Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Transkript

Dinamik gazete 64. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.
Aralık 2011 Yıl: 22 Sayı: 64
Vuslat
bir başka
bahara 08
gazete
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü süreli yayınıdır. Ücretsizdir.
Giriş, Gelişme, İşgal
Tartışmalarla,
protestolarla,
sevenlerle,
sevmeyenlerle
sonunda
Boğaziçi’nde de bir
Starbucks açıldı.
ELİF CANSU AKOĞUZ’un
haberi 04’te
Shuttle kartları
asım ayı başlarında uygulamaya giren sistem ile birçok
öğrencinin sıklıkla kullandığı
shuttle’lar artık kartlı
sisteme sahip.
MELİSA ATAY’ın
haberi sayfa 7’de
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
kampüs
hayvanları 16
ETKİNLİKLER
JA
İnşaat curcunası 18
vazgeçilmez
Hollywood’unefsanesi
yaşlanmayan
N
CK NICHOLSO
kültür sanat
serleri
BÜMK Koro Kon
yine yeniden
Koroları’nın
sevdiren BÜMK
de koral müziği Koro Konserleri, bu yıl 26
olan
33 yıldır Boğaziçi’n
çaplı etkinliği
okuldaki en geniş
herkese
Korosu ile başlıyor.
bu sene de okuldaki
Aralık’ta Rock
ilk eşliksiz Caz
ve
Bünyesinde Türkiye’nin
sıra Klasik Müzik
Korusu’nun yanı
BÜMK,
da bulunduran
büyük
Rock Korosu
Korosu’yla topladığı
geçen sene Caz
da yükselen
bu sene daha
ilgiden sonra
vermeye hazırlanıyor.
beklentilere cevap kadrosu öğrencilerden
bütün
ellerinŞefi de dahil
bizden seslerin
oluşan bu korolar,
imkanlarla
de olsa- kısıtlı
ini
deki -kısmen
re dönüşebileceğ
ayına
nasıl profesyonelle
Konserleri, Mayıs
gösteriyor. Koro hem kampüste hem
kadar aralıklarla sürecek. Ve her sene
de kampüs dışında
ARALIK AYI BÜMK
ETKİNLİK LİSTESİ
8 Aralık > John Lennon
13 Aralık > Jam Sessions
15 Aralık > Rubato
Konserleri
19-20 Aralık > Taşoda
Konseri
21 Aralık > Kilyos Korolar
Konseri
26 Aralık > Rock Korosu
Korosu
28 Aralık > Klasik&Caz
Konseri
RİMİZ
HALA DİNLEDİKLE
Yabancı
Rock You (1977)
Queen – We Will
(1965)
The Beatles – Yesterday Spirit (1991)
Like Teen
Nirvana – Smells
Religion (1991)
R.E.M. – Losing My Touch This (1990)
Can’t
MC Hammer – U
.
olduğu gibi
bahsettirecek
adından gururla
“Rubato”
Hall Klasik
en Albert Long
daha
Gelenekselleş
yanına bir de
Müzik Akşamları’nınklasikçiler eklemek
genç
amatör ruhlu,
15 Aralık gecesindeki
senedir
isterseniz BÜMK’ün
kaçırmayın. 10
klasik
Rubato etkinliğini
geleceğin başarılı
devam eden ve
olacak sanatçıları
müzik isimlerinden bize de bu isimlere
etkinlik,
ağırlayan bu
imkânı sunuyor.”
erkenden tanışma
ARALIK -OCAK AYI
Sanatçı
Junior Boys
Melis Danişmend
Erik Truffaz Quartet
BaBa ZuLa
Capella Gabetta
Kolektif İstanbul
Oi Va Voi
Russian Red
Feridun Düzağaç
Tom Vek
*En düşük fiyatlardır.
Boğaziçi’nin
Yerli
(1996)
Teoman – Papatya
Barut (1992)
Sertab Erener – Ateşle
Oyunu (1993)
Kenan Doğulu – Aşk (1996)
Ahmet Kaya – Yakamoz
– Sözlerimi Geri
Bulutsuzluk Özlemi
Alamam (1996)
ETKİNLİK LİSTESİ Mekan
Tarih
14 Aralık
14 Aralık
16 Aralık
23 Aralık
23 Aralık
28 Aralık
7 Ocak
13 Ocak
14 Ocak
23 Ocak
Salon İKSV
Beyoğlu Hayal Kahvesi
Tamirane
Babylon
İş Sanat Kültür Merkezi
Babylon
Babylon
garajistanbul
Jolly Joker
Ghetto
Ücret*
39.50 (Öğrenci)
28.50
45.00
39.00
22.50 (Öğrenci)
22.50
44.50
45.00
33.50
24.00
Kültür-Sanat eki içindedir
BOĞAZİÇİ
ÜNİVERSİTESİ
İŞLETME VE
EKONOMİ KULÜBÜ
02 siyaset
Beklenen gazete!
Dinamik Gazete ilk
mutlu etti tabii, ancak hala
sayısıyla okurlarıyla buhaber kaynaklarının
luştuktan sonra, gelen
kıtlığından söz edebilitepkileri beklemek
riz. Akademik olsun,
belki de en keyifsosyal olsun okuldaki
li safhalarından
birçok gelişmeden
biriydi bu işin. İlk
haberdar olmak
başta, beklediğigerçekten çok zor.
mizden daha fazla
Kurumsal İletişim
ilgi gördüğümüzü
Direktörlüğü, bülten
bile söyleyebilirim.
kavramını okulda yerSanki okuldaki insanleştirmeye çalışıyor ama
lar, “okul gazetesi” olarak
onların bile olup bittikten
bahsettiğimiz bu boşsonra haberlerinin
GÖKHAN ER
luğun doldurulmasını
anca olduğu birçok
[email protected]
uzun zamandır beklietkinlikten söz etmek
yorlardı. Kendilerinmümkün. Bültende
den bahseden, study’lerde, kantinler“Geçtiğimiz ay gerçekleşen etkinlikde verilen ufak aralarda sayfalarına
ler” kısmının olmasının en büyük
kısaca göz gezdirebilecekleri Dinamik
sebeplerinden bir tanesi bu belki de.
Gazete’yi görmek hoşlarına gitmişti.
Bu konuda daha ciddi bazı adımların
İlk sayının olumlu bir algı bıraktığını
atılması gerektiğinden bahsedebisöyleyebiliriz bu durumda.
liriz. Neredeyse çoğu kulüpte olan
Elbette tebriklerle birlikte
tanıtım ya da paylaşma isteksizliği
eleştirilerini de yönelttiler bizleise bir başka sorunumuz oldu iki sayı
re. En çok aldığımız eleştirilerden
boyunca.
biri(beklemediğimiz bir eleştiri
olduğunu söyleyemem) tuvalet fotoğEleştiriler adreslerine ne
raflarının ön kapakta gösterilmesiykadar ulaştı?
di. Belki de her gün gerçek hayatta
Gazetenin bir önceki sayısında
karşılaştıkları bu tuvalet manzaralagörmüş olabileceğiniz üzere amarının; çözüm olabilecek, ses getirebicımız, objektif bir şekilde haberleri
lecek bir platformda dile getirilmesi,
vermek iken , yaptığımız bazı hagöze sokulması(!) sadece onların
berlerin birtakım kişilerin dikkatini
değil, okuldaki yetkili insanların da
çekmesi ve bu konularda düzeltici
gözüne sokulması bizim hevesli olduadımlar atılması da amaçlarımız
ğumuz bir meseleydi oysaki.
arasındaydı. Bu konuda maalesef yeterince başarılı olunduğundan bahseİletişim Eksikliği
demeyeceğim. Bunun sebebi, yazıları
Eleştiriler sadece okuyuculardan
üstüne alınan kimse olmadığı gibi,
değil, okulun kurumlarından da geldi
okulda henüz tam anlamıyla oturçok gecikmeden. Geçtiğimiz sayıda
mamış olan “okul gazetesi” bilinci
yer almayıp da bu sayıda kendileolabilir. Öğrencilerin sesine bir nebze
rinden de bahsedilmesini isteyen
olsun yer verebilen bu gazetenin,
kurumlar, kulüpler bizimle bu talepbırakın okuldaki yetkilileri, öğrencilerini paylaştılar. Bilgi paylaşımının
ler tarafından bile ne kadar ciddiye
oldukça az ve sınırlı olduğu okulualındığını görmek henüz zor. Oysa
muzda bu gelişmeler bizi oldukça
medyanın gücü, her zaman olduğu
gibi üniversitemizde de yadsınamayacak bir boyuttadır. Gazete
çıktıktan sonraki hafta boyunca
yemekhanelerden sorumlu şirket
sahibi ve ÖFB sorumlusu Cemal
Abi’den konularla ilgili görüşme
talebi almış olsak da bunların
devamı maalesef gelmemiştir.
Sahibi
Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü Adına
**
Uğurcan Aksoy
İlk sayı ve bu sayının hazırSorumlu Yazı İşleri Müdürü
lanması sürecinde yukarıdaki
Uğurcan Aksoy
durumlardan söz ettikten sonra
Genel Yayın Yönetmeni
bu sayımızda da; elimizden
Gökhan Er
geldiğince herkesi kucaklaEditör
maya çalıştığımız, tarafsızlığa
Buse Aylan
her zamankinden fazla önem
Yazı ve Reklam İşleri Sorumluları
Duru Öksüz, Kadir Aydın, Salmi Gambarova
verdiğimiz, birbirinden önemli
Yazı Kurulu
ve güncel haberleri bulabileAli Yağız Kaçar, Baran Küçük, Burcu Mirkelam
ceğiniz bir Dinamik Gazete
Can Yılmaz, Deniz Yeşil, Duygu Söyler,
vaadediyoruz sizlere. Sayının
Elif Cansu Akoğuz, Melis Gerçeksi, Melisa Atay
Özben Hafız, Übeyde Yetkin Girgin
hazırlanmasında emeği geçen
Görsel Danışman
Editörüm Buse Aylan’a, Yazı
Sertaç Bala
ve Reklam İşleri Sorumlularım
Matbaa
Duru Öksüz, Kadir Aydın ve
Müka Matbaacılık Reklamcılık Yayıncılık San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Salmi Gambarova’ya ve 2011Tel : 0212 54968 24 www.muka.com.tr
2012 Yönetim Kurulu arkadaşlaYayın Kurulu
Tolgacan Ceylan, Umut Can Kurt
rımla birlikte gazetede yazıları ve
Barış Karahan, Ecenaz Özcengiz
emeği bulunan tüm üyelerimize
Ekin Akın, Gökhan Er, Nazım Sansar
teşekkür ediyorum.
Bu gazete süreli yerel yayındır.
Aynı
tas
aynı
Artan terör olayları, gerilen dış ilişkiler, Van
Depremi gibi önemli konuların tartışıldığı bu
günlerde bile anayasa çalışmaları hala temel
gündem maddelerinden biri olmayı sürdürüyor.
Seçim sürecindeki en önemli vaatlerden biri
olarak göze çarpan “yeni anayasa” süreci,
AKP’nin mutlak ve kimilerine göre şaşırtıcı
zaferinin ardından konuşulan öncelikli
meselelerden biriydi. Toplumun temeline inen ve
bütününü kapsayan bir anayasa söylemiyle yola
çıkan hükümet, medya aracılığıyla meclisteki ve
meclis dışındaki bütün partilere ılımlı mesajlar
göndererek süreci başlattı. Bugün ulaşılan
noktaysa tartışmaları ve fikir ayrılıklarını
beraberinde getiriyor.
ANKET SONUÇLARI
Yeni bir anayasanın gerekliliğine
inanıyor musunuz?
%64
% 30
Hayır
% 9.33
Diğer
% 60.66
Evet
ANAYASA
siyaset
BARAN KARACA
[email protected]
Bazı hukuk ve siyaset bilimciler;
hükümet partisi politik anlamda
bu kadar güçlüyken, toplum genelinde kuvvetli tabular yıkılmış,
diyalog süreci başlamışken yeni
bir anayasa için daha uygun bir
zaman olamayacağını belirtiyor.
Ancak meclisteki her partiden
üçer üyenin katılımıyla Anayasa
Komisyonu kurulup 15 maddelik çalışma düzeni açıklanınca,
olumlu hava bir miktar dağıldı.
Özellikle;
� Maddelerin kabulünde
oy çokluğu değil oy birliği
aranması,
� Bir parti komisyona
katılmayı reddederse çalışmaların durması,
� Komisyonda oluşturulacak bir anayasa
metninin Meclis Anayasa
Komisyonu’nda ve Genel
Kurul’da değiştirilemeyecek
oluşu
şeklinde özetlenebilecek maddeler, ünlü anayasa hukukçusu
ve siyaset bilimci Prof. Dr. Ergun Özbudun tarafından “Sanki
anayasa yapılmasın diye konuldu.” yorumunun yapılmasına
yol açtı. Uzlaşma Komisyonu
için “ölü doğmuş bir komisyon”
ifadesini kullanan Özbudun’un
sözleri, kamuoyunda geniş yankı
bulurken bastırılmış korkuların su yüzüne çıkmasına sebep
oldu. Özellikle MHP ile BDP’nin
ortak bir zeminde buluşması
imkânsız olarak nitelendirilirken, anayasa çalışmalarının
hukuksal bir süreçten çok siyasi
strateji oyunlarına döndüğü
ifade ediliyor. CHP ile AKP’nin
zıt tavırları, Ak Parti’nin BDP’yi
PKK’nın siyasi uzantısı olmakla suçlaması, açılım ve Öcalan
konuları nedeniyle iyice gerilen
MHP-AKP ilişkileri, komisyonun çalışmalarını zora sokacak
diğer konu başlıkları olarak
gösteriliyor. Fakat partiler arası
çekişmelere rağmen oluşturulan
alt komisyonların; siyasi partiler
ve anayasal kuruluşlar, meslek
örgütleri, odalar ve sendikalar,
sivil toplum örgütleri,
vakıf, dernek ve cemaatlerle
birlikte çalışacak, onlarla fikir
alışverişinde bulunacak oluşu
çok önemli bir ilerleme olarak
yorumlanıyor.
Toplum genelindeyse yeni
anayasaya yönelik olumlu ve
istekli bir hava var. Komisyon
başkanı Cemil Çiçek’in yeni
anayasanın toplumsal bir istek
olduğunu belirten sözleri, oranı
%70’in üzeri olarak açıklayan
kamuoyu çalışmaları tarafından
doğrulanıyor. BDP’nin özlük
hakları talebi, CHP ve MHP’nin
kırmızı çizgileri ve AKP’nin tartışılan tavırlarının çok ötesinde,
ortak ve en büyük beklenti ise
“demokratikleşme”. Yeni anayasanın, darbe anayasası olarak
ifade edilen 1982 anayasasının
etkilerini ortadan kaldırması,
modern toplumun ihtiyaçlarını karşılayıp demokratik bir
Türkiye’ye zemin hazırlaması
hem bütün partilerin hem de
toplumun genelinin en önemli
arzusu. Abdullah Gül’ün Londra
ziyareti öncesinde Esenboğa
Havalimanı’nda kendisine yöneltilen “Toplumda yeni anayasa
beklentisi çok güçlü? Bu dönemde yeni anayasa yapılabilecek
mi?” sorusuna verdiği yanıt ise
genel durumu özetler nitelikte:
“Evet, çok büyük bir beklenti var.
Herkes bu işe kendini şartlandırdı... Anayasa yapılmazsa büyük
bir hayal kırıklığı olur. Yapılabilir aslında ben o kanaatteyim.
Yeter ki siyasi çekişme olmasın.
Ben onun için metod, usul vurgusu yapıyorum.”
G RÜŞLER
Sizce Anayasa Komisyonu somut adımlar
atabilecek mi? Neden?
Cemre Antmen - Çeviribilim
AKP, CHP ve BDP ile anlaşabilir. Bu yüzden temelde MHP’yi
görüyorum. Özellikle BDP ile
uzlaşma sağlamaları çok zor görünüyor. Yine de neo-liberalizm
bu dört partiyi aynı zeminde
buluşturabilir. Bu da çözümü
getirecektir.
Canberk Demircan - Elektrik & Elektronik Mühendisliği
Anayasa Komisyonu somut
adımlar atamayacak, atarsa da
bunlar çoğu kişinin istemediği
adımlar olacaktır. Planlanan(!)
ama gerçekleştirilemeyen bir
darbe için insanlar mahpustaki
1000. gününü doldururken
80 darbesini yapan kişiler ve
zihniyet yıllardır yargılanamıyor. Bu durumda Anayasa
Komisyonu’ndan makul bir
adım beklemek pek mantıklı
değil.
Yeni anayasa sürecinde hangi partiyi en
kritik rolde görüyorsunuz?
Neden?
Kağan Güney - Siyaset Bilimi
ve Uluslararası İlişkiler
MHP’nin CHP ve AKP arasındaki tutumu kamuoyu oluşturmada ve karar sürecinde çok
önemli. Meclis içi çoğunluğu
oluşturmak için de MHP’nin
desteğine ihtiyaç var. BDP ile
aralarında ise mutlaka sürtüşme olacak. MHP’nin bu konudaki tavrı belirleyici olur.
Kadir Altınok - İşletme
Anayasayı kilitleyen en önemli
mevzu olan Kürt meselesi
ancak BDP’nin desteğiyle
aşılabilir. Ama yine de en kilit
rol CHP’ye düşüyor çünkü
göründüğünden daha etkili bir
parti. Devlet organları CHP ile
aynı tepkileri veriyor. Ortaçağ
Avrupası’nın Vatikan’ı gibi.
Hitap ettiği kitlenin etkileyici ve
engelleyici gücü çok yüksek.
Okan Özdemir - Uluslararası
Ticaret
AKP’nin çoğunluğu sağlaması ve bütün fikirleri dinleyip
birleştirici bir tutum ortaya
koyması lazım. 12 Eylül referandumunda olduğu gibi “ben
bilirim” mantığı ile iş yapılmamalı.
03
04 ekonomi
Gündemden Düşmeyen Mevzu:
STARBUCKS
M. BUSE AYLAN
[email protected]
Yeni Yıla Geri Sayım…
2011’i geride bırakıp yeni bir seneye girmemize çok az bir zaman kaldı. Yılbaşının
yaklaştığını hatırlatan en güzel detaylar ise
yeni yıl konseptiyle değişen caddeler, sokaklar, mağazalar... Yavaş yavaş ışıklanmaya,
kırmızılarla, çam ağaçlarıyla süslenmeye
başlıyor her yer. Bir de kar yağsa tam yılbaşı
manzarasına bürünmüş olacağız. Fakat
mevsim değişiklikleri nedeniyle, bu konuda
hiç umut yok gibi görünüyor.
Aynı zamanda, dönemin sonuna ve
hemen ardından gelen yoğun finallere de
yaklaşıyoruz. “Daha dün başlamışız gibi, ne
çabuk geçti.” diye düşünenlerden biriyim
ben de. Her dönem, bir öncekinden daha
hızlı geçiyor sanki.
2012’ye girmek için geri sayım başlamışken “2011’de neler olup bitti?” diye
düşününce, baya hareketli bir sene geçirdiğimizi söyleyebiliriz. Dünyaya baktığımızda; Japonya’da meydana gelen deprem
ve nükleer felaketten Orta Doğu’daki Arap
Baharı’na, Avrupa’daki ekonomik krizden
İngiliz Kraliyet Düğünü’ne, Steve Jobs ve
Amy Winehouse’un ölümünden Usame
Bin Ladin’in öldürülmesine kadar birbirinden çeşitli konular ve daha fazlası dünya
gündemini belirledi. Türkiye’de ise; 12
Haziran’daki seçimlerden futboldaki şike
iddialarına, Van Depremi’nden Avrupa Kupası elemelerindeki ve Eurovision’daki hayal
kırıklıklarına, Voleybol Milli Takımı’nın başarılarından Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da
Bir Zamanlar Anadolu’da filmi ile aldığı
“Jüri Büyük Ödülü”ne kadar birçok konuyla
meşgul olduk 2011 yılında. Yeri geldi üzüldük, yeri geldi mutlu olduk. Herkes için
farklı duyguların bir arada yaşandığı bir
sene oldu.
