Köy-Koop Haber Gazetesi 51. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 51. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi ŞUBAT 2016 Yıl:5 Sayı:51 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Bakan Faruk Çelik, Süt Üreticileri Birlik ve Kooperatifleri Temsilcileriyle Görüştü »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, süt üreticileri birlik ve kooperatifleri temsilcileri ve süt sanayicileriyle biraraya geldi. 18 Ocak 2016 tarihinde süt sanayii kuruluşlarının yöneticilerini kabul eden Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik daha sonra da Köy-Koop Merkez Birliği, Türkiye Hayvancılık Kooperatifleri Merkez Birliği, Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği, , Tüm Süt Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD), Türkiye Süt Üreticileri Merkez Birliği, Tarım-Koop Merkez Birliği, Türkiye Damızlık Koyun ve Keçi Yetiştiricileri Merkez Birliği ve Tire Süt Kooperatifi yöneticilerinden oluşan süt üreticileri heyetini Bakanlık toplantı salonunda kabul etti. Bakan Çelik, Türkiye’nin komşularında yaşanan gelişmeler nedeniyle sektörün karşı karşıya kaldığı sorunların nasıl aşılabileceği konusunda değerlendirmelerde bulunduklarını belirterek, süt sanayicilerinin ardından, süt üreticileriyle de yapacakları değerlendirmeler netice- sinde karar aşamasına geleceklerini ve yayınlayacakları “Çiğ Sütün Değerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği”nde yapılacak değişikliğin nihai şeklini alacağını söyledi. Çelik, bu tebliğin hem sanayiciler hem Gübre ve Yemde KDV Tamamen Sıfırlanıyor tı. Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu'nda görüşülen Torba Kanun Tasarısı'nın içinde gübre ve yemde Katma Değer Vergisinin sıfırlanmasıyla ilgili kanun değişikliği de yer aldı. Komisyonda tasarının ilgili maddesi de kabul edildi. Plan ve Bütçe Komisyonu'nda kabul edilen ilgili madde Genel Kurul'da da kabul edilirse gübre ve yemde yüzde 1'e indirilen KDV bu sefer tamamen sıfırlanacak. . Tarım ve Gıda Sektörü 2015 Yılı Değerlendirmesi Türkiye Ziraatçılar Derneği tarafından yayınlanan; Tarımsal destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal desteklerin dağılımı, bitkisel üretim ve hayvancılıktaki gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et fiyatlarında yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve Rusya ile yaşanan krizin tarıma yansımalarına dikkat çeken raporu bu sayımızda sizlerle paylaşıyoruz . » Syf 12’de de üreticiler açısından yararlı sonuçlar doğuracağını, konuyla ilgili ayrıca bir açıklama yapacaklarını da belirtti. Gerçekleştirilen toplantıya Köy-Koop Merkez Birliğini temsilen Genel Başkan Yakup Yıldız katıldı. . Besi ve Kümes Hayvanlarında Genetik Erozyon Devam Ediyor »» Hükümetin yaptığı çalışmaya göre yüzde 1'e indirilen KDV oranı tamamen sıfırlanacak. KDV'nin sıfırlanması kanuni bir düzenleme gerektirdiği için gübre ve yemde geçtiğimiz ay KDV sıfırlanmamış yüzde 1'e indirilmişti. Ancak hükümetin gübre ve yemde seçim vaadini tam olarak yerine getirmek için bir çalışma yaptığı ortaya çıktı. Yapılan bu çalışmaya göre gübre ve yemde KDV tamamen kaldırılacak. Yapılan çalışma ise Meclis'te Torba Kanun Tasarısı'nın görüşmelerinde ortaya çık- Türkiye’de Tarım Öğreniminin 170. Yıl Dönümü Kutlandı Sempozyumun açılışında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gökhan SÖYLEMEZOĞLU, ZMO Başkanı Özden GÜNGÖR, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Nihat PAKDİL, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ ve CHP Edirne Milletvekili Okan GAYTANCIOĞLU birer konuşma yaptılar. » Syf 8’de Tarım Sigortaları 2016 Yılı Uygulama Tebliği Yayımlandı »» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘nun 27 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı raporunda; çiftlik hayvan ırklarının yaklaşık yüzde 17’si yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Ülke verileri, rastgele yapılan melezleme işlemlerinin genetik erozyona yol açan başlıca sebep olduğunu da gösteriyor. Tüm dünyada hayvan biyoçeşitlilğini koruma konusuna artan bir ilgi gösterildiğini kaydeden Birleşmiş Milletler Gıda »» Kutlamalar kapsamında ZMO ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi‘nin düzenlediği “Tarımsal Yükseköğretimde Yeni Arayışlar” Sempozyumu, 11-12 Ocak 2016 tarihlerinde gerçekleştirildi. ve Tarım Örgütü (FAO), bununla birlikte değerli hayvan türleri için risklerin devam ettiğini ve genetik kaynak havuzunu sürdürülebilir olarak kullanmak için çaba sarf edilmesi konusunda çağrıda bulundu. » Syf 18’de »» “Tarım Sigortaları Havuzu Tarafından Kapsama Alınacak Riskler, Ürünler, Bölgeler ve Prim Desteği Oranlarına İlişkin Bakanlar Kurulu kararı yürürlüğe girdi. 2016 yılında, 2015 yılı uygulamalarına ilave olarak; tarla ürünleri, sebzeler ve fidanlarda yaban domuzunun verdiği zararlar, sel ve su baskını teminatı çerçevesinde, eğimli arazilerde aşırı yağış sonucunda yüzey akışlarının neden olduğu kayıplar ile hastalıklardan arilik belgesine sahip ve bio güvenlik önlemlerini almış büyükbaş ve küçükbaş işletmelerinde şap hastalığı riskleri kapsama alındı. » Syf 9’da Hadi İLBAŞ Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -47- Sebze Meyvede Kim Kazanıyor? » Syf 2’de » Syf 5’te Tüketim Kooperatiflerine Ne Oldu? » Syf 9’da Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Mehmet SEVER Tevfik Fikret CENGİZ Sütte Fiyatlar Nasıl Oluşuyor? Değişenler Değişmeyenler Danışmanlık Üzerine -II- » Syf 4’te » Syf 7’de » Syf 20’de Batuhan SARICAN Dr. Erhan EKMEN Dr. Nezaket CÖMERT Latin Amerika’nın Yeni Kabusu: Zika Biliyor musunuz? Tarımsal Yatırımcı mı? Büyük Çiftçi mi? » Syf 14’te » Syf 16’da » Syf 15’te KOOPERATİFÇİLİK 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödemesi 22.02.2016 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Ödemesi 22.02.2016 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. Ve 30. Maddelerine 23.02.2016 Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname İle Beyan 01.02.2016 1-15 Şubat 2016 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Öde24.02.2016 melere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddelerine 23.02.2016 Göre Yapılan Tevkifatların Ödemesi 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 24.02.2016 01.02.2016 Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflerin 2015 Yılına İlişkin Gelir Vergisi 25.02.2016 Beyanı 16.02.2016 1-15 Şubat 2016 Dönemine Ait Petrol ve Doğalgaz Ürünlerine İlişkin Özel 25.02.2016 Tüketim Vergisinin Beyanı ve Ödemesi 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi 26.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Dam- 01.02.2016 ga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı Öden26.02.2016 mesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01.02.2016 Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflerin Gelir Vergisi 1. Taksit Ödemesi 29.02.2016 KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Yrd.Doç.Dr. Caner KOÇ • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Yrd. Doç.Dr. Ertuğrul GÜREŞÇİ • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Dr. Özdal KÖKSAL • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Dr. Neşe N. TOPRAK • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Doç.Dr. Yener ATASEVEN • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Ünal ÖRNEK • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Erol AKAR • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Tevfik Fikret CENGİZ SA M LA AÇLI KOO P RI M Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. ER BİR V E D İ Ğ E R TA F LİKLERİ M E RK letme Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurcan Turan kooperatiflerde yönetim ve denetim sorunları konusunda katılımcılara bilgi verdi. TÜRKİYE KOOP Genel Başkanı Muammer Niksarlı açılış konuşmasında sendikalar ile kooperatiflerin işbirliği içinde olmasının önemini vurgulayarak, İngiltere’de işçilerin çıkarlarını korumak amacıyla iki örgütlenmenin de eş zamanlı kurulduğunu ve birlikte hareket ederek işçiler için en avantajlı sosyo-ekonomik durumu yaratmaya çalıştıklarını ve bunun dünyada birçok örneği olduğunu belirtti. Aynı şekilde, birlikte hareket etmek yerine ülkemizde sendika ve kooperatiflerin aksine birbirlerinden uzaklaştığını uzaklaştıkça da güçlerinin ve etkinliklerinin azaldığını sözlerine ekledi. En önemli şeyin sendikaların ücretlerin iyileştirilmesini talep etmesinin yanında satın alma gücünü korumak bu iyileştirmenin hayatın içerisinde işe yaraması yaşam kalitesinin sürdürülebilir olması amacıyla kooperatifler ile beraber hareket etmelidirler dedi. TÜRKİYE KOOP Danışanı Prof. Hüseyin Polat da seminere katılan sendika temsilcilerini kooperatifler konusunda daha iyi aydınlatmak amacıyla sunumuna kooperatifçiliğin ne olup ne olmadığından söz ederek başladı ve kooperatifçiliğin tanımını yaparak kooperatif ilkeleri ve değerlerini açıkladı. Kooperatiflerin amacına da değinen Polat, özellikle kooperatiflerin sendikalarla özdeş yanları ve farklarını anlattı ve daha sonra kooperatiflerin nasıl kurulduğunu, sendikalarla ilişkilerini ve bununla ilgili yasal düzenlemeleri açıkladı. 01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Kurum Geçici 17.02.2016 Vergisinin Ödemesi İ AT Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel de yaptığı açılış konuşmasında sendikacılık ve kooperatifçilik deneyimlerinden söz etti ve Eskişehir’deki bu girişimlerine TÜRKİYE KOOP’un destek vermesinden mutluluk duyduklarını söyledi. Türkiye’nin en güçlü sendikalarından biri olan Tekgıda-İş Sendikası, Eskişehir’de bulunan ve sayıları 6.000’i geçen üyelerine kooperatifler kurmaları konusunda yardımcı olmayı amaçlayan girişimine Türkiye Koop’un destek olmasını istedi. Sendika temsilcilerinden oluşan 100 den fazla katılımcının bulunduğu seminere, TÜRKİYE KOOP Genel Başkanı Muammer Niksarlı, TÜRKİYE KOOP Danışmanı Hüseyin Polat ve İdari ve Mali İşler Müdürü Av. Övgü Karataş Katıldı. Seminere Tekgıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel ile birlikte sendikanın Genel Eğitim Sekreteri Kemal Köse, Genel Örgütlenme Sekreteri İbrahim Ören, Eskişehir Şube Başkanı Ali Aycan Uğraş ve Eğitim Müdürü Esin Ergenç katıldılar. Seminerde Anadolu Üniversitesi İş- 01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Gelir Geçici Ver17.02.2016 gisinin Ödemesi MA »» TÜRKİYE KOOP’un Genel Başkanı Muammer Niksarlı ve Danışmanı Hüseyin Polat seminere konuşmacı olarak katılarak dinleyicilerle deneyim ve bilgi birikimlerini paylaştılar. 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Kesintisi 20.02.2016 Bildirimi ve Ödemesi IN Tekgıda-İş Sendikası ve Türkiye Koop İşbirliği ile Eskişehir’de Kooperatifçilik Semineri Düzenlendi 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinin Be20.02.2016 yanı ve Ödemesi K 1) KÖY-KOOP Merkez Birliğimize bağlı 19 Bölge Birliği vardır. Liste aşağıda gösterilmiştir: Burdur Birliği, Manisa Birliği, Kastamonu Birliği, Denizli Hay-Koop Birliği, Bursa Birliği, Afyon Birliği, İzmir Birliği, Kırklareli Birliği, Malatya Birliği, Muğla Birliği, Zonguldak Birliği, Balıkesir Hay-Koop Birliği, Kars-ArdahanIğdır Birliği, Konya-Karaman Birliği, Isparta Birliği, Ankara Birliği, Aksaray Birliği, Antalya Birliği, Erzurum-AğrıBayburt Birliği. 2) Balıkesir, Konya-Karaman, Denizli, Antalya Hay-Koop, Bölge Birliği olup tabanda tüm kooperatifler tarımsal kalkınma kooperatifleridir. 3) OR-KOOP’a bağlı kooperatiflerden bazıları aynı zamanda KÖY-KOOP’un ortaklarıdır. KÖY-KOOP olan illerde yeni bir OR-KOOP bölge birliği kurulmasının önüne geçmek için OR-KOOP Merkez Birliği’ne ortak olunmuştur. 4) KÖY-KOOP, 2015 yılında yapılan genel kurulunda birleşme kararı almış, aynı kararın OR-KOOP Merkez Birliği’nce de alınması istenmiş, ancak 01.02.2016 Ocak 2016 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim 15.02.2016 Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Beyanı ve Ödemesi L Türkiye’den ICA’ye üye olan kooperatifleri sayarken, Türk Kooperatifçilik Kurumu ve KÖY-KOOP’tan sonra üyeliğe bizim teklifimiz ve verdiğimiz raporlarla kabul edilen KENT-KOOP’la YOL-KOOP’u unutmamak gerekir. KÖY-KOOP Genel Başkanına bazı sorular yöneltmiştim. Verdiği yanıtlar şöyle: 01.02.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Kurum Geçici 15.02.2016 Vergisinin Beyanı KA 1980 ihtilalinin kapattığı ve uzun süre kapalı kalan KÖY-KOOP açıldığı zaman ICA’ye üyelik için başvurmamış, ICAO örgütünde kendisinin bulunması gerektiğini ileri sürmemiştir. ICA’nin 70’li yıllar faaliyetleri incelendiğinde, ICA’ce kabul edilen en dinamik üye olarak KÖY-KOOP’a rastlanacaktır. Dahası, genel kurulun hangi ülkede yapılması gerektiğinin tartışıldığı bir yıl, ortada ABD ile başka bir ülke çekişme halinde idiler. Yöneticiler bize geldiler ve KÖY-KOOP’un faaliyetlerini çok takdir ettiklerini belirterek o genel kurulun Türkiye’de yapılmasını istediler. Ne yazık ki o yıl Türkiye’de seçimler vardı. Binlerce kişiyi tek başımıza ağırlamanın zor olduğunu düşünerek bunu göze alamadık. Hadi İLBAŞ Köy-Koop Eski Genel Başkanı olumlu bir sonuç çıkmamıştır. Doğrusu birleşip güçlü olmaktır. 5) ICA’ye en üst düzeyde Milli Kooperatifler Birliği üye olmuştur. Bütün kooperatifleri o temsil edeceğine göre ORKOOP’un ayrıca üye olması yersizdir. Yukarıdaki görüşlere katılırsınız ya da katılmazsınız. Ne var ki, OR-KOOP ve Türkiye Köy Kalkınma Kooperatifleri Merkez Birliği KÖY-KOOP birbirlerine öylesine karışmışlar ki bunların ayrı ayrı birlikler çatısı altında kalmaları Türk kooperatifçiliği için bir kazanç değildir. Ayrıca el ele tutuşan kooperatif görünüşünü çirkinleştirmişlerdir. Bunlardan birinin, her ikisinin görevini de üstlenerek ICA’de boy göstermesi hoş değildir. Milli Kooperatifler Birliği’nin ICA üyesi olması hepimizi temsil etmektedir. Ayrıca “birliklerin ayrı ayrı üye olması gereksizdir” görüşüne katılmak doğru değildir. Merkez Birliği’nin yanında çeşitli konuları içeren kooperatif birliklerinin de ICA’de görev yapması en uygun yoldur. 1969 Kooperatifler Yasası ile birliklerin kurulmaya başlaması ve 1971’de Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri Merkez Birliği’nin kurulması beklenirdi ki, bugüne dek rayına otursun, karışık bir Arap çorbasına dönüşmesin. Bu görüş 1970’li yıllarda tam rayına oturmuş ve ülkenin istediği düzey, inanç ve heyecanda sürdürülmüştür. Bu inançlı, sağlam gidişi 1980 ihtilali yerle bir etmiştir. KÖY-KOOP gibi içte ve dışta çok güçlü görünüşlü bir merkez birliğinin kapısına kilit vurmuş ve böylece bugünkü karışık durumun doğmasına neden olmuştur. Birliklerimizin silkinip doğruyu bulmalarında yarar vardır. (Sürecek) 01.01.2016 2015 IV. Geçici Vergi Dönemine (Ekim-Kasım-Aralık) Ait Gelir Geçici Ver15.02.2016 gisinin Beyanı Ğİ • KÖY OR-KOOP’un faaliyet raporunda Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA)’ne üyelik haberleri de yanlıştır. ICA’ye Türk Kooperatifçilik Kurumu’ndan sonra 1974 yılında Hamburg toplantısında KÖY-KOOP üye olarak kabul edilmiştir. 1980 yıllarına dek ICA toplantılarına KÖY-KOOP tek başına katılmıştır. KÖY-KOOP’tan önce ICA’ye üye olan Türk Kooperatifçilik Kurumu, toplantılara hiç katılmamıştır. KÖY-KOOP, kapatılıncaya kadar ICA toplantılarında Türk kooperatifçiliğini tek başına temsil etmiştir. Pankobirlik, Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği, ICA kayıtlarında ve faaliyetlerinde yoktur. Çok sonra kurulan Kooperatifler Merkez Birliği ve ORKOOP da kayıtlı değildir. 01.02.2016 16-31 Ocak 2016 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı Öde09.02.2016 melere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi RLİ »» Bundan önceki sayımızda OR-KOOP’u incelemiş ve onun kooperatifçilik politikasını irdelemiştik. OR-KOOP iç örgütlenmede kendisinden olmayan kooperatifleri bünyesine almakta bir sakınca görmemiştir. Ayrıca Uluslararası Kooperatifler Birliği (ICA)’nin Tarım Kooperatifleri Örgütü (ICA) kuruluş olarak kendi faaliyetleri ile bağdaşmadığı halde oraya KÖY-KOOP Merkez Birliği’nin girmesi gerekirken kendisi üye olmuştur. Şubat-2016 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri maddeler halinde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. Her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bİ KÖY-KOOP Açısından Bugünün Kooperatifçiliğine Bakış Değerli Kooperatif Ortakları, Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -47- MUHASEBEDE BU AY E 2 Şubat 2016 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Şubat 2016 ANKARA Baskı: Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA Tel: 0312. 395 95 96 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 GÜNDEM Sütte Fiyatlar Nasıl Oluşuyor? »» Türkiye’de üreticiler ile tüketiciler arasındaki fiyat farkları, inek sütünde 3 -4 katı geçiyor. Üretici sütten para kazanamıyor, tüketici de süte yüksek bir fiyat ödemek zorunda kalıyor. Sütte Fiyatlar Nasıl Oluşuyor? Türkiye’de inek sütlerini, genel olarak aracılar ve/ya da süt tanklarına sahip küçük kooperatifler topluyor. Bunlar sütleri sanayicilere pazarlıyor. Kimi yerlerde süt sanayicileri aynı zamanda süt yemi üreticisi. Çiftçilere “Yemlerimizi kullanırsanız, sütlerinizi alırız.” diye de şart koşuyorlar. Sanayiciler de sütleri işleyerek giderek tekelleşen gıda sektörü ve organize gıda perakendecilerine satıyorlar. Ve de süt ve et pazarlamasında fiyat belirleme, üreticinin değil, sanayicinin elinde. Daha açık deyişle çiğ inek sütü fiyatını Ulusal Süt Konseyi’nde egemen olan sanayiciler belirliyor. Burada üretici temsilcileri ne yapıyor diye merak edenler de yok da değil. Çiftçinin eline geçen 1 lira 15 kuruşluk birim fiyat, 1Temmuz 2014’den beri hiç artmamış. Kimileri de bunu yeterli görüyorlar. Üstelik Ulusal Süt Konseyi’nin Aralık 2015’in sonunda aldığı kararla; çiftçiler çiğ süt fiyatlarında yüzde 10’a varan indirim talebi, arz fazlalığı bahanesiyle süt bırakma, soğuk zincir primlerini ödememe, yağprotein priminde kesinti ve çiğ süt alım-satım sözleşmesini imzalamama gibi uygulamalarla karşılaşacak gibi gözüküyor. Bu durumdan küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri, bir başka deyişle üreticiler ile küçük ve orta ölçekli gıda firmaları ve de tüketiciler zararlı çıkıyorlar. Gıda fiyatlarını kim izliyor? Belki vatandaşlar bilmez. 9 Aralık 2014 tarihli Resmi Gazete ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na bağlı “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi” kurulmuş. Bu komite, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı başkanlığında Ekonomi, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası ve Türkiye İstatistik Kurumu temsilcilerinden oluşuyormuş. Komite, tespitler yapıyor ve alınması gereken önlemleri ilgili bakanlığa bildiriyormuş. Önlemler konusunda bilgili olanlar var mı? Uzmanlar, en azından yukarıda dile getirilen “Gıda ve Tarımsal Ürün Piyasalarını İzleme ve Değerlendirme Komitesi” işlevinin yaşama geçirilmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] Ne yapmalı? Cevabı kolay değil. Süt ve et için genel iki cevap var. Birincisi şu; Üretici ile tüketici arasında var olan pazarlama kanalı kısaltılmalı. Avrupa Birliği ülkelerinde bunun yolu kooperatifleşmeden geçmiş durumda. Tarımsal ürünlerin neredeyse % 100’ünü kooperatifler tüketiciler pazarlıyorlar. Türkiye’de bu oran iyimser bir rakamla % 3-4’ü bulmuyor. İkincisi ise şu; İçme sütü dışında yoğurt ve peynir üretimi yanında kırmızı et üretiminde ağırlığı sığıra değil, koyun ve keçiye vermeli derim. Bu konuyu tartışmak gerekiyor. Türkiye’de çiğ inek sütü ve sığır eti birim maliyet fiyatları çok yüksek. Birim fiyatı belirleyen en önemli iki girdi var. Bunlardan yakıt fiyatlarının yüksekliğini herkes biliyor. Ancak üzerinde durulması gereken daha önemli konu yem fiyatları. Yem girdisi, mal oluşun % 70’i civarında. Türkiye’de ot fiyatları yağış rejiminin düzensiz ve yağış miktarının yetersizliği nedeniyle Avrupa ülkelerine göre oldukça yüksek düzeyde. Örneğin mısır silajı ve yonca için su gerekli. Su da pahalı bir girdi. Fabrika yemi ham maddesinin de çoğu dışarıdan geliyor. Özetle, inek sütü ve sığır eti birim maliyet fiyatları açısından Avrupa ülkeleri ile yarışmak olası değil. Kimi zamanlar dışarıdan getirilen süt tozu dâhil süt ürünleri, içteki fiyatları düşürerek çiftçiyi zor durumda bırakmıyor mu? Hele kırmızı ette Türkiye neden sürekli dışa bağımlı kalıyor? Saman neden ithal malı oldu? Bu konuyu başta karar vericiler olmak üzere sanayici ve üreticilerin de tartışması gerekiyor. Dünyanın da gündemini yakından ilgilendiren iklim değişikliğinden etkilenen ülkeler arasında Türkiye ‘de olacak ve kuraklık artacak. Bu durumda daha kanaatkâr hayvan türleri olan koyun ve keçiye umut bağlamaktan başka çare kalmayacak. Şubat 2016 Köy-Koop Haber 15. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi Düzenlendi »» 20 Ocak 2016 tarihinde Ankara Gür Kent Hotel’de TZD tarafından düzenlenen 15. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi’nde; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik Tarımsal desteklemelerin 14 milyar liraya çıkacağını açıkladı. Kongrenin açılışında konuşan Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, son dönemde Rusya ile krizler yaşandığını belirterek, “Bu kriz sanıldığı kadar Türkiye’yi etkilemedi, yani krizin korktuğumuz kadar olmadığını düşünüyorum” dedi. Yetkin, şu anda meyve sebze fiyatlarındaki artışın Rusya ile yaşanan krizden kaynaklanmadığını vurguladı. Fiyatların kış mevsimi nedeniyle artabileceğine ama şubat ayı başında fiyatların düşeceğini tahmin ettiklerini belirtti. Yeni pazar araştırmalarına girilmesi gerektiğine dikkati çeken Yetkin, girdi fiyatlarının yüksekliğinin çiftçilerde sıkıntı yarattığını, Türkiye’de üretici ve tüketici fiyatları arasında büyük bir makas olduğunu, bu sorunların biran önce çözülmesi gerektiğini belirtti. Yetkin, Gübre ve yemde KDV’nin indirilmesinin sektör açsından çok olumlu olduğunu, bunu yanında tarımsal desteklerin daha da arttırılması gerektiğini söyledi. “Tarım ve kooperatif birbirinden ayrılmaz iki unsur” Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği (Tarım Kredi) Genel Müdürü İrfan Güvendi de tarımın gıda güvenliği, sağlıklı beslenme, istihdam ve ekonomik gelişme için çok önemli bir sektör olduğunu belirterek, tarım ve kooperatifin birbirinden ayrılmaz iki unsur olduğunun altını çizdi. Güvendi, Türkiye’de kooperatiflerin ekonomik ve sivil toplum gücü oluşturmaktan daha çok, kamudan kaynak almak üzerine kurulduğunu söyledi. Kooperatiflerin istenilen seviyede etkin ve verimli olmadığına dikkati çeken Güvendi, kooperatiflerin katma değerini artırmak için uğraştıklarını söyledi. “Poliçe sayısı 1 milyon 400 bini buldu” Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM) Genel Müdürü Yusuf Satoğlu ise tarım sigortasının önemine işaret ederek, dünyada tarım sigortalarının çok hızlı yükseldiğini ve 2014 yılına gelindiğinde sektörün 28 milyar dolarlık prim üretimine ulaştığını söyledi. Dünyada tarım sigortalarında değişik modeller uygulandığını anlatan Satoğlu, Türkiye’de ABD, İspanya ve Polonya’da uygulanan modelin kullanıldığını belirtti. TARSİM’in devlet özel sektör işbirliğinin en önemli örneğini teşkil ettiğine dikkati çeken Satoğlu, sistemleri hakkında bilgi verdi. Kongre’de konuşan Bakan Çelik, dünya nüfusunun hızla artarak 7 milyara ulaştığını, yılda 1,3 milyar ton gıdanın israf edildiğini, 500 milyon insanın obez, 1,5 milyar insanın şişman, 800 milyon insanın ise aç olduğunu söyledi. Bakan Çelik, bir tarafta bitmek tükenmek bilmeyen ihtiraslar, bir tarafta ise ulaşılmaya çalışılan ihtiyaçların kapıştığını dile getirerek, her alanda yaşanan adaletsizliğin gıdaya erişim konusunda da kendisini gösterdiğini, bunun neticesinde de sosyal çalkantıların yaşandığını vurguladı. Dünyadaki hastalıkların yüzde 15’inin yetersiz beslenmeden kaynaklandığının altını çizen Çelik, göçlerin temelinde de kıtlık, açlık ve kuraklığın olduğuna dikkati çekti. Çelik, savaşların da yavaş yavaş gıda temelli olmaya başlayacağını savunarak, bu tablo karşısında gıda ve tarımın öneminin artmasının kaçınılmaz olduğunu, geleneksel tarım anlayışından çıkmak gerektiğini bildirdi. Türkiye’de yaklaşık 24 milyon hektar tarım alanı, 3 milyon çiftçi, 14,6 milyon hektar mera arazisi, 1 milyon hektar su alanı bulunduğunu, bu potansiyelin tarım ve hayvancılık açısından çok önemli olduğunu ifade eden Çelik, “Böyle bir potansiyele sahibiz diye har vurup harman savurma, sorumsuz bir davranış içerisinde olma lüksümüz yok. Bu imkanlarda, bu nimetlerde gelecek nesillerin de hakkı var” diye konuştu. Çelik, Bakanlık olarak gelecek nesilleri de dikkate alarak arazilerin, özellikle de meraların korunması konusunda bütün sivil toplum örgütleri ile işbirliği içerisinde olma zorunluluklarının bulunduğunu vurgulayarak, “Bir karış toprağın dahi betonlaşmaması konusunda büyük bir direnç, büyük bir dayanışmayı birlikte sergilememiz gerekiyor. Bu anlamda kimse bizden popülist bir yaklaşım içerisinde olmamızı beklemesin” dedi. “Tarımsal destekler 14 milyar liraya çıkıyor” Türkiye’nin son 13 yılda tarım, hayvancılık ve gıda alanında çok ciddi gelişme kaydettiğinin altını çizen Çelik, bitkisel ve hayvansal üretimin 130 milyon tona ulaştığını, Tarımsal GSYH’nın 2014 yılında 125 milyar liraya ulaştığını, Avrupa’da tarım ekonomisinde birinci, dünyada 7’inci sıraya gelindiğini söyledi. Kırdan kente göçle başlayan sosyal hareketliliğin tarım ve hayvancılığa olumsuz etkisinin engellenmesi gerektiği belirten Çelik, çiftçiliğin kısa vadeli giriş çıkış yapılan bir alan olarak veya vasıf gerektirmeyen bir meslek olarak görülmesinin çok yanlış olduğunu ifade etti. Çiftçiliğin en kıymetli, en önemli meslek olduğunu dile getiren Çelik, çiftçilerin refah düzeyini artırmak için çalıştıklarını, bunun için tarımsal destekler verildiğini, 2015 yılında 10 milyar liralık tarımsal destek sağlandığını kaydetti. Bu sene ise 11,6 milyar lira tarımsal destek verileceğini, bu rakamın gübre ve yemdeki KDV indirimi desteği ile 14 milyar liraya ulaştığını dile getiren Çelik, tarımsal desteklerin geri dönüşümünün daha rasyonel olması için düzenlemeler yapacaklarını bildirdi. Çiftçilerin yüzde 5’inin, desteklerin yüzde 46’sını aldığını ifade eden Çelik, bu oranın doğru bir oran olmadığını, bunların geniş çiftçi tabanının lehine olacak şekilde yeniden ele alınması gerektiğini bildirdi. Çelik, lisanslı depoculuk düzenlemesinin önemli bir düzenleme olduğunun altını çizerek, şöyle konuştu: “Yıllar önce lisanslı depoculuk ile ilgili yaptığımız düzenleme çok önemli ama bu konuda da TMO ciddi bir rakip olduğu için lisanslı depoculuğun gelişmesi pek mümkün olmadı. Biz şimdi bu alandan çıkmayı düşünüyoruz. İşin deposuyla değil, piyasanın regülasyonu ile meşgul olacağız. Alacağımız ürünü alacağız, bunun depolama işlemlerini lisanslı depoculuğun yapması gerekiyor. Çiftçi istediği zaman istediği kadar ürününü lisanslı depodan piyasa şartları ne zaman uygunsa o zaman satma imkanını elde edecek. Bu dönem içerisinde yoğun bir şekilde borsalarla, sivil kuruluşlarla çalışmalarımızı sürdürüyoruz, lisanslı depoculuğa hızlı bir geçişi sağlayacağız.” “Spekülatörlere fırsat vermeyeceğiz” Bakan Çelik, hayvancılıkta ölçek büyütme ile ilgili çalışmaların devam ettiğine işaret ederek, “Et ithal etmeyelim, et ithal etmeyecek bir noktada olmamız gerekiyor” dedi. Bununla ilgili atılması gereken adımların atıldığının altını çizen Çelik, şunları kaydetti: “Biz ‘et ithal etmeyelim’ dediğimiz an başka bir dalga ortaya çıkıyor. ‘Biz şimdi mevcut et fiyatlarını yükseltelim’ diyorlar. Spekülatörlere kesinlikle fırsat vermeyeceğiz. Şu anda 30 bin ton eti sabahleyin kapıya getirme imkanımız var. Getiririz sat bakalım ne satacaksın. Ondan sonra da üreticiyi mağdur etme gibi bir tablo oluşuyor. Biz üreticiyi mağdur etmek istemiyoruz. Piyasa koşulları ne ise üretici için maliyet ne ise o maliyetin altında değil, üreticinin de kazandığı bir piyasanın oluşması için gayret gösterirken, spekülatörlerin ortada bir neden yokken et fiyatlarını yükseltmeye kalkmaları kabul edilebilir bir şey değildir. Orta vadede yaptığımız çalışmalar var. Yani kendi kırmızı et imkanlarını daha da geliştiren, 1 milyon tonun çok çok üzerine çıkaracak imkanlar üzerinde çalışırken diğer taraftan da bu spekülatörlere karşı her an elimizin güçlü olduğunu ve her an müdahale imkanımız olduğunu bilmelerini istiyorum. Piyasayı bu anlamda meşgul etmesinler. Bu temel gıda üzerinde oynamasınlar diye ikaz ediyorum.” Köy-Koop Haber Şubat 2016 TARIM Sözleşmesiz Süte Destek Verilmeyecek »» Gıda Tarım ve Hayvancılığı, 2016 yılında sözleşme yapılmadan pazarlanan sütlerle soğutulmadan pazarlanan sütlere destekleme vermeyecek İzmir Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü, Ahmet Güldal, “Bakanlığımızca, 2016 yılında sözleşme yapılmadan pazarlanan sütlerle soğutulmadan pazarlanan sütlerin destekleme dışında bırakılacağı planlanmaktadır.” dedi. "Çiğ Sütün Sözleşmeli Usulde Alım Satımına İlişkin Yönetmelik" uygulamaları konulu toplantı yapıldı. Toplantıda 16 Nisan 2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve çiğ süt üretimi yapan üretici/ üretici örgütleri ile alıcılar arasında akdedilen, çiğ süt alım satım sözleşmesi ile ilgili usul ve esasları kapsayan yönetmelik konuşuldu. Toplantının açılışında konuşan İl Müdürü Ahmet Güldal "Özellikle en çok süt üreten ve destekleme alan il olarak bu yönetmelikle beraber bizim için yeni bir dönem başlıyor" dedi. Güldal; yönetmelikle ilgili çalışmaların İzmir'de hassasiyetle yürütüleceğini belirtirken "Bakanlığımızca 2016 yılında sözleşme yapılmadan pazarlanan sütler ile soğutulmadan pazarlanan sütlerin destekleme dışında bırakılacağı planlanmaktadır" diye konuştu. Sözleşmeler üretici/üretici örgütü ile süt işleyen tesisler arasında düzenlenecek. Sözleşme süresi en az 6 ay en fazla 1 yıl olacak.Yönetmelik hükümleri kapsamında sözleşmeli olarak süt almayan alıcılar hakkında 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun ilgili maddeleri gereğince cezai hükümlerin uygulanacak. ÇKA 2016 Yılı Mali Destek Programı İlan Edildi Fırat Kalkınma Ajansı, TRB1 Bölgesinde (Bingöl, Elazığ, Malatya, Tunceli) bölgesel kalkınmaya katkı sağlayabilecek projeleri destekleyerek hayata geçirmek amacıyla 08.01.2016 tarihi itibariyle 2016 Yılı “Yaşam Kalitesi ve Sanayi Altyapıları” ve “İmalat Sanayinin Geliştirilmesi” Mali Destek Programlarını başlatmıştır. Programlar kapsamında bölgeye ak- tarılması planlanan kaynak miktarı 14 milyon TL olup, desteklenecek projelerle yaklaşık 25 Milyon TL’lik yatırım gerçekleştirilmesi öngörülmektedir. Yaşam Kalitesi ve Sanayi Altyapıları Mali Destek Programı başvuru kabulü son tarihi 11.03.2016, İmalat Sanayinin Geliştirilmesi Mali Destek Programına başvuruları son tarihi ise 04.03.2016'dır. 5 Sebze Meyvede Kim Kazanıyor? »» Çiftçi ve tüketici değil şüphesiz. Altı yıl geriye gidelim. 