Cunda`yailk

Transkript

Cunda`yailk
Bu bir aşk filmi değil...
Aşksızlık filmi...
Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]
Begüm ÇELİKKOL
telaşlı bir işmiş şu evlilik hazırlıkları! Eve alınacak
çöp kovasının renginden tutun da havanın nasıl olacağına dair kehanetlere kadar milyonlarca detayla uğraştım aylarca. Bir saniyeliğine kontrolü elden bıraksam herşey yerle bir olacak gibiydi.
Nihayet gelinliğin son provası gelip çatmıştı. Hayatından silmek istediğin bir tek anı söyle deseniz. Evden çıktığım andan, aynanın karşısına geçene kadarki zaman dilimi derim
hiç düşünmeden. Ama itiraf etmeliyim; gördüğüm şey tüm
o stresi aldı götürdü benden. Aniden yanağımda bir gamze
beliriverdi. Ve o anda değişen bakışlarım beni hayrete düşürdü. Aynada umutla bakan bir kadın vardı...
Ya umutsuz gelinler? Aylar önce izlediğim film aklıma geldi.
* Gelinler...
Sessiz bir akşam kadar sakin dili ve gerçek hayat hikayesi
çok etkilemişti beni ilk izlediğimde...
Yıl 1922, yer İzmir. Daha doğrusu Ege. Açlık, savaş, deprem,
tecavüz, fakirlik zamanları. Erkekler cephede, kadınlar her
zaman olduğu gibi, arta kalan sorunlarla savaşta... Artık bıçak kemiğe dayanmış, durumdan kendine pay çıkaranlar ise
gelin avcılığında. Kimisi iyilik adına, kimisi para adına... Rus,
Yunan, Türk ve diğer coğrafyalardan topladıkları gelinleri (aday değil) göçmenlerle evlendirmek üzere Amerika ve
Kanada’ya gönderiyorlar...
Fotoğraf kalitesindeki çekimlerle İzmir limanında bekleşen
kadınlar... 16 yaşında Olga, bakireliği doktor raporu ile onaylı... Küçük kızına sarılarak endişelerini gizlemeye çalışan, bir
çift menekşe gözden ibaret, Yelena... Kimsesizler yurdundan kopup gelmiş, bir örnek üniformalarıyla dış dünyaya
yabancı kızlar... Sevgilisini savşta bırakıp yola koyulan Batı
Trakya’lı bir kız, Haro... Dayanamayıp dönen kardeşinin yerini almayı kabul eden Niki... İkinci hatta üçüncü el gelinlikleri
ile mektupla sipariş edilmiş 700 tane gelin...
Filikalarla gemiye doğru giden kadınların görüntüsü, yok
olan gezegenlerini terk edenleri anımsatıyor. Aslında bilinmeyene gitmiyorlardı... Aksine gittikleri yer hakkında farklı
farklı hikayeler dinlemişlerdi. Çok güzeldi, felaketti, bolluk
vardı, gece gündüz çalışmak zorundaydılar, şapkaları olacaktı, İngilizce öğreneceklerdi, hizmetçileri olacaktı... Yoksa hizmetçi mi olacaklardı? Adam çok iyi birisiydi... Adam
nasıl birisiydi?
Aşktan delirme anının, bir tas çorbayla geçmeyeceğini anlatan Haro’nun... 700 gelinin içinde aşkı bulan Nicolas’ın...
Bir çift ipek çorap karşılığı iki gecesini veren Yelena’nın...
Yelena’nın iki gecesini satan Gürcistan’lı Karabulat’ın... 700
gelinin tek tek resimlerini çeken Norman’ın hikayesi.
“Aşk, aylaklar göre birşey. Aşksız yaşayabilirim ama keşke beni bekleyen biri olsa” diyen Niki’nin, “Başkalarının aldırmadığı şeylerin fotoğrafını çekmekten hoşlanırım” diyen
Norman ile yaşayamadıklarının hikayesi.
Victoria Haralabidou (Niki), güçlü ama çaresiz Akdeniz kadınını eksiksiz canlandırmış. Damian Lewis (Norman),
İrlandalı-Amerikalı karışımını güzel yansıtmış. Filmin başında hafif bir Humphrey Bogart havası varmış gibi geldi. Söylemeden geçemeyeceğim: Çok güzel ağlıyor.
Bu bir aşk filmi değil... Aşksızlık filmi...
Gündüz izlerseniz, beraberinde papatya çayı tavsiye ederim. Yok eğer gece izleyecekseniz hafif alkollü birşey alabilirsiniz. Dedim ya sakin bir film siz de sakin olun!
* Filmin adı: Gelinler / Brides / Nyfes Yapım Yılı: 2004 Yönetmen: Pantelis Voulgaris Müzik: Stamatis Spanoudakis
ONSAYFALAR EYLUL.indd 3
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Ne
01
9/14/12 4:06 PM
İÇİNDEKİLER
14
10
BOURNE LEGACY
Bourne evreni genişliyor...
Bildiğiniz Bourne evreni genişliyor. Efsane seriye yeni bir CIA ajanı
Aaron Cross (Jeremy Renner) katılıyor ve ilk üç filmde yaşanan tüm
olaylar Cross’un hayatıa ölüm-kalım savaşı olarak yansıyor.
DÖVÜŞÇÜ, AKTÖR, YÖNETMEN, YAZAR, FİLOZOF
VE DAHASI...
BRUCE LEE
11
33 yıllık kısa hayatına çok şeyler sığdırdı. Filmleri klasikler arasına girdi.
Sinema tarihinin unutulmaz dövüş sanatları ustası Bruce Lee’nin hayatına
büyüteç tutuyoruz.
FETİH 1453 / (2 DİSK ÖZEL VERSİYON)
EYLÜL
Babası II. Murat’ın ölümü üzerine ikinci kez tahta çıkan II. Mehmet’in
şimdi kafasında gerçekleştirmesi gereken ilk öncelik Bizans
İmparatorluğu’nun son toprağı olan Konstantinapolis’i Osmanlı
Devleti’ne katmaktır. Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa genç
padişah hiçbirinden feragat etmeyecektir...
04 ETKİNLİKLER
H EMRE AYDIN JOLLY JOKER PERFORMANSIYLA KARŞINIZDA
H ZUHAL OLCAY VE HALİL SEZAİ AYNI SAHNEDE...
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
H YENİDEN ŞEBNEM FERAH
12
H TURNTABLE’LA CAZ!
H BÜLENT ORTAÇGİL CEMİL TOPUZLU SAHNESİ’NDE
H BERLİN FİLARMONİ ORKESTRASI
H LEYLA GENCER ŞAN YARIŞMASI - YARI FİNAL
H YAVUZ BİNGÖL’DEN TÜRKÜ ŞÖLENİ
H HAYAL KAHVESİNDE TİMUÇİN ESEN RÜZGARI
ŞEVVAL SAM’DAN
YENİ ALBÜM II TEK
Hazırladığı konsept albümlerle dikkatleri çeken ve arşivlik çalışmalara
imza atarak adından söz ettirmeyi başaran ŞEVVAL SAM, “2 Tek (II Tek)”
isimli iki cd’lik sanat müziği albümünü müzik marketlere sundu...
02
ONSAYFALAR EYLUL.indd 4
9/14/12 4:06 PM
SÖYLEŞİ
PORTRE
26
İKİNCİ STAR
GELİYOR:
ÇAĞLAYAN
TOPALOĞLU
22
Uzun ince
bir yolda
MİRGÜN
CABAS
GEZİ
30 CUNDA
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Ege’nin yükselen yıldızı
03
ONSAYFALAR EYLUL.indd 5
9/14/12 4:06 PM
AJANDA
Eylül
Tarih: 21 Eylül 2012
Saat: 22:00
Yer: Jolly Joker
www.biletix.com
EMRE AYDIN JOLLY JOKER
PERFORMANSIYLA
KARŞINIZDA
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Emre
Aydın kariyerine barlarda canlı müzik yaparak
başlamıştır. Bornova Küçükpark’ta çıktığı barlarda sevilen Emre Aydın, 2002 yılında, Onur Ela ile beraber 6. Cadde isimli kurdukları müzik grubu ile Türkiye çapında düzenlenen “Sing Your Song” beste yarışmasında 1574 adayı geride bırakarak “Dönersen” adlı parçası ile birinci
olmuştur. 2006 yılında çıkardığı Hareket
Vakti şarkısı dışında tüm söz ve müziklerinin Emre Aydın’a ait olduğu “Afili Yalnızlık” adlı ilk solo albümünü yayınlayan
Aydın, Yalnızlık temasını işlediği albüm
hem performansı ile büyük beğeni toplamıştır. Bu albümle yakaladığı başarısını “Yılın En İyi Rock Müzik Sanatçısı”, “Yılın En İyi Çıkış Yapan Sanatçısı”, ‘’Yılın En
İyi Parçası’’, ‘’Yılın En İyi Albümü’’, ‘’Yılın
En İyi Video Klibi’’gibi 50’ye yakın ödülle, ve dinleyicileriyle buluştuğu 400’e yakın konserle devam ettiren sanatçı, 2008
yılında MTV tarafından her sene düzenlenen Avrupa Müzik Ödülleri (EMA)’nde
“Türkiye’nin En İyi Sanatçısı” ardından
Liverpool‘da yapılan finalde 21 ülkenin birincisini geride bırakarak “Avrupa’nın En İyi
Sanatçısı” ödüllerine layık görülmüştür.
2012 yılı şubat ayında Sony Music ‘den ayrılıp menejeri Fadıl Dinçer ile birlikte 565 Yapım adında kendi müzik şirketini kurmuştur. Mart ayında bu şirketten DMC Müzik ile
ortak yapım olarak “ Beni Biraz Böyle Hatırla “ isimli single albümünü yayınlamıştır. Albümde sözü kendisine müziği Nikos
Papadopoulos’a ait olan “Beni Biraz Böyle
Hatırla “ ve söz ve müziği Gülden Mutlu’ya
ait olan “ Soğuk Odalar “ isimli parçayı Gülden Mutlu ile düet yaparak seslendirmiştir. Albüm TTNet müzik’de yayınlandıktan
5 gün sonra en çok indirilen albüm ve en
çok indirilen şarkı listelerinde bir numaraya
yerleşmiştir. Emre Aydın seveneriyle Jolly
Joker’de buluşuyor.
04
ONSAYFALAR EYLUL.indd 6
9/14/12 4:06 PM
Tarih: 23 Eylül 2012
Saat: 21:00
Yer: Harbiye Cemil Topuzlu
Açıkhava Sahnesi
www.biletix.com
HARBİYE CEMİL TOPUZLU
AÇIKHAVA SAHNESİNDE BİR İLK!
ZUHAL OLCAY VE HALIL
SEZAI AYNI SAHNEDE...
O
yunculuk kariyeri yanında, yorumculuk kariyerinde de kendisini ispatlayan, duru sesi ve dinamizmi ile büyük beğeni toplayan Zuhal Olcay ile çeşitli tiyatro oyunları ve dizi filmlerde oynayan ve
2011 yılında çıkardığı Seni Beklerken albümü ile müzik kariyerinde büyük bir çı-
kış yakalayan Halil Sezai, ilk defa bu özel
projede bir araya geliyor.
Organizasyonunu Funorg’un yaptığı bu yıl
ikincisi düzenlenecek Eylül’de Harbiye’de
2012 Konserleri kapsamında yer alan bu
özel konseri kaçırmayın.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Eylül
05
ONSAYFALAR EYLUL.indd 7
9/14/12 4:06 PM
AJANDA
Eylül
Tarih: 22 Eylül 2012
Saat: 21:00
Yer: Harbiye Cemil Topuzlu
Açıkhava Sahnesi
www.biletix.com
YENIDEN
ŞEBNEM FERAH
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
15
Kasım 1996 tarihinde “Kadın”
adlı ilk solo albümünü Raks
Müzik’ten çıkarmıştır. İlk videosunu
“Vazgeçtim Dünyadan“ adlı parçasına çekmiştir. Gerek kaset ve CD satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterir.
Daha sonra “Yağmurlar”, “Bu Aşk Fazla Sana” ve “Fırtına” adlı şarkılarına klip
çekti. İlk solo konserini 4 Nisan 1997’de
İzmir Ege Üniversitesi’nde verdi ve büyük bir kalabalığa, yaklaşık 6000 kişiye
seslenmişti. İzmir’deki konserin ardından Türkiye’nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da
yaptı.
1998 yılında Ablası Aycan Ferah’ı kaybetti. Üzüntülü bir dönemin ardından,
2.5 yıllık bir aradan sonra 30 Haziran
1999’da “Artık Kısa Cümleler Kuruyorum” adlı ikinci albümünü çıkardı ve 10
Temmuz 1999 Perşembe günü ikinci albümünün ilk klibi “Bugün” müzik kanallarında boy göstermeye başladı. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde
de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan şarkıcı, albümün ikinci vi-
deo klibini “Artık Kısa Cümleler Kuruyorum” şarkısı için yaptı, klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı. 1999 yılında
meydana gelen 17 Ağustos depreminde
babası Ali Ferah’ı yitirdi. 18 Ekim 2001
tarihinde “Perdeler” adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu seferki albümde Şebnem , İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle
değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştır. Bu albümden ilk video, albümle aynı adı taşıyan “Perdeler”
şarkısına çekilir. Bu klipten kısa bir süre
sonra “Sigara” şarkısına da klip çekilir.
Ayrıca şarkıcı bu albümdeki “Perdeler”
şarkısına Finlandiya’da Apocalyptica ile
çalışarak yeni bir yorum da getirdi.
24 Nisan 2003’de “Kelimeler Yetse” adlı
albümünü dinleyicilerine sundu. 28 Nisan 2003’de bu albümünün ilk videosu
“Ben Şarkımı Söylerken” müzik kanallarında yayınlanmaya başladı. Bu albümden çekilen diğer video klipler ise sırasıyla “Mayın Tarlası” ve “Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler” oldu. Türkiye’nin birçok şehrinde konserler verdi. Sanatçı
22 Eylül akşamı Açık Hava Sahnesinde
yeniden sevenleriyle buluşuyor.
06
ONSAYFALAR EYLUL.indd 8
9/14/12 4:06 PM
ONSAYFALAR EYLUL.indd 9
9/14/12 4:06 PM
EYLÜL GÜNLÜĞÜ
18.09
20.09
22.09
YAVUZ BINGÖL’DEN
TÜRKÜ ŞÖLENI
20 Eylül’de Boğaz’da Yavuz Bingöl
ile türküler söylenecek. Turkcell
Kuruçeşme Arena’da, BKM
organizasyonuyla gerçekleşen
konserler hız kesmeden devam
ediyor. Turkcell Kuruçeşme
Arena’nın 20 Eylül Cuma akşamki
konuğu, Türk Halk Müziği’nin güçlü
yorumcusu Yavuz Bingöl olacak.
Türkülerini, Boğaz’ın ışıkları altında
okuyacak olan sanatçı, dinleyicilerine
unutulmaz bir müzik şöleni
yaşatacak.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
LEYLA GENCER ŞAN
YARIŞMASI - YARI FINAL
Bu sene rekor sayıda katılımcı
ile 6 ülkede gerçekleşen Leyla
Gencer Şan Yarışması ön elemeleri
sonucunda İstanbul’daki final serisine
katılmaya hak kazanan yarışmacılar
belli oldu. 22 milliyetten 41 genç
şancı, opera dünyasında kendilerine
bir yer edinmek için İstanbul’da
mücadele edecek. Toplam üç
etaptan oluşan final serisinde,
dünyanın dört bir yanından gelip
yarışmaya katılan kimileri ödüllü,
kimileri profesyonel tecrübe sahibi
diğer yarışmacıları geçmeyi başaran
8 genç için kader anı ise 20 Eylül
Perşembe akşamı olacak. Muhteşem
final, İtalyan şef Pietro Mianiti
yönetimindeki Borusan İstanbul
Filarmoni Orkestrası eşliğinde
gerçekleşecek. Mirella Freni
başkanlığındaki uluslararası jüriye
kendilerini ispatlamak için yarışacak
www.iksev.org
genç şancıların kazanacakları
ödüllerde bu kez dinleyicilerin
oylarının da etkisi olacak.
www.biletix.com
TURNTABLE’LA CAZ!
Down tempo caz ile modern
‘turntablism’i bir araya getiren
topluluk DePhazz, Goethe-Institut’un
katkılarıyla ‘NuJazz From Germany’
serisi kapsamında İstanbul’da.
1997 yılında Alman prodüktör
Pit Baumgartner’ın öncülüğünde
kurulan ve yine aynı yıl içinde ilk
albümleri ‘Detunized Gravity’i çıkaran
DePhazz’ın kadrosunda vokallerde
Patricia Appleton ve Karl Fierson,
saksafonda Frank Spaniol, basta
Bernd Windisch ve davulda Oliver
Rubow yer alıyor. Down tempo caz
ile modern ‘turntablism’i bir araya
getiren topluluk lounge müziğin içine
soul’dan latin’e, trip hop’tan drum and
bass’a birçok elementi katıyor. Ella
Fitzgerald, Kurtis Blow ve Boy George
gibi birçok tanıdık ismin remix’lerini
de yapan De-Phazz, 22 eylül akşamı
Ghetto’da sahne alacak.
www.biletix.com
www.biletix.com
08
ONSAYFALAR EYLUL.indd 10
9/14/12 4:06 PM
27.09
BÜLENT ORTAÇGIL
‘‘SEN’’FONIK
HARBIYE CEMIL
TOPUZLU AÇIKHAVA
SAHNESI’NDE
28.09
HAYAL KAHVESINDE
TIMUÇIN ESEN RÜZGARI
24 Eylül Pazartesi akşamı
gerçekleşecek konserde, Bülent
Ortaçgil, “Sen”fonik Orkestrası
konseri ile hayranlarının karşısında
olacak. “Sen”fonik Orkestrası ile
usta müzisyenler Erkan Oğur, Birsen
Tezer, Gürol Ağırbaş, Baki Duyarlar,
Cem Aksel, Birol Ağırbaş ve Barlas
Tan Özemek enstrümanlarıyla
Ortaçgil’e eşlik edecek.
BERLIN FILARMONI
ORKESTRASI
Geçtiğimiz yıl çıkardığı ilk albümü
Mayhoş ile büyük beğeni toplayan
oyuncu ve müzisyen Timuçin Esen,
uzun bir aradan sonra yeniden Beyoğlu
Hayal Kahvesi sahnesinde!
Özgün vokal performansının yanı sıra
söz yazarı ve besteci kimliğiyle yer
aldığı albümü Mayhoş ile rock müzik
dünyasına başarılı bir giriş yapan
Timuçin Esen, albüm konserlerine
hız kesmeden devam ediyor. Mayhoş
albümünden kendi şarkılarını
seslendirecek Timuçin Esen’e gitarda
Eylül Biçer ve Emre Kula, bas gitarda
Volkan Topakoğlu ve davulda Onur
Başkurt eşlik edecek.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı,
40. yılında, dünyanın en saygın
orkestralarından Berlin Filarmoni
Orkestrası’nı İstanbul’da ağırlıyor.
