PDF ( 5 )

Transkript

PDF ( 5 )
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Journal of Youth Research
Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Journal of Youth Research
ISSN: 2147-8473
Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
GENÇLİK VE SPOR BAKANLIĞI
ADINA SAHİBİ ǀ Owner
Dr. Mustafa BALÇIK
GENEL YAYIN YÖNETMENİ ǀ
Genaral Director
Dr. Mehmet BULUT
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ ǀ
Editor in Chief
Özlem ÖZKARSLI
YAYIN TÜRÜ ǀ Publication Type
Ulusal Süreli Yayın
HAZIRLIK ve İÇERİKǀ Preparation
ADAMOR Toplum Araştırmaları Merkezi
Aşağı Öveçler Mah. 1312. Sok. 5/1
Öveçler-Çankaya / Ankara
Tel: 0312 285 53 59 Faks: 0312 285 53 99
www.adamor.com.tr
BASKI ǀ Print
Salmat Matbaacılık Ltd. Şti.
Aralık 2013
YÖNETİM YERİ ǀ Place of Directors
Gençlik ve Spor Bakanlığı
Eğitim, Kültür ve Araştırma Gn. Md.
Örnek Mahallesi Oruç Reis Caddesi
No:13 Altındağ / Ankara
Tel: 90 312 596 67 00 / 596 67 19
Faks: 90 312 596 67 99
genclikarastirmalari.gsb.gov.tr
[email protected]
DANIŞMA KURULU ǀ Advisory Board
Prof. Dr. Aylin GÖRGÜN BARAN (Hacettepe Ünv.)
Prof. Dr. İsmail DOĞAN (Ankara Üniversitesi)
Prof. Dr. F. Rıfat ORTAÇ (İstanbul Gelişim Ünv.)
Prof. Dr. İhsan SEZAL (TOBB ETÜ)
Prof. Dr. Bingür SÖNMEZ (Memorial Hastanesi)
Prof. Dr. Nevzat TARHAN (Üsküdar Üniversitesi)
Doç. Dr. Basri Hakan HAKYEMEZ (GSB Müsteşarı)
Doç. Dr. Levent ERASLAN (Kırıkkale Üniversitesi)
YAYIN VE HAKEM KURULU
Editorial-Publishing Board
Prof. Dr. Suna BAŞAK (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Hayati BEŞİRLİ (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Esra BURCU (Hacettepe Üniversitesi)
Prof. Dr. Tevfik ERDEM (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. İnci ERDEM ARTAN (Marmara Üniversitesi)
Prof. Dr. Mehmet ESKİN (Adnan Menderes Ünv.)
Prof. Dr. Abdulkadir IŞIK (Namık Kemal Üniversitesi)
Prof. Dr. Oğuz KARADENİZ (Pamukkale Üniversitesi)
Prof. Dr. Cem KILIÇ (Gazi Üniversitesi)
Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU (Selçuk Üniversitesi)
Prof. Dr. Dolunay ŞENOL (Kırıkkale Üniversitesi)
Doç. Dr. Hasan BOZGEYİKLİ (Erciyes Ünv.)
Doç. Dr. Kezban ÇELİK (Ondokuz Mayıs Üniversitesi)
Doç. Dr. Mustafa ORÇAN (Yıldırım Beyazıt Ünv.)
Doç. Dr. Ertan ÖZENSEL (Selçuk Üniversitesi)
Doç. Dr. Birsen ŞAHİN (Hacettepe Üniversitesi)
Doç. Dr. Orçun İMGA (Afyon Kocatepe Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ALTUNOĞLU (Anadolu Ünv.)
Yrd. Doç. Dr. Zafer ÇELİK (Yıldırım Beyazıt Ünv.)
Yrd. Doç. Dr. Susran Erkan EROĞLU (Selçuk Ünv.)
Yrd. Doç. Dr. Murat ŞENTUNA (İnönü Üniversitesi)
Yrd. Doç. Dr. A. Emin SERİN (THK Üniversitesi)
Dr. Abdulkadir MAHMUTOĞLU (GSB, Genel Müdür)
Dr. Mehmet BULUT (GSB, Genel Müdür. Yrd.)
Dr. Mustafa BALÇIK (GSB, Daire Başkanı)
Dr. Hüseyin DEMİR (GSB, Daire Başkanı)
Dr. Selin ERTÜRK ATABEY (Gazi Üniversitesi)
Gençlik Araştırmaları Dergisi, yılda iki sayı yayımlanan hakemli bir dergidir. Yayımlanan
yazıların sorumluluğu yazarına aittir. © Yazıların tüm hakları dergiye aittir. Yazılı ön izin
olmaksızın yazıların tamamının ya da bir bölümünün çoğaltılması yasaktır.
Gençlik Araştırmaları Dergisi ASOS Sosyal Bilimler İndeksi ve ARASTIRMAX
Bilimsel Yayın İndeksi tarafından taranmaktadır.
TAKDİM
“Bir toplumun geleceğini belirleyen en önemli zenginlik nedir?”
sorusuna tereddütsüz verilen cevap “gençlik” ise bu değere sahip çıkmak
ve gençlere yönelik ne tür politikaların geliştirilebileceğini düşünmek en
önemli hedeftir. Gençlik Araştırmaları Dergisi bu hedef doğrultusunda
başladığı yayın hayatına ikinci sayısı ile devam ediyor.
Gençliği anlamak ve hatta tanımını yapmak hem gerekli hem de çok
zor. Gençlik dönemini, biyolojik özelliklerle olduğu kadar psikolojik,
ekonomik, sosyal ve siyasal özelliklerle iç içe geçmiş bir şekilde açıklamak
gerekmektedir. Çünkü gençlik, aynı zamanda gelecek ile senkronize bir
anlam taşıdığından, diğer yaş kategorilerine göre daha farklı inceleme ve
tartışma noktalarını içermektedir. Gençlik döneminde bireyin bir öğrenci
olması, mezun olması, evlenmesi, işe başlaması/işsiz kalması gibi sosyal
statü ve rollerle ilgili sosyal yaşamındaki değişmeler, anne/baba olma,
ehliyet alma, askere gitme, dezavantajlı duruma gelme gibi normatif veya
kültürel değişmeler ile toplumca onay almış ve o yaş döneminde
beklenilen davranış kalıplarını yerine getirme durumu sosyolojik olarak
gençlik dönemindeki değişmelerin incelenmesini önemli kılar. Gençlik
dönemine yönelik farklı gençlik alanları, politikaların, çalışmaların ve
araştırmaların da farklılaşmasını gerektirmektedir. Gençlik Araştırmaları
Dergisi’nin bu sayısında da söz konusu farklılaşmalara uygun çeşitlik ve
zenginlikte birbirinden değerli makaleler yer almakta.
Bu sayımızda Seyfullah Kara tarafından hazırlanmış olan “Hz.
Peygamber’in Elinde Şekillenen Gençlik” ve Güray Kırpık’a ait “Tarihe
Yön Veren Gençler” başlıklı makaleler ile tarihsel dokunuşlarla gençlik ele
alınıyor. Esra Burcu ve Abdullah Korkmaz’ın makalelerinde ise
dezavantajlı gençler inceleniyor. Ayrıca dergimizin bu sayısında Aylin
Görgün Baran ve M. Merve Özaydın’ın genç işsizliği konusunda, İnayet
Aydın’ın ise internet etiği konusunda çalışmalarına yer veriliyor.
Gençliğin özelliklerine, sorunlarına, sorunlara getirilecek çözümlere ve
aslında gençliğin bir fırsat olduğunu algılamaya yönelik çalışmaların
artmasının, gençliğin toplumsal bütünleşmesi ve güvenli bir geleceğe
kavuşulması açısından önemli olacağının bilincindeyiz. Bütün çabamız
daha güçlü bir gençlik, daha güçlü bir Türkiye…
Gençlik Araştırmaları Dergisi
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
İÇİNDEKİLER
6●
Seyfullah Kara
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
30 ●
Esra Burcu
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
46 ●
Abdullah Korkmaz
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
62 ●
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
84 ●
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
Gençlerin Kimlik Algılarına İlişkin Sosyolojik Bir Değerlendirme
-Ankara’da Eğitimini Sürdüren Üniversite Gençliği Örneklemi ile-
98 ●
İnayet Aydın
Çocuk, İnternet ve Etik
120 ●
Mehmet Merve Özaydın
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
146 ●
Hasan Sankır
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla
Kıyaslamanın Etkisi: Lise 11. Sınıf Gençliği Örneği
172 ●
Güray Kırpık
Tarihe Yön Veren Gençler
-Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Deli Petro, Napolyon Bonapart-
186 ●
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yenilikçi Bilgi Hizmetleri:
Türkiye’de Durum
202 ●
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir
Araştırma
216 ●
Mahmut Türk
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
Year: 1 ǀ Volulme: 1 ǀ Issue: 2 ǀ 2013-2
CONTENTS
6●
Seyfullah Kara
Ideal Youth Shaped by the Hands of the Holy Prophet
30 ●
Esra Burcu
Young People with Disabilties and Social Risks
46 ●
Abdullah Korkmaz
Potential Criminals: Street Children
62 ●
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
Statistical Indicator Analysis of Youth Unemployment in European Countries and Turkey
84 ●
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
A Sociological Evaluation of Youth’s Identity Perception
-With the Sampling of the University Youth Receiving Education in Ankara-
98 ●
İnayet Aydın
Children, Internet and Ethics
120 ●
Mehmet Merve Özaydın
The Role and Importance of Active Labour Market Policies in Struggling Youth Unemployment
146 ●
Hasan Sankır
Influence of Labeling and to be Compared to Others on Showing Tendency of Deviant
and Delinquent Behaviors of Youth People: Case Study Among 11th Grade Students
172 ●
Güray Kırpık
History-Shaping Young People
-Alexander the Great, Hz. Ali, Sultan Mehmet the Conquerer, Peter the Great, Napoleon
Bonapart-
186 ●
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
The Creative Information Services for Children and Youth in Public Libraries: A Case
of the Turkey
202 ● A. Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
Examining Career Values of University Students in Terms of Gender and a Research
216 ● Mahmut Türk
Education of Youngers in South Korea and Modern Approaches
HZ. PEYGAMBER’İN ELİNDE ŞEKİLLENEN
İDEAL GENÇLİK
Seyfullah Kara 
ÖZ
Gençlik kesimi, toplumun en geniş ve en önemli parçasıdır. Bu yönüyle önemli olduğu gibi, bir milleti geleceğe taşıyacak kitle olması sebebiyle de önemlidir. Bu nedenle gençliği yetiştirme tarzı, esasen bir ülkenin kaderini tayin etmekle aynıdır. Hz.Peygamber inşa edeceği toplum, devlet ve medeniyet için gençlik kesiminin önemini bilmekteydi.
Bu yüzden onlara apayrı bir değer vermiştir. Onun hedeflediği toplum, devlet ve medeniyet yapısı insanlık için bir umut olacağından, bu
umudu gerçekleştirmeye aday olarak yetiştirdiği gençlik de, ideal bir
gençlik olmuştur. Bu gençlik, hak, adalet ve sorumluluk duygusuna
sahip, düşünen, bağımsız karar verebilen, katılımcı ve özgüveni yüksek bir gençliktir.
ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, özgüven, adalet duygusu,
sorumluluk duygusu

Prof. Dr., Karabük Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
IDEAL YOUTH SHAPED BY THE HANDS OF THE
HOLY PROPHET
Seyfullah Kara 
ABSTRACT
Young people are the major and the most important part of the society.
Moreover, they are the group that carries a nation into the future.
Therefore, upbringing of the youth means determining the destiny of a
country. Prophet Muhammad knew the importance of the youth for
the society, government and civilization he was to build. Thus, he gave
them the utmost importance. As the society, government and the civilization he aimed was a hope for the humanity, the youth he raised as
a candidate to carry out this hope was an ideal youth. This youth had
the senses of rights, justice and responsibility, was thoughtful, could
decide independently, was active and had high self-esteem.
KEYWORDS: Young, youth, self-esteem, sense of justice, sense of responsibility.

Prof. Dr., Karabük University, Faculty of Literature, Department of History.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Seyfullah Kara
1. GİRİŞ
Gençlik çağı, hem zihnî hem de fizikî bakımlardan kişinin en dinamik
olduğu, enerji dolu ve hareketli bir çağıdır. Bu enerji itibarıyla genç insan,
eğer iyi yönlendirilir ve yetiştirilirse birçok meseleyi çözebilecek hareket
ve beceriye de sahiptir. Çünkü o, kendisine fırsat verildiğinde çok önemli
başarılara imza atabilecek bir yeteneğe ve cevhere sahip bulunmaktadır.
Çok ciddi görevleri yerine getirebilecek kabiliyet, genç insanda genellikle
mevcuttur. Esas olan, gençteki bu kabiliyeti keşfedip onu geliştirmek, bunun için de ona görevler vererek sorumluluk bilinci kazandırmaktır.
“Gençlik” kelimesiyle, bir insanın bulûğ çağına girdikten itibaren 30
yaşlarına kadar olan zaman diliminin kastedildiğini, bunun da insan hayatında takriben 12-30 yaşları arasına tekabül ettiğini, konu ile ilgili yapılan
çalışmalardan anlamaktayız1. Gençlik döneminin yaş sınırları hakkında
İslâmî geleneğin ortaya koyduğu kabuller de bugünkü modern verilerden
pek bir farklılık arz etmez. İbn Şas el-Mâlikî gibi, gençliğin üst sınırını 40
yaşına kadar çıkaranlar varsa da, İslam bilginleri genel olarak gençliği
bulûğ çağı ile başlatmakta ve 32 yaşına kadar götürmektedirler. İslam ilim
literatürüne çok önemli telif eserler kazandıran iki İslam bilgini Zemahşerî
(ö.1144) ve Kurtubî (ö.1359), gençlik döneminin bulûğ çağından başlayıp
32 yaşına kadar geçen dönem olduğunu ifade etmektedirler (Şevkânî,
1989: VI, 228). Öyle anlaşılıyor ki, hem bilimsel kabul hem de İslamî gelenek, ergenlikle başlayan ve 30’lu yaşlara kadar uzanan zaman dilimini
kişinin gençlik dönemi olarak görmektedir.
Hiç kuşku yok ki, milletlerin medeniyet projesi üretmesinde ve bu projenin hayata geçmesinde bu zaman diliminde yaşayan ve bir milletin en az
yarısını oluşturan bu kesimin hayatî önemi vardır. Böyle bir projenin başarıya ulaşabilmesinin en önemli unsurlarından biri ise, yeni bir medeniyet
inşasının insanlık için zarurî olduğunu görebilen ve bu ihtiyaca cevap
vermenin bir insanlık borcu olduğunu idrak eden nesillerin varlığıdır. Bu
nedenle Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar için, “Siz insanlar
arasından çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz”2 buyururken, Hz. Peygamber de,
“insanların en hayırlısı, onlara en faydalı olandır” sözüyle (Münâvî: III, 481),
1
2
8
Konu ile ilgili dönemler için bk. Kulaksızoğlu, (1998): 30.
Kur’an, Âl-i İmrân: 110
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
İslam mensuplarını yepyeni bir medeniyet projesinde yerlerini almaya
hazırlamışlardır.
Hz. Peygamber, sadece yeni bir din getirmemiştir, aynı zamanda getirdiği dinin temelleri üzerinde yeni bir medeniyetin de doğuşunu amaçlamıştır. O’nun Yesrib şehrine hicretle gider gitmez ilk iş olarak bir devlet
kurması ve bu şehre Medine adını vermesi, onda amaç olarak var olan
medeniyet düşüncesinin reel hayatta yansımasından başka bir şey değildir. Bu medeniyetin doğuşu için Allah’ın Elçisi öncelikle gençlerden yararlanmış, onları bu yönde eğiterek gençlerde var olan onlara özgü hasletleri
insanlık değerleri adına ortaya çıkarmak suretiyle yeni bir toplum inşa
etmiştir.
Gerçekten, gençlerin sahip olduğu hasletler esas itibarıyla İslam’ın evrensel değerleriyle örtüşmektedir. Az sonra ifade edeceğimiz gibi, Hz.
Peygamber’in Mekke toplumunu ilk defa İslam dinini kabule davet etmesinde gençlerin öne çıkmasının sebebini de burada aramak gerekir. Enerji
ve canlılık, insanlığın geleceği için duyulan kaygı, duyarlılık, algılama
gücündeki artış, hakkaniyet duygusu, hoşgörü yoksunluğuna duyulan
nefret, esneklik, dürüstlük, yaşamın geleceği için duyulan iyimserlik, kimliğini bulmak için durmaksızın sürdürülen içten çaba… Tüm bunlar gençlerde var olan vasıflardır (Buhler-Spiegel-Thomas, 1987: 88). Önemli olan,
onlarda var olan bu hasletlerin ve cevherin insanlığın hayrı için harekete
geçirilmesidir ki, işte Allah’ın Resulü de bunu yaparak ortaya ideal bir
gençlik çıkarmıştır.
2. BİR GENÇ OLARAK HZ. MUHAMMED’İN ZALİMLERE KARŞI
MAZLUMLARIN YANINDA YER ALMASI
Her şeyden önce o, bu duyguları gençlik yıllarında kendisi de derinden
hissetmiş ve bu niteliklere sahip bir yaşam tarzını kendisine seçmiştir. Bu
nedenle o, Mekke oligarşisinin bilhassa sahipsiz ve zayıf insanlara karşı
sergilediği zalimce tutum ve davranışlarına sadece peygamberlik döneminde değil, daha gençlik dönemlerinden itibaren karşı çıkmıştır. Bunun en
somut örneklerinden biri, yirmi yaşında bir genç iken3 davet edildiği
İbn Sa’d, bu cemiyetin ünlü Ficar savaşlarının dönüşünde kurulduğunu ve bu sırada
Hz.Muhammed’in yirmi yaşında olduğunu söylemektedir. Bk. İbn Sa’d, (2001): I, 106.
3
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 9
Seyfullah Kara
“hılfu’l-fudûl” cemiyetine büyük bir şeref ve onurla iştirak etmesidir. Bu
cemiyetin kurulmasına sebep olan olayı kısaca naklettikten sonra burada
insanlık adına yapılan yemini vermemiz, Hz. Peygamber’in gençlik yıllarında nasıl bir mücadelenin içinde yer aldığını ortaya koymak bakımından
önemlidir.
Olay, kısaca şu şekilde gerçekleşmiştir: Zilkade ayında Yemenli bir adam
ülkesinden kalkarak Mekke’ye satmak üzere ticaret malları getirmişti.
Kureyş ileri gelenlerinden ve Mekke oligarşisinin en güçlü kişilerinden biri
olan Âs b. Vâil bu malları satın aldı; ancak, parasını ödemedi. Adam, Mekke’nin ileri gelen kabile ve ailelerine başvurup yardım istediyse de kimse bu
mazluma yardım etmediği gibi, hepsi de Âs b. Vâil’in tarafını tuttular ve
üstelik bu kişiyi azarladılar. Çaresizlik içinde kalan adam, Kureyş ileri gelenlerinin Kâbe çevresinde oturduğu sırada Mekke’nin hemen yanıbaşında
yükselen Ebû Kubeys dağının tepesine çıktı ve uğradığı zulme isyan ederek
olanca gücüyle bağırmaya başladı (İbn Kesîr, 1997: III, 456-457). Bu olay,
Mekke’de bilhassa Hanif inancına mensup, yani Hz. İbrahim’in getirmiş
olduğu inanç ve değerlere sahip temiz fıtratlı insanları harekete geçirdi.
Bu konuda ilk harekete geçen ve zalimlere karşı mazlumların hak ve
hukukunu koruyan bir cemiyet kurulması fikrini ortaya atan kişi, Hz.
Peygamber’in amcası Zübeyr b. Abdulmuttalib olmuştur. Haşim Oğulları,
Zühre Oğulları ve Teym Oğulları, Abdullah b. Cüd’an’ın evinde bir araya
gelmek suretiyle Hılfu’l-Fudûl cemiyetini kurarak, bu cemiyetin misyonunu bir yemin metniyle ilan etmişlerdir. Söz konusu cemiyetin, üzerinde
fikir birliği ederek uzlaştığı yemin metni şu ifadelerden oluşmaktadır:
“Allah’a yemin olsun ki, zalime karşı mazlumla birlikte olacağız; mazlumun hakkı
zalimden alınıncaya kadar tek bir el (yumruk) gibi olacağız. Bu birliktelik, deniz
bir yün parçasını ıslatabilecek suya sahip olduğu müddetçe ve Hira ve Sebir dağları yeryüzünde dikili kaldığı sürece devam edip gidecektir” (Süheylî, 1990: II,
72-73; Muhammed Hamidullah, 1995: I, 52).
Bu insanî cemiyet, hem kurulduğu dönemde hem de daha sonraki yıllarda öylesine önemli görevler ifa etmiştir ki, bazen haksızlığın önlenmesi
için onun tek bir ihtarı bile yeterli görülmüştür4. İşte Hz. Peygamber, kendisine peygamberlik geldikten yıllar sonra bu cemiyete çağrılışını ve ona
katılışını büyük bir gururla ve etrafındaki insanları da teşvik ederek şu
4
Örnek olarak bk. İbnu’l-Esîr, (1987): I, 570-571; İbn Kesîr, (1997): III, 458-461
10
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
sözlerle anlatmıştır: “Amcalarımla birlikte Abdullah b. Cüd’an’ın evinde öyle
bir antlaşmaya katıldım ki, onu kırmızı tüylü deve sürüsüyle bile değişmem. İslam
geldikten sonra bugün, eğer böyle bir antlaşmaya davet edilsem, kesinlikle bu
davete iştirak ederim” (İbn Sa’d, 2001: I, 107; Süheylî, 1990: II, 71; İbnu’l-Esîr,
1987: I, 570). Hiç şüphe yok ki, Hz. Muhammed genç ruhuyla katıldığı ve
safını zalimlere karşı mazlumların yanında yer almak olarak belirlediği bu
insanî cemiyeti yıllar sonra dile getirirken, döneminde yaşadığı genç ruhlara bir mesaj vermek istemiştir. Böylece o, etrafındaki gençlerde var olan
isyan ruhunu, vurmak, kırmak, tahrip etmekten yana değil, mazlumlardan ve insanlık değerlerinden yana harekete geçirmelerini istemiştir.
3. HZ. PEYGAMBER NEDEN GENÇLİK ÜZERİNDE DURMUŞTUR?
Hz. Peygamber kendi gençliğinde insanlık değerlerini içselleştirmiş biri
olarak, Peygamberliği’nden sonra da İslam’ın evrensel değerlerini gençlere öğreterek onların eğitimleri üzerinde ciddi bir şekilde durmuştur. Çünkü, her şeyden önce gençliğin sahip olduğu saf ve temiz duygular İslam’ın
insanlığa sunduğu evrensel mesajları kabule müsaittir. Bu nedenle Hz.
Peygamber İslam’ın ilk yıllarında olduğu kadar, ileriki yıllarında yani
Medine döneminde de gençlere apayrı bir değer vermiştir. Onun verdiği
bu değerin sebebini, “Bana gençliğin yardımı lütfedildi” sözünde aramak
gerekir (Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, 1992: I, 386). Çünkü,
gerçekten İslamiyet’in ilk tebliğ yıllarında Hz. Peygamber’in yanından
ayrılmayan, en çileli yıllarda onu yalnız bırakmayan ve tebliğ ettiği dinin
muzaffer olması için her türlü fedakarlığı yapan kitle gençlik kitlesiydi.
Hz. Peygamber, gençlerin bu çabasına kayıtsız kalmamış, onlara apayrı bir
değer vermiştir.
Hz. Peygamber, daima gençleri onurlandırmış, onların gururlarını okşayarak bağımsız birer birey olduklarını kendilerine hissettirmiştir. O,
çocukları bile hafife almamış, yetişkin birer insan gibi onlara selam vermiş5, bazen şefkatle başlarını okşamış (Münâvî, V, 216), bazen hal hatırlarını sormuş, hatta onlara görevler vermiş6, böylece geleceğin gençlerine ne
kadar önemli birer insan olduklarını duygusunu yerleştirmiştir.
5
6
Bkz. Ebû Davud, (1988): II, 773 (Kitabu’l-Edeb, Bab 136, hn.5203).
Bkz. Ebû Davud, (1988): II, 773 (Kitabu’l-Edeb, Bab 136, hn.5203).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 11
Seyfullah Kara
Allah’ın Elçisi, gençlerin manevî mertebeleriyle ilgili olarak onların Allah katındaki yerlerinin ayrıcalıklı bir noktada olduğunu ifade etmiştir.
“Yedi sınıf insan vardır ki, Allah, kendisinin gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayacağı günde bu kişileri kendi rahmet gölgesinde gölgelendirecektir. Bunlardan biri de, Rabbine ibadet ve itaatla hayatını geçiren genç insan”7 diyerek,
sadece kendi nazarında değil, Allah katında da gençlerin değerine vurgu
yapmıştır.
Allah’ın Resûlü gençlere verdiği önem ve değeri bizzat ifade etmek için
bazen onlara karşı duyduğu sevgiyi açıkça söylemiştir. Hicret esnasında on
yedi yaşında olan8 ve Hz. Peygamberin vefatına kadar geçen zaman diliminde gençliğinin en verimli çağlarında bulunan Muâz b. Cebel’e, ardı ardına iki kez yemin ederek kendisini sevdiğini söylemiş ve arkasından da
dinî hayatta kendisine lazım olacak bazı tavsiye ve nasihatlerde bulunmuştur9. Akabe beyatında bulunduğunda oradaki başkanların içinde en küçüğü
olduğu ifade edilen Esad b. Zürâre vefat ettiğinde, cenazesini bizzat Hz.
Peygamber yıkamış ve kefenlemiş, namazını da kıldırmış ve cenazesinin
önünde kabre kadar yürümüştür (İbn, Sa’d, 2001: III, 565; İbn Hacer: I, 34).
Gençlerin İslam dinine yaptıkları hizmetlerden ötürü Hz. Peygamber
tarafından taltif edildiklerini görüyoruz. Allah’ın Resûlü, “Her kim yeryüzünde yürüyen bir şehide bakmak isterse, Talha b. Ubeydullah’a baksın” buyurarak, Müslüman olduğunda henüz daha on yedi yaşında, başka bir rivayete
göre de en çok yirmi yaşlarında bulunan Talha’yı cennetle müjdelenenler
arasına katmıştır10.
Gençlik çağı, kişinin duygusal yönünün ön plana çıktığı bir dönemdir.
Bu nedenle genç insan daha çok duygularla hareket etmeye temayüllüdür
ve duygularının okşanmasını ister. Hz. Peygamber’in gençlerin duygu
dünyalarına hitap ederek onların gönüllerini kazandığını görmekteyiz. O,
Hz. Ali’ye “Sen bendensin, ben de sendenim”11 diyerek, onu kendisinden bir
parça saymıştır. Zübeyr b. Avvam’a da “Her peygamberin bir yardımcısı
vardır, benim yardımcım da Zübeyr’dir”12 buyurmak suretiyle onu kendine
Bkz. Buhârî, (1993): I, 234-235 (Kitâbu’l-Cemâe ve’l-İmâme, bab 8, hn.629).
İbn Hacer, (Tarihsiz): II, 427.
9 Bkz. Ebû Davud, (1988): I, 477 (Kitâbu’s-Salât, Bâbu fi’l-İstiğfâr 26, hn.1522).
10 Bkz. İbn Kuteybe, (Tarihsiz): 158; İbn Abdilber, (Tarihsiz): II, 224; İbn Hacer, (Tarihsiz): II, 230.
11 Buhârî, (1993): IV, 1550 (Kitâbu’l-Megâzî, Bâbu Gazveti Hayber 36, hn.3998).
12 Buhârî, (1993): III, 1047 (Kitâbu’l-Cihâd, Bâbu Fadli’t-Talîa 40, hn.2692).
7
8
12
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
yardımcı ilan etmiştir. Daha on iki yaşında Müslüman olan bu delikanlı,
elbette Hz. Peygamber tarafından yardımcı seçilmenin gururunu yaşamıştır. Nitekim, Hz. Peygamber’in, Zübeyr’e, “Anam babam sana feda olsun ey
Zübeyr” dediğini ve Zübeyr’in bunu oğluna büyük bir onurla anlattığını
kaynaklar bize haber vermektedir (İbn Hacer: I, 545).
Hz. Peygamber’in gençlere verdiği değer ve gösterdiği itibar onların eğitimi konusunda da kendisini göstermiştir. O, gençlerin eğitimi üzerinde
özellikle durmuştur. Bedensel faaliyetlerde olduğu gibi, zihinsel çalışmalarda da belli bir enerji sarfiyatının gerçekleştiğini (Kansu, 1947: 10) çok iyi
bilen Allah’ın Elçisi, “Genç yaşta ilim öğrenen kaya üzerine oyma yapan; ihtiyarlığında ilim öğrenmeye çalışan ise, su üstüne yazı yazan gibidir” (İbn Abdilberr: I,
356) buyurarak, bir milletin bilimsel ve kültürel gelişmesinde gençlerin ne
kadar önemli bir rol oynadığını ifade etmiştir. Hz. Peygamber’in seçkin
sahabesinden biri olan Ebû Said el-Hudrî gençleri görünce şöyle demişti:
“Resûlüllah’ın önemsememizi tavsiye ettiği gençlere merhaba! O, ilim meclislerimizde size daha geniş yer ayırmamızı bize emretti” (Kettâni, 1997: II, 214).
Onun birçok konuda olduğu gibi ilim öğrenme konusunda gençlere
verdiği değer, hadis kaynaklarında sözü edilen mevzuda müstakil bâblar
açılmasına neden olmuştur. Nitekim, ünlü hadis hafızı Heysemî “Mecmau’zZevâid” adlı oldukça hacimli çalışmasında “Gençleri İlim Tahsiline Teşvik” adlı
müstakil bir bâb, yani başlık açarken, İbnu’l-Cevzî de eserinde, “Gençleri
İlimde Yaşlılara Tercih” isimli bir bâba yer vermiştir (Kettâni, 1997: II, 214).
Allah’ın Resûlü’nün dizinin dibinde yetişen torunu Hz.Hasan ve Urve b.
Zübeyr gibi önemli şahsiyetlerin ilk gençlik dönemlerinde bulunan çocuklarına ve yeğenlerine, “İlim öğreniniz! Siz şimdi kavminizin yaşça küçüklerindensiniz; ancak yarın onların büyükleri olacaksınız” tavsiyesinde bulunmaları (İbn
Abdilberr: I, 358, 359), şüphesiz Peygamber’in kendilerine verdiği fikrin ve
ilhamın bir sonucudur. Onların bu tavsiyesi, Peygamberin elinde yetişen
gençlerin, kendilerinden sonra gelecek olan ilimle mücehhez kuşakları bir
milletin istikbali olarak gördüğünün en önemli ifadesidir. Bu nedenle, Allah’ın Elçisi’nin eğitim siyasetinin daha çok gençler üzerinde odaklandığı
görülmektedir.
Verdiğimiz bu bilgilerden anlaşılmaktadır ki, Hz. Peygamber gençlik
konusunda büyük bir hassasiyetle durmuş ve onlara müstesna bir değer
vermiştir. Hz. Peygamber neden gençliğe bu kadar değer vermiş, onların
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 13
Seyfullah Kara
üzerinde niçin ısrarla durmuştur? Bu sorunun cevabını bulmak için gençliğin nasıl bir ruh ve duygu taşıdığını anlamak gerekir. Her şeyden önce
gençlik dönemi, insan ruhunda bir inkılabın oluşma dönemidir. Fikrî değişiklikler için en uygun zaman, gençlik çağıdır. Fikirler ve idealler gençliği yanına alabildiği ölçüde kalıcı ve başarılı olabilirler. Çünkü, bir dünya
görüşü geliştirme, kendine yön verecek değerleri araştırma, hayatın anlamı ve hayat içinde kendisinin yeri ve rolü konusunda tatmin edici cevaplar bulma gibi arayış ve yönelişler, gençlik döneminin kendine has davranış özelliklerindendir (Hökelekli, 1993: 266-267). Bütün bu özelliklerle
gençler, yaşlı nesillerin kabul edemediklerini kabule müsait hale gelirler.
Öte yandan gençlerin bir diğer özelliği ise, hak ve adaleti ön planda
tutmaktır (Kula, 1995: 69). Onlar, sabah uyandıklarında dünkünden farklı,
daha ümit verici ve mutlu bir dünya ararlar. Ayrıca onlar, bağımsızlık ve
özgürlüğü kendi hakları olarak gördükleri gibi, başkalarının bağımsızlıklarına, özgürlüklerine de saygı gösterilmesini isterler (Özgü, 1973: 169). Bu
nedenle, bir-iki kişi dışında neredeyse tamamı gençlerden oluşan ilk Müslümanların, Mekkeli müşriklerin tesis ettiği, köle karşısında efendiyi, zayıf
karşısında güçlüyü, mazlum karşısında da zalimi kayıran toplumsal yapıya baş kaldırmış olmaları boşuna değildir.
Öyleyse gençliğe fikir ve ideal verirken onların özelliklerini de göz
önünde bulundurmak gerekmektedir. Çünkü gençliği batıl ve yıkıcı düşüncelerine alet ederek kullanmak isteyenler tarih içinde her zaman ortaya
çıkmıştır ve bu tür kötü odaklar, gençlerin karakter özelliklerine uygun
sloganlar üreterek bunu başarmışlardır. Günümüzde dahi hak arama,
özgürlüğe sahip çıkma, baskılara başkaldırma adına gençleri sokaklara
dökerek vurup-kırma ve tahrip eylemleri yaptıranlar, gençlerin bu özelliklerini iyi değerlendiriyor görünmektedirler.
4. GENÇLİĞE VERİLEN YÜKSEK RUH VE ULVÎ İDEALLER
Şu halde gençlikte var olan bu özellikleri, yakıp yıkmak suretiyle vandalist
duygularla zayi etmemek; vuran, kıran, yıkan değil; doğru yöne kanalize
ederek medeniyet yolculuğunda yapan, imar eden, ruh ve can veren bir
medeniyet hareketine dönüştürmek gerekmektedir. İşte Hz. Peygamber’in
yaptığı, tam da budur. O, İslam öncesi cahiliye çağında tüm bu özellikleri
atıl durumda kalan gençliği ulvî idealler etrafında birleştirmiş ve bu ideal-
14
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
ler doğrultusunda yetiştirmiştir. Böylece O, ideal bir gençlik ortaya çıkarmıştır. O’nun yetiştirdiği gencin niteliklerini, İslam dünyasının 20. yüzyıldaki en önemli sosyologlarından biri olan Ali Şeriati şu yerinde sözlerle
tasvir etmiştir: “Hz. Peygamber’in yetiştirdiği ideal insanın elinde, Kayser’in
kılıcı; göğsünde ise Mesih’in yüreği vardır. O, Sokrat’ın beyniyle düşünür,
Hallâc’ın yüreğiyle aşk duyar; Alexis Carrel’in dediği gibi, ‘hem bilimin güzelliğini, hem de Allah’ın güzelliğini anlayan, Pascal’ın sözünü, Descartes’in sözünü
dinler gibi dinleyen’ bir insandır; Spartakus gibi, köle sahiplerine başkaldıran, Ebû
Zer gibi açlar devriminin tohumunu saçan; İsa gibi aşk ve barış habercisi; Musa
gibi cihat ve kurtuluş elçisi bir insandır”(Ali Şeriati, 1992: I, 97). Kısaca, onun
yetiştirdiği gençlik, içte gönül dünyası geniş, şefkat ve merhamet duyguları gelişmiş bir kişiliktir; dışarıya karşı ise tedbiri elden bırakmayan ve
kendi toplumuna ve halkına tuzaklar kurmaya çalışanlara karşı da haddini bildirmek için hazır bekleyen bir askerdir.
Böyle bir gençliği yetiştirmenin en önemli şartı, kuşkusuz gençlere verilecek yüksek ruh ve ulvî ideallerdir. İşte, her türlü insanî değerlerini yitirmiş cahiliye dönemi toplumunun içinden böyle bir gençlik ortaya çıkarmak için Hz. Peygamber, onları yüksek ruh ve ulvî ideallerle yetiştirmiştir. Her şeyden önce O, içinde yaşadığı toplumda hiçbir kötülüğe ve
pisliğe bulaşmadan yetişti. Herkesin güvendiği, saygı duyduğu bir insan
oldu. Haklının yanından ayrılmadı; zalime ve zulme karşı Hakk’ın ve
mazlumun yanında yer aldı. Bunu da, daha önce yirmi yaşında bir genç
iken katıldığını söylediğimiz “Hılfu’l-Fudûl” antlaşmasıyla gösterdi. Peygamber olduktan sonra da getirdiği mesaj hep Hakk’ı ve haklıyı koruyor,
zulme ve zalime meydan okuyordu. “Zulmedenler çok yakında hangi akıbete
uğrayacaklarını bileceklerdir”13 ayeti, bu meydan okuyuşun somut göstergelerinden sadece biridir. İnsanları putlara tapınmayı terk etmeye, nefsin
arzu ve isteklerinin köleliğinden kurtulmaya, sadece tek olan Allah’a ibadet ve itaat ederek insan olduklarını idrak etmeye davet ediyordu. Bunların sonucunda ise nihai hedef olarak “cennet”i gösteriyordu. Bütün bu
güzel hedefler gençliğin beklenti ve idealleriyle de uyum gösterince, hem
Mekke hem de Medine gençliğinde Hz. Peygamber’e karşı derin bir sevgi
meydana geldi.
13
Kur’an, Şuarâ: 227.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 15
Seyfullah Kara
Hz. Peygamber, gençlerin önüne sadece dini ve sosyal hedefler koymamıştır; aynı zamanda onların dikkatini dünya siyasetine çekmiş ve bu
siyasete dair ufuklarını genişleterek büyük idealler vermiştir. Gençlik evresinin idealizm evresi olması (Özgü, 1973: 167), Hz. Peygamber’in gençlerin önüne koyduğu insanî hedeflerin ve ideallerin onlar tarafından kabul
edilmesini kolaylaştırmıştır. Onun getirdiği ilahî mesaj, genç ruhlara hitap
eden evrensel düsturlar ihtiva etmekteydi. Nitekim o, getirdiği ilahî mesaja ve onun evrensel değerlerine uymak suretiyle kendisine inananların
üstün olacağını söylüyor, bu değerler sistemi içinde inşa edilmiş güçlü bir
toplumla her türlü kötülüğe karşı kendilerini koruyacaklarını vaat ediyordu (İbn İshak, 1981: 189). Her türlü vahşetten, haksızlıktan ve diğer devletler karşısındaki psikolojik eziklikten kurtulmayı, bunun için de o günkü
dünyanın en büyük iki devleti olan Bizans ve Sasani devletlerinin fethini
hedef ve ideal olarak gençlerin önüne koyuyor (İbn Hişam, 1971: III, 230),
böylece onların siyasî şuurlarını da açık tutuyordu.
Elbette bu hedefler, gençleri teşvik etmek ve gayrete getirmek için söylenmemiştir. Onların eğitimcisi olarak Allah’ın Resûlü bu hedefleri inanarak söylemiş ve bu samimiyet, gençlerde aynı inanç ve özgüvenle karşılık
bulmuştur. Nitekim Selman-ı Fârisî, Allah’ın Elçisi’nin kendisine şunları
söylediğini ifade eder: “Ey Selmân! Bu fetihleri Allah benden sonra size nasip
edecektir. Şam muhakkak fethedilecektir. Herakliyus, ülkesinin kaçabileceği en
uzak noktasına kaçacaktır. Hiç kimse size karşı koyamayacak ve sizler bütün Şam
ülkesine hakim olacaksınız. Yemen ülkesi sizler tarafından fethedilecek. Kisra’nın
ülkesi ele geçirilecektir”. Ve Selmân sözlerine devam ederek, bütün bunların
gerçekleştiğini gördüğünü söylemiştir (Vâkıdî, 1966: II, 450).
Mekke’de müşriklerin işkenceleri altında kendilerine bir sığınak bulmaya çalışan bu küçücük, ama idealist gençler topluluğundan, ülkeler
fethederek büyük bir devlet kuran ve İslam’ın evrensel değerleri üzerinde
yükselerek insanlık adına ihtişamlı bir medeniyet inşa eden genç nesiller,
hep bu yüksek yuh ve ulvî ideallerle yetişmiştir.
5. HZ. PEYGAMBER’İN ÖZGÜVENİ YÜKSEK, TENKİTÇİ VE KATILIMCI BİR GENÇLİK YETİŞTİRMESİ
Hz. Peygamber’in çocuk ve gençlerle olan diyaloglarının içinde onlara
karşı azarlama, çıkışma, onları yaptıkları hatalardan dolayı aşağılama ve
16
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
hafife alma gibi unsurların hiçbiri bulunmamıştır. Çünkü bu gibi haller,
çocuk ve gencin kendine olan güvenini sarsar ve ya içine kapanık, kendini
ifade edemeyen bir kişilik bozukluğuna yahut da aşırı bir hırçınlık ve saldırganlığa yol açar. Oysa bu durum, genç nesillerden insanlık ve medeniyet adına çok şey bekleyen Hz. Peygamber’in gençlik yetiştirme siyasetine
aykırıdır. Bu nedenle o, çocuk ve gençlerin her türlü hatalarına müsamaha
ile yaklaşmış, hata ve yanlışlarını onların anlayabilecekleri bir lisanla kırıp
incitmeden, onurlarını zedelemeden, ikna etmek suretiyle göstermiştir.
Gençlerle arası daima iyi olan Hz. Peygamber'e onlardan birçok kişi
hizmette bulunmuştur. Bunlardan birisi de Hz. Peygamber Medine’ye
hicret ettiğinde on yaşında olan ve onun vefatına kadar hizmetinde bulunmuş olan Enes b. Malik’tir. Söylediğine göre, Allah Resûlü’nün hoşlanmadığı bir şeyi yaptığı zamanlarda bile O, bunu niçin böyle yaptın
diyerek kendisini bir defa olsun azarlamamıştır14.
Hz. Peygamber İslam’ın şiddetle yasakladığı bir eylem için kendisinden izin isteyen genci bile kırıp incitmemiş, onunla konuşmak suretiyle
yapmak istediği şeyin yanlış olduğunu ona göstermiştir. Nitekim bir gün
Hz. Peygamber arkadaşlarıyla birlikte otururken sözü edilen bu genç geldi
ve “Ey Allah’ın Resûlü! Bana zina etmek için izin ver” dedi. Orada bulunanlar
genci azarlayarak “Sus! Sus!” diye çıkıştılar. Hz. Peygamber gence çıkışanlara engel oldu ve ona da “Yanıma gel, otur!” diye yer gösterdi. Sonra ona
“Söyle bakalım! Bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?” Genç,
“Sana feda olayım ey Allah’ın Elçisi! Elbette istemem” diye cevap verdi. Hz.
Peygamber ona sırasıyla kızı, kız kardeşi, halası ve teyzesi ile ilgili aynı
soruyu sordu. Genç, her seferinde “hayır, elbette istemem” şeklinde cevap
verdi. Genç artık hatasını anlayınca Hz. Peygamber elini onun omzuna
koyarak “Allah’ım! Bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah
işlemekten koru” diye dua etti. Bu genç, kendi ifadesine göre, bir daha hayatı boyunca kalbinde zina duygusuna yer vermedi (Ahmed b. Hanbel, IV,
256-257).
Buhârî, (1993): III, 1018 (Kitâbu’l-Vesâyâ, Bâbu İstihdâmi’l-Yetîm 26, hn.2616); Müslim, (Tarihsiz): 730-731 (Kitâbu’l-Fedâil 40, hn.1582); Ebû Davud, (1988): II, 661, (Kitâbu’l-Edeb, Bâbu
fi’l-Hilm ve Ahlâki’n-Nebî 1, hn.4773); Tirmizî, (2002): 803 (Kitâbu’l-Birri ve’s-Sıla, Bâbu Mâ Câe
fî Hulukı’n-Nebî 69, hn.2015).
14
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 17
Seyfullah Kara
Arap kabilelerinin en saygınlarından olan Kureyş kabilesine mensup
bir kadın hırsızlık yapmıştı. Kabilenin ileri gelenleri soyunun asil oluşundan dolayı bu kadının cezalandırılmasını istemiyorlar, ancak bunu Hz.
Peygamber’e söyleme cesareti de gösteremiyorlardı. Bunun için Hz. Peygamber’in çok sevdiği gençlerden biri olan Üsame b. Zeyd’e Resûlüllah
nezdinde şefaatçi olmasını rica ettiler. Üsame de hırsızlık yapan bu kadını
affetmesi için Resûlüllah’a geldi. Suçlu bir kadının, asalet sahibi ve değer
verilen önemli bir kişi olduğu için suçunun görmezden gelinmesi isteği,
Hz. Peygamber’i son derece kızdırmasına rağmen, o, bu işe aracı olan genç
Üsâme’ye sadece, “Allah’ın verdiği cezalar konusunda aracı mı oluyorsun?”
diyerek sitemde bulunmuş, bunun dışında onun üzerine gitmemiş, ancak,
tepkisini adalet konusunun en hayatî konu olduğunu herkese öğretmek
üzere minbere çıkarak şu sözlerle ortaya koymuştur: “Ey İnsanlar! Sizden
öncekiler, kendilerine önemli ve nüfuz sahibi bir kişi suçlu olarak geldiğinde onun
cezasını vermediler. Ancak, nüfuz sahibi olmayan, zayıf, güçsüz bir kişi suçlu
olarak geldiğinde hemen cezasını uyguladılar. Bu adaletsizlikten dolayı onlar helak
olup gittiler. Allah’a yemin ederim ki, hırsızlık yapan benim kızım Fatma olsa,
onun da elini keserim”. Böylece Hz. Peygamber hem adaletin önemini dile
getirmiş, hem de daha on yedi yaşlarında olan Üsame’yi cesaretini kıracak
derecede örselemeden, ona adaletsizliklere aracı olmamasını geniş kitlelere ders vermek yoluyla tembih etmiştir15.
Aralarında Ebû Mahzure adında bir delikanlının da bulunduğu on kadar genç, Hz. Peygamber Taif kuşatmasından dönerken Ci’râne denilen
bir bölgede namaz vakti girip müezzin ezan okumaya başlayınca, müezzinle alay etmek maksadıyla onu taklit ederek yüksek sesle ezan okumaya
başladılar. Hz. Peygamber bu gençleri duyunca onları yanına çağırarak
hepsine ezan okuttu. Ebû Mahzûre’nin sesini beğendi ve eliyle başını okşadı. Sonra da namaz vakti gelince ezan okumasını söyledi. Ezan okuduktan sonra Hz. Peygamber ona bir miktar gümüş para verdi ve kendisine
dua etti. Hz. Peygamber bu delikanlıyı daha sonra Mescid-i Haram’a müezzin olarak tayin etmiştir.
Buhârî, (1993): III, 1282 (Kitâbu’l-Enbiyâ, Bâbu Em Hasibte enne Ashâbe’l-Kehfi… 52,
hn.3288); Müslim, (Tarihsiz): 468-469 (Kitâbu’l-Hudûd, Bâbu’n-Nehyi ani’ş-Şefaati fi’l-Hudûd
11, hn.1046).
15
18
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
Hz. Peygamber’in gençlerin hatalarına ve yanlışlarına rağmen onları
rencide etmemesiyle ilgili çok sayıda örnek vardır. Allah’ın Elçisi’nin burada takip ettiği siyaset, gençleri sindirmemek, pasif hale getirmemek ve
böylece özgüveni yüksek nesiller yetiştirmek üzerine kurulmuştur. Bu
siyasetiyle o, gençlerin tenkit yeteneklerini geliştirebilmelerine imkan tanımıştır. Nitekim, Hudeybiye antlaşması sırasında yirmi altı yaşında bir
genç olan Hz. Ali, Resûlüllah’ın bir talebine itiraz etmiştir. Hudeybiye
antlaşması şartlarının yazılma görevi Hz. Ali’ye verilmişti. Antlaşmanın
başına “Bu antlaşma Süheyl b. Amr ile Allah’ın Resûlü arasında yapılmıştır”
ibaresi yazılınca, Müşriklerin temsilcisi olan Süheyl b. Amr, “Biz senin
Allah’ın Resûlü olduğunu kabul etseydik seninle savaşır mıydık?! Bu ifadeyi silin
dedi”. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Hz. Ali’ye bu ifadeyi silmesini ve
yerine “Abdullah’ın oğlu Muhammed” yazmasını istedi. Ancak, Hz. Ali,
“Allah’a yemin olsun ki, ‘Allah’ın Resûlü’ ifadesini asla silmem!” dedi. Bunun
üzerine Hz. Peygamber ibarenin üzerini bizzat kendisi silmiş, bu çıkışından dolayı da Hz. Ali’ye sitemli hiçbir söz söylememiştir16.
Uhud savaşı öncesinde gençlerle Hz. Peygamber arasındaki diyalog da
ilgi çekicidir. Mekkeli müşrikler Bedir Savaşı’ndaki ağır yenilgiden sonra
Müslümanlardan bunun intikamını almak için üç bin kişilik bir ordu hazırlamışlardı. Bunun için, Bedir Savaşı’na neden olan ve son anda kurtarmayı başardıkları ticaret kervanlarındaki tüm malları ve elde ettikleri gelirleri bu ordunun teşekkülü için harcamışlardı. Bu durumu, Hz. Peygamber’in Mekke’de bulunan amcası Abbas ona haber vermişti. Peygamber de
hemen, âdeti olduğu üzere, istişare yapmak için Müslümanların ileri gelenlerini toplayarak nasıl bir taktik izleyecekleri konusunda onların fikirlerini almak istedi. Tartışılan husus, Medine içinde kalıp savunma savaşı mı,
yoksa şehir dışına çıkıp taarruz harbi mi yapılmalı, konusuydu. Kendi
düşüncesi, Medine içinde kalıp savunma savaşı yapmak şeklindeydi. Ancak Bedir Savaş’ında bulunamamış olan gençlerin ısrarlı talepleri ve görüşleri, şehir dışına çıkıp düşmanla karşılaşmak ve onlarla meydan savaşı
yapmak şeklindeydi. Bu gençler, Hz. Peygamber’in şehir içinde kalıp savunma savaşı yapılması yönündeki görüşüne itiraz ediyorlar ve “Biz müşriklerle savaşacağımız böyle bir günü sabırsızlıkla bekliyorduk” diyorlardı. AlBuhârî, (1993): Kitâbu’s-Sulh, Bâb 6 (hn.2551-2552); Müslim, (Tarihsiz): 553 (Kitâbu’l-Hicre
ve’l-Megâzî 17, hn.1178).
16
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 19
Seyfullah Kara
lah’ın Resûlü böyle kritik bir konuda dahi gençlerin görüşüne saygı duymuş ve onların kanaati istikametinde kararını vererek şehir dışında savaşmayı kabul etmiştir (İbn Hişam, 1971: II, 627)17.
Gerçekten, Uhud Savaşı’nda Allah’ın Elçisi’nin kendi kanaatini bırakıp
gençlerin görüşü doğrultusunda hareket etmesi, onun, gençlerin en hayatî
konularda bile karar mekanizmalarına katılmalarını ciddiyetle istediğini
göstermektedir. Nitekim, onun bu mekanizmalarda gençlere daima yer
verdiğini görmekteyiz. Bedir Savaşı başlamadan önce savaş için nasıl bir
vaziyet alınması gerektiği konusunda, o sırada kendisinden yirmi iki yaş
küçük olan ve otuz üç yaşında bulunan Hubab b. Münzir’le istişarede
bulunmuş, istişare sonucunda Hubab’ın görüşü doğrultusunda hareket
etmiştir (İbn Hişam, 1971: II, 272).
Tüm bu örnekler göstermektedir ki, Hz. Peygamber gençlere karar mekanizmalarında yer vermiş, çok önemli hususlarda onlarla istişare etmiş,
onların sunduğu çözüm teorilerini ciddi bir biçimde ele alarak, zaman
zaman onların görüşlerine göre strateji belirlemiştir. Bu durumun, kendisinden sonra gelen halifeler döneminde de devam ettiği görülmektedir.
Nitekim kaynaklarımız, bize, Hz. Ömer’in istişare ve karar mekanizmalarında yetişkinlerin yanı sıra gençlerden oluşan bir kurulun varlığını haber
vermektedir. Hz. Ömer bazan bu gençlere de danışmış ve onlara, “Yaşınızın genç oluşu sizi görüşlerinizi belirtmekten alıkoymasın. Çünkü ilim, yaşın
büyüklük ve küçüklüğüne bağlı değildir. Allah onu dilediğine verir” demiştir
(Kettânî, (1997): II, 214-215). Bütün bu örnekler, gerek Hz. Peygamber’in,
gerekse ondan sonra gelen ilk dönem halifelerinin kendi dönemlerinin
sorunlu meselelerine hür düşünceli, katılımcı şuura sahip bir gençlikle
çözümler üretmeye çalıştıklarını göstermektedir.
Bu nedenledir ki, Hz. Peygamberin elinde gençlik, bizzat onun yaptığı
icraatları bile zaman zaman sorgulama cesareti gösterebilecek biçimde yetişmiştir. Nitekim, Huneyn savaşından sonra Allah’ın Resûlü’nün yaptığı
ganimet taksimini Medineli gençler eleştirmişlerdi. Mekke fethedilmiş, Arabistan’ın en karizmatik kabilesi olan Kureyş kabilesi hemen bütün üyeleriy-
Medine dışında yapılan bu savaşta Müslümanların çok zor durumda kaldığı ve
Hz.Peygamber’in bu savaşta yaralandığı bilinmektedir. Ancak, bizim burada vurgulamak
istediğimiz husus, gençlerin görüşlerinin isabetli olup olmaması değildir; Hz.Peygamber’in
onların görüşlerine itibar edip karar mekanizmalarında kendilerine yer vermesidir.
17
20
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
le birkaç gün önce Müslüman olmuştu. Bu kabile, Mekke dönemi de dahil
olmak üzere on sekiz yıldan beri Peygamber’e ve Müslümanlara düşmanca
davranmış, yapmış oldukları eziyet ve işkencelerden dolayı onların vatanlarını terk etmelerine sebep olmuş, Medine döneminde ise İslamiyeti yok etmek için onlarla çok sayıda savaşlar yapmışlardır. Ancak, şimdi bu kabile
Müslüman olmuştur. Huneyn Savaşı, yeni Müslüman olan bu kabilenin
katılımıyla Müslümanlar tarafından çok sayıda ganimet ele geçirilerek kazanılmıştı. Allah’ın Elçisi, ganimetlerin taksiminde aynı zamanda kendi
kabilesi de olan bu Kureyş kabilesine ve bu kabilenin ileri gelenlerine daha
fazla pay ayırmıştı. Bu durum, bilhassa Medine’nin genç Müslümanları
arasında itiraz ve eleştiriye neden olmuş, gençler bu eleştiriyi çeşitli platformlarda dile getirmişlerdi. Bu durum Hz. Peygamber’in kulağına gelince,
bu itirazcı gençlere hiçbir kötü söz söylememiş, tam tersine, onların bu itiraz
ve eleştirilerini dikkate alarak çok duygusal bir konuşmayla Kureyş’e daha
fazla pay ayırmasının sebeplerini anlatmış ve buradaki tüm gençleri duygulandırarak kafalarındaki şüpheleri gidermiştir18.
Daha sonraki dönemlerde birer yetişkin olarak idarecilerin yaptıkları
yanlışları onlara ifade etme cesaretini de gösteren özgüveni yüksek tenkitçi zihniyete sahip bu gençler, hiç şüphesiz kendilerine bu imkanı sunan
Hz. Peygamberin eğitim siyaseti ile şekillenmişlerdir. Nitekim, bu gençlerden biri olan ve Resûlüllah’ın vefatı sırasında yirmi yaşında bulunan
Ebû Saîd el-Hudrî, Dımaşk’ta Emevî Devleti’nin kurucusu olan
Muaviye’nin huzuruna çıkarak onun beğenmediği tavırlarını yüzüne karşı
cesurca söyleyerek tenkit etmiştir. Ebû Saîd el-Hudrî, Muaviye’ye yaptığı
ikazların sebebini ise, Hz. Peygamber’in kişinin doğru bildiği şeyi söylemekten geri durmaması gerektiğine dair buyruğu olduğunu belirtmiş
(Küçük, 1994: X, 223), böylece gençlik yıllarında kendisine bu özgüveni
veren kişinin Allah’ın Elçisi olduğuna vurgu yapmıştır.
6. ÖZELEŞTİRİ YAPABİLEN, DÜŞÜNEN VE KARAR VEREBİLEN BİR
GENÇLİK
Özeleştiri yapmayan insanların, hatalarından ders çıkarması ve doğruyu
keşfetmesi mümkün değildir. Kişinin hâlihazırda sahip olduğu fikir ve
18
Buhârî, (1993): IV, 1574-1575 (Kitâbu’l-Megâzî, Bâbu Gazveti’t-Tâif 53, hn.4076-4079);
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 21
Seyfullah Kara
düşünceleri hiç sorgulamaması, gelişen olaylar karşısında nerede durduğunu, aslında nerede durması gerektiğini hiç irdelememesi ve sadece öteden beri sahip olduğu duruşu sorgulanamaz bir haklılık abidesi gibi görmesi, aslında gençlerin sahip olduğu bir nitelik de değildir. Esasen İslâmî
tavır da özeleştiri yapmayı ve düşünerek karar verme yeteneğinin kullanılmasını gerektirmektedir. Düşünerek tamamen kendi karar ve arzusuyla
bu düşünme süreci sonucunda iman etmiş olanlara en güzel örneklerden
biri, Hz. Ali’nin Müslüman olması hadisesidir. O Hz. Peygamber’i ve eşi
Hz. Hatice’yi birlikte namaz kılarken görmüş, onlara, yaptıkları bu şeyin
ne olduğunu sormuş, Hz. Peygamber de bunun bir namaz olduğunu, Allah’ın yeni bir din gönderdiğini ve kendisini bu dine, yani İslam’a inanmaya davet ettiğini söylemiştir. Henüz on yaşlarında bulunan Hz. Ali bu
davet karşısında kendisinden düşünme süresi ve babasına danışma izni
istemiştir. Allah’ın Elçisi, Hz. Ali’ye düşünebileceğini, ancak babasına bu
dinden henüz bahsetmemesi gerektiğini ifade etmiştir. Hz. Ali bir gece
beklemiş, ancak ertesi gün Hz. Peygamber’e gelerek Müslüman olduğunu
ilan etmiştir (İbnu’l-Esîr, 1996: IV, 88-89). Hz. Ali’nin gece boyunca yeni
gelen bu dini ve Hz. Peygamber’den öğrendiklerini düşündüğü muhakkaktır ve bu düşünce sonucunda hiç kimseye sormadan tamamen kendi
iradesiyle karar verdiği görülmektedir.
Habeşistan’a hicret eden Ca’fer b. Ebî Talib’in bu ülkede Habeş Kralına
hitaben yaptığı konuşma, Hz. Peygamber dönemindeki gençlerin kendilerini nasıl bir özeleştiriden geçirerek tamamen hür düşünceleriyle radikal
kararlar verebildiklerini göstermek açısından tarihi bir belge niteliği taşımaktadır. Ca’fer b. Ebî Talib, bilindiği gibi, Hz. Ali’nin ağabeyidir ve Habeşistan’a hicret ettiğinde yirmi beş yaşlarında bir gençtir (İbn Abdilberr,
el-İstîâb, I, 210). Müslümanların Habeşistan’a hicret etmelerinin sebebi,
Mekke oligarşisinin ve onların kışkırttığı müşriklerin Müslümanlara karşı
inançlarından dolayı yaptıkları dayanılmaz işkencelerdir. İşte bu yüzden
Müslümanlar, özgür bir ortamda inançlarını yaşayabilecekleri bir sığınak
aramışlardır. Habeşistan Hükümdarının, halkına karşı adaletli yönetim
sergilediğini bilen Hz. Peygamber, bu Müslümanlara gidebilecekleri yer
olarak Habeşistan ülkesini göstermiştir. Müslümanlar buraya yaklaşık
birer yıl arayla iki kafile halinde gitmişlerdir. Birinci kafilede on bir erkek,
dört kadın bulunurken; ikinci kafilede seksen iki erkek, on sekiz kadın
22
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
vardı. İkinci heyete Ca’fer b. Ebî Talib başkanlık etmişti (Taberî, 1968: II,
329-331; İbnu’l-Esîr, 1987: II, 596, 598).
Mekke oligarşisi Müslümanların peşini Habeşistan’da da bırakmamış,
müşrikler başka bir ülkede bile olsa Müslümanların rahat ve huzuruna
tahammül edememişlerdir. Bu nedenle onlar, bu ülkeye hicret eden Müslümanları tekrar işkence ve baskı altında tutmak amacıyla Habeş hükümdarından geri istemek üzere buraya iki elçi gönderdiler. Mekke yönetiminin gönderdiği elçilerden biri, “Arab’ın dört dâhisinden biri” olarak anılan
ve İslam’ın ilerleyen yıllarında Müslüman olacak olan Amr b. el-Âs’tır.
Diplomatik ve siyasî dehasıyla tanınan Amr, Necaşi’ye getirmiş oldukları
hediyeleri verdikten sonra ona hitaben, “Ey Hükümdar! Sizin ülkenize bizden
sefih, ayak takımı çocuklar gelip sığınmışlardır. Kavimlerinin dinlerini bıraktılar
ve başka bir din ortaya çıkardılar. Ortaya çıkardıkları din ne sizinkine benziyor, ne
de bizimkine. Babaları, amcaları, aşiret ve kavimlerinin ileri gelenleri onları istiyor. Bu maksatla bizi size elçi olarak gönderdiler” dedi. Ancak, Habeş Kralı
kendi ülkesine sığınan bu insanları da dinlemesi gerektiğini, ondan sonra
mültecileri iade edip etmeyeceğine karar vereceğini söyledi. Buradaki
Müslümanlar hükümdarın huzuruna çağırıldı ve kendilerine “neden Habeş
ülkesine geldikleri, buna sebep olan ve hem atalarının dinini terk ettiren, hem de
Habeşlilerin dinine de girmekten alıkoyan İslam dininin nasıl bir din olduğu”
soruldu (Taberî, 1968: II, 335; İbnu’l-Esîr, 1987: II, 598-599).
Müslümanları temsilen sözcü olarak yirmi beş yaşındaki Ca’fer b. Ebî
Talib, Mekke müşriklerinin siyasi ve diplomatik dehaya sahip olan elçilerinin önünde ve Habeşistan ülkesinin Hükümdarı Necâşî’nin huzurunda
büyük bir özgüven ve kararlılık içinde, kendi toplumunun özeleştirisini de
yapmak suretiyle şu tarihi konuşmayı yaptı: “Ey Hükümdar! Bizler cahiliye
toplumu idik. Putlara tapardık, leş yerdik, her türlü kötülüğü yapardık. Akrabalarımıza iyi davranmaz, komşularımıza ve himayemizdeki insanlara kötü davranırdık. Bizim güçlü olanımız zayıf olanı ezerdi. İşte biz böyle bir durumda iken Allah
bize bizim aramızdan, nesebini, doğruluğunu, emanete riayet konusundaki hassasiyetini ve iffetini bildiğimiz bir peygamber gönderdi. Bu peygamber bizi Allah’ın
varlığına ve bir olduğuna inanmaya, ona hiçbir şeyi ortak koşmamaya ve tapmakta olduğumuz putları terk etmeye davet etti. Doğru söylemeyi, emaneti sahiplerine
vermeyi, akrabalık bağlarına dikkat etmeyi, komşularımıza ve himayemiz altındaki kişilere iyi davranmamızı, haramlardan ve kan dökmekten uzak durmamızı
emretti. Bizi ahlaksızlıklardan, yalan söylemekten, yetim malı yemekten ve iffetli
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 23
Seyfullah Kara
kadınlara iftira atmaktan men etti. Bize namaz kılmamızı, zekatlarımızı vermemizi, oruç tutmamızı emretti. Biz de onu tasdik ettik, ona iman ettik ve Allah’tan
getirdiklerine tabi olduk. Yalnız Allah’a ibadet ettik ve ona hiçbir şeyi ortak koşmadık. Bize haram kıldığı şeyleri haram, helal kıldığı şeyleri helal gördük. İşte
kavmimiz bunun için bize düşman oldu, saldırdı, hücum etti. Bizi tekrar eski
sapkınlığımıza döndürmek, tekrar putlara taptırmak ve inandığımız dinimizden
vazgeçirmek için bize işkence yaptılar. Bize zulmettiler, tazyik ederek çaresiz bıraktılar ve bizimle dinimiz arasına girerek dinimizin gereklerini yapmamızı engellediler. İşte bundan dolayı ey Hükümdar, biz de senin ülkene geldik, seni tercih
ettik ve senin yanında zulme uğramayacağımızı ümit ettik”. Bu sözler ve akabinde bazı diyaloglar sonucunda Habeş Hükümdarı Necâşî, Mekkeli müşriklerin gönderdiği ve elçilerin takdim ettiği hediyeleri geri vererek, Müslümanları asla iade etmeyeceğini bildirdi (İbnu’l-Esîr, 1987: II, 599-600).
Yirmi üç yaşındaki bu gencin iki elçi ve bir hükümdar önünde yapmış
olduğu bu konuşma, Hz. Peygamber dönemindeki gençlerin, geçmişle
içinde bulundukları anın siyasî, toplumsal, dinî ve ahlakî kıyaslamalarını
mantık örgüsü içinde yaparak karar verdiklerini ve böylece verdikleri
bağımsız kararla kendilerini geleceğe taşıdıklarını göstermektedir. Hz.
Peygamber’in amcasının oğlu olduğu için onun elinde büyüyüp yetişen
Ca’fer’in yirmi üç yaşından itibaren geri kalan tüm gençliği Habeşistan’da
geçmiştir. Ca’fer, Medine’ye ancak on üç yıl sonra Müslümanlar Hayber’i
fethedip Medine’ye dönüş yolunda iken dönebilmiştir. Kendi yetiştirdiği
bu gencin dönüşüyle yaşadığı sevinci Hz. Peygamber, “Bilemiyorum ki
hangisine sevineyim! Ca’fer’in dönüşüne mi yoksa Hayber’in fethine mi?!” sözleriyle dile getirmiştir (İbn Abdilberr: I, 210).
Hz. Peygamber, düşünen, kafa yoran ve mantıklı kararlar verebilen bu
gençlere gönül rahatlığı içinde kendi kurduğu devletin idarî ve adlî mekanizmalarında çok önemli görevler vermiştir. Mekke gibi İslam’ın en önemli iki merkezinden biri olan şehre Attâb b. Esîd gibi henüz yirmi yaşında
bulunan genci vali tayin etmiştir. Bu genç adamın Mekke’yi çok güzel
idare ettiği ve bu görevin Peygamber’den sonra da devam ettiği bildirilmektedir (İbn Kuteybe, 194; İbn Hacer, II, 451; Zebîdî, 1985: XII, 379). Öyleyse Hz. Peygamber için önemli olan şeyin yaş değil, sorumluluk duygusu olduğu anlaşılmaktadır. Sorumluluk almaktan korkarak kaçınan kişi,
güçsüz bir kişiliğe sahiptir. Çünkü bu durum güçsüz kişilik sergileyen
24
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
gençlerin özelliğidir (Kulaksızoğlu, 1998: 188). Oysa Hz. Peygamber, tam
aksine, gençlerin güçlü bir kişiliğe sahip olmasını istemektedir. Eğer öyle
olmasaydı, Mekke’de en yoğun işkence ve zulüm altında kalan gençlerin
daha ilk anda pes etmeleri gerekirdi. Halbuki İslamiyet, bu gençlerin
omuzlarında yükselmiştir. Dolayısıyla, Mekke’de ortaya çıkan İslâmî harekete gençlik hareketi denmesi, bu sebepledir (Watt, 1986: 103).
Allah’ın Resûlü, kendilerine önemli bir sorumluluk tevdi edildiğinde
tedirginlik yaşayan gençlere tavsiyelerde bulunarak bu çekincelerini ortadan kaldırmıştır. O, bu gençlere, tevdi edilen sorumluluğun üstesinden
rahatlıkla gelebileceklerini söylemiş ve söz konusu sorumluluk alanıyla
ilgili bilgi ve nasihatler vererek onlara yol göstermiştir. Böylece Allah’ın
Elçisi, gençlere güçlü bir şahsiyet kazandırmıştır. O, adlî görev çerçevesi
içinde Hz. Ali’yi Yemen bölgesine kadı olarak gönderdiğinde, Hz. Ali bu
görevi layıkıyla yapıp yapamayacağı konusunda bir an tereddüt ve endişe
yaşamıştır. Onun bu tereddüt ve endişesi, hem çok genç olması hem de
hakimlik hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünmesinden kaynaklanmıştır. Nitekim, “Ey Allah’ın Resûlü! Beni hakimlik göreviyle tayin
ediyorsun; ama benim yaşım daha çok genç ve hakimlik mesleğiyle ilgili bilgim de
yok” sözüyle bu endişeyi ortaya koymuştur. Ancak, Hz. Peygamber onun
bu tereddüt ve endişeli sözleri karşısında şunları söylemiştir: “Allah senin
kalbine doğruyu yöneltir, diline de sebat verir. İki hasım huzuruna çıktığı zaman,
birinciyi dinlediğin gibi, ikinciyi de dinlemedikçe hüküm verme. Bu şekilde hareket
etmen, hakimliğin sende bir yetenek haline gelmesini sağlayacaktır”. Hz. Ali, bu
nasihat ve yöntemlerden sonra hakimliği kabul ettiğini, hiçbir kararında
da bocalamadığını, şüpheye düşmediğini söylemiştir19.
Hz. Peygamber’in Yemen bölgesine kadı olarak gönderdiği gençlerden
biri de Muâz b. Cebel’dir. O, bu bölgede görevlendirildiğinde henüz daha
yirmi bir yaşında bir gençtir. Muâz, Hz. Peygamber tarafından uğurlanırken aralarında geçen diyaloglar, Hz. Peygamber’in, kendi bilgileri ışığında
düşünen ve bağımsız karar verebilen bir gençlik istediğini gösteren çok
anlamlı bir belge olarak bize kadar ulaşmıştır. Allah’ın Elçisi, genç Muâz’ı
yanlış cevap verirse düzeltmek ve biraz da test etmek için “Sana bir dava
getirildiğinde nasıl hükmedeceksin?” diye sordu. Muâz da “Allah’ın Kitabı ile
Ebû Davud, (1988): II, 325 (Kitâbu’l-Akzıye, Bâbu Keyfe’l-Kazâ 6, hn.3582); Tirmizî, s.558,
(Kitâbu’l-Ahkâm, Bâb 5, hn.1331).
19
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 25
Seyfullah Kara
hükmedeceğim” şeklinde cevap verdi. “Ya onda konuyla ilgili ortaya konmuş
bir hüküm bulamazsan?!” sorusuna ise Muâz “Resûlüllah’ın sünneti ile hükmederim” dedi. “Pekiyi ya sünnette de bulamazsan?!” sorusuna ise Muâz b.
Cebel, “Kendi görüşümle içtihat eder, konuyla ilgili kararımı veririm ve kararımda hata etmemek için de çaba gösteririm” karşılığını vermiştir. Yirmi bir yaşındaki Muâz’dan gelen bu cevap Hz. Peygamberi öyle mutlu etmiştir ki,
o, sevincini göstermek için (işte olması gereken bu, der gibi) onun göğsüne
vurmuş ve şükrederek “Peygamberi’nin elçisini Resûlüllah’ın razı olacağı şeye
muvaffak kılan Allah’a hamdolsun” sözleriyle bu mutluluğunu ortaya koymuştur20. Bu örnek açıkça göstermektedir ki, Allah’ın Elçisi, düşünen ve
hür iradesiyle bağımsız karar verebilen, olayları kendi iradesiyle değerlendirebilen bir gençlik arzu etmiş ve böyle bir gençlik yetiştirmiştir.
7. SONUÇ
İnsanlığın 21. yüzyılın ilk çeyreğinde hızla ilerlediği çağımızda milletlerin
en önemli sorunu, genç nesiller yetiştirmek olduğu görülmektedir. Bu
sorunu aşmak için, öğretmek önemli olmakla birlikte, tek başına yetmemektedir. Aslolan eğitmektir. Çünkü bir milletin millet olarak devamını
sağlamak, nesillere şahsiyetlerini kazandırmak, onlara geçmişten miras
olarak devraldıkları değerleri, fikirleri ve ulvî idealleri vermek, onları özgüven sahibi yaparak millet olarak yarınlara uzanmak, ancak eğitim yoluyla mümkün olacaktır. Hiç kuşkusuz insanlığın yarınları, bugünün yetişkinlerinin değil; gençlerinin elindedir. Nitekim çalışmamızda da değindiğimiz gibi, Hz. Peygamber’in dizinin dibinde yetişen gençlerin, kendilerinden sonra gelen nesillere söyledikleri “İlim öğreniniz! Siz şimdi kavminizin yaşça küçüklerindensiniz; ancak, yarın onların büyükleri olacaksınız” sözleriyle bu gerçeğe vurgu yaptıkları muhakkaktır. Ne yazık ki, dünya birçok
şeyde olduğu gibi, bu konuda da geç kalmış ve gençliğin önemini yeni
yeni kavramış görünmektedir. Bugün ne işe yaradığı artık dünyada ciddi
bir biçimde sorgulanmaya başlanan Birleşmiş Milletlerin 1985 yılını “Uluslararası Gençlik Yılı” ilan etmesi (Baran, 2013: 10), bu gecikmişliğin açık bir
göstergesi olduğu gibi, bu dev organizasyonun gençlik için neler düşünEbû Davud, (1988): II, 327 (Kitâbu’l-Akzıye, Bâbu İçtihâdi’r-Re’yi fi’l-Kazâ 11, hn.3592);
Tirmizî, (2002): 557-558 (Kitâbu’l-Ahkâm, Bâb 3, hn.1327).
20
26
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
düğü, neler yaptığı, bundan sonraki süreçte de neleri yapmayı tasarladığı,
yetiştirilmesi düşünülen gençlik profillerinin insanlığın içine düştüğü
drama ne kadar duyarlı kalabileceği, ayrıca tartışılması gereken bir durumdur.
Birleşmiş Milletler daha yeni yeni gençliğe el ata dursun, yaklaşık on
dört buçuk asır önce Allah’ın Elçisi’nin, “insanlık için nasıl bir gençlik?”
sorusunun cevabını çok net bir şekilde verdiği görülmektedir. Onun istediği gençlik, her şeyden önce iman eden ve mensubu olduğu İslam’ın evrensel değerlerini içselleştiren bir gençliktir. Bu nedenle o, Mekke’de etrafına topladığı gençlere önce Allah’a iman etmelerini ve ondan başka güç
tanımamalarını söylemiştir. Bunun hemen arkasından, yüreği mazlumlar
için çarpan, onlara sahip çıkmayı insan olmanın zorunlu bir sonucu ve
gereği olarak gören bir gençlik yetiştirmeye çalışmış ve bunu da başarmıştır. Çünkü o, insanlığın dramının ancak bu inanç ve duygulara sahip olan
bir gençlikle çözülebileceğine inanmıştır. Ancak, ona göre, sadece bunlar
yeterli değildir. Bu inanç ve duygular gençliği motive edecek yegâne manevî amillerdir; fakat, dünyayı değiştirip dönüştürebilecek, insanlığı yeni
bir medeniyetle buluşturabilecek bu gençliğin yüksek ruh ve ideallere
sahip olmaları yanında sağlam bir karaktere, özgüveni yüksek bir kişiliğe,
eleştirel bir zihniyete, kendisinin ve içinde yaşadığı toplumun özeleştirisini yapabilen, düşünen ve bağımsız karar verebilen bir şahsiyete de sahip
olması gerekir. Ele aldığımız örnekler, bize, Hz. Peygamber’in elinde şekillenen gençliğin böyle bir gençlik olduğunu göstermektedir. Nitekim, insanlığın da ancak böyle bir gençlikle geleceğe daha umutlu bir yolculuk
yapması mümkün olacaktır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 27
Seyfullah Kara
KAYNAKÇA
Ahmed b. Hanbel (Tarihsiz), Müsned, Beyrut.
Ali Şeriati (1992), İslam-Bilim, çev. Faruk Alptekin, İstanbul.
Baran, Aylin Görgün (2013), “Genç ve Gençlik: Sosyolojik Bakış”, Gençlik Araştırmaları Dergisi, 1/1, (6-25).
Buhârî, Muhammed b. İsmail (1993), Sahîhu’l-Buhârî, nşr. Mustafa Dîb el-Buğâ,
Dımaşk.
Buhler-Spiegel-Thomas (1987), “Ergenlik Dönemine Toplu Bakış”, Ergenlik Psikolojisi, der.Bekir Onur, Ankara.
Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, (1992), Komisyon, Çağ Yayınları, İstanbul.
Ebû Davud, Süleyman b. el-Eş’as es-Sicistânî (1988), Sünenü Ebî Davud, nşr. Kemâl
Yusuf el-Hût, Beyrut.
Hökelekli, Hayati (1993), Din Psikolojisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara.
İbn Abdilber, Ebû Umer Yusuf b. Abdillah, el-İstîâb fî Esmâi’l-Ashâb (Tarihsiz),
(İbn Hacer, el-İsâbe kenarında), Beyrut.
İbn Abdilberr, Ebû Umer Yusuf b. Abdillah (Tarihsiz), Câmiu Beyâni’l-İlmi ve
Fadlihi, Kahire.
İbn Hacer, Şihâbuddîn Ahmed b. Ali el-Askalânî (Tarihsiz), el-İsâbe fî Temyîzi’sSahâbe, Beyrut.
İbn Hişam, Ebû Muhammed Abdilmelik (1971), es-Sîretü’n-Nebeviyye, Beyrut.
İbn İshak, Muhammed (1981), Sîretu İbni İshak, nşr. Muhammed Hamidullah,
Konya.
İbn Kesîr, Ebû’l-Fidâ İsmail (1997), el-Bidâye ve’n-Nihâye, nşr. Abdullah b.
Abdulmümin et-Türkî, Riyâd.
İbn Kuteybe, Ebû Muhammed b. Abdillah b. Müslim ed-Dîneverî (Tarihsiz), elMaarif, çev. Hasan Ege, İstanbul.
İbn Sa’d, Ebû Abdillah Muhammed (2001), et-Tabakâtu’l-Kübrâ, Kahire.
İbnu’l-Esîr, Izzuddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed (1996), Üsdü’lĞabe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, Beyrut.
İbnu’l-Esîr, Izzuddîn Ebû’l-Hasen Ali b. Ebi’l-Kerem Muhammed b. Muhammed
b. Abdilkerim b. Abdilvâhid eş-Şeybânî (1987), el-Kâmil fi’t-Târîh, nşr. Ebu’lFidâ Abdullah el-Kâdî, Beyrut.
Kansu, A. Şevket (1947), Gençlikte İrade Eğitimi ve Büyük Adamlar, Ankara Üniversitesi Yayınları, Ankara.
Kettâni, Muhammed Abdulhayy (1997), Nizâmu’l-Hukûmeti’n-Nebeviyye (etTerâtibu’l-İdâriyye), nşr.Abdullah el-Hâlidî, Beyrut.
Kualaksızoğlu, Adnan, (1998), Ergenlik Psikolojisi, İstanbul,.
Kula, M. Naci (1995), “Gençlerimize Peygamberimizi Nasıl Anlatalım”,
Hz.Muhammed ve Gençlik, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara.
28
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Hz. Peygamber’in Elinde Şekillenen İdeal Gençlik
Küçük, Raşit (1994), “Ebû Saîd el-Hudrî”, DİA, İstanbul, X, 223-224.
Muhammed Hamidullah (1995), İslam Peygamberi, çev. Salih Tuğ, İstanbul.
Münâvî, Muhammed Adurraûf (Tarihsiz), Feyzu’l-Kadîr Şerhu Câmii’s-Sağîr min
Ehâdîsi’l-Beşîri’n-Nezîr, Beyrut.
Müslim, Ebû’l-Huseyin Muslim b. Haccac el-Kuşeyrî (Tarihsiz), Muhtasaru Sahih-i
Müslim, ihtisar: Zekiyyüddîn Abdülazîm el-Münzirî, Riyâd.
Özgü, Halis (1973), Genç Erkek Psikolojisi, Özgü Yayınları, İstanbul.
Süheylî, Abdurrahman (1990), er-Ravzu’l-Unuf fî Şerhi’s-Sîreti’n-Nebeviyyeti Liibni
Hişâm, nşr.Abdurrahman el-Vekîl, Kahire.
Şevkânî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (1989), Neylü’l-Evtâr Şerhu Munteka’lAhbâr min Ehâdîsi’l-Ahyâr, Beyrut.
Taberî, Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr (1968), Tarihu’r-Rusül ve’l-Mülûk, nşr. Muhammed Ebu’l-Fadl İbrahim, Mısır.
Tirmizî, Muhammed b. Îsâ (2002), Sünenü’t-Tirmizî, nşr. Şeyh Halîl Me’mûn Şîhâ,
Beyrut.
Vâkıdî, Muhammed b. ‘Umer (1966), Kitâbu’l-Megâzî, nşr. Marsden Jones, London.
Watt, Montgomery (1986), Hz.Muhammed Mekke’de, çev. Rami Ayas-Azmi Yüksel,
AÜİF Yayınları, Ankara.
Zebîdî, Zeynuddîn Ahmed b. Ahmed b. Abdillatîf (1985), Sahîh-i Buhârî Muhtasarı
Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, Ankara.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 29
ENGELLİ GENÇLİK VE SOSYAL RİSKLER
Esra Burcu
ÖZ
Gençlik, yaşamın en dinamik dönemlerinden biridir. Bu dönemde
genç, birçok değişimi yaşayan ve bu değişimlerin getirdiği sorunlarla
baş etmeye çalışandır. Gençlik döneminde biyolojik ve psikolojik değişimlerin yanı sıra yeni sosyal statü ve roller edinme, farklı sorumluluklar alma, bağımsız davranışlar geliştirme gibi bazı sosyolojik değişimler de yaşanır. Diğer taraftan, genç olmanın kültürel tanımı tıpkı engelli olmanın kültürel tanımı gibi toplumdan topluma farklılık gösterir. Engelli olmak, fiziksel ya da zihinsel bir engel durumundan çok
sosyal olarak engellenmişliği temsil eder. Engelli bir genç, dönemi itibariyle geçirdiği değişimlerin doğurduğu sorunlarla baş etmeye ek
olarak engelinden dolayı da bazı sosyal ve kültürel sorunlarla karşılaşabilir. Bu çalışmada gençlik döneminin özellikleri çerçevesinde genç
olmak ve engelli olmanın karşılıklı ilişkisi noktasında, gencin karşılaşabileceği sosyal ilişkilerdeki riskler literatüre dayalı olarak tartışılmıştır. Çalışmada, genç bireyin bu dönemde zaten yaşadığı değişimlere
bir de fiziksel özelliğinden dolayı kültürel olarak tanımlanmış engellenmişliği eklenince özellikle sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, sosyal
edinimlerdeki kısıtlılıklar (eş, eğitim, iş ve meslek), taciz ve intihar gibi
sosyal risklerle karşılaşma olasılığı ya da bunlarla baş edebilme çabası
literatür desteğiyle verilmek istenmiştir.
ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, özgüven, adalet duygusu,
sorumluluk duygusu