2010 yılında bu aylarda kısaca Hâl Kanunu denilen yasa tartışılarak değişmişti. O yıllarda yasa çıkarılırken yetkililersebze, meyve fiyatlarının makul düzeylerde oluşacağını, enflasyonun düşeceğini, gıda güvenliğinin sağlanacağını ileri sürmüşlerdi. Yasayı çiftçi ve tüketicilere sempatikgöstermek için, pazarlarda çiftçilere yüzde 20, hâllerde ise üretici örgütlerine yüzde 10pay ayrılması yasada belirtilmişti. Acı ilacı şekere bulama taktiği idi. Bu da bir Çin savaş stratejisi idi. Yoksa üretici örgütlerinin böyle bir gücü yoktu ve bu ayrılan yerlerhiçbir zaman dolmadı. Ama bu arada birçoğunun kafası karıştı ve toplum için iyi şeyler yapıldığı kanısına vardılar. Yasayı desteklediler veya karşı çıkmadılar. Hâl yasası, o zaman da öngördüğümüz gibi süpermarketlere güç kazandırdı. Hâle girmeden ürün almaları yasalaştı. Hâldeki kabzımallar bu tehlikeyi o zaman görmüşlerdi. Tabii o günlerde onlar epeyce güçlü idi.Çiftçi hep en altta kalıyordu. Gene en alttalar. Süpermarketler yasanın çıktığı yıldan bu yana güç- lem. Akdeniz Üniversitesi Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezinde yapılan bir araştırma yediğimiz tarım ürünlerinde ciddi düzeylerde tarım ilacı kalıntısı olduğunu ortaya çıkarmıştı. Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] lendiler ve piyasaya epeyce hâkim oldular. Bu yasadan şüphesiz tüketici de kazanmadı. Rus krizine rağmen marketlerde fiyatlar düşmedi. Yasada hâllerde büyüklüğüne göre laboratuvarlar kurulacağı, hatta kurmayanlara ceza verileceği yazmakta idi. Bu da gerçekleşmedi. Hâlbuki bu çok önemli bir prob- Araştırmada 2013 ve 2014 yıllarında OcakNisan arasında semt pazarlarından tesadüfen toplanmış 709 domates, biber, hıyar, kabak, çilek, patlıcan ve portakalda 335 pestisit (tarım ilacı) kalıntısı aranmıştı. Araştırma sonuçlarına göre bu sebze ve meyvelerin ilk yıl yüzde 21’i, ikinci yıl ise yüzde 25’i Tarım Bakanlığı ölçütlerine göre bile kesinlikle yenilmeyecek kadar tarımsal zehir içeriyor. Şöyle bir benzetme yapalım: Elimizde bir gözünde mermi olan dört gözlü bir Rus Ruleti var.Yasa gıda güvenliğini de sağlamadı. O zaman iddia edilmesine rağmen ne sebze ve meyvede enflasyon dizginlendi, ne de sağlıklı bir ürün sağlandı. Halbuki kooperatifler, ekolojik köylü pazarları, topluluk destekli tarım grupları desteklenseydi hem çiftçi hem de tüketici için daha iyi bir ortam oluşabilirdi. Bunun yerine süpermarketler tercih edilmiş oldu. Şimdi o zaman neler söylendiğini pek kimse hatırlamıyor. Bunları hatırlatmak gerekli diye düşündüm. 6 Şubat 2016 Köy-Koop Haber GÜNDEM Ortak Akıl Toplantıları Yapılacak »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, bakanlık çalışanları ve tarım sektörü paydaşları ile bir araya gelerek Türkiye’nin tarım uygulamalarını ortak akıl toplantılarında masaya yatıracak. Bakan Faruk Çelik’in başkanlığında, 7 bölgeyi temsilen 7 ayrı şehirde ortak akıl toplantıları düzenlenecek. Toplantılar, Bakanlığın merkez ve bağlı kuruluşlarının birim amirlerinin katılımı ile “Bakanlık Koordinasyon Toplantısı”, Bakanlığa bağlı bölge il müdürleri ve kurum ve kuruluş müdürlerinin katıldığı “Bölgesel Genişletilmiş Bakanlık Koordinasyon Toplantısı” ve bölgedeki Bakanlık kuruluşları, üniversiteler, sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının yöneticilerinin katılımı ile gerçekleştirilecek. Bu çerçevede yapılan ilk toplantı 15-17 Ocak tarihlerinde Şanlıurfa’da gerçekleştirildi. Toplantıda çiftçilerin sorunları dinlenerek, sektörler arası işbirliği ile çözüm önerileri üzerinde tartışıldı. Bakan Çelik, "Bizi ilgilendiren gelişme ve sorunları tepeden tırnağa ele alacağız. Bu çalışmaların verimli olacağını düşünüyoruz. Atılması gereken adımlarla ilgili Ankara'da önemli çalışmalar yaptık. Yine bizden beklentileri de gözden geçireceğiz. Bize bağlı üst düzey yöneticilerimizle tarım politikalarını değerlendireceğiz. 3 gün sürecek çalışmalarda kentteki üreticilerle görüşerek, sorunlarını dinleyeceğiz" diye konuştu. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni temsilen Şanlıurfa’da gerçekleştirilen toplantının devamı; Marmara Bölgesi için 29-30 Ocak tarihlerinde Bursa’da, Akdeniz Bölgesi için 12-13 Şubat tarihlerinde Adana’da, Karadeniz Bölgesi için 26-27 Şubat tarihlerinde Trabzon’da, İç Anadolu Bölgesi için 11-12 Mart tarihlerinde Konya’da, Ege Bölgesi için 1-2 Nisan tarihlerinde İzmir’de, Doğu Anadolu Bölgesi için 15-16 Nisan tarihlerinde Erzurum’da yapılacak. Tarım İçin Büyük İcat »» İngiltere'de yaşayan Türk bilim insanı Prof.Dr. Galip Akay, Newcastle Üniversitesi'ndeki araştırmaları sonucu yapay kök isimli 'SRS' aktif plastik maddeyi üretti. Tohum veya fidanla birlikte ekim aşamasında toprağa yerleştirildiğinde, madde ağırlığının 30 katına kadar su tutarak bitki için verilen suyun ve gübrenin kaybını önlüyor. Geçen eylül ayında Samsun'a gelen Prof.Dr. Akay, Türkiye'deki 3 üniversitenin desteğiyle bu madenin de içinde olduğu tarım, kimya ve enerjiye dönük çeşitli teknolojilerin geliştirilmesi ve fabrikasyon aşamasında üretimini sağlamak için çalışma başlattı. Kendi Ağırlığının 30 Katı Su Tutuyor İngiltere'deki Unilever Araştırma Merkezi ve Newcastle Üniversitesi' nde görev yapan Kimya ve İşlem Mühendisi Prof.Dr. Galip Akay, yaptığı bilimsel çalışmalar sonucunda kendi ağırlığının 30 katına kadar su tutma özelliğine sahip SRS maddesini buldu. Toprak süngeri veya yapay kök olarak adlandırılan biyo-aktif plastik maddenin yapımı ve kullanımını kapsayan, aralarında ABD, Avrupa, Çin ve Hindistan'ın da bulunduğu birçok bölgede 12'den fazla patentlerini de aldı. SRS maddesinin ayrıca enerji ve azot gübresi üretiminde de kullanılabileceği belirtildi. Prof. Dr. Akay'ın geliştirdiği çeşitli teknolojileri daha da ileri götürme ve uygulamaya koyma amacıyla ve Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ), Canik Başarı Üniversitesi ve Koç Üniversitesi'ni içine alan bir proje hazırlandı. Newcastle Üniversitesi'nden ayrılan Prof.Dr. Akay çalışmalarını sürdürmek için Samsun'a geldi. Samsun Canik Başarı Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaya başladı. Çalışma 2 Yıl Sürecek Aynı zamanda proje yürütücüsü olan Prof.Dr. Akay, araştırmalarına Canik Başarı Üniversitesi ve OMÜ Karadeniz İleri Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi'nde başladı. Daha sonra Koç Üniversitesi'nde de çalışmalar yapılacağı belirtildi. 2 yıl sürecek proje kapsamında 11 kişilik bir ekiple araştırma çalışmaları yapılacak. Arazide Toprak Altına Konuyor Kimya ve İşlem Mühendisi Prof. Dr. Galip Akay, özellikle su ve gübre kullanımını minimuma indiren SRS maddesinin biyo-aktif plastikten yapılma süngere benzediğini belirterek, "Bu ürünün arazide toprak altına konulmasının ardından dikili olan fidanların veya tohumların kökleri özellikle bu ürünün içinden geçer. Bu ürün o bölgedeki suyu ve gübreyi adeta bir sünger gibi çekerek kendisine toplar, kaybını önler. Daha sonra da kökler vasıtasıyla bitkiye verir. Bu ürün her türlü çorak, taşlık ve verimsiz arazide ve hatta çölde rahatlıkla kullanılabilir. Toprak içinde bulunan ve bitki için gerekli olan mikro-organizmaların SRS maddesi içine konulup onları koruduğunda, bitkiye gübre verilmesine bile gerek kalmıyor. Çünkü bitki kendi gübresini kendisi üretebiliyor. Biz bunu çeşitli bitkilere uyguladık. Bunların arasında çimen, bezelye, soya ve hızlı büyüyen ağaç çeşitleri var. Verilen su veya gübre miktarı yüzde 50-70 azaltılsa bile normal bir ekim sonrası elde edilen verime eşdeğer oluyor." diye konuştu. Az Su Az Gübre İle Bol Ürün Alınacak SRS maddesinin katma değeri yüksek olan üzüm, fındık ve zeytin gibi ürünlerde, fidecilikte ve ormanlaştırmada kullanımını öngördüklerini dile getiren Prof.Dr. Akay, "Yani az masrafla, az su ve gübre ile çok ürün alınması artık mümkün olacak. Ali Koç: Eşitsizliği Gönüllü Düzeltmezsek, Emin Olun Birileri Zorla Düzeltir »» Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, sosyal açıdan sürdürülemez bir ortamda bulunulduğuna dikkat çekti. Koç, "Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz" dedi. "Vahşi kapitalizm" açıklaması ile tartışma yaratan Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ali Koç, Habertürk'ten Meltem Ersoy'a verdiği röportajda konuyla ilgili yine dikkat çekici açıklamalar yaptı. Koç, “Sözlerimin bu kadar çok ilgi çekmesini biraz garipsedim, çünkü aslında bu konu tüm dünyada tartışılıyor” dedi. Koç'un röportajında yaptığı açıklamaların bir bölümü şöyle: Sarkaç Bu Sefer Fazlaca Sermaye Tarafına Kaçtı Benim dile getirdiğim sistem eleştirisinin temelinde, yüzyıllardır emek ve sermaye arasındaki dengede gidip gelen sarkacın bu kez fazlaca sermaye tarafına kaçmış olması yatıyor. Sermayenin getirisi, ekonomideki büyüme hızını ve emeğin getirisini aşınca kapitalist sistem bugün tanıklık ettiğimiz türden eşitsizlikler yaratmaya başlıyor. Aslında insanlık tarihi boyunca ekonomik bölüşümün nasıl olacağı hep tartışılmış. Bu bölüşüm hiçbir zaman tam anlamıyla eşitlikçi olmadı. Bunu beklemek gerçekçi de değil. Bugün geldiğimiz noktada, iki sistem galip çıkmış: kapitalizm ve liberal demokrasi. Eleştiri olduğunda da doğal olarak bu iki sisteme eleştiri oluyor. Benim açımdan konunun temeli, kapitalizmin ortadan kaldırılması ya da yok edilmesi değil, kapitalizmin daha sürdürülebilir, eşitlikçi ve adaletli bir sisteme dönüşmesi. Sosyal Açıdan Sürdürülemez Bir Ortamdayız Bana göre sosyal açıdan sürdürü- lemez bir ortamdayız. Ekonomik açıdan sürdürülebilirlik artık yetmiyor, sosyal açıdan da sürdürülebilirliği sağlamak gerekiyor. Pek çok veriye bakınca bunun sürdürülemeyeceğini görüyorsunuz. Nitekim mülteci krizi ve göç dalgaları, terör bunun örnekleri. Gelir eşitsizliği başta olmak üzere bu sorunları liderler ya da iş dünyası gönüllü olarak düzeltemezse birilerinin bunu zorla düzeltmeye çalışacağından emin olabiliriz. Bu eşitsizliğe, vicdan sızlatan tabloya karşı biz kayıtsız kaldığımız takdirde başkaları başka şekilde bunu ele alacak ve bu tür sosyal patlamaların çok daha fazlasını görme tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğiz. Benim dikkat çektiğim sorunlar belki de daha çok zengin ülkelerde yaşanacak sorunlar. Ancak yine de bizim de ders ve önlem almamız lazım. Bizim ülke olarak geleceğimiz çok parlak, ama bugün kırmızı alarm veren tehlikelere karşı hep beraber omuz omuza vermediğimiz takdirde bizim başımıza da çok ciddi problemler gelebilir.” Küçüklüğümden Bu Yana Açgözlülükten Rahatsızım Günümüzde karşılaştığımız ekonomik ve sosyal krizler, işsizlik, gelir dağılımının bozulması, artan göç dalgası gibi olaylara baktığınız zaman vicdanı ve adalet duygusu olan herkesin bu sorunlar karşısında benimkine benzer duygu ve değerlendirmelere sahip olması doğal. Ben küçüklüğümden, lise ve üniversite yıllarımdan bu yana açgözlülüğe varan hırs konusunda her zaman rahatsızlık duyan biriyim. Bu hiçbir zaman değişmedi. Bugün geldiğimiz noktadan rahatsız olmamak da bu nedenle mümkün değil, biraz vicdanın, adaletin varsa rahatsız olursun. Zengin Olmam Endişe Duymamamı Gerektirmez Geçen yıl Antalya’da G20 toplantısında yaptığım konuşmada “Bir baba olarak dünyanın gidişatına baktığımız zaman çocuklarımızın geleceğinden endişe duymamak mümkün değil” demiştim. Elbette burada tüm çocukları kastediyorum, ama farklı yerlere çekildi. Gelecek kuşaklara bırakacağımız dünyaya baktığımızda işsizlik, gelir eşitsizliği ve iklim değişikliğinin yaratacağı sorunlar başta olmak üzere pek çok problem olduğunu görüyoruz. Ekonomik krizler, radikal görüşlerin toplumda bu kadar karşılık bulması içinde bulunduğumuz durumun ne kadar büyük hızla kötüleşebileceğinin en öne çıkan kanıtı. Dolayısıyla, sorunun muafiyet kısmı kesinlikle geçerli değil. Üst gelir seviyesinde olmak sizi tüm bu sorunlardan elbette muaf kılmıyor. Bu soruyu hem garipsedim, hem de sevindim cevap verme fırsatı doğduğu için. Ne demek muaf olmak, nasıl muaf olabilirim ki! Çok sığ bir düşünce bu bence. . Türk Profesör Şap Hastalığının Yeni Tipinin Aşısını Buldu »» Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Bandırma Meslek Yüksek Okulu Gıda İşleri Bölüm Başkanı Profesör Doktor Uğur Gülşen, hayvanlarda görülen şap hastalığına karşı aşı ürettiklerini ve üretilen aşının kullanılmaya başlandığını açıkladı. Prof. Dr. Uğur Gülşen, ’’Şap hastalığı zonatik karakterde yani hayvanlardan insanlara geçme yeteneğinde bulunan genç hayvanlar dediğimiz yavrularda yüksek ölüm oranına sahip ama yetişkinlerde daha düşük ölüm oranına sahip. Ama bu arada da hayvanlar arasında yayılım oranı oldukça yüksek olan viral kökenli bir hastalık olarak tanımlanmaktadır. Şu andaki yaşadığımız olan mevcut şap hastalığı ile ilgili vakada şimdiye kadar Türkiye’de rastlanmamış olan bir alt tipten yola çıkılarak şap enstitüsü aracılığıyla yeni aşımız üretilmiş olup bunlar da direkt olarak hayvan sahiplerimize dağıtımları yapılmakta ve mücadele etkin bir şekilde sürdürülmektedir” dedi. Şap hastalığı hakkında bilgiler veren Prof. Dr. Gülşen, “Şap hastalığından korunmak için öncelikle hasta hayvandakilerin tamamen durdurulması hayvan hareketlerinin durdurulması gerekmektedir. Hasta oldukları şüphe edilen hayvanların birbirleriyle aynı alanda bulundurulmaması gerekmektedir. Barınakların içerisine giriş ve çıkışlarda özellikle tek bir hayvan bakıcısının tek bir barınağa giriş ve çıkışlarının hijyenik şartlara dikkat edilerek yapılması eğer imkan dahilinde değilse farklı bir barınağa giderken farklı kıyafetler, çizmeler temizliğine dikkat edilerek giriş ve çıkışların dikkat edilmesi gerekmektedir. Elde edilecek olan hasta hayvanlardan çiğ sütlerin tamamıyla imha edilmesi gerekmektedir. Ne yazık ki Türkiye’de toplumumuzda çiğ süt kullanımıyla ilgili olarak ciddi bir meylimiz bulunmaktadır. Oysa ki çiğ süt kayna- ğı özellikle bilinmeyen bir çiğ sütün nitelikleri Türkiye’de tüketilmesiyle oldukça bulaşıcı hastalıkların biz insanların sağlıkları üzerine ciddi anlamda tehditlerin bulunduğunu bir kez daha vurgulamak isterim. Hastalıklı hayvanların özellikle ağız akıntılarıyla bulaşmış olan ot, sap, saman ve yem maddelerinin yakılarak imha edilmesi yine hasta hayvanlardan elde edilebilecek olan etlerin değerlendirilmesi anlamında da eğer hayvanın besi durumu iyi ise hayvanın etini tüketmekte herhangi bir sakınca olmadığı ve bu işlemi yaparken de deri ve tırnaklarının diğer boynuz kısımlarının dezenfeksiyonuna dikkat edilerek bu işlemin yapılması önerilmektedir. Şap hastalığından şüphe edilen yerdeki yakında bulunan çiftliklerden elde edilecek olan çiğ sütlerin de mutlaka ısıl işlemlerden geçirildikten sonra hem içme sütü olarak hem de ürünlerine çevrilirken tüketilmesi önerilmektedir” dedi. Köy-Koop Haber Şubat 2016 TARIM 7 Tarımda Üretici Fiyatları Arttı Değişenler - Değişmeyenler »» Tarım ÜFE, 2015 yılı Aralık ayında yüzde 1,30 oranında artış gösterdi. »» Bu yazımda sizlere birkaç başlıkta ülkemizde uzun yıllardır değişen ve değişmeyen konulardan bahsetmek istiyorum. Değişen ve Değişmeyen olunca, en az değişen ve en çok değişini de mutlaka olacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapılan açıklamaya göre, tarım ÜFE, 2015 yılı Aralık ayında bir önceki aya göre yüzde 1,30, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 14,02, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 14,02 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 11,20 artış gösterdi. Aylık değişim, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 1,11 ve balıkçılıkta yüzde 11,73 artış, ormancılık ürünlerinde ise yüzde 1,06 azalış olarak gerçekleşti. En fazla aylık artış tek yıllık bitkisel ürünler ana grubunda oldu. Bir önceki aya göre değişim, tek yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 5,28, canlı hayvanlar ve hayvansal ürünler ana grubunda yüzde 0,29 artış ve çok yıllık bitkisel ürünlerde yüzde 7,28 azalış olarak gerçekleşti. Alt tarım gruplarından sebzeler bir önceki aya göre yüzde 11,64 arttı. Alt tarım gruplarından tahıllar, baklagiller ve yağlı tohumlar yüzde 0,62, turunçgiller yüzde 7,10 ve çeltik ise yüzde 4,12 azalış gösterdi. Suriyeliler Tarım İşçisi Oluyor »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, tarımda iş gücü açığı olduğunu ve Suriyeli sığınmacılara tarım alanına dönük bir istihdam yaklaşımı uygulaması olacağını söyledi. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, gazetecilerin Suriyeli sığınmacıların istihdamını gündeme getirmesi üzerine konuya ilişkin önemli değerlendirmeler yaptı. Çelik, Türkiye'de 2,5 milyon Suriye vatandaşının bulunduğunu hatırlatarak, Suriyeliler arasında eğitimli, vasıflı insanların olduğunu, bu kişilerin birikiminden yararlanılmasının son derece önem arz ettiğini belirtti. bir konu gibi takdim edilmesi doğru değil. Fiili bir durum ile karşı karşıyayız. Burada kayıt dışılığı kayıt altına almak hedefleniyor ve bu yerli iş gücünün alanını kapatacak bir uygulama değil. Türkiye'de her ay 100 bin iş gücü açığı var. Bu, yerli iş gücünün doldurmadığı alanlara dönük bir istihdam yaklaşımı çerçevesinde bir uygulamadır." Çelik, tarım sektöründe özellikle mevsimlik işlerle ilgili kayıtdışı bazı uygulamaların olduğunu bildiklerini dile getirerek, Suriyelilere çalışma izni verilmesi çalışmalarına ilişkin şöyle konuştu: "Bu kayıtdışılığın müeyyideleri çok ağır ve idari anlamda da sıkıntılar oluşturuyor. Tarımda yerli olarak istihdam edilecek bir iş gücü bulunamıyor ise ilave istihdam imkânları Suriyeli kardeşlerimize sağlanıyor. Bu konunun istismar edilmeye açık Suriyeli Çobanlara Kota Yok »» Suriyelilere Türkiye'de çalışma izni veren yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlandı. İçişleri Bakanlığı'nın çalışma izni vereceği Suriyeliler bütün sektörlerde çalışabilecekler. Bir iş yerinde çalışan Suriyeli sayısı Türk vatandaşlarının yüzde 10'unu geçemeyecek. Suriyeliler tarım ve hayvancılık alanlarında sınırlama olmadan çalışabilecekler. Tarlada çalışana ve çobana sınır yok Geçici koruma sağlanan yabancılar, Türkiye'de çalışma izni olmadan çalışamayacak. Bir iş yerinde çalışan Suriyeli sayısı aynı iş yerindeki Türk vatandaşı sayısının yüzde 10'unu geçemeyecek. Ancak işveren 4 hafta boyunca çalıştıracak Türk vatandaşı bulamazsa kota uygulanmayacak. Suriyeliler çalıştırılacak. Mevsimlik tarım ve hayvancılık işlerinde çalışacak geçici koruma sağlanan yabancılara ilişkin il ve kota sınırlaması olmayacak. Bakanlık gerekli gördüğü halde bu alanlarda da kota uygulayabilecek. Geçici işçi artacak, işsizlik maaşı alan çoğalacak Yönetmeliğin 13. maddesi Suriyelilerin her türlü çalışma ve sosyal haktan yararlanabileceğini hükme bağladı. “Geçici koruma sağlanan yabancıların ve işverenlerin çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan hak ve yükümlülükleri saklıdır.” maddesiyle Suriyeliler, sağlık, ilaç, emeklilik, işsizlik maaşı imkanlarından yararlanabilecek. İşten atılmaları halinde Suriyeliler, 93 milyar TL'nin biriktiği İşsizlik Fonu'ndan aylık 1.000 TL maaş alacak. Fon'dan yararlanma şartlarının ağırlığı nedeniyle 300 bin kişiyle sınırlı kalan maaş alan sayısı 50 bin artacak. Mevsimlik ve tarım işçisi olarak çalıştırılacak Suriyelilerin 10 ay çalışıp, 2 ay işten çıkarılacağı için işsizlik maaşı alan kişi sayısı artacak. Değişenler: Konuyla ilgili bütün tarafların ortak söylemleridir. İnsanların sağlıklı beslenmeleri için ‘’Gıda Güvenliği’’. Yasalar, yönetmelikler değişti, eğitimler ve denetimler yapıldı, cezalar verildi. Değişmeyenler: Pek çok gıdada hile-hurda devam ediyor, kaçak üretimler devam ediyor, hastalıklar ve ölümler devam ediyor, İnsan sağlığı için tehlikeli kalıntılar olduğu için yurt dışından geri gönderilen ürünlerin kendi insanlarımıza yedirilmesine devam ediliyor. Değişenler: Üreticinin daha fazla kazanması, tüketicinin daha ucuza satın alabilmesi amacıyla destekleme yöntemleri değiştirildi, Hal yasası değiştirildi, KDV oranları düşürüldü. Değişmeyenler: Üretim girdileri artmaya devam ediyor, ürün fiyatları aynı oranda artmıyor, çiftçimizin kazancı azalmaya devam ediyor, büyük ölçüde aracının, tefecinin, komisyoncunun elinde kalmaya devam ediyor. Tüketici açısından da değişen bir şey yok. Gıda fiyatları peratiflerimizin de bir araya gelerek yumruğu bir yere vuramaması. ucuzlamıyor. Büyük alış-veriş yerleri bazı ürünlerde ucuzluk gösterseler de diğer ürünlerde fazlasıyla geri alıyorlar. Her nedense fiyat artış şampiyonları genelde gıda ürünlerinde olduğu ilan ediliyor. Değişenler: Hükümetler, Bakanlar, Müdürler, Şirket adları değişiyor. Değişmeyenler: Çiftçilerimizin emeğinin karşılığını alamaması, yoksullaşması, borçlanması, kooperatiflerde örgütlenmemesi, koo- Tabi bir de egemenlerin hiç değinmedikleri ya da gözlerden uzak tutmak istedikleri var. Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana tarımda “en az değişenler”i de bulunmaktadır. Bunları kısaca tarım topraklarının işletmelere ve mülkiyete göre dağılımında süregelen büyük eşitsizlik, makineleşme, kredi ve destekleme politikalarının birilerinin yararına göre şekillenmesiyle, gelinen süreçte 3,5 kat artan topraksızlık ve toprakların belli ellerde toplanma olgusuna koşut olarak kırsal kesimde ivme kazanan işsizlik ve durdurulamayan göç olarak dillendirebiliriz. Bu dönemin “en çok değişeni” ise geleneksel sömürü mekanizmalarının yerlerine, sürekli güncelleşen sömürü mekanizmalarının yer almasıdır. Kooperatifçiler olarak en büyük dileğimiz, kendimize ait bir “Tarım Modeli”nin hayata geçirilerek, üretenden yana olumlu “değişenlerin” yaşanmasıdır. 8 Şubat 2016 Köy-Koop Haber GÜNDEM Kooperatifçilikte Bir Ayıraç »» Nereden baktığın önemlidir. Çünkü baktığın ve durduğun yere göre, göreceklerin başka olur. Bu söylediklerim vasat bir insan için geçerlidir sadece. Kendisine ait değerleri olanlar bulundukları yere göre değil, değerlerine göre gördüklerini vasıflandırır, davranırlar. Bu uğurda yaşamı savunur, mücadeleyi seçerler. Mücadeleyle değerlerini yaşamda var eder, yıkıcılarına karşı değerleriyle direnirler. Fakat kendilerine ait değerleri olmayanlar, kolay kandırılır, güdüme girer, kapitalizmin yaşam payandaları olur, onları var ederler. 