Orkestranın daimi şefi Sir Simon
Rattle yönetiminde, 27 Eylül
Perşembe akşamı Haliç Kongre
Merkezi’nde gerçekleştirilecek
konserin solistleri dünya çapında
adlarından övgüyle söz edilen çellist
Efe Baltacıgil ile kontrbas sanatçısı
Fora Baltacıgil olacak.
1882 yılında kurulan orkestranın
müzik yönetmenliğini ve daimi
şefliğini Wilhelm Furtwangler,
Herbert von Karajan ve Claudio
Abbado gibi 20. yüzyıla damgasını
vurmuş şeflerin ardından 2002
yılından bu yana Sir Simon Rattle
yürütüyor. Sir Simon Rattle
yönetimindeki Berlin Filarmoni
Orkestrası, İstanbul’daki konserinde
Schubert’in “Bitmemiş Senfoni”si,
Efe ve Fora Baltacıgil’in solist
olacağı Bottesini’nin “Viyolonsel
ve Kontrbas için Düzenlenmiş
www.iksev.org
Grand Duo Concertant” adlı eseri
ile Beethoven’in “La Majör 7.
Senfoni”sini seslendirecek.
www.biletix.com
www.biletix.com
www.biletix.com
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
24.09
09
ONSAYFALAR EYLUL.indd 11
9/14/12 4:06 PM
SİNEMA
BOURNE LEGACY
Bourne evreni genişliyor...
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Bildiğiniz
Bourne evreni genişliyor. Efsane seriye
yeni bir CIA ajanı Aaron Cross (Jeremy
Renner) katılıyor ve ilk üç filmde yaşanan tüm olaylar Cross’un hayatıa ölüm-kalım savaşı olarak yansıyor. Robert Ludlum’un romanlarından uyarlanan 3 filmlik ilk seri Matt Damon ile bütünleşirken her
senaryoda ortak yazar olan Tony Gilroy, bu sefer yönetmen koltuğuna da oturuyor. Son dönem aksiyon sinemasının yükselen yıldızı olarak
olarak seyrettiğimiz Jeremy Renner’e bu filmde Rachel Weisz, Edward
Norton, Stacy Keach ve Oscar Isaac eşlik ederken, önceki seriden Albert Finney, Joan Allen, David Strathairn ve Scott Glenn tanıdık isimler
olarak göze çarpıyor.
Yönetmen : Tony Gilroy Tür : Aksiyon, Gerilim, Macera
Oyuncular: Edward Norton, Rachel Weisz, Jeremy Renner, Joan Allen, David Strathairn, Stacy Keach
10
ONSAYFALAR EYLUL.indd 12
9/14/12 4:06 PM
DVD
(2 Disk Özel Versiyon)
Babası
II. Murat’ın ölümü üzerine ikinci kez tahta çıkan II. Mehmet’in
şimdi kafasında gerçekleştirmesi gereken ilk öncelik Bizans İmparatorluğu’nun son toprağı olan
Konstantinapolis’i Osmanlı Devleti’ne katmaktır. Bu
uğurda ne yapılması gerekiyorsa genç padişah hiçbirinden feragat etmeyecektir... Osmanlı Devleti’ne çağ atlatarak imparatorluğa taşıyan Fatih Sultan Mehmet’in
1451 yılında henüz İstanbul’u alma planları yaptığı dönemden başlayan film, şimdiye kadar çekilmiş en büyük tarihi-kahramanlık projesi olma iddiasında. 3 bo-
yutlu animasyonların da yer aldığı filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini Faruk Aksoy üstlenirken, senaryoyu kaleme alan Atilla Engin ve İrfan Saruhan’a Prof.Dr.
Feridun Emecen, Doç.Dr. Hülya Tezcan, Doç.Dr. Gülgün
Köroğlu, sanat tarihçisi Massimo Farinelli’den oluşan
geniş bir danışmanlar kadrosu da eşlik ediyor.
Yapım süreci 2009 eylülünde başlayan ve 2012’nin
Ocak ayında tamamlanan film Türkiye’nin yanı sıra
Amerika, Almanya, Hollanda, Belçika, Avusturya, Fransa, İngiltere, İsviçre ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de
gösterime girdi.
ALTERNATIFLER
n Yenilmezler n Kafa Avcıları n Büyük Yarış n İçimdeki Şeytan n Aşkın Renkleri n Açlık Oyunları
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
http://www.idefix.com/video/
Fetih 1453
11
ONSAYFALAR EYLUL.indd 13
9/14/12 4:06 PM
MÜZİK
ŞEVVAL SAM’DAN
YENI ALBÜM : II TEK
Hazırladığı
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
konsept albümlerle dikkatleri çeken
ve arşivlik çalışmalara imza atarak
adından söz ettirmeyi başaran
ŞEVVAL SAM, “2 Tek (II Tek)” isimli
iki cd’lik sanat müziği albümünü
müzik marketlere sundu... Kalan
Müzik etiketi ile müzik marketlere
sunulan albümde Şevval Sam,
“Duydum ki Unutmuşsun”, “İndim
Havuz Başına”, “Elveda Meyhaneci”,
“Bir Demet Yasemen”, “Sen Kimseyi
Sevemezsin” gibi Türk musikisi
klasiklerinden oluşan toplam 26
şarkıyı iki cd’ye sığdırdı.
RAFTAKILER
n Parti İstanbul - Ege Çubukçu n Yallah Sevgilim - Yonca Evcimik
n Bir Garip Orhan Veli - Müşvik Kenter n Overexposed - Maroon 5
12
ONSAYFALAR EYLUL.indd 14
9/14/12 4:06 PM
KİTAP
TURKUAZ / BIR AŞKIN ÖYKÜSÜ
YAZAR ADI: AYŞE TALAY ONGAN
YAYIN EVI: IKINCI ADAM YAYINLARI
514 SAYFA
DILI: TÜRKÇE - 22 TL
TURKUAZ
BIR AŞKIN ÖYKÜSÜ
Talay Ongan’ın Avustralya’da İngilizce
yayımlanan “Turkuaz / Bir Aşkın Öyküsü”
romanı yine kendi çevirisiyle Türkçe olarak basıldı.
İkinci Adam Yayınları tarafından basılan roman, 6 – 7
Eylül Olayları ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Türk
diplomatlarına yapılan silahlı saldırıların gölgesinde
yaşanan kıtalararası ”imkansız” bir aşkın kaderi
olduğunun öyküsünü okurlarıyla paylaşıyor.
Uçsuz bucaksız bir tutku, bitmek bilmez bir nefret,
eş dost ve aileye sadakat tablosuna karşı TURKUAZ
Yasmin ile Renan’ın on yılı aşan, iki evlilik ve üç kıtayı
kapsayan kalıcı ve ihtiraslı aşkının öyküsü. İstanbul’daki
okul senelerinde Yasmin ve lise arkadaşı Ermeni kökenli
Ani ülkelerindeki etnik farklılıklardan âdeta habersizdiler.
Yıllar sonra karşılaştıklarında, Ani eşi Renan’ı Yasmin’le
RAFTAKILER
tanıştırır. O gökyüzünün kızıla çaldığı sonbahar
akşamüstünde, Yasmin gözlerini Renan’ın bakışları ile
kilitlediği anda kaderi ile karşılaştığının bilincine varır. Ne
var ki ülkelerindeki politik istikrarsızlık, kısa zaman sonra
Yasmin’in gizli aşkı Renan ve ailesini Avustralya’ya göç
etmeye zorlayacaktır...
Birkaç yıl sonra, Yasmin’in diplomat babası Los Angeles’a
Türk Başkonsolosu olarak atandığında, aile müthiş bir
şiddet olayından payını alacak ve yaşamları asla aynı
kalmayacak şekilde etkilenecektir.
Şimdi Yasmin onu betimleyen ihtiras ile yol gösteren
akılcılık arasında bir seçim yapmak zorundadır. Yasmin
ve Renan’ın sevgisini engelleyen bunca etken varken,
sevgi muzaffer çıkabilir mi?
n Lizbona Gece Treni - Pascal Mercier n Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer n Yüz ve Söz - Tahsin Yücel
n Savaşçının Dönüşü - Faruk Mercan n Elveda Selanik - Leon Sciaky n Sultan Abdulhamid - Ziya Şakir
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Ayşe
13
ONSAYFALAR EYLUL.indd 15
9/14/12 4:06 PM
EFSANELER
33 yıllık kısa hayatına çok şeyler sığdırdı.
Filmleri klasikler arasına girdi.
Sinema tarihinin unutulmaz dövüş
sanatları ustası...
Bruce Jun Fan Lee Jeet Kune Do
savunma sanatının kurucusu, aktör,
yazar, yönetmen, koreograf, felsefe
adamı ve ölümsüz bir efsane…
Adımlarını izleyen, mimiklerini taklit
eden ışığı ile aydınlanan onlarca
nesile ilham kaynağı olmaya devam
ediyor…
Yazı: Ferhat Gedik
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
27
Kasım 1940. Çin takvimine
göre Ejder yılı. Güneş daha
yeni doğmuş. San Francisco’nun meşhur Çin mahallesi Chinatown’da bulunan Jackson Street Hastanesi’nin
doğumhanesinde bir bebek sıtma
görmemiş sesiyle can hıraş bir şekilde ağlıyor. Yıllar sonar Küçük Ejder lakabıyla anılacak Bruce Lee’den
başkası değildi bu bebek. Babası Lee
Hoi-Chuen Çinli (Tiyatro ve Opera Sanatçısı), annesi Grace Lee yarı Alman
yarı Çinlidir. Babasının turned oluşu
küçük Bruce’un yeni dünyada doğmasına sebep olmuştu. Annesi ona kız
ismi vermişti. Çünkü bu şekilde daha
değerli olan erkek çocuklara musallat olan kötü ruhları atlatabileceklerini düşünüyordu.
ken başlamıştı. Tiyatro kökenli babası ile birlikte sahne tozunu daha altı
aylıkken yuttu. Bu kısa sürecek hayat
yolculuğunda Lee 6 yaşındayken bile
ilerideki hırçın, sert karakterini belli ediyordu. Lee, Kung Fu tekniklerini
bilinçsiz bir şekilde öğrenmeye başladıktan sonra, 1954’de ünlü Kung Fu
Ustası Yip Man’ının öğrencisi olarak
Wing Chun sistemini çalışmaya karar verdi. Wing Chun geleneği Lee’nin
kaderini değiştirecek ona yepyeni bakış açıları kazandıracaktı. Yine aynı
yıllarda dans etmenin çok eğlenceli olduğunu keşfetti. Bunun içinde zaten yetenekliydi. Dans etmek iste-
SAN FRANCISCO
Hayat yolculuğuna yeni dünyada başlayan efsane isim, bir gün tekrar doğduğu topraklara dönecek, uluslararası bir star sıfatını kazanacak ve nesillere ilham kaynağı olacaktı. Sinema ile olan sihirli bağı daha bebek-
14
EFSANELER.indd 2
9/11/12 4:21 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
15
EFSANELER.indd 3
9/11/12 4:21 PM
EFSANELER
Yip Man ve Bruce Lee, Chi Sau egzersizi esnasında
Bruce Lee, Cha-Cha dansı şampiyonuydu.
Ve diğer dans türlerinede merakı vardı.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
yenleri geri çevirmezdi. Dans dengesi ve ayak hareketlerinin çoğu onun daha sonra dövüş stilinde etken olmuştur. En sevdiği dans olan Cha Cha dansında Hong Kong’ta şampiyonu bile seçildi. 18 yaşında
1958 Boks Şampiyona’sına katılıp üç yıldır şampiyon
olan Gary Elms’ı altetti. Tekniği ve azmi kolay kavrama becerisi ile birleşince Lee kısa sürede Wing Chun
sitilinde büyük ilerleme kaydetti. 19 yaşındayken sokak dövüşü ile gittikçe daha ilgili olmaya başladı.
AMERİKAN RÜYASI VE
GELENEKLERİ YIKAN BİR ASİ
1959’da ailesi onu liseyi bitirmek üzere Amerika’da
arkadaşlarının yanına göndermeye karar verdi.
Seattle’de bir resturanın çatı katında garsonluk yaptığı sürece kalmasına izin verildi. Liseyi bitirip üniversiteye geçti. Washington Üniversitesi Felsefe bölümüne girdi ve geceleri babasının yakın arkadaşı Ruby
Chow’a ait restaurantta çalışmaya devam etti. Bir
yandan okula devam ederken, bir yandan da Amerikalılara Çin Kültürü’nün zenginliğini anlatmak için o
güne kadar Çinlilerden başkasına öğretilmesi yasak
olan olan Kung Fu dersleri vermeye başladı. Bu konuda Lee bir öncüdür. Yaşadığı bölgedeki diğer Çin
kökenli insanlar bu durumda epeyce rahatsız olsada
Lee yakın arkadaşı Taky Kimura ile birlikte kendi adını taşıyan JUN FAN KUNG FU adında bir okul açtı. Bu
spor okulu 1963 yılına kadar açık kalır.
16
EFSANELER.indd 4
9/11/12 4:21 PM
Linda, Brandon, Shannon ve Bruce Lee
Bruce Lee ve yakın arkadaşı öğrencisi Dan Inosanto
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Taky Kimura ve Bruce Lee,
Jun Fan Gung-fu ‘da pratik yaparken
17
EFSANELER.indd 5
9/11/12 4:21 PM
EFSANELER
Yine aynı yıl Üniversiteden arkadaşı ve öğrencisi olan İsveç kökenli Linda Emery ile evlenir. Lee daha sonra
Oakland’da ikinci okulunu açar. Burada geniş bir kitleye, Amerikalılara yabancı olan bu sanatın ne kadar geniş
içerikli ve derin felsefeye sahip olduğunu ispatlar. Öğrenci kitlesi oldukça ilginçtir. Etnik köken gözetmeksizin yüzlerce yıllık bir mirası paylaşır
öğrencileri ile.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
LONG BEACH ULUSLARARASI
KARATE ŞAMPİYONASI
1964 yılında düzenlenen ED PARKER
turnuvasına Bruce Lee’de ED PARKER onurkonuğu olarak çağrılır. Bu
Oakland’dan gelen yetenek için büyük
bir fırsat olur. Lee bu turnuvada yetenekleri gösterir. Özellikle 2.5 cm’den
yaptığı vuruş, rakibini 2 m ötedeki sandelyeye oturtmuştu. Bu tüm dikkatleri
18
EFSANELER.indd 6
onun üzerine çekmişti. Çünkü daha önce
böyle bir şeyi görmemişlerdi.Başta Ed
Parker olmak üzere herkes etkilenmişti.
Bu turnuva William Dooger’ın gözlerini
kamaştırdı. Ve ona dizi film teklifinde bulundu. 1 Şubat 1965 yılında oğlu Brandon doğdu. Artık Lee ailesi daha mutludur. Yapımcıların dikkatini çeken Lee
Green Hornet adlı bir dizide “Kato” isimli bir karekteri oynamaya başladı. Dizide
Lee baş rol oyuncusu Van Williams’tan
çok daha dikkat çekici olur. Artık tanınan
bir TV yıldızıdır. Bruce bu dizinin kendisi için bir çıkış olacağını düşünürken dizi
bir sezon sonra yayından kaldırılır. Daha
sonra James Garner’in oynadığı “Marlowe” adlı filmde küçük bir rol kapar ve
birkaç sahnede görünür. 19 Nisan 1969
yılında kızı Shannon dünyaya gelir. Çalışma temposu artan Lee açtığı okullara artık daha az zaman ayırabilir hale
gelmiştir. 1970’li yıllarda Hollywood ile
Hong Kong arasında mekik dokumaya
başlar. İnanılmaz teklifler alır ve bunları
değerlendirir. Hollywood starları ondan
ders alabilmek için sıraya girmişlerdi.
VAZGEÇMEK YOK
PES ETMEK YOK
Hollywood ona klişeleşmiş Uzakdoğulu
rollerinden başka bir şey vermeyecekti.
Film ve dizilerde ikinci sınıf bir karekter
olmaktan kurtulamayacaktı. 1970 yılında bir anda ani bir kararla açtığı üç okulu birden kapatma kararı aldı. Bu yıllarda sırtından çok ciddi rahatsızlandı.
Doktorları ona dövüş sanatlarını kesinlikle bırakmasını ve iyileşmesi için yataktan çıkmaması gerektiğini söylediler. Bu Bruce Lee’nin hayatında en kötü
dönemlerinden biriydi. 6 ay boyunca sır-
Daha önce görülmemiş teknikleri ve
inanılmaz hızı ile Bruce Lee bütün
otoritelerin dikkatini çekmiş, Long
Beach’te yapılan turnuva belkide hayatının
dönüm noktası olmuştu.
9/11/12 4:21 PM
ASYANIN IŞIĞI
Lee yıldız ışığını göremeyen ön yargılı gözlerden uzak kalmak için ülkesine
geri dönmeye karar verir. Ve beklediği film teklifini Raymond Chow’dan alır.
İlk uzun metrajlı filmini; Çinli prodüktör
Raymond Chow’un yeni kurduğu film
şirketi Golden Harvest’la çeker. Filmin
adı Big Boss(Büyük Patron)dur. Film
Hong Kong ve güneydoğu Asya bölgesinde şimdiye kadar kırılmış tüm gişe
rekorlarını alt üst ederek büyük bir patlama yapar. Bunun üzerine Asya milliyetçiliğinin işlendiği Fist of Fury(Öfkenin
Yumruğu) filminde oynar. Lee’nin bu
filmlerinde kendisine özgün stilini de
görmek mümkündür. Hong Kong film
sanayinde avantür filmlerin hareketli sahnelerine Bruce Lee’nin Hollywood tecrübesi ile olağanüstü koreografileri yeni bir boyut kazandırmıştır. Dönemin süper starı Wang Yu bile onun altında bir role razı hale gelmişti. Büyük
Usta çekilen filmin güzel olması için dövüş sahnelerinin koreografisini düzenlerken gece gündüz demeden çalışıyordu. Hareketli sahneler için uzun plan
çekimler yapar, yüksek tekmeler kullanır, Escriama’nın (silahlı dövüş sanatı) Nunchaku, Bo, Kali, bıçaklar ve küçük
Çin okları gibi tüm silahlarını kullanarak
dövüş sahnesini olağanüstü artistlik figürlerle süslerdi.
Bruce Lee kalitesi ile Kung Fu sineması sektörüne yeni bir boyut kazandırdı.
Escrima ustası Dan Inosanto, Lee’nin
özgün stili Jeet Kune Do’nun kesinlikle gösteri olmadığını, aksine çok ger-
çekçi, fantezisi olmayan, vücut hareketlerinin işlevine uygun bir spor olduğunu
söyler. Lee’nin komple bir sporcu olduğunu, Jeet Kune Do’nun
da gerçek bir dövüşte çok etkili bir sistem
olduğunu
hararetle savunur. Bunun yanında Bruce Lee’nin de
çok iyi bir aktör olduğundan, dövüş sanatını beyaz perdede fantastik bir şov olarak seyirciye sergilemeyi becerebildiğini söyler. İşte bu yüzdendir ki filmleri dünya sinema klasikleri arasına girmiştir.