Dinamik Gazete’nin
2. sayısında neler var?
Dinamik Gazete’nin 2. sayısında yine
Boğaziçi’nden ve dünyadan ilginizi çekecek,
farklı birçok konu sunmaya çalıştık sizlere.
Okulun gündemini uzun süredir meşgul
eden ve okuldaki mevcudiyeti ile ilgili farklı
fikirlerin bulunduğu Starbucks, Türkiye’deki
yeni anayasa çalışmaları, tansiyonun sık sık
yükseldiği Suriye, okuldaki son yeniliklerden
shuttle kartları, okulda son hız devam eden
inşaat çalışmaları, Avrupa Kupası elemelerindeki hezimet, bir Hollywood efsanesi
olan Jack Nicholson, Boğaziçi’nin ayrılmaz
parçası kedileri, bitmeyen yazı dizisi TK kitapları, okulun çeşitli kulüplerinden merakla
beklediğiniz gelişmeler, haberler ve daha
fazlası yeni sayıda okurlarını bekliyor.
Yeni senenin ilk sayısında görüşmek
üzere…
Herkese mutlu, huzurlu ve eğlenceli yeni
yıllar!
Tartışmalarla, protestolarla, sevenlerle, sevmeyenlerle sonunda
Boğaziçi’nde de bir Starbucks
açıldı. Açılmasıyla birlikte de
kahvelerinden çok, öğrencilerin
Starbucks’a yaklaşımları ve yapılan eylemlerle konuşulur oldu.
Peki, hem genel anlamda hem
de okulumuzda, Starbucks’ı bu
kadar kutuplaşma yaşanan bir
tartışma konusuna ve kimileri
için bir kapitalizm ve
sömürü sembolüne çeviren
etken neydi?
Okulumuz
Uluslararası
İlişkiler ve
Siyaset Bilimi
Bölümü
hocalarından
Murat Akan’ın
gözünden
Starbucks
Starbucks’ın kapitalist sistemin bir
parçası olduğu yadsınamaz bir gerçek.
Ancak bu gerçek, Starbucks’ı bütün
kapitalist sistemin ve sistemle bağlantılı sorunların günah keçisi yapmaya
yeter mi? Starbucks, politikası gereği
sorumluluk sahibi bir imaj çizmeye
büyük önem göstermekte. AIDS,
doğal afetler, geri dönüşüm, eğitim
gibi pek çok alanda sosyal sorumluluk
kampanyaları yürüten Starbucks, aynı
zamanda üretici haklarını korumaya
yönelik FairTrade (Adil Ticaret) etiketli ürünlerin dünya piyasasındaki en
büyük alıcısı konumunda. Bu durum
Starbucks’a, hiçbir sorumluluk üstlenmeyen kimi şirketlere göre daha temiz
bir imaj çizse de, Starbucks da her büyük şirket gibi bazı politikaları ile ciddi
eleştirilere maruz kalıyor. Rakiplerinin
kiracı oldukları yerleşimleri satın alıp
zarar etmelerine karşın bilinçli olarak
işlettikleri, gerekli izinleri almadan
yeni şubeler açtıkları, bu ve benzeri
yollarla sektörde bir tekel oluşturmaya
Starbucks size nasıl bir anlam
ifade ediyor? Ne gibi çağrışımlarda bulunuyor?
Starbucks’ın birden çok çağrışımı var benim için. Birincisi “büyük
sermaye” olması. Kampüsümüzdeki
son gelişmelerde bunun örneğini
görebiliriz. Bir sürü ufak işletmeci
vardı, onlar yok artık, Starbucks var.
Starbucks merak ediliyorsa üretim
sürecini anlatan ve kahvenin önümüze gelişini anlatan bir belgesel var,
Siyah Altın adında. Burada, kahve
üretim sürecinin Afrika’da nasıl bir
sömürü mekanizması ile işlediği, üreticinin hiçbir şey almadığı gibi önemli noktalar var. Kahve endüstrisi hem
ekonomide hem de siyasi ekonomide
çok araştırılan ve çalışılan bir konu.
Sadece bu değil, kahveye has başka
bir konu da var. Kahve aynı zamanda
geç kapitalizm zamanının bir tüketim
aracı çünkü aynı zamanda başka
tüketim alanları açan bir ürün. Starbucks aynı zamanda jantrifikasyon
(kentsoylulaştırma) diye tanımlayacağımız bir sürecin parçası. Eskiden
basit bir ahşap sandalyede oturup
çay içerken, şimdi kadife koltuklarda
oturup çay içiyoruz. Daha soyut bir
yerden bakarsan aslında içtiğimiz
ürün çay olsun, kahve olsun bizim
sosyalleşirken tükettiğimiz bir içecek.
Ancak şu anda çayın yerini filtre
kahve almış durumda, oturduğumuz
yer değişmiş durumda ve o sohbet
sırasında içtiğimiz şeye verdiğimiz
para da değişmiş durumda. Eskiden
aşağı yukarı 50 kuruşa, 1 liraya çay
içebilirken simdi gittiğin yere göre 5
liraya falan bir kahve içebiliyorsun.
Başka bir soyutlama seviyesinden
ELİF CANSU AKOĞUZ
[email protected]
ekonomi
çalıştıkları, firma hakkındaki iddialardan yalnızca birkaçı.
Son yıllarda Starbucks’a yönelik
gündemde en çok yer bulan eleştiri ise
Etiyopyalı kahve üreticileri ile yaşanan
anlaşmazlıklar hakkında. 2005 yılında
Etiyopya Hükümeti, ülkede üretilen
kahve çekirdeklerinin isimlerinin tescilli
markalar olması için Birleşmiş Milletler Ulusal Kahve Birliği’ne başvurdu.
Oxfam tarafından, başvurunun kabul
edilmemesi için birliği yönlendirmeye
çalışmakla suçlanan Starbucks, suçlamaları reddetti. Birlik ise kararın
sebebini, “önerinin kahve ticaretindeki
stabiliteyi bozarak hem tüketicileri
hem de üreticileri olumsuz etkileyecek
olması” olarak açıkladı. Başvuru kabul
edilseydi, ülkenin %80’inin günlük iki
dolardan az kazandığı Etiyopya’da, çiftçilerin pastadan nispeten daha büyük ve
adil bir pay alması sağlanacaktı. 2007
yılına dek süren tartışmalar, STK’ların
da baskısıyla Starbucks ve çiftçi kooperatifleri arasında sağlanan bir anlaşma
ile son buldu.
Elbette, Boğaziçi Starbucks’a gösterilen tepkinin tek sebebi şirketin genel
duruşu değil. Günlerdir süren Starbucks işgalini gerçekleştiren öğrenciler,
başlıca sorunun ‘öğrencilerin okulla
ilgili karar alınma sürecine dahil edilmemesi ve okulda ucuz ve kaliteli yemek
seçenekleri bulunmaması’ olduğunu
belirtiyorlar. Haftalardır süren eylemlerin ardından işgal edilen Starbucks’ta
yemekten temizliğe her şey işbirliği ile
yapılırken, bir yandan da belgeseller izleniyor, tartışmalar yapılıyor. Hatta bazı
akademisyenler derslerini Starbucks’ta
veriyor. Kimi STKlar ve sanatçılardan
da destek gören eylem, ulusal medyada
da yer buldu.
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Tereza
Varnalı’da yakın zamanda öğrencileri
dinlemek üzere Starbucks’a geldi ve bir
temsilciyle konuşmak istedi. Ancak öğrenciler temsilci seçmeyi reddedip toplu
halde tartışmakta, Prof. Dr. Tereza Varnalı da destekçi gibi algılanmamak için
Starbucks’a girmemekte ısrar edince,
çare açık havada, toplu halde konuşmakta bulundu. Yalnız Starbucks değil, ucuz
ve kaliteli yemek sorunundan, okulda
ulaşımın, transkript ve öğrenci belgesinin üc retli olmasına kadar pek çok konu
ANKET SONUÇLARI
Çarşı kantine Starbucks açılmasını destekliyor musunuz?
% 38.66
Evet
% 52
Hayır
% 10
Diğer
ele alındı. Ancak bu görüşmenin ardından da rektörlük Starbucks’ın akıbetine
dair net bir açıklama yapmadı.
Starbucks ise resmi bir açıklama ile
konunun öğrenciler ve üniversite arasında olduğunu, müşterilerinin hizmet
alma özgürlüklerini gözetmek kaydıyla,
öğrencilerin isteklerini dile getirmelerine
haklarına saygı duyduklarını belirttiler.
İşgal altındaki Starbucks’tan alışveriş
yapan öğrenciler ise bir süprizle karşılaştılar. Starbucks işgal süresince müşterilerine ücretsiz kahve sunmaya başladı.
Yaşananlar göz önüne alındığında Starbucks, rektörlük ve öğrenciler
üçgenindeki tartışma uzun süre daha
Boğaziçili gündemini meşgul edecek gibi
görünmekte.
G RÜŞLER
Okulda Starbucks açılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Onur Güngör - Bilgisayar Mühendisliği (Doktora Öğrencisi)
Burası bir üniversite ve elbette ki
ihtiyaçlarımızın karşılanması gerekiyor. Bunun için emperyalizmin
simgesi olmuş bir şirketin kampüste
var olmasına gerek yok. Starbucks’ın
var olması üniversite mekânının
değişimidir. Kampüste öğrenciler
istedikleri mekânları kuramıyorlar.
Mesela, Orta Kantin eskiden duvarlarını doldurabildiğimiz her anlamda
öğrenciye açık bir mekândı. Şimdi
bir kafeden farksız. Starbucks’ın da
yarattığı etki benzer. Öğrenci değil
birer müşteriye dönüştürülüyoruz.
Bu hizmeti frenchise şubelere ihtiyaç
duymadan üniversite kendisi de verebilir. Bu bir adım, bu şekilde yavaş
yavaş piyasacı bir kurum olmaya
yaklaşıyoruz. Bu yüzden Starbucks’ın
açılmasını desteklemiyorum.
Çağla İshakoğlu - İşletme
Okulda Starbucks açılması, bu okulda
okuyan biri olarak benim hoşuma
gitmedi. Normalde Starbucks’ı ders
çalışmak için tercih ettiğim halde,
okula açılan Starbucks, bana okulda
zaten kısıtlı olan yemek yeme alanını
tamamen “boşa harcama” şeklin-
dikkati çeken, kampüste bulunduğu
konumundan dolayı öğrencilerin
bir araya geldiği mekânlardan olan
merkezi bir yerin Starbucks’a verilmiş
olması. Starbucks hem fiyat itibari
ile hem tarzı itibari ile herkesin rahat
girebileceği bir yer değil.
Peki, sizce sorun Starbukcs’ın
bir devlet üniversitesinde
açılmış olması mı yoksa genel
olarak Starbukcs mı?
Şu anda bizim kampüsümüzde
zaten bir kahveci vardı, iki oldu, üç
oldu ve çayhane kalmadı. Kahvenin
ve mekânlarının monopolisine doğru
bir gidişat belirdi. Liberal bir gelişim
değil bu. Liberalizm’de her şeyden
biraz olması lazım, doğru değil mi?
Bazı alternatifler ortadan kalktı.
Bence oradaki küçük kahveci her yere
yeterdi. Ben de bazen kahve içiyorum
çok yorgun derse gireceğimde. Orası
yetiyordu, burada söz konusu olan
devlet üniversitesi ya da özel üniversite değil ürün, büyük sermaye ve
onlara verilen koskoca mekânlar. Bu
okulun en büyük ve en güzel özelliği-tabii bu devlet üniversitesi olmasından kaynaklanıyor—Türkiye’nin
her yerinden ve dışından öğrenciler
olması. Üniversite, öğrenci için sadece
derslikler değil, aynı zamanda yeni bir
ortama, farklılıkların zengin olduğu kamusal bir alana alışma süreci,
insanlar bu ortamda konuşmaya tam
alışmaya çalışıyorlar, alışmışlar; bir
kentsoylulaştırma, kamusal mekânı
sınıfsallaştırma süreciyle, Starbucksla
karşılaşıyorlar. Üzerine üstlük, kampüsümüzde açık bir ucuz ve kaliteli
yemek ihtiyacı varken.
Starbucks’ın açılması,
seçeneklerin azaltılması öğrenciler arasında bir gruplaşmaya
ve farklı aidiyetler oluşmasına
neden olur mu? Tabii
öğretim üyeleri için de
geçerli bu.
Starbucks gibi şirketler sadece
var olan talebe cevap vermek için
gelmiyorlar, talep yaratmaya geliyorlar. Öğrenci ve öğretim üyelerinin
genelinin buna nasıl cevap vereceğini
bilmiyoruz daha. Şu andaki gidişat
beraber oturulabilecek mekânların
azalmasına doğru... Zaten jantrifikasyon diye söylediğim süreçle;
aynı şeylerin, aynı “form” ların daha
yüksek komodifikasyon seviyesinde,
daha yüksek paralarla tüketilmesi ve
ekonomik sınıf alanların ayrılmasından bahsediyorum.
05
de geldi. Devlet okulu olduğu için
okulun açıkçası daha az maddi, daha
çok öğrenci odaklı bir karar almasını
beklerdim ancak “Starbucks” örneği,
okulun bu yaklaşımından uzaklaştığını gösteriyor. Orası bana kalırsa
öğrencilerin ihtiyaçlarını, en azından
“çoğunluğun” ihtiyaçlarını giderecek
bir yer haline getirilebilirdi.
Tuna Kırbalı - Moleküler Biyoloji
ve Genetik
Bence asıl tepki gösterilmesi gereken
Güney’e Starbucks açılması değil,
bugüne kadar okulda Starbucks olmayışıdır. Kaliteli bir ürün ve güzel bir
ortam sunan bu markanın Boğaziçi
Üniversitesi Kampüsü’nde yer alması
gayet olumlu bir gelişme. Starbucks’ı
bir ideolojinin simgesi olarak değil
kaliteli hizmet veren bir marka olarak
görmek gerektiğine inanıyorum.
Okulumuzda yapılan
Starbucks karşıtı protestolar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Başak Palabıyık - İşletme
Her alışveriş merkezinde, her
caddede, İstanbul’un her yerinde Starbucks’lar var. Boğaziçi
Üniversitesi’ndeki bunlardan sadece
biri. Eğer bir tehlike varsa, gözümüzün önüne kadar gelmesini beklememeliyiz. Protestolar yanlış değil,
zamanlaması yanlış.
Oğuz Bertal Aydın - Siyaset Bilimi
ve Uluslararası İlişkiler
Özgürlük ninnilerinin söylendiği bir
Boğaziçi diskurunun tam ortasında,
biz öğrencilerin evimizden daha fazla
vakit geçirdiğimiz yerleşkemizde, herhangi bir fikrimiz alınmadan böyle bir
dönüşüme maruz bırakılmamız kabul
edilemezdir. Zenginliğin, gösterişin,
caka satmaların ve hoyratça yapılan
tüketicilik kültürünün kurumsallaşmasını evimizde istemiyoruz.
Sıtarbaks bizim pisuvarımıza izmarit
atmıştır, bize de onların kül tablasına
işemek düşüyor ama öyle yapmayacağız. Biz Sıtarbaksı bile sevebiliyoruz,
güzel bir şey olmasa da en azından bir
ihtimal.
Peki, kampüse Starbucks
açılmasının nedeni ekonomik
midir?
O konuda bir bilgim yok.
Eylemlerden haberiniz vardır
büyük ihtimalle...
Görüyorum kampüste geçerken.
İlginç, ben Starbucks’ı hep derslerimde tüketim kültüründeki değişikler
konusunu tartışırken bireylerin üzerindeki ve kamusal alandaki sermayenin anti-demokratik baskısına
örnek gösteriyordum, çünkü çok hızlı
piyasalara giren, hızlı alışkanlıkları
değiştiren, mekânı sınıfsallaştıran bir
kahveci. Kampüsümüze Starbucks
açıldığını bilmiyordum. Düşünsenize
sadece kampüsümüze değil. Kadıköy,
Beşiktaş, siz sayın, her taraf Starbucks
oluyor.
06 dünya
Arap Baharı’nın Son Durağı
DURU ÖKSÜZ
[email protected]
Vicdanense olmaz,
paraylaysa tamam!
SURİYE
1963’ten beri Baas rejimi ve 1970’ten beri Esed ailesi tarafından yönetilen Suriye’nin Devlet Başkanı BeşşarEsed, güvenlik
güçlerinin gösterilerini ve isyancıları engelleyemiyor. Akıllara
“Arap Baharı’nın son durağı Suriye mi?” sorusu geliyor.
YETKİN GİRGİN
[email protected]
17 Aralık 2010 tarihinde Tunuslu
Muhammed Bouazizi’nin kendisini yakmasıyla başlayan Arap
Baharı ile Ortadoğu ve Kuzey
Afrika ülkelerinin antidemokratik
iktidarlarının çeşitli sıkıntılarla
karşılaşacağı tahmin ediliyordu.
Bu zorluklar, bazı iktidarların
düşmesine bile neden oldu. Tunus,
Mısır ve Libya’da iktidarlar devrilip geçici hükümetler kuruldu.
Hatta Libya eski lideri Muammer
Kaddafi, kızgın bir kalabalık tarafından linç edildi. Arap Baharı’nın
adresi bu kez Suriye gibi duruyor.
Birinci Dünya Savaşı’ndan
sonra Osmanlı Devleti’nden ayrılarak Fransız mandası altına giren
Suriye, ancak İkinci Dünya Savaşı
sonrasında 1946 yılı Nisan ayında
parlamenter bir Cumhuriyet
olarak bağımsızlığını kazanmıştır.
Bu tarihten Hafız Esed’in iktidara
geldiği 1971 yılına kadar Suriye’de
bir dizi askeri darbe olmuştur.
Hafız Esed ise Suriye’de otokratik Baas rejimini kurmuştur. Bu
nedenle Suriye’de, demokratik
haklar ve sivil demokrasi pek
gelişme imkanı bulamamıştır.
Kırk yılı aşkın süredir Esed ailesi
tarafından yönetilen Suriye’nin,
Arap Baharı’ndan etkilenmesi
ve protestoların başlaması doğal
görülebilir.
Suriye yönetimi ve Esed, reform
ve demokratik seçimlere hazırlanarak kızgın halkı sakinleştirmek
yerine uluslararası kamuoyunun
ve komşusu Türkiye’nin tepkisini
çekecek şekilde geniş çaplı askeri
operasyonlar başlattı. Hatta bu
operasyonlar, tüm İslam dünyası için çok önemli bir yeri olan
Ramazan ayı boyunca bile devam
etti. Suriye ordusunun operasyonları ile ölenlerin sayısının 2.600,
yaralı sayısının ise çok daha fazla
olduğu düşünülüyor. Suriye iktidarının bu eylemlerine karşılık ordudan ayrılan subaylar, Albay Riyad
el-Esed önderliğinde Özgür Suriye
Ordusu’nu ve geçici askeri konseyi
kurdular. Özgür Suriye Ordusu,
geçtiğimiz günlerde Şam’da Baas
Partisi binasına ve çeşitli stratejik
askeri birimlere saldırılar gerçekleştirdiler. El-Esed, Türkiye’de
güvenli bir yerde bulunuyor.