Prof. Dr.,Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü, [email protected]
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
YOUNG PEOPLE WITH DISABILTIES AND
SOCIAL RISKS
Esra Burcu
ABSTRACT
Youth is one of the most dynamic periods of life. In this period, young
goes through lots of changes and tries to handle the consequences of these changes. During the youth period, right along with biological and
psychological changes there are also some sociological changes such as
obtaining social status and roles, taking various responsibilities and developing independent behavior. (On the other hand), Just like the cultural definition of being disabled, cultural definition of being young also
differs from one society to another. Being disabled represents social prevention more than a physical or a mental disability. In addition to the
problems that are encountered because of the period that the young individual with disabilities is going through, he or she may also face social
and cultural problems stem from the disability itself. In this study, risks
in social relationships are discussed based on the literature, in the context of the properties of the youth period and relation between being
young and disabled. With support from the literature, the article aims to
point out that possibility of encountering a social risk such as social isolation, social loneliness, constraints in social achivements (having a
spouse, education, job and occupation), suicide and abuse or efforts for
dealing with these risks are higher especially when young individuals
disability that is culturally defined because of his or her physical attributes is added to the changes that he or she is going through because of
the youth period.
KEYWORDS: Young, youth, self-esteem, sense of justice, sense of responsibility.

Prof. Dr., Hacettepe University, Faculty of Letters, Department of Sociology, [email protected]
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Esra Burcu
1. GİRİŞ
Gençlik, toplumun en dinamik kesimi olarak kabul edilirken değişmelerden çabuk etkilenen ve değişmeleri hızlandırandır. Bu anlamda gençlik gelecekte toplumun en önemli belirleyicisidir. Gençlik, sosyolog
Truzzi (1972)’nin de belirttiği gibi, yetişkinlerden farklı normlara ve davranış standartlarına sahip bir sosyal kategoridir.
Değişme ve değiştirme potansiyelini bünyesinde barındıran gençlik
döneminde bireysel ve sosyal bağlamda yeni durumlarla karşılaşılır. Bu
dönemde gençler fizyolojik, psikolojik, sosyolojik bazı değişimleri yaşarlar. Gençler kendilerinden önceki nesile göre daha farklı bir sosyalizasyon sürecinden geçerler ve gençler bu farklı sosyalizasyon sürecinde
akran grupları, kitle-iletişim araçları, okul ve iş çevresi, yaşadığı mahalle
gibi sosyal çevrelerinin etkisi altında kalırlar. Diğer taraftan, bu sosyal
faktörlere bağlı olarak gençler bedenlerine ilişkin de anlamlar üretirler.
Bu anlamların sembolik gösterimleri giyim, saç tarzı, takılar gibi somut
göstergelerle şekillenebileceği gibi, bedenin “güzelliği”, bedenin “normalliği” gibi soyut algılarla da şekillenir.
Engellilik birçok bireyin gözünde “normal”in dışında olma olarak tanımlanır. Yaygın söylem içinde “normal beden”, gözleri gören, yürüyen,
konuşan, duyandır ve bunun yanı sıra “normal” kabul edilen işlevlerine
bağlı olarak kültürel görelilik içinde “güzel” ya da “çirkin” olarak tanımlanandır.
Gençlik döneminde birçok değişimi, fiziksel/biyolojik bünyesinde,
psikolojisinde ve sosyal çevresinde yaşayan genç baş etmek zorunda
olduğu streslerle ve sorunlarla karşı karşıyadır. Bu dönemde fiziksel
engellilik genç için artı sorunları yaşamasına neden olabilir. Bunun en
önemli nedeni, toplumun engelliliğe ve engelli bireye ilişkin atfettiği
kültürel anlamlandırmalarda yatmaktadır. Dolayısıyla gencin sosyal
şartları, sosyalizasyon süreci ve kültürel edinimleri onun engelli bedenine ilişkin tanımlamasını ve sorunlarla baş etmesini doğrudan etkiler.
Gençlik döneminde gencin birçok sosyal ilişkiler bazında karşı karşıya kalabileceği sosyal riskler söz konusudur. Bu riskler, arkadaşlık ilişkilerinde, aile ilişkilerinde ve bunların dışındaki sosyal çevresinde söz
konusu olabilir. Bu risklerle karşılaşma ve bunlarla baş etme gençlik
32
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
döneminin en beklenen özelliği iken gencin engelli olması bu riskleri
şüphesiz artırmaktadır. Bu risklerden bazıları sosyal ilişki yoksunluğu
diğer bir ifadeyle sosyal izolasyon/sosyal yalnızlık, eş, eğitim, meslek ve
iş edinme kısıtlılıkları, sözlü, sembolik ve fiziksel tacizler ve intihar olarak ele alınabilir.
Bu çalışmada gençlik döneminin özellikleri çerçevesinde genç olmak
ve engelli olmanın karşılıklı ilişkisi noktasında, gencin karşılaşabileceği
sosyal ilişkilerdeki riskler literatüre dayalı olarak tartışılmıştır. Çalışmada, genç bireyin bu dönemde zaten yaşadığı değişimlere bir de fiziksel
özelliğinden dolayı kültürel olarak tanımlanmış engellenmişliği eklenince özellikle sosyal izolasyon, sosyal yalnızlık, sosyal edinimlerdeki kısıtlılıklar (eş, eğitim, iş ve meslek), taciz ve intihar gibi sosyal risklerle karşılaşma olasılığının ya da bunlarla baş edebilme çabasının daha yoğun
olduğu literatür desteğiyle verilmek istenmiştir.
2. BİR GEÇİŞ DÖNEMİ OLARAK GENÇLİK DÖNEMİNDE YAŞANAN DEĞİŞİMLER
En genel anlamda gençlik dönemi çocukluktan yetişkinliğe geçişi ifade
eder. Birey çocukluktan yetişkinliğe doğru biyolojik, psikolojik, sosyolojik değişimler yaşar. Bu değişmeler bireyde zaman zaman aşılması güç
problemlere yol açabilir.
Geçiş kavramı, değişme, gelişme ve dengesizlikler olarak tanımlanır.
Geçiş, insan yaşamında göreli denge noktası ile farklı olan diğer göreli
dengeler arasında bir çeşit köprüdür. Daha geniş bir ifadeyle, geçiş dönemi, yaşamın göreli dengeli hale gelmiş bir döneminden yine göreli
dengeye kavuşmuş bir dönemine geçişi kapsayan değişme, gelişme, büyüme, eşitsizlik dönemidir. Bu bağlamda birey gençlik döneminde çocukluk dönemine ait sosyal, fiziksel ve cinsel yetersizliğinden, yetişkinlik
dönemine ait sosyal, fiziksel ve cinsel olgunluğa erme sürecini yaşar.
Böylece gençlik, cinsel, fiziksel ve sosyal açılardan bir büyüme, değişme
ve gelişme dönemi olarak tanımlanır (Kimmel ve Weiner 1995: 12-13, akt.
Burcu 1997).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 33
Esra Burcu
Peki bu geçiş döneminde genç ne tür değişimler yaşar? Bu soruya
ilişkin yapılmış çalışmalarda, geçiş döneminin yani gençlik döneminde
bireyin fizyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel değişmeleri yaşadığı
kabul edilir. Kimmel ve Weiner (1995), kabul edilen bu değişimleri içsel
ve dışsal olarak kategorileştirmişlerdir. Gençlik dönemindeki içsel değişimleri, fizyolojik, duygusal, zihinsel düzensizlikler, psikolojik olgunlaşma, bilme ve kavramadaki gelişmeler gibi biyolojik ve psikolojik değişmeler, dışsal değişmeleri ise sosyal yaşantılar, tecrübeler ve düzenlemeler ile normatif-kültürel değişmeler kapsar.
Sosyolojik olarak şüphesiz dışsal değişmeler birçok araştırmacının
dikkatini çekmiştir. Gençlik döneminde gencin bir üniversiteden mezun
olması, evlenmesi, işe başlaması gibi sosyal statü ve rollerle ilgili sosyal
yaşamındaki değişmeler, anne-baba olma, ehliyet alma, askere gitme gibi
normatif ya da kültürel değişmeler ve toplumca onay almış ve o yaş döneminde beklenilen davranış kalıplarını yerine getirme durumu sosyolojik olarak gençlik dönemindeki değişmelerin incelenmesini önemli kılar.
Gençlik dönemi ve gençler incelenirken sosyolojik olarak sosyal ve
kültürel faktörlerin bu dönemi ya da birey olarak genci ne yönde etkilediği göz önünde bulundurulmalıdır. Toplumun kültürel değerleri, normları, alışkanlıkları kısacası kültürel birikimler gençlik dönemini şekillendirirken kimin genç olarak tanımlanacağını da belirler. Bu bağlamda
hangi dönemin gençlik dönemi olduğu ya da kimin genç olarak tanımlanacağı sadece biyolojik özelliklere göre değil kültürel özelliklere göre de
ele alınır ve bu durum toplumdan topluma görelilik arz eder. Bireye
toplumda ait olduğu sosyal gruplar içinde hangi rollerin ve statülerin
uygun görüldüğü, hangi özgürlüklerin ya da imtiyazların verildiği ve
sorumlulukların yüklendiği diğer faktörlerin yanı sıra sosyal ve kültürel
olarak da belirlenir. Bu bağlamda gençlik dönemindeki birey yaşamında
bir geçiş dönemi yaşarken bu geçiş dönemi kültürel olarak tanımlanır.
Örneğin, kültüre bağlı olarak evlenen, hamile kalan ya da çocuk sahibi
olan, bir işe başlayan vb. genç artık yetişkin olarak o toplumda kabul
görebilir ya da 11 yaşında regl olan bir kız çocuğu genç olarak kabul
edilebilir. Bu noktada gençliği sosyolojik olarak incelerken, insanların
gençliklerinin başlama ve özellikle sona erme yaşlarını kesin ve net bir
şekilde belirtmek pek mümkün gözükmemektedir.
34
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
Belirtilenlerin ışığında geçiş dönemi olarak tanımlanan ve gencin
içinde bulunduğu toplumun kültürel özelliklerine göre belirlenen gençlik döneminde birey, Frith (1984)’in de belirttiği gibi, bağımsızlık ve bağımlılık arasında bir hareketlilik yaşar. Genç insan çocuktan daha bağımsızken hala bazı konularda yetişkinlere bağımlılık gösterir. Gençlik
döneminde genç giderek aileye olan bağımlılığını azaltırken giderek
kendine ait sosyal alanlara girerek bağımsızlığını tanımlamaya ve göstermeye başlar. Örneğin, okul hayatı, arkadaş grupları, çalışma hayatı,
boş zamanlarını değerlendirme aktiviteleri gibi.
Gençlik döneminde genç olmanın diğer göze çarpan özelliği de sorumluluk kavramı ile ilgilidir. Sosyolojik olarak gencin sorumluluk alması olarak kastedilen, gencin giderek yeni sosyal roller ve statüler ve
bunlara bağlı olarak yerine getirmesi beklenilen görevlere sahip olmaya
başlamasıdır. Diğer taraftan yasal anlamda da genç bazı sorumlulukların
altına da girmektedir. Örneğin, oy vermesi, askere gitmesi, yasalara uygun davranmasının beklenilmesi gibi.
Tüm bu belirtilenlerin ışığında, gençlik döneminin temel sosyal özellikleri birçok araştırmacı tarafından, toplumda yetişkinlik rollerine ve
statülerine doğru hızlı bir hareketlilik içinde olan, toplumu eleştirme
gücünü kendinde en yoğun olarak hisseden, sorumluluğunun ve bağımsızlığının düzeyi giderek artış gösteren, toplumun en yaratıcı ve en dinamik kesimi olarak ele alınmıştır (Burcu 1997: 16).
3. ENGELLİLİĞİN KÜLTÜREL TANIMI VE ENGELLİ GENÇLİK
Sosyal bir kategori olarak gençlik sosyal ve kültürel özellikleri açısından
literatürde çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır.
Toplumların ve kültürlerin farklı özellikler taşıması bağlamında tek
tip bir gençlik grubundan söz etmek mümkün gözükmemektedir. Gençlik dönemi ve bu dönemin içinde yer alan genç birey, cinsiyetine, eğitim
durumuna, ekonomik durumuna, geleneklere ve göreneklere, benimsediği değer ve normlara, bedensel özelliklerine bağlı olarak farklı sosyal
kategorileri temsil edebilir. Bu sosyal kategorilerden biri de gençlik grubu içinde yer alan engelli gençlik grubudur. Belirtilmelidir ki, engelli
gençlik, gencin fiziksel özelliklerine ait bir etiketlemeyi değil sadece sos-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 35
Esra Burcu
yolojik bir sınıflandırmayı içermektedir. Bu tür gençliğe ait yapay sınıflandırmalar sosyolojik olarak gençliğin özelliklerini ve sorunlarını daha
iyi tespit etmede ve anlamada sosyologlar için bir tercih alanı olmuştur.
Gençler arasında sosyal farklılıklar gençlerin fiziksel özelliklerine
bağlı olarak da ortaya çıkar. Engelli gençlerin aktivitelerini kapsayan
yetiştirilme biçimleri, farklı davranış sınırlamaları, farklı kültürel birikimlerin aktarılması ve farklı sosyalizasyon modelleri onları diğer gençlik gruplarından farklı kılabilir. Bu durum özellikle cinsiyet faktörü devreye girince daha da netleşir. Kız ve erkek engelli gençler toplumda mesleki fırsatlar, eğitim olanakları, ücretler, aile içi roller, sorumluluklar ve
bağımsızlıklar vb. açıdan farklı deneyimleri yaşayabilirler. Diğer taraftan
engelli gencin mensup olduğu sosyal sınıf da onun özellikle gelecekteki
beklentilerini, okul ve iş hayatıyla ilgili fırsatlarını, arkadaş ve eş edinme
olanaklarını belirleyebilir. Engelli gencin yaşadığı sosyal ortam ve engelliliğin bu sosyal ortamda nasıl tanımlandığı, gencin hangi etiketlemeler
altında kültürel olarak betimlendiğine göre değişir.
En genel anlamda engellilik, yeteneklerdeki ve güçteki sınırlanmışlık
ya da eksiklik olarak tanımlanır. Engellilik, bireyin belirli aktivitelerini
yerine getirmesini ve sosyal yaşamdaki rollerini oynayabilmesini sağlayan “ideal-normal” kapasitenin dışında olmaktır. Engelli birey ya da
genç, tedavisi/düzeltilmesi mümkün gözükmeyen ancak rehabilite edilebilecek olan insan olarak kabul edilir. Engellilik, bireyin zihinsel
ve/veya bedensel işlevlerindeki kayıplar sonucu ortaya çıkan sınırlılıkları/kısıtlılıkları ifade etmek üzere kullanılan bir kavramdır (Whyte ve
Ingstad 1995:3-4, akt. Burcu 2002: 85). Belirtilmelidir ki, tanımlaması nasıl
olursa olsun bireyin çeşitli nedenlerden dolayı birlikte yaşamak zorunda
kaldığı engellilik, insanın biyolojik doğasından çok varlığını sürdürdüğü
sosyal ve kültürel ortam içinde, diğer insanlarla etkileşim ağı içinde,
onlarla birlikteyken anlam kazanır. Doğuştan ya da sonradan edinilen
engelliliğin birey ve genç için sosyal anlamı, bireyin kendisinin engelliliğine ilişkin tepkilerine, o anki durumuna ve geleceğine nasıl baktığına,
engellilik durumunun bireyin yaşamını nasıl etkilediğine ve toplumun
yani diğer insanların engelliliğe ilişkin bakış açısında şekillenir (Burcu
2002: 86). Bu şekillenme şüphesiz o toplumun kültürel özellikleriyle iç
içedir ve bu durum kültürden kültüre değişir.
36
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
Gencin engelli olmasının kültürel bir anlamı vardır. Bu anlam kültürden kültüre farklı toplumlarda değişebildiği gibi aynı toplumda da farklılık gösterebilir. Engelli olan gençler yaşadıkları mahalle, aile, okul, iş,
arkadaşlık ortamı gibi birçok sosyal ortamda kendilerine ilişkin bakış
açılarını yansıtan kültürel tanımlamalarla karşı karşıya kalırlar. Yapılan
çalışmalar (Burcu 2006), Türkiye’de olduğu gibi birçok toplumda engelli
bireye ilişkin etiketlemeler içeren “acıma”, “dışlama”, “ikinci sınıf görme”, “işe yaramaz görme”, “yük” ve “yetersiz” gibi çeşitli olumsuz kültürel tanımlamaların olduğunu belirtir. Bu olumsuz tanımlamalar özellikler özgürleşme, bağımsızlaşma ve sorumluluklar alma sürecini yaşayan engelli genç için aşılması zor engellenmişlikler yaratmaktadır. Bu
noktada önemli olan gencin engelli olmasının ötesinde engellenmişliğidir ki bu engellenmişlik durumu genç için sosyal ilişki ağı içinde eğitim
ve mesleki fırsatları, eş ve arkadaş seçimi kısıtlılıkları, sosyal izolasyon,
sosyal yalnızlık, taciz ve intihar gibi sosyal risklerle karşı karşıya kalmasına neden olabilir.
4. ENGELLİ GENÇLİK VE SOSYAL İLİŞKİLERDE OLASI SOSYAL
RİSKLER
Gencin fiziksel özelliğinden çok ona yüklenen kültürel anlamlara bağlı
olarak karşılaşma olasılığı olan sosyal risklerin varlığı şüphesiz mutsuz,
kendine özgüveni olmayan, yetersiz ve yaşam kalitesi standardına erişilememiş bir gençlik yaratabilir.
Literatürde gençlerin engellilik durumundan dolayı karşı karşıya
kaldığı ya da kalabileceği sosyal risklerle ilgili çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Engelli gençlerin engelli olmalarından dolayı eğitim fırsatlarını yakalayamaması şeklindeki sosyal riskle ile ilgili olarak yapılmış çalışmalar (Shapiro 1993, Weitz 1996, Rowan 1980, Lane 1992 ve Cohen
1994) engelli gençlerin eşit eğitim fırsatlarına sahip olmadıklarını tespit
etmişlerdir. Bu araştırmaların ortak sonucunda, engelli gençleri izole
edecek şekilde özel mekânlarda eğitim kurumlarında toplamanın onların
toplumun diğer bireyleriyle ya da diğer gençlerle iç içe yaşamalarını
engellediğini, ortak mekânlarda birlikte eğitim görme fırsatını elinden
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 37
Esra Burcu
aldığını ve bu durumun da engelli gençlerin sosyal bütünleşmesini sekteye uğrattığını belirtmişlerdir.
Bazı çalışmalarda (Castree ve Walker 1981, Beardshaw 1988, Parker ve
Hirst 1987) engelli bireyin eğitim fırsatlarını yakalayamama riskiyle birlikte engelli gencin meslek edinememesi, gelir getiren düzenli bir işte çalışma
fırsatını yakalayamaması ve dolayısıyla istihdam sorunu ile karşı karşıya
kaldıkları gösterilmiştir. Bu riskler şüphesiz gencin sosyal yaşamını bütünüyle olumsuz yönde etkilerken, engelli gencin eğitim, ekonomi, sağlık ve
sosyal alanlarda desteklenilmemesine de neden olmaktadır. Bu bağlamda
engelli gençler eğitim süreçlerinden sonraki sosyal yaşamlarına uyum
sağlamalarında zorluklarla karşılaşmaktadırlar. Örneğin, Rowan (1980)’ın
da belirttiği gibi birçok engelli genç üniversite ya da yüksek eğitim görme
fırsatlarını çoğu zaman yakalayamamakla birlikte iş bulma, meslek edinme, mümkün olduğunca ailesinden bağımsız bir yaşam geliştirme, aileden
bağımsız güvenli bir mekânda temel ihtiyaçlarını karşılayacak yeterli bir
gelecek oluşturma gibi hususlarda engellenmelerle karşı karşıya kalmakta
ya da bunu düşünmektedirler.
Engelli gençlerin literatürde özellikle üzerinde durulan sosyal risklerinden biri de, gencin sosyal izolasyonu ve dolayısıyla sosyal yalnızlıkla
karşı karşıya kalma riskidir. Armitage (1983)’in çalışmasında, engelli
gencin kendi temel ihtiyaçlarını karşıladığı ve temel hedeflerine ulaşma
yollarının açık olduğuna inandığı ve bunu şüphesiz gözlemlediği durumlarda bağımsızlığının arttığını ve bu bağımsızlığın da gencin sosyal
çevreye uyum ve bütünleşmesine katkı sağladığını belirtmiştir. Gençlik
döneminin en belirgin özelliklerinden biri olarak kabul edilen “bağımsız
davranışlar geliştirme” özelliğinin şüphesiz engelli gençler için de söz
konusu olduğu düşünüldüğünde Armitage (1983)’in de belirttiği gibi
engelli gencin bağımsızlaşması ile gelecek hedeflerine ulaşma inancı
pekişmekte ve bu durum sosyal izolasyon problemine çözüm getirmektedir.
Daha önce de belirtildiği gibi, engelli olan bireylere kültürel olarak
yüklenilen anlamlar onların engelinden kaynaklı kısıtlılık yaşamasından
çok bir kültürel engellenme yaratmaktadır. Bu kültürel engellenmişlik
engelli bireyi sosyal çevresinden uzaklaştırmakta, giderek koparmakta
ve sonunda sosyal yalnızlığa itmektedir. Thomas, Bax ve Symth (1989:
38
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
11, akt. Burcu 2002: 87), engelli gençlerin sosyal çevreden izole olmasında bireyin engelli olmasından çok diğerleri tarafından “hariç tutucu”,
“yoksun bırakıcı”, “dışlayıcı” tutumların geliştirilmesine bağlı olduğunu
ifade eder. Dolayısıyla engelli olmayanların tutumu, bakış açısı, davranış
şekli engelli genç için sosyal izolasyon problemini doğurmakta ve bu
durum da onu sosyal yalnızlığa itmektedir. Sosyal yalnızlık içinde kalan
genç, aslında bulunduğu sosyal çevre içinde diğerleriyle birlikteyken,
diğer bir ifadeyle kalabalığın içindeyken yalnızlık yaşamaktadır. Sosyal
yalnızlıkta birey diğerleri arasında olmasına rağmen kaliteli, tatmin edici
ve memnuniyet verici sosyal iletişimler ve etkileşimler kuramamaktadır.
Gençlik döneminin en önemli özelliği bağımsızlıktır denilirken, sadece davranışları geliştirmek ve uygulamak olarak algılanmamalıdır. Bağımsızlık sürecinde karar almanın da bağımsız olarak yürütülmesi
önemlidir. Bu bağlamda çalışmaları olan Davis (1984), bireyin genç olarak bağımsızlaşma sürecinde kararlarda bağımsız olmanın önemini vurgular. Davis (1984)’e göre, engelli genç özellikle her fiziksel aktivitesinde
bağımsız olmaktan çok diğerleriyle etkileşim içinde onlardan yardım
almayı da normalleştirmeli ve bazı şeyleri tek başına yapmanın ötesinde
yardımları almalı ancak kararlarında bağımsız olmalıdır. Dolayısıyla
kararlarda bağımlılık yaşanması da genci sosyal izolasyona itebilmektedir.
Sosyal izolasyon ve engelli gençlik üzerine yapılmış birçok araştırmada (Thomas, Bax ve Symth 1989, Koregiannis 2000, Morris 2000, Hyde
2001), özellikle ergenlik döneminin genç üzerinde yarattığı değişimlere
bağlı olarak engelli ergenin diğer gençlere göre sosyal izolasyon riskiyle
karşılaşma ve bunun getirdiği sıkıntıları yaşama sıklığının daha fazla
olduğu bu nedenle bu problemin üzerinde önemle durmak gerektiği
belirtilmiştir. Gencin ergenlik döneminde bağımsızlığını geliştirmesi,
cinselliğini keşfetmesi, karşı cinse ilgi duyması, duygu ve isteklerindeki
değişimler ve bu duygu ve istekleri tatmin etme fırsatlarını arama çabası
gibi değişimler onu aile sosyal çevresinden giderek bağımsızlaştırırken
arkadaş çevresine daha bağımlı hale getirmektedir. Genç bu dönemsel
özellikleri yaşarken ve bu yönde değişimleri yaşamına aktarırken, engelli
genç bu değişimleri yaşamına aktarmada akranları kadar şanslı olamamakta, günlük aktivitelerini yerine getirmede bile anne-babalarına ya da
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 39
Esra Burcu
bir başkasına bağlılık geliştirmektedir. Bu noktada belirtilen araştırmalarda önerilen şey, engelli genç için aileye olan fiziksel bağımlılıktan kaçınılamasa bile, ebeveynlerin engelli gençlerde “kendi kararlarını bağımsız olarak alabilmeleri” yönünde ortamı hazırlamaları gerektiğidir.
Engelli genç, kendi dünyasında yer alan ve giderek çözülmesi güçleşen bir yalnızlık ve çevreden uzaklaşma problemiyle karşı karşıyadır. Bu
durumu Younghusband ve arkadaşları (1970) engelli gencin toplumla
bütünleşememe problemi olarak görürlerken, engelli gencin sosyal ilişkilerinde karşılaştıkları güçlüğü “potansiyel izolasyon problemi” olarak
tanımlamışlardır. Bu görüşü destekleyecek şekilde Clarke, Riach ve
Chyne (1977, akt. Burcu 2002: 88), engelli çocukların ve gençlerin sosyal
ilişkilerinin zayıf olduğunu, daha çok yalnız başlarına kalmayı tercih
ettiklerini, diğerlerini dinleme ve seyretme gibi pasif aktiviteler geliştirdiklerini belirtmişlerdir.
Engelli gençlerin sosyal izolasyon problemi yaşamaları onların arkadaşlık ilişkileri geliştirmesinde ve özellikle karşı cinsten akranlarıyla özel
ilişkiler kurmasında, sürdürmesinde ve hatta eş bulmasında sorunlar
oluşturmaktadır. Genç için akranlarıyla geliştireceği sosyal ilişkiler çok
önemlidir ve gençlik döneminde geliştirilen arkadaşlık ilişkileri gencin
değerlerini, normlarını, alışkanlıklarını, beğenilerini, ilgilerini, davranış
ve tutumlarını kısacası sosyal dünyasını etkiler. Gençlik intiharları ile
ilgili yapılan çalışmalarda gencin intiharında etkili sosyal faktörlerden
biri olarak gencin akranlarıyla ve karşı cinsle geliştirdiği ilişki kabul edilir. Hendin (1990)’in de belirttiği gibi, gencin aşk ilişkilerinde yaşadığı
hayal kırıklıkları gencin hayatına son verme düşüncesini ve eylemini
etkilemektedir. Bu bağlamda engelli genç bireyin, gerek akran ilişkileri,
gerek karşı cins ilişkileri, gerekse aile ve diğer sosyal çevre ilişkilerindeki
kısıtlılıklar potansiyel yalnızlığı ve izolasyon problemini pekiştirirken bu
durum intihara kadar da genci sürükleyebilmektedir.
Engelli gencin toplumda karşı karşıya kaldığı en yoğun sosyal kayıp
ilişkilerde yaşanabilir. Gencin fiziksel özelliklerine bağlı olarak, yaşadığı
sosyal yalnızlığı bireyin ölüm düşüncesini pekiştirebilir. Olafsen (1983)
fiziksel engellilerle yaptığı bir çalışmada bu kişilerde intihar eğiliminin
diğer engelli olmayan bireylere göre daha yüksek olduğunu belirtmiştir.
Bu konuda bir diğer araştırma yapan Rettersol (1993), engelli gencin
40
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
gelecek kaygısı, ekonomik endişeleri, eğitim, iş ve meslek edinmedeki
kaygıları gençlere ölümü düşündürdüğünü ve intihar eğilimini artırdığını belirtmiştir. Jacobs (1971), Barter, Swaback ve Todd (1968), intihar
girişiminden sonra hastanede yatan engelli gençlerle yaptıkları çalışmada, engelli gençlerin aktif olarak katıldıkları sosyal grupların olmadığını,
sosyal yaşama dair aktivitelerde minimal düzeyde yer aldıklarını göstermişlerdir (akt. Burcu 2007).
Engelli gençlerin sosyal ilişkiler geliştirmede ve bu ilişkileri kaliteli
bir şekilde sürdürmede karşılaştıkları sosyal risklerden biri de sözlü,
sembolik ve fiziksel tacizlerdir. Sosyal yaşam içinde engelli gençler aile
ortamında, oturdukları mahallede, akran gruplarında, okul çevresinde,
iş ortamında ve diğerleriyle karşı karşıya kaldıkları kamusal alanlarda
çeşitli taciz türlerine maruz kalmaktadırlar. Bu tacizler arasında, engelli
bireylere film seyretme olanağı vermeyen sinema salonlarındaki koltuk
düzeni, yürümesini zorlaştırıp hatta evden dışarı çıkmasını engelleyen
mekansal düzenlemeler (!) gibi sembolik tacizler; iş yapamaz, beceremez
diyerek iş olanağını sunmayan ya da işyerinde bireyin donanımına uygun olmayan rutin, basit tanımlanacak görevlerin engelli için uygun
olduğunu söyleyen işverenler, “yazık”, “zavallı”, “Allah Korusun böyle
olmaktan”, gibi sık sık rastlanılan cümleler gibi sözlü tacizler ya da nasıl
olsa kendini savunamaz diyen bir bakış açısıyla dayak, küfür, tecavüz
gibi fiziksel tacizler örneklendirilebilir. Burcu (2006)’nun yaptığı bir araştırmanın saha verileri arasında tacize ilişkin engelli bireylerin kendi deneyimlerini ve gözlemlerini yansıtan örnekler yer almaktadır. Örneğin,
görme engelli genci dilenci olarak gördüğü için avucuna yiyecek sıkıştıranlar ya da sattığı ürünün karşılığı olan paradan daha azını nasıl olsa
görmüyor diyerek kaçıranlar, ya da kendisinden utanıldığı için misafirin
yanına çıkarılmayanlar söz konusudur.
5. SONUÇ YERİNE
Hemen her toplumda kimin genç olduğunu tanımlayan, gençlere hangi
statülerin atfedildiği ve hangi rollerin beklenildiğine ilişkin kültürel belirleyiciler bulunduğu gibi, engellik üzerine inşa edilen kültürel anlamlar da
söz konusudur. Bu kültürel anlamlar, engelli gencin neleri yapabileceği,
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 41
Esra Burcu
kendisinden toplumsal olarak beklenilen statülerin hangisini temsil edebileceği ve hangi beklenen rolleri yerine getirebileceği konusunda etkili belirleyicilerdir. Bu çerçevede gençlik dönemine girme ve bu dönemin sona
ermesi her toplumun kültürel özelliklerine göre değişirken “genç” ve “yetişkin” tanımları da kültür tarafından belirlenir. Engelli gencin gençlik
dönemine girmesi ve bu süreçte kendisinden beklenilen rolleri yerine getirmesi ve gençlik döneminin sona ererek yetişkin olarak kabul edilmeye
başlanması sıklıkla yine o toplumun kültürüne bağlı olarak geciktirilebilir
ya da ne bu dönemin başlangıcı ne de bitişi kültürel olarak onaylanabilir.
Örneğin, engelli bir genç o toplumun kültürel bakış açısına göre eğitim
sürecini tamamlayamaz, bir işi yapamayacağı için meslek edinemez ya da
anne/baba olamaz. Bu bağlamda sürekli olarak ailesine ya da birilerine
muhtaç olarak yaşamını sürdürendir, ikinci sınıftır, çoğu zaman yüktür.
Bu durumun ya da bu gecikmenin en belirleyici faktörü kültür olmakla
beraber toplumun bilinçlenmesi düzeyindeki gelişme hamleleri de bu
gecikmeleri önleyici önemli yönde rol oynar.
Engelli gençlere atfedilen kültürel anlamlar onları sosyal ilişkilerinde
sosyal risklerle karşı karşıya bırakabilir. Daha önce de belirtildiği gibi,
sosyal risklerle sadece engelli gençler değil tüm gençlik dönemindeki bireyler karşılaşabilir ancak engelli gençlerde bu olasılık daha sık gözükmekle birlikte baş edebilmedeki güçlükler daha yoğun yaşanmaktadır.
Eğitim sürecini istenilen yönde devam ettirememe, hedeflenen iş ve mesleklere ulaşamama, akran grupları içine dahil olamama, karşı cinsten arkadaşlıklar edinememe ya da bunu sürdürememe, sosyal izolasyon, sosyal
yalnızlık, taciz ve intihar gibi sosyal riskler Anderson (1973) ve Fulthorpe
(1974) ve Burcu (2007)’nun da belirttiği gibi, gencin sosyal yaşamında diğerleriyle geliştirdiği ilişkilerde kendine saygı ve güven eksikliği yaratmakta ya da artırmaktadır. Bu durum engelli gencin sosyal yeteneklerini
zayıflatırken zaten toplum tarafından olumsuz olarak atfedilen kültürel
anlamları daha da pekiştirmektedir. Engelli genç bu sosyal risklerin etkisiyle, sosyal dünyasında ilişki kuramama, geliştirememe ve sürdürememe
gibi sıkıntılar yaşamakta, karşılaştığı sosyal problemleri çözebilecek gücü
kendinde bulamamakta ve istediği desteği çevresinden alamadığını düşünmekte bu da yeniden sosyal izolasyon ve sosyal yalnızlığı üretmekte-
42
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
dir. Sosyal izolasyon ve sosyal yalnızlık engelli gencin toplumla bütünleşmesini engellerken intihara kadar da genci sürükleyebilmektedir.
Engelli gencin belirtilen ve eğer tedbir stratejileri oluşturulmazsa adeta
bir kısır döngüye dönüşebilecek olan bu durumun önüne geçilmesinde en
önemli aktörler aile üyeleridir. Aile genç için her zaman yol gösterici bir
rehber niteliğinde olmalıdır, bunu gerçekleştirirken de ilgi, sevgi ve güven
ortamını genç için hazırlamalıdır. Engelli gencin sosyal çevresini oluşturan
başta anne, baba ve kardeşlerinin yanı sıra akrabalarının ve diğer sosyal
çevre üyelerinin ve dolayısıyla toplumun bütünsel anlamda gençlik döneminde yaşanabilecek değişimler ve karşılaşılabilecek sorunlar ve çözümleri noktasında bilinçlendirilmelerinin yanı sıra engellik konusunda
da benzer bir şekilde toplumda farkındalık yaratma çabası içinde olunmalıdır.
Son olarak ülkemizde gençlikle ilgili çalışmaların daha çok üniversite
ya da okuyan gençlik üzerinde yoğunlaştığı, uygulamalı ve kuramsal olarak gençliğin tüm kesimlerine yönelik derinlemesine çalışmaların yapılması gerektiğini söylemek mümkündür. Diğer taraftan ülkemizde, gençlik
kesiminin özelliklerine, bu kesimin problemlerine ve problemlere getirilecek çözümlere yönelik çalışmaların yoğunluk göstermesi, gençliğin toplumsal bütünleşmesi ve güvenli bir geleceğe kavuşulması açısından önemli olacaktır (Burcu 1998). Bu bağlamda engelli gençlik üzerine çalışmalara
özellikle toplumsal bütünleşme açısından ihtiyaç vardır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 43
Esra Burcu
KAYNAKÇA
Anderson, E. M. (1973), The Disabled Schoolchild: A Study of Integration in Primary
Schools, Londın: Methuen.
Armitage, J. (1983), Barriers: A Survey of Housing Physical Disability and the Role of
Local Authorities, London: SHELTER- National Compaign fort he Homeless.
Barter J. T, D. O. Swaback ve D. Todd (1968), “Adolescent Suicide Attempts: A
Follow-up Study of Hospitalized Patients”, Archives of General Pschiatry, 19,
523-527.
Beardshaw, V. (1988), Last on the List: Community Services for People with Disabilities,
London: King’s Fund Institute
Burcu, E. (1997), Çırak ve Kalfa Gençlik Alt Kültür Grubu Hakkında Sosyolojik Bir
Araştırma, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış
Doktora Tezi, Ankara.
Burcu, E. (1998), “Gençlik Teorilerinin Sınıflandırılmasına İlişkin Bir Çalışma”,
Sosyoloji Araştırmaları Dergisi, 1,1-2, 105-136.
Burcu, E. (2002), “Üniversitede Okuyan Özürlü Öğrencilerin Sorunları: HacettepeBeytepe Kampüsü Öğrencileri Örneği”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, cilt: 19, sayı: 1, ss: 83-103.
Burcu, E. (2006), Türkiye’de Özürlü Birey Olma: Temel Sosyolojik Özellikleri ve Sorunları Üzerine Bir Araştırma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yay.
Burcu, E. (2007), Disability and Youth Suicide: A Focus Group Study of Disabled
University Students, The Review of Disability Studies: An International Journal,
3, 1-2, 33-47.
Castree B. J. ve J. H. Walker, (1981), “The Young Adult with Spina Bifida”, British
Medical Journal, 283, 1040-1042.
Clarke, M. M., J. Riach ve W. M. Chyne (1977), Handicapped Children and PreSchool
Education, Report to the Warnock Committee on Special Education, University of
Strathclde.
Cohen, L. G. (1994), Train Go Sorry: Inside Deaf World, Boston: Houghton Mifflin
Davis, K. (1984), “Notes on the Development of the Derbyshire Centre for Integrated
Living”, Disability Handicap and Society, 3, 173-193.
Frith, S. (1984), The Sociology of Youth, Lancashire: Causeway Boks.
Fulthorpe, D. (1974), “Spina Bifida: Some Pschological Aspects”, Special Education
and Further Trends, 17-20.
Hendin, H. (1990), “Suicide Among the Young: Pschodynamics and Demography”,
in. J. T. Clemons (ed.), Perspectives on Suicide, Kentucky: John Knox Pres.
Hyde, M. (2001), “Exploring Disability: A Sociological Introduction”, Sociology, 1,
219-258.
44
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Engelli Gençlik ve Sosyal Riskler
Jacobs, J. (1971), Adolescent Suicide, New York: Wiley-Interscience.
Kimmel C. D. ve I. B. Weiner (1995), Adolescence: A Developmental Transition, New
York: John Willey and Sons Inc.
Koregiannis, A. (2000), “Soft Disability in Schools: Assisting or Confining at Risk
Children and Youth?”, The Journal of Educational Thought, 34, 2, 113-135.
Lane, H. (1992), The Mask of Benevolence: Disabling the Deaf Community, New York:
Vintage
Morris J. (2000), Working for Equity: Issues of Employment for Youth with Disabilities,
Doctoral Thesis, Canada: The University of Manitoba
Olafsen, O. M. (1983), “Suicide among Cancer Patients in Norway”, in. J. P. Soubrier ve J. Vedrinne, Depression and Suicide, Paris: Pergamon Pres.
Parker G. M. ve M. Hirst, (1987), “Continuity and Change in Medical Care for
Young Adults with Disabilities”, Journal of the Royal College of Physicians, 21,
129-133.
Rettersol N. (1993), Suicide: A Europen Perspective, Cambridge: Cambrigge University Pres.
Rowan, P. (1980), “What Sort of Life?”, Paper for OECD Project, The Handicapped
Adolescent, Windsor, Berks: NFER-Nelson.
Shapiro, J. (1993), No Pity: People with Disabilities Forging a New Civil Rights Movements, New York: Times-Random House.
Thomas A. P, M. C. Bax ve D. P. Smyth (1989), The Health and Social Needs of Young
Adults with Physical Disabilities, London: Mac Keith Pres.
Truzzi, M. (1972), “Youth and Social Organization”, M. Truzzi ve P. K. Manning
(eds.), Youth and Sociology, New Jersey: Prentice-Hall Inc.
Weitz, R. (1996), The Sociology of Health, Illness and Health Care, Belmont CA:
Wadsworth
Whyte S. R. ve B. Ingstad (1995), “Disability and Culture: An Overview”, S. R.
Whyte ve B. Ingdstad (eds.), Disability and Culture, California: University of
California Pres
Younghusband E.ve diğerleri (1970), Living with Handicap: Report of Working Party
on Children with Special Needs, London: National Children’s Bureau.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 45
POTANSİYEL SUÇLULAR: SOKAK ÇOCUKLARI
Abdullah Korkmaz
ÖZ
Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi artan suç
oranlarıdır. Genel suçluluğun içinde çocuk suçlarındaki artış oranları,
dikkat çekmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen
ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, suça yönelmeleri için gereken bütün şartlara sahip olmaları itibariyle organize suç grupları için kaynak olmaktadır ki bu husus sorunun önemini daha çok artırmaktadır. Yukarıda belirtilen sorulara
Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Van, Elazığ, Batman ve Siirt illeri
araştırma evreni olarak seçilerek, tesadüfî örneklemle tayin edilen
gruba uygulanan anketle elde edilen verilerden hareketle cevap verilmeye çalışılmıştır. Araştırma verileri değerlendirilirken konu ile ilgili
kavramsal izahlardaki karışıklıklar giderilmeye çalışılmış, konu ile ilgili yapılmış uluslararası araştırmalar dikkate alınarak karşılaştırmalar
yapılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER: Sokak çocukları, Göç, Suç, İşsizlik, Parçalanmış aile, Çocuk suçluluğu

Prof. Dr., İnönü Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
POTENTIAL CRIMINALS: STREET CHILDREN
Abdullah Korkmaz
ABSTRACT
One of the most important issues in today's societies is rising crime
rates. In general delinquency rates, increasing rates of juvenile delinquency grabs attention. The phenomenon of children living and working on the street is an economic and social problem ranking at the top
of the global agenda and waiting to be solved as a priority. Owing to
the fact that children living and working on the street have all the conditions necessary to show tendency to crime, they become a source for
organized crime groups, therefore this matter enhances the importance
of this issue. The questions mentioned above were tried to be answered by choosing the provinces of Adıyaman, Diyarbakır, Malatya,
Van, Elazığ, Batman and Siirt as the research universe and through the
data obtained from the survey applied to a group selected as random
sample. While the research data was being evaluated, confusions on
the conceptual explanations were tried to be resolved and comparisons
were made by taking the international research related to the subject
into account.
KEYWORDS: Street children, Migration, Crime, Unemployment,
Fragmented family, Juvenile delinquency

