Okul Dergimiz

Transkript

Okul Dergimiz
KEVSER / 20 / GENÇ KALEMLER
SAMANLIK
Hiç dostum yok bu hayatta
Yalnız ve de kimsesizim
Sabır yanık öfke hasatta
Beynim kâğıda dökülüyor
Anlayış merhamet sıfır
Dert, çekenin malı olmuş
Mutluluk, kuyusu herkesin
Âlem romantik dolmuş
Keşke uyku olmasaydı
Hep ayakta durabilseydik
Belki anlardı uyanıklar
Sözümüzde durabilseydik
İsyan kokuyor duygularım
Biliyorum ölüm bir anlık
Ah beynimi kurcalıyor
Dünya kadim bir samanlık...
Eren DADAŞOĞLU 12/A
Kültür Sanat ve Edebiyat Seçkisi Yıl : 1 SAYI : 1 12 MART 2015
KEVSER 2
Başlarken
Kültür Sanat ve Edebiyat Seçkisi
Erzurum Aziziye
Ilıca Anadolu İmam Hatip Lisesi’nden
herkeslere merhaba.
Bu ilk sayımız ve karşınızda olmaktan
son derece memnunuz.
Heyecanlı bir avuç kalbin derlediği bu
duygu sarmalanın sizleri de
selamlamasını murad ediyoruz.
Yıl : 1
SAYI : 1 MART 2015
“Erzurum Aziziye
Ilıca Anadolu İmam Hatip Lisesi
"Kültür ve Edebiyat Kulübü"
Adına
Sahibi
Okul Müdürü
İrfan ERTÜRK
Genel Koordinatör
Görüş ve eleştirilerinizi bekleriz
efendim.
Burhanettin KAYAPALI
Grafik-Tasarım&
Yayın Kurulu Başkanı
Şahin KAÇAR
Yazı İşleri Sorumlusu :
Yakup TERZİOĞLU
Yayın Kurulu:
Metin ÇELİK
Vefa KARADAĞ
F.Mehmet KARAOĞLU
Ahmet BİNİCİ
Fatmanur ÇINAR
Adresi :
Ilıca Anadolu İmam Hatip Lisesi
Aziziye/ERZURUM
&&&&&&
RAYİHA
Nerden tanırdım ben seni
Nerden bilirdim denizin
Göklerimden daha derin
Gözlerdeki mavisini
Olmasaydı eğer sevgin
Bir kuş göğe el ediyor
Gül bülbülü del’ediyor
Gelin gibi gelen gibi
Nerde bu düşün sahibi
Sözün dili lâl ediyor
KEVSER / 19 / ŞİİR
SONBAHAR
Sonbahar, yazın bitişi kışın başlangıcı belki bazı duygularında başı
veya sonu.
Solmuş yaprakların düşüşü, havada eşsiz bir sonbahar kokusu koca
bir ormanda tek başına ya da sevgilinle. Milyonlarca yaprağın
arasında, eşsiz manzara karşısında belki küçük fısıldamalar
masumane…
Belki de sadece beton yığınlardan, şehrin ortasında kalabalıktan ve pis
havadan bıkmış birinin ayaklarını dökülmüş yapraklara sürterek
yürümesi…
Ama en önemlisi de ne biliyor musunuz? Hafif bir rüzgar esintisinde
yaprakların bir oyana bir buyana savrulduğu anda senin neler
düşündüğündür. Belki evini, belki geleceğini ya da değer verdiğin
birini. Nede güzel olur o soğuk havada ısınmak için montuna sıkı sıkı
sarılırken.
Ve yağmur…
Gökyüzünün ağlayışıdır yeryüzüne hayat vermek için. Evet sadece bu
sebepledir! Yağmur pek sevilmez sanki bu herkes için geçerli değil
tabi ki. Bazısı yağmur yağarken ortaya çıkan o muhteşem toprak
kokusunu içine çekerken bazısı da yolda biriken su birikintilerinin
elbisesini kirlettiği nedenle için için sinirlenesidir.
Ama ne olursa olsun sonbahar da bitiyor, yaz da ve hayat da…
Web Adresi :
http://mebk12.meb.gov.tr/
E-Mail:
[email protected]
* Eserlerinden, yazarları mesuldür.