Suriye’deki halk ayaklanması karşısında Türkiye’nin sessiz
kalması beklenemezdi. Hatta
şu anda Hatay’da, Suriye’den
kaçan mültecilerin ikamet ettiği,
geçtiğimiz yaz Angelina Jolie’nin
de ziyaret ettiği bir kamp bile var.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Recep Tayyip Erdoğan, her fırsatta
Suriye yönetimi ve Esed’e çok
sert çağrılarda bulunuyor. Uzun
süren reform çağrılarının (BM
ve Davutoğlu’nun çağrıları) Esed
yönetimince karşılıksız bırakılması
ve Esed yönetiminin somut bir
adım atmaması sebebiyle kulislerde askeri müdahale ve tampon
bölge ihtimalleri konuşuluyor.
Öte yandan, Avrupa ve
Türkiye’nin aksine İran ve
Rusya, Esed’e reform için şans
verilmesinden yana. Rusya devlet
yetkilileri, Suriye ile var olan silah
anlaşmalarını iptal etmeyeceğini
açıkladı ve Medvedev, Suriye’ye
Rusya’dan devlet başkanı düzeyinde ilk ziyareti gerçekleştirerek bir
bakıma dünyaya mesaj verdi. İranlı yetkililer ise Türkiye’nin sadece
Suriye halkını desteklemesinin,
Yemen ve Bahreyn olaylarına kayıtsız kalışının manidar olduğunu
belirttiler.
Uluslararası alanda ise
Suriye’ye tepkiler artıyor. Arap
Birliği, Suriye’ye mali ambargoyu başlattı. Türkiye’de ise Bakan
Binali Yıldırım, bu ambargoya
destek verilebileceği yönünde
açıklamalarda bulundu. BM İnsan
Hakları Konseyi’nde, Suriye güvenlik güçlerinin “açık ve sistematik ihlallerde bulunduğu, bunların
insanlığa karşı suç kategorisine
sokulabileceği” yönünde karar
çıktı. Öte yandan Rusya bu kararı
Suriye’nin iç işlerine müdahale
olarak değerlendirdi.
Bu kadar belirsiz bir ortamda
Suriye’nin geleceğini kestirmek
pek kolay gözükmüyor. Şimdilik
isyancıların mı, yoksa Esed’in mi
kazanacağı belirsiz. Her dakika
yeni bir olayın yaşandığı Suriye’de
neler olacağını zaman gösterecek.
Askerlik, Türk erkeklerinin anlata anlata bitiremedikleri anılarını biriktirdikleri yegâne yerdir. Erkek
egemen Türk ailelerinin en büyük gurur kaynağıdır,
gitmesi ayrı dönmesi ayrı şölenlerle kutlanır. Bu,
aslına bakarsanız tabiri caizse daha yoğurttan ağzı
yanmayanların tarafı... Oğlunun dönüşünü; kutlama evi ile değil, cenaze evi ile değiştiren annenin,
kucağında çocuğuyla kocasının tabutuna bakan eşin
askerliği ise bambaşka.
Ölüm paralı değil. Şehit haberleri zengin fakir diye
ayrılmaz ya da ayrılmazdı desek daha doğru şu an.
Hükümetin, seçim döneminden beri hatta daha öncesinden ağzına doladığı “bedelli askerlik” geçtiğimiz
haftalarda açıklandı. 30.000 TL’ye evden askerlik…
Yanlış mı? Hayır! Daha önce de yapılan bir uygulama. Belki bu kadar radikal bir değişiklikle, bu kadar
pahalı miktarlarla değil ama alışık olduğumuz bir
kavram. Neden mi rahatsız etti? Şu yüzden; Savunma
Bakanı bedelli askerlikle paralel zamanlarda tartışılmaya başlanan vicdani ret için şunları söyledi:
“Vicdani ret gündemimizde değil! Türkiye’de zorunlu askerlik var, olacak. Hiçbir sıkıntı da yok!”
Bu sözlerin aksine Türkiye’de zorunlu askerlik yok
ama sıkıntı var. Hükümetin anlamadığı ya da anlamasının işine gelmediği çok önemli bir nokta mevcut
bedelli askerlikte, özellikle de bu son düzenleme ile
hiç askere gitmeyecekler için. Bu parayı ödeyenler
zaten vicdanen askerliği reddediyorlar. %63.4’ünün
zorunlu olmasa bile askerlik yapmaya gönüllü olduğu, askerliğin bir vatan borcu olarak kabul edildiği
bir toplumda parasıyla bu “görevden” muaf sayılanlar
vicdanen askerliğini yapmış olduğu rahatlığına mı
erişecek? Hayır. Sadece paralarının sesi ile devlete
“Ben sizin zorunlu koştuğunuz askerliği reddediyorum!” diyebilecek imkana sahip olacak. Aynı hakka
sahip olamayan ise paşa paşa gidecek kışlaya, alacak
eline silahını, vicdanen sindiremediği bir “görevi”
yapacak. Yasa tasarısı mecliste tartışılırken Milletvekili Hasan Hüseyin Türkoğlu’nun bir yorumu var:
“Bunun [yasanın] adını paralı vicdani ret koymak
mümkündür.” Aslında bedelli yasasının tam adı bu,
şu anda! Paran yoksa vicdanın sesine de ihtiyacın yok
çünkü o sesin kimse için bir değeri yok.
Bunlar daha bedellinin hayata geçmeden önceki
kısmı. Geçince başka başka sorunlar da tartışılmaya
başlanacak çünkü ne zaman bir asker şehit olacak,
o zaman herkes sormaya başlayacak. Eşitsizlik daha
nerelere yayılacak, devlet aldığı vergilerden başka
nerelere koşacak fazladan kâr için? O şehit olan
askerin cenazesinde ağlayan çocukların, annelerin,
babaların nasıl gözünün içine bakacak bakanlar? Bir
yerde insanlar ölürken, attıkları her adımda bir sonrakini görememe korkusuyla yaşarken, diğer yanda
bedelli parasının bir kısmını kredi ile ödeyenler aylık
taksitleri bekleyecekler.
Belki de en tezadı şu ki, bunun ne kadar büyük bir
haksızlık olduğunu bilse de çoğu kişi; onlarca asker
şehit olurken dekontunu askerlik şubesine götürecek,
akşam haberlerinde çıkan şehit cenazelerine içi burkulacak ve tek bir tuş ile parasıyla reddettiği vicdan
azabından kurtulacak.
bilim teknoloji
07
Shuttle Kartları
MELİSA ATAY
[email protected]
Üniversitemizde kampüsler arası ulaşım shuttle’lar ile sağlanıyor.
Shuttle’lar; Kuzey Kampüs ve Güney
Kampüs arasında ring halinde, Hisar
Kampüs ve Güney Kampüs arasında da
saatte 2 tane olmak üzere hareket ediyor. Uçaksavar Kampüsü’nden Güney
Kampüs’e 8:45-8:50 arasında shuttle
kullanmak da mümkün.
Birçok öğrencinin sıklıkla kullandığı
shuttle’lar artık kartlı sisteme sahip.
Kartlı sistem hem öğrencileri bozuk para
aramaktan, hem de şoförleri para üstü
vermekten kurtarıyor. Özellikle Kuzey
Kampüs ve Güney Kampüs arasında ring
halinde olan shuttle’ların sirkülasyonu
artık çok daha hızlı. Kartlar 5 TL karşılığında 10’ar binişlik olarak shuttle’lardan
temin ediliyor. Kart bedeli 1.5 TL ve her
basım -önceden de olduğu gibi- 35 kuruş. Sistem şu anda kart değiş tokuşuyla
ilerliyor. Kartınızın bakiyesi bittiğinde
kartın yenisini 3.5 TL’ye alıyorsunuz.
Fakat kartların kullanımı yaygınlaştığında dolum makineleri aracılığıyla onları
doldurmak da mümkün olacak. Henüz
reklamı yapılmadığından pek bilinmese
de shuttle’lara kart sisteminin gelişi
Garanti sponsorluğunda gerçekleşti. Bu
yüzden Garanti Bankası’nın Trink özel-
likli kartları da shuttle’larda geçerli.
Okulumuzun shuttle şöförlerinden
Zafer Tosun ve Caner Elçi, öğrenciler bu
sisteme ne kadar çabuk alışırsa ulaşımın
o kadar kolay olacağını söylüyor. Bunun
yanı sıra kartlar yaygın olarak kullanılıp
doldurulmaya başlandığında yüksek
miktarda yapılan yüklemelerde promosyonlar olabileceğini de belirtiyor.
Shuttle kartlarının bazı avantajları
olduğu su götürmez bir gerçek. Ancak
kimi öğrenciler uygulamayı gerekli ve
yeterli bulmuyorlar. Shuttle’ların ücretsiz olmasını ve bu ücretin okul tarafından ödenmesi gerektiğini savunuyorlar.
Bu ücretin, harç paralarının biraz
yükseltilmesiyle karşılanabileceğini
düşünen öğrenciler de var. Bu görüşteki
öğrenciler shuttle’lara her binişlerinde
ücret ödemek yerine bunun harçlara
yapılabilecek ufak bir zamla karşılanmasını istiyorlar.
MELİSA ATAY
[email protected]
“Bir fark yaratsak yeter, Türkiye’ye
Değer” sloganıyla sosyal sorumluluk
projeleri hayata geçiren Türk Telekom,
bu kapsamda Boğaziçi Üniversitesi
Görme Engelliler Teknoloji Laboratuvarı
(GETEM) işbirliğiyle gerçekleştirdiği
Telefon Kütüphanesi projesini 3 Aralık
Dünya Engelliler Günü’nde Boğaziçi’nde
tanıttı. Yüzlerce sesli kitabın görme engelli insanlara ücretsiz olarak sunulduğu
uygulama, 0 800 219 91 91 numaralı
telefon üzerinden hizmet veriyor. Hizmetten faydalanmak isteyenler, görme
engelli olduklarına dair bir raporla
GETEM’e başvurarak şifre alabiliyor
ve aldıkları şifreyle 200’den fazla sesli
kitaba ücretsiz olarak erişebiliyorlar.
Boğaziçi’nde oldukça aktif bir şekilde çalışmalarına devam eden, görme engelli
bütün öğrencilerin yardımına koşan GETEM bu proje sayesinde kampüs dışında
da herkese fayda sağlama yolunda emin
adımlar ile ilerliyor.
Filtrelendik
Kitaplar görme
engelliler için
konuşuyor
22 Ağustos 2011’de uygulanması
planlanmış olan, 22 Şubat 2011
tarihinde yayınlandığından beri
birçok tepkiyle karşılaşan “Güvenli
İnternet Uygulaması”, 22 Kasım
2011 itibariyle hayatımızda.
Uygulamanın esas amacının,
çocukları ve aileleri internetteki zararlı içeriklerden korumak
olduğu belirtiliyor. Bu uygulama
zorunlu değil ancak kullanıcılar,
tercihleri dâhilinde ücretsiz olarak
“Çocuk Profili ve Aile Profili”
olmak üzere iki farklı profilden
birini seçebiliyorlar. Güvenli İnternet Hizmeti’ni almaya karar veren
kullanıcılar için hangi sitelerin en-
gelli olacağına Çocuk ve Aile Profil
Kriterleri Çalışma Kurulu karar
veriyor. Bu kurulda 11 uzman
bulunuyor. Bilişim Teknolojileri
ve İletişim Kurumu’ndan 3, Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı’ndan
2, İnternet Kurulu’nun Sivil Toplum Temsilciği’nden 2, Türkiye
Dijital Oyun Federasyonu’ndan 1
ve son olarak kurul tarafından seçilen psikoloji, pedagoji, sosyoloji
ve hukuk gibi alanlarda uzman 3
üyeden oluşuyor. Profillerden herhangi biri seçildiğinde, bu kurulun
belirlediği adresler dışındaki web
sitelerine erişim sağlanamıyor.
Çocuk Profili’ni seçenler sadece eğitim, bankacılık, alışveriş,
müzik, oyun, haber, e-mail, kamu
siteleri, özel şirketler ve e-devlet
gibi sitelere erişebiliyorlar. Aile
Profili seçildiğinde ise bunlardan
ANKET SONUÇLARI
22 Kasım tarihinden itibaren uygulamaya koyulan İnternet filtresini gerekli
buluyor musunuz?
% 72 %64
Evet
% 21.33
Hayır
% 6.66
Diğer
ANKET SONUÇLARI
Shuttle’larda başlayan lart sistemini gerekli
buluyor musunuz?”
%38 Evet
%62 Hayır
farklı olarak çeşitli forum ve paylaşım sitelerine erişmek mümkün.
Bu profilleri tercih etmeyenler ise
Standart Profil adı altında, interneti şu anki koşullarda kullanmaya
devam ediyorlar. İleride, istenen
profili cep telefonlarına uygulamak da mümkün olacak. İstendiği
takdirde operatörler veya servis
sağlayıcılarıyla irtibata geçip bu
profillerden birine geçiş yapılabilecek.
Bir kesim, uygulamayı yararlı buluyor. Diğer bir kesim ise
uygulamanın özgürlükleri sınırlandırdığını söyleyerek buna karşı
çıkıyor. Ülkemizde 10.000’den
fazla yasaklı site bulunduğundan,
bunun gereksiz olduğunu düşünenler de var. Uygulamaya çeşitli
tepkiler gelmeye devam ediyor.
“İnternetime Dokunma!” sloganıyla yapılan yürüyüşler, sosyal
ağlarda oluşturulan sayfalar ve
birçok kişi tarafından sözlüklerde
açılan başlıkların yanında son
tepki de AB’den “uygulamanın
elektronik ortamda insanların
özgürlüğünü kısıtladığı” yönünde
geldi. İnternetin böylesine yaygın
bir şekilde kullanıldığı, sosyal
ağların, forumların ve çeşitli web
sitelerinin hayatımızın birer parçası olduğu bir çağda bu uygulamaya
tepkiler gelmeye devam edeceğe
benziyor.
08 spor
Mağara Araştırma
Kulübü iki yeni
rekora imza attı
Boğaziçi Üniversitesi Mağara Araştırma Kulübü (BÜMAK), iki yeni
rekora daha imza attı. Türkiye’nin
en derin ilk 10 mağarasından birinci sırada yer alan EGMA Düdeni
ile (-1429 metre) üçüncü sırada yer
alan Çukurpınar Düdeni’nin (-1196
metre ) keşiflerini de yapmış olan
ve başarılı ekspedisyon çalışmaları
bulunan BÜMAK, bu sene 23 kişilik
ekip ile Kayseri ili Soğanlı Dağı’nda
bulunan ve en derin dokuzuncu
mağara olan Çem Düdeni’nin keşfini yaparak -605 metreye ulaştılar.
Bununla beraber, Çem Düdeni
içinde yer alan 277 metrelik ikinci
“en uzun tek iniş”i de bularak 2011
yaz ekspedisyonunu iki yeni rekor
ile kapattılar.
Fall Games’te
heyecan bitmiyor
Spor Kurulu’nun sonbahar turnuvası “Fall Games” çerçevesinde bu
sene de 5 branşta müsabakalar yapılacaktır. Kasım ayında başlayan ve
Aralık ayının ortasına kadar devam
edecek olan 5 haftalık turnuvada
futbol, basketbol, voleybol, tenis ve
masa tenisi branşları yer almaktadır.
Şampiyonların ödüle doyacağı Fall
Games’te bu sene ödüller arasında
formalar, aylık kombineler ve Hillside cityclub freepass’ler bulunuyor.
Snow Break
2012’ye az kala!
Boğaziçi Üniversitesi’nin Geleneksel Kış Festivali snow break’e çok
az kaldı. Kalite, doyasıya spor ve
sınırsız eğlenceyi bir araya getiren
Snow Break, bu sene Türkiye’nin
en önemli kayak merkezi olan
Uludağ’daki Monte Bala Hotel’de.
Boğaziçi’ne özel fiyatlar ve promosyonların olduğu Snow Break 12-16
Şubat arasında yapılacak. Daha
detaylı bilgi için Spor Kurulu sitesini
kullanabilirsiniz.
2011 spor ödülleri
anketi başladı!
Boğaziçi Üniversitesi Spor Kurulu
tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen etkinlik çerçevesinde Boğaziçili öğrenciler spor ödülleri için
tercihlerini yapacak. 2011 yılının en
iyi sporcularının, spor yazarlarının,
takımlarının, spor programlarının, antrenörlerinin belirleneceği
anketlerde sizler de olmak istiyorsanız, Spor Kurulu’nun sitesinden
seçimlerinizi yapabilirsiniz. Spor
Ödülleri, 22 Aralık Perşembe günü
Garanti Kültür Merkezi’nde yapılacak organizasyonla sahiplerini
bulacak.
Vuslat bir başka
bahara…
Geride kalan 10 yılda, 2002’deki dünya üçüncülüğünün mirasıyla idare etmeye çalışan Türk futbolunda, vuslat yine bir başka
bahara kaldı. Başarıyı kovalarken başarısızlığa sürüklenen milli
takımımız halkı mutlu edemedi.
MELİS GERÇEKSİ
[email protected]
Fatih Terim’li dönemin sonunda, ismi
ve kariyeri Terim’i aratmayacak nitelikte
bir teknik adamın peşine düşen Türk
futbolunun patronları, aranan kanı
“Guus Hiddink” olarak belirledi. Hiddink,
bugüne dek omzuna taktığı başarı apoletleriyle, Terim sonrası dönemde kimsenin
“hayır” diyemeyeceği bir isimdi. Aslında,
yıllar önce bir dönem Fenerbahçe’yi de
çalıştırmış ve hatta o günlerde birinci
lige yeni çıkmış Aydınspor’a, Fenerbahçe
stadında 6-1 yenilen sarı lacivertli takımın
bu maçta başında olma şanssızlığını da
yaşamıştı. Bundan sonraki süreçte ise
Hollandalı teknik adamın kariyeri hep başarılarla dolu. PSV Eindhoven ve Chelsea
gibi kulüp takımlarının yanı sıra Avustralya, Güney Kore ve Rusya milli takımlarının kartvizitlerinde de hep Hiddink’li
başarıların imzası yer almakta.
Fatih Terim gibi bir ismi görevden
aldıktan sonra, yerine en az onun kadar
önemli bir ismi getirme konusunda
kendisini sorumlu hisseden Futbol Federasyonu yöneticileri, milli takımı yılda
8 milyon euro’ya Hiddink ve ekibine
teslim etti. Hedef, 2012 yazında Polonya
ve Ukrayna’nın ev sahipliği yapacağı
Avrupa Futbol Şampiyonası’ydı.
Fatih Terim’le yarı finale kadar çıkılan
2008 Avrupa Şampiyonası sonrası,
Güney Afrika’daki Dünya Kupası’nı beklenmedik şekilde ıskalayan milli takımın,
Hiddink ile 2012 hedefine rahat ulaşacağı düşünülüyordu.
Daha önce de kısa bir Türkiye tecrübesi yaşayan; ancak Türk futbolcusunun
adeta “farklı DNA’ya sahip, değişik bir
karakter” olduğunu bu kez de göz ardı
eden Hiddink, ikinci Türkiye macerasında da ay yıldızlı forma için acı bir hatıra
olmaktan öteye gidemedi.
Milli takımda görev yaptığı süre içerisinde Türkiye’de oturmadığı ve sadece
maç dönemleri öncesi kısa süreliğine
ülkemize gelip gittiği yolundaki iddialarla gündeme geldi Hiddink. Türk
futboluna yeni yetenekler kazandırmak
yerine; duygu ve düşünce bazında inişe
geçmiş, coşku ve iştahını kaybetmiş eski
yıldızlarla yola devam etme ısrarını sürdürmekle suçlandı Hollandalı çalıştırıcı.
Hiddink döneminde bir arpa boyu
yol gidemediğimiz, futbol otoriteleri
tarafından sıklıkla tartışıldı ve tartışılmakta.