200 yılı aşkındır kapitalizm bir yıkım ve yıkımı gerçekleştirirken çoğu zaman ölüm dahil her türlü melaneti herkese ve her şeye reva görüyor, öyle yol alıyor. Biliyoruz, biliniyor. Bilindiği üzere kapitalizm önce insanları bir arada tutan imeceyi yok etti, imecenin yerine bireyselliği ve daha birçok şeyi inşa ederek kendini var etti. İnsanlar da imeceyi yok eden kapitalizmin saldırısına karşı, kolektif duruş cephesini kurdu. Kooperatiflerde bir araya geldi. Dayanışmayı büyüttü, gücünü arttırmaya çalıştı. Kapitalistler zaman geçirmeden kooperatif hamlesini gördü ve kuşattı, kaldırmaya çalıştı. Kooperatifleri tümden kaldıramadığı yerlerde kendi çıkarına çalışacak biçimde teorize etti. Mevzuatını, egemen olduğu devlet aygıtıyla kendine zarar vermeyecek hale soktu. Başka bir deyişle, kooperatifleri kendi sisteminin içine çekti, sistemlerinin yararına olacak biçimde kullanmaya başladı. Bugünlerde birçok yerde kooperatif her derde deva aspirin misali öne sürülmekte ve konuşulmaktadır. Kooperatifle konuşulmalı elbette, ama yanlış ve doğru yanlarıyla birlikte değerlendirilmeli. Çünkü şu an uygulanan kooperatiflerin çoğunluğu yanlış. Doğru kooperatif neredeyse yok denecek kadar az. Kooperatiflerin bugünkü haliyle zararı yararından fazla!. Çoğu sistemin sürmesine payandalık yapmaktadır. Kooperatifler elbette şirketlere alternatif örgütlerdir, ancak bu durum Abdullah AYSU ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı onları yeni bir dünyanın kurucusu yapmaz. Her zaman ve durumda sistem karşıtı kılmaz. Pekala, sistem onarıcısı da yapabilir ki öyle! İsterseniz iki örnek ile açalım biraz. Örneğin, bir tarım kooperatifi ortaklarının ihtiyacı olan gübreyi, tohumu, ilacı temin etmek amacıyla ihale açabilir. İhalede en düşük fiyatı veren şirketlerin tohumunu, ilacını, gübresini alır ve üyelerine para kazandırır. Kooperatif bu çabasıyla amacına ulaşmış olur mu? İşte nereden durup, hangi değerler açısından baktığına bağlı olarak cevap, hem evet hem hayır olur. Eğer, ihtiyacın olan üretim girdisini daha ucuza temin etmekse amacın, ereğine ulaştın demektir. Cevabın o zaman evettir. Ancak tohum hibrit ise, gübre kimyasal ise, ilaç kimyasal ilaç ise sen endüstriyel tarım çarkında bir aparat durumuna düşmüşsün demektir. Kapitalist sitemin çarkları arasındasın. Sisteme payandasın, demektir. Bir başka örnek, Yok eğer, Kooperatif aracılığıyla ortağının ihtiyacı olan gübreyi baklagillerden karşılaması için ortağına bilgi desteği ve hibrit olmayan baklagil tohumunu sağlıyorsa, Hayvan gübresinin nasıl yakılacağı ve kullanılacağını öğretiyorsa, Bitkiye ve ürününe zarar veren böcek için gerekli ilacın evde nasıl yapılacağını ve kullanılacağının uygulamalı bilgisini veriyorsa, ortağının yakasını şirketlerden kurtarmış, girdilerini daha ucuza temin etmiş ve sistemin dışına çıkarmış; sömürüde bağımsız, tarzda özerk başka bir yaşamı inşa etmek üzere makas değiştirmesini sağlamış demektir. Hangisi? TMO Buğday Depolamayacak »» Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, lisanslı depoculuk ile ilgili yapılan düzenlemenin çok önemli olduğunu belirterek, Bakanlık olarak artık depolama yapmayacaklarını ve depolama işinden çıkacaklarını söyledi. Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) tarafından düzenlenen 15. Ulusal Tarım ve Gıda Kongresi'nde konuşan Çelik, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday depolama işinden çıkacağını söyledi. Bakan Çelik, TMO’nun ise bir regülasyon kurumu gibi çalışması gerektiğini belirtti. Bakan Çelik şunları kaydetti: "Yıllar önce lisanslı depoculuk ile ilgili yaptığımız düzenleme çok önemli ama bu konuda da TMO ciddi bir rakip olduğu için lisanslı depoculuğun gelişmesi pek mümkün olmadı. Biz şimdi bu alan- dan çıkmayı düşünüyoruz. İşin deposuyla değil, piyasanın regülasyonu ile meşgul olacağız. Alacağımız ürünü alacağız, bunun depolama işlemlerini lisanslı depoculuğun yapması gerekiyor. Çiftçi istediği zaman istediği kadar ürününü lisanslı depodan piyasa şartları ne zaman uygunsa o zaman satma imkanını elde edecek. Bu dönem içerisinde yoğun bir şekilde borsalarla, sivil kuruluşlarla çalışmalarımızı sürdürüyoruz, lisanslı depoculuğa hızlı bir geçişi sağlayacağız." Türkiye’de Tarım Öğreniminin 170. Yıl Dönümü Kutlandı »» Türkiye’de Tarım Öğreniminin 170. Yıl Dönümü Kutlamaları kapsamında TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) ve Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi‘nin (AÜZF) düzenlediği “Tarımsal Yükseköğretimde Yeni Arayışlar” Sempozyumu, 11-12 Ocak 2016 tarihlerinde AÜZF Konferans Salonu‘nda gerçekleştirildi. Türkiye’de tarımsal eğitim-öğretim 1846 yılında İstanbul’da Ayamama Çiftliğinde kurulan Ziraat Mektebi ile başlarken bunu 1891 ve 1893 yıllarında Bursa ve İstanbul Halkalı’da açılan okullar ve daha sonra 1933 yılında kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü izlemiştir. Bu enstitü 1948 yılında çıkarılan yasayla Ziraat Fakültesi adını alarak Ankara Üniversitesi’ne bağlanmıştır. 1955’te İzmir, 1957’de Erzurum, 1967’de de Adana’da Ziraat Fakültelerinin kuruluşu ile tarım eğitimi yaygınlaşmaya başlamıştır. Günümüzde çoğunluğu Ziraat Fakültesi adı altında olmak üzere Tarım ve Doğa Bilimleri, Tarım teknolojileri vb isim altında toplam 38 adet fakülte bulunmaktadır. Sempozyumun açılışında AÜZF Dekanı Prof. Dr. Gökhan SÖYLEMEZOĞLU, ZMO Başkanı Özden GÜNGÖR, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşarı Nihat PAKDİL, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ ve CHP Edirne Milletvekili Okan GAYTANCIOĞLU birer konuşma yaptılar. AÜZF Dekanı Prof. Dr. Gökhan SÖYLEMEZOĞLU, günümüzdeki gelişmiş ülkelerin tarım alanında mutlaka son derece ilerlemiş ülkeler olduklarına dikkat çekti. Dünyada tarımsal yükseköğretimin 21. Yüzyıl koşullarına göre yeniden yapılandırıldığını belirten Söylemezoğlu, "Bizim de tarımsal yükseköğretimimizi özel sektör ve kamunun taleplerini karşılayabilen, analitik düşünebilen, yabancı dil bilen dünya ziraat mühendislerini yetiştirmek üzere yeniden yapılandırmamız kaçınılmaz olmuştur" dedi. Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden GÜNGÖR, ziraat fakültelerinin geçmişten bugüne 119 bin ziraat mühendisi yetiştirerek bu ülkeye armağan ettiğini kaydetti. Bugün ziraat alanında 5‘i henüz öğretime başlamamış 39 fakülte bulunduğuna dikkat çeken Güngör, "Başarılı bir yükseköğretim sürekli yeni fakülteler açarak veya açılan fakültelere popüler isimler vererek değil, planlı, geleceği görebilen, siyasi müdahalelerin dışında seçeneklerle yakalanabilir. Bu nedenle mesleki öncelikleri dikkate alan, arz-talebi gözeten, meslek odalarını eğitim öğretimin öncelikli paydaşları olarak kabul eden bir yaklaşım ülkemize daha uygun bir tarımsal yükseköğretim sistemini ortaya çıkarabilecektir" diye konuştu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Nihat PAKDİL, Sempozyumun çok yararlı sonuçlar üreteceğine inandığını belirterek, bu sonuçlar kendilerine iletildikten sonra üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını söyledi. Eğitimde de oluşturamadık. Bir ülke üretmezse ve halkça bölüşmezse sorunlar çoğalır" diye konuştu. Açılış konuşmalarının tamamlanmasının ardından ZMO ödül törenine geçildi. ZMO 2015 yılı bilim ödülleri: Prof.Dr. Koray HAKTANIR ve Prof. Dr. Bahattin AKDEMİR’e, 2015 yılı hizmet ödülleri Prof.Dr. Ali BAŞÇETİNÇELİK, Prof. Dr. A.Nazım ULUOCAK, Prof. Dr. Hasan ÇELİK, Doç.Dr. İsmet Sözer ÖZELKÖK, Doç. Dr. Lerzan BAKIRCIOĞLU ERKILIÇ, Dr. Servet KEFİ, Dr.Tuncer ÇEVİK, Ali KAYNAK, Bünyamin KOZAK ve Cemal BARIŞ’ a törenle sunuldu. İlk gün tarım tarihine ilişkin özel sunuların ardından "Dünyada Tarımsal Yüksek Öğrenim: Değişimler - Yeni Eğilimler" başlıklı oturum gerçekleştirildi. Etkinlik kapsamında ayrıca AÜZF Dekanlık Binası‘nda "Bitkilerden Kilime Dokuma Sergisi" açıldı. Sempozyumun ikinci günü meslekte 35. yılını dolduran üyelere sertifika töreni ile başladı. Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İBİŞ, 21. Yüzyılda tarım yaparken artık kalite, verim, çevre gibi kavramların gündeme girdiğini belirterek, "Tarımda kendine kendine yeten, daha da ötesi dünyaya destek olan bir ülke konumuna ulaşabilmeliyiz. Tarım eğitiminin temel amacı budur. Eğer eğitime önem vermiyorsak, o toplumun kendini sürdürme ve geleceğe taşıma şansı da yoktur. Daha etkin, kaliteli bir tarım eğitimine ulaşabilmek için ziraat fakültelerinin önünü tıkayan sıkıntıları çözmeliyiz" dedi. TBMM Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi, CHP Edirne Milletvekili Okan GAYTANCIOĞLU, Ziraat fakültelerinin temelinde yapısal sorunların devam ettiğine dikkat çekti. GAYTANCIOĞLU, "Anadolu gen bankasıdır. Ciddi bir tarımsal üretim potansiyelimiz var ama ithalat yapıyoruz. Politika oluşturamıyoruz. Daha sonra iki oturum halinde "Türkiye‘de Tarımsal Yüksek Öğrenim: Arayışlar-Eğilimler-Etkileri" ve "Türkiye‘de Su Ürünleri Mühendisliği Yüksek Öğrenimi: ArayışlarEğilimler-Etkileri" konuları tartışıldı. Büyük ilgi gören sempozyum "Tarım Paydaşlarının Yaklaşımı" başlıklı değerlendirme oturumu ile tamamlandı. Kaynak:ZMO Köy-Koop Haber Şubat 2016 TARIM Tarım Sigortaları 2016 Yılı Uygulamaları »» Tarım Sigortaları 2016 yılı uygulamalarının yer aldığı “Tarım Sigortaları Havuzu Tarafından Kapsama Alınacak Riskler, Ürünler, Bölgeler ve Prim Desteği Oranlarına İlişkin 2015/8248 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, 19/11/2015 tarih ve 29537 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu karar ile; • Bitkisel ürünler için dolu ana riski ile birlikte; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını ek riskleri dolu paketi halinde; bu sayılan risklere ilave olarak, isteğe bağlı olmak üzere; yaban domuzunun tarla ürünleri, sebzeler ve fidanlara verdiği zararlar, açık alanda yetiştirilen meyveler için don riski, ayrıca meyve bahçeleri ile bağlarda dolu ağı ve örtü sistemleri için dolu paketindeki riskler ve dolu ağırlığı riski, • Seralar için dolu ana riski ile birlikte; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, sel ve su baskını ile taşıt çarpması, kar ve dolu ağırlığı ek riskleri paket halinde, • Süt ve erkek besi sığırları ile erkek ve dişi mandalar için ölüm riski, • Koyun ve keçi ile koç ve tekeler için ölüm riski, • Kapalı sistemde üretim yapılan, bio-güvenlik ve hijyen tedbirleri alınmış tesislerde yetiştirilen kümes hayvanları için ölüm riski, • Denizlerde ve iç sularda yetiştirilen su ürünleri için ölüm riski ile kafes ve ağlar için kazalar predatör saldırısı, fırtına, hortum ve deprem riskleri, • Arıcılık kayıt sistemine kayıtlı olan aktif(arılı) ve plakalı kovanlar için; fırtına, hortum, yangın, heyelan, deprem, del ve su baskını, taşıt çarpması, nakliye ile vahşi hayvan saldırısı riskleri, İlgili genel şartlar, tarife ve talimat- lar kapsamında; Bakanlığın kayıt sistemlerine kayıtlı çiftçilerin, mevcut arazi, sera, ürün, tesis, işletme ve yetiştiricilik bilgileri dikkate alınarak, Tarım Sigortaları Havuzu tarafından teminat altına alınmıştır. 2016 yılında 2015 yılı uygulamalarına ilave olarak; tarla ürünleri, sebzeler ve fidanlarda yaban domuzunun verdiği zararlar, sel ve su baskını teminatı çerçevesinde, eğimli arazilerde aşırı yağış sonucunda yüzey akışlarının neden olduğu kayıplar ile hastalıklardan arilik belgesine sahip ve bio güvenlik önlemlerini almış büyükbaş ve küçükbaş işletmelerinde şap hastalığı riskleri kapsama alınmıştır. Küçükbaş Hayvan Hayat Sigortalarında, Büyükbaş Hayvan Hayat Sigortalarında uygulanan tarife seçenekleri getirilmiş ve yetiştiriciler istedikleri taktirde geniş kapsamlı, dar kapsamlı, mufiyetsiz tarife seçenekli sigorta yaptırabilecektir. Devlet prim desteği oranı; tüm risk- lerde %50 oranında uygulanacak, ancak açık alanda yetiştirilen meyvelerde çiçeklenme dönemi dolayısı ile sigorta paketindeki riskler hariç sadece don riskinde 1/3 oranında ek prim desteği olarak karşılanacaktır. Bitkisel ürün sigortaları tarife ve talimatlar da alternatifli müşterek sigorta oranları getirilmiş, isteyen çiftçilerimizin daha fazla prim ödemek suretiyle daha fazla hasar tazminatı almalarına imkan sağlanmıştır. • Devlet sigorta prim desteğinden yararlanacak üreticilerin, 5488 sayılı Tarım Kanununun20 nci maddesi d fıkrası ve geçici 2 nci maddesi ile 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanununu 13 üncü maddesi ikinci paragrafında belirtildiği şekilde; Bakanlığımızın kayıt sistemlerine kayıtlı olmaları yasal bir zorunluluktur. Üreticilerin, tarım sigortası prim desteğinden yararlanabilmesi için bu kayırt sistemlerine kayıtlı olması veya güncellenmesi gereken ürünler için bu kaydını her sene güncellemesi gerekmektedir. Tarım sigortası yaptırmayan üreticiler için; 5363 sayılı Tarım Sigortaları Kanununun 17 nci maddesinde belirtilen; “Bu Kanun kapsamında, uygulama yılında yer alan riskler için tarım sigortası yaptırmayan üreticiler, 20/06/1977 tarihli ve 2090 sayılı Kanundan yararlanamaz.” hükmü uygulanmaktadır. Hastalık Amerika'dan Geldi Kayıp Çok Büyük »» Uludağ Üniversitesi (UÜ) Veteriner Fakültesi Parazitoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Aydın, Güney Amerika’dan göçmen kuşlarla gelen “Noseme Ceranae” hastalığın yüzünden Türkiye’deki arı kaybının yüzde 70’lere ulaştığını belirtti. Bursa Akademik Odalar Birliği Veteriner Hekimler Odası’nda açıklama yapan Prof. Dr. Levent Aydın, aniden başlayan arı ölümleriyle ilgili çeşitli illerden şikayetler almaya başladıklarını söyledi. Aydın, “2014’ün kış başlangıcında Türkiye’nin farklı yerlerinden ergin arı kayıplarına ilişkin şikayetler geldi. Sorun, 2015 yılı ilkbahar başlangıcına kadar artarak devam etti. Arı kolonilerinin hızla küçülmeye ve bunun sonucunda arıların ölmeye başladığını gördük. Bunun üzerine Çukurova Üniversitesi Veteriner Fakültesi ve Ankara Etlik Merkez Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü ile yaptığımız araştırma kapsamında, 23 ilden arı örneği topladık. Bu örnekleri inceledik” diye konuştu. Hastalık Kıtalararası Boyutlara Ulaştı Yaptıkları araştırma sonuçlarının Uluslarası Apidoloji (Arıbilim) dergisinde de yayınlandığını anlatan Aydın, şöyle devam etti: “Kolonileri yok eden ve hızla sönmesine yol açan hastalığın ‘Nosematosis’ grubunun ‘Nosema Ceranae’ mikrosporları olduğunu belirledik. Hastalığın Güney Amerika’daki ‘Bombus’ ve ‘Vespula’ arılarında görüldüğünü, Nosema sporlarının göçmen arı kuşu tarafından bir bölgeden bir bölgeye nakledildiğinin saptandı. Bunun yanı sıra paket arı- cılık ve ana arı ticareti uygulamalarının da hastalığın kıtalar arası nakline yol açtığını gördük.” Hastalığın arılarda sindirim sistemini tahrip ederek ölümlere yol açtığını bildiren Aydın, “Hastalık nedeniyle kovanlar üçerli beşerli gruplar halinde ansızın sönmeye başlıyor. Nosema sporları kovanda ve balda uzun süre canlı kalabiliyor. Hastalık çok hızlı ve öldürücü seyrediyor. Arıcılık sektöründe bu hastalığın artık en yaygın görülen hastalık olduğu bilinmelidir.” dedi. KAYIP YÜZDE 70’LERE ULAŞTI Arıcılık sektöründe yüzde 70 kayıplara neden olan hastalıkla ilgili içinde kekik de bulunan bir tedaviye başladıklarını anlatan Aydın, tedavi sonucu ölümlerin durduğunu gördüklerini belirtti. Aydın, “ Bu sene de erken yaptığımız incelemelerde hastalığın devam ettiğini görüyoruz. Klinik belirtiler ishalde seyretmesine rağmen hastalığın çok hızlı geliştiğini ishal bile olma- dan 5-10 çerçeve arının 1-2 hafta içinde 2-3 çerçeveye inip öldüğünü gördük. Şuanda çalışmalara devam ediyoruz. Çok yakında bir ilacın müjdesini verebiliriz” dedi. Aydın önlem alınmaması halinde Türk arıcılık sektörünün büyük risk altına gireceğine söyleyerek, şöyle devam etti: “Hastalık, göçmen kuşlarla, ana arıyla taşınabiliyor. Bulaşıcı bir hastalıktır. Aslında bu, midede bir enfeksiyon diye düşünülüyor. Sürekli ve hızla yayılıyor. Arılardaki bu mide enfeksiyonu yaygın bir şekilde devam ediyor. Bu sene de kolonilerde hızlı bir düşüş olabilir. Yine 70 kayıp olursa arıcılar ve arıcılık sektörü çok büyük zarar görebilir. Arıcılar, sekiz litre şeker şurubuna bir litre kekik suyunu dağıtarak bir hafta arayla iki defa tekrarlayarak, bu hastalığın önüne geçebilir. Bu işlemi hem sonbahar, hem de ilkbaharda yapsınlar” şeklinde konuştu. Veteriner Hekimler Odası Başkanı Sinan Sağlam da, arıcılıkta dünyada söz sahibi olan Türkiye’de 2015 yılının arıcılık açısından çok elim bir yıl olduğuna vurgulayarak, “Türkiye kovan bakımından dünya üçüncüsü. Yine arı ürünleri ve özellikle bal ve diğer ürünlerde dünyada hiç yadırganmayan ilk beş içinde yer alıyor. Dolayısıyla böyle bir sektörün 2015 yılının ciddi arı kolonileri kayıpları ile geçmesi ülkemiz açısından bizleri çok üzdü” dedi. . 9 Tüketim Kooperatiflerine Ne Oldu? »» Dünyada da Ülkemizde de kooperatif olarak ilk ortaya çıkan kooperatif türü, tüketim kooperatifleridir. Bu gün anladığımız anlamda ilk kurulan kooperatif olarak anılan, İngiltere’deki dokuma işçilerinin kurduğu kooperatif de bir tüketim kooperatifi olarak ortaya çıkmıştır. Ülkemizde Memleket Sandıkları olarak anılan kooperatif modeli de bir tüketim kooperatifidir. 1925 yılında bir kanunla kurulmuş bulunan ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir nolu üyesi olduğu Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi ve Ülkemizde Memleket Sandıkları olarak anılan kooperatif modeli, tüketim kooperatiflerinin önemini ortaya koymaktadır. Özellikle tüketim kooperatifleri, dar ve orta gelir kesiminin her ekonomik modelde ve her siyasi konjonktürde ihtiyaç hissettiği ve spekülatif hareketleri önleyici bir argüman, bir tedbir olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçmişte İlkokullarda dahi faaliyet gösteren, hatta ilkokul öğrencilerine risturn dağıtan tüketim kooperatiflerinin bu gün artık olmayışının, yeni nesillerin ekonomik ve sosyal anlayışını olumsuz yönde etkilediğini söylemek mümkündür. Hemen hemen tüm resmi kurumlarda var olan yardımlaşma sandıkları veya tüketim kooperatifleri artık yoktur. Tüketicinin korunması adına özellikle belediyelerin üstlendiği tanzim satışlar ve tanzim satış mağazaları da artık yoktur. Bunların yarattığı bu boşluğu her sokak başında var olan büyük çapta uluslararası sermayeye ait butik AVM ler doldurmuştur. Maliye Bakanlığı biraz daha uygun şartlarda ihtiyaçlarını karşılayabilmek amaçlı olarak birkaç memurun bir araya gelerek Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı kurduğu kooperatifleri, özel sektörün gelişmesinin önünde bir engel olarak görmüştür. Anayasanın, kooperatiflerin desteklenmesi gerektiği açık hükmüne rağmen, 5520 sayılı kurumlar vergisi kanunu özellikle tüketim ve nakliye kooperatiflerini vergilendirme kapsamına almıştır. Bu gün gelinen noktada; Gümrük ve Ticaret Bakanlığı istatistiklerine göre 2014 yılı itibariyle 2743 tüketim kooperatifinin 2139 unun gayrı faal olduğu, 604 adedinin faal olduğu belirtilmektedir. Ancak, belirtilen rakamlardan bu gün için ne kadarının kaldığı, kalanlarında etkinliği tartışmalıdır. Et fiyatlarının artışından tutunda, tarla market fiyat makasının bu kadar açılmasının nedeni uygulanan ekonomik modelin spekülatif hareketlere açık olmasıdır. Tüketim kooperatifleri bu anlamda önemliyken, hatta daha işlevsel hale getirilebilecekken bu kadar zafiyet içerisinde olmasına zemin hazırlanması, hem üreticimiz hem tüketicimiz açısından ciddi bir kayıp olarak nitelendirilmelidir. Yunan Çiftçinin Öfkesi Dinmiyor »» Yunanistan’da hükümet ile çiftçiler arasında geçen ay başlayan gerginlik ülke geneline yayılıyor. Yunan hükümetinin kreditörlerin talebi doğrultusunda parlamentoya sevkettiği tarım sektörüne ek vergileri ve sosyal güvenlik yasasında değişiklikleri öngören düzenlemelere tepkiler artarak devam ediyor. Çiftçilerin ülke genelinde başlattıkları ve binlerce traktörün eşlik ettiği sert protesto eylemleri, artan yol kapatmalar ile sürüyor. traktör ile Atina Uluslararası Havaalanı Elefteros Venizelos otobanı Markopoulou’yu 1 saatliğine kapattı. Attika bölgesinde de eyleme start veren çiftçiler, sembolik olarak 100 HAL VE GİDİŞ Sait MUNZUR 10 Şubat 2016 Köy-Koop Haber TARIM Miras Arazi İşlemleri Artık İnternet Üzerinden Takip Edilebilecek »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türkiye genelinde birlikteliğin ve otomasyonun sağlanması amacıyla arazileri verilerini bilgisayara aktarıyor. Türkiye’nin herhangi bir yerinde bulunan tarım arazisinin “kime ait olduğu”, “arazi sahibinin ölmesi halinde mirasçılarının kimler olacağı” gibi bilgilerinde bulunduğu bir dizi bilgi “Tarım Bilgi Sistemi (TBS)” içerisinde yer alan “Arazi Yönetim” programına aktarılıyor. Program ile; Miras kalan arazi varislerine tebligat hazırlanabilecek, Mayıs 2015 tarihinden sonra ölen miras bırakanların ve varislerin bilgilerine program üzerinden ulaşılabilecek. Aynı zamanda miras bırakanın ölümünden itibaren bir yıl içerisinde miras işlemlerinin çözülüp çözülmediği program ile takip edilebilecek. Varislere verilen ek 3 aylık süre içerisinde devir işleminin gerçekleşip gerçekleşmediği takip edilebilecek. Varislere verilen ek 3 aylık bu sürenin sonunda devir işlemi olmaması durumunda, Bakanlık resen veya bildirim üzerine bu yerlerin istemde bulunan ehil mirasçıya, ehil mirasçı olmaması durumunda en fazla teklifi veren istekli mirasçıya devri, aksi hâlde üçüncü kişilere satılması için ilgili Sulh Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açabilecek ve bu işlemlerin takibi program üzerinden yapılacak. »» Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği, sosyal sorumluluk projesi kapsamında kadın çiftçilere eğitim toplantısı ve kanser taraması yaptı. monu Köy-Koop Birlik Müdürü Dilek Özdemir, Kooperatifçilik ve Süt Hijyeni konularında katılımcıları bilgilendirdi. Katılımın ve ilginin son derece yüksek olduğu toplantılara talep oldukça fazla. Köy-Koop Kastamonu Birliği önümüzdeki günlerde de farklı bölgelerde Kadın Çiftçi Eğitimleri’ne devam edecek. Katılım ve İlgi Yüksek Eğitimlere; Eşen, Çöroğlu, Urgancı, Bademci, Esenlik, Kızılcaören, Çetmi, Yukarı Çayırcık, Bük, Oğul ve Kıran Köylerinden gelen 150’ye yakın kadın çiftçi, 3 gün boyunca eğitimler gördü. Bu eğitimlerde, İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden Ev Ekonomisti Derya Kaval Besinlerin Hazırlanması ve Ürünlerin Muhafazası, Veteriner Hekim Meltem Kabaşabanoğlu Ahır Hijyeni ve Hayvan Hastalıkları, Taşköprü Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğünden Ziraat Yüksek Mühendisi Mehmet İpek Sarımsak Üretimi ve Pazarlanması, Kastamonu Ketem (Kanser Erken Teşhis Tarama Ve Eğitim Merkezi) den Dr.M.Meltem Kabaşabanoğlu, Ebe Nazife Demirtürk, Hemşire Mihriban Tomruk Gögüs Kanseri ve Kanser de Erken Teşhisin Önemi, Kasta- »» Dünya Gazetesi yazarı Ali Ekber Yıldırım, yazısında gıda fiyatlarının artışının neden kontrol edilemediğini değerlendirdi. Usta yazarın yazısı şöyle: Gıda fiyatları gündemden düşmüyor. Her ay açıklanan enflasyon rakamlarının baş sorumlusu ilan ediliyor. Merkez Bankası Başkanı şikayetçi. Hükümet yetkilileri gıda fiyatlarındaki artıştan yakınıyor. Tüketici adeta isyanda. Gıda fiyatları neden artıyor? Daha da önemlisi artan fiyatlar neden kontrol edilemiyor? Uygulanan politikalarla ve bu yönetim anlayışı ile gıda fiyatlarının kontrol edilmesi çok zor. Çünkü,işin kaynağında yanlış tarım politikası var. Türkiye, sorunun kaynağına inmeden sadece sonucu yani fiyatı tartışıyor. Oysa işin kaynağında yani tarım sektöründe çözüm bekleyen çok ciddi sorunlar var. Bu sorunlar çözülmediği için her gün bir yerden patlak veriyor. Karşımıza yüksek gıda fiyatları olarak çıkıyor. Tarımın sorunları çözülmeden gıda fiyatlarının kontrol edilmesi mümkün değil. Nedir o sorunlar? Çiftçi Kadın Eğitimleri ve Kanser Taraması Yapıldı Kastamonu Köy-Koop Bölge Birliği’ nin kadın çiftçilere yönelik bilgilendirme toplantıları devam ediyor. Taşköprü'ye bağlı Çetmi Köyü Eğitim Merkezinde gerçekleşen toplantıda; kooperatifçilik, süt hijyeni, kadın hastalıkları, ev ekonomisi, hayvan hastalıkları ve bakımı gibi konulara değinildi. Gıda Fiyatları Neden Kontrol Edilemiyor? Kanser Taraması Yapıldı Ayrıca bu eğitimlerin yanısıra, Kastamonu KÖY-KOOP Birliği’nin sosyal sorumluluk projesi kapsamında, 18 Ocak 2016 tarihinde, kadın çiftçilerin kanser ve kanserde erken teşhis ile taramanın önemi hakkında farkındalık oluşturulması adına Yukarı Çayırcık köyünden KETEM’e gelen (Kastamonu Erken Teşhis ve Tarama Merkezi) 25 kadın çiftçi, Bölge Birlik Müdürü Dilek Özdemir nezaretinde taramaları gerçekleştirildi. 1- Tarımın temel sorunu yüksek girdi fiyatlarıdır. Mazottan gübreye, tohumdan ilaca, yemden hayvan materyaline kadar girdilerin büyük bölümünde Türkiye dışa bağımlı. Bu nedenle girdi fiyatlarını kontrol edemiyor. Ayrıca girdiler üzerinde yüksek vergiler var. Türkiye’de üretim yapan çiftçi, üzerine bindirilmiş Katma Değer Vergisi, Özel Tüketim Vergisi ile dünyanın en pahalı mazotunu kullanıyor. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verilerine göre 2002 yılında çiftçinin kullandığı mazotun litre fiyatı ortalama 1 liraydı. 2014 ortalaması 4 lira 36 kuruş. 2002’den 2014’e mazottaki fiyat artış oranı yüzde 296 oldu. 2015’te fiyatlar biraz daha düşük seyretti. Buna rağmen 2002’den 2015’e mazottaki fiyat değişimi yüzde 250’nin üzerinde. 2-Çiftçinin temel girdilerinden birisi de gübre. Gübrede de durum farklı değil. Yaygın olarak kullanılan ÜRE gübresinin tonu 2002’de 237 liraydı. 2015’te ortalama 1101 lira oldu. 33 AN gübresi aynı dönemde 193 liradan 888 liraya çıktı. DAP gübresi ise 354 liradan 1630 liraya ulaştı. Diğer gübre çeşitlerinde de durum hemen hemen aynı. Bunlar fabrika çıkış fiyatları. Çiftçinin ödediği bundan en az yüzde 5-10 daha yüksektir. 3-Tarımda emek sorunu her geçen gün büyüyor. Kırsaldaki nüfus yaşlanıyor.Tarımda çalışacak eleman, işçi bulmak çok zor. Bulunduğunda da maliyeti yüksek. Emek sorunu nedeniyle çiftçiler makineli hasada uygun ama katma değeri daha düşük ürünlerin üretimine yöneliyor. Bunun en somut örneği mısır ve buğday. Üretici pamuk yerine mısırı, bakliyat ürünleri yerine buğdayı tercih ediyor. Çünkü ekimi ve hasadı daha az emek istiyor. 4- Tarım işletmelerinin küçük ve parçalı olması, teknolojinin yeterince kullanılamaması verimlilikte önemli sorunlara neden oluyor. 5- Hayvancılık açısından bakıldığında, orada da yüksek girdi maliyetleri en temel sorun. Hayvancılıkta maliyetin yüzde 70-75’ini oluşturan hayvan materyali ve yemde dışa bağımlı bir yapı var. Yem hammaddesinin yaklaşık yüzde 50’si ithal ediliyor. Kaba yemde 15 milyon ton, karma yem olarak adlandırılan fabrika yeminde ithalata rağmen 5 milyon ton açık var. Dövizdeki her artış ithal hammaddenin dolayısıyla ürünün fiyatını artırıyor. 6- Hayvan hastalıklarıyla yeterince mücadele edilmiyor. Gelişmiş ülkelerin geçen yüzyılda büyük ölçüde kökünü kazıdığı Şap hastalığı 2015 yılında Türkiye’yi teslim alabiliyor. Hayvan hastalıkları nedeniyle ciddi verim kayıpları yaşanıyor. 7- Tarımda kaynaklar kıt, bu kıt kaynaklar da verimli kullanılmıyor. Verilen milyarlarca lira destek amaçsız, hedefsiz bir şekilde dağıtılıyor. 8- Pazarlama kanallarında ciddi sorunlar var. Tarım ürünleri piyasasında tam bir başıboşluk var. Üretimden tüketime kadar olan arz zincirinde yeterli denetim yok. Kamu denetimi de tüketici denetimi de yok. Örneğin yaş sebze ve meyvede üretici fiyatı ile tüketici fiyatı arasında yüzde 300, yüzde 400’lere varan fiyat farkına kimse müdahale etmiyor. 9- Yasa ve yönetmelikler masa başında ve sektörün bilgisi dışında hazırlandığı için uygulamada ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Çıkarılan yasa ya da yönetmelik gerçek yaşamla uyumlu değil. 10-Gıda piyasasını büyük oranda ulusal veya uluslararası market zincirleri belirliyor. Üretimi de tüketimi de yönlendiren bu market zincirlerinin temel felsefesi, ucuza alıp pahalıya satmak. Üreticiden veya gıda imalatçılarından hem ucuza hem de uzun vade ile gıda ürünleri almalarına rağmen en yüksek fiyata satıyorlar. Piyasanın geri kalan aktörleri de bu marketlere göre fiyat politikası oluşturup uyguluyor. 