PRAG GEZİSİ

Transkript

PRAG GEZİSİ
PRAG GEZİSİ
(7-8-9-10/Nisan/2012-Cumartesi-Pazar-Pazartesi-Salı)
7 nisan 2012 Cumartesi günü sabah 06:00’da, Neşe, Pınar ve ben
Bostancı
İstanbul’daki evimizin önünden, Pınar’ın daha önceden ayarladığı taksiyle Atatürk
Havaalanı’na hareket ettik. 06:30’da havaalanıdaydık. Türk Hava Yolları gişesinden checkin’den ve bagajlarımızı verdikten sonra, Neşe’yle ben İş Bankası Pınar Akbank'ın
Lounge’sine girdik. Sabah kahvaltımızı yaptık. Dinlendik. 08:45’te uçak girişi kapısından
girerek, 09:00’da uçakda yerimizi aldık. Uçağımız TK 1767 sayıda Türk Hava Yolları uçağı
idi. Pistten 09:15’te hareket etti. 09:35’te havalandı. Yüksekliğimiz 10.300 metre. İstanbulPrag mesafesi 1516 kilometre. Uçağımız Prag Havaalanı 11:45’te indi. Yaklaşık iki buçuk
saat uçakta kaldık ama uçuş süremiz iki saatti. Uçakta sabah kahvaltısının menüsü:
Ahududulu yoğurt, kahvaltı tabağında; Beyaz peynir, “Gouda” peyniri, siyah ve yeşil zeytin,
çırpılmış yumurta, (Hindi jambonlu ve kaşarlı tost, tavuk sosis, ızgara domates) taze ekmek,
tereyağı idi. İçecek olarak da; kahve ve çay ve meşrubatlar, meyve suları, biralar, Türk ve
yabancı şaraplar, alkollü içecekler vardı. Sabahın köründe çayı tercih ettik.
Prag havaalanında pasaport kontrolü uzun sürdü, beklemekten sıkıldık, Dışarıya
çıktığımızda saat 13:00 olmuştu. Prag ile Türkiye arasında bir saat fark var. Biz bir saat
ilerdeyiz.
Denetimden sonra dışarı çıkınca Cafe-Tur’dan rehberimizi aradık. İlk önce rehberimizi
Neşe gördü. Bizler gecikince, rehber telaşlanmış. İstanbul’u Türk Hava Yolları'nı aramış.
Sonunda saat 13:00’te rehberimiz Serdal Bey ile tanıştık.
Çek Cumhuriyeti
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avusturya-Macaristan İmparatorluğu yenik çıkınca
Çekoslovakya devleti doğuyor. İkinci Dünya Savaşı’na kadar kendi halinde bir ülke. Bu
savaştan sonra Rusların egemenliğine giriyor Çekoslavakya, Varşova Paktına dahil olarak,
komünist Rusya'nın işgali altındadır. 1970’lerde Dubçek’in liberalleşme arzularına, isyana
tankları ile yanıt vererek, diğer ülkelere sıçramasına engel oluyor. Koyu bir komünizm
yönetimi devam ediyor. Rusya'da Gorboçov’un başlattığı demokratikleşmenin rüzgarı bütün
Varşova Paktı ülkelerinide kapsıyor,
1989 devrim ile Çekoslavakya komünizmden
kurtuluyor.
Bu kez Slovaklar, Çekler’den ayrılmak istiyor. Halk oylamasında öneri kabul ediliyor.
1 ocak 1993’te Çek Cumhuriyeti kuruluyor. Slovaklar ayrı bir devlete dönüşüyor. 2004’te
Çekler AB ülkesi oluyor.
Çek Cumhuriyeti'nde; Kristal (Özellikle Bohemya kristali) cam işlemeleri, Granat
taşları, bira (yapımında kullanılan şerbet otu) önemli ürünlerinden. Özellikle Türkiye’ye ve
Avrupa’ya bira markası ürünleri ihraç ediyor.
Gördüğüm kadarı ile altyapı yıllarca önce yapılmış. Çok geniş caddeler, düzenli,
simetrik taş binalar, binalardaki süslemeler, inişli-çıkışlı olmayan kaldırımlar çok rahat
yollara sahip.
