Abdullah Oral - Antoloji.Com

Transkript

Abdullah Oral - Antoloji.Com
Abdullah Oral
- şiirler -
Yayın Tarihi:
12.3.2007
Yayınlayan:
Antoloji.Com Kültür ve Sanat
Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine
aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti
yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu
doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya
temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması
kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve
taraf değildir.
Abdullah Oral (abdullah oral Eylülzamanı kitab)
ABDULLAH ORAL
1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını
duldasında adı gibi şirin bir köyde dünyaya geldim.
Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek
kokar papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen
öylesine güzel kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde.
Sularında nergis başka güzeldir. Dağlarında akasyalar kestane çiçeği
bal taşır arılara. Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel. Gelini ayrı bir güzeldir
kızları başka güzel.
Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi
imkansız sızılar hissediyorum yüreğimde...
Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut
kokularına yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken
yaprak dökümü bizim dağlarda. Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara
koştursun koyaklar boyu, silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere
doğmuyor gayrı.....
Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç
yollarına ve adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler
doğdukları yerden büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım.
İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım. Çırak olarak bir
lastik fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım.
Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki
isyanı yeşertti çırak olmak kolay değildi bu şehirde. Ne sahip çıkacak devlet
nede arka verecek anne baba vardı.
Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin
diyordu kemiği benim”...
14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten
sonra nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede bir çok kitle
örgütleriyle tanıştım. Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle
büyülenmiştim. Ruhi su söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su
düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı. O gün bugündür emeğin ve emekçinin
sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım dizelerimde büyük şehirler kendi
içine çekiyordu beni... Ünye’den sonra ilk durağım samsun oldu iki yıllık bir
süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki büyük şehir
özlemi....
12 eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar
gözaltılar derken askerlik görevim geldi düştü kapıya. Askerden sonra tekrar
İstanbul’a gittim o eski İstanbul yoktu artık. Her şey tadını yitirmiş zehir
zıkkım....
1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım bir çok
www.antoloji.com - kültür ve sanat
dergilerde yazım ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir
araya gelerek Halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk
hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim bir çok halk ozanları
antolojisi çıkardık
ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı bir şiir kitabını okurlarla
buluşturdum şimdiyse.
eylül zamanı adlı kitabımla düşüncelerimi ve sevdalarımı yeniden güzel
insanlarla paylaşma amacıyla kaleme aldım yayınlaya bildiğimde. Üçüncü
kitap ihanetin adı yok adlı şiir ve öyküler yaşamdan kesitlerle buluşacağız.
üzere........
Eserleri:
Yeni güzelliklerde Buluşmak
ABDULLAH ORAL
NEDEN EYLÜL
Yüzlerce yıldan buyana bizler her zaman EYLÜL.ü hazal mevsimi yaprak
dökümü olarak tanıdık bildik görünen o.ki eylüllerde sadece dökülen yaprak
değil.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda gayrı.eylüller,de insan dökülmekte
toprağa....
Kanatları kırılmış kuşların can telaşında iken, boğazlarının koparılışını
anlatıyor bütün eylüller bana. Daha dün gibi taze dağlara sinmiş barut
kokusu. içtiğim suda yediğim lokmada, gün geçtikçe bir çığ gibi büyümekte,
yüreklere kanla yazılmış eylül yaraları.
Sol tarafıma oturmuş, acılarımı bölen geceleri çığlığı. ağzımızda kaşığa
soframızda ekmeğe uzanan kirli ellerin, alnımıza çizdiği kalın çizgilerin izleri,
aslı duruyor yanaklarımızda hala, yazılmadan boş bırakılmış mezar taşlarına
benziyor bütün eylüller...
yani sırtlanlar ete üşüşür ya, kargalar leşe. işte öyle üşüştü sermaye, on iki
eylül sonrası emekçi yoksul hakların üstüne, yaşamdan payımıza düşen
umuttur diye,kopardılar taze fidanlarımızı toprağından kıpırdayan her şeyi
vurarak, konuşan her nefesi susturarak on iki eylülden bu güne kadar yoğun.
soğuk savaş stratejilerinin uygulandığı,bir dönem yaşadık. Soğuk savaşların
sıcak savaşlara dönüştüğü. sivas yangınından,cezaevi katliamlarına
kadar,yaşadık gördük.Asgari ücretle açılıktan ölüme terk edilen,işçi sınıfı yanı
sıra yıllarca çalıştırılıp, sonrada meyve posası gibi kaldırılıp atılan bir köşede
açlıktan ölüme terk edilen emeklilerimiz yani ne yana baksan havayı ne
yandan koklasan yaşamı hangi pencereden gözlemlesen sokaklarda hala
eylülün ayak izleri. yani zamanın her diliminden eylül geçiyor bir taraftan
medya patronlarının aptal kutularıyla uyutulurken, yoksul halklar
aydınlarımız,ressamlarımız hatta edebiyatçılarımızla, bu aptal oyunun bir
parçası oldular.
Şimdilerde birçok aydınımız yazarımız, birahane ve meyhanelerde
yarım kalmış devrim türküleriyle kendilerini avunmaya bıraktılar. Umut ışığını
yakmasını beklediğimiz eller arabesk kültürün birer parçası
oluverdiler.Günümüzde en çok satan edebiyatçılar ise kendinde olmayan
renklerin ardından koşanların eserleri, oysa onların karanlığı aydınlatmasını
beklerken görünen o ki karanlık kuşatmış onları. Tualdeki çizgiler bile
aydınlatamıyor gayrı kendi rengini bütün hatlar ve şekiller onca parlaklığa
rağmen kapkara bir utanç gibi artık tüm çizgiler kapitalizmi yermek ve
emperyalist baskılara baş kaldırmanın yerine eğile büküle secde kılıyor
efendilerine.
Düşünüyorumda neydi aydınlarımızı başka renklerin ardından koşturan
korkumu, yoksa çıkar düşkünlüğümü, çıkarlarının ardından koşanlardan halk
için bir şeyler yapması beklenemez. onlar zaten kendi yüzlerini yitirmişler. ya
korkularının tutsağı olanlar tarihe baktığımızda yaşadıkları döneme ait
efendilerinin uşağı olarak kalmışlar
İbni Haldunun şu güzel sözlerini örnek verecek olursak.Devlet
büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır bu kaygı kötüyü güzel
www.antoloji.com - kültür ve sanat
gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil olduğu
gibi anlatmaktır.
Günümüzde sözde aydınları. İbni Haldunun tarihci için bu söylemlerini
kendileri için de düşünmesi gerekiyor. Unutmayalımki, tarih gerçeğin
peşinden gidenleri yaşatır ve ölümsüzleştirir Hallacı mansuru binyüz yıldır
yaşatıyor.Hallacı Mansurun açık sözlülüğü yüzünden başına gelenler ondan
sonrakilerin gözlerini korkutmuş olacak’ki, ondan sonra gelen düşünce
adamları kendilerini tasavvuh tarikatının içinde bulmuşlardır.
Günümüz aydınları da 12 Eylül sonrası, toplumsal gerçeklerden
uzaklaştıkça kendilerini ya imgelerin arasına sakladılar, yada kendilerinden
olmayan renklerin arkasına.
Geçek olanın dışına doğru hayali bir uçuşla ‘ mümkün olan bu ters yüz
edilişi,her şeye tersine dönmüş, ‘gerçek dışı’ bir imge veren ve yanılgının en
yüksek biçimini temsil eden idealist dünya anlayışını meydana getiriyor..
İdealişt dünya anlayışı ise emeğin emekci nin üretimde köleleşmesini sağlıyor
ve kendi sınıf mücadelesinden koparıp kimlik sizleşmesine olanak sağlıyor.
Ondandır, Eylül zamanı. 27yıllık bir torna emekçisinin, nasırlı ellerine düştü,
yok sayıl masın diyedir ülkemde, işçi sınıfı, bana kaldı, emeğin, ve emekçinin,
şiirini yazmak. bir sesi olsun istedim, ülkemde, yok sayılmaya yüz tutmuş
sınıfımın. broşlarımda yanık yağ kokularıyla demir talaşlarından topladım,
meneviş renginde sulanmış, sedaya duran bu bilinci, sokaklarda hala eylülün
ayak izleri.........
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral Özgeçmiş
Abdullah Oral Özgeçmiş
1962 yılının haziran ayında duman yürümüş Karadeniz dağlarını duldasında adı gibi
şirin bir köyde dünyaya geldim.
Adını çiçekten alan çiğdem köyü baharda başka güzel olur burcu burcu çiçek kokar
papatyadan karanfile çiğdemden menekşeye neyi koklamak istersen öylesine güzel
kokar sokaklara yayılmış çiçekler köyümde.
Sularında nergis başka güzeldir. Dağlarında akasyalar kestane çiçeği bal taşır
arılara. Yazı başka güzeldir, kışı başka güzel. Gelini ayrı bir güzeldir kızları başka güzel.
Her şey o kadar güzeldi ki çocukluğumun şimdi o günleri andıkça tarifi imkânsız sızılar
hissediyorum yüreğimde...
Sonradan kopartıldı güller dalından kanatıldı dağların yüreği, barut kokularına
yenik düşen kökler taşıyamadı dallara can suyunu ondandır, erken yaprak dökümü
bizim dağlarda. Kızıl dere varsın vura vura başını taşlara koştursun koyaklar boyu,
silemez içindeki kan kokusunu güneş enginlere doğmuyor gayrı.....
Doğduğu yerde doymayan insanlar kendi gözyaşlarını içerek düştüler göç yollarına ve
adına gurbet denildi yurtsuz sürgünlüğün, sular gibi akıp gittiler doğdukları yerden
büyük şehirlere bende böyle bir sevda seline kapıldım
İlkokulla çocukluğumu da bitirdiğim köyden ayrıldım. Çırak olarak bir lastik
fabrikasının torna bölümünde çalışmaya başladım.
Günler günleri getirdikçe zulümler büyüdü zulümler büyüdükçe içimdeki isyanı yeşertti
çırak olmak kolay değildi bu şehirde. Ne sahip çıkacak devlet nede arka verecek anne
baba vardı.
Zaten babamın o son sözleriyle perçinlenmişti köleliğim, ustaya “eti senin diyordu
kemiği benim”...
14 yaşında ilk sendika mücadelesine başladım 6 aylık onurlu bir direnişten sonra
nihayet kazanmıştık ilk zaferimizi grev çadırında bu sürede birçok kitle örgütleriyle
tanıştım. Bir demokratik kitle örgütünde dinlediğim müzikle büyülenmiştim. Ruhi su
söylüyordu el kapıları daha sonra bendeki ruhi su düşkünlüğü beni şiir yazmaya zorladı.
O gün bugündür emeğin ve emekçinin sevdasını ve isyanını yansıtmaya çalıştım
dizelerimde büyük şehirler kendi içine çekiyordu beni... Ünye’den sonra ilk durağım
samsun oldu iki yıllık bir süreden sonra da İstanbul’a doğru çekmeye başladı içimdeki
büyük şehir özlemi....
12 Eylül, güzel olan ne varsa her şeyi silip götürüyordu, tutuklanmalar gözaltılar derken
askerlik görevim geldi düştü kapıya. Askerden sonra tekrar İstanbul’a gittim o eski
İstanbul yoktu artık. Her şey tadını yitirmiş zehir zıkkım....
1985 yılında Ankara’ya yerleştim hala Ankara da yaşamaktayım birçok dergilerde yazım
ve şiirlerim yayınlandı birçok ödüller aldım ve 7 arkadaş bir araya gelerek Halk ozanları
kültür ve dayanışma topluluğu derneği kurduk Aşık Mahzuni Şerifin Onursal
başkanlığında ilk ozanca duruş mücadelesini verdik 18 Mayısta o büyük insanı
yüreğimize gömdük ondandı şiirlerin dik başlı duruşu.
hala ayın dernekte mücadeleye devam etmekteyim birçok halk ozanları antolojisi
çıkardık
Ve yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız adlı ilk şiir kitabımı 1999 Mayısında okurlarla
buluşturdum ardından.2004 ağustosunda Eylül zamanı
2005 Temmuzunda Sürgün Sular adlı kitaplarımla düşüncelerimi ve sevdalarımı
yeniden güzel insanlarla paylaşma amacıyla kaleme aldım.
Yeni güzelliklerde Buluşmak üzere........
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ABDULLAH ORAL
Açı
IX
AÇI
IX
Gözlerimde çöl yangını
Çoban ateşi saklıyorum nefesimde
Yalın alevlerle çırım çıplak
Karanlığın ortasına düşmek için
Döşümde ki saplı hançer
Sıyrılıp çıktığında kınından
Nereye yönelir bilmem?
O kadar kör ve itaat kar ki ellerim
Ayaklarım makam peşin de
Sürüklüyor kuyruğunu.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı
VIII
AÇI
VIII
Tüm açılar kumpasında emperyalistin
Basamaklarını insan oluşturuyor
Tam yüz seksen derece
Ne yana dönse kölesi üreten
Açılarımız keskinleştirilmiş makas
Biz ki kendi açılarında daraldıkça
Boğazı sıkılarak
Devam etmekteyiz
Bizden olanın kafasını koparmaya.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı
X
AÇI X
Salyangozlaşanlar
Simdi daha sıkı sarılıyorlar kabuklarına
Bukalemunlar
Renk değiştirmeğe devam ediyor hala
Nabzını sınıyorum damarlarımdaki kanın
Fırtınalar kopuyor içimde
Pınarlarımdan dökülen kan
Fırat Dicle der iken
Nil oluyor dolanıyor Arap yarım adasında
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı I
AÇI I
Ne zaman daraltmaya çalışsam
Yaşama bakış açılarımı
Yalnızlık türküsü tutturur martılar
Balinalar kıyıya vurur
Ellerim tutsak
Bedenim sürgün
Deniz boynu bükük kalır.
Başlar dalgalar içten içe dökülmeye
Kumsallar eteklerine sığınır dağların.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı II
AÇI II
Kendi içinde dağılan duygular
Yayılıyor kentin yoksul varoşlarına
Çocuk gülüşüyle karşılayarak yarınları
Uzak sınırların ılık rüzgarlarını taşıyor bulutlar
Az sonra
Afrikalı bir çocuğun açlık gülüşleri dökülür
Irak ta vurulan bebelerin ilk çığlıkları
Yaralı hüzünler koşuşturmakta bizim sokakta
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı IV
AÇI IV
Unuttum kendim için
Kendimden öte bir şey düşlemeyi
Gözlerim siyanür vurgunu Bergama
Umutsuzluğun son durağında
Dirildi acılar
Hani nerde rüzgar kanatlı atlarınız
Patlamaya hazır düşlerimden
Kusursuz gelecek kopyalıyorum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı V
AÇI
V
Yarına bir adımlık yol
Bir türkü boyu sevda kaldı
Korku cesaret kıskacında
Cellat can dileniyor.
Yakındır ipini çekecek korkunun
Acılardan sıyrılıp gelen bizim çocuklar
Rengini yitirmiş kentleri
Gök kuşağına boyamak için
Alın terler ile karıştırdılar kanlarını
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı VI
AÇI VI
Kos koca dünya
Bir avuç asalağı doyurmaya çalışıyor
İşbirlikçiler bir taraftan
Leş yiyiciler diğer taraftan
Taze kan tat maya çalışıyorlar
Yoksul halkların sırtından
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı VII
AÇI
VII
Şimdi tarih yazmaya çalışır birileri
Titreyen eller tutmayı başaramaz kalemleri
Her şeyin başlangıcındayız
Hiçbir şeyin sonu değil henüz
Gör nasıl yaratır üreten kendini yeniden
Kabuğuna dokunsun yeter ki gün ışığı
Dişlerin de
Meneviş rengini taşır
Elma kırmızısı
Ayva sarısı
Tavlanmış çeliğin.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı XI
AÇI XI
Şakaklarımdan yüreğime iniyor beynim
Acıyı ayrılıklardan tanırdım önceleri
Şimdi
Beşiklerini
Misket bombaları vuran
Çocuklardan bilirim.
Nasılda fırlatır gözlerine amerikan köpeklerine
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı XII
AÇI XII
Kaç tetikte yanılan bir parmak
Bir gün düşünmeli kendini de yoklamayı
Kurşun kavisli yankısını
Bırakarak boşluğuna rüzgarın
Oturur yüreğine hedefin
Hiç sormaz doğru bir yerde miyim
Düşerde kursağına süt kokan bebeğin
İlk gülüşü kalıverir
Henüz dişleri çatlamamış dudağında
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı XIII
AÇI XIII
Ne güzel söylemiş şair
Kardeşin duymaz el oğlu duyar
Eloğlu gelir vurur seni
Yine eller duyar sesini de
Kardeşin duymaz
Ve ezanların,ı eksiltmezsin ya
İnandığın Tanrıya da ulaşmaz sesin
Çölün ortasında bir başına yalnız
Ekin eker gibi bombalar ekilir toprağına
Kendinden başka dost bulamazsın
Önceleri dokunur kanına ya aldırma
Baksana inancını paylaştıkların
Adlanmaktalar canına.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açı III
AÇI III
Yara sarılmaz zamanların kıyısındayım
Ağıtlar yakılır gidenlere
Kalanlar sus pus
Hatırlamıyorum
Nereden öğrendim perspektif bakışı
Bir çocuk vurulsa dünyanın öbür ucunda
İnce kıyımlara düşer yüreğim
Tutulur nefesim
Tarifsiz kalır acının resmi.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
AÇI: Eğer Bakmayı UnutmuşsanAÇI: Eğer Bakmayı Unutmuşsan- Asla Görülmesi Gerekeni Göremezsin..
Ne zaman daraltmaya çalışsam
Yaşama bakış açılarımı
Yalnızlık türküsü tutturur martılar
Kendi içinde dağılan duygular
Yayılıyor kentin yoksul varoşlarına
Çocuk gülüşüyle karşılayarak yarınları
Uzak sınırların ılık rüzgarlarını taşıyor bulutlar
Az sonra
Afrikalı bir çocuğun açlık gülüşleri dökülür
Irak ta vurulan bebelerin ilk çığlıkları
Yaralı hüzünler koşuşturmakta bizim sokakta
Yara sarılmaz zamanların kıyısındayım
Ağıtlar yakılır gidenlere
Kalanlar sus pus
Hatırlamıyorum
Nereden öğrendim perspektif bakışı
Bir çocuk vurulsa dünyanın öbür ucunda
İnce kıyımlara düşer yüreğim
Tutulur nefesim
Tarifsiz kalır acının resmi.
Unuttum kendim için
Kendimden öte bir şey düşlemeyi
Gözlerim siyanür vurgunu Bergama
Umutsuzluğun son durağında
Dirildi acılar
Hani nerde rüzgar kanatlı atlarınız
Patlamaya hazır düşlerimden
Kusursuz gelecek kopyalıyorum
Yarına bir adımlık yol
Bir türkü boyu sevda kaldı
Korku cesaret kıskacında
Cellat can dileniyor.
Yakındır ipini çekecek korkunun
Acılardan sıyrılıp gelen bizim çocuklar
Rengini yitirmiş kentleri
Gök kuşağına boyamak için
Alın terler ile karıştırdılar kanlarını
Kos koca dünya
Bir avuç asalağı doyurmaya çalışıyor
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İşbirlikçiler bir taraftan
Leş yiyiciler diğer taraftan
Taze kan tat maya çalışıyorlar
Yoksul halkların sırtından
Şimdi tarih yazmaya çalışır birileri
Titreyen eller tutmayı başaramaz kalemleri
Her şeyin başlangıcındayız
Hiçbir şeyin sonu değil henüz
Gör nasıl yaratır üreten kendini yeniden
Kabuğuna dokunsun yeter ki gün ışığı
Dişlerin de
Meneviş rengini taşır
Elma kırmızısı
Ayva sarısı
Tavlanmış çeliğin.
Tüm açılar kumpasında emperyalistin
Basamaklarını insan oluşturuyor
Tam yüz seksen derece
Ne yana dönse kölesi üreten
Açılarımız keskinleştirilmiş makas
Biz ki kendi açılarında daraldıkça
Boğazı sıkılarak
Devam etmekteyiz
Bizden olanın kafasını koparmaya.
Gözlerimde çöl yangını
Çoban ateşi saklıyorum nefesimde
Yalın alevlerle çırım çıplak
Karanlığın ortasına düşmek için
Döşümde ki saplı hançer
Sıyrılıp çıktığında kınından
Nereye yönelir bilmem?
O kadar kör ve itaat kar ki ellerim
Ayaklarım makam peşin de
Sürüklüyor kuyruğunu.
Salyangozlaşanlar
Simdi daha sıkı sarılıyorlar kabuklarına
Bukalemunlar
Renk değiştirmeğe devam ediyor hala
Nabzını sınıyorum damarlarımdaki kanın
Fırtınalar kopuyor içimde
Pınarlarımdan dökülen kan
Fırat Dicle der iken
Nil oluyor dolanıyor Arap yarım adasında
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şakaklarımdan yüreğime iniyor beynim
Acıyı ayrılıklardan tanırdım önceleri
Şimdi
Beşiklerini
Misket bombaları vuran
Çocuklardan bilirim.
Nasılda fırlatır gözlerine amerikan köpeklerine
Kaç tetikte yanılan bir parmak
Bir gün düşünmeli kendini de yoklamayı
Kurşun kavisli yankısını
Bırakarak boşluğuna rüzgarın
Oturur yüreğine hedefin
Hiç sormaz doğru bir yerde miyim
Düşerde kursağına süt kokan bebeğin
İlk gülüşü kalıverir
Henüz dişleri çatlamamış dudağında
Ne güzel söylemiş şair
Kardeşin duymaz el oğlu duyar
Eloğlu gelir vurur seni
Yine eller duyar sesini de
Kardeşin duymaz
Ve ezanların,ı eksiltmezsin ya
İnandığın Tanrıya da ulaşmaz sesin
Çölün ortasında bir başına yalnız
Ekin eker gibi bombalar ekilir toprağına
Kendinden başka dost bulamazsın
Önceleri dokunur kanına ya aldırma
Baksana inancını paylaştıkların
Adlanmaktalar canına.
emperyalist savaşların karşısında ne kadar sağlam durursak emperyalizmin yıkılışı
okadar kolaylaşır ve Özgürleşir Dünya
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Açık Tut
Açık Tut
Bu şehir ne varsa alıp götürüyor benden
Bir sen kaldın benin için
Birde şu eğnime giydiğim ağır hantal beden.
Ne olur sende kapatma yüreğini.
Zaman zaman açık tut sığınağımın kapısını
Deliliğim seninle sadeleşiyor
Bir tek sende huzur buluyor yıpranmış duygular...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Adı Bende Kaldı
Adı Bende Kaldı
Gönül bahçemizde konca gülleri
Biz barış dedikçe kırdılar canım
Çürüdü yanlarım tuz basa basa
Kirli tütün ile sardılar canım
Bak ne hale koydu barış babamı
Açlık ısıtmıyor kışta odamı
Özgürlük yolunda onca insanı
Barış dedi diye vurdular canım
Barış aranır,mı ırkçı Nazi de
Adı bende kaldı kendi mazide
Sivas madımakta Maraş gazide
Külümü rüzgara verdiler canım
Yıktıkça emekçi gönül dağını
Filizkıran vurdu dostluk bağını
Nasıl unuturuz utanç çağını
Gülleri dalında kırdılar canım
Doğduğumuz yerde doyurmadılar
Yaşlı çocuk diye ayırtmadılar
Yönetenler halkı kayırmadılar
Bizi diyar diyar sürdüler canım
Yaşasaydı tanrı derdi ey insan
Onca zulümlere nerede isyan
Barış istiyorsan önce savaş sen
Onlar seni suskun gördüler kulum
Dokunmazsa insan sabuna suya
Kalırsın yirminci yüzyılda yaya
Ondandır yıllardır kapitalist dünya
Başımıza çorap ördüler canım
Globaliz imle zulüm değişti
İki yüzlü dönek yoldan sıvıştı
Vurgun,i barış der onlar savaştı
Halkın defterini dürdüler canım….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Adı yok barışın
ADI YOK BARIŞIN
Doğan bebeğimize
Adını verdik barışın
İki gün doyurduk
Üç gün aç koyduk
Altıncı gün
Utandırdık yaşamdan
Yedinci gün öldü açlıktan
Sonra savaş verdik
Bebeğin ilk adını
Tanklarla toplarla ezdiler
Sapanlarımız
Henüz kozasından
Çatlamadan kopardılar
Al kızıl gülleri
Güneşten bile utanmadan
Nihayet ikiz doğdu bebekler
Birinin adı savaş
Diğerinin adını barış koyduk
Kardeşçe yaşanası bir dünya için
Barışı çok sevdik
Unuttuk savaşı
Diş damağı parçaladıkça
Kendi etini kanattı tırnaklar
Kanatlarımıza ölüm düştükçe
Parçaladık yüreğimizi
Unutmuşuz kendi savaşımızı
Sürü kervanına katılmışız yaşamın
Her çoban kendi kavalını çalıyor
Her ağa kendi kırbacını
Ağrılarımın üstüne vura vura
Ondandır yoksul yanlarımda
Amansız dolaşan bu ölüm
Acının gözyaşı
Yol yol olmuş
Yarına kanamakta
Dünyanın yoksul yanlarında
Gün ağırmadan
Hançerlenmiş sevdalar
Üşümüş gülüşler asılmış
Dişlenmiş dudaklara
Bizim sokaklarda
Adı yok barışın
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ağır hantal elleriyle
Gözlerini yumruklayan emekçi
Yitik bir bilinçle
Kırık bir dirençle
Kaldırıyor başını güneşe
Bilinmez değildir hiç bir şey
El gövdede kaşınan yeri bilir ya
Bizim ellerimiz bize yasak...
Doğaya can verenler
Koparılmış kendi toprağından
Kendi barışından bir haber
Kölesi suskunluğun
Şimdilerde
Yüzünü yitirmiş insanlar yürüyor
Kendi gögün den uzak uçurumlara
Umutları sürgün avuçlarında
Ve adına barış diyorlar
İnsanı kahreden
Bu duyarsız yaşamın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2002
Adın yazılı güllerimde
ADIN YAZILI GÜLLERİMDE
Yaşını yitirmiş bir ömür uçar
Hasret büyütürüm ellerimde yar
Ölümlerden korkmaz şair yüreği
Sevgi büyütürüm ellerimde yar
Sevdalar içerim sensizliğimde
Bir parça gökyüzü susuzluğumda
Bülbüller uçuşur yalnızlığımda
Güller secde kılar yollarında yar
Güneşi yitirir sensiz gündüzler
Dağları üşütür gayrı yıldızlar
Şiire tutunur üşümüş yüzler
Yokluğun ağrısı kollarımda yar
Usumda geçmişin saklı izleri
Bitmez mi bülbülün güle nazları
Vurguni kış yaşar sensiz yazları
Bak adın yazılı güllerimde yar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ağıt Halayı
Ağıt Halayı
Yumuklarıma sıkılan kahırlarım var
Damarlarıma zehir kusuyor gözlerin
Derinlerimde bir ateş yanarSana susacağım /öfkeni haykırana kadar
Yasak ettim kendime umutsuzluğu
Bu coğrafyada yeniden çoğalarak
Son sözü söyleyenler belirleyecekler
Sevdanın gerçek sözünü
Buraya kadarmış dey ipte dönmek yok
Kuşatsa da karanlıklar-buradayım işte.
Söylemek için özgürlük türkülerini
Ağıtlarını halaylara katarak halkların.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ağlama
Ağlama
Sen ağlama dayanamam
Nehir olurum
Coğrafyasına sığmayan
Silip götürürüm sokaklarını
Hüzün akşamlarının..
Ağlama
Gözlerimin nehirleri vurulur
Ardında derin izler bırakır hüzün
Sende tutuklu kalır bir yanım.
Ağır gelir göz yaşların
Dayanamam
Ağlama bebeğim
Sen ağlarsan ben ölürüm.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ah Şu Çanakkale
AH ŞU ÇANAKKALE
(Taşlama)
Çanakkale geçilmez dedik ya biz
Yoksa ki ciddiye alan mı oldu
Özelleştirmeye verdik ya tam hız
Gidemeyip geri kalan mı oldu.
Kuruldu yurduma dört yandan kapan
Ki Hakkıdır milletin hakka tapan
Ama biz satılmaz demedik vatan
Yoksa ki satmadan çalan mı oldu.
Halkımız görmesin diye kötülük
Doğudan batıya her yer satılık
Çanakkale kaldı birde şehitlik
Şehitliğe talip gelen mi oldu.
Öyle basıp geçme toprağı tanı
Biz ki çoktan sattık altta yatanı
Derler ki sıkıysa kurtar atanı
Yurdu sattığımız yalan mı oldu.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Al beni
AL BENİ
Alıp kaçırmam mı seni yar
Şu bizim dağlara dağlara
Menekşeler çiçek açmış yar
Serilmiş yollara yollara
Çiçek devşirsem yollarda
Arı bal eylesin dağlarda
Ateşin yanar dudağımda
Sar beni kollara kollara
Gönül bahçem od oldu yanar
Bir ok değdi yüreğime kanar
Eteklerinden gül derem yar
Al beni bağlara bağlara
Vurguni‘yim kurban olam yar
İster isen kölen olam yar
Dizlerinde yatıp ölem yar
Sonra çal taşlardan taşlara
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ala Deli
ALA DELİ
Ne kaldı ki bize bahardan yazdan
Yokluğun hüznünü taşırım dostum
Duydun ala deli göçmüş dünyadan
Haberin alınca şaşarım dostum
Yürek mi dayanır sana yakmaya
Esmişte sam yeli vurmuş yaprağa
Kolay mı tarihi gömmek toprağa
Türkülerde seni yaşarım dostum
Koncayken dalında solmuşsun gülüm
Ne garip şey şu Allahsız ölüm
Kol kırık baş bükük tutmuyor elim
Sarılmaz yaramı deşerim dostum
Vurguni! yem kanar gözlerim selde
Bülbüllerin ahtı kalırmış gülde
Ala deli türkün söylenir dilde
Yollarında aşka düşerim dostum
Kasım 1997
Mahzun! i şerifin seslendirip müziğini yaptığı
Çeşmi siyahımın yazarıydı Ala deli anısı aramızda yaşıyor.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Alabora
Alabora
Engin mavisine daldım suların
Kanadımda rüzgar yelken forayım
Açılır çizgiler derin gözlere
Serin kıyılarda alaborayım
Okşanır duygular aşk denizinde
Gözlerim mavinin yakamozunda
Tuzlu sular yanar durur genzimde
Serin kıyılarda alaborayım
Kadife dokunuş okşar göksümü
Albatrosların aşk sevda mevsimi
Sekerek sulardan buldum neşemi
Serin kıyılarda alaborayım
Vurguni’yim düştüm denize yorgun
İçimdeki sevda yar sana sürgün
Gözlerim sularda maviye vurgun
Serin kıyılarda alaborayım…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Alacalı şahin
ALACALI ŞAHİN
Bir ölüm sessizliği düşmüş sanki dağlara
Ne bir kanat sesi var,ne de yaprak kıpırdıyordu.
Sanki soluğu kesilmişti rüzgârların,
kuytularında cellatlarını saklıyor dağlar.
Havada kan ve barut kokusu,
ağır ağır yürüyorum dağların dar patika yollarında.
Ayak seslerimin hışırtısı ürpertiyordu yüreğimi.
Yollarda kan izleri,
az ileride fundalıktan
gelen yaprak sesleri, tırmalıyor kulağımı.
Belki pusu kurmuş bir düşman,
belki de yaralı bir hayvandı.
Umutlarımdan başka kaybedecek ne vardı
Yavaş, sakin adımlarla yaklaştım fundalığa,
sessizce kaldırdım yaprakları.
İki küçük göz ilişti gözlerime.
Vurmuşlar kanadından bir alacalı şahin yavrusu.
titrek bir bakışla bakıyor gözlerimin içine.
Belli ki de ölüm korkusu düşmüş yüreğine
içim geçti birden.
Şahinin çaresizliği düştü gözlerime.
Ve sessizce fısıldadım kulağına,
seninde mi alacalı şahin,
seninde mi cuntalar kuşattı ülkeni.
Aynı umutlar içinde aynı acıları paylaşıyorduk.
Yollarımız kesilmişti giderken özgürlüğe.Ünye. aralık1980
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aleni
ALENİ
dingin yaz gecesi gebe yeniye
giyindi muson yağmurlrını gök
özgürlük ve kararlılık güç
belleğimizde çarpışan,
karanlığın içinden yürüdü imgeler
kul ve efendiliğin bitimine doğru
kiminle olursa olsun us
Gördüğü kendisi.
içindeki çelişen dürtüler
başkasının başlayan monoloğu
Oysa yüreğim sana göç ederdi
Gözlerin nerde haniya ellerin
yürüyor öz bene doğru,
kendine muhtaç ben.
veriyor sevgisini ve tanımını
yıkılacak tabusu elbet
su yüzüne çıkana nefretin.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart1992
Alın terim Boğmaz mı
Alın terim Boğmaz mı
Sofu kader deyip avutma bizi
Yoksullara güneş doğmaz mı bir gün
Boyu devrilesi büyük patronlar
Alın terim sizi boğmaz mı bir gün.
Gavur Müslim diye insan kıranlar
Hak istedim diye boynum vuranlar
Yaşlı çocuk demez soyup duranlar
Alın terim sizi boğmaz mı bir gün.
Al kızıl kanımı içip semiren
Semirdikçe iliğimi sömüren
Tıkındıkça hayvan gibi geğiren
Alın terim sizi boğmaz mı bir gün.
Sanayide katlime gülüp bakanlar
Emekçiyi ocaklarda yakanlar
Halkı ezip sonra haklı çıkanlar
Alın terim sizi boğmaz mı bir gün.
Ozan Vurguni der bitsin soygunlar
Hiç halden bilir mi halkı satanlar
Helal diye yoksul lokmam yutanlar
Alın terim sizi boğmaz mı bir gün..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Amele&Köle
Amele&Köle
Köle ve işçi amele
Proleter benim genim
Sürülmüş soğuk namluya
Kurşundaki emek benim
Potalara sürdüm teni
Hep zorbalar olur cani
Yok sayamazsınız beni
Yaratıcı demek benim
Öyle tavır takınmak ne
Varıp hakka yakınmak ne
Bizsiz doyup tıkınmak ne
Sofranızda yemek benim
Şimdi her şey bana yasak
Elim ayağımız tutsak
Sınıf bilincinden uzak
Ardınızda yamak benim
Yokluk içimde sancıdır
Ekmeğim tuzsuz acıdır
Gayrı boynumun borcudur
Bu zinciri kırmak benim
Bak ellerim kolum kandır
Ey bilinç halkı uyandır
Yarattığın tanrıdandır
Çatlamış su damak benim.
Fındıkta buğday ekinde
Vurguni yandım tütünde
Ahdim olsun gelen günde
Hesabımı sormak benim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Amerika
AMERİKA
Yirminci yüz yılı yine
Kanla yuğdu Amerika
Tüm halkları hedef aldı
Halk katili Amerika
Emekçi dost suskun durma
Her rüyayı hayra yorma
Terörist kim diye sorma
Aha işte Amerika
Jandarması olmuş çağın
Yüreğini yakmış dağın
Doğudan batıya değin
Halk katili Amerika
Iraklı’nın suçu neydi
Bıçak tam kemiğe deydi
Halkım silkin uyan haydi
Halk katili Amerika
Vurguni der, durmak olmaz
Kanar yara sarsak durmaz
Kadın demez çocuk demez
Halk katili Amerika
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Anadlo esintisi
Dağlar ellerinde taşır sancılarımı
Gelincik kızılı bir aşk
yeşermektedir
eteklerinde
Demir tavlanır deminde çayın
Umut olur
Ocaksız ekmeksiz kalışlara
Ne yaparsın Anadolu bu
Ağıtlarla süslenmiş ezgiler
Sancılarını taşır tarihin
Binlerce yıldır
Dökülen yüreğidir eteklerinden
buralarda yaşam
kıyıların köklerinden tutunmasıyla başlar
Ellerinde yıldız taşıyarak
büyürler..
Kanayan dağlar değil.
Sessiz bir ırmaktır içime akan
Yeniden örgütlemek için baharı
Gelincik kızılı sevdalarda
Buralarda güneş erken doğar
Ilk gülüşlerinden öpmek için çocukların
Bak işte
Ölüme yatıyor gece
Dirilişe uyanıyor şafak
Şimdilerde imansız günlerin
Ağrılarını yaşamakta bulutlar
Ve koyaklarda sürgün bir telaş
Ağırır iken tan yeri,
Ondandır özgürlük tutkunluğu
esen rüzgarların
Bu kadar hırçın vuruşu yüreğe.
Ürkek kanatların
Bukadar susamış ve aç duruşu
Dağların....
Nisan
1992
Bizde bebeler
Emeklemeden yürürler
Bilirler ki yarına geç kalmakta var
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ve büyürler
Ufukların mavisini içerek
Gülüşlerini dişleyerek güneşin
Barışı taşımak için
Kardeş sofralarına
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara Akşamları
Ankara Akşamları
Bir başka oluyor Ankara akşamları
Hele bir de iş çıkışı
OSTİM den Şaşmazdan
Sitelerden Sincan’dan
Pul pul insan dökülür Ulustan -Kızılay’a
Sabahları, istemsiz- halay çeker gibi işe gidenler
Kurşun döker gibi yorgun- günün sonunda.
Şarapnel söker gibi -yorulmuş vurgun.
Akşamın ağırlığı dizlerinde
sözler kifayetsiz dökülür kendi içine….
kimisi utancıyla yoksulluğun
vurur kendini saadet yuvasına giden yola
çocukların üşümüş gözlerindenyudumlamak için çorbasını.
Kimisi de aldırmadan hiçbir şeye
Koşarak gider meyhaneye
Kaybettiği kendini- şişenin dibinde bulmaya
Bir başka oluyor Ankara akşamları.
Düne sığmayan sevdanın- yarım kaldığı yerdenBaşlar kadeh kadeh- yudumlamaya anılarınıSakarya da akşamcılar.
Rüzgarlı hep yarım kalmış bir türküdürBestecisi bilinmeyen.
Esmer bir sevda geçer kiminin gözlerinden
Yaşanmamış aşkların dışa vurumu.
Bas bir gitar tınısında tutunurum,ya şiireuzun bir şiirde kaybolurum.
Şimdi sevda kıskacındadır zaman…
Bir başka oluyor Ankara akşamları
Bazen İş dönüşüHüzünlü gözlerin aşındırdığı kaldırımlarYıkanır- bulutsuz yağan gözlerle.
Her kaldırım taşı
bir yaralı yürek taşır üstünde
her sokak köşesi aşksızlara barınak.
kendi içinde kendini yitirir de insan
sevgi dilenir yıkılmış gönüllerden.
Yiten zamandır ele avuca sığmayan.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara Akşamları II
Ankara Akşamları II
Bir başka oluyor Ankara akşamları
Bir sigara yakımına sığmaz gece
Dolunaylı bir gece düşlersin
her yer sulu serpken -dolu yağar başına
silik anılar canlanırher bira bardağının dibinde.
Ne söylesen boş
Ne söylesem?
Her sokak başıayrı yerimden vuruyor hançerini.
Git gide duvarlarını zorlayan öz suyum
Çıldırıyor damarlarımı patlatırcasına.
Şakakların uğulduyor
Bakışlarım fırlamak üzere
Roketin tetiğine sürmüşüm gözlerimi
Bilmem hangi namussuzun yüreğine düşer…
Bir başka oluyor Ankara akşamları
Ulusta seyyarcılar bir hoş
Rüzgarlıda akşamcılar
Sakarya da barlar
Kızılay da aşıklar bir hoş
Sıhhiye de şarapçılar
Kuğulu parkta uçuklar
Bakanlıklar boyu kaçıklar bir hoş
Ata kule de beyler viskisini havyarla yudumlar
Seyranda çocuklar çöpte ekmek toplar
Bir başka oluyor Ankara akşamları………
Bu şiir’i 1998-28- nisan sabahı uyandığımda avuçlarıma sıkışmış buldum ve hiçbir
değişiklik yapmadan bilgisayarıma aktardım sarhoş bir geceden notlar, Ankara
akşamları.Abdullah Oral
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankarada Deniz varmı 1
Ankara da deniz var mı 1
Yıl 1972
Altı mayıs şafağına gebeydi gece
Ölümün adını kazımışlardı güllere
İşbirlikçilerin korku kaçkını bakışlarını
Ekliyorum gelen günlere.
Gayrı yarım kalan ezgilerin duraklanıp
Soluklandığı yer yüreğim.
Umut sularına olta atmışlar denizlerin
Kıyılara vurmuş özgürlük
Dipsiz kuyular gölgesine sığınmış uçurumların
Dil yüreklenmiş yusufçuk kuşunun kanatlarında
Yüreğini tartar okyanus depremlerinin
Albatrosların özgürlük tutkusu…
Zaman kendi vahalarını yaratmış
Çöl kaçkını bedevilerde Kerbela korkusu
Adlanmışlar Hüseyin’in katline.
Hırlısı hırsızı ve namussuzu.
Gün ağarmadan kesildi rüzgarın suluğu
Yaslara düştü Ankara, sokaklar yağmur kaçkını.
Sevdayla sahilleri okşayan dalgalar yok artık
Süt liman deniz okşamıyor çakıl taşlarını
Kara yel vurmuş zafer çiçekle yen dallara
Üç karanfil koparılmış dalından/üç kızıl gül.
Ve bir şafak vakti
Denizin dalgaları kuşatmış Ankara’yı
Onların sevda sularına kapıldı yüreğim.
6 mayıs 1990
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankarada deniz varmı 2
Sorsalar.
Ankara’da Deniz var mı?
Var dostum var can yoldaşım
Hemide en güzeli Denizlerin
Denizlerin en güzeli Ankara’da
Karadeniz gibi dalgalı
Marmara gibi sevdamızın içine akan
Akdeniz gibi sevdalı
Bir deniz var Ankara’da
Hemide dostum Denizlerin en güzeli
Kızıl derenin kanlı sularının
Karadeniz de coştuğu gibi
Coşuyor onun dalgaları
Ankara sokaklarında
Yalın ayak çırılçıplak halk için var dostum
Hemide denizlerin en güzeli Ankara’da
Kondu bebeleri umutsuz kalmasın diye
Emek sanayide katlolmasın diye
Anaların yüreği artık yanmasın diye
En güzeli dostum
Denizlerin en güzeli Ankara’Karş yakada...
karşı yaka sahilimiz
sular derya kadartemiz
utanmayın bakın beyler
dağları kuşatmış deniz....
Mayıs 1986
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Anlarsın Geç Olur
Anlarsın Geç Olur
Yorgun kaslara hafiflik getirir
Kafaları karıştıran çelişkiler
Sessizce alır götürür kimliğini
Sonra bakarsın aynaya sen kendin değilsindir.
İçin geçer dökülürsün kendi bedeninden
Başlarsın başkalarını yaşamaya kendinde
Buluta kesmiş gök yüzünde belirginleşir duygular
Yağmur olur yağarsın, ya.zor olurGayrı gözlerin seni anlatmaz.
Sonra tüm ağırlığıyla
Çöker üstüne akşamın kasveti
Bir bakarsın seni senden alı koymuş
Görsel medya denen aptal kutusu
Anlarsın yarın değilsindir, ya, Geç Olur…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Anlayamadık
ANLAYAMADIK
Bir telaşla geldik gideriz beyler
Birgün kendimizi dinleyemedik
Küf tuttu göz göz kanar yaralar
Bir gün kendimizi günleyemedik
Teşis edilmesse konulmaz tanı
Köle pazarına sürdük biz canı
Vurdular boyundan yağlı urganı
Haykırmak bir yana inleyemedik
Şükür ile aç bebeler avuttuk
Hoşgörü sabırla yuğduk uyuttuk
Sermayeye ırgat asker büyüttük
Bıçak tende saplı kınlayamadık
Hizmet ettikçe biz soysuz soylara
Düşürdük ateşi yoksul köylere
Viski ile havyar sunduk beylere
Duru çorbamızı unlayamadık
Umudu ektikya gelip yoldular
Bizi sürüdiye taşa saldılar
Sermaye davulu olduk çaldılar
Biz kendimiziçin tınlayamadık
Vurguniyim dedim, sürün ve vurun
Çekmişim visaya sonunu ömrün
Kredisi bitti yapılan zulmün
Limit dolmayınca anlayamadık......
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Anneme
ANNEME
Unuttun gayrı
Seni doğurup doyuranı
Diyorsun ya anam
Belki’de haklısındır
Nasıl ifade edilir
Seni unutmadığım,
Bilmiyorum
Yüreğe düşen yangının
Alevi unutulurmu?
Yada
Sineye saplanmış
Hançerinin acısı
Çıplak ayakların
Tavlanmış potalarında
Gezinmesi misali
Aklımdasın
Sana kanıyor ya gözlerim
Uzaktasın çığlığımı,
Duyamayacak kadar
Oysa ben bu şehirde
Sana susuzluğumu
Nasıl anlatayım bilmiyorum
Diyeceğim o ki güzel anam
Öyle bir sevdaya düştüm ki
Ne ben beni bulabiliyorum bende
Nede seni yanımda yanı başımda
Bir sürgünüm kökleri çürümüş
Bir ağacın yamacında
Hangi yana eğsem başımı
Güneş yaprağımı döküyor
Yel dalımı kırıyor
Süte hasret bebeler gibi
Kuru köklerimden su dileniyorum gayrı
Toprak ağaca küskün
Ağaç rüzgarlara
Duyuyormusun anne
Yelin ıslığında
Hıçkırıklaşan sesimi
Yağmur bulutları değil
Saçlarımı ıslatan
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuz 2000
Antenler
ANTENLER
Yine yalan söylüyor antenler
Paletlerin izleri duruyor hala
Göğüs kafeslerinde çocukların
karakış beklerken önünde geleceğin
zorluklarla karşılaşan özne
yüz yüze yürümekle tek başına
dışardan beklenen “çözüm”
boşluğa bakıyor yorumsuz
değer katılamayan yaşam
tüm katılığıyla belirmiş durur
hasta adam gibi geçkin
yer açmaya çalışıyor kendine..
bazen kalmıyor başka bir şey
durmuş anın sınırına gelinmiş yokluk
Zulüm yine bilemekte boynumuzda
Kanlı bıçağını
Biz yine umarsız tavırla düşeriz yollara
Antenler yalanlarına devam etmektedir hala…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
1s Eylül 2004
Ara Beni
ARA BENİ
Dost beni görmek dilersen
Alanlarda ara beni
Haksızlığa baş kaldırdım
İsyanlarda ara beni
Yüreğimde derdi kalan
Özgürlük düşlemi kuran
Sevda ile tele vuran
Mızraplarda ara beni
Yoksul halk için söylenen
Söz olup sinemi delen
Dizeleri alevlenen
Türkülerde ara beni
Kavgam yüreğini sarsın
Varsın fırtınalar olsun
Nevruz ateşler yansın
Baharlarda ara beni
Varoşlardan akan selde
Halkın haykırdığı dilde
Güneşin doğduğu yerde
Şafaklarda ara beni
Vurguni! yem dost bu ne hal
Yüreğini alıp ta gel
Ilgıt ılgıt eserken yel
Rüzgarlarda ara beni
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ara Ki Bulasın
Ara Ki Bulasın
Sen gideli burada kahır çekilmez
Hergelen vuruyor taşı sevdiğim
Dertler katar oldu gayrı çekilmez
Taşlara mı vursam başı sevdiğim
Yar diye dilimde heceler sızlar
Hani nerde canan verdiğin sözler
Hasret pınarına döndü bak gözler
Gel de dinsin gözün yaşı sevdiğim
Ayrılığı özlem hasret zor eden
Sevene dünyayı böyle dar eden
Beni böyle azaplarda kor eden
Seni sevmelerin düşü sevdiğim
Ara ki bulasın aklım başımda
Bir gün bende durmaz senin peşinde
Gündüz hayalimde gece düşümde
Deme ki feleğin işi sevdiğim
Ben bende değilim seni seveli
Beni gösterenler diyorlar deli
Gel ki inatla yeşer tek çölü
Şilinsin gönlümün pası sevdiğim
Ozan Vurguni! yi vurdun derinden
Sen yoksun kalmadı umut yarından
Dudaklarım yandı aşkın narından
Yumruklarım sensiz döşü sevdiğim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aradım
ARADIM
Unutmadım o son sözlerini
Hani beni ararsınız demiştin
Bizde gülmüştük
Daha erken diyerek
Şimdi göz yaşlarımdasın
Nasıl inkar edilirsin
Aradım ulan aradım seni
Hem ide
Uyuz itlerin
Bir sığınak aradığı gibi
Aradım
Söyle ne geçti eline
Böyle zamansız çekip gitmekle
Acılar limanına, zincirledim yüreğimi.
Aradım sevgili dost
Aradım seni..
Halt ettin ölmekle......
Can dostum Bayram KARAKUŞ’ un ardından
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Arayış
ARAYIŞ
Kendi içinde yuvarlandırılarak
artık durdu kırılıp dağılan düş
akıllı istence bıraktı yerini
aç gözlülük
panik yaşantıları derken kriz dindi
çözüme gidecek çaba salya sümük
bir başka anlamda, arınacak zulüm.
öyleyse! ;
yapılması gerekenler hayali
içi boş söylemlerle avutulmakta ezilenler
bilendiğim yüzeyinde sınırlarımın
oyun alanında dönüştürülmeli
özgürlük kavgası gerçeğe...
ve yeni şiir aranmaya başlanmalı
barut yanığı gözlerim dökülüyor ellerime
Fark eder mi şu yada bu
habersizken neyi hissettiğimden
doğumum boyunca kendimi yaratışımın.
Şiirlerini yazmalı elbet..
Fırtına vurgunu albatrosların çığlığı
Örter yaralı denizlerin yakamozlarını
Kendi kendini yaralayan değirmen taşı
batağında nesnelerin ve öznelerin
döner ikileminde varlık ile yokluğun
Zırlayıp duruyor yelkovanı bozuk saat
Gelgit oldu kafamda tırlayan“us“
Eceliyle dansa durmuş bilinç.
Harmanlamakta üreteni zulmün potasında
Yaralı mayıslar tanığıdır on beş on altı haziranın
Ellerime çarparak kayıp gidiyor avuçlarımdan
öz benlik
ardında kırık düş, yaralı bir yürek bırakarak.
herkes yerini almış çarpık toplumda
büyük güç,elinde tutuyor sevgi tekelini.
küçük parçalara bölerek Aileleri
muhtaç ediyor tikeli kendisine.
vakit geçkin olsada, bitmemeli “sevgi” arayışı.
madem yok bir diğerine başvurmaktan başka çare,
bireysel çözümlerde nihayet bir” insan” var.
eriyip kaybolmamalı,umutsuzluklarda.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ŞUBAT 2001
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Arkadaşım hope
ARKADAŞIM HOPE
Şimdi şuan neredesin bilmiyorum
Kim bilir
Hangi yoksul sofrasında
Uzak düşleri doyurmaktasın
Neden bu kadar uzaksın benden
Bir selamın bile gelmiyor gayrı
Sensizlik boğuyor kahrediyor beni
Bu kadar yalnız değildim seninle
Seninle bir başkaydı yaşam
Bahar bir başka güzeldi
Simdi sensizlik doluyor gözlerime
Şimdi şuan neredesin
Gayrı çık gel
Otur düşlerimin orta yerine
Arkadaşım hope
Seninle yaşamak güzeldi
Sen vardın yorgun sancılı gecelerimde
Cıgaramın dumanında sen
İçtiğim suda sen vardın
Ekmeğimde aşımda sen
Sen vardın kavgamın içinde
Güzeldi yarı ağlamaklı gülmek senimle
Geceye türkü yazmak
Umut devretmek yarına
Şimdi yokluğunu sindiremiyorum içime
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben mi terk ettim seni
Yoksa sen mi terk ettin beni bilmiyorum
Bildiğim tek şey var
Ben sensiz yapamıyorum arkadaşım hope
Sensiz olmak
Bir bardak su da boğulup gitmeye benziyor
Hafif rüzgarlarda
Taşlara çarpıp parçalanmaya
Kırılmaya benziyor boş bir kadeh gibi
Geceler
Başımda asılı ölüm gibi sensiz
Gel de kurtar düşlerimi azaptan
Seninle ölmek olsun gelişinin adı
Seninle ölmek
Ölüm bile ağrıma gidiyor sensiz
Arkadaşım hope
Temmuz 2001
(hope) Umut.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Arzular
Arzular
Yine sensiz akşamın serinliği başlıyor
Kahreden bir günün ardından
Salkım salkım takılıyor
Gözlerime özlemler.
DudaklarımdaEsmerleşen buruk tadı sensizliğin.
Genzimi yakan dumanlar yükseliyor
Tenimi alevlendiren arzular! dan…
Sensizliği yudumlarken bulutlardan
Göz kırpan yıldızlarınlaGök-yüzün doluyor gözlerime…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Asi çocuklar
ASİ ÇOCUKLAR
Zulüm
işsel öz gerçeğinde insanın
saflıkları yok olan buyruk
ölüm yağdırıyor çağına.
yanık şafaklarda örselenir
dökülür cehalet
uygarlıklar üstüne.
hani nerede
bu kentin asi çocukları
acılara tutunmuş
türküler kalmış onlardan geriye.
yitirmiş mavisini
güz yangını bulutlar
hangi düşün tutsağıyım
hangi sevdanın yorgunu.
ezgileri içine akan bir nehir
savurur beni kollarından
hiç hesapta olmayan sulara.
Boynumda yağmur lekeler
Ele verir uçarı çocukluğumu.
Öfkem ile bilediğin
sesim kalır yarınlara
Varlığı henüz keşfedilmemiş..
Hani gönül yaralarınız
Hani nerede bu kentin
asi çocukları…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Asil hayat
Asil hayat
Kızıl dağların ayaklarını yıkadığı
Nehir yataklarından içtim
Sevda suyunu
Düştüm ateşli yollarına özgürlüğün
Ey asil hayat
Ellerinde güneşi taşı odama
Utansın kara yüzünden duvarlar
Açıver kanatlarını üstüme
Göksümde sevdanı sakla
Yalnız Koyma beni
Vazosunda unutulmuş
Karanfil gibi
Kalkıp dönüver şöyle bir
Savrulsun gök yüzü
Tutuver Küllerimi elinden
Götür doğduğum yere
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ask Değilse Ne
Sensizliğe alıştım diye mi?
Çattın kaşın yar.
Ben her şeye alıştım da
Bir sensizliğe alışamadım.
Bakma esmer bakışlı gülüşüme
Söyle içime dökülen bu kızıl sıvı ne
Ya bu sürgün sevda ya bu hasret
Söyle nedir bedenimi saran bu yangın
Aşk değil de Ne
Sensiz
Göklerin bulutları sığınır gözlerime
Usulca dökülür sensizliğe yanaklarımdan zaman
Sağanağın nehirleştiği sel yatakları
Özlemlerimi taşır sana
Çarpa çarpa kıyılarına yüreğin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aşk
aşk
Çocuksu yalnızlıklarla
Islıklıyorum yıldızları.
Şarkılarını koymuşum sesime
Dudaklarımda izi kalmış hasretin
Gözlerindeki yasak sevinçlerin
Tutsaklığında yüreğim
Alı koymuşsun onu derinlerinde
Bir türlü beni senden söküp alamıyorum
Yağmurun türküsünü bitirsem
Rüzgarın türküsü başlar…..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aşk’a Davet
Aşk’a Davet
Ellerinden tutuyorum akşamın
Örtüyorum kentin üstünü.
Başlıyor sokak lambalarıGüz kırparak kışkırtmaya aşıkları.
Saatler ilerledikçe
Aşka davet erer büyülü bakışlar.
Arzuların titreştiği ılık dokunuşlarla
Nefes nefese Çiçeklenir sevgiler
Ardından sokaklardan
odalara taşınır aşklar.
Tenin tene sürtüşmesiyle
Dökülürüz yaşamın çıldırtan labirentlerinden.
Çırılçıplak tanyerinin ağardığı yere.
Ve sonra
Sütliman deniz durgunluğu
Sabaha yorgun düşen kollarda.
Yeniden mayalanmaya yüz tutar sevgiler…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aşkın Darı
Aşkın Darı
Bir aşk için gönlüm güzel elinde
Bükülmez sanırdım büküldüm işte
Nice fırtınalar rüzgarlar geçtim
Yıkılmam sanırdım yıkıldım işte
Sevdaya varsaydı önce kollarım
Yıkılmazdı yari sarsa kollarım
Dökmezdi zamansız yaprak dallarım
Sonunda dalımdan döküldüm işte.
Vurguni söz geçmez oldu gönlüme
Ateşten gömleği giydim eğnime
Yar zülfünü taktı ince boynuma
Bir aşkın darına çekildim işte
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Avuçlarımda ki umut
Avuçlarımda ki umut
Düşlerinin ardından koşan adam
iki boş sokağın kesiştiği yerde
tek başına kala kalmıştı.
sokak lambaları
sarı mum ışığı misali
yansımasını yüselt mekteydi
göğe doğru.
ve içinde tutuşan büyük aşkın
yalımlarıyla
apak tı gözleri.
saplanıp kalmıştı derinliğine karanlığın.
göğün uzak yerlerinden
iki ışık sızıyordu gözlerine.
yeşili anılarla aşkı canlandırıp acı veriyordu.
küçük kırmızı olanı.
avuclarında, ki umut.
usulca kapadı avuçlarına parmaklarını
cebine götürdü elini
uğrunda soluklanacak birşyler kalsın diye yarına.....
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ay Geceyi Işıtmaz mı
Ay Geceyi Işıtmaz mı
Zamansız karayel vurdu
Aşk yüreği acıtmaz mı
Karanlık sardı geceyi
Ay geceyi ışıtmaz mı
Nerede kaldı izlerim
Işık seçmez kör gözlerim
Dermansız tutmaz dizlerim
Ay geceyi ışıtmaz mı
Ateşlerde yandı sözler
Usumda savrulur közler
Karanlık yüzlü soysuzlar
Ay geceyi ışıtmaz mı
Elbette doğacak güneş
Dağları saracak ateş
Halkı için düşerken baş
Ay geceyi ışıtmaz mı
Yaptığımı kar sayanlar
İşçi kanıyla doyanlar
Vurguni halkı soyanlar
Ay geceyi ışıtmaz mı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ay Suya Düştü Yar Korlandı Gece
yaktılar ey gönül seni derinden
Dumanın tüttükçe harlandı gece
kurdular aşkına mahşer divanı
Ay suya düştü yar korlandı gece
gündüzden geceye taştı bak hüzün
yolların çıkmazda gülmüyor yüzün
saman yolu bitmez ömürden uzun
Ay suya düştü yar korlandı gece
sevda dağlarını kuşatmış duman
çığ düşer ömrüme demem el aman
ölsemde yolunu gözlerim canan
Ay suya düştü yar korlandı gece
sevda yangınına neylesin sular
vurguni içime döküldü sırlar
derde derman değil gayrı asırlar
Ay suya düştü yar korlandı gece
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ayaklananlar var
AYAKLANANLAR VAR
Karanlığa gömüyorlar, umutlarımızı.
Yılanın diş yarasından emiyoruz, ışığı.
Tırnaklarımızla kazıyoruz
hücre duvarlarını.
Suyuna zehir konmuş,
bıçaklar gibi biledik dişimizi,
kaldırdık ayaklarımızı, balçıktan.
Karanlık bir mahzenin kapısı aralandı,
bir ışık düştü dehlize.
Ayaklananlar var,
labirentin içinde.
Biri kibritini yaktı,
diğeri mumunu yakıyor.
çaktım sigarama çakmağımı
bir ışık düştü gözlerime,
yüreğime sevda.
öylesine susamışım umuda.
Sızan bir ışık umut kapısını aralanıyor,
Yarın diyorum…
Belki yarından da yakın,
tadını çıkaracağız, yakındır…
adım adım sokakların.
1991 Şubat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ayferin Ardından
AYFER'İN ARDINDAN
Odasının karanlık bir köşesinde
Asılı resminin üstüne
Aydınlık düşlerini bırakarak gitti Ayfer
Ne çocukluğunu yaşadı
Nede güzel günleri gördü
Motorları maviliklere süremeden
Düşler denizinden uzak
Çocuksu düşlere ulaşamadan
Bir gül gibi usulca düştü toprağa
Kanayan gözlerin
Geceye dökülen
Saydam sularına düştü yüreğim
Nereye böyle çocuk
Sessiz sedasız
Elveda bile demeden dünyaya
Güneşi utandırdın çocuk
Ay ferini yitirdi...
Geceye ateş yağdı
Sokaklarda yağmur
Gökler bulutsuz kanıyor
Nereye böyle çocuk
Yarım kalan oyunların bitmedi henüz
Şimdi körebenin zamanımı
Oyun bozanlık ediyorsun
Ya acelen ne senin acelen
Bu nasıl bir sevda
Bu kadar erken
Sevdalandın toprağa
Daha senin yaşın kaç çocuk
Daha senin yaşın kaç
Sen ölmeyi kimden öğrendin
Bu kadar çabuk
Bayramı bile beklemedin
Gayrı sabahlar sensiz kalacak
Şimdi kapımızı kim çalacak
Kim öpecek elimizi
Kim alacak şekerini
Ya ben kimi öpeceğim Ayfer diye çocuk
Ya ben... fazla söze gerek yok
Gelecekte görüşmek üzere
Güle güle çocuk.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
30 Kasım 2002
Aygecelerde
AY GECELER
Gidersen üşür bütün duygular
Kuşlar kanat çırpmaz penceremde
İnceden bir sızı bir çığlık olur
Alevlenir yanar ay gecelerde
Gidersen vurulur bütün zamanlar
Sensiz kora döner içimdeki nar
Ellerimde üşür dağlarımda kar
Damar damar kanar ay gecelerde
Yoksun ya belalar hep beni bulur
Senden geri durmuş bir zaman kalır
Akrep dikiş tutmaz yelkovan durur
Saat sana döner ay gecelerde
Vurguni eksilmez gözümden nemler
Sana ayarlanmış bütün özlemler
Boşamı yolunda onca gözlemler
Yaprak döker çınar ay gecelerde
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aykırılık
AYKIRILIK
Bütün kutsanmış azizleri inkar ediyordu.
Çocuk gülüşüyle karşılayıp ölümleri.
tüm dünya ve Rab yüklendi üzerine
zamana teslim olmuş delinin,
öylece kalakaldı katı, döngü
bak işte zulüm çıldırtmaya vardı,
delilik istemin yerini bırakırken korkusuna
ve damıtılırken ruhun cenderesinde an’ın
ne yapmak istersin üstüne açılır yanıt
çıkış açılımında noktalandı isyanı,ben’in
soğuğum,mu doruğum,mu korkuttu seni
her şey bir oyunla başlar orman yangınları,da
ve kimse kaçamaz bundan
yoksa güven altında oluşun,mu,
çekti seni içine erken bunamışça.
ah sanat eseri yirmi dört saat
şeytanın oldu senin.
Canımı doldurdun kanımı süzdün
Dudaklarından.
yerine bir şey koyamaz duygular,özsüz.
gözü arkada kalırdı hani çizimlerin
şimdi içsel aykırılıklar asılı duvarlara
dehşetle cezalandırıyor kendisini.
Şubat 1992
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Babama
Alnımıza ölüm vurmuş damgayı
Tut güz yaşlarını çözülme babam
Düşersem bu kavgada üzülme babam
BABAMA
Bu kavgadan geri dur diyorsun ya
Bunca acıları taşıyamam,ki
Onurlu yaşamı senden öğrendim
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Yüreğimde yanan kandil çırasın
Bu sevda bu isyan senin mirasın
Haksızlığı görsen sende yanarsın
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Bir isyan çığlığı düştü dilime
Vururum laf ile sözle zalime
Susarsam adlanır zalim gülüme
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Vurgun i bir garip ozanım işte
Halklar uyutulmuş kalmışlar düşte
Teslim olmuş yurdum haine puşta
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bahara Davet
Bahara Davet
Ateşinde yandığım zamanlardan bilirim
Dudaklarında sönen izmaritleri.
Karanlıklarda yoğunlaşan bakışlar
Sükunete davet eder gözlerimi
Nefesim nikotin vurgunu.
Günün ağardığı yerde ısınır gülüşler
Sevecen bakışlarında ılıman bir gülümseme
Bahar çiçek döker yollarıma
Havada davet eden çiçek kokuları
Sevdasına vurulup düşerim kollarınailk baharın…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Barışı dağlara yazmamız gerek
BARIŞI DAĞLARA YAZMAMIZ GEREK
Emperyalistler halkı katletmeden
Gayrı bu düğümü çözmemiz gerek
Tüm Dünya halkları verip elele
Umudun resmini çizmemiz gerek
Hakikat neferi yalanı sezer
Yıkım başladıkça ölüm kol gezer
Tüm halklar kardeştir bak sana benzer
Kötülük kimden sezmemiz gerek
Anadolu erenleri görmüşler
Tüm dünya alemi kardeş bilmişler
Ikiliği gönüllerden şilmişler
Demişler kötüyü yüzmemiz gerek
Anlatır acıyla hayat kendini
Bazen sular bile yıkar bendini
Kaldırak ortadan dört kötü dini
Dünyayı kardeşçe gezmemiz gerek
Bir sevdadır dağlar yollar yürürken
Hayeller tozlanır Çeyiz büyürken
Ateş güle döner sular çürürkün
Barışı dağlara yazmamız gerek
Kaderi değildir halkların açlık
Filistin gerçeği ortada açık
Babanın kolunda vurulur çocuk
Haksızlığa mezar kazmamız gerek
Aç çocuk düşmesin gayrı feryada
Hiç insan tutarmı bozuk mayada
Irakta afganda ve tüm Dünyada
Yılanın başını ezmemiz gerek
Halklar bölünürken yaban ellerce
Bireylik çalınmış kötü kullarca
Uzak bulutlara baktık yıllarca
Şu zulmü altını çizmemiz gerek
Sığmaz oldu zulüm şehire köye
Hür yaşamak varken esirlik niye
Cehalet barışı yıkmasın diye
Karanlık içine sızmamız gerek
Hukuksuz barışın getirisi yok
Esaret altında halklar oldu şok
Vurguni olmadı üreten hiç tok
Gayrı bu oyunu bozmamız gerek
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Baskın
BASKIN
En anlamsız bir zamanda,
En şekilsiz bir biçimde
Geldiler.
Uykularımızın İçine ettiler.
Tam da sevda Dolarken yüreğim
Tam da uyanışında iken uzun gecelerin
Bir hain dokunuşla açılır gözlerim,
Ve kelepçelenir ellerim
Alırlar götürürler bilinmeyene doğru,
Siren sesleri biliyor yüreğimi
Eylem kaçkını hüzün sarıyor akşamı
Gece kasvetli ağır
Renksizliğin gizli mekanı işkence hane
Kelepçelerin üstüne sağıyor ölüm acı sütünü
Ellerimden düşürmeye çalışıyorlar
İşbirlikçiler.
Balinaların ağzına ekmeğimi.
Bitimsiz bırakarak onca zamanı
Son virajındayız kusursuz kaçışların
Sustu direnen yüreği onurun
Zebanilerin hayvani sesleri
çınlatıyor hala koridorları…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ekim
1978
Başak
BAŞAK
özensiz yaşantılarda yiten özsaygı
yorumlanacak bir şey bırakmazken
iki aşırı uçta gidip gelen geçmiş
kayboluşun eşiğine geldi
Emekçi yüreğim
Kumpasında işbirlikçi Kapitalisin
öylece bakıyor başkalarının çözümüne
tutulacak bir yanı kalmadı mı niteliğin
Süte doymamış bebelerin
Gülüşleri dökülüriken gözlerinden
Toprağı öper alınteri emeğin
Sabanı mayına deydiğinden beri kırık
üretenin. ellerinde yeşerttiği umut
Oysa barıştı başağın dünyaya acılan gözü..
Asılmadan tanyerinin kızıllaştırdığı yere..
Ne saban kaldı ne öküz dünden geriye
dağların düşünü kurmak yasak bizim ellerde…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Başımda Bir Deli Sevda
Ne zaman ağlayan bir çocuk görsem
gözlerindeki hüzün bulutlarında kaybolurum.
Başımda Bir Deli Sevda
Başımda bir deli sevda
Dolaşırım gurbet gurbet
Yanar şu yüreğim narda
Dolaşırım gurbet gurbet
Özlem olmuş kanar gözüm
Küllenmiş yanmıyor közüm
Ağıt olmuş her bir sözüm
Dolaşırım gurbet gurbet
Garip bir hal gelir başa
Güllerim tutulur taşa
bülbül feryat eder boşa
Dolaşırım gurbet gurbet
Vurguni ahvalin söyler
Dil matemde yürek neyler
Akar gözlerimden seller
Dolaşırım gurbet gurbet
Zalim gurbet olmasaydı
Bağda gülüm solmasaydı
Bülbül dalına konsaydı
Yanar mıydım gurbet gurbet
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Başka Zamanlar
Başka Zamanlar
Demek sende kolayını seçtin işin
Alıp gidiyorsun başını
Yarını olmayan uzaklara
Olsun be haydi öyle olsun.
Tarih herkesin yüzünü aynı göstermez
Bir yanımız tepeden tırnağa hasret
Bir yanımız kayıp çürükler içinde
Bir yanınız, kendini köklerinden söken karayel.
Nereden bilirdim son kez merhabalaştığımı.
Vedalaşmadan çekip gittin
Hani fotokopi çektirecektin
Bugün mahkemen vardı
Kazanan sen olacaktın
Akşama lahmacun ayran ısmarlayacaktın.
Yine yaptın yapacağını
Yoksa üç kuruş masraftan mı kaçtın?