11- Sorunlar günübirlik çözülmeye çalışılıyor. Herhangi bir ürünün fiyatı yükseldiğinde ithalatla düşürülmeye çalışılıyor. Yapılan her ithalat birçok üreticiyi sektörün dışına itiyor. İthalatla terbiye etme anlayışı üretimi azaltıyor. Üretim azalınca fiyat daha da yükseliyor. Özetle, gıda fiyatlarındaki artışın önlenmesi isteniyorsa mutlaka tarımda yaşanan sorunların çözülmesi gerekiyor. Bunun için tarım politikası sil baştan ele alınmalı. Ülkenin zengin tarım potansiyelinin değerlendirilerek üretimin, verimliliğin artırılması ve gıda fiyatlarında istikrarın sağlanması, üreticinin para kazanması, tüketicinin uygun fiyatlarla gıda tüketmesi için tarım politikasında köklü değişikliklere ihtiyaç var. Bunun için mevcut durumun ve sorunların sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi gerekiyor. Bu tespit yapıldıktan sonra kısa, orta ve uzun vadeli uygulanacak politikalar saptanmalı. Bu politikalar kararlılıkla uygulanmalı. Bu yapılmazsa gıda fiyatlarını daha çoooook tartışırız. . Et ve Süt Kurumu İthal Et Satışına Başladı »» Et ve Süt Kurumu, ithal dondurulmuş çeyrek karkas sığır eti satışına başlandığını duyurdu. Sadece firmalara satılacak olan etin kilosu KDV hariç 21.50 liradan verilecek. Kurumdan yapılan açıklamada şu bilgilere yer verildi: "Kurumumuzca ithal dondurulmuş çeyrek karkas sığır eti satışı yapılacaktır. Söz konusu dondurulmuş çeyrek karkas sığır etlerinin satışı aşağıda belirtilen fiyat ve esaslar doğrultusunda gerçekleştirilecektir. İstekliler, Kombina Müdürlüklerine başvuruyu dilekçe ile yapacak olup, aşağıda belirtilen evrakları da dilekçe ekinde ibraz edeceklerdir. Dondurulmuş Çeyrek Karkas Sığır Etlerinin Evsafı:18-30 aylık kültür ırkı ve melezleri erkek çeyrek karkaslar, Satış ve teslimat ESK Kombina Müdürlüklerince yapılacaktır. maya kapasite raporunun üzerinde satış yapılmayacaktır. Satış fiyatı 21,50 TL/Kg+ KDV olup, satışlar peşin bedelle gerçekleştirilecektir. Bedeli peşin ödenen emtia ödemenin yapıldığı günden itibaren 10 (on) işgünü içerisinde teslim alınacaktır. İbraz edilecek belgeler: Satışlar aylık azami 200 ton olup, fir- Kırmızı Et Sanayii ve/veya Yemek Sanayii alanında faaliyetlerini fiilen sürdürmekte olan firmalara satış yapılacaktır. İstekli Firmalar, kayıtlı oldukları meslek birlik ve/veya derneklere üyelik belgesi ve kapasite raporunu ibraz edeceklerdir. Firmalar, irtibat bilgilerini (posta adresi, telefon numarası, v.s) bildirir imzalı mühürlü beyan edeceklerdir" Şubat 2016 Köy-Koop Haber 12 TARIMSAL ANALİZ Tarım ve Gıda Sektörü 2015 Yılı Değerlendirmesi »» 2015 yılında tarımsal destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal desteklerin dağılımı, bitkisel üretim ve hayvancılıktaki gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et fiyatlarında yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve Rusya ile yaşanan krizin tarıma yansımaları. Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin yayın organı olan 'Ziraat Dünyası'nda, tarım ve gıda sektöründe 2015 yılında yaşanan gelişmeler bir bütün olarak ele alındı. Dosya haberde tarımsal destekler başta olmak üzere, girdi fiyatlarındaki gelişmeler, dolardaki artışın çiftçiye yansıması, tarımsal desteklerin dağılımı, bitkisel üretim ve hayvancılıktaki gelişmeler, süt fiyatlarındaki dalgalanmalar, et fiyatlarında yaşanan sıkıntılar, gıda enflasyonu, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve Rusya ile yaşanan krizin tarıma yansımalarına dikkat çekildi. 2015 yılında tarım ve gıda sektörü açısından yaşanan gelişmeleri şöyle özetleyebiliriz; Türkiye'nin 2015 yılı ikinci çeyrek büyüme rakamları 10 Eylül 2015 günü TÜİK tarafından açıklanmıştır. Yılın ikinci çeyreğinde Türkiye ekonomisi bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla yüzde 3,8 oranında büyüme gösterirken, tarım sektörü yüzde 6,7 oranında büyümüştür. Altı aylık rakamlara bakıldığında Türkiye ekonomisi yılın ilk yarısında yüzde 3,1 büyüme gösterirken, tarım sektörünün yüzde 5,2 büyüme gösterdiği görülmektedir. 2015 Yılı Bütçesi Beklentileri Karşılamadı 2015 yılında bütçe giderleri 472,9 milyar lira, bütçe gelirleri 452 milyar lira olarak belirlenirken, bütçe açığının ise 21 milyar lira olması öngörülmüştür. Bütçeden, çiftçiye doğrudan 10 milyar kaynak ayrıldı, ancak KİT'lerin finansmanı, diğer müdahale alımları, kredi sübvansiyonu gibi kalemler de dikkate alındığında bu miktarın 13,1 milyar lirayı bulması beklenmektedir. Beklentiler Yine Gerçekleşmedi 2013-2014 sezonunda kuraklık ve doğal afetler nedeniyle çok kötü bir sezon geçiren ve başta mazot olmak üzere girdi fiyatlarındaki artış nedeniyle önemli maliyet artışlarıyla karşı karşıya kalan çiftçilerin umudu 2015 bütçesinden tarıma ayrılan kaynağın artırılarak Tarım Yasasının öngördüğü Milli Gelirin yüzde 1'i noktasına çekilmesiydi. Destekler Yasanın Altında Kaldı Ancak açıklanan bütçede, tarıma ayrılan kaynak, her yıl olduğu gibi bu yıl da yasanın öngördüğü asgari miktarın altında kaldı. Geçen yıldan bu yana tarımsal maliyetlerdeki önemli artışlara karşın artış 300 milyon TL gibi sembolik denilebilecek miktarda oldu. Geçen yıl bütçeden doğrudan tarımsal desteklemeye ayrılan kaynak 9,7 milyar TL idi. Bu rakam, Bütçenin sadece yüzde 2,2'si demekti. Sübvansiyonlu krediler ve müdahale alımları da hesaba katıldığında toplam destekleme miktarı 13,2 milyar TL'ye çıkıyordu. O durumda bile destekleme oranı Milli Gelirin binde 7'si düzeyinde kalıyordu. Maliye Bakanı'nın açıkladığı rakamlara göre, bütçeden tarımsal desteklemeye ayrılan pay 2015 yılında doğrudan desteklemeler için yüzde 2,1, dolaylı desteklemeler de hesaba katıldığında yüzde 2.8 olacak. Ancak toplam doğrudan ve dolaylı destek miktarı 13,2 milyar TL'den 13,1 milyar TL'ye inecektir. Milli Gelir açısından bakıldığında ise tarımsal desteklemeye yine yasal asgari oran olan yüzde 1'in çok altında kalacak. Girdi fiyatları üzerinde ağır vergi yükü ve dışa bağımlılık üretime zarar verdi Ülkemizde tarımsal girdilerde dışa bağımlılık oranının yüksek olması üreticilerin döviz fiyatlarındaki dalgalanmalardan doğrudan zarar görmesine yol açmaktadır. Girdi fiyatlarının yüksek oluşunda vergi oranları da önemli bir rol oynamaktadır. Örneğin, Tarım sektöründe yılda 3,3 milyon ton civarında mazot kullanılmakta ve bu mazot neredeyse tümüyle ithal edilmektedir. Desteklemelerde 'dolaylı vergi' çelişkisi Şu anda 4 liranın üzerinde bir fiyattan satılan mazottan, ÖTV ve KDV, yani dolaylı vergi olarak 2.26 TL (Yüzde 36.57 ÖTV+ yüzde 15.07 KDV) alınmaktadır. Bu rakam, çiftçiye bu yıl verilen 10 milyar TL'lik toplam desteğe yakın bir miktar oluşturmaktadır. Yani salt mazottan alınan dolaylı vergilerle, çiftçiye bir yılda verilen tüm destek geri alınmaktadır. AB'nin birçok ülkesindeki çiftçi mazotu vergisiz kullanıyor Oysa üyesi olmayı düşlediğimiz Avrupa Birliği ülkelerinden Belçika, Güney Kıbrıs, Litvanya ve Letonya'da tarımda kullanılan akaryakıtta ÖTV yoktur. Romanya, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Fransa, Macaristan, Slovenya, Finlandiya, İtalya, İsveç, İrlanda ve İspanya'da ise normalin çok altında bir ÖTV alınmaktadır. Türkiye'de ise aksine, 2011 yılına kadar normal motorinden 7 kuruş daha ucuza satılan kırsal motorinin fiyatı normal motorinle eşitlenerek, zaten ağır olan vergi yükü daha da ağırlaştırılmıştır. Vergi oranlarının düşürülmesi bir zorunluluk haline geldi Diğer girdilere gelince, gübreden yüzde 18 KDV alınmaktadır. Kırsal elektrikte ise yüzde 1 enerji fonu, yüzde 2 TRT payı ve yüzde 18 KDV alınmaktadır. Tarımsal ilaçlardan, tarım makineleri ve traktörlerden, tohumluk ve hayvan yemlerinden yüzde 8 KDV alınmaktadır. Gelinen noktada tarımsal girdilerde vergi oranlarının düşürülmesi ve fiyat dalgalanmalarına karşı girdi sübvansiyonlarının artırılması bir zorunluluk halini almış bulunmaktadır. Dolardaki yükseliş tarım sektörünü olumsuz etkiledi Türkiye'de tarımsal milli gelir dolar olarak 60 milyar dolar civarında. Dolardaki yükseliş sonucu bu rakamın yılsonunda 45-50 milyar dolara düşmesi bekleniyor. Yani tarım kesimi dolardaki yükselişten dolayı asgari 10 milyar dolar (30 milyar lira) kaybetmiş bulunuyor. Çiftçi 1 yıllık desteklemenin 3 katını kaybetti Türkiye'de tarıma verilen yıllık desteklemenin 10 milyar lira civarında olduğu düşünülürse, çiftçi, dolardaki yükseliş nedeniyle bir yıllık desteklemenin üç katı miktarında gelir kaybına uğramış durumda. Dolar cinsinden tarımsal milli gelirdeki bu düşme sonucu tarım kesiminde kişi başına düşen milli gelir 2.800 dolara kadar gerilemiş bulunuyor. Türkiye ortalaması ise 10 bin dolar civarında. Yani tarımsal nüfusun yaşam standardı kentsel nüfusun çok altında… 2015 Yılı tarımsal desteklemelerinin dağılımı Bakanlar Kurulu'nun 2015 yılında yapılacak Tarımsal desteklemelere ilişkin kararına göre, 2015 yılında Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) dahil olan çiftçilere destekleme kapsamında yapılan ödemeler şöyledir; Dekar başına 2,5 TL toprak analizi desteği ile mazot ve gübre destekleme ödemesi yapılmıştır. Mazot destekleme ödemeleri için ortalama yüzde 5, gübre destekleme ödemeleri için de yüzde 10 artış sağlanmıştır. Peyzaj ve süs bitkileri, özel çayır, mera ve orman emvali alanlarında dekar için 3,3 TL mazot, 4.75 TL da gübre desteği verilmiştir. Hububat, yem bitkileri, baklagiller, yumru bitkiler, sebze ve meyve alanlarında dekar için 4.85 TL mazot, 6,6 TL gübre; yağlı tohumlu bitkiler ve endüstri bitkileri alanları için dekara 7.9 TL mazot, 8.25 TL gübre desteği verilerek destekleme ödemesi yapılmıştır. Sözleşmeli yağlık ayçiçeği, aspir, kanola ve soya fasulyesi üretimi yapanlara fark ödemesi desteğine ilave olarak dekar başına yüzde 50 artışla 15 TL ödenmiştir. Öte yandan Türkiye Tarım Havzalarının Belirlenmesine ilişkin Kararın eki listesinde yer alan 30 tarım havzasında, 2015 yılı üretim sezonunda üretilen ve satışı yapılan ürünlere fark ödemesi yapılacaktır. Yağlık ayçiçeği, kütlü pamuk, soya fasulyesi, kanola, dane mısır, aspir, zeytinyağı, buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikale, çeltik, kuru fasulye, nohut ve mercimek ürünleri, tarımsal veriler ve uydu görüntüleri, zeytinyağı tarımsal veriler kullanılarak belirlenecek verim değerlerine göre, pamuk yurt içinde üretilip sertifikalandırılan tohumları kullanma şartı aranarak desteklenecektir. Buna göre, kilogram başına yapılan fark ödemesi desteği için kilogram başına, yağlık ayçiçeğinde 30 kuruş, kütlü pamukta yüzde 18 artış ile 65 kuruş, soya fasulyesinde 50 kuruş, kanolada 40 kuruş, dane mısırda 4 kuruş, aspirde 45 kuruş, zeytinyağında 70 kuruş, buğday, arpa, çavdar, yulaf, tritikalede 5 kuruş, çeltik 10 kuruş, kurufasulye, nohut ve mercimekte yüzde 100 artışla 20 kuruş, çayda ise 12 kuruş olarak belirlenmiştir. Hayvancılık Destekleri Hayvancılık sektörüne yönelik desteklerde 2015 yılında önemli bir artış yapılmamıştır. Hayvancılık desteklerinde ise Bakanlık kayıt sistemlerine ve Soy Kütüğü ve Ön Soy Kütüğü Sistemi veri tabanına kayıtlı, sütçü, kombine ve etçi kültür ırkı veya kültür ırkı melezi en az 5 baş anaç sığıra sahip, ulusal düzeyde üst örgütlenmesini tamamlamış bir hayvancılık örgütüne üye olan yetiştiricilerle sayı şartına bakılmaksızın bakanlık kayıt sistemine kayıtlı anaç mandaya sahip olan yetiştiricilere, sütçü ve kombine ırkların anaç sığırı için soy kütüğüne kayıtlı olanlara ve etçi ırklara farklı olmak üzere hayvan başına ödeme yapılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, anaç sığır başına ödeme birim miktarları, tek işletme olarak kabul edilen, kooperatif ile birlikler hariç, 500 başa kadar tam, 501 baş ve üzeri için yüzde 50'sine karşılık gelen tutarın ödenmesi suretiyle uygulanmıştır. Sütçü ve kombine ırklar ve melezleriyle etçi ırkların melezleri her anaç sığır için 225 TL, etçi ırklar anaç sığır 350 TL, anaç mandaya 400 TL, sütçü ve kombine ırklar ve melezleri anaç sığır soykütüğü ilavesinde 70 TL destekleme ödemesi yapılmıştır. E-ıslah veri tabanına kayıtlı anadan suni tohumlama veya etçi ırklarda Bakanlıktan izin alınmış tabii tohumlama boğasıyla tohumlama sonucu doğan buzağılar için 75 TL, döl kontrolü projesi kapsamında testi tamamlanıp onaylanmış boğa spermasıyla yapılan suni tohumlamadan doğanlara 35 TL, yerli ırk veya melezi sığırlardan etçi ırklara ait spermayla yapılacak tohumlama sonucu doğan buzağılara 75 TL destek verilmiştir. Sürü yönetimi istihdamı desteği uygulaması 300 baş ve üzeri küçükbaş anaç hayvan varlığına sahip işletmelere, Sürü yöneticisi istihdamı desteği işletme başına 5 bin TL ödeme yapılmış, büyük baş besi destekleme ödemesine 2015 yılında da davam edilmiştir. Koyun-keçi yetiştiriciliği yapan, da- mızlık koyun-keçi yetiştiricileri birliklerine üye, hayvanları Bakanlık kayıt sistemlerine kayıtlı yetiştiricilere anaç hayvan başına yüzde 10 artışla 22 TL / baş, tiftik keçisi yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi ve tiftik üretiminin artırılması için üretmiş oldukları tiftiği, Tiftik ve Yapağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine (Tiftikbirlik) veya kooperatiflerine satan yetiştiricilere yüzde 10 artışla 22 TL/kg ödenmiştir. Ürettiği çiğ sütü süt işleme tesislerine satan birlik üyesi yetiştiricilere manda, koyun ve keçi için Bakanlığın belirleyeceği dönemler ve birim fiyatlar üzerinden ödeme yapılmıştır. Islah amaçlı süt kalitesinin desteklenmesi projesi kapsamında her bir sığır için süt içeriğinin tespiti amacıyla yapılacak analizler için Ankara, İzmir, Balıkesir, Bursa ve Tekirdağ illerinde baş için 50 TL ödenmiştir. İpekböceği tohumunu sağlayan Koza Tarım Satış Kooperatifleri Birliğine (Kozabirlik) kutu başına, ürettiği yaş ipekböceği kozasını Kozabirlik ve veya kooperatiflerine satan yetiştiricilere ödenen miktar 30 TL /kutu iken 40 TL/kutu olarak verilmiştir. Arıcılık Kayıt Sistemine (AKS) kayıtlı olma şartıyla arı yetiştiricilerine kovan başına 10 TL, seralarda doğal polinasyonu sağlamak amacıyla Örtüaltı Kayıt Sistemine (ÖKS) kayıtlı bombus arısı kullanan yetiştiricilere ise koloni başına 60 TL destekleme ödemesi yapılmıştır. Su ürünleri yetiştiricilerine, kilogram başına alabalık için 65 kuruş, çipura-levrek için 85 kuruş, yeni türler için 1 TL, midye için 5 kuruş ödenmiştir. Bir işletmenin destekten faydalanabileceği en fazla miktar yılda 500 bin kilogram olarak belirlenmiştir. Yılda 250 bin kilograma kadar kısma bu miktarın tamamı, 250 bin 1-500 bin kilogram için ise yarısı kadar destekleme ödemesinde bulunulmuştur. Biyolojik ve biyoteknik mücadele desteği olarak örtüaltı paket toplamı 460 TL/dekar, Açık alanda paket toplamı 70 TL/dekar ödenmeye devam edilmiştir. Yem Bitkileri Çiftçi Kayıt Sistemi'ne (ÇKS) kayıtlı arazileri üzerinde kaliteli kaba yem üretmek amacıyla yem bitkileri ekilişi yapan üreticilere yapay çayırmera için üretim yaptıkları ilk yıl, çok yıllık yem bitkilerinden yonca için 4 yıl ve korunga için 3 yıl süreyle tek yıllık yem bitkileri ekilişlerinde üretim yaptıkları yıl için ürünü hasat etmeleri kaydıyla dekar başına sulu yoncada 50 TL, kuru yoncada 30 TL, korungada 40 TL, tek yıllıklarda 35 TL, silajlık tek yıllıklarda 50 TL, silajlık sulu mısırda 75 TL, silajlık kuru mısırda 35 TL, yapay çayıra 100 TL ödeme yapılmıştır. Hastalıklardan Ari İşletmelere Ek Destek Hastalıklardan ari işletmeler için sağlık sertifikasına sahip süt sığırı işletmelerinde bulunan damızlık boğalar dışındaki 6 aylığın üzerindeki erkek hayvanlar hariç, tüm sığırlar için hayvan sahiplerine 375 TL ödeme yapılması kararlaştırılmıştır. Ari sığır başına ödeme birim miktarları 500 başa kadar tam, 501 baş ve üzeri için yüzde 50'sine karşılık gelen tutar ödenmiştir. Köy-Koop Haber Şubat 2016 TARIMSAL ANALİZ Ayrıca, Onaylı Süt Çiftliği sertifikasına sahip olan işletmelerdeki ari işletme desteği alan tüm sığırlar için, ilave olarak hayvan başına 50 TL verilmiştir. Hayvan hastalıklarıyla mücadele çerçevesinde, Bakanlıkça belirlenen programlı aşılamalar için uygulayıcılara büyükbaş şap aşısı için 75 kuruş, küçükbaş şap aşısı için 50 kuruş, büyükbaş Brucellosis için 1.50 TL, küçükbaş Brucellosis için 50 kuruş destekleme ödemesi yapılmıştır. Sertifikalı tohum, fide, fidan desteği Kararla, yurt içi sertifikalı tohum kullanım destekleri de buğday ve arpa için dekar başına yüzde 15'lik artışla 8.5 TL/da, tritikale, yulaf ve çavdar için 6 TL, çeltik ve yer fıstığı için 8 TL, nohut, kuru fasulye ve mercimek yüzde 20 artışla 12 TL/da, susam, kanola ve aspir için 4 TL, patates için 40 TL, soya için 20 TL, korunga, fiğ, yem bezelyesi yüzde 40 artışla 7 TL/ da, yonca için yüzde 25 artışla 10 TL/ da olarak belirlenmiştir. Standart bodur meyve, fidan türleri ile bahçe tesisi için dekar başına 150 TL, sertifikalı olanlar için yüzde 15 artışla 400 TL/da, yarı bodur meyve fidan türleri ve bahçe tesisi için dekar başına 150 TL sertifikalı olanlar için yüzde 17 artışla 350 TL/da, standart bağ ve meyve fidanları ile bahçe tesisi için dekar başına 100 TL, sertifikalı olanlar için yüzde 21 artışla 280 TL/da, standart zeytinde yağlık çeşitleri ile bahçe tesisi için dekar başına 50 TL, sertifikalı olanlar için yüzde 50 artışla 150 TL/da, sertifikalı çilek fidesi desteği için yüzde 17 artışla 350 TL/da sertifikalı/standart Antep fıstığı anacı ile meyve bahçesi tesisi için dekar başına 100 TL, sertifikalı olanlar için de yüzde 21 artışla 280 TL/da destekleme ödemesi yapılmıştır. Patates siğili görülen alanlarda sertifikalı veya standart fidan kullanımında ise alınan desteğin yüzde 50'si oranında ilave destek verilmiştir. Bu Yıl İlk Defa İlave Destek Yapıldı Bu yıl ilk defa olarak Sanayilik/ ihracata çeşitlerde sertifikalı veya standart fidan kullanımında ise alınan desteğin yüzde 50'si oranında ilave destek yapılmıştır. Yurtiçi sertifikalı tohum üretim destekleri ise buğdayda 10 kuruş, arpa, tritikale, yulaf, çavdar ve patateste 8 kuruş, çeltikte 25 kuruş, nohut, kuru fasulye, mercimek, aspir, korunga, fiğ ve yem bezelyesinde 50 kuruş, soyada 35 kuruş, kanolada 1.2 TL, susamda 60 kuruş, yoncada 1.5 TL ve yer fıstığında 80 kuruş olarak belirlenmiştir. Organik Tarım Ve İyi Tarım Desteği Büyükbaş, küçükbaş hayvan, arı ve su ürünleri yetiştiriciliğinde organik tarım yapan çiftçilere hayvancılık desteklerine ilave belirlenen organik tarım destekleme ödemesi yapılması kararlaştırılmıştır. Bu çerçevede, meyve ve sebzede organik tarım desteği dekar başına 70 TL, tarla bitkilerinde organik tarım desteği dekar başına 10 TL, anaç sığır mandada hayvan başına 150 TL, buzağında 50 TL, anaç koyun – keçide 10 TL, arılı kovanda 5 TL, alabalıkta 35 kuruş, çipura levrekte 45 kuruş destek belirlenmiştir. Sebze ve meyvede iyi tarım uygulamalarına dekar başına 50 TL, örtü altı iyi tarım uygulamalarına dekar başına 150 TL ödeme yapılmıştır. Aromatik Bitkilere İlk Kez Destek Verildi Bu yıl ilk defa olarak süs bitkileri ve tıbbi aromatik bitkilerde iyi tarım uygulamalarına da dekar başına 100 TL destek verilmiştir. AR-GE destekleme ödemelerinin 2015-2019 dönemi içinde devamı sağlanmıştır. Tarımsal Yayım ve Danışmanlık hizmeti alan işletmeler için destekleme ödemesi kapsamında 600 TL ödenmesi kararlaştırılmıştır. Tarımsal Yatırımlara Hibe Desteği Ayrıca, kırsal alandaki tarıma dayalı ekonomik yatırımlarda hibeye esas proje gideri, 1 ila 3 milyon lira arasında değişmek üzere proje tutarının yüzde 50'sine hibe yoluyla destek verilmiştir. Tarımsal Ürünlerin Müdahale Fiyatları TMO tarafından belirlenen müdahale alım fiyatları 2015 yılı için 2 nolu Anadolu kırmızı sert (AKS) ekmeklik buğday için ton başına 862 lira olmuştur. Protein oranı yüksek, süne oranı düşük olan buğdaylar yüzde 7'ye kadar ilave fiyat uygulanmış, diğer gruplardaki ürünlerin alım fiyatları Toprak Mahsulleri Ofisi tarafından belirlenen paratiye göre hesap edilmiştir. darbe yemişti. Türkiye'nin en temel ürünlerinden buğdayda rekolte yüzde 20'nin üzerinde düşmüş ve uzun yıllar sonra ilk defa ülkenin buğday üretimi tüketimini karşılayamayacak düzeye inmişti. Bunun sonucu Bakanlar Kurulu kararıyla TMO'ya ülkeye sıfır gümrük vergisiyle buğday ithal etme izni verilmişti. Bu yıl, yani 2015 yılında, kış mevsiminde yağışların bol olması nedeniyle rekolte hemen tüm ürünlerde artmıştır. İlkbahar mevsimindeki don ve sel olaylarının sebep olduğu zararlar dışında önemli bir zarar yaşanmamıştır. Örneğin, 2015 yılında bir önceki yıla göre tahıl ürünlerinde rekolte yüzde 17.5 oranında artarak yaklaşık 38.4 milyon ton olmuştur. Ürünler bazında bakıldığında buğday üretiminin yüzde 18.4 oranında artarak yaklaşık 22.5 milyon ton, arpa üretiminin yüzde 27 oranında artarak 8 milyon ton, çeltik üretiminin yüzde 10.8 oranında artarak 920 bin ton, dane mısır üretiminin yüzde 5.9 oranında artarak 6.3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Baklagiller üretiminde de artış söz konusudur. Beklentiler, nohudun yüzde 2.2 oranında artarak 460 bin ton, kırmızı mercimeğin yüzde 0.9 oranında artarak 328 bin ton, yumru bitkilerden patatesin ise yüzde 16 Bu konudaki gelişmeler şöyledir; Kırmızı Et Üretimi Arttı Toplam tahmini kırmızı et üretimi II. Çeyrek döneminde 261 bin 871 ton olmuştur. Toplam kırmızı et üretimi, bir önceki döneme göre yüzde 24.4, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 19.9 oranında artmıştır. Sığır eti üretimi, bir önceki döneme göre yüzde 24.4, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 20.9 oranında artarak 229 bin 549 ton olmuştur. Koyun eti üretiminde ise bir önceki döneme göre yüzde 36.3, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 5.1 oranında artış gerçekleşmiştir. Koyun eti üretimi 24 bin 653 ton olarak tahmin edilmektedir. Üretim Artarken Fiyatlar da Yükseldi Yılbaşından bu yana, kırmızı et karkas fiyatında yaşanan artış yüzde 20'lere yaklaşmıştır. Et ve Süt Kurumu'nun piyasa fiyatlarını dengelemek amacıyla yaptığı ithal et alımı ihaleleri artışa engel olamamıştır. Yıllık fiyat artışının yüzde 30'a yükselebileceği tahmin edilmektedir. Et fiyatları AB'nin iki katı Bu durumda Et ve Süt Kurumu 550 ton ve 3 bin 200 ton olmak üzere iki ithalat ihalesi gerçekleştirmiştir. Halen et fiyatları, AB ülkelerindekinin yaklaşık iki katıdır. Türkiye'de 1.400 liranın üzerinde seyreden buzağı fiyatı, AB'de ortalama 270 euro yani 825 TL seviyesindedir. Kırmızı Et Fiyatları Enflasyonu Etkiledi Bu fiyatlara ilave olarak buğdayda ton başına 50 lira prim ödemesi ile gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve toprak analizi gibi destek ödemeleri yapılmıştır. Anadolu kırmızı sert ekmeklik buğday için ton başına belirlenen 862 liralık müdahale alım fiyatı, ton başına verilen 127 liralık prim ve diğer desteklerle birlikte hesaplandığında, buğday üreticisinin eline ton başına 989 lira geçeceği hesaplanmaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisi'nden yapılan açıklamaya göre, makarnalık buğday müdahale alım fiyatı 976 lira, arpa fiyatı ise 645 lira olarak açıklanmıştır. Desteklerle birlikte arpa üreticisinin eline ton başına 772 lira geçeceği hesaplanmaktadır. Toprak Mahsulleri Ofisi, Kasım ayından itibaren uygulayacağı satış fiyatlarını da açıkladı. Buna göre Anadolu Kırmızı Sert Buğdayın tonu Kasım ayında 960 liradan satılacaktır. 2015 dönemi mısır müdahale alım fiyatı 3 Eylül itibariyle 725 TL/Ton olarak açıklanmıştır. Bitkisel Üretimde Rekolteler Gıda sektörü açısından da bakıldığında, ülkemizin, bölgemizdeki en büyük gıda ihracatçısı olduğu görülmektedir. AB ülkeleri, Rusya, Ukrayna, ırak, İran gibi ülkelerin gıda pazarında önemli bir paya sahip bulunuyoruz. Ancak bu gelişmenin devamı son iki yıldır değişik nedenlerle tehlikeye girmiş bulunmaktadır. Tarım sektörü 2014 yılında yaşanan kuraklık ve doğal felaketler nedeniyle büyük bir oranında artarak 4.8 milyon ton olduğu yönündedir. Yağlı tohumlardan ayçiçeği üretiminin yüzde 3.1 oranında artarak 1.7 milyon ton… Tütün üretiminin yüzde 7.1 oranında artarak 75 bin ton… Şeker pancarı üretiminin yüzde 6.9 oranında artarak yaklaşık 17.9 milyon ton olarak gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Sebze ürünleri üretim miktarının da 2015 yılında bir önceki yıla göre yüzde 3.2 oranında artarak yaklaşık 29.5 milyon ton olması beklenmektedir. Sebzeler grubunun önemli ürünlerinden domateste yüzde 5.5, kuru soğanda yüzde 8.1 oranında artış söz konusudur. Rekolte düşüşü bamyada yüzde 3.6, patlıcanda yüzde 3.4 baklada yüzde 9.1'dir. Meyve üretiminin de bir önceki yıla göre yüzde 6.1 oranında artarak 18.2 milyon ton olması beklenmektedir. Aynı şekilde fındığın yüzde 42, Antep fıstığının yüzde 100 oranında artacağı tahmin edilmektedir. Meyvecilik alanında yalnızca üzüm üretiminde yüzde 0.7 gibi küçük bir azalma vardır. HAYVANCILIKTA DURUM Ülkemizde son yıllarda hayvancı sayısı ve et üretimi açısından yaşanan olumlu gelişmeler devam etmiş, ancak et fiyatlarında bir düşüş sağlanamaması üzerine 2015 yılında sıfır gümrüklü hayvan ve et ithalatı yeniden gündeme gelmiştir. Merkez Bankası, TÜİK'in Temmuz ayı enflasyon verilerine ilişkin değerlendirmesinde, kırmızı et fiyatlarındaki yükselişin bu grupta yıllık enflasyonu yüzde 13.80'e yükselttiğine dikkat çekilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın (TCMB) Temmuz ayı fiyat gelişmeleri Raporu'nda 'Kırmızı Et fiyatlarında yükseliş sürüyor, beyaz ette yüksek oranlı artış gerçekleşti. Temmuz'da işlenmiş gıda fiyatlarındaki yavaşlama eğilimi sürdü. Uluslar arası petrol fiyatlarındaki düşüş ile enerji fiyatları geriledi' değerlendirmesine yer verilmiştir. Temmuz ayında tüketici fiyatlarının yüzde 0,09 oranında arttığı ve yıllık tüketici enflasyonunun yüzde 6.81'e düştüğüne işaret edilen raporda, 'Bu dönemde taze meyve sebze fiyatlarındaki düzeltme eğilimi devam etmiştir. Buna karşılık kırmızı et fiyatlarındaki yükseliş eğiliminin sürmesi gıda ve yemek hizmetleri fiyatlarını olumsuz etkilemeye devam etmiştir' denilmiştir. Et İthalatında Gümrük Sıfırlandı Kırmızı ette yüzde 30'a ulaşan yıllık fiyat artışının gıda enflasyonuna olumsuz etkisini azaltmak için gündeme gelen önlemler kapsamında, Et ve Süt Kurumu'nun AB menşeli 4.940 ton besilik / kasaplık büyükbaş canlı hayvan ve 19.100 ton büyükbaş karkas etin gümrük vergileri 2015 yılı için sıfırlanmıştır. Et ve Süt Kurumu'nun 2.260 ton besilik materyal ithalatında uygulanmakta olan yüzde sıfır verginin de devam etmesi kararlaştırılmıştır. Süt Sorunu Süt fiyatı Ulusal Süt Konseyi tarafından belirlenmektedir. Ulusal Süt Konseyi içinde üretici, sanayici ve Bakanlık temsilcileri yer almaktadır. Geçen yılın Haziran ayında çiğ sütün 13 litre fiyatı 1 lira 15 kuruş olarak saptanmıştı. Bu fiyat, gerek maliyetler gerekse dünya fiyatları göz önüne alınarak belirlenmiş ve hem üretici hem de sanayici tarafından makul karşılanmıştı. Bu fiyatın altı aylık sürelerde gözden geçirilmesi gerekiyordu. Yılsonunda bunun için toplanan süt konseyinde üretici fiyatta bir iyileştirme beklerken sanayici fiyatların düşürülmesini önerdi. Sununda iş ortada kaldı. Günümüze kadar da bu fiyat değişmedi. Buna karşılık üretici ile sanayici piyasa koşullarında alım satım işini sürdürdüler. Bu durumda üretici taviz vermek zorunda kalmıştır. Ancak bu gelişme sonunda Ulusal Süt Konseyi işlevini büyük ölçüde kaybetmiştir. Ve bunun sonucunda bu yılın Haziran ayında taraflar masadan çekilmiştir. Şu anda, üretici artan yem fiyatları ve süt tüketimindeki azalma nedeniyle ortaya çıkan duruma bir şekilde müdahale edilerek ekonomik sıkıntılarına bir çare bulunmasını istemektedir. Çözümsüzlük Nedeniyle Süt İnekleri Kesime Gönderiliyor Çözümsüzlüğün en olumsuz sonuçlarından biri de süt üreterek yeterince kazanamayan üreticinin şu anda nispeten yüksek olan et fiyatlarından yararlanmak için hayvanlarını kesime göndermesidir. Son aylarda bu şekilde kesime gönderilen inek sayısı 150 bine ulaşmıştır. Süt üretiminde kullanılan inekler damızlık nitelikte hayvanlardır. Bunların etlik sığır gibi kullanılması, gelecekte hayvancılığımız açısından telafisi kolay telafi edilmeyecek bir kayıptır. Dahası, bugün kesilen süt inekleri nedeniyle belli sınırlar içinde tutulabilen et fiyatları yarın bu akış kesildiğinde daha hızlı yükselecek, bu da spekülatif hareketleri tetikleyecektir. Bu durumda hayvancılık yapan tüm üreticilerin kabusu olan hayvan ithalatında gümrük vergilerinin düşürülmesi, yani serbest ithalat yeniden gündeme gelecektir. Hâlihazırda bu yönde bazı lobi faaliyetleri gözlenmektedir. Atılan Adımlar Yetersiz Şu anda 1 litre sütün fiyatı 1 liranın üzerinde hesaplanmaktadır. Bu durumda sütünü 1 lira 15 kuruştan bile satmakta zorlanan üreticinin duruma bir çare bulunmasının ve fiyatta makul ölçüde bir iyileştirmeye gidilmesini istemesi en doğal hakkıdır. Kaldı ki, son bir yıl içinde süt sanayinin ürünlerinde ve yem fiyatlarında önemli artışlar olmuştur. Öte yandan, tüketim azaldığı ve ihracat imkanları daraldığı için eldeki sütü bile işlemekte zorlanan sanayici de kendi açısından çiğ süt fiyatını artırmak bir yana düşürmek istemektedir. Bakanlık ise bu konuda bazı destekleme araçları geliştirerek soruna bir çözüm bulmaya çalışmaktadır. Örneğin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından tahsis edilen kota kapsamında süt tozu üreten veya ürettiren firmaların ihracatçı firmaya sattığı birim ton süt tozuna destekleme ödemesi yapılması uygulaması bunlardan birisidir. Bununla sütün fazla olduğu bugünkü gibi koşullarda süt tozu üretiminin ve ihracatının teşvik edilmesi amaçlanmaktadır. Bunun dışında damızlık süt sığırı üretimi, yaygın hayvansal üretim alanlarında faaliyet gösteren üretici kooperatiflerine Ziraat Bakansı tarafından kullandırılan kredilerde önemli faiz indirimleri söz konusudur. Süt tozu üretimi için gerekli olan soğutulmuş çiğ sütün, üretici örgütlerinden tedarik edilmesi de bu yönde alınmış bir başka önlemdir. . Raporun tamamına www.koykoop. og adresinden ulaşabilirsiniz. 