Evvel Zamanda Safranbolu

Transkript

Evvel Zamanda Safranbolu
I
EVVEL ZAMANDA SAFRANBOLU
Bir çok eski kent gibi Safranbolu’nun da, kaç yüz yıldan, ya da
kaç bin yıldan bu yana bir yerleşim yeri olduğu konusunda güvenilir bilgiler
bulunmamaktadır. Jeolojik yapısı ve topografik görüntüsü açısından ise, Safranbolu
kent merkezinin, yerleşim alanı olmadan önce sularla kaplı bulunduğuna inanılır.
GÖL MÜ, ĐÇ DENĐZ MĐ ?
Safranbolu’nun, eskiden deniz ya da göl olan bir bölgede, suların
çekilmesiyle bir yerleşim alanına dönüştüğü yaygın bir görüştür. Ancak bunun kanıtı
olarak, Kalealtı’nda ”Burunsandal” kayasındaki, deniz araçlarının bağlandığı
halkadan söz edilmesi çok ilginçtir. Ne var ki, o halkayı gördüğünü söyleyen yoktur,
hep ”Burunsandal’da bir halka varmış” denildiğine tanık olunur.
Nitekim, folklor alanındaki çok değerli çalışmalarıyla tanınan Sadi
Yaver ATAMAN da, çok eski yıllarda Bartın Gazetesi’ndeki “Safranbolu’nun eski
eserleri” adını taşıyan ve uzun bir süre aynı gazetede tefrika biçiminde yayınlanan
yazı dizisinde, “Burunsandal –Deniz-Göl” başlığı altında şunları yazmaktadır.(1)
“..Topografik ve jeolojik vaziyet itibariyle....Safranbolu’nun, evvelce
denizden ziyade göl halinde bulunduğu... şüphesizdir. Kasabayı adeta çevreleyen kayaların
vaziyeti, suların itikalatına (aşınmalarına) maruz kalarak vücut bulan yer yer çöküntülü
mağaracıklar, tıraş edilmiş gibi görünen oyuklar ve nihayet, bulunan kavkaalar (deniz
hayvanlarının kabuğu), deniz hayvanları müstebasecikleriyle (açıkca anlaşılacağı üzere) kasabanın
yerinde eskiden bir göl bulunduğuna hüküm vermek hemen de kabildir. Burunsandal denilen
kaya burnunda bulunduğu söylenilen demirden bir çıma halkası, bu ihtimalleri kuvvetlendiren
ve tamamlayan başlıca amillerden maduttur (sayılır)”
“BURUNSANDAL” ; (solda hemen altından: sağda uzaktan görünümü)
1
( ) Bartın Gazetesi, 6 Eylül 1932, sayı: 360
2
Ancak, sözkonusu jeolojik yapıya sadece Safranbolu şehir
merkezinde değil, Karabük yakınında Balıklar Kayası civarındaki Araç çayı vadisinde
ve Tokatlı, Düzce, Sırçalı köylerindeki ilginç kanyonlarda da görüldüğü üzere çok
geniş bir alanda rastlanır. Dolayısıyla, demir halkası bulunduğu söylenen
Burunsandal’dan çok daha yüksek veya çok daha alçak kotlarda da aynı jeolojik
oluşumun bulunması, kentin eskiden göl olduğu ve kenti çevreleyen kayaların da,
göl sularının aşındırmasıyla oluştuğu teziyle bağdaştırılamaz. Buna karşılık, aynı
konuda yine oldukça eski yıllarda, “Bir Gezi Notlarından, Safranbolu Karabük” başlıklı
yazısında, “Jeolojik belirtilerden anlıyoruz ki, Đstanbul Boğazı açılmadan önce,
Safranbolu, Karadeniz’in bir parçasıydı.” diyen Tahir KARAUĞUZ’un. görüşü(2),
bilimsel gerçeklerle örtüşmektedir
Nitekim, Ege denizi ve Ege adaları ile Marmara denizi,
Çanakkale ve Đstanbul Boğazları’nın jeolojik zamanlarda oluşumu hakkında şu bilgiler
verilmektedir:
“Üçüncü zamanın sonuna doğru, şimdiki Ege Denizi’nin yerinde bulunduğu
için Egeid denilen alan, yer yer alçalıp yükselmelere, yer yer kırılıp çökmeğe uğradı ve o
sırada Girit’in güneyindeki büyük deniz (eski Akdeniz) yavaş yavaş kuzeye doğru yayılarak
Egeid alanını kendine kattı, hatta eski bir vadi olan Çanakkale Boğazı’ndan Marmara ve
oradan da eski bir göl olan Karadeniz ile birleşti. Aslında bu hareketlerin tek taraflı ve bir
defalık olmadığı, dördüncü zaman içinde Karadeniz gölünün taşan tatlı sularının Ege Denizi
alanına doğru yayıldığı da bilinmektedir.” (3) Jeolojik zamanların 3,5 milyar yıl sürdüğü
ve bu sürenin son 500 milyon yılının fosiller sayesinde bilindiği; yukarıda sözü edilen
üçüncü zaman’ın günümüzden 65 milyon yıl önceki, dördüncü zaman’ın ise bir
milyon yıl önceki dönem olduğu da bu arada belirtilmelidir.(4)
Bu bilgilerin ışığında, milyonlarca yıl önce gerçekleşen jeolojik
olaylar sonrasında, Đstanbul ve Çanakkale Boğazları’nın açılması, Ege Denizi’nin
bulunduğu alanın çökmesi suretiyle, Akdeniz ile birleşen bir iç deniz konumundaki
Karadeniz’in rakımının düşmesi nedeniyle, sadece Safranbolu’dan değil, Karadeniz
Bölgesi’ndeki çok geniş bir alandan suların çekildiğini kabul etmek gerekmektedir.
