Tamay Önal Polat
Transkript
Tamay Önal Polat
Tamay Önal Polat - şiirler - Yayın Tarihi: 5.11.2009 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir. Şiirlerin kopyalanması gerçek veya elektronik ortamlarda yayınlanması, dağıtılması Türkiye Cumhuriyeti yasaları ve uluslararası yasalarla korunmaktadır ve telif hakları temsilcisinin önceden yazılı iznini gerektirir. Bu doküman, şairin kendisi veya temsil hakkı verdiği kişinin isteği üzerine Antoloji.Com tarafından, şairin veya temsilcisinin beyanları doğrultusunda yayınlanmıştır. Bu dokümanın yayınlanması kullanılması dağıtılması kopyalanması ile ilgili husularda ve şiir içerikleri ile ilgili anlaşmazlıklarda Antoloji.Com hiç bir şekilde sorumlu ve taraf değildir. Tamay Önal Polat (1953) Oltu'lu* anne babanın Olur* doğumlu ilk çocuğuyum. Hep abla oldum.O nedenle 'abla' 'abi' ön adlarını kimse için kullanamadım.Ankara.Erzurum Erzincan İzmir İstanbul il ilçe ve köylerinde; Altı ilkokulun, üç ortaokulun, iki lisenin, iki eğitim enstitüsünün ve bir fakültenin öğrencisi oldum.En çok matematiği sevdim. Matematik öğretmeni olup Sosyalbilgiler öğretmeni olarak atandım.yanlışlığı düzeltene kadar akla karayı seçtikten sonra okul okul gezmeye devam ettim. Başladığım her işi bitirdim. Ailemle ve Babamın mezun olduğu okulla* övünmeyi 1979 doğumlu oğlumu bebek gibi sevmeyi sürdürüyorum. Ülkemde gezip görmediğim il ilçe ve hatta köy yok gibidir. Şimdi dünyayı gezmeye çalışıyorum. Dört beş yaşlarında babam 'Gönül bahçesi'ne götürmüyor diye acı çektim.Altı yaşımdayken'Kederden mi neden bilmem sarardı reng-i ruhsarım'sözlerine takılıp Türk sanat müziğini keşfettim.Birdaha başka müzik dinlemek istemedim.Ud için öğkü yazdım(udi şiir) Kanun çalıp rahatladım.Hiç resim yapmadım.Şiir yazıp yazamadığım konusunda kararsızım.Yüreklerinike sunarım. *Erzurum'un ilçeleri *Pulur ve Hasanoğlan köy enstitüleri Şairin KİTAP OLAN ŞİİR isimli kitabından alınmıştır. Eserleri: Kitap Olan Şiir Mart 2001 Mavigül... www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Abuk Subuk Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img123.imageshack.us/img123/7813/tabutlb5.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/> Kem küm Abuk subuk Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Acayip Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img361.imageshack.us/img361/2248/acayipeo0.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=361&i=acayipeo0.jpg'><img src='http://img361.imageshack.us/img361/2248/acayipeo0.d26d09d580.jpg' border='0'></a> Acayip iyi olmak nasıl bir şeyse Öyle Acayip işte Her biten gibi bitecek acayiplikler de Ortalama olacak yaşam Sadece izler kalacak Moda olduğu üzre Estetik yaptırırız biz de Görünmez olur acı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Acı Şiir Sana diyecek sözüm vardı Bana kaldı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Açamayan Şiir <p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash' data='http://widget-37.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='400' width='500' style='width:500px; height:400px'><param name='movie' value='http://widget-37.