indirmek için tıklayınız!

Transkript

indirmek için tıklayınız!
kültür sanat yaflam›nda
•2006/08 •
say› 52
• 2.25 YTL-(KDV’li))
a¤ustos 2006
›ssn 1303-9113
sessiz sineman›n gür sesi: charlie chaplin
.
siyonizme karfl› bütün yürekler filistin epik tiyatro kuram› ve bertolt brecht
yedikule an›larda, sokaklarda yafl›yor
grup yorum behiç aflc›’yla açl›¤›n on gününü paylaflt›
aziz nesin’in zübüklerden çekti¤i... tecriti sanat›n diliyle anlatmak
.
.
.
.
TECR‹T KALDIRILSIN
Tecrit, insan› yaln›zlaflt›rarak bedensel, ruhsal ve zihinsel sa¤l›¤› bozan; sonuçta ölümle yüzlefltiren bir uygulamad›r.
F tipi cezaevlerinde, daha çok düflünce suçlular› ve siyasi mahkumlar hedef al›nsa da, memleketimizde yaflayan insanlar›n büyük bir
ço¤unlu¤u, bu uygulaman›n görünen ve görünmeyen adaylar›d›r.
Tecridin kald›r›lmas› için yap›lan ölüm oruçlar›nda bugüne kadar 122 kifli yaflam›n› yitirmifltir. fiimdi de Avukat Behiç Aflç› ölüm orucunda 100’lü günleri geride b›rakm›flt›r.
Yasal ve insani olmayan bu uygulaman›n kald›r›lmas› için mektup, faks, e-mail yoluyla Adalet Bakanl›¤›’na baflvurarak halk›m›z›n
bize destek vermesini bekliyoruz.
Not: Tecrit konusunda ayr›nt›l› bilgi almak isteyenler ve her türlü iletiflim için:
Tel: 0212 253 78 88
www.hepimiztecritteyiz.com
e-mail: [email protected]
“Hepimiz Tecritteyiz”
Tecrite Karfl› Sanatç›lar
Adnan Özyalç›ner
Ali Ekber Eren
Atilla Dorsay
Atilla Meriç
Avni Sa¤lam
Bar›fl Pirhasan
Berrin Tafl
Bilgesu Erenus
Birol Topalo¤lu
Cahit Berkay
Cengiz Gündo¤du
Cezmi Ersöz
Emre Salt›k
Ercan Ayd›n
Feyyaz Yaman
Grup Yorum
Gülin Bayraktar
Gülten Kaya
Güngör Gençay
Halil Nebiler
Hasan Sa¤lam
Hüseyin Karabey
‹brahim Karaca
‹nan Karak›fl
Kibar Aslan
Mehmet Arslan
Mehmet Gümüfl
Metin Coflkun
Metin Karatafl
Mihri Belli
Mustafa Bak›r
Nurettin Güleç
Refika Kad›o¤lu
Rojin
Ruhan Mavruk
Selma Koçiva
Sennur Sezer
Sevim Belli
Vedat Sakman
Yasemin Göksu
tavır
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
merhaba
Sahibi
‹dil Kültür Yay›n Org. Rek.
Film. Tic. Ad›na:
Muharrem Cengiz
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Ahu Zeynep Görgün
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
‹dil Kültür Merkezi Mahmut fievket Pafla
Mah. Mektep Sk. No:4 Zemin kat
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81
Faks: 235 44 11
e-posta: [email protected]
Alt› y›l süren bir açl›¤›n tan›¤› olmak… Çekilen ac›lara koflut olarak hissedilen umutlar… Cübbesi üzerinde hala avukatl›¤a devam eden Behiç Aflc›’n›n yan›ndayd›k 10
gün boyunca. Açl›¤›na ortak olman›n, onun yan›nda on gün de olsa kalabilmenin
hazz›n› yaflad›k. Umudunu, umudumuza katt›k.
fiarlo diye bilinir bizde. Kocaman ayakkab›lar›, bastonu, minik b›y›¤›, melon
flapkas›yla ve illa ki siyah-beyaz görüntüleriyle zihnimizdedir her daim. Hüzünlü
gülüflüyle farkl›d›r Charlie Chaplin. Pek fazla bilinmeyen yanlar›yla ve sinemas›yla
konu¤umuz oldu bu kez. Siyah-beyaz düfllerimizin çok renkli bir simas› olan fiarlo,
bugün bile hala en önemli sinemac›lardan biri olarak kabul ediliyorsa, bilin ki hayata
bak›fl›yla, düflünceleriyle, inançlar›ylad›r…
Gazze’ye bombalar ya¤›yor… Ölüm tarlalar› sar›yor Filistin’in yüre¤ini… Tarihin en
k›y›c› devleti, Siyonizmin bekas› için hiç ac›madan öldürüyor Filistin’in küçük generallerini. Diren ey Filistin! Özgür ve ba¤›ms›z vatan için… Ezilen, yok say›lan, vatans›z
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
b›rak›lan tüm uluslar için… Diren ki, Ortado¤u’nun atan kalbi durmas›n! Diren ki,
befli¤inde ölümle tan›flan bebelerinin kan› yerde kalmas›n!
Yaflam›n sahneye aktar›lmas›d›r tiyatro. ‹nsana has ne varsa, o tozlu sahnededir. “Bir
insan, bir düflünce, bir oyuncu”…‹flte tiyatro budur… Tiyatronun ustas› Bertolt Brecht
Hesap no (YTL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
var bu ay sayfalar›m›zda. Epik tiyatronun kuramc›s› bu Alman tiyatro ustas›n›n
yaflam›n›, tiyatro anlay›fl›n› yazd›k.
Gelecek say›m›zda görüflmek dile¤iyle…
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Dostlukla…
Ofset haz›rl›k
TAVIR YAYINLARI
Bask›
ASPAfi
Da¤›t›m
D-R
Yerel süreli yay›n
tavır
‹Ç‹NDEK‹LER
08/2006
20
bertolt brecht ve epik tiyatro 3
kuram›
3
MAKALE
“zübük”çe bir anlay›fl
“zübük”çe bir engelleme
5
ANI
on günün hikayesi
8
fi‹‹R
nihat çapar
9
‹NCELEME
flarlo ve siyah beyaz düflleri
13
araflt›rma
3
3 “zübük”çe bir anlay›fl
“zübük”çe bir engelleme
fi‹‹R
sinan do¤an
14
ÖYKÜ
vatan nedir bilir misin?
16
HAP‹SHANEDEN
ey hayat
17
AYIN FOTO⁄RAFI
fatofl ye¤in
18
ÖYKÜ
muhtar›n ettikleri
20
ARAfiTIRMA
bertolt brecht ve epik tiyatro kuram›
26
T‹YATRO
büyük engizisyoncu
29
fi‹‹R
gökay kemal
30
‹ZLEN‹M
yedikule’yi sokaklarda yaflatmak
32
fi‹‹R
hasan izzettin dinamo
33
OKURDAN
öykü, fliir,deneme
makale
30
yedikule’yi sokaklarda 3
yaflatmak
izlenim
44
3
haber yorum
kapak 3
42
DENEME
montaigne
44
HABER YORUM
tecriti sanat›n diliyle anlatmak
45
HABERLER
tecriti sanat›n diliyle anlatmak
makale
“zübük”çe bir anlay›fl
“zübük”çe engelleme
grup yorum
‹smi “Alaçat›” olan bir belediye, temmuz ay› bafl›nda bir festival yapmak
üzere, aylar öncesinden harekete geçiyor. fienli¤in ismi “Aziz Nesin Kültür
ve Sanat Buluflmas›” olarak belirleniyor. Bu ismin kullan›lmas› için Nesin
Vakf› ve Ali Nesin ile anlaflmaya var›l›yor. Hemen ard›ndan festivale kat›lacak olan kifli ve kurumlar belirlenmeye bafll›yor. Festival, ad›na uygun olarak, güncel politik olaylar› içine alan bir
kapsamda oluflturuluyor.
Söyleflilerde panellerde yer almak üzere çeflitli ayd›n ve sanatç›larla görüflmeler yap›l›yor, karfl›l›kl› sözlefliliyor. Festival olunca,
bunun elbette bir müzik aya¤› da olacak,
bunun için Grup Yorum ve Mazlum Çimen
düflünülüyor ve görüflmeler yap›l›yor. Alaçat› Belediyesi yetkilileri, ifli flansa b›rakmamak için aylar öncesinden arayarak ve güvenceler vererek Yorum’la bir anlaflma yap›yor. Bu anlaflman›n sonucunda Yorum, Alaçat› Festivali program›na; festival de Yorum’un
program›na giriyor.
Buraya kadar bir
gariplik yok. Bir belediye, kendi s›n›rlar› dahilinde bir etkinlik yapmak istiyor
ve bunun için aylar
öncesinden kollar›
s›v›yor, organizasyona bafll›yor. Haz›rl›klar›n çok önceden
bafllamas›, bir bak›ma iflin ne denli ciddiye al›nd›¤›n› gösteriyor.
Ne zaman ki Yorum, Alaçat› Belediyesi yetkililerinden bir telefon al›yor, garipliklerin,
beceriksizliklerin, basiretsizliklerin ve korkunun festival yetkililerini sar›p sarmalad›¤›
ortaya ç›k›yor.
Bu telefon, festivalin bafllamas›na birkaç
gün kala geliyor Yorum’a. Yani aylar boyunca hiçbir sorun yok, son haftalara girildi¤inde, öyle san›yoruz ki “panik” bafll›yor.
Telefon eden yetkili, Yorum’u festival program›ndan ç›karmak zorunda kald›klar›n›,
“üzülerek” belirtiyor.
Bu davran›fl›n nedeni kendisine soruldu¤unda, arayan kifli bunu telefonda aç›klaman›n çok zor oldu¤unu, birilerinin Yorum’un festivalde ç›kmas›n› istemedi¤ini
söylüyor. Biraz daha zorland›¤›nda, kimi
çevrelerden tehdit ve telkinler geldi¤ini, bu
konuda daha fazla bilgi veremeyece¤ini ifade ediyor. Bu “çevrelerin” kim oldu¤u sorusu ›srarla cevaps›z b›rak›l›yor.
Kendileriyle yap›lan çeflitli görüflmelerde
Yorum’un böyle bir yasa¤›, böyle bir tehdidi
ve keyfili¤i kabul etmeyece¤i, bunu yapanlar› teflhir etmek için her fleye haz›r oldu¤u,
ancak bunun için belediye yetkililerinin daha cesur davranmas› gerekti¤i belirtiliyor.
Ancak belediye buna hiçbir flekilde yanaflm›yor. Daha sonra, Yorum d›fl›nda Mazlum
Çimen’in de ayn› gerekçe ile festival program›ndan ç›kar›ld›¤› haberi geliyor.
Yorum ve Mazlum Çimen’in programdan
böyle bir gerekçe ile ç›kar›lmas›, anlaflmaya
var›lan di¤er ayd›nlar›n ve kurumlar›n tepkisini çekiyor. Ayd›nlar onurlu bir davran›fl
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 3
makale
Bu olay, turnusol ka¤›d› gibi bir ifllev görerek, herkesin saf›n›, niyetini belli ederken,
bir gerçe¤i de ortaya ç›kar›yor. Yasalar›n de¤iflmesi ile demokrasinin daha geliflti¤i fleklinde tespit yapanlar, art›k konserlerin yasaklanamayaca¤›n› söyleyenler, bizleri baflka bir yasak tipi ile tan›flt›r›yor: Tehdit, flantaj, gözda¤›. Yasalarla yasaklayamad›klar›nda, Alaçat›’da ortaya ç›kan bu yöntemle niyetlerini uygulamaya devam ediyorlar.
Yani ustan›n diliyle ifade edecek olursak,
“zübük”çe bir uygulama, “zübük”çe bir anlay›fl.
Sevgili Aziz Nesin;
Ömrün boyunca zübüklere karfl› ç›kt›n ve
onlar da sana bunun bedelini ödettiler.
Ancak görüyor musun, ödedi¤in bedeller
bofluna de¤ilmifl?
sergileyerek Yorum ve Mazlum Çimen’i sahipleniyor. Ali Nesin, “korkunun egemen oldu¤u bir zihniyete ortak olamayacaklar›n›”
belirterek Nesin Vakf›’n›n festivalden çekildi¤ini, Aziz Nesin’in isminin de böyle bir festivalde kullan›lamayaca¤›n› belirtiyor.
Bu aç›klamay› destekleyen di¤er kat›l›mc›lar
da, festivalden çekildiklerini aç›klay›p bu konuda y›llar sonra da örnek olarak gösterilecek bir dayan›flmaya imza at›yor.
Baflta belki iyi niyetle bir ifle kalk›flan bir belediye, att›¤› ad›m› be¤enmeyen “kimi çevreler” taraf›ndan gelen “telkin” söz konusu
olunca, yelkenleri suya indiriyor, ne iyi niyet
kal›yor geriye, ne idealler.
Baflta güçlü bir festival yapabilmek için
enerji sarf edilirken, flimdi ayn› enerji, festivalin yap›lamayaca¤› konusunda kat›l›mc›lar› ikna etmek için harcan›yor. Yetkililer panik içerisinde oldu¤undan, bafllar›na geleni
bir ç›rp›da anlat›veriyor. Ancak daha sonra
bu davran›fllar› tepki çekince bafll›yorlar yan
çizmeye. “As›l sorunun yer sorunu oldu¤u”
ya da “ekonomik gerekçelerle vazgeçtikleri”
fleklindeki aç›klamalar›, do¤al olarak kimse
taraf›ndan ciddiye al›nm›yor.
Bir belediye düflünün ki, bulundu¤u yerdeki
halk›n deste¤i ile yönetime gelmifl, yani s›r-
4 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
t›n› yaslayabilece¤i, güvenebilece¤i çok sa¤lam dayanaklar› var. Ancak bu belediye, bu
deste¤e b›rak›n güvenmeyi, sayg› bile duymuyor olacak ki, küçücük bir tehdit karfl›s›nda onlara verdi¤i bir sözü yutabiliyor. Aylarca söz konusu konserin tan›t›m›n› yapm›flken, flimdi bu konserin gerçekleflemeyece¤ini söylüyor.
Bir belediye düflünün ki, ça¤›rd›¤›, misafir
edece¤ini söyledi¤i konu¤una, ayd›n›na, sanatç›s›na bir sayg›s› yok. Herkesin program›na aylar öncesinden giriyor, bunun gerçekleflece¤ine dair bir taahhütte bulunuyor.
Ancak, yapt›¤› fleyi belki bir oyun zannediyor, kiflilerin program›na girmenin, o takvimin dolmas›n›n ne anlama geldi¤ini bilmiyor olacak ki, büyük bir rahatl›kla söz konusu sanatç›y› “programdan ç›karmak zorunda kald›klar›n›” söyleyebiliyor. Bu konuda
yap›lan tüm çözüm ça¤r›lar›na kula¤›n› t›k›yor, bilgi dahi vermiyor.
Korkakl›ktan ciddiyetsizli¤e, halk›na güvenmemekten kendine toz kondurmamaya,
her fleye flahit oluyoruz belediye yetkililerinin tav›rlar›nda. Bunlar m› halk› yönetecek,
bunlar m› insanlar›n›n bafl›na bir ifl geldi¤inde kol kanat gerecek, sorunlar›n› çözecek?
Bu soruyu sormadan edemiyorsunuz.
Zübükler senin ad›n› zaten yaflatamaz. Senin an›lar›na sahip ç›kamaz. Hayat iflte böyle, bir bir ö¤retir.
Bu zübüklerin düzeninde senin ad›n› yaflatacak olanlar, miras›na sahip ç›kacak olanlar bugün zübüklere tav›r almas›n› bilenlerdir.
Senin düflüncelerinle, ideallerinle ayn› fikri
savunanlara konulan yasaklar, engellemeler bugün hala korudu¤umuz de¤erlerimizden, yaflatt›¤›m›z ve büyüttü¤ümüz ideolojimizden korkular›ndand›r.
Sen, mizah›m›z›n usta kalemi...
Bu olup biteni görsen iflte t›pk› böyle gülerdin bu zübükçe uygulaman›n karfl›s›nda.
Yine gül!
Gül ve güldür.
Bu ülke zübüklerin de¤il, zübüklere karfl› ç›kanlar›nd›r.
‹ptal etsinler festivalleri, yasaklas›nlar hatta.
Senin ad›n› festivallerle de¤il, beynimizde
tafl›d›¤›m›z sosyalizm düflüncesiyle, yüreklerimizde büyüttü¤ümüz doymufl, güzel ve
bereketli günlerin hasretiyle yaflatabiliriz
ancak...J
an›
on günün hikayesi
grup yorum
Av. Behiç Aflc›, 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde; F Tipi hapishanelerde uygulanan
tecride karfl› müvekkillerini sahiplenmek ve
savunmak için ölüm orucuna bafllad›. Her
fleyden önce bir insand›. Sonra bir avukat ve
bir ayd›n. Onun açl›¤› da, sevgisinden ve yerine getirmesi gereken görevlerindendi. Ayd›n olmak hayat›n verdi¤i bu görevi koflulsuz
kabul etmekti. O da, arkas›na bakmadan gedikler açarak yoluna devam edenlerden.
Sevgimizdendi açl›¤›m›z; her gözalt›na al›nd›¤›m›zda sahip ç›kan, demir parmakl›klar
ard›nda ilk ziyaretçimiz, dostumuz o idi. Görevimizdi; biz halktan biriydik, halk›n türkülerini yap›yorduk. Halka öncüydük. Bu ülkede ve dünyada yap›lacak devrimin sanat›n›
yap›yorduk. Madem devrimci sanatç›yd›k,
ayd›nd›k, o zaman bizim de yapaca¤›m›z
fleyler vard›.
Hayat›m›zda unutamad›¤›m›z olaylar, hissetti¤imiz kimi duygular vard›r. Bazen somut tarifi olmayan, ama yüre¤ine, bilincine,
yaflam›na en anlafl›l›r, en somut haliyle gelip
sokulan ve bir daha terk etmemecesine yer
edinen. Sevdi¤imiz insanlarla bir fleyler paylaflmay› severiz Sohbetini, zaman›n›, duygular›n›... Bir sürü örnek verebiliriz. Ama bahsetti¤imiz ve bizim paylaflt›¤›m›z sadece
bunlar de¤ildi.
Açl›k!.. Hepimiz bir flekilde açl›¤› yaflam›fl›zd›r. ‹lk akl›m›za gelen ne olur? Yani herkes
ayn› sebepten dolay› m› açl›¤› yaflar? Bilemeyiz. Ama bizim açl›¤›m›z sevgimizden, yerine
getirmemiz gereken görevlerimizdendi, sorumluluktu.
Yirmi bir y›l önce yola ç›kt›¤›m›zda alm›flt›k
bu görevi, a¤›r bir yük omuzlam›flt›k. Bast›¤›m›z yerler tafll›, gitti¤imiz yollar kapal› da olsa b›rakmayacakt›k. Yirmi bir y›ld›r yürüyoruz. Bast›¤›m›z yerler tafll› ama yolumuz kapal› de¤il. Haylaz bir çocuk gibi ç›kacak delik
buluyoruz her defas›nda. Ve açt›¤›m›z delikler kocaman bir gedik oluyor, geniflliyor.
Bu duygularla, fiiflli’de, bir apartman›n dördüncü kat›nda, “hukuk ve adalet olmad›¤›
için” ölüm orucunda olan avukat›m›z›n, bu
ülkenin ayd›n› Av. Behiç Aflc›’n›n yan›ndayd›k. On gün gibi k›sa bir süre de olsa, açl›¤›
paylaflt›k onunla. On gün boyunca ayn› havay› soluduk, ayn› fleylere gülüp, ayn› fleylere hüzünlendik.
Behiç A¤abey’in ölüm orucunu sürdürdü¤ü
evde ona destek amaçl› süresiz açl›k grevi de
yap›l›yor. Ekipler on günde bir de¤ifliyor. De¤iflik mesleklerden ve yafl gruplar›ndan insanlar destek için açl›k grevi yap›yor; tutuklu
yak›nlar›, ö¤renciler, engelliler, iflsizler, sendikac›lar...
Biz de Grup Yorum olarak bu direnifle destek
olmal›, “tecritin kald›r›lmas›, ölümlerin durdurulmas›” için çaba sarf etmeliydik. Alt› y›ld›r bir flekilde ç›kard›¤›m›z albümlerle, verdi¤imiz konserlerle ulaflt›¤›m›z her insana tecriti anlatt›k. Bu kez de, Behiç A¤abey’in yan›nda açl›k grevi yaparak anlataca¤›z. Destek verenler listesine sanatç›lar› da ekleyece¤iz.
27 Haziran 2006 günü Behiç A¤abey’in fiifl-
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 5
an›
demek. Yata¤a uzand›¤›mda sanki o da yan›m›zdayd›. K›nal› elleriyle sarm›flt› bizi, bir
ana flefkatiyle.
li’deki evine giderek açl›k grevine bafllayacakt›k. Hepimiz çok heyecanl›y›z. Zaman bir
türlü geçmiyor. Bir an önce Behiç A¤abey’in
yan›na gitmek istiyoruz. Herkes ikide bir
ayaklan›p bir sigara yak›yor. Birbirini tan›mayanlar kendini tan›t›yor. Nihayet vakit geldi
ve gidece¤iz. Kalbimizin at›fl› daha da h›zland›. Acaba on gün boyunca neler yaflayaca¤›z?
Düflünüyor herkes. Eflyalar›m›z› toparlay›p
fiiflli’ye do¤ru yola koyulduk.
Eve geldik. Eflyalar›m›z› al›p indik arabadan.
Çiçekçi, konfeksiyon atölyesi, kuaför, kilim
ma¤azas› ve s›n›rs›z alkol tüketilen barlar›n
ortas›nda bir cadde buras›. Ve tam bu caddeye bakan bir apartman dairesi gidece¤imiz
yer. Düzene ait hiçbir kiri bar›nd›rmayan. En
güzel duygular›n, sevginin, sayg›n›n, paylaflman›n, beraberli¤in gücünü gösteren bir yer.
Kap›n›n zilini çalarken ellerimiz titriyordu.
“Kim o?” sorusuna cevap veren sesimiz de…
‹çeri girdik ve yukar› ç›kt›k. Kap›da gülen gözleriyle Behiç A¤abey ve evde bulunan arkadafllar karfl›lad› bizi. Selamlafl›p girdik içeriye.
Bizden önceki ekipte yer alan arkadafllar da
evde. Önlüklerini bize devretmek için bekliyorlar. Alt›nc› ekipten olan arkadafllar› da
u¤urlad›ktan sonra ev halk› ve yedinci ekip
olan biz kald›k. Ekibimiz çok renkliydi. Emekli- Sen’den Hasan A¤abey, TAYAD’dan Arzu
ve Nagihan Abla, Gençlikten Onur ve ekibin
en küçü¤ü Zafer. ‹lk kez böyle bir ekip gelmifl
6 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
bu eve.
Gruptan di¤er arkadafllar›n gelmesiyle ekibimiz oldukça kalabal›klaflt›. Saat de baya¤›
ilerlemiflti. Evin düzenine iliflkin sohbetimizi
ve Yorum olarak yapaca¤›m›z bas›n aç›klamas›n›n haz›rl›klar›n› ertesi güne b›rakt›k.
Toplam on alt› kifliydik. O kadar kiflinin bu
eve s›¤mas› imkans›z gibi görünse de ilk gün
s›kacakt›k diflimizi. Ertesi gün befl kifli kalacakt›k. Tam kadro olarak bir gün, tek bir kifli
ile temsilen de on gün boyunca burada olacakt›k.
Bu bölümden bafllayarak Öznur anlatacak
sonras›n›:
Bir oda vard› bu evde. Karanfil kokan bir oda.
Duvarlar›nda tecride inat, el eme¤i göz nuruyla yap›lm›fl tespihler, resimler, mendiller... Fatma Koyup›nar’›n flehit düflmeden
önce kald›¤› oda buras›. Usulca çekip gitmiflti bu odadan. Yata¤›nda karanfilleri ve kokusunu b›rakarak. Kocaman gülen gözleriyle
duvardaki foto¤raftan bizlere bak›yor. Hofl
geldiniz, der gibi. Hofl bulduk Fatma. O flehit
düfltükten sonra yata¤›n› kimse kullanmam›fl. Üç bayan bu odada kald›k. Fatma’n›n
yata¤›nda da yatabilece¤imiz söylenince,
heyecandan yanaklar›m k›zard›, içimi s›cakl›k kaplad›, tüylerim diken diken oldu. Sohbetlerimiz ve incecik kalm›fl bedeni film fleridi gibi geçti gözlerimin önünden. Belki de
kimseye nasip olmayacak bu. Bizim için onur
“Oldukça hareketli bir gün. Kanal Türk ve
Sky Türk’ten muhabirler Behiç A¤abey’le röportaja geldiler. Ayr›ca Yunanistan’dan bir
heyet geldi. Bursa’dan bir ö¤retmen, s›rf Behiç A¤abey’i ziyaret etmek için kalk›p buralara kadar gelmiflti. Çok heyecanl›yd› Ayten
Han›m. Duygular›n› ifade ederken gözleri
doluyordu. Onunla da uzunca sohbet ettik.
Bu s›rada çekim yapan kameramanlardan
biri Behiç A¤abey’e ‘Ölüm orucuna bafllad›¤›n›z› duydu¤umda a¤lam›flt›m. E¤er size bir
fley olursa, çok üzülece¤im, kendinize lütfen
iyi bak›n.’ dedi. Evet, kopkoyu bir sansür var
direnifl haberlerine iliflkin. Ama görüyoruz ki
yüreklere sansür ifllemiyor. Evimizin neflesi,
küçük ekip arkadafl›m›z Zafer bugün eve gitti. Daha do¤rusu gitmek zorunda kald›. Çok
a¤lad› ‘gitmek istemiyorum’ diye. Annesi
böyle uygun gördü, kardefliyle bir anlaflma
yapm›fllar, üç gün sonra di¤eri gelecek diye.
Evdeki yeri çok belli oluyor. (30 Haziran Cuma 2006- direniflin 86. günü)”
‹lk gün bas›na bir aç›klama yaparak, neden
açl›k grevi yapt›¤›m›z› anlatt›k. Bas›n›n ilgisi
iyiydi. Gazetelerin d›fl›nda televizyon kanallar› da vermifl haberi. Uzun süredir bu konuya iliflkin televizyonlarda haber ç›km›yordu,
bu yüzden çok sevindik. Avusturya’da yay›n
yapan bir radyoyla da röportaj yapt›k. Adalet
Bakan›’yla görüflmek için Ankara’ya bir heyet gidecekti. Baro baflkanlar› ve bir avukattan oluflan bir heyetti bu. Görüflmenin yap›lacak olmas› da gelen ziyaretçi say›s›n› artt›rd›. Herkes konuya iliflkin bilgi almak için
eve geliyordu. Behiç A¤abey de görüflmeye
ve sonuçlar›na iliflkin kendi düflüncelerini
aktar›yordu. Birinci günün akflam› ba¤lama
ve gitar›m›z› al›p, türküler söylemeye bafllad›k. Behiç A¤abey de yan›m›za oturup bize
efllik etti. O asl›nda sanat müzi¤ini daha çok
seviyor. Ama türkülere de efllik ediyordu.(
Sözlerine yeni eklemeler yaparak tabii.) Yorumcular da ayr›ld›lar evden. Yo¤un bir konser program› var önümüzde.
Günler hiç ummad›¤›m›z kadar çabuk geçiyordu. On günün çabuk bitecek olmas› ve bu
evden ayr›lmak hepimizi çok üzecekti. Hepimiz hem Behiç A¤abey’e hem birbirimize,
an›
hem de bu eve çok al›flm›flt›k. Yo¤unluktan
kaynakl› sadece sabahlar› ve akflamlar› Behiç
A¤abey’le sohbet edebiliyorduk. Bazen f›rsat
buldukça film izliyor, de¤erlendirme yap›yorduk.
Alt›nc› gün ekibimiz ço¤almaya bafllad›. ‹lk
önce ablam ve ye¤enim Zehra, sonra da koromuzun elemanlar›ndan Birsen ve kültür
merkezine gelen arkadafllar›m›zdan Songül
üç gün destek açl›k grevine bafllad›lar. Say›m›z giderek art›yordu. Zafer’in yerini Zehra
doldurdu. Zehra daha dört yafl›nda. Ama evdeki insanlarla olan iletiflimi hiç de yafl›n›
göstermiyordu. Behiç A¤abey ve evdeki arkadafllar evde bir çocuk olmas› gerekti¤i konusunda ayn› fikirde olduklar›n› itiraf ettiler
bile. Zehra hepimizin gönlünü fethetmiflti.
Nagihan Abla’n›n k›z› Bahar da, bir günlük
açl›k grevi yaparak ekibe son kat›lan kifli oldu. Evdeki kurallardan biri de, her ekibin gitmeden bir gün önce bir etkinlik düzenleyecek olmas›yd›. Hepimiz bu konuda kara kara
düflünüp duruyorduk. Herkes bana “Sen hiç
üzülme bir flark› söylersin, hepimiz bu iflten
kurtuluruz.” diyorlard› ama bu hiç de öyle
hallolacak bir durum de¤ildi. Ekip olarak hepimizin içinde yer alaca¤› ortak bir çal›flma
olmal›yd› ve çok k›sa bir zaman kalm›flt›.