Guus Hiddink döneminin sadece saha
içi başarısızlıklarla hatırlanmayacağı
görüşü yaygın. Bu dönem aynı zamanda
birçok futbol otoritesi tarafından, milli
takım futbolcularının tarihte ilk kez
“kulüpçülük psikolojisiyle” yuhalandığı
ve seyircilerin milli maçlara ay yıldızlı forma yerine, tuttukları takımların
formalarıyla geldikleri bir dönem olarak
tasvir ediliyor
Türk futbolunun kaptan köşkünde
artık genç bir Türk teknik adam var,
Abdullah Avcı. Son yıllarda Türkiye’nin
yetiştirdiği birkaç parlak isimden biri
olan Avcı’nın, en azından Hiddink
döneminde düşüşe geçen “milli takımı
sahiplenme” algısını yeniden canlandırması bekleniyor. Görünen o ki, şu an
Türk futbolunun öncelikli ihtiyacı işte bu
noktada odaklanıyor.
G RÜŞLER
Bu kadar tepki almasına
rağmen siz, Guus Hiddink’in
kalmasını doğru bulur muydunuz?
Mustafa Sağlam - Turizm İşletmeciliği
Hayır, Guus Hiddink’in takımdan
gönderilmesi son derece doğru bir
karardı. Bir antrenörün başarısız
sonuçlar alması gayet doğal ve tahammül edilebilecek bir durumdur. Ancak
her maç öncesinde ve sonrasında rakip
takımı övüyor, kendi takımınızı maça
ortak olamayacak düzeyde görüyor ve
bunu basın karşında ifade ediyorsanız,
takımda kalmayı bekleyemezsiniz. Bu
tarz, takımın motivasyonunu kıran
açıklamaların yanı sıra Hiddink’in kadro seçimleri ve maç esnasında yaptığı
değişiklikler de çoğu zaman yanlıştı
bana göre.
Ahmet Turan Arslan- Türk
Dili ve Edebiyatı
Guus Hiddink; futbolda ruh, cesaret vb.
gibi takımı ateşleyecek unsurlardan yoksundu. Futbol bilgisi, başarıları üzerine
olumsuz şeyler söylemek güçtür ancak
her ülkenin farklı bir futbol anlayışı
vardır. Türk Milli Takımı’nın futbol
anlayışı Hiddink’in felsefesiyle çok
uyuşmuyordu. Çünkü Türkler, futbolu
spor
09
ANKET SONUÇLARI
Abdullah Avcı’nın milli takımın başına getirilmesini doğru buluyor musunuz?
%28.66
Hayır
%53.33
Evet
%18
Diğer
kalbe dayandırıyordu. Bu yüzden takımın başına Türk futbolunun bir çocuğu
olan Abdullah Avcı’nın getirilmesi çok
yerinde bir karardır.
Şeyda Baş - İngilizce Öğretmenliği
Doğru bulmazdım. Türkiye’nin futbol
konusunda Arap ülkelerinden bir önceki
durak olarak kullanılması sona ermeli.
Özellikle yabancı teknik direktör ve
oyuncuların takımlarına neredeyse
hiçbir şey vermemeleri çok acı. Bunun önemli bir sebebi, verilen garanti
paralar tabii. Bu durumun bir an önce
bitirilmesi gerek. En büyük çözümse
yerli teknik direktör. Abdullah Avcı’nın
geç de olsa takımın başına getirilmesi
gelecek için umut verici.
Mili takımın Avrupa
Şampiyonası’na gitmemesinde antrenör başarısızlığının
dışında ne gibi sebepler vardır?
Can Yaman - Turizm İşletmeciliği
Türk Milli Takımı’nın düzeyini, Türkiye
Süper Ligi’nde oynanan futbolun kalitesi fazlasıyla etkiliyor. Süper Lig’deki futbolun yeterince hızlı olmaması, sertlik
düzeyindeki artış, hakemlerin sertliğe
prim tanıması, kamuoyunda oluşan
sonuca yönelik eleştiri anlayışları milli
takımın iskeletini oluşturan oyuncuların futbol mantalitelerini etkiliyor.
Hırvatistan’a 0-3 kaybedilen maçta da
gördük ki Türkiye’deki futbollarıyla yıldız kabul edilen birçok oyuncu, kafasız
tavuklar gibi sağdan sola koşuşturuyorlardı.
Yeni Jenerasyon Bankacılık’ın mucidi Aktif Bank, müterilerini ubeye
gitmek zorunda bırakmadan oldukları yerde ürün ve hizmetleriyle buluturuyor.
444 30 50
aktifbank.com.tr
Osman Cüre -Elektrik &
Elektronik Mühendisliği
Mücadeleci ruhumuz yalnızca büyük
turnuvalarda ortaya çıkıyor.
Eleme maçlarında veya zayıf takımlara
karşı oynarken motive olamıyoruz.
Antrenör konusunda çok istikrarsızız,
anlık başarıya endeksli bir ülkeyiz.
Böyle olunca bir sistem oturtamıyoruz. Son eleme maçlarında takımı
sırtlayabilecek kilit oyuncularımız da
formsuz olunca yenilgi kaçınılmaz
oldu haliyle.
10 sağlık
Bürem’le danışmanlık süreci
ÖZBEN HAFIZ
[email protected]
Bürem, okulumuzun psikolojik danışmanlık hizmeti veren önemli bir
parçası. 20 seneye yakın süredir de
Boğaziçi’nde hizmet vermekte ve burada sözünü ettiğimiz tamamıyla profesyonel bir hizmet. Destek almak isteyen
tüm öğrencilere kapıları açık durumda. Çalışma saatleriyse 09:00-17:00
arası. Öncelikle, burası yapılandırılmış
bir kurum ve izlemeniz gereken belli
prosedürler var. Başvuruda bulunmak
istiyorsanız, yüz yüze temasa geçmeniz
gerekiyor. Başvurunuz sırasında bir
form dolduruyorsunuz ve yarım saatlik
bir ön görüşme için randevu alıyorsunuz. Bu kadar sistematik bir işleyişin olmasının amacı, daha kapsamlı ve daha
verimli bir ortam sağlayabilmek. Bunun
sonucunda hem bilinçli bir yardımlaşma söz konusu oluyor, hem de gereken
net müdahale sağlanabiliyor. Tabii,
bireysel danışmanlık hizmetinden ya da
grup çalışmalarından herhangi birini
seçebilirsiniz, bu tamamen sizin tercihi-
nize bağlı olarak gelişiyor.
Bireysel hizmet alanlar ya da grup
çalışmalarına katılanlar konuyla ilgili ne
düşünüyor? Bunun yanında, öğrencilerimiz konuya nasıl bir bakış açısıyla
yaklaşıyorlar? Genel algı, geri dönüşlerin tatmin edici olduğu yönünde. Katılma talebinde bulunanların bu kadar
yoğunlukta olması önemli bir gösterge.
Profesyonel bir destek almanın yanında samimi bir atmosferle karşılaşmak,
çalışanlar ve katılımcılar açısından
sorunsuz bir işleyişin yürümesini sağlıyor. Bunaldığımız ya da yardıma ihtiyaç
duyduğumuz anlarda en azından bizi
dinleyip bize gülümseyecek birilerini aramamız doğal bir süreç. İşte bu
anlamda Bürem, herkes için her zaman
fonksiyonel bir özellik taşıyor. Önemli
bir noktaya değinmek gerekirse, kurum
gizlilik politikasıyla çalışmakta ve bu
da öğrencilerin güven dolu bir seçim
yapmasını sağlamakta.
Kilyos’ta Yaratıcı Drama
Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik
Danışmanlık Merkezi, Bürem Kilyos’ta
önemli bir aktivite gerçekleştiriyor:
yaratıcı drama atölyesi. Sadece Kilyos
Kilyos’ta
Salgın
ÖZBEN HAFIZ
[email protected]
Son haftalarda Kilyos’ta önemli bir salgın tehlikesi baş gösterdi. Bulantı, kusma ve ishal şikâyetiyle revire başvuran
50’ye yakın öğrenci, bağırsak enfeksiyonu teşhisiyle tedavi altına alındı. Şimdilik çok ağır sonuçlar doğurmamış olsa da
öğrenciler böyle bir durumun varlığından fazlasıyla tedirginlik duymakta.
Salgının kaynağıyla ilgili bazı şüpheler
bulunuyor. Zehirlenmenin, öğrenciler
tarafından yaygın olarak kullanılan bir
su markasından kaynaklandığı düşünülmüş. Fakat daha sonra hem hastaların
içtikleri suların, hem de yediklerinin
farklı olduğu tespit edilmiş.
Zehirlenen öğrencilerden biri olan hazırlık öğrencisi Melisa Atay’dan konu ile
ilgili aldığımız bilgiler doğrultusunda, iki
gün boyunca mide bulantısından dolayı
hiçbir şey yiyemediğini ve aynı problemi
birçok arkadaşının da yaşadığını öğrendik. Sulardan ve yemeklerden örnek
alınarak analize yollanmış durumda,
doktorlar enfeksiyon olabileceğine dair
şüphe içinde.
Şu an Halk Sağlığı Merkezi’ne durum
bildirilmiş bulunuyor. Hem şebeke sularının hem de markalı suların yetkililer
tarafından analiz edilmesi bekleniyor.
Kilyos’ta kalanların birçoğu diken üstünde ve neye güveneceklerini bilemez
durumdalar. Üniversite yönetiminin bu
konuya bir an önce çözüm bulmasını
temenni ediyoruz.
için geçerli olan bu grup çalışması,
hazırlık öğrencilerinin okula daha rahat
alışması amacıyla oluşturulmuş. Bir dönemlik bir oluşum ve dönem ortasında
başvurma olanağınız bulunmamakta.
Çalışmalarda böylesine programlı bir
yol izlenmesi, grupların daha öznel bir
yapı kazanmasını sağlıyor. Paylaşımlarınız size ve sizin grubunuza ait. Pek de
değişiklik göstermeyen bir grupla başladığınız yerden devam ediyorsunuz.
Ve son olarak, şu aralar ana kampüste hâlihazırda bir grup çalışması bulunmamakta. Fakat kurum, gelen talepleri
değerlendirme yöntemini kullanıyor.
Buna bağlı olarak da yeni bir grup açılabiliyor. Etkili iletişimin sağlanması için
çeşitli programlar, seminerler düzenleniyor. Mesela, hazırlıklara yönelik sınav
kaygısını önlemek üzere seminerler
düzenlenmiş ama tabii bunların hepsi
öğrencilere ve onların katılımına bağlı.
KİTAP
MÜZİK
SİNEMA
ETKİNLİKLER
Hollywood’un
yaşlanmayan efsanesi
JACK NICHOLSON
kültür sanat
BÜMK Koro Konserleri
yine yeniden
33 yıldır Boğaziçi’nde koral müziği sevdiren BÜMK Koroları’nın
okuldaki en geniş çaplı etkinliği olan Koro Konserleri, bu yıl 26
Aralık’ta Rock Korosu ile başlıyor.
Bünyesinde Türkiye’nin ilk eşliksiz Caz
Korusu’nun yanı sıra Klasik Müzik ve
Rock Korosu da bulunduran BÜMK,
geçen sene Caz Korosu’yla topladığı büyük
ilgiden sonra bu sene daha da yükselen
beklentilere cevap vermeye hazırlanıyor.
Şefi de dahil bütün kadrosu öğrencilerden
oluşan bu korolar, bizden seslerin ellerindeki -kısmen de olsa- kısıtlı imkanlarla
nasıl profesyonellere dönüşebileceğini
gösteriyor. Koro Konserleri, Mayıs ayına
kadar aralıklarla hem kampüste hem
de kampüs dışında sürecek. Ve her sene
ARALIK AYI BÜMK ETKİNLİK LİSTESİ
8 Aralık > John Lennon
13 Aralık > Jam Sessions
15 Aralık > Rubato
19-20 Aralık > Taşoda Konserleri
21 Aralık > Kilyos Korolar Konseri
26 Aralık > Rock Korosu Konseri
28 Aralık > Klasik&Caz Korosu
Konseri
olduğu gibi bu sene de okuldaki herkese
adından gururla bahsettirecek.
“Rubato”
Gelenekselleşen Albert Long Hall Klasik
Müzik Akşamları’nın yanına bir de daha
amatör ruhlu, genç klasikçiler eklemek
isterseniz BÜMK’ün 15 Aralık gecesindeki
Rubato etkinliğini kaçırmayın. 10 senedir
devam eden ve geleceğin başarılı klasik
müzik isimlerinden olacak sanatçıları
ağırlayan bu etkinlik, bize de bu isimlere
erkenden tanışma imkânı sunuyor.”
ARALIK -OCAK AYI ETKİNLİK LİSTESİ
Sanatçı
Junior Boys
Melis Danişmend
Erik Truffaz Quartet
BaBa ZuLa
Capella Gabetta
Kolektif İstanbul
Oi Va Voi
Russian Red
Feridun Düzağaç
Tom Vek
*En düşük fiyatlardır.
Tarih
14 Aralık
14 Aralık
16 Aralık
23 Aralık
23 Aralık
28 Aralık
7 Ocak 13 Ocak
14 Ocak
23 Ocak
HALA DİNLEDİKLERİMİZ
Yabancı
Queen – We Will Rock You (1977)
The Beatles – Yesterday (1965)
Nirvana – Smells Like Teen Spirit (1991)
R.E.M. – Losing My Religion (1991)
MC Hammer – U Can’t Touch This (1990)
Yerli
Teoman – Papatya (1996)
Sertab Erener – Ateşle Barut (1992)
Kenan Doğulu – Aşk Oyunu (1993)
Ahmet Kaya – Yakamoz (1996)
Bulutsuzluk Özlemi – Sözlerimi Geri
Alamam (1996)
Mekan
Ücret*
Salon İKSV
39.50 (Öğrenci)
Beyoğlu Hayal Kahvesi
28.50
Tamirane
45.00
Babylon 39.00
İş Sanat Kültür Merkezi
22.50 (Öğrenci)
Babylon 22.50
Babylon 44.50
garajistanbul
45.00
Jolly Joker
33.50
Ghetto
24.00
12 kitap
YENİ ÇIKANLAR
Ayaklı kitaplar da var!
ELİF CANSU AKOĞUZ
[email protected]
Dikkat! Bugünlerde her an bir banka, bir
tren garına ya da bir kafenin koltuğuna
rastgele bırakılmış Bookcrossing etiketli
kitaplarla karşılaşabilirsiniz. Etikette yazılı kodu www.bookcrossing.com adresine
girerseniz, 132 ülkede elden ele seyahat
eden sekiz milyondan fazla kitabın ve yaklaşık bir milyon kitapseverin macerasına
siz de ortak olmuş olacaksınız. Türkiye’de
henüz yeni yeni tanınmaya başlayan
Bookcrossing, kitaplarla duygusal bağlar
kuran ve hayatını etkileyen kitapları etra-
fındakilerle paylaşmak isteyen kitapseverler için oluşturulmuş farklı bir proje.
Bookcrossing basitçe, dünyayı dev bir
kütüphaneye dönüştürme projesi olarak
tanımlanıyor. Nisan 2001’de Ron&Kaori
Hornbaker ve Bruce&Heather Pedersen
tarafından başlatılan oluşuma katılmak
için siteye üye olduktan sonra paylaşmak
istediğiniz kitabınızı seçip etiketlemeniz
ve kitabı siteye kaydettirmeniz yeterli.
Sonra sıra işin en eğlenceli kısmına geliyor, artık kitabınızı -proje gönüllülerinin
deyimiyle- doğaya salma zamanı. Yani
kitabınızı bir başka kitapseverle buluşabileceği bir mekâna bırakacaksınız. Çok
geçmeden kitabınız şanslı kişinin eline
geçecek ve belki de hiç tanımadığınız bir
Kediler Güzel
Uyanır
Yekta Kopan
Can Yayınları
insanın hayatında önemli bir yer tutacak.
Zamanı geldiğindeyse bir başkasıyla buluşmak için tekrar doğaya salınıp yollara
düşecek. Üstelik kitabı bulanlar etiketteki
açıklamayı okuyup ID numarasını siteye
girerek kitabı bulduklarını bildirdiklerinden kitabınızın seyahatini izleyebilir, aynı
zamanda siteden hangi kitapların dolaşımda olduğunu ve nerelere bırakılmış olduklarını takip ederek istediğiniz kitapları
yakalamak için “ava” bile çıkabilirsiniz.
Siz de zihninizi kurcalayan düşünceleri
ve sizi etkileyen hikayeleri paylaşmanın
alışılmadık bir yolu olan Bookcrossing ile
tanışmak isterseniz, detaylı bilgi almak ve
projeye katılmak için www.bookcrossing.
com’u ziyaret edebilirsiniz.
Canım
Erdalım Sevgili
Babacım
Can Dündar
Can Yayınları
Kelebekler ve
İnsanlar
Üstün Dökmen
Remzi Kitabevi
TK* Kitapları İncelemesi
Ben Sana Mecburum
ALİ YAĞIZ KAÇAR
[email protected]
Ne maddi ne de manevi
hiçbir kaygının olmadığı
bir dönemde oluşmuş bir
kitap Ben Sana Mecburum. Kendisinin de
söylediği gibi; özgürlükçü
düşüncelerinden ötürü
herkesten uzaklaştığı,
Mavi Akımı’nın yerini çoktan İkinci
Yeni çılgınlığının almış olduğu bir
dönemin katıksız kitabı bu. Belki de en
güzel şiir kitabı Atilla İlhan’ın.
Yazıp yazıp bir dosya içinde biriktirdiğini söylediği bu şiirleri; sosyalist
olmanın, İstanbul sevdasının, memleket sevdasının, gezip gördüğü yerlerin
anılarının ve hepsine olan aşkının en
saf, en temiz hali. Ellerin kara sanatı,
yazının sebepsiz ortaya çıkması ve beni
hayran bırakan bu duyguyu oluşturması
sonsuz kılıyor bu kitabı. Kitap, konularına göre bir kaç bölümden oluşuyor.
Siyasi tutkularını, imkânsız aşklarını,
hayal kırıklıklarını, ölenleri ve geriye
kalanları anlatıyor bu bölümlerde.
Özellikle oluşturulmuş bir kitap değil ya,
kendi harmonisinde birleşiyor şiirler,
hiçbir alakası olmayan konular küçük
imgelerle birleşip bir bütün haline
geliyor. İstanbul, İzmir ve Paris arasındaki hayatı boyunca gelip giden uzun
yolculukları yansıyor şiirlerine, İstanbul ile doğuyor kitap, İzmir anıları ile
yaşayıp Paris günlerinin karmaşası ile
yaşlanıyor, umutsuzluğa düşüyor sonra.
Kendini anlatıyor ama ismini bilmediği,
mavi gözlerine vurulduğu bir kadını,
dudakları korkudan suskun kalmış bir
adamı, ne vakit bir yaşamak düşünse
mecbur olduğu kadını düşünen bir aşığı,
adadıkları adına büyümüş küçük adamları, ciddiyeti masumiyetini öldürmüş
bir kadını yani bizi anlatıyor gözünden
ve ekliyor kendini söyler gibi:
“Özgür olmadı mı insan yaşamıyor,
boylu boyunca viyolonsel yalnızlığı.”
Erzincan Tren İstasyonu’nda “Hürriyet ve İstiklal Benim Karakterimdir”
şiiri ile bitiriyor kitabı, gözü bir adamı
ararken geçmişten.
“Bir gece sabaha karşı, dehşetini
birden kaybedecek gelmeyişin
Islığımın tadında bir değişme
İç çatışmalarımda büsbütün başka
bir tutum, büsbütün başka kıvılcımlar
Ve en padişah korkulara direnebilen
yepyeni bir Mustafa Kemal anlayışı”
Handan
ALİ YAĞIZ KAÇAR
[email protected]
İlk basımı 1912 yılı olan Handan; Halide
Edip Adıvar’ın kadın psikolojisini, evlilik, aşk kavramlarını ve bu kavramların
bir kadının gözünden nasıl algılandığını
tüm gerçekliği ile anlatan bir kitap. İlk
kadın romancılarımızdan olan Halide Edip,
Handan romanını yazarken özellikle
kendi yaşadığı ilişkileri temel alarak
olayları gerçeğe yakın ve anlaşılabilir bir
şekilde anlatmış.