Bruce Lee’nin üçüncü filmi Way of The
Dragon (Ejderin Yolu) olur. Bu filmde
Lee’nin yanında yardımcı oyuncu olarak, Amerikada yedi defa karate şampiyonu olmuş Chuck Norris vardır. Filmin final mücadelesinde ise adeta Karate ve Kung Fu’nun üstünlük mücadelesi sergilenir. Way of The Dragon filminin final sahnesinde Lee ölen rakibinin üzerini rakibinin çıkardığı giysiyle örter. O an bir anlamda ABD tutuculuğunu, varolan tüm kültürel ve milli sınırları da alt ettiğinin resmidir aslında. Bruce Lee’nin her filminde bir diğerine nazaran yenilikler göze çarpmaktadır. Bruce Lee’yi zirveye taşıyan film
ise, Dan İnosantio ve Kerim Abdül Cabbar ile Game of Death(Ölüm Oyunu)dur.
riş) filmini çeker. Film vizyona girmeden
üç hafta once 20 Temmuz 1973’te hayata gözlerini yumar küçük ejder. Ölümünün ardında geriye kalan bir yığın
söylence ve hikaye Bruce Lee’nin efsanevi hayat hikayesinde çok küçük ayrıntılar olarak kalır. Küçük Ejderin ölümüne baş ağrısını dindirmek için sevgilisi Betty Ting Pei’nin verdiği equegestic
adlı ağrı kesicinin yol açtığı, daha sonra yapılacak otopside tespit edilecekti.
Lee’nin ölümü Hong Kong’da bir deprem etkisi yarattı. Beş gün sonra düzenlenen cenaze töreninde binlerce
insan sokaklara dökülmüştü.
Eşi Linda Lee büyük ustanın ölümünden sonra yazdığı Dragon Story adlı
kitabında şöyle der “Hala insanlar
onun nasıl öldüğünü merak ediyor.
Benim içinse nasıl yaşadığı önemli”.
Bruce Lee Amerika’nın Seattle eyaletinde Lake View mezarlığına gömülmüştür.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Amerikan filmlerinde başrol oynamaoynama
yı çok isteyen ancak bunu başaramabaşarama
yan Lee, dördüncü filmini çekerken
Amerikalı yapımcılardan başrol oynaoyna
yacağı bir film teklifi alır. Bunun üzerine sanatçı Ölüm Oyunu filmini yarıda
bırakarak, Çin-Amerikan ortak yapımı olan Enter The Dragon (Ejder’e Gi-
tüstü yatakta kaldı. Ama beynini çalışmaktan alı koyamıyordu. Bu zaman
diliminde Jeet Kune Do Tao adlı kitabı
yazmaya başladı. Doktorlara inat Lee
kısa sürede sağlığına kavuştu ve geleceğe dair onu hedeflerine ulaştıracak
planlar yapmaya başladı. Artık Küçük
Ejder eskisinden fizik olarak çok daha
güçlüydü. Mali durumu ise pek parlak
sayılmazdı.
19
EFSANELER.indd 7
9/11/12 4:21 PM
AKTÜEL
LAND GERÇEK TERCİH SEBEPLERİ SUNAR!
Land A’dan Z’ye mobilya ihtiyaçlarınızı karşılayacak en
tecrübeli ev uzmanıdır, kişiye özel tasarımlarla müşteri
odaklı hizmet sunar. 1995’ten beri raylı dolap konusunda
profesyonelleşen Land hizmet verdiği bu spesifik alanda
yüksek standartlarda çözümler üretir. Land modanın ve
kalitenin sektöründeki en önemli unsurlar olduğuna inanır, ürünlerinde bu kavramların vazgeçilmezliğini kanıtlar.
Land raylı dolap tasarımlarında geliştirdiği 4 cm kalınlığındaki özel profilleri kullanarak ürünlerini dayanıklı kılar.
Yaşam alanlarına land vizyonu katar.
HERKES SAYFİYE’DE YA SİZ !
Bakımlı orman ,bahçeleri içindeki restoranında, Antep
mutfağının en seçkin örnekleri ve et çeşitleri ile marakesh cafe nargile bölümünde, seçkin yiyecek içecekleri ve nargile çeşitleri ile, çocuk oyun parkıyla , sinema
perdesi ile Bahçeşehir’de bir vaha.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
FARKI BAKIŞ AÇISINDA
Bakbi Laptop Servisi; 30 kişiden oluşan uzman kadrosu, modern onarım ekipmanları ve 1000 m2 ye yayılmış geniş yedek parça stoğu ile laptopunuzun güvenilir, garantili ve hızlı olarak onarılmasını sağlamaktadır.
Bakbi Laptop Okulu; Laptop Onarım Uzmanlığı Eğitimi,
laptop ile ilgili A’dan Z’ye tüm bilgilerin verildiği bir eğitim programıdır.Burada temel elektronik bilgileri, laptop parçalarının tanıtılması, laptop arıza tespiti, yazılım
ve donanım olarak sorunların nasıl giderileceğine ilişkin bilgiler verildiği gibi katılımcılara farklı marka laptoplar verilerek, sökülüp takılması, parçaların değiştirilmesi öğretilmektedir. http://www.bakbi.com.tr/
Sayfiye’de neler oluyor ?
Dört duvar toplantı mekanlannda organizasyonlar yapmaktan sıkıldıysanız, şu an doğru yerdesiniz. Sayfiyenin
doğayla iç içe davet alanları ve havuz başıyla hertürlü organizasyon için sizi bekliyor. (Toplantı - Lansman
- Şirket Yemekleri - Parti - Piknik - Düğünler - Doğum
Günü Partileri- Bekarlığa Veda Partileri) Sürekli Aktiviteler (Pazar Brunchları - Çay Saati- Barbekü - Happy
Hour - Latin Dans Partileri - Karaoke)
Doğa Parkı Gölet Bölgesi Golf Kulübü Tesisleri
Bahçeşehir - İSTANBULTelefon: 0212 669 9768
Faks: 0212 669 9448 GSM: 0554 893 1200
E-mail: [email protected]
20
AKTUEL2SF.indd 2
9/11/12 4:23 PM
YÜZDE %5 İNDİRİMLE KAYIT
YAPTIRMAK İSTER MİSİNİZ ?
Bilimsel platformlarda, kültür-sanat ve spor alanlarında Türkiye ve dünya çapında yakaladığı başarılar ile
adından sıkça söz ettiren Okyanus Kolejleri, ilk günden
itibaren, kendine özgü eğitim sistemi ile çizdiği başarılı
grafiği korurken, gelişerek yeni başarılara imza atmayı
da sürdürüyor. Okyanus Kolejleri’nin velilere sunduğu
erken kayıt avantajları ve indirim fırsatları devam ediyor. Okyanus Kolejleri’nin internet sitesinden kredi kartıyla kayıt yaptıran velilere %5 indirim imkanı sunuluyor. http://www.okyanuskoleji.k12.tr/
MEDİCOS’LA YENİLENİN...
İHTİYACINIZ OLAN DEĞİŞİM VE BAŞARI NATIVA DA...
Nativa bu yeteneklerinizi ortaya çıkarmak ve en üst düzeyde
farkındalıkla öğrenmeyi sağlamak için hizmet veren birinci sınıf
bir kuruluş. Günümüzde hem bireyler hem de kurumlar kendileri ve çalışanları için en üst düzeyde bireysel öğrenmeyi art-
tırıcı eğitim yöntemlerine yönelmektedir. Nativa bu yolda ihtiyaçlarına cevap verebilecek hizmet ile kişileri hedefine ulaştırır.
Başarıya giden yolda Nativa eğitimleri sizleri bekliyor…
Bilgi almak için: 0212 241 07 29 | 0212 241 07 49
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Güzellik ve estetik konusunda size en iyi hizmeti vermeyi hedefleyen merkezimizde, hijyenik, şık atmosferinde, güleryüzlü, deneyimli ekibi, son teknoloji ürünü
ekipmanları ve uzmanları ile artık dilediğiniz görünümü
siz de rahatça elde edebilirsiniz. Vücut bakımı, kavitasyon, cilt bakımı, solaryum hizmetlerimiz ve süpriz kampanyalarımızla hizmetinizdeyiz.
Bilgi ve randevu almak için: (0212) 672 69 39
21
AKTUEL2SF.indd 3
9/11/12 4:23 PM
PORTRE
Uzun ince bir yolda
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Yıllarca stüdyoda konuklarını ağırlayan televizyoncu Mirgün
Cabas, şu aralar iki arkadaşıyla motosikletine atlıyor, dağ tepe
dolaşıyor. Yolun sunduklarını, ilginç insanları izleyiciyle paylaşıyor.
Programın ismi Her Yer! Cabas ile yol maceralarını ve motosiklet
tutkusunu konuştuk...
Motosiklet tutkusuna sahip
olduğunuzda tehlikelerden
bahsetti mi çevrenizdekiler?
Bırakın başkalarını, bunu ben kendi kendime söylüyordum. 30 yaşıma kadar mobilete bile binmemiştim. Sonra birkaç arkadaşım
başlayınca heves ettim. Chopper
tarzı bir motosiklet aldım. İki - üç
yıl kör uçuşu bindim. Şimdi bakıyorum da, acayip tehlikeli bir iş
yapmışım. Doğru dürüst eğitim
almadan kendimi sokakta buldum. Binmeyi binerken öğrendim.
İlk heves geçti ve o motosikleti
sattım. Altı-yedi sene binmedim.
Sonra, yakın arkadaşım Erdil Yaşaroğlu kendisine BMW aldı. Ona
bakarken tekrar depreşti motosiklet arzum. Hemen gidip bir tane
de ben aldım. Ama bu kez işi sıkı
tuttum. Yol eğitimleri, off-road, viraj eğitimleri aldım. Hâlâ çevremde motora binmemden ötürü tedirgin olanlar var ama yapacak bir
şey yok çok keyifli.
22
PORTRE.indd 2
9/11/12 4:24 PM
PORTRE.indd 3
9/11/12 4:24 PM
PORTRE
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Otomobil sürücüleri yollarda ne gibi
hatalar yapıyor?
Otomobile binenler sadece motosikletlilere değil, birbirlerine karşı da tahammülsüz. Hem kendilerini hem karşıdakini riske atacak hareketler yapıyorlar. Geçenlerde Artvin’e gittik. O virajlı yollarda sürücüler öyle şeyler yapıyorlar ki inanamazsınız. Sonunu görmedikleri virajlara sollayarak giriyorlar. Ne yapıyorsun dediğin zaman tepki gösteriyorlar. Şehirlerin içi aslında motosikletliler için çok tehlikeli. Şehirlerarası yolculukta tehlike daha az. Çünkü daha açık bir trafik var, her yeri görebiliyorsunuz. Kolay hızlanıp kolay yavaşlayabiliyorsunuz. En zevkli motosiklet uzun yollarda bindiğindir.
“HEP BAŞKA OTELDE UYANDIK”
Stüdyodan sokağa çıkmak nasıl bir
duygu?
Tersini yapmıştım yıllar önce, sokaktan
stüdyoya girmiştim. Şehrin içinde, bir sokakta program yapmak gibi değil bu. Bir
kere motosiklet insanı yoruyor. Epey yol
gittik. Bir de programın formatı gereği her şeyi akışına bıraktık. Yolda karşımıza ne çıkarsa onu çekeceğiz dedik. İnsanda stres yaratıyor bu. 10 gün boyunca baş-
ka bir otelde uyandık ilk zamanlar. Her
gün toplanıyorsun, başka şehre gidiyorsun. Zor ama olağanüstü keyifliydi.
Hem motosiklete biniyorum hem motosikletle gitmediğim bir yere gidiyorum hem de program yapıyorum.
Bu yol hikâyelerinde yaşadığınız ülkeyle ilgili ilginç detayları da görme
şansınız olmuştur. Sizi şaşırtan şeyler oldu mu?
Muhabirlik döneminde gitmediğim şehir
yoktu. Bu anlamda ne şehirler ne de yaşam koşulları beni şaşırttı. Eğlendiğim anlar oldu. Gittiğim bir yol, bir doğa manzarası, bir insan, tanık olduğum bir etkinlik...
Artvin’de bir yayla şenliğine denk geldik.
Boğa güreşleri yapılıyordu. Müthiş, kalabalık bir organizasyon. İsmini biliyordum ama
görmemiştim.
“GİTMEK İÇİN GİDİYORUZ”
Yola arabayla ve motosikletle, yalnız
ve arkadaşlarla çıkmak farklı, demiştiniz. Bu ne demek?
Bir yere otomobille giderseniz varmak için
gidersiniz. En kestirme yolu seçersiniz. Motosikletle çevreyle birebir ilişki içindesin.
Kokuyu, sıcağı duyarak ilerlersin. Motosik-
let seyahatinde varmak için değil gitmek
için gidersin. En eğlenceli yoldan gidersin ve bu en kısa yol değildir. İstanbul’dan
Bolu’ya normalde otobandan gidersiniz.
Biz Şile, Kefken, Kerpe, Akçakoca üzerinden keyfini çıkararak gittik. Durur nefes
alırsın, doğaya bakarsın, güzel molalar verirsin. Motosiklet işi arkadaşlarla yapılır.
Güzel bir şey paylaştığın anda anlamlı hale
geliyor. Bir grubun olması o seyahati özel
kılıyor ve seni o insanlara yakınlaştırıyor.
Hem sürüş keyfini hem de güvenliğini arttırmak için yanınızda birilerinin olması iyi.
Ekipte hiç sürtüşme olmuyor mu?
Hiç. Eğleniyoruz biz. Doğu Beyazıt’a gittik.
Ağrı Dağı’na motorla çıkalım dedik. 2200
metreye çıktık. Ama yol o kadar kötüydü
ki bir yerde motorlar bitti. Biraz da acemiliğimize denk geldi ve dağda kaldık öylece.
Ama bir yandan da Sarper motosiklet eğitmeni, altyapı ve networkü var. Bir arkadaşını aradı, hayvan taşıyan bir kamyon geldi yanımıza. Motosikletleri yükledik. Rize’de
bir usta bulduk, İstanbul’dan debriyaj siparişi verdik. Doğu Beyazıt’taki motosikleti
Rize’ye gönderdik, İstanbul’dan gelen parçayla buluşturduk. Artvin’de motosikleti
iki gün sonra geri aldık.
24
PORTRE.indd 4
9/11/12 4:24 PM
PORTRE.indd 5
9/11/12 4:24 PM
SÖYLEŞİ
İKİNCİ STAR GELİYOR:
ÇAĞLAYAN
TOPALOĞLU
Röportaj: Begüm ÇELİKKOL
Müziğe bir Topaloğlu daha adımını attı... Mustafa Topaloğlu’ndan sonra oğul
Çağlayan Topaloğlu, son günlerde şarkılarıyla adından söz ettiriyor. Oğul
Topaloğlu’yla biraraya geldik, hem babasının Survivor macerasını hem de
çalışmalarını konuştuk...
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Seni biraz tanıyarak başlamak istiyoruz. En başından, çocukluk döneminden başlayalım...
Sene 1955’te... (Gülüyor)
Zaten aileden dolayı ister istemez müzikle başlıyorsun.Yani ben gözümü açtığımda babamın bestelediği şarkılar
vardı. Onlarla büyüdüm. “Bunun artısı oldu mu?” derseniz, oldu. Çünkü kulak farkında olmadan bilinçli olmadan
da kaydediyor her şeyi. Mesela şu anda
farkında olmadan dışarıdaki tüm sesleri bilinçaltına alıyorsunuz. Ben uzun
süre futbolla uğraştım fakat babam
futbol oynamamı istemedi. “Senin elin
yüzün düzgün seni orada mahvederler”
dedi. Ben futbol lisansımı bile gizli gizli
çıkardım. Ama futbolu bıraktım bir süre
sonra. İster istemez babanızın etkisinde kalıyorsunuz.
Sonrasında...
Bağlama çalardı babam. Ufak tefek etkisinde kalıyorsunuz elbette. Ben de
denemeler yapıyordum. Sonra ufak
ufak çalmaya başladım ve “Neden eğitimini almıyorum ki?” dedim. Ve o şekilde müzik başladı. O dönemlerde halk
müziğiyle uğraşıyordum. Babamla bir
şeyler yapmaya çalışıyordum. Evimize, iş yerimize Türkiye’nin önemli müzisyenleri geliyor. Burhan Bayer, Özcan
Deniz, Mahsun Kırmızıgül, Alişan... Dolayısıyla onlarla müzik yapma şansını da buluyorsunuz. Sonrasında çalışa
çalışa popüler müziğe kaymaya başladım. Tarkan, Sezen Aksu, Ajda Pekkan
dinliyordum ve keyif alıyordum...
Hangisini daha çok seviyordun?
Ajda Pekkan’ı çok severim. Sezen
Aksu’nun, Tarkan’ın Kenan Doğulu’nun
da yeri ayrıdır. Biz bir şeyler yapmaya
çalışsak da onlar farklı yerdedir.
Kesinlikle feyz alınası isimler...
Onları dinledikçe, “Ben kendimi daha
fazla nasıl geliştiririm?” sorusuyla birlikte Akademi İstanbul’a gittim. Bülent
Ortaçgil ile yolum kesişti. Derslerimize
geliyordu. Onunla aynı ortamda müziği
tartışmak bile ayrı bir tat.
Farklı bir eğitim değil de neden müzik?
Lise dönemimde başarılı bir öğrenci değildim. Anneme, “Kafam almıyor”
derdim.
Anladığım kadarıyla annemiz destekçi. Peki baba ne diyor?
Babayı görebilene aşk olsun. Konserden konsere gidiyordu. Müzisyen bir ailenin ferdi olmanın artıları varsa eksileri de var.
Babamı göremiyordum. Ben hep sabahçı oldum okulda. Benim kalktığım
zaman babam eve gelirdi, ben uykudayken giderdi. Biz uyurken bizi öpüyordu.
Bilirim o hissi. Benim babam da şehir dışında çalışıyor. Çocukken hep
arkasından ağlardım... Ama kızgınlık olurdu, “Neden gidiyor?” diye.
Sizde de öyle olmadı mı?
Kızgınlık yok. “Beni sevmiyor, benimle
ilgilenmiyor” diye düşünmezdim. Babam enteresandır, böyle mıncık mıncık
sevmez. Onun bakışından, gözlerinden
sizi başka bir yere koyduğunu anlıyorsunuz. Bana bir fiskesi yoktur ama ondan hâlâ çekinirim. Ama annem çok döverdi... (Gülüyor). Çok hiperaktifmişim,
evi yakma teşebbüslerim bile olmuş.
Akademi İstanbul’da kalmıştık biz
en son...
İşte orayı bitirince iş başka boyuta geçti. Meslek edinme zamanı geldi. Tabii
tarzımız değişti. Babam başka yerdeydi, ben operalara giderdim. Halk Müziği
değil Batı Müziği istiyordum. Halk müziğinden de etkileniyorum. Şimdi şarkılarda oradan da ezgiler bulabilirsiniz.
Sonrasında babama “Ben artık bir şeyler yapmak istiyorum” dedim.
“Hemen oğlum” dedi mi?
“Daha dur, askerliğin var” dedi.
Eyvah!
