Tamay Önal Polat

Transkript

Tamay Önal Polat
Tamay Önal Polat
- şiirler -
Yayın Tarihi:
5.11.2009
Yayınlayan:
Antoloji.Com Kültür ve Sanat
Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine
aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti
yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu
doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya
temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması
kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve
taraf değildir.
Tamay Önal Polat (1953)
Oltu'lu* anne babanın Olur* doğumlu ilk çocuğuyum.
Hep abla oldum.O nedenle 'abla' 'abi' ön adlarını kimse için
kullanamadım.Ankara.Erzurum Erzincan İzmir İstanbul il ilçe ve köylerinde;
Altı ilkokulun, üç ortaokulun, iki lisenin, iki eğitim enstitüsünün ve bir
fakültenin öğrencisi oldum.En çok matematiği sevdim.
Matematik öğretmeni olup Sosyalbilgiler öğretmeni olarak atandım.yanlışlığı
düzeltene kadar akla karayı seçtikten sonra okul okul gezmeye devam ettim.
Başladığım her işi bitirdim.
Ailemle ve Babamın mezun olduğu okulla* övünmeyi 1979 doğumlu oğlumu
bebek gibi sevmeyi sürdürüyorum.
Ülkemde gezip görmediğim il ilçe ve hatta köy yok gibidir.
Şimdi dünyayı gezmeye çalışıyorum.
Dört beş yaşlarında babam 'Gönül bahçesi'ne götürmüyor diye acı çektim.Altı
yaşımdayken'Kederden mi neden bilmem sarardı reng-i ruhsarım'sözlerine
takılıp Türk sanat müziğini keşfettim.Birdaha başka müzik dinlemek
istemedim.Ud için öğkü yazdım(udi şiir) Kanun çalıp rahatladım.Hiç resim
yapmadım.Şiir yazıp yazamadığım konusunda kararsızım.Yüreklerinike
sunarım.
*Erzurum'un ilçeleri
*Pulur ve Hasanoğlan köy enstitüleri
Şairin KİTAP OLAN ŞİİR isimli kitabından alınmıştır.
Eserleri:
Kitap Olan Şiir Mart 2001
Mavigül...
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Abuk Subuk Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img123.imageshack.us/img123/7813/tabutlb5.jpg' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/>
Kem küm
Abuk subuk
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Acayip Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img361.imageshack.us/img361/2248/acayipeo0.jpg' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php?
h=361&i=acayipeo0.jpg'><img
src='http://img361.imageshack.us/img361/2248/acayipeo0.d26d09d580.jpg'
border='0'></a>
Acayip iyi olmak nasıl bir şeyse
Öyle
Acayip işte
Her biten gibi bitecek acayiplikler de
Ortalama olacak yaşam
Sadece izler kalacak
Moda olduğu üzre
Estetik yaptırırız biz de
Görünmez olur acı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Acı Şiir
Sana diyecek sözüm vardı
Bana kaldı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Açamayan Şiir
<p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash'
data='http://widget-37.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='400' width='500'
style='width:500px; height:400px'><param name='movie'
value='http://widget-37.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality'
value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign'
value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars'
value='cy=ms&il=1&channel=1441151880777096247&site=widget-37.slide.com'/></
object><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot?
cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=1' target='_blank'><img
src='http://widget-37.slide.com/p1/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/
images/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=2'
target='_blank'><img
src='http://widget-37.slide.com/p2/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/
images/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=F'
target='_blank'><img
src='http://widget-37.slide.com/p4/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/
images/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p>
Açamayan goncalar tarlasıdır yanaklarım
Damla damla sularım
Sessiz serininde gecelerin
Bir aydınlık yakalar da
Güneşlendiririm ara sıra...
Ama
Açmaz, açamaz güller
Dudaklarına hasret kaldıkça
eylül 93
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Adressiz Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img232.imageshack.us/img232/4411/adressizeh7.jpg' border='0'
alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/g.php? h=232&i=adressizeh7.jpg'><img
src='http://img232.imageshack.us/img232/4411/adressizeh7.0613801445.jpg'
border='0'></a>
Terlikçi tezgahı
Rengarenk bakar.
Kestane kebabı
Buram buram kokar
yangın rengi dudaklı hazanın gamı,
Baharın taze zamanına
Nice dil döker
Çöker...
Saçakaltı korunağında
Alkış sesi gibidir
'Merhaba' sesi
'Şükür kavuşturana' denilmesi
Sizin oralarda böyle demezler mi?
Sizin oralar neresi
Haziran 99
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ağlayan Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img232.imageshack.us/img232/774/alayanib9.jpg' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php?
h=232&i=alayanib9.jpg'><img
src='http://img232.imageshack.us/img232/774/alayanib9.79914bece4.jpg'
border='0'></a>
Dün bize geldin ya
Camda bir
Balkonda bir
İki çiçek vardı
Sevinçten ikisi de ağladı.
On dakikacık mutlu olmuşlardı
Narin bir gonca ile
Henüz açmamış cam güzeli
Öpmek istemişlerdi seni
Biri soldan,biri sağdan can sevgili
Tutsaklardı
Toprak bağlamıştı onları
Ondandı işte
Uğurlarken de ağlamaları.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ailevi Şiir
Onlar benim herşeyim
Biri kız
Biri erkek
İkisi de kardeşim
Yavrum sesli,
Sevgi nefesli
Melek ateşli
Yanık yürekli
Anneciğim
Ve artık toprak kokan babacığım....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Akrostiş ustasına katkı
Antoloji Şairlerine Akrostişler yazan akrostişustasına küçük bir katkı da benden.
Kendi özümüzdür
Aynada gördüğümüz
Her an yıpranarak
Viranemize yürürken
Ellerimiz titreyerek tutar devşirdiklerimizi
Canımız Can ister
İki iskelet olur adımlarız
Ovanın toprağını..
Gurur der diik bakarız
Lalenin bükük boynuna
Uzağızdır aslında
Masa üstünde unuttuğumuz aynamıza.
>> Bu mesajımı sil
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Alatav Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img93.imageshack.us/img93/6403/alatavgx8.jpg' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php?
h=93&i=alatavgx8.jpg'><img
src='http://img93.imageshack.us/img93/6403/alatavgx8.edd2a576fa.jpg'
border='0'></a>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Alay Eden Şiir
Ela, yeşil, mavi bakmalardan
Sarı sırma saçlardan
Yürek hoplatan
İnce narin endamlardan
Yoksunluğumla
Çırpınır gülünç olurum
Kahkahaların değer kulaklarıma
Alaylı
Oynamak öylesine zor ki
Aptallığı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Amatör Şiir
Şiir yazarak kendi heykellerimizi yapmaya çabalayan
Biz amatör şairler.
Paslı çakıdan gönül hançerleri üretir
Odağı kaymış gözlüklerimizle
Diken ucunda gonca dehen görürüz
Venüs’ü yıldız sanıp
Ay-tam dansını tamamlarken
Kırpar kırpar uyak yaparız
Sersemleyişimize buruk bir gülümseme iliştir
Pamuk taşı dizdiğimiz sınırlarımızda
Şiirler arşınlarız uygunsuz adımlarla
Tespihin dik başlı imamesi
Sessizliği ürküten afallamalarımızı çentiklerken.
Yaşamadıklarımızı
Yazmalara sığmayacak kadar büyütür,
Ölümü düşünmeden ölürüz.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Anladığını Anlamayan Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img93.imageshack.us/img93/7849/anladnanlamayanrx8.jpg' border='0'
alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/g.php? h=93&i=anladnanlamayanrx8.jpg'><img
src='http://img93.imageshack.us/img93/7849/anladnanlamayanrx8.7cde0cacc1.jpg'
border='0'></a>
Bir savaştır kazanır
Sen çekersin o kaçar
Zafer sarhoşluğuyla
Sevgini yıkar
Özlemini yakar
Özverini talan eder giderken
Işıldar gözbebeği
Kanat çırpar yüreği öteki alemlere
Mutlanır
Gülümser
Sessiz,,,,
Süzülür uzağına
Oyum oyum oyduğu yaralar
Kabuklanır yeniden
Ellerin arar
Gözlerin ağlar
Artık hiç bir yerdedir
Bunu aptal kafan anlar
Gönül nerededir
Akıl nelerin peşinde
Bunu da anlayamaz....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Anlamsız Şiir
Yürekleri soğuk,
Ayakları sıcak izleyenlerin
Şarap kokulu,
Seks ritimli kahkahaları eşliğinde
Zengin,yaldızlı şömineler
Sarılıp salınan
Alev balerinlerini
Uçurmada göklere.
Karlar yağmada lapa lapa aralıksız,
Sıcak bakışlarım
Buz gözlerini ezberlemede
Hala anlamsız anlamsız.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Anlaşılır Şiir
senden sonra
ününü yitirmiş yıldızlar
ünlülerini yitirmiş sözcükler gibiyim
slm.
mrb.
cnm.
oldukça bozuk,
anlaşılır
ama eksik
..............Tmy nl plt
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ara Sıra Gelen Şiir
Tüm solukların beni unuttuğunu,
Adımın dudaklarda kuruduğunu sezinlerim ya...
Her bir yüreğin ayrı bir yüeğe uyanışını
Yüreğimin ıssızlığında yuvarlanışını
Yağmurlu yanaklarla izlerim ya...
Kendi vucuduma kendi kollarımla sarılıp
Acı acı sıkarım ya...
Utanırım bazan.
Çıkıvermişindir,
Gelivermişindir
Yılların ardından.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Aranan Şiir
Dün bir şiir yazdım
Öyle güzel oldu ki
Nereye mi gitti.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Arkeolojik Şiir
Bedenim kazı alanı değildir
Ne kadar özenli olursan ol
İndirdiğin her darbe
Damarımın içinde rakseden “seni”,
Yani “kendini” incitir.
Ben sana ağlarım….
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Artık Gitmesi Gereken Şiir
Bir yer tutamayacaksam ışık demetinin içinde kedime
İstenmeyişim anlatılıyorsa ölüm sessizliği ile alabildiğine
Sadık bir köpek gibi
Arkama baka baka da olsa gitmem gerekiyorsa
Gitmeliyim
Yarısını sende bıraktığım evrenime…
Yapayalnız dinlemeye mahkum edilecekse şarkılarımız,
Ve yavrusunu öperken sevgiden gözü dönmüş bir zürafayla
Başa göğü delen hurmalar
Sadece düşlerimizde sevgiyi anlatacaklarsa bize
Kokumu bile bırakmadan gitmem gerekiyorsa
Gitmeliyim
Yarısını sende bıraktığım geleceğime…
Kırmızı olanı saçlarıma takılamamış
Yedi renk karanfillerin olmayacaksa avuçlarımda
Nedensiz olacaksa sabah uyanışlarım
Gece gelişlerini beklememem gerekliyse
İhtimalsizliklerimiz bahanemizdir diyerek
Gitmeliyim.
Yarısını sende bıraktığım kendime…
Hayat bu
Elbette yaşatacağı kadar yaşatacak.
Ellerin çekilmiş olacak ellerimden
Ve yasemin kokuları bıraka bıraka
Bir istiridye uzaklaşacak denizinden 2009-04-17 İSTANBUL
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Arzu Eden Şiir
Arzu Eden Şiir
Hırs ile kalkmış,
Zarara yatmış
Bir gönül
Arzu eder deli deli,
Niçin?
Neyi?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Asalak Şiir
Solmaya gönüllüyüm diye
Soldurdun doyumsuz köklerinle
Pörsüdüm, donuklaştım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Aşk Arayan Şiir
Kıvrak namelerin
Kıvrımları arasında
Çimdiklenen etlerimi
Kabaran yüreğimi
Sığdıracak bir kovuk,
Dökülen damlaları toplayacak bir kuytucuk
İnen dudaklarımı kaldıracak bir baloncukla
Dengeli bir dünyanın sevecen tarafına yaslanıp
Bir şiirlik aşk bulsam
Ve biraz soluklansam..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
At Koşturan Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img123.imageshack.us/img123/1945/atkosturanvo4.png' border='0'
alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/g.php? h=123&i=atkosturanvo4.png'><img
src='http://img123.imageshack.us/img123/1945/atkosturanvo4.845d1e031e.jpg'
border='0'></a>
Bir sirk atı,
Bakımlı, iri yarı.
Bir kamçı;
Şıkır şıkır,pırıl pırıl alımlı.
Kamcıyı tutan bir el,
Bir de şeker
Ufak, tatlı, tadımlık.
At koşar,kamçı uçar havada.
Coşar kamçıcı
Alkışlar...Alkışlar...
Şeker dil altında biter
İnler yerler gökler, mutlanır.
At sırtını düşler...
Utanır
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Avlanan şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img392.imageshack.us/img392/5104/tamayanlpolatqs1wy6.jpg' border='0'
alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/img392/tamayanlpolatqs1wy6.jpg/1/'><img
src='http://img392.imageshack.us/img392/tamayanlpolatqs1wy6.jpg/1/w504.png'
border='0'></a>
Bir çift kara gözdü kocaman
Büyülendi bir gün
Yıldız oldu
Kuyruklu yıldınız kuyruğuna takıldı
Güldü,
Sevdi
Dolaştı
Işıldadı sersem sersem
Yalnızlığa değdi birden
Büyü bozuldu
Aktı yıldız
Göklerden dökülürken parçacıkları
Dilekler diliyordu yeryüzünün insancıkları
Aldırmadı
Kaydı yıldız
Denize daldı
Sardı serin sular ateşi
Büyü yinelendi
Ateş balığı oluverdi
Yüzdü
Oynadı
Şımardı
Arındıkça arınıyordu ki
Balıkçı ağına takılıverdi
Çırpındı, yakardı,
Büyü bozulsun diye
Yakardı ulu bildiğine
Çırpınışı da
Yakarışı da işe yaramadı.
Soluksuz kalışını çouklar izlediler
Yürekleri sızıda
Onu oburlar mideye indirdiler
Habersiz, duyarsız katledildi
Yarasın dediler
Şerefe dediler
Şerefe...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ay Çarpmış Şiir
Çarmıhta çivi
Erguvanda utanç çiçeği
Tesbihte
İlahına amade tane.
Köprü altı
Pabuçsuz ayaklı.
Somun ucu ısırık avurtlarında
Banka reklamı.
Aşkın kör gözünü
Ay çarpması aydınlattı.
Her yar ıslaktı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ay Işığını Toparlayan Şiir
Üstat şiirlerinden ezberleseydim aşkı
Duayen dizeleri çiselerdim saçlarına
Benzerdi aşkım başkalarının aşklarına
Oysa ben
Kendi acemi şiirlerimle
Ay ışığı toparlar
Ayak parmaklarına akıtırım gece mavisini
Bülbülün cüssesinden taşan gül sevdasını
Nefesime doldurur
İklimsiz ormanların
Ahlat tohumlarında çığlık olurum.
Zambak beyazının kana kana içtiği
Çağlayan billurdan sıçrayan kristallerle kırarken güneşin yedi rengini
Gökkuşağı doğururum gözlerine
Ben ışıksız hücremde gördüğün o küçüğünüm
Sıkı sıkı kapanmış dudaklarımda
Öpmelere ölüm
Seni sadece kendi şiirlerimle
Kendime götürüm.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Aydınlık Şiir
Şahlahır
Uçururum uçmazları
Gece her yer ova
Her yer dümdüz.
Ovamda koşturuşun
En aydınlık,
En gündüz.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ayıklanan Şiir
Yaşamımdan ayıklandın
Yağmur tanelerinin eğim açısı,
Vazodaki karanfilin acıtan yalnızlığı,
Altıyol kargaşası
Ve tanışmadığın duvarların kör bakışı ile
Başıboş söyleşmelerim sürer...
Yeni yaşam biraz da böyle gider..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ayıp Eden Şiir
Kıvranıyor acılar içinde insanlar
Savaşmaların korkunç işkencesi
Ölümlerin illetlerin acımasız pençesi
Açlığın yoksulluğun
Perişan kol gezmesi bitmiyor.
Şiirler dkuyorum
Sevdam sevdalım diyor
Şiirler yazıyorum
Sevdam sevdalım tütüyor.
Atıp be
Utanıyorum.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Aykırı Şiir
Çapları,
Kesenleri,
Teğetleri,
Aykırı doğruları sonsuz sayıdaki çemberi küçülttük.
Keseni,çapı,teğeti bütünleşti,
Aykırıları uzaklaştı....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Aynalıkavakta Gezinen Şiir
Bu mayıs başka mayıs,
Aynalıkavaktayız.
Koynunda suyu
Zevkten dört köşe bir havuz
Üstünden atmaya çalışıyor
Son kış uykusunun tatlı mahmurluğunu.
Dingin suların sakin dokunuşu
Nilüferlerin yaprağında okşayış oluyor.
Bir sevişmedir tutturuyor
Nilüfer çiçeğinin açık pembesi ile
Baharın dayanılmaz esintisi sere serpe...
Bu büyülü sevişmeye takılıp kalıyor
Sevgilisiz bir mor menekşe.
Ve çocuklarımız
Narin bedenleri
İncecik belleri
Duyarsız koşturuyorlar
Başlarında onbeşinci yaşın kavak yelleri...
Sevgime tutsaklığım,
Sevgisizliğine isyanımla
Havuzun başında ben
Heykellerin yıkıldığı
Şairlerin yakıldığı
Şiirlerin gömüldüğü
Ezgilerin gürültüye dönüştüğü
Efsaneler şehrinde yapayalnızdım elbette..
Geçmişle geleceğin,
Hüzünle neşenin
Sükunla karmaşanın
Yazla kışın dokunuşunda
İçime sığdıramadım içimi...
Sancılı bir günün orta yerinde
Bir bahar düşünden geçişimi,
Mutsuzluğu gönüllü seçişimi
Anlatayım derken istediğimce
“Değmeyin feryadıma
Figanıma değmeyin
Eğer sevmek bu demekse
Ben vazgeçtim beni sevmeyin” diye
Sertab seslendi birden bire...
Dinledim derinden
Haliç ağlıyordu kederinden..
Garip, zavallı, ihtiyar bir dilberdi o şimdi.
Kanadını titretti bir kuş
Bir laventenin açık penceresine tünedi
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bir Aynalıkavak kasrına baktı
Bir o perişan dilbere
“Müşterisi çoktan tükenmiş
Hey gidi altın boynuz
Kimdi seni ağlatan soysuz
Nerede asırlarca beklediğin
O ipeksi dokunuş” diye
Ağıt yaktı keder ile...
Çimenler saçlarından hüzün damlattı avuçlarıma
Okşanmayı bıraktı nilüfer yaprakları
Pembelikler vazgeçti sevişmekten
Sadece bir parça mutluluktu
Hepsini hepsi birden unuttu...
Süslü mü süslü
Gelin yüzlü duvarlara döndüm yüzümü,
Selam sandım hasretime,
Tutmak istedim o canım ellerini
Kırışık ellerimle...
Eskilerden kalan
Masalsı makamından
Son hoş seda çınladı kulaklarımda..
Perdelerinde....
Toprak olmuş,
İnce, narin, nazenin parmakların
Gezindiğini gördüm tamburun.
Ud, ney, kanun inlerken
Yoksundu her biri sazendesinden...
Nameler döküldü sıra sıra
Aynalıkavak ak polenler indirdi lapa lapa
Altınsarısı ince toprak yollardan
Akarken sana damla damla
Ahşap bir masaya tutundum
Eski bir filme girmiş gibiydim.
İstanbul’u yeniden sevmiş gibiydim.
TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bağımlı Şiir
Çanta bağımlılığı var bende
Aslında hiçbir şey yok
Vallahi billahi içinde
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Basilan Şiir
İçinde sen olmayan
Şiirler yazabilsem
Vereceğim baskıya
Okuyacak el alem...99 ağustos
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Baskıcı Şiir
Kaleminiz,
Kağıdınız,
Masanız,
Siz ve yazma isteğiniz
Yığın yığın dağarcığınız
Karmakarışıksınız
Baskı altındasınız
Anlarsınız ki düzen tutturamayacaksınız
Kıpırtısız kalmak gibi
İçinize ters düşersiniz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Başarılı Şiir
Yok
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Başarısız Şiir
Başarısız şiir
Ayberk Öldü
Hayır
8 mart....her yıl
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Başı Dik Şiir
Çizerler keskin jiletle tenimi
Sızar ince ince
İzlerler sevgimi
Utanmazlıkları
Başı dik anlı açık
Dolaşır alemi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Başı Göğe Ermiş şiir
Bir mayıs akşamında
Damlalar altında
Cılız bir filiz
Karanlığa inat toprağı deliyor
Ve hemencecik
Başı göğe değiyor
Utan hala yorgan altından çıkmayan kafandan
Hatta
Yorganına göre uzatmaktan bıkmadığın ayaklarından
Gök o kadar uzak değil
Toprağın delindiği yerdedir.
Başarı
Toprağı delebilmededir.
Sevgi gök gibidir.
Sevgi sonsuz güzelliktedir.
Ve fırtınalı,
Yağmurlu,
Parçalı bulutlu,
Günlü güneşlidir.
Şimşekler geçirmek,
Yağmurla süzülmek,
Uçuşan kar tanelerince uçuşuvermektir,
Martılarca çığlıkların
Sonsuz titremelerinde
Kanunun telinden olma
Mızrabından doğma
Atonal inlemelerdir..
Gül ekip dikenine değmedir kimi kez
Bir akşam saatinde,
“Gitme” diyebilme,
Kalıvermedir.
Tanklar geçebilir
Postallar ezebilir tepesini...
Boynundan koparılıp bir anneye de verilebilir belki...
Büyükbaş bir boynuzlunun midesine de girebilir.
Kim bilir
Başı göğe değmeden ölmektense
Bir filizin ucu gibi
Sevgiden pay almasını bilmek
Ya da oturup
Kendi kendini didiklemek....
iki seçenek var
Sadece iki seçenek....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Başıbozuk Şiir
Başkasını
Bilmiyorum
Biliyorum
Aşk
Beni
Ben
Ne kadar etkiler?
Ama
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bayramdan Önce Karalanan Şiir
Her zamanki gibi
Kıskandım sabah beri
Her birini
Sustum
Yutkundum
Yolundu tüylerim gözden gönülden uzak
Ve yarın
Utanmadan bayram olacak
Çekip çekiştirdim
Oturmadı yerli yerine kelimelerim
“Sen” demeden anlatabilmeyi beceremedim seni
İlk harfte tükendi dizelerim
Karalanan da o ilk harfti
Bu keşmekeş içinde
Birileri “iyi bayramlar” diledi
Sessiz sakin gelen gitti
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Beceriksiz Şiir
Birbaşıma kaldım da
Göz attım satırlara.
Yaşadıklarımla yaşayamadıklarım arasında
Gidip gelişimin sarhoşluğu sarstı bedenimi
Sendeledim.
'Şair oldum' sandığım zamanların
Alaylı kahkahasını duydum
Ezildim.
Damar damar başarısızlık sızdı sözlerden
Mini mini çiğ taneleri düştü eteklerime gözlerimden
Üzüldüm.
Her şiirde senin için ağlayan bir dize gördüm
Güldüm.
Sevginden bir parça düşüresin istedim;
Açtım ellerimi
uzatım dudaklarımı
O soğuk boşluğu öpmekten
Bıkmadım usanmadım
Sadece çok yoruldum.
Böylesi reddedilmeye
En katıaçılmamışlarla küfredebilmek istedim
Ağız dolusu,
Aklımdan geçti
Aradım buldum küfürleri
Beceremedim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bekleyen Şiir
Danteller örüyorum
Komşu evlerden belli belirsiz cıngl sesleri
Telefonuma bakıyorum.
Tığı elime batmış..
Kanıyorum.....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Berbat Sesli Şiir
Berbat sesli şiir
Yer yerinden oynuyor,
Hop oturup hop kalkıyor milletim
Yığın olmuş,
Gözü dolmuş,
Her nedense mutlu olmuş birdenbire
Ben gene kendi kendimleyim
Kendimle sohbette
“”canım sıkılıyor da şarkılar söylüyorum”
Nazım gibi.
O berbat sessiz sesimle
Yanağım ıslanıyor
İniyor hüzün tüm dinginliğime...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bestelenemeyen Şiir
Bestelenemeyen Şiir
Sen bilmezsin
Ne sabahı,
Ne akşamı,
Zamanın olmadı olamadı,
Ne doğuşa ne batışa,
Harcayamadın zamanını bana
Hurda oldum
Şiirlerim cebimde
Hurdalığın içinde
Bestelenemeden kayboldum
.....yapma ya? ........
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bestelenen Şiir
Melodisi denizdendi
Hışırt hışırt
Ritini tuttu yağmurun taneleri
Tıp a tıp tıp
Sözlerini rüzgar yazdı
Ayıp mı ayıp
Güneş gerdi telleri
Erotikti tellerin inlemeleri
Bülbül söylüyordu şimdi
Susacaktı ağustos böcekleri
Bu doğal bestenin tek dinleyicisi
Kızıl gonca
Gülümsedi kristal vazosunda
Sakin,
Narin mi narin
Uzağındaydı yareninin...10.9.1996
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Beş Para Eden Şiir
Bin kocamandı
Binnaz
Bin güzel
Binnur koyduk kızlarımızın adını
Beş küçücüktü
Beş para etmedi kocamanlar
Beşibiryerdeleri gerdanlarında
Beş para ettik sandılar.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Beyinli Şiir
Beyin mahkumlarıyız
Beynimiz kadar
Dünyamız da
Rüyamız da..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Beyinsize Şiir
Gölgene dokundum kıpırdamadın,
Kaçıramadın gölgeni
Anlamadın dokunuşumu,
Gölgen de anlamadı
Güneşe baktım göz kırptı,
“Aldırma” dedi
“Anlamasalar da olur”
Olmuyor canım
Güneş ne derse desin
Anlatamadan olmuyor
Hevesle dokunuyorum
Tınmıyor gölgen
Kaçıramıyorsun
Bakıyorum kendini seviyorsun
Sen kendini sev
Ben gölgene dokunayım
Doğrusu, yalanı olamayan
Güneşe aşık,
Güneşle var,
Güneşsizlikle yok olan
Seninle oluşan
Senden farklı gölgene...
Beyninde hesaplaşmaları yok,
Beyni de yok.
Beyninin çirkinliğinden olacak
Beyinsizliği sevdim.
Yalan ne kolay
Aktı gitti işte
İşte sana bir yığın yalan
Buyur tepe tepe kullan
Sende seni,
Ben de seni seviyorum.
İşte bu doğru olan...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Biber(Öykü)
Biber
“Ulviye sen biliyorsun Türk pezevenk daha iyi.”
Aliyona’nın dudaklarından fırlayıp beyinleri delen bu cümle ile açtı koca gözlerini Ulviye,
ve dikti karşısındakinin ürkek gözlerine. Acaba kurduğu cümlenin anlamını biliyor
muydu? Yoksa yarım yamalak Türkçe’si ile bir şeyler anlatmak isterken sözcükler mi
karışmıştı ağzında.
“Türk pezevenk var. Seni sattı bir adam. Nasıl…? Adam var kız istiyor. Rus kız,
bilmiyorum Moldov kız, bilmiyorum Ukrayna, bilmiyorum başka bir şey kız. Kız buldu
bir Türk pezevenk. Bir adam. Konuştu bir saat, bilmeyeceğiz iki saat, bir gün, bir gece.
Adam aldı kız gitti. Türk pezevenk bekleyeceğiz kız gelmedi. Ama Türk pezevenk
bileceğiz kız hangi otel, bilmiyorum hangi ev. Hemen gideceğiz. Buldu adam, aldı
kız.Rus pezevenk öyle değil. Verdi kız bir adam. Aldı elli dolar, bilmeyeceğiz yüz dolar,
bilmiyorum bu dolar. Gitti kız.Rus pezevenk aldı votka içti. Unuttu kız ne olacağız.
Neresi? Bilmeyeceğiz Moskova, bilmeyeceğiz başka bir yer. Rus pezevenk unuttu.
Bilmeyeceğiz aldı adam götürdü neresi. Kız ne olacağız. Dayak yedi. Başka. şey…”
Aliyona anlatıyor, Ulviye tüm dikkati ile dinliyor, duyduklarını doğru anlamaya çalışıyor,
anlatılanlar karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. “Kızlar” diyordu “kızlar var ondört
yaş, onbeş yaş. Adam istemez otuz yaş, otuzbeş yaş. Güzel hepsi. Hiç dil bilmez. O
firma getirir. Firma ona iş yapacağız. Bilmiyorum tekstil, bilmeyeceğiz hasta bakacağız.
Temizlik yapacağız… Geldi bu Türkiye, bu İtalya, bu Almanya, bu Grek, yani siz
söyleyeceğiz Yunanistan. Kız indi uçak, firma, iş, kız küçük.. Bilmeyeceğiz lazım firma
elli dolar, yüz dolar vereceğiz firma. Adam geldi aldı kız. Bilmeyeceğiz hangi iş. Gitti
hangi ev, hangi otel. İstemedi kız, istemedi otel. Dil yok. Adam böyle böyle, böyle
böyle…”
Burada Türkçe’si yetmediğinden eliyle anlatıyor, pala bıyık gösteriyor, uzun bir boy,
yapılı pozular, iri bir göbek…
“Korktu kız. Mecbur oldu. Adam istedi böyle böyle…”
Çeşit çeşit cinsel ilişki pozisyonlarına girip çıkıyordu Aliyona. “Kız korktu. Kız. çok
korktu. biliyor- sun Ulviye, yabancı zor, yabancı çok zor. Türk erkek var hep biber yedi.
Çok istedi kız. Rus erkek var, yok o kadar isteyeceğiz kız. Bir kere yattı başka
yatamayacağız kız. Türk erkek, bir kere yattı bilmeyece- ğiz yarım saat, bilmeyeceğiz
bir saat olacağız. Bir daha yatacağız. Biber, çok biber, çok biber…” Aliyona anlatıyor,
Ulviye dinliyor, anlatılanların çoğunu anladığını düşünüyor, hem zavallı kızlara, hem
ülkesinin çar çur edilen dövizlerine içi yanıyor, ama biberle hiçbir ilgi, ilişki
kuramıyordu.
-“Baklava demek istiyorsun galiba Aliyona” diye düzeltti onu.
-“Hayır ben biliyor baklava ne olacağız. Baklava değil biber.”
-“İyi de biberin insanlar için böyle bir etkisi olmaz ki.”
-“Nasıl olmayacağız var sizin televizyon bir adam. Çok ses. Büyük ses. Böyle Maykıl
Ceksın ama Maykıl Ceksın değil. Nasıl söyleyeceğiz? Sanki şeker ses gibi bir isim
olacağız. Çok bağırmak. Güzel bağırmak olacağız. Hep biber. Hep çok kadın. Güzel
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
kadın. Her gün başka kadın”.
Ulviye, ülkesinin büyük millet meclisinde çiğ köfte partisi yapıldığını, televizyonlarında
da yanık sesli Türkücülerin avaz avaz bağırarak Türkü söylüyorum zannı altında çiğ
köfte yoğurduklarını biliyordu da çiğ köftenin içine konulan biberin böyle bir etkisi
olduğunu bilmiyordu.
-“Bunu sana kim söyledi? ” diye sormadan önce ister istemez gülmüştü.
-“İsmet”
İsmet’in güneydoğulu olduğunu düşününce böyle bir açıklama yapmasının nedenini
anlamak kolaydı. Her yemeğe acı biber doldurmanın gerekçesini aynı kültürden
olmayan birine başka nasıl açıklayabilirdi ki?
“Seni de sattılar mı? ” sorusunu yöneltti bu kez.
“Ben var geldi önce Türkiye. Yanımda var İsmet. İsmet iyi insan “ diye anlatmaya
başladı. Türkiye’ye bir firma aracılığı ile gelmediğini, İsmet isimli bir iş adamı ile
geldiğini, İsmet’in ona her konuda yardımcı olduğunu, emniyetli yerlerde kendisine iş
ayarladığını anlattı. “Ben otuz beş. Ben. değil ondört onbeş. Ama. ben gidecek Moldova,
söylemeyecek gitti Türkiye. Gittin Türkiye oldun kötü kadın. Ben değil kötü kadın. Ben
var çalışmak. Para yapmak. İnanmayacağız benim anne. Benim abla. Onun için
söyleyeceğiz başka yer. Bilmiyorum Romanya, bilmiyorum Moskova..”
-“Ama Aliyona hani oralarda her şey daha kötü demiştin.”
-“Eveet ama burası Türkiye.”
Bu kelime onun için özel bir deyim haline gelmişti. Olmadık ne hissetse “burası Türkiye”
diyiverirdi. Olabileceklerin olamadığı, olamayacakların olduğu, hiçbir yere benzemeyen
memleket.
“Benim anne yetmiş, oğul 0naltı, kız ondört. Ben iki çocuk. Para lazım olacağız.
Moldova`da dil var bizim başka bir şey yok. Hastane para, okul para. İş yok. Lazım
Romanya, İtalya, Türkiye…daha çok iş.”
Anlıyordu. Ulviye. Aliyona`nın ülkesinin sıkıntılarını içinde duya duya anlıyordu. Çünkü
kendi ülkesinin de bir Almanya macerası vardı.
-“Sen hiç okudun mu? ”
-“Ben var onikisene okuyacağız. O zaman var Leningerat. Bilmiyorum beraber var
Rusya, Çeçen Moldov Ukrayna…Okul var, hastane var, her şey var dil yok. Yani bizim
dil yok, Rus dil var. Şimdi bizim dil var başka hiç bir şey yok. Her şey para, para, para
Sovyetler birliğinin dağılmasıyla oluşan yeni yaşam biçimlerini anlatmaya çalışıyordu.
Moldova`da yeni üretilen atasözü gibi bir şeydi “şimdi dil var başka bir şey yok.”
Aliyona`ya göre “dil var kilise var başka bir şey yok” şeklini alıyordu bu özlü söz.
-“Kiliyse gidiyor musun? ”
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
-“Eveeet”
Evet derken çok garip bir vurgulaması vardı. Belki doğruluğundan emin olduğu tek
sözcük buydu.
“Kilse seviyor ben. Nasıl söyleyeceğiz? Allah var. Marianna var. Hıristos bir tane başka
Hıristos yok. Hacım altından. Hacım altından (öpüyor hacını) pu pu pu …nasıl
söyleyeceğiz? Ben seviyor ama istemiyor kilise. papaz para vereceğiz. Hep para… hep
para… Benim abla var seveceğiz çok kilise. Bu var nasıl söyleyeceğiz? Resim gibi…”
“İkona” diyor Ulviye
“Siz biliyorsunuz ikona”
“Biliyoruz tabi”
Şaşırma sırası Aliyona`ya geliyordu “nereden bileceğiz? Nasıl bileceğiz? ” derken bir eli
ile nakış işlermiş gibi yapıyor, Ulviye’ye bir şeyler daha anlatabilmeye çalışıyordu.
Ulviye, Aliyona’nın ablasının Moldova`da kiliseleri süslemek için ömür harcadığını
tahmin ederken, bazı model mecmualarını gösteriyordu. “Bu..bu..bu…” dedi Aliyona
ince kanaviçe işini görünce. Ablası kiliselere ince kanaviçeler işliyor, başkaca da hiçbir
şey yapmıyor, ömrünü yarı aç yar tok geçiriyordu.
-“Benim abla var çok sevineceğiz. Var bu bilmiyorum ne zaman-ölüm halini gösteriyoro zaman abla yok kötü olacağız. İyi olacağız. Yok olacağız ama çok iyi olacağız.”
Ulviye,“Cennete gidecek demek istiyorsun galiba” dediğinde “Evet cennete gideceğiz”
diye tekrarladıktan sonra epeydir sormak isteyip de bir türlü soramadığı soruyu
sormasının en doğru zamanını bulduğunu düşünüyor ve soruyordu
-“Ben hiç görmedi sen namaz kılacak? ”
-“Kılmıyorum Aliyona`cığım”
-“Neden? ”
-“Bilmem ben hiç namaz kılmadım.”
-“Öyle olur? ”
-“Olur herhalde.”
-“Ama, abi, anne,geldi gitti kadın, hep ses bağıracağız. Namaz olacağız.”
Evdeki herkesin,hatta gelip giden konukların bile ezan sesini duyunca namaz kıldıklarını
anlatmaya çalışıyor,Ulviye de onun uyduruk Türkçe’sini gayet iyi anlıyordu. “Onların
hepsi namaz kılıyor ama ben kılmıyorum işte” diyerek geçiştirmek istediyse de Aliyona
konuyu kapatmaktan yana değildi.
-“Ama ben oda gitti kapattı kapı dua yapacağız”
-“Yapabilirsin”
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
-“Sen bana kızmayacaksın”
-“Kızmam Aliyona`cığım. İçin nasıl rahat edecekse öyle yapabilirsin. Hatta. istiyorsan
seni kiliseye bile götürebilirim.”
-Burada var kilise?
