muhtarlıktan oluşan
bir çevrenin merkezidir.
Samsun-Sinop karayolunun iki
yanında sıralanan Engiz çarşısı çevre
halkının buluştuğu, alış-veriş, sözleşme, tartışma, hatta vuruşmalarını
yaptığı yerdir.
Engiz çarşısının en sıcak köşeleri Engiz
kahveleri. Engiz Kahvelerinde resmi
dil Türkçe, ancak masalarda Türkçenin
çeşitli şiveleri, yanında, Kürtçe, Gür-
Eskinin ıssız sıtma diyarı 1960’larda
insanlarla dolup taşmaktadır.
Temmuz 2013 Dönemine Ait 4/a ve 4/b Kapsamındaki Sigortalılara İlişkin Primlerin Ödenmesi
RI
Kuruluş Yerinin Tanımı
Çevre halkı, Oğuz Boylarından Bayatoğulları, Alevi Türkler, Aydın
ve Adapazarı’ndan gelme Yörükler,
Rumeli Mübadilleri, Dağıstan ve Kuzey
Kafkas Muhacirleri, Batum Muhacirleri, Yugoslavya Muhacirleri ve bütün
Doğu Karadeniz ilçelerinden kopup
gelen insanlardan oluşur. Ayrıca, bir
kaç dönme ve Çingene ailesi de vardır.
Engiz çevresi etnolojik yönden aşure
çorbasına benzer.
01/08/2013
02/09/2013
V E D İ Ğ E R TA
Bu yazı dizisi Samsun,-Bafra-EngizÇevresi Köy kalkınma Kooperatifleri
Genel İş Birliği Kurulu çalışmaları ve
bu Kurulun kararları ile Engiz Köyü
Kalkınma Kooperatifi genel kurul ve
yönetim kurulu karar defterleri, etütplan-proje ve yazışma dosyaları, uzun
süreli iş planları, yıllık çalışma programları, bütçe ve bilançoları incelenerek hazırlanmıştır
Ayrıca yazarın konu ile ilgili özel anılarına ve çevrede konu hakkında ileri
sürülen fikirlerde ve resmi görevlilerin
beyanlarına da yer verilmiştir.
Önce çalışma alanının sosyal ve
ekonomik yapısı ile kuruluştan önceki
atılımlar incelendi. Daha sonra kuruluş çalışmaları ve kuruluş günlerinde
karşılaşılan güçlükler saptandı.
Girişimler bölümünde çevredeki kooperatifler arası işbirliği uzun süreli iş
planları ve projelendirme çalışmaları
ile proje uygulamaları ele alındı. Girişimler tasnif edildi ve kooperatifin ana
projesini oluşturan Süt Fabrikasına
ağırlık verildi.
Sonuç olarak girişimin sağladığı faydaların değerlendirilmesi yapıldı.
cüce, Çerkezce, Lazca, Arnavutça hatta
Rumca işitebilirsiniz.
Diğer Ücretlerin Gelir Vergisi 2. Taksit Ödemesi
MA
Kuruluş, Girişimler, Elde
Edilen Sonuçlar Yöntem
Mehmet Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
01/08/2013
02/09/2013
IN
Yazarı Kooperatif Başkanı Yalçın Engiz
Giriş.
Bu öykü,
Fabrika bacasına hasret Anadolu
çocuklarının kendi köylerinde bir baca
tüttürmek uğruna girdikleri uğraşın
öyküsüdür.
Bu yazı dizisi, Kuzey Anadolu’nun bir
yöresinde, bolluk içinde darlık çeken
insanların, yoksulluk günlerini geride
bırakmanın yollarını, nasıl öğrendiklerini dile getirmektedir.
alalım.
- Bu fikri rahmetli Muhtar Şemsettin
Köksal da ortaya atmıştı. Hatta ortaklık için para bile toplamıştı.
- Ne olacak? Çok az kimse katıldı
Köyün ağaları, hiç aldırış etmediler.
Muhtar da kızdı, topladığı paraları geri
verdi.
- Peki, fikir kötümüydü arkadaşlar?
- Hayır
- Öyleyse, yeniden girişimde b ulunabiliriz. Köyün ağaları katılmasalar da
olur.
- Olmaz, Yalçın Bey olmaz. Kendini
boşuna yorma. Körler diyarında ayna
satmaya uğraşma.
- Neden olmasın? Ortaklığımıza çevre
köylülerini, şehirlileri, hatta Almanya’daki işçileri bile katarız. Bir satış
mağazası açarız. İleride bir fabrika bile
kurarız.
- Ne? Fabrika mı? Biz mi? Parayı
nereden bulacağız Yalçın Bey? Ondan
haber ver.
- Arkadaşlar, siz kendi değerinizi bilmiyorsunuz. Üzerinde oturduğunuz o
küçük araziler
Milyonlarca liralık servettir. Bunu
farkında değilsiniz.
- Yalçın Bey, bir Güzelleştirme Derneği
kursak nasıl olur?
- O ayrı bir konu.
- Neyi güzelleştirecen lan? Kel başına
şimşir tarak mı arıyan?
- Arkadaşlar, konuyu dağıtmayalım.
Kuracağımız birlik kooperatif olabilir.
- Bizim kooperatifimiz var Tarım Kredi
Kooperatifdi
- Uvv senun koparatifunun pağa ne
faydasi var? Pen tütün ekmeyorum çi..
- Arkadaşlar , kooperatif kurarsak ,
Balık göllerini kiralayıp işletmecesi de
biz oluruz..
- Yalçın Bey, güzel söylüyon emme,
parayı nereden bulacağız? Sonrama
şeherli ortak olmaz ki.
- Almanya’da kaç kişi var sanki? Bir tek
Yalçın Beyin abisi.
- Yörüklerden de birkaç kişi var.
- Bir kaç kişiynen olur mu? Bu işlere
çok para lazım.
Engiz kahvelerinde bu konu günlerce,
haftalarca, aylarca tartışıldı.
Sonuç: kooperatif faydalı idi. Ancak “Para Sorunu ”çözülemiyordu.
– sürecek Yazarımızın tüm yazılarına;
www.koy-koop.org
internet adresinden ulaşabilirsiniz.
Muhasebeci
Sevgili kooperatifçiler,
Eylül ayı muhasebe konusu ile ilgili yapılması gerekenleri sizler için, madde
madde aşağıda sıraladım. İşlerinizde başarılar dilerim.
Z
TÜTEN BACANIN ÖYKÜSÜ
Murat AKBABA
E
»» 1975 yılında Karacan Armağanı kazanan kooperatiflerden ikisini inceledik. Sıra
üçüncüsüne geldi. Üçüncüyü de inceledikten sonra bunlardan hangilerinin ayakta
kalabildiğini, kalamamışsa nedenlerinin ne olduğunu son üçüncü kooperatifi de inceledikten
sonra bir değerlendirme yapacağım.
MUHASEBEDE BU AY
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet VAROL
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Reklam Müdürü: Yasemin ACAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95-96 Faks: 0312. 419 63 95-96
Web: www.koy-koop.org • E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Eylül 2013 ANKARA
Baskı:
Atalay Matbaacılık Ltd. Şti.
Elif Sk. Sütçü Kemal İşhanı No:7/236-237 İskitler - ANKARA
Tel: 0312. 384 41 82
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
GÜNDEM
3
Ayçiçeği Üreticisi Kaygılı
Tarımsal İşletmelere 375 Lira Destek
»» Geçen sene tonu 1400 ile 1600 TL arasında alıcı bulan yağlık
ayçiçeğine, bu yıl tüccarlar 900 ile 1000 TL arasında fiyat biçiyor.
Trakya’da yağlık ayçiçeği üreticisi kaygılı.
»» Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı olan ve belirlenen şartları taşıyan
tarımsal işletmelere yılda 375 lira katılım desteği ödenecek.
Ayçiçeği ülkemiz insanı için
vazgeçilmez bir yağ bitkisi.
Türkiye bitkisel yağ tüketiminin % 70’ini ayçiçeği yağından karşılıyor. Türkiye
yılda 400 ila 500 bin ton
arası bitkisel yağ ithal etmek
zorunda.
2013 yılı 1 dekar ayçiçeği
maliyeti 190 TL. Bunun içinde tarla kirası yok, yani fiyat
1 TL seviyelerinde olursa ancak maliyeti kurtarabiliyor.
1995 yılında AB ile yapılan
Gümrük Birliği antlaşmasına göre devlet ithal edilen
ay çekirdeğinden % 27, ham
yağdan da % 36’dan fazla
gümrük vergisi uygulayamıyor. Çözüm olarak yurtdışından yapılan ithalatta uygulanan vergilerin arttırılması
ile geçmiş dönemlerde ‘referans fiyat’ uygulamasının
yeniden hayata geçirilmesi
düşünülebilir.
Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ’ da Ayçiçeği üreticileri,
Trakya Birliğin bu yıl belirleyeceği taban fiyatın, geçen
yılın altına düşmesinden
kaygılı. Mazota, ilaca, gübreye, tohuma gelen zamlarla ayçiçeği üreticisinin yükü
her geçen gün artıyor. Bu
yılki yağlık ayçiçeği fiyatlarının 500-700 TL arasında
düşüş yaşanması, üreticinin
üzerindeki yükü daha da
ağırlaştırıyor. Topraklarını
ipotekleyerek kredi çeken
köylüler, ayçiçeğin zarar etmesi halinde borçlarını ödemek için topraklarını satmak
zorunda kalacak.
Lüleburgaz’daki ayçiçeği üreticilerinin tek sıkıntısı taban
fiyatlarının düşüklüğü değil.
Bundan birkaç ay önce yaşanan dolu felaketi, 18 bin
dekar araziyi telef etmişti.
Ürünleri telef olan üreticiler,
umudunu ayçiçeğine bağladı.
Yağlık ayçiçeğindeki
düşüşün temel nedeni
ithalat
Fiyatlar, yurt dışından ithal
edilen ayçiçeği rakamları
üzerinden belirleniyor. Ayçiçeği fiyatlarındaki keskin
düşüşün biran evvel önlemesi gerekiyor. Ayçiçeği üreticileri geçen yılın fiyatları
üzerinden bu yılki planlarını
yapıyor. Trakya Birliğin taban fiyatlarının 950 TL olarak belirlenmesi durumunda
üretici zor durumda kalacak.
Her yıl üreticinin ürünlerini ucuza kapatmak isteyen
büyük yağ şirketleri, hasat
zamanı geldiğinde sıvı yağ fiyatlarını düşürüyor. Trakyalı köylüler bunun bilinçli yapıldığı düşüncesinde. Büyük
yağ şirketlerinin yağ fiyatlarını düşürmesi Trakya Birlik
ve tüccarların ürün pazarlığı
sırasında elini güçlendirmesine yardımcı oluyor.
200 Kuş Türünün Yaşadığı Göl Kurudu
»» Kırşehir’in Mucur ilçesi sınırlarında bulunan kuş cenneti Seyfe
Gölü, bilinçsizce su çekilmesi sonucu tamamen kurudu.
200′e yakın türü bulunan göçmen kuşların konaklama üreme yeri olan, 1′inci derecede SİT
alanı Seyfe Gölü’nü kuşlar terk ederken, ölü
yavru kuşlar dikkat çekiyor.
Seyfe Gölü’nün, son yıllarda yetersiz yağışla
birlikte çevre ilçe ve köylerin içme suyunun
karşılanması için açılan derin kuyularla birlikte vahşi sulama gibi nedenlerle kuruduğu
öne sürüldü. Seyfe Gölü Koruma Derneği
Başkanı emekli öğretmen Mustafa Yavuz
şunları anlattı:”Kırşehir’in Mucur İlçesi’nde
bulunan Seyfe Gölü bir kuş cennetiydi. şimdi
adeta kuş cehenmemi oldu. Son bir yıl içerisinde yağışların yetersizliği başta olmak üzere çevre ilçe ve köyler, açılan derin kuyulardan çektikleri sularla içme suyu ihtiyaçlarını
gideriyorlar. Göl, suların çekilenmesiyle tamamen kurudu, çöl oldu.Bu konuda sıkıntılarımızı Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Ko-
ruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne,
Doğa Koruma Dairesi Başkanlığı’na ve Kırşehir Valiliği’ne anlatmaya çalıştık, ancak
ilgilenen olmadı. Kuş cenneti oldu, kuş cehennemi. Kaçan kuşlar canını kurtardı, uçamayan yavrular da ölüyor.”
Afetlerden Zarar Görenlere Borç
Erteleme İmkânı
»» Yüzde 30 ve daha üstü afet zararı hasar tesbiti belirlenenler
üreticiler bu imkandan faydalanabilecek.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünce konuyla ilgili
yapılan yazılı açıklamada; 23 Ağustos 2013
tarihinde 2013/2013/5199 Sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile 01 Ocak 2013 tarihinden
bu Kararın yayını tarihine kadar Türkiye
genelinde meydana gelen yangın, aşırı sıcak
zararı, samyeli, çığ, heyelan, taban suyu yükselmesi, sel-su baskını, fırtına, aşırı yağış,
aşırı kar yağışı, dolu, don, kuraklık, yıldırım
düşmesi ve hortum afetlerine maruz kalan
ve bu afetler sebebiyle ekilişleri, ürünleri,
hayvan varlıkları, tesisleri veya seraları zarar gören Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıtlı
gerçek veya tüzel kişi üreticilerin (kamu kurum ve kuruluşları hariç) T.C. Ziraat Bankası
A.Ş. (Banka) ve Tarım Kredi Kooperatiflerine (TKK) olan düşük faizli kredi kullandırılmasına ilişkin bu karar kapsamındaki kredi
borçlarının ertelenmesi yapılacaktır.
Bakanlar Kurulu Kararına göre afetler sebebiyle %30 ve daha fazla zarar gördüğü Hasar
Tespit Komisyonlarınca belirlenen çiftçilerimizin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifler Birliğine olan zirai kredi borçlarının,
kararın yayımlanmasından itibaren bir (1)
ay içerisinde müracaat etmeleri üzerine %5
faizle bir yıl süreyle ertelenmesi sağlanmış
olacağı erteleme imkanından yararlanmak
isteyen afet den zarar gören çiftçilerin bir(1)
ay içerisinde müracaat etmek zorundalar.
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren
‘Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dahil Olan
Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğ’i, ÇMVA sisteminin kurulduğu iller İstanbul, Samsun, Malatya, Adana,
Konya, Bursa, Erzurum, Şanlıurfa, Nevşehir,
Tekirdağ, Giresun, İzmir’de gönüllülük esasına
dayalı olarak sisteme katılan işletmelere 2013
yılı için yapılacak katılım desteği ödemesine ilişkin usul ve esasları kapsıyor.
Ödemeler, Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) veya
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından oluşturulan herhangi bir idari kayıt sistemine kayıtlı olup ÇMVA sistemine dahil olan,
bir muhasebe yılı süresince tarımsal faaliyetlerine ilişkin muhasebe verilerini belirlenen zamanlarda veri toplayıcılarla paylaşan ve verileri Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
tarafından yapılan kontroller sonunda doğrulanan tarımsal işletmelere yapılacak.
Söz konusu tarımsal işletmelere, işletme başına ve yılda bir kez olmak üzere bu yıl 375 lira
katılım desteği ödenecek. Ödemeler, Bakanlık
tarafından Ziraat Bankası'na, kaynak aktarılmasının ardından, il müdürlüğünce hazırlanarak onaylanan belgeye göre, banka aracılığıyla,
ilgili şubelerde daha önce çiftçiler adına açılan
veya açılacak hesaplara yapılacak.
ÇMVA katılım desteği ödemeleri uygulaması,
Bakanlık Tarım Reformu Genel Müdürlüğü,
merkez ve il ÇMVA komisyonları ile il müdürlüğü tarafından yürütülecek ve işletmelerin bir
muhasebe yılı boyunca gerçekleştirdiği tarım-
sal faaliyetlerine ilişkin veriler, takip eden yıl
içinde anket yoluyla toplanacak.
Haksız ödemelerin geri alınması
Haksız yere yapılan destekleme ödemeleri,
ödeme tarihinden itibaren ilgili kanunda belirtilen gecikme zammı oranları dikkate alınarak
hesaplanan kanuni faizi ile birlikte geri alınacak. Haksız ödemenin yapılmasında ödemeyi
sağlayan, belge veya belgeleri düzenleyen gerçek ve tüzel kişiler, geri alınacak tutarların tahsilinde müştereken sorumlu tutulacak.
Bu karar kapsamındaki destekleme ödemelerinden, idari hata sonucu düzenlenen belgelerle
yapılan ödemeler hariç, haksız yere yararlandığı
tespit edilen üreticiler, beş yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmayacak.
Bu arada, 2012/67, 2011/45, 2010/43 ve
2009/35 numaralı Çiftlik Muhasebe Veri Ağı
Sistemine Dâhil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğleri yürürlükten kaldırıldı.
‘Tarım ve İnsan Fotoğraf Yarışması’
Başvuruları Başladı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Eğitim, Yayım ve Yayınlar
Dairesi Başkanlığı’nın, DenizBank sponsorluğunda düzenlediği Tarım
ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başlıyor.
2009’dan bu yana düzenlenmekte olan ve bu yıl
5. kez düzenlenecek yarışmada, toprağın ve tarımın önemi konusunda sosyal ve bireysel duyarlılığın geliştirilmesi amaçlanıyor.
Herkesin katılımına açık olan yarışma Genel,
Çiftçi, Toprak Teması, Öğrenci, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Çalışanları ve DenizBank Çalışanları olmak üzere 6 farklı kategoride gerçekleşiyor. Yarışmacılar tarım, hayvancılık, toprak, su, su ürünleri, gıda ve muhafazası,
tarım ürünlerinin işlenmesi, çiftçi, köylü ve köy
yaşamına dair her türlü faaliyeti konu alan fotoğraflarla yarışmaya katılabilecektir.
5. Tarım ve İnsan Ulusal Fotoğraf Yarışması başvurularının tamamı internet üzerinden
yapılacak ve kazananlara toplam 20.000 TL
tutarında DenizBank hediye çeki ve kitap, CD
setleri armağan edilecektir.
HAL VE GİDİŞ
Yarışmaya başvurular 31.07.2013 tarihinde
başlayıp, 01.11.2013 tarihinde sona erecek, sonuçlar 01.12.2013 tarihinde www.tarim.gov.
tr, www.tariminsan.com, www.tarimtv.gov.
tr adreslerinden ve yarışmaya ait sosyal medya kanallarından duyurulacaktır. Kazananlara
ödülleri 12.12.2013 tarihinde düzenlenecek bir
törenle takdim edilecektir.
Sait MUNZUR
4
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Et ve Süt Kurumu Ne Yapmalı?
»» Et ve Balık Kurumu’nun Et ve Süt Kurumu adıyla
yeniden örgütlenmesine ilişkin Karar; 27 Nisan 2013
tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı.
Kurum, devletin genel hayvancılık
politikası çerçevesinde, hayvancılık
sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenecek, piyasa ekonomisi kuralları içerisinde sektörde
tam rekabet koşullarının tesisine
katkıda bulunarak kamu yararı ile
etkinliklerini sürdürecekmiş.
Et ve Süt Kurumu Ne
Yapmalı?
Türkiye’de süt fiyatları sürekli inişli
çıkışlı bir grafik izliyor. Bunun sonucunda bırakınız küçük çiftçileri, orta
ve büyük işletmelerin sahipleri bile
zor durumdalar. Örneğin istikrarsız
politikalar nedeniyle süt inekçiliği yapan işletmeler verimli ineklerini satıyorlar, borçları yüzünden çiftliklerini
kapatma noktasına geliyorlar. Bu
durum, Süt Endüstrisi Kurumu’nun
özelleştirilmesinden sonra çiğ inek
sütü piyasasında kartelleşmenin başlamasıyla ortaya çıkmış. Koyun ve
keçi yetiştiricileri daha da zor durumda. Bir yıl önce borç olmak zorunda
bırakılan üreticiler, sütlerini mandıracıların belirlendiği fiyat üzerinden
pazarlayabiliyorlar.
Bütün bu nedenlerden dolayı Kurum, Ulusal Süt Konseyi ve Ulusal
Süt Konseyi’nden farklı olarak temelde üretici lehine piyasaya müdahale edecek yapılanmaya gitmeli.
Kurum ne yapmalı?
• Kurum, et ve sütte fiyat oluşumuna üretici lehine müdahale etmeli.
Bu şekilde süt kartellerinin egemen
olduğu ekonomide çiftçi çıkarları
korunabilir. Girilmesi amaçlanan
AB’de durum budur.
• Çiğ inek sütü üretiminin fazla olduğu dönemlerde, sütü diğer ürünlere
dönüştürecek yapısal düzenlemeler
gerçekleştirilmeli.
• Çiftçinin örgütlenmesini teşvik etmek amacıyla sütlerini kooperatiflere pazarlayan üreticilere özel destek
sağlanmalı.
• Koyun ve keçiyi sağlanan destekler,
ineğe göre şimdikinden daha yüksek
düzeyde gerçekleştirilmeli. Bunun
iki nedeni var; Birincisi et açığı, büyük ölçüde koyun ve keçi sayısının
azalmasından çıkmıştır. İkincisi ise,
gerekli önlemler alındığı takdirde
koyun ve keçi ürünlerinin ihracattaki
şansının ineğe göre üstün olmasıdır.
• Ette ve sütte kesinlikle DİR (Dâhili
İşleme Rejimi)’e izin verilmemeli.
• Dünya Borsa Fiyatları(DBF) gerek-
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
çesiyle süt dozu ithaline kesinlikle
olanak sağlanmamalı.
• Kurum, hayvansal üretimle ilgili
bütün düzenlemelere, hayvan ıslahı ve sağlık koruma hizmetlerini de
kapsamak üzere müdahil olmalı.
Tarım Politikası da
Nasıl Olmalı?
Bunların dışında izlenecek tarım politikasında, ağırlıklı olarak küçük ve
orta ölçekli tarım işletmelerinin dirliğini artıracak yollar izlenmeli. Nedeni şu; Türkiye’de bu tür işletmeler,
işletmelerin büyük bir çoğunluğunu
oluşturuyor. Bunların tasfiyesi, işsizliği körüklüyor ve gelir dağılımını
bozuyor. Nasıl bir tarım politikası
izlenmeli?
• Sıfır faizli krediler, tarım dışı sektöre ve büyük çiftçilere değil, küçük
ve orta ölçekli işletmelere verilmeli.
• Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı.
• Kooperatifler aracılığıyla üreticileri sanayici yapmalı. Katma değer,
ancak bu şekilde üretende kalabilir.
Aksi durumda üreticilerin oligopol
duruma gelmiş sanayicilerle başa
çıkmaları olası olamaz. Kooperatiflerin ürettikleri malların KDV’leri de
düşürülmeli.
• Çiftçilerin kooperatifler aracılığıyla mallarını pazarlamaları için satış
yerleri sağlanmalı.
• Özelleştirilen Tarımsal KİT’ler yeniden kamulaştırılmalı.
• Mera ıslahına önem verilmeli. Meraların tarlaya dönüştürülmesi yoluna gidilmemeli ve meraların amaç
dışı kullanılması engellenmeli. Ayrıca Yem Ofisi kurulmalı (Günümüzde
gözlemlenen kaba yem fiyatlarındaki
artış büyük ölçüde spekülatiftir.)
• Kayıt dışı ekonomiyle etkin mücadele yapılmalı.
• Hayvan dâhil her türlü tarımsal
ürünlerin ithalatı engellenmeli.
Dünya Gül Yağı Üretiminin Yüzde
65’i Isparta’dan
»» Isparta Gül ve Gülyağı Satış Kooperatifi tarafından
gül çiçeğinin kilogramı başına üreticiye ödenecek fiyat,
3,68 lira olarak belirlendi.
Gülbirlik Genel Müdürü Hasan Çelik, yaptığı açıklamada, 2013 yılı
gül çiçeği kampanyasının 7 Mayıs'ta
başladığını ve 26 Haziran'da sona
erdiğini belirtti. 51 gün devam eden
kampanya döneminde, haziran başlarındaki kuvvetli sıcak rüzgâr sebebiyle 7 bin 500 ton civarında beklenen gül çiçeği rekoltesinin 6 bin ton
seviyelerinde gerçekleştiğini söyleyen Çelik, olumsuz hava şartlarına
rağmen planlanan üretim miktarlarını yakaladıklarını ifade etti.
Çelik, "Dünya gül yağı üretimi-
nin yüzde 65'inin karşılandığı
Isparta'da gül çiçeği fiyatı geçen yıla
oranla yüzde 17 artarak kilogram
başına 3,68 lira olarak tespit edilmiştir. Ürün bedelleri eylül ayının
ilk haftasından itibaren ödenmeye
başlanacak" dedi.
AB Süt Kotalarını 2015’de Tamamen Kaldırıyor
»» Avrupa Birliği'nde 1984 yılında artan üretim sonucunda, ürün stoklarının aşırı
yükseldiği bir dönemde konulan süt kotaları 31 Mart 2015'te tamamen kalkıyor.
AB tarımının en sıkı uygulanan kurallarından biri olan süt kotaları, üretim
ve fiyat istikrarını koruyarak, aşırı
stok oluşumunu engellemek amacıyla konulmuştu. Kotaya uymayan
üreticilere büyük cezalar verilmekte.
Süt kotalarının kaldırılmasının birçok olumsuz sonuçlar doğuracağı
düşünülüyor. Üretim kapasitesi
yüksek ve kaliteli üretim yapan süt
üreticilerinin daha çok üretim yaparak, süt fiyatlarının düşmesine
neden olacak ve küçük üreticilerin
zarar görmesi bekleniyor.
Süt kotalarının kademeli olarak
azaltılması, üye ülkeler arasında kota transferine izin verilmesi
ve kotayı sınırını aşan üreticilere
uygulanan cezaların düşürülmesi
bekleniyor. Kotaların kalkmasıyla
AB'de süt üretiminde artış, dünya
süt ve süt ürünleri piyasasında ise
fiyatların düşmesi bekleniyor.
Türkiye'yi nasıl
etkileyecek?
AB süt kotalarını kaldırılması sonucunda üretim çoğalırken, dünya süt
ürünleri piyasa fiyatları düşme eğilimine girecektir. Bu durum tüketiciler açısından olumlu, üretici açısından ise olumsuz olacaktır. AB süt
üretiminin talepten çok fazla artması, özellikle süt tozu üretiminin
artmasına ve dünya süt fiyatlarının
düşmesine yol açacaktır. Ülkemizdeki üreticilerinin büyük sıkıntısı
olan girdi maliyetlerinin yüksek
olması ve maliyetlerin aşağıya çekilememesi üreticilerimiz açısından
çok sıkıntılı bir dönem olacaktır.
Ülke olarak yapmamız gereken tarım sektöründe ileriye dönük uygulanabilir planlar ve politikaları
belirleyerek yaşanacak sıkıntılılara
hazırlık yapmamız gerekiyor.
Balıkçılık Av Sezonu 1 Eylül’de Başladı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, gırgır ve trol ağları ile avcılık faaliyetinde
bulunan balıkçı gemileri için 15 Nisan 2013 tarihinde başlayan genel av yasağı,
gırgır gemileri için 1 Eylül 2013 de, trol gemileri için 15 Eylül 2013 de sona ererek
yeni av sezonunun başlayacağını bildirdi.
Konuyla ilgili yazılı açıklama yapan
bakanlık yetkilileri, açıklamada şu
ifadelere yer verdi:
"Bakanlığımız, su ürünleri avcılığıyla ilgili düzenlemeler yaparken
bilimsel, çevresel, ekonomik ve
sosyal hususları göz önünde bulundurmuştur. Su ürünleri avcılığına
ilişkin tür, boy, zaman, derinlik,
mesafe ve av araçları bakımından
yasak, sınırlama ve yükümlülükler
getirilmiştir. Getirilen düzenlemeler, sürdürülebilirliğin sağlanması
ve herkesten önce balıkçılarımız
içindir. Balıkçıların bu düzenlemelere uygun avcılık faaliyetinde bulunmaları, hem kendi menfaatleri
hem de kaynaklarımızın sürdürülebilir işletimi bakımından önem
taşımaktadır. Bu nedenle su ürünleri stokları üzerindeki aşırı av baskısının azaltılması, av ile av gücü
arasındaki dengenin kurulması ve
kalıcı bir çözüme kavuşturulması
amacıyla balıkçı gemisi sahiplerine,
gemilerini avcılıktan çıkarmaları
karşılığında destekleme ödemesi
uygulaması başlatılmıştır. 2012 yılında 12 metrenin üzerindeki 407
balıkçı gemisi sahibi müracaat etmiştir. 2013 yılında desteklemenin
kapsamı daha da genişletilerek, 10
metrenin üzerindeki balıkçı gemileri destek kapsamına alınmıştır.
Bugüne kadar da 350 balıkçı gemisi başvuruda bulunmuştur. Bu sayının müracaat için son tarih olan
20 Eylül’e kadar 400’ü geçeceği
beklenmektedir."
Bu av sezonunda uygulanacak ilgili
tebliğde değişiklik bulunmadığına
belirten yetkililer, "Su ürünleri avcılığı yapacak balıkçılar, faaliyetlerini
Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığı'nı
düzenleyen tebliğ hükümlerine göre
yürüteceklerdir. Son yıllarda, kontrol ve denetimlere ağırlık verilmiştir. Bu sezonda denetimleri daha
etkin kılmak için gerekli önlemler
alınmıştır. Denizlerimizde yapılan
gözlemler ve yürütülen araştırmalara göre başta hamsi olmak üzere
bu av sezonunun bol geçmesi beklenmektedir. Halkımıza insan beslenmesinde; özellikle çocukların
gelişiminde ve erişkin insanların
sağlıklarının korunmasında ve sürdürülmesinde sayısız faydaları olan
su ürünlerinin sezon boyunca bol
bol tüketmeleri tavsiye edilir. 20132014 balıkçılık sezonunun balıkçılarımız için bol ve bereketli olmasını
diliyoruz." diye bilgilendirdi.
Uluslararası Su Konferansı Düzenlendi
»» Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'de Uluslararası Su Konferansı düzenlendi. Devlet
Başkanı İmamali Rahman'ın ev sahipliği yaptığı konferansa, aralarında Tayland
Başbakanı Yingluck Shinawatra, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri yardımcıları,
Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu temsilcileri, bakanlar ve çok sayıda
yabancı heyet katıldı.
Su alanında uluslararası işbirliğini
konu edinen konferansa, dünyanın
70'ten fazla ülkesi ve ve 20 civarında uluslararası kuruluştan 900'e
yakın üst düzey temsilci katıldı.
Konferansın ev sahibi Devlet Başkanı İmamali Rahman, açılış konuşmasını gerçekleştirdi. Rahman,
bu konferansı BM Genel Kurulu kararıyla düzenlediklerini kaydederek, "Burada su alanında işbirliğini
öngören ve daha önce alınan kararlar da gelinen son durum değerlendirilecek. Tacikistan'ın inisiyatifi
ile BM Genel Kurulu'nda 2013 yılı
Uluslararası Su Yılı ilan edildi. Bu
yıl su konusundaki problemlerin
karşılıklı anlayış çerçevesinde çözülmesi için gayret göstereceğiz"
diye konuştu. Rahman, son 20 yılda fazla 2,1 milyardan fazla insan
içme suyuna kavuştuğunu ve 1,9
milyar insan için hijyenik ortamın
sağlandığını ifade etti. Tacik lider,
buna rağmen hala 768 milyon insanın güvenli olmayan kaynaklardan
dayalı işbirliği yapmak istediklerini
ifade etti. Rahman, su sorunları ile
ilgili başkent Duşanbe'de Uluslararası Su Diplomasisi Merkezi'nin
kurulmasını teklif etti.
Dünyadaki su sorunu, su kaynaklarının verimli ve ortak kullanımı,
sınır aşan ırmaklardaki su-enerji
kaynaklarının komşu ülkeler arasında ortak kullanımı ve paylaşımı
meselelerinin ele alındığı konferans 22 Ağustos’a kadar devam etti.
Orta Asya’da Su Büyük
Sorun
su kullandığına dikkat çekti. Kendi
ülkesinden örnek veren Tacik lider Rahman, ülke halkının yüzde
58,5'lik kesiminin temiz içme suyuna sahip olduğunu belirtti. Konuşmasında Orta Asya'daki su sorununa da değinen Rahman, bu konuda
çok hassas olduklarını ve bölgedeki
bütün ülkeler ile karşılıklı çıkara
Su sorunu açık denizlere çıkışı olmayan ve tarım arazilerinin sulanmasında önemli sorunlar yaşayan Orta Asya ülkeleri için önemli
sorun haline gelirken, bu sorun,
bölge ülkelerini sulayan Amuderya
ve Sirderya ırmaklarının yukarı ve
aşağı kısımlarında bulunan ülkeler
arasında zaman zaman ilişkilerin
keskinleşmesine de neden oluyor.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
GÜNDEM
Yumurtada Soğuk Zincir Koşulu Kalkıyor
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “yumurtanın” kurallarını yeniden düzenliyor.
Bakanlık tarafından hazırlanan ve birkaç gün önce görüşe açılan yeni yumurta taslağının en önemli özelliği;
yumurtada “soğuk zincir” koşulunu
kaldıracak olması.
Artık yumurtaların yumurtlama
gününden itibaren 18. güne kadar
soğutulmaması gerekecek. Halen
yürürlükteki mevzuata göre ise, yumurtaların 5 ila 12 derece arasında
korunması gerekiyor. Taslak, 30’luk
bir A sınıfı yumurta kolisinde 4 taneye kadar kırık veya kirli yumurtaya
da “tolerans” kapsamında izin verme dönemini de başlatıyor. Yumurta sektörü ise, getirilmesi öngörülen
düzenlemelerden memnun.
Geçtiğimiz günlerde görüşe açılan “Türk Gıda Kodeksi Yumurta
Tebliği”nde yumurtaların tüketiciye
ulaşana kadar dönemdeki taşıma
ve depolama koşulları değiştiriliyor.
Halen yürürlükte olan tebliğe göre,
A ve B sınıfı yumurtalar 5 ila 12 derece arasında muhafaza edilebilir
ve taşınırken; pastörize ürünlerde
depolama sıcaklığı 4 derece olarak
uygulanıyor. Taslak ise, bu oranların tümünü birden kaldırıyor. Buna
göre artık yumurtalar yumurtlama
tarihinden sonraki 18. güne kadar
soğutulmayacak. 18. günden sonra
ise 8 derecenin altındaki bir sıcaklıkta korunabilecek.
Yumurta Üreticileri Merkez Birliği
Başkanı Derya Pala, yumurtada soğuk zincirinin kaldırılmasının sektörü memnun edecek bir gelişme
olduğunu söyledi. Pazarlarda soğuk
zincirine uyulamadığını belirten
Pala, “Yumurtayı en çok ısı değişikliği bozuyor. 5-10 derecede yumurtayı
tutmak, ömrünü uzatıyor; ama üç
beş saatlik bir ısı değişimi bile sıkıntı oluşturuyor. Bu nedenle, hiç so-
ğutulmaması daha sağlıklı. Avrupa
Birliği’nde ülkelerin çoğunda böyle
“diye konuştu. Güneşin altında uzun
süre bekleyen yumurtanın tazeliğini kaybedeceğini ancak bakkal ve
pazarlarda tüketimin hızlı olduğunu belirten Pala, “Marketlerde yine
dolaplarda bekleyebilir. Tüketici ise
evine götürdükten sonra buzdolabında tutar” dedi.
Kırık ve Kirliye Tolerans
A sınıfı yumurtalarda, belli bir sayıya kadar kirli veya kırık olmaları durumunda “tolerans değerleri” devre
girecek. Paketleme tesisinde sevkten
önce yüzde 10, pazarlama ve satışın
diğer aşamalarında ise yüzde 14’e
kadar tolerans uygulanacak.
30’luk bir yumurta paketinde 4 taneye kadar kırık ve kirli yumurta
tolerans kapsamında olacak. A sınıfı ağırlığını taşımayan yumurtalar
için de tolerans değeri olacak. 30’lu
pakette 3 taneye kadar, ağırlık koşullarını taşımayan yumurtaya izin
verilecek.
‘Toplanan Deniz Patlıcanları Nedeniyle Ekolojik
Denge Bozuluyor’
»» Aydın'nın Didim İlçesi'nde denize girenlerin vücutlarına yapışan sarı renkli, yağlı,
peltemsi bir madde tedirginliğe neden oldu.
Şikayetler üzerine, belediye, kirlliğin
nedenin belirlenmesi için sudan
numune alıp, incelenmek üzere Ege
Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi'ne
ve Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha
Enstitüsü'ne gönderdi. Akbük Çevre
ve Kültür Derneği (AKÇED) Başkanı Ferda Kılıç, ellerinde somut bir
şey olmadığını ancak kirliliğin Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın
toplanmasına izin verdiği deniz patlıcanları nedeniyle ekolojik dengesinin bozulmasından kaynaklandığını
düşündüklerini söyledi.