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality' value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign' value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars' value='cy=ms&il=1&channel=1441151880777096247&site=widget-37.slide.com'/></ object><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=1' target='_blank'><img src='http://widget-37.slide.com/p1/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/ images/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=2' target='_blank'><img src='http://widget-37.slide.com/p2/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/ images/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=1441151880777096247&map=F' target='_blank'><img src='http://widget-37.slide.com/p4/1441151880777096247/ms_t024_v000_s0un_f00/ images/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p> Açamayan goncalar tarlasıdır yanaklarım Damla damla sularım Sessiz serininde gecelerin Bir aydınlık yakalar da Güneşlendiririm ara sıra... Ama Açmaz, açamaz güller Dudaklarına hasret kaldıkça eylül 93 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Adressiz Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img232.imageshack.us/img232/4411/adressizeh7.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=232&i=adressizeh7.jpg'><img src='http://img232.imageshack.us/img232/4411/adressizeh7.0613801445.jpg' border='0'></a> Terlikçi tezgahı Rengarenk bakar. Kestane kebabı Buram buram kokar yangın rengi dudaklı hazanın gamı, Baharın taze zamanına Nice dil döker Çöker... Saçakaltı korunağında Alkış sesi gibidir 'Merhaba' sesi 'Şükür kavuşturana' denilmesi Sizin oralarda böyle demezler mi? Sizin oralar neresi Haziran 99 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ağlayan Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img232.imageshack.us/img232/774/alayanib9.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=232&i=alayanib9.jpg'><img src='http://img232.imageshack.us/img232/774/alayanib9.79914bece4.jpg' border='0'></a> Dün bize geldin ya Camda bir Balkonda bir İki çiçek vardı Sevinçten ikisi de ağladı. On dakikacık mutlu olmuşlardı Narin bir gonca ile Henüz açmamış cam güzeli Öpmek istemişlerdi seni Biri soldan,biri sağdan can sevgili Tutsaklardı Toprak bağlamıştı onları Ondandı işte Uğurlarken de ağlamaları. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ailevi Şiir Onlar benim herşeyim Biri kız Biri erkek İkisi de kardeşim Yavrum sesli, Sevgi nefesli Melek ateşli Yanık yürekli Anneciğim Ve artık toprak kokan babacığım.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Akrostiş ustasına katkı Antoloji Şairlerine Akrostişler yazan akrostişustasına küçük bir katkı da benden. Kendi özümüzdür Aynada gördüğümüz Her an yıpranarak Viranemize yürürken Ellerimiz titreyerek tutar devşirdiklerimizi Canımız Can ister İki iskelet olur adımlarız Ovanın toprağını.. Gurur der diik bakarız Lalenin bükük boynuna Uzağızdır aslında Masa üstünde unuttuğumuz aynamıza. >> Bu mesajımı sil Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Alatav Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img93.imageshack.us/img93/6403/alatavgx8.