-“Var tabi” diye yanıtladıktan sonra evde bulunan ve sadece biblo amacıyla kullanılan
Meryem ile İsa heykelini bir mum ve bir de kibrit eşliğinde sunarak “Al bunları git duanı
yap.” demişti Ulviye. Aliyona’nın kafası öylesine karışmıştı ki bu bedeninin her yerinden
belli oluyordu. Dua araç gereçleri avuçlarında;
-Sen Ortodoks? Diyerek hayret ve ümitle açtı gözlerini.
-Hayır. Elhamdülillah Müslüman’ım.
-Sen ne dedi öyle?
-Müslüman’ım ve beni Müslüman yarattığı için Allaha çok teşekkür ederim dedim.
-Sen önce az söyleyeceğiz. Şimdi çok söz olacağız.
-Önce Arapça söyledim.şimdi de Türkçe
-Sen Arapça biliyor?
-Bilmiyorum Aliyona’cığım. Kimse de bilmez ama Arapça dua eder dururlar. Sen de
istediğini istediğin gibi yapabilirsin.
-Dua anlamayacağız?
-Evet genellikle anlamazlar.
Onu rahatlatabilmek için ona dilinin döndüğünce anlayabileceğini düşündüğü her şeyi
anlatmaya çalıştı. Türkiye’nin resmi yasalarını, uygulanabilen ve uygulanamayan
maddelerini İslamiyetin ve Hıristiyanlığın hatta diğer dinlerin ne kadar aynı, ne kadar
farklı olduğunu,..
Yaşadığı deneyimlere hiç uymuyordu anlatılanlar. O aylardır boynundaki haccı nasıl
saklayacağını, çantasındaki domuz salamını ve yağını hangi kuytuda yiyebileceğini
hesaplamış, hep korkmuştu biberli Türklerden. Aliyona’nın bildiği Türkler, daha doğrusu
Türk erkekler, biberi çok yerler, sonrada kudurmuş gibi kadın kız peşine düşerlerdi.
Şimdi kafasındaki Türk imajı büyük bir deprem geçiriyor, ilk kez haccını boynunun
görünüründe bırakıyor, tabağına bir dilim domuz salamı alıyordu.
Ulviye onu Meryamanaya götürmüş, o istavroz çıkarırken yanında çarşaflı bir kadın
“Tövbe tövbe” demiş. Biri mum yakmış, öbürü namaz kılmış Ulviye ise taşı toprağı
okşayıp temiz havayı koklamıştı.
O, Ulviye`nin yanında kaldığı sürece birbirlerinden bir şeyler öğrenme oyunu
oynuyorlardı sanki. Aliyona; haşarı mı haşarı bir Moldov köy kızı idi. Babasını çocuk
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
yaşta kaybetmiş, okul çağında yapmadığını bırakmamış, zorunlu öğretimini zoraki
bitirmiş, yüreğinin çırpıntıları ile boğuşmak yerine coşkusuna kapılmış, annesinin karşı
çıkmalarına aldırmamış, evlenmiş, ardı ardına iki çocuk doğurmuş, kocasından ölesiye
dayak yemiş, polislerin olaya el koyması ile evlilikten paçasını kurtarmış, iş seçme şansı
olmamış, ne iş olursa yapar hale gelmiş, herkesin seçtiği öteki yolu seçmiş, Bu yol
Türkiye’ye kadar uzamıştı. Ulviye; Anadolu’yu karış karış gezmiş İstanbul`un altını
üstüne getirmiş, ülke standartlarının oldukça üstünde,eğitimli, iyi okumuş, meslek
sahibi, Aliyona`ya göre her şeyi bilen ve de iyi bilendi.
Kendince bir deyim üretmişti. Hoşlandığı ne yaşasa “Burası Türkiye burası Ulviye”
diyiveriyordu. Bu; “Dünya bir yana Ulviye bir yana” gibi bir şeydi onun dilinde
Ulviye yabancı bir ülkede sığınıp güvendiği bir limandı,İsmette sandal. Biraz sandalla
dolaşır sonra limanına döner işine devam ederdi.
Hastaya bakacak. Yerleri silip süpürecek, camları silecek, yemek pişirecek, asla
fingirdemeyecek ikiyüzelli dolarını alacaktı. O da öyle yapıyordu.
Bir gün ellerine geçirdiği iki poşeti Ulviye ye uzatıp bileklerinden bağlamasını istedi.
Belli ki eldiven olarak kullanacaktı. Ulviye, hastanın pislenmiş külotlarını yıkayacağını
anlayınca “Yıkama at onları çöpe.” dedi. Aliyona`nın gözlerinin içi güldü. Ona pislik
yıkatmak istemeyen biri vardı. O da zaten pislik yıkamak istemiyor ama
söyleyemiyordu. Ne var ki zavallının sevinci bir tablo gibi dondu kaldı yüzünde. Çünkü
bu cümleyle beraber evde kızılca kıyamet de kopmuştu.
-“Ne demek at onları çöpe”
-“Ne var canım atsın tabi. Şimdi anneler çocuklarının bezlerini bile yıkamıyorlar”
-“O anne değil bakıcı”
-“Bakıcıysa bakıcı, sonunda insan.”
-“Boşa mı onca para veriyoruz”
…
…
Ağız dalaşı son hızıyla devam ederken Aliyona bağlanmamış poşetlerle çoktan pisli
çamaşırları yıkamış ve hıçkırıklarla ağlarken askıya bile asmıştı. Bu olay onun Ulviye`ye
olan sevgisini daha da körüklemişti. Şimdi daha çok anlatıyor, içini dışını her fırsatta
Ulviye`ye döküyordu. Biri Rus ve moldov köylülerinin, Ortodoks ailelerin gelenek ve
göreneklerini, yollara dökülmüş olan kızların, kadınların yaşamlarını, nasıl sürekli kimlik
değiştirerek ülkeden ülkeye gidip gelebildiklerini öğrenirken, öbürü de votka veya kola
yerine çay içmeyi, misafirin önemini, bir toplumun top yekun kötü olamayacağını,
Türkiye’nin bazı iç sıkıntılarını,Türk kızlarının da aynı yollarda perişan olduklarını
anlıyor, ama işsizliği bir türlü anlayamıyor “nasıl işsiz olacağız nasıl işsiz olacağız,
Türkiye var çok para” diyip duruyordu. Türkiye’yi sadece zenginleri ve zengin evleri ile
tanıyan birine Türkiye gerçeğini anlatabilmek ne kadar zordu. Aslında Türkiye gerçeğini
Ulviye`nin kendine bile anlatabilmesi çok zordu. Onun için anlatmaktan vazgeçip
elinden geldiğince insani olmaya çalışarak yükünü hafifletiyor, sorularına sürekli
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
anlayabileceği cevaplar veriyor, Rusça veya Moldovca şarkılar öğreniyor, Türkçe
şarkılar öğretiyor, beslenme alışkanlığını değiştiriyor tombul bir matruşkadan incecik bir
Anadolu fidanı oluşturuyordu.
Ona Türkiye’yi İsmet tanıtmıştı. İsmet iyi kazanan bir iş adamıydı. Evli, İki çocuk
babasıydı. Çocukları ülkenin en iyi okullarında okuyan çok başarılı çocuklardı. Eşi evinin
hanımıydı. İsmet gece eğlencelerini ve içki masalarını çok seviyordu ama eşine içki
içirtmezdi. Zaten eşi de içki içmezdi. Onun için Moskova’da bir Türk fırınında işçi olarak
çalışırken görüp tanıdığı Aliyona`yı Türkiye’ye “Çıtır’ı” olarak getirmiş, kalacak yer
sorununu çözmek için zengin evlerinde yatılı işler ayarlamıştı. Hafta arası zamanını
ailesine ayırıyor, Cumartesi geceleri onu alıp gezmeye diye götürüyor, bir lokantaya
oturtuyor, içip eğleniyor, Aliyona’ya da içiriyor, sonrasını Aliyona hatırlamaz oluyordu.
Geceyi genellikle İsmet’in bürosunda bir çek yatın üzerinde, ara sıra da bazı
arkadaşlarının yazlık evlerinde beraber geçiriyorlar, sabah olunca İsmet önce mutlaka
tepe tırnak yıkanıyor, özellikle saçlarını her seferinde yıkamasını Aliyona anlamıyor,
“boy aptesti böyle olacağız mecbur olacağız ama başımız pis olmayacağız,neden
yıkanacağız” dediğinde de, İsmet bu işlere karışmamasını öneriyor, sonra Aliyona`yı
çalıştığı evlere bırakıp kendisi de kendi dünyasına geri dönüyordu. Gece Çıtır`ını
çalıştığı yerlere bırakamazdı çünkü Türkiye’de hiçbir namuslu aile evine, gecenin bir
yarısında olur olmaz kadınlar gelmezdi. Aliyona bunlardan hiç yakınmıyordu.
Restaurantta oturmayı, belki bir iki garsonun kendisine servis yapmasını seviyordu.
Yada tahmini çok kolay sebeplerden dolayı cumartesilerini dört gözle bekliyordu.
İsmetin aldığı ufak tefek hediyeler, verdiği üç beş kuruş para Çıtır`ının bir hafta
gülmesine yetiyordu.
Bir cumartesi dönüşü perişan bir halde geldi. İçin için ağlıyor, ara sıra dalıp gidiyordu.
Ulviye alttan giriyor üsten çıkıyor ama konuşturmayı başaramıyordu. Sonunda
Ulviye`nin oyunlarına yenildi ve dudağının iç kısmını gösterdi. Dudağı patlaktı
yüzündeki şişlik ağlamaktan çok bu patlaktan kaynaklanıyordu. Ulviye dehşetle surdu.
-“Ne oldu? ”
-“İsmet beş kardeş”
-“Efendim? ”
-“İsmet beş kardeş.”
-“Dövdü mü seni? ”
-“Hayır sadece bir tane vuracağız.”
-“Neden? ”
-“Ben içmek istemedi ondan.”
Beyninden vurulmuşa dönmüştü Ulviye. Çünkü o hafta Aliyona`ya içki içmenin
getirebileceği felaketleri birçok örneklerle anlatmış, olabildiğince içki içmemek için
savaşım vermesini öğütlemişti. O da etkilenmiş olacak ki o akşam içmek istememiş,
İsmet sarhoş olunca ısrara başlamış, Aliyona direnince ağzının ortasına tokatı yani
İsmet’in tabiri ile beşkardeşi yemişti.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İsmet Aliyona`ya olanca küfürleri ve argo söylemleri iyice öğretmişti. Yabancı bir
ülkede bu şarttı. O nedenle Aliyona bütün küfürleri çok kolay ifade edebiliyor, hatta
olmadık ortamlarda da anlamlarını tam kavramamış olduğu bu sözleri ağzından
fırlatıveriyordu ama, şimdi ağlarken küfürler yerine
“Yara geçenek biliyorsun Ulviye ama Aliyona unutmayacak” diyor, Ulviye de bu sözler
karşısında susuyor, teselli edemiyordu.
-“Moldova’ya dönmek ister misin? ” diyebildi
-“İstemeyeceğiz”
-“Neden? ”
-“Çünkü ceza para çok. Ben aradı firma lazım olacağız yediyüzelli dolar. Çok para.
Lazım daha çok çalışmak.”
Ne yapabilirdi Ulviye?
Aliyona korkuyordu. Hasta olmaktan korkuyordu çünkü kaçaktı ve doktora gidemezdi.
Ölmekten korkuyordu. “Ölürsem” diyordu “buralarda papaz bana sahip olmayacağız.”
Yakalanmaktan korkuyordu. (En çok ta para ile yakalanmaktan.) Çünkü polisler
elinden bu paraları alırlar, sonra bütün erkeklerin yaptığını yaparlar- ki mutlaka onlar
da diğerleri gibi biber yiyordu.-, Posası çıkınca da sınır dışarı ederlerdi. İsmet ne
yaparsa yapsın razıydı.
“İsmetle neden evlenmiyorsun? sorusuna
“Biz evlenmeyeceğiz” diye yanıt veren Aliyona’nın aslında “biz evlenemeyiz” demek
istediğini Ulviye gayet iyi biliyordu. İsmet Aliyona`yla evlenmek falan istemiyordu. Bu
konuyu işin en başında konuşmuştu. Evlenmenin lafı bile olamazdı. Aliyona da bu
konuda ona asla sorun çıkartmamış ve çıkartmayacaktı…Ondandır ki beşkardeşi
unutmuş görünmek zorundaydı.
Aliyona`nın suratının ortasına bir tokat ta Ulviye`nin ailesinden gelmek üzereydi. Ulviye
tatile gittiğinde evdeki eltilerden birisi onu oyuna getirmeye çalışmış, Türkçe’yi iyi
bilmemesinden yararlanarak aylık ücret olarak kendisine ikiyzellimilyon Türk lirası
ödeneceğini, işe girerken öyle konuşup anlaştıklarını söylemişti. İkiyüzellimilyon Türk
lirası ile ikiyüzelli dolar arasında epey bir fark vardı. Sadece bu paranın cazibesi için
aylardır yaşlı ve hasta kahrı çekmekteydi. Paralarını almamış, topluca alıp ülkesine,
çocuklarına cüzdanı dolu dönmenin hayallerini kurmuştu. Çocuklarından başka hiç
kimseye harcamadığı telefon konturlarını şimdi harcıyor ve ağlayarak Ulviye yi
arıyordu.
“Ben istemedi Türk lira. Ben istedi dolar…”
Ulviye hemen rahatlatıyor, “Korkma” diyordu. “Kimse vermese bile ben senin paranı
vereceğim. Sen bu konuları ve başka konuları da kimseyle konuşma.”
Ulviye tatilini bitirip eve geldiğinde Aliyona artık parasını aydan aya almak istediğini
söylemek istiyor ama Ulviye`yi de kırmaktan çekiniyordu. O daha bunları tam olarak
düşünemeden Ulviye ona “Sen neden ücretini her ay almıyorsun? ” diye sordu. Sanki
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
bu kadın onun içini okuyordu. Boynuna sarıldı “Burası Türkiye burası Ulviye.” dedi.
Sevindi. Ağladı. Güldü.…
Parasını almak istiyordu istemesine de çaldırmaktan korkuyordu. Nerede saklayacaktı.
Bankaya yatıramazdı. O bu ülkede bir kaçaktı. Kaçak olmasa bile Moldova`da bankalar
soyguncu gibiydi. Türkiye’dekilerde onlardan geri kalmıyordu. Dolarları çocuklarına
gönderemedikten sonra almanın ne anlamı vardı? Hemen bir çözüm yolu bulundu.
Parayı İsmete verecekler, İsmet iş nedeniyle Moldova`ya giden arkadaşlarına verecek,
onlar da ailesine teslim edeceklerdi ama o zaman da Türkiye`de olduğu anlaşılırdı. O
bunu hiç mi hiç göze alamazdı. Türkiye’de olduğunun bilinmemesi için çocuklarını
arıyorken bile ezan saatlerini takip ediyor, ezan sesinin telefondan duyulması riskine
karşı önlemler alıyordu. Buna da bir yol bulundu. Parayı iş adamlarının sevgilileri
verebilirdi. Sonunda hepsinin Moldov, Rus veya Ukraynalı bir sevgilisi vardı.
Planlamalar yapıldı ve Köyüne parayı ulaştırmak çok zor olduğundan şehirdeki ablasının
adresine ulaştırılmak üzere İsmet paralarını aldı.
Hasta ağırlaşmış, beklenen son gelmişti. Yeni bir ev yeni bir iş bulmadan önce
memleketine gidip özlem gidermek iyi olurdu. Yavaş yavaş içine ayrılık ateşi düşmüş
Ulviye’nin gözlerine bakarak “Seni unutmayacağız.” demeye başlamıştı sık sık. Çok
aşama kaydetmişti, ama bir türlü tekil konuşmayı beceremiyordu.
Birliktelikleri süresince “Her çiçeğin bir masalı vardır” diyerek kardelenden orkideye dek
binlerce masal anlatmış olan Ulviye ayrılırlarken de bir masal anlattı. “Bataklıklarda
açan nilüfer çiçeklerini düşün, o kadar güzeldirler ki; oradan uzaklara gidince ne
sivrisinekler ne pis kokular ne de her şeyi içine çeken balçıklar kalır aklında. Sadece ve
sadece nilüferlerin ışıltısını anımsarsın. Sen de öyle yap. Hakkını helal et. Bizi iyi
hatırla.”diyerek de nilüfer çiçeğinin masalını tamamladı.
İsmet’le beraber gitti Moldova`ya. İsmet onu bırakıp bir iki gün sonra Moskova`ya
gitmek, oradan da Türkiye’ye dönmek için ayrıldı.
Annesi yaşlı hali ile kızını memnun etmeye çalışıyordu. Aliyona`nın domuz etini özlemiş
olduğunu bilmese de yoksul köylerinde kendi beslediği domuzlardan birini kesip
pişirmekten başka makbule geçecek daha iyi bir ikram bulamazdı. Kızartılmış domuz eti
ile çok güzel bir sofra donatmış, tüm akrabaları çağırmış, votkaları açmış, masa
etrafına toplanmışlar, yavaş yavaş sohbete de başlamışlardı.
Domuz etine ve Çocuklarına kavuşmuştu kavuşmasına ama yoksulluğun, fakirliğin
içerisinde şaşkına dönmüş olan köylülerinin gurbet hikayelerini, kimin kiminle nasıl
sahte evlilikler yaptıklarını, gittikleri ülkelerden neler neler getirdiklerini, kimin hastalık
kaptığını, kimin ölüp kimin kaldığını, aile fertlerinin de dolarları nasıl çarçur ettiklerini
de yavaş yavaş öğreniyordu bu sobette. Ablası eline geçen bu paraların bir kısmını
çocuklara bile vermemiş, kilisesi için daha çok harcamalar yapmış, sevap işlemiş,
çocuklar ise kasaba barlarında votkadan tut, oyun makinelerinden çık, gençliklerinin
tadını çıkartmış, zavallı yaşlı anne hiçbirisi ile baş edememişti.
Aliyona çatalı ete batırıp ağzına götürdü. Aylardır düşlediği bu anı yaşıyordu işte. Eti
ısırdı. Et ağzında büyüyor büyüyor, bir türlü yutamıyordu. “Ben istemiyor domuz. Ben
istiyor çay. Ben istiyor çay” diye ağlamaya başladı. Annesi “Kızım sen hangi dilden
konuşuyorsun öyle? ” diye sormasaydı Türkçe ağladığını asla fark etmeyecekti. Evet
Türkçe ağlıyor bir türlü Moldovca ağlayamıyordu.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kalktı çantasını aldı. İçinden bir tomar fotoğraf çıkardı. “Ben Türkiye’deydim” diye
Başladı anlatmaya. Anlatı anlattı. “Burası Meryem ana” dedi “hacı oldum” dedi. “Bu
Ulviye.” dedi “Çok iyi kadın” dedi. “Bana İncil aldı. Rusça” dedi “Moldovcasını bulamadı”
dedi “Bu da İsmet.” dedi “Çok iyi çok iyi adam” dedi. “Türkler için artık kötü konuşmak
yok dedi.”
Herkes dikkat kesilmiş, yemekleri de bedenleri de buz gibi olmuş, koca domuz da
ortada anlamsız anlamsız kalmıştı.
Ablası hemen onu banyoya sokup soyundurdu. Orasını burasını kontrol ediyor,
böbreklerinin alınıp alınmadığına bakıyordu. Organ mafyalarının yaptıklarını çok
dinlemişti.
Aliyona sinirlendi. Yıllar önce çocuk yaşında doğum yaparken ne çileler çekmiş, köy
köşelerinde, uygunsuz koşullarda bar bar bağırırken ablası doğru dürüst yanına bile
gelmemiş, kilisede “Amen” demekten başka ailesine en ufak bir katkıda bulunmamış,
şimdi de kalkmış onu kontrol ediyor, Türklerin böbreklerini çalıp çalmadığına bakıyordu.
Bağıra bağıra anlattı. Kanaması vardı. Miyom kistleri azmıştı. Türkiye’de kaçaktı.
Doktora gidemiyordu. İsmet araştırmış, özel bir hastaneye sahte isimle yatırılmış,
miyom ameliyatı olmuş, ameliyatta üç gün, gece -gündüz Ulviye başından hiç
ayrılmamıştı. Kimse kimsenin böbreğini falan çalmıyordu. Şimdi hesap verme sırası
onlara gelmişti. Paraların ne kadarını harcamışlardı? Kalan para neredeydi?
Her kafadan bir ses çıkıyor herkes kendince bir şeyler söylüyordu. Anladı ki ortada para
mara yoktu. Büyük bir hırsla kalktı. Eline geçirdiği büyükçe bir sopayla çocuklarına
saldırdı. Annesi bir onun bir öbürünün önüne geçmeye çabalıyordu. Özlemini unutmuş
bir canavara dönmüş gibiydi. Kaçan canını zor kurtarıyor, ablasının dinine imanına
küfürler savuruyor, zamanında hepsinin Türkler için kullandığı sözcükleri şimdi tek tek
her birine iade ediyor, gözü diğer misafirleri de görmüyordu. İsmet’ten öğrendiği bütün
Türkçe küfürlerin hepsini de kullandı bu arada. Ancak ne yaparsa yapsın anlamıştı ki
daha o elini bile süremeden dolarcıkları yok olup gitmişti.
Can havliyle İsmet’i aradı. Hemen Türkiye ye dönmek istiyordu. O da ne! ? İsmet kem
küm ediyor Şimdilik onu istemiyordu. Aliyona pek bir şey anlamadı ama “mutlaka bir
açıklaması vardır herhalde.” diye düşündü. Bir yerlerden yeniden başlamak zorundaydı.
Türkiye olmazsa başka bir ülke… Bu amaçla Şehirdeki firmaya gitti. Orada kendisi gibi
birçok kadınla karşılaştı. Bazısı yollara yeni düşüyor, bazısı da kimlik değiştirmeye
çabalıyordu. Kadınların içinde İsmetin arkadaşlarının sevgilileri de vardı. Onlarla
konuşunca İsmetin başka Çıtır`ları olduğunu öğrendi. Hatta bu kızlardan birisinden bir
kızı bile olmuştu. Hiçbirisi ile evlenmiyordu. Bazılarına ev bile tutmuştu. Bazı kızları da
iş bağlantısı olan arkadaşlarına ödül olarak sunuyordu bu evlerde.
Aliyona duyduklarına inanmak istemiyordu. Sarhoş olup kendini kaybettiği geceleri
düşündü. Yanlarında hep başka adamlar oluyordu yemek yerlerken ama sonra? .. Yok
canım o kadar çok kendisini kaybetmiş olamazdı. Peki Ulviye neden ona durduğu yerde
içkinin kötülüklerini anlatmıştı ki? .. Her şeyi bilen bu kadının bildiği başka bir şey mi
vardı yoksa? .. Telefonunu çıkardı. Kapağını açtı. Telefon ekranındaki İsmet’in dijital
gözleri kendi gözlerine acı mı acı biber tozları doldurdu. Burnundan boğazından
kulaklarından ve bedenindeki diğer deliklerden saldıran acı acı tozlar…Yanağında aylar
önce patlatılmış beş kardeşin alevi…İki yangın birbirine karışıyor biberli beş kardeş
yakıyor da yakıyordu. Gözleri iyice doluyor, ilk kez İsmeti kıskanıyordu. Onu karısından
hiç kıskanmamıştı ama sevgililerinden kıskandı işte. Hemen Ulviye`nin sesini duymak
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
istiyordu. Ne var ki bu güven sarsıntısı ile bir sarsıntı daha yaşamak olasılığını göze
alamadı.
Son nilüferi de solsun istemedi.
Kendi kimlik kartını çantasına koyup çantasından kızının kimlik kartını çıkardı. Uzun
uzun baktı. “Çok güzel” diye geçirirken içinden gözlerindeki biberli yaşlar da
yanaklarından aşağıya inmeye başladı.
Ulviye`nin cep telefonunda sadece kendisinin anlayabileceği bir mesaj vardı.
Benim kız Tanya
Onaltı
Biber
Ona yardım ver.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Biçimi Farklı Şiir
Yüz yüzeyiz
Aynı biçimde güler
Ayrı biçimde laf ederiz
Sevgi der sevgilim diyemeyiz,
Sevgilim der sevgiyi veremeyiz
Biz insanız
Yaradılışımız ya çamurdan ya maymundan
Özümüzden çamuru sıçratır,
Gözümüzden yağmuru akıtırız
Sen bana hava
Ben sana hava
Yarıştırırız sidik yarışını saçma saçma
Gülüşler avlasak,dudaklardan
Sevgiler toplasak
Öpülmeyi,sevilmeyi, okşanmayı istediğimizce
Öpmeyi sevmeyi okşamayı denesek bir kere
Baharbahçe yüreklere ekilen tohum olsak,
Büyüsek,
Sevilsek,
İnsanlığı yaşasak
Al-al
Mor-mor
Pembe-pembe renkler içinde
Bilsek ki yoksulluk yokluklarda büyür
Hasret ayrılıklarda
Defetsek ayrılıkları dönmezliklerine,
Mini mini inciler
Tane tane yuvarlanıp
Gönülden göze,
Gözden yüze yol alırken dokunabilsek onlara
Su olsak susuz yolculuklara,
Sen gitmesen,
Ben bitmesem
Canım desem sana
Candaşımmm
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bilmiş Şiir
Bırak aksın alabildiğince zaman
Yaşansın ömür,
Elinde oyuncakların
Oyna oynayabildiğince sızılı
Ara sıra beni sömür
Sevgisizliğe direnebileceğini anımsa
Tükenişlerine yanma
Tükettiklerine de
Bu hayat senin
Seç.
Seçtiğince yaşa...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bir Damla Şiir
İçtikçe içilesi
Vadi akarlarında çakıllarla okşanıp
Çağlayan zirvesinden dökülesi,
Çorak toprakların çatlağına süzülerek
Denizin turkuazında
Sevgili gözünü görür gibi yakamozlar ateşleyesi
Berrak su damlası
Denizlerden bir ada al kucağına
Edalı Adalı'm'a sevdamla dokun
Şiir ol ak mısralarımdan
Kalemsiz, kelamsız, selamsız yaşayanlara inat
Doğur tohumlardan filizleri
Var oluşun serinliğini sun dudaklarıma
Arındır beni
Utandır su damlası
İçimi yakan yüreksizlikleri TAMAY ÖNAL POLAT
18.12.2008/İSTANBUL
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bir Demet Şiir
Yunus diliyle sorgu suale çekilmiş
Sarı çiçek,
Kaçkarlardan sivrilmiş çiğdeme
İçini dökecek.
Buram buram nefes yakan şebboya
Burjuva bakışlı şakayıklar bakacak.
Aykırı tarafıyla gece sefası
Karanlıkta açacak.
Aruz şiirinen kaçan fettan nergis,
Halikarnas yalısına yapışmış begonvile
Abayı yakacak.
Zamanı geçmemiş zarif lale
İnat olsun diye belediyeye
Ful ile el ele
Fing atacak caddede…
Yar yolunu kollayan akasya
Seviyor, seviyor, seviyor diyen papatya
Öpücük atacaklar ağlayana
Hercaiden çok kendine küsmüş şair kardelen
(ki bu ben oluyorum)
Pembe beyaz sardunya bizim evden
Zeki Müren sesinden muhteşem bir yasemen
Bülbülü delirten ataşlı mavi gül
Oya ağacının dölgesinde
Bir Demete.
Bir demet ödül….01.03.2008 TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bol Şiir
Birisi mutsuz olmuş bol bol
Sonra da ölmüş.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Boyunun Ölçüsünü Alan Şiir
Ah serseri,
Küçük bedeni
Beyinsiz hanımefendi.
Sen bu küfrü hakettin
Boyunun ölçüsü güzel miydi(?)
Öğrendin....
Al sevdanı
Çal başına başına
Hala sevdalan çamurdan sevdalına
Bu ölümlü dünyada değmez diyorlar
Hiç değmez ağlamaya
Kovulmaya,?
Kovulmaktan beter olmaya?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bozum Olan Şiir
Yağmurları dinle
Buradayım derim ben
Tatlı bir melodiyle
Sana mı ne?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bulanık Şiir
Bebek,
Papatya,
Üç hüzzam iki uşşak,
Bir acemaşiran,
Onca yılın ardından yükselen
Şen kahkahan,
96 otuz nisan,
Günden geceye uzanan bayram,
Karavan,
Derince sultan selim murat sitesinde
Dostlara selam.
Sapanca
Orman
Meydan
Çayır çimen
Şarkılar söylenip toplar oynanan
Ayrı mutlulukları apayrı paylaşan,
Dokuz irili ufaklı insan
Eksik bir soluk,
Ve bulanık dünyam.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bulaşık Şiir
Işıklar boğmuyor adını karanlığın,
Acıya bulaşmadan tat,
Geceye bulaşmadan aşk doğmuyor.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Bulunmayan Şiir
Sen +ben
Eşitimiz bulunmuyor
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Buluta çıkan şiir
Bedenler ritme uymuştu,
Beyinler ortama.
Düşünce tembeliydik
Olduğu gibi akıyordu zaman
Yaşanmıyordu sanki.
Biz onu değil
O bizi yaşıyordu
Sıyrıldık bir an
Dibe çöktük
Gözlerimiz buluştu dipte
Yükselmeye başladık ağırdan
Uçtuk
Bulutların üstünden yaş yağdırıyorduk.
Düşen damlacıkları izledik
Ulaştıramadık ne ona ne öbürüne
Tekrarladık aşkı
Yapayalnızdık sessiz.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Buzlu Şiir
Kapat gözlerini
Arala yüreğini,
Hatta saçmala.
Özleminin eline bırak üşüyen ellerini.
Dünyanın en güzel pembesi yanaklarında
Yanakların yareninin ipeksi dudaklarında
Yan yana kol kola omuz omuza
Buzlu sokakları adımla
Olacağı yok ya bunların
Olsun varsın
Saçmalayarakta donarsın.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Büyük Laf Eden Şiir
Canan
Candan ileri
Yani az da olsa mesafeli
Candaş
Canla beraber
Candan içeri...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Büyülü Şiir
Büyülendim.
Sen hiçbirşey yaptın.
Yarattım
Yaşattım
Sevgi tattım ben.
Sen hiçbirşey yaptın.
Çöktüm
Ezildim
Parçalandım ben.
Sen hiçbirşey yaptın.
Direndim
Savaştım
Sersemledim
Havlu attım ben.
Seni büyü tutmuyor
Sen hiçbirşey yaptın.
Hep sanin yaptığının
Tersini yaptım ben.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Cahil Şiir
Ağlayarak doğman ile herkesi güldüren,
Sonra ağlarcasına kendisi gülen
Adına Bebek denen
İlk çığlığınla kasık sancılarımı uçkun hazlara dönüştüren mucizeni unutup
Senden öğreneceklerimi öğrenemeden
Sana öğretmeye kalktıklarımla
Aslında ne kadar da cahilim ben
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Candaş'a Şiir
Candaşım,
Bahar geldi diyor takvimler.
Ellerimiz neden soğuk.
Hep böyle üşür mü şiir toplamayan parmaklar…
Gel candaşım,
Adalardaki mimoza sarısıyla gel.
Yüreğinin kullanılmış tarafını kendine sakla
Öpülmemiş olan öbür yarısı ile gel.
Geçmişin sende kalsın
Geleceğimizin ne olacağı hesaplanmasın
Bu an için gel
Bahara ılık bir okşayış bırak ki durulsun Marmara’nın mavisi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Cansu'ya Şiir
Benim kızım yazmış
Ne de güzel yazmış
Ama o da neymiş öyle
19 yaşında zemheriymiş-- ayazmış
Yok öyle şey...
Sen şekerler yaz buralara..
Eğlenceli şarkılar
Zıpzıp hoplayan rengarek boncuklar..
Gün işiğıda dans eden
Gece saklanbaç oynayan kalplaer,
Gülücükleri yüzüne sığmayan dudaklar.
Havuçtan burun istemeyen oyuncaklar...
Deniz dalgalarıyla yarışan
Işıl ışıl
Yakamoz sıçratan saçlar...
Benim Cansum Bunlara layık
Ve bunların hakını en güzel şekilde verebilecek kadar gencecik daha.
Yasaklıyorum işte.
Hüzün yasak
Dert yasak
Canım Cansu'maaaa.. 19.09.2008
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Cesur Şiir
Bir buz üstüne
Minik bir kıvılcım kondu
Kıvılcım söndü
Buz
Kıvılcım kadar eridi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Cızırtılı Şiir
Yaş geldi kıvamına
Cızırtıya dönüştü arya
Teller akort tutmuyor
Eskidi bu tambura.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çalışkan Şiir
Kendim çalıştım.
Emekler verdim.
Geceleri uykusuz kalarak,
Güneşin doğuşunu ardarda yakalayarak,
Her sınavın sonunda
Yeniden başlayarak çalıştım.
Nefessiz kaldım koşmaktan
Bedel ödedim
Yırtılıp parçalanarak.
Şarkılar söyledim çirkin sesli,
Adaklar tükendi,
Mumlar eridi,
Ömür bitti,
Bu yol hala bitmedi.
İçimde cocuk yüreğim
Ben sevmeyi hiç KOPYA ÇEKMEDİM.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çarpık Şiir
Hey koca dilbaz,
Eski yaramaz,
Sana ne olmuş?
Soğuk su mu serptin yüzüne
İfaden donmuş.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çatlak Şiir
Canımı yaktın canım.
Canın yanmaz umarım
Hani derler ya
Sabır taşı çatladı
Çatlatıldı dostum
Avuçlarının dışında,
Altında ayaklarının
Gözünün uzağında
Anımsayamadığın zamanların
Zalim ağırlığında çatlatıldı
Can damarım içimde.
Hani soğuk soğuk estirdin ya rüzgarı,
Hani üşüdüm
Çöllerde gölgemi sana vermiştim hani
Hani alıp götürmüştün kendini
Heden hiç senin yanaklarına yağmur,
Gözlerine güneş değmiyor.
Kelimeler dudaklarından dökülüyor da
'Seni seviyorum' u demiyor.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çeyizli Şiir
Çeyiz sandığında
Lavana taneli dantelleri
Evlenmeye sebepti
Evlendi
Çeyizleri eskidi
Sandığına baktı içi boş
Girdi içine
Kendini içten kilitledi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çınar-Kaya- İnsan /Anı
Oldum bittim terkedilmiş mekanlara farklı bir ilgi duyarım.
Bu mağara ağzındaki yıkık dökük, kaderine terkedilmiş duvarları, yabani bitkilerin
saltanatını sürdürdüğünü bahçedeki yaşlı zeytin ağaçlarına sarılmış asalak sarmaşıkları
izlerken 'Burası benim olmalı' demiştim.
“Aman abla ne yapacaksın bu dağ başını” diyenlere pek de aldırmadan hayallerim ne
yapabileceğimin resmini çizmişti bile.
Kimse anlamasa da bu dağ başı beni bekliyor gibiydi.
Issızdı, yıkık döküktü, karmakarışıktı, yemyeşildi.
Bu sıcak, kurak bölgede nasıl oluyor da yeşil olabiliyordu.
Çevreyi gezerken bunu hemen anlayacaktım.
Kocaman bir kayanın çatlaklarından ince ince sızan bir su vardı. Kayanın her yeri ıslaktı.
Çevrenizde ağlayan kaya ismiyle anılan birçok su sızdıran kaya duymuşsunuzdur bu da
onlardan birisiydi.
Meraklıyım dedim ya tabi ki hemen araştırmaya başladım.
Bu suyun niteliği neydi?
Bu kaya, bu orman ve bu su varken 80 yaşını aştığı söylenilen bir yaşlı kadın dışında
tüm insanlar neden bu bölgeyi terk etmişlerdi? .
Ovadaki köyün adı “Yeniköy” dü ama gördüğüm kalıntılar bu köyün asla yeni bir köy
olmadığını bar bar bağırıyordu.
Başına doladığı “Yedi dağın çiçeği” desenli yazmasının çiçekleriyle yetinmeyip illaki bir
kırmızı sardunya çiçeğini de kulağına takan şu rengarenk yaşlı kadın benim arayıp da
bulamayacağım bir hazine gibiydi.
-'İsmin nedir teyzecim? ' diye söze girdim.
-'Sigaran var mı? ' dedi
-'Sigara içmem ben' dedim
-'Sen içme ama bana sigara getir' dedi
-'Peki' dedim.
-İsminiz neydi?
-Bana herkes HALA der. ben bu köyün halasıyım. Sen de hala de ve gelirken sigara
getir…
Anladım ki ismini söylemeyecekti.
-'Bu köylü müsün sen? ' dedim
-“Değilim ben bu köye 14 yaşında gelin geldim ha bu eve“ dedi
Ev dediği yerde ev falan yoktu. Bir yıkıntı kulübe eski bir ocağa tutunmuş oracıkta
duruyordu.
Halayı zamanla tanıdım.
