a..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..

Transkript

a..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
· KASIM-ARALIK 2012 · Yıl 1· Sayı 6· Ücretsizdir· ISSN 2146-9997
Aile, Yaşam ve El Sanatları Dergisi / Konya Büyükşehir Belediyesi
739.
VUSLAT
YIL DÖNÜMÜ
ANISINA
“O’nu
yeniden okumaya,
anlamaya
ihtiyacımız var”
Mefruşat
Kayıtları başladığı
gün dolan kurs
Bilgisayar
CTRL+ALT+DEL
KASIM-ARALIK 2012
KOMEK Dergisi’nin ücretsiz ekidir.
CİLT BAKIMI Nemlendirici Maske | ÇOCUK GELİŞİMİ Kağıt Telkari
MEHMET AKİF ERSOY Şiir | EL SANATLARI Tepsi Örtüsü Yapımı
KONYA Gel Ne Olursan Ol Yine Gel...
HER EV BiR KOMEK
SÖY LEŞİ
TAHİR AKYÜREK
Konya Büyükşehir
Belediye Başkanı
D Ü N Ü N
KO N YA
MANZARALARI
Kayalı Park
EDİTÖR’DEN
Gerçek hayattan sahneler
yaşamaya ihtiyacımız var
A H M E T KÖ S E O Ğ LU
Hz. Mevlâna “Susayanlar suya hasrettir ama su da susamışları arayıp durmada” der.
İnsan, yolunu öğrendikçe artan bir susamışlıkla, bilgiye doğru daha da büyük bir arzuyla ilerler.
İnsanı var eden, insanı insan kılan, onu üstün kılan, bu yolculuğudur.
Gizli bölmelerimizde sakladığımız irili ufaklı hediyelerle dolu hayat. İnanırız ki, insanoğlunun, bu
hediyeleri bulma yolunda, başını birazcık öne eğmesi, derinlere, içinin derinliklerine bakması
gerekir.
Gerçekten, birazcık inanmaya ve gerçek hayattan sahneler yaşamaya ihtiyacımız var.
Sıcak bir gülümseme ile “merhaba” demenin, gurbetten dönenle kucaklaşmanın, yeni tanıştığımız
bir eli sıkmanın, ince belli bardaktan karşılıklı içtiğimiz çayın, bayramlarda akrabayı hatırlamanın,
çocuklara masallar okumanın, kitaplara hak ettikleri zamanı ayırmanın, şiir
okumanın, eski fotoğraflara bakmanın, mektup yazmanın, kartpostal atmanın,
bir dosta selam yollamanın, hediye almanın, “durup, ince şeyleri düşünmenin”
sihir gerektirmediğine, bütün bunların “gerçek hayat”tan olduğuna inanmaya
ne kadar da ihtiyacımız var.
Gözlerinizi kapatıp düşünün ve düşünürken tekrar edin: Zaman su misali akıp
gidiyor. Akıp giden zaman karşısındaki acizliğimizi görüyor muyuz? Adı anılmaya
değer bir varlık olarak yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken ertelediklerimiz,
vicdanlarımızı ne kadar incitiyor geriye dönüp bakınca…
KOMEK Dergisi olarak Kasım-Aralık ayı ile ilk yayın dönemine veda ederken, böyle
bir muhasebe yapalım istedik. Allah’a şükürler olsun geçen altı sayıda “keşke
paylaşmasaydık” diyeceğimiz hiçbir haber, fikir, yorum olmadı. Eğitimin, ilmî
meşguliyetlerin, beşikten başlayıp mezarda bitecek bir hayat yolculuğu olduğu
inancıyla çalıştık, çabaladık. Her evden bir hatta birkaç KOMEK’li oluncaya kadar,
sesimizi duyurmaya çalıştık. Elinizdeki aylık, iki aylık bülten ve dergiler, paylaşma
kültürümüzün bir yansıması oldu. Bu arada her sayıda hatıra olarak saklanacak
eğitici, bilgilendirici hediyeler verdik. Evinizin, işyerinizin bir köşesinde KOMEK
kütüphanesi oluşturmaya başladık. KOMEK ve KOMEK Dergisi, katkılarınızla
daha da büyüyecek güzelleşecek. Gelecek yayın döneminde muhteva yönüyle
daha zengin, daha eğlenceli bir dergi için çalışıyoruz.
Bu sayı ile birlikte 739. Vuslat Yıldönümü münasebetiyle bir armağan kitap sürprizimiz
oldu. Hz. Mevlâna’nın bıraktığı kültür mirasına saygının bir ifadesi olmasını istediğimiz çalışmada
emeği geçen akademisyen ve yazarlarımıza teşekkür ediyoruz. Mevlâna’nın dünyaya gelişinden,
Şeb-i Ârus’a giden yolculuğunda yaşadıkları, çevresindekiler ve O’nun yaktığı ışığın üzerimize
düşen huzmeleri bir eserde toplandı. Hayırlara vesile olmasını ümit ediyorum.
Uzun süredir eğitim ve sağlık alanında yaptığı çalışmalarla kamuoyunun dikkatini çeken,
başarılı doktor Sâre Davutoğlu ile yaptığımız söyleşi, kadınlarımıza olduğu gibi erkeklere de
önemli mesajlar veriyor. Bir vefat yıldönümünde daha İstiklal Şairimiz M. Akif Ersoy’u rahmetle
yad ederken O’nun kadın ve aile konulu mısraları ışığında yapılan değerlendirme kayda değer.
İ. Hakkı Biçer, bu sayıda sandıklarda saklanan eski (meyen) mektupların tozlarını üfleyerek
e-postaya, sms’ye geçtiğinde “neyi kaybettiğini hatırla”tıyor, insanımıza… Kışa girerken,
ağrıdan, sızıdan yakınanları, hafta sonu bir yerlere kaçacakları, Ilgın Kaplıcalarına gönderdik.
Her sayıda olduğu gibi hoş, eğlenceli, bilgi dolu bir KOMEK, sayfalarını çevirmeye
çağırıyor okurunu… Yeni yayın döneminde yeni bir sayıda buluşmak ümidiyle...
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
1
KOMEK DERGİSİ
KÜNYE
· KASIM-ARALIK 2012 ·
Konya Büyükşehir Belediyesi MESLEK EDİNDİRME KURSLARI
Sayı 6 • Yıl 1 • Ücretsizdir • ISSN 2146-9997
Aile, Yaşam ve El Sanatları Dergisi
İLETİŞİM
Konya Büyükşehir Belediyesi
Basın Yayın ve H. İlişkiler D. Başkanlığı
Yenişehir Mahallesi
Vatan Caddesi
No:2 Selçuklu
Konya
+90 (332) 221 14 00
YAYINCI
Konya Büyükşehir Belediyesi
adına sahibi Tahir Akyürek
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
Ahmet Köseoğlu
GENEL KOORDİNATÖR
Elif Özpınar
YAYIN DANIŞMANI
Hakkı Biçer
GÖRSEL YÖNETMEN
İsmail Özkan
FOTOĞRAF
Basın-Yayın
Müdürlüğü Arşivi
Artis Medya Arşivi
İsmail Özkan
BASIM
Bilnet Matbaacılık
Biltur Basım Yayın Hizmet A.Ş.
Dudullu Organize Sanayi Bölgesi
1. Cad. No: 16 Ümraniye-İstanbul
+90 (216) 444 44 03
İLLÜSTRASYON
Elif Özpınar
Mefruşat Kursu’nda yapılmış bir
masa örtüsü detayı
KAPAK FOTOĞRAF
İsmail ÖZKAN
Yayın Türü: Süreli, İki aylık
Dergide ve DVD’de yayınlanan yazı, fotoğraf, grafik, video, animasyon,
illüstrasyon ve işlenen konuların her hakkı saklıdır.
Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
YAPIM
Aziziye Caddesi Cengaver Sokak
No:4 2/201 Karatay - Konya
www.artismedya.com.tr
+90 (332) 338 20 28
KASIM-ARALIK 2012
KOMEK Dergisi’nin ücretsiz ekidir.
CİLT BAKIMI Nemlendirici Maske | ÇOCUK GELİŞİMİ Kağıt Telkari
MEHMET AKİF ERSOY Şiir | EL SANATLARI Tepsi Örtüsü Yapımı
KONYA Gel Ne Olursan Ol Yine Gel...
HER EV BiR KOMEK
İZLE-YAP DVD
Dergiyle birlikte
verdiğimiz DVD
sayesinde
artık her ev bir
KOMEK.
İçindekiler
04
BAŞKAN’DAN
06
KOMEK KURSLARI
10
DR. SARE DAVUTOĞLU
İLE SÖYLEŞİ
20
AİLE İÇİ İLETİŞİM
46
MUTFAK SIRLARI
EDİTÖR / 01
Gerçek hayattan sahneler yaşamaya
ihtiyacımız var
EL SANATLARI / 08
Kayıtları başladığı gün dolan kurs:
Mefruşat
GEZELİM-GÖRELİM / 22
Bir tarih, kültür ve şifa şehri:ILGIN
KİTAP / 26
Hayata Mevlâna penceresinden
bakmaya ne dersiniz?
BAK-YAP / 29
Yünden çiçek olur mu, olur
ÇOCUKLAR İÇİN
Birlikte yapalım
(Kağıtlardan yepyeni bir dünya) / 30
Kim ne yaptı? / 31
Bunları biliyor musunuz? / 31
Benimle oynar mısın?
(Sokak Oyunları) / 32
Günlük/Çiğdem’in Günlüğü / 33
DEĞERLERİMİZ / 34
Yetecekle yetinmeyene ne yeter?
DÜNYA/AHİRET SORULARI / 37
Senai Demirci
NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA/ 38
Mektup Yazma
“O’nu yeniden okumaya, anlamaya ihtiyacımız var”
TAHİR AKYÜREK
CTRL+ ALT + DEL
SAĞLIK VE GÜZELLİK / 42
Yüzünüz genç kalsın
TABİAT ECZANESİ / 44
Yoğurtlasak da mı yesek,
yoğurtlamasak da mı yesek?
“Kadın kontenjanından bir yere gelmek beni mutlu etmezdi,
ehliyet çok önemli”
ELİF ÖZPINAR
ÖNDEN GİDENLER / 48
‘Bir talak oldu mu dünyada,
semalar titrer!’
Nasıl sevelim
CANSU BERNA DENİZ
KOMEK’E MEKTUP VAR / 52
Ağzınıza layık lezzet tarifleri
HABERLER / 56
ÖDÜLLÜ TEST / 54
ŞEHİRDE BU AY / 64
BAŞKAN’DAN
O’NU YENİDEN OKUMAYA, ANLAMAYA İHTİYACIMIZ VAR
“ O’nu yeniden
okumaya, anlamaya
ihtiyacımız var”
TA H İ R A K Y Ü R E K
Konya’ya gelişi ile şehrimizi şereflendiren, sekiz asırdır ışığıyla
dünyamızı aydınlatan Hz. Mevlâna’yı, fani hayata veda edişinin 739. yıl
dönümünde anarken, bir kez daha O’nun çağrısını tekrarlamanın heyecanını, coşkusunu yaşıyoruz.
O büyük insan sonsuz hayatın kapılarını aralayıp gitmiş, ancak
ardında çok değerli bir miras bırakmıştır. Bu miras, bugün binlerce, onbinlerce insanın elinde, dilinde bütün dünyayı dolaşmaya devam ediyor. Farklı dillere, dinlere, kültürlere mensup milyonlarca insan Hz. Mevlâna’nın
şahsında ve eserlerinde; insan olmanın anlam ve değerini her geçen gün
daha yakından kavramaya çalışıyor.
İnsanoğlunun Mevlâna’yı anlamaya istekli oluşu sevindirici. O
halde Mevlâna’nın hoşgörü ve sevgi dolu dünyasını yeniden keşfetmenin,
tozlu raflardan indirip başucumuza, hayatımızın orta yerine koymanın,
tam zamanı...
Mevlâna’nın “Canım canıma karışmıştır, birleşmiştir. Seni inciten
her şey beni de incitir... Sizin gamınız, on kat fazlasıyla bizimdir. Sizin düşünceniz, tasanız; bizim düşüncemiz, bizim tasamızdır” sözleriyle
evrensel kardeşliğin çerçevesini çizdik. Aynı dili konuşanların
değil, aynı duyguları paylaşanların anlaşabildiğini öğrendik.
Bizler bu coğrafyada, bu ülkede asırlar boyu bu
anlayışla farklılıklarımızı vahdet içinde erittik. Çoklukta
birliği yaşayarak, 3 kıtaya hükmeden muhteşem bir medeniyet var ettik. Yunus’un deyimiyle “Yaratılanı yaratandan ötürü seven” bir anlayıştan geldik.
Ne mutlu ki bizler de O’nun hikmet pınarından, aşk deryasından kana kana içmeye devam ediyoruz. Dün olduğu gibi bugün de onun düşünce ufkuyla
aynı iklimi paylaşıyoruz. Bu topraklar, hala ondan bize
kalan sevgi, merhamet ve hoşgörü ile ayakta durmaya devam ediyor. Hz. Mevlâna tefekkürü olmasaydı,
Anadolu’dan yükselen ışık, yetmiş iki milleti aynı gök
kubbe altında tutamazdı. Anadolu insanı, gönüllerin
paslı kilidini bu kadar kolay açamazdı. İşte bunun için Hz.
Mevlâna’yı her zaman ve zeminde yeniden okumaya, anlama-
4
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
BAŞKAN’DAN
ya ihtiyacımız var. Ekmeğe suya
koştuğumuz gibi O’na koşmalı, zihin
haritamızın sınırlarını, gönül dünyamızın kapılarını O’na açmalıyız.
Çünkü yoksullara merhametin onda,
yeryüzünde adaletin tesisinin onda,
inanan inanmayan herkes için sevgi
temennisinin onda olduğunu biliyoruz. Bakın ne diyor Hz. Mevlana:
“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum
ekmeyiz biz”
“Sevgiden, tortulu bulanık sular arıduru bir hale gelir.
Sevgiden, dertler şifa bulur.
Sevgiden, ölüler dirilir.
Sevgiden, padişahlar kul olur.”
Mevlâna’nın seslenişi
bizlere… O halde bu çağrıya kulak
vererek bütün dünyayla beraber
yeni bir zihniyet inşası için çalışmalıyız. Çünkü tarihî hayat tecrübemiz
cesur adımlar atmayı zorunlu kılıyor.
“Sürekli çalış, hareketli ol.
Çünkü akar su donmaz. Aşk
bile boy atıp baş çekme sırrını
hareketten elde etti” “İnsanın
uğradığı zararlar, çalışmamasındandır, elde ettiği kazançlar ise çalışıp çabalamasından”
diyerek insan hayatına
bir canlılık ve dinamizm
getiriyorsa, bizlerin
de daha çok çalışması, her yeni gün
yeni bir hamle,
yeni bir çaba
harcaması
gerekiyor.
Her alanda
olduğu gibi
eğitim, kültür ve sanat
alanlarında
daha çok çalışacağız. Hiçbir zaman
yeniden
başlamak
için geç
kalınmış
değildir.
Bizler bu coğrafyada, bu
ülkede asırlar boyu bu
anlayışla farklılıklarımızı vahdet içinde erittik.
Çoklukta birliği yaşayarak, 3 kıtaya hükmeden
muhteşem bir medeniyet var ettik. Yunus’un
deyimiyle “Yaratılanı yaratandan ötürü seven”
bir anlayıştan geldik. İnsanoğlunun Mevlana’yı
anlamaya istekli oluşu sevindirici. O halde
Mevlana’nın hoşgörü ve
sevgi dolu dünyasını yeniden keşfetmenin, tozlu raflardan indirip başucumuza, hayatımızın
orta yerine koymanın,
tam zamanı...
Hepimizi aydınlatan aynı güneş,
hepimizi doyuran aynı toprak değil
midir? O halde barış ve umutla, kardeşlik ve samimiyetle sadece ülkemizin değil, yeryüzünün de sorunlarını
çözebiliriz.
Çünkü hayat sevgi ile
kaimdir ve sevgi paylaşılmadıkça
insanın kabusu olur. Hz. Mevlâna da
bizi, aydınlığa ve umuda çağırmakta;
şartlar ne olursa olsun, sorunların
aşılabileceğini, aşılamayan sorunların karşısında sabredilebileceğini
öğretmektedir. Şehirlerin harcında,
Anadolu’nun mayasında haksızlığa,
zulme rıza yoktur. Hukuk, özgürlük
ve adaletin tesis edildiği yerde, hiçbir
aşırılık ve hiçbir ayrıştırıcılık barınamayacaktır. Hz. Mevlâna’nın sevgi
ve kardeşlik kültürüyle şekillenen bu
toplum; birlik ve bütünlüğünü sonsuza dek koruyacak, kardeşlik ahdini
asla bozmayacaktır.
Başta Hz. Mevlâna olmak
üzere Anadolu’nun tüm gönül erlerinin yüreklere ektiği sevgi tohumları
sonsuza dek yeşermeye devam edecek, tahakküme, baskı ve yıldırmalara karşı sonuçta galip gelen kardeşlik, barış ve merhamet olacaktır.
Hz. Mevlâna’nın şehrinde
hepinizi saygı ve sevgi ile selamlıyor,
sizlere hürmet ve muhabbetlerimi
sunuyorum. Hoşgörü, sevgi ve inceliklerle dolu bir dünya dileğiyle…
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
5
İLETİŞİM KURSLARI
KOMEK
//
İLETİŞİM // KURSLARI
BİLGİSAYAR
KOMEK, kuruluşundan bugüne kursiyerlere web tasarımı
ve hızlı klavye kullanımı öğretiyor
CTRL+ALT+DEL
Günümüzde bilgisayar
kullanabilmek artık zaruri bir
ihtiyaç haline geldi. Artık üç dört
yaşındaki çocuklar bile neredeyse
bilgisayar uzmanı oldu. Herkesin
bu kadar rahat ve kolay bilgisayar kullanabildiği bir dönemde
insanlar bilgisayar kursuna gitme
ihtiyacını neden duyar diye
sorabilirsiniz. Ama iş hayatında
var olabilmenin ön şartı haline
6
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Bilgisayar Kullanımı
160 saat
Web Tasarım
192 saat
F klavye öğrenmek ve alıştırma yapmak
isteyenler için eğlenceli bir link;
http://uzaktanegitim.istanbul.edu.tr/
fklavye/egitim/
Hızlı Klavye Kullanımı
160 saat
KOMEK KURSLARI
gelen bilgisayarı, web sayfalarında gezinti yapma dışında da
kullanmayı öğrenmek gerekir.
İşte bu gereklilikten doğan
ihtiyaç doğrultusunda açılan
“Bilgisayar kullanımı” kursunda temel bilgisayar bilgisi ve
ofis programlarını kullanmayı
öğrenirsiniz.
Bilgisayar işletmenliği eğitimi alan kursiyerler bu
eğitimlerle bilgisayarda yazı
yazmaktan başlayıp, grafik
çizimi, programlama, sunum,
animasyon, internet işlemlerini yapabilecek seviyeye
gelmektedir. Bu güne kadar
KOMEK’lerde 12.520 kişiye
sertifika verilmiştir.
İstihdam alanları
Bilgisayar teknik servisi hizmeti veren; ağ kurulum
ve yönetimi hizmeti veren; kullanıcı arayüzüne sahip uygulama ve veri tabanı programları
kullanımı ve yönetimi hizmeti
veren; web tasarımı hizmeti
veren veya web ortamında etkileşimli programlar hazırlayan
yazılım şirketleri, firma, kamu
kurum ve kuruluşları.
Onun web sitesi
var güzel mi
güzel
İnternetin yaygın olarak kullanılmaya başlandığı hayatımızda olan biten her şeyin
“sanal hayat”a not düşüldüğü
bir çağdayız. Artık insanların
birbirlerini ziyaret etmek
yerine birbirlerinin facebook/
blog ve web sayfalarını ziyaret
etmeyi tercih ettiği bir çağda
bir web sayfası sahibi olmak elzem oldu. KOMEK web tasarım
kursu ile sizde kendi sayfanızı
yapabilecek hatta bu işten
para kazanacak bir donanıma
sahip olabilirsiniz.
F klavye
tarihte mi kaldı?
F klavye; teknoloji marketi raflarında araya
araya bulunan ve Q klavye gibi
çeşit çeşit model ve fonksiyon
seçeneklerinden hangisini
seçsem diye sizi tereddütte
bırakmayan çoğu bilgisayar kullanıcısının bilgisayar
tarihinin sayfalarına gömüldüğünü düşündüğü bir klavye
çeşididir. Oysa sanıldığı gibi
tarihe karışmadı. Özellikle hızlı
yazı yazmanın önemli olduğu
adliye gibi kamu kurumları
istihdam edecekleri elemanları
f klavye 10 parmak hızlı yazı
yazma sınavından geçirdikten
sonra alıyorlar.
F klavye, Türkçe
için özel olarak geliştirilmiş
bir klavye çeşididir. Bilimsel
temellere dayalı standart bir
Türk klavyesi geliştirilmesinin
zorunluluğuna inanan İhsan
Yener tarafından geliştirildi.
Yabancı uzmanlarla da pekiştirilmiş İhtisas
Komisyonu’nca oluşturulan on
parmak yöntemi ile Türkçe için
uygun klavye 20 Ekim 1955’te
Bakanlıklar arası Standardizasyon Komitesi’nce Standart
Türk Klavyesi olarak kabul
edildi.
Türkiye’deki tüm
daktilo makinelerinin Milli
Klavye’ye dönüştürülmesi, 1963 yılında Gümrükler
Kanunu’na eklenmesi ve
1974 yılında Türk Standartları
Enstitüsü tarafından Zorunlu
Standart olarak onanmasıyla kesinleşmiştir. 25 yıllık bir
mücadelenin sonunda kendisine inananların da yardımları
ile o günlerde ‘Klavye İnkılabı’
olarak anılan bu standardizasyonu gerçekleştiren İhsan Sıtkı
Yener, bu sebeple F Klavyenin
Babası olarak da anılmaktadır.
Q klavye mi,
F klavye mi?
F klavye, Türkçe için özel
olarak geliştirilmiş bir klavye
olduğundan Türkçe bir metni
bu klavyede yazmak, Q klavyede yazmaktan daha kısa sürer.
F klavyede Türkçede çok
kullanılan harfler parmaklara
daha uygun yerlere yerleştirilmiştir. Art arda gelen harflerin
yazım hızı da farklı parmaklara
dağılımı daha iyi olduğundan
standart Q klavyeye göre daha
yüksektir. Q klavyede hızlı
yazılamamasının temel nedeni
bu klavyenin İngilizceye özel
hazırlanmış olması değil,
daktilonun harf çubuklarının
hızlı yazmada sıkışmaması için
tasarlanmış olmasıdır. Ayrıca,
parmakların klavyede harften
harfe geçerken kaybettiği
zamana ilişkin yapılan simülasyonlarda, F klavyenin Q klavyeden ortalama %11 daha hızlı
olduğu saptanmıştır. Gene
aynı araştırmada, günümüz
Türkçesine göre F klavye’de
birkaç tuşun yeri hafifçe değiştirilirse Q klavye’ye göre %46
daha çabuk yazılabileceği de
görülmüştür.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
7
EL SANATLARI
MEFRUŞAT
Kayıtları başladığı gün dolan kurs:
Mefruşat
Eski yazmaların kenarındaki iğne ve boncuk oyalarının da
süsleme olarak kullanıldığı, kırkyama tekniği ile yapılmış
bir yatak örtüsü.
Ev tekstil ürünlerinin
tasarlanıp,
çeşitli
teknikler
kullanılarak göze hoş gelecek
bir şekilde dikilmesi işlemine
mefruşat denir. Yıllardır ev
hanımlarının
ilgi
gösterdiği
bu alanda büyük gelişmeler
olmuş, ülke ekonomisine önemli
katkı sağlanmıştır. Mefruşat
ile yaşadığımız mekânlar daha
rahat, güzel ve kullanışlı hale
getirilmiştir.
Mefruşat kursu, çeşitli
pikeler, yatak örtüleri, kırlentler,
klozet takımları, masa örtüleri,
sandalye minderleri v.b. eşyaların
yapılabildiği bir kurstur. Bu kursta
kursiyer sadece dikiş dikmekle
kalmaz, kurdele nakışı, boncuk
işi, kırkyama vb. diğer el sanatları
branşlarından da yapacakları
ürünü süslemeye yetecek kadar
öğrenirler.
Mefruşat
günümüzde
son derece yaygın, tanınan
branşlar arasına yerleşmiştir.
Artık mefruşat branşına “meslek”
gözüyle rahatça bakılmaktadır.
Özellikle ev hanımlarının, genç
kızların kendi ayakları üzerinde
durabilmeleri,
öz
güven
kazanmaları ve hayata ortak bir
bakış açısıyla yaklaşabilmeleri
açısından çok önemlidir.
8
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
EL SANATLARI
Mefruşat kursu, kursiyerlere eskiyi yeni yapma
alışkanlığı kazandıran, kişilerin kendi bilgi, beceri ve
zevkleriyle evlerini düzenleyebilmeleri ve yerine göre
değişiklik yapabilmelerine olanak sağladığı gibi aile
ekonomisine de katkıda bulunabilecekleri bir kurstur. Bu
kursu başarı ile bitiren kursiyerler çeşitli atölyelerde iş imkânı
bulabilecekleri gibi kendi iş yerini de kurabilmekte veya
evden sipariş alarak ürün satma ile para kazanmaktadırlar.
Ayrıca kursiyerler dilerlerse yaptıkları ürünleri “KOMEK
Satış Merkezleri”nde de satışa sunabilmektedirler.
Eski çay örtülerinin yeniden değerlendirilmesi
ile yapılmış yatak örtüsü
DVD’de
İZLEYİN
Tepsi örtüsü
yapımı
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
9
SÖYLEŞİ
SARE DAVUTOĞLU İLE
Dışişleri Bakanımız
Ahmet Davutoğlu’nun
eşi Dr. Sare Davutoğlu
sivil toplum alanında
yaptığı, desteklediği
çalışmalarla farklı
bir devlet adamı eşi
profili çiziyor. Çok
genç yaştaki annesini
kardeşinin doğumu
sırasında kaybetmesi
nedeniyle kadın
doğum uzmanlığını
Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanı
Röpor t aj ELİ F ÖZPI NAR
Fotoğ raf İSMAİL ÖZK AN
Kadın kontenjanından bir yere gelmek
beni mutlu etmezdi,
ehliyet
çok önemli
10
Bakan eşi olmasından daha çok Jinekolog Dr., Entelektüel, Aktivist kimliği ile tanıdığımız Sare Davutoğlu ile Türkiye’de kadın algısından, sivil toplum çalışmalarına ve aile
yaşamına kadar birçok konuyu konuştuk.
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
SÖYLEŞİ
seçen Davutoğlu, daha öğrenci
iken Ahmet Davutoğlu ile evlenmiş.
