Köy-Koop Haber Gazetesi 51. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 51. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
ŞUBAT 2016
Yıl:5 Sayı:51
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Bakan Faruk Çelik, Süt Üreticileri Birlik ve
Kooperatifleri Temsilcileriyle Görüştü
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, süt üreticileri birlik ve kooperatifleri
temsilcileri ve süt sanayicileriyle biraraya geldi.
18 Ocak 2016 tarihinde süt sanayii kuruluşlarının yöneticilerini kabul eden Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik daha sonra da Köy-Koop Merkez Birliği, Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri
Merkez Birliği, Türkiye Damızlık Sığır
Yetiştiricileri Merkez Birliği, , Tüm Süt
Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD), Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği, Tarım-Koop Merkez
Birliği, Türkiye Damızlık Koyun ve Keçi
Yetiştiricileri Merkez Birliği ve Tire Süt
Kooperatifi yöneticilerinden oluşan süt
üreticileri heyetini Bakanlık toplantı salonunda kabul etti.
Bakan Çelik, Türkiye’nin komşularında
yaşanan gelişmeler nedeniyle sektörün
karşı karşıya kaldığı sorunların nasıl
aşılabileceği konusunda değerlendirmelerde bulunduklarını belirterek, süt sanayicilerinin ardından, süt üreticileriyle
de yapacakları değerlendirmeler netice-
sinde karar aşamasına geleceklerini ve
yayınlayacakları “Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama
Esasları Tebliği”nde yapılacak değişikliğin nihai şeklini alacağını söyledi.
Çelik, bu tebliğin hem sanayiciler hem
Gübre ve Yemde KDV
Tamamen Sıfırlanıyor
tı. Meclis Plan ve Bütçe
Komisyonu'nda görüşülen
Torba Kanun Tasarısı'nın
içinde gübre ve yemde Katma Değer Vergisinin sıfırlanmasıyla ilgili kanun
değişikliği de yer
aldı.
Komisyonda tasarının ilgili
maddesi de kabul
edildi. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda
kabul edilen ilgili madde Genel Kurul'da da kabul edilirse gübre ve yemde yüzde 1'e
indirilen KDV bu sefer tamamen sıfırlanacak.
.
Tarım ve Gıda Sektörü
2015 Yılı Değerlendirmesi
Türkiye Ziraatçılar Derneği tarafından yayınlanan;
Tarımsal destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki
gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal
desteklerin dağılımı, bitkisel üretim ve hayvancılıktaki
gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et
fiyatlarında yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi ve Rusya ile yaşanan krizin
tarıma yansımalarına dikkat çeken raporu bu sayımızda
sizlerle paylaşıyoruz .
» Syf 12’de
de üreticiler açısından yararlı sonuçlar
doğuracağını, konuyla ilgili ayrıca bir
açıklama yapacaklarını da belirtti.
Gerçekleştirilen toplantıya Köy-Koop
Merkez Birliğini temsilen Genel Başkan
Yakup Yıldız katıldı.
.
Besi ve Kümes
Hayvanlarında Genetik
Erozyon Devam Ediyor
»» Hükümetin yaptığı çalışmaya göre yüzde 1'e
indirilen KDV oranı tamamen sıfırlanacak.
KDV'nin sıfırlanması kanuni
bir düzenleme gerektirdiği
için gübre ve yemde geçtiğimiz ay KDV sıfırlanmamış
yüzde 1'e indirilmişti. Ancak hükümetin gübre ve
yemde seçim vaadini tam olarak yerine getirmek için
bir çalışma yaptığı
ortaya çıktı. Yapılan bu çalışmaya
göre gübre ve yemde KDV
tamamen kaldırılacak.
Yapılan çalışma ise Meclis'te
Torba Kanun Tasarısı'nın
görüşmelerinde ortaya çık-
Türkiye’de Tarım
Öğreniminin 170. Yıl
Dönümü Kutlandı
Sempozyumun açılışında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan SÖYLEMEZOĞLU, ZMO
Başkanı Özden GÜNGÖR,
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Müsteşarı Nihat
PAKDİL, Ankara Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ
ve CHP Edirne Milletvekili
Okan GAYTANCIOĞLU birer
konuşma yaptılar. » Syf 8’de
Tarım Sigortaları 2016 Yılı
Uygulama Tebliği Yayımlandı
»» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO)‘nun 27 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı
raporunda; çiftlik hayvan ırklarının yaklaşık
yüzde 17’si yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
olduğunu ortaya koyuyor.
Ülke verileri, rastgele
yapılan melezleme
işlemlerinin genetik
erozyona yol açan
başlıca sebep olduğunu da gösteriyor.
Tüm dünyada hayvan biyoçeşitlilğini
koruma konusuna artan bir
ilgi gösterildiğini kaydeden
Birleşmiş Milletler Gıda
»» Kutlamalar kapsamında ZMO ve Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi‘nin düzenlediği
“Tarımsal Yükseköğretimde Yeni
Arayışlar” Sempozyumu, 11-12 Ocak 2016
tarihlerinde gerçekleştirildi.
ve Tarım Örgütü
(FAO),
bununla birlikte değerli
hayvan türleri için
risklerin
devam
ettiğini ve genetik
kaynak havuzunu
sürdürülebilir olarak kullanmak için çaba sarf
edilmesi konusunda çağrıda
bulundu. » Syf 18’de
»» “Tarım Sigortaları Havuzu Tarafından
Kapsama Alınacak Riskler, Ürünler,
Bölgeler ve Prim Desteği Oranlarına İlişkin
Bakanlar Kurulu kararı yürürlüğe girdi.
2016 yılında, 2015
yılı uygulamalarına ilave olarak;
tarla
ürünleri,
sebzeler ve fidanlarda yaban
domuzunun verdiği zararlar,
sel ve su baskını teminatı
çerçevesinde, eğimli arazilerde aşırı yağış sonucunda
yüzey akışlarının
neden
olduğu
kayıplar ile hastalıklardan arilik
belgesine sahip ve bio güvenlik önlemlerini almış büyükbaş ve küçükbaş işletmelerinde şap hastalığı riskleri
kapsama alındı. » Syf 9’da
Hadi İLBAŞ
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -47-
Sebze Meyvede Kim
Kazanıyor?
» Syf 2’de
» Syf 5’te
Tüketim Kooperatiflerine
Ne Oldu?
» Syf 9’da
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Mehmet SEVER
Tevfik Fikret CENGİZ
Sütte Fiyatlar Nasıl
Oluşuyor?
Değişenler
Değişmeyenler
Danışmanlık Üzerine -II-
» Syf 4’te
» Syf 7’de
» Syf 20’de
Batuhan SARICAN
Dr. Erhan EKMEN
Dr. Nezaket CÖMERT
Latin Amerika’nın Yeni
Kabusu: Zika
Biliyor musunuz?
Tarımsal Yatırımcı mı?
Büyük Çiftçi mi?
» Syf 14’te
» Syf 16’da
» Syf 15’te
KOOPERATİFÇİLİK
01.02.2016
Ocak 2016 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
22.02.2016
01.02.2016
Ocak 2016 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
22.02.2016
01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. Ve 30. Maddelerine
23.02.2016 Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname İle Beyan
01.02.2016 1-15 Şubat 2016 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Öde24.02.2016 melere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine
23.02.2016 Göre Yapılan Tevkifatların Ödemesi
01.02.2016
Ocak 2016 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
24.02.2016
01.02.2016 Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflerin 2015 Yılına İlişkin Gelir Vergisi
25.02.2016 Beyanı
16.02.2016 1-15 Şubat 2016 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel
25.02.2016 Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
01.02.2016
Ocak 2016 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi
26.02.2016
Ocak 2016 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Dam-
01.02.2016
ga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Öden26.02.2016
mesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01.02.2016
Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflerin Gelir Vergisi 1. Taksit Ödemesi
29.02.2016
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Yrd.Doç.Dr. Caner KOÇ
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Yrd. Doç.Dr. Ertuğrul GÜREŞÇİ
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Doç.Dr. Yener ATASEVEN
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Ünal ÖRNEK
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Erol AKAR
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Tevfik Fikret CENGİZ
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
RI
M
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
ER
BİR
V E D İ Ğ E R TA
F
LİKLERİ M
E
RK
letme Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr.
Nurcan Turan kooperatiflerde yönetim
ve denetim sorunları konusunda katılımcılara bilgi verdi.
TÜRKİYE KOOP Genel Başkanı Muammer Niksarlı açılış konuşmasında sendikalar ile kooperatiflerin işbirliği içinde olmasının önemini vurgulayarak, İngiltere’de
işçilerin çıkarlarını korumak amacıyla iki
örgütlenmenin de eş zamanlı kurulduğunu ve birlikte hareket ederek işçiler için en
avantajlı sosyo-ekonomik durumu yaratmaya çalıştıklarını ve bunun dünyada birçok örneği olduğunu belirtti. Aynı şekilde,
birlikte hareket etmek yerine ülkemizde sendika ve kooperatiflerin aksine
birbirlerinden uzaklaştığını uzaklaştıkça da güçlerinin ve etkinliklerinin azaldığını sözlerine ekledi. En önemli şeyin
sendikaların ücretlerin iyileştirilmesini talep etmesinin yanında satın alma
gücünü korumak bu iyileştirmenin
hayatın içerisinde işe yaraması yaşam
kalitesinin sürdürülebilir olması amacıyla kooperatifler ile beraber hareket
etmelidirler dedi.
TÜRKİYE KOOP Danışanı Prof. Hüseyin
Polat da seminere katılan sendika temsilcilerini kooperatifler konusunda daha
iyi aydınlatmak amacıyla sunumuna kooperatifçiliğin ne olup ne olmadığından
söz ederek başladı ve kooperatifçiliğin
tanımını yaparak kooperatif ilkeleri ve
değerlerini açıkladı. Kooperatiflerin
amacına da değinen Polat, özellikle kooperatiflerin sendikalarla özdeş yanları ve
farklarını anlattı ve daha sonra kooperatiflerin nasıl kurulduğunu, sendikalarla
ilişkilerini ve bununla ilgili yasal düzenlemeleri açıkladı.
01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Kurum Geçici
17.02.2016 Vergisinin Ödemesi
İ
AT
Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı
Mustafa Türkel de yaptığı açılış konuşmasında sendikacılık ve kooperatifçilik deneyimlerinden söz etti ve Eskişehir’deki bu girişimlerine TÜRKİYE
KOOP’un destek vermesinden mutluluk duyduklarını söyledi. Türkiye’nin
en güçlü sendikalarından biri olan
Tekgıda-İş Sendikası, Eskişehir’de bulunan ve sayıları 6.000’i geçen üyelerine kooperatifler kurmaları konusunda
yardımcı olmayı amaçlayan girişimine
Türkiye Koop’un destek olmasını istedi.
Sendika temsilcilerinden oluşan 100 den
fazla katılımcının bulunduğu seminere,
TÜRKİYE KOOP Genel Başkanı Muammer Niksarlı, TÜRKİYE KOOP Danışmanı Hüseyin Polat ve İdari ve Mali İşler
Müdürü Av. Övgü Karataş Katıldı. Seminere Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı
Mustafa Türkel ile birlikte sendikanın
Genel Eğitim Sekreteri Kemal Köse, Genel Örgütlenme Sekreteri İbrahim Ören,
Eskişehir Şube Başkanı Ali Aycan Uğraş
ve Eğitim Müdürü Esin Ergenç katıldılar. Seminerde Anadolu Üniversitesi İş-
01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Gelir Geçici Ver17.02.2016 gisinin Ödemesi
MA
»» TÜRKİYE KOOP’un Genel Başkanı Muammer Niksarlı ve Danışmanı Hüseyin Polat seminere
konuşmacı olarak katılarak dinleyicilerle deneyim ve bilgi birikimlerini paylaştılar.
01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Kesintisi
20.02.2016 Bildirimi ve Ödemesi
IN
Tekgıda-İş Sendikası ve Türkiye Koop İşbirliği ile
Eskişehir’de Kooperatifçilik Semineri Düzenlendi
01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin Be20.02.2016 yanı ve Ödemesi
K
1) KÖY-KOOP Merkez Birliğimize bağlı 19 Bölge Birliği vardır. Liste aşağıda
gösterilmiştir:
Burdur Birliği, Manisa Birliği, Kastamonu Birliği, Denizli Hay-Koop Birliği,
Bursa Birliği, Afyon Birliği, İzmir Birliği, Kırklareli Birliği, Malatya Birliği,
Muğla Birliği, Zonguldak Birliği, Balıkesir Hay-Koop Birliği, Kars-ArdahanIğdır Birliği, Konya-Karaman Birliği,
Isparta Birliği, Ankara Birliği, Aksaray
Birliği, Antalya Birliği, Erzurum-AğrıBayburt Birliği.
2) Balıkesir, Konya-Karaman, Denizli,
Antalya Hay-Koop, Bölge Birliği olup
tabanda tüm kooperatifler tarımsal kalkınma kooperatifleridir.
3) OR-KOOP’a bağlı kooperatiflerden
bazıları aynı zamanda KÖY-KOOP’un
ortaklarıdır. KÖY-KOOP olan illerde
yeni bir OR-KOOP bölge birliği kurulmasının önüne geçmek için OR-KOOP
Merkez Birliği’ne ortak olunmuştur.
4) KÖY-KOOP, 2015 yılında yapılan
genel kurulunda birleşme kararı almış, aynı kararın OR-KOOP Merkez
Birliği’nce de alınması istenmiş, ancak
01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim
15.02.2016 Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödemesi
L
Türkiye’den ICA’ye üye olan kooperatifleri sayarken, Türk Kooperatifçilik
Kurumu ve KÖY-KOOP’tan sonra üyeliğe bizim teklifimiz ve verdiğimiz raporlarla kabul edilen KENT-KOOP’la
YOL-KOOP’u unutmamak gerekir.
KÖY-KOOP Genel Başkanına
bazı sorular yöneltmiştim.
Verdiği yanıtlar şöyle:
01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Kurum Geçici
15.02.2016 Vergisinin Beyanı
KA
1980 ihtilalinin kapattığı ve uzun süre
kapalı kalan KÖY-KOOP açıldığı zaman ICA’ye üyelik için başvurmamış,
ICAO örgütünde kendisinin bulunması
gerektiğini ileri sürmemiştir. ICA’nin
70’li yıllar faaliyetleri incelendiğinde,
ICA’ce kabul edilen en dinamik üye
olarak KÖY-KOOP’a rastlanacaktır.
Dahası, genel kurulun hangi ülkede yapılması gerektiğinin tartışıldığı bir yıl,
ortada ABD ile başka bir ülke çekişme
halinde idiler. Yöneticiler bize geldiler
ve KÖY-KOOP’un faaliyetlerini çok takdir ettiklerini belirterek o genel kurulun Türkiye’de yapılmasını istediler. Ne
yazık ki o yıl Türkiye’de seçimler vardı.
Binlerce kişiyi tek başımıza ağırlamanın zor olduğunu düşünerek bunu göze
alamadık.
Hadi İLBAŞ
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
olumlu bir sonuç çıkmamıştır. Doğrusu
birleşip güçlü olmaktır.
5) ICA’ye en üst düzeyde Milli Kooperatifler Birliği üye olmuştur. Bütün kooperatifleri o temsil edeceğine göre ORKOOP’un ayrıca üye olması yersizdir.
Yukarıdaki görüşlere katılırsınız ya da
katılmazsınız. Ne var ki, OR-KOOP ve
Türkiye Köy Kalkınma Kooperatifleri
Merkez Birliği KÖY-KOOP birbirlerine
öylesine karışmışlar ki bunların ayrı
ayrı birlikler çatısı altında kalmaları
Türk kooperatifçiliği için bir kazanç değildir. Ayrıca el ele tutuşan kooperatif
görünüşünü çirkinleştirmişlerdir. Bunlardan birinin, her ikisinin görevini de
üstlenerek ICA’de boy göstermesi hoş
değildir.
Milli Kooperatifler Birliği’nin ICA üyesi olması hepimizi temsil etmektedir.
Ayrıca “birliklerin ayrı ayrı üye olması
gereksizdir” görüşüne katılmak doğru
değildir. Merkez Birliği’nin yanında
çeşitli konuları içeren kooperatif birliklerinin de ICA’de görev yapması en
uygun yoldur.
1969 Kooperatifler Yasası ile birliklerin
kurulmaya başlaması ve 1971’de Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez
Birliği’nin kurulması beklenirdi ki, bugüne dek rayına otursun, karışık bir
Arap çorbasına dönüşmesin. Bu görüş
1970’li yıllarda tam rayına oturmuş ve
ülkenin istediği düzey, inanç ve heyecanda sürdürülmüştür. Bu inançlı, sağlam gidişi 1980 ihtilali yerle bir
etmiştir. KÖY-KOOP gibi içte ve dışta
çok güçlü görünüşlü bir merkez birliğinin kapısına kilit vurmuş ve böylece
bugünkü karışık durumun doğmasına
neden olmuştur.
Birliklerimizin silkinip doğruyu bulmalarında yarar vardır.
(Sürecek)
01.01.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Gelir Geçici Ver15.02.2016 gisinin Beyanı
Ğİ • KÖY
OR-KOOP’un faaliyet raporunda Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA)’ne
üyelik haberleri de yanlıştır. ICA’ye
Türk Kooperatifçilik Kurumu’ndan
sonra 1974 yılında Hamburg toplantısında KÖY-KOOP üye olarak kabul
edilmiştir. 1980 yıllarına dek ICA toplantılarına KÖY-KOOP tek başına katılmıştır.
KÖY-KOOP’tan önce ICA’ye üye olan
Türk Kooperatifçilik Kurumu, toplantılara hiç katılmamıştır. KÖY-KOOP,
kapatılıncaya kadar ICA toplantılarında Türk kooperatifçiliğini tek başına
temsil etmiştir. Pankobirlik, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Tarım Kredi
Kooperatifleri Birliği, ICA kayıtlarında
ve faaliyetlerinde yoktur. Çok sonra kurulan Kooperatifler Merkez Birliği ve
ORKOOP da kayıtlı değildir.
01.02.2016 16-31 Ocak 2016 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Öde09.02.2016 melere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
RLİ
»» Bundan önceki sayımızda OR-KOOP’u incelemiş ve onun kooperatifçilik politikasını
irdelemiştik. OR-KOOP iç örgütlenmede kendisinden olmayan kooperatifleri bünyesine
almakta bir sakınca görmemiştir. Ayrıca Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA)’nin Tarım
Kooperatifleri Örgütü (ICA) kuruluş olarak kendi faaliyetleri ile bağdaşmadığı halde oraya
KÖY-KOOP Merkez Birliği’nin girmesi gerekirken kendisi üye olmuştur.
Şubat-2016 Dönemi muhasebe işleri ile
ilgili yapılması gerekenleri maddeler
halinde aşağıda sıralamış bulunmaktayız.
Her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar
konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Bİ
KÖY-KOOP Açısından Bugünün Kooperatifçiliğine Bakış
Değerli Kooperatif Ortakları,
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -47-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Şubat 2016 ANKARA
Baskı:
Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA
Tel: 0312. 395 95 96
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4 GÜNDEM
Sütte Fiyatlar Nasıl
Oluşuyor?
»» Türkiye’de üreticiler ile tüketiciler arasındaki fiyat
farkları, inek sütünde 3 -4 katı geçiyor. Üretici sütten
para kazanamıyor, tüketici de süte yüksek bir fiyat
ödemek zorunda kalıyor.
Sütte Fiyatlar Nasıl Oluşuyor?
Türkiye’de inek sütlerini, genel olarak aracılar ve/ya da süt tanklarına
sahip küçük kooperatifler topluyor.
Bunlar sütleri sanayicilere pazarlıyor. Kimi yerlerde süt sanayicileri
aynı zamanda süt yemi üreticisi.
Çiftçilere “Yemlerimizi kullanırsanız, sütlerinizi alırız.” diye de şart
koşuyorlar. Sanayiciler de sütleri işleyerek giderek tekelleşen gıda sektörü ve organize gıda perakendecilerine satıyorlar.
Ve de süt ve et pazarlamasında fiyat
belirleme, üreticinin değil, sanayicinin elinde. Daha açık deyişle çiğ inek
sütü fiyatını Ulusal Süt Konseyi’nde
egemen olan sanayiciler belirliyor.
Burada üretici temsilcileri ne yapıyor
diye merak edenler de yok da değil.
Çiftçinin eline geçen 1 lira
15 kuruşluk birim fiyat,
1Temmuz 2014’den beri hiç
artmamış. Kimileri de bunu
yeterli görüyorlar. Üstelik
Ulusal Süt Konseyi’nin
Aralık 2015’in sonunda
aldığı kararla; çiftçiler
çiğ süt fiyatlarında yüzde
10’a varan indirim talebi,
arz fazlalığı bahanesiyle
süt bırakma, soğuk zincir
primlerini ödememe, yağprotein priminde kesinti
ve çiğ süt alım-satım
sözleşmesini imzalamama
gibi uygulamalarla
karşılaşacak gibi gözüküyor.
Bu durumdan küçük ve orta ölçekli
tarım işletmeleri, bir başka deyişle
üreticiler ile küçük ve orta ölçekli
gıda firmaları ve de tüketiciler zararlı çıkıyorlar.
Gıda fiyatlarını kim izliyor?
Belki vatandaşlar bilmez. 9 Aralık
2014 tarihli Resmi Gazete ile Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na
bağlı “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme
Komitesi” kurulmuş. Bu komite,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında Ekonomi,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Hazine
Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu temsilcilerinden oluşuyormuş. Komite, tespitler
yapıyor ve alınması gereken önlemleri ilgili bakanlığa bildiriyormuş.
Önlemler konusunda bilgili olanlar var mı? Uzmanlar, en azından
yukarıda dile getirilen “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve
Değerlendirme Komitesi” işlevinin
yaşama geçirilmesi gerektiğini ifade
ediyorlar.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
Ne yapmalı?
Cevabı kolay değil. Süt ve et için
genel iki cevap var. Birincisi şu;
Üretici ile tüketici arasında
var olan pazarlama kanalı kısaltılmalı. Avrupa Birliği ülkelerinde bunun yolu kooperatifleşmeden geçmiş durumda.
Tarımsal ürünlerin neredeyse
% 100’ünü kooperatifler tüketiciler pazarlıyorlar. Türkiye’de
bu oran iyimser bir rakamla %
3-4’ü bulmuyor.
İkincisi ise şu; İçme sütü dışında
yoğurt ve peynir üretimi yanında kırmızı et üretiminde ağırlığı
sığıra değil, koyun ve keçiye vermeli derim. Bu konuyu tartışmak
gerekiyor. Türkiye’de çiğ inek sütü ve
sığır eti birim maliyet fiyatları çok yüksek. Birim fiyatı belirleyen en önemli
iki girdi var. Bunlardan yakıt fiyatlarının yüksekliğini herkes biliyor. Ancak üzerinde durulması gereken
daha önemli konu yem fiyatları.
Yem girdisi, mal oluşun % 70’i
civarında. Türkiye’de ot fiyatları
yağış rejiminin düzensiz ve yağış
miktarının yetersizliği nedeniyle
Avrupa ülkelerine göre oldukça
yüksek düzeyde.
Örneğin mısır silajı ve yonca için su
gerekli. Su da pahalı bir girdi. Fabrika yemi ham maddesinin de çoğu
dışarıdan geliyor. Özetle, inek sütü
ve sığır eti birim maliyet fiyatları açısından Avrupa ülkeleri
ile yarışmak olası değil. Kimi
zamanlar dışarıdan getirilen
süt tozu dâhil süt ürünleri, içteki fiyatları düşürerek çiftçiyi
zor durumda bırakmıyor mu?
Hele kırmızı ette Türkiye neden
sürekli dışa bağımlı kalıyor? Saman neden ithal malı oldu? Bu
konuyu başta karar vericiler
olmak üzere sanayici ve üreticilerin de tartışması gerekiyor.
Dünyanın da gündemini yakından
ilgilendiren iklim değişikliğinden etkilenen ülkeler arasında Türkiye ‘de
olacak ve kuraklık artacak. Bu durumda daha kanaatkâr hayvan türleri
olan koyun ve keçiye umut bağlamaktan başka çare kalmayacak.
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
15. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi Düzenlendi
»» 20 Ocak 2016 tarihinde Ankara Gür Kent Hotel’de TZD tarafından düzenlenen 15.
Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi’nde; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik
Tarımsal desteklemelerin 14 milyar liraya çıkacağını açıkladı.
Kongrenin açılışında konuşan Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD)
Genel Başkanı İbrahim Yetkin, son dönemde Rusya ile krizler
yaşandığını belirterek, “Bu kriz sanıldığı kadar Türkiye’yi etkilemedi,
yani krizin korktuğumuz kadar olmadığını düşünüyorum” dedi.
Yetkin, şu anda meyve sebze fiyatlarındaki artışın Rusya ile yaşanan
krizden kaynaklanmadığını vurguladı. Fiyatların kış mevsimi nedeniyle
artabileceğine ama şubat ayı başında
fiyatların düşeceğini tahmin ettiklerini belirtti. Yeni pazar araştırmalarına girilmesi gerektiğine dikkati
çeken Yetkin, girdi fiyatlarının yüksekliğinin çiftçilerde sıkıntı yarattığını, Türkiye’de üretici ve tüketici
fiyatları arasında büyük bir makas
olduğunu, bu sorunların biran önce
çözülmesi gerektiğini belirtti.
Yetkin, Gübre ve yemde KDV’nin
indirilmesinin sektör açsından çok
olumlu olduğunu, bunu yanında tarımsal desteklerin daha da arttırılması gerektiğini söyledi.
“Tarım ve kooperatif
birbirinden ayrılmaz iki
unsur”
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri
Merkez Birliği (Tarım Kredi) Genel
Müdürü İrfan Güvendi de tarımın
gıda güvenliği, sağlıklı beslenme,
istihdam ve ekonomik gelişme
için çok önemli bir sektör olduğunu belirterek, tarım ve kooperatifin birbirinden ayrılmaz iki unsur
olduğunun altını çizdi. Güvendi,
Türkiye’de kooperatiflerin ekonomik ve sivil toplum gücü oluşturmaktan daha çok, kamudan kaynak
almak üzerine kurulduğunu söyledi. Kooperatiflerin istenilen seviyede etkin ve verimli olmadığına dikkati çeken Güvendi, kooperatiflerin
katma değerini artırmak için uğraştıklarını söyledi.
“Poliçe sayısı 1 milyon 400
bini buldu”
Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) Genel Müdürü Yusuf Satoğlu
ise tarım sigortasının önemine işaret ederek, dünyada tarım sigortalarının çok hızlı yükseldiğini ve 2014
yılına gelindiğinde sektörün 28
milyar dolarlık prim üretimine ulaştığını söyledi. Dünyada tarım sigortalarında değişik modeller uygulandığını anlatan Satoğlu, Türkiye’de
ABD, İspanya ve Polonya’da uygulanan modelin kullanıldığını belirtti.
TARSİM’in devlet özel sektör işbirliğinin en önemli örneğini teşkil ettiğine dikkati çeken Satoğlu, sistemleri hakkında bilgi verdi.
Kongre’de konuşan Bakan Çelik,
dünya nüfusunun hızla artarak 7
milyara ulaştığını, yılda 1,3 milyar
ton gıdanın israf edildiğini, 500
milyon insanın obez, 1,5 milyar insanın şişman, 800 milyon insanın
ise aç olduğunu söyledi.
Bakan Çelik, bir tarafta bitmek tükenmek bilmeyen ihtiraslar, bir
tarafta ise ulaşılmaya çalışılan ihtiyaçların kapıştığını dile getirerek,
her alanda yaşanan adaletsizliğin
gıdaya erişim konusunda da kendisini gösterdiğini, bunun neticesinde de sosyal çalkantıların yaşandığını vurguladı.
Dünyadaki hastalıkların yüzde
15’inin yetersiz beslenmeden kaynaklandığının altını çizen Çelik,
göçlerin temelinde de kıtlık, açlık ve
kuraklığın olduğuna dikkati çekti.
Çelik, savaşların da yavaş yavaş
gıda temelli olmaya başlayacağını
savunarak, bu tablo karşısında gıda
ve tarımın öneminin artmasının
kaçınılmaz olduğunu, geleneksel
tarım anlayışından çıkmak gerektiğini bildirdi.
Türkiye’de yaklaşık 24 milyon hektar tarım alanı, 3 milyon çiftçi, 14,6
milyon hektar mera arazisi, 1 milyon hektar su alanı bulunduğunu,
bu potansiyelin tarım ve hayvancılık
açısından çok önemli olduğunu ifade
eden Çelik, “Böyle bir potansiyele sahibiz diye har vurup harman savurma, sorumsuz bir davranış içerisinde
olma lüksümüz yok. Bu imkanlarda,
bu nimetlerde gelecek nesillerin de
hakkı var” diye konuştu.
Çelik, Bakanlık olarak gelecek nesilleri de dikkate alarak arazilerin,
özellikle de meraların korunması
konusunda bütün sivil toplum örgütleri ile işbirliği içerisinde olma
zorunluluklarının
bulunduğunu
vurgulayarak, “Bir karış toprağın
dahi betonlaşmaması konusunda
büyük bir direnç, büyük bir dayanışmayı birlikte sergilememiz gerekiyor. Bu anlamda kimse bizden
popülist bir yaklaşım içerisinde olmamızı beklemesin” dedi.
“Tarımsal destekler 14
milyar liraya çıkıyor”
Türkiye’nin son 13 yılda tarım, hayvancılık ve gıda alanında çok ciddi
gelişme kaydettiğinin altını çizen
Çelik, bitkisel ve hayvansal üretimin 130 milyon tona ulaştığını, Tarımsal GSYH’nın 2014 yılında 125
milyar liraya ulaştığını, Avrupa’da
tarım ekonomisinde birinci, dünyada 7’inci sıraya gelindiğini söyledi.
Kırdan kente göçle başlayan sosyal
hareketliliğin tarım ve hayvancılığa
olumsuz etkisinin engellenmesi gerektiği belirten Çelik, çiftçiliğin kısa
vadeli giriş çıkış yapılan bir alan
olarak veya vasıf gerektirmeyen bir
meslek olarak görülmesinin çok
yanlış olduğunu ifade etti.
Çiftçiliğin en kıymetli, en önemli
meslek olduğunu dile getiren Çelik,
çiftçilerin refah düzeyini artırmak
için çalıştıklarını, bunun için tarımsal destekler verildiğini, 2015 yılında 10 milyar liralık tarımsal destek
sağlandığını kaydetti.
Bu sene ise 11,6 milyar lira tarımsal destek verileceğini, bu rakamın
gübre ve yemdeki KDV indirimi
desteği ile 14 milyar liraya ulaştığını dile getiren Çelik, tarımsal desteklerin geri dönüşümünün daha
rasyonel olması için düzenlemeler
yapacaklarını bildirdi.
Çiftçilerin yüzde 5’inin, desteklerin
yüzde 46’sını aldığını ifade eden
Çelik, bu oranın doğru bir oran olmadığını, bunların geniş çiftçi tabanının lehine olacak şekilde yeniden
ele alınması gerektiğini bildirdi.
Çelik, lisanslı depoculuk düzenlemesinin önemli bir düzenleme
olduğunun altını çizerek, şöyle konuştu:
“Yıllar önce lisanslı depoculuk ile
ilgili yaptığımız düzenleme çok
önemli ama bu konuda da TMO
ciddi bir rakip olduğu için lisanslı
depoculuğun gelişmesi pek mümkün olmadı. Biz şimdi bu alandan
çıkmayı düşünüyoruz. İşin deposuyla değil, piyasanın regülasyonu ile meşgul olacağız. Alacağımız
ürünü alacağız, bunun depolama
işlemlerini lisanslı depoculuğun
yapması gerekiyor. Çiftçi istediği
zaman istediği kadar ürününü lisanslı depodan piyasa şartları ne
zaman uygunsa o zaman satma imkanını elde edecek. Bu dönem içerisinde yoğun bir şekilde borsalarla,
sivil kuruluşlarla çalışmalarımızı
sürdürüyoruz, lisanslı depoculuğa
hızlı bir geçişi sağlayacağız.”
“Spekülatörlere fırsat
vermeyeceğiz”
Bakan Çelik, hayvancılıkta ölçek
büyütme ile ilgili çalışmaların devam ettiğine işaret ederek, “Et ithal
etmeyelim, et ithal etmeyecek bir
noktada olmamız gerekiyor” dedi.
Bununla ilgili atılması gereken
adımların atıldığının altını çizen
Çelik, şunları kaydetti:
“Biz ‘et ithal etmeyelim’ dediğimiz
an başka bir dalga ortaya çıkıyor.
‘Biz şimdi mevcut et fiyatlarını yükseltelim’ diyorlar. Spekülatörlere
kesinlikle fırsat vermeyeceğiz. Şu
anda 30 bin ton eti sabahleyin kapıya getirme imkanımız var. Getiririz sat bakalım ne satacaksın. Ondan sonra da üreticiyi mağdur etme
gibi bir tablo oluşuyor. Biz üreticiyi
mağdur etmek istemiyoruz. Piyasa
koşulları ne ise üretici için maliyet
ne ise o maliyetin altında değil, üreticinin de kazandığı bir piyasanın
oluşması için gayret gösterirken,
spekülatörlerin ortada bir neden
yokken et fiyatlarını yükseltmeye
kalkmaları kabul edilebilir bir şey
değildir. Orta vadede yaptığımız
çalışmalar var. Yani kendi kırmızı
et imkanlarını daha da geliştiren, 1
milyon tonun çok çok üzerine çıkaracak imkanlar üzerinde çalışırken
diğer taraftan da bu spekülatörlere
karşı her an elimizin güçlü olduğunu ve her an müdahale imkanımız
olduğunu bilmelerini istiyorum.
Piyasayı bu anlamda meşgul etmesinler. Bu temel gıda üzerinde oynamasınlar diye ikaz ediyorum.”