Alıp başın savuşmalı
Yârine yâr kavuşmalı
Güzel kokun olmasaydı
Nerden bulurdum ben seni
Güzel, kokun olmasaydı...
mehmed şahin kaçar
(Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni)
Fatmanur ÇINAR 10/B
KEVSER/ 3 / GENÇ KALEMLER
KEVSER / 18 / GENÇ KALEMLER
ERZURUM *
FALLAR
Yaza hasretsin, kışa müptela
Kem gözlerden korusun seni Allah
Huzur bulurum evliyalarınla
Edalı, işveli, nazlı Erzurum
Bir ışık doğuyor zifiri gecelere
Isıtıyor kalbimi bir çift göz
Buğulu camlarda üç beş harf
Yalnızlığa selam duruyorum
Palandöken karsız olmaz
Yiğit dediğin yârsız olmaz
Sensiz Nene Hatunlar olmaz
Edalı, işveli, güzel Erzurum
Gücüm yetmiyor aklım gelgit
Yollar yokuş, sarp kayalık
Aşılmaz dağmış dediler ümit
Ümitle hayaller kuruyorum
Dadaşlar oynar hançer barını,
Ustalar yapar Oltu taşını
Lezzetli olur cağ kebabı, kadayıfı
Edalı, işveli, nazlı Erzurum
Tezek bitmiş, tütmez bacalar
Buz tutar gözden akan yaşlar
Düşmez omuzlar, eğilmez başlar
Edalı, işveli, güzel Erzurum
Hakkın var bende yalan yok
Sessizliği soluyorum bilen yok
Bu çölün ortasında kalan yok
Neden ben neden ben soruyorum
Bir dünya ki kafa tutarcasına
Bir tayfun ki insanı yutarcasına
Ansızın elinden tutarcasına
Fala falcıya yalvarıyorum...
Tarihimde var, Nene Hatun
Nam salmış, yıkılmaz tabyaların
Göğüs germiş Ermeni'ye dağların
On iki mart günü gurur Erzurum
Emrullah AĞDUMAN 12/A
ELİF TAŞDEMİRLER 10/B
* Okulumuz “Erzurum” Konulu Şiir Yarışması 1.Lik Ödülü.
KEVSER / 17 / GENÇ KALEMLER
KEVSER / 4 / GENÇ KALEMLER
YARDIM ETMEYİ SEVMEK
Yardımındır yetimin,
Soğuk yüzün güldüren,
Ağlayan bir bebeğin,
Gözyaşını dindiren.
Bazen birçok memleket,
Oluyor tek bir yürek,
Din kardeşime destek,
Sürecek ilelebet.
HÜRRİYET ÖZÜM BENİM
Okşadığın her bir baş,
Kaldırdığın tek bir taş,
Sadece bugün değil,
Gözü pek bileği güçlü
Çağ açmış çağ kapatmış
Ay yıldızlı bayrağı
Bize miras bırakmış
Ahirette arkadaş.
Her müminin görevi,
Yardım etmeyi sevmek,
İyiliğe yol verip,
Kötülüğe dur demek.
Kader SÜLEYMAN
9/E - 1398
Duyunca titrer insan
Gözler dolar bir anda
Ecdadın böylesi
Görülmemiş cihanda
Şanlı Türk, yüce nesil
Adaletle nam salmış
Zalime başkaldırmış
Hakk'a boyun bükmüş
Sahip çıkmak görevim
Can bedenden çıksa da
Ecdadımdan hediye
Hürriyet özüm benim
Bismillahirrahmanirrahim
Selam San’a Ya Muhammed Mustafa (sav) , selam San’a ey Peygamber, selam San’a bütün
günahlardan arınmış yüce insan, selam San’a gülü gölgeye düşüren gönüllerin efendisi.
Efendim bugün öğretmenim bize peygamberimize mektup yazın dedi. İnan peygamberim,
ben ne yapacağımı bilemiyorum. Ben her şeyi yüreğime bırakıyorum ama içimden gelenleri hiçbir
kelime anlatmıyor ki peygamberim. Bu nedenle ben de San’a olan özlemimle mektubuma başlıyorum.
