6102 SAYILI TTK KAPSAMINDA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN

Transkript

6102 SAYILI TTK KAPSAMINDA YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN
GÜLTEKİN HUKUK BÜROSU
6102 SAYILI TTK KAPSAMINDA
YÖNETİM KURULU ÜYELERİNİN TEMSİL
YETKİSİNİN SINIRLARI VE ULTRA VİRES
TEORİSİ
Öğretim Üyesi : Doç. Dr. Necla Güney
Hazırlayan : ELİF GÖKSEL YILMAZ
İSTANBUL, 2012
İçindekiler
GİRİŞ .........................................................................................................................................................3
I. GENEL OLARAK YÖNETİM KURULU’NUN GÖREV VE YETKİLERİ ..........................................................3
II. 6762 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NDA TEMSİL YETKİSİNİN
SINIRLARI VE ULTRA VİRES TEORİSİ ........................................................................................................3
1. Ticaret Şirketlerinin Hak Ehliyeti ......................................................................................................3
2. Ticaret Şirketlerinin Fiil Ehliyeti .......................................................................................................4
3. Sınırları ............................................................................................................................................6
III. 6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NDA TEMSİL YETKİSİNİN
SINIRLARI VE ULTRA VİRES TEORİSİ ........................................................................................................7
KAYNAKÇA ............................................................................................................................................ 10
2
GİRİŞ
6762 sayılı Ticaret Kanunu’nun 137. maddesinde ultra vires teorisinin etkileri görülmektedir. Her ne
kadar madde ticaret şirketlerinin hak ve fiil ehliyetine ilişkin düzenlemeyi katı ve net tutsa da zamanla
bu teori esnetilmiş ve günümüzde yürürlüğe giren 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu ile bu ilke
tamamen terk edilmiştir. Ticari hayatın gerekleri nedeni ile ultra vires teorisinin uygulamada daha
esnek şekilde uygulanması makul karşılanırken, yokluğu halinde getirilen düzenlemelerin korumaya
ve ispata ilişkin boşluklar içermesi nedeniyle uygulamada sorun yaratacağı şüphesizdir.
I.
GENEL OLARAK YÖNETİM KURULU’NUN GÖREV VE YETKİLERİ
Yönetim Kurulu anonim şirketin temsilinde tek yasal temsil organıdır. Yönetim Kurulunun görev ve
yetkilerini idareye ve temsile ilişkin görev ve yetkiler başlıkları altında sıralamak mümkündür. Görev
ve yetkilerin kaynağı kanun ve ana sözleşmedir. Görev ve yetkiler kural olarak kurul şeklinde
kullanılmakla beraber, istisnaları da kanunda mevcuttur. İdareye ilişkin görev ve yetkiler şirkete dair
işleri, şirket ile ortaklar arasındaki işleri ve ortaklar arasındaki iş ve ilişkileri kapsar. Temsile ilişkin
görev ve yetkiler ise, ortaklara karşı, üçüncü kişilere karşı işleri kapsar, ortaklığı hak ve borç sahibi
yapabilir ve unvanın altına imza atmak suretiyle kullanılır. Klasik anlatım ile yönetim kurulu iç ilişkide
yani idare yetki ve görevlerini kullanırken şirketi yönetmekle birlikte, şirketi ortaklara karşı; dış ilişkide
ise temsil yetkisini kullanırken üçüncü kişilere karşı temsil eder.
Yönetim Kurulu şirketin tek temsil organıdır. Bu durumun istisnaları ise, mevcut yönetim kurulu
üyelerine karşı sorumluluk davası ikame edilmesi halinde veya Yönetim Kurulunun Genel Kurul
kararlarının iptali için dava ikame etmesi halinde şirketi denetçilerin temsil etmesi halleridir.
Aksi yönde hüküm bulunmadığı sürece temsil yetkisi çift imza ile kullanılır. Ancak ana sözleşmede
aksine hüküm bulunması halinde, temsil yetkisi, muharras üye veya müdürlere devredilebilir. Bu
yetkiler de sadece yer veya birlikte temsil olarak sınırlandırabilir, aksi yöndeki bölünmeler sadece
idare görev ve yetkilerini kapsar.