Prof. Dr., Inonu University, Department of Sociology
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Abdullah Korkmaz
1. GİRİŞ
Günümüz toplumlarının en önemli sorunlarından birisi artan suç oranlarıdır. Genel suçluluğun içinde çocuk suçlarındaki artış oranları, dikkat çekmektedir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar olgusu, dünya gündeminin
en üst sıralarında yer alan ve öncelikli çözüm bekleyen ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Bu gün dünyada 200 milyon kadar çocuk yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel haklardan yoksun bir şekilde sokaklarda bulunmaktadır. Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorunu, sadece
ülke merkezli göç, işsizlik vb. nedenlerle açıklamaya çalışma yeterli değildir.
Çünkü ülke sorunlarını, günümüz dünya sorunlarından soyutlayarak açıklamak çözüm üretmek için yapılan çalışmaları zorlamaktadır. Sokak çocukları sorunu başta UNICEF ve Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya çapındaki organizasyonların temel meseleleri arasında yer almaktadır.
Sokak çocukları olgusu şartların değişmesiyle ilişkilidir. Çocuk, doğduğu anda ne ‘iyi’ nede ‘kötü’ bir varlık olup yetişkinler gibi çevresiyle etkileşim halinde olan ve her an gelişen bir varlıktır. Onun iyi ya da kötü olmasını
belirleyen yaşantılarıdır. Aile, çevre, ekonomik yapı, eğitim bu yaşantıların
belirleyicilerini oluşturur. Çocuğun ‘suç’ ile tanışması toplumsal bir sorundur. Yani ‘çocuk suçluluğu’ kavramının kökeni hukuksal olmaktan çok
sosyolojik ve psikolojiktir (Işıksaç: 24). Çocuğun içine doğduğu ve kişilik
kazandığı aile yapısı, ailenin ekonomik durumu, çevre şartları, sosyal kontrol mekanizmaları, çocuğa kazandırılan değer yargıları ve normlar suça
ortam hazırlayan faktörlerdir. Sokakta yaşayan ve çalışan çocukların suç
işleme eğilimleri içinde bulundukları hayat şartları ve sokakta yaşama veya
çalışma şartlarıyla yakından alakalıdır. Bu husus aynı zamanda, kent hayatının çeşitli özellikleri(cazip yönleri) ve kötü geçmişten kaçışı içeren çeşitli
motivasyonlarla alakalıdır.
Gerek sokakta çalışan/çalıştırılan, gerek sokakları mekân edinerek günlük hayatlarını sokağın kendilerine sunduğu kadarıyla yaşayan çocuklar
insanlar için merhamet ya da kızgınlıkla tanımlanmaya çalışılan fakat her
halükarda ötekileştirilen (Karatay,1999: 154) insanlardır.
Sokak çocuğu kavramının temel izahı “esas olarak sokaklarda yaşayan
evsiz ya da ihmal edilmiş çocuk” tarzındaki ifade, sokak çocukları hakkında
iki hususu vurgular: meşguliyet yeri (sokaklar), toplum ve ailedeki yetişkin-
48
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
lerle yeterli bağların ya da irtibatın yokluğu. 1980’den sonraki araştırmaların
çoğu bu anlayıştadır. Bu gibi araştırmalar çocukların kamu kurumları ve
aileleriyle ilişkilerini, özelliklerini ve sokak hayatının oluşturulmasıyla alakalıdır.
Son zamanlardaki literatür “sokak çocukları” unvanının birçok sebepten
problemli olduğunu ileri sürmektedir. Birincisi, çocukların gerçek şartlarındaki heterojineteyi perdeleyen hedefsiz bir kavramdır. İkincisi, kavram
çocukların sokaklardaki davranışlarının gerçeğini ya da onların tecrübelerini nakletme usulüne uymayan bir kavramdır. Üçüncüsü, aşağılama ya da
acıma kavramlarıyla nakledilir. Dördüncüsü kavram, dikkatleri sosyal tecrit
ve yoksulluktan etkilenen çok sayıda çocuktan başka yöne çevirir. Aslında
“sokak çocukları” değişik sosyal ve siyasal birimlerin aksettirdiği bir inşadır.
Sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar, suça yönelmeleri için gereken bütün şartlara sahip olmaları itibariyle organize suç grupları için kaynak olmaktadır ki bu husus sorunun önemini daha çok artırmaktadır.
Türkiye’de sokakta çalışan çocukların genel özelliklerini tasvir etmek,
onların sosyal, siyasi ve ekonomik yapıya ilişkin algılarını belirlemek, sokakta çalışan çocukların gelecek perspektiflerini tespit etmek ve gelecekle
ilgili değerlendirmelerinde topluma, diğer insanlara ve kurumlara yönelik
algı ve tanımlamalarını etkileyen faktörleri anlamaya çalışmak suça yönelme sebeplerini anlayabilmek için önemlidir.
2. SOKAK ÇOCUKLARI OLGUSU
Sokak çocukları (uzun zamandır kent merkezlerinin sokaklarında dilenen,
avare dolaşan, yaşayanlar) yeni bir fenomen değildir ve dünyada pek çok
kentteki genel bir manzaradır. Son yıllarda bu konudaki akademik araştırmalar artmıştır ama hala olması gereken seviyede değildir. Bunun bir sebebi, sokak çocuklarının çoğunluğu için geçerli olan hayat tarzlarındaki belirsizliğinin sağlıklı veri toplamada problemler yaratmasıdır.
Sokakta yaşayan çocukların varlığı, yirminci yüzyılın sonunda kitle iletişim araçlarında önemli bir konu olarak dikkate alınmış, ulusal ve uluslararası çocuk sağlığı organizasyonlarının en önemli konusu olmuş ve kamuoyu
tarafından dikkate alınmıştır. Hem akademik hem de sağlık literatüründeki
yayınlar, çocuk sağlığı ve gelişmesinde sokak hayatının korkunç sonuçlarını
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 49
Abdullah Korkmaz
tespit etmeye, dünyadaki sokak çocuklarının kimlik özelliklerini tespit etmeye, bu olgunun ana sebeplerini açıklamaya çalışmış ve problemin dünya
genelindeki durumuna odaklanmıştır (Panter-Brick, 2002: 147).
Yirminci yüzyılın sonundan itibaren sokak gençliği yazınının çoğunda
bir dalga değişikliği görülmüştür. Kavram refah ve analitik literatürden
uzaklaşmış, sokak çocukları ve diğer kimsesiz gruplardan bahsetmek için
kullanılmaya başlanmıştır. Böyle olmakla birlikte geçerli bakış açısı, problemli diğer çocuk gruplarının izolasyonunda evsizliği kavramlaştırmak ya
da sokak çocuklarını kent merkezlerindeki diğer yoksul çocuklardan radikal
olarak uzaklaştırmaya meyletmez. Meselenin merkezinde risk altında olan
ve acilen yardıma ihtiyacı olan pek çok gruptan birisini kavramlaştırmaya
yöneliktir.
“Sokak çocukları”, “kaçaklar” ve “evsiz çocuklar” gibi bu bağlamda kullanılan diğer kavramlarla çakışma ve birlikte olma eğiliminden dolayı bu
durumdaki çocuklar hakkında kullanılan “sokak çocukları” kavramının
genel olarak kabul görmüş bir izahını bulmak oldukça zordur. Ülkelerde,
kentlerde ve hatta kentin bazı alanlarında sokakta çalışan ve yaşayan farklı
özellikleri olan çocukları genel olarak “sokak çocukları” olarak genelleştirmek mümkündür (Altanis-Goddard, 2004: 299).
Kavramın, zamanlarının çoğunu sokaklarda geçiren, hayat tecrübesini
sokakta kazanan çocukları ve genç insanları refere etmek için kullanılması
genel bir kabuldür. Birleşmiş Milletlerin izahında sokak çocuğu, sokaklarda
sorumlu yetişkinler tarafından yetersiz olarak korunan, denetlenen ve yönlendirilen geçim kaynağı ve evi sokaklar olan kız ya da erkek çocuktur. Avrupa Konseyinin daha detaylı izahında:
“Sokak Çocukları, kısa ya da uzun zaman sokakta yaşayan onsekiz yaş
altı çocuklardır. Bunlar sokaklarda akran grupları ve irtibatlara sahip olan
şurada burada gezinerek yaşayan çocuklaradır. Resmi olarak bu çocuklar
ebeveynlerinin adresinde veya bir sosyal yardım kurumuna mensup görülebilirler. Onlara karşı sorumlu yetişkinler, çocuklara yardım kurumları,
okul ve ebeveynlerle irtibatları ya yoktur veya çok sınırlıdır (Avrupa Konseyi, 1994).
Konu ile ilgilenen bilim adamlarının evsiz gençlerin üç yönlü tipolojisini
yapmışlardır. Buna göre; ilk grup sosyal çatışma ve ailevi problemler sebebiyle evlerinden ayrılan “kaçaklar”, ikinci olarak eve dönmeleri istenmedi-
50
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
ğinden ya da ebeveynleri tarafından evden ayrılmaya zorlandığı için sokaklarda olan “terk edilenler” ve üçüncü grup ebeveynler ve toplum tarafından istenmeyenlerin oluşturduğu “reddedilenler”. UNICEF tarafından
farklı bir yaklaşım ortaya konmuş, aile üyeleri arasındaki ilişki seviyesine
göre sokak çocukları üç grupta toplanmıştır: “yüksek risk altındaki çocuklar- tehlikede olan çocuklar”, “Sokaktaki çocuklar”, “sokakların çocukları”. En büyük grup olan yüksek risk altındaki çocuklar ailesiyle sürekli
ilişki içinde olan çocuklar olarak izah edilir. Bu grup genellikle yetersiz aile
desteği ve sosyal yardım alan yerlerde, mahrumiyet bölgesindeki evlerde
yaşar. İkinci kategori sokaktaki çocuklar, aile ilişkilerinin yetersizliği ile
konumlanır. Bu çocuklar, düzenli olarak okula gitmeyen, aile ilişkilerini
sürdürmek ve aile gelirini desteklemek için işçi olarak sokaklardadırlar.
Üçüncü kategori düzenli aile ilişkileri olmayan çocuklardan oluşan “sokakların çocukları”. Bu çocuklar ya öksüz ve terkedilmiş ya da ailelerinden
uzak ve sokaklar evleri olanlardır. Bu grup sokak çocukları içerisinde en
küçük oranı teşkil eder (Altanis-Goddard, 2004: 300).
Lusk sokak çocuklarını oluşturan dört grubun psikolojik özelliklerini
vurgulamıştır: genellikle okula giden, gece ailesinin yanına dönen, suçlu
davranış sergileme ihtimali olmayan, ekonomik yönden güçsüz ailelere
mensup çalışan çocuklar; aile bağları bozuk olan, okula devamı istikrarsız
ve suç işleme eğilimi gittikçe artan bağımsız sokak çalışanları; fakirliğin
karşı konulamaz baskısına maruz kalan, sokaklarda aileleriyle yaşayan ve
çalışan çocuklar; aileleriyle irtibatı kopuk olan tüm zamanlarını sokaklarda
geçiren gerçek sokak çocukları (Snow-Baker,1998: 6).
Birleşmiş milletler sokak çocukları olgusunun izahında kendi tanımını
geliştirmiştir: “kelimenin tam anlamıyla sokakta olan kız veya erkek çocuk;
sorumlu yetişkinler tarafından yönetilmeyen, korunmayan ya da hizmet
edilmeyen, rızk kaynağı ve/veya ikamet edeceği yeri olmayan bundan dolayı başıboş, yersiz yurtsuz ve aylak dolaşanları kapsar.” izahlardaki çoğu
farklılığın genelde semantik olduğunu belirterek sokak çocuklarını “onsekiz
yaşından önce okullarını, evlerini, toplumlarını terk eden ve göçebe sokak
hayatına sürüklenen” olarak izah eder. Sapma davranışa ve aile ilişkilerinin
seviyesine işaret eder “sokak çocuğu davranışları genelde toplum normlarıyla çelişkili olan ve gelişmesi için ihtiyaç duyduğu aileye sahip olmayan
onsekiz yaşın altındaki herhangi birisidir.” Human Sciences Research of
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 51
Abdullah Korkmaz
South Africa tarafından yayınlanan raporda (1993) aşağıdaki izah teklif
edilmektedir: “Sokak çocuğu ev ve/veya okuldaki problemlerden dolayı
genelde zamanın bir kısmını ev çevresinden ayrı geçiren sosyalleşme, yiyecek giyecek gibi fiziki ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli olmayan, kendi kendisine veya bir diğerine bağımlı olan onsekiz yaşın altındaki çocuktur”.
Sokak çocukları hakkında mutabık kalınan ilk izah 1983 yılında NGO
Programme for Street Children and Street Youth tarafından formüle edildi:
“Sokak çocukları sorumlu yetişkinlerin korumadığı, denetlemediği ya da
desteklemediği, gerçek ailelerinden çok sokakların gerçek ailesi olduğu
çocuklardır.” Birleşmiş Milletler bu ifadeyi “sorumlu yetişkinler tarafından
yeterli seviyede korunmayan, desteklenmeyen ya da yönlendirilmeyen,
ikamet ettikleri ya da yaşadıkları yer evleri olmayan sokaklardaki kız ya da
erkek çocuklar” şeklinde uyarladı. Bu izahlarda önemli üç unsur vardır:
çocuğun zamanını sokakta geçirmesi, ikamet yeri olarak sokağın olması ve
yetişkinlerin bakımı ve korumasının yokluğu (Panter-Brick, 2002: 149).
Bu izahlardaki bazı kavramlar karışıklığa yol açmaktadır. Ev’in, aile’nin,
korumanın ve sorumlu yetişkin’in manası nedir? Bu gibi kavramlar kültürden kültüre farklılaşır. Aslında yetişkin-çocuk ilişkileri normal çocukluğun
farklı anlayışları üzerine yapılanır.
UNICEF tarafından yapılan sokağa ya da eve dayandırılan” sokaktaki
çocuklar” ve “sokağın çocukları” tipolojisini desteklemek zor olmuştur.
Orada ayrım, sokağın çocukları- aileleri olmasına rağmen sokakları ev yapan- ve sokakta çalışan çocuklar- gece evlerine dönen- arasındadır.
Günümüzde sokak hayatının farklı kategorilerine dayandırılan görüşler
çökmektedir. Sokak çocuklarının yerinde bir tipolojisini ve uygun bir tanımını yapma çabalarının ilk adımı sorunun içindeki çocuklar hakkında düşünmek faydalı bir kavramsal çerçeve için gereken ilk adımdır. Çocukların
sınıflandırılması hala faydalıdır, bu sınıflandırma kategorilerin ne farklılıkları ne de gereken oranda homojen oldukları ve onların hayatlarının çocukların kendi bakışlarıyla uyuşmayabileceği anlayışıdır. Geçerli araştırmalarda, sokak ve çalışan çocuk arasında, sokakta çalışan çocuk ve sokakta yaşayan çocuk arasında, aileye bağlı sokak çalışanlarıyla bağımsız sokak çalışanları arasında, evsizlerle çalışan geçler arasında UNICEF’in yaptığı tipoloji ile
onayladığı ayrımlar hukuki çerçeve açısından önemlidir.
52
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
İkinci eleştiri sokak çocuklarının aktüel davranışlarının doğru (uygun)
ve geniş sosyal çevreyle uyumlu olmadığı ve sokağın çocukların hayatlarına
katkıda bulunmadığını ileri süren araştırmalaradır. Hecht Brezilya’da yaptığı araştırmada sokak çocuklarına “Kendilerini nasıl anlattıklarını?” sordu.
Verdikleri cevaplarda, benzer hayat tarzlarına sahip olan ya da olmayan
kardeşlerinin kendilerini niçin sokak çocuğu olarak tanımladıklarını izah
etmeye çabalamışlardır. “Bir çocuk, sokak çocuğunu ne zaman düşünür?”.
Sokak çocukları arasında biri gerektiği zaman diğerinin annesi gibi davranabilmektedir. Çocukların dünyasında sokak, dans edilen, uyunan, çalışılan, dilenilen yerdir, onların karakterlerinin esası değildir.
Son zamanlardaki araştırmalar, sokak çocuklarının betimlemesinin, çocuğun varlığının izahının sosyal ya da fiziki boyutların referansıyla, sokak
çevresinin bir ya da iki boyutuna indirgenemeyeceğini ileri sürmektedirler.
Mesela Lucchini bir sokak-çocuğu sisteminin yedi boyutunu detaylandırmıştır. Mekânsal, dünyevi ve sosyal unsurlara ilave olarak davranış dinamiğinin (faaliyet tipleri), kendini ifade, sokak hayatına motivasyon ve cinsiyete göre farklılaşan sokak çevresinin imkanını dikkate almıştır (PanterBrick, 2002: 147-150). Bu yaklaşım Güney Amerika ülkelerindeki sokak çocuklarının tanımlamasının kolaylaşmasına ve hayat şartlarında göze batan
bazı farklılıkların vurgulanmasına hizmet etmiştir.
“Sokak Çocukları” kavramı güçlü duygusal fikirlere sahiptir. Genel kamuoyu tepkisi, sokak çocukları kötü ve suçlu olarak algılandığından düşmanlık ve acımadır. Kavram nitelendirdiği kitlenin etiketlenmesine sebep
olmaktadır. Bu türden etiketlemenin suç ve sapma açısından doğuracağı
sonuçları anlamak için sapmanın “damgalanma” yaklaşımını dikkate almak
gerekir (Becker, 1978: 375). Uluslararası birimler, serseri, başıboş, bali-zamk
vb koklayan, gazete-paçavra toplayan, yaramaz olarak bilinen çocuklar için
olumsuz çağrışımları kaldırmaya çalışmaktadırlar.
Sokak çocukları etiketi çok fazla duygu yüklü olduğundan sorunun
merkezindeki çocukların sorununa hizmet edemeyeceği ileri sürülmüştür.
“Kavram, sokağı ve suçlu davranışı çocukta buluşturduğundan damgalayıcı bir etki taşır. Kavram ne sorunun içindeki çocuğun tanıklığını ya da tecrübesini nede kimliğinin diğer hususlarını verir. Böylece kavram tetikleyici
ve güçlendirici sosyal tepkilerin ve çocukların ayrımının sebebi olur.”
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 53
Abdullah Korkmaz
(Becker, 1978: 151). Özetle, etiket “çocuklara karşı bir sosyal tepkiye katkıda
bulunur”
Bu sosyal tepki yaş, cinsiyet ve etnisiteyle ilişkilendirilen; bütün sokak
kızlarının fahişe, erkeklerin esrarkeş, uzak durulması gereken insanlar olduğu klişeleştirmelere yol açar.
Aslında perspektifteki değişmeler, alaka merkezi olarak sokaktan (çocuklar için sağlıksız ya da kabul edilemez çevre olarak) çocukların kendilerine dikkati yansıtır. Araştırmalar sıkıntıya maruz kalma, direnebilme, baş
etme stratejileri, sosyal tecrit ve yoksulluğun daha genel analizi ışığında
sokak çocuklarının hayatını incelemeye yönelmiştir.
Bu bakış, sokak hayatının belli özelliklerine dayanan çocukların tasnifiyle genelleşmiş problemlerin altını çizen, sokak çocuğu kategorisinin eleştirisiyle başlar. Olgu insan hakları bağlamına ilintilendirildiğinde (Birleşmiş
Milletler Çocuk Haklarıyla yasal ve kavramsal çerçeve sağlandığında), araştırmalardaki yeni yönelim zorluklarla baş etmede çocuğun kendi kapasitesine odaklanmaktadır. Sonuç olarak, yeni çalışmalar özellikle evsiz hayat ya
da sokak bağlamında sağlık risklerine odaklanır. Kısaca, bu yaklaşım bir
grup niçin risk altındadır, sokak çocukları kimlerdir ve onların hakları nasıl
korunabilir sorularının altını çizer
Tanımlar değişir, ama genellikle ortak üç ana unsur vardır: (1) Zamanlarının önemli bir kısmını sokaklarda geçirmeleri; (2) Sokaklar çocukların
hayat kaynağıdır; (3) Onlar yetişkinlerin denetimi ve koruyuculuğundan
mahrumdur.
Sonuç olarak Sokak çocukları kavramı problemlidir. Kavram çocuklar
hakkında kabul edilmiş olan normlardan farklı şartlarda yaşayan ve çalışanların vurgulanmasına hizmet eder. Böylece sokak çocukları insanların onlara diğer çocuklardan farklı olarak bakmalarına sebep olan, büyük ölçüde
faaliyetleri yetişkinler tarafından kontrol edilmeyen ve kent merkezlerinin
umumi mekânlarını işgal edenlerdir.
3. ARAŞTIRMA VERİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yukarıda belirtilen sorulara Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Van, Elazığ,
Batman ve Siirt illeri araştırma evreni olarak seçilerek, tesadüfî örneklemle
54
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
tayin edilen gruba uygulanan anketle elde edilen verilerden hareketle cevap
verilmeye çalışılmıştır.
Araştırma verileri değerlendirilirken konu ile ilgili kavramsal izahlardaki
karışıklıklar giderilmeye çalışılmış, konu ile ilgili yapılmış uluslararası araştırmalar dikkate alınarak karşılaştırmalar yapılmıştır.
Araştırmada göç, babanın mesleği, babanın eğitim durumu ve kentte yaşama müddeti, annenin eğitim seviyesi ve mesleği ve aile durumu (parçalanmış olup olmama) gibi değişkenlerin genel olarak sokakta yaşayan çocukların tutum ve davranışlarına nasıl etki ettiği sorgulanmıştır.
Araştırmada 884 çocuğa anket uygulanmış ve araştırma yapılan ilin Sosyal Hizmetler Müdürlüğü görevlilerinin sağlamış olduğu imkânlarla derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.
Araştırma sokak çocukları evreninde göç olgusunun yabancılaşma, suç
ve sapma üzerindeki etkisini tahlil etmeye yöneliktir.
Tablo 1: Eğitim Durumu
Eğitim Durumu
Okula gitmiyor
İlkokul terk
İlkokul mezunu
Ortaokul öğrencisi
Ortaokul terk
Ortaokul mezunu
Lise öğrencisi
Lise terk
Toplam
Sayı
21
26
14
665
20
60
4
2
812
%
2,6
3,2
1,7
81,9
2,5
7,4
,5
,2
100,0
Çocukların %89’unun hâlihazırda öğrenci olduğu görülmektedir. Aile
yapısı, eğitim kurumlarıyla olan ilgileri konaklanan yer gibi değişkenler
dikkate alındığında Türkiye’deki sokak çocuklarının Birleşmiş Milletler ve
sair araştırmalardaki tipolojiye uymadığı anlaşılmaktadır. Eğitimle ilgili
verilere baktığımız zaman araştırma evreninde yer alan çocuklar yapılan
tasnifte ifadesini bulan “sokaktaki çocuklar”, “ sokağın çocukları” vb. tanımlamaların içeriğinde vurgulan hususlara uymamaktadır. Çünkü deneklerin %89’u eğitimini sürdürmektedir ve %90’a yakını parçalanmamış ailelere mensuptur.
Tablo 2’de yer alan uyuşturucu madde kullanımı ve başka bir yerden
göçmüş olma arasındaki ilişkide tespit edilen %74 ve % 81 oranları olumlu
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 55
Abdullah Korkmaz
yönde yüksek oranlardır ama deneklerin %70’inin bu arkadaşlarla ilişkisini
devam ettiriyor olması dikkate alınmalıdır. Suçlu çevre ile münasebetin
sürdürülmesi, münasebetin sıklığı, yoğunlu ve önceliğine göre sonuç yaratacaktır. Sutherland’ın “ Aykırıların Birleşmesi” yaklaşımı bu süreçle ilgili
araştırmalara dayanmaktadır (Sutherland,1966). Bu özelliğin araştırma evreni açısından dikkate alınması isabetli olacaktır.
Tablo 2: Göç ve Madde Kullanımı
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden
göçle mi geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
x²= 5,101 sd=1
Madde kullanan arkadaşların var mı?
Evet
Hayır
127
375
25,3%
74,7%
49
221
18,1%
81,9%
176
596
22,8%
77,2%
Toplam
502
100,0%
270
100,0%
772
100,0%
p= 0,024
Tablo 3: Göç ve Şiddet Eğilimi
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi
bir yerden göçle mi geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
x²= 10,537 sd=1
Haklarını elde etmek için veya haksızlığa
uğramamak için bundan sonra kaba kuvvete
başvurmayı düşünür müsün?
Evet
Hayır
253
276
47,8%
52,2%
99
177
35,9%
64,1%
352
453
43,7%
56,3%
Toplam
529
100,0%
276
100,0%
805
100,0%
p= 0, 001
Tablo 3’e göre, deneklerin %50’si kendi adaletini kendi tesis etme düşüncesini benimsemektedir. Bu durum iki açıdan sorgulanmalıdır. Deneklerin
bu tercihi, benimsenen geleneksel davranış tarzından mı kaynaklanmaktadır? Yoksa kurumlara güvensizliğin mi sonucudur? Araştırma evreninin
kültürel dokusunu dikkate aldığımız zaman, özellikle erkek çocukların 5-6
yaşından itibaren kendi ayakları üstünde durması için sahip olması gereken
özellikler arasında yeri geldiğinde fiziki güç kullanmasının gerekliliği benimsetilir. Bu durum bilhassa güvenlik kurumlarından fonksiyon talebi ile
ilgili hususlar açısından daha sık gözlemlenen bir kültürel özelliğe işaret
etmektedir.
56
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
Tablo 4: Göç ve Suçlu Çevreyle İrtibat
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden
göçle mi geldiniz?
Suç işleyen arkadaşların var mı?
Evet
Hayır
109
385
22,1%
77,9%
47
222
17,5%
82,5%
156
607
20,4%
79,6%
Evet
Hayır
Toplam
x²=2,258
Toplam
494
100,0%
269
100,0%
763
100,0%
sd= 1 p= 0,133
Yaşadığı kente göçle gelmiş sokakta çalışan her beş çocuktan birinin suç
eylemine iştirak etmiş arkadaşı bulunmaktadır. Bu yüksek bir orandır. Suçlu çevreyle irtibatın bu yüksek oranı aynı zamanda irtibatın devam ettiği
verileriyle desteklenmektedir. Deneklerin %70’i suç işlemiş arkadaşlarıyla
ilişkilerini sürdürmektedirler. Suç işlemiş arkadaş oranı (%20), irtibat oranı
ile birlikte değerlendirilmelidir. Suç potansiyeli hatıra getirildiğinde bunun
ne kadar yüksek bir oran olduğu daha iyi anlaşılır.
Tablo 5’te yer alan veriler incelendiğinde deneklerin %40’ının hayatı anlamsız bulduğu, çevrelerinde olup bitenlerin anlamsızlığını düşündüğü
görülmektedir. Kente göçle gelmiş olanlardaki bu oran verilerin toplandığı
kentin yerlisi olanlarda da yakın oranlarda seyretmektedir. Bu özelliği tablo
6’da yer alan güven duygusu ile birlikte yorumladığımızda daha olumsuz
sonuçlara ulaşılmaktadır. Kendine güvenmeyen deneklerin oranı %50 oranının üstündedir. Tabloyu Seeman’ın yabancılaşma kriterlerini dikkate alarak tamamlamak için anlamsızlık, güvensizlik verileri ile korku ve kaygı
verilerini birlikte değerlendirir isek, tablo5, tablo 6, tablo 7’de yer alan verilere göre anlamsızlığın, güvensizliğin ve korkunun sokak çocuklarının yarıdan fazlasına hâkim olduğunu ifade etmek mümkündür.
Tablo 5: Göç ve Hayatı Manalandırma İlişkisi
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi bir yerden göçle mi geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
Her şeyi anlamsız buluyor musun?
Sık sık
36
6,9%
15
5,5%
51
6,4%
Arada bir
152
29,2%
58
21,2%
210
26,5%
Bir kez
17
3,3%
13
4,8%
30
3,8%
Toplam
Hiç
315
60,6%
187
68,5%
502
63,3%
520
100,0%
273
100,0%
793
100,0%
x²= 7,707 sd= 3 p= 0,052
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 57
Abdullah Korkmaz
Tablo 6: Kendine Güven Duygusu ve Göç Arasındaki İlişki
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi
bir yerden göçle mi geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
x²= 1,549 sd=3
Sık sık
55
10,6%
22
8,1%
77
9,7%
Kendine güveniyor musun?
Arada bir
Bir kez
117
30
22,5%
5,8%
63
14
23,1%
5,1%
180
44
22,7%
5,6%
Toplam
Hiç
317
61,1%
174
63,7%
491
62,0%
519
100,0%
273
100,0%
792
100,0%
p= 0,671
Tablo 7: Korku ve Kaygıların Oranı
Şu anda yaşadığınız şehre
herhangi bir yerden göçle mi
geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
Nedenini tanımlayamadığın kaygıların oluyor mu?
Sık sık
Arada bir
Bir kez
Hiç
40
7,8%
18
6,7%
58
7,4%
161
31,2%
78
28,9%
239
30,4%
27
5,2%
13
4,8%
40
5,1%
Toplam
288
55,8%
161
59,6%
449
57,1%
516
100,0%
270
100,0%
786
100,0%
x²= 1,107 sd= 3 p= 0,775
Anlamsızlık, güvensizlik, kaygı ve korkuların varlığı ve bu psikolojik
özelliklerin deneklerin yarısında olması sokakta çalışan çocukların tanımlanması açısından önemli verilerdir. Bu durum sokakta çalışan çocukların
içerisinde yaşadıkları topluma yabancılaştıklarını yansıtmaktadır.
Sokakta çalışan çocukların yabancılaşma sürecine yönelmeleri onların
gelecek tasavvurlarını da şekillendirmektedir. Tablo 8’de ki veriler incelendiğinde deneklerin yarıya yakını gelecekle ilgili korkular taşımaktadır.
Normal şartlarda herkesin gelecekle ilgili korkularının olması normaldir.
Fakat araştırılan grupla ilgili diğer veriler dikkate alındığında sokakta çalışan çocukların psikolojisi anlaşılabilir.
Tablo 8: Gelecekle İlgili Korku ve Kaygılar
Şu anda yaşadığınız şehre herhangi
bir yerden göçle mi
geldiniz?
Evet
Hayır
Toplam
Gelecekle ilgili aşırı korkuların oluyor mu?
Sık sık
Arada bir
Bir kez
Hiç
72
169
22
258
13,8%
32,4%
4,2%
49,5%
36
71
11
155
13,2%
26,0%
4,0%
56,8%
108
240
33
413
13,6%
30,2%
4,2%
52,0%
Toplam
521
100,0%
273
100,0%
794
100,0%
x²= 4,333 sd= 3 p= 0,228
58
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
4. SONUÇ
Sonuç olarak, sokak çocukları edebiyatının önemli bir kısmı büyük bir buzdağının görülebilen yüzüne dikkatleri yoğunlaştıran- çocuk yoksulluğu ve
sosyal tecridin sembolü olarak kolayca tanımlanan- sokak çocukları üzerine
odaklanır. Politika yapıcıları için hedef grup olarak sokak çocukları dezavantajlı kent çocuklarının diğer gruplarının aleyhine kent ajandasına kaydedilmiş, aynı zamanda “ sokak çocukları üzerine odaklanma yoksulluk
içindeki gençlik ve düşük gelirli çocukların geniş dağılımından dikkatle
ayrıştırıldığı” ileri sürülür.
Hem sokak çocukları hem de evsizlik probleminin, sosyal güvenlik birimlerinde olduğu gibi katılımcılarının ilgileri ve değişik önceliklerini yansıtmak için kuvvetli bir şekilde yönlendirilmiş inşa olduğu ileri sürülmektedir. Mesela, sokaktaki çocukların sayısının tahmini ilgili büronun çalışması
için ihtiyaca dikkat çekmek için üretilir. Bu tahminler, büyük ölçüde evsiz
ve çalışan çocukların elastik ve belirsiz izahlarına dayanır. En kötü ihtimalle,
yakıştırmadır.
Tahminler değişmektedir, çocuk nüfusuna göre sayım yapıldığından ve
sokak çocukları kavramının farklı bölgelerde farklı anlamları olduğundan
verilen sayılar farklılaşmaktadır. Mesela Filipinler’de sokak çocukları kavramı, aileleriyle irtibatları devam eden, zamanlarının çoğunu sokaklarda
geçirenleri nitelendirir. Ne UNICEF ne de ILO dünya üzerindeki sokakta
çalışan, sokak çocuklarını kapsayan gerçekçi ya da güvenilir sayı verebilir.
Sokak çocukları kavramı, paylaşılan diğer özellikler göz ardı edilerek
zamanın çoğunu evden uzakta, sokakta geçirenleri ifade etmek için kullanılır. Olguyu tanımlayan farklı izahlar vardır fakat bu izahların hemen hepsinde üç husus vurgulanır: (1) bu çocuklar zamanlarının önemli bir kısmını
sokaklarda geçirir ya da yaşarlar; (2) sokak çocukların yaşam kaynağıdır; (3)
bu çocuklar sorumlu yetişkinler tarafından yeterli oranda korunmamış,
desteklenmemiş ve gözetilmemiştir.
Sokak çocukları bütün dünyanın ilgisini çeken bir sorun olarak araştırılırken ülkeler arasındaki farklılıkları dikkate almayan yaklaşım tarzları olgunun tahlilinde doğru sonuçlar üretemezler. Uluslararası organizasyonların dikkatini çeken Kuzey Amerika ve bilhassa Latin Amerika’daki yapısal
özellikleri dikkate alarak yapılan tanımlar, sınıflandırmalar ve tasvirler Tür-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 59
Abdullah Korkmaz
kiye gerçeğini izah etmekten uzaktır. Türkiye’de sokakta yaşayan çocukların büyük çoğunluğu aileleri ile birlikte yaşamaktadır. Tam manasıyla evden kopuş çok az miktardaki sokak çocukları için geçerli bir tespit olacaktır.
Bu özellik Türkiye’nin büyük kent merkezleri dikkate alındığı zaman farklılaşmaktadır. Türkiye’nin büyük kentleri gittikçe artan bir hızla geleneksel
özelliklerden uzaklaşarak sokak çocukları ile ilgili araştırmaların yapıldığı
ve metinde vurgulanan tanımlarla izah edilen özelliklerin yaşandığı merkezlere benzemektedir. Bu benzeyişin bir dereceye kadar olduğu gerçeğini
de göz ardı etmemek gerekir.
Kavramın tartışılır olması, farklı kültürlerdeki sokak çocuklarını izah etmekte yeterli olup olmaması bir tarafa bırakılıp araştırma alanından elde
edilen veriler dikkate alındığında toplum için kaygı verici bir durumla karşı
karşıya olunduğu görülmektedir.
Suç ve suçluluğu izah eden yaklaşım tarzlarının, suçluların kişisel özelliklerine ve suçu yaratan ortama ilişkin ileri sürmüş oldukları hususların
araştırma evreninden elde edilen verilerde yer aldığı görülmektedir.
Goliath’a göre, sokak çocukları toplum üzerinde yüktür. Bu çocuklar
genellikle geleceğin yetişkin serseri ve suçluları olurlar. Sokak çocukları
literatürü, sokak çocuklarının sosyal, ahlaki ve yasal normlardan saptıklarını ortaya koymaktadır.
Richard Cloward ve Lyod Ohlin çocuk suçluluğunu izah etmek amacıyla
ileri sürmüş oldukları “Ayırıcı Fırsat” teorisinde vurguladıkları “…insanlar,
istedikleri statüleri ve finansal kaynakları elde etmek için ve meşru vasıtalarının yokluğundan dolayı suça yönelir”(Cloward-Ohlin, 1960: 173) fikri
sokakta yaşayan/çalışan çocuklar açısından geçerlidir denilebilir.
Hayat şartları ve iletişim, hoşnutsuz bakış açılarını kolektif eylem yaratan ortama çeker. Bu durumda iki yol vardır. Birisi, düşmanca ve saldırgan
duyguların kargaşa gibi vasıtalarla ortaya çıktığı yakın sonuçtur (Krauss,
1976: 21). Diğer taraftan artan tepki, hoşnutsuzluk ve enerji doğrudan otorite yapısını değiştirmeye yönelecek ve sosyal sisteme saldırıları tetikleyecek,
sistemin gelenekleri ve sembollerine karşı ilgisizlik veya düşmanlık başlayacaktır.
Orada (sokakta) "sapkın" ve "sosyal önemsiz" olarak kabul edildiklerinden ve cemiyet tarafından yabancılaştırıldıklarından dolayı onlar için çok
engelleyici ağ vardır. Ayrıca toplumun bu çocuklar hakkındaki olumsuz
60
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Potansiyel Suçlular: Sokak Çocukları
görüşü, meşru fırsat yollarının kapalı olması, düşük beklentiler onları suçluluğa iter.
Elde edilen veriler ışığında yapılan tespit ve değerlendirmeler, sokakta
çalışan/yaşayan çocukların başta büyük şehirler olmak üzere dikkate alınması gereken ciddi bir sorun olduğunu göstermektedir.
KAYNAKLAR
Becker, H.: “Outsiders”, Problems of Modern Society, (Ed.: P. Worsley), New York,
1978
Panter-Brick, Catherine: “Street Children, Human Rights, and Public Health: A
Critique and Future Directions” Annual Reviews, May., 2002
Cloward, R. A. -Ohlin, L. E.: Delinquency and Opportunity: A Theory of Delinquent
Gangs, New York, 1960
Işıksaç, Yasemin: “ Sosyolojik Açıdan Çocuk Suçluluğu ve Bir hukuk Devleti Olan
Türkiye’de Devletin Cezalandırma Yetkisini Kullanış Biçimi”, Mevzuat Dergisi Yıl:1, Sayı: 13
Karatay, Abdullah: “İstanbul’un Sokakları ve Çalışan Çocukları”, 1. İstanbul Çocuk
Kurultayı Araştırma Kitabı, İstanbul 1999
Krauss, Irvıng; Stratification, Class and Conflict, NewYork,1976
Panagiotis Altanis and Jim Goddard; “Street Children in Contemporary Greece”,
Children&Society, Vol.: 18, 2004
Snow,David A.-Baker,Susan- Anderson,Leon; “Criminalty and Homeless Men: An
Emprical Assessment”Social Problems, Dec.1989,Vol.36, No.5
Snow,Davit A.- Baker,Susan : “Is The Street Child Phenomen Synonymous with
Deviant Behavior” , Winter 98, Vol. 33, Issue:132,
Sutherland, E. H.: “The Theory of Differantial Association” Juvenie Delinquency,
(Ed.: R. Gıallombardo), New York, 1966.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 61
AVRUPA ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE’DE GENÇ
İŞSİZLİĞİNİN İSTATİSTİKSEL GÖSTERGELERLE
ANALİZİ
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
ÖZ
Günümüzde önemli bir mesele olarak görülen genç işsizliği ülkelerin
temel sorunları arasında yer almaktadır. Küresel ekonominin krizi birçok alanda olduğu gibi gençlerin işsizliğine de neden olmuştur. İş bulamayan gençlerin içine düştükleri ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunlar bir yumak halinde hem gençleri hem de içinde bulundukları
toplumları tehdit etmektedir. Bu nedenle çalışmanın amacı, genç işsizliğinin Avrupa ve Türkiye bazında nasıl bir sorun oluşturduğunu tespit etmek ve sistemin krizinin genç işsizliği üzerindeki etkisinin neler
olduğunu ortaya koymaktır. Bu nedenle çalışmanın iki temel problemi
bulunmaktadır: 1. Küresel krizin yol açtığı toplumsal değişmeler, Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de gençler arasındaki işsizliği nasıl etkilemiştir? 2. İşsizlik, neden hem gençler hem de içinde bulundukları
toplumlar için bir tehlike oluşturmaktadır? Bu soruların yanıtı Avrupa
ve Türkiye’deki yetkin kuruluşların kapsamlı olarak yaptıkları araştırma verilerinden yararlanılarak ve sosyolojik değerlendirmelerle birlikte verilmektir.
ANAHTAR KELİMELER: Genç, genç işsizliği, istihdam, küreselleşme,
Avrupa ülkeleri, Türkiye

Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü, Gençlik Araştırma ve Uygulama Merkezi
Araş. Gör., Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Bilim Uzmanı, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
STATISTICAL INDICATOR ANALYSIS OF YOUTH
UNEMPLOYMENT IN EUROPEAN COUNTRIES
AND TURKEY
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
ABSTRACT
The unemployment of the youth, which is considered to be a major issue of our times, is among the basic problems of all countries. The crisis of the global economy caused many different problems as well as
youth unemployment. The economic, social and psychological problems faced by unemployed youth threaten both the young people and
the society. Hence, the aim of this study is to identify what kind of a
problem the youth unemployment causes in Europe and Turkey in
particular and what kind of impacts the crisis of the system make on
youth unemployment. Therefore, there are two basic problematic of
this study: 1.How does the social changes caused by the global crisis
affect the unemployment of the youth both in Europe and in Turkey?
2. Why does unemployment become a threat both for the young people and the societies they live in? The answers of these questions are
given in the light of the empirical research data of competent institutions with a sociological review.
KEYWORDS: Youth, youth unemployment, employment, European
Countries, Turkey

Prof. Dr., Hacettepe University, Department of Sociology, Youth Studies Research and Application Center

Research Assistant., Hacettepe University, Department of Sociology
Scientific Expert, Hacettepe University, Department of Sociology

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
1. GİRİŞ
İşsizlik 1980’li yıllardan bu yana hem gelişmiş hem de gelişmekte olan
ülkelerin önemli bir sorunu haline gelmiştir. Ekonomik ve sosyal yaşamın her alanını etkileyen işsizlik olgusu toplumlarda büyük bir risk oluşturmaktadır. Dünyadaki genel eğilime bakıldığında gençler arasında
yaygınlaşan işsizlik oranının genel işsizlik oranlarından yaklaşık iki,
misli daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Gençlerin yalnızca işsizlik oranın da yükselme değil aynı zamanda düşük istihdam ve işgücüne katılım oranlarına da düşüşler görülmektedir. Yapılan tahminlere göre bugün dünyada 91 milyon gencin işsiz olduğu vurgulanmaktadır. Bu durum göstermektedir ki, gençler arasında yoğunlaşan işsizliğin küresel bir
sorun teşkil ettiğidir (İTO 2011: 32). Bu bağlamda ekonomik kriz, yeni bir
politika arayışını kaçınılmaz kılmış ve dünyada neo-liberal olarak belirlenen politikalarla krizin üstesinden gelinmesi için çok çeşitli önlemler
alınması yoluna gidilmiştir.
Küresel ekonomideki gelişmeler ve krizlerle birlikte giderek büyük
bir sorun haline gelen işsizlik, gençler için temel bir sorun oluşturmaktadır. Bu çalışmanın amacı genç işsizliğinin, Avrupa ve Türkiye bazında
nasıl bir sorun oluşturduğunu tespit etmek ve krizinin genç işsizliği üzerindeki etkisinin neler olduğunu ortaya koymaktır.
Bugün işsizlik yalnızca gelişmekte olan ülkelerde değil aynı zamanda
ileri endüstri ülkeleri içinde bir sorun teşkil etmektedir. Bu nedenle çalışmanın iki temel problemi bulunmaktadır:
1. Küresel ölçekte yaşanan ekonomik kriz nasıl bir yön almıştır ki,
gençlerin işsizliği giderek aratan bir problem olarak görülmektedir?
2. İşsizlik, neden hem gençler hem de içinde bulundukları toplumlar
açısından bir tehlike oluşturmaktadır?
Bu soruların yanıtı Avrupa ve Türkiye’deki ulusal kuruluşların kapsamlı olarak yaptıkları araştırma verilerinden yararlanılarak değerlendirilmektedir. Sonuç olarak gençlerin işsizliğini önlemek için yapılması
gereken politikalar sosyolojik değerlendirmelerle birlikte verilmektir. Bu
makalede öncelikle genç ve genç işsizliği tanımlanmakta, daha sonra
Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye’deki genç işsizliğinin durumu
üzerinde durularak sonuçta önerilerle birlikte analiz edilmektedir.
64
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
2. GENÇ VE GENÇLİK DÖNEMİ TANIMLAMALARI
İnsan yaşamının döngüsel bir süreç oluşturduğu ve bu süreçte farklı
evreler/dönemler yaşandığı bilinmektedir. İnsan yaşamında her dönemin kendine özgü özellikleri bulunmakla birlikte gençlik döneminin ayrı
bir yeri vardır. Gençlik dönemini, biyolojik özelliklerle olduğu kadar
psikolojik, ekonomik, sosyal hatta siyasal özelliklerle iç içe geçmiş bir
biçimde açıklamak gerekmektedir. Çünkü gençlik aynı zamanda gelecek
ile senkronize bir anlam taşıdığından diğer yaş kategorilerine göre daha
farklı inceleme ve tartışma noktasını oluşturmaktadır.
Genç ve gençlik kavramları üzerinde, uzmanların tam bir görüş birliğine ulaştıkları söylenemez. Ancak böyle bir görüş birliğine ulaşılamamış olmasının genel nedenleri arasında gençlik döneminin soyutluğu ve
ülkelerin sahip olduğu kültürel, sosyal, siyasal ve ekonomik farklılıkların
bulunmasıdır. Bütün bu tartışmalara rağmen gençlik kavramının evrensel olarak kabul edildiği ve fakat üzerinde farklı tanımlar ileri sürüldüğü
bilinmekle birlikte gençlik, insan yaşamının bir dönemi olarak çocukluktan çıkıp yetişkinliğe geçiş süreci olarak tanımlanmakta ve somut bir yaş
kategorisini ifade etmektedir (Doğan, 2004: 360; Özbay ve Öztürk, 1996:
10-13; Görgün-Baran, 2013: 9-11; İTO, 2011: 33-34). Ancak bu tanım gençliğin ne olduğunun anlaşılması bakımından yeterli bulunmamaktadır.
Yinede Birleşmiş Milletler (BM) ve Uluslararası Çalışma Örgütünün
(İLO) belirlemiş olduğu ve Eurostat verilerinde de kullanılan 15-24 yaş
aralığı bu kategorik açıklamanın somut örneğini oluşturmaktadır (İş
Hukuku Enstitüsü Verileri 2013: 1-6). Bu biyolojik ve demografik tanımlar sosyolojik açıdan yetersiz kalmaktadır. Sosyologlar, gençlerin yaşadıkları dönemin tarihsel, toplumsal ve siyasal olaylarından soyutlanamayacağı, yerel ve küresel anlamda içinde bulundukları kültürün bağlamından uzak düşünülemeyeceği gerçeğini hesaba katmak gerektiğini
ileri sürmektedirler (İTO, 2011: 35). Bu nedenle küresel krizin ortaya
çıkardığı toplumsal değişmeler bizi, genç işsizliğini nasıl analiz etmemiz
gerektiği konusunda yerel ve küresel anlamdaki ilişkilerle bağını kurmaya götürmektedir.
Gençliğin demografik tanımı bazı niceliksel analizler için ipucu vermektedir. Örneğin uzmanlar, gençlerin giderek eğitimde kalma sürelerinin uzamasından dolayı gençlik döneminin 15-24 yaş aralığını aştığı
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 65
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
iddiasındadır. Buna göre gençlik 15-19, 20-24 ve 25-29 yaş aralığı dikkate
alınarak kategorilendirilmektedir. Özellikle Türkiye açısından bakıldığında, yaşanan iç çatışmalar erkeklerin askerlik hizmetini geciktirmelerine yol açmaktadır. Öte yandan üniversite mezunlarının iş bulamaması
nedeniyle üniversite sonrası yüksek lisans eğitimi imkânını bulan gençlerin sayılarının arttığı ve böylece gençlerin eğitimde kalma sürelerinin
uzadığı dikkate alınır ise 15-29 yaş kategorilendirmesi bazı hesaplamaların yapılabilmesi bakımından daha geçerli sonuçlar vereceği düşünülmektedir (Yentürk ve Başlevent, 2007: 2-3).
3. GENÇ İŞSİZLİĞİ
Genç işsizliğini toplumsal değişmelerden bağımsız olarak açıklamak
mümkün değildir. Bu konunun bir yönü ekonomiyi diğer yönü ise siyaset ve sosyolojiyi ilgilendirmektedir. Bu nedenle genç işsizliğini, ekonomi, siyaset, sosyoloji ve eğitim alanlarındaki değişmeleri dikkate alarak
toplumsal değişme ekseninde incelemek kaçınılmaz gözükmektedir. Bu
bağlamda toplumsal açıdan insan sermayesine yapılan yatırımın ne denli
önemeli olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yaşanan küresel ekonomik kriz tüm dünyada genç işsizlik oranlarının
giderek artmasına neden olmuştur. Genç işsiz sayısı krizin başlangıcı
sayılan 2007 yılından 2009 yılında kadar geçen sürede 7.8 milyon artış
göstermiştir. 2009 yılı itibarıyla dünyada 80.7 milyon genç iş bulmak için
mücadele etmektedir (İTO, 2011: 46). Ancak 2009’dan 2102 yılına doğru
bazı değişmelerin olduğu ileriki sayfalarda Eurostat’ın verileri üzerinden
değerlendirilmektedir.
Genç işsizliği konjonktürel ve yapısal olmak üzere iki kategoride incelenmektedir. Konjonktürel işsizlik, bir toplumda genel olarak işsizliğin
artmasına ve aynı zamanda uygun işlerin bulunmamasına işaret eder.
Kriz dönemlerinde gerek işgücü piyasasının yapısı gerekse konjonktürel
dalgalanmalar nedeniyle işsizlikten etkilenen aktif nüfusun en önemli
kesimini gençler oluşturmaktadır. Ekonominin durgunluk dönemlerinde
işverenler, işçi alımını durdurduğu gibi işçi sayısının azaltılması için de
işten çıkarmalara başvurur. İşten çıkarmalarda en son işe girenin dikkate
alınması normu öncelikle gençlerin işine son verilmesi sonucunu doğurur. Çünkü işe son girenlerin yıllar itibarıyla çalışma sürelerinin kısa
66
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
olması kendilerine iş süresince daha az yatırım yapılması, hizmet sürelerinin kısalığı nedeniyle tazminatlarının düşük olması ve bu durumun
işveren için avantaj oluşturması gibi nedenlerle işsiz kalmaları söz konusu olmaktadır (Çetinkaya, 2011: 46-48).
Öte yandan yapısal işsizlik ekonomik gelişmelerden bağımsız olarak
genç işsizliğinin yüksek olacağı temeline dayanır. Olumlu ekonomik
gelişmeler işgücü için yüksek talebi getirirken, yetişkin işsizlik oranı için
bir azalmaya yol açacaktır. Ancak gençler arasındaki işsizlik oranı yine
yüksek olacaktır. Yapısal işsizlikte, gençlere yönelik yapılan beşeri sermayeye yönelik yatırımlar eğitim ve deneyimi ön plana çıkarır. Böylece
insan sermayesine yapılan düşük yatırım, gençlerin işgücü piyasasına
girmesine ve iş bulmasına engel teşkil edebilir. Ekonomik durgunluk
dönemlerinde ikinci/yan işler olarak ifade edilen işlerle toplumda belli
bir ihtiyaç karşılanabilir. Gençler, okulu bitirdikten sonra deneyim sahibi
olmak adına bu işlere önceden girmek isteyebilirler. Ancak bu işlerin
geçici vasıfsız, düşük ücretli olduğu ve kariyere izin vermediği söylenebilir. Yapısal işsizlikte bir başka nokta ise iş yaşamında gençlerin yetişkinlerden daha düşük ücret almalarıdır (Çetinkaya, 2011: 49-54). Bu bağlamda Türkiye’de genç nüfus oranının 2013 yılı TÜİK verilerine göre
(%16.6) yüksek olması da işe girmeyi zorlaştıran bir başka sayısal faktör
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye’de bu açıklamalar çerçevesinde genç işsizliği makro ve mikro
olmak üzere iki kategoride okunabilir. Birinci olarak, makro nedenler
arasında toplam talep yetersizliği, ekonomik durgunluk ve krizler, demografik faktörler, işgücü politikalarının yetersizliği, eğitim politikalarının yetersizliği, asgari ücret uygulaması ve gençlere yönelik ücret politikaları olarak sayılabilir. İkinci olarak mikro nedenler ise gençlere özgü
nitelikler ve eğitimli işsizler, gençlerin çalışma eğilimleri, gençlerin piyasaya ilk kez giriş yapıyor olmaları, etnik köken ve engellilik gibi durumlardır (İTO, 2011: 43-59).
4. EKONOMİK KRİZLER VE TOPLUMLARININ YAPISAL DEĞİŞİMİ
Biyolojik ve demografik tanımlar, sosyologlar tarafından yetersiz bulunmakta birlikte gençlerin yaşadıkları dönemin tarihsel, toplumsal ve
siyasal olaylarından soyutlanamayacağını, yerel ve küresel anlamda
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 67
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
içinde bulundukları kültürün bağlamından uzak düşünülemeyeceğini
ileri sürmektedirler. Gençliği sosyolojik olarak tanımlamak için her kuşağın içinde bulunduğu tarihsel, toplumsal, ekonomik ve siyasal koşulların dönemsel olarak yansımalarına bakmak gerekir. Bu nedenle yerel ve
küresel krizin yol açtığı sorunlar, bize, genç işsizliğini sosyolojik olarak
nasıl analiz etmemiz gerektiği konusunda bir yol haritası sunmaktadır.
Genel olarak dünyanın yakın dönem tarihine bakıldığında, 1929
Dünya Ekonomik Bunalımının, 1940’lı yıllarındaki II. Dünya Savaşının,
1950’li ve 1960’lı yılların fordist üretim tarzının, 1973’deki petrol krizinin
dönemsel etkileri ve 1980’li yıllarında ekonomide uygulanan neo-liberal
politikalar o kuşaktaki gençlerin düşünce, tutum ve davranışlarına yansımış ve bunları sosyal pratikler olarak gündelik ilişkilerine taşımışlardır. Bu bağlamda Türkiye’deki gelişmeler de dünyadan bağımsız olarak
düşünülemez. Aynı şekilde, Türkiye’de II. Dünya Savaşının izleri, 1950’li
yılların ekonomik yansımaları, yönetimde siyasi iktidarın yaşadığı çaresizlik, 1960, 1971 ve 1980 askeri darbelerinin uygulamaları, 1973 yılındaki dünya petrol krizinin yol açtığı yüksek enflasyon ve alım gücünün
düşmesi ve gençlerin dünya ve ulusal sorunlara duyarlı olmalarına yol
açmış ve toplumsal hareketler giderek artmıştır (Görgün-Baran, 2013a:
69). Öte yandan darbe sonrası seçimle yönetime gelen ANAP hükümetinin uyguladığı neo-liberal politikalar gençlerin daha çok kazanç peşinde
koşan, kısa yoldan zengin olmak isteyen bir kuşağın oluşturulduğu fikrini ön plana çıkarmıştır. Bu gelişmeler dönemsel olarak kendine özgü
bir kültürü inşa etmiş ve toplumda davranış kalıplarının dönüşmesine
zemin hazırlamıştır. Bu çerçevede Türkiye’de darbelerin arka planına
bakıldığında ekonomik krizlerin var olduğu görülür. Ekonomik krizlerin
yaşandığı dönmelerde gençlerin, neo-liberal uygulamalarla olduğu apolitik davranışlar sergiledikleri söylenebilir. Yine gençliğin politik mi yoksa apolitik mi olduğu sorusu bu krizlerin ortaya koyduğu problemlerin
çözümüne ilişkin uygulamalar bağlamında yanıtlanması gerekir. Keza
son 2013’deki gezi parkı olayları da 90 kuşağı olarak, “Y Kuşağı” gibi bir
kavram ile literatüre girmiştir. Bu anlamda “interneti hayatının merkezine
yerleştirmiş, eğitimli, teknolojiyi (bilgisayar, internet, cep telefonu, müzik çalar)
kullanan, eğlenceyi işiyle bütünleştirmek isteyen, lider karakterli ve bağımsızlığına düşkün Y kuşağının (1979–1994) otoriteyi reddetmesi, eski kuşaklar gibi
68
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
uzun saatler çalışmaya istekli olmaması, yaşamak için çalışmayı istemesi,” gibi
özellikler taşıdığı ifade edilmektedir (Yelkikalan ve Altın, 2010: 14). Yerel ve küresel anlamda 2001 ve 2009 krizleri de gençlik üzerinde derin
izler bırakan ekonomik krizler olarak değerlendirilmekte ve bu krizlerin
yansımaları, belli bir süre sonra davranışlarla açığa çıkmaktadır. Dolayısı
ile genç işsizliği sorunu, ekonomik krizlerin yol açtığı sosyal, kültürel ve
siyasal meseleler olarak gündeme gelmektedir.
Harvey’e (1993: 56-58) göre, 1970’lerin başında oluşan ekonomik çöküntü ve arkasından gelen 1979-1981 yıllarındaki krizin yarattığı baskılar, siyasi iktidarların yönetimlerinde istikrarsızlık ve belirsizliklere neden olmuştur. Özellikle 1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliğinin parçalanması ve Berlin Duvarı’nın yıkılması ile soğuk savaşın sona ermesi
dünyanın işleyiş düzenini değiştirmiş ve insanların üretim ve refah düzeylerinin yükselmesine ilişkin konumlarını sarsmıştır. Bu anlamda
emek sürecinde yeni parçalanmalar, üretim mekânlarındaki coğrafi
kaymalar yani sermayenin serbest dolaşıma girmesi, enflasyonist baskılar, döviz kurlarındaki oynamalar, paranın değerinin düşmesi ve tüketim için çeşitlilik arayışına girişilmesi gibi faktörler krizin yol açtığı sonuçlar olarak değerlendirilir (Harvey, 1997; Urry, 1999). Bu durumda bir
taraftan sermaye, mal ve hizmetler, iletişim, teknoloji ve bilgi akışının
üzerindeki egemenlik küresel haline gelirken diğer taraftan, küresel istihdam ağları, ticaretin istihdam ve çalışma koşullarına etkisi ve yeni
esnek yönetim biçimlerinin gelişmesi gibi olumlulukların da gözlenmesine neden olmuştur (Castells, 2008: 318-323). Fakat küresel güçler olarak
nitelenen ulus ötesi güçlerin, bu gelişmeler üzerindeki egemenliklerini
korukları görülmektedir. Bu durumda küresel anlamda zaman-mekân
sıkışması ve ona eşlik eden geçicilik, belirsizlik, kırılma ve parçalanma
sonucunda; ekonomik, politik ve kültürel tepkiler giderek artmaktadır
(Ritzer,1996). Özellikle Baudrillard’ın (1997) vurguladığı gibi, tüketim
endeksli bir ekonomi anlayışı teknolojik araçların gelişimini ön plana
çıkarmıştır. Bu durum özellikle Türkiye’de gençlerin kendi kabuklarına
çekilmelerine ve bu sorunlara duyarlılıklarını teknolojik araçları kullanarak sosyal medya üzerinden göstermelerine neden olmuştur. Bu anlamda gençlik, günün teknolojisini kullanarak mevcut davranış kalıplarının
dönüşümüne ve yeni bir anlayışın gelişimine kapı açmıştır. Bu çerçevede
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 69
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
nasıl ki, 1968 ve 1970 kuşaklarından politik, 1980 kuşağından apolitik
olarak söz ediyorsak aynı biçimde 1990 kuşağını da “Y Kuşak” olarak
adlandırabiliyoruz. Böylece her kuşağın gençliği, sosyolojik anlamda
tam da dönemlerini yansıtan davranışlarıyla etiketlenmiş olmaktadır.
Kısaca bu açıklamalara göre, küresel gelişmelerin ortaya çıkardığı ekonomik krizler ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin seyri bakımından genç işsizliği konusunun önem taşıdığı görülmektedir.
5. İSTATİSTİKLERLE AVRUPA ÜLKELERİNDE VE TÜRKİYE’DE
GENÇ İŞSİZLİĞİ
Bu çalışmada analizler; Avrupa ülkeleri ve Türkiye’de15-29 yaş kategorisindeki toplam genç nüfus, 15-24 yaş kategorisindeki genç kadın-erkek
işsizliği, toplam genç işsizliği, eğitim durumlarına göre lise, önlisans ve
lisans mezunlarının genç işsizliği, genç İstihdamı, bütün eğitim düzeylerinin hesaplanmasına dayanan genç erkek-kadın istihdam değişkenleri
üzerinden yapılmıştır ve tablolar Eurostat (2013)’ın verilerine göre yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
Tablo 1: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’nin 15-29 Yaş Toplam Genç Nüfus
Yıllar
2011
2012
Belçika
2.033.485
2.044.677
Bulgaristan
1.361.262
1.324.481
Çek Cumhuriyeti
1.983.919
1.933.767
Danimarka
1.005.473
1.022.790
Almanya
14.086.971
14.030.984
Estonya
270.998
263.435
İrlanda
963.542
909.938
Yunanistan
1.976.509
1.921.778
İspanya
8.022.276
7.769.138
Fransa
12.001.047
11.949.510
Hırvatistan
836.652
788.905
İtalya
9.540.499
9.476.270
Kıbrıs
205.717
209.183
Lituanya
426.037
408.250
70
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
Letonya
628.576
608.950
Lüksemburg
96.338
100.335
Macaristan
1.916.660
1.829.544
Malta
86.416
85.833
Hollanda
3.043.011
3.058.943
Avusturya
1.576.777
1.570.784
Polonya
8.541.461
8.329.699
Portekiz
1.813.790
1.776.906
Romanya
3.837.923
3.729.715
Slovenya
375.365
364.714
Slovakya
1.191.430
1.163.163
Finlandiya
1.005.927
1.006.085
İsveç
1.832.544
1.838.374
İngiltere
12.534.099
12.581.708
Türkiye*
12 542 174
12 591 641
*TÜİK 2013 Verileri http://www.turkstat.gov.tr
Eurostat’ın (2013) verileri çerçevesinde, 15-29 yaş genç nüfusu TABLO 1’de incelendiğinde, 2012 yılında Almanya’nın 14.030.984 ile İngiltere’nin 12.581.708 en yüksek genç nüfusa sahip olduğu görülür. Bu ülkeleri Fransa (11.949.510), İtalya (9.476.270) ve Polonya (8.329.699) izlemektedir. Türkiye’nin 15-24 yaş genç nüfusuna ilişkin verilerine TÜİK’in
WEB sayfasından ulaşılmıştır. TÜİK’in (2013) verileri ile Eurostat’ın
(2013) verilerinin hesaplanmasında farklı yöntemler kullanıldığı gibi
genç nüfus kategorisi 15-29 yaş olarak alınırken Türkiye’in ancak 15-24
yaş kategorisine ilişkin verileri bulunabilmiştir. TÜİK’in 2013 verilerine
göre 15-24 yaş genç nüfusu 12.591.641’dir ve oranı %16.6 olarak belirlenmiştir. Bu durumda Türkiye’de genç nüfusu halen yüksekliğini korumaktadır. Ancak Avrupa ülkeleri kendi arasında eşitsizlikler sergilediği için Almanya, Avusturya, Norveç gibi ülkelerinde işsizlik oranı düşük diğerlerinde tedrici olarak yüksektir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de de işsizlik oranının düşük olduğu tespit edilmiştir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 71
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
Tablo 2: Avrupa ve Türkiye’de Cinsiyet Dağılımına Göre 15-24 Yaş Genç İşsizlik
Oranı (%)
Kadın
Cinsiyet
Yıllar
Belçika
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
Hırvatistan
İtalya
2011
6,4
8,8
6,4
10,5
5,1
10,4
14,9
12,2
20,6
8,8
13,2
8,6
Erkek
2012
7,1
10,4
7,2
9,5
4,7
10,6
15,1
15,1
21,9
9,8
14,4
11,1
2011
5,6
5,9
4,3
8,5
3,9
7,7
9,1
13,7
17,4
8,1
9,2
7,3
2012
5,3
6,6
4,9
8,6
3,5
6,9
9,5
17,2
19,4
8,2
10,8
9,0
Kıbrıs
Lituanya
Letonya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
İzlanda
Norveç
İsviçre
Makedonya
Türkiye
9,6
12,9
11,2
3,5
7,4
7,8
5,1
5,1
9,1
11,8
8,4
6,3
12,3
11,0
12,4
14,4
13,0
5,2
5,2
22,2
8,0
12,3
12,2
9,6
5,4
8,1
7,4
6,1
5,7
9,3
14,6
7,9
7,7
13,0
10,2
13,0
14,6
10,8
5,6
6,1
22,3
7,2
7,9
10,3
7,1
4,9
5,4
6,4
5,5
4,8
8,1
11,5
6,4
5,4
7,7
9,3
11,8
10,3
8,0
4,4
5,2
13,1
5,0
9,5
10,6
5,9
4,6
6,5
7,0
7,2
4,8
8,5
13,9
6,1
6,3
7,7
9,4
11,9
10,2
9,6
4,0
5,3
13,6
4,5
Eurostat’ın (2013) çerçevesinde Avrupa ülkeleri ile Türkiye’nin 2012 yılında 15-24 yaş kategorisindeki genç erkek işsizlik oranlarına TABLO 2’den
bakıldığında, en yüksek oranda %22.3 ile Makedonya’nın , % 21.9 ile İspanya’nın yer aldığı görülür. Bunu % 15.1 ile İrlanda ve Yunanistan takip etmektedir. İngiltere ve Portekiz’de genç erkek işsizlik oranı %14.6 ile yine üst
sıralarda yer almaktadır. Bu oranlara bakıldığına gelişmişlik düzeyi yüksek
olan Avrupa ülkelerine göre Türkiye’nin 2012 yılı erkek işsizlik oranının
(%7.2) düşük olduğu söylenebilir. Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında Almanya (%4.1), Lüksemburg (%5.4), Norveç (%5.6), Avusturya (%5.7), Hollanda (%6.1) ve Belçika (%7.1)’den sonra (%7.2) oranı ile en düşük işsizlik
72
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
oranına sahiptir. Türkiye’den sonra aynı oranla Çek Cumhuriyeti (% 7.2)
gelmektedir. Türkiye’nin genç nüfus oranı, Avrupa’daki birçok ülkeye göre
daha yüksek olmakla birlikte genç erkek işsizlik oranının daha düşük olması 15-24 yaş kategorisinde bulunan gençlerin eğitimlerinin devam etmesine
bağlanabilir.
Bu oranlara, 2011-2012 yılları arasındaki değişimler açısından bakıldığında Yunanistan’ın durumu daha ilginç gözükmektedir. Yunanistan’da
genç erkek işsizlik oranı 2011 yılında %12.2 ve 2012’de %15.1 olmuştur. Keza, Portekiz, Polonya, Macaristan, Hırvatistan, Kıbrıs, Bulgaristan ve İtalya’da 2011-2012 yılları arasındaki genç erkek işsizliğinde artışlar olmuştur.
Türkiye’de ise 2012’ye kadar geçen süreçte genç erkek işsizliğinde önemli
ölçüde düşüş görülmüştür. Yine Türkiye gibi Norveç, Finlandiya, Slovenya,
Lituanya gibi ülkelerde ise bu süreçte genç işsizlik oranı düşüş göstermiştir.
Tablo 2’de, 2012 verilerine göre, Türkiye’de en düşük oranda genç kadın
işsizliği %4.5 ile Almanya (%3.5) ve Norveç (%4.0)’den sonra üçüncü sırada
gelmektedir. Genç kadın işsizlik oranının 2012’de en yüksek olduğu ülkeler
arasında sırasıyla İspanya (%19.4), Yunanistan (%17.2) Portekiz (% 13.9),
Makedonya (%13.6), İsveç (%11.9), Hırvatistan (%10.8) İngiltere
(%10.2)bulunmaktadır. Bu anlamda Türkiye’nin kendi eşitleri arasında genç
kadın işsizliğinde düşük bir orana sahip olduğu görülür. Bunun nedeni, bu
yaş kategorisinde bulunan kadınların eğitimlerinin devam etmesi gösterilebilir. Portekiz, Yunanistan ve Hırvatistan’ın genç kadın işsizliğinin 2011’den
2012’ye doğru giderek yükseldiği kaydedilmiştir. Bu ülkelerin işsizlik oranlarının yıllar itibarı ile yükselmesi Avrupa’nın içinde bulunduğu küresel
ekonomik krizden etkilendiği anlamına gelir. Türkiye’nin gerek ekonomide
belli ölçüde görülen iyileşmeler gerek geleneklerden kaynaklanan normlar
ve gerekse gençlere bireysel burs imkânlarının yaratılarak eğitim faaliyetlerine devamlarının sağlanmasından dolayı bu oran düşmektedir.
Küresel anlamda genel olarak genç erkek işsizliği, genç kadın işsizliğine
göre daha yüksektir. Bu durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye’de genç
erkek işsizliği %7.2 iken genç kadın işsizliği %4.5’dir. Toplam genç işsizlik
oranı ise %5.9 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de genç kadın istihdamının
da düşük olduğu dikkate alınır ise bunun kültürel nedenlerle ilgili olabileceği söylenebilir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 73
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
Tablo 3: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de 15-24 Yaş Toplam Genç İşsizlik Oranı (%)
Yıllar
Belçika
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
Hırvatistan
İtalya
Kıbrıs
Lituanya
Letonya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
İzlanda
Norveç
İsviçre
Makedonya
Türkiye
2011
6,0
7,4
5,4
9,6
4,5
9,1
12,1
13,0
19,0
8,4
11,3
8,0
8,7
11,6
9,2
4,2
6,4
7,1
5,3
5,0
8,6
11,7
7,4
5,9
10,1
10,1
12,1
12,4
10,6
4,8
5,2
17,7
6,4
2012
6,2
8,5
6,1
9,1
4,1
8,7
12,3
16,1
20,6
9,0
12,7
10,1
10,8
11,5
7,8
5,0
7,3
7,2
6,6
5,2
8,9
14,3
7,0
7,1
10,4
9,8
12,4
12,4
10,2
4,8
5,7
18,1
5,9
Eurostat’ın (2013), kapsamında Tablo 3’e göre, 2012 yılında 15-24 yaş kategorisinde toplam genç işsizliğine sırasıyla en yüksek düzeyde; İspanya’da
% 20.6 oranında, Makedonya’da %18.1, % Yunanistan’da 16.1 oranında,
Portekiz’de %14.3, Hırvatistan’da %12.7, İsveç ve İngiltere’de ise %12.4 oranında yer almaktadır. Türkiye’nin toplam genç işsizliği oranı, 2009’dan
2012’ye doğru yıllar itibarıyla % 8.5’den %7.4, %6.4 ve %5.9’a doğru düşme
eğilimi göstermiştir. Yine eşitleri arasında Türkiye’nin toplam genç işsizlik
oranı düşük kalmaktadır. Bunun bir nedeni halen eğitimde bulunmaları, bir
başka nedeni ise 15-24 yaş arasındaki gençlerin kayıt dışı ve güvencesi olmayan sektörlerde çalışıyor olacağı yönündeki tahminlerdir.
74
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
Tablo 4: Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de 15-24 Yaş Gençlerin Eğitim Durumu (% ) (ISCED)*
Eğitim durumu
Lise Mezunu
Yıllar
2011
2012
Önlisans ve Lisans Mezunu
2011
2012
Belçika
15,5
16,2
12,1
14,0
Bulgaristan
22,3
26,5
18,9
:
Çek Cumhuriyeti
15,2
16,1
12,4
12,6
Danimarka
11,5
11,2
14,8
13,7
Almanya
6,0
5,5
4,4
4,4
Estonya
20,9
18,7
15,0
:
İrlanda
27,9
29,9
18,0
17,9
Yunanistan
43,8
58,0
48,6
52,3
İspanya
41,5
49,7
35,0
39,8
Fransa
19,4
21,4
13,4
14,7
Hırvatistan
34,5
42,1
36,8
45,0
İtalya
27,3
33,0
27,1
33,3
Kıbrıs
22,9
25,1
25,9
30,5
Lituanya
31,9
26,7
14,3
13,7
Letonya
32,8
26,1
21,2
22,9
Lüksemburg
12,1
16,6
:
:
Macaristan
23,0
25,5
19,8
18,9
Malta
10,8
9,9
:
:
Hollanda
5,3
6,8
4,4
5,1
Avusturya
6,2
6,9
:
:
Polonya
25,4
26,0
22,0
22,5
Portekiz
27,2
35,5
29,0
39,1
Romanya
25,4
25,1
29,4
29,1
Slovenya
13,3
18,6
16,8
21,3
Slovakya
30,9
31,0
24,2
29,1
Finlandiya
14,9
14,3
:
:
İsveç
17,6
18,1
11,8
14,1
İngiltere
18,9
18,8
12,0
12,6
İzlanda
10,0
8,2
:
:
Norveç
5,9
5,8
5,6
7,2
İsviçre
7,5
9,3
8,5
7,9
Makedonya
51,3
49,3
67,3
61,8
Türkiye
19,7
17,2
27,7
25,7
*ISCED Nedir? : UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Organizasyonu) tarafından geliştirilen ISCED (International Standard Classification of Education), eğitim istatistiklerinin ve karşılaştırılabilir göstergelerin toplanması, derlenmesi ve bunların gerek ulusal gerek
uluslararası düzeyde sunumu için uygun bir araç olarak tasarlanmıştır. ISCED standart kavram,
tanım ve sınıflamaları sunmaktadır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 75
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
Eurostat’ın (2013) verileri çerçevesinde, TABLO 4’e göre, 2012 yılında,
Avrupa ülkelerindeki 15-24 yaş arası lise mezunu gençlerin işsizlik oranları
incelendiğinde sırasıyla, %58.0 ile Yunanistan, %49,7 ile İspanya, %42,1 ile
Hırvatistan, % 35,5 ile Portekiz, %31,0 ile Slovakya gelmektedir. Lise mezunu işsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler ise % 5,5 ile Almanya,% 5.8 ile
Norveç, % 6,8 ile Hollanda, %6,9 ile Avusturya, % 8,2 ile İzlanda, %9,9 ile
Malta, % 9,3 İsviçre yer almaktadır. Öte yandan İngiltere’de %18.8, Slovenya’da %18.6, İsveç’de %18.1 ve Türkiye’de %17.2 oranı ile lise mezunu işsiz
bulunmaktadır. Türkiye’nin de içinde bulunduğu grup bazında lise mezunu genç işsizliğine bakıldığında sorunun orta düzeyde olduğu ancak bu
oranın yine de gençlerin işsizliği bakımından önemli olduğu söylenebilir.
Tablo 4’deki yansımalarına göre, 2012 yılında, 15-24 yaş arası ön lisans
veya lisans mezunu gençlerde işsizlik oranının en düşük olduğu ülkeler
arasında Almanya %4,4, Hollanda %5,1, Norveç % 7,2 ve İsviçre % 7.9 olarak yer almaktadır. Ön lisans ve lisans mezunu gençlerin işsizlik oranının en
yüksek olduğu ülkeler sırasıyla %61.8 ile Makedonya, %52.3 ile Yunanistan,
% 45.0 ile Hırvatistan, %39.8 İle İspanya %39.2 ile Portekiz ve %33.3 İtalya
gelmektir. Bu oranların giderek daha düşük olduğu ülkeler %30.5 ile Kıbrıs
ve %29.1 ile Romanya ve Slovakya, %25.7 ile Türkiye, %22.9 ile Lituanya ve
%22.5 ile Polonya sıralanmaktadır. Bu oranlar incelendiğinde Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de lise mezunlarının işsizlik oranı, ön lisans ve lisans
mezunlarına göre daha yüksek bulunmuştur. Fakat bu veriler Türkiye’de
ön lisans ve lisans mezunu olan gençlerin istihdam oranının kendi eşitleri
arasında daha düşük olduğunu göstermekte ve üniversite mezunu olan
gençlerin iş bulmada karşılaştıkları güçlükleri de açığa çıkarmaktadır. Çünkü gençlerin %20’nin üzerinde işsiz oldukları dikkate alınır ise bu durum iş
ve istihdam olanaklarının kısıtlılığına işaret etmektedir. Türkiye’de gerek
lise mezunu (%17.2) gerekse ön lisans ve lisans mezunu (%25.7) gençlerin
işsizlik oranları karşılaştırıldığında gençlerin eğitim düzeylerinin yükselmesi ile birlikte işsizlik oranının arttığı söylenebilir. Çünkü Türkiye’de üniversite mezunu gençlerin işi beğenmeme, işe uygun nitelikler taşımama gibi
mikro nedenlerden kaynaklanan işsizlikler de söz konusudur. Ayrıca üniversite mezununun sayısının çokluğu gençlerin iş bulmakta zorlanmalarına
yol açmaktadır. Bu bağlamda ciddi bir eğitim planlamasına ve istihdam
politikasına ihtiyaç duyulmaktadır.
76
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
Tablo 5: Eğitim, Yaş ve Cinsiyet Hesaplamalarının Toplamı Olarak 15-24 Yaş Kategorisindeki Gençlerin İstihdam oranı(%) (ISCED)
Yıllar
Belçika
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
Hırvatistan
İtalya
Kıbrıs
Lituanya
Letonya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
İzlanda
Norveç
İsviçre
Makedonya
Türkiye
2011
26,0
22,1
24,5
57,5
47,9
31,5
29,5
16,3
21,9
29,9
20,1
19,4
30,1
25,8
19,0
20,7
18,3
44,6
63,5
54,9
24,9
27,2
23,8
31,5
20,0
40,4
40,9
46,4
62,5
50,8
62,9
14,4
32,0
2012
25,3
21,9
25,2
55,0
46,6
33,0
28,2
13,1
18,2
28,8
16,9
18,6
28,1
28,7
21,5
21,7
18,6
43,8
63,3
54,6
24,7
23,6
23,9
27,3
20,1
41,8
40,2
46,9
65,4
52,2
61,7
15,5
31,5
Eurostat (2013) kapsamında Tablo 5’e göre 2012 yılında Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de 15-24 yaş kategorisinde bulunan tüm gençlerin istihdam edilme oranı, % 65.4 ile İzanda, %63.3 Hollanda, %61.7 İsviçre, %55
Danimarka ve %54.6 ile Avusturya başta gelmektedir. Avrupa ülkeleri arasında Türkiye’nin genç istihdamı oranı % 31.5 olarak önemli bir yer tutmaktadır. Gelişmiş Avrupa ülkelerinin nüfus oranı düşük Türkiye’nin ise yüksek olmakla birlikte Türkiye’de genç nüfusun istihdamı küçümsenemeyecek
düzeydedir. Hatta Türkiye’de 2010 yılında genç istihdam oranının %30,
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 77
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
2011’de %32 olduğu dikkate alınır ise bu anlamda Türkiye’nin küresel ekonomik krizden etkilenme olasılığının sınırda olduğu söylenebilir.
Tablo 5’e göre, 2011 ile 2012 verileri karşılaştırıldığında 15-24 yaş genç istihdam oranının Belçika, Bulgaristan Çek Cumhuriyeti, Danimarka, İzlanda,
Yunanistan İspanya, Fransa, Hırvatistan, Malta, İtalya, Kıbrıs, Portekiz, Slovenya, İzlanda, Finlandiya, İsviçre, Makedonya ve Türkiye’de düşme eğilimi gösterirken, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Lituanya, Letonya, Lüksemburg,
İzlanda, Norveç ve Makedonya’da yükselme/artış kaydedilmiştir. Bu oranlara göre istihdam alanı daralan ülkelerin, istihdam artışı sağlayan ülkelerden daha fazla olduğu söylenebilir.
Tablo 6: 15-24 Yaş Bütün Eğitim Düzeylerinde Genç Erkek-Kadın İstihdam Oranı % ( ISCED)
Cinsiyet
Yıllar
Belçika
Bulgaristan
Çek Cumhuriyeti
Danimarka
Almanya
Estonya
İrlanda
Yunanistan
İspanya
Fransa
Hırvatistan
İtalya
Kıbrıs
Lituanya
Letonya
Lüksemburg
Macaristan
Malta
Hollanda
Avusturya
Polonya
Portekiz
Romanya
Slovenya
Slovakya
Finlandiya
İsveç
İngiltere
İzlanda
Norveç
İsviçre
Makedonya
Türkiye
78
Erkek
2011
15,2
5,4
4,6
50,3
51,0
16,3
8,7
13,9
22,9
17,7
3,6
14,6
16,7
13,0
6,1
14,2
6,7
43,1
55,0
46,3
8,9
25,9
18,9
17,1
3,3
20,8
17,8
39,3
54,2
47,8
57,9
9,4
43,0
Kadın
2012
13,8
6,2
5,1
47,1
49,4
18,0
7,8
10,9
18,9
16,1
2,5
13,3
13,8
14,3
5,8
16,3
6,8
42,3
54,9
44,9
9,3
22,1
19,5
12,6
3,0
20,8
17,1
37,8
58,9
47,3
57,3
7,1
41,6
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
2011
24,2
19,0
19,8
58,5
46,1
29,4
31,2
12,9
21,8
26,9
15,8
15,5
28,7
23,4
17,0
18,5
16,7
40,6
64,4
50,1
20,0
24,9
20,4
26,9
15,0
41,2
41,0
45,7
66,6
52,3
61,7
10,8
21,2
2012
22,6
18,7
21,0
55,4
44,6
31,3
30,2
10,0
18,0
26,3
13,6
15,0
26,1
25,4
20,1
20,1
17,2
41,2
64,3
50,5
19,9
21,6
20,2
23,7
15,9
42,7
41,6
46,6
68,4
53,8
60,1
12,6
20,7
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
Eurostat (2013) kapsamında, TABLO 6’ya göre, 2012 yılında, 15-24 yaş
kategorisindeki genç erkeklerin tüm eğitim durumlarına göre istihdam
oranlarına 2012 yılı itibarıyla bakıldığında en yüksek istihdam oranı % 58.9
ile İzlanda, % 57.3 ile İsviçre, % 54.9 ile Hollanda, %47.1 Danimarka, %47.3
ile Norveç gibi gelişmiş ülkeler gelmektedir. Türkiye’nin oranı ise % 41.6
olarak gelişmiş ülkelere yaklaşmaktadır. Buna karşın Polonya (%9.3), İrlanda (%7.8), Bulgaristan (%6.2), Çek Cumhuriyetleri (%5.1), Hırvatistan
(%2.5), Slovakya (%3.0), Macaristan (%6.8) gibi ülkelerde genç erkek istihdam oranı çok düşüktür. Bu ülkelere bakıldığında Türkiye’nin gelişmiş
ülkeler düzeyine daha yakın bir orana sahip olduğu görülür. Türkiye’de
ekonominin görece istikrarlı bir biçimde seyretmesi, yabancı sermayenin
girişi ve ticaret hacminin çoğalması gibi nedenler istihdam olanaklarını artırmaktadır.
Tablo 6’ya göre, 2012 yılında, 15-24 yaş kategorisindeki genç erkeklerin
tüm eğitim durumlarına göre istihdam oranlarına 2012 yılı itibarıyla bakıldığında en yüksek istihdam orana sahip olan ülkeler arasında % 68.4 ile
İzlanda, % 64.3 ile Hollanda, %60.1 ile İsviçre gelmektedir. Bu ülkeleri Danimarka, (% 55.4), Norveç (%53.8) ve Avusturya (%50.5) izlemektedir. Daha
düşük düzeyde genç kadın istihdamına ilişkin oranlara bakıldığında % 23.7
ile Slovenya’nın, %22.6 ile Belçika’nın, %21.6 ile Portekiz’in, %21.0 Çek
Cumhuriyeti’nin, %20.1 ile Lituanya ve Lüksemburg’un, %20.7 ile Türkiye’nin ve %20.2 ile Romanya’nın yer aldığı görülür. Tablo 6’nın verilerine
göre genç kadın istihdam oranı ile genç erkek istihdam oranı karşılaştırıldığında genç kadınların aleyhine bir durumla karşılaşılır. Gerek gelişmiş Avrupa ülkelerinde gerekse Türkiye’de genç kadın istihdamı erkeğe göre düşüktür ve hem bir eşitsizlik hem de bir ayrımcılık anlamına gelmektedir.
Buna karşın bazı ülkelerde genç kadına istihdamının genç erkeğe göre düşük olduğu görülmektedir. Örneğin, Danimarka’da genç erkek istihdamı %
47.1 iken genç kadın istihdamı %55.5’dür. Aynı biçimde Avusturya’da genç
kadın istihdamı % 50.5 iken genç erkek istihdamı % 44.9 ve Hollanda’da
genç kadın istihdamı %64.3 iken genç erkek istihdamı %54.9’dur. Buna göre
örnek oranları verilen gelişmiş Avrupa ülkelerinde genç kadın-erkek istihdamında kadının aleyhine bir durum söz konusudur. Bunun nedeni, genç
kadın nüfusunun işgücü niteliğinin ve eğitim düzeyinin genç erkeğe göre
daha düşük olma olasılığına bağlanabilir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 79
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
6. SONUÇ
Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’deki işsizlik konusunun irdelenmesi kapsamında çalışmamızın giriş kısmında belirlediğimiz soruların yanıtını vermemiz mümkündür. “Küresel ölçekte yaşanan ekonomik kriz nasıl bir yön
almıştır ki, gençlerin işsizliği giderek aratan bir problem olarak görülmektedir” sorusuna şu yanıtı vermek mümkündür. Eurostat’ın verileri gelişmiş ve
ekonomik durgunluk yaşayan ülkelerdeki işsizlik oranının yıllar itibarı ile
giderek arttığı biçimindedir. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte
olan ülkelerde ise ekonomik hareketlenmenin bulunması ve ticaret hacminin genişlemesi karşısında genç işsizlik oranında küçük çaplı düşüşler yaşanabilmektedir. Küreselleşeme ile birlikte istenilen düzeyde çözümlenemeyen işsizlik ve eksik istihdam gençlerin sosyal dışlanmaya maruz kalmalarına yol açmaktadır. Bu durumdan en çok etkilenen kesimler gençler, kadın işgücü, yaşlı işgücü engelli ve etnik azınlıklardır. Bu olumsuzluklar hızlı
teknolojik gelişmeler ile birlikte ülke sorunlarının çözümünü zorlaştırmaktadır.
Küresel ekonomik bütünleşeme, teknolojik gelişmelerle birlikte rekabetin
yoğunlaşmasını ve işgücünün istihdam edilebilir olmasını kısıtlamakta,
işsizliği artırmaktadır. Bunun giderilebilmesi için nitelikli işgücüne ihtiyaç
vardır. Bu bağlamda yeni bilgi teknolojileri, maliyetlerin düşürülmesi ve
iletişim hızının artması karşısında küresel üretimin ve finansal piyasaların
bütünleşmesi daha çok önemli hale getirmektedir. Bu nedenle küreselleşme,
yoğunlaşan rekabet ve iş organizasyonlarındaki değişime bağlı olarak ülkeleri her zamankinden daha fazla oranda insan sermayesinin eğitimine ve
niteliksel düzeyinin geliştirilmesine yöneltecektir (İTO, 2011: 40).
Çalışmamızın ikinci sorusu “işsizlik, neden hem gençler hem de içinde
bulundukları toplumlar açısından bir tehlike oluşturmaktadır” biçiminde
tasarlanmıştır. Buna verilecek yanıt, Türkiye’de genç işsizliğinin makro ve
mikro olmak üzere iki kategoriden okunabileceği şeklindedir. Makro nedenler arasında toplam talep yetersizliği, ekonomik durgunluk ve krizler,
demografik faktörler, işgücü politikalarının yetersizliği, eğitim politikalarının yetersizliği, asgari ücret uygulaması ve gençlere yönelik ücret politikaları olarak sayılabilir. Mikro nedenler ise gençlere özgü nitelikler ve eğitimli
işsizler, gençlerin çalışma istek ve eğilimleri, gençlerin piyasaya ilk kez giriş
80
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
yapıyor olmaları ve engellilik gibi durumlardır (İTO 2011: 43-59). Türkiye,
2012 yılı itibarı ile eşitleri ile karşılaştırıldığında işgücü ve istihdam açısından gençlerin lehine olacak şekilde olumlu bir eğilim göstermektedir. Türkiye’nin iç dinamikler bağlamında siyasi anlamda çatışma alanlarının daralmasıyla birlikte göreli olarak yaşanan siyasi ve ekonomik istikrar, genç
işsizliğinin azalması yönünde bir açılım sunmaktadır. Ancak halen aşılması
gereken sorunlar mevcuttur Bu tespitten hareketle işsizliğin gençler üzerinde yaptığı önemli etkileri İTO’nun (2011: 60-82) ve Gündoğan’ın (1999: 6970) değerlendirmeleri kapsamında şöyle sıralayabiliriz:
1. Gençlerin istihdam edilememelerinden kaynaklanan üretim kayıplarının yaşanması, giderek kayıt dışı istihdam alanlarının artması ve iş güvencesinden yoksun olarak çalışması,
2. Genç işsizlerin politik sisteme ve düzene daha az güvenmeleri ve sistem dışı görüşlere eğilimlerinin artması, yeni kimlik arayışlarına girmesi,
yasa dışı yer altı faaliyetlerine yönelinmesi,
3. Eski sosyal çevrelerinden uzaklaşmaları, sosyal bağlarını koparmaları
ve sosyal dışlanmaya uğramaları, aile içi ilişkilerde yaşanan gerginlik ve
şiddetin artması böylece gençlerin ülkesinden uzaklaşama planları yapması,
ekonomik ve sosyal faaliyetlerin dışında kalması, dolayısı ile insan sermayesi kayıplarının yaşanması,
4. Gelir ve statü kaybına uğraması, geleceğe güvenle bakamaması, evlenme ve kendine yeni bir sosyal çevre imkânını bulamaması, kendine olan
güvenlerin azalması hatta kaybedilmesi, yaşamdan zevk alamama/tatmin
olamaması,
5. Tükenmişlik, umutsuzluk, çaresizlik, aşırı kaygılanma, yaşam sevincini yitirme, içine kapanma, aşırı uyku, yalnızlık gibi depresif duyguların
yaşanmasında artışların gözlenmesi,
6. Madde bağımlılığı yaratacak sigara, alkol, uyuşturucu ilaç kullanımında artışların olması ve intihar eğilimlerinin gözlenmesidir.
Sonuç olarak, ekonomik bakımdan iki önemli durumla karşı karşıyayız.
Birincisi ülkenin geleceği için insana yapılan yatırımların iş sahası yaratılamadığından dolayı boşa gitmesi, ikincisi ise yetişmiş insan sermayesinin
kaybı. Her iki durumda üretim sürecine giremeyen gençten yeteri ölçüde
yaralanılamaması nedeniyle üretim kayıpları yaşanmaktadır. Öte yandan
genç nüfusun hızının artması, genç işgücünün niteliğinin yetersiz olması da
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 81
Aylin Görgün-Baran ǀ Cem Koray Olgun ǀ Ece Erbuğ
işsizliği artıran nedenler arasında bulunmaktadır. Özellikle işsiz gencin
sosyal dışlanmaya uğraması, toplumsal olarak kendini yeniden üretme sürecinde görememesi, gençlerin bugününü ve yarınını kökten etkilemektedir.
Bugünün geçlerinin işsizlik sorununun çözümü yarının yetişkinlerinin istihdam sorununu çözümü olduğu noktasından hareketle Türkiye’nin tüm
bu konudaki tüm paydaşlarla tartışılmış bir gençlik istihdamı stratejisine
ihtiyaç duyduğu açıktır (Gündoğan, 1999: 78). Bu nedenle gençlik açısından
hem ciddi bir eğitim planlaması hem de ciddi bir istihdam politikası geliştirilmesi gerekmektedir.
Eurostat’ın verilerine göre Türkiye’nin işgücü, istihdam ve işsizlik rakamları birçok Avrupa ülkesinden daha iyi konumdadır. Özellikle genç
işsizlik oranı ve genç kadın-erkek işsizliği bakımından İngiltere, İspanya,
Macaristan, Romanya ve Yunanistan gibi ülkelerden daha iyi durumdadır.
İnsan hakları çerçevesinden bakıldığında çalışma bir hak olarak görülmektedir. Bu çerçevede “çalışma hakkı” olarak bilinen uygulama bireylerin yeteneklerine uygun bir işte çalışmalarını ön görürken hükümetlerin de bu
uygulamadan sorumlu olduğu gerçeğini hatırlatmaktadır. Aynı şekilde
günümüzde yarınından endişe duyan, güvencesiz çalışan birçok kişi ve
genç ise işten çıkarılma riski ile karşı karşıya bulunmaktadır. Bu sorunla baş
etmede ülkelerin büyük bir çaba içinde olduğunu söylemek mümkündür.
Küresel kriz karşısında ulusal ekonomiler istihdam olanakları yaratmaz
ve nitelikli işgücüne duyulan yatırımlar gerçekleştirilemez ise sorun katmerli olarak artacaktır. Çünkü giderek gelişen bir teknolojiden söz edilmekte ve
bu gelişmelere uygun nitelikli insan gücü yetiştirmek önem kazanmaktadır.
Buna bağlı olarak yeni istihdam alanlarının yaratılması gerekmektedir. Bu
nedenle teknolojik gelişim, işgücünün niteliğin de etkileyen önemli bir faktör olmuştur (İçli, 2001: 68-69). Hükümetlerin ve işverenler başta olmak
üzere diğer paydaşların gençlik açısından sürdürülebilir ciddi bir eğitim
planlaması ve istihdam politikası geliştirilmesi kaçınılmaz görünmektedir.
82
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Avrupa Ülkelerinde ve Türkiye’de Genç İşsizliğinin İstatistiksel Göstergelerle Analizi
KAYNAKLAR
Baudrillard, Jean (1997) Tüketim Toplumu, Çev. H. Deliçay ve F. Keskin, İstanbul: Ayrıntı
Yayınları.
Castells, Manuel (2008) Enformasyon Çağı: Ekonomi, Toplum ve Kültür Ağ Toplumunun
Yükselişi, 1. Cilt, Çev. E. Kılınç, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Çetinkaya, Emel (2011) Genç İşsizliğinin Teorik Açıklamları, Sosyal Siyaset Konferansları
Dergisi, Sayı 61, s. 45-57.
Doğan, İsmail (2004) Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar, Ankara: Pegem A Yayıncılık.
Eurostat İnternet Bağlantısı 2013 ;
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_100&lang=en
14.11.2013
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_140&lang=en
13.11.2013
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_090&lang=en
13.11.2013
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_010&lang=en
13.11.2013
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_empl_020&lang=en
14.11.2013
http://appsso.eurostat.ec.europa.eu/nui/show.do?dataset=yth_demo_060&lang=en
21.11.2013
Görgün-Baran, Aylin (2013) Genç ve Gençlik: Sosyolojik Bakış, Gençlik Araştırmaları Dergisi, Sayı 1 (1), s.6-25.
Görgün-Baran, Aylin (2013a) Prof. Dr. Birsen Gökçe ve Dernekçilik, Sosyolojinin Yaşamla
Dansı: Prof. Dr. Birsen Gökçe’ye Armağan, İç, Yayına Hazırlayanlar: Z. Güler, A.
Kasapoğlu, A.Görgün-Baran, Ankara: Sosyoloji Derneği Yayınları, s.55-74.
Gündoğan, Naci (1999) Genç İşsizliği ve Avrupa Birliğine Üye Ülkelerde Uygulanan Genç
İstihdam Politikaları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Sayı 54 (1), s. 63-79,
Harvey, David (1997) Postmodernliğin Durumu, İstanbul, Metis Yayınları,
İçli, Gönül (2001) Eğitim, İstihdam ve Teknoloji, Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, Sayı 9, s.65-71.
İTO (2011) Avrupa Uyum Sürecinde Genç İşsizliği, İstanbul Ticaret Odası Raporu.
Özbay, H. ve E. Öztürk (1996) Gençlik, İstanbul: İletişim Yayınları.
Ritzer, George (1996) Sociological Theory, New York: McGraw-Hill.
TÜİK (2012) İstatistiklerle Gençlik http://www.turkstat.gov.tr
Urry, J. (1999) Mekânları Tüketmek, İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Yelkikalan, Nazan ve Emel Altın (2010) Farklı Kuşakların Yönetimi, Yönetim Bilimleri Dergisi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi. Sayı:2 (8), s.13-17.
Yentürk, Nurhan ve Cem Başlevent (2007) Türkiye’de Genç İşsizliği, İstanbul Bilgi Üniversitesi Gençlik Çalışmaları Birimi Araştırma Raporu No 2, İstanbul.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 83
GENÇLERİN KİMLİK ALGILARINA İLİŞKİN
SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME
-Ankara’da Eğitimini Sürdüren Üniversite Gençliği Örneklemi ile-
Dolunay Şenol - İbrahim Mazman
ÖZ
Bu çalışmada gençlik olgusunu tanımlayarak, yapılan gençlik tanımları arasındaki farklılığı öncelikli olarak ortaya koymaya çalıştık. Farklı
toplumlar, farklı bilimsel yaklaşımlar, farklı bakış açıları, genç ve gençlik dönemlerini farklı şekillerde tanımlayabilmektedir. Ancak gençlik
tanımlarında ortak noktalar da bulunmaktadır. Bunlar özellikle gençlerin dinamik, değişimleri ve teknolojiyi yakından takip eden, kendisini
bilmeye çalışan, zaman zaman çevresindeki insanları tanımaya ve model almaya çalışan, bir o kadar da kendisine güvenen ama bu arada da
sosyalleşmeye çalışan bir grup özelliği göstermeleridir. Tüm bunlar
gençlerin kimliklerini bulma süreçleridir. Bu süreçte genç, bir taraftan
kendisini tanımaya çalışmakta, bir taraftan toplumun sosyalizasyon
sürecinden geçmekte ve tanımaya çalıştığı kendisine kimlik kazandırma gayretindedir. Bu zor süreçte, gençlerle yaptığımız görüşmelerden
elde edilen veriler ışığında, kendilerinin nelere ihtiyaçlarının olduğu
ve bu ihtiyaçlarının giderilmesinde biz yetişkinlere düşen görev ve kolaylaştırıcıları ortaya koymak amacı ile böyle bir çalışma hazırladık.
Çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde genç ve gençlik kavramlarını teorik bakış açısı ile tanımladık. İkinci bölümde, gençlerle yapılan görüşmelerin ışığında gençlerin kendilerini, ihtiyaçlarını,
istek ve hayallerini tanımlamalarını ortaya koymaya çalıştık.
ANAHTAR KELİMELER: Genç, gençlik, rol model, kimlik.

Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
Yrd. Doç. Dr., Kırıkkale Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
A SOCIOLOGICAL EVALUATION OF YOUTH’S
IDENTITY PERCEPTION
-With the Sampling of the University Youth Receiving Education in Ankara -
Dolunay Şenol - İbrahim Mazman
ABSTRACT
In this study, first we tried to define the case of youthfulness and put
forth the differences among the definitions of youth. Various societies,
scientific approaches, perspectives may define youth and the ages of
youthfulness in different manners. However, there might be common
points in the definitions of youth. These points are especially some
group features of dynamism, following closely changes and technology, sometimes trying to recognize people around them and taking
them as role models as well as trusting them and trying to socialize.
All these are the process of youth’s finding their identities. In this process, whereas youth try to recognize themselves, they pass through the
socialization process of society and struggle to have themselves an
identity. In this difficult process, in the light of data apprehended by
our interviews with youth, we have prepared this kind of study to determine what young people need and our duties and facilitators to
supply these needs. Our study consists of two sections. In the first section; we define the concepts of young and youth from a theoretical
perspective. In the second section, we have tried to show how youth
define themselves, their needs, their demands and dreams in the light
of our interviews with them.
KEYWORDS: Young, youth, role model, identity.

Prof. Dr., Kırıkkale University, Department of Sociology
Asst. Prof. Dr., Kırıkkale University, Department of Sociology

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
1. GENÇ VE GENÇLİK TANIMLAMALARI
Genel olarak çocuk, ergen ve genç kavramları arasındaki kesin sınırları
belirlemek ve bu kavramları net bir şekilde ifade edebilmek son derece
zordur. Çünkü bu kavramlar birbirlerinin içine girmiş bulunmaktadır.
Tanımları tartışmalı hale getirenin yaş, biyolojik gelişim, geleneksel belirlemeler, yasalar, vb. şeklinde özetlemek mümkündür.
Birleşmiş Milletler 12-25 yaş grubunu, Türkiye Resmi İstatistikleri 12-24
yaş grubunu, Nüfusbilim de 15-25 yaş grubunu gençlik yılları olarak kabul etmektedir. Dünya genelinde daha fazla 15-24 yaş arası gençlik çağı
olarak değerlendirilmektedir. Çünkü 1985 Dünya Gençlik Yılı dolayısı ile
yapılan çalışmalarda bu çağın, 15-24 yaş aralığında kabul edilmesi üzerinde yaygın bir görüş birliğine varılmıştır.
Konu ile ilgili çalışmalar yapan bilim adamlarının çalışmalarına bakıldığında Atalay Yörükoğlu’nun (1985:3) gençliği, çocukluk ve erişkinlik
arasında yer alan, gelişme ve ruhsal olgunlaşma gösteren, yaşama hazırlık
dönemi olarak tanımladığı görülmektedir. Buna tanıma göre genç, birtakım değişimler yaşayarak, yetişkin yaşamına hazırlık yapan, ancak geçiş
aşamasında olan bir bireydir.
Renk ve Creasey (2003: 159) gençliği, bireyin içinde bulunduğu toplum
tarafından çocuk olarak değerlendirilmediği, ancak yetişkin statüsü ve
işlevini de yüklemediği, yaşam dönemi olarak tanımlamaktadır. Bu dönemde bireyin hayatın sonraki aşamalarına hızlı bir hazırlığın olduğu
kabul edilmektedir.
Çocuk ve ergen kavramlarından genç kavramını ayıran en önemli farkın sosyal boyut olduğunu vurgulayan Kocacık (1985: 42) gençliğin, bireyi
sosyal olgunluğa hazırlayan ergenlik ve delikanlılık özelliklerinin bir arada görülebildiği çok daha kapsamlı bir kavram olduğunu belirtir. Gençliğin, toplumdan topluma, dönemden döneme farklı tutum, değer ve davranış farklılıkları ortaya koymasından dolayı evrensel bir tanımlaması
bulunmamaktadır. Ancak gençlik yıllarının sosyal hayata hazırlık dönemi
olduğu üzerinde fikir birliği bulunmaktadır (Armağan, 2004: 5). Bu yüzden yapılan araştırmalar artık gençlerin yalnızca eğitim alanındaki durumuyla kısıtlanmaktan çok gençlerin toplumsal hayattaki karar mekanizmalarına katılımlarına ve sağlık, finans, refah devleti gibi olgularla olan
86
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
ilişkilerine yönelik yapılmaktadır (European Commission, 2009: 18). Ergenlikteki psiko-sosyal değişimlerin ana sebebi, bireyin sosyal açıdan yeniden tanımlanmasına dayanmaktadır. Bu sebep ile Steinberg (2007: 29),
ergenlerin toplumda nasıl büyüdüklerinin anlaşılmasının önemi üzerinde
durur. Gençlik ve suçluluk üzerine yapılan çalışmalar gençlerin içerisinde
bulundukları toplumdan soyutlanamayacaklarını, gençlerin kişiliklerinin
ve suça eğilimlerinin, sosyalleştikleri çevrenin etkisi altında biçimlendirdikleri görülmüştür (Lipsey, 2010: 11). Ergenlerin, yaş, cinsiyet, etnik köken, sosyal sınıf vb. faktörlerin etkisi ile ortaya koymuş oldukları farklılıklara vurgu yaparak, özellikle gençlerin ergenlikten yetişkinliğe geçiş sürecinde karşılaşmış oldukları zorluklara ve yetişmiş oldukları ortamlara
vurgu yapmaktadır.
Fiziksel olarak hızlı bir değişim yaşadıkları bir dönemde, çevrelerindeki yetişkinlerden olumlu tutum ve davranışlar gören gençler, kendilerinde
olan değişimi kolay bir şekilde kabul eder ve sosyal hayata uyum sağlayabilirler. Bilindiği gibi gençlerin hayatında taklit son derece önem arz etmektedir. Ancak gençlerin hepsinin hayatında olumlu yetişkin modelleri
bulunmamakta, bu sebep ile de gençlik dönemindeki fiziksel değişimlerine uyum sağlamakta birtakım güçlüklerle karşılaşabilmektedirler.
Gençlik yıllarını olumlu rol modellerle geçiremeyen gençler, çevreyi
önemsememek, otoriteye karşı çıkmak, saldırgan davranışlar sergilemek,
aileden bağımsız davranışlar sergilemek ve topluma uyum zorluğu yaşayan akranları ile birlikte olma, kararsızlık, güvensizlik ve yerini bulamamışlık sergilemektedirler. Bu sebep ile de bu davranışlar, gençlik döneminin özellikleri olarak kabul edilmektedir (Gökçe, 1985: 210). Bu gençler,
toplum tarafından kabul görebilmek için toplumda rol model olduğunu
düşündükleri modellere benzemeye çalışmaktadırlar. Kılıçcı (1989: 35),
gençlerin ergenlik durumlarının sonuna doğru, daha bağımsız ve daha
tutarlı davranmaya başladıklarını, kendilerine özgü davranışları daha
fazla ortaya koyduklarını belirtmektedir.
Gençlik dönemi, insanın istem ve eylemlerinin yoğun olduğu, buna
bağlı olarak da beklentilerinin artarak hızlı bir değişim yaşadığı ve zaman
zaman da birbirleri ile çatıştığı bir dönemdir (Armağan, 2004: 88). Bu özelliği gencin sosyal ilişkilerde hareket ve canlılığı sağlamasını, toplumda
değişimi hızlandırmasını sağlar (Demirdöven, 1985: 166). Toplumda ege-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 87
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
men olmayan davranış şekillerini sergileme oranları gençler arasında yetişkinlere oranla daha fazla olduğu için bu dönem bazı toplumlarda “asi
gençlik yılları” olarak tanımlanmaktadır. Gökçe (1985: 210), bu dönemi
delikanlılık olarak ifade etmekte ve çevreyi önemsememek, otoriteye karşı
gelmek, saldırganca davranışlarda bulunmaktan çekinmemek, bir taraftan
anne babadan bağımsız olma, diğer tarafta da arkadaş grubuna bağlı hareket etme isteği, kararsızlığı, güvensizliği, yerini bulamamışlığın verdiği
dengesiz hareketleri bu dönemin özellikleri olarak tanımlamaktadır.
Toplumun dinamik ve enerjik bu kesiminin birtakım sorunlar da yaşaması şaşırtıcı olmasa gerek. Armağan’a göre (2004: 4), toplumun sorunlarından en fazla etkilenen grup olan gençliği, toplumun sorunlarından
soyutlayabilmek mümkün değildir. Özellikle gençlik döneminde sahip
oldukları yaratıcı potansiyeli uygun yerlere yönlendiremeyen veya yönlendirmesine imkân verilmeyen gençler, çok sayıda sorun yaşamaktadırlar. Toplumlar zaman zaman hızlı değişim dönemleri yaşarlar. Gençler,
heyecanlı ve coşkulu bir grup oldukları için, istenmeyen durumlarla karşılaştıklarında zaman zaman aşırı tepkide bulunur zaman zaman da mutsuz
olur ve içlerine kapanırlar. Özellikle kitle iletişim araçlarını yetişkinlere
oranla daha fazla kullanan gençler, değişimlerden daha çabuk haberdar
olabiliyor ve ani tepkiler geliştirebiliyorlar.
Yetişkinlere oranla beklenti düzeyleri daha yüksek olan gençler, hedefledikleri şartlara ulaşamadıklarında, çok çabuk mutsuzlaşıp, tepki gösterebilmekte; küskün veya kızgın insan olabilmektedirler. Gençtan (1984:
86), değişim isteğinin bütün gençlerde aynı seviyede olmadığını, gençlerden bir kısmının değişikliğe verdiği önemi bilinçli olarak yaşadığını, çeşitli
değişme felsefelerini geliştirmeye çalıştıklarını; diğer kısmının ise değişmediğini, amaçladığı şekilde ileriye doğru gidemediğini fark ettiğinde ise
panik ve çöküntü yaşadıklarını belirtir.
Gençler değişimi sevdikleri gibi, durağanlığa da kanlarının hızlı akmasından olsa gerek tahammül etmekte güçlük çekmektedirler. Bu durum
zaman zaman dış dünyayı harekete geçirme şeklinde görülmekte; bu da
gencin sosyal ve politik eylemlerde etken olması şeklinde tezahür edebilmektedir. Bu sebep ile de gençler, güçlü ve harekete geçirici önemli bir
demokratik potansiyel olarak her zaman ciddiye alınmışlardır, alınmaya
da devam edileceklerdir.
88
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
İhtilallere ve diğer sosyal değişimlere bakıldığında başlatıcılarının ve
devam ettiricilerin genellikle gençler olduğu dikkati çekiyor. 1968’li yıllardan başlayarak çok sayıda gencin birçok ülkede sosyal ve siyasal eylemin
kökeninde yer aldığı görülmektedir. Gençlik hareketi olarak adlandırılan
68 kuşağı örneğinde olduğu gibi, gençler çoğu kez, ileriye yönelik görüşlerini baskı mekanizmalarını harekete geçirerek toplumun değişmesi ve
gelişmesinde son derece aktif bir rol üstlenmişlerdir (Armağan, 2004: 7).
Gençtan (1984: 185) gençlerin otoriteye başkaldırmalarının pek çok sebebi bulunmasına rağmen, esas faktörün kendilerini tanıma ve bulma
çabası olduğunu belirtir. Gençler bu dönemde otoriteye itiraz ederken
aynı zamanda topluma ve kendisini yetiştiren ailesine de itiraz etmektedirler. Böylece doğum öncesinden başlayan bağlılıkları, kopmaya başlamaktadır. Bu kopma onun bağımsızlık çabası anlamına da gelmektedir
(Morgan, 2011: 60-61). Genç, aile fertleri ve sosyal çevresi ile bağımlılık
değil de bağlılık geliştirdiğinde, sağlıklı bir kimliğe sahip olacaktır. Bu
noktada başta aile olmak üzere, gencin iletişime girdiği insanlara, çok
önemli görevler düşmektedir. Bu sürecin, bir ölçüde gencin kendi benliğini bulma çalışması olduğu dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Aksi halde sadece zarar görecek olan genç olmayacaktır.
2. ARAŞTIRMA BULGULARI
Çalışmamızın bu bölümünde Ankara ilinde yükseköğrenim gören 21 öğrenci ile yapılan görüşme verilerini paylaşacağız. Gençlik çağında olan
araştırma kapsamımızdaki öğrencilerin, gençlik ile ilgili görüşlerini öğrenebilmek için yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşme tekniğinden
faydalanılmıştır. Örneklemin seçiminde tesadüfi örneklem yöntemi kullanılmıştır.
2.1. Katılımcıların Demografik Özellikleri
Araştırma grubumuzda olup da görüşme yapmış olduğumuz 21 öğrencinin 11’inin ailesi Ankara’da ikamet ettiği için gençler de aileleri ile
birlikte kalmaktadırlar. Görüşme yaptığımız 10 öğrencinin aileleri Ankara
dışında ikamet ettikleri için gençler yurtlarda, apartlarda ve öğrenci evle-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 89
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
rinde kalmaktadırlar. Araştırma grubumuzdaki 21 gencin dokuzu kız,
12’si erkek olup yaş aralıkları 18-23 olarak tespit edilmiştir.
Gençlerin eğitim almış oldukları bölümlere bakıldığında, yedisinin hukuk fakültesi öğrencisi olduğu, üçünün kamu yönetimi ve siyaset bilimi
eğitimi aldığı, dördünün psikoloji, üçünün sosyoloji bölümlerinde okudukları ve dördünün de uluslararası ilişkiler bölümlerinde eğitim almış
oldukları görülmektedir. Örneklem oluşturulurken insan ilişkileri ile ilgili
eğitim alan öğrencilerin tercih edilmesine dikkat edilmiştir.
Görüşme yaptığımız gençlerin, ailelerinin ekonomik durumlarını
nasıl değerlendirdiklerini sorduğumuzda, dokuz genç ailesinin ekonomik
olarak Türkiye ortalamasına göre oldukça iyi durumda olduğunu düşündüklerini ifade etmişti. Bu gençler, Türkiye’de yaşayan ailelerin ortalamasının üstünde bir hayat standardına sahip olduklarını düşündüklerini ve
bundan dolayı da kendilerini şanslı hissettiklerini ifade ediyorlardı. Araştırma grubumuzdaki gençlerin ikisi ailelerinin ekonomik durumunu orta
seviyede olarak düşündüklerini, bu sebep ile de zaman zaman kendilerini
şanslı, zaman zaman da şanssız olarak değerlendirdiklerini ifade ediyorlardı. Araştırma grubumuzdaki on genç, ailelerinin ekonomik durumunu
kötü olarak değerlendirdiklerini, bu sebep ile de hayatı diğer arkadaşlarına göre daha zor yaşadıklarını belirtiyorlardı. Bu gruptaki gençler, eğitimlerini sürdürmek için zaman zaman çalışmak zorunda kaldıklarını, her
istediklerini elde edemediklerini, arkadaşları kadar eğitimlerini sürdürme
konusunda imkânlarının iyi olmamasının zaman zaman onları rahatsız
ettiğini vurguluyorlardı. Sık sık imkânları daha iyi olsa geleceklerinin de
çok daha iyi olacağını düşündüklerine vurgu yapıyorlardı.
2.2. Genç Kimdir? Gençlik Nedir?
Görüşmemize katılan gençlerin 13 tanesi “Genç kimdir?” şeklindeki sorumuza “Genç Benim” cevabını verdi. Bu cevabı veren gençler, genellikle
genç olmak için çok beklediklerini, bu sebep ile de bu dönemi dolu dolu
yaşamak istediklerini, gençliklerini güzel yaşamak ve hissetmek istediklerini belirttiler. Genç oluncaya kadar çok beklediklerini, sık sık “Çocuksun,
genç olunca, reşit olunca istediğini yaparsın ama şimdi bizim istediklerimizi yapmak zorundasın” ifadeleri ile karşılaştıkları için, genç olmaktan
çok memnun olduklarını, genç olmanın kıymetini bildiklerini ifade ediyor-
90
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
lardı. Bu grup, genç olmanın bir anlamda bağımsızlığın ilan edilmesi olduğuna vurgu yapıyorlardı.
Görüşmecilerden bir kısmı, “Genç kimdir?” sorusuna “Ne çocuk, ne de
büyük olduğu belli olmayan, araya sıkışmış olan kişidir.” cevabını verdi. Bu
ve buna benzer ifadeler kullanan gençlerle yapılan görüşmelerde gençler,
kimlik problemi yaşadıklarını, bu dönemi yaşamanın son derece zor olduğunu, bundan dolayı da kısa sürmesini istediklerini dile getiriyorlardı. Bu
gençlerle yapılan görüşmeler sırasında, aileleri ile ilgili özellikle iletişim
problemi yaşadıkları bilgisine ulaştık. Anne babalarının kendilerini anlamadığını, anlamak istemediklerini, zaman zaman çocuk gibi davrandıklarını, ancak kısa süre sonra kendilerine yetişkin muamelesi yaptıklarını ve
kendilerinden de yetişkin muamelesi beklediklerini, bu durumun kendilerinde kimlik kargaşasına sebep olduğunu, gerçek kimliklerini algılama ve
anlamada problem yaşamalarına sebep olduğuna vurgu yapıyorlardı.
“Genç kimdir” sorusuna “Genç benim” cevabını veren gençler, genellikle çocukluktan kurtulmuş olmanın, yetişkinliğe biraz daha yaklaşmış
olmanın hazzını tatmaktan duydukları sevinç ve büyüyor olmanın gururunu yaşadıklarını belirtiyorlardı. Aynı zamanda yetişkinlerin sorumlu
tutulduklarından sorumlu olmamalarını da önemli bir avantaj olarak değerlendiriyorlardı. Genç erkeklerden birisi, “Gençlik yıllarının çok önemli
olduğunu, gençlik yıllarını güzel geçirenlerin gelecekte de güzel bir hayatlarının olacağına inandıklarını, aksi halde gelecekte yaşanmamışlıkların
sıkıntısının hayatlarına yansıyacağından endişe duyduklarını, bu sebep ile
de bu yılları gönüllerince yaşamak istediklerini.” ifade ediyordu. Gençlik
yıllarını istedikleri şekilde geçirmeleri durumunda geleceklerinin ne derece güzel olabileceğini kendilerinin gösterebileceği üzerinde hemfikirler. Bu
cevapları veren gençler, genellikle gelecekte yaşanacak güzelliklerin yaşanmasında imzalarının olacağı düşüncesindeler. Bu gençlerin son derece
kendilerine güvenli oldukları, gelecekten ve geleceğe kendilerinin katkılarının olacağından oldukça ümitli olmaları dikkat çekici boyuttadır.
Bir grup genç de genç ve gençlik ile ilgili yasalarda, biyolojik gelişimde,
sosyal hayatta yapılan tanımlamaları tekrarlayarak cevap vermeyi tercih
etti. Bu dönemin biyolojik bir süreç olduğu ve üzerinde fazla düşünmeye
gerek olmadığına, bir şekilde devam edip sonlanacağına vurgu yapılıyordu. Bu gruptaki gençler genellikle “Gençlik anlatılmaz ancak yaşanır, fazla
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 91
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
sorgulamamak gerekir, biz gençler yaşarız, hayat o zaman anlamlı oluyor.” diyorlardı.
2.3. Ailelerin Tutumu
Görüşme yaptığımız gençlere, ailelerinin kendilerine genç olduklarını
hissettirip hissettiremediklerini ve hangi aile fertlerinin nasıl davrandıklarını sorduk. Görüşme yaptığımız gençlerin hemen hemen hepsi, ailelerinin
kendilerine genç olduklarını sık sık ifade ettiklerini, ancak gence nasıl davranılması gerektiğini bilmediklerinden şikâyet ediyorlardı. Bir genç, “Babam bana genç bir delikanlısın, ben senin yaşında iken evlenmiş, evin
sorumluluğunu almıştım; sen de bu evin sorumluluğunu almalısın diyor
ama herhangi bir konuda fikrimi bile yüksek sesle söylememe tahammül
edemiyor. Fikrimi söylediğimde “Sus sen çocuksun ya da çocuk gibi konuşma” diyor, fikrimi söylemediğimde de “Kocaman adam oldun” diyor.
Söyleyin bana, babamın yanında ben genç miyim? Ben gencim diyorum,
anne babam gençsin diyor ama ben özellikle anne babamın yanında kendimi genç olarak göremiyorum.” diye durumunu özetliyordu.
Bir diğer genç de “Ben genç olduğumu arkadaşlarımın yanında hissediyorum. Zaman zaman deli dolu yaşıyoruz, deli dolu fikirler üretiyoruz
ama birbirimizi eleştirmiyoruz, küçük düşürmüyoruz. Zaman zaman da
üzerimize düşen sorumluluklar konusunda birbirimizi uyarıyoruz. Evde
kendim oluyorum, genç miyim, değil miyim, diye düşünmüyorum. Evde
bir kimliğim olsun istemiyorum, bana bir kimlik yüklenmesini de istemiyorum.” şeklinde cevap veriyordu. Aynı genç, “Bazı öğretmenlerimin
yanında kendimi çocuk olarak görüyorum. Bizim çok beceriksiz, eğitim
seviyesi düşük, amacı olmayan, sorumsuz, vb. bir grup olduğumuza sık
sık vurgu yapıyorlar. Sadece öğretmenlerimiz değil, bazı kişilik problemi
olduğunu düşündüğüm insanlar da gençleri uzak durulması gereken,
tutarsız insanlar olarak değerlendiriyorlar ve bize hak etmediğimiz şekilde
davranıyorlar.” diyerek tutarsız davranımlara dikkat çekiyordu.
Görüşme yaptığımız kız öğrenciler, erkek öğrencilere göre daha fazla
ailelerinin kendilerine genç olduklarını hatırlattıklarına vurgu yapıyorlardı. Kız öğrencilerden bir tanesi, “Genç kız olmadan ailem, özellikle de
annem bana, “Genç kız oluyorsun” diyerek sorumluluklarımı hatırlatmaya başladı. Genç olmadan sorumluluklarım “Genç kız olunca, şöyle yap-
92
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
malısın, böyle yapmalısın” diyerek hatırlatılmaya başlandı. Genç olduktan
sonra da genç oldun diyerek bazı şeyleri yapmaya-ev işi gibizorlanıyorum. Yaşıtım olan erkeklerle eşit şartlarda olmadığımı düşünüyorum. Erkekler genç oldukları zaman sorumlulukları azalıyor, onlara
delikanlı diyorlar, yaptıkları yanlış da olsa hoş görülebiliyor. Oysa kızlara
karşı aynı toleransı göstermiyorlar, kızlara genç kız oldun şunları da yapman lazım diyorlar, yapmazsan diye başlayan birçok cümle kuruyorlar.
Bu haksızlık. Genç olmak ve genç olduğumun hatırlatılması hiç hoşuma
gitmiyor. Gençsin diye başlayan cümleleri duymak istemiyorum. Nerede
ise genç kelimesini duymak istemiyorum.” şeklinde düşüncelerini ifade
ediyordu. Gençlerin ifadeleri arasındaki cinsiyet temelli farklılıkların,
sosyo-kültürel yapının cinsel rollere yüklemiş olduğu farklı sorumluluklardan kaynaklandığı kanaatindeyiz.
2.4. Delikanlı Olmak
Görüşme yaptığımız gençlere “delikanlılık” tanımlaması ile ilgili ne düşündüklerini sorduk. Erkek öğrenciler genellikle “Delikanlı deyince ben
aklınıza geleyim” şeklinde şaka ile karışık cevaplar veriyorlardı. Bir erkek
öğrenci, ”Delikanlı yanlış da yapar ama yaptığı yanlıştan dönmesini de bilir.
Ne yapalım, adı üstünde delikanlı, kanımız deli akıyor. Bazen yanlış yaparız ama yanlışımızdan dönmesini de biliriz” diyordu. Gençlerden bir diğeri,
“Genç olmanın şartıdır delikanlı olmak, kanımız bu dönemde çok hızlı akıyor. Bu akışı durdurmak o kadar da kolay değil. Biyolojimiz ile ilgili olan bu
durumu bilim adamları da destekliyorlar. Yetişkinler bizi anlamakta güçlük
çekiyorlar. Bir yanlışımız olunca, olması gerekenden fazla büyütüyorlar. Hiç
anlamıyorum neden bu kadar acımasız olduklarını. Sanki kendileri delikanlı olduklarında hiç yanlış yapmadılar, yanlış yaptılarsa da affedilmeyi beklemediler. İnsanlar bir önceki dönemlerini nasıl bu kadar hızlı unutabiliyorlar anlamıyorum” şeklinde kendisini ifade ediyordu.
Delikanlı ve genç olmak arasındaki ilişkiyi sorduğumuz kız öğrencilerin
cevapları ile erkek öğrencilerin cevapları birbirinden oldukça farklı idi. Görüşme yaptığımız kız öğrenciler delikanlılık denildiği zaman erkeklerden
bahsediyorlardı. Delikanlı denildiğinde kızlar da erkekler de kızların delikanlı olmasını yadırgadıklarını, kızlara delikanlılığı yakıştıramadıklarını,
erkeklerin delikanlı olarak tanımlanmasına alışık olduklarını ifade ediyor-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 93
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
lardı. Bir genç kız, “Biz delikanlı deyince erkekten bahsedildiğini düşünürüz, kızlardan delikanlı olmaz, olsa da erkeğe benzeyen kızlara delikanlı
denir. Bu da çok istenen bir davranış şekli değildir zaten.” Bir diğer kız öğrenci “Kızlardan delikanlı olmaz, kızların kanlarının deli akmasına izin
vermezler. Bir kızın kanı deli aktığında hemen uyarılır, kızların her zaman
kontrollü olması gerektiği söylenir, kızlar genç olur ama gençliklerini yaşayamazlar. Yani sizin anlayacağınız genç kızların kanlarına bile terbiye veriliyor veya kanlarının terbiyeli olması isteniyor.” diyerek toplumun bu konudaki algısına olan tepkisini ortaya koymaya çalışıyordu.
2.5. Gençler Kimleri Model Alıyor?
Gençlerin öğrenmelerinde model almanın ve taklidin önemi inkar edilemez. Gençlere daha çok kimleri rol model aldıklarını sorduğumuzda en
fazla, kendilerine ve başarılarına inandıkları insanları model aldıkları cevabını aldık. Görüşme yaptığımız gençler, üniversite eğitimi alıyor oldukları
için olsa gerek, daha çok bilimsel alanda kendilerini kanıtlayan kişileri model aldıklarını ifade ediyorlardı. Özellikle dönem dönem meşhur olan sanatçı, dizi ve film kahramanlarını model olarak alıp almadıklarını sorduğumuzda hemen hemen hepsi, “O çocuklukta kaldı.” şeklinde cevaplar
veriyorlardı. Görüşme yaptığımız gençlerin önemli bir kısmı da kimseyi
model almadıklarını, kendilerine özgü davranışlar geliştirmelerinin son
derece önemli olduğuna inandıklarını ifade ediyorlardı. Bir erkek öğrenci
“Ben kimseyi model almam. Model alınacak birisi varsa o da benim. Neden
başkasını model alayım ki her insan kendisine özgü olmalıdır.” cevabını
verdi.
Kız öğrencilerle yapmış olduğumuz görüşmelerimizde erkeklerden
daha fazla model aldıklarını, erkekler kadar kendilerine özgüvenlerinin
gelişmediğini gördük. Ancak burada kızların özgüvenlerinin olmadığını
değil, erkeklerle karşılaştırıldıklarında daha temkinli olduklarını vurgulamak istiyoruz. Bunun da sebebinin görüşmelerimize dayanarak sosyalizasyon sürecinde öğrenmiş oldukları cinsel rolleri olduğunu söyleyebiliriz. Daha önce de kız ve erkek çocuklara sosyalizasyon sürecinde cinsel
rollerinin öğretildiğini ve erkeklere kızlara oranla daha fazla öne çıkma,
özgüven kazanma şansı tanındığından bahsetmiştik. Bu da iki cinsin sosyalleşmesini farklılaştırıyor.
94
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
2.6. Nasıl Bir Gençlik Yaşamak İstersiniz?
Görüşme yaptığımız gençlere, “Nasıl bir gençlik arzuluyorsunuz?” diye sorduğumuzda genellikle verilen cevaplar, gençlerin kendilerinin karşılaştıkları sorunların ortadan kaldırılmasına yönelik öneriler şeklindeydi.
Gençler, genellikle gençlere güvenilmesi gerektiğine vurgu yapıyorlardı.
Gençlerin en fazla kendilerine güvene ihtiyaçlarının olduğunu, kendilerine güvenilmediği için kapasitelerini ortaya koyamadıklarından şikâyetçi
oluyorlardı. Sürekli kontrol edildiklerini bildikleri için çok sayıda yanlış
da yapabildiklerini, aksine kendilerine güvenilse bu hataları yapmayacaklarını ifade ediyorlardı.
Gençlerin yenilikleri, özellikle de teknolojiyi çok yakından takip edebildiklerini, ancak yeniliklere kendileri olarak yaklaşamadıklarını, kendiliğindenliklerini ortaya koyamadıklarını, dolayısı ile de üretkenlik sınırlarını zorlayamadıklarını belirtiyorlardı. Gençlerin sürekli denetlenmemesi
durumunda kendiliğindenliklerini ortaya koyarak, son derece üretken
olacaklarına inandıklarına vurgu yapıyorlardı. Yetişkinlere, gençlere güvenmek ve onların önlerine engel olmamak dışında çok da fazla bir görevin düşmediğini, ancak yetişkinlerin kendilerinden beklediklerinden daha
fazla sorumluluk aldıkları için bu istenmeyen durumun ortaya çıktığını
belirtiyorlardı. Bir erkek öğrenci “Biz yetişkinlerden sadece bize güvenmelerini istiyoruz, başka da bir şey istemiyoruz. Bunu anlarlarsa hem onlar
hem de biz çok daha mutlu olacağız, bunu inanarak söylüyorum. Bir insan
kendi çocuğuna, gelecek neslin temsilcilerine nasıl inanmaz, nasıl güvenmez, buna inanmak mümkün değil.” diyerek duygularını ve tepkilerini
dile getiriyordu.
Bir başka erkek öğrenci de “Daha az stresin olduğu bir gençlik dönemi
yaşamak isterdim.” diyerek düşüncelerini ifade etmiş. Gençlerle görüşmelerimiz sırasında en fazla şikâyetçi oldukları konuların başında stresli bir
dünyada yaşıyor olmak geliyordu. Gençler hem dünyanın karmaşıklığından hem de insanların dünyayı karmaşıklaştırmasından son derece şikâyetçi idiler. Özellikle her geçen gün gençlerin önüne konulan sınav sayısının artıyor olması ve her girmek zorunda kaldıkları sınavda da kendilerinden üstün başarı bekleniyor olmasının, kendilerini son derece strese
soktuğunu söylüyorlardı.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 95
Dolunay Şenol ǀ İbrahim Mazman
Bir kız öğrenci, “İleride önemli bir mevkiye gelirsem ilk yapacağım iş, sınavları kaldırarak gençlerin gençliklerini yaşamalarına imkân sağlamak
olacaktır. Değil gençliğimi, bu sınavlar yüzünden çocukluğumu bile yaşayamadım.” Sözleri ile hissettiği sıkıntıyı dile getiriyordu. Aynı genç “Gençlik yıllarında, gencin çevresindekiler hep genç ile ilgili sıkıntılar yaşadıklarını ifade ederler. Ancak en büyük sıkıntıyı gençler yaşıyorlar. Bunu çoğu
insan fark etmiyor. Bu sıkıntılı dönemde, hazırlanmak ve girilmek zorunda
olan sınavlar, gençlik yıllarını daha da sıkıntılı hale getirmekte. Eski, sınavların olmadığı dönemlerde yaşamak isterdim. Benim çok sayıda arkadaşım
da böyle düşünüyor.” diyerek gençlerin konu ile ilgili sıkıntılarını dile getiriyordu. Gençlerin bu ve benzeri serzenişlerini dikkate almanın önemli
olduğunu belirtmeye gerek olmadığı kanaatindeyiz.
3. SONUÇ
Bu çalışmanın genelinden de anlaşılabileceği gibi gençliğin tanımını yapmak hem çok zor hem de son derece karmaşık. Kavramı anlayabilmek tek
yönlü mümkün değil, ancak biyolojik, psikolojik, sosyolojik ve sosyal psikolojik açıdan yaklaşarak ve değerlendirmelerde bulunarak mümkün olabilmektedir (Beşirli, 2013: 21-22). Bu kadar karmaşık olan bir dönemi ve
özelliklerini, tepkilerini anlayabilmek son derece zor olmaktadır. Biz de bu
çalışmada gençlerin kendi ifadeleri ile genç ve gençlik tanımlarını nasıl
yaptıklarını ortaya koymaya çalıştık.
Çalışma sırasında gençlerin, yetişkinlerin sandığından daha fazla kendilerini tanıdıklarını, yapabileceklerinin farkında olduklarını ve kendilerine olan özgüvenlerinin son derece gelişmiş olduğunu gördük. Gençlerin
bağımsızlıklarına son derece düşkün oldukları, görüşme verilerine dayanılarak söylenilebilir. Gençler, önlerine çıkan engellere, çok daha şiddetli
tepkiler geliştirebilmekteler. Bu sebep ile de hızla gelişen dünyada, hızlı
değişime yetişkinlerden daha fazla ve hızlı ayak uydurabilen gençlere,
toplumun yaklaşımı tekrar gözden geçirilmelidir. Aksi halde “Anamızdan
babamızdan böyle gördük” diyerek yaptığımız eylemler hedeflerine
ulaşmayabilir, ulaşırsa da istenilen düzeyde olmayabilir. Bu çalışma sonucunda; gençler için yapılması gerekenlerin, gençlerden alınacak bilgiler
ışığında oluşturulmasının ve bunun da gençler ve gelecek için çok daha
önemli fonksiyonlar ortaya koyabileceği fark edilmiştir.
96
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Kimlik Algılarına Sosyolojik Bir Değerlendirme
KAYNAKLAR
Armağan, İbrahim (2004) Gençlik Gözüyle Gençlik - 21. Yüzyıl Eşiğinde Türkiye
Gençliği (İstanbul: Kırkısraklılar Vakfı Yayını).
Beşirli, Hayati (2013), Gençlik Sosyolojisi: Politik Toplumsallaşma ve Gençlik (Ankara Siyasal Kitabevi Yayınları).
Demirdöven, İsmail H., (1985) “Gençliğe Bakışımız” Uluslararası Gençlik Sempozyumu Bildirileri, (24-26 Nisan 1985), Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, No:
17. Emek Matbaası, 1986, Sivas: 165-168.
EUROPEAN COMMISSION, 2009, European Research on Youth Supporting Young
People to Participate Fully in Society, Directorate-General for Research Socioeconomic Sciences and Humanities,
Van Parijs Media, Brussels.
http://ec.europa.eu/research/social-sciences/pdf/policy-reviewyouth_en.pdf (25.11.2013)
Gençtan, Engin (1984), Psikanaliz ve Sonrası (Ankara: Maya Yayınları).
Gökçe Birsen (1985) “Türkiye’de Gençliğin Konumu” Uluslararası Gençlik Sempozyumu Bildirileri, (24-26 Nisan 1985), Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları,
No:17. Emek Matbaası, 1986, Sivas: 207- 217.
Kılıçcı, Yadigâr (1989) Okulda Ruh Sağlığı (Ankara: Şafak Ofset).
Kocacık, Faruk (1987) “Üniversite Gençliği; Öğrencilerin Sorunları Üzerine Uygulamalı Bir Araştırma”, Cumhuriyet Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal
Bilimler Dergisi 9: 3-36.
Lipsey, Mark W. ve diğerleri, 2010, Improving the Effectiveness of Juvenile Justice
Programs A New Perspective on Evidence-Based Practice, Georgetown
University http://cjjr.georgetown.edu/pdfs/ebp/ebppaper.pdf (25.11.2013).
Morgan, Clifford T. : Psikolojiye Giriş, Editör: Sirel Karkaş-Rükzan Eski, 19. Baskı,
(Konya: Eğitim Akademi Yayınları).
Renk, Creasey, (2003) “The Relationship of Gender, Gender Identity, and Coping
Strategies in LateAdolescents”, J. Adolescence, (26): 159-168.
Steinberg Laurence. (2007) Ergenlik, Hazırlayan: Figen Çok (Ankara: İmge Yayınevi).
Yörükoğlu, Atalay, (1985) Gençlik Çağı, , 5. Baskı (Ankara: İş Bankası Yayınları).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 97
ÇOCUK, İNTERNET VE ETİK
İnayet Aydın
ÖZ
Dünya nüfusunun % 34.3’ü aktif olarak internet kullanmaktadır. Yetişkin dünyasına giren her olgu gibi internet, çocukların dünyasına da
kendiliğinden sızmış ve hatta çocuklar tarafından daha büyük bir ilgi
görmüştür. Çocukların internet kullanımı, yarattığı risk ve zararlar açısından önemli bir etik tartışma alanıdır. İnternetin getirdiği başlıca
riskler pornografi, zorbalık, cinsel mesajlar, tanınmayan kişilerle etkileşim, online ilişki kurulan kişilerle buluşma, kişisel bilgilerin kötüye
kullanımı ve zararlı içerik gibi başlıklar altında ele alınabilmektedir.
Eğitimde teknoloji kullanımı bir yandan önemli kolaylıklar sağlarken,
diğer yandan internet teknolojisi sayesinde öğrencilerin materyalleri
yeniden yazmaları gerekmemekte ve her türlü yazılı materyal keskopyala yöntemi ile kullanılabilmektedir. Bu durum internet yolu ile
etik ihlallerini de beraberinde getirmektedir. İnternetin çocuklar için
yarattığı bir diğer tehlike de siber zorbalıktır.
ANAHTAR KELİMELER: İnternet etiği, teknoloji etiği, akademik sahtekarlık, siber zorbalık

Bu makale, Çocuk ve Bilgi Güvenliği Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur.
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Yönetimi ve Politikası Bölümü

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
CHILDREN, INTERNET AND ETHICS
İnayet Aydın 
ABSTRACT
World's population, 34.3% are actively using the Internet. Thanks to
science and technology, providing convenience to the people in unethical behavior opens the door Children's internet use, the risks and losses caused by an important area of ethical debate. The main risks that
the Internet pornography, bullying, sexual messages, interact with unknown people, meeting people online relationship was established, the
use and misuse of personal information can be dealt with under headings such as malicious content. The use of technology in education,
while providing important benefits, on the other hand, the students rewrite the materials cut and copy method. This situation brings about
violations of ethics by way of the internet. Another dangers to children
posed by the internet cyber violence and ads on the internet for creating some of the ethical problems for children.
KEYWORDS: Internet ethics, technology ethics, academic dishonesty,
cyberbullying.

This article was presented as an oral presentation at the Conference of Child & Information Security
Prof. Dr., Ankara University, Faculty of Educational Sciences, Department of Educational Administration And Politics

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
İnayet Aydın
1. GİRİŞ
İngilizce'de "uluslararası ağ" anlamına gelen "international network"
sözcüklerinin birleştirilmesinden oluşan ve tüm dünyaya yayılmış, bilgi
paylaşımı için birbirleri ile bağlantılı bilgisayarlardan meydana gelmiş
bir ağ olan internet, günümüz insanının dünyasında giderek daha fazla
yer tutan bir olgudur.
En son verilere göre 2012 yılında 7.017.846.922 olan dünya nüfusunun
2.405.518.375’sı internet kullanıcısıdır. Bu rakamlara göre dünya nüfusunun % 34.3’ü aktif olarak internet kullanmaktadır. Kullanım oranlarının
bölge nüfusuna oranına bakıldığında %78.6 ile Kuzey Amerika birinci,
Okyanusya-Avustralya % 67.6 ile ikinci; Avrupa % 63.2 ile üçüncü sırada
gelmektedir. 2000-2012 yılları arasında internet kullanımındaki artış oranlarına bakıldığında ise tüm dünyada internet kullanımı % 566.4 artarken,
en büyük artışın % 3.606. 7 ile Afrika Ülkelerinde; ikinci olarak % 2.639.9
ile Orta Doğu Ülkelerinde, üçüncü olarak % 1.310.8 ile Latin Amerika ve
Karayiplerde olduğu görülmektedir (www.internetworldstats.com). Bu
verilerden anlaşıldığı gibi her geçen gün internet kullanıcılarının sayısı
katlanarak artmakta ve internet günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir.
Diğer taraftan bilgisayar teknolojisini bilen ve bilmeyenler arasında
giderek büyük bir bölünme yaşanmaktadır. Bu bölünmeye, sayısal kopuş ya da dijital bölünme adı verilmektedir. Sayısal kopuş, bilgisayar,
telefon, internet bağlantısı gibi araçlara ve yeni teknolojileri kullanma
olanağına sahip olanlarla olamayanlar arasındaki ekonomik, sosyal ve
kültürel farklılıktır (Irving, 2001). Sayısal kopuş, telefon, bilgisayar, internet gibi araçlara sahip olan ve olmayan bireyler ve toplumlar arasında
bilgiye erişim ve ondan yararlanma açısından ortaya çıkan ciddi eşitsizlikleri de ortaya çıkarmaktadır.
Yetişkin dünyasına giren her olgu gibi internet, çocukların dünyasına
da kendiliğinden sızmış ve hatta çocuklar tarafından daha büyük bir ilgi
görmüştür. Özellikle okulla ilgili çalışmalar, online oyunlar, sosyal ağlar
çocuk ve gençler arasındaki en popüler etkinliklerdir.
London School of Economics and Political Science (LSE) koordinatörlüğünde 2006 yılında 23 Avrupa Ülkesinin katılımı ile “Avrupa Çevrimiçi
100
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
Çocuklar (EU Kids Online) isimli bir proje çalışması başlatılmıştır. Proje
kapsamında Türkiye’den Ortadoğu Teknik üniversitesinden bir grup araştırmacı Mayıs-Haziran 2010 döneminde Türkiye çapında bir çalışma yürütmüşlerdir. Kırsal bölgelerde, 9-16 yaş arası 1018 çocuk ve ebeveynlerinden biri ile evlerinde yüz yüze görüşmeler yapılmıştır. Çalışmanın ilk bulgularına göre çocukların % 40’ı kendi bilgisayar veya dizüstü bilgisayarına
sahipken, çocukların %39’u bilgisayarını diğer aile fertleri ile paylaşmaktadır. Buna karşın ebeveynlerin sadece % 29’unun internet kullandığı ortaya
çıkmıştır
(http://eukidsonline.metu.edu.tr;
http://www.lse.ac.uk/
media@lse/research/EUKidsOnline/Home.aspx).
Aynı araştırmanın bulgularına göre Türkiye’de 9-16 yaş arasındaki çocuklar, İnternet kullanmaya 10 yaş civarında başlıyor ve günde 1-1.5 saatlerini internette geçiriyor. Çocuklar İnternet’i en fazla okul işleri % 92,
oyun oynamak % 49, haberleri okumak ya da izlemek % 40, eğlence – video klip izlemek %5 9, müzik ya da film indirmek % 40 ve arkadaşları ile
sosyal ağlarda paylaşımda bulunmak % 48 için kullanmaktadırlar. İleti
göndermek, e-posta ve sosyal ağa bağlanmak gibi tüm iletişim-tabanlı
faaliyetler birlikte ele alındığında Türk çocukların (% 44) Avrupa’daki
diğer çocuklardan (% 60) daha az bu faaliyetleri yaptığı görülmüştür.
Araştırma bulgularına göre Türkiye’de 9 – 16 yaş grubundaki çocukların
% 47′sinin bir sosyal paylaşım sitesinde profili bulunmaktadır. Çoğu sosyal paylaşım sitesi hesap oluşturma için 13 yaş sınırı koymasına rağmen,
bu çalışmaya katılan ve sosyal paylaşım sitesinde hesabı bulunan tüm
çocukların üçte biri 13 yaşının altında. Sosyal paylaşım sitesi kullanan
çocukların
%85’i
Facebook
profiline
sahiptir
(http://eukid
sonline.metu.edu.tr).
Görüldüğü gibi ülkemizde de çocuklar küçük yaşlardan itibaren internet kullanmaya başlamaktadırlar. Ancak bu yoğun kullanımla birlikte
online çocukların internet ortamında karşılaşabilecekleri sorunlar ve etik
ikilemler, üzerinde ciddiyetle durulması gereken evrensel bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Çocuk, en eski uygarlıklardan başlayarak, insan soyunun kaynağı,
varlığının göstergesi ve gelecekteki temsilcisi olarak görülmüştür. Çeşitli
yasal belgelerde çocuk kavramı tanımlanmıştır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin birinci maddesinde onsekiz yaşına kadar her
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 101
İnayet Aydın
insan çocuk sayılmaktadır. Yine Türk Ceza Kanunu’nun 6.maddesinde
de, “çocuk deyiminden; henüz on sekiz yaşını doldurmamış kişi” anlaşılır denmektedir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 3.maddesinde “Çocuk:
Daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişidir”
şeklinde tanımlanmaktadır. Görüldüğü gibi çocuk dendiğinde yasal yaş
sınırı, 18 yaş altındaki bütün çocukları kapsamaktadır.
Çocuk, sürekli yarına hazırlanan bir varlık olarak ele alınmakta ve bu
anlayış hem çocuğun bugününün ihmal edilmesine yol açtığı gibi hem
de çocuğu edilgin bir konuma indirgemektedir. Oysa çocuklar bugünün
bireyleridir ve onların gelişimi, hakları ve esenlikleri güvence altına
alınmalıdır. Çocukların bir yandan hakları teslim edilirken diğer yandan
da karşılaşabilecekleri risklere karşı korunmaları etik tartışmaların odağında yer alan konulardır.
2. ETİK VE İLGİLİ KAVRAMLAR
En genel anlamda etik, insan tutum ve davranışlarının iti-kötü, doğruyanlış açısından değerlendirilmesidir. Bu bakımdan etik, ahlaki davranış, eylem ve yargıları ilgilendiren bir konu olarak felsefe ve bilimin
önemli bir parçası ve sistematik bir çalışma alanı olmuştur. Etik tartışmalarının temel konusu, insanın eylemlerini ahlaki bakımdan değerli ya da
değersiz kılanın ne olduğudur. Eylemi ahlaki anlamda değerli yapan,
iyiyi ortaya koyması, iyiyi yaratmasıdır (Akarsu, 1965).
Etik, her şeyden önce istenilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır. Daha geniş bir bakış açısı ile bütün etkinlik ve amaçların yerli
yerine konulması; neyin yapılacağı ya da yapılamayacağının; neyin isteneceği ya da istenemeyeceğinin; neye sahip olunacağı ya da olunamayacağının bilinmesidir. Bunun yapılabilmesi ise etik değerler ve değer koruyarak davranılmasını gerekli kılar.
Etik değerler, tüm diğer değerlerden daha öncelikli sayılırlar çünkü
etik değerler tehlikeye düşerse, tüm değerler risk altına girecektir. Etik
değerler haklar ve ödevler bakımından dile getirilirler. Haklar, başkalarına karşı tam olarak yerine getirmemiz gereken talepleri ifade eder. Bu
talepler bizim değerlerimizle kesişir ve ödevlerimizi ortaya çıkarır.
Ödevler ise yükümlülükler ve yasaklardan oluşur. Yükümlülükler,
102
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
yapmayı isteyeceğimiz başka şeyler olup olmadığına bakılmaksızın
yapmak zorunda olduğumuz şeyleri tanımlar. Yasaklar ise amacımızın
büyüklüğüne bakılmaksızın, yapmamamız gereken şeyleri tanımlar
(Ogletree, 1995: 2517).
Değerler insan ihtiyaç ve istekleri ile çok yakından ilişkilidir. İnsanlar
ihtiyaçlarını ya da önemli amaçlarını karşılayan şeylere değer yüklerler.
Ancak çıkarlarımızın değerlerimiz olması büyük tehlikeleri de beraberinde getirmektedir. İnternet kullanımında da belli değerlerin korunarak
davranılması çok önem taşımaktadır. Etik değerler ilgili diğer kavramlar
olan etik kod, ilke, kural ve standart kavramları ile hayata geçirilebilmektedir.
İlkeler, eylemleri yönlendiren temel düşüncelerdir. İlkeler, değerlerin
eyleme geçmesini sağlayan ve yönlendiren anlamlardır. Rokeach’a göre
(1973) ilkeler, kişisel ya da toplumsal tercihlerin varlığını belirleyen muhalif ya da zıt inançlara dayalı özel davranış kalıplarıdır. İlkeler, etik
amaçlarımızı gerçekleştirmek için kullandığımız taktiklerdir (Scully,
2002: 214).
Kurallar ise ilkelere uygun eylem yollarıdır. Yazılı kurallar, bir toplum içerisinde kanunlarla veya kesin sınırlarla belirlenmiş normlar olup,
kişiden kişiye değişmezler. Bu haliyle kurallar, bir davranış ya da eyleme
rehberlik yapan, özel bir amaca yönelik, yetkililerce konulmuş bir düzenleme, tanımlama ya da tercihlerden oluşur (Aydın, 2012).
Kurallar aslında bireyin kendisi ve dış dünya hakkında düşünme biçimlerinin tanımlanmış halidir. Bu anlamda kurallar bireyin eylemlerinde iyi-kötü, doğru-yanlış değerlendirmelerini yapmalarına rehberlik
eder. Kuralları ilişkisel kurallar, yapılandırıcı kurallar, koruyucu kurallar, kişisel kurallar ve görgü kuralları olmak üzere beş başlık altında
toplamak mümkündür (Thornberg, 2008).
Standartlar, beklenen davranışların sergilenmesi, istenmeyenlerden
kaçınılmasında rehberlik yapan sistemlerdir. Standartlar, bir şeyi yapmanın kabul edilmiş ve tekrarlanabilen yollarıdır. Standartlar bu nedenle
bir işin ya da hizmetin etkili ve güvenilir biçimde yerine getirilmesini
sağlayan ve böylece yaşamı daha kolay hale getiren ölçütlerdir. Standartları belli olmayan ve denetlenmeyen bir alanda etik sorunların daha fazla
ortaya çıkması beklenen bir durumdur. Bu anlamda genel anlamda tek-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 103
İnayet Aydın
noloji, özel anlamda da internet teknolojisi, etik tartışmaların yoğun olduğu bir alandır.
3. İNTERNET ETİĞİNE İLİŞKİN GENEL SORUNLAR VE ÇOCUK
Aslında teknoloji, insanın alet kullanabilme yetisinden başka bir şey değildir. Aristoteles’e göre teknik, bir kullanım değerinin yalnızca nasıl
değil, aynı zamanda niçin üretildiğinin sorulduğu toplumsal ve etik bir
bağlamda yer almaktadır. Kullanıma yönelik doğası ile teknoloji, insanın
bedensel üretim ilişkilerini mekanik üretim biçimlerine dönüştürerek
çoğaltmaktadır (Uğurlu, 2008).
Bayet’e göre (2000) “bilim buluşlardan buluşlara atılırken, ahlak bu
atılışa ayak uyduramamaktadır. Ne yazık ki insanlar daha bilgili olmakla
daha doğru olmuyorlar”. Bu anlamda bilim ve onun uygulamaya geçen
hali olan teknoloji ile etik ilişkisi ele alındığında, kimileri bilimin ve teknolojinin etiğe aykırı olduğunu, insana kötülük ettiğini savunurlar. Onlara göre bilim, öldürme güçlerimizi çoğaltmakta, insanı makineye köle
etmekte, kinin ve budalalığın eline tehlikeli silahlar vermekte; insanların
iyiliğine çalışır göründüğü zaman bile lüksü, açgözlülüğü, doymazlığı
daha da azdırmaktadır (Bayet, 2000). Bu anlamda bilim ve teknolojinin
etik açıdan sorgulanabilir yanları oldukça çoktur. Yalnız burada en
önemli konu teknolojik araçların kendisini suçlamak yerine, bu araçların
iyi-kötü, doğru-yanlış ayrımını yaparak ve etik değerleri koruyarak kullanılması üzerinden bir tartışma yürütebilmektir. Bayet (2000) "Ne zaman ki bilim etiği, bilimin ilerlemesine yoldaşlık edecek, belli ilkeler
üzerinde insan beyninin sağlam birliğini kuracak, işte o zaman yaşamımıza bir çoşku katacaktır" diyerek konuyu özetlemektedir.
Teknoloji devrimi üç aşamalı bir süreç olarak gerçekleşmiştir. Birinci
aşaması tanışma, ikinci aşaması yayılma ve üçüncü aşaması da güç aşamasıdır. Üçüncü aşama 2000 yılından sonraki dönemi kapsamaktadır ve
bu dönemde teknoloji bambaşka bir anlam kazanmıştır. Bu üç aşama
Tablo 1’de çeşitli açılardan aşağıdaki gibi karşılaştırılmıştır (Moor, 2006):
104
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
Tablo 1. Teknoloji Devriminin Aşamaları ve Bazı Açılardan Karşılaştırma
Cihazlar
Kullanıcılar/Yararlanıcılar
Anlayış
Kullanma Maliyeti
Yararlılık
Toplumla bütünleşme
Toplumsal Etki
Tanışma
Ezoterik
Çok az
Elit
Yüksek
Sınırlı
Azınlık
Marjinal
Yayılma
Standart
Seçilmiş
Eğitimli
Orta
Orta
Kısmen
Hissedilir
Güç
Kaldıraçlı
Pekçok
Genel
Düşük
Yüksek
Çoğunluk
Önemli Ölçüde
Kaynak: Moor, 2006.
Teknoloji devriminin en hızla kendini gösterdiği alanlardan biri olan
İnternet alanı da etik ikilemleri içinde barındıran; uzun yıllardır üzerinde tartışılan ve bazı etik değer, ilke, kural ve standartların oluşturulmaya
çalışıldığı bir alandır. İnternet kullanımı cep telefonları ya da bilgisayarlar aracılığı ile yapılmaktadır. Bu konuda Bilgisayar Etiği Enstitüsü’nün
oluşturduğu ve bilgisayar kullanımında uyulması gereken on temel ilke
şunlardır:
1. Bilgisayarı, başkalarına zarar vermekte kullanmayın.
2. Bilgisayarla, başkalarının işine mani olmayın.
3. Başkalarının dosyalarını karıştırmanın yollarını aramayın.
4. Bilgisayarı hırsızlık yapmakta kullanmayın.
5. Bilgisayarı yalancı şahitlikte, sahte delil hazırlamada kullanmayın.
6. Parasını ödemediğiniz yazılımları kopyalamayın ve uygun olmayan biçimde kullanmayın.
7. Sahibinden izinsiz başkalarının bilgisayar kaynaklarını kullanmayın.
8. Başkalarının fikirlerini bilgisayarla çalıp kendinize mal etmeyin.
9. Sosyal hayata etkilerini düşünmeden bir program yazmayın.
10. Bilgisayarı, saygı ve ilgi göstermeksizin kullanmayın.
Türkiye’de çocukların internet kullanımı, yarattığı risk ve zararlar
açısından önemli bir etik tartışma alanıdır. İnternetin getirdiği başlıca
online riskler pornografi, zorbalık, cinsel mesajlar, tanınmayan kişilerle
etkileşim, online ilişki kurulan kişilerle buluşma, kişisel bilgilerin kötüye
kullanımı ve zararlı içerik gibi başlıklar altında ele alınabilmektedir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 105
İnayet Aydın
TÜİK'in araştırmasına göre Türkiye'de 6-15 yaş arası çocukların yüzde 60,5'i bilgisayar, yüzde 50,8'i internet, yüzde 24,3'ü cep telefonu kullanmaktadır. Türkiye'de bilgisayar kullanımı ortalama 8, internet kullanımı ise 9 yaşında başlamaktadır. Yine “Avrupa Çevrimiçi Çocuklar (EU
Kids Online) Araştırmasının Türkiye ayağında yer alan çocukların % 85’i
Facebook kullanmakta ve çocukların % 42’si Facebook hesabını herkese
görünür şekilde ayarlamaktadır. İnternet üzerinden üzücü bir durumla
karşılaştıklarını ifade eden çocukların oranı %9.6’dır. Çocukların %15’i
zararlı bilgiler içeren web sitelerini ziyaret ettiklerini belirtmiştir
(http://eukidsonline.metu.edu.tr). Tablo 2’de çocukların internette karşılaştıkları risklerle ilgili olarak Avrupa ve Türkiye’de yaşayan çocuklarla ilgili veriler yer almaktadır.
Tablo 2. Çocukların internette karşılaştıkları risklerle ilgili olarak Avrupa ve Türkiye
Karşılaştırması
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
RİSKLER
İnternetin aşırı kullanımından kaynaklı bir veya daha fazla
etmen belirten
İnternette cinsel içerikli fotoğraf gördüğünü belirten
Gördükleri cinsel içerikli fotoğraflardan rahatsız olduğunu
belirten
Zorbalığa maruz kaldığını belirten
Zorbalığın İnternet aracılığı ile gerçekleştiğini belirten
Cinsel içerikli mesaj aldığını belirten
Cinsel içerikli mesaj gönderdiğini belirten
Cinsel içerikli mesaj almaktan rahatsız olduğunu belirten
Yüze tanışmadığı kişilerle İnternet’te görüştüğünü belirten
Yüze tanışmadığı kişilerle İnternet dışında da buluştuğunu
belirten
Avrupa
%33
Türkiye
%25
%13
%33
%13
%46
%20
%5
%12
%3
%25
%25
%6
%9
%3
%8
%3
%50
%14
%2
Kaynak: (http://www.socialmediatr.com/blog)
Livingstone ve arkadaşlarına göre (2011), çocukların internet ortamında karşılaştığı pek çok risk vardır. Online riskler çocukları rahatsız
etmektedir. Rahatsız etmek, çocuğun görmek istemeyeceği şeyleri görmesi ya da gördüğü için mutsuz olması anlamına gelmektedir. Online
riskler geniş bir alanı kapsamaktadır. Çocukların yaş oranı arttıkça
internek risklerine maruz kalma oranları da artmaktadır. Yine
Livingstone ve arkadaşlarına göre (2011), 25 Avrupa ülkesinde internet
risklerinden bir ya da birkaçı ile karşılaştıklarını belirtme oranı 9-10 yaş
106
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
çocuklarında %14 iken; 11-12 yaşında bu oran %33’e; 13-14 yaşında
%49’a ve 15-16 yaşında ise % 63’e yükselmektedir. Görüldüğü gibi internet riskleri çocukların yaşı büyüdükçe azalmadığı gibi artmakta ve riskleri daha da yükseltmektedir.
Etik açıdan en önemli konulardan biri internetin çocuklar için iyi ve
doğru biçimde kullanılabilmesinin sağlanmasıdır. Bu tartışmada en
önemli konu ise internet kullanımının hangi konularda, ne kadar süre ile
nasıl bir yaklaşımla gerçekleşeceği konusunda teknoloji üreticileri, aileler
ve eğitimciler arasında ciddi bir işbirliği kurulabilmesidir.
4. EĞİTİMDE İNTERNET KULLANIMI VE ETİK SORUNLAR
Eğitimde bilgi teknolojilerinin kullanımı her geçen gün biraz daha yaygınlaşmaktadır. Bilgi teknolojisi kavramı, verilerin kaydedilmesi, belirli
bir işlem sürecinden geçirmek suretiyle bilgiler üretilmesi, üretilen bu
bilgilere erişilmesi, saklanması ve nakledilmesi gibi işlemlerin etkili ve
verimli yapılmasına olanak tanıyan teknolojileri tanımlamaktadır
(Bensghir, 1996).
Akademik doğruluk, bilginin elde edilmesi ve iletilmesi yolunda dürüstlük ve şeffaflık demektir (The Centre for Academic Integrity, Duke
University, 2004). Dürüstlük hoca ve öğrenciler arasındaki yüksek seviyedeki güven için ve bütün öğrencilere eşit şekilde davranılması için
öncüldür. Drinan’a göre (1999) akademik doğruluk gereği bütün yazarların başkalarının emeğini kaynak göstermesini ve eğer yanlış yapılan
varsa önlem alınmasını gerektirir (Aktaran, Hayes ve Introna, 2000).
Geleneksel olarak akademik yolsuzluk (Ikupa, 1997), “bireyin bilgi ya
da yeteneğinin test edilmesi sürecinde sergilediği etik olmayan ve yasa
dışı davranışlardır”. Akademik etiğe aykırı öğrenci davranışları arasında, kişinin sınav kurallarını ve düzenini bozacak biçimde sınavda başkasıymış gibi davranması, kopya çekmesi, gizlice sınav kâğıtlarını değiştirmesi, sınav salonlarından cevap kâğıtlarını çalması, sonuçlarda sahtekârlık yapması ve sınav uygulayıcılarına sözlü ya da fiziksel olarak saldırıda bulunması gibi davranışları içermektedir (Aktaran, Eminoğlu,
2008). Ancak bilgi teknolojileri ve internetin eğitimde kullanımının artması ile bazı yeni akdemik yolsuzluklar ortaya çıkmakta, özellikle de
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 107
İnayet Aydın
aşırma ve kopya çekme giderek daha da büyük bir akademik etik sorun
haline gelmektedir.
Online dünya, başkalarının yaptığı çalışmalara kolayca ulaşma fırsatı
sağlamaktadır. İnternet teknolojisi sayesinde öğrencilerin materyalleri
yeniden yazmaları gerekmediği gibi her türlü yazılı materyali kolayca
seçip, kopyalama ve kaydetme şansına da sahip olmaktadırlar. Paylaşma, yönlendirme ve link verme gibi uygulamalar online dünyada materyallerin serbestçe değişiminin yapılmasını sağlamaktadır (Salmons,
http://www.vision2lead.com/Originality.pdf). Ödev çalışmalarındaki
bilimsel yanıltmanın daha ileri örnekleri için ‘aşırma’ terimi kullanılır.
Oxford English Dictionary’ye göre ‘aşırmak’ “başka bir kişinin fikir, düşünce veya icatlarını alıp ya da kullanıp kendininki gibi göstermek demektir.
Eğitimde teknoloji kullanımı bir yandan öğrenciler ve öğretmenler
açısından önemli kolaylıklar sağlarken, diğer yandan da kolaycılığı artırmaktadır. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre 1940’larda üniversite
öğrencilerinin sadece %20’si lisede iken kopya çektiğini söylerken, günümüzde bu oran % 75 ile % 98 arasında değişmektedir (http://
www.glass-castle.com). İnternet olanaklarının kullanarak öğrenciler tarafından yapılan aşırmalar şu biçimlerde görülebilmektedir (Harris, 2009;
Aysıt 2012; Hayes & Introna, 2000):
1. Sınav sırasında kopya çekmek.
2. Ödev çalışmalarında izinsiz işbirliği yapmak.
3. Bir cümleyi veya cümleler grubunu, yayınlanmış bir kaynaktan,
kaynak göstermeden tırnak içine almadan aynen aktarmak.
4. Bir cümle veya cümleler grubunda ifade edilen bir düşünceyi, kendi sözcük ve cümleleri ile ifade ettikten sonra kaynak göstermemek.
5. Web veya çevrimiçi ya da elektronik veritabanından bir ödevi
kopyalamak.
6. Daha önce ders almış öğrencilerin ödevlerini kopyalamak ve öğretmene sunmak.
7. Aynı ödevi birden çok öğretmene sunmak.
8. Ödevlerini para karşılığında veya parasız başkasına yazdırmak.
108
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
9. İnternette, ödev sitelerinden ödev indirmek: Bu ödevlerin çoğu
başka öğrenciler tarafından yazılmış ve paylaşılmıştır. Ödev paylaşanlar en iyi öğrenciler arasında olmadığı için genellikle içerik
olarak kalitesiz ve şaşırtıcı derecede eski tarihli atıflarla doludur.
10. Paralı ödev sitelerinden (Paper Mill) ödev satın almak: Bu tür siteler tarafından satılan ödevlerin genellikle daha kaliteli çalışmalar
olduğu gözlenir. Öğrencilere verilen sınıf içi yazma ödevleri ile
bunları karşılaştırılmak oldukça aydınlatıcı olacaktır. Bu tür siteler
ziyaret edildiğinde çeşitli başlıklar altında pek çok çalışmanın olduğu görülecektir.
11. Farklı kaynaklardan kes-yapıştır yaparak ödev kopyalamak. Bu
“montaj” çalışmalar yazım üslubu, atıf şekli ve kavramların farklı
kullanılması ile kendini belli eder. Giriş ve sonuç genellikle öğrenciye aittir ve bu nedenle orta kısma göre daha zayıf kalır.
12. Birebir olmayan kopyalama: Bu uygulama bir ya da daha fazla
cümlenin, tırnak işaretleri kullanılmadan ya da öğrencinin bir
kaynağı özetlediği izlenimini vermek için eksik kaynak göstermesi
biçiminde ortaya çıkar.
13. Taklit alıntılar: Bazı öğrenciler gerçek bir araştırma yerine alıntıları
makyajlayarak sahte alıntılar sunabilirler. Rasgele alıntılar seçip
kontrol etmek bu tür durumların saptanmasında etkili olmaktadır.
5. SİBER ZORBALIK VE İNTERNET
Zorbalık çalışmalarının öncü isimlerinden Olvenus (1993) zorbalığın dört
durumda ortaya çıktığını belirtmiştir. 1) Bir kişi ile ilgili kaba şeyler söylemek ya da dalga geçmek, 2) Bir kişiyi gruptan dışlamak ya da yok
saymak, 3) Bir kişiyi tekmelemek, vurmak, itmek veya fiziksel olarak
rahatsızlık vermek, 4) Bir kişi ile ilgili yalan veya gerçek dışı söylentiler
yaymak, içinde kaba notlar içeren mesajlar göndererek diğer öğrencilerin
üzerinde olumsuz etkiler yaratmak (Huang ve Chou, 2010).
Zorbalık artık siber uzayda olmaktadır ve geleneksel ortamda yapılan
zorbalıktan daha da güçlü bir biçimde uygulanmaktadır. Bunun nedeni
siber uzayın daha hızlı, kapsamlı ve neredeyse durdurulamaz va kaçınılmaz oluşudur. Bir dayağın fiziksel izleri iyileştirilebilir ve kurbanın
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 109
İnayet Aydın
kaçması mümkün olabilir ancak sanal ortamda kol gezen biri en güçlü
biçimde zarar verme riskine sahiptir ve ondan saklanacak bir yer de yoktur. ABD Ulusal Suç Önleme Konseyi 2008 yılında ergenlerin % 45’inin
siber zorbalık kurbanı olduğunu belirtmiştir (Education Diegest, 2009).
Gençler sosyal medya ve diğer iletişim teknolojileri aracılığıyla birbirleriyle bağlıdır ve bu araçlar zorba davranışların yeni ortamı haline gelmiştir. Siber zorbalık çocuklara doğrudan fiziksel zarar vermekten çok;
cep telefonundan gönderilen küfürlü mesajlar, internete koyulan fotoğraflar; kişisel bloglardaki kaba saba yazılar; elektronik posta ile yayılan
gerçek dışı söylentiler; internet sohbet ortamları aracılığı ile daha çok
duygusal olarak incitmektedir (Aktaran, Huang ve Chou, 2010).
Livingston ve arkadaşları’nın (2011) yaptığı çalışmada, 9-16 yaş çocuklarının % 6’sının kendilerine Online olarak kötü veya yaralayıcı mesajlar gönderildiğini; % 3’ünün de başkalarına bu tür mesajlar gönderdiklerini belirtmişlerdir. Serin’in (2012) İstanbul’daki 74 ilköğretim okulunda öğrenim gören 4. 291 öğrenci ve 916 öğretmen üzerinde yaptığı ,
“Ergenlerde Siber Zorbalık” başlıklı araştırmasına göre, öğrencilerin %
9.42’si siber zorbalık yapıyor, % 11.79’u siber zorbalık mağduru, % 5.31’i
ise hem siber zorba hem de siber zorbalık mağdurudur. Okul yöneticileri
öğrencilerde tanık oldukları siber zorbalık davranışlarından en fazla
görülen ilk üç davranışı % 16.09 küfürlü yazışmalar, % 11.42 alay etmek
ve %11.42 ile izinsiz fotoğraf ve video paylaşımı olarak belirtmişlerdir
(http://gundem.milliyet.com.tr).
Siber zorbalığın yarattığı etki çok daha şiddetli de olabilmektedir. Örneğin ABD'nin Florida eyaletindeki Lakeland kentinde yaşayan 12 yaşındaki Rebecca Ann Sedwick, bir yıldan fazla bir süre maruz kaldığı
siber zorbalık nedeniyle intihar etmiştir. Bir yıl içinde sayıları 15'e ulaşan
kızların, 12 yaşındaki Rebecca'yı internet ve mobil ortamda mesaj bombardımanına tuttuğu ve “‘ölmen gerekiyor”', "neden kendini öldürmüyorsun” mesajlarıyla baskı altına aldıkları ortaya çıkmıştır. İntiharından
önce arkadaşlarına attığı mesajlarından birinde "atlayacağım" dediği
öğrenilen Rebecca'nın maruz kaldığı zorbalığın bir yıl önce bir ‘erkek
arkadaş mevzusundan' dolayı başladığı ve küçük kızın gün geçtikçe
daha fazla bunalıma girdiği yetkililer tarafından belirtilmiştir
(http://www.f5haber.com/star).
110
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
6. TİCARİ REKLAMLAR VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI
Çocukların analitik becerileri ve yetişkinleri yargılama yetenekleri gelişmemiş olduğu için internet reklamları çok özel ve önemli etik sorunlar
yaratmaktadır (Austin ve Reed, 1999). İnal’a göre (2011) günümüzde
medya gençlere ve çocuklara büyük bir ilgi göstermektedir. “Bunun ardında yatan nedenlerden biri de bu iki kesimin erkenden ve olabildiğince çok para harcayarak, marka takılacak ve kendine dönük bir şekilde
yaşayacak biçimde tüketim dünyasına çekilmek istenmesidir”.
İnternet teknolojisi ile artık satın alma o kadar kolaylaşmıştır ki “Babasının akıllı telefonu ile oynarken, cihazda bulunan alışveriş uygulamasından yanlışlıkla 1962 model klasik bir otomobil satın alan 14 aylık kız
çocuğu şaşkınlık yarattı” biçiminde bir haber çoğu kişi için şaşırtıcı olmamaktadır.
Çocuklar internet reklamlarından çeşitli şekillerde etkilenebilmektedirler. İlk olarak çocuklar gördükleri bilgilerin doğru olup olmadığını
değerlendiremezler. İkinci olarak reklamcıya sağladıkları bilginin ya da
oynadıkları oyunun bilgi toplama amaçlı olup olmadığını bilemezler.
Çocuklar reklamcılara kişisel bilgileri verme konusunda rıza vermeye
haiz değildirler. Oysa bir oyun, yarışma ya da çocuk kulübüne üye olabilmek için bazı kişisel bilgileri vermek zorunda kalmaktadırlar (Austin
and Reed, 1999).
Gizlilik ve mahremiyet, bir kişi ya da grubun kendi yaşamları ya da
kişisel işlerinin kamuya açık olmaktan uzak olması ya da kendileri hakkındaki bilgi akışını kontrol etme hakkı biçiminde tanımlanabilir. Burada
önemli olan birinci unsur, kişinin kendisi hakkındaki bilgileri kontrol
etme gücünün kendinde olması, ikinci olarak ise kişinin değerleri ya da
çıkarları ile çatışan bilgiyi kontrol hakkının olmasıdır (Aydın, 2013). Diğer bir deyişle (Westin, 1967) gizlilik, birey, grup ya da kurumların kendilerine ait bilginin ne zaman, nasıl ve ne kadarının başkaları tarafından
bilineceğine karar verme hakkıdır. İnternet ortamında çocukların gizlilik
ve mahremiyet haklarının korunması en temel etik sorunlardan biridir.
Diğer bir sorun da çocukların kişisel bilgileri reklamcılara vermeleri
konusunda bazı özendiriciler sağlanarak teşvik edilmeleridir. Üçüncü bir
konu da reklamcıların içerik ve reklamı birbirinin içine yedirerek sunma-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 111
İnayet Aydın
ları nedeniyle çocukların eğlence ile reklam arasındaki farkı anlayamamasıdır. Dördüncü etik sorun, reklam şirketi görevlisinin ya da çeşitli
çizgi karakterlerin çocuklarla etkileşimli bir ilişki kurmalarıdır. Böylece
çocuklar çoğu zaman karakterlerin kendilerini reklam linklerine ve sitelerine yönlendirdiklerini anlayamamaktadır. Beşinci sorun ise çocukların
yabancılarla Web ortamında sohbet etmesidir. Çocuklar şirket hatlarında
sohbet ederken karşısındakinin bir çocuk ya da çocuk gibi davranan bir
yetişkin olduğunu ayırt edemez. Altıncı olarak üzerinde durulması gereken konu çocukların Web sitelerindeki etkileşimli oyunlar ile reklamların farkına varamamasıdır. Geleneksel basılı medyada programlar ile
reklamları ayırmayı zorunlu tutan güvenlik önlemleri vardır. Ancak
online ortamda bu tür koruyucu önlemler bulunmamaktadır (Austin and
Reed, 1999).
7. AİLELERİN İNTERNET ETİĞİ SORUNLARINA İLİŞKİN ROLÜ
İnternet kullanımı sırasında tehdit yaratabilecek birçok unsur bulunmaktadır. Virüs taşıyan e-postalar, reklam amaçlı mesajlar ve istem dışı açılan reklam siteleri (pop-up), zararlı yazılımlar, ağ üzerinden ya da bireysel olarak oynanan şiddet içerikli oyunlar, içeriği ahlaka uygun olmayan
siteler, yasa dışı örgüt materyalleri ya da yanlış bilgiler internetin bilinçli
kullanılmasını ve ailelerin bu konuda bilinçlenmesini oldukça önemli
kılmaktadır. İçerik filtresi, şifreleme, dijital imza ve sertifika kullanımı,
güvenlik duvarları, anti virüs uygulamaları ve izleme yazılımları ile internetin zararlı yönlerinden korunmak ve çocukları korumak olasıdır
(Kuzu, 2008).
Çocukların internet kullanımında dikkat edilmesi gereken konularla
ilgili olarak ailelere ilişkin bazı öneriler Şendağ ve Odabaşı (2006) tarafından aşağıdaki gibi ifade edilmiştir:
1. Çocukların isim, adres, telefon numarası, kredi kartı numarası ve
şifre gibi bilgileri asla vermemeleri ve çevrimiçi herhangi bir formu anne
babalarından izinsiz doldurmamaları,
2. Anne-babalarının ya da güvenilir bir yetişkinin izni olmadan herhangi bir yerden bir yazılımı bilgisayarlarına yüklememeleri,
112
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
3. İnternette yeni tanıştıkları bireylerle yanlarında anne-babaları bulunmadan buluşmamaları,
4. Anne-babanın izni olmadan herhangi bir sohbet odasına girmemeleri, sohbet odalarında karşılarına çıkan bazı kişilerin akranları değil
kötü niyetli yetişkinler olabileceği,
5. İnternette hiç kimseye ailece nerede olunacağının ya da ne yapılacağının söylenmemesi,
6. Çevrimiçi yeni tanışılan insanlara hemen cevap verilmemesi, iletişim kurulmaması ve anne-babanın görüşü olmadan e-posta vb. yollarla
iletişim kurulmaması,
7. Yeni bir çevrimiçi ortama girerken dikkatli olmaları,
8. Anne-babanın izni olmadan internetten resim ya da e-posta göndermemeleri,
9. Çevrimiçi alışveriş yaparak anne-babanın izni olmadan kredi kartı
bilgilerinin girilmemesi,
10. Kendilerini rahatsız eden sohbet konuşmalarına ya da epostalara
cevap vermemeleri,
11. Bilerek ya da bilmeyerek karşılaşılan her türlü rahatsız edici içeriğin anne-babayla paylaşılması gerektiği anlatılmalıdır.
Diğer yandan internette çocuğu korumaya yönelik olarak kullanılan,
anahtar kelimeleri tanıyarak belli içeriklere sahip siteleri ya da epostaları engelleyebilen, ya da ziyaret edilen yerleri ve yazılan mesajları
sürekli kayıt altında tutarak yetişkinleri uyarabilen birçok yazılım mevcuttur. Bu yazılımları kullanmanın yanı sıra çevrimiçi ortamı kullanma
kurallarını çocukla birlikte belirleyerek çocuğun internetin tehlikeleri
hakkındaki bilincini arttırmak oldukça etkili olacaktır (Kuzu, 2008).
Türkiye’de çocukların % 60’ı okulda internet’e bağlanırken, %51’i İnternet kafeleri kullanmaktadır. Ev dışı kullanım nedeniyle, ebeveynler
çocuklarının İnternet kullanımını denetleyememektedir. Türkiye’de babaların internet kullanımı %49 oranındayken annelerin kullanım oranı
%24’tür (http://eukidsonline.metu.edu.tr).
Türkiye’de ebeveynlere risklerle ilgili soru sorulduğunda bazı riskleri
önemsemedikleri görülmüş. Örneğin, ebeveynlerin sadece %9’u çocuklarının cinsel içerikli mesaj aldığını ve %2’si çocuklarının mesaj gönderdiğini bildirmiş Diğer yandan, istenmeyen ileti önleme ve virüs programı
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 113
İnayet Aydın
kullanımı oranının Avrupadaki ebeveynlerde %72 Türk ebeveynlerde
ise %46 olduğu ortaya çıkmıştır (http://eukidsonline.metu.edu.tr).
Çocukların güvenli İnternet kullanımını sağlayacak yollardan biri
olan bilgisayarın ailenin ortak yaşam alanına taşınması konusunda, çocukların kullandığı bilgisayarın ortak kullanılan odada olduğunu
belirten Türk ebeveynler sadece %24 iken bu oran Avrupa’daki ebeveynlerde %67 olarak bulunmuş. Ayrıca, ebeveynlerin çocuklarının İnternet
kullanımını denetleyemediği, evin dışındaki ortamlarda internet kullanımı da Türkiye’de yüksek çıkmıştır (http://eukidsonline.metu.edu.tr).
Tüm bu veriler, ailelerin çocuk ve internet ilişkisinde son derece
önemli bir rol oynamaları gerektiği, ancak ülkemizde ailelerin bu rollerin
üstesinden gelmekte pek fazla başarılı olamadıklarını göstermektedir.
8. SONUÇ
Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de bilişim teknolojisi hızla gelişip, günlük yaşam içinde başköşeyi tutmuştur. Bu süreç içinde teknolojiye sahip
olmanın ve onu kullanmanın bir amaç değil bir araç olduğu ve teknolojinin yalnızca olumlu amaçlarla kullanılırsa hem yararlı hem de iyi kabul
edilebileceğini bilmek zorundayız. Hele sözkonusu olan çocuklar ise
davranış ve eylemlerin etik boyutu daha da bir önem kazanmaktadır.
Çocuk ve internet ilişkisi etiğin en temel üç kavramı olan amaç (niyet)
eylem ve sonuç bağlamında ele alınmalıdır.
a. Amaç-Niyet: Çocukların internet kullanımındaki amacın “iyi” olması
en önemli unsurdur. Çocukların eline teknolojiyi verirken, onlara zarar
vermek değildir kuşkusuz ebeveynlerin amacı. Ancak günümüzde ebeveynlerin ne kadar meşgul oldukları ve ev ya da çocukla ilgilenmek dışında evde ya da dışarıda yapmaları gereken pek çok iş olduğu da bilinmektedir. Çocukları internet bağımlısı olmakla suçlamadan önce, ebeveynler olarak onlara ne kadar zaman ayırabildiğimizi ve ellerine bu
cazip oyuncakları vererek aslında biraz da kendimize zaman kazandırmak niyetinde olup olmadığımızı da sorgulamalıyız.
Çocukların teknoloji kullanımının etik boyutlarını da öğrenmeleri ve
davranışlarında değer, ilke ve kurallara uymayı bir etik sorumluluk ola-
114
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
rak görmeleri gerektiğini öğretmek de önemlidir. Her türlü amacın, ancak meşru eylemlerle ulaşıldığında etik açıdan iyi ve değerli olduğu ilkesi, öncelikle yetişkinler tarafından benimsenmelidir. Çocuklar internetin
başına geçtiğinde kendisine gelebilecek zarar ve riskleri bilmeli onlardan
kaçınma yollarını aramalıdır. Bunun yapılması ise ebevyn ya da eğitimcilerin gözetim ve denetim sorumluluklarını ihmal etmemelerine bağlıdır.
Teknoloji üreticileri ya da firmaların, çocukları ticari amaçlarının korunmasız hedefleri haline getirmelerini engelleyecek düzenlemeler yapılmalıdır. Diğer yandan okulda teknoloji kullanımı, çocukların daha
küçük yaştan dürüst olmayan yaklaşımlar içine girmelerini engelleyecek
bir eğitim, ödev ve değerlendirme anlayışı ile çalışmalıdır.
b. Eylem: İnternet kullanımı güncel bilgi ve haber sağlama, hızlı ve kısa
yoldan görüş ve bilgi paylaşma; zaman ve mekândan bağımsız iletişim
sağlama, görsel ve işitsel öğelerle iletişimin niteliğini artırma; eğitsel
kaynaklardan etkili biçimde yararlanma, eğlenmek ve güzel zaman geçirmeyi sağlama gibi bazı etkinlikleri olanaklı hale getirmektedir. Bütün
bu etkinlikler günümüz çocuklarının vazgeçemeyecekleri arasına girmiştir. Ancak, etik değerleri koruyamadan yapılan eylemler, büyük etik
sorunları da beraberinde getirmekte ve çocuklara zarar vermektedir. Her
gün internette tanışıp, sonu tecavüzle, şantajla, cinayetlerle biten pek çok
haberlere karşılaşılmaktadır. İnternetteki etkinlikleri ebeveynler ne kadar
kısıtlamalıdır ve bunu nasıl bir yaklaşımla ele almalıdır? Özellikle ergenlik dönemi kurallara ve otoriteye karşı direnç geliştirilen bir dönem olduğundan ailenin çocuk üzerindeki her türlü kontrol çabasını da zorlaştırmaktadır. Bu nedenle önemli olan, pozitif bir disiplin anlayışı ile çocuğun kendi eylemlerini kendisinin kontrol etmesini sağlamak ve özdenetim geliştirmesine yardım etmektir. Çocukların, yapmam gereken en iyi
şey nedir? Bu bana yapılsaydı kendimi nasıl hissederdim? Bunu gerçekten hak ediyor muyum, yoksa başkalarının hakkını mı ihlal ediyorum?
Gibi sorularla eylemlerinin etik boyutlarını keşfetmesine ve değer koruyarak davranmasına rehberlik edilmelidir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 115
İnayet Aydın
c. Sonuç: Çocukların amaç ve eylemlerinin olası sonuçlarını etik bir değerlendirmeye tabi tutmaları sağlanabilirse, etik açıdan kabul edilebilir
sonuçlara ulaşmaları olasıdır. Arkadaşımın rahatsız olacağı bir mesajı ya
da fotoğrafı internette yayınlarsam ne olur? Gizli bilgilerimi yabancılarla
paylaşırsam başımıza neler gelebilir? Birisine zarar vermenin etik ve
yasal sonuçlarına katlanmam gerekir? Gibi eylemin sonuçlarına odaklanarak değerlendirme yapabilme yetisini kazanması, etik farkındalık açısından en önemli noktadır. İnternet alanındaki diğer tüm unsurların etik
açıdan amaç-eylem ve sonuç sorgulaması yapması gerekmekle birlikte,
buradaki en temel gereksinim çocukların etik farkındalığının geliştirilmesidir. Sonuç olarak tüm çocuklara şu üç konuda yeterlilik kazandırılmalıdır:
1) Çocukların, yapılacak doğru şeyin farkına varmalarını sağlamak.
2) Çocuklarda doğru şeyi yapmaya söz vermek ve sözüne bağlı
kalma duygusunu geliştirmek.
3) Çocukları doğru şeyi yapmaya yeterli hale getirmek.
KAYNAKÇA
Akarsu, B. (1965). Ahlak Öğretileri: Mutluluk Ahlakı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi, Yayın No: 1144.
Austin, M. J, M. . Reed. (1999). Targeting children online: Internet advertising
ethics issues. Journal Of Consumer Marketing, Vol. 16 No. 6 1999, Pp. 590602
Aydın, İ. (2012). Eğitim ve Öğretimde Etik. 3. Baskı. Ankara PEGEM-A.
Aydın, İ. (2013) . Yönetsel Mesleki Ve Örgütsel Etik. 5. Baskı. Ankara: PEGEM-A.
Aysıt, T. (2012). İktisat Eğitimi Ve Bilimsel Aşırma Üzerine Türkiye Ekonomi
Kurumu Tartışma Metni. 2012/41Erişim Tarihi: 01.10.2013. http
://Www.tek.org.tr.
116
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
Bayet, A. (2000). Bilim Ahlakı. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Bensghir, T. K. (1996). Bilgi Teknolojileri ve Örgütsel Değişim. Ankara: TODAİE
Yayın No: 274,
Christian, David. Erişim tarihi: 02.10.2013 http:// www.glasscastle.com/clients//www-nocheating-org/adcouncil/
research//cheatingfactsheet.html
Eminoğlu, E.(2008). Üniversite Öğrencilerinin Akademik Sahtekârlık Eğilimlerinin
Ölçülmesine Yönelik Bir Ölçek Geliştirme Çalışması. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.
Harris, R. (2009). Anti-Plagiarism Strategies for Research Papers. :VirtualSalt.
Hayes, N., L. D. Introna (2005). Cultural Values, Plagiarism and Fairness: When
plagiarism gets in the way of learning. The journal Ethics and Behaviour.
Vol.15-3, pp.213-13.
Huang, Yun-yin., Chien Chou. (2010). An analysis of multiple factors of
cyberbullying among junior high school students in Taiwan. Computers in
Human Behavior. Volume 26, Issue 6, November 2010, Pages 1581-1590
Irving, L. “Falling Through the Net: Introductıon” Erişim Tarihi: 01.10.2013
http://www.ntia.doc.gov/ ntiahome/fttn99/ intoduction.html.
İnal, K. (2011). Çocuklar Niçin Medya Okuryazarı Olmalı? 1. Türkiye Çocuk
Hakları Kongresi. İstanbul: Çocuk Vakfı Yayınları-88, Yayın Dizisi: 13.
S:417-426.
Moor, J.H. (2005). Why we need better ethics for emerging Technologies Ethics
and Information Technology .7:111–119 Springer 2006 DOI
10.1007/s10676-006-0008-0
Kim, Sora., Soon-Hyung Yi. (2010). Is Privacy at Risk when Commercial
Websites Target Primary School Children? A Case Study in Korea.
Children &Society. Vol. 24, 449–460.
Kuzu, Abdullah. (2008). İnternet Kullanımı Ve Aile Araştırması. Ankara: T.C.
Başbakanlık Aile Ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Yayınları .
Genel Yayın No: 133
Livingstone, S., Haddon, L. ,Görzig, A. &Ólafsson, K. (2011) Risks and safety on
the internet: the perspective of European children: full findings and policy
implicationsfrom the EU Kids Online survey of 9-16 year olds and their parents
in 25 countries. EU Kids Online, Deliverable D4. EU Kids Online Network, London, UK.
Mathiesen, Kay. The Internet, children, and privacy: the case against parental
Monitoring. Ethics Inf Technology. DOI 10.1007/s10676-013-9323-4.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 117
İnayet Aydın
Ogletree, Thomas, W. (1995). Value and Valuation. Encyclopedia of Bioethics.
Ed: Warren Thomas Reich. Macmillan Publishing Company,
Incorporated. Vol:5, pp. 2515- 2520.
Salmons, Janet. Online Social Culture: Does it Foster Original Work or
Encourage Plagiarism? Vision2lead.Inc. Erişim Tarihi: 01.10.2013
http://www.vision2lead.com/Originality.pdf
Scully, Jackie Leach. (2002). Quaker Approaches to Moral Issues in Genetics.
Quaker Syudies, Vol:4. New York: The Edwin Mellen Press.
Sendağ, S. ve Odabasi, H. F. (2006). İnternet ve çocuk: Etik bunun neresinde? 6.
Uluslararası Eğitim Teknolojileri Konferansı Bildiri Kitapçığı (1508-1515).
Gazimağusa, KKTC, 19-21 Nisan.
Serin, Hüseyin. ( 2012) “Ergenlerde Siber Zorbalık” . Yayımlanmamış Doktora
Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
The Education Dieges. National Cyberethics, Cybersafety, Cybersecurity Baseline
Study March 2009. pp. 35-44
Thornberg, R. (2008). School children’s reasoning about school rules. Research
Papers in Education ,Vol. 23, No. 1, March 2008, 37–52
Uğurlu, Hakan. (2008). Teknoloji Sanat İlişkisi: Günümüzde Teknolojik Sanatların Amacı. Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi (2008) 1/2, 247-260
Westin, Alan. (1967). Privacy and Freedoom. NewYork: Atheneum.
http://www.f5haber.com/star/kucuk-kizi-internetle-oldurduler-haberi4198023/ adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://www.radikal.com.tr/hayat/14_aylik_bebek_yanlislikla_araba_satin_aldi
-1141313 adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://gundem.milliyet.com.tr/ogrencilerin-onda-biri-sibermagdur/gundem/gundemdetay/15.10.2012/1611801/default.htm adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=271669 adresinden 1
Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://eprints.lse.ac.uk/50228/1/__Libfile_repository_Content_Livingstone%2
C%20S_Children%E2%80%99s%20use%20of%20online%20technologies%
20in%20Europe%28lsero%29.pdf adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
www.internetworldstats.com./stats.htm adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://www.lse.ac.uk/media@lse/research/EUKidsOnline/Home.aspx adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
118
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Çocuk, İnternet ve Etik
http://www.socialmediatr.com/blog/ turkiyede-9-16-yas-arasindakicocuklarin-yuzde-47-si-sosyal-paylasim-sitelerini-kullaniyor adresinden 1
Ekim 2013 tarihinde indirildi.
http://eukidsonline.metu.edu.tr adresinden 1 Ekim 2013 tarihinde indirildi.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 119
GENÇ İŞSİZLİKLE MÜCADELEDE AKTİF İŞGÜCÜ
PİYASASI POLİTİKALARININ ROLÜ VE ÖNEMİ
Mehmet Merve Özaydın
ÖZ
Günümüz dünyasında üretim ilişkilerinin rekabet boyutu beşeri sermayenin önemini artırmaktadır. Ekonomik ve toplumsal sistemin itici
ve dinamik gücünü oluşturan genç nüfusun etkin kullanımı, tüm ekonomiler için önemli bir rekabet avantajı sağlamaktadır. Eğitim ve işgücü piyasasına katılımın birlikte yaşandığı gençlik dönemi, gençlerin
birçok yönden desteklenmeleri gereken bir süreçtir. Bu desteklerin işgücü piyasasına bakan yönünü, gençlerin işgücüne katılımlarını teşvik
edecek, eğitim-istihdam arasındaki ilişkiyi kuracak ve yüksek istihdamı hedefleyecek aktif nitelikteki politikalar oluşturmaktadır. Bu çalışma, Dünya’da ve Türkiye’de genç işsizliğinin boyutunu belirlemeyi,
genç işsizlikle mücadelede uygulanan aktif işgücü piyasası politikalarının rolü ve önemini tartışarak sonuçlarını analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma, konunun son dönemde artan önemine binaen 2008 küresel finans krizi ve sonrasındaki gelişmelerle sınırlandırılmıştır.
ANAHTAR KELİMELER: Gençlik, Genç İşsizliği, Aktif İşgücü Piyasası Politikaları, İstihdam Teşvikleri