Dolayısıyla, insan yapımı bir demir halkanın Burunsandal’da
olduğu söylentisinin, oradaki kaya oluşumunun bir sandalın burnunu andırmasından
kaynaklanan adlandırma ile ilişkili bir yakıştırma olduğu düşünülebilir. Çünkü
dünyada insan yaşamının başlayacağı zamandan milyonlarca yıl önce ve
Safranbolu’nun sularla kaplı olduğu sırada, bu halkanın oraya nasıl yerleştiği
sorusuna yanıt bulunamaması bu söylentinin tutarsızlığını gösterir. Ancak,
Burunsandal’da şayet gerçekten bir halka var idiyse, bu halka, herhalde Safranbolu,
insanların yerleşim alanı olduktan sonra, herhangi bir amaçla oraya konmuş olabilir.
Safranbolu’nun bulunduğu yerin geçmişte sularla kaplı
olduğundan hareketle, hayal gücü çok geniş olan kimileri, hiç bir kanıt olmadan çok
yakın zamanlarda “Nuh’un Gemisi”nin Safranbolu’da Hıdırlık Tepesi’nde olduğu
savında bulunmaktan da çekinmemişlerdir. Tüm dünya Nuh’un Gemisi’ni Ağrı
2
( ) Zonguldak Gazetesi, 10.10.1938, sayı: 558
3
( ) Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Cilt:4, Sayfa: 93
4
( ) Meydan Larousse Büyük Lugat ve Ansiklopedi, Cilt: 12, sayfa: 899
3
Dağı’nda ararken böyle bir savda bulunabilmenin, ilk bakışta elde çok güçlü kanıtların
olmasını zorunlu kılacağı düşünülebilir. Ancak, hiç bir kanıt olmadan böyle bir teoriyi
ortaya atarak, kimi yerel yayın organlarında bundan söz edilmesini sağlamak, her ne
biçimde olursa olsun sansasyonel haber yaratmak güdüsüyle açıklanabilir.
XX.yüzyılın başlarında Safranbolu’dan bir görünüm
Nuh Tufanı’nda tüm dünya sularla kaplandığında, dinsel
kaynaklarda Nuh Peygamber’in hazırladığı geminin içinde, yüksek bir dağın
tepesinde suların çekilmesinin beklendiğinden söz edildiğine göre, bu dağın herhalde
5.165 metre yüksekliğindeki Ağrı Dağı değil de, 350 metre rakımındaki Safranbolu
kent merkezindeki Hıdırlık tepesi olmaması gerekir.
YAZILI BĐLGĐNĐN ÖNEMĐ
Her kent için olduğu gibi, Safranbolu’nun da insanların yerleşim
yeri olduğundan itibaren tüm geçmişi hakkında yeterli belge ve bilginin varlığından
söz edilemez. Safranbolu’nun evvel zamanı hakkında, değil yeterince bilgi ve belge
sahibi olmak, hiç yok denebilecek kadar az bilginin bulunduğu gerçeği ile karşı
karşıya bulunuluyor. Bilgi denilince özellikle “güvenilir bilgi”; güvenilir bilgi denilince
de, insanlık tarihinin, yazının bulunuşuyla başladığı kabullenildiğinden, öncelikle
“yazılı belgeye dayalı bilgi” söz konusudur. Bundan ötesi, çok sık rastlandığı gibi
söylentilerdir, yakıştırmalardır, olasılıklardır, kişisel yorumlardır.