Köy-Koop Haber Şubat 2016
TARIM
Sözleşmesiz Süte Destek
Verilmeyecek
»» Gıda Tarım ve Hayvancılığı, 2016 yılında sözleşme
yapılmadan pazarlanan sütlerle soğutulmadan
pazarlanan sütlere destekleme vermeyecek
İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürü, Ahmet Güldal, “Bakanlığımızca, 2016 yılında sözleşme
yapılmadan pazarlanan sütlerle
soğutulmadan pazarlanan sütlerin destekleme dışında bırakılacağı
planlanmaktadır.” dedi.
"Çiğ Sütün Sözleşmeli Usulde Alım
Satımına İlişkin Yönetmelik" uygulamaları konulu toplantı yapıldı. Toplantıda 16 Nisan 2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren ve çiğ süt üretimi yapan üretici/
üretici örgütleri ile alıcılar arasında
akdedilen, çiğ süt alım satım sözleşmesi ile ilgili usul ve esasları kapsayan
yönetmelik konuşuldu.
Toplantının açılışında konuşan İl
Müdürü Ahmet Güldal "Özellikle en
çok süt üreten ve destekleme alan il
olarak bu yönetmelikle beraber bizim
için yeni bir dönem başlıyor" dedi.
Güldal; yönetmelikle ilgili çalışmaların İzmir'de hassasiyetle yürütüleceğini belirtirken "Bakanlığımızca
2016 yılında sözleşme yapılmadan
pazarlanan sütler ile soğutulmadan
pazarlanan sütlerin destekleme dışında bırakılacağı planlanmaktadır"
diye konuştu.
Sözleşmeler üretici/üretici örgütü
ile süt işleyen tesisler arasında düzenlenecek. Sözleşme süresi en az 6
ay en fazla 1 yıl olacak.Yönetmelik
hükümleri kapsamında sözleşmeli
olarak süt almayan alıcılar hakkında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri,
Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun ilgili maddeleri gereğince cezai
hükümlerin uygulanacak.
ÇKA 2016 Yılı Mali Destek
Programı İlan Edildi
Fırat Kalkınma Ajansı, TRB1 Bölgesinde (Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli)
bölgesel kalkınmaya katkı sağlayabilecek projeleri destekleyerek hayata
geçirmek amacıyla 08.01.2016 tarihi
itibariyle 2016 Yılı “Yaşam Kalitesi ve Sanayi Altyapıları” ve “İmalat Sanayinin Geliştirilmesi” Mali
Destek Programlarını başlatmıştır.
Programlar kapsamında bölgeye ak-
tarılması planlanan kaynak miktarı
14 milyon TL olup, desteklenecek
projelerle yaklaşık 25 Milyon TL’lik
yatırım gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Yaşam Kalitesi ve Sanayi
Altyapıları Mali Destek Programı
başvuru kabulü son tarihi 11.03.2016,
İmalat Sanayinin Geliştirilmesi Mali
Destek Programına başvuruları son
tarihi ise 04.03.2016'dır.
5
Sebze Meyvede Kim Kazanıyor?
»» Çiftçi ve tüketici değil şüphesiz. Altı yıl geriye gidelim. 2010 yılında bu aylarda
kısaca Hâl Kanunu denilen yasa tartışılarak değişmişti.
O yıllarda yasa çıkarılırken yetkililersebze, meyve fiyatlarının makul
düzeylerde oluşacağını, enflasyonun düşeceğini, gıda güvenliğinin
sağlanacağını ileri sürmüşlerdi.
Yasayı çiftçi ve tüketicilere sempatikgöstermek için, pazarlarda çiftçilere yüzde 20, hâllerde ise üretici
örgütlerine yüzde 10pay ayrılması
yasada belirtilmişti. Acı ilacı şekere bulama taktiği idi. Bu da bir Çin
savaş stratejisi idi. Yoksa üretici
örgütlerinin böyle bir gücü yoktu
ve bu ayrılan yerlerhiçbir zaman
dolmadı. Ama bu arada birçoğunun kafası karıştı ve toplum için
iyi şeyler yapıldığı kanısına vardılar. Yasayı desteklediler veya karşı
çıkmadılar. Hâl yasası, o zaman da
öngördüğümüz gibi süpermarketlere güç kazandırdı. Hâle girmeden
ürün almaları yasalaştı. Hâldeki
kabzımallar bu tehlikeyi o zaman
görmüşlerdi.
Tabii o günlerde onlar epeyce güçlü idi.Çiftçi hep en altta kalıyordu.
Gene en alttalar. Süpermarketler
yasanın çıktığı yıldan bu yana güç-
lem. Akdeniz Üniversitesi Gıda
Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar
Merkezinde yapılan bir araştırma
yediğimiz tarım ürünlerinde ciddi
düzeylerde tarım ilacı kalıntısı olduğunu ortaya çıkarmıştı.
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
lendiler ve piyasaya epeyce hâkim
oldular. Bu yasadan şüphesiz tüketici de kazanmadı. Rus krizine rağmen marketlerde fiyatlar düşmedi.
Yasada hâllerde büyüklüğüne göre
laboratuvarlar kurulacağı, hatta
kurmayanlara ceza verileceği yazmakta idi. Bu da gerçekleşmedi.
Hâlbuki bu çok önemli bir prob-
Araştırmada 2013 ve
2014 yıllarında OcakNisan arasında semt
pazarlarından tesadüfen
toplanmış 709 domates,
biber, hıyar, kabak, çilek,
patlıcan ve portakalda
335 pestisit (tarım ilacı)
kalıntısı aranmıştı.
Araştırma sonuçlarına göre
bu sebze ve meyvelerin ilk
yıl yüzde 21’i, ikinci yıl ise
yüzde 25’i Tarım Bakanlığı
ölçütlerine göre bile
kesinlikle yenilmeyecek
kadar tarımsal zehir
içeriyor.
Şöyle bir benzetme yapalım: Elimizde bir gözünde mermi olan dört
gözlü bir Rus Ruleti var.Yasa gıda
güvenliğini de sağlamadı. O zaman
iddia edilmesine rağmen ne sebze
ve meyvede enflasyon dizginlendi,
ne de sağlıklı bir ürün sağlandı.
Halbuki kooperatifler, ekolojik köylü pazarları, topluluk destekli tarım
grupları desteklenseydi hem çiftçi hem de tüketici için daha iyi bir
ortam oluşabilirdi. Bunun yerine
süpermarketler tercih edilmiş oldu.
Şimdi o zaman neler söylendiğini
pek kimse hatırlamıyor. Bunları hatırlatmak gerekli diye düşündüm.
6
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Ortak Akıl Toplantıları Yapılacak
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik,
bakanlık çalışanları ve tarım sektörü paydaşları ile bir
araya gelerek Türkiye’nin tarım uygulamalarını ortak
akıl toplantılarında masaya yatıracak.
Bakan Faruk Çelik’in başkanlığında, 7
bölgeyi temsilen 7 ayrı şehirde ortak
akıl toplantıları düzenlenecek.
Toplantılar, Bakanlığın merkez ve
bağlı kuruluşlarının birim amirlerinin katılımı ile “Bakanlık Koordinasyon Toplantısı”, Bakanlığa bağlı
bölge il müdürleri ve kurum ve kuruluş müdürlerinin katıldığı “Bölgesel
Genişletilmiş Bakanlık Koordinasyon Toplantısı” ve bölgedeki Bakanlık kuruluşları, üniversiteler, sektör
temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin katılımı ile
gerçekleştirilecek.
Bu çerçevede yapılan ilk toplantı
15-17 Ocak tarihlerinde Şanlıurfa’da
gerçekleştirildi. Toplantıda çiftçilerin sorunları dinlenerek, sektörler
arası işbirliği ile çözüm önerileri
üzerinde tartışıldı.
Bakan Çelik, "Bizi ilgilendiren gelişme ve sorunları tepeden tırnağa ele
alacağız. Bu çalışmaların verimli olacağını düşünüyoruz. Atılması gereken adımlarla ilgili Ankara'da önemli çalışmalar yaptık. Yine bizden
beklentileri de gözden geçireceğiz.
Bize bağlı üst düzey yöneticilerimizle tarım politikalarını değerlendireceğiz. 3 gün sürecek çalışmalarda
kentteki üreticilerle görüşerek, sorunlarını dinleyeceğiz" diye konuştu.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni
temsilen Şanlıurfa’da gerçekleştirilen toplantının devamı; Marmara
Bölgesi için 29-30 Ocak tarihlerinde Bursa’da, Akdeniz Bölgesi için
12-13 Şubat tarihlerinde Adana’da,
Karadeniz Bölgesi için 26-27 Şubat
tarihlerinde Trabzon’da, İç Anadolu
Bölgesi için 11-12 Mart tarihlerinde
Konya’da, Ege Bölgesi için 1-2 Nisan
tarihlerinde İzmir’de, Doğu Anadolu
Bölgesi için 15-16 Nisan tarihlerinde
Erzurum’da yapılacak.
Tarım İçin Büyük İcat
»» İngiltere'de yaşayan Türk bilim insanı Prof.Dr. Galip
Akay, Newcastle Üniversitesi'ndeki araştırmaları sonucu
yapay kök isimli 'SRS' aktif plastik maddeyi üretti.
Tohum veya fidanla birlikte ekim aşamasında toprağa yerleştirildiğinde,
madde ağırlığının 30 katına kadar
su tutarak bitki için verilen suyun ve
gübrenin kaybını önlüyor. Geçen eylül ayında Samsun'a gelen Prof.Dr.
Akay, Türkiye'deki 3 üniversitenin
desteğiyle bu madenin de içinde olduğu tarım, kimya ve enerjiye dönük
çeşitli teknolojilerin geliştirilmesi ve
fabrikasyon aşamasında üretimini
sağlamak için çalışma başlattı.
Kendi Ağırlığının 30 Katı Su
Tutuyor
İngiltere'deki Unilever Araştırma
Merkezi ve Newcastle Üniversitesi'
nde görev yapan Kimya ve İşlem Mühendisi Prof.Dr. Galip Akay, yaptığı
bilimsel çalışmalar sonucunda kendi
ağırlığının 30 katına kadar su tutma
özelliğine sahip SRS maddesini buldu. Toprak süngeri veya yapay kök
olarak adlandırılan biyo-aktif plastik maddenin yapımı ve kullanımını
kapsayan, aralarında ABD, Avrupa,
Çin ve Hindistan'ın da bulunduğu
birçok bölgede 12'den fazla patentlerini de aldı. SRS maddesinin ayrıca
enerji ve azot gübresi üretiminde de
kullanılabileceği belirtildi.
Prof. Dr. Akay'ın geliştirdiği çeşitli
teknolojileri daha da ileri götürme
ve uygulamaya koyma amacıyla ve
Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Canik Başarı Üniversitesi ve Koç Üniversitesi'ni içine
alan bir proje hazırlandı. Newcastle
Üniversitesi'nden ayrılan Prof.Dr.
Akay çalışmalarını sürdürmek için
Samsun'a geldi. Samsun Canik Başarı
Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak
görev yapmaya başladı.
Çalışma 2 Yıl Sürecek
Aynı zamanda proje yürütücüsü
olan Prof.Dr. Akay, araştırmalarına
Canik Başarı Üniversitesi ve OMÜ
Karadeniz İleri Teknoloji Araştırma
ve Uygulama Merkezi'nde başladı.
Daha sonra Koç Üniversitesi'nde de
çalışmalar yapılacağı belirtildi. 2 yıl
sürecek proje kapsamında 11 kişilik
bir ekiple araştırma çalışmaları yapılacak.
Arazide Toprak Altına Konuyor
Kimya ve İşlem Mühendisi Prof.
Dr. Galip Akay, özellikle su ve gübre kullanımını minimuma indiren
SRS maddesinin biyo-aktif plastikten yapılma süngere benzediğini belirterek, "Bu ürünün arazide toprak
altına konulmasının ardından dikili olan fidanların veya tohumların
kökleri özellikle bu ürünün içinden
geçer. Bu ürün o bölgedeki suyu ve
gübreyi adeta bir sünger gibi çekerek
kendisine toplar, kaybını önler. Daha
sonra da kökler vasıtasıyla bitkiye
verir. Bu ürün her türlü çorak, taşlık ve verimsiz arazide ve hatta çölde
rahatlıkla kullanılabilir. Toprak içinde bulunan ve bitki için gerekli olan
mikro-organizmaların SRS maddesi
içine konulup onları koruduğunda,
bitkiye gübre verilmesine bile gerek
kalmıyor. Çünkü bitki kendi gübresini kendisi üretebiliyor. Biz bunu
çeşitli bitkilere uyguladık. Bunların
arasında çimen, bezelye, soya ve hızlı büyüyen ağaç çeşitleri var. Verilen
su veya gübre miktarı yüzde 50-70
azaltılsa bile normal bir ekim sonrası
elde edilen verime eşdeğer oluyor."
diye konuştu.
Az Su Az Gübre İle Bol Ürün
Alınacak
SRS maddesinin katma değeri yüksek olan üzüm, fındık ve zeytin gibi
ürünlerde, fidecilikte ve ormanlaştırmada kullanımını öngördüklerini
dile getiren Prof.Dr. Akay, "Yani az
masrafla, az su ve gübre ile çok ürün
alınması artık mümkün olacak.
Ali Koç: Eşitsizliği Gönüllü Düzeltmezsek,
Emin Olun Birileri Zorla Düzeltir
»» Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, sosyal açıdan sürdürülemez bir
ortamda bulunulduğuna dikkat çekti. Koç, "Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu
sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu
zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz" dedi.
"Vahşi kapitalizm" açıklaması ile
tartışma yaratan Koç Holding
Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç,
Habertürk'ten Meltem Ersoy'a verdiği röportajda konuyla ilgili yine
dikkat çekici açıklamalar yaptı.
Koç, “Sözlerimin bu kadar çok ilgi
çekmesini biraz garipsedim, çünkü
aslında bu konu tüm dünyada tartışılıyor” dedi.
Koç'un röportajında yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle:
Sarkaç Bu Sefer Fazlaca
Sermaye Tarafına Kaçtı
Benim dile getirdiğim sistem eleştirisinin temelinde, yüzyıllardır
emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkacın bu kez
fazlaca sermaye tarafına kaçmış
olması yatıyor. Sermayenin getirisi, ekonomideki büyüme hızını ve
emeğin getirisini aşınca kapitalist
sistem bugün tanıklık ettiğimiz türden eşitsizlikler yaratmaya başlıyor. Aslında insanlık tarihi boyunca
ekonomik bölüşümün nasıl olacağı
hep tartışılmış. Bu bölüşüm hiçbir
zaman tam anlamıyla eşitlikçi olmadı. Bunu beklemek gerçekçi de
değil. Bugün geldiğimiz noktada,
iki sistem galip çıkmış: kapitalizm
ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan
konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi
değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme
dönüşmesi.
Sosyal Açıdan
Sürdürülemez Bir
Ortamdayız
Bana göre sosyal açıdan sürdürü-
lemez bir ortamdayız. Ekonomik
açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Pek
çok veriye bakınca bunun sürdürülemeyeceğini görüyorsunuz. Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları,
terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü
olarak düzeltemezse birilerinin
bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz.
Bu eşitsizliğe, vicdan sızlatan tabloya karşı biz kayıtsız kaldığımız takdirde başkaları başka şekilde bunu
ele alacak ve bu tür sosyal patlamaların çok daha fazlasını görme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğiz.
Benim dikkat çektiğim sorunlar
belki de daha çok zengin ülkelerde
yaşanacak sorunlar. Ancak yine de
bizim de ders ve önlem almamız
lazım. Bizim ülke olarak geleceğimiz çok parlak, ama bugün kırmızı
alarm veren tehlikelere karşı hep
beraber omuz omuza vermediğimiz
takdirde bizim başımıza da çok ciddi problemler gelebilir.”
Küçüklüğümden Bu Yana
Açgözlülükten Rahatsızım
Günümüzde karşılaştığımız ekonomik ve sosyal krizler, işsizlik, gelir
dağılımının bozulması, artan göç
dalgası gibi olaylara baktığınız zaman vicdanı ve adalet duygusu olan
herkesin bu sorunlar karşısında benimkine benzer duygu ve değerlendirmelere sahip olması doğal. Ben
küçüklüğümden, lise ve üniversite
yıllarımdan bu yana açgözlülüğe
varan hırs konusunda her zaman
rahatsızlık duyan biriyim. Bu hiçbir
zaman değişmedi. Bugün geldiğimiz
noktadan rahatsız olmamak da bu
nedenle mümkün değil, biraz vicdanın, adaletin varsa rahatsız olursun.
Zengin Olmam Endişe
Duymamamı Gerektirmez
Geçen yıl Antalya’da G20 toplantısında yaptığım konuşmada “Bir
baba olarak dünyanın gidişatına
baktığımız zaman çocuklarımızın
geleceğinden endişe duymamak
mümkün değil” demiştim. Elbette burada tüm çocukları kastediyorum, ama farklı yerlere çekildi.
Gelecek kuşaklara bırakacağımız
dünyaya baktığımızda işsizlik, gelir
eşitsizliği ve iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar başta olmak üzere
pek çok problem olduğunu görüyoruz. Ekonomik krizler, radikal görüşlerin toplumda bu kadar karşılık
bulması içinde bulunduğumuz durumun ne kadar büyük hızla kötüleşebileceğinin en öne çıkan kanıtı. Dolayısıyla, sorunun muafiyet
kısmı kesinlikle geçerli değil. Üst
gelir seviyesinde olmak sizi tüm bu
sorunlardan elbette muaf kılmıyor.
Bu soruyu hem garipsedim, hem de
sevindim cevap verme fırsatı doğduğu için. Ne demek muaf olmak,
nasıl muaf olabilirim ki! Çok sığ bir
düşünce bu bence.
.
Türk Profesör Şap Hastalığının Yeni Tipinin
Aşısını Buldu
»» Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bandırma Meslek Yüksek Okulu Gıda İşleri
Bölüm Başkanı Profesör Doktor Uğur Gülşen, hayvanlarda görülen şap hastalığına
karşı aşı ürettiklerini ve üretilen aşının kullanılmaya başlandığını açıkladı.
Prof. Dr. Uğur Gülşen, ’’Şap hastalığı
zonatik karakterde yani hayvanlardan insanlara geçme yeteneğinde
bulunan genç hayvanlar dediğimiz
yavrularda yüksek ölüm oranına
sahip ama yetişkinlerde daha düşük
ölüm oranına sahip. Ama bu arada
da hayvanlar arasında yayılım oranı oldukça yüksek olan viral kökenli
bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Şu andaki yaşadığımız olan
mevcut şap hastalığı ile ilgili vakada şimdiye kadar Türkiye’de rastlanmamış olan bir alt tipten yola
çıkılarak şap enstitüsü aracılığıyla
yeni aşımız üretilmiş olup bunlar
da direkt olarak hayvan sahiplerimize dağıtımları yapılmakta ve
mücadele etkin bir şekilde sürdürülmektedir” dedi.
Şap hastalığı hakkında bilgiler veren
Prof. Dr. Gülşen, “Şap hastalığından korunmak için öncelikle hasta
hayvandakilerin tamamen durdurulması hayvan hareketlerinin durdurulması gerekmektedir. Hasta
oldukları şüphe edilen hayvanların
birbirleriyle aynı alanda bulundurulmaması gerekmektedir. Barınakların içerisine giriş ve çıkışlarda
özellikle tek bir hayvan bakıcısının
tek bir barınağa giriş ve çıkışlarının
hijyenik şartlara dikkat edilerek yapılması eğer imkan dahilinde değilse farklı bir barınağa giderken farklı
kıyafetler, çizmeler temizliğine dikkat edilerek giriş ve çıkışların dikkat
edilmesi gerekmektedir. Elde edilecek olan hasta hayvanlardan çiğ sütlerin tamamıyla imha edilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki Türkiye’de
toplumumuzda çiğ süt kullanımıyla
ilgili olarak ciddi bir meylimiz bulunmaktadır. Oysa ki çiğ süt kayna-
ğı özellikle bilinmeyen bir çiğ sütün
nitelikleri Türkiye’de tüketilmesiyle
oldukça bulaşıcı hastalıkların biz
insanların sağlıkları üzerine ciddi
anlamda tehditlerin bulunduğunu
bir kez daha vurgulamak isterim.
Hastalıklı hayvanların özellikle
ağız akıntılarıyla bulaşmış olan ot,
sap, saman ve yem maddelerinin
yakılarak imha edilmesi yine hasta
hayvanlardan elde edilebilecek olan
etlerin değerlendirilmesi anlamında da eğer hayvanın besi durumu
iyi ise hayvanın etini tüketmekte
herhangi bir sakınca olmadığı ve bu
işlemi yaparken de deri ve tırnaklarının diğer boynuz kısımlarının dezenfeksiyonuna dikkat edilerek bu
işlemin yapılması önerilmektedir.
Şap hastalığından şüphe edilen yerdeki yakında bulunan çiftliklerden
elde edilecek olan çiğ sütlerin de
mutlaka ısıl işlemlerden geçirildikten sonra hem içme sütü olarak hem
de ürünlerine çevrilirken tüketilmesi önerilmektedir” dedi.
Köy-Koop Haber Şubat 2016
TARIM
7
Tarımda Üretici Fiyatları Arttı
Değişenler - Değişmeyenler
»» Tarım ÜFE, 2015 yılı Aralık ayında yüzde 1,30
oranında artış gösterdi.
»» Bu yazımda sizlere birkaç başlıkta ülkemizde uzun yıllardır değişen ve
değişmeyen konulardan bahsetmek istiyorum. Değişen ve Değişmeyen olunca, en
az değişen ve en çok değişini de mutlaka olacaktır.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından
yapılan
açıklamaya
göre, tarım ÜFE, 2015
yılı Aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 1,30, bir önceki
yılın Aralık ayına göre yüzde 14,02,
bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14,02 ve on iki aylık ortalamalara
göre yüzde 11,20 artış gösterdi.
Aylık değişim, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 1,11 ve balıkçılıkta
yüzde 11,73 artış, ormancılık ürünlerinde ise yüzde 1,06 azalış olarak
gerçekleşti. En fazla aylık artış tek
yıllık bitkisel ürünler ana
grubunda oldu.
Bir önceki aya göre değişim, tek yıllık bitkisel
ürünlerde yüzde 5,28,
canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler ana grubunda yüzde 0,29 artış
ve çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde
7,28 azalış olarak gerçekleşti.
Alt tarım gruplarından sebzeler bir
önceki aya göre yüzde 11,64 arttı.
Alt tarım gruplarından tahıllar, baklagiller ve yağlı tohumlar yüzde 0,62,
turunçgiller yüzde 7,10 ve çeltik ise
yüzde 4,12 azalış gösterdi.
Suriyeliler Tarım İşçisi Oluyor
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk
Çelik, tarımda iş gücü açığı olduğunu ve Suriyeli
sığınmacılara tarım alanına dönük bir istihdam
yaklaşımı uygulaması olacağını söyledi.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Faruk Çelik, gazetecilerin Suriyeli
sığınmacıların istihdamını gündeme getirmesi üzerine konuya ilişkin
önemli değerlendirmeler yaptı.
Çelik, Türkiye'de 2,5 milyon Suriye
vatandaşının bulunduğunu hatırlatarak, Suriyeliler arasında eğitimli,
vasıflı insanların olduğunu, bu kişilerin birikiminden yararlanılmasının son derece önem arz ettiğini
belirtti.
bir konu gibi takdim edilmesi doğru
değil. Fiili bir durum ile karşı karşıyayız. Burada kayıt dışılığı kayıt altına almak hedefleniyor ve bu yerli iş
gücünün alanını kapatacak bir uygulama değil. Türkiye'de her ay 100 bin
iş gücü açığı var. Bu, yerli iş gücünün
doldurmadığı alanlara dönük bir istihdam yaklaşımı çerçevesinde bir
uygulamadır."
Çelik, tarım sektöründe özellikle
mevsimlik işlerle ilgili kayıtdışı bazı
uygulamaların olduğunu bildiklerini
dile getirerek, Suriyelilere çalışma
izni verilmesi çalışmalarına ilişkin
şöyle konuştu:
"Bu kayıtdışılığın müeyyideleri çok
ağır ve idari anlamda da sıkıntılar
oluşturuyor. Tarımda yerli olarak
istihdam edilecek bir iş gücü bulunamıyor ise ilave istihdam imkânları
Suriyeli kardeşlerimize sağlanıyor.
Bu konunun istismar edilmeye açık
Suriyeli Çobanlara Kota Yok
»» Suriyelilere Türkiye'de çalışma izni veren yönetmelik
Resmi Gazete'de yayımlandı. İçişleri Bakanlığı'nın
çalışma izni vereceği Suriyeliler bütün sektörlerde
çalışabilecekler. Bir iş yerinde çalışan Suriyeli sayısı
Türk vatandaşlarının yüzde 10'unu geçemeyecek.
Suriyeliler tarım ve hayvancılık alanlarında sınırlama
olmadan çalışabilecekler.
Tarlada çalışana ve çobana sınır yok
Geçici koruma sağlanan yabancılar,
Türkiye'de çalışma izni olmadan çalışamayacak. Bir iş yerinde çalışan
Suriyeli sayısı aynı iş yerindeki Türk
vatandaşı sayısının yüzde 10'unu geçemeyecek. Ancak işveren 4 hafta
boyunca çalıştıracak Türk vatandaşı
bulamazsa kota uygulanmayacak. Suriyeliler çalıştırılacak. Mevsimlik tarım ve hayvancılık işlerinde çalışacak
geçici koruma sağlanan yabancılara
ilişkin il ve kota sınırlaması olmayacak. Bakanlık gerekli gördüğü halde
bu alanlarda da kota uygulayabilecek.
Geçici işçi artacak, işsizlik
maaşı alan çoğalacak
Yönetmeliğin 13. maddesi Suriyelilerin her türlü çalışma ve sosyal
haktan yararlanabileceğini hükme
bağladı. “Geçici koruma sağlanan
yabancıların ve işverenlerin çalışma
ve sosyal güvenlik mevzuatından
kaynaklanan hak ve yükümlülükleri saklıdır.” maddesiyle Suriyeliler,
sağlık, ilaç, emeklilik, işsizlik maaşı imkanlarından yararlanabilecek.
İşten atılmaları halinde Suriyeliler,
93 milyar TL'nin biriktiği İşsizlik
Fonu'ndan aylık 1.000 TL maaş alacak. Fon'dan yararlanma şartlarının
ağırlığı nedeniyle 300 bin kişiyle sınırlı kalan maaş alan sayısı 50 bin
artacak. Mevsimlik ve tarım işçisi
olarak çalıştırılacak Suriyelilerin 10
ay çalışıp, 2 ay işten çıkarılacağı için
işsizlik maaşı alan kişi sayısı artacak.
Değişenler: Konuyla ilgili bütün
tarafların ortak söylemleridir. İnsanların sağlıklı beslenmeleri için
‘’Gıda Güvenliği’’. Yasalar, yönetmelikler değişti, eğitimler ve denetimler yapıldı, cezalar verildi.
Değişmeyenler: Pek çok gıdada
hile-hurda devam ediyor, kaçak
üretimler devam ediyor, hastalıklar ve ölümler devam ediyor, İnsan
sağlığı için tehlikeli kalıntılar olduğu için yurt dışından geri gönderilen ürünlerin kendi insanlarımıza
yedirilmesine devam ediliyor.
Değişenler: Üreticinin daha fazla
kazanması, tüketicinin daha ucuza
satın alabilmesi amacıyla destekleme yöntemleri değiştirildi, Hal
yasası değiştirildi, KDV oranları
düşürüldü.
Değişmeyenler: Üretim girdileri
artmaya devam ediyor, ürün fiyatları aynı oranda artmıyor, çiftçimizin kazancı azalmaya devam ediyor,
büyük ölçüde aracının, tefecinin,
komisyoncunun elinde kalmaya devam ediyor. Tüketici açısından da
değişen bir şey yok. Gıda fiyatları
peratiflerimizin de bir araya gelerek yumruğu bir yere vuramaması.
ucuzlamıyor. Büyük alış-veriş yerleri bazı ürünlerde ucuzluk gösterseler de diğer ürünlerde fazlasıyla
geri alıyorlar. Her nedense fiyat artış şampiyonları genelde gıda ürünlerinde olduğu ilan ediliyor.
Değişenler: Hükümetler, Bakanlar,
Müdürler, Şirket adları değişiyor.
Değişmeyenler: Çiftçilerimizin
emeğinin karşılığını alamaması,
yoksullaşması, borçlanması, kooperatiflerde örgütlenmemesi, koo-
Tabi bir de egemenlerin hiç değinmedikleri ya da gözlerden uzak
tutmak istedikleri var. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana
tarımda “en az değişenler”i de
bulunmaktadır. Bunları kısaca tarım topraklarının işletmelere ve
mülkiyete göre dağılımında süregelen büyük eşitsizlik, makineleşme,
kredi ve destekleme politikalarının
birilerinin yararına göre şekillenmesiyle, gelinen süreçte 3,5 kat artan topraksızlık ve toprakların belli
ellerde toplanma olgusuna koşut
olarak kırsal kesimde ivme kazanan
işsizlik ve durdurulamayan göç olarak dillendirebiliriz. Bu dönemin
“en çok değişeni” ise geleneksel
sömürü mekanizmalarının yerlerine, sürekli güncelleşen sömürü mekanizmalarının yer almasıdır.
Kooperatifçiler olarak en büyük dileğimiz, kendimize ait bir “Tarım
Modeli”nin hayata geçirilerek, üretenden yana olumlu “değişenlerin”
yaşanmasıdır.
8
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Kooperatifçilikte Bir Ayıraç
»» Nereden baktığın önemlidir. Çünkü baktığın ve
durduğun yere göre, göreceklerin başka olur. Bu
söylediklerim vasat bir insan için geçerlidir sadece.
Kendisine ait değerleri olanlar bulundukları yere göre değil, değerlerine
göre gördüklerini vasıflandırır, davranırlar. Bu uğurda yaşamı savunur,
mücadeleyi seçerler. Mücadeleyle
değerlerini yaşamda var eder, yıkıcılarına karşı değerleriyle direnirler.
Fakat kendilerine ait değerleri olmayanlar, kolay kandırılır, güdüme girer, kapitalizmin yaşam payandaları
olur, onları var ederler.
200 yılı aşkındır kapitalizm bir yıkım ve yıkımı gerçekleştirirken çoğu
zaman ölüm dahil her türlü melaneti herkese ve her şeye reva görüyor,
öyle yol alıyor. Biliyoruz, biliniyor.
Bilindiği üzere kapitalizm önce
insanları bir arada tutan imeceyi yok etti, imecenin yerine
bireyselliği ve daha birçok şeyi
inşa ederek kendini var etti.
İnsanlar da imeceyi yok eden kapitalizmin saldırısına karşı, kolektif
duruş cephesini kurdu. Kooperatiflerde bir araya geldi. Dayanışmayı
büyüttü, gücünü arttırmaya çalıştı.
Kapitalistler zaman geçirmeden kooperatif hamlesini gördü ve kuşattı,
kaldırmaya çalıştı. Kooperatifleri
tümden kaldıramadığı yerlerde kendi çıkarına çalışacak biçimde teorize etti. Mevzuatını, egemen olduğu
devlet aygıtıyla kendine zarar vermeyecek hale soktu. Başka bir deyişle, kooperatifleri kendi sisteminin
içine çekti, sistemlerinin yararına
olacak biçimde kullanmaya başladı.
Bugünlerde birçok
yerde kooperatif her
derde deva aspirin
misali öne sürülmekte
ve konuşulmaktadır.
Kooperatifle konuşulmalı
elbette, ama yanlış ve
doğru yanlarıyla birlikte
değerlendirilmeli.
Çünkü şu an uygulanan
kooperatiflerin çoğunluğu
yanlış. Doğru kooperatif
neredeyse yok denecek
kadar az. Kooperatiflerin
bugünkü haliyle zararı
yararından fazla!. Çoğu
sistemin sürmesine
payandalık yapmaktadır.
Kooperatifler elbette şirketlere alternatif örgütlerdir, ancak bu durum
Abdullah AYSU
ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı
onları yeni bir dünyanın kurucusu
yapmaz. Her zaman ve durumda
sistem karşıtı kılmaz. Pekala, sistem
onarıcısı da yapabilir ki öyle!
İsterseniz iki örnek ile açalım biraz.
Örneğin, bir tarım kooperatifi ortaklarının ihtiyacı olan gübreyi, tohumu, ilacı temin etmek amacıyla
ihale açabilir. İhalede en düşük fiyatı
veren şirketlerin tohumunu, ilacını, gübresini alır ve üyelerine para
kazandırır. Kooperatif bu çabasıyla
amacına ulaşmış olur mu?
İşte nereden durup, hangi değerler
açısından baktığına bağlı olarak cevap, hem evet hem hayır olur.
Eğer, ihtiyacın olan üretim girdisini
daha ucuza temin etmekse amacın,
ereğine ulaştın demektir. Cevabın o
zaman evettir. Ancak tohum hibrit
ise, gübre kimyasal ise, ilaç kimyasal
ilaç ise sen endüstriyel tarım çarkında bir aparat durumuna düşmüşsün
demektir. Kapitalist sitemin çarkları arasındasın. Sisteme payandasın,
demektir.
Bir başka örnek,
Yok eğer,
Kooperatif aracılığıyla ortağının ihtiyacı olan gübreyi baklagillerden
karşılaması için ortağına bilgi desteği ve hibrit olmayan baklagil tohumunu sağlıyorsa,
Hayvan gübresinin nasıl yakılacağı
ve kullanılacağını öğretiyorsa,
Bitkiye ve ürününe zarar veren böcek için gerekli ilacın evde nasıl yapılacağını ve kullanılacağının uygulamalı bilgisini veriyorsa, ortağının
yakasını şirketlerden kurtarmış, girdilerini daha ucuza temin etmiş ve
sistemin dışına çıkarmış; sömürüde
bağımsız, tarzda özerk başka bir yaşamı inşa etmek üzere makas değiştirmesini sağlamış demektir.