Yrd.Doç.Dr., Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri
İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi, [email protected]
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
THE ROLE AND IMPORTANCE OF ACTIVE
LABOUR MARKET POLICIES IN STRUGGLING
YOUTH UNEMPLOYMENT
Mehmet Merve Özaydın
ABSTRACT
In nowadays world, competition dimension of production relations
rises the importance of human capital. Youth population is a propellant of economic and social system and its effective employment provides an important competition advantage for all economies. Youth
period, which education and labour force participation are coexisted, is
a process that the youth people should be supported in many ways.
The direction of this support in labour market is formed by the active
employment policies that promote youth labour force participation, relate education and employment and aim high employment. This study
purposes to determine the extent of youth unemployment in world
and Turkey and to analyse its consequences by discussing the role and
importance of active labour market policies in struggling unemployment. Study is restricted by 2008 global financial crisis and its subsequent developments due to the rising importance of the subject in recent period.
KEYWORDS: Youth, Youth Employment, Active Labour Market Policies, Employment Promotion

Asst. Prof. Dr., Gazi Universtiy, Faculty of Economics and Administrative Sciences, ,
[email protected]
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Mehmet Merve Özaydın
1. GİRİŞ
Genç nüfusun büyüklüğünün ekonomik bir potansiyele dönüşebilmesinin temel şartı bu grup üzerinde yapılacak yatırımlardır. 1970’li yıllardan itibaren gelişme gösteren Asya ekonomileri mucizelerinin önemli
ölçüde genç nüfus potansiyelinin kullanabilmesi ile ortaya çıktığı bilinmektedir. Buna karşın gençler için yeni işlerin ve istihdam fırsatlarının
yaratılamaması bu grubun ekonomik ve sosyal gerilimin kaynağı haline
gelmesine neden olmaktadır. Bu çerçevede gençler için yapılan ve yapılamayanların bir ülkenin temel dinamikleri içerisinde büyük bir çarpan
etkisine sahip olduğu açıktır.
Genç işsizliği ile mücadelede dayanak oluşturulacak politikaların
kamu müdahalesi karakterine sahip olduğunu söylemek mümkündür.
II. Dünya Savaşı sonrası dönemde en üst seviyesine ulaşan Refah devleti
uygulamalarında 1970’li yıllardan itibaren yaşanmaya başlanan ekonomik krizler ile önemli gerilemeler yaşanmıştır. Özellikle işgücü piyasalarında yaşanan sorunların çözümüne ilişkin sosyal diyalog temelinde
yapılanmış olan kurumsal altyapı, bu süreçte önemli zararlar görmüştür.
Yaşanan gelişmeler işsizliğin gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun tüm
ekonomilerde bir tehdit olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Piyasa
kurallarının işleyişini esas alan neo-liberal politikalar işgücü piyasalarına
yönelik her türlü düzenlemeyi reddederken, sendikaların güç kaybı ve
küresel çalışma ilişkilerinin etkileri işgücü piyasalarını çevreleyen sorunlarla mücadele şansını azaltmıştır.
İşsizlik oranlarındaki artışın küresel ekonomik düzlemde bütün işgücü gruplarını etkileyen bir yönü mevcuttur. Şüphesiz işsizlik, cinsiyeti,
eğitim ve yaş durumu ne olursa olsun tüm gruplar üzerinde olumsuz
etkilere sahip bir olgudur. Ancak refah devleti sonrası neo-liberal politikaların müdahale karşıtı tavrı, özellikle kadınlar, gençler, yaşlılar ve çocuklar gibi sosyal koruma ve pozitif ayrımcılık uygulamalarına muhtaç
kesimler üzerinde piyasa merkezli baskıların artmasına neden olmuştur.
Kısa aralıklarla birbirini takip eden küresel ekonomik durgunluk ve bunalım dönemleri bu gruplara yönelik müdahaleleri bir gereklilik haline
getirmiştir.
122
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Hızlı ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının sağlanması, yüksek istihdam düzeylerinin yakalanması ve sosyal ilerlemenin sağlanması, bilgi
tabanlı, bütünleşik ve rekabetçi endüstriyel üretime, modern hizmet sektörüne ve gelişen tarım ekonomisine bağlıdır. Uluslararası ekonomik
rekabette fark yaratabilmek, beşeri sermayenin nitelik ve nicelik yönünden geliştirilmesi ile yakından ilişkilidir. (MEB, 2013:15) Bu çerçevede
genç nüfusa yönelik bilgi, beceri ve yetkinlik düzeyli bir eğitim çerçevesinin iş piyasasının taleplerini de içerecek şekilde hazırlanması büyük
önem taşımaktadır. Bu yapılanma bir yandan eğitim kurumunun kalite
temelli gelişmesine katkı sağlarken diğer yandan iş piyasasının rekabetçi
talepleri ile uyumlu genç işgücünün kısa süre içinde kendisi ile uyumlu
işlerle buluşmasına imkan sağlayacaktır.
Genç nüfus bir ülkenin dinamik ve üretken yönünü oluşturması bakımından büyük öneme sahiptir. Eğitim ve işgücü piyasasına girişin
ortak bir görünüme sahip olduğu bu dönem, insan yaşamındaki önemli
geçişlerden birine karşılık gelir. Eğitim ve işgücü piyasaları arasındaki
geçişlerin iyi tanımlanmadığı ve ekonomik yapıda genç işgücü ile uyumlu işlerin yaratılamadığı durumlar genç işsizliğinin ekonomik ve sosyal
önemli bir sorun olarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Hızlı nüfus
artışı, işgücü piyasalarının rekabetçi karakteri ve eğitim süreçlerinin bununla paralel bir kurguya sahip olmaması, işgücü piyasalarında kurumsal düzenleme eksiklikleri genç işsizliğinin ilk anda sayılabilecek nedenleri olarak öne çıkmaktadır.
Bu çalışma genç işsizliğine yönelik tanımsal ve teorik çerçeveyi, genç
işsizliğinin nedenlerini, dünya ve Türkiye ölçeğindeki görünümünü tanımlamayı amaçlamaktadır. Sorunun sadece istatistiki boyutunun tespitinin sorunun anlaşılmasında yeterli olmayacağından hareketle uluslararası kuruluşların bu konudaki analizleri ve raporları da değerlendirmeye
tabi tutulmuştur. Çalışmanın diğer bölümlerinde ise genç işsizliği ile
mücadelede aktif işgücü piyasası politikalarının ne tür bir işleve sahip
olabileceği tartışma konusu yapılmıştır. Türkiye’de genç işsizliği ile mücadelede aktif işgücü piyasası politikaları uygulamalarının incelendiği
son bölümde ise eylem planları, strateji belgeleri, yasal ve kurumsal düzenlemeler bağlamında genç işsizlikle mücadele etkinliğinin tartışılması
hedeflenmiştir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 123
Mehmet Merve Özaydın
2. GENÇ İŞSİZLİĞİ
Genç işsizliği ile ilgili teorik yaklaşımlara geçmeden önce genç işsizliğin
tanımının yapılması uygun olacaktır. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO
genç işsizliğini, 16-25 yaş nüfus içerisinde olan, çalışmak istediği ve iş
aradığı halde referans haftada işsiz olan ve 15 gün içinde işbaşı yapabilecek durumda olanlar olarak tanımlanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu
TÜİK ise genç tanımını, 15-24 yaş grubunda olup, üniversite yurtları,
yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel nitelikteki hastahane,
hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan nüfustur şeklinde belirlerken, işsizliği, referans dönemi içinde istihdam halinde olmayan (kâr karşılığı, yevmiyeli, ücretli ya da ücretsiz olarak hiç bir işte
çalışmamış ve böyle bir iş ile bağlantısı da olmayan) kişilerden iş aramak
için son üç ay içinde iş arama kanallarından en az birini kullanmış ve iki
hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olanlar olarak tanımlamaktadır.
Bununla birlikte üç ay içinde başlayabileceği bir iş bulmuş ya da kendi
işini kurmuş ancak işe başlamak ya da işbaşı yapmak için çeşitli eksikliklerini tamamlamak amacıyla bekleyenler de işsiz nüfus kapsamına dahildirler. (www.tuik.gov.tr) Gençlik dönemi için birçok farklı tanımlama
ve gruplandırma yapabilmekle birlikte bu nüfusun işgücü piyasalarındaki görünümünü belirlemedeki alt sınırın çocukluk döneminin sona
erdiği 15 yaşının tamamlanması ve üst sınırının da orta yaş grubuna
geçişi ifade eden 24 yaş ile belirlendiği görülmektedir.
Genç işsizliği, işgücü piyasasındaki emek arz ve talebi arasındaki
uyumsuzluğun emek aleyhine görünümü şeklinde ortaya çıkmaktadır.
İşsizlik, ekonominin içinde bulunduğu yapısal ve konjonktürel nedenlerle ortaya çıkabilmekle birlikte, mevsimlik, teknolojik ya da geçici görünümlere de sahip olabilir. Genç işsizliğini açıklamaya çalışan teorik yaklaşımlar, gençlerin işgücü piyasasına ilk kez çıkışları, emek talep cephesinin kriz süreçlerinde genç işgücüne yönelik davranışları, gençlerin
kariyer beklentileri, demografik ve ücret temelli birçok değişkenle bu
işsizlik olgusunu açıklamayı amaçlamışlardır.
İş arama teorisi (job search theory) yaklaşımında gençler arasındaki
işsizlik iş değiştirme sıklığına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yetenekli
ve az yetenekli gençler arasında piyasa koşullarının belirsizliğinden
124
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
kaynaklanan nedenlerle farklı davranış biçimleri oluşmaktadır. Az yetenekli gençler piyasa belirsizlikleri karşısında okul hayatından erken ayrılma ve çalıştıkları işten tatmin olmayarak sıklıkla iş değiştirme davranışı sergilerken, yetenekli gençler bilgi ve becerilerine dayalı olarak uzun
vadeli kariyer planlarını tercih etmekte bu durumda mobilitelerini
önemli ölçüde düşürmektedir (Gündoğan, 2001: 15-16). Gençler açısından kariyerin başında deneme amaçlı olarak çok fazla işte çalışmanın
yaygın olduğu görülmektedir. Bu hareketliliğinin ücret oranlarını artıran
bir öğe olarak belirtildiği görülmektedir (Özgüler, 2007: 72).
Kriz süreçlerinde gençlerin ekonomik dalgalanmalardan en fazla etkilenen grup olduğu tezini işletmelerin seçici işten çıkarma hipotezi
(selective-redundancy theory) ile açıklamaya çalışan Casson (1979: 100)
işverenin bu dönemlerdeki davranışlarını birkaç nedenle açıklamaktadır.
Buna göre genç işçilerin kriz dönemlerinde öncelikli olarak işten çıkarılmalarının nedenleri arasında; gençlerin mesleki birikimlerinin yetişkin
çalışanlara oranla az olması nedeniyle işveren maliyeti üzerinde olumlu
etkisi, işgücü piyasalarına yeni katılmaları nedeniyle sık iş değiştirmelerine bağlı olarak işte kalma sürelerinin az olması ve işten çıkarma maliyetlerinin yüksek olmaması gösterilmektedir (Çetinkaya, 2010: 47-48).
Genç istihdamının düşük ücretli ve kariyer beklentisinin az olduğu işlerde yoğunlaştığını ileri süren yaşam süreci teorisi, gençlerin iş değiştirmeleri karşısında işgücü piyasası deneyimlerinin yetersizliği nedeni
ile yeni işleri bulmalarının güç olacağını ileri sürmektedir. Gençlerin
düşük gelirli işlerde çalışmalarının nedenleri ise sosyal bir iş çevresi
aramaları, sorumluluklarının artmadığı dönemde mobilitenin kolay görülmesi ve işverence kendilerine önemli eğitim harcamalarının yapılmaması olarak sıralanabilir. Gençler arasındaki sık iş değiştirmeleri, iş
tatminsizliği ve demografik gelişmelere bağlayan trend teoriler de (trend
theory) sosyo-kültürel davranışlar yönüyle genç işsizliğini açıklamaya
çalışmaktadır. İşgücü piyasalarında ücret farklılıklarının belirli yaş farklarına dayandığı görüşüne savunan sıra işsizlik teorisi (queueunemployment theory) ise gençlerin yetişkin çalışanların ücretlerini alma noktalarına gelmelerinin işten çıkarılmalarına neden olduğunu ileri
sürmektedir (Gündoğan, 2001: 17-18).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 125
Mehmet Merve Özaydın
Genç işsizliğini açıklamada ekonomik gelişmelerden bağımsız hareket eden yapısalcı teoriler bu görüşlerini genç işsizler ile mevcut işler
arasında bir uyumsuzluk olduğu iddiasına dayandırmaktadır. Bu yaklaşıma göre gençler arasında işsizliğinin yükselmesinin nedenleri arasında
geniş bir faktör dizisiyle ilişkili yapısal sorunlar vardır. Bu yapısal sorunlar eğitim seviyesi, işgücü piyasasındaki bireysel pozisyon ve ücret seviyesidir. Eğitim seviyesinin işgücü piyasasında talep edilen beceri ve nitelik düzeyini karşılayamaması, gençler arasında işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Özellikle hizmet ve sanayi sektörlerinde yaşanan bilgi
temelli gelişmeler bu sektörlerde talep edilen nitelik düzeyinin de artmasına neden olmuştur. Gençlerin işgücü piyasasının taleplerine uygun
olamayan yapısı kendi niteliklerine uygun ikincil işler bulmalarına neden olmaktadır. Okuldan işgücü piyasasına geçişte bir ara dönemi ifade
eden ikincil işgücü piyasaları iş değiştirmenin yoğun olduğu ve iş güvencesi ve korumanın düşük olduğu sektörlerdir. Genç işsizliğini ücret
seviyesi ile açıklamaya çalışan yaklaşımda yetişkin ve gençler arasındaki
ücret yakınlaşmasının gençler aleyhine bir durum ortaya çıkaracağı iddia edilmektedir. Yapısalcı yaklaşım dışında genç işsizliğini demografik
gelişmelerle açıklamaya çalışan yaklaşımlar da mevcuttur. Genç işsizliğini bu grubun büyümesi ve buna bağlı artan işgücü arzı ile açıklamaya
çalışan bu yaklaşımın genç işsizliğini açıklamada diğer yaklaşımlara
oranla daha az etkinliğe sahip olduğu görülmektedir (Çetinkaya, 2010:
49-55).
3. GENÇ İŞSİZLİĞİNİN NEDENLERİ
İşgücü piyasalarının arz ve talep boyutuna sahip görünümü, genç işsizliğin nedenlerinin de bu eksende ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Yapılan ampirik çalışmalar durgunluk dönemlerinde genç işçilerin işlerinden ayrılma ihtimallerinin yetişkinlere oranla daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Talep cephesinde de benzer bir görünümle karşılaşılmaktadır. Buna kriz dönemlerinde işverenlerin maliyetlerinin düşük
olması nedeniyle genç işçileri daha kolay ve fazla bir şekilde işten çıkarabildikleri görülmektedir (Perugini; Signorelli, 2010: 163).
126
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Genç işsizliğin bir diğer nedenini de bu grubun aileleri tarafından
desteklenmeleri ile ilişkilendirebilmek mümkündür. Ailelerince yüksek
miktarda desteklenen çalışanlar, az miktarda tasarruf sahibi gruplara
oranla daha fazla hareketli olma eğilimindedirler. Bu bağlamda ekonomik gücün daha fazla bekleyerek yani işsizlik süresini artırarak genç
işsizliğini artırma gibi bir fonksiyona sahip olduğu söylenebilir (Torun;
Arıca, 2011: 168).
Dünya Bankasının 2013 yılında yayımlanan “Jobs” (İşler) raporu,
genç işsizliğinin nedenlerini dört grupta sınıflandırmaktadır (WB, 2013:
207). Genç işsizliğinin ilk nedeni olarak demografik yapıda genç nüfusun
artması gösterilmektedir. Genç Nüfus Patlaması (youth bulges) olarak
ifade edilen bu kavram arz miktarındaki artış üzerinden değerlendirmekle birlikte, sorunun temel öğesi olarak öne çıkmadığı görülmektedir.
Dünya Bankası raporunda bir diğer genç işsizliği nedeni ise işgücü piyasalarında bilgi akışının yetersiz olmasıdır. (bilgi asimetrisi) İş arayanların
istihdam fırsatlarına ilişkin yeterli bilgiye sahip olmaması gençlerin “iş
arama” konusunda yetişkinlere oranla daha fazla zorlukla karşılaştıklarını açıklayan temel hususlardan biridir. Bilgi asimetrisine sahip ülkelerde kamu istihdam kurumu, özel istihdam büroları ve işgücü piyasasına
ilişkin bilgi akışını sağlayan diğer kaynakların etkinliklerinin yeterli olmadığı görülmektedir.
Dünya Bankası “jobs” raporunun genç işsizliğine ilişkin belirlediği
diğer neden de gençlerin yeterli düzeyde kişisel ve sosyal ağlara
(personal-social networks) sahip olmamasıdır. Rapor, birçok ülkede işgücü piyasasında işi ve kişileri eşleştiren en önemli kanalın “kişisel ve
sosyal ağlar” olduğunu ortaya koymaktadır. Başka bir ifadeyle, işgücü
piyasalarında yeterli düzeyde bilgilendirmenin olmaması, “eş, dost, akraba ilişkileri” vasıtasıyla iş aranmasına neden olmaktadır. Bu ülkelerde,
iş bulma sürecinde bir anlamda “kimi tanıdığınız”, “kim olduğunuzdan”
daha fazla önem kazanmaktadır. Örneğin; Orta Doğu ve Kuzey Afrika
ülkelerinde istihdam edilenlerin büyük kısmının işlerini aileleri veya
arkadaşlar aracılığıyla buldukları görülmektedir. Diğer taraftan, yetişkinler genel olarak eğitimden istihdama geçiş sürecinde olan gençlere
oranla daha iyi ilişkilere/ağlara sahip olduklarından daha kolay iş bulabilmektedirler. Ayrıca, bir kişinin sosyal ilişki ağında bulunan insanların
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 127
Mehmet Merve Özaydın
büyük bölümünün işsiz olması, söz konusu kişinin iş bulma ihtimali de
azalmaktadır. Uyumsuz eşleşme – beceri Uyumsuzluğu (skill mismatch)
raporun bir diğer genç işsizlik nedeni olarak dikkat çekmektedir. Kuzey
Afrika ve Orta Doğu'da yatırım ikliminin değerlendirilmesine ilişkin bir
rapor çerçevesinde, araştırmaya katılan firmaların yaklaşık %40'ının yatırımların önündeki önemli engellerden birinin "nitelikli işgücü açığı"
olduğunu ifade ettikleri görülmektedir. Bu bölgelerdeki ülkelerde, yüksek eğitimli bireyler arasında görülen yüksek işsizlik düzeyi paradoksu,
istihdamda uzun yıllar devlet memurluğu ve kamu iktisadi teşekküllerinin tercih edilmesi ile eğitim sisteminin de bu kurumlara personel sağlamak üzere oluşturulmasına dayanmaktadır. Gençlerin yüksek ücret,
diğer menfaatler ve istikrarlı istihdam yapısı temelinde bu sektörlere
yöneldikleri görülmektedir (WB, 2013: 207).
Türkiye ve benzeri gelişmekte olan ülkelerdeki genç işsizlik sorununun nedenleri arasında; tarıma dayalı ekonomiden sanayi ve hizmet
sektörlerine geçiş, vasıf uyuşmazlığı, eğitim düzeyi, gençlere yönelik
istihdam politikalarının yetersizliği, genç nüfusun yoğunluğu, ücret pazarlıkları, asgari ücret uygulaması ve benzeri nedenler sayılabilir (Kabaklarlı; Gür).
4. GENÇ İŞSİZLİĞİNİN DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE GÖRÜNÜMÜ
2007 yılında ABD merkezli finansman krizi tüm dünyada yaygın etkilere
sahip olmuştur. Dünya ekonomisi ve ticaret hacmindeki gerileme başta
işgücü piyasaları olmak üzerinde bütün ekonomik yapılarda olumsuz
etkilere sahip olmuştur. Bu etkilerin gelişmiş ülkeleri de içeren boyutu
üretim ve tüketim ilişkileri boyutunda kötümser senaryoların gündeme
alınmasına neden olmaktadır. İşsizliğin, iş arama sürelerinin tüm sosyal
gruplarda yaygın hale geldiği bu dönemde, genç işsizliği de dünyanın
hemen her bölgesinde önemli bir sorun olarak dikkat çekmektedir. Küresel ölçekli ekonomik krizler, tüm dünyada 75 milyonu genç olmak üzere
200 milyonun üzerinde bir işsizin oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Genç işsizlerin dünya üzerindeki işsizlerin yaklaşık yarısına yaklaşması işgücü piyasalarında gençleri desteklemeye yönelik politika düzenlemelerini elzem hale getirmektedir. Kriz etkileri ile bozulan kamu
128
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
finansman dengelerinin bu destekleri gerçekleştirmekte yetersiz kalması
sorunun bir kısır döngüye girmesine ve daha da derinleşmesine neden
olmaktadır. Genç işsizlikle ilgili küresel veriler, bu işsizlik türünün sadece geri kalmış ya da gelişmekte olan ekonomileri ilgilendiren bir sorun
olmadığı aynı zamanda gelişmiş ekonomiler için de önemli bir sorun
alanının oluştuğunu göstermektedir. Özellikle Avrupa Birliği’nin Akdeniz coğrafyasında genç işsizlik oranları rekor seviyelere ulaşmış durumdadır. İspanya ve Yunanistan’da genç işsizlik oranlarının %55 düzeylerini geçmiş olması, işgücünün serbest dolaşımı politikaları temelinde Avrupa’da birlik düzeyindeki endişelerin artmasına neden olmuştur.
Gençlerin çalışma hayatında yerlerine ilişkin küresel tablo tüm dünyada işsizliğin artışını işaret etmektedir. Buradaki temel sorun genç işsizliğinin yetişkin işsizliğinin çok üzerinde seyretmesidir. Tablo 1’de görüleceği üzerine genç işsizlik oranları, yetişkinlere yönelik işsizlik oranlarının yaklaşık üç katı düzeyinde bir gelişim göstermektedir. Bu durum
tüm ekonomilerde genç işsizliğinin toplam işsizlik düzeylerinde önemli
bir etkisi olduğu gerçeğini ifade etmektedir Diğer bir ifade ile işsizlikle
mücadelede uygulanacak ulusal ve küresel politikaların genç işsizliği
üzerinde odaklanması, işgücü piyasalarındaki sorunlarının çözümünün
öncelikli bir gereklilik olduğunu ortaya koymaktadır.
Genç işsizliğe ilişkin tüm görünümün olumsuz olduğunu söylemek
de kuşkusuz mümkün değildir. Bu çerçevede belki de en önemli başarılardan biri Almanya’ya aittir. Genç işsizlikte oranlarında %8’lik oranı ile
AB ve OECD ülkeleri arasında düşük düzeye sahip Almanya’nın başarısında uygulamakta olduğu mesleki eğitim modelinin büyük önemi vardır. Okul sisteminden çalışma hayatına geçişte iş ve okul işbirliğine dayanan dual sistem (ikili model) uygulaması, işgücü piyasalarında beklenen sonuçların elde edilmesinde önemli bir katkı sağlamıştır (Gündoğan,
1999: 75). Bu çerçevede genç işsizlikle mücadelede okul ve iş hayatı arasındaki geçişleri sağlamaya yönelik başarılı modellere sahip ülkelerin
gençlerin istihdamı konusunda önemli bir avantaja sahip oldukları açıktır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 129
Mehmet Merve Özaydın
Tablo 1: Küresel işsizlik, genç (15–24), yetişkin (25+), toplam (15+), (2007–2013)
2007
2008
2009
2010
2011
2012p
2013p
Genç işsizlik(milyon) 69.9
70.4
75.6
74.0
72.6
72.9
73.4
Yetişkin işsizlik
99.8
104.4
120.7
120.0
119.7
122.5
128.1
(milyon)
Toplam işsizlik
169.7
174.8
196.4
194.0
192.3
195.4
201.5
(milyon)
Genç işsizlik (%)
11.5
11.7
12.7
12.5
12.3
12.4
12.6
Yetişkin İşsizlik (%)
4.0
4.1
4.6
4.5
4.5
4.5
4.6
Toplam işsizlik (%)
5.4
5.5
6.1
6.0
5.9
5.9
6.0
Genç / yetişkin
2.9
2.9
2.7
2.8
2.8
2.8
2.7
işsizlik oranları
Kaynak: ILO, Global EmploymentTrendsForYouth 2013, A Generation At Risk, Geneva-2013,
79.
Türkiye’de seçilmiş ülke örnekleri ile yapılan karşılaştırmada iyi bir
pozisyona sahip olduğu görülmektedir. Küresel finansman krizi süresinde önemli sorunlar yaşayan Euro bölgesinde krizin işgücü piyasaları
ekseninde derinleştiği görülmektedir. Farklı refah modellerini bünyesinde barındıran Avrupa’da çalışma temelli korparatist karakterdeki kıta
Avrupa refah rejimlerinin genç işsizlikle mücadelede daha başarılı olduğu görülürken, Güney Avrupa refah modellerinin demografik unsurların da etkisi ile önemli bir işsizlik baskısı ile karşı karşıya oldukları görülmektedir. (Tablo 2)
Türkiye işgücü piyasasının yapısal sorunları yıllar itibarıyla iyileşmeler göstermekle birlikte önemli ölçüde varlığını korumaktadır. Gelişmiş
ülke ortalamaları ile karşılaştırıldığında çok geri bir düzeye karşılık gelen işgücüne katılma oranı seviyesi uzun yılardır sürdürülen aktif istihdam politikalarının neticesinde ancak %50’ler düzeyine çekilebilmiştir.
İşsizlik oranlarında 2001 krizinin etkileri ile gelinen çift haneli akamlar
ancak 2009 yılında yeniden tek haneye döndürebilmiştir. İşsizlik oranlarının tarım dışında daha yüksek bir görünüm sergilemesi tarım sektörünün işgücü piyasalarında göreli ağırlığının da devam ettiğinin bir işareti
olarak görülebilir. 2009 yılında 15+ ve 15-24 yaş grubundaki işsizlik artışlarını küresel ekonomik kriz etkileri ile açıklamak mümkündür. Bu yıldan itibaren bir yandan kriz etkilerinin azalması diğer yandan 2008 yılından itibaren süregelen istihdam teşviklerinin etkisi ile işsizlik oranlarında yeniden düşüş sürecine girilmiştir.
130
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Ülkemizin toplam nüfusu 2012 yılı sonu itibariyle 75.627.384 kişi olup
bunun %16,6’sını (12.591.641 kişi) gençler oluşturmaktadır. Genç nüfus
oranı 1935 yılında %15,1, 1980-2000 yılları arasında ortalama olarak %20
iken bu yıldan sonra azalma eğilimi göstermiştir. Genç nüfusun %51,1‘ini
genç erkekler, %48,9’unu ise genç kadınlar oluşturmaktadır.
Tablo 2: Seçilmiş Ülkeler Genç İşsizlik Oranları 15/16-24 Yaş, (Nisan 2013)
Kaynak: OECD Short-TermLabour Market Statistics Database
Nüfus projeksiyonlarına göre, 2023 yılında genç nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %15,1’e, 2050 yılında %11,7‘ye, 2075 yılında ise
%10,1’e düşeceği tahmin edilmektedir. Genç nüfusun potansiyelinin
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 131
Mehmet Merve Özaydın
kullanılabilmesinin uzun dönemli olamayacağı görülmektedir. Nüfus
projeksiyonları 2040 yılından itibaren Türkiye’nin bu konudaki demografik fırsat penceresinin kapanacağına işaret etmektedir (Bayraktar;
İncekara, 2013: 23).
Türkiye işgücü piyasasında istihdam alanında ortaya çıkan önemli
sorunlardan biri de, ekonomideki büyümenin yeni iş alanları yaratma
etkisinin sınırlı olmasıdır. 1995-1999 döneminde gayri safi hasıladaki bir
puanlık artış istihdamda 0.38 puanlık bir atış sağlarken, bu oranın 19992003 döneminde 0.30’a düştüğü görülmüştür. 2002-2006 döneminde
%7,2’lik bir büyüme oranına karşın istihdam artışı %0.8 ile sınırlı kalmıştır. Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren istihdam yaratılamamasının temel nedenleri, imalat sanayinin yeterince geliştirilememesi, finansal kesimin ekonomideki belirleyici rolü, borç ve faizlerin ekonomik sistem
üzerinde oluşturduğu yük ile konut yatırımlarının ekonomide ağırlık
kazanması olarak sıralanabilir. Verimlilik artışlarının ortalama çalışma
sürelerinin uzaması sonucu sağlanması da istihdam artışlarını engelleyen bir diğer gelişme olarak dikkat çekmektedir (Mütevellioğlu; Zambak; Mert, 2010: 210-211).
Tablo 3: Türkiye İşgücü Piyasaları (2008-2012) 15+ Yaş
Yıllar
Kurumsal
Olmayan
Sivil
Nüfus
15 ve
daha
yukarı
yaştaki
nüfus
İşgücü
İstihdam
İşsiz
İKO
(%)
İşsizlik
Oranı
(%)
Tarım dışı
İşsizlik
Oranı (%)
İstihdam
Oranı
(%)
İşgücüne
Dahil
Olmayan
Nüfus
2008
2009
2010
2011
2012
69.724
70.542
71.343
72.376
73.604
50.772
51.686
52.541
53.593
54.724
23.805
24.748
25.641
26.725
27.339
21.194
21.277
22.594
24.110
24.821
2.611
3.471
3.046
2.615
2.518
46,9
47,9
48,8
49,9
50,0
11,0
14,0
11,9
9,8
9,2
13,6
17,4
14,8
12,4
11,5
41,7
41,2
43,0
45,0
45,4
26.967
26.938
26.901
26.867
27.385
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları
Türkiye’de işsizliğin en çok gençler arasında yaygın bir niteliğe sahip
olduğu görülmektedir. Tablo 3 ve 4 incelendiğinde genç işsizliğinin yetişkin işsizliğinin iki katı şeklinde ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum büyük ölçüde meslek eğitimi ile bu alandaki nitelik sorunlarından
kaynaklanmaktadır. Eğitim ve istihdam arasındaki ilişkiye yönelik sorunların devam etmesi sektörlerin ihtiyaç duyduğu ara eleman sayısının
da yetersiz kalmasına neden olacaktır (Gür v.d, 2012: 88).
132
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Tablo 4: Türkiye İşgücü Piyasaları (2008-2013) 15-24 Yaş
Yıllar
15-24
Yaş
Nüfusu
İşgücü
İstihdam
İşsiz
İKO
(%)
İşsizlik(%)
İstihdam
(%)
İşgücüne
Dahil
Olmayan
2008
11.490
4.381
3.484
897
38.1
20.5
30.3
7.109
2009
2010
2011
11.513
11.548
11.534
4.454
4.426
4.529
3.328
3.465
3.697
1.126
961
832
38.7
38.3
39.3
25.3
21.7
18.4
28.9
30
32.1
7.059
7.122
7.005
2012
2013
11.574
11.570
4.422
4.998
3.647
4.064
775
934
38.2
43.2
17.5
18.7
31.5
35.1
7.152
6.572
Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketi Sonuçları.
Türkiye’de işsizlik oranlarının eğitim düzeyleri ekseninde de farklılaştığı görülmektedir (Tablo 5). 2012 yılı itibarıyla işsizlik oranının en
yüksek olduğu grubu yüksekokul ve fakülte mezunları oluştururken en
düşük işsizlik oranı okur-yazar olmayanlara aittir. Genel lise ve dengi
meslek okullarını bir arada değerlendirdiğimizde en yüksek işsizlik grubu olarak bu grubun ortaya çıktığı görülmektedir. Genel lise mezunları
ve dengi meslek okulları arasında işsizliğin yüksek olmasını bu okulların
iş piyasalarının talepleri ile uyuşmazlığı ile açıklamak mümkündür.
Yüksek öğretim sistemi içinde de işsizlik önemli bir seviyededir. Bu durumu üniversite eğitimi almanın toplumsal yaşamda bir statü olarak
görülmesi ile açıklayabilmek mümkündür. Özellikle son on yılda devlet
ve vakıf üniversitelerinin sayısındaki artış, buralarda eğitim gören gençlerin sayısını artırırken okul sonrasında işgücü piyasalarına geçişlerde
aynı başarının yakalanması mümkün olmamıştır.
Tablo 5: Eğitim ve İşgücü Durumuna Kurumsal Olmayan Nüfus İşsizlik Oranları (%)
(15-24 yaş grubu)
Okuma-yazma bilmeyen
Okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen
İlkokul
Ortaokul veya dengi meslek okul
Genel lise
Lise dengi meslek okul
Yüksekokul veya fakülte
İlköğretim
2008
11
2009
19,5
2010
16,4
2011
11,2
2012
9
19,8
14,3
18,7
25
20,8
29,8
17,9
23
17,9
21,6
30,6
27,6
33,2
22,4
18,4
14,9
10,9
27,2
23,1
32,5
18,4
15,1
11,2
14,1
22,4
21,2
30
14,5
14,8
2,5
0
19,8
19,1
28,5
14,1
Kaynak: TÜİK, İşgücü İstatistikleri Veri Tabanı.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 133
Mehmet Merve Özaydın
5. GENÇ İŞSİZLİĞİ İLE MÜCADELE
İşgücü piyasalarında arz ve talep kurallarını esas alan yapı her zaman
istenilen sonuçları ortaya çıkarmamaktadır. Ekonomik yapıda meydana
sorunlar ve demografik gelişmeler emek arz ve talep cephelerini olumsuz etkileyerek işsizlik, düşük verimle çalışma ve uyumsuz eşleşme gibi
sorunları gündeme getirebilmektedir. İşgücü piyasalarına kamusal nitelikte yapılacak müdahaleler arz ve talep yönünden etkiye sahip olabilmektedir. Arz yönünden işgücünün eğitim donanımının işgücü piyasası
ile uyumlu kılınmasına yönelik faaliyetler oluştururken, talep yönünü iş
yaratma yönündeki teşvikler oluşturmaktadır.
5.1. Aktif İşgücü Piyasası Politikaları
Sanayi Devrimi’nin başından itibaren hakim liberal paradigmanın
kamu müdahalesine yönelik itirazcı tavrı en temel sosyal koruma işlevlerinin yerine getirilmesinde dahi büyük tartışmaların yaşanmasına neden
olmuştur. Tüm piyasa ilişkilerinde sözleşmeci teorilerin özgürlük yaklaşımını esas alan liberal düşünce, ücret, işsizlik ve istihdam konusuna
bakışları da bu çerçevede gerçekleşmiştir. Liberal uygulamalar içinde
kamu müdahalesine ilişkin olumsuz tavrın ancak sosyal sorunların ortaya çıkışına ve şiddetlenmesine bağlı olarak değiştiği görülmektedir.1929
Büyük ekonomik buhranı sonrasında işlerini kaybedenlere yeniden iş
sağlamayı hedefleyen uygulamaların Amerika Birleşik Devletlerinde
New Deal (yeni düzen) politikalarının bir parçası olarak uygulandığı
görülmektedir. Bu politikaların özellikle refah devleti uygulamalarının
yoğunlaştığı II Dünya Savaşı sonrası dönemde daha da işlevsellik kazandığına şahit olunmuştur.
1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizlerin ulusal ve uluslararası piyasalarda yarattığı en olumsuz etki işsizliğin önlenemez şekilde yükselişi
olmuştur. Buna bağlı olarak 1980 ve 90’lı yıllar işgücü piyasalarında müdahale ihtiyacının sıkça tartışıldığı bir dönem olmuştur. Bu durum
1990’lı yıllardan itibaren işgücü piyasalarına ilişkin reformların aktif bir
yapıda örgütlenmesine neden olmuştur. İş arama yardımları, iş odaklı
eylem planları, esnek çalışma uygulamalarının yaygınlaşması ve eğitim
merkezli uygulamalar aktif politikaların ağırlıklı yönünü oluşturmuştur.
134
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Eğitim yoluyla eşleşme düzeyinin artırılması ve iş yaratma politikaları
işgücü arzında da önemli gelişmelerin yaşanmasına neden olmuştur.
(Boon; Ours, 2004: 3).
İşgücü piyasasını düzenlemeye yönelik araçları aktif ve pasif işgücü
piyasası politikaları şeklinde gruplandırabilmek mümkündür. Pasif işgücü piyasası politikaları, işsizlik riskinin gerçekleşme durumuna bağlı
olarak zararları tazmin edici bir niteliğe sahipken, aktif işgücü piyasası
politikalarının işsizliği azaltmayı ve istihdamı artırıcı nitelikte dinamik
bir karaktere sahip olduğu görülmektedir. Tamamlayıcı bir ilişkiye sahip
bu politikaların pasif yönünü gelir kayıplarının telafisini amaçlayan
transferler oluştururken, aktif yönünü işsizlerin işgücü piyasalarına
uyumları oluşturmaktadır. Bu uyum sürecinde desteklenmesi gereken
gençler, kadınlar, yaşlılar ve engelliler aktif işgücü piyasası düzenlemelerinin öznesi durumundadırlar (ILO, 2003: 3).
Aktif işgücü piyasası politikalarının ülkeden ülkeye değişen farklı
uygulamalarına rastlamak mümkündür. Bu tür farklılıklar bu politikaları
tanımlamayı da güçleştirmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO,
“tam, üretken ve özgürce seçilmiş istihdamı sağlamaya çalışan politika
alanlarından birisi” tanımını yaparak daha çok işin niteliği üzerinde
vurgulama yapmaktadır. Bunun yanında OECD işgücü merkezli bir tanım yaparak aktif işgücü piyasası politikalarını, yararlanıcıların iş bulmasını kolaylaştırmayı veya kazanç kapasitelerini artırmayı amaçlayan
ve temel eğitim dışındaki harcamaları içeren politikalar olarak tanımlamaktadır. Aktif işgücü piyasası politikaları; işgücü arz ve talebi arasında
uyumlaştırma sağlayacak, işgücünün niteliğini artıracak işgücü eğitimlerini, kamu yararına çalışma, iş kurma ve istihdam sübvansiyonları kapsamında iş yaratmayı içeren politikaların tümüne birden verilen isimdir
(Diriöz, 2012: 23).
Aktif işgücü piyasası politikalarının iki temel ekonomik ve sosyal işleve sahip olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki işgücü piyasasındaki taleplere karşılık vermek iken diğeri eşleşme sorununun etkilerinin azaltılmaya çalışılmasıdır. Aktif işgücü piyasası politikaları, iş arama yardımları, mesleki eğitim ve temel eğitim yanında yeni istihdam alanları
açmayı planlayan çalışma programlarını da içermektedir. İşsizlerin işgücü piyasasına uyumunu amaçlayan aktif politikalar ülkeler ve bölgeler
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 135
Mehmet Merve Özaydın
arasında uygulama farklılıkları göstermekle birlikte, başarı düzeyinin
belirleyicileri hedef kitlenin doğru seçilememesine bağlı olarak düşük
düzeylerde kalabilmektedir (Karabulut, 2007: 43). Aktif işgücü piyasası
politikalarının hangi hedef gruplar için ne kadar süre ile uygulanacağı
bu grupların özellikleri ve işgücü piyasası dinamikleri arasında kurulacak ilişki temelinde şekillendirilmelidir.
Aktif işgücü piyasası politikalarını kamu istihdam hizmetleri, işgücü
eğitim programları ve iş yaratma programları olarak üç grupta inceleyebilmek mümkündür. Kamu istihdam hizmetleri daha çok iş arama bilgi
ve donanımının kazandırılmasının amaçlandığı programlardır. Bu programların uygulamaları arasında işe yerleştirme, mesleki rehberlik ve
danışmanlık, iş arama kursları, işgücü piyasası hakkında bilgilendirme
çalışmaları ve coğrafi mobilite destekleri sayabilmek mümkündür. Emek
arz talebi arasındaki ilişkide uyumsuz eşleşmeyi en aza indirmeyi hedefleyen işgücü eğitim programları ise başta dezavantajlı gruplar olmak
üzere tüm işsizlerin istihdam edilebilirlik düzeylerini artırmayı hedefleyen bir yapıda düzenlenmektedir. İşgücü talebindeki yetersizliğe karşı
alternatif bir çözüm olarak görülen iş yaratma programları ise doğrudan
kamu istihdamı, istihdam etmek ya da işten çıkarmama durumuna bağlı
uygulanan ücret sübvansiyonları ve sosyal güvenlik ödemeleri ve iş
kurma ve geliştirme teşvik programlarıdır (Diriöz, 2012: 24-27).
Dünya Bankasının 2013 kalkınma raporu (jobs), genç işsizlikle mücadelede uygulanacak reçetelerin iki temel yönüne vurgu yapmaktadır.
Bunlardan ilki istihdam politikalarının işgücü arz ve talebi arasındaki
eşleşmenin geliştirilmesine odaklanmasıdır. İşverenler ve iş arayanlar
arasındaki bilgi akışının yetersiz olması (bilgi asimetrisi sorunu), arz ve
talebe yönelik politikaların koordinasyonunda sorunların oluşmasına
neden olmaktadır. Kamu istihdam kurumunun geçici istihdam programları ile gençlere bir “ilk iş” fırsatı sunarken, diğer taraftan işverenlerin de
genç işgücünün değerini realize etmesini sağlayacak programları yürütmesi beklenmektedir. İstihdam politikalarında dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da eğitimin niteliği ve uygunluğu ile işgücü piyasasının ihtiyaçları arasındaki uyumsuzluğa odaklanmasıdır. Genç istihdamına yönelik beklentiler geliştirilirken, esas olarak odaklanılması gereken eğitim ve yetiştirme sisteminin akademik yeterliliklerden ziyade
136
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
piyasa değeri olan becerileri ortaya koyan bir yapılanmanın ortaya koyulmasıdır. Bu çerçevede kısa dönemde yetiştirme programlarından,
işverenlerin ihtiyaçlarına cevap verecek pratik becerileri sağlaması beklenmektedir. Bütün bu düzenlemelerin genç işsizliği ile sınırlı bir etkiye
sahip olduğu açıktır. Güçlü ve etkin bir mücadele ancak toplam istihdam
düzeyinde çok daha fazla sayıda açık iş pozisyonu ile mümkün olabilecektir. Ancak Ortadoğu ve Kuzey Afrika gibi bölgelerde bunun sağlanamayacağı da açıktır. Bu bölgelerde demografik ve eğitim sorunlarından ziyade talep kaynaklı sorunlar ön plandadır. Özel sektöründeki büyümenin temel kaynaklarını ise inşaat ve düşük katma değerli hizmetler
sektörü oluşturmaktadır. Genç işsizliğinin yüksek oranlarda yaşandığı
ülkelerde sorunun temel çözümü yeterli ve uygun istihdam olanakları
yaratabilecek “dinamik bir özel sektör” dür (WB, 2013: 208).
5.2. Türkiye’de Genç İşsizlikle Mücadelede Uygulanan Aktif İşgücü Piyasası Politikaları
İstihdam hedeflerini uzun yıllar kalkınma planları ile belirmeye çalışan Türkiye, 2000’li yılların başından itibaren yaşanan kriz etkilerini ve
bunun işgücü piyasasındaki görünümlerini ortadan kaldırmak amacıyla
daha kapsamlı bir eylem sürecine girişmiştir. Bu eylem sürecinin en
önemli aşamalarından birisini hiç şüphesiz Ulusal İstihdam Strateji belgesinin hazırlık çalışmaları oluşturmaktadır. 2009 yılında başlayan çalışmaların kamuoyunda tartışılması süreci uzamış olmakla birlikte sona
gelindiğine ilişkin tespitler de mevcuttur. 2013 yılı sonu itibarıyla stratejinin son şeklinin kamuoyuna açıklanması beklenmektedir. İşgücü piyasalarında2023 hedeflerine yönelik somut yaklaşımların da bulunduğu
belge, eğitim istihdam ilişkisinin güçlendirilmesine de büyük önem
vermektedir. Stratejinin bu çerçevede öngördüğü hedefler arasında,
okullaşma oranlarının artırılması, hayat boyu öğrenme merkezlerinin
kurulması, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamının desteklenmesi, meslek yüksekokullarının yapı ve işleyişinin etkinleştirilmesi,
aktif işgücü piyasalarının yaygınlaştırılması ve İŞKUR’un kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi sayılabilir.
Türkiye eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki uyumsuzluğu
gidermeyi hedefleyen bir diğer girişim de İstihdam ve Mesleki Eğitim
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 137
Mehmet Merve Özaydın
İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planıdır. Eylem planının amacı, mesleki ve teknik eğitimin iş piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda verilmesi,
hayat boyu öğrenme anlayışı içinde aktif işgücü piyasası politikalarının
etkin olarak uygulanması, mesleksizlik sorununun giderilerek işgücünün istihdam edilebilirliğinin artırılması için kamu kurum kuruluşları ile
özel sektör arasındaki işbirliği ve koordinasyonun geliştirilmesidir.
15.07.2010 tarihinde resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren eylem
planının öncelik alanlarını ise ulusal yeterlilikler çerçevesinin oluşturulması, ulusal meslek standartlarına göre eğitim programlarının güncellenmesi ve uyumlu hale getirilmesi, işgücü piyasasına ilişkin ihtiyaç analizlerinin periyodik olarak yapılması ve değerlendirilmesi, mesleki ve
teknik eğitim ortamlarının iyileştirilmesi, eğiticilerin niteliğinin artırılması ve yeni bir okul yönetim sisteminin tasarlanması, mesleki eğitim ve
öğretim kurum ve kuruluşlarının akreditasyonu, hareketlilik, yeterlilik
ve mesleki eğitimle ilgili Avrupa Birliği tarafından geliştirilen araçların
uygulanmasında işbirliği yapılması, işgücü yetiştirme kurslarının etkinliğinin artırılmasında işbirliğinin güçlendirilmesi, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının ve mesleki yeterlilik belgesi sahiplerinin istihdam
edilmelerinde ve işyeri kurmalarında gerekli teşvik mekanizmalarının
oluşturulması, işyeri açma ile ilgili mevzuat uyumsuzluklarının giderilmesi ve mesleki bilgi, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinde işbirliği ve
mutabakat belgesi kapsamında işbirliği ortamının geliştirilmesi oluşturmaktadır.
Genç işsizliği ile mücadelede önemli düzenlemelerden biri de Ulusal
Gençlik İstihdam Eylem Planıdır. 2010 Yılında İŞKUR koordinatörlüğünde ilgili bakanlıklar, kamu kuruluşları, sendikalar, sivil toplum örgütleri ve akademisyenlerden oluşan Ulusal Teknik Ekip oluşturulmuştur. Ulusal İstihdam Stratejisinde karşılık bulan eğitimin işgücü piyasasının gerekleri ile uyumlu kılınması, mesleki yeterlilik sisteminin tamamlanması, genç girişimciliğin desteklenmesi ve İŞKUR’un kurumsal kapasitesinin desteklenmesi önerilerinin bu belgede de yer aldığı görülmektedir. Bununla birlikte, göç eden kişilere yönelik kent yaşamına uyum
konulu pilot projelerin uygulanması, tarıma dayalı alanlarda nitelikli
istihdam alanlarının artırılması, okulu terk eden gençlere yönelik beceri
138
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
eğitimlerinin artırılması gibi politika önerilerine de planda yer verilmiştir (Gür v.d., 2012: 106).
Kadın ve genç istihdamının teşvik edilmesi amacıyla 2008 yılında
5763 sayılı “İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile eklenen Geçici Madde 7 Türkiye’de ilk defa kadın ve
gençlerin istihdamını teşvik etmek amacıyla sigorta prim teşvikleri getirmiştir. 5763 sayılı kanuna göre belirli koşullar sağlandığı takdirde yeni
istihdam edilen her yaşta kadın ve 18-29 yaş aralığındaki gençlerin sigorta primlerinin işveren hisselerinin kademeli olarak devlet tarafından
ödenmesi düzenlenmiştir. İlk defa Temmuz 2008’de başlayan kadın ve
genç istihdamını teşvik edici tedbirler bugüne kadar çeşitli değişikliklere
uğrayarak devam etmiştir. Teşvikler, Şubat 2009’da çıkarılan 5838 sayılı
“Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 32. maddesiyle Temmuz 2010’a, 4447 sayılı kanuna Şubat 2011’de çıkarılan 6111
sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar
Ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Ve Diğer Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (Torba
Yasa) ile de 2015 yılı sonuna kadar uzatılmıştır. Düzenleme her yaşta
kadın ve 18-29 yaş aralığındaki gençlerin sigorta primlerinin işveren
hisselerinin kademeli olarak devlet tarafından ödenmesi düzenlemiştir.
Finansmanı işsizlik sigortası fonundan karşılanan bu teşvik kapsamında
yer alan kadın ve gençler için işveren sigorta priminin beş yıl içinde kademeli bir şekilde karşılanması söz konusu olmaktadır. Bu teşvik uygulamalarının işgücü piyasalarındaki sonuçlarına ilişkin BETAM tarafından araştırma, teşvik sonuçlarının olumlu sonuçlara sahip olduğunu
ortaya koymaktadır Bununla birlikte teşvik kapsamının yaş ya da cinsiyet ayrımı yapılmadan tüm yeni çalışanlar için genişletilmesi, kadın ve
genç istihdamı teşviklerinin sınırlandırılmasına neden olmuştur (Gökçe,
2013: 2-10).
Türkiye’de işgücü piyasalarına ilişkin görevlerle sorumlu kılınan
İŞKUR 2003 tarihli 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu ile yasal dayanağına kavuşmuştur. Bu çerçevede kurumun hizmetlerini; istihdam
(işe yerleştirme) faaliyetleri, işgücü yetiştirme faaliyetleri (kurslar, girişimcilik eğitimleri, staj ve toplum yararına çalışma programları ve iş ve
meslek danışmanlığı olarak sıralamak mümkündür.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 139
Mehmet Merve Özaydın
UMEM “Beceri10” Projesi, İŞKUR’un sanayi sektörüne yönelik daha
fazla kişiyi meslek ve iş sahibi yapmak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı
ve TOBB-ETÜ işbirliğiyle hazırlanmıştır. Projenin genel hedefi, vasıfsız
işgücüne mesleki yeterlilik kazandırılması, daha fazla işsizin iş sahibi
olması, firmaların nitelikli eleman bulma sıkıntısının önüne geçilmesidir.
2012 yılının Mart ayında hizmetler ve tarım sektörünün de kapsama
alınması suretiyle projenin kapsamı genişletilmiştir. Bu doğrultuda, Milli
Eğitim Bakanlığı Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı
olarak 81 ilde faaliyet gösteren okullar arasından, İŞKUR ve Mesleki ve
Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü işbirliği ile 2011 yılında 121 Endüstri ve
Meslek Lisesi proje okulu olarak seçilmiştir. Proje kapsamının genişletilmesiyle birlikte proje okulu sayısı 2012 yılının sonuna kadar 213’e yükselmiş bulunmaktadır. Eğitim sonunda başarı gösteren kişilerin de yerel
düzeydeki işgücü piyasasının ihtiyaçlarına göre istihdam edilmesi amaçlanmaktadır (İŞKUR, 2012: 40).
Türkiye İş Kurumu tarafından uygulanan diğer bir aktif işgücü piyasası politikası uygulaması da iş ve meslek danışmanlığı hizmetlerinin
yaygınlaşmasıdır. İş ve meslek danışmanlığı hizmetinin etkinliğinin arttırılması amacıyla 2012 Nisan ayında 2000, Temmuz ayında ise 813 İş ve
Meslek Danışmanı istihdam edilmiştir. İş ve meslek danışmanlığı hizmetleri yoluyla, kişilerin özellikleri ile mesleklerin ve işin gerektirdiği
nitelik ve şartlar karşılaştırılarak, bireyin istek ve durumuna en uygun iş
ve mesleği seçmesi, seçilen meslekle ilgili eğitim olanaklarından yararlanması, işe yerleştirilmesi, işe uyumunun sağlanması ile ilgili sorunların
çözümüne sistemli olarak yardım edilmektedir (İŞKUR,2012: 70). İş arayanlara ve işverenlere birebir hizmet sunumunda bulunacak danışmanlar eliyle işgücü piyasasında temel bir sorun olarak öne çıkan bilgilendirme sorunu bir ölçüde aşılabilecektir.
İşsizlikten en fazla etkilenen ve bu nedenle işgücü piyasasında dezavantajlı gruplar olarak görülen gençlerin, kadınların, özürlülerin, eski
hükümlülerin, uzun süreli işsizlerin ve işsizlik sigortası kapsamındaki
işsizlerin işgücü piyasasında ihtiyaç duyulan mesleklerde yetiştirilerek
istihdam edilebilirliklerinin artırılması amacıyla işgücü yetiştirme kursları düzenlenmektedir. Bu çerçevede 2012 yılında; işgücü yetiştirme
kursları kapsamında 206.946 işsizin katıldığı 9.631 kurs açılmıştır. Çalı-
140
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
şanların Mesleki Eğitimi kapsamında 8.453 işsizin katıldığı 370 kurs açılırken, girişimcilik programları kapsamında toplam 25.475 işsizin katıldığı 921 program açılmıştır. Toplum Yararına Çalışma Programı (TYÇP)
kapsamında 191.998 işsizin yararlandığı 5.022 program açılmış, bunu
31.773 işsizin katılmış olduğu 11.407 İşbaşı Eğitim Programı takip etmiştir. 2012 yılında Aktif işgücü piyasası programları kapsamında 464.645
işsizin faydalandığı 27.351 kurs/program açılmıştır (İŞKUR, 2012: 67).
Dünya Bankası 2013 kalkınma raporu beceri uyuşmazlıklarının giderilmesinde eğitimin önemini belirterek Türkiye örneğini tanımlaması bu
konuda sağlanan başarının önemli bir göstergesi durumundadır. Raporda pek çok ülkede yükselen işsizlik oranları ve verimlilik artışlarında
yaşanan tıkanıklığın üstesinden gelebilmek için işbaşında eğitimler ile
mesleki teknik eğitimlerin artırıldığı üzerinde durulmakta, İŞKUR tarafından mesleki eğitim alanında düzenlenen eğitimlerdeki çarpıcı artışa
dikkat çekilmektedir. Rapora göre, söz konusu eğitimler 2007 yılı ile karşılaştırıldığında on misli artmış durumdadır
2008 Uluslararası finansman krizinde hükümetlerin işlerin korunması, işçilerin eğitilmesi ve güvenlik ağlarının genişletilmesinde önceki
krizlere göre daha aktif davrandıkları görülmüştür. Bu politikaları, işgücü talebi, gelir koruması ve iş arama ve vasıf eğitimi olarak sayabilmek
mümkündür. Bu kategorilerin her birindeki politika karışımı, OECD
üyesi olan ve olmayan ülkelerde değişiklik göstermektedir. OECD ülkelerinde kriz dönemlerinde aktif işgücü piyasası politikaları GSYİH’NIN
yüzde 0.01’İ ile %0.5’i arasında değişmekte iken bu rakam Türkiye için
yüzde 0.13 olarak gerçekleşmiştir (DB, 2013: 61).
6. SONUÇ
İşgücü piyasalarındaki sorunların çözümü sadece sosyal sorunların ortadan kaldırılmasında değil, aynı zamanda ekonomik potansiyelin geliştirilmesi bakımından da önemlidir. Soruna konu olan grubun nüfus yapısı içindeki ağırlığı da sorunun boyutunu belirleyen bir diğer unsur
olarak dikkat çekmektedir. Buna göre genç bir nüfus yapısına sahip olan
Türkiye’nin bu dinamik grubunu üretken kapasite ile buluşturması, kalkınmanın kilit noktasını oluşturmaktadır. Zira demografik fırsat pence-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 141
Mehmet Merve Özaydın
resi olarak da karşılık bulan bu durumun çok uzun dönemli olamayacağı
yapılan nüfusu projeksiyonlarından da net olarak anlaşılmaktadır.
Eğitim kurumundan iş piyasasına geçişin gerçekleştiği gençlik dönemi, iyi düzenlenmemiş ve bilgi akışının sağlıksız olduğu işgücü piyasaları ortamında gençler üzerinde stres ve gerginliklere neden olmaktadır.
Gençlerin kaygı ve umutsuzluklarını etkileyen faktörlerden en önemlisi
gelecek ve iş bulma endişesidir. Dursun ve Aytaç’ın 2009 yılında üniversite son sınıf öğrencileri arasında yaptığı araştırma eğitimli gençler arasında dahi işgücü piyasasına yönelik endişelerin kaygı düzeyini artırdığı
sonucuna varılmıştır. Kız öğrencilerde erkek öğrencilere göre kaygı düzeyinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum Türkiye işgücü
piyasalarında kadınların işgücüne katılım ve istihdam görünümleri ile
uyumludur. Araştırmanın en önemli sonuçlarından bir diğeri ise herhangi bir iş deneyimine sahip öğrenciler arasında kaygı düzeyinin düşük
olmasıdır. Bu durum işgücü piyasaları ile kurulacak ilişkilerin gençlerin
işgücü piyasalarına erişimde önemli bir etkiye sahip olabileceğinin göstergesi durumundadır (Dursun; Aytaç, 2009: 81-82).
Gençlerin işgücü piyasalarına katılımlarının geliştirilmesi, istihdam
düzeylerinin artırılması, beceri ve niteliklerine uygun işlerle buluşarak
verimli bir çalışma ilişkisini yürütmesi hiç şüphesiz sadece işgücü piyasası çerçevesinde yapılacak düzenlemelerle gerçekleşemez. Eğitim süreçlerinin iş piyasalarının ihtiyaçları çerçevesinde yeniden düzenlenmesi ve
sadece iş hayatının değil hayatın her alanına yönelik pratiklerle desteklenmesi gerekmektedir. Aksi bir durum okul hayatını tüm toplum yaşamından izole eden bir eğitim sürecinin ortaya çıkışına neden olacaktır. İş
piyasalarında farklı bilgi, beceri ve nitelik düzeyleri ile paralel mesleki
yönlendirmenin sağlanması ve eğitim kurumlarında bununla uyumlu
bir yapılanmanın ortaya konulması, eğitimin sosyal bir statü sağlamasının ötesinde başkaca derin anlamlara sahip olması sonucunu doğuracaktır. İş-gelir ve statü düzlemindeki kurgunun ekonomik ve toplumsal
gelişmemize sağladığı katkının sınırlı olduğu açıktır. Bunun yerine iş ve
meslek ahlakının ve bu yolla toplamsal üretime sağlanan katkının arzu
edilen sosyal bir statüyü teminine yönelik yeni bir dönüşüme ihtiyaç
duyulmaktadır.
142
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Aktif işgücü politikalarının başarıya ulaşmasında şüphesiz ihtiyaçların doğru analizi büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede yapılacak tüm
düzenlemelere altyapı olması bakımından konunun öznesi durumunda
olan gençlerin yaklaşımlarının tespiti büyük önem taşımaktadır. Bu hassasiyet gözetilmeden tespit edilecek politikaların başarılı sonuçlar vermesi ve uygulama imkanı bulması mümkün değildir. Bu çerçevede
Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın koordinasyonunda uzun yıllar sonra ikincisi düzenlenen II. Gençlik Şurası büyük öneme sahiptir. 2011 yılında
başlayan ve 2012 yılı Mayıs ayında yapılan şuraya kadar yapılan 17
gençlik çalıştayında başta gençler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları ve gençlik örgütlerinin olduğu yaklaşık 8.000 kişinin bir araya gelerek gençliğin sorunlarının tartışılması amaçlanmıştır (GSB, 2013: III).
Farklı alanları kapsayan çalıştay konularının, gençlik politikalarının tartışılması ve çözüm üretme süreçlerine katkı sağlayacağı açıktır.
Gençlerin işgücü piyasalarına uyumlu kılınması sadece istatistiki bir
değerlendirmenin konusu yapılamayacak kadar önemlidir. Yaşanan gelişmeler yeni işler yaratmanın sektörel, ulusal, bölgesel ve küresel kısıtlarını ortaya koymaktadır. Sorunun büyüklüğündeki bu boyut gençlere
yönelik ele alınacak her türlü düzenlemenin tam bir koordinasyon çerçevesinde yapılamasını zorunlu kılmaktadır. Cumhuriyetin 100. yılında büyük ekonomik hedefleri gerçekleştirmenin, gençlerin bu sürece dahil
edilmeksizin sağlanamayacağı açıktır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 143
Mehmet Merve Özaydın
KAYNAKÇA
Bayraktar, S. İncekara, A. (2013) Türkiye’nin Genç İşsizlik Profili, Çalışma İlişkileri Dergisi, Cilt:4, Sayı:1, 15-38.
Boon J., OursJ.C. (2004) Effective Active Labour Market Policies, DiscussionPaper
Series, IZA DP No:1335, Germany.
Çetinkaya, E. (2010) Genç İşsizliğin Teorik Açıklamaları, Sosyal Siyaset Konferansları Dergisi, Sayı:58.
Dünya Bankası, (2013) Türkiye: Ekonomik Dalgalanma Boyunca İşgücü Piyasalarının Yönetimi, Beşeri kalkınma Sektör Birimi Avrupa ve Orta Asya
Bölgesi, Rapor No:7013—TR.
Diriöz, S.Ç. (2012) İstihdamın Artırılmasında Aktif İşgücü Politikalarının Rolü,
T.C Kalkınma Bakanlığı, Sosyal Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, Yayın No:2835, Ankara.
Dursun, S.Aytaç, S.(2009) Üniversite Öğrencileri Arasında İşsizlik Kaygısı, Uludağ Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:XXVIII,
Sayı: 1, 71-84.
GSB (2013) Ulusal Gençlik ve Spor Politikası Belgesi, Gençlik ve Spor Bakanlığı
Yayın No: 57, Ankara.
Gündoğan, N. (1999) Genç İşsizliği ve Avrupa Birliği‟ne Üye Ülkelerde Uygulanan Genç İstihdam Politikaları, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt: 54, Sayı:1.
Gür, B. v.d. (2012) Türkiye’nin İnsan Kaynağının Belirlenmesi, Seta-Bilim Sanayi
ve Teknoloji Bakanlığı, Ankara.
ILO (2003) Ekonomik ve Sosyal Politikası Komitesi, Aktif İşgücü Piyasası Politikaları 288. Oturum Gündemi, Genova.
İŞKUR (2012) 2012 Yılı Faaliyet Raporu, www.iskur.gov.tr.
Kabaklarlı Esra ve Murat Gür, Türkiye’de Genç İşsizlik Sorunu ve Ekonomik Belirleyicilerin Uzun dönem Eş Bütünleşme Analizi, [http://www.
tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/esra_kabaklarlimurat_gur.pdf]Erişim
Tarihi:10.11.2013.
Karabulut, A. (2007) Türkiye’de İşsizliği Önlemede Aktif İstihdam Politikalarının Rolü ve Etkinliği, Türkiye İş Kurumu Uzmanlık Tezi, Ankara.
MEB (2013) Mesleki ve Teknik Eğitim Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2013-2017)
Taslak, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü, Erişim Tarihi:
12.10.2013.
http://mtegm.meb.gov.tr/dosyalar/MTE_Strateji_Belgesi_ve_Eylem_Pla
ni_TASLAK_10.05.2013.pdf,
144
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Genç İşsizlikle Mücadelede Aktif İşgücü Piyasası Politikalarının Rolü ve Önemi
Mütevellioğlu, N., Zanbak, M. Mert, M.(2010) İşsizlik, Üniversiteli Gençlik ve
Gelecek: Bir Alan Araştırmasının Bulguları, C.Ü.İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Cilt: 11, Sayı:1.
Özgüler, V.C. (2007) İş Arama Teorisi, Sosyal Ağlar ve İnternet, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Yayın No: 1728, Eskişehir.
Perugini C. Signorelli M. (2010) Youth Labour Market Performance in European
Regions, Econ Change Restruck ,Vol.43, 151-185.
Torun, M. Arıca, F. (2011) 2008 Global Ekonomik Krizin Genç İşsizlik Açısından
Değerlendirilmesi, Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt:9, Sayı:1.
Uysal, G. (2013) Kadın İstihdamına Verilen Teşvikler İş Yarıyor, BETAM Araştırma Notu, No:13/151, İstanbul.
World Bank, (2013) Jobs, The World Development Report 2013, World Bank,
Washington, DC.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 145
GENÇLERİN SAPMIŞ DAVRANIŞLARA
YÖNELMELERİNDE ETİKETLEMENİN VE
BAŞKALARIYLA KIYASLAMANIN ETKİSİ: LİSE 11.
SINIF GENÇLİĞİ ÖRNEĞİ*
Hasan Sankır
ÖZ
Çalışmamız Türkiye’de gençlerin özellikle aileleri tarafından etiketlenmelerinin ve başkalarıyla kıyaslanmalarının negatif kendilik değeri
oluşturmaları ve suçlu ve sapkın davranışlar göstermeleri sürecindeki
rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Damgalama; sosyal sınırlar
yaratılarak damgalanın dışlanmasına ve sosyal hayatının kısıtlanmasına neden olan bir çeşit ayrımcılık mekanizmasıdır. Etiketlenmek ve
başkalarıyla kıyaslanmak gençlerin toplumsal kimliklerine, kendilerine
dönük bakış açılarına ve özsaygılarına zarar vermektedir. Bu amaçla
araştırmanın hedeflerine uygun olarak Zonguldak ili genelinde saha
çalışması yapılmış ve lise 11. Sınıf öğrencilerine anket uygulanmıştır.
Örneklem grubumuzu oluşturan ildeki 570 lise 11. Sınıf öğrencisiyle
yapılan anket çalışmasının neticesinde, etiketlenmenin ve başkalarıyla
kıyaslamanın gençlerin negatif benlik değeri oluşturmalarında ve suçlu ve sapkın davranışlara yönelmelerinde tetikleyici bir faktör olduğu
saptanmıştır. Gencin aile içerisinde etiketlenmesi ve başkalarıyla mukayese edilmesi ile ebeveynleriyle ilişkilerini yetersiz bulma, kendisini
istenmeyen çocuk olarak algılama, evden kaçma, madde bağımlılığı,
kendini yaralama, kavga çıkarma, evden habersizce para ya da eşya
alma vb. gibi sapmış ve suçlu davranışlara yönelmesi arasında anlamlı
ve güçlü ilişkiler bulunmuştur.
ANAHTAR KELİMELER: Damgalama, başkalarıyla kıyaslama, Benlik
saygısı, Negatif kendilik değeri, Sapkın ve suçlu davranış,
*
Bu makale VII. Ulusal Sosyoloji Kongresi’nde sözlü bildiri olarak sunulmuştur.
Yrd.Doç.Dr., Bülent Ecevit Üniversitesi., Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
INFLUENCE OF LABELING AND TO BE COMPARED
TO OTHERS ON SHOWING TENDENCY OF DEVIANT
AND DELINQUENT BEHAVIORS OF YOUTH PEOPLE:
CASE STUDY AMONG 11TH GRADE STUDENTS
Hasan Sankır
ABSTRACT
This study focuses on identifying the process resulted from creating
negative self-concept values and displaying deviant and delinquent
behaviors of youths in Turkey because of families who compare them
to others and also they are influenced by others. Labeling causing social boundaries and so exclusion of people result in limiting the social
life of them is a kind of discrimination mechanism. To be influenced
by and compared to others extremely damages social identities, selfrespect and self-esteem of youth people. For this reason, a field study
was performed in the Zonguldak County and a survey was done for
the eleven grade students. As a result of survey study conducted with
570 high school eleven grade students in Zonguldak, it has been determined that to be influenced by and compared to others are significant factors on formation of negative self-esteem and so deviant and
delinquent behavior. There is very strong relation proposed here in
this study between displaying deviant and delinquent behaviors such
as substance addiction, running away from home, skipping school,
self-harm, stealing, being depressed, being suicidal, being assaultive
and "voyeurism" and to be influenced by and compared to others.
KEYWORDS: Labeling, compared to others, Self-esteem, Low selfesteem, deviant and delinquent behavior.