55 kilometrelik kıyı şeridine sahip,
mavi bayraklarıyla ünlü Didim'de,
iki haftadır denizde kirlilik yaşanıyor. Başka ilçe merkezi ve Akbük
beldesi olmak üzere tüm plaj ve koylarda denize girenler, vücutlarının
yağlı, peltemsi, sarı renkli bir maddeyle kaplanması üzerine tedirginlik
yaşadı. Altınkum Plajı'nda denize
giren Süleyman Tan, 15 yıldır tatillerini Didim'de geçirdiğini belirterek,
Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyorum. Son zamanlarda denize her
girişimizde vücudumuza yosunsu
yağlı bir sıvı bulaşıyor. Geçenlerde
suyun üzerinde balık yemi gibi maddeler vardı, suyun dibinde ise bataklık gibi yosunlaşma var dedi.
Zıpkınla balık avlayan Lütfi Gökkuş
da deniz dibinde ciddi bir kirliliğin
söz konusu olduğuna dikkati çekip,
Sudan çıktığımda dalış kıyafetlerimde ve bedenimde ağır bir koku kalıyor diye konuştu.
Tedirgin olduklarını belirten Gülsün Dinler de deniz suyunun vücutta
yanma ve gerginliğe neden olmaya
başladığını belirtip, Ciddi sağlık sorunları yaşamaktan korkan pek çok
arkadaşım, artık burada denize girmemeye başladı dedi.
Didim'in ekonomisinin denizi ve
plajları sayesinde döndüğünü söyleyen Orhan Kılıç ise şunları söyledi
Altın gibi denizi, kumu ve güneşi
olmayan bir Didim düşünmek abes.
Bunlardan biri eksik olursa, sacayağının biri, en önemlisi kırılmıştır.
Onbeş gündür denizde birşeyler oluyor. Bir panik havası var insanlarda.
Ancak, kimse de ne olduğunu bilmiyor. Kimsenin birşeyden haberi yok.
Olumsuzluğun kaynağı belirlenip,
çözüm getirilmez, gerekli önlemler
alınmazsa, sonucu düşünmek bile
istemiyorum.
Belediye Sudan Numune Aldı
Didimliler ve tatilcilerden gelen şikayetler, Didim Belediyesi'ni harekete
geçirdi. Plajlardan ve bazı koylardan
alınan deniz suyu numuneleri, incelenmek üzere Ege Üniversitesi Su
Ürünleri Fakültesi'ne ve Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'ne
gönderdi.
Denizdeki Ekosistem
Bozuldu İddiası
sonuç ortada. Elimizde henüz bir
bulgu yok ama yaşanan durumun,
yosun patlaması adı verilen, ekosistemin bozulmasından kaynaklandığını sanıyoruz. Yosun patlamasının
insan sağlığına zararı olmadığını öğrendik, ancak somut bir raporumuz
henüz yok. Geçen gün bir dalgıç arkadaşımız, diplerde deniz patlıcanı
aradı bir tane bile bulamadı. Bunun
yanı sıra ahtapot da yok. Avrupa artık deniz patlıcanlarının toplanmasını yasakladı biz ise denizlerimizi
mahvetmek adına avcılığa izin veriyoruz. Bir an önce bu durumun kaynağının belirlenerek kesin çözümün
belirlenmesi gerekir dedi.
AKÇED Başkanı Ferda Kılıç ise kirliliğin deniz dibindeki ekosistemin
bozulmasından
kaynaklandığını
düşündüklerini söyledi. Gümüldür Güllük arasındaki sahil şeridi boyunca aynı kirliliğin görüldüğüne dair
duyumlar aldıklarını belirten Kılıç,
Bölgemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen 5
yıllık izin kapsamında geçtiğimiz 1 yıl
boyunca denizin temizliğini sağlayan
`deniz patlıcanları' toplandı. Bunun
iptalini istedik, ancak geçen sürede
Amerikan Emperyalizmi,
Suriye ve Tohumlar
»» Bu satırları okuduğunuzda belki de Suriye devleti
tarafından gerçekleştirildiği kanıtlanamamış olan
bir rezil kimyasal saldırı gerekçe gösterilerek ABD
füzeleri Suriye tesislerini vurmaya başlamış olabilir.
Bu filmi Irak’ta seyretmiş idik. ABD
emperyalizmi tarım, tohumlar açısından ne getiriyor. Geçmişe bir
göz atmak çok yararlı.
Olay 1: Tezkere
1 Mart 2003’de “gereği, kapsamı, sınırı ve zamanı Hükümetçe
belirlenecek şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere
gönderilmesine ve en fazla 62.000
askeri personelin ve hava unsurları
olarak 255 uçak ve 65 helikopteri
aşmamak kaydıyla yabancı silahlı
kuvvetler unsurlarının Hükümetin
tespit edeceği mücavir bölgelerde geçici olarak konuşlandırılmak
üzere 6 ay süreyle Türkiye'de bulunmasına” dair hükümet tezkeresi
için yapılan oylamada 250 ret, 264
kabul, 19 çekimser oyu kullanıldı.
Tezkere kabul edilmemiş sayıldı.
AKP oylamada 97 fire verdi.
Olay 2: Irak Tohum
Kanunu
26 Nisan 2004’de Koalisyon Geçici Yönetimi denilen gerçekte
ise Amerika önderliğindeki işgal
kuvvetlerinin komutanı olan Paul
Bremer, önüne getirilen 81 nolu
emri imzaladı. Metin şüphesiz
Amerikalı uzmanlar tarafından
hazırlanmıştı. Bu emir “patent,
endüstriyel tasarım, gizli enformasyon, entegre devreler ve bitki
çeşitleri ile ilgili kanun” adıyla anılacaktı ve Bremer’in bir imzası ile
Irak kanunları arasında yerini alıyordu. Bu kanun Türkiye de dâhil
olmak üzere bereketli hilal denilen
bölgede diğer çiftçilerle birlikte on
bin yıldır bütün bir dünya tarımına çeşitler geliştirmiş olan Irak’lı
çiftçilerin kendi tohumları üzerindeki egemenliğine son vererek
başta Amerikan tohum tekellerine
yeni kârlı alanlar açıyordu. Koalisyon Geçici yönetiminde Irak
Tarım Bakanlığı'na yardımcı olarak yönetmek üzere atanan Dan
Amstutz zaten ABD’li tohum tekeli
Cargill’in adamıydı. İşgal süresince
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
çiftçilerin tahıl stokları zaten tükenmiş idi. Amstutz ve eş başkan
yardımcısı Avustralya’lı buğday
tekellerinin adamı Trever Flugge
çiftçilere Cargill ve Monsanto tohumlarından dağıttılar. Yeni yasa
artık bu tohumların üreticilerce
tekrar kullanımını yasaklıyordu.
(Çıkan yasayı orijinalinden okumak isteyenler internette arama
motorlarına “CPA/ORD/26 April
04/81” yazsınlar.)
Olay 3: Türkiye Tohum
Kanunu
31 Ekim 2006’da TBMM, Paul
Bremer’in 81 nolu emrine çok
benzeyen 5533 sayılı Tohumculuk
Kanunu'nu CHP’lilerin muhalefetine karşı kabul etti. Gerek Irak
gerekse Türkiye kanunları bitki
çeşitlerini korumayı amaçladığını
iddia etmesine rağmen bu aslında
George Orwell’in “1984” romanında olduğu gibi bir şaka kabul edilebilirdi. Aslında yerel çeşitleri yok
etmeye yönelikti. Bunların çiftçilerce satışı yasaklandı.
Eğer Suriye işgal edilirse, on bin
yıl önce tarım devrimine Türkiye,
Irak gibi ülkelerle birlikte öncülük etmiş bu ülkede ABD tohum
imparatorlarının hegemonyalarını
kuracaklarına şüphe yok. “Yaşam
bilimi” alanında çalıştığını ileri süren bu imparatorlar ABD’nin hegemonyasının sadece petrol değil,
tohum alanında da olması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Verimli hilal
işgal ediliyor.
Yılda 114 Kilo Domates Yiyoruz
»» Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinde Yılda
11 milyon ton domates üretilen Türkiye’de kişi başına
ortalama tüketim 114.5 kilograma ulaştı. Üretilen
domatesin 9.5 milyon tonu yurt içinde tüketiliyor.
‘Deniz Patlıcanı’ Kıyılarımızın Temizlikçisi, Çöpçüsü…
Denizin kıyılarında ve sığ olan yerlerde yaşayan bu canlılar, kumun
ve çamurun içindeki organizmalarla,
organik maddelerle beslenmekte.
Bir deniz patlıcanı yılda 150 ton
kumu süzüp temizliyor.
Özellikle Akbük ve diğer koylarda
avlanan deniz patlıcanlarının ülkemizde 15 çeşidi bulunuyor. Çin, Japonya ve bazı Avrupa ülkeleri deniz
patlıcanı alımınıda ilk sıradalar. Ülkemizde yenilmeyen deniz patlıcanının çorbası, kızartması yapılıyor.
Siyah ve beyaz renkleri olan deniz
patlıcanlarının siyahının kilosu 2 -3
liraya, beyazının kilosu ise 6 lira
civarında alıcı buluyor. Deniz pat-
5
lıcanları ilaç yapımında, kozmetik
sanayinde sabun ve şampuan yapımında da kullanılıyor.
Bu kadar önemli bir deniz canlısının,
balıkçılar tarafından talan edilircesine denizlerden toplanması, denizlerimizin doğal dengesine çok büyük
zararlar veriyor. Kıyılarımızın temizlikçisi, çöpçüsü olan deniz patlıcanlarının plansız, programsız aşırı derecede avlanması denizlerimizi öldürüyor.
Unutmayalım, doğal kıyılarda barınabilen deniz patlıcanlarının, balık
çiftliklerinin kirliliğini ve deniz suyunun temizlenmesindeki katkısı çok
önemli.
Yaz günlerinin sevilen gıdası karpuzda ise kişi başına ortalama tüketim
45.2 kilogarama çıktı. Türkiye’de
üretilen 3.8 milyon ton civarındaki karpuzun 3.4 milyon tonu yurt
içinde tüketiliyor. Karpuzun ardından Türk insanın en fazla tükettiği
meyveler arasında sırasıyla üzüm,
elma ve kavun geliyor.
Yılda 1.2 milyon ton çay üretilen
Türkiye’de kişi başına ortalama
tüketim 13.8 kilograma ulaştı. Çay
tüketimi günde 40 grama, o da 10
bardak çaya denk geliyor.
En az tüketilen mamullere bakıldığında Türkiye, fındık üretimi ve
ihracatı konusunda dünyada söz
sahibi olmasına karşın bu ürünü
çok az tüketiyor. Yıllık kişi başı
fındık tüketimi 1.2 kilogram seviyelerinde bulunuyor. Buna karşın
ceviz, yıllık yaklaşık 3 kilogramla
Türk insanın en çok tükettiği kuruyemişler arasında yer alıyor.
6
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
TARIM
Kooperatiflerin Topluma Katkıları
»» Kooperatiflerin pek çok ülkelerin ekonomik, sosyal ve politik amaçlarına
ulaşmasında önemli katkıları olduğu ve toplumsal kalkınmada önemli roller oynadığı
gözlemlenmiştir.
Kooperatifler, girişimcilik ruhuyla
çelişmeyen erdemli topluluklar yaratmış dernekçi bir yapıdaki “bir
başka ekonomi girişimleri’ni ekonomiye sokmuş, ayni zamanda ortak
aklı karakterize eden dayanışma ruhunun da göstergeleridir.
Pek çok gelişmiş ülkede, kooperatiflerin gelişmesini ve çalışma koşullarını iyileştiren ve destekleyen yasal
ve kurumsal düzenlemeler yapılmıştır. Yine gelişmiş ülkelerde, kooperatiflerin geleceği konusunda projeksiyonlar üretilmiş, kooperatiflerin
geleceği için yüksek düzeyde vizyonlar öngörülmüştür. “Daha büyük bir
toplumsal bütünleşme ve daha üst
düzeyde bir istihdam yaratmak ve
istihdamın niteliğini iyileştirmek ve
ekonomik büyümeyi olanaklı kılmada kooperatifleri olanaklar sağlayan tedbirler” üzerinde önemle
durulmaktadır. Rekabet koşullarını
yeniden düzenlemede ve ekonominin yeniden dinamikleşmesinde kooperatiflerin katkısını önemseyen
politikalar üreterek devreye sokulmaktadır.
Adil ve sorumlu bir toplumsal yapı
için ekonomik kurallar içinde yeniden yapılanma pekâlâ mümkündür.
Kooperatifler, böyle bir yapılanmanın oluşumuna katkıda bulunabilecek en önemli kuruluşlardır. Bunun
gerçekleştirilmesi için gelişmiş ülkelerin, hatta Türkiye’deki binlerce
kooperatifin deneyimlerini ve tarihçelerini iyi değerlendirmek gerekir:
her başarının ve her başarısızlığın mutlaka nedenleri vardır.
Önemli olan bu nedenleri iyi saptayabilmek ve çözüm analizlerinde
onlardan yararlanabilmeyi becerebilmektir.
Kooperatifler, gönüllü yurttaşların
ve girişimcilerin yeniden bir araya
gelerek örgütlenmesi temeli üzerinde oluşmuş, dernekçi bir yapı özelliği taşıyan sosyo-ekonomik birimler
olarak ortaya çıkarlar. Onlar, fazla
sermayeye gereksinim duymadan insanlara istihdam yaratarak zenginlik
üreten nadir girişim biçimleridir.
Kooperatifler, yöresindeki
değerleri harekete geçirerek
doğduğundan, öteki
sermaye girişimlerinden
daha farklı girişimlerdir.
Beraberce ürün ve
hizmet üretme, başkaları
ile birlikte çalışma,
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
gönüllü paylaşım,
eşitlikçi ve dayanışmacı
bir katılımcılıkla, adeta
bir kimlik bütünlüğüne
ulaşmasındaki toplumsal
katkısı son derecede
önemlidir.
Kooperatifler, ekonomik olarak
rekabet koşullarını iyileştirmeğe
önemli katkıda bulunurlar. Yenilikçi
ve ayni zamanda daha genel karakterli toplumsal ve çevresel amaçları
hedefleyen çalışmaları ile de ayrı bir
katkı özelliği de taşırlar.
Kooperatiflerin topluma
kattığı değerler:
Bunun yanında kooperatifler, özgür
birliklerdir. Kooperatif olarak onlar,
üyelerine ve tüm topluma önemli
avantajlar sağlarlar. Bu avantajlar,
kooperatiflere bugün özel bir konum
kazandırmaktadır. Örneğin küreselleşme ve bölgesel kalkınma konusunda.
Küreselleşme süreci pek çok insanı farklı şekillerde etkilemektedir.
Bir kısım insanlar küreselleşmeden
olumlu şekilde etkilenirken, önemli
bir bölümü de küreselleşmeden hoşnut değillerdir.
• Kooperatifler, küreselleşmenin
olumsuz etkilerini karşı koymada insanlara yardım ederler, dayanışma
dinamiği içinde “küçük işletme/
birey” ile “pazar” arasında “bileşik geçit noktaları” oluşturur;
• Kooperatifler, otomatik olarak kendini ve ortaklarını korurken yerel
bazda herkesi koruyarak çok geniş
piyasalarda küçük işletmelerin varlığını sürdürmelerine ortam yaratırlar;
• Kooperatifler, özerk tarzda ihtiyaç
duyulan sermayeyi kendine çekemeyen “zor bölgeler”de insanların
yaşamasına ortam hazırlarlar;
• Kooperatifler, yerel ve bölgesel kalkınmanın önemli aktörüdürler;
• Kooperatifler, kurdukları işletmeler ile yerel topluluklarda kökleşmişlerdir, çünkü kendisini destekleyen
dayanışma, girişimciliği yadsımaz,
ayrıca toplumsal gerçekçiliği de kapsamına alır;
• Gelişmiş pek çok ülkede kırsal yörelerdeki yerel hizmetleri kooperatifler sürdürmektedir. Örneğin bu
ülkelerde köy ve kasabalardaki çok
sayıda banka şubeleri kapanırken,
bu gibi hizmetleri kooperatif bankalar sürdürmektedir;
• Kooperatif işletmeler, toplumsal
sorumluluğu geliştirerek, topluma
önemli bir yurttaşlık bilinci katarlar.
Topluma, toplumsal sorumluluk tohumları eken nadir kuruluşlardır.
Son yıllarda, sermayenin birikim
amacını “kooperatifleştirerek”
nesnel özgür işletmecilik ile ortaklarının ve toplumsal bütünlüğün yararına uzun dönemli bir perspektif
yaratmaktadırlar.
Kooperatiflerin sosyal
güvenliğin savunulması ve
sürdürülmesine katkıları:
Örneğin AB ülkelerinde pek çok sosyal güvenlik konularında kooperatif
kurumların yer aldığı, yurttaşların
bu konudaki ihtiyaçlarını daha iyi
yanıtlamak için etkin organizasyonlara gittiği gözlemlenmektedir:
• Kooperatiflere katılım, demokratik
toplum değerlerinin hayati çekirdeğidir;
• Kooperatifler demokratik katılımın
ve yurttaş olmanın okullarıdır;
• Kooperatifler bireylere kendi geleceğini bizzat eline alma ve ortak
amaçlarına ulaşmak için örgütlenme
olanağı sağlar;
• Kooperatifler aracılığı ile insanlar, istihdam yaratırlar, özerk tarzda sosyal hizmetler ve yardımlaşma
sağlarlar;
Risklere karşı sigorta yardımlaşması
gerçekleştirirler.
Kooperatifçi selamlarımla…
Kolombiya’da Çiftçiler Ayaklandı
»» Güney Amerika ülkesi Kolombiya'da çiftçiler, hükümetin tarım politikalarına karşı
yürüttükleri gösterilerine devam ediyor.
Kolombiya hükümetinin, ABD ve AB
ile imzalanan serbest ticaret anlaşmasından dolayı ucuz ithalatla rekabet edemeyen; özellikle patates,
mısır ve süt üreticileri yakıt ve gıda
kıtlığını protesto ettiler. Ayrıca, kahve üreticileri ise tarım ilaçları için
hükümetten destek talep ediyorlar.
30 Bin çiftçi ve Kamyon
Şoförü Grevde
Çiftçilerin grevinden dolayı Bogota’daki marketlerin meyve ve sebze
reyonlarının boş olduğu kaydedildi.
Kolombiya’da çiftçilerin ağustos ayı
ortalarında başlattıkları protesto hükümeti harekete geçirdi, bazı ürün-
Güvenlik güçleri ve protestocular
arasında yaşanan şiddet olaylarında
3 gösterici yaşamını yitirirken, 200
gösterici de yaralandı. Yetkililer, bir
hafta için 250 göstericinin gözaltına
alındığını açıkladı.
ler için taban fiyat ve tarım desteği
talep eden Bocaya bölgesindeki çiftçilerle görüşmeyi kabul etti.
Ancak müzakerelerin ülke çapında
yapılması gerektiğini savunan çiftçiler, başkent Bogota’ya giden ana yollardan birini uzun süre işgal ederek
güvenlik güçleri ile çatıştı.
Pirinçte KDV Yüzde 1'e İndirilsin'
»» İpsala Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı
Girgin: "KDV oranının düşürülmesiyle sektördeki
kayıt dışı satışlar tamamen ortadan kalkacaktır"
Türkiye'nin ürettiği pirincin yüzde 35'inin İpsala'da yetiştirildiğini belirten İpsala Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim
Girgin, pirincin toptan satışındaki
KDV oranının yüzde 1'e indirilmesini talep ettiklerini bildirdi.
Türkiye'nin pirinç üretiminde kendine yetebilen bir ülke haline gelebilmesi için kayıt dışı satışların
önlenmesi gerektiğini belirten Girgin, bunun, pirincin toptan satışlarındaki KDV oranının yüzde 8'den
yüzde 1'e indirilmesiyle mümkün
olabileceğini öne sürdü.
tan satışlarında yüzde 1, perakende
satışlarda da bulgurda olduğu gibi
yüzde 8 olarak uygulanmalıdır.
KDV oranının düşürülmesiyle sektördeki kayıt dışı satışlar tamamen
ortadan kalkacaktır" dedi.
KDV'de yapılacak indirimle birlikte
devletin daha çok kazanç elde edeceğini savunan Girgin, " Pirincin
ham maddesi çeltikte yüzde 1 olarak uygulanan KDV, pirincin top-
Girgin, KDV oranının düşürülmesine ilişkin taleplerini Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığına bildirdiklerini, konuyla ilgili olumlu bir
haber beklediklerini ifade etti.
Çin Pirinçte Artık İthalatçı
»» Tek başına dünyanın en büyük pirinç üreticisi ve
tüketicisi olan Çin’in pirinç ithalatı her geçen dönem
hızla artmaya devam ediyor.
Çin, 2010’da yaklaşık 600 bin ton ihracat gerçekleştirirken, neredeyse
yarısı kadar pirinç ithalatı gerçekleştiriyordu. Ancak son iki yıldan
bu yana Çin’in pirinç ithalatı, ihracat rakamlarını geçmiş bulunuyor.
Çin, 2013 yılında 2 milyon ton ithal pirinç satın alırken, ülkenin söz
konusu dönemdeki pirinç ihracatı
500 bin tona geriledi. Çin’in pirinç
stokları ise hızla erimeye devam
etti. 2002’de 90 milyon tonluk pirinç stoğu bulunan Çin’de bu rakamın 2013’te 35 milyon tona kadar
gerilemesi bekleniyor.
Büyük şehirlerde yaşayan orta
sınıfta Çinliler ortan gelirlerinden dolayı; ülkedeki lüks tüketim
ürünlerine olan talebin hızla arması pirinçede yansıdı. Çinliler, yerli
üretim pirinç yerine yurtdışında
üretilen ‘kokulu’ pirinci tercih etmeye başladı. Bu yüzden pirinç
ithalatının artmasının en büyük
sebeplerinden bir ‘kokulu’ pirinç
olarak gösteriliyor.
Sektör temsilcileri, Çin’in beklentiler üzerinden bir ithalat gerçekleştirmesi halinde sadece Türkiye’nin
değil tüm dünyanın etkileneceğini
söylüyor. Çin’de bu yıl yaşanan kuraklık nedeniyle pirinç üretiminde
sorun yaşandığına dikkat çeken
Sezon Pirinç Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Erdoğan, yetiştirilen
ürünlerde de kadmium maddesine
rastlandığını söyledi. Kadmium’un
ağır metaller içerdiğini ve insan
vücüdundan çıkmasının çok zor olduğunu ifade eden Erdoğan, “Dünya piyasalarında Çin’in bu anlamda sıkıntı yaşayacağı konuşuluyor.
Çin’in ithalatını arttırması yönünde bir beklenti var. Eğer beklenti-
ler üzerinde bir pirinç alımı gerçekleşirse sadece Türkiye değil
tüm dünya etkilenir. Çünkü Çin
hareket ettiğinde taşlar oynuyor”
dedi. Erdoğan, Çin’in uzun süredir
Vietnam’dan kokulu pirinç aldığını
dile getirdi.
Çin’in pirinç ithalatının artmasının en büyük sebeplerinden biri
de ülkedeki tarım arazilerinin daralması olarak gösteriliyor. Konu
hakkında çalışmalar gerçekleştiren
Çin hükümeti, daralan tarım arazilerine önlem olarak gökdelen şeklinde tarım arazileri oluşturulacak.
187 metre uzunluğunda olacak dev
kulelerin her katı güneş görecek
şekilde tasarlanmış durumda. Bu
kulelerde meyve ve sebze gibi diğer
ürünlerde yetiştirilebilecek.
Çin’de yaşanan pirinç ithalatındaki
artışın Türkiye’deki fiyatları etkilemeyeceğini ifade eden Reis Gıda
Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet
Reis Türkiye’de 650 bin ton pirinç
tüketimi olduğunu, üretimin ise
500 bin ton civarında olduğunu
belirtti. Kişibaşı pirinç tüketiminin
8 kilogram civarında olduğunu dile
getiren Reis, “Türkiye 20 yıl öncesine kadar ihtiyacı olduğu pirincin yüzde 50’sinden fazlasını ithal
ederdi. Ancak son yıllarda durum
değişti. Dünyada da pirinc üretimi
artmaya devam ediyor. Türkiye yıllık 100-150 bin ton arasında pirinç
ithal ediyor. Bu da kabul edilebilir bir rakam. Rakamlara bakıldığında da Çin’in yapacağı ithalat
Türkiye’nin durumunu etkilemez.
Çünkü üretimimiz çok iyi gidiyor”
dedi. Reis, Çin’in son yıllarda daha
çok buğday ve et ithalatına yöneldiğini de vurguladı.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
TARIM
Ziraat Mühendislerinden Hükümete Çağrı
»» ZMO "Ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynakların alanını önleyen ulusal
bir tarım politikası" istedi.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
(ZMO) Genel Başkanı Turhan Tuncer, Onuncu Kalkınma Planı’nda,
Dokuzuncu Plan dönemine ilişkin
tarım sektörü analizinde büyümegelişme iddiasıyla sunulan birçok
verinin gerçeği yansıtmadığını belirterek, “tozpembe bir tablo” yaratma
çabalarından artık vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı. Gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılmasını gerektiğini
dile getiren Tuncer, hükümete biran
önce ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynakların alanını önleyen ulusal bir tarım politikasını yürürlüğe koyma çağrısında bulundu.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Turhan Tuncer,
Onuncu Kalkınma Planı’nda yer alan
Dokuzuncu Plan dönemine ilişkin
değerlendirmelerde tarım sektörün
analizinde büyüme-gelişme iddiasıyla sunulan birçok verinin gerçek
biçimde değerlendirilmediğini vurguladı. Planda tarımsal destekleme
ödemelerinin 2006 yılında 4.8 milyar TL iken 2013 yılı bütçesi itibarıyla 9 milyar TL’ye yükseltildiğine yer
verildiğini dile getiren Tuncer, cari
fiyatlarla yapılan bu değerlendirmenin, propagandadan başka bir anlam
taşımadığını ifade etti. 2006 yılında
çıkan 5488 sayılı Tarım Kanunu’na
göre “Tarımsal destekleme için Bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi
millî hasılanın yüzde 1′inden az olamaz” hükmü getirilmesine karşın,
son 7 yılda tarımsal transferlerin
GSYH’nın binde 6’sını dahi geçemediğinin altını çizen Tuncer, Hükümetin kendi çıkardığı yasayı uygulayamadığını kaydetti.
“Plana Göre Tarım
İşletmelerinin Küçük
Olması Sorun Oldu”
Onuncu Kalkınma Planı’nda 20072012 döneminde tarım sektörünün
yıllık ortalama yüzde 2.1 olarak büyüdüğünü belirten Tuncer, “Oysa
bu dönemde GSYH yıllık ortalama
büyüme oranı yüzde 3.3 olmuştur. Bu veri uygulanan politikaların
sektörde istikrarsızlığa yol açtığı:
bu nedenle tarımın büyüme hızının
GSYH’deki büyüme hızının oldukça
altında kaldığını ortaya koymaktadır” dedi.
Planda gıda fiyatlarının olağanüs-
tü artmasına ve dalgalanmasına yol
açan faktörlerin arasında pazardaki spekülasyon ve özellikle Avrupa
Birliği’nin ihracat sübvansiyonlarının bulunduğunu belirten Tuncer,
bu faktörlerin nüfus artışı, iklim değişikliği, girdi fiyatlarındaki artışlar,
ürün stoklarındaki azalma ve tarım
arazilerinde biyoyakıt için üretim
yapılması kadar önemli olduğunun
altını çizdi.
Planda tarım işletmelerin küçük olmasının sorun olarak yer aldığına
dikkat çeken Tuncer, şunları kaydetti: “Bu nedenle IMF ve Dünya
Bankası öncelikle köylüye verilen
desteklerin kaldırılmasını dayatmışlardır. Küçük işletmelerin bilgi, teknoloji ve girdi desteğiyle çok daha
düşük maliyetle, tüm ülkeyi doyuracak üretimi yapması teorik olarak
olanaklıdır. Böyle bir üretim yapısının aynı zamanda daha dengeli bir
ekonomik yapı, daha istikrarlı, iyi
eğitilmiş, çağdaş kültürlü ve dolayısıyla daha demokratik bir toplumun
oluşmasına yapacağı katkı da ortadadır. Planda tarım işletmelerinde
bütünlüğün sağlanacağı, arazi parçalanmasının önüne geçileceği ve
iyi işleyen bir tarım arazisi piyasasının oluşturulacağı belirtilmektedir.
Halen Meclisin gündeminde olan
“Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Tasarısı” da bunun için
hazırlanmıştır. Oysa bu kanunun
esas amacı, küçük ölçekli işletmelerin tasfiyesi, tarım arazilerinin merkezileşmesi ve tarımda şirketlerin
hâkimiyetinin sağlanmasıdır.”
“Tarımın GSYH İçindeki
Payı 2012 Yılı Sonunda
Yüzde 7.9’a Geriledi”
Tuncer 10. Kalkınma Planında yer
alan 9. Plan dönemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“Plana göre, işletmeye açılan net sulama alanı 2006 yılı sonunda 2,53
milyon hektar iken, 2012 sonu itibarıyla 2,81 milyon hektara çıkmıştır.
Yani bu plan döneminde işletmeye
açılan net sulama alanı 280 bin hektardır. Bu rakam bir başarıyı değil,
son yıllarda sulama yatırımlarının
ciddi anlamda ihmal edildiğini göstermektedir. Sadece 7. Kalkınma Planı (1996-2000) döneminde, 4 yılda
sulamaya açılan toplam alanın354
bin hektar olması da bunun kanıtıdır.
Plana göre; 2007-2012 döneminde ülke nüfusu toplamda yüzde 7.1
artarken, kırsal nüfus yüzde 8.8
oranında azalarak yaklaşık 22.9
milyondan 20.9 milyon kişiye düşmüştür. Böylece kırsal nüfusun toplam içindeki payı yüzde 32.5’den
yüzde 27.7’ye gerilemiştir. Bu veri
AB’ye uyum çerçevesinde nüfusun
kırsal alanlardan kopartılması planının sürdürüldüğünü ortaya koymaktadır. Aynı şekilde tarımın GSYH
içindeki payı, Plan dönemi başında
yüzde 8.3 seviyesindeyken 2012 yılı
sonuna gelindiğinde yüzde 7.9’a gerilemiştir. Bu durum tarımın milli
gelirden aldığı paydaki erimenin
sürdüğünü göstermektedir.
Dokuzuncu Plan Döneminde özellikle mısır, pirinç ve ayçiçeğinde üretim
artışları olduğu belirtilmektedir. Aslında üretim artışı yalnız bu ürünlerde gerçekleşmiştir. Son 10 yıllık
dönemde diğer ürünlerde üretim istikrarsızdır, kendini tekrarlama veya
üretim düşüşleri söz konusudur.
Planda tarımsal ürünler dış ticaretine ilişkin veriler gerçeği yansıtmamaktadır. Planda kırsal yoksulluğun
önemini koruduğu belirtilmekte,
kırsal alandaki geçimlik işletmelerin
yoksulluk ve göç sorunlarını tetiklediği belirtilmektedir. Yoksulluğun
nedeni geçimlik işletmeler değil;
tarımda girdi, kredi, destekleme ve
örgütlenme politikalarının yoksullar
lehine düzenlenmemesidir.”
Tarımda “tozpembe bir tablo” yaratma çabalarından artık vazgeçilmesi
gerektiğini belirten Tuncer, “Gerçekler kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
olarak hükümeti, biran önce ülke çıkarlarını ön planda tutan, doğal kaynaklarımızın talanını önleyen ulusal
bir tarım politikasını yürürlüğe koymaya çağırıyoruz” dedi.
Kurban Bayramında Hayvan İthalatı Yok
»» Et ve Süt Kurumu (ESK) Genel Müdürü İsmail Kemaloğlu, Kurban Bayramı'nın
Türkiye'deki et piyasasında çok önemli bir nokta olduğunu, büyükbaş hayvanların
yüzde 28'inin, küçükbaş hayvanların ise yaklaşık yüzde 33'ünün Kurban Bayramı'nda
kesildiğini belirtti.
Kurban kesimi sonrasında tüketicilerin etin bir kısmını stokladığı için
belirli bir süre talepte azalma görüldüğünü belirten Kemaloğlu, bu
durumun da et fiyatlarının artmasına engel olduğuna dikkati çekti.
Türkiye'de son dönemde yaşanan
et fiyatlarındaki hareketlenmenin,
Kurban Bayramı'na kadar devam
edebileceğini, daha sonrasında bir
hareketlenme beklemediklerini ifade eden Kemaloğlu, "Bakanlığımız
3 milyon hayvanın Kurban Bayramı
için hazırlandığı mesajını verdi. Son
hesaplamalara göre Kurban Bayramı için herhangi bir hayvan
varlığı sıkıntısı görünmüyor.
Dolayısıyla şu anda Kurban
Bayramı için ithalat söz konusu değil" diye konuştu.
Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü Kemaloğlu, kurban Bayramı için herhangi bir hayvan
varlığı sıkıntısı görülmediğini,
bayram için hayvan ithalatı
yapılmayacağını ifade etti.
İsmail Kemaloğlu, ESK'nin, besicilerin Kurban Bayramı'nda satamadıkları hayvanlarını daha önceki
yıllarda aldığını, bu sayede üreticiye
destek olduğunu hatırlattı. Kurumun piyasayı düzenlediğini ve yerli
besicinin yanında olduğunu vurgulayan Kemaloğlu, "Bu manada ola
ki besicilerin satamadığı, elinde kalan hayvanları almamız açısından
hiçbir sorun yok. Et ve Süt Kurumu
arz-talep dengesini gözeterek fiyat
istikrarı sağlamaya uğraşıyor. Kurban Bayramı sonrası elde kalan, satılamayan hayvanlar için Kurumumuzun stoklama, kombina altyapısı
müsait." diye konuştu.
7
Özeleştiri
»» Geçen yazımızda kooperatifçilik strateji belgesi
ve eylem planı ile ilgili faaliyetlerin hangi aşamada
olduğu, bu konuda yapılması öncelikli faaliyetlerle
ilgili somut bir adım olmadığı düşüncesinde
olduğumuzu belirtmiştik.
Kooperatifçilikle, hatta üretici örgütlenmesi ile ilgili çalışmaların
Sayın Başbakanın da direktifleri
doğrultusunda Bakanlıkların kendi bünyesi içerisinde başlatılmış
olması gerekmektedir.
Bu çalışmalara ilgili kuruluşların
davet edilmesi, ortaya çıkarılacak
yapılanmanın katılımcı bir anlayışla ortaya çıkartılmasının, uygulanması gereken bir yöntem olduğu da
bir gerçektir.
Ancak; Öyle anlaşılıyor ki, yarın
Bakanlar Kurulunca imzalanarak
TBMM ye sevk edilmiş bir kanun
tasarısı ile karşılaşmak ihtimal
dâhilindedir. Hatta radikal bazı
kararların alınması da kaçınılmazdır. Zira bu tür yaklaşımlar dünden
bu güne olagelmiştir. Şu ana kadar
olan gelişmelerde maalesef öyle olduğunu göstermektedir.
İçinde bulunduğumuz dönem kooperatifçilikle ilgili yeni düzenlemelerin ve oluşumların sağlanmasının gerektiği önemli bir süreçtir.
Bu süreçte sanki sorunun ta kendisi kooperatiflermiş gibi gösterilmesi çabalarının boşa çıkartılması
gerekmektedir.
İnsanlar hangi tür ticari faaliyet
yürüteceklerse ona göre şirketlerini oluşturabilirken ve Devletin
burada hemen hemen hiçbir müdahalesi yokken, kooperatiflerin
kategorize edilerek geliştirilebileceği yanılgısından kurtulamayan
bir düşünce sistemi ile kooperatifçiliğimizin gelişemeyeceği gerçeğini artık kabul etmek gerekir.
Ekonomik bir faaliyeti kategorize
etmenin, sınıflandırmanın, sınırlandırmanın o yapının gelişmesindeki en büyük engeli oluşturacağını bilmemiz gerekir.
Bu güne kadar çözüm
diye sunulan önerilerin,
sorunları giderek
çözümsüzlüğe götürdüğü
de bir gerçektir.
Ancak; Bu gün kooperatifçiliğimiz
arzuladığımız noktada değilse bunun sorumlusunun tümüyle Devlet
olduğunu, siyasetçi olduğunu söyleyerek hiçbirimiz bu sorumluluklardan kaçamayız.
Özeleştiri yapmadan sadece eleştiri getirmek kurum ve kuruluşlara
hiçbir katkı sağlamaz. Hep geçmişle övünmek, artık gelecekle ilgili
bir şeyler yapamayacağımızın da
işaretlerini verir.
Şu soruları samimiyetle sormak gerekir.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı
Milli birlik (Türkiye Koop.)
Kooperatifçiliğimizin
Neresinde?
Gerçekten olması gereken
yerde mi?
Bir kurumu gerçekten işlevsel hale
getirmek kolay değildir. Ancak yöneticilerin Kaynak yok, destek yok
gerekçelerine sığınması ve yıllardan
bu tarafa kurumun giderek zafiyet
içerisine düşmesi kooperatifçiliğimiz adına gerçekten üzücüdür.
Çünkü TÜRKİYE KOOP. örgütlenmeyi tam anlamıyla sağlayamadığı
için gerçek bir çatı örgütü olamamıştır. Tüm kooperatifçileri ve örgütlerini kucaklayamamıştır. Kooperatifçiliği temsil ile ilgili ciddi
sorunu vardır.
Bu dönemde ataletten kurtularak
üretici örgütlenmesinde önemli rol
oynaması gerekmektedir.