Köyün en yaşlısıydı. Gelin geldiği o kulübede çocuklarını doğurmuş, sağında solunda
aynı avluya bakan kapılardan girip çıkan kayın, kaynana, kaynata, elti, görümce,
yeğenler kuzanler uzun yıllar yaşamış, sonra o lanet olay olmuş hepsi köyü terk etmiş
ama kocası ölmüş olan HALA tüm lanete karşın kocasının anılarından kopamamış
kulübesinden ayrılamamıştı.
Zaten asiydi. Pek de sevmezlerdi kendisini. Bir karakaçan eşekle dağın kekiklerini ona
bırakıp herkes ovaya gitmiş yepyeni bir köy kurmuşlardı.
-“Sen burasını alırken korkmadın mı? ” dedi bana
-'Çok ıssız ama ben pek korkmam.' dedim
-“Issızlık değil” dedi
-Lanet
-Ne laneti?
-'Bak kızım' diyerek anlatmaya başladı.
Su sızdıran kayanın dibindeki kulübesinde kekik sularını şişelere doldururken
anlatıyordu ben de öğreniyordum.
Kayadan sızan su bir zamanlar gürül gürül akan bir suymuş.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kayanın her yerindeki çatlaklardan göbekler atarak coşan çok tatlı içimi güzel berrak bir
suymuş.
Köylüler suyun bereketiyle dağın yamaçlarına sıraladıkları minik evlerinde yaşarlarmış.
Suyu keşfetmekte çınardan daha başarılı bir ağaç olmadığından şu koca çınar ta o
yıllarda köklerini toprağa daldırmış, boy vermiş suyu buldukça gelişmiş yayılmış da
yayılmış. Köy çocukları ulu çınarın gölgesinde ellerinde üzerine yoğurt sürülmüş üstüne
toz şeker serpilmiş köy ekmeklerini ısırır kayanın suyuyla da susuzluklarını
giderirlermiş.
Derken köylü kalabalıklaşmış….
Memlekette şişe suları satılmaya başlanmış.
Birden büyük şehirlerde çeşmelerden su içilmez olmuş. Ve tabi ki köylüye de güneş
doğmuş.
Köy kurnazları hemen akıl(sızlık) yürütmeye başlamışlar.
“Kayanın çatlaklarından şeker gibi su akıyor.”
“Bu çatlaklar ne kadar çok olursa o kadar çok su olacaktır.”
“Çatlakları artıralım.”
“Su satalım.”
“Türünle kim uğraşacak? ”
“Nasıl olacak? ”
“Çok kolay”
“Dinamit denen bir nesne var oyuklara koyup patlatırız.”
“Tamam mı? ”
“Tamam”
Ve dediklerini yapmışlar
Köyün yağız delikanlılarından ikisi dinamitleri yerleştirip ateşlemiş.
O büyük patlama gerçekleşmiş
İki genç paramparça
“Gençlerin etlerini bu çınardan topladılar kızım” dedi hala
Dehşet içerisinde dinliyordum
“Su da kaçtı yok oldu gitti”
Evet aynen öyle olmuştu.
Cahilce patlatılan dinamit iki genci çınarın dallarına lime lime asmış paramparça olan
kaya dibine doğru da parçalanmış olacak ki su yer altı yatağına kavuşmuş ve köy hem
susuz kalmış hem de iki civanın acısıyla yanmış yakılmış
Bu olay üzerine kayaya kusur bulup köyü, yani dağı toptan terk eden köylü ovaya
inmiş, köyün adını da “Yeniköy” diye değiştirmiş.
Yıllardır terkedilmiş olan bu bölgede yabani bitkiler, kayadan sızan ince su, bir
karakaçan ve bir de yedi dağın çiçeği yazmalı 80 lik hala beni ne kadar kabul
edebilecekti.
İşe bahçedeki yaban otları temizleterek başladığım günün üstünden beş yıl geçti.
O dağa yakışan bir ev, kayadan sızan suları toplamaya çalıştığım küçük göletler,
bölgenin doğal bitkisi olan zeytin, mandalina, dut, yenidünya, Frenk elması, kiraz,
vişne, üzüm derken çeşit çeşit ağaçlar ve çok sevdiğim yediveren güller…
Ben oraları güzelleştirdikçe yavaş yavaş köylü dağa doğru yanaşmaya başladı.
Eski evler onarılacak gibi olmadığından yerlerine yenileri yapılmaya başlandı.
İnanmayacaksınız ama bu sene kayadan su fışkırdı. Eminim yağan yağmurlar çatlakları
bir biçimde tıkadı ve su yüzeye çıktı. HALA suyun fışkırdığını gördükten sonra öldü.
Karakaçanı bulamadılar.
Köyün ismi Ataköy olarak değiştirildi.
Bu ismi herkes hemen benimsedi.
Lanet zaten yoktu.
Cehalet en büyük lanetti
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çınarlı Şiir
Yolların bekçisi
Ulu çınarlara zıt
Minik bedenimle izlerim gelinmeyen kıvrımları
Gideni bekleyen yol boyu çınarlarına eş
Bitmez sabırla gözlerim sonsuzları.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çiçekli Şiir
Armağanımdır bana
Yalnızlığımın çiçekleri
Defterlerimin arsında preslenmiş her biri..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çiçeksiz Şiir
Toprak
Su
Kök
Sap
Yaprak
Öpülmedik çiçeklerim çiçek açmayacak
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çiğ Yürek
En iyi yaptığım yemek,
'çiğ köfte' ya da 'çiğ börek' gillerden olmayan
ÇİĞ YÜREK.
Deliksiz dört duvarına çekileceksin
İsyana hazırlanmış tüm duygularını bastırmadan önce;
Bolca çıkarcı
irice ve çokça dost kazığı
Bir de bam telinden alay kahkahasını istifleyecek
Hepsinin üstüne o uçsuz bucaksız sevgini boca ederek gün batımını bekleyeceksin.
Gün batımı ile gün doğumu arasındaki süre çok önemlidir.
Yıllar o kadar önemli değildir ama aylardan -anımsanmamış bir doğum günü ateşiyle
harlanmış- ağustos olmalıdır.
Kaşık, çatal, bıçak, kepçe, mikser gibi herhangi bir karıştırıcı kullanmadan (çünkü ne
yaparsan yap karışmayacaktır) o harlı sıcakta pişirmeye başlayıp her taşım kaynamada
büyük bir demet terkedilmişlik üzerine bir tutum hasret ve birkaç damla gözyaşı
damlatılacak, bulabilirsen canından aziz bildiğin “candaşının” verdiği huzur ile
tütsüleyecek ve memleket makamından bir şarkının nağmeleri ile demlenmeye
bırakacaksın.
Yürek orada boncuk boncuk terleyecek ama kapağını asla açmayacaksın.
İçi çekilip yüreklikten çıktığını düşündüğün zaman ayrılıkların başladığı şubat
soğuğunda dondurmaya bırakacak, sonra yeterince bekleyecek, bir 21 mart günü 50
yaşını devirmiş suratlar dünyanın bütün oyuncularına taş çıkaracak maskelerle
maskelenmişliğinin işkencesini acımasızca yaşatırken ilaç niyetine emeceksin.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çileli Şiir-1
Kaynamak,
Kaynaşamamak
Mine çiçeğinin akla takılması,
Mavi beyaz çaresiz
Var olmuşluğun çilesi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çileli Şiir 2
Yüklen yüreğine
Son nefesine dek
Seni çekecektir o yürek.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çimdiklenen Şiir
Dişerinin arasında dudak kıvamı yumuşaklığı,
Dilinin ucunda mavi boncuklarca çimdiklenmiş gerdan morluğu
Ve kollarında safkan boğulmalar.
Kaya bile yosunuyla bütünken
Yalnızlığını anlatamayan sen
Kadından biblolar biriktirerek
Şimşekler altıda sevişip
Ilahlara poz vereceksin.
Biliyorum ki bütün nudis hücrelerin dişi meltemlere açık.
Ne örtünmüş ne giyinmişsin
Içine kapanışın üşümenden
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çimlendirilmiş Şiir
Köklerini saldığı toprağın,
Zehrini alıp
Soğanında sakladı.
Tutundu ince çıplak sapına,
Eğdi boynunu
İndirdi ışıklarını yere,,
Er kısmının dilinde,
Nergis-i Mahmur'dan
Nergis-i Şehla'ya
sonra da
Nergis-i Fettan'a
Dönüştüğünden habersizliğini
Çimlendirdi şairim
Gönül sulaklarında....
TAMAY ÖNAL POLAT
16.12.2008
Şair dostum NESRİN CANSEVER Hanım(L)
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
a
Çizik Çizik Olan Şiir
Çocuk büyüdü
Oyuncaklarını eskiciler götürdü
Dibi delik torbadan
Cam bilyeleri döküldü
Yuvarlandı merdivenlerden
Seslerini duyuyordu
Çizik çizik olmalarına içi yanıyordu
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çizilen Şiir
Genç
Dinamik
Emin.
Sağlam yürek içine
Çizildin demin
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çöpe Atılan Şiir
Beni yanlış anladılar diye
Düşüne düşüne yazılan şiirin
Defterinde işi ne
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çöplükte Gezinen Şiir
Şehrin çöplüklerinde
Kırış buruş kağıtlar uçuşur
Martılara eş çığlıkta
Yazıl(a(ma)) mışların
Söyle(n(eme)) mişlerin
Karala(n) mışlığı savruk savruktur
Minik parçacıklar halinde
Yolunmuş serçe tüyeri ile bir
Her biri kendi kendine serseri
Başıboş
Yaşa((n(a)) ma) mış sevgidir
Özlerdeki son nefesten öte
Herkes
Dört bir yanda nefes nefes
Keşmekeş mi keşmekeş
Atılmışlığın bitim noktası,
Kısası çöplüktür burası
Çöp te şair
Çöplük kahyası...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çözümsüz Şiir
Yalnızlığa itildiğim saatler
Yalnızlığı seçtiğim zamanların ardında
Yalnız bırakıldığım vakitler
Yalnızlığı arayışım geldi aklıma
Ne isterim,
Neyi isterim
Kimi isterim,
Niye isterim çözemem
Çözsem de söyle(ye) mem..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dağınık Şiir
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img517.imageshack.us/img517/165/dankkkkk6.png' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php?
h=517&i=dankkkkk6.png'><img
src='http://img517.imageshack.us/img517/165/dankkkkk6.9f07daf46e.jpg'
border='0'></a>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dağlanmış Şiir
“Yar” ne ki
Derin bir uçurum
İki dağ arasında
“Dağ” ne ki
Yar’ın iki yamacında
Yalçın bir kaya
Dağlanmışım
Gözmen yürek
Kılı kırk (yar) dı
İki dağ arsındaki bu obada...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dalgın Bakışlı Şiir
Aşk karışımında
Sevİlen olmaktan seven olmaya geçişimle
Başladı
Dalgın bakmalarım
“Nerelere gittin gene? “ diyenlere gülümseyip
“Buradayım” yalanını kıvırmaya çalışırken
Dize dize dağılışımı ıslatıyordum
Bedensel sulaklığımla
*Kızıl güllerle bezeli şiiristan'a
Meydan okurcasına...14.10.2009
* NAZIM HİKMET
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dalgın Şiir
Alevler suskun
Kıvrım kıvrım
Kızıldan siyaha
Böylece daldım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Değerli Şiir
Hayat!
Benden aldığın benden değerli.
Onun için
Eskideyim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Değmeyen Şiir
Değmez diyorlar
Ağlamaya değmediği gibi
Tenime değmeyen ellerini
Yüreğimle sevmeye hiç değmez.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Delik Şiir
Sevgi
Biraz da yaratmaktır sevgiliyi.
Yarattım
Kendime
Kendimce.
Sen sen oldun hep
Üstüne pislenmiş bir çakıl taşı,
Yuvarlandın önümde
Her edalı yosmanın
Yapiştın ellerine
Gördüm
Zor geldi.
Gözyaşlarım gözbebeklerimi
Son kez deldi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Derse Giren Şiir
Derse giren şiir
Bilmem kaç milyon insan,
Bilmem kaç milyon dert,
Dağılmış zerre zerre
Ufkunda İstanbul’un
Gri solumada ciğerler
Yağmur, çamur gürültü,
Yavrucuğum
Ben
Bir de baş belası öğretmen
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Desteksiz Şiir
Yükseldikçe dikleşti basamaklar
Destekleri çektiler
Ortalarda bir yerde
“Hadi buyur
Hadi yürü
Yolun açık olsun '
Dediler.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Devasa Şiir
İçimden çıkan koskocaman bir DEVdi.
Oluşan boşluğu
Kimseye göstermeden küçültmek gerekliydi.
Derin bir oyuk olarak
Ömür boyu gizlime batıp duracağını bilecek.
Benden giden bu DEV’i
Utanmadan özleyecektim.
DEV bu
Yedi
İçti
Sömürdü
Semirdi
Yıllar yılı O'nu beslemek için biriktirdiğim şarkıların
Hep “hayır sevmiyor” diyen falların afallatan tortularını..
Hafifletmeden
Çekti gitti.
Aman yanlış anlaşılmasın.
Kapı dışarı edilmiş değillerdi.
Büyük bir davetle çağrılmış,
Adam akıllı ağırlanmış
Hoşnut olabilmesi için bütün yollar denenmişti.
Gideceği biliniyordu elbette.
İnciten
Gidişindeki bu şahane sessizlikti.
Şimdi
DEV’sizliğin verdiği özgürlükle
Kendi suçunu kendisi yargılayan bir yargıç olarak
Gördüğüm kabusların sorgusunu yapmaktayım.
Gecenin esir aldığı direncimden yararlanıp
Yüzüme bir volkan gibi patlayışlarla başlayan
Ve bu gün farklı biçimlerde hala devam eden
Kütüphanedeki yüzlerce kitap içerisinden
Jack London’un ”İNTİHAR” isimli kitabını seçtiren
Alt beynimin
Cezasını verebilecek miyim?
Ya da ödülünü…15.09.2008
Ey DEV ASA lazım bana
Ayakta duracağım…
.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Didikleyen Şiir
Uykum geliyor
Dizeler uykumu didikliyor
Uykum dizeleri sakinleştiriyor.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dik Duran Şiir
Anlatmak istediğim o ama
O kelimelerle değil
Ancak kulağına fısıldarım
Sadece biraz eğil.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dilbaz şiir
Türkçe türkü söyledim
Ufuklarım pembe
Kürtçe zılgıt attım
Elimde kirman
İtalyanca yüzdüm Akdeniz sularında
Mavi zaman
Rumca sirtakiye omuz verdim düşmanın inadına
Fransızca ısırdım somun ucunu
Almanca küfürlerle bezedim
Faşist gaz odalarını
Çince söküldü tırnaklarım
Topraklarım kan
Arapça yalan söyledim
Ekmek Kuran çarpsın dedim
Bir yeryüzü insanına aşık oldum
Japonca harakiri yaptım
İngilizce aldatılmışlığıma
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dilsiz Şiir
İnsanın canı çekiliyor
Eli ayağı pelte gibi oluyor
Uyanıklıktan uykuya
Gerçekten düşe geçiş zamanlarında
Şehir sesi..
Bitmeyen tükenmeyen uğultu
Beyin trafiğinde
Dile gelememişliğin bozukluğu
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dingin Şiir
Dingin dursa da
Coşacaktır nasılsa
Şiirlerim uykuda
Uyanmazlar umarım
Olmayacak zamanda
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Doğal Şiir
Kuğuları seyre dalmak varken
Su yılanına takılan ben
Sebepli sebepsiz
Yada hep aynı sebeple
Kendi çıkmazımda dolaşırım elbette..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Doğum Gününü Kutlayan Şiir
Hepsi kendi elinden geleni yaptı
Biri oyuncak ayı
Öteki yağlı boya kafa resmi
Diğeri pahalısından bir mücevher getirdi
Öbürü de hatırlamadı...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dokunulmaz Şiir
Özledim
Demek istedim yürek dolusu
Kilidi çözülmedi dilimin
Sararmış tenimde
Güvensizlik sevgiyle doludizgin
Oradasın işte
Herkesle aynı yerde
Dokunamayacağımı bildiğimce ötemde.
Herkesle aynı yerde olmayı sen istedin.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dolaşık Şiir
Dolaşık şiir
Kısmet ayağıma gelmiyor,
Kısmetin arkasından şimşek gibi koşuyorum
Ellerim ellere
Ayaklarım ayaklara dolaşıyor
Hep aynı noktada bekliyor olduğumu görüyorum.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dörtdörtlük ve Beşbeşlik Şiir
a 4455
b 5544
c 5445
ç 4554
d 5454
e 4545
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dumanlı Şiir
Hiç bir dağın başında
Duman yoktur aslında
Sisin lakabı
Yangınlının gönlünde
Dumanlanır nasılsa
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Düğümleyen Şiir
Biliyorum
Beş para etmezin biri o
Kaba, çıkarcı, cimri
Ve hala bildiğin gibi
Değişmedi
Gözleri var ya
Gözleri
Düğümledi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Dürüst Şiir
Bir kere yalan söylese
Sevebilmek üstüne
Sanki bunca dürüstlük niye.
Sadece “Seviyorum seni” diyecek
Ondan beklenin hepsi bu işte..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Düşleri Olan Şiir
Düşlerim vardır benim
Bir de düşmelerim
Öbek öbek sevdalarım
Sonrasında kıvranmalarım
Yüreğimin kavruk yeriyle
Yapayalnız yakarmalarım
Yanlış çiviye asmışım kendimi
Bunların hepsi
Bu yanlışın çilesi..
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img523.imageshack.us/img523/6952/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif'
border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/img523/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif/1/'><img
src='http://img523.imageshack.us/img523/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif/1/w392.p
ng' border='0'></a>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
E-5 te Ölen Şiir
<HTML><HEAD><TITLE>Untitled Page</TITLE>
<META NAME=”Generatör”text=”Created by BlueVoda”></HEAD>
<table border=0 height=350
background=http://www.sitem.gen.tr/wp-content/uploads/2006/10/kopek.jpg><tr><t
d width=500><font color=”#08080” size=”4” face=”Arial”><marquee direction=up
height=350 ><font color=#ff08ff size=5><center> Sana köpek dediler.<br >
Birçoğu köpektiler.<br >
Havlıyordun,.<br >
Kokuyordun,.<br >
Isırıyordun..<br >
İstemediler seni.<br >
Sokaklar mekanın.<br >
Çöplükler tabağındı.<br >
Gördüler.<br >
Utanmadılar..<br >
Attın kendini dört tekerli canavarın ağzına.<br >
Yere yapıştın.<br >
Ölümü sen seçmiştin.<br >
Onlar öldürdük sandılar.<br >
Bilmezsin köpek.<br >
Gerçek insanlar arkandan ağladılar.<br >
</center></marquee></strong></font>
</td>
</tr>
</table>
</BODY>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Efsanevi Şiir
İda’nın zirvesinde
Üç güzeller çağından, tek güzel devranına giriyorken Ay,
Kibelenin sol yanından dökülür ölümlülük ağıdı
Vay anama vay….
Bir ana
Sarıkızlı türküler katar
Akşam azığı için yoğurduğu hamuruna.
Koç boynuzuna dolanınca yılanlar
Utanır yer,
Yarılır damar damar
Yere girer iftiralar yalanlar
Fışkırır soğuk sular
Yakasız içliklerin sardığı bedenlerde
Bulgur bulgur kabarırken ter tanesi
Dillerde dolaşır
Yalansız riyasız
Güzel insanların efsanesi
Gecenin bağrını yakan alevleri
Harlıyorken Ege’nin yeli
Yedi dağdan yetmiş yedi çiçekle uçuşur
Sevginin etekleri..
Kaz kanına bulanmış gömleğin
Gelincik okşamasıyla sardığı bedenleri
Aramayın
Aramayın anlattığım bu efsunlu yeri
Aramayın bizleri
Biz
Mermer damarındaki sabır çizgisindeyiz
Canlar dergahında Ya Haydar, Ya Ali diyen dildeyiz
Çeyiz bohçalarında
İpek ibrişimdeyiz
Damak serinliğinde
Ayran köpüğündeyiz
Testi toprağının pişik kokusunda
Heybe püskülündeyiz
Kırklar vadisinin
Pamuk renkli bulutları altında
Semaha duran Can’ların avucundaki yürek sesindeyiz.
İstiridyeler toplar yağmur yağmur denize düşen göz yaşlarımızı
İnci pembesiyle süsleriz
Edremit kıyılarında salınan Ece’lerin
Öpülesi emeklerindeyiz.
Biz efsaneyiz
Biz gerçeğiz
14.08.2009
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Eksik Şiir
zaman,
akışkan kaygan,
insan
yarı ketum yarı saydam,
birimizin değeri diğerimizde
eksiğiz
tekil kimliğimizle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Emekli Olan Şiir
Bu gün emekliye ayırdım kendimi
Son günümde de yaya bıraktın beni
Her zamanki gibi yürüdüm
İnce sızılarım
Sessiz göz yaşlarım yanağımdaydılar
Onları da kendim sildim son kez
Daha katı daha dimdiktim şimdi
Sokak çınarlarının
Sarı yapraklarından öte
Sahtekarlığımı kimse görmedi
Yağmur da dindi
İki bulut arasında güneşin ışıkları diken dikendi
Köpek güneşe verdi sırtını bekledi biraz
Gözlerini dikti gözlerimin içine
Silkelendi
Öyle bir savruldu ki damlacıklar tüylerden
Her biri tel tel oldu
Ayrıldı diğerinden
Rahat dingin bedeni
Ağır ağır yürüdü ileri
Silkelenmek istedim
Her zerrenden kurtarmak bedenimi
Arındırmak belki de senlilikten kendimi
Ürperdim
Titredim
Bendeki her zerre de ayrıldı benden
Savrulur gibi yapıp,
Daha büyük bir hızla
Gene yapıştı bana
Kopmaları ayrı
Yapışmaları ayrı acıttı
Telaşlı,
Çaresiz adımladım
Köpekle aynı kaldırımı
Çınarlar şimdi yapraklarından utanıyor...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Emekli Şiir
Nasıl oldu?
Kolay olmadı
Yılların emeğinin sonuydu.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Emzirilmemiş Şiir
Sen benim emziremediğim,
Çalınan ve birtürlü çalınamayan
Bütün kapılarda beklenen,
Çıkan ve çıkmayan sokaklarda
Yolu gözlenen,
Ruyalarımın sunduğu
Şirlerimin bulduğu
Gözlarimin okuduğu
Yazılmamış romanlardaki beyefendim.
Hem hesretken
Hem gözgözeyken özlediğim.
Dayanamadığım açlığım
Canımın çektiği yürek tadım
Aklımın sadece tutulmaya erdiği
Tutkunluğum,
Değişik mutluluğum.
Her damlayla gelenim
Her kanatla gidenim
Beni ben gibi bilmeyenim
Hüzünlerimin rahmeti
Ağlamalarımın bereketi
Yasaklım
Sevgili kara oğlanım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Eni Bol Şiir
Bir patlama
Bir daha
Biri daha
Çıkarın çıkarcının bini bir para
Sevgisizliği yayılıyor sahralarıma
Yareler içindeyim
Kusura bakma sezen
Kıyamadım yakamozlara.
Korkularım
Bir de hüzün zamanlarım omuzlarımda
Okyanuslara dalıyorum,
Suların ağırlığını dirhem dirhem yükleniyorum.
Vurgun kimin umurunda.
Her bir hücrem
Ezim ezim eziliyor,
Bir damlayım mavi gezegenin en çukurunda.
En hiç oluşumu
En korkak zamanlarımda
Sır diye gömüyorum
Yırtılmış mektuplarımın ağlayan satırlarına.
Ben
Kalemim
Bir de parşömenim
Yalnızlığı katlediyoruz
Üçümüz tek yumrukta.
En özenli emeğim,
En uzun beklemelerim,
Sabahların olamayışı,
Akşamların kalamayışı,
Gecelerden karanlıklar devşirişim,
Kısacası;
Bütün güzel- EN- lerimin tükenişi geçiyor
Uygun adımlarıyla.
Beslenmiş hasretliğim
Bereketlendiriyor sözcüklerimi.
Bir balığın dudağından toplamak istiyorum
Unuttuğum en uzak öpücükleri.
Kara bakışlarımla
Islak ıslak asılamıyorum elalarına.
Atıyorum kendimi
Asılsız bir rüya ininin
Uykusuz düşlerini gördüğüm
Burulmalar kovuğuna
Hani sevememiştin,
Olmamıştı hani,
Üzgün de değildin,
Söndüremezdinya bendeki alevleri.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Elini tutmak istedim
Kaçırıverdin.
Senin hiçbirşeyindim.
İşte o demdi
Sözüm çoktu da söyleyemedimdi.
En ıslağı görüyordun yanaklarımda.
Umutsuzluğumla utancımı da.
Sabaha dönüyordu
En ikiyüzlülüğü ile utanmaz dünya.
Işıldadı can pencerem gecede,
Ömrü en kısa,
Yaşamı en şaşaa,
Sönüşü en beter yıldızlar kaydı,
Yerle gök arasında.
Çakıl taşı oldular avuçlarımda.
Umanlarda dalgalar tepindiler,
Gizleri içlerinde.
Bir göğe çıktı,
Bir yere indiler.
Öylesine çekildi ki kumsaldan sular,
Evrenin tüm aşklarını çakıllarla sundular.
Ağıdımı işitseydin
En şaşkınlığı anlayabilir
Belki de üflerdin,
Denerdin söndürmeyi.
Ellerini bırakabilirdin
Taşlanmışlıkları bırakmak yerine avuçlarıma.
Ilırdı ola ki yüreğim,
Ilık ılık sürdürebilir,
Sevilmeden de sevebilirdim.
Kanadını kırıyorsun gönül kelebeğimin.
Yol ortasında terk ediyorsun,
Dost bildiğim.
Ardından bakakalıyorum.
En Yalnızlığı nasıl da öle öle yaşıyorum.
Göğüs kafesinin bir yerinde
Kalbin vardır elbette
Ya yüreğin
Yüreğin nerelerde
Gönlün hangi cehennemde.
En sahte gülümsemelerim
En engin hüzünlerim seriliyor gözler önüne.
Gençlik yıllarımı gömüyorum derinlere.
Tövbeler ediyorum özlemeye,
Tövbemi bozuyorum yüz bin kere.
Dalıyorum cince düşüncelere titreye titreye…
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Demek senin hiçbirşeyinim
Gel de acılanma
“Bir tane ömrüm var” diye
Çok bambaşkalıklar yaşayabilmeye koşturuşum,
Ulaşamayışım,
Sevgilerimin sevgilisinin dokunulmaz dudaklarına
Şiirlerle dokunuşum,
Gene de hiçbirşeyi oluşum,
Bitiriyorken beni,
En muhteşem sevdamın
Son sancısı canımda,
En ince sızılarla
Dolup dolup taşıyorken
Gözlerimin denizleri
Yokolmuyor birtürlü
Birazı keder birazı kader
Yaşanmış ve yaşanamamışlıkların izleri.
Derken…
İçinde EN lerin çok olduğu bir şiir istiyor birileri
“Olmaz ki
Bu da istenmez ki
Ismarlama şiir en olmayacak iştir” diyorum,
Yaşanabilmişliklerin şerefine
En olmayacağı da becermeye kalkıyorum.
Becerebiliyor muyum?
1.8.1995
sevgili arkadaşım Güle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Erkekliğe Toz Konduran Şiir
Her ne kadar erkek olsan da
Ağlarsın
Derin gördüğün sığlara...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Esen Şiir
'Bana esmeyi anlat
Esip geçmey anlat'*
Rüzgarcık
Kime ne anlatırsan anlat ama
Bana sevilmeyi anlat
Sevmeyi de istersen
Benden dinle sen
* şarkı sözü
Lemen Sam
İlhan Şeşen
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Eski Şiir
Eski konaklarda
Eski mi eski
Sevda masalları ve
Bin bir gece aşkları
Müzik kutusunda kilitli
Karabasandır kurgunun ismi..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Eskimiş Şiir
Eskici dükkanının kuytusunda
O siyah erdeyim
Bütün dinlerin dilinden
Tanrım derim
Çaresizim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Evire Çevire Yazılan Şiir
Ufuklarımda belireceksin
Dokunulmaz uzak.
Yokluğun boşluğum olacak.
Karanlığın zamanıdır
Mızrabım yasa vuracak.
Ağıtlarım uçuşacak.
Kara bulutlar arasından
Düşlerime kayacaksın.
Gece seninle sürecek.
Gündüz
Sensizliği evirip çevirecek.
<a href='http://imageshack.us'><img
src='http://img123.imageshack.us/img123/413/danshx7.gif' border='0' alt='Image
Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a
href='http://g.imageshack.us/img123/danshx7.gif/1/'><img
src='http://img123.imageshack.us/img123/danshx7.gif/1/w541.png' border='0'></a>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Evli Şiir
Bay ile bayan limonilermiş
Ana
Baba
Kardeş
Para
İsterim
İstemem
Ne senden vazgeçerim
Ne seninkileri isterim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Fakir Şiir
Gittin de gelmedin ya bir zaman
Gelince de
Daha dün görüşmüşüz gibi yapıp
Aynı şehirde fakir bıraktın ya kendine
Helal olsun sana be..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Fırtınalı Şiir
Fırtına yüreğe
Sığmak zorunda bir kere
Zavallı işte...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Firar Edemeyen Şiir
Her mahkumun hapishanesi olmayabilir
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Fitne Şiir
Endamı yoktu,
'Kaşla göz,gerisi söz' deseler de
Saçları 'ı-ıh' tı.
11. 02. 2000
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gafil Şiir
Melemek,
Kavallımın gelmesini beklemek
Yazgım değil
Çobanımın sürdüğü çayırda otlamak da
Kısır olmak öğrenmeye,
Ürememek de değil derdim
Sadece gafil avlanmak
Yoksa ben buralara
-ayıp amaNah gelirdim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Geberen Şiir
'Bin can ile sevdim seni'
Radyodaki şarkı
Bini de geberdi gitti
Bendeki şarkı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gelin Olacak Şiir
Şiirden çeyiz olmaz
Kız kısmısı da şiir yazmaz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Genç Kızlığını Yaşayan Şiir
Genç kızlığını yaşayan şiir
Tel tel ışıdı saçlarınız,
Yeşil, mavi, ela, kara,kristal bakışlarınız
Tenlerinizde öpülesi pembe güller
Gamze gamze çiğ taneleriyle
Tan yelleri estirdiniz eril bedenlerde
Zemheride açan baharlardınız
Biz hep bahar,
Biz hep pembe,
Biz hep kristal kalacağız sandınız
Benim gibi a can lar
Sizler de aldandınız
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Giden ve Biten Şiir
Biri gider
Öbürü biter....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gitar Çalan Şiir
Ağustos idi
Bodrum
Turgut reis
Hayal evleri
Hoş,
Şık
Aşık bir gecenin
Beli belirsiz bir yeri
Sözgelimi on gibi
Dolunayın ışıldama,
Yıldızların parıldama,
Dünyanın burçtan burca kayma zamanı,
Can Ceyhun ikizlerden Ceyhunnn dediler
Altına bir iskemle
Eline de gitar verdiler
Bu gece gene yağacağız birlikte dercesine
Kucakladı gitarı
Okşarmış gibi yapıp
İki germe bir gevşetme arasında
Kulağını bükerken
“Beni utandırma”yı usulca fısıldadı
Dize gelmişti gitar
Artık akort tamamdı
On parmağın her biri,
Ve gitarın her yeri
Ayrı sesin peşinde
Cenk eden cengaverlerdi
Sağa sola ileri geri
Koşturup durdular deliler gibi
Haykırışıyla Ceyhun’un
İsyanı savruldu ruhumun
Eller, teller, sesler sessizlikler
Yağıyordu muhteşemlikler
Her ses bir öncekinden sonra
Bir sonrakinden önce geldi
Oturdu doğru yerine
Ulaştı evrenime
Aktı derinden derine
Çareleri tükenmiş dertlerimi unuttum
Tıkandı kulaklarım tüm yabanıl seslere
Umutlarım şahlandı
Yüreğim korkmaları bıraktı
Depremler olmayacak
Ölümler doğumlar duracaktı
Tanrının işi vardı
Ruhlara iksir dağıtacaktı
Dize gelmiş gitarı
“başımın üstünde yerin var” diye
Taç etti tepesine
Selam bahanesiyle
Dünyanın en güzel yerinde,
Halikarnas’ın eteğinde
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Can pencerem yağmur indirdi
Alkış tutan ellere
Beşiğinde bağlama
Tellerinde Elazığ’dan çayda çıra
Hayran hayran bakarken İspanyol gitarına
Beklentimi ufaltan yarim geldi aklıma
Bir damla daha indi yarimin anısına
Elim gitti kalemime
Boğuştuk alabildiğine
Hayıflandıkça hayıflandım
Dolmayan incir çekirdeklerine
Gün geceyi kovaladı
Işık aldı yıldız dağı
Aynı Allah’ın anlaşılmaz ilahi adaleti
Onda o görkemli haykırma
Bendeki ses tellerinde kara kanatlı karga
Bir çentik daha attı
Kıskançlığım canıma
Gözlerimi çevirdim
Doğum günümdür diye
Dağları aşıp gelen
Zeytin gözlü güzele
Dostluğu değdi bana
Selam saldık doğacak güneşli sabahlara
'Buda gelir bu da geçer ağlama...'*
*Ozan Daimi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Göbeği Dizinde Şiir
Unutkan belleğinin oyununa gelerek
Kendi ördüğün zincir topağının içine düştün
Devinimlerin doğru olsaydı
Belki bir iki ufak çizikle atlatırdın badireyi ama
Her yanlış kıpırtın farklı bir karmaşa yarattı
Ayaklarına dolanınca çeliğin soğukluğu
Tutsaklığın yeniden başladı
Ellerin kolların bedeninle
Göbeği dizinde bir nü'ye gömülüp
Sakinleştin.
Durmayı öğrendin
Beklemeyi,
Susmayı...
………..Yazarak yanıyorum
………..Susarak yanıyorsun sanıyorum.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gökkuşağını Yakalayan Şiir
Akşamın bakışlarımı öptüğü yerden yükselen bir gökkuşağısın.
Çocuk damağında şeker eriyişi gibi,
Zapt ediliyorken iliklerim
Yedi renk sanırlar seni
Oysa,
Duru
Yağmurumsu damların içinden geçen
Işık kırılganlığında
Rengarenk efsaneler doğurtursun düşlerime….
Her renksin…
Dünyayı kucaklayışın
Dünyamı kucaklayışındır
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gönüllü Şiir
Gönül yana yana bir şarkı söyler
Gözümün içinde yıldızlar söner
Kor yürek umarsız sadece özler
Gönül yana yana bir şarkı söyler.
Utanır yaşından damlasız aşlar
Gönül sönmeden boşuna yanar
Alevi sadece yananı sarar
Yalan yalan diye bir şarkı söyler..
“içerim yanıyor
dudağım serin” ekim 99
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Görünmez Şiir
Biliyor musun
Saçlarını okşuyorum arada ama sen onu rüzgar sanıyorsun.
Günün öyle bir dilimi var ki
O dilimde buruk bir tat olup yayılıyorum damaklarına.
İşte o an yudumladığın kahvenin buruk lezzetine şaşıyorsun.
Bakınıyor oluyorken bahçendeki hasta goncaya
'Bu koku da ne? ' dediğin bir olguyum odanda
Zor olanı gözüne girebilmek.
Bunun için
Akşamın batış saatlerinde
Sen perdeni çekiştiriyorken
Güneş oluyor
Işık oluyor
Renk oluyor
Çoktan sızmış oluyorum iliklerine
Arada sancı gibi
Arada coşku gibi yürüyorum damarlarında.
Terlediğini sanıyorsun.
Ellerim teninde gezdiğinde
Kendi ellerine hükmedemeyişini anlamaya çalışıyorsun.07.04.2009 /18:43 İSTANBUL
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Göz Kırpan Şiir
Görünür yeri şiir
Görünmezliği hortlaksı bir şair
Baba kalbinin
Parmaklarda titremesini verip
Oğul gamzesi alacak
Özlem kavruğu ufuk altında
Şiir büyüsü yapacak
Kazıdıkça -oy- kan
Durdukça -off- haram
Tortuları eritip
Yağmurlara salarken
Dingin Kaplumbağa
Dudağı gamzelisinde
Göz kırpacak hortlağa…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gözbebeği Olan Şiir
GÖZBEBEĞİ OLAN ŞİİR
Değişeceksin.
Ak düşecek
Saçına, sakalına, kaytan bıyıklarına.
Sesin, sedan, edan değişecek.
Bin çöküntü içinde
Gözbebeklerini görecek gözlerim.
İçinde kendim,
Taptaze, dipdiriyim.