Efendim benim San’a olan hasretim bir annenin yavrusuna olan özleminden daha fazla, benim San’a
olan hasretim bülbülün güle olan aşkından daha fazla, benim San’a olan hasretim Mecnun’un Leyla’ya
olan yangınından daha büyük. Sensiz ıssız çöllerde gibiyim efendim, affet beni Haticetü’l Kübra’nın
vefalı eşi affet beni, Fatıma’nın şefkatli babası ümmetin şeytana uydu. Efendim senin için yanmayan
kalp neye yarar, seni yazmayan bu elleri ben neyleyim, bana sen gereksin efendim ama Sen burada
değilsin ki efendim! İyi ki görmüyorsun ümmetinin halini, görseydin Sen de çok üzülürdün. Sen
üzülme efendim biz San’a layık olamadık. Hz. Adem’in bile hürmetine affedildiğini bilemedik. Canım
Peygamberim kelimeler tükendi seni anlatamıyorum sayfalara günahımın büyüklüğünden ismini bile
söyleyemiyorum. Bu günahkâr bedenim yerde ve gökte övülmüş ismin geçince eriyip bitiyor, içime
sığmıyorsun efendim. Sen ki bu dünyaya sığmamış âlemlerin yaradılış sebebi olmuşsun. Bazen
düşünüyorum da içimi bir korku sarıyor ya senin ümmetin olmasaydım ya ben de helak olanlardan
olsaydım ya senden habersiz yaşayanlardan olsaydım. Hamdolsun Allah’ıma beni San’a ümmet eyledi.
Günahkârım efendim, o zor günümüzde bana da şefaatçi ol, merhameti bol Peygamberim. Ey kainatın
efendisi, San’a olan sevgim kalbime sığmadı damarlarımda kanım oldun efendim. Seni yazmak istedim
mürekkep yetmedi, babam hep seni anlatırdı bana ama ben seni dilime dökemiyorum hangi kelime
anlatır ki seni ?
Senin için akan gözyaşlarımı silemiyorum, kıyamıyorum San’a efendim oysa San’a Ebu cehil
ne eziyetler etti. Ebu Leheb San’a ne taşlar attı. Yanında olup San’a demirden bir kalkan olmak
isterdim. San’a değil de bana atsalardı o taşları. Ayette geçtiği gibi Ebu Leheb’in elleri kurusun,
efendim. San’a nasıl kıydı. Öksüz geldin, yetim büyüdün. Ya deden gidince efendim nasıl dayandın
bize de öğret sabrını ey Nebi, ümmetin o kadar sabırlı değil.
Sevgili peygamberim öyle bir hale geldik ki yapılan günahlar normal karşılanıyor artık.
Sen’in ümmetin böyle mi olacaktı efendim? Ashabın senin için kendilerini feda ederken şimdi San’a
hakaret ediyorlar ve biz susuyoruz. Affet Allah’ın Resulü senin ümmetin böyle olmamalıydı, senin
ümmetin yapılan haksızlıklara adaletsizliklere susmamalıydı. Nerde Hamzalar, Ömerler, Aliler
efendim! Hiçbiri yok artık, onlar gibi olamadık. San’a da bunları anlatıp üzdüysem affet beni, doğruları
söylemek istedim. Ben senin ümmetinim doğru olmalıyım, her zaman Sen de böyle isterdin. Biliyorum
ki senin yolundan gelenlerin önünde güneşin bile sönük kaldığı yolumuzu aydınlatan bir tek Sen varsın.