Hangisi?
TMO Buğday Depolamayacak
»» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik,
lisanslı depoculuk ile ilgili yapılan düzenlemenin çok
önemli olduğunu belirterek, Bakanlık olarak artık
depolama yapmayacaklarını ve depolama işinden
çıkacaklarını söyledi.
Türkiye Ziraatçılar Derneği
(TZD) tarafından düzenlenen 15. Ulusal Tarım ve
Gıda Kongresi'nde konuşan Çelik, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday
depolama işinden çıkacağını söyledi. Bakan Çelik,
TMO’nun ise bir regülasyon kurumu gibi çalışması gerektiğini belirtti.
Bakan Çelik şunları kaydetti: "Yıllar önce lisanslı
depoculuk ile ilgili yaptığımız düzenleme çok önemli ama bu konuda
da TMO ciddi bir rakip olduğu için
lisanslı depoculuğun gelişmesi pek
mümkün olmadı. Biz şimdi bu alan-
dan çıkmayı düşünüyoruz. İşin deposuyla değil,
piyasanın
regülasyonu
ile meşgul olacağız. Alacağımız ürünü alacağız,
bunun depolama işlemlerini lisanslı depoculuğun
yapması gerekiyor. Çiftçi
istediği zaman istediği
kadar ürününü lisanslı
depodan piyasa şartları
ne zaman uygunsa o zaman satma imkanını elde
edecek. Bu dönem içerisinde yoğun
bir şekilde borsalarla, sivil kuruluşlarla çalışmalarımızı sürdürüyoruz,
lisanslı depoculuğa hızlı bir geçişi
sağlayacağız."
Türkiye’de Tarım Öğreniminin 170. Yıl
Dönümü Kutlandı
»» Türkiye’de Tarım Öğreniminin 170. Yıl Dönümü Kutlamaları kapsamında
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) ve Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi‘nin (AÜZF) düzenlediği “Tarımsal Yükseköğretimde Yeni
Arayışlar” Sempozyumu, 11-12 Ocak 2016 tarihlerinde AÜZF Konferans
Salonu‘nda gerçekleştirildi.
Türkiye’de tarımsal eğitim-öğretim 1846 yılında İstanbul’da Ayamama Çiftliğinde kurulan Ziraat
Mektebi ile başlarken bunu 1891 ve
1893 yıllarında Bursa ve İstanbul
Halkalı’da açılan okullar ve daha
sonra 1933 yılında kurulan Yüksek
Ziraat Enstitüsü izlemiştir. Bu enstitü 1948 yılında çıkarılan yasayla
Ziraat Fakültesi adını alarak Ankara Üniversitesi’ne bağlanmıştır.
1955’te İzmir, 1957’de Erzurum,
1967’de de Adana’da Ziraat Fakültelerinin kuruluşu ile tarım eğitimi
yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde çoğunluğu Ziraat Fakültesi
adı altında olmak üzere Tarım ve
Doğa Bilimleri, Tarım teknolojileri
vb isim altında toplam 38 adet fakülte bulunmaktadır.
Sempozyumun açılışında AÜZF
Dekanı Prof. Dr. Gökhan SÖYLEMEZOĞLU, ZMO Başkanı Özden
GÜNGÖR, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Nihat
PAKDİL, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ ve CHP
Edirne Milletvekili Okan GAYTANCIOĞLU birer konuşma yaptılar.
AÜZF Dekanı Prof. Dr. Gökhan
SÖYLEMEZOĞLU, günümüzdeki gelişmiş ülkelerin tarım alanında
mutlaka son derece ilerlemiş ülkeler
olduklarına dikkat çekti. Dünyada
tarımsal yükseköğretimin 21. Yüzyıl
koşullarına göre yeniden yapılandırıldığını belirten Söylemezoğlu, "Bizim de tarımsal yükseköğretimimizi
özel sektör ve kamunun taleplerini
karşılayabilen, analitik düşünebilen,
yabancı dil bilen dünya ziraat mühendislerini yetiştirmek üzere yeniden yapılandırmamız kaçınılmaz
olmuştur" dedi.
Ziraat Mühendisleri Odası
Başkanı Özden GÜNGÖR, ziraat fakültelerinin geçmişten bugüne
119 bin ziraat mühendisi yetiştirerek
bu ülkeye armağan ettiğini kaydetti. Bugün ziraat alanında 5‘i henüz
öğretime başlamamış 39 fakülte
bulunduğuna dikkat çeken Güngör,
"Başarılı bir yükseköğretim sürekli
yeni fakülteler açarak veya açılan fakültelere popüler isimler vererek değil, planlı, geleceği görebilen, siyasi
müdahalelerin dışında seçeneklerle
yakalanabilir. Bu nedenle mesleki
öncelikleri dikkate alan, arz-talebi
gözeten, meslek odalarını eğitim öğretimin öncelikli paydaşları olarak
kabul eden bir yaklaşım ülkemize
daha uygun bir tarımsal yükseköğretim sistemini ortaya çıkarabilecektir" diye konuştu.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Nihat PAKDİL, Sempozyumun
çok yararlı sonuçlar üreteceğine
inandığını belirterek, bu sonuçlar
kendilerine iletildikten sonra üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını söyledi.
Eğitimde de oluşturamadık. Bir
ülke üretmezse ve halkça bölüşmezse sorunlar çoğalır" diye konuştu.
Açılış konuşmalarının tamamlanmasının ardından ZMO ödül
törenine geçildi. ZMO 2015 yılı
bilim ödülleri: Prof.Dr. Koray
HAKTANIR ve Prof. Dr. Bahattin
AKDEMİR’e, 2015 yılı hizmet ödülleri Prof.Dr. Ali BAŞÇETİNÇELİK,
Prof. Dr. A.Nazım ULUOCAK, Prof.
Dr. Hasan ÇELİK, Doç.Dr. İsmet
Sözer ÖZELKÖK, Doç. Dr. Lerzan
BAKIRCIOĞLU ERKILIÇ, Dr. Servet KEFİ, Dr.Tuncer ÇEVİK, Ali
KAYNAK, Bünyamin KOZAK ve
Cemal BARIŞ’ a törenle sunuldu.
İlk gün tarım tarihine ilişkin özel
sunuların ardından "Dünyada Tarımsal Yüksek Öğrenim: Değişimler - Yeni Eğilimler" başlıklı oturum
gerçekleştirildi.
Etkinlik kapsamında ayrıca AÜZF
Dekanlık Binası‘nda "Bitkilerden
Kilime Dokuma Sergisi" açıldı.
Sempozyumun ikinci günü meslekte 35. yılını dolduran üyelere sertifika töreni ile başladı.
Ankara Üniversitesi Rektörü
Prof. Dr. Erkan İBİŞ, 21. Yüzyılda tarım yaparken artık kalite,
verim, çevre gibi kavramların gündeme girdiğini belirterek, "Tarımda kendine kendine yeten, daha da
ötesi dünyaya destek olan bir ülke
konumuna ulaşabilmeliyiz. Tarım
eğitiminin temel amacı budur. Eğer
eğitime önem vermiyorsak, o toplumun kendini sürdürme ve geleceğe
taşıma şansı da yoktur. Daha etkin,
kaliteli bir tarım eğitimine ulaşabilmek için ziraat fakültelerinin önünü
tıkayan sıkıntıları çözmeliyiz" dedi.
TBMM Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi, CHP
Edirne Milletvekili Okan GAYTANCIOĞLU, Ziraat fakültelerinin temelinde yapısal sorunların
devam ettiğine dikkat çekti. GAYTANCIOĞLU, "Anadolu gen bankasıdır. Ciddi bir tarımsal üretim
potansiyelimiz var ama ithalat yapıyoruz. Politika oluşturamıyoruz.
Daha sonra iki oturum halinde
"Türkiye‘de Tarımsal Yüksek Öğrenim: Arayışlar-Eğilimler-Etkileri"
ve "Türkiye‘de Su Ürünleri Mühendisliği Yüksek Öğrenimi: ArayışlarEğilimler-Etkileri" konuları tartışıldı. Büyük ilgi gören sempozyum
"Tarım Paydaşlarının Yaklaşımı"
başlıklı değerlendirme oturumu ile
tamamlandı. Kaynak:ZMO
Köy-Koop Haber Şubat 2016
TARIM
Tarım Sigortaları 2016 Yılı Uygulamaları
»» Tarım Sigortaları 2016 yılı uygulamalarının yer aldığı “Tarım Sigortaları
Havuzu Tarafından Kapsama Alınacak Riskler, Ürünler, Bölgeler ve Prim Desteği
Oranlarına İlişkin 2015/8248 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, 19/11/2015 tarih ve
29537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Bu karar ile;
• Bitkisel ürünler için dolu ana
riski ile birlikte; fırtına, hortum,
yangın, heyelan, deprem, sel ve
su baskını ek riskleri dolu paketi halinde; bu sayılan risklere
ilave olarak, isteğe bağlı olmak
üzere; yaban domuzunun tarla
ürünleri, sebzeler ve fidanlara verdiği zararlar, açık alanda
yetiştirilen meyveler için don
riski, ayrıca meyve bahçeleri ile bağlarda dolu ağı ve örtü
sistemleri için dolu paketindeki
riskler ve dolu ağırlığı riski,
• Seralar için dolu ana riski ile birlikte; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını ile
taşıt çarpması, kar ve dolu ağırlığı
ek riskleri paket halinde,
• Süt ve erkek besi sığırları ile erkek
ve dişi mandalar için ölüm riski,
• Koyun ve keçi ile koç ve tekeler
için ölüm riski,
• Kapalı sistemde üretim yapılan,
bio-güvenlik ve hijyen tedbirleri
alınmış tesislerde yetiştirilen kümes hayvanları için ölüm riski,
• Denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünleri için ölüm riski ile
kafes ve ağlar için kazalar predatör
saldırısı, fırtına, hortum ve deprem
riskleri,
• Arıcılık kayıt sistemine kayıtlı
olan aktif(arılı) ve plakalı kovanlar
için; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, del ve su baskını, taşıt
çarpması, nakliye ile vahşi hayvan
saldırısı riskleri,
İlgili genel şartlar, tarife ve talimat-
lar kapsamında; Bakanlığın kayıt
sistemlerine kayıtlı çiftçilerin, mevcut arazi, sera, ürün, tesis, işletme
ve yetiştiricilik bilgileri dikkate alınarak, Tarım Sigortaları Havuzu
tarafından teminat altına alınmıştır.
2016 yılında 2015 yılı uygulamalarına ilave olarak; tarla ürünleri,
sebzeler ve fidanlarda yaban domuzunun verdiği zararlar, sel ve
su baskını teminatı çerçevesinde,
eğimli arazilerde aşırı yağış sonucunda yüzey akışlarının neden
olduğu kayıplar ile hastalıklardan
arilik belgesine sahip ve bio güvenlik önlemlerini almış büyükbaş ve
küçükbaş işletmelerinde şap hastalığı riskleri kapsama alınmıştır.
Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortalarında, Büyükbaş Hayvan Hayat
Sigortalarında uygulanan tarife seçenekleri getirilmiş ve yetiştiriciler
istedikleri taktirde geniş kapsamlı,
dar kapsamlı, mufiyetsiz tarife seçenekli sigorta yaptırabilecektir.
Devlet prim desteği oranı; tüm risk-
lerde %50 oranında uygulanacak, ancak açık alanda
yetiştirilen
meyvelerde
çiçeklenme dönemi dolayısı ile sigorta paketindeki
riskler hariç sadece don
riskinde 1/3 oranında ek
prim desteği olarak karşılanacaktır.
Bitkisel ürün sigortaları
tarife ve talimatlar da alternatifli müşterek sigorta
oranları getirilmiş, isteyen
çiftçilerimizin daha fazla
prim ödemek suretiyle daha fazla
hasar tazminatı almalarına imkan
sağlanmıştır.
• Devlet sigorta prim desteğinden
yararlanacak üreticilerin, 5488 sayılı Tarım Kanununun20 nci maddesi d fıkrası ve geçici 2 nci maddesi ile 5363 sayılı Tarım Sigortaları
Kanununu 13 üncü maddesi ikinci
paragrafında belirtildiği şekilde;
Bakanlığımızın kayıt sistemlerine
kayıtlı olmaları yasal bir zorunluluktur. Üreticilerin, tarım sigortası
prim desteğinden yararlanabilmesi
için bu kayırt sistemlerine kayıtlı
olması veya güncellenmesi gereken
ürünler için bu kaydını her sene
güncellemesi gerekmektedir.
Tarım sigortası yaptırmayan üreticiler için; 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanununun 17 nci maddesinde
belirtilen; “Bu Kanun kapsamında,
uygulama yılında yer alan riskler
için tarım sigortası yaptırmayan
üreticiler, 20/06/1977 tarihli ve
2090 sayılı Kanundan yararlanamaz.” hükmü uygulanmaktadır.
Hastalık Amerika'dan Geldi Kayıp Çok Büyük
»» Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veteriner Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Levent Aydın, Güney Amerika’dan göçmen kuşlarla gelen “Noseme Ceranae”
hastalığın yüzünden Türkiye’deki arı kaybının yüzde 70’lere ulaştığını belirtti.
Bursa Akademik Odalar Birliği Veteriner Hekimler Odası’nda açıklama yapan Prof. Dr. Levent Aydın,
aniden başlayan arı ölümleriyle
ilgili çeşitli illerden şikayetler almaya başladıklarını söyledi. Aydın, “2014’ün kış başlangıcında
Türkiye’nin farklı yerlerinden ergin arı kayıplarına ilişkin şikayetler geldi. Sorun, 2015 yılı ilkbahar
başlangıcına kadar artarak devam
etti. Arı kolonilerinin hızla küçülmeye ve bunun sonucunda arıların
ölmeye başladığını gördük. Bunun
üzerine Çukurova Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Ankara Etlik
Merkez Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü ile yaptığımız araştırma kapsamında, 23 ilden arı örneği
topladık. Bu örnekleri inceledik”
diye konuştu.
Hastalık Kıtalararası
Boyutlara Ulaştı
Yaptıkları araştırma sonuçlarının
Uluslarası Apidoloji (Arıbilim) dergisinde de yayınlandığını anlatan
Aydın, şöyle devam etti:
“Kolonileri yok eden ve hızla sönmesine yol açan hastalığın ‘Nosematosis’ grubunun ‘Nosema Ceranae’
mikrosporları olduğunu belirledik.
Hastalığın Güney Amerika’daki
‘Bombus’ ve ‘Vespula’ arılarında
görüldüğünü, Nosema sporlarının
göçmen arı kuşu tarafından bir bölgeden bir bölgeye nakledildiğinin
saptandı. Bunun yanı sıra paket arı-
cılık ve ana arı ticareti uygulamalarının da hastalığın kıtalar arası nakline yol açtığını gördük.”
Hastalığın arılarda sindirim sistemini tahrip ederek ölümlere yol
açtığını bildiren Aydın, “Hastalık
nedeniyle kovanlar üçerli beşerli
gruplar halinde ansızın sönmeye
başlıyor. Nosema sporları kovanda
ve balda uzun süre canlı kalabiliyor. Hastalık çok hızlı ve öldürücü
seyrediyor. Arıcılık sektöründe bu
hastalığın artık en yaygın görülen
hastalık olduğu bilinmelidir.” dedi.
KAYIP YÜZDE 70’LERE
ULAŞTI
Arıcılık sektöründe yüzde 70 kayıplara neden olan hastalıkla ilgili
içinde kekik de bulunan bir tedaviye başladıklarını anlatan Aydın,
tedavi sonucu ölümlerin durduğunu gördüklerini belirtti. Aydın, “
Bu sene de erken yaptığımız incelemelerde hastalığın devam ettiğini
görüyoruz. Klinik belirtiler ishalde
seyretmesine rağmen hastalığın
çok hızlı geliştiğini ishal bile olma-
dan 5-10 çerçeve arının 1-2 hafta
içinde 2-3 çerçeveye inip öldüğünü
gördük. Şuanda çalışmalara devam
ediyoruz. Çok yakında bir ilacın
müjdesini verebiliriz” dedi.
Aydın önlem alınmaması halinde Türk arıcılık sektörünün
büyük risk altına gireceğine
söyleyerek, şöyle devam etti:
“Hastalık, göçmen kuşlarla, ana
arıyla taşınabiliyor. Bulaşıcı bir hastalıktır. Aslında bu, midede bir enfeksiyon diye düşünülüyor. Sürekli
ve hızla yayılıyor. Arılardaki bu mide
enfeksiyonu yaygın bir şekilde devam ediyor. Bu sene de kolonilerde
hızlı bir düşüş olabilir. Yine 70 kayıp
olursa arıcılar ve arıcılık sektörü çok
büyük zarar görebilir. Arıcılar, sekiz
litre şeker şurubuna bir litre kekik
suyunu dağıtarak bir hafta arayla
iki defa tekrarlayarak, bu hastalığın
önüne geçebilir. Bu işlemi hem sonbahar, hem de ilkbaharda yapsınlar”
şeklinde konuştu.
Veteriner Hekimler Odası Başkanı
Sinan Sağlam da, arıcılıkta dünyada söz sahibi olan Türkiye’de
2015 yılının arıcılık açısından çok
elim bir yıl olduğuna vurgulayarak,
“Türkiye kovan bakımından dünya
üçüncüsü. Yine arı ürünleri ve özellikle bal ve diğer ürünlerde dünyada hiç yadırganmayan ilk beş içinde
yer alıyor. Dolayısıyla böyle bir sektörün 2015 yılının ciddi arı kolonileri kayıpları ile geçmesi ülkemiz
açısından bizleri çok üzdü” dedi.
.
9
Tüketim Kooperatiflerine
Ne Oldu?
»» Dünyada da Ülkemizde de kooperatif olarak ilk ortaya
çıkan kooperatif türü, tüketim kooperatifleridir. Bu gün
anladığımız anlamda ilk kurulan kooperatif olarak anılan,
İngiltere’deki dokuma işçilerinin kurduğu kooperatif de bir
tüketim kooperatifi olarak ortaya çıkmıştır.
Ülkemizde Memleket Sandıkları olarak anılan kooperatif modeli de bir
tüketim kooperatifidir.
1925 yılında bir kanunla kurulmuş
bulunan ve Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün bir nolu üyesi olduğu Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi
ve Ülkemizde Memleket Sandıkları
olarak anılan kooperatif modeli, tüketim kooperatiflerinin önemini ortaya koymaktadır.
Özellikle tüketim kooperatifleri, dar ve orta gelir kesiminin
her ekonomik modelde ve her
siyasi konjonktürde ihtiyaç hissettiği ve spekülatif hareketleri
önleyici bir argüman, bir tedbir
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Geçmişte İlkokullarda dahi faaliyet
gösteren, hatta ilkokul öğrencilerine risturn dağıtan tüketim kooperatiflerinin bu gün artık olmayışının,
yeni nesillerin ekonomik ve sosyal
anlayışını olumsuz yönde etkilediğini söylemek mümkündür.
Hemen hemen tüm resmi kurumlarda var olan yardımlaşma sandıkları veya tüketim kooperatifleri
artık yoktur. Tüketicinin korunması
adına özellikle belediyelerin üstlendiği tanzim satışlar ve tanzim satış
mağazaları da artık yoktur. Bunların yarattığı bu boşluğu her sokak
başında var olan büyük çapta uluslararası sermayeye ait butik AVM ler
doldurmuştur.
Maliye Bakanlığı biraz daha uygun şartlarda ihtiyaçlarını karşılayabilmek amaçlı olarak birkaç memurun bir araya gelerek
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
kurduğu kooperatifleri, özel
sektörün gelişmesinin önünde
bir engel olarak görmüştür.
Anayasanın, kooperatiflerin desteklenmesi gerektiği açık hükmüne rağmen, 5520 sayılı kurumlar vergisi
kanunu özellikle tüketim ve nakliye
kooperatiflerini vergilendirme kapsamına almıştır.
Bu gün gelinen noktada; Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı istatistiklerine göre
2014 yılı itibariyle 2743 tüketim kooperatifinin 2139 unun gayrı faal olduğu,
604 adedinin faal olduğu belirtilmektedir. Ancak, belirtilen rakamlardan
bu gün için ne kadarının kaldığı, kalanlarında etkinliği tartışmalıdır.
Et fiyatlarının artışından tutunda,
tarla market fiyat makasının bu kadar
açılmasının nedeni uygulanan ekonomik modelin spekülatif hareketlere açık olmasıdır. Tüketim kooperatifleri bu anlamda önemliyken, hatta
daha işlevsel hale getirilebilecekken
bu kadar zafiyet içerisinde olmasına
zemin hazırlanması, hem üreticimiz
hem tüketicimiz açısından ciddi bir
kayıp olarak nitelendirilmelidir.
Yunan Çiftçinin Öfkesi Dinmiyor
»» Yunanistan’da hükümet ile çiftçiler arasında geçen ay
başlayan gerginlik ülke geneline yayılıyor.
Yunan hükümetinin kreditörlerin talebi doğrultusunda parlamentoya
sevkettiği tarım sektörüne ek vergileri ve sosyal güvenlik yasasında değişiklikleri öngören düzenlemelere
tepkiler artarak devam ediyor. Çiftçilerin ülke genelinde başlattıkları
ve binlerce traktörün eşlik ettiği sert
protesto eylemleri, artan yol kapatmalar ile sürüyor.
traktör ile Atina Uluslararası Havaalanı Elefteros Venizelos otobanı
Markopoulou’yu 1 saatliğine kapattı.
Attika bölgesinde de eyleme start
veren çiftçiler, sembolik olarak 100
HAL VE GİDİŞ
Sait MUNZUR
10
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
TARIM
Miras Arazi İşlemleri Artık
İnternet Üzerinden Takip
Edilebilecek
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye
genelinde birlikteliğin ve otomasyonun sağlanması
amacıyla arazileri verilerini bilgisayara aktarıyor.
Türkiye’nin herhangi bir yerinde bulunan tarım arazisinin “kime ait olduğu”, “arazi sahibinin ölmesi halinde mirasçılarının kimler olacağı”
gibi bilgilerinde bulunduğu bir dizi
bilgi “Tarım Bilgi Sistemi (TBS)”
içerisinde yer alan “Arazi Yönetim”
programına aktarılıyor.
Program ile; Miras kalan arazi varislerine tebligat hazırlanabilecek, Mayıs 2015 tarihinden sonra ölen miras
bırakanların ve varislerin bilgilerine
program üzerinden ulaşılabilecek.
Aynı zamanda miras bırakanın ölümünden itibaren bir yıl içerisinde miras işlemlerinin çözülüp çözülmediği
program ile takip edilebilecek. Varislere verilen ek 3 aylık süre içerisinde
devir işleminin gerçekleşip gerçekleşmediği takip edilebilecek. Varislere
verilen ek 3 aylık bu sürenin sonunda
devir işlemi olmaması durumunda,
Bakanlık resen veya bildirim üzerine bu yerlerin istemde bulunan ehil
mirasçıya, ehil mirasçı olmaması durumunda en fazla teklifi veren istekli
mirasçıya devri, aksi hâlde üçüncü
kişilere satılması için ilgili Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açabilecek ve bu işlemlerin takibi program
üzerinden yapılacak.
»» Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal
Amaçlı Kooperatifler Birliği, sosyal sorumluluk projesi
kapsamında kadın çiftçilere eğitim toplantısı ve kanser
taraması yaptı.
monu Köy-Koop Birlik Müdürü Dilek
Özdemir, Kooperatifçilik ve Süt Hijyeni konularında katılımcıları bilgilendirdi. Katılımın ve ilginin son derece yüksek olduğu toplantılara talep
oldukça fazla. Köy-Koop Kastamonu
Birliği önümüzdeki günlerde de farklı
bölgelerde Kadın Çiftçi Eğitimleri’ne
devam edecek.
Katılım ve İlgi Yüksek
Eğitimlere; Eşen, Çöroğlu, Urgancı,
Bademci, Esenlik, Kızılcaören, Çetmi, Yukarı Çayırcık, Bük, Oğul ve Kıran Köylerinden gelen 150’ye yakın
kadın çiftçi, 3 gün boyunca eğitimler
gördü. Bu eğitimlerde, İl Gıda Tarım
ve Hayvancılık Müdürlüğünden Ev
Ekonomisti Derya Kaval Besinlerin
Hazırlanması ve Ürünlerin Muhafazası, Veteriner Hekim Meltem Kabaşabanoğlu Ahır Hijyeni ve Hayvan
Hastalıkları, Taşköprü Gıda Tarım ve
Hayvancılık İlçe Müdürlüğünden Ziraat Yüksek Mühendisi Mehmet İpek
Sarımsak Üretimi ve Pazarlanması,
Kastamonu Ketem (Kanser Erken
Teşhis Tarama Ve Eğitim Merkezi)
den Dr.M.Meltem Kabaşabanoğlu,
Ebe Nazife Demirtürk, Hemşire Mihriban Tomruk Gögüs Kanseri ve Kanser de Erken Teşhisin Önemi, Kasta-
»» Dünya Gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım, yazısında gıda fiyatlarının artışının
neden kontrol edilemediğini değerlendirdi. Usta yazarın yazısı şöyle:
Gıda fiyatları gündemden düşmüyor.
Her ay açıklanan enflasyon rakamlarının baş sorumlusu ilan ediliyor.
Merkez Bankası Başkanı şikayetçi.
Hükümet yetkilileri gıda fiyatlarındaki artıştan yakınıyor. Tüketici
adeta isyanda.
Gıda fiyatları neden artıyor?
Daha da önemlisi artan fiyatlar neden kontrol edilemiyor?
Uygulanan politikalarla ve bu yönetim anlayışı ile gıda fiyatlarının
kontrol edilmesi çok zor. Çünkü,işin
kaynağında yanlış tarım politikası
var. Türkiye, sorunun kaynağına
inmeden sadece sonucu yani fiyatı
tartışıyor.
Oysa işin kaynağında yani tarım
sektöründe çözüm bekleyen çok
ciddi sorunlar var. Bu sorunlar çözülmediği için her gün bir yerden
patlak veriyor. Karşımıza yüksek
gıda fiyatları olarak çıkıyor. Tarımın sorunları çözülmeden gıda
fiyatlarının kontrol edilmesi mümkün değil.
Nedir o sorunlar?
Çiftçi Kadın Eğitimleri ve
Kanser Taraması Yapıldı
Kastamonu Köy-Koop Bölge Birliği’
nin kadın çiftçilere yönelik bilgilendirme toplantıları devam ediyor.
Taşköprü'ye bağlı Çetmi Köyü Eğitim Merkezinde gerçekleşen toplantıda; kooperatifçilik, süt hijyeni,
kadın hastalıkları, ev ekonomisi,
hayvan hastalıkları ve bakımı gibi
konulara değinildi.
Gıda Fiyatları Neden Kontrol Edilemiyor?
Kanser Taraması Yapıldı
Ayrıca bu eğitimlerin yanısıra, Kastamonu KÖY-KOOP Birliği’nin sosyal
sorumluluk projesi kapsamında, 18
Ocak 2016 tarihinde, kadın çiftçilerin kanser ve kanserde erken teşhis
ile taramanın önemi hakkında farkındalık oluşturulması adına Yukarı
Çayırcık köyünden KETEM’e gelen
(Kastamonu Erken Teşhis ve Tarama
Merkezi) 25 kadın çiftçi, Bölge Birlik
Müdürü Dilek Özdemir nezaretinde
taramaları gerçekleştirildi.
1- Tarımın temel sorunu yüksek girdi fiyatlarıdır. Mazottan gübreye,
tohumdan ilaca, yemden hayvan
materyaline kadar girdilerin büyük
bölümünde Türkiye dışa bağımlı.
Bu nedenle girdi fiyatlarını kontrol
edemiyor. Ayrıca girdiler üzerinde yüksek vergiler var. Türkiye’de
üretim yapan çiftçi, üzerine bindirilmiş Katma Değer Vergisi, Özel
Tüketim Vergisi ile dünyanın en
pahalı mazotunu kullanıyor. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
verilerine göre 2002 yılında çiftçinin kullandığı mazotun litre fiyatı
ortalama 1 liraydı. 2014 ortalaması 4 lira 36 kuruş. 2002’den 2014’e
mazottaki fiyat artış oranı yüzde
296 oldu. 2015’te fiyatlar biraz
daha düşük seyretti. Buna rağmen
2002’den 2015’e mazottaki fiyat
değişimi yüzde 250’nin üzerinde.
2-Çiftçinin temel girdilerinden birisi de gübre. Gübrede de durum
farklı değil. Yaygın olarak kullanılan ÜRE gübresinin tonu 2002’de
237 liraydı. 2015’te ortalama 1101
lira oldu. 33 AN gübresi aynı dönemde 193 liradan 888 liraya çıktı.
DAP gübresi ise 354 liradan 1630
liraya ulaştı. Diğer gübre çeşitlerinde de durum hemen hemen aynı.
Bunlar fabrika çıkış fiyatları. Çiftçinin ödediği bundan en az yüzde
5-10 daha yüksektir.
3-Tarımda emek sorunu her geçen
gün büyüyor. Kırsaldaki nüfus yaşlanıyor.Tarımda çalışacak eleman,
işçi bulmak çok zor. Bulunduğunda
da maliyeti yüksek. Emek sorunu
nedeniyle çiftçiler makineli hasada
uygun ama katma değeri daha düşük ürünlerin üretimine yöneliyor.
Bunun en somut örneği mısır ve
buğday. Üretici pamuk yerine mısırı, bakliyat ürünleri yerine buğdayı
tercih ediyor. Çünkü ekimi ve hasadı daha az emek istiyor.
4- Tarım işletmelerinin küçük ve
parçalı olması, teknolojinin yeterince kullanılamaması verimlilikte
önemli sorunlara neden oluyor.
5- Hayvancılık açısından bakıldığında, orada da yüksek girdi maliyetleri en temel sorun. Hayvancılıkta maliyetin yüzde 70-75’ini
oluşturan hayvan materyali ve
yemde dışa bağımlı bir yapı var.
Yem hammaddesinin yaklaşık yüzde 50’si ithal ediliyor. Kaba yemde
15 milyon ton, karma yem olarak
adlandırılan fabrika yeminde ithalata rağmen 5 milyon ton açık var.
Dövizdeki her artış ithal hammaddenin dolayısıyla ürünün fiyatını
artırıyor.
6- Hayvan hastalıklarıyla yeterince
mücadele edilmiyor. Gelişmiş ülkelerin geçen yüzyılda büyük ölçüde
kökünü kazıdığı Şap hastalığı 2015
yılında Türkiye’yi teslim alabiliyor.
Hayvan hastalıkları nedeniyle ciddi
verim kayıpları yaşanıyor.
7- Tarımda kaynaklar kıt, bu kıt
kaynaklar da verimli kullanılmıyor. Verilen milyarlarca lira destek
amaçsız, hedefsiz bir şekilde dağıtılıyor.
8- Pazarlama kanallarında ciddi
sorunlar var. Tarım ürünleri piyasasında tam bir başıboşluk var.
Üretimden tüketime kadar olan
arz zincirinde yeterli denetim yok.
Kamu denetimi de tüketici denetimi de yok. Örneğin yaş sebze ve
meyvede üretici fiyatı ile tüketici
fiyatı arasında yüzde 300, yüzde
400’lere varan fiyat farkına kimse
müdahale etmiyor.
9- Yasa ve yönetmelikler masa başında ve sektörün bilgisi dışında
hazırlandığı için uygulamada ciddi
sıkıntılar yaşanıyor. Çıkarılan yasa
ya da yönetmelik gerçek yaşamla
uyumlu değil.
10-Gıda piyasasını büyük oranda
ulusal veya uluslararası market zincirleri belirliyor. Üretimi de tüketimi de yönlendiren bu market zincirlerinin temel felsefesi, ucuza alıp
pahalıya satmak. Üreticiden veya
gıda imalatçılarından hem ucuza
hem de uzun vade ile gıda ürünleri
almalarına rağmen en yüksek fiyata
satıyorlar. Piyasanın geri kalan aktörleri de bu marketlere göre fiyat
politikası oluşturup uyguluyor.
11- Sorunlar günübirlik çözülmeye
çalışılıyor. Herhangi bir ürünün
fiyatı yükseldiğinde ithalatla düşürülmeye çalışılıyor. Yapılan her
ithalat birçok üreticiyi sektörün
dışına itiyor. İthalatla terbiye etme
anlayışı üretimi azaltıyor. Üretim
azalınca fiyat daha da yükseliyor.
Özetle, gıda fiyatlarındaki artışın önlenmesi isteniyorsa mutlaka tarımda
yaşanan sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunun için tarım politikası sil
baştan ele alınmalı. Ülkenin zengin
tarım potansiyelinin değerlendirilerek üretimin, verimliliğin artırılması
ve gıda fiyatlarında istikrarın sağlanması, üreticinin para kazanması,
tüketicinin uygun fiyatlarla gıda tüketmesi için tarım politikasında köklü değişikliklere ihtiyaç var. Bunun
için mevcut durumun ve sorunların
sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi gerekiyor. Bu tespit yapıldıktan sonra
kısa, orta ve uzun vadeli uygulanacak politikalar saptanmalı. Bu politikalar kararlılıkla uygulanmalı. Bu
yapılmazsa gıda fiyatlarını daha çoooook tartışırız.
.
Et ve Süt Kurumu İthal Et Satışına Başladı
»» Et ve Süt Kurumu, ithal dondurulmuş çeyrek karkas sığır eti satışına başlandığını
duyurdu. Sadece firmalara satılacak olan etin kilosu KDV hariç 21.50 liradan verilecek.
Kurumdan yapılan açıklamada şu
bilgilere yer verildi: "Kurumumuzca ithal dondurulmuş çeyrek karkas
sığır eti satışı yapılacaktır. Söz konusu dondurulmuş çeyrek karkas
sığır etlerinin satışı aşağıda belirtilen fiyat ve esaslar doğrultusunda gerçekleştirilecektir. İstekliler,
Kombina Müdürlüklerine başvuruyu dilekçe ile yapacak olup, aşağıda
belirtilen evrakları da dilekçe ekinde ibraz edeceklerdir.