Türk Kooperatifçilik Kurumu’nun
kariyer için bir platform oluşturmasının ötesinde, uygulamada
kooperatifçiliğimize yeterli desteği
verip veremediği de tartışılmalıdır.
Merkez birliklerinin çok önemli bir
kısmı hala kurumsallığını sağlayamamış, ayakta kalma mücadelesi
vermektedir.
Görülüyor ki gerek kooperatifçiliğimiz adına, gerekse üretici örgütlenmesi adına uygulayıcı kuruluşlar olarak ciddi bir çalışma
içerisine girmemiz gerekmektedir.
Çünkü Önümüzdeki günlerde model tartışmaları önemli gündem
maddesini oluşturacaktır.
O halde, uygulanabilir, Ülkemiz
gerçekleri ile örtüşen bir modelin
ortaya konulması için çalışmalara
bir an önce başlanılması gerekmektedir.
Tekir Çiftliği Tarım Kredi Kooperatifinin 1 nolu ortağı bu günkü
kooperatifçiliğimiz hakkında ne
düşünürdü bilmiyorum ama kooperatiflerin Toplumsal kalkınmada
çok önemli rolü olabileceğine inanan gerçek kooperatifçilerin mutlu
olmadığı kesindir.
Köy-Koop İzmir Birliği
30 Ağustos
Zafer Bayramı Kutlu Olsun
8
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Tarımın Geliştirilmesi İçin Köy-Koop’un Önerileri -IITarım ve Çiftçilikle İlgili
Genel Düzenlemeler İçin
Öneriler
1- Tarım ve çiftçilikle ilgili yasa ve
yönetmelikler yeniden gönden geçirilmelidir.
2- Tarım ve çiftçilikle ilgili konular
tek bir bakanlığın sorumluluğuna
verilmelidir.
3- Tarım ve çiftçilikle ilgili meslek
örgütleri tek bir çatı altında toplanmalı ve eşgüdüm sağlanmalıdır
4- Ürün konseyleri tek bir çatı altında toplanmalı ve eşgüdüm sağlanmalıdır.
Bitkisel Üretimin
Geliştirilmesi İçin Öneriler
Türkiye’de başta buğday olmak üzere, yağlık bitkilerde, bakliyatta, yem
ham maddesi olan tahıllarda ve dokuma sanayisi için pamuk üretiminde yetersizlikler vardır.
Son 10 yıllık dönemin rakamlarına
gelince; 21 milyon ton buğday ithalatı yapılarak karşılığında 6 milyar
dolar ödenmiştir. Mısırda 8 milyon
tonluk ithalatın karşılığı 1,7 milyar
dolar olmuştur. İthal edilen 2,8 milyon ton çeltiğin bedeli ise yaklaşık
1,2 milyar dolardır.
Türkiye günümüzde Çin’den sonra
ikinci büyük pamuk ithalatçısıdır.
Aynı dönemde ithal edilen 7 milyon
ton pamuğa ödenen döviz yaklaşık 11
milyar dolardır.
Son 10 yılda ise, yağlı tohum, ham
yağ ve küspe ithalatı için ödenen bedel 18 milyar doları geçmiştir.
Tohumculukta dışa bağımlılık ithalata bağımlılık oranı standart sebzede yüzde 45’e, çim bitkilerinde
yüzde 60’a, hibrit sebze tohumluğunda ise yüzde 80’e ulaşmaktadır.
Bu bağlamda, Tohumluk piyasasına
yabancılar egemen olmuştur. Özel
tohumculuk şirketlerinin hibrit mısır, hibrit ayçiçeği, patates ve sebze tohumlukları tedarikindeki payı
yüzde 100’e ulaşmaktadır.
Bitki koruma ilaçları pazarında üç,
şirket egemendir. Bu aktif madde
açısından dışa bağımlıdır ve imalatta kullanılan girdilerin yüzde 90’1
ithal edilmektedir.
Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi İçin
Başlıca Öneriler aşağıda gibi sıralanabilir;
• Bitkisel üretim açığını kapamak için, başta buğday, mısır, çeltik, pamuk ve yağ bitkileri ile yem
hammaddesi olan tahıllarda özel
desteklemeler uygulamalıdır. Bu
desteklemede doğrudan üreten çiftçi
hedef alınmalıdır.
• Ulusal Ürün Konseyleri süs olmaktan çıkarılmalıdır. Piyasaya çiftçi lehine müdahale edecek konuma getirilmelidir.
• İç piyasada çiftçilerin örgütlenerek
ürün işleme tesislerini kurmaları ile
lisanslı depoculuk yapmaları sağlanmalıdır.
• Tarım Birlikleri yasası, doğrudan
üreten çiftçilerin birliği olacak şekilde değiştirilmelidir. Özelleştirilen
ve kimileri de kapatılan Tarımsal
KİT’ler; yeniden açılmalıdır.
• Zorunlu olarak bitkisel ürünlerde
yapılacak ithalatta Dünya Ticaret
Örgütü’nün getirdiği zorlamalara
çare aranmalıdır. Örneğin ithalatta
kalite standartları yükseltilmelidir.
• Desteklemeler, dev işletmeler ve
tarım dışından gireceklere değil,
küçük ve orta ölçekli işletmelere
yönlendirilmelidir. Kısa dönemdeki
desteklemeler, AB düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Uzun dönemde ise
işletmelerin orta ölçekli işletmelere
dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Bu
bağlamda ucuz girdi sağlanmasında
olduğu kadar ürünlerin değerlendirilmesinde, kooperatif örgütlenme
temel araç olmalıdır.
• Bitkisel ürünlerde, hayvancılıkta
olduğu gibi üretiminden işleme ve
pazarlamaya kadar olan aşamalarında, oligopol yapılaşmayı engellemeye yönelik önlemler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve organize
gıda perakendeciliği yapan şirketlerin tedarik şekilleri incelenmeli,
kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak uygulamalar
devreye sokulmalıdır.
• Bitki ıslahı çalışmalarına önem verilmelidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yetiştirici birlikleri ve
üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapmalıdır.
• Türkiye bitki hastalıklarıyla mücadele de yetersiz kalmıştır. Hastalıklar ile mücadele bir kamu hizmeti
olarak ele alınmalıdır.
• Desteklemeler, AB/ABD çiftçilerine benzer ölçütlerde gerçekleştirilmelidir.
• Üreticilerin kooperatif örgütlenmesini sağlayacak önlemler devreye
sokulmalıdır.
• Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler, yeniden açılmalıdır.
Hayvancılığın Geliştirilmesi
İçin Öneriler
• Türkiye’de et açığı, hayvan sayısı ve
verimliliği artırmakla giderilebilir.
Et açığını kapamak için;
1- Koyun ve keçi sayısı,2009 yılı değerinin iki katına çıkarılmalıdır. Bu
durumda, karkas ağırlığı aynı kaldığında bile, Türkiye kırmızı et üretimi
210 bin ton, yaklaşık %251 kadar artabilecektir.
2- Sığır eti üretimi, sığır sayısı yaklaşık 15 milyon başa çıkarılır ve ortalama karkas ağırlığı %25 artırılabilirse, bugünkünün yaklaşık iki katına
ulaşmış olacaktır.
piyasa düzeni oluşturulmalıdır. Müdahaleci kurum olarak oluşturulan Et
ve Süt Kurumu, Ulusal Süt Konseyi
ile Ulusal Et Konseyi gibi süs kurumlar konumuna düşmemelidir. Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır.
• Kesinlikle ve kesinlikle hayvan
ve hayvansal ürünlerde, ithalata yönelmemelidir. Dünya Ticaret
Örgütü’nün getirdiği zorlamalara
çare aranmalıdır. Örneğin ithalatta
kalite standartları yükseltilmelidir.
• Hayvancılıkta yapılan ve yapılmakta olan desteklemeler, dev işletmeler
ve tarım dışından gireceklere değil,
küçük ve orta ölçekli işletmelere
yönlendirilmelidir. Kısa dönemdeki
desteklemeler, AB düzeyinde gerçekleştirilmelidir. Uzun dönemde ise
işletmelerin orta ölçekli işletmelere
dönüştürülmesi sağlanmalıdır. Bu
bağlamda ucuz girdi sağlanmasında
olduğu kadar ürünlerin değerlendirilmesinde, kooperatif örgütlenme
temel araç olmalıdır.
• Et ve sütün, üretimden işleme ve
gerçeklerine uygun değildir.
• Hayvan ıslahı çalışmalarına önem
verilmelidir. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, yetiştirici birlikleri ve
üniversitelerle ortak ıslah çalışmaları yapmalıdır.
• Başta sığırlar olmak üzere hayvanlarımızın hazır yemlerle değil, mera
ve çayırlardan beslenmesi için meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Serbest şekilde otlayarak
hayvan besleme teşvik edilmeli, tüketiciler bu hayvanların et ve sütlerinin sağlıklı olduğu konusunda eğitilmelidir.
• Türkiye’de hayvan hastalıklarıyla
mücadele yetersiz kalmıştır. Hayvan hastalıklarının yaygınlığı, insan
sağlığı yanında üretim ekonomisini
çok olumsuz yönde etkilemektedir.
Aşılama ile önlenebilir hastalıklar
başta olmak üzere, Türkiye hayvan
hastalıkları ile mücadeleyi bir kamu
hizmeti olarak ele almalıdır.
Özetlenirse; Hayvan sayısını ve birim verimliliği artırmak için çiftçinin
para kazanmasını sağlamak gerekiyor. Bu amaçla şunlar yapılmalıdır;
• Desteklemeler, AB/ABD çiftçilerine benzer ölçütlerde gerçekleştirilmelidir.
• Desteklemelerde istikrar sağlanmalı, küçük ve orta ölçekli işletmelere yapılmalıdır.
• Üreticilerin kooperatif örgütlenmesini sağlayacak önlemler devreye
sokulmalıdır.
• Hayvan ve hayvansal ürünlerde, ithalata kesinlikle karşı çıkılmalı.
• Özelleştirilen ve kimileri de kapatılan Tarımsal KİT’ler; yeniden açılmalıdır.
Koyun, keçi ve sığır sayısını artıracak önlemler, ülke kırmızı et üretimini 900 bin tondan 1,6 milyon tona
yükseltecektir. Bugün kişi başına
yaklaşık 12 kg olan kırmızı et üretimi, 80 milyon nüfuslu Türkiye’de 20
kilograma yükseltilmiş olacaktır.
• Hayvan sayısını artırmak ise, öncelikle hayvansal ürün fiyatlarında
istikrar ve yeterliliğin sağlanmasıyla
olasıdır. Bu amaca yönelik olarak fiyatlara müdahaleyi yapabilecek bir
pazarlamaya kadar olan aşamalarında, oligopol yapılaşmayı engellemeye yönelik önlemler alınmalıdır. Bunun için büyük alıcıların ve organize
gıda perakendeciliği yapan şirketlerin tedarik şekilleri incelenmeli,
kural dışı fiyat oluşturma çabalarını ortadan kaldıracak uygulamalar
devreye sokulmalıdır.
• Türkiye’de et üretimi süt sığırcılığı
ile birlikte ele alınmalıdır. Et sığırı
yetiştiriciliğine yönelmek, Türkiye
• Müdahaleci kurum olarak yeni kurulan Et ve Süt Kurumu, Ulusal Süt
Konseyi ile Ulusal Et Konseyi gibi
süs kurumları konuma düşmemelidir.
• Hayvan ıslahı çalışmalarına önem
verilmelidir.
• Meralarımız geliştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
• Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele yapılmalıdır.
Önümezdeki sayıda gıda sanayi ve
organize gıda perakendeceliğinde
durum ve çözüm önerilerimizi konu
alacağız.
Et Piyasasına İlk Müdahale Gerçekleşti
»» Et ve Süt Kurumu besicilere çağırıda bulunarak, karkas etin kilo fiyatını 15,6 liradan vereceğini açıklandı.
Et ve Süt Kurumu (ESK), karkas et fiyatlarının kıpırdanmaya başladığı
dönemde piyasaya müdahale etmeye başladı. Ramazan ayında artan
taleple birlikte ithalat söylentilerinin de artması yanı sıra karkas et fiyatlarında 17-18 lira gibi seviyelerin
konuşulması üzerine, Et ve Süt Kurumu harekete geçti. Yükselişe geçen et fiyatlarını düşürebilmek için
besicilere çağrı yaparak karkas etin
kilosuna 15.6 lira vereceğini açıkladı. ESK besiciye erken kesim primi
ve nakliye farkı verecek, ayrıca satın
alma bedellerinin yüzde 50’sini de
nakit olarak ödeyecek.
Piyasaya Karkas Et
Sürülecek
Kurum ayrıca stoklarındaki donmuş
eti de salam, sucuk, sosis gibi şarküteri ürünleri üreten sanayicilere satışa sunacak. Piyasadaki perakende
esnafına doğrudan karkas et satışına
başlayacak.
gerçekleştirmemişti. Ancak piyasada
fiyatların aşırı dalgalanarak et fiyatlarının yükselmesi üzerine ilk olarak
2010 yılında canlı hayvan ithalatı kararı alınmış, bu önlem yeterli olmayınca bir süre sonra karkas et ithalatına da izin verilmişti. Bu kapsamda
2010-2012 yılları arasında Türkiye 3
milyar doların üzerinde canlı hayvan
ve et ithalatı yapmıştı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, fiyatların piyasada fiyatların sınır
olarak belirlediği, 16.5 liranın üzerine çıkmasına izin vermeyecek. ESK
alınan önlemlerin yeterli gelmemesi
halinde ise ithalat yoluna gidecek.
3 yılda 3 milyar dolarlık ithalat
AB Gümrük Birliği anlaşması uyarınca birlik ülkelerinden canlı hayvan ve et ithalatı zorunluluğu bulunan Türkiye, yerli üreticiyi korumak
amacıyla deli dana hastalığını gerekçe göstererek uzun süre bu ithalatı
TZOB: Et üretimi arttı
ithalata gerek yok
Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB)
Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bu
yılın Nisan-Haziran döneminde, ge-
çen yılın aynı dönemine göre sığır
eti üretiminin yüzde 17.7, koyun eti
üretiminin yüzde 9.2 arttığını, ikinci
çeyrek kırmızı et üretiminin yüzde
16.3 artışla 212 bin 885 tona yükseldiğini bildirdi. Bayraktar, “Bu ortamda Türkiye neden et ithal etsin.
Üretim olağanüstü bir hızla artarken
et ithalatını gündeme getirmenin
art niyetten başka bir amacı yoktur”
dedi. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılının ikinci çeyreğinde kırmızı et üretiminin 212 bin 885
tona çıktığını belirtti.
TESK: İthalat Çözüm Değil
Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı
Bendevi Palandöken, talebin artması ile et fiyatlarında artış beklentisi
nedeniyle et ithal etmenin çözüm
olmadığını söyledi. Palandöken, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “İthal et çiftçimizi ve köylümüzü
ekonomik olarak bitirme noktasına
getirir. Geçmişte yapılan et ithalatı
fiyatları düşürmediği gibi aksine fiyatların daha da artmasına sebebiyet
vermiştir. Et ve Süt Kurumu’nun et
fiyatlarına müdahale edeceği söylentileri dahi piyasaları dalgalandırmaya
yetmektedir” ifadelerine yer verdi.
Et ürünlerinde karışıma son veren
tebliği yayınlamasının ardından geçen 5 aylık sürede karışım ağırlıklı
çalışan firmalar tek tek kepenk indirmeye başladı. Et Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Yönetim Kurulu
Başkanı Mustafa Bılıkçı “200’e yakın
küçük firma rekabetle baş edemeyerek kapandı. 3-4 büyük firma ise iflas sinyali veriyor” dedi.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
TARIM
Dünyada Tarım Dört Firmanın Tekelinde
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı “Gıda Güvenliği” raporu ile tarımsal
üretiminin gelecek haritasını çıkardı.
Dünya tarımının dört firmanın tekelinde bulunduğunu anlatan Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker,
“Ülke tarımının daha da gelişmesi
için yeni stratejik planlar hazırlıyor
ve uygulamaya koyuyoruz” dedi.
Bakanlığın raporuna göre, dünya
tarımı dört firmanın tekelinde bulunuyor. Bu firmalar, tahıl ticaretinin yüzde 75’ini yönetiyor. Dünya
devleri, tarımın geleceğini hesaba
katarak, başka ülkelerde arazi kiralıyorlar. Türkiye gıdada güvenli
konusunda dünya ülkeleri sıralamasında yedinci sırada bulunuyor.
Bakan Mehdi Eker, “Gıda Güvenliği”
konusunda hazırlanan raporla ilgili
olarak şu bilgileri verdi:
“Globalleşen dünyada bugün 3
önemli stratejik alan bulunuyor.
Bunların başında gıda geliyor. Diğer
iki alan ise su ve enerji. İnsanların
sağlıklı bir yaşam sürdürmesinin
en önemli koşulu ise güvenli gıda
ile mümkün. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, kendi topraklarının yanı
sıra başka ülkelerde satın alma veya
kiralama yöntemiyle üretim yaptıklarını görüyoruz.
İşte O Dört Şirket
Yapılan araştırmalara göre, 203 milyon hektar alan, bu kapsamda uluslararası şirketlerce ya satın alınmış
uygulanmaktadır. Vatandaşlarımızdan da yönetmeliklere uygun olmayan ürünleri almamalarını rica ediyorum.” diye konuştu.
ya da kiralanmış. Bu şirketler, İngiltere, Amerika, Çin, Hindistan ve
İsrail’e ait. Bu şirketlerin kiraladığı
veya satın aldığı topraklar ise başta
Afrika ülkeleri olmak üzere Brezilya,
Flipinler, Endonezya ve Laos’da bulunuyor. Dünya tarımının neredeyse
tamamı 4 büyük uluslararası firmanın tekelinde bulunuyor. Bu firmalar, tahıl ticaretinin yüzde 75’ini
yönetiyor. Bu firmalar ise Cargill,
ADM, Bunge ve Louıs Dreyfus.
Bakan Eker, halkın güvenli gıdaya
ulaşması için gerekli düzenlemeleri
yaptıklarını, Yasa ve yönetmeliklere
aykırı üretim yapan ve satanlara izin
verilmediğini belirten Eker, denetim
ekiplerinin sürekli takipte olduğunu
kaydetti. Eker, “Biz merdiven altı
tabir edilen üretimlere izin vermiyoruz. Hijyenik ortamlarda üretilen
kaliteli ürünlerin halka sunulması
için çaba gösteriyoruz. Bu kurallara
uymayanlara gereken müeyyideler
Devletin üst kademesiyle de paylaşılan “Gıda Güvenliği” raporunun başlıklarında; Dünyada kullanılan suyun
yüzde 70’i tarımda, yüzde 22’si sanayide, yüzde 8’nin evlerde tüketildiği,
geçtiğimiz yüzyılda dünya sıcaklığının 0,74 derece arttığı, küresel ısınmanın olumsuz yönlerini gidermek
için kuraklığa dayanıklı türlerin geliştirilmesinin gereklilği yer aldı.
Mısırın ton fiyatı 696 lira
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker, mısır müdahale alım
fiyatlarını açıkladı. 2013 yılında ton
başına fiyatın 640 lira olarak belirlendiğini ifade eden Eker, 56 lira
prim ve diğer desteklerle birlikte
ton başına 696 liraya yükseldiğini
söyledi. Türkiye’de mısır ekim alanının yaklaşık 660 bin hektar olduğunu dile getiren Eker, “TMO geçen
sene 2012 yılında 37 alım noktasında aldığı 125 bin 692 ton mısır karşılığında üreticilere 73 milyon lira
ödeme yapmıştı” dedi. Eker, “TMO,
12 Ağustos 2013 Pazartesi günü itibariyle mısır alımı yapacak. Mısır
alımlarında tam randevulu alım yapacak” diye konuştu.
Ziraat Bankası’nın ‘Sıfır’ Faizli Hayvancılık
Kredilerinin Faturası Ağır Oldu
»» Sektör dışından pek çok yatırımcının ‘Sıfır faizin’ cazibesiyle yaptığı yatırımlar;
Milyonlarca dolar ödenerek ithal edilen hayvanlar arz-talep dengesini bozmasıyla
sıkıntılı bir aşamaya geldi.
Sektörde oluşan olumsuzluklar sonucunda üretici aldığı kredi borcunu
ödeyemez hale geldi. Tesisler satılığa çıktı. Özellikle hayvanlarına kaba
yem üretecek arazisi olmayıp da tesis kuranlar şu an bunu sürdüremez
noktaya geldiler. Besiciler sıfır faizli
kredinin önemesini yapamadığı için
borçlarının yeniden yapılandırılmasını bekliyor. Hayvan yetiştiricilerinden yüzde 50’sinin ödeme sıkıntısı
yaşadığı iddia ediliyor.
Tire Süt Kooperatifi’nin Yönetim
Kurulu Başkanı Mahmut Eskiyörük,
zamanında bu uygulamaya tepki
gösterdiklerini hatırlatarak, “O zamanlar tarımla ilgili olmayan, kaba
yem üretecek arazisi bulunmayan
kişilere bunun verilmesinin yanlış
olduğunu, bu kaynağın mevcut işletmeleri iyileştirmek, geliştirmek,
modernize etmek ve büyütmek için
kullanılması gerektiğini söylemiştim. Gelinen noktada bunların hepsi
pişman. Özellikle hayvanlarına kaba
yem üretecek arazisi olmayıp da tesis kuranlar şu an bunu sürdüremez
noktaya geldiler. Borçlarını ödeyebilmeleri mümkün değil. Hepsi
çiftliklerini satışa çıkardılar. Çünkü
hayvancılığın en büyük gideri kaba
yem. Bunları hazır almak, hayvanları lokantadan beslemekle eşdeğer.
Nasıl bir çalışan sabah-öğle-akşam
yemeklerini lokantada yerse maaşını
yetiremezse, dışarıdan alınan kaba
yemle hayvancılık da sürdürülebilir
olmaz. Bu yanlıştı, sonuçta bu yatırımcılar kaybetti. Hayvanlar yurtdışından getirildiği için ülke ekonomisi zarara uğradı. Türkiye’nin büyük
bir kaynağı yurtdışına gitti. Mevcut
üreticiler de bu durumdan zarar görenler arasında. Piyasada arz fazlası
üretimden dolayı süt fiyatları maliyetleri karşılayamayacak oranda
düştü. Yani sonuç alınamadı” diye
konuştu.
Daha önce Ziraat Bankası’nın krediyi şartlı olarak verdiğini belirten
Eskiyörük, “Banka kredi için hayvan
başına 3 dekar şartı koyuyordu. Bu
işin bir hobi olmadığı, evde akvaryumda balık beslemeye benzemediği
hesaplanmalıydı. Anlatmaya çalıştık
ama o gün sıfır faiz birçok kişiye çok
cazip geldi. Şu an onlar yüzde 100
faizle kredi kullanmış gibi oldular.
Çünkü aldıkları hayvanların fiyatı
yarıya düştü. 7 bin TL’ye aldıkları
hayvanın fiyatı şimdi 3 bin 500 TL.
O günkü fiyat da gerçekçi değildi.
4-5 bin TL olması gereken fiyat talep
artışıyla 7 bin TL’ye çıkmıştı. Şu an
bu hayvanları besleyemez durumdalar. İşletmenin gelirleriyle borçlarını
ödemeleri de çok zor. Zaten onlar
para kazansalar benim mevcut çiftçim ihya olmuş olurdu” dedi.
İzmir Damızlık Sığır Yetiştiricileri
Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali
Gülkaynak, Ziraat Bankası’nın iki yıl
önce sıfır faizli hayvancılık destekle-
rinde yaptığı değişikliklerin üreticiyi
olumsuz yönde etkilediğine dikkat
çekti. 2 yıl önce Ziraat Bankası’nın
gebe düve alımlarıyla ilgili sıfır faizli
düve başına 6 bin-6 bin 500 TL kredi
ödemesi yaptığını hatırlatan Gülkaynak, şimdi ise gebe düve alımı için
Ziraat Bankası’nın verdiği desteği 4
bin-4 bin 500 TL’ye çektiğini belirterek, “2 yıl önceki sıfır faizli kredilerin yoğun olduğu dönemde alımlar
hızlandı. Ama aradan belli bir süre
geçtikten sonra gebe düve ve inek fiyatlarında düşmeler başladı. Yani o
günlerde 6 bin, 7 bin TL’ye almış olduğumuz gebe düvelerin alım satım
fiyatı 4 bin-4 bin 500 TL’ye geriledi.
Hayvanların değeri yarı yarıya düştü. O gün bankadan kredi kullanan
üreticimiz 6 bin-6 bin 500 TL üzerinden borçlandı. O kredilerin ödeme
dönemleri geldi. Bazı üreticilerimiz
ödemeyle ilgili büyük sıkıntı içerisinde. Ödemesi gelip ödeme zorluğu
içinde olan üreticilerimizden bazıları
hayvanını kesime götürmek zorunda
kalıyor. Kimisi tarlasını satıyor. Kimisi de alternatif bankalardan kredi
kullanarak borcunu ödemeye çalışıyor” tesbitinde bulundu.
Gülkaynak, yaşanan aksaklıklar hakkında “Tarımsal kredi yapılandırmalarında uygulanan faiz oranları özel
bankalardan daha yüksek. Üreticilerimizin kullandığı tarımsal kredilerin risk değerlendirmeleri havuz
sistemi içerisinde yapılıyor, ancak
burada tarımsal krediler ile ticari
kredi, bireysel kredi ve işletme kredisi gibi kredilerin aynı değerlendirme kriterlerine tabi tutulması tarımsal kredi kullanacak üreticilerimizin
aleyhine bir durum oluşturuyor”
şeklinde konuştu.
9
Ulusal Tarım Kongresi 2013
»» 26-29 Ekim 2013 tarihlerinde Antalya Falez Otel’de
birincisi gerçekleşecek.
Nobel Bilim ve Araştırma Merkezi
önderliğinde her yıl düzenlemesi
planlanan Kongrenin başlıca hedefi kongrede belirtilen konuları
akademik düzeyde tartışarak, ilgili
alanlardaki gelişmeleri paylaşmak.
Ayrıca, ülkemizde Tarımla ile ilgili
konularda faaliyet yürüten kamu ve
özel kuruluşların bilimsel bir çatı
altında karşılıklı iştişarede bulunabilecekleri bir ortam oluşturmak.
Kongrede; Bitkisel üretim, Hayvansal üretim, Su ürünleri, Bitki ıslahı,
biyoteknoloji, genetik mühendisliği, Doğal kaynakların kullanımı
ve muhafazası , Bitki ekolojisi ve
fizyolojisi, Bitki besleme ve toprak
verimliliği, Çayır-mera ıslahı ve
amenajmanı, Endüstriyel bitkiler,
Bio-yakıtlar, Tıbbi ve aromatik bitkiler, Bitkisel ve hayvansal atıkların
değerlendirilmesi, Bitki koruma ve
gelişmeler, Hasat sonu işlemler ve
teknolojileri, Gıda güvenliği, Gıda
işleme ve teknolojisi, Su yönetimi
ve su kullanım stratejileri, Tarım
makineleri ve inovasyon,, Uzaktan
algılama ve coğrafi bilgi sistemlerinin tarımda uygulaması, Yapay
sinir ağlarının tarımda uygulaması, Tarım politikaları, Türkiye
ve Dünya tarımındaki gelişmeler,
Tarımda bilgisayar uygulamaları,
Çevre düzenleme ve çevre sorunları, Tarımsal krediler, destekler ve
kooperatifçilik, Tarımsal pazarlama, Kırsal-Tarımsal yayım , Ziraat
Mühendisliği eğitimi ve akreditasyon, Tarımda Avrupa Birliği ilişkileri, Çevre dostu üretim teknikleri,
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin tarım üzerine etkisi, Çiftlik yönetimi ve işletmeciliği, Tohumluk
politikaları, Tohumluk, fide, fidan
üretimi konuları yer alacak.
Kongrede bildiri ve poster sunumlar gibi bilimsel faaliyetlere ek olarak, ilgilenen özel şirket ve araştırma gruplarını bir araya getirecek
etkinliklerin de gerçekleştirilmesi
de düşünülüyor. Ayrıca, kongre
süresinde,Tarımla ilgili çalışmalarda kullanılan laboratuar ekipman
ve ürünlerinin, bu alanda hizmet
veren firmalarca sergilendiği ve tanıtıldığı standlar da yer alacak.
Güneydoğu Çiftçisi Elektriği
Ucuz Tüketecek
»» Çiftçiler tarımsal sulamada kullandıkları enerjinin
yaklaşık yüzde 20'sini ödeyecek.
Dicle Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (DEDAŞ) Genel Müdürlüğü
tarafından sulamada kullanılan
enerjide, üreticilere kolaylık sağlanacağı bildirildi. DEDAŞ Genel
Müdürü Murat Karagüzel yaptığı
açıklamada Güneydoğu Anadolu
Bölgesi'nde tarımsal sulama amacıyla açılan 25 bini aşkın kuyudan
yeraltındaki suyun elektrik enerjisiyle çekildiğini söyledi. Suyun
çekimi nedeniyle kullanılan enerji
miktarının yüksek meblağlarda
olduğunu ifade eden Karagüzel bu
sebepten dolayı üreticilerin çoğunluğunun kaçak elektrik kullanımına yöneldiğini dile getirdi. Üreticilere ödeme kolaylığı sağlamak,
kaçak elektrik kullanımı önlemek
ve tüketim alışkanlığını sağlamak
için çalışma yürüttüklerini kaydeden Karagüzel, "Konuyla ilgili
aralarında sulama birlikleri, ziraat
odaları ve il tarım müdürlüklerinin temsilcilerinin de yer altı toplantılar düzenledik. Toplantılarda
üreticilerimizin taleplerini dinledik. Sulamada kullanılan enerjide
üreticilere kolaylık sağlayacağız.
Yapılacak başvuruların sonrasında
değerlendirmede bulunup üreticilere sağlayacağımız kolaylığın miktarını belirleyeceğiz. Üreticilerin
bize sunduğu teklifler var. Bunları
da göz önünde bulunduracağız.
Bazı internet sitelerinde indirim
miktarları yer alıyor. Henüz netleşen bir şey yok. O rakamlar çiftçilerin bize sunduğu tekliflerdir" dedi.
Karagüzel Eylül ayında üreticiye
sağlanacak kolaylığın miktarının
kesinleşeceğini de sözlerine ekledi.
Çiftçilerden Yumurtalı Protesto
Fransa’da, yumurta fiyatlarının düşüklüğünden yakınan çiftçiler, ilginç bir protesto gösterisiyle gündemde. Yüzleri maskeli çiftçiler,
yumurtaları, alışık olunduğu üzere
protesto konusunun sorumluları olarak gördükleri politikacılara
atmak yerine sokağa döküyorlar,
hem de yüz binlercesini.
Fransa’nın Cotes d’Armor bölgesinde 100 bin yumurtayı bir süpermarket kamyonundan atan çiftçiler, bu ilk gösterilerinin ardından
yine 100 bin yumurtayı daha, Carhaiz kasabasında bulunan vergi
idaresinin önünde kırdı.
Yumurta fiyatlarının yükseltilmesi
talebinde bulunan çiftçiler, 100 bin
yumurtayı daha kıracaklarını söyledi, sorunlarının çözülmemesi durumunda ‘daha radikal’ eylemlerin gerçekleştirileceği tehdidinde bulundu.
10
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
TARIM REFORMU
Türkiye’de Tarım Reformu Hareketleri -IIITürkiye iklimi ve coğrafyası bakımından çeşitli tarım ürünlerinin üretilmesine uygun bir ülkedir. Ancak
uygulanan politikalar sebebiyle çiftçi üretimden uzaklaşmakta bu da
ihracatın azalmasına ithalatın ise
artmasına sebep olmaktadır. TÜİK
2011 verilerine göre son 40 yıllık
dönemde toplam tarım arazilerinin
yaklaşık 11 milyon hektar daraldığı, son on yılda ise bunun yaklaşık
2 milyon hektarının kayba uğradığı
görülmektedir. Ayrıca özelleştirme
politikalarının bu hızla devam etmesi halinde, önümüzdeki dönemlerde
çayır ve meralar, orman arazileri ve
tarım arazileri üzerinde; kentleşme,
sanayileşme, inşaat ve turizm sektörlerinin yoğun yapılaşması kaybı
daha da artıracaktır.
Şimdi şapkamızı elimize
alalım ve önümüze bir
koyalım.
Bizim tarım sektöründeki problemlerimiz nelerdi? Ülkemizdeki tarım
işletmelerinin kullandıkları arazi
miktarı küçük ölçekte, birbirinden
uzak ve çok sayıda parçalardan meydana gelmiştir. Artan nüfusun tarım
dışı sektörlere çekilememesi ve diğer nedenlerinden dolayı, tarım işletmelerinin sahip olduğu arazilerde
parçalanma sürmekte ve ekonomik
işletme büyüklüğünün altına düşürmektedir. Arazi parçalılığı miras
hükümleri, satış, kanal ve yol inşası
vb. nedenlerle parçalanma süreci hız
kazanmaktadır. İşletmelerin mevcut yapısal özelliklerinin getirdiği
olumsuzlukların yanı sıra yerleşim
yerlerine de uzak ve çok parçalılık
nedeniyle dağınık oluşu da özellikle
işletmelere ulaşım maliyetini artırmaktadır. Bu durum tarımsal yapıyı,
masrafları ve üretimi olumsuz yönde
etkilemektedir. Bu sorunun önünü
kesebilecek en önemli gelişme arazi toplulaştırmasıdır, ancak tarım
arazilerinin yeniden parçalanması
önlenmesi için miras hukuku yeniden ele alınmalıdır. 1961’dan bu
güne kadar yaklaşık 3 milyon hektar
tarım arazisinde toplulaştırma çalışmaları tamamlanmış, bunun 2,5
milyon hektarlık kısmı 2003-2012
yılları arasında “özellikle Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde”
gerçekleşmiştir. 2015 yılına kadar
da DSİ’ nin sulamaya açacağı alanlar
başta olmak üzere yaklaşık 5 milyon
hektar arazinin toplulaştırma çalışmalarının tamamlanması planlanmaktadır. Türkiye toplam tarım arazilerinin TÜİK 2011 verilerine göre
yaklaşık 38 milyon hektar olduğu
dikkate alındığında rakam düşük görünmekle birlikte, iyimser bir bakış
açısıyla ele aldığımızda ve geçmişle
kıyasladığımızda olumlu bir gelişmedir. Arazi toplulaştırması deyip
geçmeyelim, biraz açıklayalım. Arazi toplulaştırılması; aynı şahsa veya
çiftçi ailesine (işletme) ait, çeşitli nedenlerle, ekonomik üretime imkan
vermeyecek biçimde veya toprak
muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede; parçalanmış, dağılmış, şekilleri
bozulmuş arazi parçalarının ve his-
selerinin bir araya getirilerek, düzgün şekiller halinde birleştirilmesi,
bütünleştirilmesi ve işletmelerin
yeniden düzenlenmesi işlemi olarak
tarif edilebilir. Yani arazi toplulaştırması uygulamaları, tarımsal arazileri niteliklerine göre sınıflandırarak,
bir kişiye ait, farklı alanlardaki küçük arazi grupları yerine, o arazinin
toplamını karşılayacak kadar, en az
miktarda parça arazinin (mümkün
olursa tek bir parçanın), o kişiye
verilmesidir. Böylece iş gücünden,
akaryakıttan, tarla sınırlarındaki
kayıplardan kazanç sağlanmış olur
(küçük arazileri birbirinden ayıran
kullanılmayan arazi şeritleri azalır);
ayrıca toprağın işlenebilme süresi
ve kalitesi artar. Yapılacak diğer iyileştirme (drenaj, katkı v.b.), sulama,
gübreleme ve ilaçlama gibi yatırımlar daha ucuza mal edilebilir. Her
işletmenin tarla içi yollarına sınırı
olur ve ulaşımı kolaylaşır, böylece
komşu işletmelerle oluşan anlamsız
sorunların da önüne geçilmiş olur.
Diğer taraftan tarım arazilerinin
planlı olarak kullanılamaması, toprak ve iklim özelliklerinin gerektirdiği ürünlerin yetiştirme olanaklarının
tam olarak bilinmemesi ve bir kısım
üretici bazında para getiren ürünlere
yönelimin artması gibi birçok sorun
birbirini kovalamaktadır. Demek
oluyor ki, ulusal bazda veri olmayışı
sıkıntıların tuzu biberi olmaktadır.
Ayrıca, 1996 ile 2013 yılları arasında yaklaşık 2,4 milyon hektar
alanda arazi kullanım planlamaları
tamamlanmıştır. Bu çalışmalar neticesinde toprak etüdleri yapılmış,
tarımsal arazi kullanım planlaması
raporları çıkarılmış ve arazi derecelendirmesi esas alınarak toprak
puanları hesaplanmıştır. Bu tür projeler, Türkiye’deki tarım arazilerinin
kullanılabilirliği açısından olumlu
gelişmeler arasında sayılabilir ya da
belki “hiç yoktan iyidir” mi demek
gerekir. Ancak ve ancak yapılan çalışmaların sürekliliği söz konusu olduğunda, hukuki temelleri de eksiksiz oluşturulduğunda ve her şeyden
önemlisi “iyi niyetler için kullanıldığında” başlangıç olarak da görülebilir. Zaman bunun en güzel göstergesi
olacaktır.