Sonra bir tiyatro oyunu düflündük ama ondan da vazgeçtik. En son bir kaç skeç, fliir ve
Yorum dinletisiyle program› tamamlamaya
karar verdik. Bir taraftan da f›rsat buldukça
çal›flma yap›yorduk. Bir de daha önce düflünülen ama yo¤unluktan hayata geçirilemeyen bir dergi çal›flmas› vard›. Biz yeni ekip
olarak çal›flmaya kald›¤› yerden devam edip,
hatta dergiyi ç›kartmal›yd›k. Bunun için eski
yaz›lar› ve karikatürleri toparlay›p, yeni yaz›lar da yazmal›yd›k. Bunu için de bir ifl bölümü yapt›k. Her an›m›z dolu dolu geçsin istiyoruz. Hepimiz yeni fikirler üretip, daha iyi
fleyler yapmak istiyoruz.
Ülkemizin ve dünyan›n birçok yerinden ak›n
ak›n insanlar geliyor. Yafll›s›-genci, ö¤rencisi,
hurdac›s›, simitçisi, iflsizi, doktoru, avukat›,
ö¤retmeni, sanatç›s›... Her meslekten ve kültürden insan direniflin gücünden etkilenip,
“Nas›l bir avukat ölüm orucuna yatar? Ona
bu karar› ald›ran sebep ne?” diye merak ediyor. Kimisi sadece yolda yürürken gözüne
çarpan bir ilan›, afifli görüp, kimisi internetten bir haber okuyup, kimisi televizyondan
izleyip, ç›k›p geliyor. Ölüm orucu gibi bir eyleme karfl› oldu¤u halde… Eve gelip sohbet
etti¤inde, kafas›nda hiçbir soru iflareti kalm›yor. Her fley o kadar net ve aç›k ki... Alt› y›ld›r yaflanan tecrit iflkencesi ve sonuçlar›ndan bahsedince, neden bu eylemin yap›ld›¤›
konusunda bir soru iflareti kalm›yor insanlarda. Hatta karfl› oldu¤u için gelenler bir
sonraki ziyaretinde yeni insanlar› getiriyor.
Annesini, kardeflini, arkadafl›n›... Hepsinin
ayr› bir hayat hikâyesi, kiflili¤i ve tecrübesi
var.
On gün boyunca yüzlerce insanla tan›fl›p, konufltuk. Kimini konserlerimizden, mahallelerden tan›yoruz. TAYAD’l› aileler, ‹dil’den
arkadafllar, korocular da daimi ziyaretçilerdendi.
“Bugün çok heyecanl›y›m. Kültür merkezimizin aç›l›fl töreni var bu akflam. Orada olamamak üzücü. Ama vakti geldi¤inde buradan ayr›lmak daha da üzücü olacak benim
için. Neler yap›yorlar çok merak ediyorum.
Her telefon çald›¤›nda gözüm telefona ilifliyor...”(5 temmuz Çarflamba direniflin 92.
günü)
Evi ziyaret edip, hepimizi flafl›rtan kiflilerden
biri de Rojin’di. Kürtçe ve Arapça flark›lar
söyleyen sanatç› arkadafllar›m›zdan birisi
Rojin. Birço¤umuz onu iyi tan›yoruz. Yan›nda iki arkadafl›n› da getirmiflti. Uzun zamand›r gelmek istiyormufl, ama konserleri buna
engel olmufl. Samimi duygularla gelmiflti
buraya. Elinden gelen her fleyi yapaca¤›n›,
gelmeden önce de birçok arkadafl›n› arad›¤›n› söyledi. Güzel bir sohbet oldu. Sanatç›lar
ve ayd›nlar olarak harekete geçilmesi ve bir
giriflim bafllat›lmas› gerekti¤ini konufltuk.
Tekrar gelece¤ini söyledi. K›sa bir röportaj
da yapt›k kendisiyle. “Baflkas›n›n ac›s›n› kendi ac›n görmek asalettir. Asil bir insans›n” diye bir not da düflmüfltü evdeki an› defterine.
Rojin’in gelmesi hepimizi çok sevindirmiflti.
Bir ara kalabal›k bir avukat grubu geldi. Onlar da Behiç A¤abey ölüm orucuna bafllad›ktan sonra ilk kez geliyorlar. Bir de gazeteciyazar Ertu¤rul Mavio¤lu geldi. Daha önce hiç
gelmemifl insanlar›n geç de olsa gelmeleri
umut verici ve olumlu. D›flar›da bir hareketlilik bafllad›. Behiç A¤abey “vicdanlar› sarsmaya”devam ediyor. Tabii, mahalleler ar› gibi çal›fl›yor. Kalabal›k gruplar halinde gelmeye bafllad›lar. Bir keresinde, bir günde tam
yüz kifliyi a¤›rlad›k. ‹flini gücünü b›rak›p, bir
demet de çiçek kap›p solu¤u burada al›yorlar. Son akflam, telaflla program›m›z› da yapt›k. Mütevaz› ve güzel bir program oldu. Türküler, flark›lar söyledik.
“Bugün hepimiz keyifsiziz. Son gecemiz çünkü. Bu evden ç›k›p gidece¤iz ama buradan
bir sürü yükü omuzlay›p ç›kaca¤›z. Tam dokuz gün geçti. Nas›l geçti¤ini biz de anlamad›k. Ama bizim için her saniyesi çok önemliydi. Behiç A¤abey’le birlikte olmak, onunla
sohbet etmek, tecrübelerinden faydalanmak, her fleyden önemlisi bir dost, a¤abey
olarak yüre¤imizdeki yeri bambaflka. On günün de¤erlendirmesini yapt›k birlikte. Hepimiz duygular›m›z› ifade ederken çok heyecanland›k. Ama birlikte olmaktan birbirimizi
tan›maktan hepimiz çok memnunduk.”(6
Temmuz Perflembe- Direniflin 93. günü)
Koca on günü ard›m›zda b›rakt›k. Ayr›l›klar
zor. Ama biz bu evden giderken yaln›z gitmiyoruz. Giderken yan›m›za alacaklar›m›z çok.
Yapacaklar›m›z daha bitmedi. As›l bundan
sonra bafllamal›. E¤er bir avukat, bir ayd›n
adalet ve hukuk için ölüme yat›yorsa, adaleti ve hukuku görene kadar yapaca¤›m›z çok
fley var.
Evden ç›kmadan önce, bizden sonra gelecek
olan sekizinci ekibi bekledik. Biz de önlüklerimizi onlara verip baflar›lar dileyece¤iz. Hepimizin ortak temennisi bu ekibin son olmas› ve tecridin kald›r›lmas›. Bir taraftan foto¤raflar da çektiriyoruz. Arkadafllar bir süre
sonra geldiler. Yeni ekipte korodan bir arkadafl›m›z daha var. O da çok heyecanl›. Ayaküstü bir fleyler soruyordu bize. Hepimizin
yüzü Behiç A¤abey’de. Kimse bir türlü onun
yan›na gidemiyor “ya kendimi tutamay›p
a¤larsam” diye. Evde bulunan herkesle tek
tek görüflüp, on günün kriti¤ini yapt›k. S›ra
Behiç A¤abey’de. Her zamanki gibi gülen ve
güven veren ifadesiyle karfl›l›yor bizi. Gidiyoruz ama, yine en u¤rak yerimiz olacak buras›. Ba¤lamam›z› gitar›m›z› kap›p, türküler
söyleyece¤iz yine. Sohbet edece¤iz. Dedim
ya, daha yapaca¤›m›z çok fley var. Tecritin
kald›r›l›p, ölümlerin durdurulaca¤› güne, bir
avuç gökyüzüne, evlat kokusuna hasret analar›n babalar›n evlatlar›na kavuflaca¤›, adalete ve hukuka kavuflaca¤›m›z güne kadar...J
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 7
fliir
umudu kavgas›na diken terzi
nihat çapar
Behiç Aflc›’ya…
Arma¤an› yazan bir yazard›r gayr› seslerim.
Siz bilmezsiniz…
Ifl›¤›n› soysuz kedilere bahfledip,
Kedinin ›ss›z bir nefesle öksürüp;
Iss›z›n sessize el verdi¤i,
Ellerin duvara; en beyaz haliyle bir güvercin
Gölgesini resmetti¤i,
Yaln›zca karanl›¤›n da¤lar›n› ›fl›tan
Bir mum misali…
Arma¤an› yazar›m gayr›,
Isl›kla göz eder bir küfeci uzaktan
Anlar›m bir türküdür sol yan›,
Yorulmaz a¤›r çekmekten…
Bir içim sudur ölmelerim.
Ölürüm, yeter ki a¤z›n› açan bir küfeci dursun
Sol yan› susayan, berrak bir sancak gölgesine.
Orada dursun…
Sa¤ elimin dost selam› suyu bile âfl›k eder,
Al›n teri gibi aziz bir bak›fla sevdal›
K›z›l gözlerine sar› çal›nm›fl yosuna.
Orada açs›n ölümlere yatmalar›n›n a¤z›n›…
Kenar mahallelerde tutturulan ezgi tad›nda
Özlerim, hayk›r›lan gözlerimi!
Gözlerim?
Eli çamurlu amelenin, güzel sabahlara y›kad›¤›…
Ellerdeki k›na kokusunu meydanlarla bir eden…
Tarla bafl›nda örsüne çekiç vuran›n terini silen…
Sancakt›r gayr›, kapal› sand›ktan uyand›rd›¤›m;
Umudunu kavgas›na diken terzinin gözleri…
Bir dilim ekmek s›cakl›¤›ndad›r sözlerim.
Halklar halaya durmufl…
Her yafltan ipe dizili ceviz a¤ac›n›n düflleri.
Az soluk als›nlar isterim.
Heybemde her dilim ekmek s›cakl›¤›…
Ekmek, al›n terini düflürmeyen kufllara;
S›cakl›¤›, avuçlar›m›za arma¤an,
Sac bafl›nda ant içen kad›n›n dilindeki gün
8 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
Ifl›rken yak›nlarda…
Saçlar›m, barikatlar deviren emin tebessüm.
Gücü, soysuzun dilindedir,
Siz bilmezsiniz…
Karal›¤› bir tutam maden nefesi.
Sen de ki: y›ld›zlar kuflanm›fl bir gecede
Yi¤it do¤uran bir anaya nifland›r,
K›z›l seman›n hemen ard›na var olacak…
‹nanc› çal›p onlara veren h›rs›z›m gayr›…
Atefli çal›p onlara veren…
Umman› yak›p,
K›zg›nl›¤›n› aln›ma dü¤ümleyen.
‹nanc› çal›p susuz bedenleri
Gözlerden umuda ateflle bir eden…
Direnmelerin bizim için oldu¤unu hayk›r›r
Gün sonunda mezar kapat›p
Günefli ikinci kez do¤uran kelebekler…
Kafllar› çat›k çocuklar bo¤ar
Rahimden mezara kufland›klar› öfkeyle zulmü.
Zulüm bo¤ulur öfkeyle,
Günefl kelebek kanatlar›nda günefl.
Behiç uyuyadursun;
Günefl gözlerimdedir günefl.
Behiç demeyedursun;
Özgürlük a¤z›mdad›r bir günefl…
Zulüm bo¤ulur öfkeyle,
Öfkemdir gayr› bir arma¤an,
Yazar›m k›sm›n› onurlu bir adam›n,
Günefl kavgas›d›r gayr› bir günefl
Günefl onurudur gayr› birSiz, bilirsiniz.
inceleme
flarlo ve siyah beyaz düflleri...
tav›r
Herhangi bir fiarlo filmi izledi¤imizde, fiarlo’nun “halk” oldu¤unu hemen anlar›z. Çünkü fiarlo yoksuldur, ço¤u kez iflsizdir ve otoriteyi
temsil edenlerce itilip kak›l›r. Hor görülür, haks›zl›¤a u¤rar, yanl›fl anlafl›l›r ve bafl›na gelmedik fley kalmaz. Ancak tüm bunlara ra¤men,
kendisine yap›lanlara boyun e¤mez. Bir biçimiyle hesap sorar. Yeri
gelir alay eder, yeri gelir tekme atar. fiarlo’nun silah› mizah›d›r.
Görünürde “komik” olan fiarlo’dur. Giyimi ve davran›fllar›, bu izlenimi pekifltirir. fiarlo, bu tip giyim ve davran›fllar›yla, deyim yerindeyse
bir “anti-kahraman”d›r. Bir di¤er ifadeyle, kapitalizmin ac›mas›z sömürü çark›na sokulmufl insani bir çomakt›r. Tam da bu nedenle k›r›lmak istenmifltir. Ama 1889’da do¤an Chaplin de¤ilse de, fiarlo hala
yafl›yor...
Elbette, do¤du¤unda ad› henüz “fiarlo” de¤ildi. Dahas› yaflay›p, yaflamayaca¤› bile belli de¤ildi çocu¤un. Malum ya, fiarlo’nun gözünü açt›¤› kapitalist dünya, dün ve bugün yoksullara hayat tan›maz:
“... Ben Charles Spencer Chaplin, 16 Nisan 1889’da Londra’da dünyaya geldim. Babam usta bir güldürü oyuncusuydu, annem operet flark›c›s›yd›, daha sonra varyete tiyatrolar›nda da çal›flt›. Çocukluk y›llar›m› Londra’n›n yoksullar mahallesi East Side’da geçirdim. Babam
kendini içkiye verince, evde ocak kaynamaz oldu. S›cak bir çorba için,
kardeflim Sidney birçok kez yard›m kurumlar›n›n kap›s›n› çalmak zorunda kald›. Ben onunla gidemiyordum, çünkü ikimiz ayn› pabuçlar›
ortak kullan›yorduk. Babam bizi büyük bir yoksullukla bafl bafla b›rakarak öldü. Alt› y›l boyunca çalmad›¤›m kap› kalmad›. Arabac›l›k yapt›m, geceleri de¤iflik yerlerde sabahlad›m. Sonunda annem bir ifl buldu ama çok geçmeden yeniden iflsiz kald›k...”
Tiyatrocu bir ailenin çocu¤u olan Chaplin için, karn›n› doyurman›n
yolu yine tiyatro olur. ‹lk kez befl yafl›ndayken sahneye ç›km›fl ve sahne tozu yutmufltur. Do¤rusu flu ki, oyunculu¤a yönelmesinin ana nedeni, tok yatabilme ihtiyac›d›r:
“Sonunda bir tiyatro kumpanyas›na girdim. On dört yafl›ndayd›m.
Elimden geleni yap›yordum, çünkü ölüm kal›m sorunuydu bu ifl. Beni
be¤enmeyecek olurlarsa ikimizin de (annemle benim) yeniden aç kalaca¤›m›z› biliyordum. Be¤enirlerse ikimiz de her gün bir tas s›cak
çorba içebilecektik...”
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 9
inceleme
Annesiyle birlikte karn›n› doyurmak zorunda olan genç Chaplin, “fiarlo” oldu¤unda aç günlerinin ac›s›n› ç›kart›rcas›na alay edecektir burjuvaziyle. fiarlo’nun, zengin ve zalim otoriteyle dalga geçmesi de,
tüm yoksullar›n hofluna gidecektir. Ama bunun için daha zaman vard›r ve Chaplin henüz hayata tutunmaya çal›flmaktad›r:
içinde, kendine has özellikleri a盤a ç›karan bir oyuncu olarak yer al›r.
13. filmi olan “Caught in the Rain” ile yönetmenli¤e de bafllar. O günden sonra, tüm filmlerini kendisi yönetecektir. Chaplin, 1919’da kuruluflunda yer ald›¤› United Artists flirketiyle film yap›mc›l›¤›na da
bafllam›flt›r.
“... Bu kez bir rol vermifllerdi bana, konufluyordum, seyirci de beni
dinliyordu. Kadroya al›nmay› baflard›m. Böylece (her oyuncu için kaç›n›lmaz olan) ‹ngiltere’nin dört bir yan›ndaki salafl tiyatrolara uzanan gezgincilik dönemi bafllad›. Ama annem de, ben de açl›k çekmiyorduk art›k...”
1914 y›l›nda bafllad›¤› sinemada, son filmini (New York Kral›)
1956’da çeker. Senaryosunu da yazd›¤›, 1966 tarihli “Hong Kong’lu
Kontes” filmindeyse küçük bir rolde görünür sadece. Chaplin, tüm bu
sinema serüveninde 79 filmde oynam›flt›r.
Bu y›llar, Chaplin’in oyunculu¤unu gelifltirdi¤i y›llar olur. 19 yafl›ndayken çekirdekten yetiflme bir oyuncudur ve 1907 y›l›nda Fred Karno Toplulu¤u’nun kadrolu üyesidir. Sergiledikleri revü önce ‹ngiltere,
sonra Avrupa ve nihayet Amerika’da turneye ç›kar. Oyun çok tutulur
ve Chaplin de flöhret merdiveninin ilk basamaklar›na ad›m atar.
Bu yaz›, Chaplin sinemas›n›n ayr›nt›lar›na girmeyecektir. Fakat Chaplin ve sessiz sinema konusuna de¤inmesek olmazd›.
Chaplin, 1940 y›l›nda çekti¤i “Büyük Diktatör” filmine kadar, sessiz
sinemaya sad›k kal›p, filmlerini sessiz çekmifltir. Oysa geliflen teknoloji sayesinde, daha 1927’lerden itibaren, sesli film çekmek mümkündü. Fakat uzunca bir süre tercihini de¤ifltirmedi Chaplin:
Chaplin Sinemas›
1912’de, yine Fred Karno Toplulu¤u ile ikinci turne için Amerika’ya gider. 23 yafl›ndaki Chaplin, art›k bir sinema oyuncusudur. Bir y›l sonra
da, Keystone Film flirketiyle anlafl›r. 1914 y›l›nda rol ald›¤›, ilk filmi
olan “Ekmek Paras›” ile sinema serüveni bafllar.
Amerikan sinemas›n›n giderek endüstriye dönüflmeye bafllad›¤› bu
y›llarda, çok say›da sessiz film üretilmektedir. Chaplin, bu seri üretim
“... Sözlü filmler mi? Bunlardan nefret etti¤imi rahatça söyleyebilirsiniz! Dünyan›n en eski sanat›n›, pandomim sanat›n› berbat ediyorlar;
suskunlu¤un yüce güzelli¤ini yok ediyorlar...”
Chaplin, özündeki pandomim oyunculu¤una sad›k kalarak, sesli film
çekmeye direnir. Ta ki “Büyük Diktatör” filmine kadar. Peki ama neden? Chaplin’in bu tercihinde ticari kayg›lar m› a¤›r basm›flt›r? Hay›r!
Chaplin filmlerinin dilini çözen, insanl›¤›n üzerine çöken faflizm kabusudur. Zaman, Hitler faflizmine karfl› hayk›rma zaman›d›r ve Chaplin “Büyük Diktatör” filminde bunu yapar.
Diktatörler yok olur, özgürlük yok olmaz...
Chaplin, anti-faflist bir ayd›n, bir sanatç›d›r. Öyle ki ça¤›m›zda ayd›n
olman›n olmazsa olmaz› da anti-faflist olmakt›r. Faflizme boyun e¤ildi¤inde, ayd›n kimli¤inden vazgeçilmifl demektir. Bu noktada sanatç›lara düflen, sanatlar›n›, faflizmin zorbal›¤›na, yalan ve yaygaras›na
yönelen “estetik” m›zraklar yapabilmeleridir. Chaplin ustan›n “büyük diktatör” filminde yapt›¤› budur.
Bu filmde, biçimsel olarak “fiarlo” rolü yoktur. Ama filmin kahraman›
olan “Yahudi Berber” asl›nda fiarlo’nun izdüflümüdür. Filmin konusu
k›saca flöyledir: Yahudi bir berber ile Tomanya diktatörü Hynkel (Hitler’e atfen) t›pat›p birbirlerine benzerler.
Toplama kamp›ndaki berber, bir gün firar eder ve bir dizi yanl›fll›klar
komedyas› sonucunda, diktatörün yerine geçer. Filmin finalindeki
konuflmayla, özgürlü¤ün yok edilemez olufluna dair muazzam bir
ders verir herkese Chaplin.
Bu konuflmay› dinledikten sonra, Chaplin ustan›n bu filmi, iyi ki sesli
çekti¤ini düflünürüz:
“Üzgünüm, ne yapay›m ki imparator olmak istemiyorum. Benim iflim
de¤il bu. Ne keyfimce yönetmek istiyorum, ne de fethetmek hiç kimseyi. Olana¤› varsa herkese yard›m etmek isterdim: H›ristiyanlara,
Yahudilere... Beyazlara oldu¤u gibi, siyahlara da. Hepimiz karfl›l›kl›
10 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
inceleme
Chaplin, 1914’ten 1952’ye kadar Amerika’da film çeker. “Sahne Ifl›klar›” Hollywood’a çekti¤i son filmidir. Denilebilir ki, tüm bu süreç boyunca, Amerikan sinemas›na hakim olan anlay›fl›n d›fl›nda kalm›flt›r.
Gerek filmleri ve gerekse de siyasal tutumlar›yla, adeta bir ayr›k otu
olmufltur. Kopart›lmak, kurutulmak, k›r›lmak istenen bu “ayr›k otu”
çizgisinden taviz vermemifltir. Çünkü O, s›radan bir oyuncu de¤il, her
fleyden önce ayd›nd›r. Böyle oldu¤u içindir ki, filmlerinde kapitalizmi
de¤iflik biçimlerde elefltirir. “fiarlo” tiplemesi, asl›nda bu elefltirinin
sivri ucudur.
Elbette, Chaplin’in bütün filmlerinin konusu fiarlo’nun serüvenlerinden ibaret de¤ildir. Örne¤in, 1947 tarihli “Mösyö Verdaux”ta, fiarlo’nun karfl›t› olan bir karakterle karfl›lafl›r›z. Mösyö Verdaux, bir burjuvad›r. Mevcut vars›ll›¤› Verdaux için yeterli de¤ildir.
olarak yard›mlaflmay› istiyoruz. Uygar kifliler böyledir.
Ortak mutsuzlu¤umuzla de¤il, ortak mutlulu¤umuzla yaflamak istiyoruz. Birbirimizi hor görmek ve birbirimizden nefret etmek istemiyoruz. Bu dünyada herkese yetecek kadar yer var. Ve toprak ana, yeterince zengindir, yaflam›m›z› sürdürecek olan› sa¤layabilir her birimize. Hayat yolu, özgür ve muhteflem olabilir ama bu yolu yitirdik.
H›rs ve aç›kgözlülük insanlar›n ruhunu zehirledi, dünyay› bir kin çemberi ile çevirdi. Ve hepimizi kaz ad›mlar›yla sefalet ve kan›n içine sürükledi.(...)
Bu nedenle cinayetler iflleyerek, kurbanlar›n›n paras›n› elde eder. K›saca, “Mösyö Verdaux” kapitalizmin bireyci, bencil, yabanc›laflm›fl,
vicdan›n› yitirmifl toplumsal sistemine elefltirisidir Chaplin’in.
Filmlerinde flu ya da bu flekilde ama mutlaka kapitalizmi elefltiren
Chaplin, bu tavr›yla burjuvazinin sinemac›lar sürüsüne de dahil olmaz. Bugün örne¤ini pek s›k gördü¤ümüz türden bir sanatç› de¤ildir
Chaplin. Kelimenin gerçek anlam›yla ayd›n bir sanatç›d›r. Ülkemizde
örne¤i çok olan, Hollywood özentilerine bir ders olacak sözler de
onundur:
Beni duyma olana¤› olanlara diyorum ki; umutsuzlu¤a düflmeyiniz.
Üzerinize çöken bela, vahfli bir ifltah›n ve insan›n geliflmesi yönünden
kayg›lananlar›n duyduklar› ac›lar›n sonucundan baflka bir fley de¤ildir. ‹nsanlar›n kini geçecek, diktatörler yok olup gideceklerdir ve halktan zorla ald›klar› güç yine halk›n eline geçecektir. ‹nsanlar ölmeyi
bildikleri sürece, özgürlük yok olmaz, olmayacakt›r...”
Chaplin bu filmi çekti¤inde (1940) Nazi ‹mparatorlu¤u gücünün ve
sald›rganl›¤›n›n doru¤undad›r. Yenilmez gözükmektedir. ‹flte bu koflullarda, halklar›n özgür gelece¤ine sahip olan umudu korumak, ayd›n›n iflidir. Chaplin’in yapt›¤› da budur ve faflizmin y›k›lmaz görüntüsüne karfl› dik durarak ayd›n tavr›n› korur. Faflizme karfl› kurtuluflun yolunu gösterir: “Özgürlük ‹çin Çarp›fl›n›z!”
Görüldü¤ü gibi, Chaplin’in hümanizminde zorbal›¤a karfl› halklar›n
hakl› fliddetine karfl› ç›kmak, soyut bir bar›flç›l›k vb. gibi burjuva görüfllerden iz yoktur. Ama “diktatörler yok olup gideceklerdir” demesinin temelinde, halklara güven vard›r. Zira halka, halk›n mücadelesine güvenmeyenler, diktatörlerin yok olaca¤›n› hayal bile edemezler.
Karamsarl›¤a kap›l›rlar.
Oysa Chaplin, Nazizmin en güçlü oldu¤u dönemde bile, karamsarl›¤a
prim vermez. Umudunun s›rr› ise, flu sözlerindedir: “‹nsanlar ölmeyi
bildikleri sürece, özgürlük yok olmaz, olmayacakt›r.” ‹flte bu sözlerin,
bu umudun alt›na imza atabilenlere ayd›n denir.
Hollywood efendilerine karfl› fiarlo...
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 11
inceleme
¤ine prim vermez. Halk düflmanlar›n›n yan›nda saf tutmaz, çünkü o
bir ayd›nd›r.
Kuflkusuz, Chaplin bir komünist de¤ildir. Ama Ekim Devrimi özelinde
komünizme ilgisiz de de¤ildir. Dürüst bir ayd›n›n, sanatç›n›n yapmas› gerekti¤i gibi davran›r: “... Ben bir sanatç›y›m. Hayat beni ilgilendirir. Bolflevizm de hayat›n yeni bir evresi. O halde ona karfl› ilgisiz kalamam...”
‹lgisiz kalmad› da gerçekten. Nazi iflgaline karfl›, Sovyetler’e destek
için çal›flt›. Dahas›, Avrupa’da Nazilere karfl› ikinci bir cephe aç›lmas›
için örgütlenen faaliyetler için de yer ald›:
“... Rusya’n›n savafl meydanlar›nda, demokrasi yaflayacak ya da ölecektir. Müttefik uluslar›n gelece¤i komünistlerin elinde... Rusya s›rt›n› duvara vererek savaflmaktad›r. ‹ttifak›n en sa¤lam savunmas›d›r
bu duvar.”
Chaplin o en sa¤lam duvar›n desteklenmesi için, Nazilere karfl› ikinci
bir cephe aç›lmas›n› talep edenler aras›ndad›r. Fakat Amerikan iktidar›, Nazilerin sosyalizmi ezmesini istedi¤inden, henüz ikinci bir cephe açma düflüncesi yoktur. (Ne zaman K›z›l Ordu, Nazileri önüne kat›p kovalamaya bafllar, ABD o zaman Avrupa’ya ç›kar.)
Chaplin’in bu ayd›n tavr›, Amerikan gericili¤inin tepkisini çeker.
Chaplin, polis sorgusu, mali olarak bo¤maya çal›flma, filmlerinin yasaklanmas› ve hatta yafll› annesinin s›n›r d›fl› edilmeye çal›fl›lmas› gibi bask›larla karfl›laflm›flt›r.
“... Son filmimin, Mösyö Verdaux’un baz› Amerikan sinemalar›nda ve
özellikle New York’ta nas›l karfl›land›¤›n› biliyorsunuz. Baz› çatlak
seslerin beni ‘komünist’ ve ‘Amerikan aleyhtar›’ olarak niteledi¤ini
biliyorsunuz. Bütün bunlar, sadece herkes gibi düflünmek istemedi¤im için. Hollywood’un güçlü efendileri her hofllanmad›klar› kimseyi
saf d›fl› edebileceklerine inand›klar› için...
‹flte aç›kça söylüyorum. Ben, Charles Chaplin, Hollywood’un can çekiflti¤ini ileri sürüyorum. Hollywood’un bir sanat olarak kabul edilen
sinema alan›nda yapabilece¤i bir fley yoktur...”
ABD’nin fiarlo düflmanl›¤›
Görüldü¤ü gibi, bugün Bush’un dilindeki “ya bendensin ya bana karfl›” dayatmac›l›¤›, Bushgiller’in tarihsel yaklafl›m›d›r. Chaplin, kendisine muhalif olan herkesi hedefleyen bu dayatmaya boyun e¤memifltir. Zorbal›k karfl›s›nda boyun e¤mek bir yana, bedellerini göze
olarak daha güçlü hayk›rmak, ayd›n karakterinin vazgeçilmezidir.
Chaplin de böyle davrand›¤› için, Amerika’da “fleytan” ilan edilerek
tafllanm›flt›r. Ama düflüncelerinden taviz vermemifltir.
Örne¤in, emperyalist rekabetin yol açt›¤› ve halklara ac› getiren 1.