Dondurulmuş Çeyrek Karkas Sığır
Etlerinin Evsafı:18-30 aylık kültür ırkı
ve melezleri erkek çeyrek karkaslar,
Satış ve teslimat ESK Kombina Müdürlüklerince yapılacaktır.
maya kapasite raporunun üzerinde
satış yapılmayacaktır.
Satış fiyatı 21,50 TL/Kg+ KDV
olup, satışlar peşin bedelle gerçekleştirilecektir. Bedeli peşin ödenen
emtia ödemenin yapıldığı günden
itibaren 10
(on) işgünü
içerisinde
teslim alınacaktır.
İbraz edilecek belgeler:
Satışlar aylık
azami 200
ton olup, fir-
Kırmızı Et Sanayii ve/veya Yemek
Sanayii alanında faaliyetlerini fiilen
sürdürmekte olan firmalara satış
yapılacaktır. İstekli Firmalar, kayıtlı oldukları meslek birlik ve/veya
derneklere üyelik belgesi ve kapasite raporunu ibraz edeceklerdir.
Firmalar, irtibat bilgilerini (posta
adresi, telefon numarası, v.s) bildirir imzalı mühürlü beyan edeceklerdir"
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
12 TARIMSAL ANALİZ
Tarım ve Gıda Sektörü 2015 Yılı Değerlendirmesi
»» 2015 yılında tarımsal destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal desteklerin
dağılımı, bitkisel üretim ve hayvancılıktaki gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et fiyatlarında yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu, şeker
fabrikalarının özelleştirilmesi ve Rusya ile yaşanan krizin tarıma yansımaları.
Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin yayın
organı olan 'Ziraat Dünyası'nda, tarım ve gıda sektöründe 2015 yılında
yaşanan gelişmeler bir bütün olarak
ele alındı. Dosya haberde tarımsal
destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal desteklerin dağılımı, bitkisel üretim ve
hayvancılıktaki gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et fiyatlarında
yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu,
şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve
Rusya ile yaşanan krizin tarıma yansımalarına dikkat çekildi.
2015 yılında tarım ve gıda sektörü açısından yaşanan gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz;
Türkiye'nin 2015 yılı ikinci çeyrek
büyüme rakamları 10 Eylül 2015
günü TÜİK tarafından açıklanmıştır.
Yılın ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla yüzde 3,8
oranında büyüme gösterirken, tarım
sektörü yüzde 6,7 oranında büyümüştür. Altı aylık rakamlara bakıldığında Türkiye ekonomisi yılın ilk
yarısında yüzde 3,1 büyüme gösterirken, tarım sektörünün yüzde 5,2
büyüme gösterdiği görülmektedir.
2015 Yılı Bütçesi
Beklentileri Karşılamadı
2015 yılında bütçe giderleri 472,9
milyar lira, bütçe gelirleri 452 milyar
lira olarak belirlenirken, bütçe açığının ise 21 milyar lira olması öngörülmüştür.
Bütçeden, çiftçiye doğrudan 10 milyar kaynak ayrıldı, ancak KİT'lerin
finansmanı, diğer müdahale alımları, kredi sübvansiyonu gibi kalemler
de dikkate alındığında bu miktarın
13,1 milyar lirayı bulması beklenmektedir.
Beklentiler Yine
Gerçekleşmedi
2013-2014 sezonunda kuraklık ve
doğal afetler nedeniyle çok kötü bir
sezon geçiren ve başta mazot olmak
üzere girdi fiyatlarındaki artış nedeniyle önemli maliyet artışlarıyla
karşı karşıya kalan çiftçilerin umudu 2015 bütçesinden tarıma ayrılan
kaynağın artırılarak Tarım Yasasının öngördüğü Milli Gelirin yüzde 1'i
noktasına çekilmesiydi.
Destekler Yasanın Altında
Kaldı
Ancak açıklanan bütçede, tarıma
ayrılan kaynak, her yıl olduğu gibi
bu yıl da yasanın öngördüğü asgari
miktarın altında kaldı. Geçen yıldan bu yana tarımsal maliyetlerdeki önemli artışlara karşın artış 300
milyon TL gibi sembolik denilebilecek miktarda oldu.
Geçen yıl bütçeden doğrudan tarımsal desteklemeye ayrılan kaynak 9,7
milyar TL idi. Bu rakam, Bütçenin
sadece yüzde 2,2'si demekti. Sübvansiyonlu krediler ve müdahale
alımları da hesaba katıldığında toplam destekleme miktarı 13,2 milyar
TL'ye çıkıyordu. O durumda bile
destekleme oranı Milli Gelirin binde
7'si düzeyinde kalıyordu.
Maliye Bakanı'nın açıkladığı rakamlara göre, bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan pay 2015 yılında
doğrudan desteklemeler için yüzde
2,1, dolaylı desteklemeler de hesaba
katıldığında yüzde 2.8 olacak. Ancak
toplam doğrudan ve dolaylı destek
miktarı 13,2 milyar TL'den 13,1 milyar TL'ye inecektir.
Milli Gelir açısından bakıldığında ise
tarımsal desteklemeye yine yasal asgari oran olan yüzde 1'in çok altında
kalacak.
Girdi fiyatları üzerinde ağır
vergi yükü ve dışa bağımlılık
üretime zarar verdi
Ülkemizde tarımsal girdilerde dışa
bağımlılık oranının yüksek olması
üreticilerin döviz fiyatlarındaki dalgalanmalardan doğrudan zarar görmesine yol açmaktadır.
Girdi fiyatlarının yüksek oluşunda
vergi oranları da önemli bir rol oynamaktadır.
Örneğin, Tarım sektöründe yılda 3,3
milyon ton civarında mazot kullanılmakta ve bu mazot neredeyse tümüyle ithal edilmektedir.
Desteklemelerde 'dolaylı
vergi' çelişkisi
Şu anda 4 liranın üzerinde bir fiyattan satılan mazottan, ÖTV ve
KDV, yani dolaylı vergi olarak 2.26
TL (Yüzde 36.57 ÖTV+ yüzde 15.07
KDV) alınmaktadır. Bu rakam, çiftçiye bu yıl verilen 10 milyar TL'lik
toplam desteğe yakın bir miktar
oluşturmaktadır. Yani salt mazottan
alınan dolaylı vergilerle, çiftçiye bir
yılda verilen tüm destek geri alınmaktadır.
AB'nin birçok ülkesindeki
çiftçi mazotu vergisiz
kullanıyor
Oysa üyesi olmayı düşlediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinden Belçika,
Güney Kıbrıs, Litvanya ve Letonya'da
tarımda kullanılan akaryakıtta ÖTV
yoktur. Romanya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Fransa, Macaristan,
Slovenya, Finlandiya, İtalya, İsveç,
İrlanda ve İspanya'da ise normalin
çok altında bir ÖTV alınmaktadır.
Türkiye'de ise aksine, 2011 yılına
kadar normal motorinden 7 kuruş
daha ucuza satılan kırsal motorinin
fiyatı normal motorinle eşitlenerek,
zaten ağır olan vergi yükü daha da
ağırlaştırılmıştır.
Vergi oranlarının
düşürülmesi bir zorunluluk
haline geldi
Diğer girdilere gelince, gübreden
yüzde 18 KDV alınmaktadır. Kırsal
elektrikte ise yüzde 1 enerji fonu,
yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV
alınmaktadır. Tarımsal ilaçlardan,
tarım makineleri ve traktörlerden,
tohumluk ve hayvan yemlerinden
yüzde 8 KDV alınmaktadır.
Gelinen noktada tarımsal girdilerde
vergi oranlarının düşürülmesi ve fiyat
dalgalanmalarına karşı girdi sübvansiyonlarının artırılması bir zorunluluk halini almış bulunmaktadır.
Dolardaki yükseliş tarım
sektörünü olumsuz etkiledi
Türkiye'de tarımsal milli gelir dolar
olarak 60 milyar dolar civarında.
Dolardaki yükseliş sonucu bu rakamın yılsonunda 45-50 milyar dolara
düşmesi bekleniyor. Yani tarım kesimi dolardaki yükselişten dolayı asgari 10 milyar dolar (30 milyar lira)
kaybetmiş bulunuyor.
Çiftçi 1 yıllık desteklemenin
3 katını kaybetti
Türkiye'de tarıma verilen yıllık desteklemenin 10 milyar lira civarında
olduğu düşünülürse, çiftçi, dolardaki yükseliş nedeniyle bir yıllık desteklemenin üç katı miktarında gelir
kaybına uğramış durumda.
Dolar cinsinden tarımsal milli gelirdeki bu düşme sonucu tarım kesiminde kişi başına düşen milli gelir
2.800 dolara kadar gerilemiş bulunuyor. Türkiye ortalaması ise 10 bin
dolar civarında. Yani tarımsal nüfusun yaşam standardı kentsel nüfusun çok altında…
2015 Yılı tarımsal
desteklemelerinin dağılımı
Bakanlar Kurulu'nun 2015 yılında
yapılacak Tarımsal desteklemelere
ilişkin kararına göre, 2015 yılında
Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) dahil
olan çiftçilere destekleme kapsamında yapılan ödemeler şöyledir;
Dekar başına 2,5 TL toprak analizi
desteği ile mazot ve gübre destekleme ödemesi yapılmıştır.
Mazot destekleme ödemeleri için
ortalama yüzde 5, gübre destekleme
ödemeleri için de yüzde 10 artış sağlanmıştır.
Peyzaj ve süs bitkileri, özel çayır,
mera ve orman emvali alanlarında
dekar için 3,3 TL mazot, 4.75 TL da
gübre desteği verilmiştir.
Hububat, yem bitkileri, baklagiller,
yumru bitkiler, sebze ve meyve alanlarında dekar için 4.85 TL mazot, 6,6
TL gübre; yağlı tohumlu bitkiler ve endüstri bitkileri alanları için dekara 7.9
TL mazot, 8.25 TL gübre desteği verilerek destekleme ödemesi yapılmıştır.
Sözleşmeli yağlık ayçiçeği, aspir,
kanola ve soya fasulyesi üretimi yapanlara fark ödemesi desteğine ilave
olarak dekar başına yüzde 50 artışla
15 TL ödenmiştir.
Öte yandan Türkiye Tarım Havzalarının Belirlenmesine ilişkin Kararın
eki listesinde yer alan 30 tarım havzasında, 2015 yılı üretim sezonunda
üretilen ve satışı yapılan ürünlere
fark ödemesi yapılacaktır.
Yağlık ayçiçeği, kütlü pamuk, soya
fasulyesi, kanola, dane mısır, aspir,
zeytinyağı, buğday, arpa, çavdar,
yulaf, tritikale, çeltik, kuru fasulye,
nohut ve mercimek ürünleri, tarımsal veriler ve uydu görüntüleri, zeytinyağı tarımsal veriler kullanılarak
belirlenecek verim değerlerine göre,
pamuk yurt içinde üretilip sertifikalandırılan tohumları kullanma şartı
aranarak desteklenecektir.
Buna göre, kilogram başına yapılan
fark ödemesi desteği için kilogram
başına, yağlık ayçiçeğinde 30 kuruş,
kütlü pamukta yüzde 18 artış ile 65
kuruş, soya fasulyesinde 50 kuruş,
kanolada 40 kuruş, dane mısırda 4
kuruş, aspirde 45 kuruş, zeytinyağında 70 kuruş, buğday, arpa, çavdar,
yulaf, tritikalede 5 kuruş, çeltik 10 kuruş, kurufasulye, nohut ve mercimekte yüzde 100 artışla 20 kuruş, çayda
ise 12 kuruş olarak belirlenmiştir.
Hayvancılık Destekleri
Hayvancılık sektörüne yönelik desteklerde 2015 yılında önemli bir artış yapılmamıştır.
Hayvancılık desteklerinde ise Bakanlık kayıt sistemlerine ve Soy Kütüğü ve Ön Soy Kütüğü Sistemi veri
tabanına kayıtlı, sütçü, kombine ve
etçi kültür ırkı veya kültür ırkı melezi en az 5 baş anaç sığıra sahip,
ulusal düzeyde üst örgütlenmesini
tamamlamış bir hayvancılık örgütüne üye olan yetiştiricilerle sayı şartına bakılmaksızın bakanlık kayıt sistemine kayıtlı anaç mandaya sahip
olan yetiştiricilere, sütçü ve kombine
ırkların anaç sığırı için soy kütüğüne
kayıtlı olanlara ve etçi ırklara farklı
olmak üzere hayvan başına ödeme
yapılması kararlaştırılmıştır.
Buna göre, anaç sığır başına ödeme
birim miktarları, tek işletme olarak
kabul edilen, kooperatif ile birlikler
hariç, 500 başa kadar tam, 501 baş
ve üzeri için yüzde 50'sine karşılık
gelen tutarın ödenmesi suretiyle uygulanmıştır.
Sütçü ve kombine ırklar ve melezleriyle etçi ırkların melezleri her anaç
sığır için 225 TL, etçi ırklar anaç sığır 350 TL, anaç mandaya 400 TL,
sütçü ve kombine ırklar ve melezleri
anaç sığır soykütüğü ilavesinde 70
TL destekleme ödemesi yapılmıştır.
E-ıslah veri tabanına kayıtlı anadan
suni tohumlama veya etçi ırklarda
Bakanlıktan izin alınmış tabii tohumlama boğasıyla tohumlama sonucu doğan buzağılar için 75 TL, döl
kontrolü projesi kapsamında testi
tamamlanıp onaylanmış boğa spermasıyla yapılan suni tohumlamadan
doğanlara 35 TL, yerli ırk veya melezi
sığırlardan etçi ırklara ait spermayla
yapılacak tohumlama sonucu doğan
buzağılara 75 TL destek verilmiştir.
Sürü yönetimi istihdamı desteği uygulaması 300 baş ve üzeri küçükbaş
anaç hayvan varlığına sahip işletmelere, Sürü yöneticisi istihdamı desteği işletme başına 5 bin TL ödeme
yapılmış, büyük baş besi destekleme
ödemesine 2015 yılında da davam
edilmiştir.
Koyun-keçi yetiştiriciliği yapan, da-
mızlık koyun-keçi yetiştiricileri birliklerine üye, hayvanları Bakanlık
kayıt sistemlerine kayıtlı yetiştiricilere anaç hayvan başına yüzde 10
artışla 22 TL / baş, tiftik keçisi yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi ve tiftik
üretiminin artırılması için üretmiş
oldukları tiftiği, Tiftik ve Yapağı
Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine
(Tiftikbirlik) veya kooperatiflerine
satan yetiştiricilere yüzde 10 artışla
22 TL/kg ödenmiştir.
Ürettiği çiğ sütü süt işleme tesislerine
satan birlik üyesi yetiştiricilere manda, koyun ve keçi için Bakanlığın belirleyeceği dönemler ve birim fiyatlar
üzerinden ödeme yapılmıştır.
Islah amaçlı süt kalitesinin desteklenmesi projesi kapsamında her bir
sığır için süt içeriğinin tespiti amacıyla yapılacak analizler için Ankara,
İzmir, Balıkesir, Bursa ve Tekirdağ
illerinde baş için 50 TL ödenmiştir.
İpekböceği tohumunu sağlayan Koza
Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine
(Kozabirlik) kutu başına, ürettiği yaş
ipekböceği kozasını Kozabirlik ve
veya kooperatiflerine satan yetiştiricilere ödenen miktar 30 TL /kutu
iken 40 TL/kutu olarak verilmiştir.
Arıcılık Kayıt Sistemine (AKS) kayıtlı olma şartıyla arı yetiştiricilerine
kovan başına 10 TL, seralarda doğal
polinasyonu sağlamak amacıyla Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı
bombus arısı kullanan yetiştiricilere
ise koloni başına 60 TL destekleme
ödemesi yapılmıştır.
Su ürünleri yetiştiricilerine, kilogram başına alabalık için 65 kuruş,
çipura-levrek için 85 kuruş, yeni
türler için 1 TL, midye için 5 kuruş
ödenmiştir. Bir işletmenin destekten faydalanabileceği en fazla miktar
yılda 500 bin kilogram olarak belirlenmiştir. Yılda 250 bin kilograma
kadar kısma bu miktarın tamamı,
250 bin 1-500 bin kilogram için ise
yarısı kadar destekleme ödemesinde
bulunulmuştur.
Biyolojik ve biyoteknik mücadele
desteği olarak örtüaltı paket toplamı 460 TL/dekar, Açık alanda paket
toplamı 70 TL/dekar ödenmeye devam edilmiştir.
Yem Bitkileri
Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı
arazileri üzerinde kaliteli kaba yem
üretmek amacıyla yem bitkileri ekilişi yapan üreticilere yapay çayırmera için üretim yaptıkları ilk yıl,
çok yıllık yem bitkilerinden yonca
için 4 yıl ve korunga için 3 yıl süreyle
tek yıllık yem bitkileri ekilişlerinde
üretim yaptıkları yıl için ürünü hasat etmeleri kaydıyla dekar başına
sulu yoncada 50 TL, kuru yoncada
30 TL, korungada 40 TL, tek yıllıklarda 35 TL, silajlık tek yıllıklarda 50
TL, silajlık sulu mısırda 75 TL, silajlık kuru mısırda 35 TL, yapay çayıra
100 TL ödeme yapılmıştır.
Hastalıklardan Ari
İşletmelere Ek Destek
Hastalıklardan ari işletmeler için
sağlık sertifikasına sahip süt sığırı
işletmelerinde bulunan damızlık boğalar dışındaki 6 aylığın üzerindeki
erkek hayvanlar hariç, tüm sığırlar
için hayvan sahiplerine 375 TL ödeme yapılması kararlaştırılmıştır.
Ari sığır başına ödeme birim miktarları 500 başa kadar tam, 501 baş ve
üzeri için yüzde 50'sine karşılık gelen tutar ödenmiştir.
Köy-Koop Haber Şubat 2016
TARIMSAL ANALİZ
Ayrıca, Onaylı Süt Çiftliği sertifikasına sahip olan işletmelerdeki ari işletme desteği alan tüm sığırlar için,
ilave olarak hayvan başına 50 TL verilmiştir.
Hayvan hastalıklarıyla mücadele
çerçevesinde, Bakanlıkça belirlenen
programlı aşılamalar için uygulayıcılara büyükbaş şap aşısı için 75
kuruş, küçükbaş şap aşısı için 50 kuruş, büyükbaş Brucellosis için 1.50
TL, küçükbaş Brucellosis için 50 kuruş destekleme ödemesi yapılmıştır.
Sertifikalı tohum, fide, fidan
desteği
Kararla, yurt içi sertifikalı tohum kullanım destekleri de buğday ve arpa
için dekar başına yüzde 15'lik artışla
8.5 TL/da, tritikale, yulaf ve çavdar
için 6 TL, çeltik ve yer fıstığı için 8
TL, nohut, kuru fasulye ve mercimek
yüzde 20 artışla 12 TL/da, susam, kanola ve aspir için 4 TL, patates için
40 TL, soya için 20 TL, korunga, fiğ,
yem bezelyesi yüzde 40 artışla 7 TL/
da, yonca için yüzde 25 artışla 10 TL/
da olarak belirlenmiştir.
Standart bodur meyve, fidan türleri
ile bahçe tesisi için dekar başına 150
TL, sertifikalı olanlar için yüzde 15
artışla 400 TL/da, yarı bodur meyve
fidan türleri ve bahçe tesisi için dekar başına 150 TL sertifikalı olanlar
için yüzde 17 artışla 350 TL/da, standart bağ ve meyve fidanları ile bahçe
tesisi için dekar başına 100 TL, sertifikalı olanlar için yüzde 21 artışla
280 TL/da, standart zeytinde yağlık
çeşitleri ile bahçe tesisi için dekar
başına 50 TL, sertifikalı olanlar için
yüzde 50 artışla 150 TL/da, sertifikalı çilek fidesi desteği için yüzde 17 artışla 350 TL/da sertifikalı/standart
Antep fıstığı anacı ile meyve bahçesi
tesisi için dekar başına 100 TL, sertifikalı olanlar için de yüzde 21 artışla
280 TL/da destekleme ödemesi yapılmıştır.
Patates siğili görülen alanlarda sertifikalı veya standart fidan kullanımında ise alınan desteğin yüzde 50'si
oranında ilave destek verilmiştir.
Bu Yıl İlk Defa İlave Destek
Yapıldı
Bu yıl ilk defa olarak Sanayilik/ ihracata çeşitlerde sertifikalı veya standart fidan kullanımında ise alınan
desteğin yüzde 50'si oranında ilave
destek yapılmıştır.
Yurtiçi sertifikalı tohum üretim destekleri ise buğdayda 10 kuruş, arpa,
tritikale, yulaf, çavdar ve patateste 8
kuruş, çeltikte 25 kuruş, nohut, kuru
fasulye, mercimek, aspir, korunga,
fiğ ve yem bezelyesinde 50 kuruş,
soyada 35 kuruş, kanolada 1.2 TL,
susamda 60 kuruş, yoncada 1.5 TL
ve yer fıstığında 80 kuruş olarak belirlenmiştir.
Organik Tarım Ve İyi Tarım
Desteği
Büyükbaş, küçükbaş hayvan, arı ve
su ürünleri yetiştiriciliğinde organik
tarım yapan çiftçilere hayvancılık
desteklerine ilave belirlenen organik
tarım destekleme ödemesi yapılması
kararlaştırılmıştır.
Bu çerçevede, meyve ve sebzede organik tarım desteği dekar başına 70
TL, tarla bitkilerinde organik tarım
desteği dekar başına 10 TL, anaç sığır mandada hayvan başına 150 TL,
buzağında 50 TL, anaç koyun – keçide 10 TL, arılı kovanda 5 TL, alabalıkta 35 kuruş, çipura levrekte 45
kuruş destek belirlenmiştir.
Sebze ve meyvede iyi tarım uygulamalarına dekar başına 50 TL, örtü
altı iyi tarım uygulamalarına dekar
başına 150 TL ödeme yapılmıştır.
Aromatik Bitkilere İlk Kez
Destek Verildi
Bu yıl ilk defa olarak süs bitkileri ve
tıbbi aromatik bitkilerde iyi tarım
uygulamalarına da dekar başına 100
TL destek verilmiştir.
AR-GE destekleme ödemelerinin
2015-2019 dönemi içinde devamı
sağlanmıştır.
Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmeti alan işletmeler için destekleme
ödemesi kapsamında 600 TL ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Tarımsal Yatırımlara Hibe
Desteği
Ayrıca, kırsal alandaki tarıma dayalı
ekonomik yatırımlarda hibeye esas
proje gideri, 1 ila 3 milyon lira arasında değişmek üzere proje tutarının
yüzde 50'sine hibe yoluyla destek verilmiştir.
Tarımsal Ürünlerin
Müdahale Fiyatları
TMO tarafından belirlenen müdahale alım fiyatları 2015 yılı için 2 nolu
Anadolu kırmızı sert (AKS) ekmeklik buğday için ton başına 862 lira
olmuştur.
Protein oranı yüksek, süne oranı düşük olan buğdaylar yüzde 7'ye kadar
ilave fiyat uygulanmış, diğer gruplardaki ürünlerin alım fiyatları Toprak
Mahsulleri Ofisi tarafından belirlenen paratiye göre hesap edilmiştir.
darbe yemişti. Türkiye'nin en temel
ürünlerinden buğdayda rekolte yüzde 20'nin üzerinde düşmüş ve uzun
yıllar sonra ilk defa ülkenin buğday
üretimi tüketimini karşılayamayacak düzeye inmişti. Bunun sonucu
Bakanlar Kurulu kararıyla TMO'ya
ülkeye sıfır gümrük vergisiyle buğday ithal etme izni verilmişti.
Bu yıl, yani 2015 yılında, kış mevsiminde yağışların bol olması nedeniyle rekolte hemen tüm ürünlerde
artmıştır. İlkbahar mevsimindeki
don ve sel olaylarının sebep olduğu
zararlar dışında önemli bir zarar yaşanmamıştır.
Örneğin, 2015 yılında bir önceki yıla
göre tahıl ürünlerinde rekolte yüzde
17.5 oranında artarak yaklaşık 38.4
milyon ton olmuştur. Ürünler bazında bakıldığında buğday üretiminin
yüzde 18.4 oranında artarak yaklaşık 22.5 milyon ton, arpa üretiminin
yüzde 27 oranında artarak 8 milyon
ton, çeltik üretiminin yüzde 10.8
oranında artarak 920 bin ton, dane
mısır üretiminin yüzde 5.9 oranında
artarak 6.3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir.
Baklagiller üretiminde de artış söz
konusudur. Beklentiler, nohudun
yüzde 2.2 oranında artarak 460 bin
ton, kırmızı mercimeğin yüzde 0.9
oranında artarak 328 bin ton, yumru bitkilerden patatesin ise yüzde 16
Bu konudaki gelişmeler şöyledir;
Kırmızı Et Üretimi Arttı
Toplam tahmini kırmızı et üretimi
II. Çeyrek döneminde 261 bin 871
ton olmuştur.
Toplam kırmızı et üretimi, bir önceki döneme göre yüzde 24.4, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde
19.9 oranında artmıştır.
Sığır eti üretimi, bir önceki döneme
göre yüzde 24.4, bir önceki yılın aynı
dönemine göre yüzde 20.9 oranında
artarak 229 bin 549 ton olmuştur.
Koyun eti üretiminde ise bir önceki
döneme göre yüzde 36.3, bir önceki
yılın aynı dönemine göre yüzde 5.1
oranında artış gerçekleşmiştir. Koyun eti üretimi 24 bin 653 ton olarak
tahmin edilmektedir.
Üretim Artarken Fiyatlar da
Yükseldi
Yılbaşından bu yana, kırmızı et karkas
fiyatında yaşanan artış yüzde 20'lere
yaklaşmıştır. Et ve Süt Kurumu'nun
piyasa fiyatlarını dengelemek amacıyla yaptığı ithal et alımı ihaleleri
artışa engel olamamıştır. Yıllık fiyat
artışının yüzde 30'a yükselebileceği
tahmin edilmektedir.
Et fiyatları AB'nin iki katı
Bu durumda Et ve Süt Kurumu 550
ton ve 3 bin 200 ton olmak üzere
iki ithalat ihalesi gerçekleştirmiştir.
Halen et fiyatları, AB ülkelerindekinin yaklaşık iki katıdır. Türkiye'de
1.400 liranın üzerinde seyreden buzağı fiyatı, AB'de ortalama 270 euro
yani 825 TL seviyesindedir.
Kırmızı Et Fiyatları
Enflasyonu Etkiledi
Bu fiyatlara ilave olarak buğdayda
ton başına 50 lira prim ödemesi ile
gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve
toprak analizi gibi destek ödemeleri
yapılmıştır.
Anadolu kırmızı sert ekmeklik buğday için ton başına belirlenen 862
liralık müdahale alım fiyatı, ton başına verilen 127 liralık prim ve diğer
desteklerle birlikte hesaplandığında,
buğday üreticisinin eline ton başına
989 lira geçeceği hesaplanmaktadır.
Toprak Mahsulleri Ofisi'nden yapılan açıklamaya göre, makarnalık
buğday müdahale alım fiyatı 976
lira, arpa fiyatı ise 645 lira olarak
açıklanmıştır. Desteklerle birlikte
arpa üreticisinin eline ton başına
772 lira geçeceği hesaplanmaktadır.
Toprak Mahsulleri Ofisi, Kasım ayından itibaren uygulayacağı satış fiyatlarını da açıkladı. Buna göre Anadolu Kırmızı Sert Buğdayın tonu Kasım
ayında 960 liradan satılacaktır.
2015 dönemi mısır müdahale alım
fiyatı 3 Eylül itibariyle 725 TL/Ton
olarak açıklanmıştır.
Bitkisel Üretimde
Rekolteler
Gıda sektörü açısından da bakıldığında, ülkemizin, bölgemizdeki en
büyük gıda ihracatçısı olduğu görülmektedir. AB ülkeleri, Rusya, Ukrayna, ırak, İran gibi ülkelerin gıda
pazarında önemli bir paya sahip bulunuyoruz.
Ancak bu gelişmenin devamı son iki
yıldır değişik nedenlerle tehlikeye
girmiş bulunmaktadır. Tarım sektörü 2014 yılında yaşanan kuraklık ve
doğal felaketler nedeniyle büyük bir
oranında artarak 4.8 milyon ton olduğu yönündedir.
Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminin yüzde 3.1 oranında artarak 1.7
milyon ton…
Tütün üretiminin yüzde 7.1 oranında
artarak 75 bin ton…
Şeker pancarı üretiminin yüzde 6.9
oranında artarak yaklaşık 17.9 milyon ton olarak gerçekleştiği tahmin
edilmektedir.
Sebze ürünleri üretim miktarının
da 2015 yılında bir önceki yıla göre
yüzde 3.2 oranında artarak yaklaşık
29.5 milyon ton olması beklenmektedir.
Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden domateste yüzde 5.5, kuru
soğanda yüzde 8.1 oranında artış söz
konusudur.
Rekolte düşüşü bamyada yüzde 3.6,
patlıcanda yüzde 3.4 baklada yüzde
9.1'dir.
Meyve üretiminin de bir önceki yıla
göre yüzde 6.1 oranında artarak 18.2
milyon ton olması beklenmektedir.
Aynı şekilde fındığın yüzde 42, Antep fıstığının yüzde 100 oranında
artacağı tahmin edilmektedir. Meyvecilik alanında yalnızca üzüm üretiminde yüzde 0.7 gibi küçük bir azalma vardır.
HAYVANCILIKTA DURUM
Ülkemizde son yıllarda hayvancı sayısı ve et üretimi açısından yaşanan
olumlu gelişmeler devam etmiş, ancak et fiyatlarında bir düşüş sağlanamaması üzerine 2015 yılında sıfır
gümrüklü hayvan ve et ithalatı yeniden gündeme gelmiştir.
Merkez Bankası, TÜİK'in Temmuz
ayı enflasyon verilerine ilişkin değerlendirmesinde, kırmızı et fiyatlarındaki yükselişin bu grupta yıllık
enflasyonu yüzde 13.80'e yükselttiğine dikkat çekilmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti
Merkez
Bankası'nın (TCMB) Temmuz ayı fiyat gelişmeleri Raporu'nda 'Kırmızı
Et fiyatlarında yükseliş sürüyor, beyaz ette yüksek oranlı artış gerçekleşti. Temmuz'da işlenmiş gıda fiyatlarındaki yavaşlama eğilimi sürdü.
Uluslar arası petrol fiyatlarındaki
düşüş ile enerji fiyatları geriledi' değerlendirmesine yer verilmiştir.
Temmuz ayında tüketici fiyatlarının yüzde 0,09 oranında arttığı ve
yıllık tüketici enflasyonunun yüzde
6.81'e düştüğüne işaret edilen raporda, 'Bu dönemde taze meyve sebze
fiyatlarındaki düzeltme eğilimi devam etmiştir. Buna karşılık kırmızı
et fiyatlarındaki yükseliş eğiliminin
sürmesi gıda ve yemek hizmetleri fiyatlarını olumsuz etkilemeye devam
etmiştir' denilmiştir.
Et İthalatında Gümrük
Sıfırlandı
Kırmızı ette yüzde 30'a ulaşan yıllık fiyat artışının gıda enflasyonuna
olumsuz etkisini azaltmak için gündeme gelen önlemler kapsamında,
Et ve Süt Kurumu'nun AB menşeli
4.940 ton besilik / kasaplık büyükbaş canlı hayvan ve 19.100 ton büyükbaş karkas etin gümrük vergileri
2015 yılı için sıfırlanmıştır.
Et ve Süt Kurumu'nun 2.260 ton besilik materyal ithalatında uygulanmakta olan yüzde sıfır verginin de
devam etmesi kararlaştırılmıştır.
Süt Sorunu
Süt fiyatı Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenmektedir. Ulusal Süt
Konseyi içinde üretici, sanayici ve
Bakanlık temsilcileri yer almaktadır.
Geçen yılın Haziran ayında çiğ sütün
13
litre fiyatı 1 lira 15 kuruş olarak saptanmıştı. Bu fiyat, gerek maliyetler
gerekse dünya fiyatları göz önüne alınarak belirlenmiş ve hem üretici hem
de sanayici tarafından makul karşılanmıştı. Bu fiyatın altı aylık sürelerde gözden geçirilmesi gerekiyordu.
Yılsonunda bunun için toplanan süt
konseyinde üretici fiyatta bir iyileştirme beklerken sanayici fiyatların düşürülmesini önerdi. Sununda iş ortada
kaldı. Günümüze kadar da bu fiyat
değişmedi. Buna karşılık üretici ile sanayici piyasa koşullarında alım satım
işini sürdürdüler. Bu durumda üretici
taviz vermek zorunda kalmıştır.
Ancak bu gelişme sonunda Ulusal
Süt Konseyi işlevini büyük ölçüde
kaybetmiştir. Ve bunun sonucunda
bu yılın Haziran ayında taraflar masadan çekilmiştir. Şu anda, üretici
artan yem fiyatları ve süt tüketimindeki azalma nedeniyle ortaya çıkan
duruma bir şekilde müdahale edilerek ekonomik sıkıntılarına bir çare
bulunmasını istemektedir.
Çözümsüzlük Nedeniyle
Süt İnekleri Kesime
Gönderiliyor
Çözümsüzlüğün en olumsuz sonuçlarından biri de süt üreterek yeterince kazanamayan üreticinin şu anda
nispeten yüksek olan et fiyatlarından
yararlanmak için hayvanlarını kesime göndermesidir.
Son aylarda bu şekilde kesime gönderilen inek sayısı 150 bine ulaşmıştır.
Süt üretiminde kullanılan inekler damızlık nitelikte hayvanlardır. Bunların
etlik sığır gibi kullanılması, gelecekte
hayvancılığımız açısından telafisi kolay telafi edilmeyecek bir kayıptır.