Affet bizi ey Nebi! Şeytan öyle tuzaklar kurdu ki nefsimize, sahip çıkamadık sünnetine. Sonumuzu bile
bile düştük tuzağa. Sen de uzaklaşma efendim; biz de Adem gibi Yunus gibi tuzağa düştük. Sen de
gidersen sahipsiz kalırız efendim. Allahuteala Sen’in için yarattı yirmi dört bin alemi, Sen bizi
affetmezsen Allah bizi affeder mi? Günahlar başımızı eğdi sırtımız da kambur oldu! Senin yüzüne nasıl
bakacağız affet Peygamberim. Sen ki her şeyin en güzeline layıksın, biz San’a layık olamadık
Peygamberim. Veda Hutbende buyurmuştun ya “Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça
yolunuzu hiç şaşırmazsınız.” Biz emanetine sadık kalamadık. Hâlbuki sen Muhammed’ül-emin’sin. Biz
de senin ümmetiniz, emanetine iyi bakamadık efendim, Sen bize cennetin anahtarını vermişsin biz bunu
da anlayamadık. Nefis kör etti ümmetini, affet Peygamberim, affet de gel aydınlat yüreğimizi!
Gözlerim yollarda kaldı, yüreğim bülbül misali, feryadı dinmez oldu.
Gel efendim, çocuklar gülmez oldu gözyaşlarımız dinmez oldu.
Gel efendim, yetiş feryadıma ya Muhammed, ümmetin helak olmadan.
Alâ Rasülüne salavat...
Asiye KULA 11/B 63
KEVSER / 16 / ETKİNLİKLERİMİZ
KEVSER / 5 / ETKİNLİKLERİMİZ
KEVSER / 6 / GENÇ KALEMLER
DEDE NİNE VE TİLKİ
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur zaman içinde develer
tellal, horozlar molla iken köyün birinde kendi halinde yaşayan bir dede ile bir nine
varmış. Onların da varları yokları bir inekleri varmış. Her sabah dede gidermiş çayır
biçmeye, nine inek sağmaya. Yine günlerden bir gün nine, sütü sağıp kenara
bırakarak ineğe ot vermeye gitmiş. Gitmiş gitmesine ya tilkinin biri gelip sütü içmiş.
Dede eve gelip pazarda satmak için sütü nineden istemiş istemesine ya nine, dedeye
tilkinin sütü içtiğini söylemiş.
İkinci gün olmuş. Yine dede ot biçmeye, nine ineği sağıp ot vermeye. Gel
gör ki bizim tilki yine gelip sütü içerek kaçmış. Üçüncü gün dede tilkiyi
gözetlemeye karar vermiş. Dede kapının ardına girip, saklanmış. Tilki gelip sinsice
sütü içmeye çalışırken dede kürekle vurup tilkinin kuyruğunu koparmış. Tilki acı acı
inlemeye ağlamaya başlamış ve dedeye, benim kuyruğumu ver, demiş. Dede de
içtiğin sütleri getir ben de senin kuyruğunu geri vereyim, demiş. Tilki gidip çayıra
bana ot ver, ben de götürüp dedeye vereyim dede de ineğe versin inek de bana süt
versin ben de sütü dedeye vereyim ve dede de benim kuyruğumu geri versin, demiş.
Dede de ben bizim ellere giderken, bana kurma kucur demesinler, demiş. Çayır da
demiş ki bana su ver ben de sana ot vereyim ve çeşmeye gelip bana su ver ben de
götürüp çayıra vereyim çayır da bana ot versin ben de ineğe vereyim, demiş. Çeşme
de demiş ki git kızlara söyle benim başımda oynasınlar ben de sana su vereyim,
demiş. Kızlar gelip çeşmenin başında oynamışlar. Çeşme bunun üzerine su vermiş.
Suyu götürüp çayıra vermiş tilki. Çayır da ot vermiş. Tilki otu ineğe vermiş ve inek
de süt vermiş karşılığında. Sütüne kavuşan dede de tilkinin kuyruğunu geri vermiş.
Tilki de kuyruğunu yapıştırıp sevinçle hoplaya hoplaya kendi köyüne gitmiş ve bir
daha da böyle bir hata düşmemek için kendi kendine söz vermiş.
Gökten üç elma düştü; biri bana, biri dinleyenlere, diğeri de bütün iyi
insanlara olsun.
Doğukan ARAS 9/B 1576
KEVSER / 15 / ETKİNLİKLERİMİZ
KEVSER / 7 / GENÇ KALEMLER
KEVSER / 14 / ÜNİVERSİTELİLER KÖŞESİ
12/A SINIFI YGS SONRASI (GENÇLERE NASİHATLER)
Hiçbir şey göründüğü kadar kolay değilmiş. Bunu insan zamanla anlıyor.
