i T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TEZ JÜRİSİ Gümrük ve

Transkript

i T.C. GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI TEZ JÜRİSİ Gümrük ve
T.C.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI
TEZ JÜRİSİ
Gümrük ve Ticaret Uzman Yardımcısı Tuba GÜVENÇ tarafından hazırlanan
“Kooperatif Bankacılığı Sistemi: Dünya Uygulamaları ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”
konulu bu tezin Uzmanlık Tezi olarak uygun olduğunu onaylarım. Tarih ……/……/……
Ekrem Alper BOZKURT
Daire Başkanı
(Danışman)
Gümrük ve Ticaret Uzman Yardımcısı Tuba GÜVENÇ tarafından hazırlanan
“Kooperatif Bankacılığı Sistemi: Dünya Uygulamaları ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”
konulu tez Jürimiz tarafından Uzmanlık Tezi olarak kabul edilmiştir. Tarih :
......../….…/……
Başkan
Üye
Mehmet GÜZEL İsmail KALENDER
Üye
Üye
Aytekin YALÇIN
i
Ramazan ERSOY
Üye
Bünyamin ÖZGÜR
ÖZET
Kooperatifler, geçmişten günümüze kadar aynı amaca ulaşmak isteyen
insanların bir araya gelerek oluşturdukları demokratik kuruluşlar olmuşlardır.
Birçok kooperatif, varolma amacını gerçekleştirirken finansman sıkıntısı yaşamış
ve kendi bağımsızlıklarını kaybetmeden mali sorunlarını aşabilmek için kendi
finansman kaynaklarını, yani kooperatif bankalarını oluşturmuşlardır.
1800’lü yıllardan itibaren dünyanın pek çok ülkesinde varlık göstermeye
başlayan kooperatif bankaları bugün geldikleri nokta itibariyle kooperatiflerin
finansmanında özellikle göz önünde bulundurulması gereken bir husustur.
Bu çalışmanın amacı da, uzun yıllardır varlık gösteren ve bugün birçok
ülkenin bankacılık sisteminde önemli yer edinen kooperatif bankalarının dünya
ülkelerindeki farklı uygulamalarını inceleyerek, Türkiye’deki kooperatiflerin
finansman sorunlarının aşılmasında alternatif bir model olarak kooperatif
bankacılığı sisteminin incelenmesidir.
Tez konusu seçiminde değerli fikir ve görüşleriyle desteklerini esirgemeyen
Daire Başkanım Sayın Mustafa Sepetçi’ye; tez yazım sürecinin başından itibaren
destek ve görüşleriyle tezimin en iyi hale gelmesini sağlayan tez danışmanım Sayın
E.Alper Bozkurt’a ve çok değerli Genel Müdürüm Sayın İsmail Kalender'e
teşekkürlerimi sunarım.
Ayrıca, bu süreç içerisinde tüm sabır ve tahammül sınırlarını zorladığım
Aileme ve çok değerli insan Sema Karacaoğlan’a teşekkür ederim.
Tuba GÜVENÇ
ii
İÇİNDEKİLER
ONAY ......................................................................................................................... i
ÖZET ......................................................................................................................... ii
İÇİNDEKİLER .........................................................................................................iii
KISALTMALAR ....................................................................................................... v
ŞEKİLLER DİZİNİ.................................................................................................viii
TABLOLAR DİZİNİ ................................................................................................ ix
GİRİŞ ......................................................................................................................... 1
BİRİNCİ BÖLÜM ..................................................................................................... 4
KOOPERATİFÇİLİK VE TARİHÇESİ .................................................................... 4
1. KOOPERATİF TANIMI ............................................................................... 4
1.1.
Kooperatiflerin Hukuki Tanımı.............................................................. 4
1.2.
Kooperatiflerin Ekonomik Tanımı ......................................................... 6
2. KOOPERATİFÇİLİK İLKELERİ ................................................................. 8
2.1.
Rochdale İlkeleri .................................................................................... 8
2.2.
1966 İlkeleri ........................................................................................... 9
2.3.
1995 İlkeleri ......................................................................................... 13
2.3.1.
Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi .................................................... 14
2.3.2.
Ortağın Demokratik Yönetimi İlkesi ........................................... 15
2.3.3.
Ortağın Ekonomik Katılımı İlkesi ................................................ 15
2.3.4.
Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi ..................................................... 17
2.3.5.
Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi ...................................... 17
2.3.6.
Kooperatifler Arası İşbirliği İlkesi ............................................... 18
2.3.7.
Toplumsal Sorumluluk İlkesi ....................................................... 19
3. KOOPERATİFÇİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ ............................................. 19
3.1.
Kooperatifçiliğin Genel Tarihçesi ........................................................ 19
3.2.
Dünyada Kooperatifçilik ...................................................................... 21
3.2.1.
İngiltere’de Kooperatifçilik .......................................................... 22
3.2.2.
Fransa’da Kooperatifçilik............................................................. 25
3.2.3.
Almanya’da Kooperatifçilik......................................................... 26
3.2.4.
İsrail’de Kooperatifçilik ............................................................... 28
3.2.5.
ABD’de Kooperatifçilik ............................................................... 29
3.2.6.
Avrupa’daki Diğer Ülkelerde Kooperatifçilik ............................. 29
3.3.
Türkiye’de Kooperatifçiliğin Tarihi Gelişimi ...................................... 30
3.3.1.
Cumhuriyet Öncesi Dönemde Kooperatifçilik............................. 30
3.2.1.1. Mithat Paşa Dönemi ................................................................. 32
3.2.1.1.1. Memleket Sandıkları.......................................................... 32
3.2.1.1.2. Menafi Sandıkları .............................................................. 34
3.2.1.1.3. Ziraat Sandıkları ............................................................... 35
3.2.1.1.4. Diğer Gelişmeler ............................................................... 36
3.3.2.
Cumhuriyet Döneminde Kooperatifçilik...................................... 38
3.3.3.
Günümüz Türkiye’sinde Kooperatifçilik ..................................... 41
İKİNCİ BÖLÜM ...................................................................................................... 44
KOOPERATİF BANKACILIĞI.............................................................................. 44
iii
KOOPERATİF BANKACILIĞI KAVRAMI ............................................. 44
KOOPERATİF BANKALARININ ÖZELLİKLERİ .................................. 46
DÜNYADA KOOPERATİF BANKACILIĞININ GELİŞİM SÜRECİ ..... 47
DÜNYA GENELİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI MODELLERİ .. 49
4.1.
Alman Kooperatif Bankacılığı Modeli................................................. 49
4.2.
İngiliz Kooperatif Bankacılığı Modeli ................................................. 53
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ................................................................................................. 55
DÜNYA GENELİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI UYGULAMALARI ..... 55
1. AVRUPA ÜLKELERİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI ................... 56
1.1.
Almanya Kooperatif Bankaları ............................................................ 56
1.1.1.
Kooperatif Bankalarının Kuruluş Tarihçesi ................................. 56
1.1.2.
Günümüz Almanya’sında Mevcut Durum ................................... 59
1.1.3.
Kooperatif Bankalarının Örgütsel Yapısı .................................... 59
1.1.4.
Birim Kredi Kooperatifleri (Yerel Kooperatif Bankaları) ........... 60
1.1.5.
Kooperatif Merkez Bankaları ....................................................... 63
1.1.6.
Alman Kooperatifler Bankası ...................................................... 65
1.1.7.
Denetim Birlikleri ........................................................................ 66
1.1.8.
DGRV .......................................................................................... 67
1.2.
Avusturya Kooperatif Bankaları .......................................................... 68
1.3.
Fransa Kooperatif Bankaları ................................................................ 73
1.4.
Hollanda Kooperatif Bankaları ............................................................ 80
1.5.
İspanya Kooperatif Bankaları .............................................................. 88
1.6.
Finlandiya Kooperatif Bankaları .......................................................... 92
2. AFRİKA KOOPERATİF BANKALARI .................................................... 97
3. ASYA KOOPERATİF BANKALARI ...................................................... 101
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM.......................................................................................... 105
TÜRKİYE’DE KOOPERATİFLERİN FİNANSMANINDA MEVCUT DURUM
VE KOOPERATİF BANKACILIĞININ UYGULANABİLİRLİĞİ .................... 105
1. KOOPERATİFLERİN FİNANSMANINDA ETKİLİ OLAN
KURULUŞLAR ................................................................................................. 109
1.1.
T.C. Ziraat Bankası ............................................................................ 109
1.2.
Türkiye Halk Bankası ........................................................................ 110
1.3.
Tarım Kredi Kooperatifleri ................................................................ 111
1.4.
Esnaf Ve Sanatkârlar Kredi Ve Kefalet Kooperatifleri...................... 114
2. KOOPERATİFLERİN FİNANSMANINDA ALTERNATİF MODEL:
KOOPERATİF BANKASI ................................................................................ 118
2.1.
Bankanın Kuruluş Sermayesi ............................................................. 121
2.2.
Kredi Kaynağı .................................................................................... 121
2.3.
Yönetim ve Mülkiyet Yapısı .............................................................. 123
2.4.
Kurulacak Kooperatif Bankası İçin Model Önerileri ......................... 124
SONUÇ VE ÖNERİLER ....................................................................................... 126
KAYNAKÇA ......................................................................................................... 130
1.
2.
3.
4.
iv
KISALTMALAR
AB
Avrupa Birliği
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
Bafin
Federal Mali Hizmetler Yetkili Makamı
BFBP
Banque Fédérale des Banques Popularies
BP
Banque Popularie
BPCE
Banque Popularie Caisse d’Epargne
CA
Crédit Agricole
CDA
Central Delegates Assembly
CIC
Crédit Industriel et Commercial
CL
Crédit Lyonnais
CM
Crédit Mutuel
CMCEE
Caisse Fédéral de Crédit Mutuel Centre Est
Europe
CULI
Tayland Kredi Birliği Ligi
CWS
Toptancı Mağaza Kooperatifleri
ÇŞB
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
DFİF
Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu
DG Bank
Alman Kooperatifler Bankası
v
DGRV
Alman Kooperatif ve Raiffeisen
Konfederasyonu
DZ Bank
Alman Kooperatifler Merkez Bankası
EACB
Avrupa Kooperatif Bankaları Birliği
ESKKK
Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet
Kooperatifleri
FAO
Food and Agriculture Organization
FSCT
Tayland Kredi ve Tasarruf Kooperatifleri
Federasyonu
GTB
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
GTHB
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
ICA
Uluslararası Kooperatifler Birliği
ICBA
Uluslararası Kooperatif Bankaları Birliği
ILO
Uluslararası Çalışma Örgütü
IRU
Uluslararası Raiffeisen Birliği
KERUSSU
Kenya Kırsal Tasarruf ve Kredi Toplulukları
Birliği
KCBL
Kilimanjaro Kooperatif Bankası Ltd.
KNFC
Kenya Milli Kooperatifler Federasyonu
KOBİ
Küçük ve Orta Büyüklükte İşletme
KPCU
Kenya Çiftçi Kooperatifleri Birliği
KUSCCO
Kenya Tasarruf ve Kredi Kooperatifleri Birliği
vi
MDA
Merkez ve Doğu Avrupa
NACF
Tarım Kooperatifleri Milli Federasyonu
NACHU
Milli Konut Kooperatifleri Birliği
NACOs
National Cooperative Organizations
OKO
Kooperatif Toplulukları İkraz Fonu Limited
Şirketi
ÖVAG
Österreichische Volksbanken AG
RDA
Regional Delegates Assembly
RI
Raiffeisen International
RZB
Raiffeisen Merkez Bankası
SACCO
Savings and Credit Cooperatives
SPPE
Société de Prise de Participations de l’Etat
STB
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı
TESKOMB
Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet
Kooperatifleri Birlikleri Merkez Birliği
TKK
Tarım Kredi Kooperatifleri
TOBB
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
TÜİK
Türkiye İstatistik Kurumu
UNACC
Kredi Kooperatifleri Milli Birliği
VBI
Volksbanken International
WGZ
Westdeutsche Genossenschafts- Zentralbank
WOCCU
Dünya Kredi Birlikleri Konseyi
vii
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil
Sayfa
Şekil 3.1.
Rabobank Grubu’nun Yapısı
86
Şekil 3.2
Rabobank’ın İdari Yapısı
90
Şekil 3.3
İspanya Kooperatif Sisteminin Yapısı
93
Şekil 3.4
OP-Pohjola Grubunun Organizasyon Yapısı
98
viii
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo
Sayfa
Tablo 2.1.
Dünyadaki Kredi Kooperatiflerine İlişkin Veriler
50
Tablo 3.1.
Avusturya Bankacılık Sistemi
73
Tablo 3.2.
Fransız Kooperatif Bankalarının Piyasa Payları
80
Tablo 3.3.
Hollanda Kooperatif Bankalarının Gelişimi
84
Tablo 3.4.
Rabobank Profilinin Gelişimi
85
Tablo 3.5.
İspanya Bankalarının Kredi Piyasasındaki Pazar Payları
94
Tablo 3.6.
İspanya Bankalarının Müşteri Mevduatlarında Pazar Payları
94
Tablo 3.7.
OP-Pohjola Grubu’nun Piyasa Payları
99
ix
GİRİŞ
Kooperatifler, özellikle satın alma gücü düşük olan kişilerin ortak amaçlarına
ulaşmak ve ekonomik çıkarlarını korumak için bir araya gelerek kar amacı
gütmeden kolektif olarak iş birliği yaptıkları örgütlenmelerdir.
Ortaklaşa işbirliği ve dayanışma temeline dayanan kooperatif benzeri
uygulamalar insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte, bugünkü modern anlamıyla
ilk kooperatifin, sanayi devriminden sonra kapitalist düzenin hakim olması
sonucunda, kapitalizmin düzenleyicisi olarak 1844 yılında İngiltere’de kurulduğu
kabul edilmektedir.
Rochdale
Öncülerinin
oluşturduğu
tüketim
kooperatifçiliği
şeklinde
İngiltere’de başlayan kooperatifçilik hareketi, aynı dönemlerde Fransa’da üretim
kooperatifçiliği,
Almanya’da
ise
kredi
kooperatifçiliği
olarak
kendini
göstermektedir. Sonraları, İsveç, Danimarka ve İsviçre gibi diğer Avrupa ülkelerine
de yayılan kooperatifçilik hareketi bugün tüm ülke ekonomilerinde yer bulmaktadır.
Böylelikle, Avrupa’da başlayan hareket tüm dünyaya yayılmıştır.
Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde, adı kooperatif olmasa da imece
şeklinde ortak çalışmalar var olmuştur. Karşılıklı yardımlaşmaya dayanan imece
usulü birçok konuda uygulanmıştır. Türkiye’de çağdaş anlamda kooperatifçilik
hareketi Mithat Paşa’nın kurmuş olduğu Memleket Sandıklarıyla başlamaktadır.
Belli bir amacı gerçekleştirmek üzere oluşturulan kooperatiflerin, diğer tüm
sektörlerde olduğu gibi finansman ihtiyacı bulunmaktadır.
Kooperatifçiliğin
başladığı 1800’lü yıllarda, özellikle çiftçinin, esnafın ve sanatkârın, küçük
girişimcilerin krediye erişim sorunu bulunmaktaydı ve bu kişiler tefecilerden
yüksek faizlerle kredi almak zorunda kalmaktaydı.
Bu durum, kooperatiflerin
finansman ve kredi sorunlarını çözüp, zaten gelir düzeyi düşük olan halkın
1
tefecilerin elinden kurtarılması amacıyla kooperatif bankalarının oluşturulmasına
neden olmuştur.
Kendi kendine yardım ve ilgili ilkelere dayanan kredi kooperatifleri ilk olarak
Almanya’da kök salmaya başlamıştır ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın
başlarında giderek önem kazanarak, ilk olarak Almanya’nın komşu ülkeleri
Avusturya, İtalya ve Fransa, ardından Hollanda, İspanya ve Finlandiya gibi
Avrupa’daki diğer ülkelere de yayılmıştır.
Kredi kooperatiflerinin kurucuları olan Raiffeisen ve Schulze-Delitzsch,
1848’de yaşanan kıtlık döneminde yoksulluk ve fakirlikten hareket etmiş ve normal
vatandaşın tefeciler dışında kredi bulma olanaklarının olmadığını saptamıştır.
İhtiyaç duyulan kaynakları düşük riskle ve iyi koşullarda sağlamak ve tasarruflara
uygun değerlendirme seçeneği yaratmak için kredi kooperatiflerini geliştirmişlerdir.
Kredi kooperatiflerinin geliştiği ilk ülke olan Almanya’da Raiffeisen kırsal alanda
tarım kooperatifi olarak kredi kooperatiflerini kurarken, Schulze-Delitzsch kentsel
alanda kooperatif bankası kurmuştur.
Almanya’da başlayarak tüm dünyaya yayılan kooperatif bankaları günümüzde
birçok ülkede ticari bankalarla rekabet edebilen ve hatta diğer bankalardan daha
güçlü durumda olan kurumlar haline gelmiştir.
Ortaklarına ve müşterilerine
evrensel bankacılık hizmeti veren bu bankalar, kooperatiflerin finansman
sorunlarını çözerken ve uygun koşullarda krediye erişim imkanı sağlarken, aynı
zamanda kooperatifçilik hareketinin gelişmesine de katkı sağlamaktadırlar.
Tezin amacı, dünyada giderek yaygınlaşan kooperatif bankacılığı sistemini ele
alarak, Türkiye’deki kooperatiflerin mevcut finansal sorunlarının çözümünde
kurulacak
bir
kooperatif
bankasının
değerlendirilmesidir.
2
alternatif
bir
uygulama
olarak
Tez konusu dört bölüm halinde incelenecektir. Kooperatifçilik ve Tarihçesi
başlıklı birinci bölümde, kooperatifçilik mantığının iyi anlaşılabilmesi için
kooperatif kavramı, kooperatifçilik ilkeleri ve kooperatifçiliğin tarihsel gelişim
süreci hakkında bilgi verilecektir.
Kooperatif Bankacılığı başlıklı ikinci bölümde, kooperatif bankacılığı
kavramı, kooperatif bankalarının özellikleri, kooperatif bankacılığının tarihsel
gelişim süreci ve dünyada yaygın olarak kullanılan kooperatif bankacılığı modelleri
hakkında bilgi verilecektir.
Dünya Genelinde Kooperatif Bankacılığı Uygulamaları başlıklı üçüncü
bölümde, kooperatif bankacılık sisteminin geldiği noktanın daha iyi anlaşılması
açısından, özellikle Avrupa ülkeleri başta olmak üzere Asya ve Afrika ülkelerindeki
kooperatif bankacılığı uygulamaları ve mevcut durumları incelenecektir.
Türkiye’de Kooperatiflerin Finansmanında Mevcut Durum ve Kooperatif
Bankacılığının Uygulanabilirliği başlıklı dördüncü ve son bölümde ise, ülkemizdeki
kooperatiflerin finansal sorunları ele alınarak, mevcut durumda kooperatiflerin
finansman sorununun çözümünde etkili olan kuruluşlar değerlendirilecek ve
kooperatiflerin finansman sorunlarında alternatif bir model olarak kooperatif
bankacılık sistemi tartışılacaktır.
Sonuç ve Öneriler bölümünde ise, kooperatif bankacılığının kooperatifçilik
tarihi kadar eski ve köklü olması ve dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde
kooperatiflerin finansman ve kredi sorunlarının çözümünde en etkili araçlar
olmasına karşın, ülkemizin bu konuda oldukça geri kaldığı ve mevcut
kooperatifçilik ve bankacılık sistemimize göre uyarlanacak bir kooperatif
bankacılığı sisteminin, kooperatifçiliğin gelişimi açısından son derece önemli
olduğu vurgulanacaktır.
3
BİRİNCİ BÖLÜM
KOOPERATİFÇİLİK VE TARİHÇESİ
1.
KOOPERATİF TANIMI
Kökeni Latince “cooperatio” kelimesine dayanan kooperatif, geniş anlamıyla,
birlikte hareket etmek, işbirliği yapmak anlamına gelmekte olup Türk Dil
Kurumu’nun tanımına göre “ortaklarının gereksinimlerini uygun şartlarda elde
etmelerini sağlamak amacıyla kurulan birlik” ya da “üreticilerin, aracıyı ortadan
çıkararak ürünlerini daha iyi şartlarda pazarlamak için kurdukları ortaklık”
demektir.
Uluslararası Kooperatifler Birliğinin (ICA) tanımına göre kooperatif; gönüllü
olarak bir araya gelen kişilerin, ekonomik, sosyal ve kültürel gereksinimlerini ve
isteklerini birlikte karşılamak için oluşturdukları, demokratik biçimde kendi kendini
yöneten ve denetleyen bir girişimdir (Figen, 2003: 12).
1.1.
Kooperatiflerin Hukuki Tanımı
Kooperatifin tanımı, Avrupa ülkelerinin mevzuatlarında bu yüzyılın
başlarında ve ortalarında yapılmıştır. Örneğin; 1942 tarihli İtalyan Yurttaşlar
Kanunu’na göre: “Kooperatif, karşılıklı yardım amacı güden, değişik sermayeli,
sınırsız ortaklı, ortaklarının en çok payı tespit edilmiş olan bir ekonomik örgüttür”
(Mülayim, 2003).
Fransa Kooperatifler Kanunu’na göre kooperatifler; “Konuları, belirli bazı
malların ve bazı hizmetlerin maliyet fiyatını ve gereğinde satış fiyatını; karları
maliyete eklenen müteşebbis veya aracıların gördükleri işleri yapmak suretiyle
kendi ortakları lehine ve bu ortakların müşterek çabalarıyla düşürmek; ortaklarına
4
sağladıkları veya ortakların üretip tüketiciye sattıkları mal ve eşyanın kalitesini
düzeltmek olan şirketlerdir” (Mülayim, 2003).
1925 tarihli Hollanda Kooperatifler Kanununda ise kooperatifler şu şekilde
tanımlanmaktadır: “Ortakların girme ve çıkmalarının serbest olduğu ve ortaklarının,
işlerini birleştirerek veya onlara gerekli maddeleri satın alarak veyahut da onlara
kredi sağlamak suretiyle, ekonomik haklarını savunma amacını güden şahıs
birleşmeleridir.” (Mülayim, 2003).
Kooperatifçiliğin en çok gelişme gösterdiği ülkelerden biri olan Almanya
mevzuatında kooperatifler; “Müşterek bir işletme vasıtasıyla ortaklarının tarımsal
ve ekonomik gereksinimlerini karşılamak üzere kurulan sınırsız ortaklı şirketler”
olarak tanımlanmaktadır (Mülayim, 2003).
Türkiye’de ise 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 1. maddesinde
kooperatif şu şekilde tanımlanmaktadır: “Tüzel kişiliği haiz olmak üzere
ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait
ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet
suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan
değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklara kooperatif denir.”
Diğer birçok ülke kanunlarında da değişik kooperatif tanımları yapılmıştır. Bu
tanımların ortak özellikleri, kooperatiflerin; ortakların lehine fiyatların düşmesini
sağlayan, ortakların ekonomik haklarını savunan, ortakların tarımsal ve ekonomik
ihtiyaçlarını karşılayan şahıs işletmeleri oldukları şeklindedir.
5
1.2.
Kooperatiflerin Ekonomik Tanımı
İtalyan iktisatçılarından
biri
olan Valenti kooperatifleri şu
şekilde
tanımlamıştır: “Kooperatif, dağılımdan zarar görenlerin bu zararı ortadan kaldırmak
ve dağılımda bir denge yaratmak amacıyla, kendi istekleri üzerine birleşip meydana
getirdikleri kolektif bir birleşmedir.” Bu tanım, kooperatifin asıl amacını göstermesi
bakımdan önemlidir (Bekar, 1997). Bu tanıma göre, bir kooperatifin varlığı için, o
günkü gelir dağılımından zarar gören bir kitlenin varlığı ve bu zararın o kitle
tarafından kendi istekleri ile bir araya gelip bir işletme kurmak suretiyle ortadan
kaldırılması amacının bulunması gerekmektedir (Mülayim, 2003).
Kooperatif işletmeciliği biliminin babası olarak kabul edilen ünlü Alman
kooperatifçi Prof. Henzler’e göre kooperatifler; “Konut kooperatifleri dışında, ortak
sayıları sınırlı olmayan, ekonomilerini belirlenen temel sözleşme uyarınca, birlikte
yükümlenen ekonomik araçlarla kendilerine özendirme görevi verilen bireyler
topluluğu”dur (Üner, 1992).
Kooperatifin bir başka tanımını da ünlü Fransız kooperatifçi Charles Gide
yapmıştır. Gide, kooperatifi ‘kârı ortadan kaldırmak için birleşme’ olarak
tanımlarken burada hem kapitalizmi ortadan kaldırmayı hem de tüketicinin
korunmasını amaçlamıştır. Kontrat Mellerowicz ise kooperatifi, “ekonomik yönden
müşterek ticari bir hedefe ulaşmak için kurulan şahıs birlikleri” olarak tanımlamıştır
(Mülayim, 2003).
Türkiye’de ise kooperatifçiliğin tanımını Prof. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu şu
şekilde yapmıştır: “Üretim, kredi, tüketim ve konut temine gibi başlıca ekonomik
ihtiyaçları sağlamak amacıyla kendi arzu ve iradeleriyle bir araya gelen, bu
ihtiyaçları karşılamak için kendi ekonomik gayretleriyle bir işyeri ve işletme
vücuda getiren insanların birleşme teşebbüsüne kooperatif denir.” (Çıkın ve
Karacan 1994).
6
Prof. Ziya Gökalp Mülayim ise kooperatifleri; “Bireylerin tek başlarına
yapamayacakları veya birlikte yapmalarında yarar bulunan işleri en iyi bir biçimde
ve maliyet fiyatına yapmak üzere dayanışma suretiyle ekonomik güçlerini bir araya
getirmeleridir” şeklinde tanımlamaktadır (Mülayim, 2003).
Muhittin Birgen 1931 yılında kooperatifleri “Herhangi bir iktisadi faaliyette
sermayeye irat veya kazanç verme prensibini ortadan kaldırıp, o faaliyette ilgili
olanların ilgilerini birleştirip, birliğin sağladığı iktisadi çıkarları sözü edilen
ilgililerin nispetine göre paylaştırmak gayesi ile kurulan, değişir sermayeli ve
değişir ortaklı şirketler” olarak tanımlarken; Prof. Dr. Cahit Talas kısa bir tanım
vererek kooperatifler “Ekonomik çıkarlarını savunmak için insanların, ihtiyari
olarak, eşit şartlar altında birleşerek meydana getirdikleri bir teşkilatlanma şeklidir”
demiştir.
Söz konusu tanımların yanı sıra kooperatif ilkelerini yeniden belirlemek için
1995 yılında Manchester’de toplanan ICA kongresinde kooperatifin en yeni tanımı
kabul edilmiştir. Bu tanıma göre; “Kooperatif, kişilerin ortak ekonomik, sosyal ve
kültürel ihtiyaç ve özlemlerini, müştereken sahip olunan ve demokratik kurallarla
yönetilen bir işletme vasıtası ile karşılamak için gönüllü olarak oluşturdukları özerk
bir örgüttür.” (Mülayim, 2003).
Yapılan tüm tanımlara bakıldığında kooperatifler, özellikle satın alma gücü
düşük olan kişilerin ortak amaçlarına ulaşmak ve ekonomik çıkarlarını korumak
için bir araya gelerek kar amacı gütmeden kolektif olarak iş birliği yaptıkları
örgütlenme şeklidir.
7
2.
KOOPERATİFÇİLİK İLKELERİ
2.1. Rochdale İlkeleri
Kooperatifler de diğer ticari şirketler gibi mal veya hizmet alıp satarlar.
Ancak diğer ticari şirketlerden farklı olarak kooperatifler kar amacı gütmeden
faaliyet sürdürürler. Kooperatifleri diğer şirketlerden ayıran özellikler de
kooperatifçiliğin ilkeleri olarak ilk kez, İngiltere/Manchester’in Rochdale
kasabasında “Rochdale Öncüleri” denilen işçiler tarafından ortaya konulmuş ve
daha sonra diğer kooperatiflere örnek teşkil etmiştir. Kooperatifçilik ilkelerinin
temelini oluşturan Rochdale ilkeleri şu şekildedir (Uluslararası Kooperatifler Birliği
[ICA], 2012):
-
Açık Üyelik
-
Demokratik Kontrol(Bir kişi bir oy)
-
Ortaklara işlemleri oranında kar payı dağıtılması
-
Sınırlı sermaye faizi
-
Siyasi ve dini tarafsızlık
-
Peşin satış
-
Eğitimin geliştirilmesi
Rochdale sistemi tarafından desteklenen ancak kooperatifçilik ilkeleri
arasında yer verilmeyen özellikler ise: sadece ortaklarla ticaret yapılması, gönüllü
ortaklık ve mevcut piyasa fiyatlarıyla satış yapılmasıdır. Rochdale öncüleri
tarafından belirlenen bu ilkeler ICA tarafından ilk kez 1937 yılında Paris’te
gerçekleştirilen ICA Kongresi’nde mutlak ve ikinci derece ilkeler olarak saptanmış
ve mutlak ilkeler ( serbest giriş, demokratik yönetim ve işletme fazlalarının orantılı
olarak dağıtılması, sınırlı sermaye faizi) zorunlu hale getirilmiştir (ICA, 2012).
8
2.2.
1966 İlkeleri
1963 tarihinde Bournemouth’da düzenlenen Uluslararası Kooperatifçilik
Kongresinde alınan karar üzerine, 3-5 Ekim 1964’de Belgrad’da toplanan ICA
Merkez Komitesinin resmi kararı ile Kooperatifçilik İlkeleri Komisyonu
oluşturulmuştur. Komisyon ilk toplantısını 15-16 Aralık 1964’de ICA Genel
Merkezinin bulunduğu Londra’da gerçekleştirmiştir. Komisyonun çalışma planında
ilk olarak 1937 yılında formüle edilen Rochdale İlkelerinin mevcut uygulanmasına
ilişkin bilgi toplanması ve incelenmesi yer almıştır. Bu amaca ulaşmanın en iyi
yolunun ICA’ya bağlı organizasyonlara ve üye olmayan bazı kurumlara ve
Kooperatifçilik Hareketinde dünya çapında bilinen kişilere soru formu gönderilmesi
olduğu kanaatine varılmıştır. Sekreterlik tarafından oluşturulup Komisyon
tarafından kabul edilen soru formları 1 Haziran 1965’de dağıtılmıştır. Gelen
yanıtlar Komisyona sadece mevcut tarihte Rochdale İlkelerini genişletme
hususunda değil aynı zamanda söz konusu ilkeleri değişik kooperatif türlerinde
uygulamanın neden zor ya da uygun olmadığı konusunda yararlı fikirler vermiştir
(ICA, 2012).
İkinci toplantısını 24-26 Eylül 1965’de Moskova’da gerçekleştiren
Komisyon, modern ekonomiye ve sosyal hayata aykırı olan kooperatifçilik ilkeleri
ve 1937 Raporunda tanımlanan yedi ilkenin önemi konusunu gündeme getirmiştir.
14-18 Şubat 1966’da Londra’da dördüncü toplantısını gerçekleştiren Komisyon
nihai raporunu yayınlamış ve söz konusu rapora göre Kooperatifçilik ilkelerini şu
şekilde belirlemiştir (ICA, 2012):
-
Serbest giriş-çıkış
-
Demokratik yönetim
-
Risturn verilmesi
-
Sınırlı faiz
-
Kooperatif eğitimi
-
Kooperatifler arası işbirliği
9
Daha önce yapılan tanımlarda üyelik ilkesi daha çok “açık” ya da “gönüllü”
kelimeleriyle kullanılmıştır. Ancak Komisyon birçok nedenden dolayı bu kısa
tanımların kooperatif kuruluşları ve tek tek unsurları arasındaki ilişkinin
karakteristik
özelliklerini
tam
olarak
belirleyemediğini
düşünmüştür.
Kooperatiflerin üyelik başvurularını kabul etme şekillerini belirleme özgürlüğüne
sahip olması gerektiği belirtilmiştir. Açık üyelik ilkesini kooperatife katılmak için
başvuru yapan herkesi kabul etme zorunluluğu olarak yorumlamak yanlıştır. Açık
üyelik hiçbir zaman bu anlama gelmemiştir. Rochdale Öncüleri topluluklarını
perakende dağıtım işletmesinden daha fazlası olarak görmüşler, başlangıç
aşamasında oldukları için ve büyümeleri ile başarıları, kötü karakterlerin ve
sorumsuz kişilerin kooperatife kabul edilmesiyle kolayca fikir ayrılığına
dönüşebilecek bir iç uyuma bağlı olduğundan hiçbir zaman böyle bir kuralı
uygulama yoluna gitmemişlerdir (ICA, 2012).
Açık üyelik geniş anlamda sadece tüketim kooperatiflerine uygulanabilecek
bir ilkedir. Çünkü kadın, erkek ve çocuk herkes hayatını sürdürmek için tüketmek
zorundadır. Ancak diğer organizasyonlar için katılım için sınırlamalar olduğundan
bu söz konusu değildir. Genel anlamda temel düşünce şudur: bir birey kooperatifin
kurulduğu spesifik bir alanda çıkar sahibi ise üyelik için uygun olarak düşünülmeli
ve başvuru yaptığı takdirde kabul edilmelidir (ICA, 2012).
Bunun yanı sıra Komisyon, birçok kooperatif türündeki uygulamayı
inceleyerek, gönüllü ortaklığın hiçbir kısıtlama ya da ayrım olmaksızın kooperatif
sisteminin temel karakteristiği olarak devam etmesini uygun bulmuştur.
Yani
kooperatife katılmak isteyen bir birey bunu kendi özgür iradesi ile hiçbir baskı
olmaksızın yapmalıdır (ICA, 2012).
Kooperatif topluluğunun en temel ve baskın amacı ortaklarının çıkarlarını
korumaktır. Bu nedenle yöneticiler direkt ya da dolaylı olarak ortaklar tarafından
seçilmeli, ortaklara hesap verebilmeli, düzenli olarak faaliyet raporları sunmalıdır.
Ortaklar memnun olmadığı takdirde eleştirecek ve gerektiğinde yetkilileri
10
görevinden alıp yerine bir başkasına getirecek güvene ve yetkiye sahiptir. Bu
durum bir kooperatifin demokratik bir şekilde yönetildiği anlamına gelmektedir
(ICA, 2012).
Kooperatif topluluğu anonim şirketten farklı olarak şahıslar birliğidir. Bu
nedenle her ortak eşit olmalı ve karar alma sürecine eşit şartlarda katılmalıdır. Her
ortağa bir oy hakkı verilmesi kuralı tek başına demokratik yönetimi sağlamada
yeterli değildir. Daha çok, ortakların oy vermeye çağrıldığı ve oy verildiği
durumlara göre değişmektedir. Hızlı büyüyen topluluklarda, ortaklar tarafından
gerçekleştirilen genel kurul toplantıları üstün demokratik organlar olarak daha az
güvenilir ve inandırıcı olmaktadır.
Bu nedenle, genellikle, genel kurul
toplantılarının ve fonksiyonlarının icra edilmesi yetkisi yasal olarak bir temsil
organına devredilmektedir. Bireysel ortaklar yetki devrinden sonra direkt olarak
idari organları seçemez (ICA, 2012).
Daha geniş ve entegre operasyonel birimlerin geliştirilmesi eğilimi sadece
ekonomi dünyasının özelliğinden değil kooperatif oluşumunun doğasından
kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Kooperatifçilik Hareketi ademi merkeziyetçilik
yolu ile demokratik organlarını geliştirerek merkezi dengelemelidir.
Birincil
toplulukların işleri eğitimli ve profesyonel kişilere emanet edilmeli ve hayati
kararlar idari sistemin merkezindeki elitler tarafından alınmalıdır. Yöneticilerin
bürokrasi eğilimlerine karşı koymak için ortaklarının çıkarlarını ve isteklerini
sözcüleri aracılığıyla iletmesi önem teşkil etmektedir. Bunu sağlamak için,
ortakların genel organları topluluğun işleri hakkında iyi bilgilendirilmelidir (ICA,
2012).
Kooperatif ekonomik sistemleri hem birlik ve demokratik yönetim hem de
mali karların ortaklara dağıtılması ilkeleri ile diğer kar amaçlı girişimlerden
ayrılmaktadır. Bu özellik, 19. yy.da, çalışan insanların mal ve gelir dağılımını eşit
ve adil bulmamalarından kaynaklanmaktadır. Bu insanlar arasında kooperatifleşme
11
çabalarının amacı tüketiciler için zaruri ihtiyaçların ucuzlatılması ve üreticiler için
daha iyi bir hayat sağlanması gibi görünse de nihai amaç servet ve gelir dağılımın
“eşit” dağıldığı yeni bir sosyal düzen oluşturmaktır (ICA, 2012).
Rochdale Öncüleri, öncelikli olarak bir mağaza açmak ve nihai olarak bir
topluluk oluşturmak için sermayenin zorunlu olduğunun farkına varmışlar ve
düşünceleri, sermaye ya da sermaye sahibi için değil sermaye ile çalışan iş gücü
olmuştur. Bu nedenle, adil oranlarda faiz taleplerini kabul etmelerine rağmen,
piyasa oranlarında ücretlendirilen üretim faktörlerinden geriye kalan tüm fazlanın
sermaye sahipleri tarafından talep edilmesini reddetmişlerdir. Burada vurgulanmak
istenen şey, kooperatif kuralları ekonomik organizasyonun üretiminin ve fazlanın
eşit ve adil bir şekilde dağılımını sağlamaktır (ICA, 2012).
Rochdale Öncüleri girişimleri için başlangıç sermayesini kendi birikimlerden
sağlamaya karar vermişlerdir. Kooperatif birikimlerini, sermayeye yaptıkları kişisel
katkılarına eklemeyi başardıkları için girişimleri başarılı olmuştur.
Rochdale
Öncüleri tarafından kullanılan kendi kendini finanse etme yöntemi güvenli ve
ekonomik olduğu için tüm Kooperatifçilik Hareketinde de yaygınlaşmış ve
gelenekselleşmiştir. Sermayenin yeterli olduğu durumlarda ise kendi kendini
finanse yöntemi rekabetçi ekonomide kooperatif topluluklarının bağımsızlığının ve
büyüme ve gelişme sorunlarını çözmede özgür olmanın garantisini oluşturmaktadır.
Ayrıca, kendi paralarının riskte olduğu gerçeği, topluluk yönetiminde kendi
rollerini yerine getirirken daha basiretli olmalarını ve öngörülü davranmalarını
sağlamaktadır (ICA, 2012).
Kooperatif toplulukları tarafından ortaklarına sunulan ekonomik faydalar
farklı türlerdedir ve içinde bulunulan şartlara göre değişmektedir. Bunlar para, eşya
ya da hizmet şeklinde, kısa, orta ya da uzun vadeli olabilir. Bazısından toplu olarak
bazısından ise bireysel olarak yararlanılabilir. Fazlanın ya da birikimlerin hangi
biçimde, ne tutarda ve ne oranda tahsis edileceğine karar verme durumunda
ortakların kesinlikle tam bir basirete sahip olması gerekmektedir (ICA, 2012).