Şu an haftanın belli günlerinde
İstanbul’daki muayenehanesinde
mesleğini icra ediyor. Üç kız, bir
erkek çocuğu ve iki torun sahibi
olan Sare Davutoğlu’nun en küçük
kızı Hacer Bike, 5 yaşında iken
Başbakan’a babasını işten kovması
için yazdığı mektupla basında
yer almıştı. Sare Hanım’la sohbet
ettikten sonra kendisine ve
hayattaki duruşuna
hayran kalmadan ayrılmamak
mümkün değil. Sare Hanım’la
yaptığımız hoş sohbet bize o kadar
keyif verdi ki, kibar, kültürlü, duyarlı
ve kelimenin tam anlamıyla bir
“aydın hanımefendi” profili. Uzun
söyleşimizde değerli zamanını
aldığımız, belki biraz sıkıştırdığımız
için kendisinden bizi bağışlamasını
diliyoruz. Keyifli hoş bir sohbet oldu,
sizin de okurken keyif alacağınızı
umuyoruz.
Dr. Sare Davutoğlu
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
11
SÖYLEŞİ
SARE DAVUTOĞLU İLE
Sizi tanıyarak başlamak istiyoruz.
Sare Davutoğlu kimdir? Nerede
ve nasıl bir ailede büyüdünüz,
gençlik yıllarınızda sizin hayatınıza yön veren, derinden etkileyen
kişiler veya olaylar var mı?
1962 Afyon doğumluyum, sonradan Konyalı oldum.
5 yaşından itibaren Eskişehir’de
büyüdüm. Eskişehir Anadolu
Lisesini bitirdim. Üniversiteye
başlayana kadar da Eskişehir’de
yaşadım. 1980’de İstanbul, Çapa
Tıp Fakültesi’ne girdim. Toplam
dört kardeşiz. Mazbut bir Orta
Anadolu ailesinde büyüdüm diyebilirim. 7 yaşında annemi kaybettim. Babacığım bize karşı çok şefkatli, çok merhametli bir insandı.
Hala üzerimize titrer, onun o tavrı
herhalde büyümemizde ve yetişmemizde çok etkili olmuştur. Aile
bağlarımız güçlüdür, Anadolu’daki hemen hemen bütün aileler
gibi. Başlangıçta babam yetişme
tarzının getirdiği etkilerle üniversite okumamıza çok taraftar olmayan bir insandı, fakat ablamla
ben çok başarılı olunca önümüz
açıldı. Ablamın öğretmeni, Anadolu Lisesi sınavına onun adına
başvurmuştu. Rahmetli amcam
da genel cerrahtı. O da babama
çok ısrar etti ‘Ne olur kendini
bir denesin’ diye. O’nun ısrarıyla
babam “tamam” dedi ve ablam
dershane gibi özel bir eğitim görmeden sınava girdi, üçüncülükle
kazandı. Ablam gidince bende çalıştım, sınava girdim, iyi bir eğitim
alınca iyi bir üniversite kazandım,
çok şükür.
İstanbul tabii çok özel bir
yer, tıp eğitimi ile beraber sizi her
yönden yetiştiriyor. Eskişehir sonrasında İstanbul’un zengin kültürel ortamından, derslerden arta
kalan zamanlarda istifade etmeye
çalıştım. Yurtta kalmak da insan
ilişkileri açısından sizi hayata hazırlayan ayrı bir etken oluyor. 4. sınıfı bitirdiğimde Ahmet Bey’le evlendim. 2 sene de öğrenci olarak
okudum ve 6. sınıfa intörnlüğe en
büyük kızımla başladım. Tabii ken-
12
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
“Sonpeygamber.info”
15 dilde yayın yapmayı
planlıyor
Bizim bir derneğimiz
var “Meridyen Derneği” ve
www.sonpeygamber.info
diye Peygamber Efendimizle
ilgili web portalımız var. Ben
de kurucularındanım. Danimarka’daki karikatür krizi
sonrasında, pozitif bir tepki
ortaya koymak istedik. Çünkü
protestolar geçici, çok yıkıcı
da olabiliyor son film olayında
da gördüğünüz gibi. Hâlbuki
insanlara biz Peygamber
Efendimiz’i tanıtırsak zaten
bunların bir geçerliliği olmaz,
yapılacak böyle provokasyonları da değersizleştirmiş
oluruz diye düşündük. O
dönemde başladık, zaten
sosyal bilimler alanında yüksek lisans yapan ve gelecek
vaat eden öğrencilere destek
amacıyla bir araya gelmiş bir
gurubumuz vardı, “girişim
grubu” ama dernek değildik. Bu olay olumlu bir şeye
yöneltti bizi. Bu web portalını
kuracak olunca çok yetkin
kişilerle çalıştık. Amerika’dan
Emrah Yücel ilk tasarımımızı
yaptı. Hollywood filmlerinin
tasarımcısı bir Türk. Baktık ki
bir tüzel kişilik olmak lazım,
bu sitenin kurucusu üç beş
hanım olmasın diye. Dernekleştik, hem sosyal bilimlere destek,
hem de peygamber efendimizi
tanıtım yönüyle bu web portalı
devam ediyor. İnşallah 15 dilde
yayın yapmayı planlıyoruz. Şu
anda Türkçe, İngilizce, Rusça ve
Almanca. Ayrıca bir de çocuk sitemiz var. www.sonpeygambercocuk.info. Peygamber Efendimizi çocuklara çocukların diliyle
anlatıyor. İnteraktif, çocukların
hoş hoşlandığı ve çok istifade
edebilecekleri bir site.
KOMEK, meslek edindirme adı altında çok
ciddi bir rehabilitasyon, belki de yaşam
koçluğu diye adlandırabileceğimiz bir
fonksiyonu icra ediyor.
Bir hadisi şerif var “Kadının hayırlısı eli uzun
olandır” buyuruyor
Peygamber Efendimiz.
Ben hastalarımdan ve
çevremden de çok
yakınen fark ediyorum. Kadınların mutlaka bir meşguliyetinin
olması lazım.
SÖYLEŞİ
dine has zorlukları olan
dönemlerdi ama aynı zamanda insanı eğiten, çok
şey öğreten olgunlaştıran
şeyler oluyor her zorluk.
1987 başında üniversiteyi
bitirdim. Biliyorsunuz o
zaman mecburi hizmet
mezun olur olmaz 2 sene
yapılıyordu. Mecburi hizmet kurasında yapılan bir
hatadan dolayı birkaç ay
Kars’ta çalıştım, o zaman
2. kızıma hamileydim.
Sonra eş durumu tayinim yapıldı ve İstanbul’a
geldik. Üniversite döneminde başörtü ile ilgili
problemler yaşadım. O
günlerde
üniversitede
okuyan tüm arkadaşlarım
gibi. Hatta üçüncü sınıfta
bir süre okulu bırakmak
zorunda kaldım sonra
tekrar başladım. Yine başörtüsü nedeniyle ihtisas
sınavlarına
alınmadım.
Daha sonra 1990 yılında
Malezya’ya gittik eşimle
birlikte. 4,5 sene iki kızımla beraber orada kaldık.
Döndükten sonra ben ihtisasımı tamamlayabildim
çok şükür. 2001 yılından
beri İstanbul’da özel çalışıyorum.
nasipmiş. Aslında üniversite bitmeden evlenmeyi hiç düşünmüyordum ama nasip olunca oluyor.
Tıp ve evlilik… İkisi de çok ağır
sorumluluklar…
Evet. Zor bir dönem
oldu benim için, ama hayatta yaşadığınız her şey, sizi gelecekte
yaşayacaklarınıza hazırlıyor. Ben
ailemden ayrı, önce bir dernek
yurdunda, sonra da 1983’te tüm
derneklerin kapatılmasıyla evde
kaldım arkadaşımla birlikte. Evde
kalmış olmak, ayrı okumuş olmak,
belki bir ölçüde çocuklukta yaşadıklarım hepsi zorluklara hazırladı. Onları yaşamamış olsaydım
herhalde evlilikte de çok zorlanırdım. Çünkü evlilik, çok büyük bir
sorumluluk ve hakikaten o dönemin koşulları şimdiki koşullardan
çok farklıydı. . Elbette bu konuda
Ahmet beyin anlayış ve katkısını zikretmem gerekli. Çok şükür
Allah’ın da yardımıyla bugünlere
geldik.
Nasıl bir anne, nasıl bir eşsiniz?
Hem ailevi hem de sosyal
açıdan bir mücadele içinde bulunmuşsunuz…
Hayat zaten bir
mücadele değil mi? Herkes farklı şekilde ama bir
mücadeleyle geçiriyor hayatı…
Sayın Bakanımız Ahmet
Bey’le nasıl tanıştınız?
Çok yakın bir yurt
arkadaşım Ahmet Bey’in
çok yakın bir arkadaşı ile
evlenmişti. Onların vesilesi ile tanıştık. Ailelerimiz
çok iyi anlaştı. Öncelikle
onlar tanıştı, çok şükür
Bazıları
soruyorlardı,
“Ahmet Davutoğlu’nun
nesi oluyorsunuz diye,
bir akrabalığınız var mı”
diye. Ben de “Çok yakın
bir akrabalığımız var”
diyordum.
Bunu eşime ve çocuklara
sormak lazım tabi... İnsanın hani
böyle büyük sorumluluklarda
kendisini yeterli görmesi aslında
çok zor, kendimi de çok eleştiren bir insanımdır. Onun için çok
“mükemmel bir anneyim diyemeyeceğim” ama elimden gelenin en iyisini yapmaya çalıştığımı
söyleyebilirim. İyi niyet ve sevgi
aslında çok kolaylaştırıyor işleri.
Bu olunca, karşılıklı anlayış olunca
hem eşiniz hem de evlatlarınız sizi
anlayışla karşılıyor. İmkân olduğunda yapabileceğinizin en iyisini
yaparsanız sıkıntı zamanlarında
daha anlayışla karşılanıyorsunuz.
İnşallah hem onlar katında hem
Allah katında vazifelerimi yapabiliyorumdur.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
13
SÖYLEŞİ
SARE DAVUTOĞLU İLE
Şu an 12 yaşında olan ama küçük
yaşta “Babasını göremediği için
babamı işten kovun” diye Başbakanımıza yazdığı mektupla ünlenen, siz Amerika gezisine çıktığınızda sizin için bir gezi kitabı
yapıp orada yapmanız gerekenleri anlatan küçük kızınızın hassasiyetinde bir çocuk yetiştirebilmenin sırrı nedir? Bir de bu yoğun
çalışmanın içindeyken…
Eşler arasındaki ilişki çok
mühim. Anne ve baba aynı şeyi
isteyip, aynı şeyi bekleyip, aynı
şeyden çocuğun uzak durmasını
talep edebiliyorsa; bir de birbirlerine karşı davranışları hakikaten
iyiyse çocuklar zaten onlardan etkileniyor, onlardan öğreniyorlar.
“Hep söz değil, davranış” deniyor. Ahmet Bey, ben bir şey söylediğimde onun karşısında hiçbir
şey söylemez çocuklara. Çok sevecen bir babadır. O merhamet
sevgi herhalde daha etkili oluyor
çocuklar üzerinde. Bu da Allah’ın
lütfu çok şükür. Çok akıllı ve duygulu evlatlar verdi Allah’a şükürler olsun.
Genelde kız çocuklarıyla babaların arası daha sıkıdır, sizde de var
mı böyle bir şey?
İhtiyaçları anneden, muhabbet babadan gelir. Belki böyle
çok kategorize etmemek lazım
ama kızlar babalarına çok düşkün
oluyorlar. Ahmet Bey de, çocuklarını çok seven bir babadır. Gece
çok geç bile gelse çocukları öpüp
koklamadan istirahate çekilmez.
Bazen gece 11 – 12’de oturup çocuklarla tabu, satranç ve kızmabirader oynar. Aslında bütün çocukları çok sever. Her gittiğimiz
yerde mutlaka üç beş çocuğu kucağına alır sever. Onun da mutlaka katkısı var.
Toplumda da “seveceksen erkek
çocuğu sev, kız çocuğu zaten kendini sevdirir” derler…
Kesinlikle çok doğru,
böyle atasözleri ve deyimler bin-
lerce, yüzlerce yılın irfanını yansıtıyor. Çünkü kızlar sevgisini çok
daha kolay gösteriyor ve sunulan
sevgiye daha kolay karşılık veriyor. Kız çocukları sevgi gösterdikçe babanın ilgisi artıyor. Kızlar
çok sevecen, cilveli, muhabbetli
oluyorlar. Erkek çocuklarının biraz daha farklı ifade tarzları var,
onu da anlayabilmek lazım tabii,
yoksa onlara da haksızlık edilebilir aile içinde.
“KADIN YEMEKLE BERABER
PİŞERSE, YEMEK LEZZETLİ
OLUR”
Bu kadar koşturmaca arasında
yemeklerle aranız nasıl, en çok
hangi yemeği yapmaktan hoşlanırsınız? Taşkent yöresine özel
bir tarif alabiliriz.
Özel bazı yöresel yemekleri kendim yapmaya çalışıyorum.
Çocuklarım da Taşkent yemeklerini daha çok seviyorlar. Alışkanlık
ama ben genetiğin de katkısının
olduğunu düşünüyorum. Kayınvalidemden Taşkent yemeklerini öğrendim, bazı şeyleri şimdi
onun usulü ile yapıyorum. Artık
her gün kendim yapamıyorum,
ama eskiden yapardım. Özellikle Ankara’da çok yoğun misafir
ağırladığımız için şimdi yardımcılarımız var. Çocuklar eskiden
de, evde bakıcı teyzeleri varken
mutlaka sofraya oturunca sorarlardı “Bunu Ayşe Teyze mi yaptı,
sen mi yaptın?” diye, bilmek istiyorlardı. Sofra, aileyi bir arada tutan bir bağdır. Yemeğin sevgi ile
pişirilmesi önemli. Bir söz vardır;
“Kadın yemekle beraber pişerse
yemek lezzetli olur” diye. Yani
yemeğin
başında
durursa belki o
andaki duygularınız, duanız da
buna dahil oluyor.
İmkân oldukça annelere, yardımcısı
olsa bile bazı yemekleri kendilerinin yapmalarını
tavsiye ediyorum.
Bakanımızın en çok sevdiği yemek nedir? Sizin elinizden beğendiği hangisidir?
Güveci çok sever. Özellikle toprak kapta yaparız. Bir de
Taşkent’e özgü bir iki çeşit yemek
var, mesela; fasulyeyi dalında
kurutuyorlar “kabuklu bakla” diyorlar. Çok sert bir şekilde kurutuluyor daha sonra kışın kuru et
ve dağ eriği ile pişiriliyor. Bulamaç
diye de bir yemeği var Taşkent’in.
Yemekten ziyade kahvaltıda yenen bir şey. Ahmet Bey ve çocuklar çok seviyorlar. Pazar sabahı ne
yapayım dediğimde rutin “bulamaç isteriz” derler. Ama tabii ki
eti çok kolay bulunmuyor bulamacın. Kurutulmuş et, keçi etinden
yapılıyor Taşkent’te. Belli bir bölgesi kurutuluyor tuzlanıyor, suyu
akıtılıyor, rüzgarda ve kuru havada çok iyi kurutulması gerektiği
için tülbentlere sarılıyor. Çok aşırı
sıcak havalarda da kurutulmuyor.
Sonra etleri küçük küçük doğra-
Allah insana
çok müthiş bir kapasite vermiş. Biz kapasitemizi kullandıkça vaktimiz
bereketleniyor, sağlığımız da
inşallah bereketleniyordur. Bir
de kolaylaştırıcı oluyor. Mesleki tecrübe, insan ilişkilerinde
tecrübe sahibi olmak, sivil
toplum örgütünde çalışırken de size yardımcı
oluyor.
SÖYLEŞİ
yıp kavuruyoruz ve yağı çıkıyor,
zaten keçinin yağlı bölgesinden
yapılıyor. Çıkan yağda çok yavaş
bir ateşte uzun uzun, meyaneden
biraz koyu renkte kavuruyoruz,
sonra içine su ve baharat koyuyoruz çok kolay bir şey, çok seviyorlar, ama ön hazırlığı zor.
bir akrabalığımız var” diyordum.
Bakan Bey’in bir şekilde bir yerde
öğrencisi olmuş bir konferansına
katılmış olanlar oluyor, onlar çok
mutlu oluyorlar. Mutlaka selam
söylüyorlar. Onunla yaşadıkları
bir şeyi, bir hatıralarını anlatıyorlar.
Eşinizin siyasi konumunun bilinirliği artınca, mesleki yaşamınızda
karşılaştığınız yeni zorluklar oldu
mu ya da hastaların size yaklaşımları değişti mi?
Doktorların çoğunun sanatsal
faaliyetlere ilgisi olduğunu biliyoruz, sizin bu anlamda bir meşguliyetiniz var mı?
Kadın doğum çok mahrem bir alan olduğu için, hastalarımızla çok uzun süreli ilişkilerimiz
oluyor. Benim ilkinden dördüncü
doğuma kadar doğumunu yaptırdığım hastalar var çok şükür, artık bir aile gibiyiz. Çok uzun süredir tanıştığımız için büyük bir
kısmıyla çok olumsuz bir şey olmadı, olumlu çok ifadeleri oldu.
İstanbul’a gittiğimde çoğunlukla
arkadaşlarımı, akrabalarımı göremiyorum, Ankara’dayım ağırlıklı
olarak. Fakat onları görünce akrabalarımı görmüş gibi oluyorum.
Gelişmeleri takip ediyorlar, eşime
çok dua ettiklerini ifade ediyorlar.
Çok hoş oluyor doğrusu, olumsuz
bir şeyle gerçekten karşılaşmadım. Hiç olumsuz bir şeyle karşılaşmadım sadece başlangıçta
İstanbul’dan ayrılacağımı düşündükleri için çok üzüldüler. Daha
sonra işte muayenehanemin yerinde olduğunu görünce aradılar,
çok sevindiklerini ifade ettiler.
Hep güzel şeyler yaşadık.
İstanbul’da çalışmak çok
farklı bir şey. Ankara’daki gibi
yoğun siyasi atmosfer hissedilmiyor. Her yerin bir karışımı, tüm
Anadolu’nun temsil edildiği bir
yer. O sebeple ilişkiler daha rahat.
Bu durum önemli bir katkıda bulundu. İlk kez gelen hastalar başlangıçta biraz şaşırıyorlardı, o da
aşıldı artık. Çünkü artık çok zaman
oldu 3 yılı geçti. Bazıları soruyorlardı, “Ahmet Davutoğlu’nun nesi
oluyorsunuz, bir akrabalığınız
var mı” diye. Ben de “Çok yakın
Talebelik yıllarında hat
öğrenmek istedim. Fakat imkânım
olmadı. Sizin de dergilerinizden
birinde Hüseyin Öksüz hocamızla
röportajınızı okudum, çok güzeldi. Hakikaten tıp eğitimi çok ağır
bir eğitim, gece gündüz onunla
meşgul olmayı gerektiriyor. Doktorların sosyal hayatın içinde çok
fazla yer alamamasının bir nedeni
de bu. Eğitiminiz bittikten sonra
sürekli okumak, kongrelere katılmak durumundasınız. Bizim müziğe ailevi bir yatkınlığımız vardı.
Okul yıllarında bir enstrüman çalardım, ama şimdi hakikaten çok
fırsatım yok. İmkânım olursa kanun çalmak isterim küçük kızımla
beraber, o istiyor çünkü. Bir de
hüsnü hat çalışmayı çok isterim.
Tabi çok geç kaldım farkındayım,
ama inşallah Allah imkân ve sıhhat verir.
Mesleki sorumluluğunuzu sivil toplum çalışmaları içinde de
sürdürüyorsunuz. Bir çok sivil
toplum örgütünün kurucusu ve
halen yönetim kurulu üyesisiniz.
Bu kadar işi bir arada nasıl başarıyorsunuz?
Aslında Allah insana çok
müthiş bir kapasite vermiş. Biz
kapasitemizi kullandıkça vaktimiz bereketleniyor, sağlığımız da
inşallah bereketleniyordur. Bir
de kolaylaştırıcı oluyor. Mesleki
tecrübe, insan ilişkilerinde tecrübe sahibi olmak, sivil toplum
örgütünde çalışırken de size yardımcı oluyor. Aynı şekilde orada
çalışırken mesleki olarak da sizi
geliştiren bazı unsurlar olabiliyor.
Sivil toplum çalışmalarının özü
zaten var olan bir problemi tespit
etmek, çözüm önermek ya da bir
ihtiyacı gidermeye yönelik çalışmalar olduğu için insanlarla bir
arada olduğunuzda zaten bunları
daha kolay fark edebiliyorsunuz.
Çözüm yollarını da daha kolay görebiliyorsunuz. Elbette konumun
getirdiği kolaylaştırıcı bir etki de
olabiliyor. Doğrusu şöyle düşünüyorum; bu imkânlar biz kıymetini
bilirsek artacaktır, devam edecektir. Onun için biz eğer bu konumun, çevremizde ulaşabildiğimiz
imkânların çok hayırlı bir şekilde
kullanılmasına vesile olabilirsek,
herhalde vazifemizi daha iyi yapmış olacağız. Buna gayret ediyorum, inşallah öyle de olur.
Peki, hangi kimliğiniz sizi bu çalışmalarda daha istekli kılıyor?
Aslında bu kimlikten çok
bir kişilik meselesidir. Özellikle
sivil toplum örgütlerinde çalışan
hanımların genel profiline baksanız her gruptan her kesimden insan var. Konya’da da sivil toplum
örgütleriyle sık sık bir araya gelmeye çalışıyorum. Bakıyorsunuz
çok değerli ev hanımları, çok değerli iş kadınları, çok değerli akademisyenler var. Kendi hayatında
çok zorluk yaşayan çeşitli engelleri olan değerli hanımlar da var. Bu
kimlikten çok aslında kişilik meselesi. Kimlik belki kolaylaştırıcı
olabildiği ölçüde bir anlam ifade
ediyor, yoksa ben kişiliğin daha
önemli olduğunu, duyarlı bir yapıya sahip olmanın, belki yetişme
tarzının getirdiği ve tabiî ki sahip
olduğumuz değerlerin getirdiği
bir husus olduğunu düşünüyorum.
Sivil toplum, çok geniş bir alan.
Siz daha çok hangi alanda çalışmaya isteklisiniz?
Sağlık ve eğitim… Tabi ki
çocuklar. Sağlıkla ilgili bir vakıf ve
bir derneğe üyeyim. Birinin kurucularındanım, her ikisinde de hem
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
15
SÖYLEŞİ
SARE DAVUTOĞLU İLE
sağlık, hem eğitim, hem çocuklarla ilgili çalışmalar yapıyoruz.
Tabii hepsi kadınlarla mutlaka
bağlantılı oluyor bu çalışmaların. Çünkü kadını eğittiğinizde aslında
aileyi eğitmiş oluyorsunuz. Kadını
sağlıkla ilgili bilgilendirdiğinizde
ailenin sağlığını korumuş oluyorsunuz. Kadın ailenin odak kişisi,
onun için kadına yönelik çalışmalar daha kolay yol almamızı sağlıyor, çalışmanın daha verimli, bereketli olmasını temin ediyor. Her
alanda, buna mikro kredi vb. ekonomi uygulamaları da dahil, kadına yönelik çalışmalar daha kolay
yol almamızı, çalışmanın daha bereketli olmasını temin ediyor.
Aslında meslek edindirme adı
altında çok ciddi bir rehabilitasyon, belki de yaşam koçluğu diye
adlandırabileceğimiz bir fonksiyonu icra ediyorlar. Bir hadisi şerif var “Kadının hayırlısı eli uzun
olandır” buyuruyor Peygamber
Efendimiz. Efendimiz bir gün,
“sizin bana en çabuk kavuşacak
olanınız eli en uzun olanınızdır”
buyurmuş. Bunun üzerine onun
vefatından sonra kadınlar bir
yerde toplanmış ve kim ona daha
çabuk kavuşacak diye kollarını
ölçmeye başlamışlar. Bir süre sonra Zeyneb bint Cahş vefat etmiş.
Ancak onun boyu ve kolu kısa bir
kadın olmasından anlamışlar ki,
“KADININ HAYIRLISI,
ELİ UZUN OLANDIR”
KOMEK benzeri kuruluşların kadının eğitiminde ve gelişiminde
üslendiği sorumluluğu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben KOMEK’in bazı sergilerine katıldım, çalışmalardan da
haberdarım ama onun öncesinde de İstanbul’daki İSMEK’lerde
sağlıkla ilgili seminer vermiştim
yıllar önce. O zaman kurslara katılan hanımlarla çok daha yakından beraber olma imkânım oldu.
Kursların birçok fonksiyonu bir
arada icra ettiğini düşünüyorum.
Efendimiz elin uzun olmasıyla çok
sadaka vermeyi kastediyormuş.
Çünkü Zeynep sanatkar bir kadınmış; deri tabaklar, dikiş diker ve
aldığı paraları tasadduk edermiş.
Ben hastalarımdan ve çevremden
de çok yakınen fark ediyorum.
Kadınların mutlaka bir meşguliyetinin olması lazım. Şimdi imkânlar
çok daha iyi olduğu için ev işleri,
çocuk bakımı tüm vaktimizi almıyor. Hatta bunları yaparken de
hanımlar faydalı bir şeyle meşgul
değillerse ya kendilerine yöneliyorlar, sağlıkları bozuluyor ya da
çevrelerine yöneliyorlar. Çevreleri için bazen sıkıntı oluşturup aile
16
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
içerisindeki sorunların büyümesine yol açma gibi durumlar ortaya
çıkabiliyor. Ben bu hadisi şerifin
anlamını böyle yorumluyorum.
Mutlaka hayırlı bir şeyle, kurdele
ile, boyama ile olur, hat ile olur,
bir şeyle meşgul olması gerektiğini düşünüyorum kadının. Bir
de hanımların eline geçen maddi
imkânlar, büyük bir oranda aile
içerisinde kalıyor. Kadın ya evine
ya da çocuklarına harcıyor. Bir
de bildiğim kadarıyla burada da
çeşitli seminerler oluyor. Çok eğitimli hocalarımız var onların da
katkısıyla hem sorunları çözmek
kolaylaşıyor, hem kendilerine güvenleri artıyor hem de maddi anlamda aileye ve kendilerine ciddi
bir katkı temin etmiş oluyorlar. Bir
de tabii güzel sanat eserleri ortaya çıkıyor. Hem geleneksel sanatlarımızın öğrenilmesi, öğretilmesi, yaşatılması anlamında hem
hayatımızı renklendiren estetik
ürünlerin ortaya konulması anlamında verimli sonuçlar alınıyor.
“ERKEĞİN KELİ (KÖTÜSÜ)
KADINI DÖVER,
KADININ KELİ ÇOCUK DÖVER”
Kadına pozitif ayrımcılıklar getiren yasal, hatta anayasal düzenlemeler de yapılıyor. Sizce bu tür
değişikliklerin kadın sorunlarının
çözümüne katkıları neler olabilir?