II.
6762 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU’NDA TEMSİL YETKİSİNİN SINIRLARI VE ULTRA VİRES
TEORİSİ
1. Ticaret Şirketlerinin Hak Ehliyeti
Temsil yetkisinin ilk sınırı ortaklığın hak ehliyetinin sınırlarıdır. Hak ehliyetinin sınırları dışında şirket
hukuken yoktur ve şirketin hukuken olmadığı bir hususa ilişkin hakkı kullanması mümkün değildir. Bu
nedenle, temsil yetkisinin ilk sınırı olan ultra vires teorisi 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 137.
maddesinde yer almaktadır:
“Ticaret şirketleri hükmi şahsiyeti haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun
çerçevesi içinde kalmak şartıyla bütün hakları ve borçları iktisap edebilirler. Bu husustaki
kanuni istisnalar mahfuzdır.”
3
Bir nevi tüzel kişilerin, özellikle ticaret şirketlerinin hak ehliyetinin çerçevesini çizen hükümdür. Ancak
Medeni Kanun’un 48. maddesinde tüzel kişilerin hak ehliyetine ilişkin benzer bir düzenleme yer
almaktadır. Anılan düzenlemeye göre “Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana
özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.” 6762 sayılı Türk Ticaret
Kanunu’nun 137. Maddesi, Medeni Kanun’un 48. maddesi ile karşılaştırıldığında, bir görüş bu iki
hükmün birbirini tamamlayan hükümler niteliğinde olduğunu diğer bir görüş ise, Ticaret Kanunu’nun
bu hükmünün özel hüküm niteliğinde olduğunu savunmaktadır. İkinci görüş, şirketlerin esas
sözleşmelerinde yazılı işletme konuları dışında hak ehliyetine sahip olmadıklarını savunmaktadır.
6102 sayılı Ticaret Kanunu’nda ultra vires ilkesine yer verilmemesi bir anlamda bu tartışmayı bertaraf
etmiştir. Buna göre, ticaret şirketlerinin hak ehliyetini sınırlayacak bir hükme yer verilmediğinden,
ticaret şirketlerinin hak ehliyetlerine ilişkin sadece Medeni Kanun’un 48. maddesi yol gösterecektir.
Bir şirketin işletme mevzusu demek, o şirketin devamlı yapacağı işlemler demektir. Ancak, bir şirketin
doğrudan işletme mevzusuna girmemekle birlikte, o şirketin ticari faaliyetleri ile ilişkili olan,
kolaylaştıran, yardım eden bir ticari iş ise bunu da o şirketin işletme mevzusundan saymak icap eder.
İşletme mevzusu kavramına, sadece ortaklık sözleşmesinde yazılı olan hususların dahil olduğunu,
yazılı olmayan hususların kat’i bir şekilde şirketin işletme mevzusuna dahil olamayacağını kabul etmek
ticari hayatın olağan akışı dikkate alındığında mümkün değildir.
Ultra vires, bir ticaret şirketinin hak ehliyetinin, ortaklık sözleşmesinde belirlenen işletme konusu ile
sınırlı olması anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, ticaret şirketi anasözleşmesinde yazılı işler
haricinde işlemler yapmaya ehil değildir. Aksi takdirde yapılan işlemler yoklukla maluldür. Belirtmek
gereki ki, doktrinde işletme konusu haricinde yapılan işlemlerin hükümsüzlüğüne ilişkin tartışmalar da
vardır. Bir görüş, işletme konusu dışında yapılan işlemin yoklukla batıl olduğunu ve verilecek icazet
yada ana sözleşmenin sonradan değiştirilmesinin bu ultra vires işlemi geçerli hale getiremeyeceğini
ileri sürmekte; diğer görüş ise, batıl olma sebebinin ehliyetsizlikten kaynaklandığını ve bu nedenle ana
sözleşmenin değiştirilmesi ile işleme geçerlilik kazandırabileceğini, yokluğun ancak işlemin kurucu
unsurlarının olmaması hallerinde gündeme geldiğini ve ehliyetsizliğin olmamasının o işlemin yok
olmasına değil, batıl olmasına sebep olduğunu ileri sürmektedir. Türk doktrinindeki baskın görüş ve
Yargıtay uygulamasına göre, işletme konusu dışında yapılan işlemler şirketi bağlamaz. Tekinalp,
“ultra vires” doktrinin bir yansıması olarak yer alan m. 137’nin katı bir şekilde uygulanmasını yerinde
görmemekte ve işletme konusunun elde edilmesine yardımcı olan işlemlerin de işletme konusu
dahilinde kabul edilmesi ve uygulamaya esneklik getirilmesi gerektiği görüşündedir.1 Keza, zamanla
bu katı görüşün giderek esnetildiğini ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile gelinen noktada bu
görüşün tamamen terk edildiğini belirtmek gerekir.