Bununla birlikte, ülkemizde
kayıt dışılığın yaygın
olması, düzenli bir veri
akışının sağlanamaması,
diğer taraftan da eğitimli
kişiler tarafından bir
denetim mekanizmasının
oluşturulmaması
uygulanacak her türlü
tarımsal politikanın
hüsranla sonuçlanmasına
neden olacaktır. Ulusal
anlamda da siz ne
kadar olumlu projeler
gerçekleştirmek isteseniz
de elinizde doğru bir veri
akışını sağlayamamanız
sizi bilinen ve kaçınılmaz
sonuca götürecektir.
Önemli olan her alanda olduğu gibi
Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü
[email protected]
tarımda da bilgi sistemi oluşturulmasıdır. Ülkemizde tarımsal bilgi
sisteminin oluşturulması için "Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli" uygulanmaya çalışılmış, ancak DGD yaklaşımlı olması
nedeniyle hüsranla sonuçlanmıştır.
2011 yılından itibaren ise "Tarım
Parselleri Verim Modeli” uygulanmaya başlanmıştır. 2013 de gelinen
noktada modelin işleyişini ele alalım; arazi toplulaştırma çalışmaları
ile birlikte sınırları belirlenen tarım
parselleri sayısallaştırılarak bilgisayar ortamına taşınır. Tarım parsellerinin belirlenen toprak ve arazi özellikleri, ülkemizdeki iklimsel değerler
ile birlikte; sulu veya kuru şartlarda
üretim yapılıyor olması nedeniyle de
birinci üretim veya ikinci üretim olması durumu öne çıkarılarak ele alınır. Arazi toplulaştırma çalışmaları
sırasında elde edilen hava fotoğrafları ve uydu görüntüleri kullanılarak
sayısallaştırılan tarım parsellerinin
kontrol çalışmalarının tamamlan-
masının ardından, kadastral parsel
bazında verim hesaplanır. İlçe bazında belirlenen ürünler için bir önceki
yıla ait en yüksek ve en düşük verim
değerleri belirlenir. Parsel bazında
verim durumu tespit edilirken değişken olmayan ve değişken değerler
dikkate alınır. Denizden yükseklik,
eğim (meyil), bakı (yöney), toprak
yapısı, toprak derinliği, sulama durumu, arazi kullanım kabiliyet sınıfı
gibi unsurlar değişken olmayan etkenler olarak alınır. Yıllık ortalama
yağış, aylık toplam yağış, üretim
sezonunda meydana gelen toplam
yağış, yıllık ortalama sıcaklık, aylık
ortalama sıcaklık, üretim sezonu boyunca toplam buharlaşma, aylık buharlaşma gibi unsurlar da değişken
parametreler olarak kullanılır. Bu
parametreler doğrultusunda parsel
bazında verimlilik değerleri hesaplanarak, aynı zamanda il bazında
"Verim Haritaları" oluşturulmuş
olur. Belirlenen her tarım parseline
bir kimlik numarası verilir. Yapılan
çalışmalar neticesinde beklenen yararlar şu şekilde ifade edilmektedir:
tarım arazileri bu teknoloji sayesinde parsel bazında kayıt altına alınacaktır. Veriler doğrultusunda tarım
parseline ne kadar gübre veya zirai
ilaç kullanıldığı belirlenebilecek, bakanlık parsellerle ilgili tüm bilgileri
takip edebilecektir. Daha sonra geç-
miş yıllarda o parselde yetiştirilen
ürün ve verim durumu belirlenecek
ve bu bilgiler planlamalarda kullanılacaktır. İklim değişikliklerinin
tarım ürünlerinin ekim alanlarını ve
verimlilikleri üzerine etkileri izlenebilecek, uydudan tarım arazilerinin
takibiyle arazilere ekilecek ürünlerde arz talep dengesinin kurulması
sağlanacak ve en önemlisi tarımsal
destekler de bu verim değerleri üzerinden yapılacaktır. Bu model sayesinde haksız kazanç elde eden, üretim yapmadığı halde haksız destek
alanların tespit edilmesi hatta cezalandırılması sağlanabilir.
Yemeğin pişirilip pişirilip
farklı tabaklarla masaya
getirildiği izlenimini
veriyor. Tamamen iyi
niyetlerle veriyormuş gibi
görünen ama almasını çok
iyi bilen bir politika ile karşı
karşıyayız. Bu nedenle,
ülkemizdeki başarısızlığın
en büyük gerekçelerinden
birinin, izlenen politik
yaklaşımların yanlış
ve yanlı olmasından
kaynaklandığını ısrarla
vurgulamak istiyorum.
Şu gerçeği bir tarafa
atmayalım;
Son zamanlarda fındık ithal etmemize yönelik açıklamalarda olduğu gibi
birçok söylem, geçmişten günümüze
kadar yürütülen ve yürütülmeye çalışılan tarım politikalarının sadece
birbirinin devamı olduğuna işaret
ediyor. IMF ve DB ile yapılan ikili
anlaşmalar ve verilen sözler ulusal
anlamda bir tarım reformunun yapılmasının yolunu kesiyor.
Son olarak bir gerçeği daha ortaya
koyalım, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri nedeniyle dünya çapında
ciddi değişimler yaşamaktayız. Şiddetli kuraklıklar, ani yağışlar, sel felaketleri hatta fırtına ya da kasırgalar dünyada ve ülkemizde yürütülen
tarım politikaları kapsamında yeni
değişimlere neden olacaktır. Sadece ekonomik yönden baktığımızda
AB’ de tarım reformu hareketleri
için kullanılmakta olan Ortak Tarım
Politikalarına ait bütçenin 2020 yılı
öncelikleri kapsamında iklim değişikliği ile mücadele etme gibi alanlara aktarılması mümkün görünmektedir. Bu durum yakın bir zamanda
tarım için yapılan desteklerin daha
da azalması anlamına gelmektedir.
Bunlar tarım reformu hareketlerinde daha önce yapılması gereken
çok ciddi işlerdir. Toplulaştırma
çalışmaları tamamlanan yerlerde
işletme büyüklüklerinde artış sağlamıştır, çok parçalılık ortadan kalkmıştır. Her işletmeye ait tarla içi
yollar yapılmıştır. Bu tarlaya ulaşımı
kolaylaştıracak ve ulaşım maliyetlerini azaltacağı gibi işletme içinde
çalışma maliyetlerinde de şüphesiz
düşüş sağlayacaktır. Toprak etüdlerinin yapılması ve bir veri tabanı
oluşturması da tarımsal üretimde
uygun ürünün yetiştirilmesi açısından haksız rekabetin önüne geçebilir. Zira sektör çalışanları bazında
eğitim düzeyimiz hala çok düşüktür.
Üreticinin parasal kaygıları nedeniyle hangi üründen kazancı yüksek ise
ona yönelimi artmaktadır. Bu veri
tabanlarının oluşturulması denetimlerin de uygun şekilde yapılmasını ve
arz-talep doğrultusunda üretim yapılmasını sağlayabilir. Tarım sektöründe oluşturulacak kayıt sistemlerinin kurumlar arası koordinasyona
açılması doğa koşulları neticesinde
oluşabilecek risklere karşı dönemsel
risk planlarının oluşmasında kullanımı söz konusu olabilir. Ancak çok
kısa zamanda yapılan ve son derece
ciddi boyutlara ulaşan bu projelerin
karşılığının ne olacağını düşünmeden edemiyorum.
Gerçekçi bir reform
hareketinde eğer gerçekten
tarım yönünde iyileştirme
hedefleniyorsa; birçok
uzman tarafından
defalarca dile getirilen
gerekliliklerin yanı sıra,
her açıdan stratejik
öneme sahip olan tarım
sektörünün dış faktörlerden
korunması için siyasi
kaygılardan vazgeçilmesi
gerekmektedir.
Planlanan tarımsal reform programlarının toplum yapımıza uygun ve
ulusal çıkarları gözetecek şekilde hükümetlere ait politikalar olarak değil
devletin kendi uzmanları tarafından
hazırlanan “devlet politikaları olarak
ele alınması ve uygulanması” gerekmektedir. Saygılarımla.
Kaynaklar:
Z. K. Kıraç, 2010. Kamu Yönetimi Çalışmaları.
Kamu Yönetimi ve Reform, Sayı: 09. 2009-2010
E. E. Hatunoğlu, F. Eldeniz, 2012. 2000 Yılı
Sonrası Türk Tarım Sektöründe Yapısal Dönüşüm Politikaları. Sayıştay Dergisi, 86, 27-56.
C. Doğan, 2013. Dünya Bankası Kredileriyle
Destekli Tarım Projelerinin Türk Tarımına
Etkileri. Yüksek Lisans Tezi, T.C.Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme
Yönetimi Ana Bilim Dalı, 124 s., Ankara.
Anonim, 2013. Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Faaliyet Raporu. Strateji Geliştirme
Başkanlığı/Stratejik Yönetim Dairesi Sunusu.
http://www.tarimkutuphanesi.com/ARAZI_
TOPLULASTIRMASI_00160.html
Zira yazımın başlangıcında
yapmış olduğum birçok
alıntı ile ortaya koymaya
çalıştığım Türk tarımının
tarihsel dönüşümü ve
geldiği nokta bende olumlu
hisler uyandırmıyor.
http://www.tarim.gov.tr/Sayfalar//HaberDetay.aspx
http://www.bianet.org/bianet/tarım
http://www.tarım.gov.tr
http://www.kartaltarim.gov.tr/tarim-parselleri-verim-modeli-basin-bildirisi/
Yazarımızın önceki yazısına; http://
www.koy-koop.org/gazete_temmuz_2013.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
SÜT
Türkiye Koşullarında Toprak İşlemesiz Tarım İyi
Bir Alternatif mı?
»» Avantajları ve dezavantajlarıyla toprak işlemesiz tarım (doğrudan ekim)
İkinci dünya savaşı sonrasında artan
çevre bilinci ve akabinde sürdürülebilir üretim sistemlerine duyulan
gereksinim neticesinde ortaya çıkan
toprak işlemesiz tarım fikri üzerine
1960’lı yıllardan beri dünya genelinde uygulama alanları, avantajları ve
dezavantajları konularında kapsamlı
araştırma faliyetleri yürütülmektedir. Bunun yanı sıra gerek ulusal gerekse uluslara arası ölçeklerde yürütülen doğal kaynakların yönetimiyle
ilintili eylem planlarında konunun
önemi ve bu sistemin yaygınlaştırılmasının gerekliliğine vurgu yapılmaktadır.
Bu sistem, adından da açıkça anlaşılabileceği üzere, tohumların, önceki ürün hasadının hemen üzerine
ve her hangi bir işleme faliyeti yapmaksızın doğrudan ekim yapabilen
gömücü ayaklı uygun alet ekipmanlar ile açılan çizilerin üzerine yerleştirilmesi ve sonrasında toprak ya da
bitki artığı ile üzerlerinin örtülerek
özel baskı elemanları ile bastırılması
süreçlerinden oluşmaktadır. Bu süreçte ot mücadelesi için herbisit kullanılmakla birlikte eğer ciddi düzeylerde mücadele gerekiyorsa 4-5 yılda
bir ekim öncesinde azaltılmış toprak işleme faliyetleri yürütülebilmektedir.
Ve gerek duyulduğu takdirde, anız artıkları doğal
koşullar altında kısmen
parçalandıktan sonra, toprak yüzeyinde artıklarının
yarıya yakını kalacak şekilde sonbahar toprak işlemesi yapılabilmektedir.
Anız artıklarının toprak
yüzeyinde bırakılması toprağın suyun ve rüzgârın
aşındırıcı etkisinden korunmasında son derece
önemlidir. Çıplak toprak
yüzeyine düşen damlalar
doğal agregat yapısının bozulmasına ve kabuk oluşumuna yol açarak
hidrolojik yapıyı bozmakta ve tohum
çıkışını zorlaştırmaktadır. Özellikle
kurak ve yarı kurak bölgelerde yani
su kısıdının ve bitki maddesi noksanlığının yaygın olarak görüldüğü
alanlarda, toprak işleme sonucunda
toprak tanecikleri tarafından tutulan
su buharlaşma ile kaybolmakta, organik madde hızla mineralize olarak
ortamdan uzaklaşma ve sonuç olarak ürün veriminde ciddi düzeylerde azalmalar meydana gelmektedir.
Doğrudan ekim ile buharlaşmayla olan kayıpların önüne geçilerek
toprakta tutulan suyun miktarı arttırılabilmektedir. Buna ilaveten üst
toprak katmanında organik madde
birikiminin olması bu katmandaki
suzluklara karşın, yapılan çalışmalar 5-6 yıllık bir geçiş döneminden
sonra geleneksel yöntemlere kıyasla
önemli düzeylerde verim ve gelir artışının sağlanabileceği yönündedir.
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
strüktür gelişimini teşvik edeceğinden dolaylı, toprak içerisinde su ve
havanın hareketi daha da kolaylaşmaktadır. Ayrıca, organik madde
miktarındaki artıs topragın agregat
stabilitesini ve dayanımını artırmakta erozyonu azaltmaktadır. Topraktaki organik madde ile birlikte
çözülebilir fosfor miktarı da dogrudan ekimle birlikte artıs göstermektedir. Topraktaki biyolojik aktiviteyi
de teşvik ederek toprak gelişimine
katkı sağlayan bu sistem ile önemli
küresel problemlerin başında gelen
iklim değişikliği ve küresel ısınmanın sebebi olarak nitelendirilen sera
gazı (CO2) emisyonları atmosfere
daha az düzeylerde salınmaktadır.
Doğal sistemlere olan faydalarının
yanı sıra çiftlik ekonomisine olan
katkılarını da şu şekilde özetleyebiliriz. Doğrudan ekim ile üretim sezonu içerisinde önemli düzeylerde
zamandan tasarruf sağlanabilmekte ve yakıt tüketimi ile iş gücü için
gerekli maliyetleri % 50 oranında
azaltılabilmektedir. Bu sayede üretici gelirlerinde uzun vadede önemli
düzeylerde artış sağlanabilmektedir.
Yukarıda saydığım faydaların yanı
sıra bu sistemin bazı olumsuz daha
doğrusu altyapı ve maliyet gerektiren bazı sorunları da bulunmakta.
Bunların başında elbette mevcut
ekipmanlar da yapılması gereken
dönüşümler yer almakta, bir takım
modifikasyonlar ile
bunların üstesinden
gelebilmek
elbette
mümkün. Uzun süre
tahıl yetiştiriciliği yapıldığı koşullarda ise
kök çürüklüğü gibi
hastalıklar ve nematod miktarında artışlar gözlenmiştir. Bu
tarz sorunlar ise uygun ürün rotasyonlarının uygulanması ile
engellenebilmekte.
En önemli sorunların
başında gelen hastalık, zararlı ve yabancı
ot mücadelesi içinse
ilaç kullanımı gerekmektedir. Bu olum-
Peki, Türkiye toprakları bu
sistemin işletilebilmesi için
uygun mu?
Yapılan araştırmalar yıllık toplam
yağış miktarının 200 ile 500 mm
arasında değiştiği kurak, yarı kurak
ve yarı nemli bölgelerde bu sistemin başarıyla uygulanabileceğini
işaret etmektedir. Bahar aylarının
soğuk geçtiği, toprak sıcaklılığının
bitki gelişimi için uygun değerlerin
altında olduğu yani serin ve yağışlı
bölgelerde, ince bünyeli toprak yapısına (kil içeriği fazla) ve drenajı
kötü olan topraklarda bu yöntemin
uygulanması ile ise verimde artış
değil azalış gözlenmektedir. Türkiye iklimsel olarak bu sınıflara dâhil
olmakla birlikte bünyesel özellikleri
nedeniyle ülke genelinde bu yöntem
mevcut koşullar altında uygulanabilir değildir. Türkiye topraklarının
bünyesel olarak dağılımlarına bakıldığında, özellikle Marmara, Karadeniz, Akdeniz ve İç
Anadolu bölgesi topraklarının
ağırlıklı olarak kil tın bünyeye
sahip olduğunu görmekteyiz.
Kil içeriği yüksek toprakların
suyu diğer bünyeli topraklara kıyasal daha yoğun oranda
bünyesinde tutabilmesi nedeniyle, işlemeyle buharlaşma
kaybının olmadığı koşullarda
yüksek nem içeriği tohumun
çimlenebilmesi güçleşmektedir. Diğer bölge toprakları genel ortalama olarak tın bünyeye sahip olup, bu yöntemin
uygulanabilmesi
açısından
toprak ve iklimsel açıdan çok fazla
kısıtlayıcı etmene sahip değildir. Uygun ekipman, doğru ekim zamanlaması ve ürün rotasyonu planları ile
uygulamaya geçildiği takdirde başarılı sonuçlar elde edilebilir. Ayrıca
uygulama öncesindeki maliyetlerin
yüksek oluşu ve çifçimizin ortalama
işletme büyüklüklerinin ve gelirlerinin düşüklüğü, yeni sistemlere karşı
ön yargılı oluşu bu tarz toprak korumalı işleme sistemlerine geçişi zorlaştırmaktadır. Bu noktada sıfır toprak işleme yerine azaltılmış toprak
işleme yöntemlerinin benimsetilmesi ve anız örtüsünün belirli oranlarda tarla içerisinde bırakılması en
azından toprakları en önemli bozulum sebeplerinden biri olan erozyonun olumsuz etkilerinden bi nebze
dahi olsa koruyabilecektir. Ayrıca,
dünya’dan bir örnek olarak, eğer,
Hindistan gibi gelişmekte olan ve
ülkemize kıyasla daha düşük ekonomik güce sahip bir ülkenin çifçileri
bu sistemi kendi koşullarına adapte
ederek yakıt ve iş gücü tasarrufu sağlayabiliyorlar ise bizim çifçilerimiz
uygun yönetim planları ile çok daha
başarılı uygulamalara imza atabileceklerdir.
Doğrudan ekim (sıfır toprak işleme)
ile ilgili görseller (Kaynak: www.indiawaterportal.org)
Kaynak: Türkiye topraklarının bünyesel özellikleriyle ilgli değerlendirme, Prof.Dr. Abdullah Baran’ın
Türkiye Toprakları ders notlarından
yararlanılarak yapılmıştır.
11
Ruslar, Süt ve Su Ürünleri
İthalatı İçin İzmir’deki Tesisleri
Gezdi
»» Bir süre önce Türkiye’den süt ve balık ürünleri
almak için çalışma başlatan Rusya, incelemelerde
bulunmak üzere İzmir’e bir heyet gönderdi.
Rusya, Ağustos ayında Türkiye’den
hayvan ve süt ürünleri ithalatıyla
ilgili süreci başlatmıştı. Rus yetkililer, Türkiye’de yapacakları incelemenin ardından ihracat yapacak
firmaları belirleyecek.
Rusya Federasyonu Bitki Karantina ve Veterinerlik Servisi’nden
gelen heyet, İzmir’de hayvan hastalıklarıyla ilgili bilgi aldı ve bazı
süt üretim tesislerini gezdi. İzmir
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Hayvan Sağlığı Yetiştiriciliği ve Su Ürünleri Şube Müdürü
Ali Erkul, heyete, İzmir’in süt ve
süt ürünleri konusunda yürüttüğü
çalışmalar hakkında bilgi verdi.
İzmir’de üretilen sütün tamamen
soğuk zincire alındığını anlatan
Erkul, İl Müdürlüğü olarak bir
sonraki hedeflerinin, bölgeyi hastalıklardan tamamen ari bir bölgeye dönüştürmek olduğunu söyledi. Çalışmalarının da bu yönde
sürdüğünü ifade eden Erkul, üretilen toplam süt miktarının yıllık 1
milyon 334 bin ton olduğunu kaydetti. İzmir’deki hastalıklardan ari
işletme sayısının 44 olduğunu ve
bu işletmelerde günlük 200 ton civarında süt üretildiğini aktaran Erkul, 585 kilometrelik kıyı şeridi ile
İzmir’in aynı zamanda su ürünleri
üretiminde önemli bir potansiyele
sahip olduğuna dikkat çekti.
6 Aylık Su Ürünleri İhracatı
66 Milyon Lira
Su ürünleri üretiminde deniz balıkçılığı yanında kültür balıkçılığının
da son yıllarda gelişim gösterdiğini dile getiren Erkul, “İzmir’de 58
kültür balığı, 10 iç su üretim ve 6
orkinos balığı çiftliği mevcut. Türkiye, 25 Avrupa Birliği ülkesi arasında su ürünleri yetiştiriciliğinde
6’ncı sırada yer alıyor. Türkiye’nin
balık üretiminin yüzde 93’ü Ege
kıyılarında gerçekleşiyor. Bu üretimin yüzde 22'si ise İzmir’de. İl
sınırlarımız içinde 2012 yılında 28
bin 835 ton üretim gerçekleşti ve
bu üretimin parasal değeri yaklaşık
278 milyon lira.” bilgilerini verdi.
İzmir’in 2012 yılında yaklaşık 72
milyon değerinde 14 bin 352 ton
su ürünü ihracatı gerçekleştirdiğini de kaydeden Erkul, 2013 yılının
ilk 6 aylık döneminde ise 66 milyon TL değerinde 13 bin 145 ton su
ürünü ihracatı yapıldığını aktardı.
Okul Sütü Programı 2 Yıl Daha
Devam Edecek
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca, Okul
Sütü Programı'nın Bakanlar Kurulu kararıyla 2 yıl
daha sürdürüleceği bildirildi.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı
tarafından ortaklaşa yürütülen Okul Sütü Programı
(Program)
kapsamında
bağımsız anaokulu, uygulama sınıfı, anasınıfı ve
ilkokul öğrencilerine süt
içme alışkanlığının kazandırılması ile yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda
bulunarak sağlıklı büyüme
ve gelişmelerinin sağlanması amacıyla, 2013-2014
ve 2014-2015 eğitim öğretim yılında, Milli Eğitim
Bakanlığınca belirlenecek
okullarda her öğrenciye haftada 3 gün, 200 ml
sade, yağlı UHT içme sütü
dağıtımına devam edecek.
Karar, 17 Ağustos 2013 tarih ve 28738 Sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Süt Üretimi Geriliyor
»» Haziran ayında toplanan inek sütü miktarı, geçen
yılın aynı ayına göre yüzde 4,9 azalarak 692 bin 8
tona geriledi.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) “Süt ve
Süt Ürünleri Üretimi
Haziran 2013” verilerine göre; toplanan inek
sütü miktarı Haziran’da
yıllık bazda yüzde 4,9 azaldı. Haziran ayında ticari süt işletmeleri tarafından içme sütü üretimi ise bir
önceki yılın aynı ayına göre yüzde
2,8 azalarak 84 bin 228 tona geriledi. İnek peyniri üretimi 52 bin
571 tonla bir önceki yılın aynı ayına
göre yüzde 9,1, koyun, keçi, manda ve karışık sütlerden elde edilen
peynir çeşitleri ise 4 bin
289 tonla önceki yılın
aynı ayına göre yüzde
8,4 artış gösterdi. Yoğurt
üretimi 95 bin 10 tonla
bir önceki yılın aynı ayına göre değişim göstermedi. Ayran
üretimi ise 53 bin 907 tonla bir
önceki yılın aynı ayına göre yüzde
14,4 arttı. Ayrıca 2 bin 344 ton kaymak, 260 ton konsantre süt, 3 bin
858 ton tam yağlı, yarım yağlı süt
tozu ve kaymak tozu, 3 bin 942 ton
yağsız süt tozu ve 3 bin 369 ton tereyağı üretimi gerçekleşti.
12
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
Gıdalarda Gizli Tehlike: Aflatoksin
“Karaciğer Kanserine Yakalanan İnsan Sayısı İle Tükettikleri Aflatoksinli Gıda
Arasında Yakın Bir İlişki Var”
»» Son yıllarda yazılı ve görsel medyada, özellikle ihracatla ilgili konularda gündemde yer alan ‘Aflatoksin’hakkında;
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Şennur Özkaya ile görüştük.
Röportaj:
Emel Tuğrul
Uzun yıllar
ülkemizde
aflatoksin sorunu,
özellikle AB
ülkelerinde olmak
üzere ürünün ihraç
edildiği ülkelerde
tespit edilmesi ile
ortaya çıktığı için
ihraç ürünlerimize
ait bir sorun olarak
algılanmış ve
ihracatı olmayan
ürünlerde de bir
“aflatoksin sorunu”
olabileceği ihmal
edilmiştir.
Örneğin, mısır ve
yerfıstığı aflatoksin
açısından en
riskli ürünlerden
olmalarına rağmen,
bu ürünlerde
yapılan çalışma da,
alınan önlemler de
saydığımız ihraç
ürünleri düzeyinde
olmamıştır.
Köy-Koop - Öncelikle son
yıllarda sıklıkla duyduğumuz
“aflatoksin”in ne olduğunu bize
anlatabilir misiniz?
Dr. Şennur Özkaya - Gerçekten de
son yıllarda çeşitli nedenlerle sıklıkla duyduğumuz aflatoksinler; günlük
yaşantımızda her yerde karşılaştığımız küflerden bazılarının ürettikleri
birçok kimyasal madde arasında bir
grup kimyasal maddedir. Bu kimyasal maddelerin –hepsi değil- aflatoksinlerin de içinde bulunduğu bazıları
insanlarda ve hayvanlarda hastalığa
neden olduğu için bir tür zehir özelliği
taşımaktadır ve bunlara genel olarak
“mikotoksin” denilmektedir. Aflatoksinler de bir mikotoksin grubudur ve
aflatoksin kelimesi de, onu üreten küfün adından (Aspergillus flavus ) ve
zehir anlamına gelen "toksin" kelimesinden türetilmiştir.
K.K. - Aflatoksinler insanlarda
ne gibi sağlık sorunlarına yol
açmaktadır?
Ş.Ö. - Aflatoksinler olarak ifade edilen grup içersinde birçok aflatoksin
türevi olmakla birlikte, en yüksek
toksik etkiyi aflatoksin B1 göstermektedir. Uluslararası Kanser Araştırma
Merkezi tarafından aflatoksin B1, insanlarda kansere neden olduğuna dair
yeterli kanıt elde edilmiş olan maddeler arasında sınıflandırılmaktadır.
Aflatoksin B1’in hedef organı karaciğerdir ve bu organa verdiği zarar karaciğer kanserine kadar gidebilmektedir. Bu etki, genetik çalışmalarla son
yıllarda kesin olarak kanıtlanmıştır.
Ayrıca birçok ülkede yapılan çalışmalar, karaciğer kanserine yakalanan
insan sayısı ile tükettikleri aflatoksinli
gıda arasında yakın bir ilişki olduğunu göstermiştir.
K.K. - Peki aflatoksin B1
bu tehlikeli etkiyi hangi
miktarlarda göstermektedir?
Ş.Ö. - İnsan sağlığını bozan bu etkiyi,
aflatoksinin gıda maddesi içersindeki çok düşük miktarları yapabilmektedir. Ülkemizde ve dünyada birçok
ülkede tüketime sunulan birçok gıda
maddesinde bulunmasına izin verilen
5 ppb düzeyi, milyarda 5’in ifadesidir;
yani 1 kg’da 5 mikrogram (1 mikrogram = 0,000001g), 1 tonda 5 miligram (1 mg = 0,001g), 1000 tonda 5
gram gibi çok küçük miktarları ifade
etmektedir. Bir başka ifadeyle de, 1 kg
gıda maddesinde bulunan 0,000005
gramı aşan aflatoksin B1 insan tüketimi için güvenli değildir.
K.K. - Aflatoksinlere en çok
hangi gıda maddelerinde
rastlanmaktadır?
Ş.Ö. - Dünyada aflatoksinlerin keşfedildiği 1960’lı yıllardan bu yana yapılan araştırmalar; fındık, yerfıstığı,
antepfıstığı gibi kabuklu yağlı-kuru
meyveler, yağlı tohumlar, başta mısır olmak üzere tahıllar, kurutulmuş meyve ve sebzeler,
kırmızıbiber gibi bazı
baharatlar ile süt ve
süt ürünlerinin
aflatoksin oluşumu
yönün-
den
riskli
ürünler olduğunu göstermiştir. Süt ve
süt ürünlerini
dışarıda bırakacak olursak
bu ürünlerin
ortak
özelliğinin
kuru
ürünler olması
dikkat çekmektedir. Küfler bakteri ve
mayalara göre daha az nemli ortamlarda gelişebildikleri için, bu ürünlerde özellikle kurutma sırasında ve
sonrasında da iyi kurutulmamış ve/
veya sıcaklık ve nem yönünden iyi koşullarda korunmamış ürünlerde aflatoksini oluşturabilmektedir.
Süt ve süt ürünlerinde ise, aflatoksin
oluşmuş olan hammaddeyle (yağlı tohum, mısır vb) üretilen yemleri
yiyen süt hayvanlarının sütlerinde
ve bu sütlerden yapılan ürünler yönünden tehlike bulunmaktadır. Şunu
da belirtmek gerekir ki, yemle alınan
aflatoksin B1, hayvanın metabolizmasıyla aflatoksin M1 denilen bir başka
aflatoksin türevine dönüşmektedir ve
bu nedenle de süt ve süt ürünlerinde
aflatoksin M1 yönünden bir risk bulunmaktadır.
K.K. - Aflatoksinin bir gıda
maddesinde nasıl oluştuğu
konusunda biraz ayrıntı
verebilir misiniz?
Ş.Ö. - Aflatoksin yapıcısı A.flavus
grubu küfler doğada çok yaygın olarak bulunmaktadır. Bunlar özellikle
tropikal ve subtropikal iklim bölgelerinde; topraktan, çürümekte olan
bitkilerden, depolanmış tohum ve tanelerden ve daha birçok değişik gıda
maddesinden izole edilmektedir. Bu
nedenle de dünyanın bu bölgelerinde,
gıda ve yemlerde oldukça büyük problem oluşturmaktadır.
Bir gıda maddesinde
aflatoksinin oluşması için
ilk koşul, bu toksini yapan
küfün sporlarının gıda
maddesine bulaşması;
daha önemli ikinci koşul
ise, gıdanın kendisinin ve
bulunduğu ortamın, bu
küf sporlarının çimlenerek
çoğalmasını sağlayacak
şartlara sahip olmasıdır.
Küflerin gelişimi ve toksin oluşturabilmesi için en önemli faktörler, sıcaklık ve ürünün su aktivitesidir. Su
aktivitesi, ürünün içerdiği serbest su
ile bulunduğu ortamın nispi nemiyle
ilişkili bir faktördür ve “mikroorganizmaların o üründe kullanabileceği su”
olarak tanımıyla söyleyeceklerimizin
daha kolay anlaşılmasını sağlayabiliriz. Küfler genel olarak diğer mikroorganizmalara göre daha düşük su
aktivitesinde gelişebilmektedirler ve aflatoksin yapıcı
olanlar da dahil olmak
üzere çoğu küf türü
0.70 su aktivitesinin
altında gelişemez. A.flavus
grubu küfler 0.80’nin üzeri
su aktivitesi değerlerinde ve 25-35*C
arasındaki
sıcaklıklarda iyi gelişebilirler.
Toksin oluşumu için ihtiyaç duyulan
su aktivitesi ise, fungus gelişimi için
ihtiyaç duyulandan biraz daha fazladır (0.90'nın üzeri). Koşullar uygun
olduğunda, 48 saat içinde çok iyi bir
gelişme gösterebilir ve yüksek miktarda aflatoksin üretebilirler.
Aflatoksin oluşumu, ürünün tarladaki
gelişimi, hasat edilmesi, depolanması
veya işlenmesi sırasında meydana gelebilir. Birçok çalışmada, A.flavus'un,
tarladaki üründe gelişebildiğini ve aflatoksin oluşturduğu görülmüştür. Ardından hasat sonrası, A.flavus düşük
su aktivitelerinde gelişebildiği için kurutularak tüketilen ürünlerde aflatoksin sorunu daha sıklıkla görülmektedir
ve tarladan hasat edilen ürünü kurutma işlemi, aflatoksin oluşumu ve artışı
yönünden dikkat edilmesi gereken en
önemli aşamadır demek yanlış olmaz.
Depolama sırasında ise yeterince kurutulmamış ürünler, depoya su sızması
veya depoda meydana gelen sıcaklık
değişimleriyle ortaya çıkan kondensasyon aflatoksin oluşumu ve artışı için
uygun durumlardır. Yine ürünün mamul maddeye işlenmesi sırasında da,
teknolojisi gereği yapılan bir ıslatma
vb. toksin gelişimini teşvik edebilir.
K.K. - Ülkemizde aflatoksinlere
daha çok hangi gıdalarımızda
rastlanmaktadır?
Ş.Ö. - Ülkemizde aflatoksini ilk olarak 1970’li yıllarda fındık ve 80’li
yıllarda da kuru incirde ihracatta yarattığı sorunlar nedeniyle medyada çıkan haberler aracılığıyla duymuştuk.
Bu ürünlerde aflatoksin sorunu yine
ihracatla ilgili olarak sıklıkla gündeme gelen bir konu olmuştur. 90’ların
ortasında ise medyanın gündemine
aflatoksin nedeniyle giren bir başka
ürün de kuru kırmızıbiberdir. Sorun
yine ihraç edilen partilerde ihracatçı
ülke tarafından aflatoksinin belirlenmesiyle ortaya çıkmış ve Almanya’da,
Türkiye’den ithal edilen kırmızı pul
ve toz biberlerin önemli bölümünde
limitlerin çok üzerinde aflatoksin bulunarak toplatılması üzerine kırmızıbiberlerde aflatoksin sorunu medyada sıklıkla yeralmıştır. Uzun yıllar
ülkemizde aflatoksin sorunu, özellikle
AB ülkelerinde olmak üzere ürünün
ihraç edildiği ülkelerde tespit edilmesi ile ortaya çıktığı için ihraç ürünlerimize ait bir sorun olarak algılanmış
ve ihracatı olmayan ürünlerde de bir
“aflatoksin sorunu” olabileceği ihmal
edilmiştir. Örneğin, mısır ve yerfıstığı
aflatoksin açısından en riskli ürünlerden olmalarına rağmen, bu ürünlerde
yapılan çalışma da, alınan önlemler de
saydığımız ihraç ürünleri düzeyinde
olmamıştır.
K.K. - Sözünü ettiğiniz bu
ürünlerde bugün ülkemizdeki
durumdan söz edebilir misiniz?
Ş.Ö. - Bugün artık sadece ihracatta
yaşanan sorunlar nedeniyle değil, kendimizin de sıklıkla tüketmekte olduğu ürünlerle ilgili bir “gıda güvenliği”
sorunu olarak ele alınan aflatoksinler
konusunda ülkemizde önemli bir bilgi
birikimine ve riskli ürünlerin kontrolüne yönelik gelişmiş bir alt yapıya sahibiz. Ancak, aflatoksin sorununun bu
ürünlerde tam olarak kontrol altına alınabildiğini, bu gıdaları hala aflatoksin
yönünden endişe duymadan tüketebileceğimizi söylemek mümkün değil.
Yapılan çok sayıda çalışmayla, fındıkta sorunun birçok ürünle karşılaştırıldığında çok büyük olmadığı, bu üründe çok yüksek düzeylerde aflatoksin
oluşmadığı görüldü. En önemli ihraç
ürünlerimizden biri olan bu üründe
etkin bir kontrol sistemi kurulmuş durumda. İncir ise fındıkla karşılaştırıldığında yüksek miktarlarda aflatoksin
oluşumuna çok daha fazla elverişli bir
üründür. Ancak, incirin UV ışığı altında ayıklama yönteminin çok etkili olduğu birkaç üründen biri olması durumun vahametini azaltmakta, özellikle
ihracata giden ürünler yönünden bu
ayıklama yöntemi önemli bir rahatlama sağlamaktadır. İhracatta, özellikle incir için karşılanması hemen
hiç mümkün olmayan AB limitlerinin
çok düşük olması nedeniyle yaşanan
sorunlar; Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ihracatçı ülkenin girişimleriyle belirlenen Codex Alimentarius
limitlerine AB’nin de fındık için 2010,
incir için ise 2012 yılında uyum sağlayarak yükseltilmesiyle azalmıştır.
Kırmızıbiber de incir gibi, geleneksel
üretim koşullarında yüksek miktarlarda aflatoksin oluşumu için adeta
ideal bir ortam sağlamaktadır ve sorunun ortaya çıktığı yıllarda yapılan
çalışmalar, bu üretim biçiminde biberlerin önemli bir kısmında yüksek
düzeylerde aflatoksin varlığını ortaya
çıkarmıştır. Kırmızıbiberin ihracatta
önemli bir yerinin olmaması önlemlerin çok hızla alınmasında bir engel olsa da, bugün gelinen noktada
önemli ilerlemeler kaydedilmiş, kuru
kırmızıbiber üreticisi çiftçiden aflatoksinsiz ürün talep ettikçe, çiftçi geleneksel üretim tarzından uzaklaşarak
aflatoksini azaltıcı önlemler almaya
yönelmiş, üretim bölgesinde modern
kurutma tesisleri oldukça artmıştır.
Sözkonusu ürünlerde aflatoksin nedeniyle ortaya çıkan ihracattaki darboğazları çözme yönünde adımlar
atılırken, diğer yandan iç tüketimde
de aflatoksin kontrolünün sıkılaştırılması, ihracattan dönen veya dönme
olasılığı olan aflatoksinli ürünlerin
iç tüketime sunulmaması yönündeki
talepler artmıştır. Bu yöndeki olumlu
gelişmelere rağmen, hala kayıt-dışı
üretimin gıda güvenliği için büyük bir
tehlike olmaya devam ettiği, denetimlerin yeterli olmadığı, bu yüzden de
hala aflatoksin dâhil önemli gıda güvenliği sorunlarımızın olduğu da bir
gerçektir.