Emperyalist Paylafl›m Savafl› seferberli¤inde Amerikan ordusuna yaz›lmay› reddeder. Tekellerin ç›kar› için okflanan Amerikan milliyetçili-
12 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
“... Dostlar›m, Amerikal›lar›n bu denli düflmanl›¤›n› kazanmak için
yapt›¤›m, bir uyumsuz-ba¤›ms›z olarak kalmam olmufltur. Komünist
olmad›¤›m halde, onlara karfl› yürütülen eyleme kat›lmay› reddetmifltim. Do¤al olarak, bu birçok kimseyi flafl›rtt›...”
McCarthycilik’in anti-komünist rüzgar›na kap›l›p, gericilikle uzlaflmad› Chaplin. Bu yüzden, Amerikan Aleyhtar› Faaliyetler Komitesi’nin
karfl›s›na ç›kart›larak sorguland›. Ama “uyumsuz” tavr›n› korumay›
bildi. Dahas›, kendisi de zor durumda olmas›na ra¤men, s›n›rd›fl› edilmek istenen komünist sanatç› H. Eisler’i savundu. Deyim yerindeyse,
bir ayd›n olarak, fiarlo’nun cüretine sahipti Chaplin.
Amerikan iktidar› için, fiarlo’nun uyumsuzlu¤u barda¤› çoktan tafl›rm›flt›. Bu taflk›nda Chaplin’i bo¤mak için f›rsat kolluyorlard›. Arad›klar› f›rsat› 1952’de buldular. Bir film tan›t›m› için ‹ngiltere’ye giden
Chaplin’e ABD’ye dönüfl vizesi verilmedi. Böylece ABD’den kovulan
Chaplin, 1953 y›l›nda ‹sviçre’ye yerleflti, 1977’de orada öldü. Ölen sadece Chaplin’in bedeni oldu. Çünkü fiarlo yaflamaya devam ediyor ve
dünya döndükçe özgürlük için ölenlerin saf›nda yaflamaya devam
edecek...
Kaynakça:
1- Sinema Tarihi- Rekin Teksoy - (O¤lak Yay›nlar›)
2- fiARLO- Marcel Martin- (Bilgi Yay›nevi) J
fliir
filistin günlü¤ü
sinan do¤an
san›r›m ellerinden tutmal›y›m.
bir söylentidir diye de¤il a!
öyle olmas› gerekti¤i için.
az›c›k aralanmal› koyu bulutlar,
ifl›k dokunmal› az›c›k senin bahçene,
ve benim bahçeme de doluflmal› yetim kufllar.
4.
sen uyurken,
zay›f adamlar yürüyordu, filistin sokaklar›nda.
toplar›na kin yüklüyordu tanklar.
ebed müddet bir kin.
muhammed’in küçük kardeflinin, kefene ihtiyac› kalmam›flt› art›k.
1.
san›r›m, ellerinden tutmal›y›m.
bir ikindi vakti gibi durmal›y›m önünde, ortada.
tüm anlams›z çabalar›m› bir yana koymal›y›m.
san›r›m, yang›n olmal›y›m,
yanmal›y›m!
nas›l yan›yorsa senin yüre¤in,
nas›l yan›yorsa ellerindeki çiçekler.
sonra,
asl›nda,
ac› yüklü kervanlar da geçip gitmeli, kudüs
surlar›n›n önünden.
esmer bir erkek çocu¤u gibi büyümeli intifada.
san›r›m,
bir tafl daha atmal›y›m,
bir tafl daha!
ve sonra,
bir tafl daha olmal›y›m.
büyükçe bir tafl,
bir tafl daha!
2.
san›r›m ellerinden tutmal›y›m.
boynu tutulmufllara s›rt›m›z› dönüp çekilmeliyiz,
daha kuzeyden, daha bat›dan.
ancak böyle k›r›l›r de¤il mi?
ramallah’›n,
kabil’in
ve istanbul’un zincirleri.
ve hemen duaya koyulmal›y›z ard›ndan,
"yetiflin hüznün co¤rafyas›na, ey hüznün
peygamberleri!"
sen uyurken,
ve ben uyurken,
kudüs
"a¤la ey salahaddin!" diyerek a¤›t yak›yordu.
beline ba¤lad›¤› kilolarca bombayla birlikte
patl›yordu,
muhammed’in öteki küçük kardefli,
rüyas›nda.
rüyas›nda, rüya göremiyordu di¤erleri.
ben mi utanmal›y›m?
ben mi?
yoksa ben mi?
tarihin ilk bafllad›¤› günden beri, herkes mi
alçakl›¤› seçiyordu?
sen uyurken,
ben uyuyordum.
ve biz uyurken,
ölüyordu,
bahçemizde tanklarla oynayan esmer küçük
bebekler.
3.
ve gece saat 3’ü vurdu¤unda,
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 13
öykü
vatan nedir bilir misin?
denef demiray
Yüre¤im tafla kesti, ama yine de s›zlat›r ac› ac› gö¤üs bofllu¤umu.
Öyle bir s›zlar ki unuturum ne oldu¤umu, kim oldu¤umu, ac›dan.
Sonra tutup kendi omuzlar›mdan kendimi sarsar›m olanca gücümle, insans›n sen, diye. ‹nsan!
Tafl da olsa iflte yan›yor yürek. Yürek alev alev yan›yor. Kan›m korlaflm›fl geziyor damarlar›mda. Tafl da olsa yan›yor iflte. Tafl yanmaz
m› kardefl, da¤lar tepeler, insanlar cay›r cay›r yanarken gözlerimizin önünde? Yüre¤im cay›r cay›r yan›yor. A¤›tlar›m dinmiyor hiç.
Sevdalar›m h›rpalanm›fl çal›l›klarda, türkülerim tel örgülere tak›lm›fl, yüre¤im cay›r cay›r yan›yor. Çok mu uzak geldi sana? Yine anlayamad›n de¤il mi? Çok dramatik, fazla duygusal… O zaman söyle bana:
Kan gölü nedir bilir misin? Hiç dehflet içinde yal›n ayak koflturdun
mu kan göletlerinin üzerinde? Ç›plak etinin alt›nda flap›rdayan duru sular de¤il, kan. Batan, ayaklar›n›n alt›na, çak›l tafllar› de¤il, kemik. ‹nsan eti, parça parça insan, üzerinden koflup gitti¤in.
Yan›k insan eti nas›l kokar bilir misin? Kardeflinin çürümüfl cesedi
nas›l kokuyor? Cevap ver bana! Üç yafl›ndaki yavrun kuca¤›nda
can verirken nas›l bak›yor gözlerine? Komflun dokuz yafl›ndaki o¤lunu kendi bahçesine gömerken ne dersin ona? Kül ve tozdan yüzleri griye dönmüfl, vücutlar› kan, korku içinde 盤l›k 盤l›¤a kofluflan yar› ç›plak insanlar aras›nda nas›l tan›rs›n anneni?
Üzerinden geçerken düflman tanklar›, nas›l çat›rdar bir çocu¤un
kaburgalar›? Gözlerin ba¤l›, ard›ndan s›k›lacak kurflunu beklemenin nas›l bir duygu oldu¤unu tarif et bana. ‹yice düflün, en yak›n
arkadafl›nla kofluyorsun ya¤an bombalar›n alt›nda el ele, düflmüflsün yere.
Avuçlar›nda, s›ms›k› tuttu¤un, dostunun kopan parmaklar›, kalm›fl. Kangren olmufl baca¤›n›, kendi ellerinle kesmiflsin o¤lunun.
‹yice sindire sindire düflün. Mideni mi kald›rd› anlatt›klar›m yoksa?
Düfllerine bile koyam›yor musun anlatt›klar›m›? ‹nsan›z biz de¤il
mi?
Hangi güç durdurabilir seni söyle bana, sevdi¤in en önde, elinde
14 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
bayra¤› memleketinin, dilinde zafer ezgileri kofltururken kurflun
ya¤murlar› üstüne, senin yüre¤in kan çana¤›na dönmüflken, 盤l›¤›n parçalam›flken bo¤az›n›, kim diyebilir sana “direnme” diye?
Kim diyebilir, “E¤ bafl›n›, sus ve göm öfkeni ba¤r›na usulca!” diye?
Vatan nedir bilir misin? Kendi vatan›nda tutsak olmak?
Gece yar›lar›nda k›r›l›p kap›lar›n, namlu uçlar›yla kald›r›lmak yata¤›ndan, her tokatta difllemek dudaklar›n›, oymak avuç içlerini t›r-
öykü
naklar›nla. Düflman elleri dolafl›rken teninde, midenden g›rtla¤›na
yükselen o i¤renç bulant›. Ve kimsenin yard›m edememesi sana,
kapat›p gözlerini sessiz a¤lay›fllar› sevdiklerinin. Söyle bana bir
damla gözünün yafl›na k›yabilir misin yafll› baban›n?
‹ntifada
Öfkeyle f›rlad›¤›nda aya¤a, aln›ndan s›zan kanla, donmufl, dupduru gözlerine bakmaya doyabilir misin? Bin y›ll›k bir da¤ gibi a¤›r
a¤›r, heybetiyle her zamanki gibi, efli¤in bafl›nda dikilip tütün sarar gibi, yakar gibi cigaras›n› efkarl›, halaya durur gibi y›k›l›rken
karfl›nda, tutabilir misin gözyafl›n› göstermemek için düflmana?
Çocuklu¤unda saklambaç oynarken sakland›¤›n koyaklar, oyun arkadafllar›n›n cesetleriyle doluysa flimdi, birlikte yüzdü¤ünüz dereler k›z›la kesmiflse, en sevdi¤in ›hlamur a¤ac›nda sal›nca¤›n›n yerine, direniflçilerin cans›z bedenleri sallan›yorsa, kapt›r›p kendini
rüzgara, doludizgin koflturdu¤un tepeleri kaplam›flsa isimsiz mezarlar, serin yaz akflamlar›nda ya¤mur yerine bomba ya¤›yorsa
üzerine, geceleri ay ›fl›¤› yerine, k›pk›z›l çiziyorsa izli mermiler geceyi, söyle neylersin direnmekten baflka?
Gözlerini açmam›fl bebeler, ölmüfl analar›n›n parçalanm›fl memelerinde süt ar›yorsa burunlar›yla, on yafl›ndaki çocuklar ellerinde
k›rm›z›ya kesmifl tafllar›yla flehit düflüyorsa sokaklar›nda, her gün
bir evden türkülerle, z›lg›tlarla bir direniflçi u¤urlan›yorsa, feda
ediyorsa kendini genç k›zlar›n-delikanl›lar›n, çekiyorlarsa üzerlerindeki pimi hiç tereddüt etmeden…
Direnmektir yaflaman›n di¤er ad›. ‹flte o zaman öyle bir yanar ki
yüre¤in, öfken öyle bir bilenir ki, öylesine yak›flt›r›rs›n ki ölümü
düflman›na, düfllerini süslü kondular de¤il, boylu boyunca özgür
bir Filistin doldurur. T›rnaklar›nla deflerek yazars›n topra¤a özgürlü¤ün ad›n›. H›nc›n› saplay›p topra¤›n ba¤r›na do¤rulursun her defas›nda. ‹ntifada Filistin! ‹ntifada! Anl›yor musun?
Direnifl türküleri büyütür baflak tenli c›l›z çocuklar›n›, ninniler yerine. Babalar›n› çerçeveli flehit resimlerinden tan›r çocuklar›n. Yarine de¤il, bayra¤›na sar›l›p uyusun geceleri. Zaten tek kalan tabutlar›ndan sevdiklerinin, o uslanmaz, bafl e¤mez bayra¤›nd›r. Ve
senin geride b›rakacak oldu¤un memleketinin kara gözlü çocuklar›na, o bayrakt›r. O bayrak ki hiç düflmeyecek yere. Direnecek Filistin. Sald›ran her defas›nda, daha da saplanacak kendi batakl›¤›na.
Vars›n mezar tafllar›m›z olmas›n. Vars›n görkemli törenler yap›lmas›n bafllar›m›zda. Vars›n olmas›n bafllar›m›z. Vars›n düflman silahlar› ay›rs›n bafllar›m›z› gövdelerimizden, en sonuncumuz düflene, da¤lar›m›zda son keklik ötene, son kurflunumuz bitene kadar
direnece¤iz. Sanmas›n kimse, tükenece¤iz. Daha çok çocuklar›m›z
olacak. Kavruk tenli çocuklar›m›z. Daha çok gelece¤iz. Ölmeye gelece¤iz her defas›nda. Ve son nefesimizde özgür Filistin olacak
dopdolu.J
Filistin’in devrimci çocuklar›na
Ben Filistinliyim
ellerim
y›ld›z toplar gö¤ümden
tafl toplar topra¤›mdan
Ben bir Filistinliyim
gözlerim
ummanlar devflirir bulutlardan
›rmaklar devflirir yurdumun da¤lar›ndan
Filistinli bir kad›nd› o
o¤ullar›n› birer bomba gibi gö¤sünden
çekip çekip savurdu alanlara
Ben Filistinli bir çocu¤um
konuflursam korunun kurflunlar› harfler olan silah›mdan
susarsam sak›n›n sapan tafl›mdan
Ben Filistinli flair
sözlerim
iki kanat takar kandan ve gözyafl›ndan
kelimeler dizer kurflundan
savunurum Kudüs’ü
Kahire, 1990
(Fatih Okumufl, Sevgili Kasidesi, Denge Yay. ‹stanbul 1992)
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 15
hapishaneden
ey hayat
ümit zafer
Ey hayat; çokgen renksizli¤in ortas›nda, seninle boyuyorum bütün duvarlar›. Aln›m›n al teriyle y›k›yorum, seni kuflatan sefillikleri. Her
defas›nda, yaz›lamaya ç›kman›n heyecan›n›
tafl›yorum gecelerine. Ve sen, gündüzleri meydanlar›na ç›kan, coflkun nehirlerimde ar›n›yorsun...
Ey hayat; bazen f›s›lt› k›l›¤›nda konuk oluyorum kulalar›na. Kimsenin cesaret edemedi¤i,
illegal fleyler söylüyorum sana. Ve bazen, rap
rap ad›ml› yürüyüfller bafllatan bir marfl oluyorum. Esaret bilmez kelimeleri, rüzgarlara yar
eden dudaklarda ço¤al›yorum. Ve her türlü
gürültünün tek boyutlu ›ss›zl›¤›nda, bir isyan
naras› koyuveriyorum zifiri gecenin ortas›na...
Ey hayat; kimileri seni yaflad›¤›n› san›yor. Oysa
kendi karanl›¤›nda uçan bir yarasa gibi, kanat
ç›rpmak de¤ildir yaflamak. Her ç›rp›n›flta biraz
daha bo¤ulmak hiç de¤ildir. E¤ilmifl boyunlar›n› bacaklar›n›n aras›na alarak kaçmaya, “yaflamak” diyenler, fena yan›l›yorlar. Çünkü bu
macerada, bizim ‹D‹L hakl›d›r: “Yaflam›fl say›lmaz zaten, yurdu için ölmesini bilmeyen.”
Ey hayat; seni muhabbetle, hürmetle, sadakat
ve haysiyetle sevmektir yaflamak. Ve lügatimizde, sevgi emektir. O halde yaflamak, sana
emek vermektir. Ve günü geldi¤inde emek
vermenin en yücesi, sana can verebilmek saadetidir. Ve bu bahiste, do¤ru söylüyor TAGORE: “Bir insan›n yaflam›ndan daha de¤erli bir
fleyi yoksa, o insan›n yaflam›n›n da de¤eri yoktur”
Ey hayat; seni hep sevdim. Hem de bir çocu¤un anas›na ba¤l›l›¤›yla, hem de bir afl›¤›n tutkusuyla pek sevdim. Ve sen, karfl›l›ks›z koymad›n sevdam›. ‹çimi ›s›tan bir atefl, gözümü
16 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
açan bir nur, bilincimi ayd›nlatan bir umut
koydun kalbime. Dahas›, yüre¤ime emanet etti¤in bahtiyarl›¤›n yok edilmesine, gönlün
asla raz› gelmedi. Her seferinde yeniden
ama yeniden var ettin beni.
Ey hayat; sana kutsal diyorlar, mukaddes
hiç bir de¤eri olmayanlar. U¤rad›¤›n nice tecavüze gözlerini kapayanlar, tap›nak fahiflelerinin kutsili¤ini giydirmek istiyorlar sana.
Korkunun türbedarlar›, böylece yald›zl›yorlar bile¤indeki zincirleri. Ama ben, “bütün
korkulardan uzak/ bir sevdad›r böylesine
yaflamak” diyerek kutsuyorum seni bir kez
daha. Çünkü MALRAUX’un sözlerine kat›l›yorum: “U¤runa ölmeye de¤meyen bir hayat, yaflanmaya de¤mez”
Ey hayat; senin flerefine kald›r›yorum sol elimi. Bak, ellerimin ucunda, nereye ve nas›l
vurmas›n› bilen bir yumruk duruyor. Avuçlar›m›n içindeyse bir y›ld›z… Sana yadigar›md›r o yumruk ve bu y›ld›z; yegane kurtuluflundur. Bilesin, aln›nda y›ld›z, elinde
yumruk, gö¤sünde yürek tafl›yan çocuklar›n oldu¤u sürece, kimse seni karanl›¤a
mahkûm edemez...
Ey hayat; senin bizden baflka kimin var?
Kim savunuyor senin özgürlü¤ünü, bizden
baflka, böyle eyvallahs›z. Elbette, bunlar birer soru de¤il, merakl›s›na cevapt›r sadece.
Demem o ki, serencam›n› çi¤neyenler, hasm›nd›r. Ve ancak, kimsesizlerin kimsesi,
yoksullar›n öfkesi, halk›n adaleti, özlemi,
umudu olmay› bilen Adal›lar h›sm›nd›r...
Ey hayat; sözlükler senin için “do¤um ve
ölüm aras›nda geçen ömür süresi” diyorlar.
Kat›lm›yorum bu tarife, çok eksik kal›r seni
böyle tan›mlamak. Sen daha güzelsin benim nazar›mda. Ve umut kat›ld›kça harc›na,
hep daha çok güzelleflmektesin. Yani diyorum ki;
Ömür denilen rüzgar
Öyle esmeli ki yaflarken
Ard›nda bin hayat
B›rakmal› bir ömür...
Ey hayat; flimdi can kula¤›nla dinle beni. Art›k gidiyorum. Fakat seni terk etmiyorum.
Hay›r! Senden asla vazgeçmem. Sadece gidiyorum ve sen ard›mda kalmayacaks›n.
Çünkü hiç olmad›¤› kadar sana kar›flaca¤›m.
Anl›yor musun? Bu gidifl senin için ey hayat,
senin için. Duyuyor musun? Bir isyan ça¤r›s›
gibi koyuveriyorum son nefesimi. Ve bir kez
daha, hayat›n rahmine düflüyorum. Hayat
devrime gebedir...J
foto:fatofl ye¤in
ay›n foto¤raf›
Bir sis içine giriyorsun ve bunun sonunda ne oldu¤unu bilmiyorsun. Yaflam›n kendi gerçe¤i de böyledir. ‹nsan, yaflam›nda nelerle
karfl›laflaca¤›n› bilmez ama tarihinden ö¤renir. Sen de yolda yürürken tarihini düflün, nelerle karfl›laflaca¤›n›.
Ben gidip döndüm, sense yeni yola ç›km›fls›n. Önünde zorluklar y›¤›nla. Zorluklar her zaman vard›r ama hiç de afl›lamaz de¤ildir. ‹flte bu sis
gibi. Bakt›¤›nda uzaklar› göremezsin ama yürüdükçe önün az da olsa aç›l›r. Her insan bu yaflam›n yolcusudur. Yürümem desen de yürüyorsun ama kötü ama iyi. Çünkü sen bir yolcusun… Yürüyeceksin… Bir yolcu dönüp arkas›na bakmamal›, arkas›na bakan her yolcu ya içinde bir
dönüfl yaflar ya da gerçekten geri döner. Gidece¤i yolu sonuna kadar yürümez. Ama unutma her insan bir yolcudur yürümesi gerekir,
koflullar›n zorlu¤una teslim olup gelip geçenleri izlememeli. Bir insan›n en zor görevi olsa gerek yaflananlar› izlemek…
Sen yürü arkana bakmadan, geride b›rak›lanlar› sana ulaflt›racak birileri ç›kar muhakkak ama ileriye yürüyen ve ileriyi insanlara tafl›yacak
çok az insan var. Hayat zorluklarla dolu ama bir o kadar da çözümlerle.
Sana iyi yolculuklar…
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 17
öykü
muhtar›n ettikleri
hasret karatepe
ga burunlu, soluk benizli, s›ska m› s›ska muhtar›. Konuflurken sanki sesi borudan ç›k›yordu. O
da aratmad› di¤erlerini. Her muhtar de¤iflti¤inde biz biraz daha eridik, süzüldük. Her seçimde umutlan›p yeni muhtar seçtik, gene olmad›.
Ama son muhtar gibisini görmedik. Seçilmeden önce mazlumun yan›nda olaca¤›n› söylemiflti de inanm›flt›k. O da mazlumdu, o da haks›zl›¤a u¤ram›flt›, fliir okudu diye hapse bile girmiflti. Bu sefer fena yan›ld›k ve de bafl›m›z bir
belada ki sormay›n...
Köyümüz baflka köylere benzemez, her bir fleyi
kendine mahsustur. Bütün köylerin ortas›nda,
topra¤› verimli, mahsulü boldur. Her yan›ndan
sular› akar; da¤›nda kar, ovas›nda bu¤day eksik olmaz. 72 millet kardefl kardefl yaflar›z köyümüzde.
Hiç de demeyin, cennette yafl›yorsunuz diye.
Komflu köyler de yedi¤imiz önümüzde, yemedi¤imiz arkam›zda san›yorlar ama de¤il. Cennette cehennemi yafl›yoruz da haberi yok kimsenin.
Köyümüzün bir muhtar› var ki Allah düflmandan esirgesin. Bu öyle bildi¤iniz muhtarlardan
de¤il. Babas›, dedesi, dedesinin dedesi de muhtard›; yani sülale boyu muhtar bunlar. Ben çocukken, bunun dedesini görmüfltüm. Göbekli,
kelli felli, fötr flapkal›…
18 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
Adam›n saç› döküldü, yüzü pörsüdü, k›rk sene
b›rakmad› muhtarl›¤›. Kocad› da o¤ullar› zorla
kopar›p elinden ald›lar muhtar koltu¤unu.
O¤ullar› ise ondan beter ç›kt›. Birbirlerini yiyip
duruyorlar, günlerce kavga ediyorlar, birbirlerinin kuyusunu kazmaya çal›fl›yorlard›. K›sa boylu k›v›rc›k saçl›, esmer, göbekli biri büyük flaflaayla koltu¤u kapm›flt›, onun etti¤ini kimse etmemiflti köyümüze.
Daha koltu¤a oturur oturmaz rüflvet yeme¤e
bafllad›. Azalar›na rüflvet vermeyenin iflini yapmazd›. “Benim azam iflini bilir” deyip, “her soka¤a milyoner bir aza laz›m” diyerek köylünün
can›n› burnundan getirdi.
Ondan sonra gelen muhtara ise çok inanm›flt›m, adam halkç›yd›. “Sizi limon gibi s›kt›lar.”
demiflti. ‹nand›k. Bafla getirdik uzun boylu, kar-
Daha seçim sand›klar› yeni aç›l›p muhtarl›¤›
kazand›¤›n› anlay›nca, mazbatay› falan almadan, köylüyü tekmil meydanda toplad›. Uzun
boyu, e¤ri beli, yumurta kafas›yla meydan›n
ortas›na yürüyüp, “Bu günü iyi belleyin, bundan sonra muhtar›n›z benim, bafl›boflluk sona
erdi, sözümü dinlemeyenin gözünün yafl›na
bakmam ona göre” dedi h›rlayarak. Daha bir
gün önce yüzünden gülücükler eksik olmuyordu, yoksulu kurtaracakt›. Nas›l da de¤iflti bir
anda? Hiç ummazd›k do¤rusu.
Köyümüzde sat›lmad›k yol, tarla, köyün ›rma¤›, yaylas›, havas›, suyu kalmad›. Köyün de¤irmeni vard› bu¤day ö¤ütürdük orada, onu bile
yok pahas›na satt›. Sonra tahtalar›n› yakt›lar;
de¤irmenin yerinde yeller esiyor flimdi. Neymifl
art›k köyümüz Avrupa Birli¤i standard›nda olacakm›fl da unumuz da Avrupa’dan gelecekmifl.
Nemize gerek Avrupa bu¤day›, Avrupa unu.
Topra¤›m›z var, suyumuz var, niye ekmeyelim?
Asl›n› sorarsan›z ilk baflta hepimize hofl geldi
valla. Topra¤›n dönümü bafl›na para verdiler.
Yani biz topra¤› ekmeyece¤iz, ekmedi¤imiz
toprak dönümüne göre para alaca¤›z. Yan gel
yat, para al; dünya varm›fl. Bir iki y›l böyle para
öykü
ald›k. Sonra Avrupa ununa, Amerikan mercime¤i, ‹srail h›yar› eklendi. Biz ekmedik, para ald›k, kahvede ka¤›t oynad›k para ald›k, dü¤ün
dernek kurduk para ald›k; de¤meyin keyfimize.
Böyle böyle elimizde ne yemek için, ne ekimlik
için tohum kald›.
‹lk y›llar ucuz bu¤day, mercimek falan verdilerdi. Bol bol al›yorduk amma, her geçen gün artt› fiyat›. 10 çuval bu¤day alan 8 ald›, 8 alan 5 ald›, sonra sonra onu da bulamaz olduk. Alt›n sat›yorlar mübarek.
Dedem dayanamad›, sonunda muhtarl›¤a gitti. Gitmeden içinden geçirmiflti bir bir ne diyece¤ini, “Bak m›htar, bu¤day ektirmedin, davara, koyuna saman kalmad›, inek saman yemeyince süt vermiyor, bebelere bir damla süt veremez olduk, kad›nlar suya un kar›flt›r›p veriyor, süt diye kand›r›yor bebeleri.”
Eline bastonu ald›, a¤›r a¤›r yürüyerek muhtarl›¤›n önüne vard›. Yeni adet getirmiflti muhtar:
Muhtarl›¤›n kap›s›n› her önüne gelen afl›nd›rmayacakt›, ancak mühim bir ifl olursa kap›daki
bekçilere söylenecekti. Daha merdivenden ad›m›n› atmam›flt› ki, iki tane izbandut gibi bekçi
önünü kesti,
“Hele hele, nereye ç›k›yon be moruk?” Dedem
daha önce de baflkalar›ndan duydu¤undan bu
laflara kulak asmad›.
Tabanlar› fliflmiflti iyice.
Muhtar kap›dan görününce bütün ses kesildi,
hep bafl›m›z› döndük o yana. Hala tozlar havada, göz gözü görmüyor. Toz bulutunun içinde
heybetli heybetli konuflmaya bafllad›; “Anarfli
ç›karmay›n, vallahi hepinizi s›ra daya¤›na çektiririm.” dedi ve ekledi:
“Bu gördü¤ünüz bekçileri yeni ifle ald›m, bu
günden tezi yok muhtarl›¤a gelip flikayette bulunmak yasak, anlafl›ld› m›? Sanki memleket
sahipsiz, kahvede üç kifliden fazla kimse yan
yana oturmayacak, valla hapse atar›m. Aha bu
gördü¤ünüz ah›r bundan sonra mapus oldu;
dört kifli oturdunuz mu, anarflik hareket sayar›m. Anarflik hareket kaç gün hapis cezas› bilir
misiniz? fiaka sanmay›n bunu, gözüm üzerinizde.
Bitmedi: Muhtarl›¤›n yüz metre yak›n›nda siyaset konuflmak yasak bundan sonra. Muhtar
demek devlet demek, devlet her fleyin üstünde; anlad›n›z m›? Bu kanunlar› eski kanunlara
benzetmeyin, sizin hakk›n›zdan ancak böyle
cezalar gelir.
Hoflunuza gitmediyse siz bilirsiniz, gene sopa
yersiniz, anlamad›ysan›z robot bekçiler arkan›zda! Haz›r afla¤›dayken anlats›nlar isterseniz...
Derdiniz varsa anlatacaks›n›z tabi, 50 liray› yat›ran derdini anlat›r. Kanun böyle diyor, ben
demiyorum. Böyle kendi bafl›n›za muhtarl›¤›n
kap›s›na dayanan olursa, sopay› yer gene ona
göre.
Havalar s›cak, sak›n ola, yaz›n atk› matk› saray›m demeyin; yüzünüzü görece¤im. E¤er yüzünü görmedi¤im olursa vay haline… Ölümlerden ölüm be¤ensin. Yok ben üflüdüm yüzümü
bundan örttüm, yok kar topu oynad›k falan
demeyin; aha mapus orada, yatmak isteyen
örtsün yüzünü, gözünü.” dedi sonra h›fl›mla
içeri girdi.
Kimsede ç›t yok, herkes dilini yuttu sanki. Dedemin koluna girdim, eve do¤ru yürümeye,
sekmeye bafllad›k. Korkudan kimsenin yüzüne
de bakam›yorum, yere baka baka gidiyorum,
bir kolumda da dedem.
- Ne edece¤iz dede? Bu adam a¤z›m›za s›çacak
bu gidiflle.
-...
- Dede bi fley de, ne olacak?
-...
- Dede, konuflsana.
-...
- Konuflunca olmuyor o¤ul, bak k›rk sopa yedik,
konuflmaya gerek yok...