12
Rochdale Kooperatifleşme Hareketinde, kooperatif topluluklarının fazlaları ya
da birikimleri teorik olarak bölünemez bir şekilde tutulmak ve topluluğun kendi
kendine kalkınmasına yardımcı olması amacıyla topluluk sermayesine eklenmek
zorundaydı. Pratikte ise herhangi bir tekdüze uygulama olmaksızın net fazlanın
ortaklar arasında bölüştürülmesi yaygın bir durumdu.
Eşit dağıtım, sermaye
katkılarına göre dağıtım, satın almaya göre dağıtım uygulanan yöntemlerdendi.
Rochdale Öncüleri, bu sorunla karşı karşıya kaldıklarında, kayda değer sayıda
ortağın desteğini alabilmek için topluluklarının kendilerine kısa ve orta vadede
avantaj sağlaması gerektiğine, bu nedenle de fazlanın dağıtılması gerektiğine karar
verdiler (ICA, 2012).
2.3. 1995 İlkeleri
1966 yılında belirlenen kooperatifçilik ilkeleri daha sonraları tartışma konusu
olmuş ve bunların değişmez ilkeler olmadığı, değişen şartlara göre uyarlanması
gerektiği
vurgulanmıştır
ve
sonuç
olarak
kooperatif
ilkelerinin
yeniden
tanımlanması konusu gündeme gelmiştir. 1988 yılında Stockholm’de düzenlenen
ICA Kongresinde başlayan bu tartışmalar üzerine 1992 yılında Tokyo’da
düzenlenen Kongrede “Değişen Dünya’da Kooperatifçilik Değerleri ve İlkeleri”
konusu incelenmiştir. Bunun için sorumluluğunu Kanadalı kooperatifçi Prof. Jan
MacPherson’ın yürüttüğü bir çalışma gerçekleştirilmiş ve söz konusu çalışma
raporu 23 Eylül 1995’te İngiltere’nin Manchester kentinde toplanan 31.
Uluslararası Kooperatifler Birliği Kongresi’nde sunulmuştur. Söz konusu raporda
yer alan yedi kooperatif ilkesi benimsenerek kabul edilmiştir (Mülayim, 2006). Bu
ilkeler;
−
Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi
−
Ortağın Demokratik Yönetimi İlkesi
−
Ortağın Ekonomik Katılımı İlkesi
−
Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi
13
−
Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi
−
Kooperatifler Arası İşbirliği İlkesi
−
Toplumsal Sorumluluk İlkesi
2.3.1.Gönüllü ve Serbest Giriş İlkesi
Gönüllü kuruluşlar olan kooperatiflerin, ayrım gözetmeksizin herkesin
ortaklığına açık olması gerektiğini belirten bu ilkeye göre, “ kooperatifler,
hizmetlerinden yararlanabilecek ve kooperatif ortaklığının sorumluluklarını kabul
eden herkese; cinsiyet, sosyal, ırksal, siyasal ve dinsel ayrım gözetmeksizin
açıktır.” (Rehber, 2011).
1800’lerdeki ilk uygulamalarda, kooperatiflerin belli bir dine veya siyasi
akıma bağlı olduğu görülmektedir. Daha sonraları, kooperatiflerin dini, siyasi,
sosyal ayrım yapmamaları gereği 1934 yılında ICA’nın kabul ettiği temel ilkeler
içinde “Serbest Giriş” ilkesi olarak kabul edilmiştir. 1966 yılında ise dini ve politik
tarafsızlık ilkesini de kapsayacak şekilde genişletilmiştir.
Kooperatifçilik değeri özgürlüğün uzantısı kabul edilen gönüllü ve serbest
giriş ilkesi, kooperatife ortak olmanın ve ortaklıkta kalmanın serbest olmasını ifade
etmektedir. Hiç kimse kooperatifte kalmaya ya da kooperatiften ayrılmaya
zorlanamaz. Yani, serbest giriş ilkesi aynı zamanda ortağın kooperatiften serbestçe
ayrılabilmesi anlamına gelmektedir (Güloğlu ve Korkmaz 2008).
Serbest giriş ilkesini tüm kooperatif türleri için uygulamak mümkün
olmayabilir. Çünkü bir kooperatif bir meslek grubuna yönelik olabilir, ya da ortak
sayısında sınırlama yapabilir. Burada temel ilke, ırk, cinsiyet, din ayrımı
yapmaksızın, ortaklık için eşitliğin gözetilmesidir. Dolayısıyla, her kooperatif,
kendi çalışma alanı ve amacı doğrultusunda belirlediği şartları karşılayan kişilere
karşı eşit olmalı ve bu kişileri ortaklığa kabul etmelidir.
14
Diğer yandan, serbest giriş ilkesi ortaklar için sınırsız bir özgürlük anlamı
taşımamaktadır. Ortakların, kooperatife karşı sorumluluklarını (genel kurula
katılma, aidat ödeme vs.) yerine getirmeleri gerektirmektedir. Bu durum ICA
tarafından ortaklık sorumluluğunun kabul edilmesi olarak tanımlanmaktadır
(Rehber, 2011).
2.3.2. Ortağın Demokratik Yönetimi İlkesi
Kooperatif işletmelerini sermaye şirketlerinden ayıran en önemli özellik olan
(Güloğlu ve Korkmaz 2008) demokratik yönetim ilkesi, tüm ortakların kooperatif
yönetiminde, politika oluşturulmasında ve karar verme konularında oy hakkı olması
ve tüm ortakların tek bir oy hakkına sahip olması anlamına gelmektedir. Burada,
ortağın kooperatife koyduğu sermaye, kooperatife giriş zamanı önem teşkil
etmemektedir (Çıkın ve Karacan 1994).
Bir ortağa bir oy kuralı getiren bu ilke, ilk derece kooperatiflerde mutlak
olarak uygulanan bir ilke olmasına rağmen, kooperatif üst örgütlerinde temsili
demokrasi yoluyla uygulanmaktadır. Kooperatif birlik ve merkez birliklerinde, her
ilk derece kooperatife, ortakların sayısı ya da alışveriş miktarıyla orantılı olarak oy
hakkı tanınmaktadır. Bazı kooperatifçilik uygulamalarında da, ortak sayısının
artması ve kooperatiflerin ölçeklerini büyütmeleriyle, ortaklar kendi seçtikleri
temsilciler aracılığıyla yönetime katılmaktadır (Rehber, 2011).
2.3.3.Ortağın Ekonomik Katılımı İlkesi
Kooperatiflerin ekonomik yönünü düzenleyen bu ilkeye göre, ortaklar
kooperatifin sermayesine adil bir biçimde katılır ve kooperatif sermayesini
demokratik olarak kontrol ederler. Burada, ortakların kooperatif sermayesine eşit
bir şekilde değil adil bir şekilde katıldığı görülmektedir. Yani ortaklar, kooperatif
15
sermayesine ekonomik güçlerine ya da kooperatiften yararlanma oranlarına göre
katılabilirler. Ancak, kooperatife katıldığı sermayeye bakılmaksızın, her ortak genel
kurulda kooperatif sermayesini bir oyla eşit olarak demokratik şekilde denetleme
hakkına sahiptir. Eğer kooperatif faiz veriyorsa, ortaklar kooperatife yatırdıkları
ortaklık paylarına karşılık sınırlı oranda faiz alabilirler. Sermayeye sınırlı faiz
verilmesi, kooperatifleri sermaye şirketlerinden ayıran en önemli özelliklerden
biridir (Mülayim, 2003).
Ortaklar, işletme fazlalıklarını; kooperatifi geliştirmek için yedek akçe
oluşturma, ortaklara risturn verilmesi ve diğer faaliyetlerin desteklenmesi
amaçlarına tahsis edebilirler. Ortaklara hiçbir surette dağıtılmayan yedek akçe,
kooperatiflerin uzun süre gelişerek varlıklarını koruyabilmeleri açısından büyük
önem taşımaktadır. Ortakların, kooperatifin yedek akçesi üzerinde hiçbir kişisel
mülkiyet hakları bulunmamaktadır. Bu nedenle, yedek akçe fonu bölüşülemez ve
kooperatiften ayrılan ortak yedek akçe fonu üzerinde hak talep edemez.
Rochdale öncülerinden beri uygulanmakta olan ortaklara risturn verilmesi
ilkesi, kooperatif tarafından belli bir dönemde sağlanılan işletme fazlalarının,
ortakların sermayelerine göre değil, kooperatifle yapmış oldukları alışverişle ya da
gördükleri hizmetle orantılı olarak dağıtılmasını ifade eder (Mülayim, 2003).
Son olarak, kooperatiflerin işletme fazlasının bir bölümü de mahalli, bölgesel,
ulusal ve uluslararası kooperatifçilik hareketinin geliştirilmesini desteklemek
amacıyla kullanılabilir.
Ortağın ekonomik katılımı ilkesi, ekonomik nitelikte olup, kooperatifleri
sermaye şirketlerinden ayıran tek ilke olması itibariyle önem arz etmektedir. Bu
ilkenin uygulanmasıyla, kooperatiflerin kar unsuru ortadan kalkar ve kooperatifler
ekonomik bir hizmet teşebbüsü olurlar (Mülayim, 2003).
16
2.3.4.Özerklik ve Bağımsızlık İlkesi
Özerklik ve bağımsızlık ilkesine göre kooperatifler; demokratik yönetim
ilkeleri çerçevesinde, ortaklar tarafından yönetilen, yönetimde özerk ve kendi
kuruluş sermayelerini kendileri oluşturdukları için karşılıklı yardıma dayanan
bağımsız kuruluşlardır. Kooperatifler, devlet ve diğer kuruluşlarla anlaşma ve
işbirliği yaparken veya dış kaynaklardan sermaye sağlarken kooperatiflerin
özerkliğine ve ortakların kooperatiflerini demokratik olarak yönetmelerine zarar
getirmeyecek şekilde davranmalıdır (Rehber, 2011).
Kooperatifler, dünyanın her yerinde, devlet ile ilişkilerinden oldukça fazla
etkilenmektedirler. Hükümetler, kooperatiflerin çalışmalarını düzenleyen yasal
çerçeveyi belirler ve kooperatiflerle ilgili belirledikleri ekonomik, sosyal ve vergi
politikaları kooperatifler için yararlı veya zararlı olabilir. Kooperatifler diğer
ekonomik kuruluşlarla da işbirliği halinde olabilir. Bu ilke doğrultusunda,
kooperatifler kiminle işbirliği yaparsa yapsın, kooperatiflerin özerklik ve
bağımsızlıklarını koruyarak kendi geleceklerine hakim olmaları gerekmektedir
(Mülayim, 2003).
2.3.5.Eğitim, Öğretim ve Bilgilendirme İlkesi
Kooperatifler; ortaklarına, seçilmiş ve atanmış yöneticilerine ve personeline,
kooperatif ilke ve yöntemlerini demokratik ve ekonomik yönleriyle öğretebilir ve
bu sayede, kooperatiflerinin gelişimine etkin bir şekilde katkıda bulunabilir.
Eğitim, ortakların, yöneticilerin ve kooperatifte çalışanların kooperatif
düşünce yapısını kavramalarını sağlarken; öğretim, kooperatifle ilgili kimselerin
sorumluluklarını yerine getirmeleri için gerekli yeteneklere kavuşmalarını
sağlamaktadır.
17
Özellikle az gelişmiş ülkelerde, eğitim ve öğretim kooperatifçiliğin gelişmesi
açısından son derece önemlidir. Eğitim düzeyi düşük olan bu ülkelerde, eğitim ve
öğretim yoluyla bilinçlendirme sağlanabilirse, kooperatifçiliğin diğer ilkeleri de
doğru olarak uygulanabilir.
Eğitim ve öğretim sadece ortaklara, yöneticilere ya da kooperatifle ilişkisi
olan kişilere yönelik olmayıp; topluma özellikle de gençlere kooperatif ilke ve
yöntemlerini benimsetme ve onların ilerde kooperatif ortağı haline gelmelerini
sağlama amacı da taşımaktadır. Bu sayede, hem kooperatifçilik hareketine artı
değer katılabilir hem de toplumun gelişimine katkı sağlanabilir. Bu konuda
özellikle üst örgütlere büyük görev düşmektedir. Kooperatif üst örgütleri, eğitim,
öğretim ve bilgilendirme fonu tesis etmeli ve kooperatif eğitimini geliştirmelidir
(Mülayim, 2003).
2.3.6.Kooperatifler Arası İşbirliği İlkesi
İlk olarak 1966 yılında kooperatifçilik ilkeleri arasında yer verilen
kooperatifler arası işbirliği ilkesine göre; kooperatifler, ortaklarına daha etkin bir
biçimde hizmet edebilmek ve tümüyle kooperatifçilik hareketini güçlendirebilmek
için diğer kooperatiflerle yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeyde işbirliği
yaparlar (Mülayim, 2003).
1990’lı yıllarda, ekonomiden siyasete kadar tüm alanlarda etkili olmaya
başlayan liberal politikalar bu ilkenin önemini arttırmıştır. Kooperatiflerin, özel
sektör ve tekelleşen sermaye karşısında amaçlarını gerçekleştirebilmeleri ve ayakta
kalabilmeleri için diğer kooperatiflerle işbirliği yapmaları ve kendi aralarında yatay
ve dikey bütünleşmeye giderek kendilerine uygun bir yapılanma oluşturmaları
zorunlu hale gelmiştir.
18
Kooperatifler; birlikler, merkez birlikleri ve ulusal birlik oluşturarak bölgesel
ve ulusal düzeyde işbirliğinde bulunmaktadırlar. Uluslararası Kooperatifler Birliği
ise, uluslararası düzeyde kooperatifçilik hareketini geliştirme konusundaki
işbirliğinin en güzel örneğini oluşturmaktadır (Mülayim, 2003). Uluslararası
Raiffesisen Birliği ve Kredi Birlikleri Dünya Konseyi de diğer uluslararası düzeyde
oluşturulmuş kooperatifler arası işbirliği örneklerindendir (Rehber, 2011).
2.3.7.Toplumsal Sorumluluk İlkesi
1995 yılında kooperatif ilkeleri arasına giren toplumsal sorumluluk ilkesine
göre kooperatifler, ortakları tarafından onaylanan politikalar aracılığıyla içinde
yaşadıkları
toplumun
sürdürülebilir
kalkınması
için
çalışan
örgütlerdir.
Kooperatifleri sosyal hayatın aktif katılımcıları haline getiren bu ilke ile
kooperatiflerin ortaklarının ihtiyaçlarını ve isteklerini karşılarken, faaliyette
bulundukları toplumun kalkınması, çevrenin korunması için de çalışma yapmaları
öngörülmektedir (Güloğlu ve Korkmaz 2008). Yani, kooperatifler bir yandan
ortaklarının ihtiyaçlarını ön planda tutarken, diğer yandan toplumun ve çevrenin
korunması gibi ortaklarının da benimseyebileceği sürdürülebilir kalkınma
politikaları oluşturulmasına da katkıda bulunmalıdırlar (Mülayim, 2003).
3.
KOOPERATİFÇİLİĞİN TARİHİ GELİŞİMİ
3.1. Kooperatifçiliğin Genel Tarihçesi
Yaşamın yadsınamaz bir gerçeği olan işbirliği ve dayanışma insanlık tarihinin
başlangıcından itibaren var olduğundan, kooperatifçilik tarihinin de oldukça eski
olduğu söylenebilir.
İlkel toplumlardan başlayarak, insanoğlu yaşamını
sürdürebilmek ve temel gereksinimlerini karşılayabilmek için, kendi başına
çözemeyeceği sorunlar karşısında işbirliğine gitmiştir. Ekonomik olarak pek çok
19
konunun üstesinden gelebilmek için aileler, kabileler ve daha büyük gruplar olarak
toplum içinde sosyal birimleri oluşturmuşlardır.
Gün geçtikçe, toplumda meslek kollarının belirginleşmesi, uzmanlaşmanın
önem kazanması ve üretim yöntemlerinin gelişmesiyle insanoğlu ekonomik gruplar
oluşturmak zorunda kalmıştır. Söz konusu bu ekonomik gruplar amaçlarına
ulaşabilmek için kendi aralarında işbirliği ve dayanışma yoluna gitmiş ve bunun
sonucunda örgütlenmeye başlamıştır.
Tarihin ilk çağlarında, insanoğlunun hem temel gereksinimlerini karşılamak
hem de düşmanlara karşı kendilerini savunmak amacıyla ortak bir dayanışma içinde
oldukları bir gerçektir. Örneğin, Babil İmparatorluğunda, Hammurabi Yasalarına
göre, belirli sayıda çiftçinin kooperatif esasına göre bir araziyi işletebildiği
görülmektedir (Rehber, 2011).
Çok eski devirlerde özellikle tarım alanında, bugünkü modern kooperatiflere
benzer birleşmelere sık sık rastlanmaktadır. Çünkü tarımsal işletme, bütün
dönemlerde, ticari ve endüstriyel işletmelere oranla kapitalist hüviyeti en az olan
işletme olmuştur. Örneğin, İtalya, İsviçre ve Fransız Alpleri üzerinde bulunan ortak
süthaneler çok eski tarihlerden bu yana varlığını sürdüren kooperatif benzeri
oluşumlardır. Bunların yanı sıra, Slav ülkelerinde görülen ortak arazi kullanma
kooperatiflerinden olan “zadruga” ve Rusya’daki “Mir”ler de geçmişi çok eskiye
dayanan kooperatif tarzı uygulamalara örnek olarak gösterilebilir.
Yine ilk çağlarda, Amerika, Mısır ve Doğu Akdeniz bölgelerinde ihtiyaç
duyulan alanlarda arazi sulaması amacıyla oluşturulan ortak kullanıma dayalı
sulama sistemleri; Romalılar Döneminde “Collegia” adıyla kurulan kooperatif
sanatkâr örgütü; İtalya’daki hububat bankaları ile Fransa’daki peynir yapım
birlikleri olan “fruitieres”ler de kooperatifçiliğin çok eskiye dayandığını gösteren
örneklerdendir (Mülayim, 2003).
20
İsviçre’de oluşturulan ortak peynir imalatı, Londra ve Paris’teki itfaiye
kooperatifleri ve Japonya ortak buğday siloları da ortaçağ döneminin kooperatif
benzeri örgüt örnekleri olarak karşımıza çıkmaktadır (Rehber, 2011). Ayrıca,
toplumdaki belirli bir grubun refah düzeyini yükseltmek amacıyla bu dönemde
ortaya çıkarılan ilk bilinçli organizasyonlar olan loncalar, modern çağdaki ticaret
odalarını çağrıştıran esnaf örgütleri olmaları açısından önem taşımaktadır.
Türk
toplumunda
da,
kooperatif
benzeri
uygulamalar
çok
eskiye
dayanmaktadır. Özellikle, Türk örf, adet ve geleneklerinde işbirliği ve dayanışma
çok eskiden beri önemli bir yere sahip olmuştur.
Örneğin, köylerde eski
devirlerden beri süregelen ortak süthaneler, ortak çamaşırhaneler, ortak fırınlar,
ortak çoban tutmalar da bugünkü kooperatiflere benzer bir yapı göstermektedir
(Fındıkoğlu, 1953).
3.2. Dünyada Kooperatifçilik
Yukarıda da anlatıldığı gibi, ortaklaşa işbirliği ve dayanışma temeline
dayanan kooperatif benzeri uygulamalar insanlık tarihi kadar eski olmakla birlikte,
bugünkü modern anlamıyla ilk kooperatifin, sanayi devriminden sonra kapitalist
düzenin hakim olması sonucunda, kapitalizmin düzenleyicisi olarak 1844 yılında
İngiltere’de kurulduğu kabul edilmektedir.
Rochdale
Öncülerinin
oluşturduğu
tüketim
kooperatifçiliği
şeklinde
İngiltere’de başlayan kooperatifçilik hareketi, aynı dönemlerde Fransa’da üretim
kooperatifçiliği,
Almanya’da
ise
kredi
kooperatifçiliği
olarak
kendini
göstermektedir. Sonraları, İsveç, Danimarka ve İsviçre gibi diğer Avrupa ülkelerine
de yayılan kooperatifçilik hareketi (Kurtaslan, 2004: 14) bugün tüm ülke
ekonomilerinde yer bulmaktadır. Böylelikle, Avrupa’da başlayan hareket tüm
dünyaya yayılmıştır (Mülayim, 2003).
21
3.2.1.
İngiltere’de Kooperatifçilik
Robert Owen tarafından İngiltere’de başlatılan kooperatifçilik, modern
anlamıyla kooperatifçiliğin ilk örneği olması açısından önem teşkil etmektedir.
Sanayi devriminden sonra, makineli üretime geçilmesiyle endüstrileşme
yaygınlaşmış ve nihayetinde kapitalizm hüküm sürmeye başlamıştır.
Devlet
müdahalesinden uzak, serbest rekabet ilkelerine dayanan yeni üretim şekli
sermayeyi elinde tutan birçok işvereni ortaya çıkarmıştır. Kapitalistler tarafından
tekelleşmiş olan sermaye ekonomik hayata tamamen hakim olmuştur. Bu durum
karşısında emek, sermayeye karşı hakkını koruyamaz duruma gelmiştir. Sonuç
olarak, emek sermaye, işçiler de kapitalistler karşısında aciz duruma düşmüştür.
İngiliz kooperatifçiliğinin babası kabul edilen Robert Owen, bu ekonomik
koşullar içerisinde, ilk kooperatif denemesini yaparak, fabrikasında çalışan işçilerin
durumlarını düzeltebilmek amacıyla, bu işçiler için tüketim mağazası ve tasarruf
sandığı oluşturmuştur (Mülayim, 2003). Ayrıca, Owen kendi çıkardığı dergisi “The
Economist”de kooperatif topluluğu kavramını kullanan ilk kişidir ve “ hepimiz
birimiz, birimiz hepimiz için” sloganı bütün dünyada yankı uyandırmıştır (Rehber,
2011).
Aynı dönemin bir diğer kooperatif öncüsü de Dr. William King olmuştur.
King’in kooperatifler kurmasının esas amacı, emekçilerin satın alma gücünü
arttırmaya ve emeğin sermaye karşısında gerçek değerini bulmasını sağlamaya
yönelik olmuştur (Kara, 2003).
Dr. King, emeğin sermaye karşısındaki durumunu düzeltmek amacıyla 1827
yılında Brighton’da ilk tüketim kooperatifini kurmuştur. Bu kooperatif piyasa
fiyatına satış yapmış ancak işletme fazlalarını alışveriş yapanlara dağıtmayıp ortak
sermayede biriktirmiştir.
22
Manchaster’in Rochdale kasabasında 28 dokuma işçisi Owen ve Dr. King’in
görüşlerinden etkilenerek kendi aralarında bir tüketim kooperatifi kurmuşlardır.
Dünya kooperatifçiliğinin ilk öncülerinden kabul edilen ve bu nedenle “Rochdale
Öncüleri” olarak anılan bu işçiler kendilerine lider olması için Robert Owen’a teklif
götürmüşler ancak Owen Rochdale ilkelerine katılmadığı için bu teklifi reddetmiştir
ve Rochdale Öncülerinin lideri Charles Howarth adlı bir işçi olmuştur (Gülpak,
1997).
Kooperatif kurulurken her işçi 1 İngiliz Sterlinini sermaye olarak
koymuştur. Ortaya konulan 28 Sterlinle ortak bir dükkân açmışlar ve her işçi
haftada bir gün dükkânda tezgâhtarlık yapmıştır. Kooperatif faaliyete başladıktan
iki yıl sonra 74 ortağa ve 180 Sterlin sermayeye ulaşmıştır. Bu başarı ülkedeki
diğer insanlara da örnek teşkil etmiş ve buna benzer kooperatifler kurulmuştur
(Alpaslan, 2004).
Rochdale işçilerinin kurdukları tüketim kooperatifinin programı şu şekilde
belirlenmiştir (Mülayim, 2003):
-
Ortaklarına zorunlu tüketim maddelerini temin etmek;
-
Ortakların konut gereksinimini karşılamak;
-
Ortakların çocukları için okullar açmak;
-
Ortakların
gereksinim
duydukları
tüketim
maddelerinin
üretim
olanaklarını aramak;
-
Ortakların istihdam sorununu bu işyerlerinde sağlamak için arazi satın
almak ve bunları işletmek.
Rochdaleliler ayrıca kurdukları kooperatiflerinin iyi işleyebilmesi için bazı
ilkeler benimsemişlerdir. Bu ilkeler şu şekildedir (Rehber, 2011):
-
Kooperatif sermayesi ortaklarca karşılanmalı ve sermayeye sınırlı faiz
verilmelidir,
-
Ortaklara bozulmamış sağlıklı ürünler sunulmalıdır,
23
-
Tam tartım ve ölçüm sağlanmalıdır,
-
Satışlarda piyasa fiyatı uygulanmalıdır. Kredili satış uygulanmamalı ve
talep de edilmemelidir,
-
Elde edilen kar ortaklara kooperatifle ilişkileri oranında dağıtılmalıdır,
-
Yönetimde bir ortağa bir oy ilkesi kesinlikle uygulanmalı ve ortaklıkta
cinsiyet ayrımı yapılmamalıdır,
-
Yönetim
ve
çalışanlar
dönemsel
olarak
seçilmiş
komitelerden
oluşmalıdır,
-
Gelirin belirli bir yüzdesi eğitime ayrılmalıdır,
-
Faaliyet raporları, hesaplar ve bilanço ortaklara sıkça sunulmalıdır,
-
Ortaklık için başvuranlarda politik ve dini ayrım ve sorgulama
yapılmamalıdır.
Rocdale’li 28 işçi tarafından formüle edilen bu ilkeler, aradan yıllar
geçmesine rağmen bugünkü kooperatifçilik ilkelerinin temelini oluşturmuştur.
Rochdale Öncülerinin uygulamalarının başarılı olmasının altında üç temel
husustan bahsetmek mümkündür. Bunlar (Rehber, 2011):
-
Artan etkinlik ve düşürülen hizmet maliyetleri: kredi yok, özendirme
yok, piyasa değerinden ödeme
-
Tasarruf ve kazançların hakça dağıtımı: sermayeye sınırlı faiz, ortaya
çıkan dönem fazlasının müşterilik ilişkisine göre risturn ve emek
katkısına ücret olarak ödenmesi
-
Demokratik kontrol: her ortağın tek oy hakkına sahip olması
Bu üç temel özellik kooperatifçilik hareketini diğerlerinden farklılaştıran üç
temel teorik nokta olarak değerlendirilmektedir.
24
3.2.2.
Fransa’da Kooperatifçilik
Fransa’da özellikle kooperatifçilik fikir ve düşünceleri yönünde oluşan
kooperatif
hareketinin
liderliğini
Charles
Fourier
(1772-1837)
yapmıştır.
Düşüncelerini çeşitli kitaplarda toplayan Fourier’in en önemli kitabı “Yeni İşçi
Dünyası ve Kooperasyon” olmuştur. Fourier bu kitabında “falanj” adını verdiği bir
toplum tasarlamıştır. Falanjlarda tüketim kolektif olarak organize edilecektir ve
işler gruplar halinde yapılacaktır. Ayrıca falanjlarda yeme, yıkama, ütüleme
işlerinin de toplu olarak yapılması öngörülmüştür (Mülayim, 2003).
Ütopik sosyalist felsefeye sahip olan Fourier’in tasarladığı falanjlar, daha çok
komünist ülkelerdeki Kolhozlara ve özellikle İsrail’deki Kibutzlara benzemektedir.
Ancak Fourier komünizm eğimli değildir. Falanjda mülkiyet hakkına saygı
gösterilmekte ve onun insan faaliyetlerini özendirdiği kabul edilmektedir. Öyle ki,
falanjda işletme fazlasının 5/12’sinin emeğe, 4/12’sinin sermayeye ve 3/12’sinin de
beceri ve yeteneğe verilmesi tasarlanmıştır (Mülayim, 2003).
Fourier düşüncelerini hiçbir zaman uygulamaya koyamamıştır ancak daha
sonraları Fransa’da kendisinin düşüncelerinden esinlenerek birçok kooperatifi
kurulmuştur.
hareketlerinden
Fourier, Kendine özgün tasarıları ve onu izleyen kooperatif
dolayı
Fransa’daki
kooperatifçiliğin
ve
dünyada
üretim
kooperatifçiliğinin öncüsü kabul edilmektedir.
Fourier’in düşüncelerinden etkilenen Philip Buchez, kalkınmanın temelini
üretimin oluşturduğunu savunmuş ve üretim kooperatiflerine yönelik çalışmalar
yapmıştır. Tarımsal üretimin yanı sıra küçük esnaf ve sanatkârında desteklenmesi
gerektiğini düşünen Buchez, bu kişilerin kredi ihtiyacının karşılanması amacıyla
1830 yılında Paris’te bir halk sandığı kurulmasına öncülük etmiştir (Kara, 2003).
25
Buchez, 1831 yılında el sanatları ile ilgili bir üretim kooperatifi tasarlamış
ancak el sanatları ile uğraşan kişiler o dönemde ekonomik sıkıntı içerisinde
oldukları için kooperatif kurulamamıştır. 1832 yılında Paris’te Marangozlar
Kooperatifi, 1834 yılında Mücevherciler Kooperatifi, Terziler Kooperatifi, Galon
İşçileri Kooperatifi, 1839 yılında Fırıncılar Kooperatifi kurulmuştur (Kara, 2003).
Buchez’in cumhurbaşkanlığı sırasında, 1848 yılında kooperatiflere 3 milyon frank
kredi sağlanmıştır.
Bu kredinin büyük kısmı amacına ulaşamamıştır çünkü
kooperatif kuran üreticiler piyasa şartlarına ayak uyduramamışlar ve başarısız
olmuşlardır (Çıkın ve Karacan 1994).
Fransa’da kooperatifçilik hareketinin en önemli isimlerinden biri de Charles
Gide olmuştur. Gide’ye göre herkes tüketici olduğundan, toplumun tüm tüketicileri,
yani halk tüketim kooperatiflerinin ortağı olacaktır. Giderek tüketim kooperatifleri
federasyonları oluşacaktır.
Üretim, tüketim için bir araçtır ve ortaklar birim
kooperatiflere ihtiyaçlarını bildireceğinden, toplam ihtiyaçlar, diğer üst ve üretici
birim kooperatiflerine kadar giderek üretim planlanmış olacaktır. Bu şekilde bütün
insanlar aynı inanç ve umut altında birleştirilerek bir “ kooperatif cumhuriyeti”
teşkil edilmiş olacaktır (Çıkın ve Karacan 1994).
3.2.3.
Almanya’da Kooperatifçilik
Kooperatifçilik açısından oldukça eski bir geçmişe sahip olan ve modern
kooperatifçiliğin öncülüğünü yapan ülkelerden biri de Almanya’dır.
İngiltere
tüketim kooperatifçiliğinin, Fransa üretim kooperatifçiliğinin öncülüğünü yaparken,
Almanya kredi kooperatifçiliğinin öncüsü olmuştur. Almanya’da kooperatifçilik
hareketi özellikle esnafa kredi bulmak ve köylünün tarımsal kredi gereksinimini
karşılamak amacıyla ortaya çıkmıştır. Almanya’da özellikle şehirlerde başlayan
kooperatifçilik hareketinin liderleri ise Herman Schulze-Delitzsch ile Frederich
Wilhelm Raiffeisen olmuştur.
Delitzsch, küçük ölçekli sanayinin sorunlarıyla
ilgilenmiş ve sorunların çözümü olarak bireyci kapitalizmle kolektif sistem arasında
26
bir yol olarak modern kooperatifçiliğin temel ilkesi olan “bireyin kendi gücüne
güvenmesi ve bireylerin birleşerek bu güçlerini geliştireceği” fikrini benimsemiştir.
Bu doğrultuda, 1849 yılında marangoz ve ayakkabı tamircileri arasında ilk esnaf ve
sanatkâr kooperatifini kurmuştur (Rehber, 2011). Amacı küçük esnafın korunması
ve kredi sağlanması olan Delitzsch, 1850 yılında da Esnaf Kredi Kooperatifini
kurmuştur. Ayrıca bu dönemde, esnafın ürünlerini satacak kooperatif mağazaları
açılmış ve ilk kez bir Esnaf Kredi Bankası kurulmuştur (Karalar, 2002).
Herman-Shultz Delitzsch 1859 yılında, o zamana kadar kurulmuş olan bütün
küçük sanat kooperatiflerini “Alman Küçük Sanat ve İktisat Kooperatifleri Birliği”
adı altında bir araya toplamıştır. 1864 yılında da Berlin’de ilk “Alman Kooperatifler
Bankası”nı kurmuştur (Mülayim, 2003).
Delitzsch 1883 yılında hayatını kaybettiğinde, kurmuş olduğu Alman Küçük
Sanat ve İktisat Kooperatifleri Birliğinin ortak kooperatif sayısı 922, ortak sayısı ise
470 bine ulaşmıştı (Mülayim, 2003).
Almanya’da kooperatifçilik hareketinin öncülerinden biri de Frederich
Wilhelm Raiffeisen olmuştur. Delitzsch kentte yaşayan esnafın kredi temin etmesi
için uğraşırken kırsal kesimi göz önünde bulundurmamış ve bu eksiklik Raiffeisen
tarafından giderilmeye çalışılmıştır.
Bu nedenle Raiffeisen, Almanya’da tarım
kredi kooperatiflerinin öncüsü olarak kabul edilmektedir (Rehber, 2011).
Raiffeisen belediye başkanı olduğu kasabada, mali durumu yerinde birkaç
ailenin yardımıyla, bir tüketim kooperatifi kurmuştur. Fakat Raiffeisen halkın sefil
ve perişan durumlarının gerçekte sürekli bir neden olan borçlanmadan ileri
geldiğini görmüştür.
Tefeciliğe dayanan hayvan ticaretiyle mücadele etmek
amacıyla 1849 yılında Flammersfeld Yardım Birliğini kurmuştur (Mülayim, 2003).
Bu birliğin kurulması için, borçlarını bütün mallarıyla zincirleme sorumluluk altına
alan altmış aile katılım sağlamıştır. Bu yardım birliği, hayvan satın alıp uygun bir
27
fiyatla, genellikle beş yılda ödemeli olarak, köylüye dağıtıyordu.
Fakat bu
uygulama köylünün bütün kredi ihtiyacını karşılamadığı için köylüye nakdi kredi
temin etmesi amacıyla, yardım birliği tasarruf sandığı haline dönüştürülmüştür
(Karalar, 2002).
Daha çok kredi verilmesi ve kredilerin düzenli hale gelmesi ihtiyacının
artmasıyla, Raiffeisen 1872’de münferit kooperatif bankalarını kurmuş ve 1877’de
bankalar birliği oluşturmuştur (Mülayim, 2003).
Almanya’daki kredi örgütlenmeleri gösterdikleri olağanüstü başarıları
nedeniyle Avrupa’da ve dünyanın diğer yerlerindeki kredi kooperatifçiliğine model
olmuştur.
Bu durum bir anlamda İngiltere’deki Rochdale tipi kooperatiflerin
dünyadaki tüketim kooperatifçiliğine model olmasına benzetilebilir (Rehber, 2011).
3.2.4.
İsrail’de Kooperatifçilik
Sosyalist sistemi benimsememiş bir ülke olmasına rağmen, sosyalist ilkelere
dayalı tarımsal kooperatif işletme örneğini başarıyla uygulayan tek ülke İsrail’dir
(Dinler, 2000).
İsrail
kooperatifçiliğinin
ve
ekonomisi
örgütlenmiş
bir
işbirliğine
dayanmaktadır. Özellikle ideolojik akımlar ve köklü reformlara duyulan ihtiyaç,
Histadruth denen örgütün kurulmasına neden olmuştur.
Ülke ekonomisinin
%65’ini elinde tutan bu örgüt bir taraftan işçi sendikalarına özgü fonksiyonlarla
donatılmış sendikal yapıda olan bir kurum, diğer taraftan ekonomik alanlarda
önemli görevleri olan büyük bir yapı durumundadır (Turan, 1994).
Ayrıca, ilk kez 1909 yılında 12 kişi tarafından kurulan Kibbuzt’lar mevcuttur.
Kibbuzt’larda üretim ve tüketim faaliyetleri kolektif anlayışa dayanmaktadır.
Kelime anlamı “halk toplaşması” olan Kibbutz, Ortaklerin beraber yaşadıkları,
28
üretim ve tüketimin ortaklaşa yapıldığı bir kolektif işletme tipidir.
Devletin
mülkiyetinde olan topraklar 49 yıllığına Kibbutzlara kiraya verilmektedir.
Kibbutzların her birinde ortalama 500 ile 1000 kişi mevcuttur. Bütün ortakların
katıldığı bir genel meclis vardır ve kendi yöneticilerini kendileri seçmektedir.
Kibbutz’da hiçbir şekilde ücretli işçiye başvurulmamakta ve gereksinimler ayni
olarak karşılanmaktadır. Ortaklara hiçbir zaman para verilmemektedir (Dinler,
2000).
Bunun yanı sıra, Kibbutz’lara alternatif olarak ortaya çıkan, toprak
mülkiyetinin kolektif olduğu ve tarımsal hayatta aile işletmelerinden oluşan köy
hayatını temsil eden Moşav Ovdim’ler mevcuttur (Turan, 1994).
3.2.5.
ABD’de Kooperatifçilik
ABD’de de kooperatifçilik İngiltere’ye benzer şekilde, şehir alanlarında
yayılmıştır.
Amerika’da ilk kooperatif kuruluşunun ABD’nin bağımsızlığını
kazanmasından çok önce 1752’de karşılıklı yardımlaşmaya dayanan bir sigorta
örgütlenmesi olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir. ABD’de ilk kooperatif benzeri
yapılanma, “ Philidelphia Yangından Korunma Ortaklığı” olarak bilinmektedir.
Ancak tarım alanındaki ilk kooperatifler, Connecticut Süt Kooperatifi ve Peynir
Üretim Kooperatifi olarak 1810 yılında kurulmuştur (Rehber, 2011).
3.2.6.
Avrupa’daki Diğer Ülkelerde Kooperatifçilik
Almanya gibi diğer Avrupa ülkelerinde 1890-1899 yılları arasında tarımda
yaşanan kriz kooperatif fikrinin benimsenmesinde etkili olmuştur. Bu durumun
belirgin yaşandığı ülkelerden biri olan İrlanda’daki öncüler Danimarka’da olduğu
gibi süt işleme kooperatifleri kurmuşlardır (Rehber, 2011).
29
Almanya, ABD ve dünyanın diğer ülkelerinde Danimarka’dan önce
kooperatifler kurulmuş olsa da ortaya koydukları başarı ve öncülük yapmaları
nedeniyle, Danimarka tarımsal pazarlama kooperatiflerinin doğduğu yer olarak
kabul edilmektedir (Rehber, 2011).
Norveç, İsveç, Finlandiya gidi diğer İskandinav ülkelerinde de Danimarka’ya
benzer gelişmeler yaşanmış ve kooperatifler bu ülkelerde de ekonominin bir parçası
haline gelmiştir (Rehber, 2011).
3.3. Türkiye’de Kooperatifçiliğin Tarihi Gelişimi
Türkiye’de kooperatifçilik tarihini ve gelişimini inceleyebilmek için
“cumhuriyet öncesi” ve “cumhuriyet sonrası” dönem olarak iki ayrı dönemi ele
almak gerekmektedir.
3.3.1.