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=93&i=alatavgx8.jpg'><img src='http://img93.imageshack.us/img93/6403/alatavgx8.edd2a576fa.jpg' border='0'></a> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Alay Eden Şiir Ela, yeşil, mavi bakmalardan Sarı sırma saçlardan Yürek hoplatan İnce narin endamlardan Yoksunluğumla Çırpınır gülünç olurum Kahkahaların değer kulaklarıma Alaylı Oynamak öylesine zor ki Aptallığı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Amatör Şiir Şiir yazarak kendi heykellerimizi yapmaya çabalayan Biz amatör şairler. Paslı çakıdan gönül hançerleri üretir Odağı kaymış gözlüklerimizle Diken ucunda gonca dehen görürüz Venüs’ü yıldız sanıp Ay-tam dansını tamamlarken Kırpar kırpar uyak yaparız Sersemleyişimize buruk bir gülümseme iliştir Pamuk taşı dizdiğimiz sınırlarımızda Şiirler arşınlarız uygunsuz adımlarla Tespihin dik başlı imamesi Sessizliği ürküten afallamalarımızı çentiklerken. Yaşamadıklarımızı Yazmalara sığmayacak kadar büyütür, Ölümü düşünmeden ölürüz. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Anladığını Anlamayan Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img93.imageshack.us/img93/7849/anladnanlamayanrx8.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=93&i=anladnanlamayanrx8.jpg'><img src='http://img93.imageshack.us/img93/7849/anladnanlamayanrx8.7cde0cacc1.jpg' border='0'></a> Bir savaştır kazanır Sen çekersin o kaçar Zafer sarhoşluğuyla Sevgini yıkar Özlemini yakar Özverini talan eder giderken Işıldar gözbebeği Kanat çırpar yüreği öteki alemlere Mutlanır Gülümser Sessiz,,,, Süzülür uzağına Oyum oyum oyduğu yaralar Kabuklanır yeniden Ellerin arar Gözlerin ağlar Artık hiç bir yerdedir Bunu aptal kafan anlar Gönül nerededir Akıl nelerin peşinde Bunu da anlayamaz.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Anlamsız Şiir Yürekleri soğuk, Ayakları sıcak izleyenlerin Şarap kokulu, Seks ritimli kahkahaları eşliğinde Zengin,yaldızlı şömineler Sarılıp salınan Alev balerinlerini Uçurmada göklere. Karlar yağmada lapa lapa aralıksız, Sıcak bakışlarım Buz gözlerini ezberlemede Hala anlamsız anlamsız. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Anlaşılır Şiir senden sonra ününü yitirmiş yıldızlar ünlülerini yitirmiş sözcükler gibiyim slm. mrb. cnm. oldukça bozuk, anlaşılır ama eksik ..............Tmy nl plt Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ara Sıra Gelen Şiir Tüm solukların beni unuttuğunu, Adımın dudaklarda kuruduğunu sezinlerim ya... Her bir yüreğin ayrı bir yüeğe uyanışını Yüreğimin ıssızlığında yuvarlanışını Yağmurlu yanaklarla izlerim ya... Kendi vucuduma kendi kollarımla sarılıp Acı acı sıkarım ya... Utanırım bazan. Çıkıvermişindir, Gelivermişindir Yılların ardından. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Aranan Şiir Dün bir şiir yazdım Öyle güzel oldu ki Nereye mi gitti. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Arkeolojik Şiir Bedenim kazı alanı değildir Ne kadar özenli olursan ol İndirdiğin her darbe Damarımın içinde rakseden “seni”, Yani “kendini” incitir. Ben sana ağlarım…. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Artık Gitmesi Gereken Şiir Bir yer tutamayacaksam ışık demetinin içinde kedime İstenmeyişim anlatılıyorsa ölüm sessizliği ile alabildiğine Sadık bir köpek gibi Arkama baka baka da olsa gitmem gerekiyorsa Gitmeliyim Yarısını sende bıraktığım evrenime… Yapayalnız dinlemeye mahkum edilecekse şarkılarımız, Ve yavrusunu öperken sevgiden gözü dönmüş bir zürafayla Başa göğü delen hurmalar Sadece düşlerimizde sevgiyi anlatacaklarsa bize Kokumu bile bırakmadan gitmem gerekiyorsa Gitmeliyim Yarısını sende bıraktığım geleceğime… Kırmızı olanı saçlarıma takılamamış Yedi renk karanfillerin olmayacaksa avuçlarımda Nedensiz olacaksa sabah uyanışlarım Gece gelişlerini beklememem gerekliyse İhtimalsizliklerimiz bahanemizdir diyerek Gitmeliyim. Yarısını sende bıraktığım kendime… Hayat bu Elbette yaşatacağı kadar yaşatacak. Ellerin çekilmiş olacak ellerimden Ve yasemin kokuları bıraka bıraka Bir istiridye uzaklaşacak denizinden 2009-04-17 İSTANBUL Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Arzu Eden Şiir Arzu Eden Şiir Hırs ile kalkmış, Zarara yatmış Bir gönül Arzu eder deli deli, Niçin? Neyi? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Asalak Şiir Solmaya gönüllüyüm diye Soldurdun doyumsuz köklerinle Pörsüdüm, donuklaştım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Aşk Arayan Şiir Kıvrak namelerin Kıvrımları arasında Çimdiklenen etlerimi Kabaran yüreğimi Sığdıracak bir kovuk, Dökülen damlaları toplayacak bir kuytucuk İnen dudaklarımı kaldıracak bir baloncukla Dengeli bir dünyanın sevecen tarafına yaslanıp Bir şiirlik aşk bulsam Ve biraz soluklansam.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat At Koşturan Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img123.imageshack.us/img123/1945/atkosturanvo4.png' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=123&i=atkosturanvo4.png'><img src='http://img123.imageshack.us/img123/1945/atkosturanvo4.845d1e031e.jpg' border='0'></a> Bir sirk atı, Bakımlı, iri yarı. Bir kamçı; Şıkır şıkır,pırıl pırıl alımlı. Kamcıyı tutan bir el, Bir de şeker Ufak, tatlı, tadımlık. At koşar,kamçı uçar havada. Coşar kamçıcı Alkışlar...Alkışlar... Şeker dil altında biter İnler yerler gökler, mutlanır. At sırtını düşler... Utanır Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Avlanan şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img392.imageshack.us/img392/5104/tamayanlpolatqs1wy6.jpg' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/img392/tamayanlpolatqs1wy6.jpg/1/'><img src='http://img392.imageshack.us/img392/tamayanlpolatqs1wy6.jpg/1/w504.png' border='0'></a> Bir çift kara gözdü kocaman Büyülendi bir gün Yıldız oldu Kuyruklu yıldınız kuyruğuna takıldı Güldü, Sevdi Dolaştı Işıldadı sersem sersem Yalnızlığa değdi birden Büyü bozuldu Aktı yıldız Göklerden dökülürken parçacıkları Dilekler diliyordu yeryüzünün insancıkları Aldırmadı Kaydı yıldız Denize daldı Sardı serin sular ateşi Büyü yinelendi Ateş balığı oluverdi Yüzdü Oynadı Şımardı Arındıkça arınıyordu ki Balıkçı ağına takılıverdi Çırpındı, yakardı, Büyü bozulsun diye Yakardı ulu bildiğine Çırpınışı da Yakarışı da işe yaramadı. Soluksuz kalışını çouklar izlediler Yürekleri sızıda Onu oburlar mideye indirdiler Habersiz, duyarsız katledildi Yarasın dediler Şerefe dediler Şerefe... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ay Çarpmış Şiir Çarmıhta çivi Erguvanda utanç çiçeği Tesbihte İlahına amade tane. Köprü altı Pabuçsuz ayaklı. Somun ucu ısırık avurtlarında Banka reklamı. Aşkın kör gözünü Ay çarpması aydınlattı. Her yar ıslaktı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ay Işığını Toparlayan Şiir Üstat şiirlerinden ezberleseydim aşkı Duayen dizeleri çiselerdim saçlarına Benzerdi aşkım başkalarının aşklarına Oysa ben Kendi acemi şiirlerimle Ay ışığı toparlar Ayak parmaklarına akıtırım gece mavisini Bülbülün cüssesinden taşan gül sevdasını Nefesime doldurur İklimsiz ormanların Ahlat tohumlarında çığlık olurum. Zambak beyazının kana kana içtiği Çağlayan billurdan sıçrayan kristallerle kırarken güneşin yedi rengini Gökkuşağı doğururum gözlerine Ben ışıksız hücremde gördüğün o küçüğünüm Sıkı sıkı kapanmış dudaklarımda Öpmelere ölüm Seni sadece kendi şiirlerimle Kendime götürüm. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Aydınlık Şiir Şahlahır Uçururum uçmazları Gece her yer ova Her yer dümdüz. Ovamda koşturuşun En aydınlık, En gündüz. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ayıklanan Şiir Yaşamımdan ayıklandın Yağmur tanelerinin eğim açısı, Vazodaki karanfilin acıtan yalnızlığı, Altıyol kargaşası Ve tanışmadığın duvarların kör bakışı ile Başıboş söyleşmelerim sürer... Yeni yaşam biraz da böyle gider.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ayıp Eden Şiir Kıvranıyor acılar içinde insanlar Savaşmaların korkunç işkencesi Ölümlerin illetlerin acımasız pençesi Açlığın yoksulluğun Perişan kol gezmesi bitmiyor. Şiirler dkuyorum Sevdam sevdalım diyor Şiirler yazıyorum Sevdam sevdalım tütüyor. Atıp be Utanıyorum. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Aykırı Şiir Çapları, Kesenleri, Teğetleri, Aykırı doğruları sonsuz sayıdaki çemberi küçülttük. Keseni,çapı,teğeti bütünleşti, Aykırıları uzaklaştı.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Aynalıkavakta Gezinen Şiir Bu mayıs başka mayıs, Aynalıkavaktayız. Koynunda suyu Zevkten dört köşe bir havuz Üstünden atmaya çalışıyor Son kış uykusunun tatlı mahmurluğunu. Dingin suların sakin dokunuşu Nilüferlerin yaprağında okşayış oluyor. Bir sevişmedir tutturuyor Nilüfer çiçeğinin açık pembesi ile Baharın dayanılmaz esintisi sere serpe... Bu büyülü sevişmeye takılıp kalıyor Sevgilisiz bir mor menekşe. Ve çocuklarımız Narin bedenleri İncecik belleri Duyarsız koşturuyorlar Başlarında onbeşinci yaşın kavak yelleri... Sevgime tutsaklığım, Sevgisizliğine isyanımla Havuzun başında ben Heykellerin yıkıldığı Şairlerin yakıldığı Şiirlerin gömüldüğü Ezgilerin gürültüye dönüştüğü Efsaneler şehrinde yapayalnızdım elbette.. Geçmişle geleceğin, Hüzünle neşenin Sükunla karmaşanın Yazla kışın dokunuşunda İçime sığdıramadım içimi... Sancılı bir günün orta yerinde Bir bahar düşünden geçişimi, Mutsuzluğu gönüllü seçişimi Anlatayım derken istediğimce “Değmeyin feryadıma Figanıma değmeyin Eğer sevmek bu demekse Ben vazgeçtim beni sevmeyin” diye Sertab seslendi birden bire... Dinledim derinden Haliç ağlıyordu kederinden.. Garip, zavallı, ihtiyar bir dilberdi o şimdi. Kanadını titretti bir kuş Bir laventenin açık penceresine tünedi www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bir Aynalıkavak kasrına baktı Bir o perişan dilbere “Müşterisi çoktan tükenmiş Hey gidi altın boynuz Kimdi seni ağlatan soysuz Nerede asırlarca beklediğin O ipeksi dokunuş” diye Ağıt yaktı keder ile... Çimenler saçlarından hüzün damlattı avuçlarıma Okşanmayı bıraktı nilüfer yaprakları Pembelikler vazgeçti sevişmekten Sadece bir parça mutluluktu Hepsini hepsi birden unuttu... Süslü mü süslü Gelin yüzlü duvarlara döndüm yüzümü, Selam sandım hasretime, Tutmak istedim o canım ellerini Kırışık ellerimle... Eskilerden kalan Masalsı makamından Son hoş seda çınladı kulaklarımda.. Perdelerinde.... Toprak olmuş, İnce, narin, nazenin parmakların Gezindiğini gördüm tamburun. Ud, ney, kanun inlerken Yoksundu her biri sazendesinden... Nameler döküldü sıra sıra Aynalıkavak ak polenler indirdi lapa lapa Altınsarısı ince toprak yollardan Akarken sana damla damla Ahşap bir masaya tutundum Eski bir filme girmiş gibiydim. İstanbul’u yeniden