tıklayınız - OyunaBakış

Transkript

tıklayınız - OyunaBakış
Merhabalar. Bu ayki röportajımızı, son zamanların adından en çok bahsettiren e-spor
takımlarından Highest e-Sports Club ile yaptık. Başarılı ekibe, sizler için, merak edilenleri sorduk. İyi okumalar.
organizasyonlarda başarı gösterince bizlerden daha fazla destek istediler. Fakat sponsorumuz olmadan verebileceğimiz destekler
bunlardı. 2013 Y.S.T'de 4. olan takımımızın
dağılma sebebi de budur.
Med:E-spor camiasında son zamanlarda sesi
duyulan bir takımsınız. Bu camiaya katılma
fikri ne zaman ve nasıl ortaya çıktı ?
Med: Klübünüze dahil kaç takım var ve başarılarınız ve hedeflerinizden bahseder misiniz?
Mert “Betaboy” Ülger: Klübümüz bünyesinde
bulunan takımlar,

Counter-Strike:Online,

Counter-Strike Global Offensive,

League Of Legends,

S2: Son silah,

Point-Blank,

Dota2,

Shootmania,

Fifa,

AQ Online

Death Team
Mert “Betaboy” Ülger: Amatör olarak o zamanın popüler olan oyunu olan CounterStrike 1.6 takımı ile başladık. Fakat bu yöneticisi olduğum klübüme ve bana yetmiyordu.
Klübümüzün anlamı olan "En yüksek/
Highest" gibi her zaman en yüksekte olmak
istiyorduk. e-Sports camiasına 10.04.2011
yılında atıldık. Giderek farklı oyunlara ve
oyuncularla tanışıp bir ekip oluştuk. Şuanda
kulüp yönetiminde değilim ama halen kulüp
için uğraşmaktayız.
Med: E-spor takımı olarak ne gibi zorluklarla
karşılaşıyorsunuz?
Mert “Betaboy” Ülger: e-Sports sektöründe
en fazla zorluk maddi destek olmaması.
Sponsorlarımızın olmaması klüb yöneticiliğinden çıkma sebebim oldu. 2 yıldır oyuncularıma verebileceğim her desteği verdim.
Oyuncularımda her zaman yine klübümüzün
adı gibi en yükseğe taşımak için elinden geleni yaptılar fakat, oyuncularım turnuvalarda
1
takımımız mevcut.
Göstermiş olduğumuz başarılar ise;

Counter-Strike 1.6 -- Online/Offline #3
Turnuvam.Org Cup #3 Cbble.net Cup
#2 Turnuva Zamanı #3 Turnuvazamanı.org #2 Turnuvarehberi.org Cup #3
Turnuvam.org #1 Turnuvadayiz.net #2
Turnuvadayiz Cup #3 Cyberarea.net #1
Turnuvacs.com #3 SupreMacy Cup

Counter-Strike Global Offensive -- Online/Offline #3 GameEkstra SteelSeries
Turnuvası

League Of Legends -- Online/Offline #2
Turnuvam.org Ryze'nin Kabusu #3 ESL
25.Hafta Go4lol #1 Yaz Sezonu Turnuvası Mersin Elemeleri #1 Cumartesi Gecesi Turnuvasi (CGT 11) #1 Akdeniz
Bölge Finalleri - Yaz Sezonu Turnuvasi
#4 Yaz Sezonu Turnuvası YST 2013


Point-Blank -- Online/Offline #2 NerissaGaming #2 GameSatış Point Blank A ligi
S2 Son Silah -- Online/Offline #1 Yildiz İnternet Cafe #1 Trump Towers tdm turnuvası 4v4