Dahası, bugün kesilen süt inekleri nedeniyle belli sınırlar içinde tutulabilen
et fiyatları yarın bu akış kesildiğinde
daha hızlı yükselecek, bu da spekülatif
hareketleri tetikleyecektir. Bu durumda hayvancılık yapan tüm üreticilerin
kabusu olan hayvan ithalatında gümrük vergilerinin düşürülmesi, yani
serbest ithalat yeniden gündeme gelecektir. Hâlihazırda bu yönde bazı lobi
faaliyetleri gözlenmektedir.
Atılan Adımlar Yetersiz
Şu anda 1 litre sütün fiyatı 1 liranın
üzerinde hesaplanmaktadır. Bu durumda sütünü 1 lira 15 kuruştan bile
satmakta zorlanan üreticinin duruma bir çare bulunmasının ve fiyatta
makul ölçüde bir iyileştirmeye gidilmesini istemesi en doğal hakkıdır.
Kaldı ki, son bir yıl içinde süt sanayinin ürünlerinde ve yem fiyatlarında
önemli artışlar olmuştur.
Öte yandan, tüketim azaldığı ve ihracat imkanları daraldığı için eldeki sütü
bile işlemekte zorlanan sanayici de
kendi açısından çiğ süt fiyatını artırmak bir yana düşürmek istemektedir.
Bakanlık ise bu konuda bazı destekleme araçları geliştirerek soruna bir
çözüm bulmaya çalışmaktadır. Örneğin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tahsis edilen kota
kapsamında süt tozu üreten veya
ürettiren firmaların ihracatçı firmaya
sattığı birim ton süt tozuna destekleme ödemesi yapılması uygulaması
bunlardan birisidir. Bununla sütün
fazla olduğu bugünkü gibi koşullarda süt tozu üretiminin ve ihracatının
teşvik edilmesi amaçlanmaktadır.
Bunun dışında damızlık süt sığırı
üretimi, yaygın hayvansal üretim
alanlarında faaliyet gösteren üretici kooperatiflerine Ziraat Bakansı
tarafından kullandırılan kredilerde
önemli faiz indirimleri söz konusudur. Süt tozu üretimi için gerekli
olan soğutulmuş çiğ sütün, üretici
örgütlerinden tedarik edilmesi de bu
yönde alınmış bir başka önlemdir.
.
Raporun tamamına www.koykoop.
og adresinden ulaşabilirsiniz.
14
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
“Rusya Krizi Antalya’yı 6 Ayda
Darboğaza Sokacak”
»» Antalya Ticaret Borsası (ATB) Yönetim Kurulu
Başkan Vekili Halil Bülbül, Rusya ile yaşanan krizin
devam etmesi halinde tarımın ve kent ekonomisinin 6
aylık dönemde ‘darboğaza’ gireceğini söyledi.
ATB'nin ocak ayı meclis toplantısı yapıldı. ATB Yönetim Kurulu Başkanı
Ali Çandır'ın yurt dışında olması
sebebiyle katılamadığı toplantıda
yönetim kurulu adına başkanvekili Halil Bülbül konuştu. Ülke ve
kent gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bülbül, Rusya
Federasyonu'nun uçak krizinin ardından 1 Ocak'ta uygulamaya başladığı ithalat yasağıyla ilgili, "Tarımsal
ihracatımızı yakından ilgilendiren
bu karar sonrası özellikle ülkemizin
örtü altı yaş meyve sebze ve kesme
çiçek üretim üssü olan Antalyamızın
ekonomisi etkilendi. Yine ilişkilerin
bu seyirde gitmesi halinde ilk 6 aylık dönemde tarımsal ihracatımız ve
kentimiz ekonomisi ciddi bir darboğazın içerisine girecektir." değerlendirmesinde bulundu.
ATB'nin başkanlığını yürüttüğü Antalya Tarım Konseyi'nin yaptığı analize göre son 3 yıl içinde Antalya'nın
ihracatının 6 kat artarak 1,1 milyar
dolara yaklaştığına değinen Bülbül,
"Bu dönem içerisinde Antalya'nın
Rusya Federasyonu'na ihracatı ise
20 kat gibi çok ciddi bir artış göstermiştir. İlimiz toplam ihracatının
üçte birini Rusya Federasyonu'na
gerçekleştirmektedir. Mevcut durumda Rusya Federasyonu'na yaptığımız toplam ihracatın da yüzde
80'inini yaş meyve sebze ve kesme
çiçek ürünleri oluşturmaktadır. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere
Antalya ihracatı, tarım ve turizm
sektörleri başta olmak üzere kent
ekonomisi üzerinde bu krizin çok
daha derin ve kalıcı etkileri olacağı
görülmektedir." diye konuştu.
Direncimiz Her Geçen Gün
Kırılıyor
Antalya Tarım Konseyi'nin krizin ardından ilgili bakanlar ve kurumlarla
görüşerek darboğazdan çıkılmasını
sağlayacak acil önemler, iyileştirici
tedbirler içeren dosya sunduğunu
hatırlatan Bülbül, şöyle dedi: "Yaşa-
nan olaylar sonrasında direk olarak
tarım sektörüne yansıyan bu durum
komitelerimizde de konuştuğumuz
konuların başında gelmektedir. Antalyalı üreticiler, komisyoncular,
tüccarlar ve ihracatçılar olarak bizlerin direnci de her geçen gün daha
fazla kırılmaktadır. Hükümetimizden Antalya'ya can suyu, tarım sektörüne umut olacak ve hepimizi sevindirecek müjdeli haberleri bir an
evvel beklemekteyiz."
SERALARIN YÜZDE 70'İ
SİGORTASIZ
Antalya'da 17 Ocak 2016 tarihinde
etkili olan şiddetli yağış, fırtına ve
hortum sebebiyle özellikle Demre ve
Aksu ilçelerinin büyük zarar gördüğüne de değinen Halil Bülbül, yaklaşık 800 dönümlük alanda 20 milyon
TL'nin üzerinde hasar oluştuğunu
belirtti. Güç koşullarda üretim yapan
üreticilerin bu afette meydana gelen
zararlarının bir an önce karşılanması için TARSİM'in çalışma yaptığını
kaydeden Bülbül, "Ancak üreticilerimizin sadece yüzde 30-35'lik bir bölümünün seraları sigortalı. Seraları
sigortalı olmayan üreticilerimizin
üretimden kopmamaları için zararlarının karşılanması önem taşımaktadır. Seraları sigortalı olmayan çiftçiler için de Başbakanlık Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD)
tarafından zararının karşılanmasını
diliyoruz." şeklinde konuştu.
Rusya İran'dan Süt Mamülleri
İthalatına Başlıyor
»» İran’dan süt ürünleri konusunda faaliyet gösteren
dört şirket, Rusya’ya ürünlerini ihraç etmeyle ilgili
olarak izin almayı başardı.
İRNA’nın haberine göre, İran Süt Sanayi Şirketi genel müdürü Ali Rumi,
konuyla ilgili yaptığı açıklamada,
izin alma çalışmalarının bir yıl önce
başladığını belirterek, 20 ocak tarihi
itibariyle Rusya’ya süt ürünlerini ihraç etmeye başlayacaklarını söyledi.
rinin Rusya’ya ihracatları için önemli
bir fırsat olduğunu belirtti.
21 Mart itibariyle ihracatın başlayacağını belirten İran Süt Ürünleri Endüstrileri Birliği Başkanı Reza Bakeri
ise “Rusya’ya en az 500 ilâ 800 milyon
dolar değerinde süt ürünü ihraç etmesi bekleniyor” dedi.
Rusya’nın resmi tarım kuruluşu
Rosselkhoznadzor 16 Ocak’ta gerekli
incelemeleri tamamladıktan sonra 6
İranlı süt ürünü şirketine Rusya’ya
ihracat izni vermişti.
İran Süt Sanayi Şirketi genel müdürü, Avrupa’nın yaptırım uyguladığı
Rusya’nın büyük bir pazar olduğunu
belirterek, bu durumun İran şirketle-
Bilindiği gibi Türkiye ve Rusya ilişkilerinde yaşanan gerginlik ardından Rusya Türkiye ile ticari alanda
ilişkilerini en alt düzeye indirmişti.
Şimdi ise Türkiye’den ihraç edilmesi yasaklanan bazı ürünlerin yerini
İran ürünleri alıyor.
Latin Amerika’nın Yeni Kabusu: Zika
»» İnsanlığın başı, kendisini bildi bileli çeşitli bulaşıcı hastalıklarla beladadır.
Bu belanın adı, yüzyıllardır insanları
kara toprağa göndermekten bıkmayan Malarya (Sıtma), 14. yüzyılda
100 milyondan fazla insanın ölümüne neden olarak Avrupa’yı kırıp
geçiren “Kara Ölüm” Veba, 20.
yüzyılda HIV-AIDS, yakın tarihte
ise SARS (Şiddetli akut solunum
yolu sendromu), Domuz Gribi
(A-H1N1) ve son olarak Ebola olmuştur. Ebola’nın ardından bir
kıtaya, dolayısıyla da dünyaya yayılma (pandemik) potansiyeli olan bir
virüs ile daha karşı karşıyayız: Zika!
Latin Amerika ve Karayipler’de
yayılmaya başlayan virüsün isim
kökeni, virüsün ilk olarak tespit
edildiği Uganda’nın Zika ormanlarından geliyor. 1947 yılında kayıt
altına alınan bu virüse ilk olarak
macaca mulatta adı verilen Rhesus maymununda rastlanırken, Afrika ve Asya’dan geldiği düşünülen
virüsün Latin Amerika’da görülmesi 2014 yılını buluyor. Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO)
Zika’nın Latin Amerika’nın yanı
sıra ABD’nin güney eyaletlerine
kadar ulaştığını belirtiyor1. Özellikle de virüsün taşıyıcısı olan
aedes aegypti sivrisineklerinin bulunduğu yerlerde -Kanada
ve Şili hariç tüm Kuzey ve Latin
Amerika’da- yayılmaya devam edeceğini düşünüyorlar.2
Güney Amerika’nın yamaç kesimlerinden başlayıp Meksika’ya kadar
uzanan ve Kuzey Amerika’yı da ciddi anlamda tehdit etmeye başlayan
bir virüsten bahsediyoruz. Bu virüs,
en çok Brezilya ve Kolombiya’yı etkilemiş durumda. Daha birkaç öncesine kadar bu virüsün adını bile
duymayan insanlar, bugün Zika yüzünden korku içindeler. Özelikle
de anne adayları! Nedeni, virüsü
taşıyıcı olan anneden alan bebeklerin mikrosefali, yani normal boyutlardan küçük beyin ve kafa ile
doğmalarına neden olduğu düşünülen bir salgın hastalık olmasıdır.
Michigan Üniversitesi’nde görevli cenin fizyolojisti Prof. Dr.
Marcie Treadwell, Zika virüsü
taşıyan anne adaylarının virüsten
etkilenmediğini ve normal gözüktüğünü, ancak bebeğin anne karnında büyüdükçe mikrosefalinin
ortaya çıktığını söyledi.3
Bu sebeple hem Latin Amerika,
hem de uluslararası sağlık kuruluşları sağlık alarmı vermiş vaziyette.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Zika
virüsünün olağandışı yayılma hızına karşılık “Zika acil yardım ekibi”
oluşturduklarını açıkladı. Dünya
Sağlık Örgütü Genel Direktörü
Dr. Margaret Chan, hastalığın
orta düzeydeki bir tehdit olmaktan
çıkıp ürkütücü boyutlara ulaşması sebebiyle alarm seviyesinin çok
yüksek olduğunu ve gelecek nesillerin şekil bozukluklarıyla doğmaması için mücadele edeceklerini
belirtti. Bu Ebola’dan sonra kurulan ilk acil yardım ekibi olma niteliğini taşıyor.
Durumun önemini belirtmek
açısından, Brezilya’daki hastanelere yılda normalde 5-6 mikrosefali
vakası gelirken bu sayı son 6 ayda
300’e çıktı. Benzer bir şekilde, 2014
yılında sadece 150 mikrosefali va1-http://www.telesurtv.net/english/news/
Colombia-Reports-13500-Cases-of-MosquitoBorne-Zika-Virus-20160120-0042.html
2-http://www.telesurtv.net/english/news/Zika-toSpread-Across-Americas-WHO-20160125-0019.html
3-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/22/463974869/the-zika-virustakes-a-frightening-turn-and-raises-manyquestions?utm_campaign=storyshare&utm_
source=twitter.com&utm_medium=social
insan enfekte olmuş durumda. Yani
gelecek büyük tehlike altında...
Zika virüsünün taşıyıcısı
aedes aegypti
Batuhan SARICAN
Araştırmacı / Yazar
Ankara Üniversitesi Latin Amerika
Çalışmaları Yüksek Lisans Öğrencisi
[email protected]
kası bildirilirken 2015 yılının Ekim
ayına kadar ülke genelinde bildirilen vaka sayısı 4 bini buldu.4 En
çok etkilenen eyaletler, yoksulluğun hüküm sürdüğü Paraíba, Pernambuco ve Bahia oldu. Brezilya
Sağlık Bakanı Marcelo Castro,
Brezilya Ordusu’nun Zika ile savaşmak üzere 220 bin asker görevlendirildiğini açıkladı.5
Vakanın en fazla görüldüğü ülkelerden olan Brezilya’nın yanı
sıra Kolombiya da tehlike altında. Kolombiya Sağlık Bakanı Alejandro Gaviria, ülkelerinde
rastlanan 13 bin 500 vakanın içinde
560 hamile olduğunu bildirerek yıl
sonuna kadar vaka sayısının 600700 bine ulaşmasını beklediklerini
söyledi.6 Dünya Sağlık Örgütü’ne
göre bu sayı önümüzdeki yıl içerisinde Kuzey ve Latin Amerika genelinde 3-4 milyona ulaşabilir. 7
Latin Amerika ülkeleri Bolivya, Ekvador, Guyana, El Salvador, Fransız
Guyanası, Guatemala, Honduras,
Kolombiya, Meksika, Panama, Paraguay, Surinam ve Venezuela’nın
yanı sıra, Porto Riko ve Haiti’nin içlerinde bulunduğu Karayip ülkelerinde de virüsün etkileri tam olarak
anlaşılmadan çocuk sahibi olunmaması gerektiği yönünde uyarılar yapılmaya başlandı.
El Salvadorlu sağlık otoriteleri, olası Zika bağlantılı doğum kusurlarından korunmak için hamilelikten
kaçınma süresini 2 yıla kadar uzatırken, Kolombiya Sağlık Bakanı Alejandro Gaviria Uribe,
şimdilik 8 ayın yeterli bir bekleme
süresi olduğunu belirtti. Benzer bir
uyarı, hamile vatandaşlarının Porto
Riko ve tehlike altındaki 22 ülkeye
seyahat etmemeleri yönünde ABD
Hastalık Kontrol ve Korunma
Merkezleri’nden (CDC) geldi.
Çünkü eğer mikrosefali ile Zika virüsünün doğrudan bir bağlantısı
varsa, ki bu artışa neden olan başka bir etken şimdilik gözükmüyor,
WHO’ya göre Brezilya’da 1,5 milyon
4-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/22/463974869/the-zika-virustakes-a-frightening-turn-and-raises-manyquestions?utm_campaign=storyshare&utm_
source=twitter.com&utm_medium=social
5-http://www.huffingtonpost.com/entry/expertssay-brazil-is-losing-battle-against-mosquitos_
us_56a79a80e4b01a3ed123dc61?utm_hp_
ref=latin-america
6-http://www.telesurtv.net/english/news/
Colombia-Reports-13500-Cases-of-MosquitoBorne-Zika-Virus-20160120-0042.html
7-http://www.telesurtv.net/english/news/
WHO-Up-to-4-Million-in-the-Americas-at-Riskof-Zika-Virus-20160128-0012.html
Zika, Batı Nil, Chikungunya, Deng
humması ve tabii ki Malarya (sıtma) günümüzde en bilinen sivrisinek kökenli ateşli hastalıklardır.
Zika, Chikungunya, Deng ve sarılı
hummaya neden olan, dişi aedes
aegypti sivrisineklerinin ısırıklarıdır. Zika taşıyanların yaklaşık olarak %80’i herhangi bir belirti göstermese de hafif ateş, göz nezlesi ve
baş ağrısı en sık rastlanan belirtiler
olarak göze çarpıyor. Tüm bu hastalıkların başlangıç belirtileri benzer olmasına rağmen, komplikasyonları farklı. Açmak gerekirse Zika
doğum bozukluklarına, Deng humması kanamalı ateşe, chikungunya
ise eklem iltihabına neden oluyor.
Hastalığı bertaraf edebilecek bir tedavi ise henüz bulunamadı. Zika’ya
karşı koymak için sadece geçici önlemler söz konusu; bunlardan biri aedes aegypti sivrisineklerinin ürediği
su birikintilerini kurutmak, diğeri ise
uzmanların özellikle uyardığı, anne
adaylarının sivrisinekler tarafından
ısırılmamaya özen göstermesidir.
Birleşik Krallık kökenli Oxitec firmasıysa Zika virüsünü taşıyan (dişi)
sinekleri yok etmek için genetiği değiştirilmiş erkek sinekleri kullanma
çalışmalarına başladı. Nisan ayında
başlayan testlerde GDO’lu erkek sineklerin, virüsü taşıyan larvaların
% 82’sini yok ettiği gözlemlendi.8
Daha doğru bir söyleyişle, erkek sineklerin dişilerle çiftleşmeleriyle
birlikte oluşan larvalar yetişkin (salgına yol açacak dişi aedes aegypti)
hale erişmeden canlılığını yitirdi.
Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden
Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Direktörü Dr. Anthony
Fauci, meslektaşı Dr. David Morens ile birlikte yayımladıkları
makalede Zika virüsü ve gelecekte
karşımıza çıkabilecek pandemik
virüslere karşı koyabilmek için acil
olarak virüsün belirleyici etkenleri
ve ortaya çıkışıyla ilgili geniş çaplı,
disiplinler arası araştırmalar yürütülmesi gerektiğini ve hastalıkla
ilgili daha iyi bir halk sağlığı stratejisi belirlenmesi gerektiğini belirtti.9
Sonuç olarak Latin Amerika halkının, sömürgecilerin kıtaya ayak
basmasıyla birlikte başlayan ızdırabı devam ediyor. 15. yüzyılda
Amerika’ya yönelik olarak başlayan sömürgeleştirme hareketleri,
çiçek, grip, tifüs, kızamık, sıtma,
difteri ve boğmaca gibi hastalıkları
da beraberinde getirmiş, yüzyıllardır doğayla iç içe yaşayan ve bu
hastalıklara neden olan virüslerle daha önce karşılaşmamış olan
yerlileri kırıp geçirmişti. Bu salgınlar, İspanyolların yerlileri yenilgiye uğratıp sömürgeleri haline
getirmesinde büyük etken olmuştu.
Öyle ki sömürgeci birlikler bir köye
ulaşmadan o köy zaten kıtaya ayak
basarken getirdikleri çiçek mikrobu
tarafından kırılıp geçilmişti.
Günümüzde ise bu tip vakaların
neden Avrupa’nın orta yerinde değil de Latin Amerika ve Afrika gibi
gelişmemiş, yoksulluk bataklığına
girmiş bölgelerde patlak verdiği sorusu komplo teorilerini beraberinde getirse de çok alakasız bir soru
da olmasa gerek...
8-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/26/464464459/genetically-modifiedmosquitoes-join-the-fight-to-stop-zika-virus
9-http://phenomena.nationalgeographic.com
Köy-Koop Haber Şubat 2016
TARIM
Tarımsal Yatırımcı mı? Büyük Çiftçi mi?
»» Ülkemizde banka kredileri ve şahısların kendi öz sermayesi ile yapılmış hayvancılık
başta olmak üzere çok sayıda büyük ölçekli tarımsal yatırım gerçekleştirilmiştir.
Ancak bu yatırımlardan birçoğunda hedeflenen başarılara tam olarak
ulaşılamamıştır.
Ülkemiz ve hatta dünyadaki en iyi insan kaynakları ve sermaye yapısı ile
gerçekleştirilmiş olan bu girişimlerin istedikleri hedefe ulaşamamalarının nedenleri neler olabilir? Bu
nedenleri; sosyal ve teknik olarak
ilgili yatırımların fizibilitesinin hazırlanması ve hayata geçirilmesi süreçleri içinde yer alan uzmanların da
üzerinde anlaşacağı ortak sebeplerin
en önde gelen ilk iki tanesini şu iki
başlık altında sıralayabiliriz;
1) Büyük tarımsal işletmelerin çevre
köyler ve çevredeki köylüler ile onların üretici örgütleri arasında stratejik ortaklıklar kurulmadan (hatta o
örgütlere üye olmadan) hayatta kalmalarının mümkün olamayacağının
anlaşılamaması,
2) Tarımı çiftçinin yapabileceğinin
ve büyük çiftliklerin bir fabrikadaki
yönetim sistemi anlayışı ile yönetilemeyeceğinin anlaşılamamış olmasıdır. Çünkü çiftçi kimdir derseniz
toprağa ana diyen, tarlasını ve ahırını bir fabrika olarak değil rızkını
sağlayan, yaşayan, ruhu olan varlık
olarak gören ve toprağına saygı duyan kişidir.
Büyük çiftlik yatırımcısı yılda en az
üç ayını ailesi ile birlikte çiftliğinde
geçirse idi; köy kahvesine uğrayıp
arazisini kiraladığı o insanlarla sohbet etseydi; işlediği toprağa ara sıra
uzansaydı, süt üreten ineklerine sa-
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Tunç Deniz ŞENSOY
Bölgesel ve Kırsal Kalkınma Projeleri
Hazırlama ve Uygulama uzmanı
[email protected]
rılıp kucaklasaydı ve onları koklasaydı; sabah sağılan sütü içip; toplanan meyveleri yeseydi, tavuklarının
yumurtasını kümesten kendi eliyle
toplasaydı, çiftliğine küçük bir hava
alanı yapıp hafta sonları arkadaşlarını oraya getirse idi aynı şeyi onlarla
birlikte yapsaydı.
En önemlisi çiftliğinin komşusu olan
köylerdeki çocuklarla birlikte kendi torunlarını yan yana getirerek,
çağdaş çiftçi olarak eğitecek çiftçilik
okulları açıp onları kaynaştırsaydı;
başarılı komşu genç çiftçileri yurt
dışındaki çiftliklere gönderseydi.
“Komşusu” olan küçük çiftçilerin
çiftliklerinin daha verimli daha çok
üretim yapan çiftlikler olmasına,
komşu köylerindeki genç çiftçilerin
yeni çiftlikler kurmasını sağlamak
için sahibi oldukları bankalarından
kredi ve yine sahibi oldukları özel
üniversitelerinden ilim ve bilim desteği sağlasalardı.
Ve nihayet kendilerinin “komşuları” olan köylerindeki diğer çiftçilerle
birlikte kooperatifler, üretici birlikleri kursalardı ve mahiyetindeki
yetenekli ve becerikli yöneticilerle
üretici örgütlerinin rasyonel ve verimli olarak yönetilmesine destek
sağlasalardı,
Ülkelerine katkı sağlamak için yaptıkları bu yatırımlar yine istedikleri
hedefe ulaşmamış olur muydu acaba?
Yoksa bu iş insanlarının kentte yaşayan tarımsal yatırımcı olmak yerine,
köylü üretici örgütü üyesi büyük çiftçi olması mı istedikleri hedeflerine
ulaştırırdı acaba?
Deve Sütünün Litresi 50 Lira
»» Aydın'ın İncirliova ilçesindeki deve üretim çiftliğinde litresi 50 liradan satılan deve
sütü, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından talep görüyor.
Besin değerinin yüksekliği, mineral
bakımdan zengin olması nedeniyle
çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılan deve sütünün üretimi talebi
karşılamaya yetmiyor.
Arap Yarımadası ile Kuzey Afrika'da
yaygın olan ve dünya pazarına yavaş
yavaş girmeye başlayan deve sütü,
Türkiye'de birkaç deve çiftliğinde
üretilerek piyasaya sunuluyor.
Türkiye'deki sayılı deve üretim
çiftliklerinden birinin bulunduğu
Aydın'ın İncirliova'da, bir haftalık deveden, 20 yaşına kadar 30'un
üzerinde devenin bakımı yapılıyor.
Çiftlikte bir yandan güreşçi deve yetiştirilirken, diğer yandan da deve
sütü üretiliyor. Deve sütünün faydalarının bilimsel olarak da kanıtlandığını, bu yüzden çeşitli hastalıklarına
şifa arayanların bu ürünü tercih ettiğini ifade eden İncirliova Devecilik
Kültürü ve Deve Güreşleri Derneği
Başkanı da olan çiftliğin sahibi Aytekin Kaya, "Deve sütü çok faydalı.
Devemizden aldığımız sütü Ankara
Üniversitesine tahlile gönderdik ve
çok olumlu sonuçlar aldık" dedi.
Günde 1,5 litre süt veren develerden
özel sağım makinesiyle alınan sütlerin Türkiye'nin dört bir yanından ve
yurt dışından talep edildiğini, dondurulup şoklanan sütün kargoyla müşterilere gönderildiğini vurgulayan
Kaya, "İstanbul'a, Trabzon'a, Giresun'
a süt gönderiyorum. Yurt dışından gelip deve sütü alıyorlar. Bazı doktorlar
da deve sütü içilmesini öneriyor. Deve
sütünün litresini 4 yıldır 50 liraya satıyorum" dedi.
Amasya’da KOOP-GEP Eğitimi Düzenlendi
»» Amasya’da kooperatifçiliğin geliştirilmesi amacıyla hazırlanan protokol
kapsamında kooperatiflerin yöneticileri ve çalışanlarına yönelik düzenlen KOOP-GEP
eğitimi 25-29 Ocak 2016 tarihleri arasında Amasya’da yapıldı.
Amasya Ticaret İl Müdürlüğü, Amasya Üniversitesi, Amasya Halk Eğitim
Müdürlüğü, Köy-Koop Merkez Birliği yöneticileri koordinasyonunda
KOOP-GEP (Kooperatifçilik Geliştirme ve Uyum Eğitim Programı) Birinci Etap Eğitimi yaklaşık 150 kur-
siyer katılım sağladı.
Katılım talebinin çok yüksek olmasından dolayı; kursun ikinci ve
üçüncü etabı, talep doğrultusunda
önümüzdeki dönemlerde gerçekleştirilecek. Kursiyerlere, Temel Kooperatifçilik Eğitimi ve Veri Tabanı Eğitimi verilmiştir. Dört
gün süren eğitimlerde; Proje
koordinatörü Yar. Doç. Dr Yusuf Kemal ÖZTÜRK, Köy-Koop
proje koordinatörü Ahi Evran
Üniversitesi Mucur Meslek
Yüksek Okulu öğretim görevlisi
Selami Sedat AKGÖZ , Yusuf
YOLERİ, Murat UYKUN, Suzan ŞİMŞEK Ali Rafet ÖZTÜRK
görev almıştır. Ayrıca eğitimin son
gününde, Orta Karadeniz Kalkınma
Ajansı yetkililerinin sunumunun ardından eğitim tamamlandı.
KOOP-GEP Eğitimleri; kooperatiflerin kuruluş ve işleyişine ilişkin iş
ve işlemleri gerçekleştirme yetkilerine sahip meslek elemanları yetiştirerek kooperatiflerin yönetiminde
profesyonel anlayışı yerleştirilmesini amaçlıyor. Programından, kooperatif ortakları ile kooperatiflerde
yönetici ve denetçi veya personel
olarak çalışmış veya çalışmak isteyen en az ilkokul seviyesinde eğitimini tamamlamış olanlar yararlanabiliyor
.
15
Döner, Sucuk ve Köftede Yeni
Dönem Başladı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
“Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” Resmi gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Tebliğin 7. maddesinin ikinci fıkrası
“Et ürünleri karkas etinden veya
sakatattan hazırlanır. Ancak dilli
salam hariç olmak üzere fermente sucuk, ısıl işlem görmüş sucuk,
pastırma, kavurma, jambon, köfte,
kanatlı köfte, döner, kanatlı döner
ve emülsifiye et ürünleri gibi karkas etinden üretilen et ürünlerine
sakatat katılamaz. Sakatattan hazırlanan et ürünlerine ise karkas eti
katılabilir.” şeklinde değiştirildi.
Karkas etinden hazırlanan et ürünlerine sakatat katılması yasağı mev-
cut tebliğle yürürlükteydi. Yayımlanan değişiklikle söz konusu yasağa
tabi ürünler açıkça belirtildi.
Sakatattan hazırlanan et ürünlerine ise karkas eti katılabilecek.
Tarımsal AR-GE Proje
Desteklerine Başvuru Çağrısı
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü
(TAGEM), Ar-Ge Destek Programı 11. Proje Başvuru
Çağrısı’na çıktı.
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar
Genel Müdürlüğü (TAGEM) Ar-Ge
Destek Programı 11. Proje Başvuru Çağrısı’nda son başvuru tarihi 1
Nisan 2016 olarak belirlendi. Proje
başına verilebilecek destek üst limiti KDV dahil 300 bin TL olarak
uygulanacak.
TAGEM’in açıklamasına
göre, proje başvuruları
TAGEM internet
sayfasındaki Proje
Başvuru Formu formatına
uygun olarak hazırlanacak.
Projenin içeriğinde bulunan tüm
belgeler (proforma fatura, teknik
şartname vb.) ile projenin Word
dokumanı başvuru dosyası ile birlikte teslim edilecek. Ayrıca pro-
jeye ilişkin tüm belgelerin ve projenin Word dokümanının bir adet
CD’ye kaydedilmiş dijital kopyası
da başvuru formuna eklenecek.
Proje önerisi Ankara Yenimahalle’deki Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Kampüsü’ndeki
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’ne
hitaben yazılmış kurum üst yazısı
ile birlikte, elden, kargo veya posta
yolu ile ulaştırılacak.
Projelerin değerlendirmeye alınabilmesi için 1 Nisan 2016 Cuma
günü mesai bitimine kadar (Saat:
18.00) TAGEM’e ulaştırılması
gerekecek. Posta, kargodan veya
başka sebeplerden kaynaklanan
gecikmelerden kurum sorumlu olmayacak.
Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar
Elma
İçkurdu
[Bilimsel Adı: (Cydia pomonella (L.) (Lepidoptera takımı:
Tortricidae familyası)]
Elma içkurdu ergini gri renkli, yaklaşık 1 cm uzunluğundadır. Erginlerin her iki kanat ucunda kahverenginde lekeler bulunur. Yumurta
yaklaşık 1 mm çapında ve oval şekildedir. Yumurtadan çıkan larvalar yaklaşık 8 saat içinde meyveye
giriş yapar. Gelişimini tamamlayıp elmayı terk eden olgun larva
1.5-2 cm uzunluğunda beyazımsı
pembe görünümündedir. Erginin
yumurta bırakması için akşam
alacakaranlık sıcaklığının üst üste
iki gün 15°C’nin üzerinde olması
gerekmektedir. Doğrudan meyvede zarar yapan larvalar, meyveleri
delerek içlerinde galeriler açmakta,
etli kısmını ve çekirdek evini yiyerek pislikler bırakmaktadır. Elma
dışında armut, ayva, ceviz, erik,
kayısı ve şeftalide önemli zararlar
yapar. Mücadelesinde ağaçlarının
altına dökülen kurtlu meyveler
toplanıp uzaklaştırılması yanında
farklı tiplerde tuzakların kullanımı
etkilidir. Biyolojik mücadelesinde
Trichogramma cinsine bağlı çok
sayıda parazitoit, etkili bir şekilde
kullanılabilmektedir. Tahmin ve
erken uyarı sistemi kullanılarak
yıllık üç ilaçlama ile etkili bir mücadele sağlanabilmektedir.
Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN
16
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
TARIM
Avrupa Kırsal Manifestosu Yayınlandı
»» 4-6 Kasım 2015 tarihlerinde Avusturya Scharding’de toplanan ve 40 Avrupa
ülkesinden 240 delegenin katıldığı II. Avrupa Kırsal Parlamentosunda kabul edildi.
Avrupa Kırsal Parlamentosu, Türkiye
dâhil olmak üzere dünya üzerinde ki 40
ülkenin yer aldığı Kırsal Kalkınma için
Avrupa LEADER Birliği (ELARD), Avrupa Kırsal Topluluk İttifakı (ERCA),
Kırsal Avrupa İçin PREPARE Ortaklığı
(PREPARE) tarafından koordine edilmekte olan bir sivil organizasyondur.
Parlamentonun çalışma amacı ise
Kırsal alanda yaşayan çiftçilerin, kırsal alanda yaşayan insanların ve kırsal alan örgütlerinin görüşlerini yaşadıkları sorunları, kırsal kalkınmaya
dair görüşlerini güçlü bir şekilde ilgili
kamu otoriterine ve Avrupa birliğinin
ilgili organlarına taşımaktır.
Bu bağlamda Parlamento’da yer alan
her ülkeden bir sivil toplum kuruluşu
kendi ülkesine dair mevcut sorunları
ve çözüm önerilerini bir ulusal rapor
eşliğinde Parlamento’ya taşımakla yükümlüdür. Bunu yaparken de kırsal
alanda yaşayan insanların ve kırsal
alan örgütlerinin görüşlerinin toplanmasına yönelik, anketler, bölgesel ve
ulusal toplantılar gibi bir dizi çalışmalar yürütmek durumundadırlar.