2. Ticaret Şirketlerinin Fiil Ehliyeti
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 137 ile getirilen düzenleme ile ultra vires teorisi tüzel kişilerin hak
ehliyetinin (şirketler hukukuna uyarlamak gerekirse; temsil yetkisinin) çerçevesini belirler. Türk
Ticaret Kanunu m. 321 ise anonim şirketin fiil ehliyetinin (temsil organı olan yönetim kurulu’nun
temsil yetkisini kullanmanın) sınırlarını çizer. Bu bağlamda, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre,
şirketlerin hak ehliyetinin sınırlı olduğunu söyleyebiliriz.
1
Doğanay, İsmail, Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 1.Cilt, 4. Bası, Beta, 2004, s.630.
4
Türk Ticaret Kanunu madde 321/1’ de yer alan temsil yetkisinin sınırlarına ilişkin düzenleme şöyledir:
“Temsile salahiyetli olanlar şirketin “maksat ve mevzuuna” dahil olan her nev’i işleri ve hukuki
muameleleri şirket adına yapmak ve şirket unvanını kullanmak hakkını haizdirler.”
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 321/1 şirket temsilcilerinin “maksat ve mevzuu” dahlilinde her
türlü hukuki işleme ehil olduklarını söylüyor. Madde 137’de ise sadece “işletme mevzu” ifadesi
kullanılmıştır. Ama bu ifade Türk Ticaret Kanunu madde 137’de ile benimsenen ultra vires
teorisinden ayrıldığı amlamına gelmemektedir. Bu ikililik, kanun koyucunun terim seçmesindeki
özensizliğinden kaynaklanmaktadır.2 6102 sayılı yeni Türk Ticaret Kanunu’da ultra vires teorisinin
kaldırılması ile bu karışıklık da giderilmiş oldu.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu madde 137’deki mevzuu ifadesi ile 321/1’deki maksat ve mevzuu
ifadeleri bir arada ele alındığında fiil ehliyetinin hak ehliyetinde daha geniş olduğu gibi bir anlam
çıkmaktadır ki, hukuken bu mümkün değildir. Hak ehliyetinin olmadığı yerde fiil ehliyeti zaten yoktur.3
Bu nedenle, konuya ilişkin ortaya çıkan görüşlerden birine göre, hak ehliyetinin mevzu ile sınırlanmış
olması karşısında, fiil ehliyetinin açıkça maksat ve mevzu ile sınırlanmış olmasına rağmen bu ehliyetin
de mevzu ile sınırlanmış olduğunu kabul etmek gerekir. Diğer görüşe göre, her iki maddede kullanılan
deyimler aynıdır ve madde 137’deki mevzuu deyiminin geniş yorumlanması gerekmektedir. Ancak,
önemle belirtmek gerekir ki, fiil ehliyetinin sınırlarının hak ehliyetinin sınırlarını aşması mümkün
olmadığından geniş yorumlamaya ilişkin teorinin uygulanabilmesi mümkün değildir. Tam tersi bir
bakış açısı ile ancak fiil ehliyetinin ancak hak ehliyeti dahilinde sınırlanabileceğinden hareketle,
maksat ve mevzuu ifadesinin mevzuu ifadesini genişlettiğini değil, aksine sınırlandırdığını kabul etmek
daha yerinde olacaktır.