Yok ben seni bilirim
Sen değil kuruşları
Milyon liraları umursamazsın.
Bilinmez yerlerden kopan fırtınalar saklı
Ürkek bir serçenin çığlığında
Ola bildiğince özgür
Alabildiğince hesapsız
Ah nasıl anlatmalı insanlara
Fırtınalardan kaçarken
Sağanağa yakalanmaları.
Bende kendimi alıp kaçsam mı acep
başka zamanlara.
Şu kahrolası ayazlara aldırmadan.
Araladığımdan beri bilinmezliğin kapılarını
Derinlik sevdası konuğu oldu gözlerimin
Eh pekte uzun sürmez hani
belki ardından bende gelirim.
Ayaklarım kaçak gezgini evrenin
Dolanır durur hesapta olmayan sularda
Avuçlarımın uçurumlarında
Mavileri çalınmış çınarlar saklı.
Yüreği çökmüş, içi geçmiş derinlerde.
Demek yollandın ha
gidiyorsun yarını olmayan yere
Yani hoşça kal demeyecek misin
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yani böyle selamsız sabahsız
Yani vedalaşmayacak mısın sevdiklerinle.
Biliyorum hayli yorgunsun,
Taşınmazı taşıdın dünden bu güne
Kimseler paylaşmadı yükünü
Baba şefkatine muhtaçken baba oldun kardeşlerine.
Ve bazen en ağır tokadını yedin büyük olmanın.
Varsın başlangıçlar içlene dursun ardından
Kaç olasılık kaldı ki denenmemişten geriye.
Görüyor musun? - diyemiyorum
Şimdi güneş başladı senin bıraktığın yerden.
Zemheriye inat ısıtmaya yürekleri.
Yaptıklarının içinde saklı yapamadıkların
Yıllardır koç la bıçak arasında durdu boynun
Kim olumsuz bir şey yapsa
Kurbanı sen olacaktın.
Haklısın taşınamazdı bu sokak kamburu
Simdi son virajlarındasın kusursuz kaçışların
Bir daha dönüşü yok zamana düştün
Gayrı ardından dolu gözler dökülür her dokunuşta……
İrfan kılıç kayanın anısına
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
22 şubat 2006
Belalım Sen Ol
Belalım Sen Ol
Gayrı gider oldun sevdalı gözlüm
Şöyle bir el sala göreyim seni
Gözüm görmez oldu yakınıma gel
Dokun ellerime sarayım seni
Yarsız yüreğimiz yanıyor narda
İyiyi görmedik halimiz zorda
Dünyanın dengini sardılar sırta
Yüküm ol gönlüme vurayım seni
Vurguni sevdamı koydun dizime
Belalım sen ol yar sen dol gözüme
Dudağın ateşi deysin yüzüme
Beynimde zamana kurayım seni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bellek
BELEK
aranılan Gül, özlenen düş
sevilmeye başlanan doğa
tutuşturdu birden ansızın
kıvılcımı benimseyen insanları.
bunca yılın savaşımı bir mutluluğa
ve bir parça ekmeğe yenik düştü
tek öğe olunmayan gerçeklikte
hiçbir şey aşamasız değildir
sınamasını yapan algı sürekli
yenileyecek kendini
proletaryanın nasırlı ellerinde
belki söyleyecek hiçbir şeyi kalmayacak
bitince süresi umduğunun
ama herzaman olacak
uğruna savaşılacak onurun
o zaman işlevine başlayacak kara güdü
yol verecek tutsaak beden ayaklarına
çözülecek kendiliğinden belekte zincir
şimdi o ses çınlıyor beton sınırlarında
yüreğimin dili kan ter içinde.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuz 2000
Belli
Belli
Dumanı eksilmez bu yıl dağların
İçindeki yanan korundan belli
Ter döker gibi çiğ yağar üstüme
Bu yıl hasta dağlar zorundan belli
Sızılı bir nehir kanar döşünde
Vurulur kaç sürgün ömür yaşında
Yaralı bir şahin döner başımda
Oda ayrı düşmüş yarinden belli
Bülbüller neylesin altın kafesi
Tutulmuş rüzgarın hırçın nefesi
Türkü olmuş yanık yüreğin sesi
Yankısı geliyor derinden belli
Ne hale koydun yar aşkınla beni
Nasıl sökerim ben içimden seni
Vurguni sam yeli yakmıyor teni
Gayrı üşütüyor serinden belli..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben Akar Suyum
Ben Akar Suyum
Yüzüne çarparak kıyıların
Dökülerek geldim sana.
Hayat sürgünü bir akarsuyum…
Kırılarak çoğaldım ellerinin Sıcaklığına
Ben akarsu yum
Aktığım her yere, sevda taşırım
Ayaklarına koşarım çocukların
Yüreklerini dağlamasın diye ateş
Islatırım dudaklarını
Bir direngen suluk veririm yarına.
Vardığım her yerde
Umut çiçeklensin diye
Sırım sıklım sarılırım toprağa.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben Hangi Dünyanın Vatandaşıyım Baba
BEN HANGİ DÜNYANIN VATANDAŞIYIM BABA
İçimdeki bütün kuşlarda
kıyıları kirlenmemiş sulara göç var
Uzatıyorum elimi bir yıldız kayıyor
Günlerdir bir başka bahar yeşermekte içimde
Sarmaşıklar duvarsız oluşturuyorlar
kendi tünellerini.
Bütün sürgün kuşlar tohum taşıyor yarına.
Kurtarılmış nisan sanki dünden kalan.
Bu nasıl bir rüya bu nasıl bir düş
Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba.
Üşümüş bir çocuk kaldı
İçime dökülen bulutlardan
Hüzün
Çıldırı ya vardı güneşin koynunda
Deniz gözlerinde kıyınınBaşka yarınlara gebe gelecek
Önümde aydınlığı evrenin
Yüreğimin sevdaları patlıyor mayıslara.
Daha kaç kez sınanmalıyım ölümle
Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba.
Sokak kamburu çığlıklaşan bilinç.
Kimlik ağrıları oturmuş yüreğime
Belli deli dolu geçer uçarı çocukluğum.
İçimde kanayan
Bakır yüzlü günlerin ağrısı.
Bu yıl bahar ayazın başını çekiyor
Ellerime durmaksızın yağıyor yağmur
Ben doğarım güneş batar
Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba.
Nükleer santraller dururken eteğinde dağların
Denizler hırçınlaşır azgınlaşır dalgalar
Gelenler ne varsa güzel olan
Alıp gittiler geriye hiç koymadan
Tank panzer hardal gazı derken
Demir atlara yüklemişler devşirme korkuları
Korkular vururken yaratıcılarını
Su küskün zamana dökülür ölü gözlerden
www.antoloji.com - kültür ve sanat
tamda sevda dönemecindeydiki zaman
Sınır boylarında vuruldun annenin karnında
Ben hangi dünyanın vatandaşıyım baba.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar..
Ben O Sıratım
BEN O SIRATIM
Kısır döngüde tek başına kalan
Aklı yetmez ama çoktan bahseder
İnsanı kamile secde kılmayan
Ne bilir hakkı ki haktan bahseder
Bütün her şey özündedir varlığın
Kuldur sebebi insana darlığın
Her çeşidi kötü vallah körlüğün
Bazen kayıp’lar dan yoktan bahseder
Zerre idim geldim dünya halk oldum
Milyonlarca yılda kendimi buldum
Adem Havva benim dünkü umudum
Kıranlar aç değil toktan bahseder.
Gök yere kapandı yürek erittim
Korkular içinde Tanrı yarattım
Kıldan ince işte ben o Sırattım
Bilen geçirdiğim şoktan bahseder
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben Seni Sevmekten Yoruldum Gayrı
Ben Seni Sevmekten Yoruldum Gayrı
Bilsem sever miydim zor imiş sevmek
Gül gibi solmaktan yoruldun gayrı
Diriyken ölmekmiş seni beklemek
Ben her gün ölmekten yoruldum gayrı
Duvarları söktüm ölü yüzlerden
Hayali bir bakış düşer gözlerden
Her sabah uyanıp nemli gözlerden
Yar seni silmekten yoruldum gayrı
Sevdim dedin beni ateşe attın
Azaplardayım yar ben sana nettim
Geleceksen tez gel tükendim bittim
Ben seni sevmekten yoruldum gayrı
Vurguni yar sensiz yürek boş bir han
Bir yüzünü görsem çıksa tenden can
Her gece el açıp yüce tanrıdan
Seni dilemekten yoruldum gayrı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben Susarsam Yaşayamam ki
Alnımıza ölüm vurmuş damgayı
Tut güz yaşlarını çözülme babam
Düşersem bu kavgada üzülme babam
Ben Susarsam Yaşayamam ki
Bu kavgadan geri dur diyorsun ya
Bunca acıları taşıyamam,ki
Onurlu yaşamı senden öğrendim
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Yüreğimde yanan kandil çırasın
Bu sevda bu isyan senin mirasın
Haksızlığı görsen sende yanarsın
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Bir isyan çığlığı düştü dilime
Vururum laf ile sözle zalime
Susarsam adlanır zalim gülüme
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Vurgun i bir garip ozanım işte
Halklar uyutulmuş kalmışlar düşte
Teslim olmuş yurdum haine puşta
Ben susarsam babam yaşayamam ki
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Beylere bakın
BEYLERE BAKIN
Ekmeğime kara çalan,
Şu kahpe beylere bakın.
Ak düşmüş saçları yolan,
Şu kötü beylere bakın.
Nasıl da korkar barıştan,
Sevgiden aşktan dostluktan,
Gün be gün halkı ağlatan,
Şu kötü beylere bakın.
Emekçi kanını içen,
İçtikçe göbeği şişen,
Ağzı salyalı gezen,
Şu kötü beylere bakın.
Bizi bize kırdırdılar,
Türk Kürt diye vurdurdular,
Umutları soldurdular,
Şu kötü beylere bakın.
Hep Alevi Sünni diye,
Aslan boğdurur kediye,
Köpekleşir gider yine,
Şu kötü beylere bakın.
Dansöz gibi süslenen,
Çocuk kanıyla beslenen,
Vurguni’ye diş gösteren,
Şu kötü beylere bakın.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bilinç
Sadece sular değil
Bu şehirde soluklanan her şey sürgün
Yaşam sancılı bir türküdür ağrısı dinmeyen
Gün gelir inceden bir meltem eser
Yele karışır haykırışlarım
Bilinç sulanır iken Döküm hanelerde..
Alevlenir ırgalanan dallarımda çiçekler.
Aslan pençesinden dökülen et gibi
Potalarda kızıllaşır alın terim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bir akşam üstü
BİR AKŞAM ÜSTÜ
Yorgun bir akşam üstü
Vermişim sırtımı taş duvara
Başımda
Düşlerimi sığdıramadığım
Sonsuz bir sevda
Yıldızlarına asılmış gözlerim
Koyu lacivert gökyüzünün
Ağrısı dizlerimde akşamın
Güneş uzak dağlarına düşüyor
Dünyanın
Kalemim mürekkep dökmekte
Gelecek için
Sol tarafımda
İnceldikçe büyüyen acılar
Hasret türkülenir dudaklarımda
Soluğunu yitirmiş esintiler
Gayrı üşütmez beni
Taşların kırılışını duyuyorum
İçten içe çatlayışını
Yer kabuğunun
Yaprakları titreşmekte
Özüne kurt düşmüş ağacın
Kökler telaş içinde
Kanını emiyor toprağın
Kavak ağacında yok zaman kaygısı
Yüzünü yitirmiş insanlar gibi
O hala
Kendinden olmayan türküler söylüyor
Bense ateş taşımaktayım
Nasırlı ellerimle
Gelecek aydınlık günlere
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
3 Temmuz 2002
Bir El Salla Yeter Ölde Ölürüm
dağları sırtıma vursalar canım
aldırmam sevdiğim gelde gelirim
dünya'mı yıkılır olsan yar benim
Bir el salla yeter ölde ölürüm
aşkın ferhat eder dağı deldirir
bu sevda vallahi beni öldürür
Bilsen duygularım sana çıldırır
Bir el salla yeter ölde ölürüm
aşkın deryasına gözünde daldım
gönül sazımı yar- hep sana çaldım
yüreğimde sevda seliyle doldum
Bir el salla yeter ölde ölürüm
ses verirmi adın yazsam dağlara
bu aşk sığmaz yar bütün çağlara
vurguni sermişim postu bağlara
Bir el salla yeter ölde ölürüm
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bir Gül
BİR GÜL
Küçücük yürekte büyük dostluklar
Saklısında sevda ile dolduğum
Eksilmez mi gözün yaşları güzel
Bir gül gülüşüne kurban olduğum
Gül ki gülüşünden güller dereyim
Seni karanfilden gülden sorayım
Bilmem ki yaranı nasıl sarayım
Bir gül gülüşüne kurban olduğum
Bilirim hüzünlü kırık kolların
Bir çıkmaza varmış aşk ta yolların
Konuş ki susmasın güzel dillerin
Bir gül gülüşüne kurban olduğum
Yakma yüreğini mitsin metanet
Seni görmeyen o kör göze lanet
Yakıp yüreğine etme eziyet
Bir gül gülüşüne kurban olduğum
Vurguni kulak ver güzel sözüme
Akşamın ağrısı vurmuş yüzüne
Kanatma aşk için yazık gözüne
Bir gül gülüşüne kurban olduğum
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bir sevda
BİR SEVDA
Bir dal gibi titreşirdik
Zemherinin ortasında
Tutuşurdu sigaralar
Yoldaşların voltasında
Of yandım aman
Karanlığı yaktım aman
Zulmün engin dehlizinde
Bir sevdaya düştüm aman
Pusu kurmuş yollarıma
Gelir üstümüze ölüm
İsyan oruçlarındayız
Gelmez oldu bahar gülüm
Gözlerimde özlem özlem
Umut oldu gelen günler
Zemherinin ortasında
Yanar şu yüreğim yanar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bir Yaz Günüydü
BİR YAZ GÜNÜ
Bir yaz günüydü kara denizde
Alıcı kuşlar semasında dağların
Deniz mavi göl gibi durgun
Düşlerinde çocuklar dalgaların
Dudaklarımda nem
Tenimde tuz tadı
Şafaktan önce gerilmiş ağlar
Denizin yüreğini çekiyoruz
Bir kuşluk vakti
Bir yaz günüydü
Deniz kabuğunu üşütüyordu.
Bedenim alevlendi tuzlu sularda
Gözlerim sevişmekte kumsalında sahilin
Bir yaz günüydü
Sevdaya düştü yüreğim
Bilincinde bile değil genç kız
Gözlerimle onu okşadığımın
Maviyi okşuyorum kollarımla
Boylu boyunca yatıyorum kumsalına denizin
Tuzla dolduruyorum gözlerimi
Bir yaz günüydü.
Özlemlerimi boğuyorum kara denizde.…………
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bize kaldı
BİZE KALDI
Yıldız gibi kayarak geçtiler
Yivlerinden
Yüreklerini çıplak namlulara sürenler
Bize kaldı
Gün doğumunda vurulmuş gerginlik
Suda seken hayatın yansıması
Kuşatılmış dağların aşılması
Bize kaldı
Gecenin yüreğine çoban ateşi yakmak
Tutuşturmak özgürlük türkülerini
Ayaz gecelerde titrek alevlerle
Rüzgarı ısıtmak
Bize kaldı
Yazılmamış sözleri yazmak
Çizilmemiş renkleri çizmek
Dingin imgelerle
Anlatmak aşkı sevdayı
Suskunluğun
Çıldırdığı sokaklarda
Yorumlamak hayatı
Haykırmak haklılığı
Bize kaldı
Bize kaldı
Sokak lambalarının loş ışıkları
Kaldırımları ıslatan yağmurlarda
Yürümek
Yırtıp kanatmak çürümüş yarayı
Karbondioksit solumak
Zehir içmek
Zehir kusmak şehir şehir
Dağlara hasret bize kaldı
Duyumların yankıları
Tuz eliyor gözlerimde
Dili kesik suskunluğun
Islak öpüşlerde
Dişlenmiş dudaklar
Kendine çekilmiş ellerde yangın
Yürek atışı belirsiz gövdenin
Kaşınan yerini yırtmak bize kaldı
Bize kaldı boş vermişliğin
Yakan ateşi
Bulutların öfkesi
Güneşin sarı sıcağı
Doyumsuz aşklardan
Bitimsiz sevişmelerde
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İçimizdeki
Dürtüleri
Örselemek bize kaldı
Geçerken labirentinden gecenin
Titreşen dudaklarda
Nefes nefese tutkular
Geceye yayılan göğüslerde
Oynaşan parmaklar
Elin elle tutuşması
Gözün gözle sevişmesi
Tenin tenle sürtüşmesi bize kaldı
Bize kaldı tan yeri ağardığında
Al kızıl güneşin alnından öpmek...
Şubat 1998
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bizim için
BİZİM İÇİN
Bizim için bir iyilik yap gülüm
Bir şiir yaz, yaşamak adına
Sözleri sen dizeleri, ben olayım
Birlikte silelim düşlerin kabusunun.
Yalın bir bıçak gibi saplanalım
Karanlığın orta yerine
Güneş kuşatsın yer yüzünü
Gözlerine aydınlık düşen insanlar
'Görsünler' düşlere zincir vurulamayacağını
Bizim için bir iyilik yap gülüm
Bir yaşam düşü kur sevdadan yana...
Ne hasretle yanan
Ne açlıktan ölen çocuk
Ne gözaltılar kayıplar
Nede işkenceler olsun içinde.
Bir sevda düşle ki,
Dünyanın öbür ucundaki emekçinin
Sevda türkülerini getirsin
Rüzgarlar bana
Göğüs kafesinde
Yürek taşımayanlar görsünler
Rüzgarlara 'zincir' vurulamayacağını.
Bizim için bir iyilik yap gülüm
Bir beste yap gelecek için
Yorumu sen, notaları ben olayım
Sonra çıkar yüreğini kefesinden
Dolunaylı bozkır gecelerinin
Ilgıt ılgıt esen yeline bırak sesini
Türkü türkü yudumlayayım seni
Bozkır esintisinden
Fark etmez nerede nasıl olduğum
Demir parmaklıklarında ardında olsam
Sen dolarsın yüreğime sen
Bizim için bir iyilik yap gülüm
Bulutlu bir gökyüzünün altında
Yağmura bırak
Çırıl çıplak bedenini..
Susuz toprak kokularıyla
Kokunu taşısın bana bulutlar
Çiçek çiçek koklayım seni
Şimşekler gözlerinin
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Parıltısını düşürsün hücreme
Gök çatlar gibi çatlasın
Yüreğimde sevdan
Görsünler sevdamıza zincir vurmaya çalışanlar
Bedenlerimize zincir vurulamayacağını
Bizim için bir iyilik yap gülüm
Ara sıra soluğunu katı ver
Kapından geçen rüzgarlara
O sıcacık nefesinle boğulsun yalnızlığım
Benim için bir iyilik yap gülüm
Kendine iyi bakmayı 'unutma'.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aralık 1982
Narlı dere Askeri Cezaevi
Bizim Yaylalar
Bizim Yaylalar
Şimdi çiçeklenir bizim yaylalar
Buram buram sevgi kokar aşk kokar
Bir nefes alırım rüzgarlarından
Gül kızıla durur sevda can yakar
Gece hayli ağır kasvetli ve zor
Şiirler dökmekte ellerimde kor
Öfkenin rengi değimli ki mor
Zalimin elinden aşk neler çeker
Özlemle yollanır yare arzular
Sevgisiz çekilmez gece sızılar
Dinginleşir aşka durur yazılar
Yardan sitem gelir dağları yıkar
Vurguni gurbette ah edip yanar
Şimdi koyaklarda türküler kanar
Hasretin içime akar taş pınar
Yoksulluk sineme tuz biber eker…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boğuluyorum
Boğuluyorum
Çiçekteyken yaprak dökmeğe başladı bir yanım
Önce çiçekler- sonra yapraklar terk ediyor
Uçurumlar çağırıyor beni.
Tutun ellerimden
Çıkarın/girdaplardan yüreğimiBoğuluyorum bu şehirde.
Kemirgen sırtlan gibi duygularAşındırıyor insan yanlarımı.
Akrep kıskacında soluyor düşler
Neden bu kadar karardı her şey
Hani nerede insanlar
Yılanlar dolanıyor ayak izlerimde
Boğazımda kör bir düğüm
Boğuluyorum bu şehirde.
Yıldızlar kendi içlerine çekmişler
İnadına ışıksız sokaklarda ölüm kol geziyor
Sokak Lambaları kör
Canavar yutmuş loş ışıkları
Ay yüzünü saklıyor utancından
Boğuluyorum bu şehirde.
Avuçlarımda camları parçalanıyor gençliğimin
Tırnaklıyorum duvarın solgun yüzünü
Parmak uçlarıma dökülüyor eti tırnağımın
Kamçılıyor hisleri
Arka yüzünü göremediğim
Duvarlarla sevişme isteği.
Yüreğimi asıyorum başucuma
Odama sığmıyor düşlerim
Alıp uzak zamanlara götürüyor beni hislerim
Boğuluyorum bu şehirde.
Nettim size beyler
bu kadar acımasız gelmeyin üstüme.
Alın sevdiğime-doğduğum yere götürün beni
Köyüm kollar boğmazdı..
Çınarlar vardı dağlarımdaYalnızlığa kanat geren.
Uçurumları bile yar diye saklardı duldasında.
Kayın ağaçlarıBedenlerini siper ederlerdi hain kurşunlara daBana kurşun sektirmezdi..
Yapraklarıyla örterdi fındık dalları üstümü
Sularım hiç üşütmezdi
Balıklar oynaşırdı derelerde
Of
Pırıl pırıl sular düşlerimde.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boğuluyorum bu şehirde.
Yağmur zamanlarındaYakamoz mavisine tutulur deniz.
Yunuslar seker kıyılarındaEn görkemli valsları ileAlıp götürürlerdi yüreğimi.
Kumsallar beni çağırıyor
Özlemlerim kaldı -yosun tutmuş sularda
Karadeniz coşuyor yüreğimin orta yerinde
Kızıldere gibi kucaklıyor- sırılsıklam özlemler
Boğuluyorum bu şehirde.
Kararımı verdim kaçacağım bu şehirden
Bir hırsız gibi aralıyorum
Evimin dışa açılan kapısını.
Oda ne
Yoksulluk çakal gibi pusu kurmuş kapıma.
Usulca cebime götürdüm elimi
Çıplak tenimden başka bir şey yoktu
Zulüm akrep
Zulüm yengeç kıskacında
Zulüm fabrika kapılarına asılıEkmeğimdeAşımdaİşimdeyıllardır kan kustum bu şehirde….
Zulüm başucumda.
Ev sahibi dikilen karşımda
Çocuklar ellerim ayaklarım ve dizimde.
Eşimin yaşlı gözleri çalkanıyor içimde.
Boğuluyorum bu şehirde……….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boran Bebek
Yüreğimi ellerine koydum bebeğim
Al sıcaklığı senin olsun
Kapımda deli bir bahar
Gelincikler dizildi yollarına
Sırasını bekliyorlar nergisler
Yakındır tepeden tırnağa çiçeğe bezenir dağlar
Sahraya düşen bir damla su gibi düştün
Yüreğimde kaynayan volkana
karanfiller boy verdi sevda sularından
Bir deniz girmiş içime
Kanatlarımda albatros
Tellerimde “Boran”
seninle büyüyor
Sevgi sözcükleri dudaklarımda
Ne zaman adına ansam,
Ey yaşamın uzak yollarından sıyrılıp gelen
Gözlerinde hafif izleri kalmış fırtınanın
Yüreğinin okyanuslarında
Albatrosların kanat sesleri var
Kaşlarında yağmur bulutları
Bakışların kutsal bir isyan….
Abdullah ORAL
24 02 2005
Dededen & toruna Hoş geldin Boran bebek..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boşa Akıtmayın
Boşa Akıtmayın
Bir başkadır evren dünya bir başka
Yar diye cananı sarınca insan
Sevdamdır dilde gönül aynası
Göstermez yüzünü onu kırınca
Yaşamın içinden umut derlerim
Doktor neşter vurma tene neylerim
Bırak gizli kalsın bende sırlarım
Ne geçer eline karnım yarınca
Boşa akıtmayın damarda kanı
Bellekte kalmasın kötü bir anı
Nasıl yar dey ipte sarmazın canı
Yari bana gelen yolda görünce
Hali sorulmaz mı yolda kalanın
İmanı olur mu gönül çalanın
Bendi yıkılır mı derya olanın
Yıkılırmış cahil dosta varınca
Ozan Vurguni! yem bilinmez halım
Bir meçhule doğru gidiyor yolum
Kaç para eder ki dünyada varın
Ecel başucuna gelip durunca..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boşlukta
BOŞLUKTA
Kırılmayan yanı kaldımı özün
hangi dala tutunmuş şimdi yaşam
bakış nasıl fark etmiyor artık
verilecek yanıt anlamsızlaştı
Öznesiyle çelişen hayat
Neyi gereksiniyor belki hiç bulamazsın
Amaçlarını gerçekleştiremeye bilirsin
Sayrılığın açılımında yitebilirsin
susan ve kendini ele vermeyen benliğin
hangi geleceğe saklıyor kendini
gerçek ne hala belirsizken yolun”
çıksın tekrar sözlüğünden “irade
durduğun yerde kal aksın özsuyun
acıyı aşarak açılmalı yüzü güneşin
ve isteğini gerçekleştirebileceğin güçle
Atılmalısın kavgasına kurtuluşun…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nisan 1995
Bu Gün
BU GÜN
Kirpiğin okları deler sinemi
Şu canım bir cana sevdalı bugün
El vurup incitmen dostlar yaramı
Benim deli gönlüm yaralı bugün
Deli gönül salam seni taşlara
Bedenimi sürdün sen ateşlere
Karlar yağdırırsın siyah saçlara
Bir can cemalini göreli bugün
Oy canım bir canım petekte balım
Söyle bir can n! olur bu benin halım
Bak yeşile durdu kuruyan dalım
Aşk ateşi beni saralı bugün
Bir can gözlerinde yandım kavruldum
Sevda sellerine düştüm savruldum
Yurtsuz kaldım elden ele kovuldum
Bakışından güller dereli bugün
Alev oldu kaynar damarımda kan
Tutuşur geceler ağarmıyor tan
Vurguni! yi narda yakarsın bir can
Şu gönlümü sana vereli bugün
Temmuz 1995
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bu sabah
BU SABAH
Bu sabah dizlerime yatırdım baharı da
Güneşi emzirdim gözlerime
Nefes nefese bıraktım
Sıcaklığına bedenimi
Arzular şaha kalktı düş yollarında
Uzatıyorum sana ellerimi
yıldızlar sekiyor avuçlarımdan
aydınlığa giden yolun çilesidir
yollara vuran hüzün
düşlerin ardına salsan sabah yelini
özlemler koyar yüreğine
Simdi gayrı ıslak ağaçların
Yeşile çalan saçlarını tarıyor Rüzgarlar
Göklere asılı kalmış nehirlerin
Irmaklardan esinlendiğindendir
Sağanağı gözlerimin,
Bu sabah dizlerime yatırdım da baharı
Dağların ıslak esintilerini İçirdim
Sensizliği paylaştığım yüreğime
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ağostos
1992
Bugün
BUGÜN
Yüreğimi ince ateş sarınca
Dalımda çiçekler allandı bugün
Güneşin üstüne yağmur yağınca
Yine çiçeklerim sellendi bugün.
Gördüm hayat denen yaşam selinde
Dost kendini arar olmuş kendinde
Vurulmuş sevdalar kalmış enginde
Hüzün bizden yana yollandı bugün.
Zemheri üstüne bahar gelince
Kar mı kalır dağda rüzgar esince
Kardelen çiçeğe hele düşünce
Yeniden dallarım güllendi bugün.
Vurguni gidem de dosta yüz sürem
Arzuhal edeyim hatırın soram
Kanarsa yarası bir çaput saram
Sazlar sese geldi dillendi bugün...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Buz Tutmuş Acı
Buz Tutmuş Acı
Sıkı sıkıya sarılmış avuçlarında
Sabaha sakladığı umutlarına.
Şimdi kaç çocuk bombalar altında
Yolcusu uzak düşlerin
Gecesi buz tutmuş yarınlar üşümesin diye
Gecenin bir saati
Başlarlar kanlarını emzirmeye toprağa
süt kokan dudakların aleviyle ateşlenir toprak.
Serçe yüreği sıcaklığında
bakışlarıyla
Sararak dünyayı
Yorgun kirpikleri dökülüverir
Uykusuz vurulmuş gözlerin üstüne
Duvarları gölgelenen şehirler
Küflenmiş kokularını yayarBuz tutmuş acıların.
Şimdi Yarım kalmış oyunların kör ebe zamanı
Dünya çoktan düşmüş defterinden
Irakta öldürülen çocukları.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bütün Analar Kutsalındır
Bütün Analar Kutsalımdır.
Yanık yüreklerinden biliriz
Anadolu kadınlarının yüreklerini.
İçin için tutuşur da dizeler
Geceler yanar içinde dağlar gibi
Umutlarına ateş düşmüştü annelerin
Yıldızlar koparılmaktaydı
Gecenin göksünden.
Kanayıp giden gözlerdenSavrulan.
Rüzgarın alevi tutuşturur geceyi
Pususundayız
Dayatılmış diktalığın.
Payımıza düşen zulüm 1980,den
Tarumar edilmiş
Ülkeyi Tepeden tırnağaoğla kıza kesmiş annelerin rahimleri.
Güneş dökerken tan yerinin ağardığı yere..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
aralık 1980
Can Deyip Okşar'mı Elin Yar Beni
Yar deyip okşar mı elin yar beni
Yel olup ta ılgıt ılgıt esersin
Savurur közlere yelin yar beni
Küllenmiş yüreği harlar gidersin
Söndüremez gayrı selin yar beni
Aşkından harlanıp yanar bedenim
Çiçek gibi pul pul dökülür tenim
Yüreğimi çalıp benden gidenim
Can deyip okşar mı elin yar beni
Ferhat değilim ki delsem dağları
Çiçeğe bezensin sevda bağları
Ecel gelip ördüğünde ağları
Sevdayla anar mı dilin yar beni
Özlem yangınıymış elinde kına
Uzak etme beni gel yar yakına
Vurguni aşkınla düşse kapına
Yanmaktan korur mu gülün yar beni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Canan Yanmasın
Canan Yanmasın.
İçimde bir sızı kanar derinde
Sılada gülüme baykuş mu konar
Deyin sevdiğime sevda nehrinde
Sular sıcak akar soğuk sanmasın.
Gurbet eli mekan tuttu ömrümüz
Yar sevdası ile yanar gönlümüz
Cananla secdeye varmaz anlımız
Oy ben ölem ki yar saçın yolmasın.
Saklında yar hayalini tutarım
Dostlar nettim size yok mu hatırım
N! olur beni sevdiğime götürün
Ben yanmışım birde canan yanmasın.
Vurguni yem bağlamadan karayı
Dost elinden arar oldum çareyi
Elverip sinemde sarın yarayı
Bari kavuşmamız mahşer olmasın….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Canım
Canım
Bakışların yalın bir kırbaç gibi
İndikçe yüreğim dağlıyor canım
Gözlerin gözüme değdiği zaman
Kör bir düğüm beni bağlıyor canım
Adını anan dil kurtulmaz kordan
Beni mahrum etme sendeki vardan
Ne zaman kokunu alsam rüzgardan
İçimde nehirler çoğalıyor canım
Sensiz gözlerimde ki dünya solmuş
Vurguni’yim ne! dem yanmış kül olmuş
Duygularım sende tutuklu kalkmış
Şu gönlümü sende eğliyor canım
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Canım Köyüm
CANIM KÖYÜM
Yazları bir başkadır kışı bir başka,
Güzeli geçilmez Benim köyümüm
Bahar ile gelir insanlar aşka,
Ölürüm yoluna canım köyümün.
Derelerinin sessiz ses siz akışı
Alan kayasının köye bakışı,
Dağların içlenip yürek yakışı
Ölürüm yoluna canım köyümün
Yazılmaz mı senin ismin şiirle,
dökülmez mi Mısralarım nehire
Sen bırakamam yaban ellere,
Ölürüm yoluna canım köyümün.
Kışın dağlarına düştüğünde karlar,
Değirmen deresi bir başka çağlar,
evladından ayrı analar ağlar,
Ölürüm yoluna canım köyümün
Boğucak mahalle çoğni ye bakar,
Kuzbucak deresi şifalı akar,
Dağlarında çiçek baharı kokar,
Ölürüm yoluna canım köyümün
Kaya dibinin üstü alan kayası,
Köyümün tarih kokar mayası,
yoktur kendinden başka kahyası,
Ölürüm yoluna canım köyümün.
Toprağa taşına kurban olurum
Bir içim suyuna bin can veririm
Gurbete aşkına düştüm eririm
Ölürüm yoluna canım köyümün
Ses ver güzel köyüm sesver çağrıma
Senden uzak kalmak gider ağrıma
Erdoğan Oral! ı bas’sen bağrına,
Ölürüm yoluna canım köyümün
Şiir, Erdoğan Oral
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Canım Annem
Canım Annem
Gün doğumuyla oynaşırken gözlerim
Düştün aklıma Anne.
Ufka kanat çırpan kuşlarSen oluyordunKanatlarınla okşuyordun yanaklarımı.
Ne zaman adını ansam
Hüzün yüklü yağmurlar esip geçiyor
Yamaçlarından gözlerimin
Oysa ben Gülüşlerinin sıcaklığını ararım
Günün ilk ışığında
Bakışların bir gök kuşağı gibi geçerYüreğimin ortasından
Ve ardından başlar gözlerimin bulutları–
Yağmur dökmeye.
Yine sensizliğe dökülür
Ağır aksak yağmurlarla bastırılan özlem
Dağlarımın karanfil ve leylak kokuları
Yanık yağ kokularına bırakıyor iken yerini.
Usulca yayılıp dağılır günün içine hasretin
Bedenim, ağır hasar görmüş /batık gemi misali
Düşer sanayinin paslı kollarınaİşte o an
Nasılda özlerim başımı göksüne dayayıp
Öylece orada seni koklayarak kalmayı
Yüreğimin çocuk yanı hüzünlü anne
Ne zaman aklıma düşsenDokunduğum her şey sen oluyorsun
İçimde delice çırpınan bir minik serce
Yırtıyor kendini eteklerinde hasret dağlarının
Canım annem
Sensizliği bölüşen gecelerde
Karadeniz oluyor hasretin başlıyor
Kıyılarına çarpmaya yüreğimin.
Kaç zamandır
Örse yatırdım içimdeki sızıları
Yüreğime inen her balyoz
Seni döküyordu gözlerimden
Canım annem.
Günün yorgunluğuna aldırmam anne.
İş dönüşü her şeyi unutan çocuklara dönüyorum
İçimdeki sızı yarım kalmış bir şiirden
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ben hep yorgun düşerdim seni özlemekten.
Ve hala sensiz
Anahtar deliğinde bıraktığım
Çocukluğum yetim.
Bir bilsen anneciğim bir bilsen
Seni nasıl özledim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Canımın içine
CANIMIN İÇİNE
Zaman en görkemli
Acımasızlığıyla geldi üstüme..
Ateş aldı bütün özlemlerim.
Dünden bu güne.
Cehennem yerini andırıyor yaşam..
Ölümden önce başladı mahşer sancıları.
Darağaçlarına çekilmiş sevinç
Katlime adanmış sokaklar.
Başımı kaldırdığım her yerde.
Ölüm can çekişmekte gözlerimde.
Bir umudum kaldı sende.
Sende beni asma ne olur…
Bırak biriksin içimde lavları deliliğimin
geçmişimin oluşturduğu göz kaslarım
beklesin rahatlamayı kabuslardan sonra
ve umayım ben bir gün
tan yerinin ağarmasını üstüme
kırağı tutmuşken kendimden kendiliğim
Çözüldüğümde kar sularına karışmış olayım..
Küçük maymunum beni unutma..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kızıma Temmuz 1998
Cano
CANO
Kaç zamandır sana kanardı
İçimde sürgün sevdalar, sessiz sedasız
Günbatınlarına sordum aşkı, ayrılıkları.
dili tutuldu şafağın.
Kızıl bir yağmur yağıyordu sensizliğe
Ansızın çatlayan bir yürek sesi.
Bozuldu sessizlik.
hapis duygular günışığına çıktığı O gün.
Hani ilkkez dedimya sana.
“seni seviyorum“
O gün çözüldü dilimde kördüğüm...
Bütün duygular sana sürgün
Hasret yangını dudaklarımda
Günler sevgi sözcükleriyle büyüyor
Hiçbir güzellik sensiz içime sinmiyor....
Ve sensiz bölünür yüreğimin dokusu
Hüzün yağar gecelerime
Hecelerken adını dilimde cano......
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çağdaş olmak
ÇAĞDAŞ OLMAK
İnsanın bağında açan
Gül olmaktır çağdaş olmak
Gönülden gönül’e coşan
Sel olmaktır çağdaş olmak
Halk ile birlik yaşayan
Yürekte aşkı taşıyan
İnsanın sevip okşayan
Dil olmaktır çağdaş olmak
Beyinde zinciri kıran
Cehaleti yere vuran
Dört mevsim çiçeğe duran
Dal olmaktır çağdaş olmak
Varır yaşamın tadına
Sevgi gösterir kadına
Sınıfsız toplum adına
Yol olmaktır çağdaş olmak
Gönül gözü ile gören
Hak yoluna gönül veren
Dostlukla Dünyayı saran
Kol olmaktır çağdaş olmak
Bir çığlıktır aşka düşen
Zorbanın zulmünü kesen
Bağımsızlık için esen
Yel olmaktır çağdaş olmak
Halkın derdini dinleyen
Özgürce türkü söyleyen
Mızrap vurdukça inleyen
Tel olmaktır çağdaş olmak
Düşünen insan selinde
Dertli sazımın telinde
Vurguni ozan dilinde
Bak olmaktır çağdaş olmak
16 Ağustos 2000
36 Geleneksel. X. Ulusal Hacıbektaş şenliklerinde 1.Ödülü.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çağdaşlık
ÇAĞDAŞLIK
Giyim kuşam hırka çağdaşlık mıdır?
Çağdaş toplum çağdaş devletle olur
Zorbanın elinde bilenmiş satır
Soruyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Yeni dünya denir yağma düzene
Bak şu yan ki yamyam halkı ezene
Emekçinin kafasına gözüne
Vuruyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Döndürdüler koca yaşamı düşe
Hiç aklım ermiyor böyle gidişe
Özgür düşünceyi her gün ateşe
Veriyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Okul yollarında kanlanır gözler
Soldukça umutlar yüreğim sızlar
Göz altında kayıp oğullar kızlar
Eriyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Ağustos ayında buz tutmuş koyak
Boş tencere ile kolay mı doymak
Baş açık döş açık hep yalın ayak
Yürüyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Fabrikada köyde tarla tabanda
Öküzümün ahtı kaldı sabanda
Bir oğul yurdumda biri yabanda
Arıyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Sermaye jandarma olmuş bu çağa
Kar mı dayanır dost sarı sıcağa
Emekçiyi diri diri ocağa
Sürüyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Örümcekler düşmüş dikensiz bağa
Elinde kırbacı öfkeli ağa
Vurguni kefensiz kara toprağa
Giriyoruz çağdaş yaşam bu mudur?
Sahi neydi çağdaşlık? ? ? ? ? ? ? ? ? ? .. temmuz 1998
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çanımın İçine
Gün gelir başımı alır giderim
Bakışlarım sana yadigâr kalsın
Öpmek istesen de öpemesin ya
Gülüşlerim sana yadigâr kalsın
Hani eseriyken sevdanın yeli
Sensiz divaneydi şu gönlüm deli
Sana dökülen şu gözümden seli
Silişlerim sana yadigâr kalsın
Vurguni’yim yarsız olmak mı hâşâ
Ne edelim ecel gelince başa
Her bahar sabahı yanaktan buse
Alışlarım sana yadigâr kalsın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çarkı sömürüye döner barışın
ÇARKI SÖMÜRÜYE DÖNER
Ülkemde her çocuk rengini taşır
Kimi esmer,kumral kimi sarışın
Adı savaş olan yarayı kaşır
Kan tutar yarası kanar barışın
Barış için savaş olmazsa eğer
Köleleşir insan dizini döver
Haksız haklıları kapıdan kovar
Acısı tenine siner barışın
Açıktır yoksulun teni şaplağa
Savrulur rüzgarda döner yaprağa
Üreten ölmeden girer toprağa
Sefalet adını anar barışın
Doymaz karnı emperyalist hayvanın
Filistin umurunda değil dünyanın
Başı ezilirken taşla insanın
Damarında kanı donar barışın
Öldürülür çocuk demezler sabi
Bebekler doğmadan savaşa tabi
Bir ot düşer ince kıvılcım gibi
Hasreti harlanır yanar barışın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çığlık
ÇIĞLIK
Dünden bugüne
Umuda yürüyenler
Yalın ayak geçtiler
Karanlık engebeli yollardan
Bir sevgiliye koşar gibi
Yürüdüler üstüne karanlığın
Ölümün toprağına sığınarak
Ördüler ölümsüzlüğün ağlarını
Ellerinde güneşi tutanlar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylül
2000
Çıldırıyorum
Çıldırıyorum
Vurulmuş yaralı bir tarihin sancısı
Döşümde saplı kalan
Her geçen gün biraz daha kirleniyor evren
Ve biraz daha içten içe tükeniyor insan
Çöl söküğü savruluşlar
Geçmişin bütün yüzlerinde
İçimde kendimi yargılayan çocuk
Utangaç yüzüyle bakıyor
Yeni doğan bebenin gözlerine.
Ve ben. babandan devraldığım kadar
temiz bir dünya bırakamamanın
ezikliğinde yüreğim.
Çıldırıyorum.
Katran karası akşamlarda
Tutup ateşe attım
İçinde kaybolduğum duyguları
Ziftlenen bakışlarım
Kendinden içlenir diye yeni bakışlara
Damarlarımda kırbaçlanan arzular
Örseler ağrıyan yanlarımı.
Susmayı öğrendikçe insan
İman sınar köleleşmesini sinsice.
Ve kendine ihanet edercesine
Başlar kendi camında dağılmaya
insan yüzleri.
Geçmişte parlayan düşlerin
Uçurumlarında yitirdim sesimi
Bir gün çıka gelir başka adlarda
Haykırır ezilen sınıfımın kimliğini
Ve tarih elbette başaracaktır kendi devinimini.
Ağzımda ateşin uysal kan tadı
Çoktan söküp attın kökünden dilimi
Bakışlarımda ürkek bir tedirginlik.
İhmal çağında kalmış bilgiler
Çıldırı ya vardı.
Kendi yönsüzlüğüne sürükleniyor.
Salyangoz. kabuğuna sığdırılmış bedenim.
Arayışa kilitlenmiş bakışlar
Çoğaltırım yarınlara.
İçimdeki çarelerin
Durağan zamanlarındayım.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Her gün biraz daha kirleniyor dünya
Ve ellerimden kayıp gidiyor hayat
Hissediyor
Duyuyor
Görüyor
Gördükçe çıldırıyorum…..
Torunum Boran’ın hasta haneye yatırıldığında ona nasıl bir dünya bıraktığımı düşündüm
ve gördüğüm bizlerin doğarken teslim aldığımız dünyadan daha kötüsünü cocuklarımıza
bırakmamızın acılarını yansıttım bu şiir doğdu.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çılgın Çocuk
Çılgın Çocuk
Yüreğim göğüs kafesime sığmıyor bu akşam
Tenimde diken kesiği sızılar.
Saniyeler yumruklayarak-dakikaların gözleriniyaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Altmış dakikalık bir zamanıgeride bırakmanın öfkesiyledonk vuruyor kendi yüreğine saat..
Dün’ün sınırlarında kala kaldım öylece.
İçimdeki sevda kuşları
Yine hüzne kanat çırpmaktaydı
Çernobil vurgunu dağlarıma.
Karadeniz’in çılgın çocuğununtürküleri yayılıyorduRüzgardan bulutlaranani na dido dido nana dido..
daha kaç kez sınan malıyım
kendi sınırlarımda ölümle.
Beyaz Gülü koklarken
Dikeniyle kanatıyorum parmaklarımı
Gül kızıla duruyor ellerimde.
Ellerim inatla yazmaya yelteniyor
Dil anlatmaya zorlanıyor sevdayı
Hayat kıyılarına tutunma ihtiyacı duymadan
Deli dolu Akıp gidiyor şaşkın bir yöne.
Bazen anlatmak kadar susmakta acı verir
Çocukluğumun deli yanları
oturuveriyor duyguların düğümlendiği yere.
Yaşam
çiğnendikçe gözeleşen kerpiç çamuru gibi
sıvanıyor umudun döküldüğü yere
tenimde radyasyon yangını sızılar
kanamaya devam ediyor hala….
Kazım koyuncunun anısına
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çılgın zamanlar
Çılgın zamanlar
Çılgın zamanlar tutuyorum avuçlarımda
Yüreğim saman yolu
Gözlerinden yıldızlar kayıyor gecenin
Dilek tutuyorum güneş yüzlü çocuklara
Aykırılığın içinde kırılıyor paslı zincir
Sonsuzda bir olasılıkta olsa
Koparmaya çalışıyorum kendimi
Yaşamın esaretinden
Gözlerime düşen güneş
Tüketildikçe yeniden çoğalmak için
Alıp götürür çocukluğumun gölgesini
Sonra bir dağın yücesinde biz
Soluğunu ateşleriz rüzgarın
Isıtmak için buz tutmuş gülüşleri
Ardından yüz binler olur çoğalırız
Ekin başaklarında
Buğday sarısı
Menekşe moru
Gelincik kızılı
Gayrı içimde çırpınan yaralı bir kuş yüreğim
Sığmıyor kuşatılmışlığın duvarına
Şimdi kırmanın tam zamanıdır
Bu ağır esaret zincirini
Umudun adını yazmak için şafaklara.
Çılgın zamanlar tutuyorum avuçlarımda….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
07 03 2006
Çırıl Çıplak
Çırıl çıplak
savruluyorum kaldırımlar boyu
yasak şiirlerin tutsaklığında
son şişesindeyim yudumlanmış aşkın
ellerimde yarım kalmış sevda kırıntıları.
Dudaklarımda parçalanan
İhaneti kadehimin
Kan tutuyor geceler ağrısında yüreğimin.
Simdi gözlerinin ezdiği bedenim
Çırpınmakta sokaklarda
Çırıl çıplak..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çiğ Taneleri
Çiğ Taneleri.
Gecelere tutsak yalnızlığım
hüzün demlenir iken.
Okudukça bitmeyen bir öyküydün sen
Akşamın karanlıkları yükseldikçe önümde
Ölürüm yavaşça sevgi kuşunun kanatlarında.
Küçücük bir çocuk olur
Suskun yaralı yüreğim
Uçurumlar üşütür beni kendine
Yalnızlığın yanar dağları kuşatır tenimi.
Sisli bir sabahın nemli camlarını silerken.
Çimen rengi gözlerimden çiğ taneleri dökülür
Bulutların dokunup ağladığı bahar sabahına.
Gün ağarmaya başladığında
yine sana uçmakta ümit kuşları.
Sevda suları vurur yüreğinin kıyılarına.
Sevgi dilenirim
Yaşayamadığım yerinden hayatın
Beni sana sürgün eden aşk yollarında...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çiğdem köyü
ÇİĞDEM KÖYÜ
Nasıl anlatılır köye hasretim
Kurusa da dalı diken çöl kokar
Bir başkadır kışı yazı bir başka
Çiğdem kokar leylak kokar gül kokar
Tabiat devinir kendi içinde
Sevdalar savrulur yarin saçında
Her şey bir hoş olur başka biçimde
Çiçekteki meyve yüklü dal kokar
Mayıs gelir dallar kirazla dolar
Özüne kurt düşen fidanlar solar
Gelincik kızılı sarıya çalar
Serilir dağlara karanfil kokar
Taze hayat akar pınarlarında
Rüzgarlar oynaşır çınarlarında
Bin bir renk’i taşır kenarlarında
Menekşeli allı morlu yol kokar
Balıklarıyla hoş dere yatağı
Dağlarım asidir saklar kaçağı
Arılar aşk ile örer peteği
Kestane çiçeği arı bal kokar
Yeller aşıkları söze getirir
Sevdalıları diz dize getirir
Uzakları alır düze getirir
Çiçekli bağlardan esen yel kokar
Vurguniyim hasret yürek pareler
Çiğdem köyündedir dede çareler
Bir başka güzeldir çaylar dereler
Sularında nergis açmış sel kokar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
02 01 2006
Çile
Çile
Türküleri üşüten rüzgarlardan
Duyuyorum nefesinin sıcaklığını
Nutkum tutuluyor ürperiyorum
Sağanağına tutulmuşum gözlerinin
Tırnaklarımla tutunduğum
yaşamın uçurumlarındayım
saniyeler koparıp götürürken seni benden
her an’a bir can veriyorum gözlerinde.
Sensizlik bir kırbaç gibi acıtır
Gözlerimin ırmağında sızlanır toprak
Seniz ağırlaşan zincir sıkar boynumu
Gel ki
Gelişinle bitsin sabaha dolanan çile….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çizme Doktor Bey
ÇİZME DOKTOR BEY
Kitap sattım diye kinlenmiş bana
Sevgilerden uzak gezme doktor bey.
Üç kuruş paraya damak edipte
Beni kör kalemle çizme doktor bey.
Ne körüm ne aptal nede sağırım
Öyle hafif değil hayli ağırım
Yüz bin neşter vursan kanamaz bağrım
Boş yere mezarım kazma doktor bey.
Ne fırtınalar boranlar gördüm
Dalımı vakitsiz kıranlar gördüm
Postunu ayağa serenler gördüm
Mansur gibi derim yüzme doktor bey.
İnsana yakışmaz düşenin seyri
Kötüye tahammül kalmadı gayrı
Her gelen vuruyor giden bir ayrı
Zaten Vurguni yem ezme doktor bey.
Bazen sıcak kanlılığınız sizi radyo sahibi biriyle karşılaştıra bilir.
Yenide bir kitabınız çıkmıştır,hani,sakın radyo sahibi bir doktora.
Şakadan da olsa Kitabınızı satayım demeyim uyarması benden…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çocuk
ÇOCUK
Geç bir saati gecenin.
Karanlığı dövüyor dışarıda bir çocuk.
Karanlığı. Körpecik kollarıyla.
mırıldanıyor kendi içinden.
Sanki Sözcükler düğümlenmiş boğazına.
Dudaklarından dökülen bir inilti
yırtıyor gecenin yüreğini.
Bilmem ya,
Belki karnı açtır çocuğun,
Gözleri patlak patlak,
Gecenin karanlığını yırtan,
Bakışlarıyla bakıyor bana.
Bir şeyler anlatmak istiyor bakışlarıyla
Gözlerinden öfkesini döküyor,
Gözyaşlarıyla Gecenin karanlığına
.
Sokuldum yanına çocuğun,
Nedir çocuk? Nedendir,
Gecenin karanlığını yırtan,
Bu gözlerindeki yaşlar?
Çocuk titrek bir sesle Anlatırken kendini,
Öfkeden titreşiyordu sözcükler.
Babasız bir çocuk.
Annesi hastaymış
Sabahı bekliyor…
Dayanamamış…
Sancılarına annesinin.
Vurmuş kendini sokaklara.
Aldırmıyor zemherinin soğuğuna.
Titreyen ayaklarının altında
Kırılırken buz parçaları.
Körpecik bir yürek.
Öfkesini salıyor sokaklara.
Param parça bir pantolon,
Sırtında bir mintan,
Çorapsız ayakkabılarıyla,
Aldırmadan zemherinin ayazına
Titreşirken sıska kuru bir dal gibi,
Soluduğu hava kabarcıkları,
Donarken dudaklarında,
Soruyor bana,
Yarın diyor
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yarın güneş doğar mı amca?
Gözlerim doldu. Sarıldım çocuğa,
Sarıldım yüreğimin kanayan yuerine
Soğuk buz tutmuş ellerini,
Bastırdım göğsünün üstüne.
Doğacak çocuğum,dedim
Elbette doğacak güneş,
Ama biz ulaşabilirsek Yarına…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
1990 mart
Çocuklar
ÇOCUKLAR
Artık büyümenin zamanı geldi
Yaşamın farkına varın çocuklar
Size mezar olan kanlı toprağı
Vatanım dey ipte sarın çocuklar
Tarihin adını versek temmuza
El ele birlikte girsek denize
Dünya halklarıyla omuz omuza
Barış için bir gül verin çocuklar
Kardeşlikten yana türkü derleyin
Özgürlük ve barış için söyleyin
Nasırlı ellere secde eyleyin
umudu topraktan derin çocuklar
Eşit paylaşımla insanlık doya
Kardeş sofrasında ekmeği paya
İnsanlıktan yana özgür bir dünya
Biz kuramadık siz kurum çocuklar
Kimseler demiyor haklıya haklı
Vurgun i cahilin kıt olur aklı
Umudum sizlerde yarında saklı
Dünyayı gül gibi sarın çocuklar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çok Olur
ÇOK OLUR
Su yaban ellerde dostluk ağını
Örsem dedim amma bozan çok oldu
Tomurcuklar güle durduğu zaman
Bağımda gülleri yolan çok olur
Varıp gitsem dosta vermezler aman
Şu yaban ellerin fesadı yaman
Gönül bir sevdaya düştüğü zaman
Ecel olup kapım çalan çok olur
Kimse gelip sormaz nedir dost halin
Alev oldu yanar oldu her yanım
Meyveye dururken umut fidanım
Dalımda çiçeği yolan çok olur
Vurgun i umudu eyleme talan
Dünya gerçek ama insanlar yalan
Bir hal gelip başa düştüğün zaman
Gelip can evine dalan çok olur
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çuval
Çuval
Silelim yüzden şu utancı dedik
Rengi değişiyor ama Deri çıkmıyor
Başa geçirdiler kirli çuvalı
Çuval çıktı ama kiri çıkmıyor…
Emperyalist diyor iyi niyetim
dünyaya egemen –halkımız yetim
sağa sola kaçıp kurtulsam dedim
yerleşmiş arkaya geri çıkmıyor
Sofular tanrıdan her gün kan diler
Kapitalist tende dişini biler
Nasıl kurtulacak İşbirlikçiler
İhanetin rengi sarı çıkmıyor
Sabret deli gönül az daha sabret
Gün gelir sorulur hesabım elbet
Sıyrılır mintansız tenimden ceset
İçimdeki yangının koru çıkmıyor
Vurguni’yim yanar içimde odlar
Yamyamlık dansında yaldızlı bitler
Üşüşür insanın leşine itler
Hesap tamdı ama veri tutmuyor..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dağlar
DAĞLAR
Güven olmaz senin kurdun kuşuna
Yer ettin yüreğe acıyı dağlar
Taktın avcıları düştün peşime
Kestin yollarımı dar ettin dağlar
Dağlar oy dağlar yoruldun dağlar
Tutmuyor dizlerim vuruldun dağlar
Kirli tütün ile sarıldım dağlar
Hal bilmez zalimi yar ettin dağlar
Yatarken göksüne koyup başımı
Paylaştım seninle hayal düşümü
Acımadan döktün gözüm yaşını
Dizinde yaşamı zor ettin dağlar
Bir ahtın varidi bin oldu bende
Bıçak cereyan oldu oynuyor tende
Vurguni! yem yandı dizeler sende
Yaktın türküleri kor ettin dağlar
halk ozanları antolojisinden.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dağlara Açtım Gönlümü
Dağlara Açtım Gönlümü
Bir güzelin sevdasından
Narda yaktım şu gönlümü
Bağbozumu orak vakti
Ekinde biçtim ömrümü
Aşk narına koydum teni
Yaşamadan yandım günü
Küllere gark ettim dünü
Tütünde geçtim ömrümü
Dediler yol pirin yolu
Dağlarımız zulüm dolu
Şerbet diye Ağu dolu
Tas ile içtim ömrümü
Gönlüm viran yollar harap
Bu nasıl dert söyle Yarab
Dost yoluna gönlüm turab
Ayaklara saçtım ömrümü
Vurguni garip divane
Yarsız ömrüm oldu virane
Selam olsun müşkül görene
Dağlara açtım gönlümü
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dağların gülü
DAĞLARIN GÜLÜ
Uzandım göksüne boylu boyunca
Yakar yüreğimi dağların külü
Vurulur çiçekler aşklar ölmeden
Ovaları sarar dağların seli
Yaşamın boynunda yağlı bir kement
Biçilmiş güllerim gör demet demet
Yarım kalmış sevgi zalime inat
Uyanır bir sabah sevdanın yeli
Zemheride sevda başıma vurur
Baharla kardelen çiçeğe durur
Büyür çiçeklerin çığlığı yürür
Okşar saçlarımı dağların gülü
Yakındır sevdaya düşer topraklar
Uğruna öldükçe bizim çocuklar
Günü ağartırken kızıl şafaklar
Bir türkü tutturur rüzgarın dili
Sevdam başaklarda umut tarımda
Sürgündür gökyüzü avuçlarımda
Döllenirken yaşam alın terimde
Sarar vurguni,yi dostluğun kolu
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 1998
Darağaçlarında özümüz vardır
DARAĞACINDA ÖZÜMÜZ VARDIR
Varsın döne dursun şu aptal dünya
İnsanı hak ilen tezimiz vardır.
Altıncı yüzyıla kanla yazılmış
Yürekte dinmeyen sızımız vardır
İnsanı katletmek vacip mi dince
Gün günü aratıp duruyor anca
Halkların adına asırlar önce
Mansur,la söylenmiş sözümüz vardır
Ak beyaz gömleğim serezde aklan
Dede sultan ile sürüyor isyan
İncecik boğazda kalın bir urgan
Bedrettin yolunda izimiz vardır
İki temmuz günü ağarırken tan
Yolumuz Sivas’tı yönüm pir sultan
Yobaz kuyumuzu kazarmış alttan
Madımakta yanan közümüz vardır
Neden ateş düşer güzel her söze
Reva görülüyor ölümler bize
Zulümle gelir mi sevdalar dize
Yarin sofrasında nazımız vardır
Can,mı yeter bunca yapılan darba
Bizler hak dedikçe devleşti zorba
Nesi miden önce Pirim,den sonra
Henüz söylenmemiş ezgimiz vardır
Vurgun,i yürümez bu kanlı düzen
elbet hesap verir halkını ezen
asmakla yakmakla biter mi ozan
halklar kardeş diye yazımız vardır.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Deli
DELİ
Teslim olmamış benlik savaşıyor
karşısında kendi halkına saldıranların
gecenin bürüdüğü tüm karanlık şeyler
aşağılık yüzünü örtmeye yetmiyor soysuz varlığın
çözüm üretme çabası örseliyor algılarını umudun.
çağcıl yaşam arkasını dönüyor dirence
öyle bakıyor eski yitikler; karşılığını alamamış
kendi kendine konuşmaya başlıyor deli
bırakıyor geçmişe umarcasına kurtuluşun.
ah nasıl anlatmalı yürek yangınını
korlaşmış sözcükler ne dile gelir ne el tutar
şimdilerde sevgi çiselemekte hasret dağlarına
Albatrosların okyanus tutkunu kanatlarından.
daha kaçkez sınanacağız serin okyanus sularında
ben yunusların değil denizlerim vurgunuyum
devraldığımız davanın vuslatına koşuyoruz
delilik kanımızın al kızılında saklı bizim
nerede görüldü kavgadan geri durduğumuz.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Deli Deli
DELİ DELİ
Umutlarımı çarmıha
Germe n! olur deli deli
Yüreğimi ateşlere
Sürme n! olur deli deli
Gelip sormazsın halimi
Arıyım yapam balımı
Çiçeğe durmuş dalımı
Kırma n! olur deli deli
Akarsulardan durgunum
Güzel ben sana vurgunum
Sen avcımsın ben avınım
Vurma n! olur deli deli
Ağlatma yar bülbülleri
Şakıyıp ötsün dilleri
Dalından yaban gülleri
Derme n! olur deli deli
Vurguni! yem sevdim seni
Eller tutmasın elini
Yabana bir tek telini
Verme n! olur deli deli
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Deli Divane
DELİ DİVANE
Sen gelmeden önce sükuneteydi
Sen geldin depreşti ağrılar yine
Sana sürgün bende tutsak arzular
Sensiz benim gönlüm deli divane.
İçimde sızılı bir ateş yanar
Gönül aşk narında semahlar döner
Geceler dikişsiz ten sana kanar
Sensiz benim gönlüm deli divane.
Dokundu ya gülüm elin elime
Sızılı sevdalar düştü tenime
Kollarım dolanmak ister beline
Sensiz benim gönlüm deli divane.
Arzular çıldırır seni görmesem
Bilmem senden uzak yar nasıl dursam
Güç yetmez gönlümü zincire vursam
Sensiz benim gönlüm deli divane
Vurguni çoğaldı aklar saçımda
Yare sürgün sevdam ömür göçünde
Üşüten gölgeler büyür içimde
Sensiz benim gönlüm deli divane..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara eğitim hasta hanesi
30 12 2005
Deli Neyleyim
Deli Neyleyim
Kasvetli bir hava sardı günümü
Bilmem nere gidip gönül neyleyim
Bir güzele düşürdüm şu gönlümü
Oda benim gibi deli neyleyim
Bazen coşkun nehir bendinden taşar
Hedef özgürlükse dağları aşar
Firari duygular zafere koşar
Oda benim gibi deli neyleyim.
Bazen sessiz sakin içimde kalır
Bazen dağlarını duman sis alır
Bazen sulu serpmen kar boran olur
Oda benim gibi deli neyleyim.
İçimde bir çocuk acıtır teni
Oda bulamamış gönül dengini
Sordun nedir adın dedi Vurguni
Oda benim gibi deli neyleyim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Deli Ozan
DELİ OZAN
Hayalinde varıp gittim yanına
Deli ozan derler cana benziyor
Almış yanağını avuçlarına
Baktım cemaline bana benziyor
Düşürmüş yüreği inceden gama
Bir kuş kanat vurup duruyor cama
Karanlık içinde kalmış dost ama
Gözlerinde ışık tan’a benziyor
Hak insanda diyor gör deli ozan
Kimler diyor söyle dört kitap yazan
Anladım ki günlük okunan ezan
Katlimize çalan çana benziyor
Semada ağlaşır durur melekler
Sermaye ye peşkeş olmuş emekler
İnsan sevgisinden uzak yürekler
Duvarları yıkık hana benziyor
Deli ozan diyor bulamadın yar
Hakka vardım amma edemedim kar
Hakkın divanında iki melek var
Biri bana biri sana benziyor
Dostların getirdi seni Vurguni
Deli ozan sende buldum ben beni
Dedim sana veren bu kutsal canı
Ellerinde ışık güne benziyor
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Demek gidiyorsun
DEMEK GİDİYORSUN
Çekilmez yalnızlıkları ekip yüreğime
Nereye böyle ey sevgili
Demek sende gidiyorsun ha
Ellerimi boş gecelere bırakarak
Dökerek gözlerimden hasretini
Bilmez misin
Sensiz sızılı bir nehir olur gözlerim
Yüreğim
Vurur kendini
Kıyılarına sevdanın.
Dermek yürümedi ha
sende bu sevda.
Çoğalırsak sınırlarmı çürürdü
Büyük aşkların yüreğinde.
gidiyorsun demek:
Öyleyse,
çağır gelsin çiğ döken sabahları.
ayak izlerini toplayıp
silip götürsün ardından.
ötesi yok ağıtların.
Yangın yaraları üzerine dökülür
Yalnızlık ağrıları.
Çığlığı yarım kalmış
bir ömür sürüklüyorsun ardında
hasretin vurulup düşüyor uykularıma..
Demek gidiyorsun ha
Bir kalemde silerek sevgileri
Al avuçlarıma sinmiş gülüşlerini de götür.
Dayanamaz sensizliğe
kırılıp dökülür sensiz kalırsa bende.
Terk edilmiş aşklar
Yaşanmamış sevdalar der iken
Ağır ağır büyüyor bendeki yara
Son çırpınışları içimdeki serçenin
az sonra susar kalemim..
Dişliyorum yüreğini karanlığın
Geceler düşüyor yollara çığlık çığlığa
Aşkı nereye gizlemeli
Sevgiyi yaşamak yasak iken gönlünce.
Şimdi senden geriye
Yalınız üşümüş bir beden kaldı
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Rüzgarlar hala adını fısıldıyor kulağıma..
Yüreğim herkesin sırtını sıvazlayıp
acıdığı bir yetim sensiz şimdi….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
2006-01-12
Denizin türküsü
DENİZ'İN TÜRKÜSÜ
Altı mayıs sabahında
Dalından düştü gülümüz
Zincir vursalar kar etmez
Denize gider yolumuz
Dalga dalga sarar beni
Berraktır suyu ezeli
Can yoldaşım Ankara’da
Denizlerin en güzeli
Başımda gök yüzü deniz
Karşı yaka sahilimiz
Üç kızıl gül bir arada
Şimdi derya oldu deniz
Direnene ölüm neyler
Halayımız durmaz sürer
Utanmayın bakın beyler
Dağları kuşatmış deniz
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Altı mayıs 2002
Mezarının başında
Derin yara
DERİN YARA
Akşamın kara gölgesi
Düşmeye dursun gözlerime
Bir yangın alır bedenimi
Bir yangın
Başım duman
Geceler yaralı bir hançerin
Oynaması gibidir
İki kürek kemiğinin tam ortasında
Duyan olmaz
Vurulmuş şiirlerim
Kan gölü. yüreğim.elim. ayağım
Çağımın prangalarındayım
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 1994
Dertli
DERTLİ
Bir güzel oturmuş döker yaşını
Gözler ıslak ıslak, dil dertli dertli
Dedim güzel anlat paylaşsak derdi
Coştu dert pınarı sel dertli dertli
Güzel derdin döker yamandır haller
Talaz vurmuş solmuş dalında güller
Düştüm bir çıkmaza kesildi yollar
Dağlar geçit vermez, yol dertli dertli
Zalimin hançeri bağrımı delmiş
Ne arayan nede soranı olmuş
Oda benim gibi vatansız kalmış
Bir türkü tutturmuş dil dertli dertli
Nasıl hoş edeyim güzel gönlünü
Rüzgarın soluğu okşar alnını
Hüzünden geriye sevda kaldı mı
Acıya tutulmuş yel dertli dertli
Güzel ıslak ıslak bana bakıyor
Gözlerinde coşkun seller akıyor
“vurgun,iyim” dallar gazel döküyor
Bülbül Yasa düştü gül dertli dertli
Yine işten atıldığım bir gündü Çocuklar okula gidecek Ne defter ne kalem nede kitap var
Eşimi yatağında ağlarken buldum Nedenini sordum cevap çocukları yarın okula nasıl
yollarım diyordu İşten niye mi atıldım
Cuma namazına gitmedim Diye…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Deymezmiş
Ellerin ellerimde ısınırken
Gözlerin alevlendirir yüreğimi
Yeni aşklara sürgündür bakışlar
DEYMEZMİŞ
Sevda sellerine düşünce gördüm
Nehir yatağından dönmezmiş meğer
Çarpa çarpa geçti taşlara ömrüm
Yüreğim göllere sığmazmış meğer
Coşkun nehir bendi yıkar gidermiş
Sevda denizine akar gidermiş
Karşılıksız sevgi yıkar gidermiş
Aşk seli gönülden ağmazmış meğer
Vurgun iyim sevdam sığmaz çağlara
Teline takıldım düştüm dağlara
Bülbülün feryadı sığmaz bağlara
Aşk oku herkese deymezmiş meğer
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Diğer biri
DİGER BİRİ
düşün ve edim burgacındaydı
elde olmayanın
ütobik düşlerden sıyrılıp aşıyor
zamanı insan
özgürlük ve hürriyet
kendinle birlikte geliyor
sonrasında onca emeği verdiğin dünyana
sınırlarına hapis olunmuş
bunca gizli güç
tanrısal sabrı anıtlaştırıyor
bekler iken kendini
bakıyor ve baktığı ile kalıyor bazen gözler
yaşamıyor an’ını
ve neye gereksiniyor söylemiyor
oturduğu yerde sertleşen kayalar
yükünü kaldırıyor yüzyıllardır arananın
tükenmeyecek olan kendin karşılık bulacak
başka kendilerde
gerçek zaferi sevgiyle olacak
.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2001
Dil yaralanır
DİL YARALANIR
Gülünü dikenden ayrı koyarsan
Dökülür yüreği çöl yaralanır
Ask ile sarmazsan yarin belini
Kırılır omuzdan kol yaralanır
Yar ile sohbetim yoktur dil dile
Kac yıldır hasretim çekmişim cile
Anlatsam ya arzu halim bülbüle
Bülbül boyun büker gül yaralanır
Sularda doğduğu yerden ayrılır
Dağlar aşılır engine varılır
Denizlerde dalga dalga kırılır
Dağılır içinden sel yaralanır
Kaçaydır mektupsuz ne haber saldım
Sanmasın sevdiğim ondan ayrıldım
Varıp gidem dedim takatsız kaldım
Dizler dermansızdır yol yaralanır
Yolların kapalı herşey kördüğüm
Hasretinden yağmur olup yağdığım
Şüphede kaldımı acep sevdiğim
Özüne kurdüşen dal yaralanır
Vurguniyim sevda seline düştüm
Şiirle türküyle yaramı deştim
Yarsız bu ellerde aklımı şaştım
Canan cana küsmüş dil yaralanır
VURDU GİTTİ
Yaşanan onca acıyı
Kader dedik sürdü gitti
Zulüm yaktıkca geceyi
Dalımızı kırdı gitti
Haktan dedik eydik boyun
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Halk dilinde olduk koyun
Baskı zulüm eski oyun
İnsanlığı böldü gitti
Rahip haham birde imam
Yetmezmi halka buncagam
Hepsi yeşil olmamışham
Meyvemizi derdi gitti
Ettikçe Tanrıya haval
Eksik olmaz baştan zeval
Fetva veren disiz kaval
Hep çarmıha gerdi gitti
Vurguni zulmü fark eden
Medet umduk biz kargadan
Hem önden hemi arkadan
Günde beş kez vurdu gitti
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dilek
DİLEK
Sen kapımdan çıkıp gittiğin an
Boş bıraktığın yere usulca
gelip oturdu yalnızlık.