14 Şubat 2016 Köy-Koop Haber GÜNDEM “Rusya Krizi Antalya’yı 6 Ayda Darboğaza Sokacak” »» Antalya Ticaret Borsası (ATB) Yönetim Kurulu Başkan Vekili Halil Bülbül, Rusya ile yaşanan krizin devam etmesi halinde tarımın ve kent ekonomisinin 6 aylık dönemde ‘darboğaza’ gireceğini söyledi. ATB'nin ocak ayı meclis toplantısı yapıldı. ATB Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır'ın yurt dışında olması sebebiyle katılamadığı toplantıda yönetim kurulu adına başkanvekili Halil Bülbül konuştu. Ülke ve kent gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Bülbül, Rusya Federasyonu'nun uçak krizinin ardından 1 Ocak'ta uygulamaya başladığı ithalat yasağıyla ilgili, "Tarımsal ihracatımızı yakından ilgilendiren bu karar sonrası özellikle ülkemizin örtü altı yaş meyve sebze ve kesme çiçek üretim üssü olan Antalyamızın ekonomisi etkilendi. Yine ilişkilerin bu seyirde gitmesi halinde ilk 6 aylık dönemde tarımsal ihracatımız ve kentimiz ekonomisi ciddi bir darboğazın içerisine girecektir." değerlendirmesinde bulundu. ATB'nin başkanlığını yürüttüğü Antalya Tarım Konseyi'nin yaptığı analize göre son 3 yıl içinde Antalya'nın ihracatının 6 kat artarak 1,1 milyar dolara yaklaştığına değinen Bülbül, "Bu dönem içerisinde Antalya'nın Rusya Federasyonu'na ihracatı ise 20 kat gibi çok ciddi bir artış göstermiştir. İlimiz toplam ihracatının üçte birini Rusya Federasyonu'na gerçekleştirmektedir. Mevcut durumda Rusya Federasyonu'na yaptığımız toplam ihracatın da yüzde 80'inini yaş meyve sebze ve kesme çiçek ürünleri oluşturmaktadır. Rakamlardan da anlaşılacağı üzere Antalya ihracatı, tarım ve turizm sektörleri başta olmak üzere kent ekonomisi üzerinde bu krizin çok daha derin ve kalıcı etkileri olacağı görülmektedir." diye konuştu. Direncimiz Her Geçen Gün Kırılıyor Antalya Tarım Konseyi'nin krizin ardından ilgili bakanlar ve kurumlarla görüşerek darboğazdan çıkılmasını sağlayacak acil önemler, iyileştirici tedbirler içeren dosya sunduğunu hatırlatan Bülbül, şöyle dedi: "Yaşa- nan olaylar sonrasında direk olarak tarım sektörüne yansıyan bu durum komitelerimizde de konuştuğumuz konuların başında gelmektedir. Antalyalı üreticiler, komisyoncular, tüccarlar ve ihracatçılar olarak bizlerin direnci de her geçen gün daha fazla kırılmaktadır. Hükümetimizden Antalya'ya can suyu, tarım sektörüne umut olacak ve hepimizi sevindirecek müjdeli haberleri bir an evvel beklemekteyiz." SERALARIN YÜZDE 70'İ SİGORTASIZ Antalya'da 17 Ocak 2016 tarihinde etkili olan şiddetli yağış, fırtına ve hortum sebebiyle özellikle Demre ve Aksu ilçelerinin büyük zarar gördüğüne de değinen Halil Bülbül, yaklaşık 800 dönümlük alanda 20 milyon TL'nin üzerinde hasar oluştuğunu belirtti. Güç koşullarda üretim yapan üreticilerin bu afette meydana gelen zararlarının bir an önce karşılanması için TARSİM'in çalışma yaptığını kaydeden Bülbül, "Ancak üreticilerimizin sadece yüzde 30-35'lik bir bölümünün seraları sigortalı. Seraları sigortalı olmayan üreticilerimizin üretimden kopmamaları için zararlarının karşılanması önem taşımaktadır. Seraları sigortalı olmayan çiftçiler için de Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından zararının karşılanmasını diliyoruz." şeklinde konuştu. Rusya İran'dan Süt Mamülleri İthalatına Başlıyor »» İran’dan süt ürünleri konusunda faaliyet gösteren dört şirket, Rusya’ya ürünlerini ihraç etmeyle ilgili olarak izin almayı başardı. İRNA’nın haberine göre, İran Süt Sanayi Şirketi genel müdürü Ali Rumi, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, izin alma çalışmalarının bir yıl önce başladığını belirterek, 20 ocak tarihi itibariyle Rusya’ya süt ürünlerini ihraç etmeye başlayacaklarını söyledi. rinin Rusya’ya ihracatları için önemli bir fırsat olduğunu belirtti. 21 Mart itibariyle ihracatın başlayacağını belirten İran Süt Ürünleri Endüstrileri Birliği Başkanı Reza Bakeri ise “Rusya’ya en az 500 ilâ 800 milyon dolar değerinde süt ürünü ihraç etmesi bekleniyor” dedi. Rusya’nın resmi tarım kuruluşu Rosselkhoznadzor 16 Ocak’ta gerekli incelemeleri tamamladıktan sonra 6 İranlı süt ürünü şirketine Rusya’ya ihracat izni vermişti. İran Süt Sanayi Şirketi genel müdürü, Avrupa’nın yaptırım uyguladığı Rusya’nın büyük bir pazar olduğunu belirterek, bu durumun İran şirketle- Bilindiği gibi Türkiye ve Rusya ilişkilerinde yaşanan gerginlik ardından Rusya Türkiye ile ticari alanda ilişkilerini en alt düzeye indirmişti. Şimdi ise Türkiye’den ihraç edilmesi yasaklanan bazı ürünlerin yerini İran ürünleri alıyor. Latin Amerika’nın Yeni Kabusu: Zika »» İnsanlığın başı, kendisini bildi bileli çeşitli bulaşıcı hastalıklarla beladadır. Bu belanın adı, yüzyıllardır insanları kara toprağa göndermekten bıkmayan Malarya (Sıtma), 14. yüzyılda 100 milyondan fazla insanın ölümüne neden olarak Avrupa’yı kırıp geçiren “Kara Ölüm” Veba, 20. yüzyılda HIV-AIDS, yakın tarihte ise SARS (Şiddetli akut solunum yolu sendromu), Domuz Gribi (A-H1N1) ve son olarak Ebola olmuştur. Ebola’nın ardından bir kıtaya, dolayısıyla da dünyaya yayılma (pandemik) potansiyeli olan bir virüs ile daha karşı karşıyayız: Zika! Latin Amerika ve Karayipler’de yayılmaya başlayan virüsün isim kökeni, virüsün ilk olarak tespit edildiği Uganda’nın Zika ormanlarından geliyor. 1947 yılında kayıt altına alınan bu virüse ilk olarak macaca mulatta adı verilen Rhesus maymununda rastlanırken, Afrika ve Asya’dan geldiği düşünülen virüsün Latin Amerika’da görülmesi 2014 yılını buluyor. Pan Amerikan Sağlık Örgütü (PAHO) Zika’nın Latin Amerika’nın yanı sıra ABD’nin güney eyaletlerine kadar ulaştığını belirtiyor1. Özellikle de virüsün taşıyıcısı olan aedes aegypti sivrisineklerinin bulunduğu yerlerde -Kanada ve Şili hariç tüm Kuzey ve Latin Amerika’da- yayılmaya devam edeceğini düşünüyorlar.2 Güney Amerika’nın yamaç kesimlerinden başlayıp Meksika’ya kadar uzanan ve Kuzey Amerika’yı da ciddi anlamda tehdit etmeye başlayan bir virüsten bahsediyoruz. Bu virüs, en çok Brezilya ve Kolombiya’yı etkilemiş durumda. Daha birkaç öncesine kadar bu virüsün adını bile duymayan insanlar, bugün Zika yüzünden korku içindeler. Özelikle de anne adayları! Nedeni, virüsü taşıyıcı olan anneden alan bebeklerin mikrosefali, yani normal boyutlardan küçük beyin ve kafa ile doğmalarına neden olduğu düşünülen bir salgın hastalık olmasıdır. Michigan Üniversitesi’nde görevli cenin fizyolojisti Prof. Dr. Marcie Treadwell, Zika virüsü taşıyan anne adaylarının virüsten etkilenmediğini ve normal gözüktüğünü, ancak bebeğin anne karnında büyüdükçe mikrosefalinin ortaya çıktığını söyledi.3 Bu sebeple hem Latin Amerika, hem de uluslararası sağlık kuruluşları sağlık alarmı vermiş vaziyette. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Zika virüsünün olağandışı yayılma hızına karşılık “Zika acil yardım ekibi” oluşturduklarını açıkladı. Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Dr. Margaret Chan, hastalığın orta düzeydeki bir tehdit olmaktan çıkıp ürkütücü boyutlara ulaşması sebebiyle alarm seviyesinin çok yüksek olduğunu ve gelecek nesillerin şekil bozukluklarıyla doğmaması için mücadele edeceklerini belirtti. Bu Ebola’dan sonra kurulan ilk acil yardım ekibi olma niteliğini taşıyor. Durumun önemini belirtmek açısından, Brezilya’daki hastanelere yılda normalde 5-6 mikrosefali vakası gelirken bu sayı son 6 ayda 300’e çıktı. Benzer bir şekilde, 2014 yılında sadece 150 mikrosefali va1-http://www.telesurtv.net/english/news/ Colombia-Reports-13500-Cases-of-MosquitoBorne-Zika-Virus-20160120-0042.html 2-http://www.telesurtv.net/english/news/Zika-toSpread-Across-Americas-WHO-20160125-0019.html 3-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/22/463974869/the-zika-virustakes-a-frightening-turn-and-raises-manyquestions?utm_campaign=storyshare&utm_ source=twitter.com&utm_medium=social insan enfekte olmuş durumda. Yani gelecek büyük tehlike altında... Zika virüsünün taşıyıcısı aedes aegypti Batuhan SARICAN Araştırmacı / Yazar Ankara Üniversitesi Latin Amerika Çalışmaları Yüksek Lisans Öğrencisi [email protected] kası bildirilirken 2015 yılının Ekim ayına kadar ülke genelinde bildirilen vaka sayısı 4 bini buldu.4 En çok etkilenen eyaletler, yoksulluğun hüküm sürdüğü Paraíba, Pernambuco ve Bahia oldu. Brezilya Sağlık Bakanı Marcelo Castro, Brezilya Ordusu’nun Zika ile savaşmak üzere 220 bin asker görevlendirildiğini açıkladı.5 Vakanın en fazla görüldüğü ülkelerden olan Brezilya’nın yanı sıra Kolombiya da tehlike altında. Kolombiya Sağlık Bakanı Alejandro Gaviria, ülkelerinde rastlanan 13 bin 500 vakanın içinde 560 hamile olduğunu bildirerek yıl sonuna kadar vaka sayısının 600700 bine ulaşmasını beklediklerini söyledi.6 Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu sayı önümüzdeki yıl içerisinde Kuzey ve Latin Amerika genelinde 3-4 milyona ulaşabilir. 7 Latin Amerika ülkeleri Bolivya, Ekvador, Guyana, El Salvador, Fransız Guyanası, Guatemala, Honduras, Kolombiya, Meksika, Panama, Paraguay, Surinam ve Venezuela’nın yanı sıra, Porto Riko ve Haiti’nin içlerinde bulunduğu Karayip ülkelerinde de virüsün etkileri tam olarak anlaşılmadan çocuk sahibi olunmaması gerektiği yönünde uyarılar yapılmaya başlandı. El Salvadorlu sağlık otoriteleri, olası Zika bağlantılı doğum kusurlarından korunmak için hamilelikten kaçınma süresini 2 yıla kadar uzatırken, Kolombiya Sağlık Bakanı Alejandro Gaviria Uribe, şimdilik 8 ayın yeterli bir bekleme süresi olduğunu belirtti. Benzer bir uyarı, hamile vatandaşlarının Porto Riko ve tehlike altındaki 22 ülkeye seyahat etmemeleri yönünde ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri’nden (CDC) geldi. Çünkü eğer mikrosefali ile Zika virüsünün doğrudan bir bağlantısı varsa, ki bu artışa neden olan başka bir etken şimdilik gözükmüyor, WHO’ya göre Brezilya’da 1,5 milyon 4-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/22/463974869/the-zika-virustakes-a-frightening-turn-and-raises-manyquestions?utm_campaign=storyshare&utm_ source=twitter.com&utm_medium=social 5-http://www.huffingtonpost.com/entry/expertssay-brazil-is-losing-battle-against-mosquitos_ us_56a79a80e4b01a3ed123dc61?utm_hp_ ref=latin-america 6-http://www.telesurtv.net/english/news/ Colombia-Reports-13500-Cases-of-MosquitoBorne-Zika-Virus-20160120-0042.html 7-http://www.telesurtv.net/english/news/ WHO-Up-to-4-Million-in-the-Americas-at-Riskof-Zika-Virus-20160128-0012.html Zika, Batı Nil, Chikungunya, Deng humması ve tabii ki Malarya (sıtma) günümüzde en bilinen sivrisinek kökenli ateşli hastalıklardır. Zika, Chikungunya, Deng ve sarılı hummaya neden olan, dişi aedes aegypti sivrisineklerinin ısırıklarıdır. Zika taşıyanların yaklaşık olarak %80’i herhangi bir belirti göstermese de hafif ateş, göz nezlesi ve baş ağrısı en sık rastlanan belirtiler olarak göze çarpıyor. Tüm bu hastalıkların başlangıç belirtileri benzer olmasına rağmen, komplikasyonları farklı. Açmak gerekirse Zika doğum bozukluklarına, Deng humması kanamalı ateşe, chikungunya ise eklem iltihabına neden oluyor. Hastalığı bertaraf edebilecek bir tedavi ise henüz bulunamadı. Zika’ya karşı koymak için sadece geçici önlemler söz konusu; bunlardan biri aedes aegypti sivrisineklerinin ürediği su birikintilerini kurutmak, diğeri ise uzmanların özellikle uyardığı, anne adaylarının sivrisinekler tarafından ısırılmamaya özen göstermesidir. Birleşik Krallık kökenli Oxitec firmasıysa Zika virüsünü taşıyan (dişi) sinekleri yok etmek için genetiği değiştirilmiş erkek sinekleri kullanma çalışmalarına başladı. Nisan ayında başlayan testlerde GDO’lu erkek sineklerin, virüsü taşıyan larvaların % 82’sini yok ettiği gözlemlendi.8 Daha doğru bir söyleyişle, erkek sineklerin dişilerle çiftleşmeleriyle birlikte oluşan larvalar yetişkin (salgına yol açacak dişi aedes aegypti) hale erişmeden canlılığını yitirdi. Ulusal Sağlık Enstitüsü’nden Ulusal Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Direktörü Dr. Anthony Fauci, meslektaşı Dr. David Morens ile birlikte yayımladıkları makalede Zika virüsü ve gelecekte karşımıza çıkabilecek pandemik virüslere karşı koyabilmek için acil olarak virüsün belirleyici etkenleri ve ortaya çıkışıyla ilgili geniş çaplı, disiplinler arası araştırmalar yürütülmesi gerektiğini ve hastalıkla ilgili daha iyi bir halk sağlığı stratejisi belirlenmesi gerektiğini belirtti.9 Sonuç olarak Latin Amerika halkının, sömürgecilerin kıtaya ayak basmasıyla birlikte başlayan ızdırabı devam ediyor. 15. yüzyılda Amerika’ya yönelik olarak başlayan sömürgeleştirme hareketleri, çiçek, grip, tifüs, kızamık, sıtma, difteri ve boğmaca gibi hastalıkları da beraberinde getirmiş, yüzyıllardır doğayla iç içe yaşayan ve bu hastalıklara neden olan virüslerle daha önce karşılaşmamış olan yerlileri kırıp geçirmişti. Bu salgınlar, İspanyolların yerlileri yenilgiye uğratıp sömürgeleri haline getirmesinde büyük etken olmuştu. Öyle ki sömürgeci birlikler bir köye ulaşmadan o köy zaten kıtaya ayak basarken getirdikleri çiçek mikrobu tarafından kırılıp geçilmişti. Günümüzde ise bu tip vakaların neden Avrupa’nın orta yerinde değil de Latin Amerika ve Afrika gibi gelişmemiş, yoksulluk bataklığına girmiş bölgelerde patlak verdiği sorusu komplo teorilerini beraberinde getirse de çok alakasız bir soru da olmasa gerek... 8-http://www.npr.org/sections/goatsandsoda/2016/01/26/464464459/genetically-modifiedmosquitoes-join-the-fight-to-stop-zika-virus 9-http://phenomena.nationalgeographic.com Köy-Koop Haber Şubat 2016 TARIM Tarımsal Yatırımcı mı? Büyük Çiftçi mi? »» Ülkemizde banka kredileri ve şahısların kendi öz sermayesi ile yapılmış hayvancılık başta olmak üzere çok sayıda büyük ölçekli tarımsal yatırım gerçekleştirilmiştir. Ancak bu yatırımlardan birçoğunda hedeflenen başarılara tam olarak ulaşılamamıştır. Ülkemiz ve hatta dünyadaki en iyi insan kaynakları ve sermaye yapısı ile gerçekleştirilmiş olan bu girişimlerin istedikleri hedefe ulaşamamalarının nedenleri neler olabilir? Bu nedenleri; sosyal ve teknik olarak ilgili yatırımların fizibilitesinin hazırlanması ve hayata geçirilmesi süreçleri içinde yer alan uzmanların da üzerinde anlaşacağı ortak sebeplerin en önde gelen ilk iki tanesini şu iki başlık altında sıralayabiliriz; 1) Büyük tarımsal işletmelerin çevre köyler ve çevredeki köylüler ile onların üretici örgütleri arasında stratejik ortaklıklar kurulmadan (hatta o örgütlere üye olmadan) hayatta kalmalarının mümkün olamayacağının anlaşılamaması, 2) Tarımı çiftçinin yapabileceğinin ve büyük çiftliklerin bir fabrikadaki yönetim sistemi anlayışı ile yönetilemeyeceğinin anlaşılamamış olmasıdır. Çünkü çiftçi kimdir derseniz toprağa ana diyen, tarlasını ve ahırını bir fabrika olarak değil rızkını sağlayan, yaşayan, ruhu olan varlık olarak gören ve toprağına saygı duyan kişidir. Büyük çiftlik yatırımcısı yılda en az üç ayını ailesi ile birlikte çiftliğinde geçirse idi; köy kahvesine uğrayıp arazisini kiraladığı o insanlarla sohbet etseydi; işlediği toprağa ara sıra uzansaydı, süt üreten ineklerine sa- Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Tunç Deniz ŞENSOY Bölgesel ve Kırsal Kalkınma Projeleri Hazırlama ve Uygulama uzmanı [email protected] rılıp kucaklasaydı ve onları koklasaydı; sabah sağılan sütü içip; toplanan meyveleri yeseydi, tavuklarının yumurtasını kümesten kendi eliyle toplasaydı, çiftliğine küçük bir hava alanı yapıp hafta sonları arkadaşlarını oraya getirse idi aynı şeyi onlarla birlikte yapsaydı. En önemlisi çiftliğinin komşusu olan köylerdeki çocuklarla birlikte kendi torunlarını yan yana getirerek, çağdaş çiftçi olarak eğitecek çiftçilik okulları açıp onları kaynaştırsaydı; başarılı komşu genç çiftçileri yurt dışındaki çiftliklere gönderseydi. “Komşusu” olan küçük çiftçilerin çiftliklerinin daha verimli daha çok üretim yapan çiftlikler olmasına, komşu köylerindeki genç çiftçilerin yeni çiftlikler kurmasını sağlamak için sahibi oldukları bankalarından kredi ve yine sahibi oldukları özel üniversitelerinden ilim ve bilim desteği sağlasalardı. Ve nihayet kendilerinin “komşuları” olan köylerindeki diğer çiftçilerle birlikte kooperatifler, üretici birlikleri kursalardı ve mahiyetindeki yetenekli ve becerikli yöneticilerle üretici örgütlerinin rasyonel ve verimli olarak yönetilmesine destek sağlasalardı, Ülkelerine katkı sağlamak için yaptıkları bu yatırımlar yine istedikleri hedefe ulaşmamış olur muydu acaba? Yoksa bu iş insanlarının kentte yaşayan tarımsal yatırımcı olmak yerine, köylü üretici örgütü üyesi büyük çiftçi olması mı istedikleri hedeflerine ulaştırırdı acaba? Deve Sütünün Litresi 50 Lira »» Aydın'ın İncirliova ilçesindeki deve üretim çiftliğinde litresi 50 liradan satılan deve sütü, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından talep görüyor. Besin değerinin yüksekliği, mineral bakımdan zengin olması nedeniyle çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanılan deve sütünün üretimi talebi karşılamaya yetmiyor. Arap Yarımadası ile Kuzey Afrika'da yaygın olan ve dünya pazarına yavaş yavaş girmeye başlayan deve sütü, Türkiye'de birkaç deve çiftliğinde üretilerek piyasaya sunuluyor. Türkiye'deki sayılı deve üretim çiftliklerinden birinin bulunduğu Aydın'ın İncirliova'da, bir haftalık deveden, 20 yaşına kadar 30'un üzerinde devenin bakımı yapılıyor. Çiftlikte bir yandan güreşçi deve yetiştirilirken, diğer yandan da deve sütü üretiliyor. Deve sütünün faydalarının bilimsel olarak da kanıtlandığını, bu yüzden çeşitli hastalıklarına şifa arayanların bu ürünü tercih ettiğini ifade eden İncirliova Devecilik Kültürü ve Deve Güreşleri Derneği Başkanı da olan çiftliğin sahibi Aytekin Kaya, "Deve sütü çok faydalı. Devemizden aldığımız sütü Ankara Üniversitesine tahlile gönderdik ve çok olumlu sonuçlar aldık" dedi. Günde 1,5 litre süt veren develerden özel sağım makinesiyle alınan sütlerin Türkiye'nin dört bir yanından ve yurt dışından talep edildiğini, dondurulup şoklanan sütün kargoyla müşterilere gönderildiğini vurgulayan Kaya, "İstanbul'a, Trabzon'a, Giresun' a süt gönderiyorum. Yurt dışından gelip deve sütü alıyorlar. Bazı doktorlar da deve sütü içilmesini öneriyor. Deve sütünün litresini 4 yıldır 50 liraya satıyorum" dedi. Amasya’da KOOP-GEP Eğitimi Düzenlendi »» Amasya’da kooperatifçiliğin geliştirilmesi amacıyla hazırlanan protokol kapsamında kooperatiflerin yöneticileri ve çalışanlarına yönelik düzenlen KOOP-GEP eğitimi 25-29 Ocak 2016 tarihleri arasında Amasya’da yapıldı. Amasya Ticaret İl Müdürlüğü, Amasya Üniversitesi, Amasya Halk Eğitim Müdürlüğü, Köy-Koop Merkez Birliği yöneticileri koordinasyonunda KOOP-GEP (Kooperatifçilik Geliştirme ve Uyum Eğitim Programı) Birinci Etap Eğitimi yaklaşık 150 kur- siyer katılım sağladı. Katılım talebinin çok yüksek olmasından dolayı; kursun ikinci ve üçüncü etabı, talep doğrultusunda önümüzdeki dönemlerde gerçekleştirilecek. Kursiyerlere, Temel Kooperatifçilik Eğitimi ve Veri Tabanı Eğitimi verilmiştir. Dört gün süren eğitimlerde; Proje koordinatörü Yar. Doç. Dr Yusuf Kemal ÖZTÜRK, Köy-Koop proje koordinatörü Ahi Evran Üniversitesi Mucur Meslek Yüksek Okulu öğretim görevlisi Selami Sedat AKGÖZ , Yusuf YOLERİ, Murat UYKUN, Suzan ŞİMŞEK Ali Rafet ÖZTÜRK görev almıştır. Ayrıca eğitimin son gününde, Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı yetkililerinin sunumunun ardından eğitim tamamlandı. KOOP-GEP Eğitimleri; kooperatiflerin kuruluş ve işleyişine ilişkin iş ve işlemleri gerçekleştirme yetkilerine sahip meslek elemanları yetiştirerek kooperatiflerin yönetiminde profesyonel anlayışı yerleştirilmesini amaçlıyor. Programından, kooperatif ortakları ile kooperatiflerde yönetici ve denetçi veya personel olarak çalışmış veya çalışmak isteyen en az ilkokul seviyesinde eğitimini tamamlamış olanlar yararlanabiliyor . 15 Döner, Sucuk ve Köftede Yeni Dönem Başladı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın “Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ” Resmi gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğin 7. maddesinin ikinci fıkrası “Et ürünleri karkas etinden veya sakatattan hazırlanır. Ancak dilli salam hariç olmak üzere fermente sucuk, ısıl işlem görmüş sucuk, pastırma, kavurma, jambon, köfte, kanatlı köfte, döner, kanatlı döner ve emülsifiye et ürünleri gibi karkas etinden üretilen et ürünlerine sakatat katılamaz. Sakatattan hazırlanan et ürünlerine ise karkas eti katılabilir.” şeklinde değiştirildi. Karkas etinden hazırlanan et ürünlerine sakatat katılması yasağı mev- cut tebliğle yürürlükteydi. Yayımlanan değişiklikle söz konusu yasağa tabi ürünler açıkça belirtildi. Sakatattan hazırlanan et ürünlerine ise karkas eti katılabilecek. Tarımsal AR-GE Proje Desteklerine Başvuru Çağrısı »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM), Ar-Ge Destek Programı 11. Proje Başvuru Çağrısı’na çıktı. Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) Ar-Ge Destek Programı 11. Proje Başvuru Çağrısı’nda son başvuru tarihi 1 Nisan 2016 olarak belirlendi. Proje başına verilebilecek destek üst limiti KDV dahil 300 bin TL olarak uygulanacak. TAGEM’in açıklamasına göre, proje başvuruları TAGEM internet sayfasındaki Proje Başvuru Formu formatına uygun olarak hazırlanacak. Projenin içeriğinde bulunan tüm belgeler (proforma fatura, teknik şartname vb.) ile projenin Word dokumanı başvuru dosyası ile birlikte teslim edilecek. Ayrıca pro- jeye ilişkin tüm belgelerin ve projenin Word dokümanının bir adet CD’ye kaydedilmiş dijital kopyası da başvuru formuna eklenecek. Proje önerisi Ankara Yenimahalle’deki Araştırma ve Teknoloji Geliştirme Kampüsü’ndeki Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü’ne hitaben yazılmış kurum üst yazısı ile birlikte, elden, kargo veya posta yolu ile ulaştırılacak. Projelerin değerlendirmeye alınabilmesi için 1 Nisan 2016 Cuma günü mesai bitimine kadar (Saat: 18.00) TAGEM’e ulaştırılması gerekecek. Posta, kargodan veya başka sebeplerden kaynaklanan gecikmelerden kurum sorumlu olmayacak. Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar Elma İçkurdu [Bilimsel Adı: (Cydia pomonella (L.) (Lepidoptera takımı: Tortricidae familyası)] Elma içkurdu ergini gri renkli, yaklaşık 1 cm uzunluğundadır. Erginlerin her iki kanat ucunda kahverenginde lekeler bulunur. Yumurta yaklaşık 1 mm çapında ve oval şekildedir. Yumurtadan çıkan larvalar yaklaşık 8 saat içinde meyveye giriş yapar. Gelişimini tamamlayıp elmayı terk eden olgun larva 1.5-2 cm uzunluğunda beyazımsı pembe görünümündedir. Erginin yumurta bırakması için akşam alacakaranlık sıcaklığının üst üste iki gün 15°C’nin üzerinde olması gerekmektedir. Doğrudan meyvede zarar yapan larvalar, meyveleri delerek içlerinde galeriler açmakta, etli kısmını ve çekirdek evini yiyerek pislikler bırakmaktadır. Elma dışında armut, ayva, ceviz, erik, kayısı ve şeftalide önemli zararlar yapar. Mücadelesinde ağaçlarının altına dökülen kurtlu meyveler toplanıp uzaklaştırılması yanında farklı tiplerde tuzakların kullanımı etkilidir. Biyolojik mücadelesinde Trichogramma cinsine bağlı çok sayıda parazitoit, etkili bir şekilde kullanılabilmektedir. Tahmin ve erken uyarı sistemi kullanılarak yıllık üç ilaçlama ile etkili bir mücadele sağlanabilmektedir. Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN 16 Şubat 2016 Köy-Koop Haber TARIM Avrupa Kırsal Manifestosu Yayınlandı »» 4-6 Kasım 2015 tarihlerinde Avusturya Scharding’de toplanan ve 40 Avrupa ülkesinden 240 delegenin katıldığı II. Avrupa Kırsal Parlamentosunda kabul edildi. Avrupa Kırsal Parlamentosu, Türkiye dâhil olmak üzere dünya üzerinde ki 40 ülkenin yer aldığı Kırsal Kalkınma için Avrupa LEADER Birliği (ELARD), Avrupa Kırsal Topluluk İttifakı (ERCA), Kırsal Avrupa İçin PREPARE Ortaklığı (PREPARE) tarafından koordine edilmekte olan bir sivil organizasyondur. Parlamentonun çalışma amacı ise Kırsal alanda yaşayan çiftçilerin, kırsal alanda yaşayan insanların ve kırsal alan örgütlerinin görüşlerini yaşadıkları sorunları, kırsal kalkınmaya dair görüşlerini güçlü bir şekilde ilgili kamu otoriterine ve Avrupa birliğinin ilgili organlarına taşımaktır. Bu bağlamda Parlamento’da yer alan her ülkeden bir sivil toplum kuruluşu kendi ülkesine dair mevcut sorunları ve çözüm önerilerini bir ulusal rapor eşliğinde Parlamento’ya taşımakla yükümlüdür. Bunu yaparken de kırsal alanda yaşayan insanların ve kırsal alan örgütlerinin görüşlerinin toplanmasına yönelik, anketler, bölgesel ve ulusal toplantılar gibi bir dizi çalışmalar yürütmek durumundadırlar. Türkiye raporunun hazırlanmasında ve temsilinde ise Türkiye Kalkınma Vakfı gönüllü olmuştur. Ege, Karadeniz, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde toplamda 67 kırsal alan örgütünün ve çiftçilerin yer aldıkları 3 ayrı bölge toplantısı 2 yerel toplantı ve mülakatlar gerçekleştirmiştir. Mülakat ve toplantılarda yer alamayan üretici birlikleri, kooperatifler ve diğer sivil toplum kuruluşlarından yazılı olarak görüşler, öneriler alınmıştır. Tüm bu çalışmaların neticesinde çıkan ulusal rapor eşliğinde, raporun hazırlanmasına katkıda bulunan çiftçi ve STK temsilcisi olan 2 kişi ile Türkiye Delegasyonu olarak Kasım 2015 de Avusturya’da gerçekleştirilen Parlamento’ya raporu sunulmuştur. iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin giderilmesi, rekreasyon, halk sağlığı, sosyal, ekonomik ve ruhsal refaha büyük katkılarda bulunulması, kırsal alanların ve toplulukların kentsel nüfus ile eşit yaşam standartlarına, yaşam kalitesine ve politik süreçlere tam katılım sağlanması kabul edildi. Tüm ülkelerden gelen raporların konsolidasyonu ve Parlamento’da gerçekleşen tartışmaların sonucunda ise bir manifesto oluşturulmuştur. Avrupa Kırsal Manifestosu Avusturya Scharding’de toplanan ve 40 Avrupa ülkesinden 240 delegenin katıldığı İkinci Avrupa Kırsal Parlamentosunda kabul edilen Manifestoda; Kırsal Alanların Çeşitliliğinin Avrupa’daki tüm toplulukların geleceği için büyük bir fırsat olduğu, Avrupa’da insanları birleştiren demokrasi, eşitlik, hukukun üstünlüğü, insan haklarının tanınması, işbirliği ruhu gibi ortak değerlerin tanındığı, Avrupa’nın kırsalında yaşayanların, kırsal alan, köyler, çiftlikler ve küçük kasabalar, sahiller ve adalar, dağlar ve ormanların yerel kültürleri, yaban hayatı, peyzajı, sağlıklı çevre ve kültürel mirası ile sunduğu yaşam kalitesine büyük değer verdiği, kırsalda nüfus kaybı ve hizmetlerdeki düşüş, dezavantajlı insanların veya etnik azınlıkların yoksulluğu ve sosyal dışlanmışlığı ile çevresel bozulmadan etkilenmesinden oldukça kaygı duyulduğu bildirildi. Kırsal alanda üretilen gıda, kereste, iplik, enerji, su ve minerallere bağlı bir hayat sürdürüldüğü, çiftçiler, girişimler ve diğer kırsal aktörlerin hepsi Avrupa için ortak refah koşullarını oluşturduğu belirtilerek, kırsal alanlar Kırsalda yaşayan insanlar ve örgütler olarak ortak refah için liderlik yapma ve eylemde bulunma sorumluluğununun bilincinde olduklarını belirterek, adil bir biçimde, Avrupa kurumları da dahil, tüm düzeylerde hükümetlerden bu önemli ortaklığı etkin kılma yolunda çalışmaları talep edildi. Avrupa Birliği’ni AB içindeki kırsal alanların durumunu gözden geçirmeleri, kırsal alanların mevcut katkıları ve gelecekte yapabileceklerini analiz etmeye davet edildiği manifestoda gençliğe, mültecilere, yoksulluk ve sosyal dışlanma üzerinde durularak Hükümetlere bu konularda çağrıda bulunuldu. Küçük çiftlik ve aile çiftliklerinin refahı konusunda kaygılardan değinilerek hükümetleri, bağışçıları, sivil toplum örgütlerini ve kırsal toplulukları, aile çiftçiliğini geçerli bir Avrupa modeli olarak desteklemeye davet edildi. Ulusal politikalarda küçük kent ve kasabaların ihtiyaçlarına daha büyük önem verilmesi gerekliliğine değinildi. Sivil toplum, hükümetler ve özel sektörü, kapasite gelişimi, kaynaklar ve destek konusunda işbirliği içinde çalışmaya ve yenilikçi, sürdürülebilir ve sorumlu liderliği teşvik eden bir ortam yaratmaya Hükümetleri ve Avrupa kurumlarını STK’ların bağımsızlıklarına ve ağlarına saygı duyma ve eylemlerini desteklemeye, hükümetler ve kırsal paydaşlar arasında verimli ortaklıklar temelini oluşturmaya davet edildi. . Aydın Tabipler Odası Açıkladı: Aydın’da İncir Bitti! »» ATO Başkanı Dr. Metin Aydın, “Kuru incirde tespit edilen bu kükürt dioksit miktarları Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğine göre 180 kat fazladır” dedi. Dr. Metin Aydın, “ADÜ Bahçe Bitkileri Bölümü 2015 yılında Alangüllü bölgesinde yaptığı ‘İncirde Verim Ve Kalite Üzerine Jeotermal Enerji Santrallerinin Olası Etkilerinin Belirlenmesi’ adlı çalışmayı yayınladı. Bu çalışmada incir ağaçları ve meyvelerinin jeotermallerden salınan bora maruz kaldığı, jeotermale yakın alanlarda kuru incir ürünlerinde ağır metal oranlarının fazla, jeotermale uzak incirlerde ise az olduğu, jeotermale yakın alanlarda kuru incir verim ve kalitesinde azalma, jeotermalden uzaklaştıkça ise kalitede artma olduğu saptanmış. 2007 yılında çıkarılan Jeotermal Yasası ile Aydın topraklarının yüzde 80’i jeotermal santrallerin kullanımına açılmıştır. Şu anda Türkiye’de üretimde olan tüm jeotermal santrallerin yüzde 85’i Aydın’da yer almaktadır. Aydın’da jeotermal santraller kurulum aşamasında binlerce zeytin ve incir ağacını keserek yok etmektedir. Bu santraller faaliyetleri sırasında saldıkları akışkan ve gazlar ile toprakları çoraklaştırarak üretim dışı bırakmak dışında, incir ile zeytinin verim ve kalitesinde de ciddi azalma meydana getirmektedir. Aydın’da incir üreticisi ve işletmecisinin mağduriyeti her geçen gün artmaktadır. Aydın tarım kenti olup, halkın yüzde 80’ni geçimini tarımdan sağlamaktadır. Türkiye’de üretilen tüm incirin yüzde 63’ü, kestanenin yüzde 36’ı, zeytinin yüzde 20’i, pamuğun yüzde 13’ü Aydın’da üretilmektedir.” diye konuştu İncirde Kükürt Dioksik Miktarı 180 Kat Daha Fazla İncir işletmelerinin yaptırdığı analizlerden örnekler veren Dr. Aydın, şöyle konuştu: “Germencik’te faaliyet gösteren bir incir işletmesinin Hırvatistan’a ihraç ettiği kuru incir ve incir ezmesinde yapılan laboratuvar incelemesinde 10 Haziran 2015 tarihinde 13.97 mg/kg SO2, 19 Ocak 2016 tarihinde 187 mg/ kg SO2 saptanmış ve ürünler geri gönderilmiştir. Bu kükürt dioksit miktarları Hırvatistan’ın kabul ettiği üst sınırın 19 katı fazlasıdır. Aynı işletmenin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı onaylı Aydın Ticaret Borsası Özel Gıda Kontrol Laboratuvarında kuru incir ürünlerinde yaptırdığı incelemede 14 Aralık 2015 tarihinde 350 mg/kg SO2, 12 Ocak 2016 tarihinde 363 mg/kg SO2 miktarı tespit edilmiştir. Kuru incirde tespit edilen bu kükürt dioksit miktarları, Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğine göre 180 kat fazladır.” İlgileri Göreve Davet Etti “Bu kararın kime yaradığı kimin kaybettiği, çok ciddi bir şekilde sorgu- lanması gerekir” diyen Dr. Aydın, sözlerini şöyle tamamladı: “Aydın’da 30 bin aile geçimini incir üretiminden sağlamakta ve Aydın’a yıllık 200 milyon dolar girdi sağlamakta. 2014 yılında jeotermal elektrik üretiminin Aydın’a sağladığı girdi 150 milyon dolar. Aydın’da jeotermal kaynakların yüzde 95’i sadece elektrik üretimi için kullanılmakta. Oysa bu kaynaklar ile 100 bin dekar sera işletilebilir,100 bin konut ısıtılabilir,100 bin kişiye iş imkanı sağlanabilir. Aydın Tabip Odası olarak Aydın ilinin sürdürülebilir sağlıklı geleceğinden endişeliyiz. Ve soruyoruz; tarım üreticisinin haklarını savunan ziraat odaları, bu işin ticaretini yapan işletmecileri savunan ticaret odaları ve borsalar, gıda güvenliğini korumakla yükümlü Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, çevre kirliliğini kontrol ve denetlemekle yükümlü Çevre Müdürlüğü, çevre kirliliğinin, sağlıksız gıdaların insana etkilerini önlemekle yükümlü Sağlık Müdürlüğü, Aydın’da herkesin sağlıklı yaşamasını, çalışmasını, güvenliğini, huzurunu, geleceğini korumakla ve adaleti sağlamakla yükümlü sayın Aydın Valiliği, Aydın halkına hizmet etmek için seçilmiş sayın belediye başkanları, Aydın’ın haklarını TBMM’de korumakla yükümlü sayın milletvekilleri, Aydın’da tarımın, yaşamın bitmesine sebep olan yasaları çıkaran ve uygulanmalarına izin veren sayın hükümet yetkilileri sizlere göre bu karar adil midir? Gerçekçi midir? Ekonomik midir? Yoksa bir kentin yok olmasına göz yumulacak kadar önemsiz midir?”. Kaynak: http://www.aydinpost.com Biliyor musunuz! Değerli kooperatifçi dostlar, Sizler ekonomide yer alan diğer bütün sektörlerden daha meşakkatli şartlarda uğraş veren kişilersiniz. Özellikle yarın ne olacağını bilmeden üretim yapmak, elinizdekini Allaha emanet edip toprağa yatırmak herkesin harcı değil. Bugüne kadar kooperatifleriniz sayesinde girdi alırken, ürünü satarken, üretirken bazı avantajlar sağladınız. Ama bunlar artık yeterli değil. Her geçen gün zorlaşan piyasa şartlarında emeğinizin karşılığını alabilmek için kooperatiflerinizin daha çok çalışması, yeni girişimlerde bulunması, hatta iştigal sahalarını genişletmesi gerekiyor. Peki, bunu başarabilmek için neye ihtiyacınız var, biliyor musunuz? Öncelikle neye ihtiyacınız olduğunu görmek için, AB gibi gelişmiş ülkelerdeki emsallerinize bakmak lazım. AB’de kooperatifler, ortaklarının ürününü ürettirip satmaktan daha öte işler yapmaktalar. Örneğin; piyasanın taleplerini kalite, standart ve miktara göre planlamakta, talepler üzerinde belirleyici baskıları oluşturmakta, ürünün tüketiciye kadar uzanan değer zinciri sürecinde ortakları adına daha fazla gelir elde edebilecekleri girişimlerde bulunmaktadırlar. Yani çetin piyasa şartlarında hayatta kalabilmek için rekabet güçlerini arttırmanın yollarını aramaktadırlar. Gelişmiş ülkelerdeki bu arayışları da dikkate alarak; bir kooperatifin ortakları için yapabileceklerini sıralamaya çalışalım. 1. Bireysel olarak yapılamayacak hizmetleri (finansman, girdi temini, sigorta ve eğitim vs) uygun koşullarda sağlamak. 2. Daha çok ürettirebilmek için İhtisas gerektiren konularda (ıslah, sulama, arazi toplulaştırma, depolama) teknik hizmet sunmak. • Verim arttırıcı uygulamalar/Üretim yapısında dönüşüm yaparak • Modern üretim teknikleri, bilgisi eğitimi alarak, • Modern üretim donanım imkânlarına ulaşarak, • Üretim alanlarını büyüterek, • Üretim araçlarını paylaşarak, 3. Piyasayı yönlendirebilmek. • Fiyat açısından, • Miktar açısından, • Kalite açısından, 4. Ürününü daha iyi fiyatla satabilmek için piyasada fiyat istikrarını sağlayıcı müdahalelerde bulunmak • Birlikte satarak/Mezat yeri kurarak, • Sözleşmeli üretim ile toplu olarak satarak, • Ürününün değerini arttırmak katma değer artışı, • İşleyerek satarak, • Depolayıp fiyat iyi iken satarak, • Ambalaj, paket yaparak satarak, • Nakliyesini yaparak, • Eğitim ile öğrenerek, • Sertifikalı üretim yaparak, • Coğrafi İşaretleri kullanarak, • Marka oluşturarak, 5. Girişimcilik kabiliyetini arttırabilmek için Değer zincirinde yer almak 6. Uğraşlarını sürdürülebilir bir iş yapmak 7. Piyasada rekabet avantajı yakalamak, rekabet gücü sağlamak Dr. Erhan EKMEN 8. Tanıtım, reklam yapabilmek • Tüketiciye yönelik bilgilendirme, tanıtım, promosyon gibi işleri yürütmek, • Toplumda bilinç yaratmak, 9. Ortağına danışmanlık yapmak • Ortağın Üretimini planlamak, • Neyi, ne zaman, nerede, ne kadar, ne kalitede, ne standartta, en az maliyetle, en iyi fiyatla nasıl üretebilirim sorusuna cevap bulmak, 10. Fon kaynaklarından Ortaklarını daha kolay faydalandırabilmek, • Destekten faydalanabilmek, • Projeye başvurabilmek, • Kredi alabilmek, • Müteselsil kefalete ortak bulabilmek 11. Bölgedeki kaynakların ve imkânların hak sahipleri arasında adil olarak kullandırmak 12. Ortağın, üretimin ve piyasanın kayıtlarını tutup, gelişmeleri takip ederek planlamalar yapmak 13. Ortakların kanunlara ve gelişmelere daha kolay uyumunu sağlayabilmek • AB’ye uyum, • Çevre kurallarına uyum, • Yasaklara uyum, 14. Gıda güvenliği ve güvenilirliği (gıdada izlenebilirlik) ile ilgili Bakanlık politikaların uygulanmasında yardımcı olmak. 15. Doküman Yönetim Sistemini, Entegre İdare sistemlerini ortakları adına uygulayabilmek. 16. Sektörde Ortağın sesini ilgililere duyurabilmek, temsil edilmek • Politikalarda belirleyici olmak • Lobi faaliyetinde bulunmak 17. Sosyal etkinlikleri yerine getirebilmek. • İştigal alanı ile ilgili festival, fuar, sergi düzenlemek 18. Demokratik hakların kullanımı, hakkını koruma, hakkına sahip çıkma gibi toplumda savunuculuk alanında ortaklarının gelişimine imkân sağlamak. 19. İştigal alanı içinde diğer paydaşlar ile işbirliği yaparak piyasada daha çok alanda gelir getirici faaliyete girişebilmek. 20. bulunduğu bölgede kendisi ile aynı ya da benzer konuda faaliyette bulunan diğer kooperatifler ile işbirliği yaparak piyasada rekabet gücünü arttırmak. Bu sıralananları daha arttırmak ve çeşitlendirmek mümkün, arada unutulanlar olabilir. Burada mühim olan sizin kooperatifiniz bunlardan hangilerini yapabiliyor ve en önemlisi bundan sonra hangilerini yapması gerekli. Bunun için paraya mı, yoksa bilgiye mi ihtiyacınız var, biliyor musunuz? Artık kendinizi gözden geçirmeli, neye ihtiyacınız olduğuna karar vermeli ve buna göre hedeflerinizi belirlemelisiniz. Eğer siz ne istediğinizi bilirseniz, son 50 yıldır her zaman arkanızda olan Devletimizin bunu da temin etmenin yollarını bulacağına eminim. . Köy-Koop Haber Şubat 2016 KOOPERATİFÇİLİK 17 Dünyadan Kooperatif 2016 Uluslararası Bakliyat Yılını Kutluyoruz Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli Kooperatifçi Dostlar, Bu sayıda sizlerle yine ülkemizden gönderilen bir hikayeyi paylaşacağız. Geçen sayı gül alanında Dünya devi olan, ülkemizde ise ortağının ürününe değer katan, kendi markasını oluşturarak büyük işler başaran Gülbirlik ile ilgili hikayeyi yayınlamıştık. Bu sefer yine aynı şekilde başarılı bir başka kooperatifimize yer vereceğiz. Ülkemizde bütün sektörler içinde en az gelire sahip olan orman köylülerimizin hem tarım hem de ormancılık alanında verdikleri üretim mücadelesinde en büyük destekçileri olan Orman Kooperatiflerimize ait bu hikaye; sektörde tarımsal kalkınma kooperatiflerimizin ormancılık alanındaki girişimlerinin nasıl önemli başarılara vesile oluşturduğuna dair güzel bir örnek. Ülkemizde Orman Kooperatifleri Merkez Birliği (Orkoop), 2009 yılından bu yana ICO’nun altında sektör örgütlerinden biri olarak yer alan “Uluslararası Tarım Kooperatifleri Örgütü’nün -ICAO” yönetiminde Avrupa temsilcisi olarak çalışmaktadır. Ayrıca 2014 yılında bir üst seviyeye geçerek ICO’nun 273 nolu üyesi olmuştur. Bu kapsamda uluslararası platformlarda çeşitli etkinliklerde bulunmaktadırlar. Bunlar ülkemiz kooperatifçiliği adına övünç verici gelişmelerdir. Bu gelişmelere karşın Coop-Stories adlı bu bölümde ne yazık ki; ülkemizden çok fazla hikaye bulunmamaktadır. Bu hikayeyi ve bununla birlikte birkaç hikayeyi Ünal Örnek göndermiş. Kendisi AB’nin Kooperatifçilik Üst Birliği olan COPA-COGECA’da uzun süre çalıştıktan sonra ülkemizde de kooperatifçilik alanında ciddi emek vermiş, bu alanda duayen olarak kabul edilen bir kişi. Ülkemizin temsili adına bu tip girişimlerin daha da artması dileğiyle Nezaket Hanımla birlikte tercüme ettiğimiz hikayeyi beğeneceğinizi umuyoruz. OR-KOOP, orman köylüleri, şehirlerden uzak mesafelere yaşamlarını sürdüren, bu köylerde zor koşullarda yaşamlarını sürdüren ve oldukça düşük gelire sahip kişilerdir. Milli gelirden aldıkları pay yaklaşık 1/3 oranındadır. Bu köylülerin temel gelir kaynağı ormandaki çalışmalarından ve biraz da tarımsal aktivitelerden elde ettikleri gelirlerdir. Büyük tarım arazilerine sahip değildirler. Oysaki orman köylülerinin ormandaki çalışma süreleri 5 aydan fazla değildir ve özellikle kış mevsiminde çok zor koşullar altında çalışmaktadırlar. Or-Koop, kooperatif ortaklarına yaptıkları işle ilgili bir iş kazası yaşadıklarında her zaman finansal yardım sağlamaktadır. Kooperatif aynı zamanda, ortaklarının ormandan elde ettikleri ürünlerinin dışındaki ürünleri ve ürettikleri diğer tarımsal ürünleri de satmakta veya pazar bulmalarına yardımcı olmaktadır. Or-Koop Türkiye Cumhuriyeti Devletinin; çağdaş demokrasi, toplum barışı ve orman köylülerinin Milli Gelir- den adaletli bir şekilde pay almalarını içeren temel prensipleriyle uyumlu olarak; faaliyetlerini aşağıda belirtilen ilkelere göre sürdürmektedir: 1. Türkiye’deki orman alanlarının genişletilmesi ve kalkındırılmasında etkin bir rol oynamak, 2. Ormanların ulusal çıkarlara uygun olarak yönetimi için gerekli olan aktivitelere dahil olmak, 3. Orman köylülerinin sosyal haklarını iyileştirmeye yönelik bir liderlik rolünü üstlenmek, 4. Orman köylerinde sosyal farkındalığın gelişmesinde eğitim ve denetimlerin dahil olduğu aktiviteleri yürütmektir. Orman kooperatifleri, ormanda kooperatif ortaklarına iş fırsatları oluşturur ve Türkiye’nin yıllık kereste üretiminin yaklaşık % 60’ı bu kooperatifler aracılığı ile gerçekleştirilir. Orman köylüleri yaklaşık her yıl 350 milyon $ civarında gelir elde ederler. Bu gelir onların ormandaki yaşam koşullarını desteklemek ve devam ettirmek için önemlidir. Türkiye, sahip olduğu biyolojik çeşitlilik bakımından Avrupa ve Orta Doğunun en zengin ülkelerinden birisi olarak Avrupa Kıtasında dokuzuncu sıradadır. Türkiye’nin ormanlarının % 95’i doğaldır. Türkiye, Avrupa Kıtasında var olan bitki çeşitlerinin % 75’ne ev sahipliği yapmaktadır ve bu oranın 1/3’ü endemik bitkilerden oluşmaktadır. Türkiye’deki bitki çeşitlerinin de yine % 33’ü endemiktir. Türkiye aynı zamanda, tıbbi ve aromatik bitkiler bakımından; 120 çeşit memeli, 400’ün üzerinde kuş çeşidi, yaklaşık 130 çeşit sürüngen ve 400’e varan balık çeşitliliği ile yabani hayat açısından da zengindir. Günümüzde Türkiye’deki toplam ormanlık alan, bütün alanın % 27’sini oluşturan 20,7 milyon hektardan meydana gelmektedir. Bu alanların yaklaşık yarısında normal üretim olmasına karşın kalan yarısında orman örtüsü bozulmuş ve verimsiz orman alanları bulunmaktadır. Türkiye’de 2010 yılında düzenlenen kayıtlarına göre, 21.278 orman köyünde 7.073.766 kişi yaşamlarını sürdürmektedirler. Orman köylüleri, toplam nüfusun yaklaşık olarak % 10,55’ni ve ülkenin toplam kırsal nüfusunun da % 40,42’sini oluşturmaktadırlar. Genel üretim sözkonusu olduğunda, Türkiye’de toplam odun üretiminin yaklaşık % 60’ının her yıl orman kooperatifleri aracılığı ile yürütüldüğü tahmin edilmektedir. »» Bugün dünyanın en büyük problemi küresel ısınma buna bağlı olarak iklim değişikliği ve artan nüfus karşısında insanlığı tehdit eden gıda üretimi ve beslenme sorunudur. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası platformlarda dikkate alınan konuların başında yer almaktadır. Başlangıçta sorunu geri kalmış ülkelerin sorunu gibi göstermeye çalışan çevreler dünyada artan doğal afetler ve yoksulluk karşısında çaresiz kalındığının farkına varmışlardır. Başlangıçta sadece ekonomik küresel sorunları ele alan G20 ve son olarak düzenlenen Dünya Ekonomik Forumlarında iklim değişikliği, işsizlik ve yoksullukta ele alınmaya başlanmıştır. Dünyada bu tehlikeli gidişe karşı tepkiler dikkate alınmaya başlamıştır. Ziraat Yüksek Mühendisi edilmesi ve bakliyat ticaretindeki zorlukların ele alınması sağlanacaktır. Böylece dünyada baklagillerin üretim ve tüketimi artırılacaktır. Bu ürünlerde arz talep dengesi sağlanacaktır. Ulusal ve uluslararası düzeyde ticareti kolaylaştırmak için pazara erişimin sağlanacak ve ticari engellerin aşılmasına çalışılacaktır. Bu ürünlerde ülkeler ve özel sektör arasında işbirliğinin sağlanacaktır. dan zengin olduğu, protein oranın %40’lara ulaştığı belirtilmektedir. Baklagiller hayvansal gıdalardan sonra en fazla proteine sahip gıdalardır. Özellikle geri kalmış ve kuraklık nedeniyle zor durumda olan ülkelerdeki gıda güvenliği ve beslenme sorunlarının çözümünde en önemli tarım ürünleridir. 2016 yılında yapılacak faaliyetler ile amaç dünyada gıda güvenliği ve beslenmeye baklagillerin katkısı hakkında farkındalığın artırılmasıdır. Bunun için üye ülkelerde baklagillerin beslenme üzerine etkileri, gıda güvenliğine ve beslenmeye yönelik tarımsal sürdürülebilirlik hakkında toplum bilgilendirilecektir. Ülkemizde yıllardan beri Yemeklik Taneli Baklagilleri tüm yönleri ile geliştirmek için Araştırma Enstitüleri tarafından çalışmalar yapılmaktadır. Yeni çeşitler geliştirilmekte ve üretime alınmaktadır. Son yıllara kadar ülkemiz dünya baklagil üretiminde başta gelen ve ihracat yapan ülke iken, bugün üretimde, nohut ve mercimek ihracatında yine başta gelen ülkeler arasında görünse de ithalat yapan ülkeler arasına da girmiştir. Bugün ülkemizin her bölgesinde baklagiller üretilmekle beraber başlıca üretim bölgeleri Güneydoğu ve Orta Anadolu ile Marmara Bölgesi’nin güneyidir. Güneydoğu’da kırmızı mercimek, Orta Anadolu ve geçit bölgelerinde yeşil mercimek, nohut ve kuru fasulye, Ege ve Güney Marmara Bölgesinde ise bakla ve bezelye üretilmektedir. BM 2016 Uluslararası Bakliyat Yılı münasebetiyle (UBY) baklagillerin önemi tüm yönleri ile dünyaya duyurulacak ve toplum uyarılacaktır. Türkiye konuya öncülük ederek gerek kendi insanımız gerekse dünya için önemli bir adım atmış ve BM 2016 UBY eş başkanı olarak görev üstlenmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin sorumlulukları daha da artmıştır. Bu nedenle baklagil üretimi ve tüketiminde örnek projeler ve modeller uygulamalı, dünyaya verdiğimiz mesajın arkasını güçlendirmeliyiz. Sürdürülebilir bir baklagil üretimi için istikrarlı politikalar uygulamalıyız. Baklagil üreticilerimizin sorunlarının çözümünde geçmiş deneyimleri ve dünya pazarlarındaki gerçekleri görmeliyiz. Dünyadaki fiyat dalgalanmaları karşısında geçici tedbirler alma yerine uzun vadeli koruyucu çözümler bulmalıyız. Araştırmacılarımızı, bilim adamlarımızı ve bilimsel çalışmaları desteklemeli ve teşvik etmeliyiz. Üretici örgütlerinin de görüşleri doğrultusunda daha sağlıklı ve yapıcı politikalar belirlemeli ve uygulamalıyız. Dünya uygulamalarında olduğu gibi pazarda üreticilerin hak ve menfaatlerini korumada kooperatiflerin de rol oynayabileceklerini dikkate almalıyız. Bu yılı sadece resmi kurum kuruluşların çabaları ile değil, ilgili tüm devlet dışı kurum ve kuruluşların gönüllü girişimleri ile topluma faydalı olacak renkli etkinliklerle kutlamalıyız. Akıllarda kalıcı farkındalık yaratmalıyız. 2016 Uluslararası Bakliyat Yılınız kutlu olsun. Ünal ÖRNEK [email protected] 2016 Yılı Uluslararası Bakliyat Yılı (UBY) baklagillerin insanlığın geleceği için gıda güvenliği, çevre sorunlarının çözümü ile dengeli ve sağlıklı beslenmeye olan katkısını bilen ve inanan Türkiye ve Pakistan’ın BM üyesi diğer Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) üyeleri ile yaptıkları çalışmalar sonucu 38’nci FAO Konferansında 2013 yılında kabul edilmiştir. 20 Aralık 2013 tarihindeki 68’nci BM Genel Kurulunda ilan edilmiştir. 2016 UBY’nın dünya genelinde kutlanmasında rehberlik etmesi ve Eylem Planının uygulanması için, FAO üye ülkelerin, ilgili uluslararası kuruluşların ve özel sektör temsilcilerinin yer aldığı Uluslararası Yürütme Komitesi (YK) oluşturulmuştur. Sekretaryası FAO tarafından, eşbaşkanlıklar ise Türkiye ve Pakistan tarafından yürütülmektedir. Birleşmiş Milletler (BM) her küresel soruna karşı gösterdiği hassasiyet gibi iklim değişikliği ve gıda güvenliği konusunada büyük önem vermektedir. Dünyadaki farkındalığı artırmak ve konu hakkındaki çalışmaları desteklemek için 2015 toprak yılı ilan etmesinin ardından 2016 yılını da Uluslararası Bakliyat Yılı olarak ilanına karar vermiştir. Çünkü baklağiller dünyanın geleceği için büyük önem taşıyan, her coğrafyada üretilen ve yüksek miktarlarda tüketilen, toprağın korunup geliştirilmesinde de rol oynayan, iklim değişikliğine karşısında üretiminin korunması ve geliştirilmesini sağlayacak tarım ürünleridir. Dünyada ve ülkemizde tarımı yapılan başlıca baklağil ürünleri fasulye, nohut, mercimek, bakla, bezelye ve börülcedir. %45 ile en çok üretilen nohuttur. Bu ürünü sırasıyla %38 ile Mercimek, % 17 ile kuru fasulye ve %10 ile diğer baklagiller izlemektedir. Baklagiller tahıllardan sonra en çok üretilen ve tüketilen ürünlerdir. Dünya üretimi yaklaşık 60 milyon milyon ton civarındadır. 2 milyardan fazla insan baklagillerle beslenmekte ve bitkisel protein olarak baklagiller dengeli beslenmede önemli rol oynamaktadır. Baklagillerin protein ve aminoasit açısın- Baklagillerin sürdürülebilir gıda üretimi ve sağlıklı beslenmede önemli rolü ve gıda güvenliği ve beslenmeye katkıları hakkında farkındalık artırılacaktır. Gıda sistemlerinde baklagillerin değerinin ve faydalarının teşvik edilmesi ile toprak verimliliği açısından faydalarının yanı sıra iklim değişikliği ve dengesiz beslenme ile mücadelede rolleri vurgulanacaktır. Baklagillerin küresel üretiminin detaylandırılması için gıda zincirindeki bağlantılarının ve araştırmaların, ekim nöbetinden daha iyi faydalanılmasının teşvik 18 Şubat 2016 Köy-Koop Haber TARIM Türkiye’nin Geleneksel Buğday Türleri FAO’nun Araştırmasında »» Çiftçiler modern buğday çeşitleri kullanmaya devam ettikçe geleneksel buğday türleri düşüşe geçiyor. Dayanıklı ve geleneksel türlerde bulunan genetik çeşitlilik buğday üretiminin geleceği açısından son derece önemli. FAO tarafından hazırlanan seride Türkiye’yle beraber Orta Asya’da yer alan Tacikistan ve Özbekistan’daki yerel buğday türleri de tanıtılıyor. FAO uzmanları kitabın hazırlanış sürecinde üç ülkede ineclemede bulundu, çiftçilerle yüz yüze görüştü ve buğday çeşitleri üzerine anket çalışması yaptı. Serinin Türkiye’yi konu alan raporu yerel buğday çeşitlerini ayrıntılı bir liste olarak ele alıyor, bu çeşitlerin çiftçiler tarafından nerede, nasıl, neden ve hangi koşullarda yetiştiğine ilişkin analizlere yer veriyor. 