Halk disiplinli gözüküyor. Ülke ne çok zengin ne de fakir ortadirek ahalinin yaşadığı
bir yer. Ülke toprakları bölünmemiş. Komünizmde topraklar devletin olunca, şimdi ferdi
mülkiyeti şöyle çözümlemişler. Örneğin bir köyün toprakları o köyün kooperatifinde
toplanmış, traktörü ve biçerdöver vb. araçlar hep kooperatifinmiş. Kooperatif marifetiyle
topraklar işleniyor, üretiliyor, köyün ailesi kooperatifin üyesi olduğundan paylarına düşeni
alarak, geçimini sağlıyormuş.
Arabalar lüks değil. Ürettikleri arabanın markası skoda. Caddelerde yoğunluk bu
skoda arabalarda. Volsvogen, passat kiva gibi arabalar da görülüyor. Trafik yoğun değil.
Ulaşım tramvay ve metro ile sağlanıyor. Ulaşım araçları yine dakik, duraklarda belirtilen
saatlerde geliyor. Önce inecekler iniyor sonra da binecekler yerlerini alıyorlar.
Prag’da tiyatro, konser, bale salonları çok fazla. Halk sanata düşkün. Vivaldi'nin Dört
Mevsim’i, Notr Damın Kamburu gözümüze çarpan afişlerdi.
Giyimleri sade, cep telefonları ile sürekli konuşanlar az, kentte turist kaynıyordu.
Özellikle Japonlar, Almanlar ve Doğu Bloku ülkelerinden gelenler. Dilleri Rusça’yı andırıyor,
kulağımıza Rusça konuşuluyormuş gibi geliyor.
Kentin bir kalesi, kale de önceleri kralın, sonra da cumhurbaşkanın ikametgâhı var.
Bizim Çankaya gibi. Kent bir vadide kurulmuş. Ortasında bir nehir (Vitana) geçiyor. Arazi
dümdüz olduğundan altyapı yapımı zor olmasa gerek. İnişli çıkışlı yollar yok.
Gezimizi Cafe-Tur marifetiyle yaptık. Cafe-Tur’un programına dahil hizmetler; Gidiş
dönüş uçak biletleri, alan vergileri, zorunlu seyahat sigortası, kahvaltı dahil konaklama,
havaalanı/otel/havaalanı transferleri, Prag şehir tanıtım turu, Cafe-Tur rehberlik hizmetleri
bedeli olarak 3 kişi için (1405 euro) 3.461 Türk Lirası ödedik.
Rehberimiz Serdal Bey, turun arabası ile sırasıyla Prag’ın Kraliyet Sarayı'nın
bulunduğu kaleye götürdü. Sarayın bulunduğu yerleri gezdik, cafesinde kahvelerimizi içtik.
Kuşbakışı Prag’ı seyrettik. Kale’den Kampa Adası’nın bulunduğu semt geldik. Dar sokağı
gördük. Eski Şehir Meydanı'na geldik. Paskalya yortusu olduğundan meydan panayıra
dönüşmüş. Yiyecek, içecek, hatıra eşya satan dükkanlar, demirci, dokumacı tezgahları, açık
hava sahnesi'nde tiyatro ve müzik sergileniyor. Paskalya-yumurta günleri, kurumuş olan
ağaçlardan getirilip dikilmiş dallarından kurdelalar. Bu ortamı solumak ve yaşamak isteyen
turistlerle dolup taşıyor. St. Vitus Katedralini gördük.
Eski Şehir meydanında, Astronomik Saat Kulesi’ni gördük. Saati Hunuş usta diye biri
yapmış, dünyada benzeri yokmuş. Kral, saati yapan ustanın gözlerini, başka bir yerde bir daha
yapmasın diye kör etmiş, mil çektirmiş. Saat kulesinin orta yerine astronomik saat yer alıyor.
Kadranda güneş ve ayı temsilen figürler var. Saat kadranının solunda iki insan heykeli var.
Birincisinin elinde ayna var; kibiri, diğerinin elinde para kesesi var, cimriliği, kadranın
sağındaki iki heykelden birincisinde iskelet var, ölümü; diğerinde Osmanlı kıyafeti var zevk
ve sefayı simgeliyor.