şimdi uzaklara el sallayan
anılar kaldı senden geriye
boşalan şarap şişelerinde.
Ardın sıra özlem damıtan
Şiirler kaldı.
Yasak
Tutuklanmış sokak başlarında
Vurulup kanayan
Sevda üstüne.
Sonbahardan önce kurudu
Gövdesine yaslanıp
Seni ilk kez öptüğüm ağaç
Gözlerim avuç açtı tanrıya
Kaç kez çiçek açtı göz yaşları
Hep seni diledi yaratandan
Hala bir türlü dinmedi sular.
Şimdi sensizliğe uzaklaşır gözler
Düşler ölü deniz durağanlığında
Ama hala düşmekte üstüme
Geç kalmış bir öpücük misali gözlerin.
Dudaklarım toprağa kanamakta
Yanar sönmüş dağları ellerimin.
Gayrın ala bildiğine özgür ve zamansızım.
29 12 2005
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Direniş
DİRENİŞ
Hayat
azgın bir köpeğin dişlerinde
parçalanmaktaydı.
Yüreklerini isyana saldı emekçiler
Bir lokma ekmekle kandıramazsınız bizi diyerek
Direnişe geçtiler.
Sonbahar alazlıyordu sokakları
Kızıl bir öfke
Dökülmekteydi emekçilerin yanaklarından.
Uçuk mavi göğün altında
Yazdan kalma sarı sıcak
Daralan yüreklerden patlamak üzere öfke
Damarlarımıza sığmayan isyan
Ansızın kaldırıyor kollarımızı Şartele
Susturuldu kayışların şakırtısı
Dişliler hırlaşmaktan yorgun düşen köpekler misali
Sessiz sedasız yığılıp kaldı bir birlerinin üstüne.
Sustu makineler
Başladı konuşmaya emekçiler
Dilde balyozlaşan sözler
İnip kalkıyor kafasına patronun
Kuduz itler gibi dolanıp duruyor.
Pişman patronun kafasında
Can almaya devam ediyor intikam.
Çözüldü gevşeyen dokusu büyünün
Zulüm yenik düşmüştü isyana..
Ankara organize sanayinde yaşadığım bir direniş öyküsü.
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Divane
Ne zaman özgürlüğü düşünsem
Kocaman bir yalnızlık çiziyorum
Mazgalların ardında
kızıl bir yağmur yağar
Türkü yangını dudaklarımdan...
DİVANE
Haklılıktan yana coşunca seller
Virane eyledi bu şehir beni
Vakitli vakitsiz solunca güller
Temmuz sarı sıcak güneş yakıcı
Öfkeyle indirdik örse çekici
Emek katlolmakta zulüm yakıcı
Divane eyledi bu şehir beni
Sevda güllerini ektik bağlara
Umudun adını yazdık dağlara
Kırdılar kanadım düştüm ağlara
Divane eyledi bu şehir beni
Neden kaçar durur yobaz fikirden
Eline ne geçti sofu, zikirden
Ne ister tanrılar yoksul fakirden
Divane eyledi bu şehir beni
Düşmez iken tanrı ismin dilimden
Çiçekteyken soldum düştüm dalımdan
Medet umulur mu hain zalimden
Divane eyledi bu şehir beni
Kaldırımlar sessiz sokaklar yaslı
Dostluk kapıları açılmaz paslı
Her şey fotokopi bulunmaz aslı
Divane eyledi bu şehir beni
Kula kul olmadık kimse kalmamış
Solgun yanaklar var henüz gülmemiş
Vurguni’yim dağlar düze inmemiş
Divane eyledi bu şehir beni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Divane eyledi bu şehir beni
Doktor bey
DOKTOR BEY
Yar yarası derin olur
Sinem yanar kor doktor bey
Elver hasta cananıma
Dert çekmek çok zor doktor bey
Temmuz dökülür elinden
Yaram sancıyor derinden
Ne gelirse yap elinden
Senden umut var doktor bey
Baksana kanıyor gözüm
Yoksula ölmek’mi çözüm
Parasız tutmuyor yüzüm
Zaten dünyam dar doktor bey
Eski değil bu dert yeni
Hipokrat yeminin hani
Bırakma tanrıya beni
Tanrılar hep kör doktor bey
Vurguniyı koyma nara
Dilini üşürme zara
Vatansızlık büyük yara
Şu gerçeği gör doktor bey
SSK Etlik İhtisas hasta hanesi 2005..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dokun
Dokun
Çiçekleri renklendiğigözlerine dolsun diye sevdam.
Saçlarına asıyorum şiirleri
Gözlerin gözlerime dokunduğun da
Çağlayanlara sığmayan taşkın sular
Vuruyor yüreğimin kıyılarına
İlk kez bu kadar masum ve mahcup.
Sana uzanıyor ellerim
Dokunuyorum ateşine yüreğininYanıyorum..
Dokunmak değimli ki çoğalması duyguların.
Yaşamın en güzel yanı
Paylaşmak aşktan yana var olanı
Öyleyse dokun dokunalım duygularımıza ki
Varsın Çıldırı ya varsın arzular.
Bir dökünüş bin defa ölümsüzleştirir adamı
Dokun ki ölümsüzleştirelim aşkı….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Doldum da geldim buraya
Doldum da geldim buraya
Dostlar meclisine gönül
Saldım da geldim buraya
İnsan yanımı elime
Adlımda geldim buraya
Ayırma insanı özden
Kan olur dökülür gözden
Kendimi nardaki közden
Buldum da geldim buraya
Ozanın yüreği hardır
Dört mevsimi boran kardır
Bu yol dönülmez ikrardır
Bildim de geldim buraya
Yan yana el ele verek
İkiliği yere serek
Aşk ile yanıyor yürek
Doldum da geldim buraya
Vurguni’yim dostun hası
Dedim ki gönül aynası
İçimde ki kiri pası
Sildim de geldim buraya
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dost yanına koyun beni
DOST YANINA KOYUN BENİ
Zamansız göçüp gidersem,
Şu koca yaşlı dünyadan,
İmam, kuran da istemem,
Dost yanına gömün beni.
Dünya lanet düzenine,
Tanrı sahip ezenine
Düşmeden imam eline,
Dost yanına gömün beni.
Geldim giderim gülmedim,
Varından varlık görmedim,
Dünya sefanı sürmedim
Dost yanına gömün beni,
Vurguni‘yim ikrarım var,
El sürmesinler imamlar,
Bilmem halımdan kim anlar
Dost yanına gömün beni.
Kefen de istemem hani,
Çırılçıplak soyun beni,
Karşıyaka'ya götürün,
Bir çukura koyun beni.
(31 Ekim 2004 tarihinde kalp krizi geçirdiğim gün
SSK Hastanesinde yazdım.)
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dönüşü yoktur dağların
DÖNÜŞÜ YOKTUR DAĞLARIN
Bu coşkuyla sanma bu hasret biter
Sularda özlemi çoktur dağların
Toprağın üstünden yollanır gider
Bir daha dönüşü yoktur dağların
Düşe kalka gider dağları aşar
Bazen öfkelenir bendinden taşar
Deryaya varınca durgunluk başlar
Bir daha dönüşü yoktur dağların
Bulut olamazsa yoktur çaresi
Dalga olur düşer kanar yarası
Yanar durur iç de çoban çırası
Bir daha dönüşü yoktur dağların
Vurguni hasretim yürek çalkalar
Kıyıları yıkıp durur dalgalar
Boş yere dövünüp durmasın sular
Bir daha dönüşü yoktur dağların
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dört Mevsimdir Yaşam
Dört mevsimdir yaşam..
Kaç mevsime sığar bir yaşam
Kaç ömür bir fazlasıdır son baharın
Zamanın gözlerinden topladım sevinçlerimi
doğmak ve çoğalmak düştü payıma
kaçış yok ötesi olmayan ağıtların
Gözleri parlayan bir çocuk seslenirde
güvercin kanatlanır içimde.
Deniz vurgunudur yüreğim.
Çözülür çocukluğunun buzulları
Delilik zamanıdır yürür yerinden damarların
Sonra ılık bir rüzgar aşktan bahseder
Masum sevinçlerde boğulur çılgınlıklar
Mevsimler kanatlarında taşır yaşamı
Evrimsel devinimine gebedir insan
Ve yeniden yaratmanın zamanıdır
Kendini kendi bedeniden.
Büyüdükçe çocuk yüzlü gülüşler
Koruyucu kanatların örtülür
senden olanın üstüne.
Sen son baharındasındır yaşamın.
Gayrı her şey kışa hazırdır
Üşütür ılık esen yel dahi
Ve sonra ayazda kalmış gibi
Bir sabah kaskatı
Donuşunu gözlemlersin bedeninin
Bir yanın yazdır, bir yanın bahar,
Sonbahar der iken.
Seni anlatır kışın getirdiği kar.
Yitik bir aşkın umut dosyasından….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Duaların Bittiği Yer
DUALARIN BİTTİĞİ YER
Damarımda alevlenen
deli kanımdan tanırım
koyakların coşkulu akışını.
Güneş yüzlü çocukların
Kaçamak bakışlarıyla örtüşür zaman
İyi sarıl bana ey sevdalı gözlüm
Sakın bırakma.
Kurtara bilirsen ellerimi
çöküntülerin arasından.
Gör nasıl yaratırım kendimi
Duaların bittiği yerden
İyi sarıl sakın bırakma
Hala yarınlara yetecek kadar
umut avuçlarımda.
Gözlerinin ağırlaştığı yerde
Al kızıl bir gül takacağım saçlarına
Dudaklarından kırılıp dökülen sözler
Dile getirmekte isyanı
İçine sızarak akan bir hayattır arzular.
Dedim ya iyi sarıl bana
Duaların bittiği yerden
Başlayacağım kendimi yeniden yaratmaya….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dudaklarımdaki hayat
Dudaklarımdaki hayat
Oturdum kıyısına sevdanın
Seyrettim içimdeki çılgınlığı.
Yanı başımda gürül gürül bir hayat
Salkım söğüdün dallarına asılarak akıp gidiyor
Kenarlardan çiçekler el sallıyor coşkusuna nehir’in,
Yatırdım dudaklarımı serinliğine suların
Sadece sen vardın usumda
Dudaklarından hayatı yudumladım.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Duy
DUY
Yasak koymuşlar özgürlük kuşunun kanatlarına
Mavileri tutuklanmış
Bir gök çizmişler albatroslara
Gün doğumunun vurulduğu yerde
Çatlamış bölünmüş yüreği bulutların
Kimyasal gazlar soluğunu kesmiş rüzgarın
Kendi göğümüzdeki hayatın
Kanı donduran ayazı dökülmekte
On dokuz aralık sabahına,Duy
Gayrı külrengi bulutlar ıslatmaz
Ölüm odalarına sürüyorlar
Dağlara sığmayan yüreğimi.
Dört duvardan öte yaşam yok
Güneşimi çalıyorlar
Ayın şavkı düşmez gözlerime
Kimse bilmez nasıl öldüğümü,Duy
Bizden olmayanlar kuşatmışlar sokaklarımızı
Onurlu bir yaşamın görkemine düştük diye
Kanatıyorlar ağrılarımı.
Bir başka baharı örgütlüyor umut
Koklamaktayım baharı
Polensiz döllenmekte çiçeklerim
Yine tomurcukta dalım Duy
Sokaklarda adam sende cinlik
Kaldırımlar boyu duyarsızlık.
Gün ışığına hasret yüzlere
Kap kapa haykıran peçe gibi asılmış utanç.
Şimdi
kendinden olmayan
renklerin ardından koşanlar
yaşamakta
soluğumu yitirmiş sokaklarda,Duy
Ar damarsız bir vaktindeyiz zamanın
Fitilsiz ateşlenir anaların yüreğinde barut
Rüzgardan yine haber yok
Gün doğumuyla tutuklanmış seher yeli
Dağlar duymaz çığlığımı
Çıplak duvarlar gelir üstüme
Sessizce boğar
Dudaklarımdan dökülür son nefesim
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bir tek isyanım kalır yarına
Yeniden örgütlemek için Alanları Duy..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar adlı kitabımdan
Duy 1
DUY 1
Duy demekle duyulur mu çığlık?
Kulaklar duyma özürlüyse
Ve görme özürlüyse yürekler…….
Ama hep sağır-ve duyarsız
Ama hep kör- kalmayacak,Halkım.
Duyacak elbette sesini
Kendisi için vuruşanın..
Gün gelir
Yanık bir türkü sıcaklığında kucaklanır
Sevinci ve inancı halkı için savaşanın
İşçi tulumuyla halay başında
Gün gelir
Devrim kıvılcımını alevlendiren
Nasırlı ellerde bayrak olur direnç
Kızıla kesilir hayat
Sınırsız bir dünyayla kucaklar
Sınıfsız toklum bilincini
Yakındır çatlamaya yüz tutacak
Kanla sulanmış toprağımda tohum.Duyyyy...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aralık 2001 Kanayan dağlar adlı kitabımdan.
Duygularım sana kul olur gider
Duygularım sana kul olur gider
Kaç yıldır gözlerim yolunu gözler
Yar gelir de benden el olur gider
Nasıl koparırım eti tırnaktan
Gözlerim dökülür sel olur gider
Dilek ağaçları dilek tutmaz mı?
Tanrıdan diledim seni yakmaz mı?
Yaratan aşkına öldüm yetmez mi?
Duygularım sana kul olur gider
Hasret çürütürmüş meğer yolları
Şakımaz lal olmuş bülbül dilleri
Yarsız vurguni’nin açmaz gülleri
Dökülür yaprağı çöl olur gider
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dünya Halkları
Bu ses senin sesin kulak ver sesime dünya
uyan sesine gel ey dünya halkım..
gel ki dünyamızda zulüm bitsin…
Dünya Halkları
Ezilen tüm halklar uyansın artık
Barış için bir gül verelim tutsun
Dünya halklarının bütün acısı
El ele halaya duralım bitsin
Dil din farkı bizi ayrı koymadan
Siyah sarı beyaz diye boğmadan
Irkçılık sürülsün güzel dünyamdan
Faşizmin boynunu vuralım bitsin
Suriyelim çık gel İran! dan Çat dan
Sofuyu indir ek bindiği attan
Bir umudum kaldı emekçi halktan
Cehalet çarkını kıralım bitsin
Özgürlük meşalesi yak gel Kübalım
Meksika citi den çık gel Perulum
Sizleri bekler sancılı Ana dolum
Emperyaliste ders verelim bitsin
Filistin de kanar yürek yarası
Vietnam! a gelsin gülme sırası
Dünyadan silinsin atom karası
Hiroşima dan gül derelim bitsin
Abaza Çerkez Boşnak ne demek
Hücreler yangında yok olur emek
Ürümesin artık kapitalist köpek
Ağzına tasmayı vuralım bitsin
Dolar çeker durur kendi dengini
Arap çöllerinde petrol yangını
Domuzlara dönmüş dünya zengini
Şunları ocağa sürelim bitsin
Somali de telef olur bir yanım
Hani dost ellerin ey Afrikalım
Tayvanlın Tiranlım haydi Sudanlım
Zulmün hesabını soralım bitsin
Ozan Vurguni yem halklar kardeşim
Sınıfsız bir dünya kurmaktır düşüm
Ayaklarım yerde göklerde başım
Sosyalist bir dünya kuralım bitsin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Düşlem
DÜŞLEM
Usulca kırılıp dökülüyor bak
Ellerimden hayat et tırnak gibi
Bir arzumuz vardı güneşe çıkmak
Aşkın ateşiyle kavrulmak gibi
Olmasaydık esir yaşam zorunda
Gezerdik el ele boz kırlarımda
Şu dağların serin rüzgarlarında
Göksüne baş koyup savrulmak gibi
Şimdi tüm hayaller düşler durağan
İçlenmiş kanıyor yürek kırılgan
Söylesene nedir gözlerinden yağan
El vurup dizine avunmak gibi
Söyle canım bize bu yaşam hak’mı
Bir lokma ekmekle bir gülüş çok mu
Hiç hayalin yok mu düşlerin yok mu
Fırtına sonrası sevinmek gibi.
Nasılı sormalı niçin nedeni
Vurguni yeniden yarat sen seni
Bırakma bu yaşlı köhne bedeni
Dört mevsim yeniden devinmek gibi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2005
Düşlerde Solar
Düşlerde Solar
Bu şehirde herşey
Kendi içinde çürüyor
benimle beraber.
Güneşin kızıl ışıkları ağarmış saçlarını okşuyordu yanık yürekli Emine Ana’nın.
Avludan, seksek oynayan çocukların bağırış çağırışları geliyordu. Bir köpek, sektirilen
taşı kapıp kaçtığında bağırtılar daha bir tizleşti. Emine Ana iç geçirip tavukları
yemlemeyi bitirdi. Mecalsizdi. Ardından, gözaltına alındı alınalı oğlu yerine koyup,
yüreğini açtığı, dertleştiği, sevip kokladığı güle su vermek için seğirtti. Umut’un
özlemini gülde gidermeye çalışıyordu Emine Ana.
Çiğ düşmüş gibi ıslandı yaprakları gülün. “Ah oğul ah... Sana mı kaldı işçinin,
emekçinin hakkını korumak... Sana mı kaldı laikliği savunmak, koca koca adamlar
dururken... Bak, komşular dinsiz belledi bizi. Kapımızı çalan kalmadı... Sen mi baş
edeceksin yağmacılarla, talancılarla....” Gözyaşlarıyla suluyordu oğlunun alcağızıyla
diktiği gülü. Sanki o kurusa, oğlu da yitip gidecekti.
Dağları leylak rengi bir sis bürümüştü. Yitip gitmekteydi güneşin kızıllığı.
Kondu sokaklarını kuşatan yanık ezgilerin çığlıklaştığı bir akşam üzeriydi.
Mahalleli kendi derdinde, Emine Ana’nın derdiyse bambaşka... Ağlamaktan gözleri
görmez olmuştu. Ama pencereden yaklaşmakta olan üç karaltıyı seçti. İki kişi birinin
koluna girmişler, kapıya doğru sürüyorlardı yürümekte zorlananı. Gözlerinden çok
yüreği görmüş, yüreği bilmişti oğlunu.
Bir çırpıda tuttu avlunun kapısını. Umut’un harap bedenini birlikte taşıdılar.
Emine Ana’ya yıllar kadar uzun gelen süredir kapısını açmadığı oğlunun odasına birlikte
taşıdılar kemik yığınına dönmüş acılı gövdeyi. Titreyen elleriyle boş yatağı açtı.
Dokunmaya, kıyamadığı fidanının bedeni parça parçaydı şimdi. Yanıklar, morartılar, cop
izleri, kelepçe izleri... Oğulcuğunun kanlı ellerine yapıştı, bastırdı göğsüne. Söz bitmişti;
sımsıkı dişliyordu dudaklarını. Öfke kördüğüm olmuş, tıkamıştı boğazını. Damarlarının
zonkladığını duyumsuyordu.
Kafasında yüzlerce yanıtsız soru, attı kendini sokağa Emine Ana. Doktorun
kapısına nasıl varmış, onu nasıl yaka paça, sürüye sürü’ye getirmişti kondu sunun
kapısına, hiç bilmedi. Doktor oğlunu muayene ederken Tanrı dinginliğinde, başı dik,
yüreği öfkeli, arşınlıyordu evin içini. Sandığın üzerinde yığılı yatakları yıkıp çıkardı iki
dal bileziğini. Ve de üç altın lirayı. Çeyiz sandığını yeniden kapattı.
Muayene bitmişti. Doktor reçetesini yazdı. Emine Ana’nın uzattığı altın liraya
bakıp gözlerini kadının acılı-öfkeli yüzüne çevirdi. Elini hafifçe itti Emine Ana’nın.
“Oğluna iyi bak,” dedi, çekti, gitti. Gözlerinin nemlendiğini göstermemek için, telaşla.
Emine Ana eczaneye koştu. İlaçları hazırlayan eczacıya titreyen elleriyle
bileziklerden birini uzatıp telaş telaş evin yolunu tuttu yeniden. Oğulcuğunun,
Umut’unun yaralarını bir an önce sarmalıydı. Ağrı kesicileri içirdi önce, solgun
dudaklarını aralayarak. Ve okşarcasına yaralarını merhemle meye koyuldu. Sımsıkı
sarılmak, canına sokmak istediği oğlunu incitmeye korkuyordu.
Uykusuz gecenin bitiminde, tam ağırlaşan gözkapakları günün ilk ışıklarına yenik
düşecekti ki, bir iniltiyle sıçradı yerinden. “Su, su...” diye inliyordu Umut. Oğlunun
başını göğsüne yasladı. Sanki emziriyordu. Damla damla, yudum yudum içirdi canına
suyu. Gözleri oğlunun kuytulaşmış gözlerine dikiliydi, dipsiz bir uçurumun kıyısında
duruyormuş gibi duyumsadı kendini Emine Ana.
Birden, kocası Murat... Beş yıl önce, işyerinde başına düşen demirle yitirdiği
Murat. Ondan geriye kalan tek varlık, tek yaşam tutamağıydı Umut... Neler, neler
düşlemişti oğulcuğu için. Babasına benziyordu Umut. O da dayanamıyordu haksızlığa.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Murat sendika örgütlemeye koyulmuştu işyerinde. Sevilen bir işçi önderiydi.
Davullarla, zurnalarla çıkmışlardı greve.
“İş kazası,” dediler sonra. Umut inanmadı. “Cinayet,” diyordu. “Babamı
öldürdüler...”
Patron bununla yetinmedi. İşyerini zarara uğratmaktan dava bile açtılar, ölmüş
Murat’a. Çarnaçar, tazminat talebinden vazgeçmek zorunda kaldılar. Murat’ın ölüsü
daha soğumadan patron sarı sendikayı getirdi fabrikaya. Ama babanın haksızlıklara
isyanı, direnci, oğula geçmişti.
Murat yaşamı boyunca camiye gitmemişti. Cenazesine de kimse gelmedi. İmam
“laiklerin cenaze namazı kılınmaz,” buyurmuştu bir kez. Oğlu ve üç-beş işçi arkadaşı
kaldırdılar cenazeyi...
Bir süre sonra avludan yine çocuk sesleri şakımaya başladı. Emine Ana avluya
çıktı. “Umut ağabeyiniz çok hasta... Biraz sessiz olun, çocuklar, gözünüzü seveyim...”
Gözlerinden dökülen yaşlara hakim olamadı. Çocuklar ürkek, bakıştılar, hemen kestiler
seslerini. Yardıma bile yeltendiler; kimi tavukları yemledi, kimi köpeği besledi. Sonra
sessiz, çekip gittiler...
Konu komşu ise dinsiz belledikleri bu dirençli aileyi çoktan düşmüştü defterden.
Gün boyu, günler boyu kapıyı çalan olmadı.
Kavurucu, uzun günler birbirini kovaladı. Emine Ana tam on üç gün bekledi
oğlunun başını. Dile kolay, uykusuz, suskun, sancılı, umutlu on üç gün. Güneşin
kavurucu ışıkları altında gün be gün boynunu büken gülü ise unutup gitmişti. Kızıl gül,
dayanamayıp kendinden geçtiğinde düş olup düşüyordu aklına ancak. Oğluyla birlikte
onu suluyorlar, sonra Umut koşup oynamaya koyuluyor, beraberce yuvarlanıyorlardı
toprağın üzerinde. Oğlunu doyasıya öpüp kokluyordu Emine Ana. Sonra yine gülün
başına gitti, dokundu. Gül yapraklarını döküverdi. Sıçrayarak uyandı Emine Ana.
Hemen oğlunun başına koştu. “Oğul, oğul, ses ver anana! Aç gözlerini canım
oğul; darıldın mı azıcık kestirdim diye... Haydi Umut, aç gözünü, çıldırtma beni! ”
Umut için işkence çok gerilerde kalmıştı artık... Çocuklar Emine Ana’nın çığlığına
koşturdular. Geldiler, gördüler. Umut ağabeyleri küsmüştü hayata.
O gece oğlunun başından ayrılmadı. Bir komşu çalmadı kapılarını. Parasızdı;
adları dinsize çıkmıştı, Hoca da gelmedi cenazeyi yıkamaya.
Emine Ana kendi elleriyle yuğdu, yıkadı oğlunu. Kuşluğa dek uğraştı, didindi,
avluda, kırmızı gülün yanı başına bir mezar kazdı. İşi bittikten sonra içeri, çeyiz
sandığının başına geçti, gelinliğinden kalma iki çarşaf çıkardı sandıktan, dokunulmamış,
bembeyaz. Oğlunun kefenini hazırladı. Sonra sırtladı Umut’u, boylu boyunca kazdığı
çukura uzattı. Yeniden eve döndü, dolabı sökmeye koyuldu bu kez. Kabrin üstünü
tahtalarla kapatıp elleriyle toprağı örttü üzerine. Bitkin düşmüştü. Kalkıp eve gitmek
istedi; dizlerine söz geçiremedi; oldugu yerde çöktü, kalakaldı. Gözleri oğlunun diktiği
güle ilişti birden. Kurumuştu.
Kocasının ölümünden sonra arada bir sigara tüttürme alışkanlığı edinmişti Emine
Ana. Oysa oğlu geldi geleli aklına hiç düşmemişti sigara içmek. Elini cebine attı, paketi
çıkardı. Bir tane kalmıştı pakette, titreyen ellerle dudaklarının arasına iliştirdi, yavaşça
çakmağını çıkardı. İlk çakışta dumanlandı gökyüzü; derin bir nefes çekti Emine Ana,
ciğerlerini paralarcasına. Son sözleri dumana karıştı. Savrulan dumana yazıyordu
acılarını, özlemlerini. “Düşler de solarmış meğer...” Başı omzundan öne doğru düştü.
Çocuklar Emine Ana’yı oracıkta, oğlunun mezarı başında buldular. Sönmüş sigarası
ağzında, yanı başında kurumuş bir gül dalı...
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Güneşin kırıldığı yerde
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Üşür gülüşler
Düşün
DÜŞÜN
Vitrin camları gibi insanların yüzleri
Kırılıp dağılıyor kendi aykırılığında
Tanımlayamıyor kendilerini kopan parçalar
Öylece kala kalıyor ayrı yerlere saplanıp
Kendi bütünlüğünden uzak
Öz varlığından habersiz emekçi
Kınıyor kendinden olanı
Oysa ki karın aç
Papuç delik
Pantolon cepsiz
O yinede saldırmakta hakkını arayana
Kör itatkar ve bilinçsiz
Bakmayı unutalar
Unutmuşlar görmeyide
Bakışsız gözler dökülmekte
Kırışık utangaç yüzlerden
Çırıl çıplak anadan üryan
Kurumuş tüm sevgi dereleri
Kör dokunuşlar kalmış
sevda damıtılan gecelerden
celişki ırzına geçmekte dürtülerin
Makul sevinçlerle boğulur cığlıklar
Aşk satar köşe başlarında duygu simsarları
Kazıntı tarihler içinde savruluyor istenç
Belki varoluş sildiklerini yeniden yazacak.
Aykırılığın tutsağı mı ki algı
Kendi yanlızlığında hapis varlık
Tanımlayamıyor öz varlığı
Ya neydi bizi böyle yaşamın çüplüğüne savuran
Bellek neye gebe......................
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Düşünürken
Düşünürken
Nehirden yeni çıkmış
Gümüş renkli Ay’ın
Yakamoz pırıltısı böler uykularımı.
Başımda gök
Deniz derinliği gözlerin.
Bir kuş kanat çırpmaktadır tenimde.
Ansızın bedenimi saran ateş
Savurur dumanımı göklere.
Seni düşünürken
Tutuştu sözcükler dudağımda..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Düşüş
DÜŞÜŞ
dilden yuvarlandıran devinim
işgalçisi efil esen rüzgarın
yüreğin sahrasında
vahasına kavuşan bedevi gibi,
elle tutulamayan öncesizliğin
sonrasında kendini aşmanın.
Kurtulma çabası var, ama neden;
düşmanlık kaynağında farklılığın
onca ödenen bedelden sonra
orda kalan bir özsevgi
paylaşılma umudunu ne yapmış
ister mi yalnızlığı kendisine
birliktelik ve ayrılık neyi anlatır
istenmeyen öznellikler kaosunda
ve umut katılaşmışsa bakışlarda
zor yürümek geleceğe şimdiden
gene düşürür dilinden özneyi
sevda kokulu şiir yağmuru.
bize soramadığı anın
yıldızları yağıyordur durmaksızın.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 1992
Düzensizliğe
İÇİMDE KARA YEL
Düzensizliğe
İçimde bir yara sarsan sarılmaz
Çürüdü yanlarım kokuyor dostlar
Yaşlı çınar gibi yıprattı yıllar
Dallarım yaprağı döküyor dostlar
Eğil derler çınar secdeye eğil
Eğikli soysuza veresin meyil
El etek öpmekse hiç huyum değil
Yoksulluk belimi büküyor dostlar
Başı gökte çınar dibinden eğri
Kalan var mı bilmem yaşamda doğru
Beş vakit katlime yapılır çağrı
Kara yel vurunca yıkıyor dostlar
Kesilmeye dursun nehirin önü
Bazen sularda şaşırır yönünü
Yargısız boynumdan vurmayın beni
Zulüm girdabına çekiyor dostlar
Sokaklarda işiz bulunmaz ekmek
Tatmadım aylardır sıcak bir yemek
Yinede olmadım yolumdan dönek
Fırtına kökümden söküyor dostlar
Kalmışım çıkmazda eski cağ gibi
Eririm yel vurmuş ince yağ gibi
Vurgun i dumanlı başım dağ gibi
Sular bile yanlış akıyor dostlar..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Edepli erkanlı
EDEPLİ ERKANLI GÜNLER DEĞİŞTİ
İnsanı evrende Kabe bilirken,
Hakka doğru giden yönler değişti.
Filiz kıran vurdu gönül bağını,
Karışınca renkler tonlar değişti.
Dünden bu günlere ne varsa doğru,
Kılıç kından çıktı namlular eğri,
Hak dedim katlime yaparlar çağrı,
Öfke dize geldi kinler değişti.
Güneş olup dağdan taştan ağarken,
Yağmur olup haktan yana yağarken,
Eline beline sahip ol derken,
Edepli erkanlı günler değişti.
Sıyrılıp dökülür tarih çağlardan,
Gayrı akmaz Kevser suyu bağlardan,
Çıkar fırtınası eser dağlardan,
Mason rüzgarında Dinler değişti.
Varlığın içinde insan kendi yok,
Yoksul sofrasına oturmuyor tok,
Kurt postuna girip dost görünen çok,
Mintan eski mintan donlar değişti.
İşkencede beden korlanmış ateş,
Ne haddine derler patrona dalaş,
Gayrı üşütürmü ölüyü güneş,
Damarlarım toprak kanlar değişti.
Önceleri dostluk için çalardı,
Barış tohumunu eker sulardı,
İnsanı hak bilir secde kılardı,
Katlime çalıyor çanlar değişti.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Tuzu kuru dibi tutmuş yemeğin,
Kölesi olmuşuz kuru ekmeğin,
Temelinde alın terim emeğim,
Gökdelenler yaptık hanlar değişti.
Bu yol nere varır sorsun gidenler,
Kimler düşüneni nara itenler,
Kimyasal gazlarla erir bedenler,
Ölüm yol şaşırdı sonlar değişti.
Dünden bugünlere ne varsa doğru,
Eğildi büküldü yandıkça bağrı,
Beş vakit ezandı katlime çağrı,
Hançer tende gizli kınlar değişti.
Gün batımlarını kor ateş yalar,
Gecenin koynuna şafaklar dolar,
Kan kızılı şimdi karaya çalar,
Vurguni al kızıl tanlar değişti.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ekmek gibi
EKMEK GİBİ
68,ler.de burada değildim
uyuyormuşum bütün Yıllar boyunca
şimdi bakıyorum da anımsadığım
kargaşa,değil.
bir direnişti gördüğüm
Kanadı kırık sabahlarda
Gözlerimi yumruklayarak
uyanırken bir pencere gördüm
çalışan biri olduğunu bildim hemen
Dikiliyordu karavana atıklarına
Zenginlerin çöplüğünde
Vurulmuş çocukluğum
sonra anladım ne yapmalıyım
çalışmak birinci kutsalım oldu
emek vererek anlamak yaşamı
Sevgi dilenilmiyor
Savaşmak gerekiyor
aşkı paylaşmak istediğinde
Ekmek gibi aş gibi…………
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
El Ele Dünyayı Sarmamız Gerek
El Ele Dünyayı Sarmamız Gerek
Sınırlara vura vura başını
Sevda kıyısına çarpıyor yürek
Yaşanılır kılmak için dünyayı
Sevgiyle aşk il örmemiz gerek
Madem yaratıldı dünyada ilkler
Öyleyse ki nedir şu özel mülkler
Unutulmamalı kardeştir halklar
Tüm dünya el ele vermemiz gerek
Boşa sayıldıkça âlimin sözü
Üşütür ısıtmaz ölünün Özüzü
Tapınağa değil şu güzel yüzü
İnsan birliğine sürmemiz gerek
Hakkı kendimizde bulamıyorsak
Gönül yapıp sevgi alamıyorsak
Varıp aşk sazını çalamıyorsak
İnsan sırrımıza ermemiz gerek
İnsan ol ki önce kendini tanı
Hurafenin olmaz dini imanı
Kim dedi Sivas’ta ölüm zamanı
İkiliği içten kırmamız gerek
Derler ki yazgıymış ve tanrıdandır
Özü çürüklerin mayası hamdır
İnsanın şeytanı yine insandır
Kör şeytanı yere vurmamız gerek
Aşalım dağları zulmü kırarak
İçteki kötüyü dışa vurarak
Kardeşçe el ele halay kurarak
Kanayan yarayı sarmamız gerek
Önce varlığı bil doğayla özleş
İnsan ol ki bir kez kendinle yüzleş
Vurguni değil mi tüm dünya kardeş
Biraz kendimizi yormamız gerek
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
El Kınar
EL KINAR
Gayrı uzak kalmış bizden sevdalar
Arayıp ta aşkı bulsan el kınar
Üşütür estikçe serin rüzgarlar
Sevdanın yeliyle dolsam el kınar
Hayalini görsem kaynıyor kanım
Seni yaşamadan geçmez bir anım
Körpeciksin taze güzelsin canım
Seni sevdiğinden çalsam el kınar
Yaralı kuş gibi çırpınıp dursam
Seninle var olan düşleri kırsam
Yaralı gönlümü zincire vursam
Deli kervanına salsam el kınar
Savursam feleğe aşkın taşını
Bulutlarım döker gözden yaşını
Yücelerden uçan sevda kuşunun
Kırsan kanadını yolsam el kınar
Zamansız aşk ile yakmışım teni
Kereme Mecnuna dön derdin beni
Yüreğim ne yana koyayım seni
Vurguni aşk ile ölsem el kınar
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Elimi verdim kolumu alamıyorum
Nereden geldiyse geldiler bana
Finans bank kimdir tanımıyorum
Cart Finansa beni üye ettiler
El verdim kolumu alamıyorum
Kartsızımya veba dedi teşhisin
Acı çektirmek mi bana bahşişin
Kartını almadım diye keşişin
Onlar güler ya ben gülemiyorum
Beni garip gördü kesildi aslan
Üstüme geliyor aldıkça alttan
Amele sümüğü gibi yapışkan
Bir türlü yakamdan silemiyorum
Vurğuni olmadan kaptalist cani
Evveli aşk için yakardın teni
Koydular ki öyle bir hale beni
Gayrı gönül sazı çalamıyorum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Emek düşmanı şaire
Kaderim değilsin yokluk
Ecelim olamazsın
EMEK DÜŞMANI ŞAİRE
Boynunda tasmanla ağzında salya
Olmasaydı insanı zahirdin şimdi.
İt gibi uluyan şair olsaydı
Bizim kapıda it de şairdi şimdi.
Rahman rahim olan hakkı bilseydi
Yaratık olmadan insan kalsaydı
O hayvan kafanda beyin olsaydı
Bileğin bükülmez mahirdin şimdi.
İt misin kurt musun yoksa ki koyun
Hiç hoşa gitmiyor hırlama huyun
Kurt değil, insandan gelseydi soyun
Hiç paha biçilmez safirdin şimdi.
Kan içici diyor benim için dert
Sana gelince bak çifte standart
Çeke bilse idin sahibine ret
Benim için sende cevherdin şimdi
İt uluyor derler varsın ulusun
Ulumak değimli senin namusun
Üreten emekçi olsaydı dostun
Sende benim gibi kafirdin şimdi.
Sömüren zorbaya tavır alsaydın
Yoksul işçilerle yara sarsaydın
Ezilen halklarla kardeş dursaydın
Emek dünyasında gevherdin simdi.
Söyle koçum neden kırık boynuzun
Yoksa altına mı yattın domuzun
Vurguniye destek olsa omuzun
Dostluk için akan nehirdin şimdi..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2000.
Emekçi
EMEKÇİ
Bir sağa bir sola yalpa vurursun
Ne yana dönmekte çarkın emekçi
Seni sömürene secde durursun
Kendi ellerine kırgın emekçi
Bir doğruya varmaz kesilmiş yollar
Sanayide açmış kapkara güller
Bak geceye küsmüş nasırlı eller
Yıllardır kan kusar yorgun emekçi
Çalışma bakanı nutuk atıyor
Müfettişler her gün işçi satıyor
Bu güzelim ülke böyle batıyor
Vatanında yurtsuz sürgün emekçi
Sermayenin zulmü düş değil somut
Çalış ha çalış der kanını damıt
Yoksul sofrasında üşümüş umut
Çekilmiş yay gibi gergin emekçi
İki bin ikide kalmışsın yaya
Hep bedel ödersin geldin dünyaya
Sidiğinden tuta içtiğin suya
Kimin kursağında vergin emekçi
Bir isyan çığlığı olsun dilinde
Baksana savurur közün külünde
Senin kurtuluşun kendi elinde
Neden vurgun iyi yergin emekçi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Emekçi kimliği
EMEKÇİ KİMLİĞİ
Düşünüyorum ben kimim Sırtımda parkam
Ayağımda eski postallarım
İlkokul cahilliğinde yürüyorum
Sanayi sokaklarını
Bir işçiyim ben sömürü çarklarında
Her gün bira daha yok edilerek çalıştırılır
Ve devrimciyim birde yürek taşıyorum
Ne öyle çatal ne de mangal gibi
Cesaretsiz de değilim hani teke tek kavgada
Kahramanlığı sevmem kitleden kopuk
Mücadelemden alırım aşama gücünü
Düşünmemde hani öylesine vurulup öldürülmeyi
Kurşun kahpece gelmezse üstüme
Yoldaşlarım var benim
fırtınalarda koyun koyuna girdiğim
Fırtına sonunda acılarını paylaştığım
Kavgadan önce helalleşip
Kavgadan sonra kucaklaştığım
Bir proleterim ben
Ne öyle basit ne de sıradan
Yüreğimdir ocaklarda yanan
Tavlanan demir değil sevdamdır
Bu bir inançtır bu başka bir sevda
Ne ölümün gücü yeter susturmaya
Ne de baskıların
Ben kanla sulanmış koca bir ırmağım
Bir yanım ter döker Sularımla çoğalırım
Bir yanım kan kusar dağlardan boşalırım
Bazen durgun sessiz bazen köpürüp taşarım
Koca bir ırmağım tersine çeviremezsiniz beni
Alıp sularımla emek gemisini aşarım bendimi
Korsansız denizlerde coşarım barikat tanımam
Bir proleterim ben emeğiyle geçinen
Ben koca bir ırmağım
Akar giderim Sevdaların içine
Vatansız dolaşırım Fırat gibi diyar diyar
Şaşırmam yolumu.
Bir tarihim ben.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İlkel komün elle başlayan
Kapitalizmin ağına takılan
Sosyalizmi haykıran
Bir tarihim ben.Ölümleri kucaklayan
Abdullah Oral
MAYIS 1994,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Emekçi ye
EMEKÇİ YE
Kaç bin yıldır dinmez yürek ağrısı
Varlık dünyasında yanmış emekçi
Derinlere salmış vantuzlarını
Umudu topraktan emmiş emekçi
Kaç bin ömür sürmüş hayat kazısı
Deyip geçmiş her şey alın yazısı
Ağzında pas tutmuş tütün sızısı
Sevdayı çağlara gömmüş emekçi
Buğday tane vermez arazi çorak
Ses versen sesime kalmazdı gerek
Evvel volkan gibi kaynardı yürek
Şimdi sel vurmuşta sönmüş emekçi
Şimdi değil zulüm kahır çekilir
Sanma ki susmakla bu çark yıkılır
Dokunsan ki ağlar hüzün dökülür
Dağılıp kırılan cammış emekçi
Umut olsan dilde hakkı haykıran
Ne yağmur tanırdın nede kar boran
Hep Vurguni oldu döşüne vuran
Oysa özünden çiğ hammış emekçi.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
18 haziran 2004
Emekçi Yüreğim
özensiz yaşantılarda yiten özsaygı
yorumlanacak bir şey bırakmazken
iki aşırı uçta gidip gelen geçmiş
kayboluşun eşiğine geldi
Emekçi yüreğim
Kumpasında işbirlikçi Kapitalisin
öylece bakıyor başkalarının çözümüne
tutulacak bir yanı kalmadı mı niteliğin
Süte doymamış bebelerin
Gülüşleri dökülüriken gözlerinden
Toprağı öper alınteri emeğin
Sabanı mayına deydiğinden beri kırık
üretenin. ellerinde yeşerttiği umut
Oysa barıştı başağın dünyaya acılan gözü..
Asılmadan tanyerinin kızıllaştırdığı yere..
Ne saban kaldı ne öküz dünden geriye
dağların düşünü kurmak yasak bizim ellerde…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Emekli
EMEKLİ
İlkel toplumlardan uygar topluma
Sömürü çarkında kalmış emekli
Böyledir gör anla kapitalist düzen
Susma gayrı sesin haykır emekli
Sıka sıka bitti delikli kemer
Bak torun açlıktan parmağı emer
Babadan oğla geçmesin semer
Bu zinciri gayrı sen kır emekli
Yirmi beş yıl daim hakkın yenilmiş
Sıkılmış ta posan suyun alınmış
Gelecek umutsuz gençlik çalınmış
Susma gayrı sesin haykır emekli
Nikah şahidiniz Bağ kur SSK
Emekli sandığı verir nafaka
Her gün emekliye yaparlar şaka
Bu zinciri gayrı sen kır emekli
Boynunu eymişsin zorbaya zora
Aç susuz geceyi ekmişsin dara
Nasıl kapanır bu kanayan yara
Susma gayrı sesin haykır emekli
Çalındıkça çorban torbanda unun
Kölesi olmuşsun suskunluğunun
Şimdi bedel öder torunun oğlun
Bu zinciri gayrı sen kır emekli
Yaşarken ölümü kabulün neden
Görse utanırdı rahmetli deden
Yiğitlik erdemlik beklerdi senden
Susma gayrı sesi haykır emekli
Gayrı dur diyelim böyle gidişe
Seni darda koyan duysun endişe
Şükredip te durma hayale düşe
Bu zinciri gayrı sen kır emekli
Yaşlandım diyerek öyle kıvırma
Koskoca bir ömrü boşa çevirme
Kahve köşelerimde paslanıp durma
Susma gayrı sesin haykır emekli
Vurgun i yurdunda yaşanmaz tutsak
Bu nasıl iş sana ellerin yasak
Titrer dağlar taşlar sokağa çıksak
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bu zinciri gayrı sen kır emekli.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Emperyalist savaşlarda yiten çocullar
EMPERYALİST SAVAŞLARDA
YİTEN BÜTÜN DÜNYA ÇOCUKLARINA
Ben açlıkla doyurulmuş bir çocuğum
Nişangahında kahpeliğin
Dünyanın her yerinde
Ölüm adlanır solgun gülüşlerime
Bazen başımda kartallar bekler
Öldüğümde leşimi yemek için
Bazen babamın kollarında vurulurum
Filistin sokaklarında
Bazen de paletler geçer
Masum gülüşlerimden
Afganistan’da bombalar yaparken üstüme
Vietnam’da hala süngüsündeyim düşmanın
Hiroşima dün gibi aklımda
II
Nedense bütün masallarda
Devler hep yemektedir çocukları
Kanıma sulanır silahların ağızları
Göz yaşlarımı delip geçerken mermiler
Neden? bu öfkeniz beyler
Neden bu durmayan kan
Neden? Beyler Neden?
Ben ölmekteyim
Bu anlamsız öfkeden
Ne
Bir
Bir
Ne
istedim ki sizden
lokma ekmek
sıcacık gülüşten başka
istedim ki sizden
Bırakın yaşamak istiyorum
Yaşıtlarım gibi oynayayım koşayım
Onlarca bombanın ağırlığını
Nasıl taşırım çocuk omuzlarımda
Çağı utandırıyorsunuz beyler
III
Nasıl duyurabilirim bilmiyorum
O sağır kulaklarınıza
İçime sığmayan düşleri
Ekmeğimi bala banmak
Annemin göksünde yatmak istiyorum
Babamın elinden tutup
Gezmek istiyorum
Çocukların öldürülmediği bir dünyada
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dilim farklı diye
Rengim farklı diye
Nasıl söylenir bilmem
Ben ölmek istemiyorum
Az sonra yine bombalar yağacak üstümüze
Yine barut kokularını silecek
Baygın et kokuları
Yine çağın ihanetiyle yüzleşeceğim
İki iri zeytin tanesi gibi
Anlıma fırlayan gözlerimi sunacağım
Amerikan köpeklerine
IV
Az sonra her şey yitirecek rengini
Delik deşik olacak
Güzel olan her şeyin yüreği
Yatağım yanacak beşiğim kırılacak
Yüz bin çocuk olacağım
Yüz bin kız yüz bin erkek
Körpe yüreğimizi sunacağız çağın celladına
Yaralı bir geyiğin üstüne
Sırtlanların üşüşmesine benziyor her şey
Leş kargalarının sırasını beklemesine
Lağım farelerin etimi didiklemesine
Bugün ıraktayım
Yarın belli değil
Hangi ülkede katledileceğim
Ölürsem paylaşılacak etim
Yaşarsam pazarlanacak bedenim
Tutsağı olacağım bu kanlı savaşın
Yada ağzı salyalı bir itin
V
Çocuk diye kandıramazsınız beni
Ben yaşıma basmadan büyüdüm
Biliyorum az sonra gelecekler
Ağızlarında diz boyu salya
Elleri kanlı bıçaklı
Emperyalistler
Çok severlermiş taze çocuk etini
Gelecekler
Ve ırzına geçecekler bebekliğimin
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ama ben son olmayacağım
Dün Filistin deydim
Bugün ıraktayım
Yarın belli değil işte
Hangi ülkede
Hangi yurtta vatansız öleceğim..
VI
Siz hala susacak mısınız
Anneler babalar
Katliama seyircimi kalacaksınız
Teyzeler amcalar
Sessiz çığlığımın sesi olun
Ellerimin bedeni
Umudumun yansıması
Haydı garı
Öfkemi tutun avuçlarınızda
Yürek verin sesime
Ölmesin sizinde çocuklarınız
Sizinde yanmasın yüreğiniz
Yarın sizin çocuklarınız olacak
Emperyalist namluların ucunda
Haydi gayri ağabeylerim ablalarım
Umut yarına geç kalmasın
Bir daha hiroşimalar olmasın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şubat 2003
En Güzel Yeri Zamanın
En Güzel Yeri Zamanın
En güzel yerinde durmuşum zamanın.
Suda açan çiçekler gibiYansımakta yıldızların yüzü.
Yağmur bulutlarının türküsünü dinliyorum
Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler ya
Hafiften Bas bir- Bateri tınısı,
Işık gösterişi başlıyor ufukların çok uzağında
Sanki yerle gök arasına sıkıştırılmış Evren
Yaşanmamış zamanların ötesindeyim.
En güzel yerindeyim zamanın.
Yorgun bedenim direnç şaşkını
Koşuyorum yıldızlarıyla kucaklaşmaya Semaya
Dilimde türküler durmuşlar halaya……
___
Dağlara çıkam dedim /Dosta ulaşam dedim
dost ben senin derdinden /dağlara vatan dedim…
___ Gurup yorum.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
En Yakını Sen Ol Uzağımın Yar
Uzatsam elimi elin varır mı?
Tutmaya elinden yüreğimin yar
Kaldır başın öpem kara gözünden
Pasları silinsin dudağımın yar
Gel soluksuz kalsın hüsran yıkılsın
Yollarından özlem geri çekilsin
Hüzünlü bakıştan gülüş dökülsün
Gamzesi sen ol yanağımın yar
Gel sineme saram seni gizlice
Ellerim dolansın ördüğün saça
Tenimi tenine sar ki sıkıca
En yakını sen ol uzağımın yar
Vurguni nedim yar dünya karını
Diz dize paylasak yoksul varımı
Aşk ile doldurup güne yarını
Sultanı ol gönül konağımın yar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Esir sokaklar
Ruhsuz bir tarihin
gölgesinde kalmış Göçmen bedenler
Tutsağı olmuş hürriyetin
Esir sokaklar
Tuz çürütmüş yaralarını
Munzur Dağının
Kırılmış Nur hak
Dökmüş eteklerine ölümü.
Kızıl ırmak başını vura vura
düşmüş yollara
Çıldırmış Dicle Fırat
Su vermemiş güllere..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Evrene sığmıyor yüreğim
EVRENE SIĞMIYOR YÜREĞİM
Örselenmiş duyguların
Sevecenliğine koşar ateşe düşen yüreğim
En aptal durağanlığındayım zamanın
Evreni sığdırmaya çalışıyorum
Evrene sığmayan yüreğime
Yaban çiçeklerini öperin toprak ananın
Takılıp kalmışım
Yeni doğan bebelerin ilk gülüşlerine
Gönül defterimde sevda türküsü
Aşka düşen gözlerimde yağmur
Özgürlüğüm kanat çırpmakta avuçlarımda
Rüzgarın tarifsiz uğultuları
Çarpışır sevgi bulutlarımda
Kalkar bakarım yücesinden dağların
Kokusunu içime çekerek bütün çiçeklerin
Aşka susuzluğumu gidermekteyim evrende.
Kızılını yüreğime koyuyorum güneşin
Sönük kalıyor aşkın kıvılcımından
Sonra eriyip tükeniyorum damla! damla
Koca bir evreni sığdırayım derken yüreğime
Boğulmaktayım aşkın alevli Nehir'inde….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar adlı kitabımdan
Ey Tanrı
Kimdir seni senden çok
kendisi kadar sevmeyi beceren
Kırığımı marangozun
EY TANRI
Yaratmışın derler koca evreni
İnsana geçerimi sözün ey tanrı
Kula kul olmadık yeni bir dünya
Kurmaya yete,mi gücün ey,tanrı
Rahip Haham derken çektik imamdan
Kurtulmuyor halkım kederden gamdan
Mollayı sofuyu güzel yurdumdan
Sürmeye yeter,mi gücün ey tanrı
Yer batsın dünya dinler töresi
Gelmez ağlayana gülme sırası
Baksana kanıyor halkın yarası
Sarmaya yeter,mi gücün ey tanrı
Düşünene neden sofu ecirl
Kırılmıyor zulmün paslı zinciri
Zalimin bağından üzüm inciri
Dermeğe yeter,mi gücün ey tanrı
Oturmuş sermaye senin mülküne
Güç yetmez bağında bir tek salkıma
Zenginden alıp ta yoksul halkıma
Vermeye yeter,mi gücün ay tanrı
Yoksa güçsüz müsün paradan puldan
Görünmezsin neyi saklarsın kuldan
Gerçeği görmezsin sapmışsın yoldan
Görmeğe yeter,mi gücün ey tanrı
Vurgun i umutlar çıktı kaçağa
Kurbanlar veririz paslı bıçağa
Sende yüreğini bizle ocağa
Sürmeğe yeter,mi gücün ey tanrı..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylem
Eylem
Hançerlenmiş türkülerin üstünden
Akıp gitmekte yaşam
Denizleri Kuşatılmamış ufuklara
Havada Kar sesi
Çığ esintisinde gök yüzü
Özgürlük tutkunu
Türküler gezinmekte dağlarda
Alın terimizi okşayan
Ortak sevinçlerin
Eylemleri başlıyor baharla
Bulutların ateşli kucaklaşmaları
Islatıyor toprağı sırılsıklam
Bak gör ilk baharla
ben kendimi nasıl yaratırım..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylemdir ilk adım
EYLEMDİR İLK ADIM
Ben bir emekçi şairim
Söylemdir ilk adım benim
Hak için halka dairim
Eylemdir ilk adım benim
Bazen kederli şarkıyım
Bazen dağlarda türküyüm
Proletarya erkiyim
Eylemdir ilk adım benim
Balyozumuz halay çeker
Örse yüreğini döker
Öfkemiz dağları yıkar
Eylemdir ilk adım benim
Potaya yürek dökeriz
Haddeden demir çekeriz
Zulmü lav olur yıkarız
Eylemdir ilk adım benim
Vurguni kör bıçak tende
Dize gelmez öfke bende
Bir umudum gelem günde
Eylemdir ilk adım benim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haziran2005
Eylül geçti
EYLÜL GEÇTİ
İhanet içinde yaşanan günler
Ölüm sessiz gelir geçer kapımdan
İsyan çığlığında dillerim aman
Seninde,mi eylül geçti kapından
Seller gibi coşup çağlayan gelin
Ak üstüne kara bağlayan gelin
Sırtında çocuğu ağlayan gelin
Seninde,mi eylül geçti kapından
Vurgun i der telef olmasın emek
Zehrolmuş yoksulun tattığı yemek
Neden gülüşlerin üşümüş bebek
Seninde,mi eylül geçti kapından
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylül Zamanı
Öyle uzak duruyor ki yaşan bizden
Geceler uyuyor acıların içinde
Hayat ormanları kurşunlanıyor
Yıkılmış korkunun kirli yanları
Kalleş ölüme gönüllü koşuyor çocuklar
kurşun eriterek körpe yüreklerinde
Yağmurdan yine eser yok
Direncin çığlığı yağıyor çağımıza
Sevdanın isyanın
Boyun eğmek döneklikti zulme
Eylülde kanatılmış dağların yüreği
Eylül yürekliler
Dökülüp gitmekte namluların içine
Yılan hikayesi bütün düşler
Tüketmeye çalışırken acıları
Başlıyor kanamaya gözler
Eylül geçiyor kapılardan
Bakmayın martın baharı örgütlediğine
Dolu vurmuş dallarına
Göy ekin biçiliyor şimdi
Paletler altında kalmış kardelen
Unuttuk kiloları
Bir işçi iki baş soğan eder
Yada üç patates
Duymak kolay olsa duyardı herkes
Aç çocukların sesleri tırmalıyor kulağımı
Şimdi eylül zamanı
Okşayan ölüm yanakları
Sen ey baldırı çıplak
Yaşama duyarsız insan
Sen kulak asma bunlara
Sevda türkülerinin söylendiği bir gecede
Bölünmemişse uykuların
Yürümemişsen yalın ayak
Üstüne üstüne korkuların
Ürkütmemişse direncim
Ürkütmemişse açlık seni
Bilemezsin eylülün getirdiklerini
Bizimkilerde
Acının baharı yaşanıyor şimdi
Geriye kalanlar bilir işkencelerde
Dağları nasıl kuşatılır yalnızlığın
Yeniden doğurmaya
Aht etmiş kadınların
Şarapnel dökülmekte rahimlerinden
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Analar şallarını örtüyor
Ölü çocukların üstüne
Dudaklarında paramparça sevdanın çığlığı
Çıplak namluya sürülmüş ekmek
Dün gibi taze yarına yüklenmiş acılar
Kim duyuyor kim görüyor
Kapılardan eylül geçiyor
Eylül geçiyor
Sarkık memeler annenin utancından
Aç bebenin gözlerinden
Eylül geçiyor
Ekmeği çalınmış soframızdan
İşçi yutan fabrikalardan
Yorgun iş dönüşünden
Eylül geçiyor
Sokaktan mahpustan hücreden
Tüketildikçe yaşam
Direniyor insan
Şimdi eylül zamanı
Eylül geçiyor kapılardan
Aldanmayın sakın ha
Takvimlerin gösterdiği tarihe
Mayıs temmuz aralık yok
Şimdi eylül zamanı
Yaşamın yüreği hançerlenen
Gençliğin sevdası
Gelinin tel duvağı
İşçinin emeği
Annenin özlemi
Varlık anlamını yitiriyor her şey
Yaşayıp yazamadığım şeyler gibi
Mutluluğun resmini çizmek ne kadar zorsa
Mutsuzlukta aynı zorlukta
Henüz yazılmamış türküler misali
Söylenmemiş sözlerle, öpülmemiş yüzlere
Otuz marta yazılmış ezgiler okunur şimdi
Gözlerimde yağmur başımda bulut
Dağlar uzağında güneşin
Ne zaman başımı kaldırsam
Baksam gökyüzüne
Gözlerime yıldızlar yağar
O zaman anlarım
Yıldızlaşmış umutlar
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şubat 2001
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Fatsada Kar Yağmakta
FATSADA KAR YAĞMAKTA
İçimi titreten bir histir
dağların beni çağırışı
bir çığlığın savrulması taşlardanparçalamış yüreği
geçit vermez dağların zulasına yatmış ölüm.
Kara bulutlar
kuşatmış mavisini gök yüzünün
kurşun döken namlulardan
barut kokusu dökülmektedağların üstüne..
zemherinin yüreği ocaklarda dağlanan
Dalga boyu öfke döküyordudağların eteğine Karadeniz.
Fatsa da kar yağmakta şaşkınlığın üstüne.
Kan kızılı et parçasını andırıyordişlenmiş dudaklar.
Ayva sarısı yanaklardan
Nar kızılı yaşlar dökülmekte.
Lekesiz delinmiş beyaz bir astara benziyorduSabahattin,in teni.
Ahmet doyurmak için dağların kurtlarını
Ormana taşımış yaralı bedenini.
Sükunet içindeydi gökyüzü
Ne kapıdan rüzgar girdi içeri
Nede bir kuş havalandı pencereden
Kötü bir haber aldık Fatsa,dan
Kızıl kar yağıyormuş inceden inceye….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Aralık 1980
Fay Hattı 1
FAY HATTI 1
Ne zaman geçmişe dönsem yüzümü
Su dilenir doymamış yanlarım.
Tarih sancılarını taşır kendi içinde
Deli zamanlarda bir kız doğurur
Özlemler alır götürür derinliğine umudu
Sessiz bir ölüm
girer sokaklarına yüreklerine.
Sarsıntıların ortasına düşer
Işık sızmaz çığlığı bebeklerin
Henüz doğmamışlığın duvarlarından
Bedenimin kuytu yerlerine gömülü ellerim
Taşıyamıyor acısını çığlığımın
Korkuların kırıldığı yerde susmuşİnsanların dilleri.
Çocukların gizemli gülüşlerinde kalır sevda.
Fay hattında yüreğim.
Yaşayan ne varsa sarsıntıda
Ölümün adını kazıdığı günlükler
Çoğalır sayfa sayfa..
Kabardıkça daralıyor döşüm
Son seferinde alabora ümitler
İçi boş bir yaşam sundular
bizim gibilere.
Siren sesleri korku taşıyor.
Geceye serpilmiş düşlerime…
Göğüs kafesime saplanan sancı
Sıyrılıp uykunun tutsaklığından
Bulanık yüzleri gömmekte gözlerime.
Son sesim dökülüyor bedenimden
Dudaklarında saman sarısı yangın
Sesimi duyan var! mı.
Yarada hançer oynaması gibi.
Acıtıyor bedenimi her şey.
Fay hattında yüreğim…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Fay Hattı 2
FAY HATTI 2
Ey yüreği parçalayan kurşun
Demiri delen çelik
Ocaklarda tavlanan bilinç
Haberin var mı?
Madencinin kazmasıyla sökülüyor
dağların yüreği.
Görüyor musun?
Yenik yanlarımı kuşatan karanlık
Gün doğmaz ölü gözlerine cesetlerimizin
Sokaklarda depremin ayak izleri
Fay hattında yüreğim..
Bataklığın kaba timsahları
Az dişlerini bileyerek dolaşıyor
Şehrin caddelerinde.
Göz yiyen balıklarla dans ederek
Sürüngenler sarmış ölü bedenleri.
Birden dalıp gidiyorum geçmişime
Tarihin derinliğinde.
Kendi ciğerlerini parçalıyor aç insanlar
Ölü bedenler yağmasında çapulcunun.
Altıncı filoya peşkeş çekilirken halkımız
Altmış sekizde isyanda yürek
Sarsıntıya düştü liman
Bahardan önce tutuştu nevroz ateşleri
Çiçek düşleminde filizler koparıldı
Yetmiş iki martında.
Mayıs ta sallantıda yurdum
Deniz kuşatmış Ankara sokaklarını.
Yetmiş yedi de taksim sallanıyor
Ayak esleriyle emekçinin
Sokaklar depremin ayak izlerini taşıyor
Fay hattında yüreğim..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Fay Hattı 3
Fay hattında yüreğim..
FAY HATTI 3
On iki eylül
Cunta yasalarıyla parçalandı ekmek
En büyük lokmasını çaldılar soframızın.
Grizular patlamakta anaların yüreğinde
Aç çocuklar payını aldı göçüklerden
Zaman..gerisinde gitmemizin utancıyla çıldırdı.
Harabeler altında saklı mutluluğun resmi
Yaşamın depremi sevişirken ölümle
Sarsıntıya düştü körfez
İzmit sallanıyor
Yalova-Gölcük sallantıda:
Harabeler altında kalıyor çaresizlik
Solgun dudaklar yağmasında çapulcunun
Yüreğini çalıyorlar ölülerimizin
İstanbul sallanıyor bedenimde.
Marmara ya akıp gidiyor sevdalar
Yılan balıkları iş başında
Rant peşinde yönetenler.
Ölülerimizin üstünden geçen yasalar
Çalıyor çocuklarımızın geleceğini
Sessiz ölüm soluksuz düştü geceye
On binlerin son nefesi kalıyor dudaklarında
Sokaklar çığlık çığlığa
Bedenin sallantıda
fay hattında yüreğim
Sokaklarda depremin ayak izleri………
Yıllardır yaşamın depremleriyle yaralar alarak hayatını sürdüren emekçi halkım.sonunda
kırılan fayların, yarattığı depremlere,yenik düştüler. Selam olsun güneşe yüz dönmeden
ana karnında karanlığa gömülen yarınlara.
Fayın ve hayatın depremlerinde yaşamını yitiren tüm insanların önünde saygıyla
eğiliyorum.
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. adlı şiir kitabımdan.
Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Fındık güzeli
FINDIK GÜZELİ
Güzel girmiş bahçeye
Fındık,mı toplayusun
Menekşeler dururken
Zakkumu koklayusun
Geleceğum bahçeye
Seni kaçuracağum
Kız ben senun aduni
dağlara yazacağum
Bir görünür bir kaçar
Elle tutulmayisun
Aklım başımda midur
Benimi yoklayusun
Trabzon’dan Orduya
Dağları aşacağım
Yar ben senin sevdandan
Denizi yakacağum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Fikriler ölmez
FİKRİLER ÖLMEZ
Sevdalara düşmüş yoldaş yüreğim,
Ölür can yoldaşım, yolundan dönmez.
Varıp dosta bir arzuhal edeyim,
Dostun fikri ile ışığım sönmez,
Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez.
Karadeniz matemlerde, yastadır.
Her sabah çiğ düşer, gözler yaştadır.
Bizim kavgamızın, şehri Fatsa’dır,
Yanıyor Fatsa’da ışığım sönmez.
Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez.
Yiğit oğlu yiğit belli sözünden.
Hak aşkına düşmüş yanar özünden.
Fitne fesat korkar onun közünden
Derinlere düştü acın hiç dinmez
Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez.
Zulüm boy verdikçe, dikleşti başım.
İşkencede kaldı Fikri yoldaşım,
Karadeniz yasta dağ ile taşın,
Alev alev yanar ışığın sönmez.
Yüreklerde yaşar, Fikriler ölmez.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Firar
FİRAR
Gidişinle
Kırılan duyguları
Hapsettim yüreğime
Asırları tırnaklayıp
kanattım ardından.
şimdi hiçbir şey acıtmıyor düşlerimi.
Gaybana gecelere astım gözlerimi de
Unuttu ardından dökülmeyi.
Duyuyor musun
Çığlığımın yansımasını seher yelinden
Gönlüme vurdum ya zincire
Sesime zincir vuramadım.
Biliyorum bir daha dönmeyeceksin
Dönsen de sevmeyeceksin
İki ayrı yabancı olacağız
Bir daha beni tanımayacaksın
Hani yüreğimi zincire vurdun dedim ya yalan
O senin terk edip gittiğin günden beri
hala firarda.
Ben seni yüreğimden hiç söküp atamadım ki..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar adlı kitabımdan.
Gece yarısı
GECE YARISI
Elimde bir avuç yaban çiçeği
Sığındım koynuna gece yarısı
Gülüşüne çizdim bütün renkleri
Takmışsım boynuna gece yarısı
Gözlerimde büyür sevdanın çarkı
Hasretin içimde bitimsiz türkü
Dolunayda adın dilimde şarkı
Düşmüşsün göy nüme gece yarısı
Al çiçekler açmış yanaklarında
Şeker bal ezilir dudaklarında
Savrulmakta aklım eteklerinde
Giymişsin eğnine gece yarısı
Vurguni tutuldum dağın karına
Koydum yüreğimi avuçlarına
Gel de ortak ol yar sevinçlerime
Girmişsin beynime gece yarısı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gecenin yüreği olmaz
GECENİN YÜREĞİ OLMAZ
Karanlık, dar kondu sokaklarındadolaşırken.
Kaldırımda patlayan bombanın
bacağını kopardığında öğrendi,
gecenin yüreği olmadığını.
Denizin dalgasını yiyen şamandıra gibi
titreşiyordu bedeni.
Kaldırımların üstünde
az ileride dudağından düşen
sigarasına takıldı gözleri
Keşke dudaklarımın
arasında olsaydı diye içini geçirdi.
Belli ki acılar düşmüş yüreğine.
Üzerinde kanlı bir vantilatör gibi
esen rüzgar dumanlıyordu sigarayı.
Bir de dudağında henüz bitmeyen
türkülerini mırıldanıyordu.
ne kalmışsa içinde sevdadan yana
dudaklarından hece hece dökülüyordu.
Yaralı vurulmuş mısralar.
karanlığın içinden yükselen
çocuk sesleriyle yankılanıyordu.sokaklar
anaların feryatlarında kurşunlar yankılanırken
çığlık sesleri yalıyordu. Kulakları.
Kötü bir sis sarıyor her yanımı.
Ama görüyorum çocukları
kurşunlar parçalarken yüreklerini,
çığlıksız düşüyorlar toprağa çocuklar.
karanlığın tam orta yerinde.dökülüyorduSessiz çığlığı öfkenin
gül gibi sessizce düşmekteydi Çocuklar
Ayaklarını öpen.
Yüreği yoktu gecenin
Pusuda bekleyen cellatlar gibi
yüreksiz olmuş karanlıklar.
Yoksa gülüm, yoksa yüreği olsaydı.gecenin ….
karanlık dehlizlerine gömülür müydü umutlar,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
kasım 1980
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Geceye astım gözlerimi
GECEYE ASTIM GÖZLERİMİ
Gözlerine
Kan kızılı ufku düşmesin akşamın
Bir ateş alırki yüreğini
Gayrı yangın yeridir bedenin
Güllere yakılan türkü çoğalır
Kırlangıç ayazı sağanak altında
Aşk doğuran,sevgi büyüyen kollarında.
Kaçkez bekledim
Yatırıp boynumu baltasına aşkın
Ipimi çekmesini sevdalımın.
Ya kabul etmezse diye sevdamı, sevdalım.
Varlığın keşfdelmemiş imgelerini topladım
En sevecen en insancıl yerinden
Sonra kipriklerimden astım gözlerimi
girişine odamın
Muson yağmurları silmesin diye
izlerini aşkımın.
Ve her damla düşergibi tavlanmış çeliğe
Süzülürken yanaklarımdan.
Yokolup gidiyordu kendi varlığında.
Suların akışkanlığı.
Hiç dinmeyecek fırtına düşledim
Ateşine yandığım gecede sevdanın
kac bahar vardır ömründe insanın
Çağların üstüne sevgi çişeleyen..
kaç gece kanattım nehir yataklarını
sensizliğin acılarını çizdim bir bir
geldiğinde ayaklansın diye yüreğim...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Geçmiş
Geçmiş
Dayadım sırtımı
Geçmişin penceresine
Dünü seyrediyorum
İçimdeki çocuk fırladı birden dışıma
Başladı yarım kalan oyunları
yeniden oynamaya.