Direneme
Gözbebeğindim,
Gözbebeğinim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gözü Açık Giden Şiir
Başlamak
Yaşamak
Karanlık kavşaklarda
Savrula sıkışa düğümlenmek
Çırpındıkça yorulup
Yoruldukça çırpınmak
Bir çift gözbebeği yüzünde
Yarım kalmış dünyada
Anlamsızlığa bakakalmak...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Granitten Yapılanan Şiir
Asırlardır koynunda yattığı topraklarını
Kollarına alıp vals ederek vadiye inen
Hırsız rüzgara
Veda öpücüğü atmanın çaresizliği ile
Kendisine
Sadece kendisine sığınmasının bütün güzelliği
Korumasız çıplak bedenin tohum tutmaz yerinde
İçine büzülerek özüne kapanan
Sessizleştikçe sertleşen
Yosunlaşmayı bile reddeden
Gizem yüklü granit
Teslim oldu güneşin dikenlerine hedef tahtası diye.
Teslim oldu iklimsiz mevsimlere.
Kımıltılarını ezberlediği kelebek benekleri,
Sürüngenler,
Kıl kurtlarının sinsilikleri,
Ulu yada cılız ağaçların kemirgen kökleri,
Serin bir çiçekten düşen yaprağının verimli nemi
Parlak desenli yüzünden öyle uzaktı ki
İşte o dem di
“Öp iki parmağını
Koy taşlaşmış gerdanıma.”
Yazan mabet taşının acıtan sükuneti
Şairi delirtti
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Güllü Şiir
Kurumuş yediveren dalında
Kurutulmuş fes rengi kokusuz gül
Doyumsuz güzelliğinle
Sonsuza süzül
Yaprağının kıvrımında yarin gülümsemesi,
Doyulmaz alımlılığında
Bülbülün örselenmesiyle görül...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Günlükten Çalınan Şiir
Günlükten çalınan şiir
Bu gün sevgililer günüymüş
Melek* aradı
Gülüştük
Harika* aradı
Didiştik
“onu benim için öp”
“öpmem gel de kendin öp”
Ben aradığımı bulamadım.
Bulamadığım beni aramadı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Gününü Gün Etmesini Bilmeyen Şiir
-miş’li zamanlarıyla
-ecek’li zamanları çoktu.
-yor’lu zamanları
Hiç olmuyordu.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Güzel Şiir
Gelince güzel eden,
Güzellikler getirensin.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hafifmeşrep Muzur şiir
Aklının erdiği bütün muzur yolları denedi
Şarkı bile söyledi
Beceremedi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hal Hatır Soran Şiir
Nasılsın?
Sakın 'iyiyim' deme
Geçiştirme beni
'Başım ağırıyor' de.
'Epeydir iyiydim aslında ama...'
'Sıkılıyorum' da diyebilirsin.
'İşsizim biliyorsun üzülme işsizliğime ve sen söyle,'
'Sen nasılsın? '
sonra beni dinle uzun uzun
Laf lafı açsın
Laf lafa karışsın
Kabuk altı
Birazdaha acısın....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hasta Şiir
Ölecek sandın
Uçtun kanatsız
Can kattın canına
Hastane koridorunun sonlu uzunluğunda
Adımladın zamparalığı
Saksı çiçeğinin yaprakları titreşti
Kıskandım sizi
Sıkıştım cenderede
Tuttum damlaları kaynaklarında
Ele verdi titrek eller, dudaklar
Ve pembe tenin kızarıklığı
Bedeninin uzağında bedenim
Yok sevginle sevişti
Utandım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hayal Kuran Şiir
Bir yumak kara bulut
Yükseklerden bakıyor
Öyle çatık ki kaşları
Güneşe bile meydan okuyor
Bir rüzgarın pençesine düşerse
O da görür gününü
Adının yağmur olup
Yağmurca öldüğünü
Toprakta çamur
Denizde dalga
Hayal olur
Umarsız bir sevdalının penceresinde
Salak saçma.
5/3/1996
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Heceleyen Şiir
Eski mektupları yakmadım hala,
Yatağım taş şimdi haberin var mı?
Sırrımı şiire katmadım hala,
Her mevsim kış şimdi haberin var mı?
Zulümsün zalimsin vur derim sana,
Göçensin gidensin dur derim sana,
İçimde biriken sır derim sana,
Her yerim boş şimdi haberin var mı?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hediye Aldatmacası
HEDİYE ALDATMACASI.tüm hediye alan öğretmenlerden özür dileyerek
Bu günkü gibi bir öğretmenler günüydü o gün de.
Dersler yarım yamalak yapılıyor teneffüslerde parlak kağıtlara sarılmış hediyeler (asla
rüşvet değildir) açılıyordu.
-Aaaa benim çocuklarım beni ne kadar seviyor..
-Ay sana ne almışlar
-Benimkiler öyle şey almazlar
-Tamay hanım sana hediye yok mu? ….
-Ona hediye alamazlar çünkü geri gönderir
-Çiçek alsınlar……
-Çiçeğin de yapraklarını tek tek koparıp sınıfa dağıtır o deli….
-Gerçekten mi
-Ha ha ha……..
……..
En alt seviyeden gülücükler.. en istemsiz öpücükler koridorlarda uçuşuyorken
Alan memnundu..
Veren daha memnun.
Doğal olarak bana da sorular inatla geliyordu elbette.
Tamay hanım size bir şey gelmedi mi?
-&#61514;
-Gelmedi lanet matematikçiyi kim ne yapsın&#61514;
-Gelir gelir üzülmeyin&#61516;
Üzülen kimse! ? ?
Duymazdan geldiğim bu sohbetlerin bol olduğu o öğlen arasında birden öğretmenler
odasının önünde anlamsız bir gürültü oluştu.
Ciddi bir öğrenci kalabalığı
Hemen hepimiz kapıya yöneldik
Matematik, analitik geometri, geometri derslerine girerek haftada 13 saat beraber
olduğum ve sınıf öğretmenliğini de yaptığım 38 kişilik 11- mat- A sınıfı kaynaşıyor,
kapıyıyı çalabilme cesareti gösterecek birileri itişip duruyordu.
-Ne var ne oluyor çocuklar
-Tamay hanımla görüşeceğiz
Herkes aynı anda bana dönüyordu tabi
Kaçarım yoktu
-Efendim çocuklar. Ne var? ne istiyorsunuz?
-Hocam (kessen öğretmenim demez o yaş gurubu) biz bunu aldık
Ellerinde ambalajlı küçük bir paket..
-Ne aldınızsa aldınız alın gidin kendiniz ne biliyorsanız onu yapın ben size hediye yok
demedim mi?
-Dediniz hocam. O nedenle biz de size almadık zaten. Bu bir kitap. Bunu alın açın
okuyun sonra da eyer yapabilirseniz okulun kütüphanesine bağış yapın. Lütfen…
N’olur…Lütfennnnn
-Peki çocuklar uzatmayın, tamam okuyacağım ve gerekeni yapacağım. Şimdi
yemeğinize gidin
Kalabalık dağılmıştı
Elimde ambalajlı bir nesne ile kalakalmıştım
Öğretmenler arasında duyulur duyulmaz birtakım mırıltılar.
-Bunun için miydi bunca gürültü patırtı.
-Biz de bir şey var sandık
-40 kişi birleşip bir kitap almışlar bir de okulu başımıza yıkacaklar
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
-? ? ? ? ?
Ambalajı açtım tabi
İncecik bir kitap yaklaşık 120 sayfa
İsmi SEVGİLİ BABAM
Sevgili annem olsa belki bir yakışığı olacak ama hayır SEVGİLİ BABAM
Sayfaları çevirmeye başladım
Kısa kısa sevgi ve anlayış üzerine öğütler olan bazı güzel fotğraflarla süslenmiş
pislokojik bir deneme ….
Kitabın bazı bölümleri el yazması …ilginç bir tarz derken okumaya başladım
o da ne? ? El yazmaları benim sevgili 11 MAT A sınıfıma ait.
Her öğrenci boşluklara kendilerince bir şey yazmış
İki öğretmen yaratmışlar
Birincisi matematik öğretmeni ki mükemmel ötesi bir model
Diğeri analitik geometri öğretmeni ki hata yükü bir model
Birisini çok seviyor ve sebeplerini sıralıyorlar
Öbürünü istemiyor ve gene sebeplerini sıralıyorlar.
Tabi ikisi de benim
Kitabı çevirdikçe anlıyorum ki bu kitabın yazımı 3 aylarını almış
Ben “hediye istemem, kabul etmem, yırtarım, atarım, yolarım” diye cırlarken onlar ne
yapacaklarını zaten biliyorlarmış.
O gün öğretmenler odasında masanın üstünde bıraktım kitabı
Meraklılar çoktu biliyordum ve biliyorum ki okuyan da çok oldu.
Hatta imrenen, kıskanan bu duygularını dile getiren arkadaşlarım bile oldu.
Bana o gün anne görünümlü bir baba olduğum ve öğretmen kalıplarına sıkıştırılmış bir
insan olduğum da öğretilmiş oluyordu
Tabi ki kitabı kütüphaneye bağışlamadım. Ben ölünce bağışlanır acelesi yok.
Şu an kendi kütüphanemim en özel yerinde ömrümün en önemli öğretmenler günü
hediyesi olarak duruyor.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Helal-i Hoş Şiir
AŞURENİZ GELDİİİİİİİİİİİİİ
olsuNur beldesinin
İzbe ambarlarından
Çağları aşan zenginlik,
Doğadan doğurganlık
Bir damla gözyaşı içine eklenen merhamet
Besinlerin halayında
Sevgi çeşitliliği,
Solgunluğu bilmeyen gökkuşağı rengi umutlar,
Sevgililerin gözlerinde yitirilmiş ay ışığı
Değeri yürek dibine indirilmiş anılar
Vefayı, şefkati öğreten,
Onur duyulan Yeter ana Hasan baba ve yarlar…
Hüzün süpüren yağmurlar
Ölü bir kar kristali
Hormonu bol kaçmış sevda mutluluğu
Sevgimizden yaptığımız kalkanımız içinde
Kondu ocağa
Umut getiren rüzgar körükledi ateşi.
Gençlerin karıştırarak tat kattığı emekler
Eteklerinde çanlar çalan telaşlı kelebekler
Dost sohbeti hatırına
Dibini yutturup
Kokusunu salarken ufuklara
Aşure çığırtkanları
Başladı bağırmaya
Arılar vızıldadıkça
Çiçekler kokularını saldıkça
Aşure dağıtılacak
Çocuklara ikram yapılıp
İnsanlığa barış lezzeti sunulacak
Yarasın
Helal-i hoş olsun
İnsanoğlu yası matemi unutmadan
Aşure tadıyla lezzet bulsun
Sohbet sofraları
Türlü çiçeklerle bezenip
Bereket sunsun! ! ! !
Çığırtkanın bu sesi
Nuh’un gemisinin yorgun güvertesinde topladı bizleri
Mert pirlerden el aldık
Saza zülüfü tel eyleyip
Türkü çaldık
Ağıt yaktık
Kırıldık
Kovulduk
Savrulduk
Asıldık
Acıyı bal eyledik..
Balı arıya verdik
Özümüzden olmadık
Bu sene biz aşureyi böyle paylaştık.(2008 aşure günü 18 ocak)
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Nadir Sayın... Meliha Yüceaktaş... Eren Berk....
Fatoş Huy.... Mehmet Salih.... Cansu Keleşoğlu
Erol Duran.... Abdullah Gümüştakım..... Ali Akça
Tülay içen.... Eren Berk... Serap Özen
ve Tanay Önal Polat
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hıçkıran Şiir
Hüzünden doğdu kıvanç,
Cimri bakışların mikro dalgası
Küpeşteler kırıyor...
Çingene falıdan çıkma yalan umutlarla
Şiirler şiirimsi boğuluyor....
Parmaklarımda hıçkırık.
27.05.2008
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hiçliği Anlatan Şiir
Size okulsuz köyler hazırladık..
Yüksek minarelerin gölgesindeki
Mezarlıklar arsında koşuşmalar..
Ellerinizde ölü topraklarından topaklar
Oyun sandınız domdom kurşunları ile ritim tutmayı..
Kafalarınızı keçilerin iki bacağı arasından çıkartmayacak kızlardınız.
Tırnaklarınızda kalem kokusu yerine süt kokusuna karışmış
Gübreler saklardınız..
İstedik dövdük
İstedik kurşunlar gömdük kasıklarınıza
Gün oldu kocanız öldü kaynınızın koynuna koyduk..
Gün oldu aç açık bırakıp kendimiz doyduk
Ana babalarınıza kalkan olabilesiniz diye
Peygamber kelamları ile belirledik yaşam biçiminizi
Şark çıbanlı suratlar arasında
Zılgıtlı dudaklarınıza kahkahalar yasaktı elbette
Hiçliği öğretmeyi planladık
Cahilliğinizin bedelini canınızdan almaya kararlıydık
Siz
Siz ki
Hiçbir zaman bu dünyaya geliş nedenlerinizi bilemeyenlerdendiniz.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hoyrat Zamanlı Şiir
sen zamansızlıkları sevdin
gelişin
gidişin
sevişin
sevilişin zamansız
bu hoyratlık sana yakışmadı
son yıllarının en güzel şeyi idim
en güzeli öldürüşün zamansız…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hüzzam Şiir
İnsan biraz da arızalarıyla güzelleşiyor..
Tıpkı hüzzam makamı gibi.
Hepimizin doruk seslerinde bir komalık da olsa pesleştiği olur.
Tıpkı hüzzam 'si' sinin bir komalık bemol alması gibi.
Ve hayatımızın en orta, en ortalama dönemlerinde,
Rahatımız yerindeyken en büyük arızaları yaratırız kendimize.
Tıpkı hüzzamın dört komalık 'fa diyezi' gibi.
Gönül hüzzam çalarken kendi arızasıyla barışıktır.
Arada hüzzam beşlisi
Arada hüzzam dörtlüsü
Dudağımızda ıslık olup çapkınlaşırken
Kendi notamızın tekilliğini biliriz....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Islak Şiir
En büyük okyanusların
En uzak noktasından
Koşa coşa
İne kalka
Sahile ulaştı dalga.
Saniyelik buluşma ile
Yaladı kumsalı.
Yorgun...
Sızdı derinliklere,
Sonsuz uykusuna daldı.
Şıpsevdi kumsal,
Binlerce yeni sevgiliyi
Yeniden kucakladı.
Islak dudakları
Hep ıslak kaldı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Issız Şiir
<p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash'
data='http://widget-c4.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426'
style='width:426px; height:320px'><param name='movie'
value='http://widget-c4.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality'
value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign'
value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars'
value='cy=ms&il=1&channel=2882303761522842308&site=widget-c4.slide.com'/></o
bject><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot?
cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=1' target='_blank'><img
src='http://widget-c4.slide.com/p1/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i
mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=2'
target='_blank'><img
src='http://widget-c4.slide.com/p2/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i
mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=F'
target='_blank'><img
src='http://widget-c4.slide.com/p4/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i
mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p>
Yaşam kısa
Teneffüsler daha da kısa
Daralttı bedenimi
Yoğun ıssızlığın
En kısalarda
Tıka basa
Ufaldım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Işıltılı Şiir
Çocuktum,
Işıltılar yağardı
Oyuncakcı tezgahlarına.
Genç oldum,
Işıltı düştü canıma
Canım yandı.
Yanık tenli kocadım,
Işıltı gördüm
Peşine düştüm
Yakalıyamadım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İçerikli Şiir
Ufkun keskin sırtında
Dondurulmuş şamarlar ütüsünü bozdu mavinin.
Tabutta mezar kaçkını rüzgar,
Obalı,dağlı
Uygun adımlarla boşluğu adımladı.
Sınırsız ülkenin sınırlarında döşeli mayınları
Dudakları ayıkladı.
Ölünün tabutun dağlınnın soğuğunda
Üşüdü hırkalar.
İliksiz düğmeler kadar şık
Düğmesiz ilikler kadar açık
Yeryüzünün bütün böcekleri
Sapık.
Kan emiciler semireli beri
Hadleri belirlendi.
Fransız,
Türk kahvesinin telvesini düşünürken
Çürümüş köklerini saldı çamura.
Özümsedi kokuşmuşluğu
Artık legaldi.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İki Damlalık Şiir
Kendi dünyanlasın,
Kendi sevdamlayım
Hep kendin olmuşsun
Hep kendim olduğumu görmüşüm
Hiç tutmadığım ellerini
Hiç doldurmadığım yüreğini
Uzaklaşmışlığımızı
Uzaklaştırılmışlığımızı yaşamışım okşayışsız
Olmamalı demişim
Koluna girmişim
Denemişim bir kez daha umutsuz
Gözlerim düşen koluma bakmış
Ne yazık ki gene
İki damla yaş akmış.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İllet Şiir
Sen bu bedenle
Yetmişiki milletin
İlletini
Ağırlamak zorunda mısın
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İmzalanmayan Şiir
Hatalarımızı üst üste yığdık
Gaflet ve dalalet
Ve hatta hıyanet içindeydik
Bedenimizin dört bir yanı bilfiil işgal edilmişti
Çoktan kül olmuş ormanlar
Yeniden ateşe verilmiş,
Topraklar bile tutuşturulmuştu
Birimiz yanmadan yakmayı becermiş,
Öbürümüz
Yanmayı becermiş yakmayı becerememişti
Burulup duruyorduk
Yılan gibi soğuk Sesiz Zehirli
Toprağa sızmak istiyorduk
Kargacık burgacık oluşumu
Özenli bezenli oluşunla izliyordun
Sen seni
Ben onu
O ötekini
Öteki seni seviyordu
Biliyorduk
Midelerimiz bulanıyor
Dört bir yanı çöp görüyorduk
Vıcık cıcıklığı atmak
Ardından sifon çekmek istiyorduk
Becereceğimize söz verdik
Sözümüzü imzalamadık.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İmzalı şiir
İz bırakılamayan yüreklere isyan
Bir yürek yaparım
Üstünde dudak izleri
Dudakta yüreksizlik dikenleri
Solgun kırmızı güllere
Yorgun sevdasını damlatan
Bir koca göz çizersin
Koyu
Duman siyahı derin bakışlı
“Sevgiyi anlatırken çıldıran
Sevgiliyi anlatırken çıldırtan sızı”
Deriz
Seni ve beni yutan bu sızıyla biz
Resmimizin altını imza ederiz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İnatçı şiir
Seher ve tan
Birisi doğan öteki batan zaman
Acılandırıyor
Buruyor
Sersem mi sersem salındırıyor
Tan vaktinin alacası bedenimi
Bitiyorum
Son zerremi en doğru harcamak adına
İnatla sehere doğuyorum
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İnsanları Sınıflayan Şiir
Sevenlerim
Sevmelerini istediklerim
Önemsemediklerim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İsimli Şiir
Şiirin adı el oğlu
Şairin adı el kızı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İsimsiz Şiir
göz bebeklerimden yokluğuna düşürdüğüm ışığı,
kokuşmuş sularin çalkalandiği
kuzeybati limanlarının karanlığından
şarap evlerine uzanan
yağmurlu kadırımlardaki
yüksek ökçelerin kahkahaları ile bungunlaşmış
beyninle yüreğinin arasindaki ince perdeden geçirip
elindeki kadehin kirmizi şakasına bırak
ve gülümse
alaya aldığın isimsiz aşk şiirlerime.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İstemeden Selam Gönderen Şiir
-Adaya gidelim mi
-Bir arkadaşımla buluşacağım
-Arkadaşına selam söyle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İstemediğim Şiir
Bütün aşklar sığmasına sığardı
İstemedim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İsteyen Şiir
hani diyorum
olacağı yok ya
sanrı işte
yanağına öpücükler kondurabilsem de
şimşekler zikzaklar çizlse bedeninde
uyanışından utansan
gözün gözüme
elin elime dokunsa
'unut' diyebilsen
'affet' yerine
'özür dilerim' yerine
sadece 'unut' diyebilmeyi
bir başarabilsen.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İşkenceci Şiir
Isınacak,
Üşümesi duracaksa
Şiirler feda olsun
Kafes müptelası kalbime
Yaksın kendisini istediği küllükte.
işkence zevkse
Bu da böylesi bir işkence...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İtilen Şiir
Şehit kanı gibi aziz,
Evlat canı gibi değerli,
Dost yanı gibi güvenli,
El emeği gibi özenli belledim seni,
Yapıştım.
İtildim geri geri.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kabuklu Şiir
Koruyucu,
Saklayıcı,
İçine alıcı,
Güven verici kabuk
Çatlatılır
Ağırdan ağıra yol alır içindeki dışarı
Korumasız
Korkak
Çoğu kez zavallı
Dalar yaşama
Didiklenir
Lime lime olur
Kana susamış gagaların ucunda
Parçacıklar dağılır
Örselenir
Geriye dönmek ister
Sığamaz kabuğuna
Ya damakta
Ya yutakta
Ya sokakta yok olur….
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kaçan Şiir
Kaçan Şiir
Ya yeni silinmiştir göz yaşlarım
Ya damladı damlayacak gibidir bakışlarım
Kaçırır kendini
Yakalanamaz ağlayışım
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kaderine Razı Şiir
Sulardan uzak,
Toprağı çorak
Pıtırak dikenlerinin
Rüzgarlarla sıkış tıkış
Yuvarlanışı
Düğümlü bir çırpınışla,
Kadere razı
Kocaman
Kendi kendine büyüyüş
Ve
Bir Yosmanın eteğine acılı dokunuşu…
Sadece düş
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kadrolu şiir
Kadrolu katil aranıyor
Ben öldüremeyeceğim
O bitirsin işini
Soru işaretlerinin
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kafadar Şiir
Beden geniş
Kafa dar
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kafese Çarpan Şiir
Bir varmış
Bir yokmuş
Evvel zaman içinde
Sevda harman içinde
Samanlık seyran imiş
Minicik gagasında
Toz pembesi sevdası
Ürkekçe yüreğinde
Tükenmez hasretliği
Kuş beyinli beyninde
Bucaksız hayalleri
Bir küçük gönül varmış
Fildişi kafesinde
Kanat açmış gönülcük
Sevişebilirim diye
Uçmuş “sen” denilene
İlk darbeyi indirmiş
Kafesinin telleri
Sinek kovalar gibi
Sevgilinin elleri
Yoluk yoluktur şimdi
Miniciğin tüyleri
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kahrolası Şiir
Gene kocamansın
Sıfır oluşumu bağırmadasın
Yüksün
Çöktürüyorsun coşkularımı
Sancısın
Diken diken batıyorsun gözümün kökünde
Acısın
Söylenmemiş sözümün yutkunduran yerinde
Bazen yok olası
Bazen kahrolası
Ve inan her an sağ olası
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kahverengi Şiir
Burası binlercesinden biri
Sözgelimi Vahab’ın yeri
Kıraathane de deseler,
Cafe de olsa adı
Yada bilmem kim adına koruma cemiyeti
Bilmem neyi
Saygın mesleklerin
Sözüm ona “üye olmayan girmez” lokalleri
Bir yerleri sevenler derneği ile bir şeylerin gönüllüleri
Kısacası aynı çarkın hep aynı dişlileri
Karı dırdırı,
Çocuk zırzırı,
Amir vırvırına kapatılmış
Evlerimizin ortağı,
Erlerimizin otağı bu diyarlarda
İşten sonra otuz dakika aldatmacasıyla
Akşam olup gece doğacak
Gözlerimiz yıldızlara bakacak avanak avanak
Tüm şaşkınlığımızla biz
Terennüm edeceğiz
“kadifeden kesesi
Karşıdan gelir sesi
Oturmuş kumar oynar
Ciğerimin köşesi”
Ah yiğitlerimiz
Ah beyefendimiz
Ah ciğerlerimizin orta yerleri
Sizleri çok sevdik biz
Dantel örtülerle
Nakış nakış bezelidir evlerimiz
Sırça köşk yaparız yuvalarınızı
Gözlerimiz, ellerimiz, bedenimiz sizindir
Yerimiz
Ya babamızın,
Ya kocamızın evidir
Sofranızda da atınızdan sonra geliriz
Bir de bilin ki
Delire(de) biliriz...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kalabalık Şiir
Adalar gibi bir başıma
Adalar gibi kökten bağlıyım
Kalabalığıma.
ekim1999
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kamçılanan Şiir
Sıcak, nemli, gül kokulu iklimlerde,
Rengeyiği parfümüyle yıkayıp,
Şarkı şarkı donatarak, pamuklara sarıp,
İpek yolunu kat ederken nabzında taşıdığın ben,
Bu gün esmerimsi gümüş bir tepsiyle baş başayken,
Dantel dantel ördüğüm seni ve o esmerimsi gümüş tepsiyi
Burnumun direk sızısı ile ıslatarak
Parmak dokunuşlarımızın harfe
Harflerin söze,
Sözlerin duyguya dönüştüğü,
Bu garip sayfalardaki sözcükleri eğip bükerek şekillendirip
“Canım” diyerek açlığımı doyurduğum şiirlerimizi makasladım.
Çoğaldıkça küçüldü parçacıklar.
Bilirsin aşk tükendikçe şiiri kamçılar ozanlar.
Şehvetli geceleri getirecek öncül sabahlarda
Etçil ruhunu besleyecek polenleri arayışını boş vererek
İp çekişme oyununa benzer bir oyunla
Sadece kendimizi çekiştirişimizi anlamaya çalıştım
Öpüşmelerimizi dedim
Öpüşmelerimizi anlatabilir miyiz
El ele tutuşmalarımızı
Seslerimizin metalik tınlamaları dışında
Birbirine karıştı mı hiç saçlarımız
Biz biz olabildik mi
Üstünde iki anlamsız altın halka ve şık bir kurdelayla
İnsanların birbirine bağlandıklarını sandıkları bu gümüş tepsideki zarif makaslar kimbilir
kaç aşkın ölümüne kefen tasarlar.
Aynaya baktım
Tepsideki parçalanmış “can”larımızdan daha dağınıktım.
Sen uzağımdaki saplantım.
Şimde ben bu esmerimsi gümüş tepsiyi sana neden anlattım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kanamalı Şiir
Bacalarımızdan göklere savrulan dumanların
İnip çökeceğini,
Çökerken sizleri de çökerteceğini,
Arka sokaklardaki kaldırımlara sinen is karasının
Gün gelip uygun yerlerinize bir alın karası olarak bulaşacağını
Bilemeyecek kadar kör bakan
Yuvasından dönmüş gözlerinizle
Kabus olmaya kararlıydınız.
Boğazlarına yağlı urganlar doladığınız Fidanlar için
Oyum oyum oyulan can evlerimizde
Doğmasına izin vermediğiniz bebelerimiz
Ağıt ağıt kitap külleri basıyorken babasızlıklarına
Kınalar yakıyordu
Kabızlığa mahkum hemoroitli yerleriniz.
Alazlanan matbaa kokulu kağıtlarla
Dillerimizden dağlandık
Küfürler doldu avurtlarımıza
Sesiz haykırışlarımızı
Kısık bakan gözlerimize kanamalı sakladık.
İşkence masalarında
Kabaran iştahınızla
Enseniz kalınlaşıp
Göbek altı kaşıntınız tutan
Arsız,
Yüzsüz,
Saldırgan salyalı
Yaratıklar
Nasılsınız? ? ? ? ? ….
05.06.2009
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kanlı Şiir
Kalem kaş sürme gözlünün
Dudak izini tanımamış
Genç diri bedenini
Canlı bomba seçmişlerdi.
Çektiği pimin ipliğinden
Saçılırken nohut tanecikli benleri
Kanları sıçrıyordu
Kurumuş etleri kemiklerine yapışmış annelerinin kollarında
Açlıktan ölen bebek kefenlerine
Babasını kesmişti bir zavallı Allah rızası için.
Nükleer denemeler yapmışlardı.
Yerin bilmem kaç metre altında büyük büyük ülkeler
Kanser aids kuş gribi halayının kuyruğuna
Domuz nezlesini de ekledikleri
Global şölenlerde kadehler değiyordu birbirine.
Sele kapılmış kapital kırıklarını talan ediyordu
Namusu saçının telinden öteye gitmemiş üç beş zavallı.
Ve bir şair o gün şiir yazmıyor günü yakıyordu
Çaresiz ağlamaklı…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kara Sevdalı Şiir
O hala
Şarkı söyler Leylasına....
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Karışık Şiir
<div><embed src='http://widget-32.slide.com/widgets/slideticker.swf'
type='application/x-shockwave-flash' quality='high' scale='noscale' salign='l'
wmode='transparent'
flashvars='cy=lt&il=1&channel=1441151880772692530&site=widget-32.slide.com'
style='width:426px; height:320px' name='flashticker' align='middle'></embed><div
style='width:426px; text-align:left; '><a href='http://www.slide.com/pivot?
cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=1' target='_blank'><img
src='http://widget-32.slide.com/p1/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i
mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=2'
target='_blank'><img
src='http://widget-32.slide.com/p2/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i
mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=F'
target='_blank'><img
src='http://widget-32.slide.com/p4/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i
mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></div></div>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kekemeleyen Şiir
Yaş döktü parmaklarım,
Gözlerim geçmediğin yollarda yürümekten yoruldu.
Feri kalmadı elime batan çiçeklerin.
Dikenler kokladım ben,
Kalbim yorgun argın yürüyorken
Ayaklarım çarpıyordu.
Defterim kalemime,
Bir şiir kekeliyordu.
'Özdelim
Çok özedelim' diyen dilim
Hiç sürçmezdi benim.
Sözlerime de kırağı çalmazdı
Şaşırmışsam yada karıştırmışsam a b c leri
Arasına ismin sıkışmıştır.
Aklımı başımdan Fırat almıştır
Ejderha köpüklerinın yuvarlayıp sürüklediği,
Sivri çakıl dişlerinle
Un ufak edilmişimdir.
Simurg kadar olan gerçekliğini
Tanrılara bırakıp
Suyunda boğulmuşumdur.
12.12.2007...............................TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kendine Kızan Şiir
Sarılabilecek bir dal bulabilmiş
Mor çiçekli sarmaşıkları kıskandığım
Güneşli bir öğlen üstü
İçim kollarını çekti
Kollarımın zavallılığı
İçimi incitti…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kendini Aldatan Şiir
Aynı rüzgarla yalanıp
Manzarayla öpüldük
Yağmurlarda ıslanıp
Güneşte de kuruduk
Sesini duyan olmasa da
Aynı sevgide çarptı yüreklerimiz
Aynı ayrılıklarda eridik
Aynı acılarla da yandık biz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kendini Anlatan Şiir
Yağmurlar her yağdığında
Şair olurum
Şiirler de yazarım
Anımsarım yeniden anılarımı,
Türkülere dökerim acılarımı
Yağmur diner
Yazdıklarım kendilerini
Yeni yağmurlara kadar gizler…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kenetlenemeyen Şiir
Pembe bahar çiğ taneleriyle, göz kırparken yeşilimsiye
Dudaklarından uçuşan pericikler,
Bulutlara atacak,
Pamuk yürekli devler kollarımdan tutacak,
Çiçeklenmiş bahçelerde
Cümbüşler,
Konfetiler,
Masallara karışacaktık seninle..
Şimdi ben
Parıldadıkça lekesi kabarmış cümlelerini
Kulaklarımda patlatarak
Uzatacaksam
Elerine ellerimi ….
Benden öncekinin sıcaklığını
Benden sonrakinin nabız kıpırtısını hissederek
Masalı mavala karıştırıp
Nasıl kenetleyeceğim parmaklarımı parmaklarına.
Bir yanım “dur! ” derken,
Nasıl seveceğim öteki yanımla..
Yüreğim küçük olduğundan değil
Seni çok büyüttüğümden
Taşıyor dökülüyorsun benden.
Bilirim
Kalabalığına karıştığında
Utanmayacaktın ağlamalarımdan
Ve sana hayır derken,
Gözlerimden gözlerine akan ışıklarla parlayacak.
Ama pis kalacaksın.
Gideceksin.
Göndereceğim seni.
Sevdayı dağlamak kalacak bana
Bir de kendi adıma olmasa da
Taşan yerim adına ağlamak.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kınalı Şiir
Sorgusuz geldim dudaklarına
Yorgunluğum sırlanmış
Bileklerim
İki mavi arasındaki atmacaların pençelerine
Kanımdan kınalar bırakmış.
Bekleyişlerin varsa
Ellerini sun bana
Nasırlarına tutunayım
Utansın karasından bulutlar
Uçurtma kuyruğuna sekizinci rengi katayım.
Yağmurlar nudist ruhunda ısınsın
Gözlerimin güneşinde yanan dilini kirpiklerim sıvazlasın
Göz kapaklarının dalgasında yalpalanayım
Med-cezirlerimi istediğinde
Baharlar çeşitlensin
Keşkeler erisin taş dibeklerde.
Buz rengi matemler sızdırdığı kokusunu darağacına bağlarken
Sahillerimizde yosunlar yeşillensin
Ay'ın çengelinde iki boy salıncak zinciri
Sallanalım, sallanalım
Bakışmalarımızdan yıldızcıklar çıkarıp gökyüzüne atalım
Uçsun Anadolu turnaları
Saman yolunda dans ederken dünyalı tenler
Tanrıçalar kıskansın dudaklarımızda açan kahkahaları
Saçlarının beyazlarını gelinlere taç yap
Bir bebeğin gamzesini sun tılsım patlayan sol volkanıma
Gergeflere gerilirken tırtılında kelebek kanatları
Yaşam kozasına nakışlansın ihtimalsizliğin adı
Geldim ki yanalım
Küllerimiz çığlık çığlık serpilsin yeryüzünün gerçek insanlarına
Kızıl korlar taşınabilirse duaya durmuş akıllarla
Aşkla okşansınlar..
Aşık olsunlar.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kırmızı Şiir
bu gün şiir yazayım dedim.
nereden estiyse
söze 'mücahit' sözcüğü ile girdim.
ardından 'gerilla' geldi,
aniden 'milis kuvvetleri'
ve
'kuva-i milliye'
sonra birden
'terörist'
derken
'şehit'
hepsi şahit ki...
kan sunuldu
kan bulundu
kan kusuldu
kan kusturuldular.
ötesi kırmızı
her yeri ana ağıdı...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kızgın Şiir
Başım ağrıyor
Yanımda ağlama
Gir içeriye
Kapa kapını
Sesiz sakın katılana kadar ağla
Ne biçim yüreksin sen be
Biraz halden anla…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kocaman Bir Şiir
Kocaman Bir Şiir
Ağzı sakızlı
Ayağı topuklu
Satılık çiçekler ile parsellemiş caddeyi
Mini etekli bir erkek
Hem de isteyerek.
Mazgal kapaklarına çömelik
Gözleri yere eğik
Bakmayışları,
Bakamayışları,
Bakışlarından çok yakan
Tenleri tiner kokan
Şehirden olma,
Bizden doğma çocukların
Kusmuklarıyla dolu
Kocaman İstanbul’u
Motorize
Sirenli
Düzensizlik düzeninin bekçisine bekletip
Azıcık İstanbul isteyebilsem
Şehremini vapurunun
Tıklım tıkış güvertesinden
Bir oturumluk yer
Ve dilimde
Anadolu’dan göçmüş bir türkünün nakaratı
Hey babam hey!
22.11.2007
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kokmayan Şiir
Kokulu mektup zarfları yerine geçti ya
Telefon su doğalgaz faturaları
Posta kutusuna bakmanın tadı kaçtı.
Yani demek isterim ki
Yazmazsan yazma be.
'Telefon ediyoruz ya...' da deme.
Telefonlar kır çiçeği kokmuyor,
Bakalit kokusu da
Çiçeklerin yerini tutmuyor
Diyeceğimi sanıyorsan aldanıyorsun.
Yatak odası sesi ile konuşmalarını da al
Senin olsun
Salaksinan mahallesi
Katibim Azizbey sokak
Bilmem kaç numarada
Artık beklenmiyorsun.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kolay Şiir
Şiir
Yazdım oldu..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Korkak Şiir
Fırtınalar esecek
Böylesi bir havada beslenecek kargaşa
Korkuyorum bu ışık
Çabuk sönecek
Bu uğultu
Kulaklarımdan eksilmeyecek
Ayrılık başlayacak
Ve hiç bitmeyecek
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Koskocaman Şiir
Saçları ve gözyaşları
Bukle bukle inan insan ufağı
Yüreğimin koskocamanı
Bebeğim
Can’ım benim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kovulan Şiir
Dalgalar deli dolu
Gönüller sandal
Kapalı dudaklarda sohbet
Hantal mı hantal
Çıkarcı
Cimri
Kaba
Ahlaksız dört duvar
Çırpıntım tutsak orada
Acılarım yudumlanırken
Gözbebeğim firarda
Telaşlı korkulu
Sığındı gözlerine
Kovuldu
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Köprülü Şiir
Köprüler kurarsın
İstemediğini yola vurmak
İstediğini kucaklamak yoluna
İstediğin gider
İstemediğin gelir
Delirtir
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Köpüren Şiir
Hasankeyf erenleri
Uyudu uyandı
Son selamın postadan çıkalı
İtiliyor ellerim aka aka yazmaya
Aklıma neler geliyor
Yazılmamış
Alınmamış mektuplardan
Kaçmak zor böylesi zamanlarda
Köpük köpük ağlamalardan
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kör Şiir
Ah kör Reşit kör Reşit
Sen söyle
Hep sen işit
Anne alafranga
Babası alaturka
Reşit kaldı ortada
Söz anlamaz man kafa
İstanbul koca şehir
Herkes her şeyi bilir
Yakalarlar öperler
Sonra “neremi” derler
Hem satar hem alırlar
Hem de meşhur kalırlar
Medyatiklik uğruna
Sallarlar kıvırtırlar
Kıvırtır savrulurlar
Reşit şaşar bu işe
Dur diyemez gidişe
Eve kapanmak ister
Kapı önünde gişe…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Köşesi Yanık Şiir
Memleket renkli türküler attım sana
Haydi yakala....