Saat kadranının üstünde iki pencere var. bu pencerelerden 12 havari geçiyor. Bu iki
pencerenin ortasından ve yukarısında bir horoz figürü var. Bu astronomik saat, her saat
başında 10 saniyelik sürede sağındaki iki, solundaki iki heykel hareket ediyor, horoz bu
rituelin sonunda ötüyor. Saat kulesinin tepesinde bu 10 saniyelik gösteriden sonra bir kişi
borozan öttürüyor, sonunda, flama sallıyor. Flama sallanınca alandakiler alkış tutuyor. Her
saat başı, bu gösteriyi izlemek için alan turistlerle doluyor,
Rehberimizden; Evet: Anu, Hayır: Ne, Merhaba: Ahu, Seviyorum: Miluite çek
sözcüklerini, futbolunun pek ileri olmadığını, ama Buz Hokeyinde Çeklerin iddialı olduklarını
öğrendik. Rehberimiz Franz Kafka (Çeklerin en ünlü yazarı) Cafe’nin yanında bulunan döviz
bürosundan eurolarımızı Çek Kronuna çevirin, dedi. Çekler Avrupa Birliği’ne dahil
olmalarına karşın para birimlerini değiştirmemişler. Hala Çek kronu kullanıyorlar. 1 euro =
24.200 çek kronu yapıyor. 100 Çek kronu Türk Lirası olarak 10 TL yapıyor. Serdal Bey 3 gün
kalacağımız biraz şehrin dışında 4 yıldızlı Hotel Step’e bir saat 15:30’da bıraktı.
Otelimiz Step’e girişimizi yaptık. 209 nolu odamıza çıktık. Yerleştik, dinlendik.
Otelden saat 17:00’de şehre inmek için ayrıldık. Duraktan tramvayla 12 dakikada Eski Şehir
meydanına geldik. Saat 18:00’de saat ritüelini bir kez daha izledik. Star Bucks’ta kahvemizi
içtik. Akşam yemeğimizi MC’da yedik. Yorgun olduğumuzdan saat 21:00’de otelimize
döndük. Otelin cafesinde akşamın yorgunluk çayını içtik. Duş aldım ve yattım. Bir süre sonra
vantilatör gürültüsü gibi bir ses duydum. Bu ses beni sabaha kadar rahatsız etti.
8 Nisan 2012 Pazar
Karlovy Vary Gezisi
Sabah kahvaltıya indik. Otelde kahvaltı 07:00-10:00 arası saatlerinde. Kahvaltı, açık
büfe, bizim damak tadınıza uygun, salam, sosis gibi yiyecekleri almıyoruz, çünkü domuzdan
yapılmıştır diyerek. Geziye gitmek için saat 09:30’da hazırdık. Dün rehberimizle anlaşmıştık.
Bizi Cafe tura ait 7 kişilik kapasiteye sahip arabayla götürecek.
Rehberimiz Serdal’ın şoförlüğünde Karlovy Vary yoluna 09:50’de düştük. Karlovy
Vary kaplıca merkezlerinden biri. Burada film festivalleri yapılıyormuş. Türkiye'nin
Karadeniz’i gibi yeşili bol. Ortasından bir çay geçiyor. Masalımsı binaları ve şifalı suları var.
Kentte sıcaklıkları; 30oC-70oC arasında değişen 12 kaynak suyu bulunuyor. Atatürk, Karl
Marx, Beethoven, Çar 1. Petro gibi birçok ünlünün dinlenmek için tercih ettiği, Unesco
tarafından koruma altına alınan bir kent.
Kentin öyküsüne gelince: İmparator 4. Karl bu vadide geyik avlarmış. 4. Karl yaralı
geyikten elleri kirlenince bir kaynakta ellerini yıkılmış ve sonunda buraya bir hamamın
yapılmasını emretmiş. 1370 yılında Kralın hamamı yapılınca, kralın hamamı anlamında
Karlbad denmiş sonra da Çekçe Karlovy Vary olmuş. Giderek bu vadide kaplıcalar, hamamlar
yapılmış. 1550 yıllarında bir sel felaketi olmuş. Sel suları çekilince çeşitli hayvan iskeletleri
ortaya çıkmış. 150 sene bu kaplıca yasaklanmış. 1700 yıllarında Dr. Beher buraya gelince
suların insan sağlığına zararlı değil yararlı olduğunu bu 12 ayrı ve derecelerde sulara bir
baharat ekleyerek suları şifalı hale getirmiş. Dr. Beher’in oğlu yine bu 12 ayrı suya ayrı bir
madde ekleyerek Çeklerin milli içkisini yapmış. Adı da Beheroka olmuş. Her yerde bu
Beheroka satılıyordu.