Öyle deme. Acemi birliğindeyken seçmelere girdim. Orası Türkiye’nin en değerli isimlerinin gelip geçtiği yerdir. Haluk Levent, Cem Yılmaz, Özcan Deniz
26
SOYLESI.indd 2
9/11/12 4:30 PM
SOYLESI.indd 3
9/11/12 4:30 PM
SÖYLEŞİ
gibi bir yer. Seçmece isimler vardır. Muazzez Abacı’nın, Ebru Gündeş’in, Ajda
Pekkan’ın, Sezen Aksu’nun arkasında
çalanlar askerliğini orada yapıyordu.
Ben de 700 kişinin arasından seçilen
5 kişiden biriydim. Büyük onurdu. Hem
garsonluk yapıyorsunuz hem müzik.
Yatıyoruz, kalkıyoruz müzik var. Konserler oluyor. Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt geliyor. Çok stresliydi ama ister
istemez yarış oluyordu. Eğleniyorduk.
Bildiğiniz bir okul gibiydi.
“Sıkılırım” derken eğitimin ortasına düştünüz yani askerde
Aynen öyle. Provalar, konserler... Çok
şey öğrendim orada tam 15 ay.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Derken askerlik bitti...
Hemen babama gittim, “Hadi artık bir
şeyler yapmak istiyorum” dedim.
“ÜNLÜ BİR BABANIN OĞLU DİYE...”
“Dur daha” demedi mi?
Yok bu kez demedi. Beni Avrupalı gibi
kendi halime bıraktı. Ben bugün bakkal
dükkanı açsaydım da bir şey demezdi.
Bunun da artısını gördüm. Özgüvenimi
yükseltti. Ve o dönemde “Kalbime Gömerim” şarkısını yaptım. Çok güzel bir
ivme kazanmıştım. Ama durdum. Durduğum sürede röportaj yapmadım, televizyona çıkmadım. O beş sene sahne
yaptım. O dönemki çalışmalarımla şimdikilere bakıyorum çok fark var. Sahnenin müthiş bir artısı oldu.
Şimdi de Aşk Aşk Aşk var
Evet... 3 ayda şarkım Youtube’da 5 milyon tıklandı. Babam 1982’de Eminem
albümüyle 5 milyon satış yapmıştı. Biz
de onun rekorunu kırdık. Ama bu albümde ciddi bir emek var, onun karşılığını alıyoruz. “Ünlü bir babanın oğlu”
kredisini kullanabilirdim ama yapmadım. Ben bu işe öyle bakmadım. “Nasılsa iş yaparım” diye ilerleyebilirdim.
Emek verdim, çalıştım. Albümü de sahneden kazandıklarımla, alın terimle
yaptım. Herkes televizyonda klibi görüyor, işin arkasını bilmiyor. Çok mücadeleler verdim, hâlâ da veriyorum. Eskisi
gibi ortam yok müzikte. Belki bu şarkıyla 15 sene önce çıksaydım şu an kenarda milyon dolarlar vardı.
Şimdi yavaş yavaş ilerliyorsunuz. Her
şarkıya bütçe yapmanız gerek. Bir de
herkesin sevebileceği ortak bir şeyi yakalamak çok zor. Ve devamını da getirmelisiniz...
Ne kadar sürede çıktı bu şarkı?
Şarkılarda 3 senelik emek var. Herkesi şarkının etrafında topladım çok şükür. Bunun hazzını yaşıyorum şimdi. Bundan sonra da Beddua diye bir
şarkımız var. Yaz sonuna doğru üçüncü klibi de buna çekeceğiz. Ama şimdi yaz ayındayız. Eros şarkımız var.
Sürpriz bir şarkı. Onu patlatacağız.
Eller havaya bir şarkımız. Hayırlısı diyorum ama iyi olacak...
Baba ne diyor bu arada? Daha geleneksel o bu konularda...
Hep halk müziği yapmamı istiyor. Halk
müziği repertuarım da çok iyi. Bir gün
benim sahneme geldi. Oturmadan pür
dikkat beni 2.5 saat izledi.
Eyvah eyvah! Bakışları nasıldı?
Bakışları hissettim zaten. Tam önümde
duruyordu. Bir de yanında kimse yoktu, tek gelmiş. Çok şaşırdım. Sahne bitince yanına gittim. Beni alnımdan öptü
ve “Yolun açık olsun. Seni dinleyenlerin sana nasıl baktığını gördüm. Kendini
burada daha iyi anlatıyorsun” dedi.
“ANNEM EN BÜYÜK DESTEKÇİM”
Mustafa Bey’in şarkılarınıza katkısı
oluyor mu?
Olmaz mı? Onun çok etkisi var. “Oğlum
bu tamamdır” ya da “Bu olmadı” der.
En son, “Haydi yolun açık olsun” dedi
ve başladım. Yurtdışından da yabancılar tarafından dinlenip telefonlar alıyoruz. Onlar tarafından şarkıların ezberlenmesi müthiş bir şey. Ya da araçlarında şarkılarımın dinlenmesi çok güzel.
Annem de benim en büyük destekçim
ama ona üzülüyorum. “Ben bir star yetiştirdim. İkinciyi yetiştiriyorum. İkincisi
de star oldu ama ben bunu yaşayamıyorum” diyor.
Anneyle aramız nasıl?
Çok iyidir. Alırım onu gezdiririm. Arkadaşlarım onu çok sever. Hatta beni de-
28
SOYLESI.indd 4
9/11/12 4:30 PM
Evdekilerden daha fazla iştekileri
görüyoruz hepimiz...
Koştur koştur halindeyiz. Yoğun... Ama
şikâyetçi değilim. Bu işi yapmasaydım
ne iş yapardım bilmiyorum. “Ben müzikle uğraşacağım” derdim hep ve
öyle de oldu. Kaderci değilim çok
fazla. Mesela babam köyde müezzinlik yaparken okumaya İzmit’e gidiyor. İzmit’te okurken, hobi olarak
bağlama kursuna gidiyor. Orada da
bir grup varmış, solisti hastalanıyor. Onun yerine bir kereliğine babamı çağırıyorlar. O bir kere oluyor üç
kere. Sahne almaya başlıyor. “Sana
burası dar gelir” diyorlar, İstanbul’a
gidiyor. Orada çıkmaya başlıyor ve albüm geliyor. Bu konumda şimdi. Ne
mutlu bana ki istediğim şeyi yapıyorum...
Karakter olarak benzer misiniz?
Sinirlenince kekelerim. Cümlelerimi benzetirler. Hayatı sorgularım. O
da öyledir. Farkında olmadan yapıyorum onun yaptıklarını. Mütevazılığımız
benziyor. Hassasız, duygusalız, iyi niyetliyiz. Bunun iyi tarafı da kötü tarafı
da var. Allah büyük, temiz kalpliyseniz
olumsuzluk olumluya dönüyor. Sizinle
uğraşanlar bir süre sonra bir bakıyorsunuz derbeder olmuşlar.
şartlar altında mücadele verdiler.
Gerçekten yemek vermediler mi?
Merve Büyüksaraç’ın açıklamaları
gündemde ya şimdilerde...
Gerçekten yemek vermediler. Babam
tam 14 kilo verdi. Yemek verseler, babamın o kadar kiloyu vermesi imkânsız.
Geldiğinde birkaç hafta kendisine gelemedi. Ne zaman “Alp” desem, ağlıyordu. Bu aralar Alp’le hep beraberiz.
“Baba benim kardeşlerim varmış da
ben bilmiyormuşum” diyorum.
Alp Kırşan giderken, “Mustafa
Ağabey’ime çok iyi bakacağım, onu
yalnız bırakmayacağım” demişti
zaten
Siz yolunuzda gidiyorsunuz... Kalbi bozmamak gerek. Her anlamdı kalbinizi temiz tuttuktan sonra yaradan sizi hak
ettiğiniz yere getiriyor. O sürecin gizemini bilemiyoruz
Öyle de oldu. Alp, gerçekten o kadar ilgilenmiş ki babamın gönlünü fethetmiş
durumda. “Kardeşlerim benimle bu kadar ilgilenmedi” diyor. Survivor bize
kardeşler getirdi. Survivor bitti ama biz
hâlâ görüşüyoruz. Orada gerçek olan
dostluklar varmış ki burada da yaşıyoruz. Ailemiz büyüyor günden güne. Alp
geliyor, “Ben Alp Kırşan Topaloğlu” diyor.
“DOMİNİK’TE
BABAMI GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM”
Babanız “Ben Survivor’a gidiyorum” dediğinde ne hissettiniz?
Dominik’e de gittim. Babamı gidip gördüğümde tanıyamadım. “Baba burada
sana ne yaptılar?” dedim. Ayakları davul gibi olmuş, yüzü morarmış. Çok zor
Alp Kırşan, Mustafa Bey’in iç çamaşırını çerçeveleyip hediye etti
Evet. Finallerde Kıbrıs’taydık. Çok hoş
bir espriydi. Ekip çok iyi. Ben de epey
kaynaştım hepsiyle. “Çağlayan ve Survivor ekibi” diye takdim ediyorlar. Beni
de bir sonraki sezonda Survivor’da görürseniz şaşırmayın. Babam, “Şartlar
çok zor ama yine de sen bilirsin” diyor.
Ben gitmek isterim çünkü yaşınız ne
olursa olsun orası size yeni bir tecrübe
“Beyaz peynirin kıymetini anladım”
diyenler var
Aynen. Babam, daha oturduğu zaman
oturan biriydi. Oradan geldikten sonra
daha çevik oldu. Oradaki yıpranmadan
dolayı ufak tefek cerrahi müdahaleler
geçirdi. Sonuçta sanatçı. Kiloyu verince
yüzünde problemler çıktı. Ben de ilerleyen zamanlarda ihtiyaç duyarsam yaptırırım. Hepimizi şaşırttı.
Ne anlamda?
“En fazla üç hafta durur” derdim, dokuz hafta durdu. Ciddi yarışlar kazandı. Hayim’i yendi. 20 yaşında bir
çocuk sonuçta. Gurur da duydum
babamla.
Ekran karşısında babanızı izlemek nasıl bir duygu?
İlk dönemler çok kötü oldum. Ne
telefonla görüşebiliyorsunuz, ne
internetten konuşabiliyorsunuz.
Haber de alamıyorsunuz. Sadece
televizyon izlerken görüyorsunuz.
Ben babamın ağladığını bir amcamın vefatında gördüm. Ekranda ağladığını görüyorsunuz, kötü
oluyorsunuz.
Bir şeyle mücadele veriyor. Aç
kaldı diye üzülüyorsunuz. Babanız orada aç, siz yemek yiyemiyorsunuz. Babam bu zamana kadar pek çok sanatçının albüm çıkışında yanındaydı. Benim albümün çıkışıyla, babamın
Survivor’a gidişi aynı döneme denk geldi. Yanımda olamadı. Bir nevi tek başıma mücadele vermiş oldum. Babam
Survivor’da başarılı oldu bence. Zaten
kimse şampiyonluk beklemiyordu.
Mustafa Bey, “Acun sen beni nerelere
getirdin, ne yaptın böyle?” demişti...
Evet evet... Babam gönlümün şampiyonu. Benim şarkım da başarılı oldu. Bu
anlamda ikimiz de şampiyonuz...
Son olarak eklemek istedikleriniz
var mı?
Burak Yeter bir albüm yaptı. Albümde
Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Sertab Erener, Ferhat Göçer ve Çağlayan Topaloğlu var. Şarkımızla devlerin arasına girdik. Bunun gururu da başka.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
ğil onu ararlar. Eve bir giderim, annem
arkadaşlarımla sohbet ediyor. Çok cana
yakındır. Şu anda biraz yalnız. Öyle bir
koşturma içindesiniz ki, televizyondu,
röportajdı, sahneydi... “Kız arkadaşınız
yok mu?” diyorlar. Annemle ilgilenemiyorum ki kız arkadaş bulayım da onunla ilgileneyim. İnsanlar, “Her ünlü bunu
söylüyor zaten” diyebilir. İnanın bu koşturmada annenize bile zaman ayıramıyorsunuz. Eksikliğini hissediyorum.
29
SOYLESI.indd 5
9/11/12 4:30 PM
GEZİ
Ege’nin yükselen yıldızı
CUNDA
Doğası, tarihi ve kültürel mirası, mimarisi,
mutfağı, zeytinyağı, deniziyle Ayvalık ve Cunda’nın
popülaritesi her yaz biraz daha artıyor...
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Röportaj: Rüya ÇELİKYÜREK
30
GEZI.indd 2
9/11/12 4:31 PM
ilk gittiğimden bu yana 20 yıl geçti; bu sürede ada kalabalıklaştı, daha bilinir oldu, yepyeni oteller, kafeler açıldı. Ama dokusunu, kokusunu, ruhunu, tatlarını yitirmedi. Marda Dağı’nın uzantısı olan tepelerin eteklerinde, yüzyıllık zeytin ağaçlarının arasında bulunan Ayvalık’a inip buram buram zeytin kokusuyla kuşatıldığımda soluğu hemen deniz kenarında almak isterim. Merkeze ve denize doğru, bu kokunun en kekresinin duyulduğu zeytinyağı fabrika ve dükkânlarının bulunduğu ara sokaklardan yürürüm. Evlere her defasında hayran kalırım.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Cunda’ya
31
GEZI.indd 3
9/11/12 4:31 PM
GEZİ
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Binlerce yıllık rum evleri eski kiliseler
camiler ve eski sarımsak taşlarıyla
bezeli sokaklarında faytonla bir iki
tur atmak belkide hayatının anısı olur
çoğu insana Cunda adasında; Ayvalık’ı
ayvalık yapan adalardan birtanesidir
Cunda adası...
Yalıların, daracık sokakların arasındaki bu
muhteşem Rum evlerinin en karakteristik özelliği, sardunyalıklar, cumbalar, arka
balkonlar, avlular ve bahçeler.
Çoğu günümüzde şık butik otel, kafe ya da
pansiyon olarak kullanılan evler, zeytinyağı fabrikaları, sabunhaneler, kahvehaneler ve depoların ortak mimari çizgisi neoklasik. Roma ve Helen uygarlıklarının izini sürebileceğiniz binaların yapı malzemesi ise sarımsak taşı. Kilise ve manastırların çoğu yıkılmış, bir kısmı camiye dönüştürülmüş. Sokak aralarında asmalar altında küçük kahvelere rastlayacaksınız, mola
verip limonata içmenizi, küçük çarşısındaki pastanelerde sakızlı dondurma ve kurabiye yemenizi tavsiye ederim.
ŞEYTANIN AYAK İZİ
Ayvalık ve Cunda’da yemek - içmek
ayrı bir keyif. Ben, iskele civarındaki ba-
32
GEZI.indd 4
9/11/12 4:31 PM
GEZI.indd 5
9/11/12 4:31 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
GEZİ
lık restoranlarına yüz vermeyip yöresel lokantaları tercih ederim. Böylece
hem hesaplı yemiş hem de bölgeye ait
en taze ot çeşitleri ve sebze yemeklerini tatmış olurum. Balık ve envai tür deniz ürünü için akşamı Cunda’da beklerim. Arapsaçı, istifno, izvinye (sarmaşıkotu), deniz börülcesi, turp otu, radika,
hindiba, mühliye, akkız, şevketibostan,
ısırgan, bağla semizotu, Ayvalık yöresinin şifalı, leziz otları. Genellikle haşlanarak, tuz, limon ve bol zeytinyağı ilavesiyle yeniliyor.
Yemek sonrası sahildeki çay bahçelerinde oturmak ve Şeytan Sofrası’na
çıkmak bir klasik… Ayvalık’ı, körfezin
bâkir koylarını ve zeytinlikleri seyretmek için ideal olan bu tepede, demir
bir kafes içinde şeytana ait olduğu rivayet edilen kocaman bir ayak izi var.
Şeytan Sofrası’nın eteklerinde, yarımadanın ucundaki bir zamanlar psikoterapi merkezi olarak kullanılan Tımarhane Adası da yeşil doğası, tertemiz sahili, kayaları ve Rumlar’dan kalma taş
manastırıyla görülmesi gereken yerlerden. Midilli’nin karşısında bulunan
Ayvalık’ta 22 küçük ada ve bir kısmının üzerinde hâlâ görülen manastır kalıntıları var. Günübirlik gezi tekneleriyle adalar geziliyor, bâkir sularda yüzülebiliyor. Ayvalık’ta deniz seçeneği için
en popüler bölge ise 22 plajın bulunduğu Sarmısaklı.
CUNDA’NIN NİMETLERİ
Ayvalık iskelesinden bineceğiniz motorlarla ulaşacağınız Cunda küçük bir
Yunan adasını andırıyor. Adada hâlâ
azımsanmayacak miktarda Rum cemaati var. 1873’te yapılan Cunda’nın metropol kilisesi Taksiyarhis’in bulunduğu sokak Venedik’i; Panaya Kilisesi’nin
konumu da Bizans’ı anımsatacak size.
İçinde kocaman bir sobanın bulunduğu
ve renkli camları vitraydan yapılan Taş
Kahve ise tartışmasız bir antika. Ayvalık
tostu ve adaçayıyla yapılan kahvaltılara
kediler ve kuşlar eşlik ediyor.
Cunda, son yıllarda açılan butik oteller, avangard kafelerle farklı bir atmosfere büründü ama tepelere çıktığınızda,
Rum evleri arasındaki sessizlikte adanın eski ruhunu yakalamak mümkün.
Harvard Üniversitesi ve Koç Üniversitesi ortaklığıyla kurulan Sevgi-Doğan
Gönül Osmanlı Araştırmaları Enstitüsü de bu sokaklardan birinde çıkacak karşınıza. Burada her yaz, Osmanlıca okuma, yazma, hat sanatı, Arapça
ve Farsça dersleri veriliyor. Deniz kıyısındaki Kız Okulu da Cunda’nın bir başka kültürel göstergesi. 1873’te inşa edilen 1922’ye kadar eğitim-öğretime devam eden okul, artık bir kültür merkezi.
MANASTIRDAN MANZARA
Cunda’nın plajı küçük, ama hemen
yakınlarındaki Ortunç ve Pateriça Ya-
rımadası, sükûneti sevenler için biçilmiş kaftan. Pateriça Köyü SİT alanı ve
imara açık değil. Yol, su, elektrik yok.
Eski birkaç taş evden ibaret. Pateriça
yolu üzerinden bir saatlik yürüyüşle
Çamlı Manastır’a ulaşabilirsiniz. Olağanüstü bir manzaraya egemen olan
manastırın denizden yüksekliği 195
metre.
Pateriça Yarımadası’nın en uç noktasında yer alan Ayışığı Manastırı,
1700’lerin sonunda inşa edilmiş. Dik
bir tepenin denizle birleştiği noktada
yer alan manastır, ay ışığında muhteşem. Cunda’da yemek için seçenek
çok. Denize nazır masalarını, bin bir
çeşit otla, zeytinyağlı mezeyle, balık
ve deniz ürünleriyle donatan restoranların hemen tümünde, özgün yemekler bulabilirsiniz.
Bir midye türü olan, bölgenin en özgün mezesi kidonya, limon sıkılarak
çiğ yeniyor. Ayvalık Boğazı’nda yetiştirilen bir tür kabuklu deniz canlısı
olan akivadis, sarımsak, beyaz şarap,
zeytinyağı ve maydanozla pişiriliyor.