Arctic Combat -- Online/Offline #2 2on2 Avrupa ESL #1 ESL Series Şampiyonu

Combat Arms -- Online/Offline #1 HGT Games - Brezilya
Hedeflerımız kısaca her turnuvada her zaman "En yüksekte"
Med: Sponsor ve destek konularında firmaların bakış açısı nasıl?
Mert “Betaboy” Ülger: Diğer sorunuzda da belirttiğimiz gibi oyuncularımız sponsor
desteği olmadan bu kadar iş başardık ve e -Sports camiasına ismimizi duyurmayı başardık. Bir kaç firma ile görüştük olumlu baktılar fakat sponsor oldukları takım mevcut bu yüzden 2014'de tekrar görüşmeyi teklif ettiler. Maddi olarak çok sıkıntı yaşadığımız için yönetim ekibinden ayrıldım.
Med: Oyun dünyasına katılmak isteyen yeni takımlara nasıl tavsiyelerde bulunmak istersiniz?
Mert “Betaboy” Ülger: Yeni takım kurucak veya oluşturacak kişilerin maddi durumu
çok iyi olması lazım ve oyuncularını hiç bir zaman geri çevirmemesi lazım. Heleki bünyesinde bulunan oyuncular sağlam ve güzel iş çıkarmış ise elinden gelenin fazlasını
yapmasını tavsiye ediyorum. Fakat sponsor desteği olmadan bu iş çok zor.
Bu keyifli röportaj için Oyunabakış ailesine teşekkür ediyorum. Mert"Betaboy"Ülger
Murat Magrebi
2
MAĞARAYA İNİP “ DAŞ” BULAMADIĞINIZ BİR
INDIE OYUN
Spelunky isimli; bol ödüllü, oyunu her açtığınızda rastgele yaratılmış farklı bir bölümle
sizi karşılayan ve dört kişiye kadar multiplayer olarak oynamayı destekleyen bu Indie
oyun, ilk olarak 2009 yılında bizlerle buluştu.
Çıktığı ilk platform Microsoft Windows’tu.
Eternal Daughter, I’m O.K. gibi oyunlardan
da tanıdığımız Derek Yu tarafından geliştirilen action-adventure oyununda; dört senedir, bir mağara kâşifini canlandırıyoruz.
Oyundaki amacımız ise yine kısa ve net: Mağaraları keşfedip keşfettiğimiz mağaralarda
hazine toplamak ve boş vaktimiz olursa genç
kızları kurtarmak. Ama tabii hiçbir şey gözüktüğü kadar kolay olmadığı ve kolay olan
da tat vermediği için; Spelunky’de de türlü
türlü hinlikler, cinlikler, zorluklar mevcut.
2009’dan beri oynadığınız oyun; daha iyi
grafiklerle önünüze bir kez daha sunuldu
diye Spelunky’yi çantada keklik sanmayın
yani!
Spelunky’yi buraya taşıyansa 2012’de Xbox
Live Arcade’te satışa sunulduktan sonra; 8
Ağustos’tan itibaren de Steam’de satışa sunulması ve kısa sürede yine en çok satan
oyunlar arasına girebilme başarısı göstermesi. Spelunky’nin bu yaz içinde PlayStation 3
ile PlayStation Vita ortamına çıkacağı da konuşulanlar arasında ve bence birkaç gün
içinde; belki de OyunaBakış elinize ulaşmadan hemen önce ya da ulaştığı gün PlayStation’da da bizlerle olacak.
3
“Peki, Müdür; olay ne?”
Indie oyunlar genelde yeni yaklaşımlar içeren; farklı ve eğlendirici fikirlerle gelen
oyunlardır. Bir anda herkesçe sevilmelerinin
sebeplerinden biri de budur. Spelunky’ye
baktığımızda ise ilk başta gerek oynanabilirlik, gerek hikâye açısından çok büyük bir
fark yarattığını söyleyemeyebilirsiniz. Hatta
Spelunky’ye benzer oyunları özellikle NES ve
SNES ortamlarında daha önce defalarca oynadığınızı hatırlayabilirsiniz. Bununla da yetimeyip zaman zaman “Bu kadar zor bir
oyun isteseydim, The Worlds Hardest Game
oynamaya devam ederdim!” diyebilirisniz;
ama bence hemen heyecanınıza yenik düşüp
fevri bir harekette bulunmayın, Spelunky’ye
yine bir şans verin! Oyunun konusu sıradan
gelse bile Derek Yu tarafından eklenenler,
oyunu bambaşka bir seviyeye ve eğlenceye
taşımız durumda. Öyleyse hiç hız kaybetmeden devam edelim:
Spelunky’de oynayışı çözmek basit. Yine zıplayarak ve tırmanarak düşmanları ve engelleri aşıp nesneleri topluyoruz. Bunu yaparken gerekirse kendi yolumuzu kendimiz açıyoruz, düşmandan deli gibi sakınıyoruz! Ama
ne yaparsak yapalım, kırbacımızı elimizden
asla bırakmıyoruz! Oyunda bombalar ve silahlar çok önemliyse de kırbacın yerin ayrı…
Bu arada değinmezsem Derek Yu bana küser; Spelunky’de ayrıca düşmanlara tuzak
kurabiliyor, düşmana nesne fırlatabiliyorsunuz.
Oyundaki düşmanlar ise gerçek anlamda çok
çeşitli. Derek Yu; yememiş içmemiş, yatmamış uyumamış, belki lavaboya bile gitmemiş;
oyuna ekleyecek düşman düşünmüş… Yarasa, yılan, örümcek, akrep… gibi canlılar olduğu gibi; mağara adamı, Kocaayak, uzaylılar ve hayaletler… gibi sıra dışı düşmanlar
da Spelunky’de mevcut. Oyun içinde ise yine
genelde altın ve değerli taş toplasak da arada sırada silah, bomba, halat… gibi nesneler
de bulabiliyoruz. Ayrıca kimi nesnelerin
oyuncuya doğaüstü güçler kazandırdığına
dair bir efsane de mağaralarda fısıltı olarak
geziyor... Oyundaki ilgi çeken bir detay ise
satıcılar. Mağaralarda dükkân açmak gibi bir
düşünceye nereden kapıldıklarını hâlâ anlayamadığım satıcılardan tabii ki para ile alış
veriş yapıyorsunuz. Ama onlardan bir şey
elde etmenin tek yolu para değil. Mağazadan bir şeyler çalabilirsiniz de. Ama bu durumda satıcının size düşman olması riskini
göze almanız lazım. Sence ne yapalım Cihan,
diye sorarsanız da; bence, dükkân gördünüz
mü istediğiniz malı çalın, pompalı tüfeğinizi
çekin ve satıcıyı öldürmeye hazırlanın!
( Manhunt , her yerde…)
4
Spelunky’de ayrıca güzel bir dinamik kurulmuş durumda. Bölümlerin dizaynı kısa yollar
içerir şekilde. Bu durum, oyunun oynanmasına hem farklılık hem de esneklik kazandırıyor. Spelunky’nin bir diğer özelliği ise kimi
oyuncuları sinirlendirecek cinsten. Zira öldüğünüz anda oyunun en başına dönüyorsunuz
ve sahip olduğunuz neredeyse her şeyi kaybediyorsunuz. Ölünce, kaldığınız bölüme ulaşabilmeniz için geçiş imkânı tanınsa da
emek verip elde ettiğin şeyleri bir anda kaybetmek zor… Tony Montana , bunu başta
anlamamıştı…
Spelunky’de ölmekten sakınmanızın yolu ise
oyunu tanımak. Oyun hakkında; özellikle
hangi düşmanın neler yapabileceğini bilmek,
hayatta kalma şansınızı arttırıyor. Ama en
başta her şeyi bilerek bir oyuna başlamanın
da tadı olmaz. Silahların önemi de işte tam
bu anda anlaşılıyor. O yüzden cimrilik etmeyip kazandığınız parayı satıcılardan silah almaya harcamanızı öneririm. Risk almayı seven biriyseniz de paranızı cebinizde tutup
satıcılardan silah çalmaya çalışın. Ama unutmayın, kefenin cebi yok… (Oyundaki mesaj
bu olabilir mi acaba?)
“Kes tıraşı!”
Yine de şunu akıldan çıkarmamak lazım ki
Spelunky; geçtiği ortam da göz önüne alınırsa, bir hayatta kalma oyunu. O yüzden kimi
zaman adil davranmaması ve sizi açık bir
şekilde ölüme zorlaması bir eksi değil, oyunun gereği ya da biz kendimizi kandırmak
için buna inanmayı seçiyoruz.
Neyse, biraz da güzel şeylerden bahsedelim:
Spelunky’deki kurtarılmayı bekleyen çaresiz
genç kızlar! Spelunky’de, genç kızları kurtarmak sadece ego tatmini ve yüksek puanlar
için yapılmış değil. Kurtardığınız her genç
kız size hak ve çoğunlukla oynanabilir farklı
bir karakter olarak geri dönüyor. Ama kurtarma işi Metal Slug’taki kadar kola değil.
Genç kızı mağara çıkışına kadar taşımanız
gerekiyor ve evet; Spelunky’de düşmanlar ve
nesnelerden sonra karakterler de fazla sayıda!
5
Bence Spelunky ile ilgili yeterince konuştum;
artı yönleriyle göz boyayıp eksilerini satır
aralarına yeterince gizledim. Neden böyle
yaptığımla ilgiliyse de kesinlikle, hiçbir fikrim yok. Ama her şeyin üzerinden bir kez
daha geçecek olursak; Spelunky’de yine birçok eski oyun ve filmin etkisini görecek olsanız da içerdiği nesneler, nesnelerin size kazandırdıkları, tuzaklar ve düşmanların çeşitliliği ile fark yaratmayı başarıyor. Oyunlardaki zorluklara göğüs germeyi seven, oyunların
aldıkları ödülleri dikkate alan ve actionadventure ile platform oyunlarını seven biriyseniz Steam’i bir ziyaret etmenizi öneririm.
İyi eğlenceler!
Mustafa Cihan Özer
KAPIYI ÇALAN YENİ KOMŞU: THE LOOM GAME ENGINE
ActionScript 3.0 ve C# sevenlere müjde! Yeni
bir oyun motoru daha ayağınıza geldi; Loom
Game Engine! Aslında geleli birkaç ay oluyor;
ama biz yine de bir süre bekleyip Loom nereye gidiyor bir bakalım dedik sizlerle
Loom’u paylaşmadan önce. Sonuç olarak
özetle diyebiliriz ki Ouya, Windows, MAC, iOS
ve Android ortamlarına 2D video oyun çıkarmak için; özellikle indie geliştiriciler tarafından kullanılabilecek bir oyun motoru daha
bizlerle buluştu. Bunun sonu nereye varır
bilinmez; ama bu “ indie geliştiriciler için
oyun motoru”nun ekmeğinden daha çok kişi
yiyecek gibi gözüküyor. Öyleyse nedir bu
Loom, başlayalım:
Loom’u, cross-platform a odaklanmış diğer
oyun motorlarından ayıracak en büyük özelliği sanırım motorun esnekliği ve dinamikliği.
Loom Game Engine öyle dizayn edilmiş ki
uygulama üzerinde yaptığınız değişiklikler
tekrar derlemeyi gerektirmeksizin cihaz üzerine yansıyabiliyor. Bu başta insana çok çekici bir özellik olarak gözükebilir. Özellikle
Android ile uğraşanlar; değişiklik yapılan bir
kodun, emülatör üzerinde yeniden çalıştırılmasının ne kadar sıkıntılı olduğunu bilir.
Ama bu kadar dinamik işlemlerin, uygulamanın performansına da bir eksi olarak geleceğini göz ardı etmemek gerek.
6
Esneklik ise alışık olduğumuzdan biraz daha farklı.
Motorun, kendi programlama dili (LoomScript)
olsa bile ek kütüphaneler eklemenizde, C++ temelli kendi kodlarınızı geliştirip uygulamanıza koymanızda geliştiriciyi özgür bırakıyor. Loom’un bir
farklılığı ise genelde web teknolojileri için kullanılan dillerin de işin içine katılmış olması. Lua ve
Ruby’den XML, JSON ve CSS’e kadar çoğu farklı dil
ve formatlar Loom Engine’de de çeşitli amaçlar