Cumhuriyet Öncesi Dönemde Kooperatifçilik
Cumhuriyet öncesi dönemde, kooperatif karşılığı olarak “tedavün cemiyeti”
kavramı kullanılmış ve Arapçada yardımlaşma anlamına gelen tedavün kelimesi
yerine 1913 yılından itibaren Fransızcadan gelen kooperatif kavramı kullanılmaya
başlamıştır (Rehber, 2011).
Türkiye’de Cumhuriyet öncesi dönemde, adı kooperatif olmasa da imece
şeklinde ortak çalışmalar var olmuştur. Karşılıklı yardımlaşmaya dayanan imece
usulü birçok konuda uygulanmıştır. Ortak süthaneler, çamaşırhaneler, ortak çoban
tutma vb. uygulamalar imece usulüne örnek olarak gösterilebilir.
Bunun yanı sıra, Selçuklular zamanında başlayan ahilik sistemi de Türklerde
kooperatifleşme hareketinin çok eskilere dayandığının göstergesidir.
30
Osmanlı
İmparatorluğu’nun kurulmasında da etkili olduğu iddia edilen Ahilik, Anadolu’da
13. Yüzyılda kurulup 18. Yüzyıla kadar varlıklarını sürdüren ve belirli kurallar
altında işleyen esnaf ve sanatkârların oluşturdukları birliklerdir (Rehber, 2011).
Esnaf ve sanatkârların gerekli hammadde alımı ve satımı, işlenmesi, piyasaya
sürülmesi belirli bir düzen içinde yapılmış, zarara ve felakete uğrayan mensuplarına
yardım edilmiş, fiyatları ayarlayarak, üretimi miktar ve kalite olarak planlayarak
üreticileri desteklenmiş, sağlam ve kaliteli, ucuz mal üretimini sağlayarak
tüketicileri korumuş, eğitime, toplumsal düzen ve huzurun sağlanmasına önem
vermiş Ahilik Teşkilatı bu özellikleriyle kooperatifçiliğin, sosyal güvenlik
kurumlarının, sendikaların başlangıcı olmuştur (Yüksel, 2005).
Rochdale öncülerinden Snowdown, Denizli Ahi Zaviyelerinde 2 yıl kalmış ve
bu prensiplerden yararlanarak kooperatifçilik ilkelerini geliştirmiştir. Ahilik ve
kooperatifçiliğin ortak noktaları şu şekilde sıralanabilir:
-
Serbest giriş-çıkış
-
Demokratik yönetim
-
Eğitim
-
Aracısız üretici, tüketici ilişkileri
-
Asıl amacın, kazanç hırsı ve fazla kar etmek değil, ortaklarına hizmet
olması
-
Üst örgütlenme, il, bölge ve ülke bazında örgütlenmesi
-
Fazla kazancın, Orta Sandıklarında biriktirilmesi ve bunun önemli bir
miktarının sosyal yardımlaşmada ihtiyaç sahiplerine kullanılması ile
sosyo-ekonomik bir organizasyon oluşu (Kılıç, 2003: 27).
Ahilik Teşkilatı Osmanlılar Döneminde İstanbul’un fethiyle esnaf loncalarına
dönüşmüştür (Kılıç, 2003: 27). Kavram olarak lonca, sanat sahiplerinin ve esnafın
kendi aralarında kurdukları düzeni, birliği ve özel işleri için toplandıkları yeri ifade
31
etmektedir. Hangi dinden olursa olsun bütün esnafın toplanabileceği ve serbestçe
müzakere yapabileceği bu tür yerlere lonca denildiği için bu esnaf örgütüne de
lonca teşkilatı adı verilmiştir. Lonca yönetim kurulu, esnaf ustaları tarafından
seçilen beş kişiden oluşmuş; esnafa ait her tür iş bu kurulca incelenmiş ve
sonuçlandırılmıştır. Alınan kararlardan lonca esnafa karşı, başkan da loncaya karşı
sorumlu tutulmuştur. Yönetim kurulu, aynı zamanda başkanın idaresinde olan
yardım (tedavün) sandığının denetiminden de sorumlu olmuştur (Özcan, 2007).
Devletin uyguladığı merkeziyetçi politikaya ayak uyduran yönetimin denetim
ve gözetimine açık, üst yöneticileri Sultan’ın Berat-ı Şerif’i ile atanan loncalar,
Avrupa’daki benzerleri gibi, ortakları ve aile bireyleri için hastalık, evlenme,
doğum, iş kurma, işsizlik, ölüm gibi birtakım sosyal risklere karşı ayni ve nakdi
yardım sağlayan dayanışma sandıkları kurmuşlardır (Rehber, 2011).
3.2.1.1. Mithat Paşa Dönemi
3.2.1.1.1. Memleket Sandıkları
Türkiye’de çağdaş anlamda kooperatifçilik hareketinin Mithat Paşa’nın
kurmuş olduğu Memleket Sandıklarıyla başlamış olduğu kabul edilmektedir.
Çiftçinin kredi ihtiyacını karşılayacak bankalar ve teşkilatlanmış bir
finansman kurumu bulunmaması yüzünden, bu kişilerin sarrafların ve başka
tefecilerin pençesine düşmüş olduğunu gören Mithat Paşa, bu konuya çare olarak
köylerdeki imece geleneğinden yararlanmayı düşünmüştür.
Devlete ait boş
arazilerde, hafta tatillerinde, imece yoluyla çiftçilerce tarım yapılarak ürün
yetiştirilirse, bunun satışından elde edilecek paralarla bir sandık kurulabilir ve
böylece köylü tefecinin elinden kurtulabilirdi (Hazar, 1996).
32
Üretim ve kredi kooperatifçiliğinin birleştirilerek köylüye sağlam bir kredi
kaynağı sağlanılması amacını taşıyan bu girişimin ilkelerini şu şekilde
sıralayabiliriz (Alpaslan, 2004):
-
Devlete ait boş arazi köylüler tarafından imece usulü ile ekilecek, bu
ekim sonunda ürün satışından elde edilecek hasılat sandıklara
yatırılacak,
-
Sandıklarda toplanan meblağlardan muhtaç köylülere kredi verilecek,
-
Krediler ya krediyi alanların şahsi kefaletleri yahut sandıklara
bırakılacak rehinler üzerinden açılacak,
-
Kredinin miktarı 20 altını aşmayacak, faiz oranı %1 ve vadesi 3 ay ile 1
yıl arasında olacaktır.
Mithat
Paşa
“Memleket
Sandığı”
adını
verdiği
ilk
tarım
kredi
organizasyonunu, o zaman valiliğini yaptığı Niş şehrinde 1863 yılında kurmuştur.
İlk denemesinden olumlu sonuçlar alan Mithat Paşa bu sandıkların bütün ülkede
kurulmasının faydalı olacağını düşünmüştür. Bu amaçla hazırladığı nizamname
hükümetçe kabul edilmiş ve valilere ülkenin her tarafında memleket sandıkları
kurma görevi verilmiştir (Rehber, 2011). Mithat Paşa tarafından hazırlanan ve
hükümet tarafından 1867 yılında kabul edilen bu nizamname Türk kooperatifçilik
hukuku ile ilgili ilk yazılı belge olarak kabul edilmektedir (Rehber, 2011).
Birçok kazada kurulmuş olan memleket sandıkları, her tarafta arzu edildiği
gibi gelişmemiş ve iyi çalışan sandıkların sayısı giderek azalmaya başlamıştır.
Böylece, 1883 yılında kapanarak yerini menafi sandıklarına bırakan memleket
sandıklarının kapanmalarının nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
-
Zamanla ortaklar arasındaki ilişkiler bozulmuştur.
33
-
Birlikte çalışmanın kaldırılarak her hayvan başına alınmaya başlanan 15
kg buğday uygulaması her yerde başarılı bir şekilde uygulanmamış ve
haksız uygulamalara yol açmıştır.
-
Merkezi bir örgütlenmenin olmaması koordinasyonsuzluğa neden
olmuştur.
-
Sandıktan alınan borçlar ödenemez hale gelmiştir.
-
Sermaye amacıyla konan paralar zamanla amaçları dışında borç
verilmeye başlanmış ve bu verilen borçlar tekrar geri ödenmemiştir.
-
Sandık yönetim ve denetiminde bir takım yolsuzluklar başlamıştır.
-
Etkin bir denetime sahip olmayan sandıklarda çeşitli spekülasyonlar
yapılır hale gelmiştir.
-
Sandıkların yönetimi için çok zaman yetenekli, dürüst ve bu işe istekli
idareciler bulunamamıştır.
-
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda sandıkların kuvvetli olduğu
toprakların elden çıkması sandıkların mali durumunu derinden
etkilemiştir (Gülpak, 1997).
3.2.1.1.2. Menafi Sandıkları
Menafi sandıklarını memleket sandıklarından ayıran en büyük özellik, bu
sandıkların sermaye bakımından daha kuvvetli bir hale sokulmuş olması ve
idarecilerinin daha derli toplu getirilmesidir (T.C. Ziraat Bankası, 1964).
Memleket sandıklarının çeşitli nedenlerle çalışamaz hale gelmesi üzerine bu
sandıkları yeniden canlandırabilmek amacıyla yeni bazı önlemlere gerek
duyulmuştur.
1883 yılına kadar memleket sandıkları için düzenli bir kaynak
bulunamamıştı. İmece ve bir çift hayvan başına alınan 15 kg buğday uygulaması da
sandıklar için arzu edilen sürekli gelir kaynağı olamadı (Gülpak, 1997). Memleket
sandıklarının sahip oldukları kaynakların yetersiz olduğu görülerek, sandıklarda bir
reform yoluna gidilmesinin doğru olacağı kanaatine varılmıştır. Bunun için de
34
sandıklara sermaye olarak verilmek üzere aşar vergisinin bir miktar çoğaltılmasına
karar verilmiş ve 1883’ten başlamak üzere aşar vergisi onda bir oranında
arttırılmıştır. Bu şekilde o zamana kadar %10 olan aşar vergisi %11’e çıkarılmıştır.
Aşara yapılan bu ilaveye “menafi hissesi” adı verilmiş ve memleket sandıkları da
bundan böyle Menafi Sandıkları ismini almıştır (Çıkın ve Karacan 1994).
Aynı zamanda sandıkların idaresinde de bazı değişiklikler yapılmış ve
sermayelerinin toplanışındaki değişiklikten dolayı menafi sandıkları adını alan bu
teşkilat doğrudan doğruya devletin denetimi altına girmiştir. Fakat ülkenin her
tarafına dağılmış bulunan bu sandıkların kontrolü devlet tarafından kolaylıkla
sağlanamamış ve çeşitli nedenlerden dolayı devam eden aksaklıklar artmış ve
alınan yetersiz önlemlerle sandıkların iyileştirilmeleri sağlanamamıştır (Rehber,
2011).
Beklenen başarı bu sandıklardan da sağlanamayınca memleket ölçüsündeki
zirai kredi hareketlerinin tek bir müessese tarafından sevk ve idaresinin daha
faydalı olacağı kanaati yavaş yavaş hakim olmaya başlamış, giderek artan tarımsal
kredi gereksinimini sandıklar karşılayamaz hale gelmişlerdir. 1888 yılında artan
tarımsal kredi ihtiyacını sağlamak üzere menafi sandıkları kaldırılarak Ziraat
Bankası kurulmuş (Gülpak, 1997) ve kaldırılan menafi sandıklarının 2 milyon altın
lira olan toplam sermayesi bu bankaya aktarılmıştır (Rehber, 2011).
3.2.1.1.3. Ziraat Sandıkları
1877 Osmanlı-Rus Savaşı esnasında işgal edilen ve daha sonra Osmanlı
İmparatorluğu’ndan koparılan topraklar üzerindeki memleket sandıkları ile ülkenin
öteki yerlerinde bulunan memleket sandıklarının gelişimleri birbirinden farklıdır.
Ruslar işgal ettikleri yerlerdeki memleket sandıklarının yararlarını fark ettikten
sonra, bunların daha iyi çalışmaları için bazı önlemler almışlardır.
Ruslar
çekildikten sonra da Bulgarlar, bölgelerinde bulunan ve önceden iyi işlemekte olan,
35
ancak savaş sebebi ile çalışmaları aksayan memleket sandıklarını yeniden faaliyete
geçirmişlerdir. Bu sırada 1883 senesinde yalnızca Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı
Bulgar Prensliği sınırları içindeki memleket sandıkları için özel bir yasa çıkarılmış
ve buralardaki memleket sandıklarına, ziraat sandıkları ismi verilmiştir.
Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra da ziraat sandıkları bir süre daha
çalışmalarını devam ettirmiştir. Sonra ülkemizdeki gelişmelere benzer bir şekilde
1903 senesinde Ziraat Sandıkları birleştirilerek Bulgaristan Ziraat Bankası
kurulmuştur. Fakat Bulgarlar kendi Ziraat Bankalarını kurarlarken, kooperatifçiliği
yadsımamışlar, 1890 senesinde ilk kredi kooperatifini kurmuşlardır. Daha sonra
Kredi Kooperatifleri Merkez Bankası’nı da faaliyete geçirerek, tarımsal kredi
işlerini iki yoldan yürütmüşlerdir.
Bu çalışmaların, Bulgaristan’ın kısa sürede
tarımsal finansman sorununun çözülmesinde büyük rolü olmuştur (Erçin, 2004).
3.2.1.1.4. Diğer Gelişmeler
Mithat Paşanın kredi kooperatifçiliği hareketi dışında İkinci Meşrutiyet
dönemine
kadar
uygulamada
kooperatifçilik
adına
önemli
bir
girişim
bulunmamaktadır. İkinci Meşrutiyet ile tekrar hareketlenen Türk Kooperatifçilik
Hareketine Milli İktisat düşüncesi yön vermiştir. İkinci Meşrutiyet döneminde
kooperatifçilik, toplumsal sorunlara çözüm bulmada Sosyalizm ve Kapitalizm
dışında üçüncü bir yol olarak ortaya çıkmıştır. Bu dönemde üreticiyi satış ve kredi
kooperatiflerinde örgütleyerek ihracatçı sendikalar karşısında tek olarak çıkarmayı
amaçlamıştır (Gülpak, 1997).
Osmanlı’da tüketim kooperatifçiliğinin temelini Ethem Nejat’ın fikirleri
oluşturmuştur.
kooperatifleri
Mustafa Suphi, kooperatif faaliyetlerinin sadece tüketim
ile
sınırlı
kalmamasını
bunun
yanında
kooperatiflerinin kurulması gerektiğini savunmuştur.
üretim
ve
kredi
Muhittin Birgen, üretim
kooperatifleri kanalıyla ticaretin yabancı tüccarlardan tekrar Müslüman halkın eline
geçeceğini düşünmüştür (Gülpak, 1997).
36
Ahmet Cevat, kooperatifçiliği Liberalizm ve Sosyalizm arasında, her ikisinin
sakıncalarından arınmış bir çözüm yolu olarak görmüştür (Gülpak, 1997). Türk
tüketim kooperatifçiliğinin öncülerinden olan Cevat, İngiltere’ye bir gezide
bulunarak Rochdale öncülerinin hareket ve başarılarını inceleme olanağı bulmuştur.
1913 yılında “İktisatta İnkilap: İstihlak Teavün Şirketleri” “ Ekonomide Reform:
Tüketim Kooperatifleri” eserini yayınlayan Cevat, tüketim kooperatiflerinin
yanında üretim ve yapı kooperatifleri fikrini savunmuş ve ekonomi eğitiminin
önemini vurgulamıştır. Eserin sonunda bir de 60 maddelik Tüketim Kooperatifleri
Ana sözleşmesi konulmuştur.
Bu çalışmaların etkisiyle, İstanbul’un Çırçır ve
Çarşamba mahallelerinde Rochdale tipi tüketim kooperatifleri kurulmuştur (Rehber,
2011).
Dönemin kooperatifçilik savunucularından biri de Cemal Bey olmuştur.
Cemal Bey’e göre yapılacak ilk iş kooperatiflerin kurulmasına olanak sağlayan bir
kooperatifler yasasının çıkartılmasıdır. Cemal Bey, yasa ile birlikte kooperatif
konusunda halkı bilinçlendirmek gerektiğini savunmuştur. Ayrıca, kooperatifleşme
girişimleri küçük çapta ve halkın daha çok ihtiyaç duyduğu alanlarda
gerçekleştirilmeli ve kooperatifçiliğin yararları köylüye gösterilmelidir (Gülpak,
1997).
Bütün bu gelişmelerden sonra 1914’de Ticaret ve Ziraat Nezareti 88 maddelik
bir kooperatifler yasa tasarısı hazırlamış, tasarıda kooperatiflere tüzel kişilik ve bir
dizi ayrıcalıklar verilmiştir. Tasarıya göre kooperatif şirketlerini denetlemek üzere
İstanbul’da bir Kooperatif Şirketleri Merkezi kurulması öngörülmüştür. Ayrıca
kooperatiflere mali yardımda bulunmak amacıyla Kooperatifler Merkez Sandığı
oluşturulması önerilmiştir.
Tasarı meclise sunulmasına rağmen 1. Dünya
Savaşı’nın yarattığı olumsuz koşullar nedeniyle kabul edilmemiştir (Gülpak, 1997).
37
Bu dönemde kooperatif faaliyetlerinin büyük bölümü İstanbul’da olmasına
rağmen, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde de kooperatif girişimlerine rastlanmaktadır.
1911 yılında, Aydın’da kurulan “İncir Himayeyi Zürra Anonim Şirketi yerel bir
girişim olup uzun süre faaliyette bulunamamıştır (Rehber, 2011). Bundan iki yıl
sonra 1913’de “Kooperatif Aydın İncir Müstahsilleri Ortaklığı” adı altında ilk tarım
satış kooperatifi kurulmuştur (Kara, 2003). Daha sonra üreticiye kredi temin
edebilmek ve kurulan bu ilk tarım satış kooperatifine mali yardımda bulunabilmek
amacıyla Milli Aydın Bankası kurulmuştur (Rehber, 2011).
3.3.2.
Cumhuriyet Döneminde Kooperatifçilik
Cumhuriyet kurulmadan önce Mustafa Kemal Paşa, başta İzmir İktisat
Kongresi olmak üzere, birçok şehirde yaptığı konuşmalarda, ekonomik faaliyetlerde
ortaklaşa çalışmanın önemine dikkat çekmiştir.
ekonomi
dünyasının,
çıkarttığı
kitaplarla
İktisat Kongresi kararları ile
eğitim
dünyasının,
Hükümet
kararnameleri ile hukuk ve uygulama insanlarının dikkatinin, kooperatif konusu
üzerinde yoğunlaşmasını sağlamaya çalışmıştır (Çıkın, 2003: 26)
1920 yılında Mustafa Kemal Hükümeti tarafından hazırlanan Kooperatif
Şirketler Kanun Tasarısı yasalaşmayınca, Meclisin faaliyete geçmesinden sonra
1923 yılında 97 maddelik “İstihsal, Alım ve Satım Ortaklık Kooperatifleri
Nizamnamesi” çıkarılmıştır (Rehber, 2011). Ödemiş, İzmir, Bergama ve Bursa’da
tütün kooperatifleri, Tire’de Çiftçiler Kooperatifi, İstanbul’da Kehribarcılar,
Otomobilciler, Saraçlar, Ayakkabıcılar Kooperatifleri, Babadağ’da Dokumacılar
Kooperatifi, Ankara ve Ceyhan’da Memurlar Tüketim Kooperatifleri bu
nizamnameye göre kurulan ilk kooperatiflerdir (Alpaslan, 2004). Bu nizamnameye
dayanılarak, 1929 yılına kadar çoğu tarımsal nitelikte ve Ege, Marmara Havzası ve
Trakya’da olmak üzere 40 kadar kooperatif kurulmuştur (Hazar, 1996).
38
19 Mart 1923’de yayınlanan “Kooperatif Şirketler” kitapçığı, Türkiye’de
dönemi
Cumhuriyet
kooperatifçilik
düşünce
ve
hareketinin
temelini
oluşturmaktadır. Ayrıca, Atatürk kooperatifçiliğin her açıdan gelişmesine katkıda
bulunacak bir kurumun kurulmasını istemiş ve bunun üzerine, günümüzde de var
olan “Türk Kooperatifçilik Kurumu” 20 Mayıs 1931’de hayata geçmiştir (Rehber,
2011).
Cumhuriyet döneminde kooperatifçilik büyük ölçüde çıkarılan kanunlarla
devletin öncülüğünde gelişmiştir. Bu kanunların çıkarılmasında Atatürk’ün rolü
büyüktür.
1924 yılında Ziraat Bankasınca hazırlanan bir kanun tasarısı 1925
yılında 13 maddeden ibaret olarak yasalaşmıştır. “İtibari Zirai Birlikleri Kanunu”
olarak adlandırılan bu kanun ile ortakların kişisel ve müşterek kefaleti esasına göre
kredi dağıtılacak örgütler kurmaları öngörülmüştür (Rehber, 2011). 1926 yılında
İtibari Zirai Birlikleri kurulmuş ve yönetimi hakkında esasları gösteren 58 maddelik
bir kararname de çıkarılmıştır (Hazar, 1996). 1926 yılında, 856 sayılı Türk Ticaret
Yasasında, kooperatiflerin de diğer şirketler arasında yer alması için gerekli
düzenlemeler yapılmıştır (Mülayim, 2006).
Adı geçen kanunda sermaye
şirketlerine ayrılan bölümde kooperatiflere ilişkin bir bölüm konulmuş ve bundan
itibaren anılan yasaya göre kooperatifler kurulmaya başlanmıştır (Rehber, 2011).
İtibari Zirai Birlikleri Kanunundan beklenen sonuç alınamayınca, 1929’da
çıkarılan “Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu” ile Raiffeisen ilkelerine uygun tarım
kredi kooperatiflerinin kurulması yoluna gidilmiştir. Kredi kooperatiflerinden en
eski olanları bu yasaya göre kurulmuş olan kooperatiflerdir (Rehber, 2011). Yani,
bugünkü Tarım Kredi Kooperatiflerinin başlangıcını bu kanunla kurulan
kooperatifler teşkil etmektedir. Kanunun çıkmasından bir yıl sonra 550 köyde
29170 ortağın katılımıyla 191 kooperatif kurulmuştur. Bu kooperatiflerin sayısı 5
yıl içinde 668’i bulmuştur (Hazar, 1996). Çıkarılan bu kanunla kooperatif
kelimesinin ilk kez resmi olarak literatüre girmesi de ayrıca önem arz etmektedir
(Bekar, 1997).
39
Cumhuriyet döneminde, tarımsal örgütlenmeyle ilgili en önemli gelişme,
1935 yılında kabul edilen “Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu” ile
2836 sayılı “Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu”nun kabul edilmesidir. Mevcut
yasal düzenlemelere göre Türkiye’de tarım alanında tarım kredi ve tarım satış
kooperatifleri hayata geçerken, diğer alanlardaki kooperatifler Türk Ticaret
Kanununa göre kurulmuştur. 1969 yılında ise 1163 sayılı “Kooperatifler Kanunu”
kabul edilmiştir ve bu yasanın kabul edilmesiyle Türk Kooperatifçilik Mevzuatı
içinde önemli bir boşluk doldurulmuştur. Bu yasa ile Türkiye özel bir kooperatif
yasasına kavuşmuş, tarım kredi ve tarım satış kooperatifleri dışında kalan
kooperatifler için özel bir yasa ortaya konmuştur (Rehber, 2011). Bu kanun
özellikle kooperatiflerin üst örgütlenmesine imkân vermesi yönünden ve
kooperatifçilik konusundaki dağınık mevzuatı kısmen de olsa birleştirmesi
açısından da önem teşkil etmektedir (Yüksel, 2005).
2834 sayılı “Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu” önce 1985’de
3186 sayılı yasa ile daha sonra da 2000’de 4572 sayılı yasal ile 2836 sayılı “Tarım
Kredi Kooperatifleri Kanunu” önce 1971’de 1581 sayılı yasa ile sonra 1985’de
3476 sayılı yasa ile yeniden düzenlenmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu ise
1988’de 3476 sayılı yasa ile düzenlenmiş, sonra 2010’da yeni bir düzenlemeye tabi
tutulmuştur (Rehber, 2011).
Diğer yandan, 1960 sonrası dönemin, yani planlı dönemin, en önemli özelliği,
kooperatif konusu ilk kez anayasada yer almıştır (Alpaslan, 2004).
1961
Anayasası, kooperatifçiliğin ekonomik ve toplumsal kalkınmadaki yerini görerek,
kooperatifçiliğin gelişmesini görev olarak devlete vermiştir. 196 Anayasasının 51.
maddesi şu şekildedir: “ Devlet, kooperatifçiliğin gelişmesini sağlayacak tedbirler
alır.” Ayrıca tarımsal alandaki gelişmeyi ve tarımsal ürünlerin değerlendirilmesini
sağlayacak önlemleri yerine getirme görevi de devlete verilmiştir.
Türkiye’de
kooperatifçilik 1961’den sonra devletin sorumluluğuna girdiğinden, bu tarihten
sonra hazırlanan kalkınma ve hükümet programlarında da kooperatifçiliğe yer
40
verilmeye başlanmıştır. 1963’ten sonra da kalkınma plan ve yıllık programlarda yer
almaya başlamıştır (Bekar, 1997).
3.3.3.
Günümüz Türkiye’sinde Kooperatifçilik1
Şuan Türkiye’de kooperatifler, türlerine göre üç ayrı kanuna tabi olarak
kurulmakta ve faaliyet göstermektedirler:
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu: Kooperatifçilik alanını düzenleyen temel
kanundur. Birçok kooperatifin kurulup gelişmesini sağlayan bu kanun 24.4.1969
tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kooperatifler Kanunu’nun 98. maddesine göre,
kanunda aksine açıklama bulunmayan konularda Türk Ticaret Kanunu’ndaki
anonim şirketlere ilişkin hükümler kooperatifler hakkında da uygulanmaktadır.
1581 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu: Tarım kredi
kooperatiflerinin kuruluş ve işleyişlerine ilişkin özel hükümleri içeren bu kanun,
18.4.1972 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kanunda hüküm bulunmayan konular
hakkında, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu hükümlerine başvurulmaktadır.
4572 sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun: Tarım
satış kooperatifleri için çıkarılan özel kanundur. 1.6.2000 tarihinde yürürlüğe giren
bu kanun ile genel olarak tarım satış kooperatif ve birliklerine özgü hususlara yer
verilmiştir. Bu kanunda düzenlenmemiş konularda ise, 1163 sayılı Kooperatifler
Kanunu hükümleri uygulanmaktadır.
Günümüzde GTB, GTHB ve ÇŞB’nın görev ve sorumluluk alanında faaliyet
gösteren 26 ayrı türde 84.232 kooperatif bulunmakta olup, bunların ortak sayıları
toplamı ise 8.109.225’tir. Kooperatifleri tarımsal amaçlı ve tarım dışı amaçlarla
Bu kısımdaki bilgiler Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulan Kooperatifçilik Stratejisi
ve Eylem Planı’ndan alınmıştır.
1
41
kurulanlar olarak ikiye ayıracak olursak; ülke genelindeki yaklaşık 84.000
kooperatiften, 13.000’inin tarımsal amaçlı, 71.000’inin tarım dışı amaçlarla
kurulmuş olduğu görülmektedir.
Kooperatifler içinde sayıca en fazla sayıya sahip olan tür ise konut yapı
kooperatifleridir. Toplam 54.996 konut yapı kooperatifi bulunmaktadır ki, bu rakam
toplam kooperatif sayısı içinde yüzde 65’lik bir payı ifade etmektedir.
Ortak sayısı bakımından da yine konut yapı kooperatifleri ilk sıradadır.
Toplam 8.109.225 kişiden 1.985.076 kişi konut yapı kooperatifi ortağıdır.
Kooperatif ve ortak sayıları ile ilgili ayrıntılı analizler yapıldığında, tarımsal amaçlı
kooperatiflerde kooperatif başına düşen ortak sayısının daha fazla, tarım dışı
kooperatiflerde ise daha az olduğu görülmektedir.
Ülkemiz kooperatifçiliğinin genel karakteristiği, az ortaklı kooperatif
yapısının hâkim olmasıdır. Örneğin; en fazla kooperatif sayısına sahip olan konut
yapı kooperatiflerinde kooperatif başına düşen ortalama ortak sayısı 50’nin
altındadır.
Diğer taraftan, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2006-2009 yılları ve
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) 2010 yılı verilerine göre kurulan ve
kapanan kooperatif sayılarına bakıldığında; en çok kurulan kooperatiflerin yapı
kooperatifleri,
tarımsal
kooperatifler
ve
taşıma
kooperatifleri
olduğu
anlaşılmaktadır. Diğer kooperatiflerin kuruluş sıklığı oldukça azdır. Keza, enerji
sektöründe kooperatif kuruluşu hiç gerçekleşmemiştir.
Kapanan kooperatiflerde de, açılan kooperatifler paralelinde bir durum söz
konusudur. Sayı olarak fazla olan yapı kooperatiflerinde kapanma hali diğerlerine
göre yüksektir. Burada şunu belirtmek gerekir ki, diğer ticaret şirketi türlerinde
olduğu gibi kooperatiflerde ekonomik sebepler yüzünden piyasadan çekilme gibi
42
bir durum çok fazla belirgin değildir. Özellikle yapı kooperatifleri inşaatların
tamamlanması yani kooperatifin amacının gerçekleşmesi ile kapanmaktadırlar.
Diğer kooperatiflerde ise, kooperatiflerden beklenen amacın gerçekleşmemesi veya
diğer bir kooperatifle birleşmeleri gibi durumlar söz konusu olabilmektedir. Ancak,
perakende sektöründe
faaliyet
gösteren tüketim
kooperatiflerinin
kuruluş
sayılarındaki düşüş ve kapanış sayılarındaki artış, sektörde rekabet edememeleri
nedeniyle ortaya çıkan bir durumdur.
43
İKİNCİ BÖLÜM
KOOPERATİF BANKACILIĞI
1.
KOOPERATİF BANKACILIĞI KAVRAMI
Kooperatif bankacılığı; ekonomik yönden zayıf olanların birleşmelerinden ve
dayanışmalarından doğan güçle ortak amaçlarına ulaşmak, ekonomik ve sosyal
güçlükleri yenebilmek veya varlıklarını ve birliklerini sürdürebilmek için
oluşturdukları örgütlerin ya da üst örgütlerinin, ortaklarına ödünç vermek ve kimi
zamanda borçlandırma, kefalet, ödeme ve geri ödeme yol ve yöntemlerini bulmak
suretiyle kooperatifler ve ortaklarının ödemelerinde kolaylıklar sağlayan yasal
kurum olarak tanımlanabilir (Tayşi, 1998: 79).
Kooperatif bankacılığının diğer bir tanımı Franz Helm tarafından 1976 yılında
yapılmıştır.
Buna göre, “kooperatifler finansal sorunlarını çözebilmek için,
aralarında işbirliği ve güç birliğine yönelerek kendi finansal kurumlarını
kurabilirler. Kooperatif bankaları, ortaklarına işletme sermayesi ve iskonto kredisi
vermek, ekonomik gelişmelere ilişkin bilgi verip finansal konularda danışmanlık
yapmak dışında, mevduat toplamak, tahvil çıkartmak gibi normal bankacılık
işlemlerini de yerine getirirler” (Helm, 1979).
Ziya Gökalp Mülayim’e göre kooperatif bankaları “kooperatif ve üst örgütleri
tarafından oluşturulan, onlara kredi veren, onlar tarafından yönetilen ve işletilen
bankalardır. Kooperatif bankası bir kooperatif kuruluşu olduğu için kredi verdiği
kooperatifleri ve üst örgütleri denetlemesi özdenetim olarak değerlendirilmekte ve
demokratik yönetim ilkesi zedelenmemektedir” (Mülayim, 1995).
Kooperatif bankaları il, bölge ya da ülke çapında faaliyet gösterebilir.
Kooperatif bankaları bütünleşme derecelerine ve bütünleşme türüne göre çeşitli
44
biçimlerde örgütlenmektedirler.
Örneğin yerel düzeyde çalışan birim kredi
kooperatiflerinin yatay bütünleşmesi ile bölgesel düzeyde hizmet sunan bir
kooperatif bankacılığı kurulabileceği gibi, bölge birliklerinin yatay bütünleşmesi ile
ülke çapında hizmet sunan bir kooperatif bankası da kurulabilir. Tarım sektörüne
yönelik olarak çalışan tarım kredi kooperatiflerinin yanı sıra, küçük esnaf ve
sanatkâra yönelik olarak çalışan kredi kooperatiflerinin bölge ve ülke düzeyinde
bütünleşmeleri durumunda ise daha güçlü bir kooperatif bankacılığı kurulabilir.
Kurulan bu bankaya başka alanlarda çalışan diğer kooperatifler de ortak olabilir.
Bu durumda banka, hem kaynak açısından güçlenmekte hem de daha çok
kooperatife hizmet götürebilmektedir (Şahin ve Altay 1991:176).
Kooperatif bankacılığının özelliği, sadece kooperatiflere kredi vermesi değil,
bankanın yönetim ve finansmanına kadar kooperatif ve üst örgütlerinin egemen
olmasıdır. Kooperatif bankasına ayrıcalık kazandıran asıl özellik de budur. Bu
özellik, kooperatiflerin finansman kurumunun denetimi yönünden önemlidir. Ziraat
ve Halk Bankalarının kooperatifleri denetimi, devlet denetimi olduğu halde gerçek
bir kooperatif bankasının kredi verdiği kooperatifleri denetlemesi öz denetim olarak
nitelendirilmektedir.
Bağımsız ve demokratik denetim kooperatifçiliğin önemli
noktalarından birisidir (Mülayim, 1993).
Kooperatif bankacılığı alternatif işlevleri bakımından değişik bir bankacılık
türüdür.
Sosyal sorumluluk yaklaşımının bankanın hizmetlerini etkilediği bir
türdür.
Bankacılık hizmetlerinde çift taraflı bir sorumluluğa sahip olmanız
gerekmektedir. Bu sorumluluklar bankanın kaynaklarının nereden sağlandığı ve
nereye harcandığı yönündedir (Harvey, 1995).
Kooperatif bankaları değişik yollarla gelişmelerini sürdürmüşlerdir. Kuzey
Amerika’daki
kooperatif
bankaları
tüketicilerinin
satın
almalarının
kolaylaştırılmasıyla, Avrupa’dakiler ise kooperatiflerin tiplerine göre üretim
kooperatiflerine kredi açarak gelişmişlerdir.
Kendi kendine yardım, kooperatif
ilkelerine bağlılık ve kademeli (yereli bölgesel, ulusal) yapılanma kooperatif
45
bankalarının, kooperatif özellikleri ile gelişmesini sağlayan etkilerin başında
gelmektedir. Bununla beraber, kooperatif bankacılığının gelişmesinin diğer önemli
sebepleri de, ortaklarına tam finansal hizmet sağlaması, portföy çeşitlendirmesine
gitmesi, büyük bankalar ve uluslararası kooperatifleri destekleyen kuruluşlarla
işbirliği yapmasıdır.
Sonuç olarak, kooperatif bankalarının kuruluşunda yatan temel felsefe
ülkelerin ve sosyal gelişimlerinde önemli bir yere sahip ve kaynak sıkıntısı çeken
kooperatiflerin finansal açıdan desteklenmesidir. Kooperatif mantığı göz önüne
alındığında kooperatif bankaları, yerel tarım ve küçük sanayi işletmelerine kredi
sağlamak için kurulmuşlardır. Bankanın ortağı olan kooperatiflere, bu bankalar
tarafından uzun vadeli ve düşük faizle krediler verilmektedir. Kooperatif bankası
köklerini kooperatif hareketinden ve değerlerinden alan başarılı bir ticari
organizasyondur. Bankanın pazarlama stratejisi, kuruluş amacında olduğu gibi
büyük bir zamanını kooperatif değerlerinin kuvvetlendirilmesi için çalışmak olarak
belirlenmiştir. Kooperatif bankasının organizasyon yapısı incelendiğinde bankanın
ticari bankacılık esaslarına uygun olarak kurulduğu görülmektedir.
2.
KOOPERATİF BANKALARININ ÖZELLİKLERİ
Uluslararası Kooperatif Birliği’ne bağlı olan Uluslararası Kooperatif
Bankaları Birliğinin (ICBA) tanımına göre;
“bir kooperatif bankası, bankanın
sahibi olduğu kadar aynı zamanda müşterisi de olan ortaklarına ait finansal bir
yapılanmadır” (www.icba.coop).
Bu doğrultuda kooperatif bankalarının sahip
olduğu özellikler şu şekilde sıralanabilir:
-
Bir kooperatif bankası ortakları hem sahibi hem de müşterisi olan
kurumlardır. Kooperatif bankaları genelde aynı bölgede yaşayan ve belirli bir
meslek grubu içinde olan veya aynı ortak çıkarlara sahip kişiler tarafından
kurulurlar. Bu bankalar ortaklarına farklı bankacılık ve finansal hizmetler sunarlar.
46
-
Kooperatif bankaları, organizasyon, amaç, değerler ve yönetim açısından
şirket yapısındaki kurumlardan farklıdır. Kooperatif bankacılığının gelişmiş olduğu
ülkelerde, kooperatifler de çalışma ve kontrol açısından diğer bankaların bağlı
olduğu bankacılık yasa ve kurallarına bağlı olarak etkinliklerini yürütürler.
Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, denetim ve kontrol bazen doğrudan devlet
tarafından bazen de kooperatif federasyonu veya merkezi örgütü tarafından yapılır.
Kooperatif kuralları ile ulusal bankacılık yasaları arasında farklılık olduğu
durumlarda, kooperatif bankaları da genel kurallara uyarlar.
-
Kooperatif bankasının müşterisi ve sahibi aynı olduğundan, bir anlamda
sahipler ve müşterilerin gereksinimleri aynıdır. Bu nedenle kooperatif bankanın ilk
amacı kar maksimizasyonu olmayıp, ortaklarına en iyi hizmet ve ürünleri
sağlamaktır. Bazı kooperatif bankaları sadece ortakları için hizmet verirken,
bazıları ortak olmayan müşterilere de hizmet sunarak, etkinliklerinden kazanç elde
etmeye çalışırlar.
-
Kooperatif bankaları, ortaklarının demokratik olarak seçtiği yönetim
kurulu tarafından yönetilirler.
-
Kooperatif bankalarında da diğer kooperatiflerde olduğu gibi bir ortak bir
oy ilkesi doğrultusunda ortaklar eşit oy hakkına sahiptir.
-
Kooperatif bankasında yılsonunda elde edilen dönem fazlaları genellikle
rezervlere eklenir. Elde edilen karın bir bölümü de çoğu durumda yasa ve kuruluş
ilkeleri sınırlılığı altında ortaklara dağıtılır.
Kazançlar ortaklara genellikle
kooperatifle ilişkisi oranında dağıtılırken, bazı durumlarda belirli oran veya her bir
ortağın ortaklık payına orantılı olarak risturn olarak verilir (Rehber, 2011).
3.
DÜNYADA KOOPERATİF BANKACILIĞININ GELİŞİM SÜRECİ
Dünyada ilk kooperatif bankacılığı uygulamalarının başlaması, İngiliz
kooperatif hareketi ile 1850’li yıllar ile 1860’lı yıllar arasına rastlamaktadır.
1872’de CWS’nin İngiltere’de kurulmasıyla kooperatiflerin bankacılık alanındaki
temelleri atılmıştır.