SÖYLEŞİ
Biliyorsunuz belki, AVRUPA Konseyi’nde imzalanan
İstanbul sözleşmesini ilk imzalayan ülke Türkiye. Türkiye’nin dönem başkanlığında Bakan Bey’in
başkanlık ettiği bir oturumda
İstanbul’da imzalandı. Bu yüzden
tüm uluslararası platformlarda
İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. Tabii ki bunların çok olumlu
katkıları var. Fakat buna paralel
olarak bunları aslında hepimizin
içine sindirmemiz, toplumun her
kesimde hem hukuk alanında
çalışanlarda, hem emniyet güçlerimizde, hem kadınlar arasında
her yaştan kadınlar arasında bu
bilincin yaygınlaşması gerekiyor.
Fakat bunu yaparken kullanılan
dile ve üsluba çok dikkat edilmesi gerekiyor. “Erkek ezer, kadını
korumak lazım” gibi hep böyle
kadın ve erkeği karşı karşıya getiren, aile içerisinde ikilik oluşturan
bir dilden mutlaka kaçınmalıyız.
Aslında Anadolu’da vardır, kayınvalidem rahmetli; “Erkeğin keli
(kötüsü) kadını döver, kadının keli
çocuk döver” derdi. Hakikaten bu
Anadolu’da vardır. Erkek adam
karısını korur, çocuğunu korur, erkek adam bütün mahalleyi korur.
Erkeği şiddetle, kadını mağduriyetle anmak, karşı karşıya getirmek yerine aslında bu birlikteliği
ve beraberliği ön plana çıkartarak, erkekliğin olumlu vasıflarını,
kadının şefkati kadar erkeğin de
koruyuculuğunu ön plana çıkartarak doğru bir dil kullanmamız gerekir diye düşünüyorum. Çünkü
biz bu şiddeti çok gündemde tuttukça, zaten psikolojik altyapısı
bozuk olan insanlar farklı mesajlar algılıyor. O şiddeti uygulayan,
o çocukları da yetiştiren annelerimiz, demek ki bizlerin de çok ciddi hataları var. Onun için eğitim
yıllarından itibaren doğru bir dille
bunu yapmamız, sürekli kadın ve
erkeği karşı karşıya getirmememiz gerekir diye düşünüyorum.
Bu yasal düzenlemelerin, yıllar
içerisinde birikmiş bazı sorunların
daha kısa sürede çözülmesine elbette büyük katkısı olacaktır.
Her türlü görev ve sorumluluk
için özellikle siyasi arenada olan
kadınların karşılaşacakları güçlükler nelerdir ve bu güçlükleri
yenme konusundaki önerilerinizi
pek çok zorluğun, sıkıntının içerisinden gelmiş bir insan olarak
sizden alabilir miyiz?
Estağfirullah! Kendimi o
yeterlilikte görmem ama sorduğunuz için söyleyeyim. Donanımlı
olmak herhalde çok önemli, çünkü edineceğiniz her bilgi her kabiliyet her beceri mutlaka hayatta
bir işinize yarıyor. Yani hiç kullanmayacağınızı düşündüğünüz şeyler bile. Mesela eskiden okullarda
dikiş vb. şeyler öğretilirdi. Bir kadının ihtiyaç duyduğunda kendi
kıyafetini dikebilmesi çok önemli
bir şeydir. Başkalarına yaptırma
konumunda olsanız, kendiniz
yapmayacak olsanız bile, kendiniz
bilirseniz çalışanlarınıza yaptıra-
bilirsiniz. Gerçekten donanımlı
olmak, çok okumak önemli, insan
ilişkileri ve insanları gözlemlemek
çok önemli. Bir de samimi olmak
çok önemli. Siz samimiyetle bir
çaba içerisindeyseniz mutlaka bugün değilse yarın onun karşılığını
görürsünüz. Hiçbir şey boşa gitmiyor.
Siyasi arenada, iş dünyasında ön
planda olan kadınlar, kadınlıklarını bir kenara bırakıyorlar erkekleşiyorlar, diye bir itiraz var. Ne
dersiniz?
Genellemeler aslında bizi
çok yanlış noktalara götürüyor.
Kadın ve erkeğin farklı yaratılmış
olmasındaki sırları, hikmetleri
ayakta tutarak yaşayabilmeliyiz.
Kadının erkekleşmesi, erkeğin
kadınlaşması bir amaç ya da yöntem olmamalı. Bulunduğunuz
her noktada hanım olarak, hanım
inceliğiyle var olabilmek gerekiyor. Özellikle iş yaşamında çok
yarışmacı bir ortam var, belki bu
nedenle böyle bir algı oluşuyor.
Aslında kadın olmaktan gelen
hususlarla ilgili çocuk bakımı, gebelikte (emzirme) vb. konularda
düzenlemelerin desteklenmesi,
kolaylaştırılması gerekir. Ayrıca
birbirimize mesaj vererek kadınlık
vasıflarını koruyarak iş yaşamında
olmanın mümkün olduğunu güzel
örneklerle ortaya koymalıyız. Genelleme yapmamak lazım.
“EHLİYET ÇOK ÖNEMLİ
BİR HUSUS, KADIN
KONTENJANINDAN BİR YERE
GELMEK BENİ MUTLU ETMEZDİ”
Bosna’da başörtülü bir hanım belediye başkanı seçildi. Dünya’da
örnekleri artmaya başladı. Diplomat, Belediye Başkanı, Milletvekili başörtülü… Türkiye açısından nasıl bakıyorsunuz bu olaya?
Primer olarak siyasi bir
çalışma içerisinde bulunmadım,
ama şu an siyasetin içerisinde
olan üst düzey hanımlar, yaşadıkK ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
17
SÖYLEŞİ
SARE DAVUTOĞLU İLE
ları çok ciddi zorluklardan bahsediyorlar. Türkiye örneğinde de,
bütün dünyada da herhalde biraz
daha siyaset erkek işi olarak görüldüğü için belki bir takım engeller oluyor. Hanımların birbirine
yardım etmesi kolaylaştırıcı bir
faktör olabilir. Bir de vizyon sahibi liderlerin, yöneticilerin olması
bu konuda hanımların önünü açacaktır. Elbette ehil olduğu halde
bir hanım haksızlığa uğruyorsa
hakikaten karşısında durmamız
lazım. Ehliyet çok önemli, kadın
kontenjanından bir yere gelmek
doğrusu beni mutlu etmezdi.
çirmek zorunda olmam nedeniyle bütün gezilere katılamıyorum.
İmkân olsa, şartlarım el verse
elbette katılmak isterim. Her şeyden önemlisi eşime destek olmak
için isterim. Çok yoğun bir hayatı
var. Rahat sohbet etme imkânı en
çok uçakta oluyor çünkü telefon
yok, başka şeyler yok, toplantı
yok, onun için doğrusu kaçırılmaması gereken fırsatlar…
Bazen, kadının adaylığı söz konusu olduğunda ehliyet konusu,
erkeğin aday olduğu durumlara
göre daha çok ön plana çıkabiliyor…
Şu an da ilgilendiğim ve
beni çok heyecanlandıran projeler var. Okullarımızda çocuklarımıza sivil toplum şuurunun
verilmesi çok önemli ve bunu
Adalete aykırı bir şey.
Adaletle ve ehliyeti aslında bizim
çok önemsememiz gerekiyor. Bu
güne kadar böyle yapıldı deyip
yanlış tutumları devam ettirmemek lazım. Biz doğru davranırsak
bir zaman içerisinde doğru bir gelenek oluşacaktır inşallah.
Dışişleri bakanlarının eşlerinin
yurtdışı gezilerine katılması, devlet geleneği olsa da eşinizle çok
fazla gezilere katılamıyorsunuz
galiba. Diğer çalışmalardan vakit
bulamadığınızdan mı?
Çok güzel ve önemli bir
gelenektir. Çünkü farklı bakış açıları katıyor, daha sıcak bir ilişki
kurulmasını sağlıyor. Çok güzel
dostluklar oluşabiliyor eşler arasında da. Ben maalesef hepsine
katılamıyorum ama ayda bir ya
da iki geziye katılmaya gayret
ediyorum. Biraz da gidilen yerin
önemi, bizim o zaman dilimindeki
koşullarımız bunu belirliyor. Çok
uzun seyahatlerde Bakan Bey’in
yanında olmaya çalışıyorum ihtiyacı olduğunu düşünerek. Fakat
oğlum 16, kızım 12 yaşında, bana
ihtiyacı olan yaşlardalar şu anda.
Onların varlığı hem de haftada
bir veya iki günü İstanbul’da ge-
18
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Sizi heyecanlandıran bir projeniz
var mı? Gerçekleştirmeyi düşündüğünüz proje varsa bizimle paylaşır mısınız?
hep hayal ediyorum. Çocuklarımın okuduğu okullarda da bunu
yöneticilere hep önerdim, ama
bunun eğitim sistemimiz içerisinde yer alması gerekiyor. Batıda
birçok okulda var, bizde de bazı
okullarda, çocukların yaptığı sosyal faaliyetler, yardım faaliyetleri
başarılarına olumlu oranda yansıyor. Karne notlarına yansıyor.
Bunun yaygınlaşarak eğitim sisteminde yer alması için bir şeyler
yapabilmek gerçekten benim için
çok güzel olurdu. İnşallah o imkân
olur. Çünkü bu faaliyetler çok yönlü bir eğitim oluyor. Kendiniz için
de çok ciddi bir eğitim oluyor.
Birisine yardım etmiş oluyoruz
görünürde, ama en büyük yardımı kendinize ediyorsunuz. Daha
çocukluk yaşlarında bu duyarlılığı
çocuklarımıza verebilirsek, birçok
SÖYLEŞİ
sorunu aslında ortaya çıkmadan önlemiş oluruz. Şiddeti de önlemiş oluruz,
toplumda birbirine yabancılaşmayı da
önlemiş oluruz. En önemlisi adaletsiz gelir dağılımını önlemiş oluruz. Şu
anda içinde bulunduğum projelerden
Konya’da sivil toplum örgütlerinin ortaklaşa yürüttüğü, geçtiğimiz Dünya
Kadınlar Günü’nde start alan bir proje
var: “Bizim Çoçuklar” projesi. Bu proje beni gerçekten heyecanlandırdı.
Farklı kuruluşların bir arada yaşama,
bir arada çalışma kültürünü edinmesi
açısından çok önemsiyorum. Bir de şu
anda Van Erciş’te kız yurdu yaptırıyoruz. Bitmesini ve hizmete açılmasını
sabırsızlıkla bekliyorum. Oradaki kızlarımızın eğitimine önemli bir katkı
sağlayacak, güzel örnek olacak bir
yurt yapıyoruz. O da MEB’e devredilecek.
Pakistan’a verilmiş bir sözünüz vardı,
orada 15 gün doktorluk yapacağınız
bir projeniz vardı?
Yüreğimin yarası. Kendimi
çok kötü hissediyorum bu konuda.
Maalesef yerel şartlar bizi çok aksattı.
Birkaç kez zemin uygun olmadığı için
vb. nedenlerle hastanenin kurulması
planlanan yeri çok değişti. . Ancak çok
şükür şu anda yer kesinleşti, TİKA inşaata başladı ve epey ilerletti. Baharda bitecek inşallah. Geçtigimiz haftalarda ilk kez Pakistan’a gittim ancak
Gazze ziyareti nedeniyle Pakistan
ziyareti kısa tutulduğu için inşaat bölgesine gidemedim. Tamamlandığında
hastaneye gidip bir süre çalışarak, o
insanlara yardım etmek istiyorum inşallah.
Teşekkür ederiz sizi çok yorduk. Çok
güzel çok bereketli bir söyleşi oldu.
Estağfurullah, ben teşekkür
ederim. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Katıldığınız ziyaret ve gezilerden unutamadığınız bize
aktarabileceğiniz bir hatıra
ya da hatıralarınız, yaşadığınız ilginç olaylar var mı?
Normal koşullarda gidip göremeyeceğiniz
çok farklı yerleri, çok farklı
insanları görme imkânımız
oluyor bu görev nedeniyle.
Ama hangi birini anlatayım
bilemiyorum. Mesela; Somali çok çarpıcıydı. Basına
da yansıdı, çok kötü durumda birkaç çocuk gördük.
Çocuk doktoru ağlayarak
Başbakanımızdan yardım
istedi, daha sonra onların
hastaneye naklini temin ettik, fakat bunlardan bir tanesi vefat etmişti yolda. Çok
üzüldüm, insan hep kendi
evlatlarını düşünüyor. Kaşgar çok etkileyiciydi. Doğu
Türkistan’da,
Arakan’da
insanların umutsuz hali
çok etkileyiciydi. Bosna’da
savaş döneminde malum
hanımların maruz kaldığı
acılar nedeniyle dünyaya
gelmiş çocukların bakıldığı
bir yetimhane vardı, orası
çok etkileyiciydi. O çocukların hali, büyük bir şefkatle
onlarla ilgilenen yöneticiler,
beni çok etkilemişti.
Bir de tabi farklı
kültürler var… Misal Güney Korelilerin bir bohçalama adeti var, her şeyi bir
bohçaya sararak hediyeleri
iletmeyi seviyorlar. Bazı Çin
yemekleri bizimkilere çok
benziyor. Çok ortak atasözü
var, her dilde ortak irfanı,
insanlığın ortak mirası var.
Güney Afrika’daki
Müslümanların yöneticileri
Osmanlı’dan İslam’ı öğrenmek için bir öğretici talep
ediyorlar. Hizmet için II. Abdülhamit zamanında gitmiş
olan Ebu Bekir Efendi’nin
torunları ile tanıştık. Mezarını araştırdık, bulduk.
Bakan Bey de onun imarı
için talimat verdi. Şehitliklerimizin bulunması, onların
yeniden imar edilmesi, bunlar çok heyecan verici güzel
hatıralar…
Bir Malezya seyahatimiz oldu. Malezya’da
uzun süre kaldığımız için
orada çok sayıda dostumuz
var. Malezya’nın da bir meyvesi var adı “Durian”. Çok
keskin bir kokusu var. Kendisi oldukça büyük, dışı çok
sert kabuklu ve çok sivri.
Hatta ağaçtan başınıza düşse öldürebilir. Ona “meyvelerin kralı” diyorlar. Biz
gittiğimizde uzun süre meyveyi yiyemedik. O kadar
çok kokuyor ki herkes farklı
şeylere benzetiyor kokusunu, fakat sevdiğiniz zaman
ondan vazgeçemiyorsunuz.
Yabancılardan da bunu yiyebilen çok az, bizde orada
kalışımızın 3. yılında alıştık
ve çok sevdik. Malezya ziyaretimizde biz seviyoruz
dedik diye bütün arkadaşlarımız otele bu meyveden
getirdiler. Reddedemiyorsunuz da, odaya kadar getirmişler, kat kat sarmışlar.
Fakat kokusu o kadar etkili
ki uçağa alınması yasak. Otellerde de balkon yok,
camı açtım dışarıda bir yere
de koydum fakat otelden
söylediklerine göre ertesi
gün bile otele gelenler buraya durian meyvesi gelmiş
demişler. En son katıldığım
Gazze ziyareti çok etkileyiciydi. O manzaralara şahit
olup da insanın göz yaşlarını tutması mümkün değil.
Dua edelim inşallah en kısa
zamanda Gazze’de ve tüm
İslam dünyasında gözyaşları dinsin, anneler babalar
evlatlarını yitirmesinler.
K A S IKMA-SAIR
MA- A
L IRKA L2I0K1 22 0 1 2
k o m ek
19
AİLE İÇİ İLETİŞİM
ÇOCUK EĞİTİMİ
Nasıl
Sevelim
“Yanlış davranış sistemi beş nesili etkiler”
CANSU BER NA DEN İZ
Uzman Psikolog
[email protected]
Anne baba sevgisi bir
çocuk için temel gereksinimdir.
Sevildiğini hisseden çocuk sevilmeye layık olduğunu anlar.
Anne babadan gelen sevgi temel
kaynaktır. Başka kaynaklardan
gelen sevgi çocuğun sevgi ihtiyacını karşılamaz. Çocuğu ailesine
bağlayan bağdır sevgi, ihtiyaçlar
sevginin yerini alamaz. Sadece ihtiyaçları karşılanan çocuk ailesine
bağlanamaz, ihtiyaçlarını kendi
karşılayacak duruma gelince aileden uzaklaşır. Her anne baba
çocuğunu
20
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
sever ama sevgiyi gösterme biçimleri farklıdır. Koşulsuz, karşılık
beklemeden tutarlı bir şekilde
verilen sevgi çocuklar tarafından
daha iyi anlaşılır.
Esirgenmiş Sevgi
Her çocuk aynı sevgiyle
karşılanmaz. Bazı kalabalık ailelerde ya da psikolojik problemi
olan anne babaların çocuklarında
çok büyük problemlere rastlanır.
Çocuğun bakımı külfet gibi gelir.
Bakım esnasında çocuk hırpalanır. Uzun süren ağlamalara tepki
verilmez. Anne baba ve çocuk
arasındaki duygusal kopukluk
gittikçe artar. Ergenlik döneminde ağır davranış bozuklukları,
bağımlılıklar vb. başka sorunlar
da eşlik eder. Sevgiden uzak büyüyen çocuk yetişkin olduğunda
ona sevgi gösterene tepki veremez. Bilmediği için anlamlandıramaz, hatta ona yardım
etmek isteyen insanlardan dahi uzaklaşır. Devamında da hayatında
olumsuz birliktelikler
evlilikler yaşar, iyi bir ebeveyn olmaz. Doğru çocuk yetiştiremez.
Yanlış davranış sistemi araştırmalara göre beş nesili etkiler.
Ayrıca aşırı yaramaz ve
dikkat eksikliği olan öğrenme
güçlüğü olan çocuklara da özen
ve ilgi gösterilmezse bu çocuklar,
birey olduğunda topluma yer bulamaz. Ya bir suç makinesine ya
da intihar gibi üzücü sonuçlanan
vakalara dönüşür. Çocuklarımızı
şımartma kaygısı ile sevgisiz, ilgisiz bırakmakta esirgenmiş sevgi
grubuna girer. Bebeklik döneminde verilen sevgi çocuğu şımartmaz. Çocuk kucağa alınmalı,
ağlayınca ilgilenilmeli, okşanmalı,
öpülmelidir. Sevilmeye layık olduğunu anca bu şekilde bu dönemde anlar. Hayatının ilk kodları bu
dönemde oluşur.
Abartılmış Sevgi
Bir dediği iki edilmeyen
her istediği yapılan, çocukça kavgalarda bile çocuğu koruyan ailelerin tutumudur. Çocuk sürekli
AİLE İÇİ İLETİŞİM
birilerinin kucağındadır; anne,
baba, büyükanne, büyükbaba
sürekli çocuğun üzerine düşer.
Her yaptığı onaylanır, kimsenin
uyarmasına izin verilmez, hatta
söylediği küfürler kötü sözler bile
alkışlanır, uyarılmaz. Sürekli verilir verilir. Basitçe yapılabilecek
şeyleri bile etrafındaki kişiler yapar. Yemeği yedirilir, ayakkabısı
bağlanır. Bu çocuklar kendi düşünemeyen, üretemeyen bencil bireyler olur. Başkalarıyla iletişime
giremezler. Daha doğrusu nasıl
iletişime gireceğini öğrenememiştir. Yapamayınca da hırçınlaşır.
Herkesin ailesi gibi davranmasını
ister fakat aradığını bulamayınca
ruhsal bunalımlara girer.
Koşullu Sevgi
Birçok anne baba çocuklarına eğitim vermek adına yanlış
bir yol tutar. Onaylanmayı sevgi
olarak algılayan çocuk, sürekli
bunun için çabalar. Onaylanan
davranışları sevgi sanır ve birey
olduğunda onaylanmazsa iletişim
kuramaz ve onaylayabileceği kişileri kendine yaklaştırır.
Bu tutumdaki aile, çocuğa yaramazlık yapmazsa ders
çalışırsa, uslu olursa sevilebileceğini benimsetir. Ebevennler şöyle
cümleler kurar;
“-Kardeşine vurursan annen olmam.”
“- İyi notlar alırsan sana güvenirim.”
“-Ders çalışırsan hep severim.”
Ve daha birçok yanlış
mesaj çocuğun bilinçaltına gider.
Koşulla olan şeyin sevgi olması imkânsızdır. Sevgi koşulsuzdur ve aile koşulsuz sevebilecek
yegâna kalemizdir bizim. Bunu
hissetmeyen çocuk kaygılı, kendine güvenemeyen, eleştirilmek
istenmeyen birey haline dönüşür.
Onaylanmak için aşırı taviz verirler. Bu şekilde koşullu sevgi verilen çocuklar, çocukluk döneminde tacize de açık olabilirler.
Yavrunuza sevginizi verirken
likle onunla
geçirilmeli,
birlikte bir
şeyler yapılmalı.
Sevgimizi verirken;
-Çocuğa gülümsemeli, gözlerine bakmalı, kucaklamalı, okşamalı, sarılmalı.
-Kesinlikle öpülmeli, seni seviyorum, sana güveniyorum,
sana inanıyorum gibi destekleyici cümleler kurmalı.
-Günün belirli bir bölümü kesin-
-Birlikte
oyun oynanmalı,
yaş grubuna göre fikri
alınmalı ve
tercihlerini
desteklemek adına bizim için uygun
olan iki seçeneği ona sunarak
karar verdirmeli, onun verdiği
kararı uygulamalı. Örneğin;
yemeği balkonda mı içerde mi
yiyelim ne dersin? gibi sorular
sorulmalı.
-Özel günlerde hatırlanmalı,
mezuniyet, okuma bayramı
gibi başarılarında yanında olmalı.
-Kesinlikle sohbet edilmeli.
Çocukluk anılarını anlatmalısınız. Kendi yaşadığı zorlukları
sizinde yaşadığınızı, atlattığınızı bilmek onu rahatlatır ve zor
zamanlarında fikir almak için
size başvurur.
Verilen hiçbir emek
çocukta karşılıksız kalmaz. Bazı
küçük sabırsızlıklar yaşanacak
güzel anları mahveder. Çoğunlukla bir daha tekrarlanmayan
hatalar, çocuğun o masum zihninde unutulur affedilir ve güzel şeyler daha fazla yer aldıkça
size daha da yakınlaşır. Aşkla,
sevgi ile yaratılan insana sadece sevgi iyi gelir, sevgi can verir. Yeni bir başlangıç yapmak
için asla geç değildir. Hemen,
şimdi ona bakın, gülümseyin ve
başlayın…
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
21
GEZELİM - GÖRELİM
KONYA’NIN ŞİFA MERKEZİ: ILGIN
ILGIN
Bir tarih, kültür ve şifa şehri:
Kim istemez koskoca Sultan Alaaddin’in romatizma hastalığına şifa aramak için gittiği bir şehirde konaklamayı. Yahut Hz. Mevlana’nın sayfiye şehirlerinden birisinde hem serinleyip hem de
terlemeyi. Ilgın’dan söz ediyoruz. Bu ilçede tarihin izlerinde yürüyebilir gezdikten sonra kaplıcalarına gidip tüm yorgunluğunuzu atabilirsiniz.
ELİ F ÖZPI NAR
Fotoğraf Z E K İ O Ğ U Z
Soğuk kış aylarının gelmesi ile soğuktan gözü korkup
aman sıcacık evimizden çıkmadan kışı geçirelim diyenler için sizi
üşütmeyecek hatta ısıtırken şifa
da verecek bir “gezilecek yer”
öneriyoruz. Bu yer Konya’ya 90 kilometre mesafede kaplıcalarıyla
meşhur ilçemiz Ilgın. Tarih boyunca önemli uygarlıkları barındırmış
olan Ilgın’daki şifa kaynağı kaplıcalar, burayı ziyaret edenlerin
dertlerine derman oluyor. İlçenin
2 km. kadar batısında, Konya-Akşehir karayolu üzerinde, Hamam
dağı eteklerindeki tarihi kaplıcayı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden
kiralayan Ilgın Belediyesi işletiyor.
netleniyor. Buraya her yıl çeşitli
yerlerden şifa bulmak amacı ile
birçok yerli ve yabancı turist geliyor. Bölgede, günübirlik gelen
ziyaretçilerin yararlanabileceği
havuzların yanı sıra uzun süreli
kalmak isteyenler için de termal
oteller bulunuyor. Bu otellerdeki
odalarda da kaplıca suyu akıyor.
Rum Evleri
ILGIN, BİR MEDENİYETLER
MOZAİĞİ
KAPLICA MI HAMAM MI?
Kaplıcalar, hamam olarak görülmemeli. Çünkü kaplıca,
hamam değil şifa gücüne sahip
yeraltı su kaynaklarıdır. Tarihi
Ilgın Kaplıcası da, Sağlık Bakanlığı tarafından düzenli olarak de-
22
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
NE
YENİR?
Ilgın’da da Konya’da olduğu gibi etli
ekmek meşhurdur. Köy kahvaltısı oldukça lezzetli oluyor. Doğal peynirden,
reçelden, yumurtadan oluşan bu kahvaltıya bayılacaksınız.
Ilgın, Kral Yolu üzerinde
bulunması nedeniyle tarih boyunca önemli bir konuma sahip
oldu. Milattan önce 1500 yıllarından başlayarak sırasıyla Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Roma
ve Bizanslıların egemen olduğu
bölge, 1077’de Anadolu Selçuklu
Devleti’nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleymanşah tarafından
fethedilir ve başkent Konya’nın
önemli bir su şehri olur. Haçlı seferinde birçok kere yağma edilse
de, Alaaddin Keykubat ve Gıya-
GEZELİM - GÖRELİM
Yeşil Göl
NEREDE
K ALINIR?
Ilgın’a gidecekler şanslı, çünkü ilçeye gelenleri ağırlamak için oteller, moteller ve apart daireler mevcut. Dilerseniz kaplıca suyu olan odaları kiralayarak kendi odanızda şifa bulabilirsiniz. Ilgın Kaplıca Tesisi 570 yataklı. Buradaki oteller, 2 ve 3 yataklı banyosuz odalar içinde mini buzdolabı, dahili telefon bulunuyor. En güzel imkanları
sağlayanlar ise: 3 er yataklı, içinde banyo, TV, buzdolabı ve dahili telefon olan odalar… Eğer öğrenciyseniz ya da
macera tutkunu iseniz ve oteller pahalı diyorsanız çadır kurmak da biçilmiş kaftan.
Ilgın Kent Müzesi
Düğünlerde giydikleri yöresel kıyafetleriyle Ilgınlı kızlar
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
23
GEZELİM - GÖRELİM
KONYA’NIN ŞİFA MERKEZİ: ILGIN
seddin Keyhüsrev zamanında
yenilenir. Alaaddin Keykubat ve
vezir Sahip Ata tarafından yapılan
hamam sayesinde Ilgın kaplıca
şehri olarak tanınır. Bu yüzden
Sahip Ata kaplıcası olarak da bilinmektedir. Kaplıcadaki tesis, günümüze gelinceye kadar, birçok kez
onarım görmüş.