doğrultusunda kullanılabiliyor. C++ kullanılarak
geliştirilen Loom Engine, kullanıcıya da açık kaynak kodlu olarak geliyor. Yani yapabilecek seviyedeyseniz, Loom Engine’i istediğiniz şekilde değiştirmek size kalmış. Bu arada demeyi unuttum;
Loom Game Engine’de render işlemlerinden Cocos2D-x sorumlu. Cocos2D’den nefret eden biriyseniz bu işi şimdi, tam burada bitirebilirsiniz.
Loom’un bir farklılığı da proje geliştirme konusunda. Kurulma işlemi normal yollardan
yapılsa da iş oyun geliştirmeye gelince önce
Loom sistemine üye olmanız gerekiyor.
CryEngine 3 ile uğraşanlara bu durum tanıdık gelecektir. Daha sonra ise komut istemini çalıştırıyor ve giriş işlemimizi yaptıktan
sonra gerekli birkaç kodu komut isteminde
yürüterek yeni bir oyun projesi yaratıyorsunuz. Yani; Loom Game Engine’de, oyun motorlarının genelinde bulunan tarzda bir arayüz yok. Ama bu Sublime Text’ten mahrum
bırakıldığınız anlamına da gelmiyor. Loom
Engine’le kod geliştirmek için Sublime Text
zorunlu olmasa da işinizi daha rahat yapabilmek için Loom Engine ile birlikte kullanabilirsiniz. Yine de şunu da belirtelim; yakında
Loom Engine’in de tam bir IDE’ye sahip olacağına dair söylentiler mevcut.
Loom Game Engine öğrenmekse diğer oyun
motorları, kütüphaneleri veya framework lerinden daha farklı değil. Henüz bir kitabı olmasa da The Engine Co tarafından örnekler
ve reference sitesi hizmete sunulmuş. Üstelik Google Abi’ye doğru kelimeleri yazarak
internet üzerinde gönüllüler tarafından çekilmiş videolar da bulma ihtimaliniz var.
Ama Loom’un eksilerine değineceğimiz nokta da tam olarak burası. Loom Game Engine,
hâlâ yeni bir platform olduğu için kaynak
sayısı çok az. Ayrıca yine aynı sebeple sistem
birçok bug a sahip. Yukarıda bahsettiğim gibi
özellikle rendering konusunda da kimi zaman ciddi performans sıkıntıları yaşabiliyorsunuz. O kadar olumlu şeyin üzerine; eksileri
de bir anda ardı ardına sıralamam kaçınılmazdı ne yazık ki…
Sonuç olarak; teknolojiyi yakından takip etmeyi, yeni şeyleri öğrenmeyi seven biriyseniz
Loom Game Engine’a bir göz atmanızı öneririm. Özellikle AS3 konusunda bilgiliyseniz ve
C#’a da syntax açısından yakınsanız alışmak
sizi fazla zorlamayacaktır. Ancak Loom Game
Engine’le büyük bir projeye başlamak için şu
an erken olduğunu düşünüyorum. Loom’u
kullanarak mobil cihazların temel birçok
özelliğine erişemediğinizi söylersem neden
erken olduğu konusunda az çok fikir sahibi
olursunuz sanırım. Yine de bu Loom Game
Engine’i kaldırıp bir kenara atın anlamına
gelmiyor.
Mustafa Cihan Özer
7
Profesyonel Oyunculuk
Serinin dördüncü yazısında Starcraft 2’nin
bilinen stratejilerinden, oynanış mekaniklerinden bahsetmeye devam etmekle
birlikte, e-spor topluluğunun uzun yıllardır
oynadığı Counter-Strike serisinin en son
çıkan oyununa (Global Offensive) profesyonel
çerçeve ile bir bakış açısı kazandırmayı
umuyorum. İlgiyle okumanız dileğiyle.
Rakibinizin stratejisini, gözlem yaparak
mümkün olduğunca doğru tahmin edip, zayıf noktaları belirleyip, keskin zamanlama
saldırıları ile kendi istediği ünite kompozisyonunu üretememesini sağlamak. Sonrasında ise karşı tarafı saldırıya zorlayarak kısa
vadede ya da kendi üssünde kalmaya zorlayarak haritayı ele geçirip ekonomik üstünlük
ile uzun vadede oyunu kazanmak.
Starcraft II - Stratejinin
Çekirdeği
Gerçek zamanlı stratejilerde, tur tabanlı
strateji oyunlarına göre sonsuz defa daha
fazla kazanma olasılığı bulunduğu için zamana bağlı olarak oyun gidip gelişlerle örülü,
fazlasıyla karmaşık bir yapısal hal alır. Aslında yapmanız gereken şey tanım olarak çok
basit: Rakibinizin oyununu okuyup onun izlediği taktiğe göre en zayıf olduğu anı yakalamak ve ordusuna veya ekonomisine zarar
vermek. Tanımlamak kolay ama uygulamak
derseniz işte bunu iyi yapabilmek gerçekten
zor, özellikle de bir yandan kendi taktiğinizin
zamanlamasını unutmamak için güç sarf
ediyorsanız.
İzlenebilecek iki tür strateji var: Hücuma veya savunmaya dayalı. Hücuma dayalı oyunda
yapılması gereken şeyi basitçe şöyle açıklayabilirim:
8
Savunmaya dayalı olan stratejide ise kendi
stratejinizi mümkün olduğunca zayıf noktalarınızı örterek ve hazırlıklı olarak karşınızdaki oyuncuyu uzun vadede ekonomik avantajla yenmek.
Kendini bu oyuna adamış bir e-spor oyuncusunun hangi tarzı benimseyeceğine karar
vermesi gerçekten zor bir seçim. Bu kararı
başarıyla verebilmesi için bazen oyuncuların
aylarca ırk ve strateji değiştirip kendisini en
iyi hissettiği yeri bulmaya çalışması gerekiyor. Starcraft her ırk için ayrı bir tarz sunduğundan dolayı oynayış tarzına göre ırk
seçmek mantıklı gözükebilir. Örneğin Zerg
hücuma, Terran savunmaya, Protoss ise
hem hücuma, hem de savunmaya eşit oranda elverişli olduğunu varsayabiliriz. Buna göre kişi kendi oyun tarzına en yatkın olanı seçebilir. Elbette, bunun aksini yapan oyuncular da olmuyor değil.
Zerg seçip reaktif oyun tarzı benimseyen,
Terran seçip saldırgan bir drop-play benimseyen oyuncular da mevcut.
E-spor oyuncuları genelde rakiplerini ciddiye
aldıklarından dolayı oyunlarında kendi oynayışlarına veya şanslarına güvenmekten ziyade karşı tarafı aldatmaya yönelik stratejilere
daha çok güvenirler. Örnek olarak oyuncular
bazen erken ekonomik avantaj elde etmek
ister gibi görünüp, ekstra bir ek-üs alıp, bunu rakibe gösterip, gösterdikten hemen sonra iptal edip ordu üretimine geçip stratejisini “all-in” ‘e (ya hep ya hiç saldırısı gibi düşünün) çevirebiliyorlar. Eğer bunu karşı taraf bir şekilde anlar veya görürse bu taktiği
uygulayan birisi için %90 ihtimalle yenileceği
anlamına geliyor, çünkü oyunun başında
ekonomik olarak oyuna rakibinin gerisinde
devam etmek zorunda kalıyor. Öte yandan
taktik işe yararsa yine büyük bir olasılıkla
zaferi getiriyor.
E-spor oyuncularının kullandığı buna benzer
stratejilerden birisi de rakibe ordunuzun büyüklüğünü göstermeden ya da göstererek
taarruza geçtiğinizi düşündürtüp daha sonra
da güvenli bir pozisyona geri çekilip ekonomiye ve savunmaya dayalı stratejiyi devam
ettirmektir.
Burada bir oyuncu için önemli olan şey kendi
çizgisinden sapmamak ve bir tarz oluşturmakla beraber tahmin edilebilir olmamak. Espor müsabakalarını bir süre izledikten sonra muhtemelen her ırkın kendine özel
“bread-n-butter” (Çok sık kullanılan anlamında) denilen ünite kompozisyonları veya
açılışları (build-order) olduğunu fark edeceksiniz. Haliyle, çoğu oyuncu gibi oyundaki seviyenizi yükseltebilmek için pro-oyuncuların
çoğunlukla izledikleri yolları izlemeyi tercih
9
edebilirsiniz. Fakat bu oyuncuların arada rakiplerine göre yaptıkları küçük değişiklikleri
görmezden gelirseniz, emin olun fazla ilerleyemezsiniz. Eğer stratejinizde hiç değişiklik
yapmazsanız, sizin oyunlarınızı daha önce
izlemiş olan birisi sizi mağlup edebilecek
özel olarak tasarlanmış açılışı yeterli zamanı
olduğu sürece kolaylıkla çıkarabilir. E-spor
çevresinde bu sebepten dolayı uzun süre
yükselemeyen oyuncular da mevcut.
Bu tür stratejiler ile oynanabilen Starcraft
sadece mekaniklerle değil, akıl oyunları ile
de kazanılabilen bir oyun olduğu için oyunun
hengâmesi içerisinde düşünmeye vakit ayırabiliyorsanız, ancak o zaman stratejinin derinliklerine inebilirsiniz.
Counter-Strike - GO
Evet, oyunun ilk sürümü popülerlik kazanmaya başladığında internet kafelerde sırasını beklediğimiz o meşhur oyun tekrar önümüzde. Bu sefer farklı bir yüzle oyuncuların
beğenisini kazanmaya çalışan Global Offensive yine oyuncuları ikiye bölmüş durumda.
Zaten CS: Source ve CS 1.6 olarak ayrılmış
olan kitle bu sefer üç ayrı oyun arasında kalmış durumda. Casual oyuncular için belki o
kadar önem arz etmiyor bu ayrım ama gelişmeye çalışan profesyonel oyuncu çevresi bu
konu hakkında hissettikleri oyunun bu çevredeki genişlemesi ile kesinlikle paralel doğrultuda. Bu çerçeve içerisinde, sizlere profesyonel ekiplerin bu konu hakkında ne hissettiklerini aktaracağım.
Yeni trendin MOBA oyunlarında olduğunu
düşünen birçok oyuncu CS serisinden umudu
10
kesmiş durumda. Yani bir profesyonel oyuncu için izlenebilecek mantıklı bir kariyer planı için zemin oluşturmadığını dile getirmekteler. En azından ilk izlenimleri bu bakış açısı ile dolu idi. Silahların mekaniklerinin zor,
haritaların dengesiz tasarlanmış olması ve
turnuvaların ödül havuzlarının diğer oyunlara göre çok kısıtlı olması ortada olan genel
şikâyetlerden.
Yine de turnuvalar ve şampiyonalar için hazırlanan takımlar piyasada mevcut. Bu takımlar arasında Ninjas in Pyjamas, Na’ Vi,
ESC Gaming, Complexity Gaming, ve Türk e spor topluluğu olan HWA Gaming’ CS:GO takımları mevcut. Bunların arasında en başarılısı Ninjas in Pyjamas’ın CS:GO takımı. Bu
takımların çoğu Avrupa kökenli oldukları için
haliyle CS:GO pro sahnesini de onlar ele geçirmiş durumda ama Complexity Gaming’in
yeni kurduğu takım buna bir istisna yarat-
mayı hedefliyor. Birden çok eleştirmenin
CS:GO’nun bir e-spor olamayacağı yönünde
olan düşüncelerini hiçe sayan bu takımlar
biraz Valve’a, çoğunlukla da kendi yeteneklerine güvenerek oyununun e-spor alanında
“Rocket Jump” gibi bir zıplama yapmasını
bekliyorlar.
Spot Işığı
bulabilmesi için kolaylaştırıcı bir etken olmuştur.
Bir MarineKing (Koreli Terran oyuncusu)
hayranı olan Scarlett halen Acer sponsorluğunda “Team Acer” takımı ile profesyonel