K.K. - Genel olarak ve sözünü
ettiğiniz ürünlerde aflatoksin
sorununun çözümüyle ilgili
neler söyleyebilirsiniz,
çiftçilerimize bu yönde
önerileriniz neler olacaktır?
Ş.Ö. - Hepimiz kendi deneyimlerimizle küflerin gıdalarda ne kadar kolaylıkla gelişebildiğini biliriz. Daha
önce sözünü ettiğim gibi, aflatoksin
yapıcı küfler de doğada çok yaygın
olarak bulunmaktadır ve sporları havada her tarafa kolayca yayılabilir. Bu
nedenle, özellikle de aseptik koşullarda üretimin mümkün olmadığı, açık
ortamlarda tutmak, kurutmak zorun-
Köy-Koop Haber Eylül 2013
TARIM
da olduğumuz ürünlerde küf sporlarının
ürüne bulaşmasını tamamen önlemek
mümkün olamayacağından, üründe bu
sporların çoğalamayacağı, küfün toksin
üretemeyeceği koşulların oluşturulması
esastır. Yani, gıda üretim zincirinin mikotoksin oluşumu yönünden riskli olan her
aşamasında, küfün mikotoksin üretmesini sağlayan koşulları ortadan kaldırarak
önlem alınması gerekmektedir.
Daha önce sözünü ettiğim gibi, bazı ürünlerde aflatoksin oluşumu hasattan önce
de meydana gelebilmektedir. Çoğu kez
bu aşamada aflatoksin çok düşük düzeylerde oluşmakta ise de, burada meydana
gelen kontaminasyon hasattan sonraki
kontaminasyonlar için başlangıç oluşturacağı için önem taşımaktadır. Bu yüzden,
aflatoksin oluşumunun tarımsal üretim
sürecindeki boyutu da, hasat sonrasındaki kadar önem taşımaktadır ve aflatoksin
oluşumunu önleme çalışmaları içerisinde
bu aşama ile ilgili olanlar da önemli yer
tutmaktadır.
Bitkinin hızlı gelişmesini
ve sağlığını korumak
amacıyla uygulanan iyi tarım
tekniklerinin küf gelişimini
önlemede olumlu etkisi olduğu
bilinmektedir.
Örneğin, yapılan çalışmalarda yerfıstığında kabuk oluşumu sırasında ortaya çıkan
kuraklık stresinin aflatoksin yapıcı küflerin
gelişimine ortam sağladığı; sulanan alanlarda yetişen yerfıstıklarında, kurak koşullarda yetişenlere göre daha az A.flavus
enfeksiyonu olduğu görülmüştür. Diğer
ürünlerle rotasyonla ekimin, optimum olgunlukta hasatın, toprak ıslahı çalışmalarının da aflatoksin yapan küflerin önlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir. Ayrıca,
yerfıstığı, soya fasulyesi, ayçiçeği, mısır
gibi ürünlerin değişik varyeteleri arasında
aflatoksin oluşumuna dayanıklılık yönünden farklılıklar görüldüğünden, aflatoksin
oluşumunun minimum olduğu varyetelerin belirlenmesi ve dayanıklı genotiplerin
geliştirilmesi hasat-öncesi aflatoksin oluşumuna karşı alınan önemli önlemlerdir.
Hasat-öncesi aflatoksin
oluşumuyla ilgili olarak;
bu aşamada aflatoksinin
asıl olarak, dalındayken
su kaybetmeye, canlılığını
yitirmeye başlamış olan
meyvelerde oluştuğunu da
belirtmek gerekir.
Örneğin taze incirde bulunan düşük düzeydeki aflatoksinin, esas olarak ağaç
üzerinde kurumaya yüz tutan ve “buruk”
olarak tabir edilen incirlerde oluştuğu
tespit edilmiştir. Bu nedenle buruk incirlerin ayıklanarak sağlam olanlardan
ayrılması önemlidir. Kırmızıbiber için de
hasat-öncesi bir risk oluşturan dalında
kurumayı önlemek amacıyla, ürünün yeterli olgunlukta hasat edilmesi ve hasadın
bir defada değil, birkaç seferde yapılması
ve kurumuş olanların ayıklanması uygun
önlemlerdir. Ayrıca incirde hasat-öncesi
alınacak önlem olarak iyi tarım tekniklerinin yanı sıra, ilek arıcıklarının aflatoksin
yapıcı küf sporlarını taşımasını azaltmak
amacıyla ilek meyvelerinin özenle seçilmesinin öneminden de söz edilmektedir.
Hasat-sonrası kurutma işleminin aflatoksin oluşumu ve artışı yönünden en kritik
aşama olduğunu söylemiştik. Bu aşamada
çeşitli ürünler için hangi koşullarda aflatoksin oluştuğunu/oluşmadığını ortaya
koyan birçok çalışma bulunmaktadır. Ör-
neğin; yüksek nemlilikteki bir mısırda,
aflatoksin konsantrasyonunun 3 günde
10 kat arttığı; öte yandan yoğun olarak
A.flavus sporları bulaştırılmış mısırda 48
saat içersinde %13 nemin altına inilmesi
durumunda aflatoksin oluşmadığı görülmüştür. Kırmızıbiberlerde geleneksel kurutma yönteminde, taze biberler bütün
olarak güneşte kurumaya bırakılmaktadır. Tarladan yeni hasat edilmiş biber içerisinde barındırdığı nem oranı ve hasat
zamanındaki hava sıcaklıkları nedeniyle,
aflatoksin yapan küflerin çoğalabilmesi ve aflatoksin yapabilmesi için ideal bir
ortam oluşturmaktadır. Bu şekilde kurutma 10-15 gün sürerken –ve tabiri caizse
aflatoksin miktarı alıp başını giderken-,
biberi ikiye-üçe parçalayıp çekirdek evini
çıkararak kurutma süreyi 2-3 güne indirmekte; eğer temiz koşullarda da yapılmışsa geleneksel kurutmaya göre aflatoksin
oluşumunu önemli ölçüde azaltmaktadır.
Modern kurutma fabrikalarında birkaç
saat içersinde kurutulan biberlerde ise aflatoksin sorunu hemen tamamen giderilmektedir. Görüldüğü gibi ürünün süratli
kurutulması, küfün gelişmesi ve toksin
oluşması için gerekli zamanın bırakılmaması, kurutma sırasında aflatoksin oluşumunu önleme veya azaltma yönünden
büyük önem taşımaktadır.
Ürünün yüksek nemli olarak
toksin gelişimine izin verecek
bir sürede kalmaması tüm
aşamalarda önem taşımaktadır.
Bu nedenle de, depolama ve
mamul maddeye işlenmesi
sırasında, nem ve sıcaklık
sürekli kontrol altında
tutulmalı, A.flavus'un gelişimi
ve toksin oluşturmasına
izin verecek nem ve
sıcaklık değerlerinden hızla
uzaklaşılması gerekmektedir.
Son olarak, ürünün hasatından itibaren
her aşamada, hasarlı, küflü ve hastalıklı
tanelerin uzaklaştırılmasının da, aflatoksin konsantrasyonunu azaltmada çok etkili olduğunu da belirtmeliyim.
K.K. - Tüketici aflatoksinli ürünü
anlayabilir mi?
Ş.Ö. - Maalesef çoğu gıda güvenliği sorununda olduğu gibi, bir gıda veya yem
maddesinde aflatoksin olup olmadığı da
gözle anlaşılamamakta, bu ancak komplike analizler sonucunda ortaya koyulabilmektedir. Çok sağlıklı görünen bir fındık
tanesinde aflatoksin bulunabileceği gibi,
farklı bir küfün gelişimi sonucunda bozuk
bir görünüme sahip fındık tanesinde bulunmayabilir. Tüketiciler için önerilebilecek olan; ikincisini, yani üzerinde bir küf
gelişimi ve/veya bozulma belirtileri görülen ürünleri farklı riskler de taşıdığı için
kesinlikle tüketmemeleri ve kontrollü üretim yaptığına inanılan firmaların ürünlerine yönelmeleridir.
K.K. - Eklemek istediğiniz bir şey
var mı?
Ş.Ö. - Aflatoksin konusunda söylenecek
daha çok şey var tabii, ancak okumayı da
zorlaştırmamak gerek. Bugün eğer merdiven-altı üretim yapmıyorsa bir gıda üreticisi piyasaya güvenilir gıda sunmaktan sorumlu, bu yüzden de güvenli üretimin tüm
önlemlerini almak durumunda. Aflatoksin
yönünden riskli bir gıdanın üretimini yapan veya bu yönden riskli bir gıda bileşeni
kullanan işletmeci –bu bir gıda fabrikası
olabilir veya bir yemek şirketi, restoran
olabilir- kullanacağı hammaddeyi, ürünü
aflatoksin yönünden kontrol ederek alırsa aflatoksinsiz (yasal limitlere uygun)
üretimi sağlayabilecek, böylece kendisine ürünü satan tedarikçiyi, tedarikçi de
birincil üretici olan çiftçiyi aflatoksinsiz
ürün üretmeye teşvik etmiş olacaktır. Bu
silsilenin etkili olmasının yolu da; gıda güvenliğinin her alanında olduğu gibi, yetkili kurumlar tarafından limitlerin üzerinde
aflatoksin içeren ürünlerin piyasaya sürülmesini engelleyici etkin denetimlerin
uygulanmasından, merdiven-altı üretimi
engellemeye yönelik önlemler alınmasından geçmektedir.
13
Siz Hiç Bakulovirüs Kullandınız mı?
»» 2002 yazında Çukurova’nın bereketli topraklarında denemelerim
için böcek ararken, bulduğum bir sürü pamuk yaprak kurdu larvası
beni sevindirmişti! Ama bu sevinç çok uzun sürmeyecekti. Laboratuara
getirdiğim böcekler bir süre sonra öldü…
Gün batarken bir tane dahi böcek bulamamanın sıkıntısıyla
Çukurova’nın toprağında belimi geçen bir soya fasulyesi
bitkisinin gölgesine oturmuş
düşünüyordum. Bu böcekler
nereye saklanmıştı? Sabahtan
beri onlarca tarla dolaşmanın
Dr. Umut TOPRAK
yorgunluğuna sıcağın yılgınlığı eklenmiş, dönmekle dön- Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
memek arasında gidip geliBitki Koruma Bölümü
yordum. Beynim, “kal” derken
[email protected]
ayaklarım adeta, “dön artık”
diyordu ama haksız da sayıl- altında görülmezdiki! Etmeni
mazlardı! O şekilde ne kadar
saflaştırmam ve genetik baroturdum tam hatırlamıyorum
kodu olan DNA’sını çıkarmam
ama gün batmış ve gökyüzü
gerekiyordu. Ölü böcekleri
kararmaya başlamıştı. Ekosis- aldım, ezdim ve kaba bir filttem serinlemiş ve dolunay al- rasyon işlemine tabi tuttuktan
tında yapay şehir ışıklarından
sonra da DNA’sını çıkardım.
uzakta bitkiler halinden mem- Sonra da moleküler bir yönnundu! Derken onlarla göz
temle birkaç gen alanının DNA
göze geldim! Bir grup pamuk dizilerini. Artık elimdeki etmeyaprak kurdu, hiçte istiflerini
ne ait 500-600 bazlık bir genebozmadan topraktan abdo- tik şifre vardı. Gen bankasına
menlerini sallayarak yavaşça
ilgili DNA dizisini girdiğimde
bitkilere tırmanıyordu. Sonun- bilgisayar etmenin hangi orda bulmuştum onları! Şimdi
ganizmaya ait olduğunu gösanlamıştım, ne de olsa onlar terdi: “Bakulovirüs”. Evet, bir
da Çukurova’nın sıcağından
bakulovirüs bulmuştum ama
pek hoşnut değillerdi. O gün
neydi bu bakulovirüsler?
ne kadar böcek topladım bilmiyorum ama Ankara’ya laboratuara geldiğimizde kutuları
ayırmak neredeyse bir günümü aldı.
Ertesi gün larvalara bakmaya
gittiğimde bir grup larvanın
öldüğünü gördüğümde sevincim kursağımda kaldı! Ancak
böcek ölümleri çok ilginçti.
Böcekler eriyerek ve kendilerini baş aşağı sarkıtarak öl- Bakulovirüsler 40 milyon
müşlerdi. İlk aklıma gelen bir yıldır yeryüzünde var olduilaç kalıntısı nedeniyle ölme
ğu bilinen sadece böcekleri
olasılıkları oldu. Ama aynı tar- hastalandıran viral hastalık
ladan toplanan diğer larvalar etmenleriydi. Büyük üstat
o zaman neden ölmemişti? Martignoni 1950’lı yıllarda bu
Sonra eriyen böcek örnekle- etmenleri tanımlanmış bakurinden bir miktar alıp sulan- lovirüslerin tarımsal mücadırarak mikroskop altında
delede önemli kullanım poincelemeye karar verdim. Işık tansiyellerinin olabileceğini
mikroskobu altında baktığım
göstermişti.
örneklerde binlerce yuvarlak
Bakulovirüs
dünyasına girdikobje görünce ne olduğuna ançe
bu
etmenlerin
A.B.D.’den
lam veremedim. Sonra sağlıklı
Kanada’ya,
Güney
Ameribir grup larvanın kanını alıp
ka’
dan
Avrupa’ya,
Çin’den
incelediğimde yuvarlak objelerin olmadığını gördüm. Evet, Hindistan’a kadar dünyanın
pek çok yerinde aslında uzun
bir şey bulmuştum! İçimdeki
yıllardır
kullanıldığını görheyecan artmış, böceklerin
düm.
Bakulovirüs
kullanımına
ölümünün üzüntüsü yerini
en
başarılı
uygulamalardan
meraka bırakmıştı. Böcekleri öldüren acaba patojen bir biri olarak gösterilen, Brezilmikroorganizma olabilir miy- ya’daki 1.8 milyon hektar soya
di? Bunu anlamanın tek bir fasülyesi alanının zararlı böyolu vardı, o da yıllarca Ziraat ceklere karşı bakulovirüslerle
Fakültesindeki
derslerimiz- kontrol edilebilmesi bunların
en çarpıcı örneklerinden bide öğrendiğimiz patojenisite
risi
olarak verilebilir. Bakutestiydi! Ölü böceklerden allovirüslerin
en önemli avandığım örneği sulandırıp sağtajlarından
birisi
yukarıda da
lıklı bir grup larvanın yiyeceği
bahsettiğim
gibi
böceklere
yaprağa bulaştırdım. İlk iki
spesifik
olmaları.
Bakulovirüs
gün böcekler gayet sağlıklıydı.
insandan
Üçüncü gün sabah geldiğim- uygulamalarında
kuşa,
ya
da
tarlanızdaki
bitkide böcekler ölmese de ölüden
nizden
üzerine
konan
bal
arısı
farksızdı. Hepsi sırt üstü yatya
da
uğur
böceği
gibi
faydalı
mış ve adeta bacaklarını dahi
oynatacak mecalleri kalma- böceklere kadar pek çok canlı
mıştı. Dördüncü gün geldiğim- hiçbir şekilde etkilenmemekte. Bakulovirüslerin diğer bir
de deneme kabında bir grup
avantajı
da hiç kuşkusuz kulerimiş larvadan başka bir şey
lanım
kolaylıkları.
Tıpkı tarım
bulamadım. Evet, elimde bir
ilaçlarında
olduğu
gibi bakupatojen mikroorganizma vardı
ama neydi? Yaptığım literatür lovirüslerinizi de holderinizle
araştırmaları ölüm belirtileri- ya da pülverizatörünüzle bitnin bir virüsten kaynaklana- kilere püskürterek uyguluyorsunuz. Viral etmenler her ne
bileceğini göstermekteydi ama
virüsler ışık mikroskobunda
kadar mutlak canlı dokularda
canlılıklarını
sürdürebilse
de, bakulovirüs partükülleri
sahip oldukları “Occlusion
Body” olarak adlandırılan özel
protein toplar içerisinde bitki
yüzeyi ve toprak gibi cansız
ortamlarda da aylarca canlılıklarını koruyabiliyor. İşte
bakulovirüslerle o ilk karşılaşmamda ışık mikroskobunda gördüğüm bu protein toplardan başka bir şey değildi.
Bitkinizin üzerinde beslenen
larvalar, bitki üzerine püskürttüğünüz bu occlusion body’leri
yiyerek hastalanmaktaydı. Böcek ağzından giren occlusion
body’ler içerisindeki bakulovirüs enfektif birimleri böcek
midesine ulaşmakta ve mide
epitelyum hücrelerinden enfeksiyonu başlatmakta ve böcek bir müddet sonra ölmekteydi. Bakulovirüslerin diğer
önemli bir avantajı da komşularınız tarım ilacı kullansa
dahi kendi bahçenizde ya da
tarlanızda “biyolojik mücadele” yapabilme olanağını size
sağlaması! Yani komşunuz tarım ilacı kullanırken, siz kendi
tarlanızda başarılı bir şekilde
biyolojik mücadele yapmaya
devam edebiliyorsunuz! Çünkü bakulovirüsler yan komşunuzdaki tarım ilacı uygulamalarından etkilenmiyor. Hatta
tam tersine bazı ülkelerde tarım ilacı kullanımını azaltma
ve daha etkili bir mücadele
oluşturabilme amaçlarıyla çok
düşük dozlu tarım ilacı ve bakulovirüs kombinasyonlarının
da uygulandığını görüyoruz.
Peki bakulovirüslerin dezavantajları yok mu? Her tarımsal mücadele stratejisinde
olduğu gibi bakuloviral uygulamalarda da çeşitli sıkıntılar
mevcut.
Bunlara özellikle etki süresinin
uzunluğu, arazi koşullarında
güneş gibi etkenlerden ötürü
etkinliğin azalması ve bakuloviral pestisitlerin depolaması
ile ilişkili özel koşulların sağlanılması gerekliliği örnek gösterilebilir.
Ancak formülasyon teknolojisi
sayesinde bakulovirüslerin etkinliğinin artırılması ve doğal
koşullarda güneşten korunması
konularında önemli ilerlemeler
sağlandığını da belirtmekte fayda var.
Bugün dünyada başta kelebek
ve sinek larvaları olmak üzere
pek çok zararlıya karşı bakulovirüsler ticari birer preparat
olarak başarılı bir şekilde kullanılmakta ve pestisit pazarında satılmakta. Çevre dostu
tarımsal mücadele stratejileri
arayışlarının ve organik tarım
çalışmalarının hız kazandığı
bir dönemde ülkemizde de bakulovirüsler gibi biyolojik mücadele ajanlarına şans vermek
gerekiyor. Sağlıcakla kalın.
14
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
AB ve TARIM
Kangal Termik Konya Şeker’in Oldu
»» Konya Şeker’in Şubat ayında ihalesini kazandığı Kangal Termik Santrali,
Ankara’da atılan imzalar sonucunda resmen Konya Şeker’in oldu.
Konya Şeker, enerji sektöründe büyüme hedefinin bir adımı olan
Kangal Termik Santral’i için imzayı attı. Konya Şeker’in 985 milyon
dolar ile en büyük teklifi verdiği
Kangal Termik Santrali için Ankara Rixos Otel’de devir teslim töreni
düzenlendi. Törene Maliye Bakanı
Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Pankobirlik Genel Başkanı Recep
Konuk katıldı. Konya Şeker, santralin üretimini yeni rehabilitasyon
yatırımları ile yüzde 25 oranında
artıracak.
Törende bir konuşma yapan Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Yıldız:
"Türkiye’de her 5 birim ürettiğimiz
elektriğin 1 tanesi kömürden. Biz,
bunu 3'te 1'e çıkarmak istiyoruz.
Adana, Kütahya, Manisa, Eskişehir
ve Konya’da bu yerli kömürlerimize
daha fazla yer vermiş olacağız" "Şu
anda 1600 megavata yakın güce sahip santral rehabilitasyonda. Santrallerin çevreye uyumu için 1,5 milyar lira harcanıyor" dedi.
Enerji sektöründe 59 yıllık tecrübesi ile Kangal Termik Santral ihalesini kazanan Konya
Şeker, Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı ile 14 Ağustos’ta
attığı imza ile Santralı devralmasının ardından bugün
Ankara Rixos Otel’de Maliye Bakanı Mehmet Şimşek,
Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, EPDK Başkanı Hasan
Köktaş, Özelleştirme İdaresi Başkan Vekili Ahmet Aksu ve
Pankobirlik Genel Başkanı Recep
Konuk’un katıldığı devir teslim töreni düzenledi.
Bu devir teslim töreninin, enerji
sektöründe önemli bir gün olduğunu vurgulayan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, konuşmasında "Dünyada özellikle son 20
yılı dikkate aldığımızda hâlâ kömür
dünyanın en önemli birinci enerji
kaynağıdır. Dünyanın enerji tüketiminin yüzde 41'i kömürlerden elde
ediliyor.
Daha sonra petrol ve doğalgaz geliyor. Uluslararası Enerji Ajansı 2035
yılına kadar yaptığı öngörülerde
kömürün hâla tahtını koruyacağını gösteriyor" dedi. Dünyada yılda
7 milyar ton kömürün tüketildiğini
anlatan Yıldız, Türkiye'nin toplam
rezervinin 14 milyar ton olduğunu
ifade etti. Kömür santrallerinden temiz kömür teknolojileriyle beraber
elektrik üretmenin mümkün olduğuna dikkati çeken Yıldız, çevreye
duyarlı olarak bu üretimlerin gerçekleştirildiğine işaret etti. Şu anda
bin 600 megavata yakın rehabilitasyonda santrallerin olduğunu anlatan Yıldız, "1,5 milyar TL civarında
çevreye uyumlu olmasıyla alakalı
para harcadık" ifadelerini kullandı.
Bakan Taner Yıldız:
“Karapınar’da
Konyalıların, Konya
Şeker’in mutlaka bir adım
önde olmasını isterim”
Özelleştirmelerin insan kaynaklarıyla birlikte gerçekleştiğine dikkati çeken Yıldız, Konya Karapınar'daki 1,8 milyar tonluk kömür
ve kurulacak 5 bin megavatlık
elektrik santrallerinde Konya'nın
dinamiklerinin bulunmasını istediklerinin altını çizdi. İhalenin şef-
faf bir şekilde yapılacağını belirten
Yıldız, Konya'nın
kaynaklarının yerli müteşebbislerce
değerlendirilmesi
temennisinde bulundu. Bakan Taner Yıldız, “Karapınar özelleştirmesi
için Konya'nın dinamiklerinin orada
olmasını istiyoruz.
İhalede
Konyalı
müteşebbislerimizin ve Konya Şeker Fabrikası’nın mutlaka bir adım
önde teklifle kendilerini ayarlamalarını isterim" dedi. Bakan Yıldız,
elektrik dağıtım santralleri özelleştirmelerinden 13 milyar dolar
gelir elde edildiğini, 13 milyar dolar
da elektrik üretim santrallerinden
beklediklerini sözlerine ekledi.
Kangal Termik Santrali’nde Konya Şeker yüzde 51, Konya Şeker
Grubu'nun çatı şirketi konumundaki Anadolu Birlik Holding bünyesinde yer alan Çobanyıldızı Elektrik
Üretim A.Ş. firması yüzde 49 paya
sahip oldu.
Törende bir değerlendirmede bulunan Pankobirlik Genel Başkanı
Recep Konuk ise “Konya Şeker bir
üretici kuruluşu. Bizim hissedarlarımız pancar üreticileri kooperatifleri. Büyük hissedar Konya Kooperatifi nezdinde 56.000 olmak
üzere yaklaşık 900 bin çiftçi Konya
Şeker’in hissedarı. Kangal Termik
Santrali özelleştirmesini diğer özelleştirmelerden farklılaştıran da zaten budur. Belki de bu özelleştirme,
bu yönüyle ülkemiz özelleştirme
tarihinin en geniş tabanlı özelleştirmesidir” dedi. Konuk sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Türkiye’de termik santral işletmeciliği konusunda daha doğrusu
elektrik üretimi konusunda kurumsal tecrübeye sahip iki tane kurum
vardır. Biri termik santralleri bugüne kadar kuran Enerji Bakanlığı, diğeri Şeker Fabrikalarıdır. Türkiye’de
kurulan her şeker fabrikası kendi
tüketeceği enerjiyi üretecek şekilde
projelendirilmiştir. Otoprodüktör
lisansına sahip olan şeker fabrikaları kampanya dönemlerinde ürettikleri elektriğin fazlasını da enterkonnekte sisteme vererek ülkemizin
elektrik enerjisi arzına katkı vermişlerdir. Bu anlamda pancar şekeri
sanayi elektrik üretiminde 87 yıllık,
Konya Şeker ise 59 yıllık bir tecrübeye, birikime sahiptir.
Kangal
özelleştirmesi
Konya
Şeker’in tek kalemde yaptığı en büyük yatırım. Kangal özelleştirmesinin diğer yatırımlarımızla bir farkı
daha var, biz ana faaliyet alanlarımızdaki yatırımlarımızı öz kaynaklarımızla yaparken bu yatırımda
yurt içi finans kaynaklarını değerlendirdik” dedi.
Türkiye’de bulunan kömüre dayalı
26 santral arasında Kangal’ın gücü
yüzde 3,7.
KOOPERATİF
Daha Bitmedi
»» Bu ülke, 91 yıl önce büyük bir Kurtuluş Savaşı ve
Bağımsızlık Mücadelesi verdi. Sonunda, 30 Ağustos’ta
Zafere ulaştı. Üzerinden 91 yıl geçti ama mücadele daha
bitmedi.
Türkiye’de kömüre dayalı 26 santral bulunuyor ve bu santrallerin
toplam kurulu gücü 12.395 MW.
Kangal Termik Santralı, bu gücün
yüzde 3,7'sini oluşturuyor. Santralin 457 MW’lık toplam kurulu gücü,
Elektrik Üretim Anonim Şirketi'nin
(EÜAŞ) toplam kurulu gücünün
yüzde 1,9’unu ve Türkiye’nin kurulu gücünün ise yüzde 0,75’ini oluşturuyor. Kangal Termik Santrali
üretim açısından ise Türkiye’nin
2012 yılı üretiminin (239.101 GWh)
yüzde 1,1 ini gerçekleştirdi.
Santralin son yıldaki ortalama yıllık
brüt üretim değeri 2,43 TWh
olarak gerçekleşti. Konya
Şeker, santrali devraldıktan
sonra yapacağı rehabilitasyon
yatırımları ile doğru ve verimli işletme prensiplerine bağlı
olarak yıllık üretimi yüzde 25
oranında arttırmayı planlıyor.
Kangal Termik Santralı toplam 8 bin 45 hektar alana sahip tek ruhsatta kullanılabilir
toplam 91 milyon 717 bin 598
ton kömüre sahip. Kömürün ortalama kalorisi 1100-1300 kCal/kg;
santralin günlük kömür ihtiyacı ise
21 bin ton olduğu kaydediliyor.
Türkiye linyit üretiminin
yaklaşık yüzde 8’ini Kangal
gerçekleştirecek
2011 yılında Türkiye'de toplam 70
milyon ton linyit üretimi gerçekleşiyor. Kangal Termik Santrali’nde
yılda yaklaşık 5,5-6 milyon ton linyit kullanılacağı düşünüldüğünde
Türkiye linyit üretiminin yaklaşık
yüzde 8’ini gerçekleştirileceği öngörülüyor.
Konya Şeker, geleceğin
iki stratejik sektöründe;
gıda ve enerjide büyümeyi
hedefliyor
Geliştirdiği entegre yatırım modeliyle sıra dışı işlere imza atan ve
tarım sektörünün vizyonunu değiştiren, tarımsal üretim kooperatifçiliğine yeni bir bakış açısı getirerek,
şekerden dev bir dünya kuran Konya Şeker, ülkemizin son yıllarda en
hızlı büyüyen, faaliyet alanını en
hızlı geliştiren şirketlerinden biri
olarak öne çıkıyor. 2000’li yılların başında sadece pancar şekeri
üreten ve büyük hissedarı Konya
Kooperatifi olmak üzere 15 pancar
ekicileri kooperatifinin iştiraki olan
Konya Şeker, son yıllarda yaptığı
çok sayıda yatırımla faaliyet alanını çikolata ve şekerli mamullerden
donuk ürünlere, tohumculuktan
ham yağa, yemden hayvancılığa,
plastik sanayinden enerjiye kadar
uzanan geniş bir yelpazeye taşıdı.
Konya Şeker, geleceğin iki stratejik
sektöründe; gıda ve enerjide büyümeyi hedefliyor.
Hala bu topraklar üzerindeki emellerine ulaşmayı planlayanlar var. Hasta
adam durumuna düştüğümüz an doğal süreç yine başlayacak. Yüzyıllar
boyunca süregelen emperyalist zihniyete sahip ulusların vazgeçilemez
bir alışkanlığı bu. Kıtaların birleştiği
yerde, değerli madenlerin, bereketli
toprakların ve özellikle su kaynaklarının iştah kabarttığı bu coğrafyada,
bu planlar hiçbir zaman bitmeyecek.
Biz kuvvetli olduğumuz ve oyunu
çağın gerektirdiği imkanları kullanarak oynadığımız sürece mevcudiyetimizi sürdüreceğiz.
Bunun için gerektiğinde elimizdeki
kozları iyi kullanarak çevremizdeki
“güçlüler ittifakına” hatta zenginler
kulübüne katılacağız. İşte, Avrupa
Birliği bu platformlardan biri; belki
de mücadelemizi sürdürmek açısından en önemlisi.
Peki daha kapısından bile
giremediğiz bu kulüpten
nasıl faydalanacağız?
Tarih boyunca birbiri ile can düşmanı olan Avrupalı bunu nasıl başarmış
ise; biz de öyle yapacağız. İki kuşak
önce dedesini öldüren can düşmanı bir Alman’a karşı Fransız, ya da
İngiliz’e karşı İtalyan nasıl davranıyor ise; biz de öyle davranacağız.
Son 300 yıldır Avrupa ülkeleri, bir
yandan Dünyayı sömürmeye, bir
yandan da birbirlerini yok etmeye
çalıştılar. Son iki büyük Dünya Savaşından sonra tükenme noktasına
geldiklerinde, artık Dünya’nın yeni
hâkimleri vardı. İşte o zaman hem
birbirlerini kontrol altında tutmak
ve özellikle de Almanya’yı dizginleyebilmek için, hem de tekrar güç
kazanmak için bir araya gelmeyi akıl
edebildiler. Önceleri topluluk olarak
başlayan bu birliktelik, bugün Avrupa Birliği adı altında büyük oluşum
haline geldi. Menfaat ilişkileri sürdüğü sürece Birlik ayakta kalmaya
devam edecek. Burada işin sırrı;
menfaat çatışması içinde güçler dengesinin kurulabilmesi.
Ülkemiz için muasır medeniyet olarak hedef aldığımız Avrupa Birliği,
Dünyadaki diğer emsallerine göre
hala daha önde. Bu nedenle AB şimdilik bizim için doğru bir yaklaşım.
İşte burada dikkat etmemiz gereken
bir durum var. Menfaat çatışmalarına
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
karşı, ülke çıkarlarını Avrupalıların
yaptığı gibi en iyi şekilde koruyabilmek. Yani sahip olduğumuz değerlerimizi güce çevirip kullanabilmek.
Bunu devletten önce birey olarak
bizler başarmalıyız. Bu ülkenin vatandaşları olarak çalıştığımız sektörde birlik ve beraberlik ile sağlamalıyız. Ancak bu şekilde oluşturulacak
güç ile kulübün nimetlerinden faydalanabiliriz. İçinde bulunduğumuz
sektörde sahip olduğumuz değerleri
güce çevirmenin en iyi yolu kooperatiflerdir.
Özellikle tek başına zayıf
kalan ve desteğe ihtiyaç
duyan tarım sektöründe
kooperatifler, Avrupa’da ve
gelişmiş bütün ülkelerde,
en önemli güç kaynağı
olmuşlardır. Bizler de bu
mekanizmayı kullanarak
AB’deki emsallerimiz ile
rekabet edebilir ve birlikte
iş yapabiliriz.
İşte o zaman kulübe katılmanın anlamı hem bizim için hem de AB tarafı için değer kazanır.
Tarih açısından 91 yıl kısa sayılır. Bu
açıdan, bütün dünya devlerine karşı
kazanılan bu yeni başarının sürdürülebilmesi için mücadeleye devam
etmek gerekli. Bu zaferin arkasında,
birlik içinde beraberliği oluşturabilme başarımız yatmaktadır. Kooperatifler içinde bulunduğumuz sektörün
en önemli birlik oluşturma mekanizmasıdır. Sahip olduğumuz değerleri en iyi şekilde kullanabilmemiz umuduyla 30 Ağustos
Zafer Bayramınızı kutlarım.
Köy-Koop Burdur Birliği
30 AGUSTOS
ZAFER BAYRAMI KUTLU OLSUN
Köy-Koop Haber Eylül 2013
TARIM
Tarımda İnovasyon
»» Dünya nüfusundaki hızlı artış, iklimsel
değişikler ve gıdanın adil bir şekilde dağılımının
gerçekleştirilememesi gibi nedenler gıda güvenliğini
ciddi anlamda tehdit
etmektedirler.
Bu tehditler, ülkemizde ve özellikle
gelişmiş ülkelerde sürdürülebilir
büyümenin gerçekleştirilebilmesi için, tarımda ileri teknolojilerin
kullanımını ve bilişim teknolojisindeki gelişmeleri zorunlu kılmıştır.
Bilişim teknolojisindeki gelişmelerin yaptığı değişimler tarımsal
üretimde ürün, uygulanan metot,
hizmet ve pazarlama alanlarında
inovasyon (yeni fikirler) ve inovasyon sistemi kavramlarını gündeme getirmiştir. İnovasyon, keşif ve
icat kelimeleri ile karıştırılmamalıdır. Keşif daha önce bilinmeyen
ve tanımlanmamış şeyleri ifade
ederken, icat keşfin işe yarar hale
gelmesi için ilerleme kaydetmesi
demektir. İnovasyon ise keşfin açığa çıkardığı, icadın yarattığı fikri
geliştirerek müşterilerin satın almak isteyebileceği ve ticari değer
taşıyan bir ürüne dönüştürmedir.
İnovasyon içerisinde orjinallik,
farklılık, değişiklik ve yenilik barındıran yaratıcı bir fikirden kaynaklanmaktadır.
İnovasyon ile ilgili dünyada yapılmış değişik tanımlar mevcuttur.
Örneğin, MasterCard CEO’su ve
başkanı Ajay Banga inovasyonu ‘‘doğasında ölçeklendirebilirlik olan fikir’’ olarak tanımlıyor
ve eğer ölçeklendiremiyorsanız,
bu gerçek anlamda bir inovasyon
olamaz’’ diye tanımlamıştır. Ford
Motor Company yönetim kurulu başkanı Bill Ford, inovasyonu
‘‘İnsanların hayatını eskisinden
daha iyi duruma getiren ürünleri
ve süreçleri ’’ kapsayan bir terim
olarak ifade etmiştir (Stevenson
ve Kaafarani, 2011). İnovasyonda
başarılı olmanın sırrı, inovasyonu
gerçekleştiren kuruluşun ve bu kuruluşun ortaya koyduğu ürüne talip olan müşterilerin karşılıklı birbirlerini desteklemeleri şeklinde
ifade edilebilecek takım ruhundan
kaynaklanmaktadır. İnovasyon genellikle dört aşamalı bir süreçten
oluşmaktadır :
1.Problemin / Konunun Tanımlanması
2. Yaratıcı Fikirlerin ve Çözümlerin
Oluşturulması,
3.Fikirlerin Değerlendirilmesi ve
Seçilmesi,
4.Projelendirme ve Uygulamaya
Geçirme
İnovasyon sistemi kavramı ise
çeşitli kuruluşların, sivil toplum
örgütlerinin ve kişilerin yeni bir
ürün, yeni bir hizmet ve yeni bir
süreç geliştirmek için performanslarını etkileyecek olan kuruluşlar
ve mevcut politikaların tümüyle temas halinde olan ağ yapıya verilen
isimdir (www.platinonline.com).
Avrupa Birliğinde inovasyon odaklı çalışmalar, Avrupa Komisyonu
tarafından hammaddeler ve Tarımsal Sürdürülebilirlik-Verimlilik
konularında iki yeni Avrupa İnovasyon Ortaklığı ile başlatılmıştır.
Avrupa’daki tarım arazilerinde
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
toprak kalitesinin düşmesi ve verimlilik düzeyindeki düşüşler gibi
nedenlerden dolayı kurulan “Tarımsal Sürdürülebilirlik - Verimlilik Avrupa İnovasyon Ortaklığı”
nın amacı; AB'de tarım, biyo-ekonomi, bilim ve diğer paydaşlar
arasında ulusal ve bölgesel düzeyde bir çalışma platformunun
sağlanmasıdır. Avrupa İnovasyon
Ortaklıkları,
araştırma-geliştirme-inovasyon zincirinde yeni bir
yaklaşımla kamu ve özel sektör
paydaşlarını bir araya getirerek
inovasyonu hızlandırmayı amaçlamaktadır. Avrupa İnovasyon Ortaklıklarının her biri, ilgili alandan
sorumlu Avrupa Komisyonu Üyesi
başkanlığında bir Yürütme Kurulu
tarafından yönetilmektedir. Ayrıca
üye ülkelerin bakanları, parlamento üyeleri, sektör liderleri, araştırmacıları, sivil toplum örgütleri ve
diğer önemli paydaşların temsilcileri de yer almaktadırlar.