Adanın özel balığı papalina, sardalya yavrusuna benzeyen tavada kızartıldıktan sonra çıtır çıtır yenilen nefis
bir tat. Deniz kıyısındaki restoranlarda akşamlar sakin geçiyor. Asıl eğlence, daracık arka sokaklardaki minicik meyhanelerde yaşanıyor.
34
GEZI.indd 6
9/11/12 4:31 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
35
GEZI.indd 7
9/11/12 4:31 PM
DÜNDEN BUGÜNE
Oturmanın tarihi
SANDALYE
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Dört ayak, bir oturak ve bir sırt
bölümünden oluşan, farklı tasarım ve
çeşitli malzemelerde üretimi yapılan
mobilya… Evlerin en yalın ve temel
eşyalarından sandalyenin yüzyıllar
içindeki gelişimi, dönemin yaygın sanat
akımlarında gizli.
Bugün
başımızı çevirdiğimiz her yerde görmeye alıştığımız ve
çoğu zaman bir özellik taşımadığını düşündüğümüz sandalyeler, eskiden insanların statü sembolüydü. Bacaklarının boyu, tasarımı ya da üzerindeki işlemeler, oturan kişi hakkında birçok bilgi fısıldıyordu. İlk kez M.Ö. 7’nci yüzyılda Çatalhöyük’teki
tanrıçalar için yapıldığı biliniyor sandalyenin.
Yunanlılar’ın adına ‘klismos’ dedikleri sandalyeler, kendine özgü bir sırtlığı olan, bir deriye yaslanan ve dışbükey dört ayak üzerinde duruyordu. Bu
Madeni sandalyenin ilk
yapımının Eski Mısırlılar’a kadar
uzandığı biliniyor. Bugün de
ahşap sandalyeye göre daha
uzun ömürlü olduğu için büro,
bahçe, hastane, okul gibi çok
kişinin bir arada bulunduğu
mekânlarda yaygın bir şekilde
kullanılıyor.
36
TARIH.indd 2
9/11/12 4:32 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Oturma kültürü Mısır’da başladı. Taş veya masif oyma, zamanın oturakları.
37
TARIH.indd 3
9/11/12 4:32 PM
DÜNDEN BUGÜNE
sandalyeler, ileride Thonet tarzı sandalyelerin çıkışına da ilham oldu. Mısırlılar ise firavunları için fazla işlemeli,
çok renkli ve büyük sandalyeler ürettiler.
RAHAT SANDALYELERE GEÇİŞ
Yıllar geçtikçe daha gösterişli oyma
ve işlemelere sahip olan sandalyelere 16’ncı yüzyılın ortalarına kadar toplumun önde gelen isimlerinden başka
kimse oturamıyordu. 17’nci yüzyıla dek
sandalyenin görüntüsünü ön planda
tutan tasarımcılar yavaş yavaş daha
rahat sandalyeler tasarladılar. 1750’li
yıllarda ayakları ve sırtı kavisli, kol dayanakları ise yastıklı sandalyeler üretildi. O zamana kadar yapılan en rahat
sandalye olma özelliği taşıyan bu modeller koltuğun gelişmesine de öncülük etti.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
EN BÜYÜK SORUN...
Yeni üretilen modeller rahat olmasına rağmen hâlâ eksikleri vardı. Bu sandalyelerin en büyük sorunu ise çok ağır
olmalarıydı. Durumu farkeden Fransız sandalye tasarımcıları, geliştirdikleri hafif ve konforlu modelle sandal-
38
TARIH.indd 4
9/11/12 4:33 PM
Lloyd Wright, tasarladığı modellerin bazılarında metal kullanarak sandalyeye
yeni bir bakış açısı getirdi. Fransız Le Corbusier tarafından çeliğin kullanılması ve
bugün bile kullanılan dinlenme sandalyesi modeli, 20’nci yüzyılın iz bırakanları
arasına girdi. Yine 20. yüzyıl başında Alman Bauhaus Okulu, sandalyeyi endüstriyel ürün haline getirdi.
1930’larda Alvor Aalto tarafından ayakları bükülmüş mukavvadan yapılan kayın
sandalye dünya çapında büyük ilgi gördü.
1950’lerde Ray ve Charles Eames tarafından metal, reçine ve fiberglas gibi yenilikçi malzemeler kullanarak üretilen
ve dönemi itibarıyla son derece modernist formlara sahip sandalye, ‘La Chaise’
adıyla sunuldu.
Gün geçtikçe farklı formlara bürünen
sandalyede kullanım kolaylığı, dayanaklılık, hafiflik ve estetik her zaman önemli
olacak ve tasarımcıların daha iyiyi bulma
arayışı hiç bitmeyecek gibi...
MARANGOZ DÜKKÂNINDAN
DEV FABRİKALARA
18’inci yüzyılda Sanayi Devrimi tüm dünya
gibi sandalyeyi de etkiledi. Teker teker üretim yapan marangozlar, yerlerini seri üretim yapan fabrikalara bırakmaya başladı. Üretimin fabrikalara geçmesiyle ortaya çıkan sandalyeler diğerlerine göre birçok artıya sahipti. Zaman kazanılmasının
yanı sıra üretilen sandalyelerin dört ayağı
diğerlerine göre daha eşit ölçüde ve kavisleri çok daha iyiydi. Fabrikalar marangozların el emeğinden dolayı pahalıya sattıkları sandalyelerin ucuzlamasını da sağladı. Bu sayede sandalyeyi halkın tamamı rahatlıkla kullanmaya başladı.
TEKNOLOJİYLE
ESTETİĞİN BULUŞMASI
Artan sandalye üretimi tasarımcıları farklılaşmaya götürdü. Sandalyenin
sırt kısmında kare ve dikdörtgenin kullanılmasını destekleyen Charles Rennie
Mackintosh’un 1902’de tasarladığı efsanevi ‘Hill House’ sandalyeleri günümüzde
bile beğenilmektedir. Isı ve nem uygulanarak ahşap formların döndürülmesi esasına
dayanan Michael Thonet’in ünlü sandalyesi de yine vazgeçilmezler arasında. ‘Sanatlar ve Zanaatlar’ akımına bağlı olan Frank
Marcel Breuer ve öğrencileri
1920-1924 arasında mobilya
tasarımında çığır açtılar.
Bauhaus’da ‘Wassily Chair’ adını
verdikleri modeli, krom boru
kullanarak yaptılar.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
ye tarihinde bir devrim yarattılar. Üretilen
yeni model, sadece sandalyede değil diğer
mobilyalarda da önemli gelişmelerin önünü açtı.
39
TARIH.indd 5
9/11/12 4:33 PM
SİNEMA
KÜLT SİNEMA
KÜLT
SİNEMA
Buğra Şendündar • Sinema Eleştirmeni • [email protected]
Sinemanın
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
7. Sanat olarak kabul edilmesiyle birlikte bu sanat dalı da kendi
içinde zamanla bir takım türlere ayrıldı.
Dram , komedi ve korku ilk dönem sinemada başı çeken türlerdi. Daha sonra
Bilim-Kurgu , Müzikal ve Animasyon
gibi türlerin de katılımıyla Sinema
sanatı, artan türleriyle birlikte daha
da büyüdü. 7. Sanatın bu gelişimi ,
kitlelerle paralel olarak gerçekleş-ti. Kitlelerin , 7. Sanatı sahiplenip
ve sevmesi , gerçekleştirilen başarılı yapımlarla mümkün oldu. Sergei M. Eisenstein (Potemkin Zırhlısı – 1925) , Fritz Lang (Metropolis -1927) ve Orson Welles (Yurttaş Kane – 1941) , sinemanın kurucu ve yön veren isimlerdi. Sinemanın İlk döneminde seyircilerin ( günümüz içinde geçerli olan
) genel beğenilerine baktığımızda , tercihlerinin bu kurucu isimlerin yapımlarından çok eğlence amaçlı yapılan yapımlara yönelik olduğu görülüyor. Sessiz
sinemanın önemli isimlerinden
Buster Keaton (The General ,
Sherlock Jr.) ve Charlie Chaplin (Modern Times ,The Gold Rush)
eğlenceli eserleriyle kitleleri sinemayı
sevdirdiler ve beyazperdenin bir eğlence
aracı olmasını sağladılar. Bu iki sinema
adamı ve benzeri isimler geniş kitlelerin ortak sinema sevkini de zaman içinde oluşturdular.
Sinemada “ Kült Film” kavramını , geniş
kitlelerin beğenisinden çok belli kitlelerin sahiplendiği eserler açısından ele almak doğru olacaktır. “Kült Film” diye bir
tür olmamakla birlikte bir filmin “Kült”
haline gelmesi zaman , sevgi ve sahiplenme yoluyla oluşur. Yoksa , yönetmenler filmlerini Kült olsun diye yaratmamaktadırlar. Zaman içinde kültleşen
yapımlar , genellikle gişede çok hasılat
yapan ve herkes tarafından sevilen yapımlar olmamaktadır. Aksine kimi , çok
kötü diyebileceğimiz yapımlar bile belli kitleleri cezbedebilmektedir. Edward
D. Wood Jr.’ın Plan 9 From
Outher Space (1959) ve Çetin
İnanç’ın Dünyayı Kurtaran Adam (1982)
filmleri çok iyi birer kült film örneğidir.
Plan 9 From Outher Space , uzaylı istilasını konu almaktaydı. Dünyayı kurtaran Adam ise , uzay sahnelerinde Yıldız Savaşları (Star Wars) görüntülerini kullanıp ve tema müziği olarak da İndiana Jones ‘u kullanmaktaydı.Yapımda Cüneyt Arkın’ın canlandırdığı karakterin düştüğü gezegenin dekorunda Kapadokya kullanılmış. Bu filmlerin sevilmesinin nedeni , absürtlükleri , kötü yönetimi ve kötü oyunculuklarının izleyici nezdinde bir çekicilik yaratabilmesidir.
Bu iki yapım gerçek birer kült olmakla
birlikte , toplu halde izlenirse kesinlikle
yüksek eğlence vaat eden filmlerdir. Ayrıca , Dünyayı Kurtaran Adam yurt dışında yapılan çoğu ankette , gelmiş geçmiş
en kötü filmlerin olduğu listelerde üst
sıralardadır. Bu açıdan, İyi filmlerin yanında kimi kötü filmler de Kült olabilmektedir.
Kült kavramının oluşmasında 80’lerde ki VHS kaset döneminin etkisi büyüktür. Bu dönemde kimi B-Sınıfı (kakenrate yapımları gibi…) filmlerin ken
di kültlerini yarattığı görülüyor. Bruce
UzakLee , Jackie Chan’ın yer aldığı bu Uzak
kasetledoğu yapımlarının kiralanmış kasetle
döri hep elden ele dolanırdı. Bu tarz dö
vüş filmlerinin kulaktan kulağa yayılıp
ve tanınması onların küçük çapta birer
takülte dönüşmesine neden oldu. Bu ta
nınmanın sonucunda , türün meraklıları
kiüzerinde bu filmlerin VHS kopyalarını ki
filmralama isteği doğdu. Belki de aynı film
izler kaç kere guruplar halinde tekrar iz
üllendi. Gösterime girdiklerinde kendi ül
bizkelerinde iş yapmayan çoğu yapım , biz
ortamınde ve dünyada kendilerini VHS ortamın
da kurtardı.
Usta yönetmen Quentin Tarantino , kült
sıfatını sonuna kadar hak eden bir isim.
Meslek hayatına bir VHS dükkanında
tezgahtar olarak başlayan Tarantino ,
dükkanda ki hemen hemen tüm filmleri izleyip adeta sinema eğitimini burada
tamamlamıştır. Sıkı bir Western ve Uzak
Doğu Dövüş Filmleri hayranı olan yönetmen , şuan ki sinema dilini bu filmlere
ve VHS kültürüne borçlu. 1991 ve 1994
yılında gerçekleştirdiği Rezervoir Dogs
(Rezervuar Köpekleri) ve Pulp Fiction
(Ucuz Roman) filmleri kısa zamanda birer Külte dönüştü. B-Filmlerinde görmeye alışık olduğumuz Mafya babalarının
adamları olan konuşmayan 2.sınıf karakterleri Tarantino , filmlerinde başrole taşıyıp onları konuşturdu.Yönetme-
40
KOSE YAZARLARI.indd 4
9/11/12 4:34 PM
önce çektiği
Bad Taste
(1987),Mett
the Feebles (1989)
ve Braindead (1992) ile belli bir hayran kitlesi oluşturmuş ve bu
hayran kitlesi sayesinde ilk üç filmi kült
filmler arasındaki yerini çoktan almıştı
bile.Kuşkusuz, Jackson’un tanınmasında ve bugün-
kü sinemasının temellerini oluşturması
açısında Bad Taste önemlidir. Düşük bir
bütçe ile yaklaşık dört yılda çekimleri tamamlanan ve oyuncuları Jackson’un arkadaşlarını oluşturduğu Bad Taste için
B-Filmi formatında ilerleyen ama bunu
yaparken de türün parodisini yapıp özgün olmayı başarabilen , kanın gövdeyi götürdüğü bir yapım. Ama herkesin
de hazmedemeyeceği bir film olduğunu söyleyebilirim. Bad Taste ile ilk haberdar oluşum , 90’ların sonlarında Atlas Pasajının içinde Metin Demirhan’ın
sahibi olduğu Atılgan Kitap Evi ile olur.O
zamanlar Dvd ve Vcd’nin
henüz hayatımızda olmadığı dönemlerde, 3000
filmlik arşivi olan bu adama gidip arşivinden seçtiğim filmleri ona verdiğim boş VHS kasetlerine
çektirirdim. Metin Demirhan, iflah olmaz bir B-Film
ve uzak doğu animasyon hayranı idi.Bu
filmler ile olan bilgi birikimlerini dükkanına gelen ziyaretçileri ile paylaşmayı severdi.Ne yazık ki 2007 yılında hayata veda eden bu şahsiyet ,ülkemize Giovanni Scognamillo ile birlikte “Fantastik
Türk Sineması” ve “Erotik Türk Sineması” isminde eserler verdi. Atlıgan Kitap
Evine her gelişimde dükkanın camekanında bulunan “Bad Taste” VHS’si (özellikle kapak tasarımı ile) dikkatimi çekerdi. Daha sonra filmin Peter Jackson’un
eseri olduğu ve çoktan kendi hayran kitlesini oluşturturmuş olduğunu öğrendim. Ne yazık ki Atılgan Kitap Evi gibi
yerler çok nadir bulunmakta. Kült ve
B-Film severler için önemli doküman ve
kavarşivi ile önemli bir yerdi.Kült filmin kav
anramının kesin bir tanımının olmadığı an
kitlelaşılıyor. Daha çok , kendi hayran kitle
sonusini yaratmış olan eserler olduğu sonu
açıcuna varılıyor. Kendi kültürümüz açı
filmsından ele alırsak , Kemal Sunal film
leri içinde Kült terimini kullanabiliriz.
olmaSunal’ın filmleri birer başyapıt olma
kültüsa da samimi , komik ve kendi kültü
rümüze has olan özellikleri sayesinde
Televizyonlaher daim izlenebiliyor. Televizyonla
rımızda Kemal Sunal filmlerinin sık
ololarak tekrar ediliyor oluşu , Kült ol
duğunun önemli bir göstergesidir.
Toparlarsak , Kült kavramının ucuz
olmakla ilgisi olmadığı anlaşılıyor.
Belirli türden yapımları ilgilendiren
Kurtabir kavram da değildir. “Dünyayı Kurta
ran Adam” örneğinde olduğu gibi eseri
Kült yapan özelliği , çok kötü oluşudur.
Kült olmuş filmleri anarken bu filmlerin
takipçilerine de hak ettiği değeri vermek
gerek. Popülerliğe kesinlikle pirim vermeyen bu sinemaseverler , bazen kendi
çabalarıyla kıyıda köşede kalmış eserleri baş tacı edip hak ettikleri yerlere getirdiler. Bu izleyici kitlesi sayesinde bizler
de varlığından bile haberdar olmadığımız eserlere kavuştuk. Bizler de , popüler dalganın içinde kaybolmuş haldeyken
, sinemaya sıkı sıkıya bağlı bu kitleler sayesinde birazda olsa silkelenir olduk.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
nin bu iki yapımı ,
farklı kurgu numaraları ve zeki senaryosuyla dikkat çekti. Adeta B tipi diyebileceğimiz filmlere
yapılan birer saygı duruşuydu bu
iki film. İki yapım
gösterime girdikten kısa süre sonra kendi hayran kitlesini yaratıp , Tarantino’nun
tüm dünyada tanınmasına
neden oldu. Quentin Tarantino , 90’larda sinemaya
yeni bir soluk ve silkelenme
getirdi. Daha sonra kendisi ,
Jackie Brown (1997) sonrasında “Pulp” diyebileceğimiz türde
yapımlarla karşımıza çıkmadı. Çünkü ,
90’lar sinemasına damgasını vuran “Tarantinesk” tarzdaki filmleri anlatım ve
biçim yönünden yapılacak her şeyi yapıp
, sinemaseverlerin damağında lezzetli bir tat bırakıp , sonrasında farklı türden yapımlarla karşımıza çıktı. Sinemaya alaylı olarak gelen usta yönetmen ,
VHS dükkanında bulunduğu zamanlara
çok şey borçlu.
Kült yönetmen denilince akla ilk gelen
isimlerden biri John Carpenter’dır. Kült
tanımını sonuna kadar hak eden bir yönetmen . Gerçekleştirdiği yapımlara
kendi kişisel yorumunu katmayı bilmiş
ve eserlerinde ki müzikleri bizzat kendisi bestelemiştir. Halloween (1978) ile ilk
eli bıçaklı katilin olduğu “Teen-Slasher”
örneğini vermiş , The Fog (1980) ile kasabayı saran sisler içinden çıkan gizemli
varlıklarla bizi korkutmuş ve sinema tarihinin en başarılı yeniden yapımlarından
biri olan The Thing (1982) şaheserini ortaya koymuştur. Yarattığı eserlerle korku türüne yeni şeyler ekleyerek günümüz sinemasını etkilemiştir. Bir dönem
bir furya olan Teen-Slasher (genellikle
gençlerin eli bıçaklı katillerce katledildiği yapımlar) akımının gerçek sorumlusu
Carpenter’dır. Hemen hemen gerçekleştirdiği her filmi kült olan başka bir yönetmen bulmak zor olsa gerek.
Bir diğer kült olmuş filmlerin unutulmaz
ismi Peter Jackson’dır. Çoğu yeni sinema izleyicisi Peter Jackson’u “Yüzüklerin Efendisi” filmlerinden tanır. Halbuki , 1961 Yeni Zelanda doğumlu yönetmen bu popüler olan üç serilik filminden
41
KOSE YAZARLARI.indd 5
9/11/12 4:34 PM
ÖZEL DERS
????
????