kariyerine devam ediyor.
E-Spor Takvimi (Starcraft 2)
Scarlett – Sasha Hostyn
2013 WCS Season 2 Europe
(25 Haziran 2013 –? ? 2013)
ESL üzerinden
online takip edebileceğiniz
WCS Europe, Avrupalı oyuncuların yapabileceğinin en iyisini gösterdiği sahne olarak,
taktiksel derinliği olan maçlara ev sahipliği
yapıyor.
Acer Teamstory Cup
(1 Ağustos 2013 – 18 Ağustos 2013)
Image Courtesy of: Liquipedia-Kevin Chang (http://
Starcraft 2’yi 2011 yılında oynamaya başlayan Sasha ilk profesyonel adımlarını katıldığı
NESL Iron Lady turnuva serilerinde üst üste iki defa şampiyon olarak atmıştır. 2012
WCS Kuzey Amerika ve Kanada şampiyonu
namı diğer “Scarlett” dünya çapında turnuvalarda birinciliği yakalayan ilk bayan oyuncu
olarak tarihe geçmiştir. HuK, Nestea, Vibe
gibi ismini dünyaya yaymış oyunculara karşı
koyabilecek seviyede iyi oluşu, kendisine
11
Yakında finallerinin oynanacağı uzun bir maraton olan bu organizasyon takım savaşlarını
izlemeyi seven herkes için çok güzel bir fırsat. Almanya’nın Krefeld şehrinde yapılacak
Denizhan Güçer
Bunun, ilk yazım olması dolayısı ile yapacağım hataların şimdiden af olmasını talep
eder ve eğlenceli bir oyunun ayrıntılarını sizinle paylaşmaya hazır olduğumu arz ederim.
Facebook sosyal paylaşım sitesinde bulunan sonsuz sayıda oyundan biri Farmville.
Konumuzun muhatabı olan bu oyunu; Zynga
adlı sitede, (küçük bir üye olma prosedürünü
atlattıktan sonra) Facebook üyesi olmasanız
da oynayabiliyorsunuz. Eski bir Facebook
kullanıcısı olarak ilk günlerden beri oynadığımı iftiharla sunarım. Zaman içerisinde geliştirilmiş ve serinin ikinci oyunu 3D olarak ortaya çıkartılmıştır. Kalp, kalp, kalp. Şimdi
ben gidip Mark Pincus’u (Farmville sanal
çiftliğin sahibi, Zynga adlı şirketin eş kurucusu ve CEO ’su) bizzat tebrik etsem
mesela çok yerinde bir davranış olurdu.
Ekinleri biz ekiyoruz; hasılatı o kaldırıyor
dersem de yalan söylemiş olmam sanırım.
Ama bu bambaşka bir yazının konusu J
Oyunun temel amacı, sahibi olduğunuz arsanızda kendi zevkinize uygun bir çiftlik
oluşturmak ve zamanla bunu geliştirmek. İlk
olarak bol bol komşu edinmek zorundasınız.
Şayet komşunuz yoksa oyunu tek başınıza
oynamak sizi zorlayacaktır. İhtiyaç halinde
malzeme isteyebileceğiniz bir komşunuz
yoksa ilerleme kaydedemeyeceksiniz çünkü.
Farmville 2’nun, Farmville 1’a nazaran en
güzel özelliklerinden biri de arkadaş listenizde oynayan kimse yoksa topluluk komşusu
eklemek. Bu topluluk komşuları dünyanın
dört bir yanında Farmville oynayan kişiler.
Bu kişileri arkadaş listenize almadan oyun
üzerinden komşu olarak ekleyebiliyorsunuz.
Farmville 1’a göre daha da zorlaştırılan
oyunda haliyle seviye atlamak da biraz daha
zor. Seviye atlamak için size verilen görevleri
yerine getirmek zorundasınız. Bu görevlerin
en zorlayıcı yanı ise çiftliğe dâhil ettiğiniz
her eşyanın size inşaat olarak gelmesi. Örneğin hayvanlarınızın su içmesi için yapacağınız
bir yalağın malzemelerini önce komşularınızdan istemeli, malzemelerin hepsine sahip
olmalı ve ardından inşaata yardım etmesi
için tekrar komşularınızdan inşaat işçisi talebinde bulunmanız gerekiyor. O yüzden aktif
komşu edinmeniz benden size tavsiyedir.
Ayrıca önceden istekte bulunduğunuz bir
komşunuzdan başka bir şey isteyebilmeniz
için 18 saat beklemeniz gerekiyor.
Arsanızı genişletmek için de seviye atlamanız ve gerekli paraya sahip olmanız lazım.
Parayı ister yapacağınız ufak komşu ziyaretleriyle, ödüllenen hayvanlarınızı satarak,
mutfağınızda şahane tarifler hazırlayarak ya
da isterseniz üretim atölyenizde çeşitli malzemeler üretip tüm bunları çiftlik bakkalında
satarak kazanabiliyorsunuz.
Hırslı bir yapınız varsa hızlı bir şekilde görevlerinizi tamamlayıp çabuk çabuk seviye
atlayabilirsiniz. Şahsen ben, oyunu büyük bir
keyifle oynadığım için hırsa gerek duymuyorum. Ama ne yalan söyleyeyim, benden daha
üst seviyede olan komşularımı görünce hüzünlenip veriyorum kendimi domatese, veriyorum kendimi mısıra, börtüye böceğe; ohh
mis keyfim yerine geliyor.
Bu yaz sıcağında açın klimanızı, alın limonatınızı (çiftlikten hasat edilmiş limonlarla yapılmış olsun ;) ) uzatın ayaklarınızı; çimenin,
otun, ineğin, keçinin keyfini çıkartın. Oyun
sesleri açık hâlde oynamanızı tavsiye ediyorum.
Güzel kalın, çiftlikli kalın ;)
12
Ebru Arışan
Bu zombiler alıştığımız mezardan çıkan ölüler değil. Hayır, yaşarken enfeksiyon geçiren
insanlar. Oyunda esinlenilmiş olan bu virüs
aslında dünyamızda da var; korkmaya gerek
yok bu sadece karıncalara mahsus. Virüsün
orjinali kordiseps mantarıdır. Bu mantar
yağmur ormanlarında karıncalara bulaşarak
beynini ele geçirir. Karınca kendini bir dala
sabitledikten sonra kafasında bir çeşit mantar büyümeye başlar ve bu diğer karıncalarıda etkiler. Last of us zombilerimiz de bu
mantar türünden esinlenerek yaratılmıştır.
Oyunda virüse Cordyceps Brain Infection
(CBI) yani Cordyceps Beyin Enfeksyonu denmektedir. Isırma ve hava yoluyla insanlara
bulaşıp bir çeşit zombiye çevirmektedir.
13
CBI’ın 4 evresi var: Runners, Stalkers, Clickers, Bloaters.Runners, dönüşümün ilk aşaması. Mantar ilk gözleri hedef aldığından
görüşleri bulanıktır. Hala insani içgüdülere
sahip olsalar da saldırgandırlar. Yani bir tane bulduğunuzda o size saldırmadan onu
öldürmeniz en iyisi.
Stalkers, enfeksyonun ikinci aşaması. Runners ile aynı görüşe ve hıza sahiptir aralarındaki tek fark kafasında büyümeye başlamış
olan mantardır.
Clickers, enfeksyonun üçüncü aşaması. Görüşün tamamen yok olduğu, insan iç güdülerinin kaybedildiği ve mantarın kafa kısmını
komple ele geçirdiği evredir. En çok görülen
ve en tehlikeli aşama budur diyebiliriz. Kolayca öldürmek için kafasına nişan almak yeterli.
14
Ve son aşama Bloaters. Bu büyük adamı
oyun içinde çok fazla görmeyeceksiniz. Virüsün en az görülen bu aşamasıdır. Öldürmesi
biraz zor olabilir. Ama merak etmeyin işte
ipucu: Ateş etmeye başlamadan önce üzerine monotof atın işiniz kolaylaşsın.
Oyunu oynamayı kolaylaştıran bir sistem var;
R2 tuşuna basılı tuttuğunuzda etraftaki
düşmanların yerlerini görebiliyorsunuz. Buna
“hearing” deniyor.
Oyunda silah çeşidi çok fazla. İstediğiniz silahı seçip oluşturabiliyorsunuz. Hatta yerde
bulduğunuz cam şişe, tuğla, tahta, demir
boru gibi malzemeleri de düşmanlarınıza
saldırmak için silah olarak kullanabiliyorsunuz. Benim kullanmayı en çok sevdiğim silah
ok ve yay oldu. Sessiz olduğu için diğer düşmanlar sizi farketmiyor ve kullandığınız oku
öldürdüğünüz adamın yanına giderek geri
alıyorsunuz. Oyunu oynarken oynadığınız karekter ara sıra değişecek. Bunun sebeplerini
söylemeyeceğim çünkü spoiler olur.
Oyun 2013 yılında geçer. Eski bir karaborsacı olan Joel Austin, Texas’ da 12 yaşında ki
kızı Sarah ile yaşamaktadır. Günlerden
Joel’ın doğumgünüdür. Minik Sarah babasına bir kol saati hediye eder. Oyun boyunca
Joel’ın kolunda bu saati sürekli görecek ve
duygusal anlar yaşayacaksınız. Bu ufak sürprizden sonra Joel ve Sarah yataklarına uyumaya giderler. Her zamanki gibi sakin bir
gecedir, taa ki sokaktan gürültüler kopmaya
başlayıncaya kadar...
Ve bu gürültü ile birlikte oyun başlar. Oyuna
gürültü yüzünden korkmuş ve babasını arayan Sarah olarak başlıyoruz. Bir süre ortalıkta dolaştıktan sonra Joel’ı bulan Sarah iyice
korkuya kapılmış durumdadır. Joel ağabeyi
Tommy ile buluşup şehri terketmeye çalışmaktadır. Buna izin vermeyen askerler Joel
ve Sarah’nın önünü keser. Asker onları öldürmek için emir almıştır, tam o sırada Joel
kaçmaya çalışırken silah ateşlenir. Birkaç
saniye sonra Joel minik kızını kollarında kaybeder. Haliyle biz oyuncularında gözleri dolmaya başlar.
Tess
Bu introdan sonra oyun 20 yıl atlar. Terk
edilmiş şehirler doğa tarafından elegeçirilmiştir. Yaşam artık eskisi gibi değildir, hayatta kalanlar yiyecek ve silah peşinde koşarlar. Joel, arkadaşı Tess ile bir karantina
bölgesinde yaşamaktadır. Silahları Robert
tarafından alınmıştır ve peşinden giderler.
Robert’ı bulurlar ama artık çok geçtir. Robert silahları FireFlies’a satmıştır. Fireflies
salgına bir çözüm bulmaya çalışan devlet
dışı bir gruptur ama diktatör devlet bu girişimlerini engellemektedir
15
Bunu öğrenen ikili ardından Fireflies’dan
Marlene ile karşılaşır ve silahları karşılığında
bir anlaşmaya varırlar. Marlene, Ellie adında
bir kızı karantina bölgesinden kaçırıp Fireflies’a teslim etmelidir. Yaralı olduğu için bunu kendisi yapamaz ve kızı Joel’e emanet
eder.
Marlene
Ellie
Bunu öğrenen ikili ardından Fireflies’dan
Marlene ile karşılaşır ve silahları karşılığında
bir anlaşmaya varırlar. Marlene, Ellie adında
bir kızı karantina bölgesinden kaçırıp Fireflies’a teslim etmelidir. Yaralı olduğu için bunu kendisi yapamaz ve kızı Joel’e emanet
eder.
Ellie 14 yaşında, arkadaşlarını ve ailesini
kaybetmiş ve doğduğundan beri bu kaos dolu dünyanın içinde yaşamak zorunda kalmıştır.
Ellie ısırılmasına rağmen dönüşüme uğramamıştır, FireFlies Ellie sayesinde tedaviyi bulabileceğini düşünür bu yüzden ona ihtiyaçları vardır .
Tess, Marlene’nin yaptığı bu teklifi kabul
eder. Böylece Joel ve Ellie’nin yeri geldiğinde
heyecanlı yeri geldiğinde de duygusal maceraları başlamış olur.
Oyun içinde beni rahatsız eden iki kısım oldu. Birincisi oyunun 20 yıl atlamış olması.
Koskoca 20 yıl insanı biraz şaşırtmıyor değil.