Yazılı belge olmadan geçmişten söz etmek, “evvel zaman içinde,
kalbur saman içinde...” tekerlemesiyle başlayan masallardan çok da farklı bir değer
taşımaz. Aslında evvel zamanının bilinmemesi, sadece Safranbolu’ya özgü bir olgu
değildir. Đnsanlık tarihinin başlangıcı olarak kabul edilen yazının bulunuşundan
binlerce yıl sonrası hakkında da yeterli bilgi yoktur. Gazete ve dergi yayınlarının
bulunmadığı, yazılı belge bırakma geleneğinin olmadığı son bin yıl için bile, aynı
olumsuzluklar söz konusudur..
Dolayısıyla, olayları zamanında yazıya dökme ve hatta kişilerin
anılarını kaleme alması gibi bir gelenek toplumumuzda oluşmadığından, Safranbolu
dahil, hemen her kentin bir kaç yüz yıl öncesine ait yakın geçmişinde yaşananlar
dahi, bir kaç kuşak geçtikten sonra unutulmakta; çok az unutulmayanlar olsa da,
kuşaktan kuşağa, kulaktan kulağa büyük değişikliklere uğramaktadır.
4
Nitekim, Osmanlı Devletinin kuruluşu ve hatta Đstanbul’un Fethi
gibi çok önemli olaylar bile, Bizans tarihçilerinin ya da Arap seyyahların
yazdıklarından öğrenilmeye çalışılmaktadır. Çünkü; Osmanlı dönemine ilişkin ilk
yazılı metinler, Ahmedi ve Aşıkpaşazade tarihleriyle, XV. yüzyıldan itibaren kaleme
alınmış bulunmaktadır.. Osmanlı’da Naima (1655-1716) ile başlayan resmi tarih
yazıcılığı demek olan “Vakanüvis”ler de, yaşadıkları dönemin ya da bir padişahın
yaşadığı dönemin olaylarını, tüm çıplaklığıyla anlatmaktan kaçınmışlardır. Büyük
çoğunlukla kitaplarını, gerçekleri gizleyerek ve zamanın yöneticilerine hiç de hak
etmedikleri övgüler düzerek kaleme almış olduklarından, Osmanlı dönemine ilişkin
eski tarih kitaplarında yer alan bir çok olay, günümüz tarihçileri arasında tartışma
konusudur; birbirinden çok farklı yorumlarla açıklanmaya çalışılmaktadır.
Osmanlı döneminde, imparatorluğun merkezinde Đstanbul’da olup
bitenler hakkında yazılanlar böyle iken, taşra kentlerinde ve örneğin Safranbolu’da
yaşanan olaylara ilişkin yazılan ve kaybolmayıp elde kalan
bir belge hiç
bulunmamaktadır. Sadece, yakın dönemlere ait vekayinameler (olayların tarih sırasına göre
yazıldığı eser-Kronik), tapu tahrir defterleri, saklanabilen şeriye mahkemesi kayıt ve
ilamları (kararları) ile vakfıyelerden ve XIX. yüzyıl sonlarında hazırlanmaya başlanan
“Vilayet Salnameleri”den kimi yüzeysel bilgiler edinebilme ve bu bilgilere dayalı, çoğu
kez doğruluğu kuşkulu ve tartışmaya açık yorumlarda bulunmaya çalışılmaktadır.
ESKĐ ÇAĞLARDA SAFRANBOLU
Çok eski çağlara ilişkin, Safranbolu hakkında güvenilir bilgiler
hiç yoktur denecek kadar azdır. . Bilinebilen sadece, tarihin başlangıcından Roma
Đmparatorluğu’nun çöküş yılı olan M.S. 395 ya da 476 yılına kadar devam ettiği kabul
edilen Antik Çağ’da Safranbolu’nun, Kızılırmak ile Filyos ırmağı arasında kalarak,
kuzeyde Karadeniz, güneyde Çankırı ve Çorum illerinin bir bölümüyle sınırlandırılan
ve Paflagonya (Paphlagonia) denilen bölgede bulunmakta olduğudur. Bu döneme
ilişkin Safranbolu çevresinde, Hacılarobası, Ilbarıt (Üçbölük), Sarıyan, Akören,
Çavuşlar, Bürnük, Kızılcaören köylerinde kaya mezarları bulunmaktadır.(5)
Safranbolu yöresindeki kaya mezarları
Değerli araştırmacı Hulusi YAZICIOĞLU, STRABON (M.Ö 58 ile
M.S. 21 yılları arasında yaşamış, Roma dönemine ilişkin bilgiler içeren bir Çoğrafya kitabı bulunan Amasya
doğumlu gezgin) tarafından hiç sözü edilmediği için, Safranbolu’nun Roma döneminde
önemli bir yerleşme yeri olmadığı veya Bizans döneminde kurulduğu kanısındadır.