Çocukluk aşkım
Hemen sokulu verirdi yanıma
Başlardık oyunlarımızı yeniden
Oynamaya
O hemşire olurdu ben hasta
Yağmur üşütürken sevdamızı
Onun yüzüne
İnce bir gül yaprağı gibi düşerdi hüzün
Bense bulanır giderdim
Sevda sularında aşkın
Şimdi çamur çarığı yüzlerinde
Son gülüşünü hatırlıyorum da çocukluğumun
İnce kıyım olup yüz binlere bölünüyor yüreğim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Geçtim ömrümü
GEÇTİM ÖMRÜMÜ
Bir güzelin sevdasından
Yakıp geçtim ben ömrümü
Bağ bozumu orak vakti
Biçip geçtim ben ömrümü
Nara koymuşum tenimi
Boşa geçirdim dünümü
Yaşamadan bir günümü
Ezip geçtim ben ömrümü
Dört bir yanım aşık dolu
Dediler yol pirin yolu
Hal bilmez elinden dolu
İçip geçtim ben ömrümü
Hergelen gün dünden harap
Bu nasıl dert söyle yarab
Ayaklar altına turap
Saçıp geçtim ben ömrümü
Zaten koca ömür kayıp
Vurgun iyi viran sayıp
Kefensize kefen deyip
Biçip geçtim ben ömrümü
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gel
GEL
Gel
Gel
Yer
Gel
sevdalım
ki gözlerim gülsün
etmiş yüreğime sevdan
ki ölümüne sarayım seni
Gel şafağa gidilen yolun
Şarkısını söyleyerek birlikte
Yakalım özgürlük ateşini
Gel yüreğimin kızıl koncası
Ölüm çocukların gözlerinde sulanmadan gel
Gel ki dinsin yüreklerin sancısı
Ekmeğimde tuzum ol
Bardağımda suyum
Dudağımda sözüm ol
Özlem yanığı oldu iki gözüm
Gel de kesilsin zulmün soluğu
Namlulara mermi sürülmeden gel
Yargısız hesabım görülmeden
Kızıl güller açsın bahçemizde
Korkusuz başı dik yaşasın çocuklarımız
Kurtar emekleri sömürü çarkından
Özgürlüğe zincir vurulmadan gel
Gel de coştur sevdamızı
Damarımdaki kanımın ateşiyle gel
Gel karanlığıma ışık ol
Anaların yüreği yasa düşmeden gel
Gel de oğul sıcaklığında sar
Gözleri kanayan anaların yüreğini
Gel ki kara yel gibi eritsin
Buzdan barikatı güneşin
Seni bekler çocuklarımız
Soğuk çatısız kondular da
Tarlada fabrikada
Maden ocaklarında
İşsiz sokaklarda
Ekmeğe doymamış
Çocuklar bekler yolunu.
Gel de güldür bizi
Gülmemişliğimiz son bulsun
Güldür ağız dolusu.
Umut dolu yüreğim susmadan gel
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bırakmayız seni ellerimizden
Sıkı tutacağız avuçlarımızı.
Emeğimiz yağmada
Gel alın terimin sularıyla
Serinlet yüreğimi
Sevdalıma sarıldığım
İlk gece gibi gel
Sarsın kavgamın ateşi
Sarsın dünyanın bütün yüreklerini
Gel gayrı sevdalımın kızıl saçlı kızı
Gel ki dünyamıza gelin götüreyim seni
Ezilen bütün insanlar adına gel
Aşk olsun
Sevda olsun
Hürriyet olsun
Özgürlük olsun gelişinin adı
Özgürlük olsun...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 1992
Genç adam
GENÇ ADAM
Zulüm bayraklarına küfrettiğimiz çağdı
Aylardan ağustos fındık zamanı
Nehir yataklarını kapatmış dallar
Şırıl şırıl akıyordu değirmen derede sular
Akşamın süzülen bakışına
Dalıp dalıp gidiyor kara deniz dağları
Koynunda kurdu kuşu ve insanı uyutarak
Gecenin ılıman esintisiyle
Yatağında uyandı genç adam
Yüreği yoklayan
O Tatlı ürpertinin ateş inde idi bedeni
Gülümseyerek bakıyor göğe
Dolunay düşmüş saçlarına
Gökyüzü aynı içtenlikle
Gülücükler yolluyordu ona
Göz kamaştıran yıldızlarıyla
Rüzgar güneşi bekliyor
Uyandırmak,için kuşları
Yürekte kıvılcımlanan ateşin ışığıyla
Yürüyor dağlara doğru genç adam
Silahının çıplak yansımasıyla
Aydınlanır iken gözleri
Tütün düştü aklına
Bir sarma çıkardı tabakasından
Götürdü dudaklarına
Vuruldu ilk nefeste
Boylu boyunca düştü
Ayaklarını öpen toprağın üstüne
Bir eli tetikte,bir eli göksünde dağların
Usulca dayadı dipçiği toprağa
Yanık bir tebessümle
Kalkmak istedi ayağa
Beklenmedik bir şeydi
Ateşlenen barutun sesi
Ama habercisiydi kahpeliğin
Kaçıncı kıyımıydı rüzgarın
Kaçıncı talanıydı gelinciğin
Çiğdemin menekşenin nergis in
Karadeniz dağlarında
katli vacipti kardeşliğin
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çınarlar uzandı sonsuza doğru
Ustalıkla çaldı sazını fındık dalları
Kızılağaç cırtlak sesiyle katıldı koroya
Yakamoz karaltılı sesiyle
Türkülerimi mırıldanıyordu rüzgar
Taşıdığı yürekten hoşnut genç adam
Yine gülümseyerek bakıyor dolunaya
Nefesinin serinliği üşütmüştü geceyi
Başını koymuş göksüne dağların
Kanını emziriyordu toprağa
Toprak rahat ve sıcak
Uyuyor gerilla kanlar içinde
Dudaklarında izi kalmış son gülüşün
Gözlerinin akıyla bakıyor
Mavisine gök yüzünün
Çiçekleri kuşatan
Ölüm kokusunda buldular
Dağlara gömdüler umut güllerini
Şimdi sokaklar yürürken
Büyür yayılır çiçeklerin kokusu
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ünye 1982
Gidenlerin ardından
GİDENLERİN ARDINDAN
İlk bahar yeşilliğinde
Mayısın ilk sıcağı Doluyor gözlerime
Meyveye dönüşümünü izliyorum
Kaysı dallarında çiçeklerin
Buruk bir bahar sevdası yaşıyorum
Mayıslar acılarımı tazeliyor yeniden
Yitik anılara dalıyorum
Gidenlerin hüzünlendiriyor gözlerimi
Öylesine mahcup hüzün dolduruyor yüreğimi ki
Meyveye dönmeden
Dalında solup gidiyor çiçekler
Oysa toprak ıslak toprak sıcak
İnsan teriyle yoğrulmuş
Nedendir? Neden?
Bir çiçek düşleminde Solup gidiyor hayat
Neden? Güller Mayıslarda koparılıyor dalından
Bahar coşkusunda yaşamak varken
Sanki ıslak dudaklar gibi
Doymayı bekliyor Toprak
Hüzünler hep Mayısta düşüyor yüreğime
Gözlerim yazın sıcağında dalar iken
Haziran a taşıyorum acılarımı
“Toprak” sıcak Toprak örselenmiş
Nasır tutmuş ellerim gibi sancıda toprak
ve kurumaya yüz tut muş
Bedenimi saran İnce bir sızı misali
“Göz yaşlarımla doyuruyorum toprağı
Gidenlerin ardından
Mevsim yaza dönerken
Kanamaya yüz tutuyor göz bebeklerim
ve kirpiklerimin arasından
Habersizce dökülüp gidiyor Saydam damlacıklar
Toprak susuz kalmasın diye
Toprak çatlamasın diye
ve toprak utancından Kararmasın diye
Saklıyoruz toprağın koynuna Önce bedenlerimizi
Sonra göz yaşlarımızla Doyuruyoruz toprağı
Gidenlerin ardından
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nisan 1992
Gidersen Nefesim Tutsak Düşer
Gidersen Nefesim Tutsak Düşer
Alıp gidiyorsun demek başını
Elveda bile demeden
Ya bu içimdeki fırtınayı
Kim dindirecek gidersen.
Tutmasam gözlerim yoluna dökülecek
Yine arzular alevlenecek ardından
Solacak sana açılan çiçekler
Ya bu ateşi kim söndürür gidersen.
Gidersen
Nefesim tutsak düşer dağların rüzgârlarına
Bir esintiye kapılır ki gözlerim
Bu rüzgâr benim ateşimle seni yakacak
Yanımdayken dinliyorum sensizliği
Yıldızlar kayıyor ufkumdan
Acık mavisine karışıyorum göklerin.
Gidersen yine sensiz kalacak yüreğim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gidiyoruz
Gidiyoruz
Bu nasıl yaşamak böyle
Dolup dolup gidiyoruz
Yeşermiyor gayrı dallar
Solup solup gidiyoruz
Kıran gelmiş neydim
Ellerimde kandan kına
Ekmeğe kurşun sıkana
Gülüp gülüp gidiyoruz
Özgürlük sardı düşümü
Yoluna koydum başımı
Yağmur gibi göz yaşını
Silip silip gidiyoruz
Çalmışlar donu kıçımdan
Aklar boy verdi saçımdan
Suskunluğun utancından
Dalıp dalıp gidiyoruz
Yurtta eser filiz kıran
Anadolu’m da kar boran
Vurguni yok hesap soran
Ölüp ölüp gidiyoruz
12 mart 1981
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Girdap
GİRDAP
Kıyılarını kemiren dalgaların
Saldırgan gel gitlerine takıldı aklım
Sular kumsalını yutuyor
Yosun tutmuş taşlar tutmaz beni
Yatırmışım örse bedenimi
Demir tavında dövmekteyim
Kızıla durmuş yüreğimi
Ve ben direncimi bilerken.
Talan ediliyor hayat ormanları
Dağların döl yatağı hançerlenen
Bedenlerimizin örtüsü toprak kokuyor
Yaşam girdabına saplanıp kalmış dehlizlerin
Ah ala bilseydim avuçlarıma
Tavlanmış çelik kızılı güneşi
Bahar yağmuru dökerdi gözlerim
Bölük pörçük bulutlar kanıyor
Yorgun yüzlerimden
Hayat şarkısı dinliyorum
Yeniden yaratır gibi kendimi
Yenik düşmekte yılgınlığım direncime.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar
Git
GİT
Yüreğim
Demek ki kararını verdin
Sesini dinlemeye
Alıp başını gidiyorsun uzaklara
Git
Gittiğin yerde
Benim içinde
Birazcık gök yüzü
Birazcık mavi sakla
Kim bilir
Gün olur düşer gelirim
Belki ardından
Seni benden
Alıp götüren dağlara
Olurda gelemezsem
Seni bekliyor olacağım
Bu yorgun paslanmış şehirde
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
KASIM 2003
Gitmezem
GİTMEZEM
Hırlı hırsız puşt elini
Uzatırya ben tutmazam
Namlulara kurşun sürüp
Gelirlerya ben gitmezem
İkibin ihanet yılı
Çaldılar işçiden çulu
İmamlar haramı dolu
Sunarlarya ben tatmazam
Proleter benim özüm
Güneşe dönüktür yüzüm
Sürüye salınır gözüm
Sürelerya ben gitmezem
Geçti ömrün güzel çağı
Ağız salya tamdiz bağı
Duydum kuşatmışlar dağı
Vururlarya ben bitmezem
Vurguni der sar yaşamı
binyıllık uğraş boşamı
Yoksulumya öz neşemi
Milyar verseler satmazam
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gizli sevda
Dokunma gözlerime kanatırsın
Duygularımı
Fırat olur dökülür yüreğim
GİZLİ SEVDA
Ne zaman gözlerine baksam
Kendimi senden alamıyorum
İnce bir kıvılcım yakar kavurur içimi
Dipsiz volkanlara düşer gibi
Dağlanır yüreğim gözlerinde
Ne zaman söylemeye kalksam seni sevdiğimi
İlk cümlede sıkar kör bir düğüm boğazımı
Tutulur nefesim
Zaman soluğunu yitirir
Boğulmak üzereyimdir o an
Beklide akıldışı bir şey
bu sürgün sevda.
Ama elimde değil seni sevmemek
Nur gibi yağıyorsun gözlerime
Dolaşıyorsun damarımda can gibi
Seni o ilk gördüğüm günden sonra
Yüreğim tutsak avuçlarında..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2005
Göl Oldum Gel
Göl Oldum Gel
Yar aşkına düştü gönlüm
Yana yana kül oldum gel
Baharı beklerken dalım
Bak kırıldım çöl oldum gel
Kor oldun gönül bağında
Bir buse ol yanağımda
Son nefesim dudağımda
Özlemlerim bal oldu gel
Evel gül bahçesi iken
Dillendi aşk oldu diken
Sevdan beni çöle çeken
Bak sahraya yol oldum gel
Yar yoluna koydum başı
Zalimlerden yedim taşı
Damla damla gözüm yaşı
Coştu nehir göl oldum gel..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gölge
Gölge
Karanlığın parladığı yerde
Alevlenir düşler.
Ağıt yakmaktan güzeldir
Tutuşturmak karanlığı.
Kara gölgenin saklısında
Kim bilir kaç beden yanmaktadır
Gün ağarmadan soluğunu yitiren.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gönlüm Sana Tutsak Aklım Firarda
Gönlüm Sana Tutsak Aklım Firarda
Sensiz aşamam yar canan ben beni.
Gel ki gayrı koyma beni zararda
Neyleyim ki sensiz bu boş bedeni
Gönlüm sana tutsak aklım firarda.
Can ile cananı olmazsa payda
Hiç bir şey dünyada alınmaz kayda
Alemi verseler sensiz ne fayda
Gönlüm sana tutsak aklım firarda.
Kaç yıldır ki yurtan yurda sürüldüm
Ne sesini duydum cemalin gördüm
Hasreti gönlümde zincire vurdum
Gönlüm sana tutsak aklım firarda..
İste yar yoluna bin kez ölürüm
Gel desen dağları yıkar gelirim
Vurguni’yim hasret nedir bilirim
Gönlüm sana tutsak aklım firarda..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gönlümüz
Gönlümüz
Ne kaldı ki dünden geri
Bir adımlık yol ömrümüz
Yarın geç olmadan bu gün
Gel ki şad olsun gönlümüz
Yaram sancıyor derinde
Boşa dolanma evrende
Evvela hakkı kendinde
Bul ki şad olsun gönlümüz
Arılar yapmasaydı bal
Nasıl çiçeklenirdi dal
Sen haksın ben sana helal
Bil ki şad olsun ömrümüz
Böyle emir kılmış rahman
Sonradan olmasak pişman
Ozan Vurguni ye mihman
Ol ki şad olsun gönlümüz.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gözlerim Avuç Açtı Tanrıya
Gözlerim Avuç Açtı Tanrıya
Sen kapımdan çıkıp gittiğin an
Boş bıraktığın yere usulca
gelip oturdu yalnızlık.
Şimdi uzaklara el sallayan
Anılar kaldı senden geriye
Boşalan şarap şişelerinde.
Ardın sıra özlem damıtan
Şiirler.
Yasak
Tutuklanmış sokak başlarında
Vurulup kanayan
Sevda üstüne.
Sonbahardan önce kurudu
Gövdesine yaslanıp
Seni ilk kez öptüğüm ağaç
Gözlerim avuç açtı tanrıya
Kaç kez çiçek açtı göz yaşları
Hep seni diledi yaratandan
Hala bir türlü dinmedi sular.
Şimdi sensizliğe uzaklaşır gözler
Düşler ölü deniz durağanlığında
Ama hala düşmekte üstüme
Geç kalmış bir öpücük misali gözlerin.
Dudaklarım toprağa kanamakta
Yanar sönmüş dağları ellerimin.
Gayrın ala bildiğine özgür ve zamansızım.
29 12 2005
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gözlerin Deniz Kalsın
Gözlerin Deniz Kalsın
Neden uzaksın kendinden ey sevdalı
yanaklarından dökülen bu hüzünde ne?
hani söylen memişler söylenecektigelen günlerde.
hani maviye kanat çırpan duygular...
öyle içine tutsak etme bakışlarını.
yüreğinde fırtına yaratamıyorsan eğerbırak gözlerin deniz kalsın.
bilmezmisin bütün açık denizler
meyillidir yeni fırtınalara.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gurbet
Gurbet
Başımda bir deli sevda
Dolaşırın gurbet gurbet
Yanar şu yüreğin narda
Dolaşırın gurbet gurbet
Zalim gurbet olmasaydı
Bağda gülüm solmasaydı
Bülbül dalına konsaydı
Gezer miydim gurbet gurbet
Özlen özlem olur gözüm
Küllenmiş yanmıyor közüm
Ağıt olmuş her bir sözüm
Dolaşırım gurbet gurbet
Garip bir hal gelir başa
Güllerim tutulur taşa
Bülbül feryat eder boşa
Dolaşırım gurbet gurbet
Vurguni ahvalin söyler
Dil matemde yürek neyler
Akar gözlerimden seller
Dolaşırım gurbet gurbet
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gül
GÜL
Doğan bir güneş yansımakta
Umutsuz yaşantıların ortasından
Bir gül
Yılgınlığın içinden umuda duran sevdam
Feri gitmiş gözlere düşen bir ışık
Gül ki
Gülen gözlerinle aydınlansın dünya
Bak nasıl kaçışacak
Örümcek ağında saklanan böcekler
Gül
umut ol
yürek ol
feri gitmiş gözlere ışık ol
Gül ki
Kırılsın yılgınlığın paslı zinciri
Dişlemesin kelepçeler bileklerimizi
Gül
Durulsun boz bulanık sular
Balıklar oynaşsın yosun tutmuş taşlarda
Ne zıpkın olsun
Ne olta
Avlamasın büyük balıklar küçük balıkları.
Bir gül ki
Gülüşünle yıkılsın
Özgürlüğe örülmüş duvarlar
Gülüşün kızıla boyasın şafakları
Bir gül ki kızıl saçlım
Gülüşünden güller dereyim
Gelecek aydınlık günlere
Onların gülüşlerinde saklıydı ülkemin aydınlığı.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar adlı kitabımdan.
Gül başka olur
GÜL BAŞKA OLUR
Gelin kaldıralım kirli savaşı
Barışı haykıran dil başka olur
Dökmesin analar gayrı göz yaşı
Dostu dostça saran kol başka olur
Uyan ey insanlık hep gafil gezme
Diz boyunca kan ayakta çizme
Artık dur diyelim emperyalizme
Halkların dilinde bal başka olur
Sınıfsız bir dünya hayalim düşüm
Bırakın bölünsün paylansın aşım
Çiçeğe bezenir dağ ile taşım
Zemheri sonrası dal başka olur
Hoş görü olmalı insanın dini
Elbette yeniler doğa kendini
Gün gelir sularda yıkar bendini
Ana deniz gibi göl başka olur
Dünya halklarıyla birlik olalım
Kanamasın yara gayrı saralım
Bütün silahları vurup kıralım
Dosttan cana arzu hal başka olur
Yükselsin sesimiz şu yer küreden
İkilikler kalksın gayrı aradan
Umut yeşer dikçe koca dünyadan
Sahraya yüz dönmüş çöl başka olur
Uygarlığın yolu barıştan geçer
Tüm halklara eşit paylaşım düşer
Cehalet halklara yaralar açar
Dalında kızarmış gül başka olur
Güzellikler sarsın taşı toprağı
Barutlar yakmasın dalda yaprağı
Özgürlük yolunda halkın bayrağı
Kan kızıla kesmiş al başka olur
Vurgun i hürriyet düşmeli dile
Ölümler düşmesin tomurcuk güle
Dünya halklarıyla birlik elele
Özgürlüğe giden yol başka olur
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gül getir bana
GÜL GETİR BANA
Kekik yavşan kokan dağlardan geldim
Ben bende değilim bir bak halime
Yitirdim kendimi ben bu şehirde
Bul beni cananım bul getir bana
İnceden bir sızı sardı yar teni
Hasretin kor olmuş yakar bedeni
Yağmur taneleri söndürmez beni
Sel getir cananım sel getir bana
Bu bendeki yara eski çağlardan
Viranım şehirde viran bağlardan
Ara yüreğimi bulda dağlardan
Al getir cananım al getir bana
Salına salın,a eyle bir geliş
Gel ki son bulsun yar hasretten yanış
Solgun dudaklardan tatlı bir gülüş
Bal getir cananım bal getir bana
Değildir özlemim değil bal kaymak
Hasretim diz dize çiğ soğan kırmak
Zoruma gidiyor ele dert yanmak
Kül getir cananım kül getir bana
Vurgun,i tezene yarama değer
Hasret öldürürmüş insanı meğer
Yar yüzüne hasret göçer sem eğer
Gül getir cananım gül getir bana
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
MAYIS 1994
Gül olur gider
GÜL OLUR GİDER
Şu bizim yaylaların suları dostum
Aktıkça engine sel olur gider,
Alanlara düşen çığlıklar dostum
Dalga dalga gelir göl olur gider
Emekçi sofrası sonbahar faslı
Açılmaz kapısı kilidi paslı
Gün be gün yüreği öfkeler bastı
Dalga dalga gelir yel olur gider
Kim ileri gelir fetbazlık ile
Kim ileri gelir kavgaya diye
Kim ileri ölür özgürlük diye
Dalga dalga gelir gül olur gider
Biri sevdasını vurmuş yüreğe
Biri saygı ister her gün emeğe
Kanayan yürekler düşmüş türküye
Dalga dalga gelir dil olur gider
Bir yanım dağlarda katlolmaktadır
Bir yanım şehirde isyanlardadır
Vurguni halk bir gün uyanacaktır
Dalga dalga gelir sel olur gider
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gülde Mahsuni
GÜLDE MAHSUNİ
Bağlar bozulmadan karlar çözüldü
Gözlerimden coşan selde Mahsuni
Adına şiirler sözler yazıldı
Öksüz kalan sazda telde Mahsuni
Yıldızlarda kayar göğün ucunda
Turnalar yol almış yurtsuz göçünde
Dumansız bir ateş yanar içimde
Adın alev oldu dilde Mahsuni
Hep kırmak isterken bu kötü çarkı
Yüreğe sinmiyor dünyayı terki
Anadolu kokar bak türkü türkü
Kapımdaki kızıl gülde Mahsuni
Mahsuni bir candı dizeler canan
Sevdası halk olan yürekli ozan
Vurgun,i var mıdır bu sırrı çözen
Sınıf savaşında yolda Mahsuni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Güller anbeni
GÜLLER AN BENİ
Yine burcu burcu kokar burnuma
Hasret büyüttüğüm dağlar an beni
Hayalin sığmıyor gayrı gönlüme
Suyunda çimdiğim göller an beni
Gitmez kulağımdan turna seslerin
Serin rüzgarlarda saklı düşlerim
Nasıl anlatılır sana hislerim
Gezip dolaştığım yollar an beni
Aram uzak görmez oldu gözlerim
Rüzgar değmiş bir dal gibi sızlarım
Yine alevlendi yanar közlerim
Kekik, yavşan kokan dallar an beni
Karadeniz hasret yiyip içtiğim
Mavi sularına dalıp geçtiğim
Uzak düşlerine yelken açtığım
Genzi yakan tuzlu yeller an beni
Vurguni her derde çare bulurdum
Çölleri dolaşır dağdan gelirdim
Her çiçekten koklar gıdam alırdım
Menekşe, laleler, güller an beni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gülsün Gayrı
Gülsün Gayrı
Sevdiğime haber verin
Durmasın yar gelsin gayrı
Onun için ateşlerde
Yandığımı bilsin gayrı
Üşütür solgun gülüşler
Yardan uzak düşer başlar
Dinmiyor gözümden yaşlar
Yar gelip,te silsin gayrı
Yarsız çekilmez buralar
Kapandı bütün kapılar
Yetmez mi bunca yanmalar
Gel hasret son bulsun gayrı
Gel n! olur azap etmeden
Kurtar bedenim bitmeden
Vurguni ölüp gitmeden
Gel ki yüzüm gülsün gayrı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gülüm benim
GÜLÜM BENİM
Bağımdaki güller filiz
Sürünce gel gülüm benim.
Kuru dal yeşil yaprağa
Dönünce gel gülüm benim.
Soğuk olur bizim yayla,
Zemheride sakın varma,
Güneş doğudan batıya
Dönünce gel gülüm benim.
Kırat gebe beyaz taya,
Doğar umut gelen aya,
Karlarım yollarda suya,
Dönünce gel gülüm benim.
Bekle güneş değsin tene,
Erken gelir yaz bu sene,
Çiçekler yüzünü güne,
Dönünce gel gülüm benim.
Vurguni hasret yüzüne,
Alınmasın yar sözüme,
Dilimde özlem türküye,
Dönünce gel gülüm benim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gün gelir
Kader değil beynimdeki zincir
Kader değil Emekçi dostum
Köleleştirilmelerin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Günah
Günah
Yıldızlar dağlarken başımda karanlığı
İnceden alevlenen kıvılcım
Yakar kanatır tenimi.
Söyle güzel söyle hele
Güneş mi savrulan saçının telinde
Güller sana özenir
Ovalar çiçeğe
Bense günah işlemenin
Doyumsuz zevkini yaşarım gözlerinde.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Günü yazmak
GÜNÜ YAZMAK
Bugün nasıl anlatılır bilmiyorum
Başka adı var,mı ölümün
Zulüm,ün ve ihanetin
Yüreğimde buruk bir acı
Gözlerimde öfke gezinmekte
Dudaklarımla oynaşırken dişlerim
Kanamaya yüz tut tu gün
Yine yaprak dökümünde dallar yine eylül
Öz suyu kesildi dalların
Yenik düştük son bahara
Can suyunu taşımıyor kökler
Bu kaçıncı eylül bu kaçıncı ölüm
Ölüm bile şaşırdı yolunu
Çıldırtan bir öfke sabahta
Kızılcık şerbeti değil dudaklarımda kan
Yine yükseliyor güneş ağırdan ağır dan
Ben se ölmekteyim bu yutsuz utançtan
Bugün28 eylül
Ölüme yatanlar kestiler rüzgarın soluğunu
Yaprak kıpırdamıyor
Güneş yakmıyor teni
Eylülün sarı sıcağında
Üşümüş
Ayşe nin ve özlem in elleri
Bugün nasıl anlatılır bilmiyorum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylül 2001
Hakim bey
HAKİM BEY
Yüzyıllar boyu zindanda
Anlatılmak zor hakim bey.
Haklıyız biz bu kavgada,
Sen kalemi kır hakim bey.
Nasıl olsa giden gelmez,
Diyorlar emekçi gülmez,
Proleter asla ölmez,
Sen kalemi kır hakim bey.
Öldü sanmayın İmranı,
Sitelerde Anıları.
İşkencede umutları,
Al kalemi kır hakim bey.
İmran Aydın haykırıyor,
Yaşasın dost devrim! Diyor.
Fidanlarım boy veriyor.
Sen kalemi kır hakim bey.
Vurguni’nin Belli İzi
Geçtik Karanlık Dehlizi.
Ölüm Öldüremez Bizi.
Sen Kalemi Kır Hakim bey,
Yanan bir meşale olduk,
Sen kalemi kır hakim bey.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haklılığım
HAKLILIĞIM
Ey kuşatılmışlığımda
Yalınız kalan haklılığım
Bilmem kaç nesil Susturdular seni
Haksızlığın karşısında
Günü geldi oruç ettiler
Günü geldi namaz ettiler
Senin karşında haksızlığı
Bir tek seni susturabilmek için haklılığım
Bir tek seni susturabilmek için
yok etmek için
İnsanca yaşam özlemlerimi.
Hep yüreğimde yalnız kaldın
Bir öfke oldun tutundun acılara
Günü geldi kan kusturdular İşkencelerle
Günü geldi Ölüm koydular
Haklılığa giden yolun adını
Günü geldi Darağaçlarında kaldın
Ey kuşatılmışlığımla
Yalınız kalan haklılığım….
KASIM 1980
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hani Yiğitlerin
Hani Yiğitlerin
Çiğdem köyü Çiğdem köyüm
Gammazcılık kötü huyun
Ölüm gezer dağlarında
Hani nerde yiğitlerin
Acın yüreğe sığmıyor
Günün yarını ağmıyor
Dert yağar yağmur yağmıyor
Hani nerde yiğitlerin
Kaya dibi mahallesi
Gitti yiğidimin hası
Yas tutar şehit anası
Hani nerde yiğitlerin
Düz mahalleye yağıyor
Kanıyor göz pınarlarım
Hem döner hemi yanarım
Hani nerde yiğitlerin
Alan kaya sana bakar
Utancından gönül yıkar
Gençliğe kim kurşun sıkar
Hani nerde yiğitlerin.
Yoksa şaşırdın mı yönü
Hemen unuttun mu dünü
Elbet gelir eylem günü
Hani nerde yiğitlerin.
Çiğdemdir çiçeğin hası
Kırıldı gönül aynası
Vurguni’nin bitmez yası
Hani nerde yiğitlerin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Harman yeri
HARMAN YERİ
Ekin olduk ömür biçtik
Katığımız alın teri
Zehir zıkkım yedik içtik
Emeğimiz harman yeri
Bu yıl yine baskı zulüm
Dağlara gedik açıyor
Ana avrat küfretmenin
Zamanı geldi geçiyor
Her gün soysuzu güldürdük
Görenler sanır çıldırdık
Yoklukla sofra kaldırdık
Umudumuz harman yeri
Vurgun,i gerek yok aha
Umutlarım kalksın şaha
Ne durursun yoldaş daha
Yüreğimiz harman yeri
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
30 Ağustos (Ünye
Hasretim
HASRETİM
Ekin başakları misali
Savrulur yüreğim.
Genç bir kızın saçlarında
Çiçeklenir umut.
Avuçlarımda nergiz papatya.
Menekşelerini koklamalı
Dağların.
Sırılsıklam bir ürperti
Yapraklarda titreşen
Çiğ damlaları.
Gözlerim çığlık çığlığa
Uyanışında ovaların
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hayalin yeter
HAYALİN YETER
Gayrı demir almanın zamanı geldi
Peronlarından oto garın
Bir kere gördüm ya seni.
Hayır iki
Ne fark eder
Sen düşlerimde kal yeter
Şimdi bütün otobüsler seni getiriyor
Sensizliği götürüyor
Adını bile bilmediğim uzaklara
Sen gerçeğe dönüşüydün
Usumda gizli sevdalarımın
Şimdi sevdiğimi bile söylemekten
Korkuyorum senden
Ya düşleri mide alıp gidersen benden?
Söyle ben ne yaparım..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylül 2005
Hayatımın kadının'a
HAYATIMIN KADINI
Kızılında yandığımAteşi körükleyen
Gecelerden geçerken öğrendim
Sevdayı sevmeyi
Gözlerinden öperek
İş dönüşü akşamların.
Hüzünlü Sevinçlerimizin
Paylaşıldığı daracık odamızda
Ateşin buz tutmuş yanlarımı
Damıtırken damla damla
sevdim seni.
Sancıya düşmüş
Gecelerin doğurganlığında
Yaşama sevincim.
Ah böle bilseydim acılarını
Kızıl yüreklim.
Zincirini kıran deli taylar gibi
Koşmazmıydım yardımına.
Yakmadı,mı sanıyorsun beni de
Bedenindeki O yangın geceler boyu
Sen sancılarındaydın gecenin
Ben ateşinde
Bilirim savrulur acılı türkülerin
Burukluğunda yüreğin
Doğurmak ve doyurmak sana kalmış
Alacasında sabahın.
Sen kanatlarının sıcaklığına sığındığım
Tanrıçamsın benim.
Paylaşılan ekmeğin öteki yarısı
Bir elmanın ayvanın narın.sen kadınım.
Ben senin yoksul soframızda
Bir zeytini ikiye bölerken
Üşümüş gözlerinde
Gülüşlerini sevdim
Sevdim seni kadınım
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 1996
Haykır
HAYKIR
Öyle ağlamaklı durma
Netleştir gülüşlerini
Yarın senin durma öyle
Ayaklandır düşlerini.
Esiri olma benliğin
Hani emekçi kimliğin
İçindeki ikiliğin
Dağıt kara kışlarını.
Yüreğim deniz vurgunu
Gözlerim hasret kırgını
Düşlerim tarih yorgunu
Kaldır bir bal başlarını.
Düş yoluna bilgeliğin
Götürür seni yüreğin
Umut elinde ekmeğin
Şili ver göz yaşlarını.
Vurguni onurun aşım
Korku salsın uyanışın
Emekçi haykır kardeşim
Yık zulmüm kör taşlarını….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haziran 26
26 HAZİRAN
Güneşe kaldırdık başlarımızı
Umutlara tohum ekenlere bak
Rüzgarlara saldık biz sevdamızı
Hücrede ölüme gidenlere bak
Aşılmaz dediler aşıldı dağlar
On iki sevdayla çatladı duvar
Ne zincir kar eyler ne prangalar
Ölümü taşlara çalanlara bak
Umut tohumları toprağa düştü
Beyinsiz softalar aklını şaştı
Koç yiğitler bulutlara ulaştı
Ölümü hücreye gömenlere bak
Zalimin kırbacı düştü elinden
Kanıyor yaralar daha derinden
Vurguni dost akan umut selinden
Coştukça bendini yıkanlara bak
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Her Şey
HER ŞEY
Bir sorudur aslında..
Kirpiğin kaşına düşünce güzel
Kanayan gözlerin yaşı silinmez
Bir başka sevda bu kanar durulmaz
Yar gelip yaşımı siler,mi?
Düşmesin gözüne gönül perdesi
Görünmez gittiğin yolun ötesi
Aşığın yüreği çoban ateşi
Gün olur küllenir söner,mi?
Aşka düşen bilir aşkın narını
Bal eder acıyı görmez yarını
Almıştır dünyadan gönül karını
Zararını karla böler,mi?
Aşığın gözünden ışığı seçin
Yol edip ummanı sıratı geçin
Sorsalar Ferhat! a şirini için
Aşk ile dağları deler,mi?
Kanayan yarayı bulunmaz saran
Yanarımda aşla dilenmem aman
O gün gelip kabre girdiğim zaman
Dostlar bizi bellekten siler,mi? ? ? ? _
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hey Gidi İnsan
Hey Gidi İnsan
İnsanı anlatmak kolay değil ki
Düşmüş bir sevdaya yol olmuş gider
Yaşamak nedir ki varolmak ne ki
Yaratmış tanrıyı kul olmuş gider
Arasan bulunmaz dünyada dengi
Öz varlığı ile yapıyor cengi
Silinmiş insanın yüzünün rengi
Kendi bedenine el olmuş gider
Akıl fikir onda düşünür zahir
Yitirdi benliği aldı bir gahır
İçinde fırtına yaralı nehir
Tutunmuş gözlere sel olmuş gider
Yudumlar umudu değmez ki cana
Yol hasrete varmış deli divane
Bir türkü tutturmuş sevdadan yana
Sızılı yüreği dil olmuş gider
Yalvarıp yakarmak geldikçe içten
İnsan kurtaramaz kendini suçtan
Efendiye secde kılınca vicdan
Beyin sürüsüne mal olmuş gider
Zulmün karsısında sevda dır isyan
Onuruna yürek katmalı insan
Kendi için bir şey yapmayan insan
Meyvesiz ağaçta dal olmuş gider
Sırrını verdikçe can yoldaşına
Gurbette ne haller geldi başına
Bakmayın Vurguni, serzenişine
O ezelden yanmış kül olmuş gider..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hey yeşil Ünye'm - Oy Karadeniz'im
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im
Sen ey sevda sularını ayaklandıran
yüreğimin yakamoz karaltısı
sen iflah olmaz deli kanlı yüreğim
bilmen kaç sevdalı aşıkların saçlarını okşar
iskelede rüzgarların.
yalı boyu öpüşmeye devam ediyordur
şimdi kıyılarında dalgaların
sevdalı sesini duyar gibi kulaklarım
hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im
kırlangıç kanatlarına tutunur umut
kaç martı çığlığı kanat çırpmakta yüreğinde
Ah nasıl anlatmalı bu yürek yangınını
hangi nehirlere sığar bu sevda
hangi Ormana içimdeki bu yangın..
Dökülür yüreğinbir şafak vakti balıkçı ağlarına da
kendi yüreğimi çekerim sularından
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im
umut hangi dağın ardında /sevda hangi dağın
bir yay gibi gerilir Çakır tepedenşehrin üstüne doğru akarım.
yıldızlara elim erişmez
düşler savrulur ben savrulurum
yine gelir sende eğleşir duygular
kalenin burçlarına asılır kalır.
sensin sevda şiirlerimin vatanı
hasretimin limanı.
aşkımın yakamoz yanı.
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im.
şimdi yüreğine koyup kalemimi
resmini çiziyorum gök rengi sevdanın
Ankara tuzlu çayır semalarında.
sana yıldızlar biriktiriyorum
çiçek tozları polenler avuçlarımda
yakın dır baharda gül takacağım saçlarına.
bir oyana bir bu yana
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im.
Gülüşü savrulmuş bir kelebeğin
katışıksız/ ipeksi dokunuşları var gecende
tutmalıyım ateşini sevdanın
www.antoloji.com - kültür ve sanat
en korlanmış yerinden öpmeliyim güneşini
bir dal havalanmış konmuş sulara
dil yüreklenmiş serçeciğin yanı başında
dalga dalga kabarmış yüreğim sana
bak kızıla durdu damarımda ki karaltın
nasıl ayırabilirim sizi kendimden
lacivert bir ay doğar burun ucundan
yalı boyu nazlı bir gelin gibi gün batımı
salına salına çekilir sevdiğinin kollarına
pembe hayaller çiziyorum
gün ağardığındaçıldırasıya koşmak için kıyılarında
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im.
haydi yağmur ol yağ ellerimeıslat çocukluğumu.
bak gemilere göz kırpıyor lodos
kara gözlerine takılmışta kara yel
sığınacak yer arıyor balıkcı tekneleri
uzatıyorum ellerimi öteki kıyılara
kardeşçe sarıyorum bütün halkları
yakamoz karaltılı dalgalarınla
Yağmur gibi Güneş gibi Ay gibi
sana dön derdim yüreğimdeki sevda oklarını
gözlerim gerilmiş yay gibi
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im.
En güzel yerindeyim sabahın
usuldan süzülerek dökülüyor eteklerine
Akçay ırmağı Ceviz dere
durdurulamaz zamanların kıyısında yüreğim
az sonra güneş dökülür ellerime
Ah nasıl anlatmalıayaküstü aşklardan kaçarkensağanağa yakalanmaları.
bak duyuyor musun
doğduğu yerde doymayanların
özlem yangını dizelerde alevlenen
uyanınca ellerim bir ritim tutturmuşum
martı sürüleri girmiş koluma
kabardıkça enginleşiyor yüreğim
ve sonra sessizce tekleşiyorum sularında
dalgaların çarparken yüreğime
usulca dökülüyorum kendi içime
Hey yeşil Ünye'm Oy Karadeniz'im...
www.antoloji.com - kültür ve sanat
bir bir bilsen seni hasıl özledim..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hoş göremedik yaşamı
HOŞGÖREMEDİK YAŞAMI
Gün batımıyla
Koşarak dağılan bir akşamdı
Telaşsız seyrediyorum
Nisan yağmurunu.
Ağrılarımı döven dulu taneleri
Çiçek dölleyen dallardan
Pul pul döküyor beni
Sessizce içime akıyor damarlarımda ki kan.
Akşamın solgun yüzüyle
yeniden sevişme isteği.
Örselenmiş açılarımı getiriyor
oturuyor yorgunluğumun yanı başına.
Çürür gibi dökülmekte
yargısız infazlardan geri kalan yanlarım.
Süt kokan bebek
yaşlı anam gibi okşuyor özlemlerimi.
Türküler alazlanır dudaklarımda
Gidenlerin kucağında ölüler
Beşiklere söylenir ağıtlarım
Bilinmez kalmış yarın.
Uzak göklerimde yıldızlar soluyor,
Tutsaklık zehir! ini tatmış gibi.
Tırnak içinde saklı göz yaşlarım
Bak görüyor musun
Saçlarını okşayan ellerim üşüyor
Siyanürle toprağı
Nükleer atıklarla havayı
Genetik devrimlerle kirlettiler dünyamızı
Toprak zehir kusuyor zehir akıyor sular
Analar zehir emziriyor bebelerine
Son öpüşlerin izlerini taşıyor
Çatlamış dudaklar
Yoksul yanlarından tutunmuş yaşamın
Annesinin utancını sömürüyor bebe
Henüz çatlamamış dişleriyle
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hoş göremedik yaşamı 1
HOŞGÖREMEDİK YAŞAMI 1
Kirletilmişliğin ezikliğinde
Doğurganlığın utancını yaşıyor kadın
Kolay değil içindeki yarayı dışarıdan kaşımak.
En görkemli çınarlar bile
Yenik düşüyor kirliliğe
Taşlı kesekli bir gelecek görünen.
Yinede severim baharı
Yağmurda titreşen mor karanfili
Papatyaları menekşeyi nergisi.
Hoştur nisan yağmuru
Ağrısı dala vurmuş gül tomurcukta.
Çekingen bir çocuk görüntüsüyle
Göz kırpmakta güneş tepelerin ardından.
Nehirlerden bir telaş koşuşturmakta
Atılmak için denizin kollarına.
Şimdi geçmişle avunmalar kaldı
Kıyımlardan geriye
Göremediğimizden kralın çıplaklığını
Siyanür cenaze namazını kıldırıyor toprağın
Bergama kanatılıyor
Kirleniyor insan kirletiliyor Dünya
Ayyuka çıkıyor post modern söylenceler
Asit yağmurları Somali de açlık
Lösemili çocuklar artışta
Hoş göremedik yaşamı
Bireyselleşemedik kul kaldık
Saramadık insanı dostça
Yinede umutsuz değilim hani
Bir gün yanık yürekli anaların
Sıcak tuttukları yüreklerinden doğar güneş.
Nehirler coşarda sevdadan yana
Yıldız gibi akar gideriz yarına
Sevda sularında……..
20001 Hacıbektaş! ı veli anma töreninde 3. ödülü
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hoyrat Bir Çocuk
Hoyrat Bir Çocuk
Demir almış limandan
Hiçbir kıyıya varamıyor bu sevda
Gözler doğmak istemiyor yarınlara.
Üşüyorum.
Suskunluğum içimi kemiriyor
Saklayamıyorum gönlümden güzelliğini
Göğüs kafesimde hoyrat bir çocuk
Sana çıldırıyorKorkuyorum.
Ödünsüz sabahlara saklıyorum sevdanı
Yüreğim kurtulur diye delilikten.
Usulca suya bırakıyorum sana yazdıklarımı
Sığınacak liman bulamıyorum.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hünkarım
HÜNKARIM
Hergelen ardından ahkam kesiyor
Velim diye coşar boşa hünkarım
Şerre çevirdiler koca yaşamı
Dönderdiler seni kuşa hünkarım
Yaşamın borusu güne ötmüyor
Tasavvuf ilminden öte gitmiyor
İnsanlık kendine gayrı yetmiyor
Geçekler geliyor tuşa hünkarım
Kör gözler bakmıyor sağı soluna
Ozanlar hep şaşkın gider yoluna
Herkes çıkar için vurur teline
Umutlar dönüyor düşe hünkarım
Ölümüyüm bilmem yoksa canlımı
Yinede soysuza eğmem anlımı
Aşkınla pervane olan gönlümü
Çaldılar kaya,ya taşa hünkarım
Vurguni der zara koydular günü
İnsanlar şaşırmış gittiği yönü
Ben gibi bildiğim için dost seni
Gelmedik iş kalmaz başa hünkarım
Ağustos 1998
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hüzün
HÜZÜN
Kaşlarına çiğ’mi yağdı
Hüzün çiçekleri açmış
Yar sinene ok’mu deydi
Gözlerinin feri kaçmış
Saçların tel tel elimde
Adın bir türkü dilimde
Oynayıp durur tenimde
Sanki bıçak kından geçmiş
Yar yanlış karara varma
Zaten ezik içim kırma
Öyle dalgın bakıp durma
Bakışların senden geçmiş
Vurguni bin ömür verir
Duygularım sana yürür
Seniniçin yanar durur
Sanki beden benden geçmiş
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Irmaklar konuştu
IRMAKLAR KONUŞTU
Soframıza uzanan kirli eller
Ekmeğimizi çalmadan öğrenemedik
Geleceğimizin alınıp götürüldüğünü
Acısına öyle alışmış ki gözyaşları
Faşist kurşunların
Sustu insanlar
Köklere can veren
Irmaklar konuştu halkın yerine
Geçmişin ağlamaklı kıldığı
Şu iki yüzlü zamandan geçerken
Düştü aklıma bizimkiler
Bütün suçlar
Omuzlarına yıkılmış başkaldırının
Sevgi sularımızda açan
Sevda çiçekleri vurulmuş bir şafak vakti
Kanatılırken milyonların yüreği
Kızıl dere kana kesmiş koyaklar boyu
İsyan ateşinin
Alevli rüzgarı savrulmakta
Karadeniz dağlarında
Özgürlük ve bağımsızlık adına
Munzur selamlamış
Karadeniz esintisini
Nurhak öpmüş alnından
Mahirin nefesini
Sürmek için amerikan emperyalistini yurttan
Almış silahını düşmüş yollara
Alpaslan Kadir Sinan
Habersiz İşbirlikçilerin kurduğu pusudan
Hain kalleş duruşlara
Ana avrat küfretmenin
Öteki adıdır isyan
Yürüyorlar
Kanserli hücreyi
Söküp atmak için
İncirlik toprağından
Acılara bırakırken
İsyan çığlıları yerini
Bir çığ gibi
İbrahim’in sesi düşmüş
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Munzur sularına
Dersimin direniş türküleri kuşatmış
Cudi Şırnak Şemdinli mazı dağını
Sönen ocak yanan et
Sökülen tırnak gibi
Ondandır
Dicle nin Fırat ın deli dolu akışı
Ondandır Sürgün suların
Kızıl derede yürek yakışı
Karadeniz dövüne dövüne
Munzur devine devine
Dile getirmiş isyanı
Seslerine
Sesimizi katamadığımızdan
Vurulup düşenlerin
Şimdilerde
Mahirlerin türküleri söylenir
Onurlu insanların dillerinde
Oy dere kızıl dere
Böyle akışın nere
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 1998
İçimde ki kara yel
İÇİMDE KARA YEL
Düzensizliğe
İçimde bir yara sarsan sarılmaz
Çürüdü yanlarım kokuyor dostlar
Yaşlı çınar gibi yıprattı yıllar
Dallarım yaprağı döküyor dostlar
Eğil derler çınar secdeye eğil
Eğikli soysuza veresin meyil
El etek öpmekse hiç huyum değil
Yoksulluk belimi büküyor dostlar
Başı gökte çınar dibinden eğri
Kalan var mı bilmem yaşamda doğru
Beş vakit katlime yapılır çağrı
Kara yel vurunca yıkıyor dostlar
Kesilmeye dursun nehirin önü
Bazen sularda şaşırır yönünü
Yargısız boynumdan vurmayın beni
Zulüm girdabına çekiyor dostlar
Sokaklarda işiz bulunmaz ekmek
Tatmadım aylardır sıcak bir yemek
Yinede olmadım yolumdan dönek
Fırtına kökümden söküyor dostlar
Kalmışım çıkmazda eski cağ gibi
Eririm yel vurmuş ince yağ gibi
Vurgun i dumanlı başım dağ gibi
Sular bile yanlış akıyor dostlar..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İçimdeki Pas
İÇİMDEKİ PAS
Üzerinden çekiç sesi eksik olan örs
Yavaşça bırakır ağırlığını zamanın kollarına
Pas tutmuş yanlarından
Başlar tüketmeye kendini...
Emekçi İnsanlarsa
Örse indirdikleri çekiçle
Hızlandırırlar tükenişlerini..
Buharlaşan uykuların
Kabusunda tamamlar
Denklemler bir birlerini..
Gönül ikileminin üstündeki sevgi.
Beyaz bir gelecek sunar sevdalılara.
Herkes kendi renklerini yaratsın diye.
Yükselen bulutların altında
çiçeklenir bahar.
Ey alın terim.
Haydi gayrı savur eteklerinden yılgınlığımıki
güneş döküysün gözlerime
Zamanı değil hüzünlü yanık türkülerin.
Emekçi türküsü söylenmeli,
'Enternasyonali'hep bir ağızdan.
Şimdi pastan kurtulmanın tam zamanı….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İçimdeki şafak sökmüş geliyor
Sevda çiçeğini dökmüş kaşına
Yar yüzünü bana yıkış geliyor
Ateşini sere serpe döşüme
Güllerini dize yıkmış geliyor
Gün batımı dile getirmiş aşkı
Dağılır içimde akşamın ufku
Gecenin dudağı kanıyor sanki
Özünde ateşi yakmış geliyor
Vurguni’yem aşktır evrenin karı
Ufukta can diye sarmışım yari
Cananım yer tanrı bende gök tanrı
İçimdeki şafak sökmüş geliyor.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İçsellik
İÇSELLİK
Neden bu kadar zor anlaşılmak
Edimlerin istenilen bilince sahip olması
Kendi çatısında içtepilerde devinim
Hangi zorba üretenden daha güçlüdür
İçimdeki konuşan ben
sancısını çekiyor bu ikilemin
tekrar yaşanan çocuklukta ki bilinç
öğrenecek kendini aşmayı derinliğinde
ben olmak saklı bu savaşımda
acı işlevini tamamlamalı
kaçmaya başladı yüzeysellik acıdan
amaçsız ulaşılmaz
çocukluktaki özgün niteliğe
Damlaların en hırçın asi halleridir
Kendi haklılıklarında boğulurlar
Çarparak yanaklarına ezgili yüreğin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2000
İlan
Okuduktan sonra duvarda ilanı
öylece durdu bulamadı bir şey
Bilemedi çağrımıydı.iş
Katline yazılmış ferman
Sefalet ücreti altta yazılan. .
Yitti anlamlı keşfi çabanın
Törpülüyordu yaşamsal duyguları
karamsarlık perdesi ardındaki
duaların, gerçekleşmesine
Yürümekteydi gelecek..
vurulmuş sabahlarda
kuş gözünde kamaşan idealler.
direnmekte soylu çaba,
sonsuz aydınlık, büyük amaç
hey sen ne duruyorsun hala
öyle bir başına yalnız
gayrı coştur duygularını
kışkırt yüreğini ki
bahar çiçeklensin
haydi ne duruyorsun hala
giydirsene umutlarına işçi tulumunu
kızıla kessin sevdan.
sahiplenmek sana kaldı proleter
En ağrıyan. yerinde hançer yarasını
Gereksinimin yok yoğunlaşmaya karanlığa
Emekçi ellerinde, yücelen utku
her zaman yürümeli umuda
yıkmak için dünyasını emperyalizmin..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İmlek
İlmek
Yasak koymuşlar
Şiirlerin adını
Gece çırpınıyor avuçlarımda
Kalemim
Bir kızın alevli saçları gibi
Tavlanmış
Çeliğini tutuyorum
Yaşamın
Bir parça aydınlık
Parmaklarımda üşüyen
Kara yazmadı anaların
Bölünmüş yüreğinde sevinç
Umut asılı yanakların
Gülüşünde sırıtır acılar
Sevinci dişlenen güller
Bükmüş boynunu
Baltasına celladın
Cellat itaatkar elleriyle
Geçirmekte Erdal'ın boynuna
İlmeği
Sarhoş bir çingenenin
Ayaklarına düşmüş
Susturulamayan sevdanın yüreği
Kanı üşütüyor
Kırılgan çığlığı öfkenin
Dona kalıyor ayrılık
Sessiz sedasız
Gecenin bedeninde
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Erdal EREN'e
1999 Haziran
İnceden Yağan Yağmur
İnceden Yağan Yağmur
Gün ağarmadan kanayan bulutlar
öyküsünü anlatıyor genç kadın’ın
İnceden yağan yağmur
Serpiliyor dağın eteklerine
Bölünmüş uykuların hüznü
Ateşli gözlerden dökülen.
yuvarlanan çiğ taneleri
Yanaklardan dökülüp giderken
Açının izlerini bırakır ardında
Kadın almış umutlarını avuçlarına
Kapılmış yelesine rüzgarın
Savrulup gitmekte
Bilmediği uzak yönlere…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İncinir
İNCİNİR
Bir güzele düştü şu garip gönlüm
Korkarım gidersem yolu incinir
Gelip te göz göze Varsam yanına
Tutsam ellerinden eli incinir
Neyleyim dünyanın malı mülkünü
Bir güzel başımdan aldı aklımı
Bastırsam sineme yarin anlını
Öpsem dudağından dili incinir
Ok eylemiş güzel çatmış kaşını
Serin rüzgarlara vermiş döşünü
Yatırıp göksüme canan başını
Okşasam saçını teli incinir
Vurguni der güzel tutsam ilini
Koklasam yaz bahar konca gülünü
Yar deyip,te sarsam ince belini
Kol düşer omuzdan beli incinir
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İnfaz
İnfaz
Çıplak ayaklarla geçtik
Yıldızları asılı gecelerden
Korku infaz sofrasında
Titremekte bas bir şarkı tınısında
Dağılıp parçalanır şimdi.
Dağlar yine okşamakta saçlarını
Umudun
Sevdanın
İsyanın.
Baksana
Baharın bütün renkleri çizilmiş
Yeni doğan bebelerin gülüşlerine.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İnsan Olursun
İNSAN OLURSUN
Yar elinden aşk dolusu
İçersen insan olursun
İnsan hakkını yemekten
Kaçarsan insan olursun
Dost için uzat ki eli
Konuşsun insanın dili
Dikenin içinden gülü
Seçersen insan olursun
Zalime almazsan alttan
Olursun gönlüme sultan
Yoksula atlastan mintan
Biçersen insan olursun
Kötü dür insanın hamı
Çektirir düşküne gamı
Boş verip dünyada malı
Geçersen insan olursun
Vurguni yapma hatayı
Kırılır sazının yayı
Dört makama kırk kapıyı
Açarsan insan olursun
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İnsana değer
İNSANİ DEĞER
Gerçeği arayan bulur insanda
Haki katı sırra eren olursa
Bir satranç tahtası gibidir yaşam
Varlığın farkına varan olursa
Direnç yükseldikçe umut boy verir
Yapraksız dallarda meyveye durur
Dağlarıma kızıl bir sevda yürür
Güneşi yar gibi saran olursa
duymamalı İnsan kendinde kaygı
İnsan ile başlar doğaya saygı
İnsanın eseri değimli sevgi
Gönlünü dağlara veren olursa
Sular bile coşkun girer koyağa
Hiçbir canlı laik değil dayağa
Vurguni düşer mi insan ayağa
İyiyi kötüyü gören olursa…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuz 2004
İnsanca
İNSANCA
Bir sevda sarardı bütün dünyayı
İnsanın elinde gülüm solmasa
Bölüşüm olurdu insanın payı
Düşünen insana ölüm olmasa.
Hakka razı olsa insanlık soyu
Geçmezdi insana hayvanlık huyu
Akarmıydı kanlar tarihler boyu
İnsan doğasında zulüm olmasa
Bedrettinler dara çekilir miydi
Mansur parça parça kesilir miydi
İsyan çığlıkları yükselir miydi
Şu hınzır paşalar zalim olmasa
Ahmet Yeseviden Bektaşi veli
Doğudan batıya eser dost yeli
İnsan doğasında bir umut seli
Coşar mı sanırsın bilim olmasa
Zirvede oturan beyler paşalar
Basılır göksüme kızgın maşalar
İnsan kanı içer öyle yaşarlar
Varoşlardan coşan selim olmasa
Nasıl aşka düşmez insanın teni
Dostumdan saymışım pir sultan seni
Türküler yakmazdı bu kadar beni
Her gün mızrap vuran telim olmasa
İnsan hak dedikçe taşlanır mıydı
Şairler ozanlar suçlanır mıydı
İnsanca bir sevda yaşanır mıydı
Şu türkü söyleyen dilim olmasa
Şu yüce dağlarda kar olur muydu
Hoşgörüsüz insan yar olur muydu
Örselenmiş ateş nar olur muydu
Hünkar Hacıbektaş velin olmasa
Aşılmazsa insan hakkıyla yollar
Nasıl sarsın dostu dost diye kollar
Sevdaya durur mu baharda dağlar
Kızıl saçlı yarim gelin olmazsa
Uzak etme beni dostluk telinden
Özgürlük türküsü söyle dilinden
Vurguni kurtulmaz zulmün selinden
Birde kalem tutan elim olmasa…
www.antoloji.com - kültür ve sanat
16 Ağustos 1999
35.Geleneksel IX Hacıbektaş şenliğinde 2.ödülü
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İrade
İRADE
Pas kokan bir tarih
Gelip oturmuş günün üstüne
geçmiş hazırlanmamış mı? bugüne
hiçbir bulgu yok an’a ait
özneler ayırt edilemiyor nesnelerden
sıfır iç eylemde yok
büyük güç yaratamıyor kendi sınıfını
adım atamıyor yürümeye başlamak için
kırsa tutsaklığın zincirlerini
çıksa en yüksek değerine sevda.
Ah nasıl anlatmalı bu yürek yangınını..
.
bu bir hayal mi gerçekleşmeyecek
olasımı sevgisiz hürriyet
her an biçilmeğimi istesin artık
çocuk gülüşlü masum umut
ah öldürmeli beni ki, azat olsun bencillik
ölü fırtınadan korkar bizde beyler
tüketme kendi içinde çareyi
dene sonsuzda bir olasılığını
belki de yaşama bağlı kalacak irade,
yıldız toplar nasırlı ellerde…
Şubat 1992
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İstanbul
İSTANBUL
Ey güzel İstanbul acılarımın şehri
Öylesine susamışım ki sana öylesine hasret
Hani diyorum bir gencin güzel bir kıza
sevdalanması var ya
Kız yaşanan sevdalardan habersiz
Genç yan yürek olurda ulaşamaz
Özlem yollarında sevdalar derlediğim
Ey güzel İstanbul
işte öylesine hasretim sana
Oysa sana küskün Sana dargın yaşadım
Senden uzak ama bir nefes kadar sana yakın
Yani senden uzaklarda senden habersiz
Öyle bir hüzün ki bu
Ne sokakların ne de sen taşıyamazsın
Yağmur mu yağar sokakları mı ağlar
Anlayamazsın
Öylesine bir kederle ayrılmıştım ki
Acılarımı paylaştığım sokaklardan
Bu yıl yeniden sevdaların sardı yüreğimi
Mart ayları baharı kucaklar iken
Sevdaların düştü yüreğime
Bir başka sevdaydı bu
Acıların hüzünlerin İçinden doğan
Bir başka sevda
Nasıl anlatılır bilmem öylesine hasretim sana
İSTANBUL
Yılların özleminden mi bilmem
Boşanacak liman bulamıyorum
Anlatsana ey güzel İstanbul
Acılarımı hala saklıyor musun kuytularında
Hücrelerinde korkularımı
Ya da köprü altında
Açlıkla doyurulmuş sokak çocuklarını
Saklıyor musun koynunda
Doyuruyor musun yine çöplerle onları
Hani diyorum
Yangın yerimi yine boğazların
Ya da Beyazıt meydanında
Uçuşuyor mu kuşların
Doyumsuz sevdalar yaşanıyor mu yine
kuytularında parklarının
yoksa hala kanatlarının altında Saklıyor musun
Cellatlarını
Mayıs aylarında
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yargısız infazların sürüyor mu Taksimde
Haliçte yüzebiliyor mu hala gemilerin
Ah seni İstanbul acılarımın şehri
Anlatsana yoksul, biçare kız çocuklarının
Körpecik bedenleri Satılıyor mu yine
Otel odalarında.
Sıkıyönetim mahkemelerinde
Dipçikleniyor mu yine Suçsuz insanlar.
Seni işkencede tanıdım
Ah seni İstanbul Acılarımın şehri
Nasılda özlemişim seni.
Hani diyorum Gün yorar beni de
Akşamlar uyutmaz.
Ovalar kuşlarını salar dağlara da.
Sen cellatlarını salardın sokaklara
İnsanlar kokularıyla örtüşürdü korkular
gecenin bir yarısında baskınlara devamı yine
gecekondularında yoksul insanları
Bölünüyor mu gece uykuları yoksulun
Söylesene ey güzel İstanbul
Yine yüreği yanık anaların Ağıtları
Ve ezgileri yükseliyor mu semalarında
Gazetelerden okumuştum Cumartesi annelerini
Kavuştular mı evlatlarına
Yoksa hala anaların Yürekleri
Yanıp tutuşuyor mu yangın yeri misali
Söylesene İstanbul,Coplanıyor mu yine
Üniversite kapılarında öğrenciler
Ah seni İstanbul seni Acılarımın şehri
Nasılda özlemişim seni
Sanki bildik anlamını yitiriyor her şey
Ne varsa uzak tutan seni benden
Yağmurunu unutmuş bulutlar gibi
Yok edemezsin özgürlük düşlemini
yollarında bu denli Yaralı yürek var iken
Anlamadın işte beni ah seni İstanbul seni
Yurdumda vatansız yaşayanların şehri
Sürgünlüğümü yaşadım seninle
Oysa doyumsuz düşlerim vardı.
Florya da sevdalar yaşamak
Galata’da balık tutmak.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Boğazın Serin sularıyla kucaklaşmak
Balıkçı ağlarından yosunları koklamak
Martıların kanatlarından solumak havayı
Sense hep çatık kaşlarında karşıladın beni
Bir gülüşü bir tebessümü çok gördün bana
Oysa doyumsuz sevgilerle bağlanmışım sana
Ah seni İstanbul seni Acılarımın şehri
Nasıl da özlemişim seni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haziran 1997
İyiki Geldin Bebek
İYİKİ GELDİN BEBEK
Ey Yaşamın uzak dağlarından
Sıyrılıp gelem yolcu
Sefalar getirdin başım gözüm üstüne
Elimde ekmeğim
soframda aşım
Gel otur şöyle dizim üstüne
Varlığın var oluşumun öteki adıdır
Merhaba bebeğim
Gözlerinden öperim
Şu yaşlı dünyamıza hoş geldin
Sen geldin bahara durdu dağlar
Dallarda tomurcuk
Patlamaya yüz tuttu çiçekler
Az sonra sere serpe açılır yollarında güller
Çiçekli türküler takayım saçlarına
Bir o yana bir bu yana
Ne iyi etinde geldin
Geldin su serptin özlem yangını yüreklere
Gelişinle dindi hasret sancıları
Bitimsiz sevdalar kaldı günden yarına
Ne iyi etinde geldin
bak bahar düştü
çığlık çığlığa kapıma
kuş seslerine karıştı çiçeklerim kokusu
hoş geldin dünyamıza.bebek gözlerinden öperim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kabus
Kabus
Yine sensiz
Kıyılarını yıkarak büyüyor
İçimdeki fırtına.
Nasılda kanıyor nisan yağmurları
Çoğaltırken toprak yaşamı
Gözlerimde nemi saklı
Sensizliğe bakışların
Yanaklarımdaen son dökülen yağmur lekelerihala gelip senin silmeni bekliyor.
Ne zaman adın düşse dilime
Yeniden çoğalmaya başlariçimdeki sevgi rüzgarı.
Tenimi ürpertenılık dokunuşunu duyumsarım yelin esintisinden.
Uyanırım sen yoksun
Gayrı kabusum olur sensiz yaşam…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kader
Kader
Yaşam yüzünü bizden dönmüş sevdiğim
Gayrı ne güldürür nede öldürür
Acıdan,öfkeden,başka bir şey kalmadı, yarına.
<çok gördüler bir tebessümü
yarı ağlamaklı gülmeyi çok.
alnımızdaki kalın damarlı çizgiler
kader çizgileriymiş meğer
öyle söylüyorlar bizi açlığa itenler.
öyle ya zorba dindar olunca
tanrıda onun dediğine uyar
bak işte dağların sessizliği
ürperten duyguları.
Bir dile gelse ya dağlar..
Yarın pençesinde alıcı kuşların
Yada ayaklarında ezilmeye devam edecek
Domuzların.
Şimdilik
Kuzgunlar üşüşmekte kanayan yaralar üstüne
/Yarın bilinmeyen...
Ne yaparsın - kader….
Yani öyle diyor dini bütün Müslimler.
Allahın verdiğini patronlar alır.
Bize boş hayallerle avunmak kalır.
Yaşam bizden yüzünü dönmüş sevdiğim….
Çalıştığım işyerin de sosyal haklarıma saldıran(sigortamı yatırmayan)
İşvereni Bakanlığa şikayet ettim diye her gittiğim yerde iş kapılarını
yüzüme kapattıran ve dindar bir patronun yazdığı kader ve 10 ay işsizlik...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara 1998 1999
Kadermi
KADERMİ
Her şeyi kaderdir dey ipte geçme
Ananı belleyen kişi kader mi.
Sen kendi kavgandan korkup ta kaçma
Gammazcı yalaka fişi kader mi.
Şehirde köylerde ömür biçerken
Akşamlar aç susuz için geçerken
Zengin viski havyar yiyip içerken
Sofranda ki bulgur aşı kader mi.
Alın teri döker emek verirsin
Yaratan rızkımı veriyor dersin
Bir kuru ekmekle eve gelirsin
Çocuğun bükülen başı kader mi.
Boş hayal peşine düşer gidersin
Kuruntun yüzünden erir birersin
Ananı babanı inkar edersin
Doğuran doyuran dişi kader mi.
Eğer kader dersen bu bozuk düzen
Öyleyse tanrı mı halkları ezen
Yuvasız mekansız şu yurtsuz gezen
Yoksul emekçinin işi kader mi.
Namluların ağzı kan dilenirken
Afrikalı çocuk aç emeklerken
Kartallar başımda leşi beklerken
Şu yoksul gözlerin yaşı kader mi.
Filistin gerçeği ortada açık
Babanın kolunda vurur çocuk
Demeyin sakın ha akıldan kaçık
Baş ezen zalimin taşı kader mi.
Yoksulun başında dolanır ölüm
İnanın ki kader değil bu zulüm
Vurguni üşüyor dalımda gülüm
Savaşlar, ölüme koşu kader mi.
Şubat 2004
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kadın
Kadın
Doğurganlığın erdeminde kadın
Solgun yüzüne
çiçek gibi takar tebessümünü deBir buse verir yanaklarından.
Yaratıcı endamında tanrı vari bir aşkla.
Dökülüverir tüm benliğim
Sevdalımın yorgun kollarına.
Kara savruk saçları
Yelpazelenir dağılmış yatağın üstüne.
Varlığından var etmenin erdeminde
Gizemine saklanmış duygular.
Odaklanır kendiliğinden
İçlenmiş yarınlara.
Basarım başını göksüm üstüne
İçimde çığlıklaşır sevinç
Göksümü parçalarcasına dile gelir sevda.
Seviyorum seni kadınım…….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kadınlarımız
KADINLARIMIZ
Baharı andıran tel duvağıyla
Çiçeğe bezenir kadınlarımız
Zemheri sonrası bahar gibidir
Dalında gül verir kadınlarımız.
Karnında büyütür oğlu kızı
Güneşle emzirir baharı yazı
Ağarır saçları kırışır yüzü
Çınardır dal verir kadınlarımız.
Anadır teline kurban olduğum
Canandır kendimi onda bulduğum
Sevdamdır bitimsiz aşkla dolduğum
Peteksiz bal verir kadınlarımız.
Hasat şarkısıdır kazma kürekli
Baskılar örseler onu sürekli
Anadolu gibi yiğit yürekli
Zalime dil verir kadınlarımız.
Savaşır düşmana vermez hakkını
Toprağından söker kendi kökünü
Hain namlulara gerer göğsünü
Yoldaşa yol verir kadınlarımız.
Zulme karşı düşer dili türküye
Yer vermez içinde kötü korkuya
Sürer yüreğini çıplak namluya
Dağlara el verir kadınlarımız.
Vurgun,i tarihi sallar dizinde
Bir isyan ateşi yanar özünde
Savrulur dumanı kendi közünde
Düşmana kül verir kadınlarımız.
Yakar bedenini beylere inat
Düşmana kül verir kadınlarımız.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 2000
Kaldesen kalacaktım
KALDESEN KALACAKTIM
Bütün renkler çekildi işte
Akşam ağır ağır örtüyor üstümüzü
İçimde hasret büyümekte
Bir çığ gibi
Kokun nasılda karışmış havaya
Gözlerinin derinliğine düşer gibi
Giriyorum karanlığın içine
Kal desen kalacaktım sende
Dur gitme demeye
Yenik düştü dudaklarım
Bütün sözlere
Düğüm vurulmuş bu akşam
Sonsuz sevginin
Gamsız dünyasında
Hiç bu kadar özlememiştim
Dur gitme
Bende kal demeni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuz 2002
Kaldır At Beni
KALDIR AT BENİ
Otunu sürdükçe gülsüz bağların
Ardına kör topal düştük çağların
Uçurumundayım karlı dağların
Nur hak ellerini uzat tut beni
Çağına ihanet eder yüzlerim
İçime dökülür gayrı gözlerim
Kaldımı yarına dair sözlerim
Eğil dağlar eğil bükül yut beni
Bir çif söz çaresiz olmasa keşke
Şarlatan oturur içimde köşke
Ne kaldı,ki desem Canımdan başka
Eleştirir hala aklı kıt beni
Okyanus Dalgalı martı çığlığı
Vurgun iyim Deniz sevmez yağlığı
Nasıl unutulur halkın sağlığı
Dağlar yüreğinden kaldır at beni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kalmadı
KALMADI
Öyle deli esme rüzgar
Kırmadığın dal kalmadı
Kökünden kesip aldılar
Konuşacak dil kalmadı
Poyraz mısın kara yemli
Kanatların boran belli
Turnaların tutmaz teli
Yara saran kol kalmadı
Çıkmaza koydun yolumu
Soldurdun bağda gülümü
Genç yaşta büktün belimi
Gideceğim yol kalmadı
Hep estin hiç güldürmedin
Şu koca ömrümü yedin
Varıp gidim dosta dedim
Dizlerimde hal kalmadı
Bir sağ bir soldan estin
Kalmadı takatim kestin
Vurguni,ye nedir kastın
Dalımda bir gül kalmadı
Aralık 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kalmamış
Kalmamış
Sus pus eylemişler koca dünyayı
Vurulmuş ilk bahar nisan kalmamış.