Şimdi sana basit gelen birçok kıymetin ne derece önemli olduğunu bir sen de
anlayacaksın. Ve inanın o sırada o gün her şey değişecek. O yüzden size tek
tavsiyem bugünden başlayıp adam gibi düzenli şekilde çalışmanız.Şimdiden
hepinize başarılar.
Sadece kitap okusan yeterli. Biraz da formul bildin mi matematiği de
yaparsın emin ol...
Arkadaşlar YGS yoruma dayalı bir sınav, bu yüzden yorumunuzun gelişmesi
için çok kitap okumalısınız. İnanırsanız yaparsınız.
Hayalin gökyüzündeyse değerin güneştir; kendini asla küçük görme.
ÖLÜM GİBİ
Ölüm, korkutan bir kelime. Ölümün insanlara anımsattığı tek şey acı
genelde. Kimine anne babasını, kimine karısını kocasını, kimine de kardeşini
hatırlatan ölüm her zaman insanlardan neden çok şeyler alıyor, neden
insana geçmişi unutturuyor?
Ölmüş olan yakınlarımızın yüzlerini unutturuyor. Hangi insan
yaşarken birinin yüz şeklini ezberler ki? Ama insan kaybettikten sonra bir
anda aklına geliyor, nasıl biriydi, diye. Bunlar hep mezarlıklara gittiğimizde
aklımıza geliyor. Acaba babam annesinin yüzünü hatırlıyor mu? İnsana ne
kadar ağır geliyor...
"Annemi hatırlamıyorum" ya da "Annemi tanımıyorum..." Ne kadar
da ilginç ve zor...
Beyin öyle değişik ki insana hatırlatması gerekenleri bile siliyor bazen.
Yerine de başka bir şeyler koyuyor her zaman. Unutmak da bir nimet galiba.
Tıpkı ölüm gibi...
Çok çalışmak önemli değil; sistemli çalışın. Kitap okumayı unutmayın ve
kesinlikle şunu unutmayınız ki hiçbir başarı asla tesadüf değildir...
Arkadaşlar şimdiden temelinizi sağlamlaştırmaya başlayın ve bol bol test
çözün.
Çalışmak yetmez aynı zamanda anlamak da lazım. Dersi derste anlamak gibi
mesela.
Kendinizi kandırmayın ve lütfen çalışırken biraz gerçekçi olun.
Düzenli ve sistemli çalışırsan başarılı olabilirsin.
Arkadaşlar lütfen kitap okuyun bir daha söylüyorum kitap okuyun! Çok fazla
kafaya takmayın diğer yandan. Su akar yatağını bulur. Her gün iki saat çalışın
yeterli.
İnsanın kendinden büyük dostu da yokmuş düşmanı da.Lütfen kendinize
biraz önem veriniz.
Karanlıkta gölgesi bile terk eder insanı
Arkadaşlar bence çalışmaktan çok verimli çalışmak önemli, sınav stresinin
olmamasına özen gösterin, normal denemeymiş gibi öyle sınava girin.
Furkan ÇAKIR 9/D
KEVSER / 8 / TOPRAĞIMIZDA YETİŞENLER
KEVSER / 13 / ETKİNLİKLER
Hüseyin KOCAMAN ŞAİR
1962 yılında Erzurum Ilıca Kahramanlar Köyü'nde doğdu. Halen orada
ikamet eden şairimiz hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerle dikkat çekmektedir.
Kendini şu sözlerle tanıtır:
GÜLMEK, BENİM SANATIM....