Handan; kültürlü, güzel, okumayı
seven, insanları kolayca kendine bağlayabilen bir kadın fakat âşık olduğu kişiyi
düşüncelerinin uyumsuzluğu nedeni ile
Hâlâ
ız
m
ı
r
a
l
k
u
d
u
ok
Sinek
Isırıklarının
Müellifi
Barış Bıçakçı
İletişim Yayınevi
ethe
Faust - Go
ondon
en - Jack L
d
E
in
t
r
a
M
nz Kafka
Dava - Fra
rman
tleby - He
Katip Bar
Melville
ntes
ote - Cerva
ij
u
Q
n
o
D
rge Orwell
l
1984 - Geo
lık - Gabrie
ız
ln
a
Y
k
Yüzyıllı rquez
Garcia Ma
yarlamaHamdi
SaatlerisA
- Ahmet
Enstitü r ü
Tanpına
ı
alar Atlas
Puslu Kıt
r
a
n
yA
İhsan Okta
üler
Tüm Öyk sıyanık
ba
Sait Faik A
yarı yolda bırakmış. Onu sadece kadın
olarak gören başka bir adamla evlenmiş
ve verdiği bu yanlış kararın suçluluğu
içinde kendini yavaş yavaş yok eden
bir kadın haline gelmiş. Elde olmayan
nedenler yüzünden aşkı yanlış yerde
bulmuş, duyguların kontrol edilemezliği
karşısında yenik düşmüş, sonucunda da
kendisini öldürmesine yol açan yanlış
yollar seçmiş bir karakter Handan.
Karmaşanın içinden kurtulup hayatı
anlamlandırmaya çalışan Handan’ın çevresinde gelişen bu kitap; Handan, Nazım, Neriman ve Refik Cemal arasındaki
küçük mektuplaşmalar halinde ilerliyor.
Ağır diline rağmen özellikle duygusal
Militarist
Modernleşme
Murat Belge
İletişim
Yayınevi
Neslişah
Murat Bardakçı
Everest Yayınları
Erken Modern
Avrupa’da
Yoksulluk ve
Sapkınlık
Robert Jütte
Boğaziçi Yayınevi
kitapları seven insanlar için çok güzel
bir hal alıyor ve insana birçok duyguyu
bir arada yaşatan bir karmaşanın içine
sokuyor. Kadın haklarına ve toplumun
biçtiği kadın haksızlığına, yirminci yüzyılın başlarının perspektifinden bakarken
aslında gelinen yerin başlangıçtan ne
kadar farklı olduğunu düşünmenize
neden olacak ve kendi kendinize yeni
sorular sormanızı gerektirecek özel bir
kitap haline geliyor yavaş yavaş.
Her alandaki haksızlıkların; farklılıkları kabul ederek, farklı olanları
anlamaya ve onların gözleriyle bakmaya
çalışarak çözüleceğine inanan herkesin
okuması gereken bir eser.
*Türkçe Dersleri Koordinatörlüğü 221 Kodlu Dersi
sinema
Vizyona
girecek filmler
Labirent
Yönetmen:Tolga Örnek
Oyuncular:Meltem Cumbul, Timuçin
Esen, Rıza Kocaoğlu
Türü: Aksiyon, Suç
Vizyona Giriş Tarihi:23.12.2011
İstanbul’da patlayan bir bombanın ardından
yerli ve yabancı çok sayıda insanın hayatını
kaybetmesiyle Labirent adlı bir operasyon
başlatan ve yeni bir saldırıyı önlemek için çalışan Türk istihbaratının macerasını anlatan
film, Türk-Alman ortak yapımı.
Ejderha Dövmeli Kız - The Girl
with the Dragon Tattoo
Yönetmen: David Fincher
Oyuncular: Daniel Craig, Rooney
Mara, Stellan Skarsgård
Türü: Dram, Gerilim
Vizyona Giriş Tarihi: 13.01.2012
Stieg Larsson tarafından yazılan ve dünya çapında büyük ilgi gören Millennium üçlemesinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız’ın sinema
uyarlamasında, gazeteci Mikael Blomkvist ve
hacker Lisbeth Salander uzun süredir kayıp
olan bir kadının gizemini çözmeye çalışırken
karşılaştıkları sürprizlerle hiçbir şeyin
göründüğü gibi olmadığını keşfediyorlar.
Sinema versiyonu da kitabı kadar iddialı olan
yapım, kitabın fanları tarafından da merakla
bekleniyor.
Çizmeli Kedi - Puss in Boots
Yönetmen: Chris Miller
Seslendirenler: Antonio Banderas, Salma Hayek, Zach Galifianakis
Türü: Animasyon, Macera, Komedi
Vizyona Giriş Tarihi:13.01.2012
Çizmeli Kedi’nin bu seferki macerası Altın
Yumurtlayan Kaz’ı çalmasıyla başlıyor. Komedi dolu hikayesine arkadaşlarını da dahil
eden zeki kahramanımız, Antonio Banderas’ın
sesiyle hayat buluyor. Shrek serisinde de göze
çarpan bir karakter olan Çizmeli Kedi, bu filmiyle animasyon severlerin dikkatini çekecek.
Savaş Atı - War Horse
Yönetmen: Steven Spielberg
Oyuncular: Jeremy Irvine, Emily Watson, David Thewlis
Türü:Dram, Savaş
Vizyona Giriş Tarihi:03.02.2012
I. Dünya Savaşı nedeniyle atı Joey siperlere
gönderilen Albert, aralarında sıra dışı bir bağ
olan dostunu bulmak için hayatının macerasına atılıyor. Michael Morpurgo’nun aynı adlı
romanından uyarlanan film, savaş ve dram
türlerinin karışımını sevenler tarafından
beğenilecek bir yapım olarak görülüyor.
Miss Bala
Yönetmen: Gerardo Naranjo
Oyuncular: Stephanie Sigman, Noe
Hernandez, Irene Azuela
Türü: Dram, Aksiyon
Vizyona Giriş Tarihi: 03.02.2012
Hedefi, güzellik yarışmasında birinci olmak
olan güzel ve hırslı Laura Guerrero, bir
gece kulübünde işlenen bir cinayete tanık
olduktan sonra, amacına ulaşmak için
tek yolun uyuşturucu şebekesiyle işbirliği
yapmak olduğunu anlıyor. Birçok festivalde
de gösterilen ve beğeni toplayan Miss Bala,
Meksika’nın Oscar için aday olarak seçtiği
film olma özelliğini de taşıyor.
13
Hollywood’un yaşlanmayan efsanesi
JACK NICHOLSON
Sivri zekası ve büyüleyici karizması ile Hollywood denilince akla ilk gelen isimlerden biri Jack Nicholson.
Peki, anti-kahraman kavramını zihinlere kazıyan Jack Nicholson’ın hayatı hakkında ne kadar biliyoruz? Onu
hep beyaz perdedeki halleriyle tanıyoruz ama Jack Nicholson’ın bilinmeyenleri de en az rolleri kadar ilginç.
BURCU MİRKELAM
[email protected]
Sivri zekası ve büyüleyici karizması
ile Hollywood denilince akla ilk gelen
isimlerden biri Jack Nicholson. Peki,
anti-kahraman kavramını zihinlere
kazıyan Jack Nicholson’ın hayatı hakkında ne kadar biliyoruz? Onu hep beyaz
perdedeki halleriyle tanıyoruz ama Jack
Nicholson’ın bilinmeyenleri de en az
rolleri kadar ilginç.
Jack Nicholson, Hollywood tarihindeki en yenilikçi isimlerden biri olarak
görülüyor. Bunun nedeni ise yüzünü, mimiklerini, hatta kaşlarını konuşturmasıyla bilinen ünlü aktörün, Hollywood’daki
“iyi kahramanlar sevilir” kalıbını yıkması. Kendisinin çok iyi bir kötü adam
olduğunu, dayanılmaz karizması ve kurnazlığıyla kanıtlamış olan aktör, hafızalara kazınan Joker rolünde aslında kötü
adamların da karizmatik ve sevilebilecek
bir tarafının olduğunu izleyiciye gösteriyor; çünkü Nicholson, kötü adamı çok
iyi oynamanın ve Joker’i kötü kahraman
olarak göstermenin yanı sıra bu kötülüğün altındaki ruhsal bunalımı da ekrana
çok güzel yansıtmıştı. Kendisi “cartoon”
kültürünün içinde büyüdüğünden Joker
rolünü hep oynamak istediğini belirten
Nicholson, Joker rolü için “Benim için
bir pop-art parçasıydı.” diyerek aslında
20. yüzyıldaki sanat çalışmalarının takipçisi olduğunu da gösteriyor. Biriktirdiği resimlerle oyunculuğunu besleyen
aktörün, değeri 100 milyon doları aşan
Picasso, Lempicka, Warhol koleksiyonu
da bu durumda pek de sürpriz değil.
Jack Nicholson, röportajlarında her
zaman “Röportajlardan kaçınırım. Benim
hakkımda ne kadar az şey bilinirse, o
kadar iyi.” demişse de, Nicholson’ın
oyunculuk hayatına dair detayları öğrendikçe insan daha çok öğrenmek istiyor.
Profesyonelliği ile hayranlık yaratan ve
sete her zaman ezberini yaparak hazırlıklı
gelen ünlü aktör, 2007’de The Bucket
List filmi için kel oldu ve hastaneye gidip
ölümle yüzleşen hastaları ziyaret ederek
bu durumla nasıl baş ettiklerini inceledi.
Böylece, oyunculuk ve rolü için gereken
her şeyi yapabileceğini de göstermiş oldu.
Bilindiği üzere Nicholson, oyunculuk
kariyerine aslında biraz geç başlamış.
30’lu yaşlara geldiğinde meşhur olan
aktör, filmlerinde genellikle karanlık ve
nevrotik karakterlere bürünür. Kendisine, bu durumun psikolojisini etkileyip
etkilemediği sorulduğunda ise “Bu
sektörde çok uzun süredir bulunduğum
için karakterlerin ruh hallerine fazlasıyla
‘bürünmüyorum’. Sadece kendi içimdeki
duygu haznesinden gerekli olanı çıkarıyorum ve kullanıyorum.” diyor. Aslında
oyunculuğun “psikoloğun koltuğundan
daha iyi” olduğunu savunan Nicholson,
“İçinizde biriktirdiğiniz tüm duyguları,
acıyı, gerginliği oyunculuğunuza yansıtarak kendinizi özgürleştirebilirsiniz.”
diyerek bunu kanıtlıyor.
Nicholson’ın çektiği filmler arasında
bazen uzun bir zaman aralığı olduğu gö-
Mithat Alam
Hisar Kısa Film
1 Aralık Perşembe - Saat: 18:00
Yeni Türkiye Kısa Filmleri Paneli
Katılımcılar: Erol Mintaş, M. Cem Öztüfekçi,
Serhat Karaaslan, Tuna Balkan
Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film
Merkezi’nin 2005 yılından beri sürdürdüğü
ve yılın en iyi 10 filmini bir DVD’de toplayan
Hisar Kısa Film Seçkisi’nde kısa filmiyle yer
almak isteyenler, 2011 yapımı kısa filmlerini
başvuru formuyla birlikte Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’ne elden ya
da postayla iletebilirler.
Başvuru formu ve başvuru koşulları için
Mithat Alam Film Merkezi’nin web sayfasını
(http://www.mafm.boun.edu.tr) ziyaret
edebilir ya da 0212 359 46 77 - 78 numaralı
telefonu arayabilirsiniz. Katılmak için son
başvuru tarihi: 20 Ocak 2012.
Film Merkezi Aralık
Programı
Aralık boyunca “Vizyon Görmemiş Filmler”,
“Yeni Türkiye Kısa Filmleri” ve sinema yazarı Uğur Vardan’ın seçtiği “En İyi 5 Futbol
Filmi” gösterilecektir.
* Her Salı saat 17:30’da, konusunda
deneyimli bir sinemacı kendi uzmanlık
alanında, öğrencilerle bir atölye çalışması
gerçekleştirecektir.
Seçkisi İçin
Başvurlar Başladı!
rülür. Örneğin, Oscar ödülünü aldığı As
Good As It Gets (1997) filminden sonraki
ilk filmi The Pledge’i 2001’de çekmiştir.
Jack Nicholson bu süreci şöyle değerlendiriyor: “Benim verdiğim bu uzun
süreli aralar aslında kendimi keşfetmemi
sağlıyor.” Üstelik, iyi bir senaryo olduğunda da kaç yaşında olursa olsun o rolü
oynayacağını belirtiyor.
Nicholson ile ilgili atlanamayacak son
bir detay ise onun gözlükleri. Gözlüklerininin önemini “Ben gözlüklerim ile Jack
Nicholson’ım, gözlüksüz ise şişman ve 70
yaşındayım.” şeklinde değerlendiriyor.
Fotoğrafını çeken bir gazeteci ondan
gözlüklerini çıkartmasını rica ettiğinde
ise ona “Sen yenisin buralarda, değil mi
?” diyen Nicholson için gözlüklerinin ne
kadar önemli olduğu aşikar.
Hollywood’un karakter şemasına
karizmatik anti-kahraman karakterini
katan ve gelecek Hollywood nesilleri
üzerinde çok etkili olan Jack Nicholson,
2000’li yıllarda daha çok dram ya da
komedi gibi kendi tarzının biraz dışında
karakterleri de oynayarak aslında sinemaya olan hakimiyetini yaşı kaç olursa
olsun gösteriyor.
Hâlâ
izlemediniz mi
1- Nikita - La Femme Nikita (1990)
2- Forrest Gump (1994)
3- Babam ve Oğlum (2005)
4- Şeytanın Avukatı - The Devil’s Advocate (1997)
5- Roma Tatili - Roman Holiday (1953)
6- Geleceğe Dönüş - Back to the Future (1985)
7- Selvi Boylum Al Yazmalım (1977)
8- Genç Kız ve Kral - Anna and the King (1999)
9- Grease (1978)
10- Ratatouille (2007)
14 etkinlikler
Jurassic Land
SALMİ GAMBAROVA
[email protected]
Yol Yorgunu Güvercin
Mektup gibi şeylere ne zaman ne de heves kalmayan günümüzde acı bir gerçek var; kelimeler
değersizce savruluyor, binlerce mesaj içerisinde
binlercesi tüketiliyor. Mektupların nereden ve
nasıl atıldığını dahi bilmeyen gençler var. Geçen
dönem kapımın altında bulduğum zarf, taşıdığı
kelimelerin ağırlığıyla eskimiş ve yol yorgunuydu. Açıldığı an beraberinde getirdiği kokuyla
beni yazıldığı ana sürüklemişti ve arkadaşımın kalemiyle attığı her çizgide mutluluğu ve
tedirginliği görebiliyordum. İşte budur gerçek
duygular, gerçek dostluklar ve değer taşıyan
kelimeler. Bir mesajla gelenler ne sizi o ana
götürebilir, ne de size bir mektubun vaat ettiklerini verebilir.
Elektrikler kesildiğinde herhalde en mutlu
ben olurum çünkü hemen mumlar yakılır ve salonda sıcak bir aile ortamı oluşur. Yapacak hiçbir
şey olmaz ve kendimi Jane Austen kitaplarının
sayfalarında bulurum. Birkaç dakikalık bile olsa
zamanda yolculuk yapmak güzel gelir bana.
Mektuplar, benim için kültürel ve romantik
unsurlar taşır. Ancak bu unsurlar teknolojiyle
paralel gitmek için daha ne kadar çırpınabilir
tahmin edemeyiz. Hayatı kolaylaştıralım derken
basitleştirmemeye dikkat etmeliyiz oysa. Söylemek istediklerimiz belki daha geç ulaşır o kişiye,
belki yolda kaybolur ama her kayboluşta, her
geçen günle yoldaki mektubun değeri artar ve
kelimeler daha tatlı gelir ulaştığında. Telefona
gelen bir mesaj cevap almayabilir ama gönderilen bir mektuba cevap, uzun yollar kat edip
mutlaka gelir, kelimelerin kıymeti artar.
Saat kavramını bile alt üst edebilir mesajlar.
Heyecan neredeyse sıfıra iner, saniyeler saatler
gibi gelmez ve hemen arkasından bir mesaj
daha atılır ulaşıp ulaşmadığıyla ilgili. Özlem
zamanla tükenen bir his ama zaman verdik mi
ki özlemeye, özlenmeye? Yaşadığımız dönemin,
her şeyi “daha iyiye mi daha kötüye mi” götürdüğü sorusunu cevaplamak manevi değerlere
kalır bu noktada.
Elinden cep telefonları düşmeyen bizler,
arkadaşlarımızla dışarı çıktığımızda bile bir
“foursquare” check in’i için ya da bir “tweet”
atmak için yine telefonumuza uzanırız. Gönül
isterdi ki arkadaşlarımızla dışarı çıktığımızda
nerede ne yaptığımızı diğerleriyle paylaşmak
yerine o anı yaşayalım ama bugün karar versek
bile, bir şeyleri değiştirmeyi yarın unuturuz.
Şiirlere konu olan mektuplar, aşkın simgesidir bir araya toplanmış aşıkların kelimeleriyle.
Gelmeyen mektuplar, yolda kaybolan mektuplar,
gün saymalar, heyecanla beklemeler... O mektuplar mutlaka defterler arasında saklanmıştır
ama bir mail ya da mesaj gibi şeylerin içerisindeki kelimeler havada kalır ve gelecekte eşyalarınızı
karıştırırken aradan çıkacak mektuplar olmaz.
Aynı şekilde insanlar da, değersizleşen
kelimeler gibi davranışlarıyla ve tarzlarıyla
mektupların “zamanından” geriye zarafet bırakmıyor adeta. Ancak kapının altından mektuplar
gelmeye devam ettikçe umut var demektir.
Nefes kesen bir
macera sunan
Jurasic Land,
Aralık ayı boyunca İstanbul
Forum’da
sizlerle. Laboratuvar, 6D sinema, Dinozor
Müzesi, Show Garden ve eve
götürebileceğiniz hatıralarla
dolu hediye mağazası... Hepsini
rehberler eşliğinde gezebilir
ve edutainment konseptiyle
yaratılan, unutamayacağınız bir
Jurasic Land macerasına siz de
katılabilirsiniz.
Mekan ve Tarih:
Forum İstanbul - Aralık ayı
boyunca
Ziyaret saatleri:
Hafta içi 10:00-18:00
Hafta sonu 10:00-20:00
*Saat başı birer saatlik seanslarla
Ücret:
Tam: 29 TL
Öğrenci: 21 TL
Çin Masalı
Akrobasi Gösterisi
Efsanevi Çin Akrobasi Topluluğu tarafından sunulan göz
alıcı, estetik, denge ve uyum
artık Türkiye’de. Dünyayı gezen
ve herkesi hayran bırakan bu
topluluk, Aralık ayı boyunca
Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ağırlanacak. Bir daha ne
zaman gelecekleri belli olmayan
akrobatları izleme fırsatı her
kategorideki fiyatlarla sizleri
bekliyor.
Mekan ve Tarih:
9, 10, 11 Aralık - İstanbul Kongre Merkezi Harbiye Salonu
Ücret:
1. Kategori - 134.00 TL
2. Kategori - 89.00 TL
3. Kategori - 67.00 TL
4. Kategori - 56.00 TL
5. Kategori - 45.00 TL
Şems!..
Unutma!..