Diğer taraftan “mevzu” yani konu kelimesinin kendisinin de geniş yorumlanması icap ettiği yönünde
doktrinde neredeyse bir görüş birliği bulunmaktadır. Yukarıda da bahsedildiği gibi, şirketlerin işletme
mevzusuna ve/veya konularında yazılı işlere ek olarak bunlar ile bağlantılı ticari faaliyetlerinde konu
dahilinde sayılması gerekmektedir. Öyle ki, ortaklığın, sözleşmesinde gösterilen alanda faaliyette
bulunarak kazanç sağlamak ve paylaşmak amacına ulaşabilmesi için yardımcı, gerekli bütün işlemler
yani konu konu ile amaçsal ilişkisi olan tüm işlemler konu içinde sayılmalıdır. Diğer bir deyişle, piyasa
telakkilerine göre konunun birlikte getirdiği işemler fiil ehliyetinin sınırları içinde sayılmalıdır.4 Bu
noktada, konunun dışında olan işlemler şirketin maksadı çerçevesinde ele alınmalıdır. Örneğin, halk
tipi ucuz konutlar yaptırıp satmak amacı ile kurulan bir anonim şirkette, ortaklık konusu bina inşaası,
maksadı ucuz konut yapıp satmaktır. Bu ortaklık lüks villa inşaatına başlar ise, konuya girmekle
beraber maksadın dışında kaldığı için bu konuya ilişkin temsil yetkisi yoktur.
Yargıtay şirketlerin varlıklarını sürdürebilmeleri için krediye muhtaç oldukları düşüncesinden
hareketle, bir şirketin diğer bir şirket lehine kefil olmasını, şirketin amacına ulaşması yada bundan bir
menfaati olması şartıyla konu dahilinde saymıştır.5 Yargıtay bir başka kararında, bir anonim şirketin
siyasi partiye bağışta bulunmasını şirketin maksat ve mevzusu dışında saymış ve bu işlemlerin şirketi
bağlamaycağını ifade etmiştir. Ticaret şirketleri kar etmek içimn kurulmuş olsalar da sosyal
2
3
4
5
Poroy, Reha; Tekinalp, Ünal; Çamoğlu, Ersin, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 9. Bası, Beta, 2003, s. 308.
İmregün, Oğuz, Anonim Ortaklıklar, 3. Bası, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 448.
Poroy, Tekinalp, Çamoğlu, s.308.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 23.03.1982 tarihli 1982/851 Esas, 1982/1225 Karar sayılı ilamı.
5
sorumluluk gereği yardımda bulunabilirler. Ancak yapılacak bağış ve yardımlar şirketin mali durumu
ile paralel ve örf ve adetin gerekleri çerçevesinde yapılmalıdır.
Şirketlerde, konunun dışında yapılan işlemler hukuken yok hükmündedir. Bu nedenle, ana sözleşme
değiştirilerek ultra vires işlem şirketin amaç ve konusuna dahil edilse dahi, geçerlilik kazanamaz. 6
3. Sınırları
Temsil yetkisinin sınırlarını düzenleyen TTK m.321/2 şöyle düzenlenmiştir:
“Temsil salahiyetinin tahdidi, hüsniyet sahibi üçüncü şahıslara karşı hüküm ifade etmez,
ancak temsil salahiyetinin sadece merkezin veya bir şubenin işlerine hasrolunduğuna veya
müştereken kullanılmasına dair tescil ve ilan edilen tahditler muteberdir.”
Temsil yetkisinin sınırlandırılması yasadan yani madde 137 ve madde 321/1’den doğan bir sınırlamna
değil, aksine temsil yetkisinin tüzel kişinin kendi iradesi ile yaptığı sınırlamadır.7 Temsil yetkisindeki
işletme konusu ve maddenin fıkrasında sayılan müşterek imza, merkez ve şubeyle ilgili sair tahditler
iyiniyetli 3. şahıslara karşı ileri sürülemez, kötüniyetli 3. şahıslara karşı ileri sürülebilir. Konu, miktar,
değere ilişkin yapılan bölünmeler talimat niteliğinde olup, sadece idare için geçerlidir, üçüncü kişilere
karşı ileri sürülemez. Ancak maddenin bu fıkrasına belirtilen iki istisnai durumda Yönetim üyelerinin
temsil yetkisi üçünçü şahışlara ileri sürülebilecek şekilde sınırlanabilmektedir, meğer ki bu sınırlar
tescil ve ilan ile mutuberlik kazanmış olsun.