- Ben bilirim ne edece¤imi...J
“Çekilin önümden, muhtar› görecem” dedi demedi, kendini yerde buldu. ‹zbandut bekçi,
ayaklar›n› kapt›, öbürü verdi sopay›, verdi sopay›, tam 20 sopa...
Dedem sövmeye bafllad›: “Ulan Allahs›zlar, sizde hiç mi iman yok, gavur dinliler?”
Kahveden koflan geldi dedemi ellerinden almak için, ama muhtarl›ktan ha bire bekçi indi.
Ulan bunlar nereden ç›kt›, afallad›k hep? Elli
altm›fl bekçi dolufltu meydana, birbirimize girdik, kim kime vuruyor, kim ne diyor, belli de¤il.
Ellerinde sopalar›, kafalar›nda kasklar›, robot
gibi giyinmifller, geleni dövüyorlar ha bire. Her
a¤›zdan bir laf ç›k›yor, kim ne diyor anlafl›lm›yor, ba¤›r›p duruyor herkes. K›z›lca k›yamet…
Ortal›k adam kaynad› bir anda.
Zor ald›k dedemi ellerinden. Her taraf› yara bere içinde kalm›fl, aya¤a kalkacak hali yoktu;
koltuk alt›na girdik, öyle ayakta duruyor flimdi.
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 19
araflt›rma
bertolt brecht ve epik tiyatro kuram›
ahmet yapar
“Elefltirel toplumcu gerçekçi tiyatro olarak epik tiyatroyu kuramsal
ve uygulamal› olarak temellendirmifl olan B. Brecht, as›l olarak Meyerhold ve Piscator deneyimlerini özümseyerek, yepyeni bir tiyatro
deneyiminin ufuklar›n› açm›flt›r.
Aristotelesçi olmayan tiyatro ve dramaturgi anlay›fl›n› temellendirmifl, kurumsallaflt›rm›fl ve yöntemlefltirmifl olan Brecht, bu ba¤lamda, ö¤retisel oyun kavram›n› getirdi¤i kadar, epik sahneleme, epik
sahne tasar›m›, epik müzik ve epik dramaturginin ilkelerini de koy-
mufl; epik tiyatro ile Aristotelesçi tiyatro aras›ndaki karfl›tlar› kuramsal olarak gerçeklefltirmifl, sahneyi de¤ifltirebilirli¤inin ortam›
olarak alm›flt›r.”
Burgen Bertolt Friedrich Brecht, 1898’de Augsburg’da bir ka¤›t fabrikas› müdürünün o¤lu olarak dünyaya geldi. Brecht, Koniglisches
Realgymnasium’a gitti, ilk fliirleri 1914’te yay›mland›; edebiyata ve
tiyatroya ilgi duymas›na karfl›n, Münih’te Ludwig Maximilian Üniversitesi’nde t›p okumaya bafllad›. 1918’de askere al›nd›, gezici askeri hastanede çal›flt›. 1918’de “Bavyera’daki Baal”i yazd›.
1919 y›l›nda itibaren siyasetle u¤raflmaya bafllayan Bertolt Brecht,
Münih’te Ba¤›ms›z Sosyal Demokrat Parti’ye girdi. Bu dönemde
Augsburger Volkwille’e tiyatro elefltirileri yazd›. T›p ö¤renimini b›rakarak, Müncher Kammerspiele’ye girdi. ‹kinci oyunu olan Trommeln in der Nacht (1918–20, Gecede Trampetler) burada sahnelendi ve Kleist Ödülü’nü kazand›. Münih sanat çevresine kat›ld›, Bavyera halk güldürüsünün temsilcisi olan Karl Valentin’le dostluk kurdu.
1924’te Berlin’e geçti, Deutsches Theatre’da Max Reinhardt’›n yan›nda yönetmenlik yapt›; 1924’te Marlowe’dan serbest bir uyarlama olan Leben Eduards des Zweiten vom England’› (‹ngiliz Kral› II.
Edward’›n Yaflam›) sahneledi.
Haflek’in Aslan Asker fivayk’›n› uyarlamas› için Erwin Piscator’a yard›m etti (1923). Epik tiyatro üstüne görüfllerinin etkisi alt›nda kald›¤› Piscator’la iflbirli¤i sonucunda Mann ist Mann’› (1927, Adam
Adamd›r) yazd›.
Helena Weigel’la evlendi; yak›n iflbirli¤i yapacaklar› besteci Kurt
Weill’la tan›flt›; Die Dreigroschenoper (1928, Üç Kuruflluk Opera)
adl› ilk epik operas›, bu iflbirli¤inin verimli bir ürünü oldu.
Nazi iktidar› ve vatandafll›ktan ç›kar›l›fl
Naziler’in yönetime geçmesiyle birlikte, Brecht’in oyunlar›n› sahneleme imkan› da kalkt›; 1933’te Reichstag yang›n›ndan bir gün sonra Prag Üzerinden Viyana’ya geçti; Die sieben Todsünden der Kleinbürger (1933, Küçük Burjuvan›n Yedi Günah›) oyununun Paris’te
oynan›fl›ndan sonra, Kurt Weill’la iflbirli¤i sona erdi. 1933 y›l› so-
20 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
araflt›rma
nunda Danimarka’ya geçti; 1933’te Üç Kuruflluk Opera’ya dayanan
Der Dreigroschennovel (Üç Kuruflluk Roman) Hollanda’da yay›mland›. 1935’te Nazi Yönetimince Alman vatandafll›¤›ndan ç›kar›ld›;
o y›l New York’ta sahnelenen, Gorki’nin ayn› adl› roman›na dayanarak yazd›¤› Die Mutter (Ana) adl› oyununu izlemek üzere ABD’ye
gitti.
Nazi yönetimine karfl› etkinlikler aras›nda, Moskova’da yay›mlanan
Des Wort (Söz) adl› derginin yabanc› ülke editörü oldu; bu y›llarda
Nazi yönetimini hedef alan Furcht und Elend des Dritten Reiches
(1935/38, Hitler Rejiminin Korku ve Sefaleti) gibi oyunlar ile
1938’de uranyum atomunun ilk kez parçalanmas› üzerine bilim
adam›n›n sorumlulu¤unu iflleyen Leben des Galilei’nin (1938/39,
Galile’in Yaflam›) adl› oyunu yazd›.
1939’da Hitler’in Danimarka’ya girmesi üzerine ‹sveç’e, 1940’ta da
Finlandiya’ya geçti; 1941’de Helsinki Birleflik Devletler Konsoloslu¤u’ndan vize alarak Sovyetler Birli¤i üzerinden ABD’ye (Santa Monica) gitti.
Hollywood için senaryolar yazarak geçimini sa¤lamaya çal›flt›ysa
da, ancak bir senaryosu filme al›nd› (Hangman Also Dies, 1942, Cellat da Ölür); burada müzikçi H. Eisler ve Paul Dessau’la yönetmen
Piscator ve yazar Heinrich Mann’la bulufltu; Charles Kaughton’la ve
Joseph Losey’ le birlikte Galilei’nin Yaflam›’n› yeniden düzenleyerek
‹ngilizce’ye çevirdi ve sahneye koydu (1947), Charlie Chaplin’le ve
kendi düflüncelerinin bir savunucusu olan yazar Eric Bentley’le
dostluk kurdu.
1947’de Komünist Parti’yle iliflkileri konusunda Amerikan Karfl›t›
Faaliyetler Komitesi karfl›s›na ç›kt›, Hanns Eisler’in kendisinin
1930’da partiye girmifl oldu¤u yolundaki ifadesini yalanlad› ve komitenin sorular›n› cevaplamad›; ertesi hafta, Gelilei’nin New York
temsilini beklemeden ‹sviçre’ye kaçt›. 2. Dünya Savafl› s›ras›nda
Brecht’in üç oyununu sahnelemifl olan Zürich Shauspielhaus kendi-
sine yard›mc› oldu ve burada kendi Antigone (1948) uyarlamas›n›
sahneledi.
1948’de Do¤u Almanya’dan gelen öneri üzerine Do¤u Berlin’e geçti, orada kar›s› Helena Weigel’le birlikte Berliner Ensemble’› kurdu
(1949); topluluk, 12 Kas›m’da Herr Puntila und sein Knecht Matti
(Bay Puntila ile Ufla¤› Matti) oyunuyla sanat yaflam›na girdi.
Berliner Ensemble’›n dramaturg ve yönetmeni olarak görev alan
Brecht, Berliner Ensemble’› “epik tiyatro okulu” ve dünyan›n en iyi
tiyatrolar›ndan biri yapt›; pefl pefle sahneledi¤i oyunlar›yla, Berliner
Ensemble, epik tiyatro prati¤i ve esteti¤inin merkezi oldu.
1950’de gezi özgürlü¤üne kavuflabilmek için kar›s›yla birlikte Avusturya vatandafll›¤›na Geçen Brecht, 1953’te PEN Kulüp Baflkan› oldu.
Die Tage der Commune’den (1949, Komün Günleri) sonra oyun
yazmay› b›rakt›; 1939’da yazm›fl oldu¤u ve Paul Dessau’nun müziklerini yapt›¤› Das Verhör des Lukullus (Lukullus Duruflmas›) adl›
operas› Berlin Devlet Operas›’nda bir temsil yapt›ktan sonra kald›r›ld›;
1951’de Do¤u Alman Devlet Ödülü’nü ald›; 1953’teki komünizm
karfl›t› ayaklanma üzerine hükümete bir uyar› mektubu yazd›;
1954’te, Berliner Ensemble, Schiffbauerdamm’daki kendi yerine
yerleflti; aç›l›fl oyunu, Der Kaukasische Kreidekreis (1943/45, Kafkas Tebeflir Dairesi) oldu.
1955’te Moskova’ya giderek (Üç Kuruflluk Opera d›fl›nda hiçbir oyunu Sovyetler Birli¤i’nde sahnelenmemifl oldu¤u halde) Stalin Ödülü’nü ve Paris Uluslararas› Tiyatro fienli¤i’nin bir ödülünü ald›. Kendi tiyatrosunda (Farquhar, Hauptmann, Lenz ve Shakespeare’den)
oyunlar koymay› sürdürdü; 1956’da kalp yetmezli¤inden yaflam›n›
yitirdi.
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 21
araflt›rma
Brecht, getirdi¤i kuramlar ve oyunlar› ile tiyatroya yeni bir bak›fl aç›s› getirmifltir. Brecht kendisine kadar süregelen tiyatro anlay›fl›n›
kökünden y›km›fl, epik tiyatro kuramlar› ile Göstermeci-Epik tiyatronun temellerini atm›flt›r.
Brecht’in söyleyecek çok sözü, seyirciye göstermek istedi¤i pek çok
fleyi vard›. Brecht, seyircinin gözünü boyay›p alk›fl toplamak de¤il,
seyircinin kafas›na yönelmek istiyordu. Seyirciyi koltu¤unda uyutmak yerine her an ay›k tutmaya çal›fl›yor, seyircinin kafa yormas›n›,
düflünmesini, fikir üretmesini, olaya elefltirel bir gözle bakmas›n› istiyordu. Bu yüzden Çin ve Japon tiyatrosundan esinlenerek, ça¤dafl
veriler de kullan›larak epik tiyatronun kuramlar›n› oluflturdu.
Kendini tüm dünyaya kabul ettirmifl, gelifltirdi¤i kuramlar ve oyunlar› ile tiyatroya yeni bir bak›fl getiren bir tiyatro adam›d›r. Brecht
kendisine kadar süregelen tiyatro anlay›fl›n› kökünden y›km›fl, yerine yeni tiyatro kuramlar› ile göstermeci, Epik Tiyatronun temellerini sa¤lamlaflt›rm›flt›r.
Epik Tiyatro
Brecht’in eserleriyle yak›ndan iliflkisi bulunan bir terimdir. Epizodun eserleriyle de iliflkili bir kavramd›r. Epizodun do¤as›n› öneren
ve yüzey detay›yla u¤raflan Almanca kullan›m›ndan türeyen anlam› tafl›r.
Epik tiyatro, “destans›”yla kar›flt›r›lmamal›d›r. Brecht’in tiyatrosu,
kahramanlar›n› ele al›fl›ndan dolay› anti-destans›d›r. Brecht’in
“Mahagonny fiehrinin Yükselifli Ve Düflüflü” oyununun notlar›nda,
Brecht, epik tiyatrosunu anti tezler serisi olarak tan›mlar.
Epi¤in, konudan çok hikaye etmeye odakland›¤›n› söyler. Seyirciyi
dünyayla yüz yüze etmeye gelmeye ve dünya hakk›nda kararlar almaya zorlar.
Oyunun sonunda seyirciyi dünya içinde aktif yapmaya çal›fl›r. Bu,
Brecht’in “Aristoteles Dramas›” dedi¤i etkiden farkl›d›r. Bu tür
oyunlar seyirciyi “iflin içine” katar, onlar› oyunun eylemiyle bütünlefltirir, kiflisel karakterlerle tan›mlar, politik yarg› için kapasitelerini duyguyla gölgeler.
Brecht, insan› ve insan›n durumunu de¤iflmez olarak gösteren, karakterlerin kaç›n›lmaz bir sona sürüklendi¤i, bir tür kader oldu¤u
oyunlar› onaylamaz. Olaylar›n nedenselli¤ine yakalanm›fl bir seyirci, oyunun içinde ve d›fl›nda bulunan insanlar›n olaylar›n yönünü
çevirme ve onlar› kontrol etme serbestinin bulundu¤unu kavrayamaz.
Brecht, daha fazla iyimser olanaklar sunan, ilerici ve belirleyici olmayan bir oyun tercih eder. Bu yüzden dramlar›n› seyircinin özgürlü¤üne ça¤r›da bulunan, sahneleri birbirinden zaman aral›klar›yla
ay›ran bir yap›da yaratm›flt›r, böylece oyunlar› Alman yazar›n belirtti¤i gibi konuya ba¤l› ve seyircinin düflünmeye zaman› olacak
flekildedir. “Her sahne kendi içindedir” der Brecht, “bir sahne di¤erini haz›rlar” yerine.
Epik oyun montaj› kullan›r. Do¤rusal bir harekete sahip de¤ildir.
Seyircinin kurguya fazla dalmas›ndan kaç›nmak için “s›çramalar ve
k›vr›mlarla” ilerler ve Brecht kendi görüflündeki katharsisi (“Katharsis” seyircinin korku ve ac›ma duygular›ndan ar›nmas›d›r. Antik
Yunan Tiyatrolar›n›n amac›d›r. Bu deyimi tiyatroda ilk kullanan
(Poetika) Aristoteles’tir.) kullanarak dünyada oyunculuk üzerindeki
bask›y› azalt›r.
Sahne içindeki ve aralar›ndaki boflluklarda, uzaklaflt›rma mekanizmalar› kullan›l›r. Hikaye etme, bloklar halinde perdelerde yans›t›l›r.
Bir arka örtü, oyun d›fl›ndaki “gerçek” hayat› gösterir.
Brecht’ in “Galileo” oyunu oynan›rken arkada gösterilen nükleer
patlama gibi… Bu yolla, hikaye ve tarih aras›ndaki ba¤lant› vurgulan›r. Böylece epik drama ve alegori ba¤lant›s› kurulur.
Epik ve “dramatik” tiyatro aras›ndaki ayr›m› göstermek yararl› fakat çok keskindir. Brecht’in tiyatrosu, ahlaki ve kronik oyunlar› da
kapsayan birçok biçimden oluflan bir sentezdir. Komedi ve Do¤u tiyatrosundan al›nan teknikleri kullan›r. Brecht ayn› zamanda Yunan
trajedisini ve Shakespeare’in oyunlar›n› da incelemifltir, bu yüzden
22 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
araflt›rma
Shakespeare, Sofokles ve Çehov’u “dramatik”, kendi oyunlar›n› da
“epik” diye adland›rmas› bir yal›nlaflt›rmad›r.
Bunlar ve di¤er oyun yazarlar›, Brecht’in uzaklaflt›rma mekanizmalar› diye adland›rd›¤› teknikleri kullan›rlar ve epik ö¤elere sahip ç›karlar.
Brecht’in, “Cesaret Ana” oyununda, dramatik tiyatronun tan›mlamalar› ve epi¤in mesafelemesi ya da yabanc›laflt›rmas› aras›nda
gerilim vard›r. Bu ikisi de güç kayna¤› uyand›r›r, fakat “Oidipus” ve
“Kral Lear” gibi hemen hemen sahip oldu¤u her fleyden mahrumdur.
Brecht için soru fludur; “Ne ö¤rendi ve cevap ne?”
“Hiçbir fley”, seyirciyi uzaklaflt›rma anlam›na gelir fakat pratikte
geriye daha çok sempati kal›r.
1953 y›l›nda “Tiyatro ‹çin K›sa Organum” adl› eserinde flöyle yazar;
“A¤abeyinin savafl d›fl› kalmas›ndan dolay› a¤layan bir k›z kardefl;
bu bir köylü savafl›d›r, köylülere kat›lmak için savafl d›fl› olan bir
köylü. Kendimizi onun ›st›rab›nda kaybedecek miyiz yoksa etmeyecek miyiz? Karfl›l›kl› duygular›m›z çift yöntemi tan›mak ve hissetmekten kaynaklan›r…”
Brecht’ in epik tiyatrosu, Shakespeare’inki gibi birçok türü bir araya getirir. Onun orijinalli¤i kar›fl›m›n do¤as›nda yatar.
Ayn› zamanda Brecht’in biçim ve ideoloji aras›ndaki iliflkiye verdi¤i
önemde ve belki de özellikle seyircilere kendi sorunlar›n› kendileri
yazmalar› ça¤r›s›nda bulunmas›nda da bu görülür.
“Sezuan’›n ‹yi ‹nsan› (1938–1941)” oyununda bunu aç›kça görebilmekteyiz.
Epik tiyatronun “rasyonel” ve “so¤uk” oldu¤unu söylemek pek
do¤ru olmaz. Yafllanan “Galileo”nun veya “Cesaret Ana”n›n görsel
tan›t›m› sempatiyi artt›r›r. Mesafeleme tekniklerinin bu ifllemi kesti¤i do¤rudur. fioklar› devam eder. Fakat flok, bir hissel etkidir.
Brecht’in yabanc›laflma etkisinin iyi kurulmufl mekanizmalar› üzerinde kullan›m› çoktur fakat onun tiyatrosunda bunlar derin bir insan kavram›yla ilgilidir.
Brecht ilk oyunlar›yla d›flavurumcu ak›m›n içindeydi. ‹lk oyunu olan
“Baal”i yazarken George Büchner’in etkisi alt›nda olan Brecht, baflkald›r› içinde entelektüel bir anarfliye yöneldi.
Onun için dünya “bofl bir evren”di. Yazar, “Baal”i yazarken “Büchner”in “Woyzeck” oyunundan etkilenmifl, “Komün Günü
(1948–1949)” adl› yap›t›nda da yine ayn› yazar›n “Danton’un Ölümü”nü örnek olarak seçmiflti. Oyunda Brecht’in kendisini temsil
eden Baal, ölürken “dünyan›n, tanr›n›n pisli¤inden var oldu¤unu”
f›s›ld›yordu.
I. Dünya Savafl›’n›n sonucu yay›lan karamsarl›k, eski de¤erlere karfl› olma ve anarflik tutum Brecht’in ilk fliirlerinde ve oyunlar›nda
belirgindi.
Yazar, ça¤›n›n dehfletini ve kokuflmufllu¤unu yafl›yordu; “bo¤ulan
k›zlar”, “kokan lefller”, “öldürülen çocuklar”, “ölen askerler” onun
en çok kulland›¤› imgelerdi.
Brecht de her çeflit savafla karfl›yd›. Ona göre, savafl tutucu insanlarla kapl› dünyada kaç›n›lmaz bir olayd› ve savafl›n sürüp gitti¤i
böyle bir dünyada da adalet olamazd›.
D›flavurumcu ak›m içindeki Brecht’te kötülük taraf›ndan kirletilen
ve ak›l d›fl› güçlerin kör gözleriyle yönetilen bir dünya vard› ve insan bütün bunlar›n karfl›s›na çaresizdi.
Brecht’in gençlik y›lar›nda yazd›¤› “Mazeppa’n›n Balad›” adl› fliirinde, insanl›k, çaresizlik içindeydi ve kör bir güç taraf›ndan sürüklenip götürülüyordu.
‹nsan›n çevresindeki dünya da bu sürüklenmeye karfl› ilgisizdi.
Brecht’in ilk oyunu “Baal”in kahraman› da böyle sürüklenip gidiyordu.
Yazar›n ikinci oyunu olan “Gece Çalan Davullar (1918)”da, insan›n
kendi denetimi d›fl›nda sürüklendi¤i imgesi tekrar ortaya ç›kt›.
“Kentlerin Orman›nda (1921 – 1923)” adl› oyununda, iki kafadar,
kendi denetimleri d›fl›ndaki güçler taraf›ndan sürüklenip gidiyorlard›. Bu oyunda insan›n yaln›zl›¤› ve kopmufllu¤u vurgulan›yordu.
“II. Edward (1923–1924)” da, kahraman, bilinçalt› güçlerine karfl›
koyamamaktaki güçsüzlü¤ü ile kendi kendini yok ediyordu.
“Adam Adamd›r”da balyac› “Galy Gay” öylesine pasif bir insand›
ki, üç sert asker onu bütün kiflili¤ini siliyorlard› (Brecht, bu oyunu,
daha sonraki y›llarda, Galy Gay’›n iflbirlikçiye dönüflümünü vurgulayarak düzeltti.)
Brecht’ in d›flavurumculu¤un etkisi alt›nda oldu¤u ilk evresinde
yazd›¤› oyunlardaki kifliler pasif, çevreye karfl› koyamayan, kendi
y›k›nt›lar›n› getiren insanlard›. Bu ilk evredeki oyun kiflileri iki belirgin kesimde ele al›nabilir:
Vahfleti yarat›p baflkalar›n› yok eden aktif kifliler ve vahfletten korunamayan, kurban edilen pasif kifliler…
Ancak bunlar›n tümü de, ister aktif, ister pasif olsunlar, içgüdülerinin ürünleriydiler.
“Gece Çalan Davullar”da olumsuz bafl oyun kiflisi asker Kragler,
Spartakisler’in yan›nda yer almak istemez; devrim u¤runa savaflmaktansa, sevgilisinin yan›nda kalmay› ye¤ tutar.
Brecht, maddeci felsefenin tiyatro anlay›fl›n› ilk kez belli bir esteti-
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 23
araflt›rma
¤e ve yönelifle oturtan kuramc›d›r. XX. Yüzy›l›n en büyük ozanlar›ndan biri oldu¤u kadar, öyküleriyle, fliirleriyle de ün yapm›flt›r. Elli bir
oyun yazan Brecht, ayn› zamanda ça¤›m›z›n en önemli kuramc›lar›ndan biridir.
Yazar, yönetmen, kuramc›, ozan ve düflünür yönüyle öylesine genifl
bir etki alan› yaratt› ki, II. Dünya Savafl›’ndan sonraki genç yazarlar
ve tiyatro uygulay›c›lar› bir yandan onun ö¤rettiklerinden yararlan›rken, öbür yandan da, onu yak›ndan izledikleri için yeni bir senteze gitmekte güçlük çektiler.
Brecht, insanlar›n, yaln›zca çevreleri yoluyla anlafl›labilece¤ini ve
saptanabilece¤ini daha ilk yazarl›k y›llar›nda görmüfltü. Çünkü insan›n kiflili¤i, de¤iflen d›fl dünyan›n ürünüydü. Kendi kufla¤› içinde
–dili kullanmaktaki ustal›¤› ve ozanl›¤› ile– ileriye kalacak, dünya
çap›nda tek yazar, kuramc›, uygulay›c› Brecht’in, kendinden sonra
gelen Frans›z Varoluflçular›n› etkilemesi de do¤al bir sonuçtu.
1918 y›l›ndaki Alman yenilgisi Brecht ve kufla¤›n›n “angajman”›n›
nas›l getirdiyse, 1940 y›l›ndaki Frans›z yenilgisi de sonraki kufla¤›n
Fransa’daki temsilcilerini bir “angajman”a yöneltti.
Brecht’ in maddeci dünya görüflünü kabul etmesinden önceki dönemi ile bu görüflü benimsemesinden sonraki dönemi aras›nda önemli ayr›l›klar vard›. ‹lk bafllarda anarflist, de¤er tan›maz (nihilist) ve
karamsar bir Brecht görürüz.
Bu ilk y›llar›nda yazar için dünya “bofl bir evren”di. XX. Yüzy›lda “Nietsche”nin “Tanr› Öldü” sözünün bir yank›s›yd› bu. “Üç Kuruflluk
Opera (1928)”da dünya yoksul, insan kötüdür, “Adam Adamd›r
(1925)”da yaflayan en afla¤›l›k varl›k, en zay›f yarat›k insand›r.
Brecht, yazarl›¤›n›n ilk y›llar›nda bu düflüncelerle doluydu.
Sonraki oyunlar›nda da bu dünyay›, benimsedi¤i dünya görüflü içinde de¤erlendirerek yeni bafltan ele ald›.
“Sezuan’›n ‹yi ‹nsan› (1938 – 1940)”nda bu düflünceler Tanr›lar taraf›ndan flöyle belirtilir:
“Ne biçim bir dünya ile karfl›laflt›k; baya¤›l›k, pislik. Da¤lar, bay›rlar
bile tan›nmaz olmufl. Güzelim a¤açlar›n bafllar›n› tellerle yok etmifller, da¤lar›n ard›ndan koyu koyu dumanlar›n yükseldi¤ini gördük,
top seslerini dinledik. Bütün bunlar›n aras›nda parças›n› kurtaran
tek kifliye rastlamad›k…”
Brecht’in ilk oyunlar›nda tekrar tekrar üzerinde durdu¤u nokta, bugün ac› çeken yoksulun, yar›n bir olanak kazan›p da yükselme f›rsat›n› ele geçirirse, bu düzen içinde (kapitalist-burjuva düzeni) ezenler kadar, obur, ac›mas›z olaca¤›yd›.
Yazar›n oyunlar›nda önerdi¤i “dünyay› de¤ifltirin, çünkü de¤ifltirmek gerekiyor” sözü tekrar tekrar vurgulan›r. Ama Brecht bu de¤ifltirmenin nas›l ve neye do¤ru yap›laca¤›n› bir kez bile net olarak
aç›klamad›. fiuras› muhakkak ki, maddeci dünya görüflünü benim-
24 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
semifltir.
Ona göre Engels ile Marks modern bir diyalektik ortaya koymufllar,
ama de¤iflimi somut olarak belirtmemifllerdi. Onlar da Brecht gibi
etkin elefltirmenlerdi. Onlar da XIX. yüzy›l kapitalizmini incelemifller ve var olan çöküntüye parmak basm›fllard›.
Yazar›n iki yoldan geliflen bir baflkald›r›fl› vard›. Onun d›fltaki baflkald›r›s› (toplumcu baflkald›r›) nesnel, aktif, onar›mc› ve gerçekçiydi.
Ama onun içteki baflkald›r›s› (varl›¤›na karfl›) öznel, pasif, çaresiz
ve romantikti. ‹flte bu ikili durumun baflkald›r›s› ile Brecht’ in oyunlar›ndaki diyalekti¤in özü de ortaya ç›kt›.
I. Dünya Savafl›’ndan sonra, daha önce onda uyanm›fl olan, burjuvaya ve kurulu düzene karfl› olan düflünceler, onu içinde yaflad›¤›
düzeni fliddetle elefltirme yoluna götürdü. Örne¤in, “Mahagonny
Kenti’nin Yükselifli Ve Düflüflü (1926 – 1928)” kapitalist sistemin
bir randevuevi oldu¤unu gösteriyordu. Aflk bile ticaretin kurallar›na ba¤l›yd›. Böylesine yozlaflm›fl bir kentte en büyük cürüm paras›zl›kt›.
Brecht, faflist ülkeler ile kapitalist ülkeleri flöyle k›yasl›yordu: “Ka-
araflt›rma
pitalist ülkelerde kasaplar, kestikleri eti getirmeden önce ellerini
y›karlar.” Bunun gibi kapitalizmin faflizme dönmeden yaflayabilmesi tamamen “faflistçe bir tutumdu.” Bu düflüncesini “Yuvarlak
Kafalar Sivri Kafalar (1932–1934)” oyununda belirtmektedir yazar.
I. Dünya Savafl›’ndan sonra, Brecht, Almanlar›n kat› ve fanatik tutumunu ve kapitalist düzenin yozlaflt›rd›¤› kurumlar› gördü¤ünü
ve insanlara yeni bir düzen vadeden maddeci dünya görüflünü benimsedi¤ini belirtti.
Yazar, Alman klasiklerine okul kitaplar› gibi kat› ve tek yönden bak›lmas›na karfl›yd›. Alman halk›n›n bir devrim yap›p yepyeni bir
düzene gitmesi gerekiyordu. Bu halk›n art›k bir özelefltiriye ihtiyac›n›n oldu¤unu anlamas› zorunluydu.
Brecht’in maddeci dünya görüflünü kabul etmesiyle, yazarl›¤› ve
sanatç›l›¤› geliflti. Çünkü onun anarflist ve nihilist e¤ilimleri bu ö¤reti ile önlenmifl oldu, ayn› zamanda onu entelektüel bir disiplin
içine soktu. Yazar›n çok yak›n bir arkadafl›, onun Marksç› ilkelere
olan ba¤l›l›¤›n›n, hümanist olmas›ndan ileri geldi¤ini belirtmiflti.