Yine bu kurumun 1975’de isminin Kooperatif Bankası
olmasıyla işleyiş amacı ismine de yansımıştır (Davis and Worthington 1993).
47
Kredi kooperatiflerinin kurucuları olan Raiffeisen ve Schulze-Delitzsch,
1848’de yaşanan kıtlık döneminde yoksulluk ve fakirlikten hareket etmiş ve normal
vatandaşın tefeciler dışında kredi bulma olanaklarının olmadığını saptamıştır.
İhtiyaç duyulan kaynakları düşük riskle ve iyi koşullarda sağlamak ve tasarruflara
uygun değerlendirme seçeneği yaratmak için kredi kooperatiflerini geliştirmişlerdir.
Kredi kooperatiflerinin geliştiği ilk ülke olan Almanya’da Raiffeisen kırsal alanda
tarım kooperatifi olarak kredi kooperatiflerini kurarken, Schulze-Delitzsch kentsel
alanda kooperatif bankası kurmuştur. Her iki tür de yaygınlaşmış olup, halen Batı
Avrupa’da yaklaşık 56000 temsilciliği olan 11 bin yerel ve bölgesel kooperatif
bankası bulunmaktadır. Örneğin Fransa’da Tarım Kredi Kooperatifi (The French
Credit Agricole) Japonya dışında dünyanın en büyük bankasıdır. Alman Halk
Bankası tasarruf pazarının %28’inden fazlasını elinde bulundururken, Hollanda da
Rabobank bu konuda %25’lik paya sahiptir (Rehber, 2011).
Kredi kooperatiflerinin en yaygın ve gelişmiş uygulaması Almanya’da
görülmektedir.
Almanya’da kredi kooperatifçiliği sadece üreticiler arasından
gelişen bir hareket olarak kalmamış, İngiltere’deki tüketim kooperatifleri gibi, kredi
kooperatifçiliği alanında tüm Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerine örnek olmuştur.
Kooperatif bankalarının yaygın olduğu ülkelerden birisi de Kanada’dır.
Kanada’da oldukça güçlü bir kooperatif bankacılığı söz konusudur.
Fransızca
konuşulan Quebec bölgesinde yaklaşık 5 milyon ortağı olan 1330 kooperatif
bankası (caisses populaires) vardır.
Bölge, tasarrufta ve tüketici kredilerinde
üçüncü büyüklükte pazar payına sahiptir.
Dünya Kredi Birlikleri Konseyi (World Council of Credit UnionsWOCCU)’nin son verilerine göre dünyadaki kredi kooperatiflerine ilişkin bilgiler
Tablo 2.1’de yer almaktadır (www.woccu.org/about/intlcusystem):
48
Tablo 2.1. Dünya’daki Kredi Kooperatiflerine İlişkin Veriler
Yıl
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
4.
Ülke Sayısı
101
100
100
97
97
96
96
92
82
84
78
Kredi Birliği
55.952
51.013
52.945
49.330
53.689
49.134
46.367
42.705
41.042
40.457
40.258
Ortak Sayısı
200.243.841
196.498.738
187.986.967
183.916.050
185.800.237
177.383.728
172.007.510
157.103.072
128.338.297
123.497.445
118.268.624
DÜNYA GENELİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI MODELLERİ
Dünyada kooperatif bankacılığı modelleri iki yapı altında incelenebilir.
Bunlardan ilki, belirli bir noktaya kadar tamamen kooperatiflerin hakim olduğu
bankacılık şubeleri ve üstlerinde bir kooperatif merkez bankasının bulunduğu,
Alman modeli olarak da adlandırabileceğimiz modeldir. Diğer yapı ise,
kooperatiflerin ortağı olduğu anonim şirket şeklinde kurulan ve şube ağı ile hizmet
sunan İngiliz Kooperatif Bankacılığı olarak da adlandırılabilecek modeldir.
4.1. Alman Kooperatif Bankacılığı Modeli
Almanya’da kooperatifçilik temeline dayalı kredi sektörünün, tarım kredi
kooperatifleri ve esnaf sanatkâr kooperatifleri olmak üzere iki ana noktadan
hareketle oluştuğu görülmektedir. Kooperatif bankaları bu modelde, yerel, bölgesel
ve ulusal bazda finansman kaynaklarını kendileri yaratmaya çalışmaktadır. Bunu da
mevduat toplayarak gerçekleştirmektedir. Likidite sıkıntısı çekilen durumlarda bir
49
üst bankadan kaynak aktarılmaktadır. Bu noktada sadece kaynağın yaratılması
önemli değildir. Kullandırılan bu kaynakların geri dönme oranı da önemlidir.
Bu modelin ilk basamağında birim kredi kooperatifleri, ikinci basamağında
ise bölgesel düzeyde oluşturulan merkez kooperatif bankaları yer almaktadır.
Sistemin tepe kurumu olan Alman Kooperatif Bankası (DG Bankası) bölgeler arası
bir nitelik taşımakta ve modeli tamamlamaktadır.
Birim kredi kooperatifleri,
kooperatif kredi ya da bankacılık sektörünün ilk basamağını oluşturan kredi
kurumlarıdır. Hukuki yapıları kooperatif örgüt biçimindedir. Esnaf ve sanatkârlara
yönelik olarak çalışan Halk Bankası (Volksbanken), tarımsal üreticiye yönelik
olarak çalışan Ziraat Bankalarının (Raiffeisenbanken) yanı sıra Memurlar Bankası,
İkraz Tasarruf Bankaları gibi diğer kredi kooperatifleri de bu grupta yer almaktadır.
Birim kredi kooperatifleri kamusal kredi kurumlarına benzemektedirler. Kamusal
kredi kurumları, Alman bankacılık sektöründe kooperatif bankacılığına benzer bir
örgüt yapısında faaliyette bulunan kredi kurumlarıdır.
Birim kredi kooperatiflerinin etkilerinin gelişimi özel amaçlı hizmetlerden
(orta ve küçük ölçekli sanayi işletmeleri ile tarımsal kesime yönelik hizmetler),
genel bankacılık işlemlerine doğru olmuştur. Birim kredi kooperatifleri, merkez
kooperatif bankaları ve DG Bankası ile işbirliği yaparak, bütün bankacılık
hizmetlerini yerine getirmektedir.
Bankacılık faaliyetlerinin ağırlık noktasını
mevduat ve kredi işlemleri oluşturmaktadır. Aktif işlemler içerisinde yer alan kredi
işlemleri kısa, orta ve uzun dönemleri kapsamakta ve ortaklarının finansal açıdan
desteklenmesine yönelik olarak uygulanmaktadır. Pasif işlemler içerisinde yer alan
tasarruf mevduatları kalemi de büyük önem taşımaktadır. Bu seviyede menkul
kıymetler ve döviz işlemleri aynı ölçüde dikkat çekmemektedir (Şahin ve Altay
1991:180-181).
Küçük ölçekli işletmeler olarak çalışan birim kredi kooperatifleri, bankacılık
hizmetlerini sunarken karşılaştıkları yetersizlikleri aşmak için birleşme yoluna
gitmişlerdir.
Birim kredi kooperatiflerinin daha etkin ve verimli çalışmaları
amacıyla izlenen birleşme politikası sonucunda, birim kooperatiflerinin sayısı
50
azalırken iş hacimleri büyümüştür.
Bu gelişim ile beraber ortakların mesleki
dağılımı incelendiğinde, daha önceleri esnaf ve sanatkarlar ile birlikte çiftçilerden
oluşan kesime memur ve işçi gruba da dahil olmuştur (Şahin ve Altay 1991:181183).
Almanya’da bu birleşmeler sonucunda çoğu birim kooperatifin tüzel
kişilikleri ortadan kalkmış, yeni bir tüzel kişilik ve daha büyük bir kooperatif ortaya
çıkmıştır. Büyüyen ve yeni bir tüzel kişilik kazanan bu kooperatifler aralarında
yatay bütünleşmeye giderek “Merkez Kooperatif Bankası” olarak adlandırılan bir
üst örgütlenmeye gitmişlerdir. Üst örgüt çatısı altında toplanan birim kooperatifler
tüzel kişiliklerini yitirmemekte, yeni bir tüzel kişilik yaratmaktadır.
bütünleşme
sonucunda
büyük
ölçek
etkisinin
yaratılması
ile
Yatay
ölçeğin
üstünlüklerinden yararlanılmaktadır. Bütünleşmenin; birim kooperatifin başarısını
olumlu
yönde
etkilemesi,
faaliyet
tabanını
genişletmesi,
kaynak/zaman
kullanımında etkinliği arttırmasıyla rasyonelleştirme etkisinin büyümesi söz
konusudur.
Buna bağlı olarak da pazarlık ve rekabet etkilerinin gelişmesi
beklenmektedir.
Merkez Kooperatif Bankaları, birim kredi kooperatiflerinin bankaları
konumundadır. Alman kooperatif bankacılığı sisteminin ikinci aşamasını oluşturan
bu bankaların hukuki yapıları anonim şirket statüsündedir. Bankaların faaliyet
alanı içerisinde bulunan kredi kooperatifleri bu bankaların kooperatif ortaklarıdır.
Bu bankaların etkinlik alanları ve görevleri şu şekildedir (Şahin ve Altay 1991:183184).
-
Kredi kooperatifleri arasında takas işlemlerini gerçekleştirmek ve ilgili
sorunları çözmek
-
Farklı alanlarda çalışan kooperatiflerin veya üst örgütlerinin kredi
taleplerini karşılamak
-
Ortak bankalarla birlikte, büyük müşterilere ortak kredi sunmak
51
-
Kredi kooperatifleri arasındaki ödemeler trafiğinin düzenli bir şekilde
dolaşımını sağlamak ve bu işlemleri gerçekleştirmek
-
Birim kredi kooperatiflerinin likidite rezervlerini yönetmek
-
Dış ticaret işlemleri ve diğer yurtdışı bankacılık hizmetlerini
gerçekleştirmek
-
Menkul kıymetler alım satım işlemleri yapmak
-
Servet ve yatırım danışmanlığı ve gayrimenkul işlemlerinde aracılık
yapmak
-
Birim kredi kooperatiflerini denetlemek
-
Birim kredi kooperatiflerine danışmanlık yapmak.
Yukarıdaki işlemlere bakıldığında merkez kooperatif bankalarının birim kredi
kooperatiflerinin bankaları olmasının yanında normal bir ticari bankanın yapmış
olduğu faaliyetleri de yerine getirdiği görülmektedir. Birim kredi kooperatiflerinin
bankası konumunda olan bu bankalar, kooperatif bankacılığı sektörünün likidite
kaynaklarının optimal kullanımını sağlamaktadır.
Alman kooperatif bankacılığının en üstünde bulunan DG Bankasının yasal
görevi, Alman kooperatifçiliğini desteklemektir.
DG Bankasının sermaye
oluşumunda kooperatif bankalarının ve kooperatif kuruluşlarının büyük katkısı
vardır.
Bu da bankanın kooperatifçilikle ilgili kararları almasında bir serbesti
tanımaktadır. Bu anlamda DG Bankası, birim kooperatiflere ve üst örgütlerine her
türlü bankacılık hizmeti sunmaktadır. DG Bankasının yurt dışında da birçok şubesi
bankacılık alanında hizmet vermeye devam etmektedir.
Alman Bankacılık sistemi içerisinde kooperatif bankacılığı uygulamalarının
önemli bir yere sahip olduğu gözlenmektedir. Alman modeli Hollanda’da bulunan
kooperatif bankası tarafından da kullanılmaktadır. Aynı şekilde Alman modeline
yakın bir yapılanma şekli İsveç kooperatif bankaları tarafından da benimsenmiştir.
Dünyadaki kooperatif bankaları uygulamalarının çoğunda Alman modelinin
kullanıldığı dikkati çekmektedir.
52
4.2. İngiliz Kooperatif Bankacılığı Modeli
İngiliz kooperatif bankacılığı modeli birçok yönden Alman modelinden
ayrılmaktadır. İngiliz kooperatif bankacılığı modeli ticari bankacılık faaliyetleri
üzerine yapılandırılmıştır. Bu yapılanmanın 1993 yılından itibaren hız kazandığı
gözlenmektedir. İngiltere’de kooperatif bankası tüm kooperatifleri çatısı altında
toplayan ve onların gelişmesini sağlayan Toptancı Mağaza Kooperatifleri (CWS)
tarafından 1975’de kurulmuştur.
Bu bankanın hisseleri bu kurumun elindedir.
İngiltere Kooperatif Bankası kliring (takas) bankası şeklinde, İngiltere’de ve
dünyadaki kooperatif hareketini desteklemek amacıyla kurulmuştur (Davis and
Worthington 1993). Sadece ortaklarına değil, tüm herkese bankacılık hizmeti ve
kredi finansmanı sağlayan İngiltere Kooperatif Bankası, bugün güçlü bir banka
olarak faaliyet göstermektedir.
İngiltere Kooperatif Bankasını diğer kooperatif bankalarından ayıran en
önemli özelliği, kuruluş aşamasında ve yönetim esaslarında perakende bankacılık
yönteminin benimsenmesidir. Perakende bankacılık, mevduat bankacılığı, şube
bankacılığı ve ticari bankacılık şeklinde de adlandırılmaktadır. Perakendeci
bankalar vadeli ve vadesiz mevduat hesapları, çek tahsilatı, akreditif, açık kredi
kolaylıkları, kısa vadeli kredi, tüketici kredi kartları, kambiyo işlemleri, havale,
yatırım yönetimi, müşteriler adına menkul kıymet alım satımı gibi çok geniş bir
yelpazeye yayılı standart işlemler yapmaktadırlar (Parasız, 2000).
İngiliz
kooperatif bankacılığı da perakende bankacılığın konusuna giren bu işlemleri
yerine getirmektedir.
Bu işlemlerle kooperatif bankacılığı işlevini yitirdiği
düşünülse de bankanın hisselerinin kooperatifleri bünyesinde tutan bir üst kuruluşa
ait olması, bankanın kooperatif bankaları içerisinde yer almasını sağlamaktadır.
İngiltere Kooperatif Bankasında, kooperatiflere verilen kredilerin toplam
kredi miktarına oranı %10 seviyesindedir. Aynı zamanda mevduat portföyünün
%4’ünü kooperatiflerden toplanan mevduat oluşturmaktadır. Küçük ve orta boy
53
işletme ve bunların kurmuş oldukları kooperatiflerle birlikte kooperatif bankasının
dağıtmış olduğu kredilerin %60’ını bu üç sektör paylaşmaktadır.
Bireysel
kredilerin payı ise %40’dır. İngiliz Kooperatif Bankası aynı zamanda Unity Trust
Bankasının %33’ünün de sahibidir (Davis and Worthington 1993).
İngiliz
kooperatif bankacılığı,
kuruluş
amaçlarının dışına çıkmadan
ekonomideki durgunluklar ve diğer sıkıntılardan dolayı zamanla bankacılık
faaliyetlerini ticari bankacılık yönüne doğru kaydırmış olmasına rağmen
kooperatiflere desteğini sürdürmektedir.
Sonuç olarak, bu iki modelde de görüldüğü gibi kooperatifler, bankaların
sermaye yapılarında yer almaktadır. Alman modelinde alttaki kuruluşlar kooperatif
statüsünde olup merkez bankası ise anonim şirket şeklinde kurulmuştur. Merkez
Bankasının
hisselerinin
çoğunluğu
kooperatif
ya
da
birliklerinin
elinde
bulunmaktadır. İngiliz modelinde ise kooperatif bankası anonim şirket şeklinde
kurulmuş
olup
sunmaktadır.
şubeleri
vasıtasıyla
kooperatiflere
bankacılık
hizmetlerini
Fakat bu bankanın da hisseleri İngiltere’de kooperatifleri çatısı
altında toplayan bir birliğe aittir.
54
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DÜNYA GENELİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI
UYGULAMALARI
Kooperatif bankaları uzun süreden beri bazı gelişmiş ekonomilerin finansal
sistemlerinin ayrılmaz bir parçası olmuştur.
Hareket, bankaların faaliyetlerini
yalnızca kentsel alanlarda sınırlı tuttuğu ve yalnızca zenginlere hizmet verdiği Kıta
Avrupa’sının büyük bir kısmında 19. yüzyılın ikinci yarısında yayılmaya
başlamıştır. Sayıları artan işçi, esnaf ve çiftçi sınıfının teminatsız ya da çok az
teminatla krediye erişim imkânı olmamış ve kamu kaynakları yetersiz kalmıştır.
Tefecilerden elde edilen krediler genellikle fahiş faiz oranları ile kullanılmıştır.
Sonuç olarak, Avrupa’daki kredi kooperatifleri söz konusu bu sınıflara uygun kredi
sağlama mücadelesinden doğmuştur (Ayadi, et all. 2010).
Kendi kendine yardım ve ilgili ilkelere dayanan kredi kooperatifleri ilk olarak
Almanya’da kök salmaya başlamış ve 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında
giderek önem kazanarak, ilk olarak Almanya’nın komşu ülkeleri Avusturya, İtalya
ve Fransa, ardından Hollanda, İspanya ve Finlandiya gibi Avrupa’daki diğer
ülkelere de yayılmıştır.
Bazı ülkelerde kooperatif bankaları zamanla ortadan
kalkarken, bazı ülkelerde hiç var olmamış ya da çok küçük bir role sahip olmuştur
(Ayadi, et all. 2010). Bu bölümde, kooperatif bankacılığının dünyadaki en başarılı
uygulamalarının yer aldığı Avrupa ülkeleri detaylı olarak incelenecek ve bunun
yanı sıra Asya ve Afrika ülkelerinde yer alan bazı kooperatif bankaları da ele
alınacaktır.
55
1.
AVRUPA ÜLKELERİNDE KOOPERATİF BANKACILIĞI
1.1. Almanya Kooperatif Bankaları
Almanya’daki kooperatif bankaları, bankacılığın henüz gelişmediği, kırsal ve
kentsel nüfusun büyük çoğunluğunun finansal hizmetlere erişiminin olmadığı ve
hızlı sanayileşmenin halkın çoğu için hayatı güçleştirdiği 19. yüzyılın ortalarına
kadar uzanmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Uzun yıllardır, kredi kooperatifleri Alman bankacılık sisteminin ayrılmaz bir
parçası olmuştur. Kendi şubeleri ile Almanya’da hemen hemen her yerde var olan
kooperatif bankalarının en önemlileri “Volksbanken” ve “Raiffeisenbanken” adı
altında işlemektedir (Götzl and Gros 2010).
Alman bankacılık sisteminin yapısına kısaca göz atacak olursak, farklı türdeki
kredi kuruluşlarından oluştuğu görülmektedir. Kredi bankaları, tasarruf bankaları
ve kooperatif bankaları Alman bankacılık sisteminin üçayağını oluşturmaktadır.
Kredi ve kooperatif bankaları özel hukuk kapsamında örgütlenirken, tasarruf
bankaları kamu hukuku kapsamında örgütlenmektedir. Üç tür bankada evrensel
banka olup kendi aralarında rekabet halindedirler.
Ayrıca, kredi bankaları ile
kooperatif bankaları kendi alanlarında birbiriyle yarışmaktadır. Alman bankacılık
sisteminin karakteristik özelliklerinden birisi de işletmeler ve özel yatırımcıların
ağırlıklı olarak sermaye piyasasından değil, kredi kuruluşlarından finansman temin
etmeleri ve böylece yerel banka ilkesinin baskın çıkmasıdır (Götzl and Gros 2010).
1.1.1.
Kooperatif Bankalarının Kuruluş Tarihçesi
19. yy. büyük bir entelektüel, sosyal, ekonomik ve siyasi ayaklanmayı da
beraberinde getirmiştir.
Ticaret özgürlüğü başlatılmış ve serfler (derebeylik
köleleri) özgürleştirilmiştir.
Sonuç olarak, esnaflar, sanatkârlar, köylüler ve
56
vatandaşlar serbest piyasada, bağımsız girişimci, üretici ve rakip haline gelmiştir.
Rekabetçi olmak, üretmek ve yüksek kalitede ürünü daha ucuza satmak hayatta
kalma meselesi haline dönüşmüştür. Bu durum, işletmelerin elde etmesi oldukça
zor olan finansmanını da gerekli kılmıştır. O dönemde, yalnızca tasarruf bankaları
tarım ve ticarete mali hizmetler sunmuştur. Fakat onlar da kendilerini mevduat
işlemleriyle sınırlamıştır (Götzl and Gros 2010).
O dönemde, özel kişiler de yalnızca tasarruf bankalarından ipotek teminatı
karşılığında kredi alabiliyordu.
Her yerde, tarım ve el işleriyle ilgili işleri
modernleştirmek ve makineleştirmek için iş ve yatırım kredisi ihtiyacı vardı. Ne
tasarruf bankalarından temin edilen düşük krediler, ne de tefecilerden alınan
krediler orta düzey tarım ve ticaret sınıfının yatırım ihtiyacını karşılamaya
yetmemiştir (Götzl and Gros 2010).
Kooperatif bankaları iki bölgede ortaya çıkmıştır. Westerwald bölgesinde bir
kamu yöneticisi olan Friedrich Wilhelm Raiffeisen çevresinde gördüğü sefaletten
etkilenerek dünyada ilk kırsal kooperatiflerin temelini atmıştır. Bu kırsal
kooperatiflerin birçoğu bugün hala kurucusunun adını yaşatmak ve spesifik
karakterini vurgulamak amacıyla Raiffeisenbanken adını taşımaktadır (Ayadi, et
all. 2010).
Kooperatiflerin ikinci önemli grubu birkaç yıl sonra Batı Almanya’da
kurulmuştur. Volksbanken (halk bankaları) adını alan bu kooperatifler daha çok
kentsel alanlarda işlem yapmışlar ve ortakları genellikle sanatkârlar ve küçük
tacirler olmuştur.
Bu kooperatif grubunun kurucusu ise Delitzsch kasabasının
kurucularından biri olan ve daha sonra kendisini Schulze-Delitzsch diye adlandıran
Hermann Schulze’dir (Ayadi, et all. 2010).
Kooperatif hareketi 1850 yılından sonra hızla gelişmiştir. 19. yüzyılın sonuna
doğru Almanya ve Avusturya’nın tamamında birkaç bin kredi kooperatifi faaliyet
57
göstermeye başlamıştır. Kısa bir süre sonra, bölgesel seviyede iki birlik ve merkezi
finans kuruluşları oluşturulmuştur. 1889’da kooperatiflerle ilgili, örgütsel yapıları
ve işletme ilkeleri için yasal dayanak oluşturan özel bir yasa yayınlanmıştır. Birçok
Alman devleti özellikle de Prusya kooperatif bankalarını kamu denetimi altına
almak için girişimlerde bulunmuştur. Ancak, bu girişimler başarısız olmuş ve iki
kooperatif bankacılığı sistemi de 1972’de nihai olarak birleşene kadar değişmeden
ayrı kalmıştır.
Aynı zamanda, işletme kurallarında da önemli bir değişiklik
olmuştur. Kooperatif bankalarına, ortağı olmayan müşterilerle de iş yapma izni
verilmiştir. Kooperatif bankalarının geleneğini belirsizleştiren ortak olmayanlarla iş
yapma durumu son yıllarda ciddi bir önem kazanarak artış göstermiştir (Ayadi, et
all. 2010).
Sonuç olarak, kredi kooperatiflerinin kurucu babalarından biri olan Herman
Schulze Delitzsch, sermayenin egemenliği ve ticaretin etkileri üzerine sızlanmak
yerine fabrikaların, ticaret işlemlerinin avantajlarını kaçırmamak ve sermayeden
faydalanmak gerektiğini düşünmüştür. Schulze Delitzsch ve tarım kooperatiflerinin
kurucu babası olan Friedrich Wilhelm Raiffeisen’in 19. yy’da, kendi kendine
yardım, kendi kendine sorumluluk ve kendi kendine yönetime dayanan kredi
kooperatiflerini kurmalarıyla yaptıkları şey de bu olmuştur.
Schulze-Delitzsch ve Raiffeisen 19. yüzyılda kurdukları “Vorschussvereine”
ve “Darlehnskassen”larıyla bugünkü kredi kooperatiflerinin atalarını yaratmışlardır.
Bunlar, küçük tüccar ve çiftçilere krediye erişim imkânı sağlamıştır.
Kredi
kooperatifleri, ortaklarının ihtiyaçlarına yönelik oluşturulmuş bir mali hizmetler
sistemiyle, ortakların kişisel, özel yatırım ve işletme kredisi edinerek geçimlerini
sağlamalarına büyük katkıda bulunmuştur. Böylece, toplumun geniş tabakası
tefecilerden bağımsız hale gelmiştir.
Kendi kredi kooperatifleriyle, piyasada
rekabet edebilirliklerini sürdürebilmişlerdir (Götzl and Gros 2010).
58
1.1.2.
Günümüz Almanya’sında Mevcut Durum
Bugün kooperatif bankaları, Alman bankacılık sisteminin karakteristik
özelliği olan “üç sütunlu sistem”in üçüncü sütununu oluşturmaktadır. Kooperatif
bankaları, geniş şube ağları olan özel ticari bankalar ve tasarruf bankaları ile
rekabet halindedir (Ayadi, et all. 2010).
Günümüzde, Alman kooperatif hareketi içerisinde ortaklar (16,4 milyon) ve
müşteriler (yaklaşık 30 milyon) açısından en büyük grup, sayıları 1.156’yı bulan
Halk ve Raiffeisen Bankalarıdır (Volksbanken ve Raiffeisenbanken).
İki
Kooperatif Merkez Bankası ve bağlı şirketleri ile birlikte bu bankalar, 13.571
şubelik bir bankacılık ağı oluşturmaktadır ve bilânço toplamları takriben 1.175
milyar Euro’dur. Evrensel bankalar olarak bu kurumlar, hem ortaklarına hem de
ortak olmayanlara aynı şekilde bütün bankacılık hizmetlerini sunmaktadırlar
(DGRV Türkiye Temsilciliği, 2010).
Kooperatif bankacılık grubu, yerinden yönetim esasına göre teşkil edilmiştir.
Yerel seviyedeki bütün kurumlar özerktir. Bölge ve ulus düzeyindeki tüm
kooperatif bankaları ve mali kurumlar (ör. Alman Merkez Kooperatif Bankası-DZ
BANK AG-Deutsche Zentral-Genossenschaftsbank) yerel düzeyi desteklemek
zorundadır (yetki ikame ilkesi) (DGRV Türkiye Temsilciliği, 2010).
1.1.3.
Kooperatif Bankalarının Örgütsel Yapısı
Almanya’da kooperatifçilik temeline dayalı kredi sektörü; tarım kredi
kooperatifleri ve esnaf-sanatkâr kooperatifleri olmak üzere iki ana noktadan
hareketle oluşturulmuştur. Almanya’da kredi kooperatifçiliği “İkraz Birlikleri”nden
Raiffeisen Bankalarına, “Avans Birlikleri”nden Halk Bankalarına doğru bir çizgide
gelişimini sürdürmüş ve ilerlemiştir. 1971 yılının sonuna kadar birim kooperatifler
ve bölgesel merkez bankaları olarak iki gruba ayrılan kooperatif kredi kurumları
59
1972 yılından sonra üç aşamalı bir örgütlenme modeli benimsemişlerdir. Bu
modelin ilk basamağında birim kredi kooperatifleri, ikinci basamağında ise bölgesel
düzeyde oluşturulan kooperatif merkez bankaları yer almaktadır. Sistemin tepe
kurumu olan Alman Kooperatifler Bankası (DG Bank-Deutsche Genossen
Schatsbank) bölgeler arası bir nitelik taşımakta ve modeli tamamlamaktadır (Şahin
ve Altay 1991:179).
1.1.4.
Birim Kredi Kooperatifleri (Yerel Kooperatif Bankaları)
Çoğunluğu Volksbanken ya da Raiffeisenbanken olarak bilinen yerel kooperatif
bankaları, yasal dayanağı olan kooperatiflerdir. Alman kooperatif yasasının 1.
Maddesine göre, kooperatiflerin tanımlayıcı özelliği, hisseleri bulunan ancak ne
kadar hissesi olduğuna bakılmaksızın bir oya sahip olan ortaklarının olması ve en
önemli amacının ortaklarının ekonomik faaliyetlerini desteklemek olmasıdır
(Ayadi, et all. 2010)
Alman Kooperatif Bankacılığı Sisteminin güçlü temeli, 1.156 kooperatif
bankası ile şubelerinden oluşan ağa dayanmaktadır (2009 yılında yaklaşık 690
milyar € iş hacmi ve 9,5 milyar € ödenmiş ortaklık payı sermayesi). Bu ağ
içerisinde sadece Volksbanken ve Raiffeisenbanken değil aynı zamanda belirli
mesleklere, özellikle kamu çalışanlarına, büro çalışanlarına veya tıp sektöründe
çalışanlara hizmet götüren çeşitli kooperatif bankaları da yer almaktadır. Grupta
ayrıca aynı çatı altında ürün işlemleriyle (çok amaçlı kooperatifler) ve bankacılıkla
ilgilenen yaklaşık 165 Raiffeisen kooperatifi yer alır. Bugün bir kooperatif
bankasının ortalama bilanço toplamı yaklaşık 597 milyon €’dur. Bu rakam,
sektördeki birleşmeler ve işlemlerdeki genel artış neticesinde zaman içerisinde
önemli ölçüde artmıştır. Günümüzde kooperatif bankalarının pazar payları,
kredilerde % 14.3 ile % 27.1 ve çeşitli mevduat türlerinde ise % 15.8 ile % 28.9
arasında değişmektedir (DGRV Türkiye Temsilciliği, 2010).
60
Kooperatif bankacılık sektörünün ilk basamağını oluşturan birim kredi
kooperatiflerinin hukuki yapısı kooperatif örgüt biçimindedir. Esnaf ve sanatkâra
yönelik olarak çalışan “Halk Bankası” (Volksbanken), tarımsal üreticiye yönelik
olarak çalışan “Raiffeisen Bank”lerin yanı sıra, “Memurlar Bankası”, “İraz ve
Tasarruf Bankaları” gibi diğer kredi kooperatifleri de bu grupta yer almaktadır.
Birim kredi kooperatifleri, “Kamusal Kredi Kurumları”na benzemektedirler.
Kamusal Kredi Kurumları, Alman bankacılık sektöründe kooperatif bankacılığına
benzer bir örgüt yapısında faaliyette bulunan kredi kurumlarıdır. Birim kredi
kooperatiflerinde yapılan son düzenlemelerle, birim kredi kooperatiflerinin
faaliyetlerini sınırlayan kısıtlamalar kaldırılmış ve bankacılık hizmetlerinin gelişim
süreci hızlandırılmıştır (Şahin ve Altay: 1991: 180).
Lisanslı bankalar olarak Alman kooperatif bankaları genel bankacılık
mevzuatına uymak zorundadır ve Federal Mali Hizmetler Yetkili Makamının
(BAfin), Bundesbank ile işbirliği ile gerçekleştirdiği normal bankacılık denetimine
tabidir. Küçük değişiklikler dışında diğer bankalar gibi aynı seviyede öz sermayeye
sahip olmak zorundadırlar ve aynı yapısal ve ihtiyatlılık kurallarına uymalıdırlar
(Ayadi, et all. 2010).
Alman bankacılık sektöründe faaliyette bulunan diğer kredi kurumları
dikkate alındığında, birim kredi kooperatiflerinin en zengin kesimi oluşturduğu
görülmektedir. Alman Kooperatif Bankacılığı sisteminin temelini oluşturan kredi
kooperatifleri, ortaklarının mesleki dağılım açısından incelendiğinde, ekonomideki
gelişmeye bağlı olarak meslek gruplarının da geliştiği görülmektedir. Daha önceleri
çoğunlukla esnaf, sanatkâr ve çiftçi olan ortakların yerini, bugün kendi işyerinde
çalışamayan orta gelir grubu almıştır (Şahin ve Altay 1991: 180).
1971 öncesinde çok sayıda, ancak küçük ölçekli işletmeler olarak çalışan
birim kredi kooperatifleri, bankacılık hizmetlerini sunarken karşılaştıkları
yetersizlikleri ve sorunları aşabilmek için, birleşmeye gitmişlerdir. Bu birleşme
süreci içerisinde ilk on yıllık dönemde yılda ortalama 200 birleşme olayı
gerçekleşmiştir. 1980-85 döneminde birleşme olayları, 1985 yılından sonra yeniden
61
hız kazanmıştır. Birim kredi kooperatiflerinin daha etkin ve verimli çalışmaları
amacıyla izlenen birleşme politikası sonucunda birim kooperatiflerin sayısı
azalırken iş hacimleri büyümüştür (Şahin ve Altay 1991: 181). Çünkü birleşmeden
sonra her biri kendi tüzel kişiliğine sahip ve dağınık halde bulunan tüm
kooperatifler daha büyük ve yeni bir tüzel kişilik altında toplanmışlardır.
Yerel bir kooperatifin yasal sahibi olan ortakları, genel kurulda oy kullanma,
dağıtılacak kardan pay alma ve iştirakte bulunduğu hissesini geri alma hakkına
sahiptir. Ortakların resmi yükümlülüğü, ortak olurken nominal değer üzerinden
verilen bir hisse satın alarak mali katkıda bulunmaktır. Birçok kooperatifin
tüzüğüne göre, ortaklar aynı zamanda kooperatifin iflas durumuna düşmesi halinde
sınırlı bir düzeyde mali katkıda bulunmak zorunda olan garantörlerdir (Ayadi, et
all. 2010).
Bir kooperatifin yasal yapısı anonim şirkete benzese de önemli açıdan
farklılık göstermektedir. Üst organı üyeler meclisidir ve yönetim kurulu ortaklarının
atanması gibi önemli kararlar alma rolüne sahip olan üst kurul üyelerini seçer ve
karın2 kullanılması ile ilgili karar verir (Ayadi, et all. 2010).
Diğer yandan, yıllık genel kurul toplantısına katılım düzeyi oldukça zayıftır.
Bu yüzden birçok Alman kooperatif bankasında aslında ortaklar genel kuruluna
verilen birçok görevi yerine getirmekle yükümlü olan bir temsilciler kurulu
bulunmaktadır. Her kooperatif bankası bir denetim kurulu ve yönetim kuruluna
sahiptir. En az iki ortaktan oluşmak zorunda olan yönetim kurulu, bankanın günlük
işlerinin yürütülmesinden ve üçüncü taraflara karşı temsilinden sorumludur (Ayadi,
et all. 2010).
Kooperatif ortaklarının her biri yalnızca bir oya sahiptir ve paylarını diğer
kişilere serbest piyasa fiyatından satamazlar ancak sadece nominal değerleri
üzerinden elden çıkarabilirler (Ayadi, et all. 2010)
2
Kar payları makul seviyededir. Birçok durumda %5-%8 sermaye getirisini yansıtır.
62
Kooperatif Merkez Bankaları
1.1.5.
Büyüyen ve yeni bir tüzel kişilik kazanan kooperatif işletmeler ya da birim
kredi kooperatifleri, aralarında yatay bütünleşmeye giderek “Kooperatif Merkez
Bankası” olarak adlandırılan bir üst örgüt oluşturmuşlardır. Yatay bütünleşme
sonucunda “büyük ölçek” etkisinin yaratılması ve büyük ölçeğin üstünlüklerinden
yararlanması söz konusudur. Bütünleşmenin; birim kooperatifin başarısını olumlu
yönde etkilemesi, faaliyet tabanını genişletmesi kaynak ve zaman kullanımında
etkinliğini artırması beklenmektedir. Bu yüzden yerel düzeyde faaliyet gösteren
birim kredi kooperatifleri yatay bütünleşmeye giderek bölgesel düzeyde faaliyet
gösteren “Kooperatif Merkez Bankaları”nı oluşturmuşlardır (Şahin ve Altay 1991:
183).
Bu Kooperatif Merkez Bankalarından büyük olanı, ilk derece kooperatiflerin
ya da kooperatif bankalarının merkez bankası olarak Frankfurt’ta hizmet veren
Deutsche
Zentral-Genossenschaftsbank
(DZ
Bank)’dır.
Küçük
olanı
ise
Düsseldorf’da yer alan WGZ Bank’dır. Her iki kooperatif merkez bankası da aynı
zamanda ticari banka olarak işlemektedir (Ayadi, et all. 2010).
Merkez bankası ve kurumsal banka olarak hizmet veren DZ Bank AG aynı
zamanda DZ Bank Grubu’nun ana şirketidir. Merkez bankası olarak, iştirak ortağı
olan
yaklaşık
900
(www.dzbank.com).
yerel
kooperatif
bankasına
hizmet
sunmaktadır
Anonim şirket şeklinde örgütlenen bir kuruluş olan DZ
Bank’ın hisselerinin büyük bir çoğunluğu birinci kademe kooperatiflerin elindedir.
Toplam aktif varlığı 2009 sonu itibariyle yaklaşık 389 milyar Euro’dur ve yaklaşık
25.000 personeli bulunmaktadır ve bu durum DZ Bankı Almanya’nın en büyük
bankalarından biri haline getirmektedir. DZ Bank, ortağı olan yerel kooperatif
bankalarının yanı sıra Almanya’daki ve yurtdışındaki diğer müşterilerine geniş bir
mali hizmet sunmakta ve kooperatif bankacılık grubuna ait olan diğer mali hizmet
firmalarının sermaye hisselerinin büyük bir kısmını da elinde tutmaktadır (Ayadi, et
all. 2010).
63
Toplamda 1000’den fazla kooperatif bankasının yer aldığı Alman kooperatif
finans ağında DZ Bank, WGZ Bank ile merkez bankası fonksiyonunu
yürütmektedir. DZ Bank Baden-Württemberg, Bavaria, Berlin, Brandenburg,
Bremen, Hamburg, Hesse, Mecklenburg-Batı Pomerania, Aşağı Saksonya,
Saksonya-Anhalt,
Schleswig-Holstein
and
Thuringia
bölgelerindeki
yerel
kooperatif bankalarına hizmet vermektedir. Bu bölgeler Almanya’daki kooperatif
bankalarının dörtte üçünden fazlasını kapsamaktadır. Kooperatif bankaları, DZ
Bank’ın sadece en önemli müşterileri değil aynı zamanda onun ortaklarıdır
(www.dzbank.com).
Kooperatif bankacılık sisteminin ikinci basamağını oluşturan kooperatif
merkez bankaları, bir likidite (yeniden finansman) kaynağı olarak hizmet vermekte,
yerel kooperatif bankalarının likidite fazlalarını dengelemekte ve uluslararası ticaret
işlemlerini yürütmektedir. Başlangıçta yerel bankalar tarafından kurulmuş olan çok
sayıda bölgesel banka bulunmakta iken, ortakların ve müşterilerin çıkarlarına en iyi
şekilde hizmet verebilmek ve Alman bankacılık sektöründeki değişimlere uyum
sağlayabilmek amacıyla bölgesel bankalar birleşmeye başlamıştır. (DGRV Türkiye
Temsilciliği, 2010).