5
( ) Ahmet GÖKOĞLU (Arkeolog, Kastamonu Müzesi Müdürü), Paplagonia, Kastamonu-1952,Sayfa:90-100
5
Sayın YAZICIOĞLU ayrıca, Safranbolu’nun ilk kez TEXĐER’in (XIX. yüzyılda, Fransa adına,
“Küçük Asya” adını verdiği
kitabında, 610-641 (M.S) yılları arasında Bizans Đmparatoru olan Herakleyos’a
sunulan haritada, “Zağfiranboli” adıyla yer aldığını da açıklar.(6)
Anadolu’da araştırmalar yapan ve Hattutaş’ı bulan arkeolog ve gezgin),
T. Tarih Kurumu’nun, 2003 yılında basılan “Ulusal Tarih Đçinde
Safranbolu Sempozyumu (04-06 Mayıs 1999)” adlı yayınında bir bildirisine yer
verilen Feridun M. EMECEN de, Safranbolunun “Geç Roma ve Erken Bizans”
döneminde ortaya çıktığı düşünülebilir demektedir.
Bu arada, Kıranköy’deki “San Stefano Kilisesi”nin (halen
Ulucami), 1872 yılında onarımı sonrası kapısı üzerine konulan kitabede yazıldığı
gibi, kilisenin ilk kez 515 yılında yapıldığı doğru ise (7), Safranbolu’nun bu tarihten
daha önce bir yerleşim yeri olarak varlığını kabul etmek gerekir. Bu durumda da,
Safranbolu’nun en az 1.500 yıldan çok daha eski bir yerleşim yeri olduğu
duraksamaksızın söylenebilir.
Yıllar önce, 1975 yılında gerçekleştirilen kültürel etkinlikler
sırasında Safranbolu’ya gelen Đstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden, arkeolog
Prof.Dr. Muhibbe DARGA’nın, Safranbolu ve çevresinin “1 inci Bin Yıl” (Hz.Đsa’dan
sonraki ilk bin yıl) ve öncesine ilişkin hiç bir bilgi bulunmadığını ve yörede arkeolojik
araştırmalar yapılmadığını bildirdiğine tanık olunmuştur.
Safranbolu Đlce merkezi ile köylerindeki Tümülüsler (altında krala
ya da çok önemli kişiye ait mezar odası olduğu söylenen toprak yığma tepe), hiç
kuşkusuz çok önemli arkeolojik alanlardır. Bunlardan Safranbolu’nun Konarı köyünde
“Yücek tepe” ile Y.Çiftlik (Keten Mahallesi), Moğol (Yolbaşı) ve Sine (Çatak) köylerinde
mevcut bir çok tümülüsün, yıllar önce köylülerce kazıldığı söylenmektedir.(8)
Üstte sağda Gümüş Tepesi (Gümüş Tümülüsü)
6
( ) Hulusi YAZICIOĞLU, Küçük Osmanlı’nın Öyküsü-Osmanlı Tarihi, Sayfa:27
7
( ) Mehmet Behçet, Kastamonu Asar-ı Kadimesi kitabını kaynak alan Hulusi YAZICIOĞLU,
“Safranbolu Tarihine ait Belgeler ve Kaynaklar”, Sayfa 20-21
8
( ) Ahmet GÖKOĞLU (a.g.e), Sayfa: 50
6
Henüz kazı çalışmaları yapılmadığı bilinen Safranbolu kent
merkezinde Gümüş ve Göztepe mevkiindeki iki Tümülüs’ün açılıp, buralarda
arkeolojik incelemeler yapıldığında, Safranbolu’nun Bizanslılar öncesi, Antik Çağ’a ait
tarihi, bir ölçüde de olsa aydınlatılabilecektir. Gümüş’tekine “Büyük Göztepe”,
Göztepe semtindekine de “Küçük Göztepe” denildiği söylenen bu tümülüsler için
Sadi Yaver ATAMAN, “gözetleme yeri olduğu akla ve mantığa daha uygun gelir” (9)
derse de, bu görüşü, herhalde yıllar öncesinin bilgi yetersizliğiyle açıklamak gerekir.
Bu arada Eskipazar’daki Hadrianapolis antik kentinde yapılacak
arkeolojik kazıların da, yörenin ve dolayısıyla Safranbolu’nun ilk çağlardaki tarihine
ışık tutacak verilere ulaşılmasını sağlayacağı düşünülebilir. Osmanlı döneminde
Safranbolu’nun da bağlı olduğu bir idari birim olan “Viranşehir Sancağı”na da adını
vermiş bulunan antik kentte 2003 yılında başlatılan kazılar büyük önem taşımaktadır.