Ülkemiz dünyanın en hızlı büyüyen
ekonomilerinden birisi olup, tarım
sektörümüz dünyada 7. Avrupa'da
1. sırada olan önemli bir stratejik iş
koludur. Bu önemli potansiyelimizin, ileri tarım teknolojilerini içeren
inovasyon çalışmalarının yaygınlaştırılmasına yönelik desteklemeler, teşvikler, finansal, hukuksal ve
kurumsal altyapılarının oluşturularak desteklenmesi gerekmektedir.
Türkiye’de son yıllarda tarımsal
inovasyon ve uygulamaları hakkında daha fazla AR-GE ve yayım çalışmalarına ihtiyaç vardır. İletişim
teknolojilerinin çok yaygın olarak
kullanıldığı günümüzde televizyon,
internet ve cep telefonu vasıtasıyla çiftçilere teknoloji kullanımının
faydaları açıklanmalı ve kurulacak
yerel merkezler ile inovasyonun benimsenmesi yönünde eğitimler verilmelidir (Özertan,2013).
Ülkemizde mevcut olan tarımsal
örgütlerimiz aracılığı ile çiftçilerimizin, özellikle gelişmiş ülkelerde
sürekli gelişim ve değişim gösteren
tarımsal inovasyon ile ilgili gelişmeleri takip etmeleri, bilgi edinmeleri ve inovasyon sistemlerine
yatırım yapmaları, tarımsal üretimde verimlilik ile rekabet gücünün arttırılmasını ve sürdürülebilirliğin devam ettirilmesini önemli
derecede etkileyecektir.
KAYNAKLAR
Özertan, G. (2013). Türkiye Tarım Sektöründe Yapısal Dönüşüm ve Teknoloji Kullanımının Rolü.Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü.İstanbul s:68-69
Stevenson, J. ve Kaafarani,B.( 2011). “
Keşif, İcat ve İnovasyon’’. Sürüden Ayrılmak. Kitap s:36-38. www.gidahatti.com
www.platinonline.com
15
Silajla İlgili Bilinmesi Gerekenler
»» Uygun koşul ve yöntemlerle hemen her bitkisel materyal ve yan ürünün silajının
yapılması mümkündür. Dünyada yaygın olarak kullanılan silaj bitkileri; mısır,
yonca, sorgum ve silajlık çim çeşitleridir. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’de 3.5
milyon dekar alandan yaklaşık 15 milyon ton silajlık mısır elde edilmiştir.
Silaj yeşil ot saklama yöntemlerinden
biridir. Gevişgetirenlere yedirilen
kaba yemler içinde gerek besin
maddesi içeriği gerekse lezzeti sebebiyle önemli bir bölümü kapsar.
Ancak doğru bir şekilde yapılmayan, saklanmayan ve bozulan-küflenen silaj maalesef hayvanlarda
zehirlenmelere, verim kaybına,
üreme problemlerine hatta gebe
hayvanlarda yavru atmalara dahi
sebep olabilir. Bu nedenle silajın
doğru yer, doğru zaman ve doğru
bitki çeşidi ile yapılmasının yanısıra saklanması ve bozulmadan
korunması da oldukça büyük önem
taşımaktadır.
Silaj; suca zengin yeşil yem bitkilerinin, parçalanarak havasız ortamda
laktik asit (süt asiti) bakterileri tarafından fermantasyona uğratılmaları
sonucu oluşur. Birçok bölgede hayvan turşusu ya da yemlik turşu olarak da adlandırılır. Doğru yapılan
silaj, birim alandan en yüksek sindirilebilir besin maddesi sağlayan,
lezzetli, uzun süre saklanabilen, kış
mevsiminde taze ve sulu yem olarak
yedirilen kaliteli bir kaba yem kaynağıdır.
Silaj yapımına başlamadan önce,
silajı yapılacak bitkisel materyalin seçimi, uygun dönemde hasat
edilmesi ve silolamaya hazır hale
getirilmesi gereklidir. Ayrıca silajın yapılacağı yerin seçimi, silajın
doldurulması, kapatılması, fermentasyon süresince bekletilmesi
ve boşaltılması da tekniğine uygun
olarak yapılmalıdır.
Silaj yapımında temel amaç, besin
maddesince zengin dönemde biçilen yeşil otun silaj yapımından sonra saklanması esnasında minimum
besin maddesi kaybıyla hayvana
yedirilmesidir. Silolama işleminin
uygun ve her aşamasının kontrollü
bir şekilde yapıldığından emin olunmalıdır. Böylece, minimum besin
maddesi kaybı ile işlem tamamlanmış olacaktır.
Silolama işlemi sırası ile, bitki için
en uygun zamanda biçilmesi (örneğin; mısır için süt olum devresi ile
hamur olum devresi arası), soldurma (laktik asit fermantasyonu için
bitki kuru madde içeriğinin artırılması amacıyla önerilir), parçalama,
materyalin silo yerine taşınması,
sıkıştırma (hiç hava kalmayacak
şekilde), kapatma şeklinde özetlenebilir. Silaja katkı maddesi ilavesi
yapılacaksa parçalama aşamasında
yapılması en uygundur.
Silaj kapatıldıktan
sonra meydana gelen
biyokimyasal ve
mikrobiyal olaylar 4 temel
aşamada özetlenebilir:
a. Aerobik aşama (Oksijenli aşama): Bitkisel materyalin içinde çok
iyi sıkıştırılsa dahi azda olsa bir
miktar oksijen hala bulunmaktadır.
pH silaj oluşumu için hala yüksektir (6 - 6.5). Bu aşamada bitki solunumu, protein yıkımı, enterobakteri, maya ve mantarlar gibi oksijen
kullanan mikroorganizmaların aktivitesi devam etmektedir.
b. Fermentasyon aşaması: Ortamda bulunan oksijenin azalması
ile laktik asit bakterilerin çoğalması başlar, laktik asit ve diğer orga-
Dr. Neşe Nuray TOPRAK
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Zootekni Bölümü
nik asitler birikmeye başlar böylece
pH 5’in altına düşer.
c. Depolama aşaması: Silaj hala
açılmamıştır, hava (oksijen) girişi
sözkonusu değildir, çok fazla değişiklik olmaz. En uygun pH 3.5 - 4
arasındadır.
d. Boşaltma (açılma) aşaması:
Bu aşamada silaj yeniden oksijenle
buluşur ve çoğunlukla küf ve mantarlardan oluşan aerobik mikroorganizmalar silajın bozulmasına
neden olabilir. Bu sebeple bu aşamanın gün içinde çok sık tekrarlanmamasına ve mümkün olan en kısa
sürede silajın yeniden kapatılmasına özen gösterilmelidir.
Ne kadar az oksijen o
kadar kaliteli, güvenilir ve
sağlıklı silaj…
Silajı yapılacak yem bitkisinin yapısı kaliteyi etkileyen en önemli
özelliktir. İyi bir silaj için bitkinin
kuru madde içeriği ve suda çözünebilir karbonhidrat miktarının
yeterli, tamponlama kapasitesinin
ise düşük olması istenir. Tamponlama kapasitesi, bitkinin silaj olum
aşamasındaki pH düşüşüne karşı
gösterdiği dirençtir. Protein ve mineral içeriği yüksek yemlerin tamponlama kapasitesi yüksektir. Bu
nedenledir ki baklagil yem bitkilerinin silolanması daha güçtür.
Silajı yapılacak bitkiyi tanımak
kaliteli silaj elde etmek açısından
oldukça önemlidir. Bitkinin uygun
dönemde hasadı yapıldıktan sonra
bazı bitkiler için soldurma önerilir.
Burada amaç silolanacak materyalin kuru madde miktarının (optimum % 30) artırılmasıdır. Soldurma işlemi güneş altında mümkün
olan en kısa sürede gerçekleştirilmelidir. Bitki olabildiğince geniş
bir alana ince bir satıh halinde
yayılmalıdır. Soldurma esnasında
baklagil yem bitkilerine ayrı bir
önem göstermek gerekebilir zira
bu bitkilerin sapları hızlı kuruduğundan ince ve kırılgan olan yaprakları taşıma aşamasında kayba
uğrayabilir bu da besin maddesi
kaybı anlamına gelmektedir. Silajlık mısır, soldurma işlemi yapılmadan doğrudan silolanabilir bunun
nedeni hem soldurma için fazla
kalın saplara sahip olması hem de
kuru madde içeriğinin silolama
için yeterli olmasıdır.
Bitki parçalama boyutunun genellikle 1-2 cm aralığında olması
tavsiye edilir. Daha kısa parça boyutlarının silajın sıkıştırılmasını
kolaylaştırdığı ancak hayvanlarda
rumen fonksiyonu üzerine olumsuz etki ettiği bildirilmektedir. Parçalama işlemi bittikten sonra katkı
maddesi ilavesi, siloya doldurma
(taban toprak ise, yemler doldurulmadan önce tabana sap saman gibi
maddeler serilerek silajın toprakla
karışması önlenmeli) sıkıştırma
(yığın haline getirilmeden her katın ayrı ayrı sıkıştırılmasına özen
gösterilmeli) ve kapatma işlemleri
gerçekleştirilir.
Parçalamadan sonra doldurma
aşamasında katkı maddeleri ilavesi
silajın kalite ve daha uzun süre bozulmadan saklanması bakımından
önem taşımaktadır. Çoğunlukla
kullanılan bu katkı maddeleri:
• Tuz
• Melas, tahıl kırması, şeker gibi
karbonhidrat kaynakları
• İnokulantlar (bakteri kültürleri fermentasyonu teşvik eder, silajı
korur)
• Enzimler
• Üre (silajı azotça zenginleştirir)
• Sebze ve meyve posaları
• Absorbanlar (su içeriği yüksek
materyalin kuru madde miktarını
artırmak amacıyla kullanılır)
Kapatılan silajın olgunlaşma süresi 1.5-2 ay arasında değişmektedir.
Açılmayan-oksijenle buluşmayan
silaj uzun süre bozulmadan saklanabilir.
Türkiye’de son yıllarda Kültür ırkı
ve Kültür melezi hayvanların sayısında (yaklaşık 11.5 milyon baş)
görülen artış uzun yıllardır yaşanmakta olan kaba yem sıkıntısını
daha da çok artıracak gibi görünmektedir. Bu hayvanlar arasında
5.5 milyon baş sağmal olduğu düşünülürse silajın önemi daha da
çok ortaya çıkmaktadır. Zira hayvanların kaba yem ihtiyaçlarının
sadece kuru ot ve samanla (!) karşılanması mümkün değildir. Bu sebeple, silajlık yem bitkileri üretiminin artırılması, silaja verilen devlet
desteğinin artarak devam etmesi,
yetiştiricilerimizin silaj yapımı ve
kullanımı konusunda bilgilendirilmesi büyük önem taşımaktadır.
16
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
Dünyadan Kooperatif
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Dünyadan kooperatif hikâyeleri anlattığımız bu sayıdaki köşemizde
sizlere bu sefer Avrupa’dan, tarımı
bize benzeyen İtalya’dan bir hikâyeyi
paylaşacağız. Bu hikâyede anlatılan
kooperatif, Avrupa Birliği’nde tarımsal piyasalarda kooperatiflerin
ne kadar etkili olduğunu göstermesi açısından gerçekten anlamlı bir
örnek. Birlik olmanın verdiği gücün
önemini bir kez daha hatırladığımız
şu günlerde 30 Ağustos Zafer Bayramınızı kutlarız.
Entegre Gıda ve Tarım
Kooperatifi (Şirketi)
CLAI, 1962 yılından beri dondurulmuş ve taze et sektöründe faaliyet
gösteren tarım işçilerinin ve yetiştiricilerin oluşturduğu bir kooperatiftir. Özellikle bir kooperatif olarak,
gıda zincirinde tam denetim yaptığını garanti etmektedir.
Bu kooperatif, günümüzde
230 üye ve 400 çalışana
sahiptir. İtalya’da salam
pazarında 3.sırada yer
almaktadır.
Tüm ürünlerini mükemmel kalitede
ve İtalyan mutfak geleneğine göre
yapmaktadır. CLAI, 1962’de kurulduğu günden bu yana genişlemeye
devam etmiş ve şu anda İtalya’da
önde gelen entegre gıda ve tarım
üreticileri arasında önemli konuma
gelmiştir.
CLAI’nin hikâyesi, çiftlikleri ve ürünleri için daha çok yeni iş geliştirme
fırsatları yakalamak amacıyla bir
grup yetiştiricinin ve çiftçinin bir araya gelerek kuruluşu 1960’lardan daha
önceki dönemlere kadar uzanan güçlü bir bağa dayanır. Kooperatif yeni
üyeler ekleyerek, kendi yetiştirme
çiftliklerini yöneterek ve üyelik tabanını İtalya’nın ünlü Po Vadisindeki
çiftçileri de kapsayacak şekilde genişleterek yıllar içinde büyümüştür.
CLAI gücünü, tek sertifikalı gıda zinciri içerisindeki sığır ve domuz eti işleme ile hayvancılıktan almaktadır.
CLAI’nın faaliyetleri, bitkisel üretim
yapmak, kendi yetiştirme çiftliklerini,
kesimhanelerini ve salam fabrikalarını yönetmektir. Sığır ve domuz etinin
çoğu Po Vadisinde yaşayan ve koope-
ratife üye olan çiftçilerden ve kendi
çiftliklerinden temin etmektedir.
Tüm şarküterilerinde, salamda özellikle tat ve güvenilirlikte en üst kaliteyi garanti etmek için uzman salam
yapıcıları ve taze İtalyan etinden en
iyi işleme teknolojisi ile üretilmek-
tedirler. CLAI’nın ürün yelpazesi
İtalya’nın geleneksel mükemmel
klasiklerini içermektedir.
Kooperatifin üretim tesisi ISO
9001:2008 ve ISO 14001:2004 standartlarına yönelik olarak Kalite ve
Çevre Yönetim Sistemi Sertifikasına
sahiptir. Ayrıca BRC (Gıda Güvenliği
için Global Standart) ve IFS (Uluslararası Gıda Standardı)’ye uygun
uluslararası standartlarda sertifikaları vardır.
CLAI, güncel ticaret ve modern dağıtım sistemlerinin her ikisine odaklı bir satış ağına sahiptir. Kooperatif aynı zamanda ürünlerin geldiği
bölgelerin etrafındaki yerlerde the
“Macellerie del Contadino” – “The
Farmer Butcher” adları ile meşhur
olmuş 7 tane dükkân işletmektedir:
Çevre sorumluluğu her zaman
CLAI’nın faaliyetlerinde önemli bir
rol oynamaktadır. Bu nedenle güneş
paneli güneş enerjisini temiz enerjiye,
enerji üreten biyogaz tesisine ve işleme tesislerinin yan ürünlerinden elde
edilen atıkları ısıya dönüştürmek için
kurulmuş tesise sahiptir. Tabii bu da
bilinçli tüketici tarafından tercih edilmelerine neden olmaktadır.
2. ULUSAL BAĞCILIK
ve ŞARAPÇILIK
SEMPOZYUMU
31 Ekim, 1-2 KASIM 2013
DENİZLİ
Kırsal Kalkınma ve Köy Enstitüleri
Eğer yaşınız ileri ise yaşadığınız zaman dilimi içinde geçmişi ve bugünü çok iyi tahlil edebilirsiniz. Çünkü olanları gözlerinizle görür, yaşar
ve hissedersiniz. Eğer genç iseniz
geçmişi belgelere ve canlı şahitlerine göre değerlendirebilirsiniz.
Sonuçta her ikisi de bizlere günümüzü geçmişe göre değerlendirme
ve geleceğe yönelik politika geliştirmemize imkân verir. Doğruyu ve
yanlışı karşılaştırır ve geleceğe ışık
tutmaya çalışırız.
Hepimizin hayatında ilkokuldan
itibaren yaşadığımız eğitim süreci
önemli yer tutar. Hayatın kapılarını ilk olarak okula başladığımız
an açarız. Evimizin çatısı altından
çıkıp yeni insanlar tanır, uzun hayat yolculuğunun ilk adımlarını
atmaya başlarız. Ailemizden sonra
ilk öğretici sözleri ilkokul öğretmenimizden duyarız. O bize okumayı,
yazmayı ve hayatın ilk bilgilerini
öğretir. Ailemizden sonra topluma
hayırlı bir birey olmanın ilk derslerini ondan alırız.
İlköğretim sağlam bir toplumsal
geleceğin temellerinin ilk atıldığı
yerdir. Topluma şekil verilen ve geleceğinin yönlendirildiği dönemdir.
Bu nedenle ilköğretim bir ülkenin
geleceğini hazırlayan en önemli
eğitim alanıdır. Temel eğitimi sağlam olmayan toplumlarda sorunlar
asla bitmez. Geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde sorunların
temelinde işte bu eğitim eksikliği
yatmaktadır.
Bu nedenle ilköğrenimi bir birey
olarak çok önemserim. İlköğrenimin bir insan yaratmak olduğunu
düşünürüm. Bugün ülkemizde tüm
sorunların kaynağında da bu dönemdeki eğitim hatalarımızın olduğuna inanırım. Köy enstitülerinin
ülkemiz için kaçırılmış bir fırsat
olduğunu her zaman dile getiririm.
Ne zaman Köy enstitülerinin kuruluş günü olan 17 Nisan gelse kırsal
kalkınmanın önemine inanan bir
birey olarak hüzünlenirim. Çünkü
ayni amblemlerinde olduğu gibi
köy enstitüleri köyden doğan bir
yıldızdı. Kuruldukları yerlerde çevrelerinde hep farklar yarattılar.
Hem de o köydeki insanlarla,
O toprakların çocuklarıyla.
Onlara kendi güçleri ile ayağa kalkmayı ve kalkınmanın alfabesini öğreterek.
Onlarında kendi bilgi, görgü ve deneyimlerini köylerine taşımasını
hedefleyerek.
17 Nisan 1940 tarihi Köy Enstitüleri
kuruluş tarihidir. Gerçi o yılları yaşamadım. Ama o yıllarda yetişmiş
insanları tanıdım, öğrencisi olma
şerefine eriştim. Amcam Akif Örnek Akpınar Köy Enstitüsü mezunu idi. İlkokul öğretmenim Ahmet
Filiz bir köy enstitüsü mezunuydu.
Aile dostumuz eğitimci Sabri Erdoğan bu okuldan mezun idi. O yılları
canlı tanıkları ile yaşadım. Onların
ne tür kişilikler olduğunu, neler
yaptıklarını ve yapabildiklerini gördüm. Onların hikâyelerini birinci
ağızdan dinledim. Geçmiş ile ilgili heyecanlarını paylaştım. Benim
için onların döneminde yaşamak,
tarihe tanıklık eden bu insanları tanımak büyük bir şans idi.
Şöyle bir düşünün ülkemiz istiklal
savaşı sonrasında Atatürk’ün önderliğinde kalkınma seferberliğine girmişti. Kalkınmanın köyden
başlatılmasının önemi görülmüştü.
Köylerimizin büyük bir kısmında
yol, su, elektrik, sağlık ocağı, okul
yoktu. Köylerin büyük bir çoğunluğu bilimden uzaktı, okuma yazma
bilmiyordu.O yıllarda nüfusun yak-
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
laşık % 80'i köye ve tarıma dayalı
yaşıyordu. Köylerde vasıflı insan
gücü yoktu. Başta tarımsal üretim
olmak üzere yaşam için gerekli
mesleklerde bilgi ve deneyim düşüktü.
Köylerde tarım, hayvancılık, inşaatçılık, demircilik konularını bilen
insan gücüne ve sağlıklı konut yapımına ve sağlıklı yaşamın geliştirilmesi için alt yapının güçlendirilmesine ihtiyaç vardı. Bu amaçla
köydeki insanların eğitilmesi ve
köylerine hizmet etmeleri gerekiyordu.
Köy Enstitülerinin çoğu ilk dört yılda kuruldu, sayıları zamanla 21'e
çıktı. Köy enstitüleri öğrencileri ilk
yıllarda eğitim öğretim süreci içinde önce kendi okullarını, atölyelerini, iş yerlerini kendileri yaptılar.
Tarımsal üretim yaparak günlük
gıdalarını kendileri temin ettiler.
Yurtlarında yiyecek, içecek, temizlik temini işlerini kendileri yaptılar.
Çağdaş ve demokratik iş eğitimi,
yaratıcı üretim ve verimlilik eğitimi
aldılar. Eğitim öğretim, uygulama
ve iş süreçlerinde çevreye görelik,
doğa uygunluk, kendi kendini yönetme, kendi kendine çalışma ilkelerine yönelik metotlarla eğitildiler.
Köy Enstitüleri eğitim öğretim çalışmalarına kalite getirdiler. Bunu
14 yıl başarı ile devam ettirdiler.
Ne yazık ki, 1953 yılında 5.
Milli Eğitim Şurası'nın köy
Öğretmen Okulları ile Köy
Enstitülerini birleştirme
kararları doğrultusunda
1954 yılında bir yasa ile
Köy Enstitülerinin şekli
ve yapısı değiştirilerek
bir bakıma kapatıldı.
Bu sürece kadar 17 341
öğretmen, 8 675 Eğitmen,
1 248 sağlık memuru
olmak üzere toplam 27 264
kaliteli eleman yetiştirildi.
Kırsal alanın vasıflı insan
gücü ihtiyaçları karşılandı.
Kapanışa kadar geçen sürede gelişmiş ülkelerde şehir nüfusu % 70'ı
aşarken, ülkemizde köy nüfusu %
75 civarlarında idi. Toplam nüfus
21 milyon, şehir nüfusu 6 milyon
civarına varmıştı. İkinci dünya savaşının en zor günleri yaşanmıştı.
Dünya yeni bir bloklaşma sürecine
girmişti. Türkiye'de de bu süreçten
payını almıştı.
Köy enstitülerinin hizmet verdikleri sürede kırsal alanda yaratıkları
başarıları bazı çevreleri rahatsız etmeye başlamıştı. Daha bilgili daha
üretici, haklarını daha iyi bilen üreticilerin çoğalması ve bunlarında
örgütlenmeleri siyasi ve ekonomik
güç çevrelerinin alandaki dengelerini bozmaya başlamıştı. Köyünde eğitim düzeyi yüksek bilgili ve
hünerli bireylerin ortaya çıkması,
köylerde tiyatroya varana kadar etkinliklerin artması kırsaldan rant
sağlayan çevreleri rahatsız etti. O
yıllardaki siyasi yaklaşımın da baskısı ile köy enstitüleri kapatıldı.
1954 yılından 2011 yılına kadar
geçen 57 yıl sonrada Köy Enstitülerinin başarılarını unutmadık. Neden? Neydi bu eğitim kuruluşlarını
farklı kılan? Madem bu kuruluşlar
o kadar kötüydü de neden unutulmadı?
Bu okullar faaliyetlerine devam etseydi, Her konuda kırsalda vasıflı
insan gücü artsaydı. Üretim ve yaşam kalitesi artsaydı ve bu insanlar
şehre göçtüklerinde de şehre katkıda bulunsalardı. Kötü mü olurdu!
Bence bu okulların kapatılmasına
neden olanlar acaba bugün gelinen
nokta için ne diyeceklerdir? Köylerdeki eğitim durumunu ve elde
edilen sonuçları, şehirlerde başta
gecekondu bölgeleri olmak üzere
yaşanan eğitim sorunları şöyle bir
değerlendirmelidirler.
Eğitimin
hala neden bu halde olduğunu ve
her geçen gün kötüye gittiğinin
hesabını vicdanlarında vermelidirler. Bırakın köyleri artık şehirlerde
köyleşmiş ve modern şehircilikten
ve eğitimden uzak yerleşim alanları
haline gelmişlerdir.
Hazırlanan kırsal kalkınma planlarında hala eğitim sorunlarından
bahseder durumdayız. Okullarımızdaki eğitim düzeyi zayıf kalmış,
dershaneler eğitime hakim hale
gelmiş ve o dershaneler ki bazı kesimlerin elinde kazanç kapısı ve
sisteme müdahale aracı haline gelmiştir. Köylerimizde ise okulların
büyük bir kısmı harabeye dönmüştür. Şehirde ve köyde eğitim kalitesi
düşmüştür.
Üniversite imtihanlarında düşük
puan öğrencilerin sayısı oldukça
çoktur. Hele son yıllarda üniversite seçme sınavı bile şaibeli hale
gelmiştir. Artık eğitimde bile güven
bunalımı ortaya çıkmıştır.
Köy Enstitülerin
kapatılmasından 57 yıl
sonra bile hala kırsal
alanda geri kalmıştan,
yoksul ve fakirlikten,
eğitim eksikliğinden,
vasıfsız işgücü
nedeniyle işsizlikten,
çocuk ölümlerinden,
kadına karşı şiddetten,
töre cinayetlerinden
bahsediyoruz. Hala
nüfusumuzun %50’nin
kırsalda olduğunu
görmüyoruz. Şehirdeki köy
nüfusunu şehirleşmiş gibi
kabul ediyoruz.
Bu resim karşısında kendimizi hiç
aldatmayalım. Köy enstitülerinin
kapatılması yanlış olmuştur. Bunun bedelini toplumun tüm kesimleri ödemiştir ve ödemeye devam
etmektedir. Kırsal alanda görev yapan insanların büyük bir kısmı bu
alanda görev yapmak yerine şehir
merkezlerine gelmenin hesabını
yapmakta, kırsaldaki yaşama uyum
sağlayamamaktadırlar. Kırsal kalkınma yine kırsaldaki insan gücünün kalitesini artırmakla mümkündür. Kırsal kalkınmayı sağlayacak
kırsalın gücü olacaktır. Kırsaldaki
vasıflı insan gücünün artırılması
için yine köy enstitülerine ihtiyacımız vardır.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
17
Trakya’da Yerin Üstü Yerin Altından Daha Değerlidir
ÇEVRE
»» 1/100.000 ölçekli Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası Revizyon Çevre Düzeni Planı (Trakya Bölge Planında) yapılan değişiklik 05.06.2013
tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca onaylanmıştır. Bölge Planında yapılan değişikliğin aynısı 1/25.000 ölçekli Tekirdağ İl Çevre Düzeni
Planında da yapılmıştır.
Her iki plandaki değişiklikleri hukuksal ve kamusal açıdan incelemeden
önce geçmişe göz atmamız gerekmektedir: 2004 yılında Bakanlıkça
onaylanıp yürürlüğe giren, çevre
korumacı özelliğiyle sermaye ve iktidar çevrelerine güven vermeyen,
Trakya Üniversitesinin hazırladığı
bölge planı; ardı ardına yapılan değişikliklerle ana eksenine dokunulamayınca, 2009 yılında birçok kesimin haklı ve gerekçeli itirazlarına
rağmen siyasi iktidar kendi bölge
planını onaylamıştır.
Siyasi iktidarın Trakya Bölge Planına karşı Danıştay 6. Dairesinde iptal
davaları açılmış olup; bu davalarda,
Trakya Bölgesi’nin tamamını doğaya, hukuka aykırı planlayan, geleceğimize kasteden, yaşamsal karar
ve notlar içeren, 1/100.000 ölçekli
Trakya Alt Bölgesi Ergene Havzası
Revizyon Çevre Düzeni Planının 26
önemli maddesinin yürütülmesinin
durdurulmasına karar verilmiştir.
Danıştay’ca yürütmeyi durdurma
kararına esas alınan 217 sayfalık bilirkişi raporu Planın hukuka bütünüyle aykırı olduğunu açıkça ve ayrıntılı bilimsel açıklamalarla ortaya
koymuştur.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Anayasanın 125. Maddesi ve “Hukukun
Üstünlüğü” ilkesi gereği yürütmeyi
durdurma kararlarını uygulayan işlemler yapmak yerine gerek ana plana gerekse de Danıştay YD kararına
aykırı plan değişikliği yaparak hukuka ve kamu yararına aykırı işlem ve
karar tesis etmiştir. Zaten hukuka
aykırı olduğu Danıştay kararıyla
tescilli bir planda yine hukuka aykırı değişiklikler yapmak hukukun ve kamu yararının katlidir.
Ülkemizde sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkı doğrultusunda, doğal kaynakların korunmasının
sağlanması, çevrenin korunması; kirliliğin, çarpık kentleşme ve çarpık sanayileşmenin önlenmesi için koruma
ve gelişme politika ve stratejilerinin
belirlendiği içerik ve şekilde “Çevre
Düzeni Planlarının” hazırlanması gerekmektedir. Adına plan denilen her
belge “Çevre Düzeni Planı” olmaz.
Gerek 2009 Plan notlarında gerekse
2013 Plan değişikliğinde esas alınan Çevre Koruma değil NEYE MAL
OLURSA OLSUN KALKINMA ANLAYIŞI dır.
Planda ifade edilen Küresel
Ölçek ve Küresel Ekonomi
saptamalarıyla amaçlanan
Trakya’nın doğasını,
topraklarının tüm mevcut
değer ve doğal varlıklarını
talan edilip küresel sermaye
hareketlerine, “Enerji
Lobisi”ne açılmasıdır. Anayasanın 56. Maddesi ile sadece
bizlerin değil, gelecek nesillerin de
yaşama hakkı güvence altına alınmıştır. Bu çerçevede, insan ve canlı
yaşamının devamlılığı adına, sağ-
lıklı, adil ve sürdürülebilir çözümler
üretilebilmesi için; sağlıklı bir çevrede, yaşama hakkının bir insan hakkı
olarak ve kamusal bir anlayışla ele
alınması gerekmektedir.
Adı “Çevre Düzeni Planı” olan ancak
maalesef çevreyi koruma bir yana
bölge çevresinin geri döndürülemeyecek derecede bozulmasına sebebiyet verebilecek olan; 26 maddesinin
yürütülmesinin
durdurulmasına
Danıştay tarafından karar verilen
Trakya Bölge Çevre Düzeni Planında
bu haliyle değişiklikler yapılması ve
uygulanması, çevre ve insan sağlığı
üzerindeki zararın daha çok artmasına sebep olacaktır.
Plan değişikliği yapılırken, ilgili kurullardan sit alanlarının ve kültür
ve tabiat varlıklarının plan değişikliğinin öngördüğü yatırım, faaliyet
ve işletmelerden dolayı zarar görüp
görmeyeceğine dair görüş alınmadığı gibi devletin onayladığı uluslararası sözleşmelerin öngördüğü halkın
katılımı ilkesi de gözardı edilerek
halkın bilgilendirilmesi ve sürece
katılımı gerçekleştirilmemiştir.
Plan değişikliği ile
kurulmasına yasal zemin
hazırlanan Marmara
Ereğlisi, Şarköy, Malkara
ve yakın gelecekte gündeme
gelmesi muhtemel Kıyıköy
ve İğneada Termik
Santralleri, İğneada
Nükleer Santrali Halk
Sağlığı ve Doğa Açısından
Son Derece Tehlikeli
Faaliyetlerdir.
Gerek 2004 üniversite bölge planında gerekse 2009 bakanlık bölge
planında yer almayan termik santrallerin plan değişikliği ile hüküm
altına alınması bölge çevre düzeni
planının vizyonunu ve amacını esastan değişikliğe uğratan, planı çevre
korumacılıktan çıkaran bir işlemdir.
Termik santrallerin atmosfere saldığı SO2 ve NOx gazları asit yağmurlarının oluşumundan birinci derecede sorumludurlar. Hiçbir filtre
termik santrallerin NOx, CO, O3 gibi
atıklarını filtre etmez. Sonuç olarak;
termik santraller, sağlığı zedeleyen,
çevrenin sağlığı destekleyişini engelleyen, hastalık ve ölümlere yol açan
yapılardır.
Plan Değişikliği İle Sağlıksız
Bir Çevrenin Oluşturulması
Hedef ve İlkeleri Ortaya
Konmuştur.
Ana Planda yer almayan termik
santrallerin kurulmasına dair karar
ve notların üretilmesi ve değişikliğe
Av. Bülent KAÇAR
Edirne Barosu
[email protected]
konu edilmesi, amacın çevreyi ve
sağlığı korumak olmadığı; ekolojik
kararların plan değişikliğinde tamamen gözardı edildiğini, amacın
kamu yararı olmadığı yatırım ve işletme faaliyetlerinin, sermaye hareketlerinin halk sağlığından ve doğal
yaşamdan üstün tutulduğunu ortaya
koymuştur.
Nitekim Plan değişikliği işlemi ile
Malkara ve Şarköy’de kurulacak
olan termik santraller resmi “mavi
bayrak” işaretini hak eden Şarköy’ü,
Marmara Denizi’ni; saklı cennet kabul edilen, resmi koruma altındaki doğal varlık Uçmakdere’yi, SİT
Alanı ilan edilen koruma altındaki
Şarköy Gaziköy’ü; binlerce dönüm
üzüm bağlarını ve zeytinlikleri mahvedecektir. Bunun sonucunda bölge
turizmi yok olacak; Trakya Bölgesi’
nde canlı yaşamında çok ciddi sağlık
sorunları, hava, toprak ve su kirliliği
de meydana gelecektir.
Söz konusu plan değişikliği sonunda
kurulacak termik santraller çok yakınındaki Saros Körfezi’ ni, Koru Dağı’
nı, ormanları, bölgedeki verimli tarım alanlarını, yerleşim alanlarını,
bölge turizmini, doğa sporlarını da
ciddi şekilde etkileyecektir. Plan hazırlayıcılarının unuttuğu (!) Saros
Körfezi’ nin 2010 yılında Bakanlar
Kurulunca “Özel Çevre Koruma
Bölgesi” ilan edildiğidir.
Bakanlığın açıklamasına göre, Saros
Körfezi, 144 çeşit balık, 78 tür deniz
bitkisi ve 34 tür süngere ev sahipliği
yapan, ( gerçi son dönemlerde Ergene Nehri’nin kirletilmiş sularının
akması sonucu körfezde büyük tahribat oluşmuştur ) su altı zenginlikleri ile dolu ve bunun sağladığı zenginlikleri ile ilgilenenler için oldukça
önemli bir bölgedir. Körfez içinde
barındırdığı zengin balık çeşitleri
nedeniyle deniz biyologları ve dalış
meraklıları arasında büyük ve doğal
bir akvaryum olarak nitelendirilir.
Kaptan Cousteau 1970’li yıllarda gemisi “Calipso” ile Türkiye’yi ziyareti
sırasında bu Körfezde dalış yapmış
“Kızıl Denizin Kuzey versiyonu olarak” nitelendirmiştir. Saros Körfezi
ve kıyıları jeomorfolojik, peyzaj, ekolojik, floristik, biyogenetik ve turistik
özelliklerinin bozulmadan korunması amacıyla “Özel Çevre Koruma
Bölgesi” olarak ilan edilmiştir. Ege
Denizi’nin en tuzlu kesimlerinden
birini oluşturan Saros Körfezi’nde
karmaşık girdaplar çizen akıntılar
görülür. Bu akıntılar nedeniyle de
kendi kendini temizleyen bir körfez konumundadır. Dünya’da kendi
kendini temizleyerek temiz kalan
beş körfezden biri olduğu ileri sürülür. Suların yüksek oksijen içeriği ve
körfeze dökülen akarsuların getirdiği bol besin tuzları nedeniyle tür bakımından zengindir.
Plan değişikliği işleminde bölgedeki güçlü deprem olasılığı, bölgenin
üzerinde bulunduğu “Ganos Fay
Hattının” aktif olduğu hiç gözetilme-
miştir. Dünyada sayılı birinci sınıf
verimli tarım alanlarının ve üstelik
deprem kuşağının üzerine termik
santraller kurmayı planlamak adeta
Trakya’ yı toptan yok oluşa götürmek demektir.
Önceki Çevre Bakanlığı ÇED ve
Planlama genel müdürü Fevzi İşbilir’ in Edirne DSİ plan hazırlık ve
vizyon toplantısında belirttiği gibi
“Trakya’da yerin üstü yerin
altından daha değerlidir.” Bu
sebeple dünyanın ve türkiye’nin en
verimli ve 1. Sınıf tarım arazilerinin
olduğu üç tarafı üç ayrı denizle çev-
rili Trakya’ mızın herhangi bir noktasına termik santral kurulmasına,
enerji üretim ve depolama tesislerine hukuki zemin sağlayacak her
planlama işlemi kamu yararına, halk
sağlığına, doğal yaşama ve elbette
hukuka açıkça aykırıdır.
Tarım Alanlarının
Yok Olmasına Neden
Olunacaktır.
Plan değişikliği ile yeni düzenlenen
F-19 ve G-19 numaralı Plan paftalarında “Tarım Alanı” kullanımında
kalan yaklaşık 178 hektar büyüklüğünde alanın “Kentsel Yerleşme
Alanı” kullanımına dönüştürülmesi
hükmü ile TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şubesinin
tespitine göre mutlak tarım alanlarının yok olmasına neden
olunacaktır.