Zengin kostümleri,
çok değerli isimleri,
büyüleyici müziği ve sahne
dekorasyonuyla tiyatro
severler için ziyafet tadında
bir oyun. Aralık ayında
sadece üç gün sahnelenecek
bu oyun, Mevlana’nın
ruh ikizinin cinayetini ve
sonrasında altı kişinin
arasında geçenleri ele alıyor.
Özen Yula tarafından yazılan
bu oyun, aynı zamanda CEF
Tiyatro’nun bünyesinde
tiyatro severlerle buluşacak.
Oyuncular:
YetkinDikiciler,
TeomanKumbaracıbaşı,
SinanTuzcu, SemaKeçik,
BesteBereket, Jehan Barbur
Mekan ve Tarih:
12 Aralık 2011 - KKM
Gazanfer Özcan Sahnesi
19 Aralık 2011 - Kadıköy Halk
Eğitim Merkezi
20 Aralık 2011 - Sabancı
Gösteri Merkezi
Ücret:
Tam: 20 TL
Öğrenci: 15 TL
Dans Etmek Ya Da
17. yüzyılda Roman bir dansçının, bir aileden çocuklarını satın
almasıyla başlayan hikaye dans
performansıyla anlatılmakta.
Küçük yaşta dans yeteneği
olduğunu keşfeden dansçı
küçük çocuğu eğitir ve meşhur
eder. Sonrasında bu çocuğun
kız olduğu ortaya çıkar. Hikaye
ilk kez 17. Uluslararası İstanbul
Tiyatro Festivali’nde sahnelenmişti ve şimdi de Salon İKSV’de
izleyicilerle buluşacak.
Mekan ve Tarih:
12,19 Aralık 2011Salon İKSV
Ücret:
1. Kategori - Masa: 22:50 TL
2. Kategori - Öğrenci: 17:00 TL
Başka Dünyalar Sergisi
“Belki hayatta olmaz ama sanatta olur...”
sözüyle yola çıkan bu sergi, başka
yerde bir arada göremeyeceğimiz farklı
sanatsal anlayışları ve paralel evrenleri
bir araya getiriyor. Çok farklı eserleri
görebileceğiniz sergide, sanatçıların
ortak yönleri yerine ayrışmaları ortaya
çıkarılıyor. Sanatçıların tek ortak yönleri ise resim. Farklı konseptiyle kaçırmamanız gereken zengin bir sergi.
Mekan ve Tarih:
Sanat Akmerkez 07.01.2012’ye kadar ziyaret edebilirsiniz.
Cam
Boşanmak üzere olan
bir kadının yaşadıklarını
alışılmadık bir şekilde
anlatan ve ekranlarda sık
sık gördüğümüz değerli
isimlerin de yer aldığı
bu tiyatro oyunu, tiyatro
severlerin izlemesi gerekenler
listesinde. Bir resim
atölyesinde geçen Cam,
kadının sosyal konumunu
ve anlık kararların insanları
sürüklediği durumları ele
alıyor. Camın açılmasıyla
beraber gelen değişikliklerle
ve kaderin farklı yönlere
sürüklemesiyle izleyicileri
düşündüren bir oyun.
Oyuncular:
Deniz Çakır, Mete Horozoğlu,
Dolunay Soysert, Bülent
Alkış, Selen Uçer
Mekan ve Tarih:
7 Aralık 2011 - Sabancı
Gözteri Merkezi
11 Aralık 2011 - KKM
Gazanfer Özcan Sahnesi
17 Aralık 2011 - Caddebostan
Kültür Merkezi
22 Aralık 2011 - Profilo
Kültür Merkezi Büyük Salon
26 Aralık 2011 - Yunus Emre
Büyük Salon
Ücret:
Tam: 45 TL
Öğrenci: 35 TL
Hayatta Mısın?
“Yaşamak kendi hayatımızın
üzerinde karar verebilmektir
ve diğer türlü özgür
değilizdir.” der sanatçı.
Zombileşen hayat tarzının
sorgulandığı bu sergide
amaç, varoluşsal soruların
sorulması. Hayatın
temposunda herkes gibi
kaybolanların ziyaret etmesi
gereken sergilerden.
Mekan ve Tarih:
Asfalt Art Gallery
15.01.2012’ye kadar ziyaret
edebilirsiniz
mekan
15
Fotokopi mi lazım?
DENİZ YEŞİL
[email protected]
Fotokopi, üniversite öğrencilerinin vazgeçilmez ihtiyaçlarından yalnızca birisi. Sizin
için okul içindeki ve etrafındaki fotokopicilerden beşini inceledik.
DURAK COPY
Durak Copy, 1986 yılından beri Meşhur
Rumeli Hisar Börekçisi’nin yanında hizmet
vermekte. Fotokopi ve çıktı alma merkezi
denebilecek Durak Copy, öğrencilerin en
çok tercih ettiği fotokopicilerin başında
geliyor. Burada, ayda ortalama kırk ton kâğıt
kullanılıyor. Önemli bir bilgi verelim: Boş
yere harcanan veya yanlış basılan kâğıtlar da
Sarıyer Belediyesi’ne teslim ediliyor ve geri
dönüşüme katkıda bulunuluyor. Durak Copy,
fotokopi ve print hizmetlerinin dışında geniş
bir kırtasiye yelpazesine de sahip. Durak
Copy, aynı zamanda bir DHL Kargo şubesi.
Eğer yurtdışına bir kargo yollayacaksanız,
Durak Copy bunun için gayet uygun fiyatlar
sunacaktır. Çalışma günleri: Her gün. Fiyatlar: Fotokopi: 5 kuruş, Siyah-Beyaz Çıktı:5
kuruş, Renkli Çıktı:45 kuruş
KAMPÜS COPY
2008 yılında kapılarını açan Kampüs
Copy, şu anda öğrencilerin uğrak fotokopicilerinden biri. Sıcakkanlılığı ve öğrencilerle yaptığı sohbetlerle herkesin sevgisini
kazanan Ergin Ağabey, Nafi Baba Camii’nin
altındaki küçücük dükkânına rağmen fotokopinin yanına kırtasiye kısmını da eklemeyi
başarmış. Kırtasiyeyle ilgili hemen her şeyi
bulabileceğiniz Kampüs Copy’de, ayda
yaklaşık sekiz ton kâğıt kullanılıyor. Burada,
ders notları ve sınav arşivlerine de kolayca
ulaşabilirsiniz. İlginç bir bilgi de verelim:
Kampüs Copy, BUSOS’un düzenlediği Çocuk
Şenliği’nin geçmiş senelerde sponsorluğunu
yapmış. Çalışma günleri: Her gün. Fiyatlar:
Fotokopi: 5 kuruş, Siyah-Beyaz Çıktı:5 kuruş,
Renkli Çıktı:50 kuruş
APTULLAH KURAN KÜTÜPHANESİ
FOTOKOPİ ODASI
Kuzey Kampüs’teki Aptullah Kuran
Kütüphanesi’nde girişte ve ikinci katta fotokopi hizmeti mevcut. Kütüphane girişinin
hemen sağında ve süreli yayınlar bölümünün
içinde yer alıyorlar. Giriş katındaki fotokopi
odasında aynı zamanda çıktı almak da mümkün. 2007 yılından beri Doğa Kırtasiye’nin
çalıştırdığı fotokopi odasında, bir ayda
yaklaşık yedi buçuk ton kâğıt kullanılıyor ve
artık kâğıtlar için bir geri dönüşüm sepeti
mevcut. Özellikle New Hall’ün hizmete girmesinden sonra günün büyük kısmını yoğun
geçiren fotokopi odası, Hisarüstü’nde en geç
kapanan fotokopici olma özelliğini taşıyor.
Öğrenciler saat 22.00’ye kadar buradan
yararlanabiliyorlar. Çalışma Günleri: Hafta içi
ve Pazar. Fiyatlar: Fotokopi: 5 kuruş, SiyahBeyaz Çıktı:5 kuruş
NAZAR COPY
HİSAR COPY
Eskilerin “Caniklioğlu” olarak hatırlayacağı ve hizmet verdikleri 21 yıl boyunca
birkaç kez daha isim değiştiren Hisar Copy,
Boğaziçi Üniversitesi İETT durağının hemen
yanında bulunuyor. Hisar Copy, fotokopi ve
çıktı hizmetlerine ek olarak kırtasiye bölümünü de genişletiyor ve çok yakında zengin
ve çeşitli bir kırtasiye olarak da öğrencilerin
hizmetinde olacak. Burada aylık ortalama
otuz beş ton kâğıt kullanılıyor. Hocaların da
çoğu zaman ders notları için tercih ettikleri
Hisar Copy, aynı zamanda fotokopi makinesi
bayiliği de yapmakta. Yurtdışı kargo hizmeti
bulunan Hisar Copy’den, FedEx aracılığıyla
Avrupa ve ABD’ye kargolarınızı gönderebilirsiniz. Çalışma günleri: Hafta içi. Fiyatlar:
Fotokopi: 5 kuruş, Siyah-Beyaz Çıktı:5 kuruş,
Renkli Çıktı:50 kuruş
APTULLAH KURAN KÜTÜPHANESİ
KAMPÜS COPY
NAZAR COPY
Nazar Copy, Güney Kampüs’te öğrencilerin kampüs içindeki kırtasiye ve fotokopi
ihtiyaçlarını gidermek için 1992 yılında açıldı.
1. Erkek Yurdu’nun altında bulunan Çarşı
Kantin’deki yerlerini tadilat dolayısıyla geçici
olarak terk eden Nazar Copy, tekrar eski yerine kavuştu. Tadilat dolayısıyla öğrencilerin
bulmakta zorlandığı Nazar Copy, Starbucks’ın
hemen yanındaki yeni yerinde önceki haline
nazaran daha geniş ve modern bir kırtasiye
hizmeti sunuyor. Derslerin çoğunluğunun
Kuzey Kampüs’te olmasının kar oranlarını
azalttığından şikayetçiler ve kampüs içerisindeki copy’lerin daha pahalı olacağı algısından
da rahatsızlar. Firmalara perakende kırtasiye
hizmeti de sunan Nazar Copy’de, bir ayda
20 ton kâğıt tüketiliyor. Nazar Copy, TNT
Kargo ile yurtdışı kargo hizmeti de sunmakta.
Çalışma günleri: Pazar hariç her gün. Fiyatlar:
Fiyatlar: Fotokopi: 5 kuruş, Siyah-Beyaz Çıktı:5 kuruş, Renkli Çıktı:35 kuruş
ANKET SONUÇLARI
Okul etrafında fotokopi ve çıktı almak için hangi mekanı tercih ediyorsunuz?
% 16.66
Hisar Copy
% 36.66
Durak Copy
% 8.66
Aptullah Kuran
Kütüphanesi
%6
Diğer
% 9.33
Nazar Copy
% 14
Kampüs Copy
% 8.66
Günel Copy
16 çevre
Boğaziçi’nin
vazgeçilmez kampüs
hayvanları
Boğaziçi Üniversitesi; sadece farklı görüşlerden ve kesimlerden
insanların değil, bitkilerin ve hayvanların da sevgi ve saygı
gördüğü bir okul olma ayrıcalığını taşıyor. Kampüslerin hemen
her yerine yayılmış olan okul hayvanlarının korunması
ve insanlarla aynı yaşam alanını paylaşmalarından
kaynaklı, zaman zaman yaşanan sıkıntıların
giderilmesi ise hayati bir öneme sahip.
DUYGU SÖYLER
[email protected]
Kapısından girdiğiniz anda eşsiz manzarası ve tarihi dokusunun yanında
yeşil doğası ve çoğu zaman birbirleriyle
dostça yaşayan kedileri ve köpekleriyle
Boğaziçi Üniversitesi, birlikte yaşamanın güzelliğini gözler önüne seriyor.
Baktığınız hemen her yerde gözünüze
çarpan bu canlıların bakımı, korunması ve öğrencilerle olan ilişkilerinin
sağlıklı bir şekilde yürümesi de elbette
özel bir emek istiyor. Okulda hayvanların bakımıyla ilgilenen birçok gönüllü
öğretim üyesi var. Ancak, anlık sıkıntıların giderilmesinden öte, tamamının
sürekli olarak korunması için belirli
oluşumlara ve kalıcı çözümlere ihtiyaç
var. Tam da bu amaçla, bir grup öğretim üyesi tarafından kurulan HAYAT
Hayvanları ve Doğayı Koruma Derneği,
11. yılını tamamlamak üzere. Okuldaki
hayvanların beslenmesi, aşılanması,
kısırlaştırılması ve ihtiyaçları olan
sevgiyi görmeleri için ellerinden geleni
yaptıklarını belirten Hayat Derneği’nin
kurucularından Doç. Dr. Yağmur
Denizhan, bu konuda öğrencilerin de
desteğine ihtiyaç duyduklarını söyledi.
Hayvanlarla arası iyi olmayan,
aynı ortamda bulunmak istemeyen
öğrencilerin yanında okulda birçok
hayvansever öğrenci de var. Ancak,
onları bir çatı altında toplayacak, kampüsümüzün doğal hayatının devamı
için çalışmalarını sağlayacak herhangi
bir oluşum yok. Bu amaçla toplanıp
bir girişimde bulunmaları halinde
kendilerine destek vermekten ve
onlarla birlikte çalışmaktan büyük bir
mutluluk duyacaklarını belirten değerli
hocamız, hayvanların bakımı dışında
hayvanseverlik bilincinin geliştirilip
yayılması adına da öğrencilerin önemli
bir sorumluluğu olduğu görüşünde.
Hayvanların kötü muamele görmesini
engellemek, -sevmese bile- her bilinçli
Boğaziçi öğrencisinin görevi.
Gönüllülerin şikayetçi olduğu bir
başka durum ise “nasılsa bakılıyor”
düşüncesiyle okula dışarıdan kedi ve
köpek getirilmesi. Sayılarını kontrol
altında tutmak amacıyla var olan hayvanlar kısırlaştırılıyorken, kontrolsüz
bir şekilde insanların bıraktığı kedi ve
köpekler ciddi bir sıkıntı yaratmakta. Öğrencilerin birçoğunda var olan
kanının aksine okul, bütçesinden hayvanların bakımı için herhangi bir pay
ayırmıyor. Tamamıyla gönüllülük esasıyla yürütülen çalışmaların ise ciddi
bir maliyeti var. İnsanların bu konuda
daha duyarlı olmaları gerektiği, üzerinde durulan noktalardan birisi.
Tüm bunların dışında, öğrencilerin
okuldaki hayvanlarla, özellikle kedi yoğunluğuyla ilgili ne düşündüğü sorusu
var ve bu noktada öğrenciler arasında
çok farklı görüşler mevcut. Artık okul
adıyla özdeşleşmiş, sembolleşmiş olan
Boğaziçi kedilerini çok seven öğrencilerin yanında, onları özellikle kantinlerde ve yemekhanelerde görmekten
ciddi bir rahatsızlık duyanlar da var.
Hayvanlardan korkan ya da yemeğini paylaşmak istemeyen öğrenciler,
kedilerin ısrarcı tutumları karşısında
zaman zaman zor dakikalar yaşıyor.
Beslenmeleri ile ilgili faaliyetlerin desteklenip geliştirilmesi, bu konu için de
önerilen çözümler arasında.
G RÜŞLER
Okulumuzdaki kedi yoğunluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elif Kaya - Matematik
Ben insanları kucağında bir kediyle
ders çalışırken ya da yemeklerini onlarla paylaşırken görünce çok mutlu
oluyorum. Okulumuzun vazgeçilmez
bir parçası onlar. Kesinlikle rahatsız
değilim ancak rahatsız olan insanların var olduğunu bilmek beni çok
üzüyor.
Berkay Tuna - Makine
Mühendisliği
Kediler çok beslenildiği ve sevildiği
için okulumuzda yoğunlar. Kedi popülasyonun yer yer insan popülasyonundan fazla olması ve kantinlerde,
amfilerde, umumi tuvaletlerde gördükleri insanları hunharca kovmaları,
onların çantalarına hapşırmaları endişe verici. Zaman içinde alışacağımızı umuyor, kedilerin de uzlaşma payı
bırakmasını temenni ediyorum.
İrem Demirci - Kimya
Mühendisliği
Bu okula gelene kadar kedi korkum
hayatımı bu kadar etkilemiyordu çünkü en azından yemek yiyebileceğim,
oturacağım yerleri kendim seçiyordum. Ne yazık ki kampüste kedile-
çevre
17
KADİR AYDIN
[email protected]
Boğaz’da vicdan silüeti
rin olmadığı bir yer bulma şansım
olmuyor. Her yerdeler ve ben onlarla
aynı ortamda bulunamıyorum. Evet,
sevimli ve masum canlılar olabilirler
ama bu üstesinden gelemediğim bir
korku ve her yere yayılmış olmaları
beni çok zor durumda bırakıyor.
Cemre Çiçek - İngilizce
Öğretmenliği
Doğal bir ortam sağlıyorlar, dinleniyorum. Ders aralarında gidip
seviyorum. Güney Kampüs’ü, Güney
Kampüs yapıyorlar. Tişörtlerde bile
varlar, simge haline geldiler artık.
Okul hayvanlarıyla ilgili
öğrencilerin çalışabileceği
gönüllü bir oluşum olsa, buna
dâhil olmak ister miydiniz?
Tuğba Tütüncü - Turizm
İşletmeciliği
Evet, dâhil olmak isterdim. Okulda kullanılmayan bir bölümün, bir
odanın belki veteriner kliniği olması
gerektiğini düşünüyorum. Okulumuzda çok fazla kedi ve köpek var. Eğer
onlara burada yaşama hakkı veriyorsak gerekeni yapmalıyız.
ANKET SONUÇLARI
Okuldaki hayvan(kedi, köpek…) sayısının fazlalığı size
rahatsız ediyor mu?
% 46.66
Evet
% 45.33
Hayır
%8
Diğer
Boğaziçi Üniversitesi’ne gelmeden önce mazisinin derin,
mezhebinin geniş olduğu hakkında içerisine güzellemelerin de yerleştirildiği söylemleri biliyordum. Bütün fiilleri hissederek yaşadığınız müthiş manzarasını,
yürürken güven dolu bakışlarla sizlere gülümseyen Güney
Meydan’daki binalarını da biliyordum. En önemlisi
özgürlüklerle dolu bir üniversite yaşamı vaat ettiğini ve
yaşattığını duyuyordum, “bilmiyordum” ama. Hissetmek
için, bilmek için yollara düştüm. ÖSYM’ye selam çakarak
kampüsten girişi yaptım.
Özgürlük kelimesi denilince bir tuhaf olurum hep.
Zihnimde var olan yerleşik imgelerden sıyrılmanın
yollarını ararım. Haklar kazanımı, bir şeyi yapmama dair
otoriterlerce verilen lütuf, başkalarının sınırlarına müdahale etmediğim müddetçe yapabileceğim “şeyler” gibi
‘belirlenmiş’ ifadeler vardı aklımda. Özgürlük bu kadar
mükemmel bir şey ise ‘başka’ bir şey olmalıydı, bir gizemi
bulunmalıydı, bilinmezi oynamalıydı.
Özgürlüğü sonsuz bir boşluk gibi hissetme süreci
başladı, mevcut şıklar üzerinden seçimlerden sonsuz
çeşitlilikteki şıklara doğru akıntı oluştu, belirsizliğin keyfi
aslında çaktırmadan özgürlüğü hissettirdi. Kısıtlanmışlıklar üzerinden ‘alınmış’ haklarla özgür olunmuyordu, bunu
öğrenmeye çalıştım.
Boğaziçi Üniversitesi’nin mutlak bir özgürlük alanı
olduğuna dair beklentim -yukarıda dediklerimle ilişkilendirirsem- yoktu, dar alanda kısa karşılaştırmalarla tatmin
oluyordum: “Diğer üniversitelere göre bayağı ileride
ama.” Neticesinde burası bir “okul” ve idealar dünyasında
gezinirken tercihlerimiz doğrultusunda sistemin rayına
oturttuğu bir ilim ve irfan yuvası.