Kooperatif Merkez Bankaları, birim kredi kooperatiflerinin, başka bir deyişle
Volksbank ve Raiffeisen Bankaları ve diğer kooperatif kredi kurumlarının bankaları
durumundadır. Alman kooperatif bankacılığı sisteminin ikinci aşamasını oluşturan
bu bankaların hukuki yapıları anonim şirket statüsündedir. Bu bankaların etkinlik
alanları şu noktalar çerçevesinde özetlenebilmektedir (Şahin ve Altay 1991: 183):
-
Kredi kooperatifleri arasında takas işlemlerini gerçekleştirmek ve ilgili
sorunları çözümlemek,
-
Farklı alanlarda çalışan kooperatiflerin ve/veya üst örgütlerinin kredi
taleplerini karşılamak,
-
Ortak bankalarla birlikte, büyük müşterilere ortak kredi sunmak,
64
-
Kredi kooperatifleri arasındaki ödemeler trafiğinin düzenli bir şekilde
dolaşımını sağlamak ve bu işlemleri gerçekleştirmek,
-
Birim kredi kooperatiflerinin likidite rezervlerini yönetmek,
-
Dış ticaret işlemleri ve diğer yurtdışı bankacılık hizmetlerini
gerçekleştirmek,
-
Menkul kıymetler alım satım işlemleri yapmak,
-
Servet ve yatırım danışmanlığı ve gayrimenkul (emlak) işlerinde aracılık
yapmak,
-
Kamu kurumları ve diğer kooperatif birlikleriyle ya da üst örgütlerle
görüşmeler yapmak ve kurulan ilişkileri sürdürmek,
-
Birim kredi kooperatiflerini denetlemek,
-
Birim kredi kooperatiflerine danışmanlık, eğitim ve öğretim hizmetlerini
sunmak.
Kooperatif merkez bankaları evrensel banka niteliğinde olup, çağdaş
bankacılık hizmetlerinin hepsini sunmaktadır. Kooperatif merkez bankaları,
yukarıda sayılan etkinlikleri
yerine getirirken “Birim Kredi Kooperatifi
Bankalarının Bankası” işlevini yerine getirmektedir. Böylece, kooperatif bankacılık
sektörünün likidite kaynaklarının optimal kullanımı sağlamaktadır (Şahin ve Altay
1991: 183-184).
1.1.6.
Alman Kooperatifler Bankası
Merkezi Frankfurt’ta bulunan “Alman Kooperatifler Bankası” (Deutsche
Genossenschafts Bank /DG Bank) Alman kooperatif bankalarının en üst örgütüdür.
Hukuki yapısı “kamu kurumu” niteliğinde olan DGB’nin yasal görevi, Alman
kooperatifçiliğini desteklemektir (Şahin ve Altay 1991: 185).
DG Bank’ın sermayesinin çoğunluğu kooperatiflere aittir. Devletin katılım
oranı düşüktür. Bu durum, DG Bank faaliyetlerinde ve kararlarında serbesti
65
gerektirmekte, bir kamu kurumu olarak değil de, bir kooperatif işletme olarak
çalışmasını sağlamaktadır. Alman kooperatifçiliğini desteklemekle görevli olan DG
Bank bu amaçla, birim kooperatiflere ve üst örgütlerine her türlü bankacılık hizmeti
sunmaktadır. Ayrıca, uluslararası finans piyasalarında şube açarak, temsilcilik
yaparak ve bu piyasalara iştiraklerde bulunarak hizmet ağını çok geniş bir alana
yaymıştır. Kısacası DG Bank hem ülke içinde birim kooperatiflere ve üst
örgütlerine her türlü bankacılık hizmeti sunarak hem de uluslararası alanda faaliyet
göstererek gelişmesini sürdürmüştür (Şahin ve Altay 1991: 185).
1.1.7.
Denetim Birlikleri
Almanya’da günümüzde kooperatif bankalarının karşı karşıya olduğu rekabet
ortamı, içsel yönetim problemlerini azaltan etkenlerden biridir. Yumuşak bir
yönetim personelin ve müşterilerin organizasyondan ayrılmasına neden olabilecek
ve yönetimin dikkate alması gereken bir tehdittir. Alman kooperatif bankacılığı
sistemi bu bağlamda önemli ve olumlu bir rol oynayacağı tahmin edilen kurumsal
bir araç geliştirmiştir. Bu araç bölgesel Denetim Birlikleri tarafından düzenli olarak
icra edilen geniş kapsamlı denetimdir. Denetçiler sadece banka hesaplarını kontrol
etmekle görevli olmayıp aynı zamanda banka yönetiminin nasıl yetkin ve tedbirli
olduğunu değerlendirmek zorundadır. Bölgesel Denetim Birliklerindeki iyi
denetçilerin daha sonra kooperatif bankalarının yöneticileri olma ihtimalleri olduğu
için, görevlerini olabildiğince özenle yerine getirmek için güçlü bir dürtüleri vardır
(Ayadi, et all. 2010).
Denetim Birlikleri görevlerini yalnızca kooperatif bankalarının ilgili bölgesel
birlikleri adına değil BVR Federal Birliğiyle yakından ilişkili olan kurumsal
koruma düzeni adına yerine getirirler. Söz konusu koruma düzeni aynı zamanda
fiili yönetim sisteminin bir parçasıdır çünkü koruma düzeninin değerlendirmesi
yerel bir bankanın mali durumunu ve yönetiminin bağımsızlık derecesini belirler.
Bireysel bankaların koruma düzenine katkıları, yerel bir bankanın denetçiler
66
tarafından belirlenen riskliliğine bağlıdır. Risk taşıyan bankalar yalnızca daha fazla
ödeme yapmak zorunda olmakla kalmayıp, eğer yöneticileri çok fazla riske girerler
ve denetçiler tarafından bu durum fark edilirse işten atılma tehlikesi yaşarlar
(Ayadi, et all. 2010).
1.1.8.
DGRV
DGRV (Alman Kooperatif ve Raiffeisen Konfederasyonu), kooperatif
yasasına göre Alman kooperatif sektörünün ulusal üst örgütü ve en üst düzey
denetim federasyonudur. Yaklaşık 5.300 birim kooperatif, çeşitli sektörleri
kapsayan (tarım, bankacılık, küçük ölçekli sanayi ürün ve hizmetleri) kooperatif
sisteminin bir parçasıdır. Her gün yaklaşık 780.000 tam zamanlı çalışan personel
kooperatif ortaklarının ve müşterilerinin çıkarlarına hizmet etmektedir.
DGRV, Alman kooperatif sektörünün, tarım, tasarruf ve kredi, küçük çaplı
endüstri ürün ve hizmetleri, bölgesel ve ulusal kooperatif kuruluşları, federasyonlar,
birlikler ve uzmanlaşmış kooperatif işletmeleri gibi tüm kooperatifleri kapsayan
ulusal konfederasyonudur. Alman kooperatif üst düzey örgütü olarak DGRV
aşağıdaki faaliyet alanlarını içine alır:
-
Kooperatif sektörünün, üst düzey ulusal ve bölgesel bankaların ve
işletmelerin denetimlerini gerçekleştirmek,
-
Alman Kooperatif Örgütüne denetim, kooperatif kanunu, tüzükler, insan
kaynakları gelişimi ve iş organizasyonu konularında öneriler vermek ve
-
Bir kooperatif ihtisas örgütü olarak dünya genelindeki kalkınma işbirliği
faaliyetlerine katılmak.
Ulusal örgüt olarak DGVR, Uluslararası Raiffesien Birliği (IRU), Uluslararası
Kooperatifler Birliği (ICA), Avrupa Kooperatif Bankaları Birliği (EACB),
67
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Dünya Kredi Birlikleri Konseyi (WOCCU) gibi
çeşitli uluslararası kooperatif örgütleri ile ilişkilerini sürdürmektedir.
1.2. Avusturya Kooperatif Bankaları
Avusturya kooperatif bankalarının kökeni ve tarihçesi büyük ölçüde Alman
emsallerine benzemektedir.
Avusturya’da ilk tasarruf ve kredi kooperatifleri
1850’den kısa bir süre sonra kurulmuştur. Kırsal alanda işlem yapan kooperatiflere
Raiffeisengenossenschaften yani Raiffeisen kooperatifleri ve çoğunluğu kentsel
alana odaklanan kooperatiflere de Volksbanken (halk bankaları) denilmiştir. Bu
kooperatifleri oluşturmadaki dürtü, fakir köylülerin, kentlerdeki esnafların ve küçük
tacirlerin krediye erişimlerindeki ciddi problemleri azaltmak olmuştur. Neredeyse
tüm Avrupa’da olduğu gibi, kooperatifçilik hareketinin idealistik ve felsefi temeli
Avusturya’da da geniş ölçüde kabul görmüş ve bu nedenle kooperatif bankacılığı
19. yüzyılın sonuna doğru hızla yayılmıştır (Ayadi, et all. 2010).
Son yüzyılın ilk yarısında yerel kooperatiflerin bölgesel ve federal düzeyde
birlikleri oluşturulmuş ve buna paralel olarak bölgesel ve merkezi mali kuruluşlar
kurulmuştur.
Almanya’da olduğu gibi Avusturya’da da iki farklı kooperatif
bankacılığı sistemi bulunmaktaydı.
Ancak, Almanya’daki durumun aksine, bu
sistemler birleşmemiştir ve şu an başa baş gitmektedirler.
Kırsal kooperatif
sistemindeki birçok banka isminde, kurucu babaları Raiffeisen’in ismini korurken,
halk bankaları resmi isimlerinde kentsel kooperatif hareketinin kurucusunun ismini
taşımakta ve bunlara Österreichischer Genossenschaftsverband (Schulze-Delitzsch)
denilmektedir.
Avusturya kooperatif bankalarının genel özelliği, bir kooperatifin standart
konseptiyle örtüşmektedir. Kendi kendine yardım temel ilkesi, yerel insanların
diğer
yerel
kastetmektedir.
insanlara
ödünç
verilecek
tasarruflara
İkinci temel ilke dayanışmadır.
68
katkıda
bulunmasını
Bu ilkenin ana çıkarımını
kooperatif bankalarının misyonlarında görmek mümkündür.
Bu kooperatiflerin
esas amacı, kurumları ve sahipleri için daha fazla kar elde etmek değil, ortaklarının
ekonomik başarılarını arttırmak için onları desteklemektir (Ayadi, et all. 2010).
Kendi kendine yönetim ilkesi kendini yerel kooperatif bankalarının bugün bile
yasal olarak bağımsız kuruluşlar olmasında açıkça göstermektedir.
Bu
kooperatifler, işleyiş ilkelerini, kurallarını ve daha önemlisi kendi kendine yönetim
haklarını belirleyen bir mevzuata dayanan özel bir yasal statüye sahiptirler (Ayadi,
et all. 2010).
Günümüzde bu iki kooperatif bankacılığı sistemi, Avusturya bankacılık
sisteminin çok önemli unsurlarını yansıtmaktadır ve ülke çapında neredeyse tüm
kasaba ve köylere kadar uzanmaktadır. Avusturya bankacılık sisteminin kendine
has bir özelliği, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra uzun bir süre kamu iktisadi bankaları
ve kooperatif bankalarının sistemin büyük bir kısmını oluşturması olmuştur.
Hepsinin ortak ve en önemli amacı karı maksimize etmekten ziyade ortakmüşterilerini ya da sorumlu oldukları bölgelerdeki ekonomiyi desteklemek
olmuştur. Son yirmi yıldır Avusturya merkez devleti büyük ölçüde bankacılık
sektöründen ayrılmıştır.
Ancak bugün bile karın maksimizasyonundan farklı
amaçları paylaşan tasarruf bankaları ve iki kooperatif bankası büyük ölçüde
Avusturya bankacılık sektörüne hakimdir. Birlikte ele alındığı zaman bu bankalar,
tüm bankacılık aktiflerinin %50’sine sahiptir ve tüm kredi kuruluşlarının %78’ini
kapsamaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Tablo 3.1 Avusturya’daki en önemli dört banka grubunun bankacılık
kuruluşlarını ve toplam aktiflerini göstermektedir (www.oenb.at). Bütün gruplar bir
bütün olarak ele alınmakta ve yabancı şubeleri ile iştirakleri hariç tutulmaktadır.
Buna rağmen, bankacılık piyasasında iki kooperatif bankası grubunun en önemli
aktörler olduğu gözlemlenmektedir (Ayadi, et all. 2010).
69
Tablo 3.1 Avusturya Bankacılık Sistemi*
Ticari
Bankalar
Tasarruf
Bankaları
Raiffeisen
Sektörü
Volksbanken
Sektörü
Bankalar
50
55
549
68
Piyasa Payı (%)**
6
6
64
8
290.541
171.655
275.645
81.349
27
16
26
8
Toplam
Milyon)
Aktif
(€
Toplam Aktif Payı
(%)**
* Tüm rakamlar 2009 ortalamasıdır.
** Yüzdeler 100’e tamamlanmamaktadır çünkü bu dört gruba ait olmayan bazı bankalar da
sistemde bulunmaktadır.
Kooperatif kuruluşlarının yapıları da farklılık göstermektedir.
541 yerel
kooperatif bankası, Raiffeisenlandesbanken olarak adlandırılan sekiz bölgesel
merkez bankası ve Raiffeisen Zentralbank (RZB) olarak bilinen bir büyük merkezi
mali kuruluştan oluşan Raiffeisen grubu üç katmanlı bir sistemdir. 1927 yılında
kurulan RZB bugünkü ismini 1989 yılında almıştır.
Raiffeisen grubu ayrıca
Avusturya ile Merkez ve Doğu Avrupa (MDA)’da pek çok sayıda mali ve mali
olmayan diğer şirketleri de kapsamaktadır. Avusturya’da uzmanlaşmış mali hizmet
sağlayıcıları olarak grup içindeki bu diğer kuruluşların rolü büyük ölçüde
Almanya’daki DZ Bank’ın bağlı kuruluşlarıyla benzerlik göstermektedir ve
birçoğunda RZB, sermaye payının büyük kısmını elinde bulundurmaktadır.
Birçoğu kendi ülkelerinin en büyük bankaları arasında yer alan grubun yabancı
şubeleri ve iştirakleri, başlangıçta tamamen RZB’ye ait olan ancak şu an yasal
olarak ayrı bir kuruluş olan Raiffeisen International (RI) olarak bir arada
sınıflandırılmaktadır. RI 2005 yılında hisseleri Viyana Menkul Kıymetler
Borsasında listelenen halka açık bir şirkete dönüştürülmüştür (Ayadi, et all. 2010).
RZB, sistemdeki bağlı bölgesel bankalara hizmet sağlayan, kendi alanında
büyük ve önemli bir ticari bankadır. Buna paralel olarak, grubun bölgesel merkezi
bankaları da yerel kooperatif bankalarına hizmet sunmaktadır. Mali kuruluşların üç
katmanlı yapısı doğrultusunda, çeşitli bölgesel birlikler ile kooperatif bankaları
federal birliğinden oluşan bir sistem mevcuttur. Bir birlikten beklenebilecek
70
fonksiyonların yanı sıra bunlar yerel kooperatif bankalarına danışmanlık hizmeti
sağlamak ve bu kooperatiflerin Almanya durumunda olduğu gibi eşit olarak
kapsamlı denetiminden sorumludur (Ayadi, et all. 2010).
Halk bankaları (Volksbanken) Raiffeisen bankalarına göre daha küçük bir
gruptur ve daha basit bir yapılanma göstermektedir.
İki katmanlı bir mali
kuruluşları bulunmaktadır. Birçok durumda hem yerel hem de bölgesel olarak
hizmet veren yaklaşık 60 ilk derece Volksbanken bankalarının yanı sıra,
Österreichische Volksbanken AG (ÖVAG) olarak adlandırılan büyük bir merkezi
mali kuruluş bulunmaktadır.
ÖVAG tamamen ya da kısmen Volksbanken
Grubu’nun, sigorta şirketleri, konut finans bankaları, bilgisayar ve muhasebe
merkezleri ve eğitim kuruluşları gibi mali ya da mali olmayan tali teşekküllerine
sahiptir. Raiffeisen Bankacılık Grubu gibi Volksbanken Grubu da son yirmi yılda
Merkez ve Doğu Avrupa’da (MDA) büyük sayıda bağlı kuruluş edinmiştir. Şu
anda grup 9 MDA ülkesinde yaklaşık 600 bankanın işlem gördüğü bankacılık
ortaklığının neredeyse tamamına sahiptir (Ayadi, et all. 2010).
Önceden ÖVAG’ın işlevi kooperatif merkez bankası olmakla sınırlandırılsa
da bu durum 1991 yılında ÖVAG’ın ticari banka olarak da işlem yapmaya
başlamasıyla değişmiştir. Bu durumda ÖVAG tüm özel ve kurumsal müşterilerine
hizmet vermekte ve aynı zamanda Viyana’daki kendi şube ağını sürdürmektedir.
Bütün olarak değerlendirildiğinde, Raiffeisen Grubu’nun Avusturya kısmı
2009 yılı sonu itibariyle 541 kuruluştan oluşmakta ve yaklaşık 24.000 kişiyi
istihdam etmektedir. Volksbanken Grubu ise yaklaşık 80 kuruluştan ve 6800
çalışandan oluşmaktadır. Avusturya kooperatif bankacılığı sistemi Almanya,
İspanya ve İtalya kooperatif bankacılığı sistemleri ile karşılaştırıldığında bu
sistemlerin hepsinin federal sistem (Verbundsysteme) olduğu görülmektedir. Ancak
Avusturya’daki merkezi mali kuruluşların federal sistem içindeki ağırlığı diğer
ülkelerinkinden daha fazladır.
Bunun en önemli nedenlerinden biri Avusturya
kooperatif ve tasarruf bankaları için Merkez ve Doğu Avrupa ticaretinin önemidir.
71
Yoğun dış aktivite, verimlilik ve esnekliğin arttırılması için karar oluşturma
güçlerinin bir araya gelmesi gerekmektedir (Ayadi, et all. 2010).
Avusturya kooperatif bankacılığı sisteminde mülkiyet yapıları oldukça
karışıktır. Her iki kooperatif sisteminde de kooperatiflerin geleneksel unsurlarıyla
anonim şirketlerin özellikleri gözlemlenebilir.
Bu nedenle birçok yazar bu
sistemleri hibrid sistemler (hybrid systems) olarak adlandırmaktadır. Söz konusu
hibritleşme (melezleşme) sistemin her düzeyinde mevcuttur (Ayadi, et all. 2010).
Yerel ya da birinci derece kuruluşlar kooperatiflerdir ve sahipleri ortaklarıdır.
Ortaklar ve müşteriler arasında kesin bir uyuşum vardır. Kural olarak genel kurul
toplantılarında bir kişi bir oya sahiptir ve ortakların hisselerinin serbestçe ticareti
yapılamaz ancak nominal değerleri üzerinden itfa edilebilir ya da yönetimin uygun
görmesi halinde diğer ortaklara devredilebilir.
1979 Avusturya Bankacılık
Kanunu’nda 1986 yılında yapılan değişiklikle kooperatiflerin iki kısma bölünme
seçeneği getirilmiştir. Bir kısım bankanın sahibi rolünü üstlenirken-ki böylece
hukuki anlamda hala kooperatifken- diğer kısım günlük işlemlerle ilgilenen ve
kooperatife ait olan bir şirket formunda olabilecektir. Bu seçeneği kullanan birçok
tasarruf bankasının aksine, Raiffeisen Grubu’nda yer alan tek bir yerel kooperatif
bankası bölünme yoluna gitmiştir (Ayadi, et all. 2010).
Hala Raiffeisen sisteminde mevcut olan bölgesel kuruluşlar başlangıçtan
itibaren kendi kendilerine kooperatif olurlarken, son yıllarda sekizinden dördü
anonim şirket ortaklığına dönüşmüştür. Ancak hala hisselerinin çok büyük bir
bölümü ilk derece kooperatifler tarafından elde tutulmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Her iki sistemin en üst seviyesinde durum daha da karışıktır. RZB
başlangıçtan itibaren bir anonim şirket ortaklığı olmuştur ancak hisseleri
listelenmemiştir. Hisselerinin ezici çoğunluğuna bölgesel kooperatif bankaları ve
bu nedenle dolaylı olarak yerel kooperatifler sahiptir. Ancak RZB’nin aksine,
72
iştiraki olan Raiffeisen International AG listelenmiştir ve Viyana Menkul Kıymetler
Borsasında işlem gören en büyük ortaklıklardan birisidir. Hisselerinin dörtte üçü
halen RZB tarafından tutulmakta olup kalan kısmı kurumsal yatırımcılar ve küçük
hisse senedi sahipleri arasında dağılmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Volkbanken Grubu’nun (ÖVAG) en üst düzeyindeki kuruluşu da anonim
şirket ortaklığıdır.
Hisselerinin neredeyse yarısından fazlasına halk bankaları
birliklerine
bir
bağlı
organizasyon
sahiptir
ve
bu
nedenle
ilk
derece
kooperatiflerinin ve bunların ortaklarının çıkarlarını temsil ettiği düşünülebilir.
ÖVAG’ın geriye kalan hisselerinin %25’ine Almanya DZ Bank, %10’una Victoria
sigorta şirketi ve çok az payına da Fransız kooperatif bankacılığı grubu Banques
Popularies ile perakende yatırımcıları sahiptir. ÖVAG tüzel kişilik (holding) olarak
kendisinin Merkez ve Doğu Avrupa’daki geniş iştirak ağını yöneten Volksbanken
International’ı (VBI) kurmuştur. ÖVAG, VBI’nın hisselerinin büyük bir kısmına
(%51) sahiptir ve hisselerin %24.5’u uluslararası partner kuruluşlar olan DZ
Bank/WGZ Bank ve Banque Centrale des Banques Populaires’e aittir (Ayadi, et all.
2010).
Her
düzeydeki
kooperatif
bankalarının
düzenleme
ve
denetlemesi
Avusturya’daki diğer tüm bankalara uygulanan sistemden farklı değildir.
Kooperatif bankaları da tüm ilgili tedbir kurallarını uygulamak zorundadır ve
şirketlerin vergilendirilmesi kurallarıyla iş kanunu hükümlerine tabidir.
Mali
durumları göz önünde bulundurulduğunda, her ne kadar Avusturya kooperatif
bankaları kar odaklı şirketler olmasalar da bir grup olarak ekonomik ve mali açıdan
oldukça başarılıdır (Ayadi, et all. 2010).
1.3. Fransa Kooperatif Bankaları
Fransa’da ilk olarak güney-doğu bölgesinde 1870’lerde ortaya çıkan
kooperatif bankası Banque Popularie (BP), İtalya’daki Luzatti ve Almanya’daki
73
Schulze-Delitzsch’den etkilenmiştir.
Ülkede tek karşılıklı kuruluş pozisyonuna
rağmen BP, bölgesel sınırlarını 20. Yüzyılın sonuna kadar korumuştur. Crédit
Mutuel (CM), 19. yüzyılın sonlarına doğru komşu Almanya’daki Raiffesine
hareketinden
etkilenen
Alsace-Lorraine
bölgesinde,
hanelerin
finansman
ihtiyaçlarını sağlamak amacıyla oluşturulmuş ve ilk yerel şubesi “Caisse Locale”
1882’de kurulmuştur.
Crédit Agricole (CA) da 1890’larda esas olarak tarım
sektörüne kredi sağlamak için kurulmuştur. İlk karşılıklı tarımsal kredi kuruluşu
Jura bölgesinde 1885 yılında kurulmuştur. Daha sonra 1894’te yerel bankalar ve
1899’da bölgesel bankalar için oluşturulan bir dizi mevzuat bu kooperatiflerin yasal
çerçevesini belirlemiştir (Ayadi, et all. 2010).
Başlangıçta kooperatif bankaları özellikle 1920’lerin ortalarında artan devlet
müdahalesi sonucu özel sektörün gerilemesi sırasında çoğalmıştır. İkinci Dünya
Savaşını takiben, bir dizi yasa katı yatırım faaliyetleri yürüterek, uzun vadeli
varlıklara yatırım yaparak ya da mevduat bankası olarak ulusal bankacılık
sektörünün uzmanlaşmasını gerektirmiştir. Büyük ticari bankalar savaştan hemen
sonra kamusallaştırılmıştır.
Kooperatif bankalarını da içeren sektörün tamamı,
yalnızca devlet tahvillerinin alınmasında kullanılabilecek mevduatların toplanması,
ülke altyapısının yeniden inşa edilmesi ve modernleştirilmesi için fonların kamu
harcamalarına etkili bir şekilde yönlendirilmesi görevi verilerek dolaylı olarak
devlet kontrolü altına girmiştir. 1947 yılında kooperatiflerin statüsüne ilişkin yasa
Fransız kooperatiflerinin kurulması direktifini vermiştir (Ayadi, et all. 2010).
1950 ve 1960’larda bu kısıtlamaları azaltacak reformlar yapılmaya
çalışılmıştır. Ancak, kamu mülkiyeti ve kısıtlamalar 1984 Bankacılık Kanununa
kadar zarar görmeden devam etmiştir. Yeni kanun tüm bankaları aynı kurallara tabi
tutarak yatırım ve mevduat faaliyetleri arasındaki ayrımı gidermiştir.
1990 ve
2000’lerde Fransa Para ve Finans Kanunu değişikliklerini de içeren başarılı
değişiklikler, sektörün özelleşmesini ve konsolidasyonunu harekete geçirerek bir
bütün olarak bankacılık sektörünün serbestleşmesine neden olmuştur (Ayadi, et all.
2010).
74
Kooperatif bankaları son yirmi yıldır, faaliyet ölçeklerinin büyümesi ve
birleşmeler ve satın alma yoluyla coğrafi alanlarının artması sonucunda daha da
önemli hale gelmiştir.
CA, geleneksel bankacılıktan toptan bankacılık, portföy
yönetimi ve sigorta hizmetlerine açılarak, hem yerel hem de küresel olarak en
büyük bankalardan biri olmuştur. 2003 yılında Crédit Lyonnais’in satın alınması bu
gelişmeye katkı sağlamıştır.
Grup şuanda Fransız ekonomisinin önde gelen
finansman sağlayıcılarından biridir ve KOBİ’lerin finansmanının %30’unu
karşılamaktadır (Ayadi, et all. 2010).
CM’e gelince, 1998 yılında Crédit Industriel et Commercial (CIC)’in satın
alınması sadece KOBİ ve müşteri kredilerinde değil aynı zamanda tasarruf ürünleri
ile konut ve kaza sigortası işlemlerini arttırarak grubun pazar payında artışa neden
olmuştur.
BP Grubu da son yıllarda önemli satın almalar yoluyla faaliyet alanını
genişletmiştir. Grup ilk olarak 1999’da yatırım bankası ve faktöringde küresel lider
olan Natexis’in yönetimini ele geçirmiş; 2003 yılında bir başka kooperatif kredi
kuruluşu olan Crédit Cooperatif ve Crédit Mututel Maritime’ı satın almış; 2004
yılında ticari kredi sigortasında küresel bir lider olan Coface’da büyük bir pay
almış; Merkez ve Doğu Avrupa’da yoğun faaliyetleri olan Avusturya Volksbank
International (VBI)’dan kısmi bir pay edinmiştir (Ayadi, et all. 2010).
Fransa kooperatif bankacılığı sistemindeki en önemli büyüme, satın alınan
kuruluşların konsolidasyonunun toplam aktifler ve şube sayısında sıçrayışa neden
olduğu 2004-2006 yılları arasında gözlemlenmektedir.
Kalkınma ve büyüme
stratejileri sonucunda Fransa kooperatif bankacılığı sektörü diğer birçok Avrupa
ülkesindekinden daha baskın hale gelmiştir. 2008 sonu itibariyle, üç kooperatif
bankası ülkedeki tüm kredi kuruluşlarının toplam kredi ve mevduatlarının
yarısından fazlasını temsil edecek duruma gelmiştir. Tablo 3.2 bu büyümenin
büyük ölçüde 2003 yılında CA’nın Crédit Lyonnais (LCL)’i satın almasından
75
kaynaklandığını göstermektedir. CM Grubu da aynı zamanda KOBİ kredileri ve
kredi piyasasındaki payını arttırarak önemli hale gelmiştir (Ayadi, et all. 2010).
76
Tablo 3.2 Fransız kooperatif bankalarının piyasa payları
Varlıklar
Özel Krediler
Özel Mevduatlar
BP
CA
CM
Toplam
BP
CA
CM
Toplam
BP
CA
CM
Toplam
1998
%5.5
%12.6
%7.8
%25.9
%7.5
%19.4
%8.7
%35.6
%6.4
%25.7
%10.9
%42.9
2003
%5.9
%21.9
%8.9
%36.7
%8.6
%28.9
%10.5
%48.1
%8.3
%30.6
%11.2
%50.1
2008
%5.6
%24.7
%8.1
%38.3
%8.2
%31.3
%13.2
%52.7
%7.6
%36.4
%11.8
%55.7
Kaynak: Banque Populaire, Crédit Agricole ve Crédit Mutuel
77
Diğer gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi Fransız kooperatif bankacılığı
sistemindeki bu gelişmenin en büyük tehdidi 2007 yılında başlayan mali kriz
olmuştur. Fransa’daki bankaların kayıpları ve nominal değerlerindeki azalış etkili
olmuş ancak ABD, İngiltere, Almanya ve İsviçre gibi güçlü ekonomilerle
karşılaştırıldığı zaman görece daha ılımlı kalmıştır. Üç kooperatif grubu için en
büyük kayıp CA’nın yatırım bankacılığı kolu olan Calyon ile BP ve Caisse
d’Epargne’nın yatırım ve mali hizmetler kolu olan Natixis’den kaynaklanmıştır.
Düzenleyici makamların ek sermayelerin arttırılması talebi üzerine Fransa’daki
birçok banka dış fon temin etmiştir. Her üç Fransız kooperatif bankası da krizin en
güçlü olduğu Ekim 2008 döneminde kamu bankası sermaye yapısının yeniden
düzenlenmesi aracı olarak yeni kurulan Société de Prise de Participations de l’Etat
(SPPE)’den kamu fonu temin etmiştir.3
Tüm bankalar 2009 yılının sonu ve 2010 yılının başında SPPE’ye olan
borçlarını ödemek için adım atmıştır.4 Ayrıca mevcut durum büyümeyi devam
ettirme şansı da sunmuştur. CM Citibank’ın Almanya’daki satış kolunu satın almış
(Şuan da Targobank olarak bilinmektedir) ve tüketici kredi ürünlerinde
uzmanlaşmış Cofidis’in hissesinin büyük kısmını elde etmiştir.
BP, HSBC
Fransa’nın bölgesel iştiraklerinin ve şubelerinin tamamına sahip olmuştur. Grup
ayrıca 2009 yılında Fransız yetkili makamlarının onayı ile Caisse d’Epargne ile
birleşmesini tamamlamıştır.
Yeni grup BPCE CA’nın şube ağı büyüklüğüne
ulaşarak Fransa’nın en büyük bireysel bankalarından biri olmuştur.
CA 2009
yılında varlık yönetim işlemlerini Société Générale ile birleştirmiş ve yeni kuruluş
olan Amundi’nin çoğunluk mülkiyeti kendisine verilmiştir.
CA Grubu aynı
zamanda Ekim 2009’da sadece online banka olan Bforbank’ı kurmuştur (Ayadi, et
all. 2010).
SPPE çeşitli sermaye araçlarıyla destek sağlamak için 40 milyar € varlık ile kurulmuştur. Şirket 6
bankaya toplam 10.5 milyar € ikinci derecede borç sağlamıştır. Plan kapsamında CA ikinci
derecede borç biçiminde 3 milyar €, CM 1.2 milyar € ve BP 950 milyon € almıştır. BP 2009 yılında
Caisse d’Epargne ile birleşme sırasında 5 milyar € ek borç almıştır.
4
CA ve CM Ekim 2009’da tüm SPPE borçlarını ödemiştir. Yeni oluşturulan Banque Populaire ve
Caisse d’Epargne Grubu (BPCE) Mart 2010’da ilk borcu olan 1 milyar €’yu ödemiştir.
3
78
Her üç kuruluşun ortaklarına “bir ortak bir oy” prensibini uygulamasıyla,
kooperatif bankalarının yönetimi ortak merkezli olmaya devam etmektedir.
Borsaya kayıtlı hisseler oy hakkından yoksundur. Ortaklar kendilerine bankaların
tüzük ve yasal çerçeveleri tarafından belirlenen yıllık temettü hakkı veren hisseleri
satın alırlar.
Kooperatif bankalarının, karlarının bir kısmını rezerv olarak ayırma
yükümlülükleri bulunmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
CA ve CM, yerel, bölgesel ve ulusal katmanlarıyla üç aşamalı bir yapı
sergilerken, BP iki aşamalı (bölgesel ve ulusal) bir yapıya sahiptir. Aslında her üç
organizasyonda yerel kuruluşlar (BP’nin durumunda bölgesel kuruluşlar)
merkezlere, yerel kuruluşların üstünde önemli bir yetki sağlayan hazine ve risk
yönetimi, karşılıklı destek, yatırım faaliyetleri, borç düzenlemesi ve grup temsili
gibi bir dizi görevi devretmiştir (Ayadi, et all. 2010).
CA’nın ağ yapısında 2500 yerel banka (caisses locales), 39 bölgesel banka
(caisses regionales) ve bir merkez kuruluş (Crédit Agricole S.A) bulunmaktadır.
CA’nın mülkiyet yapısı diğer kooperatif gruplarından farklılık gösterebilir çünkü
merkez ve 13 bölgesel banka menkul kıymetler borsasında kayıtlıdır. Mülkiyet
açısından bölgesel bankalar yerel bankaların finansmanını sağlarken, bir yandan da
ulusal organın çoğunluk mülkiyetine sahiptir (Ayadi, et all. 2010).
CM’nin ağ yapısı ise üç aşamalı aşağıdan yukarıya bir yaklaşıma göre
düzenlenmiştir.
Yerel kuruluşlar bankacılık hizmetleri vermekte, mevduat
toplamakta ve kredi tesis etmektedir. Tüm bu yerel bankalar ortaklarına aittir.
Bölgesel kuruluşlar, Fédérations ya da Caisses Fédérales, yerel yöneticilerin
eğitimi, iş geliştirme ile yerel kuruluşların temsili ve kontrolüyle ilgilenmektedir.
Bölgesel merkezlerin bir kısmı kendi aralarında bir ittifak (alyans) oluşturmuşlardır
ve en büyük federasyon olan Caisse Fédéral de Crédit Mutuel Centre Est Europe
(CMCEE) etrafında birleşme sürecindedir.5
Son olarak grup seviyesindeki
Merkezi Strasbourg’da olan CMCEE grubun faaliyetlerinin neredeyse üçte ikisini temsil
etmektedir. Grubun geri kalanı, Crédit Mutuel Arkea ve Crédit Mutuel Nord Europe olmak üzere iki
5
79
entegrasyona, grup için borç dağıtan, risk yönetimi ile ilgilenen, likiditeyi yöneten
ve karşılıklı destek sağlayan bir dizi ulusal kuruluş (Confédérations) ile
ulaşılmaktadır.6
Diğer iki kooperatif kuruluşundan farklı olarak BP’nin ağ yapısı iki düzeyden
oluşmaktadır ve yerel katmanı yoktur. Caisse d’Epargne ile birleşmeden ötürü bazı
detaylar değişse de grubun ana yapısı devam etmektedir.
Birleşme öncesinde
bölgesel katmanda 20 Banques Populaires bulunmakta iken birleşme sonrasında 17
bölgesel Caisses d’Epargne’nin eklenmesiyle bölgesel banka sayısı artmıştır.
Banque Fédérale des Banques Popularies (BFBP) olarak bilinen grubun ulusal
merkez kuruluşu tamamen bölgesel kuruluşlara aittir. Ulusal merkezi kuruluş,
hazine ve risk yönetimi, toptan satış, yatırım ve uluslararası faaliyetler gibi
merkezileştirilmiş fonksiyonlarının dışında yasal olarak bağlayıcı bir karşılıklı
destek sistemi de sunmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Sonuç olarak, Fransız kooperatif bankaları ülkenin bankacılık sektörünün
önemli bir kısmını temsil etmektedir. Yönetim yapılarındaki farklılıklara rağmen,
her üç kuruluş da özellikle likidite yönetimi ve karşılıklı destekte şebeke içi yoğun
işbirliği ile merkeziyetçi bir yapı sergilemektedir (Ayadi, et all. 2010).
1.4. Hollanda Kooperatif Bankaları
Hollanda kooperatif bankaları, Almanya’da henüz kurulmuş olan kooperatif
bankalarını örnek alan ve Friedrich Wilhelm Raiffeisen’ın görüşünden etkilenerek
ilk kez çiftçi kredi bankalarının kurulduğu 19. yüzyılın sonunda oluşturulmuştur.
ittifaktan oluşmaktadır. Geriye kalan federasyonlar ise bölgesel düzeyde bağımsız olarak hareket
etmektedir.
6
Banque Fédérative du Crédit Mutuel borç dağıtmakta ve uzmanlaşmış iştirakleri için holding şirket
gibi hareket etmektedir. Confédération Nationale du Crédit Mutuel amaçların geliştirilmesi ve
temsili için grubun merkez kuruluşu olarak hareket etmektedir. Son olarak Caisse Centrale du
Crédit Mutuel ise likiditeyi yönetmekte ve tüm grup için karşılıklı destek sağlamaktadır. CMCEE
ittifakı, ittifak içerisindeki yerel bankalara yönelik yasal olarak bağlayıcı bir destekleme sistemine
sahiptir.
80
Bu bankalar, kırsal alanlarda çok az sayıda banka olduğu ve çiftçilerin krediye
erişimleri çok sınırlı olduğu için tarımsal topluluklar şeklinde örgütlenmiştir. Bu
bankaların başlangıçta beş ana ilkesi vardı: ortakların sınırsız sorumluluğu, ücretsiz
gönüllüler tarafından yönetim, sermaye oluşumu için kullanılan karların
dağıtılmaması, sınırlı coğrafi işlem bölgesi ve bir kooperatif merkez bankasının
parçası olsalar bile yerel özerklik. Esas amaçları ise kar maksimizasyonundan
ziyade kırsal nüfusun yaşam standartlarının ve ekonomik şartlarının iyileştirilmesi
olmuştur (Ayadi, et all. 2010).
Yerel kooperatif bankalarına hizmet edecek bir kooperatif merkez bankası
fikri kooperatif bankacılığının çok erken dönemlerinde ortaya çıkmıştır.
1898
yılında bu şekilde iki banka kurulmuştur. Söz konusu bu merkez kuruluşlar ortak
bankaların
ölçek
ekonomisinden
yoksunluklarını
gidermek
amacıyla
oluşturulmuştur. İlk aşamada iki merkez bankası kendi ortak bankalarına likidite
yönetimi de dahil olmak üzere bankacılık hizmetleri sunmuş ve aynı zamanda
1920’lere kadar ortak bankalarının denetimiyle de ilgilenmişlerdir.
Bankaların
ortaklıkları ve her iki ağdaki banka sayısının gelişimi tablo 3.3’de verilmiştir.