1300’lü yılların başından
itibaren önce İlhanlı valileri tarafından yönetilen bölge daha sonra Eşrefoğulları Beyliği’ne daha
sonra da Hamitoğulları’nın eline
geçer. 1381 yılında ise Osmanlı Padişahı I. Murat’a satılır. 15. yüzyıl
başlarında
Osmanlı-Karamanlı
mücadelelerine tanık olur. 1467
yılından itibaren kesin olarak Osmanlı Devleti topraklarına katılır. Ilgın fatihi bizzat Fatih Sultan
Mehmet’tir.
Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde kaplıcasından
dolayı “Âb-ı Germ” olarak isimlendirilen Ilgın Kaplıcası, Romalılar devrinde kullanılsa da mimari
yapı, Alâeddin Keykûbad’ın emriyle Mimar Cemâleddin’e yaptırılır. 42 derece olan suyu Hamam
Dağı eteklerinde güneyden kuze-
ye doğru uzanan alüvyon tabakası ile örtülü bir kırık üzerindedir,
su yöresel olarak söylenen Hamam Dağı’nın eteklerinden çıkar.
İçeriğinde Potasyum, Sodyum,
Amonyum, Kalsiyum, Magnezyum, Demir, Alüminyum, Klorür,
Nitrat, Sülfat ve hidrokarbonat
gibi kimyasal özellikleri içinde taşıyan şifa kaynağı kaplıca suları
berrak, renksiz ve kokusuzdur.
Göz hastalıkları, egzama, cüzzam,
felç hastalıkları, bers (Abraş) hastalıkları, sinir hastalıkları, akciğer
iltihaplanmaları, böbrek ve idrar
yolları hastalıkları, kadın hastalıkları, her türlü iltihaplanma ve yara
iyileşmelerine, deri ve cilt hastalıklarına, romatizmal gibi hastalıklara iyi geldiği söylenir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Selçuklu Devleti Sultanlarından Alaaddin Keykubat’ın
romatizma (Nikris - Ayaksızısı)
hastalığına yakalanmasından dolayı yapılan tavsiye üzerine Ilgın
Kaplıcası’na geldiğini, kaplıcada
hastalığına şifa bulduğunu, sağlıklı şifa dağıtan su olmasından
dolayı var olan inşaatın üzerine bir kubbe yaptırdığını yazar.
Mevlana’nın da her yaz Ilgın’a
Külliye, yakın zamanda geçirdiği restorasyondan sonra
Ilgın’ın geçmişle olan bağlantısını daha da kuvvetlendirdi.
24
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
gelerek kaplıcadan yararlandığı,
hatta Mesnevi’nin bazı bölümlerini burada yazdığı söylenir.
AŞAĞI ÇİĞİL KAYNAK SUYU
Ilgın’a bağlı, Aşağı Çiğil
kasabasının, Kumdöken veya
Üzüm Çubuğu adıyla anılan yöresinde; çamlık içinde bulunuyor.
Kaynak suyu, böbreklerinden rahatsız olanların şifa aradıkları bir
merkez durumunda. Mahallinden
içilmesi veya taşınarak kullanılması durumunda, böbrek taşlarının düşürülmesinde etkili olduğu
söyleniyor. Konya’dan ve başka
yörelerden gelen kişilerin başlıca
uğrak yeri...
TARİH, YOLUNUZUN ÜSTÜNDE
Tabii ki Ilgın sadece kaplıcadan ibaret değil. Çavuşçugöl
kenarında, Hamam Dağı olarak
adlandırılan alanda ve Ilgın’ın güneyinde yer alan ormanlık mahallerde piknik yapma, avcılıkla meşgul olma, yürüyüş turlarına çıkma
imkânı bulunuyor. Antik çağlardan günümüze gelen bir yerleşim
yeri olması, ilçeyi tarihten günümüze uzanan izleri görmeyi ve
Lala Mustafa Paşa Külliyesi içindeki bedesten
bugün de geçmişteki canlılığını sürdürüyor.
GEZELİM - GÖRELİM
lama amacıyla yapılan bu külliyenin ağırlık noktasını, çarşı ve kervansaray teşkil ediyor. Zamanının
önemli ilim ve ticaret merkezlerinden biri olan Lala Mustafa
Paşa Külliyesi’nde; cami, sıbyan
mektebi, çarşı, medrese, hamam,
kütüphane, şadırvan, sebil gibi
zamanın gereksinimlerine uygun
bölümler var. Külliyenin çarşı kısmı Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tamir ettirilmiş. Gerçekleştirilen bu onarım sonucunda
bu kısım, günümüzde kapalı çarşı
olarak kullanılıyor.
Ilgın’da yaşayan Nogaylar, bugün de geleneklerini sürdüyorlar. Kadınlar ve erkekler evlerde yaptıkları süs eşyalarını satışa sunuyorlar.
gezmeyi sevenler için de ideal kılıyor. Ayrıca gezilmeye değer çok
sayıda cami, türbe ve tarihi eser
yer alıyor.
Mustafa Paşa Külliyesi, Pir Hüseyin Bey Camii, Şeyh BedreddinTürbesi, Handevi Kandevi Zaviyesi ve Türbesi’dir.
Yakınlardan geçerseniz,
herhangi bir rahatsızlığınız olmasa bile; bu güzel ortamı yaşamak
için, mutlaka buraya uğrayın.
Ilgın’da gezilecek çok önemli
yerler var elbette ama bunların
içinde öne çıkanlar ise şöyle: Lala
Lala Mustafa Paşa Külliyesi: Lala Mustafa Paşa Külliyesi,
1576– 1584 yılları arasında “Kıbrıs
Fatihi” olarak bilinen Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmış.
Ilgın’ın coğrafi konumu da ön
planda tutularak ticari ve konak-
Çavuşçu Gölü, Ilgınlılar için büyük bir nimet. Balıkçılık yapan
halk, geçiminin bir bölümünü
bu yolla sağlıyor.
NA SIL
GİDİLİR?
Ilgın, önemli kara ve
demir yolları üzerinde kurulduğundan bu
yollar Ilgın’ın gelişmesini sağlamış. Ilgın’a
trenle veya Konya otogarından kalkan ilçe
otobüsleriyle gidebilirsiniz. Otogara gitmek
uzun iş diyorsanız,
Yeni İstanbul Caddesi
üzerinden geçen Ilgın
otobüslerine de binebilirsiniz.
Handevi Kandevi Zâviyesi ve Türbesi: Kaplıca yanında, Sahip Ata
Fahreddin tarafından yaptırılan
zâviyeden günümüze hiçbir şey
ulaşmamışsa da türbe hala ayaktadır.
Şeyh Bedreddin (Sadeddin İsa)
Türbesi: Şeyh Bedrettin mahallesinde bir evin bahçesinde bulunuyor.
Pir Hüseyin Bey (Çukur) Câmii:
Çarşı içinde kendi ismiyle anılan
mahalledeki câmi, zeminden 1,5
m. daha aşağıda kaldığından,
halk tarafından Çukur Câmi adıyla anılmaktadır. Selçuklular döneminden bugüne kadar ayakta
kalmıştır.
Sungur Bey Türbesi: Mahmuthisar köyünün 4 km kuzeyinde,
Ilgın ovasına hâkim bir tepede
bulunan türbenin Karamanoğulları dönemine ait olduğu biliniyor.
Türbe bakımsız virane bir şekilde
sizleri karşılar.
Redif Taburu Merkez Konağı
(Eski Askerlik Şûbesi): Konağın
1310/1894 tarihinde yapıldığı, Konya Salnâmesi’nde belirtilir. Kesme
taş malzemeli konak, sofalı Türk
evi planındadır. Kuzeydeki taş
merdivenlerle girilen konak, 2011
yılında restore edildikten sonra
müze ve bayramlarda kullanım
için açılıyor.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
25
KİTAP
BU AY NE OKUSAK?
Hayata Mevlâna
penceresinden
bakmaya
ne dersiniz?
İçindeki hakikati keşfetmek, farkındalık
kazanmak ve değişimi bir an önce başlatmak
isteyenlere Mevlâna konulu kitaplar…
MESNEVİ, KURAN’IN AŞK KANIYLA YAZILMIŞ BİR TEFSİRİ
Başlıktaki ifade Sezai Karakoç’a ait. Karakoç,
Mesnevi’nin ateşi kül bağlamamış vahyin sıcaklığını yüreğinde
yaşatan bir yorum olduğunu ifade eder. Her bir unsuru Ahiretten
bir koku taşır Mesnevi’nin. Karakoç, Mesnevi’nin neden Türkçe
yazılmadığına hayıflanmanın
doğru olmadığını söyler. Mesnevi
Türkçe yazılmış olsaydı, ne kadar
büyük olursa olsun zaman içinde
eski bir edebiyat metni olarak
karşılanacaktı. Hâlbuki Farsça
söylenmekle bir yandan Anadolu
dışındaki dünyaya sürekli olarak
seslenme imkânını sürdürmüş,
öte yandan her yüzyılın canlı
Türkçesine çevrilerek Anadolu’da
devamlı olarak çağdaş olmuştur.
Böylece büyüklüğün ve güzelliğin
son sınırında da olsa bir mermer
26
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
heykel gibi geri çağlarda kalmamış, her çağ bir çocuk gibi doğmuş, büyümüş, yaşamış, sonra
bir sonbaharda yerini yeni, canlı
ve genç Mesnevi’ye bırakmıştır.
Hepimiz, ufkumuzda hiç değişmeden duran bir Mesneviyle, bir
de her çağ onun açılan bir kıvrımı
gibi gelişen Mesnevi tercümeleri
ve şerhleriyle karşılaşmış, her
karşılaşmada da canlı bir kerametin diriltici serin bad-ı sabasını
yüzümüzde duymuşuzdur.
Mevlâna, bu büyük eserinde dinî ve ahlâkî görevlerden
devlet yönetimine, iş hayatından
sağlığa, alışverişten savaşlara,
felsefe ve ilâhiyattan psikolojik
ve sosyolojik analizlere, evrenin
yaratılışından atomların yapısına
kadar her çeşit konuyu en güzel
yorumlarla, en etkili ve ikna edici
delillerle okuyucuya sunar; edebî
bir üslûpla enine boyuna tahlil
eder.
Konya Büyükşehir
Belediye Başkanı Tahir Akyürek, “böylesine önemli bir başucu
kitabını, eşsiz bir kaynağı, daha
geniş kitlelerle buluşturmayı
kendimiz ve kültürümüz için bir
ödev telakki ederek, kurumsal
sorumluluğun gereğini yaptıklarını” belirtiyor. Bu inançla
başlattığı “Mesnevi’yi 20 dilde
tercüme” çalışmasında hedefi 50
dile çıkarttıklarını söylüyor.
KİTAP
LİMANDA KALMA, GEMİYE BİN!
“Dua edebiliyor olmak
bile aslında bir bakıma gemiye
girmiş olmak demektir; kaptan
köşküne henüz ulaşamamış olsak
da en azından limanda kalmadık.
Kaptan köşküne ulaşmak istiyorsak da onun zaman ve şartlarına
uymalıyız. Gemiye giremediysek
işte o zaman asıl kaybedenlerden
oluruz. Bu nedenle, insanın dua
edebilmesi bir bakıma Rabbinin
sahil-i selamete götüren gemisinin bir ferdi olduğunun göstergesidir. Bir kulluğun, bir aidiyetin
göstergesidir. O nedenle dua
edebiliyor olmak da bizim sahiplenildiğimizi kabul edildiğimizi
gösterir.(sf.106)”
Üsküdar Ü. Rektörü
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu kitabında Mevlâna’yı günlük hayatta
bize yol gösterecek bir rehber
olarak tanımamız gerektiğini,
içimizdeki hakikati görmemizi,
farkındalığımızı artırmamızı
sağlayacak önerilerle, Mesnevi’yi
modern psikoloji tarafından da
kabul gören bir anlayışla kalbe
ve ruha nasıl şifa olabileceğini
anlatıyor. Kitapta Tarhan, “Gerçek özgürlük nedir? Bencillik ve
vericilik arasında sınır nasıl çizilir?
Celal ve Cemal’i bir dengede tu-
tarak Kemal’e ulaşmanın yollarını
nasıl bulabiliriz? İlişkilerde güven
sorununu nasıl aşabiliriz? Başkalarının hakkımızdaki düşüncelerini hiç önemsememek doğru
veya mümkün mü?” gibi sorulara
ve daha pek çok soruya cevap
arıyor. Mevlâna’dan ilham alarak
yazdığı şiirsel metinde de;
“İnsanın gözü kördür ışık
olmadıkça,
Aşkın gözü kördür gerçekler
olmadıkça,
Aklın gözü kördür ahlak
olmadıkça,
Hırsın gözü kördür terazi
olmadıkça,
Şöhretin gözü kördür tevazu olmadıkça,
Gücün gözü kördür erdem
olmadıkça,
Paranın gözü kördür insaf
olmadıkça,
Menfaatin gözü kördür empati olmadıkça,
Adaletin gözü kördür hakkaniyet olmadıkça,
Tabibin gözü kördür tıp etiği olmadıkça,
Medeniyetin gözü kördür bilgelik
olmadıkça...”
Bilgi çağından bilgelik
çağına geçerken Mevlâna’ya
çok ihtiyacımız var. Çünkü
DNA’larımızda iyilik ve kötülüğü
kodlayan genler yok. Hayatta
yol gösterici arayanlara Mevlâna
ile bilimi birleştirmek gibi bir
seçenek sunmaya çalıştım. Aklın
rehber olduğu günümüzde kalbe
bir yolculuk yapmak isteyenler
bu kitabı dikkatle okumalıdırlar.
İnsanlık Mevlâna’yı
yeniden keşfediyor. Çünkü onun
öğretisi yaşadığı zamana hapsedilemeyecek kadar evrensel.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan bu düşünceden hareketle Mesnevi Terapi adlı kitabında, Mesnevi’nin
çağları aşan bilgeliğini inceliyor.
İçindeki hakikati keşfetmek,
farkındalık kazanmak ve değişimi
bir an önce başlatmak isteyenlere…
Mesnevi Terapi
Prof. Dr. Nevzat Tarhan / TİMAŞ
MEVLÂNA GÖZÜYLE ALLAH RESÛLÜ
Yüce Yaradan’ın en
parlak aynası Hz. Muhammed
(s.a.s.)’dir. Allah Resûlü, kâinâtın
yaratılış sebebidir. O, vücut
âlemine inen ilk nurdur. O,
ilk insan, ilk peygamberdir.
O, gönüller sultanı, resûller
imamıdır. Varlık bahçesinin
en lezzetli meyvesi, cennetin
kendisidir. İlâhî aşkın insan
şeklindeki zuhûru, o Hakk’ın
sönmez güneşi, sönmez nurudur.
O batışı olmayan güneş, akşamı
olmayan sabahtır. O ölümsüz
ömürdür. O, nübüvvet zincirinin
son halkası, peygamberlik
takviminin ilk ve son yaprağıdır.
O, vahyin güldestesi, Hakk’ın
sesi, ilâhî âhengin bestesidir.
Onun sevgisi, dünya ve âhiret
sermayesidir. O, rahmet güneşi,
“Ve biz seni parlak bir ışık olarak
gönderdik” ayetinin ışığıdır. O
yerin, göğün nurudur; nurun
kaynağı ve daha ötesidir.
Ona sığınan iki dünya
saadetine kavuşur. Ona iltica
eden -diken bile olsa- yanmaktan
kurtulur. Çünkü o gülün
gölgesinde ve emniyettedir.
Mevlâna’nın gözünde,
Allah Resûlü Nuh’un gemisidir:
“Dünya deniz kesilse, Nûh’un
gemisi batma derdine düşer mi
hiç? O geminin kaptanı Allah’tır”
der.
“Benim Peygamberimin
yolu aşk yoludur. Ben aşk
çocuğuyum ve benim anam
aşktır” diyen de odur. Bir
muhabbet velîsi Hz. Mevlâna’nın
aşk hakkındaki en önemli
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
27
KİTAP
BU AY NE OKUSAK?
sözlerinden biridir bu beyit. Allah
Resûlü’nün yolunun toprağı
olmakla en büyük şeref sahibi
olduğunu anlatan Mevlâna
Muhammed Celâleddîn-i Rûmî ile
Hz. Peygamber arasındaki irtibatı
öne çıkarıyor bu kitabında Ö.
Tuğrul İnançer.
“Allahu Teâlâ ‘Müminler
Allah’ı şiddetle severler’
buyuruyor. Şiddetle sevmenin
adına ‘aşk’ derler yâhu. ‘Eşeddü
hubben lillah.’ İşte Kur’ân-ı
Kerîm’deki aşkın târifi. Hz.
Peygamber ise ‘Sevdiğinin
adı geçip de depreşmeyen
mürüvvetsizdir’ buyuruyor.
Tasavvuftaki unsurlardan biri
olan aşkta, sembol şahsiyet Hz.
Mevlâna’dır. Bütün tasavvuf
ekollerince ‘Âşıkların Sultânı’
olarak kabul edilir. Ötekiler peki?
Onlar da öyledir ama sembol
odur. Ve Hz. Mevlâna’nın aşkı,
Resûlullah Efendimizin aşkından
asla farklı bir şey değildir...”
Ö. Tuğrul İnançer
kendine has, açık ve dikkat çekici
üslubuyla Hazreti Mevlâna: Bir
Muhammedî Âşık’ta Mevlevîlik,
Hz. Mevlâna ve Hz. Peygamber
hakkındaki sorular yelpazesine
muhabbet vurgusuyla sıra dışı
cevaplar veriyor.
“Hz. Mevlâna’nın
Şems-i Tebrizî’den önceki
mürşidleri kimlerdi? Hz. Şems’i
anahtar yapan özellik nedir? Hz.
Mevlâna’nın ilkeleri nelerdir?
Hz. Mevlânâ hakkında faaliyette
bulunmak için onu sevmiş
olmak yetmez mi? Bunun için
Mevlevî olmak, icâzet almak
mı gerekir?, Mevlevî olmak için
nasıl bir yol izlenmeli? , “Bir
ayağım merkezde, bir ayağım
yetmiş iki millette” sözünün
anlamı nedir? Nefs nedir, seyru
sülûk ve mârifet ne anlama
gelir? İbn Arabî ile Hz. Mevlâna
karşılaştırılabilir mi?” sorularına
cevap arayanların tatmin
edici cevaplar bulabilecekleri
bir eser…mârifet ne anlama
gelir? İbn Arabî ile Hz. Mevlâna
karşılaştırılabilir mi?” sorularına
cevap arayanların tatmin edici
cevaplar
bulabilecekleri
bir eser…
Bir Muhammedi Aşık: Hz. Mevlana
Ö. Tuğrul İnançer / Sufi Kitap Yayınları
DİYAR-I MEVLÂNA
Medeniyetlerinin
birbirini anlama çabasında ciddi
bir rol üstlenen Türkiye’nin
sanat ve kültür merkezlerinden
biri olan Konya; nadide sanat
eserlerinin yanı sıra, Mevlâna
Müzesi gibi bir bereket kaynağını
da bünyesinde barındırmaktadır.
Tarihî eserleri bakımından sayılı
Türk şehirleri arasında yer alan
Konya, Selçuklulara başkentlik
ettiği yaklaşık iki asır (1096-1277)
zarfında altın çağını yaşamış;
din, bilim ve edebiyatta, kültür
ve sanatta büyük atılımlar
gerçekleştirmiştir. Bu, kültür
ve sanat birikimi bu eserle
tanıtılmaktadır.
Yerli yabancı gezginlerin,
Konya ve Hazreti Mevlâna ile ilgili
özellikle mekan bilgisi edinmek
i s te ye n l e r i n
m u t l a k a
o k u m a s ı
gereken bir
kitap.
Diyar-ı Mevlâna
Murat Sülün / Kaynak Yayınları
MEVLÂNA
Mevlâna isimli eser,
Mevlâna okumaya başlayacaklar
için bir kılavuz niteliğinde.
Mevlâna
sabit
bir
portreye sığdırılamaz. Mutlaka
ondan dışarı taşar. Hakikati kalbin
saf aynasında bulan o büyük
insan, bununla kalmamış bilgin
ve bilge olmanın yanında arif
olmayı da önermiştir herkese.
28
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Mesnevi ise Karakoç’a göre;
şüphesiz vahiy değil, ilhamın en
üst derecesinde, son sınırındaki
bir yücelmenin derlediği ve
değerlendirdiği
görülmemiş
çiçeklerden oluşmuştur.
Mevlana
Sezai Karakoç / Diriliş Yayınları
“Olduğun gibi kalma,
gel ve değiş” diyen Mevlâna’nın
düşüncesi, çok kısa ama oldukça
etkileyici bir
anlatımla
özetlenmiş.
BAK - YAP / KEÇE ÇİÇEK YAPIMI
Yünden çiçek
olur mu, olur
BETÜL UĞUR LU
Keçe Yapım Hocası
Alavardı Hanımlar Lokali
Merhaba Hanımlar;
Bu sayımızda annelerinden kalan yünleri, ne yapsam atsam mı satsam mı diye düşünen
ya da nerede o eski sağlıklı ürünler diye iç geçirenler için yünden
nasıl keçe yapılır ve o keçe nasıl
zarif bir çiçeğe dönüşür anlatmak
istedik. Alavardı Hanımlar Lokali Keçe Yapımı kurs hocası Betül
Uğurlu ise sizler için gösterdi.
Malzemeler
Yün, tül, çiçek kalıbı (karton veya
plastik gibi sert bir malzeme üzerine çizilmiş çiçek şablonu), su,
sabun, fırça, keçe iğnesi, sünger.
1- İşe çiçeğimiz için istediğimiz
renkte yünü seçmekle başlayalım.
Daha sonra yünlerimizi tülümüzün üzerine yayarak su ve sabun
karışımımızla ıslatalım .
2- Islattığımız yünleri süngerimize sararak ileri geri yuvarlayarak
yünü keçeleştiriyoruz. Yaklaşık
10-15 dk. süren bu işe tepme işlemi denir.
işlemini yapıyoruz. Damar ve tohumlar birbirleriyle bütünleşinceye kadar tepilir.
6- Keçe iğnesi ve sünger yardımı
ile çiçeğin çanak kısmı sertleşinceye kadar iğneleme işlemi yapılır. Üzerine yün sararak 20-25 dk.
iğneleme işlemi devam eder.
1
2
3
4
5
6
7- Keçeyi çiçek formuna sokmak
için 30 dk. çiçeğin yapraklarını sürekli oynamamız gerekir.
DİKKAT
Yün keçe haline dönüşüp işlendikçe küçülür. Bu yüzden kalıbımızı
istediğimiz çiçek ebadından daha
büyük hazırlayarak işleme başlamalıyız.
7
3- Keçeleşen yünümüzün üzerine
çiçek kalıbımızı yerleştirip kenarlarından kesiyoruz.
4- Aynı şekilde yeşil renk yünden
de yaprak hazırlayıp çiçeğin altına
yerleştiriyoruz.
5- Çiçeğimizin damarları ve orta
tomurcuklarını da hazırladıktan
sonra tekrar tül üzerinde tepme
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
29
ÇOCUKLAR İÇİN
İZLE YAP / KAĞIT TELKARİ
Kağıtlardan
YA Ş A R O T U R A N Ç
Karatay Hanımlar Lokali El Sanatları Hocası
1- 2mm. genişliğinde renkli kağıtlarımızdan şeritler hazırlıyoruz.
2- Kesilen renkli kâğıt şeridin ucuna birazcık tutkal sürülüp kürdanın ucuna sarıyoruz. Yapacağınız
şekil ve yere göre sıkı ya da gevşek sarabilirsiniz.
3- Sarılan şeridi kürdandan çıkartarak yine kürdan yardımı veya
elimizle sarılan kısımları gevşetiyoruz. Çiçeklerin ortaları içinse
şeritleri külah şeklinde kürdana
sarıyoruz ve kürdandan çıkartınca geniş ucundan makasla biraz
kesiyoruz.
4- Yapacağımız çiçek veya figüre
nasıl şekil vermek istiyorsak ona
göre kenarlarından sıkıştırarak
şekil veriyoruz.
5- Hazırladığımız çiçek ve yaprakları kutumuza tutkal yardımıyla
tanzim ediyoruz. (Beyaz tutkal
kullanırsanız kuruduktan sonra
rengi şeffaflaşacaktır.)
30
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
yepyeni bir dünya
Malzemeler
- Tığ ya da çöp şiş (Ahşap kürdan)
- Makas ya da maket bıçağı
- Cımbız (gerekli de olmayabilir)
- Yapıştırıcı (Tutkal)
- Renkli kâğıtlar
- Kalem
- Cetvel
DVD’de
İZLEYİN
Kağıt Telkari
yapımı
ÇOCUKLAR İÇİN
PİRİ REİS
(1465-1470 / 1555)
Muhiddin Pîrî, kesin tarihi bilinmemekle beraber 1465-1470 yılları arasında, Türk
denizciliğinin önemli merkezlerinden biri olan
Gelibolu’da dünyaya geldi. Babası Hacı Mehmet, amcası ise o dönemin ünlü kaptanlarından Kemal Reis idi. 11 yaşına geldiğinde önce
korsan olarak işe başladı. 1487-1493 yılları arasında amcası ile birlikte Akdeniz’de korsanlık
yaptılar; Sicilya, Korsika, Sardunya ve Fransa
kıyılarına yapılan akınlara katıldılar. 1486’da
Endülüs’te Müslümanların hâkimiyetindeki
son şehir olan Gırnata’da katliama uğrayan
müslümanlar Osmanlı Devleti’nden yardım isteyince o yıllarda deniz aşırı sefere çıkacak donanması
bulunmayan Osmanlı Devleti, Kemal Reis’i Osmanlı
Bayrağı altında İspanya’ya gönderdi. Bu sefere katılan
Piri Reis, amcası ile birlikte müslümanları İspanya’dan
Kuzey Afrika’ya taşıdı. Sonradan devlet hizmetine giren amcası Kemal Reis ile birlikte denize açıldı ve 14871493 yılları arasında çeşitli deniz savaşlarına katıldı.
1499-1502 yılları arasındaki harplerde gösterdiği başarılar nedeniyle Piri Reis’ten Türk Denizcilik Tarihinde
bahsedilir.
Yazdığı, denizciliğin ilk kılavuz kitabı olan
Kitab-i Bahriye isimli kitabıyla hükümdarın beğenisini
kazandı. Bunu bugün elimizde sadece ilk parçası bulunan ve Kuzey Amerika haritası diye adlandırılan İkinci
Dünya haritası izledi.