Kaplıca sularının aktığı, kapalı mekanda, öğle yemeğimizi kahvaltıdan hazırlandığımız
sandviçlerle yedik.
Atatürk böbrek rahatsızlığı çekince Viyana'dan doktorların önerisi üzerine, Karlbad’a
gelmiş. 1918 yılında, şimdiki gibi görkemli hamamlar yokmuş. O dönemin olaraknaklarıyla
yapılmış bir kaplıca pansiyonunda, tedavi görmüş. Rusya'nın 1989’da demokratikleşmesi
sonucunda Çekoslavakya özgürlüğüne kavuşunca Prag Türk Konsolosluğu, Atatürk’ün tedavi
gördüğü mekanı düzenlemiş ve binanın girişine Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atatürk
1918’de bu binada kalmıştır plaketi çakılmış, mekanın temizliği, giderleri için giriş ücreti 1
dolar konmuş. Sonradan bu binayı alan kişi giriş ücretini on euroya yükseltmiş. Rehberimiz
görülecek fazla birşey yok, salon zaman zaman toplantı için kullanılıyor, sadece Türk bayrağı
ve Atatürk portresi var dedi.
Karlovy Vary bu pazar gününde, çok soğuktu. Gezilecek yerleri de gezmiştik.
14:30’da Prag’a dönüşümüz başladı. Cafe tur kişi başı bu gezi için 55 euro fiyat koymuş. Biz
de rehberimize 165 euro ödedik. Dönüş yolumuz üzerinde olan Kralın özel bira yapımı
tesisinde durduk. Hatıra olarak birkaç bira çeşidi aldık. Çek Cumhuriyeti biranın anavatanı
sayılıyor.
Rehberimizin verdiği bilgiye göre, Çeklerin %80’i ateistmiş. Geri kalanı katolik,
protestan, ortodoksmuş. Bilindiği gibi Orta Çağ’da Kilise’nin koyu baskısı, cennetten yer
satması, olaylara dini açıdan bakması, insanları bunaltmıştı. İşte bu ortamda, bu yobaz, bu
koyu baskıya ilk Dresden’li Martin Luter başkaldırmış, karşı gelme nedenlerini 12 maddelik
bir bildiriyle protesto etmiş, bu suretle protestanlık doğmuş. Rönesansın yolu açılmış,
ardından da Avrupa'nın “Aydınlık Dönemi” başlamıştı.
Dönüşümüz gidişimizden kısa sürdü. Rehberimiz bizi isteğimiz üzerine Eski Şehir
Meydanı’na saat 16:15 sularında bıraktı.
Eski Şehir Meydanı yine turist kaynıyordu. Bir kişinin omuzuna asılı çantası, bir
elinde kitap veya harita diğer elinde fotoğraf ve kamera varsa, o kişi yüzde yüz turisttir.
Rehberlerin elinde ise ya şemsiyeye ya da sopanın ucuna bağlamış kurdele vardır. Arkasında
bir gurup onu izler, önemli yerlerde durarak, rehber getirdiği guruba bilgiler verir.
Panayır yeri gibi bu meydanda, portatif kulübelerde, yiyecek, içecek, hatıra eşyası
satıyor Çekler. Hamuru bir parmak kalınlığına getirerek, kol kalınlığında bir merdaneye
dolanıyor, özel yapılmış mangalda, bu merdaneler bir motorla döndürülüyor, pişince de pudra
şekerine bulanıyor, beş-altı simit kalınlığında satışa sunuluyor. Buna TRDELNİK diyorlar, bir
anlamla tatlı çörek. Aynı işlemden geçmiş, ama parça parça olmuş, örneğin simitin dörde
bölünmüş şekli gibi, ama bunu özel mangalda pişirmeyip yağda kızartıyorlar, yine pudra
şekerine batırarak bir kese kağıdı içinde 8-10 tane kadar satışa sunuluyor. Buna da PİKLE
diyorlar. Halkalı, parçalanmış tatlı diyelim.