Epik Tiyatro, dram sanat›nda psikolojinin temelini de¤ifltirir. Stanislavski’nin karakter görüflünü de¤ifltiren Brecht, Stanislavski’nin
ortaya ç›kard›¤› yöntemin statik olma tehlikesiyle karfl› karfl›ya oldu¤unu belirtir. Çünkü oyuncular›n kendilerini haz›rlay›fl› hareketlerle de¤il, düflüncelerledir. Oysa Brecht’e göre insan psikolojisi
ancak “taktik”, yani sorunu veren hareketle anlafl›labilir.
Duygular, düflünceler ve ruh durumlar›, yaln›z bilinçalt›nda kalm›fl
insan psikolojisini verir. Oysa “taktik” kafan›n ve gövdenin amaca
uygun olarak aktif çal›flmas›n› sa¤lar. Epik Tiyatro kiflileri, kendilerinden daha büyük olan dramatik durumlara tepki gösterirler; psikoloji de bu tepkilerle ortaya ç›kar.
Piscator’a göre tiyatro bir yarg› yeriydi. Ama bu düflünceyi “ahlaksal” olmak kavram›yla kar›flt›rmamak gerekir. Tiyatronun “ahlaksal bir kurum oldu¤u” Diderot’nun belirtti¤i gibi, Frans›z burjuva
ihtilalinin getirmifl oldu¤u bir kavramd›. Epik Tiyatro, halk sa¤duyusunu uyand›rmak için, dar anlamda ahlakç›l›¤›n de¤il “do¤ru”nun önemli oldu¤unu ileri sürer.
Brecht, “Bugünün dünyas› tiyatro ile yans›t›labilir mi?” ad›n› verdi¤i yaz›s›nda “bugünün dünyas› ki, çok h›zla geliflen bir dünyad›r,
ancak bugünün insanlar›yla anlat›labilir” diyordu.
Bugünün insanlar› yaflay›fl düzenlerinde bir de¤iflim aramakta ve
insanca yaflamay› getirecek daha iyi bir düzene özlem duymaktayd›. Yazara göre, bu de¤iflim en çabuk tiyatro yoluyla gösterilebilirdi. Ancak eski anlay›fltaki tiyatro de¤il, yeni bir tiyatro anlay›fl› ile
bu gerçekleflebilirdi.
KAYNAKÇA
Özdemir NUTKU – Dünya Tiyatrosu Tarihi – 2 J
DEVR‹M ASKER‹YLE ALAY ED‹L‹YOR
VE DEVR‹M ASKER‹N‹N YANITI
1.
Çizmeleri su alan general ,
de bana: Kimden gelir
bu buyruklar? Laf aram›zda:
Bugün ö¤le yeme¤i yedin mi?
Kafanda planlar var m›?
Miden bofl sadece?
Bir bayra¤›m var, dersin,
ama ordun hani nerde?
Tek pantolonlu devlet adam›,
bir ütü tahtas› ister misin?
Bakanlar›n nerde toplan›rlar?
Yoksa köprü alt›nda m›?
Papaz o¤lan› al›r,
as al›r papaz›.
Ad›n tarihe geçer ama
kimli¤in nerde hani?
Dört ediyorsa iki kere iki,
tamam, güç sende olacak,
(ayaklar bafl olacak) ama:
Bu gece bir yata¤›n var m› yatacak?
2.
E¤er ben, su almayan çizmeler giymek istiyorsam bir gün,
çünkü parmaklar›m› bile örtmüyor flu aya¤›mdakiler,
kovmal›y›m bana çizme vermeyenleri,
ve tüm deri piyasas›n› düzenlemeliyim.
Pantolonum dökülüyor.
K›ç›ma bir pantolon gerek
k›fl› geçirebilmem için zar zor.
Onun için, pantolonlar›n nerde oldu¤unu bilmeliyim
ilk peflin,
ve tüm tekstil sanayiini düzenlemeliyim
E¤er istiyorsam has ekmek yemek,
önce k›rmal›y›m tah›l borsas›n›
ve gidip görüflmeliyim çiftçiyle ben kendim
ve traktörler göndermeliyim tarlalara,
ve ekini genifl çapta üretmeliyim.
‹stemiyorsam benmi hor görenlerin
savafllar›nda askerlik yapmak,
onlar›n laflar›na gülüp geçmeliyim
ve kendi bayra¤›m› açmal›y›m,
ve savafl›m› ilan etmeliyim onlara.
Bertolt BRECHT
Çeviri : A. KAD‹R - Gülen AKTAfi
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 25
tiyatro
büyük engizisyoncu
gülnaz b›çakç›
Bu y›lki ‹stanbul Tiyatro Festivali’nin onur
konu¤u olan Peter Brook, festivale iki oyunuyla kat›ld›. Bunlardan biri “Sizwe Banzi Öldü” di¤eri ise “Büyük Engizisyoncu”ydu.
Büyük Engizisyoncu, Dostoyevski’nin önemli
romanlar›ndan birisi olan Karamazof Kardefller’in bir bölümüdür.
Metnin konusu k›saca flöyledir:
‹sa on befl yüzy›l sonra ‹spanyan›n Seville
kentine gelir. Halk›n aras›nda dolafl›r ve flifa
da¤›t›r. Ancak, onun eserini devam ettirmeyi
üstlenen Katolik Kilisesi’nin büyük engizisyoncu kardinali, onun geldi¤ini duyar. Onu
yakalat›r. Sonra ‹sa’y› gece hapishanenin
hücresinde ziyaret eder.
Bu ziyarette yaln›zca Engizisyoncu konuflur.
‹sa yaln›zca onu dinler. Büyük Engizisyoncu
uzun monologunda, ‹sa’yla insanl›¤›n en
önemli sorunlar›ndan birisi olan özgürlük,
ba¤lanma ve inanç konular›n› tart›fl›r. Özgürce severek ba¤lanma, tap›nma ve insanlar›n
inanaca¤› ya da ba¤lanaca¤› önderli¤i özgürce seçmeleri mi daha iyidir, yoksa mucize, s›r
ve otoriteyle insanlar› sürülefltirerek onlar›n
yerine otoritenin seçim yapmas› m› daha iyidir? Monolog boyunca bunlar tart›fl›l›r.
Tart›flmaya, fieytan’›n ‹sa’ya sordu¤u üç soru
yön verir. Bunlar: Göksel ekmekle dünyasal
ekmek aras›ndaki seçim, kime tap›nmal› ve
“Varoluflun s›rr› yaln›zca yaflamakta m›d›r
yoksa yaflaman›n nedeninde midir?” sorular›d›r. Özelde din ve inanç özgürlü¤ü ama genelde tüm inanç ve özgürlükleri seçme ve özgürce ba¤lanma sorunlar› monolog boyunca
tart›fl›l›r.
‹lk baflta, özgürlük mücadelesiyle dünya ni-
26 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
metlerinden yararlanma aras›ndaki çeliflki
ifllenir.
mak için de fleytan›n ‹sa’ya söyledi¤i flu sözleri söyler:
‹sa burada devrimci önder konumundad›r ve
insanlar›n tam ve nihai özgürlü¤ü için mücadele etmektedir.
“‹nsanlar›n aras›na kat›lmak istiyorsan, hem
de elin kolun bofl... Özgürlük sözcü¤ünü götürüyorsun onlara yaln›zca, oysa onlar basit,
do¤ufltan baya¤› yarat›klar olduklar› için bu
sözcü¤ü anlamayacaklard›r. Korkacaklard›r,
dehflete düfleceklerdir. Çünkü kiflio¤lu için
özgürlük sözcü¤ünden daha anlams›z bir fley
olamaz Oysa flu k›zg›n çöldeki tafllar› görüyor
musun? Onlar› ekmek yap, insanlar koyun
sürüsü gibi gelirler peflinden. Elini çekeceksin, ekmekten onlar› yoksun edeceksin diye
korkudan tir tir titreyerek, uysal uysal geleceklerdir peflinden.”
Büyük Engizisyoncu ise insanlar›n açl›¤›n›
kullanarak ve oylar›n› sat›n alarak iktidara
gelen flimdiki AKP iktidar› gibi onlara ekmek
yani kar›nlar›n› doyurma vaat ederek iktidar›n› sürdürmek ister. Bu arada ayn› AKP gibi
dini ve ‹sa’n›n ö¤retisini de de¤ifltirerek kullan›r.
Oysa ‹sa, zaman›n›n devrimci önderi oldu¤u
için insanlara küçük maddi olanaklar de¤il
ama onlar› tamamen kölelikten kurtaracak
özgürlük vaat eder.
‹sa’n›n önerdi¤i devrimci özgürlük mücadelesindeki kazanç tüm insanl›¤›n kurtuluflu
olacakt›r. ‹sa insanlara günlük küçük olanaklar sa¤layarak bunlar› özgürlük sanmalar›n›
istemez.
Engizisyoncu günümüzün düzen partileri gibi insanlara ekmek ve ifl vaat ederek onlar›
özgürlük mücadelesinden al›koymak ister.
Maddi olanaklar›, yani ekme¤i öne ç›kar›r. ‹nsanlar› küçük maddi olanaklarla oyalamak
ister. Ve onlar› açl›kla terbiye etmek ister.
‹nsanlar› küçümser, “Bunlar özgürlükten bir
fley anlamaz, onlar›n önüne birkaç ekmek k›r›nt›s› atarak onlar› kendine ba¤layabilirsin.”
der. Engizisyoncu, tüm otoriteler gibi insanlar› afla¤›lar. Zaten, otoritenin kayna¤› insanlar› küçümsemek ve onlar› kolayca kand›r›lacak sürüler olarak görmektir. Bunu kan›tla-
Oysa özgürlük savaflç›lar› ve devrimci önderler özgürlük ve devrim mücadelesinde insanlara maddi olanaklar vaat etmezler. Tam tersine devrimci mücadeleye kat›lacak insanlara devrim yolunun sarp ve zorlu bir yol oldu¤unu ve birçok bedel ödemeyi gerektirdi¤ini
söylerler. Ve “Tüm bunlara katlanacak m›s›n?” diye sorarlar.
Üstelik devrimci mücadeleye bir tak›m olanaklar kazanmak için de¤il, insanl›¤› kölelikten kurtarmak için kat›l›n›r. Ve bu mücadeleye kat›lanlar bu mücadeleyi yürüten devrimci önderlere, onlar› özgürce severek kat›l›rlar
ve ba¤lan›rlar, onlardan maddi olanaklar
bekledikleri için de¤il. Yani devrimci mücadeleye özgürce, bu yolu özgürce seçerek kat›l›rlar. Devrimci mücadeleye kat›l›m böyle bir
sevgiyle ve istekle olur. Bu mücadelenin sonunda insanl›k birkaç maddi olanak de¤il
ama tüm insanl›¤›n kölelikten kurtuluflunu
kazanacakt›r.
tiyatro
Devrimci önderler gibi, insanlar›n gerçekten
mutlu olmalar›n› isteyen ‹sa, onlar› küçük
mutluluklarla ve küçük maddi olanaklarla
oyalamak istemez, onlar›n kendi özgür iradeleriyle kendisinin arkas›ndan gelmelerini
ister. Onlar›n özgür, ama tamamen kendi
iradeleriyle özgür olmalar›n› ister.
Engizisyoncu bunu da elefltirir:
“Bilmemen olmazd›, ama insanlar› sana tapmak zorunda b›rakacak gerçek bayra¤›, dünyasal ekmek bayra¤›n›, özgürlük u¤runa,
göksel ekmek u¤runa kabul etmedin. Öteki
yapt›klar›na da flöyle bir göz at. Ne yapt›ysan
hepsi özgürlük u¤runad›r.”
‹flte engizisyoncu, ‹sa’y› devrimci bir önder
olmakla yani insanlar›n bu zorlu mücadeleyi
kendi iradeleriyle özgürce seçmelerini istedi¤i için suçlar. Ona, “Neden insanlar› kendine
ba¤lamak için onlar› ekmekle sat›n alm›yorsun?” der:
“Ama kiflio¤lunun özgürlü¤ünü elinden almay› istemedin sen, bu öneriyi reddettin.
Onlar›n bana ba¤l›l›klar›n› ekmekle sat›n
al›rsam özgürlük nerede kal›r, diye düflündün. Kiflio¤lu yaln›zca ekmekle yaflamaz, dedin.”
Ayr›ca, devrimcili¤i meslek edinenlerin, yani
profesyonel devrimcilerin, di¤er mesleklerdeki gibi mesleklerini para kazanmak için
yapmad›klar› da aç›kt›r. Özgürlük mücadelesi maddi ç›karlar elde etmek için yap›lmaz.
Onun çok daha onurlu bir amac›, yani tüm
insanl›¤› kurtarma amac› vard›r. Onun için
devrimcili¤i meslek edinenlerin maddi kazançlar› olmaz. Onlar baflka meslek sahibi insanlar da olsalar, maddi ç›kar getirecek mesleklerini bir kenara b›rak›p, ölümü de göze
alarak, kendilerini devrim mücadelesine
adam›fllard›r; t›pk› Avukat Behiç Aflc› ve binlerce profesyonel devrimci gibi. Onun için de,
hem maddi ç›kar elde etmek isteyip hem de
devrimci mücadeleyi birlikte götürmek zordur.
Bu konuda engizisyoncu da flunlar› söyler:
“Hem göksel ekmek için binlerce, on binlerce
insan senin peflinden gelse bile, göksel ekmek u¤runa dünyasal ekmekten vazgeçebilecek kadar güçlü olmayan milyonlarca, milyarlarca zavall› ne olacak? Yoksa yaln›z on binlerce büyük, güçlü insan m› de¤erlidir senin
için?”
‹sa’ya, çölde fleytan›n sordu¤u ‹kinci soru,
“Kime tap›nmal›” sorusudur?
‹nsanlar sürekli bir ideal ararlar. Bir ideali olmayan ve bir amaç için mücadele etmeyen
insan bofllukta yaflar. Amaçs›zl›k insanlar›
mutsuz k›lar. ‹nsanlar amaçlar›na ulaflmak
ve ideallerini gerçeklefltirmek için birlikte
mücadele ederler. Mücadeleyi birlikte götürürlerse kazan›rlar. Bu mücadelede kendilerine yol gösterecek bir önderlik ararlar. ‹flte bu
yüzden de ‹sa’n›n önüne, çölde, fleytan taraf›ndan konulan, insanlarla ilgili önemli bir
soru da “‹nsanlar›n kime tap›naca¤›” sorunudur.
Ayr›ca, engizisyoncu gibi insanlar›n iradelerini hiçe sayarak onlar› yönetmeye çal›flanlar
insanlar›n birlikte mücadelelerini çeflitli flekillerde önlemeye çal›fl›rlar. Bizde 2000 y›l›ndan beri uygulanan tecrit iflkencesi de bunun
bir örne¤idir.
Engizisyoncu halk› kand›ran ve ezen tüm
diktatörler gibi, halk› sürekli flöyle sözler söyleyerek afla¤›lar:
“Söylüyorum sana, zavall› kiflio¤lunun, do¤ufltan sahip oldu¤u özgürlü¤ünü bir an önce verebilece¤i bir varl›k aramaktan daha
ac›l› bir kayg›s› yoktur”.
‹sa’n›n düflünmesi istenen üçüncü soru ise
varolufl s›rr›yla yani yaflaman›n nedeniyle ilgilidir.
Engizisyoncu :
“Kiflio¤lu, niçin yaflad›¤›n› kesin olarak bilmeyince, dünya nimetlerine bo¤ulmufl olsa
bile, yaflamaktansa bir an önce ölmeyi ye¤ler”.
Metnin bu k›sm›nda varoluflçu felsefe görünür. Sartre’a göre, biz seçimlerimizle var oluruz. Bizi biz yapan seçimlerimizdir. ‹nsano¤lu dünyaya öyle at›l›r. Sonra yaflam›n› seçimleriyle kurar.
‹sa da burada kiflileri, iyiyi kötüyü seçmekte
özgür b›rak›r.
Kifli özgürlü¤ünü kendi seçimlerini özgürce
yaparak kurunca, bunun belirli bedelleri ve
sorumluluklar› olur. ‹nsan yapt›¤› seçimlerin
sorumlulu¤unu da yüklenmek zorunda kal›r.
Bazen yanl›fl seçimler yap›p, yanl›fl sonuçlara
sahip olursa, bundan da kendisi ac› çeker.
Onun için insan›n seçme özgürlü¤ü insana
belli bir sorumluluk yükler ve ac› da verir. Özgür seçimler yapmak insanlar› zorlar ve sonuçlar›na da katlanmak zorunda b›rak›r.
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 27
tiyatro
Ama birisine ba¤lanmay› ve bir önderi izlemeyi kendi iradesiyle seçen insan, kendi seçti¤i önderine daha ba¤l› ve inançl› olur. ‹flte,
bu yüzden, ‹sa, kendisine inananlar›n, böyle
sa¤l›kl› bir seçimle kendisinin peflinden gelmelerini ister. Kendisine inananlar›n, kendisine özgürce, kendi iradeleriyle ba¤lanmalar›n› ister. Yani onlar›n tamamen özgür olmalar›n› ister.
Engizisyoncu bu konuda da flöyle söyler:
“Kiflio¤lunun özgür olmas›n› istemen, onun
sana ba¤lanarak, seni içten severek peflinden gelmesini özlemendi.”
Ama seçme özgürlü¤ünün önder aç›s›ndan
bazen kötü sonuçlar› da olabilir yani özgür
iradeyle bunun yapan insanlar bazen o önderi seçmeyebilirler. Engizisyoncu da ‹sa’y›
bu konuda uyar›r.
“Ama seçme özgürlü¤ü gibi ürkünç bir yükün alt›nda ezilen kiflio¤lunun sonunda senin önderli¤ini, hatta gerçe¤ini de reddedece¤ini düflünmedin mi?”
Daha sonra metinde, insanlar› tutsak etmeye yarayan üç tane güç tart›fl›l›r.
Engizisyoncuya göre bunlar: Mucize, s›r ve
otoritedir.
Mucize, halka düflman yöneticilerin, halk›
bofl fleylerle kand›rarak yönetmede kulland›klar› bir yöntemdir. Ülkemizde de Ali Kalkanc›’n›n pencereden atlayarak halk› uçtu¤una inand›rma olay›n› hat›rlayabiliriz. AKP,
Saadet Partisi gibi halk›n dini inançlar›n› sömüren partilerin halka çeflitli mucizeler anlatarak oylar›n› toplamaya çal›flt›klar› görülmüfltür.
Halk›n gerçek yöneticileri halk› böyle fleylerle kand›rmazlar; ayn› ‹sa gibi bunlara gereksinme duymazlar. Onlar halk›n kendi iste¤iyle ve kendi özgür sevgisiyle kendilerine ba¤lanmas›n› isterler.
Engizisyoncu, ‹sa’n›n böyle mucizelere baflvurmamas›n› flu sözlerle elefltirir:
“ ‘Çarm›htan in, Tanr›’n›n o¤lu oldu¤una inanal›m’ diye ba¤›rd›klar›nda inmedin çarm›htan. Kiflio¤lunu mucizenin gücüyle de¤il de,
içten gelen özgür bir sevgiyle kendine ba¤la-
28 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
mak istedi¤in için inmedin. Özgür sevgi tutkusuyla yan›yordu için. Kölelerin, onlar› ezen
büyük güce duyduklar› kölece hayranl›ktan
nefret ediyordun.”
Engizisyoncu gibi otoriter yöneticiler, sürekli,
halk› “Güçsüzdür kiflio¤lu, baya¤›d›r da” gibi
sözlerle afla¤›larlar.
Engizisyoncu sonra s›rr› tart›fl›r. Burada, gerçek bir devrimci önderin etraf›nda toplanarak, büyük fedakarl›klarla insanlar› özgürlü¤e kavuflturmak için çal›flanlardan yani devrimcilerden söz edilir. Bunlar özgür bir sevgiyle ve ba¤l›l›kla seçtikleri yolda, bin bir zorlu¤a katlanarak ac›larla ›st›raplarla, gerekti¤inde “çölde böcek bitki kökü yiyerek y›llarca
yaflarlar. ” Ama say›lar› tüm topluma göre
azd›r.
Engizisyoncu gibi halka düflman yöneticiler
halk›n onlar›n yani devrimcilerin peflinden
gitmelerini önlemek için, önderin yaln›zca
say›lar› az olan seçilmifller için gelip gelmedi¤i sorusunu halka sorarak, halk›n kafas›n›
kar›flt›r›rlar ve burada bir s›r oldu¤una halk›
inand›r›rlar. Halka kendi özgür kararlar›n› ve
sevgilerini bir tarafa b›rak›p, belirsiz bir s›rra
boyun e¤dirmek isterler.
Böylece, engizisyoncu gibileri, insanlar› mucizelerle ve belirsiz s›rlarla kendilerine körü
körüne inanmaya zorlarlar. Halk› bofl inançlarla sürülefltirirler.
Engizisyoncu gibi dini sapt›ranlar›n kendilerinin s›rr› da, art›k Tanr›’yla ve ‹sa’yla olmad›klar› ama dini kullanarak Roma’ya ve Sezar’›n k›l›c›na sahip olduklar›d›r. Onlar böylece yeryüzünün tek hakimi olurlar ve insanlara boyun e¤dirirler.
Otoriter sistemlerin ve kiflilerin bafl özellikleri halk› küçümsemek ve onu, kolayca kand›r›lacak bir sürü gibi görmektir. Halka bask›yla
boyun e¤dirmektir.
“Ürkecek, gözümüzün içine bakmaya bafllayacaklar, korkuyla bize sokulacaklar. fiaflacaklar bize, korkacaklar, böylesine heyecanl›
milyarl›k bir sürüyü sakinlefltirecek kadar
ak›ll›, güçlü oldu¤umuz için övünecekler bizimle. Öfkelenmemizden çok korkacaklar.”
Otoriter sistemlerin ve kiflilerin baflka bir
önemli özellikleri de, insanlar› kontrol etmeleri ve her konuda onlar ad›na karar vermeleridir. George Orwell “Bin Dokuz Yüz Seksen
Dört” isimli kitab›nda bu otoriter kontrol
mekanizmas›n› çok iyi betimlemifltir. Burada
da engizisyoncu:
“Bizden gizli hiçbir fleyleri olmayacak. Kar›lar›yla, metresleriyle yaflamalar›na, çocuk yapmalar›na –hep bize gösterecekleri ba¤l›l›¤a
bakarak- ya izin verecek ya da vermeyece¤iz”
der.
Oyunda ‹sa’n›n ve engizisyoncunun flahs›nda halk›n gerçek önderinin nas›l olmas› gerekti¤i, halk› özgürlefltirmedeki samimiyetleri ve fedakarl›klar› anlat›lm›fl ve sonradan
bunlar›n yap›tlar›n› çarp›tarak ve sömürerek,
insanlar›n elinden tüm özgürlüklerini alan,
onlar› sürülefltiren, kand›ran ve ezen otoriter
kiflilikler sergilenmifltir.
Oyunun sahnelenme özelliklerine gelince,
burada Büyük Engizisyoncu rolünü oynayan
Bruce Myers ola¤anüstü bir performans sergiler. Oyunculu¤u son derece basittir. Ama
tonlamalar› ve artikülasyonlar›yla oldukça
zorlu bir metni sahnede tek bafl›na, bir saate
yak›n bir zamanda, izleyicileri etkileyecek
büyük bir baflar›yla canland›r›r. Bazen sufle
al›r. Son derece sade bir oyunculukla izleyicileri büyüler.
Oyunda, dekor hemen hemen yoktur. Sahnede Büyük Engizisyoncu ve oyun boyunca hiç
konuflmadan s›rt› seyirciye dönük oturan ve
‹sa’y› canland›ran oyuncu vard›r. Bu oyuncu
yaln›zca oyunun sonunda aya¤a kalkar ve
engizisyoncuyu dudaklar›ndan öper. Engizisyoncu da ona “hadi git” der.
Yaln›zca engizisyoncuyu ayd›nlatan ve onun
oyunculu¤unu destekleyen bir ›fl›k kullan›m›
vard›r.
Çok sa¤lam bir metne dayanan ve oldukça
sade bir biçimde, ola¤anüstü bir flekilde sahnede canland›r›lan “Büyük Engizisyoncu”
oyunu için Peter Brook ve Bruce Myer’› candan kutluyoruz.J
şiir
gül(üm)can
gökay kemal
güllerden en kızılı,
canlardan en mavisi,
Asi’nin hırçın kızı Gülcan,
büyüdün de anne mi oldun sen?
büyüdün de yüreğini sevdalara mı saldın?
yar yerine mi bastın göğsüne vatanı?
yüreğini nasıl büyüttün,
nasıl sığdırdın gönlüne bunca büyük sevdayı?
önce “eşi bulunmazın” Betül’ün,
sonra “inci tanen” Müge’n…
ardından hiç eğilmeden taşıdığın on binlerce soluk…
bir ülkeyi nasıl tümden yavrun bildin gül(ey)can?
gözlerin hüzün, gözlerin umut,
gözlerin binlerce yıldız parçası (sahi bunca yıldızı nasıl kuşanır
insan gül(üm)can?)
gözlerin cesur, gözlerin çakmak,
gözlerini nasıl ışıttın, yüreğini nerde büyüttün gül(ey)can..
insanlar kendine sürgün ölmesin diye,
boranlar tutsak kalmasın diye,
ölüm gül yüzlü bebelerin kanadı olmasın diye mi
kattın kendini Asi’nin sularına hüznünü isyan eyleyip?
senin sesinle açacak papatyalar,
senin gözlerinle doğacak güneş,
senin ellerin doğuracak dünyayı yeniden,
“duvarları delecek senin sevdanın közü
GÜL(ey)CAN... gül gül gül.
AĞUSTOS 2006 | TAVIR | 29
izlenim
yedikule’yi sokaklarda yaflatmak...
tav›r
Yedikule denilince akl›m›za hemen zindanlar› gelir. Bir de bugün büyük konserlerin yap›ld›¤› surlar›… Yedikule, Yedikule olmadan
ve zindan olmadan önce, Alt›n Kap›, seferlerden dönen nice imparatorlar›n törenlerle
flehre ihtiflamla girdikleri, Bizans’›n en
önemli girifl kap›s›yd›. Bu önemli görevi nedeniyle kap› her savaflta do¤al olarak zarar
görüyordu.
Alt›n Kap› olmas›n›n bir anlam› vard›r muhakkak. ‹ktidarlar›n güç göstermesinden
baflka bir anlam› yok, san›r›z. Varsa da bu
bilgiye biz ulaflamad›k. Yedikule a¤›rl›kl›
olarak hapishane olmas›n›n yan› s›ra kimi
zaman da merkezi bir hazine olarak kullan›lm›fl. Ama zindan olmas› damgas›n› vurmufl. Elbette ki ilk olarak büyük bir flehir kap›s› gibi tasarlanm›fl ve kullan›lm›fl olsa da
sonras›nda farkl› amaçlarla da kullan›l›r hale gelmifl.
Alt›n kap›l› bu flehir girifli, birçok padiflah›n
entrikalar›na, hilelerine, birbirine karfl›
komplo kuran padiflahlar›n oyunlar›na tan›kl›k etmifl bir yerdir ayn› zamanda. ‹lk
bahsetti¤imiz gibi ününü zindan olmas›yla
alm›fl as›l olarak.
Kulenin giriflindeki alanda mahkumlar›n
yatt›¤› ranzalar, duvarlara kaz›d›klar›
yaz›lar ve ünlü “Kanl› Kuyu”... Sonra büyük
misafirlerini a¤›rlamaya bafllad›¤› yerler.
Girifl k›sm›ndaki listede burada yatanlar›n
adlar›, neden burada bulunduklar› ve ak›betleri yazmaktad›r. Kulenin ortas›nda ünlü
“Y›lanl› Kuyu” vard›r. Alt kattan ç›karken
40–45. basamaklar aras›nda karfl›l›kl› bir flekilde bulunan Bizans dönemine ait mermer-
30 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
den yap›lm›fl, iki adet kufl rölyefi…
Mahkumlar taraf›ndan zindan girifline kaz›lan kitabeler oldukça fazla. S›radan mahkumlar›n yan› s›ra krallar, vezirler ve elçiler
de 1768 y›l›na kadar bu kulede yatm›fllar.
Daha sonra padiflahtan ald›klar› bir izinle,
tutsakl›klar› kale içinde bulunan evlerde devam etmifl.
Bir de “Kanl› Kuyu”su meflhur Yedikule’nin.
Bizans ve Osmanl› döneminde idama mahkum edilen tutuklular›n kesilen kafalar›n›n,
dipten denize ulaflan güney ve bat› yönünde iki tüneli olan bu tarihi kuyuya at›ld›¤›
söyleniyor. Kuyunun arkas›nda bulunan iflkence tahtas›nda görülen deliklerin, Balkan
Harbi ve ‹stanbul’un iflgali s›ras›nda Yedikule’ye yerleflen yabanc› askerlerden kalma
kurflun delikleri oldu¤u söylenir.