Bu başarıları düşmanlarını kızdırmıştı. Özellikle Basra Beyler Beyi Paşa Pîrî’nin donanmayı Basra’da
terk ettiği haberini İstanbul’a ulaştırdı. Mısır Valisi
Dukayin-zâde Mehmed Paşa da bu görüşlere katılınca, yaşı seksenin üzerinde olan Pîrî Reis 1555 yılında
Kahire’de idam edilmiştir.
BUNL ARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Balıklar su içer mi?
Köpek balıklarında su hem ağızdan hem
de ilk solungaç yarığından alınır. Tuzlu
su balıkları su içtikleri halde, tatlı su balıkları su içmezler. Gerekli su ihtiyaçlarını solungaç zarlarından osmozla alırlar.
Balıklar uçar mı?
Uçan balıklar çok gelişmiş olan göğüs
yüzgeçlerini açarak bir-iki dakika su
üstünde uçabilirler. Yaşadığı yerlerde
su kuruduğu zaman balçığa gömülüp
akciğer solunumu yapabilen, sürünerek
gölden göle geçebilen, kısa bir süre
havada uçabilen, elektrik ve ışık ürete-
bilen çeşitli balık türleri mevcuttur.
Balıkların dili var mı?
Balıklarda dil yoktur. Olanlarında da gelişmemiştir. Sazanların ağzı içinde çok
kalın kastan yapılmış yastık şeklinde
bir yapı bulunur. Bu organ tat almaya
yarar. Balıklar bazı maddeleri memelilerden daha iyi ayırt edebilirler.
Balıkların bıyığı ne işe yarar?
Dokunma duyusunda bıyıkların rolü büyüktür. Bıyıklar tat almada etkili olduğu
gibi, besin bulma ve dokunma organı
olarak da görev yaparlar.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
31
ÇOCUKLAR
İLETİŞİM // İÇİN
OYUN
İLETİŞİM //
BENİMLE OYNAR MISIN?
SELAM VER
Oyuncu Sayısı: 18-20 kişi
Oyuncular el ele tutuşarak çember
oluştururlar. Bir oyuncu ebe seçilir ve
oluşturulan çember dışında dolaşır.
Dolaşırken istediği bir arkadaşının
sırtına dokunur ve aynı yönde koşmaya
devam eder. Sırtına dokunulan oyuncu,
ebenin koştuğu yönün aksine koşmaya
başlar. Ebe ile nerede karşılaşırsa
“el sıkışır, selam verir” ve aksi yöne
koşarak yerini almaya çalışır. Ebe aynı
şekilde arkadaşının yerini kapmaya
çalışır. Açıkta kalan ebe olur ve oyun bu
şekilde devam eder.
TEKERLEMELER
Fış fış kayıkçı
Kayıkçının küreği
Hop hop eder yüreği
Akşama fincan böreği
Sabaha bayram çöreği
Benim evde etim var
Bir de yaramaz kedim var
Kedi eti yerse
Annem beni döverse
Ağlarım bende eee eee
www.sonpeygambercocuk.info www.sonpeygambercocuk.info
Hey Arkadaşlar;
Size çoook beğendiğim ve sevdiğim bir internet
sitesinden bahsetmek istiyorum. Bana da Caner söyledi, burada bir sürü oyun varmış. Caner en çok yılan oyununu sevmiş. Ben de yılan oyununu çok severdim amaa
bilmediğim şeyler var. Hemen öğrenmek için “Peygamberim” sayfasındaki kitabı dinlemeye başladım. Neee,
yanlış mı okuduuun? Haa haaa, hayır yanlış okumadın,
hiç kitap dinlenir mi diye sorma. Bu sitede kitaplar dinleniyooor. Haydi size bol bol eğlenceler ben kitabı biraz
daha dinleyeyim. Efendiiim siteyi söylemeyi mi unuttum.
Tamam tamam söylüyorum işte;
www.sonpeygambercocuk.info
32
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
o
// İLETİŞİM
HİKAYE
GÜNLÜK
Çiğdem’in Günlüğü
“Bu rüyayı bana gösterdiğin için…”
Son zamanlarda herkese kızar olmuştum. Kardeşim doğduktan sonra
annem ve babam beni sevmiyor gibiydi. Okulda arkadaşlarım da benimle eskisi
gibi oynamıyordu. Yine öyle bir gün eve geldim. Yemek yemeden, ödevlerimi
yapmadan, dişlerimi fırçalayıp sütümü içmeden uyudum.
Rüyamda çok güzel, sevimli bir ördektim ve gölün içinde yüzüyordum.
Kafamı suya soktum ve gulk gulk… sesler çıkardım. Su ılık gelmişti. Sinirlendim.
Gölün kurbağaları kaçıştı. “Su sıcak, serinleyemiyorum”, dedim. Aniden kar
yağmaya başladı. Bu sefer de “suda dondum” diye sinirlendim. Kurbağalar, kuşlar,
karıncalar benim ne kadar sinirli olduğumu biliyorlardı. Bu nedenle benden uzak
duruyorlardı.
Bunu o küçük karıncanın beni gördükten sonra yaprağın altına saklanması
ve ona nedenini sorduktan sonra öğrenmiştim.
Kimse benimle oynamıyordu. Küçük karınca bana, “Etrafına bak ve güzelliklerin tadını çıkar, bak mevsimlere göre her şey değişiyor”, demişti.
Her şey aynı olsa, gölün suyu hiç soğumasa ya da hiç ısınmasa, güneş hiç
parlamasa ya da hep parlasa hiç güzel olmazdı aslında.
Ben yine sinirlendim ve o sinirle uyandım.
Etrafıma baktım ve düşündüm. Karınca çok haklıydı.
Yatağımın içine oturdum ve dua ettim:
“Bizi bütün eksiklerimizle seven Allah’ım beni affet, insanları kırdığım içn
ve annemi, babamı üzdüğüm için. Bana bu rüyayı gösterdiğin için sana şükürler
olsun!”
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
33
DEĞERLERİMİZ
BİRİKTİRME, YIĞMA TUTKUSU
Yetecekle
yetinmeyene
ne yeter?
N. SA Mİ MERCAN
Biriktirme, çoğaltma
tutkusu insanların hem dünya
hem de ahiret mutluluğunun
önündeki en büyük engeldir.
Ne yazık ki modern insan,
paylaşmadığı bir iyiliğin verdiği
“tad” ve “huzur”la kalıcı
mutluğu yakalamaya çalışıyor.
İnsanoğlunun en
büyük arzusu sürekli mutluluk
içinde olmaktır. Mutluluk
anlayışı ve insanları mutlu
eden sebepler farklı olmakla
beraber mutluluk; “gamsız,
kedersiz, üzüntüsü olmayan bir
hayat” şeklinde tanımlanabilir.
Ne var ki böyle bir hayata tam
anlamıyla ulaşmak mümkün
değildir.
Dağların bile
yüklenmekten kaçtığı emaneti
yüklenerek yeryüzünde Allah’ın
halifesi olan insan sorumlu bir
varlıktır. Kazanma-kaybetme
ve ümit-korku içinde yaşar. Hal
böyle olunca dünyada mutlak
anlamda insanın mutlu olması
34
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
düşünülemez. Beyhaki’nin
rivayetine göre Hz. Peygamber
(sav) şöyle buyurmuştur: “Kim
ki yaratılmayan şeyi isterse,
kendini yorar ve eline bir şey
geçmez”. “Yaratılmayan şey
nedir ya Resulallah?” diye
sorduklarında “Bir günü
tamamen sevinçli geçirmek”
cevabını verdi.” Varsayalım
ki bir insani maddi şeyleri her
istediği zaman elde edebiliyor,
sıhhati de yerinde, maddi
yönden geleceğini garanti
altına almayı başarmış, bu
durumdaki bir kimsenin
kendinde ve ailesinde problem
olmasa bile sosyal ve siyasi
gelişmelerden rahatsız
olabilecek, hatta komşumuz
Suriye’de yaşanan insanlık
dramından elem duyacaktır. Ekonomik refah içinde
yaşayan insanın etrafındaki
olumsuzluklara duyarsız olması
demek, tüm insani duygulardan
sıyrıldığı anlamına gelir ki, bu
dinin de insanlığın da kabul
edebileceği bir durum değildir.
Hem paylaşılmayan bir iyiliğin
verdiği tad ve huzur ne kadar
mutlu edebilir ki…
ÇOĞALTMA TUTKUSU,
MUTLULUĞU AZALTIR
İnsanları mutsuz
kılan sebeplerin başında
dünyalık elde etme hırsı gelir.
Arzular sonsuz, imkânlar sınırlı
olduğu için nihai anlamda
arzular tatmin edilemez.
Sermayesi iman ve kanaat
olan gönül zenginliğinden
mahrum insanlar ölçüsüz bir
şekilde biriktirme, çoğaltma
yarışı içinde adeta kendilerini
kaybetmektedirler. İman
ve Salih amel ekseninden
uzaklaşmış insanoğlunu, bu
sevdasını neredeyse kaderi
haline getirmiştir.
Kurân-ı Kerim’de
tutkuyla çoğaltma arzusu,
kendini kaybedercesine
biriktirme alışkanlığı “Kabirlere
girinceye dek çoğaltma
DEĞERLERİMİZ
tutkusu sizi oyalayıp durdu. Yoo,
öyle değil ileride bileceksiniz.”
(Tekasür, 1-3) şeklinde
kınanmıştır. Büyük müfessir,
değerli mütefekkir Muhammed
Esed “çoğaltma” anlamına gelen
tekasürü şöyle açıklar: Tekasür;
çoğaltmak için ihtirasla çırpınma,
yani taşınır veya taşınmaz,
gerçek veya hayali kazançları
arttırma ihtirası anlamına gelir.
Yukarıdaki bağlamda bu terim
insanın daha çok konfor, daha
fazla maddi servet, insanlar
veya tabiat üzerinde daha güçlü
otorite ve kesintisiz bir teknolojik
ilerleme için çırpınma saplantısını
ifade eder. Bu çabaların, başka
her şeyi dışlayan bir şekilde
aşırı bir tutku ile sürdürülmesi,
insanı her türlü ruhi kavrayıştan
ve dolayısıyla tamamıyla
manevi-ahlaki değerler üstüne
kurulmuş herhangi bir sınırlama
ve kısıtlamayı kabullenmekten
alıkoyar. Sonuçta fert ve
toplumlar; iç tutarlılığını,
dengesini ve her türlü mutluluk
şansını yavaş yavaş yitirir.
Ebu Said (radiyallahu
anh) anlatıyor: ”Resulullah
(aleyhissalatu vesselam)
minbere oturdu, biz de etrafında
yerlerimizi aldık. Buyurdular
ki: “Sizin için korktuğum
şeylerden biri, dünyanın süs ve
güzelliklerinin sizlere açılmasıdır”
Bir adam (araya girerek söze
karıştı ve): “Yani (nail olacağımız)
hayır, şer mi getirecek?” dedi.
Resulullah (aleyhissalatu
vesselam) bu soru üzerine sükut
etti. (Adamı “Sana ne oluyor
da Resulullah’ın sözünü kesip,
onunla konuşmaya kalkıyorsun?
O sana konuşmuyor ki!” diye
paylıyanlar oldu). Gördük ki,
kendisine vahiy gelmekte.
Derken vahiy hali açılmış,
yüzündeki terleri silmekte idi.
“Şu soru soran nerede?” diye
söze başladı. Ve sanki adamı
(sorusu sebebiyle) takdir ediyor
gibiydi. Sözlerine şöyle devam
etti: “Muhakkak ki, hayır,
şer getirmez. Ancak derenin
bitirdikleri arasında, ya çatlatarak
öldüren ya da ölüme yaklaştıran
bitki de var. Yalnız yeşil ot yiyen
hayvanlar müstesna. Zira bunlar
yiyip böğürleri şişince güneşe
karşı dururlar, akıtırlar ve rahatça
defi hacet yaparlar, sonra tekrar
dönüp yayılırlar. Şüphesiz ki, bu
mal hoştur, tatlıdır. Ondan fakire,
yetime ve yolcuya veren bu malın
müslüman sahibi, en iyi olandır.
Bunu hak etmeden alan, yediği
halde doymayan kimse gibidir.
O mal, kıyamet günü aleyhinde
şahitlik yapacaktır.” (Buhari,
Zekat- Müslim Zekat)
Aslında ihtiyaçları
çoğaltan ölçüsüz arzulardır.
Zevklerin faturası ağır
olmakta, geçici zevkler devamlı
sıkıntılar doğurmaktadır. Sahip
olduklarına sevinmeyip, sahip
olmadıklarına üzülen insanlar
ahmaktır. İnsan isterse pek çok
mutluluk sebebini, şükrederek
çok şeye sahip olduğunu fark
edebilir.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
35
DEĞERLERİMİZ
BİRİKTİRME, YIĞMA TUTKUSU
Bize en güzel mutluluk
reçeteleri sunan Hz.
Peygamber (sav) şöyle
buyurmuşlardır: “Sizden her
kim nefsinden emin, bedeni
sıhhatli ve günlük yiyeceği de
mevcutsa sanki dünyalar onun
olmuştur.” (Tirmizi, Zühd, 34)
Yine Hz. Peygamber’in (sav)
belirttiği gibi, ikamet edeceği
bir eve, avretini örteceği bir
elbiseye, katıksız bir ekmek
ve suya sahip olan insanın
şikâyet etmeye hakkı yoktur.
Unutmayalım ki ateşe ne
kadar odun atarsanız, ateş
daha fazlasını ister. İhtiras
ateşi de ancak iman, kanaat ve
tevekkülle söndürülebilir.
Hz. Peygamber (sav)
mutlu olmanın formülünü
şöyle belirtmiştir. Sizden biri,
mal ve yaratılışça kendisinden
üstün olana bakınca bir de
kendisinden aşağıda olana
baksın. Böyle yapmak;
Allah’ın, üzerindeki nimetini
küçük görmemenizi sağlar.”
(Buhari, Rikâk, Müslim, Zühd)
Rivayete göre Avn b. Abdillah
şöyle dedi: “Ben zenginlerle
düşüp kalkıyordum, o zaman
benden daha heveslisi
yoktu. Gördüğüm her bineği
benimkinden daha üstün,
baktığım her elbiseyi de
benimkinden daha kıymetli
görürdüm. Ne zaman ki bu
hadisi işittim, fakirlerle düşüp
kalkmaya başladım ve rahata
erdim.”
VAR OLANLA YETİNMEK
Hz. Peygamber
buyurdular: “Zenginlik mal
çokluğuyla değil, gönül
tokluğuyladır.” (Müslim, Zühd)
Zengin ; kendi kendine yeten,
başkasına ihtiyaç duymayan
kimse demektir. Mutlak
manada zengin, Allah’tır.
Hadis’te de belirtildiği gibi
zenginliğin esası çok mala
sahip olmak değil, arzu ve
heveslerden mümkün mertebe
uzaklaşmış, azla yetinen
bir gönüle sahip olmaktır.
Var olanla yetinip ihtirassız
yaşamaya da kanaat denir.
İnsan nimet
hususunda kendisinden geride
olanlara bakarsa şükreder ve
şikâyetten utanır, beterin de
beteri var diyerek teselli olur.
İbadet hususunda kendinden
ileri olanlara bakar, imrenir,
kendi kusurlarını giderip
öndekilere yetişmeye çalışır.
Yarışmaya değer olanlar
güzelliklerdir. Kötülüklerden
uzaklaşma, iyiliklere kavuşma
yarışı en güzel yarıştır. Ebedi
mutluluk ancak ebedi âlemde
gerçekleşir.
Hedefi Allah’ın rızasını
kazanmak olan bir hayat her
türlü sıkıntılara rağmen huzur
ve mutluluk kaynağıdır. Zira
böyle bir hayatta kaybetmek
yoktur. Efendimiz (sav) bunu ne
güzel belirtmiş: “Müminin hali
ne kadar da hayret vericidir.
Zira her işi onun için hayırdır.
Bu hal sadece mümine hastır.
Sevindirici bir şeyle karşılaşırsa
şükreder, kazanır. Üzücü bir
şeyle karşılaşırsa sabreder
yine kazanır.” (Müslim, Zühd)
Asıl kazanç da bu olsa gerek,
zira ebedi mutluluğun yolu da
buradan geçmektedir.
Hz. Peygamber (sav) şöyle
buyurmuşlardır: “Sizden
her kim nefsinden emin,
bedeni sıhhatli
ve günlük yiyeceği de mevcutsa sanki
dünyalar onun
olmuştur.”
(Tirmizi,
Zühd, 34)
36
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
DÜNYA/AHİRET SORULARI
Bütün kelimeleri unutacaksınız ancak
kendinize bir tanesini ayıracaksınız,
deseler cevabınız ne olurdu?
AHHH!
1964’de Samsun’un Terme
ilçesinde doğdu. Samsun’da
başladığı tıp öğrenimini
İstanbul’da sürdürdü ve 1990
yılında Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Evli
ve üç çocuk babasıdır. Çok
sayıda kitabı bulunan Senai
Demirci, radyo ve televizyon
programları yapımcı ve
sunuculuğu da yapmaktadır.
SENAİ DEMİRCİ ile...
1. En Sevgiliniz Kimdir?
Kızım.
9. En sevdiğiniz şiir nedir?
Osman Sarı’nın Anestü Nara şiiri
2. Olmasa daha iyiydi dediğiniz
şey nedir?
Bu soru olmasa daha iyiydi
(gülüyor).
10. Olmasından en çok
korktuğunuz şey?
Günah.
3. Sizi ne heyecanlandırır?
Güzel bir şiir, güzel bir cümle,
tatlı bir söz.
4. Heyecanınızı ne yok eder?
Kabalık.
5. En sevdiğiniz ses nedir?
Güzel bir okuyucudan Kur’an
sesi.
6. En sevdiğiniz koku?
Menekşe.
7. En sevdiğiniz kitap nedir?
Kâinat.
8. Bugüne kadar izlediğiniz en
iyi film?
Ölü Ozanlar Derneği
11. Kendi mesleğinizden başka
hangi mesleği yapmak isterdiniz?
Müzisyen olmak isterdim.
12.Nerede yaşamak isterdiniz?
İstanbul’da.
13. En çok tekrarladığınız şey?
La ilahe İllallah.
14. Sevmediğiniz bazen sizi
sıkıntıya da sokan huyunuz?
Dağınıklığım.
15. Kahramanınız kim?
Said Nursi.
16. Hayat zorsa kolay olan nedir?
Uyumak.
17. Kendi paranızı bassanız ön
ve arkasına kimin ya da neyin
resmini koyardınız?
Önüne bir ekmek, arkasına da su
resmi koyardım.
18. Hayatınızın bir sloganı olsa
sizi hangi slogan anlatır?
Gelişi güzel.
19. En çok tekrarladığınız şükür
ifadesi?
“Haza min fazlı rabbi”, (Bu,
Rabbimin lütfundandır)
20. Bütün kelimeleri
unutacaksınız ancak kendinize
bir tanesini ayıracaksınız,
deseler cevabınız ne olurdu?
Ahhh!
21. Amel defterinin son
yaprağında ne olsun istersiniz?
Af.
22. Öldükten sonra nasıl anılmak
istersiniz?
Sonrakiler için sadık bir lisan.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
37
NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
ESKİ MEKTUPLAR, KARTPOSTALLAR
Ne mektup
geliyor, ne haber
senden
Söyle de bileyim
bıktın mı
benden?
Mektup deyince akan
sular dururmuş. Nasıl durmasın!
Çünkü 50-60 yıl önce biricik
iletişim aracı mektuplarmış.
Varsa yoksa mektup… Artık
mailer, mesajlar, şunlar bunlar
var ama mektubun yeri
bambaşkadır...
Mektupların dili
olmayınca insan sıcaklığı,
samimiyeti de kalmadı. Artık
kimse kimseye mektup yazmaz,
bayramda seyranda kartpostal
göndermez oldu. Mektup o
kadar önemli bir iletişim aracıydı
ki, edebiyatımızda yüzlerce
hikaye ve romana konu olmuş,
şiirlerin, türkülerin bazen
hüzünlü, bazen neşeli ama
hasretle dolu, satırlarını süslemiş,
şarkıları ölümsüzleştirmiş. Kim
bu şarkıları dinlemekten usanır:
38
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Mektup o kadar önemli bir iletişim aracıydı ki, edebiyatımızda yüzlerce hikaye
ve romana konu olmuş, şiirlere, türkülere
bazen hüzün, bazen sevinç katmış, şarkıları ölümsüzleştirmiş. Ne yazık ki bugün
sağlıklı bir iletişim dilini kaybetmişiz.
Artık o güzel kelimelere, cümlelere, satırlara ihtiyacımız kalmamış…
İ. HAKKI BİÇER
“Ne mektup geliyor,
ne haber senden
Söyle de bileyim bıktın mı benden?
Her akşam güneşin battığı yerden,
Gözlerin doğuyor gecelerime”
Mektuplar, sadece bir
haberleşme vasıtası değildi
elbette. Telefonun yaygın
kullanıldığı zamanlarda da bu
kültür hep yaşıyordu. Mektubu
yazanın birikimi, duygusu,
dünya görüşü satır aralarında
kendini belli ederdi. Hepsinden
önemlisi, kalem sahibi olmayan
nice insan, yazı alışkanlığını
önce mektupla kazanırdı. İnsana
düşünerek yazma alışkanlığı
mektupla kazandırılırdı. Daha
küçük yaşlarda, gurbetteki, dayı,
amca, hala teyze kartpostalla
selamlanır, askerdeki ağabey,
yabana gelin gitmiş abla
hasretle kucaklanır, elleri
itina ile öpülürdü. “Canım
anam...” diye başlayıp bir
sayfa, duygu yoğunluğuna göre
bazen sayfalarca yavukludan,
nişanlıdan, hısım akrabadan söz
edilir, doğumu beklenen sarıkız
adlı ineğin doğurup doğurmadığı
bile yazılırdı. Cevabını kendisi
yazamasa bile ana yüreği, konu
komşudan yardım isterdi. Çiçekli
asker mektubuna verilecek
cevaba “Baldan tatlı evladım”,
“Ciğerparem” diye başlanırdı.
Ananın, atanın cevabı evladın ki
kadar uzun olmazdı.
Oğulları, kızları, torunları
İzmir’de, İstanbul’da olan Fadim
Abla, Şerif Dîze gibi mahallenin
ileri gelen kadınlarının ağzından
pek çok mektup yazılırdı. Onların
düşüncelerine, duygularına
mektup yoluyla tercüman olurdu
mektubu yazan.
NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
“Haydi mektubum
uğurlar olsun,
Dağlar taşlar yolun olsun,
Seni sevgilime
ulaştırmayanın
İki gözü kör olsun...”
“Nasılsın, iyimisin? İyi
olmanı Cenab-ı Allah’tan temenni
ederim. Beni sorarsan, Allah’a
bin şükür, iyiyim” sıcaklığında,
içten yazılan mektuplar, “Her
iki gözlerinden hasretle öper,
sevgiyle kucaklarım” diye biterdi.
Aşk mektuplarına bir tutam saç
konulduğu ya da mektubun bir
köşesinin çakmakla yakıldığı
olurdu. Eskiden mektubun
sonuna konan üç nokta,
sevdiğine olan bütün sevgi
sözcüklerini içerirmiş. Aşık üç
nokta koyarmış, maşuk anlarmış.
Fazla söze ne hacet ? (...)
Mektuplar, insanların
içini rahatlıkla dökebileceği bir
mecraydı, bu sebeple gelecek
cevabı da aynı samimiyetle ve
sabırla beklerdi insanlar…
“Haydi mektubum uğurlar olsun
Dağlar taşlar yolun olsun,
Seni falancaya ulaştırmayanın
İki gözü kör olsun...”
Çocukluk dönemimde
mektupların sonuna eklenen
mânilerdendi. Çünkü biz de
ak sakallı amcaların mektup
özlemine, hasretine yetişmiştik.
Kimi yerlerde de askere
gidenler, eşlerine, yavuklularına/
sözlülerine mektup yazamazdı,
töre gereği. Gerçekten de
tek satır dahi yazamazlarmış.
Çünkü böyle bir hareket
çok ayıp karşılanır,
yazanlar ayıplanırmış. Eşe,
yavukluya değil mektup
yazmak, hatta büyüklere
yazılan mektuplarda
onlara selam yazmak
dahi ayıp addedilirmiş.
Hal böyle olunca asker
mektubunda köyün
yedi sülalesine selam
yazılır, fakat eşe,
yavukluya bir kelime
bile edebe mugayir
görülürmüş. Velhasıl
o zamanki gelinlerin
ağzı varmış, lâkin dili yokmuş.
Adeta birer edep timsali
imişler.
Hepimizin hayatında bir
mektup hikâyesi vardır. Renkli
kağıtlar, süslü zarflar alırdık,
fakat bir cümle yazana kadar
silmekten kağıdın boyası çıkardı.
Bazen de taşardı duygular, kağıt
yetmezdi. Kızdığımız zaman
da yırtardık sonra da pişman
olur parçaları yapıştırmaya
çalışırdık. Çocukluğumuzun
mektuplamaları böyle geçti.
En ciddi mektupları
ise ben, üniversitede
arkadaşlarıma yazmıştım.
Mektubun vazgeçilmez bir
tutku halini alması ise üniversite
yıllarında gittiğim bir Balkan
ülkesindeki Türk öğrencilerle
yazışmalarımızda oldu. Ben
onlara yazdım, onlar bana yazdı.
Sayısını hatırlayamayacak kadar
çok yazıştık. Bir de ilânı aşkın
ardından izdivaca kadar geçen,
insanın kalbini kıpır kıpır yapan,
insana tarifsiz duygular yaşatan
o zaman diliminde… “Cemile
Hanım” ile başlayan ilk ilanı
aşk denemeleri… Samimiyet
havasının oluştuğu evlilik
sürecinde ise mektuplarda söz
başı “Canım merhaba” olurdu.
Mektup yazmamın bir
tutku halini almasını İstanbul’da
geçirdiğim gurbet günlerine
borçluyum. Çünkü İstanbul
benim ilk aşkımdı. İstanbul’un
insanı özgür kılan o muhteşem
havasından kaldığım yurtta
uzaklaştığım hissine kapılırdım.
Saatinde yemek, çalışmak
ve uyumak şeklinde disipline
edilmiş yurt havasında bazen
gece karanlığında yazdığım
mektuplarda İstanbul’u
anlatırdım. Duygularımı
kim bilir belki de sayfalara
aktarabildiğimdendi. Neden
mektuplar yazdığımı soran,
beni tuhaf bir mahluk gibi gören
arkadaşlarım da yok değildi.
Beni anladığına inandığım insan
sayısı da üçü beşi geçmezdi.