Bu meydanda bulunan Starbucks’ta 18:00-19:00 arasında hem kahvelerimizi içtik,
hem dinlendik, hem de tuvalet ihtiyacınızı gördük.
Dönüş yolunuz üzerindeki Polladium girdik, en üst kata çıktık. Burada bulunan
yiyecek yerlerinden KFC tercih ederek akşam yemeğimizi yedik. 20:30 sularında otelimize
döndük. Cafe restoranda yorgunluk çaylarımızı içtik.
Bir gece önce kaldığımız otel odasının rahat edememiştim. Resepsiyona rica ettik. 209
nolu odadan 411 nolu odaya taşındık. Rahat bir uyku uyudum.
9 Nisan 2012 Pazartesi
Kahvaltımızı yaptıktan sonra, otelin hatıra eşya satan dükkanında, zar zor Türkçe
konuşan bir Ermeni’den ben bere, Neşe küçücük el çantası aldı. Tramvaydan inince çok
yakınında Billa Market’e girip ufak tefek şeyler alındı, oradan Paris'in Şanzelizesi gibi büyük
bir caddeye geldik. Ben Mcdonals’da oturdum. Neşe’yle Pınar alışverişe çıktı. Pınar Çeklerin
ünlü ayakkabı markası olan Bota’dan bir ayakkabı almış. Yürüyerek Karl Köprüsü (Karlov
Most)ne geldik.
Prag’ın ortasında Elbe nehrinin kollarında VLTAVA geçiyor. Bu VLTAVA nehrinin
üstünde köprüler var. Bu köprünün en ünlüsü Karl köprüsü. Köprü trafiğe kapatılmış; yayaya
açık, turist kaynıyor. Bu köprünün sağında solunda, 10-15 heykel var saymadım. Köprünün
üstünde, hediyelik eşya satanlar, karakalem resim ve poster yapanlar, amatör müzik gurupları,
çok dikkati çekiyor. Yürüyerek VLTAVA nehrinin oluşturduğu KAMPA adasına geldik.
Gezdik çok fazla ilgi çeken birşey yok.
VLTAVA nehrinde turistleri gezdiren büyük küçük vapurlar var. İlgimizi çekmedi.
İstanbul Boğazı'na nice güzelleri ve güzellikler var. Nehrin suyu bulanıktı. Boğazın suyu,
bunun yanında çok berrak kalır.
Karl Köprüsüne bakan VLTAVA nehrinin kenarında ve Franz Kafka’nın yaşadığı evin
yakınında bir lokantada Çeklerin güya özel yemeği olan Gulaş yedik. Çok fazla damak
tadınıza uyduğunu söyleyemem. Sosu çok boldu. Sonuçta Gulaş’ı tatmış olduk.
Meydana çok kısa yoldan döndük. 18:30’da Starbucks’ta yine kahvelerimizi içtik,
yorgunluk attık.
Pınar, Billa Market’ten yine alışveriş yaptı. 21:30’da otelimize döndük, cafesinde
çaylarımızı içtik. Duşumuzu aldık. 24:00’te yattık.
10 Nisan 2012 Salı
Mutat sabah kahvaltımızın 08:00-09:30 arası yaptıktan sonra, dönüş hazırlıkları için
odamıza çıktık. Valizlerimize eşyalarımızı yerleştirdik. 10:30’da odamızı boşaltarak
valizlerimizi akşam üzeri almak üzere resepsiyona bıraktık.
Tramvayla 12 dakikalık sürede şehir merkezine geldik. Hatıra eşya satan dükkanları
gezerek biraz daha alışveriş yaptık. Eski Şehir Meydanında dolaştık. Zengin Yahudi caddesini
turladık. Daha önce tramvaydan inince, o mahallede kurulan semt pazarını gezdik. Pınar
burada tatmak için, sıcak bal + şarap karışımı olan MEDOVİNA denilen içkiden küçük bir
kadeh tatmak için içti.
Eski Şehir meydanında, Paskalya Bayramı için kurulan masaların birinde, öğle yemeği
niyetine sandviçlerimizi yedik. Pınar’la krep yedik. Yorgunluk kahvelerimizi içmek için yine
Starbucks’a saat 14:00’de uğradık. Burada ve diğer WC ‘lerde dikkatimi çeken, pisuvarların
arasında perde ve WC ‘lerde taharet musluğu yoktu.