Yargıtay’ın bir kararına göre, bir bankayı ancak yönetim kurulu temsil edebilir ve bu nedenle yetkisiz
olan banka genel müdür yardımcısı ile yapılan gemi kiralama akdi bankayı bağlamaz. 8
Maddede yer alan hüsniyet kavramı Medeni Kanun’un 3. maddesindeki anlamından dar
yorumlanmalıdır. Buradaki hüsniyet “bilmesi gereken” durumları kapsamaz. Sadece müspet olarak
bildiği durumları kapsar. Bu durumlarda, şirketi üçüncü şahıslara karşı temsil etmenin sınırlarının
tescil ve ilan edilmesi ve bununla beraber müspet olarak bilinmesi halinde o kişinin iyiniyetinden söz
edilemez. Yani imza sirkülerinin üçüncü kişinin eline geçmiş olması gerekmektedir. Bir tacir olan
üçüncü kişinin durumu itibari ile yönetim kurulu üyesinin bu işlemi yapmaya yetkisinin olmadığını
bilebilecek durumda olması tek başına yeterli değildir. Örnek vermek gerekirse bir anonim şirkette A
isimli yönetim kurulu üyesinin işlem yapma yetkisinin üst sınırı imza sirküsü ile 5000 TL olarak
belirlenmiş olabilir. Bu durumda bu yönetim kurulu üyesi tek başına 10.000 TL değerinde mobilya
almak için sözleşme imzalamış ise, şirket üçüncü kişi olan mobilya şirketine karşı bu yetkisizliği ileri
süremez. Bu durumda ancak mobilya şirketinin eline sirküler geçmiş ise ve A isimli yönetim kurulu
üyesinin temsil yetkisi olmadığı bilgisine muttali olmasına rağmen işlem yapmışsa, madde 321/2’yi
ileri süremez.
6
7
8
Karşı görüş, Doğanay, İsmail, s.951
Pulaşlı, Hasan, Şirketler Hukuku Temel Esaslar, 10. Bası, Karahan, 2011, s.324.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.05.1964 tarih, 1964/308 Esas sayılı ilamı.
6
III.
6102 SAYILI TÜRK TİCARET KANUNU UYARINCA TEMSİL YETKİSİNİN SINIRLARININ
BELİRLENMESİ VE ULTRA VİRES TEORİSİNİN UYGULANABİLİRLİĞİ
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun tasarısının genel gerekçesine göre, Avrupa Ekonomik
Topluluğu’nun şirketlere ilişkin yayınladığı yönergelerinde üye ülkelerin ultra vires ilkesini terk
etmesini koşul olarak öngörmesi tasarıda ultra vires ilkesine yer verilmemesinin en önemli
etkenlerinden biridir. Bu yönergelere göre, ultra vires teorisinin kaldırmanın amacı temel olarak
üçüncü kişileri korumak, işlem ve pazar güvenliğini sağlamaktır. Genel gerekçede bahsedildiği üzere,
bu etken ile beraber, ultra vires teorisine ilişkin doktrindeki Medeni Kanun’a atıfta bulunarak ileri
sürülen tartışmalar da dikkate alınmış yeni Türk Ticaret Kanunu’nda ultra vires teorisine yer
verilmemiştir. Temsil yetkisinin kapsamı ve sınırları madde 371’de, ultra vires ilkesinin yerine temsil
yetkisinin sınırı ise madde 372/2’ de ele alınmıştır.
Kanunun gerekçesi ve lafzı incelendiğinde ise, 371/1 ile 321/1’in aynı olduğu görülmektedir. 371.
maddenin 2. fıkrası şöyledir:
“Temsile yetkili olanlar şirketin amacına ve işletme konusuna giren her türlü işleri ve hukuki
işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas
sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin rücu hakkı saklıdır.”
Bu fıkra 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 321/1 maddesinde olduğu gibi şirketi temsil yetkisine
haiz kişilerin yapabilcekleri iş ve işlemlere karşı şirketin rücu edebilmesinin sınırını göstermektedir.