Ne yana yüz dönsem serseri mayın
Merhaba diyecek insan kalmamış.
Nasıl kıydınız şu halklara beyler
Satılmış yurtları yıkılmış köyler
Zulme teslim olmuş bütün şehirler
Merhaba diyecek insan kalmamış.
Bütün halklar kardeş içleri geçmiş
Kendinden bildiği karnında piç’miş
Emperyalist zorba kanını içmiş
Merhaba diyecek insan kalmamış.
Varlık dünyasını koymuşlar dara
Onuru yitirmiş döşümde yara
Hiç ehli yok ki yaramı sara
Merhaba diyecek insan kalmamış.
Görsel medya denen …….. basın
Vurguni! yem dedim dediler asın
Ha bunlar düşünen herkese hasım
Merhaba diyecek insan kalmamış…..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanarım Dağlar
Kanarım Dağlar
Yar yoluna yaktım dostlar ben teni
Varıp yar dizine yatırın beni
N! olur sevdiğime götürün beni
Nettim size böyle yanarım dağlar
Her gök çatlaması uykumu böler
İçime yağmadan gözlerim dolar
Değil mi ki sevda sürgünü sular
Yıllardır göksünde kanarım dağlar
Yari saramazsam koca ömrümde
Vurguni! yem dinmez sızı gönlümde
Değirmen misali sevda yönünde
Aşk darına durdum dönerim dağlar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanatır
KANATIR
Düştüm sevda sularına
Sel kanatır yaraları
Kurşun gelir geçer ama
Dil kanatır yaraları
Içimde bir yara sızlar
Hüzün kuşanmış ay yüzler
Çiğ düşmüş ıslanmış gözler
Gül kanatır yaraları
Dağlarına haber salmış
Sırların içinde kalmış
Yen içinde kırık kalmış
Kol kanatır yaraları
Vurguninin sevgi dini
Sevdan ile yaktı günü
Bir çıkmaza düştü sonu
Yol kanatır yaraları
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan Dağlar
Kaç tarih sığar bir takvime
Vurulur duvarların önünde
Akşamlar saklar sesini namlunun
Çıplak bedenler döner durur yivlerde
Yada kaç umut tutsak
Nişangahında Soğuk namlunun
Kanayan dağlarında yurdumun
Eksik kalıyor bütün anlatımlar
Kollarına düştüğüm nehirler bilir
Şarapnel yemiş gibi hırçın.
Hançerlenir gözlerimde kamaşan sular.
Ağzımda sızılı tadı pas tuttu tütünün
Ey kendine çekilmiş gözlerim uyan.
Seni benden sökmek isterler
Bakışlarımı silmek gülüşlerimden
Kent ayaklanıyor fırtına sesiyle
Yüreğim kabına sığmıyor gayrı
Alıcı kuşlar pek te severler ölüm çığlığını.
Güneş ölüleri terletmez
Öldürenlere bıraktık terlemeyi.
Tam beş yıldır yaşamayı öğrendik ölümle
Koyun kuyuna sırt sırta ve omuz omuza
Pimi çekilmiş sabahlarda
Yalın bir bıçak gibi bilenir öfke
Oturur yanı başına isyanın
Ateşini bedenlere salarken kurşun.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kimyasal gazlarla yaktılar gözlerimi.
Direncin karşısında şaşkın.
İğdiş edilmiş keşiş edasıyla bağırırken cellat
Salyalı dudaklarından
Dökmekteydi hırıltılar. teslim olun
Aciz bir itin ekmeğe havaması gibi..
Değil dirileri teslim almak
Ölülerimiz direniyor teslimiyete
Yaşanan her anın hesabı sorulur diyerek.
Bakmayın nehirlerin coşkulu akışına
Kanayan dağlarıdır yurdun.
Et tırnak gibi sökülüp dağlanan
Ve anaların gözleri değil dökülen
Baharıdır aydınlığı ülkemin.............
Abdullah Oral
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Eylül 15 2004
Kanayan gece
KANAYAN GECE
Hayat durgun ırmak serin bir nehir
Yürür düşe kalka kendi halince
Sevdalar yürekte kanayan volkan
Güneş değdi gözden dökülür gece
Koca bir yanardağ kaynıyor özde
Volkan mı dökülen izi var yüzde
Türküler tutuşup yandıkça sazda
Kendi yüreğine çekilir gece
Solmuş bir gül benden yar sana kalan
Yıllardır şu ömrüm edildi talan
Vurguni de bir gün olacak yalan
Ben gidersem belki yıkılır gece
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanıyoruz
KANIYORUZ
Tel örgüler kuşatmış Dört bir yanımızı.
Zulüm boy veriyor Yaşamın içinden,
Kenger dikeni gibi.
Emek katloluyor iken darağaçlarında,
İşkencelerde, Okul yollarında,
Ve fabrikalarda..
Bizler suskunluğunu Yaşıyoruz hayatın.
Faşizmin kanlı elleri Uzanırken
Umutlarımıza, KANIYORUZ
Paramparça yüreğimiz Kan revan içinde
Yinede umarsızlığını yaşıyoruz hayatın
Ve bedelini ödüyoruz Suskunluğumuzun,
Katledilirken Çocuklarımız KANIYORUZ.
Ve çocuklarımızın Acılarıyla
Dolarken yüreğimiz
İnsanca bir yaşam Düşledi diye
coplanırken Alanlarda yarınlarımız
Katlolurken iken Yargısız sorgusuz
Oğullarımız Genç kızlarımız,
Kalırken umut Postallar altında
KANIYORUZ.
Omuz veremediğimizden
Haklı kavgalarına,Çocuklarımızın
Yüreksizce yaşıyoruz
Diyemiyoruz Biz de seninleyiz
Katledilirken Çocuklarımız
Onlarla ölemiyoruz, KANIYORUZ.
Oysa sarılmayacak Bir yara değil bu,
duyarsız kalmazsak yaşama sarılır
Sarılırdı bu yara.
Çocuklarımızdan önce
Çocuklarımızla girebilseydik bu kavgaya,
Alanlarda çocuklarımızla
Haykıramadığımızdan,
Katletmeyin Yarınlarımızı diye,
Çocuklarımızdan önce
Göğüsleyemediğimizden,
Ölüm koşusunda Varış ipini,
KANIYORUZ.
Ölüm korkusunu yenemediğimizden
Acılarla yaşıyoruz.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
tutunmuşuz bir kere, Acılara
acıları.Bal eylemişiz
Yenemiyoruz ölüm korkusunu
KANIYORUZ.
Dudaklarımız öfkesinden Tiril tiril,
Açtık mı ağzımızı kapanmıyor
Küfürün her çeşidi, Kanlı bir tükürük gibi,
Savururken gökyüzüne.
Yinede omuz veremiyoruz
Çocuklarımızın haklı Kavgasına
KANIYORUZ.
Ölüm korkusunu
Yenemediğimizdendir,
Salyangoz gibi,
Kendi kabuğumuza.çekilmişliğimiz.
İçine tükürür gibi yaşıyoruz hayatı,
Umarsızca, yüreksizce
Seyrederek Çocuklarımızın Katlini.
Okul yollarında, Sanayi köşelerinde,
Alanlarda, İşkencelerde, KANIYORUZ.
Acılar içinde çiçek Devşiriyoruz,
Vuruyoruz. Öfkelerimizi yüreğe
Susuyoruz.öfkeden Konuşamıyoruz
İnce bir alev gibi Yanarken yüreğimiz
.
Oysa duymalı insanlık
Duymalı bütün dünya
Çocukların haklı kavgalarında
Anneler babalar
Katlediliyor diye yazmalı Basın.
O zaman son bulur bu kan,
O zaman kanamaz bu yürek,
Katlolmaz çocuklarımız.
Çocuklarımızdan önce
Girebilsek copların Altına
Çocuklarımızdan önce Göğüsleyebilirsek
Özgürlük yolunda Ölüm geçitlerinden Varış ipini.
Böyle olmuyor işte
Biz yine de duyarsızlığını Yaşıyoruz,
Umarsızca kahrolası Hayatın.
Ondandır Kanıyoruz
KANIYORUZ…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kar Yağıyor
Kar Yağıyor
Demir aldı sevda gemileri
Uzaklaşıyor kıyılarımdan
Dalga kıranlar öksüz kalmış çocuklar gibi
Yatmış koynuna denizin
Yarım kalmış sevgiler
Mevsimsiz baharı andırıyor
Arzular yaprak dökümünde
duygulara kar yağıyor…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kara deniz
KARADENİZ
Aç kurtlar türemiş dağlarında çakal gibi,
Bir haykırış, bir türküsün sen Karadeniz.
Umut türküleriyle yaladın sahilleri,
Kan tükürdün suratımıza oy Karadeniz.
Sevdandı son nefesimde dudağımda kalan,
Martıların kalmış, özgürlüğe kanat çalan.
Yıllar önce özgürlük için verdiğim kavgam.
Dudağımda bir türkü kaldı, oy Karadeniz.
Ünye'den, Fatsa'ya uzanmış bitmiyor yollar,
Sevdalımı sarmak isterdim tutmuyor kollar,
Kızıldere aşmış bendini, seni kucaklar.
Dalgalarınla bu bedeni sar Karadeniz.
Vurguni‘yim dertlerimize bulunmaz derman,
Yozlaşmış beyinler çıkarmış katlime ferman,
Mahir gibi dara çekseler dilenmem aman,
Dalgalarla beni, al yanına göm Karadeniz.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kara Dut
KARA DUT
Kökün topraktan kesilmiş
İçin oyulmuş yanarsın
Derdin çoktur kara dutum
Dersiz insan mı ararsın
Tel takıp akort ettiler
Dilsizdin dil öğrettiler
Mızrap vurup söylettiler
Dertsiz insan mı ararsın
Ağlama be n! olur sazım
Kan akıyor iki gözüm
Zaten yaralıdır özüm
Tel vurup ta deşme beni.
Vurguni! yem dertli sazım
Sanma ki senden dertsizim
Dert ortağım iki gözüm
Dertsiz insan mı ararsın.
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kara Kış
Kara Kış
Alın terinizde ışıyan ateş
Okşamakta sevinçlerimizi
Yaz desenli gömleğini
Kışa giydiriyor son bahar
Dökülüyor yapraklarım
Kara kış kucaklıyor dallarımı
Dona kalıyorum
Zemherinin orta yerinde
İlk bahar hayli derinlerimde
Uyana bilirsem kara kıştan
Tutuna bilirsem yaşama
Yeniden aşk ile kucaklayacağım
Dağları…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kara Sakal
Çalıştığım işyerinde yaptığım işin sayısını eksik bildirmemi isteyen iş sahibi kara sakallı
bir hacını rüşvet olarak bana çikolata getireceğini söylemesinin ardından bu şiir
doğmuştur.
KARA SAKAL
Çikolatan şerbet bal olsa bile
Kara sakal yemem senin elinden
Bilirim beladan başka hiçbir şey
Kara sakal bulmam senin elinden
Çiçek olsam daldan sökersin beni
Karanlık girdaba çekersin beni
Elden gelse yine yakarsın beni
Kara sakal gülmem senin elinden
Sularda yol alır bendini aşıp
Bazen bulutlardan göllerden taşıp
Sivas ta ak saçı gaflete düşüp
Kara sakal yolmam senin elinden
Cennet denen yere yüzün sürsen
Sen beni kendine ilah görsen de
Günahıma karşı sevap versen de
Kar sakal almam senin elinden
Vurguni! ye bir bak karamı ak mı
Bunca baskı zulüm insana hak mı
Senin Allahın da din iman yok mu
Kara sakal ölmem senin elinden
Dün dost değildin ki bu gün düşman olmayasın
halk ozanları antolojisinden.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Karadeniz De Bir Anı
Karadeniz De Bir Anı
Mor dağlara cevirdim gözlerimi
Yüreğini havan toplarıyla dövülüyordu
Dağların
Bir telaş içinde yaşayan her şey.
Barut kokan dağlara kuşlar konmaz
Uzağından geçiyor dağların.....
Pusuya düşenler vardı
Kan kokusu yayılmıştı göklere
Belikli başlarını öne eğmeyenler
Çıplak bedenleriyle kucaklıyorlardı ölümü
Tarihin sayfalarını kanlarıyla yazanlar
Birer dip not gibi düşüyorlardı –
Eteklerine dağların.
Karadeniz dağlarında kuzgunlar –
kan kokusuna koşturuyorlardı.
Hangi yürek bu acıyı taşır
Bir yanda ölüm /bir yanda ihanet
Sular dökülüp gidiyorKayalarına çarpa çarpa düşleri.
Kızıl dere kan ağlıyordu
Çırpındıkça hançerlenen yüreğine
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Karanlıklar Sızı Verir Sesime
Karanlıklar Sızı Verir Sesime
Yüzsüz karanlığa salsam sesimi
Şerefsizler kızı verir sesime
Desem pazarında sattın sen beni
Ecelimi yazı verir sesime
İçimdeki isyan buluyor arşı
Can satıyor gayrı can veren çarşı
Dağlar komplo kurar geceye karşı
Karanlıklar sızı verir sesime
İt oğlu it gelip bakmaz aslına
Kurtlar kuduz olmuş yürür üstüme
Canavarlar girmiş koyun postuna
Dağlar taze kuzu verir sesime
Zulüm acımasız hüküm sürüyor
Sular koyağından taşmış yürüyor
Öfkem içten içe yanıp eriyor
Dağlar içte gizi verir sesime
İnsanlığı soyan karamı ak mı?
Vurguni’yim sofu bir yolu yok mu?
Sordum bunca zulüm insana hak mı?
Mezarımı kazı verir sesime
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kardeş sofrası
Kardeş sofrası
Bizde bebeler
Emeklemeden yürürler
Bilirler ki yarına geç kalmakta var
Ve büyürler
Ufukların mavisini içerek
Gülüşlerini dişleyerek güneşin
Barışı taşımak için
Kardeş sofralarına
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kaygı
Kaygı
Gün doğumunda yoktu zaman kaygısı
Uyanıyordu kuşlar böcekler
Uyuyordu insanlar
Habersizce kendi varlıklarından.
Öyle bir çağa geldik ki
Aslanlar susmakta
Fareler kükremekte- Kedilerin yerine
Karıncalar ezmekte- filleri.
Çığlıkları büyüten
Çocuk yüzlü sokaklardan
Geceler yollanıp gidiyor
Bilinmeyen yolculuklara.
Sokaklarda yok zaman kaygısı..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kayıp
Kayıp
En son yoksul çocuklarla açlığı paylaşıyordu
Daha dün vurulmuştu Irak’ta
Yüzünü yitirmiş bir kentte yitirdim onu
Yüreğimi gördünüz mü?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kayıtsız
KAYITSIZ
Bazen usulca adlanır insan
Kayıtsız heyecanlara
Yalın bir alev olur
Teninde ürperen tedirginlik
Kendine çeker seni
Kayıtsız kalamadığın duygular
Kanatmaya başlar yüreğini
Davetkar ılık bir gülüş
O masum gözlerde
Esrarlı kaynaktan
Yağan İnce kar gibi
Serin yumuşak
ılık bir pınar misali
Yeni bir heyecan
Bahar çiçeklerinden
Nazlı bir çiğdem gibi
Avuçlarımda Yar sıcaklığı
Meğer kayıtsız kalamazmışsın
Sana yasak sandığın duygulara.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ekim
2003
Kazım KOYUNCU'YA
Ne göçebe ne mülteci
Nede iltica edecek ülke arayan
Bir martı sürüsü kanatlandı uzaklardan
Suların şaşkınlığına düşer yaralı bir yürek
İşlevine devam ediyor sonsuz devinim yasaları.
kendi içinde dağılan değişimlerin.
hey kaldırımların çileli yolcusu
yarlı vurulmuş sokaklarından
daha kaç kazım koyuncu geçecek
ansızın alevlenir Karadeniz sularında
dövünen umut
suskunluğumun dili olur kanar yıkılır,
yağmur lekeleri çocukluğumun.
ey yaşamın patikasından sıyrılıp gelen
yamaçlarıma imge çiseleyen
çiğ yağmurları, sevgi üstüne.
gayrı martıların ağıt yakar umut üstüne
sevda üstüne.
Ölümün serseri sarhoşluğunda,
Islak gözler karşılamıyor gayrı sabahı
Uzatıyorum elimi bir yıldız kayıyor
Sessizce parmaklarımdan
Dönüşsüz son seferi kazım,ın balıkçı teknesinde
Yelkenler çekildi acıların dindiği yere.
Gök nerede başlar? nerede biter bilinmez
Ölü bir gezegene yollanmış koyuncu...
Güle güle dağlarımın türkü dili, yüreğimiz seninle…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
25 HAZİRAN
2005
Kırık sevda
KIRIK SEVDA
Maçka yollari dolani
Dolandıkça darali
Kaç yıl yari görmemişem
Yürek ondan yarali
Oy beni dağlar beni
Çürüttü çağlar beni
Yangın yeri yar gözlerun
yürekten dağlarbeni
maçkanın gözü yaşlu da
yollari dolambaçlu
yaşını nedeyim yarin
o her zaman on beşli
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kızım aynura
KIZIM AYNUR’A
Seninle karşılaştığım
O ilk günü hatırlıyorum da
Hüzünlü sevinç taşıyordun
Tarifi imkansız acılarıma
Sen otuz günlük bebek
Ben sevda sularında vurulmuş
Yaralı bir martı
Önce öpüp kokladım
Gözlerinde umudu
Sonra kırık kanadıma
merhem diye sardım seni
Toprağa düşen bir umudun
Zemheride çiçeğe durmasıydın
Yani örgütlenmesi baharın
Kardelenim
Seninle ağırdı yüzü dağların
Bahar düştü kapımıza
Yanaklarından kokladım kır çiçeklerini
Büyümeyi öğrendim seninle
Duyar gibiyim hala
O minicik ellerinin sıcaklığını
Hani tutarda ellerimden
Emeklemeden yürümeyi öğretirdin bana
Zaman yok
Geç kalmayalım diye yarına
Ben bir türlü Öğrenemedim yürümeyi
Sen yürüdük çe büyüdün
Saklı sevdalar büyüttün
O minicik yüreğinde
Şimdi tepeden tırnağa
Çiçeğe durmuş bahar gibisin
Beyaz gelinlik içinde
Gayrı zamanımız yok
Geri dönüp bakmaya
Ayaklanmış içindeki hapis duygular
Haydi mutluluk seni bekliyor
Koş yüreğinin götürdüğü yere
Hatırlıyorum da
Nasıl unuta bilirim
Hala ellerimde saklı
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sıcaklığı bebekliğinin…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
18 MAYIS 2003
Kızım Aynur un Evlendiği gün
Kim?
Kim?
Yağmaktan usanmadı yine gözler
Oysa yakmıştım ateşinle onları
Kör ve itaatkar olmasınlar diye
Dağların sürgün sularında yıkadım ellerimi
Gitmiyor çağıma sinmiş et kokuları
Sahi kim savurdu bizi yaşamın çöplüğüne..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kime Söyleyim
KİME SÖYLEYİM
Bizim dünyamıza güneş doğmuyor
Bileğe kelepçe düştü neyleyim
Yar hasreti ile güzler kanıyor
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Cellatlarım gelir halimi sormaz
Yare mektup yazsam haberim varmaz
Gardiyan Allah’mış sözünde durmaz
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Düş ile yaşarız biz her nefeste
Yar elinde güller gözler aheste
Kuşlarda yaşama küser kafeste
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Zindanlarda haklılığım çürüyor
Haksız olan bir yol tutmuş yürüyor
Düzenbazlar zevki sefa sürüyor
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Bir yanım kör duvar bir yanım tutsak
Can beş para etmez bedeni satsak
Yanar mı karanlık bir kibrit çaksak
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Vurguni ezelden yanar özünden
Çektiği kendini satan yüzünden
Yanmakla döner mi ozan özünden
Duvar dert anlamaz kime şöyleyim
Eylül 1998
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Konuşur
KONUŞUR
Kendi koyağında seker taşlardan
Dağlardan boşalan sular konuşur
Gün susar akşamın karanlığında
Sazını okşayan ozan konuşur
Kapitalizm sermayeyi
Sermaye baskıları
Baskılar Sosyalizmi yaratır
Tırnakla kaşınmaz aşkın yarası
Ozanın kanıdır coşan deresi
Tellere düşünce matem sırası
Gözlerinden hasret sızan konuşur
Ocaklarda kömür demiri yakar
Potalardan kızıl sevdalar akar
Bak nasırlı eller cevheri döker
Umudun resmini çizen konuşur
İçimde duygular şahlandı yine
Aşka düştü gönül yollandı yine
Bakma vurgun,i,nin, dellendiğine
Kırılmış aşkları yazan konuşur
11 2000
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
24
Kötülüğe mezar
KÖTÜLÜĞE MEZAR
İçimdeki sevda boran mı kar mı
Çözmeğe çalıştım çözemedim ki
Şu kader denen duyarsızlığı
Bozmaya çalıştım bozamadım ki
Nedir bizi bizden ayıran nedir
Yastığımız toprak ranzamız sedir
Kurtuluşum senin ellerindedir
Yazmaya çalıştım yazamadım ki
Ne edeyim ruhsuz bedende eti
Paçamızdan tutmuş sermaye iti
Sırtımda kan emen yaldızlı biti
Ezmeye çalıştım ezemedim ki
Dostlar muhabbeti kakıyor başa
Neden uğraşırsın diyorlar boşa
Her gelen salıyor ayrı bir taşa
Umudun resmini çizemedim ki
Zoruma gitmezdi aldığım nefes
Yarı ağlamaklı gülseydim bir kez
Niçin susmuyorsun diyorlar herkes
Baktım yüzlerine kızamadım ki
Her birisi ayrı dertler yüklenmiş
Elleri kokuyor başı bitlenmiş
Sanki hayat durmuş yaşam kitlenmiş
Kötülüğe mezar kazamadım ki
Bana ne diyemem öyle boş yatıp
Fikrimden kaçamam yüreğim atıp
Vurgun’i sahrayı ummana katıp
Sevda deryasında yüzemedim ki
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Köylü Güzeli
Köylü Güzeli
Kır çiçeklerini takmış saçına
Dökerek geliyor köylü güzeli
kekik yavşan kokan bahçeden bağdan
sekerek geliyor köylü güzeli
Düşürmüş yüreği aşkın seline
Acem kuşağını sarmış beline
Sevdalı yüreği zülfün teline
Takarak geliyor köylü güzeli
Köylü kızı yaram indi derine
Kar! mı dayanır yar aşkın narına
Düşürdü sinemi sevda koruna
Yakarak geliyor köylü güzeli
Türkülere saldım yaktım gülümü
Yar diye sar n! olur güzel belimi
Vurguni Sineme aşkı tohumunu
Ekerek geliyor köylü güzeli..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Köz
Köz
İçime sığmayan bir ezgi düştü
gönül duvarını yıktı toz etti
bülbülün feryadı aştı dağları
savurdu gülleri yaktı köz etti
hasret çiçeklenip düştü kollara
yarsız kaç yıl özlem ektim yollara
etside sam yeli vurdu dallara
savurdu gülleri yaktı köz etti
ozan Vurguni yi eyledin deli
gayrı kanar durmaz dağların seli
filiz kıran mıydı sevdanın yeli
savurdu gülleri yaktı köz etti
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kurgu
KURGU
Ne zaman yaşamı kurgulamaya kalksam
İçimdeki kederli türkülerin göçü başlar
Öz kaynağını kaybetmeyen yokluk
Bozkırların küllenmiş bataklığında
Vurur kendini serap kaçkını düşlere.
Uzak umutların can çekiştiği yer
Her yürekte göllenmiş nehirler vardır
Dokun kıyılarına
Bak nasıl savrulur insan
Boz bulanık sevda sularında
Ne zaman yaşamı kurgulamaya kalksam
Yüzünü yitiren Şehirler çırım çıplak
Vurur sokak çocuklarını yüzüme..
Gözlerim dökülür ufka doğru
Yağmur süpürür caddeleri
Kanayan türküler
Örter yaralı şiirlerin üstünü
Akşamların dağılıp yayıldığı yerde.
Ne,zaman? - Kavramını çoktan yitirmişim
Karanlığın örtüştüğü o son noktada
Güneş bekliyorum.
Kaosların isimsiz vadilerinde..
Derinlerimde hançerlenmiş kurgular
Yaralı çocuklara ağıt yakar,-şimdi.
Biraz dünden kalan yorgunluk var ama
Her sabah yeniden kurulur dünya….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kurşun Çiçek Açarmı Baba
KURŞUN ÇİÇEK AÇARMI BABA
Anahtar deliğinde unutulmuş
Tanıdık bir yüzdür çocukluk
Hep o kapının ardında saklıdır
Sevecen masum gülüşler.
Derler ki ilmeğin düştüğü yerde
düğümlenir umut.
Kurşun çiçek açar mı Baba?
Çiğ tanesi gibi yanağıma düşen
Serin bir buğusuydu sabahın.
Yüreğim bazen hırçın bir nehir
Bazen deli dolu akış sonrası süt liman.
Dudaklarımdan
kanayan şarapnel dökülür
kuşluk vakti.
Kurşun çiçek açar mı Baba?
Bedenimi yitirdiğim sokaklarabir daha dönemem.
On üç yaşında on iki kurşun
On üç yavru ağzı çiçeklenmişti
Uğur kaymazın bedeninde
Yarını olmayan sabahlarda.
Kurşun çiçek açar mı Baba?
Işık sızmaz derinliğine düştüm karanlığın
Sözcüklerin devinimini yitirdiğiyerden geliyorum.
Kurşun çiçekler gördüm
Iraklı bebelerin bedeninde
Her biri kızıl bir karanfil
Papatya Menekşe Gül
Rüyamıydı bilmem
Kurşun çiçek açar mı Baba? .......
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kül Oldum Gittim.
Kül Oldum Gittim.
Savrulurken iç güdüler hızlıca
Bir türkü söyle dedi özgürce
Korkuların içinden gece gizlice
Yaratım ben beni kul oldum gittim
Bir ben vardı benle hep yüzleşirdi
Doğayla barışık dı özleşirdi
Evvel ellerimde can çekişirdi
Aradım ben bana el oldum gittim
Yaratılan nerde bak ben nerdeyim
Eğer çalışmasam doymaz bebeğim
Üretip yarattım hani emeğim
Kapitaliste günlük pul oldum gittim
Can evime dalıp durdu sermaye
Dedim halkım için geldim ölmeğe
Ürettiğim ipten yağlı ilmeğe
Uzattım boynumu dal oldum gittim
Ürettim başkası aldı kararı
Nükleer atıkların yoktur yararı
Ben hep bana verdim büyük zararı
Kirlettim dünyayı çöl oldum gittim
Vurguni sel oldum ben,de akmadım
Zulmün duvarını akıp yıkmadım
Kendi değerime sahip çıkmadım
Sınıf savaşında kül oldum gittim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Liman
Liman
Sevdanın engin denizinde
Fırtınasına tutulmuşum gözlerinin
Gönlüm çocuk bahçeleri gibi
Islak ilklim ılıklığında
Uzak düşler içindeyim
yok sığınacak bir liman.
Geceye karşı gerinir ateş böcekleri
Başka sevgililer uzanır yarınlara.
Her aksam yorgun düşer
Bu şehrin sokakları kollarıma,ya
Ben çoktan demir almışım sevda limanından..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Limit dolmadan gel
Anlayamadık sona varmadan
Ömür limitinin bittiğini
Sindi uzağındasın düşlerimin
Kac zamandır yollarına asılı kaldı gözlerim.
LİMİT DOLMADAN GEL
Gönül bahçemde yar alkızıl gül ol
Bahçıvanın olup dereyim seni
Çiğ düşmüş yaprağın kurusun diye
Gel sinem üstüne sereyim seni
Gel bahar yaşasın son kez ömrümüz
Aşkın secdesine varsın anlımız
Kredi kartına benzer ömrümüz
Limit dolmadan gel sarayım seni
Vurguni ekin’e katmışım teri
Döğülmüş başağı döş harman yeri
Kaç bons kaldı bilmem limitten geri
Sona varmadan gel göreyim seni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Martı
MARTI
Bir martı olsam,
maviye kanat çalan.
Yaşasam çılgınca.
Özgürlüğe, doyumsuzluğu,
Yırtsam kanat sesleriyle,
gökyüzünde matem suskunluğunu.
Altta deniz, yeryüzü,
üstte mavi gökyüzü.
denizi andırıyor sanki,
denizin rengini çalmış belli gökyüzü,
Ne de güzel kucaklamış,
sevdayla birbirlerini.
Ne tanrı korkusu var,
ne de insan baskısı
yırtıyor kanat sesleriyle martılar gökyüzünü,
özgürce.
İşte hürriyet
maviye kanat çalmak.
Umutsuzluğu aşıp engine ulaşmak.
Yaşamak sevda tadında
gözlerim dalar martıların sevdasına.
Alır götürür beni benden
denizlerin sevdasına Sevda sarar beni,
sarar tüm bedenimi
yüreğim köpük köpük bulut,
Dokunsalar ağlayacağım,
Yıkayacağım göz yaşlarımla yer yüzünü….
Nisan 1992
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
,
.
Martı Çığlığı
Martı çığlığı
Üreti ayaklarına düşeli sermayenin
bütün emekçiler
kendi coğrafyalarının sürgünü oldular.
özverinin hüküm sürdüğü topraklara
şimdilerde hüzün ekiliyor,
Gün gelir mavileri çalınmış bir çınar
Döker eteklerinden gök yüzünüde.
O gün
güvercin kanatlı şiirler kuşatır yer yüzünü.
Bölüşürken ekmeği güneşin sofrasında.
Sonra okyanus olur yüreğinde
Yıkar kendi kıyılarını
Gayrı sığdıramazsın Göğüs kafesine
Her yer de Martı çığlığı …
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mazgallar
Mazgallar
Ne zaman barış adına
seslerini yükseltmeye yeltense halklar
Bilinmez bulutlar mı kanar
yoksa sokaklar mı ağlar.
Kıp kızıl bir yağmur yağar
Türkü yangını dudaklarımdan.
Bir deniz rüzgarını bekler sabırsız
Birde yalnızlık türküsü tutturur ki
Sevecen ıslak dudaklarında.
Birden güzelleşir bütün özlemler
Sürgün sularda adı isyandır
Kavuşulamayan dağların…
Ne zaman özgürlüğü düşünsem
Kocaman bir yalnızlık çiziyorum
Mazgalların ardında.
Büyük denizlerde
yalnız kalır sürgün sular
Düşer bıçağına sünger avcılarının.
Başlar kuşatılmış zamanlarda,
özgürlük dilenmeğe.
Oysa bilir,ki Özgürlük dilenilmez alınır...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
..
Meneviş
Meneviş
ağır yorgun ayakların
zorlanıyor taşımaya bedenimi
koskoca bir tarih yanıbaşımda soluklanan
örse inen balyozun son tınısında
hürriyet.
ama hala baharındayım umudun
hani şimdi bizim oralarda
çiçeğe durmuştur kardelen
bak baharı örgütlemeye hazırlanıyor
çiçeklenmeye yüz tutmuş dallar
şimdi örse
yeni tınsını kazandırır emekçi ellerim
tavlanmış çelik kızılı bilinç
az sonra meneviş renginde
hazır olaçak bilenmeğe diş tırnak gibi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Miad Tamam
Kara kışı andırıyor bakışların
Nefesin nereye dokunsa soluyor
Yenik düşüyoruz evrenin devinimine
Miat tamam
Hiç bonus kalmadı mı yarına
Üşüyorum uzat ellerini tut gözlerimden
Oysa
Bir kuşun kanat çırpışında üşürken yaşam
Nefesinin sıcaklığına yenik düşerdi son bahar
En üşümüş akşamlar alevlenirdi
DudaklarınDudaklarımaDokunduğu zaman.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Misri Kız
MİSRİ KIZ
Duman eksilmez başından
Karlı dağların gülü kız
Zemherinin ortasında
Yandı yüreğim mirsi kız
Mirsi kız gönül şahanı
Uçmuş şahinlerin hani
Ben gibi kim sever seni
Yandı yüreğim mirsi kız
Gördüm sende yanıyorsun
İçin için kanıyorsun
aşka turab dönüyorsun
Yandı yüreğim mirsi kız
Vefa görmemiş yurdunda
Korkar puştun namerdinden
Vurguni der yar derdinden
Yandı yüreğim mirsi kız
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mustafa suphilerin ardından
MUSTAFA SUPİ LERİN ARDINDAN
Rüzgarın sesinden tanırım
Kabuğunu kıran taşların sesini
Kimliksizlik bunalımında sular
Başını kıyılarına vurması ondandır
dalgaların.
Kanat sesleriyle örtüşürken
Martıların çığlıkları
Ölün yelken açmış kara sulara
Kaçak seyirlerde çalkanır yüreğim
Güneş koynunda gecenin
saat hüzün zamanını gösteriyor
Mavi sularda pamuk tarlası misali
denizin öfkesi.
Ölüm beyazı derlerdi bizde büyükler
Kaç can yenik düşmüştü
Kaç can pençesinde
Beyazı maviyle örtüşen
Sürgün suların
Karadeniz bu
Birazcık deli
Bir o kadar dolu
Ne zaman sevindirir
Ne zaman hüzünle boğar
Belirsizdir dostluğu
Öylesine yalnız, yaralayıcıdır,ki
Payına düşen ihanetin izlerini
Ak köpükleriyle
Belgeler vurur suyun üstüne.
Umudun katili sizlersiniz dercesine
Yıllardır dövünür durur can Karadeniz
AĞOSTOS 1994
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Müfettiş Beyler
MÜFETTİŞ BEYLER
Halimi arz eden bir dilekçem var
Kaldırıp atmayın müfettiş beyler
Günün ortasında geceler yanar
Umudum yıkmayın müfettiş beyler
Çıldırtır haksızlık geldikçe başa
Olmayın çıkarcı kullara maşa
Kayıt dışı çalışanları boşa
Hep inkar etmeyin müfettiş beyler
Gelip görmedin mi kendi gözünle
Dilekçeler tuttun elde yazınla
Şimdi incitirsin közü sözünle
Boş yere çatmayın müfettiş beyler
Kendi öz yurdunda vatansız niye
Doymadınız gitti hak yiye yiye
Üç kuruş paraya emekçi diye
Ne olur satmayın müfettiş beyler
Satılır mı çıkar için asalet
Zengin korumak mı sizde adalet
Hani değimliyiz biz sosyal devlet
Patronu tutmayın müfettiş beyler
Vurgun i yazdıkça doldu gözlerim
Kendini satana bütün sözlerim
Hep baharsız gelir benim yazlarım
Paraya yatmayın müfettiş beyler
2000 yılının 29 Mayısında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Ankara Bölge
Müdürlüğünde görevli müfettişler tarafından tarafın dan satıldığımın resmidir bu şiir,
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mürekkeple aşkı yazanlar ne ki
MÜREKKEPLE AŞKI YAZAZANLAR NE Kİ
Sevenin gözünden eksilmez pınar
Nemli bakışlarda gezenler ne ki.
Şu benim gönlümde ocaklar yanar
Senin yüreğinden tozanlar ne ki.
Sevda kızılıdır gönül verenler
Divaneyim sanır beni görenler
Aşk badesi içtim doldum erenler
İki bardak ile sızanlar ne ki.
Düşünce aşkına aşk sız zalimin
Harabesi oldum koca alemin
Gönül volkanıyla dolu kalemim
mürekkeple Aşkı yazanlar ne ki.
Hasret yangınıdır kanar gözlerim
Yari görmediğim her gün sızlarım
Gönül umanına daldı dizlerim
Irmakta nehirde yüzenler ne ki.
Hani hak aşkına yananlar hani
Demir işçisiyim giydim cepkeni
Örslerde balyoza yatırdım teni
Yumrukla göksünü ezenler ne ki.
Vurguni canımı eyledim Pazar
Sevdim diye dostlar etmesin nazar
Ben diri ömrüme kazmışım mezar
Ölülere mezar kazanlar ne ki….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
AĞOSTOS 2005
Nasıl hoş göreyim
NASIL HOŞ GÖREYİM
Her yeni yıldan bir şeyler bekleriz
Umut etmek gayrı soldurur beni
Öğretmen istiyor, çocuklar suçlu
İnsanlık ayıbı öldürür beni
Post modern bir pislik gezer evreni
Yalancıktan koru derler çevreni
Yeni dünya diye zorba düzeni
Baksana tarihten sildirir beni
Hani nerde kaldı sınıfsal bilinç
Her gün maymunlaştık olduk çok gülünç
Sofunun yobazın elinde kılıç
Ot deyip topraktan yoldurur beni
Tutmuyor dizlerim dağları aşam
Kim çaldı düşleri söyle ey paşam
Hoşgörü derler ya onursuz yaşam
Dostun ölümüne güldürür beni
Pişmemiş, çiğ kalmış insan hamuru
Herkes birbirine atar çamuru
Dünyayı kirleten asit yağmuru
Zamansız uykuya daldırır beni
Hani Avrupa’ydı aydınlar yurdu
Söyleyin Bosna'yı kimler kırdırdı
Deyyusların hepsi birden kudurdu
Gayrı gelecekte yıldırır beni
Viyetnam’da solgun gördüm gülümü
Afgan’da kestiler kökten dilimi
Irak’ta Amerikalı zulümü
Toplu mezarlara doldurur beni
Vurguni soyguncu kapar hep payı
Geceye saklanmış gün görmez ayı
Nasıl hoş göreyim böyle dünyayı
Somali’de açlık öldürür beni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nazımı anlatmak
NAZIM’I ANLATMAK
Denizin dibindeki alabalığın
Yüzgeçlerine takılmak gibi,
Bir şey Nazım’ı anlatmak.
Özgürlüğe kulaç atmak,
Kara parçalarının gözükmediği
Denizin ortasından,
Umutlarını avuçlarına alıp,
Şafak sökmeden önce karaya ulaşmak ve
1961 yazı ortalarındaki
Küba’nın resmini Çizmek gibi,
Bir şey Nazım’ı anlatmak.
Hiroşima’da önce saçları yanan
Kız çocuğunun sonra bedeni yanarken,
Şeker yemeyi düşlediği gibi,
Bir şey Nazım’ı anlatmak.
Sabahları aç susuz kalkıp,
Bitkinlikten dal gibi titreşen,
Çocukların gözlerine mutluluğu
Çizmek gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak.
Emek katlolurken sokaklarda,
Bedenin dayanılmaz acılar
Sardığında,
Ölüm çığlıkları altında,
Haklılığını haykırmak gibi bir şey,
Nazım’ı anlatmak.
Nice fırtınalardan ölümlerden sonra,
Alanlara özgürlüğün adını,
İşçi tulumuyla yazmak gibi bir şey,
Nazım’ı anlatmak.
Sevdalını sararken dudaklarının,
Dudaklarında alevlendiği gibi,
Yüreğinde vatan hasretiyle yanmak,
Bursa mahpushanesinden,
Bir özgürlük güvercini uçurtmak
Gökyüzünün mavisine,
Ve martıların kanatlarından almak
Denizin kokusunu,
Kül rengi bulutların üstünden
Güneş toplamak gibi bir şey,
Nazım’ı anlatmak.
Zulüm boy verirken bedeninde
Gözlerindeki karanlığa Bir kibrit çakmak,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ülkemi soyup soğana çeviren
Göbekleri yağ bağlamış
Tekelci sermayenin ipini çekmek,
Ve onların kapı köpekliğini
Yapanların yuvasına
Bir çomak sokmak,
Gibi bir şey, Nazım’ı anlatmak.
Kurtuluş savaşında destan yazmak,
Kağnı tekerleklerinin altında Toprak olmak,
Gelecek güneşli günler için
Sevdaları rüzgara salmak,
Uçsuz bucaksız bir ovada
Özgürlüğe koşarcasına,
Rüzgarla yarışan
Başı boş atlara dizgin Vurmak gibiBir şey Nazım’ı anlatmak
Ne kadar dizgin vurmaya çalışsanız da
Asla semer vuramazsınız sırtına,
Ne Amerika’nın yeşil dolarlarıyla
Kandırabilirsiniz,
Ne de hücre duvarlarıyla korkutabilirsiniz,
O sevda ve şiir koşusunun
En uzun kilometresini koştu ülkemde.
hala en önde Koşuyor.
özgürlük, hürriyet, sevda Yarışında
Karadeniz gibiydi onun sevdası
Bir sahilden diğer sahilleri
Kucaklıyordu dalga dalga, Sevda sevda
Yanarken vatan hasretiyle Yüreği.
Şiir şiir, türkü türkü
Sarıyordu ta uzak yerlerden
Kucaklayarak ülkemi.
Hürriyet aşkıyla.
Kayın ormanlarının rüzgarlarıyla
Salıyordu sevdasını.
Kaleminden dökülürken dizeleri
Gözyaşları gibi beyaz kağıtlar Üstüne,
Bir yanda vatan,
bir yanda Mehmet’in hasretiyle,
Yanıp tutuşan bir yürek Gibi bir şey,
Nazım’ı anlatmak.
Memleketinden ve Mehmet’inden
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çok uzaklarda hürriyet ve Özgürlük adına
ölmek gibi Bir şey Nazım’ı anlatmak………………
Nazım hikmetin RAN ın 80 inci doğum günü
İzmir Foça 1982
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nazımın yüzüncü doğum günü
NAZIM'IN 100. DOĞUM GÜNÜ
Vay be vay anasını be
Vay benim ellerimde serpilip gelişen hayat
Vay benim
Aydınlık düşlerime
Saplanan hançer
Vay benim puslu yollarında
Düşüp kalktığım yurdum.
Düşmüşüz iki kollu uçurumun
İki sarkık yanına.
Yüzlerini ayaklar altına almış
İnsanlar yürüyor
Kendi göğünden uzak uçurumlara.
Zulmün pençesine düşmüş özgürlüğüm
Can telef etmekte
Sanayi yollarında
Nazım Hikmet
Vatan hainliğine devam ediyor hala.
II
Bugün
Yüzüncü yaşına ayak basıyor Nazım
Sakın demeyin ha
Ölümden sonra yaş mı sayılır.
Sayılır lan sayılır
Adam gibi yaşayana ölüm mü olur.
Onlar
Tek duvaklı gelinin
Gerdeğine girer gibi
Girdiler toprağın koynuna
Hücre hücre sararak yurdu.
Ölümsüzlüğe kulaç atarak
Aştılar ölüm denizini.
Onlardan bir çığlık kalır
Sokaklarda yansıması dinmeyen
Ölümsüzleşirken sevda
Ölümsüzleşir isyan.
Yıllar öncesinin yansıması
Çınlıyor kulakları da
Amerikanın yarı sömürgesiyiz
Diyor Nazım
www.antoloji.com - kültür ve sanat
III
Ustaya hırlaşıyor
Kan buğusunda dişlerini ısıtanlar
Salyalı dudaklardan
Dehşeti dökülmekte yaşamın.
Çok şükür, çok şükür
Ölsem de gam yemem gayri
Sonunda kurtulduk yarı sömürgecilikten
Şimdi
Tam sömürgesiyiz Amerikanın.
Emek işkenceye mahkum
Umut dar ağacında
Yargısız katledilmekte hayat
Şimdilerde
Deli dolu akıyor koyağında sular
Başlarını çarpa çarpa taşlara
Nazım Hikmet
Vatan hainliğine devam ediyor hala.
Bir dolar bir buçuk milyon
Efendilikten kurtardık köylüyü
Kölesi yaptık yoksulluğun
İzavura lar bize ağlıyor şimdi
IV
Bütün kirlenmelere
Kapattıkça kapılarımızı
Alıcılarımızdan girdiler
Odamızın sıcaklığına.
Önce kültürlerimizi yozlaştırdılar
Sonra çaldılar duygularımızı
Gün geçtik çe
Kendi maymununu yarattı sermaye.
Haber dediler
Pisliklerini döktüler eteklerinden
Kim kiminle yatmış
Kimin şeyi kimin neresinde
Piç ettiler yaşamı.
Piç ettiler serpilip gelişen hayatı
Şimdi
Medya maymunlarının
Salyalı dudaklarından
Hortumlananm kanı dökülmekte
Emekçi halkımın.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
İki bacak arasına asılmış sevda.
YoksulluğunBekareti satılmakta otel odalarında.
Şose boylarında aç kadın
Doyurabilmek için bebesini
Sarkık memelerini okşatmakta
Yüzünü yitiren insana.
v
Fabrika kapılarında
Makina lar dan değersiz
Kendi mezarına kazmakta emekçi.
Kul edilmiş insanlık kula
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala.
Vay be- vay anasını be
Tükürmeli böyle yaşama
Nereden nereye geldik böyle.
Vay benim
Çürümüş damaklarımda
Kırılıp dökülen dişlerim
Henüz çiğnenmeden çalınmış lokmam.
Vay benim omuzdan düşen kolum
Vay benim bir defa bükülüp
Bir daha doğrulmayan belim.
Nereye böyle ayaklarım
Niçin susarsın dillerim
Neden görmezsin gözlerim
Baksana, duysana, görsene
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala.
VI
Nasırlanmış
Çatlak derisinden
Kanımı sızdıran
Ellerim
Bırak yazma gayrı
Yarına kalsın güzel sözler
Sevdalar aşklar
Tutkularım aydınlık özlemim.
Sakın ha Abidin
Sakın çizme
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mutluluğun resmini.
Hele bir sürelim maviye yelkenleri
Hele bir varalım gelecek o günlere
Sakın ha Abidin..
Bir umudum kalsın yarına
Bak gül yanaklı bebesini emziren
Anneler
Zehir içiriyor bebesine.
Sarı balık yitirdi rengini
Sakın ha Abidin...
Bu kahır öldürsün beni...
Çizersen
Çürütürler mutluluğu
Kırılır direncim
Gelecek nesle kalsın
Mutluluğun resmi.
VII
..
Biraz daha bekle be Abidin
Hele bir hanımeli açsın
Tanyaların çığlıkları açsın balkonlarımızda.
Güneşe başkaldırsın
Utancını kasketin altına saklayanlar
Gözden kaçan gerçeğin
Dile düşen adıdır isyan.
Hasret yangını
Dudaklarımdan
Özgürlük türküsü dökülsün hele bir.
Hele bir
Yürek diretilsin
Diş bilensin
Yarınsız kalışlara.
Kırılsın bilekte zincir
Yıkılsın hücreler
Sevdam ulaşsın bulutlara
Baksana Abidin...
Nazım usta
Vatan hainliğine
Devam ediyor hala
Vııı
Özgür bir dünya düşlerken
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hortumlandı damarımda kan.
Emek yenik düştü
Kasalarını vatan sayanlara
Afrikalılar gibi yaşıyoruz da
Avrupalaştık diyoruz.
Kendi kabuğuna çekilmiş
Cevahir yürekliler.
Sarhoş ağızlara yenik düşmüş
Direniş türkülerim.
Barlar pavyonlar
Devrimci tüketiyor
Kafatasçı üretiyor
Salyalı dudaklarda sarhoş naralar.
Umut ayaklar altında
Emek katlolmakta fabrikalarda
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala...
IX
Yüz yıllık
Bir direniş türküsü Nazım
Bazen şiir olur
Bazen türkü
Bazen kaygısıdır kan içicilerin.
O şimdi
Başı göklerde bir çınar.
Çalamamışlar güneşini.
Rüzgarlara bırakmış şiirlerini.
Onun türküsü gelir uzaklardan
Rüzgarın kanatlarıyla.
Dağlar türkü söylüyor
Nehirler ağlıyor
KalemimPis yüreğine
Dalıp dalıp çıkıyor.
Kahpeliğin ırkçılığın
Ve satılmışlığın
Yüreğimde sevdası Nazım'ın
Ellerimde isyanı.
Yıllanmış bir çınarbaşı yıldızlarda
Yüzüncü yaşında.
Vatan hainliğine devam ediyor
Nazım Hikmet RAN hala.......
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
OCAK 2002
Neden Ağlıyorsun
NEDEN AĞLIYORSUN
Söyle ey canımın içi
Niçin neden ağlıyorsun
Yüreğimi ocaklara
Sürüp sürüp dağlıyorsun
Vurgunum yar gülüşüne
Hasret kaldım öpüşüne
Tutunmuşum bakışına
Şular gibi çağlıyorsun
Gülüşlerin bile kırgın
Bakma n! olur böyle dargın
Kendi koylarında sürgün
Olduğun mu söylüyorsun
Vurguni dur bir kararda
Yüreğim sensiz firarda
Bu gün de gönlüm zararda
Karaları bağlıyorsun
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Neden Sevda ve İsyan
Neden Sevda ve isyan.
Zaman kendi ekseninde akıp giderken
Koruyu titreten
Rüzgarlardan duydum ölümün çığlığını.
Oysa ateşi çalmayı düşlerdim göklerden
O gün geldiğinde aydınlansın diye ülkem.
Derin dalgalarına dalmışım berraklığın
Denizler alır götürür beni sevdanın orta yerine.
Alevleri ellerinde tutan emekçinin meşalesi
Aydınlatacak özgürlüğe giden engebeli yolumu
Gayrı anlatılmaz olacak karanlığı insanlığın.
Yükselir karanlık dağlardan sis bulutları
Neşe ile ayaklarını yıkar ırmakta kızıl dağlar
Bilinmeyen ateşlerle sarsılıp uyanırız düşlerden.
Ne yazık ki kısır kalır.
intikam perileri gibi yorgun kollarım.
Kelepçeler düşer bileklerime
Oysa bir çocuk kadar suçsuzdur ellerim………
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız kitabımdan önsöz.
Birinci basım Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nereye
NEREYE
Nereye böyle ey sevdalı
Fırtına sesiyle gelen çocuk
Sensizliğe
ağlamayı unutan gözlerimi
sürdüm tepelerin yüksekliğine
ancak dağlar anlayabilir diye
yüceliğini yüreğimin..
nereye böyle
ey yüreğimin kızıl koncası
henüz öpülmemiş
gülüşlerini bırakarak ardında..
daha başlangıcındayız her şeyin
şarkılar saklıyorum sesimde
ellerimde bir demet şiir
seni anlatıyorum albatroslara..
nereye böyle.
türkülerimin kanayan yüreği
yüklenmişsin kırık imgeleri
her şeyim başlangıçsız
bilmez misin uyku girmez sensiz
deniz vurgunu gözlerime.
bak yanık bir söz
kırık bir gülüş yol alıyor ardından
hafif seken adımlarla
nasıl anlatılır sensiz gök kuşağının gizleri.
ey sevda kırlangıçlarını
kanatlandıran canımın içi,
söyle nereye böyle
vazgeçilmez kılarak özgürlük kavgamı
söyle daha kaç kez sınanmalıyım
düşe kalka sana gelen yollarda..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
09 01 2006-
Nereye Böyle
Nereye Böyle
Fırtına sesiyle gelen çocuk
Nereye böyle
Sensizliğe
ağlamayı unutan gözlerimi
sürdüm tepelerin yüksekliğine
ancak dağlar anlayabilir diye
yüceliğini yüreğimin..
nereye böyle
ey yüreğimin kızıl koncası
henüz öpülmemiş
gülüşlerini bırakarak ardında..
daha başlangıcındayız her şeyin
şarkılar saklıyorum sesimde
ellerimde bir demet şiir
seni anlatıyorum albatroslara..
nereye böyle.
türkülerimin kanayan yüreği
yüklenmişsin kırık imgeleri
her şeyim başlangıçsız
bilmez misin uyku girmez sensiz
deniz vurgunu gözlerime.
bak yanık bir söz
kırık bir gülüş yol alıyor ardından
hafif seken adımlarla
nasıl anlatılır sensiz gök kuşağının gizleri.
ey sevda kırlangıçlarını
kanatlandıran sevgili,
söyle nereye böyle
vazgeçilmez kılarak özgürlük kavgamı
söyle daha kaç kez sınanmalıyım
düşe kalka sana gelen yollarda..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nereye söyle yüreğim
NEREYE SÖYLE YÜREĞİM
Alıp gitme yar başını
Elver ki elim vereyim
Böyle selamsız sabahsız
Nereye söyle yüreğim
Bak şafaklar kanar sensiz
Nehir akar içte sessiz
Bir meçhule gidiyorsun
Hem habersiz hemi bensiz
Göz göze gelip bakmadan
Aşkın zehrini tadmadan
Güneş geceyi yakmadan
Nereye söyle yüreğim
Sensiz n’olur benim halim
Vurguni yar sana kulum
Sensiz toprak olsun çulum
Nereye söyle yüreğim.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Neylersin
NEYLERSİN
Gönül bir sevdaya düştüğü zaman
Uyutmaz geceler yatsan yatılmaz
Diyar diyar gezip Pazar eylesen
Neylersin gönül bu satsan satılmaz
Eğer bulamazsan aşkta dengini
Kendinle yaparsın gönül cengini
Kızıl bir alevdir sevda yangını
Uzansan elini tutsan tutulmaz
Haki katı sırra erer yananlar
Sevdanın narında semah dönerler
Sevda şerbetini dolu sunarlar
Alırsın bir tadım yutsan yutulmaz
Canana secdeye koydum alnımı
Vurguni sevdayla yaktım ömrümü
Zincirlere vurdum deli gönlünü
Deli kervanına katsan katılmaz..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ağustos 2005
o-Tabuta Koydular Bizi ODTÜ De.
Tabuta Koydular Bizi ODTÜ De.
İnsan bahçesinde bahçıvan olduk
Ot gibi kıydılar bizi ODTÜ de
Evveli bükülmez çelikten yaydık
Zulüm ile eydiler bizi ODTÜ de
Meğerse katlime çalınmış düdük
Anladım sustukça ayvayı yedik
Bir kuru ekmeğe eyvallah dedik
Yinede soydular bizi ODTÜ de
İki bin altıda uğradık darba
Zalimler geliyor el çarpa çarpa
Bilim merkezini kuşatmış zorba
Köleye saydılar bizi ODTÜ de
Kaç ömür çekiyor kantarcı tartı
Müdürüm eksiler olmaz mı artı
Bize zindan ettin üçüncü yurt’u
Yaşatmaz kaygılar bizi ODTÜ de
Vurguni’yim nice oldu hâllarım
Kırıldı çiçeğe duran dallarım
Gayrı dost’a varmaz yıkık yollarım
Tabuta koydular bizi ODTÜ de.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
O Son Damla
O Son Damla
Az önce son yolculuğuna hazırlanıyordu
Hayallerini aldı avuçlarına
Bohçaladı kendi karanlığına
Söylemek istediği tek söz
Dudaklarında asılı kaldı
Son anda öğrenmişti
dünya gerçek kendi yalandı.
Soluğu yetmedi perde kapandı.
Ertesi gün alışmıştı gözler yokluğuna
Ne arayanı vardı nede ardından konuşanı.
Yaşamın son rüzgarıydı
Dudaklarından sözcükleri silip götüren
Şamdanda son alevini unutmuş mum gibiydi
Son yudumunu içmişti şişeden
Ecel treni sessiz düdüğünü çalarak
Alıp gitmişti dostumu yaşamın içinden.
Tabiatın değişimiydi bende evrimleşen
Hiçbir şey takılmadı da aklıma.ya.
Okyanusları andırıyordu..
yanağına düşen O son damla ….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
O yar beni
O yar beni
Bu dert beni iflah etmez
Sevdaya düştü yollarım
Kırılıp dökülür gider
Yari sarmazsa kollarım
Beni beni oyar beni
Bir sevdaya koyar beni
Tabip doktorlar neylesin
İlacım O yarin teni
Kaşlarını çatıp öyle
Yaralıyım ezme böyle
Ne ettim ki canan söyle
Konuşmaz oldu yar dillerin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ODTÜ DE..kantin işletmek
ODTÜ DE kantin işletmek
Rafia hanımın yanında bir çırpıda kendimi dışarıya atar atmaz. Aynı gün kantine giderek
Hakana bu günden sonra artık kantinde çalışmayacaksın seni buralarda görürlerse
kantinin sözleşmesini fesih edeceklermiş dedim.
Ardından sen şu sözleşmeyi bana versene okumadan imzaladığım bu sözleşme ne imiş
be resmen yurdumda esir düşmüşüm ver bana şu sözleşmeyi de hiç değilse nasıl tutsak
olduğumu öğreneyim dedim. Hakan sözleşmenin bir nüshasını kendine verilmediğini
söyledi.
ODTÜ’de kantin işletmeciliğine başlamıştım sabah kızım la geliyorum akşam kızımı
yolluyorum her gün sabah 7 30 akşam 11 30 artık ayakta duracak gücüm kalmamıştı.
oğlum Sinan ın yanımızda olduğunu gören müdür Sinan dan da rahatsız oluyor baktım
hiç değilse onu bari kirletmesin bu insanlar diye onu da kantinden uzaklaştırdık tan
sonra. Hakanın Annesini yanımıza alarak işi götürmeye çalıştık.
Üç hafta falan geçmişti olabildiğince temiz olmaya ve temiz tutmaya çalışıyoruz kantini.
ama ne yazık ki şikâyetler yeniden başladı ara sıra müdür hanım geliyor beni fırçalıyor
ve gidiyor.
Hiç yoktan bahaneler uydurarak gelip gözdağı veriyor, gidiyor aradan günler geçiyor
geliyor çayı pahallı satıyormuşsunuz diye bize baskı yapıyor, bende rektörlüğün bize
verdiği fiyat 50 ykr ama biz 40 ykr ye satıyoruz diye cevap verince, bu sefer İnegöl
köfteyi pahallı satıyormuş sunuz diyor bende rektörlüğün fiyatı 3 ytl olduğunu ama biz
iki buçuk ytl ye satıyoruz diyorum, baktı ki fiyatlarla baskı olmuyor bu sefer masların
pis olduğu şikayetiyle geliyor.
Yurt ta öğrenciler kendi yemeklerini kendileri yapıyorlar kendi çaylarını kendileri
demliyorlar ve gelip kantinde yemeklerimi yiyor çaylarını içiyorlar bizden hiç alış veriş
yapmadıkları halde onların yemek yediği Masaları da biz temizliyoruz. Hatta Ülker’in
ürün dolaplarından alınan ürünlerin pisliğine kadar her şeyin temizliğini biz yapıyoruz.
Ve yemeğini yiyen bir kaçı öğrenci kirlettiği masadan kendi tabaklarını kaldırmadan
koşarak nesrinin yanına gidiyor nesrin kantine gelmeden dışarıdan bir bakıyor hemen o
yalaka öğrenciye masalar pis diye rapor tutturuyor ve şikâyet kutusuna attırıyor.
Yılbaşına kadar bu baskılar ve şikâyetler sürdü.
Yine bir gün coca cola yazılarının üstünü kapatmamızı istedi rektörlük ben sandalye
üstünde yazıları kapatırken müdür hanım geldi buraları pis tutuyormuşsunuz, soda’yı
pahallı veriyormuşsunuz, burada televizyonun sesini öğrenciye fazla açtırıyormuşsunuz,
ben sizi uyarıyorum sonuna karışmam diyerek tehdit edip gitti.
Müdür hanım yarım saat sonra geri geldi, ve bana biz bu yıl başı eğlence yapacağız
dedi, bende biz ne yapa biliriz dedim, diğer yurtlar 500ytl eğlenceye katkı veriyor dedi,
bende o kadar veremeyiz dedim bizim paramız yok coca cola ve gıda yardımı yapalım
dedim. olmaz dedi para vereceksiniz, kasada sadece yüz milyon vardı rica minnet yüz
ytl ye razı etmiştik.önceki seneden de kalan borçlar vardı onu ödemekten neredeyse
eve gidip gelecek para bulamaz duruma düşmüştüm, birde hakan yok bunu duyan
firmalar şu kadar borcun var deyip düşüyor kapıya Hakanı da kantine yanaştırmıyorlar
bizde herkesin dediği parayı ödemek zorunda kalıyoruz, işte tam böyle bir zaman
diliminden geçiyorduk.
Yılbaşından sonra bayram derken borçlar azaldı ve finallerde iki bin ytl ye yakın para
birikti, okul sömestr ara tatile giremeden eşim rahatsızlandı ve hasta haneye kaldırdık
okul kapanmasına üç gün vardı ben hastaneden kantine gidemez durunda idim.
Okulun kapanacağı Salı gün akşamı kızın cepten aradı kasada iki bin ytl ye yakın para
www.antoloji.com - kültür ve sanat
var dedi sana getireyim mi diye sordu? bende hasta hanede bu kadar para cebimde
olmaz dedim. Bırak kasada kalsın benim için ODTÜ içinde daha emniyetliydi, Ama
görünen ODTÜ asla güvenilmemesi gereken bir kurtlar vadisiymiş, sonradan öğrendim.
Eşimi hastaneden çıkardım ertesi gün ODTÜ ye gidip parayı alacaktım ki, kızım aradı
kantinin numarasıydı aradığı yer, kantinde ne aradıklarını sordum kantinin soyulduğunu
haber almışlar beni üzülmesin diye apar topar kantine gitmişler, bende komsumu
çağırdım hasta eşimin yanına komşumu bırakarak kantinin yolunu tuttum.
Jandarma gelmiş beni bekliyordu beraberce kantinin salona giriş kapısını açtık ve
salona geçtik ben ilk aklıma geleni jandarmaya bildirdim parmak izi alındı tutanaklar
tutuldu oradan ayrıldık.
Pazartesi günü jandarmayla ODTÜ girişlerini kameradan inceledik bir şey bulamadık.
Ve oradan jandarmalarla kantine geldik kantinde tekrar inceleme yapıldı ve ayrıldık.
İçeriden hiç şüphelenmemiştik.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ODTÜ Nereye gidiyor? yaşadıklarım
ODTÜ Nereye gidiyor?
2003 yılında Güdaşın elinden çıkardığı kantinler ODTÜ Rektörlüğü tarafından satışa
çıkarılmıştı damat’ım hakan da Güdaşın işçisi olduğundan işsiz kalmıştı. Düğünde
toplanan bahşişler ve kendi biriktirdiği birikimiyle herhangi bir kantinin işletmesini
almak için harekete geçtik damat’ım Hakan Güdaş işçisi olduğundan Çalışanlara kantin
satışı yapmıyorlar ve benin üstüme 3 yurt kantinini aldık. İşletmeci ben görünüyordum.
Düğünden gelen para ile bir yıllık kirayı anca karşılıya bildik sıra rektörlük tarafından
yapılan baskı ile kantinin içindeki kötü bir fırın ile tost makinesini 12 milyar lira karşılığı
almamız gerekiyordu. Güdaş vakfından.
Bizde çıkarken rektörlük aynı şartlarla bizimde elinizdeki demir baş olmayan mallar
karşılığı para alarak ayrılacağımızı söylendi bu bir nevi hava parası gibi bir şeydi.
Bu koşullarla ODTÜ’DE hiç kimsenin istemediği 3 ün çü yurt kantinini bize
verdiler kantin sahibi olduk ilk iki ay yurt tamirata girdiğinden boş geçti ben sanayide
torna işçisi olarak çalışıyor onlara yük olmuyordum ve maddi yardım yaparak onları
ayakta tutmaya çalışıyordum.
Yurdun tamiratından sonra ara tatil derken ara tatil sonrası çalışmalar devam ediyordu
yurt’ta çalışanlar Güdaş zamanında belleş geçindiklerinden her şeyi bedava almaya
alışmışlardı.
Bu yüzden yeni sahipleri de idare etmeğe çalışıyordu çalışanları yurt Çalışanları kantinle
araları çok iyi idi hata bir gün yurt’un müdürü hakanı yanına çağırarak tüm öğrencilerin
resimlerini göstererek bak buna dikkat et bu öğrenci namazında niyazında bunları koru.
Bak bu da milliyetçi bundan bir şey esirgeme. Bak şunları görüyor musun bunlar
solcular bunlardan uzak dur sakın parasız bir şey verme alamazsan karışmam diye
ikazlarda bulunuyor. ve ekliyor bunlar hakkında ne bilirsen bana söyleyeceksin bende
seni koruyacağım diyor.
Hakan o gün akşam bana geldi müdürün ona anlattıklarını tekrarladı, bende ona sakın
ola bir öğrenci hakkında en ufak bir şey söylersin müdüre oral ailesine seni asla kabul
etmem dedim hayatta sevmediğim tek şey yalakalık ve ispiyonculuktur diye uyardım
Hakanı
Yurtta beleşçiliğe alışanlardan ücret talep eteğe başlayan, Hakana bir anda Yurt çalışanı
olan ve müdüründe has adamı olan Nesrin isimli bayan başlıyor yurt’a çıngarlık
yapmaya ve kantin çalışanlarıyla savaşı başlatıyor.
Güdaş döneminde Kantinde çalışan işçi tam 17 milyar açık vermişti hakan daha önce
güdaşın kantinlerden sorumlu elamanıydı bakıyor ki işler kötüye gidiyor bu sefer esnaf
tavrını koyarak personele ücretsiz hiçbir şey vermiyor.
Ve kavga başlıyor.
Yurt’ta kalan Öğrencileri kafaya alarak başlıyor sürekli kantin hakkında kötüleme nesrin
ve diğrleri kendilerine yakın buldukları öğrencilere temiz değil raporu tutturmaya ve
çeşitli raporlar tutturmaya başlıyorlar öğrencilere sene sonuna kadar devan ediyor bu
savaş.
İkinci yılın sözleşmesini yapıyoruz eğitim ille beraber kantinlerde görevlerine
başlıyorlar, hakana kesinlikle bedava bir şey vermemesini söyledim çünkü bir yılın
sonuna hiçbir şey kazanamadan gelmiştik, bu yıl işi sıkı tutarsak borçtan kurtula
bilirdik.
Yine sezon sonuna doğru rektörlüğün bize teslim ettiği kantinin çalışan bir şeyi
kalmamıştı ve kantinde çalışa bilmek için tadilat yaptırmamız gerekiyordu.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
5 milyarlık bir tadilat yaptırarak arka tarafta çalışma masalarını falan tümüne
paslanmaz çelikten yaptırdık ki her yer tertemiz dursun buna rağmen şikâyetler
durmadan devam ediyordu birileri öğrencilere sürekli hakkımızda şikâyet yazdırıyordu
Biz kantinde üçüncü yıllık sözleşmeyi de yaptık bu üçüncü yılda nesrin hanımın bize
karşı öfkesi devam ediyor çünkü bizden önce kileri iliğine kadar soymuşlar bizden de
güdaş zamanı gibi aynı rüşveti kapamadıkları için öfkeleri yüreklerine sığmıyordu.
Birde hakanın Sivaslı ve alevi olduğunu öğrenmişler ki onlar için Alevilerin elinden bir
şey yenmez felsefesi ağır basmaya başlamıştı.
Peki, yurt müdürü bu arada ne yapıyordu diye soracak olursanız O Nesrin hanımın tek
destekçisi nesrinin arkasındaki büyük güçtü Müdür Hanım nesrinin zayıf kaldığı yerde
devreye müdür hanım giriyordu.
Ağustosta yapılan sözleşme Bu yıl mayıs ayının sonunda yapılıyordu. kantinde üç yılda
hiçbir artırım yapamamıştık, ama en azından çocuklar işsiz kalmamıştı, kimselere yük
olmadan geçimlerini sağlıyorlardı.
Bu yıl sözleşme 3 yıllık yapılmıştı ve formalite ihale oyunları oynanmadan yıllık ödenen
ücret üstünden devletin belirlediği enflasyon tutarı zam yapılacak üç yıllık sözleşme bu
şekilde yapıldı ama en büyük aptallığım o sözleşmeyi okumadan imzalamak oldu.
ODTÜ rektörlüğünün bizimle yaptığı üç yıllık sözleşme meğerse tam bir Kölelik
anlaşmasıymış meğer
ODTÜ’YÜ ben ülkemizin em büyük bilim merkezi olarak gördüğümden o sözleşmenin
böylesine bir Kölelik sözleşmesi olabileceğini aklıma bile getirmemiştim. işte bunu
anladığımda her şey için çok geç kalmıştım ben artık ODTÜ’NÜN kölesiydim hemi de
2007 ye girerken. Esir düşmüştüm kendi yurdumda.
Oradan Bilirim / en büyük zulüm / insanın kendi yurdunda esir düşmesidir.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ODTÜ! DE oynanan oyun
ODTÜ! DE oynanan oyun
13 eylül 2006 Yeni dönem başlayacak temizlik yapılacak kantin düzeltilecek oğlum
Sinan la hakanı ODTÜ ye kantine yolladım ben yıllık izinden döndüm OSTİM de işime
başladığım gün iş yerine bir telefon geliyor telefondaki ses Rafia hanımın beni görmek
istediğini ve saat 12 de beni beklediğini söyledi birden ne olmuştu da beni ODTÜ ye
çağırmışlardı. Bu kadar acele olan neydi.
Apar topar iş yerinden ayrıldım bir solukta ODTÜ ye vardım rektörlük binasına girdim
ve rafiya hanımın yanına vardım. Yerinde yoktu sekreter beş dakika bekle gelir dedi
Az sonra rafia hanım geldi sekreter rafia hanım diye başıyla bana gelenin o olduğunu
söyledi bende rafia hanımın ardından odasına girdim.
İyi günler efendim beni çağırmışsınız dedim oda sen kimsin dedi bende 3 yurt kantin
işletmecisi olduğumu söyledim. Geldin demek diyerek hemen sen bu hakan denilen
herife ne kadar güveniyorsun diye dik bir çıkılsa bana sorusunu yöneltti şaşkınlığım
henüz geçmemişti ki sen bu damadını ne kadar tanıyorsun ona ne kadar güveniyorsun
diye, soru ardına soru ekleyerek bağırırcasına beni rencide ederek sorularını
yöneltiyordu.
Öylesine şaşırmıştım ki cevap vermeğe fırsat vermeden tekrar sen bu damat’ın olacak
herifi nasıl buluyorsun der demez hemen reflekslerine engel olamadan şu söz çıktı
ağzımdan Ben bulmadım kızım buldu.