Türkiye raporunun hazırlanmasında ve
temsilinde ise Türkiye Kalkınma Vakfı
gönüllü olmuştur. Ege, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toplamda 67 kırsal alan örgütünün ve çiftçilerin yer aldıkları 3 ayrı bölge toplantısı
2 yerel toplantı ve mülakatlar gerçekleştirmiştir. Mülakat ve toplantılarda
yer alamayan üretici birlikleri, kooperatifler ve diğer sivil toplum kuruluşlarından yazılı olarak görüşler, öneriler
alınmıştır. Tüm bu çalışmaların neticesinde çıkan ulusal rapor eşliğinde,
raporun hazırlanmasına katkıda bulunan çiftçi ve STK temsilcisi olan 2 kişi
ile Türkiye Delegasyonu olarak Kasım
2015 de Avusturya’da gerçekleştirilen
Parlamento’ya raporu sunulmuştur.
iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin giderilmesi, rekreasyon, halk sağlığı, sosyal, ekonomik ve ruhsal refaha
büyük katkılarda bulunulması, kırsal
alanların ve toplulukların kentsel nüfus ile eşit yaşam standartlarına, yaşam kalitesine ve politik süreçlere tam
katılım sağlanması kabul edildi.
Tüm ülkelerden gelen raporların konsolidasyonu ve Parlamento’da gerçekleşen tartışmaların sonucunda ise bir
manifesto oluşturulmuştur.
Avrupa Kırsal Manifestosu
Avusturya Scharding’de toplanan ve 40 Avrupa ülkesinden
240 delegenin katıldığı İkinci
Avrupa Kırsal Parlamentosunda
kabul edilen Manifestoda;
Kırsal Alanların Çeşitliliğinin Avrupa’daki tüm toplulukların geleceği için
büyük bir fırsat olduğu, Avrupa’da insanları birleştiren demokrasi, eşitlik,
hukukun üstünlüğü, insan haklarının
tanınması, işbirliği ruhu gibi ortak
değerlerin tanındığı, Avrupa’nın kırsalında yaşayanların, kırsal alan, köyler,
çiftlikler ve küçük kasabalar, sahiller
ve adalar, dağlar ve ormanların yerel
kültürleri, yaban hayatı, peyzajı, sağlıklı çevre ve kültürel mirası ile sunduğu yaşam kalitesine büyük değer
verdiği, kırsalda nüfus kaybı ve hizmetlerdeki düşüş, dezavantajlı insanların veya etnik azınlıkların yoksulluğu ve sosyal dışlanmışlığı ile çevresel
bozulmadan etkilenmesinden oldukça
kaygı duyulduğu bildirildi.
Kırsal alanda üretilen gıda, kereste,
iplik, enerji, su ve minerallere bağlı
bir hayat sürdürüldüğü, çiftçiler, girişimler ve diğer kırsal aktörlerin hepsi Avrupa için ortak refah koşullarını
oluşturduğu belirtilerek, kırsal alanlar
Kırsalda yaşayan insanlar ve örgütler
olarak ortak refah için liderlik yapma
ve eylemde bulunma sorumluluğununun bilincinde olduklarını belirterek,
adil bir biçimde, Avrupa kurumları da
dahil, tüm düzeylerde hükümetlerden
bu önemli ortaklığı etkin kılma yolunda çalışmaları talep edildi.
Avrupa Birliği’ni AB içindeki kırsal
alanların durumunu gözden geçirmeleri, kırsal alanların mevcut katkıları
ve gelecekte yapabileceklerini analiz
etmeye davet edildiği manifestoda
gençliğe, mültecilere, yoksulluk ve
sosyal dışlanma üzerinde durularak
Hükümetlere bu konularda çağrıda
bulunuldu.
Küçük çiftlik ve aile çiftliklerinin refahı konusunda kaygılardan değinilerek
hükümetleri, bağışçıları, sivil toplum
örgütlerini ve kırsal toplulukları, aile
çiftçiliğini geçerli bir Avrupa modeli
olarak desteklemeye davet edildi. Ulusal politikalarda küçük kent ve kasabaların ihtiyaçlarına daha büyük önem
verilmesi gerekliliğine değinildi.
Sivil toplum, hükümetler ve özel sektörü, kapasite gelişimi, kaynaklar ve
destek konusunda işbirliği içinde çalışmaya ve yenilikçi, sürdürülebilir ve
sorumlu liderliği teşvik eden bir ortam
yaratmaya Hükümetleri ve Avrupa kurumlarını STK’ların bağımsızlıklarına
ve ağlarına saygı duyma ve eylemlerini desteklemeye, hükümetler ve kırsal
paydaşlar arasında verimli ortaklıklar
temelini oluşturmaya davet edildi.
.
Aydın Tabipler Odası Açıkladı: Aydın’da İncir Bitti!
»» ATO Başkanı Dr. Metin Aydın, “Kuru incirde tespit edilen bu kükürt dioksit miktarları
Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğine göre 180 kat fazladır” dedi.
Dr. Metin Aydın, “ADÜ Bahçe
Bitkileri Bölümü 2015 yılında
Alangüllü bölgesinde yaptığı
‘İncirde Verim Ve Kalite Üzerine Jeotermal Enerji Santrallerinin Olası Etkilerinin
Belirlenmesi’ adlı çalışmayı
yayınladı. Bu çalışmada incir
ağaçları ve meyvelerinin jeotermallerden salınan bora
maruz kaldığı, jeotermale yakın alanlarda kuru incir ürünlerinde ağır metal oranlarının
fazla, jeotermale uzak incirlerde ise
az olduğu, jeotermale yakın alanlarda
kuru incir verim ve kalitesinde azalma, jeotermalden uzaklaştıkça ise kalitede artma olduğu saptanmış. 2007
yılında çıkarılan Jeotermal Yasası ile
Aydın topraklarının yüzde 80’i jeotermal santrallerin kullanımına açılmıştır. Şu anda Türkiye’de üretimde olan
tüm jeotermal santrallerin yüzde 85’i
Aydın’da yer almaktadır. Aydın’da
jeotermal santraller kurulum aşamasında binlerce zeytin ve incir ağacını
keserek yok etmektedir. Bu santraller
faaliyetleri sırasında saldıkları akışkan ve gazlar ile toprakları çoraklaştırarak üretim dışı bırakmak dışında,
incir ile zeytinin verim ve kalitesinde
de ciddi azalma meydana getirmektedir. Aydın’da incir üreticisi ve işletmecisinin mağduriyeti her geçen gün
artmaktadır. Aydın tarım kenti olup,
halkın yüzde 80’ni geçimini tarımdan
sağlamaktadır. Türkiye’de üretilen
tüm incirin yüzde 63’ü, kestanenin
yüzde 36’ı, zeytinin yüzde 20’i, pamuğun yüzde 13’ü Aydın’da üretilmektedir.” diye konuştu
İncirde Kükürt Dioksik Miktarı
180 Kat Daha Fazla
İncir işletmelerinin yaptırdığı analizlerden örnekler veren Dr. Aydın, şöyle
konuştu: “Germencik’te faaliyet gösteren bir incir işletmesinin Hırvatistan’a
ihraç ettiği kuru incir ve incir ezmesinde yapılan laboratuvar incelemesinde
10 Haziran 2015 tarihinde 13.97 mg/kg
SO2, 19 Ocak 2016 tarihinde 187 mg/
kg SO2 saptanmış ve ürünler geri gönderilmiştir. Bu kükürt dioksit miktarları
Hırvatistan’ın kabul ettiği üst sınırın 19
katı fazlasıdır. Aynı işletmenin Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı
Aydın Ticaret Borsası Özel Gıda Kontrol
Laboratuvarında kuru incir ürünlerinde
yaptırdığı incelemede 14 Aralık 2015 tarihinde 350 mg/kg SO2, 12 Ocak 2016
tarihinde 363 mg/kg SO2 miktarı tespit
edilmiştir. Kuru incirde tespit edilen
bu kükürt dioksit miktarları, Türk Gıda
Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğine göre 180 kat fazladır.”
İlgileri Göreve Davet Etti
“Bu kararın kime yaradığı kimin kaybettiği, çok ciddi bir şekilde sorgu-
lanması gerekir” diyen Dr. Aydın, sözlerini şöyle tamamladı:
“Aydın’da 30 bin aile geçimini
incir üretiminden sağlamakta ve
Aydın’a yıllık 200 milyon dolar
girdi sağlamakta. 2014 yılında
jeotermal elektrik üretiminin
Aydın’a sağladığı girdi 150 milyon dolar. Aydın’da jeotermal
kaynakların yüzde 95’i sadece
elektrik üretimi için kullanılmakta. Oysa bu kaynaklar ile 100 bin
dekar sera işletilebilir,100 bin konut ısıtılabilir,100 bin kişiye iş imkanı
sağlanabilir. Aydın Tabip Odası olarak
Aydın ilinin sürdürülebilir sağlıklı geleceğinden endişeliyiz. Ve soruyoruz;
tarım üreticisinin haklarını savunan
ziraat odaları, bu işin ticaretini yapan
işletmecileri savunan ticaret odaları ve
borsalar, gıda güvenliğini korumakla
yükümlü Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü, çevre kirliliğini kontrol ve
denetlemekle yükümlü Çevre Müdürlüğü, çevre kirliliğinin, sağlıksız gıdaların
insana etkilerini önlemekle yükümlü
Sağlık Müdürlüğü, Aydın’da herkesin
sağlıklı yaşamasını, çalışmasını, güvenliğini, huzurunu, geleceğini korumakla
ve adaleti sağlamakla yükümlü sayın
Aydın Valiliği, Aydın halkına hizmet
etmek için seçilmiş sayın belediye başkanları, Aydın’ın haklarını TBMM’de
korumakla yükümlü sayın milletvekilleri, Aydın’da tarımın, yaşamın bitmesine sebep olan yasaları çıkaran ve
uygulanmalarına izin veren sayın hükümet yetkilileri sizlere göre bu karar
adil midir? Gerçekçi midir? Ekonomik
midir? Yoksa bir kentin yok olmasına
göz yumulacak kadar önemsiz midir?”.
Kaynak: http://www.aydinpost.com
Biliyor musunuz!
Değerli kooperatifçi dostlar,
Sizler ekonomide yer alan diğer bütün sektörlerden daha meşakkatli
şartlarda uğraş veren kişilersiniz.
Özellikle yarın ne olacağını bilmeden üretim yapmak, elinizdekini
Allaha emanet edip toprağa yatırmak herkesin harcı değil. Bugüne
kadar kooperatifleriniz sayesinde
girdi alırken, ürünü satarken, üretirken bazı avantajlar sağladınız.
Ama bunlar artık yeterli değil. Her
geçen gün zorlaşan piyasa şartlarında emeğinizin karşılığını alabilmek için kooperatiflerinizin daha
çok çalışması, yeni girişimlerde
bulunması, hatta iştigal sahalarını
genişletmesi gerekiyor. Peki, bunu
başarabilmek için neye ihtiyacınız
var, biliyor musunuz?
Öncelikle neye ihtiyacınız olduğunu görmek için, AB gibi gelişmiş
ülkelerdeki emsallerinize bakmak
lazım. AB’de kooperatifler, ortaklarının ürününü ürettirip satmaktan daha öte işler yapmaktalar. Örneğin; piyasanın taleplerini kalite,
standart ve miktara göre planlamakta, talepler üzerinde belirleyici baskıları oluşturmakta, ürünün
tüketiciye kadar uzanan değer zinciri sürecinde ortakları adına daha
fazla gelir elde edebilecekleri girişimlerde bulunmaktadırlar. Yani
çetin piyasa şartlarında hayatta kalabilmek için rekabet güçlerini arttırmanın yollarını aramaktadırlar.
Gelişmiş ülkelerdeki bu arayışları da dikkate alarak; bir kooperatifin ortakları için yapabileceklerini sıralamaya çalışalım.
1. Bireysel olarak yapılamayacak
hizmetleri (finansman, girdi temini, sigorta ve eğitim vs) uygun
koşullarda sağlamak.
2. Daha çok ürettirebilmek için
İhtisas gerektiren konularda (ıslah, sulama, arazi toplulaştırma,
depolama) teknik hizmet sunmak.
• Verim arttırıcı uygulamalar/Üretim yapısında dönüşüm yaparak
• Modern üretim teknikleri, bilgisi
eğitimi alarak,
• Modern üretim donanım imkânlarına ulaşarak,
• Üretim alanlarını büyüterek,
• Üretim araçlarını paylaşarak,
3. Piyasayı yönlendirebilmek.
• Fiyat açısından,
• Miktar açısından,
• Kalite açısından,
4. Ürününü daha iyi fiyatla satabilmek için piyasada fiyat istikrarını
sağlayıcı müdahalelerde bulunmak
• Birlikte satarak/Mezat yeri kurarak,
• Sözleşmeli üretim ile toplu olarak
satarak,
• Ürününün değerini arttırmak
katma değer artışı,
• İşleyerek satarak,
• Depolayıp fiyat iyi iken satarak,
• Ambalaj, paket yaparak satarak,
• Nakliyesini yaparak,
• Eğitim ile öğrenerek,
• Sertifikalı üretim yaparak,
• Coğrafi İşaretleri kullanarak,
• Marka oluşturarak,
5. Girişimcilik kabiliyetini arttırabilmek için Değer zincirinde yer almak
6. Uğraşlarını sürdürülebilir bir iş
yapmak
7. Piyasada rekabet avantajı yakalamak, rekabet gücü sağlamak
Dr. Erhan EKMEN
8. Tanıtım, reklam yapabilmek
• Tüketiciye yönelik bilgilendirme,
tanıtım, promosyon gibi işleri yürütmek,
• Toplumda bilinç yaratmak,
9. Ortağına danışmanlık yapmak
• Ortağın Üretimini planlamak,
• Neyi, ne zaman, nerede, ne kadar, ne kalitede, ne standartta, en
az maliyetle, en iyi fiyatla nasıl üretebilirim sorusuna cevap bulmak,
10. Fon kaynaklarından Ortaklarını daha kolay faydalandırabilmek,
• Destekten faydalanabilmek,
• Projeye başvurabilmek,
• Kredi alabilmek,
• Müteselsil kefalete ortak bulabilmek
11. Bölgedeki kaynakların ve
imkânların hak sahipleri arasında adil olarak kullandırmak
12. Ortağın, üretimin ve piyasanın
kayıtlarını tutup, gelişmeleri takip
ederek planlamalar yapmak
13. Ortakların kanunlara ve gelişmelere daha kolay uyumunu sağlayabilmek
• AB’ye uyum,
• Çevre kurallarına uyum,
• Yasaklara uyum,
14. Gıda güvenliği ve güvenilirliği
(gıdada izlenebilirlik) ile ilgili Bakanlık politikaların uygulanmasında yardımcı olmak.
15. Doküman Yönetim Sistemini,
Entegre İdare sistemlerini ortakları adına uygulayabilmek.
16. Sektörde Ortağın sesini ilgililere duyurabilmek, temsil edilmek
• Politikalarda belirleyici olmak
• Lobi faaliyetinde bulunmak
17. Sosyal etkinlikleri yerine getirebilmek.
• İştigal alanı ile ilgili festival, fuar,
sergi düzenlemek
18. Demokratik hakların kullanımı, hakkını koruma, hakkına
sahip çıkma gibi toplumda savunuculuk alanında ortaklarının gelişimine imkân sağlamak.
19. İştigal alanı içinde diğer paydaşlar ile işbirliği yaparak piyasada daha çok alanda gelir getirici faaliyete girişebilmek.
20. bulunduğu bölgede kendisi ile
aynı ya da benzer konuda faaliyette bulunan diğer kooperatifler
ile işbirliği yaparak piyasada rekabet gücünü arttırmak.
Bu sıralananları daha arttırmak ve
çeşitlendirmek mümkün, arada unutulanlar olabilir. Burada mühim olan
sizin kooperatifiniz bunlardan hangilerini yapabiliyor ve en önemlisi bundan sonra hangilerini yapması gerekli.
Bunun için paraya mı, yoksa bilgiye
mi ihtiyacınız var, biliyor musunuz?
Artık kendinizi gözden geçirmeli, neye ihtiyacınız olduğuna karar
vermeli ve buna göre hedeflerinizi
belirlemelisiniz. Eğer siz ne istediğinizi bilirseniz, son 50 yıldır her
zaman arkanızda olan Devletimizin
bunu da temin etmenin yollarını
bulacağına eminim.
.
Köy-Koop Haber Şubat 2016
KOOPERATİFÇİLİK
17
Dünyadan Kooperatif 2016 Uluslararası Bakliyat Yılını
Kutluyoruz
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Bu sayıda sizlerle yine ülkemizden
gönderilen bir hikayeyi paylaşacağız.
Geçen sayı gül alanında Dünya devi
olan, ülkemizde ise ortağının ürününe değer katan, kendi markasını
oluşturarak büyük işler başaran Gülbirlik ile ilgili hikayeyi yayınlamıştık.
Bu sefer yine aynı şekilde başarılı bir
başka kooperatifimize yer vereceğiz.
Ülkemizde bütün sektörler içinde en
az gelire sahip olan orman köylülerimizin hem tarım hem de ormancılık
alanında verdikleri üretim mücadelesinde en büyük destekçileri olan
Orman Kooperatiflerimize ait bu
hikaye; sektörde tarımsal kalkınma
kooperatiflerimizin ormancılık alanındaki girişimlerinin nasıl önemli
başarılara vesile oluşturduğuna dair
güzel bir örnek. Ülkemizde Orman
Kooperatifleri Merkez Birliği (Orkoop), 2009 yılından bu yana ICO’nun
altında sektör örgütlerinden biri olarak yer alan “Uluslararası Tarım Kooperatifleri Örgütü’nün -ICAO” yönetiminde Avrupa temsilcisi olarak
çalışmaktadır. Ayrıca 2014 yılında
bir üst seviyeye geçerek ICO’nun 273
nolu üyesi olmuştur. Bu kapsamda
uluslararası platformlarda çeşitli etkinliklerde bulunmaktadırlar. Bunlar ülkemiz kooperatifçiliği adına
övünç verici gelişmelerdir.
Bu gelişmelere karşın Coop-Stories
adlı bu bölümde ne yazık ki; ülkemizden çok fazla hikaye bulunmamaktadır. Bu hikayeyi ve bununla birlikte
birkaç hikayeyi Ünal Örnek göndermiş. Kendisi AB’nin Kooperatifçilik
Üst Birliği olan COPA-COGECA’da
uzun süre çalıştıktan sonra ülkemizde de kooperatifçilik alanında ciddi
emek vermiş, bu alanda duayen olarak kabul edilen bir kişi. Ülkemizin temsili adına bu tip girişimlerin
daha da artması dileğiyle Nezaket
Hanımla birlikte tercüme ettiğimiz
hikayeyi beğeneceğinizi umuyoruz.
OR-KOOP, orman köylüleri, şehirlerden uzak mesafelere yaşamlarını
sürdüren, bu köylerde zor koşullarda yaşamlarını sürdüren ve oldukça
düşük gelire sahip kişilerdir. Milli gelirden aldıkları pay yaklaşık 1/3 oranındadır. Bu köylülerin temel gelir
kaynağı ormandaki çalışmalarından
ve biraz da tarımsal aktivitelerden elde
ettikleri gelirlerdir. Büyük tarım arazilerine sahip değildirler. Oysaki orman
köylülerinin ormandaki çalışma süreleri 5 aydan fazla değildir ve özellikle
kış mevsiminde çok zor koşullar altında çalışmaktadırlar.
Or-Koop, kooperatif ortaklarına
yaptıkları işle ilgili bir iş kazası yaşadıklarında her zaman finansal yardım sağlamaktadır. Kooperatif aynı
zamanda, ortaklarının ormandan
elde ettikleri ürünlerinin dışındaki
ürünleri ve ürettikleri diğer tarımsal
ürünleri de satmakta veya pazar bulmalarına yardımcı olmaktadır.
Or-Koop Türkiye Cumhuriyeti Devletinin; çağdaş demokrasi, toplum barışı ve orman köylülerinin Milli Gelir-
den adaletli bir şekilde pay almalarını
içeren temel prensipleriyle uyumlu
olarak; faaliyetlerini aşağıda belirtilen ilkelere göre sürdürmektedir:
1. Türkiye’deki orman alanlarının
genişletilmesi ve kalkındırılmasında
etkin bir rol oynamak,
2. Ormanların ulusal çıkarlara uygun olarak yönetimi için gerekli olan
aktivitelere dahil olmak,
3. Orman köylülerinin sosyal haklarını iyileştirmeye yönelik bir liderlik
rolünü üstlenmek,
4. Orman köylerinde sosyal farkındalığın gelişmesinde eğitim ve denetimlerin dahil olduğu aktiviteleri
yürütmektir.
Orman kooperatifleri, ormanda kooperatif ortaklarına iş fırsatları oluşturur ve Türkiye’nin yıllık kereste
üretiminin yaklaşık % 60’ı bu kooperatifler aracılığı ile gerçekleştirilir.
Orman köylüleri yaklaşık her yıl 350
milyon $ civarında gelir elde ederler.
Bu gelir onların ormandaki yaşam
koşullarını desteklemek ve devam
ettirmek için önemlidir.
Türkiye, sahip olduğu biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Orta Doğunun en zengin ülkelerinden birisi
olarak Avrupa Kıtasında dokuzuncu
sıradadır. Türkiye’nin ormanlarının
% 95’i doğaldır. Türkiye, Avrupa
Kıtasında var olan bitki çeşitlerinin
% 75’ne ev sahipliği yapmaktadır ve
bu oranın 1/3’ü endemik bitkilerden
oluşmaktadır. Türkiye’deki bitki çeşitlerinin de yine % 33’ü endemiktir.
Türkiye aynı zamanda, tıbbi ve aromatik bitkiler bakımından; 120 çeşit
memeli, 400’ün üzerinde kuş çeşidi,
yaklaşık 130 çeşit sürüngen ve 400’e
varan balık çeşitliliği ile yabani hayat açısından da zengindir.
Günümüzde Türkiye’deki toplam ormanlık alan, bütün alanın % 27’sini
oluşturan 20,7 milyon hektardan
meydana gelmektedir. Bu alanların
yaklaşık yarısında normal üretim olmasına karşın kalan yarısında orman
örtüsü bozulmuş ve verimsiz orman
alanları bulunmaktadır. Türkiye’de
2010 yılında düzenlenen kayıtlarına göre, 21.278 orman köyünde
7.073.766 kişi yaşamlarını sürdürmektedirler. Orman köylüleri, toplam
nüfusun yaklaşık olarak % 10,55’ni ve
ülkenin toplam kırsal nüfusunun da
% 40,42’sini oluşturmaktadırlar.
Genel üretim sözkonusu olduğunda,
Türkiye’de toplam odun üretiminin
yaklaşık % 60’ının her yıl orman kooperatifleri aracılığı ile yürütüldüğü
tahmin edilmektedir.
»» Bugün dünyanın en büyük problemi küresel ısınma buna bağlı olarak iklim
değişikliği ve artan nüfus karşısında insanlığı tehdit eden gıda üretimi ve beslenme
sorunudur. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası platformlarda
dikkate alınan konuların başında yer almaktadır.
Başlangıçta sorunu geri kalmış ülkelerin sorunu gibi göstermeye çalışan çevreler dünyada artan doğal
afetler ve yoksulluk karşısında çaresiz kalındığının farkına varmışlardır. Başlangıçta sadece ekonomik küresel sorunları ele alan G20
ve son olarak düzenlenen Dünya
Ekonomik Forumlarında iklim değişikliği, işsizlik ve yoksullukta ele
alınmaya başlanmıştır. Dünyada bu
tehlikeli gidişe karşı tepkiler dikkate alınmaya başlamıştır.
Ziraat Yüksek Mühendisi
edilmesi ve bakliyat
ticaretindeki zorlukların
ele alınması sağlanacaktır.
Böylece dünyada
baklagillerin üretim ve
tüketimi artırılacaktır. Bu
ürünlerde arz talep dengesi
sağlanacaktır. Ulusal
ve uluslararası düzeyde
ticareti kolaylaştırmak için
pazara erişimin sağlanacak
ve ticari engellerin
aşılmasına çalışılacaktır.
Bu ürünlerde ülkeler
ve özel sektör arasında
işbirliğinin sağlanacaktır.
dan zengin olduğu, protein oranın
%40’lara ulaştığı belirtilmektedir.
Baklagiller hayvansal gıdalardan
sonra en fazla proteine sahip gıdalardır. Özellikle geri kalmış ve kuraklık nedeniyle zor durumda olan
ülkelerdeki gıda güvenliği ve beslenme sorunlarının çözümünde en
önemli tarım ürünleridir.
2016 yılında yapılacak faaliyetler ile
amaç dünyada gıda güvenliği ve beslenmeye baklagillerin katkısı hakkında farkındalığın artırılmasıdır.
Bunun için üye ülkelerde baklagillerin beslenme üzerine etkileri, gıda
güvenliğine ve beslenmeye yönelik
tarımsal sürdürülebilirlik hakkında
toplum bilgilendirilecektir.
Ülkemizde yıllardan beri Yemeklik Taneli Baklagilleri tüm yönleri ile geliştirmek için Araştırma
Enstitüleri tarafından çalışmalar
yapılmaktadır. Yeni çeşitler geliştirilmekte ve üretime alınmaktadır.
Son yıllara kadar ülkemiz dünya
baklagil üretiminde başta gelen
ve ihracat yapan ülke iken, bugün
üretimde, nohut ve mercimek ihracatında yine başta gelen ülkeler
arasında görünse de ithalat yapan
ülkeler arasına da girmiştir. Bugün
ülkemizin her bölgesinde baklagiller üretilmekle beraber başlıca üretim bölgeleri Güneydoğu ve Orta
Anadolu ile Marmara Bölgesi’nin
güneyidir. Güneydoğu’da kırmızı
mercimek, Orta Anadolu ve geçit
bölgelerinde yeşil mercimek, nohut
ve kuru fasulye, Ege ve Güney Marmara Bölgesinde ise bakla ve bezelye üretilmektedir.
BM 2016 Uluslararası Bakliyat Yılı
münasebetiyle (UBY) baklagillerin
önemi tüm yönleri ile dünyaya duyurulacak ve toplum uyarılacaktır.
Türkiye konuya öncülük ederek gerek kendi insanımız gerekse dünya
için önemli bir adım atmış ve BM
2016 UBY eş başkanı olarak görev
üstlenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin
sorumlulukları daha da artmıştır.
Bu nedenle baklagil üretimi ve tüketiminde örnek projeler ve modeller uygulamalı, dünyaya verdiğimiz
mesajın arkasını güçlendirmeliyiz.
Sürdürülebilir bir baklagil üretimi
için istikrarlı politikalar uygulamalıyız. Baklagil üreticilerimizin
sorunlarının çözümünde geçmiş
deneyimleri ve dünya pazarlarındaki gerçekleri görmeliyiz. Dünyadaki fiyat dalgalanmaları karşısında
geçici tedbirler alma yerine uzun
vadeli koruyucu çözümler bulmalıyız. Araştırmacılarımızı, bilim
adamlarımızı ve bilimsel çalışmaları desteklemeli ve teşvik etmeliyiz.
Üretici örgütlerinin de görüşleri
doğrultusunda daha sağlıklı ve yapıcı politikalar belirlemeli ve uygulamalıyız. Dünya uygulamalarında
olduğu gibi pazarda üreticilerin hak
ve menfaatlerini korumada kooperatiflerin de rol oynayabileceklerini
dikkate almalıyız.
Bu yılı sadece resmi kurum kuruluşların çabaları ile değil, ilgili tüm
devlet dışı kurum ve kuruluşların
gönüllü girişimleri ile topluma faydalı olacak renkli etkinliklerle kutlamalıyız. Akıllarda kalıcı farkındalık yaratmalıyız.
2016 Uluslararası Bakliyat Yılınız kutlu olsun.
Ünal ÖRNEK
[email protected]
2016 Yılı Uluslararası
Bakliyat Yılı (UBY)
baklagillerin insanlığın
geleceği için gıda
güvenliği, çevre
sorunlarının çözümü
ile dengeli ve sağlıklı
beslenmeye olan katkısını
bilen ve inanan Türkiye
ve Pakistan’ın BM üyesi
diğer Gıda ve Tarım Örgütü
(FAO) üyeleri ile yaptıkları
çalışmalar sonucu 38’nci
FAO Konferansında 2013
yılında kabul edilmiştir.
20 Aralık 2013 tarihindeki
68’nci BM Genel
Kurulunda ilan edilmiştir.
2016 UBY’nın dünya genelinde
kutlanmasında rehberlik etmesi ve
Eylem Planının uygulanması için,
FAO üye ülkelerin, ilgili uluslararası
kuruluşların ve özel sektör temsilcilerinin yer aldığı Uluslararası Yürütme Komitesi (YK) oluşturulmuştur.
Sekretaryası FAO tarafından, eşbaşkanlıklar ise Türkiye ve Pakistan tarafından yürütülmektedir.
Birleşmiş Milletler (BM) her küresel soruna karşı gösterdiği hassasiyet gibi iklim değişikliği ve gıda
güvenliği konusunada büyük önem
vermektedir. Dünyadaki farkındalığı artırmak ve konu hakkındaki
çalışmaları desteklemek için 2015
toprak yılı ilan etmesinin ardından
2016 yılını da Uluslararası Bakliyat
Yılı olarak ilanına karar vermiştir.
Çünkü baklağiller dünyanın geleceği için büyük önem taşıyan, her coğrafyada üretilen ve yüksek miktarlarda tüketilen, toprağın korunup
geliştirilmesinde de rol oynayan,
iklim değişikliğine karşısında üretiminin korunması ve geliştirilmesini
sağlayacak tarım ürünleridir.
Dünyada ve ülkemizde
tarımı yapılan başlıca
baklağil ürünleri fasulye,
nohut, mercimek, bakla,
bezelye ve börülcedir.
%45 ile en çok üretilen
nohuttur. Bu ürünü
sırasıyla %38 ile Mercimek,
% 17 ile kuru fasulye ve
%10 ile diğer baklagiller
izlemektedir.
Baklagiller tahıllardan sonra en
çok üretilen ve tüketilen ürünlerdir. Dünya üretimi yaklaşık 60
milyon milyon ton civarındadır. 2
milyardan fazla insan baklagillerle
beslenmekte ve bitkisel protein olarak baklagiller dengeli beslenmede
önemli rol oynamaktadır. Baklagillerin protein ve aminoasit açısın-
Baklagillerin
sürdürülebilir gıda üretimi
ve sağlıklı beslenmede
önemli rolü ve gıda
güvenliği ve beslenmeye
katkıları hakkında
farkındalık artırılacaktır.
Gıda sistemlerinde baklagillerin değerinin ve faydalarının teşvik edilmesi ile toprak verimliliği açısından
faydalarının yanı sıra iklim değişikliği ve dengesiz beslenme ile mücadelede rolleri vurgulanacaktır.
Baklagillerin
küresel üretiminin
detaylandırılması için gıda
zincirindeki bağlantılarının
ve araştırmaların, ekim
nöbetinden daha iyi
faydalanılmasının teşvik
18
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
TARIM
Türkiye’nin Geleneksel
Buğday Türleri FAO’nun
Araştırmasında
»» Çiftçiler modern buğday çeşitleri kullanmaya devam
ettikçe geleneksel buğday türleri düşüşe geçiyor.
Dayanıklı ve geleneksel türlerde bulunan genetik
çeşitlilik buğday üretiminin geleceği açısından son
derece önemli.
FAO tarafından hazırlanan seride
Türkiye’yle beraber Orta Asya’da yer
alan Tacikistan ve Özbekistan’daki yerel buğday türleri de tanıtılıyor. FAO
uzmanları kitabın hazırlanış sürecinde üç ülkede ineclemede bulundu,
çiftçilerle yüz yüze görüştü ve buğday
çeşitleri üzerine anket çalışması yaptı.
Serinin Türkiye’yi konu
alan raporu yerel buğday
çeşitlerini ayrıntılı bir
liste olarak ele alıyor,
bu çeşitlerin çiftçiler
tarafından nerede, nasıl,
neden ve hangi koşullarda
yetiştiğine ilişkin analizlere
yer veriyor. 2009-2014
arasında yürütülen
araştırma, yerel çeşitlerin
kullanımını etkileyen
coğrafi, tarımsal ve
sosyoekonomik faktörleri
de mercek altına alarak
genetik çeşitlilği korumak
için karar vericiler için bir
dizi tavsiyelerde bulunuyor.
Çiftçiler modern buğday türlerini farklı nedenlerden dolayı tercih
ediyorlar. Bunların başında yüksek
verim, pazara girme kolaylığı, türlerin hastalıklara karşı dirençli olması
gibi bazı nedenler geliyor. Bu süreç
içinde yerel çeşitler nadirleşmeye
başlayıp kırsal alanların sadece ulaşılamayan yerlerinde yetişiyorlar.
Bu nedenle yerel türler hane halkı
düzeyinde tüketilip ürünlerin pazara
ulaşma şansı bile olmuyor.
Pazarın modern çeşitler tarafından
domine edilmesi, iklim değişikliği
ve gelecekte karşılaşılabilecek diğer
olağanüstü olayların üstesinden gelmeyi kolaylaştıracak genetik çeşitliliğin kaybıyla sonuçlanabilir. Yerel
buğday türlerinin aşırı hava koşullarına uyum sağlamasının yanında çok
farklı türlerde toprak çeşidinde yetişme özelliği de bulunuyor. Genetik
çeşitliliğin yeterli seviyelerde olmadığı durumlarda ülkeler çevresel koşulların getirdiği risklere ve aniden
yayılan zararlı hücumuna ve hastalıklara karşı daha açık olabiliyor.
FAO’nun bitki sağlığı ve üretiminden sorumlu uzmanı Hafız Mumin-
janov yerel buğday türleri ve bunun
önemi konusunda çok az insanın
bilgi sahibi olduğunu belirtti. Muminjanov, “bu yayınlar, yerel buğday
ırkları konusunda bir bilgi kaynağı
olmalarının yanısıra karar vericiler
için de bir kılavuz olacak. Yerel çeşitler yetiştiren çiftçiler için yapılacak çok şey var. Bunların başında da
tüketicilerin bilincini yükseltmek ve
bu türlerin pazara giriş fırsatlarını
arttırmak geliyor” dedi.