Ama oturup düşündüğümde bunun Joel’in
16
hikayesini gösterip olayı daha da duygusallaştırmaya çalışıldığını fark ettim. Ve bunu
başarmışlar. İkincisini söyleyemem yoksa
işin tüm heyecanı kaçar. Tepkiniz şu olacak;
“Yok canım daha neler!” ya da “Böyle şey mi
olur nasıl da saçmalamışlar!”. Şahsen benim
tepkim bu şekildeydi. Ama oyuna kızmayın
her ne kadar bir mantığı olmasa da sonunda
“İyiki de böyle olmuş” diyorsunuz ve sonunda
Last Of Us bu yıl içindeki favori oyununuz
haline geliyor.
Oyunda tüm dünyayı değiştirebilecek bir seçim var ama oyuncuya ait değil. Sonunda
Joel’in seçimine uymak zorundasınız. Ve bu
sizi bir ikilemde bırakacak; bu iyi olan mıydı,
yoksa kötü olan mı?
Dipnot: Yanınızda peçete bulundurmayı ihmal etmeyin!
Seda Yıldırım
Ben gecenlerde Shanks oynadım sonra gittim Shanks 2'yi oynadım çok sevdim diyorsanız eğer bu oyunu es geçmeyin derim.
Steam'de Greenlight projesi olarak başlayan
Dusty Revenge şu an adından bolca söz ettiriyor ve gerçekten hakkında söylenen güzel
sözleri hak ediyor tamamen. Baya uygun bir
fiyata oyunculara sunuldu. 2D actionadventure sevenler için ideal bir oyun.
Oynanış olarak çok olmasa da, düşmanlarınız size
biraz zorlayacak, hatta bosslar biraz canınızı yakacak ama oynanışa alışırsanız hemen daha rahat
edecek ve sıkıntı yaşamayacaksınız. Joystickte oynamak daha eğlenceli olabilir, bu tarz oyunlarda
çok mantıklı bir seçim oluyor. Klavyede yapışkan
tuş felan derken acı çekebiliyorsunuz. Oyunun
tam ortasında ordan burdan gelen "dıng dıng"
sesleri ile uğraşmaya gerek yok bence.
Hikayesinden bahsedecek olursak, ana karakterimiz olan Dusty, bir tanecik sevgilisi
Daisy öldürüldükten sonra çılgına dönüp, intikam almak için yola çıkıyor. Yolda karşısına
onunla aynı düşmanları arayan dostlar ediniyor. Onların da tabii ki kendilerine özgü nedenleri var. Beraber giderlerken daha farklı
ve entresan olayları da ortaya çıkartıyorlar.
Grafikler acısından gerçekten başarılı olmuş, karakterlerin ve cevrenin tasarımı harika. Ana karakterimiz Dusty, bana hafiften Jazz Jack Rabbit ve
TMNT serisinden Usagi'yi hatırlatıyor. İkisinin karşımı gibi ama kendine özgü haraket ve karakteristiği ile farklılığını belli ediyor. Çevre tasarımları
birbirinden farklı ve entresan mekanlar sunuyor
bize. Gözü yormayan eğlenceli arkaplanlara sahip
oyun.
Dusty çift silahı ve orağı ile sizin kontrolünüzde ne derseniz yapmaya hazır. Çünkü
gerçekten çok rahat ve esnek bir kombo yapısı var. Bir yerden sonra tamamen sizin hayal gücünüze kalmış oluyor artık. Farklı silahlarda kullanabiliyorsunuz tabii ki ama çift
silah her zaman eğlencelidir.
Oyunun diğer karakterlerinden olan Rondel
size ağır silahları ile yardım edecek tam sıkıştığınız anlarda. Hiç ummadığınız anlarda
ise nerden geldiğini bile anlayamacağınız
şekilde McCoy kesin nişancılık yetenekleri
sizi kurtaracak.
17
İşin özü alın oynayın kesinlikle, pişman olmayacaksınız. Bu kadar uygun fiyata bu kadar güzel bir
oyun bulmak gerçekten zor. Bu tarz oyunlar her
zaman başarılı olmuştur, bu oyunu oynar beğenirseniz ve hala Shanks'in 2 oyununu oynamadıysanız
onlarıda kesinlikle oynayın.
Murat Karakaş
Merhaba arkadaşlar. Bu ay Oyunabakış’ta
Indie ayı! Ve biz de, bunun üzerine sizleri
Independet Games Festival 2013(Bağımsız
Oyunlar Festivali)’e götürüyoruz.
Seumas McNally Grand Prize
Bu ödüle adını veren büyük oyun geliştirici
Seumas McNally’den bahsetmeden geçemeyiz. DX-Ball’un yapımcılarından biri olan
Seumas McNally, Longbow Digital Arts isimli
bağımsız bir oyun şirketinin de kurucusu.
2000 yılında Independent Games Festival
Grand Prize ödülünü kazanan Seumas, ödülü
kazanmasının hemen ardından Hodgkin Lenfoma hastalığı yüzünden hayata veda etti.
Ve onun onurunu yaşatmak için Independent
Games Festival Grand Prize ödülüne onun
adı verildi. Seumas McNally Grand Prize…
18
Artık bu anlamlı ödülün sahibinden bahsedebiliriz. Cart Life…
Cart Life bir yaşam simülasyonu. İnsan yaşamını ve çalışma hayatını odak alıyor. Aslında şöyle tarif etmek daha yerinde olacaktır,
“Cart Life, ekonomik olarak düşük standartlardaki insanların simule ediliği bir bağımsız
oyun”.
Oyunu http://richardhofmeier.com/cartlife/
adresinden free olarak indirip oynayabilirsiniz.
Cart Life bizlere, bir bağımsız oyundan beklenenin üzerinde hareket alanı sağlıyor diyebilirim. Neredeyse 2D bir open world yakalanmış. Georgetown’ı dolaşabiliyor, taxi’ye
tren’e binebiliyoruz. İnsanlarla konuşabiliyor,
yeni arkadaşlar edinebiliyoruz.
Oyun bize hayatını canlandırabileceğimiz üç
karakter sunuyor. Melanie, Andrus ve
Vinny… Her karakter kendine göre özelliklere sahip. Hepsinin yaşam tarzı farklı ve ancak temelde hepsi aynı şeye ihtiyaç duyuyorlar; para…
Müziklere değinmeden de geçemeyeceğim. 8
Bit müzik zevki olan herkesi etkileyecek
tarzda melodiler duyacaksınız oyun içinde.
İyi oyunlar.
Excellence in Audio (En İyi Müzik)
Özellikle 2D artist bulmakta güçlük çeken
geliştiricilerin oynaması ve örnek alması gereken bir oyun, bu ödülün sahibi. 140…
140’ın trailer’ı son zamanlarda izlediğim en
iyi trailer. İzler izlemez, oyunu oynama arzunuz son derece artıyor.
Excellence in Visual Arts(En iyi görsel Efekt)
Görsel efektlerinden çok senaryosuyla dikkatimi çeken bir oyun, bu ödülün sahibi.
Kentucky Route Zero…
Cardboard Computer tarafından geliştirilmiş olan KRZ(Kentucky Route Zero)’da,
Conway isimli bir karakteri canlandırıyoruz.
Beş bölümden oluşan ve her şeyin kullanıcı
merakına bağlı olarak geliştiği bu oyun, görsel efektleri ile de bizleri etkilemeyi başarıyor.
Oyun sadece mouse ile oynanıyor ve puzzle
türünün bir üyesi. Ayrıca Unity3D ile yazılmış
olması da hem KRZ hem de Unity için büyük
bir artı olmuş görünüyor.
Oyuncu - oyun etkileşiminin yüksek seviyede
olduğu oyunlardan KRZ. Bir çok karakterle
konuşabiliyor ve onlarla yakın ilişkiler kurabiliyorsunuz. Tüm bunları yaparken de bulmacanızı çözüyorsunuz, karakterinizin bulmacasını…
Oyunun müziklerine değinecek olursak, Jacob Schmid imzalı oldukları ve oyun atmosferini beklediğimizden daha iyi tamamlayacaklarını düşünüyoruz.
Oyun yakında bizlerle olacakmış, ben sitenin
yalancısıyım. :D http://game140.com/
Excellence in Design (En İyi Dizayn)
Bu ödülün sahibi Faster Than Light. FTL’ı
daha ayrıntılı olarak diğer sayımızda inceleyeceğiz ancak, burada da biraz bahsetmek
isterim. (Spoiler’ı da verdik. :D)
FTL geminizi kullanırken kendinizi Kaptan
Kirk olarak hissedebileceğiniz bir uzay savaşı
simülasyonu. Geminizin aklınıza gelen hemen her şeyi sizin kontrolünüz altında. Silahları etkinleştirmek, kapıları açmak ve kapamak ve benzeri.
Excellence in Narrative (En İyi Öykü)
Cart Life, işlediği konu ile de oyun severleri
etkilemiş görünüyor. Hayatın ekonomik olarak alt basamaklarındaki insanların yaşama
mücadelesini deneysel bir hale getiren ve
gayet başarılı bir biçimde simüle eden Cart
Life, bence ödülü sonuna dek hak ediyor.
İyi oyunlar arkadaşlar.
19
Halil Coşgun
Bleed'i ilk Steam'de gördüğümde baya heyecanlanmıştım, karşımızda 2D side -scrooling
shoot'em up oynu vardı. Ben hala retro kafasından çıkamayan, hala SNES'in grafiklerinin
dünyanın en epic grafikleri olduğunu düşünen bir insan olduğum için, dedim bu oyun çok
şahane olacak.
Oyun çıkar çıkmaz bastırdım parayı aldım. Oyunda Wyrn adında ki karakterimizle oynuyoruz, kendisi en iyi video oyun karakteri olmaya çalışıyor. Elimize silahları alıp düşmanlarımızın arasına atlıyoruz. Başlıyoruz koşmaya.
Oyun gerçekten çok hızlı ve baş döndürücü. Bazen neyin nerde olduğunu, ne olduğu, nasıl
olduğunu anlamıyorsunuz. Sadece iç güdülerinize göre davranıp oynuyorsunuz. Elbette iç
güdülerinizin yanında reflekslerinizin de iyi olması gerekiyor. Yoksa çok acı çekebilirsiniz.
Oyun insanlar arasından genel olarak 2D Devil May Cry oyunu olarak benzetiliyor. Bana kalırsa 5X hızda Super Contra oynamak gibi. Gerçekten çok eğlenerek ve severek oynadım.
Grafikler, muzikler, efektler hepsi birbirinden şahane. Oyundan sıkılmanız imkansız çünkü
her bölüm kendine has ve oyundan çok bi tekrarlanma yok. Yeni silahlar alıp oyunu daha
entresan boyutlara taşımak sizin elinizde.
Kesinlikle verdiğiniz paraya değecek ve stres atmak için sürekli durup durup oynayacağınız
bir oyun. Indie oyunlar candır. Steam'de indirim görürseniz acımayın.
Murat Karakaş
20
Pixel art eşliğinde, FRP oynamaya hazır mısınız? İlk başta mobil oyun olarak çıkan bu güzel ve nadide oyun şimdi, +1 edition'ı ile sizlerle. Hatta isterseniz bir de deluxe edition'ı
var. Tabii siz diyorsunuz, arkadaş reklamı
yaptında önce bir oyunu anlat. Siz de haklısınız.
Bu oyunda masa başında otuurup, kendi ekibinizi toplayıp, maceraya atılıyorsunuz. Yani
bildiğimiz bir FRP oyunu. Masanın başında
bir adet DM (Dungeon Master) size hikayeyi
anlatmaya başlıyor, DM anlattıkça masa ve
etrafındaki oyunların bulunduğu ortam değişiyor. Siz de bu hikaye göre ilerliyorsunuz.
Dövüş sistemi olarak turn-based bir dövüş
sistemi var doğal olarak. Ama gelen düşmanların arkada savaşmaya hazır bir şekilde
dururken, sizin hala orada masanın etrafında oturup, oradan saldırmanız FRP ruhuna
tamamen uygun. Oyun ilerledikçe karakterleriniz level atlıyor, onlara yeni geliştirmeler
ve itemlar alıyorsunuz. Hatta yeri geldiğinde