ÜÇ DAMLA KAN
GÜLERDİK BİR ZAMAN
Bel bağlanır mı hiç el kısrağına
Dil hançerine, göz mızrağına
Üç damla kan düştü gül yaprağına
Biri efkâr, biri hasret, biri ben
Gel kalemim söyle yazalım bu gün
Anılarda biraz gezelim bu gün
Kederi, efkârı bozalım bu gün
Gülerdik bir zaman gülerdik hani
Sevdadır hâl, aşktır bizim ölçümüz
Türkü olur, ağıt olur elçimiz
Garip doğduk bu âleme üçümüz
Biri Âdem, biri Havva, biri ben
Şairin kalemi susar mı söyle
Hele eskilerden yazıver şöyle
Yirmi yıl bitirdik biz nasıl neyle
Gülerdik bir zaman gülerdik hani
Hiç kimsede, ne salimde ne selimde
Tarif olmaz bir nesnedir ilimde
Sevda ateşinde, bitmez elemde
Biri bilmem, biri sen, biri ben
Bana bakma bende mecal kalmadı
Sabır ettim şükür ettim olmadı
Dudaklarım isyan etti gülmedi
Gülerdik bir zaman gülerdik hani
LOGO TASARIM YARIŞMAMIZ SONUÇLANDI
Kırk eser içerisinden 11/B sınıfı öğrencimiz Seda ÇELİK’in yukarıdaki eseri birinciliğe
layık görüldü. Kendisini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz.
KEVSER / 12 / GENÇ KALEMLER
KEVSER / 9 / GENÇ KALEMLER
TEK GERÇEĞİM CANIM BABAM
İBADET
Babam, diye başlamak istiyorum her cümleye. Babamın altın gibi yüreğini
evlat sevdasını anlatmak istiyorum herkese. Benim babam İstanbul yürekli
bir adam, ailesi için yaşayan kendisini hiç düşünmeyen çocukları için 40-50
yıl sonrasını düşünen adam gibi adam.
Erzurum gibi merttir yüreği, istesek verecek hiç düşünmeden canını. Canım
babam ne çok sevmişsin bizi, sevginin sıcaklığını kilometrelerce uzaktan
hissediyorum. Kızım, deyişin bana can veriyor babam. Bir gün olsun alnın
teri kurumadı ama bir of bile demedin. Dört çocuk büyüttün tek gün ah
çekmeden. Demirden bir kalkan gibiydin her şeyden korudun bizi. Belki de
bu yüzden geç tanıştık gerçek hayatla, sonradan öğrendik insanların çıkarları
için yaşadığını. Babacığım nasıl başa çıktın bunca acımasızlıkla oysa ben
sana hiç layık olamadım, hayallerini yıktım gözündeki ışığı aldım babacığım.
Sen yine bana gülen gözlerle büyük bir umutla baktın. Sen beni hep
hayallerinde büyüttüğün o küçük kız çocuğu gibi gördün ama ben onun gibi
olamadım affet babacığım. Şimdi ise kıymetini bilmediğim seni, annemi,
kardeşlerimi, evimi çok özlüyorum babacığım. En çok da soğuk karlı
gecelerde. Ha birde hasta olunca sizi çok özlüyorum. Kimse senin gibi
sevmiyor, yağmurlu gecelerde yorganı başıma çekip ağlıyorum. Sen yanımda
yoksun ya kimse korkma demiyor, canım babam, yine eskisi gibi sen sarıl,
korkma kızım ben yanındayım, de. Gözlerindeki ışıkla yolumu aydınlattın.
Hayatımdaki tek erkek, tek gerçek canım babam, sana sonsuz teşekkürler...