Presented as an oral presentation at the VII. National Congress of Sociology.
Asst. Prof. Dr., Bülent Ecevit University, Faculty of Sciences & Literature, Department of Sociology

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Hasan Sankır
1. GİRİŞ
Ergenlik dönemi; hızlı fiziksel, sosyal, bilişsel gelişim ve değişimlerin
olduğu bir dönemdir. Bu dönemde ergen kendinde meydana gelen değişikliklere uyumda güçlükler yaşayabilir. Ebeveynlerine bağlı bir çocuktan, bağımsızlaşmaya başlayan bir birey olma yolunda gelişmeler görülür (Vessey ve Miola, 1997: 53). Ayrıca bu dönem, kendini kontrol etme
becerisinin henüz tam olarak gelişmediği ve yükselen duygu karmaşası,
arayışları gibi dengesiz faktörlerin bir sonucu olarak artan sapkın davranışlar ve risk alma sonuçlarıyla şekillenen bir süreçtir (Russel, Fincham,
Randolph ve Tilman, 2010: 4).
Sapmış davranışlarına yönelik çalışmaların bir kısmı gençlerde suç ve
sapkın davranış sergilemenin orta ergenlik döneminde yoğunlaştığına
vurgu yapılmaktadır. ABD’de Pitsburg, Denver ve Rochester eyaletlerinde yapılan araştırmalarda suç işleyen gençlerin çoğunun 16-17 yaşlarında olduğu belirtilmiştir (Huizinga, Loeber ve Thornbery, 1994: 25).
Türkiye’de yapılan kimi çalışmalarda benzer şekilde 16-18 yaş grubunda
suç ve sapkın davranışlarda bir artış olduğuna işaret edilir (Alagöz, 1997;
Aksoy ve Öğel, 2004). Bu anlamda gençlerin suç ve sapkın davranışa
yönelmelerinde ergenlik dönemi dikkati çekmektedir.
Literatürde yer alan kimi sapmış davranış çalışmalarında etiketleme
kuramı üzerinde durulduğu görülmektedir. Etiketleme kuramı, sembolik etkileşimcilik çerçevesinde ortaya çıkmıştır ve sapma davranışını bir
durum değil bir süreç olarak görmektedir. Bu yaklaşımda öne sürülen
görüşler Mead’in ortaya koyduğu benlik kavramının şekillenmesinde
diğerlerinin rolünü vurgulayan görüşlerle paralellik göstermektedir. Bir
kişiye yapıştırılan etiket diğerlerinin bu kişiyi değerlendirme ve bu kişiye yönelik ortaya koydukları davranışlar üzerinde etkili olmaktadır.
Etiketleme kuramının öncüsü olan sosyolog Goffman'a (1968) göre,
toplumun üyeleri bazı özelliklere negatif değerler yüklemekte, böylece
bu özellikleri taşıyan bireyler ve bu bireylerden oluşan gruplar toplum
tarafından etiketlenmektedir.
Bilinçli ya da bilinçsiz olarak norm ve kurallardan uzaklaşarak sınırların ötesine geçmeyi alışkanlık haline getirenler ‘sapmış’ (deviant) olarak
damgalanır. Kişinin sapmış davranışının görüldüğü duruma ise ‘sapma’
148
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
denir. Suç ve suçluluk bir sapma davranışıdır. Sapma toplumda var olan
kuralların ihlal edilmesidir. Her suç bir sapma davranışıdır. Çünkü suç
işleyen birey toplumsal normlardan sapmıştır (Arıkan, 1986: 123).
2. SAPMA DAVRANIŞI VE ETİKETLEME KURAMI
En basit şekliyle sosyal normlarla uyuşmayan davranışlar olarak tanımlanan sapma, sosyolojinin temel konularından biridir. Suç ve sapkın davranışları inceleyen sembolik etkileşimci sosyologlar suç ve sapkın davranışları sosyal alanda kurulmuş bir olgu olarak ele alıp incelemektedirler.
Bu gelenekten gelen sosyologlar davranışların ilk kez nasıl sapkın olarak
tanımlandıklarını ve de neden bazı grupların sapkın olarak etiketlenirken benzer davranışlar gösterdiği halde neden diğerlerinin böyle etiketlenmediği sorularını sormaktadırlar.
Herbert Mead ve Charles H. Cooley’in çalışmalarına dayanan sembolik
etkileşimci yaklaşım birey ve toplumun birbirlerini sürekli olarak etkileyen bir anlamda sürekli yeniden üreten dinamik bir süreç olduğunu kabul
ederler. Cooley‘e göre bireyin kendi bildiği benliği ve toplumun aynasından yansıyan benliği olmak üzere iki türlü benlik sürecinden bahseder.
Ona göre, birey kendisi hakkındaki bildiklerini dış dünyadaki görünümüne bakarak onaylamaya ihtiyaç duyar. Kendi hakkındaki bilgisi ve düşüncelerini diğerlerinin kendisine yansıttığı geri bildirimlerle karşılaştırarak
bir farklılık olup olmadığını kontrol eder. Fark varsa bu farklılığı mümkün
olduğu kadar azaltarak ya da tümüyle ortadan kaldırarak bir bütünlük
sağlayıp toplumla uyumlu hale getirmek ister. Bu süreçte diğerlerinin
düşünceleri birey üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu anlamda çocukluk döneminde diğerlerinin geri bildirimleri ve özellikle de anne, baba,
öğretmen ya da yakın arkadaş gibi önemli diğerlerinin düşünceleri bireyin
benlik algısının ve kişiliğinin şekillenmesinde oldukça etkilidir (Turner,
Beeghley ve Powers, 2010: 474, Coser, 2010: 272).
Sembolik etkileşimci sosyologlar benliğin ortaya çıkma ve inşa sürecinde ailenin önemli bir yeri olduğunu vurgularlar. Aile, sosyal etkileşimlerin ilk kez ve güçlü bir biçimde ortaya konduğu en temel sosyal
alandır. Birey sosyal etkileşim kalıplarını bu ortamda öğrenir ve içselleştirir. Bu alanda yer alan ebeveynler görüş, düşünce ve tepkileriyle bire-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 149
Hasan Sankır
yin kendisi hakkındaki düşüncelerini etkileyen ve katkıda bulunan anlamlı ötekileri oluşturmaktadırlar. Diğer bir değişle ergen kendisi hakkındaki geri bildirimleri değerlendirirken anlamlı öteki olarak kavramsallaştırılan anne, baba, öğretmen, yakın arkadaş gibi kimselerin görüşlerini diğerlerinin görüşlerine nazaran daha fazla dikkate alır (Bilton ve
diğ, 2003: 500). Kendisi hakkındaki düşüncelerinden meydana gelen
benlik sürecini bu görüşlere dayandırarak inşa eder. Bu süreç bireyin
ortaya koyduğu davranışlar üzerinde etkilidir.
Aile, ergenlerin kendilik değerinin onaylandığı veya negatif olarak
onaylandığı en önemli sosyal çevredir. Oysaki insanın en temel ihtiyaçlarından birisi sosyal olarak onaylanmaktır. Sosyal olarak onaylama yalnızca başkalarının bireyin davranışını değil aynı zamanda bireyin kendilik/benlik süreçlerinin onaylanması sürecini de etkilemektedir. Bireyin
toplumla bütünleşmesini olumsuz etkileyecek şekilde benlik/kendilik
değerinin onaylanmaması hali ya da negatif onaylama sapmış davranışın ortaya çıkma süreci üzerinde etkilidir. Bu anlamda etiketleme, negatif
onaylanma yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ailenin genci etiketlemesi doğrudan olabileceği gibi dolaylı yoldan
yani; onu diğerleriyle karşılaştırarak sahip olmadığı özellikleri ön plana
çıkarmak suretiyle de yapılabilir. Bu anlamda aile ortamında gencin diğerleriyle kıyaslanması etiketleme mekanizması olarak rol oynamaktadır. Bireyin sahip olmadığı özellikler, davranışlar ya da başarılar kıyaslama yoluyla ön plana çıkartılarak aslında onun istenilmeyen beklentilere uygun olmayan biri olduğu etiketlenmesi yapılmaktadır. Bu süreç
bireyin kendilerine dönük bakış açılarına zarar vermekte ve negatif benlik saygısı geliştirmelerine neden olmaktadır. Bunun sonucu olarak birey
kendine yönelik yakıştırmalara, etiketlere uyum sağlamakta ve bu yönde
davranışlar sergilemeğe eğilimli hale gelmektedir.
3. SAPKIN DAVRANIŞIN ORTAYA ÇIKMASINDA ETİKETLEME
SÜRECİNİN ETKİSİ
Etiketlenmiş insan diğerleri tarafından tam olarak kabul görmediği, hor
görülüp farklı muameleye tabi tutulduğu bir sosyal alanda var olma mücadelesi vermek durumunda kalmaktadır. Bu nedenle diğerlerinin kendisi
için ortaya koyduğu tepkiler doğrultusunda sancılı bir sosyalleşme süreci-
150
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
ne tabi tutulmakta ve kendisine açık bırakılan kapıya yönelmek zorunda
kalmaktadır. Bu tür bireyler kendilerini topluma yabancı hissetmekte ve
toplumun kendileri hakkındaki imgeleriyle özel yaşamları arasında bir
gerginlikle karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu anlayışa göre ironik olan insanların bu şekilde etiketleme yaparak baskı altına almayı tasarladıkları
davranışları bizzat yaratmalarıdır (Slattery, 2007: 190).
Thomas (1923: 43) insanlar şeyleri gerçek olarak tanımladıklarında o
şeyler gerçek olmasalar bile sonuçları gerçeklik taşır demiştir. Ona göre
insanların olgulara yüklediği öznel anlamlar ve öznel tanımlar nesnel
sonuçlara sahiptirler. Bu anlamda bireyin etiketlenmesi sürecinde öznel
birtakım görüşler kullanılmış olsa dahi nesnel sonuçlar yani bireyin etiketlenmeye konu olan durumlara açık hale gelmesi yada negatif benlik
saygısı geliştirmeleri söz konusu olmaktadır. Zira, birey diğerleri ya da
anlamlı ötekiler (anne, baba, yakın arkadaş, öğretmen vb.) tarafından
etiketlendiği, mukayese edildiği veya kendilik değerinin onaylanmadığı
durumlarda düşük benlik değeri geliştirmektedir. Bu süreçte bireyin
kendisine yönelik algısı diğerlerinin algısından etkilenmekte, birey etiketlenme sürecini içselleştirmekte, etiketlemeye konu olan duruma uygun hale gelmektedir.
Bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde etiketleme süreci, damganın
gerçeğe dönüştüğü, deli olarak etiketlenenin deli haline geldiği, hasta ya
da sapkın olarak etiketlenenin sürekli toplumsal azınlıklara dönüştüğü
adeta kendini gerçekleştiren kehanet potansiyeli yaratmaktadır (Slattery,
2007: 193).
Kişi önce kabul etmese de yukarıdaki sürece uygun olarak toplum
sapkın dediği ve böyle etiketlediği için sapkın olma durumunu kabullenmekte ve sapkın davranışlar göstermektedir. Toplum böylece kişiyi
korumak yerine sapkın etiketiyle koruyuculuktan ziyade daha fazla sapkınlık üretebilmektedir (Bilton ve diğ, 2003: 478). Yani toplum işlenen bir
suçu etiketleme mekanizmalarıyla büyütmektedir. Bu anlamda suçu
toplumun ürettiği söylenebilir.
Sapma davranışının tekrarı etiketleme sürecinden etkilenmektedir.
Etiketleme süreci bireyin kendisini bir suçlu olarak görmeye ve öyle davranmaya başladığı andan itibaren eninde sonunda kendisi hakkındaki
düşüncelerini değiştirmektedir. Bireyin kendi hakkındaki suçlu imajı,
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 151
Hasan Sankır
suç eyleminden önce değil sonra etiketlemeyle birlikte ortaya çıkmaktadır (Hunter ve Dantzker, 2005: 112).
Lemert (1972: 136), etiketleme sürecinin yalnızca başkalarının bireyi
nasıl gördüğünü değil aynı zamanda bireyin kendisini değerlendirme
sürecini de belirlediğini bildirir. Ona göre, etiketleme, bireyin kendilik
duygusu ortaya koyma ve kimliği inşa etme sürecinde etkilidir. O, çalışmasında sapkınlığın bireyin kimliğinin nasıl bir arada olup merkezi
rol üstlenir hale nasıl geldiğini anlamak için bir model geliştirmiştir.
Lemert, bilinenin aksine sapmanın oldukça yaygın olduğunu bununla
birlikte insanların bu durumdan çoğunlukla kolayca sıyrıldıklarını belirtir. Örneğin trafik ihlalleri birer sapma davranışıdır ve çoğunlukla bu
ihlalleri yapanlar ortaya çıkmaz yada ofiste mali değeri çok yüksek olmayan küçük bir eşyanın çalınması genellikle göz ardı edilir. Lemert
baştaki bu küçük sapma davranışları sınırı aşma olarak değerlendirir ve
bunlara birincil sapkınlık demektedir. Bu süreçler sapma davranışının
olağanlaştırıldığı durumlardır. Ancak kimi durumlarda olağanlaştırma
gerçekleşmez ve kişi suçlu ya da kabahatli olarak etiketlenir. Bu süreç
sonrası bireyin etiketi kabullendiği ve kendisini sapkın olarak görmeğe
başladığı durumları betimlemek için ikincil sapma terimini kullanmıştır.
Bu tür durumlarda etiket kişinin kimliği için merkezi bir konuma gelir
ve sapkın davranışın sürdürülmesi ya da yoğunlaştırılmasına yol açar
(Giddens, 2008: 850).
Sonuç olarak etiketlenmiş bireyler bu süreç sonrasında kendileri hakkında olumsuz düşüncelere sahiptirler ve bu durum düşük benlik değeri
üretmelerine neden olmaktadır. Bu nedenle bireyler kendilerine yönelik
suçlu kimliği geliştirmektedirler. Bu anlamda etiketlemenin bireyin benlik
tasarımını ve beraberinde kimliğini olumsuz etkilemesi sonucu davranışları üzerinde belirleyici rol oynamaktadır. Benlik tasarımı ve kimliği etiketlenme sürecinden etkilenen bireyler diğerlerinin kendilerini gördüğü
biçimiyle görmeye başlamakta ve adeta kendini gerçekleştiren kehanet
doğrultusunda bu olumsuz etiketlere uygun hale gelmektedirler.
4. ARAŞTIRMANIN AMACI
Bu bilgilerin ışığında çalışmamız amacı, son yıllarda ergenlik döneminde
ortaya çıkan ve giderek artan suçlu ve sapkın davranışlar ile gençlerin
152
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
etiketlenme süreçleri arasında bağlantı olup olmadığını ortaya koymaktır. Etiketlenme ya da başka çocuklarla kıyaslanmanın da bir etiketleme
yöntemi olarak kullanıldığı durumlarla gençlerin ortaya koydukları sapkın davranışlar arasındaki ilişkiyi göstermeyi amaçlamaktadır. Bunun
yanı sıra araştırmamız; gençlerin suçlu sapkın olarak etiketlenmeleriyle
düşük benlik saygısı ve denetimi ortaya koymaları ve bunun sonucunda
sapkın ve suçlu davranış göstermeleri arasındaki ilişkileri tespit etmeye
yöneliktir.
4.1. Hipotezler
1-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan bireyler diğerlerine göre düşük benlik saygısı geliştirmektedir.
2-Etiketleyen ve /veya başkalarıyla kıyaslayan ailedeki ilişkilerin
problematik olma (aile içi şiddet, kendini istenmeyen evlat olarak görme,
düşmanca tavır algısı, ilgisizlik vb.) eğilimi etiketleme yapmayan ailelere
göre yüksektir.
3-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre madde bağımlısı olma eğilimi artar.
4-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre evden okuldan kaçma eğilimi artar.
5-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre vücuduna zarar verme eğilimi artar.
6-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre okul yönetimi, polis ve kolluk kuvvetleriyle sorun
yaşama eğilimi artar.
7-Ailesi tarafından etiketlenen ve/veya başkalarıyla kıyaslanan gencin diğerlerine göre sapkın ve suç içeren davranış gösterme eğilimleri
artar.
5. YÖNTEM
5.1. Çalışma Grubu
Araştırmanın katılımcıları Zonguldak ilinde devlet liselerinde öğrenim gören 570 lise11.sınıf öğrencilerinden oluşmaktadır. Katılımcıların
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 153
Hasan Sankır
320 sini (%56.1) kız öğrenciler, 250 sini (%43.9) ise erkek öğrenciler oluşturmaktadır. Katılımcıların yaş ortalaması 17.036 dır.
5.2. Veri Toplama Araçları
Bu çalışmada iki farklı veri toplama aracı kullanılmıştır.
1-Görüşme formu: Araştırmacı tarafından geliştirilmiş olan görüşme
formu iki bölümdenoluşmaktadır. Birinci bölümde çalışma grubunun
yaş, cinsiyet, yaşanılan yer, kardeş sayısı gibi sosyo-demografik özellikleri içeren sorular ikinci bölümde ise, anne-baba mesleği, katılımcının
ailesinden şiddet görüp görmediği, kendine zarar verip vermediği,
madde bağımlılığının olup olmadığı, okul, kolluk kuvvetleriyle sorun
yaşayıp yaşamadığı ve suç ve sapkın davranış içeren eylemleri gerçekleştirip gerçekleştirmediğine yönelik kişisel bilgileri içeren sorular yer
almaktadır.
2-Rosenberg benlik saygısı ölçeği (RBSÖ): Bugün birçok çalışmada
benlik saygısı ölçümü için kullanılan Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği
Rosenberg (1963) tarafından geliştirilen, ergenlerin benlik saygısını ölçmeyi amaçlayan bir ölçektir. Ölçeğin orijinali New York şehir merkezinde tesadüfî yöntemle seçilen 10 farklı okulda öğrenim gören toplam 5204
lise öğrencisi üzerinde uygulanarak geliştirilmiştir. Ölçekte Guttman
ölçüm şekline göre düzenlenmiş 10 madde yer almaktadır. Likert tipi
ölçekte maddelerin cevaplanması dört seçenek arasından yapılmaktadır.
Ergenden ölçekteki maddelerin kendisini ne kadar tanımladığını seçmesi
ve genel olarak kendisini değerlendirmesi beklenmektedir. Bu beklenti
ölçeğin üstünde cevaplama yönergesi olarak verilmektedir.
Ölçekteki maddelerin yarısı “Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum” gibi pozitif (olumlu) cümle yapısıyla, diğer yarısı ise “Bazen kesinlikle kendimin bir işe yaramadığını düşünüyorum” gibi negatif
(olumsuz) düşünce yapısıyla kurulmuştur. Ergenden bu ifadelerin her
birini değerlendirerek “çok doğru”, “doğru”, “yanlış” “çok yanlış” şıklarından birini işaretlemesi beklenmektedir.
Ölçeğin geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları Çuhadaroğlu (1986) tarafından yapılarak Türkçeye uyarlanmıştır. Benlik saygısı kategorisinin
geçerliliğini sınamak için psikiyatrik görüşmeyle lise öğrencilerinin kendilerine ilişkin görüşlerine göre, öğrencilerin benlik saygıları, yüksek,
154
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
orta ve düşük olarak gruplandırılmıştır. Öğrenci görüşleri ve benlik saygısı ölçeğinden elde edilen sonuçların arasındaki ilişkiler hesaplanmış ve
geçerlilik oranı .71 olduğu belirtilmiştir. Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği,
güvenirlik çalışmaları kapsamında test-tekrar test yöntemi ile Ankara’da
okuyan ve tesadüfî seçilen 125’i kız, 80’i erkek olmak üzere toplam 205
dokuzuncu, onuncu ve onbirinci sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Uygulama sonuçlarına göre test-tekrar test yöntemi ile belirlenen güvenirlik
katsayısının .70 oranında olduğu bulunmuştur. Ülkemizde ergenler üzerinde benlik saygısı ile ilgili yapılan pek çok çalışmada “Rosenberg Benlik Saygısı Envanteri”nin kullanıldığı ve güvenirlik değerlerinin .75 ve
.93 arasında değişen düzeylerde yüksek değerlere sahip olduğunun rapor edildiği görülmektedir (Çeçen, 2008).
5.3. Araştırma Verilerinin Analizi
Kategorik karşılaştırmalarda Ki-Kare bağımsızlık testi kullanılmıştır.
Kullanılan istatistiksel analizlerde önem düzeyi. 05 olarak ele alınırken
analizler SPSS 19.0 programıyla yapılmıştır.
6. BULGULAR
Araştırmanın hipotezleri doğrultusunda anket çalışması değerlendirildiğinde aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır.
6.1. Etiketleme ve Benlik Saygısı
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile anne ve/veya babası tarafından verilen, istenilmeyen bir lakabının olması arasındaki ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %75,9 oranında
olumsuz değer yargısı taşıyan bir lakaplarının olduğu saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %21,2’ye yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde %16,9’a düşmektedir. (Chi-square Anne:
116.292 df:2 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile anne ve/veya babası tarafından kardeşine takılan, istenilmeyen bir lakabının olması arasındaki
ilişkiye bakıldığında; düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %59,5
oranında olumsuz değer yargısı taşıyan bir lakaplarının olduğu saptan-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 155
Hasan Sankır
mıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %18,0’a yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %9,3’e düşmektedir. (Chisquare Anne: 102.357 df:2 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesi tarafından sevilmediğini ve istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında;
düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %73,4 oranında annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Oysa bu
oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %22,2’ye yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %9,6’ya düşmektedir. (Chi-square 145.666
df:2 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babası tarafından sevilmediğini ve istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında;
düşük benlik saygısı geliştiren gençlerde %83,5 oranında babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşündüğü saptanmıştır. Oysa bu
oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %20,1’ e yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %12,9’a düşmektedir. (Chi-square 169.952
df:2 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesinin kullandığı
pekiştireçler arasındaki ilişkiye bakıldığında; kusur bulan, eleştiren annesi olan gençlerin % 67,1’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %28,6’ ya,
yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %10,6’ya düşmektedir.
(Chi-square 213.458 df:4 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babasının kullandığı
pekiştireçler arasındaki ilişkiye bakıldığında; kusur bulan, eleştiren babası olan gençlerin %70,91’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %25,4’ e,
yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde ise %17,2’ye düştüğü tespit
edilmiştir. (Chi-square 142.037 df:4 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile annesinin kendisini başkalarıyla kıyaslayıp iyi ve istediği gibi bir evlat olmadığı yönünde etiketlemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; etiketleyen anneye sahip olan
gençlerin %86,1’i nin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa
bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %19,6’ ya, yüksek benlik
156
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
saygısı geliştiren gençlerde ise %16,6’ya düştüğü tespit edilmiştir. (Chisquare 161.145 df:2 p<0,005).
Gencin geliştirmiş olduğu benlik saygısı ile babasının kendisini başkalarıyla kıyaslayıp iyi ve istediği gibi bir evlat olmadığı yönünde etiketlemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; etiketleyen babaya sahip olan
gençlerin %88,6’sı nın düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran orta benlik saygısı geliştiren gençlerde %17,5’ e, yüksek benlik
saygısı geliştiren gençlerde ise %12,9’a düştüğü tespit edilmiştir. (Chisquare 200.193 df:2 p<0,005).
6.2. Aile İçi İlişkiler
Gencin annesi tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak
etiketlenmesi ile çocukken annesinin kendisine düşmanca davrandığını
düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesinin kendisine düşmanca davrandığını düşünen gençlerin %73,6’sı nın annesi tarafından
istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran
etiketleme yapılmayan gençlerde %13,4’e düşmektedir.(Chi-square
183.830 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak
etiketlenmesi ile çocukken babasının kendisine düşmanca davrandığını
düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babasının kendisine düşmanca davrandığını düşünen gençlerin % 60,8’i nin babası tarafından
istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran
etiketleme yapılmayan gençlerde %15,7’ye düşmektedir.(Chi-square
110.741 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak
etiketlenmesi ile annesinin yetersiz bir anne olduğunu düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesinin yetersiz olduğunu düşünen
gençlerin %63,6’sı nın annesi tarafından istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %11,1’e düşmektedir.(Chi-square 155.145 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmeyen ve istenilmeyen çocuk olarak
etiketlenmesi ile babasının yetersiz bir baba olduğunu düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babasının yetersiz olduğunu düşünen
gençlerin %72,7’si nin babası tarafından istenilmeyen çocuk olarak eti-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 157
Hasan Sankır
ketlendiği ortaya çıkmıştır. Oysa bu oran etiketleme yapılmayan gençlerde %12,6’ya düşmektedir.(Chi-square 193.000 df:1 p<0,005).
Gencin anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulaması ile annesi tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; anne ve babasının birbirlerine
şiddet uygulayan gençlerin %59,6’sı nın annesi tarafından başkalarıyla
kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran anne babası şiddet uygulamayan gençlerde %13,9’a düşmektedir.(Chi-square 124.532 df:1 p<0,005).
Gencin anne ve babasının birbirlerine şiddet uygulaması ile babası tarafından başka çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; anne ve babasının birbirlerine
şiddet uygulayan gençlerin %48,8’i nin babası tarafından başkalarıyla
kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran anne babası şiddet uygulamayan gençlerde %15,1’e düşmektedir.(Chi-square 71.416 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından şiddet görmesi ile annesi tarafından başka
çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki
ilişkiye bakıldığında; annesi tarafından şiddet gören gençlerin
%45,6’sının annesi tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran şiddet görmeyen
gençlerde %16,9’a düşmektedir.(Chi-square 54.301 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından şiddet görmesi ile babası tarafından başka
çocuklarla kıyaslanıp istenilmeyen çocuk olarak etiketlenmesi arasındaki
ilişkiye bakıldığında; babası tarafından şiddet gören gençlerin %42,0’ının
babası tarafından başkalarıyla kıyaslanıp, istenilmeyen çocuk olarak
etiketlendiği tespit edilmiştir. Oysa bu oran şiddet görmeyen gençlerde
%17,0’a düşmektedir.(Chi-square 41.345 df:1 p<0,005).
Gencin annesin kullandığı pekiştireçler ile annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; sıklıkla eleştiren, kusur bulan anneye sahip olan gençlerin % 56,1’inin kendisini annesi tarafından sevilen ve istenilen bir çocuk olarak görmediği
saptanmıştır. Bu oran annesi tarafından nötr davranılan gençlerde %
16,8’e, övülen gurur duyulan gençlerde ise % 9,7’ye düşmektedir.(Chisquare 120.351 df:2 p<0,005).
158
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
Gencin babasının kullandığı pekiştireçler ile babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşünmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında;
sıklıkla eleştiren, kusur bulan babaya sahip olan gençlerin % 59,0’ının
kendisini babası tarafından sevilen ve istenilen bir çocuk olarak görmediği saptanmıştır. Bu oran babası tarafından nötr davranılan gençlerde
%13,5’e övülen gurur duyulan gençlerde ise % 11,4’e düşmektedir.(Chisquare 120.351 df:2 p<0,005).
6.3. Madde Bağımlılığı
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan
gençlerin %60,5’inin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini
düşündüğü saptanmıştır. Bu oran sigara bağımlısı olmayan gençlerde %
39,5’e düşmektedir (Chi-square 120.351 df:2 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
madde bağımlılığı arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan
gençlerin %69,9’unun babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini
düşündüğü saptanmıştır. Bu oran sigara bağımlısı olmayan gençlerde %
30,1’e düşmektedir (Chi-square 120.351 df:2 p<0,005).
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile madde bağımlılığı arasındaki
ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı gençlerin %55,5 ‘inin uyuşturucu
bağımlısı olan gençlerin %5,8’inin ve alkol bağımlısı olan gençlerin
%34,2’sinin annesi tarafından kıyaslanıp, istenilen bir evlat olmadığı
yönünde etiketlendiği saptanmıştır. Bu oran etiketlemeyen gençlerde
sigara bağımlısı olanlarda % 19,8’e uyuşturucu madde bağımlısı olanlarda % 1,4’e ve alkol bağımlısı olanlarda % 18,3’e düştüğü görülmektedir.
(Chi-square sigara: 69.288 df:1 p<0,005), (Chi-square uyuşturucu: 8.375
df:1 p<0,005), (Chi-square alkol: 16.253 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile madde bağımlılığı arasındaki
ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı gençlerin %54,2 ‘sinin uyuşturucu
bağımlısı olan gençlerin %6,3’ünün ve alkol bağımlısı olan gençlerin
%37,3’ünün babası tarafından başkalarıyla kıyaslanarak, istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlendiği saptanmıştır. Bu oran etiketleme-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 159
Hasan Sankır
yen gençlerde sigara bağımlısı olanlarda % 21,3’e uyuşturucu madde
bağımlısı olanlarda % 1,4’e ve alkol bağımlısı olanlarda % 17,8’e düştüğü
görülmektedir. (Chi-square sigara: 55.737 df:1 p<0,005), (Chi-square
uyuşturucu: 10.139 df:1 p<0,005), (Chi-square alkol: 23.314 df:1 p<0,005).
Bunlarla birlikte; gencin madde bağımlılığı ile negatif benlik değeri
geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; sigara bağımlısı olan gençlerin %60,5’inin, alkol bağımlısı olan gençlerin %54,4’ünün ve uyuşturucu kullanan gençlerin %13, 9’unun düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, sigara
bağımlılarında %21,4’e, alkol bağımlısı olan gençlerde %17,9’a ve uyuşturucu bağımlısı olan geçlerde ise %1,0’a düştüğü görülmektedir. (Chisquare sigara123.039 df:2 p<0,005), (Chi-square alkol 53.022 df:2
p<0,005), (Chi-square uyuşturucu 45.740 df:2 p<0,005).
6.4. Evden Okuldan Kaçma
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin
%8,5’inin annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü
görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %2,0’a düşmektedir (Chi-square 12.402 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin
%9,1’inin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü
görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,’ya düşmektedir (Chi-square 17.596 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %7,7’sinin annesi tarafından
diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a
düşmektedir (Chi-square 11.268 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile evden kaçması arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan gençlerin %8,5’inin babası tarafından
diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiket-
160
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
lendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a
düşmektedir (Chi-square 13.642 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %79,8’inin annesi
tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %64,4’e düşmektedir (Chisquare 10.924 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
anne, baba ve okul yönetiminin bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okuldan kaçan gençlerin %83,9’unun babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %62,5’e düşmektedir. (Chisquare 10.924 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin
bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında;
okuldan kaçan gençlerin %84,5’inin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %61,7’ye düşmektedir.
(Chi-square 26.982 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile anne, baba ve okul yönetiminin
bilgisi dışında devamsızlık yapması arasındaki ilişkiye bakıldığında;
okuldan kaçan gençlerin %81,0’ının babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %63,6’ya düşmektedir.
(Chi-square 14.868 df:1 p<0,005).
Bunlarla birlikte; gencin evden, okuldan kaçma davranışı ile negatif
benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; evden kaçan
gençlerin %15,2’sinin, okuldan kaçan gençlerin ise %94,9’unun düşük
benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, evden kaçanlarda %2,0’a, okuldan kaçanlarda
ise %64,9’a düştüğü görülmektedir. (Chi-square evden kaçma37.257 df:2
p<0,005), (Chi-square okuldan kaçma 31.430 df:2 p<0,005).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 161
Hasan Sankır
6.5. Vücuda Zarar Verme
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
vücuduna zarar vermesi (jilet atma, sigarayla yakma, faça atma vb.)
arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin
%38,0’ının annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü
görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %17,2’ye düşmektedir (Chi-square 25.102 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
vücuduna zarar vermesi (jilet atma, sigarayla yakma, faça atma vb.)
arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin
%39,2’sinin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü
görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %16,2’ye düşmektedir. (Chi-square 33.104 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile vücuduna zarar vermesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin
%34,2’sinin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %17,3’e düşmektedir. (Chi-square 18.702 df:1
p<0,005).
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile vücuduna zarar vermesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %33,1’inin
babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen
gençlerde %18,2’ye düşmektedir. (Chi-square 13.779 df:1 p<0,005).
Bunlarla birlikte; vücuduna zarar vermesi ile negatif benlik değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; vücuduna zarar veren gençlerin %39,2’sinin düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu
oran yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, %17,9’a, düştüğü görülmektedir. (Chi-square 16.784 df:2 p<0,005).
6.6. Otoriteye Karşı Gelme
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında;
162
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %61,2’sinin annesi
tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %28,4’e düşmektedir. (Chisquare 46.753 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
okul idaresiyle disiplin sorunu yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında;
okul idaresiyle disiplin sorunu yaşayan gençlerin %58,7’sinin babası
tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %28,2’ye düşmektedir. (Chisquare 43.510 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu
yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle disiplin sorunu
yaşayan gençlerin %52,3’ünün annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp
iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %29,7’ye düşmektedir. (Chisquare 24.931 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile okul idaresiyle disiplin sorunu
yaşaması arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle disiplin sorunu
yaşayan gençlerin %52,8’inin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp
iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlendiği görülmektedir.
Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %30,2’ye düşmektedir. (Chisquare 23.679 df:1 p<0,005).
Gencin annesi tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
polisle başının dere girmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı
derde giren gençlerin %36,4’ünün annesi tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen
gençlerde %14,5’e düşmektedir. (Chi-square 30.585 df:1 p<0,005).
Gencin babası tarafından sevilmediğini, istenilmediğini düşünmesi ile
polisle başının dere girmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı
derde giren gençlerin %39,2’sinin babası tarafından sevilmediğini istenilmediğini düşündüğü görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen
gençlerde %12,9’a düşmektedir. (Chi-square 47.181 df:1 p<0,005).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 163
Hasan Sankır
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile polisle başının dere girmesi
arasındaki ilişkiye bakıldığında; polisle başı derde giren gençlerin
%30,3’ünün annesi etiketlendiği görülmektedir. Oysa bu oran etiketlenmeyen gençlerde %15,4’e düşmektedir. (Chi-square 15.979 df:1 p<0,005).
Bunlarla birlikte; gençlerin otoriteyle sorun yaşaması ile negatif benlik
değeri geliştirmesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; okul idaresiyle sorun
yaşayan gençlerin %75,9’unun, polisle başı derde giren gençlerin
%44,3’ünün düşük benlik saygısı geliştirdiği saptanmıştır. Oysa bu oran
yüksek benlik saygısı geliştiren gençlerde, okul idaresiyle sorun yaşayanlarda %26,8’e, polisle başı derde girenler gençlerde %16,6’ya düştüğü
görülmektedir. (Chi-square okul idaresi 66.386 df:2 p<0,005), (Chisquare polis 36.638 df:2 p<0,005).
6.7. Kurallara Uymama
Gencin annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile kurallara uymayan davranışlar
sergilemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; annesi tarafından etiketlenen gençlerin %45,8’inin birden fazla kez yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa bu oranın etiketlenmeyen
gençlerde %22,9’a düştüğü görülmektedir (Chi-square: 36,649 df:2
p<0,005).
Benzer şekilde annesi tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenen gençlerin %31,6’sının birden
fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %13,0’a düştüğü (Chi-square: 33,158 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %16,8’inin birden fazla kez
birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %11,1’e düştüğü (Chi-square: 31,528 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %25,8’inin birden fazla kez
eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %9,6’ya düştüğü (Chi-square: 41,985 df:2
p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %38,7’sinin birden fazla kez
cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın eti-
164
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
ketlenmeyen gençlerde %22,9’a düştüğü (Chi-square: 21,900 df:2
p<0,005),
Anesi tarafından etiketlenen gençlerin %53,5’inin birden fazla kez öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde
%25,3’e düştüğü (Chi-square: 43,898 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %58,1’inin birden fazla kez
tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın etiketlenmeyen
gençlerde %34,2’ye düştüğü (Chi-square: 27,224 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %9,7’sinin birden fazla kez
kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici,
yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %5,5’e
düştüğü (Chi-square: 18,477 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %7,7’sinin bir kez bile olsa
başkasına ait değerli bir şeyi haber vermeden alıp sakladığı, bu oranın
etiketlenmeyen gençlerde %4,6’ya düştüğü (Chi-square: 12,488 df:2
p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %4,5’inin bir kez bile olsa hırsızlık amacıyla başkasına ait mekanlara girdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %1,9’a düştüğü (Chi-square: 12,110 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %5,2’sinin bir kez bile olsa çalıntı olduğunu bildiği bir malı satın aldığı ya da hediye olarak kabul ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %2,4’e düştüğü (Chi-square:
16,069 df:2 p<0,005),
Annesi tarafından etiketlenen gençlerin %10,3’ünün bir kez bile olsa
evden habersiz para aldığı ya da evden herhangi bir eşyayı gizlice alıp
sattığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %3,1’e düştüğü anlaşılmaktadır. (Chi-square: 39,845 df:2 p<0,005)
Gencin babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir
evlat olmadığı yönünde etiketlenmesi ile kurallara uymayan davranışlar
sergilemesi arasındaki ilişkiye bakıldığında; babası tarafından etiketlenen gençlerin %45,8’inin birden fazla kez yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa bu oranın etiketlenmeyen
gençlerde %23,6’ya düştüğü görülmektedir (Chi-square: 35,521 df:2
p<0,005).
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 165
Hasan Sankır
Benzer şekilde babası tarafından diğerleriyle kıyaslanıp iyi ve istenilen bir evlat olmadığı yönünde etiketlenen gençlerin %31,0’ının birden
fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %13,8’e düştüğü (Chi-square: 22,497 df:2 p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %19,7’ünün birden fazla kez
birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %10,3’e düştüğü (Chi-square: 14,666 df:2 p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %31,0’ının birden fazla kez eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %8,4’e düştüğü (Chi-square: 61,863 df:2 p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %38,7’sinin birden fazla kez
cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %23,4’e düştüğü (Chi-square: 17,159 df:2
p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %52,8’inin birden fazla kez
öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde
%26,4’e düştüğü (Chi-square: 41,169 df:2 p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %56,3’ünün birden fazla kez
tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın etiketlenmeyen
gençlerde %35,5’e düştüğü (Chi-square: 19.832 df:2 p<0,005),
Babası tarafından etiketlenen gençlerin %7,0’ının birden fazla kez
kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici,
yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın etiketlenmeyen gençlerde %6,5’e
düştüğü görülmektedir. (Chi-square: 13,230 df:2 p<0,005),
Bunlarla birlikte; gencin negatif benlik değeri geliştirmesiyle kurallara
uymayan, suçlu ve sapkın davranışlar sergilemesi arasındaki ilişkiye
bakıldığında:
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %60,8’inin birden fazla kez
yasaların girmesine izin vermediği meyhane bar gibi yerlere gittiği oysa
bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %25,5’e düştüğü
anlaşılmaktadır. (Chi-square: 59,522 df:4 p<0,005),
Benzer şekilde düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %49,4’ünün
birden fazla kez karşı cinsten birini sözle rahatsız ettiği bu oranın yüksek
166
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
benlik saygısı gösteren gençlerde %11,9’a düştüğü (Chi-square: 73,907
df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %29,1’inin birden fazla defa
ücret ödemeden otobüs tren vb. araçlarla seyahat ettiği bu oranın yüksek
benlik saygısı gösteren gençlerde %13,6’ya düştüğü (Chi-square: 24,415
df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %20,3’ünün birden fazla kez
birini uygun olmayan durumda gizlice gözetlediği, bu oranın yüksek
benlik saygısı gösteren gençlerde %11,6’ya düştüğü (Chi-square: 40,907
df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %91,1’inin birden fazla kez
sınavlarda kopya çektiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %64,2’ye düştüğü (Chi-square: 21,501 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %43,0’ının birden fazla kez
eğlence olsun diye cam kırdığı, okul malına zarar verdiği, bu oranın
yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %10,3’e düştüğü (Chi-square:
94,924 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %44,3’ünün birden fazla kez
cinsel içerikli dergi cd ya da internet sitelerini takip ettiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %25,5’e düştüğü (Chi-square:
20,916 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %72,2’sının birden fazla kez
öfkelendiğinde eşyaları kırdığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren
gençlerde %25,5’e düştüğü (Chi-square: 71,775 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %79,7’sinin birden fazla kez
tartışma sırasında öfkelenerek kavga başlattığı, bu oranın yüksek benlik
saygısı gösteren gençlerde %35,1’e düştüğü (Chi-square: 60,066 df:4
p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %10,1’sının birden fazla kez
kavgada kullanmak üzere bıçak, sustalı, tornavida, muşta gibi kesici,
yaralayıcı araçlar taşıdığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %5,0’e düştüğü (Chi-square: 25,909 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %27,8’inin bir kez bile olsa
başkasına ait değerli bir şeyi haber vermeden alıp sakladığı, bu oranın
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 167
Hasan Sankır
yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %7,3’e düştüğü (Chi-square:
33,099 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %20,3’ünün bir kez bile olsa
çalıntı olduğunu bildiği bir malı satın aldığı ya da hediye olarak kabul
ettiği, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %3,0’a düştüğü (Chi-square: 31,701 df:4 p<0,005),
Düşük benlik saygısı geliştiren gençlerin %38,0’ının bir kez bile olsa
evden habersiz para aldığı ya da evden herhangi bir eşyayı gizlice alıp
sattığı, bu oranın yüksek benlik saygısı gösteren gençlerde %4,3’e düştüğü anlaşılmaktadır. (Chi-square: 86,859 df:4 p<0,005)
7. SONUÇ
Ergenlik dönemi gençlerin pek çok farklı sorunu bir arada yaşadığı karmaşık bir süreçtir ve bu süreçte gençlerin zaman zaman sapkın davranışlar ortaya koydukları gözlenmektedir. Bu dönem üzerinde etkili olan
önemli faktörlerinden biri de benlik süreçleridir. Buradaki etkileşimin
karşılıklı olduğu görülmektedir. Benlik saygısı düştükçe riskli ve sapkın
davranış gösterme eğilimi artmaktadır. Öte yandan damgalamaya maruz
kaldıkça da benlik saygısının düştüğü görülmektedir.
Buna göre; bireylerin aile içi ilişkilerinde probleme maruz kalmaları
durumunda düşük benlik saygısı geliştirdikleri anlaşılmaktadır. Küçükken anne/babasının kendisine karşı düşmanca davrandığını ve anne/babalarının yetersiz olduğunu düşünen gençlerin düşük benlik saygısı geliştirdikleri saptanmıştır. Ayrıca bu gençlerin kendilerini ebeveynleri tarafından sevilen/istenilen biri olarak algılamadıkları, istenmeyen
lakaplarının olduğu, anne/babanın şiddetine maruz kaldıkları görülmektedir. Bu durumdaki gençlerin de negatif benlik değeri geliştirdikleri
saptanmıştır.
İster doğrudan isterse kıyaslama yoluyla yapılsın sonuçta etiketlenme
sürecine maruz kalan gençlerin negatif benlik değeri geliştirmekte ve
diğerlerine oranla daha fazla suçlu ve sapkın davranış ortaya koymakta
olduğu anlaşılmaktadır. Bu gençlerin, alkol, sigara gibi madde bağımlılığı sorunu yaşadıkları, evden, okuldan kaçtıkları, okul idaresiyle ya da
polisle sorun yaşadıklarını, vücutlarına zarar verdikleri, yasaların gir-
168
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
mesine izin vermediği bar gibi yerler gittikleri, karşı cinsi sözle taciz
ettikleri, başkalarını gizlice izledikleri, cinsel içerikli cd ya da internet
sitelerini takip ettikleri, kavga başlattıkları, kavgada kullanmak üzere
kesici alet taşıdıkları, başkalarına ait malları alıp sakladıkları, çalıntı bir
malı satın aldıkları, evden habersiz eşya sattıkları ya da para aldıkları
gibi çeşitli suç unsuru da içeren sapkın davranışlar gösterme eğiliminde
oldukları saptanmıştır. Bu durum literatürle ve çalışmamızın hedefleriyle de örtüşmektedir.
Yukarıdaki sonuçların ışığında çalışmamız, sapkın ve suçlu davranışların ortaya konması veya benimsenmesini etkileyen en önemli faktör
olarak benlik ve etiketleme süreçlerini işaret etmektedir. Etiketleme süreci bireyin bazı özelliklerine negatif değerler yüklenerek sosyal sınırlar
yaratmakta ve bireyin düşük benlik saygısı geliştirmesine neden olarak
dışlanma sürecini yaratmaktadır. Bunun sonucu olarak bireyin kendine
dönük bakış açıcı ve özsaygısı zarar görmekte ve etiketlemeye maruz
kaldığı konuya uygun hale gelmektedir. Etiketleme süreci baskı altına
alınmaya çalışılan davranışlara uyum sağlayan bireylerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
KAYNAKÇA
Aksoy, A, Öğel, K. (2004) Tutuklu ve Hükümlü Ergenlerle İlgili Yapılan Tezlerin
Özetleri. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün
Gözetimindeki çocuklara Yönelik Hizmetlerinin İyileştirilmesi Projesi
İhtiyaçların Belirlenmesi Çalışması, İstanbul: Yeniden Sağlık ve Eğitim
Derneği.
Alagöz, N. (1997) ‘Kasten Adam Öldürme Suçuna Yönelmiş Ergenler ile Suça
Yönelmemiş Ergenlerin Benlik Saygılarının Karşılaştırılması’ Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Ün. Adli Tıp Enstitüsü.
Arıkan, Ç. (1986) Psiko-sosyal yönleriyle sapma, Ankara: Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Dergisi, 4(2-3).
Barlow, H. D. (1993) Introduction to Criminology, ABD: Harper Collins College.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 169
Hasan Sankır
Berry, D. (1963) Central Ideas in Sociology, London: Constable
Bilton, T., Bonnet, K., Jones, P., Lawson, T., Skinner, D., Stanworth, M. ve Webster,
A. (2003) Sosyoloji. Palgrave London: Macmillan
Cevher, F. N. ve Buluş, M. (2007) Benlik Kavramı ve Benlik Saygısı: Önemi ve
Geliştirilmesi, Akademik Dizayn Dergisi , 2 (5264).
Coopersmith, S. (1967) The Antecents of Self-Esteem. San Fransisco: W.H Freeman.
Çeçen, A.R. (2008) “Üniversite Öğrencilerinin Cinsiyetlerine ve Ana baba Tutum
Algılarına göre Yalnızlık ve Algılanan Sosyal Destek Düzeylerinin İncelenmesi”, Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 6, 3, 415-432.
Coser, A. L. (2010) Sosyolojik Düşüncenin Ustaları, Ankara: DeKi Basım Yayım,
Çuhadaroğlu, F. (1986) “Adolesanlarda Benlik Saygısı”, Yayımlanmamış Uzmanlık Tezi, Ankara: Hacettepe Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Psikiyatri Bölümü,
Dielman, T. E., Shope, J. T., Buthchart, A. T., Campanelli, P. C., ve Caspar, R. A.
(1989) A Covariance Structural Model Test of Adolescent Alcohol Misuse
and a Prevention Effort, Journal of Drug Education .
Giddens, A. (2008) Sosyoloji, İstanbul: Kırmızı yayınları
Goffman, E. (1968) Stigma, Penguin, Harmondsworth.
Gottfredson, M. R. ve Hirschi, T. (1996) Criminality and Low Self-Control. J. E.
Conklin (Dü.) içinde, New perspectives in Criminology, ABD: Allyn &
Bacon.
Gottfredson, M. R., Michael, R., & Hirschi, T. (1990). A General Theory of Crime.
Stanford: Stanford University Press.
Gül, S.K., Güneş,İ.D. (2009) Ergenlik Dönemi Sorunları ve Şiddet, Sosyal Bilimler
Dergisi, S.11
Hirschi, T. (1969) Causes of Delinquency. Berkeley: University of California Press.
Huizinga, D., Loeber, R., Thornbery, T.P. (1994) ‘Urban Delinquency and
Substance Abuse’ U.S. Department of Justice. Office of Justice Programs of
Juvenile Justice and Delinquency Prevention.
Hunter, R. D., Dantzker, M.L. (2005) Crime and Criminality: Causes and
Consequnces, New York: Criminal Justice Pres, Monsey
Kawash, G. (1982) A structural Analysis of Self Esteem From Preadolescence
Through Young Adulthood: Anxiety and Extraversion as Agents in the
development of Self-Esteem. Journal of Clinical Psychology .
Kazdin, A. E., French, N. H., Unis, A. S. ve Dawson, K. (1983) Helplessness,
Depression and Suicide Intent Among Children. Journal of Consoulting
Psychology .
Lemert, E. M. (1972) Human Deviance, Social Problems and Social Control
(Englewood Cliff, NJ: Prencite Hall).
170
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Gençlerin Sapmış Davranışlara Yönelmelerinde Etiketlemenin ve Başkalarıyla Kıyaslamanın Etkisi
Pehler, S. R. (2001) Self Esteem Enhancement. M. C. Rosenberg, & J. Denety (Dü)
içinde, Nursing Interventions for Infants and Children and Families.
Thousand Oaks: Sage Publications.
Rosenberg, M. (1965) Society and Adolescent Self-Image. Princeton, New Jersey:
Princeton Universty Press.
Russel, D., Fincham, D. F., Randolph, A. K., ve Tilman, H. K. (2010) Protective
Influences On the Negative Consequences of Drinking Amoung Young.
Youth & Society , 41 (4).
Storr, A. (1997) Solitude. London: HarperCollins.
Slattery, M. (2007) Sosyolojide Temel Fikirler, İstanbul: Sentez Yayıncılık
Taylor, E. S., Peplau, A. L. ve Sears, O. D. (2007) Sosyal Psikoloji. Ankara: İmge
Yayınevi.
Thomas, W. I. (1923) The Unadjusted Girl. Boston: Little Brown Company.
Turner, H.J, Beeghley, L., Powers, C. H. (2010) Sosyolojik Teorinin Oluşumu, İstanbul: Sentez Yayıncılık
Uluğtekin, S. (1991) Hükümlü Çocuk ve Yeniden Toplumsallaşma. Ankara: Bizim
Büro Basımevi
Vessey, J. A., ve Miola, E. S. (1997) Teaching Adolescents Self-Advocacy Skills.
Pediatric Nursing , 23 (1).
Williams III, F., ve Mcshane, M. D. (1999) Criminological Theory. ABD: Prentice
Hall.
Ybrandt, H. (2008) ‘The relation Between self-Concept and Social Functioning in
Aolescence’. Journal of Adolecence, S.31
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 171
TARİHE YÖN VEREN GENÇLER
-Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan Mehmet, Deli Petro, Napolyon
Bonapart-
Güray Kırpık*
ÖZ
Tarihte izler bırakmış gençler vardır. Bunlar arasında ilim, cesaret ve
adaleti birleştirenlerin başarılı olduğu görülür. Pek çok bilinmeyen
isimsiz genç kahraman yanı sıra yaptıkları ile ismi bilinen şahsiyetler
bulunmaktadır. Gençler, böylece medeniyette önemli bir çığır açarak,
dünyanın gidişinde önemli etkide bulunabilmenin gençlik ve dinamiklik temelinde olduğunu göstermişlerdir.
ANAHTAR KELİMELER: Gençlik, Tarih, İskender, Hz. Ali, Fatih,
Petro, Napolyon.
*
Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
HISTORY-SHAPING YOUNG PEOPLE
-Alexander the Great, Hz. Ali, Sultan Mehmet the Conquerer, Peter the Great,
Napoleon Bonapart-
Güray Kırpık
ABSTRACT
There was young people that have left their marks in history. Among
these, knowledge, courage, and justice is seen to be successful that incorporate. They gave direction to the history along the unknown
young nameless hero. Thus, they have shown that a major breakthrough by opening in the civilization of the world can influence by
the course of a young and dynamic foundations.
KEYWORDS: Youth, History, Alexander the Great, Hz. Ali, Mehmet
the Conquerer, Peter the Great, Napoleon