KİŞİSEL BİLGİLER
Ad, Soyad : Beyza Koçköprü
Cep Tel : 0536 494 53 31
E-posta : [email protected]
KİŞİSEL BİLGİLER
Ad, Soyad : Fadime ALPLER
Cep Tel : 0551 709 42 39
E-posta : [email protected]
EĞİTİM BİLGİLERİ
• LİSE/Kartal Anadolu Lisesi 2000-2004
• ÜNİVERSİTE / LİSANS – Uludağ
Üniversitesi-Matematik 2004-2008
• ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS İstanbul Üniversitesi- Matematik
Öğretmenliği 2009-2010
EĞİTİM BİLGİLERİ
•LİSE - Büyükşehir Hüseyin Yıldız
Anadolu Lisesi 2000 – 2004
•ÜNİVERSİTE / LİSANS - Marmara
Üniversitesi – Biyoloji Öğretmenliği
2005 – 2010
•ÜNİVERSİTE / YÜKSEK LİSANS Marmara Üniversitesi - Eğitim
Bilimleri Enstitüsü - Ortaöğretim Fen
ve Matematik Alanları Eğitimi - Biyoloji
Öğretmenliği 2010- devam etmekte
İŞ DENEYİMİ
• Nakipoğlu Cumhuriyet Anadolu
Lisesi- Matematik Geometri Öğretmeni
2009-2010
• Fatih Dersanesi Matematik Öğretmeni
2010-2011
•Yeşilköy Atak Dersanesi Matematik
Geometri Öğretmeni 2011-2012
ÖZEL DERSLER
• Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi, Emre
Akça • Tepekent Anadolu Lisesi, Elif
Eroğlu • Selimpaşa Atatürk Anadolu
Lisesi, Onur Akça • Uğur Koleji, Burak
Gedikli • Kuleli Askeri Lisesi, Kaan Perk
Recep Güngör Lisesi, Batuhan Güneş
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Ve daha birçok özel ders verdiğim
öğrencim mevcuttur. Dilerseniz
referans için görüşülebilir.
42
OGRETMENLERIMIZ.indd 2
RANŞ
B
ÖZEL DERS
EOMETRİ
K&G
MATEMATİ
PRÜ
KÖ
Beyza KOÇ
1
3
3
5
4
9
4
6
3
05
İŞ DENEYİMİ
•Çamlıca Kız Anadolu Lisesi Staj - 2008-2010
•Avcılar Sabancı 50. Yıl Lisesi Biyoloji Öğretmeni - 2010-2011
•Yeşilköy Atak Dershanesi Biyoloji Öğretmenliği ve Fen Bilgisi
Öğretmenliği - 2011-2012
ÖZEL DERSLER
• Özel Kültür Fen Lisesi - Meltem
Çoktin, Gizem Evirgen, Ezgi Yılmaz
Hüseyin Yıldız Anadolu Lisesi - Mert
Akça • Vefa Anadolu Lisesi - Onur
Bayraktar • Yeşilköy Anadolu Lisesi İdil Yaşar • Samiha Ayverdi Anadolu
Lisesi - İrem Bayraktaroğlu
RANŞ
B
ÖZEL DERS
BİYOLOJİ
ER
L
Fadime ALP
9
3
2
4
9
0
7
1
5
05
9/11/12 4:36 PM
OGRETMENLERIMIZ.indd 3
9/11/12 4:36 PM
AŞK’A DAİR
AŞK
VE
KADIN
AŞK YOLUNDA ZÜLEYHA OLMAK
Nalan Güven • [email protected]
Yüksek topuklu ayakkabıları, kırmızı ruju
ile sadece görsel bir objeden ibaret değil
elbet kadın bedeni. Yüreğindeki fırtınaları bastıracak kadar kuvvetli, gözyaşlarını
gülümsemeye dönüştürecek kadar kabiliyetli. Bu becerilerini iftihar abidesi yapmayacak kadar da onurlu. Konuşurken
tabu olan sözcükleri söyleyemeyecek
kadar utangaç olmasına rağmen aşkı yaşarken haykıracak
kadar cesur. Günaha boyun
eğecek kadar itaatkâr ve yasağı delecek kadar gözü kara. Aslında bilse de aşkın bir oyun olduğunu ve sonunda kaybedenin
hep âşık olacağını, vazgeçmek
yerine mücadeleyi seçen, hileyi
görüp görmezden gelen ve ölümüne tutkulu olmasına rağmen
yeri geldiğinde son hamleyi yapmadan masadan kalkacak kadar
da gururlu.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Peki ya kaç kadın Züleyha?
Belki de şimdiye değin okuduğumuz efsanelerin içinde Züleyha adı
AŞK’la bir anılan ve çektiği acılara rağmen Hz. Yusuf’a duyduğu derin aşkı sebebi ile günümüzde dahi gıpta edilen tek
kadın.
Kolay değildir elbet Züleyha olmak. Ne
Leyla olmaya benzer ne de Şirin. Mücadele etmektir Züleyha olmak. Bir kişiyi değil bir şehri karşına almak. Utanmamak,
saklanmamak. Yeri geldiğinde zindanlara attıracak kadar kaybetmekten korkmak ve sonrasında aynalarda tanınmayacak surete dönüşene değin aşk ateşi ile
yanmak. Gençliği güzelliği bir aşka harcamak. Mahşerin tadını yaşarken tatmak.
Bir güzelliğe kapılıp gören gözü ondan
başkasına kör kılmak, saraylardan vazgeçip karanlık, dipsiz bir kuyuya gönüllü atlamak, yasak elmayı ölüme inat ısırmak…
“Yusuf ben seni, sevmiş ve sevecek bütün
kalplerin sırrına ortak olarak sevdim…”
demiş Züleyha ve kâinata mâl etmiş bu
sevdayı. Sonunda kavuşmuş ka-
vuşmasına ama benliğinden
çıkmış. Zira hoşnutmuş halinden. Çekilen
her cefaya değmiş sevdiğinin aşkı ve Yaradana kavuşturmuş bu dünyevi aşk onu.
Peki ya kaç Yusuf var böylesi bir aşka
lâyık? Göz görürken güzelliği, gönül arzu
ederken sevilmeyi, “Allahım bana istememeyi, istemeyebilmeyi nasip et…” diye yakaran. Haramdan kaçıp kendini zindanlara attıran?
Ne her kadın için mahşerde kavuşmayı
göze alıp Yusuf’u kalbinde taşımak kolaydır, ne de Züleyha’nın aşkını tertemiz koruyup, saklayacak bir yüreğe sahip olmak
her erkek için.
Geldikçe o, bir yepyeni dünyâ görürüm...
Çevremde ışık söner de hâlâ görürüm...
Var hikmeti sık sık ona “Yûsuf’ dememin,
Ben, kendimi düşlerde Zelîha görürüm.
(Arif Nihat Asya / “Zeliha”, Rubaiyyat-ı Arif
II, İstanbul 1976, s.53)
Kad kalbinde aşk en saf, en doKadın
kunulmaz bir mevkidedir. Oraya
yerleşmek zor olduğu kadar yer
edinince çıkabilmek de bir o kadar
zordur. Farkındadır elbet maşuku
kabu sahiplenilmenin ve her ne ka
dar da aldırmaz gözükse de içten
içe böyle bir sevdanın onu sarıp
elsarmalamasından hoşnuttur el
bet. Hz. Âdem’in sol kaburga
kemiğinden yaratılmış olan Hz.
dayanmaktaHavva’nın soyuna dayanmakta
masumidır kadının kalbindeki masumi
yet, aşka boyun eğiş ve sadakat. Belki de bu yüzden içinde
esen fırtınaları dindirmek için
liman liman gezmek yerine
inandığı aşkı uğruna parçalanmayı, un
ufak olmayı göze alıp bekler açık denizde
kurtulacağı anı. Bilir aşktır eninde sonunda kazanan. Sevdiğinin gözünde dolaşan
hayali bile ödüldür çoğu zaman. Mesafeler
önemsizdir gönül bağının olduğu yüreklerde. Kavuşmak geçici bu âlem için değildir,
ahirete bırakılmış bir bekleyiştir artık. Evet,
hiç kolay değildir aşk yolunda Züleyha olmak. Her kadının harcı değildir imkânsız
bir sevdayı alıp başına taç yapmak. Acısını
zevk, hasretini umut edinmek. Gelip geçici şu fani dünyada nice aşklar çıksa da yoluna, acaba kaç kadına nasip olur Yusuf’un
sevdası? Ve kaçı sarıp sarmalar böyle bir
armağanı?
Aşk ile yol almanız dileğiyle.
44
KOSE YAZARLARI.indd 6
9/14/12 4:16 PM
BETERİN DE
BETERİ VAR
BEN SEVDAMI
SANA YAZDIM
Beterin de beterini gördükçe
Ben sevdamı suya yazdım,
Şükrederim beter olmuş halime
Hep tertemiz kalsın diye.
Tuza ekmek bananları gördükçe
Şükrederim orta halli halime
Ben sevdamı tuza yazdım,
Oturdum hesap yaptım
Biraz tadı olsun diye.
kendi kendime
Biri benden zengin onu da yoksul
Yoksullara kanat germiş
zengin gördükçe
Şükrederim o zenginin
zenginliğine
Şükrederim orta halli
zenginliğime
BILAL MIHMAR / 1990
ZÜLEYHA OLMAK…
ENTARİSİ PENBELİ
Sabah kalkınca
Aynanın karşısına geçer
Uzun uzun saçını fırçalar
Özenle toplar saçlarını
Toka takar yanlardan
Sürmelidir gözleri
Şarkı söyleyerek
Kahvaltıyı hazırlar
Çok güzeldir sesi
Masanın üzerinde
İki bardak bir sürahi
Mavi bir karanlıkta Züleyha olmak…
Entarisi penbeli
Aşkın gözlerine asmak sözleri
İstemesemde
Kayboluştu yolların sonu
Ondan ayrılmak
Parmakları soğuktu gecelerin
İşe gitme vakti
Şehir korkmuştu yalnızlığından
Öğleden sonraları
Bir gamzeye düştü yağmurlar
Pencerenin önünde oturur
Ben sevdamı buza yazdım,
Ateşte erisin diye.
Ben sevdamı güle yazdım,
Bülbül aşkı görsün diye,
Ben sevdamı dağa yazdım,
Zirvelerde dursun diye.
Ben sevdamı sana yazdım,
Okur da seversin diye…
ORHAN VERGILI
Dipsiz bir kuyuda Yusuf olmak…
Duvarda asılıdır aynası
Kaçmak zindanlara susmak sevgiyi
Fırça’nın kalındır teli
Hayaldi düşlerin sabahı
Ve masa’nın üstünde
Aldatırdı yıldızları karanlıklar
İki bardak bir sürahi
Söner mi hiç güneşin alevi
Bütün gün aklımdadır
Yağmur yüklü şimdi bulutlar
Entarisi penbeli
NALAN GÜVEN / 2012
AYHAN HÜSEYIN ÜLGENAY
23.03.2012
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Kahvedir en büyük keyfi
45
KOSE YAZARLARI.indd 7
9/14/12 4:16 PM
MİMARİ
İstanbul’un belleği:
HANLAR
Kentin her şeye rağmen hâlâ etkileyici güzellikte olmasının bir
nedeni de ‘açık hava müzesi’nde barındırdığı hanlar. Değişik
amaçlar için kullanılan tarihi hanlarda, bugün de geçmişin
büyülü dünyasına tanıklık edebilirsiniz.
Her
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
gün sokaklarından geçtiğimiz ama isimlerinden bihaber olduğumuz tarihi hanlar, şehrin
tüm kargaşası içinde işlevlerini sürdürmeye, bazıları da ticaretin merkezi
olmaya devam ediyor. İstanbul’da Osmanlı döneminin ilk hanları, Fatih Sultan Mehmet zamanına tarihleniyor. İkisi Tahtakale’de ikisi de bedesten yakınında olmak üzere dört han yaptırdı Fatih. İlk inşa edilen han, Bedesten yakınındaki Bodrum Kervansarayı. İstanbul’un diğer hanları ise Eminönü Unkapanı bölgesinden başlayarak; Beyazıt-Sultan Hamamı bölgesi, Beyazıt-Aksaray bölgesi ve HaliçGalata-Beyoğlu’nda olmak üzere dört
bölgede toplanıyor.
MODERN PLAZALARA RAĞMEN...
İstanbul’da han inşaatı 20. yüzyılın başlarına kadar sürdü. 19. yüzyıldan itibaren yapılan hanların işlevi biraz değişerek, özellikle Beyoğlu ve Karaköy’de ticarethanelerin toplandığı iş hanlarına
ve pasajlara dönüştü. Günümüzde tarihi hanlarda sayıca az olsa da dükkânlar
bulunuyor. Genellikle bu dükkânlarda,
gümüşçü, havlucu ve eşarpçılar var.
Mücevherat, halı-kilim, turistik eşya
da bulmanız mümkün. İstanbul’un
modern (!) semtlerinde yükselmeye devam eden plazalara, alışve-
46
MIMARI.indd 2
9/11/12 4:50 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
47
MIMARI.indd 3
9/11/12 4:50 PM
MİMARİ
riş merkezlerine rağmen hanlar hâlâ
İstanbul’un incisi... Bunu anlayabilmek
için Kapalıçarşı’dan Mahmutpaşa’ya,
Perşembe Pazarı’ndan Karaköy’e biraz yürümek gerekir. Biz de öyle yaptık. İstanbul’un en eski ve güzel hanlarından üçü olan Büyük Han, Valide Han
ve Kurşunlu Han’ı dolaştık.
lar, 1940’larda bu odaların bir kısmını sattı. Büyük Valide Hanı’nda bir dönem İranlı tacirlerin konakladığı hatta bu hanın ortasında Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin’i anma törenlerinin yapıldığı biliniyor. Handa bugün, turistik eşyalar üreten bir imalathane bulunuyor.
Burada dökme işi tabir edilen eşyalar
üretiliyor. Handa üretilen eşyalar ara-
sında çay kaşığı, tabak, demlik, kandil,
biblo, semazen gibi işler dışında nargile ve mozaik lambalar göze çarpıyor.
BÜYÜK YENİ HAN
Mahmutpaşa’da bulunan Çakmakçılar Yokuşu’ndaki han, İstanbul’un
en önemli hanlarından biri.
1764’te III. Mustafa tarafından Mimar Mehmet Tahir Ağa’ya yaptırıldı. Üç katlı, iki avlulu, 173 odası ve 40
dükkânı olan han önce sarraflara (kuyumculara) hizmet verdi. Memurlara borç
veren ‘Emniyet Sandığı’
da burada açıldı. Bankalar
Caddesi’ndeki hanların yapılmasından sonra sarraflar
handan ayrıldı. Büyük Yeni
Han duvarlarıyla, kemerli büyük kapısıyla, yolun bir tarafını sur gibi kaplıyor. Büyük bir
avlusu bulunan bu han, az da
olsa Barok sanatı izlerini taşıyor. Hanın üç katlı olması,
onu benzer yapılardan ayıran
en büyük özellik. İlk yıllarında devrin bankerleri işlerini görürken,
işgal kuvvetlerinin de merkezi oluyor.
III. Selim zamanında, Ermeni cemaatinin patriklik seçimi nedeniyle bu han
içinde toplantılar yapıldı. Büyük Yeni
Han’da günümüzde az sayıda dükkân
bulunuyor. Alt katında daha çok tekstil ürünü satanlar, üst katındaysa gümüşçüler var.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
BÜYÜK VALİDE HANI
Büyük Valide Hanı,
İstanbul’da
Tarihi
Yarımada’da,
Eminönü’ne
bağlı ‘Hanlar Bölgesi’nde
yer alıyor. İstanbul
Üniversitesi’nin Bakırcılar Çarşısı tarafındaki kapalı kapısının
tam karşısından aşağı doğru Çakmakçılar Yokuşu’ndan inerken solda bu yapıyla
karşılaşıyorsunuz. Hanın yerinde önceden
bir Bizans yapısı olduğu düşünülüyor. Üç avlulu, büyük ve küçük han olarak iki kısımdan oluşan hanın avlusunda bir de
cami bulunuyor. Büyük Valide Hanı,
1651’de IV. Murat zamanında, Kösem
Valide Sultan tarafından Üsküdar’daki
Çinili Cami’nin vakfiyesi olarak inşa ettirildi. Birici ve ikinci avlularda toplam
153, üçüncü avluda 57 odasıyla, üç avlulu ilk han olma özelliği taşıyor. Ku-
zeydoğu köşesinde Bizans orijinli olduğu düşünülen bir kule dikkat çekiyor. Toplam 210 odası bulunan hanın
bir kısmı Kösem Sultan’ın ölümünden sonra hazineye kaldı. Cumhuriyet döneminde hanın bazı odaları Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçti. Vakıf-
48
MIMARI.indd 4
9/11/12 4:50 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
KURŞUNLU HAN
Kurşunlu Han, Karaköy tramvay durağının
hemen arkasında, Perşembe Pazarı’nın deniz tarafında yer alıyor. PTT binasının olduğu dar sokağın sonunda giriş kapısını görebilirsiniz. Hanın, 1550–60 arasında Mimar Sinan tarafından, eski bir Ceneviz kilisesinin yıkıntıları üzerine inşa edildiği biliniyor. İki katlı
kervansarayın üstü açık ve uzun avlusu, yemyeşil sarmaşıklarla kaplı. Daha çok ‘Kurşunlu Han’ adıyla bilinen mekâna Rüstem Paşa
Kervansaray’ı da deniyor. Handa makine parçaları, yay ve vida üreten irili ufaklı 50 – 60 hırdavatçı dükkânı yer alıyor. Kurşunlu Han’ı dolaşırken, bölgenin ticari gelişimine, esnafa ve
iş kollarına dair bilgi de ediniyorsunuz. Han’ın
mimarisi yalın olmakla birlikte diğer hanlarla
benzerlikler içeriyor. İstanbul’un en eski hanları arasında yer alan, ancak bugün hırdavatçıların depo olarak kullandığı Kurşunlu Han’ın
içine kaçak bir bina bile yapılmış. Vakıflar Genel Müdürlüğü ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, hanın restore edilip turizme kazandırılması için bir proje geliştirdi. Restorasyon için gerekli girişimlere başlandı.
49
MIMARI.indd 5
9/11/12 4:50 PM
EDEBİYAT
ŞUKÜFE NİHAL BAŞAR
‘’ ŞUKUFE NİHAL HANYA ‘’
Ayhan Hüseyin Ülgenay • [email protected]
Şukufe
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Nihal Başar, Osmanlı nüfus kayıtlarına göre doğum yeri Hanya ( Hanya
Girit’te bir yerleşim yeri ). Rumi 1309 doğumlu ( 1894 ). Kayda göre annesinin lakabını kullanmış. ‘’Şukufe Nihal Hanya’’
Dersaadet Koca Mustafa Paşa Hacı Evliya Cami-i şerif 28/5 kayıtlı ( Yayınlıyorum
). Yeni nüfus kayıtlarına göre İstanbul Sarıyer/Yeniköy nüfus dairesine kayıtlı. Doğum yeri; İstanbul. Doğum Tarihi; 1321 (
1894 ). Baba Adı; Ahmet. Ana Adı; Nazire.