Bir çığlık kat
Bendeki köşesi yanık uzunhavaya
İnan
Susmak yakışmıyor insan olana...8.8.2009
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kötü Şiir
Kabaydın
Duyarsızdın
Çıkarcıydın
Bazen havaya girer
Acemi aşık rolleri oynar
Hiç aşık olmazdın.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kötürüm Şiir
Bir gel desen
Bin gelirdim
Bin gel diyorum
Kıpırdamıyorsun
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kuduran Şiir
Ah Abasıyanık
Bil ki Marmara kudurdu
Bil ki mavi bulanık
17.08.1999
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kuklalı Şiir
Yılların kuş canavarıydı
İşini bilen cinsinden
Zilli kuklalar yapar
Cilaya istediğince pırıltı katar
Fırçalar da fırçalar,
Kola bacağa bağladığı ipleri
Tek dişine takardı.
Bilinir de bilinirliği söylenemez
İyi saatte olsunlar tarafından
Doğmamış torununun içeceği sütü bile satıldı.
Kırat kişnemesi,
Tahta at bilmecesi ninnilerle
Sarıklı takkelilerin uydusu
Mezar taşı kafalı kadınların çoğalımı sağlandı
Aç, açık, sefil
Kasaba, köy, belde, şehir,
Kuklayı şakşakladı
Şakşaklamam ben diyen
Elektrikle şoklandı
Düşünce özgürlüğü olmasın diye
Özgürlük düşüncesi
Darağacına bağlanıp
Sobalarda yakıldı
Koskoca memleket meydanında
“Oyy anam oyy” ağıdı
“Ananı da al git” karşılaması aldı.
Ansını alınca geriye bir “oy”u kaldı
O da “oy”unu kuklaya bağışladı
“Oy” almış kıvırtık kukla
Bel üstü gerdan kırma
Gösterisi yaptı
Canavarın her kuşu kalkıp
Dişi sancıdığında.
Not:
Bu şiirin ilk K sı B ile değişebilir
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kuş Beyinli Şiir
Ordu’nun dereleri
Yukarı aktığında
Zambakları yolacağım mezarlığımdan
Yıllar öncesine bakacağım
Dişi kuş olup yuva yapmışım
Kuş beyinli beynimle
Yaşadıkça yaşamışım..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kutsal Sesli Şiir
Tohum olup
Düşeriz canına.
Canını yaka yaka
Tekmeler ata ata
Büyürüz onda
Saltanatla.
Sancılarla saplanırız sabırsız
Çığlıklarımızdır ilk selamımız.
Olmayı,
Doğmayı,
Kendimizi bulmayı becerebilelim diye
Birer anne verilmiş her birimize.
İlk dengesiz adımdan
Kanatsız özgürlüğe,
Anlamsız tek heceden son bilgeliğe,
Şımarık, coşkun, yorgun,
Küstah yada mahzun
Herkesin bir masalı,
Masalcısı bulunsun;
Bayramlıklar giyilmiş bayram sabahlarında
Kundaksıza kundak,
Oyuncaksıza oyuncak sunulsun
Her “Anne” dediğimizde
“Canım.” diyen kutsal sesler duyulsun diye
Birer anne verilmiş her birimize.
Damarlarda atıyorken deli kanlar
Aklımıza çakılacaktır ya yar,
Hani yer dardır o dem
Gökyüzü dar.
Semazen tennuresinin eteği gibi
Hem açık hem kapalı gönülle,
Bin dualı ömürle,
Sabrı da şükrü de öğrenip
Yaşayabilelim,
Sınırları çizilmemiş sevgiyle
Sadece yar koynunda yanabilelim diye
Birer anne verilmiş her birimize
Evlat uğruna can verme gönüllüsü
Ölümsüz sevgilerin aziz mi aziz ölümlüsü
Doğmuş her çocuğa
“Çocuğum” diyebilen,
Üşüyenler yerine kendisi titreyen,
Bastğı yeri cennete çeviren,
Anavatan gibi
Anadil gibi
Anadolu gibi Sevgili'den
Alabildiğimizce alalım,
Bir yanımızla yine de çocuk kalalım diye
Birer anne verilmiş her birimize.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ve kimimiz
Deryadan pay almasını bilmeyen balık gibiyiz
Bazen sevgisiz,
Bazen sevimsiziz.
Açlara
Aç bırakılanlara
Canından canı alınıp
Anası ağlatılanlardaki avaza,
Sokak çocuklarına
Silahlara
Silahın kimyasalına
Hem sıcak hem soğuk
Savaştıranlara bakıp
Sonra ağzınıza bin zehir dolduğunda
Sığınıp yaratana
Kaçınsanız da bedduadan
Sanmayın ki insandır her doğan
Ve sanmayın ki anadır her doğuran.
06/04/2007 İstanbul
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kuzeybatılı Şiir
ses renginde yağan yağmurla boyalı
sis bakışlı mutlu gece,
buz beyazı sokaklarının dönülmezliğini nereden bilsin
saçlarımın gümüşlerine
soylu sevdalar yükleyecekse
rüzgar
biraz da kuzeybatıdan essin
hoş geldi
hoş gitsin.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Küçümseyen Şiir
Beyin kıvrımlarında
.
tepinen fikircikler
Katran gölgelere
.
tüküren gülücükler
Devleri küçülten
.
çalıntı şiircikler
Acı şarkılardan
.
karılan şerbetcikler
Sadece yalpalayan
.
yırtılgan yelkencikler
Küçük başlarını şaha kaldırmış
.
zavallı kimsecikler
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Küfürbaz Şiir
Herkes küfredebilir
Herkese
Hatta ben bile
Hem de sana
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Küllü Şiir
'Yangınla savaşamaz sarıya çalan yapraklar...'
Yanar
Kül bırakır toprağa
Polenler tutunur küllenmiş tozlara..
Bahar olur..
Cümbüş olur
Renk olur güneş ışığı.
NOT.ŞİİRİN İLK DİZESİ SAYIN RUKİYE ÇELİKTEN ALINMIŞTIR.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kültürlü Şiir
Fuşya
Margarit papatyası
Benjamin
Dokunmayın yaprağıma
Hemencecik küserim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Kültürsüz Şiir
Yok abi
Olsa
Dükkan senin.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Külüstür Şiir
Külüstür dizelerle doludur şiirlerim
Bu benim eskimişliğim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Küskün Şiir
Camlara
Yanaklara
Çatılara damlara
Sokaklara çarpıyor yağmur
İstediği kaynağa
Kayıp akıyor yağmur
Senin yüreğine düşmüyor bir
Bir de benimkine
Bu yangına kıyamıyor
Yine bize küskün yağıyor yağmur..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Macro Şiir
olgunlaşıp toprağa çekirdek bırakmak için
hırsız sincaplarınla oynaşarak
sarılıp sıkışıp okşanmaksa hayat
aldırma gözünün çöplükte olmasına
çöpü çok görmeyeceğim
iki milimlik tümörünün çok öpülmüş noktasına
ama
arındırmalısın kendini
beki de kendinden
eğer bir gün bir makro kadınla sevişeceksen
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Makaslanıp Serpiştirilen Şiir
Bir çift kelebek kanadıyla terk ediyorken karanfil kokusu odamı
Makasladığım fotoğrafımı.
Lime lime harmanladım
“Saçlarım tarumar gözlerimde nem
Ateşe benzer yerim külden utanır hale gelmişken”
Sensizliğe direnebileyim diye.
Şiir serptim kendime
Yüzüme patlamış ekran kırıklarının kan rengine boyadığı yanaklarımla
Darmadağınıktım aynamda.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Masalı Ölen Şiir
Önce…
Önce gerçek değildi
Önce masaldı
Masal öldü.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Masalımsı Şiir
Bir varmış
Bir yokmuş
Bir İstanbul varmış
Bir bayan
Bir de bayılan,
Lastik gibi uzayan
Mengene gibi sıkan
İsyanları suskun yaşatan
Pembe renkli domuzları olan
İstanbul’u anlatırlarmış
Dudakları kapalı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Matematiksel Şiir
Asimptotlarına aşık fonksiyon kolu gibi
Sonsuza uzanır sevginin yolu…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mavi şiir
Denizde eriyor
Ak denizden emiyordu maviyi
Solarda ağlıyor
Sularla damlıyor
Albümlerden seçmek zorunda kalıyordu
Hasretini
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mayalandırılmış Şiir
Erdemim,
Çıkın çıkın sevgi biçimlerim,
Kırılgan,ürkek, küstah, cesur devinimlerim,
Oturmuş sınırlarım,
Konulmuş kuralllarım gereği
Heybemde mayalanır
Yalnızlığımın çekirdeği.12.12.2007
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mayalı Şiir
Ayaküstü karalar
Dişe dokunur bir iki söz yakalar
Birini ayıklar
Yastığımın altına saklarım
Benden önce uyur
Mayası olur
Yarınki saçmalıklarımın.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mevsimsiz Şiir
Kararlı,
Uyumsuz,
Soygaz soysuzu hercayi bakışları
Ayazladı
Zaman kaçgını kardeleni.
Delik deşik köklerinde pıtırak dikenleri...
Yaktı mevsimsiz. 6 11 2007
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Meydan Okuyan Şiir
Sıska
Orta yaşın üstünde
Kısacık boylu
Değişken huylu
Öylesine biriyim
Güzeli herkes sever dostum
Sen beni sev de göreyim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mide Bulandıran Şiir
Mide Bulandıran Şiir
Bundan böyle beklediğin her noktada
Bir soluksuzluk saracak bedenini
Anlamsan da yalnızlıkla öpüşeceksn
Arkanı döndüğün tüm zamanların anısınadiktiğim anıtlardan
Çğlıklar yükselecek
Dudakların dişlerne çerçeve
Gülüyorm sanacaksın
Sesini ulaştıramadığın kahkahanla
İçinden atamadığın çıkarcılığınla da
Seviyorum sanacaksın
Sanacaksın ki 'yaşıyorum'
Herşey birbirine karışıp
Miden bulanırsa eğer
İnsan oluyorsun demektir
Sakın üzülme
İnsan olmaya değer
TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Misket Bombalı Şiir
Misketten bomba olur mu hiç anneciğim.
Onlar bilmiyorlar
Ben biliyorum
Benim misketlerim vardı
Misketlerim yuvarlak ve berraktı
Işıltılı şakımalar yayılırdı dudaklarımdan
Oyuncaklarımdan öğrenmiştim yalancıktan ağlamayı
Masalların perisi prensesiydim hep
Cadıları bile öldürmeye kıyamayan yüreğimde kırmızı boncuklar kayardı
Yastığımda solmayı bilmeyen papatyalar
Çocuk sesliydi bütün şarkılar
Daha dün annemizin kollarında salınırken notalar
Kocaman olmuştu sabundan baloncuklar…
Çakıllardan tabaklarım
Çubuklardan çatallarım
Kelebek kanatlarıyla bezeliydi ip atlanan sokaklarım..
Evciklerim….
Evciliklerim…
Adına beş taş diyip
Beş yüz taşla oynaşırdı parmaklarımı öpen bez bebeklerim
Elbiselerimin eteklerinde tarlatanlar rüzgarı kovalarken
Polenleri karıştırırdı topraklara
Avurtlarımda tarçın kokan üzümlü kek..
Sek- sek oynardım
Tek.. tek..
Çift…tek… tek
Hooooppppp
Çift.. tek..
Çift tek tek
Zıplayıp dururdu örgülerimde kurdeleden tokalar,
Güneş, sarı saçlı gelinken
Ay dedeme, gece masallarımı dinletirdim misketlerimin çekmecesinden
Ölüler yalan söylemez
Misketten bomba olmaz diyorum
Masalda zaten olmaz da
Kabusta bile olmaz…
Onlar bilmiyorlar anneciğim...
Ağlama
Ben ölmedim parçalana parçalana..
Ben bildiğimi söylüyorum
Ölüm sebebim misket olamaz …
Sen git bak bakalım kocaman amcaların ellerindeki kanamalarıma….
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Moladaki Şiir
Mola verilir yolculuklarda
Yola çık da
Molayı sonra sayıkla
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Mum Olan Şiir
Mum Olan Şiir
Eskimiş zamanlardan kalma
Belki de domuz yağından yapılma
-yada kaburgasından yaratılmaSade ince bir mum
Sessiz, titrek, damla, damla eriyerek
Üflenmeyi bekleyecek
Hüznü sevgili
Sevgilisi hüzün tütecek
Tükenecek gecenin bir yerinde narin, narin
Fosforlu bir düğmeye uzanacak elleri yarin
Işıkları saçılacak avizelerin
Üzeri açılacak çirkinliklerin
Yağmurlar indiğinde,
Parçalı bulutlu gün bitiminde
Hüznüyle almış başını gitmiş,
Yanmış, yanmış sönememiş,
Belli belirsiz bir is geçecek gözlerinin önünden
Karanlık saatlerde
“Buralarda bir yerlerde bir mum olacaktı” diyeceksin
“Mum nerede? ”
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Müjdeci Şiir
Dostlara müjde
Yaldızlı çerçevenize sığdıramamıştınız
Sığmayacağıma inanmış
Sığdırmaya da uğraşmamıştınız ya
Neyse,
Müjde sizlere
Kurşunlandı sevgilerim
Törpülendi tüm sivriliklerim
Dilimi kestim,
Kuyruğumu kıstırdım bacaklarıma
Burnumu da düşürdüm
Yuvarlak oldum
Benzedim size
Alışkanlıklarınız,yargılarınız ve siz
Olduğunuz gibi kalmaya
Devam debilirsiniz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Nankör Şiir
yüzünü gönlünü güldüren
minicik gece yıldızını kovaladın
çelimsiz de olsa
pırıltılar saçar
nasılda açardı avuçlarında
anımsıyor musun?
..........anımsıyorum
..........düştüklerini
..........düşerken kötü yaktıklarını da anımsıyorum.
çok nankörsün
..........çok nankörüm.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Nazım
<p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash'
data='http://widget-95.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426'
style='width:426px; height:320px'><param name='movie'
value='http://widget-95.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality'
value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign'
value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars'
value='cy=ms&il=1&channel=3314649325752641429&site=widget-95.slide.com'/></
object><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot?
cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=1' target='_blank'><img
src='http://widget-95.slide.com/p1/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/
images/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=2'
target='_blank'><img
src='http://widget-95.slide.com/p2/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/
images/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=F'
target='_blank'><img
src='http://widget-95.slide.com/p4/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/
images/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Neden “siz” Şiir
Gözümde gönlümde devleşen sevdalarım
Ezdiyse
Ne diye hırlaşıp duruyorum ki
Hala kendi kendimle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Nemrut Şiir
Bir cumartesi-pazarı var adamın
Evinde rahat etmek istiyor
Kimseyi istemiyor anlayacağın.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Okşanan Şiir
Turna, adını unutan nehire kanadından bir tüy bıraktı,
Nehir tüyü okşadı
Tüy nehirde çalkalandı
Nehir adını
Tüy kanadını hatırladı...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Okula Giden Şiir
Kar yağar
Yağmur yağar
Hasta olur
Tökezlerim
Öğrenciydim
Şimdi de öğretmenim
Ben yıllardır okula giderim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Olmayan Şiir
Devasa sır
Habis sevgi
En günahkar
En masum gözyaşı
Ne cennet ne cehennem
Hem cennet hem cehennem
Her şey
Ve hiç bir şey
Bir soru
Karmaşık
Yanıtsız
Çözümsüz
Zor
Sen ben bir ardayız
Olmuyor..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Olur Olmaz Şiir
Olsa da olur
Olmasa da
Olsa
İyi olur
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ondördüncü Şiir
ayının ondördüncü günüdür
dolunayın başaktan aldığı rengi
sevgililerin saçlarına geri vereceği dem.
Gökyüzünde tepsileşmiş
bakır parıltısını gören her göz
bir zülüf okşamasıyla kırpıldığını bilir
ve damlar.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Onyedilik Şiir
Ellisinde aşk şiirleri yazamazsın dedi biri
Doğruydu
Aşk şiirleri
Onyediliklerin işi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ortak Şiir
Artık aynalara bakmayacağız. ……………. ………………………………….NAZAN
Görmeyeceğiz saçlarımızdaki akları………………………………………… NAZAN
Onlar ki ak değildiler zaten…………………………………………………...TAMAY
Sadece gümüşi pırıltılar……………………………………………………….TAMAY
Tel tel umutlar saklamıştılar…………………………………………………..TAMAY
Kaç yaşma geldiğimizi bilmeyeceğiz……………………………………….. NAZAN
Saymayacağız inatla acılarımızı…………………………………………….. NAZAN
Bakışlarımızı görmeden kapatılan kapıları…………………………………..MUZAFFER
Ve penceremize bıraktığımız buğudan umutları…………………………….TAMAY
Sevda değildi bu güne dek yaşadığımız…………………………………….MUZAFFER
Sadece töre kararı……………………………………………………………MUZAFFER
Soluğumuzls soluksuzluk resmini kurban verdiğimiz………………………NEŞE
Güvercin kanadındaki son uykumuz………………………………………..NEŞE
Gözlerimizin aşka bakan kızıl rengi………………………………………..NEŞE
Gül bahçelerinde açan nar çiçekleri………………………………………..HAKAN
Saçlarımızda sırma sırma altın tel…………………………………………TAMAY
Avuçlarımda güneş sıcaklığı………………………………………………TAMAY
Günaydınımız…………………………………………………………….. NEŞE
Ekmeğimizin katığıdır……………………………………………………..NEŞE
Aşkın bize kattığı.. ………………………………………………………..TAMAY
Ey aşk……………………………………………………………………..GÜL DAMLASI
Umutsun ………………………………………………………………….GÜL DAMLASI
Yarınsın…………………………………………………………………...GÜL DAMLASI
Damarlarda akan kan……………………………………………………. GÜL DAMLASI
Yanımızda yol alansın……………………………………………………TAMAY
Aşk esiri olarak aşkı seveceğiz…………………………………………..HAKAN
Aşksız hayat düşünmeyecek, umut isteyeceğiz. ………………………...GÜL DAMLASI
Töresizlik töremiz olmalı bizim diyeceğiz………………………………TAMAY
Daha bir şey yaşamadık. ………………………………………………. NAZAN
Yeşermedi sevgiler daha. ……………. …………………………………NAZAN
Çok zaman var inanın. ……………. ……………………………………NAZAN
Ömrümüzün nice baharlarına. …………………………………………. NAZAN
Aşk nefesi esecek o baharlarda………………………………………….TAMAY
Tel tel savrulacağız gümüş parlaklığıyla altın sıcaklığına………………TAMAY
İçimizdeki dünyayı yıkamayacaklar…………………………………….MUZAFFER
Dondurulmuş sevgilerimizi bir gün coşturacağız……………………….MUZAFFER
Ellerimiz ellerinizde olacak……………………………………………..TAMAY
Siz nerede olursanız olun………………………………………………..TAMAY
Kalbimiz birbirimizle yanılacak………………………………………..TAMAY
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sadece bir umut olacağız………………………………………………TAMAY
O umut hep aynı umut…………………………………………………TAMAY
Bu göz,,,, bu söz,,,, bu nefes,,,, seviyor sanacağız…………………….TAMAY
Seviyor…. Seviyor… seviyor …beni………………………………….TAMAY
Lalelerin kokusu kalkan olacak korkularımıza………………………..HAKAN
Sen gül olacaksın kardeşlerin papatya…………………………………HAKAN
Ve ben şiirler yazmak isterken haykıracağım………………………….TAMAY
Ayy kaçırdım yaaaaaaaa! ! ! ! ....................................................................HAKAN
Bizler ağlayacağız kaçan mısralarımıza……………………………….TAMAY
Umudumuz Rus ruletinin tek kurşunu………………………………….NEŞE
Gelmelerimiz gidişimiz olsa bile……………………………………….NEŞE
Terimizdeki son tuz zerresi olduğunuzu hep bileceğiz. ………………..NEŞE
Ve bir imza isteyeceğiz…………………………………………………NEŞE
Gelll diyeceğiz…………………………………………………………..NEŞE
Gelll umudumuzun dalgın zamanına.. …………………………………NEŞE
Aldığımız her nefes sevdanızdır……………………………………….NAZAN
Varsınızdır……………………………………………………………..NAZAN
Siz, ……………………………………………………………………NAZAN
Sesiz gecelerin uzunluğunda………………………………………….NAZAN
Gündüzümüzün kararan zamanında umudumuzsunuzdur……………. NAZAN
Tutuklu kalırız yüreklerimizle birimiz diğerimizde…………………..HAKAN
Ve umudun köşedeki bakkalda satılmadığını bile bile……………….HAKAN
İsteriz… isteriz istediğimizi istediğimizce.. …………………………TAMAY
Tüm dalgalarımız kırılsa geçmişimizin kayalıklarında………………NEŞE
Umutsuzluk yıldızları tutunsun altın gümüş saçlarımıza…………….TAMAY
Bir kutup yıldızısınızdır aslında………………………………………NEŞE
Düşsel ayın aşk dağıttığı……………………………………………...NEŞE
Cömert akşamlarımızda……………………………………………….NEŞE
Kirpiklerimizdeki son umut damlası …………………………………NEŞE
Düşmeyecek avuçlarımıza…………………………………………….NEŞE
Umut sevdamızı damaklarımıza yayarken telve telve………………..TAMAY
Falı mutluluğa çıkan………………………………………………….MUZAFFER
Köpüklü bir yudum acı kahvede………………………………………MUZAFFER
Umut ay işığında…………………………………………………….TAMAY
Umut yıldız kuyruğunda…………………………………………….TAMAY
Umut güneşin renksiz sıcağında…………………………………….TAMAY
Ak deniz köpüklerinde………………………………………………TAMAY
Umut bizde………………………………………………………TAMAY
Umut içimizde…………………………………………………..TAMAY
Bakmayın siz……………………………………………………TAMAY
Tüm evreni gezdikten sonra sizi seçtiğimize……………………TAMAY
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ölçülü Şiir
Nasılsınız efendim
Teşekkür ederim
Ya siz
Ben de ellerinizden öperim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ölçüsüz Şiir
Kız yerim seni
Hepsi senin mi
Yarısı koçumun
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ölmelisin Çocuk Diyen Şiir
Saçların
Saçların lazım çocuk
Savaş senfonilerine keman teli yapacağım
Gözlerin
Gözlerini istiyorum çocuk
Ateş kusan silahlara alevler katacağım
Büyük projeler ellerini istiyor çocuk
Avuç içlerinden ömür çizgilerini sökeceğim
Parmakların
Parmakların kırılmalı çocuk
Parmakların misket bombalarına konmalı
Burnuna buram buram toz duman dolmalı çocuk
Fosfor bulutları doldurmalı ciğerlerini
Bacakların kopmalı
Diz kapakların dağılmalı çocuk
Füze rampalarının dik yerine konmalı..
Taze kan lazım sülüklere
Kanın akmalı çocuk
Damarlarını deleceğim
Kollarını vermelisin çocuk
Sanma ki sarılacağım
Petrol borularından kol kol akıtacağım
Ey çocuk
Anne memesine yapışıkken düşmeli dudakların
Banka kasalarına mühür olmalı
Parçalanmalısın çocuk
Bedenin parçalanmalı
Kapalı kapılar ardında masalara konmalısın
Tabanların kadar toprak için hepsi çocuk
Haydı durma
Ayaklarını ver bana.
Kalbini istemiyorum çocuk
Sevmeyi öğrenmeyeceğim
Sevmek seninle kalsın
Sen bu dünyaya fazlasın
Bu gün adın gazze çocuk
Dün Halepçe'ydi
Yarın Türkiye..
Ve daha nice ülke.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Arayacağım seni çocuk
Türkü türkü arayacağım
Tatlı dillim
Güler yüzlüm
Ey ceylan gözlüm
Gönlüm hep seni arıyor
Neredesin sen ….. Diye
Ağıtlar yakacağım tüm utanmaz kişiliğimle…
Affetme beni çocuk
Sakın affetme
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ölü Şiir
Yörüngemde döneldim
Sersem mi sersemdim
Doludizgin sevdim
Aksak adımlı
Titrek bedenimle yaptım o deliliği
Sen değil
Ben paramparçalandım
Tanelerim dağıldı boşluğuma
Uzak
Sessiz
Soğuk
Sevgilisiz duraklarda savruldum
Şairleri gömülü kentin ufku karaydı
Kapkaraya boyadım
Uçuştu şiirler
Işıldadı dizelerin alazında göz bebeklerim
Bu ten
Bu bebek teni
Yeni mi yeni
Damlacıklı gözleri
Şairlerin gömüldüğünü
Bebeğin bile bildiği
Ağlamasından belli
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ölümsüz Şiir
Bir çift göz değer gözüne
Gözün,
Gönlün,
Kuytulara gömdüğün ne varsa
Aydın olur.
Bir bakış yakalarsın
Aşk yanar.
Bir bakış kaçırırsın
Aşk donar.
'Aşk bu
Canı bir bakış kadar' dediğinde,
Gizli derin bir seyrime çöker
Hem de iki gözüne.
Şaşırıp kalırsın
Cansız aşkın ölümsüzlüğüne.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Öpücüklü Şiir
yıldızları yakamozlara
deniz dalgalarını notalara
rakının hüzzamını
güftelerin en güzel sözüne
hasreti
gergin tualin bezeğine kusursuz serpiştiren şairin şiirine
öpücükten kurdele...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Özel Bir Mektup
Yolda yürüyorken tanımadığınız birisi sizi çevirip yakanıza “Akdeniz mavisi bu” diyerek
bir nazar boncuğu iliştirse,
perkta küçük bir çocuk minik parmakarına sıkştırdığı bir tutam yolunmuş yeşil çimeni
size uzatsa.
uzun zamandır duymak istediğiniz pembe cümleyi aniden en istediğiniz kişi kulağınıza
fısıldasa,
elinize aldığınız çok eski bir kitabın sayfaları arasından sevgiyle size bakan bir çift
ışıltının olduğu kenarları yıpranmış siyah beyaz bir sevgili fotoğrafı çıksa,
ipek yolunda gidiş gelişlerin ritmik salınımı saatinizin tiktakına takılsa,
o anda kokulu mektup zarflarını anımsatan tarçın tütsüsü odanızı doldursa,
postacı yolu beklerken yüreğinizin dudaklarınızda atışını engelleme çabalarınızla
yanaklarınız kızarmasını anımsasanız,
göz yuvalarınız -ha düştü aha düşecek- damlalarla dolsa,
gerdanınızda firari bir ter damlası gezinse,
işte tam da bu anda denizden serin bir dalga ayaklarınızı yalayıp parmak uçlarınıza
istiridyelerden çaldığı inci taneleri bıraksa,
gözlerinizi kaldırdığınızda Yelkenlerini nefesiyle doldurmuş bir gemiden atlas mendil
sallayarak yılların derinliğine bıraktığınız candaşınıza kavuşma anını muştularken
gamzenizde goncalar açsa
mutlu olur musunuz?
Bu gün bana böylesi bir duygu sadece minicik bir MERHABA ile yaşatmayı
başarabilecekken susana MUTLU OL DİYORUM.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Papatyalı Şiir
Nazlı,
Edalı,
Narin parmaklarına
İnce saplı papatya taktı.
Masum,
Dalgın,
İçten dolu gözlerle
Besleniyorken beyaz,
Kokularını saldı nisan damlalarına.
Tane tane yolunup
Seviyor sevmiyor gönül bozanlar oyununda
Sağ elin sola ihaneti ritim tutturdu
Kanatsız çıplak
Okşanışsız
Tutunurken boşluğa
Kurutulmuş sonsuzluk düşlerini gömdüğü
Bir şiir kitabının,
Sarısına sığındı Ay,
06.05.2008
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Paslı Şiir
Yokluğunda
Yoksunluğum alevlenirdi
Burnunda nanik işaretli cinler
Ve de ecinliler tayfası
Beynim pasını sürterken uçurum kayalarına
Çemberimde yuvarlanırdım meydan okurcasına sana.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Paylaşılamayan Şiir
Bölmüştüm lokmamı ikiye
Biri sana biri bana olsun diye
Çoktan doymuştu karnın
Kim bilir nasıl nerede
En önemlisi de
Kim bilir kiminle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Pembeli Şiir
Bin bir söz yakaladım
Binini boğazladım
Biri senin adındı
B ir onu ayıkladım
Bin bir dize dilimde
Uyaksızdı bini de
Biri
Sen sen diyordu
Sen kalmıştın benimle
Aşk tanımı
Binbirlerce geldi geçti içimden
Bir tane seçse idim,
Sana yazacaktım ben
Sevda kuşun gagasında
Sevda serçe parmağımda gülüm
Uzat serçe parmağını öpeyim
Seni horona çekeyim
Boynumuzun borcudur
Yürekleri uçurup
Halka halka dövünmek
Boynumuzun borcudur
Serçe parmağı kadar sevmek
Hem de sevilmek
Oy oy demeye geldim
Seni görmeye geldim
Benim yarem cebimde
İlaç bulmaya geldim
Oy oy demeye geldim
Seni görmeye geldim
Aynı türkü dilimde
Deli olmaya geldim
29.11.1996
Bir güzel resim
Bir pembe çerçeve
Kırılırsa bir yerde
Serçe parmağını değdir
Pembenin gözlerine
29,11,1996
Yüreğiniz bir salıncağa oturur
Uçuşur da uçuşur
Rüzgar dokunur alevlerine
Tutuştukça tutuşur
Yanması da
Yakması da
Bakması da güzeldir
Sevda (bay) kuşun gagasında
Sevda serçe(nin) parmağındadır
29.1.1996
Bir kalem
Bir çiçek çizmek istedi
Pembeli
Dost olmayan dostum aklıma geldi
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sonra domuzlar
Sonra domuzların pembesi
29.11.1996
Domuzlar hala pembe
96…97…98…
Milenyumda bile…
31.1.2001…2…3..4..5..6..7..8..? ? ?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Pencereden Bakan Şiir
Kaloriferli odalarda
Çift camlı pencere arkasından
Yağmurlu havaları çok seven
Demli çayı yudumlayıp
Islananı seyreden
Benim gibi romantik şairden
Şiir çıkmaz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Perdeli Şiir
Demlnl almış çay çekiciliğinle sen
Gözlerimde tüterken
Aramızda o duvar,
Camında perden.
8.8.2000
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Pırlantalı Şiir
Taşsın
İçinde saklı elmasın
Parçalanmadan parıldayamazsın
Parçalamaya kıyamam
Işıltına değmeden ölmemeye adayım
Ondandır istemeden hırpalamalarım
Taşım
İçimde saklı elmasım
Parıldayamam
Dokunuşuna muhtaç
Çaresizdir başım
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Rengarenk Şiir
“Biraz sis biraz duman”
Yeşilden maviye rengarenkler sunan
Sıradağlarım
Canlarım
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Romatizmalı Şiir
Sırtımda belimde
Sancılar ağrılar sızılar
Dost olmuşlar bedenime
Terk etmiyorlar
Tüm dost bildiklerime inat
Sarıp sıkıştırıyorlar
Burup duruyorlar mafsallarımı
Buruk yürekle yarıştalar
Fark etmiyor
Ha yürek kazanmış
Ha da sızılar..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Rüyalı Şiir
Uyandım
Uyandığıma pişman
Kapadım yeniden gözlerimi
Ne rüyayı yaşayabildim
Ne rüyaya çekebildim kendisini
Ne rüyadan çıkarabildim kendimi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Saçma Sapan Şiir
Sevgililerinin savaşacaklarını akıl edemeden
Elma atıp
“En güzelinize” diyen yarı akıllı tanrılar
Birbirlerini hançerleyen çiftler
Savaşan putlar
Bira köpüğünün
Parlak serinliğinde aranan mutluluklar
Sevmeden sevişenler
Kilidi paslanmış anahtarları her kapıda deneyenler
Sürekli tökezleyen bir aşkı yaşarken
Ballandıra ballandıra aşk şiirleri yazan şairler
Onları alkışlayan bendeki eller..
Aman aman
Daha ne garipler ne gariplikler…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sahi Mutluluk neydi
Mutlu musun?
Ben bu basit soruyu yanıtlayamıyorsam elbette bir sebebi vardır.
Mutluluk? ... Mutluluk? ... Mutluluk? ...
Sahi mutluluk neydi?
Bir zamanlar birileri tanıştırmış mıydı?
Yoksa birilerinde, bir yerlerde görmüş müydüm? Yada okumuş olabilir miyim?
Bir film karesinde izlemiştim desem(?)
Ben bu mutluluğu anımsayacakmışım gibi geliyor ama anımsayamıyorum.
Sanki hiç uzağımda olmamış gibi,
Yüreğimin ucunda. Aşina gibiyim sanki. Ama niye anımsayamıyorum?
Yaşlılıktan mı dediniz?
Erken değil mi daha?
Erken bunama diyorsunuz.
Yapmayın ne olur. Öyle çok her şey capcanlı ki belleğimde en ince ayrıntılarla.
Üç yaşımda kümesten annemle yumurta alışım, ilkokulda oturduğum sıra, giydiğim
önlüğün modeli, elimi sıkan arkadaşımla köşe başında ayrılışım, ortaokul bahçeleri, lise
şiirleri satır satır.. Eğitim Enstitüsünde yalnızlığa ilk merhaba.. Fakültede kuru dallara
sımsıkı sarılışım, onları yeşertmeye çabalamam, gecelerim, gündüzlerim, şarkı sözleri,
en ağır matematik problemleri…
Sonra uyku ilaçlarım; kanı, canı, nefesi olan, işitilmeyen, yutkunulup yutulamayan,
hayallenen uyku ilaçlarım…
Olamaz. Daha bunamadığımı biliyorum. Her şeyi her şeyi anımsıyorum. Anımsamaktan
öte yaşamı sona dolayıp başa alabiliyorum. Ama dilimin ucundakini yani yüreğimin
ucundakini bir türlü çıkaramıyorum.
Bu gibi durumlarda yapılacak en iyi işi yapıp düşünmemeye çabalamalı. Düşünmezsen,
unutursan hemen kendiliğinden dökülüverirmiş dilinin ucundaki dudaklarından Ben de
düşünmemeyi başarabilirsem belki yüreğimin ucundan içeriye bir ılık şırıltı akıverir
anımsatır mutluluğu...
Nankörlük etme!
Biliyordum böyle diyeceğinizi “Nankörlük etme.”
Mutluluğu anımsamamak nankörlük..
Neye, kime nankörlük?
Sizlere mi? Düzenime mi? Evladıma mı? Karnımın tokluğuna mı? Güzelliğime mi?
Zekama mı? Özgürlüğüme mi? Ayrılıklarıma mı? Neye karşı nankörlük? .
Yoksa nankörlüğüm mutluluğun kendisine mi?
Sahi mutluluk kimdi?
Birkaç saatlik, bir arabalık, iki kişilik el ele tutuşma masalı dinledim dün.
Kısacık dopdolu acı-tatlı, ağlayan-gülen bir masal
“Akşam ardım çıktık. Arabayla şöyle bir tur attık. El ele tutuşup sohbet ettik.”İşte tüm
masal bu kadardı.
Sahi mutluk ne kadardı?
Dev gibi? Pire gibi? Ne kadar?
Bilmiyor musunuz?
Siz de mi bilmiyorsunuz bunu?
Ne olduğunu biliyorsunuz ama değil mi?
Sahi mutluluk neydi
Arayabilecek birini bulabilmek
Aradığında yanıtlayacak birini bulabilmek
Gel dediğinde gelecek birine gelme diyebilmek
Gelmeyeni cebinde mutluluğu ile uğurlayabilmek.
Aaaa gelmeyenin cebinde miydi mutluluk dediğiniz
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sahi mutluluk neredeydi?
“Bir gel desen
Bin koşardım
Bin gel diyorum
Kıpırdamıyorsun” diyen bir kötürüm şiirin satırları arsında mı?
Kıpırdayamamakta mı kıpırdatamamakta mı mutluluğun kayboluşu, saklanışı.
Mutluluk saklanıp bir şeylerin içine sığabilir mi?
Niye anımsamıyorum ki ben.
Neredeydi?
Ne kadardı?
Nasıldı?
Neydi?
“Sarılmak öpmek görmek kavuşmak…….”
Hayır!