masayı genişletip yeni dostlar ediniyorsunuz.
21
Oyunun içinde bir çok parody unsuru bulunmakta. Mesela yanınıza size yardımcı olacak
aldığınız takım arkadaşlarınızdan birisi yeşil
bir uzaylı ve ismide E.T. Oyunda farklı farklı
zaman dilimlerine uygun bölümler karakterler bulunmakta ve birçok farklı karakter sınıfları büyüler ve yetenekler bulunmakta.
Oyunda toplam 12 tane sınıf ve her sınıfın 4
tane büyüsü bulunmakta. Bunun yanısı bir
çok farklı farklı itemlarda sizi bekliyor olacak.
Böyle incelemesi yapılacak bir oyun değil
gerçekten, görmeden oynamadan anlayamazsınız. FRP yi seven bir insansanız, zaten
beğenmeme ihtimaliniz yok. Zarların gücüne
inanıyorsanız buyrun kesinlikle oynayın diyorum.
Murat Karakaş
Nostalji yazı dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Geçen ayki yazımızda GTA serisinin San Andreas’a kadar olan oyunlarını
konu almıştık. Bu ay ise San Andreas ve GTA
IV oyunlarını masaya yatıracağız.
GTA San Andreas
“Nereden nereye, vay be arkadaş!” diyorum
GTA aklıma düştükçe. Ekrana kuş bakışı
baktıran da GTA, gerçeğe hızla yaklaştıran
da. Nereden nereye…
senaryosundan çok oynarken oyuncuya verdiği zevk ile anılan bir seri. San Andreas’la
oyuncuya sunulan o kocaman dünya ile de,
oyuncuya sunulan zevk söz konusu olunca,
sınırların ne kadar zorlanabileceğine cevap
verilmiş oluyor. Sınırların bir hayli genişliyor
arkadaşlar. GTA bizi daha ne kadar şaşırtabilecek, merak ediyorum doğrusu.
San Andreas denince aklıma gelen ilk şey,
bisiklet kullanma zevki oldu hep. Daha hızlı
gidebilmek için tuşlara çektirilen çile ve o
son hıza ulaşıldığında alınan zevk…
CJ! GTA’in kara oğlanı. Los Santos’ta başı
belaya girince tutar Liberty City’nin yolunu.
Sonra annesinin öldürüldüğü haberi üzerine
mahallesine geri döner. İntikam ateşiyle
yanmaktadır CJ. Fakat beş yıl önce bir anda
terk ettiği için mahallesini, kendi çete arkadaşları dahi ona güvenmemektedir. Önce
arkadaşlarının güvenini kazanır, sonra da
intikamını almaya hazırlanır…
Senaryo ortada arkadaşlar. GTA serisinin
tüm oyunlarında benzer seviyede, basit senaryolar işleniyor. Fakat bu durumun kimsenin gözüne battığını da söyleyemeyiz. GTA,
22
CJ ile hayatımıza yeni giren bir çok şey vardı. Body salonuna gitmiştik mesela hepimiz.
Oradaki boksörle de her girdiğimizde kavga
ettik, saklamayalım şimdi. :D Elimizdeki
spreyle kendi çetemizin grafitisini de yaptık.
Saç şeklimizi değiştirdik, dövmeler yaptırdık.
GTA bize o kadar şey sunmuştu ki, hepsini
yaparken hayretler içinde kalıyorduk.
Rockstar’ın görevleri dizayn etmekteki ustalığı, göz ardı edilemez. Her yeni seride daha
ustaca hazırlanmış görevler bizlere sunuluyor ve sunulan her görev GTA’e olan aşkımızı
alevlendiriyor. :D
GTA IV
“GTA kendini daha ne kadar geliştirebilir,
sunduklarından daha fazla ne sunabilir bize?” derken tam da biz, GTA IV önümüze
konuluverdi. “Alın, oynayın, nihahaha!” dercesine. Oynadık. Oynamakla kalmadık, yaşadık.
GTA IV’da senaryoya daha fazla odaklanıldığı
gerçeği gün gibi ortada. Bunu bir gelişme
olarak görüyorum. Fakat tek gelişme bu
mu? Elbette hayır. Araç kullanma zevki son
derece arttı GTA IV’te. Modellemelerse hayranlık uyandıracak düzeyde.
23
Bana GTA serisinde favori karakterin kim
diye sorarsanız, hiç düşünmeden, Niko Belic
derim. GTA IV’un gözü kara delikanlısı. :D
Kuzeni Roman’ın davetiyle Amerika’ya kaçak
yollarla ayak basan bir göçmen Niko. Amacı
yeni bir hayata başlamaktır, yeni ve temiz
bir hayata. Ancak Liberty City onu kanun dışı
işler yapmaya sürükler.
GTA IV ve GTA IV modlarını bir sonraki ay,
nostalji köşemizde çok daha derin ele alacağız ve GTA V’e bir ilk bakış yapacağız. İyi
oyunlar arkadaşlar.
Halil Coşgun
Şimdi bu incelemeyi okurken diyeceksiniz ki;
"Murat ne yaptın sen? Bütün incelediğin
oyunlar birbirine benziyor". Evet baya benziyorlar çünkü hem bu aralar bu tarz oyunlar
çok moda, hem de ben bu tarz oyunları çok
seviyorum.
Dust: An Elsyian Tail, 2D side-scrooling Beat'em up oyunu. Bu oyun diğer bahsettiğim
Dusty Revenge'den biraz daha farklı. Oyunda
genel olarak kılıç dövüşü ve kombolar üzerine kurulu ve daha çok RPG özelliği taşıyor.
Tabii ki önce bir hikayesine bakalım.
Oyun Dust'ın uyanışı ve arkasından Figdet ile
bir kılıçla karşılaşması ile devam ediyor.
Figdet kılıçın korucusu ve Dust'ın onu almasını istiyor ve böylelikle hikayemiz başlıyor.
İlk başlarda kasabadaki insanlara yardım
ederek başlayan macera daha da entresan
yerlere bağlanarak devam ediyor.
Oyunda ana karakterimiz Dust'ı kontrol ediyoruz. Dust'ın ana silahı olan Ahrah'ın Kılıç'ı
ile yakın saldırılar yapabiliyoruz. Oyun ilerledikçe, Ahrah'ın Kılıçı ile yapabileceğiniz ce
kendiniz uydurabileceğiniz entresan kombolar olacak. Bu saldırılarınıza Figdet ise büyü
gücünü kullanarak yardım edecek. Bazı RPG
öğelerinin yardımı ile geliştirmeler yapabilecek ve level atladıkça puanlarınızı diğer özelliklerinize dağıtabileceksiniz.
Eğlenceli ve sürekli bir oyun. Hikayesi sizi
sürükleyecek ve oynanışı gerçekten çok seveceksiniz. Karakter tasarımları ve çizimler
çok basit gibi görünüyor. Ama oyunun ilerleyişi ve aldığınız zevk bunu fark etmenizi ve
görmezden gelmenizi sağlayacak. Kaçırmayın üzülürsünüz.
Murat Karakaş
24
“Yeni bitirdim hemen yazmaya başladım,
çünkü çok heyecanlandım. Hala da öyleyim!”
tarzı bir başlangıç yapamayacağım çünkü bu
ay konumuz Arche Balde ! Anlayacağınız
üzere sonu neredeyse olmayan bir oyun, ne
kadar oynarsanız o kadar yükselebileceğiz
bir Mmofight.
Genelde Mmofight türünde oyunlar gerek
kamera açıları gerekse oynanış zorluğu bakımından tercih edilmemekte.Fakat Japon CodeBrush firmasının bu algıyı değiştireceğine
eminim.
Gelelim Arche Blade! 29 Mart’ta ama tamam
ama eksik oyunseverlerin kullanımına kapalı
beta olarak açılan oyun o günden bugüne
kadar hayli gelişme yaşadı.Buna rağmen
oyun şuan hala Açık beta safhasında kullanıcılara sunuluyor.Gelişimi aynı hızla devam
ediyor yani.Oyuna “Steam” ağı üzerinden sahip olabiliyorsunuz. Steam’in Dota 2, March
of War gibi birçok ücretli ve ücretsiz oyuna
ev sahipliği yapığını biliyoruz zaten.Arche
Blade de bu durumdan nasibini alanlardan.Arche Blade Basic Pack ve Arche Blade
Premium Pack ücretli versiyonları olmak
üzere toplam 3 versiyon halinde bulunuyor.
25
Steam üzerinden indirdiğiniz oyun hemen
açılıyor ve eğer bir Steam hesabına sahipseniz hemen oynamaya başlayabilirsiniz. Heybetli bir açılışı var :D Ana menüde öncelikle
herhangi bir alıştırma isteyip istemediğimizi
soruyor kabul ederseniz yine herhangi bir
karakterle birkaç görev yapıyorsunuz ve sonucunda karakterinizi nasıl savunup nasıl
atağa geçireceğinizi öğreniyorsunuz.
Oyunda sık sık yenilikler meydana geliyor
aslında. Mesela bir zamanlar olan Quick Play
modu artık bulunmuyor. Buna rağmen daha
fazla karakter ve harita her geçen gün oyunseverlerin deneyimine sunuluyor. Şu an itibariyle oyunda 13 karakter(3 kuta da boş
bırakılmış yakında yeni karakter gelecek sanırım) ve 7 harita bulunmakta. Karakterler
başka bir yerde bulamayacağınız, birbirnden
eğlenceli türden. Bir çok mistik, nostaljik
karakterle beraber robotik karakterler bile
mevcut ki işte beni en çok şaşırtan nokta da
burası. 50 cm boyuyla elindeki silah ile kapsül atan bir Robot(Gaspar) ile Pelerinli Mistik Kuru Kafa(Cezanne)’nın amansız mücadelesi inanın garip gelmiyor.
Bu maceraya dahil olmak için “Network
Play” moduna tıklıyorsunuz ve alışılagelen
bir bağlantı sayfası sizi karşılıyor. Buradan
öncelikle hangi haritada hangi maceraya dahil olmak istediğinizi düşünmeniz gerekiyor
zira her haritada farklı bir amaç uğruna savaşıyorsunuz. Bir haritada yalnız başınıza
savaşmakta iken diğerinde takım ruhunun
derinliklerinde kendinizi kaybediyorsunuz.
Elbette ki oyunu daha eğlenceli hale gelmesi
için oyunda biraz tecrübe şart(!) Her karakterin sahip olduğu farklı vuruş komboları ve
SP ile gelen iki adet özel yeteneği nasıl kullanacığınızı öğrenmeniz oldukça önemli. Bu
konuda kullanıcılara H tuşunun yardımı dokunuyor ve her karakterin özel vuruş kombolarını ve özel yeteneklerini buradan görebiliyorsunuz. Fakat tek bir karakter seçip sürekli onunla oynamak mümkün değil.Haritayı
seçip oyuna bağlandığınızda sizden karakter
seçimi istiyor ki bu seçimler sizin rütbenize
ve o haftaki rotasyona göre değişiyor.Sonuç;
Ne kadar ekmek o kadar köfte yani J
efektleriyle adeta korkutuyor.Burada da karakterlerin çizimi ve renklendirilmesini yapan ekip gerçekten iyi iş çıkarmış dedik.Bunula birlikte her bölümde ve ana menüde değişen gerilim müziği oyuna sizi bağlıyor ve kopmayı zorlaştırıyor.
Oynanabilirlik açısından yaklaşırsak gayet
yeterli bir kamera açısıyla karakterinizi adeta yaşayabiliyorsunuz. Bununla beraber yaptığınız komboların bir kısmı standart hareketler barındığı için karakteri en iyi şekilde
kontrol etmek en önemli husus. Bu konuda
menüde “Training” kısmı bulunuyor ki burada seçtiğiniz karakteri orada başka bir karakter karşı deneme fırsatını bize sunuyor.
Son olarak ; gerçekten oynamaktan zevk aldım.Fakat her iyi oyunun Türkiye de haketti
değer gibi bu oyunda pek ilgi görmüyor.Ama
yine başta bahsettiğim gibi oyuna isterseniz
Steam üzerinden ücretsiz sahip olabilirsiniz.Yapımcıların hayli fazla vakit harcadıklarını adeta bağıran oyun bence biraz daha