1950’ye kadar ortak banka sayısı 1300’ü aşmıştır (Ayadi, et all. 2010):
Tablo 3.3 Hollanda kooperatif bankalarının gelişimi (Ayadi, et all. 2010):
1900
1930
1950
1970
Ağdaki Ortak 67
bankalarının
sayısı
1286
1314
1228
Yerel
4
bankaların
Ortak sayısı
(x1000)
228
289
631
81
Rabobank 1972 yılında bu iki kooperatif merkez bankasının birleşmesiyle
oluşturulmuştur. Başlangıçta esas olarak tarım sektörü bankası olan Rabobank tam
kapsamlı finansal hizmetler sunucusuna dönüşmüş ve kentsel alanlara uzanmaya
başlamıştır. Bankanın genişlemesi ( varlık tabanı, mevduatlar, yönetim altındaki
fonlar ve faaliyet aralığı) tablo 3.4’de özetlendiği gibi oldukça önemli olmuştur:
Tablo 3.4 Rabobank profilinin gelişimi (Ayadi, et all. 2010):
1994
1997
2000
2003
2006
2008
Toplam piyasa payı (%)
Toplam varlıklar
23.6
27.1
29.8
27.4
30.1
27.4
Özel krediler
22.8
26.1
22.6
24.0
30.5
34.0
Müşteri mevduatları
-
31.8
36.4
34.9
35.5
35.5
Yapısal Göstergeler
Personel
34.452
40.927
49.711
50.849
50.573
60.568
Ortak bankalar
595
481
397
328
188
153
Ortaklar (x1000)
615
525
550
1.360
1.641
1.707
Müşteriler (x1000)
Kaynak: Rabobank
3.500
6.000
9.000
9.000
9.000
9.500
Ortak
bankalar
arasındaki
birleşmelerden
ötürü
bireysel
kooperatif
bankalarının sayısında 1997 yılından itibaren her yıl düşüş olmuştur. 1997 yılında
481 olan ortak banka sayısı 2008 yılına gelindiğinde 153’e düşmüştür. Ayrıca şube
sayısı 1823’ten 1112’ye düşmüştür. Toplam varlıklar 1994 yılında 122 milyar €
iken 2008’in sonunda 600 milyar €’ya yükselmiştir ve özel sektör kredileri 80
milyar €’dan yaklaşık 410 milyar €’ya ulaşmıştır. Net kar ise 1 milyar €’dan 3
milyar €’ya yükselmiştir.
Rabobank mortgage piyasasının %30’u, perakende
tasarruf piyasasının %43’ü ve KOBİ bankacılığı piyasasının ise yaklaşık %40’ını
elinde bulundurmaktadır.
Gıda ve tarım sektöründeki pazar payı ise %85’ten
fazladır (Ayadi, et all. 2010).
82
Rabobank ve ortak bankaları 1990’larda borsa piyasasında halka açık duruma
dönüşme seçeneğini reddeden tamamen kooperatif bankalarıdır. Rabobank Grubu
üç bölümden oluşan bir yapıya sahiptir: yerel ortak bankalar, Rabobank Nederland
(ağın merkez bankası) ve Rabobank Nederland’ın çeşitli iştirakleri. Rabobank ağı,
ortak bankalarına geniş kapsamda hizmet veren güçlü bir merkez bankası
(Rabobank Nederland) ile uç bir kooperatif bankacılığı modeli sergilemektedir.
Rabobank’ın tamamı, kendi bilanço sorumluluklarıyla bireysel olarak tüzel kişilik
olan 153 yerel ortak bankaya aittir. Bu ağ yapısı içerisinde iki düzeyde ortaklık
mevcuttur: yerel ortak bankalar Rabobank Nederland’ın ortağıdır ve her ortak
banka kendi bölgesinde ortaklara sahiptir. Hem ortak bankalar hem de Rabobank
Nederland doğası gereği tamamen kooperatiftir (Ayadi, et all. 2010).
Lisanslı kredi kuruluşları olarak tüm yerel ortak bankalar ve Rabobank
kooperatif bankaları olmalarına rağmen, bunların çoğu iştirakleri kooperatif
değildir ve Hollanda yasasına göre özel ya da halka açık şirket olarak
kurulmuşlardır.
Ancak hepsinde Rabobank tek ya da çoğunluk hissedarıdır.
Rabobank Grubu’nun yapısı Şekil 3.1’de verilmiştir (Ayadi, et all. 2010):
Şekil 3.1 Rabobank Grubu’nun Yapısı
Yerel Üyeler
Yerel Üyeler
Yerel Üyeler
Yerel Bankalar
Yerel Bankalar
Yerel Bankalar
Rabobank
Nederland
İştirakler
İştirakler
83
İştirakler
Her ortak banka kendi içinde ayrı bir kooperatif bankasıdır ve yasal olarak
bağımsızdır. Yani hiçbiri Rabobank Nederland’ın şubesi değildir. Ortak bankalar
Rabobank Nederland’ın ortak sahipleridir. Merkez bankası ve yerel ortak bankalar
arasındaki iki yönlü ilişki, Rabobank’ın ayrı kooperatif bankalarından oluşan
entegre bir grup olduğu anlamına gelmektedir. Rabobank Nederland hem ortak
bankaları ve onların müşterilerinin hem de Rabobank’ın kendi müşterilerinin çıkarı
için birçok rol oynamaktadır:
−
Ortak bankalar için bir merkez bankası olarak hareket etmekte ve
ortak bankaların mevduat ve kredi akışındaki fazlanın ve açığın
dengelenmesi ve likidite gereksinimlerine yardım etmektedir.
−
Kendi içinde, hem toptan satış ve perakende hem de yerel ve
uluslararası işlerle ilgilenen bir bankadır.
−
Ortak bankalara ürün geliştirme, hazine ve risk yönetimi gibi unsurları
içeren önemli bir hizmet sağlayıcısıdır.
−
Ortak bankalar üzerinde merkezi denetleme rolüne sahiptir ve
Hollanda’daki Rabobank da dahil olmak üzere tüm bankaların
denetçisi olan De Nederlandsche Bank tarafından kendisine bu konuda
yetki verilmiştir.
−
Ortak bankalara ve hem Rabobank’ın hem de ortak bankaların
müşterilerine hizmet veren iştirakler için bir holding şirketi olarak
hareket etmektedir.
−
Pazarlama, ofis arkası yönetim ve iç denetim gibi hizmetler için ortak
bankaların dış kaynak kullanım partneridir. Ayrıca iç danışma servisi
olarak da hareket etmektedir (Ayadi, et all. 2010).
Ağ modelinin ayrılmaz bir parçası, Rabobank Nederland’ın kendisine De
Nederlandsche Bank tarafından devredilen yetki çerçevesinde yerel ortak
bankaların denetleyici şirketi olarak hareket etmesidir. Denetçi olarak Rabobank
Çapraz Garanti Sistemi doğrultusunda ortak bankaların uyması gereken kuralları
oluşturma gücüne ve yetkisine sahiptir.
84
Bu nedenle merkez kuruluş ve yerel
bankalar arasında iki yönlü bir ilişki vardır: ortak bankalar kendileri üzerinde
düzenleyici ve denetleyici güce sahip olan Rabobank’ın sahibidir ve onu
etkileyebilir. Ayrıca, ortak bankalar Rabobank Nederland’ın onayı olmadan kendi
şubelerini ve işlemlerini azaltamaz ya da arttıramaz (Ayadi, et all. 2010).
Ortaklar yerel bankaların, aynı şekilde ortak bankalar da Rabobank’ın öz
sermayesi üzerinde hiçbir hakka sahip değildir. Ortak bankalar Rabobank
Nederland’ın öz sermayesinin hissedarlarıdır ancak kendilerine tahsis edemezler.
Bankanın kendisinin ifade ettiği gibi “ hiç kimse Grubun öz sermayesi üzerinde hak
iddia edemez. Rabobank Grubu hiç kimseye ait değildir; banka kendinin sahibidir.”
Ortak bankalara kar payı ödenmemektedir. Bir bütün olarak grup için başlıca
sermaye kaynağı dağıtılmayan karlardır ve karın en az %75’i rezerv olarak
ayrılmalıdır. Karın çok az bir bölümünün sosyal faaliyetler için kullanılabilmesine
rağmen ortaklara herhangi bir dağıtım yapılmamaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Yerel ortak bankalara bakıldığı zaman, ortak olmadan müşteri olmak
mümkündür. Herhangi bir müşteri bankanın coğrafi alanında ikamet etmek ve
banka personeli olmamak koşuluyla bankaya ortak olabilir. Ortaklığı arttırmak için
oluşturulan ortak bir strateji sonucunda, 2000 yılında 550.000 olan ortak sayısı
2008 yılında 1.7 milyona yükselmiştir. Ortaklık sayısındaki artış doğrultusunda,
ortaklara sağlanan kredilerin oranı 1994 yılında %14.3 iken 2008 yılında %25.6’ya
yükselmiştir. 1998 yılından itibaren ortakların yasal yükümlülükleri ve görevleri
yoktur
ve
sorumlulukları
ortaklık
paylarıyla
sınırlıdır.
Yani
ortakların
yükümlülükleri değil hakları vardır (Ayadi, et all. 2010).
Rabobank Grubu’nun yerel bir bankasının ortağı olmanın çeşitli avantajları
vardır:
−
Ortakların oy hakkı vardır,
−
Bankalarının yönetim ve denetim kurullarına seçilebilirler,
85
−
Genel Kurul toplantılarına katılabilir ve oy kullanabilirler,
−
Bazı ürün ve hizmetlerde (sağlık sigortası gibi) ortak indiriminden
yararlanabilirler,
−
Ortakların
%10’unun
isteği
üzerine
Genel
Kurulu
toplantıya
çağırabilirler (Ayadi, et all. 2010).
Rabobank modelinde, tüm yerel ortak kooperatif bankaları Denetim Kuruluna
sahiptir. 2004 yılından itibaren ortak bankalar iki alternatif yönetim modelinden
birini seçebilmektedir: Ortaklık Modeli ve İdari Model. Ortaklık modelinde, yerel
bankanın yönetim kurulu, ortaklar (bir ortak bir oy ilkesi doğrultusunda) ve
Denetim Kurulu tarafından atanan bir profesyonel yönetici tarafından seçilen
kişilerden oluşmaktadır. Stratejik öneme sahip tüm kararlar, bütün ortakların oy
hakkına sahip olduğu Genel Kurul toplantılarında alınmaktadır.
Denetim Kurulu üyelerini atamaktadır.
Genel Kurul,
İdari modelde ise, her banka Denetim
Kurulunun nezaretinde işleyen bir Yönetim Kuruluna sahiptir.
üyesi, ortaklar tarafından seçilmemektedir.
Kurulun hiçbir
Ancak bu modelde, bankanın
ortaklardan oluşan bir Üyeler Konseyi kurması gerekmektedir. Bu organ Genel
Kurulun gücünü üstlenmektedir (Ayadi, et all. 2010).
Rabobank Nederland’ın idari yapısı Şekil 3.2’de özetlenmiştir. Bu yapıda
dört ana unsur bulunmaktadır:
1- Yönetim Kurulu- Denetim Kurulu, Merkezi Temsilciler Meclisi ve Genel
Kurula rapor verir
2- Denetim Kurulu- Yönetim Kurulunu, Rabobank’ın ve iştiraklerinin genel
işlerini denetler ve Yönetim Kurulu üyelerini atar.
3- Merkezi Temsilciler Meclisi (CDA)
4- Genel Kurul
86
Ortak bankalar coğrafi olarak 12 bölgede örgütlenmiştir ve her birinin 12 ile
20 arasında ortak bankası bulunmaktadır.
Şekil 3.2 Rabobank’ın idari yapısı (Ayadi, et all. 2010).
Yerel Banka
Yerel Banka
RDA
Yerel Banka
RDA
CDA
Genel Kurul
atar
Yönetim Kurulu
Denetim Kurulu
atar
Ortak bankalar Bölgesel Temsilciler Meclislerine (RDA) temsilci gönderir ve
her RDA, Rabobank Parlamentosu olarak kabul edilen ve ortak bankalar için üstün
bir istişare organı olan Merkezi Temsilciler Meclisini (CDA) oluşturan bir kurula
sahiptir. CDA yılda dört kez toplanır ve Rabobank Nederland için genel grup
stratejisi ile tüm ortak bankalar için genel bağlayıcı kural ve tavsiyeleri
oluşturmaktadır. Ayrıca Yönetim ve Denetim Kurulları için kılavuz niteliğinde
ilkeleri belirlemektedir. Yani CDA, Rabobank Grubu’nun içerisindeki en önemli
organdır (Ayadi, et all. 2010).
87
Rabobank Nederland’ın yıllık genel kurulunda oylama; bilanço toplamları,
ortak bankaların ana sermaye pozisyonları ve ortak bankaların ticari sonuçlarını
içeren bir formüle göre hesaplanan “Hissedar Rasyo”larına göre yapılmaktadır. Bu
rasyo, bireysel ortak bankaların değişen durumlarını yansıtması amacıyla her üç
yılda bir yeniden hesaplanmaktadır.
Genel Kurul, Denetim Kurulunu atar,
Rabobank Nederland Birliği Sözleşmesi hükümlerini kabul eder ya da değişiklik
yapar, yıllık hesapları kabul eder, karı tahsis eder ve RDA’lar ile CDA’nın usulleri
ile teşkilatına yönelik yönetmelikleri kabul eder (Ayadi, et all. 2010).
Avrupa’daki diğer kooperatif bankalarında olduğu gibi bankacılık krizi
performansı etkilemiş ancak kooperatif bankacılığı sektöründeki etkisi Rabobank’ın
güçlü sermaye yapısından dolayı ciddi olmamıştır. Rabobank, Hollanda’da kriz
sırasında hükümet yardımına ihtiyaç duymayan tek büyük banka olmuştur. Buna
rağmen, 2009 yılında resesyondan ötürü bireysel kredi talebindeki düşüş sonucunda
kar %17 azalmıştır.
Sonuç olarak, Hollanda’daki kooperatif bankacılığı sektörü, başlangıçtaki
şirket bankacılığına dönüşme ve uluslararası yatırım bankacılığına atılma
girişimlerine rağmen geleneksel kooperatif değerlerini ve iş felsefesini sürdürmüş
ve istikrarlı bir büyüme göstermiştir. Oldukça entegre olan ve banka, merkez
bankası ve denetim kurumu rollerini içeren yönetim yapısı neredeyse dünyada tektir
(Ayadi, et all. 2010).
1.5. İspanya Kooperatif Bankaları
İspanya’da ilk kredi kooperatifleri Almanya’daki Raiffeisen modelinde
kurulan kooperatiflerden etkilenerek 1865 yılında Madrid’de kurulmuştur.
İlk
kırsal kredi kooperatifleri ise sonradan 20. yüzyılın başlarında oluşturulmuştur.
Kredi kooperatiflerinin gelişimi ilk yıllarda oldukça hızlı olmuş ve 1936 yılında
toplam sayıları bine ulaşmıştır. Ancak İspanya Sivil Savaşı sırasında ve sonrasında
88
bu kuruluşlar ortadan kaldırılmıştır. 1977 yılında kayıtlı kırsal ve kentsel kredi
kooperatiflerinin toplam sayısı 200 olmuştur (Ayadi, et all. 2010).
1980’lerde AB Bankacılık Direktiflerinin uygulanması amacıyla yapılan yasal
reformları takiben, İspanya kredi kooperatifleri düzenleme ve denetleme
konularında diğer tüm kredi kuruluşları gibi 13/1989 sayılı Kredi Kooperatifleri
Kanunu’na göre işlemiştir.
Kredi kooperatiflerine uygulanan tek fark bu
kooperatiflerin kilit özelliğini oluşturan karın değerlendirilmesi hususu olmuştur.
Kanuna göre, tüm karın beşte biri yedek akçe ( Fondo de Reserva Obligatorio)
olarak ayrılır ve %10’u eğitim teşviki ve diğer sosyal faaliyetler için sosyal fona
(Fondo de Educacion y Promocion) aktarılır (Ayadi, et all. 2010).
1989 yılında bazı kırsal kredi kooperatiflerinin katılımıyla Caja Rural Grubu
kurulmuştur. Bu grup ortakları için bilgi teknolojileri, veri sistemleri, sigorta ve
yatırım hizmetleri gibi yinelenebilir hizmetleri merkezi bir yerde toplamıştır. Bu
hizmetlerin etkili bir şekilde sunulması için Caja Rural Grubu merkezi bir finans
kuruluşu olan Banco Cooperativo Espanol aracılığıyla çalışmaktadır. Bu merkezi
organ uzmanlaşmış finansal hizmetler, merkezi bilgi teknolojisi ve sigorta
hizmetleri gibi merkezi finans hizmetlerini sunmaktadır.
Mart 2010 itibariyle 76 adet kırsal kredi kooperatifi ile 4 adet kentsel ve
profesyonel kooperatif mevcut bulunmaktadır. Bu kuruluşların hepsi, tüm grubun
temsilci organizasyonu olarak hareket eden Kredi Kooperatifleri Milli Birliği
(UNACC)’ne bağlıdır. Şekil 3.3’de grubun yapısı verilmiştir (Ayadi, et all. 2010):
89
Şekil 3.3 İspanya kooperatif sisteminin yapısı
Grupo Caja Rural
Banco Cooperativo
Espanol
Kooperatif
Bankacılığı
Bilgi
Teknolojileri
Sigorta
Hizmetleri
Kırsal Kredi
Kooperatifleri
Kentsel Kredi
Kooperatifleri
Profesyonel Kredi
Kooperatifleri
UNACC
Kaynak: UNACC
İspanya bankacılık sistemi kooperatif ve tasarruf bankalarının perakende
bankacılık hizmetlerinde piyasa paylarının artmasıyla son yıllarda büyük bir
değişime tanıklık etmiştir. Her iki kredi kuruluşunun da şube sayısı 1970’lerden
itibaren yükseliş göstermiştir. Şube sayılarındaki artışa paralel olarak kredi
kooperatifleri faaliyetlerini genişletmiştir ancak piyasadaki payı diğerlerine göre
küçük kalmıştır.
Yerli müşteri mevduatı ve kredileri açısından kooperatif
bankalarının payı 1990 yılında krediler için %2.4’den 2009 yılının sonunda %5.3’e
yükselirken, mevduatlar için %4.6’dan %6.9’a yükselmiştir. Tablo 3.5 ve 3.6’da
İspanya bankalarının kredi ve mevduat piyasasında sahip oldukları paylar
verilmiştir (Ayadi, et all. 2010).
90
Tablo 3.5 İspanya bankalarının kredi piyasasındaki pazar payları
Toplam Krediler
1990
%50.4
%27.5
%2.4
%19.7
Ticari Bankalar
Tasarruf Bankaları
Kredi Kooperatifleri
Diğer Kredi Kuruluşları
2009
%43.5
%48.0
%5.3
%3.3
Mortgage
1990
%25.2
%50.1
%1.4
%23.2
2009
%36.8
%55.7
%6.5
%0.9
Kaynak: İspanya Bankası
Tablo 3.6 İspanya bankalarının müşteri mevduatlarında pazar payları
Toplam Mevduatlar
1990
Ticari Bankalar
Tasarruf Bankaları
Kredi Kooperatifleri
Diğer Kredi Kuruluşları
%48.6
%42.8
%4.6
%4.1
Vadesiz Mevduat
2009
1990
%36.7
%56.1
%6.9
%0.2
%70.5
%25.7
%2.6
%1.2
2009
%51.3
%43.9
%4.4
%0.5
Tasarruf&Vadeli
Mevduat
1990
2009
%39.3
%50.0
%5.4
%5.3
%32.6
%59.6
%7.7
%0.2
Kaynak: İspanya Bankası
Tablo 3.5 aynı zamanda İspanya kredi kooperatiflerinin en önemli özelliğinin
altını da çizmektedir.
Günümüzde pek çok tasarruf bankası gibi kredi
kooperatifleri, diğer kredi piyasalarından ziyade gayrimenkul ve inşaat sektörünün
büyümesinden yararlanarak mortgage piyasasında ilerlemiştir. Tablo 3.6’da farklı
mevduat ürünleri için verilen piyasa payları kredi kooperatifleriyle diğer bankalar
arasındaki diğer bir önemli farkı da ortaya koymaktadır. Ticari bankalar vadesiz
mevduatta önemli bir paya sahipken, kooperatif bankalarının tasarruf&vadeli
mevduattaki piyasa payı toplam mevduat payından daha yüksektir. Kooperatif
bankalarının mortgage piyasası ve uzun vadeli mevduatlardaki avantajı,
müşterileriyle geliştirdikleri yakın ilişkiden kaynaklanmaktadır.
Kooperatif
bankaları nüfusu daha az yoğunlukta olan bölgelerde daha aktif rol oynamaktadır.
Özellikle nüfusu yoğun olan kentsel bölgelerde ise ticari bankalar daha fazla temsil
edilmektedir (Ayadi, et all. 2010).
Sektörde rekabetin artmasına bağlı olarak, kooperatif bankaları da dahil
olmak üzere çoğu bankanın gelirleri son yıllarda düşmüştür. Kooperatif
bankalarının net faiz marjının toplam varlıkların içindeki payı 1985 yılında %1.1
91
iken 2009 yılında bu oran %0.4’e düşmüştür. Kötüye doğru giden trende rağmen
kooperatif bankaları rakiplerinden daha yüksek nispi gelirini devam ettirmiştir.
Bunun sebebi ise daha düşük fonlama maliyeti ve hanelere ve küçük girişimcilere
kredi sağlamadaki geleneksel rolleri olmuştur (Ayadi, et all. 2010).
Kredi kooperatifleri aynı zamanda yüksek sermaye düzeylerini sürdürerek
tüm bankacılık sektörünün istikrarına da katkıda bulunmaktadır. Ortalama sermaye
ve rezervlerinin toplam varlıklardaki payı 1990 ve 2009 yılları arasında yaklaşık
%11,5 olarak sürmüştür ve bu oran ticari bankalar ve tasarruf bankalarının
ortalamalarından daha yüksektir (Ayadi, et all. 2010).
Sonuç olarak, İspanya kredi kooperatifleri müşterilerinin temel ihtiyaçlarının
karşılanmasını sağlamaya devam etmektedir.
Nispi olarak yerli mevduat ve
kredilerin küçük bir payını temsil eden bu bankalar daha uzak olan bölgelere erişim
sağlayarak bu bölgelerde daha fazla mevcudiyet göstermektedir.
1.6. Finlandiya Kooperatif Bankaları
Finlandiya’da ilk kooperatif kredi kuruluşu 20. yüzyılın başında ülkedeki
kooperatifçilik hareketinin babası olan Hannes Gebhard tarafından Raiffeisen
modeli örnek alınarak kurulmuştur.
Başlangıçta yerel kuruluşlar ortaklarının
mevduatlarının yanı sıra grubun merkez kuruluşu olan ve kamu fonlarını yerel
kuruluşlara aktaran Kooperatif Toplulukları
İkraz
Fonu Limited Şirketi
(OKO)’nden finansman temin etmişlerdir. 1920 yılında kuruluşlara ortak olmayan
kişilerin mevduatlarını çekmek için müşteri tabanlarını genişletmelerine izin
verilmiştir.
Kısa bir süre sonra, karşılıklı olarak risklere karşı koymak için,
gönüllülük esasına dayalı7 Kooperatif Bankaları Garanti Fonu kurulmuştur (Ayadi,
et all. 2010).
1945 ve 1950 yılları arasında, Fin hükümetinin kredilerin dağıtılmasında aracı
olarak kooperatif bankalarının kullanımını zorunlu hale getirmesiyle kooperatif
7
Garanti fonuna yasal olarak bağlayıcı şekilde katılım 1970’lerde getirilmiştir.
92
bankalarının faaliyetlerinde büyük bir artış olmuştur. Fin kredi kooperatifleri tarih
boyunca genel olarak kırsal alanlarda küçük çiftçilere hizmet vermiştir. Bu dar
kapsam ilk olarak 1950’lerde özellikle savaş sonrası yoğun kentleşmeye bağlı
olarak piyasa paylarının geçici olarak düşmesine neden olmuştur. 1960’larda kredi
kooperatifleri tüm nüfusa hizmet sağlayıp kentsel alanlarda da işlem yapmaya ve
piyasadaki durumlarını düzeltmeye başlamıştır (Ayadi, et all. 2010).
1980’lerin sonunda Sovyetler Birliğinin yıkılmasıyla hem ekonomi hem de
bankacılık sektörü zayıflamış ve önemli bir para devalüasyonu yaşanmıştır. Bu
durum da 1990’larda bankacılık faaliyetlerinin ciddi şekilde azalmasına yol
açmıştır.
Yaşanan bu kriz bankacılık sektöründe büyük bir yeniden yapılanmaya
gidilmesine ve çağdaş kooperatif modelinin doğuşuna neden olmuştur. Birçok
küçük kooperatif bankası yeniden örgütlenmiş ve yeni bir konfederasyon
oluşturmuştur. Yeni oluşturulan grup tasarruf bankalarını alarak krizden büyüyerek
çıkmıştır. Ayrıca bir bütün olarak bankacılık sektörü daha fazla yoğunlaşmıştır.
2009 yılının sonunda, üç büyük bankanın- Nordea Bank AŞ, OP-Pohjola
Kooperatif Grubu ve Pohjola Bank AŞ- toplam varlığı tüm bankacılık sektörünün
dörtte üçünden fazlasını temsil etmektedir (Ayadi, et all. 2010).
Hem krizin çözülmesi hem de Avrupa Birliği direktiflerinin uygulanmasına
yönelik reformlar bankacılık sektörünün konsolidasyonunu kolaylaştırmıştır. 1997
yılında, grubun merkezi operasyonlarını tek bir kuruluş altında birleştiren OP Bank
Grubu, grubun merkezi olarak kurulmuştur.8 Bununla birlikte, birleşmeler ve satın
almalar (bunların bazıları düzenleyici makamlar tarafından zorunlu kılınmıştır)
yıllar içerisinde ticari bankaların sayılarında düşüşe yol açmıştır.
Kooperatif
bankacılığı sektörü içerisinde söz konusu konsolidasyon mücadelesi yerel banka ve
şube sayısının düşmesinde kendini göstermektedir. Yerel bankaların sayısı 1997
yılında 250 iken 2007 yılında 229’a düşmüştür. 2005 yılında OP Grubu sigortada
lider olan Pohjola’nın çoğunluk hissedarı olmuştur. 2007 yılında bu iki grup OP-
OP-Pohjola Grubunun yanı sıra kırsal alanlarda konuşlanmış 42 bağımsız yerel bankadan oluşan
Fin Yerel Kooperatif Bankası Grubu ikinci bir kooperatif bankası grubunu oluşturmaktadır.
8
93
Pohjola Grubunu oluşturmuştur. Bu grup içerisinde, Pohjola Bank AŞ borsada
işlem görmeye devam etmektedir.9
2001 yılında kooperatif bankaları ve kooperatif olarak kurulan diğer kredi
kuruluşları hakkında kanun ile (1504/2001) sektörde reforma gidilmiştir10 Yeni
hükümler doğrultusunda, OP-Pohjola Grubu Merkez Kooperatifine yerel bankaların
likidite, borç ödeme gücü ve risk yönetimi uygulamalarını izleme ve denetleme
görevi verilmiştir. Ayrıca, merkezi kuruluş ile yerel bankalar, birbirlerinin borçları
ve taahhütlerinden müşterek olarak sorumlu oldukları bir konsolide grup
oluşturmuşlardır. Söz konusu bu karşılıklı destek sistemi son derece entegre bir
yapının önemini ortaya koymaktadır. Esasında, hiçbir yerel bankanın batmasına
izin verilmemektedir yani ancak grup bir bütün olarak iflas edebilecektir. Likidite
yönetimini yerel karar alma mekanizması ile birleştiren bu model Hollanda
Rabobank modeline benzemektedir.11
Bugün OP-Pohjola Grubunun bankacılık ve yatırım kolunun yaklaşık 1.3
milyon ortağı vardır (bkz. Şekil 3.4).
Mülkiyet yapısından anlaşılacağı üzere
grubun son derece entegre bir yapısı vardır. Ortaklar doğrudan genel kurulda ya da
belirli bazı kararlar için temsilcileri aracılığıyla oylama yaparak yetkilerini
kullanırlar.12 Yerel kooperatif bankaları, grubun fon yönetimi ve hayat sigortası
bölümlerine tamamen sahip olan merkez kooperatifin sahipleridir. Merkez kuruluş
aynı zamanda yatırım bankacılığı kolu olan Pohjola Bankasının çoğunluk oyuna
sahiptir (Ayadi, et all. 2010).
Grubun merkezi olan OP-Pohjola Group Central Cooperative toplam oyların %56.9’u ile etkili bir
kontrole sahip iken yerel bankalar %13.2’ye sahiptir. Geri kalan %30’luk kısım ise diğer
hissedarlara aittir.
10
Bunun yanı sıra, kooperatif kuruluşlarıyla ilgili ortaklık, ortakların sınırlı sorumluluğu, birleşme,
iç yönetim yapısı, genel yönetim yapısı gibi genel hükümler Kooperatif Toplulukları Yasasında
ortaya konulmaktadır.
11
Bazı yerel kooperatif bankaları oluşturulan bu yeni ve aşırı entegre gruba katılmamayı tercih
etmiştir.
12
Ortakların en önemli görevi 220 yerel bankanın denetim kurulu üyelerini eşit oy hakkıyla
seçmektir. Denetim kurulları ise yönetim kurulu üyelerini seçer ve yönetim kurulu ile yerel
bankaların strateji ve politikalarını denetler.
9
94
Şekil 3.4 OP-Pohjola Grubu’nun organizasyon yapısı
Ortaklar (1.3 milyon)
↓
%100
↓
Yerel Bankalar
%100 (220)
↓
%
% 14 hisee
OP-Pohjola Grubu Merkez Kooperatifi
↓
%100
- YB Denetimi
- Ürün Geliştirme
- Diğer Görevler
↓
%100
%14 hisse
% 13 oy
%30 hisse
% 57 oy
OP Fon Yönetimi Ltd. Şirketi
OP Hayat Sigortası Ltd. Şirketi
Helsinki OP Bankası AŞ.
Diğer İştirakler
-Bankacılık
Pohjola Bankası AŞ.
- Yatırım
- Non-life Sigorta
1997’de yapılan reformları takiben, OP-Pohjola Grubunun piyasa payı görece
tutarlı kalmayı sürdürmüştür. Tablo 3.7’de görüldüğü gibi toplam varlıkların beşte
biri ile toplam kredi ve mevduatların üçte birine sahiptir. Grubun hayat sigortası
dışındaki sigorta faaliyetleri (non-life insurance) Pohjola ile birleştikten sonra
önemli derecede artmış ve 2007 yılında piyasadaki payı %25’e ulaşmıştır. Grup
aynı zamanda tamamen sahip olduğu iştiraki OP Yaşam Sigortası A.Ş. aracılığıyla
95
yaşam sigortası ürünlerinde de lider olmuştur ve piyasadaki payı %30’u
bulmaktadır (Ayadi, et all. 2010).
Tablo 3.7 OP-Pohjola Grubu’nun piyasa payları
1997
2002
2007
Varlıklar
%21.7
%19.1
%22.8
Krediler
%30.8
%31.4
%31.1
Mevduatlar
%31.0
%32.7
%32.4
İşletme kredileri
%25.5
%26.4
%25.7
Kaynak: OP-Pohjola
Ürün yelpazesini genişletmesi ve borsada işlem gören şirketleri kendine dahil
etmesine rağmen OP-Pohjola Grubu ülke çapında krediye erişim imkanı sunarak
müşterilerinin ihtiyaçlarına odaklanmaya devam etmektedir. Konut kredileri kredi
portföyünün büyük bir parçasını oluştursa da grup çiftçilere kredi sağlamada
liderliğini sürdürmektedir (Ayadi, et all. 2010). Toplam varlıklar açısından ikinci
durumda olmasına rağmen, OP-Pohjola Grubu’nun şube sayısı açısından piyasa
payı %37,7 ile diğer bankalardan daha yüksektir.
Sonuç olarak, Finlandiya kooperatif bankacılığı sektörü son yüzyılda önemli
bir değişim geçirmiştir. Görece dağınık bir yapıyla başlayan OP-Pohjola Grubu
başarılı adımlar atarak entegre olmuş ve oldukça yoğunlaşarak Fin piyasasında
ikinci büyük banka konumuna gelmiştir. Mevcut model 1990’larda yaşanan kriz
sonrasında gerçekleştirilen reformların sonucudur. Bugün OP-Pohjola’nın yapısı
yoğun karşılıklı destek ve merkezi fonksiyonlar ile Avrupa’daki en bütünleşik
modellerden birini temsil etmektedir. Diğer birçok ülkede olduğu gibi, grup aynı
zamanda hizmet yelpazesini ve yapısını da genişletmiştir.
Bu değişikliklere
rağmen, kooperatif grubu tarımsal kredilerin yanı sıra konut kredilerindeki esas
amacını da devam ettirmektedir. Grup ayrıca 2007 yılında yaşanan finansal krizde
de oldukça başarılı bir direnç göstermiştir.
Finlandiya
bankacılık
sektöründeki
Özetle, kooperatif bankacılığının
dominant
beklenmektedir (Ayadi, et all. 2010).
96
pozisyonunu
sürdürmesi
2.
AFRİKA KOOPERATİF BANKALARI
Günümüzde Afrika’daki kooperatif bankacılığı özellikle Zambiya, Uganda,
Malavi, Etiyopya, Tanzanya gibi ülkelerde etkin olan zayıf ekonomik şartlardan
dolayı gelişememektedir.
Ancak, demokrasinin başlangıcıyla beraber, tarımın
canlanması ve ticaretin artmasıyla kooperatif kuruluşları daha güçlü bir kooperatif
bankacılığını uygulayabilecek kadar güçlenmişlerdir.
Kenya’daki kooperatif
hareketi ve özellikle Kenya Kooperatif Bankası bugüne kadar Afrika Bölgesindeki
en güçlü hareket ve kooperatif bankası olmayı sürdürmüştür (Muriuki, 2005).
Kenya güçlü bir büyüme gösteren kooperatifçilik açısından oldukça uzun bir
geçmişe sahiptir ve bu durum da tüm ekonomi için önemli bir katkı sağlamaktadır.
Ekonomi içerisinde neredeyse tüm sektörlerde yer alan kooperatifler Kenya
hükümeti tarafından ulusal kalkınmanın en büyük iştirakçileri olarak kabul
edilmektedirler.
2008 yılı itibariyle toplam nüfusu yaklaşık 37.2 milyon olan
Kenya’da nüfusun %63’ünün doğrudan ya da dolaylı olarak kooperatif işletmelere
katıldığı tahmin edilmektedir.
Kooperatifçilik Geliştirme ve Pazarlama
Bakanlığına göre nüfusun %80’i gelirlerini doğrudan ya da dolaylı olarak
kooperatifçilik faaliyetlerinden elde etmektedir (Wanyama, 2009).
Bilimsel veriler kooperatiflerin Kenya ekonomisinde önemli bir rol
oynadığını kanıtlamaktadır.
Tarım sektöründe kooperatifler kahve satışının
%72’sini, pamuğun %95’ini, süt ürünlerinin %76’sını ve krizantemin %90’ını
elinde bulundurmaktadır. Ancak, kooperatiflerin Kenya’nın sosyal ve ekonomik
kalkınmasına en büyük katkısı finansal kooperatiflerin önemli tasarruf portföylerini
elinde tuttuğu finans sektöründedir. Bir tarafta, Kenya’nın en büyük dördüncü
bankası olan Kooperatif Bankası 180 milyon ABD Dolarından fazla sermaye
tabanına sahiptir. Diğer yandan, tasarruf ve kredi kooperatifleri (SACCO) ise
toplamda 2,7 milyar dolar değerinde toplam varlığa sahip bulunmaktadır
(Wanyama, 2009).
97
1997 yılında, ekonominin liberalleşmesinin ardından kooperatifçilik hareketi
üzerindeki devlet kontrolünü kaldırmak amacıyla bir plan oluşturulmuştur. Bu
planın amacı kooperatifleri özerk, bağımsız, kendi kendini kontrol eden ve ticari
olarak varlığını sürdürebilecek kuruluşlar haline getirmektir. Böylece hükümetin
kooperatifçilik hareketini kontrol etme rolü, kooperatiflerin özerkliğini düzenleme
ve kolaylaştırma şekline dönüşmüştür. Kooperatiflerin tarım sektöründeki tekeli
kaldırılmış ve tarım ürünlerinin pazarlanmasında kooperatifler diğer özel
işletmelerle rekabet etmek zorunda kalmıştır. Bu plan çerçevesinde ayrıca ICA’nın
kooperatifçilik ilkeleri de getirilmiştir. Ancak, plan bazı konularda yetersiz kalmış
ve en önemlisi seçilmiş yönetim komitelerinin sorumluluklarını yönetici kadronun
sorumluluklarından ayırt etmeyi sağlayamamıştır. Sonuç olarak yönetim kararları
bu konuda yeterli olmayan seçilmiş liderler tarafından verilmektedir (Wanyama,
2009).
Şuan Kenya’da kooperatiflerin kuruluşu ve yönetimini belirleyen temel
mevzuat 2004 Kooperatif Toplulukları Yasası’dır.
Yasanın ana konusu
kooperatifçilik hareketinin Kooperatifçiliğin Geliştirilmesi Hükümet Temsilcileri
Ofisi tarafından düzenlenmesinin güçlendirilmesidir. Bu yasanın yanı sıra, 2008
SACCO Toplulukları Yasası mevcuttur ve bu yasa tasarruf ve kredi
kooperatiflerinin lisans, düzenleme, denetleme ve tanıtım işlemlerinin SACCO
Toplulukları Düzenleme Kurulu tarafından yapılmasını öngörmektedir (Wanyama,
2009).
Kenya’da kooperatifçilik dört katmanlı bir yapı sergilemektedir. En tabanda
yerel seviyedeki ilk derece kooperatifleri, Bölge ve ürün kooperatifleri birlikleri,
milli kooperatif kuruluşları (National Cooperative Organizations-NACOs) ve en
üstte bir konfederasyon bulunmaktadır.
Mevcut durumda konfederasyon, milli
kooperatif kuruluşlarının yanı sıra bazı kooperatif birlikleri ve herhangi bir birliğe
ortak olmamış ilk derece kooperatiflerinin ortağı olduğu Kenya Milli Kooperatifler
Federasyonu (KNFC)’dur.
98
Kenya’da tarımsal olmayan kooperatifler finans, konut, tüketici, el sanatları,
sigorta ve ulaşımla ilgilenmektedir. Finans sektöründe, Kooperatif Bankası ile
tasarruf ve kredi kooperatifleri kredi hizmetlerini sunmaktadır. Milli Kooperatif
Kuruluşları (NACOs); Kenya Tasarruf ve Kredi Kooperatifleri Birliği (KUSCCO),
Kenya Çiftçi Kooperatifleri Birliği (KPCU), Kenya Kooperatif Bankası, Milli
Konut Kooperatifleri Birliği (NACHU) ve Kenya Kırsal Tasarruf ve Kredi
Toplulukları Birliği (KERUSSU)’ni içermektedir.
Bu kuruluşların ortakları,
kooperatif birlikleri ve bazı ilk derece kooperatifleridir (Wanyama, 2009).
NACO’lar büyük oranda istikrarlı kuruluşlardır ve kendi sorumlu oldukları
alanlarda kooperatiflerin gelişimi için temel hizmetleri sağlamaktadırlar. Bunun
yanı sıra, bazı NACO’lar Kenya’daki kooperatifçilik hareketinin örgütlenmesi ve
görünürlüğünün arttırılmasında oldukça etkilidir (Wanyama, 2009).
Bankacılık sektörüne bakıldığı zaman, kooperatifçilik hareketinin getirdiği en
önemli sonuçlardan biri olan Kenya Kooperatif Bankası görülmektedir.
1965
yılında kooperatif olarak kurulan Kooperatif Bankası 1968 yılında ticari banka
olarak lisans almıştır.