Kentin temellerinin M.Ö. 3000 yıllarında Hititler tarafından atıldığı, Roma Đmparatoru
Hadrianos tarafından kentin onarılıp imar edildiği, M.S. V. yüzyıldan itibaren
piskoposluk olduğu, erken Bizans dönemine ait bir kilisenin taban mozaiklerinin,
Zeugma’yı kıskandıracak kadar harika bir görünümünün bulunduğu ve başka bir
örneği olmayan bir değer taşıdığı ifade edilmektedir.(10)
Hadrianapolis antik kentinin mozaikleri
(Cumhuriyet/Gezi, 26.07.2006, Ahmet BOSTAN’ın “Zeugma’ya Rakip” yazısından alınmıştır)
KENTĐN YAKIN DÖNEMLERDEKĐ TARĐHĐ
Antik çağ bir tarafa, daha sonraki dönemlerle ilgili olarak da, ne
yazık ki, daha önce değinildiği gibi Safranbolu tarihine ışık tutacak yeterli bilgi ve
belgeden yoksun bulunulmaktadır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bile, Safranbolu’nun
tarihine ve tarihsel yapıtlarına, hep Kastamonu’nkilerle birlikte değinen yayınlarla
karşılaşılmaktadır. Bunlardan Đstanbul’da 1925’te basılan Mehmet Behçet’e ait
“Kastamonu Asar-ı Kadimesi” ile 1952 baskılı Ahmet GÖKOĞLU’nun “Paphlagonia”
kitapları, Safranbolu hakkında yıllar boyu başlıca kaynak olma özelliğini taşımışlardır.
Đbni Battuta’nın ünlü Seyahatnamesi’nde çok az yer verilen
Safranbolu’nun, coğrafi konumu ve kimi özellikleriyle hakkında, sözkonusu
seyahatnameden sonra en eski bilgiye, oldukça ayrıntılı olarak, “Atlas-ı Đbrahim
Hamdi 1163” adlı kitapta rastlandığı söylenebilir. Ulus’lu Đbrahim Hamdi Efendi’nin,
9
( ) Sadi Yaver (ATAMAN), Bartın GAZETESĐ, 06.09.1932, Sayı: 360
10
( ) Ahmet BOSTAN, “Zeugmaya Rakip” Cumhuriyet Gazetesi GEZĐ Dergisi, 26.07.2006, Sayı:40, Sayfa:20
7
memleketine 1726 yılında yaptığı ziyaret sonrası, Ulus ve çevresiyle ilgili olarak, bir
tür gezi notları niteliğinde yazdığı bu kitapta, Safranbolu hakkında aşağıdaki ilginç
bilgiler bulunmaktadır.(11)
“Varak 312den; ....Zagfranbolı: altmış beş derece tul (boylam), kırk bir
derece yirmi dakika arzda (enlemde), on iki mahallesi ve dört camii, iki hamamı ve hancer (?)
hoca (Cinci Hoca’dan söz ediyor) mükellef bir han yaptırmıştır, bir viran kal’ası (harap kalesi) ve
Yauz (Yazı mı ?) köyü dirler Eflani tarafına Rum keferesi (kafirleri) karyeleri (köyleri) ve
şehirlünün ekserinde (çoğunda) bağ evleri olub yaz günlerinde Bağlara nakl ideler (taşınırlar)
ve zemininde (toprağında, yerinde) zagfran (safran) eyü olmağla tarlası gayet zikıymettir (çok
değerlidir), mesela bir Đstanbul kile (18-20 okka,ortalama 25 Kg) buğday ekilür, tarlaya bir kaç
guruş (kuruş) virirler, vilayeti sengistan ve cezire olmagla toprak azizdir...............ve kal’asının
(kalesinin) etrafında hüdayiperver (Allahın büyüklüğü) üzerlik nebatı (tütsü olarak kullanılan,
yakıldığında nazar değmesini önlediğine inanılan bitki) çok biter ve Zagfranborlu’nun üzümüne
nazir (benzer, eş) ve taklıt kabul etmez, bir salkımın eline alub yerken parmakların birbirine
yapışur ve elez ve leziz (çok tatlı) ve terkabuk (buğulu kabuk) gayet ala (güzel) olur ki
Rumeli’nde öyle üzüm görmedik”
XVIII. yüzyılın ilk yarısına ait bu yazılanlarda viran olduğu
söylenen kaleye, 150 yıl kadar sonra Hükümet Konağı yapılacaktır. O dönem
Safranbolu’da bulunduğu bildirilen dört cami, yapılış tarihleri dikkate alındığında
“Eski Cami, Taş Minare Camii, Köprülü Camii ve Hidayetullah Cami” olmalıdır. Đki
hamam da, Eski Hamam ile Yeni hamam olacağına göre, Gümüş Hamamının o
dönemde henüz açılmadığı veya çalışmadığı düşünülebilir. Kale’nin etrafında, nerede
“üzerlik bitkisi” yetiştirildiğini ise, bugün için bilmek olanağı yoktur;
Bu yazılanların dışında, tarih boyunca mektepleriyle medreseleriyle
ünlü, halkının okuma yazma oranı yüksek, bilgili kişiler yetiştiren Safranbolu için,
kendi içinden çıkmış bir kişi tarafından, kentin geçmişini anlatan yazılı bir metin
bırakılmamış olması büyük bir noksanlıktır. Elde mevcut ilk metin, çok yakın bir
tarihte, 1924 yılında Safranbolu Ticaret ve Sanayi Odası tarafından yayınlanan, çok
yetersiz bilgiler içeren bir broşürdür. Bu broşür, kentin ekonomik durumu ile konumu
ve ticaretle iştigal edenlerin adları dışında, tarihsel bilgi içermemektedir.