Ayrıca, Marmara Ereğlisi ilçesinde bulunan ve 1/25.000 ölçekli Tekirdağ İl Çevre Düzeni Planında
“Enerji Üretim ve Depolama Alanı”,
“Konut Dışı Kentsel Çalışma Alanı”
ve “Kentsel Yerleşme Alanı” olarak
gösterilmiş olan ve alt ölçekli planları bulunan bölgenin; 1/100.000
ölçekli Çevre Düzeni Planı F 19 nolu
Plan paftasında “Tarım Alanı” kullanımı olarak gösterilmiş olan bir kısım alanların “Enerji Üretim ve Depolama Alanı” ve ‘‘Kentsel Yerleşme
Alanı” olarak gösterilmiştir. Bunun
sonucunda toprak niteliğine bakılmaksızın çeşitli adlar altında “Tarım Alanlarını” yapılaşmaya açarak yaşam, tarım ve su kaynaklarına
yönelik kalıcı sorunlara yol açılmaktadır. İlaveten, TAB ve TOB alanlarında toprak niteliğine bakılmaksızın maksimum emsalin 0,30
olduğu bir yerde bölgedeki tarım
nüfusunun mevcut yaşam alanlarında kendi ihtiyaçlarını karşılayacak
yapıları ise 75 m2 (mesken+işletme)
ile sınırlayarak üreticilerin yaşam ve
geçim kaynaklarının elinden alınmasına neden olunmaktadır.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, öncelikle Trakya’da yaşayanlara ve Danıştay kararına rağmen onayladığı
bu plan değişikliğini acilen iptal etmelidir. Ancak asıl olarak Bakanlık
2009 Çevre Düzeni Planını tümden
yürülükten kaldırarak, halkın gerçek katılımı ile halkın söz ve karar
sahibi olduğu; çevre korumacı yeni
bir çevre düzeni planını üniversiteler
ve TMMOB paydaşlığıyla yapılmasını hedeflemelidir. Çünkü aslolan
bölge planlamasının kamu yararına
uygun, bilimsel doğrultuda, hukuka
uygun yapılmasıdır.
18
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
HAYVAN HASTALIKLARI
Paratüberküloz Hastalığı
»» Paratüberküloz, başta sığır olmak üzere koyun, keçi ve diğer ruminantlarda görülen ishal ve kaşeksi (kilo kaybı) ile karakterize kronik seyirli
biir hastalıktır.
Hastalık özellikle süt sığırları üzerinde
etkili olmakta ve süt üretimi üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olarak
ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Hastalık etkeni Mycobacterium avium subsp. paratuberculosis
isimli bir bakteridir. Etken hasta
hayvanlardan elde edilen süt, et ve
direkt temas yolu ile insanlarda enfeksiyona sebep olabilmektedir. Bu
sebeple hastalığın tespiti ve kontrolü
önemlidir. Hastalığın kontrolünde
özellikle hasta hayvanların kesim
öncesinde tespiti, yine kesim sonrası şüphe duyulan hayvanların et
muayenesi ile tespit edilmesi büyük
öneme sahiptir. Hastalığın sürüde
tespit edilmesi diğer hayvanlara bulaşmanın kontrolü açısından önlemler alınması için gereklidir. Hasta
hayvanlar etkeni başta dışkı olmak
üzere generalize enfeksiyonlarda
süt, fötus ve genital sıvılarıyla dışarı atabilmektedir. Buna bağlı olarak
hastalığın yayılımı farklılık göstermektedir.
Mycobacterium avium subsp. paratuberculosis, gram pozitif özellikte kalın hücre duvarı olan aside
dayanıklı bir bakteridir. Etkenin
hücre duvarında bulunan lipit kat-
manı etkeni dış faktörlere karşı oldukça dayanıklı hale getirmektedir.
Buna bağlı olarak etken içeren dışkı
ve benzeri vücut atıklarında etken
canlılığını sürdürebilmekte ve diğer
canlılara bulaşabilmektedir. Etkenin
vücut içerisinde inkübasyon süresi
oldukça uzundur. Bu süre süt sığırlarında 1 ila 10 yıl arasında değişebilmektedir. Bu süre içerisinde hastalık
asemptomatik hayvanlar dışkıları
ve diğer vücut sıvıları yoluyla etkeni
yayabilmektedir. Süt üretimi amaçlı
hayvanların bakım süresinin daha
uzun olması hastalığın görülmesi
açısından önem taşımaktadır.
Hastalık çıkan hayvanların
farklı yerlere alınarak
sürüde hastalığın yayılması
engellenmeli ve ahırlarda
gerekli olan dezenfeksiyon
sağlanmalıdır.
Etkenin dış faktörlere karşı dirençli
olması etkili dezenfektanların kullanılmasını önemli hale getirmektedir.
Etken başta sığır, koyun ve keçi gibi
türler yanında diğer hayvan türlerinde hastalığa sebep olmaktadır.
Arş. Gör. Murat ULUDAĞ
A.Ü. Veteriner Fakültesi
Gıda Hijyeni ve Teknolojisi Ana Bilim Dalı
Oluşan bu kronik hastalık “Johne
hastalığı” olarak adlandırılmaktadır. Genç süt sığırları hastalığa karşı daha dayanıksızdır. Bu hayvanlar
daha az etken varlığında bile hastalığa yakalanabilmektedir. Yetişkin
sığırlar ise daha yüksek sayıda etkenin bulunduğu ortamda hastalığa
yakalanmakta ve hastalık belirtileri
kendini göstermektedir. Hastalığın
inkübasyon süresi hayvanlara uygulanan bakıma bağlı olarak değişim
göstermektedir. Genel olarak inkübasyon süresi 1 ila 10 yıl arasında
değişebilmektedir. Düzgün beslenmeyen, uygun koşullarda bakımı
sağlanmayan hayvanlarda inkübasyon süresi kısalmaktadır. Süt sığırları hastalığın tipik semptomlarını
üçüncü laktasyon periyodunda göstermektedir. Hastalığın yüksek miktarda görüldüğü sürülerde yeni doğan hayvanlarda hastalık belirtileri
görülmektedir. Etken genel olarak
sindirim yoluyla, nadir olarak diğer
vücut sıvılarıyla ve intra uterin olarak bulaşmaktadır.
Hastalık sığırlarda genel
olarak yavaş seyirli
kronik zayıflık ve ishal
belirtilerini göstermektedir.
Hayvanların iştahları ve
vücut sıcaklıkları normal
kalmaktadır.
Hayvan Sahiplerine Yetki ve Yeterlilik
Belgesi Alma Zorunluluğu Getirildi
»» Manisa Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Manisa’da hayvan nakilleri
ile uğraşan nakliye şirketlerinin, sürücülerin, yolculuğa eşlik eden bakıcı ya da
hayvan sahiplerine yetki ve yeterlilik belgesi alması zorunluluğu getirdi.
Manisa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürü Hasan Çebi,
Hayvanların Nakilleri Sırasında
Refahı ve Korunması Hakkında
Yönetmelik gereğince hayvanların nakilleri ile uğraşan Manisa
ilinde ikamet eden nakliye şirketlerinin, sürücülerin, yolculuğa eşlik eden bakıcı yada hayvan
sahiplerinin İl Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Müdürlüğü’nden
yetki ve yeterlilik belgesi alması
gerektiğini bildirdi. Çebi, ilgililerin başvuru evrakları ile birlikte
il ve ilçe müdürlüklerinden temin edecekleri dilekçe örneğini
en geç 30 Ağustos 2013 tarihine
kadar il müdürlüğümüze ibraz
etmeleri gerektiğini kaydetti.
Yeterlilik Belgesi 65 km
Mesafe üstü için
Söz konusu yönetmelikte taşıma
yapılacak mesafenin 65 kilometrenin üstünde olduğu durumlarda, hayvan nakilleri ile uğraşan
Hastalığın bu aşamasında bağırsak lenf yumruları ve mukozasında
makrofaj infiltrasyonuna bağlı olarak kalınlaşma ve buna bağlı olarak
bağırsaklarda yetersiz emilim şekillenmektedir. Bu durum hayvanların
yeterli beslenmelerine rağmen kilo
kaybetmelerine ve kronik olarak zayıflık görülmesine sebep olmaktadır.
Nekropsileri yapılan kronik zayıflık
görülen hayvanlarda hastalığa bağlı
olarak bağırsak mukozasında beyin
kıvrımlarına benzer bir görünüm şekillenmektedir. Hayvanlarda görülen ishal uzun süreli ve tekrarlayan
yapıdadır. İshal olan hayvanlarda
dışkı köpüklü, sulu ve pis kokuludur.
Hayvanların vücut sıcaklıklarında
bir değişim olmadan bu tür belirtilerin gözükmesi Tüberküloz başta olmak üzere birçok hastalık açısından
önemli bir semptomdur. Süt üretimi
amacıyla yetiştirilen hayvanlarda
hastalık bu semptomlar dışında süt
veriminde azalmaya sebep olmaktadır. Koyun ve keçilerde görülen
semptom ishal ile kilo kaybı olmaktadır. Hastalığın seyri sığırlardakine
benzerlik göstermektedir.
Hastalığın kontrolü
açısından hayvanlarda
hastalığın tespit edilmesi
ve bu hayvanların farklı
bir yerde tedavi altına
alınmaları büyük önem
taşımaktadır.
Hastalığın tedavisi semptomatik
olarak yapılabilmekte fakat semptomlar tekrar kendini gösterebilmektedir. Hastalığın tespiti amacıyla sürüye alınacak hayvanların kan
ve serum örnekleri analiz edilebilir.
Aralıklı olarak görülen ve uzun süreli seyreden ishal, hayvanlarda oluşan ani kilo kaybı ve kronik zayıflık
durumlarında dışkı ve gerekirse süt
örnekleri etken açısından analiz edilebilmektedir. Hastalığın sürülerde
tespiti ve koruyucu önemlerin alınması hastalığın yayılmadan kontrolü
açısından önem taşımaktadır. Süt
sığırlarında süt veriminde düşüşe, et
sığırlarında ise kilo kaybı ile karkas
ağırlığında azalmaya sebep olması
paratüberküloz gibi kronik seyirli
hastalıklar büyük ekonomik kayıplara yol açmaktadır. Bu tür hastalıkların sürülere bulaşmadan kontrol
altına alınması gerekmektedir.
Et Muayenesi Yönünden
Önemi
Et üretimi amacıyla yetiştirilen hayvanlarda kesim öncesi yapılan canlı
muayenede zayıf hayvanlar şüpheli
olarak değerlendirilmelidir. Hayvanların geldiği sürü de yaygın olarak
görülen bir zayıflık ve ishal durumu
paratüberküloz açısından şüpheli bir
durum olabileceğini düşündürmektedir. Şüpheli olarak ayrılan hayvanlar son olarak kesilmelidir. Kesim
sonrasında özellikle ince bağırsaklarda bir yangı durumu olması, bağırsak mukozasının kalınlaşması
ve kesilip bakıldığında iç yüzeyinin
beyin kıvrımlarına benzer yapı göstermesi paratüberkülozun teşhisi
açısından önemli bulgulardır. Hayvanlarda görülen kaşektik durumlarda etlerin tüketimine izin verilmez. Zayıflık ileri durumda değil ise
iç organ muayenesinde bağırsaklar
paratüberkülozdan şüpheli olarak
muayene edilir. Bu hayvanlara ait
etlerin görünümü ıslak ve ödemlidir.
Hastalığa ilişkin semptomlar var ise
etler 12 saat soğuk depoda bekletilir.
Etlerin görünümünde bir düzelme
yok ise etler imha edilir. Soğuk depoda bekletildikten sonra görünümü
iyileşen hayvan etleri gıda değeri
düşük etler olarak değerlendirilerek
tüketime sunulabilir. Hastalık ile ilgili kesin bir durum olmadığından
hastalığın yayılımı, hayvanın besi
durumu ve etlerin genel görünümü
verilecek karar üzerinde etkilidir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Kurban Bayramı Öncesi ‘Şaplı
Hayvan Sevkiyatı’ konulu Basın
Açıklaması
»» Kurban Bayramı öncesi “Türkiye’de şaplı hayvan
sevkiyatının yapılacağına” dair bazı basın yayın organlarında
çıkan haberler üzerine, aşağıdaki hususların kamuoyunun
bilgisine sunulmasına ihtiyaç duyulmuştur.
nakliyecilere yetki, sürücülere ve
nakliyeye eşlik eden bakıcılara
yeterlilik belgesi verileceğini aktaran Çebi, nakil sorumlularının
faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için, yaptıkları işlerle ilgili yetki ve yeterlilik belgelerini
31 Aralık 2013 tarihine kadar il
müdürlüğü eğitimleri ile almaları gerektiğini söyledi.
Taşıma Süresi 8 Saat
Üzerine Onay Belgesi
Müdürlük bünyesinde yapılacak
olan eğitim çalışmaları ve sınav
tarihinin başvuru sahiplerine
daha sonra telefonla bildirileceğini dile getiren Çebi, "Yönetmeliğe göre, taşıma süresi 8
saatin altında ise Tip1, 8 saatin
üzerinde ise Tip2 Yetki Belgesi
için müracaat edecekler. 8 saatin üzerindeki yolculuklarda
kullanılacak araçlara ayrıca ilgili
yönetmelikteki özellikleri taşıması durumunda Onay Belgesi
düzenlenecek." dedi.
Kurban Bayramının yaklaşması sebebiyle,
kimi çevreler halkın kafasını karıştırmaya ve bunun üzerinden Bakanlığımızı
töhmet altında bırakmaya çalışmaktadır.
“Hayvan sevkiyatında aşı kağıdı zorunluluğu kaldırıldı”şeklinde yalan ve yanlış
haberler, sadece provakatif düşüncelerin
ürettiği ve hayvan üreticilerine zarar veren girişimlerdir.
Türkiye’de yılın hiçbir döneminde şap
hastalığı tespit edilmiş hayvanın sevkiyatına izin verilmemektedir.Şap hastalığı belirlenen hayvanların etrafında, 10
kilometrelik koruma ve gözetim bölgesi
oluşturulmakta ve bu alanda hayvanların
giriş ve çıkışına izin verilmemektedir.
Hayvanlar sevk işleminden önce Resmi
Veteriner Hekimler tarafından kontrol
edilmektedir.Kontrol işleminde hayvanların küpeli ve veri tabanına kayıtlı olup
olmadıkları ile bulaşıcı hastalıklar açısından risk teşkil edip etmediklerine bakılmaktadır. Uygun olanların sevkiyatına
müsaade edilmektedir.
Önümüzdeki Kurban Bayramında da
şaplı hayvan satılması veya buna göz yumulması söz konusu değildir. Böyle bir
duruma da asla izin verilmeyecektir.
Öte yandan şap hastalığı daha ziyade
ekonomik yönden önemli olan bir hastalıktır. Bu nedenle hastalığın hayvandan
insana geçtiğine dair iddialar da tamamen gerçek dışıdır.
Ülkemizin mevcut büyük ve küçükbaş
hayvan varlığı dikkate alındığında kurbanlık hayvanlarla ilgili de herhangi bir
sıkıntı yoktur. Bu konuyla ilgili ithalat lobisinin yanlış yönlendirmelerine de halkımızın itibar etmemesi gerekmektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
ORMAN
Ormanlarımız Yanıyor! Farkında mıyız?
19
»» Anadolu ormanları, gerek savaşlar nedeniyle gerekse odun ihtiyacını karşılamak, tarım alanı ve otlak oluşturmak için yıllar boyu tahrip
edilmiş, ediliyor. Orman yangıları, orman varlığımızın git gide yok olmasında baş aktör. Bunların üstüne ormanlık alanlarda yapılamşamaya
izin verilmesi gibi, yeni çıkan Orman Kanunu’ndaki bazı yasaların, ormanlarımızın geleceği için kaygı verici gelişmelerin temel taşları.
Türkiye yaklaşık olarak 80 milyon ha
yüz ölçümüyle dağlık ve eko-coğrafya bakımından zengin bir çeşitliliğe sahip. Bu ekolojik zenginliğe paralel olarak ormanlarımız da
tür ve kompozisyon olarak zengin.
2012 yılı itibarıyla yapılan tespitlere
göre ormanlar ülke yüz ölçümünün
%27,6’sını kaplamakta. Bu değere
orman içi açıklıklar dâhil değil.
%21,3
%31,1
%27,6
%18,6
Orman
Mera
Su Alanl
Tar m
Di er
%1,4
Orman Yangınları
Genel tanımıyla; serbest yayılma
eğiliminde olan ve ormanda yaşama birliğine katılan canlı ve cansız
bütün yanabilir varlıkları yakıp yok
edebilen ateşe “orman yangını”
denmektedir.
Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu
gibi ülkemizde de orman varlığını
tehdit eden faktörlerin başında orman yangınları gelmektedir. Orman
yangınlarının çıkış sebeplerine baktığımızda, yıldırım gibi doğal nedenlerin % 5-6 oranında kaldığını, diğer
bütün yangınların çıkış sebebinin insan olduğunu görmekte. Dolayısıyla
ülkemiz ormanları için en tehlikeli
varlığın “insan” olduğunu söylemek
yanlış olmaz.. Bu nedenle orman
yangının çıkmasına engel olmak
veya çıkacak yangınların sayılarını
olabildiğince azaltmak için insanlarımızı bilgilendirmek ve eğitmek
zorundayız. 2012 Yılı verilerine göre
ülkemiz ormanlarında çıkan yangınların yüzde 8’i kasıtlı olarak tarla
ve mera açmak, vasıfsız arazi haline
getirip imara açmak ya da doğrudan
zarar vermek amacıyla çıkarılmakta.
Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre diğer nedenlerlerse; yüzde 15 yıldırım, yüzde 38 ihmal, dikkatsizlik-kaza, yüzde 39’u ise nedeni
bilinemeyen olarak sıralanıyor.
Yanma Nedir?
Yanma; kimyasal bir oksidasyon
olup, yüksek sıcaklık derecelerinde
meydana gelir ve fotosentez yoluyla
depo edilmiş olan ısı enerjisini açığa çıkarır. Tutuşma sıcaklığı oksijen
ve yanıcı madde yeterli miktarda bir
araya gelirse yanma olayı meydana
gelir. Yanmayı meydana getiren bu
üç faktördür.
Herhangi bir orman yangınının türünü, şiddetini ve yayılma özelliklerini bu üçlünün miktar ve niteliği
belirler.
Orman yangınlarının çıkmasına yol
açan birinci faktör, ilk kıvılcımın yol
açtığı tutuşma ısısıdır. 260-400 C°
arasında tutuşma meydana gelir. Bu
tutuşmayı başlatan % 95-99 oranında insan elidir... Ve bu insanın elini
tam anlamıyla bu işten caydırmak
maalesef mümkün olamamaktadır.
Bu amaçla insanların bilgilendirilip
eğitilerek bilinç sahibi olmasına gayret gösterilmektedir.
Yangın üçgenindeki ikinci faktör
olan oksijen; havada ve orman yangını olabilecek ortamlarda % 20 - 21
oranında, her yerde ve bolca bulunan bir elementtir. Yanma ortamın-
da oksijenin % 15 oranının altına
düşürülmesi halinde yanma olmaz.
Geniş alanlarda bunu sağlamak pek
mümkün değildir.
Yangın üçgeni içerisinde yer alan yakıt (yanıcı maddeler), yangın savaşçılarının üzerinde en çok durduğu ve
önem verdiği faktördür. Orman yangınlarında tutuşma ve alevlenme;
yakıtın tipine (istihsal artığı, ham
humus, ölü veya yeşil örtü gibi..),
yakıtın devamlılığına, yakıtın ısısına bağlıdır. Yangın üçgenini kırmak
için doğru kararlar almak, yakıtın
çok iyi bilinmesine bağlıdır. Ormandaki yanıcı maddelerin yangın
şeritleri gibi müdahaleler yada tedbirlerle devamlılığının kırılması ‘üç
faktörü’ bu noktada bozar ve yangın
orada durmak zorunda kalır.
Dünyada ve Ülkemizde
Orman Yangınları
Dünyada ve ülkemizde ormanları
tehdit eden unsurlardan birisi de
orman yangınlarıdır. Ülkemiz Akdeniz iklim kuşağına yer almaktadır.
Orman yangınları bu kuşağın kaçınılmaz olgusudur. Her yıl dünyada
ortalama 4 milyon hektar, Akdeniz
kuşağında ise ortalama 550 bin hektar orman yanmaktadır.
Ülkemiz özellikle Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan kıyı
bandı yangınlar açısından en riskli
bölgeyi oluşturmaktadır.
Yangına birinci derece hassas alan
7.182.051 ha, yangına ikinci derece
hassas alan 5.091.788 ha’dır. Buna
göre ormanlarımızın yaklaşık %
60’ına tekabül eden 12 milyon hektarlık kısmı yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır.
Yıllık yağış miktarının orman yangınları üzerinde önemi büyüktür.
Yangın mevsiminden önce kış ve
ilkbahar ayları kurak geçerse yangın
tehlikesi artar. Yağış havanın bağıl
nemini etkilediği gibi yanıcı maddenin nem miktarını da etkiler. Otların yeni çıktığı dönemde bol yağış
olması ince yanıcı materyal olan ot
boylanmasına sebep olur, ama otların kurumaya başladığı sırada yağan
yağmur orman yangınları açısından
daha faydalıdır.
Yağmurun özellikle yangın mevsimi
içinde yağması ince yanıcı madde
nemini yükselteceği için önem arz
etmektedir. Ancak yağışın miktarı
önemlidir. Havanın parçalı bulutlu
ve gök gürültülü olması durumunda
özellikle ağustos sonu eylül başında
günde 45 adet orman yangını yıldırım nedeniyle çıkmaktadır. Nispi
nem, orman yangınlarının müşirlerinden biridir.
ORMANLARIMIZ CAN
DAMARLARIMIZ
Ülke ormanlarımız son yıllarda kendine yetmemekte, diğer ülkelerden
kereste ve tomruk ithalatıyapılmaktadır. Bunun en büyük nedeni
ise orman yangınlarıdır. Yangınlar
ağaçları yutuyor, ormanlarımız git
gide azalıyor. Özellikle yaz aylarında ormanlarımız için büyük tehdit
oluşturan yangınlar, yüzlerce yılda
yetişen ağaçların bir anda elden gitmesine neden oluyor. Ve ne acıdır ki,
orman yangınlarının % 94’ ü insanlardan kaynaklanıyor. Buna karşı,
bu yangınların sadece % 6’ sı doğal
afetlerden kaynaklanıyor.
Ormanları yangınlara karşı
korumak için öncelikle
şunlara dikkat edilmesi
gerekir:
• Ormanlara cam ve cam kırıkları
atılmamalı. Cam, güneş ışığını bir
büyüteç gibi çimenlere çeker. Çimenler, tutuşarak çimenlerin alevlenmesine yangının oluşmasına neden olacaktır.
• Mangal küllerini soğutmadan dökmemeliyiz. Çünkü çimenler tutuşabilir.
• Sigara izmariti yanık olarak atılmamalı, çünkü sigara izmariti çimenleri
yakar ve yangın oluşur.
• Bir yangın gördüğümüz zaman 110
Yangın İhbar Hattına bildirmeliyiz.
• Halk görevli kişiler ve çevre örgütleri tarafından bilinçlendirilmeli, bu
konuda seminerler ve konferanslar
düzenlenmelidir.
4. Orman içinde veya bitişiğindeki
tarlalarda istenmeyen otları veya
tarla anızını yakmak.
5. Gece aydınlatma için ormanda
ateşle dolaşmak.
6. Cam ve cam kırıklarını ormanda
bırakmak, güneş ışığının camdan
yansıyarak otları yakması.
7. Çocukların orman içinde ateşle
oynamaları
8. Eğlence veya gösteri için ormanda
ateşle bir şeyler yapılması ateş yakılması
Kasıtlı çıkarılan orman yangınları
1. Orman içinde veya bitişiğindeki
tarla veya otlakları genişletmek.
2. Orman içinde yapılan kanunsuz
işleri gizlemek için çıkarılan yangınlar.
3. Yabani hayvanları uzaklaştırmak.
4. İş ve çıkar elde etmek.
• Dokuz metrelik daire dışındaki yakın alanda bulunan ağaçlar seyrekleştirilmeli ve bu ağaçların dalları
yerden en az 3 metre yüksekliğe kadar budanmalı, ölü dallar, yapraklar,
çalı, çöp ve diğer kalıntılar da düzenli olarak temizlenmeli.
• Çankırı’nın Yaylatepe Köyü’nü yutan orman yangınında can kaybı olmaması çok sevindirici bir durum.
Böyle bir orman yangınına ev veya
tesislerde yakalananlara şunlar tavsiye edilebilir:
• Ormanlık/çalılık bölgelerde özellikle kuru ve sıcak günlerde bacalardan kıvılcım kaçmaması için önlem
alın.
• Elektrik dairesinden veya yerel yöneticilerden, elektrik tellerine yaklaşan ağaç dallarının budanmasını
isteyin.
• Evlerinizde, araçlarınızda, iş yerlerinizde yangın söndürücü bulundurun. Gücü yeten herkese bunların
kullanmasını öğretin. Ormanda yangına yakalanma durumunda kullanmak için yünlü battaniyeler de bulundurun.
• Orman içinde veya yakınında ateş
ve yangın belirtisi görürseniz hemen
177 nolu telefonu arayarak yangını
bildirin.
• Hasat sonrası tarlalarda kalan anız,
vb. atık ve çöpleri asla yakmayın. Arı
kovanlarının tütsülenmesinde kullanılan ateş ormana atılmamalı, su ısıtmak veya yemek pişirmek vb. amaçlarla ormanda ateş yakılmamalı.
• Ormanların içinden veya etrafından geçen yol kenarlarında piknik
Orman Yangınlarının
Sebepleri Şunlardır
• İhmal ve dikkatsizlik nedeniyle çıkan orman yangınları:
1. Ormanda güvenlik tedbiri almadan ateş yakmak.
2. Yakılan ateşi söndürmeden bırakmak. Özellikle mangal için yakılan
ateşin söndürülmeden bırakılması.
3. Sönmemiş sigara izmariti ve kibriti yere atmak.
Orman Yangınlarından
Korunmak İçin Yapılması
Gerekenler
Ormanlık bir bölgede bulunan ev ve
tesislerin;
• Etraflarında en az 9 metrelik bir
yarıçapa sahip daire içinde odun,
saman ve talaş gibi tutuşabilecek,
yanabilecek madde depolanmamalı.
Bir orman yangını tehlikesi belirdiğinde, etraftaki her türlü yanabilir
eşya ve malzeme içeri alınmalı.
• Aynı yerde hiçbir ağaç, fundalık,
çalı, ot ve benzeri yanabilecek bitki yetiştirilmemeli. Yerdeki ot veya
çimlerin uzamasına, duvarları kaplayan sarmaşık vb. bitkilere müsaade edilmemeli.
• Çatıda ve oluklarda birikmiş yaprak vb. yanabilir maddeler düzenli
olarak temizlenmeli.
• Bacalar yılda en az iki kez temizlenmeli.
yapmamalı. Yalnızca özel olarak
belirlenmiş piknik alanlarından gerekli önlemleri alarak yararlanmalı.
Bu piknik alanlarından ayrılırken,
yakılan ateşler su ve/veya toprakla
tamamen söndürmeli ve kullanılan
alan temizlenmelidir.
* Bu yazıdaki veriler Orman Genel Müdürlüğü web sayfasından alınmıştır.
20
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Kooperatiflerde Muhasebenin Önemi -II»» Sevgili Kooperatifciler, geçen ay muhasebenin genel tanımı ve
bizleri ilgilendiren konularla giriş yapmıştım. Bu ay ise muhasebe
tekniğine devam ediyorum.
Kooperatifin yaptığı işin niteliğine göre aşağıda belirtilen bazı yardımcı defterlere de ihtiyaç duyulabilir.
• Gelen-giden evrak kayıt defteri
• Kıymetli evrak
• Teftiş defteri
• Stok giriş çıkış defteri
• İmalat defteri
Bu defterlere hangi bilgiler kayıt edilmelidir?
Yönetim Kurulu Karar Defteri: Kooperatifimizin yönetim kurulunca alınan bu deftere
kayıt edilir. Yönetim kurulu yapacağı faaliyet
ve işlemleri bu deftere alacağı kararlar ile uygulamaya koyar.
Ortak Kayıt Defteri: Ortaklarımıza ilişkin
aşağıda belirtilen bilgiler bu defterlerde tutulur.
• Ortağın adı, soyadı
• Ortağın numarası
• T.C Kimlik Numarası
• Adresi
• Taahhüt ettiği ve ödediği sermaye tutarı
• Ortaklığa giriş ve çıkış tarihi, sebebi
Kasa Defteri: Kooperatif faaliyet, iş ve işlemleri sonucunda para tahsilatı yaptığımızda veya kasadan harcama yapıldığında kasa
mevcudu değişir. Kasa mevcudunu değiştiren
her türlü işlem kasa defterine kayıt edilir.
Kasa defteri tutmanın yasal zorunluluğu yoktur. Sadece kooperatif yönetimine hesapların
tutulmasında kolaylık, düzen ve itibar sağlayacağı için tavsiye edilir.
Demirbaşlar Defteri: Kooperatifimize alınan eşyaların, araç gereçlerin kayıt edildiği
defterdir. Bu deftere yapılacak olan kayıtlar
alınan varlığın; alınış tarihi, cinsi, alındığı firma ve tutarı belirtilerek yapılır.
Önemli: Bu noktaya kadar bahsettiğimiz
defterlerin, kooperatif yönetimi tarafından
tutulması ve takip edilmesi zorunludur.
Yevmiye Defteri: Kooperatif için yapmış
olduğumuz tüm ticari faaliyetler, iş ve işlemler kayıt altına alınmalıdır. Kayda geçirilmesi
gereken bu işlemleri belgelerden çıkartarak
tarih, madde, açıklama ve tutar düzeninde
yazdığımız defter Yevmiye Defteridir.
Bu defter, bizim verdiğimiz belgelere göre kooperatifimizin muhasebecisi tarafından tutulur.
Büyük Defter (Defteri-i Kebir):Yevmiye
defterine yaptığımız kayıtları hesaplara düzenli bir şekilde dağıtan defterdir. Bu defter
sayesinde her bir hesabı ayrı ayrı inceleme
şansı buluruz.
Örneğin yılın herhangi bir tarihinde, incelemek istediğimiz hesap üzerinde o güne kadar
yapılan tüm işlemleri bu defterde görebiliriz.
Sık kullanılan ve devamlı kontrol etmek istediğimiz hesaplar arasında Kasa ve Banka hesapları yer alır.
Büyük defter de, yevmiye defteri gibi muhasebecimiz tarafından tutulur.
Envanter Defteri: Belirli bir tarihte kooperatifimize ait tüm varlıkların, borçların ve
öz kaynakların ve değerlerinin; sayım, ölçüm,
kontrol ve düzeltme (gerekirse çıkartma) yapılarak belirlenmesi envanter (envanter çıkarılması) denilir. Envanter çıkarıldıktan sonra
elde edilen kayıtların işlendiği defter ise Envanter Defteridir.
Envanterin, kooperatifin kuruluşunda, işe
başlaması esnasında ve devam eden her yılsonunda çıkarılması gerekir ve deftere kayıt
edilmesi yasal zorunluluktur. Ancak kooperatif yöneticisinin yasal zorunluluktan ziyade, önemli gördüğü hesapları örneğin Kasa,
Stok, Alacaklar, Borçlar, vb. kontrol etmek
amacıyla belirli aralıklarla envanter çıkartması gerekir.
Bu defter muhasebecimiz tarafından tutulur.
Ancak fiili sayımı, ölçümü, tartımı mevcut
kıymetler üzerinde bizler yaparak sonuçlarını
muhasebeciye bildiririz.
Bu defterlerin tasdik edilmesi gerekir
mi? Eğer gerekiyorsa kim tasdik eder?
IPARD 11. Başvuru Çağrısı
Yayınlandı
»» Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK), Avrupa
Birliği’nin Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı olan IPA’nın Kırsal
Kalkınma Bileşeni kapsamında uygulanacak yatırımlara ilişkin
Başvuru Çağrısı yayınlandı. Son başvuru tarihi 30 Ekim 2013 olan
programın toplam bütçesi ise 512.713.338,12 Avro.
Turgay SOLMAZ
Köy-Koop Genel Müdürü
Yönetim kurulu karar defteri: Tasdik
edilmesi gerekir.
Ortak kayıt defteri: Tasdik edilmesi gerekir.
Demirbaş defteri: Tasdik edilmesi gerekir. Bittikçe tasdik edilir.
Yukarıda belirtilen üç önemli defterin her
biri, Bittikçe tasdik ettirilir.
Ancak her yıl tasdiki zorunlu değildir.
Kasa defteri: Tasdiki zorunlu değildir.
Yevmiye defteri: Her yıl tasdiki zorunludur.
Büyük defter (Defter-i kebir): Tasdiki zorunlu değildir.
Envanter defteri: Her yıl tasdiki zorunludur.
Tasdiki zorunlu olan defterleri, kooperatif
merkezimizin bulunduğu yerdeki notere tasdik ettirmeliyiz. Eğer bulunduğumuz yerde
noter yoksa, o yerin en üst mülki amirinin
izin vereceği bir kişi (örn. mal müdürü) tarafından tasdik yapılabilir.
Bazı defterin tasdik ettirilmesinin zorunlu olduğu artık biliyoruz. Peki bu
işlemlerini ne zaman yaptırmalıyız?
Yeni kurduğuz kooperatif için en geç defter
tasdik zamanı, Ticaret Sicil Memurluğuna
kooperatifimizi tescil ettirdiğimiz gündür.
Geçmişte kurulan ve faaliyette olan kooperatifimiz içim tasdik zamanı, bir sonraki yıl kullanacağımız defterler için Aralık ayıdır.
Yıl içinde defterlerimiz dolduğunda, yeni defterler kullanılmaya başlamadan evvel tasdik
yapılmalıdır.
Bu yıl kullandığımız bir defteri önümüzdeki
yıl da kullanacak isek, o defteri de Ocak ayı
içerisinde tasdik ettirmemiz gerekir.
Bu defterlerin tasdik zamanını geçirirsek herhangi bir ceza alırmıyız?
Defterlerin yukarıda belirtilen sürelerde tasdik ettirilmesi gereklidir.
Bununla beraber tasdik süresi geçtikten sonra 1 ay içerisinde yapılacak tasdiklerde geçerlidir. Bu tür tasdiklerde, 2. Derece usulsüzlük
cezası kesilir. Defterler yukarıda söylenen 1
aylık ek sürede de tasdik ettirilmedi ise, hiç
tasdik edilmemiş hükmedilir. Bu duruma
düşmek istemeyiz çünkü 1. Derece usulsüzlük
ceza sı uygulanır, ayrıca inceleme sebebidir.
Faturalarda uyulması gereken kurallar:
• Fatura düzenlenirken sıra numarasının takip edilmesi takip edilmesi zorunludur.
• Fatura en az bir asıl, bir örnek olarak düzenlenir.
• Tarihler birbirini takip etmelidir.
• Mal teslimini izleyen 7 gün içinde düzenlenmelidir.
• Fatura, düzenleyen tarafından imzalanmalıdır.
• Alınan bir faturaya itiraz süresi 8 gündür.
• Fatura düzenleme sınırı 2012 Yılı İçin
770,00 TL’dir.
Tasdiki zorunlu olan defterleri kullandıktan sonra kaç yıl saklamalıyız?
Vergi Usul Kanununa (V.U.K) göre tasdiki
zorunlu defterleri kullandığımız yıldan sonra
gelen yıl başından itibaren 5 yıl süreyle saklamamız gerekir.
Örnek:2011 yılı içim tasdik ettirdiğimiz defterimizi 01.Ocak.2012 tarihinden başlamak
üzere 5 yıl boyunca yani 31.12.2016 tarihine
kadar saklamamız gerekir.
Türk Ticaret Kanununa göre ise, tasdiki zorunlu defterlerin 10 yıl süre ile saklaması gerekmektedir. Saygılarımla.
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu
olan Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu
(TKDK), Türkiye Cumhuriyeti adına Avrupa Birliği’nin
Katılım Öncesi Mali Yardım
Aracı olan IPA’nın Kırsal Kalkınma Bileşeni kapsamında
uygulanacak yatırımlara ilişkin 26 Ağustos 2013 tarihinde On birinci Başvuru İlanına
çıkmış bulunmaktadır.
Başvuru kabulüne ilişkin
bu çağrı, Kırsal Kalkınma
(IPARD) Programı kapsamında yatırım yapmak isteyen işletmeler tarafından
destek almak üzere yapılacak
başvurularla ilgilidir.
sun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat,
Trabzon, Uşak, Van, Yozgat.
Başvuru Tarihleri
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
ekonominin gelişimini destekleyerek, kırsal alanların
sürdürülebilir kalkınmasına
katkı sağlanması.
Kırsal Kalkınma (IPARD)
Programının Amacı ve Öncelikli Eksenleri
Avrupa Komisyonu tarafından 25 Şubat 2008 tarihinde
onaylanan IPARD programı;
Türkiye’nin katılım öncesi
dönemdeki öncelikleri ve ihtiyaçlarını dikkate alarak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için kapasite oluşturmayı
hedeflemekte. İşletmeleri AB
standartlarına
yükseltmeyi
amaçlamaktadır.
AB Kırsal Kalkınma (IPARD)
fonları, aşağıda yer alan öncelik eksenlerine yönelik olarak kullandırılacaktır.