Assoc. Prof. Dr., Gazi University, Faculty of Education
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Güray Kırpık
1. GİRİŞ
İnsan hayatının en hareketli ve sıradışı zamanı gençliktir. Devletlerin ve
milletlerin tarihi konusunda sosyolojik tahliller yapan İbn Haldun bu
konuda insan hayatı ile devlet hayatını birbirine benzetir. Böylece insanın 3 dönem olan hayatının en önemlisi birinci dönemi olan çocukluk ve
gençlik dönemidir. Çünkü diğer dönemler birincinin terbiye hamuruna
göre belirlenir. Yani olgunluk ve ihtiyarlık döneminin temelleri de bu
birinci dönemde atılmıştır. İbn Haldun aynı şeyi devletlerin ömrü konusunda dile getirir. Asabi olan kazanacaktır (İbn Haldun, 1990/I: 472-474).
İbn Haldun’un asabî devlet teorisini “asabî gençlik” şeklinde kullanacak olursak, bu hazariyetine (medeniyet değerlerine) sahip çıkmak, bilinçli
olmak anlamlarına gelmektedir (Alatas, 2006: 125; Yaslıçimen, Sunar 2006:
152). Medeniyet değerleri noktasında “bilinçli gençlik” talim ve terbiye
hayatının da vazgeçilmez bir hedefidir. İlmen, fikren ve amel/iş olarak
doğru zamanda doğru bilgiye ve pratiğe ulaşan gençlik, beyin, fizik ve
davranış bakımlarından erdemli bir uyum ortaya koyabilir.
Tarihte bu erdemli gençlik noktasında örnek oluşturan simalar bulunmaktadır. İbn Haldun’un tarifinde Hz. Muhammet (a.s.)’in ashabı içerisinde
buna dair örnekler görülür. Aynı şekilde Hz. İsa’nın havarilerinin içinde,
Hz. Yusuf’un ve Hz. Musa’nın dostlarının içinde gençlik ile ilgili gözde şahsiyetler bulunur. Dünya tarihine yön verenler arasında farklı milletlerden
genç şahsiyetlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Bu çalışmada gençlik yıllarında gözde vazifeler üstlenerek, hayatlarını bu andan itibaren sıra dışı şekilde geçirmiş olan farklı tarihi dönemlerden ve örneklerden beş şahsiyetin
ibretamiz hayat hikayeleri ele alınmıştır. Bu
şahsiyetler, kronolojik olarak ele alınış sırasıyla Büyük İskender, Hz. Ali, Fatih Sultan
Mehmet, Napolyon Bonapart ve Deli
Petro’dur.
2. BÜYÜK İSKENDER (D. M.Ö. 356-Öl.
M.Ö.323)
Büyük İskender’in babası Makedonya kralı
II. Philippos ve annesi Epir kralı
Büyük İskender Heykelinin Başı
(İstanbul Arkeoloji Müzesi)
174
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
Neoptolemus’un kızı Olympias'tır. Aslen Makedonyalı olan İskender,
antigonit ırkından gelir. Henüz yirmi yaşına basmadan Makedonya kralı
olan Büyük İskender, 13-14 yıl boyunca tek bir savaş bile yitirmeden güçlü
krallıkları egemenliği altına almıştır. Tarihçi Taberi’nin belirttiğine göre
İskender 13 veya 14 yıl iktidarda kalmış olmalıdır. Hükümdarlığa geçtiğinde 21 veya 22 vefat ettiğinde ise 35 veya 36 yaşındadır (Taberî, 1991:
841). İskender zekâsı, bilgisi ve gücüyle dünya tarihinde ve medeniyetlerin hayatında etkiler yapmıştır. M.Ö. 333'te İssus Savaşı'nda Pers Kralı
Darius (Dârâ)'u yenmiş, bundan sonraki on yıl süresince Mısır'dan Hindistan'a kadar Pers yönetimi altındaki bütün toprakları ele geçirerek, Hindistan’a kadar gitmiştir. İskender tüm dünyayı Hellen uygarlığına ve Grekçe’ye dayalı tek bir idarede birleştirmek girişiminde bulunmuştur. O, filozof Aristo'nun öğretisi ona Hellen kültürünü benimsemişti. Aristo'nun yol
göstericiliğinde İlyada'yı inceleyen İskender, dedelerinin ve kendisinin
kahraman Aşil'in soyundan geldiği düşüncesindeydi. Efsaneye göre, annesi Olympias’ın Arşil’in soyundan, babası Philippos’un ise Zeus’un oğlu
Herkül soyundan geldiğine inanıyordu (Popovic, 2011: 6).
O’nun ölümü üzerine Avrupa’dan Çin’e kadar uzanan sahada kurduğu imparatorluk parçalanmıştır (M.Ö. 323). İskender İmparatorluğu’nun yerine kurulan krallıkları bir süre sonra (M.S.1.yy.) teker teker
alan Roma, Hellenistik kültür yapısına mağlup olmuş başkenti değil
bütün siyasetinde köklü değişikliklere gitmek zorunda kalmıştır. İskender genç, yakışıklı, güçlü ve cesur bir imparatordu. Gençliğinden dolayı
kimi zaman aşırı atak ve tedbirsiz davranır, gereksiz tehlikelere gözünü
kırpmadan atıldığı olurdu. Büyük bir önder olmasında genç ve atak olmasının etkisi olmuştu. Rahatı ve lüksü küçümseyen onurlu bir insandı.
13-16 yaşları arasında gençliğinin en verimli zamanında devrin en bilge
kişisi olan Aristo'dan ders aldı. Aristo ona felsefe, politika ve sanat eğitimi verdi, şiiri sevdirdi (Popovic, 2011: 9). İskender hükümdarlığı sırasında bilim ve kültürün gelişmesine katkıda bulundu.
İskender'in olumlu niteliklerinin yanı sıra, kusurları da vardı. Gençliğinden kaynaklanan heyecanla çabuk öfkelenir, kendisine karşı oluşacak
tehditlere, ısrarla karşı koyardı. Eskiçağın klasik Doğu Akdeniz hükümdarları gibi zafer üstüne zafer kazandıkça, kendisini bir Yunan tanrısı
olarak görmeye başladı. Krallığının başkentini Bâbil olarak düşünüyor-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 175
Güray Kırpık
du. Ancak M.Ö.323 yılında erken bir yaşta hastalanarak, öldü. Sanskritçe’de bulunan yeni bazı belgelere göre o, zehirlenerek öldürülmüştür
(Pal, 2013: 1). Büyük İskender'in savaşlarını gösteren kabartmalarla süslü
olan “İskender Lahdi” Osmanlılar zamanında 1887 yılında bulunmuştur
ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne konulmuştur. Bununla ilgili Osmanlı
Arşivi’nde de belgeler bulunmaktadır. Ayrıca bu lahdin Büyük İskender’e ait olmadığı Sidon’da bulunan Helenistik devlet kralı
Abdalonymos’a ait olduğu hakkında bir tarih görüşü de bulunmaktadır.
Büyük İskender aldığı topraklarda kendi ismiyle anılan kentler kurmuştur. Bu kentler liman ve kavşak noktalarında kurulmuş, hellenistik kültürün oluşmasını sağlamıştır. Nitekim Doğu Roma’nın oluşmasında Büyük İskender’in etkileri görülür (Üçyiğit, 1943-1986).
3. HZ. ALİ (D. 599-Öl. 661)
Hz. Ali İslam tarihinde “haydâr-ı kerrâr”,* “sâhib-i zülfikar”, “Aliyyü’lmurtezâ”, “Ebu Hasan”, “Ebu Turâb”, “esedullah”, “şah-ı merdân”, “şîri yezdân”, “seyfullah”, “nur-ı nebî” lakaplarıyla anılmıştır (Şafak, 2011:
13-42). Ona “Ali” ismini veren Hz. Peygamberdir. Kureyş Kabilesi'nin
Haşimoğulları (Beni Hâşim) oymağına mensuptur. Babası Ebû Talib,
annesi Kureyş'ten Fâtıma binti Esed, dedesi Abdulmuttalib'tir.
Hz. Muhammet (a.s.)’ın amcası Ebu Tâlib’in oğlu küçük yaştaki Ali
(r.a.) Hz. Peygamberin evinde büyümüştür ve ilk Müslümanlardan bir
sahabedir. Hz. Peygamber’den bizzat ders almıştır. İslam tarihinde gençliği ve civanmertliği ile nam salmış olan Hz. Ali Hülefa-yı Râşidîn’in
dördüncüsüdür. Hicret sırasında Kureyş müşriklerinin öldürme kararı
aldıkları İslam Peygamberinin yatağına yatmıştır. Ardından Kureyş’in
emanet mallarını dağıttıktan sonra kendisi de hicret ederek Medine’ye
gelmiştir. Hicretten sonra Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber gazalarına
katılan Hz. Ali, üstün cesaret ve şecaati ile sevilen bir kişiliğe sahip olmuştur. Savaş öncesi birebir karşılaşmalarda kılıcını ilk çekenlerden olan
Hz. Ali karşısına çıkan müşrikleri her defasında mağlup etmiştir. Hz.
Ali, Uhud Savaşı’nda altı yerinden yaralanmıştır. Hayber kalesinin fethi
*
Haydâr-ı kerrâr: Döne döne saldıran, tekrar dönerek saldıran anlamına gelmektedir.
176
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
onun eliyle gerçekleşmiştir. Tebük Seferi’ne giderken İslam Peygamberinin yerine vekil olarak Medîne’de kalmıştır.
Hz. Ali ilk halife Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında onun danışmanlığını
yapmış, Hz. Ömer’in zamanında da danışmanlık, müftülük ve kadılık
yapmıştır. O, Hz. Ömer’in devlet divanının üyesi olmuştur. Hz. Osman’ın halifeliği döneminde de danışmanlık görevine devam etmiş, Hz.
Osman’ın şehit edilmesinin ardından İslam Devleti’nin halifesi olarak
seçilmiştir. Hz. Osman zamanında başlayan ihtilaflar Hz. Ali zamanında
da devam etti. Kendisine ihtilaflar hakkında “Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer
zamanında ihtilaf yoktu ama Hz. Osman ve sizin halifeliğiniz zamanında ihtilaflar neden çoğaldı?” diye sorulunca; “Bunun hikmeti gayet açıktır. Hz. Ebu
Bekir ve Hz. Ömer’in yanında Hz. Osman ve benim gibiler vardı. Benim yanımdaysa sizin gibiler var.” demiştir (Mete, 2011: 15). Yöneticilere nasihatler içeren hutbeler irat etmiştir. Hutbeleri, çeşitli konuşmaları ve sözlerinin rivayet halinde toplandığı “Nehcü’l-Belaga” adlı eserde ona atfedilen
pek çok sözü bulmak mümkündür. (Ali bin Ebi Talib, 2004). O, kendi
halifeliği döneminde âdil bir yönetim sergilemiştir. Halife olmasına
rağmen son derece kanaatkar bir hayat yaşamıştır. Amr b. Kays anlatımında da görüldüğü üzere o bir adalet timsâlidir: “Müminlerin Emiri
Hz. Ali’yi bir gün yamalı elbiseler içinde görüp, kendisine şöyle dediler.
Ey Resulullahın halifesi! Bu kadar hazine elindeyken neden yamalı elbise
giyiyorsun? Bu sana yakışmaz.” Hz. Ali şöyle karşılık verdi: “Müslümanların bize uyması, kalplerinde huşû’ ve ihlâs oluşması için böyle
yamalı elbise giydik.” (Mete, 2011: 60).
İslam gençlik teşkilatının kurucusu olan Sühreverdî’ye göre (1973:
100-101), Hz. Ali (r.a.)’nin fütüvveti derecesinde hiç kimse olmamıştır,
olmayacaktır. Yine O’nun ifadesine göre rivâyette denilmiştir ki:
“Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.)’nin hanesinde bir gün hiç iftar yapılmamıştı.
Diğer bir rivâyette yedi gün yapılmamıştı. Hakk Teâlâ gayb âleminden üç arpa
ekmeği gönderdi. Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.) birini Hasan’a birini Hüseyin’e
ve kalan diğerini de ikiye bölerek yarısını Fatımatü’z-Zehrâ (r.a.)’ya verdi. Diğer yarım ekmeği de kendisi yiyecekti. Derviş kılığında biri kapıya geldi. Hz. Ali
(r.a.) kendi nasibini dervişe verdi. Fatıma (r.a.) da O’na uydu. Hasan ve Hüseyin de uydular. Ki onlar ailenin evladı idiler. Fütüvvet de o aileden miras kalmıştır.” Tarîkat ve fütüvvet nübüvvet hanedanından Hz. Ali’ye kalmıştır.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 177
Güray Kırpık
Zîrâ, Peygamber (a.s.) tarîkat, şerîat, fütüvvet, kerâmet, cömertlik ve
mürüvvetin şehristânıdır.* Emîrü’l-Mü’minîn Ali (r.a.), o ilim
şehristanının kapısı idi. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)
O’nun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ene medînetü’l-ilm ve Ali bâbuha”.
Her kim ilim ve amel şehristanının kapısına ayak basarsa, yolu Emîrü’lMü’minîn Ali (r.a.)’den geçer. Gençler içinde “hizmet” makamını ilk
bulan Ali’dir. O kimse ki, Şehristân’ın (Hz. Muhammet a.s.) kapısına
ayak basmıştır (Sühreverdî, 1973: 101).
Fütüvvet (gençlik) ve ahîlik (kardeşlik, cömertlik) düşüncesini anlatan
Sühreverdî’nin esasen Anadolu ahîliğinin oluştuğu dönemden önce yaşamasına rağmen ahîliği fütüvvet bağlamında kullanan bir fikrî yaklaşım
içinde olduğu görülmektedir. Anadolu insanının yeni doğan çocukların
ebeveynine söylediği pek çok söz arasında “Allah fütüvvetini ve mürüvvetini göstersin” tabiri bu noktada ilmî bir anlam kazanmaktadır.
Hz. Ali bir harici olan İbn Mülcem tarafından Ramazan ayının 17’nci
günü namaza giderken şehit edilmiştir (Hasan, 1991/I: 349-350). Hz.
Ali’nin Necef’te olduğuna inanılan kabri vefatından 300 yıl sonra keşfedilmiştir. Ancak onun kabrinin başka yerlerde olması ile ilgili görüşler
de bulunmaktadır.
4. FATİH SULTAN MEHMET (D.30 Mart 1432-Öl.3 Mayıs 1481)
Fatih Sultan Mehmet
(Nakkaş Sinan Bey Tasviri)
*
O ilk tahta geçtiğinde oniki (12) yaşındaydı
(1444). 1446’da tahttan babası için feragat
etmiş, 1451 yılında babasının vefatı üzerine
Osmanlı Devleti hükümdarı olmuştur. Tahtta geçtiği sırada 20 yaşına basmıştır. Onun
hocaları Molla Güranî ve Molla Hüsrev gibi
devrinin önde gelen müderrisleridir. Siyaset
ve yönetim becerisini geliştirmek üzere Manisa Sancağı’na tayin edilerek gönderilen
Mehmet, burada eğitim ve öğretimine devam etmiştir. Rumca, Sırpça, Latince, Arap-
Şehristân: Surlarla çevrilmiş ilim şehri.
178
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
ça ve Farsça biliyordu. Osmanlı Devleti’ni büyük bir devlet haline getirmeyi başararak “Fâtih” sıfatıyla anılmıştır. O İstanbul’u fethederek başkent yapmış, sözlü hukuku yazıya geçirerek yazılı Osmanlı Kanunnamelerini oluşturmuştur. Fetihten önce Rumeli hisarını yaptırmış, ilk defa
büyük surları yıkan şâhî topları kendi katkılarıyla döktürmüştür. İstanbul’daki Rum Ortodoks patriğini tayin etmiş olan Fatih, Hristiyanlara,
Yahudilere hür bir şekilde dinlerini yaşama hakkı vermiştir. Ermeni Kilisesi’ni de hür bir kilise olarak tanımış, Ermenilere din ve geleneklerini
hür bir şekilde yaşama hakkı vermiştir (Kazıcı, 1995/10: 295; 1997/11:
44-50).
Fatih Sultan Mehmet kendisini “Roma İmparatoru” olarak
lakaplandıran ilk Osmanlı padişahıdır (Kazıcı, 1997/11: 54-55). Hz. Muhammed’in (a.s.) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve
düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş tarihteki en önemli Türk hükümdarlarından biridir. Ebu Eyyup el-Ensârî’nin kabrinin bulunması ve günümüze kadar İstanbul’un tarihi kimliğinin oluşturulmasının temelinde
II.Mehmet’in gençlik ruhu ve heyecanı bulunmaktadır (Kazıcı, 1997/11:
54-56). Sırbistan, Eflâk, Bosna-Hersek, Limni, Midilli, İmroz, Eğriboz,
Taşoz, Semadirek, Trabzon ve Anadolu’nun tamamına yakını O’nun
zamanında alınmış yerlerdendir. O toplamda onyedi devlet ve ikyüz
küsür kale ve pek çok şehir fethetmiştir (Kazıcı, 1997/11: 91). Fetihlerinin
gayesini;
İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim
Dîn-i İslam’ın mücerred gayretidir gayretim (Tok, 2011)
***
Bizümle saltanat lâfın idermiş ol Karamânî
Hudâ fursat virürse ger kara yire karam anı (Fatih Dîvânı, 2012: 34)
diyerek belirtmiştir. Bu ifadeler onun bir hırs için savaşmadığını,
mazlum ve darda kalmış topluluklara yardım gayretinde olduğunu göstermektedir.
Genç Fatih âlim, şair ve sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet
etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi. İdarecilikte yapacağı işlerle ilgili olarak
danışmayı elden bırakmaz, devlet icraatlarının ehemmiyetine göre dik-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 179
Güray Kırpık
kati rikkat ile tamamlardı. Okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya
çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyus’un “Harita”sını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun
bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı. Bilime büyük önem veren Fatih
Sultan Mehmet yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi.
Nitekim Astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi.
Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
Fatih Sultan Mehmet, açık görüşlü bir padişahtı. 1481 yılına kadar
hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi.
Temkinli, verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet
yönetiminde oldukça sertti. Genç yaşta büyük başarılara imza atmış olan
bu Cihan hükümdarı Fatih Sultan Mehmet, yine çıktığı bir sefer sırasında
nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü, bugünkü Gebze Hünkar
Çayırı’nda vefat etmiştir. Ancak O’nun zehirlenmesi ile ilgili iddialar
hala kesin olarak bir cevap bulmamıştır. Fatih Camii'nin yanındaki kendi
adıyla anılan türbesine defnedilmiştir.
5. DELİ PETRO (D. 10 Haziran 1672-Öl. 8 Şubat 1725)
Bir akademisyen, bir kahraman
Bir gemi kaptanı, bir marangoz
O bütün ruhuyla, dehasıyla kuşatıyor
Kendi çağının yorulmak bilmeyen bir işçisi gibi
Pushkin (Puşkin)
Çar I. Aleksey’in ikinci eşi
Natalya Narişkina’nın oğludur. 1682
yılında henüz on (10) yaşında bir
genç iken tahta çıktı. Bu sırada sarayın denetimi daha çok üvey ablası
Sofia’nın elinde idi. 17 yaşına geldiPoltava Muharebesi Sırasında Deli Petro
(1717’de Petro’nun kurduğu halı fabrikasında
ğinde yönetimi tek başına devralayün ve ipek karışımı duvar halısı
rak çarlığını ilan eden Petro hareketolarak hazırlanmıştır. Dokuma yılı 1722).
li yönetimi ve büyük reformları ile
Rusların gözünde “büyük” Osmanlı Türklerinin dilinde “deli” sıfatını
180
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
almıştır. Ruslar içinde pek çoğu ona “büyük” lakabını vermiştir. Türkçe’deki “deli” kelimesinin bir anlamı olan “gözü kara” onun cesur girişimleriyle de alakalıdır. Petro, Rusya’yı Avrupa’nın güçlü bir devleti
yapmak istiyordu. Reformlarına donanma sahasında ve orduda başladı.
Denizciliği Ruslara sevdirmeye çalışan Petro, Hollanda ve Venedik’ten
gemi yapım ustaları getirtti. Kendisi de kılık kıyafet değiştirerek uzun
bir Avrupa seyahatine çıktı. Hollanda’daki gemi yapım atölyelerinde
marangoz olarak çalıştı. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Almanya’yı dolaştığı bu seyahat onun üzerinde büyük tesirler yaptı. Dönüşünde pek çok
reformlara ve mimari yeniliklere girişti. Amsterdam ve Fransa’daki sanattan etkilenerek Petersbourg ismiyle anılan bir şehir inşa etti. Karadeniz’e açılma planları da durunca kendi adıyla anılan bu şehri Baltık Denizi kıyısında kurdurarak, Atlas Okyanusu üzerinden denizlere açılmaya
çalıştı. Şehir mimarisinde gotik tarz ve barok eserlerin pek çoğunu
Petersbourg’ta inşa ettirdi. Bataklık bir yere özel kanallar açılarak sıfırdan kurulan bu şehir Neva nehri’nin denizle birleştiği yerdeydi. Yeni
çarlık başkenti olan şehrin kışlık Çar Sarayı günümüzde müze olan
“Hermitage” idi. Muntazam olarak planlanmış şehirde 30 metreden yüksek yapı inşa edilmemişti.
Deli Petro 1724-1725 yıllarında sindirim ve kan dolaşımında meydana
gelen rahatsızlıktan dolayı 52 yaşında iken ölmüştür. Yaklaşık 40 yıl çarlık makamında kalmıştır. Bu süre zarfında Balkanlara yayılma, Karadeniz ve İstanbul’u alma, Anadolu’yu ele geçirme, Doğu Avrupa’ya hakim
olma, Orta Asya’yı ele geçirme, İran ve Hindistan üzerinden sıcak denizlere inme, Baltık denizinden sıcak denizlere ulaşma projelerini uygulama
düşüncesinde olmuş, bunlardan bir kısmını kendisi hayatta iken uygulamayı başarmıştır.
“Büyük” ve “Deli” adlarıyla gençliğinde lakaplanan Rus Çarı
Petro’nun Karadeniz’e inme politikası 1711 yılındaki Prut savaşında
durdurulunca, Orta Asya’ya yönelmiştir. Ancak ömrü buna vefa etmemiştir. Deli Petro Baltık Denizi ve İskandinav politikasında ise başarılı
olmuştur. İsveç Kralı Demirbaş Şarl’ı mağlup ederek, esir aldı ve Bender
kalesine hapsetti. Döneminin meşhur edip ve şairi Aleksandr Puşkin
onun kuzey ve Avrupa politikasını şöyle özetler:
“Buradan gözdağı vereceğiz İsveçliye
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 181
Güray Kırpık
Kibirli düşmanımızın korkulu rüyası şehir
Burada kurulacak
Tabiatın takdiridir
Burayı yarıp pencere açmak Avrupa’ya”
(Armağan, 2006: 53)
6. NAPOLYON BONAPART (D. 15 Ağustos 1769-Öl. 5 Mayıs 1821)
Gelmiş geçmiş en yetenekli
askeri ve siyasi dehalardan
biri olarak kabul edilen Napolyon Bonapart Fransa’nın
yetiştirdiği en büyük devlet
adamı olarak tarihe adını
yazdırmıştır. Yaşadığı dönemde Amerika bağımsızlığını kazanmış (1775-1783) ve
Fransız İnkılabı (1789-1815)
Napolyon Bonaparte
gerçekleşmiştir. Bu şartlar
(Napolyon Milli Müzesi, L’ile,
Andrea Appiani)
altında Avrupa’yı strateji
oyunu oynar gibi bir çırpıda fethetmiş, altmış kadar savaşta yer almış,
bunlardan sadece üçünde savaş meydanından yenilgiyle ayrılmıştır
(Bonaparte, 2004).
Korsika’da avukat Carlo Bonapart’ın ikinci çocuğu olarak doğmuş,
kalabalık bir aile çevresinde bulunmuş ve fakirliği yaşamış bir kimsedir.
Topçu olarak askerliğe başlamış, orduda yeteneği keşfedilmiş, askerlik
hayatında hızla yükselmiştir. Yirmidört yaşında Tuğgenerallik payesine
yükselmiştir (1793). Genç yaşta Fransız ordusunun başında İtalya seferine çıkarak büyük başarılara imza atmıştır. İtalyan, İngiliz ve Avusturya
ordularına karşı zaferler elde etmiştir. 1798’de İngiltere’nin Hindistan
yolunu kesmek üzere Mısır seferine çıkan Napolyon piramitler bölgesindeki savaşla Mısır’ı almıştır. Bu sırada gelişen şartlarla Napolyon birdenbire kendini devletin başında bulmuştur. Fransa’da meydana gelen
darbe ile yönetim değişmiş, hükümetin başına da Napolyon getirilmiştir.
Ardından Napolyon Avrupa içlerinde hızla ilerlemeye başlamıştır
(Bonaparte, 2004: 93-95). Çok kısa bir sürede Avrupa haritasını değiştirir.
182
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
Devlet işlerinde de çok başarılıdır. Reformlarla ülkesinin yapısını değiştirir ve kısa sürede Fransa halkının sevgilisi haline gelir. Ülkesinde Katolikliği yeniden canlandıran Napolyon, Papa VII. Pius’un elinden taç giyerek ‘imparator’ ilan edilmiştir. Papa’dan üstün olduğunu düşündüğünden, tören sırasında imparatorluk tacını Papa’dan kendi elleriyle
alıp, giymiştir. O, 1810-1812 yıllarında gücünün zirvesine ulaşmış bulunuyordu. Fransa’da ömür boyu konsüllük görevine getirilen Napolyon’un bu başarılarının çoğu ömrünün gençlik döneminde görülmüştür.
Rusya üzerine yaptığı Moskova seferinde Leipzig’te, İngiltere’ye karşı
gerçekleştirdiği Trafalgar deniz savaşında ve Waterloo muharebesinde
yenilince talihi tersine dönmüş, ancak tarihte az rastlanan bir siyasi aktör
olma gücü Fransa’da devam etmiştir (Bonaparte, 2004: 574).
Önce Elba adasına sürgünle gönderilmiş, ardından yönetimi tekrar
ele geçirme girişiminde bulunmuş, ancak bu defa da başarılı olamayarak,
Atlas Okyanusu’nda bir ada olan St. Helena’ya sürgün edilerek, gözaltına alınmıştır (Bonaparte, 2004: 577). Napolyon orada günlüklerini yazmakla meşgul olmuş, 5 Mayıs 1821’de arsenikle zehirlenerek, resmi kayıtlara göre ise mide kanserinden ölmüştür (Bonaparte, 2004: 597).
1961’deki otopsi raporunda arsenikle öldürüldüğü kesinlik kazanmıştır.
Ölümünden yaklaşık 140 yıl sonra zehirlendiği anlaşılmıştır.
Napolyon cüsse bakımından küçük, hatta okul yıllarında arkadaşlarının ona boyuyla ilgili şaka yaptığı biridir. Arkadaşlarından birisi ona
“Seni büyüyünce savaşa çağırsalar, bu boyla atına binene kadar savaş biter."
deyince, Napolyon arkadaşlarına bakar ve şöyle der: "Merak etmeyin,
ben büyüyüp savaşa çağırdıklarında ben ata binmeyeceğim, ben atıma bindiğimde savaş başlayacak.” İspanya'yı aldıktan sonra İspanya kralı ona "Sen
para için savaşıyorsun, biz ise şerefimiz için." diye haykırır. Napolyon cevap
verir: "Herkes kendisinde olmayan şey için savaşır."
Vaktiyle Fransız hükümetinden biri Napolyon Bonapart'ı bir muharebe sırasında eleştirerek, parmağını harita üzerinde gezdirir: “Önce şurasını almalıydınız, sonra buradan geçerek ötesini zaptetmeliydiniz”, gibi fikirler yürütünce, Napolyon: “Evet, onlar parmakla alınabilseydi dediğin gibi
yapardım” der. Ünlü sözü "para, para, para" yı “Bir savaş yapıp, kazanmak
için ne gerekir?” sorusu üzerine söylemiştir. Bu sözü destekleyici bir şe-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 183
Güray Kırpık
kilde onun hatıralarında da devletin gücü, siyasi ve askeri başarı için
hazine ve paradan sürekli bahsetmesi dikkat çekicidir.
7. SONUÇ
Genç nesillerin işbaşında bulunması milletlere bir hareket ve ivme vermektedir. İyi eğitilen genç nesillerin çoğunlukta olduğu toplumsal yapıların gelecekleri güvendedir. Medeniyetin gerçek sahibi de onlar olacaktır. Tarih bunu göstermiştir. Sorunları çözülmüş bir gençlik, her zaman
kendi çağında zirveyi en başarılı şekilde temsil edecektir. Yukarıda ele
alınan beş şahsiyetin hayatında bunun birer örneği görülmektedir. İyi
yetişmiş, donanımlı, inanmış, girişimci ve bu meziyetlerini cesaretle birleştirebilmiş bir gençliğin önünde engel yoktur.
KAYNAKÇA
Alatas, Syed Faris (2006). “İbn Haldun ve İslam Reformu: Bir
Kavramsallaştırmaya Doğru”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel
Sayısı II, Sayı: 16, İstanbul: İSAM.
Ali bin Ebi Tâlib (2004). Nehcu’l-Belâga, Tahkîk: Dr. Muhammet Abduh, Kahire:
Daru’l-Hadis.
Armağan, Mustafa (2006). Petersbourg’da Osmanlı İzleri, İstanbul: Ufuk Kitap.
Bonaparte, Napoleon (2004). Memoirs of Napoleon Bonapart, London, (1836
complete book, in English 1891).
Fâtih Dîvânı (2012), Yay. Haz. Mumammet Nur Doğan, Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları
Hasan İbrahim Hasan (1991), İslam Tarihi, C. I., İstanbul: Kayıhan Yayınları.
İbn Haldun (1990). Mukaddime I, İstanbul: M.E.B.
Kazıcı, Ziya (1995, 1997). İslam Tarihi, C. 10-11, İstanbul: Kayıhan Yayınları.
Mete, Mükerrem (2011). İlmin Kapısı Hz. Ali’den Yöneticilere, İstanbul.
184
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Tarihe Yön Veren Gençler
Padişahın Portresi: Tesavir-i Ali Osman (2000). İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi:
Türkiye İş Bankası Yayınları
Pal, Ranajit (2013). Sasigupta and the Poisoning of Alexander, Online Essay,
(http://www.1stmuse.com/frames/sasigupta.html).
Popovic, John J. (1997). Alexander the Great, Edition 9.2. (Project).
Şafak, Yakup (2011). Mevlevî Gülbangleri, Konya: İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
Yayını.
Şehâbeddin Sühreverdî (1973). Resâyil-i Cevânmerdân/Resailü’l-Fütüvve, Tashîh ve
Mukaddime: Murtezâ Sarrâf, Hulâsâ: H. Corbin, Tahran.
Taberî (1991). Milletler ve Hükümdarlar Tarihi III, İstanbul: MEB.
Tok, Vedat Ali (2011). “İmtisâl-i câhidû fi’llâh oluptur niyetim Dîn-i İslam’ın
mücerred gayretidir gayretim” Diyânet Dergisi, Sayı: 246.
Üçyiğit, Ekrem (1943-1986). “Roma İmparatorluğu Maddesi”, Türk Ansiklopedisi,
İstanbul: M.E.B.
Yaslıçimen, Faruk; Sunar, Lütfi (2006). “Sosyal Bilimlerde Bir Yenilenme İmkânı
Olarak İbn Haldun”, İslam Araştırmaları Dergisi, İbn Haldun Özel Sayısı II,
Sayı: 16, İstanbul: İSAM.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 185
HALK KÜTÜPHANELERİNDE ÇOCUKLARA VE
GENÇLERE YÖNELİK YENİLİKÇİ BİLGİ
HİZMETLERİ: TÜRKİYE’DE DURUM
Ahmet Altay* ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
ÖZ
Çocukların ve gençlerin kütüphane kullanma alışkanlığının günden
güne azaldığı günümüzde; halk kütüphanelerinin amaçlarına ulaşması
ve varlıklarını devam ettirmeleri için her geçen gün hızla farklılaşan
koşullara uyum sağlaması gerekmektedir. Halk kütüphaneleri değişimleri öngörüp, yaşanan değişime göre kendilerini konumlandırabilirlerse, içinde yer aldıkları toplumun lokomotif kurumları haline gelecektir. Bu bağlamda başta yöneticiler ve kütüphaneciler olmak üzere
halk kütüphanesi çalışanlarının değişen teknolojiye ve yeniliklere ayak
uydurabilmeleri hatta daha da ötesinde; sahip oldukları yenilikçilik
enerjilerini açığa çıkartarak yenilikler üretmeleri büyük önem taşımaktadır.
Bu çalışmada “yenilikçilik” kavramı üzerinde durularak, Halk kütüphanelerinde çocuk ve gençlere yönelik gerçekleştirilecek yaratıcı bilgi
hizmetlerinin onların okuma ve kütüphane kullanma alışkanlığı kazanmalarındaki etkilerine değinilecektir. Ayrıca çalışmada Türkiye’deki halk kütüphanelerinde çocuk ve gençlere yönelik gerçekleştirilen yenilikçi bilgi hizmetlerinden örnekler sunulacaktır.
ANAHTAR KELİMELER: Yenilikçi kütüphane hizmetleri, halk kütüphaneleri, Türkiye
Öğr.Gör. Kırklareli Üniversitesi
Doç.Dr. Kütüphane Bilgi Teknolojileri Üniversitesi

Doç.Dr. Kırklareli Üniversitesi
*

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
THE CREATIVE INFORMATION SERVICES FOR
CHILDREN AND YOUTH IN PUBLIC LIBRARIES:
A CASE OF THE TURKEY
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
ABSTRACT
In this study, the term “creativity” will be emphasized. The effect of
creative knowledge services in the public libraries on children’s and
teenagers’ the habituation of reading and benefiting from library services will be studied. In addition to this, the samples about the creative
knowledge services for the children and teenagers in the public libraries in Turkey will be given.
Nowadays, children and teenagers benefit from the libraries less than
it was in the past. The public libraries have to accommodate themselves to the conditions that rapidly vary day by day in order to reach
their goals and maintain their existence. If the public libraries can foresee the changes and take position in accordance with the changes then
they will become the leading institution in the society in which they
exist. In this context, the public libraries staff, first of all the managers
and librarians, must accommodate themselves to the changing technology and innovations. Moreover, they must create new things by revealing the creative energy that they possess.
KEYWORDS: Creativity information services, public library, Turkey

Lecturer. Kırklareli University
Assoc. Prof.Dr. State University of Library Information Technology

Assoc. Prof.Dr. Kırklareli University

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
1. GİRİŞ
Din, dil, ırk, milliyet, yaş, eğitim, kültür, sosyoekonomik düzey ve politik görüş farkı gözetmeden, her tür kütüphane materyali ve çeşitli iletişim yolları aracılığıyla kültür ürünlerini ve bilgiyi insanlığın hizmetine
ücretsiz sunarak, onlara ömür boyu eğitim ve boş zamanları değerlendirme olanağını veren, toplumla bütünleşip, sağlıklı kamuoyunun ulaşmasına olanak sağlayan, toplumun ekonomik, sosyal, eğitsel, kültürel ve
teknik kalkınmasının gerçekleştirilmesini etkileyen demokratik kuruluşlar (Sağlamtunç, 1994: 149) olan halk kütüphaneleri, birey ve toplumsal
grupların kültürel gelişimleri için temel bir ortam sağlayan kurumlardır
(Ifla ve UNESCO, 1994).
Özellikle son 20-25 yılı kapsayan süreçte dünyamız sosyal, kültürel,
siyasi ve ekonomik alanda çok hızlı ve büyük bir değişimin içerisine
girmiş bulunmaktadır. Söz konusu değişim ve dönüşüm süreci hemen
hemen bütün kurumsal yapıları etkilemektedir. Bu süreçten etkilenen
kurumlardan biri de temel amacı içinde bulunduğu toplumun bilgi gereksinimini karşılamak olan birer kültürel ve toplumsal kurum niteliğindeki halk kütüphaneleridir. Bilgi teknolojilerinin hayatımızın her alanını
kuşattığı günümüzde yapılan araştırmalar insanların halk kütüphanelerine olan ilgilerinin her geçen gün azaldığını göstermektedir. Özellikle
literatürde “dijital yerli” olarak tanımlanan, doğduğundan beri bilgisayar ve enformasyon teknolojilerinin içinde olan ve internet, bilgisayar ve
cep telefonu gibi dijital medya araçlarını kullanarak yetişen (Tonta, 2009:
745) günümüz gençlerinin halk kütüphanelerine olan ilgilerinin her geçen gün düştüğü bilinen bir gerçektir.
Halk kütüphanelerinin toplumda zayıflayan rol ve konumlarını güçlendirebilmeleri için yenilikçi hizmetler geliştirmeleri gerekmektedir.
Özellikle de halk kütüphanelerinin en önemli kullanıcı grupları olan
çocuklar ve gençleri tekrar kütüphaneye çekebilmek ve onlara kütüphane kullanma alışkanlığı kazandırabilmeleri için yenilikçi ve girişimci bir
örgütsel yapıya ve işleyişe kavuşmaları kaçınılmazdır.
188
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
2. YENİLİKÇİLİK VE YENİLİKÇİ HİZMETLER
Yenilikçilik, araştırmacılar tarafından farklı şekillerde ifade edilmiş olmasına rağmen benzer şekilde tanımlanmıştır. En kabul görmüş tanımında yenilikçilik; her alanda yeni ve yararlı fikirlerin üretilmesi olarak
tanımlanır. Diğer bir benzer tanımda yenilikçilik; üretmek, kavramsallaştırmak veya bireyler ve gruplar tarafından birlikte çalışılarak geliştirilen
yeni ve yararlı fikirler, süreçler ve prosedürler olarak ifade edilir (Amabile vd., Eren’den aktaran; Çiçek, 2011: 46-47). Yenilikçilik; değişim ve
yeniliğin benimsenmesi, fikir ve olasılıkların test edilebilmesi, farklı bir
bakış açısıyla (dış dünyaya bakışta esneklikle) örgütün dış çevresinde
meydana gelen olaylara bakabilmesi ve var olan ürünlerin geliştirilmesi
gibi eğilimleri içerir. Yenilikçilik bir süreçtir; yenilikçi kişiler problem ve
sorunlara çözüm bulma yönünde yoğun çalışır ve bu çabalarındaki aşamalı değişiklikler ve iyileştirmelerle fikir ve çözümlerini değiştirerek
geliştirirler (Gürol, 2006: 39). Yenilikçilik tanımlarına bakıldığında “yeni”, “farklı” olanı meydana getirme, ortaya çıkarmanın vurgulandığı
görülmektedir.
Samen, (2008: 365-366) Yenilikçi düşünme ve yenilikçilik konusundaki kaynaklardan inceleyerek yenilikçiliğin temel özelliklerini şu şekilde
özetlemiştir:
Yenilikçilik:
• İlk’tir. Daha önce gerçekleşmemiş olanı meydana getirir.
• Yeni ürün, yeni hizmet üretmektir.
• Sezgi ve hayal gücünü kullanma ile oluşur.
• Daha önce var olanın aldığı son şekildir. Katma değer getirir.
• Merak ve sorgulama sonucu oluşur. Nedir, nasıldır, niçin böyledir,
daha farklı nasıl olabilir? Soruları yenilikçi düşünmeye teşvik eder.
• Zorunluluktur. Dünyamızda gelişmeler çok hızlı bir şekilde yaşanmaktadır.
• İhtiyaçtır. Her gün yeni bir sorunla karşılaşma ihtimali çok yüksektir. Mevcut çözüm önerileri sorunları çözmede yetersiz kaldığında, yenilikçi fikirlere ihtiyaç duyulur.
• Öğretilebilirdir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 189
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
• Özgür düşünebilme ve çalışma ortamı ister.
• Yenilikçiliğin dört temel boyutu vardır. Bu boyutlar; akıcılık, esneklik, özgünlük ve ayrıntılamadır.
• Yenilikçilik bir takım süreçlerden oluşur. Bu süreçler İhtiyacın belirlenmesi, eldeki bilgilerin gözden geçirilmesi, bilginin sindirilmesi, parıltının sezilmesi, ortaya çıkanların değerlendirilmesi. Bu beş adım başarıyla uygulandığında yenilikçi düşünceler geliştirilebilir.
Yenilikçilik, örgütün kendini sürekli olarak yenileştirme ve değiştirme yeteneğini yükseltir. Toplumlardaki değişim arzusu ve gerekliliği,
örgütleri etkinliklerini arttıracak yeni yönetim anlayışlarına yönlendirmiştir. Örgütlerin yaşamını sürdürme, büyüme, daha iyi hizmet üretebilme, müşterilerinin gereksinimlerini giderebilme gibi amaçlarına
ulaşmaları, yenilikçiliğin yalnız tespitini değil, ondan yeterince yararlanılmasını da içerir.
Yenilikçilik ve yenilikçi hizmetler bütün işletmeler açısından çok
önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde örgüt yapısını geleneksel ve bürokratik engellerden arındırabilen, devamlı yeni ve
özgün fikirler üretebilen, yeni pazar yapılarına yönelebilen, yeni yönetim anlayışları getirebilen işletmelerin başarılı oldukları kaçınılmaz bir
durum olarak ortaya çıkmaktadır. İşletmeler yenilikçiliği ve yenilikçi
hizmetleri teşvik ederek kurumsal yapılarına değer yaratma potansiyelini arttırmakta ve rakipleri karşısında stratejik üstünlük kazanmaktadırlar. Ayrıca işletmeler insan kaynaklarındaki yenilikçi potansiyeli ortaya
çıkararak yeni ürün ve hizmet geliştirmede büyük avantaj kazanmaktadırlar. İşletmeler yenilikçiliği teşvik ederek ve yenilikçi hizmetler geliştirerek rakiplerine fark atmakta, hizmet verdiği insanlarda farkındalık
yaratmaktadır (Kapu ve Baştürk, 2013: 529).
İşletmelerin uygulama süreçlerinde yenilikçiliğin ortaya çıkması, yenilikçi bireylere ve onlardaki yenilikçi düşünmeye bağlıdır. Amabile,
bireylerin herhangi bir eylemi bazı motivasyonlardan dolayı gerçekleştirdiği ve performansının teknik olarak iyi, yeterli ya da kabul edilebilir
olmasının ise bireylerin gerekli yetenek ve maharete sahip olmalarına
bağlı olduğunu belirtmektedir. Ancak eğer bireyler yenilikçi düşünme
yeteneğine sahip değillerse, olağanüstü yüksek düzeyde maharet ve
yeteneklerle bile yenilikçi çalışmalar üretemeyeceklerini söylemektedir.
190
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
Yenilikçi düşünme becerisinin ise, problemlere yönelik yeni perspektifler
kazandırmaya elverişli bilişsel bir tarzı, yeni bilişsel yolların araştırılması
için gerekli olan bir uygulama tekniğini veya çalışma biçimini içerdiğini
ifade etmektedir. Amabile’ye göre yenilikçi düşünme, bağımsızlık, kendi
kendini disipline etme, risk almaya yönelim, belirsizliğe yönelik tolerans
ve problemlerle karşılaştığında sabretme gibi kişilik özelliklerine bağlı
olarak gelişen bir zihinsel faaliyettir. Ona göre yenilikçi maharetler ise,
öğrenme ile bilişsel esneklik ve entelektüel bağımsızlığı geliştiren uygulama teknikleriyle arttırılabilir (Amabile, 1997: 43).
3. HALK KÜTÜPHANELERİ VE YENİLİKÇİLİK
Dijitalleştirmede yaşanan gelişmeler ve internet ortamındaki bilgi yığının her geçen gün artması halk kütüphanesi kullanımını olumsuz olarak
etkilemiştir. Özellikle gençler ödev ve araştırmalarını hazırlarken kütüphanelere gitmek yerine internet yoluyla bilgiye ulaşmayı tercih etmektedir. Nitekim gençlerin kütüphane kullanımıyla ilgili yapılan bir araştırmada sorulan “Ödevlerimi hazırlamam için kütüphaneye gitmeme gerek
yok, aradığımı internette bulabiliyorum” ifadesine katılım düzeyi %81.3
düzeyinde olmuştur (Altay ve diğ, 2012: 336). Gelinen bu nokta halk
kütüphanelerini ve kütüphane çalışanlarını yeni yenilikçi hizmetler ortaya koymalarını zorunlu kılmaktadır. Kütüphane çalışanları halk kütüphanelerini yaşamın merkezine koyarak kullanıcılara bu geniş bilgi yığınları arasında rehber olmalıdır. Bu kapsamda halk kütüphanelerinde bir
an önce bilgi hizmetlerinde yeni ve çekici hizmetler denenmeye başlanmalıdır. Oluşan bütün bu yeni teknolojik gelişmeler halk kütüphaneleri
için birçok yeni fırsatlara yol açmalıdır. Halk kütüphanecileri bunlardan
en iyi şekilde yararlanmalı ve yeni ufuklar açmalıdır. Gelecekte araştırmacıların yapacağı çalışmalarda bilgi filtreleme ve seçimlerine önemli
derecede ihtiyaç duyulacaktır. Bu aşamada halk kütüphanecileri, uzmanlıklarını ve yenilikçi düşüncelerini ortaya koyarak araştırmacılara yol
gösterici olacaktır (Helinsky, 2009: 12-23).
Geleceğin dünyası kuşkusuz bilgi aktarımı ve yönetimine dayalı, teknolojik gelişime bağlı olarak farklılaşan çevresel koşullar ve yenilenen
istemlere uygun hizmetleri evrensel ölçekte sunan kütüphanelerin varlı-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 191
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
ğını zorunlu kılmaktadır. Yenilikçilik, temel unsurları “bilgi” olan bilgi
çağı kütüphaneleri için aranılan özelliklerden biridir. Bilgi toplumunun
hızlı değişim ortamında halk kütüphanelerinin yaşanan hızlı değişime
ayak uydurabilmesi; hatta bu değişimin öncü kurumu olabilmesi için
yenilikçiliği ve yenilikçi hizmetleri teşvik etmesi kaçınılmazdır. Bunun
için de halk kütüphanelerinde yenilikçi kapasitelerin ortaya çıkarılması
ve yenilikçi çözümlerle fark yaratılması gerekmektedir.
Bilginin en değerli kaynak haline geldiği günümüzde, halk kütüphaneleri daha çok bilgi kaynağını daha çok kişiyle buluşturmak için sürekli
yenilikler yapmalı, yenilikçi hizmetler geliştirmelidir. Bu çerçevede öncelikle halk kütüphanelerinin bulunduğu yerdeki hizmet verdiği insanları
tanıması gerekmektedir. Halk kütüphaneleri, çocukları, gençleri, yaşlıları, yetişkinleri, engellileri, ev hanımlarını ayrı gruplar olarak düşünüp,
onları kazanabilmek için yenilikçi projeler geliştirmelidir. Kütüphaneye
kimi kitap okumak, kimi ders çalışmak, kimi boş zamanını değerlendirmek için gelebilir. Gelen kişilere yardımcı olunmalı ve hiç gelmeyenleri
de içeriye çekebilecek aktiviteler gerçekleştirilmelidir. Farklı grupları
belirlemeli ve onların beklentileri öğrenilmelidir. Yeni teknolojik gelişmeler kütüphaneler için birçok yeni fırsatlara yol açmıştır, kütüphaneciler de yeni teknolojilerden en iyi şekilde yararlanmalı ve yeni hizmetler
üretmelidir. Günümüzün bilim insanları ve okul çocukları kendi başına
bilgiyi bulmada başı çekmektedirler. Bir sonraki aşamada kütüphaneciler, doğru sorular sorarak, kaynakları değerlendirerek ve mevcut çok
geniş bilgi içinde kullanıcının ihtiyacı olanı çekip çıkararak onlara katkıda bulunabilirler (Bayter, 2012: 74-75).
IFLA ve UNESCO’nun halk kütüphanesi bildirgesine göre, halk kütüphanesi hizmetlerinin özünde olması gereken temel yenilikçi görev ve
sorumlulukları ise şu şekilde sıralamak mümkündür:
 Erken bir yaştan itibaren çocuklarda okuma alışkanlığını yaratma
ve güçlendirme;
 Kişisel yenilikçi gelişme için fırsatlar sağlama;
 Çocukların ve gençlerin hayal gücünü ve yenilikçiliğini teşvik etme;
 Kültürel mirasın farkında olmayı, sanatın, bilimsel başarıların ve
yeniliklerin değerini anlamayı geliştirme;
192
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
 Enformasyon ve bilgisayar okuryazarlığı becerilerinin geliştirilmesini kolaylaştırma;
 Tüm yaş grupları için okuryazarlık etkinliklerini ve programlarını
destekleme ve bunlara katılma, gerekirse böyle etkinlikler başlatma
(IFLA ve UNESCO, 1994).
Konu ile ilgili literatürdeki kaynaklardan yararlanarak Halk kütüphanelerinde yapılabilecek yenilikçi hizmetlerle ilgili örnek olabilecek
uygulama ve programları çalışmasında başlıklar halinde listeleyen Yalvaç (2004: 47-49), halk kütüphanelerinde çocuklara ve gençlere yönelik
yapılabilecek yenilikçi kütüphane hizmetlerini şu şekilde sıralamıştır:
 Okuma kültürünü gerçekleştirmek ve güçlendirmek üzere
interaktif kitap tartışma programları,
 Araştırma, öğrenme ve keşfetme kültürünü gerçekleştirmek ve
güçlendirmek üzere interaktif programlar,
 Yazar sunum programları,
 Enformasyon aktarımının önemli bir parçası olarak gelenekselyerel, ulusal ve uluslararası şarkı, dans ve drama gösterileri,
 İş ve kariyer bilgisi programları,
 Kültürel farkındalık programları,
 Ortak çevreyi sağlama ve beraber olma programları,
 Formal öğrenmeyi destekleme programları (ev ödevlerine yardım
programları, uzaktan öğrenim öğrencilerine destek programları vd.),
 Okul sonrası programları,
 Her disiplinde eğitici programlar,
 Çok kültürlülüğü ve sivil toplumu gerçekleştirme ve geliştirme
programları,
 Toplumdaki diğer örgütler ile (örneğin, üniversiteler, okullar, kültürel kurumlar: müzeleri, galeriler, arşivler, kütüphaneler; ticaret odaları,
sivil toplum kuruluşları vd.) resmi bağlantılar kurarak işbirliği içinde
çocuklara ve gençlere verilen/verilecek hizmetleri geliştirme programları,
 Toplumsal, ekonomik, coğrafi, sağlık, fiziksel veya duyusal engelleri, ulaşım yoksunlukları, hareket sınırlılıkları ve diğer başka nedenlerle
kütüphaneye gelemeyen insanları ve grupları (dışlanmış grupları) des-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 193
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
tekleme ve güçlendirme programları (her türlü araç, gereç, teknoloji ve
yöntemlerin kullanıldığı hizmet programları),
 Toplumda elektronik enformasyona erişmede teknolojik dezavantajlara sahip olanlar ile olmayanlar arasındaki uçurumu (dijital uçurumu) ortadan kaldırmak ve bu şekilde dışlanmışlara ve uzaklaştırılmışlara yönelik eşit fırsatlar sağlamak üzere geliştirilen hizmet programları,
 Okullar, aileler, çocuklar ve diğer toplumsal grupları buluşturma
ve paylaşım sağlama programları,
 Çocuklar için çocuk merkezi, gençler için gençlik merkezi, yetişkinler için yetişkin merkezi olarak hizmet vermek üzere geliştirilen özel
programlar,
 Değişik yaş gruplarındaki çocuklara yönelik, pedagoglarla işbirliği
içinde, kütüphane çalışanları ve/veya gönüllüler tarafından yürütülen
yaz okulu programları,
 Psikologların ve pedagogların desteği ile hazırlanan ve yürütülen
aile ve ana-baba okulu programları; psikolojik rehberlik ve sosyal destek
programları,
 Sağlık kampanyaları, uyuşturucu, alkol, sigara ile mücadele grupları, ana-baba ve bebek kulüpleri, gençlik kulüpleri, yetişkin ve yaşlı
kulüpleri vd. nin faaliyetleri için toplanma yeri ve bunlarla ilgili hizmet
sunma programları,
 Okullar, aileler, çocuklar ve diğer toplumsal grupları buluşturma
ve paylaşım sağlama programları
 Çocuklar için çocuk merkezi, gençler için gençlik merkezi, yetişkinler için yetişkin merkezi olarak hizmet vermek üzere geliştirilen özel
programlar,
 Değişik yaş gruplarındaki çocuklara yönelik, pedagoglarla işbirliği
içinde, kütüphane çalışanları ve/veya gönüllüler tarafından yürütülen
yaz okulu programları,
 Psikologların ve pedagogların desteği ile hazırlanan ve yürütülen
aile ve ana-baba okulu programları; psikolojik rehberlik ve sosyal destek
programları,
 E-kütüphane, e-bilgi, e-devlet vb. uygulamaları geliştirme ve destekleme programları,
194
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
 Yılın 365 günü, günün 24 saati hizmet vermek üzere, kütüphane
hizmetlerine internet üzerinden erişimin sağlanması; iletişimi sağlamak
için otomatik cevaplandırma makineleri; ödünç verilen ve geri dönen
materyaller için kullanıcının kendi kendine hizmet verdiği elektronik
materyal dolaşım makineleri vd. araçlarla geliştirilen hizmet programları,
 Günün 24 saati diğer kütüphaneler ile (halk, üniversite, özel araştırma kütüphaneleri vd. ile) işbirliği içinde topluma online elektronik
danışma-araştırma hizmeti sağlama programları,
 Kütüphanenin ve hizmetlerinin tanıtılması ve pazarlanmasına yönelik programlar ve toplumu bilgilendirmeye dönük kütüphane tarafından hazırlanan çeşitli konulardaki duyuruları yaymak üzere geliştirilen
programlar (örneğin, internette, tv ve radyo programlarında, gazetelerde, şehrin farklı yerlerindeki ilan panolarında posterlerle, ışıklı panolarda, kiosklarda, dev ekranlardan görüntüleri esnek, konforlu, dinlendirici, eğlenceli ve aynı zamanda geliştirici bir toplanma merkezi olarak kütüphaneye talebi arttırıcı hizmet programları (örneğin, kütüphane içinde,
müzik yayının, gazete ve dergilerin, internet bağlantısının, televizyonun,
kütüphanenin değişik hizmetlerini tanıtan TV yayınlarının vd.nin bulunduğu bir kafeterya) ve diğer kültürel, sosyal, eğitsel, eğlendirici ve
dinlendirici etkinlikler.
4. TÜRKİYE’DEKİ HALK KÜTÜPHANELERİNDE YENİLİKÇİ FAALİYETLERE ÖRNEKLER
Ülkemizdeki halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi bilgi hizmetlerine bakılacak olunursa bu alanda pek çok iyi uygulama ile karşılaşmak mümkündür. Bu uygulamalardan en önemlisi Türkiye’de “Eşekli
Kütüphaneci” olarak da bilinen Mustafa Güzelgöz’ün yenilikçi çalışmalarıdır. Ürgüp’te bir halk kütüphanesinde çalışan Güzelgöz, 1960’lı yıllarda köylere eşeksırtında kitap taşımıştır. Ayrıca kütüphanede folklor,
fotoğrafçılık, sinema, bando, halıcılık vb. gibi faaliyetler gerçekleştiren
Güzelgöz, bulunduğu yörede kooperatifçilik çalışmalarına da öncülük
etmiştir. Güzelgöz, yaptığı çalışmalardan dolayı 1963 yılında “Amerikan
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 195
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
Barış Gönüllüleri Derneği” tarafından verilen İnsanlığa Hizmet Ödülü’nü almaya layık görülmüştür (İleri ve Talipoğlu, 2007: 3-12)
2002 yılında başlayan PULMAN-XT Projesi’nin Türkiye’de Uygulamaları çerçevesinde gerçekleştirilen Toplantı, Eğitim Programları, Seminerler, Pilot Uygulamaları vb. etkinlikler de Türkiye’deki halk kütüphanelerindeki yenilikçilik ve yenilikçi faaliyetleri teşvik eden önemli çalışmalardandır (Yılmaz ve Bayır, 2004: 79-80). Bir diğer önemli çalışma ise;
2006-2007 yıllarında Türkiye’de Halk Kütüphaneleri alanındaki duayen
akademisyenlerden birisi olan Prof. Dr. Bülent Yılmaz öncülüğünde;
Türk Kütüphaneciler Derneği, Goethe Insitut ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen “Bölge Halk Kütüphaneleri Seminerleri”dir (Yılmaz, 2008: 107121). Türkiye’deki halk kütüphanelerinde son yıllarda giderek artan yenilikçi ve yenilikçi faaliyetlerde PULMAN-XT Projesi Türkiye Uygulamalarının ve Bölge Halk Kütüphaneleri Seminerlerinin çok önemli katkıları vardır.
Çalışmanın bu bölümünde Türkiye’deki Halk Kütüphanelerinde son
yıllarda gerçekleştirilen çocuklara ve gençlere yönelik yenilikçi ve yenilikçi hizmetlerden örnekler sunulacaktır2.
 İstanbul Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi tarafından her yıl çocuklara yönelik güzel masal okuma yarışması düzenlenmektedir. Bu yıl
31. defa gerçekleştirilen Güzel Masal Okuma Yarışması ülkemizde çocuk
bayramı olarak kutlanan 23 Nisan tarihinde yapılmaktadır.
 İBB Beykoz Osman Akfırat Kütüphanesinde geleneksel çocuk
oyunları ve masal saatleri düzenlenmektedir.
 İstanbul Beyoğlu Belediyesi Turabibaba Kütüphanesi’nde çocuk ve
gençlere yönelik ücretsiz film ve belgesel gösterimleri yapılmakta, çeşitli
(hızlı okuma, yenilikçi drama, satranç, tiyatro, halk oyunları vb.) kurslar
da verilmektedir. Kütüphanede ayrıca “geleneksel karagöz ve hacivat”
gösterimleri yapılmakta, Masal saati, öykü kulübesi gibi etkinliklerle
okuma alışkanlığını arttıracak etkinlikler düzenlenmektedir.
2Çalışmada
örnek olarak sunulan etkinlikler halk kütüphanelerin web sayfalarının taranması
yoluyla elde edilmiştir.
196
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
 Bilecik İl halk kütüphanesinde özellikle çocuklara yönelik masal
okuma yarışmaları, boyama etkinlikleri, el becerisi kazanma etkinlikleri
vb. yenilikçi etkinlikler düzenlenmektedir.
 Burdur il halk Kütüphanesi’nde il milli eğitim müdürlüğüyle birlikte gerçekleştirilen “Kütüphaneyle Tanışıyorum Kitapla Buluşuyorum”
projesi kapsamında çocuk ve gençlere yönelik birçok yenilikçi etkinlik
düzenlenmektedir.
 Çanakkale İl halk kütüphanesinde Çanakkale Üniversitesi Okul
Öncesi Eğitim Bölümü ile yapılan işbirliğiyle her cumartesi günü okul
öncesi öğrencilere yönelik “çocuk şenliği” etkinliği yapılmaktadır.
 Diyarbakır İl halk kütüphanesinde gençlere yönelik, bağlama, gitar, tiyatro, diksiyon vb. kurslar ve çalışma atölyeleri açılmaktadır.
 Isparta İl Halk Kütüphanesi’nde periyodik aralıklarla geleneksel
Hacivat-karagöz gölge oyunu etkinliği düzenlenmektedir.
 Mersin İl Halk Kütüphanesi’nde öğrencilere yönelik “yaz tatilinde
kütüphanede buluşuyoruz” isimli kampanya yürütülmektedir. Ayrıca
kütüphanede gençlere yönelik şiir dinletisi, söyleşi, imza vb. etkinlikler
yapılmaktadır.
 Sinop İl Halk Kütüphanesi’nde çocuklara ve gençlere yönelik ulusal düzeyde karikatür yarışması düzenlenmektedir.
 Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde çocuklara yönelik “küçük yazarlar” isimli proje düzenlenmektedir.
 Bartın İl Halk Kütüphanesi’nde üç aylık periyodlarla “kütüphane
bülteni” yayınlanıyor. Ayrıca kütüphanede çocuk ve gençlere yönelik
yazar okuyucu buluşmaları, tiyatro gösterimleri, sergi, oryantasyon
programları vb. etkinlikler düzenlenmektedir.
 Iğdır İl Halk Kütüphanesi’nde düzenli aralıklarla yazar okuyucu
buluşmaları ve imza günleri düzenlenmektedir.
 Yalova İl Halk Kütüphanesi’nde düzenli aralıklarla yazar okuyucu
buluşmaları ve imza günleri düzenlenmektedir. Kütüphanede ayrıca
düzenli aralıklarla gençlere yönelik geziler organize edilmektedir.
 Zonguldak İl Halk Kütüphanesi, Sakarya İl Halk Kütüphanesi,
Konya İl Halk Kütüphanesi ve Zonguldak-Ulus İlçe Halk Kütüphanesi’nde de çocuklara ve gençlere yönelik konferans, kurs, tiyatro gösterim-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 197
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
leri, sergi, oryantasyon programları vb. yenilikçi etkinlikler düzenlenmektedir.
5. SONUÇ
Halk kütüphaneleri bağlamında yenilikçiliği, değişen çevre koşulları ile
uyum yapabilme amacını güden orijinal düşünceler üretme kabiliyeti ya
da kapasitesi olarak ifade etmek mümkündür. Şu bir gerçektir ki; kütüphaneciler yenilikçi hizmetlere önem verirlerse halk kütüphanesinin güçlü
kalma ve bilgi sağlamada öncü rolü devam edecektir.
Halk kütüphanelerinin yenilikçi olmaları, yenilikçi fikir ve hizmet verebilmeleri uzun ve kapsamlı bir çalışmayı gerektirir. Yenilikçilik bir
süreçtir ve bu süreç kendiliğinden gerçekleşmez. Halk kütüphanelerinin
yenilikçi olmaları ancak örgütsel yapılarını ve işleyişlerini yenilikçiliği
sağlayacak şekilde düzenlemeleri ile mümkün olacaktır. Halk kütüphanelerinin yenilikçi olmalarını sağlayacak olan, başta kütüphaneciler olmak üzere kütüphane çalışanları ve yöneticileridir. Yenilikçilik yenilikçi
insanların ortaya koydukları ürün ve faaliyetlerdir. Bu nedenle halk kütüphanelerinde çalışan başta kütüphaneciler olmak üzere tüm kütüphane personeli önemli ve üzerine en çok yatırım yapılması gereken kaynak
olarak görülmelidir. Kütüphane çalışanlarının yenilikçi ve girişimci yönlerini ortaya çıkaracak seminer, kurs vb. etkinliklerin düzenlenmesi bu
yönden hayati önem taşımaktadır.
Çalışma kapsamında ele alınan Türkiye’deki Halk Kütüphanelerinde
gerçekleştirilen yenilikçi hizmet örneklerinden yola çıkılarak aşağıdaki
sonuçlara ulaşılmıştır:
 Günümüzde internet ve sosyal medya kullanımı vb. etkenlerden
dolayı çocuk ve gençlerin kitap okuma alışkanlıkları ve kütüphane kullanma alışkanlıkları hızla düşmektedir. Çocuk ve gençlerin okuma alışkanlığı ve kütüphane kullanma alışkanlığı kazanmalarında halk kütüphanelerinin sorumluluklar üstlenmeleri kaçınılmazdır. Bu nedenle yaşanan değişim ve dönüşümle birlikte halk kütüphanelerinin de farklı bir
biçim kazanmaları zorunludur.
198
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
 Türkiye’deki Halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi faaliyetler gelecek açısından umut vericidir. Ancak 1300’ün üzerinde halk
kütüphanesi bulunan bir ülke için bu örneklerin yeterli olmadığı açıktır.
 Yenilikçi faaliyetler konusunda ulusal boyutta herhangi bir kurumsal teşvikin ya da işbirliğinin olmadığı gözlenmektedir. Yapılan çalışmalar genellikle kütüphane çalışanları ve yöneticilerinin gayretleri ile
gerçekleştirilmektedir.
 Yenilikçi çalışmalar alanında kütüphaneler arasında koordinasyon
ve işbirliği eksikliği göze çarpmaktadır.
 Ülkemizde kütüphane çalışanlarının yenilikçi ve girişimci yönlerini ortaya çıkaracak seminer, kurs vb. etkinlikler yetersizdir.
Ulaşılan sonuçlar çerçevesinde Halk kütüphanelerindeki yenilikçi faaliyetlerin arttırılması için aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir:
 Kütüphane çalışanlarının yenilikçi faaliyetlerini açığa çıkarmalarını ve geliştirmelerini sağlayacak iş ortamları hazırlanmalıdır.
 Kütüphane çalışanlarının yenilikçi hizmetler geliştirmelerini teşvik
edecek, onları motive edecek panel, toplantı, seminer, kurs. vb. etkinlikler gerçekleştirilmelidir.
 Halk kütüphanelerinde gerçekleştirilen yenilikçi ve yenilikçi hizmetler teknolojik gelişmelerin sağladığı zengin imkânlarla desteklenmelidir.
 Gerçekleştirilecek yenilikçilik ve yenilikçi etkinliklerde diğer kamu
kuruluşları, sivil toplum örgütleri, dernekler ve vakıflarla işbirliği imkânı aranmalıdır.
 Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile Türk Kütüphaneciler Derneği önderliğinde Türkiye’deki
halk kütüphaneleri arasında gerçekleştirilen yenilikçi ve yenilikçi hizmet
ve faaliyetlerin duyurulmasını sağlayacak; hatta bu alanda işbirliği ve
koordinasyon imkânı oluşturacak bir platform oluşturulmalıdır.
 Yenilikçi faaliyetler gerçekleştiren kurumlar ve çalışanlar onura
edilmeli ödüllendirilmelidir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 199
Ahmet Altay ǀ Tania Todorova ǀ Bahtiyar Dursun
KAYNAKÇA
Altay, Ahmet, Seda Akın Gürdal ve İ.A. Yılmaz, (2012) “Meslek Yüksekokulu
Öğrencilerinin Bilgi Arama Davranışı Özellikleri Üzerine Bir Araştırma:
Kırklareli Üniversitesi Pınarhisar Meslek Yüksekokulu Örneği” Bilgi Eksenli Kuram ve Uygulamalar Sorgulayıcı ve Çözümleyici Yaklaşımlar
Sempozyumu, 31 Mayıs-02 Haziran 2012, Nevşehir. Ss.323-338.
Amabile, Teresa M., (1997), “Motivating creativity in Organization:…..”,
California Management Review, Vol. 40, No: 1.
Çiçek, Işık, (2011) “Teknoloji Geliştirmede Yaratıcılığı Yönetme” Organizasyon
ve Yönetim Bilimleri Dergisi, Cilt 3, Sayı 1, ss. 45-55.
Gürol, Mehmet Ali; (2006), Küresel Arena’da Girişimci ve Girişimcilik, Gazi
Kitapevi,Ankara
Helınsky, Zuzana (2009) Kütüphane Kaynak ve Hizmetlerini Pazarlama: Pratik
Rehber, Çev. Mine Tonta, ÜNAK, Ankara.
IFLA ve UNESCO. (1994).Public library manifesto. International Federation of
Library Associations and Institutions.
Ileri, Aydın ve Tayfun Talipoğlu (2007) Eşekle Gelen Aydınlık: Mustafa
Güzelgöz kitabı. Anfora Yayıncılık, Istanbul.
Kapu, Hüsnü ve Faruk Baştürk. "Yaratıcılık Tekniklerinin İşletme Eğitimindeki
Yeri
ve
Önemi"
http://www.iibf.selcuk.edu.tr/iibf_dergi/dosyalar/111348066507.pdf
(Erişimtarihi: 22/10/2013)
Kaya, Esma Ülkü ve Muhammet Düşükcan, (2007) “İşgören Yaratıcılığını Etkileyen Bireysel ve Mesleksel Faktörler: Sağlık Sektöründe Bir Uygulama” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 17, Sayı1, ss. 201-224.
Sağlamtunç, Tülin (1994) Çağdaş Kütüphanecilik ve Düşünce Özgürlüğü Üzerine..,Yapı Tasarım Üretim, İstanbul.
Samen, Selda, (2008) “İşletmelerde Yaratıcılığın Önemi” Ç.Ü. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, ss. 363-378.
Tonta, Yaşar (2009) “Dijital Yerliler, Sosyal Ağlar ve Kütüphanelerin Geleceği”
TürkKütüphaneciliği, Cilt 23, Sayı 4, ss. 742-768.
Yalvaç, Mesut. “21. Yüzyılda Halk Kütüphaneleri :Yaratıcı Kütüphane
Hizmetleri” Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bilgi ve
BelgeYönetimi Bölümü'nün kuruluşunun 50. Yılına armağan. İçinde yay.haz.
Doğan Atılgan, Ankara: Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Bilgi ve BelgeYönetimi Bölümü, 2004, ss. 43-50.
Yılmaz, Bülent, Didar Bayır (2004) “PULMAN-XT Projesi ve Türk
Kütüphaneciliğine Etkileri” Türk Kütüphaneciliği, Cilt 18, Sayı 1, ss. 7984.
200
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Halk Kütüphanelerinde Çocuklara ve Gençlere Yönelik Yaratıcı Bilgi Hizmetleri
Yilmaz, Bülent, (2008) “Türkiye’deHalk Kütüphaneleri Bölge Seminerleri: İyi
Uygulama Örneği Olarak Bir Deneyimin Değerlendirilmesi ”Türk
Kütüphaneciliği, Cilt 22, Sayı 1, ss. 107-128.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 201
ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNİN KARİYER
DEĞERLERİNİN CİNSİYETE GÖRE İNCELENMESİ
VE BİR ARAŞTIRMA
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
ÖZ
Günümüzde kariyer planlaması öğrenciler için desteklenmesi gereken
bir alan olarak görülmektedir. Bu anlamda özellikle çalışma yaşamlarının başlarında olan üniversite öğrencilerinin kariyer değerlerini ortaya koymak çok önemlidir. Kariyer değerleri (kariyer çapaları), bir kişinin mesleki karar vermesine şekil veren kişisel ihtiyaçları, değerleri ve
yetenekleridir. Bu çalışmada lisans öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerleri ve sahip oldukları kariyer değerlerinin cinsiyetlerine göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Bu kapsamda, ülkemizin çeşitli üniversitelerinde eğitim gören 405 lisans öğrencisine
anket uygulanmış ve toplanan veriler ışığında değerlendirme yapılmıştır. Araştırma, öğrencilerde ortaya çıkan baskın kariyer değerinin
saf meydan okuma kariyer değeri olduğunu göstermiştir. Bu kariyer
değerini sırasıyla güvenlik, hizmet-sebebe adama ve yaşam tarzı kariyer değerinin izlediği görülmüştür. Ortaya çıkan kariyer değerlerinin
cinsiyet karşısında farklılaşıp farklılaşmadığı incelenerek, sonuçları
açıklanmıştır.
ANAHTAR KELİMELER: Üniversite Öğrencileri, Kariyer, Kariyer
Planlama, Kariyer Değerleri (Çapaları).

Yrd.Doç.Dr., Türk Hava Kurumu Üniversitesi
Dr., Kara Kuvvetleri Komutanlığı

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
EXAMINING CAREER VALUES OF UNIVERSITY
STUDENTS IN TERMS OF GENDER AND A
RESEARCH
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
ABSTRACT
Nowadays, career planning is seen as an area for students to be encouraged. In this sense, especially in the beginning of their working
lives is very important to demonstrate the value of career college students. Career values (career anchors ), giving shape to a person's individual needs professional to decide, values and capabilities. In this
study, undergraduate students dominant career values examined with
their sex whether there is a meaningful differentiation. In this study,
405 undergraduate students studying in various universities in the
country was applied a questionnaire and were assessed in the light of
the data collected. The research shown that dominant career anchor is
the pure challenge. This career followed by the value of the security,
service/dedication to cause and life style. By examining the emerging
career values differed across gender, the results described.
KEYWORDS: University Students, Career, Career Planning, Career
Anchors.