Dağ taş zikrededurur
Ezan sesi muştudur
Mümin namazda iken
Nefsine düşkünler uyur
Allahuekber demeyen
Dil ebedi dikenli
Peygamber’e ağlayan
Gözler bin bereketli
Şimdiye dek olmadı
Bir tek sadaka veren
Nice mahluk tanıdım
Bir seccade sermeyen
Zaman akrep yelkovan
İbadettir farz olan
Günün doldurmak için
Biraz da sen oyalan
Kader SÜLEYMAN
9/E – 1398
Asiye KULA 11/B 63
KEVSER / 10 / GENÇ KALEMLER (MASAL)
KEVSER / 11 / GENÇ KALEMLER (ÖYKÜ)
TİLKİ İLE KURT *
ŞÜKÜR
Zamanın birinde yaylada aç acına gezen bir kurt dolaşıyormuş. Kurt yaylada
gezerken bir tilki görmüş gitmiş tilkinin yanına: Selamün aleyküm, tilki kardeş,
demiş. Tilki, aleyküm selam kurt kardeş, hayırdır sen buralar, demiş. Kurt, ben
açım, seni yiyeceğim eğil, demiş. Tilki: Hele bir dur gel seninle arkadaş olalım,
bir şeyler bulduk mu çoğunu sen yersin azını da ben yerim, demiş. Kurt da
tamam arkadaş olalım, demiş. Kurtla tilki yaylada dolaşırken bir keçi görürler ve
giderler yanına. Kurt, selamün aleyküm, keçi kardeş, demiş. Keçi, aleyküm
selam, kurt kardeş, hayırdır demiş. Kurt tilkiyle biz açız seni yiyeceğiz, eğil,
demiş. Keçi, dur hele şu sırtın arkasında bir koyun var, kafası benim kadar, gidin
onu yiyin, demiş. Kurt, yalan söyleme, demiş. Keçi de gidin bir bakın eğer orda
yoksa gelin beni yiyin, zaten ben topalım, bir yere gidemem, demiş. Kurtla tilki
sırtı aşar ve koyunun yanına varırlar. Kurt, selamün aleyküm, koyun kardeş,
demiş. Koyun, aleyküm selam kurt kardeş, hayırdır siz buralar, demiş. Kurt, biz
açız seni yemeye geldik, der. Koyun, hele bir durun kardeşler acele etmeyin, şu
tepenin ardında bir katır var, kuyruğu benim kadar, gidin onu yiyin, demiş. Kurt,
yalan söyleme, demiş. Koyun, gidin eğer yalansa gelin beni yiyin, zaten topalım,
bir yere kaçamam, demiş. Kurtla tilki tepeyi aşarlar ve katırı görürler ve giderler
yanına. Kurt, selamün aleyküm, katır kardeş, demiş. Katır, aleyküm selam kurt
kardeş, hayırdır siz buralar, demiş. Kurt, biz açız seni yemeye geldik, eğil, der.
Katır, hay hay ne demek yiyin ama arka sol ayağımın altında bir yazı var onu
bana bir okuyun da ondan sonra beni yiyin, demiş. Kurt katırın arkasına geçmiş.
Kurt, katır burada bir yazı göremiyorum, der. Katır, az daha yaklaş, ince yazı,
demiş. Kurt az daha yaklaşır ve katır ayağını geri çekip ona öyle bir çifte atar ki
kurt anında dereye yuvarlanır. Tilki gider kurdun yanına ve der ki Ey açgöz Kurt,
önüne geldi bir keçi, neylersin hiçi miçi ye kalsın bir kuri kıçi; önüne geldi bir
koyun, neylersin oyunu moyunu ye kalsın bir yünü; bari onu da yemedin, önüne
geldi bir katır neylersin satır matır ye kalsın bir kuru katır!..
Ondan sonra tilki yoluna gider, kurt öbür dünyaya.
Her gün yaptığım gibi yatağımdan zorla kalktım. Annem kahvaltı sofrasını hazırlamıştı. Fakat ben
kahvaltı yapmamak için elimden geleni yapacak, sonra annemin bu konudaki telkinlerini
dinleyecek ve her zamanki gibi, birkaç parça ekmek ve peyniri ağzıma atarak annemi kandıracak
ve ağır ağır hazırlanıp dışarı fırlayacaktım. Okula gidecek derslere girecek ve geri gelecektim.
Hayat bu rutinin içinde sürüp gidecek ve geriye dönüp baktığımda elle tutulur bir şey
yapmadığımı fark edecektim. Hayatın anlamı bu muydu? Bu koşuşturmaca, bu boşluk bu
kargaşa…
Tam kapıdan çıkmak üzereyken düşüncelerimin beni başka yöne çekmeye çalıştığını anladım.
Odama döndüm. Hayalim kontrolümden çıkmıştı. Kendimi bir anda kimsesiz çocuklar yurdunda
buldum. Önce şaşırdım gerçekle hayal arasında gidip geliyor, ne yaptığımı bilemiyordum.