Geriye dönüp bakınca,
hislerimi hala insanlardan çok
kağıtlara dökebildiğimi itiraf
edeyim. Konuşarak anlatmaya
çalışmaktan daha samimi daha
içten geliyor yazmak... En
son askerde iken eşim Cemile
Hanım’a bir mektup yazmıştım,
bugün de eski notları, albümleri
karıştırırken rastlıyorum da
gerçekten insan bir başka
oluyor…
YENİ NESLİN ALIŞKANLIĞI:
E-POSTA TWİTT
İlkokulda ve ortaokulda
mektup kültürüne fazlasıyla
aşinaydık. Hocalarımızın
telkinleriyle özel günlerde
tanıdıklarımıza kartpostallar
yollardık. Bu önemli
kültürümüzün tamamen
unutulmaması için, öğrencilerine
mektup yazma zarf üzerine
adres yazıp PTT’de tanıdıklara
yollama gibi sosyal faaliyet yapan
eğitimcilerin varlığını görmek
sevindirici. Lisede okuyan hatta
üniversite mezunu birçok kişinin
bir dilekçe yazmaktan aciz
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
39
NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
ESKİ MEKTUPLAR, KARTPOSTALLAR
ESKİ MEKTUPLARDAN
İKİ ÖRNEK
Bundan 90 yıl önce, -tarih
çevirisi yapınca 1919 yılına
tekabül ediyor- yazılmış bir
mektup geçince elimize,
bu satırları yazmak geldi
içimden. Hepsi birbirinden ayrı
samimiyetle ve yürekten yazılan
mektuplar bunlar…
olduğu şu günlerde, öğrencilere
mektup yazmayı öğretmek
bir geleneği yaşatmaktan öte,
sosyal bir sorumluluk haline
geldi. Eğitimcilere, anne babalara
büyük sorumluk düşüyor.
Şimdilerde ise e-posta sisteminin
verdiği hızlılık, iletişimi kısıtlıyor.
Şöyle ki : Sormak istediğiniz
bir şeyi uzatmadan, anlık bir
şekilde sorabiliyorsunuz. Çok
kısa denebilecek bir süre içinde
geri dönüş alabiliyorsunuz.
Bu da sadece ihtiyaçların
karşılanmasına yönelik bir hayat
tarzı oluşturuyor.
Sevgili Oğlum,
Mahsûs selâm, edüp gözlerinden öperim.
Tarafımızdan su’âl ederseniz hamd olsun cümlemiz
de âfiyetdeyiz. Sizin de sıhhatde dâim olmanızı
Cenâb-ı Hakk’dan tazarrûm ve niyaz eylemekdeyiz.
Amucanız Hasan Ağa ve Yengeniz Hanım selâm
edüp gözlerinizden öperler. Halanız Kadın dahî
selâm ile gözlerinden öper. Hemşireniz Hanımlar
ve Mahdûmu Mehmed Ağa selâm ile ellerinden
öperler. Amucanız Ahmed Çavuş ve hanesi tarafı
kâmilen selâm ederler. El-hâsıl burada bulunan
hısım akraba ve komşu ve ehibbâ kâffesi selam ile
istifsâr-ı hatır ederler.
Oğlum hayli zamandan beridir mektubunuzu
alamıyor idik. Çok şükür Cenâb-ı Hakk’a, bu kerre
göndermiş olduğunuz “Fî 25 Nisan Sene 335” tarihli
mektûbunuz geldi. Ne derecede memnun ve mesrûr
olduğumuzu tarîf edemem. Cenâb-ı Hakk ‘ömrünüzü
ziyâde eylesün de âminen ve salimen gelirsin.
Dünya gözüyle sen oğlumu görürüm. Bundan başka
tahrîre şâyân bir şey yokdur. Bu kadarcıkla iktifa
eder ve tekrar gözlerinizden öperek hatm-i makâl
eylerim Sevgili Oğlum. Fi 20 Haziran Sene 1335…
Mektubuma cevâb beklerim Oğlum.
Valideniz Hanife – Bursa
İnsanlar, cep telefonuyla
iyiden iyiye mektup kültüründen
koptu. İnsanlarımız; twitter,
facebook, friendfeed vb. sosyal
ağlarla iletişim kuruyor. Uzun
uzun dertleşme yerine , 3-5
cümlelik kısa yazılarla e-postalar,
sms’ler atıyorlar. Bugün
bakıyorsunuz, bir sayfa mail, sms
artık ne derseniz deyin elektronik
bir veri aktarıyorsunuz misal;
aldığınız cevap “ok :)” olabiliyor.
Sağlıklı bir iletişim dilini ne yazık
ki kaybettik. Artık kelimelere
de ihtiyacımız yok, nasıl olsa her
şeyi kısaltabiliyor. Halbuki o kağıt
kokusu, o heyecan ve sevilen
kişinin ona dokunduğunu bilmek
hiçbir şeye değişilmez…
Bilmiyorum belki de
yeni bir mektup yazma kültürü
gelişiyor; sms veya e-mail
kullanamayıp da mektupla
haberleşecek olsa aynı insanlar
acaba mektuba “slm” diye
başlayıp “ grşrz” diye bitirirler
mi acaba? Çünkü yine bir sınav
kağıdında üç kuramcının belli
bir olgu hakkındaki görüşlerini
karşılaştırması istenen öğrenci,
NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
cümleleri şöyle yazmıştı: a kişisi
hede hede dio; b kişisi hödö
hödö dio, c kişisi de hem hede
hem de höde dio. Her ne kadar
dio kelimesi, bir boya markası
olmanın ötesinde Türkçe’de
bir anlam taşımıyor olsa da bir
üniversite öğrencisinin sınav
kağıdında bildiklerini bu şekilde
ifade etmekten çekinmemesi,
durumu son derece
içselleştirdiğini gösteriyor.
Bir de yazdığı mektûba cevap alamamış
bir annenin sitem dolu satırları:
Sevgili Oğlum!
Uzun
zamandan
berî
mektubunu
alamadığımdan son derece mütessirim.
Bununla beraber belki 15-20 mektûb oluyor
yazıyorum. Hiç bir cevâba nâil olamadım. Senin
hasret-i iştiyakından gece ve gündüz ağlamakdayım.
Rica ederim Oğlum. Bir mektubunu hiç olmazsa
kendi imzan tahtında bir satırlık yazını gönder.
Beni de bu uzun sıkıntıdan kurtar.
Gökteki melekler, yerdeki insanlar bile
hâlime ağlıyorlar. Sana kim sebep olup gönderiyorsa
ve getirenin senin eline verenin sıhhat haberi alıp
senden bana bildirenin Cenâb-ı Allah hiç bir vakitte
sığmamasını, iki cihanda aziz olmasını her istediğini
gönlündeki murâdını Cenâb-ı Mevlâ’nın vermesini
gece ve gündüz dua edeyim ki bir fakir kadının
duası elinde kabûl olur.Allah onları iki cihânda azîz
etsin ve seni de evlâdım.
Elbette bütün
bunlar sadece mektup yazma
kültürünün kaybolmasının
sonucu değil, ama bu kültürün
kaybolmasının da etkisi var. Ne
yazık ki gençliğimizin dili böyle
oldu. Gün gelecek yeni nesil
gençlere ağzımız açık bakacağız.
Yeni kuşakla aramız teknolojinin
hızla gelişmesi ile birlikte hızla
açılacak ve ciddi bir iletişim
kopukluğu yaşayacağız. SMS
kısaltma alışkanlığının “zekice
bir reklam buluşu” olarak
nitelendirilmesine ne demeli. Dua
edelim bu yazılı dili, asla iletişim
dili olmasın…
Bir mektup, bir
kartpostal neymiş deyip
geçmemek gerekiyor. “Biricik
Sevgilim, Canım Anam”
başlıklarıyla başlayıp “Hürmetle
ellerinizden öperim” şeklinde
sona eren ifadeleriyle son
bulan mektupların yerini
bugün telefonlar, bilgisayarlar
ve internetler almış olsa da
gelenekte yer alan mektup ve
kartpostalların yerini alamaz,
dolduramaz. Bir kez daha
belirtmekte fayda var: SMS,
e-posta yeni bir iletişim olabilir.
Ancak mektup; asırlar boyu
devam eden tadı, kokusu, havası
olan bir kültürdür. Bugün ne
yazık ki yitirdiğimiz bir kültür.
İki gözlerinden öperek dünya gözüyle
görüşmekler nasîb-i müyesser eylesün. Âmîn...
Valideniz İsmet
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
41
İLETİŞİMVE
SAĞLIK
// GÜZELLİK
İLETİŞİM
CİLT
BAKIMI
//
Yüzünüz
genç kalsın
Alınacak bazı önlemler ile kış mevsiminin cilt üzerindeki olumsuz
etkilerinden korunmak mümkün.
EMİNE DEMİR HAN
Hanım Lokalleri Cilt Bakımı Uzmanı
Kış mevsiminin getirdiği
soğuk havaya maruz kalan
cildimizi bu aylarda zorlayan
bir diğer unsur ısıtılan ortamlar
oluyor. Dışarıda soğuk hava
içeride ise kalorifer, soba, klima
gibi ortamın nemini azaltan
çevresel faktörlerin etkisiyle
ve banyoda sıcak suyun tercih
edilmesiyle nem dengesi, bozulan
ve kuruyan cilt kaşıntıya eğilimli
hale gelir. Yaşlanma belirtilerini
de artıran bu koşullar, derinin
tahriş olmasına neden olarak
egzema görülme sıklığını artırır.
Sedef hastalığı (psoriasis),
seboreik egzema gibi bazı cilt
hastalıkların nüksleri daha çok
yaşanır. Bu mevsimde bebek,
çocuk ve yaşlılarda cilt kuruluğu
daha kolay gelişir.
YÜZÜMÜ SUYLA
YIKIYORUM. BU NEDENLE
DE TONİĞE İHTİYACIM YOK
Yüzünüzü suyla
yıkamanızda hiçbir problem
yok. Hatta cildinizi bir sütle
temizledikten sonra, yüzünüze
bir su çarpmanızda da sakınca
yok. Sorun, cildinizin yaklaşık
5.5 seviyesinde pH seviyesine
sahip olması. Oysa bu oran
suda, oturduğunuz bölgeye ve
kullandığınız suyun sertliğine
42
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
göre, 9.5 e kadar çıkabiliyor.
Tonik ise, cildinizin asit seviyesini
normale döndürüp, dengeyi
sağladığından, su kullanarak
bu dengeyi tekrar bozmuş
oluyorsunuz. Piyasada satılan
tonikleri daha dikkatli inceleyip
kendinize uygun bir tanesini
seçebilirsiniz.
SU, CİLDİMİ KURUTUYOR
Cilt tipiniz ne olursa
olsun, su aslında cilt için
iyidir. Kaçınmanız gerekense,
suyun cildinizde doğal olarak
kurumasıdır. Bu olduğunda, su
buharlaşır ve cildinizde bulunan
doğal suyu da beraberinde
götürür. Bu da cildinizin
gerilmesine sebep olur. Yüzünüzü
yıkayıp, kurular, uygun toniği
kullanırsanız, sorun kalmaz.
ÇOK HER ZAMAN İYİDİR
Cilt, bir üründen sadece
belli miktarları kabul eder ve
bunun fazlası buharlaşıp heba
olur. Ürünün tamamı cilde nüfuz
etse, gerekenden fazlasının
gidebileceği bir yer yoktur. Bu
da, gözeneklerin tıkanmasına
ve birikimlere sebep olur. Bu
nedenle ürünü az sürün. Fazlasına
ihtiyacınız varsa ekleyebilirsiniz.
DVD’de
İZLEYİN
Kil maskesi
yapımı ve
uygulaması
SAĞLIK VE//GÜZELLİK
İLETİŞİM
Sağlıklı bir cilt için bakım önerileri
• Sıcak sudan kaçınmalı
Sıcak su deri üzerindeki koruma
yağ tabakasına hasar verir. Sık banyo yapılması ve el yıkanması, derisi hassas olan kişilerde sakıncalıdır. Banyo süresi 5-10 dakika
olduğunda derideki pem oranı artar, ancak
daha uzun süreli banyo, deri hücrelerindeki
su oranını azaltır.
• Hafif bir sabun kullanın
Kokulu, deodorant ve alkol içerikli
sabunlar cildi tahriş edebilir. Sabun PH oranının 5,5 olması tercih edilir. Yağlı sabun ve
jeller cilt korumasında faydalıdır.
• Nemlendirici kullanımı
Banyo sonrası nemlendirici kullanımının etkisi birkaç kat artar. Banyo sonrası,
eller ya da ayakları yıkadıktan ve kuruladıktan hemen sonra (ilk 3 dakika) uygun nemlendirici sürülmesi daha etkilidir. Aşırı kuru
ciltlerde üre ve asit laktik içerikli nemlendirici daha faydalı olabilir. Tek sakınca, eğer ciltte egzama varsa, bazen nemlendiricilerin
cildi tahriş edebilmesidir. Eğer nemlendirici
kullanmanıza rağmen cilt kuruluğu devam
ediyorsa, cildiye uzmanına başvurmanız
önerilir.
Cildin uygun şekilde nemlendirilmesi egzema oluşumunu ve sedef tekrarlamalarını azaltacağını unutmayın. • Tıraş ve epilasyon
Banyo sonrası tüyler yumuşar ve tıraş işleminin bu süre içinde yapılması daha
uygun olur. Kuru ciltlerde tıraş öncesi (yüz,
bacak ve diğer bölgeler için) tıraş köpüğü
veya jel kullanılmalıdır. Jel daha etkili bir şekilde cilt tahrişini önler. Tıraş köpüğü 3 dakika ciltte bekletilmelidir. Tıraş tüylerin çıkış
yönünde yapılmalıdır. Aksi takdirde kıl dönmesi ve batmasıyla tahrişe sebep olabilir.
Tıraş bıçakları en fazla 5-7 kez kullanım sonrası kesinlikle değiştirilmelidir. Bu durumda
cilt tahriş riski azalır.
• Peeling
Yaz mevsimi güneşin etkisinin fazla
olması sebebiyle peeling için uygun zaman
değildir. Ancak, sonbahar ve kış ayları sivilce
izleri ve ince kırışıklıklar için glikolik asit içerikli ürünler ile peeling yapılması açısından
uygun mevsim sayılır.
• Güneş koruyucusu
İnsanlar genel alışkanlık olarak yaz
aylarında güneş koruyucu kremler kullanır.
Yağmurlu havalarda bile ultraviyole ışınları
bize ulaştığı için kış mevsiminde de en az
30 SPF güneş koruyucusu önerilmektedir.
Yüksek rakımlarda ve karlı ortamda güneş
koruyucusu kullanımı daha da önemlidir. Cildimizi soğuk hava etkisinden korumak için
ve soğuk sıcak şokunu önlemek açısından
eldiven, uygun çorap, ayakkabı, bere ve atkı
gibi aksesuarların kullanımı gereklidir.
• Saç
Yaz aylarında güneşin etkisiyle yıpranmış saçlara, kış aylarında uygun bakım
yapılması gerekmektedir. Yumuşak saç şampuanları ve saç bakım kremleri önerilir.
• Antioksidan Tedaviler
Cilt yaşlanmasını önlemek için saçtırnak bakımı açısından hem krem olarak
hem de ağız yoluyla çinko, A, E, C içerikli
vitaminler ve antioksidan etkisi olan diğer
ürünler, hekime danışarak kullanılmalıdır. • Bebekler için
Bebeklerin cildi daha hassas olduğu için kış aylarında soğuktan korunmaları
ve nemlendirici kullanımı daha da önemlidir.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
43
TABİAT ECZANESİ
SARIMSAK
Bir çok hastalığın şifası
Yoğurtlasak da
mı yesek
yoğurtlamasak da
mı yesek?
Sarımsak ve Tabletleri anti-pıhtılaştırıcı özellikte
olduğu için; antikoagülan ilaç tedavisi görenler
doktorlarına danışmalıdır. Sarımsağın hamilelik
ya da emzirme dönemindeki etkileri üzerine bir
araştırma yapılmamış olup, bu dönemle ilgili,
varsa yan etkileri bilinmemektedir. Tedavi edicilik
açısından, kuru sarımsak taze sarımsaktan çok
daha etkili olup, bilinen herhangi bir zararlı yan
etkisi yoktur.
Eski çağlardan beri bilinen ve kullanılan
bir ilaçtır. Orta çağda özellikle salgın hastalıklar
(kolera, veba gibi) ile mücadelede kullanılmıştır.
Safra salgılarını artırıcı, solucan düşürücü (özellikle
askarit ve oksiyürlere karşı), iştah açıcı, tansiyon
(kan basıncı) ve kolesterol düşürücü, kanı sulandırıcı
ve bağışıklık sistemini güçlendirici etkilere
sahiptir. Antiseptik (mikrop öldürücü) etki taşıdığı
allicin’den ileri gelmektedir. Antiseptik ve bağışıklık
sistemini güçlendirici etkisi; tarihçi Herodot’a
göre eski Mısırlılar tarafından da bilinmekteydi.
Çünkü
Mısırlılar
piramitlerin
yapımında
çalıştırdıkları işçilere her öğün sarımsak, soğan
ve turp yediriyorlardı. II. Dünya savaşı sırasında,
yaralandıkları zaman yaralarının mikrop kapmasını
önlemek için, ezerek yaranın üzerine konmak üzere
Rus askerlerine sarımsak verilmiştir.
Mide ve bağırsak güçlendirici
Sarımsağın,
mide
ve
bağırsakları
güçlendirici, mikropları ve virüsleri yok edici etkisi
oldukça önemlidir. Öncelikle bacak, göz arkası
ve beyin damarları olmak üzere, tüm damarları
genişleterek, daha iyi beslenmelerini ve böylece,
hızlı yaşlanmamalarını sağlar. Aynı zamanda yüksek
kan basıncını ( hiper tansiyon ) başarıyla düşürür,
TABİAT ECZANESİ
kolesterol düzeyini normalleştirir ve damar iltihabı
(tromboz-tromboflebit ) oluşumunu önler. Sarımsak,
organizmayı ve bağışıklık sistemini güçlendirir ve
hastalıklara karşı korur.
Sarımsak doğrudan yenerek, salata ve
yemeklere karıştırılarak veya sütle içilerek, sarımsak
tentürü yapılarak, kokulu veya kokusuz sarımsak
tabletleri halinde kullanılabilir. Eğer yendikten sonra
rahatsız edici bir koku oluşturmasaydı, kuşkusuz çok
daha yaygın biçimde tüketilirdi. Ama onun değerli
gücünden yararlanabilmek için büyük miktarlarda
tüketmek gerekmez. Beklenen etki, gün boyunca
3-4 diş sarımsak yenerek sağlanabilir. Ayrıca koku
problemi olmayan sarımsak tabletleri ve tentürü
de aynı işi rahatlıkla görebilir. Önemli olan, aşırıya
kaçmamak şartıyla kullanımdaki sürekliliktir.
Sarımsak ve Damarlardaki Pıhtılaşma:
Damarlardaki pıhtılaşma pek çok kişide
yürürken ya da koşarken ağrılara ve kaslarda
kramplara neden olur. Yapılan çalışmalar Sarımsağın
bu konuda Japon Eriği ( Ginkgo Biloba ) gibi olduğunu
göstermiştir. 12 hafta süren çalışmalarda sarımsak
tozu tabletlerinin (Günlük : 800 mg) ağrısız yürüme
ve koşmayı artırdığı bulunmuştur.
Sarımsak ve Enfeksiyonlara Karşı Korunma:
Sarımsak vücudun enfeksiyonlara karşı
koymasına yardım eder. İlk çalışmalarda geniş
spektrumlu mikropları öldürücü özelliklere sahip
olduğu bulunmuştur. Sarımsak, insanların tekrarlayan
enfeksiyonlardan (kronik) acı çekmelerini önler,
soğuk algınlığı ve gripten korunmalarına yardım
eder. Ayrıca kronik (tekrarlayan) mantar veya maya
(candidiasis) enfeksiyonlarını tedavi etmekte de
kullanılmaktadır.
Sarımsak ve Kanser:
Sarımsağın en büyük faydası; yemek borusu,
mesane, mide ve kolon (bağırsak) kanserini
önleyici olarak ortaya çıkmıştır. Iowa’
da (Ayova-Amerika) 55-69 yaşlarındaki
bayanlarda yapılan bir çalışmada sarımsak
tüketiminin kolon kanserinin en büyük
caydırıcısı olduğu bulunmuştur. Daha
fazla sarımsak alınması kolon kanseri
riskini % 35 düşürmüştür. Daha
fazla ve uzun süreli tüketimde
bu oran % 50 ‘ye ulaşmıştır.
Kurt veya solucan düşürücü
olarak; kabuğu soyulmuş olan
bir sarımsak dişi bir ekmek
kabuğu parçasına kuvvetle
sürülür ve çıkan esansı emmiş
olan ekmek parçası yenilir. Aynı
amaç için sarımsak şurubu da kullanılmaktadır.
100 gr parçalanmış sarımsak, 200 gr su ve 200 gr
şeker ile 1 gün bekletildikten sonra iyice karıştırılıp
süzülür. Elde edilen şuruptan günde 2-3 yemek
kaşığı içilir. Haricen yara iyi edici olarak, taze
sarımsak lapa halinde yara üzerine konur. Aynı
amaç için sarımsak usaresi de kullanılabilir. Usare
hazırlamak için bir miktar sarımsak havanda
ezilir, sıkılarak alınan usarenin 1 gr miktarı 10 gr
su ile sulandırılır ve bu karışımın içine, usarenin
bozulmasını önlemek için, 10 damla kadar
etil alkol konur. Bu usare haricen bilhassa saç
hastalıklarının (saçkıran vs.) tedavisinde saçlı deri
kısmına sürülür.
KURT VEYA
SOLUCAN
DÜŞÜRÜCÜ
TANSİYON DÜŞÜRÜCÜ
Tansiyon düşürücü olarak; 10 gr sarımsak başı
ezilir, üzerine 10 gr etil alkol konur, karışım 1 gün
bekletildikten sonra ince bir bez veya süzgeçle
süzülür. Elde edilen özsudan günde 3 defa 15-30
damla alınır.
SARIMSAK SÜTÜ
2-3 diş sarımsak ezilir veya ince kıyılır, 1 su
bardağı soğuk süte eklenir ve hafif ısıda kaynama
derecesine kadar ısıtılır, üstü kapalı olarak 10
dakika demlendikten sonra süzülür. İhtiyaç
duyulduğunda 1 bardak taze demlenmiş sarımsak
sütü soğutulmadan içilir.
SARIMSAK TENTÜRÜ
Yeni sökülmüş sarımsak soğanının (diş)
ayıklanarak ince kıyılan dişlerin etil alkole veya
elma sirkesine yatırılmasıyla elde edilir.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
45
MUTFAK SIRLARI
YEMEK
Ağzınıza layık
lezzet tarifleri
UN HELVASI
• Tencereye margarini koyup ocakta
eritiyoruz. Dolamalık fıstıkları, tuzu ve unu ilave edip pembeleşip un kokusu gidene kadar kavuruyoruz. Kavurma işlemi devam ederken sütle
şekeri ayrı bir tencerede kaynatıyoruz kaynatma işlemi bittikten sonra
ocağı kapatıp vanilyayı ilave ediyoruz. Kavurma işlemi bittikten sonra
şerbeti kavrulan una ilave ediyoruz.
Şerbet çekene kadar ocakta pişiriyoruz. 15-20 dakika dinlendirmeye bırakıp servis tabağına alıp Antep fıstığı
ve Hindistan cevizi ile süsleyip servis
yapıyoruz.
BOSNA HERSEK KURS MERKEZİ
Gülşah Zeynep Taşoluk/Yemek Kursu Hocası
Malzemeler:
· 2 su bardağı un
· Paket margarin
· 1 su bardağı şeker
· 2 su bardağı süt
· 1 paket vanilya
· 1 çorba kaşığı dolmalık fıstık
· 1 tutam tuz
4
kişiliktir.
Süslemek için
· Antep fıstığı· 3-4 adet
· Hindistan cevizi
46
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Bosna Hersek Kurs Merkezi’nde
her yaştan kursiyer yemek kursunda
farklı lezzetlerin hem tarifini öğreniyor
hem de tadına bakıyor.
Malzemeler:
GARNİTÜRLÜ
ÇANAK KÖFTE
• Yoğurma kabının içerisine kıyma, yumurta, soğan
koyup yoğuruyoruz. Yoğurma işlemi devam ederken
karabiber, kimyon, pul biber ve tuzu ilave edip yoğurmaya devam ediyoruz.
Daha sonra kıvamına gelecek kadar galeta unu ilave
edip iyice özleşene kadar
yoğuruyoruz. Ve son olarak
dere otunu ilave edip tekrar yoğuruyoruz.
• Alüminyum çanakların
içerisini sıvı yağla yağlayıp
hazırladığımız
köftemizi
çanağın içerisine yarım
santim kalınlığında yerleştiriyoruz.. 175 derecede
önceden ısıtılmış fırında 15
dakika pişiriyoruz.
• Pişen çanaklarımızın
içerisine süzdüğümüz garnitürümüzü
koyuyoruz..
Üzerine rendelenmiş kaşar
peyniri ve cherry domatesimizi koyup tekrar fırında
10 dakika pişiriyoruz.. Sıcak
servis yapıyoruz.
· 500 gram yağsız çiğ köftelik kıyma
· 1 çay kaşığı karabiber
· 1 çay kaşığı kimyon
· 1 çay kaşığı pul biber
· 1 tatlı kaşığı tuz
· 1 su bardağı galeta unu
· 1 adet yumurta
· 1 orta boy rendelenmiş soğan
· Yarım demet dereotu
· 1 küçük konserve garnitür
Üzeri için
· 250 gram kaşar peyniri
Süsleme için
· Cherry domates
4
kişiliktir.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
47
ÖNDEN GİDENLER
MEHMET AKİF ERSOY
‘Bir talak oldu mu dünyada,
semalar titrer!’
Bir vefat yıl dönümünde daha milli şairimizi rahmetle anarken, O’nun
kadın-erkek ilişkileri ekseninde aile kurumuna nasıl baktığını bir kez
daha okumamızda faydalar var.
VEFATININ 76. YILDÖNÜMÜNDE RAHMETLE ANIYORUZ
20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936
A F İ F E D İ DA R
Mehmet Âkif, İstiklal Marşı şairi olduğu kadar
şiirlerinde işlediği konular itibariyle de gerçek bir toplum şairidir. Camide yaptığı ateşli konuşmalarından
şiir ve yazılarına kadar toplumun her ferdinin problemini bütün gerçekleriyle ortaya koymuştur.
Şiirlerinde dört sosyal mekânın; okul, camii,
meyhane ve kahvelerin etkileyici güce sahip olduğunu
belirtir. Okul ve camii bu müessesenin mutluluğunu
ne kadar artırırsa, meyhane ve kahveler de onu bir o
kadar mahveder. Çünkü mahalle kahvesi şairin sözleriyle ifade edersek, “tembellik yuvası”, cemiyetin ve
milletin ölmeden mezara gömüldüğü bir ümitsizlik
ocağıdır.