• Öncelikli Eksen 1: Ortak
Tarım Politikası ve gıda güvenliği, veterinerlik ve bitki
sağlığı ile ilgili alanlara ilişkin Topluluk standartlarının
uygulanması ve tarım sektörünün sürdürülebilir adaptasyonuna katkı sağlaması.
• Öncelikli Eksen 2: Tarımçevre tedbirlerinin ve yerel
kırsal kalkınma stratejilerinin uygulanması için hazırlık
niteliğinde faaliyetlere katkı
sağlanması.
• Öncelikli Eksen 3: Kırsal
Programın Kaynağı
Faydalanıcılara uygun harcamalar karşısında sağlanacak
olan mali desteğin kaynağı, AB
ve Türkiye Cumhuriyeti Eşfinansmanından oluşturulan
IPARD Programı Fonu’dur.
Bu destek ‘Kamu Katkısı’ olarak adlandırılmaktadır. Bu
kamu katkısı, program çerçevesinde gerçekleşmiş yatırımlar için geri ödemesiz olarak
kullandırılacaktır.
Başvuru Yapılacak İller
Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir,
Burdur, Bursa, Çanakkale,
Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan,
Erzurum, Giresun, Hatay,
Isparta,
Kahramanmaraş,
Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa Mardin, Mersin,
Muş, Nevşehir, Ordu, Sam-
Başvurular 30.09.2013 tarihinden itibaren yatırımın
uygulanacağı ilde bulunan
TKDK İl Koordinatörlüklerinde kabul edilmeye başlayacak olup, başvuruların son teslim tarihi ise
30.12.2013’dir. Bu çağrı için
son teslim tarihinden sonra
yapılacak başvurular kabul
edilmeyecektir.
Yatırım Süreleri
On birinci Başvuru Çağrı İlanı kapsamında hazırlanacak
başvurularda yatırım süreleri
2 taksiti geçmeyecek şekilde
aşağıdaki gibi planlanmalıdır. Taksitlendirmenin nasıl
yapılacağı ile ilgili bilgiler
Başvuru Çağrı Rehberlerinde
yer almaktadır.
• Başvuru tek taksit olarak
planlanmış ise; yatırım süresi ve Ödeme Talebi Paketinin
hazırlanıp İl Koordinatörlüğüne sunulması toplamda 8
(sekiz) ayı geçmemelidir.
• Başvuru iki taksit olarak
planlanmış ise; birinci taksitin yatırım süresi ve Ödeme
Talebi Paketinin hazırlanıp İl
Koordinatörlüğüne sunulması 6 (altı) ay içerisinde olmalıdır.
Traktör Desteği
Yatırımları kapsamında traktör alımları için hibe desteği
talebinde bulunacak başvuru
sahipleri bütün tekliflerini
traktör bayileri veya yetkili
satıcılardan almaları gerekmektedir. Traktör alımları ile ilgili olarak tekliflerin
toplanması ve ödeme talep
işlemlerinde dikkat edilecek
hususlara ilişkin www.tkdk.
gov.tr internet adresinde yayınlanan duyurular ve uyarılar dikkate alınmalıdır.
Destekleme Ödemeleri İçin Başvuru
1 Kasım’da Son
Malatya Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada,
“Kanun uyarınca yapılan her
türlü desteklemelerle ilgili
olarak bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
devam eden her türlü incelemeler veya adli ve idari soruşturmalar sonuçlanıncaya
kadar destekleme ödemelerinin yapılmaması amacıyla
konulan ödeme yasakları, bu
maddenin yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren en geç iki ay
içinde haklarında ödeme yasağı bulunan kişilerin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına başvuruda bulunmaları durumunda Bakanlık
tarafından altı ay içinde ya-
pılacak incelemede gerçek
üretim yapıldığına dair bulgu
ve emarelerin tespit edilmiş
olması şartıyla kaldırılır’ ibaresi bulunmaktadır” ifadeleri
kullanıldı.
Açıklamada, destekleme ödemelerinin yapılmaması amacıyla konulan ödeme yasakları bulunan gerçek veya tüzel
kişilerin sundukları makbuz,
fatura veya diğer belgelerin
gerçeğe aykırı, usulsüz veya
sahte olduğu anlaşılanlar ile
makbuz, fatura ve diğer belgelerin herhangi birini ibraz
edemediği gerekçesiyle desteklemeden yararlandırılmayanların veya yararlandıkları destekleme tutarı aynı
gerekçe ile bu kanunun 23.
maddesi doğrultusunda geri
alınanlar ve desteklemeden
yararlandırılmayan üreticilerinin 02.08.2013-01.11.2013
tarihleri arasında İl/İlçe
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüklerine yapacakları başvuru ile gerçek üretim
yaptıklarının tespit edilmesi
halinde desteklemeden faydalandırılacakları kaydedildi.
Köy-Koop Haber Eylül 2013
SAĞLIK
21
Sağlıklı Dişler, Mutlu Gülüşler...
Merhaba değerli okurlar,
Bu sizinle 8. Ağız ve Diş Sağlığı sohbetimiz. Nihayet bu sayıda Ortodonti (Tellerle Diş Düzeltme)
konusuna gelebildik. Ayrıca Diş
Ağartma (Beyazlatma), Ağız
kokusu (Halitozis) gibi bazı genel
konulara da kısaca değineceğim.
Ortodonti (Tellerle Diş
Düzeltme)
Çenelerin ve dişlerin çapraşıklık
olmadan düzgün bir şekilde sıralanması hem estetik yönden hem
düzgün konuşma yönünden hem de
dişlerin temizlenebilmesi yönünden
çok önemlidir. Dişhekimliğinin içinde Ortodonti bilim dalı bu konuyla
ilgilenmektedir.
Çapraşıklık oluşmasının nedeni; Çocuklarda daimi dişlerin çıkmasına uzun süre varken çekilmek
zorunda kalınan süt dişlerinin yerini
korumak için yer tutucu yapılmaması olabilir. Ağızdan solunum,
uzun süreli emzik kullanma,
dil, dudak, kalem ısırma, dil
itme gibi yanlış alışkanlıklar da bu
soruna neden olabilmektedir.
Kalıtım da önemli nedenlerdendir.
Kalıtsal olarak diş büyüklüğünü bir
ebeveynden, çene büyüklüğünü ise
diğer ebeveynden almak sorun yaratabilir. En sık rastlanan neden, ailede alt çenenin ileride ve büyük olması, gelecekte çocukta da gözlenebilir
ve erken yaşta önlem alınarak engellenebilir.
Ortodontik tedavi için en uygun
yaş: Alt ve üst çene kemiklerinin
büyümesi farklılıklar gösterebilir.
Bu yüzden 7-8 yaşlarından itibaren
alt veya üst çeneye takıp çıkarmalı
aparatlar takılarak küçük olan çene
büyütülebilir.
Günümüzde yetişkin ortodonti 5060’lı yaşlarda dahi uygulanabilmektedir ve oldukça yaygındır.
Hatta günümüz teknolojisinde biraz
pahalı olmasına karşın beyaz teller
ve porselen aygıtlar kullanılarak
ya da uygun vakalarda telleri dişlerin iç yüzeyine yerleştirmek yöntemiyle estetik problem yaratmadan
da tedaviler yapılabilmektedir.
Ortodontik tedavi süresince ağız ve
diş bakımına daha da özen göstermek gerekir. Zira teller arasında yiyecekler daha çok kalabilir ve dişler
çürüyebilir. Kaş yapalım derken göz
çıkarmamak deyimi sanırım tam buraya uygun; ‘Düz’ yapalım derken
‘diş’ çıkarmamak :)
Tedaviden sonra da takılan pekiştirme aygıtının, dişhekiminin
önerdiği süre kadar kullanılması
düzelen dişlerin yine eski yerlerine
dönmesini önlemesi açısından son
derece önemlidir.
Diş Beyazlatma -Ağartma
(Bleaching)
Günümüzde, dişlere zarar vermeden dişlerin yapısal rengini beyazlatmak mümkündür.
Eskiden sadece dişlerin üzerinde dış
etkenlerle oluşan lekelenmeleri temizleyebilirdik. Artık her iki etkenle
de savaşılarak daha estetik görünmek artık mümkün.
Peki zararlı mıdır? Hastalarım bana
bu soruyu sorduklarında kendi dişlerime ve eşimin dişlerine de seneler
önce uyguladığımı söylüyor ve dişlerimi gösteriyorum; “Zararlı olsaydı Dişhekimleri Birliği’nin Rehber
AĞRIYAN DİŞ
Bir çocuk, dişi ağrıdığı için dişhekimine
gitmiş.
Çocuk daha sonra evine dönmüş.
Babası çocuğa sormuş:
- Nasıl, dişinin ağrısı geçti mi oğlum?
- Bilmiyorum.
- Oğlum nasıl bilmezsin?
- Dişhekimi çektikten sonra dişimi geri
vermedi ki!
Tarım İlaçları Bebek
Zekasını Etkiliyor
»» Tarımda dünya genelinde
yaygın olarak kullanılan
chlorpyrifos maddesinin, anne
karnındaki bebeğin beynini
olumsuz etkilediği belirlendi.
Araştırmalar, chlorpyrifos maddesinin çok az
miktarda dahi uzun dönemde ciddi bozukluklara neden olduğunu ortaya koydu. Chlorpyrifosun anne karnındaki bebeğin ön beyin
zarının küçülmesine neden olduğu, bunun da
çocuğun ilerleyen yaşlarda zihinsel yeteneklerinde soruna yol açtığı tespit edildi.
Tarım ilacı olarak kullanılan bu maddeye maruz kalan 40 çocuğu 6-11 yıl boyunca takip eden
bilimciler sonuçları endişe verici buluyor. Tarım ilacına yoğun şekilde maruz kalan çocuklarda önbeyin zarında bariz anomaliler tespit
ettiklerini bildiren bilim insanları, beynin özellikle dikkat, duygu, dürtü kontrolü ve sosyal
davranışlardan sorumlu bölgelerini çevreleyen
zarın büzüştüğünü, altındaki beyaz maddenin
ise arttığını bildirdi. Araştırmaya imza atan Columbia Üniversitesi ekibi, chlorpyrifosun ayrıca çocukların beyninde cinsiyetle ilgili bölgelerde değişime neden olduğunu kaydetti.
Ev tipi: Muayenehanede ağızdan
ölçü alınarak dişlik hazırlanır. Dişhekimi tarafından hastaya verilen
jeli hastanın kendisi dişliğin içinde
tarif edilen noktalara her gece yerleştirip ağzına takar. Vakanın ağırlığına göre, 1-2 hafta hergün 4-6 saat
(tercihen uyurken) takılmak suretiyle dişler beyazlatılır. 2-3 günde
bir dişhekimine kontrole gelinmesi
gerekir.
Dt. Coşkan ARAS
[email protected]
Listesi’nde yer almazdı” diyorum.
Ağartmanın bir dişhekimi kontrolünde, doğru malzemelerle,
doğru yöntemlerle yapılması
en doğrusudur.
Zira marketlerde satılan gelişigüzel
ürünler hem dişe hem dişetlerine
zarar verebilir. Bu ürünlerde genelde hasta kendi dişliğini kendi hazırlar ve çok hızlı beyazlatma sağlayan
bazı kimyasallar kullanılır, beyazlatma etkisi çabuk geçer, dişlik yanlış
hazırlanırsa dişetini yakabilir, dişe
zarar verebilir.
Kontrol dedim de bir hoş anı aklıma
geldi. Yıllar önce bir hastama sabah
telefonda randevu verdim. “Yarımda gelsen olur” dedim. Akşama
kadar gelmedi. Ertesi gün herhangibir saatte çıktı geldi. Bir gün önceki
randevuya niçin gelmediğini sorduğumda ise şu cevapla karşılaştım:
“Yarın da gelsen olur” dedin ya.!!!
Ev Ağartması
Beyazlatma süresince, hatta 1-2 gün
sonrasına kadar sigara, çay, kahve,
kola, kırmızı şarap, vişne suyu ve
benzeri boyayıcı maddeler tüketilmemelidir ya da çok çok az (hatta içilecek madde dişlere uğramadan
pipetle) tüketilmelidir.
Ofis Ağartması
Ağız Kokusu (Halitozis)
Çok çeşitli nedenlerden olabilir; Diş
çürüğü, dişeti hastalığı, yarık dillerde dilin temizlenememesi, kötü ağız
hijyeni, temizlenmeyen diş protezleri, sürekli ağız solunumu sonucu
ağız kuruluğu olabileceği gibi bazı
ilaçların sürekli kullanımı, karaciğer-böbrek hastalığı, üst solunum
yolu hastalığı, sinüzit, farenjit, reflü,
ülser, mide-barsak yolu iltihabı ve
kanserleri de olabilir. İlgili doktorlara başvurmak gerekir.
Ağız kuruluğu için eczanelerde yapay tükrük veya tükrük akışını hızlandırabilen bazı ilaçlar da artık bulunmaktadır. Şekersiz sakız tüketimi
de tükrük akışını hızlandırabilir.
Sonraki sayıda diş tedavi yöntemlerinden hipnoz ve bilinçli sedasyona
(hafif uyutma) şöyle bir değinerek
dişhekimliğinde protez konusundan
bahsedeceğim.
Ağartma işlemi evde ya da muayenehanede yapılabilir.
Ofis tipi: Muayenehanede 1 saatlik çabayla daha beyaz dişlere sahip
olunabilir.
evde 1-2 gün uygulanarak) koruma
tedavisiyle renk yine beyazlatılır.
2-3 sene sonra renkte bir miktar eskiye dönme olabilir. Bu takdirde beyazlatma maddesi çok kısa süreli olarak (örneğin ofiste 10-15 dakika veya
Her zaman belirteceğim bir konu
var: “Dişim ağrırsa dişhekimine gider doldurturum” düşüncesi yanlıştır. Diş kendiliğinden ağrımıyorsa
doldurulur. Kendiliğinden ağrı varsa
ya kanal tedavisiyle kurtarılmaya çalışılır ya da çekilir.
Dişhekimine, şikâyet
olmadan 6 ayda bir, en geç
yılda bir gidiniz.
Sonraki sayılarda buluşmak
üzere; Sağlıklı dişler, mutlu gülüşler…
Ekmekteki Rope (sünme)
Hastalığına Dikkat
Sigara İçenler Sarımsak
Yemeli!
»» Rope hastalığı (sünme) insan sağlığını
tehdit ediyor.
»» Haftada iki kez çiğ sarımsak
tüketenler çok şanslı...
Yaz aylarında ortaya çıkan rope
(sünme) hastalığının, belirli
grup bakterilerin oluşturduğu sporların, ekmeklerin
fırında pişirilmesi sırasında
her ne kadar 250 derecenin
üzerinde bir ısı uygulansa
da ekmek içi sıcaklığı 100
dereceyi
geçmemesinden
dolayı ölmüyor.
“Hamur Teknesi Alkol
Dökülerek Yıkanmalı”
Değirmenlerde iyi temizlenmemiş buğdaylardan elde
edilen unlarda bu mikrobun
bulunma riski yüksek. Unun
dışında su ve çevre ortamından da geçmesi mümkün.
Roplu ekmeklerde olgun ya
da geçmiş kavun kokusunu
hissedilir. Hastalığın ileri
safhalarında koku ağırlaşır,
ekmek için yapışkan, sünebilen, koyu ve yapışkan bir
hal alır. Rope hastalığından
korunmak için; sıcak mevsimlerde fabrikaya düşük
kaliteli un getirilmemeli,
un çuvalları temiz bir yerde
saklanmalı, çuvallarda muhafaza edilen unların havalandırılması için çuvallar
aralıklı istiflenmelidir. Hamur, içilebilir temiz suyla
yoğurulmalı, ve hamur sıcaklığı 25 derecenin altında
olmalıdır. Bayat ekmeklerle,
bayilerden geri gelen ekmekler taze ekmeklerin saklandığı bölüm veya raflarda
saklanmamalıdır. Üretimde
kullanılan tüm alcı ve ekipmanların temizliğine dikkat
edilmelidir. Üretim yeri, zaman zaman deterjanlı sıcak
suyla yıkanmalıdır.”
Haftada iki kez sarımsak yiyenlerin
akciğer kanserine yakalanma riskinin azaldığı belirlendi!
Çin’de yapılan bir araştırma, haftada
iki kez çiğ sarımsak tüketenlerin akciğer kanserine yakalanma riskinin
yüzde 44 azaldığını gösterdi. Vücuttaki iltihabı giderdiği ve antioksidan
görevi gördüğü bilinen sarımsağın,
sigara içenlerde ya da dumana maruz
kalanlarda bile riski yaklaşık yüzde
30 azalttığı belirtildi.
siyum,
fosfor,
demir
ve A, B, C vitaminleri vardır.
Damar tıkanıklıklarının engellenmesinde faydalıdır. Sarımsak damarları
genişleterek, tansiyonun düşmesine
yardımcı olur ve kanın daha hızlı akmasını sağlar. Bağırsak parazitlerine
karşı vücudun direncini artırır. Kurşun, civa, kadmiyum ve arsenik zehirlenmelerinde etkili tedavi sağlar.
Pişmiş sarmısağın aynı etkileri sağlayıp sağlamadığıysa henüz bilinmiyor. Araştırma, “Cancer Prevention
Research” dergisinde yayımlandı.
Antibiyotik etkisi var.
Sarımsağın En Önemli
Yararları
Vitamin, mineral ve aminoasitlerden son derece zengindir.
Kokusu yüzünden herkes sevmese
de verdiği sağlık hiç kimse tarafından yadırganamayacak kadar çok.
“Günde bir diş sarımsak doktoru
uzak tutar” diyen Uzman Diyetisyen
Nesrin Eriş’in anlattıklarıyla göreceksiniz.
Ayrıca yağsız bir teflon tavada sarımsakları yumuşayıncaya kadar pişirirseniz, rahatsız edici sarımsak kokusundan kurtulabilirsiniz. Sonra bu yararlı
lezzeti salatalarınızda bile kullanabilirsiniz.Açık yaraların üzerine direkt
sarımsak sürerek enfeksiyonun yayılması durdurulabilir. Yaraların
daha çabuk iyileşmesive cildin yaşlanmasını yavaşlatmak için kullanılır. Bileşiminde sakkaroz ve glikoz
gibi karbonhidratlar ile protein, kal-
Akyuvarlar sayısını artırarak bağışıklık sistemi ve bağışıklığı güçlendirdiği
için kansere karşı koruyucudur.
Selenyumdan çok zengin olan sarımsak birçok hastalığın önlenmesinde
etkilidir. Meme, bağırsak, mide kanserlerine yakalanma riskini azalttığı
gibi, bu hastalıkların ilerlemesini de
yavaşlatır.
Özellikle sigara içenlerin günde bir adet sarımsak çiğnemesi sigaranın zararlı etkilerini
azaltmaktadır.
Sarımsak kandaki kolesterolü temizlemektedir. İştah açıcıdır ve
hazmı kolaylaştırır. Sarımsak saç
derisine sürüldüğünde saç derisini
kuvvetlendirir ve dökülmeleri önler. Sarımsak yağı kas ağrılarına çok
iyi gelir. Sarımsağın Alzheimer gibi
sinir sistemi hastalıklarında olumlu
etkiler gösterebileceği araştırma sonuçlarında bildirilmiştir.
22
Eylül 2013 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
EYLÜL 2013
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
EYLÜL AYI TARIM TAKVİMİ
TARLA ZİRAATI
a) Güzlük ekimler için toprak sürümü yapılır. Sürülmüş tarlalara ekim için ikileme ve
üçlemesi yapılır. Sürümle birlikte gübreleme
de devam eder.
b) Özellikle soğuk bölgelerde hububatta erken ekim amacıyla bu ay ekim başlar.
eder. Hasad edilen meyveler ambalajlanır.
Pazara sevkedilir. Muhafaza edilir ve değerlendirilir. Yeşil zeytin salamurası amacıyla
hasat yapılır.
SEBZECİLİK
a) Bazı bölgelerde kışlık sebzelerin ekimi ve
fidelerinin dikimi devam eder.
c) Endüstri bitkilerinde sulama, çapalama ve
diğer bakım işleri devam eder.
5 Eylül - 9 Eylül 2013
Gıda 2013 Worldfood İstanbul
21.Uluslararası Gıda Ürünleri ve
Teknolojileri Fuarı
Süt, Et, Sekerleme, Konserve, Çay Ve Kahve,
Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır
Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar,
Bakliyat, Baharat
E Uluslararası Fuar
e) Hasat ve harman işleri yürütülür. Tütünlerde kırma, pamukta hasat devam eder. Diğer endüstri bitkileri ve bostanların hasadı
yapılır.
b) Sebzelerde sulama, çapa ve diğer bakım işleri yapılır. Sebzelerden tohum alınır.
c) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla mücadele yapılır.
d) Her türlü sebze hasadı yapılır. Bazı bölgelerde son turfanda sebzelerin hasadına başlanır.
Helal ve Sağlıklı Ürünler 2013
Helal Usül ile Üretilen Tüm Ürünler ve
Hizmetler Fuarı
Helal Gıda ve Meşrubatlar, Gıda Paketleme ve
Catering Ekipmanları,
12 Eylül - 15 Eylül 2013
AGROTEC 2013
17. Uluslararası Tarım Fuarı - Ankara
Tarım, Hayvancılık, Ekolojik Tarım, Organik Tarım, Gübre, Sulama, Zirai İlaç, Traktör ve Ekipmanları, Toprak Islah, Ambalaj.
İnfo Fuarcılık
19 Eylül - 22 Eylül 2013
2. Isaf Safety & Health
İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı
İş Güvenliği Ekipmanaları, Kişisel Koruyucu
Malzemeler, İş Güvenliği Eğitimi, İş Sağlığı
Ekipmanları
TAVUKÇULUK
MEYVECİLİK
5 Eylül - 8 Eylül 2013
CNR Ekspo Fuarcılık
d) Meralarda otlatmaya bazı bölgelerde devam edilir. Çayırlıklar ve yem bitkilerinin
son hasatları yapılır. Hasıl, mısır ve diğer yeşil yemlerin silajına başlanır.
e)Hayvan hastalıkları ve zararlıları ile mücadele devam edilir.
d) Her türlü hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
Sebzeler ambalajlanır, pazara sevkedilir, çeşitli yollarla değerlendirilir.
BAĞCILIK
a) Bazı bölgelerde Sonbahar dikimi amacıyla
fidan çukurları açılmaya başlanır. Çekirdekli
tohum ekimleri için fidanlıklarda tavlara hazırlanır.
b) Fidan ve ağaç dikimi yoktur.
c) Meyve bahçesi ve fidanlıkta bakım, sulama, çapa işleri yanında bazı bölgelerde durgun göz aşısı devam eder.
d) Meyvelerde gelecek yıl yumurtadan çıkarak hasar yapacak olan zararlılara karşı mücadele devam eder.
e) Meyvelerden bazılarının hasadı bitmiştir.
Ancak bazı çeşitli meyvelerin hasadı devam
a) Bağlarda sulama, hereklere bağlama gibi
bakım işleri devam eder.
b) Çeşitli hastalık ve zararlılarla mücadele
yapılır.
a) Kümesler onarılarak kışa hazırlık yapılır.
Badanalanır ve dezenfekte edilir.
b) Çeşitli yemler üzerinden tavukların beslenmelerine devam edilir. Tavuklar sık sık
anız ve yoncalıklara salıverilmelidir. c) Çeşitli tavuk hastalıklarına karşı koruyucu aşılar yapılır ve önleyici ilaçlar verilir.
ARICILIK
a) kovanlarda bakım işleri devam eder. Soğuk bölgelerde kovan ağızları daraltırılır
b) Çeşitli arı hastalık zararlıları ile mücadele
edilir.
c) Bal hasadı devam eder. Soğuk başlayan
bölgelerde kovanlarda kışlık yem durumları
kontrol edilir.
c) Üzüm hasadı, pazarlaması ve çeşitli yollarla değerlendirilmesine devam edilir.
HAYVANCILIK
a) Bazı bölgelerde hayvanlar yaylalardan kışlıklara dönerler. Ahırlarda gerekli tamirat ve
dezenfeksiyon yapılarak hazır hale getirilir.
b) Hayvanların yemleme, tımar, temizlik
gibi bakım işleri ay boyunca devam eder.
c) Koç katımına devam edilir.
Marmara Fuarcılık
19 Eylül - 22 Eylül 2013
2. Isaf Safety & Health
İş Güvenliği ve İş Sağlığı Fuarı
İş Güvenliği Ekipmanaları, Kişisel Koruyucu
Malzemeler, İş Güvenliği Eğitimi, İş Sağlığı
Ekipmanları
Marmara Fuarcılık
26 Eylül - 29 Eylül 2013
Allgreen Yenilenebilir ve Sürdürülebilir
Enerji Fuarı
Her Türlü Enerji Verimliliği, Alternatif Enerji Çözümleri, Yenilenebilir Enerji Teknolojileri,
Çevre Dostu Ürünler
İstanbul Fuarcılık A.Ş.
12 Ekim - 15 Ekim 2013
İstanbul Gıda-Tek 2013
8.Gıda ve İçecek Teknolojileri, Gıda Güvenliği, Katkı ve Yardımcı Maddeler, Soğutma, Havalandırma, Depolama
Sıvı Gıda, Et, Süt, Unlu Mamüller, Üretim Makine Sistem ve Ekipmanları, Gıda Güvenliği, Kalite
Kontrol Cihaz ve Sistemleri, Soğutma, Havalandırma, Depolama. Tüyap - İstanbul
12 Ekim - 15 Ekim 2013
Trakya Tarımtech
8.Trakya Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik,
Sulama ve Teknolojiler Fuarı - Lüleburgaz
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları
Renkly Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
Mevzuat
▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28726 Sayılı Resmî Gazete,
Hayvansal Kökenli Yemlerde
Mikrobiyolojik Kriterler Tebliği
(Tebliğ No: 2008/47)’nin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/38)
▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli ve
28726 Sayılı Resmî Gazete, Yem
Yönetmeliği ile İlgili Uygulama
Tebliği (Tebliğ No: 1997/12)’nin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/40)
▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28726 Sayılı Resmî Gazete,
Karma Yem Beyan ve Tescil
İşlemleri Hakkında Tebliğ
(Tebliğ No: 1991/14)’in
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/41)
▶▶ 2 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28726 Sayılı Resmî Gazete,
Karma Yemlere Katılması ve
Hayvanlara Yedirilmesi Yasak
Olan Maddeler Hakkında
Tebliğ (Tebliğ No: 2005/24)’in
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/42)
▶▶ 7 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28731 Sayılı Resmî Gazete,
2013 Yılı Kurban Hizmetlerinin
Uygulanmasına Dair Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ
▶▶ 16 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28737 Sayılı Resmî Gazete,
2013/5187 Fındık Üreticilerine
Alan Bazlı Gelir Desteği
ve Alternatif Ürüne Geçen
Üreticilere Telafi Edici Ödeme
Yapılmasına Dair Kararda
Değişiklik Yapılması Hakkında
Karar
▶▶ 16 Ağustos 2013 Tarihli ve
28737 Sayılı Resmî Gazete,Türk
Gıda Kodeksi Takviye Edici
Gıdalar Tebliği (No: 2013/49)
▶▶ 17 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28738 Sayılı Resmî Gazete,
2013/5171 Okul Sütü Programı
Uygulama Esasları Hakkında
Karar
Üretiminde Kullanılan
Ekstraksiyon Çözücüleri Tebliği
(No: 2013/45)
▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28741 Sayılı Resmî Gazete,
Çiftlik Muhasebe Veri Ağı
Sistemine Dâhil Olan Tarımsal
İşletmelere Katılım Desteği
Ödemesi Yapılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/50)
▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28741 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Gıdalarda
Kullanılan Renklendiriciler
Tebliği (Tebliğ No: 2002/55)’nin
Yürürlükten Kaldırılmasına Dair
Tebliğ (No: 2013/51)
▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28741 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Gıda
Maddelerinde Kullanılan
Tatlandırıcılar Tebliği (Tebliğ
No: 2006/45)’nin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/52)
▶▶ 18 Ağustos 2013 Tarihli ve
28739 Sayılı Resmî Gazete, Türk ▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli ve
Gıda Kodeksi Gıda Maddelerinin 28741 Sayılı Resmî Gazete, Türk
ve Gıda Bileşenlerinin
Gıda Kodeksi Renklendiriciler
ve Tatlandırıcılar Dışındaki Gıda
Katkı Maddeleri Tebliği (Tebliğ
No: 2008/22)’nin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/53)
▶▶ 20 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28741 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı
Maddelerinin Saflık Kriterleri
Analiz Metodları Tebliği (Tebliğ
No: 2001/46)’nin Yürürlükten
Kaldırılmasına Dair Tebliğ (No:
2013/54)
▶▶ 23 Ağustos 2013 Tarihli
ve 28744 Sayılı Resmî Gazete, 2013/5199 Çeşitli Afetler
Nedeniyle Zarar Gören Gerçek
veya Tüzel Kişi Üreticilerin T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım
Kredi Kooperatiflerine Olan
Düşük Faizli Kredi Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu
Kararları Kapsamındaki Kredi
Borçlarının Ertelenmesine Dair
Kararın Yürürlüğe Konulması
Hakkında Karar
Köy-Koop Haber Eylül 2013
SPOR-TARIM BULMACA
23
Karne Hediyesi!
»» Bir ülkenin başbakanını düşünün… Evinden çıkıyor ve ülkesinin sorunlarının çözümü için kendisini bekleyenlerin olduğu çalışma ofisine
doğru yola çıkıyor. Ulaşım aracı ne olabilir sizce? Zırhlı bir makam arabası zannetmeyin sakın… BİSİKLET… Evet sadece bisikletle işe giden bir
başbakan ve bu bir gerçek.
Hollanda Başbakanı Mark RUTTE’nin
işe gidip gelirken kullandığı bisikletle ilgili görüntüler basında sıkça
yer almıştı. Meşhur bir söz vardır;
ne derece uyar bilmiyorum ama “At
sahibine göre kişner”. Hollanda kenti Amsterdam’ın “Avrupa’nın en iyi
bisiklet kenti” seçilmesi, demek ki
tesadüf değilmiş.
Şimdi akla ister istemez, biz bu bisiklet olayının neresindeyiz diye bir
soru geliyor? Acı gerçek şu ki: Biz de
bisiklet kültürü hala “KARNE HEDİYESİ” anlayışı ile sınırlı.Ancak bu
anlayışı değiştirmek için inanılmaz
çaba gösterenler var.
Yollarda bisikletleri ile gezenlere,
ulaşımını sağlayanlara hala uzaylı
gibi bakmaya devam etmemizin yanında, ne yazık ki onları zaman zaman taciz de ediyoruz. Çünkü bisiklet kullanımı bir kültür işidir ve biz
de o kültür henüz yerleşmedi. Büyük
şehirlerimizde ulaşım planlaması
yapılırken genellikle sadece motorlu taşıtlar dikkate alınıyor. Büyüyen
kentlerde motorlu taşıt kullanım
Adnan YAHŞİ
Atletizm Yıldız Milli Takım Antrenörü
[email protected]
oranı da kentlerin geniş mekânlara
yayılmasına paralel olarak artmaktadır. Kentlerin alanları genişledikçe, insan gücüne dayanan, yaya ve
bisiklet ulaşımı gibi çevreye dost
ulaşım biçimlerinin payı da gitgide
azalmaktadır. Özellikle kentlerdeki
seyir halindeki araçlara bakıldığında, genellikle içinde yalnız sürücüyü görmekteyiz. Düşünün yollarda
içinde sadece sürücüsü olan onlarca,
yüzlerce, binlerce araç!
Belediyelerin çoğu kez göstermelik
çözümler yaratmasına rağmen, motorlu taşıtların yollara egemen olması, planlamaların motorlu taşıtlara
göre yapılmasıyla, kaybeden hep yayalar ve bisikletliler olmaktadır.
Ancak bisikletlilerin kaybetmesi sadece kent planlamasından kaynaklanan sorunlardan olmuyor.2012
yılının trafik kayıtlarına göre 41 bisikletlinin kazada ölmesi,4865 bisikletlinin yaralanması, bisikletin
ulaşım aracı olarak sıkıntılı bir konumda olduğunu gösteriyor.
Dünyada bizden çok fazla saygınlığa
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
sahip bisikletin sayısının 1994 yılındaki bir araştırmaya göre tüm dünyada 1 milyardan fazla olduğu sonucuna varılmıştır. En çok kullanılan
ülkelerden biri olan Çin’de trafikte
geçiş üstünlüğü her zaman bisikletlilerdedir. Dünyanın bisiklet cenneti
kabul edilen Amsterdam’da yaşayan
750 bin insanda neredeyse herkeste bir bisiklet ve tüm Hollanda’da
16 milyon nüfusa karşılık 19 milyon
bisiklet olması, bisikletin ne kadar
önemsendiğinin bir kanıtıdır.
Bisiklet Kullanmanın
Yararları:
• Olumsuz iklim koşulları (Soğuk,
kar, kış, yağmur…)
• İstediğiniz zaman kullanabilirsiniz.
• Olumsuz iklim koşullarının güvenliği azaltması.
• En düşük maliyetli araçtır.
• Yakıt ve motor gereksinimi yoktur.
• Çevre ve gürültü kirliliği yaratmaz.
• Park için daha az yer ister. Bir araba yerine 16 bisiklet park edebilir.
• Hırsızlık.
• Saygın ve cazip bir ulaşım aracı
olarak toplumda hala benimsenmemesi.
• Masrafsız bir egzersiz ve spor yapma yöntemidir.
Bisiklet Kullanımında
Dikkat Etmeniz Gerekenler:
Bisiklet Kullanırken
Karşılaşılan Zorluklar:
• Canlı renklerde giyinin. Fark edilin.
9
10
11
Bu konuları sayfalarca daha yazabiliriz. Ancak hepsini tek kalemde anlatan tek sözcük vardır. O da
‘SAYGI’dır.
por dolu günler sizinle olS
sun…
• Mümkün olduğu kadar yolun sağını kullanın.
• Işıklarda durduğunuzda yolun kullandığınız kısmın tam ortasında durun.
• Kulaklarınıza herhangi bir kulaklık
KİTAP
1
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve
Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın
salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve
Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde
edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla
sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız
olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.
2
3
4
5
6
7
8
9
Kooperatifçilik
10
11
Soldan Sağa
1- Bu ağacın baklaya benzer, şekerli yemişi, harnup 2- Bal yapar...
En kısa zaman... Dişi kurt 3- Mısır’ın ünlü firavunu 4- Ceset... Paraları düzenleyen kuralların bütünü 5- Avrupa Birliği... Kokulu...
Utanma duygusu 6- Nasıl, ne biçimde?.. Sinirli 7- Antalya’nın bir
tatil beldesi... Beyaz 8- Devamlı, sürekli... İtalya’da bir yanardağ
9- Mağra... Temel, esas... Gümüşün simgesi 10- Dingil.. Kantar 11Kocaman... Bir hayvan... Ermeni terör örgütü 12- Lokman ruhu...
Kürkü değerli bir hayvan... Çeşit.
Yukarıdan Aşağıya
1- Dil biçiminde yassı ve dikenli dalları olan bir kaktüs türü 2- Rütbesiz
asker... İran’da bir kent... Bir nota 3- Çam vb. reçineli ağaçların yağlı ve
çabuk yanmaya elverişli bölümü... Katıkşıksız... İlişkin 4- Ağaçların cinsini iyileştirmek, daha iyi cins meyva almak için yapılan işlem... 5- Telli
çalgıların en kalını... Postları değerli türlü etçil hayvanların ortak adı
6- Altının uluslararası ölçü birimi... İskambilde papaz 7- Tembih sözü...
Nikelin simgesi 8- Amerika Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi... Arap
Sosyalist Partisi... 9- Akıl... Alt alta yazılmış şeylerin bütünü, dizelge...
Hitler’in kişisel muhafızlığını yapmak üzere kurulan birlikler 10- Akıllı,
zeyrek... Derman 11- Üç beyazdan biri... C vitamini yönünden zengin olduğu için de bazı bölgelerde marmelat yapımında kullanılılan bir bitki
12- Bir kıta... Çoğul eki.
• Güneşin konumuna göre bisikletinizi kullanmaya çalışın.
• Aniden açılabilecek araba kapılarına karşı hazırlıklı olun.
12
12
• Sizi sözle ya da davranışla taciz
edenlere karşı kontrollü olun.
• Dikkatinizi kaybetmeyin.
Y. İzzettin BAŞER
8
takmayın. İşitme duyunuz açık olsun.
Kooperatif
Web Sayfası Projesi
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yeni İnsan
Kooperatifçilik kitabının 6. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Nasıl Bir
Organik Tarım
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Yayınevi: Yeni İnsan
Bu kitapta Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu, Boğaziçi Üniversitesi Tüketim Kooperatifi, Başka Bir Gıda Mümkün Girişimi, Kibele Ekolojik Yaşam
Kooperatifi, Marmariç Ekolojik Yaşam Derneği deneyimlerini paylaştı,
nasıl sorusunun yanıtlarını aradı.
IPARD 31,5x46,5.pdf
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
1
19.08.2013
17:15

Benzer belgeler

Yerel Yönetimler ve Kooperatifler El Ele - Köy-Koop

Yerel Yönetimler ve Kooperatifler El Ele - Köy-Koop Ağustos 2013 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Ödenmesi

Detaylı