Ultra vires teorisi kaldırıldığı için artık hak ehliyetinin sınırını şirketin mevzusu çizmemektedir. Bu
madde hak ehliyetinin değil, fiil ehliyetinin yani şirketin amaç ve konusu çerçevesinde yapılacak
işlemlerde rucü edilip edilemeyeceğinin çerçevesini çizer. Diğer bir ifadeyle, şirketin amacı ve işletme
konusu dışında kalan işlerle ilgili yapılan işlemler de şirketi bağlar, üçüncü kişiye karşı şirket
sorumludur, ancak yetkisini aşan temsilciye rücu edebilir.
Madde 371’nin 2. fıkrası ise kanunda şöyle yer almaktadır:
“Temsile yetkili olanların, üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi
bağlar; meğer ki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya
durumun gereğinden, bilebilecek durumda olduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan
edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından tek başına yeterli delil değildir.”
Düzenleme ultra vires teorisinin kaldırılması nedeniyle yeni bir koruma öngörmektedir. Kanun koyucu
bu korumayı gerekçede aşağıdaki gibi izah etmiştir:
“İkinci fıkra işletme konusu dışındaki işlemlerin şirketi bağlaması kuralının istisnasını
düzenlemektedir. Şirket, yapılan işlemin, işletme konusunun dışında bulunduğunu üçüncü
kişinin bildiğini veya halin icabından bilebilecek durumda bulunduğunu ispat ederse işlem
şirketi bağlamayacaktır. Ancak, şirket esas sözleşmesinin ilân edilmiş olması, bu hususun ispatı
için tek başına yeterli görülmemiştir. Bu hüküm 354 üncü madde ile uyumludur. Çünkü, anılan
maddeye göre şirketin amaç ve konusunda sicil müspet işlevini icra etmez; yani ilân edildiği için
üçüncü kişi şirketin amaç ve konusunu bilmek zorunda değildir.”
7
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ultra vires teorisi son bulduğuna göre, şirketler üzerindeki hak
ehliyetine ilişkin sınırlamamanın kalktığını söylemek mümkündür. Bu durumda, ticaret şirketlerinin
hak ehliyetine ilişkin bir düzenleme olmadığını söylemek yanlış olur. Çünkü Medeni Kanun madde
48’de tüzel kişilerin hak ehliyeti açıkça düzenlenmiştir. Bu durumda Yeni Türk Ticaret Kanunu’nda
ticaret şirketleri için sınırsız bir hak ehliyeti olduğunu, ancak fiil ehliyetine ilişkin sınırlamanın devam
ettiğini (madde 372/2) söylemek mümkündür. Diğer bir ifade ile yeni Türk Ticaret Kanunu’nun
benimsediği sistem ile Medeni Kanun’un 48. maddesinde öngörülen düzenleme aynı doğrultuya
çekilmiştir. Buna göre artık işletme konusu gibi bir sınır olmadığından anonim şirketin yaptığı tüm
işlemler, ana sözleşmede yazılı işlere bakılmaksızın şirketi bağlar. Ancak üçüncü kişinin yapılan işlemin
anonim şirketin işletme konusu dışında olduğunu bildiği veya bilebileceği durumlarda bu işlemler
şirketi bağlamaz. Hüküm Medeni Kanun’un 3. maddesi ile uyumludur.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda Medeni Kanun’un 3. maddesi dar yorumlanmalı deniyordu,
üçüncü kişinin bilmesi şirketin korunması için yeterli değildi, üçüncü kişinin şirketin işletme konusu
hakkında müspet bilgisinin olması aranıyordu. Yeni düzenleme ile artık müspet bilgi aranmıyor,
bilmek veya bilebilecek durumda olmak iyiniyetin ortadan kalkması için yeterli kabul edilmiş. Bu
durum, başta her ne kadar şirket lehine getirilen bir kolaylık gibi görünse de ispat yükü şirketin
üzerinde olduğu için uygulamada sorun yaratacaktır. Çünkü maddenin devamında ve gerekçede
işletme konusunun yazılı olmasının ve bunun Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilmiş olmasının üçüncü
kişinin kötüniyetli olduğunun ispatı bakımından tek başına delil sayılmayacağı açıkça belirtilmiştir.