O sırada orta boylu tombul biraz kel biri girdi içeri içeriye giren o adanın ardından
tekrar soruyor hakan şimdi nerede? ben kantinde dedim.
o içeriye giren adam ben ona okul açılınca bir daha kantinde seni görmeyeceğim dedim
yoksa sonu felaket olur diye uyardım onu, buna rağmen yine kantine geldi öylemi
diyerek bu sefer o adam zıplamaya başladı.
Kısa bir şaşkınlıktan sonra nihayet kafamı biraz toparladım beni çağırdınız geldim bana
hakaret etme hakkını size kim veriyor diye bende çıkışınca.
Rafia hanım Erdal ve hakanı derhal ODTÜ den ve kantinden derhal uzaklaştıracaksın
yoksa kantinin sözleşmesini fesh ederim, bir yıllık kiranız gider, biz kantinde hakan ile
Erdallı istemiyoruz diye, korkutmaya çalışan bir ses tonuyla tekrarlayıp duruyordu. Ben
yine soruyu yönelttim neden ne yaptılar Erdal bir öğrenci ile çıkıyormuş dedi.
Bende Erdal’ın nisan ayında kantinden çıktığını arık kantinden çalışmadığını söyledim.
Rafia hanım Hakanı da çıkaracaksın dedi, neden dedim bana nedenini söyletme bak
damat’ın oluyormuş kızınla ayrılmalarına sebep olma diyerek ardından ekledi.
Eğer Hakanı bu günden sonra kantinde görürsem kantin işletme hakkın elinizden
alınacak. ayrıca üç yıllık kontrat gereği kira bedelini size mahkemeyle ödetiriz. şimdi ya
kantinden hakanı uzaklaştıracaksın ya da kantinin sözleşmesini fesih edeceğim. sonunu
sen düşün diye yanındakinde (yani sonradan gelen adamı) şahit gösteriyordu.
Ben yeniden hakan ne yapmış onu bana anlatın madem bu iş buraya geldi bende ona
göre tedbirimi alayım. Rafia hanın söz konusu olan bir öğrencinin namusu bunu Hakan
mı yapmış Evet Dedi Rafia hanım Oda Erdal’ın yaptığını yapmış öğrencilerle ilişkiye
girmiş.
Asla inanmadım ama ne yapayım ki, bunu söyleyen celladım ipimde elinde.
Rafia hanım bak bende kadınım beni kızdırma bundan sen zararlı çıkarsın hemen şu
kağıdı imzala, diyerek bana kağıdı uzattı.
Rafia hanım o kadar çelişkili davranıyordu ki neye inanacağımı şaşırmıştım.
İşte kendi yurdunda tutsak düşmenin en ağır yeri çünkü Şeyh Bedrettin gibi kendi ölüm
fermanını kendim imzalamıştım o üç yıllık sözleşmeyi okumadan imzalayarak ODTÜ nün
www.antoloji.com - kültür ve sanat
köleliğini kabul etmişim meğer.
Çaresizdim ya bu insanların hakaretine maruz kalarak onların ağız kokularını
çekecektim ya da. Şeyh Bedrettin gibi kendi idam fermanını imzalayacaktım ve bana
uzatılan kağıdı aldım ve bana yazdırıyorlar bu tarihten itibaren Hakan kantinde
görülürse bu kantinin feshi onaylanmış olacaktır diye -buna yakın bir şeyler yazdırdılar
onların bana yaptıkları psikolojik baskıyı sonlandırmak için ne dedilerse yazdım
yazdığım kağıdı bana imzalattılar ve ardından da onlar kendileri imzaladı ben de kendi
idam fermanını imzalamış oldum..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ODTÜ’DE soygun
ODTÜ’DE soygun
Kantin soygunu ardından nihayet ara tatil bitmeye az kalmış yeniden kantinde
çalışmalar devam ediyordu kızımla oğlum Sinan iki gün kantinin salonunun temizliğine
gittiler çamlarını ve yerleri silip temizlemişler. Çay kazanı temizlenecekti bir günde
kızımla ben gittim o gün yeni işe aldığımız bir bayan elemanda gelmişti onlar mutfağı
temizlerken bende çay kazanının temizliğini yaptım.
O gün biz çalışırken yurt’ta çalışanlar bizden fırını istemek için salonun kapısını açarak
kantine geldiler kantinin soyulduğunda salondan yurt’a açılan kapı zincirliydi ve kilidini
ancak yurtlar müdürlüğü izniyle açılabileceğini söylediler bize, hatta jandarmaya bile o
kapı açılmamıştı, oysa içeride çalışanlar istedikleri gibi açıp kapatıyorlardı buna şahit
olmuştuk.
Ogün eve geldiğimde eşimin yeniden ayaklarının üstüme basamadığını gördüm ertesi
gün tekrar doktora götürdüm yeniden Emar istediler yeniden Emar’ı çekildi tekrar
doktoruna götürdüm
Doktoru yeniden ameliyat edilmesi gerektiğini söylediler yapılan ameliyatta, bir hata
olmuş sanırım, ben eşimle hastanede uğraşırken kızım Aynur kantinden aradı kantine
bir mektup geldiğini söyledi, bende hemen jandarmaya götürmesini ve yurdun aradaki
kamerasının izlemesini istediğini söyle dedim.
Eşimin ameliyatından sonra eve getirdim ertesi bir hafta sonra komşulardan rica ettim
eşimin yanında duracaklar bende kantine gidip durumların ne olduğunu öğreneyim
dedim.
Kantine atılan mektubun jandarmadan fotokopisini alan kızım, mektubun bir
fotokopisini Yurt müdürüne veriyor.
Mektubu alan yurt müdürünü bir telaş sarıyor koşturarak doğru yurtlar müdürünün
yanına gidiyor ve, alelacele Nesrini başka bir yurt’ta görev yapmak için Üçüncü yurt’tan
uzaklaştırıyorlar.
7 Mart Çarşamba günü öğleye doğru kantine gittim kantine atılan mektubun
fotokopisini o gün okumak nasip oldu mektubu atan kişi ara tatilde Nesrinin kantinin
camını açtığını anlatıyordu ve öğrencilere kantini kötülemek için tutanaklar
tutturduğunu yazıyordu. Ve mektubun üstüne de vicdanımı rahatlatmak için size yazdın
diyordu Ben hemen Hakanı oradan uzaklaştırmak için bana tehditler savuran Rafia
hanımın yanına gittim yerinde yoktu bir saat sonra ara dediler.
Bir saat sonra aradım yerinde idi ben kapıdan girer girmez niye geldin dedi, kantin
soygunu için dedim, ve kantine bir mektup atıldığını söyledim.
Rafia hanım ben mektubu vermeden, biliyorum ve o kız böyle bir şey yapmaz bu da
senin damat’ın olacak kişinin bir oyunu diye dikildi karşıma ve ardından sen damat’ını
ne kadar tanıyorsun diye yine aynı sözleri sıralamaya başladı.
Bende damat’ım ne yapmış Rafia Hanım Onu söyle diye ısrar edince, o senin damat’ın
olacak kişi var ya işte o kıza seni seviyorum demiş.
Ben tekrar soruyorum hangi kıza, Nesrine. Yani Hakanın onca öfkeyle kantinden
uzaklaştırılmasının altında sadece nesrine sevdiğini mi söylemesi yatıyor, sadece birileri
birilerine sevdiğini söylemesi bu kadar kötü nasıl olabilir.
Yani bir insan birilerine onu sevdiğini söylediğinde her türlü belaya layık mı oluyor peki
sevgi olmasa insan nasıl yasar.
Bu nasıl bir üniversite ki rektör yardımcısı bir bayan birileri karşı cinsine sevdiğini
söyledi diye hayatını karatıyor yani hakana ve bana yapılan onca baskılar damat’ım
birine onu sevdiğini söylemiş diye öylemi ben sizin medeniyetinizin içine tüküreyim
Koskoca ODTÜ rektör yardımcısı bu kadar çağdaş işte.
Kadın eğer erkeğin sınırlarını zorlayıp erkeği umutlandırmasa bir erkek asla ona
sevdiğini söyleyemez hiçbir erkekte bu cesaret yoktur.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Rafia hanıma tekrar soruyorum sadece Nesrine sevdiğini mi söylemiş başıyla beraber
evet daha ne olsun diye onayladı
.(İçimden keşke becerseydi de kantin feda olsun diye bir şeyler geçmedi de değil hani)
Bir insan birilerine sevdiğini söylediğinde illaki altında Çinsel sapıklık mı aranmalı, işte
benin ülke gerçeğim Hemi de ODTÜ destekli. Namus söz konusu olduğunda sadece
kadının apış arasını görüyoruz neden mi asıl namussuzluğu beyinlerimizde saklı
tutuğumuzdan.
Ben tekrar demek ki biz bu ODTÜ de istenmiyoruz ki sizler bize bunun zulmünü
yapıyorsunuz, onun için bizimle üç yıllık sözleşme yapılmış ki bizi ODTÜ den kaçırmak
için Kantin soygunu bile tezgâhlanmış baksanıza.
Artık kantin falan gözümde yok ama ne yapayım ki yapılan O Kölelik anlaşması beni
kendi yurdumda esir ediyor dedim.
Rafia Hanım sen gitmek istiyorsan biz sana yardımcı olalım buraya bir yıllık kira
fazladan ödemeden seni ODTÜ den kurtarmaya çalışayım dedi.
Fakat karşılığında sende Nesrini suçlamaktan vazgeç dedi, ve arkasından Nesrinin böyle
bir şey yapmayacağını telkin edip durdu.
Bende kimseyi suçlamadığımı sadece yurt’un içindeki kamerayı izleyelim jandarmaya
verilen ifade de nesrin 27 ocakta yurt a hiç gelmemiş kamerayı izleriz Nesrin yurt ta ise
bu işi tezgahlayanlar belli olacak diyerek önce yurt’taki kameraların izlenmesini
istediğimi ve kimseyi suçlamadığımı söyledim kamera izlenir ve yurt ta yoksa ve o gün
yurt’a gelmemişse zaten suçsuz olduğu anlaşılıyor o zaman bu mektupta Nesrine kızgın
olan biri tarafından yazıldığına ikna olur ve bende Nesrinden Özür dilerim dedim ve
oradan ayrıldım..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Oğul
OĞUL
Ne getirir gelen günler bilinmez
Dağa yakma çoban ateşi oğul
Senden geçinene inan dost denmez
Dost bilip te yeme taşını oğul
Gün gelir olur ya olacak elbet
Kefenim olacak beyaz bir tülbent
Sanma duyar gayrı sesimi bu kent
Düşürme gözünden yaşını oğul
Sakın durma boşa umut selinde
İnan kurtuluşun senin elinde
Herkes düşman olur kötü gününde
Bilmelisin kendi işini oğul
Kimseler kırmadan gülünü dermez
Zor gününde kötü dost kol kanat germez
Sana senden başka kinse elvermez
Eğme hal bilmeze başını oğul
Onurunu yazdır kimlik kartına
Riyakar dostunu alma sırtına
Korkma savuramaz seni fırtına
Açık tut rüzgara döşünü oğul
Vurguni‘yim korku gelmesin dile
Özü bozulursa kurt düşer güle
Sakın aç itlerle girme bir yola
Bırakmazlar senin leşini oğul
oğlum sinan'a
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Olmazmıyım
OLMAZMIYIM
Ak düşen siyah saçının
Telleri ben olmaz mıyım
Kurumuş göz pınarların
Selleri ben olmaz mıyım
Olmaz mıyım olmaz mıyım
kız ben seni almaz mıyım
dağlar gibi için için
aşka düşüp yanmaz mıyım
yar düşerse bana yolun
tutarsa elimden elin
tomurcuğa durmuş dalın
gülleri ben olmaz mıyım
salınıp gel bir göreyim
saçını tel tel öreyim
harlanıp yanmış yüreğin
külleri ben olmaz mıyım
Vurguni’yim yandı özüm
Küllenmez yürekte közüm
Mızrapla dövülen sazın
Telleri ben olmaz mıyım
Nisan 2000
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Olur'ya
OLUR'YA
Olurya Gülüm Gün olur devran döner
Ayrı düşeriz birbirimizden
Birileri gelir sorar beni
Sakın söyleme öldüğümü
Varsın bilmesinler
Susturulamayan bir sevda olsun yaşayan
Düşmana inat
Olur'ya gülüm
Bilinmez yarınların neler getireceği
Belki gazete sayfalarından
Yada radyo alıcılarından söylenir öldüğüm
Sen kulak asma bunlara
Ölmediğimi söyle inadına
Sonra rüzgarın akışına bırak kendini
Beni dinle rüzgarların fısıltısından
Derinlerden gelen isyan çığlığıdır sesim
Olur'ya gülüm
Nice fırtınalardan sonra
Bir bahar sabahı kapını çalar yoksul bir çocuk
Sakın şekersiz yollama onu
Biliyor musun
Doymamış çocukluğumdur kapına düşen
Şekerlerin en güzelini uzat ona
Sonra unutma gözlerine bakmayı
O yoksul üşümüş gözlerde bulursun beni
Okşa yanaklarını
Birde öpücük kondurursan hani
Bütün sıcaklığımla bulacaksın beni
Ateş olacağım dudaklarında
Olur'ya gülüm olacak elbet
Gün gelecek duracak damarımda akan kan
O sıcacık tenin yerine
Toprakla sevişecek bedenim
O gün iyi bak avludaki kırmızı güle
Bahar kokusunu taşıyacağım sana
Kardelenden öğrendim
Zemheride baş kaldırmayı
Ne yağmur üşüte bilir bu sevdayı
ne kar boran……
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Orta Doğu
Gözler ölüm uykusuna
Dalıyor orta doğuda
Sabah uyanır bir yanım
Kanıyor orta doğuda
Filistin de Allahsız dert
Ne vatan koymuş ne de yurt
Leş yiyici gelmişte dört
Dönüyor orta doğuda
Rice pis bir kara bulut
Diyor ölen ölsün unut
Ana karnındaki umut
Soluyor orta doğuda
Biraz kalınca ensesi
Amerikan fahişesi
İnsan kanına lokması
Banıyor orta doğuda
Arap çöl de yakmış dağı
İnsanlıkla kopmuş bağı
Siyomizmin pis uşağı
Bunuyor orta doğuda
Bombalar vurmuş yüzünü
Yakmış bebeğin özünü
Aç köpeklere gözünü
Sunuyor orta doğuda
Duyar gelmez yasımıza
Din kardeşim sesimize
Akbabalar leşimize
Dönüyor orta doğuda
Dokun hani gözbebeğim
Ülkem tutsağı köpeğin
Vurguni her gün yüreğim
Yanıyor orta doğuda
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ostim
Bir umuttur
Düşer yağlı kollarına
Sarmalarsın onu
Çekersin koynuna
Baskıyla eğitilir azarla işlenir
Hürriyet sanır ezilmişliği
Bir günlük oyuna bile hasret bırakılmış
Çırak diye hırpalanan
Ostim sanayi çocukları
Anahtar ve çekiç taşıtılır önce
Küfür ile eğitilir ana avrat
Kokmaya başlar nefesinde
Yanmış yağ karpit potas
Sömürü çarkına yeni bir dişli
Bir zincir daha eklenir
Dönerek çeker ondan sonrakileri
Mengene ağzında boyanır sevdası
Ağır ağır yaklaşmaya çalışır ışığa
Kalfa olacaktır
Sonrada ustası yaptığı işin
Vurur hırsla çekice örse
Öfkenin yüreğe vurduğu gibi
Hasret kalmıştır sabah uykularına
Doğan güneşe hasret
Ustası olmak için sanatın
Takmak için koluna altın bileziği
Katlanır tüm baskılara
Yaşları küçükmüş
Benizleri solukmuş
Ölecekmiş kalacakmış kimin umurunda
Bir zincir daha eklensin çarka
Bir dişli daha fazla dönsün yeter ki
Zaten öyle söylemiştir babası
Eti senin kemiği benim
Bu sözlerle perçinlenir köleliği
Büyürler küfür duya duya tokat yiye yiye
Suyuna zehir konmuş
Bıçaklar gibi bilenerek büyürler
Yaralı parmaklarına
İşeyerek birbirlerinin
Altın bilezik
Kölelik zinciri olurken bileklerde
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gülen bir yüze hasret
Tatlı bir söze hasret
Açmaya başlar güller
Tomurcuk güle dönüşürken
Hayata bir sevda başlar
Bir başka sevdadır bu
Suyla değil
Yanık yağ ile sulanmış
Sımsıcak öpüşlerin özlemi çekilirken
Bir türkü tutuşur dillerde
Sevdadan yana hasretten yana
Yaşanmadan yiten çocukluğu
Bir özlem oluşturur dillerde
Büyürler yavaş yavaş
Ama hep çocuk kalırlar
Ostim sanayi işçileri
En güzelini öğrenmişlerdir küfrün
Kendinden sonrakilere miras kalsın diye
Oda ondan sonraki kuşaklara
Öğretir küfür ile sanatı
Direnmek çok yabancı sözdür
Hak aramak yüz kızartıcı bir suçtur
Patronun yüzüne konuşmak zordur
Ardından küfrün en güzeli savrulur
Onlar bizim işçilerimiz
Hoşnut değildir ya baskılardan
Baskıyla işlenmişler bir kere
Özgürlük sanırlar
Yarı ağlamaklı gülüşleri
Bir tokat gibi şakağında patlayan
Yoksulluğun utancıdır
Zulme direnmek uzağında onların
Açlığa ve
Zemherinin soğuğuna direnmeyi öğrenmişler
Boyun eğmezler yoksulluğa
Ancak hastalık yıkar onları
Yinede yenik düşmemek için hayata
Direnirler yürek yürek
Hastalığa direnirler
Doğaya meydan okurcasına
Buz tutmuş yaşamı ısıtmaya direnirler
Gripmiş zat üreymiş
Oracıkta ölecekmiş
Umursamaz yaşamı
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yeter ki işinden olmasın
Yaşama direnirler
Hastahane kapılarında
SSK'dır çalacakları tek kapı
İnsan yerine bile koymazlar
İterler kakarlar dışlarlar onları
Onlar ki ostim sanayi işçileri
Kolay değil şafağın ardında kalmış
Umutların gün ışığına çıkması
Nakış nakış işlerler çelikleri
Kaynakla elektrot la yazarlar
Ezilmişlikten özgürlüğe özlemlerini
Yanık motor yağıyla süslenmiş
Çırağın ustası kalfası
Rengin desenin en güzelini yaratırlar
Boyacı elleriyle yaşatırlar güzelliği
Ama istediği rengi veremez umutlarına
Ostim sanayi işçileri
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ülkemde yaşayan bütün emekçilerin
Ortak sorunudur Ostim'ler
Şubat 1987
Ot Olmak Marifet Oldu
Hayasız soysuz elinde
bak namus ar iffet oldu
insan olmak zor gelince
İt olmak marifet oldu
kuyruğu ardında saklı
sorarsın her zaman haklı
düşünceden yıksun aklı
kıt olmak marifet oldu
Vurguni çekme sözünü
bak gösterdi it yüzünü
sür dağlara öküzünü
Ot olmak marifet oldu
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Otogar
Acıyı tat madan
Sevicin erdemi bilinmez
OTOGAR
Ürkek yağmurların
cama vuran serpintisinde
Titreşmekte yüreğim
Sensizlik dökülürken gözlerimden
Göğüs kafesime sığmayan
Hasret çürümekte ellerimde
Kalkan otobüsle bölünürken
Çığırtkanın sesinde tutkular
Arzular buz tutar düş yollarında
Kalbimin yarısı dünde
Diğer yarısı
Düşlerimde sonsuz sevişmelerin
Bir kez bile öpmeden seni
Şimdi hergelen otobüs
Düşlerini getiriyor kollarıma
Sensizliği sarıyor gözlerim
Açılıyor kapılar 'yoksun'
Kendi hıçkırığında boğuluyor yüreğim
Gayrı bir sığınak ararım
Fırtınaya tutulmuş hasret denizinde
Peronlarına zincir atmışım oto garın
Yüreğim herkesi sen gibi karşılıyor
Her gelende seni yaşıyor ğözlerim
Yudum yudum
Hasret sunuyorum sevenlere
Bütün gelmelerin sensiz
Yorgun düştü gözlerime
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuz 2000
Otuz dört kez yanıyorum
34 KEZ YANIYORUM
Hangi suyla yıkanır
Kanlı yüzü tarihin
Hangi suyla.
Kahretsin.
Baygın et kokularına
Yenik düşmüş güneş
Dörtyüz yıl öncesinin yansımasıdır
İçimi dağlayan Bu amansız Ateş
Varsın bir başına
Aka dursun Kızılırmak.
Çare değilse içimdeki yangına
Derman değilse susuz kalışıma
Ateşime düşmüyorsa bir damlası
Serinletmiyorsa yüreğini
2 temmuz akşamının
Nasıl unutula bilir ki
Bedenlerdeki alevin
Çığlıklaşan yansıması
Almışsın sevdanı avuçlarına
Yüreğini salmışsın bozkırlara
Temmuz güneşi inceden inceden
Yobazın ateşi yakarmış geceden
Kızılırmak
Yürüye dursun yoluna
Çarpa çarpa başını taşlara
Ben yudumlarım dumanını
Bu kalleş yangının
Bu ağır koşulsuz yalnızlığın
Ateşini içmek düşmüşse payına
Başı dik ve dingin yürüyüşümün
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Biz ölümüne de yürürüz
Bu özgürlük yolunda
Uçurumlar kolay yutamaz bizi
Sazda özümüz
Tezenede sözümüz var
Birde tele düşmeye dursun yangın
Perdelerinde gezinirim O zaman
Şairin, Ozanın, Aşığın
Suların çıplak yansıması gibidir
İçime sığmayan bu sevda
Kızılırmak kıskanır
Yobaz ayaklanır
Namussuzlar alkış tutar
Madımak ateşine düşünce beden
Nasıl unutulabilir ki
Ateşe verilmiş pir sultanlar
34 kez Asılıyorum
34 kez yanıyorum
Ozanlar diyarında
Sevdalı bulutlarla kucaklaşmakta
Varmış hani.
Şimşekleri tutmak Avuçlarında
Nice gök çatlamasından sonra yüreğin
Yağmur olup yağmak
Tutarken ellerinden güneşin
Can suyunu içirir fidanlara
Sinesinde şehidi öpercesine toprak.
Gök kuşağının yakamozlarıyla
Yeniden kucaklaşır
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nergiz, Kardelen, yüklü sabahlarda.
Bir tomurcuk açılı verir
Kızıla çalar bütün renkler..
Yüz binlerce polen olur
Döllenir yeniden yaşam,
Umut yine filizlenir ağırdan ağrıdan
Elbette her çiçekte yeniden yaşayacak
Yüz Binlerce PİRSULTAN.
2003 pir sultan der.sıvasın.10,yılı.anmasında
3,Mansiyon Ödülü.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Oy cano
CANO
Sessiz akan bir nehirdim
Kandırdın beni çano
Gözyıkıp kaşın dökerek
Öldürdün beni cano
Cano cano oycanoda
Doldurdun beni cano
Geçmeden ömrün baharı
Soldurdun beni cano
Yaram indi de derine
Kimi koyam kız yerine
Düşürdün aşkın narına
Yandırdın beni cano
Vurguniyim sensiz deli
Sardı beni aşkın seli
Değirmen taşı misali
Döndürdün beni cano
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Oy Tutulmuşum Sevdana
Oy Tutulmuşum Sevdana
Ne zaman aklıma düşsen
Dağlara dönerim yüzümü
Irmakların akışına karışır gözlerim
Suskun bir ağrı çıkar gelirSaklısından yüreğimin.
Yalın ayak düşer yollarına
Adınla başlayan türküler yakarım.Haberin var mı?
Ey dağlarımın şiir dili
Oy tutulmuşum sevdana.
Her bakışta sen çıkar gelirsim gözlerime
Gayrı yâre ulaşılamayan yolların yaralısıyım
Sensizlik damarlarıma karıştığı yerdenBaşlarım kanamaya
Oy ben tutulmuşun sevdana
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ozanca söz
OZANCA SÖZ
İnsan olan insana cana sözümüz
Her yarayı saran bezimiz vardır
Kan ile yoğrulmuş aşımız bizim
Tarihin içinde özümüz vardır
Meyil vermeyiz biz hile yalana
Dost diye sarıldım yaşım silene
Halkları ağlatıp kendi gülene
Elbette ozanca sözümüz vardır
Kaldırsın başını gayrı ezilen
Mansur gibi diri diri yüzülen
Yıkık duvarlara kanla yazılan
Yürekte dinmeyen sızımız vardır
Sınıfsız bir toplum düşlerken halklar
Sefalete mahkum usta çıraklar
İsyan çığlığında kaldı yürekler
On beş hazirandan sızımız vardır
Sığmaz iken öfke düne yarına
Düşmüşüz hortumcu hırsız darına
Sermaye adlanır durur varıma
Özgür dünya için tezimiz vardır
Elbet doğar güneş şehirde köyde
Dostlar sofrasında eşitlik payda
Yarin yanağından gayrı her şeyde
Hep beraber diyen şeyhimiz vardır
Ruhi Su çaldığın gönül sazımdır
Çakırcalılar,la dağlar bizimdir
Nur hakta kanayan iki gözümdür
Patika yollarda izimiz vardır
Düşen güllerim soldu sanmayın
Asmakla vurgun i öldü sanmayın
İçimdeki volkan söndü sanmayın
Denizin içinde Közümüz vardır
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Öğretmenler günü
Öğretmemler günü
Kaç olasılık yaşar ekmeği çalınmış soframızda
Sızılı bir ırmaktır gecede kanayan
Kim bilir saklısında kaç ömür tükendi suların
Biz,ki yüreği yanık anaların içindeki ateşi
giydirmişiz türkülere
Yaralı şiirlerle süsledik ezilmişliğimizi
Sevdayla aşkla ve isyanla
Gayrı kurşun kar etmez türküye
kanasa,da yürekler Ozanca
Biliyorum tasarım annelerin ama
Aydınlığın elbisesi
öğretmenlerimizin elleriyle biçilecek ülkeme.
Ogün hürriyeti yaşayacak
Dünyamızda bütün çocuklar
Paylaşarak çoğalacağız özgürlüğü.
Gün gelir belki beni de alır götürür
Kucaklaştırır sevda bulutlarıyla Sürgün sular…
(Eğitim emekçileri)
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
öğretmenlerimize.sevgilerle..
26.kasım.04
Ölüm Öldürmez
Bu şehir her şeyi çürütüyor kendi içinde
Et tırnağı diş damağı
Omuzlarımdan ellerim dökülüyor
Gözlerim,
İçimdeki hapis duyguların tutsağı
Kaç kez kaçmayı düşündüm
Yıkıp duvarlarını esaretin
Doğduğu yere güneşin
Kent dışı özlem sarhoşluğuna
Sürgünlük ağrılarıyla ağlayanların
Yurtsuzluk ağrıları dökülürmüş
Yanaklarından.
Bir şeyler bulup yitirmiş gibi
Sancıda nasırlı ellerimde zincir
Prangalarım
Gidersem dayanamaz bensizliğe
Çürür dökülür hasretimden
O kadar uzak duruyor ki yaşam bizden
Ne günü yaşaya biliyoruz
Nede yaşatabiliyoruz umudu
Sessiz bir ölü gibi sokaklar
Gayrı suskunluk öldürür de beni
Ölüm öldürmez
Abdullah Oral
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
EKİM 2003
Ölümü Sevdim
ÖLÜMÜ SEVDİM
Ne zaman haykırsam haklılığımı
İsyana düşse yüreğim
Soğuk taş duvarlar kuşatır yaşamı
Nefesim donuyor dudaklarımda
Çarmıha geriliyor günahsız gecelerim.
Gün doğmuyor karanlığına hücrenin
Dayanılmazlığını yaşıyorum hayatın
Unuttuk sevmeyi
Doğayı insanı kuşu kelebeği
Kemirgen duyguların
Çaprazın fişekliğinde bedenim
Bir başına ve yalnız
Çaldım acılarımı taş duvarlara acılarımı
Duvarlar duymaz, duvarlar görmez
Demir parmaklıklara takılmış umut.
Ve bir başıma duvarlaştım kas katı
Soğuk ayaz gecelerde.
Toprağın sıcaklığını düşündüm
Yavuklunun sevdalısını sardığı gibi
Sarar ısıtır beni diye.
Çiğ yağmış gibi dudaklarımın ıslaklığında
samyeli olur rüzgarın soluğu.
okşar iken bedenimi.
Toprağın sıcaklığını düşler iken
sevdim ölümü.
Çılgınca bir yaşam sevdasıyla
Çırpınırken yüreğim
Bir tek ölümü sevdim temmuz sıcağında
Oysa
O kadar sevdalıyım, ki, yaşama
Ölümler beni hep sarsarda
Bu kadar şaşırtmazdı.
Simdi ölümün çirkin yüzünün
yenilişini örüyorum.
Cellatların acizliğini.
Görüyorum sevdamızın direnci
Öldürüyor ölümü.
Yıkılıyor taş duvarlar ışık sızıyor içeriye.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Birden ansızın
Yenik düşüyor karanlıklar aydınlığa
Yenik düşüyor ölüm oruçlara
1996. ölümü sevdim
Ezilen ve sömürülen insanlar adına…
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ötesi Olmayan
Ötesi Olmayan
Cama vuran yağmurun sesi
Bozuyor sessizliğimi
Konuşumdan baka kalırım
Masuniyetin gözlerine
Şişelerin dibine vuran ihanet
Dökülüverdi duaların üstüne
Sonra sarıldı beline sevdiğinin
Taşımak için sevgiyi ve aşkı
Yarınların ötesine.
Neydi hayalle gerçek arasında ki fark
Dokunmak hissetmek değimli varlığı.
Yada duymadan şuursuzca sarmak yokluğu.
Sevgilerin çoğaldığı yere çizdim
Usumdaki unumdun son resmini..
Ötesi olmayan aşkların vurgunuyum gayrı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Öz sevi
ÖZ SEVİ
Üreten:emek öldü – içi boş bilinçsiz
bilinçli istenç; kendiliğinden doğan
sonuç verdi yaşamın gerçek koşullarında
Şimdi kendini yeniden yaratmakta direniş
Şartele uzanan kolda yenik çelişki
ikilemi düşün olanın dışında
birleşti sonunda, çetin çaba filiz boy verdi
bir yerlerden tutmak getirdi yaşamı
düşünme bir damla
nedeni oldu öz sevinin
başardı yönünü değiştirmeyi
karmaşa dolu yaşamın
Kaç bıçak darbesi saklı içinde tenin
nerede saklıdır gücü istencin
Düşüncenin yaşantıya dönüştürülmesi
Bireyin savaşımı olacak emek üstünde
Ve üreti kazanacak yeniden kendi değerini...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs 2000
Özgür insan
Büyük denizlerde yalnız kalır sürgün sular,
Düşer bıçağına sünger avcılarının
Başlar kuşatılmış zamanlarda,
özgürlük dilenmeğe
Oysa bilir ki özgürlük dilenilmez alınır...
ÖZGÜR İNSAN
Geçmişini süzüp bugüne baktım
Yolu dosta gider özgür insanın
İncinse incitmez hiçbir ademi
Dili dosta gider özgür insanın
Dost mekanı dünya, evren ilinde
Zehri şerbet eder barış dilinde
Bağ bozumu hasat derme selinde
Balı dosta gider özgür insanın
İnsanı kazanmak en büyük karmış
Edebi, erkanı yurdumu sarmış
Anadolu’muz da meyveye durmuş
Dalı dosta gider özgür insanın
Dem olur dolusu pirin elinde
Dikenler çiçeğe durur dalında
Bülbül avazında turna telinde
Gülü dosta gider özgür insanın
Vatan vatan, diyar diyar savrulsa
Zorbaya elvermez yolu çevrilse
İçindeki aşkla yansa kavrulsa
Külü dosta gider özgür insanın
İkiliği bilmez düşürmez öze
Halkıyla verir hep omuz omuza
Baş eğmez zalime, yobaza,yoza
Kolu dosta gider özgür insanın
Vurguni yoluna düştüm ilgiyle
Tepeden tırnağa dolmuş bilgiyle
Kızılırmak gibi coşkun sevgiyle
Seli dosta gider özgür insanın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Özgür olmakmı?
ÖZGÜR OLMAKMI?
Öyle kolay değil çocuğum
Yollarında
O kadar yaralı yürek var ki
Ne zaman adı anılsa özgürlüğün
Bilinmez
Sokaklar mı kanar
Bulutlar mı ağlar
Her şey in bir bedeli var
Ekmek gibi aş gibi
Yediğin lokmanın
İçtiğin suyun
Soluduğun havanın
Denizin soluğunu
Tutabilirmisin avuçlarında.
Gözlerinde mavisini
Gökyüzünün
Ellerinde umudu tutarak
Yürüye bilir misin
Engebeli yolunda özgürlüğün
Çize bilir misin resmini
Üşümüş titrek yansımasını
Sokak lambalarının
Yani çocuğum özgür olmak
Yürek ister kavga ister
Sevdaların uğruna ölmek ister
Haydi bas çığlığını
Haykır haykıra bildiğin kadar
Sesinin çıktığı an kadar özgürsün
Ya süreklileştireceksin çığlığını
Yada unutacaksın özgürlüğü
Özgür olmak kolay iş değil çocuğum
Özgür olmak emek ister
Özgür olmak yürek ister çocuğum...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
EYLÜL 1998
Özgürlük
ÖZGÜRLÜK
Ertelendi gözyaşları
Sokaklar da sustu yanık yürekler
Uzun bekleyiş başladı
Mutluluk uçtu gitti gözlerinden çocukların
Kimdi acep kim olacaktı son düşen
Büyük ütopyalara gebeydi bellek
Anlamak kolay değildi onları
ve şeylerin üstünde özgürlük
terk edilmesiyle küçük aşamaların
gerçekleşmeye başlayabilir artık
düş ağır basıyor ve ket vuruyor
Direniyor ölümü hücresine hapsedenler.
karşıdan gelen yoksulluk ve ölüm
içindeki dirençle ve yürekte bilgelikle
beliriyorlar zamanın oyununda kendi rolünü
Güneşin çocuklarıyla özgür bir dünyayı
oynuyorlar ölüme yatanlar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Özgürlük Uğruna
Ölüm yaslanmış
Hücre duvarlarına
Kanını emiyor suyumuzun
Tarihe dip not gibi düşüyor.
Ölüme yatan bedenler
Özgürce.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Özle! yi Özle! yi
Özle! yi Özle! yi
Aşkından mecnuna döndün
Güzel özle! yi özle! ye
İçe düştü bakışlarım
Yolun gözle! yi gözle! yi
Kar eridi buz kırıldı
Bulanık sular duruldu
Sana gelen yol yoruldu
Göksüm dizle! yi dizle! yi
Güller boynu bükük kaldı
Ömrün kredisi doldu
Bak gözlerim şaşı oldu
Seni özle! yi özle! yi
Vurguni’de yangın ezel
Hiç limit kalmadı güzel
Sürgünler döküyor gazel
Dallar sızla! yı sızla! yı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Özlem Yangını
Özlem Yangını
Ne zaman hüznüne kapadıysam kapımı
Bakışlarımın boşluğundan daldılar içime
Ama inat olsun pes etmeyeceğim
Havlu atan ben olmayacağım bu aşk oyununda.
Az sonra
Nehirlerini boşaltacağım gözlerimim
Seni suların önüne katıp
Süreceğim yüreğimin en uzak yerine
Sen uzaklarımda tükeneceksin kendi kendine.
Senin gidişinle tutuşacak yeni aşklarla yüreğim.
Bak yıldızlar dolduruyor gayrı yokluğunu
Üçer beşer girerek penceremden içeriye
Güneşin altında rüzgarı beklemekteyim.
Ya alıp çok uzaklara götürsünBendeki özlem yangın küllerini.
Yada nefesinin sıcaklığındaseni bana getirsin geriye diye.
Belli ki yine havlu atan ben olacağımBir türlü unutamadın seni….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Özlemin ardından
Hayat yaşamak için
'ÖZLEMİN' Ardından
Savaştığında güzeldir
A Oral
SUSUN
Susun ve dinleyin
Çarpıntısını
Şu deli yüreğimin
Deli diyorum
Tanımlamakta zorlanıyorum
İçimdeki devleşeni
Zulasında keder büyüten
Gecelerden geçerken
Ardımda binlerce yıldız bırakarak
Yüz dördüncü sırada gidiyorum
Gün ateşini tutmaya
Tutunmuşum kanadına
Özgürlük kuşunun
Kanat çırpmaktayım
Ateşten türkülere
Bilirim bu ateş yakar insanı
Yine de söylemeli diye türküler
Yaşanası özgür bir dünya için
Yasak cümlelerle boğuşmakta notalar
Bu yangın ki
Ne çöl yangınına
Ne madımak yangınına benzer
İçten içe eritir bedeni
Aynı on dokuz aralık misali
Aynı Eylül
Aynı Temmuz,Mayıs,Mart
Yani Pir Sultan, Bedrettin gibi
İçinde patlayan
Kimyasal mani küller
Dişlerine sıkıştırır dilini
Sonra fırlar dudaklarından yüreğin
Kana kesilir gece
Ama sen yinede
Gülümseyerek yürürsün
Ölümün üstüne
Zulüm yakına yakın a
Ölüm utana utana gelir
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bağırırsın sağır kulaklara
Susun
Susun ve dinleyin
Ateşten uçurtmalar saldım gökyüzüne
Yüz üç yürekle koşuyorum
Yüz dördü tamamlamaya
Hangi engel tutabilir
Hangi barikat
Kıyılarını yıkan
Sular gibi giriyorum koyaklara
Dünyamızı kirleten
Pis yürekleri sökmeye
Yüreğim gökyüzü
Ellerim dünya kadar büyük
Geride kalanlara bıraktım
Yalnızlıkları kuşatmayı
Tarifsiz öfkeler içinde
Alıp gidiyorum
İşkence izleri dolu gövdemi
Şimdi
Polisler sizi bekliyor
Faşist namlular sizi
Gözaltı işkence
Yani inadına bir yaşam
Çınarlar yaprak dökerken
Ateş ateş oluşundan ar eder
Namlular kızarırda utancından
Utanmayı bilmez katiller
Oysa yıllardır
Güzel günlerin sevdasını
Taşımaktayım
Şu deli yüreğimde
Şimdi ise
Kazanılmış zafer türkülerindeyim
Tenime
İşkence darbeleriyle yazılmış notalar
Susun
Susun ve dinleyin
Duyuyor musunuz
Rüzgarların kanatlarına tutunmuş türkülerim
Sarıyor yurdumu vatan vatan....
www.antoloji.com - kültür ve sanat
11-01-2003
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Paslı Potinler
Paslı Potinler
Sanayi çocuklarını izledim
Koşarak dağılan akşamın ardından
Bakır çarığı yüzlere
asılı kalmış buruk bir hüzün
kara bakışlarında tavlanmış çelik
ocaklar yanıyordu yüreklerinde.
çıplak ayaklarda
yırtık paslı potinler
yarına geri dönüşe yürümekteler…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Pervasız Zamanlar
Pervasız Zamanlar
Kuşlar terk ediyor bu şehri
Gün akşam enkazında
Düşe kalka birikti acılar
Gökyüzü şiir sağanağına tutuldu
Sokaklarda yağmurun türküsü
Günün yorgunluğu ağır iniyor dizlere
Sızılar mayalıyor bedenimde
Kırık çizgilerine yaslanıp bakışlarının
Sevgi dileniyorum tut gözlerimden.
Aşk mabedimsin sen benimTapınağım kolların.
Döşüne sığınmaya geldim açar mısın göksünü
Kalbim pervasız zamanlara kanat vuruyor
Dudaklarınla dudaklarımı ıslatır mısın?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Proleterya
Proleterya
Ar damarsız bir vaktindeyiz zamanın
Yüzlerini
Ayaklarının altına alanlar
Irzına geçmekte masumiyetin
Sosyete kaldırımlarında
Süs köpeklerini andırıyor papatyalar
Erkekler buldok...
Üretmeden tüketmekle meşguller
Bizlerse dişlerimizle
Tırnaklarımızla çevirdiğimiz
Sömürü çarklarında
Can telef etmekteyiz
Böyle gelmiş. böyle gitmeyecek...
sevgi tohumları çiseler iken yamaçlarına.
eteklerine karanfiller yayılmış dağların.
Kardeşliği örgütlercesine.
Vurulmuş çiçekler kanar kuşluk vakti
Dil yüreklenir ses verir serçeciğin yanı sıra
İsyandadır sığıntı çırpınışları ellerimizin
Sular gayrı deli dolu akmakta yıkarak kıyılarını
Gün gelir dağlar isyana çağırır şehirleri
Yürürüz yıkarak barikatını kanlı gecenin
Yürür direnç güllerim
Ağır dingin adımlarla yürür, proletarya.
Gün gelir
kızıl bir şafak kuşatır ülkeyi
Dağlar secde kılar güneşe
Çırılçıplak isyana durur şehirler
Sokaklar yürür caddeler boyu
Selamlayarak al kızıl bayrağı
Gün gelir
Ufukların mavisinden doldururuz da
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Susuz kadehlerimizi
Dostluk şerbeti diye sunarız sevdiklerimize
Proletarya nın nasırlı ellerinden
Yazmak için adını özgürlüğün
Tutmak için soluğunu sevdanın
yürürüz varoşlardan
Yılanın diş yarasından
Emerek ışığını hürriyetin.
O gün Düşenler olsa da Kalanlar inatla
Tırnakla aşındırarak barikatları
Başlar yürümeye proletarya.
Bakmayın öyle suskun durduğuma
Kayıtsız değiliz yargısız katliama
Susmak aykırıdır benim doğama
Gün gelir yeniden dikleşir başlarımız
Elbet yaratır kendini PROLETARYA
Temmuz 2003
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Remzi öğretmen
REMZİ ÖĞRETMEN
Yıl 1976
Bir yaz sıcağıydı. Nemli bir hava
Nefes almak güç Karadeniz kıyılarında.
Denizin tuzlu suları Buharlaşmış,
Boğuyor beni Sigaramın dumanıyla
Aldığım nefes, nem ve tuz.
Yapış yapış üstüm başım
Havada kahrolası Bir matem suskunluğu.
Sessizlik sarmıştı kenti birden!
Bir tek motor sesleri bozuyordu sessizliği.
sanki yasa büründü de Gökyüzü.
Sesleri kesildi Martıların
sakin sessiz dalışlar Yapıyorlar,
Denizden mahallenin üstüne doğru
ölüm sessizliğini taşıyor, sanki
mahalleye martılar.
Bir hüzün düşmüşte sanki,
Toz rengi bulutların üstüne.
ürkek, saldırgan,Martılar
Ansızın gelen ölümün Habercisi gibiydi
Ansızın bir ses bir silah sesi,
Ardından bir daha,
Kan kusmaya başladı silahlar
Bilmem kaç kez dokundu tetiğe faşist bilekler.
Elinde iki ekmek ile Giderken evine,
Bir selvi ağacı yıkılır gibi dibinden,
Düşüyordu dizlerinin üstüne
Remzi Öğretmen.
Nasıl düşürürdü kaldırımların üstüne ekmeği.
O ekmekle doyacaktı çocukları.
Binlerce ayak basmış
Nice itler dolanıp durmuştu orada
Gayrı zordur tutunmak bulutlara
Sızılı parmaklarından damlayan kan.
Acıyı taşıyordu doymamış çocuklara.
Direnci yitiren remzi hoca
Birden yıkılıverdi elindeki ekmeklerin üstüne.
Bazen tutkular
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Çivilenmiş zamandır,
dirilişe tutsak gözlerde.
Kan kızılı,çocukların doyacağı ekmekler…
Yakındır acıların kıyılarına tutunarak
Yeniden çiçeklenmesi baharın
Gün olur kanla sulanan umut
sevdayla çiçeklenir Karadeniz sahillerinde.
Yaklaştıkça uzaklaşan ellerle
yaklaştıkça büyüyen ufuklara yazılır
kırık sevdaları Remzi öğretmenlerin…….
Abdullah Oral
Ünye 1976 haziran
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ruhi Su'ya
Başımda dikleşen sarı sıcağı güneşin
Suya ateş düştü
Türkülere yangın
Dizlerimde yorgunluğu
Geçmişin
Akşamın hüznü dökülürken
Gözlerimden
Alın terini yitirmiş nasırlı eller
Suya türkü yazmakta
Kızılırmak kanatmakta dizeleri
Dicle’nin coşkusuyla
Kucaklaşırken Fırat'ın ezgileri
Yaralı bir martı vurulmuş
Sularımda...
Çığlığında yurtsuz ezgiler
Ben gibi sen gibi
Vurulup düşen gibi
Düşlemimde özgürlüğün...
İnsan olmanın ağırlığı
Yorgun düşen kollarıma
Kelepçeler sıkar yüreğini
Hasan dağının...
Bilekte zincir kanatan sevdaları
Bir kuşun kanat çırpmasıdır
Aşılmayan tel örgülerde...
Hasretin 'sevdanın' vurgunu
Zulamdaki mahpus türküler...
Bir acem kızının
Kaş altından yürek yakışı değil mi
Drama köprüsünde yiğitlik destanı
Ve ekinin harmanlanması
Köroğlu dağlarında...
Suya yazılan türkülerde bu hasret
Kağnılar geçerken ayın altından
Ağıtlar yükselir dilimizden
Nesimi'den Pir Sultan'a...
Sivastopol önünde selamlarız
Öfkeyi bilinci ve kavgayı
İnce bir kıvılcımdır
Yakıp geçen
Ezgili yürekleri
Seferberlik destanında...
Bolu beyinin zalimliğidir
Köroğlu'nun öfkesinde
Savrulan rüzgar
Ve küfrettiren ana avrat
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Hain kalleş duruşlara...
Şimdi hep bir ağızdan söylenir
Dostlar korosuyla suya türküler
Yürek yüreğe omuz omuza
Sırt sırta vermişiz dağlarla...
Koyaklardan sessiz bir çığlık
Büyümekte
Yürüdükçe engine...
Dile gelmiş suya yazılmış türküler
Sabahın bir sahibi var
Sorarlar bir gün sorarlar...
Sular denizleştikçe,
Deryalaştı denizler.
Sevda türkülerinde yalın bir çığlık
Dünya emekçilerinin
Ve onlar için vatanı yok denildi...
Kendi yurtlarında
Vatansız kalışındandır
Türkülerin sulardaki sürgünlüğü...
Suya yazılmış
Türküler sürüklenir
Girdabında gecenin
Türküler kanamakta,
Dağların göksünden
Bir telaş koşuşturmakta
Koyaklardan
Suyun türküsü yayılır ovalara
Bahar coşkusunda
Savrulur
Çiçeklerin kokusu
Burçak tarlasından
Karanfil yüklü sabahlara
'Suya türkü' ozanın halka niyazından
'Güle türkü' bülbülün güle avazından gelir
'Emeğin' türküsüdür, suya yazılan
Dünyayı saran yurtsuz ezgiler
Bu örselenmiş ateş
Bu sürgün kavga...
Yarin yanağından gayrı
Her şeyde
Hep beraber dercesine
Kucaklar Ruhi SU'yu
Bedrettin yürekliler
El kapılarında...
Mayıs 1996
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ruhi Su
RUHİ SU
Türküleri yele vermiş
Yurdumda eser Ruhi su
Gönülden gönül’e bir yol
Eylemiş gezer Ruhi su
Halkımın kulağı gözü
Balyoz olmuş her bir sözü
Çiçeğe saklamış özü
Sırları çözer Ruhi su
Haksızlığa cephe almış
Öfkesi yüreğe dolmuş
Damıtılmış bade olmuş
Sözleri dizer Ruhi su
Yanmış halkın çırasına
Merhem çalmış yarasına
Kapılmış aşk deryasına
Sevdaya yüzer Ruhi su
Can verendir cana kıymaz
Soysuzları insan saymaz
Neşter olsa tene deymez
Dostluğu yazar Ruhi su
Ruhi su gülünüm dalda
Vurgun i gittiğin yolda
Dostluk şerbetini dilde
Bal eder süzer Ruhi su
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sakın azat edip salma çöle yar
Sakın azat edip salma çöle yar
Sensizliğe mahkûm etme gönlümü
Gelmesin içimde deli dile yar
Zaten fırtınalı dumanlı başım
Vurmasın gönlümü coşkun selle yar
Sensizliğe mahkûm etme yar teni
Görsün garip gönlüm göz ile seni
Alda bakışına köle et beni
Sakın azat edip salma çöle yar
Dağılsın içimde sancım savrulsun
Bırak ki dağlarım kokunla dolsun
Masum gülüşlerin saklımda kalsın
Zaten gülüşüne oldum köle yar
Vurguni’yi sensiz olmak soldurur
Duygular adını ansam çıldırır
Bir anlık yokluğun bin kez öldürür
Savurma gölümü esen yele yar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Salıver Çöllere Çöller Yaslansın
Salıver Çöllere Çöller Yaslansın
Gün olur yar senden uzak kalırsam
Şu gönlümü nara koy ki uslansın
İçime dökülen sulara bakma
Çiğ düşen gözlerim bırak ıslansın
Islansın da deli gönül uslansın
Asırlara sığmaz çektiğim çile
Mecnun oldum Ferhat gelince dile
Şu gönlümü kerem aslısı ile
Salıver çöllere çöller yaslansın
Yas tutsun da deli gönül uslansın
Vurguni yoluna kurban olurum
Sahrayı çölleri aşar gelirim
Sonu kavuşmaksa bin kez ölürüm
Yar başını şu sineme yaslansın
Yaslansın da deli gönül uslansın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Saman Yolu
Saman Yolu
Kirletildikçe kent de insanlar
Harabeleşiyor şehir sokakları
Kaybediyor
ağaçlar gölgesiniÇiçekler renginiKaybediyorumBen kendimi bu şehirde.
Çocukça bir hüzün başlıyor usumda
Uçurtmalara takılıyor çocukluğum
Düşlerim kırmış zincirlerini
Yıldız toplamaya koşuyorum
Saman yolundan.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sana dökülür zaman
Sana dökülür zaman
Nefesimin kesildiği an’dı
Usulca içimden göçüp gidişin.
Sanma ki sensiz yaşadım
Sakın aklına bile getirme sensizliği
Bir bilsen nasıl yağar yokluğuna gözlerim.
İçime sığmayan sevdaların tutsağıyım
Gayrı hep sana dökülür zaman.
Bilirmisin.
Hasret kuşunun kanadı değmiş
Umudun gözüne.
Ondandır
Yılladır kanaması içimdeki dağların.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sanayi Yolları
Sanayi Yolları
Kömür karası bir sevda
Başaklanır içimde
Ana avrat küfrettiren sabahlarda
Kırılmayan bir zincir
Bileklerde tutsaklığım
Yeniden düşer sanayi yollarına
Oysa ayaz yangını aşklar
Saplanır kalır döşümde
Başımda dumanı dağların.
Aşktan kaçılamaz zamanlardayım
Genç bir kızın bakışları kırılır içimde
Düğümlenir yüreğime sevda
Yine sabahın uyandığı yerde
Uykulu gözlerin sersemliğinde
Yürür sömürü çarklarında
Emeğini pazarlamaya
Bizim Varoşların çocukları.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sancılar Kaldı
Sancılar Kaldı
Dingin adımlarla umuda giden
Fırtına sesinde çocuklar kaldı
Umutlar dirilttik çok kıyımlardan
Közleri küllenmiş acılar kaldı
Fırtına biçerken yırttık kasları
Vurulduk kanımızla sildik pasları
Sevinçlerimizle boğduk yasları
İçimde kanayan geceler kaldı
Hükümsüz yaşasın sevinçlerimiz
Biz aşksız günlerin kaçaklarıyız
Büyüdü düşlerin seyrindeki kız
Aştık enginleri yüceler kaldı.
Rengini aldık gök kuşağından
Kızıl aşklar büyür gönül dağımdan
Sürgünler boy verir gönül bağımdan
Yarınlara gebe baçılar kaldı.
Vurguni sermaye kalkmış amuda
Ayılar adlanmış dalda armuda
Dağlar bu yıl yine gebe umuda
Yarına gül yüzlü sancılar kaldı..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sarhoş
SARHOŞ
İnsanlar içmeden geçmişler
Kendilerinden
İtişip kakışıp duruyorlar
İçine tükürdüğüm şu dünyada.
Bir ben deyilim sarhoş
Beni sarhoş eden ne varsa sarhoş
Gün sarhoş gece sarhoş
Otomobillerin ışığı sokak lambaları
Çankırı caddesinde pavyonlar sarhoş
Sakarya’da barlar
Ulus’ta akşamın hüznüyle
Yürüyen insanlar
Rüzgarlıda akşamcılar
Simitçiler Seyyarcılar
Kaldırımlar sarhoş
Öyle umarsız yaşanıyor ki hayat
Sömürü çarkları sarhoş
Yöneten sarhoş Düzen sarhoş
Yine de sıcacık bir çorbanın
Özlemini duyumsarız
Sıcacık bir yatağın
Sıcacık bir gülüşün
Evimiz sığınağımızdır
Varırız saadet yuvasına
Çocuklar sarhoş
Kadın sarhoş ev sarhoş
Yoksulluğun utancı olur
Suratında bir tokat gibi patlayan
Yaratılmışlığın ezikliğiyle
Tanrı sarhoş
Yaşam sarhoş
Ben sarhoş
Abdullah Oral
ARALIK 1990 - ANKARA
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Gelince
SEV GELİNCE
Yollarında ki dikenler
Güle döndü sen gelince
Gözlerim seyrine dalmış
Sele döndü sen gelince
Sevda doldu yüreğime
Yıldızlar doldu geceme
Şafak düştü gözlerime
Güne düştü sen gelince
Kururken bağımda dallar
Hasret kaldı sana kollar
Susuz çatlamış sokaklar
Güle döndü sen gelince
Vurguni sevda da teller
Esiyor başımda yeller
Yasın tutarken bülbüller
Dile döndü sen gelince
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Ölmüyorsun
SEN ÖLMÜYORSUN
Kaç bin yıl önce doğurdular seni
Bilmiyorum.
On beş mi? Yirmi bin yıl önce mi?
Ama seni doğuran ana öldü, Baba öldü,
Tarihler ölüyor,
Tarihin koynundaAğaçlar, kurtlar, kuşlar,
Ve insanlar ölüyor-…..
Sen ölmüyorsun. Ben neden ölüyorum?
Korkulardan doğurdu seni doğuran
Yetmedi kendine de içlendi kendinden
Sonra köleleştirdi kendini senin korkundan
Katliamlar süre geldi adına yıllar boyu.
Yüz binler ölüyor her defasında
Hendek Savaşından,
Uhut, Bedir Savaşı’na
bir Devlet kuruluyor,
Bir Devlet yıkılıyor.
başlıyor haçlı seferleri
kan ile yıkanıyor tarih.
Ben yandığıma yanmam sana yanarın
Nasılsa avuturum kendimi
Belki senden habersiz ama senin adına
ölüyor milyonlarca insan.
Sen ölmüyorsun. Ben neden ölüyorum?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Ölmüyorsun 1
Sen Ölmüyorsun 1
Çırılçıplak giriyorum tarihin içine.
Ve görüyorum dün gibi,
Kitapların arasına sıkıştırılmış Tarihi.
Nesimi yüzülüyor /Mansur kesiliyor,
Ve yok ediliyor Baba İshak/ Demirci Kava.
Şeyh Bedrettin kendi ölüm fermanını imzalıyor.
Pir Sultan asılıyor.
Kör oğlu kendi destanını yazıyor.
Tüfek icat oldu mertlik bozuldu.
Çakırcalının kellesi dağlarda geziyor
Dadal oğlu hala içimde yaşıyor
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir.
Adına katledilirken insanlar,
Tarihin sayfalarından, günümüze geliyorum.
Katliamlardan geriye kalan zamana.
Senin adına yok sayılıyor Yaşam haklarımız.
Körpecik çocuklar parçalanıyor.
Salyalarında kana susamışların
Senin adına
Maraş ta çöp bidonlarını
Dolduruyor öldürülmüş bebeler
Çorum’da buğday tarlalarında
Kokmaya yüz tutuyor İnsan cesetleri
Ve senin adına otuz yedi can Yakılıyor Sivas'ta.
yüreğimde boy veriyor alevler.
sen ölmüyorsun ben neden ölüyorum?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Ölmüyorsun 2
Sen Ölmüyorsun2
Ne zaman adını ansam
Kör bir kurşun gelir oturur sol göksümüm üstüne
Sıkılırın utanırım ağlayamam.
Uçurumlardan esen rüzgarlar
ayaklandırır içimdeki hapis duyguları
Güneş batar ben doğarın ardından.
Sen yine günah keçisi seçilirsin sizinkilerce
Onlar öldürür sen suçlanırsın kader diye
Ve faili meçhullere karışır adın.
Senin adına /Turan Dursun öldürülürMuammer Aksoy/ Bahriye Üç okUğur Mumcu.
Ve adı bilinmeyen faili meçhuller
sen neden ölmüyorsun.
Hasta hane bakmıyor parasız bebeye
Bende de para yok ki göndereyim geriye.
Sahip çıkmıyorsun sana emanete
Ölüyor Asker Babanın emaneti bebesi,
Sen yoksun /görmüyorsun
Duymuyorsun/ açlık çığlığını.
varlığından zulüm doğuyor.
adın ölümüm oluyor ya
Sen ölmüyorsun. ben neden ölüyorum?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Ölmüyorsun 3
Sen Ölmüyorsun 3
Deli dolu gezmek varken yeryüzü bahçesinde
Umutlara kurşun yağar
Güneşli gök yüzünün altında
kendi Kimliği içinde kaybolanlar
yüreklerini sererler huzuruna ya, sen görmezsin
deniz sıçrayıp vurur mavisini
kanatları kırık martılar dökülür ellerime.
Sevgisizliğin hükümdarlığı egemen
Şimdi Büyük kentlerde.
Gazi’de katlediliyor umutlar.
Metin’in ölüsü duvarın ardına Atılıyor.
Haklılıklarını haykırdıkları için
Her 1 Mayıs’ta insanlar ölüyor.
Ve yirmi dört Temmuz’da insanlar
Ölüm oruçlarıyla kucaklıyor ölümü.
Biz diyorlar, kendimizi Öldürüyoruz.
Gel yüreğin yeterse
Sen de öl bizimle, diyorlar
Ama sen korkuyorsun ölümden,
insanlar ölürken ölüm oruçlarında.
Sen ölmüyorsun Ben neden ölüyorum?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Ölmüyorsun 4
Sen Ölmüyorsun 4
Şimdi senin adına
yaşamı namaza ve oruca çevirenler
çalıyorlar soframızdan en büyük payı
ve yok pahasına çalıştırıp ta işçiyi
kısadan dönüyorlar köşeyi
umudu arsızca uyandırıp her sabah
el açtığım çok oldu sana
hiç olmayacak hayaller taşıdım
budala düşlere odaklanmış
ilk çağlardan kalma
yabanın bir sızı ellerimden kanayan.
Kazanılamayan zamana yazdım adını da
Dualar çürüdü ellerimde
Yoksul soframda
Üşüdü çocuk yüzlü sevinçler
Sevda bizsiz olmaz dedik vurulduk
Oysa zinde sevinler hazırlamıştık
gün doğumuna.
Şimdi sızılı ırmak gibi akarken yarına
Sen ölmüyorsun Ben neden ölüyorum?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen ölmüyorsun 5
Sen Ölmüyorsun 5
Varsın Ege taşısın yüreğini Ak Denize
Benin içimde Karadeniz kanar.
Sanılmasın ki Ferhat delerken dağları
Biz ellerimiz bağlı hareketsiz kalır
Biz ölümlerden kendimizi yeniden yaratırız.
İkrarım var ben ölmeden
Öldüreceğim seni.
Önce, sana ait ne varsa
Söküp atacağım içimden.
Sonra Yavaş ça öldüreceğim sana ait hisleri.
Belki başkalarında yaşayacaksın. ama
asla kullanamayacaksın beni.
Senin adına öldürüldüğünü sandığın
insanlara açtım yüreğimi.
Katledilen tüm hayatlar adına
Seni,söküp aldım Düşüncelerimin içinden.
Çaldım seni yokluğun Duvarına hey.........
Öldürdüm sonunda bendeki seni,
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
1983 İzmir Foça /1996/ 2000, Ankara.
Sen Ve Ben
Sen Ve Ben
En soğuk yerinde durdum yaşamın
Küçük sevinçlerle ovuşturdum avuçlarımı
Gök kuşağını saklıyordum elinde.
Karşılamak istedim seni her köşe başında
Uçurum kenarlarına açıp kollarımı
Mavilerin koyulaştığı yerde
Yönü belirsiz akan sular gibi
Her defasında bir adım kalmıştı sana
Ya benden önce geçiyordun
Ya ben geç kalıyordum sana
Bu kadar derin kanamazdı yüreğim
Ellerine uzanıp tutsaydı ellerim
Asardım yüreğimi başak saçlarına
Ya hiç ayrılmadan asılı kalsın orada
Ya da duvarlar çökseydi uykularıma
Sen ve ben birlikte yürüseydik sonsuzluğa…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen Yoksan
Sen yoksan
Kentler vurulur yaralı sokaklarda
öksüz kalır deniz
Kıyıya vurur balinalar
Herkes kendi sularında yüzüyor şimdi
Ağır ağır dökülmeye başladı
yüzümden söktüğüm duvar.
Hürriyet....
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni anlattım
SENİ ANLATTIM
Seni anlattım.
sessizce gözlerimden akan yaşlara,
Eylül vurgunu bir bahardı.
Bir nehir gibi boşaldı,
Gözlerimden sürgün sular
Seni bulutlara,anlattım.
Okyanuslara sığmayan sevdanı.
Kavrulurken ateşinden mavi gökyüzü,
Bendini aşan sular gibicoştu bulutların gözyaşı.
Seni maviye kanat çalan,
martılara anlattım.
kesildi kanat sesleri.
çığlığından hasret döküldüalbatrosların kan kızılı.
Seni anlattım, Yüreğime
Susuz kuyulara su doldu.
seni anlattım göz bebeklerime
dökülüp durdu
boşluğuna dipsiz kuyunun,
Seni anlattım,
kaktüs ağaçlarına
Zulüm boy verdi kenger dikeni gibi
Bir tarih akmaktaydı ki gözlerimdendikenler güle döndü.
Seni anlattım,
bozkır gecelerine
sızısı dinmeyen türkü oldun dilerimde.
Ay ışığının şavkı altında,
bir bebeye ninni söyler gibi,
Başladın acılara tutunarak emeklemeye.
Seni anlattım,
dolunaylı bozkır gecelerine.
Aşk susmuş hasret dara çekilmiş
Boynu bükük kalmış çocuksu sevinçlerkızılında düşlerin.
Seni anlattım
Geceye serpilmiş düşlerin serinliğine
Dudaklarıma asılı sözler
İlmeğinde kaldı celladın..
Seni anlattım,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni parçalanan yüreğime.
Albatroslar denizi selamladılar
Sırıl sıklım bir ezginin notalarında…
Seni anlattım
Umudu ansızın uyandıran sabahlara
Çiğ yağdı gün doğumuna
Döküldü kızıl dere gözlerime
Nur hak henüz su vermedi güller.
Seni anlattım seni.
Sevdasına kurban olduğum.
Gelişin dünden uzak olsa da
Ki, bilirim yarından yakın
Sosyalizm rüyasıdırezilen tüm dünya halklarının.
Ve benin özgürlüğüm..
1987 6 mayıs karşı yaka
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni aradım
SENİ ARADIM
Seni aradım,
Umutlar tazelenirken yüreğimde.
Seni aradım,
Yaşamın kuytularında Boy verirken hayat.
Seni aradım,
Çocukluğum Karanlık gecelerin
Dehlizine gömülürken.
Seni aradım,
Fabrika köşelerinde,
Karpit, potas, yanık yağ
Kokularıyla dolarken bronşlarım.
Anahtarda, çekiçte
Kumpasta, mikrometrede,
Demiri delen çelikte,
Dönerken torna aynası
Sömürüden yana,
Akıp giden demir talaşlarına karışan
Alın terimde seni aradım.
Seni halklılığın linç olurken
Sanayi köşelerinde,
Alanlarda çığlık çığlığa
Ekinde, tütünde, pamukta
Ve narenciye tarlasında
Kıpkırmızı narın çekirdeklerindeseni aradım.
Seni aradım.
Seni açlığa doyurulmuş bebelerin
Solmuş benizlerinde,
Seni yeni doğan bebelerin
Dünyaya açtığı gözlerinde,
Sömürürken Annesinin memelerini
Bebelerin damaklarında çatlayan dişlerde,
Seni aradım.
Seni gökyüzü ve yeryüzü arasında,
Karadeniz gibi çalkalanırken yüreğim,
Sahilleri kucaklayan dalgalarda
Çakıl taşlarında seni aradım.
Seni alev alev yanarken
Aynı gökyüzünün altında.
Sevdadan yana Kadınımın kollarında
Umutlar devşirirken yarınlara Seni aradım.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nem rutubet kokan
Kondu muzun kuytu bir odasında,
Çocuk devrederken sırdaşıma, Seni aradım.
Seni özgürce akıp giden nehirlerde,
Alabalığın yüzgeçlerinde,
Seni fırtınalı gökyüzünde,
Uçuşan kırlangıçların kanadında,
Seni türkülerde, Seni şiirlerde,
Seni 1968’ler de Ortadoğu yollarında,
İnsanca bir yaşam düşlediği için
Kurşunlanırken gençlerimiz,
Kan kusan namlulardan
Fırlayan mermilerde,
Seni 1972’ de dar ağaçlarında,
Seni yargısız infazlarda,
Seni 1977 yılında Şişli meydanında,
Seni Kahramanmaraş’ta,
Seni Sivas’ta,
Seni Gazi’de,
Seni 1996 yılının Temmuz ayında
Ölüm oruçlarında.
Zulüm boy verirken demir parmakların arkasında,
Taş duvarlarla Paylaşırken acılarımı,Seni aradım.
Seni işkencelerde,
Ölümler düşerken gözlerime
Açlığın kollarında seni aradım.
Ama sen hiç yoktun.
Ülkemden çok uzaklardaydın,
Ulaşamadığım bir sevdaydın,
Sen özgürlüktün,
Her zaman ülkeme yabancı kalan.
Sen özgürlüksün,
Uğruna sol yanlarımın Mahpuslarda kaldığı.
Sen özgürlüksün,
Dili yüreklenmiş serçeciğin yanı başında
Sen özgürlüksün
Düşler savrulur yamaçlarında
Sen özgürlüksün
Soluğu kesilen yiğitlerimizin
Dudaklarında adı kalan.
Sen özgürlüksün,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sen özgürlük ………..
Abdullah Oral
Temmuz 1996
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni Düşlerimden Silemiyorum
Seni Düşlerimden Silemiyorum
Gözlerine esir düştü gözlerim
Ben kendimi senden alamıyorum
Neyleyim dünyayı sen olmayınca
Kendimi evrende bulamıyorum
Yürekte küllenmez yanan közlerim
Sam yeli vurmuş dal gibi sızlarım
Sensiz ağlamaklı her gün gözlerim
Aşkına düşeli gülemiyorum
Nehirler boyunca sel olup aktım
Ot oldum topraktan kökümü söktüm
İçimde sevdanın dağını yıktım
Seni düşlerimden silemiyorum
Vurguni’yim gayrı göçüp de gide! m
Ne kaldı geriye bunca sevgiden
Ölem de kurtul! am dedim sevdadan.
Ruhum sende tutsak ölemiyorum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni Düşünmek
Seni düşünmek
Ne zaman seni düşünsem
Küçük bir serçe çıldırır göğüs kafesimde.
Parmaklarımın arasından kayaraksana uzaklaşır benden yüreğim.
Ne zaman seni düşünsem.
Unutur dudaklarım –
sensiz soluklanmayı da
Boğulur kalırım kendi içimde…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni koklarım
Bir albaros kanat çırpmakta içimde
Düşlerinde Sürgün Sular
SENİ KOKLARIM
Ne zaman içime yumsam gözümü
Yıldızlı gecede seni yoklarım
Alın terin düşmüş avluda güle
Gülün yaprağından seni koklarım
Uzak dağlarında rüzgarlardan mı
Kardelen giyinmiş şu dağlardan mı
Bilmem yazdan mı İlk bahardan mı
Gülün yaprağından seni koklarım
Ne kadar karışmış kokun rüzgara
Sinmiş ovalara kıra bayıra
Saldım yüreğimi boz kırlarına
Gülün yaprağında seni kokladım
Vurgun i dalgalı hırçınlığında
Derinlik vurgunu gönül ağında
Albatrosların O ilk çığlığında
Gülün yaprağında seni koklarım
(Albaros) Deniz kuşu
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni Satıyor
Seni Satıyor
Haberin var mı ki bilmiyom ya Rap
Herkes senin için dilenir oldu
Yetkiler vermişsin yobaza yoza
Kör bıçak boynumda bilenir oldu
Doğruyu söylemek dünyamızda suç
Hakikati dile getirmek çok güç
Bak çıplak bedene dökülüyor tunç
Soyguncu hırsızlar kollanır oldu
Kimi kuran İncil –teni satıyor
Kimisi müzikle seni satıyor
Dokunsam it olup bana çatıyor
Adın hep kötüde dillenir oldu
Diyorlar ki sen depremler yapmışsın
İnsanı moloza taşa katmışsın
Diri otuz yedi canı yakmışsın
İsmin kötülükte dallanır oldu
El açıp göklere sema dönmüşüm
Sona gelip tahta ata binmişim
Vurguni’yim senden evvel yanmışım
Gayrı bende her şey küllenir oldu…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seni yaşıyorum
SENİ YAŞIYORUM
Bir bahar günüydü
Toprağa ilk tohumu serpiştiriyorduk
Yeniden yeşermeye yüz tutsun diye hayat
Umutlar boyversin diye topraktan
Toprağı tırnak tırnak belliyorduk
Ansızın Nisan yağmurları
Kuşatmıştı yeryüzünü
Bulutlar kararmış Gök çatlamış
Sular taşmıştı bendinden
Sırılsıklam olmuştuk Yazının düzünde.