Saat 15:00’te kalan Çek Kronlarımızı euroya çevirmek çevirdik. Tramvay durağından
15:45’te bindiğimiz tramvay 15:57’de otelimizin yakınındaki duraktaydı. Son hazırlıklarımızı
yaparak, son aldıklarımızı da valizlerimize yerleştirdik.
Rehberimizle son görüşmemizde saat 16:45’te bizi otelden alacak havaalanına
götürecekti. Saat 17:00 oldu, rehberimiz Serdal Bey gelmedi, endişelenmeye başladık. Bu
arada resepsiyon memuru telefondan çağırdıklarını söyleyince, Pınar koşup gitti. Cafe-Tur’un
Prag rehberinden Tuna Bey, Serdal Bey’in kaza yaptığını ya da arabasını çekildiğini belirterek
onun gelemeyeceğini otelden havaalanına transfer için taksi gönderdiğini, onu beklememizi
söyledi. Saatler ilerliyor, gelen giden yoktu. En geç havaalanında 18:30’da olmamız ve
check-in yaptırıp valizlerimizi uçağa vermemiz gerekiyor. Bir Pınar telefon ediyor, bir Tuna
Bey Pınar’ı arıyor. Sonuçta 18:00’de taksi geldi. Havaalanına yarım saat uzaklıkta. Şoför,
Türk şoförü gibi, yetişmek için sürat yapmıyor, kurallara uyuyor canımız çıkıyor. Güç bela
18:30’da havaalanına geldik. Taksi ücretini euro olarak ödedik, hatta fazla istedi, ben
taksimetrede yazan çek kronunu euroya çevirerek gerçek ücretini ödedim. THY gişesindeki
Tuna Bey'in tanıdığı zattan, taksi ücretini aldım. Prag havaalanını rahat gezemeden,
free-shop’una doalaşmadan 18:45’te uçak giriş kapısına gelmek zorunda kaldık.
THY TK 1770 sayılı uçağı 19:35’te havalandı uçak menümüz; Somon füme, yoğurtlu
patates salatası, Izgara köfte/Billur kebabı Kuşbaşı tavuklu fırında patlıcan. Biz Billur
kebabını tercih ettik. Sade pilav’dı. Yemekten önce bir duble viski içtim. Uçağımız 2 saatlik
sürede Prag-istanbul arasını kattetti, 21:35’te İstanbul Atatürk Havaalanına indik. Bizim
saatimiz 22:35 idi.
Her birimiz için bu gezimizde 1570 TL’ye mal oldu. Helal olsun.
Pınar, havaalanına inince geldiğimiz taksiye telefon etti. Taksimiz saat 24:00’de bizi
havaalanından alarak saat 00:30’da evimize getirdi.
Deniz’i uyur bulduk. Sonra uyandı. Biz Prag’da iken onlar da Yalçın ve Halit Beylerle
Akhisar-Didim seyahati yapmışlar. Deniz, Didim gezi izlenimlerini anlattı. Çok memnun.
Yılmaz Bey onları konuk etmiş. Biz de Prag izlenimlerimizi anlattık. saat 2:30 sularında yeni
bir güne başlamak ve yorgunluklarımızı atmak için odalarımıza çekildik.

Benzer belgeler

Prag Turu - Cafe Tur

Prag Turu - Cafe Tur çıktığımızda saat 13:00 olmuştu. Prag ile Türkiye arasında bir saat fark var. Biz bir saat ilerdeyiz. Denetimden sonra dışarı çıkınca Cafe-Tur’dan rehberimizi aradık. İlk önce rehberimizi Neşe görd...

Detaylı

Paris Gezisi 18-22 Nisan 2008 Paris Günleri 18 Nisan 2008 / Cuma

Paris Gezisi 18-22 Nisan 2008 Paris Günleri 18 Nisan 2008 / Cuma hem dinlendik, hem de tuvalet ihtiyacınızı gördük. Dönüş yolunuz üzerindeki Polladium girdik, en üst kata çıktık. Burada bulunan yiyecek yerlerinden KFC tercih ederek akşam yemeğimizi yedik. 20:30 ...

Detaylı