Esas amacı tasarrufların harekete geçirilmesi ve
kooperatifçilik hareketine, özellikle de ortaklarının ürünlerini pazarlama hususunda
kredi edinme zorlukları yaşayan tarım sektöründeki kooperatif birliklerine, kredi
imkânlarının sağlanması olmuştur.
Bankacılık Kanunu kapsamında bankacılık
işlemleri yapmak için lisans almasına rağmen kooperatif geleneğini sürdürmüştür.
Bankanın kooperatif mülkiyetini sürdürmek için hisselerin %70’i uzunca bir süre
kooperatiflere ait olurken, %30’u bireysel ortaklarda bulunmuştur. Bu durum, 2008
yılında bankanın halka arzıyla değişme eğilimi göstermiştir.
Halka arzın
sonucunda, Kooperatif Bankası 180 milyon dolarlık sermaye tabanı ile Kenya’nın
en güçlü bankalarından biri haline gelmiştir (Wanyama, 2009). 1300’ün üstünde
çalışanıyla banka Kenya’daki şube ağını da genişletmektedir.
Banka sadece
kooperatiflere bankacılık hizmeti vermekle kalmayıp, kooperatifçilik hareketi için
de önemli bir kredi kaynağı olmaktadır. Örneğin, tasarruf ve kredi bankalarına
likidite seviyelerini arttırabilmeleri için yıllık 46,7 milyon dolar kredi vermektedir.
Bunun yanı sıra, Kooperatif Bankası aynı zamanda özellikle kahve üreticilerini
99
kapsayan tarım sektörüne FAO, Sida ve AB gibi organizasyonlardan yapılan
bağışları aktaran bir mekanizma görevi görmektedir (Wanyama, 2009).
Bölgedeki diğer bir ülke olan Tanzanya’da iki büyük bölgesel kooperatif
bankası bulunmaktadır. Bunlar Moshi’de yer alan Kilimanjaro Kooperatif Bankası
ile Kagera’da bulunan Kagera Kooperatif Bankası’dır
(Muriuki, 2005).
Kilimanjaro Kooperatif Bankası Ltd. (KCBL) 1994 yılında, 1991 Kooperatifler
Kanunu’na göre kooperatif olarak kurulmuştur. 1995 yılında Bankacılık ve Mali
Kuruluşlar Yasası kapsamında banka olarak işlem yapabilmek için lisans verilmiştir
ve 1996 yılından itibaren bankacılık işlemleri yapmaya başlamıştır. KCBL’nin
hissedarları Kilimanjaro Bölgesi’ndeki kayıtlı kooperatiflerdir. Bankanın kuruluş
sermayesi İlk Derece Kooperatifler, Tasarruf Kredi Kooperatifleri ve Birlikler
tarafından ödenmiştir (www.kilicobank.com).
KCBL iki ana hedefle kurulmuştur. Bu hedefler; özellikle kooperatiflerin
olmak üzere halkın tasarruflarının harekete geçirilmesi ve kırsal bölgelerdeki
üretim, ürün pazarlaması ve diğer faaliyetlerin geliştirilmesi için halka kredi
verilmesidir. Burada ana amaç tasarruf ve kredi kooperatifleri aracılığıyla finansal
hizmetlere ulaşmalarında halka yardımcı olmaktır. Bu nedenle, tasarruf ve kredi
kooperatifleri Banka ve kırsal çoğunluk arasında önemli bir bağ olarak
düşünülmektedir (www.kilicobank.com).
Hisseler kooperatiflerle sınırlı olmasına rağmen, diğer ticari bankalar gibi,
Banka herkese hizmet sunmaktadır. Bankanın yönetimi kooperatif ilkelerine göre
gerçekleştirilmektedir. Bankanın en üst düzey organı tüm ortakların (hissedarlar)
yer aldığı yıllık genel kuruldur. Genel Kurula, üyeleri genel kurul toplantılarında
seçilen iki kurul destek vermektedir. Denetim Kurulu, genel kurulda alınan
kararların ve direktiflerin uygulanıp uygulanmadığını denetler. Yönetim Kurulu ise
Bankanın yönetiminden sorumludur.
Kurul bankanın günlük faaliyetlerinden
sorumlu personeli işe alır ve Genel Müdür Bankanın genel performansıyla ilgili
Yönetim Kuruluna rapor verir. Ancak, tüm bankacılık ve diğer teknik işlemler
100
Tanzanya Bankası tarafından denetlenmektedir. KCBL hem kooperatif hem de
banka olarak çift kayda sahiptir (www.kilicobank.com).
Bir diğer Afrika ülkesi olan Etiyopya’da, Oromiya Kooperatif Bankasının
oluşumu 2002 yılında bir proje olarak başlamış ve daha sonra ticari banka olarak
tescillenmiştir. Banka 2005 yılında faaliyete geçmiş ve o tarihten itibaren Oromiya
Bölgesi’nin değişik yerlerinde yedi şube açmıştır. Banka toplam 140 çalışanıyla
birlikte, mevduat, kısa ve orta vadeli kredi, para transferi ve yabancı bankacılık
hizmetleri sunmaktadır.
Bankanın kredi portföyü, kredilerin %96,6’sının
kooperatiflere verildiğini göstermektedir (Develtere and Pollet 2008).
3.
ASYA KOOPERATİF BANKALARI
Asya Kooperatifçilik Hareketi büyük ölçüde Avrupa’daki kooperatifçilik
gelişiminden etkilenmiştir. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa ve Asya arasında sosyoekonomik durum açısından önemli benzerlikler olmasına karşın, Asya’nın birçok
bölümünde tarımsal ve kırsal ekonomi birçok Avrupa ülkesinden daha iyi
durumdaydı (Prasad, 2005).
Genel olarak kooperatif bankaları halk için halkın kuruluşlarıdır.
Esas
amaçları ortaklarının ekonomik durumunu iyileştirmektir. Gelişmekte olan birçok
Asya ülkesinde kooperatif bankaları, üretkenliğin artması için tarım sektörünün
ihtiyacını karşılayacak kırsal kredinin sağlanmasında önemli rol oynamaktadır.
Asya ülkelerinde bulunan kooperatif bankalarının ortak özelliklerini şu şekilde
sıralayabiliriz (Prasad, 2005):
-
Kooperatif bankaları çiftçilere ve fakirlere yardım eden aracı kuruluşlar
olarak hükümetler tarafından hayata geçirilmiştir.
-
Birçok Asya ülkesinde Kooperatif Bankaları imtiyazlı fon akışı,
sübvansiyon ve iştirak gibi hususlarda devlet desteğine bağlıdır. Bu
101
mecburi durum, günlük işlemlere Hükümetin aşırı müdahale etmesiyle
sonuçlanmaktadır.
-
Finansal kooperatifler, kredi birliklerini, kredi kooperatiflerini, ekonomi
ve kredi topluluklarını ve kooperatif bankalarını kapsamaktadır. Bunlar
Dünya Kredi Birlikleri Konseyi (WOCCU), Uluslararası Raiffeisen
Birliği ve Uluslararası Kooperatif Bankaları Birliği (ICBA) kapsamında
şekillendirilmişlerdir.
Ayrıca,
sigorta
kooperatifleri
de
finansal
kooperatiflerin bir parçasıdır.
-
Kooperatif bankaları sert bir rekabet ortamına karşı hazırlıklı olmak
amacıyla bankacılık işlemlerinde büyük bir dönüşüm geçirmiştir.
-
Kooperatif kredi toplulukları özellikle Hindistan, Sri Lanka, Vietnam,
Filipinler ve Tayland gibi ülkelerde resmi kuruluşlar olarak mikro
krediye başlamışlardır.
Asya Kooperatif Bankaları sosyo-ekonomik kalkınma, tarımsal üretim ve
kırsal kalkınma aracı olarak görülmektedir. Çin, Japonya, Tayvan, Kore, Hong
Kong ve Endonezya dışında diğer Asya ülkelerinde kooperatif bankaları devlet
kurumu haline gelmiştir. Hükümetler hem birinci derece kooperatiflere hem de
Kooperatif Bankalarına mali yardım ve destek sağlamışlardır. Kooperatif bankaları
niceliksel olarak gelişmiş ancak nitelik açısından yeterli olamamışlardır. Aynı
zamanda kooperatif bankalarının durumu, idari güçlerin siyasetçilerin ve
bürokratların yararına kullanılmasıyla daha da kötüleşmiştir. Kısacası, gelişmekte
olan ülkelerdeki problem hükümetlerin kooperatiflere müdahale etmesi ve
profesyonel yönetici eksikliği olmuştur (Prasad, 2005).
Asya’da günümüzde kooperatifleri ve kooperatif bankalarını düzenleyen iki
tür kooperatif yasası bulunmaktadır. Bunlar, tüm kooperatif türleri için genel bir
yasa ile özel kooperatif türleri için sektörel yasalardır. Farklı kooperatif türleri için
farklı bakanlıklar tarafından düzenlenen farklı kooperatif kanunlarının bulunduğu
Japonya ve Güney Kore dışında tüm Asya ülkelerinde tüm kooperatif türleri için
ortak bir kanun bulunmaktadır (Prasad, 2005).
102
Japonya ve Kore’nin bulunduğu Kuzey-Doğu Asya, Asya’nın en güçlü
bölgesi olarak bilinmektedir.
Japonya’da Norinchukin Bankası balıkçılara ve
çiftçilere destek veren özel bir kooperatif kuruluşudur. Banka, tarım, balıkçılık ve
ormancılık kooperatiflerine kredi sağlamada uzmanlaşarak Japonya’nın en büyük
kurumsal bankalarından biri haline gelmiştir. Norinchukin Bankası, ulusal çapta
1100’den fazla tarım bankası için merkez bankası gibi hareket etmektedir.
Bankanın mevduatlarının büyük kısmı tarım ve balıkçılık kooperatiflerinden
sağlanmaktadır. Banka ayrıca, Pekin, Londra, New York ve Singapur’daki yabancı
şubeleri aracılığıyla merkez bankalarına ve yabancı hükümetlere de hizmet
sağlamaktadır. 1923 yılında yarı kamu kuruluşu olarak kurulan banka şu anda özel
bir kuruluştur ancak hükümetle olan sıkı bağlarını devam ettirmektedir. Bankanın
Japonya’da yaklaşık 35 şubesi bulunmaktadır (Prasad, 2005).
Kore’de ise Tarım Kooperatifleri Milli Federasyonu (NACF) toplam 2 milyon
ortağı bulunan 1387 tarım kooperatifi için tepe kuruluş olup bankacılık, kredi
hizmetleri, kooperatif sigortası, tarımsal ürünlerin pazarlanması ve eğitim
hizmetlerine odaklanarak ulusal düzeyde çok amaçlı kooperatif olarak işlem
yapmaktadır. Kooperatif Bankacılığı 1969 yılında NACF’nin girişimi sonucunda
150 tarım kooperatifi tarafından pilot uygulama olarak başlamıştır. NACF mevduat
toplayarak ve ortak kooperatiflerine kredi temin ederek tarımsal kalkınma üzerinde
yoğunlaşmaktadır. Kore’de bankacılık, tarımsal amaçlı kooperatiflerin ana gelir
kaynağı haline gelmiştir (Prasad, 2005).
Endonezya’da kooperatif sektörü finansal kooperatiflerin kredi ve tasarruf
faaliyetlerini kısıtlayan 1995 Hükümet Yönetmeliği tarafından düzenlenmektedir.
Endonezya’da kooperatiflerin gelişiminde hükümet önemli rol oynamaktadır çünkü
kooperatiflerin koordinasyonu Kooperasyon, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler
Bakanlığı tarafından yürütülmektedir.
Endonezya Kooperatif Bankası özel
sektörde yer almaktadır çünkü kooperatiflerin hissesi %20’den azdır.
Kredi
kooperatiflerinin gelişmesi profesyonel yönetici ve kooperatif ortaklarının
103
desteğinin eksikliğinden dolayı oldukça yavaş olmuştur.
İlk derece düzeyinde
Village Kredi Kurulu kredi temini amacıyla mevduat toplamaktadır (Prasad, 2005).
Filipinler’de ise 29 Kooperatif Bankası ve 1095 Kredi Birliği bulunmaktadır.
Özel kooperatif bankalarında teknoloji, yönetim, denetim ve ağ yapısı zayıfken,
devlet destekli kooperatif bankalarında aşırı hükümet müdahalesi sorun
oluşturmaktadır (Prasad, 2005).
Tayland’da Tayland Kredi ve Tasarruf Kooperatifleri Federasyonu (FSCT),
ülkedeki kredi birliklerinin hissedarı olduğu tepe kuruluştur.
Tayland’da 1.93
milyon bireysel ortağı olan 790 kredi birliği bulunmaktadır. Tayland Kredi Birliği
Ligi (CULI), 420 bin bireysel ortağı olan 854 kredi birliğini kapsamaktadır (Prasad,
2005).
Asya Bölgesi’nde kooperatif bankacılığı açısından en gelişmiş ülkelerden biri
de Hindistan’dır.
Hindistan’da, kısa vadeli kredilere odaklanan üç katmanlı
sistemde 32 Devlet Kooperatif Bankası, 371 Bölge Kooperatif Bankası ve 100 bin
ilk derece tarım kredi kooperatifi bulunmaktadır. Uzun vadeli kredilere (yatırım
kredisi) odaklanan ve iki katmanlı olan sistemde ise 20 Devlet Tarım ve Kırsal
Kalkınma Kooperatifi ve 768 ilk derece Tarım ve Kırsal Kalkınma Kooperatif
Bankası bulunmaktadır. Kent Kooperatif Bankaları ise kendi bölgelerinde halka
bankacılık hizmetleri sağlamada önemli bir rol oynamakta olup Hindistan Rezerv
Bankası tarafından düzenlenen 2050 adet Kent Kooperatif Bankası bulunmaktadır
(Prasad, 2005).
104
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE KOOPERATİFLERİN FİNANSMANINDA MEVCUT
DURUM VE KOOPERATİF BANKACILIĞININ
UYGULANABİLİRLİĞİ
Dünyada her sektörde olduğu gibi kooperatifler de finansmana ihtiyaç
duymaktadır. Bir kooperatif, türü ne olursa olsun, faaliyetlerini finanse etmek, bu
faaliyetlerle ilgili harcamalarını karşılamak ve bina ve donanım gibi sabit
yatırımlarda bulunabilmek için sermayesini kullanmaktadır. Sermaye ise özkaynak
ve borçlanma şeklinde oluşmaktadır. Özkaynak sermayesi kooperatifteki sahiplik
sermayesidir ve kooperatifin ortakları tarafından çeşitli şekillerde sağlanmaktadır.
Sermayeyi oluşturan bir diğer unsur ise borçlanmadır. Bir kooperatifin piyasada
rekabet edebilmesi ve ortaklarına en iyi şekilde hizmet edebilmesi uygun bir
özkaynak ve yabancı kaynak karmasından oluşturacağı yeterli seviyede sermayesi
olmasına bağlıdır (Demir, 2012: 18).
Türkiye’de kooperatifler uzun süre devletin kontrolü altında bulunan,
yöneticileri devlet tarafından atanan ve devlet teşvikiyle ayakta durmaya çalışan
işletmeler olmuş ve bu nedenle bağımsızlık özelliklerini yitirmişlerdir. Özellikle
tarım satış kooperatifleri ve birlikleri 1994 yılına kadar devlet kuruluşları gibi
finanse edilmiştir. Devlet destekleme alımı politikasının yürütüldüğü dönemlerde
ilan edilen destekleme fiyatlarının cari piyasa fiyatlarının altında kalması
durumunda kooperatifle ortaklar arasındaki bağlar zayıflamış ve sonuç olarak
kooperatifler ortaklarının zarar etmemesi için büyük bir maliyet altında çalışmak
zorunda kalmıştır. İlerleyen dönemlerde karşılanamayan zararlar ile alınan
kredilerin geri ödenememesi sorunu ortaya çıkmış ve nitekim 1964 yılından 1994’e
kadar olan dönemde, birlikler vasıtasıyla yürütülen destekleme alımları sonucunda
toplam 5,4 milyar dolar civarında zarar meydana gelmiştir. Bu zarar ise Hazinece
üstlenilerek tasfiye edilmiştir. Bu nedenle 5 Nisan 1994 kararlarıyla birlikte devlet
105
destekleme alımlarından vazgeçilmiş ve birliklerin ürünleri kendi nam ve
hesaplarına alım yapacağı bir sistem olan destekleme ve fiyat istikrar fonuna
(DFİF) geçilmiştir (Moray, 2008).
Destekleme alımlarından sonra geçilen destekleme ve fiyat istikrar fonu
uygulamasında görülen sıkıntılar ise şunlar olmuştur:
-
Ürün alımı ve işletme giderlerinin karşılanmasında tüm birliklerin DFİF
kredilerine olan bağımlılıkları devam ederek artmıştır.
-
Alınan kredilerin geri ödenmesi zorlaşmış ve ödenemeyen borçların
2000 yılında Hazinece terkini sağlanmıştır.
-
DFİF kredi borcu yükümlülüklerinin silineceği beklentisi içinde
olunması ve terkin uygulamalarının yapılması birliklerin etkin şekilde
çalışmalarını engellemiştir (Sanayi ve Ticaret Bakanlığı [STB], 2008).
Sonuç olarak, yalnızca tarım satış kooperatifleri için değil, mevcut tüm
kooperatif türleri için geçerli sorun, kredi ve özsermaye sorunudur. Ülkemizde var
olan tüm kooperatifler gerek özsermayelerinin gerekse kredi olanaklarının
yetersizliği nedeniyle genellikle finansman güçlüğü ile karşılaşmaktadırlar.
Kooperatiflerin özsermayeleri;
-
Ortakların düşük ortaklık payı yüklenmeleri,
-
Ortakların yüklenmiş oldukları düşük ortaklık paylarını bile tam
ödememeleri,
-
Kooperatiflerde sermaye birikimini özendirici unsurların sınırlı oluşu
nedeni ile ciddi bir biçimde yetersiz kalmaktadır(STB, 2008).
106
Kooperatiflerin kredi olanakları ise;
Kooperatiflerin kendilerini yeterli kredi ile destekleyecek ve böylece
-
kredi gereksinimlerini karşılayacak özel bir finansman kuruluşlarının
olmayışı,
Kooperatiflerin kendi finansman kuruluşları vasıtasıyla mevduat kabul
-
edememeleri gibi nedenlerle yetersizdir (STB, 2008).
Günümüz Türkiye’sinde kooperatifleri, yeterli ve amaca yönelik şekilde
destekleyecek özel bir finansman kurumu yoktur. Belli bankalar dışında, alacak
takibinin
zor
gösterememeleri
ve
masraflı
nedeniyle
olması
çoğu
ve
kooperatiflerin
banka
kooperatiflere
yeterince
teminat
kredi
olanağı
sağlamamaktadır. Verilen krediler de amaca uygun, uygulamadaki gelişmeler
dikkate alınarak ve kontrollü bir biçimde kullandırılmamaktadır. Ayrıca
kooperatifler uzun vadeli ve düşük faizli kredi temin edememekte bunun sonucu
olarak
da
yüksek
faizler
nedeniyle
kredi
maliyetleri
yüksek
düzeyde
seyretmektedir. Bu durum kooperatif yatırım ve hizmetlerinin maliyetini de
yükseltmektedir (Akbayır, 2009).
Kooperatiflerin finansman sorununun çözümü için ilk akla gelen önlem,
ortaklık paylarını arttırma yoluyla özsermayelerinin arttırılmasıdır. Fakat kooperatif
ortaklarının genellikle küçük üretici ve tüketici olması nedeniyle, yasal olarak
yüklenebilecekleri ortaklık payı sınırı arttırılsa bile, ortaklık paylarının fazla artması
beklenmemelidir. Dolayısıyla, sektörün finansman sorunu açısından, kurulacak bir
kooperatif bankasının alternatif bir çözüm olabileceği ve kooperatiflerin kendinden
beklenilen faydayı göstermelerine katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Kooperatif bankasının özelliği sadece kooperatiflere kredi vermesi değil,
bankanın yönetim ve finansmanına da kooperatif ve üst örgütlerinin egemen
olmasıdır. Bu özellik kooperatifçiliğin demokratik yönetim ilkesinin de bir
107
gereğidir. Ziraat ve Halk Bankalarının kredi verdikleri kooperatifleri denetimi,
devlet denetimi olduğu halde, gerçek bir kooperatifler bankasının kredi verdiği
kooperatifleri ve üst örgütlerini denetimi ise öz denetim olmaktadır.
Mülga Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca tarım satış kooperatifleri birliklerinin
yöneticilerine yönelik yapılan anketlerde, özellikle tarım satış kooperatifleri ve
birliklerinin finansman sorununun çözümünde, devletin kooperatiflere düşük faizli
kredi desteği sağlaması ve kooperatif bankasının kurulması önerilmiştir. Gümrük
ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanıp 2012
yılında Hükümet tarafından kabul edilen Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem
Planı’nın tanıtım toplantısında, Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Başkanı
Muammer Niksarlı da kooperatiflerin finansmana ulaşmadaki esas çözüm
noktasının
bir
bankaya
sahip
olmak
olduğunu
belirterek,
Türkiye’deki
kooperatiflerin gücünün birleştiği takdirde bir kooperatif bankası kurulabilecek
boyutta olduğunu ifade etmiştir. Kooperatiflerin yaşadıkları finansman sorunları
devlet tarafından da önemli görülmekte olup bu sorunun aşılarak kooperatiflerin
kendilerinden beklenen güce kavuşup rekabet ortamında ayakta durmalarını
sağlayacak çözüm önerileri araştırılmaktadır. Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem
Planında
sermaye
yapısı
ile
kredi
ve
finansmana
erişim
imkânlarının
güçlendirilmesine yönelik stratejik hedef belirlenmiş ve bu hedef altında yapılacak
eylemler arasında kooperatiflerin finansman ihtiyacını karşılamak üzere bir
finansman kurumunun oluşturulabilirliği yönünde proje ve fizibilite çalışması
yapılmasına yer verilmiştir.13
Kooperatiflerin finansman sorunları ve bu doğrultuda kooperatifçilik
sektörünün talebi dikkate alındığında, kooperatif bankası kurulması hususunun
ciddi bir şekilde ele alınarak üzerinde çalışılması gerekmektedir.
Türkiye’de
kurulması istenilen kooperatif bankasını
günümüzde
ele almadan önce,
kooperatiflerin finansmanında etkili olan kuruluşları incelemenin mevcut durumu
analiz etmek açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.
13
Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı
108
1.
KOOPERATİFLERİN
KURULUŞLAR
FİNANSMANINDA
ETKİLİ
OLAN
1.1. T.C. Ziraat Bankası
Mithat Paşa’nın 1863’den itibaren meydana getirdiği Memleket Sandıkları ile
onun devamı olan Menafi Sandıkları 15 Ağustos 1888 günü çıkarılan “Ziraat
Bankası Nizamnamesi” ile bu sandıkların işlevlerini üstlenecek modern finans
kuruluşu olarak Ziraat Bankası resmen kurulmuş, o tarihte faaliyette bulunan
Menafi Sandıkları da banka şubelerine dönüştürülerek faaliyete başlamıştır. O güne
kadar Menafi Sandıkları’nın mali kaynağını oluşturan menafi hisseleri bankaya
devredilmiş ve bundan sonraki hisseler de bankanın sermayesine tahsis edilmiştir.
Bu adımla birlikte, teşkilatlı tarımsal kredi tarihimizde yeni bir dönem başlamıştır.
Ziraat Bankası'nın ilk kuruluşundaki görevleri;
−
Satılması mümkün olan gayrimenkul rehini ve kuvvetli kefalet
karşılığında çiftçiye kredi kullandırmak,
−
Faiz karşılığında tevdiat kabul etmek,
−
Ziraat’e ilişkin sarraflık ve aracılık işleri yapmak olarak belirlenmiştir.
1924’ten beri kabul edilen banka ve zirai kredilerle ilgili bütün mevzuatlar
Ziraat Bankasının, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ana bankası olduğu ve bu
kooperatiflerin Bankanın denetimine tabi olduğunu ifade etmektedir. Banka; kredi
işlerinden başka kooperatiflerin fikri ve hukuki alandaki çalışmalarına yardımcı
olmuş, kooperatifleri teşkilatlandırmış ve kanunların verdiği yetkiye dayanarak
sevk ve idare işleriyle meşgul olmuştur.
109
1.2. Türkiye Halk Bankası
1. Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve 1929 Dünya Ekonomik Buhranı,
ülkemizi mal darlığı, hayat pahalılığı ve yüksek faiz baskısı altında ağır ekonomik
şartların yaşandığı bir ortama sürüklemiştir. Öncelikle dengeli bir toplum yapısının
gereğinin bilincinde olan genç Türkiye Cumhuriyeti, küçük esnaf ve sanatkârların
desteklenmesini ve halk bankacılığının geliştirilmesini benimsemiştir. Ancak,
Cumhuriyetin ilk yıllarında sermaye birikimi, üretim alanlarının kıtlığı, özel
sektörün yetersizliği nedeniyle yaşanan ekonomik güçlükler, esnaf-sanatkâr ve
küçük meslek sahibini teşvik edici kredi kurumlarının ortaya çıkışını engellemiştir.
Kalıcı bir ekonomik kalkınma, sosyal denge ve toplumsal barışın korunması için
uygun koşullarla esnaf-sanatkâr ve küçük meslek sahibine kaynak aktarmak ve
sermaye birikimini başlatmak amacıyla Türkiye Halk Bankası 1933 tarihli ve 2284
sayılı Halk Bankası ve Halk Sandıkları Kanunu kapsamında kurulmuş ve 1938
yılında faaliyete geçmiştir. Türkiye Halk Bankası'nın kurulmasının temelinde
Büyük Önder Atatürk'ün; "Küçük esnafa ve büyük sanayi erbabına muhtaç
oldukları kredileri kolayca ucuza verecek bir teşekkül vücuda getirmek ve kredinin
normal şartlar altında ucuzlatılmasına çalışmak da çok lazımdır" ile "Siz
sanatkârların ufak dükkânları yerine muhteşem fabrikalar yapıldığını gördüğüm
gün, mutluluğum en yüksek derecesini bulacaktır" fikirleri önemli bir yer tutmuş ve
her zamanki gibi kılavuz olmuştur.
Çeşitli dünya ülkelerindeki kooperatif hareketlerine paralel olarak gelişme
gösteren halk bankacılığı, Halkbank'ın kurulmasıyla beraber, ülkemizde de
başlamıştır. Banka, 1938-1950 yılları arasında finansman sağladığı Halk Sandıkları
kanalı ile kredi hizmetlerini yürütmüş ve esnaf, sanatkârlar ile küçük işletmelerin
sektördeki ilk bankası olmuştur. 1950 yılından sonra Halkbank'a doğrudan şube
açma ve kredi kullandırma yetkisi tanınmıştır. 1964 yılının başından itibaren
sermayesini artıran ve aktif bir çalışma temposuna girerek ülke çapında şubeleşme
politikası uygulayan Banka'nın mevduat ve kredi hacmi giderek yükselmiştir.
Temel kredi politikasını öncelikle hedef kitlesinin kredilendirilmesi ve kredi
110
kullandırma koşullarının iyileştirilmesi üzerine kuran Halkbank, faaliyetlerini yıllar
itibariyle geliştirerek bankacılık sektöründe önemli bir konuma ulaşmıştır.
(www.halkbank.com.tr).
1.3. Tarım Kredi Kooperatifleri
Tarımsal üretimin en önemli sorunlarından birisi, yeterli sermayeyi sağlayarak
yeterli bir üretim düzeyine ulaşmaktır. Tarımsal alanda sermaye bulmanın zorluğu
nedeniyle çözüm olarak uygun koşullarda kredi sağlayacak kooperatifler
kurulmuştur. Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) hem kredi sağlamak hem de bu
kredilerin
kullanılması
konusunda
üreticilere
yol
göstermek
görevini
üstlenmektedir (Karalar, 2002).
Tarım kredi kooperatiflerine ilişkin ilk adım 1863 yılında atılmıştır. 1863
yılında Mithat Paşa’nın kurmuş olduğu Memleket Sandıkları, 1883’te Menafi
Sandıkları adını aldıktan sonra 1888 yılında Ziraat Bankası’na dönüşmüştür
(Karalar, 2002). 1929 yılına kadar da çiftçinin kredi gereksinimi sadece bu banka
tarafından karşılanmıştır.
1929 yılında 1470 sayılı Zirai Kredi Kooperatifleri
Kanunu çıkarılmış, 1935 yılında 2836 sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu
kabul edilmiştir (Rehber, 2011).
Bu yasa kooperatiflere ortaklarının üretimini
düzenlemek, arttırmak, değerlendirmek için ucuz üretim kredisi ve tarımsal girdi,
araç, gereç ve makine sağlayarak, ortakları korumak ve böylece yurtiçi ve yurtdışı
rekabet gücünü geliştirmek görevlerini vermiştir (Karalar, 2002). Bundan sonra
kredi kooperatifleri yaygınlaşmış olup 1972 yılında 1581 sayılı TKK ve Birlikleri
Yasası çıkartılmıştır (Rehber, 2011). Bu yasa ile Tarım Kredi Kooperatiflerine
birçok yenilik getirilmiş, daha önceki uygulamalarda görülen bağımlılık büyük
ölçüde giderilerek kooperatiflerin serbestçe gelişimine olanak sağlanmıştır. Bu
yasayla, tarımsal kooperatiflerin hizmet, konu ve alanları genişletilmiş, üst
örgütlenme basamaklı olarak gerçekleşmiş, ortaklara çeşitli kolaylıklar sağlanmış
ve T.C. Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatifleri arasındaki ilişkiye yeni bir
düzen getirilmiştir (Karalar, 2002).
111
Son verilere göre Türkiye’de 16 Bölge Birliğine bağlı toplam 1791 birim
kooperatif olup ortak sayısı yaklaşık 1.083.000’dir. Ayrıca Ankara’da bir Merkez
Birliği bulunmaktadır (Rehber, 2011).
Tarım Kredi Kooperatifleri ortaklarına verecekleri krediyi, T.C. Ziraat
Bankası ile Tarım Kredi Kooperatifleri Bölge Birliği ve Tarım Kredi Kooperatifleri
Merkez Birliği aracılığıyla sağlamaktadır. Uygulamada, kooperatiflerin banka ve
kredi işleri T.C. Ziraat Bankasınca yürütülmektedir (Karalar, 2002).
İşlevleri itibariyle, TKK’yı sadece kredi temin eden bir mekanizma olarak
değil, aynı zamanda farklı hizmetler sağlayan çok amaçlı entegre bir hizmet
organizasyonu olarak kabul etmek gerekmektedir. Tarımsal girdilerin çiftçilere
uygun fiyat ve şartlarda temin edilmesi açısından TKK tarım sektörü içerisinde
önemli bir yere sahiptir (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı [GTHB], 2011).
Tarım
Kredi
Kooperatifleri
daha
çok
kısa
ve
orta
vadeli
kredi
kullandırmaktadır. Kısa vadeli işletme kredileri, ortakların tarımsal işletmesinin
tohumluk, fide, fidan, kimyevi gübre, zirai mücadele ilacı, karma hayvan yemi,
akaryakıt gibi giderlerin temini ve nakit ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bir yıl
vade ile verilen kredidir.
2009 yılı verilerine göre T.C. Ziraat Bankasından
kullandırılan kredi miktarı 335,3 milyon TL’dir. Orta vadeli kredileri ise, donatma,
tarımsal araç-gereç, hayvancılık donatma kredileri oluşturmaktadır (Rehber, 2011).
1581 sayılı yasanın 3. maddesine göre, TKK, bölge ve merkez birliklerinin
çalışma konuları arasında mevduat toplamak, bankacılık hizmetleri ve sigorta
acenteliği yapmak olsa da, bu maddenin uygulanmasında birincil sorun atıf yapılan
7129 sayılı Bankacılık Kanunu ve bu kanuna ek 153 sayılı Kanunların yürürlükte
olmamasıdır (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı [GTHB], 2011). Bu nedenle
söz konusu kanunda gerekli değişiklikler yapılarak, eski Bankacılık Kanununa
112
yapılan atfın düzeltilmesi ve mevduat toplama ve bankacılık hizmetleri konusunun
nasıl yapılabileceğine dair alternatif bir yol çizilmesi gerekmektedir.
Bu nedenle, Tarım Kredi Kooperatifleri 2011-2023 Dönemi Strateji Belgesi
ve Eylem Planı’nın 2 numaralı stratejisinde kooperatifler bankası yolu ile mevduat
toplanarak kredi ve sigortacılık işlemlerinin yürütülmesi ele alınmış ve bu hedef
doğrultusunda yapılacak eylemler şu şekilde sıralanmıştır:
-
Kırsal kesimde geniş kapsamlı bir mevduat araştırması ve bankacılık
hizmetleri anketi düzenlenecektir,
-
Tarım Kredi personelini bankacılık işlemleri konusunda eğitimden
geçirmeye başlanacak ve iki yıllık süre içerisinde tüm yetkili personel
temel bankacılık hizmetleri konusunda bilgi sahibi yapılacaktır,
-
Kilit personelin başka bankalarda eğitimleri sağlanacaktır,
-
TKK uygulama yönergeleri bankacılık işlemlerini dikkate alarak revize
edilecektir,
-
Geçiş sürecinde diğer bankalarla stratejik ortaklık kurulacaktır,
-
Kooperatif bankacılığı konusunda kamuoyu oluşturma ve lobi
çalışmaları yapılacaktır,
-
1581 sayılı yasa gereğince ve stratejik ortaklarla(bankalarla) anlaşmalı
olarak mevduat toplama kampanyası başlatılacaktır,
-
Tarım Kredi Bank yasası çıkarılacaktır,
-
Etkili bir tanıtma ve reklam kampanyası yürütülecektir,
-
Bankacılık hizmetlerine yönelik teknik yönergeler hazırlanacaktır,
-
Seçilmiş
pilot
bölgelerde
doğrudan
bankacılık
hizmetlerine
başlanacaktır,
-
Kredi Garanti Fonu, Sigorta Fonu gibi özel fonlar kurulacaktır,
-
Tarım Kredi Bank kredi kartı uygulaması yaygınlaştırılacaktır,
-
Kırsal kesimde tasarrufların kooperatifler yolu ile toplanması için etkili
bir kampanya başlatılacaktır,
113
-
Tasarrufların
toplanması
ve
değerlendirilmesinde
kooperatiflerin
yönetim ve denetim kurullarından yararlanılacaktır,
-
Etkili bir tanıtma yolu ile Tarım Kredi Bank’ın yerel projeleri nasıl
finanse edeceği duyurulacak ve her kooperatifin toplumsal uzlaşma yolu
ile geliştirdiği en az bir tarımsal kalkınma projesi finanse edilecektir,
-
TKK
topladıkları
mevduat
ve
kendi
öz
kaynaklarını
tarımın
finansmanına seferber edecekler ve kredi kaynakları konusunda
bağımsız hale geleceklerdir,
-
Tarım Kredi Bank, tarımsal kesimin en güçlü bankası olacaktır.
1.4. Esnaf Ve Sanatkârlar Kredi Ve Kefalet Kooperatifleri
Türkiye’de ilk kredi kooperatiflerinin kuruluşuna 1951 yılında başlanmış, bu
tarihten itibaren sayıları artarak 1970 yılında sayıları 450’ye ulaşmıştır. Türkiye’de
faaliyet gösteren Esnaf ve Sanatkârlar Odalarına üye küçük ve orta büyüklükte
işletme sahiplerinin finansman ihtiyaçlarını karşılamak üzere Esnaf ve Sanatkârlar
Kredi ve Kefalet Kooperatifleri (ESKKK) 1964 yılında çıkarılan 507 sayılı Esnaf
ve Sanatkârlar Kanunu’na göre kurulmuştur. Esnaf Kefalet Kooperatifleri 1969
yılına kadar Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olarak, 1969 yılından sonra da
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile bu kanun hükümlerine
göre faaliyetlerini sürdüren özel hukuk tüzel kişiliğine sahip olan kuruluşlardır
(Rehber, 2011).
1970 yılında ülke genelindeki 450 kooperatif, il düzeyinde birleşerek 14
Bölge Birliğini oluşturmuştur. Bu kooperatif birliklerinin üst örgütü olan Merkez
Birliği, 1970 yılında 14 kurucu Bölge Birliği’nin öncülüğünde kurulmuştur. Aynı
tarihte Bakanlar Kurulu’nun kararı ile unvanına Türkiye kelimesi eklenmiş ve yeni
unvanı “Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatifleri Birlikleri
Merkez Birliği-TESKOMB” olmuştur (Rehber, 2011). Günümüzde, yaklaşık 700
bin esnaf ve sanatkârımızın ortak olduğu toplam 1006 Esnaf ve Sanatkârlar Kredi
114
ve Kefalet Kooperatifi (ESKKK) bulunmaktadır. Bu kooperatifler 32 bölge birliği
ve bir merkez birliği (TESKOMB) çatısı altında örgütlenmiştir.
Söz konusu
kooperatiflerden yetmişinin üst kuruluşa ortaklığı bulunmamakta olup, 808
kooperatif kefalet verebilecek durumdadır. TESKOMB’dan alınan bilgilere göre
2011 Eylül ayı sonu itibariyle 32 Bölge Birliği’nde 84 ve ESKKK’lerinde 2289
personel istihdam edilmektedir (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı [GTB], 2012).
Merkez Birliği’nin asıl amacı 1163 sayılı Kanunun verdiği yetkiyle, ortak
kooperatiflerin ve birliklerin eğitim, denetim ihtiyaçlarını gidermek ve kamu
kaynaklarının verimli ve etkili kullanımını sağlamak üzere faaliyet göstermektir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında her alanda olduğu gibi, kalıcı bir ekonomik kalkınma,
sosyal denge ve toplumsal barışın korunması için uygun koşullarla esnaf-sanatkâr
ve küçük meslek sahibine kaynak aktarmak ve sermaye birikimini başlatmak
amacıyla önemli bir girişim olarak 1933 yılında Türkiye Halk Bankası kurulmuştur.
Halk Bankası, Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve Kefalet Kooperatiflerinin kefaletiyle
esnaf ve sanatkârlara kredi kullandırmaktadır. Burada faiz yoluyla devlet desteği
söz konusudur (Rehber, 2011).
ESKKK’nin amacı, kooperatife ortak olan esnaf ve sanatkâra mesleki
faaliyetleri için gerekli krediyi kefil olmak suretiyle sağlamaktır.
Söz konusu
kefaletin sağlanabilmesi için öncelikli olarak krediyi kullanacak esnaf ve sanatkârın
kooperatif ortağı olması şarttır. Kooperatif ortaklarının kredi kullanabilmeleri için;
-
Yazılı olarak kooperatife müracaat etmeleri,
-
Müracaat sahibinin durumunun Yönetim Kurulu tarafından araştırılması,
-
Kabul veya ret kararının 15 gün içerisinde ilgiliye yazılı olarak
bildirilmesi,
-
Kredi talebi ile ilgili olarak, ortağın ekonomik ve mali durumunun
araştırılması ve kefalet haddi tespit edilerek, uygun görülmesi halinde
kredi teklifinin Türkiye Halk Bankası’na iletilmesi,
115
-
İletilen teklifin Türkiye Halk Bankası tarafından incelenerek tekrar
istihbarat yapılması,
-
İstihbarat sonucunun olumlu olması gerekmektedir (Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı [GTB], 2012).