Büyük şair, toplumsal hastalıkları, Kur’an ve
Sünnet ışığında gerçekçi fikirlerle tedavi etmeye çalışmış bir entelektüeldir. Yaşadığı dönemin problemleri,
halkın çektiği büyük acılar, O’nu rahatsız etmiştir.
Kadınların, yaşlıların dertleriyle dertlenmiş,
“Üç sınıf halka içim parçalanır hem ne kadar!
İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler; bunlar
Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan...”
mısralarıyla duygularını ifade etmiştir.
Bazen köylünün perişan hâline bile ağlamış;
“Köylünün bir şeyi yok, sıhhati,
ahlâkı bitik;
Bak sırtındaki mintan bile tiftik, tiftik.”
diye feryat etmiştir.
48
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
Şaire
göre sağlam bir
toplumun oluşmasında sağlam
aileye
ihtiyaç
vardır.
Mutlu
aile sayısı ne kadar çok olursa,
toplum da bir o
kadar sağlam ve
güçlü olur. Yaşadığı toplumu
düştüğü cehaletten
kurtarmaya çalışan bir
uzman, bir aydın
sosyolog tavrıyla kadına büyük
önem vermiştir.
Aileleri sıkıntı
içinde yaşayan
toplum
gelişemez. “Mahalle Kahvesi”, “Meyhane”, “Köse İmam”
ve “Asım” şiirleri, ailenin dağılması ve sosyal yaşamda
kadına karşı davranışların olumsuz sonuçlarını anlatır. İlk defa, kadın haklarının korunmasını yasal olarak
göstermiş ve doğu kadınından hukukunu öğrenmesini ve haklarına sahip çıkmasını istemiştir.
Şair karı-koca ilişkisini kadının ailede ve sosyal hayattaki yeri gibi sosyal problemleri “Köse İmama” adlı manzum eserinde mükemmel bir şekilde tasvir eder. Köse İmam M. Akif’in idealleştirdiği mümin
bir aydındır. O yaşadığı mahallenin bütün problemleri
ile ilgilenir, sosyal hayattaki rolü ve kazandığı saygı
ve sevgi sayesinde onları çözmeye çalışır. Biraz önce
// İLETİŞİM
ÖNDEN GİDENLER
üzerinde durduğumuz yanlış düşünceyi şu şiirinde ön plana çıkarmıştır. Eserde maddi yönden
sıkıntıları olmasına rağmen tekrar başka biriyle
evlenmek isteyen kocasına karşı çıkan kadının
insafsızca dövüldüğü şöyle anlatılır. Kadın başına
gelen olayı, Köse İmam’a anlatıp ondan yardım
istemektedir:
Ne kafam kaldı dayaktan, ne gözüm, hep şişti;
Karşı koysaydım eğer mutlak işim bitmişti.
Ağladım, merhamet et, yapma dedim. Kim dinler.
Boşamakmış beni dünden beri efkarı meğer...
Kadının ağlayıp sızlanması, Köse
İmam’da hem merhamet, hem de hiddet hissi
uyandırır. Kadının kocasını çağırttırır, onu kınar.
Bunu “haysiyetine” sığdırmayan koca şöyle cevap verir:
Size halt etme düşer… Dövmüş isem kendi karım
Keyfim ister döverim sen diyemezsin dövme
Akif, yanlış yolda olanlara, dini kötü emellerine
alet edenlere Köse İmam’ın dili ile ders verir. İslam dininde “hem alırım, hem boşarım”, gibi
maneviyattan uzak sözlere yer olmadığını Hz.
Peygamber’in (s.a.s) sözleri ile ifade eder:
Müslümanlık’ta Şeriat bunu emretmiş imiş:
Hem alır, hem de boşarmış: ne kadar sade bir iş!
Karı tatlı ki için bak ne diyor Peygamber:
“Bir talak oldu mu dünyada, semalar titrer!”
“Mahalle Kahvesi” hem döneminde,
hem de sonrasında eğitici özelliği yüksek olarak
değerlendirilmiştir. M. Akif’in beyninde kahve
bir musibet kaynağı olan bataklıktır; “Mahalle Kahvesi”, “Safahat”ın sekiz sayfasını tutan
muazzam bir manzumedir. Bu manzum şiirinde
yaşadığı toplumda aile hayatını, karı-koca ilişkilerini açıp gösterir. Şiire mutlu bir ailenin tasviri
ile başlanır. Şair aileyi bir cennet bahçesine benzetir. Şiirin devamında bu güzel, mutlu yuvada sıkılan kocanın dışarıda eğlenceye meyletmesi ve
sonsuz itibariyle ailenin dağılmasından söz edilir. Kahveyi huzurlu aile müessesesinin düşmanı
olarak gören şair, onu pislik ve tembellik yuvası
olarak tasvir eder. Buraya gelen insanları kırlangıçların dili ile kınar:
Tavanın pervazı altındaki toprak yuvadan,
Bakıyor bunlara yan yan iki çift ince nazar:
“Ya sizin bir yuvanız yok mu?” diyor anlaşılan,
Dişi erkek çalışan yavrulu kırlangıçlar...
M. Akif’in bu hikâyeyi insanla kuşu kıyaslayarak bitirmesi de manidardır. Kuş yuvası-
nı tasvir etmekle
şair emeğin ve aile
hayatının insan hayatında ne kadar
büyük önem arz ettiği mesajını verir.
Çalışmayan, gününü
gün eden, içki masalarından, sarhoş
arkadaşlarından
ayrılmayan, günlerce evine gitmeyen
aile reisinin çoluk
çocuğunu perişan
ettiğini, bir yuvanın
dağılmasını “Meyhane” adlı manzum
eserinde ustalıkla
dile getirir. “Aile reisi” adını taşıyan bu
insan artık meyhanenin daimi müşterilerinden birine çevrilir. Günlerce evine gitmez, karısının ve çocuklarının durumu ile de ilgilenmez.
Kapılarda çalışarak ekmek parası kazanan karısının elinden son kuruşunu da alan, evin eşyalarını
satıp parasını içkiye veren koca ailesinden habersizdir. Hem maddi, hem de manevi yönden sıkıntı
çeken kızları belli yaşa gelseler de, “Sarhoşun
kızı” olduğundan, küçümsenir ve dışlanır. Sarhoş
baba yüzünden oğul da eğitimini yarıda bırakmak mecburiyetinde kalır. Çünkü okulun parası
ödenmemiştir. Çocuklar babalarının hatası yüzünden acı çekmektedirler. Toplumun fertleri
olan bu gençler daha çocuk yaşlardan itibaren
psikolojik bunalım yaşarlar. Böyle sorunlarla baş
etmeye çalışan fertlerin bulunduğu toplum ne
kadar sağlam ve sağlıklı olabilir. İşte Akif de meseleye bu noktadan yaklaşarak, aile bireylerinin
yaptıkları hataların toplumsal yapının devamına
ciddi anlamda engel olduğunu belirtir.
O’nun yıllar önce gündeme getirdiği aile
ve kadın problemi ne yazık ki, bugün de güncelliğini koruyor. Kadınların yaşadıkları travmaları,
cezai yaptırımlarla durdurmak tecrübelerimizden de gördüğümüz gibi pek mümkün görünmüyor. Aile kurulurken sadakate dair verilen sözlere
ne kadar bağlı kalınabilirse, karşılıklı fedakârlık
hatta diğergâmlık gibi değerler eşler arasında ne
kadar dikkate alınırsa, aile kurumu sağlamlığını da o ölçüde koruyacaktır.
DVD’de
İZLEYİN
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
49
ÖNDEN GİDENLER
MEHMET AKİF ERSOY
Her devrin adamı;
İstiklal Marşı şairimiz Akif’in manevi duygularla dolu şiirleri yıllardır eskimedi. Genç, yaşlı
bütün Anadolu’nun şiirleriyle beslendiği Akif, kişiliğiyle de her devrin dürüst adam simgesi.
M E H M E T A K İ F E R S OY
Mehmed Âkif, 1873
yılında İstanbul’da doğdu.
Babası Arnavut kökenli Tahir
Efendi, Fatih müderrislerindendi. Annesi Emine Şerife
Hanım, Buharalı bir ailenin
kızıydı. Âkif, ahlâkı ve inancı
sağlam bir ailenin çocuğu
olarak, aynı özellikleri taşıyan
bir çevrede yetişti. Âkif, kitap
ve defterle henüz dört yaşındayken tanıştı. Rüştiye tahsili
boyunca da, babasından bilhassa dil dersleri aldı. Arapça,
Farsça ve Fransızca’yı edebiyatıyla beraber anlamaya
başladı. Şiir sevgisi ve merakı
da bu sıralarda uyandı.
Rüştiye’den sonra
Mülkiye’ye geçti.
Mülkiye, o devrin
en parlak öğrenim
kurumu sayılıyordu.
Âkif,
Mülkiye’de
okurken
“Benim
hem babam hem
hocamdır, ne öğrendimse ondan
öğrendim” dediği babasını kaybetti. Ayrıca evleri
de bir yangında
yok oldu. Çocuk
yaşta ailenin geçimini üstlenmek
zorunda kalan Akif maddî
imkânsızlık yüzünden bu okulu
yarıda bırakmak zorunda kaldı.
Sıkıntılı bir dönemden sonra Baytar Mektebi’ne
kaydoldu. Bu yeni okulun mezunlarına daha iyi iş imkânları
tanınıyordu. Okulunu birincilikle bitirdi. Dört sene kadar
Anadolu, Balkanlar, Arabistan ve Arnavutluk’ta dolaştı;
mesleğiyle ilgili inceleme ve
araştırmalarda bulundu. Gezdiği yerlerde halkla sıcak bir
kaynaşma sağladı. İstanbul’a
döndüğü zaman, Halkalı Zi-
raat Okulu’nda kitabet (kompozisyon), Üniversite’de edebiyat dersleri verdi. Ayrıca
Dârü’l-Edeb isimli okulda da
öğretmenlik yaptı.
Akif’in yaşadığı dönemde Osmanlı parçalanmak üzeredir. Akif, kurtuluşu
İslam birliğinde görür. Halkı
basın
yoluyla aydınlatma
amacıyla “Müdafa-i Milliye”
heyeti yayın şubesine üye
seçilince
Darulfünundaki
öğretmenlikten
ayrılmaya
zorlanır. 1917’de “Teşkilat-ı
Mahsusa’nın verdiği bir görevle Mısır ve Arabistan’a
gönderilir. Aklı vatanında ve
özellikle
Çanakkale’dedir.
Çanakkale zaferinin kazanıldığını da orada öğrenir,
önce sevinçten hıçkıra hıçkıra ağlar, sonra Mehmetçiğin
kahramanlık ve vatan sevgisinin gücünü Türkçenin eşsiz güzelliği ile abideleştiren
“Çanakkale Şehitlerine” adlı
şiirini yazar.
1919’da
Yunanlılar
İzmir’e asker çıkarınca Akif
artık yerinde duramaz olur.
Ayvalık ve Balıkesir’de başlayan mukavemet harekatının büyüyeceğine inanarak “İşte zafer yolu bu” deyip
Balıkesir’e gider. Zağnos Paşa
Camii’nde toplanan halka
bağımsızlık için mücadele
edilmesi gerektiğini anlatan
hutbesini okur. İstanbul’a dönünce Sebilu’r-Reşat, Sırat-ı
Müstakîm dergilerinde milli
mücadele ruhunu tüm yurda
yaymak için yazılar yazar.
Ankara
hükümeti
Milli Mücadelenin büyüklüğünü anlatacak onu geleceğe taşıyacak bir milli marş
yazma yarışması açınca Akif
önce “Benim milletime satacak malım yok” diyerek ödüllü olan bu yarışmaya katılmadı ancak devrin Maarif Vekili
ödül olarak verilecek
paranın orduya ait
bir vakfa bırakılacağını vaat edince, İstiklal
Marşı’nı kaleme aldı
ve 12 Mart 1921’de
marş oy birliği ile kabul
edildi. Cu m h u r i yet
sonrası açılan ilk Büyük Millet Meclisi’ne
Burdur
milletvekili olarak giren Akif,
bazı şeylerin gönlünce olmadığını görünce sonraki seçimlerde aday olmadı.
Kendini
sanatına
verdi, ömrü boyunca çalıştı, çabaladı, mücadele etti.
Dinlenmeden,
yorulmadan
iman ve vatan sevgisiyle coştu, çevresindekileri de coşturdu. Arap Birliği sekreteri
Kahire’de Cami- ül Mısırrıyye
üniversitesinde Türkçe dersleri okutmasını teklif edince
Mısır’a gitti fakat orada bir
gün bile mutlu olmadı. 1935’te
sıtmaya yakalandı. Hastalık
siroza dönüşünce yad ellerde ölmekten korkarak özlediği yurduna döndü. Bir yıl sora
da hayata gözlerini yumdu.
Allah rahmet eylesin…
ÖZEL
HABER
// İLETİŞİM
KOMEK kursiyerleri
ödüllendirildi
Çini
Birinci,
Hatice
Şenel
Resim
Konya Büyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme
Kursları (KOMEK) tarafından düzenlenen Hünerli Eller isimli yarışmada dereceye girenlere
ödülleri verildi.
Konya Büyükşehir Belediyesi Kasım Ayı Meclis Toplantısı
sonrası düzenlenen programda
dereceye girenleri tebrik eden
Başkan Tahir Akyürek, Konya Büyükşehir Belediyesi Meslek Edindirme Kursları’nın Türkiye’de en
verimli çalışan kurslar olduğunu
söyledi.
KOMEK’in bir halk üniversitesi şeklinde yaygın, verimli
ve disiplinli çalışan bir kuruluş
olduğunu dile getiren Başkan Akyürek, “KOMEK, bir yılda 15 bin
insanımıza hizmet veriyor. Kuruluşundan bu yana hizmet verdiği
kursiyer sayısı 117 bin. Türkiye genelinde düzenlenen yarışmalarda
ödüllerin çoğunu KOMEK hocaları ve öğrencileri alıyor. Kurslarda
kuruluşundan bu yana emeği geçen herkese teşekkür ediyorum”
dedi.
Konuşmanın ardından
Hünerli Eller yarışmasında Makine Nakışı, Kırkyama, Resim, Çini,
Fotoğraf branşlarında ilk üçe giren kursiyerler ile öğretmenlere
ödülleri Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek ve Meclis üyeleri tarafından verildi.
Birinci,
Fatma
Ergun
Fotoğraf
Birinci,
Ufuk Altaş
Makine Nakışı
Ödüller
KIRKYAMA
ÇİNİ
MAKİNE NAKIŞI
RESİM
Birinci, Havva Kaya
İkinci, Ayşegül Alkan
Üçüncü, Hatice Tiltil
Birinci, Merve Ayşe Gümüş
İkinci, Cemile Uzal
Üçüncü, Hamdiye Ceyhan
Birinci, Hatice Şenel
İkinci, Melahat Kahraman
Üçüncü, Filiz Şapçıoğlu
Birinci,
Merve Ayşe
Gümüş
Kırkyama
Birinci, Fatma Ergun
İkinci, Gülseren Kıyar
Üçüncü, Türkan Erdem
FOTOĞRAF
Birinci, Ufuk Altaş
İkinci, Murat Yıkdeli
Üçüncü, Ebru Biçen
Birinci,
Havva Kaya
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
51
KOMEK’E MEKTUP VAR
“Her yeni gün bir yenilenme günü’’
M. Necati Çetinkaya Kız
Yetiştirme Yurdu öğrencisiyim. 1994 doğumluyum. Alavardı Hanımlar Lokali’ne geldikten sonra
hayata bakış açımda değişiklikler
oldu. Bilmediğim, yabancısı olduğum branşlarda eğitim almak
bunları lokalde uygulama fırsatı bulmak bana ayrı bir heyecan
kazandırdı. Yurtta yapacak çok
fazla bir aktivite olmadığı için
her günüm aynı şekilde geçiyordu. Oysa şimdi güne daha farklı
başlıyorum. Her yeni gün bir yenilenme günü oluyor benim için…
Alavardı Hanımlar Lokali’ni bizlere kazandıran büyüklerimize çok
teşekkür ediyorum.
AYŞE KOÇER
M. Necati Çetinkaya Kız
Yetiştirme Yurdu Öğrencisi
“Dışarıda olduğum her zaman lokali özlüyorum’’
1999 doğumluyum. Alavardı Hanımlar Lokali’nde resim,
takı, keçe ve kitre bebek yapımı
derslerine katılmaktayım. Öğretmenlerimin de ilgisi ile katıldığım
derslerden çok memnunum. Bu
derslerde yapmış olduğum ürünleri keyif alarak yapıyorum. Lokalde çalışan herkes bize karşı çok
anlayışlı. Büyüklerle abla-kardeş
gibiyiz. Alavardı Hanımlar Lokali
bize evimizde yaşayabileceklerimizi yaşatıyor. Dışarıda olduğumuz her zaman lokali arıyoruz. Bu
sıcaklık ve samimiyet için herkese
çok teşekkür ederim.
ŞEFİKA ALTIOK
M. Necati Çetinkaya Kız
Yetiştirme Yurdu Öğrencisi
“KOMEK hep iyi geldin sen bana’’
Merhaba. Bence insanın
yerinde saymasını yahut sürekli
ileri atılımlar yapmasını sağlayacak sihirli kelime bu olsa gerek
yani merhaba demek, diyebilmek
ya da dilinin ucuna gelip gelip gitmesi esnasında içindeki o mahcup, mazbut utangaçlığının seni
alt etmesi ve ağzın açık bakakalmak sonrasında…
İnsan aslında hep o
içindeki mahcup, mazbut utangaçlığının kendisini alt etmesini
seyreder çoğu zaman. Çünkü o
duygu insanı çoğu kez yaşadıklarına, yaşayacaklarına, sevdik-
52
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
lerine, sevmediklerine, hısımlarına, hasımlarına, geçmişine,
bugününe, geleceğine, yaradanın lütfettiklerine, lütfetmediklerine, hayata, dünyaya nihayetinde insanın kendisine özüne
‘’Merhaba’’demesinden alıkoyar.
İşte o zaman insan yalnızlaşır, kadın yalnızlığa gömülür.
Kadını
vurguluyorum
özellikle çünkü biz bayanlar duygusal-manevi güce sahip olmakla
beraber duygularımızın çok fazla
etkisi altında kalıyoruz, tabiri caizse duygularımızın altında eziliyoruz.
HACER APAYDIN
KOMEK’E MEKTUP VAR
Yani çoğu zaman duygularımızın bizi ayağa kaldıracak
gücünden değil, bizi olduğumuz
yere hapseden adeta çivileyen zayıflığından besleniyor, ilham alıyoruz maalesef.
Lafın özü bende uzun
zamandır ‘’Merhaba’’ demeyenlerdenim. Diyemeyen değil,
demeyenlerdenim. Kızım doğduğundan beri annelik içgüdülerimin beni ele geçirmesiyle, bana
yön vermesiyle, benim adıma kararlar almasıyla itiraf etmek gerekirse sarsılmıştım farkında olmayarak… Sonrasında düşündüm
de biraz bencil olmanın kimseye
bir zarar vermeyeceğine, aksine
fayda sağlayacağına inandım.
Mutsuz anne, mutsuz eş, mutsuz
evlat, mutsuz birey olmaktansa;
mutlu, bir o kadar hayatın farkında olarak, verimli zaman geçirerek, kaliteli bir ömür sürmek daha
önemli. Bencillikse evet biraz
bencil olmak lazım. Çünkü aslında
bizi besleyen şey bu…
Artık duygularımın beni
yönetmesine izin vermemin aksine duygularımı potansiyelimin
farkına varma noktasında yönetmeliydim. Aklımı ve mantığımı
öne sürmeliydim. Ben olmanın
gereklerini, yaşama alanımı, benlik haklarımı, ihtiyaçlarımı, biraz
bencil olmam gerektiğini anlamalıydım, saygı duymalıydım kendime, özgüvenimi tazelemeliydim,
takdir edilmeliydim, insanlarla bir
şeyler paylaşmalı iletişim kurmalıydım, gülmeli mutlu olmalıydım,
kaliteli insan olmalı, kaliteli yaşam
sürmeliydim, sosyalleşmeliydim,
kültürel anlamda etkinleşmeliydim. Amaca odaklanmalı hedefe
ulaşmalıydım, standartları aşmalıydım, yeteneklerimi keşfetmeliydim, becerilerimi geliştirmeliy-
dim, merak edip öğrenmeliydim,
çabalamalıydım bilgilenmek için,
gelişmekle beraber geliştirmeliydim kısaca hem çevresine hem
de kendisine yetebilen bir insan
olmalıydım.
İşte bu yüzden birilerine,
bir şeylere “merhaba” demeliydim. (Kime mi tabii ki KOMEK’ e)
Ve silkelendim yerimde saymaktan çıkıp, yenilenmeye karar verdim. Bunun için de doğru adres
“Hayat Üniversitesi” idi namı diğer KOMEK yani.
Ben KOMEK’e “merhaba” dedim önce de… Sonrada…
Ve hep ileri atılımlarda
bulunmama, özüme dönmeme,
kendimi iyi hissetmeme sebep
oldu. KOMEK hep iyi geldin sen
bana, teşekkürler…
“Lokale her yeni gün heyecan ve istekle gidiyorum”
Hanımlara değer verilen
bir şehirde yaşamanın gurur ve
mutluluğunu sizinle paylaşıyorum. Karatay Hanımlar Lokalimiz,
yeni bir heyecanla hizmet vermeye başlamıştır. Kayıt olduğum
günden bugüne Karatay Hanımlar Lokali’nin yönetiminden, öğreticilerine kadar tüm çalışanlarının
güleryüz ve ilgisini hep üzerimde
hissetmişimdir. Yeni okula başlamış bir öğrenci edasıyla her gün
yeni bir heyecan ve istekle Karatay Hanımlar Lokalimize gidiyorum.
Yaş farkı gözetmeksizin
herkese kapılarını açan lokalimiz,
ev hanımlarının sosyalleşmesine,
hayallerini gerçekleştirmesine,
farklı arkadaşlıklar kurmasına ön-
cülük ediyor. Lokalimiz, ev hanımı, çalışan ya da öğrenci olan hanımların boş zamanlarını sosyal
faaliyetler ile geçirmelerini sağlamaktadır. Ayrıca ev hanımları ile
çalışan hanımlar arasında sosyal
iletişimin güçlendirilmesine, komşuluk kültürünün geliştirilmesine
ve yeni davranış biçimleri kazanılmasına katkıda bulunmaktadır.
MERVE TANOĞLU
Bu ve buna benzer hizmetlerin artarak çoğalmasını
diler, bize ve ilçemize böyle bir
kuruluşu kazandıran Konya Büyükşehir Belediyemiz’e ve Belediye Başkanımız’a teşekkürü bir
borç bilirim.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
53
İLETİŞİM //
İLETİŞİM //
ÖDÜLLÜ
TEST
Sorular
‘Ödüllü Test’i doğru cevaplayıp e-posta ([email protected])
yoluyla ya da elden 31 Aralık’a kadar ulaştıran okurlarımızdan
ilk 20 kişiye Büyükşehir Belediyesi yayınlarından MESNEVî isimli eser hediye edilecektir. Ödül kazananların isimleri ve testin
doğru cevapları gelecek sayıda açıklanacaktır.
MESNEVÎ
Ödüllü
1. Konya ile kardeş şehir olmak için ön protokol imzalayan, bir Arap ülkesinin eski başkenti olan
şehir hangisidir?
a) Aden b) Halep
c) Balad
d)Tunus
e)Tebriz
2. KOMEK dergisinin geçmiş sayılarında verilen dergi ekinin adı nedir?
a) Şehir ve Ramazan
e) Sultan ve Ramazan
b) Şehr-i Ramazan
c) Ayların Sultanı
d) Şehrü Sultan
3.Tanzimat dönemi edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878’de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921’e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur. Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu
olan “Letâif-i Rivayat” ve “Kıssadan Hisse” isimli eserlerini kaleme aldı. Felatun Bey ile Rakım
Efendi (1875) romanıyla da bilinen ve hayatının bir bölümü sürgünde geçen edebiyatçımız kimdir?
a) Namık Kemal b) A. Mithat Efendi
c) Recaizade M. Ekrem d) Şinasi
e) Reşat E. Koçu
4. Asteraceae familyasından Dahlia cinsini oluşturan yaz ve sonbahar mevsiminde çiçek açan,
gövdesi çalı, kökleri yumru şeklinde bitki cinsi. Meksika’nın ulusal çiçeği olarak kabul edilen
çiçeğin anavatanının da bu ülke oluğu iddia ediliyor. Tarih araştırmacılarına yüzyıllar önce Anadolu Selçuklu saraylarının bahçelerini süsleyen “Hüsn-ü Yusuf” olarak da bilinen bu güzel Selçuklu
çiçeğinin ismi nedir?
a) Menekşe
b) Orkide
c) Kasımpatı
d) Yıldız
s) Yusuf yüzlü
5. Church of God adlı tarikata bağlı Dennis Michael Rohan adında Avustralyalı bir Hristiyan’ın 21
Ağustos 1969 tarihinde Mescid-i Aksa’yı kundaklama girişiminden sonra İslam ülkeleri başkanlarının kurduğu 57 üyeli teşkilat, BM’de de daimi olarak temsil de edilir. 38. Dışişleri Bakanları
toplantısında alınan karar gereğince ismi değiştirilen örgütün adı nedir?
a) İslam İşbirliği Teşkilatı c) İslam Kalkınma Bankası
b) İslami Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi
d) İslam Birliği e) İslam Konseyi
6. KOMEK dergisinin geçmiş sayılarında verdiği röportajda “Hattatlar seçilmiş insanlardır” diyen
hüsn-ü hat sanatçısı kimdir?
54
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
ÖDÜLLÜ
// İLETİŞİM
TEST
a) Feyzi Günenç d) Hamit Aytaç b) Fatih Özkafa e) Uğur Derman
c) Hüseyin Öksüz
Yazışma Adresi
7. 17. yüzyıldan günümüze ulaşan, Bartın yöresine özgü bir el
sanatı olarak ünlenmiş, tellerin tül üzerine işlenmesi ile yapılan
el sanatının adı nedir?
Komek Dergisi Konya Büyükşehir
Belediyesi Basın Yayın ve Halkla
İlişkiler Dairesi Başkanlığı Yenişehir
Mahallesi Vatan Caddesi No : 2
Selçuklu/KONYA
a) Tel sarma
e) Tel kırma
Elektronik Mektup
[email protected]
b) Antep işi
c) Filografi d) Telkari
8. Başkan Tahir Akyürek’in doğrudan/katılımcı demokratik
yönetim anlayışının yerleşip yaygınlaşması amacıyla uyguladığı
programların adı nedir?
a) Alo 181
b) Açık Kapı
e) Sevgi Konferansları
c) KADEM
d) Mahalle Meclisi
Adı Soyadı
9. Hz. Mevlana’nın küçük yaşlarda babasından sonra en
çok etkilendiği kişi olan, vefatından önce de Mevlâna’ya
“Esrarnâme” isimli eserini hediye eden İslam bilgini kimdir?
a)Şemseddin Tebrizi
d) Yunus Emre b) Feridüddin Attar
e) Hüsameddin Çelebi
c) Sadreddin Konevi
......................................................