Saçmalayıp durmayın. Anlaşıldı siz de bilmiyorsunuz. Siz hiç tanımamışsınız. Yalan
yanlış haykırıp duruyorsunuz geveze kitaplar. Sarı, beyaz, kırmızı, kara kitaplar. Parlak
ciltli,solgun renkli kitaplar.
Sahi mutluluğun rengi nasıldı.
“Pembe”
Salak hiç pembe olur mu
Pembe domuzların rengidir.
Domuzlar mutluluk mudur.
Domuzlar…; pembe renkli, kısa yada uzun saçlı, bıyıklı yada koca memeli domuzlar
Siz hiç Mutluluk olabilir misiniz?
“Seni hiç affetmeyeceğim”
Affetmemekle ne kazanılabilir acaba?
Her şeyi çıkarları için yapanlar, her ilişkiyi çıkar ilişkisi üzerine oturtanlar affetmemekle
ne çıkarı elde ederler dersiniz.
Belki de mutluluğu..
Affetmeyerek mutlu olunabilir mi
Sahi mutluluk neydi.
“Olunacak bir şey”
Yani yenecek içecek veya giyecek bir şey değil. Tamam bundan eminim kullanılacak bir
şey değil. Sadece olunacak bir şey.
-Peki mutlu olunca ne olacak? Yani ne işe yarayacak?
*İşe yarayacak bir şey? *
-Mutluluk işe yarayacak bir şey mi?
-Öyleyse hangi işe?
-Seni buraya getirmeye
Bu durumda mutluluğun kanatları tekerlekleri veya bacakları olmalı
Sahi mutluluğun neleri vardı?
Neden hala hatırlamıyorum
Öncesi veya sonrası var mıydı?
Elleri veya gözleri var mıydı?
Beni hiç görmüş müydü?
Ben onu anımsayamasam da o beni anımsayabilir eğer görüşmüşlüğümüz varsa.
Lütfen sorar mısınız rastladığınızda.
Mutluluk beni anımsayabiliyor mu?
Rastlayamaz mısınız
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Neden?
“Siz de tanımıyorsunuz mutluluğu” dedim diye bana kızdınız mı
Kızmayınız lütfen ama ben onu niçin anımsamıyorum.
Hep çok yakınımda hissedip bir türlü var edemedim nedense.
Ben çok özledim biliyor musunuz
Mutluluğu özlediğimi biliyorum
Ezberlemek istiyorum mutluluğu zerre zerre
Bir daha özlememek için mutluğa sarılarak istiyorum
Sonra mutluluğu koynumda hissetmek istiyorum
İçgüdüsel olarak azıcık sıkıştırılmak bir de öpmek istiyorum onu
Ama dudaklarımı değdirerek öpmek.
Sahi mutluluk öpülür mü
Siz hiç öptünüz mü
Soğuktu öyle mi
Hayret
Hiç mi hiç anımsayamıyorum hala.
Oysa özlediğime göre, özlemiş olduğuma göre mutlaka aynı yeren yolumuz geçmiş
olmalı.
“Şişli meydanında üç kız
Biri Çiğdem biri Nergis
Vuruldular güpegündüz
Sorarlar bir gün sorarlar.”**((Ruhi SU))
Şimdi “Şişli meydanının ne işi var? ” demeyin.
Mutluluğu arayışım sürüyor. Yani anımsayamadığımı
Burası Şişli meydanı
En yoğun insan kalabalığının kümelendiği yer
En yoğun insan kalabalığına dalıp çıkmaya gelinmiş. Radar gibi taranmada beyinler,
yürekler, gözler, eller, dudaklar… Sürekli sinyaller veriliyor, gönderilen dalgacıkların her
biri bir yerlere çarpıp geri dönüyor, çarptıkları noktalar duyarsız umarsız kendi
karmaşasında debeleniyorlar.
Minik bir çocuk adam. Ellerinde kendinden büyük bir Ayakkabı fırçası
Ayakkabıları parlatan bir ayakkabı fırçası
Bir ileri bir geri gitti bu fırça. Koskoca bir evreni bir ileri itti bir geri çekti. Çocuğun
minikliği evreni alt üst etti.. Sessiz bir cinayet işlendi sanki. Düşüncelerimin yönü
kayboldu. Savruldum.amaçsızlaştım miniciğin gülümseyen dudaklarından uyandım.
Panik
Evet bu bir panik.
Her şey bir şeye çarpıyor, her şey bir şeye karışıyor, bir şeyler düşüyor, bir şeyler
uçuyor bir şeyler alev saçıyor, bir şeyler ıslatıyor.
Şişli’de olmakla iyi etmedim galiba.
Galiba mutluluğun yolu bu meydandan hiç geçmemiş
En yoğun insan kalabalığı.. her nefes bir panik yumağı..Önce Şişli’ye gelmişler sonra ya
bürünüp sürünüp ya da açılıp saçılıp panik manzarasına desen olmuşlar.
Gözlerimi daha bir açıp mutluluğu aradım “YOK”tu. Şimdi kısıp yeniden arıyorum.
Arıyorken Korkuyorum
Bu korku yok mu?
Ben çocukken hiç korkmazdım. Geceden, ölüden, yüksekten, sesten, böcekten,
köpekten…Ne bileyim işte herkesin korktuğu hiçbir şeyden korkmazdım.
Ben büyüdüm…İstememiştim tabi ama büyüdüm.
Sonra da korktum.
Önce büyüdüğümü anlatılar, sonra da korkmam gerektiğini
Şimdi ben korkuyorum.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Çünkü bu gerekli.
Çünkü korkmazsam, düşündüklerimi uygularsam mutluluk iyice kaybolurmuş.
Öyle dediler…
Demek ki Mutluluğu bulabilmem için yazmamalıyım
Sonuna “ist” takısı olan femin, komin, gibi düşüncelere kapılmamalıyım…
Dikkatli olmalıyım.
Yani bazı şeylerden korkmalıyım.
Demek ki korku mutluluk yolu üzerinde
Önce korkacaksın
Öyleyse ben mutlu olmak istemiyorum
Sahi mutluluk neydi
Sevgi
Sevgi ne ilginç bir kavram
Sanki güzel bir şey gibi
Hep öyle anlatıp öyle algıladığımız bir şey
Oysa ne kadar yanlış
Sevgi güzel bir kavram değil
Acı veriyor
Elin ayağını bağlıyor
Yanık duygular veriyor
Gözyaşı yada yürek sancısı veriyor
Alıp alıp yere vuruyor eline geçirdiğini
Ve bir de üstüne üstelik kendisine güzel dedirtiyor
Bence sevgi yok edilmeli
Böylece yaptığı tahribat da yol edilmiş olur. Bunca acı, bunca vurgun, bunca dert,
yaşanmamış olabilir. Evet gerçekten güzel olabilirdi.
Sevgiyi anımsamamak.
Buldum galiba
Mutluluğun önünde sevgi denen bir zalim var.
Mutluluğu anımsamak için sevgiyi unutmalı
Tamam bundan eminim.
Çünkü ben sevgiyi sular seller gibi ezbere biliyorum. Ama mutluluğu hala
anımsayamıyorum.
Oh işte bütün beynini sevgiyle doldurur musun
Başka hiçbir şeye yer kalmaz böylece.
Sen sadece mutluluğu unuttuğunu zannediyorsun
Hele bir şu sözlüğe bak.
Daha anımsayamadığın kim bilir neler var neler.
Taktın kafanı mutluluğa
Daha bir iki ay önce yapışmaktan söz ediyordun
Sevgiye yapışmak. Ya da sevdiğine yapışmak.
İlginç bir açıklama ama işte bazıların bir şeyleri ilginç olabiliyor. sevgiye ve doğal
uzantısı sevgiliye yapışmak istiyorsun.
Tek sıra insanların birbirine yapışması gibi sevdiğin sana ters durmuşsa ve bir
başkasına yapışmak istiyorsa kızmak daha doğrusu kınamak niye.
Onun isteği de seninkiyle aynı değil mi
Sen ona o başkasına başkası bir başkasına…
Değimli ki yapışasıya sevdin katlanacaksın.
Ya da kendi kendine kurallarını koyduğun *aldatmacaya devam* oyununu
onayacaksın..
Yenilgi yok. Sevgisizlik yok. Yapıştığından ayıran yok. reddeden yok. Reddettiklerin ise
hiç Yok
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ah YOK(olası) şiir. Ahh..
Sen şimdi buraya nasıl da yakışırsın…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sahte Şiir
Başı da sonu da
Başka sayfada
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sandalda Geceleyen Şiir
Su kum yosun
Bu karışımda bu gece
Hem çoksun
Hem yoksun
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sap Olan Şiir
Yaprak ışığı köke iletti
Kök ışığı öğrendi
Emdi çamuru
Yaprağı besledi
Sap
Bir ucu kökte
Bir ucu yaprakta
Hiçbir işe yaramadı sanıldı
“Sap olma” diye
Bir deyim yaratıldı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sarhoş Şiir
Kalbimizi çıkarıp
Bir havana koyalım
Vuralım ha vuralım
Hiç anlamam rakıdan
Böyle sarhoş olalım
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sarıkız Efsanelerinden Derleme
Sarıkız efsanesini yazmak ya da şiirleştirmek gibi bir görev yüklenince önce konuyu
adamakıllı araştırmak gerekiyordu. Bunu yaptığımda mitolojiden Şaman geleneklerine
kadar bu toprakların tozuna karışmış, polen polen yeniden toprağa düşmüş sanki ölmüş
ölmüş yeniden dirilmiş ve bu gün belki de hepimizin içine kadar girmiş güzellikler
Ece’sinin karışık söylenceleriyle karşılaştım. Bu söylencelerden biri yada birileri doğru
olabilir miydi? Söylencenin doğrulanmaya gereksinimi var mıydı? Hepsi de yalan
yanlış bir şeylerdir diyip geçebilirdim ama aklım bana başka şeyler söylüyor ve iyi
düşün diyordu. Bu söylencelere iyi kulak ver ve iyi kurgula anlayacaksın ki her şey
yerli yerine oturacaktır.
Üç güzeller içinden seçilen tek güzel sarı kız olamaz mıydı?
Sarı kız hem kral kızı hem çoban kızı olamaz mıydı? .
Çoban, hem kral hem Cılbak Baba olamaz mıydı?
Ali aşkı bütün aşkların üstünde yer aldığında Ali ile Hak aşkını anlamış olan Sarıkız her
gücü kendinde bulamaz, erenlere karışamaz mıydı?
Evet bence Sarıkız hem kral kızıydı hem de çoban kızı. Cılbak baba da hem kraldı hem
çoban.
Bakın şimdi size ben de benim Sarıkız’ımı anlatayım.
Bir zamanlar Farisi ülkesinin bir bölgesinde güçlü bir karal vardı. Bu kral genç eşini
kaybettiğinde ondan kendisine ödül olarak kara kaş, ela göz, güzel mi güzel bir kız
bebek armağan kaldı. Kral kızına gözü gibi baktı yetiştirdi ve Selman-ı Farisi ile
evlendirdi. Her şey bu evlilikle başladı. Kız, Selman-ı Farisi ile birlikte olmak istemeyip
nedenini ona açıkladı. O, Kan kalesinde savaşan Ali’yi gördükten sonra hak aşkını
keşfetmiş ve bu aşk nedeniyle de gönlünü başka tüm aşklara kapamıştı. Bir sır olarak
sakladığı aşkını açıklayınca ne yazık ki bir sır olmaktan çıkmış, Selman_ı Farisinin bütün
gizleme gayretlerine karşın konu Fatime’nin kulağına kadar gitmişti.
Elbette gereken yapılacak kız ölüm cezasıyla cezalandırılacak infaz işi de babaya
bırakılacaktı. Kızını öldürünceye kadar krallığı da elinden alınacak tüm sülalesi yedi
düvele dağıtılacaktı. Kızı ile ölüm yolculuğuna çıkan baba belki de demir asa demir
çarıkla Edremit’e ulaşmıştır diyerek devam ediyorum.
Edremit, Güre, Kavurmacılar köyündeki bir kavurma kokusu aç karınlı bu iki can’ı oraya
çekmiş olmalı ki baba kız bu güzel köye yerleşti,.
Baba elbette kim olduğunu açıklayamazdı. “Koyun çobanıyım.” diyerek köyün
koyunlarını otlatmaya başladı. Kızını da yanından ayırmamak için ona da bir kaz sürüsü
aldı. Ve güzel dağların eteklerinde hiçbir şeyi olmayan Cılbak Baba ile ela gözlü kızı
çobanlık yaparak yaşamaya başladıklarında kız bir ölüm yolculuğunda olduğunu çok iyi
biliyordu. Gün günü kovaladı Cılbak Baba kızını öldürmeyi başaramadığı halde
memleket topraklarını özledi. Hacca gitmek, giderken de topraklarını görmek için kızını
köyün imamına emanet edip tekrar yola koyuldu. Bu uzun ayrılık süresinde dağlardan
köye inmek zorunda kalan ela gözlü güzel, elbette ki yağız bakışlı delikanlıların
yüreklerine birer od bırakacak ve bu ateşle tutuşan geçler kendileri için bu güzeli
isteyeceklerdi. Ama Hak aşkı öyle böyle bir aşk değildi. ela bakışlar kimseyi görmüyor
istemiyordu. Delikanlılardan birisi çok ısrarcı çıkınca güzel kaz çobanı, ondan bir çuval
tuzu dereden geçirerek getirmesini istedi. Bunu yapabilirse kendisi ile evlenebilirdi.
Delikanlı bir çuval tuzu sırtlanıp dereye girince tuz ıslandı. Islanan tuz eriyip
hafifleyeceğine iyice ağırlaşıyordu. Bu ağırlıkla sulara kapılan delikanlı telef oldu. Bu
duruma “Ela bakışlı kızın gazabı” dendi ve köyde dedikodular başladı..Zaten kazları
kanatlanıyor Bayramiç ovasına iniyor tarlaları talan ediyor bu kendisine söyleyince de
kucağına doldurduğu taşlarla kocaman bir bölgeyi çepeçevre sınırladığını artık
kazlarının bu bölgeden dışarı çıkmayacaklarını bildiriyor kazlar da bir daha o bölgeden
dışarıya çıkmıyorlardı. Bu kız şeytan gibi bir şeydi. Bu ve buna benzemez başka
dedikodular alıp başını gidiyor, iş çığırından çıkıyor dedikodular iftiraya dönüşüyordu ki
Cılbak Baba da hacdan geldi. Bir yiğidini toprağa koymuş olan köylüyü durdurmak
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
olanaksızdı. Duyduklarıyla şaşkına dönmüş olan baba yapılan baskılara ve uygulanan
tecride dayanamadı. Kızını yeniden dağlara götürmek için evden çıkarır çıkarmaz atılan
iftiralar ve yayılan dedikodulara inanmış olanlar tarafından çürük yumurtalar atılmaya
başlandı. Atılan her yumurtayla bu güzel kızın Siyah saçları sapsarı oluyor, Bu uzun
sarı saçlardan güneş ışığı gibi ışıklar yayıyor, kız sarıya boyandıkça teninden nergis
kokuları yayılıyordu.
Köyün çocukları böylesi bir gariplik karşısında tekerlemeler söylemeye başlıyorlar,
Sarı kız… sarı kız…diye el çırpıyorlardı. Artık ela gözlü prenses Sarıkız olmuştu. Cılbak
Baba kızını öldüremeyeceğini bildiğinden onu kendi kendisine ölüme terk ederim
diyerek Sarıkız’la köyden uzaklaştı.. Bu kez eteklere değil doruklara çıkmak
zorundaydılar. Doruklarda yaşam olanaksızdı. Sarıkız Soğuktan kısa sürede nasılsa
ölürdü..Oysa bilmiyordu ki koç boynuzuna yılan dolanacak ve Sarıkız kara kışın
geleceğini hemen anlayıp kuytuluğa gidecekti. Gene gün gelecek koç boynuzuna
yeniden yılan dolandığında yaz başlayacağı muştulanacak sarı kız da doruklara
çıkabilecekti. Sarıkız kendisini ölüme terk etmeyi bir türlü başaramayan babasına
döndü ve “babacığım sen git artık. Ben buraya neden geldiğimizi biliyorum. Başımın
çaresine kendim bakarım. Sen hava kararmadan köye in. Bak bir kaz kestim. Kanına da
gömleğimi buladım. Bunu götür ölüm haberimi köye ilet ki başın rahat etsin. Beni de
hiç düşünme.” Sarıkız’ın her şeyi hissettiğini bilen, İki günlük azıkla zaten
yaşayamayacağını çok iyi kestiren baba iki gözünün yaşı yüzünü yıkarken zirveden
eteklere doğru yürüdü. Ancak aynı ayaklar onu Farasi ülkesine görürecek kadar dirençli
değildi. Kızının ölmüş olduğunu düşünse bile buralarını bırakıp gidemez krallığına geri
dönemezdi. O Cılbak baba olarak buraların insanı olmuştu çoktan.
Aradan bir süre geçtikten sonra dağlarda dolaşan çobanlar arasında Sarıkız’ı gördüğünü
söyleyenler oldu. İki gözünün yaşı hiç dinmemiş olan baba bu olabilir mi diye bir ümit
zirveye yöneldi. Uzaklarda gördüğü bir ışık vardı ve bu ışık dışında hiçbir hayat belirtisi
yoktu.
Işığı yakından görmek için sabırsızlanıyor soluksuz ilerliyor ve ışığa ulaşıyordu. Dalmış
öylece bu nur demetine bakakalmıştı ki ışık silkelendi ve Sarı Kız olarak babasına
göründü eğildi elini öptü.
Gördüğü, yaşadığı karşısında baba kızından af diledi. Ve hızla uzaklaşmaya başladı.
-Nereye gidiyorsun babacığım dedi sarı kız
- Abdest alıp namaz kılacak Allah’ım dan da af dileyeceğim dedi Cılbak Baba
-Gitme babacığım ben sana abdest suyu vereyim.diyen Sarıkız elindeki testiden
babasına su akıtmaya başladı. Abdest almaya başlayan baba suyun tuzlu olduğunu
görünce
-Kızım ben tatlı suyla abdest alıp geleyim dedi
kız
-Peki babacığım diyerek topuğunu yere vurdu ve buz gibi tatlı su yerden fışkırdı.
-Tuzlu suyu nereden bulmuştun kızım diye sordu bu kez baba
-Sen acele edince telaştan denizden aldım dedi kız.
Bu konuşmalardan ve gördüklerinden sonra babası artık kızındaki ermişliği tamamen
anladı. başka soru soramayarak namazını kıldı. Allah’a gerekli teşekkürünü yaptı,
kızını öldürememekle beraber iftiralara da inanmış olmasının affını istedi. o günden
sonra tıpkı zülfikarın iki ucu gibi kızıyla hep yan yana olacağını ondan ayrılmayacağını,
onun ilahi sevdasına sonsuza dek saygı göstereceğinin sözünü verdi .
Bir kucak taşla bir kilometre çapında çemberi sınırlayan, kazlara söz geçiren, çiçeklerle
arkadaş olan, yılanlardan haber alan, Dağın zirvesinden bir kova daldırması ile denize
ulaşabilen, bir topuk vurması ile tatlı sular çıkaran ışık olan silkelenip yeniden Sarıkız
olan, Ali’nin gözleriyle Hak’ka sevdalanan kızının ermişliğini anladığında kendisi de
ermişler sınıfındaydı ve bunun belki de farkında değildi Köylü koyunlarına ağıllar yapıp
korurken Cılbak Babanın koyunlarını ince bir bulut tabakası koruyordu. Cılbak baba yedi
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
sülalesi yedi düvele savrulduğunda istanbula yerleşmiş olan kardeşi mesci babayı
ziyarete giderken ona götürecek hiçbir armağan bulamadığından dağlardan kar toplayıp
mendiline koyuyor ve mendildeki karı istanbulda tavana asıyor orada yavaş yavaş
eriyen karı gören kardeş sen ermiş misin de mendille kar taşıyorsun mendille kar taşınır
mı diyordu.
yavaş yavaş hem babanın hem de sarı kızın erenlere karıştığını köylüler da anlamaya
başlamışlardı. Kendilerini affettirmek isteyen köylüler bu iki ermişin peşine düştükleri
bir gece hava aniden bozdu. Bu bozuk havada dağda yaşam devam edemezdi bunu
bilen köylüler kendi tedbirlerini aldılar ve o gece büyük bir afet oldu. Bu afetin sonunda
sabah gün ışıdığında köylüler zirvelere ulaştı. Karşılıklı iki ayrı tepede baba kızı ölmüş
buldular. Kızın öldüğü tepeye Sarıkız tepesi Cılbak babanın öldüğü tepeye Baba Tepe
dediler. Kanatlarının altından kızını hiç ayırmayan bu baba anısına bazıları kartal tepe
de demek istediler. Kızın kucağındaki taşlarla çevirdiği ve kazların bir daha hiç dışarı
çıkmadığı bir kilometre çapındaki çemberde kırklar semah döndüğünde pamuk gibi
beyaz bulutlar kırkların üstünü bir tül gibi gölgelediğinden bu bölgeye bazıları kaz vadisi
derken bazıları da kırklar vadisi dedi.
Tahtacı Yörükleri efsaneyi günümüze taşıdı.
Anadolunun dörtbir yanında kızlar mani söyledi.
Dorukları buzludur
Deniz suyu tuzludur
Gönül mekan tanımaz
Dağlar sarı kızlıdır…
Dağlar başında yatar
Saçından ışık akar
Bir topuk vurmasıyla
Fışkırır soğuk sular
Samah dönünce kırklar
İpek olur bulutlar
Sarıkız sevdasından
Eğilir yüce dağlar
……
TAMAY ÖNAL POLAT.13 08.2009
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sarsılan Şiir
Sarsılan Şiir
Ey Marmara
Ey güzel deniz
Biz ne yaptık
Ne diye delirdiniz
Öylesi öfkelendiniz ki
Başımıza yıkıldı evlerimiz
Vallahi,Billahi
Özür dileriz...
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sayıklayan şiir
Dört dörtlüklülğün geldi aklıma
İçim yolundu
Kulağına eğildim
“seni seviyorum hala şifreli mısralarımla”
Dedim
Derdim sendin
Sanaydı acemi şiirlerim
Yüzünü dönmeden
“Bir şey mi dedin? ” dedin.
Hayır
Bir şey dememiştim
Çok şey demek
Sevgi kırıntılarını
Parmak uçlarımda toplayabilmek,
Çabası
Abası
Bası
Ası
Sı
I
I
I
I ııı
Ben deliyim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sayısız Şiir
Aşkım,
Bu gün sana özlemimi anlatacaktım
Marmara kıyılarından sahillere yuvarlanan göz yaşlarım
Denizin derininde incileşecekler diyecektim ki,
Çocuk bakışları kırdı istiridye kabuklarını
Onlar
Savaşan babalarının tetiklerinde bırakmışlardı hıçkırıklarını
Utandım…
Uzaklaşırken sahilden
Yalnızlığımın üşütmesini sol avucuma alıp
Sağ eline bırakacak
Öbür elimde senden gelmiş yedi renk karanfillerin
Titreşimini gösterecektim ki
Ayakları çıplak
Topukları çatlak
Karnının sıtma şişkinliğini sinek kanatlarının çırpıntısına teslim etmiş
Koyu derili bebeklerin karasında soldu çiçeklerim
Utandım…
İstanbul güneşinde yıkanıp
Taksim meydanından sana özel
Kestane kokulu bir anı devşirecek
Adımlarımızla Arnavut kaldırımlarının şarkısını
Neşeli bir güvercinin gagasına yükleyecektim ki
Devrim marşlarını söylerken
Dudakları patlamış
Sancılı ülkemin filizlerinin
Kanlarıyla yapıştıramadığı aşk kumrularının kopuk kanatlarını süpürdüler
Utandım
Tarçın kokulu şiirlerle
Sesler bırakıp kulaklarına
Omzuna sokulup
Sen sen diyen dizelerim
Kalbinin en öpülmemiş yerini öpsün diye
Parmaklarımla dokunacaktım
Şah damarına ki
Yağlı urganların dolandığı boyunları ile
Üç fidandan üç vasiyet yankılandı nefeslerimiz yerine
Utandım
Evet aşkım
Say ki insanlar ölmez
Say ki savaşmadı babalar
Say ki açlık bilmez bebeler
Say ki ben seni sevmişim sen de beni
Ban sayamadım
Sen say ki sevişti insanlar…29 mart 2009
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sekizinci Şiir
Unutulası her şeyi
Kara delkilerin sarmalına bırakıp hafflerken
Alsam göz bebekerindeki sevecen mavilikleri
Suskun karanfillerin sekzinci rengine
Perçemimle perçinleyip
Akdenizli bir annenin
Dikdörtgen mabedindeki
Yüreğine bıraksam
Hani diyorum
Bir de o an yanımda olsan
Kaldırsam bakışlarımı
Islak kirpiklerinde kaybolsam.
Ne yazık
Ellerim kaktüs
Zırhım tunç
Kilitlenmiş şiirlerim cehennem.14.10.2009
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sempatik Şiir
Anne bak kim geldi?
Tanıdın mı?
Annem öpüyor senin yanaklarını
Sempatik konuğunu tanıyor
Kıskanıyorum
Annemin dudaklarını
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Senli Benli Şiir
“Ben” yazsam
Bir de “san”
Anlatılacağı anlatır bana
Bütün kitapları doldursam
Anlatılınamazımsın başkasına
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sevimsiz Şiir
Bütün Sevim'leri sevseydim
Anlamı olmazdı sevmelerimin
Her önüme geleni sevmedim.
Ondandır ki
Ara sıra sevimsizim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sinemaya Giden Şiir
Bir iki saat oturursun
Sineme koltuğunda
Ustanın biri
Karıştırır beynini
Film mi
Güzeldi…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Siyah-Beyaz Şiir
<p align=center><img style='filter:alpha(opacity=800,style= 3) : width:312px;
height:400px' height=400
src='http://img300.imageshack.us/img300/8310/bebek6tm5.jpg ' width=462
border=0>
<p align='center'><font face='Book Antiqua'><font color='black'><font size=+2>
Bütün aşkları
İçine sığdıran
Kızıl kırmızı yüreklerimizin
Anlatamadığını
Siyah-beyaz
Bakışlar anlatabiliyorsa
Bizden mutlusu
Yok asında.
19/11/2006
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Soğuyarak Yanan Şiir
Dört odali kafesi kaplayan teninine.
Soğuyarak yanmayi öğreten bilge
Koptuk
Soğuduk
Yandik
Müjde.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sokakta Kalan Şiir
Soğuk
Karanlık
Çiseleyen yağmur
Ay bakırı
Köpek uluması
Şekerci dükkanının aykırı ışıkları
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Soluksuz Şiir
Eskiyi başa sardım, sona doladım
Doyasıya yaşayamadım da
Yaşamaya çabaladım.
Yoruldum,
Soluksuz kaldım.
Sıtmalı yellere saldım saçlarımı
Hırpalanışlarına sızladım tel tel.
Yağmurlarımın kucağıma düştüğü saatlerde
Ellerini parmak uçlarımla aradım.
Kapadım kirpiklerimin ağırlığını duya duya göz kapaklarımı
Karanlığımla biriktim.
Senden uzak yaşamanın resmini yapabilirdim
Çekindim.
Zifir karası gözlerindeki rengarenk evreni
Özgür fırçaların kaykay dansına bıraktım.
Her gün
ve
Her gece.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Som Şiir 2
Ezildi
Küçüldü
Dualara sarıldı
Utana sıkıla inançsızlığından
Sevgi dilendi
Yandı kaybetmişliğine
Som bir aşktı
Som bir hüzün bıraktı. 25 10 2007
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Son Şiir
Kafatasında
Kemirgen kurtçukları içinde beslemiş
Ortaçağ oymalarından bezekler
Devrik dudaklarında
Kaktüs zahiri sütle beslenmiş kelebekler
Zırh,
Soğuk, güvenli.
Harakiri
Hortlağın son zaferi
İç kanamasıyla boyalı Ay kumları
Yakar güzlerini gecenin her yerinde
Yazık sana
Gir hücrene
Korun kaplumb.....06.02.2008
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Son Şiirin de Anlamı Kalmadı
şiirlerimi gerçekten okumak isteyen hrkesten özür dilerim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sorumlu Şiir
İnsanım
insanca yaşamayı ararım.
Benim gerçeğim bana önemli
Gene de kendimi en son düşünmeli.
Öyleyse haydi
Haydi sömürün beni.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Söyleşen Şiir
GİTMEK? .... dedim yıldıza,
“Yağmur” dedi
sağanağından,
boranından,
kasırgasından öte bir yağmur.
BİLMEK? dedim yağmura
“zehir” dedi
beşinci köşesinde ışıltısını titreten yıldızla sevişen yağmur.
Zakkumun kökünden
Yılanın dilinden
Metalin ağırından öte bir zehir.
“ŞARKI” dedim
yalvaran gözlerimi içinden geçirdiğim zehir bakışlarına
“yalan” dedi
nihavetinden,
hüzzamından,
hicazından öte bir yalan
“RÜYALARIM a acı” diyebildim sessizce
yalan diyen şarkıya
“sen” dedi
tenden öte,
candan öte,
candaşa gebe
nota nota dökülen senn
gittt
gittt
git sennn
süzül sürmemin kenarındaki çizgiden
rüyayı bırak
kabusun olacağım
uzaklaş bendennn
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Su Yürekli Şiir
Bir inatçı sancı yerleşti,
Canımın atan damarına.
Kan rengi bakışlar sakladım
Göz kapaklarımın ardına.
Öylesine yoktun ki,
Ve öylesine çoktum ki bu kış
ilhamımı kaybettim kalabalığımda.
Evim işimin,
İşim evimin yanıbaşında
Bu caddenin iki yakasında
Koştukça terledim,
Terledikçe koştum.
Üşüyüp titreyecek,
Ellerimi tutacak ellerin olsun isteyecek
Vaktim olmadı.
Yağmurlu,
Karlı,kışlı,ayazlı, yazlı
Ve de avazlı mevsimleri
Kendime kendim yasakladı.
Nezle olmadım,
Ateşim çıkmadı
Küçük hastalıklardı
Senin gibi uzağımda kaldılar,
Sen onlar gibi uzağımda durdun.
Haberin olsun su yüreklim
Bu kışta beni böyle vurdun
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Suskun Şiir
Hep sustum
En çok sustum
Kulakların patladı suskunluğumdan.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Susturulmuş Şiir
Terhise ramak kala
Emperyal tetiği çeken
Kardeş parmağı,
Memleket dağlarında
Harman kokusu tanımamış toprağa
Cansız bedenler bırakırken
Şark çibanlarının yuvalandığı gözlere miller çekildi.
Orkestra sazlarının
Kıvamlaşan sesleriyle
Sömürgen
Sürüngen
“rap-rap” gürültülü kemirgen apoletlerin örtbas edildiği
Insanın insanlığına veda töreniydi..
Bakire tomurcuklardan
Buz mavisi esintilerle
Dökülen son şebnemleri
Platonik hovardamın parmak uçlarına damlattım...
Postal vuruğu ayak kadar acılı hayallerim
Ne yazık ki ben susturulmuş bir şairim..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Sürreel Şiir
Satin sevdaya vurdu mu hiç
Sürreel zamanlarda akışkan sıcaklığı bir fincan çayda aradın mı
Maviye baktın mı yosunlarınla
Yoksa mavide boğulurken tanımadın mı suyun serinliğini.
Fırça darbelerinde o deli Dali’nin Gana’sı kadar sevilesi oldun mu
Kaderin öbür adını “ihtimalsizlikleriniz” diye dizelere karıp ta
İstanbul’un içinde İstanbulsuz kaldın mı
Can’ındaki sızıyı sorgulalarken
Eylül eylül döküldü mü ellerin
Sol yerine sor
“İhtimal” olmak ister miydin
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Süslü Şiir
Taşlı,kaşlı
Altın,gümüş, pırlanta.
Kuyumcunun ayaklı vitrini
Kulakları,elleri, gerdanı yetmedi.
Burnunu,kaşını, göbeğini de deldirdi.
Her parmağına en az ikişer yüzük takardı
Altıncı parmağı yoktu
Ona yanardı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şairce Şiir
Tıkırtı rüzgardandır,
'Kim o? ' sorusu
Yanıtsız bir duvar gibi çarpar,
Efkardır her yön
Sadece efkar
Bu koma halidir şairin
Şairce sayıklar
'kim o? '
'kim o? '
'Hiç kimse'20 11 2007
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şanslı Şiir
Yağmur olsan
Güle damlar
Dikenleri ıskalarsın
Sen doğuştan
Çok şanslısın..
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-2
Bir heykeltraş için çatlaksız, temiz, berrak, kıvamlı, ışık geçirgen, mermer bir kayayı
içinde barındıran bir dağ ne ise, şair için de dil ve sözcükler böyle birşeydir. Dilin
bütünlüğü ve zenginliği madan ocağının kendisidir. Şair oradan bir blok alır. Bu blok
yukarda saydığım özellikleri içinde ne denli sağlam taşıyorsa şiir de o denli güzel
olacaktır. Ola ki blok ocaktan çıkarılırken zarar görmüşse ne denli işlersek işleyelim
istediğimizi bize sunmayabilir. Bloğu istediğimzce kaliteli ve istediğimiz geometrik
ölçülerde madanden elde etmişsek. Bu durumda ölçülü şiirlerimizin güzellliğinde bir
güzellikle karşı karşıyayız demektir.
Izlemesi zevki, algılamsı kolay, akılda kalıcı, net bir güzellik.
Serbest şiir bir sonraki aşamadır.
Helkeytraşlar bloklara el atıp mermerdeki bazı parçaları yeterince ve yerli yerinde
bloktan özenle uzaklaştırarak oluşmaya başlarlar ya hayalindeki heykelleri, Bloktan
figüregeçiş yaparlar ya işte şiirde de bu aşama ölçülü şiirden serbest şiire geçiş
aşamasıdır.
SÜRECEK
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-3
………….
..heykel yapımında bloktan figüre geçiş aşaması dediğimiz aşamanın şiirde ölçüden
serbeste geçiş aşamasıyla özdeşleştirmemi biraz daha açmak durumundayım. Figür
önce sanatçının kafasında bir düşünce olarak oluşur.
Serbest şiirde konu dediğimiz olay da önce şairin kafasında (genel kullanım şekliyle
gönlünde demeliyim) ortaya çıkar.
Yontu ustası düşüncesinin matematiksel oranlamalarını hesaplar ve kendi duygularını
da katarak yontuya başlar.
Şair de şiirinde matematik orantılamalarını yapacaktır. Her ne kadar adı serbest olsa da
doğanın temelinde var olan altın oran gibi şairin şiirinin de mutlaka bir altın oranı
vardır. Ve şair bu orantılamayı yapabilecek alt donanıma mutlaka sahip olmalıdır.
Blokta ne kadar fazlalık varsa özenle hepsini milim milim uzaklaştıran yontu ustasının
en ufak bir fazlalığa ve pürüze tahammülü olamaz. Çünkü en ufak bir pürüz sanatçının
eserinin çibanı ve kusuru olarak sonsuza kadar ona batacaktır.
Şair de serbest şiirinde bu titizliği göstermek durumundadır. Çünkü adı üstünde serbest
bir çalışma yapmaktadır. Alt hece sayısını parmak sayarak üst heceye uydurmak
zorunluluğu olmadığı için fazlalıklarla okuru boğma hakkı da olamayacaktır. Altın oranı
yakalayabildiği ölçüde her türlü gereksiz sözcükten şiirini arındırabilmelidir ki bu hece
eklemekten kat kat daha fazla emek, bilgi ve titizlik gerektiren zor bir çalışmadır.
SÜRECEK…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-4
Şiirde altın orana kadar geldikten sonra 'tartımlama' sözcüğünü de yazıma eklemek
durumundayım.
Tartımlama, hecelerin uzunluk ve kısalıklarını ölçme işidir.
Şiirine özen gösteren her şair, hecesine, hatta harfine kadar kullandığı dile hakim
olmalı; uzun- kısa, açık- kapalı ses dizilimlerini ayırt edebilmeli ve ünlü uyumu dışında
ünsüz dengesini de şiirinde tam bir titizlikle uygulayabilmelidir.
Bu uygulamada en büyük görev de serbest şiir yazan şaire düşmektedir.
Sözcüğün /hecenin/cümlenin uzununu ya da kısasını şiire rasgele serpiştirilerek
serbest şiir yazdığını zanneden varsa bilsin ki sadece duyarsızlığını kendisi bilmiyor,
okuru da bunu hemen anlıyor ve burun büküp geçiyordur..
Bu bölümde özellikle söylemek istediğim söz; serbest şiir demek pervasız, düzensiz,
baştan savma, alt lata sıralanmış, metrelerce ya da milimetrelerce söz dizisi demek
değildir.
Tabi ki şiirden bahsediyorum.
'Ben yazdım oldu' anlayışıyla yapılan denemeler gün geecek ya eriyecek ya da
olgunlaşıp elbette hak ettiği yeri yakalayacaktır.