Esnaf ve sanatkârların finansman maliyetlerinin azaltılması amacıyla bu
kesime faiz desteği sağlanmak üzere kredi sağlanması için her yılın Mali Bütçesine
ödenekler konulmaktadır. 2014 yılında bu amaçla Bütçeye konan ödenek 528.108
milyon TL ve 2013 yılında kullanıldırılan ödenek miktarı yaklaşık 414 milyon
TL’dir (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı [GTB], 2014).
ESKKK, küçük işletmelerin, esnafın finansman ihtiyacının karşılanmasında
önemli bir yere sahiptir. Devletin sistem içinde Halk Bankası yoluyla sağladığı
kredinin cari faiz oranının yarısını karşılayarak oluşturulan kredi modeline devletin
katkısı bu kredileri cazip hale getirmektedir.
Bir ülkenin sosyoekonomik
kalkınmasında, istihdam arttıran ve sosyal dengeleri sağlayan mikro KOBİ’lerin,
esnaf ve sanatkârların desteklenmesi bu kesimin yapısal ve finansal sorunlarının
çözülmesinde etkin rol oynamaktadır. Yapılan tespitlere göre (Gümrük ve Ticaret
Bakanlığı [GTB], 2012);
-
ESSKK, yıllar itibariyle kefalet hizmetleri karşılığında biriktirdikleri
yaklaşık 1 milyar TL’lik fonlarıyla kredi kuruluşuna büyük ölçüde nakdi
teminat sağlayabilecek konumdadır.
-
Ülkemizde ESKKK’nin en büyük sorunu tek finansman kaynağı olan
Halk
Bankası’na
kefalet/garanti
bağımlılıktır.
müessesi
olarak
Bu
kooperatifler
çalışmakta
olup,
yalnızca
bir
uluslararası
uygulamalarda olduğu gibi kredi sağlama ve bankacılık faaliyetlerini
gerçekleştirememektedir.
-
Bu kooperatiflerin diğer önemli bir sorunu da ortaklarda kooperatifçilik
bilincinin gelişmemiş olmasıdır. Yani ortaklar, karar alma ve yönetim
116
süreçlerine yeterince katılmamakta, kooperatifle olan ilişkileri sadece
kredi işlemleri ile sınırlı kalmaktadır.
-
Alınan kredinin kullanımında esnaf ve sanatkârlara herhangi bir
sınırlama getirilmemekte, bu da kredinin amacı haricinde kullanılmasına
neden olabilmektedir.
-
Kooperatif kuruluşunda yaşanan artışlar nedeniyle aynı bölgede birden
fazla kooperatif olması kooperatiflerin erkin ve verimli çalışmasını
engellemektedir.
Sonuç olarak; Kredi ve Kefalet Kooperatifleri, ortağı esnaf ve sanatkârların
finansman
ihtiyaçlarını
karşılamak
üzere
Türkiye
Halk
Bankası
A.Ş.
kaynaklarından Kooperatif Kredileri adı altında kullandırılan krediler için kefalet
vermektedir. Krediyi kullanan esnaf ve sanatkârın vadesinde ödemediği kredi
taksitleri akdi faiziyle birlikte kooperatifin Bankadaki birikmiş fonlarından
kesilmektedir. Dolayısıyla, riski üstlenen kredi ve kefalet kooperatifleri; finansman
kuruluşuna kredinin geri dönüşünde kolaylık ve garanti sağlamaktadır. Kooperatif
kefaletiyle kullandırılan sübvansiyonlu kredi üzerinden kooperatifçe kredi tutarının
%4’ü oranında kesinti yapılmaktadır (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı [GTB], 2012).
Kamu kaynaklarının kredi ve kefalet kooperatifleri kefaletiyle esnaf ve
sanatkârlara en düşük maliyetle kredi kullandırılabilmesi için bu kredilerin maliyet
unsurlarının aşağıya çekilmesi önem kazanmaktadır.
Bu çerçevede, sayıları
azaltılsa veya sabit kalsa da faaliyet gösterecek Bölge Birliklerinin etkin ve verimli
olarak sistemde yer almalarının sağlanması gerekmektedir.
Bu kooperatifler,
ekonomik büyümenin lokomotifini oluşturan, sosyal refahı tabana yayan, sosyoekonomik sisteme katkı sağlayan ve istihdam oluşturan küçük işletmelere, esnaf ve
sanatkâra hizmet sunması açısından önemlidir (Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
[GTB], 2012).
117
2.
KOOPERATİFLERİN FİNANSMANINDA ALTERNATİF MODEL:
KOOPERATİF BANKASI
Türkiye kooperatifçiliğine bakıldığında, kooperatif bankası olmayan ender
ülkelerden biri olduğumuz gözlemlenmektedir.
Zaman zaman bir takım
girişimlerde bulunulsa da sonuç alınamamış ve önceki bölümlerde incelenen
ülkelerdeki gibi bir kooperatif bankacılığı sistemi oluşturulamamıştır. Uzun bir
uygulama geçmişi olmasına rağmen kooperatifler, finansal sorunlarının çözümüne
destek verebilecek kurumsal bir yapıya kavuşamamışlardır. Geçmiş dönemlerde
bazı geçici finansal destekler sağlanmış ise de bunlar sistematik ve sürekli bir
kurumsal yapıya dönüştürülememiştir.
Bunun sonucu olarak, bugün gelinen
aşamada kooperatifler büyük finansal sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar
(Demirci, 2012: 23).
Bu finansal sorunların günümüzün piyasa koşulları çerçevesinde karşılanması
da pek mümkün görülmemektedir.
Ayrıca, güçlü bir yapıya sahip olmayan
kooperatiflerin kredi kurumlarından yeterince teminat gösteremedikleri için kredi
sağlamaları da çok güç olmakta ve bu nedenle de siyasi iradenin güdümünden
kurtulmaları mümkün olamamaktadır.
Bu doğrultuda, dünya kooperatiflerinin
finansmanına bakıldığında ilk akla gelen kurumlar, kooperatifler tarafından
kurulmuş kooperatif bankalarıdır. Kooperatif bankaları, kooperatiflerin finansal
sorunlarını çözmek amacıyla, aralarında işbirliği ve güç birliğine yönelerek kendi
finansal kurumlarını kurmaları ile ortaya çıkmıştır (Demirci, 2012: 23).
Kooperatif bankaları, ortaklarına işletme sermayesi ve düşük faizli kredi
vermek, ekonomik gelişmelere ilişkin bilgilendirmek ve finansal konularda
danışmanlık yapmak dışında, mevduat toplamak, tahvil çıkartmak ve benzeri
normal bankacılık işlemlerini de yerine getirmektedir. Kooperatif bankacılığının
temelinde banka hisselerinin çoğunluğunun kooperatif örgütlerinin elinde
bulunması yatmaktadır.
Kooperatif bankaları başta kooperatifleri ve ortakları
olmak üzere tüm müşterileri için hizmet eden, mevduat toplayan, kredi veren,
küçük üreticilere ve kırsal kesimdeki insanlara hizmet götüren, kooperatifçilik
118
ilkelerine bağlı olan bankalardır. Bu bankalar yereldir ve ülke sınırlarını terk etme
ihtimali yoktur. Bankacılık sistemi içindeki denetim dışında ortakları tarafından da
denetlenmektedir (Demirci, 2012: 23).
Kooperatif bankacılık sistemini ticari bankalardan ayırt eden temel yapı, ticari
banka sahiplerinin genellikle bir grup, aile veya devlet olması, kooperatif
bankalarında ise hissedarlıktan çok ortaklığın söz konusu olmasıdır. Bu durum
kooperatif bankalarını, sermayenin tabana yayılması ve sermayenin güçlü olması
bakımından güçlü kılmaktadır. Ticari bankalarda sermayenin gücü, temsil eden
grubun ya da ailenin (holdingin) gücüne bağlı iken, kooperatif bankalarında
milyonlarca ortağın gücüne bağlıdır (Küçükkaplan, 2012: 27).
Kooperatif bankası ortağı olmanın en büyük avantajlarından birisi ortağı
olduğunuz bankanın aynı zamanda müşterisi de olduğunuz için hem kredi hem de
mevduatta verilen avantajlı faiz imkânlarından yararlanmaktır. Ayrıca, bankanın
elde etmiş olduğu kardan risturn alarak maliyetlerinizi düşürme ya da gelirinizi
arttırma imkânınız da bulunmaktadır. Kooperatifler ve ortaklar bankaya yatırdıkları
mevduat karşılığında faiz geliri elde etmektedirler. Bankada toplanan bu mevduat,
ihtiyacı olan diğer kooperatiflere belirli bir faiz karşılığında kredi olarak
kullandırılmaktadır. Kooperatiflerin finansmanı için bu banka önemli bir kaynaktır.
Bununla beraber, bu kooperatiflerin bankanın karından risturn ilkesi gereği bir pay
alması da ek finansman kaynağı için önemlidir.
Bu da kooperatif bankasına
ortaklarından tasarruf toplama açısından bir avantaj sağlayacaktır.
Türkiye’de
şirketler hukukunun ve bankacılık mevzuatının bankaların karlarının ancak belli bir
bölümünü dağıtmasına imkân tanıması, risturn ilkesinin kooperatif bankası
modeline uygulanabilmesi için büyük engel oluşturmaktadır. Bundan dolayı, bir
kooperatif bankası kurulması halinde Ticaret Kanunu’nda ve Bankacılık
Kanunu’nda bazı değişikliklerin yapılması gerekli olacaktır (Küçükkaplan, 2012:
28).
119
Dünyadaki uygulamalara bakıldığı zaman, kooperatif bankaları, ülkelerinde
pazar payında toplanan mevduatın ve dağıtılan kredilerin önemli bir bölümünü
oluşturmaktadır. Bu bankalar kırsal kesimin gelişmesinde önemli rol üstlenmiş
olup, yine ülkelerinde aracılık hizmetlerinde yüksek oranlarla mali piyasaları
rahatlatmaktadırlar.
Kooperatif bankalarının kendine özgü ortaklık yapısı,
sermayelerinin tabana yayılmasını ve güçlü durmasını sağlamaktadır.
Güçlü
sermaye ve sahiplik yapısı sayesinde kriz dönemlerinde en az etkilenen bankalar
içerisinde yer alan kooperatif bankalarının uluslararası reyting kuruluşlarınca
verilen yüksek notları da bu durumu kanıtlamaktadır. Teoride, bu bankalar ticari
bankacılık ve yatırım bankacılığı türünden sonra üçüncü bir bankacılık türü olarak
kabul edilmektedir (Küçükkaplan, 2012: 32).
Kooperatif bankacılık sisteminin yukarıda belirtilen tüm olumlu yanlarına
rağmen, Türkiye’de kurulu herhangi bir kooperatif bankası bulunmamaktadır.
Aksine, ne Türk Ticaret Kanunu’nda ne de Bankacılık Kanunu’nda kooperatifler
bankasına yer verilmiştir. Yıllardır Türkiye’de bir kooperatif bankası kurulması
çalışmalarına ara ara devam edilse de bu çabalar yetersiz kalmış ve herhangi bir
kooperatif bankası kurulamamıştır.
Bu çalışmaların başarısız olmasındaki en
önemli neden olarak siyasi irade tarafından destek görmemiş olması görülmektedir.
Diğer nedenler olarak, kooperatifçilik bilincinin yeterince gelişmemesi, işbirliği
ilkesinin özellikle dikey kooperatifler arasında etkin olarak kullanılmaması
gösterilebilir.
Yukarıda anlatılanlar ışığında, Türkiye’deki kooperatiflerin finansman
sorunlarının çözümünde alternatif model olarak önerilen bir kooperatif bankasının
kurulması halinde, bu bankanın yapısının ve işleyişinin ne doğrultuda olabileceği
aşağıda incelenecektir:
120
2.1. Bankanın Kuruluş Sermayesi
Önerilerden biri, kurulacak bir bankanın tüm sermayesine kooperatif ve üst
örgütlerinin sahip olmalarını sağlamak için, devletin onlara bu amaçla büyük
oranda bağışta bulunması ve düşük faizli kredi vermesidir. (Mülayim, 1996).
Ancak, günümüz koşullarında devletin söz konusu kooperatif bankasının sermayesi
için kaynak ayırması mümkün görünmemektedir.
İkinci alternatif, kurulacak kooperatif bankasının sermayesinin tamamıyla
kooperatifler tarafından oluşturulmasıdır. Devletin sermayeye katılması demokratik
yönetim ilkesini ve bankanın başarı şansını zedeleyecektir. Kooperatifler bugünkü
finansman imkânlarıyla böyle bir bankanın kuruluş sermayesini ve yatırımlarını
gerçekleştirebileceklerdir. Kooperatif bankasının, devlet denetimi altına girmesini
önlemek için sermayesinin çoğunluğu veya tamamının kooperatifler tarafından
taahhüt edilmesi gerekmektedir. Bu noktada, bütün kooperatiflerin ortak olacağı bir
bankada sermaye ve kâr paylarının paylaşımını düzenleyecek bir kooperatifler
fonunun oluşturulması gerekmektedir. Bu fonun Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
altında bir kooperatifçilik fonu oluşturularak kurulmasının uygun bir yöntem
olacağı düşünülmektedir. Bu fon kurulacak banka için sermaye kaynağı olacaktır.
Fonun işlevlerinden birisi kooperatiflerin veya üst birliklerinin sermayedeki
paylarını başkalarına (ortak olmayan kişi ve kuruluşlara) devretmelerine engel
olmasıdır. Fonun kuruluş şartlarını, işleyiş biçimini belirleyen yasal düzenlemenin
çıkartılması devletin kooperatiflere vereceği yasal desteğin başında gelmektedir. Bu
şartlar altında kurulacak kooperatif bankasının, kooperatiflerin finansman
sorunlarını çözümleyici olacağı düşünülmektedir (Akbayır, 2009).
2.2. Kredi Kaynağı
Kooperatif Bankası için kuruluş sermayesi kadar, ortaklarına verebileceği
kredi kaynakları da son derece önemlidir. Bankalar genellikle mali kaynak yaratma
121
özellikleriyle diğer ticari kuruluşlardan ayrılırlar. Bankaların en önemli kaynağı
topladığı mevduatlardır. Öte yandan, bankaların öz kaynakları ve topladığı
mevduatları kullanarak “banka parası” ya da “kaydi para=çek para” yaratma
olanakları vardır. Kurulacak kooperatif bankası, yaratmak istediği banka parasını
ancak mevduata yüksek faiz vermesi koşuluyla toplayabilecektir. Ama kooperatif
bankası zaten amacı olan düşük faizli krediyi de verirse hiç kâr edemeyecektir. Kâr
etmeden de personel masraflarını, kira masraflarını v.b. karşılayamayacaktır. Bu
biçimde de ülkemiz mevcut bankacılık sektöründe kalıcı olamayacaktır. Yani diğer
bankalarla rekabet edemeyecektir (Akbayır, 2009).
Bankaların fon yaratmada kullandığı bir başka araç da tahvil, sertifika vb.
kıymetli evrak çıkarıp sunabilmeleri ve/veya bunları çıkaran kuruluşlara aracılık
yapabilmeleridir. Kooperatif bankası, hâlihazırda böyle bir kaynaktan oluşabilecek
fonlamalardan da yararlanamamaktadır. Ayrıca Merkez Bankası para politikası
uygularken bankalardan yararlanmaktadır. Örneğin Merkez Bankası kredileri
istenilen sektörlere bankalar aracılığıyla aktarılmaktadır. Tarım sektörüne intikal
ettirilecek Merkez Bankası kredileri, önce T.C Ziraat Bankasına, oradan Tarım
Kredi, Tarım Satış ve diğer kooperatiflere, buradan da kooperatiflere ve ortak
gerçek kişilere aktarılmaktadır. Böylece Merkez Bankası kredilerinin maliyeti
yükselmekte, zaten gelir düzeyi düşük kesimin oluşturduğu kooperatifçilik sektörü,
bu fonlamadan diğer sektörler kadar etkili yararlanamamaktadır. Öte yandan,
kooperatifçilik sektörü ortaklarının büyük çoğunluğu üretici insanlardır. Daha çok
ürettikleri ürünlerin maliyetini düşürerek, ya da ürettikleri ürünlerin gerçek
fiyatlarını yakalamak için kooperatiflerde toplanmışlardır. Bu nedenle, böyle
sektörlerin çoğu için birçok ülke sübvansiyonlu kredi uygulamaktadır. Kredi
sübvansiyonlarını da genellikle hükümetler bankalar aracılığı ile yerine getirirler.
Özetlenecek olursa, kooperatif bankasının başarılı olması için (Çıkın, 1996);
-
Kooperatifler Bankası, Merkez Bankası kredilerinden öncelikli olarak
yararlanabilmeli,
122
-
Kooperatifler Bankası tahvil, yatırım sertifikası vb. gibi kıymetli
evraklar çıkarıp pazarlayabilmeli, ayrıca bazı büyük kooperatiflerin
çıkarabileceği “Kooperatif Yatırım Sertifikaları”nın pazarlanmasına
yardımcı olmalı,
-
Devlet kooperatiflere ve/veya ortaklarına vereceği her türlü hibe, kredi,
prim ve sübvansiyonları Kooperatifler Bankası aracılığıyla vermeli,
-
Kooperatifler Bankası her türlü bankacılık hizmetini yapabilmelidir.
2.3. Yönetim ve Mülkiyet Yapısı
Gelişmiş
birçok
ülkede
kooperatif
bankaları
aşağıdan
yukarıya
kurulduklarından, yerel ve bölgesel bankalar genellikle kooperatif statüsünde
oluşturulmuştur. Ulusal düzeydeki merkez kooperatif bankaları da, genellikle
bölgesel bankaların iştirak ettikleri anonim şirket statüsünde oluşturulmuştur
(Çıkın, 1996).
Türkiye’de kurulacak kooperatif bankasının, Türkiye’nin koşulları da dikkate
alınarak, anonim şirket statüsünde olması, ancak bu anonim şirketin hisselerinin
büyük çoğunluğunun kooperatif bölge ve merkez birliklerine ait olması gerektiğine
dikkat çekilmektedir. Böylece anonim şirket statüsünde kurulacak merkezi
kooperatifler bankasının hisse senetlerinin büyük çoğunluğu kooperatif üst
birliklerinin olacağına göre bankanın mülkiyeti de kooperatiflere ait olacak ve
yönetiminde kooperatif üst kuruluşları söz sahibi olacaktır. Bu şekilde kurulacak
kooperatifler bankası, verdiği krediden dolayı kooperatifleri ve kooperatif
birliklerini denetleyebilecektir. Ancak bu denetleme, daha çok kredilerin etkin
kullanılıp kullanılmadığı açısından bir denetleme olacaktır (Çıkın, 1996).
123
2.4. Kurulacak Kooperatif Bankası İçin Model Önerileri
Kurulacak bir kooperatif bankasının örgütlenme modelinin nasıl olacağı; tek
bir kooperatif bankası mı, yoksa tarım sektörü ve tarım dışı sektörlerdeki
kooperatifler için ayrı ayrı kooperatif bankaları mı kurulması gerektiği konusunda
iki farklı görüş bulunmaktadır.
Tarım ve tarım dışı sektörlerde tek amaçlı, fakat birden fazla kooperatif
bankası kurulması görüşüne göre; tarım ve tarım dışı kesimler için iki kooperatifler
bankası kurulması tezi ileri sürülmektedir. Tek bir banka olursa kredilerde
önceliklerin nasıl sağlanacağı, bankanın örgütlenme, yönetim şekillerinin sorun
yaratacağı öne sürülmekte ve bu sorunların, sistemin tıkanmasına yol açabileceği
belirtilmektedir. Özellikle sermaye devir hızı çok düşük olan tarım sektörü ile
sermaye devir hızı yüksek olan tarım dışı sektörlerin finans sorunları ve bu
sorunların çözümünün bazı özellikler gerektirdiği ileri sürülmektedir. Tarım ve
tarım dışı sektörler için önce ayrı ayrı banka kurulması, daha sonra bu bankaların
kendi aralarında işbirliğine gitmelerinin daha sağlıklı olacağı savı ileri
sürülmektedir (Çıkın, 1996).
Her sektör düzeyinde ya bir kooperatifler bankası kurulmalı ya da o
sektördeki kooperatiflere kredi veren kamu bankaları özel bir yasa ile anonim şirket
statüsünde birer sektörel kooperatif bankasına dönüştürülmelidir. Bir A sektörü
kooperatifler bankası kurulması ya da hisse senetlerinin paylaşımında o sektörün
içinde yer alan kooperatiflerin bölge, merkez ve ulusal birlikleri ağırlığını koyarak
yönetiminde söz sahibi olmalıdırlar. Örneğin tarım kesimi için ya yeni bir
kooperatif bankası kurulabilir ya da T.C. Ziraat Bankası, Tarımsal Kooperatif
Bankası’na dönüştürülebilir. Bu banka bir taraftan tarım kredi kooperatiflerinin
bölge ve yerel kuruluşları aracılığı ile tabana yayılırken, öte yandan diğer
sektörlerde kurulan kooperatif bankaları ile işbirliğine girerek, yine anonim şirket
statüsünde “Türkiye Kooperatif Merkez Bankası”nı kurabilirler (Çıkın, 1996).
124
Çok amaçlı hizmet veren tek bir kooperatif bankasının kurulması gerektiğini
savunanların görüşleri doğrultusunda; ülkemizde tüm tarım ve tarım dışı kooperatif
ve üst örgütleri için tek bir kooperatif bankası kurulduğu takdirde, kooperatif
bankası güçlü bir banka olabilir ve üçüncü sektör olması istenilen kooperatif
sektörünün finansman gereksinimini karşılamada önemli ve etkin bir rol
oynayabilir. Aynı zamanda bu banka kooperatif sektörünün ulusal ve uluslararası
düzeydeki tüm bankacılık işlemlerini yapabilmelidir. Kooperatif bankası, ortak ve
ortak olmayan tüm şahıs ve kooperatiflerin her türlü banka işlemi yapmalı ve
bunlardan mevduat toplamalıdır. Kooperatif bankası anonim şirket biçiminde
örgütlenmeli; ancak ortakları sadece kooperatifler ve üst örgütleri olmalıdır.
Böylelikle kooperatif bankasının sermaye ve yönetimine de tümüyle kooperatifler
ve üst örgütleri egemen olabilecektir (Mülayim, 1996).
Kooperatif bankasının kredi vermesi konusunda ise; sadece ortakları olan
kooperatifler ve üst örgütlerine kredi vermelidir denilebileceği gibi; kendisine ortak
olmayan kooperatiflere de ve hatta herkese kredi vermelidir diye düşünülebilir.
Ancak kooperatif bankasının ortak ve ortak olmayan herkesin banka işlemlerini
yapması, sadece kooperatifler ve üst örgütlerine (tercihen ortağı olanlara) kredi
vermesinin daha doğru olacağı kanaati yaygındır (Mülayim, 1996).
125
SONUÇ VE ÖNERİLER
Kooperatif bankası, kooperatif ve üst örgütlerine kredi veren, ancak aynı
zamanda kooperatif ve üst örgütleri tarafından kurulup işletilen ve onlar tarafından
sahip olunan bir bankadır.
Kooperatif bankaları, mali istikrar açısından birçok ülkenin mali sisteminde
önemli yer tutmaktadır.
Birçok ülkede grup olarak bu bankalar büyük mali
kuruluşlar arasında yer almaktadır.
Özellikle ileri ekonomilerde kooperatif
bankalarının piyasa payları son yıllarda oldukça artmıştır. Kooperatif bankaları
özellikle Avrupa ülkelerinde oldukça önem arz eden büyük kuruluşlardır. Avrupa
dışındaki ülke ekonomilerinde ise kooperatif bankalarının piyasa payları genellikle
daha düşüktür. Kooperatif bankaları diğer ticari bankalardan daha istikrarlıdır.
Bunun nedeni, kooperatif bankalarının getirilerinin daha az oynak olmasıdır. Bu
durum, kooperatif bankalarının karlılık oranlarının diğer bankalara göre daha az
olmasını dengelemektedir.
Ayrıca, 2007 yılında başlayan mali krizde, özellikle Avrupa’daki kooperatif
bankaları büyük bir direnç göstermiş ve krizin etkilerinden ticari ve yatırım
bankalarına nazaran daha az zarar görmüşlerdir. Kooperatif bankaları yerel
bankalar olduğundan ve yerel ekonomilerde güçlü bağlara sahip olduklarından,
krizin etkileri de bu bankalar üzerinde yerel düzeyde olmuştur.
Kooperatif
bankalarının bazı kendine has özellikleri bu bankaları diğer ticari bankalardan
ayırmıştır. Bu özellikler; genellikle sağlam sermaye yapılarının olması, uzun vadeli
bakış açısıyla ortak ve müşteri merkezli bir bankacılık anlayışına sahip olmaları,
konjonktürel olmamaları ve iç mevduat garanti programlarına sahip olmaları,
aşağıdan yukarıya sıkı bir kontrol mekanizmalarının olması, karar alma aşamasında
ortakların geniş katılımına dayanan demokratik yönetim sistemi uygulamalarıdır.
Bu özellikler, kooperatif bankacılığı modelinin mali kriz esnasında daha istikrarlı
olması ve krize karşı daha dirençli olmasını sağlamıştır.
126
Böyle bir bankaya ülkemizde gereksinim duyulması, en başta ülkemiz
kooperatifçiliğinin finansman sorununu çözme ihtiyacından kaynaklanmaktadır.
Çünkü ülkemizde var olan tüm kooperatifler gerek özsermayeleri gerekse kredi
olanaklarının
yetersizliği
nedeniyle
genellikle
finansman
güçlüğüyle
karşılaşmaktadır. Ayrıca, kooperatiflere verilen kredilerin sürelerinin kısa olması ve
faizlerinin yüksek olması kooperatiflerin ekonomik başarılarını engellemektedir.
Kooperatifçilik sektörünün finansman ve kredi sorununun çözümü için
yönetim ve finansmanına kooperatifler ve üst örgütlerinin egemen olacağı bir
kooperatif bankası kurulabilir. Bu noktada, Halk Bankası ve Ziraat Bankasının
kooperatiflere kredi sağladığı bir ortamda kooperatif bankasının kurulmasına gerek
olmayacağı düşünülebilir. Ancak, bu bankalar kooperatif bankası değil,
kooperatiflere de kredi veren devlet bankalarıdır. Kooperatif bankası ise sadece
kooperatiflere kredi sağlamakla kalmayacak, bankanın yönetim ve finansmanında
da kooperatif ve üst örgütleri egemen olacaktır. Ayrıca, Ziraat Bankası ve Halk
Bankasının kooperatifleri denetimi devlet denetimi olurken kooperatif bankasının
kredi verdiği kooperatifleri denetimi ise öz denetim olacaktır ve bu durum
kooperatiflerin bağımsız olması açısından önem teşkil etmektedir.
Türkiye’de kurulacak kooperatif bankasının anonim şirket statüsünde olması
ancak bu anonim şirketin hisselerinin büyük çoğunluğunun kooperatif bölge ve
merkez birliklerine ait olması gerekmektedir. Böylece anonim şirket statüsünde
kurulacak merkezi kooperatif bankasının hisse senetlerinin büyük çoğunluğu
kooperatif üst birliklerinin olacağından, bankanın mülkiyeti de kooperatiflere ait
olacak ve yönetiminde kooperatif üst kuruluşları söz sahibi olacaktır. Bu şekilde
kurulacak kooperatif bankası verdiği krediden dolayı kooperatifleri ve kooperatif
birliklerini denetleyebilecektir.
Türkiye’de kurulacak kooperatif bankasının tüm kooperatif sektörlerinin
yararlandığı tek bir banka olarak kurulmasında fayda vardır. Tek bir banka olarak
bu kuruluşun tesis edilmesi yönetim ve örgütlenme giderlerinde bu bankaya maliyet
avantajı sağlayacaktır. Ayrıca, tüm sektörleri içeren bir kooperatif bankası
127
portföyünde çeşitli sektörlerden mevduat ve krediye yer vereceğinden dolayı
çeşitlendirmeye giderek riski azaltmış olacaktır.
Türkiye’de
kurulacak
kooperatif
bankasının
sermayesinin
tüm
kooperatiflerden tarafından taahhüt edilmesi gereklidir. Devletin sermayeye
katılması demokratik yönetim ilkesini ve bankanın başarı şansını zedeleyecektir
Bunun için TMKB altında bir kooperatifçilik fonu oluşturulmalıdır. Bu fon
kurulacak bankanın sermaye kaynağı olacaktır.
Sermaye taahhütleri yapılırken
kooperatiflerin payları fondaki payları ile orantılı olacaktır.
Kooperatif
bankalarının sermaye artışları da yine bu fon tarafından yapılmalıdır. Ayrıca hisse
satışları da bu fondan izin alınarak yapılmalıdır. Bu noktada kooperatiflerin banka
üzerindeki haklarını yitirmemesi için hisse veya sermaye devirlerinde tarafların her
ikisinin de kooperatif olması şartı getirilmelidir. Ayrıca bu fonun işlevlerinden
birisi de kooperatiflerin ve üst birliklerinin sermayedeki paylarını başkalarına
devretmelerine engel olmasıdır.
Yeni kurulan bankanın, bankacılık sektöründeki rekabete dayanabilmesi için
belli bir süre desteklenmesi gerekecektir.
Bu destek de devletin sermayeye
katılmaktan ziyade bazı yükümlülük oranlarının düşürülmesi ile gerçekleştirilebilir.
Bu destekler gelir vergisi muafiyeti, mevduat munzam karşılık oranının ve
disponibilite oranlarının belli bir süre bu bankalar için düşük belirlenmesi şeklinde
olabilir. Bunların yapılabilmesi için ilgili kanunlarda değişiklik ve düzenlemeler
yapılması gerekecektir. Ayrıca, kooperatiflere bankacılık faaliyetleri yapabilme
yetkisinin de kanunla tanınması gerekecektir.
Kooperatiflerde uygulanan risturn ilkesinin de kooperatif bankacılığının
başarısı ve kooperatiflerin banka kurmasını teşvik etmek amacıyla modelin içine
alınması gerekmektedir. Bununla ilgili yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bankanın
karlarından yasal yükümlülükler ve karşılıklar ayrıldıktan sonra kalan net kar yine
kooperatiflerin kalkınmasında kullanılmak üzere banka ile yapmış oldukları işlem
miktarlarıyla doğru orantılı olarak dağıtılmasına imkan tanımalıdır. Bu şartlar
altında kurulacak kooperatif bankasının, kooperatiflerin finansman sorunlarını
128
çözümleyici olacağı düşünülmektedir. Yine bu bankanın kurulmasıyla kooperatifler
ülke kalkınmasında üstlerine düşen görevleri başarı ile yerine getirebileceklerdir.
Bununla beraber reel sektör gelişecek ve işsizlik sorununun etkisi de
zayıflayacaktır.
Uygulanabilen bir kooperatif bankacılığı modeli için öncelikle birim bazda
kooperatiflere
tasarruf
mevduatı
toplayabilme
kooperatiflerin dikey bütünleşme ile kendi
yetkisi
verilmelidir.
aralarında birim
Birim
bankalarını
oluşturmaları için gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Sonuç
olarak
ülkemizde
kooperatif
ve
üst
örgütlerinin
kredi
gereksinimlerini gidermek üzere, finansman ve yönetimine kooperatif ve üst
örgütlerinin tamamen egemen olacağı bir kooperatif bankası kurulmasına ihtiyaç
duyulmaktadır. Güçlü bir kooperatif bankasının kurulması ülkemizdeki demokratik
kooperatifçilik hareketi açısından oldukça önemlidir. Anonim şirket şeklinde
kurulacak kooperatif bankasına tarım ve tarım dışı tüm demokratik kooperatif ve
üst örgütleri ortak olmalıdır. Tüm sektörlerdeki kooperatifler için tek bir kooperatif
bankası kurulmalıdır. Tüm bunlar yapılırken sermaye oluşumu, örgütlenme,
yönetim vs. hususlarında dünyadaki en gelişmiş kooperatif bankacılığı sistemleri,
özellikle de Avrupa kooperatif bankaları incelenmeli ve ülkemiz koşullarına uygun
düzenlemeler yapılmalıdır. Böylelikle, Türk kooperatifçilik hareketi kendi bağımsız
finansman kurumuna sahip olabilir ve kendisinden beklenen ekonomik ve sosyal
görevleri yerine getirebilir.
129
KAYNAKÇA
Akbayır, G. (2009). Avrupa Birliği’nde Kooperatif Bankacılığı ve Türkiye’de
Uygulanabilirliği. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Gazi Üniversitesi.
Alman Kooperatifleri Konfederasyonu Türkiye Temsilciliği(2010). DGRV Profili
Alpaslan, H.İ. (2004). Tüketim Kooperatiflerinde Kart Sistemi ve
Muhasebeleştirilmesi. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Marmara Üniversitesi.
Ayadi, R. Llewellyn, D. Schmidt, R. et all. (2010). Investigating Diversity in the
Banking Sector in Europe, Key Developments, Performance and Role of
Cooperative Banks. Avrupa Politika Araştırmaları Merkezi.
Bekar, E. (1997). Özel Öğretim Kurumları ve Kooperatifleşme. Yayınlanmamış
yüksek lisans tezi. Marmara Üniversitesi.
Çıkın, A. Karacan, A.R. (1994). Genel Kooperatifçilik. Ege Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Yayınları.
Çıkın, A. (1996). Türkiye’de Bir Kooperatifler Bankası Kurulması İhtiyacı
Nedenleri ve Hedefleri. Friedric Ebert Vakfı Yayını.
Çıkın, A. (2003). Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları ve Kooperatifçilik. YAR
Müdafaa-i Hukuk Dergisi, 62, 25-32.
Davis P., Worthington S.(1993). Cooperative Values: Change and Continuity in
Capital Accumulation The Case of the British Cooperative Bank. Journal of
Business Ethics, 12(11), 849-859.
Demir, E. (2012). Kooperatiflerde Finansman Usul ve Esasları. Karınca Dergisi,
901, 18-21.
Demirci, R. (2012). Kooperatiflerin Finansmanı Üzerine. Karınca Dergisi, 901, 2224.
Develtere P., Pollet I. (2008). Cooperating Out of Poverty: The Renaissance of the
African Cooperative Movement. ILO.
Dinler, Z. (2000). Tarım Ekonomisi. Ekin Yayınları.
Erçin, F. (2004). Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Kooperatifçiliği. Derin Yayınları.
Esen, F. (2003). Kooperatifler ve Ülkemizdeki Durumu. Karınca Dergisi, 798, 1114.
Fındıkoğlu, Z.F.(1953). Türkiye’de Kooperatifçilik. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (2011). Tarım Kredi Kooperatifleri 20112023 Dönemi Strateji Belgesi ve Eylem Planı.
Götzl, S. Gros, J. (2010), Regional Banks for 160 Years: Cooperative Banks in
Germany. Deutscher Genossenschafts-Verlag eG. Wiesbaden.
130
Gülpak, M. (1997). Türkiye’de Kooperatifçilik Hareketinin Gelişimi ve Bu
Gelişmede Ahmet Hamdi Başar’ın Yeri ve Rolü. Yayınlanmamış yüksek lisans tezi.
Marmara Üniversitesi.
Güloğlu, T. Korkmaz, A.(2008). Kooperatifçilik İlkeleri, Küreselleşme ve Yeni
Eğilimler. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı (2012). Ülkemizde Esnaf ve Sanatkârlar Kredi ve
Kefalet Kooperatiflerinin Genel Görünümü.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı (2012). Türkiye Kooperatifçilik Strateji Belgesi ve
Eylem Planı 2012-2016
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı (2014). Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü 2013 Yılı
Faaliyet Raporu
Harvey, B. (1995). Ethical Banking: The Case of the Co-operative Bank. Journal of
Business Ethics.
Helm, F. C. (1979). Kooperatif İşletme Ekonomisi. İ.İ.T.A Yayını.
Kara, M.(2003). Kooperatifçilik. Poyraz Ofset.
Karalar, R. (2002). Kooperatifçilik Teknikleri. Milli Eğitim Basımevi.
Kılıç, E. (2003). Anadolu Selçuklu Kooperatifçisi Ahi Evran. Karınca Dergisi, 797,
26-27.
Kurtaslan, T. (2004). Kooperatiflerin Piyasa Ekonomisindeki Yeri ve Önemi.
Karınca Dergisi, 811, 12-16.
Küçükkaplan, İ. (2012). Kooperatiflerin Finansman Sorununun Çözümü İçin
Kooperatifler Bankası Modeli. Karınca Dergisi, 901, 25-32.
Moray, S. (2008). Tarım Satış Kooperatifi Birliklerine Destekleme ve Fiyat İstikrar
Fonundan Sağlanan Kredilerin Değerlendirilmesi. Yayınlanmamış yüksek lisans
tezi. Osmangazi Üniversitesi.
Muriuki, G. (2005). Current Situation and Prospects for Further Development of
Cooperative Banks in Africa. Threats, Challanges and Prospects for Development
of Cooperative Banks Throughout the World içinde (7-9). International Cooperative
Banking Association Journal No: 16.
Mülayim, Z.G. (1993). Demokratik Kooperatifçilik Politikaları ve Toprak Reformu.
Yetkin Yayınları.
Mülayim, Z.G. (2003). Kooperatifçilik. Yetkin Yayınevi.
Mülayim, Z.G. (2006). Kooperatifçilik. Yetkin Yayınevi.
Mülayim, Z.G. (2006). Kooperatifçi Atatürk ve Kooperatifçilik. Yetkin Yayınları.
Parasız, İlker (2000). Modern Bankacılık Teori ve Uygulama. Ezgi Kitabevi
Yayınları.
131
Prasad, B. (2005). Current Situation and Prospects for Further Development of
Cooperative Banks in Asia. Threats, Challanges and Prospects for Development of
Cooperative Banks Throughout the World içinde (10-18). International Cooperative
Banking Association Journal No: 16.
Rehber, E. (2011). Kooperatifçilik. Ekin Yayınları.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (2008). Düzenleyici Etki Analizi Raporu.
Şahin, Y. Altay, O. (1991). Kooperatifler Bankası ve Almanya Örneği. T.C. Dokuz
Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi.
Tayşi, İ. (1998). Kooperatifler Bankası Kurulabilir mi? Uzman Gözüyle Bankacılık
Dergisi.
T.C. Ziraat Bankası (1964). 100.yılda T.C. Ziraat Bankası Kooperatifçilik
Çalışmaları 1863-1963. T.C. Ziraat Bankası Kooperatifler Müdürlüğü Yayınları,
Apa Ofset
Turan, K. (1994). Kooperatifçiliğin Sosyo-Politik Yapısı. Gazi Büro Kitapevi.
Wanyama, F. O. (2009). Surviving Liberalization: The Cooperative Movement in
Kenya. ILO Coop Africa Çalışma Belgesi No: 10.
Üner, N. (1992). Kooperatif İşletmeciliği. İzmir.
www.banquepopulaire.fr
www.bde.es
www.credit-agricole.fr
www.creditmutuel.fr
www.dzbank.com
www.halkbank.com.tr
www.ica.coop/coop
www.icba.coop
www.kilicobank.com
www.sekerbank.com.tr
www.woccu.org
www.oenb.at
www.pohjola.fi
www.unacc.com
132
133