Tekinalp’e göre bunun iki sebebi vardır: Birincisi, şirketin işletme konusu Yeni Ticaret Kanunu’nun
354. maddesine göre Yeni Ticaret Kanunu’nun 36. maddesinin uygulanamayacağı hususlardandır.
İkincisi, bir işlemin işletme konusuna girip girmediği analiz ve yargılama gerektirir.9 Diğer bir ifade ile
bu maddelere göre, şirketin işletme konusunda sicil müspet işlevini icra etmez, üçüncü kişi ortaklığın
işletme konusunu bilmek zorunda değildir.10 Bu noktada, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 354.
maddesi ile 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 300. maddesi karşılaştırıldığında “şirketin maksat ve
mevzuu”nun Yeni Ticaret Kanunu’nun 354. maddenin kapsamına alınmadığı bu nedenle, sicilin
müspet işlevini icra etmediği ve anasözleşmenin bu nedenle temsil yetkisinin dışındaki işlemler
bakımından tek başına delil niteliği olmadığı söylenmektedir. Ancak, 354. maddeye göre maddede
sayılanlar dışındaki hususlar hakkında madde 36’nın yani sicilin müstpet işlevinin uygulamayacağı
belirtilmekte ve aynı maddenin 1. fıkrasının (b) bendinde sicilin müspet işlevinden yaralanacak
hususlar arasında “şirketin ticaret unvanı ve merkezi” açık bir şekilde sayılmaktadır. Halbuki, bilindiği
gibi, ticaret unvanları ana sözleşmede yer alan amaç ve konu başlığı altındaki belirlenen hususlara atıf
yapar ve bir anlamda ana sözleşmedeki amaç ve konu başlığı altında ele alınan işletme konusunun
özeti mahiyetindedir. Buradan hareketle, ana sözleşmedeki işletme konusunun 354. madde ile
uyumlu olarak takdiri delil niteliğinde olduğunu söyleyip, şirket unvanını madde 36/1 kapsamında
saymak uygulama ciddi bir çelişki ve karşıklığa yol açacaktır. Bu durumda, şirket işletme konusu
dışında yapılan işlemin kendisini bağlamadığını nasıl ispat edeceği sorusu gündeme gelmektedir. Bu
nedenle, doktrine göre, somut olaylarda değerlendirmenin farklılaşabileceği belirtilerek bazı kıstaslar
oluşturulmuştur. Bu kıstaslar şöyledir:
i.
9
10
İşletme konusunun yer aldığı ana sözleşme mahkemenin takdirine bağlı bir yardımcı delil
niteliğindedir. Yukarıda da açıkladığımız üzere, bu kıstasın nedeni madde 36/1 ve 354 ışığında
Tekinalp, Ünal, Yeni Anonim ve Limited Ortaklıklar Hukuku ile Tek Kişi Ortaklığının Esasları, 2.Bası, Vedat, 2011, s.144
Altaş, Soner, Yeni Türk Ticaret Kanunu’na Göre Anonim Şirketker, 2. Bası, Seçkin, 2011, s.168.
8
işletme konusunun sicilde müspet işlevi olmamasından kaynaklıdır. Ancak 354. maddeye
göre, işletme konusuna atıf niteliğinde olan ticaret unvanının sicilde müspet işlevi olduğu
kabul edildiğine göre, mahkemenin bu durumda anasözleşmeyi delil olarak kabul edip
etmeyeceği konusunda çelişki bulunmaktadır.
ii.