Tartma veya ölçme eyleminin konusu ağırlıksa elimizdeki ölçü aleti kilo, oka vs
olacaktır.
Uzunluk ise metre, ya da endaze bekli karış, ya da kulaç...
Bizim eylemimiz ses ve fonetik olduğuna ve serbest şiir ile sanata dokunmaya
çalıştığımıza göre ölçümüz elbette duygu, titizlik, kültür ve dil estetiği olacaktır.
dildeki iç ritim ve sesteki gizli akışkanlığı kağıt üzerine aktarma ve orada matematiksel
güzellikler yaratma sanatını yaralamaya hakkımızın asla olmadığını düşünüyorum.
SÜRECEK
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-5
Şiirde ritim duygusunu açıklarken ritim kavramı üzerinde biraz daha durmak da
gerekiyor.
Bedenimizdeki ritim kalp atışımız ya da nabzımızla kendisini gösterir
Beynimiz ritmik olmayan olguları algılamak zorluğu çeker
Ritim her ne kadar sayısal bir şey gibi görünse de sayılardan çok daha somuttur.
Buradan yola çıkarak serbest şiir dediğimiz şiirlerimizin iç ritmini oluştururken
yeteneklerimizin dışında özel birtakım teknik bilgilerimizin de şiirimize katılması gereği
ortaya çıkmaktadır. Ancak gelişmiş insan olarak elbette serbest şiirde hece ya da dize
saymaktan bahsetmiyorum. Ritimle kalıbı birbirine karıştırmadan bu konuyu irdelemek
gerekiyor.
Konuşma dilimizde bile farkında olmadan belli bir ritim kullanırız.
Tonlamalar, duraklamalar, yarım ya da tam nefeslik esler…
Ritim mükemmelleştikçe sözcüklerin büyüsü bizi içine çekmeye başlar.
Estetik bir güzelliktir artık duyduğumuz sesler. Ve bizler hayranlığımızı saklamakta
güçlük çekerek kanayan avuçlarla alkışlarız bu büyüleyen sözcükleri.
Fonetik sanat diyebileceğimiz sanatın en önemli damarı elbette ki şiirdir.
Görselliğindeki özen, seslerdeki denge, konusundaki farklılık, imgelemeler ve gelmiş
geçmiş tüm söz sanatlarının yerli yerinde kullanılmasına olanak veren serbest şiire hak
ettiği emeği göstermek serbest şiir şairinin boynunun borcudur.
SÜRECEK
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-6
Özetle kuralsızlığın bile bir kuralı olduğunu ve bu kuralın evrensel bütünlükle uyum
içerisinde yol aldığını, sanatta estetikten asla ödün verilmemesi gerekliliğini ön koşul
olarak kabul edip estetik güzelliği en başarılı yakalayan şairimiz elbette ki hiç kuşkusuz
Nazım hikmettir. Tüm şiirlerinde ne çıban gibi duran bir tek fazla hece, ne de şiiri
topallattıran ufacık bir aksak ritim bulamazsınız. Öncelikle bu hakkı teslim ettikten
sonra sözü sanatta yaratıcılığa getiriyorum.
Şiiri bir heykeltıraşın heykeliyle anlatmaya çalışırken kalıp döküp mask yapmaktan öte
figür, konu, derinlik, yoğunluk, ışık, boyut ve daha birçok bilgiyi harmanlayarak
mermerin ipek görünümüne dönüştürüldüğü heykel sanatından bahsetmekteyim.
Şiirimizde de bu içeriklerin hepsini bütünleştirmek durumundayız. Sözcükleri birleştirir
ya da ayrıştırırken sözcük boyutundan ötelere taşımak, ne olursa olsun mutlaka bir
yaratıcılık katmak sanatçının amacı olmalıdır.
Mükemmel bir matematik yapıya sahip olan dilimizi kullanarak şiir yazıyorsak bu dile
karşı da borçlarımızın olduğunu bilerek var olanı tekrar etmenin ötesine geçebilmeliyiz.
Yeni yetme Köroğlu’lar, Dadaloğlu’lar, Aşık Veyseller sadece asıllarını yaşatan taklitten
öteye gidemeyecektir. O nedenle ister hece yazalım ister aruz, istersek serbest şiir;
önce başkalarını sonra da kendimizi sürekli tekrar edip etmediğimizi sorgulamak
ZORUNDAYIZ..
SÜRECEK
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-7
Matematikte niceliklerin tanımlanmasında “kümeler” emel tanımlayıcı elemandır ve
kendileri tanımsız elaman olarak kabul edilmek zorundadır. Şiirlerin temel tanımlayıcı
elemanları yani olmazsa olmazları elbette ses ve sözcüklerdir.
Bu cümleyi yazınca kendi “Dağınık Şiir” im aklıma geldi ve kendi kendime bu ne perhiz
bu ne turşu demeden edemedim. Bilenler bilir “Dağınık Buna gizli uyak deniyor. şiir”de
anlamlı anlamsız birçok harfi, işareti bir sayfaya dağıtmış adına da “Dağınık Şiir”
demiştim…
Şiirde konu belirleyici eleman olsaydı benim bu yaptığım tam bir şiir örneği sayılabilirdi.
Çünkü şiire bakan (okuyan demedim lütfen dikkat edin) evet şiire bakan konuyu
iliklerine kadar hemencecik anlayıveriyor, şiirin ismi ve görüntüsü konuyu hemen
aklımıza çakıyor, yani konu var ama ortada şiir yok. Sadece ismine şiir demekle de
şiirler şiir olmuyor. Bu çalışmayı yaptığımda şiirin sadece duygu işi olmaması gerektiğini
vurgulamak istemiştim ki amacıma da ulaştım.
Tekrar ses ve sözcüklere dönersem şiirlerde hecelerin uyaklı olması estetik bir kazanım
olmakla beraber asıl estetiği tamamlayan ögenin iç ritim yani şiirin müziği olduğunu
tekrarlamak durumundayım.
Okuyuş benzerliği olan sözcüklerin serbest şiirde çok da fazla yeri, mekanı sabit olmak
zorunda değildir ama hep bahsettiğim altın oran anlamında belli bir oranda şiirde yer
almaları şiire çok özel bir değer katar.
Dilimizin zengin bir uyak dağarcığına sahip olduğunu biliyoruz. Var olan bu dağarcıktan
gizli uyakları bulup kullanmak çok önemli bir estetik kazanımdır. Şair dildeki ritmi
sezmek, bilmek, sanatçı ruhuyla süzmek işlemlerini yaparak şiirine önce kendi saygı
göstermelidir.
Estetik güzellik elbette sanatçının hem görmeyi hak ettiği hem de göstermeyi
amaçladığı hedefi olmalıdır. insana yakışan, ona yücelme duygusu yaşatan insan
olmaktan kaynaklı estetik isteklerdir. Bu doğal bir gereksinimdir.
Post modern şiirler bütün değerleri alt üst derken, sözcükler ve imgeler denizinde sanki
çılgınca kulaç atarcasına sözcükleri savururken içlerinden bu savrukluğa yaşamın
ritmini katabilenler yani estetik değerler yükleyebilenler tanımadığınız tropik meyvenin
damaktaki tadı gibi acaba bu nedir dedirtirken acaba bu ne güzel bir bilinmezliktir de
dedirtebiliyorsa bilelim ki ortada bir şiir var ve de gerçekten bir de şair var...
SÜRECEK
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben-8
Serbest şiirle ilgili değerlendirmelerimi yazmaya çalıştığım bu yazı dizisinin ilk
bölümlerinde serbest şiiri üç boyutlu bir heykele benzetmiştim.
Büyük olasılıkla hemen hemen hepimiz şiir yazma eylemine geleneksel şiirimiz olan
hece denemeleri ile başlamışızdır. Zaman içerisinde kendi çizgimizi ve kendi farkımızı
oluşturabilmek için emek verip yeni denemeler yapmış belki de kendi tarzımızı
markalaştırabilmişizdir.. Bu konuda hepimizin tanıdığı çok ünlü isimleri yazmaya gerek
görmeden size antolojide paylaşımlar yapan arkadaşlarımızdan örnekleme vermek
istiyorum
Antoloji’de hemen hemen hepimizin büyük bir dikkatle takip ettiği güçlü kalem Cevat
Çeştepe ve Bayram Kaya şiirlerini incelediğinizde bu markalaşmayı nasıl başardıklarını
göreceksiniz.
Bayram Kaya beyefendi kendi üç boyutlu şiirini oluştururken, günlük dilde ağızlara
sakız olmuş sözcükler yerine, en ufak anlam kaybına uğramayacak olan özgün
sözcüklerini büyük bir özenle yerleştirerek hepimizin yaptığının dışında bir sanat eseri
oluşturmaktadır.
Onun dili için;
“eski dil” diyemezsiniz.
“Güncel dil” diyemezsiniz
“Anlaşılmaz dil” diyemezsiniz
Onun dili için söylenebilecek tek ifade “Özgün bayram kaya şiir ve yazı dili” olabilir.
Bu sebeplerden dolayı da Bayram Kaya şiiri bir markadır. Şiirdir. Sanattır.
Cevat Çeştepe şiirlerine baktığımızda da bambaşka bir olgu ile karşılaşıyoruz.
Sayın Çeştepe’nin şiirlerini anlatabilmek için önce iki farklı yoğunluktaki malzemeyle
çalışan bir heykeltıraşın özel bir heykelini anlatmam gerekli.
Uzaktan baktığınızda dikdörtgenler prizması şeklinde gördüğünüz, ışık geçirgen bir blok
düşünün. Dikkatli baktığınızda da bu bloğun muhteşem bir eseri tamamen sarmalamış
olduğunu hayal edin. Sanki eser içi saydam sıvı doldurulmuş cam bir kabın içine
yerleştirilmiş ve siz hangi yönden bakarsanız o yöndeki ışık karılmasına göre içteki
eserin farklı bir görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz.
İşte sayın Çeştepe şiirleri aynen bu şekilde bir duygu verir okuyucusuna.
Şiir ilk bakışta ölçülü uyaklı gelir.
Sonra içinden başka şiir çıkar ki o mükemmel bir serbest şirdir.
Yani her sözcüğü anlamlıdır.
Ne çöpe atacak bir söz ne de raftan indirip kullanılması gereken bir eksik kavram
vardır.
Mektup okuyorum zannederek mükemmel şiirler okursunuz.
Bütün bu sebeplerden dolayı da sayın Çeştepe bir markadır.
Bu yazı dizisinin yayını sürecinde Sayın Haydar Bibinoğlunun değerli katkıları oldu.
Kendilerinin bir cümlesini aynen buraya alıyorum.
“Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ilk iki dizede anlam bütünlüğü aranmaz çoğunlukla.
Anlam güzelliğinin yerini ses benzeşmesi, yani uyak almıştır. Asıl anlam son dizelerde
yoğunlaşır. Oysa serbest şiirin küm dizelerinde, anlam değerlidir. Tüm dizeler, birbirini
tamamlamalı, bütünlük oluşturmalıdır. Sadece anlam bütünlüğü de yetmez elbet.
Çarpıcı benzetmeler, imgeler, anıştırmalar, dokundurmalar yerli yerinde kullanılmalı.
Kimi zaman çok sözcükle az anlam, kimi zaman az sözcükle çok anlam... Dengeyi iyi
tutturarak elbet...”
Bu ifadeleri yukarda isimlerinden bahsettiğim ve kendimce önemi bulduğum iki
sanatçının şiirleri (özelikle serbest şiirleri) için uyguladığımda evet diyorum. Beklenen
neyse o da başarılmış…
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Hece şiiri, hem yazımın konusu olmadığından hem de bana göre hece şiiri kendi
zirvesini bulmuş olduğundan değerlendirmelerimde hece yazan arkadaşlarımdan
örneklemeler yapmayarak yazılarımı okuyan sizlerin yorduğum gözlerinizden özür
diliyor, hepinize çok teşekkür ediyorum.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiir Ve Ben
Şarkı, opera gibi sanatlardaolduğu gibi edebiyatın ana dallarından birisi olan şiirde de
kültürel dil ve konuşma dili ana malzemedir. Sanat bazında baktığımızda şiir bir yazın
sanatı olmaktan daha çok fonetik (Ses) sanatı içerisinde yer almaktadır. Bunu
yazarken burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Şiirde şiirin konusu önem
sıralamasında hemen hemen en sonda yer alır. Öyle olmasaydı bincenlerce aşk
şiirinden sadece bir tane okuduğumuzda başka şiir okumak gereği duymazdık. “Konuyu
anladık bitti” derdik.
Şiirler seslendirildiğinde ya da dile getirildiğinde etkisi artıyor veya azalıyorsa ki şiir
yazan hemen hemen herkes bunu bilir ve birçoğumuz şiirimizin yüksek sesle
okunmasını istemeyiz bunun sebebi şiirin fonetik bir sanat olmasındandır. Yani sadece
yazın sanatı olmamasından. Şiirin estetiği dediğimiz olay da burada başlıyor. Bu fonetik
sanat şiire nasıl yerleşebilir.
Ölçülü şiir yazanlar (aruz veya hece) bu konuda oldukça şanslılar. Ellerinde kalıplar
var. Tartım malzemesi hazır. Sadece konu ve sözcüklerin ustalıkla seçimine bu
sözcüklere eklenebilecek ek ya da takıları doğru kullanmaya kalıyor iş. Bunu yeterince
titiz yaptıklarında da tadına doyulmaz şiirlere kavuşabiliyoruz. Bunu yapamadıklarında
da zaten şiir olmuyor yazılanlar. Sadece ölçülüp biçilmiş yanyana dizilmiş sözcük
yığınları oluyor. Ölçülü şiirde okuyucu olmaktan daha ileri gitmemiş birisi olarak en
kendi alanıma dönerek sözü serbest şiire ve neden ısrarla serbest şiir diye didinmeme
getireceğim.
SÜRECEK.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şiirsiz Şiir
Bir gün senin de şiirlerini yırtarlar
Varsa
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Şişmiş Şiir
Sen,ben
Bir de 'biz' olamamanın acısı
Yıllarca kaynadı durdu
Aynı alevle.
Ne kaymak bağladık
Ne dibimiz tuttu.
Biraz sen şiştin
Biraz büzüldüm ben..
Çizik çizik oldu tenimiz
Zaman akarken
Biraz daha ihtiyarladık ikimiz.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Taktaklı Efkarlı Vefalı Şiir
Kim o?
………
Kim oo?
………
Rüzgar
………
………..
Kim o?
……….
………
Yine rüzgar
………….
…………
Kim oooo?
………
………
Hoş geldin vefalı efkar
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tamayca Şiir
Sevmenin Yunus’cası
Her şey sevmekle başlar
Bir şeyi
Bir yeri
Birisini
Sevmenin tamaycası
Bir şey kolay
Bir yer de
Birisi?
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tanıdık Şiir
Arkadaş mısınız?
Sadece tanışız
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Taş Kafalı Şiir
Unutmuşmuş
Aslında aklındaymış da
Kaya düşmüş kafasına
Kafası kayayı kafaya almış.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tatlı Şiir
Yağmuru sevmiyorlarsa
Ben ne yapayım,
Belki de ıslanmayı beceremiyorlardır
Şekerler
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tekil Şiir
Radyosu teybi
Televizyonu
Telefonu şekil şekil
Hayatı yaşıyor tekil.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tekleyen Şiir
Tekleme yüreğim
Acılar sırada
İzin ver çekelim
Tükensin onlar da
Deniz susar
Yıldızlar gözünü olurda yumarsa
Koyu kara karanlığımda
Ellerimle dinleyeceğim seni
Dost dudağı gezinirse ıslak yanaklarımda
Elimi senden alacak
Seni onun eline vereceğim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ters Giden Şiir
Kendine unutturmaya çalıştıkların
Daha çok gelir nedense aklına
Maalesef
Çok şey hala…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tır Kullanan Şiir
Umut yolcularının
İnce uzun
Asfalt toprak
Gül diken yolları
Uzun uzadı
Onlar
Ve onların çocukları da insandı…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tir Tir Titreyen Şiir
Gözleriniz gezinirse dizelerimde
Sarsıntılar oluyordur şiirimsilerde
Tir tir titrer sözcüklerim
Elbette
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tiryaki Şiir
Zaman çok gerilerde
Yaşımızın yirmibir olduğu yerdeydi
Bir masa
Dört kafa
Dertleri dövüyordu
Dördü aynı havanda
Ne güzeldi yanık yürekli,
Sevmeleri sürekli yolcuların
Ayak sesleri
Biz bu derde tiryaki
Dert bize tutkun
Yakınmıyorduk
Suskunduk
Suskun mu suskun
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Titrek Şiir
Bir bardak su olabilirsem
Titrek ellerinde
Titreyebiliriz belki
Yıllar sonra birlikte
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Titreyen şiir
Seni görmenin coşkusundan mı
Bir daha göremeyecek olmanın
Korkusundan mı
Titrerim
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tiyatrodan Çıkan Şiir
Oyundan hisse kapanlar
Hisseyi alıp çöplüğe atanlar
Tiyatrodan çıktılar
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tok Şiir
Bestelenmedim
Bir Dede Efendi’m olmadı
Karacaoğlan’ım da
Uğruma şiirler yazılmadı
Bir kara oğlana tutuldum
O da tokmuş
Toku doyurmak zormuş anlayacağın…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tutsak Şiir
Sevgi
Nefret
Özlem
Hasret
Dört duvarımda tutsağım
Bu kadar yüksek
Bu kadar kalın
Bu kadar sağlam olması
Gerekmezdi duvarların…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tuzlu Şiir
Bir tutam tuz
Su
Ve bir kapaklı tencere
Yeter elbet
Bin ayıbı örtmeye
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tükendiren Şiir
Geceydi
Ansızın sıtması tuttu toprağın
Titredi
İnledi
Gürledi
İlikler sızdı ölüm döşeklerine
Tükendirdi…17.08,1999
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Ucurumdan Korkan Şiir
Bulgur bulgur terliyorm
Mayın tarlasında adımlarım
Depremlerin merkezüstü dudaklarım
Sarsıntılardayım
Tükenmez gidiş-gelişimin yorgunu
Geçmişimle umudum arasında
Uçurumlarımın en korkuncu.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Udi Şiir
Müzik sesi yok
Yok ama
Bir ud inliyor kulaklarımda.
Garip,acı,etkileyici
İçine alıcı,
İç delici
İçe işleyen bu sesin büyülemesiyle
Soruyorum
“Niçin ağlıyor ki” diye kendi kendime
“İçim çok boş ta onun için
İçimi boşalttırdım bak
Bak bomboş içim” diyiveriyor bir çırpıda.
“Ben bir dut ağacıydım ovada
Her rüzgarla salınır,
Islanırdım her yağmurda.
Bal damlatan dutlarla
Damakta tat olurdum
İnsanından saksağanına.
Kanatlılar uçuşur,ayaklılar koşuşurdu tanelerime.
Tepemedek tırmanır
Saçlarımı yolarlardı en acımasızları.
Etek uçlarımda,ellerimde, gözlerimde kalmayan dutlar
Saçlarıma yapışıp kalırlardı da son zamanlarımda.
Köklerimi örten toprağa oturturdum yorgunları
Bedenlerinde son baharlarının en son vurgunları.
Umutsuzca yaslanan
Düşünde kucaklanan
Sayısız yolcum vardı.
Yüreğimde amansız sevdamın çırpıntısı
Bülbülü beklerdim ben
Hem geç vakit
Hem sabah erken.
Ne işi vardı bülbülün dallarımda
Ağaçkakanlar dırurken.
Konmadı dallarıma
Yaslanmadı inatla.
Aklı fikri
Dikenli gülün şımarık goncasında!
O goncaya dil döker ben onu ezberlerdim.
Yaprağımın üstünde ipek böceklerine
Ipekler ördürürken
Sevdim...
Çok sevdim ama
Olmadı diyemedim.
Sesiz sakin
Kurumaya karar verdim
Kurudum.
Tabiki kestiler beni
Saçlarımdan tutuşturulmuş
Kara bir ocağa kunulmuş
Yanıyordum.
Ateşe anlattım sevdamı.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Utandı ateş
Yakmadı son parçamı.
Küller, közler,korlar içinde
Yüreğimi gördü usta
İhtiyar gözleriyle.
Yüreğimle işte bu udun gövdesindeyim
Dilim dilim.
İçimi derin ve boş yap dedim ustaya
Alabildiğince boş bırak usta
Sonra...
Sonrası meydanda.
Dizi dizi perdelerim var
Perdesizim.
Her perdede ayrı bir ses,
Her seset ayrı bir nefes
Her nefeste ayrı bir gizim.
İnliyorum artık
Bülbülüme duyuruyorum sesimi.
Beni dinliyor.
Hayin
Yine de goncasını rüyasında görüyor!
Tellerimi geriyorlar
Nekadar güzel gererlerse
0kadar güzel çağlıyorum.
Bir dokunuyorlar
Bin ağlıyor,
Büzbinleri ağlatıyorum.
Dedim ya sana
Bomboşum.
İnlemek ona yakışıyordu.
Bilmiyordum ud’un yürek olduğunu
Öpecektim aslında ama
Bir fiske de ben indirdim inadına
Tam ortasından bam teline
Öpmek yerine.
Seven koydum orda onun adını
Anlatsın sonsuza dek
Sevmesinin feryadını
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Umursamaz Şiir
'Canım' diye fısıldarım
Adını kendi kulağıma
Her sabah uyandığımda.
Bir ipek dokunuşu değer tenime,
Ellerin değil geceliğimdir
Ama aldırmam.
Bir bardak demli çayın
Buharında havalanırım.
Boş sandalyeye çakılı bakışlarım suratımda
Peçeteyi öyle bir sıkıştırmıştır ki avuçlarım
Kırış kırış olmuşluğumu anımsarım.
İşte böyle a 'canım'
Umurumda değil yalnızlığım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Umursanmaz Şiir
Yük ağır
Uygunsuz
Zaman kendi yolunda
Olamadım zamanın umurunda…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Umutlu Şiir
Üfle
Ya söndürür
Ya tutuşturursun
Sadece dene.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Unutkan Şiir
Bütün geçmişimi unuttum.
Bir donuk kare kaldı belleğimde.
Beyaz elbisen içinde dalgın yürüyen sen,
Uçuşan eteklerinle
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Unutturan Şiir
İstediğin kadarı kalsın
Taşıyabileceğin kadarı değil
Kullan
Hatta hor kullan
Ölmez
Yara almaz
Zedelenmez
Sen parçalarsın o çoğalır
Yeni doğan kadar yumuşak
Yeni
Sıcacıktır sevmenin nefesi
Unutturur
Her şeydeki
Hiçbir şeyi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Utancım
<p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash'
data='http://widget-9c.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426'
style='width:426px; height:320px'><param name='movie'
value='http://widget-9c.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality'
value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign'
value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars'
value='cy=ms&il=1&channel=3026418949604522140&site=widget-9c.slide.com'/></o
bject><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot?
cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=1' target='_blank'><img
src='http://widget-9c.slide.com/p1/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i
mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=2'
target='_blank'><img
src='http://widget-9c.slide.com/p2/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i
mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a
href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=F'
target='_blank'><img
src='http://widget-9c.slide.com/p4/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i
mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p>
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Utanmaz Şiir
Gitti
Beni bırak
Göz yaşlarımdaki sevgimi bile
Götürmedi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Uyanan Şiir
Yaşam döngüsünde
Çakır keyif döneliyordum
Uyku göz kapaklarıma çöreklenmişti
Öyle ya
Bir kez daha gece gelmişti
Sabahın bomboşluğunda sancılı
Rüyalarımdan çıkıyordum
Yağmur bile ağırdan almıştı bu gün
Bir kez daha koskocaman gözlerim
Rüyadan gerçeğe kaymıştı…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Uzak Şiir
Dört duvar
Zifir-i siyah
Zifirin ortasında
Sana uzağım
Uykuma uzak.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Üşüyen Şiir
Üşüdü.
Eleri boş ceplerinde
Yumruk kadar yüreğe
Böldükçe ağırlaşan
Bunca yükü yüklemek
Ayıptı işte.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yağan Ve Yanan Şiir
Hüzün çırılçıplak,
Enine boyuna yayılmış kumlara,
Biraz yaz kokuyor,
Biraz yazı kokluyor dalga dalga.
Kumsal gözlerini açıp yumuyor,
Yanıp sönüyor yere inmiş yıldızcıklar alaylı,
Sular bir başka fısıldıyor ayrılık şarkılarını,
Kireç tutmayan odalarda
Baştan gitmeyen sevdaları,
Bulutsuz havalarda
Boy veren dumanları
Bir de “Ayrılık ayrılık aman ayrılık”ları,
Balıklara atıyor ihtiyar yüreği,
Denizi tokatlıyor
Balıkçının küreği
Ağustos iniyor yüreğime,
Nisan düşüyor tenime tane tane,
Ellerime tespih böcekleri tırmanıyor
İskelede bir gemi
Direğinde mendili
Önce bir ileri bir geri,
Sonra hep geri geri sallayarak esenliyor
Hasrete gidenleri
Sevinç inanç güven ağlıyor
Rengi soluk.
Çıkarlar çıkarcılar yağıyor oluk oluk
Yangın sağanağa
Sağanak yangına uzatıyor elini
Ben de uzatıyorum
Önce dokunuyorum
Sonra dalıyorum
Islana yana yaşıyorum18 06 1994
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yakınmasız Şiir
Yakınmak yok yalnızlığından
Bu senin seçimin
Akıllısın ya pek çoğundan
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yalancı Şiir
Gece
Karanlıklar doğum sancısında
Ben onaltı numaradayım
Sen
Onbeş nolu öteki dünyada
Gündüz yıldızları gibi varım
Görünmez
Uzak diyarlarda
Bir yığın
Salak saçma karalamalarımla
Aşka tapan
Aşkla tapan
Soluksuz
Bedensiz
Sevda sözcüklerini
Deniz dibi perilerine
Gökyüzü cinlerine
Masalların devlerine
Sağır evrenin serseri gezegenlerine ezberletirken
Başın düşer omzuma
Öylesi içimde büyür ki isteklerim
Bedenim ruhuma dar gelir
Sevgilerim saçılır yerlere
Yakından teselliyi anımsar
“Bir çengelli iğne bile
Bazen geçmiyor ele
Yüreğinin bir yerine
Yüreğimi iğnelemeye”
Diye maniler söyleyip
Sevgililerimden vazgeçerim
Yüzümdeki gülümsemeyi kazırken
Kullandığın falçatayı
Çocuk kalamayışımın şerefine saplarım
Senden öğrendiklerim
Bir ürperti gibi gelir
Yakar yıkar devirir
Defolur
Dönmezliklerine gider
Baharlarım hüzün açar
Bir ağlarım
Bir ağlarım
Günün en aydınlığında
Güneşi de ağlatırım
Gökkuşağı tutar elimden
Sarsılırım kanatsız uçuşumun şaşkınlığıyla
Deniz yatağında boğuşan dalgalar barışır
Balıklar dudaklarını ıslak ıslak dokundurup
Seni böyle çabuk
Böylesi hemen özlememe
Dalga dalga bakarak
Cennette olduğumu bana haykırır
Başımı kaldırırım birden bire
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Cinler birikir tepeme
Niçin varsın
Ne işe yararsın
Kendine cennet diyorsun
Sen cennetten ne anlarsın
Sevenler cennete
Sevgisizler nereye
Ben sevgisizimi istiyorum diye
Cehennemden randevu ararken
Cenneti sorgularım
Bir uyanış sızar acılı
Otobüsü terk ederken gecenin karanlığı
Aklım sıra sağanaklar yağdırıp
Çatlamış toprakları onardığım
Şarkılarla yelken açıp
Saçlarına öpücükler taktığım
Yüreğimi özgür bir kelebeğin
Kanadında bıraktığım
Sana ulaşmanın yollarını
Doludizgin kapattığım
Köpük köpük hayallerle
Pırıl pırıl yıkadığım
Sevgi yerleri
Artık çok uzaklarda
Unutmaktayken bizi
Herkes gibi
Sadece herkes gibiliğime şaşar kalırım
Sevgiye müebbet
Sevgiliye nefret
Elde var hasret
Yalanım bol elbet
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yalnız Kalan Şiir
Bir gün sen de ararsın
Sana dost bildiğini
Kapanırken birer birer kapılar
En son sen görürsün
Herkesin
Senden önce gördüğünü
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yalnız Kalmak Üzere Olan Şiir
Köpeğin de seni terk etmeden,
Dokun tüylerine inceden.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yanan Şiir
Aranışın çıktı gözbebeklerimden.
Taradı boşluğu ışın ışın.
Hasretin dolaştırdı dilimi.
Aktı yanaklarımdan özlemin
Yapıştırdım elimi utanca.
Boşluk,
Yokluk,
Sessizlik
Ve yangın vardı orada.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaralı Şiir
Alaca karanlık zamanlarda
Çakırkeyif salınmakta
Yüreği açık
Dudakları kapalı
Bedeni sağlam
Kendisi
Boydan boya yaralı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yarı Akıllı Şiir
İlk tokadı alıp da
Bin parçayla savruldu
Yapıştı zerre zerre
Islak kuru her yere
Yarı deli
Sevdalandı herkese
Kimi yuttu
Kimi kovdu
Biri olduğu gibi durdu
Rüzgarları bağlandı
Pınarları ağlandı
Yarı akıllı aklı
Ona
Ve onun soluksuzluğuna
Takıldı kaldı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yarı Sarhoş,Yarı Mayhoş bir şiir
Bir şiir yazmak var şimdi
İçinde memleket memleket ağıt yerine
Pembeleşmiş umutları türküleyen
Töre kurbanlarının kıldan ince boyunlarındaki boyundurukları kırıp
İnci mercan bezeyen bir şiir
Sürmeler çekilesi bakışlarda bekleşen
Larva dolu çapakları
Çiçek çiçek temizleyip
Göz çukuru kırmızılığını öperek bebekleşen
Dudu dilli, pamuk elli, ince belli bir şiir.
Açlık, sefillik, yokluk hesabını
Emperyalin uygun yerine sokan
Taş-sopa
Silah-bomba
İşkence- zulüm sözcüklerini devrim ateşinde yakan,
Yakasına sevgili saçından bir tutam takan
Pınar başlarında nazlanan bayram çocuklarını
Manilerle masallarla okşayan,
Çağla yüklü dallarını imbatlara bırakan
Yarı sarhoş yarı mayhoş bir şiir
Karnında sıpası,
Sırtında sopası,
Yatağında yasal tecavüzcüsüne kendisinin beğendiği kuması ile
Zavallılık abidesi kadıncıkları efsunlayıp
Teninin öpülmemiş yerlerini keşfettirecek
İpek ruhlu ecelere dönüştüren
Büyülü perili bir şiir
Gelin duvağı kaldıracak ellerine
Ağır silahlar verilmiş,
İsmine şehit denmiş evlatların
Ana yüreklerini kor olup delmeleri
Sadece kabusların marifeti diyebilen
Yaşamı muştulayan,
Tezene vuran, halaya duran bir şiir
Karadeniz yeli ile yeleleri taranan
Can küheylanın sırtından
Işıklarla süzülüp
Çotanaklara göz kırpan
İnsana sevdalı hanımefendiler, beyefendilerle
Halka halka zeybekleşmiş bir şiir
Mezarlıklarına çığlıkların sığmadığı ülkemde
Yazamazdım şiirimi..
Soktum elimi
Bakın söküyorum
Söküyorum işte
Bu şiiri yazamayan beceriksiz kalbimi..
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yarım Yamalak Şiir
Cananım olmalı benim
Canan olmalıyım hem de
Şiirlere yazılmalı
Şiirler yazmalıyım yarım yamalak şairliğimle
Ne işim var buralarda
Bu cilalı şehirden bana ne.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yas Tutan Şiir
Kelebekler özgürdür
Deseler de inanma
Bir baharlık kanatları
Çiçeklerin tacında
Yasla titreşirler aslında
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yasemin (Birleşik Kıbrıs için)
yasemin dediğin
gece açar gündüz söner
kokusu
tüm evrene siner..
gün olur.
evren kendisini silkeler
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yasemin Kokulu Şiir
YASEMİN KOKULU ŞİİR
“Küçük sözlerle
Büyük aşkları anlatabilmek sanatı”
Demişti
Şiiri için.
Ve eklemişti;
“İnsanın sınırı insanla geziyor
Kendi sınırı içinde insan
En çok kendini eziyor”
Ağlamalarımı tepip
Gözlerimin içine,
Mendil sallayacağım
Gelemeden gidişine
Küfürler savurup sınırın çeperine
İsyansız ezilişimle.
Takılıp tutunacağım
Şairin dizesine.
Yaydan çıkan okları uçarken yakalayıp
O yayı kıracağım.
Çaresi yok
Bu sınırı ben de savunacağım.
Yasemin kokulu çaresizliğimle
Örtüneceğim perde perde.
Çam ağaçları gibi olacağım hep
Yemyeşil…
Köklerim toprağımda
Ve gene çam ağaçları gibi dokunulmazlığımı
Yapış yapış reçinelerle haykıracağım
Tenime uzanan ellere.
En çok ben döküleceğim
Yaprak dökmeyen iğne yapraklılar sınıfından sayılıp
Gizli dökülüşümün üstüne
Yeni bir dikencikle
Örtüler yapacak
Kendi doruğumda yaşayacağım.
Sorana sormayana
Yasemin kokulu çam ağacından
Aykırılık sunacağım.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yastıkla Boğuşan Şiir
Kıskandım yastığını.
Yumrukladım yastığımı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaşagül(öykü)
Yaşagül
Doğunun zorlu koşullarında yaşamaya çalışan Karaağaç ailesinin çocuklarından beşincisi
olan Haydar, ata toprağının herkese yetmeyeceğini çok küçük yaşta öğrenmiş, köyünde
çobanlık yaparken, büyük şehirlerin hayalini kurmayı henüz öğrenememişti.
Ailesinin en küçük erkek çocuğu idi. Kızları çocuktan saymak pek adetten olmadığından,
kendisinden küçük dört kız çocuk olmasına karşın Haydar’a “Evin en küçüğü.” diyerek
ilkokulu okuyup bitirmesine izin vermiş olan babası, hayvancılığın da bunca çocuğa
yetmeyeceğini anlayınca üç senedir okulunu bitirmiş olan Haydar’ı kasabaya
göndermişti. Kızlar onaltısına gelince satılırlardı ama oğlanlara bir ekmek teknesi
lazımdı.
Kasabadaki akraba evi de kalabalıktı ama akrabalık ilişkileri gereği eve gelen bu küçük
insana yer ayrılacak, yani biraz daha sıkışacaklardı. Sıkıştılar.
O yıllarda ortaokul mezunu olmak demek keskininden köründen bir baltaya da sap
olmak demekti.
Ortaokul kör topal bitirtilmiş, el birliği ile baltası bulunup sap edilmiş, kasaba
adliyesinde işe başlatılmıştı.
Anacığı kollarını sıvamış, Onbeşine yeni girmiş köy kızlarını gözden geçirip birisini evinin
küçük oğlu için uygun bulmuş, İnşallah, Maşallah, Elhamdülillah sözleri, davul zurna
nağmeleri, allı yeşilli poşular, teller duvaklar arasında düğün dernek kurulmuş ve iki
çocuk evlendirilmişti.
Gelin kız Nazlı’nın içi kıpır kıpırdı. Ne de olsa köyden şehre gelin gidiyordu.
Adliye de getir götür işlerini yapan Haydar; efendiliği, saygısı ve dürüstlüğü ile kısa
zamanda yerini biraz daha sağlamlaştıracak ve mübaşir olacaktı.
Kasabada rahat rahat yaşıyorlar, “Aç kapıda. Hac kapıda” diye düşünüyor, ellerini
köyde bıraktıkları akrabalarının üzerinden de hiç çekmiyorlardı. Gaz, tuz, çay,
şeker,…Allah ne verdiyse diye çıkınları yeterince dolu olduğunda köylerine gidip konuk
oluyorlar, kabul görüyorlardı.Yaşları daha yeni onyedi -yirmi arasında gezinen bu
insanların nur topu gibi bebekleri oluyor ama yaşamıyorlardı. Kasabanın bütün
hacılarına okutulup, bütün yatırları dolaştırılıp, adaklar adanıp kurbanlar kesildikten
sonra doğan bebekler bile ölünce adliyedeki avukat hanımın dediğini yapmaktan başka
çareleri kalmamış ve doktora gitmeye karar vermişlerdi.
Doktorla önce Haydar görüştü. Kasabada bir elin parmakları kadar memur olduğundan
hepsi birbirini tanıyordu. Doktorla hastaneye gitmeden de görüşebilirdi. O da öyle yaptı.