Prof.Dr. Z. Fahri FINDIKOĞLU tarafından hazırlanıp, “Türkiye
Harsi ve Đçtimai Araştırmalar Derneği” tarafından 1962 yılında, “Kuruluşunun
XXV.Yılında KARABÜK” adıyla yayınlanan kitabın 106. sayfasındaki “Kaynaklar”
bölümünde, 1900 tarihli “Safranbolu Tarihi” adlı bir kitaptan söz edilerek, Tahir
KARAUĞUZ’un Süleyman Paşa Medresesi Müderrisi Ziyaeddin Efendi tarafından
kaleme alınan bu kitabı gördüğünü, sonra kaybolduğunu ve bulunamadığını
söylediği bildirilir. Ancak, böyle bir bilgiye bir başka yerde rastlanılmamaktadır.
Safranbolu tarihi ile ilişkili olarak ilk kez kapsamlı çalışma ve
araştırmalar yaparak, bunların sonuçlarını kaleme almak ve daha sonra aynı
çalışmaları yeni bilgilerle genişletip zenginleştirerek tekrar yayınlamak onuruna,
Öğretmen ve Avukat Sayın Hulusi YAZICIOĞLU sahip bulunmaktadır. Beklenmedik
zamanda, erken bir yaşta aramızdan ayrılan ortaokul arkadaşım ve meslektaşım
Sayın YAZICIOĞLU, Safranbolu’nun geçmişini aydınlatabilmek için yerli yabancı,
eski veya yeni yazılı kitap, kayıt ve belgeler üzerinde yoğun çaba göstermiştir.
11
( )Ülkü Halkevleri Dergisi, Mart/1940, Sayı: 85, Talat Mümtaz YAMAN’ın
“Cihannüma’nın Đlaveli Nüshası” başlıklı makalesinden alınmıştır.
8
Kendisine karşı Safranbolu’nun daima şükran duyguları içersinde
inancındayım; aziz hatırası hiç kuşkusuz hep saygıyla yadedilecektir.
olacağı
Sayın YAZICIOĞLU’nun ilk yayını, SAFRANBOLU “SafranboluKarabük-Ulus-Eflani” adını taşır. Karabük/1982 tarihli bu yayın iki bölümden oluşur;
“Tarihçe” adlı ilk bölüm kendisi tarafından; “Kaynaklar” adlı ikinci bölüm Emekli Nüfus
Memuru Mustafa AL ile birlikte hazırlanmıştır. Bu bölümün başında, günümüz diliyle,
Safranbolu Ticaret Odası’nın yukarda sözü edilen, eski yazıyla 1924 baskılı broşürü
yer alır. Hulusi YAZICIOĞLU’nun Safranbolu ile ilgili 2. eseri “SAFRANBOLU Tarihine
Ait Belgeler ve Kaynaklar” adıyla Safranbolu Hizmet Birliği tarafından 1998 yılında
yayınlanmış olup, aynı konudaki son kitabı da Şa-to Türkiyat yayınlarından 2001’de
“Küçük Osmanlı’nın Öyküsü-Safranbolu Tarihi” adıyla basılmış bulunmaktadır.