Üniversitede ilk gözüme çarpan nokta faşizmin ve
totalitarizmin her türlüsüne karşı makaleler verilmesi
ve çalışmalar yapılması. Bu heyecan verici bir durumdu.
Kulüplerin çeşitliliği ve bütün ‘unutulmuş seslerin’ bir
şeyler yapma uğraşı heyecana takdiri koymuştu. Güney
Meydan’da bağırası geliyordu insanın: “Burası Boğaziçi,
burada her şey gerçek” diye. Hemen rehavetten çıkıp
toparlanmak gerekti, çünkü elimizde ve yüreğimizde
zaferlerden ziyade umut vardı.
Boğaziçi’nde okumak bir şekilde daha güzel, daha
çekici. Özgürlüğü hissetme konusunda daha çok yolumuz
var ancak bir şekilde süreci hızlandırabiliriz. Birbirimize
kuru bir saygı duymanın yerine birbirimizin söylemlerini
“anlayıp ve hissedip” saygı duymayı ikili ilişkilerimizin
merkezine oturtarak belki de.
Boğaziçi’nde yaşam
� Kurtlar Vadisi sözü vardı, bilirsiniz. “İki kişinin
bildiği sır değil.” türünden. Boğaziçi Üniversitesi’nde
bunu yaşarsınız, o kadar geniş bir network var ki herkes
herkesin arkadaşı. Burada sosyalleşmeyi sağlayan araç:
dedikodu. Evet, gülümsediğinizin farkındayım ama sizlerin yakın arkadaşlarınızın da yakın arkadaşları var.
� Yoğun sınav temposunun arasına heyecanlar
katmak için güzel yerler var okulda, bunlardan birinin
çok bilinmediğini düşünüyorum: kütüphanenin altındaki
audiovisual. Mithat Alam’ın gölgesinde kalmış biraz. Sıcak
bir ortamı ve küçümsenmeyecek derecede film arşiviyle
gayet ideal. Uğramanızı tavsiye ederim.
� Varoluşsal triplere sahipseniz, sabahları petekte bir
çay içmek iyi gelebilir. Mesafe algısını hissedip, kitap okuyup,
üstüne bir de sigara içebilirsiniz. Güzel, güzel, çok güzel.
18 çevre
CAN YILMAZ
can.yilmazı@boun.edu.tr
Son günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nin
başta öğretim üyeleri ve öğrencileri olmak
üzere, herkesin gündemi kampüslerde
devam eden inşaatlar. Kimi zaman gürültüsü nedeniyle ders yapılamayan, kimi
zaman etrafa yayılan çamurları ve kapanan yolları yüzünden bina çevresinde bile
yürümeyi zorlaştıran inşaatlarda neler
yapılıyor? Ne zaman bitecek? Görünümü
nasıl olacak? Bunlara ek olarak neden
tarihi Amerikan yapıları estetik kaygısı
taşırken, yeni Türk yapıları aynı kaygıları
taşıyamıyor? Şu an faaliyetlerin hangi
aşamada olduğunu teker teker incelemek
gerekirse:
Güney Kampüs: Fen-Edebiyat Fakültesi; öncelikle tuvaletler, ofisler ve çatı
dâhil olmak üzere baştan aşağı restore
ediliyor, pencere doğramaları yapılıyor.
Bunlar yapılırken tarihi dokusuna zarar
gelmeyeceğine ise kesin gözüyle bakılıyor.
Bunun yanında Güney Kampüs’teki bir
başka önemli çalışma ise trafolarla ilgili.
Şu anki haliyle Güney Kampüs’ün elektrik
enerjisini karşılayamayan altyapısının ve
trafo merkezinin güçlendirme çalışmaları
sonucu kampüsteki elektrik kesintilerinin
en aza indirilmesi amaçlanıyor.
Kuzey Kampüs: Kare Blok’un iç
cephesinde aşınan kolonların onarımı
ve sıva tamirleri yapıldı. Buna ek olarak
dış cephe kaplamasının sonuna gelindi.
Ayrıca Kare Blok’ta çatı arasında öğretim
üyelerine tahsis edilecek olan ofislerin
yapımı devam ediyor. Son olarak Kare
Blok’ta yapılan en önemli çalışmalardan
biri de binada yer alan laboratuvarların
yenilenmesi ve ek laboratuvarların yapılması. Bir başka tartışılan konu, inşaatı
devam eden ETA binası ve çıkılan ilave
kat. Okuldaki öğrenci sayısının her geçen
gün arttığı, beş-altı öğretim üyesinin aynı
ofisi kullandığı ve Kuzey Kampüs’te yeni
bir bina için yer olmadığı düşünülürse,
bu katın derslik ve ofislere ayrılacağını
şimdiden söylemek mümkün. Bunlara ek
olarak ETA/B Blok’ta ise yeni bir Ar-Ge
laboratuarının müjdesi veriliyor.
Hisar Kampüs: Hisar Kampüs ise
su damlatan dam başta olmak üzere, ufak
tadilatlarla kışa hazırlanıyor.
Kandilli Kampüsü: Feza Gürsey
Enstitüsü’nün ve Yönetim Binası’nın
bakım ve onarım çalışmaları sürüyor.
Kilyos Kampüsü: Özellikle Kilyos Yurdu’nda kalan öğrencileri en çok
mutlu edecek haber ise ihalesi geçtiğimiz
günlerde yapılan 500 kişilik yeni bir spor
salonunun yapımına en geç önümüzdeki
ay başlanacak olması.
Bütün bu inşaatların büyük çoğunluğunun da artık sonuna gelindi.
15.01.2012 tarihinde bitmesi beklenen
inşaatların son halinin geçen senelere
nazaran daha iyi olacağı şüphesiz. Fakat
olaya mimari estetik açısından bakarsak,
Kuzey Kampüs’teki binaların Güney
Kampüs’teki Albert Long Hall’ü, FenEdebiyat Fakültesi’ni aratacağı şüphesiz.
Bunun nedenlerini sıralamak gerekirse,
ilk sırada tahmin de edilebileceği gibi
maddi sıkıntı ve yapı işlerine ayrılan
ödenek geliyor. Güney Kampüs’teki gibi
kullanışlı olan, aynı zamanda estetik
olarak da görenleri hayran bırakan
binalar yapmak bu paralarla pek müm-
İnşaat
curcunası
Bugünlerde okulun büyük bir bölümünde hummalı
bir çalışma… Dersler erteleniyor, yollar kapanıyor, inşaatlar
hala devam ediyor. Bu süreç daha ne kadar devam edecek?
Daha da önemlisi bu çalışmalar ne için?
kün gözükmüyor. Anayasanın 4734 sayılı
kanununda yer alan “Kamu ihalelerinde
verilen en ucuz teklif, en avantajlı teklif
sayılır.” ibaresi de düşük maliyetli yapılara yönelinilmesindeki en önemli etken.
Bir diğer önemli neden ise zamana karşı
yarış ve sene başında kurumlara verilen
bütçelerin sene sonuna kadar kullanılmasının mecbur tutulması. Bunun gibi
sebepler binalar arasındaki estetik açıdan
farklar oluşmasına neden oluyor.
G RÜŞLER
Okulda yapılan inşaatların
gerekliliğine inanıyor musunuz?
Emre Aydın - Makine Mühendisliği
Kesinlikle. Bir bina için bakım ve yalıtım
çok önemli şeyler. Fakat bu binaların en
çok kullanıldığı ve öğrencilerin en yoğun
olduğu zamanlarda yapılması gerçekten
rahatsız edici. Eğer yazın yani okulun
daha az yoğun ve günlerin daha uzun
olduğu zamanlar yapılsaydı, daha iyi
olurdu.
Zuhal Çelebi - Psikoloji
Değişiklik her zaman gereklidir, ihtiyaç
duyulur ama bu inşaat sürecinin bu
kadar uzun tutulması şaşırtıcı geliyor.
Okuldaki 3. yılım ve 3 yıldır da devam
eden bir süreç, öncesini bilemiyorum.
Öğrencilerle iç içe yaşayan inşaat işçilerinin tutumundan bahsetmiyorum bile.
Öğrencileri huzursuz ederek düzeltilmeye çalışılan binaların hayrını kim
görecek merak uyandırıyor açıkçası.
Buğra Kurban - Kimya Öğretmenliği
İnşaat kelimesi üzerinden anlatılmak
istenene bağlı olarak konuşacak olursak,
yapılan elbette sadece inşaat ise binalarla ilgili özelikle Kare Blok’ta dış kısımda
bir çalışma yapılması gayet mantıklı
karşılanabilir. Ancak bu çalışmaların
ders yılının yoğun dönemlerinde ve genelde yoğun öğrenci bulunan kampüste
ve ders saatinde yapılması büyük bir
planlama hatası ya da düşüncesizliktir. Yapılan bu çalışmaların yanında
binaların iç düzenlemeleri ile ilgili ve
kampüste yeşil alanlarla ilgili de çalışma
yapılması gayet doğru olacaktır.
Kuzey kampüsteki binaları
genel olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dilara Özkan - Psikolojik Rehberlik ve
Danışmanlık
Kuzey Kampüs’teki yapılardan sadece
New Hall’den hoşnutum, Kare Blok’un
içi güzel de dış görünüşü hiç esnetik
değil, YD’nin de sınıf ortamı kötü, Kuzey
Park da güzel bir derslik şimdi. Kuzey
deyince kütüphaneyi es geçmemek
lazım, hem dışı hem içi ayrı güzel, en
işlevsel bina orası benim gözümde.
İsmail Emre Erol - İnşaat Mühendisliği
Öncelikle Kuzey Kampüs’teki binaların
özenle yapılmış olduğuna inanmıyorum.
Çünkü okuldaki restorasyonlar bitmek
bilmiyor. Eğer binalar yapılırken bütün
ayrıntılar düşünülerek yapılsaydı, restorasyonlara gerek kalmayacaktı. Restorasyonlar için harcanan paralar yerine
öğrencilere daha iyi hizmet sunulabilirdi.
Ayrıca Kuzey Kampüs’teki hiçbir binanın
estetik olduğunu düşünmüyorum.
gurbet
19
Sosyal devlet ve estetiğin
diyarı İsveç’teyken...
MERİÇ AYDIN
[email protected]
İlk olarak L’aubergeEspagnole (İspanyol Pansiyonu) filmini izleyip, “Erasmus
Barselona’da yapılmalı” fikriyle yola
çıkıp, kendimi filmi izledikten 2 yıl sonra kışın soğuğunda İsveç’e, Göteborg’a
giderken buldum. Döndükten sonra “İyi
ki de böyle olmuş.” diyorum. Nedenlerini anlatmak için ilk olarak İsveç’in
kendine has özelliklerinden bahsedip
kendi Erasmus’umun acısı ve tatlısı ile
devam ettikten sonra, Erasmus’un herkese tavsiye ettiğim bir tecrübe olduğu
sonucuna varacağım ve gitmek arzusunda olanların ruhsal anlamda destekçisi
olacağım.
İsveç; Pazar sabahları parklarda
erkeklerin bebek arabası sürdüğü,
kadınların taksi şoförü olduğunu
gördüğünüz, parlamentosunda %40
üye bulunduran, eşitlikçi ve orta sınıfın
en fazla popülasyonu içerdiği kategorik eşitsizliklerin (özellikle toplumsal
cinsiyet konusundaki eşitsizliklerin) en
az, kişisel özgürlüklerin en çok olduğu,
ezber bozan, şanslı ve parmakla gösterilen ülkelerden. Yani hem gayri safi
milli hasıla yüksek hem de olabildiğince eşit dağıtılmış ama vatandaşlar arasında, göçmenler arasında değil. Ayrıca, tramvaylarda gay ve lezbiyen çiftler
idealde olmaları gerektiği gibi son
derece rahatlar. Engelliler için de hayat
kolaylaştırıcı pek çok alternatif hizmet
var. Son olarak, masalardaki tuzluktan
ucuz salaş bir lokantadaki sandalyeye
kadar her şey zevkli. Tabii bu noktada
karşı tez olarak belirtilebilir ki İsveç;
jeopolitik anlamda İskandinavya
adı verilen bölgede bulunan, karlı ve
kimsenin üstünde hak talep etmediği,
nüfusu İstanbul’dan az (9 milyon) olan
bir yaşam alanı. İnsanlarının güzelliği
de zamanında 1920’lerdeki çoğu toplumun yaptığı gibi ulus devlet yaratım
sürecinin bir parçası olan
“mükem-
mel”, sarışın, mavi gözlü kişiler yaratmanın devlet politikası haline geldiği
bir dönem geçirmiş olmaları ile açıklanabilir durumda ne yazık ki. Fakat
neticede IKEA mantığı ile de hepimizin
hatırlayacağı üzere İsveç; herkesin
kendi işini yaptığı ve içinde dolayısıyla bir işçi sınıfı özelliği barındırdığı,
temizlikçi ya da bakıcı tutmadığı, kendi
içindeki Sami azınlığının haklarını koruyan, yeni anayasal kararların sağlıklı
bir şekilde alınabildiği, gerçek anlamda
özgürlükler ülkesi sürecinde. Herkese
Göteborg’u ve İsveç’i tavsiye ederim.
Sosyal adalet konularına ek olarak gece
hayatı da ayrıca tatlı, meraklanmayın,
valinin konağı da güzel.
Zorluklarından başlamak gerekirse, ilk olarak kaldığım yerin temizlik
sorunları vardı ama elbette ki bu
Göteborg şehrinin Olofshöjd Kampüsü, dolayısıyla oraya denk geleninizle
ayrı bir dertleşiriz. Başka zorluklar ise
genel olarak dilini bilmediğiniz bir ülkede alışveriş, ev eşyaları gibi mevzularla çeşitlenebilir. Fakat yeterince iyi
bir İngilizce ve metropoliten tecrübesi
ile üstesinden gelinebilecek ve neticede gelecek için de yararlı tecrübelere
dönüşecek zorluklar bunlar.
Güzellikleri ise herkesin birbiriyle tanışmak istediği,
yardımcı olduğu ve
birbirinden öğrenmeyi
amaçladığı çok kültürlü bir ortam içerisinde
kendinizi bulduğunuz
ve ESN gibi diğer
organizasyonların
size yaptığı kültürel
aktivite ve partiler.
Bize Göteborg Valisi yemek vermişti
mesela. Bu Erasmus
meselesi emin
olun ki siyasetçiler
tarafından da sandığınızdan daha
çok önemseniyor.
Siz parti yapıyor-
sunuz ve sonucunda ülkeler “Bizim
Dönenlere çağrım şu: Kendim de
gençlerimiz birbirini tanıyor.” deyip
Erasmus’tan döndükten sonra sürecin
size kokteyller veriyorlar. (Bir örneği
devam etmesini sürekli arzuladığım
de, geçen dönem Erasmus öğrencileriiçin, içinde bulduğum ESN Boğaziçi
ne Ortaköy’de Egemen Bağış’ın verdiği
Kulübü’müze gelmeniz. Erasmus’tan
bir kokteyl.) Aileniz “Bizimki yurtdışı
yeni dönmüşler dışında, gidecek olan
gördü.” diyor. Diğerleri gözünde de
ve isteyen, ilgilenen herkesi bekliyoruz.
market code_117x150.pdf
1
24.10.2011
13:33
cesur ve özgür
ruhlu bir maceraperest
Süreci
Boğaziçi’nde sürdürün ya da
oluveriyorsunuz. Herkes mutlu yani.
başlatın…
20 umumi
Dünya ne zaman güzeldi?
Statik
OĞUZ BERTAL AYDIN
demedim mi yıkmak
kolay, yapmak zor –
demedim mi
gönül bir dağ, çıkmak
zor –demedim mi
Gencebay
[email protected]
Her yüzyıl bir dahi yaratır ve bu şu an beni hiç
ilgilendirmiyor; ama her yüzyıl on yıllardan oluşur.
beni ilgilendiren. 80’ler, 90’lar ve biz. televizyon
kumandasını kullanamayan babaannem, ebeveynlerimle birlikte salonda televizyon izliyor. “zaping”
isimli manevralarından ötürü salonun hava sahasına
giremiyorum. O ayrı.
Bir de 2000’ler. 31 Aralık 1999 gece yarısı belleğime kazınmış. kuzenimle birlikte terastaki Amerikan salatası ile kadayıfı hedef seçmişiz. aramızda
kriptolojik konuşmalar geçiyor. “Hadi Kaddafi’ye
saldıralım”, “Amerika’ya saldıralım” diyoruz. 90’ların
kaosundan, devlet şiddetinden, baskıdan, televizyondaki terörden, enflasyondan, ANAP’tan “sağ” çıkabilmişiz. zihnimde hala canavar olarak beliren, koca
kafalı, bıyıkları tarifsiz yayılan ilkokul müdürümü
ve bizi ikinci sınıfta bırakıp giden o kadını unutmuyorum –bu yazıyı yazmak için on sene mi bekledim?
buna mecburdu. zaman süreksiz mi? on yıl, on yıldır.
ingilizce düşündüğümü zannedeceksin?
Kitabı kâğıdıyla okumuşuz, silgilerimiz olmuş.
sayfalara dokunmuşuz ve gözümüz yorulmaya başlamış. tozsuz kütüphaneler kurulmuş yan sekmede.
biraz simultane
zaman ve mekan yok gibidir. bir yan sekme bir
yan sekme daha. aynı anda düzinelerce sekme açan
insanlar türedi. kafaları dolu. hep meşguller. ödetmeli olarak kaydederler rehbere, işte esnedikçe esnerler.
hep açken senle buluşurlar. salata gibi muhabbet
ederler. zamandan tasarruf için seninle yemekte
sosyalleşirler. esnektirler. bu türdeki erkeklerin %25’i
gizli nerd, kalan kısmının %75’i ise keşfedilmeyi
bekliyordur. bu türdeki kadınların sadece %49’uaşktırveya terlemeden çok çekicilerdir (oldudabitti).
otobüs beklerken “poğaça-kahvaltısı” yapıp, bir
yerlere giderken yol üzerindeki işlerini hallederler,
tuvaletteyken okurlar, ders çalışırken müzik dinleyip
aynı anda kahve içip burunlarını karıştırırlar, araba
sürerken telefonla konuşurlar.
Esnek, uyum sağlayan, seçici-unutkan olmak;
neo-sosyal yapının füzyon halinde bizi hayatta tutabilir. temennim o.
Dünya tarihinin en
güzel dönemi bulundu!
36 Katalan profesör ve 135 araştırma
görevlisince gerçekleştirilen çalışmaDUYGU ÖZBAĞCI
larda binlerce tarihi
[email protected]
belge, politik kayıt ve
sanat eserleri inceleme
kapsamına alındı. İncelenen her bir belge-eser, o
alanca uzman kişiler tarafından değerlendirildi
ve bir puanlama sistemi oluşturuldu. Örneğin,
Michelangelo’nun Davut’una sanat tarihçileri ve
heykel sanatçılarından 1’den 100’e kadar bir puan
vermeleri istendi. Bu uzmanlara, heykelin o dönem hakkında verdiği fikir ve hissiyat bağlamında,
çirkinden güzele giden bir doğru orantı izlemeleri
söylendi. Sonra bu rakamların aritmetik ortalamaları alındı ve Davut’a göre 1504 yılının dünyasının
güzellik katsayısı 86 olarak bulundu. Aynı işlemi
binlerce belge ve esere uygulayan araştırmacılar,
tarihin her döneminin güzellik katsayısını hesapladılar.