2009-2014 arasında yürütülen araştırma, yerel çeşitlerin kullanımını etkileyen coğrafi, tarımsal ve sosyoekonomik faktörleri de mercek altına alarak genetik çeşitlilği korumak için karar vericiler için bir dizi tavsiyelerde bulunuyor. Çiftçiler modern buğday türlerini farklı nedenlerden dolayı tercih ediyorlar. Bunların başında yüksek verim, pazara girme kolaylığı, türlerin hastalıklara karşı dirençli olması gibi bazı nedenler geliyor. Bu süreç içinde yerel çeşitler nadirleşmeye başlayıp kırsal alanların sadece ulaşılamayan yerlerinde yetişiyorlar. Bu nedenle yerel türler hane halkı düzeyinde tüketilip ürünlerin pazara ulaşma şansı bile olmuyor. Pazarın modern çeşitler tarafından domine edilmesi, iklim değişikliği ve gelecekte karşılaşılabilecek diğer olağanüstü olayların üstesinden gelmeyi kolaylaştıracak genetik çeşitliliğin kaybıyla sonuçlanabilir. Yerel buğday türlerinin aşırı hava koşullarına uyum sağlamasının yanında çok farklı türlerde toprak çeşidinde yetişme özelliği de bulunuyor. Genetik çeşitliliğin yeterli seviyelerde olmadığı durumlarda ülkeler çevresel koşulların getirdiği risklere ve aniden yayılan zararlı hücumuna ve hastalıklara karşı daha açık olabiliyor. FAO’nun bitki sağlığı ve üretiminden sorumlu uzmanı Hafız Mumin- janov yerel buğday türleri ve bunun önemi konusunda çok az insanın bilgi sahibi olduğunu belirtti. Muminjanov, “bu yayınlar, yerel buğday ırkları konusunda bir bilgi kaynağı olmalarının yanısıra karar vericiler için de bir kılavuz olacak. Yerel çeşitler yetiştiren çiftçiler için yapılacak çok şey var. Bunların başında da tüketicilerin bilincini yükseltmek ve bu türlerin pazara giriş fırsatlarını arttırmak geliyor” dedi. Raporda yer alan araştırmalar buğdayın doğduğu yerlerden biri olan Türkiye’de yerel buğday çeşitlerinde bir düşüş yaşadığını ortaya koyuyor. Bugün, yerel ırklar Türkiye’nin toplam buğday üretminin yüzde birinden azını oluşturuyor. Raporda yer alan arazi çalışmasının sonuçlarından biri, son 75 yılda Balıkesir’de yerel buğday ırkının 37’den 7’ye düştüğünü gösteriyor. Yerel buğday türleri konusunda farkındalık oluşturmanın elzem olduğunu belirten Muminjanov, “çiftçiler doğru politikalarla desteklenirse bu koşullarla rekabet edebilir ve pazarda başarı yakalayabilirler. Böylece hem küçük ölçekli çiftçilerin gelirlerini hem de biyoçeşitliliği güvence altına almış oluruz” dedi. FAO, buğday ırkları için çiftçilerin arazilerinde yaptığı envanter çalışmalarını Uluslarararası Buğday ve Mısır Araştırma Merkezi (CIMMYT) ve Uluslararası Kurak Alanlarda Tarımsal Araştırma Merkezi (ICARDA) ve yerel araştırmacıların desteğiyle hayata geçirdi. Görülme sıklığına göre Türkiye’de ilk ona hangi yerel buğday türleri girdi? Ak buğday, sarı buğday, kırmızı buğday, karakılçık, zerun, kırik, koca buğday, siyez buğdayı, topbaş, üveyik buğdayı. Türkiye’deki diğer yerel buğday türlerini öğrenmek için raporun 54. Sayfasındaki listeden yararlanılabilir. . FAO: Dünya Şehirlerini Beslemek: Sürdürülebilir Kalkınma İçin Önemli Bir Basamak »» FAO’nun doğal kaynaklardan sorumlu Genel Direktör Yardımcısı Maria Helena Semedo 15-24 Ocak 2016 tarihleri arasında Berlin’de düzenlenen Uluslararası Yeşil Hafta çerçevesinde, FAO’nun organize ettiği Küresel Gıda ve Tarım Forumu’nda konuştu. Dünyada büyüyen nüfusunun sağlıklı beslenmesi için kırsaldaki üreticiyle şehir pazarları arasındaki ilişkinin güçlenmesi, gıda sistemlerinin ise israfı en aza indirerek kapsayıcı ve çevreci olması gerekiyor. Bu sözler, FAO’nun doğal kaynaklardan sorumlu Genel Direktör Yardımcısı Maria Helena Semedo’ya ait. Gıda güvenliği ve beslenme şehir planlaması ve kalkınmaya eklemlenmek zorunda Semedo konuşmasında birçok şehirde herkese yetecek gıdanın düzenli olarak erişimde bulunmadığı uyarısında bulundu. Semedo, “Bu durum şehirlerde yaşayan aç insan oranının giderek artmasına yol açacak” dedi. Bugün dünya nüfusunun yüzde 50’den fazlası şehirlerde yaşıyor ve bu oranın gelişmekte olan ülkelerde 2050’de yüzde 70’e çıkması bekleniyor. Fırtınalar, seller ve diğer aşırı hava koşulları gibi iklim değişkliğinin artan etkileri şehirde yaşayan insanlar, özellikle de yoksul ve gıdaya erişimi olmayan kesimler için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Gıda sistemlerini yeniden biçimlendirmek ve sürdürülebilir kılmak FAO’ya göre bu ihtiyaçları karşılamak için üretim, dağıtım ve tüketim aşamalarının daha sürdürülebilir olması gerekiyor. Özellikle şehirlerde yüksek oranlarda görülen gıda kayıpları ve israfının azaltılması bu noktada önem kazanıyor. Bu; kullanılmamış ve yenilebilir gıdanın yeniden dağıtımı, atıkların kompost olarak kullanımı ya da enerjiye dönüştürlmesi gibi adımları da içeriyor. Semedo konuşmasında şehirde yaşayanların gıda güvenliğinin sağlanmasında kırsal nüfusun oynadığı rolün önemine dikkat çekti. Semedo, “özellikle aile çiftçileri ve küçük ölçekli çiftçilerin pazarlarla olan bağı sağlandığı durumlarda şehirleri beslemek hem şehirlerde, hem de kırsal alanlarda sürdürülebilir kalkınma için önemli fırsatlar yaratıyor” dedi. Şehir tarımı ise gıda sistemlerinin önemli bir boyutunu oluşturuyor. Bitkilerin mineral içerikli sularda yetiştiği hidroponik sistemler ya da dikey şekilde oluşturulan bahçeler gibi innovatif teknikler iş imkanı yaratıyor, besleyicilik açısından çeşitlilik sunuyor ve şehirlerde sağlıklı yeme düzenlerine katkıda bulunuyor. Şehir planlamasının içine gıdayı yerleştirmek bir “gereklilik” Gıda güvenliği ve beslenme şehir planlamasında ve kalkınmada ge- nellikle göz ardı ediliyor. Öte yandan şehirlerin kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir olmasını öngören Sürdürülebilir Kalkınma için 2013 Gündemi’nin 11. hedefine bakıldığında bunun değişmesi gerekiyor. Bu yüzden gıdayı şehir planlamasıyla ilşkilendirmek önemli diyen Semendo, şehir ve büyükşehir yönetimlerinin gıda güvenliği konularında giderek daha çok yerel, ulusal ve küresel diyaloğa girdikleri bir dönemde “daha çok şeyin yapılması gerektiğini” belirtti. Semedo, bu sürecin kapsayıcı olması gerektiğini gıda sistemlerinin sosyal, ekonomik ve ekolojik karmaşıklığına karşılık olarak, hükümet, özel sektör ve sivil toplumu bir araya getirmesi gerektiğini vurguladı. Küresel Şehir Ağı ve Milan Şehir Gıda Politikası Paktı Şehirlerin küresel ağlar aracılığıyla iyi uygulamaları yaymak için deneyimlerini paylaşması bir ihtiyaç olarak doğuyor. Semedo, buna örnek olarak, Ekim 2015’te Milan Expo’da dünyadaki 100’den fazla belediye tarafından kabul edilan Milan Şehir Gıda Politikası Paktı’na değindi. FAO 2016’da paktla ilgili olarak dünyadaki belediye başkanlarını bir araya getiren bir faaliyet düzenleyecek. Şehirler için Gıda ve Şehirlerin Gıda İhtiyaçlarını Karşılamak gibi iki önemli girişim için işbirliği yapıyor. Oluşumların ikisi de yerel deneyimin teknik bilgi ve politika süreçleriyle birleşmesi üzerine yoğunlaşıyor. . Besi ve Kümes Hayvanlarında Genetik Erozyon Devam Ediyor »» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)‘nun 27 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı raporunda; çiftlik hayvan ırklarının yaklaşık yüzde 17’si yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Ülke verileri, rastgele yapılan melezleme işlemlerinin genetik erozyona yol açan başlıca sebep olduğunu da gösteriyor. Tüm dünyada hayvan biyoçeşitlilğini koruma konusuna artan bir ilgi gösterildiğini kaydeden Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), bununla birlikte değerli hayvan türleri için risklerin devam ettiğini ve genetik kaynak havuzunu sürdürülebilir olarak kullanmak için çaba sarf edilmesi konusunda çağrıda bulundu. FAO’nun yayınladığı ‘Gıda ve Tarım için Dünyada Hayvan Genetik Kaynaklarının Durumu Raporu çiftlik hayvan ırklarının yaklaşık yüzde 17’si (1,458) yok olma tehlikesiyle karşı karşıya, yüzde 58’i ise popülasyonlarının büyüklüğü ve yapısı hakkında fazla veri bulunmadığından risk durumları bilinmiyor. Rapor, 2000 ve 2014 yılları arasında yaklaşık 100 hayvan ırkının yok olduğunu ortaya koyuyor. Ülke verileri, rastgele yapılan melezleme işlemlerinin genetik erozyona yol açan başlıca sebep olduğunu gösteriyor. Hayvan genetik çeşitliliğini tehdit eden diğer faktörlerin arasında yerel olmayan ırk- ların kullanılması, hayvancılık sektörünü düzenleyen zayıf politikalar ve kurumlar, geleneksel hayvan üretim sistemlerinin bitişi ve yeterince rekabet edemeyen ırkların değerlendirilmemesi sayılıyor. FAO Genel Direktörü Jose Graziano da Silva, “binlerce yıldır koyun, tavuk ve deve gibi evcilleştirilmiş hayvanlar milyonlarca insanın gıda güvenliğini sağlıyor, geçim kaynaklarına katkıda bulunuyor. Bu oran dünyanın kırsalda yaşayan yüzde 70’lik kesimini de kapsıyor” dedi. Silva için ayrıca genetik çeşitlilik, ileride ortaya çıkacak zorluklara uyum sağlamak için bir önkoşul. Silva, raporun hayvan genetik kaynaklarının oluşturulması için gösterilecek çabanın önemini ortaya koyduğunu sözlerine ekledi. Rapor, hayvan biyoçeşitliliğini sağlamak için uluslararası işbirliğinin daha güçlü olması gerektiğinin altını çiziyor. 2007’den beri ülkeler bu alanda ilk uluslararası anlaşma özelliğini taşıyan Hayvan Genetik Kaynakları Küresel Eylem Planı’nı hayata geçiriyor. Bununla birlikte, rapor uluslararası işbirliğinin ülkeler arasında göreceli olarak çok ileri düzeyde olmadığı konusunda uyarıda bulunuyor. İşbirliği kapsamında sınırlı sayıdaki ikili ve bölgesel araştırma programlarının ötesine geçilmesi gerektiği raporda vurgulanıyor. FAO’nun 2007’de yayınlanan ilk raporunda genetik bankaya sahip ülkelerin sayısı 10’u geçmezken bugün bu sayı 64’e yükselmiş durumda. Buna ek olarak 41 ülke ise genetik bankası kurma yolunda ilerliyor. Uzmanlar bu çabanın sonuç verdiğini söylüyor. Scherf’e göre son on yılda Avrupa’daki ülkeler bir güvenlik önlemi olarak ortak bilgi sistemlerine ve gen bankalarına çok fazla yatırım yaptılar. Scherf, Avrupa Gen Bankası Ağı (EUGENA) gibi bölgesel işbirliklerinin gelecekte ırkların iyileştirilmesi için önem taşıdığını ve hayvanların kendi habitatlarında yetişmesinin desteklenmesi gerektiğini de belirtti. Bugün, 177 ülke tarafından ulusal koordinatörler belirlendi ve 78 ülke hayvan genetik kaynaklarının daha iyi yönetilmesi için çok paydaşlı danışma kurulları oluşturdu. Bugün tarım ve gıda üretiminde evcilleştirilmiş kuş ve memeli olarak yaklaşık 38 tür ve 8,774 ırk kullanılıyor. Köy-Koop Haber Şubat 2016 DOĞA Hava Kirliliği Alarm Veriyor »» AB ölçülerine göre 50 mikrogram/metreküp olan partikül madde sayısı, Türkiye’de sınır değeri 90 kabul edilirken Keşan’da bu rakamlar 228’e ulaştı. Türkiye’deki Hava Kirliliği Avrupa’nın Çok Üstünde Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi üyesi Kübra Ayçiçek, Türkiye’deki hava kirliliği sınır değerlerinin Avrupa Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği sınır değerlerinin üzerinde olduğunu söyledi. Ayçiçek, “Türkiye’de iyi/orta olarak tanımlanan hava kalitesi ABD ve Avrupa açısından değerlendirdiğimizde kirli sayılıyor” dedi. İstanbul Esenyurt’ta bu sınırın 126 gün aşıldığını örnek gösteren Ayçiçek “Bunu Avrupa’ya göre değerlendirseydik, muhtemelen Esenyurt’un 365 gün kirli hava soluduğunu görecektik” diye konuştu. Gökdelenler hava kirliliğinde baş faktör Ayçiçek, “İstanbul’da ve dünyadaki yüksek yapılar hava kirliliği açısından başat faktörlerden bir tanesi. İstanbul’un rüzgar yönü kuzeyde ormanlar bulunuyor. Kuzey ormanlarını korumak oradan gelecek temiz havayı da korumak anlamına geliyor. Çünkü kuzeyden gelen temiz hava İstanbul’un içlerine kadar yayılıyor. Ulaşabilen miktar da yüksek kulelere çarptığı zaman şehrin içine temiz hava erişemiyor. Şehrin içinde kirlilik birikmesine neden oluyor” dedi. ABD’de sınır değerinin 3 kez aşılması halinde acil önlemler alındığını belirten Ayçiçek Türkiye’de böyle bir sınırlama olmadığının altını çizerek “Eğer 10 gün boyun- ca bir bölge kötü havaya maruz kalıyorsa oranın halkına gerekirse maskeler dağıtılmalı, sokağa çıkmamaları uyarılarında bulunulması ve önlem almaları gerektiği söylenir. Yöneticilerin önlem alması gerekir” diye konuştu. Türkiye’de hava kirliliğinden ölüm trafik kazalarından ölenlerden 6 kat fazla Temiz Hava Platformu bileşenlerinden Toraks Derneği, Hava Kirliliği Dönem Grubu Eş Başkanı Dr. Nilüfer Aykaç Kongar hava kirliliğinin çok önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledi. Kongar, göğüs hastalıkları alanına başvuranların sayısında ciddi bir artış olduğunu belirtti. Her ne kadar raporlara hava kirlliği ‘ölüm sebebi’ olarak geçmese de hava kirliliğinin akciğer, kalp ve sinir sistemi üzerinde ciddi etkilerinin olduğunu anlatan göğüs hastalıkları uzmanı Kongar, astım, kronik bronşit, solumun yolları enfeksiyonu, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi sağlık sorunlarının yaşandığına dikkat çekti. OECD verilerinden örnek gösteren Dr. Kongar, “Dünyada yılda 7 milyon insan hava kirliliği nedeniyle ölüyor. OECD raporlarına göre geçen sene Türkiye’de hava kirliliği nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı 29 bin kişi. Bu oran trafik kazalarında hayatını kaybedenlerin 6 katı kadar” dedi. Bolivya’nın İkinci En Büyük Gölü Tamamen Kurudu »» Güney Amerika ülkesi Bolivya’nın 3 bin 700 metre yüksekliğindeki And yaylaları üzerinde bulunan en büyük ikinci gölü Poopó tamamen kurudu. Uzmanlar, gölün su kaynaklarının bir kısmını sağlayan And buzullarının küresel ısınma sonucu ortadan kaybolmasının Poopó’nun kurumasının başlıca nedeni olduğunu söyledi. El Nino’nun yarattığı kuraklık ve çevredeki madenlerin kullanımı için gölü besleyen su akıntıların yönlerinin değiştirilmesinin de Poopó’nun sonunun gelmesinde rol oynadığı belirtildi. Gölün kuruması nedeniyle 100 aile göç etmek zorunda kalırken, binlerce insanında geçim kaynaklarını kaybetti. 1990’larda göl en az 2000 km2 alanda su tutuyordu. “Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Besleyici Tohumlar” Bambu Ağacı 19 »» Japonya’da dürüstlüğün, Çin’de uzun ömrün, Hindistan’da dostluğun sembolü olan bambu, buğdaygiller familyasından, 10 cinse, 1.450’den fazla alt türe yayılan ve çoğunlukla Asya’da yetişen bir bitkidir. Bambu Ağacı Asya, Güney ve Kuzey Amerika ve Afrika’da bulunurlar. En büyük bambu türleri 80 cm kalınlığa ve 38 metre uzunluğa kadar uzayabilirler. Doğası gereği antibakteriyel olan bambu bitkisi, bakteri barındırmaz Bambuyu günlük kullanımda vazgeçilmez kılan en önemli iki özelliği, ekolojik ve suya dayanıklı olmasıdır. Başka ağaç türleri veya kimyasal katkılar kullanılmadan, sadece bambu kullanılarak imal edilen ürünler, bakteri ve mikrop barındırmazlar. Hijyen bambunun doğasında bulunur. Bambunun bir diğer önemli özelliği ise, sudan etkilenmemesidir. Diğer ahşap türleri gibi suyu görünce eğilmez, bükülmez, zarar görmez. Evindeki sıcak, doğal ve zengin görünümlü ahşap konseptini mutfağıyla da tamamlamak isteyen seçkin kullanıcılar için bambu en ideal seçimdir. Bambu Ağacı 2’nci Dünya Savaşında Japonya’da atom bombasından sağ kalabilen tek ağaç olma özelliğini göstermiştir. Bu bambunun ne kadar dayanıklı bir malzeme olduğunun göstergesidir. Estetik görünümü nedeniyle günümüzde bambudan yapılan parke Amerika ve Avrupa’da yaygın olarak kullanılmaktadır. Amerika’daki zemin kaplamalarının %60’ını Bambu Parke oluşturmaktadır. Parkelerin sertlikleri söz konusu olduğunda kayın ya da meşe ile kıyaslanabilmektedir. Bambunun sertlik ve sağlamlığı bu iki ağaçtan da fazladır. Dünyanın en hızlı yetişen bitkisi Dünyanın en hızlı yetişen bitkisi bambu, diğer tüm tahta ve ahşap çeşitlerine göre 2-3 kat daha dayanıklıdır. Bir bambu fidanı 5 yılda tam olgunluğuna ulaşır. Bambu bitkisi nasıl yetişir? Öncelikle ağacın tohumu ekilir. Daha sonra sulanan tohum gübrelenir. Bambu bitkisinin en ilginç özelliği, 5 yıl boyunca filiz vermemesidir. Toprak altında gelişimini sürdüren tohum, 5 yılın sonunda büyümeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır. Bu da, eğer bir bambu bitkisini 24 saat boyunca izlerseniz, büyümesine şahit olabilirsiniz demektir. Kullanım alanları Gıda; Bambunun küçük fidanları sebze olarak yenilir ya da sirke için- trümanlar ve davullarda yapılır. Silah; Bambunun hafif ama sağlam yapısı silah yapımı içinde çok uygundur. Bambudan mızraklar ve okhortumları yapılır. Hammadde; Bambu ile, Çin ve Jamaika gibi bazı ülkelerde kâğıt üretilir. Bazı bambu türlerinden cila- de turşusu kurulur. Bambu tohumu da yenilebilir. Bazı bambu türleri ilaç olarak kullanılır; saç, tırnak, kemik için faydalı ve depresyonu kesebilen etkileri vardır. İnşaat Malzemesi; Büyük bambu türleri hafif ama dayanıklı olan odunları ile ev yapımı için kullanılabilir. Bambu su borusu olarak kullanılıp kilometrelerce uzunlukta su hatları yapılır. Suya dayanıklı yapısı ile nehir ve deniz ulaşımında da kullanılmıştır. Yapısı itibari ile sıkı dokulu ve çok sağlam bir yapısı vardır. Bazı türlerinin içi boş olduğu için mukavemet gerektiren işler için de kullanılmıştır. Kumaş; Tekstil sektöründe de bambulardan yararlanılmaktadır. Bambular kullanılarak anti bakteriyel kumaşlar üretilmektedir. Ev eşyaları yapımı; Bambu ile çok güzel mobilyalar ve başka ev eşyaları yapılabilir: Sepetler, Perdeler, Bardaklar, Şapkalar ve balık tutmak için tuzaklar. Endonezya’da bazı bambu türleri ile bir kez kullanılabilen tencereler yapılır. Müzik enstrümanları; Bambudan müzik enstrümanları yapılır. Bunlar çoğunlukla flütlerdir, ama telli ens- İş Bankası TEMA işbirliği maddesi yapımı için kullanılan bir toz çıkarılır. Tamamen bambudan yapılmış bir ev Kışın Japonya’da ağaçlar soğuktan korumak için bambu ile kaplanırlar. »» İş Bankası, doğaya gönül vermiş kredi kartı kullanıcılarını desteklemek üzere Maximum TEMA Kart’ı hazırladı. Banka, Maximum TEMA Kart kullanıcılarının yaptıkları her alışveriş için TEMA Vakfı’na belirli bir oranda bağış yapıyor. Bağışlar TEMA’nın doğal varlıkları koruma, erozyonla mücadele, doğa eğitimleri ve bilinçlendirme çalışmalarına aktarılıyor. Maximum TEMA Kart kullanıcıları Maximum Dünyası’nın avantaj ve fırsatlarından da yararlanabiliyor. Diğer tüm İş Bankası kartlarında olan taksitlendirme, indirim, ekstra puan gibi kampanyalar Maximum TEMA Kart için de geçerli. Müzekart yerine geçiyor, sinemalarda avantajlı Maximum TEMA Kart’ın Müzekart özelliği sayesinde kullanıcılar her yıl 1 ay süreyle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı 300’ü aşkın müze ve ören yerini ücretsiz ziyaret edebiliyor. Sinemanın Kartı Maximum projesi kapsamında, Maximum TEMA Kart ile Cinemaximumlarda hafta sonu dahil her gün 12:30’a kadar ilk seans 7 TL. Yıl içinde 2’şer aylık dönemlerde tekrar edilen kampanyalar ile Maximum Kart ile yapılan toplam 2.000 TL harcamaya 2 adet Cinemaximum sinema bileti hediye ediliyor. 20 Şubat 2016 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA Hayvancılıkta % 50 Hibe Yatırım Başvuruları Başladı »» DAP, GAP, KOP ve DOKAP kapsamındaki illerde mevcut damızlık sığır ve damızlık koyun-keçi işletmelerinin inşaat desteklenmesine ve damızlık erkek materyalinin desteklenmesine ilişkin 2016 yılı Uygulama Rehberi yayımlandı. Bu Proje kapsamında; büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık işletmelerine yeni ahır ve ağıl yapımına, mevcut ağıl ve ahırların tadilatına %50 hibe desteği ile küçükbaş hayvancılık işletmelerine damızlık koç ve teke alımına %80 hibe desteği verilecek. Proje Kapsamındaki İller İnşaat yatırımı ile damızlık koç-teke alımı yatırım desteği: DAP kapsamındaki Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Erzincan, Erzurum, Elazığ, Hakkari, Iğdır, Kars, Malatya, Muş, Tunceli ve Van illeri, Güney GAP kapsamındaki Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak illeri; KOP kapsamındaki Konya, Karaman, Niğde ve Aksaray illeri;DOKAP kapsamındaki Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Bayburt ve Gümüşhane illerinde uygulanacak. Termin planına göre yükümlülüklerini yerine getirmeyen veya yatırım yapmaktan, damızlık boğa, koç-teke almaktan vazgeçen yatırımcının projesi iptal edilecek ve hibe desteğinden yararlandırılmayacak. Destek müracaatı için aranacak şartlar nelerdir? 1.İşletme sahipleri işletme tescil belgesine sahip olacaklar ve işletmeleri, Türkvet sistemine müracaat tarihinden en az 1 yıl önce kaydedilmiş olacaktır. 2.Büyükbaş hayvancılık işletmeleri en az 10, en fazla 49 adet anaç sığır sahibi olacaklardır. Küçükbaş hayvancılık işletmeleri ise en az 100 en fazla 200 adet anaç koyun ve keçi sahibi olacaklardır. 3.Yeni ahır ve ağıl veya mevcut ahır ve ağılını tadilat yaptırmak isteyen işletme sahiplerinin ahır ve ağıl yaptıracağı yerler tapulu malları olmalı ve inşaat için yetkili mercilerden gerekli izin ve ruhsatları almış olmalıdır. 4.Aynı amaçlı düşük faizli kredi veya hibe desteği kullanmamış olmalıdır. Destek müracaatı için istenen belgeler nelerdir ? 1.Hibe başvuru formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir) 2.Ön Proje Formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir) 3.Tahmini Sabit Yatırım ve Termin Planı Tablosu Formu (İl-İlçe Müdürlüklerinden temin edilebilir) 4.Nüfus Cüzdanı Fotokopisi 5.İşletme Tescil Belgesi (Hayvan Sağlığı Şubesi Veya İlçe Müdürlüklerinden) 6.Güncel Türkvet ten alınan hayvan varlığı belgesi. (Hayvan Sağlığı Şubesi Veya İlçe Müdürlüklerinden) 7. Yatırım ile ilgili Bilgiler formu İnşaat İçin 8.Vergi borcu yoktur yazısı (Defterdarlık Vergi Dairesinden) 9.Koç ve teke alımı başvurularında 2015 yılı anaç koyun keçi desteklemesinden yararlandığına dair belge veya herhangi bir aşılama belgesi. (Damızlık Koyun-Keçi Birliğinden temin edilir.) 10.Tapu kaydı İnşaat İçin 11.SGK Borcu bulunmadığına dair yazı (SGK İl Müdürlüğünden) İnşaat İçin 12.ÇKS çıktısı Müracaat nerelere yapılacaktır? Yeni ahır ve ağıl inşaatları ile tadilat hibe desteği için sadece İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğüne, damızlık koç veya teke alımı için ÇKS'de kayıtlı olduğu İl veya İlçe Müdürlüklerine 31 Mart 2016 tarihine kadar başvuru yapılacak. IPARD II - Yenilenebilir Enerji Hibeleri »» Finasmanını AB ve TÜRKİYE tarafından ortak karşılanan yenilenebilir enerji üretimine yönelik yatrımlara mali destek hibeleri verilecektir. Enerji destekleri IPARD Programında 42 ilde verilmektedir. (Afyonkarahisar, Ağrı, Aksaray, Amasya, Ankara, Ardahan, Aydın, Balıkesir, Burdur, Bursa, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Erzurum, Giresun, Hatay, Isparta, Kahramanmaraş, Karaman, Kars, Kastamonu, Konya, Kütahya, Malatya, Manisa, Mardin, Mersin, Muş, Nevşehir, Ordu, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Trabzon, Uşak, Van, Yozgat) Yenilenebilir Enerji Nedir? Doğal süreç içerisinde kendini yenileyebilen enerji kaynaklarına, yenilenebilir enerji kaynağı denir. Örneğin; güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, hidrolik enerji, biyokütle yenilenebilir enerji kaynaklarıdır. TKDK, IPARD II programı kapsamında enerji yatırımlarına 3 başlık altında hibe verecektir. 1- İşletmenin/Tesisin Kendi Tüketimini Karşılayabilmesine Yönelik Yenilenebilir Enerji Yatırımları 2- 301 Kırsal Altyapı Hizmetlerine Fiziki Yatırımlar 3- 302-7 Kapsamında Yenilenebilir Enerji Yatırımları A-İşletmelerin Kendi Enerji İhtiyacını Karşılaması Amacıyla Verilecek Destekler Bu başlık altında yapılan yatırımlar IPARD Programında mevcutta uygulanan; • 101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki Varlıklarına Yönelik Yatırımlar • 103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar • 302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme sektörleri kapsamında desteklenen yatırımların öz tüketimini karşılamak amacıyla yapılacak ilave yatırımlar olarak desteklenecektir. Destek Kapsamında Uygulanabilecek Yenilenebilir Enerji Kaynağı Sistemleri Nelerdir? • 101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki Varlıklarına Yönelik Yatırımlar kapsamında güneş enerji ve biyo-kütle, biyogaz, enerji sistemleri desteklenmektedir. • 103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar ve 302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme sektörü kapsamında, biyo-kütle, biyogaz, biyo-yakıt, jeotermal, güneş enerjisi, rüzgar enerjisi ve mikrokojenerasyon sistemleri desteklenmektedir. Kimler Başvurabilir? IPARD desteklerinden faydalanabilmek için başvuru sahibi gerçek kişi ise kendisi, tüzel kişi ise temsil ve ilzama yetkili kişi(ler) 65 yaşını geçmemiş olmalıdır. Ayrıca başvuruyu sundukları anda başvuru sahiplerinin devlete ödenmemiş vergi ve sosyal güvenlik borçlarının bulunmaması gerekmektedir. Ayrıca, yatırım yapılacak sektörün kriterlerini birlikte sağlayan gerçek ve tüzel kişiler yenilenebilir enerji yatırımlarına başvurabilir. Bu sektör altında elektrik üretimi yapılacaksa, enerjinin ulusal şebekeye bağlanması zorunludur. Hibe Oranları ve Maksimum Uygun Harcama Miktarları Nelerdir? 101 Tarımsal İşletmelerin Fiziki Varlıklarına Yönelik Yatırımlar için kamu katkısı toplam uygun yatırım miktarının %70’ine kadar olacaktır. Bu kapsamda yenilenebilir enerji harcamaları yatırımın bir parçası olarak düşünülecektir. Uygun harcamalar; • Süt, et ve yumurta sektörleri için en az 20.000 Avro en fazla 1 milyon Avro, • Broyler ve hindi sektörleri için en az 20 bin Avro en fazla 500 bin Avro, • Kaz sektörü için en az 20.000 Avro en fazla 250.000 Avro olarak sınırlandırılmıştır. 103 Tarım ve Balıkçılık Ürünlerinin İşlenmesi ve Pazarlanması ile İlgili Fiziki Varlıklara Yönelik Yatırımlar için kamu katkısıtoplam uygun yatırım miktarının %50’sidir. Atık depolama ve yönetimi içeren yatırımlara ek %10 destek sağlanacaktır. Uygun harcamalar; • Süt ve Et sektörleri için en az 30 bin Avro ve en fazla 3.000.000 Avro, • Süt toplama merkezleri için en az 30 bin Avro ve en fazla 1 milyon Avro, • Meyve ve sebze sektörü için en az 30.000 Avro ve 1.250.000 Avro, • Su ürünleri sektörü için en az 30.000 Avro ve en fazla 1.500.000 Avro. olarak sınırlandırılmıştır. 