Asl›nda çok da ayr›nt›ya girmek istemiyoruz, çünkü Yedikule’nin tarihini anlatmak
bafll› bafl›na, uzun bir yaz› konusu. Bu nedenle k›sa bir hat›rlatma yap›p geçelim istedik.
Böyle bir tarihi kesiti içinde tafl›yan Yedikule’nin sokaklar›nda dolaflt›¤›m›zda bir yandan o görüntüler canlan›yor kafam›zda. Dönen birçok entrikalar, oynanan oyunlar, iktidar hesaplaflmalar›, tutuklulara yap›lanlar…
Kuleleri ve yap›s› tarihi özelli¤ini koruyor.
Sokaklar›na girdi¤inizde farkl› bir hava hissediliyor hemen. Sokak aralar› y›llar›n yükünü tafl›yor hala. Yorgun de¤il tabii ki, çünkü
bugün Yedikuleliler ona sahip ç›k›yorlar.
izlenim
caklar›n› söylüyorlar. Umar›z istekleri ve
azimleri bunu baflarmalar›n› sa¤lar.
Sergiyi gezerken, Yedikulelilerin güzel paylafl›mlar›n›n izlerini bulduk. S›cac›k bir sokak
sergisi Yedikule’nin orta yerinde bizi karfl›lad›. Yaflam›n hemen her kesitinden kareler
var. Do¤al ve flatafats›z kareler… Bunlar do¤al halleriyle öylece tahtalara as›lm›fl…
“Malzeme yoktu. Zar zor bulduk bu tahtalar›. Okuldan ald›k ama rüzgardan dolay› k›r›ld›, k›r›ld›kça biz ayaklar›n› kestik” diyorlar.
On–on befl tane sergi tahtas›n›n d›fl›nda,
duvarlar› kulanm›fllar. Bize resimleri anlat›yorlar. “Bu dedemin resmi… Bak›n bu da benim çocuklu¤um… Bunlar da Yedikule sakinleri…” Ve tek tek tan›tmaya bafll›yorlar; her
meslekten insanlar var.
Elbette Yedikule, sadece zindanlar› ya da
surlar›yla de¤il, delikanl› kültürüyle de tan›nan bir yerdir. Kendi içinde farkl›l›klar› tafl›yan bir mekand›r Yedikule. Sadece egemenlerin yaratt›klar›yla an›l›yor olmas› Yedikuleliler’i elbette üzüyor ama onlar kendilerine has bir kültür yaratm›fllar bugün.
Bizler de Yedikule’nin sokaklar›na girdik
ama yukar›da bahsetti¤imiz o kanl› ve entrikalarla dolu sokaklar de¤ildi art›k buralar.
Tam tersi kendi kültürüne sahip ç›kan ve
bunu yaflatmak isteyen insanlar karfl›lad›
bizi... Elimizde foto¤raf makinesi, ara sokaklarda yürüyoruz. Yabanc›s› de¤iliz buralar›n;
sürekli Tav›r’› getirip da¤›tt›¤›m›z yerler.
Kedileri, surlar›, duvarlar›, sokak sohbetleri,
emekliler ve y›llar öncesi çocukluklar… Tarihi kesitler… Saymakla bitmez asl›nda, çünkü
çok fley s›¤d›rm›fllar o karelerin içine.
“Yedikule Tarihine Sahip Ç›k›yor” sergisini
gezerken duvarlara as›l› foto¤raflar›n paylaflt›klar›n› anlamaya çal›fl›yoruz. Öyle ki foto¤raflar birbiriyle sohbet ediyorlar adeta.
Tan›d›k hepsi, birbirini biliyorlar. O sohbetlerine sergiyi gezmeye gelenleri de kat›yorlar.
Yaflad›klar›n› anlat›yorlar; bir yan› mücadele, bir yan› yoksulluk kokusunu taa ci¤erlerine kadar çeken insanlardan bahsediyorlar.
Sokaklar›n›n aras› mahalle ortam›n›n ötesinde bir dostluk havas›n› and›r›yor. Yani
birçok mahallede bunu bulmak bugün zor
ama Yedikule bunu baflarm›fl sanki. Kap›lar›n›n önleri sohbet odalar› gibi, gelip yoldan
geçenlerin selamlar› ve birbirine sunulan
gülüfller. Böyle bir mekan Yedikule…
Serginin alan› çok büyük de¤il ama dolu dolu. Yolun bir kenar›n› ve bir soka¤›n duvarlar›n› kulanm›fllar. En çok dikkatimizi çeken,
foto¤raflar›n oradaki esnaflar›n dükkanlar›n›n camlar›na da as›lmas›. As›lacak baflka
yerleri olmad›¤› için buna gerek duyulmufl.
Sergiyi geziyoruz, foto¤raf çekiyoruz. Daha
önceden de bas›n›n geldi¤ini, röportajlar
yapt›klar›n› ama yay›mlayan›n olmad›¤›n›
söylüyorlar. Biraz sitem ediyorlar.
Oldukça emek harcanm›fl ve kendi olanaklar› ölçüsünde aç›lan bir sergi. Örnek bir yan› da var. Hem serginin sokak sergisi olmas›
hem de kendi imkanlar›yla, amatör ruhlar›yla kendi tarihlerine sahip ç›k›yor olmalar›
oldukça anlaml›. “Yedikule Kendi Tarihine
Sahip Ç›k›yor Sergisi”nin devam etmesi dile¤ini sunup ayr›l›yoruz sergiden.J
Yedikule kendi kültürüne ve tarihine sahip
ç›k›yor. Gezdi¤imiz foto¤raf sergisi de bu
sorumluluk duygusunun güzel bir sonucu...
Her fley kendi olanaklar› ölçüsünde. Herhangi bir yerden yard›m al›nmam›fl… Sergiyi
düzenleyenlerden hiçbiri de profesyonel sanatç› de¤il.
Tamamen amatör bir ruhla ve tüm yarat›c›l›klar kullan›larak aç›lan bir sergi ve bir o kadar da ustaca çekilen foto¤raflar…
Sokaklar›n sergi havas›na sokulmas› tamamen ustaca tasarlanm›fl. Yedikuleliler bunu
sürekli ve geleneksel hale getirmeye çal›fla-
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 31
fliir
halk›m
hasan izzettin dinamo
Türkiyelim, Türküm, benim garip halk›m,
her zaman görmek istedim seni
mutlular mutlusu,
bu dünya güzeli yurdumda
s›ra da¤lar gibi felaketler
sana kurdukça pusu
a¤ulu dizelerle dolup taflt› flark›m.
Ulusun döktü¤ü gözyafl›n›n
a¤usu mermeri deler de geçer.
kanlar geçer damar damar mermerden,
o, isterse canlan›p yürür mermer.
meyhanelerde içen flairlerin
elbette, sayg›ya de¤er tasalar›.
söyle, yaln›zl›klar›ndan baflka hangi gölgenin
a¤›rl›¤› alt›nda çat›rdar masalar›?
Talihsiz sanatç›lar› memleketimin
halk›m›n türküsünden uzakta
içtikçe içerler.
sonra, birkaç münzevi okuyucunun
ölümsüzlü¤ünde
öbür yana göçerler.
dikilir durur ortas›nda tanyerinin
flair nöbettedir insanlar uyusun
fliir nöbettedir insanlar uyusun,
bu topsuz, tüfeksiz nöbetçinin
gölgesinde korkusuz canlar uyusun.
Ne güzel ölümsüzlü¤ü
halklar›n,
halklar›n.
sonra, onlar›n gö¤üslerinde yatan
mutluluk düfllü flark›lar›n.
Oturur bir yanda flairler
uzat›p bafl›n› sözcüklerin aral›¤›ndan
söyler içinin zifir gibi karanl›¤›ndan
leyla'y›, flirin'i güldüren türküler.
halksa, öbür yanda döker gözyafl›,
yatar ac›dan ›s›r›r
topra¤›, tafl›.
Sözcük sultanlar›
gönüllerinin harem dairesinde
unutur giderler
ulusçul kayguyu, telafl›.
K›na beni, arkadafl›m k›na:
yaln›z, flunu bil ki rahatt›r içim,
ellerim bulaflmad›kça ihanete,
ellerim batmad›kça kana.
Güzel halk›m,
senden bir tek alk›fl beklemeden
salt senin için a¤lad› durdu k›rk y›l
binlerce flark›m.
K›rk y›l geçti¤im yollar›
incileriyle süsledim gözyafllar›m›n,
gelip geçmesi için ulustafllar›m›n,
ba¤›fllar›m da beni bilmeyerek
b›çaklayan insan›m›,
ba¤›fllar›m bilmeyerek alsa da can›m›
surat›ma bilerek tükürene beslerim kin.
Bitirdim nice dert okulunu,
yaln›z, flununla ö¤ünebilirim
birgün iflçime ihanet etmedim
birgün ihanet etmedim insana.
bin bir yerinden vurulmufl yüre¤imi
ah, anlatabilsem bir gün sana.
32 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
okurdan
sizden gelenler...
KESK‹N BAKIfiLI KÜÇÜK GEL‹N...
Güneflli bir haziran sabah›... P›r›l p›r›l gökyüzünün mavili¤i. Tüm görkemiyle gülümsüyor bize haziran›n s›cak yüzü... Kufl türküleri aras›nda
yola koyuluyoruz. Duygu yüklü, yüre¤imiz. Bir o kadar da heyecanl›y›z...
H›zl› ad›mlarla ilerliyoruz. Yine de yetiflemiyor ayaklar›m›z, kalbimizin h›z›na. K›sa bir süre sonra trendeyiz art›k. Yol boyunca sohbet ediyoruz. Sohbetimiz direnifl üzerine yine. Direnifl! Nas›l da insan›n içini titreten bir kelime...
H›zla geçti¤imiz bu¤day tarlalar›na dal›yorum. Sahi, kim söylemiflti o sözü? "‹nsan dedi¤in bu¤day tarlas› gibi olmal›. Esti mi rüzgâr; bir de¤il, milyonlar için esmeli..."
Berdan Çay›’ndan geçiyoruz. Altan Berdan’›n asi coflkusu doluyor içime. Berdan; bir sevdaya düflmüfl, kuflanm›fl bedenini. T›pk› Asi’nin h›rç›n
k›z› gibi...
Adana’day›z. K›sa bir yolculuk daha yap›yoruz. Sonunda geldik. Soka¤› döndükten sonra karfl›m›zda, tüm görkemiyle duruyor Direnifl Evi. Daha bir heyecan sar›yor bizi. Kap›da arkadafllarla kucaklafl›yoruz. Biraz oturun, diyorlar. Oturuyoruz, ama gözlerimizden okuyorlar sab›rs›zl›¤›m›z›. Daha fazla beklemek istemiyoruz. Onlar da bekletmeden yukar› al›yorlar bizi.
Sar›l›yoruz Gülcan Abla’yla... S›ms›k›... Doya doya öpüyorum onu. ‹çime çekiyorum kokusunu. Umut umut karanfil kokuyor. Ana kokuyor. Yüre¤ime kaz›yorum bu kokuyu...
Açl›k grevindeki arkadafllarla kucaklafl›yoruz sonra, refakatçilerle… Gülcan Abla’yla konufluyorum. Nas›l da mutlu… Direnmenin ve onurun
mutlulu¤unu yafl›yor. Anal›¤›, insanl›¤›, feday› ö¤retiyor bu evden. Umut da¤›t›yor tükenmifllere...
Yüzüne bak›yorum; açl›k hissettiriyor art›k kendini. Zay›flam›fl biraz. Ama gözlerindeki par›lt›y› silmeye yeter mi hiç? Yetmemifl! O par›lt›yla
y›rt›yor karanl›¤› “keskin bak›fll› küçük gelin”... Çaresizlik, umutsuzluk ç›k›p gidiyor kap›dan. Tepeden t›rna¤a karanfil kokuyor bu ev...
Açl›k grevindeki arkadafllarla sohbet ediyoruz. Onlar›n da mutlulu¤u görülmeye de¤er. Gülcan Abla’n›n yan›nda, onun açl›¤›n› paylaflman›n
gururu var gözlerinde. Arkadafllar›m›z›n selam›n› iletiyoruz onlara. Bir selam da onlar gönderiyor sevdal› yüreklere...
Yüre¤imize ak›yor zaman... Ve gitme vakti geldi¤inde, s›¤maz dar zamanlara vedalaflmalar. Bir ezgi olur yürek at›fl›, kanat tutar içimdeki güzellikler, yeniden kucaklafl›rken Gülcan Abla’yla.
Son kez içime çekiyorum karanfil yüreklileri... Yeniden görüflmek umuduyla ayr›l›yoruz evden. Kalbimizde tarifsiz bir burukluk. Ama yine de
coflkulu...
Çukurova’n›n en s›cak yeridir flimdi fiakirpafla’daki Direnifl Evi. Çiçek kokular› aras›nda karanfile sevdal› alev yüreklilerin direnç abidesi...
Açl›¤›n koynunda büyütüyor sevdas›n› umudun y›ld›z›...
"Sevda ki; onu e¤ilmeden tafl›yanlara yarafl›r...!"
RÜYA J
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 33
okurdan
TÜRKÜLER G‹B‹ TANIDIK, B‹ZDEN....
‹nsan yazmaya durdu¤u vakit bin bir fley kopar içinde. ‹sterse geceleri gündüz, gündüzleri gece yapar. Bakt› ki kurumufl bir a¤aç; ne
gam! O a¤aç bir kalem darbesi ile flenlenir.
K›fl günü de olsa meyve verir. ‹flte öylesine
özgür ve öylesine yarat›c›d›r insan beyni.
Bazen bir bakars›n›z tuvalin ortas›nda pembe panjurlu bir ev belirmifl. Dam› akmaz, vergisi, borcu yok. ‹flte öylesine koflulsuzdur insan›n beyni. Bir güzellik sanatla bin olur. Yakar insan›n içini. Bir kalem bir insan› öyle güzel anlat›r ki ç›kt› ç›kacak san›rs›n o ka¤›ttan.
Arars›n o güzelli¤i, aran›rs›n…
Bir de ac›lar vard›r… Ac›lar›m›z da anlat›l›r tabi. Bazen çekenin gözünden, bazen uzaktan
bir seyirle dokunulur ac›ya. Ac› ve açl›k… Bir
bakars›n mevsimlik bir iflçinin damlayan çad›rlar›nda, sinek ›s›r›¤›yla bulaflm›fl hastal›klar›nda, römorkun arkas›na s›k›flm›fl yüreklerde, o yüreklerdeki umuttad›r..
Bir bakars›n kondu sahiplerinin, o kendilerine dev gibi gelen saray gibi gelen evlerindedir. Y›kacaklar› tutar…
‹flte o evlerden bir tanesinde torunu ölen bir
dede görmüfltüm bir keresinde. Herkesin ac›s›n› hayk›rd›¤› o günde susup kalmas›ndayd›
ac›. Ç›¤l›klar› a¤›tlara kar›fls›n istedi¤i o anda
lal oluflundayd›. Söylemek istediklerini söyleyememesinde, ac›n›n birikip, içinde sadece
kendisinde kalmas›ndayd›. O hain g›rtlak
kanserindeydi. Bo¤az›ndaki o so¤uk aletle
metalik sesler ç›kartm›fl, yanamam›flt› ac›s›na… Ne zaman o an› düflünsem ses olmak isterim. Ses olup o adam›n bo¤az›na yap›flmak… Ac› olup dökülmek a¤z›ndan..
Hep Pandora’n›n kutusundan, umuttan bahsederler öyle zamanlarda. Her fley bir yerde
bir flekilde düzelecektir derler. Umut edin, isterler.
Bilmezler ki umut bazen en ac› fleydir. Ya¤mur duas›na ç›kan, orada aç›lan elde nas›l ac›
bir umut vard›r bilmezler. Yahut depremde
muhtemelen anl›k flaflk›nl›kla kendini d›flar›
at›p o flaflk›nl›¤›n geçti¤i anda, o k›sac›k saniyelerde sevdiklerini getirip hat›r›na, enkaz›
kar›flt›ran, bir can bir canl› arayan eldekinin
salt bir umut olmad›¤›n› fark etmezler…
Çünkü onlar daha ötesini bilmez. Oysa var-
34 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
d›r. Bir de daha ötesi vard›r. Daha büyü¤ü…
Tunçtan bir z›rh kuflan›r umut. Umuttan, ac›dan, sevinçten, mutluluktan gururdan ve her
fleyden daha ötesi… ‹syand›r bu, dirençtir.
Gördü¤ünü anlat›r sanat. Çünkü yarat›c›
olan sanat de¤il hayatt›r asl›nda. Ve iflte bazen hayat öyle fleyler yarat›r ki, kalem susar,
dil susar.. Hiçbir tuvale yans›maz izi. Yüre¤e
yap›fl›p kal›r. Diyecek söz, an›lacak kavram,
var›lacak sonuç ve daha pek çoklar› o büyülük karfl›s›nda yoklu¤a kar›fl›rlar. Anlams›z,
yar›m, eksik kal›rlar.
Gün gelir oyalar›, gergefleri al›rlar annelerin
elinden, flehit o¤ullar›n kay›p k›zlar›n resmini
koyarlar yerine… Kalkar annelerin sol yumruklar› havaya. Bir daha inmez… Bir daha inmez; zulmün üstüne inmedikçe…
Kocaman bir ülke olur Armutlu… Düflman ordular›na sald›r›r gibi tanklar ve tüfeklerle gelirler. Korkup evine kapanmaz, kepenkleri s›k› s›k›ya kapamaz hiç kimse, hiçbir yerde. Direniflin mayas› vard›r orada. Ölüm orucu sürmektedir. Ölüme yatanlar› yaflatmak için
ölür baflkalar›. ‹flte böyle bambaflka bir denge… O denge ki konuflsan konuflulmaz, yazsan yaz›lmaz, sussan susulmaz…
Gün gelir iki kardefl yatar açl›¤a... Yan yana…
Babalar› durur bafllar›nda. Ölüm döfleklerinde bir tas s›cak çorba istemezler onlar, babalar› da vermez… ‹stemezler dünyan›n açl›¤›ndan doymay›, doyurulmay›… Gül bahçelerinde yatar gibi yatarlar açl›¤a.. Aden bahçelerine düfler gibi düflerler…
‹flte, dersin, iflte art›k her fleyi gördüm. Söylenecek her fley söylendi, duyulacak her fley duyuldu. Susulacak her fley susuldu. Ta ki 5 Nisan’a kadar: Dünya Avukatlar Günü... Bir
avukat, koca bir ç›nar, ba¤lar o gün k›z›l band›, aln›na. Hukukun bitti¤i yerdir buras›…
Unutmufl bedenini sarsar Behiç’in açl›¤›. Mide kramplar›n› bafl a¤r›lar›n› sen daha önce
duyars›n. Gözlerin karar›r onunkilerden önce.
Bir avukatt›r o. Hani bafl›m›z s›k›flsa varl›¤›ndan emin oldu¤umuz, yaramaz çocuklar gibi
korkmadan bafl›m›z› derde sokabildi¤imiz,
hani nas›l olsa hep var olan…
Ezgisini hep bildi¤imiz ama sözlerini hat›rlamad›¤›m›z türküler gibi tan›d›k, bizden…
Bir çift sözdür o… Kendini saklamadan, sak›nmadan hep yerinde söylenmifl bir çift söz. ‹flte flimdi yine tam yerinde verilmifl bir cevap
gibi durur karfl›nda.
Demek Behiç A¤abey, demek sen de, y›llard›r
açt›n her ölenle… Vermedi¤in sular› içmedin,
sunmad›¤›n yemekler kald› sofranda. Demek
gözlerin seyirci kalamad› art›k. Her düflenle
kanayan yüre¤in, geride kalanlar› yaflatmak
için bu kez bir ad›m daha öne geçti, öyle mi?
Bu kez de bedenin mi söz oldu?
Çok mu ac› çektin Behiç A¤abey? Bizim kapal› kap›lar ard›nda bildi¤imiz kör karanl›k hücrelerden gelen sesleri sen yak›ndan duydu¤unda çok mu incindin? Hep görüfle gitti¤in
dostlar›n› oralarda b›rakmak, hep bir fleylerini eksilmifl görmek çok mu k›rd› seni? Yanm›fl
etlerin kokusunu mu duydun içinde? Günefle
yolculad›¤›n her bedendeki, iflkence izleri sana geldi de, senin de mi yakt› can›n›? Ve öyle
rahatl›kla ölümü içmifl, bedenini onuruna kale yapm›fl o insanlar›n yüzlerinde kalan ve hiç
solmayan gülüflleri mi iflledi içine? Peki, kim
tecritteydi asl›nda? Sen ölüme yatm›flken,
hukuk bir tafl olup susmuflken kim tecritteydi?
Biz, bizim yerimize yap›lm›fl tercihlerle yaflarken, neyi düflünece¤imize bile karar veremezken, haber alma özgürlü¤ümüz k›s›tlanm›fl, sansürle yo¤rulmuflken kim tecritteydi
gerçekte? Bize yalanc› cennet vaat edilip, ç›karc› ikiyüzlü bir toplum yaratmaya çal›fl›l›rken, masallar›m›z, türkülerimiz bile al›n›rken
ellerimizden, çocuklar›m›za diledi¤imizce
isim koyamazken, asl›nda tecritte olan, tabutlukta yaflayan kimdi? Onlar m›, biz mi?
fiimdi sana sol yan›m› versem, bir gözümü
bir kolumu versem, inand›rsan ki buras› asl›nda bir hukuk devletidir. ‹nanmam Behiç
A¤abey, kimse de inanmaz.
Bizim daha direncimiz var. Yusuf’un kuyular›na gönderecek kervanlar›m›z..
B‹RGÜL J
okurdan
ANA
Bu y›l ilk defa Newroz kutlamalar›na kat›ld›m. Polisler etraf› çevirmifl, tetikte duruyorlard›.
Ama insanlar umursamadan, mutluluklar›n› coflkular›n› yöresel k›yafetlerin alt›ndaki ruhla bir bütün k›lm›fllard›. Hayk›r›yorlard›
umutlar›n›.
Grup Göç’ün kardefllik özgürlük ve eflitlik üstüne söyledi¤i türkülere, hep bir a¤›zdan kat›l›yorlard›.
Türkülerin ço¤u Kürtçe oldu¤undan sözlerini anlayam›yordum. Ancak ezgiler yüre¤ime iflliyordu ve her kelime orada tercüme ediliyordu. Anlamad›¤›m türkülere bile efllik etmeye bafllam›flt›m.
Tam bu anda omzumda hissetti¤im bir elin ard›ndan kurumufl bir
dudak yana¤›ma öpücük kondurdu. Yafll› bir ana cam gibi gözleriyle
okfluyordu beni adeta. Gözlerini hala üzerimde hissediyor, her akl›ma geldi¤inde ürperiyorum. Sanki hala saçlar›m› okfluyor.
ifade ediyordu. Kürtçe bir fleyler söyleyerek, elimi s›ms›k› tutup sonra yan›mda duran baflka bir bayan›n eliyle birlefltirdi. Sanki “Tutun
ellerinizi s›ms›k› tutun, elleriniz kopar›lsa da yüre¤iniz asla birbirinden kopmas›n.” diyordu.
Ana, daha sonra zaten akmaya haz›r vaziyette bulunan gözyafllar›n›
özgür b›rakt›.
Ne içindi bu hayk›r›fllar, nedendi yanaklar›n gözyafllar›yla ›slanmas›?
Sonra ö¤rendim; onun fidan gibi yi¤it iki o¤lu varm›fl; ancak gencecik iki o¤lunu kendi eliyle topra¤a vermifl. O da her ana gibi hayaller
kurard› gelece¤e dair. Ama art›k gözyafllar› eksik olmuyor yanaklar›ndan. Ac›s›n›, öfkesini, gözyafllar›yla anlat›yor.
Sözlere gerek var m›?
ÖZLEM J
Sözlerinden hiçbir fley anlamad›¤›m bu yafll› ana, gözleriyle çok fley
«F» Harfinde
0’larlarla bafllar kronometreler
1 rakamlar›n onursal
Bafllangݍ namesindeyken
1 ve A... Sonra 2 B asal bir say›
3 C gece boyunda
D Marks’ta sevecen
Bende bir bezirgan 4 içerisinde
E ellerimiz 5 ile birlikte
Kala kald›m anons edilen bir yorgun seste
F’lere gelemiyorum henüz
Bir silah deposunun önünde
Da¤›t›l›rken silahlar katletmek için
fianl› ordumuza bir mahpushane önünde
T’ye de bir fley diyemiyorum susarken tarihle
Kendi kederini yafl›yor henüz bir yerde
A’lar› sevdim hep B ve S ile birlikte birde
H’leri
Ama ›s›namad›m 8m2’lik «F» harflerine
F tipi stüdyolarda ak›l d›fl›l›¤›n burgac›na
at›lan
“en alttakilerin”, kumdan kaleleri içinde
Kahkahayla izleyen baronlar›n
Engizisyonlar›nda sekiz trilyonluk kanl›
arenalar
Puntolar halinde mürekkepleri s›r›t›rken
Mekanik spikerlerin seslerinde
Her sabah baz› muayyen flartlar alt›nda
‹rticai sald›r›fl›n ilerlemesi içerisinde
«F» F a fl i z m
«F» T e r ö r i s t bir d i k t a t o r ya
F tarihleriyle sab›kal›d›r kanl› ayinlerinde
F’nin gölgesi alt›ndaki bo¤up öldürmektedir korkuyu
F’nin içinde olan umudun ve inanc›n gövdesidir
E. Kalan
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 35
okurdan
YEN‹’YE…
Kibritçi k›z için günlerce a¤lam›flt›…
Havalar hala çok, ama çok so¤uktu. Ondan ald›¤› kibritleri çok eski zamanlardan beri, kitaplar›n›n aras›nda kuruttu¤u gül yapraklar› diye
yüre¤inin aras›nda sakl›yordu. Y›llanan kitab›n kokusuyla kar›flan
yaprak kokusu gibi, yüre¤inin derinlerine saklad›¤› bu kibritler de kar›flm›flt› onunla. Alev alabilirli¤inden hiçbir fley yitirmeden…
Koridorun ucundan yank›lanan ayak sesleri, bir insan evlad›na ait de¤ildi. ‹nsan suretindeydi belki ama rengi boz bulan›kt›, kenar mahallelerde at›klarla kirlenmifl, içinde sa¤l›ks›z yoksul çocuklar›n oynad›¤›
sular› and›r›yordu. Oynayan çocuklar› hat›rlamaya çal›flt›, zorland›.
Bulan›kl›¤›n içinden kibritçi k›z›n solgun ve derin anlamlarla yüklü yüzünü seçebildi yine de.
Ama mümkün de¤ildi saklamak. Yüre¤i ac›d›, buruldu, tafl›yamad›
kibritçi k›z›n cans›z günahs›zl›¤›n›. Bir fleyler yapmal›yd›…
Devrilen koca ç›nar›n sesiyle aç›ld› kap›. Yüre¤inde tafl›d›¤› cenazeyi
görmeden sürüklediler onu hissizlik çukuruna. Oysa elinden geleni
yap›yordu gitmemek için. Donmufl kaskat› bedenine hakim olamasa
da içinden vurufluyordu zebanilerle. Soysuzlu¤un bekçileriyle hesaplaflmak tek arzusu oluyordu gitgide. San›yorlard› ki korkuyor, san›yorlard› ki eli aya¤› ba¤l›d›r. Ama yan›l›yorlard›. Zaman› yenilemek, insanl›¤› yenilemek için öyle bir arma¤an verecekti ki evrene, kibritçi k›z
canlanacak, yüre¤i de hafifleyecek ve ›s›nacakt›. ‹flte o zaman y›l da
yeni olacakt›, dünya da. Az kalm›flt›…
Zebaniler çevresinde bir halka oluflturmufl, ars›z kahkahalarla onu ez-
Bir a¤›rl›k çöktü üzerine. Uykuya dalacak gibiydi. Göz kapaklar› kurflunlaflt›, çöktü, çöktü… Birdenbire sars›lmaya bafllad›. So¤uk bir denizin içine at›lm›flt› sanki öylesine ay›ld›. Sars›nt› yay›l›yor, difllerini, yüzünü, ellerini, tüm bedenini, görüp görebilece¤i her fleyi, her yeri, geçmiflini, bugününü, gelece¤ini kapl›yordu. Dünya sadece sars›nt›dan
ibaretti art›k, sonu gelmiyordu. Ay›ram›yordu ki ölüm mü bu yaflam
m›; ya da tan›mad›¤› baflka bir fley mi? Elinde olmadan parçalar›na
ayr›l›yor, yine birlefliyordu, ama bu sefer daha sanc›l› olarak ayn› fleyleri yafl›yordu. Hala sonu gelmek bilmiyordu dipsiz kuyunun, uçsuz
gö¤ün. Tutunabildi¤i tek fley vard›, hiç b›rakmad›¤›: Fark›nda olabildi¤i tüm benli¤iyle kavrad›¤› tek fley, o k›zdan ald›¤› ve çok eski zamanlardan beri saklad›¤› kibrit çöpleri…
Uyand›¤›nda – belki de uykuya dald›¤›nda – bir bahar günüydü herkes ve her yer. Çiçeklerin capcanl› renkleri, patlamaya haz›r sab›rs›z
tomurcuklar, en güzel ürünlerini sergilemeyi iple çeken verimli a¤açlar, k›fl›n yorgunlu¤unu z›playa z›playa üzerinden atmaya çal›flan sincaplar, her yönüyle do¤an›n uyan›fl› vard› insanlar›n ellerinde, yüzlerinde. Huzurlu çocuklar annelerinin flefkatli gözlerinde c›v›ld›yorlar,
babalar sofralardaki ekmekler kadar s›cac›k sar›yorlard›. O, hepsiydi,
herkesti. Kusursuz bir flark›daki ahenkti yaflad›klar›. Mükemmel bir
tabloydu gördükleri. En yerinde ve en gerçek renklerle yap›lm›flt›; tablonun kendisi ressamd›. Hiçbir fley unutulmam›flt›, ta ki… Ta ki k›pk›z›l, iri bir kandamlas› tablonun tam ortas›na ya¤ana dek… Bereketli,
ya¤mura aç toprak, insanl›¤a ve do¤aya geri vermek için özümserken
kan ya¤murunu, uyudu – ya da uyand›. Gök gürlüyordu, flimflekler çak›yordu derinlerde, derinlerinde. Kibritçi k›z, onun yüre¤i bir saçak alt›ym›flças›na s›¤›nmaya çal›fl›yordu. Elinden geldi¤ince korumak istiyordu, ›slanmas›n istiyordu ama tek bafl›na yetemiyordu. Baflka yürekler de laz›md›, baflka yürekler…
O yeni y›l gecesinde ya¤mur dinmek bilmedi. So¤uktan dondu sokaklarda yaflayan binlerce insan. S›cak evlerinde akflam yumuflac›k yataklar›na gömülenler gündüz de makamlar›ndaki koltuklar›na gömüleceklerdi, o koltuklardan hançerler ya¤d›rmaya devam ederek masum düfllerin üzerine. Yeni olan neydi peki? Kibritçi k›z büzüldü so¤uktan, kar›ncadan küçük oldu. So¤uk zehir gibi yürüdü damarlar›nda, geçti¤i yerleri cans›z ard›nda b›rakarak. Parmaklar› çarp›ld›, avucunda s›k› s›k› tuttu¤u kibritler saç›ld›, bafl› yere düflerken savrulan
saçlar› gibi. Yeni neydi? Yeryüzünü flimflekler de¤il günefl ayd›nlatmaya bafllarken, masumiyetin cesedinin üzerine vurmaktan utand› ›fl›k.