Raporda yer alan
araştırmalar buğdayın
doğduğu yerlerden biri
olan Türkiye’de yerel
buğday çeşitlerinde bir
düşüş yaşadığını ortaya
koyuyor. Bugün, yerel ırklar
Türkiye’nin toplam buğday
üretminin yüzde birinden
azını oluşturuyor. Raporda
yer alan arazi çalışmasının
sonuçlarından biri, son
75 yılda Balıkesir’de yerel
buğday ırkının 37’den 7’ye
düştüğünü gösteriyor.
Yerel buğday türleri konusunda farkındalık oluşturmanın elzem olduğunu belirten Muminjanov, “çiftçiler
doğru politikalarla desteklenirse bu
koşullarla rekabet edebilir ve pazarda başarı yakalayabilirler. Böylece
hem küçük ölçekli çiftçilerin gelirlerini hem de biyoçeşitliliği güvence
altına almış oluruz” dedi.
FAO, buğday ırkları için çiftçilerin
arazilerinde yaptığı envanter çalışmalarını Uluslarararası Buğday ve
Mısır Araştırma Merkezi (CIMMYT)
ve Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi (ICARDA)
ve yerel araştırmacıların desteğiyle
hayata geçirdi.
Görülme sıklığına göre
Türkiye’de ilk ona hangi
yerel buğday türleri girdi?
Ak buğday, sarı buğday, kırmızı buğday, karakılçık, zerun, kırik, koca
buğday, siyez buğdayı, topbaş, üveyik buğdayı. Türkiye’deki diğer yerel
buğday türlerini öğrenmek için raporun 54. Sayfasındaki listeden yararlanılabilir.
.
FAO: Dünya Şehirlerini Beslemek: Sürdürülebilir
Kalkınma İçin Önemli Bir Basamak
»» FAO’nun doğal kaynaklardan sorumlu Genel Direktör Yardımcısı Maria Helena
Semedo 15-24 Ocak 2016 tarihleri arasında Berlin’de düzenlenen Uluslararası Yeşil Hafta
çerçevesinde, FAO’nun organize ettiği Küresel Gıda ve Tarım Forumu’nda konuştu.
Dünyada büyüyen nüfusunun sağlıklı
beslenmesi için kırsaldaki üreticiyle şehir pazarları arasındaki ilişkinin güçlenmesi, gıda sistemlerinin
ise israfı en aza indirerek kapsayıcı
ve çevreci olması gerekiyor. Bu sözler, FAO’nun doğal kaynaklardan
sorumlu Genel Direktör Yardımcısı
Maria Helena Semedo’ya ait.
Gıda güvenliği ve beslenme
şehir planlaması ve
kalkınmaya eklemlenmek
zorunda
Semedo konuşmasında birçok şehirde herkese yetecek gıdanın düzenli
olarak erişimde bulunmadığı uyarısında bulundu. Semedo, “Bu durum
şehirlerde yaşayan aç insan oranının
giderek artmasına yol açacak” dedi.
Bugün dünya nüfusunun yüzde 50’den fazlası şehirlerde
yaşıyor ve bu oranın gelişmekte olan ülkelerde 2050’de yüzde 70’e çıkması bekleniyor.
Fırtınalar, seller ve diğer aşırı hava
koşulları gibi iklim değişkliğinin
artan etkileri şehirde yaşayan insanlar, özellikle de yoksul ve gıdaya
erişimi olmayan kesimler için ciddi
bir tehdit oluşturuyor.
Gıda sistemlerini yeniden biçimlendirmek ve sürdürülebilir kılmak
FAO’ya göre bu ihtiyaçları karşılamak için üretim, dağıtım ve tüketim
aşamalarının daha sürdürülebilir olması gerekiyor. Özellikle şehirlerde
yüksek oranlarda görülen gıda kayıpları ve israfının azaltılması bu noktada önem kazanıyor. Bu; kullanılmamış ve yenilebilir gıdanın yeniden
dağıtımı, atıkların kompost olarak
kullanımı ya da enerjiye dönüştürlmesi gibi adımları da içeriyor.
Semedo konuşmasında şehirde yaşayanların gıda güvenliğinin sağlanmasında kırsal nüfusun oynadığı rolün önemine dikkat çekti.
Semedo, “özellikle aile çiftçileri ve
küçük ölçekli çiftçilerin pazarlarla
olan bağı sağlandığı durumlarda
şehirleri beslemek hem şehirlerde,
hem de kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınma için önemli fırsatlar
yaratıyor” dedi.
Şehir tarımı ise gıda sistemlerinin
önemli bir boyutunu oluşturuyor.
Bitkilerin mineral içerikli sularda yetiştiği hidroponik sistemler ya da dikey şekilde oluşturulan bahçeler gibi
innovatif teknikler iş imkanı yaratıyor, besleyicilik açısından çeşitlilik
sunuyor ve şehirlerde sağlıklı yeme
düzenlerine katkıda bulunuyor.
Şehir planlamasının içine gıdayı
yerleştirmek bir “gereklilik”
Gıda güvenliği ve beslenme şehir
planlamasında ve kalkınmada ge-
nellikle göz ardı ediliyor. Öte yandan şehirlerin kapsayıcı, güvenli,
dayanıklı ve sürdürülebilir olmasını öngören Sürdürülebilir Kalkınma için 2013 Gündemi’nin 11.
hedefine bakıldığında bunun değişmesi gerekiyor.
Bu yüzden gıdayı şehir planlamasıyla ilşkilendirmek önemli diyen
Semendo, şehir ve büyükşehir yönetimlerinin gıda güvenliği konularında giderek daha çok yerel, ulusal
ve küresel diyaloğa girdikleri bir
dönemde “daha çok şeyin yapılması
gerektiğini” belirtti.
Semedo, bu sürecin kapsayıcı olması gerektiğini gıda sistemlerinin sosyal, ekonomik ve ekolojik karmaşıklığına karşılık olarak, hükümet, özel
sektör ve sivil toplumu bir araya getirmesi gerektiğini vurguladı.
Küresel Şehir Ağı ve Milan Şehir Gıda Politikası Paktı
Şehirlerin küresel ağlar aracılığıyla iyi uygulamaları yaymak için
deneyimlerini paylaşması bir ihtiyaç olarak doğuyor. Semedo, buna
örnek olarak, Ekim 2015’te Milan
Expo’da dünyadaki 100’den fazla
belediye tarafından kabul edilan
Milan Şehir Gıda Politikası Paktı’na
değindi. FAO 2016’da paktla ilgili
olarak dünyadaki belediye başkanlarını bir araya getiren bir faaliyet
düzenleyecek.
Şehirler için Gıda ve Şehirlerin
Gıda İhtiyaçlarını Karşılamak gibi
iki önemli girişim için işbirliği yapıyor. Oluşumların ikisi de yerel
deneyimin teknik bilgi ve politika
süreçleriyle birleşmesi üzerine yoğunlaşıyor.
.
Besi ve Kümes Hayvanlarında Genetik
Erozyon Devam Ediyor
»» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘nun 27 Ocak 2016 tarihinde
yayınladığı raporunda; çiftlik hayvan ırklarının yaklaşık yüzde 17’si yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Ülke verileri, rastgele yapılan melezleme işlemlerinin genetik erozyona
yol açan başlıca sebep olduğunu da
gösteriyor.
Tüm dünyada hayvan biyoçeşitlilğini koruma konusuna artan bir
ilgi gösterildiğini kaydeden Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bununla birlikte değerli
hayvan türleri için risklerin devam
ettiğini ve genetik kaynak havuzunu sürdürülebilir olarak kullanmak
için çaba sarf edilmesi konusunda
çağrıda bulundu.
FAO’nun yayınladığı ‘Gıda ve Tarım
için Dünyada Hayvan Genetik Kaynaklarının Durumu Raporu çiftlik
hayvan ırklarının yaklaşık yüzde
17’si (1,458) yok olma tehlikesiyle
karşı karşıya, yüzde 58’i ise popülasyonlarının büyüklüğü ve yapısı
hakkında fazla veri bulunmadığından risk durumları bilinmiyor. Rapor, 2000 ve 2014 yılları arasında
yaklaşık 100 hayvan ırkının yok olduğunu ortaya koyuyor.
Ülke verileri, rastgele yapılan melezleme işlemlerinin genetik erozyona yol açan başlıca sebep olduğunu gösteriyor. Hayvan genetik
çeşitliliğini tehdit eden diğer faktörlerin arasında yerel olmayan ırk-
ların kullanılması, hayvancılık sektörünü düzenleyen zayıf politikalar
ve kurumlar, geleneksel hayvan
üretim sistemlerinin bitişi ve yeterince rekabet edemeyen ırkların değerlendirilmemesi sayılıyor.
FAO Genel Direktörü Jose Graziano da Silva, “binlerce yıldır koyun,
tavuk ve deve gibi evcilleştirilmiş
hayvanlar milyonlarca insanın gıda
güvenliğini sağlıyor, geçim kaynaklarına katkıda bulunuyor. Bu oran
dünyanın kırsalda yaşayan yüzde
70’lik kesimini de kapsıyor” dedi.
Silva için ayrıca genetik çeşitlilik,
ileride ortaya çıkacak zorluklara
uyum sağlamak için bir önkoşul.
Silva, raporun hayvan genetik kaynaklarının oluşturulması için gösterilecek çabanın önemini ortaya
koyduğunu sözlerine ekledi.
Rapor, hayvan biyoçeşitliliğini sağlamak için uluslararası işbirliğinin
daha güçlü olması gerektiğinin altını çiziyor.
2007’den beri ülkeler bu alanda ilk
uluslararası anlaşma özelliğini taşıyan Hayvan Genetik Kaynakları
Küresel Eylem Planı’nı hayata geçiriyor. Bununla birlikte, rapor uluslararası işbirliğinin ülkeler arasında göreceli olarak çok ileri düzeyde
olmadığı konusunda uyarıda bulunuyor. İşbirliği kapsamında sınırlı
sayıdaki ikili ve bölgesel araştırma
programlarının ötesine geçilmesi
gerektiği raporda vurgulanıyor.
FAO’nun 2007’de yayınlanan ilk raporunda genetik bankaya sahip ülkelerin sayısı 10’u geçmezken bugün
bu sayı 64’e yükselmiş durumda.
Buna ek olarak 41 ülke ise genetik
bankası kurma yolunda ilerliyor.
Uzmanlar bu çabanın sonuç verdiğini söylüyor. Scherf’e göre son
on yılda Avrupa’daki ülkeler bir
güvenlik önlemi olarak ortak bilgi
sistemlerine ve gen bankalarına çok
fazla yatırım yaptılar. Scherf, Avrupa Gen Bankası Ağı (EUGENA) gibi
bölgesel işbirliklerinin gelecekte
ırkların iyileştirilmesi için önem taşıdığını ve hayvanların kendi habitatlarında yetişmesinin desteklenmesi gerektiğini de belirtti.
Bugün, 177 ülke tarafından ulusal
koordinatörler belirlendi ve 78 ülke
hayvan genetik kaynaklarının daha
iyi yönetilmesi için çok paydaşlı danışma kurulları oluşturdu.
Bugün tarım ve gıda üretiminde evcilleştirilmiş kuş ve memeli olarak
yaklaşık 38 tür ve 8,774 ırk kullanılıyor.
Köy-Koop Haber Şubat 2016
DOĞA
Hava Kirliliği Alarm Veriyor
»» AB ölçülerine göre 50 mikrogram/metreküp olan
partikül madde sayısı, Türkiye’de sınır değeri 90
kabul edilirken Keşan’da bu rakamlar 228’e ulaştı.
Türkiye’deki Hava Kirliliği
Avrupa’nın Çok Üstünde
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul
Şubesi üyesi Kübra Ayçiçek, Türkiye’deki hava kirliliği sınır değerlerinin Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık
Örgütü’nün belirlediği sınır değerlerinin üzerinde olduğunu söyledi.
Ayçiçek, “Türkiye’de iyi/orta olarak
tanımlanan hava kalitesi ABD ve
Avrupa açısından değerlendirdiğimizde kirli sayılıyor” dedi. İstanbul Esenyurt’ta bu sınırın 126 gün
aşıldığını örnek gösteren Ayçiçek
“Bunu Avrupa’ya göre değerlendirseydik, muhtemelen Esenyurt’un
365 gün kirli hava soluduğunu görecektik” diye konuştu.
Gökdelenler hava
kirliliğinde baş faktör
Ayçiçek, “İstanbul’da ve dünyadaki
yüksek yapılar hava kirliliği açısından başat faktörlerden bir tanesi.
İstanbul’un rüzgar yönü kuzeyde
ormanlar bulunuyor. Kuzey ormanlarını korumak oradan gelecek
temiz havayı da korumak anlamına geliyor. Çünkü kuzeyden gelen
temiz hava İstanbul’un içlerine
kadar yayılıyor. Ulaşabilen miktar
da yüksek kulelere çarptığı zaman
şehrin içine temiz hava erişemiyor.
Şehrin içinde kirlilik birikmesine
neden oluyor” dedi.
ABD’de sınır değerinin 3 kez aşılması halinde acil önlemler alındığını belirten Ayçiçek Türkiye’de
böyle bir sınırlama olmadığının
altını çizerek “Eğer 10 gün boyun-
ca bir bölge kötü havaya maruz
kalıyorsa oranın halkına gerekirse
maskeler dağıtılmalı, sokağa çıkmamaları uyarılarında bulunulması ve önlem almaları gerektiği
söylenir. Yöneticilerin önlem alması gerekir” diye konuştu.
Türkiye’de hava
kirliliğinden ölüm trafik
kazalarından ölenlerden 6
kat fazla
Temiz Hava Platformu bileşenlerinden Toraks Derneği, Hava Kirliliği Dönem Grubu Eş Başkanı Dr.
Nilüfer Aykaç Kongar hava kirliliğinin çok önemli bir halk sağlığı
sorunu olduğunu söyledi. Kongar,
göğüs hastalıkları alanına başvuranların sayısında ciddi bir artış
olduğunu belirtti.
Her ne kadar raporlara hava kirlliği ‘ölüm sebebi’ olarak geçmese
de hava kirliliğinin akciğer, kalp
ve sinir sistemi üzerinde ciddi etkilerinin olduğunu anlatan göğüs
hastalıkları uzmanı Kongar, astım, kronik bronşit, solumun yolları enfeksiyonu, kalp krizi, kalp
yetmezliği gibi sağlık sorunlarının
yaşandığına dikkat çekti. OECD
verilerinden örnek gösteren Dr.
Kongar, “Dünyada yılda 7 milyon
insan hava kirliliği nedeniyle ölüyor. OECD raporlarına göre geçen
sene Türkiye’de hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı
29 bin kişi. Bu oran trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin 6 katı
kadar” dedi.
Bolivya’nın İkinci En Büyük
Gölü Tamamen Kurudu
»» Güney Amerika ülkesi Bolivya’nın 3 bin 700 metre
yüksekliğindeki And yaylaları üzerinde bulunan en
büyük ikinci gölü Poopó tamamen kurudu.
Uzmanlar, gölün su kaynaklarının
bir kısmını sağlayan And buzullarının küresel ısınma sonucu ortadan kaybolmasının Poopó’nun
kurumasının başlıca nedeni olduğunu söyledi. El Nino’nun yarattığı kuraklık ve çevredeki madenlerin kullanımı için gölü besleyen
su akıntıların yönlerinin değiştirilmesinin de Poopó’nun sonunun
gelmesinde rol oynadığı belirtildi.
Gölün kuruması nedeniyle 100
aile göç etmek zorunda kalırken,
binlerce insanında geçim kaynaklarını kaybetti.
1990’larda göl en az 2000 km2
alanda su tutuyordu.
“Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Besleyici Tohumlar”
Bambu Ağacı
19
»» Japonya’da dürüstlüğün, Çin’de uzun ömrün, Hindistan’da dostluğun sembolü
olan bambu, buğdaygiller familyasından, 10 cinse, 1.450’den fazla alt türe yayılan ve
çoğunlukla Asya’da yetişen bir bitkidir. Bambu Ağacı Asya, Güney ve Kuzey Amerika
ve Afrika’da bulunurlar. En büyük bambu türleri 80 cm kalınlığa ve 38 metre
uzunluğa kadar uzayabilirler.
Doğası gereği antibakteriyel olan bambu bitkisi, bakteri barındırmaz
Bambuyu günlük kullanımda vazgeçilmez kılan en önemli iki özelliği,
ekolojik ve suya dayanıklı olmasıdır.
Başka ağaç türleri veya kimyasal katkılar kullanılmadan, sadece bambu
kullanılarak imal edilen ürünler, bakteri ve mikrop barındırmazlar. Hijyen bambunun doğasında bulunur.
Bambunun bir diğer önemli özelliği ise, sudan etkilenmemesidir. Diğer ahşap türleri gibi suyu görünce
eğilmez, bükülmez, zarar görmez.
Evindeki sıcak, doğal ve zengin görünümlü ahşap konseptini mutfağıyla
da tamamlamak isteyen seçkin kullanıcılar için bambu en ideal seçimdir.
Bambu Ağacı 2’nci Dünya Savaşında Japonya’da atom bombasından
sağ kalabilen tek ağaç olma özelliğini göstermiştir. Bu bambunun
ne kadar dayanıklı bir malzeme
olduğunun göstergesidir. Estetik
görünümü nedeniyle günümüzde
bambudan yapılan parke Amerika
ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Amerika’daki zemin kaplamalarının %60’ını Bambu Parke
oluşturmaktadır. Parkelerin sertlikleri söz konusu olduğunda kayın ya
da meşe ile kıyaslanabilmektedir.
Bambunun sertlik ve sağlamlığı bu
iki ağaçtan da fazladır.
Dünyanın en hızlı yetişen
bitkisi
Dünyanın en hızlı yetişen bitkisi
bambu, diğer tüm tahta ve ahşap çeşitlerine göre 2-3 kat daha dayanıklıdır. Bir bambu fidanı 5 yılda tam
olgunluğuna ulaşır.
Bambu bitkisi nasıl yetişir?
Öncelikle ağacın tohumu ekilir.
Daha sonra sulanan tohum gübrelenir. Bambu bitkisinin en ilginç özelliği, 5 yıl boyunca filiz vermemesidir.
Toprak altında gelişimini sürdüren
tohum, 5 yılın sonunda büyümeye
başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Bu da, eğer bir bambu bitkisini 24
saat boyunca izlerseniz, büyümesine
şahit olabilirsiniz demektir.
Kullanım alanları
Gıda; Bambunun küçük fidanları
sebze olarak yenilir ya da sirke için-
trümanlar ve davullarda yapılır.
Silah; Bambunun hafif ama sağlam
yapısı silah yapımı içinde çok uygundur. Bambudan mızraklar ve okhortumları yapılır.
Hammadde; Bambu ile, Çin ve Jamaika gibi bazı ülkelerde kâğıt üretilir. Bazı bambu türlerinden cila-
de turşusu kurulur. Bambu tohumu
da yenilebilir. Bazı bambu türleri
ilaç olarak kullanılır; saç, tırnak, kemik için faydalı ve depresyonu kesebilen etkileri vardır.
İnşaat Malzemesi; Büyük bambu türleri hafif ama dayanıklı olan
odunları ile ev yapımı için kullanılabilir. Bambu su borusu olarak kullanılıp kilometrelerce uzunlukta su
hatları yapılır. Suya dayanıklı yapısı
ile nehir ve deniz ulaşımında da kullanılmıştır. Yapısı itibari ile sıkı dokulu ve çok sağlam bir yapısı vardır.
Bazı türlerinin içi boş olduğu için
mukavemet gerektiren işler için de
kullanılmıştır.
Kumaş; Tekstil sektöründe de bambulardan yararlanılmaktadır. Bambular kullanılarak anti bakteriyel
kumaşlar üretilmektedir.
Ev eşyaları yapımı; Bambu ile çok
güzel mobilyalar ve başka ev eşyaları
yapılabilir: Sepetler, Perdeler, Bardaklar, Şapkalar ve balık tutmak için
tuzaklar. Endonezya’da bazı bambu
türleri ile bir kez kullanılabilen tencereler yapılır.
Müzik enstrümanları; Bambudan
müzik enstrümanları yapılır. Bunlar
çoğunlukla flütlerdir, ama telli ens-
İş Bankası TEMA işbirliği
maddesi yapımı için kullanılan bir
toz çıkarılır.
Tamamen bambudan yapılmış bir ev
Kışın Japonya’da ağaçlar soğuktan
korumak için bambu ile kaplanırlar.
»» İş Bankası, doğaya gönül vermiş kredi kartı kullanıcılarını desteklemek üzere
Maximum TEMA Kart’ı hazırladı. Banka, Maximum TEMA Kart kullanıcılarının
yaptıkları her alışveriş için TEMA Vakfı’na belirli bir oranda bağış yapıyor.
Bağışlar TEMA’nın doğal varlıkları
koruma, erozyonla mücadele, doğa
eğitimleri ve bilinçlendirme çalışmalarına aktarılıyor.
Maximum TEMA Kart kullanıcıları
Maximum Dünyası’nın avantaj ve
fırsatlarından da yararlanabiliyor.
Diğer tüm İş Bankası kartlarında
olan taksitlendirme, indirim, ekstra
puan gibi kampanyalar Maximum
TEMA Kart için de geçerli.
Müzekart yerine geçiyor,
sinemalarda avantajlı
Maximum TEMA Kart’ın Müzekart
özelliği sayesinde kullanıcılar her
yıl 1 ay süreyle Kültür ve Turizm
Bakanlığı’na bağlı 300’ü aşkın müze
ve ören yerini ücretsiz ziyaret edebiliyor. Sinemanın Kartı Maximum
projesi kapsamında, Maximum
TEMA Kart ile Cinemaximumlarda hafta sonu dahil her gün 12:30’a
kadar ilk seans 7 TL. Yıl içinde 2’şer
aylık dönemlerde tekrar edilen kampanyalar ile Maximum Kart ile yapılan toplam 2.000 TL harcamaya
2 adet Cinemaximum sinema bileti
hediye ediliyor.
20
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
Hayvancılıkta % 50 Hibe Yatırım Başvuruları Başladı
»» DAP, GAP, KOP ve DOKAP kapsamındaki illerde mevcut damızlık sığır ve damızlık
koyun-keçi işletmelerinin inşaat desteklenmesine ve damızlık erkek materyalinin
desteklenmesine ilişkin 2016 yılı Uygulama Rehberi yayımlandı.
Bu Proje kapsamında; büyükbaş ve
küçükbaş hayvancılık işletmelerine
yeni ahır ve ağıl yapımına, mevcut
ağıl ve ahırların tadilatına %50 hibe
desteği ile küçükbaş hayvancılık işletmelerine damızlık koç ve teke alımına %80 hibe desteği verilecek.
Proje Kapsamındaki İller
İnşaat yatırımı ile damızlık koç-teke
alımı yatırım desteği: DAP kapsamındaki Ağrı, Ardahan, Bingöl,
Bitlis, Erzincan, Erzurum, Elazığ,
Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş,
Tunceli ve Van illeri, Güney GAP
kapsamındaki Adıyaman, Batman,
Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin,
Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illeri; KOP
kapsamındaki Konya, Karaman,
Niğde ve Aksaray illeri;DOKAP kapsamındaki Samsun, Ordu, Giresun,
Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt ve
Gümüşhane illerinde uygulanacak.
Termin planına göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen veya yatırım
yapmaktan, damızlık boğa, koç-teke
almaktan vazgeçen yatırımcının projesi iptal edilecek ve hibe desteğinden yararlandırılmayacak.
Destek müracaatı için aranacak şartlar nelerdir?
1.İşletme sahipleri işletme tescil belgesine sahip olacaklar ve işletmeleri,
Türkvet sistemine müracaat tarihinden
en az 1 yıl önce kaydedilmiş olacaktır.
2.Büyükbaş hayvancılık işletmeleri
en az 10, en fazla 49 adet anaç sığır
sahibi olacaklardır. Küçükbaş hayvancılık işletmeleri ise en az 100 en
fazla 200 adet anaç koyun ve keçi sahibi olacaklardır.
3.Yeni ahır ve ağıl veya mevcut ahır
ve ağılını tadilat yaptırmak isteyen işletme sahiplerinin ahır ve ağıl yaptıracağı yerler tapulu malları olmalı ve
inşaat için yetkili mercilerden gerekli
izin ve ruhsatları almış olmalıdır.
4.Aynı amaçlı düşük faizli kredi veya
hibe desteği kullanmamış olmalıdır.
Destek müracaatı için istenen
belgeler nelerdir ?
1.Hibe başvuru formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir)
2.Ön Proje Formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir)
3.Tahmini Sabit Yatırım ve Termin
Planı Tablosu Formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir)
4.Nüfus Cüzdanı Fotokopisi
5.İşletme Tescil Belgesi (Hayvan
Sağlığı Şubesi Veya İlçe Müdürlüklerinden)
6.Güncel Türkvet ten alınan hayvan
varlığı belgesi. (Hayvan Sağlığı Şubesi Veya İlçe Müdürlüklerinden)
7. Yatırım ile ilgili Bilgiler formu İnşaat İçin
8.Vergi borcu yoktur yazısı (Defterdarlık Vergi Dairesinden)
9.Koç ve teke alımı başvurularında
2015 yılı anaç koyun keçi desteklemesinden yararlandığına dair belge
veya herhangi bir aşılama belgesi.
(Damızlık Koyun-Keçi Birliğinden
temin edilir.)
10.Tapu kaydı İnşaat İçin
11.SGK Borcu bulunmadığına dair
yazı (SGK İl Müdürlüğünden) İnşaat İçin
12.ÇKS çıktısı
Müracaat nerelere yapılacaktır?
Yeni ahır ve ağıl inşaatları ile tadilat hibe desteği için sadece İl Gıda
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne, damızlık koç veya teke alımı için
ÇKS'de kayıtlı olduğu İl veya İlçe
Müdürlüklerine 31 Mart 2016 tarihine kadar başvuru yapılacak.
IPARD II - Yenilenebilir Enerji Hibeleri
»» Finasmanını AB ve TÜRKİYE tarafından ortak karşılanan yenilenebilir enerji
üretimine yönelik yatrımlara mali destek hibeleri verilecektir.
Enerji destekleri IPARD Programında 42 ilde verilmektedir. (Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya,
Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir,
Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı,
Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ,
Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay,
Isparta, Kahramanmaraş, Karaman,
Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya,
Malatya, Manisa, Mardin, Mersin,
Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak,
Van, Yozgat)
Yenilenebilir Enerji Nedir? Doğal süreç içerisinde kendini yenileyebilen enerji kaynaklarına, yenilenebilir enerji kaynağı denir. Örneğin;
güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrolik enerji, biyokütle
yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.
TKDK, IPARD II programı kapsamında enerji yatırımlarına 3 başlık
altında hibe verecektir.
1- İşletmenin/Tesisin Kendi Tüketimini Karşılayabilmesine Yönelik Yenilenebilir Enerji Yatırımları
2- 301 Kırsal Altyapı Hizmetlerine
Fiziki Yatırımlar
3- 302-7 Kapsamında Yenilenebilir
Enerji Yatırımları
A-İşletmelerin Kendi Enerji İhtiyacını Karşılaması Amacıyla
Verilecek Destekler
Bu başlık altında yapılan yatırımlar
IPARD Programında mevcutta uygulanan;
• 101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki
Varlıklarına Yönelik Yatırımlar
• 103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin
İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili
Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar
• 302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme
sektörleri kapsamında desteklenen
yatırımların öz tüketimini karşılamak amacıyla yapılacak ilave yatırımlar olarak desteklenecektir.
Destek Kapsamında Uygulanabilecek Yenilenebilir Enerji
Kaynağı Sistemleri Nelerdir?
• 101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki
Varlıklarına Yönelik Yatırımlar kapsamında güneş enerji ve biyo-kütle,
biyogaz, enerji sistemleri desteklenmektedir.
• 103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin
İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili
Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar
ve 302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme sektörü kapsamında, biyo-kütle, biyogaz,
biyo-yakıt, jeotermal, güneş enerjisi,
rüzgar enerjisi ve mikrokojenerasyon sistemleri desteklenmektedir.
Kimler Başvurabilir?
IPARD desteklerinden faydalanabilmek için başvuru sahibi gerçek kişi
ise kendisi, tüzel kişi ise temsil ve
ilzama yetkili kişi(ler) 65 yaşını geçmemiş olmalıdır. Ayrıca başvuruyu
sundukları anda başvuru sahiplerinin devlete ödenmemiş vergi ve sosyal güvenlik borçlarının bulunmaması gerekmektedir.
Ayrıca, yatırım yapılacak sektörün
kriterlerini birlikte sağlayan gerçek
ve tüzel kişiler yenilenebilir enerji
yatırımlarına başvurabilir. Bu sektör
altında elektrik üretimi yapılacaksa,
enerjinin ulusal şebekeye bağlanması zorunludur.
Hibe Oranları ve
Maksimum Uygun Harcama
Miktarları Nelerdir?
101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki
Varlıklarına Yönelik Yatırımlar için
kamu katkısı toplam uygun yatırım
miktarının %70’ine kadar olacaktır.
Bu kapsamda yenilenebilir enerji
harcamaları yatırımın bir parçası
olarak düşünülecektir.
Uygun harcamalar;
• Süt, et ve yumurta sektörleri için en
az 20.000 Avro en fazla 1 milyon Avro,
• Broyler ve hindi sektörleri için en
az 20 bin Avro en fazla 500 bin Avro,
• Kaz sektörü için en az 20.000 Avro
en fazla 250.000 Avro olarak sınırlandırılmıştır.
103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin
İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili
Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar
için kamu katkısıtoplam uygun yatırım miktarının %50’sidir. Atık depolama ve yönetimi içeren yatırımlara
ek %10 destek sağlanacaktır.
Uygun harcamalar;
• Süt ve Et sektörleri için en az 30
bin Avro ve en fazla 3.000.000 Avro,
• Süt toplama merkezleri için en az 30
bin Avro ve en fazla 1 milyon Avro,
• Meyve ve sebze sektörü için en az
30.000 Avro ve 1.250.000 Avro,
• Su ürünleri sektörü için en az
30.000 Avro ve en fazla 1.500.000
Avro. olarak sınırlandırılmıştır.
302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme sektörü için
kamu katkısı toplam uygun yatırım
miktarının %65’ine kadar olacaktır.
Uygun harcamalar an az 5.000 Avro
ile en fazla 500.000 Avro arasında
sınırlıdır. Yatırımın uygulaması tamamlandıktan sonra başvuru sahibine destek tutarı ya tek seferde ya
da taksitlendirilerek yapılır.
ÖNEMLİ BİLGİLER
• Yenilenebilir enerji yatırımının yapılacağı adres ile tüketimin olduğu
yer aynı parselde olacaktır.
• İşletmelerin kurulu güçleri ve kapasiteleri hesaplanırken, işletmenin
elektrik projesinde yazan toplam kurulu güç esas alınacaktır.
• 101 projelerinde sadece güneş
enerji ve biyo-kütle, biyogaz enerji
sistemleri desteklenecektir.
• IPARD kapsamında daha önce
herhangi bir sektörle (101,103,302)
ilgili yatırımların, IPARD II kapsamında modernizasyonu söz konusu
olduğunda, bütçe sıfırlanmış olarak
düşünülecektir. Faydalanıcı, yatırıma esas olan hibe tutarının tamamını daha önce hiç yatırım yapmamış
gibi kullanabilecektir.
.
Danışmanlık Üzerine -II»» Geçen ay yazımızı “sadece bir proje yazmak ya
bir konuyu verilen formata uydurmak danışmanlık
olabilir mi” diye sorarak bitirmiştik. Şunu da
unutmamak gerekir ki bir konuyu verilen formata
uydurmak da bir bilgi ve birikim konusudur.
Ancak benim kanaatim “ Danışman”
sıfatını alan bir kişinin ya da kurumun birden fazla disiplinde bilgi ve görüşlerinin olması gerekir.
Bir proje neden yapılır sorusunun
cevabı mutlaka mevcut durumda
olumluya dönük bir değişim yaratmaktır. Proje ister sosyal ister teknik bir konu olsun farklı disiplinlerin etkisi altında olacaktır.
Dolayısıyla hangi sektörde olduğunuzun hiçbir önemi yoktur. Belki özellikli konuları da kapsama
sokmak için mesleki yeterlik anlamında alt guruplar olabilir. Yani
demek istediğim şu ki AB projesi
yazdı diye bir kişiye danışman denemez. Bazı projeler finans, süreç
yönetimi, verimlilik, konuyla ilgili teknik bilgi gibi birçok hususu
kapsamaktadır.
Bu konularda,
eğitimiyle, deneyimiyle yeterli birikimi olmayan kopyacı anlayışa
prim vermemek gerekir. Gerekli
uzmanlık düzeyine ancak yükseköğrenimin tamamlanmasına ek
olarak, tercihen mesleğin uzman
elemanlarının rehberliğinde deneyim kazandıktan sonra erişilir.
Ayrıca bu işi yapanların kuramsal
ve uygulamaya dönük girişimleri
takip etmesi gerekir. Gerekli bilgi
ve deneyimin doğrulanması için
mesleklerin kendi kriterleri ve
sistemleri vardır. Bunlar giriş sınavları, mesleki kurumlarca değerlendirme, ileri eğitim sonuçlarının
değerlendirmesi olabilir.
Diğer önemli bir konu
da etik kurallardır.
Profesyoneller uygun
bir ücret karşılığında
bilgi ve deneyimlerini
müşterilerine sunarlar.
Gerçek profesyonellerin
en önemli özelliklerinden
biri “hizmet ahlakı” dır.
Müşterilerin ihtiyaçlarına
ve çıkarlarına hizmet
ederler bunu kendi
çıkarlarından üstün
tutarlar. Dahası,
müşterilerinin bireysel
çıkarlarını geniş bir
toplumsal perspektiften
görerek, bireysel
müşterilerine hizmet
ederken daha geniş
Tevfik Fikret CENGİZ
Köy-Koop Merkez Birliği
Proje Koordinatörü
[email protected]
toplumsal ihtiyaçları ve
sonuçları da göz önünde
tutmalılar.