Bu hesaplamalarca 1000-1100 yılları, dünyanın
en güzel tarihi olarak belirlendi. Yani anlıyoruz ki,
Orta Çağ’ın o karanlık ve mutsuz dünyası meğerse
şimdikinden daha güzelmiş. Bir diğer ilginç sonuç
ise şu oldu; coğrafyaya yönelik araştırmalarda,
Anadolu’nun en güzel zamanlarının istibdat dönemlerini ve darbe süreçlerini içeren yıllar olduğu
belirlendi. Lale Devri sanatçılarından Nedim’in
gazellerini inceleyen araştırmacıların; şarap, aşk
ve güzellik dolu bir çağı çirkin olarak niteleyebilmeleri mümkün olamazdı herhalde. Aynı şekilde,
cennetten arsaların kolaylıkla alınıp satıldığı bir
dünyanın bugünden daha fazla umut içerdiği
aşikâr.
Görünür dünyadan, görünür hareket noktalarıyla yola çıkan bu araştırmacıların, bir yerden
sonra görünmez olan gerçeklere istatistiki verilerle
nasıl ulaştıklarını gördünüz sayın okuyucular.
Söylenemeyen her şey, o dönemin gerçekliğinin
aleyhinde bir delil olarak kullanılabiliyor. Yani,
ne zaman ki seslerimiz duvarlarımızdan dışarı
çıkamıyor, dünya daha güzel bir yer oluveriyor. Bu
ve benzeri araştırmaların tekrarını öngörerek kendime bir görev biçiyorum. Belki bir araştırmacı bir
gün bu gördüğünüz yazıyı puanlamaya çalışacaktır. Öyleyse kayıtlara geçsin, 2011 dünyası güzellikleri gölgelemeye yetecek kadar riyayla doludur!
Nasıl uyusam?
Öğrencilik hayatının
büyük problemlerinden
biri uykudur. Ünlü filozof annem hafta sonları
bu durumu “Akşam
yatmayı bilmezsin, saCEM KOCABAŞA
bah kalkmayı.” sözüyle
[email protected]
özetler. Açıkçası uyku,
günün en sevdiğim
aktivitesidir. Günün yorgunluğunu atmak, hayal
kurmak için sıcak ve rahat bir yataktan daha güzel
bir yer olamaz. Bu sebepten ötürüdür ki sabahları
kalkmayı da kimse sevmez. Uyku çok güzel olmakla
beraber naz yapmaktan da çekinmez. Zaman
zaman yarım saat, bir saat, iki saat yatakta döner
dururuz ve bir türlü uykuya dalamayız. Yaptığım
küçük araştırmalar sonucunda, uykudan alacağınız
verimi arttırmak için üç teknik buldum.
Uyumadan önce rahatlayın. Bilgisayarın kapağını indirip ya da elinize telefonunuzu alıp yatağa
girmek yerine uykudan yarım saat önce her türlü
teknolojik aleti bir kenara bırakıp ya bir kitap
okuyun ya da birisiyle yüz yüze sohbet edin. Angry
Birds oynamak bizi rahatlatıyor gibi gelse de beynimizi yoruyor. Uykuya dalmadan önce beynimizin
dinlenmiş olması gerekiyor.
Yataktan hemen kalkın. Genel kanı uyanmanın
rahat olmadığı üzerine olduğu için yapacağınız en
iyi şey süreci kısaltmaktır. Çünkü alarmınızı erteledikten beş dakika sonra veya onu takip eden beş
dakika sonra kendinizi daha dinç hissetmeyeceksiniz. En iyisi hızlıca kalkıp biraz temiz hava almak.
Ertesi gününüzü planlayın, zihninizi boşaltın.
Çözmeniz gereken sorunlar varsa üstünden geçin
veya ertesi gün için bir kağıda yazın. Gerginlik
yaratacak düşünceler uyku kalitenizi düşürmekle
kalmayıp kabus görmenize bile sebep olabilir ve
inanın bana ertesi gün uyandığınızda kendiniz
daha iyi hissetmeyeceksiniz, gerginliğiniz devam
edecek.
eğlence
Boğaziçi
Tweet
Bedelli askerlik çıktı, tamam.
Peki, bedelsiz sivillik ne
zaman çıkıyor?
isjustfantasy- Duygu Özbağcı
Hayret bugün halkla
ilişkilerden mail gelmedi
diyordum. Meğer spame
düşmüş hepsi! hahah
emreon-Emre Onar
Verdiğim sözü tuttum ve an
itibariyle Etiler Kapı’dan
Garanti Extra Genc banka
kartı göstererek giriş
yaptım.
tdipcin- Tuna Dipçin
Titanik 3D gelecekmiş
2012’de. Kızın o tahta
parçasını çocukla
paylaşmayışına 3D
sinirleneceğiz yani..
Gamzekantarcı- Gamze
Kantarcıoğlu
Okula açılan Starbucks’a
köye hayrına yapılan çeşme
muamelesi yapan insanlar
var. cananelif- Canan Elif
Kaplan
Bütün kanallar Van için
ortak yayın yaparken Show
Tv’de muhteşem yüzyıl
olması??!
hzlll- Hazal Soğukpınar
‘Bilgi’ ve ‘fikir’in
zayıflayacağı , ‘görüş’,
‘duygu’ ve ‘tecrübe’nin
öncelikleneceği bir dönem.
Gürültü ölmeyecek;
dinlemeyi öğreneceğiz.
cemberkaydin- Cem Berk
Aydın
Mülkiyet felsefem:
“Samanlık sevişenindir”.
sucukekmek- Fitah Tencur
Bi konuda anlaşalım 24 saat
seks konuştuğunuzda çok iyi
seviştiğinize inanmıyoruz.
mushroombrain- Büşra Mutlu
hıncal uluç, bugün
boğaziçililerin favorisi oldu.
ama kendisi hala hıncal
uluç. değişen bi şey yok.
ilkayyasin- İlkay Yasin Çekin
21
Akademik Burç
Teke ve Boğa burçları üniversitenin
efendisidir. Lord of Drinks gibi. Uçan
kuşu bilirler, seceresini.
Başak kadınıyla erkeğiyle!
Finallere abanırken baharın
yeniden doğuş anlamına
geldiğini unutabilir. Ama güz
döneminde tam bir “aheng-i
çalışmak-ı ders” olur.
Yengeç erkeği her
curve’lü sınavda doksanı
çakar ama sessiz sedasız,
bazıları yedi kere alarmı
kapatırken o yine her
sabah erkenden kalkar
duşunu alır, portakal
suyunu… şaka şaka ne
portakalı!
Akrep’ler daima alan
dışıdır. Vakti zamanında
katsayıdan en çok etkilenen
onlar olmuştur. Yarına sosyoloji sınavının olduğu bir gece,
onları geometri çözerken muhteşem üçlüyle birlikte basabilirsiniz.
Balık ise erkeğini hiç görmediğim
bir burçtur, hayal edebildiğim kadarıyla
tedavisi yoktur, gözlerini bir kere kırptıklarında
dördüncü sınıfa gelmiş olduklarını anlayıp staj kovalayan
insanları usulca izlerler.
Terazi’ler de finallerde kefesiz hüviyete bürünürler. Yükseleni olmaması gereken tek burçtur ve yükselenleri -Terazi
bile olsa- hep dengelerini bozar.
Ayrıca bu ay saatlerinizi Satürn’e göre kurunuz çünkü bu
şirin gezegen çok eskiden toz bulutuydu ama şimdi bildiğin
Kökeni Robert Kolej’e
dayanan Boğaziçi
Üniversitesi’nin
tarihinden efsane
olmuş bilgiler...
� 1903 yılında mezun olan Hüseyin Efendi
(Hüseyin Pektaş) okulun ilk Türk mezunudur.
Üstelik yabancı dil bilgisi nedeniyle Mudanya ve
Lozan Antlaşmaları’nda tercümanlık da yapmıştır.
� 1890 yılına kadar Robert Kolej’de öğrenim
gören ve Prof. Grosvenor’un oğlu olan Gilbert,
Alexander Graham Bell’in kızıyla evlendi. Sonrasında ise “Geographic” adlı derginin hazırlanmasına katkıda bulunan Gilbert, derginin adı
“National Geographic” olduktan sonra da 50
seneye yakın editörlüğünü yaptı.
� Fizik Bölümü’nden 1972 yılında yüksek şeref
derecesiyle mezun olan Semih Koray, o yıl siyasi
sebeplerden ötürü polis tarafından aranıyordu ve
diploma töreni sonrasında kampüse gelen polisler
tarafından tutuklandı.
� Atlantik Okyanusu’nu uçakla geçen ilk pilot
olan Charles Lindbergh’in annesi Evangeline
Lindbergh 1928 yılında 1 seneliğine kimya öğretmenliği yapmak için okula geldi.
� 27 Temmuz - 1 Ağustos 1868 tarihleri
arasında ilk finaller yapıldı. 5 gün süren ve sabah
9’dan akşam 5’e kadar yapılan finallere sadece 2
kişi katıldı.
gezegen işte. Yer’e ve sakinlerine korku dolu
anlar yaşatacağa benziyor ki bunlar;
bilimum melankoli, içine kapanıklık,
yalnızlık, uyumluluk eksikliği, geri
çekilme, sınırlanmışlık vs.
Aslan’lar ise yaparlar ya
hakikaten. İhya olurlar, yırtıcıdırlar, asistan potansiyelleri vardır. Stres gibi hâllenirler ama stres değildir o;
çünkü sivilceleri yoktur,
tek tük işte. Aslında yönetilmesi en kolay burçtur,
aynı zamanda yönetmeyi
en çok seven burçtur.
Aslan burcu bir ülkenin
kendi kendisini yönetmesi
demek değildir.
Kova’lar ise kampüsün arıları gibidir. Ortadan
kaybolurlarsa, kampüs hayatı
kırk sekiz saat içinde son bulur.
İkizler burcu ise bu yazıyı
okurken Offenbach’tan Infernal
Gallop’u dinliyordur.
Yay’ın ise yarısı dert, diğer yarısı da
dertten gelen huzurdur. Dedikoducudur ama
dersi dinler.
2012, Çin Takvimi’nde Ejderha yılı olarak bekleniyor.
Şans ve şanssızlık getirdiğine inanılıyor.
Maya Takvimi’nde de sona geldik artık. Kargalar üçe,
Mayalar iki bin on ikiye kadar sayabiliyor, galiba.
Ha bir de kendisine yer veremediğimiz için Erol
Büyükburç’tan özür dileriz.
RECEP
22 etkinlikler
Sektörün Duayenleriyle
Finansa Farklı Bir Bakış
Boğaziçi Üniversitesi’nde finans dünyasının kapılarını aralayan tek aktive
olma özelliğini koruyan Finance Break,
6. yılında yine öğrencileri sektörün
duayen isimleriyle buluşturmaya hazırlanıyor. İşletme ve Ekonomi Kulübü
tarafından düzenlenen finans seminerleri, 12-22 Aralık tarihleri arasında
Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü
Natuk Birkan Binası’nda gerçekleşiyor.
Bu yıl da Finance Break, Boğaziçi Üniversitesi’nin yanı sıra çeşitli
üniversitelerden finans sektörüne ilgi
duyan ve merak eden öğrencilere bu
dünyanın önde gelen isimlerinin bilgi
ve tecrübesi ışığında yeni bir bakış
kazandırmaya devam ediyor. Önceki senelerde olduğu gibi bu sene de
çarpıcı konuları ve konuşmacılarıyla
şimdiden ilgileri üzerine çekiyor.
Bu sene TEB, Aktifbank, Unilever
sponsorluğunda gerçekleşecek ve Coca
Cola’nın resmi içecek sponsoru olduğu
Finance Break’te Yeni Jenerasyon
Bankacılık, Kriz Sonrası Risk Yönetimi, Finansal İstikrar ve Para Politikaları, Proje Finansmanı gibi konularda
Aktifbank Genel Müdürü Önder Halisdemir, CNBC-e Wall Street Muhabiri
Selim Atalay, Unicredit CEO’su Kaan
Başaran, Piyasa Gözetim ve Denetim
Daire Başkanı Ethem Sancak ve
daha birçok uzman isim finans alanında piyasaya yön veren fikirlerini
paylaşıyor olacaklar.
� Günlük program bedeli 15 TL,
tüm programa katılım bedeli 100
TL’dir.
� 4 seminer ve 2 panele katılan
katılımcılara sertifika verilecektir. Forex
Eğitimi’ne katılanlara Forex sertifikası
verilecektir.
� Etkinlik Türkçe gerçekleşecek ve
katılım 150 kişi ile sınırlıdır.
Foreline
5. Sayısıyla Sizlerle
Boğaziçi Üniversitesi İşletme
ve Ekonomi Kulübü tarafından
yayınlayan, öğrenciler tarafından
büyük ilgi gören Foreline, 28
Kasım’dan itibaren yeni sayısıyla
birlikte sizlerle. Yine ilgi çekici
konu ve röportajların yer aldığı
5. sayıda farklı açılardan İstanbul inceleniyor. Terörü ekonomik yönüyle ele alan Foreline,
“Kapitalizm çöküyor mu?” sorusu
üzerinde yoğunlaşmamıza da
yardımcı oluyor. Ayrıca global
şirketlerin Türk yöneticileriyle
yapılan röportajlarla İzzet Karaca,
Ayşegül İldeniz, Ayşe Botan Berker gibi Ünlü isimleri görüşlerinden faydalanma fırsatı sunuyor.
İş ve Ekonomi derginiz
Foreline’ı İşletme ve Ekonomi Kulüp odasından temin edebilirsiniz.
� Seminerler 17:30’da
başlayacaktır.
� Başvurular ve daha detaylı bilgi
için www.buik.boun.edu.tr sitesini ziyaret edebilirsiniz.
Boğaziçi Üniversitesi Yöneylem
Araştırma Kulübü’nün “Okul 2011”
Semineri 15-18 Aralık’ta
Boğaziçi Üniversitesi Yöneylem Araştırma Kulübü
(BÜYAK) tarafından düzenlenen “Okul 2011-Rekabet
Kazandıran Hamleler”
seminerleri 15-18 Aralık
tarihleri arasında Güney
Kampüs’te gerçekleştirilecektir. İş dünyasından
konuşmacıların katılacağı
organizasyon vaka analizi
yarışması ile son bulacaktır.
2011 Yeni Düşler, Yenilikçi
Düşünceler Proje Yarışması Ödül
Töreni 22 Aralık’ta
Boğaziçi Üniversitesi Mühendislik
Fakültesi ve Sanayi ile İlişkiler
Ofisi tarafından düzenlenen,
Elginkan Vakfı’nın ana destekçisi
olduğu “2011 Yeni Düşler, Yenilikçi
Düşünceler Proje Yarışması” 22
Aralık Perşembe günü Albert Long
Hall’da yapılacaktır. Etkinlik hakkında daha fazla bilgi için: www.
yd2yd.org
seri ilanlar
Staj Güncesi
Staj yapma düşüncesi başta hep eğlenceli
gelir. Öncelikle, arkanızın ne kadar sağlam
olduğunu test etmenizi sağlar. Fazla
tanıdığınız yoksa da üzülmeyin, kendi
çabalarınızla ve Boğaziçili olmanın verdiği
avantajla beleş işgücü kadrosunda yeriniz
hazırdır. Aslında staj kavramı, içinde
zorunluluğu barındırınca bu durum çok
da eğlenceli gelmemeye başlar. Ne de
olsa mecburi hizmet süresi 60 x 2 gün
olunca gözünüzde büyür yaz. Ben geçtiğimiz yazın en sıcak günlerini Swissotel
Bosphorus’un klimalı İnsan Kaynakları
ofisinde geçirdim. Kariyerimde ilerlemek
istediğim bir departmanda staj yapmanın
mutluluğu ile 60 gün gidip geldim. Bir
personelin işe alımından, gıdasına, cebinin
tatmin edici oranda doldurulmasına,
sağlığına, sigortasına, doğum gününe,
işten ayrılmasına kadar her şeyiyle iç içe
buldum kendimi. Personelin izin günlerinin
sisteme girilmesi, raporların hazırlanması,
bu raporların kontrolü ve bütçe hazırlama
ile ilgili görevleri yerine getirdim. Bol bol
CV inceledim ve “İşe alındınız!’’ müjdesinin yanında olumsuz cevaplar vermek
zorunda da kaldım. İnsan Kaynakları’nda
çalışmanın en zevkli yanlarından biri ise
bütün departmanlar ile her zaman iletişim
halinde olunmasıdır ki bu da bir sürü
imzalanacak belgenin durmadan getirilip
götürülmesini gerektirir. Bu sayede benim
de diğer departmanları tanıma fırsatım
oldu ve diğer departmanlar hakkında
da bilgi edindim. Her zaman personelin
tarafını tutan, onların sadece dertlerini
değil mutluluklarını da paylaşan ve hatta
şirketin başarılarını personelle birlikte
kutlayan, güler yüzlü, sürekli personelin
motivasyonunu yüksek tutma delisi bir
ekiple çalıştım. Kariyerimin başlangıç noktasındaki bu staj süreci bana hem tecrübe,
hem de özgüven kattı. Mezun olduktan
sonra neler yapabileceğim konusunda
bana yol gösterici oldu. Ayrıca zorunlu staj
hükmünü yemiş olan arkadaşlarım bilir, bu
süreç sonunda yazılması gereken bir rapor
vardır ki yazdığınız şeyler bünyenizde “Vay
be, ben neymişim!’’ hissiyatı uyandırabilir.:)
Elif Ük
[email protected]
Turizm İşletmeciliği - 3. sınıf
Swissotel Bosphorus
2 + 1 Kombili Caddeye yakın Kiralık Daire
0535 327 77 77
Uçak Savar’da 2+1 deniz manzaralı Kiralık Daire
0535 327 77 77
1+1 okula 1 dakika mesafedeki evime ev
arkadaşı arıyorum. 05057805434
Kaya Spor 2. el ev eşyaları alınır satılır.
0212 263 01 04, 0507 249 22 82, 0532 468 78 89
Satılık ev eşyaları:
Yatak & baza – 250 TL
Dolap &şifonyer – 250 TL
3 büyük halı, 2 masa, tek kişilik 4 koltuk vs.
bulunmaktadır Fiyatlar konuşulur.
0555 850 12 19
Cami sokaktaki evimizde, 4. erkek Ev arkadaşı
arıyoruz. Kira 300 TL + depozito 300 TL
(Evde yatak, baza, dolap gibi ev eşyaları da
satılmak üzere bulunmaktadır.) 0555 850 12 19
Washburn X Series siyah elektronik gitar,
amfi ile beraber. 05388496489
Boğaziçi Üniversitesi’nin Tek Kampüs Gazetesi
Dinamik Gazete’de
Herhangi Bir İlanınızın Yer Almasını
İstiyorsanız; [email protected] adresine
veya 0212 359 68 14
numarasına ilanınızı bildirebilirsiniz.
23
C
M
Y
CM
MY
CY CMY
K

Benzer belgeler

Dinamik gazete 75. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 75. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. Bin Ladin’in öldürülmesine kadar birbirinden çeşitli konular ve daha fazlası dünya gündemini belirledi. Türkiye’de ise; 12 Haziran’daki seçimlerden futboldaki şike iddialarına, Van Depremi’nden Avr...

Detaylı

Dinamik gazete 65. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 65. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarımla birlikte yazıları ve emeği bulunan tüm üyelerimize teşekkür ediyorum.

Detaylı

Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız.

Dinamik gazete 67. sayısını görüntülemek ve kaydetmek için tıklayınız. Özben Hafız, Übeyde Yetkin Girgin hazırlanmasında emeği geçen Görsel Danışman Editörüm Buse Aylan’a, Yazı Sertaç Bala ve Reklam İşleri Sorumlularım Matbaa Duru Öksüz, Kadir Aydın ve Müka Matbaacılı...

Detaylı

Dinamik Gazete

Dinamik Gazete 8 Aralık > John Lennon 13 Aralık > Jam Sessions 15 Aralık > Rubato Konserleri 19-20 Aralık > Taşoda

Detaylı