Böylece hiç kimse karısını doktora götüreceğini anlayamazdı. Durumu doktora
anlattığında doktor şaşkınlıklar içerisinde kaldı ama şaşkınlığını gizledi. Yaşadığı
kasabada bir kadın hemen hemen her sene doğum yapıyor, doğurduğu bütün çocuklar
ölüyor, kasaba doktorunun bundan haberi bile olmuyordu. “Nasıl böyle bir şey olabilir?
” diye soramadan Haydar diyeceğini dedi. Karıya ellemek yoktu. Bu kitaplarında
yazmazdı. Bildiği bir derman varsa söylemeli o da yapmalıydı.
Zekası her yerinden fışkıran doktor durumu kavramış, hemen Haydarı rahatlatmıştı.
Kan uyuşmazlığı olabileceğini düşündüğünden “Korkma” dedi Haydara. “Ben hanımı
görmesem de olur. Siz hastaneye gelin, hemşire hanım kollarınızdan biraz kan alacak
sonra da ben dermanınızı yazacağım.”
Hastaneye tabi ki beraber gitmediler, Nazlı’yı kaynanası götürdü.Yanından hiç
ayrılmadı.onlar eve gelince de Haydar gitti. Doktor onlara bir iğne vuracağını ve doğan
çocuklarının artık ölmeyeceğini anlattı. Ama bu iğnenin bir vakti vardı.Yani öyle hemen
iğne vurmakla olmazdı. Haydar çok çaresiz olmasa karısının kanamasının bilmem
kaçıncı gününü doktora hiç belli eder miydi. Bir de gebelik izlenecekmiş. O bunlara asla
izin verecek adam değildi. Gel gör ki yaşları yirmibeş olmuş, altı bebeyi toprağa
koymuşlardı. Nefesi derin hocaların da bir faydası olmamıştı. Çaresizdi işte. Allah’ tan
özür dileye dileye,her namazda yeniden secdeye kapana kapana, bu günahtan
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
arınmaya çalışıp söylenilenleri yerine getirdi. Bebek mutlaka hastanede doğacaktı..Bu
da şartlardan biri idi. Mahalle ebesine kurban olası doktor elini kolunu bağlayıp gözünü
öyle bir korkutuyordu ki evde doğurtmayı göze alamadı. Çaresiz bebek hastanede
doğdu. Kanı mı bozukmuş ne? parmak kadar çocuğun kanını değiştireceklermiş diye
doktorun yaptıklarına söylenip durdu. Kanı değiştirilen bebek yatağında viyaklıyorken
yedi yılda yedi çocuk doğuran Nazlı kendi kanının da değiştirildiğini sandı. Çünkü onun
da yanında kırmızı bir torba asılmış, damarlarından içeri damla damla dem gidiyordu
işte. Hemşire “korkma bu kanı alttan kaybediyorsun. Zaten sen kendi kanını sonra
kendin yaparsın” diyerek yüreklendirdi onu.
Kucaklarında çocukları ile beraber evlerine dönerlerken doktoru da, hastaneyi de, kan
torbalarını da, hemşireyi de çoktan unutmuş, sadece Yaşa adını verdikleri kızlarını
akıllarında tutar olmuşlardı. Unuttuklarından birisi de doktorun “Nazlı bacı bu bebeğe iyi
bak bir daha istesen de bebeklerin ölmeyecek” dediği idi. Doktorun ağzı varmamış, bir
daha doğuramayacaksın diyememişti.
Yaşa bebek yaşıyordu. Gözündeki hafif bir kayma dışında da hiçbir kusuru yoktu.
Haydar eskisinden daha çok şükrediyordu. Nazlı’da bu şükürlerin altına hemen den den
koyuyordu. Yaşa’nın gözleri görüyordu nasılsa. “Allah’tan gelen canla başla beraber.
Maşallah, maşallah…” Evet bebeğin her yanı maşallah boncukları ve okunmuş ot, çöp,
tohum gibi nesnelerle doluydu. Çok şükür faydasını da görüyorlardı. Arada bir
hemşirenin eve kadar gelip çocuğa “aşı iğnesi” vurup ateşlendirmesinden başka bir
hastalık Yaşamıyorlardı. Bu da doktorun işgüzarlığıydı işte. Çocuğu Yaşattı diye bildiğini
okuyordu. Allah’tan ateş hali bir, en fazla iki gün sürüyor, sonra Yaşa yeniden hopur
hopur hopluyordu.
Yıllar yılları kovaladı. Bir de oğlan çocuk olsa iyi olurdu ama Allah vermiyordu. Haydar
da bir daha Nazlı’yı doktora götürüp günah işlemek istemiyordu. Adliyede öyle olaylara
tanık oluyordu ki Allah korkusu olmayan münafıkların yaptıklarına şaşırıp kalıyor,
istemeden dinlediği her duruşmadan sonra işlemediği günahlar için bile tövbeler ediyor,
hırslarından arınıyor, “Bir tas aşım, kaygısız başım.” diyor, maaşını kızına, karısına,
kendisine, köyüne yetecek şekilde idareli harcıyor, şükrediyordu.
Yaşa, okul yaşına geldiğinde Haydar onu okula gönderdi. Çünkü adliyede çalışıyor,
yasaları biliyordu. Kız da olsa okula beş yıl gitmeliydi.
Yaşa okuldan eve gelip de şehla gözleri ile heceleri hecelemeye çabalayıp, ince
parmakları ile kalem tutup, beceriksiz çizgiler çizdikçe, annelik babalık aşkları
kabarıyor, kızlarının kargacık burgacık yazılarını seviyorlardı.
Öğretmen, önce çocuğun gözleri için çağırdı onları. Anladı ki aile bu konuda kararlıydı.
Allah’ın verdiği bu kusura asla müdahale etmeyecek, ettirmeyeceklerdi. Sonra okuma
yazmaya geçtiyi için çağırdı. Sevindirdi garipleri. Babanın koltukları kabardı. Nazlı
sevinçten ağladı.
Yaşa defterinin üstüne kendi ismini yazıyordu. Yaşagül. Yaşagül.
Annesi okuma bilmediğinden bir şey demedi ama babası “Kızım senin ismin öyle değil
böyle yazılır.” diyip deftere Yaşa yazdı. Yaşa kıkır kıkır gülerek anlattı. Öğretmeni ona
“sen ne güzel gülüyorsun çok Yaşa ve çok gül” demiş sonra defterine Yaşagül yazıp “bu
senin ismin, şimdi buna baka baka bir sayfa yazacaksın” diye eklemiş, o da oturup
hepsini yazmış, yazarken de hecelemişti. “Yaşagül, Yaşagül…” Bu babasının da hoşuna
gitmiş, ona hep Yaşagül demiş ve dedirtmişti.
Yaşagül ilkokulu bitirmiş, öğretmeninin aşırı ısrarı üzerine ortaokula da başlatılmıştı.
Okulun bu en az dikkatini çeken eğri bakışlı kızı baya baya okuyordu işte. Çok
konuşkan değildi. Çok. içine kapanık ta değildi. Gözünün yüzünde oluşturduğu
asimetrinin de çok fazla farkında değildi. Çevresindeki tüm ailelerin en az dört beş
çocuğu varken, kendisinin bir tek olmasının yaratması gereken şımarıklık da yoktu
onda. Ne de olsa kendisinden önce ölen altı bebek vardı. Şımarırsa Allah cezasını verirdi
sonunda.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaşagül ortaokulu bitirdiğinde Karaağaç ailesinin Yaşamında da çok şey değişmişti.
Kasabanın yanı başındaki köylerinde hemen hemen hiç kimse kalmamış, köy
gençlerinin bir kısmı Almanya’ların yolunu tutmuş, arkadan başkalarını da götürmüş, bir
başka kısmı taşı toprağı altın şehre gitmiş, onlar da başkalarını peşlerinden sürüklemiş,
kendi kardeşleri de oraya buraya savrulmuşlardı. Anaları önceleri “Bu memlekete Urum
geldi bizi dağıtamadı. Ermeni kesti bizi dağıtamadı. Kıtlık oldu, hastalık kırdı geçirdi bizi
dağıtamadı. Bu Almanya ne menem bi şey ki köyü sildi süpürdü.” diye dertlenmiş sonra
onlarda evlatlarından birine sığınmışlardı. Haydar ile Nazlı artık köylerine pek
gitmiyorlar, gitseler de taş duvarlardan başka bir şeyle karşılaşmıyorlardı.
Nazlı “Biz de İstanbul’a gitsek.” demeye başlamış,”Bacılarım orada gardaşlarım orada.”
diye sayıklar olmuştu. Haydar da işinde epeyce kıdemliydi. İstanbul’a tayin istese
hemen verirlerdi. Onun kadar kıdemlisini nerden bulacaklardı.
Aynen düşündüğü gibi oldu. Artık İstanbul adliyelerinden birinde mübaşir olmuştu.
Avrupa yakasının Gültepe’sin de bir ev tutmuş, karısı ve kızı ile yerleşmişlerdi.
Akrabalar sağ olsun el birliği ile bu gecekonduyu bulmuşlardı. Büyük şehirlerde herkese
göre bir çatı vardı sonunda.
Okullar açıldığında Yaşagül’ün liseye verilmesi gündeme bile gelmedi. Burası İstanbul,
her gelen kabak çiçeği gibi açılıveriyor, onca emekle, onca günaha girerek sahip
oldukları, gözlerinden ameliyat olmasına bile izin vermedikleri bu kız çocuğunun kabak
çiçeği olmasına ne annesi ne de babası izin verebilirdi. Yaşagül de istemezdi zaten. Bu
şehrin çocukları da bir garipti. İnsanın yüzüne baka baka “Bir gözü Galata’da gezerken
öbürü Üsküdar’da oynaşıyor.” diyiveriyorlardı. Onlarla aynı yerde olup ne yapacaktı.
Konuşmaları farklıydı. Yaşagül’ün “ka” ları “ga” yaparak,bazı sözcüklerde hecelerin
yerlerini değiştirerek konuşması onlara acayip geliyor, onların her cümleye “ayol” ile
başlamaları da Yaşagül’e garip geliyordu. Anasının dizinin dibinde oturup kısmetini
beklerdi.
İşte bu böyle olmadı. Onlardan daha önce İstanbul’a gelmiş olanlar “Burası İstanbul”
diyorlardı. “Ekmek aslanın ağzında” diyorlardı.”Evde oturmak olmaz, bak bizim Emine
konfeksiyonda çalışıyor, Memo dayının kızı da deterjan fabrikasında.” diyorlardı.
“Üstelik Yaşagül ortaokulu bitirmiş. Bir yerde olmasa başka bir yerde mutlaka iş
bulunur.” diyorlardı.
Haydar`ın bu konuda kafası kolay kolay karışmazdı ama bir iki ay içerisinde mübaşir
maaşı ile İstanbul’da yaşanamayacağını öğrenmesinin ardından sadece kafası veya
midesi değil, dünyası karışmaya başlamıştı. Hem onca insan boşuna mı konuşuyordu.
Herkesin çocuğu hatta karısı bile çalışıyordu. Mahkeme salonlarında çalışan bir yığın
kadın avukat, savcı,hatta hakim bile vardı. Bir ordu erkeğin içinde olmalarına karşın
ellerine erkek eli bile değmiyordu. Hatta bir duruşmada savcı hanım iddianamesini
okuduğunda Urfa’lı ağa “Sen bu kancığın sözüne bakma hakim bey” dedi diye başına
neler gelmiş, ağa, ağa olduğuna bin pişman, kancıktan beter hale getirtilmemiş miydi.
Onun kızı da namus çerçevesinde çalışabilirdi.
Durumunu hakim beye anlattı “Uygun bir yerde uygun bir iş…”
Hakim bey bir iki yere telefon ettikten sonra PTT de bilinmeyen numaralar servisi
Yaşagül için en uygun işyeri olarak seçildi. Yaşının iki yaş büyütülmesi gerekiyordu. O
da kolayca halledildi. Yıllarını adliye salonlarında geçirmiş olan emektarın kızından
kimse böyle bir yardımı esirgemezdi.
Yavaş yavaş her şey daha bir yoluna giriyordu. Yaşagül işine başlamıştı. Hem de
konfeksiyonda yada fabrika köşelerinde değil devletin koskoca PTT sinde. Gerçi
vardiyası vardı. Gecesi gündüzü pek belli değildi ama kızın aklı başındaydı. Başını
önüne eğiyor, işine gidip geliyor, kazandığı tüm parasını da son kuruşuna kadar
babasına veriyordu.
Nazlı, ara ara kızının yaşının geçmekte olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. İnceden
inceden ağız yokluyor ama hiçbir bilgi alamıyordu.
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaşagül, yüzlerce kız tanıyordu. Hepsi kendisi gibi kulaklıkların, fişlerin arasında
çalışıyor, iş çıkışında büyük postanenin önü ana baba günü oluyor, her biri birisi ile
buluşuyor, ertesi gün de gezip tozmalarını birbirlerine fıkır fıkr anlatıyorlardı.
Yaşagül, “Herhalde benim kısmetim bağlı” diye düşünmeye başlamıştı. Çünkü kimse
onun peşine takılmıyor, kimse ona laf atmıyor, kimse de onunla evlenmek istemiyordu.
İster istemez aynalara daha dikkatli bakıyordu. Ten rengi herkesinkinden biraz dana
koyuydu. Konuşması herkesinkinden biraz daha kaba. Ayrıca gözlerinden birisi
Galata’ya bakarken öbürü bakıyordu Üsküdar’a…
Artık babası da zamanın geçtiğini düşünmeye başlamış, kızının hayırlı baş göz olması
için namaz dualarına yenilerini eklemişti. Kendileri onun yaşındayken yarısı kız yarısı
oğlan altı çocuğu çoktan toprağa koymuşlardı. Ne de olsa İstanbul’da insanlar onbeş
onaltı yaşında evlenmiyorlardı ama otuz olmayı da beklemiyorlardı. Oysa kızı otuz
olmak üzereydi. Yıllardır İstanbul’un en kalabalık yerinde işe gidip geliyordu. Kısmeti
açılmıyordu. Haydar beyin emekliliği de gelmiş geçmişti. Hayırlısı ile kızını yuvasına bir
yerleştirebilse bir gün bile beklemeyecek emekli olacaktı.
Derken o gün de geldi. Yaşagül’ün asimetrik bakışları ışıl ışıldı. Halis onunla evlenmek
istiyordu. İşyerinde çalışan kızlardan birinin nişanlısının arkadaşıydı. Yaşagül’ü görmüş
beğenmişti. Onun ruhu güzeldi. Önemli olan buydu. Şimdiki zamanda insanlar ruh
güzelliğinden anlamıyorlardı. Yani o bütün bunları söylerken “Sen çirkinsin ama benim
için fark etmez.” demek istese de Yaşagül anlamadı, yada anlamamak işine geldi.
Halis denizci olduğunu, gemilerde çalıştığını, bazen aylarca açık denizlerde yol
aldıklarını, sonra gelip İstanbul’da on onbeş gün kaldığını, daha sonra yeniden sefere
çıkmak zorunda olduğunu anlattı. Yaşagül’ü mutlu edebilirdi. Evlilik için kız tarafından
hiçbir şey istemiyordu. Zaten erkek tarafı da yoktu ortada. Yıllar önce annesini babasını
kaybettiğini, kasabasındaki meslek lisesini zar zor okuduktan sonra askere denizci
olarak gittiğini, gemilerin makine dairelerinde çalışmaya başladığını, işi iyi öğrenince de
uzun yol gemilerinde iş bulduğunu, bu işin parasının çok olduğunu, Türkiye’deki diğer
işlere benzemediğini, liman liman dolaşmaktan evlenmeye fırsat bulamadığını, artık
evlenmek istediğini, uyanık İstanbul kızlarının namus anlayışlarının bozuk olduğunu
anlatırken “çöpsüz üzümüm işte” diye de esprisini yapmıştı.
Güzelce bir düğünle evlendiler. Damat elinden geleni yapmıştı. Zavallının kimsesi
yoktu. Düğün salonu gelin kızın arkadaşları ve akrabaları ile dolmuştu. Güzelce de bir
evleri olmuştu. Halis Yaşagül’ü gecekonduda oturtamazdı. Daha kalabalık bir yere,
Beşiktaş’a yerleşmişlerdi. Evlendikten kısa bir süre sonra Halis iş gereği uzun yola gitti.
Gittiği yerden Yaşagül’e para göndermek kolay olmayacağından gitmeden önce
yeterince para bırakacaktı ama telaştan unuttu.
Haydar bey kızının evlendikten sonra çalışmasını istemediğinden, yani kızının çalışıyor
olmasından mutlu olmadığından, Halis’e bunu işin başında söylemiş ve evlilik olur
olmaz iş de bıraktırılmıştı. Kulaklıklardan ve eskimiş santrallerdeki bozuk seslerden
dolayı işitme kaybına uğramış olan Yaşagül istemeden yüksek sesle konuşurken her an
kavga ediyor gibi görünüyorsa da çok mutluydu. Evde kalmış olmaktan kurtulmuştu.
Belki de en önemlisi buydu.
Halis gerçekten aylarca denizlerde dolaştıktan sonra evine döndüğünde evin bütün
eşyalarını değiştirdi. Birçok eşyayı gittiği yabancı memleketlerden getirmişti.
Yaşagül pek anlayamadı önceleri. Her şey yepyeniydi zaten. Üstünden bir yıl bile
geçmeden eşya değiştirmeye ne gerek vardı.
Halis öyle düşünmüyordu.
Teknoloji hızla ilerliyor, bir ay önce alınan bir televizyon bir ay sonra demode oluyordu.
Para varken her şeyden yararlanmak gerekiyordu. Dünyaya bir daha gelecek değillerdi.
Gençlerdi. Gençlikte yaşamayıp ne zaman yaşayacaklardı.
Yaşagül çok sorgulayıcı bir kişiliğe sahip olmadığından kolay ikna oluyordu. Aslında
parayı çar çur etmek yerine biriktirip bir araba alsalar daha iyi olurdu ama Halis hiç
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
İstanbul da durmuyordu ki. Araba bekleyebilirdi. Hem bu durum başka bir anlamda da
özel bir haz veriyordu Yaşagüle. Her zaman yüzüne bakıp bir gözünün Galata’ya
öbürünün Üsküdar’a baktığını söyleyenler şimdi ona özençle bakıyorlardı. Evi son model
eşyalarla doluydu. İnsanlar birçok elektronik eşyayı ilk kez onun evinde görüyorlardı.
Artık gözlerine bir şey demeseler de “Allah çirkin şansı versin kardeş” diye lak lak
etmeden duramıyorlardı.
Yaşagül hasedinden çatlayan bu kızları sık sık evine davet ediyor, yedirip içiriyor, yeni
eşyalarından söz ediyor, yakında bir bebekleri olacağını da eklemeyi unutmuyordu.
Halis gene yoktu. Uzun yollardan birine daha gitmişti. Yaşagülün de karnı epeyce
belirginleşmişti. Sabahın kör saatinde kapı zili uzun uzun çaldığında “acaba kim” diye
düşünürken keşke Halis bir de yardımcı tutsaydı şu eve diye geçirmeden edemedi
aklından.
Halis eşyaları alırken ne kedar cömert hatta savurgan davranıyorsa nakit para
konusunda o kadar cimriydi. Yani Yaşagül’e ya yetecek kadar para veriyor yada para
bırakmayı unutuyordu. Biraz fazla verse en azından gündelik temizleyici tutabilirdi. Ne
var ki işten çıktığı için evinin işini kendisi yapmalıydı. Herkes böyle düşünüyordu.
Yaşagül de olmayacak isteklerini dile getirmiyor, kendisine ne oldum delisi dedirtmiyor
-du. Bu düşünceler hızla kafasından geçerken kapıya kadar yürüyüp “Kim o? ” demeden
kapıyı açmıştı bile.
Üç kişi vardı kapı önünde. Temiz giyimli, siyah görünümlü üç iri adam.
-“Buyurun ne istemiştiniz? ” diye sordu.
-“Halis Kurt`un evi bura mı? ”
-“Evet”
-“Kendisini çağırsana bacım.”
-“Evde yok.”
-“Ne zaman gelir? ”
-“Bilmem uzun yola çıktı bir iki, aya döner.”
-“Ne uzun yolu? ”
-“Çalıştığı gemi ile galiba Rusya tarafına gittiler.”
-“Ne çalışması? Hangi gemi? ”
Yaşagül nihayet “Niye konuşuyorum ki ben bu adamlarla? ” diye sordu kendi kendine.
-“Siz Halisi ne yapacaksınız? ” diyebildi.
-“Biz onun ortaklarıyız.”
-“Ne ortağı ya? ”
-“Neyse bacım sen şu kağıdı al. Gelince kendisine ver o anlar.”
Arkalarını dönüp gitmeden önce birbirlerine bakıp “El mi yaman, bey mi yaman
göreceğiz” cümlesini de duyurdular.
Yaşagül avucundaki kağıtta yazılı olan lakap gibi isimleri okumuş, hiçbir şey anlamamış,
hiçbir yorum da yapamamıştı ama içinde garip bir korku duyuyordu. Alel acele baba
evinin yolunu tuttu. Olanları babasına anlattı. Onca yıl mahkeme salonlarında
anlatılanları dikkatle dinlemeyi ve anlayıp yorumlar yapmayı öğrenmiş olan Haydar bey,
sezinledikleri hakkında hiçbir açıklama yapmamış, sadece kızına “Sen şimdilik evine
gitme biraz burada ananla kal.” diyip evden çıkmış, düşüne düşüne ne yapacağına
karar vererek ertesi gün, daha yeni emekli olduğu adliyedeki en kıdemli hakimlerden
birisinin odasında nefesini almıştı. Kuşkularını anlattığı hakim bey de aynen kendisi gibi
düşünüyordu. “Hemen bir ön araştırma yapalım bakalım” dediler. Araştırma jet hızı ile
tamamlandı. Şapka düşmüş kel görünmüştü. Halis, halis muhlis bir soyguncuydu.
Epeyce kabarık bir dosyası vardı. Profesyonel işi buydu. Şirket gibi çalışan dört kişilik
soyguncu çetesinin elemanlarından birisiydi. İlkokuldan sonra hiç okumamış, askerliğini
kaça göçe zoraki bitirmiş, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, kendisi gibi üç beş
ipsiz sapsızla kolay yoldan para kazanmaya başlamışlar, zaman zaman enselenmişler,
yatmışlar, çıkmışlar, affa uğramışlar, yankesicilikten otomobil hırsızlığına terfi ettikten
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
sonra çağ atlamışlar, hangi dönemde ne gidiyorsa o işe balıklama dalmışlar, şehrin en
lüks villalarını soymayı çoktan bırakmış, işyerlerini soymaya başlamışlardı.
Soygunu yapıyor sonra bir süre eşyaları bekletiyorlar polisin iz sürmeyi bıraktığını
düşündüklerinde de elden çıkarıyorlardı. Bu iş için kullanılan depolar fişlendikçe adres
değiştiriyorlardı. Halis aklınca farklı bir çözüm bulup evlenmişti. Evli olunca evine sokup
çıkardığı eşyaların hesabını kimse sormazdı. Ayrıca Karaköy’ün arka sokaklarındaki
herkesin evi olan evlerde, dizi dizi erkek bekleyen kadınlara da avuç dolusu para
dökmek zorunda kalmazdı. O da öyle yapıyordu. Her soygundan sonra evine geliyor,
yeni eşyaları getiriyor, öncekileri çıkarıyor, yatıyor, kalkıyor, canı isteyince de sanal
seferine çıkıyordu. Zaten araştırmış halim selim, kendi halinde, uyanık olmayan, kolay
kandırabileceği bir kız bulmuş, işlerini tıkır tıkır yoluna koymuştu. Bu arada ortaklarını
da soyabileceğini düşünmüş, yedi sekiz ay da başarmış, anlaşılan sonunda evinin
adresini tespit eden ortakları onu enselemişlerdi.
Haydar bey bütün taşları yerine oturttuğunda eli ayağı kesilmiş, baygınlıklar geçirmiş,
isyana alışık olmayan beynini dudaklarından dökülen “Fesuphanallah” sözleri ile
frenlemeye çalışmıştı.
Kızını bir daha o eve göndermedi.Evin anahtarını polise teslim edip hemen boşanma
davası açtırttı. Delillerle dolu dosyayı gören hakim de hemen boşadı Yaşagül`ü.
Pis kokulu gazlarla doldurulmuş büyük, gösterişli bir balon patlamış, kokusu tüm
İstanbul’a yayılmış gibiydi. Olay dilden dile dolaşıyor, zavallı Yaşagül canını hangi deliğe
sokacağını bilmiyordu.
Evi, eşyaları dağılmıştı. İşinden olmuştu. Karnı kocamandı. Sevmeyi öğrenmeden büyük
bir nefreti öğrenmişti. Ağzını bıçak açmıyordu. Hayar bey ile Nazlı hanımın da ağzını
bıçak açmıyordu. Sorup soruşturmadan kızı ilk isteyene vermişlerdi offf offfff
Yaşagülün sancıları tuttuğunda doğacak çocuğun erkek olacağını önceden biliyorlar ama
coşkusunu Yaşayamıyorlardı. Çocuk doğdu. Doktor bebeğin adını sorduğunda Bora
olsun dedi Yaşagül. Bu öyle bir fırtınaydı ki sadece bora olabilirdi.
Zavallı Yaşagül yeniden işine döndüğünde sadece gözleri değil sanki bütün bedeni
yamulmuş gibiydi. Bu ne biçim kaderdi. Bir soyguncunun dölüne bakabilmek için
sürüngenler gibi sürünmek zorunda kalıyordu.
Bora büyüdükçe kişiliği ortaya çıkıyor, yumruk kadar çocuk olmasına karşın kimse
onunla baş edemiyordu. Çok yaramazdı. Her şeyi kırıp döken, sinsi sinsi zararlar veren,
garip bir şeydi. Artık “Soyunu s…. ğim soyuna çeker” diye küfür bile ediyordu ağzı dualı
Haydar bey. Çocuğun dayanılıp tahammül edilebilecek hiçbir tarafı yoktu. Onun
yaramazlıkları yüzünden önce konu komşu, sonra da akrabalar gidip gelmez olmuşlardı.
Soyguncu Yaşagül`ün geri kalan yaşamını da soymuştu kısacası. Sorgulamayı
öğrenmemiş olan kafası şimdi sorguluyordu işte. “Neden? ... Neden? ...”
İşyerinden yorgun argın geldiği bu mübarek cuma akşamında; bir bardak su ile bir avuç
dolusu ilacı tutan elleri tir tir titriyor, üzerine oturduğu yatağı da sarsılıyorken
sorgulamayı sürdürüyordu. “Bütün bunları hak etmek için ne yaptım ben? ...”
Kalktı. Yıllardır annesinin özenle sakladığı ilkokul birinci sınıftaki kargacık burgacık
yazılarla dolu onur defterini aldı.Yaşagül Yaşagül diye baştan sona kadar doldurulmuş
sayfayı açıp ismini baştan sona bir kez daha okudu.
Okumayı bittirdiğinde nikah memurunun sözleri geldi aklına
-İsminiz?
-Yaşagül
-Hanımefendi bir kez daha isminizi tam ve doğru olarak söyler misiniz?
Yaşagül gerçek adının sadece Yaşa olduğunu anımsayıp düzeltiyordu
-Yaşa Karaağaç
-Beyefendi sizin isminiz
….
…
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaşagülün kafasında bir pencere açılıyordu sanki.sorgulamalarının yanıtını gösteren bir
pencere.
“Ben ne yaptım? ...”
Önüne ilk çıkanla evlenirken nikah memuru onu uyarmak istercesine “gerçeği” yüzünün
ortasında patlatmış o bunu anlamamış, cezayı hak etmişti. Öğretmeni ona sadece
Yaşamanın yetmeyeceğini Yaşarken gülmesi gerektiğini de öğretmek istemiş ama o
bunu da yapmamış (gül) mekten vazgeçmişti. Olmadık yerde okulunu bırakmış olmadık
yerde işinden ayrılmıştı. Hep kolay Yaşamak istemişti.
Tekrar defterine döndü. Bir kelam aldı. Bütün. “gül”lerin üstünü çizdi. Şimdi ismindeki
güller dökülmüş sadece Yaşalar kalmıştı. “Doğarken zoraki Yaşatılmış bir bebek
olduğumu” söylerlerdi diye geçirirken içinden, dökülen güllerin üstüne düşen
gözyaşlarını eğri bakan gözleri görmedi.
Hala avucundan bırakmamış olduğu ilaçlara bakmaya başladı. Şimdi de borayı
düşünerek ağlıyor, avucundaki ilaçlar ıslanıyordu. Boradan da hayır yoktu. Kışın gelişi
sonbahardan belli idi. Ama anaydı. Soyguncunun oğlunun anası. Ve o ananın yaşayan
bedeninde de oğlu için çırpınan bir gizem vardı.
Az duyduğu için sesini kontrol edemediğinden mi, yoksa tir tir titremesinden mi,
ağlaması da sessiz olmamış hüngür hüngür böğürürcesine ağlamaya başlamıştı. Odaya
dalan annesi ve babası yatağın üstünde yılan gibi kıvrılmış, yarı baygın kızlarının
kasılmış yumruklarını açarken bir elinde bir kalemin kırılmış olduğunu anlamışlar ama
öbür avucunun içindeki ezilmiş yapışkan beyazlığın ne olduğunu anlayamamışlar,
yatağın üstünde duran defteri incelemeyi ise akıllarına bile getirmemişler, sadece
“kendine gel. Kendine gel” diyerek, yanaklarına bir iki tokat atmışlardı.
Yaşa yine kendine söylenileni yaptırıyor, yaşıyordu.
TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yaşlı Şiir
Bu yaşlar
Sebepli yaşlar
Baksana
Elli sene yaşamışlar.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yazılmamış Şiir
Kan kızılı dört oda
Ritmini tamamlar
Sevdalıdan kopmuş titrek rüzgar
Kan kızılı saçlara;
Yazılmamış,
Ve
Son nefesten önce mutlaka yazılacak
Şiirlerini saklar.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yazılmaya Çalışan Şiir
Oturup bir iki laf etmeli
Bilmem ki neyi neye benzetmeli
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yeni Doğan Şiir
Sevgilerin kucağına düşen
Minicik bir devdin
Kadife tenin
Dayanılmaz kokun
Kıpırdayan dudakların
Ağlaman susman
Doyman yada acıkman oldu
Birden tüm yaşam
Sevgi tembeli yüreklere çarptığında
Bin kaba el gezinir teninde
Batar dikenler dizlerine
Kanar damarların ince ince
Örseleniş olursun
İki zıt dünyada
Her gidiş geliş
Çekiştirir bedenini
Kırış kırış olursun
Büyüyorsun derler
Anlamazsın
İstemezsin
Büyürsün
Kıskançlıkla tanışır
Paramparçalanırsın
Tanecikler gibi dağılırsın boşluğuna
Orası en uzak
En sesiz
En sevgili
En sevgilisiz yerdir
Yaşam o yerde de sürdürülmektedir
Aksak adımların
Titreyen bedenin
Sersem sersem dönüp durur
Sevgilinin çemberinde
İçin ezilir
Yüreğin taşar
Bileklerin sızlar
Yolun uzar da uzar
Ufff olur
Off olur soluk alışın
Bıkmadan usanmadan adımlarsın
Islanır nokta nokta yanakların
Hüzün düşer eteklerine
Yaşadıklarını şiire yazmak istersin
Karalarsın
Bırakırsın
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yere Düşen Şiir
Haykırdım
Gürültüye karıştı.
Fısıldadım
Duyulmadı.
Bir bakış attım
Yakalayan olmadı.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yersiz Şiir
Saksı ağacı gibi garip
Saksı ağacı gibi yersiz
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yılanlı Şiir
Sana dokunmayan yılan olup
Bin yıl mı yaşasam
Yanağında titreyen kelebek olup
Bir bahara mı kansam
Sana dokunmayan yılan olabilirdim
Bin yıl yaşamaya kararlı
Sana dokunan çiçek olmaya kalktım
Bir baharlık ömre razı
Dikenime taktın kafanı…
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
YOK (olası) şiir…
Bir “YOK” anlatacağım size...
Bulmak, tutmak, bırakmamak bırakılmamak istediğim bir “YOK”..
Aranabilecek her yeri arayacağım,
Köşe bucak her yeri didikleyeceğim,
Asla yılgınlık göstermeden, mutlaka var etmeye çalışacağım bir YOK….
Sanıyorum ki o YOK birinizin bedeninde gizli.
Birinizin badenin ulaşılamaz kızıl kanının dolaştığı kılcal damarlarında.
YOK’un Bu damarlardaki sırlanmışlığı dışarıya çıkmasına izin vermiyor,
Onu dışarıya çıkaracak bir sihir de henüz keşfedilemedi.
Bu sihrin kendimde olduğunu sanacak kadar hayalciyim
Hatta megaloman,
Bir o kadar ukala
Koşturup duruyor,
İzin alabildiğim her bedene izin verildiği ölçüde dalıp çıkıyorum.
Zaman zaman nefretlerinizi bulup çıkardığımı oluyor...
Zaman zaman bu tutsak evlerinizden saygıları azat ediyorum.
Zaman zaman içten duygular bulduğum oluyor minik yürek kafeslerinizde,
Şaşırıp kaldığım oluyor kokuşmuşluklara..
Şaşırıp kaldığım oluyor filizlenen rengarenk çiçeklere...
Sulanmadan,
Işıksız,
Havasız,
Nasıl da açılıp saçılmış bunlar diyorum.
Minnetlerinizi yakalıyor, rahatlatıp bırakıyorum.
“Gönlü kırılmasın da boş ver” lerinizi yakalayıp gülüp geçiyorum.
“Her şey olacağına varır”larınıza göz kırpıyorum.
Ama oralarda fazla oyalanmıyorum.
Çünkü o bulduklarımı aramıyorum
Kendinize iyi bakın
Belki sizdedir
Dudaklarımın dokunabileceği bir tarçın kokusu benim aradığım,
Ve o hala YOK.
YOK diye bağırmadayım….
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yontulmuş Şiir
Nalıncı keseri gibi
Yontun kendine
Kötü anılar girdi
Daha birini onarmadan
İkincisi
Tenime değdi
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Yüzsüz Şiir
Son sıradaki yerinde
Çiban sancısı,
'Hadi artık sen git' diyen dudak,
Durak,
Hep olmak istediğin anlamsız...
Tuzak,
Kendince oluşturduğun hınzır...
Kaplama dişlerden yayılan
Sinsi,çürük kemik kokusu,
Cebinde sakladığın
Yüzleşeceğin
Salak yüzsüzlüğün
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zalim Şiir
Zalim Şiir
Umuda bir dalıp
Bin kere çıkmalar
Zalim mi zalim
Seni elimle
El’e teslim ettim.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zamansız Şiir
Hayat bu.
Beşinci mevsimin ikinci baharı...
Kim bilir
Belki de insan ömrünün en yaşanılası zamanı
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zararlı Şiir
Yalnızlık vardır
Dokuntusu zarardır
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zehir Panzehir Şiir
Dudağımdaki yasak,
Elimdeki günah,
Beynimdeki çivi,
Sırtımdaki yük,
Boğazımdaki yumruk,
Gözümdeki diken,
Kısacası sen.
Hem zehir
Hem panzehirsin.
Bir ondan
Bir bundan içilen.
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zehir Zemberek Şiir
Sensiz tadı yoktu
Seninle zehir zemberek oldu
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zıt Şiir
Sen
Ben
Ben
Sen
hep
sadece
hep
sadece
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zincirli Şiir
Görüş günü
Ya gelir ya gelmez
Belli olmaz
Bilirim
Bir gelse beş gelmez
Beş bekler
Bir görürüm
Kavuşmak değildir görmek
Bekledikçe ölmek hoş değildir
Gözlerim kaçar gözlerinden
Suskun
İçerden zincirlerim kendimi
İçeri çekmek isterken kendisini
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zirvedeki Şiir
“bizimki”ni belki tanımlayamam
ama” benimki”ni biliyorum
benimki
farklı bir kokteyl
senin yüksek tecrübelerinle çok da örtüşmeyen
şişelenmiş süspansiyon tortusu
bu karışımda sunduğum tat la
seni tutmak istediğim zirvenin
tertemiz havasında
sarsıyorum saçlarını
ciğerlerinde bambaşka bir ferahlık
kulaklarında bambaşka bir basınç yaratıyorum…
TAMAY ÖNAL POLAT
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zor Şiir
Ortaya kendimi süreceğim
Seni yanı başıma alacağım
Yaşamımda ailem olacak
Türkiye’de olacağım
Kadınlığı taşıyacağım onurla
Şair olup
Şiirler yazacağım
Zor
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zorunlu Şiir
Gözlerimin önündeliğini
Biraz ötesindeliğini
Yüreğimin içindeliğini
Yüreklerin en uzağındalığımı
Duyumsamak
Ve
Zorunlu olmak yaşama
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat
Zurnalı Şiir
Kuşbeyinlisin
Zurnanın son deliği bile değilsin
Tamay Önal Polat
www.Antoloji.Com - kültür ve sanat