Bu kitaplar, Safranbolu’nun geçmişine ilişkin mevcut boşluğu
doldurmağa çok değerli katkılar sağlayan kaynak eserler niteliğinde olmakla
beraber, bugün için ne yazık ki, söz konusu boşluklar, tartışmasız biçimde tamamen
doldurulmuştur demek olanağı henüz yoktur. Safranbolu tarihi tümüyle
aydınlatılamamıştır; karanlıkta kalan olaylar vardır, puslu noktalar ise pek çoktur.
Kimi konularda ulaşılan sonuçlar ve yapılan yorumlar,
duraksamaksızın
benimsenebilecek ve doğruluğundan kuşku duyulamayacak açıklıkta değildir.
Sayın Hulusi YAZICIOĞLU’nun Safranbolu’ya ilişkin kitapları
Kuşkusuz, yapılan analizler kesin bir senteze ulaşmaya olanak
vermediği durumlarda, kesinlik içeren anlatımlar yerine, sadece olasılıkları ya da
olabilirlilikleri belirtmekle yetinmek en doğru olanıdır. Tarihsel olaylar hakkında elde
mevcut verilerin tamamı, aynı noktada kesişiyor ve dolayısıyla farklı yorumları değil,
tek bir görüşü doğruluyor olmadıkça, kesin sonuçlar ileri sürmenin doğru olmayacağı
kabullenilmelidir. Bilgi ve bulguların, farklı olasılıklara ve birden çok görüşlere yol
açabildiği durumlarda, bunlardan biri, diğerlerinin tutarsızlığı tümüyle kanıtlanmadan,
kesin doğru olarak gösterilmemelidir.. Konuyu somutlaştırmak gerekirse, yeri
geldikçe değinileceği üzere Dadybra-Safranbolu, bor-kale, Sarı Saltuk-Babasultan,
Hıdırlık-Hıdır Paşa vb. konulardaki farklı görüşlerin de, en az kabullenilenler kadar
güçlü gerekçelerle savunulabileceği göz ardı edilmemelidir.
Bunlara karşın şu gerçek de, bu arada özellikle vurgulanmalıdır.
Sayın YAZICIOĞLU’nun Safranbolu’ya ilişkin kitaplarında, tartışılması gerekli kimi
olaylara ilişkin olarak, yeterli kanıt olmadan bir görüşün kesinkes doğruluğu savında
9
bulunulup, sürekli aynı görüşte ısrarlı olunsa da, anılan kitaplar kendi dalında
Safranbolu’da ilk olma özelliklerinin ötesinde çok önemli ve çok değerli yetkin
eserlerdir. Dispozisyonları ve içerikleri çok düzgündür; hiç zorlanmadan okunabilen,
güzel bir anlatım biçimi olan kitaplardır.
YENĐ YAYINLAR
Safranbolu ile ilgili araştırmaların öncülüğünü yapan Hulusi
YAZICIOĞLU’nun dışında, Ünsal TUNÇÖZGÜR’ün 1997’de basılan
“Dünden
Bugüne Safranbolu” ve 2002 baskılı “Dünü ve Bugünü ile Safranbolu” kitaplarında
da, Safranbolu’nun tarihine ilişkin olarak, YAZICIOĞLU’nun görüş ve tespitleri
doğrultusunda bilgiler vardır. TUNÇÖZGÜR bu kitaplarında, tarihsel bilgiler dışında,
ayrıca Safranbolu’nun sosyal yaşamı ile gelenek ve görenekleri hakkında, kendi
kişisel duyum ve gözlemlerine de, geniş olarak yer vermiş bulunmaktadır.
Son yıllarda, Safranbolu ile ilgili, tarih dışındaki konuları içeren
yayınların da arttığı memnuniyetle gözlenmektedir. Đlk akla gelen, Safranbolu’nun
sevdalısı, değerli araştırmacı ve gazeteci Aytekin KUŞ’un, her ikisi de birer başvuru
kitabı olma özelliğine sahip, Safranbolu’ya özgü sözcük, lakap ve takma adları içeren
kitabı ile Türkiye’de mimarlık değerlerinin korunmasına öncülük eden Safranbolu’da,
korumacılığın ilk adımlarına ilişkin belge ve bilgilerin derlendiği kitabıdır.
Ayrıca, yurtiçinde ve dışında
ünlenmesinin
nedeni
olan
evlerini
tüm
özellikleriyle,
bilimsel
açıdan
inceleyip,
Safranbolu’yu
belgeleyen
Prof.Dr.