36 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
meye çal›fl›yorlard›. Gözleri bakt› içindeki ac›dan ve h›nçtan umuduna do¤ru. ‹rkildi önce kibritçi k›z›n buz gibi aln›nda biriken boncuk
boncuk terleri görünce. Yumuflac›k solu¤uyla sildi onlar›. Diz çöktü
yüre¤i masumiyetin önünde son kez; söz verdi, bedelini ödeyip onu
canland›racakt› mutlaka. Bafl kald›rd› bilinci soysuzlu¤a ve aya¤a
kalkt› da¤lar gibi. fiahland› damarlar›nda kan›, ça¤lard›r saklad›¤› kibritlerden birini ald›. Zebaniler durdu birden. Ç›kard›lar tüm silahlar›n›,
onun üzerine do¤rulttular ama nafile.
Da¤lar oldu yürüdü, uçurumlar oldu yürüdü, yanarda¤lar oldu yürüdü, okyanuslar oldu yürüdü, y›ld›zlar oldu yürüdü, açl›k oldu, isyan oldu, aflk, adalet, özgürlük oldu yürüdü, hiçbir silah durduramad› onu.
En sonunda ateflten bir zafer 盤l›¤› oldu… fiimdi alevlerin karfl›s›nda
donanlar, büzüflenler insan suretindeki onursuzluk, ahlaks›zl›k, yalan, ihanet, zulüm ve soysuzluktu, o umut renginde dev bir meflaleyken.
Kibritçi k›z, yeni y›l›n ilk sabah›nda uyanabilmiflti bu kez. Ama uyand›¤›nda kibrit satm›yordu. Çünkü dünya, yeni bir yer olmufltu art›k…
Sema Üstünalan. J
fliir
savafl›n efendileri (*)
bob dylan
Gelin bakal›m savafl›n efendileri
Siz büyük silahlar yapan
Ölüm uçaklar› infla eden
Bütün bombalar› yapan
Duvarlar›n arkas›nda saklanan
Masalar›n›n gerisinde saklananlar
Maskelerinizin arkas›nda sizi görebildi¤imi bilmenizi istiyorum.
Siz yok etmek haricinde asla hiçbir fley yapmam›fl olanlar
Siz oyunca¤›n›zm›fl gibi benim dünyamla oynayanlar
Elime bir silah verip sonra gözlerimden saklananlar
Ve sonra dönüp en h›zl› kurflunlardan koflarak kaçanlar
Judas gibi yalan söyleyerek ihanet edenler
‹nanmam› istiyorsunuz ama bir dünya savafl› kazan›lamaz.
Damar›mdan akan suyu gördü¤üm gibi
Sizin gözlerinizden görüp beyninizi okuyorum
Siz di¤erlerinin atefllemesi için tetikleri çekenler
Sonra koltuklar›na kurulup ölüm say›s›n›n artmas›n› seyredenler
Genç insanlar›n vücutlar›ndan kan f›flk›r›p çamurun içine
gömülürken
Malikanelerinde saklananlar
Siz var olabilecek en kötü korkuyu üzerimize salanlar
Dünyaya bir bebek getirme korkusunu
Do¤mam›fl ve ismi konmam›fl bebe¤imi tehdit ettiniz
Damarlar›n›zda akan kan› hak etmiyorsunuz.
Böyle haybeden konuflabilecek ne biliyorum ki
Genç oldu¤umu daha bir fley bilmedi¤imi söyleyebilirsiniz
Ama bildi¤im tek bir fley var sizden genç olmama ra¤men
‹sa bile yapt›¤›n›z› asla ba¤›fllamayacak.
Durun size bir soru soray›m; paran›z bu kadar iyi mi?
Size ba¤›fllanmay› sat›n alabilecek mi? Alabilece¤ini mi düflünüyorsunuz?
Cenazenizin ölüm çanlar› çalarken anlayacaks›n›z
Kazand›¤›n›z onca para ile ruhunuzu asla geri sat›n alamayacaks›n›z.
Ve umar›m ölürsünüz ve ölümünüz yak›n olur
Soluk bir ö¤le sonras›nda tabutunuzu seyredece¤im
Ve mezar›n›za indirilirken sizi izleyece¤im
Ve öldü¤ünüzden emin olana kadar mezar›n›z›n üzerinde
duraca¤›m.
Türkçesi: Ece Esmer
(*) Savafl›n Efendileri (Masters of War) ünlü müzisyen Bob Dylan’›n 1963 tarihli “The
Freewheelin” isimli albümünde yer alan bir flark›d›r.
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 37
nota
biz olmasak
38 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
nota
Biz olmasak gökyüzü
Biz olmasak ray
Biz olmasak Taflova’n›n tütünü
Biz olmasak üzüm
Dönen tekerler y›kanan bu¤day
Kütahya’n›n çinisi
Biz olmasak üzüm göz
Ay›n on befli güzel de¤ildir
Ana dizi, kardefl dizi, yar dizi
Kömür göz, ela göz
Güzel de¤ildir
Biz olmasak göz ile kafl
Öpücük, nar içi dudak güzel
de¤ildir
Söz: Enver Gökçe
Müzik: Grup Yorum
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 39
öykü
efl zamanl› aflklar
kadir kepezli
Kimsesizken, hiç ummad›¤›m yerlerin dar
umutlar›nda büyürken yani, s›rt›m›zda küçük, eski ceketler tafl›rd›k. ‹simleri bile vard›;
birinin ismi kahrolas›, birinin ismi bitip tükenen, di¤erinin ismi de herkesin bildi¤i, s›¤›nd›¤›, edebiyat›n› yapt›¤› yaln›zl›kt›… Yaln›zl›k!..
Kimsesizken, yan›m›zda hiç kimse yokken
yani, da¤lar›n› aflt›¤›m, ovalar›n›n berrak sular›nda yüzünü y›kad›¤›m yerlerde, insanlar›n üzerine ölü topra¤› serpiliyordu.
Yang›nlar vard›… Ç›¤ düflerdi… Sevap kazanmayan, do¤umuyla beraber günahkar bebeler, lanetlenmifl kaderleriyle öldürülüyordu.
Herkesin imrenerek bakt›¤› çimen yeflilleri
yoktu mesela. Her yer k›z›ldan sar›ya dönerdi…
fiaho’yu bir gece yürürken arkadan vurmufllar. Silah sesini duyanlar d›flar› ç›km›fllar ki
fiaho’nun “oturmaaaaaaaam” diye sesi geliyor. Oturmadan öldü…
Bir keresinde çok iyi hat›rl›yorum; Zilan ellerinde k›rm›z› karanfillerle ölü bulunmufltu.
Sonradan söylediklerine göre, amcas› Hüseyin’in o¤lu ona tecavüz etmifl.
Nenem Meryem anlat›rd›; k›z›, namusunu
verdi¤i için, amcas›n›n o¤lu öldürmüfl. Zilan’›n abisi yoktu… Dört k›z kardefltiler.
Sonra anlad›m neden büyüyemedi¤imizi.
Neden bizi kuytulara itmifller? Neden bize
az›nl›k demifller? Neden bizi kullanarak savaflm›fllar? Neden, neden?
Herkesin bildi¤inden daha çok bildi¤inden!
A¤›tlar›, yakar›fllar›, sessizce a¤lamalar›, konuflmas›… Bildi¤inden yani…
‹çi dolu dolu, he desen yüre¤i patlayacakm›fl
gibi, taflk›n bir ça¤layan gibi bakan gözleri…
fiimdi ben anlatmayay›m da kim anlats›n?
Söyleyeyim de bir dinleyin… ‹lk kez do¤dum,
on bin kez öldü¤ümü dinleyin… Ben, Mihri
Süleyman gibi güzel, ismim gibi Emin birinden… Yalans›z, fitnesiz…
Hayat flimdi bafll›yor…
Herkesin bildi¤i o yaln›zl›k var ya, flair Naz›m’›n anlatt›¤› “Büyük Yaln›zl›k” … ‹flte o,
ben… Anlatay›m sizlere “Efl Zamanl› Aflk›n”
ta kendisini…
…
Deli fiaho’yu da hat›rl›yorum. Her gün sokakta yatard›, sokak dedi¤ime bakmay›n,
yaz›da yabanda kal›rd›. Biri ça¤›r›p ekmek
verirse yerdi. Aylarca aç kalsa kimsede bir
lokma istemezdi. Fukarayd›. Bir torbas› vard› s›rt›nda, dolafl›r dururdu. ‹çinde ne vard›
kimse bilmezdi. Soranlara da “Sana ne, ben
sizin evinizin içinde ne var diye soruyor muyum ha.”
Sigaras›n› yakar yine yola düflerdi. Tütün tabakas›n› verirlerdi ama o sadece bir sarmal›k tütün al›rd›.
fiaho hiç oturmazd›, bir kez görmüfller oturdu¤unu, o anda utanc›ndan yerin dibine girmifl, görenlerin eline aya¤›na kapanm›fl “Bir
daha hiç oturmam.” diye yalvar›yormufl.
Gözlerinde yafllar dökülüyormufl. O güne
kadar da hiç kimse otururken görmemifl.
40 | TAVIR | TEMMUZ 2006
Anl›yorum nedenleri; bizi böyle büyüttüler,
biz soramad›k nedenleri… Bizi nedensiz büyüttüler. Biz kapand›k kendimize de ondan
ses ç›karamad›k.
Biliyorum, doktorlar gelmezdi bize… Ö¤retmenler gelirdi, birkaç kifli… Sonra kala kala
bir tane kal›rd›… Elleri gözleri kömürden siyah, yüre¤i daha da öfkeli… ‹stemiyorlard›
sanki bizi… ‹stenmedi¤imizi söylerdi nenem…
Bildi¤inden konuflmazd›, biliyorum… Ama
biliyor gibi söylerdi. Hakl›yd›!.. Görmüfl geçirmifl kad›n… Eski toprak… Kardan korkmaz, 盤 düfler de evimize, ya da okula k›zakla giderken alt›nda kal›r›z düflüncesini
içinde bar›nd›rmaz, korucu Hüseyin’in bir
numaral› düflman›… Bildi¤inden söyledikleri, bildi¤inden…
Benimkisi uzun bir yolculuk hikayesi, köyde
okuyan tek kifli benim. Büyük umutlarla
kaçt›m bir gece vakti. Babam reddetti beni
evlatl›ktan… Okumam ona göre anarflist olmama yetiyordu. Yolculu¤a ç›kaca¤›m günün ilk saatlerinde, oturmufl soban›n yan›
bafl›na, bana ba¤›r›yordu:
- Gidemezsin! D›flar›da “OHAL”ciler var…
Korucu Hüseyin seni görür, bilir kaçt›¤›n›.
Kasabaya giden yol karla kapl›… Kurtlara afl
olursun… Olmaz dedim sana ulan! … ‹zin
vermem.
- Baba, senin dediklerin bahane… Senin derdin ‹stanbul’da okumam…
- Okuyamazs›n… Orada kötülük var.
- Burada da var… Hem kötünün de kötüsü
var.
- Ben istemedikçe kötülük gelmez sana…
Anana, gardafllar›na, nenene…
öykü
- Gelir… Burada yaflad›kça her fley gelir.
Yan›lm›fl›m. Yan›ld›¤›m› anlad›¤›m anda ö¤rendim en büyük hatay›… Babam›… Babam›… Öldürmüfller… Nerede nas›l niye öldürmüfller kimse bilmiyor. Öyle ya ölülerin nedenini sormak bile ölüme davetiye ç›karmak ya. Anam anlatmad›, o da bilmiyormufl.
Gecenin bir vakti götürmüfller. Kaç hafta
gelmemifl, sonra gelmifl, korucu Hüseyin de
yan›ndaym›fl, yüzüne battaniye mi ne örtmüfller. Anama “V›rv›r edip duruyordun. Al
getirdik.” Demifller. Anam orada düflmüfl,
babam›n yüzünü dahi görememifl. Komflular bizim yan köyün mezarl›¤›na gömmüfller.
Korucu Hüseyin ihbar etmifl beni… Kaçakm›fl›m, kimliksizmiflim… Bir kaça¤›n o¤lu olsa
olsa terörist olurmufl. Da¤a gittim de örgüte kat›ld›m da… Her fleyin savunuculu¤unu
yapt›m da… Ölüme öncülük ettim de… falanda filan yani akl›na ne gelmiflse söylemifl. Söyler korucu Hüseyin biliyorum.
Babam sa¤lam insan, söylemez beni… Do¤rudur insanl›¤›, bilmiyor ki nerede oldu¤umu…
Ama ben bildi¤im halde gidemedim köye…
Haber geldi¤inde kardeflim Muhammed’ten, kahroldum… Dedim ya, s›rt›mda
bir ceket var ismi de kahrolufl… ‹flte yaflad›¤›m topra¤›n üzerime giydirdi¤i bir ceket
bu… ‹stanbul’dayd›m art›k ama elimde hiçbir fley yoktu… Sessizlikten baflka, okulda
baflka bir yaflam d›flar›da baflka bir yaflam,
üstüne bir de para olmay›nca, neye yanaca¤›n› bilemedim.
S›¤›nd›m ‹stanbul’un her mekan›na, soka¤›na, kald›r›mlar›na, insanlar›na… Her yanda
postallar var kara kara, insanlar› bile alk›fl
tutuyorlar “OHAL”cilere… Ya¤murlu bir
günde ellerinde pankartlar olan insanlar
“ordu göreve” diye 盤›r›yorlard›. Düflündüm de o an babam›… Üzerime bir ceket daha biniverdi; ismi de, yitip giden.
Al›flamad›m, güçsüzlü¤ümden de¤il çaresizli¤imden… Dönmem gerekti¤ini hissettim…
fiimdi size her fley bir anda olup bitmifl gibi
gelecek, do¤rudur… Ama onu bir de bana
sorun, ömrümden ömürler gitti… Bu yanl›fll›klar, bu bitip kahrolas›, topra¤›na s›çt›¤›-
m›n flehri eritti beni… Okuyamad›m da… Nerede okudu¤um önemli de¤il, sormay›n onu
bana…
…
Köye gelmeyeli çok olmufltu. Bizim oralarda
baz› fleylerin de¤iflti¤ini söyleyen efendiler
uzaktan bakm›fllar topra¤a…Haneler ayn›
say›da hemen hemen. Say› de¤iflmemifl
ama kimileri var ki y›k›lm›fl, viran olmufl. Farelere mekan flimdi.
Konu komflunun ço¤u gurbet yollar›na düflmüfl. Hüseyin ve onun gibileri nin bask›lar›ndan y›l›p da düflmüfller o bilmedikleri yollara. Hiç bilmedikleri memleketlere gidip de
mekans›zlara kar›flm›fllar... ‹flte bizim fakirhane. Yok y›k›lmam›fl, sadece biraz solmufl
mu ne?
Kap›y› çald›m, içeri girdim… Her fley ayn›…
Babam hariç…
Bir ceket daha vard›, hat›rlayacaks›n›z, ismi
yaln›zl›kt›… O flimdi üzerimde bir yük gibi,
ç›kartam›yorum. Ölü topra¤›nda beklemeli
yar›nlar içerisindeyim, ellerim kollar›m ba¤l›… Yeniden bafllayay›m dedim yaflama, olmad›.
Malum, kaça¤›m ya! Bir gece kap› çald›, içeri gelenler hemen tan›d›m korucu Hüseyin
de yanlar›nda.... Ald›lar beni bir gece sorguya, b›rakmad›lar… Neler olmad› ki, bedenim
›slakken ince, camdan yap›lma bir mili erkekli¤ime soktular… Ac›m tarifsizdi… Anlatmakla olmaz, yaflamakla hiç olmaz… ‹nsanl›k d›fl› bir fley yani!
Uzun zaman iki yana gidip geldim havaland›rmada… Çok gün sayd›m mapus dam›nda,
kaçak tütün çuvallar› dolu gelip tez elde boflald›. Ellerim yafllanm›fl etraf› sar› sigara örtüsüyle kapanm›fl.
Korucu Hüseyin’e benzeyen gardiyanlar›n
haddi hesab› yoktu. Hele Topal Hamdi vard›
ki h›nk demifl korucu Hüseyin’in burnundan
düflmüfl sanki, huyuyla suyuyla t›pk›s›.
Gülerken otuz iki diflini birlikte gösterirken
bile küfreder… ‹flte böyleyken böyle… Hiç
kere mapusta yatt›m, süründüm… Bu yazd›klar›m› da ranzamda yaz›yorum…
Zaman geçtikçe al›fl›yorum ac›lara. Özlem
birikiyor, hasret ço¤al›yor içimde bir volkan
gibi ama bir türlü patlayam›yorum.
Benimkisi böyle bir ac›, böyle bir öykü iflte…
Ne zaman bitece¤i belli de¤il. Yafl›yorum
öylesine, anam, gardafllar›m, nenem ne yap›yor bilmiyorum, en çok koyan da o zaten.
Nenem ölmüfl olabilir, yafll›yd› zaten, e¤er
ölmemiflse hiç ölmez gibi geliyor bana!!! Laf
benimkisi de…
Öylesine yafl›yorum, ceketler üzerimde, yaln›zl›k, kahrolufl, yitip giden… Bir merhaba
diyemiyorum, bir “hoflça kal” var, o da flimdi söylenmez…
‹flte, hepsi bu…J
TEMMUZ 2006 | TAVIR | 41
deneme
madem ki ölümün önüne geçilmez
ne zaman gelirse gelsin...
michel eyquem de montaigne
Sokrates’e, “Otuz Zalimler seni ölüme mahkûm ettiler” dedikleri zaman, “do¤a da onlar›” demifl.
“Inter se mortales mutua viviunt
Et quasi oursores vitae lampada tradunt.”
(Lucretius)
“Bütün dertlerin bitti¤i yere gidece¤iz” diye
dertlenmek ne budalal›k! Nas›l do¤uflumuz
bizim için her fleyin do¤uflu olduysa, ölümümüz de her fleyin ölümü olacak. Öyle ise,
“yüz y›l daha yaflamayaca¤›z” diye a¤lamak,
yüz y›l önce yaflamad›¤›m›za a¤lamak kadar
deliliktir. Ölüm baflka bir hayat›n kayna¤›d›r. Bu hayata gelirken de a¤lad›k, eziyet
çektik; bu hayata da eski fleklimizden soyunarak girdik.
“‹nsanlar yaflatarak yaflar birbirini
Ve hayat meflalesini, birbirine devreder koflucular gibi.”
Bafl›m›za bir kez gelen fley büyük bir dert say›lamaz. Bir anda olup biten bir fley için bu
kadar zaman korku çekmek ak›l kar› m›d›r?
Ölüm, uzun ömürle k›sa ömür aras›ndaki
ayr›m› kald›r›r çünkü yaflamayanlar için zaman›n uzunu k›sas› yoktur.
Aristo, Hypanis ›rma¤›n›n sular› üstünde bir
tek gün yaflayan küçük hayvanlar bulundu¤unu söyler. Bu hayvanlardan, sabah›n saat
sekizinde ölen genç, akflam›n beflinde ölen
yafll› ölmüfl say›l›r. Bu kadarc›k bir ömrün
bahtl›s›n›, bahts›z›n› hesaplamak hangimize gülünç gelmez? Ama sonsuzlu¤un yan›nda, da¤lar›n, ›rmaklar›n, y›ld›zlar›n, a¤açlar›n, hatta baz› hayvanlar›n ömrü yan›nda bizim hayat›m›z›n uzunu, k›sas› da o kadar
gülünçtür... Do¤a bunu böyle istiyor. Bize
diyor ki:
“Bu dünyaya nas›l geldiyseniz, öylece ç›k›p
gidin. Ölümden hayata geçerken duymad›¤›m›z kayg›y›, hayattan ölüme geçerken de
duymay›n. Ölümünüz varl›k düzeninin,
dünya hayat›n›n koflullar›ndan biridir.
42 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
Hayat bir iflinize yaramad›ysa, boflu bofluna
geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaflay›p da ne yapacaks›n›z?
Sizin hat›r›n›z için evrenin bu güzel düzenini de¤ifltirecek de¤ilim ya? Ölmek, yarat›l›fl›n›z›n kofluludur, ölüm sizin mayan›zdad›r:
Ondan kaçmak, kendi kendinizden kaçmakt›r. Sizin bu tad›n› ç›kard›¤›n›z varl›kta, hayat kadar ölümün de yeri vard›r. Dünyaya
geldi¤iniz gün bir yandan yaflamaya, bir
yandan ölmeye bafllars›n›z.
“Prima, Quae vkam dedit, hora carpsit.’ (Seneka)
‘Bize verdi¤i hayat› kemirmeye bafllar ilk saatimiz.”
“Nascentes morimur, finisque ab origine
pendet.” (Manllius)
“Do¤umla ölüm bafllar, son günümüz ilkinin sonucudur.”
Yaflad›¤›m›z her an, hayattan eksilmifl, harcanm›fl bir and›r.
Ömrünüzün her günkü ifli, ölüm evini kurmakt›r. Hayat›n içinde iken ölümün de içindesiniz; çünkü hayattan ç›k›nca ölümden de
ç›km›fl oluyorsunuz. Ya da flöyle diyelim, isterseniz: Hayattan sonra ölümdesiniz; ama
hayatta iken ölmektesiniz. Ölümün, ölmekte olana etti¤i ise, ölmüfl olana etti¤inden
daha ac›, daha derin, daha can yak›c›d›r.Hayattan edece¤iniz kar› ettiyseniz, doya doya
yaflad›ysan›z, güle güle gidin.
“Cur non ut plenus vitae conviva recedis?
Cur amplius addere quaeris
Rursum quod pereat male, et ingratum occidat omne.” (Lucretius)
“Niçin hayat sofras›ndan, karn› doymufl bir
ça¤r›l› gibi kalk›p gidemiyorsun?
Niçin günlerine, yine sefalet içinde yaflanacak; yine bofluna geçip gidecek baflka günler
katmak istiyorsun?
Hayat kendili¤inden ne iyi, ne kötüdür: Ona
iyili¤i, kötülü¤ü katan sizsiniz.”
Bir gün yaflad›ysan›z, her fleyi görmüfl say›l›rs›n›z. Bir gün bütün günlerin eflidir. Baflka
bir gündüz, baflka bir gece yok ki. Atalar›n›z›n gördü¤ü, torunlar›n›z›n görece¤i hep bu
günefl, bu ay, bu y›ld›zlar, bu düzendir.
“Non alium videre patres:
Aliumve nepotes Aspicient.” (Lucretius)
“Babalar›n›z baflka türlüsünü görmedi:
Torunlar›n›z baflka türlüsünü görmeyecek.”
Benim komedyam, bütün perdeleri ve sahneleriyle, nihayet bir y›lda oynan›r, biter.
Dört mevsiminin nas›l geçti¤ine bir bakarsan›z, dünyan›n çocuklu¤unu, gençli¤ini, olgunlu¤unu ve yafll›l›¤›n› onlarda görürsünüz. Dünyan›n oyunu bu kadard›r. Mevsimler bitti mi, yeniden bafllamaktan baflka bir
marifet gösteremez. Bu hep böyle gelmifl,
böyle gidecek.
“Versamur ibidem atque insumus usque.”
(Lucretius)
“‹nsan kendini saran çemberin içinde döner
durur.”
“Atque in se sua per vestigia volvitur annus.” (Virgilius)
deneme
Nec desiderium nostri nos afficit ullum.”
(Lucretius)
“O zaman ne hayat› arar›z; ne de kendimizi;
Varl›¤›m›zdan hiçbir fleye özlemimiz kalmaz.”
Hiçten daha az bir fley olsayd›, ölüm hiçten
daha az korkulacak bir fleydir denebilirdi:
“Mufto mortem minus ad nos esse putandum
Si minus esse potest quam quod nihil esse
videmus.” (Lucretius)
“Ölüm size ne sa¤ken kötülük eder, ne ölüyken; sa¤ken etmez, çünkü hayattas›n›z;
ölüyken etmez, çünkü hayatta de¤ilsiniz.”
“Y›l hep kendi izleri üstünde dolan›r.”
Dünyay› size b›rak›p gidenler gibi, siz de
baflkalar›na b›rak›p gidin. Hep eflit oluflunuz
benim adaletimin esas›d›r. Herkesin ba¤l›
oldu¤u koflullara ba¤l› olmaktan kim yerinebilir? Hem sonra, ne kadar yaflarsan›z yaflay›n, ölümde geçirece¤iniz zaman› de¤ifltiremezsiniz: Ölümden ötesi hep birdir. Beflikte iken ölseydiniz, o korktu¤unuz mezar›n içinde yine o kadar zaman kalacakt›n›z.
“Licet, quod vis vivendo vincere secla,
Mors aeterna tamen nihlominus illa manebit.” (Lucretius)
“Kaç yüzy›l yaflarsan›z yaflay›n,
Ölüm yine sonsuz olacakt›r.”
Zaten ben sizi öyle bir hale koyaca¤›m ki, art›k hiçbir ac› duymayacaks›n›z.
“In vera nescis nullum fore morto alium te.
Qui possit vivus tibi te i;agere peremptum,
stansque jacentem.” (Lucretius)
“Bilmiyor musunuz ki; öldükten sonra baflka bir benli¤iniz sa¤ kal›p sizin ölümünüze
yanmayacak, ölünüzün baflucunda durup
a¤lamayacak?”
Bu doymad›¤›n›z hayat› art›k aramaz olacaks›n›z:
“Nec sibi enim quisquam tum se vitamque
requirit.
duymad›¤›n›z bir fleye kötü demek ne büyük safl›k! Niçin benden ve kaderden yak›n›yorsunuz? Size kötülük mü ediyorum
ben? Siz mi beni yöneteceksiniz, ben mi sizi? Öldü¤ünüz zaman yafl›n›z› doldurmam›fl
da olsan›z, hayat›n›z› doldurmufl oluyorsunuz. ‹nsan›n küçü¤ü de büyü¤ü gibi bir insand›r. ‹nsanlar›n ne kendileri ne de hayatlar› arfl›nla ölçülemez. Khiron, babas› Saturnus’tan, zaman ve süre tanr›s›ndan, ölümsüzlü¤ün koflullar›n› ö¤renince ölümsüz olmak istememifl. Sonsuz bir hayat›n ne çekilmez olaca¤›n› bir düflünün.
Hiç kimse yaflam›ndan önce ölmüfl say›lmaz; çünkü sizden arta kalan zaman da, sizden önceki zaman gibi sizin de¤ildir: Ondan
da bir fley yitirmifl olmuyorsunuz.
Ölüm olmasayd› sizi ondan yoksun ettim
diye bana lanet edecektiniz. Hayat›n›za,
mahsus biraz ac›l›k katt›m; ne hayattan ne
de ölümden kaçmaks›z›n benim istedi¤im
bir ölçüyle yaflayabilmeniz için hayata ve
ölüme, tatl› ile ac› aras›nda bir k›vam verdim.
“Respice enim quam nil ad nos ante acta vetutas
Temporis aeterni fuerit.” (Lucretius)
“Bizden önce geçmifl zamanlar› düflün
Bizim için onlar yokmufl gibidir.”