302 Çiftlik Faaliyetlerinin Çeşitlendirilmesi ve İş Geliştirme sektörü için kamu katkısı toplam uygun yatırım miktarının %65’ine kadar olacaktır. Uygun harcamalar an az 5.000 Avro ile en fazla 500.000 Avro arasında sınırlıdır. Yatırımın uygulaması tamamlandıktan sonra başvuru sahibine destek tutarı ya tek seferde ya da taksitlendirilerek yapılır. ÖNEMLİ BİLGİLER • Yenilenebilir enerji yatırımının yapılacağı adres ile tüketimin olduğu yer aynı parselde olacaktır. • İşletmelerin kurulu güçleri ve kapasiteleri hesaplanırken, işletmenin elektrik projesinde yazan toplam kurulu güç esas alınacaktır. • 101 projelerinde sadece güneş enerji ve biyo-kütle, biyogaz enerji sistemleri desteklenecektir. • IPARD kapsamında daha önce herhangi bir sektörle (101,103,302) ilgili yatırımların, IPARD II kapsamında modernizasyonu söz konusu olduğunda, bütçe sıfırlanmış olarak düşünülecektir. Faydalanıcı, yatırıma esas olan hibe tutarının tamamını daha önce hiç yatırım yapmamış gibi kullanabilecektir. . Danışmanlık Üzerine -II»» Geçen ay yazımızı “sadece bir proje yazmak ya bir konuyu verilen formata uydurmak danışmanlık olabilir mi” diye sorarak bitirmiştik. Şunu da unutmamak gerekir ki bir konuyu verilen formata uydurmak da bir bilgi ve birikim konusudur. Ancak benim kanaatim “ Danışman” sıfatını alan bir kişinin ya da kurumun birden fazla disiplinde bilgi ve görüşlerinin olması gerekir. Bir proje neden yapılır sorusunun cevabı mutlaka mevcut durumda olumluya dönük bir değişim yaratmaktır. Proje ister sosyal ister teknik bir konu olsun farklı disiplinlerin etkisi altında olacaktır. Dolayısıyla hangi sektörde olduğunuzun hiçbir önemi yoktur. Belki özellikli konuları da kapsama sokmak için mesleki yeterlik anlamında alt guruplar olabilir. Yani demek istediğim şu ki AB projesi yazdı diye bir kişiye danışman denemez. Bazı projeler finans, süreç yönetimi, verimlilik, konuyla ilgili teknik bilgi gibi birçok hususu kapsamaktadır. Bu konularda, eğitimiyle, deneyimiyle yeterli birikimi olmayan kopyacı anlayışa prim vermemek gerekir. Gerekli uzmanlık düzeyine ancak yükseköğrenimin tamamlanmasına ek olarak, tercihen mesleğin uzman elemanlarının rehberliğinde deneyim kazandıktan sonra erişilir. Ayrıca bu işi yapanların kuramsal ve uygulamaya dönük girişimleri takip etmesi gerekir. Gerekli bilgi ve deneyimin doğrulanması için mesleklerin kendi kriterleri ve sistemleri vardır. Bunlar giriş sınavları, mesleki kurumlarca değerlendirme, ileri eğitim sonuçlarının değerlendirmesi olabilir. Diğer önemli bir konu da etik kurallardır. Profesyoneller uygun bir ücret karşılığında bilgi ve deneyimlerini müşterilerine sunarlar. Gerçek profesyonellerin en önemli özelliklerinden biri “hizmet ahlakı” dır. Müşterilerin ihtiyaçlarına ve çıkarlarına hizmet ederler bunu kendi çıkarlarından üstün tutarlar. Dahası, müşterilerinin bireysel çıkarlarını geniş bir toplumsal perspektiften görerek, bireysel müşterilerine hizmet ederken daha geniş Tevfik Fikret CENGİZ Köy-Koop Merkez Birliği Proje Koordinatörü [email protected] toplumsal ihtiyaçları ve sonuçları da göz önünde tutmalılar. Her mesleğin içinde icra edildiği toplum ve müşteriler, mesleğin toplumsal rolünün, statüsünün, ahlaki ve davranışsal normlarının farkındadır. Bu farkındalık sarih olabilir (yasal bir metin). Bu, gerekli görülen eğitimsel ya da başka standartların, geçilmesi gereken sınavların tanımları kadar, profesyonel olmayan ya da yasadışı görülen davranışların ve bunlara ilişkin yaptırımların tanımlarını içerebilir. Danışmanlık konusunun bahsettiğimiz bu kriterleri karşılayıp karşılamadığı bir meslek sıfatını hak edip etmediği tartışma konusudur. Bize göre danışmanlığın bir meslek olup olmadığına karar vermek çok da önemli değildir. Danışmanlık böyle bir karar olmadan da var olup gelişebileceğini göstermiştir. Önemli olan danışmanlık şirketleri ve bu alanda çalışan bireylerin uyguladığı kalite standartları ve diğer standartlardır. Sektörün tam gelişmiş bir meslek olarak kabul görmesini beklemeden de bu şirketler ve kişiler mesleki değerlerini ve davranışlarını gösterebilirler. "Çiğ Süt İçin Süt Üreticisini Destekleme Kararı" »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik, süt üreticilerini destekleme kararı aldıklarını belirtti. Çelik yaptığı açıklamada şunları kaydetti: "Biz istiyoruz ki Türk yoğurdu, peyniri dünya pazarlarındaki yerini alsın, dünya markaları arasına bizim ürünlerimiz girsin. Sanayimizin rekabet gücünü arttırmak için biz çiğ süt için süt üreticisini destekleme kararını ilk kez alıyoruz. Sanayicimizin rekabet gücünü artırmak adına çiğ süt için üreticimize destek vereceğiz. Böylece sanayicimize, dünyadaki pazarlarda bizim süt ve süt ürünlerimizin bulunmasını, yalnızca Türk markaları değil, dünya markaları arasına girmesi konusunda önemli bir adım atmış oluyoruz." Çelik, hayvan yetiştiricilerine yönelik buzağı desteğini 4 aylıkken vereceklerini ve gerekirse desteği iki katına çıkararak buzağı ölümlerinin önüne geçmeyi hedeflediklerini vurgulayarak, yem ve gübrede KDV'nin indirilmesiyle süreci takibe aldıklarını ve gerekirse çiftçileri bu konuda destekleyeceklerini kaydetti. Köy-Koop Haber Şubat 2016 SAĞLIK Soğuk Havada Yüz Felcine Dikkat! »» Kar yağışı ve soğuk havanın yüz felci riskini de beraberinde getirdiğini ifade eden uzmanlar, küçük tedbirlerle soğuktan korunmanın yollarını açıklıyor. Gözyaşı ve tükürük salgısının azalması, tat duyusunun bozulması, gürültüye hassasiyet gibi bulguların yüz siniri felcinin belirtisi olduğunu ifade eden uzmanlar, soğuk havalarda yüz felcine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. ''Gözyaşı ve tükürük salgısının azalması yüz felci belirtisii'' Yüz sinirinin çalışmamasının en bariz bulgusunun yüzün bir yanındaki hareketlerin azalması veya kaybolması olduğunu ifade eden Nöroloji Uzmanı Dr. Haluk Akış, “Gözyaşı ve tükürük salgısının azalması ve tat duyusunun bozulması yüz siniri felcinin belirtisidir. Yüz felci, yüzün kaslarını uyaran sinirlerde ortaya çıkmaktadır. Yüz sinirlerinin soğuğun etkisiyle kemik bir kanalın içerisinden geçerken sıkışması sonrası yüz felci meydana gelmektedir. Bu durumda ağızda ve yüzün değişik yerlerinde kaymalar meydana gelmekte, gözleri kapatamama gibi belirtiler göstermektedir. Bu durum yüz görüntüsünü bozarken, gözün kapanmaması ise enfeksiyon kapmasına sebep olabilir” bilgisini aktarıyor. Yüzü ve başı mutlaka soğuktan koruyun'' Yüzün çok fazla soğuğa maruz kalan bir bölge olduğuna dikkat çeken Akış, "Soğuk havalarda dışarı çıkarken mutlaka yüzü ve başı soğuktan koruyacak şekilde bere, şal ve atkı kullanılmalıdır. Banyo sonrası saçlar tam kurutulmadan dışarı çıkılmamalı, yüz su ile temas ettiği zaman ise kurutulduktan sonra bulunan ortamdan çıkılmamalıdır. Yüz felci tedavi edilebilen bir hastalıktır. Bu sebeple yüz felci bulguları olan hastalar hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmalıdırlar. Yüz felcinin önüne geçmek için ise, yüz egzersizleri de çok önemlidir" dedi. "Böbrek Taşına Karşı Kışın da Su İçmeye Devam" »» Böbrek taşı düşürenlerin, rahatsızlığın tekrarlama olasılığına karşı kış aylarında da bol su içmeyi sürdürmesi gerekiyor. Erciyes Üniversitesi (ERÜ) Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Abdullah Demirtaş, böbrek taşı düşürenlerin, rahatsızlığın tekrarlama olasılığına karşı sadece yaz aylarında değil kış aylarında da bol su içmeyi sürdürmesi gerektiğini belirtti. Demirtaş, yaptığı yazılı açıklamada, üriner sistem taş hastalıklarında koruyucu tedavinin, kişinin sahip olduğu risk faktörlerine ve taşın cinsine bağlı olmadan tüm hastalarda uygulanması gerektiğini kaydetti. Böbrek taşı hastalarında 10-20 yıllık takiplerde yüzde 25-75 oranında hastalığın tekrar ettiği bulgusuna dikkati çeken Demirtaş, "Bu konservatif tedavinin esasını, yaşam tarzı önerileri, diyet ve sıvı alımı oluşturmaktadır. Sıvı alımı ile taş oluşumunun azaldığı bilinmektedir. Yeterli sıvı alımıyla yeniden taş oluşumu yüzde 61 oranında azalmaktadır” ifadelerini kullandı. Demirtaş, bu rahatsızlığa karşı günlük 3 litre su tüketilmesi, çay, kahve ve asitli içeceklerden uzak durulması gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti: "Böbrek su ile çalışan bir makine gibidir, yeterli su alındığında vücuda maksimum fayda ile toksinleri uzaklaştırırken taş oluşunu sağlayan maddeleri de seyreltip kolayca atılmasını sağlar. Sıvı (su) alımı gün içine yayılmalıdır. Pratik olarak uyanık olunan zamanda saatte bir su bardağı su tüketilmesi uygun olur. Özelikle ağır egzersizlerden sonra yemeklerden sonra sıcak hava ve ortamlarda sıvı alımına özellikle dikkat etmek ve ekstra kaybı günlük miktara ilave etmek gerekir. Böbrek taşı düşüren hastaların tekrarlama olasılığına karşı sadece yaz aylarında değil kış aylarında da bol su içmeye devam etmesi gerekir." Dt. Coşkan ARAS Domuz Gribinin Belirtileri Neler? »» Domuz gribi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı son aylarda artarken insanlar domuz gribi belirtilerini merak ediyor. Normal grip özelliklerine çok benzeyen domuz gribinin belirtilerinde; • Baş ağrısı • Boğaz ağrısı • Burun akıntısı • Öksürük • Vücut ağrıları • Ateş • Bazı vakalarda kusma ve ishal görülebilmektedir. Hastalığın geçmişinde zatürre ve solunum yetmezliği gibi ölümlere neden olduğu bilinmektedir. Hastalığın bulaştığı kişiler, belirtilerin başlamasından bir gün öncesi ve 7 gün sonrasına kadar bulaştırıcıdırlar. Erişkinlerde acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? • Zor nefes almak veya nefes darlığı • Bilinç bulanıklığı • Sık ve uzun süreli kusma Çocuklarda acil müdahale gerektiren belirtiler nelerdir? • Hızlı veya zor nefes alma • Vücutta solgunluk ya da morarma • Beslenememe • Uyarılara cevapta azalma ve uykuya meyil • Huzursuzluk • Ateşle beraber döküntü görülmesi Daha diş hekimi koltuğuna madan kadıncağız korkudan bayılmış. Diş hekimi hastasını ayıltmak için yanaklarına tokat atmaya başlamış. otura- Öksürme ve hapşırma aracılığıyla, virüsün bulaştığı kişinin ağız ve burnundan çıkan zerrecikler havaya yayılıp asılı kalarak ya da masa, sandalye gibi yüzeylere bulaşarak, başka kişilerin kurban olmasına neden olabilir. Kişi virüsün bulaştığı bir yere dokunduktan sonra ellerini ağzına, gözlerine veya burnuna sürerse virüs bulaşabilir. Bu yüzeylerde virüsün ne kadar süreyle canlı kalabileceğini etkileyen ısı, nem oranı, yüzey niteliği gibi pek çok faktör söz konusudur. Hasta kişinin temasının olduğu bu yüzeylere dokunulmamalı, herhangi bir sebeple Tam kırk yıldır bu fırsatı kolluyordum !!! • Domuz gribine yakalanırsanız, belirtilerin başlamasından 7 gün sonrasına ya da belirtilerinizin tamamen geçmesinden bir gün sonrasına kadar evde istirahat ediniz. • Hastalığın bulaşmaması için çevrenizdeki kişilerden uzak durunuz. • Bulunduğunuz mekanı sık sık havalandırınız. Sık Sık Temizlik Yapılmalı Domuz Gribinden Korunmak İçin Altın Kurallar Hastalara ait çarşaf, çamaşır, havlu ve kap kacağın ayrı olarak yıkanmasına gerek yoktur. Ancak, bu eşyalar yıkanmadan başkası tarafından kullanılmamalı. Bu çarşaflar mümkün olduğunca elle temas edilmeden taşınmalı ve yıkanmalı. Hastanın çarşafları, çamaşırları değiştirildikten sonra eller mutlaka sabunlu suyla yıkanmalı. Hastaya ait tabak çanak ya bulaşık makinesinde ya da elde deterjan kullanılarak yıkanmalı. • Öksürme ve hapşırma sırasında ağzınızı ve burnunuzu bir mendil ile kapatınız. Mendilinizi kullandıktan sonra çöp sepetine atınız. • Öksürdükten ve hapşırdıktan sonra ellerinizi bol sabun ve suyla yıkayınız. Alkol içeren el yıkama antiseptikleri de etkilidir. • Kirli ellerinizle gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza dokunmayınız. Sigarayı Bırakmaya Destek Olan Yiyecekler »» En kötü alışkanlığınız sigarayı bırakmanıza destek olacak 18 yararlı yiyecek önerileri şu şekilde: Portakal, mandalina ve greyfurt: Antioksidan etki gösteriyor, C vitaminiyle vücudunuzun sigaraya olan ihtiyacını azaltıyor. Bulgur, yulaf, mercimek gibi tam tahıllar: E vitamini sayesinde akciğerlerinizi destekliyor, kandaki nikotin oranını azaltıyor. Süt, süt ürünleri ve probiyotik yoğurtlar: Stres azaltmada etkili oluyor. Domates: İçerdiği likopen ile antioksidan etki yaratıyor. Kadına moral vermek için gelen kocası diş hekiminin kollarına yapışmış: - Doktor Bey, lütfen bu işi bana bırakın, siz yorulmayın. dokunulduysa eller yıkanmalıdır. Kapı kolu, masa, bardak vb yüzeylerde virüs 2-8 saat canlı kalmaktadır. Bu yüzeylerin sık sık temizlenmesi ve ellerin sık sık yıkanması, bulaşma riskini de en aza indirecektir. Domuz Gribinden Nasıl Korunulur? FIRSAT Bir kadın kocasıyla beraber dişini çektirmek üzere diş hekimine gitmiş. 21 Muz: Potasyum ve B vitaminiyle bağımlılığı azaltmaya destek oluyor. Yulaf ezmesi ve yabani yulaf: Suda bekletilmiş yulaf, nikotin bağımlılığını azaltıyor. Elma: Düzenli tüketildiğinde akciğer fonksiyonlarını artırarak, vücudun nikotinden daha hızlı temizlenmesini sağlıyor. Lobelya: Nikotin etkisini azaltan bir aktif sentezleme maddesi olarak lobelin içeriyor Meyan: Balgam söktürücü ve yatıştırıcı etki gösteriyor. Acı biber: Dumanda bulunan kimyasal maddelerin zararlarına karşı solunum sistemini duyarsızlaştırıyor. Sarı kantaron: Çay halinde tüketildiğinde sağlam bir stresle baş etme aracı olarak görülüyor. Ginseng: Vücudun strese tepki olarak ürettiği kortizol hormonu seviyesini yeniden düzenliyor Kereviz, kabak, patlıcan, fasulye, salatalık, brokoli: Sigaranın tadını etkileyerek hoşunuza gitmemesini sağlıyor. Nane: İçerdiği mentol ile nikotin ihtiyacını bastırıyor. Tere: Bronşları temizleyerek, solunum ve dolaşım sistemlerini destekliyor. Pancar: Stresi sigaradan çok daha büyük oranda azaltıyor. Ananas: Vücudunuzdaki toksinlerin atılmasına yardımcı oluyor. 22 Şubat 2016 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER ŞUBAT AYI TARIM TAKVİMİ Şubat-Mart 2016 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 04.02.2016 - 07.02.2016 GAPTARIM 9. Uluslararası Tarım ve Tarımsal Mekanizasyon Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık GAPFOOD 12 Gıda, Gıda Teknolojileri ve Ambalaj Fuarı Akort Fuarcılık - Gaziantep TARLA ZİRAATI SEBZECİLİK a) Bazı ılık bölgelerde illkbahar ekimleri için toprak işlemesi yapılır. Kaymak bağlamış ekili tarlalar tırmık ve kazayağı ile kırılır ve toprak kabartılır. Fazla kabarık ve kesekli tarlalar ise loğlanır. Hafif ve süzek topraklar için mutlaka suni gübreler ve çiftlik gübreleri verilmelidir. b) İklimi ılık bölgelerde çavdar, arpa, bezelye, bakla gibi çeşitlerin ekimi yapılır. a) Seralarda turfanda sebzeler hasat edilmeye başlanır. c) Ekimi yapılan sulak tarlalarda ilk cansuyu verilir. d) Ambarlarda gerekli muhafaza ve mücadele işleri devam eder. Tohumluklar ayrılarak temizlenir, ilaçlanır. Ekime hazır duruma getirilir. 11.02.2016 - 14.02.2016 AGROEXPO EURASIA 11.Uluslararası Tarım, Tarım Makineleri, Hayvancılık ve Ekipmanları, Canlı Hayvan ve Seracılık Fuarı Tarım, Tarımsal Mekanizasyon, Seracılık ve Hayvancılık Teknolojileri Orion Fuarcılık - İzmir 25.02.2016 - 28.02.2016 Balıkesir Tarım Fuarı 2016 Balıkesir Tarım Hayvancılık ve Gıda Fuarı Tarım, Tarım Teknolojileri, Hayvancılık, Balıkçılık, Zeytin İşleme Teknolojileri, Süt Endüstrisi Atlas Fuarcılık - Kepsut 03.03.2016 - 06.03.2016 5. Sulama ve Bitki Fuarı Konya 5. Sulama Teknolojileri ve Bitki Besleme Fuarı Fidancılık, Bitki Besleme, Bahçe Bitkileri, Zirai Mücadele, Sulama, Gübreleme, ve Ekipmanları Tüyap Konya 03.03.2016 - 06.03.2016 7. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon, Hayvancılık Teknolojileri, Balıkçılık ve Ürünleri, Yem, Tohum, Fidancılık, Sulama, Seracılık, Gıda ve Teknolojileri, Ambalaj Expolink Fuarcılık - Milas Tariş 03.03.2016 - 06.03.2016 4.Hayvancılık, Hayvansal Üretim Teknolojileri, Yem Endüstrisi Fuarı Hayvancılık, Ekipmanları, Hayvansal Üretim Teknolojileri, Yem Endüstrisi, Tavukçuluk (Tavukçuluk Kümes Hayvanları Ekipmanları Özel Bölümü) Tüyap Fuarcılık 03.03.2016 - 06.03.2016 Şanlıurfa Gıda Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tohum ve Teknolojileri, Fide, Fidan, Süs Bitkileri, Paketleme-Ambalaj Tarımsal Yazılımlar, Tarımsal Bankacılık, Bitki İslahı, Hayvancılık, Yem, Gıda ve Teknolojileri Start Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... c) İlkbaharı erken gelen bölgelerde yazlık sebze ekimi için toprak işlemesi yapılır, gübrelenir. c) Budama yapılmaya başlanır. d) Bağlarda kış mücadelesi yapılır. Omcalar bordo bulmacası ile yıkanırlar. HAYVANCILIK b) Mutedil bölgelerde ay ortasına kadar fidan dikimleri devam eder. Fidan sökümü ve katlaması yapılır. c) Her türlü meyvelerde (ılık bölgelerde) budama çalışmaları başlar ve devam eder. d) Çeşitli zararlı ve hastalıklarla kış mücadelesine devam edilir. e) Özellikle turunçgillerin hasadı devam eder. Ambalajlanarak piyasaya arz edilir. Yaz için depolama da yapılır. TAVUKÇULUK f) Seralardan elde edilen ilk turfanda sebzeler ambalajlanarak piyasaya sevkedilir. b) Köklü ve köksüz asma çubuğu dikimi devam eder. a) Fidan çukurları açılır, toplu meyvelik kurulacak sahalar sürülür ağaç dipleri kabartılarak gübrelenir. e) Hayvan hastalık ve zararlarına karşı koruyucu aşılar ve ilaçlar uygulanır. e) Çeşitli zararlı ve hastalıkla mücadele yapılır. a) Bağ kurulacak yerlerde ve eski tesislerde derin belleme (Krizma) yapılır, gübrelenir. MEYVECİLİK d) Havanın uygun olduğu günlerde hayvanlar meraya çıkarılır d) Sera ve sıcak yastıklarda sulama, çapalama ve ayıklama (sereltme) işleri yapılır. BAĞCILIK 10.02.2016 - 13.02.2016 Anfaş Food Product 23.Uluslararası Gıda ve İçecek İhtisas Fuarı Et, Süt, Pastacılık ve Su Ürünleri, Dondurulmuş Gıda, Yağlar, Doğal Ürünler, Alkollü ve Alkolsüz İçecek, Gıda Ambalaj Ekipmanları Anfaş Fuarcılık- Antalya b) Sıcak yastıklara sebze tohumları ekilir. Bazı bölgelerde ay sonuna doğru fideler bahçeye alınabilir. Kışlık sebzelerin ılık bölgelerde hasadı devam eder. alınır. Yavrular için özel bakım ve besleme yapılır. a) Kümeslerde temizlik işleri ve havalandırma devam eder. b) Kuluçka mevsimi başlayacağından gerekli tedbirler alınır. c) Kümeslerde tane ve suni yemler verilerek dengeli beslenmeleri sağlanır. d) Çeşitli koruyucu aşılar devam eder ve ilaçlar verilir. ARICILIK a) Hayvanlar ahırda olduklarından temizlik ve dezenfeksiyona önem verilir b) Çeşitli yemlerle hayvanlar ahır beslemesine tabi tutulur. Çeşitli bakım işleri yapılır. c) Doğumlar başladığından gerekli tedbirler a) İklimi uygun yerlerde yavaş yavaş arılar dışarı çıkarılırken, soğuk bölgelerde ise arılar içerde olduklarından havalandırma işleri dikkatle yapılmalıdır. b) Soğuk bölgelerde şerbet verilmelidir. c) Oluşabilecek hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. Mevzuat ▶▶ 1 Ocak 2016 Tarihli ve 29580 Sayılı Resmî Gazete, 2015/8353 Bazı Mallara Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının, Özel Tüketim Vergisi Oran ve Tutarlarının ve Tütün Fonu Tutarlarının Belirlenmesi Hakkında Karar ▶▶ 9 Ocak 2016 Tarihli ve 29588 Sayılı Resmî Gazete, 2015/8340 Tasfiye Kararı Alan Tarım Satış Kooperatifleri Birliklerinin Tasfiyelerine İlişkin Usul ve Esasların Belirlenmesi ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarına Olan Borçlarının Terkin Edilmesine Dair Kararda Değişiklik Yapılması Hakkında Karar ▶▶ 10 Ocak 2016 Tarihli ve 29589 Sayılı Resmî Gazete, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmelik ▶▶ 12 Ocak 2016 Tarihli ve 29591 Sayılı Resmî Gazete, Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve 29596 Sayılı Resmî Gazete, Bitki Karantinası Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve 29596 Sayılı Resmî Gazete, Doğal Çiçek Soğanlarının 2016 Yılı İhracat Listesi Hakkında Tebliğ (No: 2015/47) ▶▶ 17 Ocak 2016 Tarihli ve 29596 Sayılı Resmî Gazete, Tıbbi Sülük (Hirudo Verbana) 2016 Yılı İhracat Kotasının Tahsisi Hakkında Tebliğ (No: 2016/1) ▶▶ 20 Ocak 2016 Tarihli ve 29599 Sayılı Resmî Gazete, İthalat Tebliği (İthalat: 2016/1)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ▶▶ 23 Ocak 2016 Tarihli ve 29602 Sayılı Resmî Gazete, Çek Defterlerinin Baskı Şekline, Bankaların Hamile Ödemekle Yükümlü Olduğu Miktar ile Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağı Kararlarının Bildirilmesine ve Duyurulmasına İlişkin Tebliğ (Sayı: 2010/2)’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (Sayı: 2016/1) ▶▶ 24 Ocak 2016 Tarihli ve 29603 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Et ve Et Ürünleri Tebliği (Tebliğ No: 2012/74)’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2016/3) Şubat 2016 / Tarım Bulmacası Çözümü Soldan-Sağa: 1- Karasaban... Re 2- Onama... Ananas 3- Namaz... Lena 4- Yy... Alamet 5- Aa... Nebi... Irk 6- Oslo... Ka... Ara 7- Vaat... Enik... Ki 8- İl... Lala 9- Smaç... İt... Lima 10- Az... Al 11- Lapina... İm 12- Maral... Makina Yukarıdan Aşağıya: 1- Konyaovası 2- Anayasa... La 3- Ram... Lama... Ar 4- Ama... Ot... Çapa 5- Sazan... Zil 6- Lekeli 7- Balaban... İl 8- Anemi... İl 9- Nane... Akal 10-Natır... Lim 11- Ra... Rakam 12- Esmek... Anma Köy-Koop Haber Şubat 2016 SPOR-TARIM BULMACA Vücudunuz Kaç Model! 23 »» Vücudunuz bir araba olsaydı nasıl bir marka ya da model olmasını isterdiniz? Belki çok hızlı bir spor araba, belki yolları dolduran görkemli, devasa bir model, belki de ufak tefek sempatik bir yol faresi? Hangisini tercih ederseniz edin, hepsinin temel ihtiyacı yakıttır. Bu yakıt, en çok bilinen petrol ürünü ve türevleri olabileceği gibi, son yıllarda alternatif yakıt çözümleri de olabilmektedir. Konuyu arabadan açmamızın nedeni, özellikle sporla fazla içli dışlı olmayanların ilgisini çekmektir. Çünkü insan bedenini arabayla ilişkilendirmek kolaydır. Çünkü bedenimiz araba gibidir, bakım ister, yakıt ister, temizlik ister, yani kısaca ilgi ister. diğimiz besinler, sindirim esnasında parçalanır ve bu parçalar yakıt anlamına gelen glikoza dönüşür. Yaptığımız günlük aktivitelerle bu yakıtı kullanırız. Kalori olarak ifade edilen yakıt ihtiyacı, kişiden kişiye göre değişmektedir. Gününü masa başında geçiren bir memurun ihtiyacı ile spor salonunda tonlarca ağırlık kaldıran bir sporcunun kalori ihtiyacının aynı olmasını beklemek hatadır. Her insanın nasıl farklı kalori ihtiyacı varsa, alınan besinlerin de farklı kalori değerleri vardır. Yani örnek vermek gerekirse, aynı miktarda şeker ve yağın verdiği kalori miktarı farklıdır, yağın kalori değeri yüksektir. Anlattıklarımızın ışığında,30-40 yaşları arasında, erkek, ortalama ulusal boy ve kilo değerlerine sahipseniz (1.65-1.75,70-80 kg.) ve eğer gününüz normal bir insanın yaptığı işlerle geçiyorsa, günlük ihtiyacınız 2500-3000 kalori arasında olmalıdır.Bunun dışında fazla kalori aldığınızda ise olan şudur:Harcanmayan kalori, önce karaciğerinizde şeker olarak depolanır. Fazla şekerden depoyu taşırırsanız,o taşanlar kaslara gider,orada da kullanmazsanız,yağa dönüşerek o meşhur “Türk Kası”nı oluşturur.Ondan sonra siz istediğiniz kadar “Su içsem yarıyor!!!” yalanına başvurun. Şimdi de tam tersini düşünelim, hareketli bir yaşantımız var ve ihtiyacımız olan kalori miktarı 5000 kalori, ancak aldığımız 4000 kalori. Eksik Yakıt, arabanın hareket etmesi için olmazsa olmazıysa, bedenimizin yakıtı da yaşamsal fonksiyonlarımızın sürdürebilmesi için olmazsa olmazımız gıdadır. Gıda, normal günlük aktivitelerde bulunan insanlar için gerekli, ancak spor yapanlar için daha da önem taşıyan konuların başında gelir. Gıda alımında karşımıza çıkan sözcüklerin en başında da “Kalori” gelmektedir. Kalori, her besinin içinde bulunan, vücudumuzun kullanabileceği enerji miktarıdır. Bilimsel anlamda,1 gram suyun ısısını, 1 derece yükseltmek için gereken enerji miktarıdır. Beslenmede ise, en basit anlatımıyla, ye- TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 olan bir müddet depolardan karşılanabilir, ancak yetmediğinde sağlıkla ilgili sıkıntılar başlar. Burada dikkat edilmesi gereken şudur: ”İhtiyaca Göre Kalori” Hiçbir şey yapmadan, sırt üstü 24 saat yattığınızda bile, bedeninizin kalori ihtiyacı var dersem sakın şaşırmayın. Çünkü başta beynimiz olmak üzere, tüm hayati fonksiyonlarımızın da çalışması için yakıta ihtiyacı vardır. Yaptığımız bazı işlerin kaç kalori yaktırdığını bilirseniz, günlük kalori alımına da dikkat edebilirsiniz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, alınması gereken kalori miktarlarının yapılan işin yanında, yaş, cinsiyet, iklim, bedensel özellikler gibi farklılıklar gösterebileceğidir. Bizim verdiğimiz örnekler ortalama genel değerlerdir. Bu konuda derinlemesine bilgi sahibi olmak isteyenler, uzman bir diyetisyen, antrenör ya da doktordan yardım almalıdır. Bazı sporların uygulanışındaki yakılan ortalama kalori değerleri: (30 dakika-75 kg. -erkek için): • Dağ bisikleti 300-350, • İp atlamak 350-400, • Koşu 450-500 normal hızda, • Futbol 300-350, Y. İzzettin BAŞER Sırça Köşk/ 9 Üç tembel arkadaş, yüksek bir tepeden aşağıdaki şehre bakıyorlarmış. Kendilerini bu şehir halkına çalışmadan nasıl kabul ettireceklerini düşünürken, içlerinden birinin aklına düşen fikir doğrultusunda yola koyulmuşlar. Şehirde yaşayan insanlar, zorbalık nedir bilmeyen, efendisiz, uşaksız, çalışkan ve adaletliymişler. Üç tembel arkadaş şehrin pazarında dolanırken daha önceden planladıkları gibi sürekli “Allah Allah… Amma da acayip memleket ha…” diye söylenmişler. Şehrin sakinleri sonunda dayanamayıp sormuşlar üç arkadaşın neye şaştığına… Onlar da bu memleketin sırça köşkünün nerede olduğu- son koyunu verecek… Çünkü nu sormuşlar. Halk, üç arkadaş- yalnızca onlar kalmış… Halk tan sırça köşkün ne olduğunu elindeki son koyunları da kızöğrenip “Bizim başka şehirler- gınlıkla sırça köşke vermiş. den ne diye noksanımız olsun? Üç tembel arkadaşın elebaşısı Mademki bu kadar lazımmış, ortalığı sakinleştirmek için halhadi hep beraber şu sırça köşkü ka bir şeyler vereceklerini vayapıverelim” demişler. Yalancıdedip koyun kellesi dağıtmışlar. ların elebaşısı: “Olmaz… Sırça Verdikleri kellelerde beyin, dil köşkü yapmak o kadar kolay ve göz yokmuş. Niye diye sorudeğil… Masraf ister, malzeme islunca, siz beyni pişiremezsiniz, ter, işçi ister. Bırakın bizi de sırdili yemeyi bilmezsiniz, göze ça köşkü olan şehire gidelim!” ihtiyacınız yok, demişler. Öfkedemiş. Ama halk bırakmamış, lenen birinin fırlattığı kelle sır“Ne lazımsa verelim, kimselerin ça köşkün duvarını kırınca tüm memleketinden aşağı kalmak halk aynı şeyi yaparak sırça istemeyiz!” diye direnmişler. köşkü yerle bir edip, başlarınGel zaman git zaman üç arka- daki bu beladan kurtulmuşlar. daşın elebaşılığında sırça köşk kurulmuş, kurulması yetmemiş Sırça Köşk, Sabahattin Ali’nin üzerine kat çıkılmış. Üç arka- birbirinden güzel, anlamlı, yer daş halktan kendi hizmetleri- yer manidar öykülerinin yer ni görecek olanları da seçmiş, aldığı muhteşem eserlerinden yani, her şey yolundaymış (!) biridir. Yazarın daha çok kendi Nasıl olsa halk çalışıp didinip hayatından esinlendiği, bazen doymak bilmeyen Sırça Köşk’ü de tamamen kendi anılarını beslemekteymiş. Ama gel za- anlattığı öyküleriyle Sabahatman git zaman halkın vere- tin Ali, tüm çıplaklığı ve gercek bir şeyi kalmamış ve Sırça çekliğiyle okura kendini gösKöşk’ten çıkan emir şunu bu- teriyor. Başucu kitaplarınızdan yurmuş: Herkes kendi elindeki olsun Sırça Köşk… 10 11 12 Soldan Sağa 1- Toprağı sürmede kullanılan ilkel bir tarım aracı 2- uygun bulma, tasvip... Tropikal bir meyve 3- İslam’ın şartlarından biri... Rusya’da bir ırmak 4- Yüz Yıl... Belirti, iz 5- Bir ajans... Haberci... Soy 6- Norveç’in başkenti... Eski mısırda üretici güç... Mesafe 7- Bir işi yerine getirmek için verilen söz... Kedi, köpek yavrusu.. Bir bağlaç 8- Vilayet... Şehzadelerin özel eğitmeni 9- Voleybol ve teniste topu yukarıdan aşağıya doğru sertçe yere vurma... Köpek... Sabun 10- Çok değil... Kırmızı 11Sığ sularda yaşayan 25-35 santimetre uzunluğunda, kırmızı benekli, mavi veya yeşil balık... İşaret 12- Ceylan... Dişliler, yataklar ve miller gibi çeşitli elemanlardan oluşan düzenekler bütünü. Yukarıdan Aşağıya 1- İç Anadolu Bölgesinin en büyük düzlüğü 2- Kanunuesasi... Bir nota 3- Boyun eğen... Güney Amerika’nun uzun boylu hayvan... Utanma 4- Fakat... Hayvan yemlerinin tümü.... Tarlalarda toprağı işlemek için kullanılan ağaç veya demir saplı kazı aracı 5- Bir tatlısu balığı... Argoda parası olmayan 6- mec. Kötü tanınmış. 7- Şişman, gürbüz... Yiyecek, kuru katık 8- Kansızlık... Vilayet 9- Baharat olarak kullanılan kokulu bir bitki... Hindistan’da Sihler arasında dinsel otoritenin merkezi... Yayla atılır 10- Yeni dikilen fidanların sallanmaması için yanına dikilen kazık... Limon 11- Mısırda güneş tanrısı... Sayı 12- Davar ve koç katım zamanı, kasım ayı... Ölmüş bir insanı hatırlamak için yapılan tören • Basketbol 300-350, • Doğa yürüyüşü 250-300, • Kayak 300-350, • Yüzme serbest stil 250-300, • Ev işleri 100-150. Görüldüğü gibi, özellikle bayanların spor yapmamak için en çok başvurduğu savunmalardan biri olan “ev işleri” bahanesi çok da faydalı olmamaktadır. Fazla kilonuz varsa diyetin yanında spor yapacaksınız ve eğer spor yapıyorsanız, yaptığınız spora göre gıda alımına dikkat edip, bedeninize iyi bakacaksanız. Son sözümüz ise, hep aynı “HAREKET EDİN” Spor dolu günler sizinle olsun… Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Kooperatifçilik Prof.Dr. Erkan Rehber • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.