Emekli Sandığındaki dosyası açılırken, Doğum Yeri; İstanbul, Doğum tarihi 1896 olarak açılmış. Evli ( iki Sefer ). İki çocuk annesi. Necdet ( 1331 ) 1931 doğumlu, Günay kızı ( 1340 ) 1922 doğumlu. İlk Okulu babasının görevi nedeniyle Selanik, İstanbul, Beyrut’ta tamamladı. Orta Okulu
Şam’da bitirdi. Selanik’te özel bir okula gitti, özel dersler aldı. Liseyi İstanbul’da okudu. İstanbul Darilfünunu Edebiyat Şubesi
Coğrafya Bölümü mezunu (1919). Arapça,
Fransızca, Farsça biliyor. Öğretmen, Şair,
Yazar, Gazeteci.
ÇALIŞMA HAYATI;
18.Ekim.1335 – 01.08.1338 Darül Malumatı
Aliye Coğrafya Muallimi (stajyer), 08. Mayıs.1339 – 26. Kasım.1339 İstanbul Kız Sultanisi Terbiye Etfal Muallimi, 01. Aralık.1339
– 31. Ağustos.1340 Nişantaşı Orta Mektep
Coğrafya Muallimi, 01.Eylül.1340 – 08.Aralık.1926 İst. Kız Lisesi Coğ. Öğretmeni ( İstifa ), 01. Eylül.1929 – 31. Eylül.1931 Nişantaşı Kız Orta Mektep Türkçe Öğretmeni, 16.Eylül.1931 – 31.Ağustos.1933 Kandilli Kız Lisesi Türkçe Öğretmeni, 01.Eylül.1933 - 29.Eylül.1934 Kadıköy Orta Okulu Türkçe Öğretmeni, 30.Eylül.1934 – 13.Ekim.1941 İstanbul
Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni, 17.Ekim.1941
– 30.Eylül.1945 İstanbul İnönü Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni, 01.Ekim. 1945 – 20.
Ocak.1953 İstanbul Beyoğlu Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni, 20.Ocak.1953 – Atatürk
Kız Lisesi Edebiyat Öğretmeni. 03.Eylül.1954
tarihinde kendi isteğiyle emekli oldu. Şukufe Nihal Başar Cumhuriyetin ilk kadın üniversite mezunlarından. İlk evliğini ailesinin isteği üzerine Ahmet Mithat beyle yaptı. Fakülte
okuma isteği üzerine, boşandı fakülteyi bitirdi. İkinci evliliğini Ahmet Hamdi Başar’la yaptı. Birlikte Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetinde Faal
rol aldılar. Bu dönem Fatih Mitinginde konuşma yaptı. Nezihe Muhittin’in kurduğu Kadınlar Halk Fırkasının ( 15.06.1923 – 07.02.1924 )
kurucularından. Partinin kapatılıp isminin değişmesinden sonra Kadınlar Birliğinin ilk kurucularından (07.02.1924 – 05.05.1935 Kurucu; Nezihe Muhittin Fahri başkan; Latife hanım). 1941 yılında Mevhibe İnönü’nün daveti
üzerine İstanbul Hayır sevenler Derneğinde
görev aldı. 1947 tarihinde Çocuk Dostları Cemiyetinin kuruluşuna katkıda bulundu.
SANAT HAYATI;
Şuküfe Nihal Başar ilk şiirlerini aruz vezni
ile yazıydı daha sonra hece veznine döndü. Yayınlanan ilk şiiri ‘’ Hazan ‘’ 1914 yılında Resimli Kitapta yer aldı. Hecenin on
şairi arasında ismi geçer GÜNEŞ, VARLIK,
AYDA BİR, ÇINAR ALTI, ŞADIRVAN, ŞAİR
NEDİM dergilerin de şiirlerini yayınladı.
1910 yılından itibaren KADIN, TAN, CUMHURİYET, AYDA BİR, HER AY, SON POSTA, HAFTALIK GAZETE de köşe yazarlığı yaptı. Ankara Yenimahalle Şentepe İlk
Okulunun ismi 1970 – 1971 döneminde Şukufe Nihal olarak değiştirildi. Şukufe Nihal BAŞAR 1962 yılında Kadıköy Selami çeşmede geçirdiği bir trafik kazasından sonra 1965 yılında Bakırköy Huzur Evine yerleşti. 24.Eylül.1973 tarihinde hayata gözlerini yumdu. 26.Eylül.1973
tarihinde defnedildi. Mezarı, Rumeli Hisarın da Aşiyan Mezarlığı’nda. Tercüman ve
Milliyet gazetelerinde ölüm ilanı yayınlandı. Not; Kimse haber vermediğinden
Emekli Sandığının ölümünden 1975 senesinde haberi oldu.
ESERLERİ;
1 – Yıldızlar ve Gölgeler ( Şiir ) 1919
2 – Hazan Rüzgarları ( Şiir ) 1927
3 – Tevekkülün Cezası ( Hikaye ) 1928
4 – Renksiz ıstırap ( Roman ) 1928
5 – Gayya ( Şiir ) 1930
6 – Yakut Kayalar ( Roman ) 1931
7 – Çöl Güneşi ( Roman ) 1933
8 – Su ( Şiir ) 1933
9 – Şile Yolları 1935
10- Finlandiya ( Gezi ) 1935
11- Yalnız Dönüyorum ( Roman ) 1938-2005
12- Sabah Kuşları ( Şiir ) 1943
13- Domaniç Dağlarının Yolcusu
( Roman )1946-2005-2005-2007-20072007-2008-2009-2009-2010-2011
14- Çölde Sabah Oluyor ( Roman ) 1951
15- Yerden Göğe ( Şiir ) 1960
HAKKINDA;
1 – Mecmüa-i Eşar 1351-( 1931 ) ( Osmanlıca el yazması defter )
2 – Edebiyat Antolojisi 3. Murat URAZ 1939
3 – Hecenin 10 Şairi 1943
4 – 8-23.Şubat.1967 Hayat Mecmüası
5 – Şükufe Nihal Şiirler 1975
6 – Şükufe Nihal Başarın Hayatı Eserleri
ve Edebi Kişiliği Üzerine Bir İnceleme ( Tez
) 1993 Nebahat ÇAYIRLIK
7 – Bir Cumhuriyet Kadını Şükufe Nihal
Hülya ARGUNŞAH 2002-2005
8 – Kadın Şairde Kadın; Şükufe Nihal in Şiirleri Kayhan Türkkan YEŞİLYURT
9 – Vatanım için 2007
10- Romanlar ( 1926 – 1938 ) 2008
11- Hikayeler-Menşureler-Gezi (1917-1973 ) 2008
12- Yazılar ( 1909 – 1966 ) 2008
13- Bir Zamanların Kadıköy’ünde Edebiyatçılar ve Aşkları Hicran GÖZE 2010
14- Mektup-Roman ve Kadın Yazarlar Fatma Aliye-Halide Edip Adıvar- Şükufe Nihal
Başar ( Tez ) Bihter DERELİ 2010
15- Şükufe Nihal Başarın Hikaye ve Romanlarının Tema ve Yapısı Üzerine Bir İnceleme Ömer BATI 2011
50
KOSE YAZARLARI.indd 8
9/11/12 4:52 PM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
35
KOSE YAZARLARI.indd 9
9/11/12 4:52 PM
BİLİŞİM
Windows 8 ve Mountain Lion
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Windows’un son
sürümü Windows 8,
OS X’in son sürümü
Mountain Lion’a
karşı... Savaşı kim
kazanacak?
Windows 8 tamamlandı ve herkes
Microsoft’un bu karo döşemeli kumarının sonucunu merak ediyor.
Acaba bu durum Apple’ın Mountain
Lion’ı için bir şans olabilir mi? Gelin
iki işletim sistemini karşılaştıralım.
Microsoft, tablet ve akıllı cep alanındaki uykusundan uyanmak için her şeyini Windows 8 kozuna oynadı. Windows
7’nin halefi pek çok alanda iyi skorlar
yakaladı fakat yine de editörler ve kullanıcılardan beklediği ilgiyi alıp alamayacağı belli değil.
Windows 8 Mountain Lion’ı
güçlendiriyor.
Windows 8 tamamlanmış olmasına
rağmen satışa sunulmak için Ekim sonunu bekliyor. Fakat buna rağmen insanlar Windows 8 almak için mağaza kuyruklarında beklerlerse kesinlikle bundan rahatsızlık duyacaklardır.
karşı karşıya
Bunun ötesinde güçsüz bir Windows
8, Windows kullanıcılarına Mac kullanmak için bir sebep doğurabilir. Bu yüzden Microsoft’un Windows 8’inin bu
karşılaşmaya çok iyi hazırlaması gerekiyor. Şimdi OS X Mountain Lion ve Windows 8’i karşı karşıya getirelim.
Genellikle OS X görünüm yarışına bir
adım önde başlar. Fakat bu sefer durum farklı: Microsoft, Windows 8 ile
görsel alanda pek çok belirgin görsel
değişikliğe imza atıyor.
Windows 7 ve Windows 8 arasındaki
en belirgin fark nedir? Microsoft, işletim sistemini dokunmatik ekranlar için
uyarladı. Tabii ki bilgisayar kullanıcılarının ekrana dokunması beklenmiyor,
fakat Microsoft tablet pazarında kalıcı bir gelecek hedefliyor. Yeni stratejiye
göre tüm Microsoft cihazları benzer görünecek. Ve bu benzeme etkisi sayesin-
de kullanıcılar tüm alanlarda Microsoft
ürünlerini tercih edecek.
Becerikli karolar
Windows 8 açılış ekranında ilk bizi olarak karolar karşılıyor. Aslında bu biraz
garip, özellikle de masaüstü PC kullanıcıları için... Fakat amacına uygun yerleştirilmiş uygulamalar gerçekten işletim sistemine değer katıyor. Ne yazık
ki Microsoft, bu yeni başlangıç ekranını kapatmak için bir seçenek sunmuyor.
Microsoft’un klasik masaüstü de belirgin değişikliklere uğruyor: Windows
95’ten beri tanıdık olduğumuz “Başlat”
tuşu artık yok!
Mountain Lion için özete gerek yok
Daha önceki versiyonu tanıyanlar, Mountain Lion’da birkaç görsel gelişme
sezeceklerdir. Apple’ın yeni olarak sunduğu şey sadece ufak detaylar. 11 yıl-
52
BILISIM.indd 2
9/11/12 4:53 PM
Windows 8’in asıl amacı geleceğe bakmak, çünkü bulunduğu bu durumdan kendisini ancak bu şekilde kurtarabilir.
Ve ne olursa olsun başlangıç ekranının göz alıcı olduğu doğru. Diğer tarafta Mountain Lion ise selefinden çok da
farklı gözükmüyor. Eğer çoğu kullanıcı sadece bu yüzden platformunu değiştirecek olursa bu gerçekten de sürpriz
olur. Windows 8’in görünümünü beğenmeyenler için ise Windows 7 hala geçerli bir seçenek olarak bulunacak.
BILISIM.indd 3
9/11/12 4:53 PM
BİLİŞİM
dır aynı temeli kullanan Apple her yıl bu
temelin üstüne bir şeyler katıyor. Dokunmatik kullanıma yönelik bir trend
sezemiyoruz. Yine de, Apple’ın Microsoft ile aynı taktiği izlediğini söyleyebiliriz: Örneğin, program rehberi (application guide) tıpkı iPhone ve iPad’deki uygulama önizlemesi gibi görünüyor. Fakat bunlar gerçek yararlarının yanında
birkaç detay olarak kalıyor, çünkü bakacak olursanız, örneğin, programlar
çok daha hızlı çalışıyor.
Aç-Kapa düğmesi olmalıydı
Aslında ne kadar kolay olurdu, Microsoft, başlat ekranını ve tüm uygulama
dünyasını masaüstünden seçilebilir bir
hale getirseydi. “Kapat” düğmesine basan kullanıcılar klasik Windows PC deneyimine devam edebilirdi. Fakat Microsoft bunu seçmedi. Zaten bu yüzden
Windows 8, masaüstünde anormal his-
settiriyor kendini. Dokunmatik ekrana
geldiğinizde ise Windows 8’in gerçekten çok şey başarmış olduğunu görebiliyorsunuz. Özellikle de Windows 7 ile
kıyaslandığında Windows 8’in tabletlerde kusursuz olarak çalıştığını söyleyebiliriz. Fakat Android ve iOS ile kıyaslandığında Windows 8 hala çok karmaşık gözüküyor.
Yönetimde birkaç ufak yenilik
Mountain Lion yönetim konusunda da
bizi hayal kırıklığına uğrattı. Apple’ın
sürekli iOS’dan özellik aktarmaya çalıştığı açıkça göze çarpıyor.
Mountain Lion’ın ekranında sağ köşesinde bulunan bir çubuk bize bildirimleri ulaştırıyor. İyi hamle fakat devrim
niteliği taşımıyor. Apple’ın asıl yaptığı ve akıllı kullanıcıların faydalanabileceği avantaj, tüm Apple dünyası
bir araya geliyor: Mountain Lion, iCloud ile çok daha derin bir bağa sahip.
Nasıl yaparsanız yapın yine de kusursuz olarak işlemiyor, fakat önceye nazaran çok daha stressiz yapılabiliyor,
bu sayede birden çok cihaz bir arada
senkronize edilebiliyor.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Windows 8 gerçekten göz alıcı
Windows 8’in asıl amacı geleceğe bakmak, çünkü bulunduğu bu durumdan
kendisini ancak bu şekilde kurtarabilir. Ve ne olursa olsun başlangıç ekranının göz alıcı olduğu doğru. Diğer tarafta Mountain Lion ise selefinden çok da
farklı gözükmüyor. Eğer çoğu kullanıcı
sadece bu yüzden platformunu değiştirecek olursa bu gerçekten de sürpriz
olur. Windows 8’in görünümünü beğenmeyenler için ise Windows 7 hala geçerli bir seçenek olarak bulunacak.
Windows 8’in içinde iki ruh bulunuyor:
Hem dokunmatik ekranlar hem de ma-
saüstüler için bir işletim sistemi. Kullanıcılar ise bu iki dünya arasında tökezliyor. Mountain Lion ise bildiğiniz
gibi, klasik. Klasik kullanım seçeneğine sahip olan ve PC’lerinden memnun
olan kullanıcılar bir tablet almaya ihtiyaç duymayacaklardır, fakat bu Windows 8’in mantelitesiyle tamamen çelişiyor. Microsoft, kullanıcılarının dokunmatik arayüzden ayrılmamaları için
her şeyi dokunmatiğe odaklamış diyebiliriz. Özellikle de Windows 7 PC veya
dizüstü kullanıcıları Windows 8’e geçiş
yaptığında garip hissedecekler. Her yolun sonunda tekrar tekrar karşımıza çıkan Metro Başlat ekranı, kullanıcıları iki
dünya, geçmiş ve gelecek , arasında götürüp getiriyor.
54
BILISIM.indd 4
9/11/12 4:53 PM
OS X kapanıyor
Apple, iOS ile gittiği ve çok da başarılı olduğu aynı yolu takip etmek istiyor.
Güvenlik önlemi olarak OS X’de birkaç
temel güvenlik unsuru bulunuyor fakat asıl tehlike sistemde güvenlik açığı
meydana getiren programlar. Daha önceden de görevini layığıyla yerine getiren Mac AppStore, daha merkezi bir görev üstleniyor. Fikirde, tüm kullanıcıların bütün programları ve bu programların güncellemelerini Mac AppStore üzerinden yapmaları yatıyor. Apple,
tıpkı iOS’da yaptığı gibi Mac’de de uygulamalar üzerinde tam kontrole sahip olmak istiyor. Ek olarak Mountain Lion’daki Mac AppStore’da sadece doğrulanmış geliştiricilerin uygulamalarının indirilmesine izin veriliyor.
Yani diyelim ki Firefox’u indirmek istiyorsunuz, Firefox’un tüm bu doğrulama aşamalarını geçmiş olması gerekiyor. Bu arada, OS X ilk sürümünden
bu yana başka ek bir programa ihtiyaç duymadan PDF’leri gösterebiliyor
ve özellikle de amatörler için çok kullanışlı bir yedekleme aracı olan Zaman
Makinası’na(Time Machine) sahip.
Windows 8 ile güvenlik
Güvenlik özellikleri karşılaştırmasında Windows 8, Mountain Lion’ı geride bırakıyor. Bunun sebebi, Microsoft bugüne kadar hep güvenlik teknolojilerini geliştirmek, işletim sistemini daha güvenli hale getirmek için yoğun çaba harcadı ve şimdi bu çaba meyvelerini kullanıcılara veriyor.
Apple’ın AppStore temelli kapalı kutu
planı ise mevcut durumda işe yaramayacak. Bunun sebebi, kullanıcı tüm
programları sadece AppStore’dan indirdiği sürece tamamen güvende olacak. Her ne kadar OS X kullanıcılarının
virüs kaygısı olmasa da, son zamanda artmaya başlayan ataklar, örneğin
Flashback trojan saldırısı, aslında OS X
kullanıcılarının da o kadar güvende olmadığının kanıtı.
Apple’ın en büyük avantajı, hem donanımı hem de yazılımı kendisinin belirlemesi. Windows 8 ise pek çok farklı cihazla çalışmaya devam edecek. Hız düellosu ise hala kafa kafaya gidiyor.
Her ne kadar Windows 7 kararlı ve tamamlanmış bir işletim sistemi olsa da
Windows 8 hız konusunda da selefini geride bırakmayı başarıyor. Yükleme
süresi, başlatma süresi, açılma süresi,
benchmarklar her şey Windows 8’de bir
tık daha hızlı gerçekleşiyor. Tüm yazılımlar eksiksiz ve kusursuz olduğunda
Windows 8’in gerçek gücü ortaya çıkıyor. Fakat bir yada birkaç yazılımın eksikliği, performansı etkiliyor.
Hızlı Dağ Aslanı
OS X’de donanım Apple tarafından yönetildiği için başarılı bir genel uyum sağlanır. Buna bağlı olarak da iyi benchmarklar alıyor OS X. Yüklenme hızı kesinlikle etkileyici, örneğin SSD kullanan bir
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Dokunmatik Windows
Mountain Lion’a kıyasla Windows 8 kesinlikle çok daha iyi bir dokunmatik arayüze sahip. Fakat burada stratejiler
devreye giriyor, çünkü zaten Mountain Lion’ın amacı dokunmatik bir işletim
sistemi olmak değil, bunun için iOS var.
Klasik masaüstünde ise bu dokunmatik
arayüz Windows 8’e puan kaybettiriyor.
Başlat tuşunun kaçınılmaz sonu ise pek
çok Microsoft kullanıcısını hüsrana uğratacak gibi görünüyor. Güvenlik konusunda Windows 7, OS X’e görmesi gerekenleri zaten gösterdi. Windows 8 ise
çok daha fazla özellikle geliyor. Mountain Lion ise daha çok “kapanma” yolunda
ilerliyor. Konu güvenlik olduğunda Windows 8, selefi Windows 7’yi kesinlikle geçiyor. En sonunda işletim sistemi,
önceden yüklenmiş antivirüs yazılımı ve
insanları hata dolu Adobe Reader’den
kurtaran kendi PDF okuyucusu ile geliyor. Kullanıcılar için ise fotoğraflı şifreler, dosya yedekleme alanında gelişmeler ve daha gelişmiş SmartScreen filtleri göze çarpan yenilikler arasında. Bu
ve yeni birçok yeni özelliği göz önüne aldığınızda, Microsoft’un Windows 8 için
çok çalışmış olduğunu anlıyorsunuz.