......................................................
Adres
......................................................
......................................................
10.Yeni bir medeniyet yürüyüşünün başlangıcı, İslam tarihinin
en önemli dönüm noktası kabul edilen Hicret, hangi halife
döneminde takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir?
a) Ömer b. Abdülaziz (II.Ömer) b) Hz. Ali
d) Hz.Ömer
e) Hz. Ebubekir
ÖDÜLLÜ TEST CEVAPLARI
GÖNDERME FORMU
c) Hz. Osman
Geçen sayıdaki testin doğru cevapları:
1-E, 2-B, 3-B, 4-D, 5-E, 6-A, 7-D, 8-C, 9-B, 10-E
Geçen sayıda “Ödüllü Test”in tamamını doğru cevaplayarak
“Mesnevi” kazanan talihliler:
Osman Ciğer, Mustafa Küçüker, Mustafa Alper Türedi, Fatma Çelik,
Hüseyin Keten, Abdullah Çelik, Fatma Karakaya, Emine Çabıtçı, Zümrüt Demirci, Ali Kalkan, Nurullah Sepetçi, Kamile Ademoğlu, Atasoy
İhsan Sezer, Alperen Sağlam, Zeliha Kaya, Servet Börek, Saliha Daşkın, Kübra Merve Giz, Mehmet Mermerci, Neriman Kaplan.
* Ödül kazanan okurlarımız, ödüllerini Aralık ayı içinde
Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi
Başkanlığı’ndan alabilirler.
......................................................
Telefon
......................................................
Mail Adresi
......................................................
CEVAP
1-
A
B
C
D
E
2-
A
B
C
D
E
3-
A
B
C
D
E
4-
A
B
C
D
E
5-
A
B
C
D
E
6-
A
B
C
D
E
7-
A
B
C
D
E
8-
A
B
C
D
E
9-
A
B
C
D
E
10-
A
B
C
D
E
İLETİŞİM //
İLETİŞİM //
HABERLER
Tarihi kardeşlik
imzalarla pekiştiriliyor
Konya ile Yemen’in
eski başkenti Aden
arasında kardeşlik
ilişkilerinin başlaması
için ön protokol
imzalandı.
Konya Büyükşehir Belediyesi ile Yemen’in eski başkenti
Aden arasında kardeşlik ilişkilerinin başlaması için ön protokol imzalandı. Çeşitli temaslarda bulunmak için Konya’ya gelen ve Başkan
Akyürek’i ziyaret eden Aden Valisi
Vahid Ali Reşid, Aden’in sanayisi
ve ekonomisi hakkında bilgi verdi.
1991 yılında başkentin Sana olmasıyla Aden’in kendisine ekonomik
ve ticaret başkent olma hedefini
koyduğunu vurgulayan Vali Reşid,
bu doğrultuda çalışmalar yaptıklarını ifade etti.
Ziyaretten
duyduğu
memnuniyeti dile getiren Konya Büyükşehir Belediye Başkanı
Tahir Akyürek de, “Her iki şehrin
hedeflerinin gerçekleşmesinde
bu işbirliğinin hayırlı neticeler vermesini, iki şehre de katkı yapmasını diliyorum. Dostluk ilişkilerimizin, ticaret ve diğer ortaklıklarla
devam etmesi, ülkelerimizin daha
da yakınlaşmasına vesile olacaktır” dedi.
Otobüs filosu ve
tramvaylar yenileniyor
Akyürek, toplu ulaşımda yeni bir dönem
başladığını belirterek, yeni alınan 95 otobüsün yanı sıra 20 yeni körüklü otobüsün yıl sonuna kadar geleceği müjdesini verdi.
Katıldığı Mahalle Meclisi toplantılarında toplu ulaşımda
Konya’da yeni bir dönem başladığını vurgulayan Başkan Akyürek, “95
yeni otobüs aldık ve sefer sayılarını artırdık. 20 yeni körüklü otobüs daha yıl sonuna kadar geliyor. Bunlar engellilerin de kullanabildiği, çevreci ve klimalı son model taşıtlar. Bu 115 yeni otobüse ilave olarak son model 100 yeni
otobüs daha alacağız. Bu konuyla ilgili hazırlık yapıyoruz.
Böylece otobüs filomuz yenilenmiş olacak” dedi.
Şehrin her alanda standardını yükseltmek için canla
başla çalıştıklarını kaydeden Başkan Akyürek, otobüs filosunun yenilenmesinin yanında, Nisan ayında gelmeye
başlayacak yeni tramvaylarla gelecek yıl sonuna kadar
tüm tramvay taşıtlarının yenilenmiş olacağını hatırlattı.
56
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
//
HABERLER
İLETİŞİM
Başkan Akyürek’e “Yılın
Eğitim Gönüllüsü” ödülü
Gaye Eğitim Gönüllüleri
Derneği’nin (Gaye-Der) 24 Kasım
Öğretmenler Günü programında
eğitime gönüllü hizmet verenlere
ödülleri verildi.
Programa AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Kabakçı,
Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, İl Milli Eğitim Müdür
Vekili Seyit Ali Büyük, İl Müftüsü
Şükrü Özbuğday ile öğretmenler
katıldı.
Programın açılışında konuşan Gaye-Der Başkanı Yaşar
Dereçeneli, bir ülkenin en önemli meselesinin eğitim ve öğretim
olduğunu belirterek, öğretmenlerin ise en önemli işi yaptıklarını
dile getirdi.
İl Milli Eğitim Müdür Vekili Seyit Ali Büyük, öğretmenliğin en gururlu mesleklerden biri
olduğunu vurgulayarak, öğretici
kimliğiyle yeni kuşakların kişiliklerin oluşmasına ve gelişmesine
yardımcı olan öğretmenlerin toplumların yaşamında saygın bir konum elde ettiklerini ifade etti.
Kendisi de öğretmen
olan AK Parti Konya Milletvekili
Mustafa Kabakçı ise, sözün gerçek sahibinin peygamberler olduğunu, öğretmenlerin de onların
varisleri olduğunu kaydederek,
öğretmenlerin söze sahip çıkmasını ve sözün verdiği hedefe
doğru yürümeye devam etmesini
diledi.
GELECEK NESİLLER İÇİN
NE YAPSAK AZDIR
Programda, Gaye Eğitim Gönüllüleri Derneği Yönetim
Kurulu’nca eğitime yaptığı katkılar nedeniyle Konya Büyükşehir
Belediye Başkanı Tahir Akyürek’e
“Yılın Eğitim Gönüllüsü” ödülü verildi.
Ödülü Gaye-Der Başkanı
Yaşar Dereçeneli’den alan Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Belediyelerin
şehrin imarını gerçekleştirirken
insanların huzur ve mutluluğunu
da temin etmekle görevli olduklarını hatırlattı. Başkan Akyürek,
“Ödülü dünyanın dört bir yanında
görev yapan, gerçek fedakarlığı
bizlere de gösteren, ailelerinden
ayrılarak aydınlatma görevini yerine getirmeye çalışan eğitim gönüllüsü öğretmenlerimize ithaf
etmek istiyorum. Gelecek nesiller
için, ülkemizin, milletimizin, insanlığın kurtuluşu için ne yapsak
azdır. Bu duyguyu hiç kaybetmeden hep birlikte çalışmaya devam
etmeyi diliyorum. Bu ödülle sorumluluğumuzu daha da artırdınız” dedi.
Gaye Eğitim
Gönüllüleri Derneği
Yönetim Kurulu
tarafından eğitime
yaptığı katkılar
nedeniyle Konya
Büyükşehir Belediye
Başkanı Tahir
Akyürek’e “Yılın
Eğitim Gönüllüsü”
ödülü verildi.
Programda daha sonra
hizmette 37 yılını dolduran eğitim gönüllüsü Bayram Ak’a da
vefa ödülü verildi. Program Serdar Tuncer’in şiir dinletisi ile sona
erdi.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
57
İLETİŞİM //
İLETİŞİM //
HABERLER
www.komek.org.tr
yayında
Komek sergisi
Kule Site’de
KOMEK Bosna Hersek Kurs Merkezi’nin üç branşta
açtığı sergi Kule Alış Veriş Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. Resim, Telkari ve Filografi branşlarında
KOMEK kursiyerlerinin çalışmalarından oluşan sergi
yoğun ilgi görüyor. Açılışta sergiyi gezenlere kurKısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
K
siyerlerce Telkari ile yapılmış kitap ayracı takdim
edildi.
Konya Büyükşehir Belediyesi’nin KOMEK kurslarına ait web sitesi yayına girdi. Kurs merkezleri ve branşlara ait bilgilerin yer aldığı siteden iki ayda bir yayınlanan
KOMEK Dergisi’ne de ulaşılabiliyor. KOMEK hocalarının
eğitim videolarını izlemenin yanı sıra iletişim kuracağınız bir bölüm de yer alıyor.
Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kıs
Yeni dönem kurs kayıtları ve KOMEK ile ilgili
duyurular her gün güncellenen siteden
takip edilebilir.
58
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
// İLETİŞİM
Başkan Akyürek,
kimsesizlerin kimsesi
ELKART ile
sınırsız biniş imkanı
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek,
eşi ve çocukları ile birlikte, bayramda ailelerinin yanına gidemeyen Yetiştirme Yurdu’nda kalan kız öğrencilerle yemekte bir
araya geldi. Büyükşehir Belediyesi Alavardı Hanımlar Lokali yönetici, öğretmen ve üyeleri tarafından organize edilen yemekte
öğrencilerin bayramını tebrik eden Başkan Akyürek, onlara çeşitli
hediyeler verdi. Burada yaptığı konuşmada, dünyada herkesin
bir imtihanı olduğunu belirten Başkan Akyürek, önemli olanın
imtihanı kazanmak olduğunu ifade etti. Başkan Akyürek, “Yeteneklerimiz doğrultusunda gayret gösterelim, çok çalışalım. Yaptığımızı en güzel şekilde yapalım. Başkalarına da
faydalı olmayı hedefleyelim” dedi.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 5 Kasım Pazartesi gününden itibaren öğrenci ve öğretmenlerin elkartlarına 50 TL, sivillerin ise 75
TL’lik dolum yaptırarak bir ay boyunca toplu ulaşım araçlarına sınırsız binebildiğini açıkladı. Akyürek açıklamasında “Öğrenci-öğretmen gibi kişisel kart kullanan gruplar
gişelerden, siviller ise belediyemizden elkartlarını alabilecek. Normalde 1 ayda bir öğrenci 100 defa binerse
85 TL; siviller ise 100 defa binerse 120 TL ödüyor. Bu
uygulama ile neredeyse yüzde 50 indirim yapılmış
oluyor. Bu kartlarda sınırsız biniş var. Bunu
da kamuoyuna buradan takdim ediyoruz.
Şehrimizde ulaşımda yeni bir dönemi başlatıyoruz” görüşlerine yer verdi.
sa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..Kısa..
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
59
HABERLER
Mevcut stadyum,
yeşil alan olacak
Başkan Tahir Akyürek,
Mahalle
Meclisi
programları
kapsamında
Mamuriye, Abdülaziz, Öğretmenevleri, Pirebi ve Şeyh
Sadreddin Mahalleleri sakinleriyle bir araya geldi.
Bugüne kadar 136
mahallede toplantılar yaparak problemleri yerinde
gördüklerini belirten Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir
Akyürek, mahalle sakinlerinden talepleri olanlarla sohbet etme imkanı bulduklarını
söyledi.
Konya’da şu anda
stadyumun bulunduğu alanda arzu edilen görüntülerin
olmadığını anımsatan Başkan Akyürek, şunları söyledi: “UEFA kriterlerine uygun Türkiye’nin en modern,
dünya şampiyonalarının yapılabileceği spor tesislerini
şehrimize
kazandırıyoruz.
Mevcut stadyumun bulunduğu 102 bin metrekarelik
alan, onun yanındaki ara cadde, devamındaki DSİ Bölge
Müdürlüğü’nün bulunduğu
alanla ilgili yeni bir çalışma yü-
60
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
rütüyoruz. Bu yeni çalışmada
Orman ve Su İşleri Bakanlığımızla bir ön görüşme yaptık.
Tam olarak mutabakata varırsak oradaki alanı da stadyum alanıyla birleştirerek,
en az yüzde 75’ini yeşil alan,
yürüyüş yolu, bisiklet yolu ve
güzel bir kent parkı olarak
şehrimize kazandırıp bu bölgeye değer katmak istiyoruz.
İstasyonun burada bulunması, hızlı trenle Ankara’nın,
Eskişehir’in buraya gelmesi,
2 yıl sonra da İstanbul’un, gelecekte Antalya’nın buraya
bağlanacak olması bu bölgenin önemini artıracak.” Başkan Akyürek’in ardından söz
alan mahalle muhtarları, düzenlenen toplantı nedeniyle
teşekkür ederek mahalleleri
ile ilgili taleplerini dile getirdiler. Muhtarlar ve vatandaşların dile getirdiği talepler, ilgili
daire başkanları ve Halkla İlişkiler Masası tarafından not
alındı. Toplantının ardından
İhsan Özkaşıkçı İlkokulu’nu
ziyaret ederek okul müdürü,
öğretmenler ve öğrencilerle
sohbet eden Başkan, öğrencilere çeşitli hediyeler verdi.
Büyükşehir’den
“Evlilik Okulu”
semineri
Konya Büyükşehir Belediyesi, toplumun temeli
olan aile kurumunun
sağlıklı bir yapıda oluşmasına ve güçlenmesine
katkı sağlamak için Evlilik Okulu isimli bir proje
başlattı.
Konya Büyükşehir Belediyesi, evlenmek üzere olanlara veya
daha sağlıklı evlilik sürdürmek
isteyenlere yönelik Evlilik Okulu
isimli bir proje kapsamında İstiklal Harbi Şehitleri Abidesi Seminer
Salonu’nda gerçekleştirilen konu
anlatımı, uygulama, tartışma ve
ev ödevlerinin olduğu seminerler
10 çiftten oluşan gruplara veriliyor. Konya Büyükşehir Belediye
Başkanı Tahir Akyürek, aile kurumunu daha sağlıklı hale getirerek ailede ve toplumda huzuru
artırmak amacıyla başlattıkları
Evlilik Okulu projesinin, ailevi ve
toplumsal sorunların azalmasına
katkıda bulunacağını ifade etti.
Başvuruları Konya Büyükşehir
Belediyesi’nin internet sitesi olan
www.konya.bel.tr adresi üzerinden 30 Kasım’a kadar alınacak
olan Evlilik Okulu, 6 ay boyunca
devam edecek.
//
İLETİŞİM
HABERLER
Meslek edindirme kursları
KOMEK çatısı altında birleşiyor
Konya’da 20 ayrı bölgede şehir konağı oluşturarak
merkez ilçe belediyelerindekiler de dâhil tüm mesleki
eğitimi Büyükşehir Belediyesi olarak KOMEK bünyesinde tek elden vereceklerini kaydeden Başkan Akyürek, şu anda yılda 15 bin kişinin istifade ettiği kursların 25 bine ulaşmış olacağını vurguladı.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle
KOMEK mensubu öğretmenlerle
bir araya geldi. KOMEK’in bir halk
üniversitesi mahiyetinde olduğunu vurgulayan Başkan Akyürek,
“Bir üniversite öğretim üyesi sayısı kadar öğretmenimiz var. Bir üniversite öğrenci sayısı kadar da her
yıl kayıtlı kursiyerimiz var. Bugün
için eğitim gören 11 bin 783 kayıtlı kursiyerimiz var. Bugüne kadar
KOMEK’ten istifade eden sayısı
124 bin 578. Eğitim verilen mesleki branş sayısı da 138. Bu tablo
bize gösteriyor ki KOMEK bir halk
üniversitesi konumuna gelmiş durumunda. Bu hizmetin kuruluşundan bugüne kadar emeği geçen
çalışma arkadaşlarımızı, öğretmenlerimizi, idarecilerimizi tebrik
ediyorum” dedi. Konya’da merkezi ilçe belediyelerinin yürütmekte
olduğu mesleki eğitim faaliyetlerinin KOMEK çatısı altında bir koordinasyonla yürütüleceğini hatırla-
tan Başkan Akyürek, böylece daha
güçlü bir markanın oluşmuş olacağını dile getirdi. KOMEK’in Türkiye
çapında ve uluslar arası boyutta
da şehir markasına önemli katkıda
bulunduğunu vurgulayan Başkan
Akyürek, şöyle devam etti: “Biz
aslında milletimiz, memleketimiz
ve gelecek nesiller için çalışıyoruz.
Karakterli, düzgün, geleneklerine,
inançlarına bağlı, topluma mutluluk veren, kendisiyle barışık olduğu için mutlu olan insanlar yetiştirmemiz gerekiyor.”
Konuşmasında, öğretmenlerin toplum için her zaman
rol model olduklarını vurgulayan
Başkan Akyürek, Öğretmenler
Günü’nü tebrik ederek, öğretmenlere çeşitli hediyeler verdi.
Başkan Akyürek, kanser tedavisi
gören öğretmen Şerife Bayar ile
ağır bir trafik kazası geçiren Hatice Tasa Yılmaz’a da geçmiş olsun
dileklerine bulundu.
Konya
meydanlarıyla
anılacak
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, şehir
merkezindeki tarihi eserlerin yaşatılmasına yönelik gerçekleştirilen Mevlana Kültür Vadisi Projesi
çerçevesinde yapımı hızla devam
eden Türbeönü Meydanı’nda incelemelerde bulundu. AK Parti İl
Başkanı Ahmet Sorgun ile birlikte çalışmalar hakkında bilgi alan
Başkan Akyürek, Konya’ya çok
güzel tarihi bir meydan kazandırdıklarını, 25-30 bin kişinin ibadet
edebileceği, bir araya gelebileceği meydanın kısa sürede tamamlanacağını Sultan Selim Camii’nin
yenilemesi ve güçlendirmesi çalışmasının da caminin içinde devam
ettiğini ifade etti.
Konya’nın ilk defa 2 şehir
meydanına kavuştuğunu belirten
Başkan Akyürek, şöyle devam
etti: “Dünyada şehirler meydanlarıyla anılır. Viyana da, Berlin de,
Roma, Paris, Newyork da böyledir. Konya’mızın gerçek bir meydanı yoktu. Şu anda 2 meydan
yapıyoruz. Birisi Mevlana Türbesi
önünde, diğeri Alaaddin Tepesi
karşısında, Eski Adliye’nin bulunduğu alanda. Toplam 45 bin metrekarelik bir alanda ulaşacak Kent
Meydanı şehrimiz adına büyük
bir eserdir, bir fedakârlıktır. 100
milyon dolar değerindeki bir arsayı Kültürpark’la birleştiriyoruz.
Orada, 13 tarihi Konya evi, Selçuklu Sultanları Galerisi de meydanla
birlikte yapılıyor.”
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
61
HABERLER
KOMEK kursiyerinin
kıskandıran sergisi
KOMEK kursiyeri Ayşe
Oğuz Yaşar’ın Ebru ve Kalem işi
sergisi açıldı. Yaşar, “Lal” adını
verdiği serginin kurdelesini Büyükşehir Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı Ahmet Köseoğlu, sanatçılar, akademisyenler
ve sevenleriyle birlikte kesti.
Minyatür, kalem işi ve ebrulardan
oluşan sergide 77 tablo ve 19 doğal ahşap üzerine çalışılmış eser
yer alıyor.
İl Halk Kütüphanesi sergi salonunda 24 Kasım 2 Aralık tarihlerinde
açık kalan sergi KOMEK sitesinden görülebilir.
Yerel
Yönetişim
Eğitim
Programı
Yerel
yönetim
süreçlerine vatandaş katılımını artırmayı amaçlayan, Avrupa Birliği ve
Türkiye Cumhuriyeti ortak
finansmanıyla yürütülen
“Stratejik Yerel Yönetişim Projesi”nin uzmanları deneyim paylaşımı için
Konya’da bir araya geldi.
Konya Büyükşehir Belediyesi yöneticileri, Kent Konseyi yöneticileri ve üyeleri,
kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri, mahalle
muhtarları ile sivil toplum
kuruluşlarının temsilcilerini bir araya getiren program 2 gün sürdü.
62
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
KOMEK
hocalarına
hizmetiçi eğitim
semineri
Seminerler KOMEK
bünyesindeki tüm branş
hocalarını kapsıyor.
KOMEK, bünyesindeki
eğitmenleri için planladığı seminerlere devam ediyor. Alaaddin
Kurs Merkezi’nde özellikle yeni
başlayan KOMEK hocaları için verilen dersler ilgi görüyor.
Geçen ay yapılan seminere katılan farklı branşlardaki 17
eğitmen, Ahşap boyama ve yeni
çıkan teknikler konusunda uzman
Ayşe Kural’dan bilgiler aldı.
Uygulamalı yapılan seminer önümüzdeki aylarda farklı
kurs merkezlerinde devam edecek.
Başkan Akyürek
ayrıca, bölgede bahçesi uygun olan bir
okula, mahallenin
de kullanacağı bir
spor salonu yapımı
sözü verdi.
HABERLER
Mahalle Meclisi’nde
spor salonu ve konak sözü
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, Mahalle Meclisi programları kapsamında Alakova, Boyalı, Çomaklı,
Loras, Telafer ve Yenibahçe mahallelerinin sakinleri ile bir araya
geldi.
Konya Büyükşehir Belediyesi ile Meram Belediyesi yöneticileri ve mahalle muhtarlarının
katıldığı programda vatandaşlara hitaben konuşan Başkan Tahir
Akyürek, bölgeye yapılan altyapı
ve diğer yatırımlarla ilgili açıklamalar yaptı. Toplantının yapıldığı
bölgeye de şehir konağı yapımına
hemen başlanması talimatı veren
Başkan Akyürek, yapılacak tesiste
hem mahalle sakinlerinin toplantı yapacağını hem de kadınların
meslek eğitimi alabileceğini müjdeledi.
Muhtarların ve mahalle
sakinlerinin taleplerini dinleyerek
takibinin belediye yöneticileri tarafından yapılacağını ifade eden
Başkan Akyürek ayrıca, bölgede
bahçesi uygun olan bir okula, mahallenin de kullanacağı bir spor
salonu yapımı sözü verdi. Toplan-
tının ardından Akyürek, Alakova
İlkokulu’nu ziyaret ederek okul
müdürü ve öğretmenlerle görüştü. Başkan Akyürek öğrencilere
kitap hediye etti.
K ASI M-A R A L I K 2 012
k o m ek
63
ŞEHİRDE BU AY
Tiyatro
Sinema
Konya Devlet Tiyatrosu Sahnesi
Konya Sinema Salonları
Yazan: Orhan Asena
Yönetmen: Bengisu Gürbüzer Doğru
Müzik: Can Atilla
• Benim Annem Bir Dinozor
Animasyon
• Ben ve Sen
Dram
• Açlığa Doymak
Dram
• Bana Bir Soygun Yaz
Komedi
• Jack Reacher
Polisiye, Aksiyon, Dram
• Apartment 1303 3D
Korku
• Van Gölü Canavarı
Komedi
• Simurg
Dram, Belgesel
Otel Transilvanya
Animasyon, Aksiyon, Komedi
YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE
Bir taht…
Tahtın büyüklüğünün
altında ezilmek istemeyen bir
yargıç, bir padişah, bir baba…
Öbür yanda bir kaplan ve bir
sırtlan… Ve onların arasında kalmış bir sultan, bir anne… Tahtın
arkasında çekilen kılıçlar, hançerler ve konuşulan gizli sözcükler, gizli düşünceler… Kaplanın
sırtlan gibi, sırtlanın da kaplan
gibi bir karındaşının olması ve bir
babanın ikinci defa aynı hatanın
eşiğinde durması… Yılların yorgunluğunu taşıyan bir annenin
nihayetinde evlatlarının arasında
sıkışıp kalması… Tahtın gölgesinde boğulmamak için ‘Ya Devlet
Başa Ya Kuzgun Leşe’ diyen ne ilk
ne de son evlat onlar olacak!
Ama bunu söyleyen ilk baba o
olacak!
Etkinlik
Mevlâna Kültür Merkezi
(Şeb-i Arus Törenleri / 07-17 Aralık 2012 / 14:00 ve 19:00)
7 Aralık
14:00 / Sevgi ve hoşgörü
yürüyüşü
15:00 / Çocuk
semâzenlerin semâ töreni
ve Gülbang duası
Panel
Mevlâna Kültür Merkezi 07-17 Aralık 2012
“Hz. Mevlâna’da Hz. Peygamber
kaşık süsleme, telkari, müttekâ,
Sevgisi” Konulu Hat-Tezhip
pul, hediyelik eşya, tesbih
Sergisi
sergileri
El sanatları, hat, minyatür, çini,
ebru, cam üfleme, ahşap kesme,
64
k o m ek
K ASI M-A R A L I K 2 012
17 Aralık 10:00
Mevlâna Celâleddin-i Rumi’nin
öğretilerinde doğa ve çevre
Mevlâna Kültür Merkezi Sultan
Veled Salonu
Konferans
17 Aralık 13:30
Hz. Mevlâna ve Osmanlı’nın
estetik dünyası
Mevlâna Üniversitesi Hekimoğlu
Salonu
Sergi
VI. uluslar arası “Dünya inançları
ve köprüler” fotoğraf yarışması
sergisi
“Vav” elif olmak resim sergisi
13 Aralık 14:00
Gönlümüzdeki Mevlâna Söyleşileri - III
S.Ü. Alaaddin Keykubat Yerleşkesi S.D.K.M.
Mevlâna Üniversitesi Fuaye Alanı
“Dinle: Bir Mevlâna tasarımı”
grafik tasarım sergisi
Süleyman Demirel Kültür Merkezi
Sergi Salonu
Sergi: “Fair-Play”
Çalıştay
16 Aralık 13:30
Hz. Mevlâna’nın Dünyaya Yansıması
Mevlâna Kültür Merkezi Sultan
Veled Salonu
Ayrıntılı program bilgisi için;
http://vuslat.konyakultur.gov.tr/VuslatProgram.pdf
B U G Ü N Ü N
KO N YA
MANZARALARI
Nene Hatun Parkı

Benzer belgeler

Heyecan ve Sevginin Emeğe Dönüştüğü Yer, KOMEK

Heyecan ve Sevginin Emeğe Dönüştüğü Yer, KOMEK meşguliyetlerin, beşikten başlayıp mezarda bitecek bir hayat yolculuğu olduğu inancıyla çalıştık, çabaladık. Her evden bir hatta birkaç KOMEK’li oluncaya kadar, sesimizi duyurmaya çalıştık. Elinizd...

Detaylı