Nisan yağmurlarından
İmece dört bir yana dağılırken
Bir ceviz ağacının
Duldasına sığınmıştık seninle
Ve sen sırılsıklam
Saçların darmadağındı
Yağmur dostluğu başlamıştı yüreğimizde
Kaçınılmazlığın dönemiydi Aşktan
Yağmur taneleri süzülüp
Dökülürken ıslak dudaklarından
Gözlerinin derinliklerinde seni yaşıyordum
İlk kez baş başa kalışımdı bir genç kızla
Yağmur sen ve ben
Birde ceviz ağacı vardı
Üstümüze kanat geren
Kuşlar bile terk etmişti Ceviz ağacını
Yağmurun serinliğinde
Titreşirken bedenim
Seni yaşıyordum nisan yağmurlarında
Ellerim ellerinde sırım sıklım…..
Çiğdem köyü 1987 NİSAN
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Senin değil
Şiir gerektiğinde kurşun olup vuramıyorsa
hedefini on ikiden
O şiir utansın şiir oluşundan utansın
SENİN DEĞİL
Düşlerine serpiştirdim yalnızlığımı
Zaman çıldırmaya vardı
Başladı kendiliğinden içlenmeye varlık.
Bir dünyayı sığdırdığım yüreğime
Sığdıramıyorum sensizliği.
Vurulup kalıyorum
Sana gelen hasret duvarlarında.
Beni kendine tutsak eden bakışların.
Yeni başlangıçların
Uzağında duruyor şimdi.
İçimde can çekişmekte yaratılışın doğruları.
Kanımın koyuluğunda katranlaşan akşamlar
Kapatamıyor kanayan yaraları.
Sesinden kalan izlere dökülüyor
İmbikten damıtılırcasına içime.
Gayrı senin değil.
Sensizliğin sarhoşuyum….
Şiir gerektiğinde kurşun olup vuramıyorsa
hedefini on ikiden
O şiir utansın şiir oluşundan utansın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensiz
SENSİZ
Sensiz kanayan yaramı
Dindirseydin olmaz mıydı
Yoksun sancıda geceler
Öldürseydin olmaz mıydı
Sensiz soldu koca yazım
Aşkınla söylenir sazım
Dudağımda yandı sözüm
Söndürseydin olmaz mıydı
Sensiz coşmaz sevda seli
Yılan olur elin dili
Kapımda ki paslı zili
Çaldırsaydın olmaz mıydı
Yıkılmış bendimin arkı
Yoktur viraneden farkı
Kırılmış yaşamın çarkı
Döndürseydin olmaz mıydı
Kapatmasaydın kapımı
Almazdın canan ahtı mı
Son bir kez boş kadehimi
Doldursaydın olmaz mıydı
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensiz Bahar Düşlemedim
Sensiz Bahar Düşlemedim
Günün ilk ışınlarıyla
Açtım güzümü dünyaya
Mayıs yeşili sürmüş gözlerime
Yeşil sevdayı
Sevdan filizlerini büyütüyor yüreğimde
Dalgaların durağanlığı
Duyguların yoğunluğundayım
Sınırı var mı? gökyüzünün
Ki sevda sınır tanımaz.
Yüreğimin sınırlarını yıkıyor
Kıyılarına vuran dalgalar
Sere serpe dökülürüm kollarına
Ben baharı sende yaşarım
İnadına doyasıya.
Ben sensiz bahar düşlemedim ki.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensiz olmuyor
SENSİZ OLMUYOR
Senin için kanar durur yüreğim
Her güzele gönül verilmiyor yar
Yabanın ilinde gül deste deste
Diken içinde gül derilmiyor yar
Söyle neydi garip gönlümün suçu
Yetmez,mi cananım çektiğim acı
Haydi gayrı çık gel canımın içi
Sensiz buralarda durulmuyor yar
Sensizlik ağrısı düştü boynuma
İnceden bir sızı girdi göy nüme
Yıldızları aldım yattım koynuma
Şu dinsiz geceler sarılmıyor yar
Vurgun i kör bıçak idim bilendim
Sensiz gecelerden sevda dilendim
Geleceksen tez gel bittim tükendim
Şu gönlüme zincir vurulmuyor yar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensiz Tadı Yok
Bu akşam
Kendimi vurdum sokaklarına şehrin
Biraz dağılıp dökülmeliydim
Amacım içmek değil
İçimden geliyor sarhoş olmak
Ne çıkardı birazcık dağılıp dağıtmaktan
Öyle yorgunuyum ki yılların
Bu sokakları taşıyamıyor artık ayaklarım
Yaşamam gerekenler varmış sanırdım.
Sensiz tadı olur mu sokakların
Belki biraz saçmalıktı benimki
Ne yapayımYüreğime dur diyemedim ki.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensizliğe
Hani bırakıp gittiğin o gün var ya
O an kavgasını verdim sensizliğin
Önce sana ait anıları kovdum odamdan
Sonra sensizliğe
Hüzün damıtırken gözlerimden
Anladım ki söküp atamamışım
Seni yüreğimden
Yokluğunla yandığım
Ateşi körükleyen
Hasret dizeleşiyordu sensiz
Cigaram kalemim ve ben
Mısralarda sen
Sensizliği paylaştık
Geceyi gün ağartır-ken
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ocak 2001
Sensizliğe Büyür Sevda
Sensizliğe Büyür Sevda
İçimdeki sana arzular
Öyle sensiz öyle kocaman ki
Gittiğin günden beri toprağa sığınır gözlerim.
Sensizliğe büyür sevda.
Biliyorum akıldışı bir şey ama
Bir gün göz göze geldiğimizde
Bir birimizin içinden
İki yabancı gibi geçeceğiz.
Yanacak içimizde sessizce dağlar
Ama ateşimizin dumanlarını
Biz yine kendi küllerimizden içeceğiz.
Ayrı düşenler bilir
Nasıl güneş altında susuz yanarsa bitki
Bizde öylesine yanıp tükeneceğiz
Sen ne kadar ateş olacaksın –
Ben ne kadar kül bilemeyiz.
Bildiğim tek şey ikimizdebir gün tükeneceğiz...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sensizliği Anlatamadım
Sensizliği Anlatamadım
Sensiz yaşamhayatın sınırlarına çarparak
sevdanın kıyılarında çığlık çığlığa
dağılıp kırılmakmış bir tanem.
her şeyi anlatımda şu deli gönlüme.
bir seni sevmemeyi anlatamadım.
Bendeki hiçbir şey taşıyamıyor sensizliği
Herkes ekmeğine yorulur
Ben sensizliğin yorgunuyum
Senin gözlerinde tutuklu kaldın
Bir tanem.
Sakın kapama gözlerini
Sakın canımın içi- düşer kırılırım.
Bazen gözyaşlarına karışırım
Yanakların
Yüreğinin okyanuslarına
Zamanın ötesine taşır beni
Geri dönemem
Sana vurulur kalkırım.
Sonunda yitiririm sende kendimi
Sınırların yutar beni
Kar etmez en son çırpınışlar
Kıyılarına tutunamadan
Sürüklenir giderim yüreğinin nehirlerinde.
Sonunda her şeyi anlatımda şu deli gönlüme.
bir seni sevmemeyi anlatamadım.
kaybolurum gözlerinin derinliğinde
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sesime düşen
SESİME DÜŞEN
Ölüm yaslanmış
Hücre duvarlarına
Kanını emiyor suyumuzun
Tarihe dip not gibi düşüyor
Ölüme yatan bedenler
Özgürce.
Yüreğim bam telinden la çekiyor
Bas bir gitar gibi
ürperen çığlık tınısında
Sesime düşen
Hürriyet.
Bu gece bütün melodiler
Ağıt halayına diz vuruyor
Bel kırıyor
Omuz yıkıyor
Sonu gelmeyen
Direniş türküleri misali
Yarınlar.
Direnç şaşkını bütün tanrılar
İsyan toprağını öpüyor ölümün.
Ellerimin gölgesine sığınarak
Kendinden
kendi yüzünü saklıyor
Gökyüzü ….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
27 EYLÜL 2002
Sevda
SEVDA
Seni ilk gördüğüm günden beri
Sensizliğin hüznünü taşımakta
Lacivert akşamlar gözlerime
Seni yaşadım
Gün ağarana kadar
Çıldırmaya Yüz tuttu
Bütün arzular
Uyandım kan ter içinde
Yoksun
Başladı dökülmeye
Yanaklarımdan hasretin.
Bazen şaşardım
Durgun suların deli dolu akışına
Yüreğime sordum
Şaşkınlığımı
Nedendir damarlarımda
Deli dolu coşan bu kan
Dile geldi yüreğim
Fısıldadı Kulağıma usuldan
Dedi, ki, Sevdadandır, sevdadan.
EKİM 2003
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sevda kapısı
SEVDA KAPISI
Ehil olmayanlar aşk şerbetini
İçtikçe kendinden geçebilir mi?
Kefensize kefen diye ömrünü
Ak libas kumaştan biçebilir mi?
Yaşam dediğimiz koca bir çınar
Her gelen geçen kuş dalına konar
Duldasında ölüm izleri var yar
Gönül bu ateşten kaçabilir mi?
Kurumuş dallarda açar mı çiçek
Düş içinde sevgi olur mu gerçek
Arı bal yaparken oturan böcek
Sevda kapısını açabilir mi?
Vurguni bu sevda üşütür bizi
Dilek ağacına yazılmış yazı
Aşık olanların kör imiş gözü
Kuşlar gibi konup göçebilir mi?
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sevda üstüne
SEVDA ÜSTÜNE
Derler ki bir günah meyvesiyiz biz
Her insanın gönlü aşkla dolmaz mı
Sevip sevilmeyi haram bilmişiz
İnsan sevdiğinde hakkı bulmaz mı
Bir sevda başımda pervane dönen
Yar sevdası ile tutuşup yanan
Yar olmazsa gönül köşküne canan
Bahçıvansız bağın gülü solmaz mı
Sevda ummanın,a daldım erenler
Aşk badesi içtim doldum erenler
Perdede kendimi buldum erenler
Aşık olan gönül sazı çalmaz mı
Sofular yalanmış derler dünyayı
Balçıkla sıvarlar güneşi ayı
Haram bellemişler aşkı sevdayı
Şu sizin tanrınız aşkı bilmez mi
Vurguni yim yar yar yüreğim erir
Tüm duygular sana secdeye durur
Yardan gayrısına secde mi olur
İnsan sevdiğine secde kılmaz mı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sevdan Beni
SEVDAN BENİ
Güneş düştü ellerime
Dil eyledi sevdan beni
Ateş düştü gözlerime
Gül eyledi sevdan beni
Mağrur bakan gözlerinle
Sevda dolu sözlerinle
Şiirlerle türkülerle
Tel eyledi sevdan beni
Yanımdayken hasretimsin
Hem gündüzün hem gecemsin
Dilimde bitmez hecemsin
Del eyledi sevdan beni
Vurguni divane gönlüm
Açmadı bağımda gülüm
Gelip geçti koca ömrüm
Kül eyledi sevdan beni
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sevdiğim
Sevdiğim
Kaç yıldır ki sana yakıldım durdum
Bir gün demedin ki bana sevdiğim
Koskoca bir ömür seni bekledim
Aşk ile deymedin tene sevdiğim
Sineme saplanmış kirpikte okun
Buzlar mı çözülür hele bir dokun
Hücrelerim sana ediyor akın
Hani ellerinde kına sevdiğim
Her şey siliniyor ellerin gibi
Pas tutmuş yar için dillerin gibi
Soldurma beni de güllerin gibi
Gel bir sarıl değsin cana sevdiğim
Vurguni sel olsak sevdaya aksak
Şöyle bir gülüşle dağları yıksak
Son kez el ele göz göze bir çıksak
Gün doğduğu yere tana sevdiğim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Seve seve
Seve seve
En aydın
şafaklara
ulaşacaksa
ülkem,
İsterlerse bir gün
göğsümü
haince gelen
kurşunlara siper
Seve seve,
açacağım göğsümü,
seve seve anacığım.
Yılmam ölümden,
özgürlük ateşiyle
yanacaksa.
alev alev
bir gün ülkem.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sevsen Ne Fayda
Sevsen Ne Fayda
Neyleyim boş kalmış aşkı sevdayı
Bülbül gülden ayrı kaldıktan sonra
Yaşatmazmış aşkın demi sevdayı
Yar doluyu zehir sunduktan sonra
Aşk dolusu içtim coştum sel gibi
Düştüm uçuruma konca gül gibi
Fidandım kırıldım kuru dal gibi
Yar yüzünü benden döndükten sonra
Firarda duygular esmer tenlime
Onu sevmek yazgı olmuş anlıma
Nasıl dur diyeyim deli gönlüme
Aşkın ateşiyle yandıktan sonra
Yarsız şu gönlüm enginde koyda
Düşler içindeyim semada ayda
Gayrı Vurguni! yi sevsen ne fayda
Yüreğinde ateş söndükten sonra
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sıcak düş
SICAK DÜŞ
Ey kendini benim ateşimden çalan
Başımda asılı çığlıklaşan düş
Sen aydınlığısın firari düşlerin
Haydi yık duvarlarını ki karanlıkların
Umut filizlensin derinliklerden
Söyle hangi coğrafyanın sürgünüyüz biz
Hangi düşlerim yorgunluğu
Ya bu akıp dökülen ne
İnsan yanlarından hayatın
Yada buz tutmuş yanlarımızdan
damıtılan bu bahar..
mahzun ve hüzünlü acı çekmiş dün
inatla tutunur yarınlara
bir tırnak izi sıyrık kanar dökülür
amansız yağan sevgi pınarlarından
ve aydınlatır yarınlarını üreten güç
kucaklar gibi denizi pupa yelken..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
26 aralık 2005
Sığınak
SIĞINAK
Gözlerinin derinliğinde
Boğulup gitmek istiyorum bu akşam
Otur şöyle karşıma
Sus hiç bir şey konuşma
Yüreğin yüreğime çivilendiği gibi
Saplansın gözlerin gözlerime
Sonsuzluk olsun adı aşkımızın
Sus sakın konuşma
Bırak konuşsun gözlerin
Kanamasın neşter deymiş tenin
Gülün al rengi düşmüş tenine
Buğulanmış akşam gibi gözlerin
Korsansız denizlere sürüklüyor yüreğimi
Sularında yelken açmışım sevdanın
Yüreğim alabora sevda denizinde
Bütün limanlar bana yasak
Bütün sevmeler benden uzak
Aç kollarını emek yüzlüm
Demir atayım yüreğinin limanına
Adı sonsuzluk olsun sığınağımın
Eşim ameliyat olduğunda 26
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
11 2001
Sınırlar Ötesinde Mülteci Yüreğim.
Sınırlar Ötesinde Mülteci Yüreğim.
Mavi bir gök boyuyorum
Çocukların masum gülüşleriyle
Bedenimin sol yanında bir yürek ayaklanır
İçimdeki acıların altını çizerek
Vakit gece yarısı- günlerden sonsuzluk
Yağmursuzluklara hüküm giydim
Sınırlar ötesinde mülteci yüreğim.
Hiç kimsem yok avutacak
Kızıl bir yağmur yağıyor- olmayan zamana
Işıltılı sesler geliyor ülkemin uzaklardan
Gök çatlar gibi sırım sıklım gözlerim
Kendi göğünde uçması yasak kırlangıçların
Tutsak zamanlara /Ayaklanıyor mülteci duygular
İçimdeki yangın kanatlandı
Toprağıma- küllerimi savuruyor
Uçmaya meyillidir turna sürüleri
Hangi güç engelleye bilirRüzgârların taşıdığıMemleket kokusunu.
Hangi güç durdurabilir kiKanımın Aşkla
Vatanıma doğru akışı’nı.
Olmayan zamana hasret damıtıyor gözlerim
Tanırsan çocuksu gülüşümden tanırsın, Beni
Ey güzel Vatanım, al gülüşlerimi sakla
Bir tek onları getire bildim sana
Gülüşlerim hatıra kalsın
Bedenimi toprağınla saklasan da-unutma
Sınırlar ötesinde hala mülteci yüreğim…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sır İnsan
Sır İnsan
Asırlara sığmaz olmuş kaygılar
Zerreden kendimi var etmişim ben
Sırra kadem bastı bütün duygular
Kendime dünyayı dar etmişim ben
Kucaklayıp aşkla dünyayı sarmış
İlk baharda yeni çiçeğe durmuş
Her çiçek bir vermiş o yedi vermiş
Gönül bahçesini sarartmışım ben
Bizgillerden ama bak soyu ayı
Duygusuz olana verdik biz payı
Ruhlar alemine salıp dünyayı
Kendi güneşimi karartmışım ben
Farz edelim adil bir yaratan var
Öyleyse neden hep yoksul başı dar
Vahdeti vücutta gizlidir sırlar
Her şeye insanda ar etmişim ben
Çıldırtan ihtiras aşk sonrasında
Mayalanmış yarın döl yuvasında
Kaç ömür tükendi aç sofrasında
Yarattığımı da sır etmişim ben
Kimse üreteni sayamaz hiçe
Düşünüyorum da kendi halimce
Korkular içinden sessiz gizlice
Beni yaratanı yaratmışım ben
Asıl değer insan görmez saygıyı
Vurguni yıpratma boşa duyguyu
yıkmadım elden bunca kaygıyı
Kendi içimi kör etmişim ben
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sineme El Vurur Belim Kırılır
Bu yıl dağlarımı kar boran vurdu
Dökülür dalların kolum kırılır
Hal bilmez elinde sarılır yaram
Sineme el vurur belim kırılır
Aşkın deryasına gönül koyduğum
Yürek deltasına düşüp yandığım
Öyle garip mahzun bakma sevdiğim
Henüz tomurcukta dalım kırılır
Sensiz divaneyim dönsen ne yana
Gel beraber çıkalım güneşe güne
Vurguni’yim nettim güzel ben sana
Aşkı muhabbette dolum kırılır
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sizi yüreğime yazdım
SİZİ YAZDIM YÜREĞİME
Adını rüzgara yazdım
Dağlar kulaksız dinliyor
Mezarın yüreğe kazdım
Seller türkünü söylüyor
Eser dağlardan rüzgarlar
Umut oluyor çığlıklar
Türküye donmuş şafaklar
Yeller türkünü söylüyor
Her yanımı zulüm sardı
Canan Zehra bir isyandı
Adına türkü yazıldı
Diller türkünü söylüyor
Haklılığa ölüm niye
Dillerim düştü türküye
İdil’ler hiç ölmez diye
Teller türkünü söylüyor
Faşizimdir halkı ezen
Yere batsın böyle düzen
Vurguni yandıkça özden
Güller türkünü söylüyor
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Soğuk sularda
Sevdan çok ağır basıyor
Dağlar öfkeni kusuyor
Şimdi uzak yel esiyor
Düşlerin ılık yerinden
SOĞUK SULARDA
Tozlu raflarında kaldık geçmişin
Döşümde yüreğim mayın tarlası
Dudaklarımda kızıla çalan türküler
Ateşler fitilini başkaldırının
Dökülür gecenin yüreğine.
Vurulur düşer sevdalı
En güzel yerinde sohbetin
Gayrı akortsuz tele vurur gibi
Dağılır dudaklardan yanık ezgiler.
Türküleşir kızılcık yayılır sokaklara.
Ayaklarım kaçak gezgini
Dağlar el vermez elime
Kulaç atmak zor soğuk sularda
Uçurumdan sarkan kollarım
Yeryüzü kadar ağır
Kulaç atmıyor mavisine denizlerin.
Kızıla çalıyor ezgiler içine akan ırmak
Dalga kıran tarih dökülüyor aramızdan
Sızarak yapraklarından dağların
Gül yaprakları kapanıyor yavaştan
Kıyımlardan artakalan kıyılara..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ocak 2006
Solmasın artık
Yargısız hükümler giydirilmiş
Alacasında vurulur şafaklar
Kanayan diller kaç imkan yaşar
Umut elden ele dolaşır Irak sokaklarında..
SOLMASIN ARTIK
Dur diyelim gayrı kirli savaşa
Dünyada çocuklar ölmesin artık
Anadan doğduğu o ilk gününde
Ölümle yüz yüze gelmesin artık
Halkları sömüren emperyaliste
Çizilmeli gayrı kara bir liste
Kan içici vampir ırkçı Faşiste
Kolay lokma azık olasın artık
Revamı ağlayıp gözyaşı dökmek
Doğduğun gün zulme boynunu bükmek
Anası babası öldükçe bebek
Dalında gül gibi solmasın artık
İki bin yılının büyük ayıbı
İnsan hak etmedi bunca kayıbı
Dünya savaşlara açıp,ta kapı
Çocuklar yarınsız kalmasın artık
Vurgun i dilimiz olsa,da ayrı
Tüm dünya barışa yapmalı çağrı
Silah yapımları son bulsun gayrı
Çocuklar yaşamdan yılmasın artık
(Umutlar yarınsız kalmasın artık)
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Soluğumu Çaldı Gece
Soluğumu Çaldı Gece
Bak ellerim bomboş kaldı
Mühür gözlüm sen gidince
içime yağmurlar yağdı
gözlerime doldu gece
El değmez içte sancıma
Tuz bassam dinmez acıma
Hayalin sığmaz geceme
İlk baharda soldu gece
Yürekte orman yangını
Kırdın kolum kanadımı
Düşürmez ki dil adını
Soluğumu çaldı gece
Vurguni yandı narında
Düşler soldu baharında
Din iman yok ki yarında
Düşle donup kaldı gece
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Son Nefes
Son nefes
Neyleyim ki garip gönlüm
Sevdi diye yakamazsın
Bir gülüşün yeter canım
Beni böyle yıkamazsın
Neden benden kaçarsın yar
Derdime dert açarsın yar
Candan bile geçersin yar
Yine bensiz yapamazsın
Kaçma n! olur canan benden
Ne gelir yazgıdır elden
Canım çıkar ya şu tenden
Sevdiğinden kopamazsın
Zaten dumanlıdır başım
Vurguni yem sevmek işim
Son nefeste yar gülüşüm
Kalır sana öpemezsin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sonra
SONRA
Gün gelir ne renkler doğar
Solgun gülüşlerin den yurdumun
Dirilir yılgınlık
Ayaklanır umut
Deli bir isyan yükselir dağlardan
Nehir sığmaz olur taşar koyaklar
Sonra
Deniz düşer gözlerine mavinin
Başlar içinde kızıllaşmaya
Tadını yitirmiş sarım tırak öyküler
Ve yeniden düşer de yollara bilinç
Kılcal damarlarında yürür yaşamın…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sonuna kadar
SONUNA KADAR
Bir sevdaya düştü şu deli gönlüm
Uyutmaz geceler dön yana yana
Durmak yok kavgamız çetin olsa da
Ogünlere koşacağız düşene kadar
Sonuna kadar yoldaş sonuna kadar
Sınıfsız bir dünya kurana kadar
Tohumlar toprağı kızıla kesti
Çiçekler yürüdü dağlara kadar
Gelir günler gelir gül ayaklanır
Boy verir fidanlar bahara kadar
Sonuna kadar yoldaş sonuna kadar
Durmak yok bu kavgada ölene kadar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şubat 2002
Sorgu
SORGU
.
Varsın sürgün kalsın varlığını unutan
yaratı yineleyecekse eskiyi,durmadan
sorulmayacaksa. Niçin. Neden.
istek ezber edilecekse gerçekleştirilmeden
Daha çok bekleyecek umut
Kendi kendini doğurmak için yeniden..
Ey olanaksızı gerçekleştiren kök asalet ağacım
Balta yaralarından boy veren sürgün
Unutulanları birde halklar için sen düşün.
Nedir anlat bana içinde tıkanan
Neden hep bedel ödemekte direncimin dili.
Eritilerek potalarda emekçi kimliğim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ekim 2004
Sorulmadımı
Sorulmadımı
Sanmayın kayıptan gelir kötülük
İnsanlığa zulüm eden insandır
Yaratılan şeyin kölesi olduk
Sonra asırlardır dil vermedik mi.
Emekçi ellerim sana can veren
Biz olmasak olmaz yaranı saran
Üreten elleri zincire vuran
Bu eller sana hiç gül vermedi mi.
Açtı ellerini dedi ki amen
Bahseder yedi gün yedi geceden
Hani ol deyince olurdu hemen
Emekçi yıllardır yalvarmadı mı
Anlarsın ya sana ey tanrı sözüm
Sahi neden kanar hep benim gözüm
Kirli savaşlara yok muydu çözüm
Barış için zeytin dal vermedi mi
Yoksul ekmek ister belayı bulur
Elleri üretir beyleri alır
Hani hep onların dediği olur
Yoksa ki sermaye hal sormadı mı
Açlığa yetmiyor savaşa gücün
cehennemde benden niye ki öcün
sen varsan değimli hep senin suçun
yoksa sana hiç yol verilmedi mi
kötü olanları başa sarmışsın
Namazla niyazla boynum vurmuşsun
Vurguni! ye kaynar kazan kurmuşsun
yoksa bur! da hesap görülmedi mi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sorulmuyor
SORULMUYOR
Ayrılığın acısını
Çeken bilir benim gibi
Susuz toprağa umudu
Eken bilir benim gibi
Sinem yara sarılmıyor
Dosta gidim varılmıyor
Her nere varsam kovarlar
Arzuhalim sorulmuyor
Varsan dağımın başına
Düşer zalimler peşime
Aşkın narını döşünde
Yakan bilir benim gibi
Sıla yolu özlem yolu
Kuşatmışlar sağı solu
Gözyaşını dolu dolu
Döken bilir benim gibi
Vurguni geçtim kırkımdan
Sermaye doyar sırtımdan
Her gün kapılar ardından
Bakan bilir benim gibi
Mayıs 1996
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Söz
SÖZ
Ne zaman sevdadan yana
Söz söylemeye kalk sam
Güzel bir kıza
Söz şarapnel yemiş gibi
Paramparça olur dudaklarımda
Sözden geri
Tedirginlik şaşkınlık ve utanç kalır
Birde dişlerimde yaralanmış dudağım
ben oldum olalı
sözleri böyle yutarım
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Su tvye
SU TV ye
vurulmuş kalmış zemheride
tipi vurgunu Sular.
Uyanmasını bekliyor doğanın.
Koyaklardan deli dolu
sürmek için yüreğini
Denizlerin sevdalı dalgalarına.
Bir sabah uyandım ki.
Kıyılarını okşayarak sular
Can suyunu emziriyordu köklerin.
Yakındır umut sürgünü düşlerden
Çiçeklenmesi kardelenlerin.
İlk bahar ile
Kızıla kesmiş sevdalar
Boy verir toprağın derinliklerinden.
Sus duyuyor musun,
Derinlerden gelen suların seslerini.
Yakındır serpilir yürek yangını döşlere.
Sular
Aşarak gece kavisli girintilerini kanalların.
dökülür yüreğine umudun.
akarken En güzel yerine sabahın.
Gayrı güneş serpilir ellerine
Hüzün’e tutsak gecelerin
Simdi bütün Sular Deniz sürgünü.
Ve gözelerinde Adalılar saklı
Çığlığım eteklerinde saklı dağların.
Şimdilerde Sular
tozlarını savurarak ilerliyor
Alıcılarımıza kurulmuş barikatın.
Nihayet Ekranlarımızdan
Sevgi çiseliyor yamaçlarıma dağların
Umut serperek sevda vurgunu yüreklere.
SU TV’yi halkımıza kazandıran yürek ağrılarıma
Bitimsiz sevgilerimle Abdullah ORAL.
Tüm halk ozanları kültür ve dayanışma topluluğu der kurucu meclis üyesi.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Suç
SUÇ
Şu beylerin konağından
Ateşi çalmak istedim
Aydınlansın diye ülkem
Dağları delmek istedim
Ermek istedikçe sırra
Sürdüm yüreğimi nara
Çekmişim özümü dara
Gerçeği bilmek istedim
Bulunmuyor zulme çözüm
Pul dahi etmiyor sözüm
Kanamasın diye gözüm
Yaşımı silmek istedim
Umudu solmuş nineye
Sütü kesilmiş anneye
Açlıktan ölen bebeye
Ekmeği bilmek istedim
Alanlarda görünmek suç
Hak aramak direnmek suç
Patralardan döküldü tunç
Alanda olmak istedim
Vurgun iyim düştüm zana
Can veririm gelen güne
Gülenle gülmedim amma
Ölenle ölmek istedim…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Suda bir akmak bellemiş
SUDA BİR AKMAK BELLEMİŞ
Toprağın derinliklerinden.
Duvarlarını yıkarak ulaştı güneşe.
Hayat verebilmek için
Kuruyan ağaca otlara, güle, çiçeğe
Ve insana, yaşayan ne varsa
Damarda dolaşan kan
Bedende yaşayan can gibi
Bir damla su bir yudum mutluluk
Yüreği yanmış güzelliklere
Oysa sürgündür yüreği enginlere
Ben gibi başı boş
Dökülür gider gözesinden
Yana yana döne döne
Sekerek taşlardan
Çarpa çarpa kıyılara
Suda bir akmak bellemiş
Alır başını dağlardan
Gider yüreğinin götürdüğü yere
Aktıkça dere olur
Coştukça nehir
Yıkarak yürür kıyılarını
Coşkusuyla kucaklaşmak için denizin
Sonradan koyar hasreti dağların
Çelik kafesler içinde çırpınan bir kuş gibidir
Yavaş yavaş hüzün alır
Sevdanın coşkulu yerini
Denizin durgunluğu
Koyakların coşkulu akışına çeker düşleri
Oysa dönüşü yoktur zamanın geriye
Dönüşü yoktur suların yeniden dağlara
O artık özgür tutsağıdır deryaların
Öfkeleşir içinde sevdanın akışı
Bazen sularda yitirir barışı
İsyan kuşatır bitimsiz kavuşmaların sevincini
Başlar dalga dalga dövmeye sahilleri.
Vura vura başını taşlara
Kıra kıra dalgalarını
Köpük köpük titreşir yüreği
Şafakla yorgun düşer süt liman olur
Başlar içten içe
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Parçalamaya kendi yüreğini
Akşamları dağların serinliği
Yeniden kışkırtır özlemleri
Kanat vurur martıların özgürlüğüne
Bel vurur kenarına limanların
Ve aşılmaz barikatına kıyıların
Bir daha dönüşü yoktur dağların
Suda bir akmak bellemiş
Buluta çıkmak bellemiş
Şu benim divane gönlüm
Bendini yıkmak bellemiş
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mart 2002
Susma
SUSMA
Nedendir bilmiyorum
Her şey sustu bu akşam
Yaşam yüreğini yakmış kara gözlümün
Gözlerine
Bir hançer gibi saplanmış isyan
Geceye
Kor bir ateş parçası gibi
Düşüyor isyan
Susma sevdasına kurban olduğum
Ne olur konuş
Enginliğine düşmüşüm gözlerinin
Derinliğinde boğulurum yar
Bak büyük aşklar yatar
Vurulmuş sokaklarda
Susma
Uğuldayan rüzgarı dinle
Üşümüş yalnızlıklardan
Zehirli çiçekler akıyor şimdi
Kanımı kemiriyor çıyanlar
Akrep kıskacında özlemlerim
Bak şu kan buğusunda
Dişlerini ısıtanlara
Susma
Susarsan ıslanır bulutlar
Öksüz kalır yarınların
Usulca kırılır sevgiler
Yıldızlar kayar gökyüzünden
Kan akar göksünden gecenin
Susmak
Parçalanması değimli çığlıkların
Bilmez misin ölüm koymuşlar
adını suskunluğun.
Susma belli olsun yaşadığın
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar
Susmadı bu yürek
SUSMADI BU YÜREK
Bir gün
şafaktan önce gelirse,
ölüm kaşlarımın üstüne.
Alıp götürün beni.
Götürün bir meçhule gömün.
Bilinmesin mezarım,
Görmesin güzel insanlar,
sevda dolu yüreğimin,
sustuğunu.
Demesinler bir kitapsız şair geçti
buradan.
Ama bilsinler ki,
ölüm bile susturamadı yüreği,
Ben dolunaylı
bozkır gecelerinin
sessizliğine yalnızlığına
saldım, sevda şiirlerimi
Rüzgarlar söylesin diye,
Rüzgarlar. sevda türkülerimi….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
1996 temmuz
Sürgün
SÜRGÜN
Filiz kıran gibi düştü
Şu yüce dağlara zulüm
Yüreği çatlar taşların
Kirpiğimde yaşlar sürgün
Sürgün umutlarım
Sürgün sevdalarım
Sürgün emekçi halk
Kendi yurdun da sürgün
Acılarla gönül eyler
Yalan bilmez doğru söyler
Yakılmış ovalar köyler
Yıkılmış dört yanım sürgün
Kefen giymiş ölü gibi
Zemheriye yatmış dağlar
Yakındır uyanır toprak
Göğsünde boy verir sürgün
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ocak 2003
Sürgün sular
SÜRGÜN SULAR
Topraktan güneşe yüz çevirince
Çekilmiş yay gibi gergindir sular
Alır da başını dökülür gider
Düşer koyaklara sürgündür sular
Yıllardır halkımın içindedir göç
Ekmek demek bizde büyük suç
Anadolu gibi özgürlüğe aç
Uzak topraklara sürgündür sular
Sanki ezgisini söyler yılların
Neşesi yeşeren kuru dalların
Yoksul yamacından doğar dağların
Yurtsuz umutlara sürgündür sular
Sular denizlere insan şehirlere
Göçtükçe içinden vermekte fire
Bakmayın sırtımda küf tutmuş kire
Yeni hayatlara sürgündür sular
Ne dal suya doyar ne su toprağa
Hayat veren odur ovaya dağa
Vurguni el varmaz kurumuş bağa
Yine alanlarda sürgündür sular
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şafak
ŞAFAK
Gün gelir
Zamansız bir ayrılık kuşatır yaşamı
Nereden bilinecek
Şafak özleminde
Gün ağırmadan göçtüğüm
Belki de öpülmemiş dudaklarda
Yarım kalmış bir özlem
Alır ğötürür beni
Dönüşü olmayan sonsuzluğa
Ama inat olsun
Ayrılık ne şafaktan önce
Nede sonra olacak
Güneşsiz doğdum
Şafakla gideceğim
Yarınlara umut besleyenlere
Bırakacağım güneşi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Dış kapı SSK hastanesi Ocak
1996
Şekil
Şekil
Belki ağır ama ölüyor
Bu kentte Çürüyen ne varsa seninle
Yaratan ve yaratılan gibi.
Bir tek şekil kaldı.
emekçi ellerimde Biçimlenen
Yeniden döllenen bir yaşam misali
Hayat veren her şeye…
Gayrı yıldızlarda kayar göğünden
Arayışa kilitlenir de Bakışlar
Ayrılıklar düşer boynu bükük türkülere
Gayrı söner mi dillerde yangın
Bir kıvılcım daha eklenmiş hasrete.
Gün gelir inceden bir meltem eser
Yele karışır haykırışlarım
Yaşam sancılı bir türküdür ağrısı dinmeyen
Alevlenir ırgalanan dallarımda çiçekler.
Belki ağır ama ölüyor yine sensiz
içimde bir şeyler..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şerefsiz
ŞEREFSİZ
tüm işyerlerinde yalakalara.
Otuz yılı geriledik
Hep tilki oldu yüreksiz
Koskoca bir ömür yedik
Gelir üstüme şerefsiz
Teknikte mega olurmu
İtlerden ağa olurmu
Satılmış caka olurmu
Gelir üstüme şerefsiz
Kaldırsa işçi başını
Yapar altına çişini
Bilemişte it dişini
Gelir üstüme şerefsiz
Vurguni uyma cahile
Varsın kalsın puşt ah ile
Her gün altta yatmak ile
Gelir üstüme şerefsiz
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kasım 2005
Şiirler Vurulur
Şiirler Vurulur
Rüzgâra terk edilmiş duygular
Düşleri de alır götürür ardı sıra
Akşamın kara gölgesine tutulur yankılar
Ardından gök çatlamasına karışır
Çocuk sesleri.
Yaşamı ayartan çığlığa iliştirilen heves
Hasret türküsünü çırasını tutuşturur
Şiirler vurulur ocaklarına yüreğin
Giz perdeleri başlar ışıldamaya gözlerde
Bir ömür törpüsüdür yaşam
Tüketir yankısı Dağları içten içe.
Kaçamak aşkların üstünde
Başlar gezinmeye duygular.
Sarhoş zamanlarda kendisini arar.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Şose Boyları
Şose Boyları
Kırık yüreklerin kıyılarına çarpıyor
Hırçın ve öfkeli dalgalar
Şosede bir adam
Sürüyerek götürmeye çalışıyor ayağını.
İlk öksürükte dudaklarından fırlayan
Sigarasına takıldı gözleri.
Kendinden bir adım ötede
Geçmeye çalışıyor İki koldan kesilmiş yolu
Tutulmuş köprü başları Sahil geçit vermez
Aşmaya çalışıyor barikatı.
Zorlanıyor taşımaya bacağını
Göksüne inen dipçik darbesiyle
Yıkılıyor gerisin geriye….
Yanı başında havayı dumanlayan
Sigarasına takıldı gözleri.
İkisi de aynı uzaklıktaydılar barikatlara..
Şose boylarında
Biri dumanını yitiriyor du
Diğeri hayatını……..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Talan
Talan
Uçsuz bucaksız tarlalardan
Baş kaldırmakta buğdaylar semaya doğru.
Ekinin sarısında başaklanır umut
Güçlerinin bilinçsizliğinde emekçi
Büküverir ince boynunu
Baltasına celladın
Şuursuzca kör ve itaatkar
Oysa ki onlar değimliydi yaratan:
Aşkla /sevdayla/ dölleyen yaşamı.
Ya neydi nasırlı ellerde
Kan kızılı sevdaya duran..
Bu kaçıncı talan edilmesiydi
Anadolu bahçelerinin…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Tan yeri
TAN YERİ
Ne zaman yüreğimi
Açsam güzelliğine dünyanın
Dumanı vurulmuş
Bir ateş sarar bedenimi
Acımtırak sevdalar
Külleri kurşunlanmış
türkü olur sızısı dinmeyen
Ağrıtır göğüs kafesimde direnci
Gök çatlar bulutlar dökülür ellerime
Güneşinde haziranın
Ne zaman ağrısı düşse
gözlerime şafağın
Bölünür dağların yüreği de
Orada kanamaya
Yüz tutar tan yeri.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haziran 1996
Tanıksız Karanlıklar
Tanıksız Karanlıklar
Kanımın alevi
Tutuştururken geceyi
Şiirler dökülür
Hasret yangını dudaklarımdan.
Haykırmak yazmak isterim
Çığlığımda adı saklı isyanı
Yasaktır bana kendi ellerim
Karanlık kan tadı
Sırrını saklıyor içimde
Yüz yılların hasret sularıdır dökülen
Tanıksız karanlıklarda.
Demir potalarında erir gider bir sevdalı bakış
Yürek atışlarını taşır gibi
Dökülür geceye sızılar
Ve gözlerin hamak kurmuştur
acıların orta yerine.
Kanayan gölgesinde saklanır
Gizler gecenin
Sonrada Başlar yurdunda sürgünlük ağrıları
Gün ışığından derin yaralar almış gibi.
yüreğinizde fırtına koparamıyorsanız eğer
bırakın gözleriniz deniz kalsın..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Tanrı Huzuru
TANRI HUZURU
İnsanlık borcunu hiç ödemeyen
Hemi kıt akıllılar hem de çoklar
Başkasına tahammül edemeyenler
Nasıl kendisine sadakat bekler
Cihat için yanıp durdukça bağrı
Sanır ki bir tek kendisi doğru
Ki ondan dır insan katline çağrı
Günde beş vakit Us! ta saklım haklar
Üretene düşman hiç üretmemiş
Yiyip içtiğine aklı yetmemiş
Bir gün insan hakkı diye gitmemiş
Tanrı huzurunda aradım yoklar
Din iman diyerek saltanat sürmüş
Bazen koyun kuzu it olup ürümüş
Her dem zenginlerle fakiri vurmuş
Vurguni yem bilmem puşt neyi saklar.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Tanrı Senin Sabrını Deniyor
Tanrı senin sabrını deniyor
Yaklaşık 45 gündür yaşam o kadar benden yüzünü döndü ki sanki her türlü olumsuzluk
beni bulmak zorunda eşim 5 yıl önce bel fıtığından ameliyat olmuştu ve rahattı
Daha sonrada eşimin Tiroit bezlerinde ayrı hücreler oluştu ve irili ufaklı 5 tane nodül
izlenmeğe başladı.Biz boğazındaki hücrelerle savaşırken 45 gün önce eşim ayağa
kalkamaz oldu hastaneye götürdük.Doktoru yeniden bel fıtığı ameliyatı olması
gerektiğini söyledi.
Eşimi 23 Ocak 2007 de ameliyat ettirdim. Eşim hastaneden çıktı eve getirdiğim o gün
akşam haber geldi 27 Ocak cumartesi ODTÜ’DE çalıştırdığım 3 yurt kantininin
soyulduğunu öğreniyorum.
Hastayı komşulara bırakıp kantine gittim. Kantinin camları falan kırılmamış birileri
kantin salonunun camlarını içeriden açmış.
Ön taraftaki buzdolaplarını geriye bastırarak kantinle salonun arasındaki camları da
yerinden oynatarak camları açıp kantinin içine girmişler. Eşimin ameliyatında her an
gerekebilir diye saklı tuttuğum parayı para kasasıyla beraber çalıp götürmüşler ve üst
raftaki ürün kolilerini de alıp kantinden uzaklaşmışlar.
Jandarmaya haber verilmişti. Jandarma tutanağını tuttu, parmak izi almaya gelen amir
parmak izi bulamadı.
ODTÜ benim için daha güvenli olduğunu düşündüğümden dolayı parayı kasada
bırakmıştım çünkü tatilde de olsa güvendeydi.
Soygunun olduğu gün sabah görevi teslim eden elaman iyi arkadaşım idi ve o giderken
camlar açık değilmiş, ve zaten açık olan camın önüne arabasını koyduğundan, cam açık
olsa görmeme sansı yok, ve kendi de ayrılırken kontrol ediyor o gün yurtta bulunan
müdür hanımda saat ikide yurttan ayrıldığını ve camın açık olmadığını belirtiyor.
Neyse demek ki ODTÜ de soygun yapılabiliyormuş öğrendik.
Eşimin ameliyat yaralarını iyileştirelim derken 11 Şubatta eşim yeniden ayağının üstüne
basamadığını söyledi bu ara ben ağır bir grip geçirdim 21 şubat eşimi tekrar hastaneye
yatırdım ilk ameliyat ta görülmeyen bir aksilikten dolayı 26 ocak da eşim yeniden bel
fıtığı ameliyatı oldu. Aynı yerden ikinci kez neşter yarası aldı eşim ameliyattan çıktı. O
gün akşam ODTÜ Kantinden oğlum Sinan aradı. Maliye müfettişleri geldi rafların altını
üstüne getirdiler sipariş verdiğimiz firmanın sipariş fişne ceza kestiler yazar kasaya da
ceza kestiler diye haber verdi
Birden beynimden vurulmuşa döndüm ve hemen aklıma yaptığım hata geldi.
Yıllardır, Ülker ürün dolapları ve Nestle, Pepsinin ürün dolapları fiş kesmeden
trilyonlarca ytl tutarında satış yaptıklarını ama fiş vermediğini bununla ülkede ki diğer
esnaflara çifte standart yapıldığını ve bu ürün dolaplarının da alıcıyı mağdur etmemesi
gerektiğini vurgulayan bir dilekçe yazmıştım.
Bana gelen maliyeden yanıt o firmaların vergi mahremiyetinden dolayı sizlere bilgi
veremeyiz oldu. Bilgi vermediler ama benim vergi mahremiyetinin ırzına geçtiklerinde
yasalar onlara izin veriyor küçücük bir kantini yerle bir ediyorlar.Haklılarda, sen kim
oluyorsun da bu ülkenin kapitalistine dil uzatıyorsun adamın dilini sökerler.
Eşimin ameliyatı bayağı ağır olmuştu 20 gün içinde aynı yaraya ikinci kez neşter
vurulmasını düşünmek bile beni harap etmeye yetiyordu ve aynı stresten dolayı da
artık kalbim dayanamaz olmuş sürekli çarpıntı devam ediyor ve hala devam ediyor ki
eşime ben bakmasan bakacak kimsem yok durumunda bakıcı tutacak seviyede değil
İşte tamda bu durumda yaşama direnmeğe çalışırken yan yatakta ki hasta yakınları
Allah de Allaha sığın diye bana telkinde bulunuyorlar dı.Bende Allaha değil doktorlara
sığındım eşimin sağlığı onların elinde birde benim ayakta kalarak ona iyi baka
bildiğimde iyi olabileceğini anlatınca
Sus Allaha büyük konuşma Allah sevdiği kullarına acı çektirirerek onların sabrını dener
diye karşılık verdiler. Bende demek ki Allah sizleri eşinizi sevmiyor. Eğer sizleri ve
eşinizi sevse size de benim çektiğim dertleri verir sizde Allahın sevgili kulları olarak
www.antoloji.com - kültür ve sanat
mutlu yaşardınız, deyince sus sus sen dinini imanını kaybetmişsin haşa tövbe
estağfurullah diyerek sen nasıl konuşuyorsun böyle beddua eder gibi diyerek neredeyse
beni döveceklerdi.
Ben sustum aradan 30 dakika geçti karı koca 4 kişi de bana bakınca burunlarından
soluyorlardı. Bende Onlara dönerek özür diliyorum dedim baktım biraz yumuşadılar
ardından ekledim meğer sizde benim kadar Allah’ı sevmiyormuşsunuz da
çaktırmıyormuşsunuz yoksa Allahtan gelecek dertten insan kaçar mı, diye devam
ediyordum ki, içlerinden biri bakmayın siz bu adama bu adan Allah’a inancını yitirmiş
diyerek yeniden bana olmayan yüzlerini asmışlardı.
Tanrı benim sabrımı neye göre deniyor eşime azap çektirerek mi. Yoksa ODTÜ
kantininin soygunundan da mı onun haberi vardı ya da maliye müfettişlerini o mu
yönlendiriyordu bana da bunca sıkıntının arasında sürekli bir kalp çarpıntısı onun
Hediyemsimiydi bilmiyorum.
Bildiğim tek şey Tanrı varsa ve insana dert verip ateşlerde yakmak için yaratmış
olamaz çünkü beyninde hayvani düşünce taşımayan hiçbir baba eziyet etmek için çocuk
sahibi olmaz.
İlk bel Fıtığı Ameliyatında eşime yazdığın bir şiir
SIĞINAK
Gözlerinin derinliğinde
Boğulup gitmek istiyorum bu akşam
Otur şöyle karşıma
Sus hiç bir şey konuşma
Yüreğin yüreğime çivilendiği gibi
Saplansın gözlerin gözlerime
Sonsuzluk olsun adı aşkımızın
Sus sakın konuşma
Bırak konuşsun gözlerin
Kanamasın neşter deymiş tenin
Gülün al rengi düşmüş tenine
Buğulanmış akşam gibi gözlerin
Korsansız denizlere sürüklüyor yüreğimi
Sularında yelken açmışım sevdanın
Yüreğim alabora sevda denizinde
Bütün limanlar bana yasak
Bütün sevmeler benden uzak
Aç kollarını emek yüzlüm
Demir atayım yüreğinin limanına
Adı sonsuzluk olsun sığınağımın
Eşim ameliyat olduğunda 26
Abdullah oral
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
11 2001
Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni
Tarih Ressam Olsa Çizerdi Beni
İşkâl edilmişiz öteden beri
Ülkem elim olsa yazardı beni
Koskoca geçmişi dize indirdik
Tarih ressam olsa çizerdi beni
Görsel basın ile boşaldı beynim
Genetiğe teslim edildi kinim
En büyük afyon imanım dinim
Tarih ressam olsa çizerdi beni
Sınıf bilincimi saymışlar hiç’e
Kendi yurdumuzda dönmüşüz piç’e
Geleceği her gün iterler suç’a
Tarih ressam olsa çizerdi beni
Yağmura sırtını vermiş cananım
Ellerinde sağanak dökülen kanım
Acıya tutunmuş bakın her yanım
Tarih ressam olsa çizerdi beni
Sanma Vurguni nin değil umurunda
Kaç bağ bozunu var saklı karnımda
Kanlı kırbaçların şavkı alnımda
Tarih ressam olsa çizerdi beni.
Bakar körler sizde görürdünüz ya,utanır mıydınız bilmem.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Temmuzlar Üşür
TEMMUZLAR ÜŞÜTÜR
Öyle bir bahçe ki şu Anadolu
Yakmış yüreğini yozda insanlar
Kardeşliğin katli vacip olalı
Ot gibi biçilir bizde insanlar
Kızılırmak akar kendi halinde
Turnalar geziyor sevda gölünde
Bir it ulur uzak Arap çölünde
Yakar türküleri sözde insanlar
Güneş küsmüş dönmez şu kssara güce
Bu nasıl sır bilmem nasıl bilmece
Kap kara öfkeye tutunmuş gece
Üşümüş temmuzda yazda insanlar
Ovalarım çimen, gül yaprakları
Kan ile yuğmuşlar bu toprakları
Unutulmuş bizde insan hakları
Can verir elleri sazda insanlar
Vurguni der sofu birazcık düşün
İnsan katletmek mi hep senin işin
Yakar mı türküyü o kör ateşin
Semah tutar döner közde insanlar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Toprak sen kokuyor
TOPRAK SEN KOKUYOR
Koşarak dağılan akşamın
Solgun yüzüne asılmakta
Bulutların ağrısı
Yine dumanlandı gökyüzü
Yitik aşkların üstüne yağıyor gözler
Sokaklar kanıyor
İçimi ürperten
Serin duyguların
Serpintisinde yüreğim
Duygular ıslak öpüşlerin
Titreyişinde
Dudaklarımda sevdanın izleri
Toprağını koklarım
Duldasında saklandığım ağacın
Yaprak sen kokuyor
Bulut sen
Yağmur sen
Belli ki
Bütün çiçekler
Almış kokusunu senden
Serin rüzgarlardan çekerim
Kokunu içime
Ciğerlerimi patlatırcasına
Çıldırtan labirentlerinden
Geçmekteyim yaşamın
İhtiras ateşiyle dövünmekte arzular
Kara gözlerine asıyorum geceyi
Firara kalkıyor hapis duygular
Depreştikçe büyümekte
Yüreğimde sevdalar
Emekliyor zavallı kalbim
Bitimsiz aşkların
Aşılması zor yollarında
Toprak sen kokuyor
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ocak 1996
Etlik SSK Polikliniği
Enfektüs Geçirdiğim Zaman
Mayıs 2000
Tornacı
TORNACI
(GÖZBEBEKLERİMİ ASIYORUM)
Göz yaşlarımla yoğururken
demir tozları.
Demir çapakları
dolduruyor gözlerimi.
Sancılar düşüyor
göz bebeklerime.
Geceler acılarla
sararken bedenimi.
Çarmıha geriyorum,
boylu boyunca umutlarımı.
Gözlerimin sancısı
vururken yüreğime,
gözbebeklerinden
asıyorum kendimi,
nem, rutubet kokan
odamın dört bir köşesine.
Sırılsıklam oluyor
Gözyaşımdan,
başımı koyduğum yastık.
Tan yerinin ağarmasını
bekliyorum.
Kurtulsun diye gözlerim,
gecenin tutsaklığından…
Bir türlü sökmüyor şafaklar
Sanki, ölüm uykusuna yatmış güneş
.
Karanlık dehlizlere dönüşen gecenin kollarında…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nisan 1991
Tuzlu Çayırda Sancıda Yüreğim
Tuzlu Çayırda Sancıda Yüreğim
Bütün dünya duysun bu utancı
Anneler saçını yoldu Mamak ta
Sevda demlendiğim iğde çiçeği
Baharı görmeden soldu Mamak ta
Hep ister hiç vermez bizim şebekler
Sokakta başı boş gezer köpekler
Gül gibi solarken körpe bebekler
Gözlerim yaşla doldu Mamak ta
Çağlayana güneş doğmaz bebeğim
Çöplükte kesilmiş senin göbeğin
Tuzlu çayırda sancıda yüreğim
İsyanlarım dile geldi Mamak ta
Tuzlu çayır bitmez matemin yasın
Bilirim eğilmez dikleşmiş başın
Kavgamın izini taşır her taşın
Zulüm can evime daldı Mamak ta
Yurtsuzluk sürgünü yurdumda köyler
Zalimin zulmü ölüme neyler
Duyun feryadımı utanın beyler
Bebeler açlıktan öldü Mamak ta
5 mart 2000
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uğultu
Ağır ağır dökülmeye başladı
yüzümden söktüğüm duvar
Herkes kendi sularında yüzüyor şimdi
UĞULTU
Masumiyetinden asılır halklar
İğne deliğinden geçer mi dünya
Çıldırdı bedende dönüp duran kan
Damar uğultusu vurur dünyaya
Denizler rüzgarı bekler sabırsız
Gün gelirde bende ölürüm yalnız
Çocuk yüreğinde yaşar mı hırsız
Damar uğultusu vurur dünyaya
Esme rüzgar gayrı çalma sazını
Gösterme soysuza O gül yüzünü
Kaldıramaz dağlar bunca hüznünü
Damar uğultusu vurur dünyaya
Vurgun i umudum kaldı yarında
Gün dolanır gece yürür kanında
Öfkeyi kuşandık durur kınında
Damar Uğultusu vurur dünyaya
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Umut
UMUT
Umut
Özgürlüğe
Bir adımsa,
Bizler
Binler,
Binlerce
Adım attık.
Maratonda
Koşar olduk
Neredeyse,
Özgürlük nerede?
En zamansız
Bir anda
Kurşuna
Göğüs gerdik.
Patlarken
Şakağımızda
Kurşun,
Özgürlüğe değil,
Ölüme
Bir adım koştuk.
Umut
İki kaşım
Arasında,
Bir kurşun oldu,
Tam da
Yaşama sevinci
Dolmuş iken
Yüreğim,
Ne özgürlük kaldı
Ne de umut.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Utanıyorum
UTANIYORUM
Kim yazmışsa bozsun alın yazımı
Çözün bu düğümü utanıyorum
İnsanlık yitirmiş güzel yanını
Demeyin yazgıymış utanıyorum
Savurur acının dağı neşemi
Bırakmaz rüzgarlı ölüm peşimi
Görmesin bu berbat rezil yaşamı
Sökün şu gözümü utanıyorum
Esiri olmuşuz Konağın köşkün
Kendini yitirmiş İnsanlar şaşkın
İhaneti çalar özünde aşkın
Kırın şu sazımı utanıyorum
Ozanın dilin de söylence narin
Aşıklarda şimdi yaşama serin
Rüzgarlı saçını kim öper yarin
Yakın şu özümü utanıyorum
Hangi yola düşsem çıkmaz ve eğri
Yenik düşmüş gülüş dostundan ayrı
Bağlayın açmasın çiçekler gayrı
Silin gökyüzünü utanıyorum
Ölüm düşmüş bağa bayıra dağa
Zulüm nasıl sığar bu güzel cağa
Vurguni ölmeden kara toprağa
Çevirdim yüzümü utanıyorum
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kasım 2001
Uyan
UYAN
Neden dalgın dalgın bakar gözlerin
Yüreğimi ateş sardı yar uyan
Bak bahar kapıda bizi bekliyor
Erikler çiçeğe durdu yar uyan
Garip gönlüm aşka düştü yanıyor
Türküler şiirler sana kanıyor
Sensiz eller beni deli sanıyor
Hergelen bir zincir vurdu yar uyan
Dostluğu paylaştık ekmeği aşı
Birlikte ısıttık kos koca kışı
Hani gözlerinde baharın düşü
Kirpiğim yağmura durdu yar uyan
Yakındır kuşatır güller bağları
Vurguni kardelen sardı dağları
Yaşayalım senle güzel çağları
Güneş zemheriyi kırdı yar uyan…
halk ozanları antolojisinden.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyan
I
Uyan
I
Gündoğumuna nasıl sevdalanırsa bir çocuk.
Mısralarını.
Öyle düşürür yaşam kavgasına şair.
Sabahın sürgün gözlere düştüğü yerde
Ayaklanır hapis duygular.
Ki Barikatların arkasında direnenler
El sallarlar gelen güne
Kaç kez çöl rüzgarlarından kaçırdımılık meltemleri.
Üşütür diye sevdiklerimi kar yel
Sakladım yüreğimin kuytularını sam yelini.
Biz değimliydik güler yüzle günleri karşılayan
Ayıt yaktığımız gecelere aldırmadan
Ey tüm zamanların sancısını içinde saklayan
Silkin gayrı ölüm uykularından.
Bak meneviş yeşilinden
Patlıcan moru ayva sarısına döndü
Üzerine doğan al kızıl tan
Haydi gayrı uyan
Haydı gayrı uyan
Haydı gayrı uyan Lan…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyan III
Uyan III
Biz ki hiç hak etmedik
Bu kadar incinip dökülmeyi
Paslanmış yerlerinden hayatın
Köleliğim bile esir durmamıştı bu kadar..
Genlerimizde başkaldırı vardı
Teknoloji amelesi olmadan.
Şimdiyse can telef etmekteyiz
Varlık ve yokluk arasında..
Günün yüzüne yayılmış tutsak korkularım
Muştusunda alaca karanlığın
Düşeriz yollara gün ağarmadan.
Zinde sevinçler yüklemek için sabaha.
Kömür karası bedenlerde gizli mutluluğun resmi.
Oysaki ten kararmış/öfke kocamış
Harmanlanır dile gelir/ ter ter yanık ezgiler.
Esmer bir sevda geçer içimden
Uzun türkülerde kaybolurum.
Martılar ağlar limanlar susar
Dolu dizgin geçer ellerimden uçarı yaşam.
Bezgin akşamların sevdasındayım.
Kendinden kaçan insanlar içinUmut deriyorum yıldızlardan.
Alkışlayarak kendi infazımı..
Nehirler kanıyorDünyanın uzak yerlerinde.
En aymaz zamanındayız tarihin.
Barut kokusu yakmış yüreğini dağların
Her yer Her yer kan gölü
Her yer Ana DoluEvlatları vurulmuş Uyan….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyan IV
Uyan IV
Bozkır yalnızlığına kucak açmış umut
Işık sızdırmaz labirentlerindeKayboldum sokakların.
Soykırımların tanığı tarihsel dokular
Ayaklanmış içimdeki suskun çocuk
Gülümsüyor öylesine içten. sabırsız
Biz susarız da gözlerimiz konuşur dercesine.
Yaşama -aşk kadar uzak yüreklerinEllerinden nasıl tutar ölümSoldurur soğutarak düşlerin bedenini.
Dişleri sökülmüş yılan gibi sessiz gece
Çarparak geçiyor kulaklarımaSessiz tınısı geçmişin
Solgun bir tebessüm bırakarak tarihe..
Zorlu yolların dikey yolcusuyum.
Sürgün zamanların yorgunu dizler.
Uzak ülkelerde çoğalırız yeniden
Öfkesi camlarda buğulanır korkunun..
İşte uzattım ellerimi
Haydi ne duruyorsunuz tutsanıza
Çığlığımı gömdüm seherin ıssızlığına da
Ötesi olmayan aydınlıklar getirdim sizlere.
Bir demet gül takarken düşlerimde yar saçlarına.
İrkildim silah sesleriyleTamda uyanmak üzereyken- Faili meçhulüm.
Kadavralarım geleceğe emanet.
Barut yanığı gözlerimden baksınlarGeçmişine emekçi yoksul halkımın..
Belki bir çare bulunur emperyalist zulme
.
Uyan.......
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyan V
Uyan V
Hani bir kez uyanmıştın
İlk kez yürümeye başlamıştın.
Hayli yol almıştın emeklemeden.
Yıl bin dokuz yüz yetmiş yedi
On beşiydi aylardan Haziran
Hani bir yumruk gibi perçinlemiştinKara gözleriniSınıf tarihimin orta yerine,deKızıl bir ateş sarmıştıYurdu bir baştan bir başa…
Haydi gayrı anımsa yıldız yutan geceleri
İdam sehpasına türkü söyler gibibaşları dik çıkanları.
Ölüm cesaret bulur ellerindeyırtardı sokakları.
Sen sustukçayuvarlanan bir çığ büyümekte- kap kara.
Telef oluyor -çocuk yüzlü sevecenliğim.
Sen uyudun- ben ateşkeslere hüküm giydim.
Nerede bir yaprak kıpırdasa
Koşturarak gelir başıma cellatlarım.
Şimdi karanlığın bir ışık boyu derinindesin
Haydi gayrı kıpraştır kirpiklerini ki
Karanlığıma ışık sızsın
Sonra başla yumruklamaya
Daha
Daha
Daha çok yumrukla ki
Gözlerin güneşe döküksün..
Uyan ey emekçi halkım.
Haziranlar Unutulmasın…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyan ki 15 16
Uyan II
Şimdi senin yürümeni bekler(Ayaklanmanı Tarih.)
Sen ki çökmüşsün dizlerinin üstüne.
Sıkıştırmışsın avuçlarına başını
Yürümeni beklerken
Unutmuşsun emeklemeyi de.
Ne yapsam da sana doğru kanatlandırsam dizeleri.
Sana yıldızlar saklıyorum avuçlarımda
Ellerime dökülen hasret
Zincirleşti bileğimde
Felaketim olmuş esmer bakışların.
Söyle ey kızıl saçlı sevgili söyle
yüreğimde kabaran bu okyanus ne
ya bu yakan ateş/ bu sürgün kavga
söylesene sevdasına vurulduğum.
bu aşk değilse ne.
Ya bu kanayan günün ağardığı yerde
Yağmalanan tenimdeki sızı
bu şehir ne kadar unutturmak istediyse seni
ölümüne diledi seni benden içimde ki sevda
hangi dalga kıran dayanabilir ki,sana.
sokaklarında uçuk gölgelerin volta attığıbir kent düşlemedim hiç.
biliyorum sen yoksan ben hiç var olmadım ki.
Onurunu yitirenlerin
açlığa tecavüz ettiği gecelerden geçerken
hırçınlığımı gizledim zemheri ayazına
Emek cephesinde bozguna uğradım
Uyan..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyanış
Uyanış
Ekin başakları misali Savrulur yüreğim.
Genç bir kızın saçlarındaÇiçeklenir unut.
Avuçlarımda nergis papatya
Menekşelerine koklamalı dağların
Yapraklarda titreşirken çiğ damlaları
Sırım sıklım bir ürperti tenimde
Bedenim çığlık çığlığa uyanışında ovaların.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Uyuttu Bizi
UYUTTU BİZİ
At gözlüğü takıp baktık dünyaya
Çerçeveli camlar uyuttu bizi
Kimde hıyar görsek tuz alıp koştuk
Özleri çiğ hamlar uyuttu bizi
Sahip çıkamadık elde oylara
Yoksulluk götürdü bizi koylara
Kumlu toprak diye daldık saylara
Sıcak esen samlar uyuttu bizi
Tanımadan seçtik başa vekili
Bakanlıkla bozdu soysuz akılı
Namlusunda süngü halka şekilli
Göremedik zamanlar uyuttu bizi
Halk dedikçe derler yolunu kesin
Düşünen insanı diyorlar asın
Görsel medyasıyla boyalı basın
Dost görünen canlar uyuttu bizi
Kimseler görmedi büyük lokmayı
Özgürlük dedikçe yedik tekmeyi
Kendi kanımıza bandık ekmeği
Vurgun iyim kanlar uyuttu bizi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ücretli köle
ÜCRETLİ KÖLE
Ayın kaçı diye sormayın bana
Yetmiş ikinci gün yine maaş yok
Geceler uyutmaz dön yana yana
Sabaha tadımlık bir tas aşım yok
Yoksulu görür mü patronun gözü
Tükürsen kızarmaz keçedir yüzü
Yıllardır suskunluk kul etti bizi
Şimdi ağarmadık tek bir dişim yok
İşçiyim pul dahi etmiyor sözüm
Bilirim yakarmak değildir çözüm
Kanaya kanaya kurudu gözüm
Vursalar boynumu damla yaşım yok
Ne yapayım ki ben bana edenim
Olmadı dünyada nasıl nedenim
Toprağa düşecek çıplak bedenim
Bir kefen biçimlik kirli bezim yok
Hani özgürlüğüm, umudum hani
Yüreğim ne yana koyayım seni
Gün yorar da gece uyutmaz beni
Hayıra yoracak bir tek düşüm yok
Vurma dedim soysuz ağrıma vurma
Henüz tomurcukta dalımı kırma
Vurguni boş yere dövünüp durma
Sınıf savaşından başka çözüm yok…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ülkem olur
ÜLKEM OLUR
Dillerim seni arıyor
Özlemimsin Karadeniz
Yayılır yürekte yaram
Tuz deydikçe Yanar deniz
Baksana zincir kolumda
Kanar hep senin yolunda
Çok canlar verdik uğrunda
Sanma bu kan diner deniz
Bazen çıldırır coşarsın
Coştukça yürek yakarsın
Yaş olur gözden akarsın
Ülkem olur kanar deniz
Yine bir umudum sende
Alevlendi hasret tende
Bırak kalsın sancın bende
Bir gün olur diner deniz
Kanasa da dağın özü
Alnından öper gökyüzü
Vurgun i solsa da benzi
Bir gün sana döner deniz..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ünüversite sınavında kızıma/Yarına koşu
Kitaplar.la dost olanlar
Yaşama dost kalırlar.
Ünüversite sınavında kızıma
YARINA KOŞU
Saat 9:45
Şimdi şu anda
Kendi geleceklerine
İlk adımı atıyor çocuklarımız
Düzenin engelli barikatları
Aşılması zor dikenli teller
Kimileri aşacak engelleri
Kimi düşecek daha ilk adımda
Kara duvarların
Aydınlık yüzleri düşerken
Kiminin gözlerine
Kimisi elleri kolları bağlı
Nişangahında düzenin
Vurulup düşecekler
Karanlığın ortasına
Şimdi şu anda
Kahrolsun şuan yok
Yarının basamaklarına
Tırmanıyor çocuklarımız
Ellerinde bir kalem bir kağıt
Tutunacak bir dal aramakta geleceğe
Beklemekteyim
Tellere takılan kızımın
Barikatları aşmasını
Ağır hantal bedenim
Kollarımı uzatamayacak kadar yorgun
Ve ellerim ihanet içinde
Kaşımıyor kendi yarasını
Saat 10:30
Göğüs kafesime sığmayan
Bir yürek depişmekte
Sol tarafımda
Çıldırdı
Zamanın gerisinde gitmenin
Utancıyla
Başımda haziran güneşi
Dumanı titriyor
Dudaklarımda ıslanan sigaramın
Sam yeli vurmuş yanağıma
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Gözlerim güneş yanığı
Çerçevesine tutunmuş bakışlar
Camlarına asılı kaldı okulun
Yelkovan on birin üstüne düşmek üzere
Yüreğimde ağrısı bekleyişin
Çocuklar hala ter dökmekte
Gelecek için
Şimdi şuanda
Neresinde acaba kızım
Aşılması zor barikatın
Yüzünü yitirmiş
Sorular kuşatmış zamanı
Soğuk terler içinde
Çelişkilerle savaşmakta bakışlar
Her yanlış adım
Tabanlara,da patlayan
Serseri bir mayın gibi
Zaman
Dibi delik bir kovada
Suyun kendi kendini
Tüketişi misali akıp gidiyor
Saat 11:52
Çocuklarımız
Suyu tutabildiler mi avuçlarında
Yada
Kaç damlasını yudumladılar umudun
Islandı mı dudaklar gelecek adına
Tırnaklarım dişlerimle oynaşıyor
Dişlerim dudaklarımı yontmakta
Saniyeler yelkovanı kovaladıkça
Akrep, ağır hantal adımlarla
Devam ediyor yoluna
Ağırlaştıkça dizlerim
Yavaşça sırtımı verdim toprağa
Güneşi emzirmekteyim gözlerime
Birazcık gökyüzü
Birazcık mavi
Ufkumda kül rengi bulutlar
Nasılda aranırmış yaz yağmuru
Gölgesine sığınacak dal olmayınca
Üç saatlik maraton bitmek üzere
Kaçıncı saati koşuldu yolun
Kaçıncı dakikada düşenler oldu
Kopanlar yarıştan
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Sıkışıp kaldı gözlerim
Okulun kapılarına
Acı duymuyorum ama
Güneşin sarı sıcağı
Yanaklarımda alevlenen
Esen yelden duyuyorum
O türküyü hala
Ruhi Su söylüyor
Vatanı olmayanların
Dizelerdeki yurtsuz sürgünlüğü
Dudaklarıma asılı kalan
Saat 12:35
Aralandı kapılar
Gözüktü
Yarına koşmaktan yorgun
Deniz gözlüm
Kamaşan gözlerini yumrukluyor
Dizlerinde yurtsuzluk ağrıları
Önce uzak dağların
Havasını çekti içine
Sonra
Koşarak geldi yanıma
Sarıldım
Yüreğimdeki nehirlerin ıssızlığına
Alnındaki kader çizgilerini
Bastım göksüm,ün üstüne
Bütün özlemlerin sarhoşluğuyla
Başladık yürümeye
Halkımızın ortak türküsünü
Paylaşarak......