Üçüncü kişi şirketin o husus hakkında kesinlikle işlem yapmayacağına dair bilgiye sahipse ve
bunu müspet bilgi derecesinde biliyorsa iyiniyetten bahsedilemez. Tekinalp, bu kıstasa açıklık
getirmek için bir mermer-işleme-çıkarma işi ile uğralan bir şirketin tatil sitesi satın almasını
örnek göstermiştir.11 Belirtmek gerekir ki, bu örnek bu kıstası betimlemek için oldukça net ve
keskin bir örnektir. Ancak uygulamada işletme konusunu dahilinde olup olmadığını ayırt
edebilmek için işletme konusuna daha yakın ama dışında olan işlemler için nasıl bir yol
izleneceği konusunda gerek doktrin gerek kanun sessiz kalmıştır. Örneğin, işletme konusu
hastane işletmeciliği olan bir hastanenin, medikal cihazlar üretmesi, bunları doğrudan ithal
veya ihraç etmesi yada satım işine girmesi ve bununla bağlantılı olarak üçüncü şahıslarla
işlemler akdetmesi halinde bu kıstas nasıl ele alınacaktır? Şüphesiz ki hastane işletmeciliğinin
genel dinamikleri arasında medikal cihazların alımı, üçüncü sahışlar aracığı ile ithali gibi
konular mevcuttur. Ancak, hastane işleten şirketin kendi ihtiyaçları ve bilgi birikimi
doğrultusunda bu pazara girmesi halinde bu işlemler, işletme konusunun geniş yorumlanması
görüşünün ışığında şirketin işletme konusu dahilinde sayılabilir mi? Kanaatimizce, birbirine bu
kadar yakın ama aslında farklı nitelik ve amaçları olan bu iki işletme konusu ilintili kabul
edilmemelidir. Böyle bir durumda, işlem yapılması halinde, üçüncü kişinin bildiğini veya
bilebilecek durumda ya da müspet bilgi derecesinde bilebilecek durumda olduğunu iddia
eden şirketin bu iddiasını nasıl ispatlayacağı konusunda kanun herhangi bir yol göstermediği
gibi, doktrinde de herhangi bir kıstas belirtilmemiştir.
iii.
İşlem, şirketin değil, işlemi yapanın menfaatineyse, yani bu işlemden şirketin bir yararı
olmadığı ıspatlanabilirse, üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığı kabul edilebilir ve yapılan işlem
yok hükmünde sayılabilir.
Sonuç olarak 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile benimsenen düzenlemeyi genel olarak
değerlendirmek gerekirse, şirketlerin hak ehliyetlerinin Medeni Kanun’un 48. maddesindeki kişilere
ilişkin düzenleme ile eşit hale getirildiği ve iyiniyetli 3. kişiye karşı temsil sınırının dışında yapılan
işlemler için Medeni Kanun’un 3. maddesinin dar yorumlanması ilkesinin ve müspet bilgi şartının
kaldırıldığı yani, bilmesi ve bilebilecek durumda olması ilkesinin geldiği söylenebilir.
11
Tekinalp, Ünal, s.144
9
Kaynakça
Doğanay, İsmail,
Türk Ticaret Kanunu Şerhi, 1. Cilt, 4. Bası,
Beta, İstanbul, 2004.
Poroy, Reha / Tekinalp, Ünal / Çamoğlu, Ersin,
Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 9. Bası,
Beta, İstanbul, 2003.
Bahtiyar, Mehmet,
Ortaklıklar Hukuku, Beta, İstanbul, 2007.
İmregün, Oğuz,
Anonim Ortaklıklar, 3. Bası, İstanbul
Ünversitesi Hukuk Dergisi, No. 448, İstanbul.
Pulaşlı, Hasan,
Şirketler Hukuku Temel Esaslar, 10. Bası,
Karahan, Ankara, 2011.
Tekinalp, Ünal,
Yeni Anobim ve Limited Ortaklıklar Hukuku ile
Tek Kişi Ortaklığın Esasları, 2. Bası, Vedat,
İstanbul, 2011.
Altaş, Soner,
Yeni Türk Ticaret Kanunu’na göre Anonim
Şirketler, 2. Bası, Seçkin, Ankara, 2011.
Altaş, Soner,
Yeni TTK’ya Göre Şirketler Hukukunda Neler
Değişti?, Seçkin, Ankara, 2011.
10

Benzer belgeler

Ek pdf Ultra vires dökümanı

Ek pdf Ultra vires dökümanı ticaret şirketlerinin hak ehliyetlerine ilişkin sadece Medeni Kanun’un 48. maddesi yol gösterecektir. Bir şirketin işletme mevzusu demek, o şirketin devamlı yapacağı işlemler demektir. Ancak, bir ş...

Detaylı