Asıl güvenlik şimdi başlıyor.
55
BILISIM.indd 5
9/11/12 4:54 PM
BİLİŞİM
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Mac’e 17 dakikada Mountain Lion yüklendiğini gördük. Sistemin açılışı, veri arama ve
kopyalama da oldukça hızlı. Kıyaslamak gerekirse, örneğin, internet benchmarklarında Windows 8, safari dışındaki tüm tarayıcılarda önde geliyor.
İkisi de hızlı
İki sistem de çok hızlı fakat başlatma hızında ne Apple ne de Windows,
bir Usain Bolt değil. Şunu da söylemek lazım ki iki sistem de hala klasik işletim sistemi, mesela başlatma
sırasında. İki işletim sistemi de seleflerinden daha iyi performans sergiliyorlar. Internet benchmarklarında
Windows 8, Mountain Lion’ın önünde yer alıyor fakat daha iyi tarayıcı
optimizasyonları ile bu fark değişebilir. Mobil işletim sistemlerinin parlak
ışıklı şovlarının altında hem Windows
8 hem de Mountain Lion hayal kırıklığına uğratıyor bizi. İki sistem de sade-
ce kendi ürün alanlarında birer tuğla, tabi bu güçlü olduklarını değiştirmiyor. Düellonun kazananı ise Windows 8... Apple ve Microsoft farklı
ürün stratejileri izliyorlar. Apple, hala
klasik bilgisayarlar ve tabletler, akıllı
cepler gibi mobil sistemler arasında
bir ayrım görüyor. Tabi, kullanıcılar ne
kadar çok ürün alırsa o kadar iyi. Mountain Lion da bu amaca hizmet etmek için derin bir iCloud entegrasyonu ile geliyor, üstüne tatlandırıcı niyetine iOS dünyasından birkaç fonksiyonla birlikte.
Windows 8 her yerde
Diğer tarafta Microsoft ise Windows
8’i her yerde görmek istiyor. Hem klasik PC’lerde hem dizüstülerde hem de
tabletlerde(hatta belki ceplerde!) Bunun mantıklı bir sonucu olarak, mesela
akşam üstü kanepenizde Windows 8’li
tabletinizi kullanırken, ertesi sabah ofi-
sinizde aynı tablete klavye ve fare takarak sanki bir dizüstü kullanırmış gibi çalışmaya devam edebilirsiniz.
Önce Windows 8
sonra Mountain Lion
Daha cesur görünüşü ve daha iyi dokunmatik kontrolü ile Windows 8, OS
X’i geride bırakıyor. Hatta güvenlik alanında bile rakibini geride bırakan Windows 8, konu hıza gelince burun farkıyla öne geçiyor. Windows 8 ve Mountain Lion’a geçiş konusu karşılaştırılacak olursa, Windows kullanıcılarının adapte olması için biraz daha fazla
zaman gerekecek. Windows 8 klasik
PC kullanıcılarının kafasını biraz karıştırabilir, her ne kadar dokunmatik sisteme sahip olmasa da genellikle dokunmatik arayüzü kullanmaya zorlanan kullanıcılar bu durumdan rahatsız
olursa Windows 7 her zaman bir alternatif olarak bulunacak.
56
BILISIM.indd 6
9/11/12 4:54 PM
BILISIM.indd 7
9/11/12 4:54 PM
RÜYALAR
YAŞAMAK İÇİN YEMEK
Murat İnan • Rüya Analisti • [email protected]
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Geçen yazımda bilinçaltımızın neden
hep korku, şiddet, olumsuzluk, aşağılanma gibi negatif duygusal anılarla dolu olduğuna dair bilgiler vermiştik. İnsanoğlunun kendine yakıştırdığı yüzeysel tanımlamaların, derinlerde ki enerjilerimizle neden çoğu kez
bağdaşmadığını, benliğinde gerçekten
güçlü olanın ‘hatırlanmayan deneyimlerimizden ve genetik geçişli yanlış
inançlardan’ kaynaklandığını bir örnekle açıklamıştık.
İnançlarımız yani
yaşam enerjimizi yönlendiren düşünsel kalıplarımızın çekirdeklerini negatif enerjilere dönüştüren bir
başka
etkenden
bahsedeceğiz:
Yeme-içme
alışkanlıklarımız
Bedenimiz ve zihnimiz
üzerinde
tahmin ettiğimizden çok etkisi olan
beslenme alışkanlıklarımız, neden
öyle hissettiğimizin ve davrandığımızın, sağlıksızlığımızın, korkularımızın,
kaygılarımızın ve daha bir çok insani
niteliğimizin yoldan çıkışının hatırı sayılır sebeplerindendir.
Hz. İsa bu presibi çok güzel vermiş:
Yaşamak için yiyin, yemek için yaşamayın. Oysa günümüz insanı zengin
medeniyet coğrafyalarında beslenme
alışkanlıklarının yanlışlığı ve abartısı
yüzünden bir çok hastalığa yakalan-
maktayken, bazı coğrafyalarında ise
insanlar açlıktan ölebilmektedir.
Farkında olmadan karnımıza yolladığımız her şey aslında bir enerjidir.
Kendine has özellikleri olan; bir ihtiyacımıza karşılık gelen; azı karar çoğu
zarar enerjidir yiyecek ve içecekler.
Televizyon izlerken, gazete okurken,
yürürken, düşünürken, hesap yapar-
ken yediklerimiz vücudumuzda bir çok
işleme tabi tutulurlar. Sıraya konulur,
muhallebi kıvamına getirilir, ayrıştırılırlar. İşe yarayacak olanlar vücuda dağıtılırken, bir kısmı bağırsaklara
oradan da dışarı yollanır. İhtiyaç fazlası olanlar da Merter’de ki gibi dükkanın önüne “Export fazlası” diye satılamaz, yağ ve toksinli artıklar olarak
vücumuzda biriktirilir. Biz ise sadece
“yeme” kısmına odaklandığımızdan
içimizde neler olup bittiğini düşünme-
yiz bile. Ne zaman, ne kadar, hangi kalitede, doğal mı yapay mı, gerçekten
ihtiyacımız var mı yok mu gibi soruları
kendimize sormadan sürekli vücumuza bir şeyler alırız. Böylece tüm beden
sistemimizi harekete geçirmiş oluruz. Yeme- içme isteği (içki, kola vb.)
ve sindirim sistemi birbirini tetikleyen
kısırdöngü halinde sadece bağırsaklarımızı meşgul etmekle kalmaz, aynı zamanda düşünce ve
duygu merkezlerimizi de etkileyerek beynimize çoğunluklakarmaşık ve aslında
hiç istemiyeceğimizenerjilerle sürekli rahatsız eder. İhtiyaç
halinden çıkıp bedenimize ve zihnimize
bir işkence haline dönüşür. Herhangi bir
öğünde bitkisel, hayvansal ve karbonhidratlı yiyeceklerin karıştırılarak alınması belki de (genellikle) yeterince çiğnenmeden yutulması vücudumuzun merkezinde bir çok salgının ve gazın ortaya çıkmasına neden
olur. Her birinin kimyasal özelliklerinin birer duyguya karşılık gelmesi de
gün boyu zihnimizin neden karmaşık
duygular ürettiğine sanırım doğru bir
açıklama olur.
Midenizde İkinci Bir Beyin Var.
13 Kasım 2011 tarihli Vatan gazetesinin haberinde sözettiğimiz konu yukarıda ki başlıkla incelenmiş. Yazıda ba-
58
KOSE YAZARLARI.indd 2
9/11/12 4:53 PM
gus siniri yoluyla bilgiler yolladığı, onu
uyardığı aynı çalışmalarla gözlemlemiş ve belgelenmiştir. Bağırsakların
sürekli ve yanlış şekillerde çalışmaya
zorlanması, esas canlılık ve yönetim
merkezimiz olan otonom sinir sistemimizin (Beyin-omurilik) gerektiği gibi
çalışmasına engel olduğu gibi, bizleri
bağırsağıyla düşünen insanlar haline
getirme tehlikesi de hiç te yabana atılır gibi değildir. Psikoanaliz de “birincil
süreç düşünme” olarak adlandırılan,
ilkel, denetimsiz ve çoğu kez menfi
duyguların ortaya çıkışıyla, vagus siniri yoluyla bağırsaklardan beynimizin rahatsız olma merkezi olan “Limbik Sistem’e” veriler (duygular) yollaması arasında şaşırtıcı benzerlikler
bulunmakta. Tıpkı Kur’an’da iblisin insanı onları görmediğimiz yerden vesveselerle kafamızı karıştırmaya çalışmasında olduğu gibi. Yeme içme konusunda bilimsel ve dinsel bilgiler
birbiriyle örtüşmektedir. Bu da demek
oluyor ki yedip içtiklerimize hem beden hem de ruh sağlığımız açısından
dikkat etmeli, yaşamak için yemeyi
kendimize ilke edinmeyi ciddi olarak
düşünmeliyiz. Doğru beslenme konusunda yaptığım araştırmalara daya-
narak bazı önerilerde bulunabilirim:
• Yemek çeşitlerini birbirine karıştırmamaya özen gösterin. Karbonhidratlar, bitkisel ve hayvansal gıdaları aynı
öğünde tüketmeyin.
• Güne hamur işiyle başlamayın. Çorbayı tercih edebilirsiniz.
• Yiyeceklerinizi ya sıvı ağırlıklı, muhallebi kıvamında alın veya bol bol
çiğneyin.
• Yemek yerken mutlaka bir miktar su için,
nefes alış verişlerinizi
yavaşlatıp sakince yemek yeyin.
• Doğal ortamında, katkısız yöntemlerle yetiştirilmiş besinleri tercih
edin. Paketlenmiş gıdalardan uzak durun.
• Kırmızı et tüketimine dikkat. Hayvanın beslendiği ortam,
yemi, hijyeni ve kesim
usülünün
doğruluğundan emin değilseniz o eti yemeyin. Bunun yerine temiz sularda avlanmış balığı
tercih edebilirsiniz.
• Tavuk etinde fabrikasyon üretimden
uzak durun. Antibiyotiklerle güneş ışığı görmeden olduğu
yerde durarak büyüyen bir tavuk, üreticinin gözünde bir ticaret malıdır. Oysa
tavuk ta diğer tüm canlılar gibi saygıya layıktır. Hatırlayın, hayatta canlıcansız herşey bir enerji taşır ve bu
enerji bir başkasına geçebilir.
• Kola, alkol, uyuşturucu gibi içecek
ve bağımlılık yapan sıvılardan vazgeçin. Bağırsaklarınızı yakarak son derece negatif duyguları harekete geçirir, zihninizin sağlıklı çalışmasına engel olurlar.
• Metabolizmanızın çalışmasını dikkate alarak yemek saatlerinizi belirleyebilirsiniz. Gece ağır yemekler kabusa
neden olabilir.
• Yemeğe odaklanarak, farkında olarak yemeye çalışın. Başka şeylerle ilgilenirken veya başka şeyler düşünürken yemekten uzak durun. Hem çok
yersiniz hem çiğnemeden yiyip hazmı
zorlaştırırsınız.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
ğırsak beynin beslenme alışkanlıklarımız ve duygularımız üzerinde ne denli etkili olduğuna dair çarpıcı bilgiler
vermekte. (http://haber.gazetevatan.
com/midenizde-ikinci-bir-beyinvar/410556/45/Ekstra)
Geçen ay ki yazımda bilimsel ve dinsel bilgilerin örtüştüğü birincil süreç
düşünce:iblis benzeşmesine devamla, yeme-içme alışkanlıklarımızında adeta işin tuzu
biberi olarak zihnimizi karıştıran
önemli bir sebep
olduğuna inanıyorum. Fakat hemen belirtmeliyim ki olumsuzluk; vücudun herhangi bir sistemi değil, yanlış ve
abartılı alışkanlıklarımızdır.
Beyin ve bağırsağın embriyonun
oluşma ve gelişmesinden önce
cenin gelişimi esnasında bölünen
aynı doku kümesinden meydana geldiği ortaya
çıkmıştır. Bir bölüm merkezi sinir sistemi haline
gelirken, diğer parçada enterik sinir sistemi haline gelmek için göç eder. Daha sonra iki sinir sistemi de Vagus siniri diye adlandırılan bir kablo yoluyla bağlanırlar. Baş tarafla ilgili en uzun sinirin
adı Latince’den türetilmiş olup “kıvrıla kıvrıla giden” anlamına gelmektedir. Vagus siniri, beynin sapından boyun aracılığıyla kıvrılır ve nihayetinde
karında sona erer. (www.altamedangel.com/www.okyanusum.com)
Yapılan araştırmalar bağırsak beynin (gut brain) kafada ki beyinde olduğu kadar sinir ağı barındırdığını ve
çoğu kez beyinden emirler almayıp
kendi sistemini, hafızasını ve işlevlerini yürüttüğünü göstermektedir. Spastik kolon hastalarında, stres döngüsü
rahatsızlıklarında, depresyon, otizm
ve daha bir çok psikolojik rahatsızlıkta bağırsak beynin kafadaki beyne va-
59
KOSE YAZARLARI.indd 3
9/11/12 4:53 PM
SAĞLIK
Çocuklarımızı
büyütürken doğru
bildiğimiz
yanlışlar
ÇOCUK BÜYÜTMEK ZORLU BİR SÜREÇ. NE YAPMALIYIZ,
NE YAPMAMALIYIZ HER ZAMAN BİLEMİYORUZ. İSTEMEDEN
DE OLSA, EN KIYMETLİ VARLIĞIMIZA ZARAR VERMEMEK
İÇİN, DOĞRU BİLDİĞİMİZ YANLIŞLARI VE YANLIŞ BİLDİĞİMİZ
DOĞRULARI DERLEDİK
Erkek çocuklara tuvalet
eğitimini anne verir
vermesi gerekir. Erkek
YANLIŞ! Babanın
çocuk, tuvalete babayla gitmeli,
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
ayakta ve oturarak tuvaletin nasıl
kullanıldığını ondan öğrenmeli.
Tuvalet terbiyesi yaşı çocuktan
çocuğa değişebilir. Bunun için
2 yaşına kadar beklemenin bir
sakıncası yok.
6 aydan sonra çocuklar,
ekmek yemeli
da olabilir, kepekli de. Ama tam
DOĞRU! Beyaz
buğday ekmeğine 2 yaşından sonra geçilmelidir.
Bebeğe anne sütüyle
birlikte su da verilebilir
anne sütüyle besleniyorsa ve iyi gelişiyorsa,
YANLIŞ! Sadece
su verilmesine gerek yok. Anne sütünün içindeki
hücrelerin fonksiyonunda, su da dahil ekstra gıdalar
verilmesi durumunda azalma ve değişme olabiliyor.
60
SAGLIK.indd 2
9/11/12 4:59 PM
YANLIŞ!
SAGLIK.indd 3
Doğduğu anda ve
onu takip eden ilk
yarım saatte, annenin
göğsüne konmalı.
Böylece süt salgılama
refleksi artar ve sütün
daha iyi gelmesi
sağlanır.
Çocuk bir yaşındayken anne
sütünün besin değeri azalır
1 yaşında sonra anne
YANLIŞ! Zaten
sütü, besin değeri için değil,
organ hayatiyetini sağladığı
için ve bağışıklık sistemine
katkısı nedeniyle verilir.
1 yaşından sonra anne
sütü, bebeğin organlarının
ömrünü uzatıyor.
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Bir bebeğe doğduğu anda
su ya da şekerli su verilebilir
47
9/11/12 4:59 PM
Bunu biliyor musunuz
?
ÇOCUKLAR,
YALIN
AYAK YERE
BASTIĞINDA
AYAK TABAN
KASLARININ
DAHA IYI
GELIŞIR...
Bebeğe 2 yaşına
kadar ayakkabı
giydirilmemeli
DOĞRU!
Eskiden çocuk yürümeye
başladığı anda “ilk adım
ayakkabısı” giydirilirdi.
Ortopedik yapıda olması
istenirdi. Ama yalın ayak
yere bastığında ayak
taban kaslarının daha
iyi geliştiği ortaya çıktı.
2 yaşından sonra ise
ilk adım ayakkabıları
öneriliyor.
Her ağladığında
kucağınıza
almayın,
şımarmasın
YANLIŞ
Bebeğinizi sık sık
kucağınıza alın. Sevginizi
hissetsin, sevgi dolu bir
çocuk olsun.
1 yaşına kadar
bal verilmemeli
DOĞRU
Çünkü içinde çocuğa
dokunabilecek bir
toksin bulunuyor.
SAGLIK.indd 4
9/11/12 5:00 PM
SAGLIK.indd 5
9/11/12 5:00 PM
KÜNYE
Eylül 2012 Sayı: 7
EDU&ART Dergisi Adına
İmtiyaz Sahibi
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Genel Yayın Yönetmeni
Begüm ÇELİKKOL
[email protected]
EYLÜL EDU&ART DERGİSİ 2012
Editör
Feyhan UZUNOĞLU
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Görsel Sanat Yönetmeni
Ferhat GEDİK
[email protected]
Reklam Müdürü
Seval AKÇA
[email protected]
Abone-Dağıtım
Ahu ÇELİKYÜREK
[email protected]
YÖNETİM YERİ VE ARDESİ
Defne 4 Villa 14
Bahçeşehir / İstanbul
Tel: (0212) 669 96 26
Faks: (0212) 669 96 26
[email protected]
www.edu-artdergisi.com
BASKI VE CİLT
Koridor Matbaacılık ve Tanıtım
Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi
İpkas Sanayi Sitesi 3.Etap
B 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/
İstanbul / TÜRKİYE
Tel: 0212 549 88 60 (pbx)
Faks: 0212 549 88 65
Sertifika No: 16206
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Para ile satılmaz.Yayınlanan
yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar,
görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz.
Gönderilen yazı ve görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade
edilmez. Dergideki yazılar için yazarlara telif ödenmez.
64
KUNYE64.indd 4
9/11/12 4:35 PM

Benzer belgeler

Hava Durumu Nasıl Tahmin Edilir?

Hava Durumu Nasıl Tahmin Edilir? tarihinde “Perdeler” adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu seferki albümde Şebnem , İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle ...

Detaylı

cemil ipekçi etkinlikler

cemil ipekçi etkinlikler yutlu animasyonların da yer aldığı filmin yapımcılığını ve yönetmenliğini Faruk Aksoy üstlenirken, senaryoyu kaleme alan Atilla Engin ve İrfan Saruhan’a Prof.Dr. Feridun Emecen, Doç.Dr. Hülya Tezca...

Detaylı

Windows Ortamında Sorun Çözme

Windows Ortamında Sorun Çözme olan gezegenlerini terk edenleri anımsatıyor. Aslında bilinmeyene gitmiyorlardı... Aksine gittikleri yer hakkında farklı farklı hikayeler dinlemişlerdi. Çok güzeldi, felaketti, bolluk vardı, gece g...

Detaylı