Söz ibrahim karaca.müzik Grup yorum
Bu kente ayrılık düştüğü zaman
Uykusunda bir kuş ölür ecelsiz
Alıp,ta başını gitmek istersin
Karanlık sokaklar kör sağır dilsiz
Kızımı üniversite
Sınavında beklerken
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
16 Haziran
Üşümesin
ÜŞÜMESSİN
Olurda kuşatırsa zulüm
Çiekli dalını
Avluda gülünü
Sevdaya durmuş dilini
Vur yüreğine öfkeni
Dağlar dökülsün yanaklarından
Kankızılı çiçeklensin
Ovaların sessizliği
Yaşanmamış aşklariçin
Bükülmemiş başlariçin
Yık duvarını kör bakışların
Aydınlık düşsün
Geceyi kuşatan yarınlara
Ve sen hürriyeti ol
Tutsaklığımın
Ey aydınlık
Dökül ellerime
Serpil yüreğimde ki
Üşümesin
Yoksul çocukların
Masum gülüşlerinde
UMUT
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Üşümüş yar
ÜŞÜMÜŞ YAR
Sana gelen yollar özlem
Neden ıslak bakışlarım
Aşılmaz dağlar kış imiş
Üşümüş yar gülüşlerin
Gün ağırdı düşte misin
Bahar geldi yasta mısın
Benim için yasta mısın
Üşümüş yar gülüşlerin
Araya hasret düşeli
Bazen eser seher yeli
Senin için oldum deli
Üşümüş yar gülüşlerin
Saçlarına dolmuş aklar
Alazlanmış yar yanaklar
Vurgun i ıslak dudaklar
Üşümüş yar gülüşlerin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var olan 1
Çalışmak ne kadar önemli is
VAR OLAN
Mücadelede o kadar gereklidir
A Oral.
1
Fabrikalarda köylerde
Sokaklarda alanlarda
Emektir var olan
En kutsal değerdir emek
Düşünceyle birleşirSosyalizm doğar
Kim demiş sosyalizm Öldü diye
İşte biz ölmedik
Ölümler boy verdikçe
Yaşarız yüreklerde Sevda sevda
Gün gelir apansız bir gecenin
Karanlığı çatlatan Şafaklar gibi doğar
Düşüncelerim
Düşünüyor diye Öldürülüyoruz
Ama yılmıyoruz
Sosyalizm bir düşüncedir ölmez.
Ey ellerini yüreğimde
Kanayan yaraya basmış katiller
Sizin gücünüz yetmez
Öldürmeye sosyalizmi
Sömürüden alır gücünü
Kolay mı, sömürünün olduğu yerde
Sosyalizm ölsün.
Yürürüm başım dik boyun eğmem
Bir proleterim ben ben kolay ölmem..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var Olan 2
Var olan 2
Kuşkusuz öldürebilirsiniz beni
Ama düşüncelerim
Her doğan bebekle
Yeniden yeşerecek
Ülkemin her bir yerinden
Zemheri sonrası kardelen gibi
Çatısız gecekondulardan
Sömürü çarkı gibi çalışan fabrikalardan
Düşer gelirim yollarına özgürlüğün
Yaşarım inat olsun diye
Bombalar parçalasa da yüreğimi
Yaşar düşüncelerim
Ülkemin dört bir yanında
Ezilen sınıfımda yaşar
Gün gelir Kırsaldan Ağa ırgatından
Üç çocuklu Ayşe kadından.
Kestiğiniz filizler gibi boy verir düşünce
..
Sizler ister asın kesin beni
Bir nehir gibi akarım
Yolumdan dönmem
Bir proleterim ben ben kolay ölmem
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var Olan 3
Var olan 3
Öldürebilirmişsiniz?
Selviyi kesseniz dibinden
Ölmez yanılmayın sakın
Bir selvi kesseniz Binlerce filiz sürer
Kökünden söküp atmalısınız
Koparmalısınız topraktan.
Ama gücünüz yetmez buna
Milyonlarca selvi filizlendi
Umut umut bu ülkede
Bitirmeye çalışırken Selvileri
Sizler ey kokuşmuş düzenin
Kirli yüzlüleri
Sizler tükeneceksiniz..
Kokuşmuş düzeniniz
Yıkacak sizleri
Baskılar sömürüler
Yaşatacak sosyalizmi
Yaşama sevdası saracak
Tüm benliğimizi
İşte o gün doğacağım yeniden
Bir proleterim ben Ben kolay ölmem
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var Olan 4
Var olan 4
Orakta çekiçte ben varım
Başakları toplarım orakla
Alın terim kokar çekicimin sapı
Mengene ağzında
İşkencede kalır sevdam
Kaynak makinesiyle puntalanmış
Yaşama direncim
Kolay kopmaz
Torna aynasına sıkışmış gözlerim.
Tavlanan çelik değil
Yüreğimdir ocaklarda
Tavlandıkça kızaran
Kızardıkça kızıllaşan
Meneviş rengi sevdalardayız
O gün geldiğinde pul pul dökülür
Nasırlı ellerden sevda
Aşktan ve sevgiden yana
Doğar sosyalizm Güneşim
Tanyeri ağartan
Kızıllığıyla doğar
ilk ışıkla doğacağım yeniden
O günü görecektir benden gelen
Bir proleterim ben Ben kolay ölmem
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var Olan 5
Var olan 5
Uçaklarda ben varım
Uydularda ben
Bastığınız toprakta ben
Kara sapanın sapında ben varım
Buğdayların başaklarında ben..
Üreten benim
Yaratan ben
Nasırlı ellerim bilir
Lokomotiflerde teker
Gemilerde motorum ben
Maden ocağında
Katledilen emek
Tanklarda paletim ben
Makinelinin ateş kustuğu tetiğim
Potalarda eritilen maden
Kolay mı madeni çeliğe dönüştürmek
İşlemek boy boy
Panzerlerde bağlı cıvatayım ben.
Namluda mermiyi patlatan iğneyim
Çekilmeye hazır tetiğim ben
Bir proleterim ben Ben kolay ölmem.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Var Olan 6
Var olan 6
Yattığınız yatakta ben varım
İçtiğiniz çayda ben
Mısırda, buğdayda ben varım
Zeytinde, şekerde ben
Demlendiğiniz rakıda ben varım
Sigaranın tütününde ben
Varolan benim...
Nasırlı ellerde sancı ben
Attığınız her adımda ben varım
Gecekonduların kuytularında ben
Doğuda katledilen yürek benim
Sanayide yok sayılan emek ben
Köyde ben
Şehirde ben
İşkencede ben
Ölümlerde ben
Namlunun ucunda
Kurşun benim
Polisin önünde hedef ben
Bir proleterim ben
BEN KOLAY ÖLMEM
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Varlığın Ötesi
Varlığın Ötesi
Tarih kendi içinde hareketini oluşturuyor
Tepesine güneşi asmış dünyanın
Işık yolunu göstersin diye insanlığın
On iki saatte bir yakmış yüzünü karanlığın.
İnsan sessiz anılarla çekilmiş kendi içine
Ve aranır olmuş ölümün ötesinde aydınlık
Şiirlere vurmuş sevdayıDüşleri tuvale.
Ve destanlar yaratmış kendi içinde
Kölesi olmuş renklerin- yitirmiş benliğini
Yaşlandıkça evren
Dayanamamış aptallığına yaşayanın.
Kendi kuytularına dönmüşte bakışlarını
Kusar gibi savurmuş yüzüne öfkeyi
İhanetin ve ihmalkârlığın.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Varlığın sırrına erilmedi ki
VARLIĞIN SIRRINA ERİLMEDİ Kİ
İlkel Komünalden geldik bu güne
Çağların karnı hiç yarılmadı ki
Kötülük çözülmez kördüğüm oldu
İnsan birliğine varılmadı ki
Evvel yurtsuz idik konar göçerdik
Kara yel içinde gülü seçerdik
Bazen yağmur eker dolu biçerdik
Doğayla barışık durulmadı ki
Ne kaderdir varlık nede yazgı
Düşmedi dillerden sızılı ezgi
Haki katı sırra varmadı sezgi
Meydana er postu serilmedi ki
Ne fark edersarı beyaz ve kara
İnsanı hak bilip duralım dara
Asırlardır kanar Halklarda yara
Sarmaya dotca el verilmedi ki
Madem ki biz halkız bu ayrım ne ki
Her yerde aynı sömüren yanki
Göz yaşının rengi ayrımı sanki
Yıllardır kanadı durulmadı ki
Bedrettin hak için post’a oturmuş
Kötü nefsi bir bir nara yatırmış
Barışı sevgiyi bize getirmiş
Varlığın sırrına erilmedi ki
Derler incinsende incitme canı
Boşyere akıtma damarda kanı
Değilmi ki Dünya alemin malı
Doğruluk yüküyle girilmedi ki
Dede Sultan yapmış halka çağrıyı
Hoş görü içinde bulmuş doğruyu
Meclise koymamış kötü eğriyi
Kanayan yaralar sarılmadı ki
Hürriyet değilmi menzile varış
Savaşmadan olmaz inanki barış
Kavgaya girmeden boşa yakarış
Tutsaklık zinciri kırılmadı ki
Sömürülen İnsan yedi kafayı
Üretir süremez bir gün sefayı
Eğile büküle çekmiş cefayı
Ezenlerle hesap görülmdi ki
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Her şey bozuk kendi içinde başka
Can olmaz ise canan gelirmi aşka
Koskoca bir ömrü doldurduk teşte
İnsan hamuru çiğ karılmadı ki
Hoşgörü barışla düştü bir gama
Dünya kalmış yanki puşt bir yam yama
Kötülük öldükçe dirilmiş amma
İyilik bir türlü dirilmedi ki
Herzaman koydular işçiyi yaya
Üreten kim söyle giden kim aya
vurguni sanmayın küstü dünyaya
O halkına bir gün darılmadı ki
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Varlık
VARLIK
Doğa can katar kanıma
Atomlarda ara beni.
Madde olup gel yanıma
Emek verip ekem seni.
Ne ruh vardır ne de ruhban,
Gerçek olandır yaşayan,
Maddedir hakta olmayan,
Nesillere serem seni.
Nötron olasın ufkumda,
Yüz binlere bölsem seni.
Yüzlerce yıl sonra gülüm,
Milyonlarca görsem seni.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Varmısın
VAR MISIN?
Nehir gibi akan alın terimizle
dolduracağız deryaları.
Sonsuz denizler yaratacağız,
korsansız denizler.
Emek gemisini yürüteceğiz,
alın terimizle.
Ve sen sevdalı gözlüm,
Var mısın?
Var mısın benimle uzun bir
Deniz yolculuğuna?
Sen kaptan ol, ben tayfan.
Yelken açalım emek gemisiyle
sonsuz deniz yolculuğuna.
Birlikte ulaşalım emekçinin varolduğu
kara parçalarına.
Güneşin kızıl şafaklarıyla
dolsun gözlerimiz.
Var mısın emek yüzlüm?
Çıkar mısın benimle
özgürlük türküsüyle dolan
kara parçalarına?
Seyir notlarımızı paylaşırız seninle
martıların kanatlarından
Soluruz denizin kokusunu.
Yalar iken balıkçı ağları
denizin mavi sularını.
Ağımıza takılan uskumrudan
alırız yosun kokularını.
Var mısın?
Var mısın emek yüzlüm?
Var mısın emek gemisinde
yelken açalım?
Mavinin sonsuzluğuna.
Ve ter dökelim, gelecek için
emek gemisinin güvertesinde.
Engin sulara karıştıralım İnsan terini,
www.antoloji.com - kültür ve sanat
ve sonra var mısın? Emek yüzlüm
var mısın?
suları ayaklandıralım.
Gelecek aydınlıkpaylaşılası günler adına….
1993 haziran
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini
Vatan Haini
Vay be vay anasını be
Vay benim ellerimde serpilip gelişen hayat
Vay benim
Aydınlık düşlerime
Saplanan hançer
Vay benim puslu yollarında
Düşüp kalktığım yurdum
Düşmüşüz iki kollu uçurumun
İki sarkık yanına
Yüzlerini ayaklar altına almış
İnsanlar yürüyor
Kendi göğünden uzak uçurumlara
Zulmün pençesine düşmüş özgürlüğüm
Can telef etmekte
Sanayi yollarında
Nazım Hikmet
Vatan hainliğine devam ediyor hala
Bugün
Yüzüncü yaşına ayak basıyor Nazım
Sakın demeyin ha
Ölümden sonra yaş mı sayılır
Sayılır lan sayılır
Adam gibi yaşayana ölüm mü olur
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini
Vatan Haini
IV
IV
Bütün kirlenmelere
Kapattıkça kapılarımızı
Alıcılarımızdan girdiler
Odamızın sıcaklığına.
Önce kültürlerimizi yozlaştırdılar
Sonra çaldılar duygularımızı.
Gün geçtik çe
Kendi maymununu yarattı sermaye
Haber dediler
Pisliklerini döktüler eteklerinden.
Kim kiminle yatmış
Kimin şeyi kimin neresinde
Piç ettiler yaşamı
Piç ettiler serpilip gelişen hayatı.
Şimdi
Medya maymunlarının
Salyalı dudaklarından
Hortumlananm kanı dökülmekte
Emekçi halkımın.
İki bacak arasına asılmış sevda.
Yoksulluğun-utancı.
yarınlarımızınBekareti satılmakta otel odalarında.
Şose boylarında aç kadın
Doyurabilmek için bebesini
Sarkık memelerini okşatmakta
Yüzünü yitiren insana
Fabrika kapılarında
Makina lar dan değersiz
Kendi mezarına kazmakta emekçi
Kul edilmiş insanlık kula
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini III
Vatan Haini III
Emek işkenceye mahkum
Umut dar ağacında
Yargısız katledilmekte hayat
Bir dolar bir buçuk milyon
Efendilikten kurtardık köylüyü
Kölesi yaptık yoksulluğun
İzavra lar bize ağlıyor şimdi.
Şimdi varoşlarda
Deli dolu akıyor koyağında sular
Başlarını çarpa çarpa taşlara
Nazım Hikmet
Vatan hainliğine devam ediyor hala.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini V
Vatan Haini V
Vay be vay anasını be
Tükürmeli böyle yaşama
Nereden nereye geldik böyle
Vay benim
Çürümüş damaklarımda
Kırılıp dökülen dişlerim
Henüz çiğnenmeden çalınmış lokman
Vay benim omuzdan düşen kolum
Vay benim bir defa bükülüp
Bir daha doğrulmayan belim
Nereye böyle ayaklarım
Niçin susarsın dillerim
Neden görmezsin gözlerim
Baksana, duysana, görsene
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini VIII
Vatan Haini VIII
Özgür bir dünya düşlerken
Hortumlandı damarımda kan.
Emek yenik düştü
Kasalarını vatan sayanlara
Afrikalılar gibi yaşıyoruz da
Avrupalaştık diyoruz.
Kendi kabuğuna çekilmiş
Cevahir yürekliler.
Sarhoş ağızlara yenik düşmüş
Direniş türkülerim.
Barlar pavyonlar
Devrimci tüketiyor
Kafatasçı üretiyor
Salyalı dudaklarda sarhoş naralar.
Umut ayaklar altında
Emek katlolmakta fabrikalarda
Nazım Hikmet vatan hainliğine
Devam ediyor hala
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini II
Vatan Haini II
Onlar. Tek duvaklı gelinin
Gerdeğine girer gibi
Girdiler toprağın koynuna
Hücre hücre sararak yurdu.
Ölümsüzlüğe kulaç atarak
Aştılar ölüm denizini
Onlardan bir çığlık kalır
Sokaklarda yansıması dinmeyen
Ölümsüzleşirken sevda
Ölümsüzleşir isyan
Yıllar öncesinin yansıması
Çınlıyor kulakları da
Amerikanın yarı sömürgesiyiz
Diyor Nazım
Ustaya hırlaşıyor
Kan buğusunda dişlerini ısıtanlar
Salyalı dudaklardan
Dehşeti dökülmekte yaşamın
Çok şükür, çok şükür
Ölsem de gam yemem gayri
Sonunda kurtulduk yarı sömürgecilikten
Şimdi
Tam sömürgesiyiz Amerikanın.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini IX
Vatan Haini IX
Yüz yıllık
Bir direniş türküsü Nazım
Bazen şiir olur
Bazen türkü
Bazen kaygısıdır kan içicilerin
O şimdi
Başı göklerde bir çınar
Çalamamışlar güneşini.
Rüzgarlara bırakmış şiirlerini
Onun türküsü gelir uzaklardan
Rüzgarın kanatlarıyla.
Dağlar türkü söylüyor
Nehirler ağlıyor.
Kalemim
Pis yüreğine
Dalıp dalıp çıkıyor
Kahpeliğin ırkçılığın.
Ve satılmışlığın.
Yüreğimde sevdası Nazım'ın
Ellerimde isyanı
Yıllanmış bir çınar
Başı yıldızlarda.
Yüzüncü yaşında
Vatan hainliğine devam ediyor
Nazım Hikmet RAN hala
NAZIMIN YÜZÜNCÜ DOĞUM GÜNÜ
OCAK 2002
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini VI
Vatan Haini VI
Nasırlanmış
Çatlak derisinden
Kanımı sızdıran ellerim
Bırak yazma gayrı
Yarına kalsın güzel sözler.
Sevdalar aşklar
Tutkularım aydınlık özlemim..
Sakın ha Abidin
Sakın çizme
Mutluluğun resmini
Hele bir sürelim maviye yelkenleri
Hele bir varalım gelecek o günlere
Sakın ha Abidin
Bir umudum kalsın yarına
Bak gül yanaklı bebesini emziren
AnnelerZehir içiriyor bebesineSarı balık yitirdi rengini..
Sakın ha Abidin...
Bu kahır öldürsün beni
Çizersen
Çürütürler mutluluğu
Kırılır direncim
Gelecek nesle kalsın
Mutluluğun resmi
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vatan Haini VII
Vatan Haini VII
..
Biraz daha bekle be Abidin
Hele bir hanımeli açsın
Tanyaların çığlıkları açsın balkonlarımızda
Güneşe başkaldırsın
Utancını kasketin altına saklayanlar
Gözden kaçan gerçeğin
Dile düşen adıdır isyan.
Hasret yangını alevlenenDudaklarımdan
Özgürlük türküsü dökülsün hele bir.
Hele bir
Yürek diretilsin
Diş bilensin
Yarınsız kalışlara.
Kırılsın bilekte zincir
Yıkılsın hücreler
Sevdam ulaşsın bulutlara.
Baksana Abidin
Nazım usta
Vatan hainliğine
Devam ediyor hala
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Veremedim
VEREMEDİM
Kaç leylim bahar yaşadım
Dalında gül deremedim
Yar bağında güller derip
Yollarına seremedim
Sis kuşatmış dört bir yanı
Eksilmez dağın dumanı
Geldi ayrılık zamanı
Bir deste gül veremedim
Bir başıma koydun beni
Yaban okşar olmuş teni
El açıp tanrıdan seni
Soram dedim soramadım
Sensiz ömrüm geçti boşa
Yar hayalin sığmaz düşe
Şimdi başım taştan taşa
Vuram dedim vuramadım
Tatmadan balı inciri
Yürekte aşkın hançeri
Vurguni paslı zinciri
Kıram dedim kıramadım
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vuruldum
VURULDUM
Seni dağdan taştan sordum
Yüreğine bak dediler
Özümü kanattım durdum
Sular gibi ak dediler
Aşılmaz zor yollar çetin
Gidem dedim gidemedim
Dedim dostadır hasretim
Biraz daha çek dediler
Arar oldum bende beni
Dedim ki ellerin hani
Görsün şu gözlerim seni
Karanlıktan çık dediler
Gün tutuşur gece ağlar
Yüreğimde özlem çağlar
Geçit vermez sana dağlar
Ferhat olda yık dediler
Seni vatan seni yurdum
Seni aşıklardan sordum
Düşe kalka sana vardım
Ama evde yok dediler
Sen olmazsan dağlar kızı
Dinmez şu günlümün yası
Yetmez mi bunca göz yaşı
Biraz daha dök dediler
Oysa ben dağlarda kıştım
Baharla bendimden taştım
Koyaklara yenik düştüm
Bunlar sana hak dediler
Diyar diyar sürüldüğüm
Dedim uğruna öldüğüm
Hani benim özgürlüğüm
Sen kendini yak dediler
Sen güneşimsin al yüzlüm
Sen mevsim sin bahar gözlüm
Zulamda tutsak hürlüğüm
Sana umut çok dediler
Senin için suçlu oldum
Hücrede mahpusta kaldım
Yargısız infazlar aldım
Bir komut diz çök dediler
VURULDUM
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Vurulur
VURULUR
Düğümünü tende çözerken kırbaç
Şiiri kurşunla tartar cellatlar
Dilimde tuzlaşır bal yozlaşan ses
Gün tersine döner düşer vurulur
Iraklı bebeye ölümler yağar
Vurur beşiklerini uçak savar
Dilsiz yüzlerinden sökülür duvar
Çığlıklar dudaktan taşar vurulur
Düşmesin yürekler harlı közlere
Dalgın uzaklıklar düşer gözlere
Günün ilk ışığı doğmaz yüzlere
Umut kaf dağını aşar vurulur
Kaç olanak yaşar savaş içinde
Yıldızlar vurulmuş kanar saçında
Kendimi dinledim onun sesinde
Vatan sevdasında koşar vurulur
Sınır komşuların duymaz sesini
Baksana yitirmiş herkes yüzünü
Barut kokuları yakar genzimi
İçimde bir çocuk yaşar vurulur
Irakta kara yel lodos yönünde
Vurgun i dostsuz,ya iyi gününde
Tüm Müslümanların gözü önünde
Haklılık sel olur coşar vurulur
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yabancı
YABANCI
Doğduğumuz yere düştü yolumuz.
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Ana yurdumuzda akmıyor suyumuz.
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Kaç yıldır da ayrı kaldım köyümden,
Kurumuş da suyum akmaz özümden,
Karıncalar bile ırak kalır gözümden,
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Anam babam hiç yüzüme bakmıyor,
Gözden ırak gönülden ırak diyor,
Yüreğimde yanan köz külleniyor,
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Kulak vermez kimse bir çift sözüme,
Dost yabancı görür bakmaz yüzüme,
Yaşlar dolar dolar gider gözüme,
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Sıladayım hasret gitmez gözümden,
Vurguni boşa mı yandı özünde,
Mahrum kaldım dostun bir çift sözünden,
Sıla mı yabancı, ben mi yabancı.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yabu içimdeki Yabancı Kim
BEDENİMİZDEKİ HÜCRELERİ NASIL TESLİM ALDILAR?
BİZ NASIL BU KADAR TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK?
YÂDA NASIL NEDEN GENLERİMİZLE OYNUYORLAR?
Genetikte her gün yeni bir gelişmenin yaşandığı günümüzde bilimin şifre dili çözülerek
emperyalizmin hizmetine sunulduğu bilinmektedir.
İnsanlığın gelişimi için yürütülen tüm çabalar egemen güçlerin ellerinde tutulduğu için
bu gelişimi egemenler yani kapitalist’ler kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya
çalışmaktadır
Bedenlerimizde bulunun DNA ve RNA’ları nasıl kontrol altına alıyorlar da bizlerin kendi
istedikleri gibi bir toplum olmanızı sağlıyorlar. Yani tepkisiz vurdumduymaz ve sadece
kendisi için yaşayan çevresine bakmayı bil unutan bir toplum haline nasıl getirildik?
Tabiî ki genlerimizle oynayarak bizleri yaşama sağırlaştırdılar
Nuray Pekdemir’in yazdığı GENETİK DEVRİM Adlı Kitabı okumayanların mutlaka
okuması gerekir diye düşünüyorum tabi ki hala kendiniz iseniz yani bana ne dey ipte
kendinizden kaçmıyorsanız mutlaka okunması gerekli olan bir kitap
Şimdi soracaksınız genlerimizle yani DNA’larınızla nasıl oynuyorlar
Ülkemizin insanlarından alınan kan örneklerindeki hücreleri inceleyerek DNA’larımızı
yanıltacak virüsler üretiyorlar ve bunları bize paranızla satıyorlar, nasıl mı
Sokaklarımızın en ücra köşelerine kadar giren İngiliz Firmasının ürettiği DORİTOS
Cipsleriyle ve Süper marketlerden mahalle bakkalına kadar ücretsiz Stantlar kurarak ve
Stantları bir kereye mahsus ücretsiz Ürünleriyle doldurarak daha sonra damağa
bıraktığı tatla kendini arattıran DORİTOSLAR LA rahatlıkla bedenlerimizi kontrol altında
tutabilirler ve öylede oluyor
Sadece Doritoslarlamı bu işi yapıyorlar hayır mesela coca cola veya Kola Turka gibi bir
çok sıvı içeceklerle de DNA’larımızı yanıltarak Asıl üretici olan RNA’YA yanlış bir hücre
göndermesi sağlanabilir ve RNA DNA’dan okey alan hücrelerin yararını zararını
düşünmeden başlar sürekli yanlış hücreyi üretmeye onun için yazar RNA’ya şapşal
demektedir aynı şu anki bize ne derlerse kabullenip yaptığımız gibi.
1980 öncesini düşünüyorum da insanlarda haksızlığa uğradığında haklarına
saldırıldığında sosyal güvencesine dokunmaya çalışıldığında bir tepki vardı ve anında
öfkelerini alanlara dolduruyorlardı.
Şimdi ne oldu da yaşama bu kadar duyarsızlaştık Emekçilerin Alın terinin ürünü olan
SSK dağıtılıp yok ediliyor kimsenin sesi çıkmıyor sosyal güvenlik yasası adı altında
işçinin tüm sosyal hakları yok edilerek ücretli köleliği getiriliyor yine kimsede ses yok
Şimdi yemi çıkan yasayla tüm sosyal güvencesi olanlar artık grip ilacını kendi cebinden
ödeyerek alıyor yılbaşından sonra yine tüm sosyal güvencesi olanlar dahil
hastanelerdeki
Tetkiklerin ücretini artık kendileri ödeyecekler yani tüm tahliller ücretli olacak.
Ayrıca emekli maaşıyla açlıktan ölüme terk edilen insanların küçükte olsa ek bir iş
yapmasını engellemek için aldığı ücretin üçte birini kesmeyi amaçlayan yasada
meclisten sanırım geçmek üzere
Yani halklara yapılan bunca baskıya karşı sessiz ve tepkisiz kalışının tek sebebi BİO
Katalizimle gerçekleştirilen genetik saldırı gibi gözüküyor yakında kapımıza düşer.
BİOFAŞİZİM.Önce ne olur kendimizi kendimiz olarak bir Dinleyelim. Sonra”
LÜTFEN ÇOCUKLARIMIZI DORİTOSLARDAN KORUYALIM
www.antoloji.com - kültür ve sanat
GENETİK DEVRİM Nuray Pekdemir Mutlaka okuyalım kendimiz kalmak için...
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yağmuru sevdim
YAĞMURU SEVDİM
Sırım sıklım sevdim yağmuru
İşten kaytarmak
Kırmak için günün belini
Ne güzel olurdu
Yağmurlu bir havada oturmak dulda' da
Hele de çatının serpintisinde
Demlenmek çayı
Toprak kokusunu yudumlamak
Taze çay buğusunda
Koklamak burcu burcu dağ çiçeklerini
Ben yağmuru
Ihlamur çiçeğinde sevdim
Üşüten bir gecede
Sevdalıyı sarar gibi sırıl sıklam.
Nisan 2001
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yağmurun türküsü
YAĞMURUN TÜRKÜSÜ
Bir hüzün sarmış bulutları
Gökyüzünün kaşları çatık
Sanki kararmaya yüz tutmuş Güneş
Havada bir matem suskunluğu
İnceden inceye dökülüyor
Bulutların gözyaşı
Bir garip duyguyla
Titreşiyor bedenim
Kondu muzun kuytu bir odasında
Yağmurun türküsünü dinliyorum
Rüzgarlar fon tutuyor
Yağmurun türküsüne
Sonra bandolarını Çalıyor gökyüzü
Gümbür gümbür Şimşekler
Yanar döner ışıldaklar gibi
Işıklandırıyor yeryüzünü
Ardından yağmurun türküsü başlıyor
Yeryüzü ve gökyüzü
Arasına sıkıştırılmış Sanki bedenim
Anlamsız bir ihtirasın
Çelişkisini yaşamaktayım
Kendimi aşamamanın
Umarsızlığı içinde
Yağmurun türküsünü dinliyorum
Bir yandan sevdalar
Devşirirken yüreğim
Bir yandan sımsıcak bir
Ürperti sarıyor bedenimi
Kondumun kırık dökük çatısından
Dökülüyor odamın içine
Yağmur taneleri
Bazen sıcacık bir özlemin
Doyumsuzluğunu yaşıyorum
Bazen bir dal gibi
Titreşiyor bedenim
Bir yandan yağmurun
Soğuk damlalarıyla
Dolup gidiyor gözlerim
Yağmurun türküsünü dinliyorum
Yani sırılsıklam
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yağma pazarında kalmış
Haraç mezat yıkık
Kondu muzun kuytu bir Odasında
Sevdalımı sardığım İlk gece gibi
Sırılsıklam sarıyor beni Yağmur taneleri
Odamızın camına vuran her damla
Sanki ritim veriyor yağmurun sesine
Dillerimde bir türkü
Tutuşurken alev alev
Bedenim sırılsıklam
Yağmurun türküsünü Dinliyorum
Nisa 1997
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yakar Seni
Yakar seni
Her rüyaya meyil verme
Düşler bir gün yutar seni
Düşme yobazın eline
Girdap olur çeker seni
Yeşeren dalları kırma
Çaresiz olanı yerme
Güçlüysen güçsüze vurma
Bir gün olur yıkar seni
Sırrını verme cahile
Geç,mesin ömrün ah ile
Kalma faydasız vah ile
Toprağından söker seni
Cahilde söz talan olur
Önce hep o gülen olur
Elin dili yılan olur
Bir gün gelir sokar seni
Vurguni her şeyi görme
Namert! e sırrını verme
Vakitsiz gülleri derme
Ateş olur yakar seni
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yakına gel seni sarayım güzel
Yakına gel seni sarayım güzel
Hicap perdesini kaldır aradan
Aç ki cemalini göreyim güzel
Gönlümü gönlüne yazmış Yaratan
Saklı bakışına ereyim güzel
Mekânımız yoktur esen yeldenim
Aynı coğrafyadan aynı ildenim
Yabancı değilim Keremgil denim
Yakına gel seni sarayım güzel
Deli gönül bir gün mekân bulur mu?
Dedim bir güzele varıp kalır mı?
İnsan sevdiğine haran olur mu?
Bahçende al gül ol dereyim güzel
Vurguni’yem kimse yaşım silmedi
Mecnun Leyla diye çölde inledi
Binlerce yıldır ki bir gün dinmedi
Bin yıllardır kanar yarayım güzel
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yakışmaz
YAKIŞMAZ
Kavgada yiğit olmalı
Kaçmak yakışmaz insana
Sevdim deyip sevdiğinden
geçmek yakışmaz insana
Varmıdır bey benden farkın
İnsan değimlidir ırkın
Güzeller içinden çirkin
Seçmek yakışmaz insana
Alıp yoksulun mülkünü
Yüklemeyin dert yükünü
Başaktaki göğ ekini
Biçmek yakışmaz insana
Vurgun i sevdayı yazar
Olur,mu hiç insan pazar
Emekçi ölmeden Pazar
Açmak yakışmaz insana
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yalanmı
YALANMI
Şu dünyaya yalan diyen ey cahil
Yiyip te doyduğun ekmek yalan mı
Uğruna öldüğün bir güzel için
Seni seviyorum demek yalan mı
İnkar mı edersin sevdiğin yari
Üşütmez mi seni dağların karı
Üzümü inciri ayvayı narı
Dalından koparıp yemek yalan mı
Şöyle bir bak iyi gözle çevreni
Boşa mı sayarsın koca evreni
İnkara kalk madan düşün sen seni
Tenindeki ateş sevmek yalan mı
Değil miydi sevdan dağlardan yüce
Aşk ateşi ile yandığın gece
Sevgisiz varılmaz inan bu güce
Doğanın sırrına ermek yalan mı
Yalan mı dalında açılan güller
Yalan mı dağlardan boşalan seller
Yalan mı çiçeğe bezenmiş dallar
Gündüzü geceyi görmek yalan mı
Diyelim ki yalan bu koca düny
Neden tapıyorsun bilmem paraya
Birde yalakalık girer araya
Dost başına çorap örmek yalan mı
Dinle bire cahil sözümü dinle
Bilenip te gelme üstüme kinle
Gerçek örtülür mü imanla dinle
Kapıda it gibi ürmek yalan mı
Olmasın diyenler insan kula kul
Gözaltında kayıp faili meçhul
Vurgun,i açmadan solmakta al gül
Yargısız sorgusuz ölmek yalan mı
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Haziran 1996
Yanağına Düşer Koklarım Seni.
Yanağına Düşer Koklarım Seni.
Sensiz zamanlara yıkılır kollar
Her gece us’umda yoklarım seni
Yıpratmasın diye şu zalim yıllar
Düşlerime koyup saklarım seni.
Şu garip gönlümde bir güzel yatar
Duyumlar rüzgardan sesini tutar
Gözünde bir damla yaş olsam yeter
Yanağına düşer koklarım seni.
Döşümde bir deli içe sığmaz yar
Vurguni’yim gönlüm senden ağmaz yar
Bilsem de yolların bana varmaz yar
Yine son nefese beklerim seni.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yankiler
YANKİLER
Ufkun bildik yerlerinden
Yavaş yavaş siliniyor renkler
Yasak düşlerden sıyrıldıkça
kanatılıyor gece.
Aykırılığı kuşanmış duruş
yağmasında çapulcunun.
Yine adlanmakta
çağın kana susayanları
ilk gülüşlerine bebeklerin.
Biz ki kendi coğrafyasında
kazıntı tarihine
çığ düşen suskunluk.
Kaçak seyirlerde yitirdik var oluşları
Simdi Afgan ırak derken
İran’da mülteci yüreğim.
Devşirme sevinçler büyüyor içinde gecenin.
Sesime çığ düşen suskunluk.
Yırtar kendini kanatır.
Zaman üstüme çivilenmiş
bir hançer gözlerimde.
Boğulmaktayım yanı başında
uygarlığın.
Sağır tiranlar duymuyor çığlığımı.
Sesine soluklanmak düştü direncin.
Belki tarihin sildikleriyle
yeniden başlayacak.
Yine beşiklerini kırmaya hazırlanıyor
Misket bombaları, bebeklerin.
Ölüm yine adını kazımış beşiğine bebeklerin.
Ve çocukların etinde
dişlerini bilemeye hazırlanıyor yankiler.
Seferberlikleri yatırdım dizlerime
Yakındır cesaret filizlenir
Korku iflas sofrasında İran sokakların da
Tanık olmak istercesine zamana
Yalıtılmış duygular çoğaltır sevinçleri
Öfkeyi dişe takarak.
Yankiler belki gelecekler
Ama geldikleri gibi gidemeyecekler.
Irak ne ki Vietnam gibi.
Geçmişten bildiğim tek şey var
Tarihi direnenler yazar.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kaçıncı yıkılışı umutların
Bu kaçıncı ölümü olacak
yankilerin.
Söyleyin umut çığırtkanlığı değilse ne
İlk baharda toprağın karnını yaran çiçekler
Yitirdim tutsak korkuları
Uzat ellerini ey güneş.
Yaratan ve yaratılan aşkına.
Yıkmaya hazırız surlarımızdan
Amerikan kabuslarını.
Doymayı bilmeyen amerikan ve dünya emperyalistlerini
Bir gün hak ettikleri şekilde doyurmak dileklerimle A Oral 16 01 2006.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaratılış
Biz insanlar her zaman her şeyi ister arzularız da hiç düşünmeyiz sonrasının ne
olacağını ve yarattığımız değerleri vergi olarak kabulleniriz sonrasını tanrıya havale
ederiz bir öğrene bilsek kendi içimize bakmayı o an sorular kalmayacak ….
YARATILIŞ
Tarih yıkamaz keskin direncini bilgeliğin
Bir avuç yürek değişimlerde alevlenen
Ve kardelen kızılı deli hoyrat korkular
Biz ki mantar gibi biten aşkların öyküsü
Ki bizsiz soluklanamaz şafaklar..
Kaçıncı yaratılışın ilk kıvılcımlarıdır bilinmez
Özlem yangını gözlerden akıtılan
Ter dökülen gecelerden soluk soluğa
Devşirme sevinçler yüreğinde gecenin
Bebek yüzlü gülüşlere adanan….
Tarumar edilmiş evrenin incinmiş yüzlerinden
süzülerek dökülmekte
hüzünle tutsak sevdalar
kırılıp dökülen kadınlar vardı
çocuk harcında insanın.
Varlığı varlığımızın öteki adı
Yaşamın mayalandığı döl yatağında.
Sancılı gecelere yayılır iken gergin sinirler
Varlığa kök salmaktadır yeni canlar
Rengi silinir yürek çarpıntılı seslerin
Tırnak içinde ihanet yücelmesidir değerler
Sezgisel dünyalar topluyorum avuçlarımda..
Suluğunu tutmuş iki çift göz açılır dünyaya
Umudun sevdanın ve yaşamın rengidir evren
Bazen hırpalanıp kırılsa’da tutkuları belleğimizin
Ki kırılma noktasıdır varlığın.
Sen yinede kulak asma bunlara
Umut gayrı kızıla çalar çocuk.
Kara yüzlerine kıvılcım düştü dağların
Şimdi bütün ağaçla ağırdan mora çalar
Nehirler asılı insan yüzlerinde
Dökülmeğe hazır gülüşler saklı
Ki önümüze katıp kovalamak kaldı sefaleti.
Yurtsuzluk ağrıları büyütenler vardır döşlerinde
Bil ki gün gelecek onlar
Engebeli yollarında düşe kalka yaşamın
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nasırlı elleriyle çizecekler resmini aydınlığın
O gün
Dışlanmışlar sokak lambaları gibi
uzaktan bakmayacaklar
zengin sofralarına bizim çocuklar.
13 aralık 2005
Abdullah Oral
Ankara hasta hanesinde sakat bir çocuğun beyin ameliyatımı yaptıra bilmek için
yaratmışlığın utanç veren ezikliği ile bir annenin çaresiz çırpınışlarıydı yaşadıklarım.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaredemezsin
YAREDEMEZSİN
Sıkma boğazını yaşlı dünyanın
Hayat hayli cimri kar edemezsin
Boşyere saklama kara gözlerin
Sen kendini yoktan var edemezsin
Düşürdünya gülüm aşkı dillere
Savurdun umudu uzak yerlere
Seni benden alan yaban ellere
Sen kendini gayrı yar edemezsim
Ne kaldı yar söyle günden yarına
Çektin yüreğimi gönül darına
Ölürüm gülüşüm kalır yarına
Güneşi dünyana dar edenessin
Vurguniyim dinle güzel sesimi
Senden uzakların bırak peşini
Yelleme boşuna aşk ateşini
Küllenmiş yüreği kor edemessin
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yarına
YARINA
Varsın fırtınalar döksün yaprağı
Kim demiş ki güneş doğmaz yarına
Elbet yağmur döller bir gün toprağı
Sanmayın ki bahar gelmez yarına.
Kapitalist her daim umudu yıkar
Zülüm boş meydana kanımı döker
Bilirmisin ki sen öfkem kaç çeker
Hiçbir soysuz yaren olmaz yarına.
Nasırlı ellerin ben sancısıyım
Şu emperyalizmin mezarcısıyım
Proleterim ya biraz asiyim
Sanmayın emekçi gülmez yarına.
Esaretim oldu taptığım dinim
Biledikçe büyür içimde kinim
Elbette yaşanılır olur yarınım
Sevda güllerimiz solmaz yarına.
Vurguni’yim belki, bir gün gülerim
Uzak değil benim gelen günlerim
Nasırlı ellerden coşar sellerim
Yaşanan acılar kalmaz yarına.
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yarına Gidersin Ama Dün Çıkar
Yarına Gidersin Ama Dün Çıkar
Tarihin karnını yarıp ta baksan
Ölüm çıkar zulüm çıkar kan çıkar
Hayasız bir yare gönül verirsen
Bedeni terk edip gider can çıkar.
Aşk narına düşer gönül pişersin
Umudun kalmaz ki bağlar yeşersin
İçine kapanıp düşer gidersin
Yarına gidersin ama dün çıkar
Sofular oturup zikir çekerler
Kimi gelir cennet cehennem ister
İşte böyle rezil dünyada körler
Önüne aşılmaz iki yön çıkar
Aşık olmak sevip sevilmek suçtur
Kadın şeytan derler uğraşmak güçtür
Dört kadın helalmiş yeteri üçtür
Akıllı bildiğin aptal bön çıkar.
Taşıyınca rüzgar sevda közünü
Her insan yakmalı aşkla özünü
Ey insan yobazdan çevir yüzünü
İçindeki şeytan geri dön çıkar.
Vurguni! yem özü öze serelim
Gönül bahçesinde güller derelim
Yeter ki sevgiye emek verelim
Karanlık tutuşur nasıl gün çıkar
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yarına kaç var
YARINA KAÇ VAR
Ne zaman başımı kaldırsam yukarı
Gözlerime güneşi emzirmek için
Yağmur içerim ateşinden rüzgarın..
Kötü bir it ulur uzaklardan
Çatlar ikiye bölünür gökyüzü
Mavisine bulutlar düşer sevda sularımın
Toprağıma kan..
Gözlerim süzülür ufka doğru
Hafif bir serpinti içime akan
Bilirmisin.
Gökyüzüdür avuçlarımda ağlayan..
Sevdam nazlı bir gelin misali
serin ve yumuşak
Esrarlı kaynaktan yağan kar gibi
Umut sıcacık nefesinde
Soğuk namlunun
Vurulur aydınlık düşünceler içinde
Düşenlerin o gür sesi
Belleğimde çarpışan
Bilmem kaç arpa boyu yürüdük
Aydınlığa giden yolda
Kaç buğday tanesi içtik güneşi
ne zaman uzatsam ellerimi
Avuçlarımda güneşi tutmak için
Hançeri boynumda bilenir celladın
Kurşun sekmeden bulur hedefini
İki kaşın orta yerinde.
Hiç unutmam
Tarihin derinliklerinden gelen o sesleri
Mansuru Nesimiyi
Börklüceyi Torlak kemali
Bugün Bedrettin yürekliler
Ölüme yatırmışlar sevdalı yürekleri.
Acıyı tuz çürüttü zinciri öfke
Ay donar dudaklarımda
Gözlerime perçinlenir gökyüzü
Bir avuç aydınlık
Bir damla su berraklığı
Gizlerimde saklı kalan
Ne zaman kaldırsam ellerimi
Aydınlık bir dünya adına
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Düşürür prangalar omuzdan koluma
Vurulur saniyeler büyür gelir dakikalar
Oturur yanı başıma işkencelerde
Sorarsın kendi kendine yarına kaç var ….
2004 uluslar arası hacı Bek taş senliklerinde
BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ. YARINA KAÇ VAR
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaşam
YAŞAM
Bir avuç sevda
Bir damla göz yaşı
Ve bir yudum sevgi
Kıyımlardan geri kalan
Ne gül eskisi kadar güzel
Ne bahar eski bahar
Sam yeli vurmuş dallara
Can suyu kesilmiş köklerin
Meyve dönüşümünde dökülmekte çiçekler
Yarım sevişmelerden maraz çocuklar doğuyor
Oysa yaşam oynaşmak değil mi
İçindeki çılgın çocukla
Nedense doğum sonrası
Savaş çığırt kanlığında bebenin dudakları
Mahşer sancılarını yaşar gibi
Hırsla sarılır göksüne annesinin
İlk çekişte.
yanaklarını patlatırcasına doldurur ağzın
Yoksa yaşam
Yemek içmek tıkınmak mı?
Ve sonra koşturmak mı?
Yönünü bilmeden.
Ne kadar zor şu yaşamı tanımlamak
Savaşmak sevişmek
ve ölmek
hiçbir şey değilmiş tabi ki.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kanayan dağlar
Yaşam Döngüsü
yaşam döngüsü sıfır bilincindeyken
Bilendi öfkeler taş duvarların ardında
Kurşun sesinde seken bıçak düştü
Karanlığın tamda göbeğinin üstüne
yığılırken üst üst’e gene umudun yaşam gerekleri
hayat ın ilk ışıkları sızıyordu
labirentlerinden hücrenin
kendi benliğin şarkısını söylüyor katışıksız
“zor anlarında gelen esini geçmişin”
Başladı tarihin içinde-yoklamaya kendini
İçinde dürtüsüyle-devam etmenin yoluna
tek özne kalsa da zincirini kıracak çevrenin.
ki kurulu sorgulanmayan anlardan bir’an
o zaman duracak gönül borcuyla geçmişine.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaşam ve özlem
YAŞAM VE ÖZLEM
Hayallerimiz var özlemlerin içinde
Düşlerimizin enginliğinden doğan
Barış gibi Özgürlük gibi
Bazen akan bulanık suların
Durulmasıdır özlem
Doyumsuzluğudur sevdaların
İnsanın insanı katletmediği
Bir yaşamın düşlemidir özlem
İlkbaharda kuruyan dalların
Yaprağa dönüşmesi
Yeşeren dallardan
Bir çiçek düşlemidir özlem
Meyveye dönüşen sevda.
Taşlarının sekerek geçtiğimiz
Bir nehirdir.
Kirlenmemiş Berrak sularda
Balıkların Sevdayla oynaşmasıdır
İnsan kanıyla sulanmamış
Bir toprak bellenirken
İnsan teriyle sulandığında
Katledilmeyen emektir Özlem
Yıkılmamış bir umudun
Kirlenmemiş bir nehirin
Kumsalında
Bedenimi kavuran güneşle
Çakıl taşlarının sıcaklığıdır Özlem
Açlıkla doyurulmuş
Bir çocuğun dudaklarında
Soluğu kesilmeden önce
Şeker yemeyi düşlemesidir
Kırlangıçların kanadında savrulan umut
Ulaşılamayan barışlar
Ve sevdam özgürlüğümdür Özlem
Emek kavgasında yiten yoldaşların
Sevdalarını yeniden yaşatabilmesidir
Kondu kuytularında
Bir annenin Soğuktan buruşmuş
Memelerinden
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yavrusunun dudaklarına
Verebilmeyi düşlediği Bir damla süttür Özlem
Doğacak güneştir özlem
Açlığa doymamaktır
Özgürce bir yaşamın varolacağı
Umut dolu yarınlarımızdır Özlem….
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaşamadım ben seni
Yaşamadım ben seni
Karadeniz kara gözlüm
Aşamadım ben seni
Yiğidim’ya vuruldum
Yaşamadım ben seni
Bir başına eğlen dur
İçin için söylen dur
Al başını taşlara vur
Yaşamadım ben seni
Ne Fatsa koydun ne Ünye
Tabuta kazındı künye
Göksümde patladı fünye
Yaşamadım ben seni
Vurguni’yi deniz vurdu
Boş yere dolandı yurdu
Damarda akan kan durdu
Yaşamadım ben seni
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaşanası Bir Dünya çin
Yaşanası bir dünya için
Yollarında coşkun ırmaklar akar
Yıkarak bendinden taşar sevdanın
Yolunda çiçeğe durur ovalar
Dağlar dizlerine düşer sevdanın
Aşı emekçiye oldukça zehir
İnsanı öldürür bu yurtsuz kahır
Evvel damla idi şimdiyse nehir
Sular ardı sıra koşar sevdanın
Boyun eğmez zulme işkencelere
Acı dır yoldaşı yar gecelere
İsyanlar düştükçe son dizelere
Cellat direncine şaşar sevdanın
Vurguni’nin dost! a gül kucakları
Yamandır dağların yaz sıcakları
Ardı sırta yürür kır çiçekleri
Sol yanı kızıla keser sevdanın.
Sevdasını dağlara yazanlara bin selam olsun
1992
halk ozanları antolojisinden
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yaşanmamış
YAŞANMAMIŞ
Deniz vurgunu yalnızlıklardayım
Sende sürgün kaldı yine duygular
Ağrılar damıttı kara geceye
Senden uzaklarda mülteci yüreğim.
Buğulu gözlerden hüzün çaldığım
seni taşıdım usumda sonsuza
Yaşanmamış nasıl derim yaşadım
anlar var aşkına hasret kaldığım
zaten zor saydılar bize yaşamı
birde aşk narında yakma yar teni
bari dağlarıma gömseler beni
şu kaybana şehir yıktı neşemi.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Nisan 2004
Yeni Sevdalar
Yeni sevdalar
Duyguların yoğunlaştığı yerde
Ağıtsız türküler yakılır geceye
Kabuk bağlayan yüreklerden
Kanatlanır aşkın gülleri
Sıcacık öpüşler düşlerken
Yaralı bir yalnızlık üşümektedir
Sevda yangını dudaklardan
Yeni sevdalara.
Ah şu kenar semt çocukları
Kanatılmış gecelerde kalır
Aşktan yana yaşanmamışları.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yeniden Aşk
Yeniden Aşk
Gecenin labirentlerinden bakıyorum
Savunmasız suskun şu koca Kente.
Gel gör ki sensiz yaralı mevsimler
Yüreğimde yokluğunun deriniziSessiz sedasız kanamakta….
Gözlerimde çiçeklenen bahar
Sisli bir sabahı silerken.
Yağmur ısmarladım bulutlardan
Geldiğinde sırın sıklım sarayım diye belinden.
Sonra düşeriz yine çırım çıplak
Aştan sarhoş zamanlara
Sevda sarhoşluğunda türküleşir
Yeniden aşk şiirleri..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yetmedi
YETMEDİ
Önce ekmeğimize saldırdılar,
sonra çorbamıza tükürdüler,
Yetmedi…
Çocuklarımızı katlettiler birer birer,
yetmedi
sevdalarımıza taktılar pençelerin,
söküp atmak için yüreğimizden,
sevdalarımızı
Yetmedi can dostum, yine yetmedi.
Umutlarımızı diyorum,
umutlarımızı can yoldaşım,
umutlarımızı kurşunladılar.
Yetti mi dersin…
Yetmedi, emek yüzlüm Yine yetmedi
Şimdi varoşlarda boy veren,
fidanlarımızı kırıyorlar,
başları göklere ermesin diye.
Yetinecekler mi dersin,
hayır dostum,
hayır can yoldaşım yetinmezler.
Öyleyse ne duruyoruz hala?
Susarak ödemeyelim
haklılığımızın bedelini,
göstermeliyiz yılmayacağımızı,
gösterelim onlara,
öldürülemeyeceğimizi.
Her gün alanlarda
üçer beşer ölerek,
gösterelim sevdamızın direncini.
Yürüyelim varoşlardan alanlara,
bir nehir gibi coşarak.
Alın terimizin sularıyla boğalım,
Yetinemeyenleri…….
Mayıs 1986
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yıkılır gider
YIKILIR GİDER
Çorap kaçığına Benziyor yaşam
Tutsam bir ucundan sökülür gider
Anlatsam bir dile gelse dertlerim
İçimden bir Fırat dökülür gider
Hele sokaklar bir isyana dursun
Yüreklerde öfke dillere vursun
Emekçi paslanmış zinciri kırsın
Ağrı Nemrut kalmaz yıkılır gider
Meyil vermeyelim gayrı yozluğa
Yüreklerde güller açsın dostluğa
Bir yürüsün dağlar insin düzlüğe
Deryalar kendine çekilir gider
Vurguni yim kimler tarihi yazan
Gün gelirde çıkar oyunu bozan
Gör şu emperyalist kokuşmuş düzen
Köklerinden nasıl sökülür gider
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yıl 1996
YIL 1996
Caddeler kan gölü.
Panzer sesleriyle doluyor alanlar.
Haklılıklar dönüşüyorken haksızlığa,
Ölüme meydan okuyor,
Hücresinde güzel insanlar.
Demir parmaklıkların ardında,
Oturuyorlar ölüm oruçlarına,
Ve haykırıyorlar
Sizin gücünüz yetmez!
Düşüncelerimize zincir vurmaya.
Ne taş duvarlar tutabilir bizleri,
Ne dikenli teller,
Biz bulutlara saldık sevdamızı,
Bir başka sevdadır bu
Adı duvara kanla yazılan.
Bir başka sevdadır,
Ölüm oruçlarıyla haykırılan.
Temmuz sıcağında
yanar iken
Alev alev sokaklar,
Onlar açlığa direniyorlar,
Onlar susuzluğa direniyorlar,
Onlar insan olmanın onuruyla,
Sevdalarıyla yıkıyorlar.
hücre duvarların
Tanrı da çaresiz kalıyor,
insanların direnci karşısında.
Ve ölümü yeniyor güzel insanlar,
Ölüm diyorlar,
Ölüm senin adın kalleşlik olsun,
Ve çalıyorlar ölümü hücre duvarlarına.
Gelecek aydınlık güzel günler adına.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yıldızsız Hilaller
Yıldızsız Hilaller
Aydın bir gökyüzünün
Bekleyişinde idi bebekler
Bazen yaşama şiir olan şehirler
Kendi bakışlarından korkar yüzlerini değiştirirler
Sınıf duvarlarına asılan ferman netliğinde.
Yine analar ağlamakta
Gecenin damarsız bir vaktinde
Yine yıldızlar koparılmakta gökten
Güneşten yüzünü saklayanlar
Dolaşıp durmaktaydılar
Yoksul semt kaldırımlarında
Adlarına adlanarak çocuklarımızın
Yıldızsız hilaller kuşatmış geceyi
Tecavüze uğrayan ülkenin bakireleri
Ölü bedenlerini sundular,
kana susamış köpeklere.
Yoksulluğun kırıldığı yerden
Tutuşur direniş türkülerim
Gene yollanır yeniden başlangıçlara..
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yokluğunu Değiştiremiyorum
Yokluğunu Değiştiremiyorum
Kıyısındayım durgun zamanların
Kendi devinimini yaşıyor bendeki, an
Her şey değişiyor kendi içinde.
Kırılıyor dökülüyor
Tükeniyor yaşayan ne varsa.
Yani tarihten bana ait her şeyi
Bir dip not gibi silip değiştiriyorum da.
Bir tek içimdeki- yokluğunu değiştiremiyorum.
Şimdi sensizliğe yıkılıyor zaman…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yoksun
YOKSUN
Yoksun
Dumanlıyorum gecenin karanlığını
Bekledikçe büyümekte sevdalar
Aşk çölde dondururmuş insanı
Tırnaklıyorum dişlerimi
Kanatıyorum geceyi
Kuruyan damaklarımı ıslatmıyor şarap
Yoksun
Hala nefesinin sıcaklığını duyuyorum
Ürperiyor bedenim
Sana dökülüyor gözlerim
Sen yoksun
Sıcaklığın buz tutmuş yanlarımı damıtmakta.
Şimdi yüreğim
Israrlı bir kalbin hatırladıklarıyla yetiniyor
Haydi gel artık
Yanıp kül olmadan
Tırnaklarınla söküp çıkar
Göz bebeklerimden özlemlerini……
Yüreğimizdeki isyan ve sevdalarımız. Ekim 1999
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yol
YOL
Panzer paletlerine düştüğü günden beri
Oyunlarına ateş düştü çocukların
Bütün gülüşler toprağa düşüyor gayrı
Çiçekleri vurulmuş sokaklarda..
hiç denenmemişe umut var.
Seçkisiz mi nereye varacağı anlamının
Şahdamarımızda amerikan kabusu
Bunalımın bitmesi bekler iken.
Duru anlak neye gebe..
hiçbir şey salt kişiye mahsus değil
ve böylesine güzelken yinede yaşam
yaratılacak elbet öznel yol sevgiyle
Düşenlerin bıraktığı yerden..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yolun sonunda
YOLUN SONUNDA
yaşam döngüsü sıfır bilincindeyken
Bilendi öfkeler taş duvarların ardında
Kurşun sesinde seken bıçak düştü
Karanlığın tamda göbeğinin üstüne
yığılırken üst üst’e, gene umudun yaşam gerekleri
hayat ın ilk ışıkları sızıyordu
labirentlerinden hücrenin
kendi benliğin şarkısını söylüyor katışıksız
“zor anlarında gelen esini geçmişin”
Başladı tarihin içinde yoklamaya kendini
İçinde dürtüsüyle devam etmenin yola
tek özne kalsa da zincirini kıracak çevrenin
ki kurulu sorgulanmayan anlardan bir’an
o zaman duracak gönül borcuyla geçmişine.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Mayıs1993
Yoruldum Artık
Yoruldum Artık
El açıp tanrıya yakarmam gayrı
Seni dilemekten yoruldum artık
İçinde çağlayan sızılı nehir
Sana dökülmekten yoruldum artık
Ateşi koynunda saklar geceler
Sensiz kör bir düğüm bende acılar
Küllerin içinden aşkın köz eler
Yana yakılmaktan yoruldum artık
Vurgun iyi yuttu bu aşkın çarkı
Gayrı hissetmiyor çürüdü doku
Hep yönünü şaştı aşkımın oku
Yayla çekilmekten yoruldum artık.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yön
YÖN
İçimde bir yara kanar
El varmaz ki sarayım
Bu yol nere gider böyle
Bilen yok kime sorayım
Hayat yolu taşlı tozlu
Bazen bencil iki yüzlü
Şiir yüklü kara gözlü
Yol göster yare varayım
Her şey yitirdi kendini
Yıktı yoksulluk bendimi
Yitirmeden ben kendimi
Bu elde nasıl durayım
Yaşamadan bir gününü
Kesmiş hainler önünü
Vurguni yakmış dününü
Diyor ki yarim göreyim
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yüreğim neden kanıyor
YÜREĞİM NEDEN KANIYOR?
Demir talaşları Parçalamış ellerini,
Tamirci çırağının.
Kandan gözükmüyor,
Minicik körpe parmaklar.
Ama hiç aldırmıyor
yüreğim neden kanıyor?
Kan düşmüş ellerine Tamirci çırağının.
Çırağın kanayan elleri umurunda değil
O kırmaya devam ediyor
Direncini parmaklarında ki acının.
Daha, daha Yaşın kaç senin çocuk?
Nasıl dayanıyor Körpecik yüreğin
Onca acılara.
On bir yaşındaydı Tamirci çırağı,
Aldırmıyor Elindeki kanayan yaraya.
yüreğim neden kanıyor?
İlkokul üçten mezun
Açlığın kuytularına düşmüş.
bacaksız, kuru Sıska bir çocuk
On bir yaşında.
Parmaklarından akan kanla suluyordu bilincini
Önce dudaklarıyla yalıyor kanını
Kan durmuyor.
Sonra gidiyor bir köşeye
Sırtını bana dönüp.
başlıyor yaralı parmaklarına işemeye
Ve yaşadığı hayatın İçine tükürür gibi
Tükürüyordu Dudaklarındaki kanı
Çaresizliğin içine.
Yüreğim neden kanıyor?
Bir yandan bağırıyor ustası
Gel ulan buraya velet.
Topla şu anahtarları sil, temizle
Yine bahane buldun Eşek oğlu eşek.
Çocuğun gözlerine diktim Gözlerimi.
Ne hüzün var yüzünde,
Ne de gözyaşı var gözünde.
Kaskatı kesilmiş bedeni,de
Yüreğine vuruyordu öfke.
Yine de aldırmaz bir tavırla Gülüyor,
Sanki umarsızlığını Yaşıyor. yaşamın
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Kazanılamayan zamanların sefaletiydi
Haklı kavgalardan geride kalan…….
Benim yüreğim neden kanıyor?
Yaklaştım çocuğa
Dedim Suyuna Kim kattı zehrini
Ama konuşamadım bile.
Konuşsam Ağlayacaktım çocuklar gibi,
Ama görüyorum, görüyorum
Umutlar fışkırıyor yaşamın içinden,
Parmaklardan akan kan gibi.
Kızıllaşıyordu gözlerimde hayat,
Benim, benim neden Kanıyor yüreğim?
Belli ki Gülmeyi unuttuğu gün
Unutmuştu Ağlamayı çocuk
Yaşama direnci büyütüyor
Gözlerimde çocuğu.
Çocukluğumu yaşıyorum yeniden
gözlerinde Çocuğun.
Yüreğim kanıyor…….
OSTİM Mayıs1992
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yüreğim neyana koyayım seni
YÜREĞİM NE YANA KOYAYIM SENİ
Sığmadın içime depreşip durdun
Ne yana çevirsem eğemem seni
Bazen süt limansın bazen çıldırdın
Yüreğim ne yana koyayım seni
Irak’ta oturmuş Kapitalist paya
Kan ile örüldü zulüm Dünya’ya
Koskoca bir tarih düşmüş yağmaya
Yüreğim ne yana koyayım seni
Kötü bir it ulur ta uzaklardan
Katlime çalmakta kiliseler çan
Geriye ne kaldı koca bir halktan
Yüreğim ne yana koyayım seni
İki bin üç yılı kuşattı zulüm
Körpe bebelere düşüyor ölüm
Çiçeğe durmadan kırılır dalım
Yüreğim ne yana koyayım seni
Doymaz kan içmeye Emperyalistler
İşbirlikçi müslüm, sofu, faşistler
Ne kadar dirense azdır milisler
Yüreğim ne yana koyayım seni
Gördükçe biçare aç çocukları
Göğüs kafesimde yırtmışsın zarı
Vurguni çözüldü dağların karı
Yüreğim ne yana koyayım seni.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yürüyoruz
YÜRÜYORUZ
Yürüyoruz ağır yorgun adımlarla.
karanlık dehlizleri
adım adım aşarak.
Yürüyoruz sömürüden yana dönen
işkence çarkını durdurmak için
Yürüyoruz ülkemin karanlık yollarına,
söner iken umutlar bir ışık düşüverdi.
Feri gitmiş gözlere
Yürüyoruz karanlığın ortasında.
Seçilmeye yüz tuttu umut,
kaldırın sevdanızı ayağa.
Ey güzel insanlar,
Öfkeniz yüreğinizde kalsın,
umutlarınızı ayağa kaldırın.
Yürütün, koşturun, kışkırtın,
bir his düştü yüreğime,
açlığın içinden.
Bir umut iştahı doğuyor sanki,
Yürüyoruz Karanlıkları yırtıyor
ayak seslerimiz.
Durmak geri kalmaktır,
daha büyük adımlarla yürüyoruz alanlara
Katlolmasın diye çocuklarımız
Okul kapılarında.
Zincirler vurulmasın diye
emekçi bileklerimize.
Yürüyoruz
bir umut ihtirasının ilk ateşi yandı
Çürüyor bilekteki kelepçeler,
prangaları kırıyor ayaklarım.
Yürüyoruz, az kaldı aydınlığa,
dallar yaprağa
papatyalar çiçeğe duruyor yollarımda
Bir nefeslik yol kaldı
Haydi biraz daha gayret
umut ateşi alevlendi, alevlenecek.
Yürüyoruz Tozların arasında
seçilmeye başladı. İnsanlar.
Görüyorum kırılmış
bileklerinden dökülüyor kelepçeler.
Aşıyorlar zulmün dehlizini.direnenler.
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yürüyoruz
karanlığı yutan Işıkların altında
Çomak sokuyoruz Arı kovanına,
böcekler kıpırdıyor,
böcekler örümcek ağında.
Yürüyoruz
sokaklar titreşiyor ayaklarımın altında
Yürüyoruz düşe kalka
Ağır yorgun adımlarla
Yürüyoruz umuda.
Maden işçilerimin Ankara yürüyüşüne yazıldı Şubat 1992
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yüzler dondu
YÜZLER DONDU
Bir bakın şu kondular,a
Süte hasret gözler dondu
Nasıl yaşar aç çocuklar
Dudağında sözler dondu
Sormaz kimse halin nedir
Sen çalış Patrona yedir
Yeni dünya işte budur
Ateş almış Yazlar dondu
Solan gül açar mı daha
Ölüme biçilmez paha
Öfke nasıl kalkmaz şaha
Üşümüş aç yüzler dondu
İçimden bir nehir taşar
Dağlarımda zulüm yaşar
Vurulmuş türküler düşer
Mızrap deymiş sazlar dondu
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Yüzleşme
YÜZLEŞME
Kaç gündür yatarım kimsem yok gelsin
Dağların rüzgarı eksildi mi ne
Gayrı her şey kendi içine döner
Özveri hoşgörü asıldı’mı ne
Ya ne oldu iyi gün dostları yok
Değimliydi sevgi biz insana hak
Rüyamıydı her şey bende bir ahmak
Yoksa dost sohbeti kesildi mi ne
Herkesin geliyor ağası beyi
Dostsuz garip gönlüm yıktı neşeyi
Kırıp incitmedin ki hiç kimseyi
Sevgi pınarları kısıldı mı ne
Sustu telefonlar gayrı çalmıyor
Kime başım eğsem selam almıyor
Bir intizar olsun oda gelmiyor
Günahım sevaptan düşüldü mü ne
Belleğim düşünme kıvırıyon çok
Desene Vurguni sevenin hiç yok
Yalnızlık laiğin bunlar sana hak
Yoksa bütün yollar aşıldı mı ne
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara eğitim hasta hanesi 29 12 2005
Zamanın delisi
Ala deli derlerdi bir güzel insandı oturduk bahçeye geçmişi yad ediyorduk Hanım
sesleniyor bırakın benim deliyi,de gelsin (Aladeli) haydar amca Hanıma cevap veriyor
O artık halkın delisi Kendine yar edemezsin.
O günün anısına zamanın delisini yazdım
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum
ZAMANIN DELİSİ
Ben beni bileli bana yetmiyom
Şu yaşlı dünyanın çilesiyim ben
Bazen isyanlara Düşer bir yanım
Bütün zamanların delisiyim ben
Yoksulu dalarsa zenginin iti
Ben yanarım çoban ateşi gibi
Tortusuz kalmıyor çorbamın dibi
Bütün zamanların delisiyim ben
Ben istemem hakka hile katmayı
Değer bellemişim gönül yapmayı
Onursuzluk saydım dostu satmayı
Bütün zamanların delisiyim ben
Düşerken dalından kan çiçeklerim
Toprağı üşütür bak gülüşlerim
Geceleri biçer bazen dişlerim
Bütün zamanların delisiyim ben
Emek işkencede bedenim sürgün
Yaratandan vefa görmeyiz bir gün
Öfkeyle dişleriz dudağı her gün
Bütün zamanların delisiyim ben
Bir yandan it ürür kervanlar yürür
Barış diyenler hep yargısız ölür
Yüreğime isyan ateşi vurur
Bütün zaman ların delisiyim ben
Zulmün karşısında kör oğlu oldum
Dadal oğlu ile kavgaya daldım
İnce Memet gibi Dağlar dolandım
Bütün zamanların delisiyim ben
Bazen Deniz oldum Taylan yoldaşı
Bazen Mahir İbo zulüm’e karşı
Dağlarıma sığmaz Özgürlük aşkı
Bütün zamanların delisiyim ben
Zalimin hançeri saplı bedende
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Bıçak cer yan olmuş oynuyor tende
Bir umudum kaldı şu gelem günde
Bütün zamanların delisiyim ben
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Zamanın Kıyısı
Zamanın Kıyısı
Ateşi üşüten zamanın kıyısında
Düşe kalka gezmekte bir yalnız adam.
Durgun akan ırmağın
Akışı yanaklarından süzülen.
Yaşamın labirentlerinde
Yönünü bulmaya çalışırken.
Kanını donduran soğuğun
Duyumsuyor soluğunu kestiğini ya
Yürüyor dinsiz gecelerin üstüne.
Yaşanmadan geçen gençlik
Törpüleyerek kanatıyor içinde bir yerleri
Kan katılaştıkça
Kasılıp kalıyor bedeni
Sevdasına vurulduğu kentin varoşlarında…
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ziyaret
ZİYARET
Belleğe yazmamış ki dostlar beni
Hatırlayıp gelsin yaram üstüne
Kaç gündür sızılı kan tuttu gözler
Dost merhem olmaz ki sürem üstüne
Uzattım elimi yıldız kayıyor
Umut yine uzak dağı ağıyor
Çağların üstüne hüzün yağıyor
Çaput değil beden saram üstüne
Gök asık yüzünü dikmiş başımda
Olmaz şeyler saklı durur düşümde
Çağırır sonsuzluk beni usumda
Bulutsuz uzağa evren üstüne
Bilmem ki ne haldir dost ta vaziyet
Vurguni arama boşa mazeret
Artıya bir dönse günlük ziyaret
Dost gelse de canım versem üstüne…..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Ankara eğitim hata hanesi 31 12 2005
Zulüm
ZULÜM
Zorba dünyası başımı
Nere dönsem yoldu gülüm
Kanile yuğdu aşımı
Can evime daldı gülüm
Gözlerimiz kör görmüyor
Göcüm yetmez elvarmıyor
Zalim hakkımı vermiyor
Ekmeğimi çaldı gülüm
Dört kıtabın dördü de hak
Ondan payımızdır dayak
Şu Allahın işine bak
İnsanlığı böldü gülüm
Avraya postum serdiler
Kiliseye dönderdiler
Camide fetva verdiler
Varlığımı sildi gülüm
Rahip Haham Hak der yolum
Dinler zehir zıkkım dolum
İslamiyet kırık kolum
Yeniçinde kaldı gülüm
Musa Tevratı düşküne
İsa İncili şaşkına
Muhammet Kuran aşkına
Canazemi kıldı gülüm
Vurguni yaralıdı günüm
Ekmeğim aşımdır dinim
Üreten hak dedim benim
Zulüm kat kat geldi gülüm.
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat
Zulüm yaşamaz
Zulüm
Haksızlıklara
İsyanların
Sustuğunda yaşar
Yani
Yenilgiyi kabullenmekte
Hani diyorum
İsyanların içinde zulüm yaşamaz
İsyanlar öldürür zulmü..
Abdullah Oral
www.antoloji.com - kültür ve sanat

Benzer belgeler

William Shakespeare

William Shakespeare Abdullah Oral (abdullah oral Eylülzamanı kitab)

Detaylı

Haldun Çağlayan

Haldun Çağlayan Abdullah Oral (abdullah oral Eylülzamanı kitab)

Detaylı