fazla ilgiyi hakediyor. Kaliteli oyunlarda buluşmak dileğiyle, iyi oyunlar J
Rıdvan Uyan
Grafik ve Efekt ve Müziklerden bahsedersek ,açıkcası ben bu alanda beklemediğim
bir performansla karşılaştım. Grafiklerler
gerçekten insanı tatmin eder derecede. Her
vuruşda gelen ses efektleri ve renk kombinasyonları büyüleyici tarzda. Mesela Dark
Lord (Cazenne)’ u ele alacak olursak mistik
bir karakter olmasının gereği mor ve yeşil
tonlarındaki vuruş kombinasyonları ve skill
26
Türkiye’nin En İyisi Yine Dark Passage
Team Turquality vs ANT Gaming (IRL)
Team Turquality takımının 1 yıldır saldırı
gücü taşıyıcısı ve takım kaptanı olan Onur
"Lethilion" Aksu TBF finali sonrası jübilesini
yaptı. Profesyonel oyunculuk kariyerine son
veren Onur "Lethilion" Aksu türk e-spor camiasında büyük bir şaşkınlık ve etki bıraktı.
27 Temmuz 2013 tarihinde Küçükçiftlik
Parkta düzenlenen Türkiye Büyük Finalin galibi diğer mevsim turnuvalarında olduğu gibi
yine Dark Passage. Türk e-spor tarihinin en
büyük etkinliğine imza atan Riot Games gerek katılımcı gerek online izleyici olarak binlerce kişiye keyifli dakikalar yaşattı.
Yapılan maçlar sonunda 3-0 üstünlükle
Team Turqualy Blue’u yenen Dark Passage
1. olup 40.000 tl ödül ile Avrupa’da ve belki
Amerika’da sezon 3 finallerinde Türkiye’yi
temsil etme hakkı kazandı.
Onur "Lethilion" Aksu’nun ayrılışından sonra
TBF 2.si olan takım yeni bir saldırı gücü
oyuncusu arayışına girişti. Bir süre sonra
ANT Gaming takımının saldırı gücü taşıyıcısı
olan Arda “KillerES” Subaşı ile anlaştıklarını
açıklayan Team Turquality takımı e-spor camiasının bugüne kadar en büyük tartışmasını doğurdu. Transferin gerçekleşemeyeceğini söyleyen ve sözleşmesinin devam ettiğini
söyleyen ANT Gaming ile sözleşmenin usülsüz olduğunu ve transferde bir sorun olmadığını söyleyen Team Turquality takımı facebook sayfaları üzerinden adeta söz düellosuna girdi.
İlk başta uzlaşmaya çalışan takımlar bir süre
sonra kanlı bıçaklı olmuşçasına yaptıkları
açıklamalarla e-spor camiasını şaşkınlığa uğratırken olay çözümlenememiş ve en sonunda ANT Gaming yargıya başvurduklarını açıklamıştır.
Bu durumun Türkiye’de ilk defa yaşanması
bazı muallak durumları beraberinde getirmektedir. “E-spor takımlarının kurumsallığı”
“Sigortasız işçi(sporcu) çalıştırma” “ -18
oyuncuların çocuk işçi statüsüne girmesi”
gibi konular hakkında yargı nasıl bir karar
verecek merak konusu.
27
Dark Passage’a Beklenmeyen Engel
Daha önce Fnatic’in oyuncusu olan Rekkles’in başına gelen ve EU LCS 2013’e katılamamasına neden olan yaş engeli şimdi Dark Passage’in karşısına çıktı.
Dark Passage takımının 16 yaşındaki Saldırı Gücü Taşıyıcısı Anıl "HolyPhoenix" Işık
şuanda bu engel yüzünden gamescom’a katılamayacak
Her turnuva öncesi kuralları yenileyen Riot Games bu konuda bir değişikliğe gitmedi ve Rekkles’in başına gelen tahlihsizlik HolyPhoenix’in de başına geldi.
Dark Passage yöneticilerinden Bülent "Lim" HANBAY’ın yaptığı açıklamada Anıl
"HolyPhoenix" Işık’ın GAMESCOM’a %99 geleceğini söylese de ilerleyen zamanda
klübün sayfasından yapılan açıklama ile üzücü haber yayınlandı.
Anıl "HolyPhoenix" Işık’ın yerine bir önceki haberde belirttiğimiz e -spor kariyerine
son veren Onur "Lethilion" Aksu son defa ülkesini temsil etmek için Dark Passage’ın
Saldırı gücü taşıyıcılığını üstleneceğini duyurdu. Umarız son maçı olmaz ve taraftarlarının çağrısına kulak verip geri döner.
Ayrıca Anıl "HolyPhoenix" Işık sayfasında “Arkadaşlar üzgünlükle söylemeliyim ki
Gamescom'a gidemiyorum. Gerçekten çok üzdü bu olay beni ama beni daha da
hırslandırdı gelecek sene için. Daha fazla çalışacağım ve yine Türkiye şampiyonu
olarak oraya gideceğime inanıyorum.
Takımıma güveniyorum inanıyorum ki ellerinden gelenin en iyisi yapacaklar. Ve
umarım ki kazanarak Amerika'da bizi temsil etme şansı yakalarlar!” hem azmini
hemde takımına desteğini tüm hayranlarına duyurdu.
Murat Magrebi
28
Merhaba arkadaşlar. Bu ay sizlere hemen
her konsol oyuncusunun heyecanla beklediği
PlayStation 4 ve Xbox One karşılaştırması
yapacağım.
Sony, ‘98’de duyurduğu PS2’yi 2000 yılında
piyasaya sürdü. Günümüzde hala kullanıcıları
olan PS2, 150 milyon satış rakamına ulaşmıştır. Donanım olarak kendisinden daha
yüksek Xbox’ın önüne geniş oyun yelpazesi
sayesinde geçmiştir. Hatta öyle sapıtanlar
olmuştur ki, soyadını PlayStation 2 olarak
değişenler ve hatta PlayStation 2 ile evlenmek isteyenler bile olmuştur. Tabii ki yasal
olarak buna müsaade edilmemiştir. Bu konsol sadece oyun değil, müzik ve film de oynatabilme yetenekleriyle gençlerin gözdesi
olmuştur. 6. Nesil oyun konsolu olan PS2,
Xbox 360’nin çıkışı ile biraz daha geriye itilmişti. Ta ki PS3 çıkana kadar.
PS3, özellikle Türkiye’de olmak üzere
oyuncuların gözdesi olmuştur. Öyle ki, ülkemizde PS3 kafeler bile açılmıştır. Hatta benim mahallemde internet kafeden çok PS
kafe var. PS3 ilk olarak 2006 yılında satışa
sunulmuştur ve zaman içinde farklı sabit
disk kapasiteleriyle de kullanıcılara hitap etmiştir(önce 20-60 GB, daha sonra 40-80-160
GB). 72.5 milyondan fazla satan bu konsol,
yerini PS4’e bırakmak üzere arka sıralara
çekilmiştir. Fakat biz onu hala God Of War 3
oynamak için ara sıra tozlu raflardan kaldıracağız.
29
Microsoft, ilk Xbox ürününü 25 Ekim 2001
tarihinde piyasaya sürdü. 5 yıl içinde 24 milyondan daha fazla sattı. Modifiye edilmiş bir
Pentium 3 işlemci ve GeForce 4 Ti serisine
yakın değerlerde performans sunan nVidia
grafik kartı, 64 MB DDR SDRAM, 2-5x DVD
sürücüsü, ve HDTV desteği ile 6. Nesil oyun
konsolları arasında yer bulan Xbox, PS2’den
daha kısa süre piyasada kalmasına rağmen,
daha büyük bir başarı elde etmiştir. Hemen
arkasından gelen abisi Xbox 360 ise Türkiye’de resmi olarak 8 Kasım 2012 tarihinde
satışa sunuldu. Amerikada ise 27 Kasım
2005’te satışa sunuldu. Microsoft’un oyun
konsolları alanında ülkemize pek yatırım
yapmadığı aşikar. Ayrıca şunu da belirtmek
isterim ki, Xbox’a ait bir forum sitesinde
(Google’da araştırma yapılarak kolayca bulunabilir.) Türkiye mağazasında, Avrupa mağazasının 7’de biri kadar oyun olduğu ve diğer
ürünlerde de inanılmaz kısıtlamalar olduğuna değinilmiş. Bu da Xbox One alacakların
ilerisi için 2 kez düşünmesi için başlıca sebeptir bence. Xbox 360, donanım olarak
PS3’ün gerisinde kalsa da, oyun grafikleri
olarak PS3’ü geride bıraktığını düşünen büyük bir kitle mevcuttur. Xbox 360’ın 4 versiyonu çıktı. Bunlar; Arcade, Premium(Pro),
Elite ve Slim versiyonlarıdır. Ayrıca Kinect
denilen, yüz ve ses tanıyabilen, RGB ve derinlik sensörü içeren aksesuarıyla Nintendo’nun Wii ürününe güzel bir alternatif olmuş ve oldukç.a da tutulmuştu. Öyle ki az
sonra bahsedeceğim Xbox One, Kinect ile
birlikte satılıyor. Günümüzde Xbox Slim ülkemizde en ucuz 485 liraya satılmaktadır.
Bu rakamlar belki Xbox One çıkınca daha da
düşebilir. Aksesuarları çok pahalı olan bu
ürün, Red Ring of Death tabiriyle geçen kırmızı ışıklı problemi de dahil olmak üzere genel olarak ele aldığımızda biraz modası geçmiş bir ürün. Alan Wake, GoW 3, Forza gibi
Xbox’a özel oyunlar için hala alınabilir.
İkisinin de ortak yönlerine bakalım. İkisinde
de Blu-Ray okuyucu var. İkisinde de 8 çekirdekli AMD işlemciler var. 8 GB bellekleri var
fakat Xbox’da oyunlar için sadece 5 GB RAM
ayırılabildiği söyleniyor. Bu da PS4 fanboy’larını parmak hesabıyla RAM hesaplamak gibi
gereksiz bir uğraşa yöneltiyor. Daha önce de
donanımın değil, donanım üstüne yapılan
çalışmanın kazandığını görmüştük. İkisinde
de USB 3.0 desteği var. İkisinin de üretimi
28 nm boyutlarında.
Şimdi eğer konsollarımıza dönecek olursak,
ikisinin de benzer yönleri var, can sıkan yönleri var. Fakat şu bir gerçek ki her iki firma
da AMD ve APU’ları tercih etmiş. SoC üstüne
gerek konsollarda gerek tabletlerde gerek
de akıllı telefon üzerinden sürekli artan bir
30
PlayStation 4
PS3’ün artık bizi kesmediği aşikar. PS3’e
alışsak da sürekli yenilenen ve gelişen oyun
dünyasında hiçbir şey yerinde durmuyor.
PS3’ün de donanımı artık oyuncuları kesmiyor. PS4, 8. Nesil konsol olarak piyasaya sunuluyor. PS3’ten GPU olarak 8 kat, RAM olarak 16 kat daha güçlü olduğu iddia ediliyor.
Ayrıca Sony, Gamepad’ini de yeniliyor. Bu
Gamepad öyle değişik bir şey ki, başlı başına
ayrı bir inceleme konusu bile olabilir.
(resim5) Gamepad’e biraz değinecek olursak, adı Dualshock 4 olan bu Gamepad; üzerinde 2 parmağa kadar destek veren 2 inçlik
bir dokunmatik ekran ile geliyor. Bu ekran
akıllı telefonlardan da alıştığımız swiping ve
pinch to zoom özelliklerini de destekliyor.
Değştirilmiş L2 ve R2 tuşları ve büyütülmüş
boyutu ile Dualshock 4 daha iyi bir oyun deneyimi sunacak gibi duruyor.
Ayrıca Kinect’e alternatif olarak üretilen PS
Eye, Kinect’e oranla yaklaşık 3 kat daha fazla çözünürlük sunuyor. 2013’ün sonlarına
doğru çıkacağı söylenen PS4 için kesin bir
çıkış tarihi yok. Exclusive oyun olarak FF14
duyuruldu. Oyun konsolunu tatile giderken
yanında taşıyan arkadaşların PS4 tercih edeceğine eminim çünkü Xbox One’ın en geç 24
saatte bir internete bağlanmak istemesi ve
aksi durumda oyun oynatmaması gibi üzücü
bir durum var. Uzun lafın kısası, Sony artık
ceplerini biraz daha doldurmak istiyor. Amerika’da 399$ olarak satışa sunulacak olan
PS4’ün donanımı şu şekilde:

8 Çekirdekli AMD özel tasarım Jaguar
mimarili işlemci ve anakart tasarımı

APU dahilinde 1.84 Teraflops GPU

8 GB 5.5 GHz GDDR5 RAM

500 GB artırılabilir sabit disk

Blu-Ray optik sürücü

Bulut servisleri

Oyunları optik sürücüden

802.11 b/g/n Wireless, Bluetooth 2.1,
USB 3.0, Ethernet 10/100/1000 destekleri


1280x800 60 Fps destekli Motion control aksesuarı (PS Eye) ve PS Move kumanda

Blu-Ray/DVD

8GB 2133 MHz DDR3 RAM + 32MB gömülü eSRAM

Jaguar mimarisindeki APU dahilinde
1.23 Teraflops 853 MHz GPU

8 Çekirdekli AMD özel tasarım işlemci

500 GB sabit disk, ayrıca harici de dahil edilebilir

USB 3.0 desteği

Kinect 2

Bulut desteği

Skype ve Grup sohbeti

Gigabit Ethernet portu ve Wi-Fi (a-b-gn desteği çift bant 2.4 ve 5 GHz)

4K çözünürlükte HDMI desteği

DX 11.2

Bluetooth 2.1

68.3 GHz Sistem Belleği Bant Genişliği
176 GHz Sistem Belleği Bant Genişliği
Xbox One’da can sıkıcı özellikler;
Kinect zorunluluğu
Xbox One
Xbox 1 olarak telaffuz edilse de, bu ilk çıkan
Xbox ile karışıklığa sebep olabiliyor. 21 Mayısta tanıtılan, ilk başlarda Xbox 720 adıyla
tanıdığımız bu konsol, konsol adıyla değil,
kişisel eğlence sistemi adıyla tanıtıldı. Ayrıca
Forza 5 ve CoD: Ghosts dışında oyun da duyurulmadı. Exclusive olarak bir FIFA 14 Ultimate Team söylemi var. Fiyat olarak 499$
söylemi var ki bu zaten U.S. fiyatı. Ülkemizde bu dolar kuru ile 1000 liranın altında çıkması hayalden öte bir şey değil. Kasım
2013’te piyasaya çıkacak olan Xbox One’ın
donanımı şu şekilde duyuruldu:
31
2. El oyun alış-verişlerinde para ödeme zorunluluğu
Son kez internete bağlandıktan 24 saat sonra eğer internete bağlanmazsa oyun oynamaya izin vermemesi
Xbox 360 için almış olduğumuz Razer olsun,
diğer markalar olsun, türlü türlü Gamepad’ler Xbox One’da çalışmayacak.
PS4’ten 100 dolar daha pahalı olması (Bunu
Kinect’e bağlıyorlar fakat bence iyi bir bahane değil.)
Xbox One’da hoşumuza giden özellikler;

Kinect’in pakete dahil edilmesi

Farklı bir Xbox One’dan kendi Xbox Live hesabınıza erişebileceksiniz.
Hiçbir zaman bir fanboy olmadım. Sadece soğuk olduğum ürünler oldu. Xbox geçmişte
bana hep daha cazip görünse de, genel olarak eski köye yeni adet getirmeleriyle kendini
oyunculardan soğuttu. Özellikle 2. el oyun olayına iyice kapitalist yaklaşan MS, zaten
canımı sıkan yıllık üyeliğine bir yeni madde daha ekledi. Satış rakamları sonucunda fikirlerini değiştirip değiştirmeyeceklerini hep birlikte göreceğiz.
Sonuç olarak; şu şartlar altında beklemek gerektiği kanaatindeyim. PS4 mantıklı
gözüküyor fakat MS satış politikalarında değişikliğe gidebilirse fikrim değişebilir. Tabii
ki birine çıkan oyun öbürüne çıkmayabilir. Her ikisini de edinmek isteyen olabilir. Geçmişte olduğu gibi donanımı daha iyi görünen PS4 hezimete uğrayabilir.Her şey olabilir
yani. Zaten bu cihazlar ülkemizde her zaman geç çıkacağı için bence bırakalım diğer
ülkeler test etsinler, epic olarak tabir edilen hatalar varsa balıklama atlamayalım. İyi
oyunlar!
Ahmet Dağtaş
32

Benzer belgeler

Oyunlarda Yapay Zeka Sunumu

Oyunlarda Yapay Zeka Sunumu “Peki, Müdür; olay ne?” Indie oyunlar genelde yeni yaklaşımlar içeren; farklı ve eğlendirici fikirlerle gelen oyunlardır. Bir anda herkesçe sevilmelerinin sebeplerinden biri de budur. Spelunky’ye b...

Detaylı

tıklayınız. - OyunaBakış

tıklayınız. - OyunaBakış topladığınız puanlarla yeni yetenekler açabiliyorsunuz. Oyunda etraftan toplayabileceğiniz silahlarıda kullanabiliyorsunuz roket, çeşitli el bombaları, dans eden hologramlar ve tabii ki kutu. Oyund...

Detaylı

Poster - Mühendislik Fakültesi

Poster - Mühendislik Fakültesi motorları, kütüphaneleri veya framework lerinden daha farklı değil. Henüz bir kitabı olmasa da The Engine Co tarafından örnekler ve reference sitesi hizmete sunulmuş. Üstelik Google Abi’ye doğru ke...

Detaylı

Bu PDF dosyasını indir - Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi

Bu PDF dosyasını indir - Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi özellikle rendering konusunda da kimi zaman ciddi performans sıkıntıları yaşabiliyorsunuz. O kadar olumlu şeyin üzerine; eksileri de bir anda ardı ardına sıralamam kaçınılmazdı ne yazık ki… Sonuç o...

Detaylı

Oyun Oynamak Ciddi Bir İştir

Oyun Oynamak Ciddi Bir İştir Loom Engine’in de tam bir IDE’ye sahip olacağına dair söylentiler mevcut.

Detaylı

MechRider

MechRider motorları, kütüphaneleri veya framework lerinden daha farklı değil. Henüz bir kitabı olmasa da The Engine Co tarafından örnekler ve reference sitesi hizmete sunulmuş. Üstelik Google Abi’ye doğru ke...

Detaylı