‹lk bilgeniz olan Thales’e, yaflamakla ölmenin bir oldu¤unu ö¤rettim. Birisi ona: “Madem yaflamak bofl niçin ölmüyorsun?” diye
sormufl, o da “‹kisi bir de onun için” diye cevap vermifl.
Hayat›n›z nerede biterse, orada tamam olmufltur. Hayat›n de¤eri uzun yaflanmas›nda
de¤il, iyi yaflanmas›ndad›r: Öyle uzun yaflam›fllar var ki, pek az yaflam›fllard›r. fiunu anlamakta geç kalmay›n: Doya doya yaflamak
y›llar›n çoklu¤una de¤il, sizin gücünüze
ba¤l›d›r. Her gün gitti¤iniz yere hiçbir gün
varmayaca¤›n›z› m› san›yorsunuz? Avunabilmek için efl dost istiyorsan›z, herkes de sizin gitti¤iniz yere gitmiyor mu?
Su, hava, toprak, atefl ve benim bu yap›m›n
di¤er bütün ö¤eleri hem yaflaman›za hem
ölmenize yol açarlar. Son gününüzden niçin
bu kadar korkuyorsunuz? O gün, sizi öldürmede öteki günlerinizden daha fazla bir ifl
görmüyor ki! Yorgunlu¤u yapan son ad›m
de¤ildir son ad›mda yorgunluk yaln›zca ortaya ç›kar. Bütün günler ölüme gider son
gün var›r.”
“Omnia te vita perfuncta sequentur.” (Lucretius)
“Ömrün bitince, her fley de seninle yok olacak.”
Herkes ayn› ak›fl›n içinde sürüklenmiyor
mu? Sizinle birlikte yafllanmayan bir fley var
m›? Sizin öldü¤ünüz anda binlerce insan,
binlerce hayvan, binlerce baflka varl›k daha
ölmüyor mu?
Madem geri dönemezsiniz, niçin kaç›n›yorsunuz? Birçok insan›n ölmekle, dertlerinden
kurtuldu¤unu görmüflsünüzdür ama kimsenin ölmekle daha kötü oldu¤unu gördünüz
mü? Kendi görmedi¤iniz, baflkas›ndan da
‹flte do¤a anam›z›n bize verdi¤i güzel ö¤ütler... Çok kez düflünmüflümdür: Acaba niçin
savafllarda kendi ölümümüz de, baflkalar›n›n ölümü de bize evlerimizdeki ölümden
çok daha az korkunç gelir? Öyle olmasayd›
ordu hekimlerle, a¤lay›p s›zlayanlarla dolard›. Acaba niçin ölüm her yerde ayn› oldu¤u
halde köylüler ve yoksul insanlar ona çok
daha metin bir ruhla katlan›rlar? Ben öyle
san›yorum ki bizi korkutan ölümden çok bizim, cenaze alaylar›yla, as›k suratlarla ölüme verdi¤imiz korkunç durumdur... Çocuklar sevdiklerini bile maske takm›fl görünce,
korkarlar. Biz de öyle. ‹nsanlar›n ve her fleyin
yüzünden maskeyi ç›kar›p atmal›y›z.
(Kitap 1, bölüm XX) J
A⁄USTOS 2006 | TAVIR | 43
haber yorum
tecriti, sanat›n diliyle
anlatmak
Her fley bir ziyaretle bafllad›. Grup Yorum,
fiiflli’deki evinde ölüm orucunu sürdüren Av.
Behiç Aflc›’n›n yan›na ayd›n ve sanatç›larla
birlikte gitmek için yo¤un bir telefon trafi¤i
bafllatm›flt›. Yorum’un telefonlar›na otuz kadar ayd›n cevap verdi ve ziyaret gerçeklefltirildi. Ölüme ve tecrite karfl›yd› ayd›nlar, sanatç›lar… Bunu bizzat Behiç Aflc›’ya da söylediler. Ne onun ne de bir baflkas›n›n ölmesini
istiyorlard›. Önerecekleri baflka bir eylem biçiminin de olmad›¤›n›, bu yüzden Behiç Aflc›’ya eylemini bitirmesini de söylemeye haklar› olmad›¤›n› da belirttiler tabi… Ancak bir
fleyler yapabilirlerdi. Hiç olmazsa Behiç Aflc›’n›n ve di¤er ölüm orucunu sürdürenlerin
yaflam›n› devam ettirebilmek için bir fleyler
yapabilirlerdi. Bunu konufltular Behiç Aflc›’n›n önünde. Öneriler gelmeye bafllad› ard›ndan… Bas›n aç›klamas›ndan tutal›m, Ankara’ya gitmeye kadar çeflitli önerilerdi bunlar. Bilgesu Erenus’un tecriti oynama fikri
genel kabul gördü orada bulunanlarca.
Ard›ndan aralar›na yeni kat›lanlar›n da bulundu¤u birçok ayd›n ve sanatç›, Karfl› Sanat
Galerisi’nde bir araya gelerek ne yapacaklar›n› netlefltirdiler. Senaryoyu Bilgesu Erenus
yazacakt›. Ve ayd›nlar-sanatç›lar kesintisiz
12 saat tecrit alt›nda kalacaklard›.
Yer aray›fl›na giriflildi ve ‹stanbul Barosu’nun
Staj E¤itim Merkezi oyun mekan› olarak belirlendi.
Ve o gün geldi çatt›…
Yazar Bilgesu Erenus’un senaryosunu yazd›¤› oyuna, aralar›nda Mihri Belli, Sevim Belli,
Vedat Sakman, Metin Coflkun, Gülsen Tuncer, Beklan Algan, Atilla Meriç, Dr. fiebnem
Korur Fincanc› gibi, yaklafl›k otuz kadar ayd›n ve sanatç› kat›ld›.
‹stanbul Barosu Staj E¤itim Merkezi’nde saat 12.00’de bir bas›n aç›klamas›yla bafllayan
etkinlikte, ortak bas›n aç›klamas›n› Bilgesu
Erenus okudu.
Bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan, Amatör Tiyatrocular Çevresi’nden gelen ve gardiyan rolündeki bir oyuncunun “dikkat” komutuyla
tek s›ra halinde yukar›daki tecrit odalar›na
44 | TAVIR | A⁄USTOS 2006
al›nan oyuncular, üzerlerinde numara bulunan birer turuncu forma giydiler. Girdikleri
tecrit odalar›nda birer numara olarak hitap
edilen ayd›nlara hapishane kurallar› anons
edildi ve bu kurallara uymalar› istendi. Sürekli kameralarla gözetlenen ayd›nlar›n uymalar› istenen hapishane kurallar› aras›nda
isteklerini dilekçeyle belirtmek, göz temas›nda bulunmamak, konuflmamak, sa¤a bola bakmamak gibi kurallar vard›. Özel eflyalar›na giriflte el konuldu. Oyun bitene kadar
verilmedi. Kurallara uymayanlara görüfl cezas› ve yo¤un tecrit cezas› verildi. Oyun boyunca sürekli pop ve arabesk müzik ve kalp
at›fl› sifon sesi gibi efektler dinletildi.
Toplam 12 saat sürece¤i belirtilen oyun, bir
deneysel tiyatroydu. Ne yaflanaca¤› ve ne gibi sonuçlarla karfl›lafl›laca¤› önceden kestirilemeyen oyun, taraflar›n y›pranan psikolojileri göz önüne al›narak 6 saat sonra bitirildi.
Oyun bitirildikten sonra oyunda rol alan bütün kiflilerin önce birbirlerine, daha sonra ise
d›flar›da bekleyen ziyaretçilerine sar›ld›klar›
ve duyguland›klar› gözlendi.
Oyun s›ras›nda tecrit bölümünde yaflanan-
lar, afla¤›daki salonda bekleyen ziyaretçilere
canl› olarak izlettirildi. ‹zleyenlerin de yaflananlardan oldukça etkilendikleri görüldü.
Oyun s›ras›nda tecrit odas›ndan dilekçe vererek ayr›lmak isteyenler, gözleri ba¤lanarak, kulaklar›na kulakl›k tak›l›p, ellerine eldiven ve a¤›zlar›na maske geçirilerek 10 dakika yo¤un tecrite tabi tutuldu.
Oyundu belki evet ama kat›lanlar, bugüne
kadar belki sadece kelime olarak bildikleri
“tecrit”i sahiden hissettiklerini; kendilerinin
alt› saatte bu kadar etkilendiklerini, buna
karfl›n alt› y›ld›r tecritte bulunanlar›n kim bilir nas›l etkilenmifl olabileceklerini bilemediklerini; tecritin insana karfl› yap›lan en büyük iflkence oldu¤unu söyleyerek, duygular›n› dile getirdiler.
Sanat›n diliyle tecriti yaflamak! O gün, o salonda alt› saatte olan biten buydu. Ayd›nlar›m›z-sanatç›lar›m›z tecrite karfl› art›k daha
yo¤un mücadele edilmesi do¤rultusunda
ad›m atacaklard›r eminiz… Tecriti sanat›n diliyle de¤il ama gerçekten yaflayanlar ad›na…J
haberler
R›fat Ilgaz
Festivali yap›ld›
R›fat Ilgaz Sar›yazma Kültür ve Sanat
Festivali Cide’de 11. kez düzenledi.
Üç gün süren festivalde R›fat Ilgaz’›n
hayat› ve fliire bak›fl aç›s› hakk›nda konuflmalar yap›ld›.
Festival, R›fat Ilgaz’›n infla halinde
olan evinin önünde yap›lan yürüyüflle
bafllad›. Sar› yazmalar›n› bafllar›na
ba¤layan kad›nlardan, omuzlar›na
asan erkeklerden, Cidespor’un minik
tak›m›ndan ve Cidelilerden oluflan kortej Belediye Meydan›’na
kadar yürüdü.
R›fat Ilgaz’›n o¤lu Ayd›n Ilgaz, festivalin aç›l›fl konuflmas›nda, festivalin art›k kurumsallaflt›¤›n› ve amac›n›n birkaç esnafa para kazand›rmak olmad›¤›n› ifade etti. O¤ul Ilgaz “Babam ölmeden önce de
festival yap›lmas›n› ve ad›n›n ‘sar›yazma’ olmas›n› istemiflti.” dedi.
J
GRUP YORUM g ü n c e
3 13 Temmuz; Avukat Behiç
Aflç›’n›n F tipi hapishanelerdeki
tecrit
uygulamas›n›n
kald›r›lmas› amaçl› bafllatt›¤›
ölüm orucu eylemine destek
vermek için, yedinci ekiple birlikte bir günlük açl›k grevi
yapt›.
31 Temmuz; Taksim’den Okmeydan›’na tafl›nan ‹dil Kültür
Merkezi’nin, Okmeydan› Sibel
Yalç›n Direnifl Park›’nda yapt›¤›
aç›l›fl flenli¤ine kat›larak 2000
kifliye seslendi. fienlikte, Grup
Yorum Korosu ve ‹dil Kültür
Merkezi Çocuk Korosu da birer
konser verdi.
32 Temmuz; Kad›köy’de yap›-
“Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak”
sansürlenmek istendi!
lan “Sivas Katliam›” mitingine
kat›larak, yaklafl›k 10.000 kifliye seslendi.
38 Temmuz; Gençlik Dernekle-
ri Federasyonu’nun Bal›kesirEdremit’te düzenledi¤i “3. Yaz
Kamp›”na kat›larak yaklafl›k
150 kifliye seslendi.
310 Temmuz; 30’a yak›n ayd›n
ve sanatç›yla birlikte F Tipi hapishanelerde uygulanan tecritin kald›r›lmas› talebiyle 100
gündür ölüm orucu eylemini
sürdüren Avukat Behiç Aflc›’ya
destek vermek amac›yla bir ziyaret düzenledi.
323 Temmuz; Alt›noluk Amfi
Tiyatro’da Anadolunun Sesi
Radyosu’nun
düzenledi¤i
konserde 1500 kifliye seslendi
Grup Yorum Korosu
3 27 Temmuz; Sultanahmet
Meydan›’nda 96 Ölüm Orucu
flehitlerini anmak için yap›lan
bas›n aç›klamas›nda dinleti
verdi
3 13 Temmuz; Avukat Behiç
Aflc›’n›n ölüm orucu eyleminin
100. gününde düzenlenen programa kat›larak bir dinleti
verdi.J
Gazeteci-yazar
Elif fiafak’a dava!
Gazeteci Ahmet fi›k'›n kara may›nlar›n›n tehlikesine dikkat
çekmek için (‹HD) ‹nsan Haklar›
Derne¤i'yle ortaklafla açt›¤›
“Baflkas›n›n Ac›s›na Bakmak”
foto¤raf sergisi, salonu kiraya
veren Kültür Bakanl›¤› Döner
Sermaye ‹flletmesi Merkezi (DÖS‹M) yetkililerinin müdahalesiyle karfl›laflt›.
‹stanbul, Diyarbak›r, Kars gibi
çeflitli kentlerin ard›ndan, 29
Haziran'da Ankara Mithatpafla'daki DÖS‹M galerisinde aç›-
lan sergiye iki hafta aradan sonra müdahale geldi. Salonu kiraya veren DÖS‹M Ticaret Müdürü
‹smet fienol, sergilenmekte olan
foto¤raflar için Oya Baydar, Murat Çelikkan, Ahmet Tulgar, P›nar Selek, Tevfik Tafl ve Reha
Ma¤den taraf›ndan kaleme al›nan alt› yaz›n›n kald›r›lmas›n›
istedi. ‹HD Genel Sekreteri Nejat
Tafltan, ‹HD Genel Merkezi'ni de
arayan fienol'un, "Biz salonu size resim sergisi için verdik, siz
devlet düflmanl›¤› yap›yorsunuz" dedi¤ini söyledi. J
Gazeteci-yazar Elif fiafak hakk›nda, “Türklü¤ü ve Cumhuriyeti afla¤›lad›¤›” iddias›yla 3 y›la
kadar hapis cezas› istemiyle dava aç›ld›. fiafak’›n yarg›lanmas›na, 21 Eylül’de Beyo¤lu 2. Asliye
Ceza Mahkemesi’nde bafllanacak.
Beyo¤lu Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›’nca haz›rlanan iddianamede,
“Baba ve Piç” roman›n›n yazar›
Elif fiafak’›n, kitab›nda Türklü¤ü
ve Cumhuriyet’i afla¤›lad›¤› öne
sürüldü.
Kitaptan baz› bölümlere yer verilen iddianamede, Elif fiafak’›n
Türk Ceza Kanunu’nun “Türklü¤ü, Cumhuriyeti ve kurumlar›n›
afla¤›lama” suçuyla ilgili 301.
maddesi birinci f›kras› uyar›nca,
3 y›la kadar hapis cezas›na çarpt›r›lmas› istendi.
Gazeteci-yazar Elif fiafak’›n yarg›lanmas›na önümüzdeki günlerde Beyo¤lu 2. Asliye Ceza
Mahkemesi’nde bafllanacak.
Elif fiafak’›n davaya konu olan
kitab›nda, Müslüman-Türk Kazanc› ailesiyle, Ermeni as›ll›
ABD’li bir aile olan Çakmakç›yanlar’›n hikayeleri iç içe anlat›l›yor. J
N‹SAN 2006 | TAVIR | 45
haberler
Locarno Film Festivali Mehmet Akan
yap›l›yor
hayat›n› kaybetti
Locarno Film Festivali bu y›l 2-12
A¤ustos tarihleri aras›nda yap›l›yor. “Gelece¤in Leoparlar› 2006”
bölümüne, Türkiye’den kabul edilen eserler de var. Festivale Umut
Aral’›n “Çarp›flma”, Belma Bafl’›n
“Poyraz” ve Fatih K›z›lgök’ün
“Toz” adl› k›sa filmleri kat›l›yor.
Yar›flan filmler aras›nda ayr›ca
Fransa’dan Deniz Gamze Ergüven’in “Bir Damla Su” ile Almanya’dan Martina Priessner ve Tuncay Kulao¤lu’nun yönettikleri “T›rafl”da yer al›yor.
59. Uluslararas› Locarno Film Festivali’nin aç›l›fl›, Michael Mann’›n
popüler televizyon dilinden uyarlad›¤› “Miami Vice” filminin gösterimiyle yap›lacak. Aç›l›fl filmi d›fl›nda toplam 13 film, kentin tarihi meydan› Pizza Grande’ye kurulan yedi bin kiflilik aç›k hava sinemas›nda
gösterime girecek. “Open Doors/Aç›k Kap›lar” bölümünde her y›l
dünyan›n belirli bir bölgesinde odaklanan ve bu y›l Güneydo¤u Asya
ülkelerinden 11 filme yer veren Locarno Film Festivali, bu ülkelerin sinema endüstrilerinin geliflimine katk›da bulunacak iki projeye nakit
destekte bulunacak.J
Hrant Dink’in
cezas› onayland›
Tiyatro sanatç›s› Mehmet
Akan 8 Temmuz akflam›, tedavi gördü¤ü hastanede yaflam›n› yitirdi.
27 Mart 2005 Dünya Tiyatro
Günü Amatör Tiyatrolar Çevresi Bildirisi’nde, “Henüz k›rm›z› kadife perdeler, çok katl›
dü¤ün pastas› misali yald›zl›
salonlar, tanr›lar, tanr›çalar
denli eriflilmez y›ld›zlar yoktu.
Ama tiyatro hep vard›. Her yer
tiyatrodur ve tiyatroya amatörlük yarafl›r...” diyordu Mehmet Akan.
Akan, 1969 y›l›nda befl arkadafl› ile birlikte “Dostlar Tiyatrosu”nu kurdu. Uzun y›llar bu
toplulukta çal›flt›. Ayr›ca Ankara Sanat Tiyatrosu ve ‹stanbul
Devlet Tiyatrosu’nda konuk
oyunculuk ve yönetmenlik
yapt›. J
‹dil Kültür Merkezi, yaz
sinemas› etkinliklerine
bafllad›
Agos Gazetesi Yay›n Yönetmeni Hrant Dink’e “Türklü¤ü tahkir ve tezyif” suçundan verilen
alt› ay hapis cezas› onayland›.
Dink, bir yaz›s›nda Türklü¤e
karfl› Ermeni propagandas›
yapt›¤› iddias›yla eski TCK’n›n
159. maddesinde düzenlenen
“Türklü¤ü tahkir ve tezyif suçundan fiiflli 2. Asliye Ceza
Mahkemesi’nce 6 ay hapse
mahkûm edilmifl ve cezas› ertelenmiflti. Yarg›tay 9. Ceza Dairesi cezay› onaylay›nca ceza
kesinleflmifl oldu. Dink, cezas›
ertelendi¤i için hapse girmeyecek ama 5 y›l boyunca hapis
tehdidi alt›nda kalacak.Dink
A‹HM'ye gidiyor
Yarg›tay Ceza Genel Kurulu'nun "Türklü¤e hakaret" su46 | TAVIR |N‹SAN 2006
çundan ald›¤› cezaya son noktay› koydu¤u karara üzüldü¤ünü, ama flafl›rmad›¤›n› söyleyen Hrant Dink, Türkiye'deki
yarg› sürecinin tamamlanmas›yla birlikte, Avrupa ‹nsan
Haklar› Mahkemesi'ne baflvurmay› de¤erlendirece¤ini söyledi. J
K›sa bir süre önce Okmeydan›
Mahmut fievket Pafla Mahallesi’ne tafl›nan ‹dil Kültür Merkezi;
etkinliklerine yenilerini ekleyerek devam ediyor. Okmeydan›’nda bulunan Sibel Yalç›n Direnifl Park›’nda “Ücretsiz Yaz Sinemas› Günleri” bafllatan ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›, ilk olarak
Yönetmenli¤ini Ahmet Uluçay’›n yapt›¤› “Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak” adl› filmi
gösterdi. ‹lk gösterim olmas›na
ra¤men yaklafl›k 500 kiflinin kat›ld›¤› etkinlikte, Cumartesi ve
Pazar günleri de ayn› film gösterildi. “Ücretsiz Yaz Sinemas›
Günleri”ni yaz boyunca her hafta Cuma, Cumartesi ve Pazar
olarak aç›klayan ‹dil Kültür Merkezi sonraki haftalarda Yönetmenli¤ini Ümit Cin Güven’in
yapt›¤› “S›r Çocuklar›”, yönetmenli¤ini Handan ‹pekçi’nin
yapt›¤› “Büyük Adam Küçük
Aflk” isimli filmleri gösterdi. J
haberler
Bas›n özgürlü¤ü
Ödülü, sahiplerini
buldu
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 2006 Bas›n Özgürlü¤ü
Ödülü sahipleri belli oldu.
Seçici kurul, ödülün “yarg› sürecini” de dikkate alarak, Baflbakan Recep Tayyip Erdo¤an’› ipli¤e dolanm›fl kedi gibi gösteren
karikatürüyle bafllayan hukuk
savafl›m› nedeniyle tüm karikatürcüler ad›na Musa Kart ve karikatürün kiflilik haklar›na sald›r› oluflturmad›¤›na iliflkin ilk karar› veren Eskiflehir 3. Asliye
Hukuk Hakimi Mithat Ali Kabaali aras›nda paylafl›lmas›n›
oybirli¤iyle kararlaflt›rd›.J
‹smet Kurtulufl
hayat›n› kaybetti
Türkiye’de sinemac›l›¤›n
önemli isimlerinden ve
kendisine Sinema Yazarlar› Derne¤i taraf›ndan
sinema emek ödülü verilen ‹smet Kurtulufl, girdi¤i bitkisel hayattan ç›kamayarak yaflam›n› yitirdi.
Sinemaya 1960 y›l›nda
a¤abeyi Orhan Kurtulufl’la birlikte bafllayan
Kurtulufl, ‹stanbul’un en
eski sinemalar›ndan biri
olan Emek Sinemas›’n›n
da sahibiydi. Kurtulufl, sinema iflletmecili¤ine Maltepe yazl›k sinemas›yla bafllam›flt›.
S›ras›yla Yel De¤irmeni, Özen, Ba¤larbafl›, Çiftlik, K›z›ltoprak, Kent ve
Atlantik sinemalar›n› iflleten Kurtulufl, 22 May›s 2002’de kapanan
Ankara Akün Sinemas›’n›n da sahibiydi. 1975 y›l›ndan bu yana Beyo¤lu Emek Sinemas›’n›n iflletmecili¤ini yapan ‹smet Kurtulufl 1939
y›l›nda ‹stanbul’da do¤du.
1967 y›l›nda ‹stanbul ‹ktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nden mezun olan Kurtulufl, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birli¤i’nin
kurucular›ndan birisiydi. ‹smet Kurtulufl birçok sinema meslek örgütü ve derne¤inde de aktif görevlerde bulunmufltu.J
Savafl foto¤rafç›s›
Catherine Leroy
öldü
raflar›n› çekmek için Saygon’a
tek gidifl bileti ald›¤›nda 22 yafl›ndayd›. Bir y›l sonra 173. Hava ‹ndirme Tugay›’n›n paraflütle yapt›¤› indirme harekât›n› izleyen tek gazeteciydi.
60 yafl›ndaki Catherine Leroy
12 Temmuz’da kanserden öldü. Fransa’da do¤an Leroy,
1966 y›l›nda Vietnam’daki
Amerikan askerlerinin foto¤-
1968 y›l›nda Vietnaml›lar’›n
Ted sald›r›s› s›ras›nda Leroy,
kuzey Vietnam askerleri taraf›ndan esir al›nd› ve daha sonra Vietnam askerlerinin savafl
s›ras›nda çeki¤i foto¤raflar› Life dergisinde yay›mland›.
Leroy Vietnam’dan sonra, Somali, Afganistan, Irak, ‹ran ve
Libya’daki foto¤raflar› çekti. J
Amerikal› sanatç›lardan
açl›k grevi
Irak’taki iflgale karfl› olan Amerikal› ünlü sanatç›lar, iflgali protesto etmek için açl›k grevi yapt›lar.
4 Temmuz Ba¤›ms›zl›k Günü’nde Beyaz Saray önünde açl›k grevine bafllayan sanatç›lar
eylemi yapmalar›n›n sebebini
“Gösteriler düzenledik. Nöbetler tuttuk. Kongreyi harekete
geçirmeye çal›flt›k. Baflkan
Bush’un konutunun önünde
kamp kurduk. Hapse girdik. Art›k daha fazlas›n› yapmal›y›z.”
sözleriyle aç›klad›lar. Sean
Penn, Susan Sarandon, romanc›
Alice Walker ve oyuncu Danny
Glover'in de aralar›nda oldu¤u
protestocu ünlülerin, ''dönüflümlü açl›k grevi'' yapaca¤›
kaydedildi. Eyleme en az 2 bin
700 kiflinin kat›lmas› bekleniyor.
Son araflt›rmalar, ABD halk›n›n
yaln›zca 3'te 1'inin, savafl›n gidiflat›ndan memnun oldu¤unu
gösteriyor.J
N‹SAN 2006 | TAVIR | 47
haberler
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s
3Baykal Saran son yolculu¤una u¤urland›.
Rejisör ve tiyatro oyuncusu Baykal Saran Kocatepe Camii'nde düzenlenen törenin ard›ndan
Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi... Tiyatro sanatç›s› Baykal Saran, Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda topra¤a verildi. Saran için Kocatepe Camii'nde cenaze töreni düzenlendi. Törene, Baykal Saran'›n tiyatro sanatç›s› efli Beyhan Saran,
ailesi, sevenleri ve sanatç›lar kat›ld›. Saran, Kocatepe Camii'nde ö¤le namaz›n› takiben k›l›nan
cenaze namaz›n›n ard›ndan Cebeci Asri Mezarl›¤›'nda defnedildi.
3“Türkülerle Türkiye”sat›fla ç›kt›.
Kültür ve Turizm Bakanl›¤› taraf›ndan, 81 il için
ayr› ayr› haz›rlanan türkü CD'leri, Döner Sermaye ‹flletmesi Merkez Müdürlü¤ü ma¤azalar›nda
sat›fla sunuldu. DÖS‹M yetkilileri, sevgi, ayr›l›k,
sevinç, hüzün ya da ac›lar›n dili olan, bazen bütün toplumun, bazen de söylendi¤i yörenin gelenek ve göreneklerini anlatan türkülerin bu sayede nesilden nesile aktar›laca¤›n› söyledi.
3 ABD destekli ‹srail’in saldırılarını protesto et-
mek amacı ile Ankara Aydın Sanatçı Giriflimi, 21
Temmuz’da Ankara Yüksel Caddesi’nde saat
12.30’da bir basın açıklaması yaptı. Açıklamayı
okuyan Ahmet Telli flunlara de¤indi: “Ortado¤u'daki savafl yangını Türkiye'ye de sıçratılmak
isteniyor. Göz göre göre, demokrasiden vazgeçilerek bir iç savaflın tetik bofllu¤una itiliyoruz.
Bu vahfleti önlemesi gerekenlerin baflında gelen ve Ortado¤u'da barıflı talep eden Baflbakan,
tam tersine savaflı kıflkırtıyor; savafl baltalarının
bir an önce ortaya çıkartılmasını öneriyor. ‹srail'in Ortado¤u'da uyguladı¤ı ‘orantısız, güç kullanımına’ karflı duydu¤u haklı tepkiyi, ‘barıflı kabullenmeyenler (...) bunun bedelini küresel terörle karflı karflıya kalmak suretiyle er ya da geç
öderler.’” diyerek mahkum ediyor.
3Irak'ta ‹flgale Hayır Koordinasyonu üyeleri
24 Temmuz günü ‹srail'i ve iflbirlikçi AKP'yi
protesto etmek için AKP il binası ve ‹srail Konsoloslu¤u önüne kendilerini zincirlediler. AKP
il binasına kendini zincirleyen, Cem Özcan,
Ça¤dafl Büyükbafl, Özgür Karakaya, VeliGök-
tafl, Abbas Duman gözaltına alındı. ‹srail Konsoloslu¤u önünde ise, Bedri vatansever, Mustafa Kapar, Mustafa Saygılı, Can Davaslıgil,
Zafer Gündüz ve Bahar Gök gözaltına
alındılar.
3Temel Haklar Federasyonu üyeleri, Kırklareli'ne ba¤lı Kıyıköy beldesinde yaptıkları yaz gezisine polisin ve jandarmanın düzenledi¤i
baskını protesto etmek ve u¤radıkları hukuk
dıflı uygulamalarla ilgili 25 Temmuz günü saat
14.00'te suç duyurusunda bulundular. Temel
Haklar Federasyonu üyeleri suç duyurusunda
bulunmak için fiiflli Adliyesi önünde toplandılar.
40 kifliden oluflan federasyon üyeleri “Linçleri
Provokasyonları Bofla Çıkaraca¤ız -Temel Haklar Federasyonu” imzalı pankart taflıyarak
‘Baskılar Gözaltılar Tutuklamalar Bizi Yıldıramaz, Linç Saldırılarına Provokasyona Son,
Komploları Bofla Çıkaraca¤ız ‘ sloganları
attılar.J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
3 guantanamo yolu
3 dönüfl
3 kaplumba¤alar da uçar
film
film
film
film
Yön: Michael Winberbottom
Yön: Andrei Zvyagintsev
Yön: Bahman Ghobadi
Yön: Paul Higgis
ve Mat Whitecross
türkçe dolby digital
türkçe- kürtçe dolby digital
türkçe dolby digital
‹ngilizce dolby digital
105 dk
97 dk
107 dk
92 dk
48 | TAVIR |N‹SAN 2006
3 çarp›flma

Benzer belgeler