Birazdan hayalim yine galip geldi. Artık düşüncelerimi kontrol edemiyordum. Kimsesizler
yurdundaydım… Karşımda kırk göz hepsi bana bakıyor. Bazıları korkulu, bazıları meraklı,
bazıları sevinçli, bazıları hangi duyguyu hissettiklerinin farkında bile değil. Duyguları körelmiş,
bakışları donuklaşmış kırk can karşımda…
Heyecandan titriyorum, uzun süredir ziyarete kimsenin gelmediği bir yer. Anne ve baba sevgisi
bilmeyen başları okşanmadığından sevgiyle karışık korku duyan, geceleri gözyaşlarını içlerine
akıtan, sıcacık bir eve benim her sabah beğenmediğim o kahvaltıyı bir kere ailesi ile yapmaya
hasret kalmış, yürekleri tertemiz ve paramparça minik çocuklar. Onları görünce gözyaşlarıma
hâkim olamadım. Kırık bir gülümseme ile gözyaşlarımı silerek, onlarla oynamaya başladım. Hep
beraber yemek yedik, güldük, kısa bir sürede olsa eğlendik. O gün öyle minik kalplerle, pırıl pırıl
parıldayan gözlerle, küçük canlarla beraberdim. Eve dönmeden önce yurdun müdürüne uğradım.
Beni gördüğüne şaşırmıştı. Belli ki uzun süre hiç kimse bu kadar sıcak ve samimi bir şekilde
yanına uğramamıştı. Usulca içeri girip yanına oturdum. Memnun olmuştu. Bunu yüzünden
anlayabiliyordum. Sohbet etmeye başladık…
Sorular sormaya başladım. Müdür Bey’i sorularımla terlettiğimin farkındaydım. Ama nedenini
bilmeden üzerine gitmek istiyordum. Sorularıma cevap vermek zorundaydı. İkimiz de susmuştuk.
Birden hepsinin yardıma ve en önemlisi sevgiye ihtiyaçları var, dedi. Ben de tebessüm ederek,
şöyle dedim: Bunun için buradayım. Onlara sımsıcak bir kucak için, anne şefkatini az da olsa
hissettirmek için buradayım ve müdüre burada çocukların yanında bir geceliğine kalmak için
müsaade istedim. İzin verdi. Ben tekrar çocukların yanına döndüm. Beni görünce gözleri parladı
hepsinin ve heyecanla kucağıma atıldılar. Gece olmuştu. Mutlulukların uyuduğu, acıların
unutulduğu vakitti. Tek tek hepsini dolaştım ve üzerlerini örttüm. Annemin bana yaptığı gibi.
Saçlarını okşadım ve sizin hiçbir günahınız yok, dedim fısıldayarak. Ben de yatağıma uzandım,
kalbimde üzüntülerle gözlerim dolu dolu. Kendimi onların yerine koydum ve birden ürperdim.
Sağıma döndüm ve yorganıma sıkı sıkı sarıldım. Uyumak için gözlerimi kapattım. Yaş, yastığıma
damladı. Sabah olmuştu artık. Uyandığımda hepsi uyuyordu melek gibi ve fısıldayarak onlara
şöyle dedim: Biliyor musunuz sizin sayenizde ailemin değerini anladım. Teker teker uyanmaya
başlamışlardı. Beni görünce hepsi çok mutlu oldu. Gözlerindeki o parıltıyı gördüm. Şarkılar
söyleyerek, gülüşerek hepsi uyanmıştı artık. Saatler ilerliyordu ve ben onlara aldığım hediyeleri
vermeye başladım. Hepsi çığlık çığlığaydı. Birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Onlar da
şaşırmıştı. Daha önce böyle bir şey yaşamamışlardı. Artık gitme zamanı gelmişti. Hepsini öpüp
koklayarak yola koyuldum. Yol boyunca düşündüm, annemi, babamı. Onlar olmasa ben ne
yapardım. Rabbime şükürler olsun ben artık her şeyi anladım. İyilik yapmak belki bazılarına göre
denize yem atmak kadar anlamsız gelebilir, ama emin olun ki denize attığınız her lokma ekmek,
mutlaka bir canlının midesine gidecektir.
Elif TAŞDEMİRLER 10/B 102
SADULLAH ARFAT 1584 9/D
* Bu masal öğrencimiz tarafından dedesinden derlenmiştir.