Asst. Prof. Dr., University of Turkish Aeronautical Association
Dr., Turkish Land Forces

GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
1. GİRİŞ
Küreselleşen dünyada işletmeler, rekabet güçlerini arttırmak ve işsizliği
azaltmak için iş süreçlerini esnekleştirmekte, beceri gerektiren alanlarda
daha yüksek yetenek ve eğitim aramaktadırlar. İşletmelerin yeniden yapılandırılmaları ve işletme stratejilerindeki değişmeler, çalışanların bireysel
gelişimleri ve kariyerlerini planlamaları konuları üzerinde yoğunlaşmalarını zorunlu hale getirmiştir. İşletmelerde verimliliği etkileyen en büyük
faktörün “insan” olduğunun anlaşılması üzerine, çalışanların motivasyonuna yönelik yaklaşımlar her geçen gün artmakta ve yenilenmektedir. İşte
bu yaklaşımlardan en güncel ve uygulamada en popüler olanlardan bir
tanesi de kariyer planlaması ve yönetimidir. Özellikle genç nüfus, günümüzde işletmeler tarafından kariyer gelişimlerini sağlayacak bir pozisyon
ve buna uygun bir ortam istemekte; işletmeler ise değişen koşullarla birlikte artık çalışanına yalnızca iş güvencesi değil, iyi bir kariyer fırsatı da sunmaya çalışmaktadırlar. Bunlara benzer pek çok neden, kariyer değerlerini
üzerinde çok düşünülmesi ve araştırma yapılması gereken bir konu haline
getirmiştir. Kariyer değerleri ile ilgili çalışmalar dünyada 1971 yılında
Edgar Schein’ın Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde yaptığı araştırmaları ile başlamıştır. Bu tarihten itibaren araştırmalar artarak devam etmiştir.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kariyer değerleri konusu gittikçe önem
kazanmış, araştırmalar çok eskiye dayanmasa da son dönemlerde artmıştır.
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde eğitim gören öğrenciler üzerinde uygulanan bir anket ile öğrencilerin hangi
kariyer değerlerine sahip olduğu ve hangi kariyer değerlerinde yoğunlaştıkları ile hangi kariyer değerleri arasında anlamlı etkileşim bulunduğu
araştırılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin farklı kariyer değerlerine
sahip oldukları, özellikle güvenlik ve istikrar değerinde yoğunlaşmaları
nedeni ile onların iş ve istihdam güvenliğini ön planda tuttukları tespit
edilmiştir. Ayrıca kariyer değerlerinin kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılamayacağı ve birbirleriyle etkileşim içinde olabilecekleri anlaşılmıştır
(Adıgüzel, 2009: 277-292). Özellikle kariyer değerleri alanına olumlu bir
etki oluşturacağı düşünüldüğü için, araştırmaların merkezinde tüm dünya
dolduğu gibi ülkemizde de üniversite öğrencileri yer almıştır.
204
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
Günümüzde öğrenciler kariyer planlamalarına üniversite sınavları öncesinde başlamakta ve sonrasında ise geliştirmek veya değiştirmek durumunda kalmaktadırlar. Ülkemizde son yıllarda üniversite sayılarının artmasıyla beraber, farklı alanlarda kısa ve uzun vadede ihtiyaç duyulan iyi
yetişmiş personel ihtiyacını karşılamak amacı ile üniversiteler çeşitli sektörlere yönelik bölümler açmaktadırlar. Kariyer değerleri üzerinde üniversitelerde farklı bölümlerde araştırmalar yapılmıştır. Örneğin Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yapılan bir yüksek lisans araştırmasında
üç ayrı bölümde okuyan üniversite öğrencilerinin hangi kariyer değerleri
üzerinde yoğunlaştıkları ve sahip oldukları kariyer değerlerinin cinsiyet,
mezun olunan lise yaşanılan bölge ve okunulan bölüm ile bir ilişkisi bulunup bulunmadığı incelenmiştir. Araştırma neticesinde yaşanılan bölge ile
teknik-fonksiyonel kariyer değeri arasında bir ilişki olduğu; Ege bölgesinde
yaşayan öğrencilerin bu kariyer değeri üzerinde daha az yoğunlaştıkları, iş
güvenliği değerinde Marmara bölgesinde yaşayanların daha çok yoğunlaştığı, yaşanılan bölgenin diğer kariyer değerleri ile anlamlı bir ilişkisinin
bulunmadığı, makine mühendisliği bölümünde okuyanların hizmet-sebebe
adama kariyer değerinde daha çok, genel yöneticilik kariyer değerinde
daha az yoğunlaştığı, ingilizce öğretmenliği bölümünde okuyanların hizmet-sebebe adama kariyer değerinde daha çok, teknik- fonksiyonel kariyer
değerinde daha az yoğunlaştığı, sınıf öğretmenliği bölümünde okuyanlarında hizmet-sebebe adama kariyer değerinde daha çok, genel yöneticilik
kariyer değerinde daha az yoğunlaştığı tespit edilmiştir (Eyüboğlu, 2006:
83-84). Yapılan bahse konu araştırmalar incelendiğinde araştırma evreninin
bir üniversite ve bir veya birkaç bölümde okuyan lisans öğrencileri ile sınırlı olduğu görülmüştür. Bu çalışmada ise evren, ülkemizde örgün öğrenim
gören lisans öğrencileri olarak geniş tutulmuştur. Bu araştırma, birçok
gencin geleceğe yönelik yapacağı planlamalarda vazgeçemeyeceği değerlerinin neler olduğunu belirlemesine ve ilerisi için iyi bir kariyer seçimi yapmasına yardımcı olacaktır.
2. KARİYER VE KARİYER DEĞERLERİ
Kariyer, iş ve iş yaşantısı dışındaki tecrübelerin yaşam boyu ilerlemede
belirleyici olması olarak nitelendirilmektedir (Yarnall, 2008: 2). İnsan yaşa-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 205
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
mı için ulaşılması istenen noktayı ifade eden kariyer; genelde işle ilgili olarak görülmesine rağmen, kişinin özel yaşamındaki rollere ilişkin başarısından da etkilenebilmektedir (Uyargil vd., 2010: 266). Kariyer ile ilgili kavramlar kariyer planlama, kariyer yönetimi ve kariyer
geliştirmedir.
Kariyer planlama bireysel kariyer hedeflerine ulaşmak için gerekli olan
faaliyetleri düzenleme süreci olarak belirtilmektedir (Sarma, 2009: 161).
Kariyer geliştirme, bireyin kariyeri boyunca kariyer amaçlarına ulaşabilmesi için uygulanan programlar, eylemler ve faaliyetler olarak nitelendirilebilmektedir (Şimşek ve Çelik, 2008: 264). Organizasyonlardaki kariyer geliştirme süreçlerinden hedeflenen; bireyin sahip olduğu yetenekleri geliştirerek, onu, hem bireysel hem de örgütsel amaçlar için değerlendirmesi
(Akın, 2005: 5-6), kişinin eğitim, yetiştirme ve iş tecrübesi yolu ile kariyerinin planlanması ve kariyerine ilişkin yaptığı planların gerçekleşmesinin
sağlanması olarak belirtilmektedir (Bakioğlu ve Demirel, 2001: 39). Kariyer
yönetimi, bir çalışanın mevcut bulunduğu konumunun farkında olması,
kendisi için bir sonraki adımda neyin olduğunu bilmesi, iş geleceğini öngörmesi, kısacası kendini geleceğe hazırlaması bakımından gerekli ve yararlı bir çalışmadır (Fındıkçı, 2009: 342). Çalışanları örgüt içinde motive
edebilmek için bireylerin kariyer yolları, amaç ve planları hakkındaki istek
ve arzularını bilmek kariyer yönetimi için oldukça önem taşıdığı ifade
edilmektedir (Aytaç, 2005: 115-116).
Barutçugil’e (2004: 324) göre bir kişinin kariyer yönelimi, onun güdülerini, yeteneklerini, değerlerini algılanması ile başlamaktadır. Bu
farkındalığı netleştiğinde “kariyer değerleri” oluşmakta ve bunlar giderek
çok güç tercihler yapmak ya da yaşamında önemli değişiklikler gerçekleştirmek zorunda kalsa bile kişinin kolay vazgeçemeyeceği temel karar kriterine dönüşmektedir. Kariyer değerinin insanın içindeki büyüyen bir denge
alanını yansıttığı ve kariyer değerinin kişinin kariyeri boyunca sabit kalacağı savunulmaktadır. Bu durum kişinin değişmeyeceği, büyümeyeceği
veya değerlerinin gelişmeyeceği anlamına gelmemektedir ancak kişiler
olgunlaştıkça daha fazla yaşam tecrübesi ve kendini anlamayı geliştirdikçe
kariyer değerleri de daha sabit hale gelmektedir. Kariyer değerlerinin doğası ve Schein’ın tipolojisini tekrar kavramsallaştıran Feldman ve Bolino
kariyer değerlerinin üç üst gruba ayrıldığını ileri sürmüşlerdir. Bunlar
(Ramakrishna ve Potosky; Coetzee ve diğerlerinden aktaran Kılıç 2012: 80);
206
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
• Teknik-fonksiyonel, yöneticilik ve girişimci yaratıcılık değerlerini
kapsayan yetenek tabanlı,
• Güvenlik, değişmezlik, serbestlik ve bağımsızlık ile yaşam tarzı
değerlerini ihtiva eden güdü ve ihtiyaç tabanlı,
• Sebebe adama ve saf meydan okuma değerlerini kapsayan değer
tabanlı gruplardır.
Çalışmada kariyer değerleri sırasıyla; uzman olunan konularda yeteneklerini sergileme, yetenekleri üst seviyeye çıkarma anlamını taşıyabilen
Teknik-Fonksiyonel Yetenek (Tan ve Quek, 2001: 531); üst seviyede sorumluluk ve liderlik vasfına sahip olma, kurumun başarısına yardımcı olabilme
yeteneklerine sahip olma olarak özetlenebilen Genel Yöneticilik Yeteneği
(Schein, Participant Workbook, 2006: 11-15); çalışma hayatını başkalarının
kuralları çerçevesinde düzenlenmesinin hoş karşılamama durumu olarak
kısaca nitelendirilebilen Serbestlik-Bağımsızlık (Klapwijk ve Rommes, 2009:
410); tanımlanabilen yeni bir şey ortaya çıkarma ihtiyacı duyma olarak
kısaca anlatılabilen Girişimci-Yaratıcılık (Kniveton, 2004: 566); iş güvenliğine önem verme olarak nitelendirilebilen Güvenlik-Değişmezlik (Igbaria ve
Baroudi, 1993: 133), işin, ailenin ve kişisel ilgilerin yaşantıyla en uygun
şekilde birleştirilmesi ihtiyacından ortaya çıkan Yaşam Tarzı Kariyer Değeri (Coetzee ve Schreuder, 2009: 100; Igbaria ve Baroudi, 1993: 133), dünyayı
birçok yönüyle iyileştirme/geliştirme çabası ve çalışması içinde olma durumu olarak özetlenen Hizmet-Sebebe Adanmak (Adıgüzel, 2009: 28;
Coetzee vd., 2007: 70) ve son olarak kariyere önem verme, çözülmesi imkansız problemlerin üstesinden gelmeyi başarı olarak görüp bu tür problem çözme arayışı içinde olma olarak tanımlanan Saf Meydan Okuma
(Rensburg vd., 2003: 26; Schein, Participant Workbook, 2006: 22; Field, 2003:
3; Igbaria ve Baroudi, 1993: 133) olarak sıralanabilir.
3. ARAŞTIRMANIN SORULARI
Kişilerin kariyer seçiminde pek çok faktör etkili olmaktadır. Yapılan çalışmalara bakıldığında kariyer değerlerinin kişinin kariyer seçimini
yapmasında önemli rol oynadığı görülmektedir. Bu çalışmada, henüz iş
hayatına atılmamış üniversite öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerlerinin neler olduğu araştırılmıştır. Kariyer değerlerinin cinsi-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 207
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
yete göre farklılaşıp farklılaşmadığı analiz edilerek, aşağıdaki sorulara
cevap alınmaya çalışılmıştır.
Soru 1: Lisans öğrencilerinin sahip oldukları baskın kariyer değerleri
varmıdır?
Soru 2: Öğrencilerin kariyer değerleri cinsiyetlerine göre anlamlı düzeyde farklılaşmakta mıdır?
4. YÖNTEM
4.1. Örneklem: Evreni oluşturan miktarın sayıca çok olması nedeniyle
örneklemde homojenliğin sağlanması amacıyla her bölgeden örgün eğitim
veren devlet ve vakıf üniversitelerinden 405 lisans öğrencisine anket uygulanmıştır. Bahse konu anketler; Doğu Bölgesinden İnönü Üniversitesi ve
Fırat Üniversitesinde, İç Anadolu Bölgesinde Selçuk Üniversitesi, Erciyes
Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Başkent Üniversitesinde, Akdeniz Bölgesinde Akdeniz Üniversitesi ve Mersin Üniveristesinde, Ege Bölgesinde
Dokuz Eylül Üniversitesinde, Marmara Bölgesinde Marmara Üniversitesinde lisans eğitim gören öğrencilere uygulanmıştır. Örneklemin evreni
temsil edip etmediğini aşağıdaki formül aracılığı ile inceleyecek olursak; 2
milyon lisans öğrencisi için %95 güven aralığında 384 öğrencinin yeterli
olacağı, 200.000 lisansüstü öğrenim gören öğrenci için ise %93 güven aralığında 196 kişinin yeterli olacağı görülmektedir (Sümbüloğlu K. ve
Sümbüloğlu V., 2005:27).
n0 
Nt 2 pq
2000000(1.965) 2 0.5 * 0.5

 384
d 2 ( N  1)  t 2 pq 0.05 2 (2000000  1)  (1.965) 2 0.5 * 0.5
%95 olasılıkla 1999999 Serbestlik Dereceli %5 Çift Taraflı t Tablo Değeri=1,965
p=0,5 q=0,5
N=Populasyondaki birim sayısı
p=İncelenecek olayın görüş sıklığı
q=İncelenecek olayın görülmeyiş sıklığı
t=Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer.
d=Olayın görülüş sıklığına göre yapılmak istenen  sapma
208
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
n0 
Nt 2 pq
200000(1.965) 2 0.5 * 0.5

 196
d 2 ( N  1)  t 2 pq 0.07 2 (200000  1)  (1.965) 2 0.5 * 0.5
%93 olasılıkla 199999 Serbestlik Dereceli %7 Çift Taraflı t Tablo Değeri=1,965
p=0,5 q=0,5
N=Populasyondaki birim sayısı
p=İncelenecek olayın görüş sıklığı
q=İncelenecek olayın görülmeyiş sıklığı
t=Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer.
d=Olayın görülüş sıklığına göre yapılmak istenen  sapma
4.2. Veri Toplama Yöntemi: Bu araştırmada öğrencilerin sahip oldukları kariyer değerleri bu kuramın sahibi Edgar Schein tarafından geliştirilmiş ve 40 sorudan oluşan kariyer değerleri ölçme ve değerlendirme anketi
uygulanmak suretiyle ölçülmüştür. Ayrıca öğrenci ve ailelerine ait demografik bilgiler araştırmacı tarafından geliştirilen sorular vasıtasıyla elde
edilmiştir. Anketlerden elde edilen veriler Statistical Package for the Social
Sciences (SPSS) programı kullanılarak analiz edilmiştir.
Edgar Schein tarafından geliştirilen 40 soruluk ankette 8 ayrı kariyer
değerini tanımlayan 5 farklı soru sorulmuştur. Kariyer değerlerini belirlemek üzere hazırlanan toplam 40 soru, beşli Likert tipi ölçekle değerlendirilmiştir. Katılımcı anketteki düşüncelere tamamen katılıyorsa 5 puan, katılıyorsa 4 puan, konu ile ilgili fikri yok ise 3 puan, katılmıyor ise 2 puan,
kesinlikle katılmıyor ise 1 puan almaktadır. Her kariyer değerini tanımlayan 5 farklı soru için verilen cevapların karşılığı olan puanlar toplanmış ve
böylece kişilerin hangi kariyer değerine daha çok puan verdiği yani hangi
kariyer değeri üzerinde yoğunlaştığı ölçülmüştür.
4.3. Verilerin Analizi: Edgar Schein tarafından oluşturulan ve bu araştırma için Türkçeye çevrilerek öğrencilere uygulanan anket verileri öncelikle anlam bütünlüğü yönü ile incelenmiş, daha sonra verilerin gerçekten
ölçülmek istenen özelliği yansıtıp yansıtmadığı konusunu araştırmak üzere
üniversitesinde öğrenim gören 36 öğrencide uygulanarak, güvenilirlik ana-
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 209
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
lizi yapılmıştır. Araştırma sorularının Edgar Schein tarafından yapılan çalışmalarda kullanılması nedeniyle anket geçerliliğine yönelik herhangi bir
test yapılmamıştır. Anket güvenilirliğinin test edilmesinde, güvenilirlik
analizlerinde sıkça kullanılan katsayılardan birisi olan alfa katsayısı
(Cronbach’s Alpha) kullanılmıştır. Alpha (β) katsayısı 0-1 arasında pozitif
bir değerdir ve ağırlıklı standart değişimi gösterir. Bir başka ifade ile; ölçekte yer alan ifadelerin bir bütünü oluşturup oluşturmadığını, aralarındaki
homojenlik derecesini, ifadeler arasındaki benzerliği ve yakınlığı gösterir.
İfadeler arasındaki korelasyon ne kadar yüksek çıkarsa, alpha katsayısının
da yüksek çıkma ihtimali o kadar yüksektir. Analiz sonucunda ölçeğin
güvenilir olduğunu söyleyebilmek için alfa katsayısının 0.60’dan yüksek
bir değer alması gerekmektedir (Nakip, 2006:145). Yapılan güvenilirlik
analizi neticesinde, Cronbach Alpha değerinin 0,758 çıktığı, bunun sonucunda anketin anlamlı ve güvenilir olduğu görülmüştür.
Veriler SPSS paket programında analiz edilmiştir. Öncelikle lisans öğrencilerinin sahip olduğu kariyer değerlerinin normal dağılım sergileyip
sergilemediği incelenmiş ve bu kapsamda anket sorularına verdikleri
cevaplara göre oluşan kariyer değerleri için Kolmogorov-Smirnov testi
uygulanmıştır. Kolmogorov-Smirnov tek örneklem testi ile yapılan normallik testinde “normal dağılıma uygundur” başlangıç hipotezi test
edilmektedir. Test sonuçlarına göre bütün değişkenlere ilişkin anlamlılık
değerlerinin 0.05’ten küçük olması sebebi ile lisans öğrencilerinin sahip
olduğu kariyer değerlerinin normal dağılım sergilemediği söylenebilir.
Normal dağılım sergilemediği kabul edildiğinden, cinsiyet ile kariyer
değerleri arasında anlamlı düzeyde farklılaşma olup olmadığı Mann
Whitney U testi ile analiz edilmiştir.
5. BULGULAR
Lisans öğrencilerinde ortaya çıkan baskın kariyer değerleri ortalama
dağılım sonuçları incelendiğinde, lisans öğrencilerinde saf meydan
okuma (Ort.=19,9605) kariyer değeri ortalamasının en yüksek değere
sahip olduğu, bu ortalamayı sırasıyla güvenlik (Ort.=19,7753), hizmetsebebe adama (Ort.=19,6864) ve yaşam tarzı (Ort.=19,5531) kariyer değeri ortalamalarının takip ettiği görülmüştür.
210
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
Cinsiyet ile kariyer değerleri arasında anlamlı düzeyde farklılaşma
olup olmadığı konusunda yapılan Mann Whitney U testi sonucunda,
lisans öğrencilerin güvenlik (Z=-2,666; p=0,008) ve yaratıcılık (Z=-2.296;
p=0,022) kariyer değerleri ile cinsiyet arasında %95 güven düzeyinde,
bağımsızlık kariyer değeri (2-tailed=0,057) ile %90 güven düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı bir farklılıklaşma olduğu görülmüştür.
Cinsiyete göre kariyer değerlerinin dağılımı incelendiğinde güvenlik
kariyer değerinde kız öğrencilerin (Ort.=20,0698) ortalamalarının, erkek
öğrencilerin ortalamasına (Ort.=19,4421) göre daha yüksek olduğu, yaratıcılık kariyer değerinde erkek öğrencilerin ortalamasının (Ort.=18,7581),
kız öğrencilerin ortalamasına (Ort. =19,4000) göre daha yüksek olduğu
olduğu, bağımsızlık kariyer değerinde yine erkek öğrencilerin ortalamasının (Ort.=19,4000), kız öğrencilerin ortalamasına (Ort.=19,0186) göre
daha daha yüksek olduğu tespit edilmiştir.
6. SONUÇ
Lisans öğrencilerinde ortaya çıkan baskın kariyer değerinin “saf meydan
okuma” kariyer değeri olduğu görülmektedir. Bu kariyer değerini sırasıyla “güvenlik”, “hizmet-sebebe adama” ve “yaşam tarzı” kariyer değerinin izlediği görülmüştür.
Lisans öğrencilerinde saf meydan okuma kariyer değerinde
yoğunlaşılmasının öğrencilerin evlerinden ilk kez ayrılarak okula gelmiş
olmaları, kendi ayakları üstünde ilk defa durmaya başlamaları, 18-22 yaş
arasında ergen olan bu kişilerin sahip oldukları enerji ile önlerine çıkabilecek her türlü engeli aşabileceklerini, kendilerine ve ailelerine ispat etmeye çalışmalarından kaynaklanabileceği düşünülebilir. Saf meydan
okuma kariyer değerini takip eden güvenlik kariyer değerindeki yoğunlaşmanın ise üniversite eğitimi sırasında öğrencilerin hissettikleri iş bulamama riskinden kaynaklanabileceği değerlendirilmektedir.
Lisans öğrencilerin güvenlik, yaratıcılık ve bağımsızlık kariyer değerleri ile cinsiyet arasında anlamlı bir farklılık olduğu görülmektedir. Güvenlik kariyer değerinde kız öğrencilerin, erkek öğrencilere göre daha
baskın olduğu, yaratıcılık kariyer değerinde erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre daha baskın olduğu, bağımsızlık kariyer değerinde yine
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 211
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
erkek öğrencilerin, kız öğrencilere göre daha baskın olduğu tespit edilmiştir. Kariyer seçimi söz konusu olduğunda birçok alanda olduğu gibi
cinsiyete göre farklılıklar oluşmaktadır.
Kız öğrencilerin gelecekte düzenli, tutarlı ve kestirilebilir bir hayat
kurma isteği bu değerde yoğunlaşmasına neden olduğu değerlendirilmektedir. Bu değere sahip kişiler iş güvenliğine önem vermekte ve işyerinde belirli bir makamda kalmaya çalışmaktadırlar. Ana amaç geleceği
garanti altına alarak güven duygusunu pekiştirmektir. Bu kariyer değeri
mali güvenlik (emekli maaşı ve emeklilik planları gibi), iş güvenliği veya
her an iş bulabileceğiniz şekilde hissettiren değişmeyen bir iş alanı şeklinde kendini göstermektedir. Kız öğrencilerin güvenlik kariyer değerinde yoğunlaşmaları riskin az olduğu iş alanlarına yönelmelerini gerektirebilir. Buda ülke gerçekleri düşünüldüğünde kamu sektöründe çalışma
durumunu ortaya çıkarabilir.
Erkek öğrencilerin yaratıcılık ve bağımsızlık kariyer değerlerinde yoğunlaşması da erkeğin Türk toplumu tarafından algılanışı ve toplumda
erkek ve kıza verilen farklı rollerden kaynaklandığı düşünülmektedir.
Ülkemizde erkeklerin kızlara göre daha özgür, daha rahat ve buna bağlı
olarak daha girişken yetiştiği düşünülür ve erkeklerin fiziksel anlamda
da daha güçlü olduğu varsayılırsa; erkeklerin ticaret ve serbest meslek
gibi teknik ve mekanik işleri, yönetici pozisyonunda bir organizasyonda
çalışmak gibi riskli ve girişim gerektiren işleri, kızlara göre daha çok
tercih ettikleri söylenebilir. Ancak bu konu sosyolojik perspektifle ele
alındığında farklı araştırma konularına da gereksinim duymaktadır.
Kişilerin ihtiyaçlarını tatmin eden, yetenekler ile uyumlu sahip oldukları değerlerle çelişmeyen işlerde çalışmaları icra ettikleri mesleklerden zevk almalarını ve bunun sonucunda yapılan işten daha kaliteli sonuçların alınabileceğini söyleyebiliriz. Bu nedenle Edgar Schein tarafından ortaya atılan kariyer değerleri (çapaları) kavramı diğer meslek seçimi kuramları gibi iyi algılanmalı ve kişinin sahip olduğu değerlere uygun yönlendirme ve teşvik başta aile içerisinde anne ve baba olmak üzere rehberlik ve danışmanlık hizmeti veren birimler ve merkezlerce takip
edilmelidir.
Öğrencilerin kariyer planlamaları onların yaşamını şekillendirecek
olan temel unsurdur. Böylesine mühim bir seçimde ailenin ve sosyal
212
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
çevrenin yanında üniversitelerin yol gösterici olmaları öğrencilerin lehine olacaktır. Bu kapsamda üniversite yönetimlerince öğrencilerin lisans
eğitimi süresince ilgi duydukları meslek alanlarına yönelik staj, yerinde
eğitim gibi çeşitli uygulamaların yaygınlaştırılarak, öğrencilerdeki özgüven duygusunun artırılması ve iş yaşamında elde edinilen kazanımların
lisans seviyesine çekilmesi amaçlanabilir. Bunun çalışma hayatında kişilerde yoğunlaşılan saf meydan okuma kariyer değerini köreltebileceği
düşünülebilir, ancak bunun tam aksine çalışma hayatındaki kişilerde bu
değerin daha da baskın bir seviyeye gelerek vazgeçilemeyecek bir durum alması ve bunun neticesinde; kimsenin düşünemediği ve düşünse
bile cesaret edemediği bir çok konuda özgüven sahibi çalışanların iş hayatına kazandırılabileceği değerlendirilmektedir.
KAYNAKÇA:
Adıgüzel, Orhan (2009), “Schein’ın Kariyer Çapaları Perspektifinde Süleyman Demirel Üniversitesi İİBF Öğrencilerinin Kariyer Değerlerine İlişkin Bir Araştırma”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Dergisi, C.14, S.2: 277-292.
Akın, Adnan (2005), “Takım Kariyer Modeli ile Proje Takımlarında Kariyer Geliştirme”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı
25: 5-6.
Aytaç, Serpil (2005), Çalışma Yaşamında Kariyer, (Bursa: Ezgi Kitabevi).
Bakioğlu, A. ve A. Demirel (2001), “İlk Öğretim Müfettişlerinin Kariyer Gelişimleri”, M.Ü. Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, Sayı 13: 39.
Barutçugil, İsmet (2004), Stratejik İnsan Kaynakları Yönetimi, (İstanbul: Kariyer
Yayıncılık).
Coetzee, M., D. Schreuder, R.Tladinyane (2007), “Organisational Commitment and
Its Relation to Career Anchors”, Southern African Business Review, Volume
11, Number 1, April 2007: 65-86.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 213
A.Emin Serin ǀ Ali Osman Kılıç
Coetzee, Melinda, Dries Schreuder (2009), “Using The Career Orientation Inventory
(COI) for Measuring Internal Career Orientations in South African
Organisational Context”, South African Journal of Industrial Psychology,
Vol.35: 99-111.
Eyüpoğlu, Gülseren (2006), Evaluation of the University Students’ Career Anchors,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul.
Fındıkçı, İlhami (2009), İnsan Kaynakları Yönetimi, (İstanbul: Alfa Yayınları).
Field, Anne (2003), “Speak to What Drives Them”, Harvard Management
Communication Letter, September 2003: s.3-5
Igbaria, Magid ve Jack J. BAROUDI (1993), “A Short-Form Measure of Career
Orientations: A Psychometric Evaluation”, Journal of Management
Information Systems, Fall 1993, Vol.10, No.2: 131-154.
Kılıç, Ali Osman (2012), Kariyer Değerlerinin Demografik ve Sosyo-Kültürel Faktörler Açısından Değerlendirilmesi ve Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi İ.İ.B.F.
Klapwijk, Remke ve Els Rommes (2009), “Career Orientation Of Secondary School
Students (M/F) in the Netherlands”, International Journal of Technology &
Design Education, DOI 0.1007/s10798-009-9095-7: 403-418.
Kniveton, Bromley H. (2004), “Managerial Career Anchors in a Changing Business
Environment”, Journal of European Industrial Training, 28.7.2004: 564-573.
Nakip, Mahir (2006), Pazarlama Araştırmaları, Teknikler ve (SPSS Destekli) Uygulamalar, (Ankara: Seçkin Yayıncılık).
Ramakrishna, Hindupur V. ve Denise POTOSKY (2003), “Conceptualization and
Exploration of Composite Career Anchors: An Analysis of Information
Systems Personnel”, Human Resource Devolopment Quarterly, Vol.14,
No.2: 199-214.
Rensburg, S. Van, J.C. Rothmann, S. Rothmann (2003), “The Relationship Between
Personality Characteristics and Career Anchors of Pharmacists”,
Management Dynamics, Vol.12, No.3: 24.33.
Sarma, A.M. (2009), Personnel and Human Resources Management, Published by
Himalaya.
Schein, Edgar H. (2006), Career Anchors (Participant Workbook), Published by
Pfeiffer, Third Edition, CA, USA.
Sipahi, Beril, E.Serra Yurtkoru ve Murat Çinko (2010), Sosyal Bilimlerde SPSS’le
Veri Analizi, (İstanbul: Beta Basım).
Sümbüloğlu, Kadir, Vildan Sümbüloğlu (2005), Klinik ve Saha Araştırmalarında
Örnekleme Yöntemleri ve Örneklem Büyüklüğü, Hatiboğlu Yayınevi, Ankara.
214
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Üniversite Öğrencilerinin Kariyer Değerlerinin Cinsiyete Göre İncelenmesi ve Bir Araştırma
Şimşek, Şerif ve Adnan Çelik (2008), “Çağdaş Yönetim ve Örgütsel Başarım”,(içinde: Himmet Karadal, Günümüz Örgütlerinde Kariyer Geliştirme),
(Konya: Eğitim Kitapevi).
Tan, Hwee-Hoon ve Boon-Choo Quek (2001), “An Exploratary Study on the Career
Anchors of Educators in Singapore”, The Journal of Psychology.
TOBB (2011) “Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Türkiye Sivil Havacılık Meclisi
sektör Raporu”.
Uyargil,Cavide, Zeki Dal, İ.Durak Ataay, A.Cevat Acar, Oya Özçelik, Gönen Dündar, Ömer Sadullah ve Lale Tüzüner (2010), ”Kariyer Geliştirme”,(içinde:
Gönen Dündar, Kariyer Geliştirme), (İstanbul: Beta Basım).
Yarnall, Jane (2008), Strategic Career Management Developing Your Talent,
Published by Butterworth-Heinemann.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 215
GÜNEY KORE’DE GENÇLERİN EĞİTİMİ VE
MODERN YAKLAŞIMLAR
Mahmut Türk
ÖZ
Son yıllarda gerek uluslararası derecelendirme sınavlarında (PISA,
TOEFL gibi), gerek eğitim ile ilgili çalışmalarda gerekse gençlik çalışmaları ve faaliyetlerinde Güney Kore dünyada ön plana çıkmaktadır.
Ülkenin özellikle gençlere yönelik düzenlemeleri ve uygulamaları oldukça başarılı bir şekilde sonuçlar vermektedir.
Eğitim alanında başarısı tüm dünyaca kabul edilen ve 1948 yılında
başladığı okullu oranını arttırma stratejisinin ardından, 1980’lerden itibaren çabasını eğitimde kaliteye yönlendiren Güney Kore, özellikle bu
dönemden sonra gençlerin eğitimi konusunda büyük gelişmeler kaydetmiştir. Okullarda verilen teorik eğitimlerin uygulama merkezlerinde pratik uygulamalarla pekiştirildiği ülkede, çok sayıda araştırma,
uygulama ve destek merkezleri kurulmuştur. Bütçeden bağımsız olarak bu merkezlerde verilen eğitimlerde alınan yüksek başarı, pek çok
ülkenin, özellikle Güney Kore’den daha fazla olanaklara sahip olan
ancak başarı alanında benzer trendi yakalayamayan ülkelerin ilgi konusu olmuştur. Bu çalışmada da, Güney Kore’nin eğitim sistemi ve
eğitimde kalite arttırma döneminin en önemli unsurları olan gençlik
merkezleri ve bu merkezlerde verilen eğitim hizmetlerinin ve yapılan
faaliyetlerin Türkiye ile kıyaslanması amaçlanmıştır.
ANAHTAR KELİMELER: Güney Kore; Eğitim; Gençlik politikaları.

Gençlik ve Spor Bakanlığı, Uzman Yardımcısı
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
EDUCATION OF YOUNGERS IN SOUTH KOREA
AND MODERN APPROACHES
Mahmut Türk
ABSTRACT
Recently, South Korea has significant success at international graduation examinations such as PISA, TOEFL etc. and projects on younger
education in the world. Especially regulations and applications for the
younger of the country have given successful results.
South Korea having accepted successful on education system in the
world had started to increase schooling rates in 1948, and after 1980’s,
the country had directed its motivation to increase of quality of education. At this period, the country has significant acquisitions about education of younger. In the country, theoretical educations have been
supported with practical applications, and many research, application
and supporting centers have been established. Far away from the costs,
education quality of the South Korea has been an interest area of the
other countries having similar or higher financial status but unsuccessful to realize objectives of the education system. In this research,
younger centers, which are important factors of the South Korea education system and quality improvement, and education services given
in these centers have been compared with Turkey.
KEYWORDS: South Korea; Education; Younger Politics.

Ministry of Youth and Sports, Assistant Specialist
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ © Yıl: 1 ǀ Cilt: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ 2013-2
ISSN: 2147-8473
Mahmut Türk
1. GİRİŞ
Son yıllarda teknoloji alanında yaşanan gelişmeler ve bilgi toplumuna
geçiş sürecindeki paradigma değişimi, giderek beşeri sermayenin, insan
bileşeninin ve insana ait en önemli gereksinimlerden birisi olan eğitimin
önemini ön plana çıkarmıştır. Bilgi toplumunun yapı taşı yine bilgi olup,
eğitim ise bilgi toplumunun yapı taşının bireylere aktarımını sağlayan
bir süreçtir. Bu nedenle günümüzde eğitim, sadece bir ülke ya da bir
sosyal kesimin değil, tüm küresel kamunun bir aidiyeti olup, küresel
kamusal mal olarak değerlendirilmektedir.
Günümüzde ülkelerin gelişmişlik göstergelerinin başında da eğitim
ve eğitim ile ilişkili olan inovasyon, Ar-Ge gibi kavramlar vardır. Öte
yandan gelişen teknoloji bizlere, çok kısa sürelerde, farklı ülkelerin eğitim sistemlerini değerlendirme ve kıyaslama imkanı vermektedir.
Güney Kore, Kuzey Kore’ye nazaran daha fazla dışa açık bir ülke
olup, bulunduğu bölgede eğitim alanında, özellikle uluslararası sınavlarda başarılarıyla ön plana çıkmaktadır. Ülkede 1980’li yıllara kadar
eğitime katılım oranlarının artması planlanırken, bu tarihten sonra ise
eğitimde kalite arttırma çalışmalarına hız verilmiştir. Sadece eğitime
katılımı artırma yaklaşımı dahi incelemeye değerken, eğitimde kalite
arttırma çalışmaları çok daha kayda değer sonuçlar vermiştir
Gençlerin eğitimi ve genç nüfusun geliştirilmesi, bir ülkenin hem iktisadi, hem de siyasi açıdan geleceğini temin eden en önemli etkenlerden
birisidir. Son yıllarda dünya genelinde sıklıkla ortaya çıkan sosyal ya da
ekonomik sorunların kısa vadede çözüm arayışları devam ederken, yeni
kamu yönetimi anlayışıyla birlikte, gelecek nesillerde bu sorunların ortaya çıkmasını önlemek ve daha başarılı bir nüfus elde etmek için, gençlerin sadece okul içerisinde eğitimi değil, aynı zamanda sosyal topluma
entegrasyonu da önemli bir husus haline gelmiştir.
Güney Kore, sadece okul içi eğitim ve okul temelli eğitim göstergeleri
açısından uluslararası alanda başarılara sahip olmakla kalmayıp, aynı
zamanda gençlerin okul dışında eğitimleri ve topluma kazandırılmaları,
diğer bir ifadeyle gençlerin topluma entegrasyonu ve kimlik algısı gelişimi açısından da önemli başarılar kaydetmiş olan bir ülkedir. Ülkede
gençlerin hem okul temelli, hem de okul dışındaki eğitim politikalarında
218
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
sağladığı başarı, birçok sosyolojik ve eğitim alanında yapılan çalışmalara
konu olmuştur.
2. GENEL OLARAK EĞİTİM SİSTEMİ
Güney Kore’de Eğitim Bakanlığı 1948’den beri ülkedeki bütün eğitim
kademelerinin yönetimi ve denetimiyle sorumludur. Bakanlığın görevleri arasında tüm kademeler için eğitim politikası oluşturmak, müfredat ve
eğitim sisteminin sürekliliği için gerekli desteği sağlamak, son olarak da
bunları gerçekleştirebilmek için idari karar ve önlemler almak olup, ülke
merkezi bir eğitim sistemine sahiptir. Ülkede ilkokul altı, ortaokul üç,
lise üç ve yükseköğretim dört yıllık kolej ya da üniversite eğitimi olmak
üzere 6+3+3+4 lük sisteme sahiptir (Aras ve Özen, 2012). UNESCO’nun
2011 yılında güncellediği raporunda ülkenin eğitim sisteminin temel ilke
ve hedefleri aşağıdaki gibi sıralanmıştır (UNESCO, 2011):
- Genel karakter ve bireysel kişiliğini geliştirmek istemede gönüllü,
- Temel bilgi ve beceriler konusunda sağlam bilgilerle yaratıcı düşünen,
- Akademik disiplinler çerçevesinde entelektüel bilgisine dayalı olarak
kariyer olanaklarını araştıran ve
- Ulusal kültür bağlamında yeni değerler üreten bireyler yetiştirmek.
Eğitimde kalite arttırımı amaçlı yapılan büyük harcamalara rağmen,
genel olarak eğitim sisteminde zaman zaman finansal kaynaklı bazı eksiklikler görülebilmektedir. Örneğin, Lee (2002) çalışmasında, ilkokullardaki laboratuar, müzik odaları gibi özel sınıfların %11,6’sının ciddi
gereksinimleri olduğunu, spor salonları, dinlenme odaları, yemekhaneler gibi bileşenlerin de oldukça kötü durumda olduklarını, bunların ya
büyük tadilat, ya da yeniden yapılanmaya gereksinim duyduğunu rapor
etmiştir (Lee, 2002).
3. YASAL DÜZENLEMELER VE TEŞVİKLER
Ülkede 1970’lerin ortaları ve 1980’e kadar olan dönemde, endüstrileşme
oranının artmasıyla birlikte, eğitimli işgücü gereksiniminin önemi de
anlaşılmıştır. 1977-1981 yılını kapsayan dördüncü beş yıllık kalkınma
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 219
Mahmut Türk
planında, eğitim, kamu sağlığı ve konut konuları temel ulusal gereksinimler olarak belirlenmiştir (Kim, Güney Kore eğitim sistemi, 1980’lerin
sonlarından itibaren önemli değişikliklere konu olmuştur. Bu dönemden
önce eğitime katılım sayısı ön planda tutulup, kalite ikinci planda gelirken, hedeflenen okullu oranına erişilen bu tarihten itibaren, kalite yükseltme çalışmalarına gidilmiştir.) Bu tarihten itibaren okullarda, demokrasiye de geçişin etkisiyle birlikte, giderek daha politize olmamış bir yapıya sahip olunduğu görülmektedir. Özellikle Sivil toplum kuruluşlarının bu aşamadan itibaren eğitim politikalarında etkili olduğu görülmektedir (Seth, 2002). Ülkede 1949 yılında çıkan Eğitim Yasası, Temel Eğitim Yasası, Orta ve Lise Eğitimi Yasası ile Yüksek Öğrenim Yasası olarak üç başlık altında düzenlenmiştir. Ocak 1991 yılında Infant (ÇocukBebek) Bakım Yasası çıkarılmış ve 2004 yılında yeniden düzenlenmiştir.
Bu yasayla 0 ila 6 yaş arasında çocuğu olan ve düşük gelire sahip, ya da
engelli çocukları olan ailelerin devletçe desteklenmesi sağlanmıştır. Yine
2004 yılında çıkarılan Anaokulu Eğitimi Yasası ile ilk ve ortaöğretim
kurumları yasa kapsamına alınmıştır. Yüksek Öğretim Yasası ise 23
Aralık 1997 yılında revize edilerek, teknik yüksek okullar, ön lisans ve
dört yıllık üniversiteleri kapsamaktadır (UNESCO, 2011).
4. EĞİTİM VE GENÇLİK POLİTİKALARI
Ülkenin eğitim sisteminin sağlamlığı ve verilen teşviklerin yanında, özellikle Uluslararası Eğitim İlerleme Başarı sınavlarında (IAEP) 19 farklı
ülkeden 13 yaşındaki çocukların matematik ve bilimdeki başarıları, tüm
dünyada ilgi konusu olmuştur. Washington Üniversitesi’nden Sorensen
1994 yılında kaleme aldığı çalışmasında, bu başarıda sadece eğitim sistemi ve yasal düzenlemelerin değil, aynı zamanda geçmişten gelen geleneksel başarı ve entelektüel birikimin de katkısının olduğunu ifade etmiştir (Soransen, 1994).
Öte yandan ülkede, Ağustos 1972 yılından itibaren, Yasal düzenlemelerin yanında Kore Eğitim Geliştirme Enstitüsü (Korean Education
Development Institute-KEDI) kurulmuş olup, eğitimde kalite arttırımı ve
teşvikler konusunda hizmet vermektedir1. Bunun yanında Korea
1
http://eng.kedi.re.kr/khome/eng/about/welcome.do
220
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
Foundation gibi kar amacı gütmeyen kuruluşlar, uluslararası alanda
farklı ülkelerde öğrenci burs programları açarak, uluslararası alanda
gençlerin eğitimlerinin desteklenmesine hizmet etmektedir2. Yine hükümet, her yıl yayınladığı uluslararası öğrencilere burs programıyla,
uluslararası alanda eğitim gören öğrencilerini desteklemektedir. Hükümetin 2013 yılında yayınladığı raporda, 760 öğrencinin çeşitli ülkelerde
öğrenim görmeleri için burs tahsisleri yapılmıştır3. Ülkede engelli bireylere yönelik olarak ciddi destekler verilmekte olup, 2013 yılı BM raporuna göre engelli bireylerin işsizlik oranı %30 civarındadır ve bu rakam
genel iş gücünün beş ya da altı kat üzerindedir4. Bu durum, eğitimde de
engelli bireylere yönelik yasal düzenlemelerin sonucudur.
5. TEŞVİKLER
Güney Kore’de, gençlerin eğitimini ve gelişmesini sağlayan birçok yasal
düzenleme yapılmıştır. Gençlerin Gelişmesi Yasası (Youth Development
Law), daha sonra Temel Gençlik Yasası (Fundemental Youth Law)5 olarak revize edilmiştir. Bu yasa ile ülke içerisindeki gençlerin gelişimlerini
ve sosyalleşmesini amaçlayan resmi ya da sivil toplum kuruluşlarının
hükümet tarafından desteklenmesi hükümleri yer almaktadır. Bunun
yanında, Gençlerin Korunması Yasası (Youth Protection Law)6 sayesinde, hükümetçe fonlanan, ancak denetlenmeyen sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinde, gençlerin sosyal ve fiziksel gelişimlerine engel teşkil
edecek ya da hükümetin fonlama fonksiyonunu olumsuz kullanması
muhtemel olan girişimlerin önlenmesi sağlanmıştır.
6. GENÇLİK MERKEZİ POLİTİKALARI
Güney Kore’de, Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı mevzuatları ve ilgili düzenlemeler ile her yerel yönetimin gençlik merkezi açma zorunluluğu getirilmiştir. Ülkenin nüfusunun yaklaşık %20 si 9-24 yaş aralığındadır ve bu yaş
http://www.ciee.org/southkorea/
http://www2.u-szeged.hu/kulugy/paly/2013/2013_kgsp_graduate_program_guideline.pdf
4 http://www.un.org/disabilities/documents/toolaction/employmentfs.pdf
5 Kore Temel Gençlik Yasası,
http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/Fundamental%20Law%20of%20Youth.pdf
6 Kore Gençlerin Korunması Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/ProtectionLaw.pdf
2
3
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 221
Mahmut Türk
aralığına hizmet sunmak amacıyla Güney Kore’de 750 adet gençlik merkezi
kurulmuştur. Modern kamu yönetimi anlayışının hakim olduğu bu merkezlerde, performans esaslı bütçeleme sayesinde,(modern kamu yönetimi anlayışı
ve performans esaslı bütçeleme meselesi son yıllarda akademik ve kamu idarecileri
arsında çok konuşulan ve hızla gelişen bir anlayış olup her kamu idarecisinin bilmesi gereken bir mesele olduğu düşünülmektedir. Bizim bu makalede konumuz olmadığı ve tek başına bir makalede irdelenmesi gerektiği düşüncesi ile sadece değinilmiştir) bu kurumların yeni kamu işletmeciliği çerçevesinde hizmet vermeleri
amaçlanmıştır. Ayrıca spesifik konularda, tematik eğitimler üzerinde odaklanan bu merkezlerde, kurumların sadece belli konulara odaklanmaları
sağlanmıştır. Bu sayede, Gwangjin Gençlik Merkezi7, Seul Özel Şehir Belediyesi Gençler Medya Merkezi gibi merkezler, uluslararası alanda tanınır
hale gelmiştir. 1989 yılında, Gençlerin Gelişmesi Yasası (Youth
Development Law) 19. madde uyarınca hükümet tarafından finanse edilen
“Kore Genç ve Çocuk Enstitüsü (Korea Youth and Children-KIYC) kurulmuştur. Daha sonra 1993 yılında enstitü, Temel Gençlik Yasası’nın 50. maddesi gereğince, Kore Genç Gelişim Enstitüsü (Korea Institute for Youth
Development-KIYD) olarak yeniden yapılandırılmış ve genişletilmiştir.
Bundan altı sene sonra, 1999 yılında, KIYD “hükümetçe finanslanan araştırma enstitülerinin kurumu, yönetimi ve finansmanı” yasasına göre Başbakanlık Ofisi tarafından fonlanan bir örgüt olarak yeniden yapılandırılmıştır.
Kuruluşun iki temel hedefi vardır.
Bunlar8:
- Gençlerin potansiyellerinin arttırılması ve sosyal bir çevre oluşturmak için program araştırma ve geliştirme,
- Gençlerin yaşamlarında aktif ve sübjektif roller üstlenerek, genç gelişimine katkı ve gelişim sağlama.
Bu amaçlarla kurum, aşağıdaki fonksiyonları yerine getirmektedir:
- Gençlerle ilişkili politikalarda araştırma, danışmanlık, analiz ve değerlendirmeler,
- Gençlerle ilişkili sivil toplum kuruluşlarının desteklenmesi ve danışmanlık hizmetleri
Seul Gwangjin Gençlik Merkezi, http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sheet_planetarium&filtre=2374
8 Kore Ulusal Genç Politika Enstitüsü, http://www.nypi.re.kr/eng/introduction.np
7
222
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
- Akademik, kamusal ve araştırma alanlarında, sivil ve kamu sektörlerinin birlikte çalışmasını teşvik etmek.
7. GÜNEY KORE’DEKİ ÖNEMLİ GENÇLİK MERKEZLERİ
Gwangjin İlçesi Gençlik Eğitim Merkezi; yerel yönetime bağlı bir gençlik
merkezi olup bu gençlik merkezinde temel olarak genel etkinlikler ve özel
etkinlikler olmak üzere iki bölümde eğitim verilmektedir. Kore’de gençlik
tanımı 9-24 ve 25-35 yaş grubu olarak ikiye ayrılmış olup söz konusu gençlik merkezinde 9-24 yaş gurubuna yönelik faaliyetler yapılmaktadır. Bu
yaş grubunda yer alan gençlere genel etkinlikler kapsamında Gwangjin
ilçesi Gençlik merkezi tarafından 600 civarında kurs düzenlenmektedir.
Bazı kursların bitiminde kursiyer gençlere Gençlik Merkezi tarafından
akredite sertifikalar verilmektedir. Bu çalışmalara ek olarak özel etkinlikler
çatısı altında düzenlenen programlarda Uzay Bilimi, Cinsel Eğitim ve İnternet Bağımlılığından korunma alanlarında eğitimler verilmektedir. Ayrıca okul sonrası gençlerin yönlendirilmeleri ile alakalı eğitimleri de mevcuttur. Gwangjin İlçesi Gençlik Eğitim Merkezi tematik eğitimleri ile ön
plana çıkan bir Gençlik Merkezi olup aynı zamanda çeşitli gönüllülük
faaliyetleri ve festivaller de düzenlemektedir9.
Seul Özel Şehir Belediyesi Gençler Medya Merkezi; isminden de anlaşıldığı üzere eğitimini medya konusunda spesifik hale getirmiş olup
katılımcı gençlere bu alanda hem teorik hem de uygulamalı eğitimler
vermektedir. Merkez 2000 yılında kurulmuştur ve hâlihazırda alanında
profesyonel yaklaşık 30 personeli ile binlerce gence eğitim vermektedir.
Bu gençlik merkezinde eğitim alıp bugün ülkenin önemli medya kuruluşlarında çalışan ünlü insanların varlığı tek başına bize kurumun ve
verilen eğitimin kalitesini göstermeye yetecektir.
National Youth Center Of Korea (Kore Milli Gençlik Merkezi); Bu kurumda yaklaşık 100 adet personel gençlere hizmet vermektedir. Bazı
dönemlerde günde yaklaşık 1000 kişinin faaliyetlere katıldığı milli gençlik merkezi 540.000 metre karelik bir alan üzerine kurulmuştur. Söz konusu Milli Gençlik Merkezi Kore’nin hatta güney Asya’nın en büyük
Seul Gwangjin Gençlik Merkezi, http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sheet_planetarium&filtre=2374
9
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 223
Mahmut Türk
gençlik merkezi olma özelliğine sahiptir. Bu gençlik merkezinde hafta içi
ayrı hafta sonu ayrı programların yapılmasının yanı sıra engelli bireylere
yönelikte sık sık faaliyetler de yapılmaktadır. Milli Gençlik Merkezi’nde
yüzme, bisiklet, doğa yürüyüşü, okçuluk, paintball, tenis, basketbol, atlı
spor, fitness, masa tenisi bilardo gibi çeşitli faaliyetler ile birlikte çok
sayıda doğa faaliyetleri de gerçekleştirilmektedir. Gençlik merkezinde
yapılan kültürel programlar çerçevesinde gençlerin geleneksel kıyafetleri
ve geleneksel çalgılarını öğrenmeleri, müze ziyaretleri ile de tarihlerini
öğrenmeleri amaçlanmaktadır. Yapılan faaliyetler aynı zamanda engelli
ve dezavantajlı gençler ve onların ailelerini de kapsamaktadır. Bununla
birlikte Gençlik Merkezi’nde çalışacak gençlik liderlerinin de üst seviye
eğitimler aldığını özel programlar ile donanımlı olarak yetiştirildiklerini
ve ardından gençlik merkezlerinde istihdam edildiklerini görülmektedir.
Kore Milli Gençlik Merkezi Bakanlığa bağlı bir yerdir ve denetimi bakanlık tarafında yapılmaktadır. Gençlik merkezinden yılda 100.000 bini
aşkın genç eğitim almakta olup bu gençlere 24 saat hizmet veren yaklaşık 30 gençlik lideri bulunmaktadır.
8. ULUSLARARASI GENÇLİK DEĞİŞİM PROGRAMLARI
Güney Kore ülke politikası olarak gençlerinin bilgi ve tecrübelerini artırmak, genç yaşlarda yurtdışı deneyimi edinmelerini sağlamak, başka
kültürlerden insanlar ile tanışarak kendilerini yetiştirmelerine yardımcı
olmak, yine başka kültürleri görmeleri vesilesi ile dünyayı tanımalarını
temin etmek ve gençlerin bir misyon ve vizyon edinmelerini sağlamak
amacıyla 30’u aşkın ülke ile her yıl uluslararası gençlik değişim programları tertip etmektedir. Bu programların ülke gençliğine çok ciddi
faydası olduğu yetkililer tarafından belirtilen bir husus olarak karşımıza
çıkmaktadır.
9. TÜRKİYE VE GÜNEY KORE: BENZERLİKLER-FARKLILIKLAR
Güney Kore’nin gençlik eğitimi ve gençlerin eğitimine yönelik çalışmaları ülkemiz mevcut durumu ve tarihi gelişimi ile kıyaslandığında, bazı
ortak ve farklı noktaların ön plana çıktığı görülecektir. İki ülke arasında-
224
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
ki farklılıklar, aradaki başarı farkını izah etmede önem arz ederken, benzerlikler ise ülkemizin de eğitim ve gençlik merkezi konularında başarı
yakalayabilmesini sağlayan fırsatlar olarak değerlendirilebilir.
İki ülkenin eğitim sistemlerinin benzerliğine değinmeden önce, sosyal
ve kültürel benzerliklere değinmek gerekir. Kuzey Kore’den farklı olarak
Güney Kore, daha liberal ve dış dünyaya açık bir politika izlemektedir.
Bu anlamda, 1980 sonrası dışa açılan ve günümüzde pek çok dünya ülkesi ile ilişki içerisinde olan ülkemizle benzer bir yapı görülmektedir. Bu
durum, gençlerin –ülke farkı gözetmeksizin- dış ülkelerde eğitimlerini
tamamlamalarında ve gerek bilgi, gerekse teknoloji transferinde oldukça
önem arz eden bir konudur.
Her iki ülkenin eğitim sistemi arasında benzerliği oluşturan bir diğer
etken ise sosyal yapıdır. Güney Kore’nin eğitim alanındaki başarısında
önemli bir etmen, milli ve muhafazakâr yapısı ağır basan, sınırlı kaynakları etkili kullanmayı bilen bir sosyal yapıdır. Bu yapının oluşmasında,
her iki ülkenin de geçmişte yaşadıkları acı savaş deneyimlerinin etkisi
vardır. Bu bağlamda değerlendirildiğinde, iki ülkenin de benzer milli
duygulara sahip, daha fazla devletçi ve milliyetçi bir öğrenci yapısına,
kamu yönetim yapısına sahip olduğu ifade edilebilir.
Güney Kore ile Türkiye arasındaki bir diğer ortak nokta ise sahip
olunan tarihi mirastır. Türkiye, Osmanlı ve öncesinde Selçuklu Devletleri
ile oldukça köklü bir tarihe sahiptir. Güney Kore’nin de benzer bir tarihi
birikimi olup, Sorensen’in (2004) çalışmasında ifade ettiği gibi, bu entelektüel birikimin eğitim üzerinde olumlu yansımaları olmaktadır.
Öte yandan bu benzerliklere ve fırsat olarak değerlendirilebilecek hususlara rağmen, iki ülke arasında birtakım farklar da söz konusudur.
Bunların başında ise kamu yönetimi yaklaşımı farklılığı, teknolojik yatırım ve Ar-Ge çalışmaları farklılığı, coğrafi şartların sunduğu imkan farklılığı gibi konular gelmektedir.
Kamu yönetimi yaklaşım farklılığı incelendiğinde, Güney Kore’nin
ulusça benimsenmiş milli bir eğitim sisteminin olduğu, ancak ülkemizde
ise bu gibi bir sistemin genellikle siyasi hesaplaşmalara ya da darbelere
kurban edildiği görülmektedir. Bunun yanında ülkemizde, milli eğitim
sistemi her gelen farklı siyasi otoriteye göre yeniden şekillenmektedir.
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 225
Mahmut Türk
Bunda, Güney Kore’den farklı olarak Türkiye’deki siyasi çeşitliliğin daha
köklü olmasının da rolü vardır.
Teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarının farklılığı da aslında kamusal otorite
ve yönetim farklılığı ile yakından ilişkilidir. Türkiye’de, teknoloji ve ArGe yatırımları gerek ülke içi siyasi çekişmeler ve rövanşist yaklaşımlar,
gerekse ülke dışı müdahaleler nedeniyle sürekli olarak sekteye uğramıştır. Öte yandan Güney Kore’de ise bu gibi olumsuzlukların daha az yaşandığı görülmektedir. Bunda, coğrafi konumun da etkisi vardır. Türkiye, batı ile doğu bloğu arasında bir köprünün tam ortasında yer aldığından, geleneksel bir kültürel yapı ile modernizm arasında gidip gelmektedir. Diğer taraftan Güney Kore ise daha az göz önünde bulunan ve
gerek iç, gerekse dış siyasal gelişmelerde daha özgül bir yapıya sahiptir.
10. SONUÇ
Çalışma sonuçlarından da görüleceği gibi Güney Kore, eğitim alanında
çok uzun döneme yayılan kapsamlı bir politika izlemiş ve bu politikanın
sonuçlarını gerek ulusal alanda, gerekse uluslararası alanda oldukça
etkili bir şekilde almıştır.
Ülkede eğitim ve gençlik politikaları açısından verilen yasal desteklerin finansal açıdan ziyade, etkinlik açısından oldukça önemli olduğu
görülmektedir. Bunun yanında özellikle demokrasiye geçişle birlikte,
eğitim kurumlarının daha apolitik bir yapıya sahip oldukları, sivil toplum kuruluşları ve ilgili enstitüler aracılığıyla eğitimin sürekli olarak
denetlendiği de görülmektedir.
Her ne kadar ülke ekonomisinde ciddi bir pay eğitime ayrılsa da, başarı sıralamasında daha alt sıralarda bulunan ülkelerden çok daha az bir
bütçenin eğitime ayrıldığı görülmektedir. Örneğin ABD’de kişi başına
düşen eğitim giderleri, Güney Kore’nin çok üzerinde olmasına rağmen,
başarı sıralamasında çok daha alt sıralardadır. Hatta birçok ABD üniversitelerinde Güney Kore’deki bu başarının (özellikle fen ve matematikte)
tarihsel bilgi ve geleneksel zekâ kapasiteleriyle ilişkilendirildiği çalışmalar mevcuttur. Öte yandan aslında bu başarının finansal kaynakları daha
etkili ve verimli kullanmakla ilişkili olduğu argümanı daha da ön plandadır.
226
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
Güney Kore’de Gençlerin Eğitimi ve Modern Yaklaşımlar
Ayrıca Güney Kore, gençlerin önemini fark ederek, gençleri ayrı birer
vatandaş statüsünde değerlendirmektedir. Ülkede vatandaşların korunması ya da ulusal güvenlik düzenlemelerinin yanında, Gençlerin Korunması yasası, yine vatandaşların gelişimi yerine Gençlerin Gelişimi
Yasası gibi düzenlemelerle, gençlerin normal bireylerden farklı olarak,
bir işgücü ve teknoloji hammaddesi gibi görüldüğünü göstermektedir.
Ülkede okul temelli eğitim her ne kadar ulusal eğitim politikasının
temelini teşkil etse de, Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı 10 bünyesinde kurulan gençlerin desteklenmesine ilişkin müdürlük ve bu müdürlüğe bağlı çok sayıda gençlik merkezi, doğrudan Başbakanlık Ofisi tarafından
desteklenen KIYD, her yerel belediyenin açmakla yükümlü olduğu gençlik merkezleri ve bu merkezlerde eğitim veren uzman kadrolarıyla, okul
dışında da gençlerin eğitimine büyük önem verilmektedir.
Ülkemizle kıyaslandığında Güney Kore, benzer sosyo-demografik ve
ekonomik yapıya rağmen, bu politikalarda oldukça başarılı olmuştur.
Ülkemizde son yıllarda artan yerel yönetimlerce ya da il özel idarelerince yapılan gençlik merkezleri, her ne kadar Kore ile benzer amaçları gütse de, uygulamada Kore kadar başarılı olduğu söylenemez. Bunun pek
çok nedeninin olduğu söylenebilir. Bu nedenler arasında Türkiye’deki
konuyla alakalı faaliyetler gerçekleştiren kurumların henüz yeni olması,
gençler arasında bilinirliliğin az olması, fiziki ve alt yapı yetersizliği,
olmaması gereken bazı politik müdahaleler, gençlere rehberlik yapan
personelin yeterli tecrübe ve birikime sahip olmaması, ülkedeki gençlik
merkezlerinin farklı kurumlara bağlı olması ve bundan kaynaklı ortak ve
uzun vadeli bir politika geliştirilememesi sayılabilir.
Kore Cumhuriyeti Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı Resmi Web Sitesi,
http://english.mogef.go.kr/index.jsp
10
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ ǀ 227
Mahmut Türk
KAYNAKLAR
Aras, Selda ve Sözen, Sinem, Türkiye, Finlandiya Ve Güney Kore’de Öğretmen Yetiştirme Programlarının İncelenmesi, Niğde Üniversitesi, Eğitim Bilimleri
Kongresi, 2012, http://kongre.nigde.edu.tr/xufbmek/dosyalar/ tam_metin/
pdf/2527-31_05_2012-11_40_01.pdf
Güney Kore Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı Resmi Web Sitesi,
http://english.mest.go.kr/web/1707/site/contents/en/en_0275.jsp;jsessioni
d=EaVBIe9d58jj7xTA21cuVyVaAHCqtpjFXMhnK1Euif9WW1GcXdyyPv1m
DdyWdAVD.homepageAP2_servlet_engine2
Kim, Gwang-Jo, Education Policies and Reform in South Korea, Secondary
Education in Africa: Strategies for Renewal, World Bank presentations at the
December 2001 UNESCO/BREDA-World Bank Regional Workshop in
Mauritius on the Renewal of African Secondary Education.
Lee, Jisoon, Education Policy in the Republic of Korea: Building Block or Stumbling
Block?, The International Bank for Reconstruction and Development/The
World Bank, 2002.
Kore Temel Gençlik Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/Fundamental
%20Law%20of%20Youth.pdf
Kore Gençlerin Korunması Yasası, http://www.nypi.re.kr/eng/data/2010/
ProtectionLaw.pdf
Seul Gwangjin Gençlik Merkezi,
http://www.aplfplanetariums.info/en/index.php?onglet=planetariums&menu=sh
eet_planetarium&filtre=2374
Kore Ulusal Genç Politika Enstitüsü, http://www.nypi.re.kr/ eng/introduction.np
Kore Cumhuriyeti Cinsel Eşitlik ve Aile Bakanlığı Resmi Web Sitesi,
http://english.mogef.go.kr/index.jsp
Seth, Michael J, Education Fever: Society, Politics, and the Pursuit of Schooling in
South Korea, Hawai’i Studies on Korea, University of Hawaii Press, 2002.
Sorensen, Clark W., Success and Education in South Korea, Chicago Journals,
Comparative Education Review , Vol. 38, No. 1, Feb., 1994.
UNESCO, World Data On Education, VII Ed. 2010/11, http://www.ibe.
unesco.org/fileadmin/user_upload/Publications/WDE/2010/pdfversions/Republic_of_Korea.pdf
228
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
ǀ Yıl: 1 ǀ Sayı: 2 ǀ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ
Journal of Youth Research
YAYIN İLKELERİ
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, disiplinlerarası bir yaklaşımla gençlik, spor, toplum, siyaset, ekonomi, istihdam ve gençlikle ilişkili kavramları
merkez alarak hazırlanan çalışmaların yer aldığı hakemli bir dergidir. Dergi;
Haziran ve Aralık aylarında olmak üzere, yılda iki kez yayımlanır.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nin yayım dili Türkçe’dir. Bununla
birlikte, yaygın kullanıma sahip dillerde yazılmış makaleler de kabul edilir. Bu
makaleler orijinal biçimleriyle ya da Türkçe’ye çevrilerek kullanılır.
Dergide yayımlanan yazıların daha önce hiçbir yayın organında yayımlanmamış, ilk defa GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde
yayımlanıyor olması gerekmektedir. Daha önce bilimsel bir toplantıda sunulmuş olan bildiriler, bu durumun belirtilmesi şartıyla kabul edilebilir.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde yayımlanan yazıların fikrî sorumluluğu yazarlarına aittir. Yayım için kabul edilen metinlerin, fizikî ve elektronik ortamda, tam metin olarak yayımlanmak da dâhil olmak üzere, tüm yayım hakları GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne aittir. Kullanılan çizim, fotoğraf ve görsel malzemelerin hakları da GENÇLİK ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ’ne ve anlaşmalı olarak da çizer ve fotoğrafçılarına aittir.
YAZILARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yazılar, bilgisayar ortamında ve dizgi programlarında kullanılabilecek şekilde
e-postayla ya da cd içerisinde teslim edilmelidir.
Dergiye yayımlanmak üzere yollanan makaleler, “kör hakem” yöntemiyle değerlendirilmektedir. Editörler tarafından incelenen ve değerlendirilmesi uygun
bulunan çalışmalar, iki ayrı hakeme gönderilmektedir. İki hakemin görüş ayrılığı durumunda, üçüncü bir hakemin görüşüne başvurulmaktadır. Hakemlerden
gelen raporlar doğrultusunda, makalenin yayımlanmasına, yazardan hakem
raporuna göre düzeltme istenmesine ya da yazının reddedilmesine karar verilmekte ve karar yazara iletilmektedir. Basımı uygun bulunan yazıların, yayımlanıp yayımlanmayacağına ya da derginin hangi sayısında yayımlanacağına dergi
yönetimi karar verir. Yazar, süreç konusunda e-posta yoluyla bilgilendirilir.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne ulaşan yazılar için yanıt verme
süresi otuz gündür. Bu süre içinde yanıtlanmayan yazılar ulaşmamış demektir.
Yazılarla ilgili olumlu ya da olumsuz görüş yazara mutlaka bildirilir.
YAZIM KURALLARI
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne gönderilen yazılar için bir sayfa
sınırlaması yoktur. Ancak, yazıların 2500-6000 arası kelime sayısında olması
tercih edilmektedir. Gerekli kısaltma ve uzatmalar yazarla iletişim içinde yapılabilir.
Yazılarla birlikte, toplamda 2000 karakteri (boşluklu) geçmeyen; Türkçe ve yabancı dilde özetle, 5-10 kelime arası Türkçe ve yabancı dilde anahtar kelimeler
ve yabancı dilde başlık iletilmelidir. Ayrıca, yazarla irtibat kurabilmek için gerekli telefon numarası, adres ve e-posta bilgileri de gönderilmelidir.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ndeki makalelerin imlâ ve noktalamasında yazarın tercihleri geçerlidir. Ancak sehven yapıldığı anlaşılan yazım ve
noktalama hataları düzeltilir.
Yayımlanması talebiyle GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’ne ulaştırılan
yazılarda, metin içindeki alıntı ve göndermeler, ayraç içinde (yazar soyadı, kaynağın basım yılı: sayfa numarası sırasıyla), APA (American Psychological
Association)’nın en son gönderme ve kaynak gösterme kılavuzuna uygun olarak yapılmalıdır. Metin dışında yapılan açıklamalarda, sonnot yerine, o sayfanın
altında yer alacak olan dipnot kullanılmalıdır.
YOLLAMALAR, DİPNOT VE KAYNAKÇA
Yazar dipnot yerine metin içinde yollama yapmayı tercih edebilir. Metin içinde
yollama yapılması halinde yollamalar parantez içinde gösterilecektir. Metin
içinde yapılacak yollamalar ayraç içinde gösterilecektir. Kaynakça da bu yollama sistemine uygun olarak hazırlanacaktır. Aşağıda farklı nitelikteki kaynakla-
rın metin içindeki yollamalarda ve kaynakçadaki yazılış biçimleri örneklerle
gösterilmiştir:
a) Tek yazarlı kitaplar ve makaleler:
Metin içindeki yollamada (kitap): (Said, 2002: 35).
Aynı yazarın, aynı yıl birden fazla eserine yollama yapılması durumunda: (Said,
2002a: 35); (Said, 2002b: 40).
Kaynakçada: Said, Edward W. (2002), Yeni Bin Yılda Filistin Sorunu (İstanbul:
Aram Yayıncılık) (Çev.: Ahmet Cüneyt, Ali Kerem ve Nuri Ersoy).
Metin içindeki yollamada (makale): (Waterbury, 1991: 15).
Kaynakçada: Waterbury, John (1991), “Twilight of State Bourgeoisie,”
Internetional Journal of Middle Eastern Studies, 23 (1): 1-17.
b) İki yazarlı kitaplar ve makaleler:
Metin içindeki yollamada (kitap): (Balibar ve Wallersatien, 2000: 67).
Kaynakçada: Balibar , Etienne ve Immanuel Wallerstien (2000), Irk Ulus Sınıf
(İstanbul: Metis Yayınları) (Çev.: Nazlı Ökten)
Metin içindeki yollamada (makale): (Sına ve Soyer, 1998: 108).
Kaynakçada: Sına, Zeynep ve Serap Soyer (1998), “Sosyolojik Açıdan Kooperatifçilik Teorisinin Niteliğine İlişkin Düşünceler,” Amme İdaresi Dergisi, 31 (3):
103-117.
c) İkiden çok yazarlı kitaplar ve makaleler:
Metin içindeki yollamada (kitap): (Gönlübol vd., 1996: 45).
Kaynakçada: Gönlübol, Mehmet, Haluk Ülman, Ahmet Şükrü Esmer, Cem Sar,
Duygu Sezer, Oral Sander ve Ömer Kürkçüoğlu (1996), Olaylarla Türk Dış Politikası, 1919-1995 (Ankara: Siyasal Kitabevi).
İkiden çok yazarlı makaleler de yukarıdaki örneğe göre kaynakçada yer alacak
ve yollamalar da bu örneğe göre yapılacaktır.
d) Derleme yayınlar içinde yer alan makaleler:
Metin içindeki yollamada: (Riddell, 1994: 53).
Kaynakçada: Riddell, Peter (1994), “Major and Parliment,” Kavanagh, Dennis ve
Anthony Seldon, (eds), The Major Effect (London: Macmillan): 46-63.
Metin içindeki yollamada: (Saltman, 2004: 15).
Kaynakçada: Saltman, B., (2004), (Social insurance in perspective: the challenge
of sustaining stability”
Saltman, R.B.; Busse, R. ve Figueras, J. (eds), Social Health Systems in Western
Europe, (Berkshire: Open University Pres): 3-20.
e) Kurum Yayınları:
Metin içindeki yollamada: (DPT, 1989: 145).
Kaynakçada: DPT (1989), Altıncı Beş Yıllık Kalkınma Planı, 1990-1994 (Ankara)
f) İnternet Kaynakları:
Metin içindeki yollamada: (Çubukçu, 2009).
Kaynakçada:
Çubukçu,
Mete
(2009),
“Bu
Kimin
Zaferi?”,
http:/arsiv.ntvmsnbc.com /news/473346.asp (15.06.2010).
Metin içindeki yollamada: (Dışişleri Bakanlığı, 2010).
Kaynakçada: Dışişleri Bakanlığı (2010), http;:/www.mfa.gov.tr/default.tr.mfa.
(16.06.2010).
g) Bunların dışında adı uzun çeşitli resmi yayınlara ya da mevzuata metin içinde yapılacak yollamalarda kısaltmalar kullanılmalıdır. Örneğin Devlet Memurları Kanunu için DMK, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Kanun için ASBHK
gibi.
h) Yollamalar dışındaki açıklamalar için dipnot kullanılmalıdır.
GENÇLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde yayımlanan makaleler için yazarlarına telif ücreti ödenir ve yazılarının bulunduğu sayıdan iki adet verilir.
Dergiye yazı göndermek için, [email protected] e-posta adresini
veya Gençlik ve Spor Bakanlığı Eğitim, Kültür ve Araştırma Genel Müdürlüğü,
Örnek Mahallesi Oruç Reis Cad. No:13 Altındağ/ANKARA adresini kullanabilirsiniz.
NOTLAR

Benzer belgeler

Tam Metin - Gençlik Araştırmaları Dergisi

Tam Metin  - Gençlik Araştırmaları Dergisi University, 2004). Dürüstlük hoca ve öğrenciler arasındaki yüksek seviyedeki güven için ve bütün öğrencilere eşit şekilde davranılması için öncüldür. Drinan’a göre (1999) akademik doğruluk gereği b...

Detaylı