Reha
GÜNAY’ın kitapları başlı başına büyük bir önem
taşımakta, güvenilir bir başvuru kitabı olarak,
1980’li yılların başından bu yana değerini
korumaktadır. Sayın GÜNAY’ın “Geleneksel
Safranbolu Evleri ve Oluşumu” adıyla Kültür
Bakanlığı’nca 1981 ve 1990 yıllarında iki kez
basılan kitabı, daha sonra Yapı Endüstri Merkezi
yayını olarak da 1998’te “Türk Ev Geleneği ve
Safranbolu Evleri”, adıyla çok büyük boyda ve
2004’te de, yanda kapağı görülen “Safranbolu
Evleri” adıyla, küçük cep kitabı biçiminde basılmış
ve çok yararlı olmuş; büyük ilgi görmüştür.
Nitekim bu konuda, ünlü
gazeteci Mustafa BALBAY, (12) “Ben Safranbolu
evlerini Reha GÜNAY’ın Yapı Endüstri Merkezi
yayınlarından çıkan ”Türk Ev Geleneği ve
Safranbolu Evleri” adlı kitabından öğrendim.....
Onun kitabını okuduktan sonra Safranbolu evlerini
gezmek biraz zor. Zira, her bölümün önünde
durup, “Burasının bir anlamı vardı”, “Bu küçük
12
( ) Mustafa BALBAY, “Gezekalın-Safranbolu Zamana Yenilirken,
Cumhuriyet/Gezi, 24.05.2006, Sayı:31, Sayfa:17
10
ahşap bölüm eskiden şu işe yarıyormuş”, “Bu bölüm mutfakla sofrayı ayıranbirleştiren yer” diye mırıldanmadan edemiyorsunuz” demektedir.
Masalları”
Bunların dışında, Uğurol BARLAS’ın “Safranbolu
ve “Safranbolu Halk Bilgisi” başta olmak üzere Safranbolu’nun sosyal
değerlerini
konu
alan
kitapları,
Prof.Dr.A.ABDÜLKADĐROĞLU ile Ü.ÖZSOY’a ait
“Safranbolu
Vakfiyyeleri”
ile
“Safranbolu
Meşhurları”, Mustafa ACAR’a ait “XVII. Yüzyıl ve
XX.Yüzyıl
Dönemi
Başlarında
Yapılmış
Safranbolu
(Ab-ı
Hayat)
Çeşmeleri”
ve
“Kastamonu Salnamelerinde Safranbolu Kazası”,
Eyüp Akman’a ait “Safranbolu’daki Adak Yerleri
ve Bu Yerlerle Đlgili Đnançlar” kitapları ile Sadi
Yaver ATAMAN’ın notlarından yararlanarak,
Süleyman ŞENEL’in, özenle hazırladığı “Eski
Safranbolu Hayatı” kitabı sayılabilir.
Safranbolu’ya ilişkin yapılan tüm
çalışmalar ve burada değinilmemiş de olsa,
yayınlanan her türden kitap, hiç kuşkusuz gelecek
kuşakların
Safranbolu
hakkında,
geçmiş
kuşaklara nazaran daha çok bilgiye sahip
olmalarını sağlayacak ve ileriki yıllarda, ya da
yüzyıllarda Safranbolu konusunda yapılacak, çok
daha geniş ve kapsamlı araştırma ve
değerlendirmelere çok daha güvenilir kaynak ve dayanak oluşturabilecektir.
Ayrıca, Safranbolu’daki iki yüksek öğretim kurumunun;
Meslek Yüksek Okulu ile Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi öğretim
elemanlarının, zaman içinde Safranbolu’ya ilişkin olarak, her konuda yapacakları
bilimsel inceleme, araştırma ve değerlendirmelerin yayınlanması da, hiç kuşkusuz
çok büyük yararlar sağlayacaktır.
Kadd - i dildara kimi arar dedi, kimi elif;
Herkesin maksudu bir amma, rivayet muhtelif
*
(Sevgilinin boyuna kimi selvi dedi, kimi elif;
Herkesin amacı aynı ama, söylenti değişik)
- Kanuni Sultan Süleyman -

Benzer belgeler

34-safranbolu`nun eski adları

34-safranbolu`nun eski adları ▬ Geç öğrensem de, sevinçle artık var diyebiliyorum. ġöyle ki; “Bir Safranbolulunun Penceresinden Safranbolu” kitabımın yayınından üç yıl sonra, güzel bir rastlantı sonucu Taraklı Belediye BaĢkanı ...

Detaylı

Safranbolulular

Safranbolulular alacağımı duyunca “bir ziraat mühendisine bu kadar az para mı verilir, benim yanımda çalışan ilkokul mezunları bile bundan çok alıyorlar; sen Ankara’da niye Abdurrahim Bey’e uğramadın” dedi. O kişi...

Detaylı