Her mesleğin içinde icra edildiği toplum ve müşteriler, mesleğin
toplumsal rolünün, statüsünün,
ahlaki ve davranışsal normlarının
farkındadır. Bu farkındalık sarih
olabilir (yasal bir metin). Bu, gerekli görülen eğitimsel ya da başka
standartların, geçilmesi gereken
sınavların tanımları kadar, profesyonel olmayan ya da yasadışı
görülen davranışların ve bunlara
ilişkin yaptırımların tanımlarını
içerebilir.
Danışmanlık konusunun
bahsettiğimiz bu kriterleri
karşılayıp karşılamadığı
bir meslek sıfatını hak
edip etmediği tartışma
konusudur.
Bize göre danışmanlığın bir meslek olup olmadığına karar vermek
çok da önemli değildir. Danışmanlık böyle bir karar olmadan da var
olup gelişebileceğini göstermiştir.
Önemli olan danışmanlık şirketleri ve bu alanda çalışan bireylerin
uyguladığı kalite standartları ve
diğer standartlardır. Sektörün tam
gelişmiş bir meslek olarak kabul
görmesini beklemeden de bu şirketler ve kişiler mesleki değerlerini
ve davranışlarını gösterebilirler.
"Çiğ Süt İçin Süt Üreticisini
Destekleme Kararı"
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, süt
üreticilerini destekleme kararı aldıklarını belirtti.
Çelik yaptığı açıklamada şunları kaydetti: "Biz istiyoruz
ki Türk yoğurdu, peyniri
dünya pazarlarındaki yerini alsın, dünya markaları
arasına bizim ürünlerimiz
girsin. Sanayimizin rekabet gücünü arttırmak için biz çiğ
süt için süt üreticisini destekleme
kararını ilk kez alıyoruz. Sanayicimizin rekabet gücünü artırmak
adına çiğ süt için üreticimize destek vereceğiz. Böylece sanayicimize, dünyadaki pazarlarda bizim süt
ve süt ürünlerimizin bulunmasını,
yalnızca Türk markaları
değil, dünya markaları
arasına girmesi konusunda önemli bir adım
atmış oluyoruz."
Çelik, hayvan yetiştiricilerine yönelik buzağı
desteğini 4 aylıkken vereceklerini
ve gerekirse desteği iki katına çıkararak buzağı ölümlerinin önüne
geçmeyi hedeflediklerini vurgulayarak, yem ve gübrede KDV'nin indirilmesiyle süreci takibe aldıklarını ve gerekirse çiftçileri bu konuda
destekleyeceklerini kaydetti.
Köy-Koop Haber Şubat 2016
SAĞLIK
Soğuk Havada Yüz Felcine Dikkat!
»» Kar yağışı ve soğuk havanın yüz felci riskini de
beraberinde getirdiğini ifade eden uzmanlar, küçük
tedbirlerle soğuktan korunmanın yollarını açıklıyor.
Gözyaşı ve tükürük salgısının azalması, tat duyusunun bozulması, gürültüye hassasiyet gibi bulguların yüz
siniri felcinin belirtisi olduğunu ifade eden uzmanlar, soğuk havalarda
yüz felcine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
''Gözyaşı ve tükürük
salgısının azalması yüz felci
belirtisii''
Yüz sinirinin çalışmamasının en bariz bulgusunun yüzün bir yanındaki
hareketlerin azalması veya kaybolması olduğunu ifade eden Nöroloji
Uzmanı Dr. Haluk Akış, “Gözyaşı ve
tükürük salgısının azalması ve tat duyusunun bozulması yüz siniri felcinin
belirtisidir. Yüz felci, yüzün kaslarını
uyaran sinirlerde ortaya çıkmaktadır.
Yüz sinirlerinin soğuğun etkisiyle kemik bir kanalın içerisinden geçerken
sıkışması sonrası yüz felci meydana
gelmektedir. Bu durumda ağızda ve
yüzün değişik yerlerinde kaymalar
meydana gelmekte, gözleri kapatamama gibi belirtiler göstermektedir.
Bu durum yüz görüntüsünü bozarken, gözün kapanmaması ise enfeksiyon kapmasına sebep olabilir” bilgisini aktarıyor.
Yüzü ve başı mutlaka
soğuktan koruyun''
Yüzün çok fazla soğuğa maruz kalan bir bölge olduğuna dikkat çeken
Akış, "Soğuk havalarda dışarı çıkarken mutlaka yüzü ve başı soğuktan
koruyacak şekilde bere, şal ve atkı
kullanılmalıdır. Banyo sonrası saçlar
tam kurutulmadan dışarı çıkılmamalı, yüz su ile temas ettiği zaman
ise kurutulduktan sonra bulunan
ortamdan çıkılmamalıdır. Yüz felci
tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bu
sebeple yüz felci bulguları olan hastalar hemen bir sağlık kuruluşuna
başvurmalıdırlar. Yüz felcinin önüne
geçmek için ise, yüz egzersizleri de
çok önemlidir" dedi.
"Böbrek Taşına Karşı Kışın da Su
İçmeye Devam"
»» Böbrek taşı düşürenlerin, rahatsızlığın tekrarlama
olasılığına karşı kış aylarında da bol su içmeyi
sürdürmesi gerekiyor.
Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim
üyesi Doç. Dr. Abdullah Demirtaş,
böbrek taşı düşürenlerin, rahatsızlığın tekrarlama olasılığına karşı
sadece yaz aylarında değil kış aylarında da bol su içmeyi sürdürmesi
gerektiğini belirtti.
Demirtaş, yaptığı yazılı açıklamada, üriner sistem taş hastalıklarında
koruyucu tedavinin, kişinin sahip
olduğu risk faktörlerine ve taşın cinsine bağlı olmadan tüm hastalarda
uygulanması gerektiğini kaydetti.
Böbrek taşı hastalarında 10-20 yıllık takiplerde yüzde 25-75 oranında
hastalığın tekrar ettiği bulgusuna
dikkati çeken Demirtaş, "Bu konservatif tedavinin esasını, yaşam tarzı
önerileri, diyet ve sıvı alımı oluşturmaktadır. Sıvı alımı ile taş oluşumunun azaldığı bilinmektedir. Yeterli
sıvı alımıyla yeniden taş oluşumu
yüzde 61 oranında azalmaktadır”
ifadelerini kullandı.
Demirtaş, bu rahatsızlığa karşı günlük 3 litre su tüketilmesi, çay, kahve
ve asitli içeceklerden uzak durulması gerektiğini vurgulayarak şunları
kaydetti:
"Böbrek su ile çalışan bir makine
gibidir, yeterli su alındığında vücuda maksimum fayda ile toksinleri
uzaklaştırırken taş oluşunu sağlayan maddeleri de seyreltip kolayca
atılmasını sağlar. Sıvı (su) alımı gün
içine yayılmalıdır. Pratik olarak uyanık olunan zamanda saatte bir su
bardağı su tüketilmesi uygun olur.
Özelikle ağır egzersizlerden sonra
yemeklerden sonra sıcak hava ve
ortamlarda sıvı alımına özellikle
dikkat etmek ve ekstra kaybı günlük
miktara ilave etmek gerekir. Böbrek
taşı düşüren hastaların tekrarlama
olasılığına karşı sadece yaz aylarında
değil kış aylarında da bol su içmeye
devam etmesi gerekir."
Dt. Coşkan ARAS
Domuz Gribinin Belirtileri Neler?
»» Domuz gribi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı son aylarda artarken
insanlar domuz gribi belirtilerini merak ediyor.
Normal grip özelliklerine çok benzeyen domuz gribinin belirtilerinde;
• Baş ağrısı
• Boğaz ağrısı
• Burun akıntısı
• Öksürük
• Vücut ağrıları
• Ateş
• Bazı vakalarda kusma ve ishal
görülebilmektedir. Hastalığın geçmişinde zatürre ve solunum yetmezliği gibi ölümlere neden olduğu
bilinmektedir. Hastalığın bulaştığı
kişiler, belirtilerin başlamasından
bir gün öncesi ve 7 gün sonrasına
kadar bulaştırıcıdırlar.
Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
• Zor nefes almak veya nefes darlığı
• Bilinç bulanıklığı
• Sık ve uzun süreli kusma
Çocuklarda acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir?
• Hızlı veya zor nefes alma
• Vücutta solgunluk ya da morarma
• Beslenememe
• Uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil
• Huzursuzluk
• Ateşle beraber döküntü görülmesi
Daha diş hekimi koltuğuna
madan kadıncağız korkudan bayılmış.
Diş hekimi hastasını
ayıltmak için yanaklarına tokat atmaya başlamış.
otura-
Öksürme ve hapşırma aracılığıyla, virüsün bulaştığı kişinin ağız ve
burnundan çıkan zerrecikler havaya yayılıp asılı kalarak ya da masa,
sandalye gibi yüzeylere bulaşarak,
başka kişilerin kurban olmasına
neden olabilir. Kişi virüsün bulaştığı bir yere dokunduktan sonra ellerini ağzına, gözlerine veya burnuna
sürerse virüs bulaşabilir. Bu yüzeylerde virüsün ne kadar süreyle canlı kalabileceğini etkileyen ısı, nem
oranı, yüzey niteliği gibi pek çok
faktör söz konusudur. Hasta kişinin
temasının olduğu bu yüzeylere dokunulmamalı, herhangi bir sebeple
Tam kırk yıldır
bu fırsatı kolluyordum !!!
• Domuz gribine yakalanırsanız,
belirtilerin başlamasından 7 gün
sonrasına ya da belirtilerinizin tamamen geçmesinden bir gün sonrasına kadar evde istirahat ediniz.
• Hastalığın bulaşmaması için çevrenizdeki kişilerden uzak durunuz.
• Bulunduğunuz mekanı sık sık havalandırınız.
Sık Sık Temizlik Yapılmalı
Domuz Gribinden
Korunmak İçin Altın
Kurallar
Hastalara ait çarşaf, çamaşır, havlu
ve kap kacağın ayrı olarak yıkanmasına gerek yoktur. Ancak, bu
eşyalar yıkanmadan başkası tarafından kullanılmamalı. Bu çarşaflar mümkün olduğunca elle temas
edilmeden taşınmalı ve yıkanmalı.
Hastanın çarşafları, çamaşırları değiştirildikten sonra eller mutlaka
sabunlu suyla yıkanmalı. Hastaya
ait tabak çanak ya bulaşık makinesinde ya da elde deterjan kullanılarak yıkanmalı.
• Öksürme ve hapşırma sırasında
ağzınızı ve burnunuzu bir mendil
ile kapatınız. Mendilinizi kullandıktan sonra çöp sepetine atınız.
• Öksürdükten ve hapşırdıktan
sonra ellerinizi bol sabun ve suyla
yıkayınız. Alkol içeren el yıkama
antiseptikleri de etkilidir.
• Kirli ellerinizle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmayınız.
Sigarayı Bırakmaya Destek Olan Yiyecekler
»» En kötü alışkanlığınız sigarayı bırakmanıza destek olacak 18 yararlı yiyecek
önerileri şu şekilde:
Portakal, mandalina ve greyfurt:
Antioksidan etki gösteriyor, C vitaminiyle vücudunuzun sigaraya
olan ihtiyacını azaltıyor.
Bulgur, yulaf, mercimek
gibi tam tahıllar: E
vitamini
sayesinde
akciğerlerinizi destekliyor, kandaki nikotin
oranını azaltıyor.
Süt, süt ürünleri ve probiyotik
yoğurtlar: Stres azaltmada etkili
oluyor.
Domates: İçerdiği likopen ile antioksidan etki yaratıyor.
Kadına moral vermek için gelen
kocası diş hekiminin kollarına yapışmış:
- Doktor Bey, lütfen bu
işi bana bırakın, siz yorulmayın.
dokunulduysa eller yıkanmalıdır.
Kapı kolu, masa, bardak vb yüzeylerde virüs 2-8 saat canlı kalmaktadır. Bu yüzeylerin sık sık temizlenmesi ve ellerin sık sık yıkanması,
bulaşma riskini de en aza indirecektir.
Domuz Gribinden Nasıl
Korunulur?
FIRSAT
Bir kadın kocasıyla beraber dişini
çektirmek üzere diş hekimine gitmiş.
21
Muz: Potasyum ve B vitaminiyle
bağımlılığı azaltmaya destek oluyor.
Yulaf ezmesi ve yabani yulaf:
Suda bekletilmiş yulaf, nikotin bağımlılığını azaltıyor.
Elma: Düzenli tüketildiğinde akciğer fonksiyonlarını artırarak, vücudun nikotinden daha hızlı temizlenmesini sağlıyor.
Lobelya: Nikotin etkisini azaltan
bir aktif sentezleme maddesi olarak
lobelin içeriyor
Meyan: Balgam söktürücü ve yatıştırıcı etki gösteriyor.
Acı biber: Dumanda bulunan
kimyasal maddelerin zararlarına
karşı solunum sistemini duyarsızlaştırıyor.
Sarı kantaron: Çay halinde tüketildiğinde sağlam bir stresle baş
etme aracı olarak görülüyor.
Ginseng: Vücudun strese tepki
olarak ürettiği kortizol hormonu
seviyesini yeniden düzenliyor
Kereviz, kabak, patlıcan, fasulye, salatalık, brokoli: Sigaranın tadını etkileyerek hoşunuza
gitmemesini sağlıyor.
Nane: İçerdiği mentol ile nikotin
ihtiyacını bastırıyor.
Tere: Bronşları temizleyerek, solunum ve dolaşım sistemlerini destekliyor.
Pancar: Stresi sigaradan çok daha
büyük oranda azaltıyor.
Ananas: Vücudunuzdaki toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor.
22
Şubat 2016 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
ŞUBAT AYI TARIM TAKVİMİ
Şubat-Mart 2016
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
04.02.2016 - 07.02.2016
GAPTARIM
9. Uluslararası Tarım ve Tarımsal Mekanizasyon Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık
GAPFOOD 12
Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı
Akort Fuarcılık - Gaziantep
TARLA ZİRAATI
SEBZECİLİK
a) Bazı ılık bölgelerde illkbahar ekimleri için
toprak işlemesi yapılır. Kaymak bağlamış
ekili tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır ve
toprak kabartılır. Fazla kabarık ve kesekli
tarlalar ise loğlanır. Hafif ve süzek topraklar
için mutlaka suni gübreler ve çiftlik gübreleri verilmelidir.
b) İklimi ılık bölgelerde çavdar, arpa, bezelye, bakla gibi çeşitlerin ekimi yapılır.
a) Seralarda turfanda sebzeler hasat edilmeye başlanır.
c) Ekimi yapılan sulak tarlalarda ilk cansuyu
verilir.
d) Ambarlarda gerekli muhafaza ve mücadele işleri devam eder. Tohumluklar ayrılarak
temizlenir, ilaçlanır. Ekime hazır duruma
getirilir.
11.02.2016 - 14.02.2016
AGROEXPO EURASIA
11.Uluslararası Tarım, Tarım Makineleri, Hayvancılık ve Ekipmanları, Canlı Hayvan ve Seracılık Fuarı
Tarım, Tarımsal Mekanizasyon, Seracılık ve
Hayvancılık Teknolojileri
Orion Fuarcılık - İzmir
25.02.2016 - 28.02.2016
Balıkesir Tarım Fuarı 2016
Balıkesir Tarım Hayvancılık ve Gıda Fuarı
Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık, Balıkçılık, Zeytin İşleme Teknolojileri, Süt Endüstrisi
Atlas Fuarcılık - Kepsut
03.03.2016 - 06.03.2016
5. Sulama ve Bitki Fuarı
Konya 5. Sulama Teknolojileri ve Bitki
Besleme Fuarı
Fidancılık, Bitki Besleme, Bahçe Bitkileri, Zirai
Mücadele, Sulama, Gübreleme, ve Ekipmanları
Tüyap Konya
03.03.2016 - 06.03.2016
7. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon,
Hayvancılık Teknolojileri, Balıkçılık ve Ürünleri,
Yem, Tohum, Fidancılık, Sulama, Seracılık, Gıda
ve Teknolojileri, Ambalaj
Expolink Fuarcılık - Milas Tariş
03.03.2016 - 06.03.2016
4.Hayvancılık, Hayvansal Üretim Teknolojileri,
Yem Endüstrisi Fuarı
Hayvancılık, Ekipmanları, Hayvansal Üretim
Teknolojileri, Yem Endüstrisi, Tavukçuluk (Tavukçuluk Kümes Hayvanları Ekipmanları Özel
Bölümü)
Tüyap Fuarcılık
03.03.2016 - 06.03.2016
Şanlıurfa Gıda Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tohum ve Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı, Hayvancılık, Yem,
Gıda ve Teknolojileri
Start Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat esasıyla
hizmet veren tek Merkez
olan Ulusal Zehir Danışma
Merkezi, zehirlenmeler
hakkında size bilgi verir...
c) İlkbaharı erken gelen bölgelerde yazlık
sebze ekimi için toprak işlemesi yapılır, gübrelenir.
c) Budama yapılmaya başlanır.
d) Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar
bordo bulmacası ile yıkanırlar.
HAYVANCILIK
b) Mutedil bölgelerde ay ortasına kadar fidan
dikimleri devam eder. Fidan sökümü ve katlaması yapılır.
c) Her türlü meyvelerde (ılık bölgelerde) budama çalışmaları başlar ve devam eder.
d) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla kış mücadelesine devam edilir.
e) Özellikle turunçgillerin hasadı devam
eder. Ambalajlanarak piyasaya arz edilir.
Yaz için depolama da yapılır.
TAVUKÇULUK
f) Seralardan elde edilen ilk turfanda sebzeler ambalajlanarak piyasaya sevkedilir.
b) Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder.
a) Fidan çukurları açılır, toplu meyvelik kurulacak sahalar sürülür ağaç dipleri kabartılarak gübrelenir.
e) Hayvan hastalık ve zararlarına karşı koruyucu aşılar ve ilaçlar uygulanır.
e) Çeşitli zararlı ve hastalıkla mücadele yapılır.
a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde
derin belleme (Krizma) yapılır, gübrelenir.
MEYVECİLİK
d) Havanın uygun olduğu günlerde hayvanlar meraya çıkarılır
d) Sera ve sıcak yastıklarda sulama, çapalama ve ayıklama (sereltme) işleri yapılır.
BAĞCILIK
10.02.2016 - 13.02.2016
Anfaş Food Product
23.Uluslararası Gıda ve İçecek İhtisas
Fuarı
Et, Süt, Pastacılık ve Su Ürünleri, Dondurulmuş
Gıda, Yağlar, Doğal Ürünler, Alkollü ve Alkolsüz
İçecek, Gıda Ambalaj Ekipmanları
Anfaş Fuarcılık- Antalya
b) Sıcak yastıklara sebze tohumları ekilir.
Bazı bölgelerde ay sonuna doğru fideler bahçeye alınabilir. Kışlık sebzelerin ılık bölgelerde hasadı devam eder.
alınır. Yavrular için özel bakım ve besleme
yapılır.
a) Kümeslerde temizlik işleri ve havalandırma devam eder.
b) Kuluçka mevsimi başlayacağından gerekli
tedbirler alınır.
c) Kümeslerde tane ve suni yemler verilerek
dengeli beslenmeleri sağlanır.
d) Çeşitli koruyucu aşılar devam eder ve ilaçlar verilir.
ARICILIK
a) Hayvanlar ahırda olduklarından temizlik
ve dezenfeksiyona önem verilir
b) Çeşitli yemlerle hayvanlar ahır beslemesine tabi tutulur. Çeşitli bakım işleri yapılır.
c) Doğumlar başladığından gerekli tedbirler
a) İklimi uygun yerlerde yavaş yavaş arılar
dışarı çıkarılırken, soğuk bölgelerde ise arılar içerde olduklarından havalandırma işleri
dikkatle yapılmalıdır.
b) Soğuk bölgelerde şerbet verilmelidir.
c) Oluşabilecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
Mevzuat
▶▶ 1 Ocak 2016 Tarihli ve 29580
Sayılı Resmî Gazete, 2015/8353
Bazı Mallara Uygulanacak Katma
Değer Vergisi Oranlarının,
Özel Tüketim Vergisi Oran ve
Tutarlarının ve Tütün Fonu
Tutarlarının Belirlenmesi
Hakkında Karar
▶▶ 9 Ocak 2016 Tarihli ve 29588
Sayılı Resmî Gazete, 2015/8340
Tasfiye Kararı Alan Tarım Satış
Kooperatifleri Birliklerinin
Tasfiyelerine İlişkin Usul ve
Esasların Belirlenmesi ile Kamu
Kurum ve Kuruluşlarına Olan
Borçlarının Terkin Edilmesine
Dair Kararda Değişiklik Yapılması
Hakkında Karar
▶▶ 10 Ocak 2016 Tarihli ve
29589 Sayılı Resmî Gazete, Su
Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılması Hakkında
Yönetmelik
▶▶ 12 Ocak 2016 Tarihli ve 29591
Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal
Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve
29596 Sayılı Resmî Gazete, Bitki
Karantinası Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair
Yönetmelik
▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve 29596
Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek
Soğanlarının 2016 Yılı İhracat
Listesi Hakkında Tebliğ (No:
2015/47)
▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve
29596 Sayılı Resmî Gazete, Tıbbi
Sülük (Hirudo Verbana) 2016
Yılı İhracat Kotasının Tahsisi
Hakkında Tebliğ (No: 2016/1)
▶▶ 20 Ocak 2016 Tarihli ve
29599 Sayılı Resmî Gazete, İthalat
Tebliği (İthalat: 2016/1)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
▶▶ 23 Ocak 2016 Tarihli ve
29602 Sayılı Resmî Gazete, Çek
Defterlerinin Baskı Şekline,
Bankaların Hamile Ödemekle
Yükümlü Olduğu Miktar ile Çek
Düzenleme ve Çek Hesabı Açma
Yasağı Kararlarının Bildirilmesine
ve Duyurulmasına İlişkin Tebliğ
(Sayı: 2010/2)’de Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı:
2016/1)
▶▶ 24 Ocak 2016 Tarihli ve
29603 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri
Tebliği (Tebliğ No: 2012/74)’nde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
(No: 2016/3)
Şubat 2016 / Tarım Bulmacası Çözümü
Soldan-Sağa: 1- Karasaban... Re 2- Onama... Ananas 3- Namaz... Lena 4- Yy... Alamet 5- Aa...
Nebi... Irk 6- Oslo... Ka... Ara 7- Vaat... Enik... Ki 8- İl... Lala 9- Smaç... İt... Lima 10- Az... Al
11- Lapina... İm 12- Maral... Makina
Yukarıdan Aşağıya: 1- Konyaovası 2- Anayasa... La 3- Ram... Lama... Ar 4- Ama... Ot... Çapa
5- Sazan... Zil 6- Lekeli 7- Balaban... İl 8- Anemi... İl 9- Nane... Akal 10-Natır... Lim 11- Ra... Rakam
12- Esmek... Anma
Köy-Koop Haber Şubat 2016
SPOR-TARIM BULMACA
Vücudunuz Kaç Model!
23
»» Vücudunuz bir araba olsaydı nasıl bir marka ya da model olmasını isterdiniz? Belki çok hızlı bir spor araba, belki yolları dolduran görkemli,
devasa bir model, belki de ufak tefek sempatik bir yol faresi? Hangisini tercih ederseniz edin, hepsinin temel ihtiyacı yakıttır.
Bu yakıt, en çok bilinen petrol ürünü
ve türevleri olabileceği gibi, son yıllarda alternatif yakıt çözümleri de
olabilmektedir. Konuyu arabadan
açmamızın nedeni, özellikle sporla
fazla içli dışlı olmayanların ilgisini
çekmektir. Çünkü insan bedenini
arabayla ilişkilendirmek kolaydır.
Çünkü bedenimiz araba gibidir, bakım ister, yakıt ister, temizlik ister,
yani kısaca ilgi ister.
diğimiz besinler, sindirim esnasında
parçalanır ve bu parçalar yakıt anlamına gelen glikoza dönüşür. Yaptığımız günlük aktivitelerle bu yakıtı
kullanırız. Kalori olarak ifade edilen
yakıt ihtiyacı, kişiden kişiye göre değişmektedir. Gününü masa başında geçiren bir memurun ihtiyacı ile
spor salonunda tonlarca ağırlık kaldıran bir sporcunun kalori ihtiyacının aynı olmasını beklemek hatadır.
Her insanın nasıl farklı kalori ihtiyacı
varsa, alınan besinlerin de farklı kalori değerleri vardır. Yani örnek vermek gerekirse, aynı miktarda şeker
ve yağın verdiği kalori miktarı farklıdır, yağın kalori değeri yüksektir.
Anlattıklarımızın
ışığında,30-40
yaşları arasında, erkek, ortalama
ulusal boy ve kilo değerlerine sahipseniz (1.65-1.75,70-80 kg.) ve eğer
gününüz normal bir insanın yaptığı
işlerle geçiyorsa, günlük ihtiyacınız
2500-3000 kalori arasında olmalıdır.Bunun dışında fazla kalori aldığınızda ise olan şudur:Harcanmayan
kalori, önce karaciğerinizde şeker
olarak depolanır. Fazla şekerden depoyu taşırırsanız,o taşanlar kaslara
gider,orada da kullanmazsanız,yağa
dönüşerek o meşhur “Türk Kası”nı
oluşturur.Ondan sonra siz istediğiniz kadar “Su içsem yarıyor!!!” yalanına başvurun.
Şimdi de tam tersini düşünelim, hareketli bir yaşantımız var ve ihtiyacımız olan kalori miktarı 5000 kalori,
ancak aldığımız 4000 kalori. Eksik
Yakıt, arabanın hareket etmesi için
olmazsa olmazıysa, bedenimizin yakıtı da yaşamsal fonksiyonlarımızın
sürdürebilmesi için olmazsa olmazımız gıdadır. Gıda, normal günlük
aktivitelerde bulunan insanlar için
gerekli, ancak spor yapanlar için
daha da önem taşıyan konuların başında gelir. Gıda alımında karşımıza
çıkan sözcüklerin en başında da “Kalori” gelmektedir.
Kalori, her besinin içinde bulunan,
vücudumuzun kullanabileceği enerji
miktarıdır. Bilimsel anlamda,1 gram
suyun ısısını, 1 derece yükseltmek
için gereken enerji miktarıdır. Beslenmede ise, en basit anlatımıyla, ye-
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
8
olan bir müddet depolardan karşılanabilir, ancak yetmediğinde sağlıkla
ilgili sıkıntılar başlar. Burada dikkat
edilmesi gereken şudur: ”İhtiyaca
Göre Kalori”
Hiçbir şey yapmadan, sırt üstü 24
saat yattığınızda bile, bedeninizin
kalori ihtiyacı var dersem sakın şaşırmayın. Çünkü başta beynimiz
olmak üzere, tüm hayati fonksiyonlarımızın da çalışması için yakıta ihtiyacı vardır.
Yaptığımız bazı işlerin kaç kalori
yaktırdığını bilirseniz, günlük kalori
alımına da dikkat edebilirsiniz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken
önemli bir nokta, alınması gereken
kalori miktarlarının yapılan işin yanında, yaş, cinsiyet, iklim, bedensel
özellikler gibi farklılıklar gösterebileceğidir. Bizim verdiğimiz örnekler ortalama genel değerlerdir. Bu
konuda derinlemesine bilgi sahibi
olmak isteyenler, uzman bir diyetisyen, antrenör ya da doktordan yardım almalıdır.
Bazı sporların uygulanışındaki
yakılan ortalama kalori değerleri:
(30 dakika-75 kg. -erkek için):
• Dağ bisikleti 300-350,
• İp atlamak 350-400,
• Koşu 450-500 normal hızda,
• Futbol 300-350,
Y. İzzettin BAŞER
Sırça Köşk/
9
Üç tembel arkadaş, yüksek bir tepeden aşağıdaki şehre bakıyorlarmış. Kendilerini bu şehir halkına çalışmadan nasıl kabul ettireceklerini düşünürken, içlerinden birinin aklına düşen fikir doğrultusunda yola koyulmuşlar.
Şehirde yaşayan insanlar, zorbalık nedir bilmeyen, efendisiz,
uşaksız, çalışkan ve adaletliymişler. Üç tembel arkadaş şehrin pazarında dolanırken daha
önceden planladıkları gibi sürekli “Allah Allah… Amma da
acayip memleket ha…” diye
söylenmişler. Şehrin sakinleri
sonunda dayanamayıp sormuşlar üç arkadaşın neye şaştığına… Onlar da bu memleketin
sırça köşkünün nerede olduğu- son koyunu verecek… Çünkü
nu sormuşlar. Halk, üç arkadaş- yalnızca onlar kalmış… Halk
tan sırça köşkün ne olduğunu elindeki son koyunları da kızöğrenip “Bizim başka şehirler- gınlıkla sırça köşke vermiş.
den ne diye noksanımız olsun?
Üç tembel arkadaşın elebaşısı
Mademki bu kadar lazımmış,
ortalığı sakinleştirmek için halhadi hep beraber şu sırça köşkü
ka bir şeyler vereceklerini vayapıverelim” demişler. Yalancıdedip koyun kellesi dağıtmışlar.
ların elebaşısı: “Olmaz… Sırça
Verdikleri kellelerde beyin, dil
köşkü yapmak o kadar kolay
ve göz yokmuş. Niye diye sorudeğil… Masraf ister, malzeme islunca, siz beyni pişiremezsiniz,
ter, işçi ister. Bırakın bizi de sırdili yemeyi bilmezsiniz, göze
ça köşkü olan şehire gidelim!”
ihtiyacınız yok, demişler. Öfkedemiş. Ama halk bırakmamış,
lenen birinin fırlattığı kelle sır“Ne lazımsa verelim, kimselerin
ça köşkün duvarını kırınca tüm
memleketinden aşağı kalmak
halk aynı şeyi yaparak sırça
istemeyiz!” diye direnmişler.
köşkü yerle bir edip, başlarınGel zaman git zaman üç arka- daki bu beladan kurtulmuşlar.
daşın elebaşılığında sırça köşk
kurulmuş, kurulması yetmemiş Sırça Köşk, Sabahattin Ali’nin
üzerine kat çıkılmış. Üç arka- birbirinden güzel, anlamlı, yer
daş halktan kendi hizmetleri- yer manidar öykülerinin yer
ni görecek olanları da seçmiş, aldığı muhteşem eserlerinden
yani, her şey yolundaymış (!) biridir. Yazarın daha çok kendi
Nasıl olsa halk çalışıp didinip hayatından esinlendiği, bazen
doymak bilmeyen Sırça Köşk’ü de tamamen kendi anılarını
beslemekteymiş. Ama gel za- anlattığı öyküleriyle Sabahatman git zaman halkın vere- tin Ali, tüm çıplaklığı ve gercek bir şeyi kalmamış ve Sırça çekliğiyle okura kendini gösKöşk’ten çıkan emir şunu bu- teriyor. Başucu kitaplarınızdan
yurmuş: Herkes kendi elindeki olsun Sırça Köşk…
10
11
12
Soldan Sağa
1- Toprağı sürmede kullanılan ilkel bir tarım aracı 2- uygun bulma,
tasvip... Tropikal bir meyve 3- İslam’ın şartlarından biri... Rusya’da bir
ırmak 4- Yüz Yıl... Belirti, iz 5- Bir ajans... Haberci... Soy 6- Norveç’in
başkenti... Eski mısırda üretici güç... Mesafe 7- Bir işi yerine getirmek
için verilen söz... Kedi, köpek yavrusu.. Bir bağlaç 8- Vilayet... Şehzadelerin özel eğitmeni 9- Voleybol ve teniste topu yukarıdan aşağıya
doğru sertçe yere vurma... Köpek... Sabun 10- Çok değil... Kırmızı 11Sığ sularda yaşayan 25-35 santimetre uzunluğunda, kırmızı benekli,
mavi veya yeşil balık... İşaret 12- Ceylan... Dişliler, yataklar ve miller
gibi çeşitli elemanlardan oluşan düzenekler bütünü.
Yukarıdan Aşağıya
1- İç Anadolu Bölgesinin en büyük düzlüğü 2- Kanunuesasi... Bir
nota 3- Boyun eğen... Güney Amerika’nun uzun boylu hayvan...
Utanma 4- Fakat... Hayvan yemlerinin tümü.... Tarlalarda toprağı işlemek için kullanılan ağaç veya demir saplı kazı aracı 5- Bir
tatlısu balığı... Argoda parası olmayan 6- mec. Kötü tanınmış.
7- Şişman, gürbüz... Yiyecek, kuru katık 8- Kansızlık... Vilayet
9- Baharat olarak kullanılan kokulu bir bitki... Hindistan’da Sihler arasında dinsel otoritenin merkezi... Yayla atılır 10- Yeni dikilen fidanların sallanmaması için yanına dikilen kazık... Limon
11- Mısırda güneş tanrısı... Sayı 12- Davar ve koç katım zamanı,
kasım ayı... Ölmüş bir insanı hatırlamak için yapılan tören
• Basketbol 300-350,
• Doğa yürüyüşü 250-300,
• Kayak 300-350,
• Yüzme serbest stil 250-300,
• Ev işleri 100-150.
Görüldüğü gibi, özellikle bayanların spor yapmamak için en çok başvurduğu savunmalardan biri olan
“ev işleri” bahanesi çok da faydalı
olmamaktadır. Fazla kilonuz varsa
diyetin yanında spor yapacaksınız
ve eğer spor yapıyorsanız, yaptığınız
spora göre gıda alımına dikkat edip,
bedeninize iyi bakacaksanız.
Son sözümüz ise, hep aynı
“HAREKET EDİN”
Spor dolu günler sizinle olsun…
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Erkan Rehber
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik
Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu
yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna
karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan
metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi
içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını
varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.

Benzer belgeler