sevmiş gibiydim. TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bağımlı Şiir Çanta bağımlılığı var bende Aslında hiçbir şey yok Vallahi billahi içinde Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Basilan Şiir İçinde sen olmayan Şiirler yazabilsem Vereceğim baskıya Okuyacak el alem...99 ağustos Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Baskıcı Şiir Kaleminiz, Kağıdınız, Masanız, Siz ve yazma isteğiniz Yığın yığın dağarcığınız Karmakarışıksınız Baskı altındasınız Anlarsınız ki düzen tutturamayacaksınız Kıpırtısız kalmak gibi İçinize ters düşersiniz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Başarılı Şiir Yok Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Başarısız Şiir Başarısız şiir Ayberk Öldü Hayır 8 mart....her yıl Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Başı Dik Şiir Çizerler keskin jiletle tenimi Sızar ince ince İzlerler sevgimi Utanmazlıkları Başı dik anlı açık Dolaşır alemi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Başı Göğe Ermiş şiir Bir mayıs akşamında Damlalar altında Cılız bir filiz Karanlığa inat toprağı deliyor Ve hemencecik Başı göğe değiyor Utan hala yorgan altından çıkmayan kafandan Hatta Yorganına göre uzatmaktan bıkmadığın ayaklarından Gök o kadar uzak değil Toprağın delindiği yerdedir. Başarı Toprağı delebilmededir. Sevgi gök gibidir. Sevgi sonsuz güzelliktedir. Ve fırtınalı, Yağmurlu, Parçalı bulutlu, Günlü güneşlidir. Şimşekler geçirmek, Yağmurla süzülmek, Uçuşan kar tanelerince uçuşuvermektir, Martılarca çığlıkların Sonsuz titremelerinde Kanunun telinden olma Mızrabından doğma Atonal inlemelerdir.. Gül ekip dikenine değmedir kimi kez Bir akşam saatinde, “Gitme” diyebilme, Kalıvermedir. Tanklar geçebilir Postallar ezebilir tepesini... Boynundan koparılıp bir anneye de verilebilir belki... Büyükbaş bir boynuzlunun midesine de girebilir. Kim bilir Başı göğe değmeden ölmektense Bir filizin ucu gibi Sevgiden pay almasını bilmek Ya da oturup Kendi kendini didiklemek.... iki seçenek var Sadece iki seçenek.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Başıbozuk Şiir Başkasını Bilmiyorum Biliyorum Aşk Beni Ben Ne kadar etkiler? Ama Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bayramdan Önce Karalanan Şiir Her zamanki gibi Kıskandım sabah beri Her birini Sustum Yutkundum Yolundu tüylerim gözden gönülden uzak Ve yarın Utanmadan bayram olacak Çekip çekiştirdim Oturmadı yerli yerine kelimelerim “Sen” demeden anlatabilmeyi beceremedim seni İlk harfte tükendi dizelerim Karalanan da o ilk harfti Bu keşmekeş içinde Birileri “iyi bayramlar” diledi Sessiz sakin gelen gitti Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Beceriksiz Şiir Birbaşıma kaldım da Göz attım satırlara. Yaşadıklarımla yaşayamadıklarım arasında Gidip gelişimin sarhoşluğu sarstı bedenimi Sendeledim. 'Şair oldum' sandığım zamanların Alaylı kahkahasını duydum Ezildim. Damar damar başarısızlık sızdı sözlerden Mini mini çiğ taneleri düştü eteklerime gözlerimden Üzüldüm. Her şiirde senin için ağlayan bir dize gördüm Güldüm. Sevginden bir parça düşüresin istedim; Açtım ellerimi uzatım dudaklarımı O soğuk boşluğu öpmekten Bıkmadım usanmadım Sadece çok yoruldum. Böylesi reddedilmeye En katıaçılmamışlarla küfredebilmek istedim Ağız dolusu, Aklımdan geçti Aradım buldum küfürleri Beceremedim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bekleyen Şiir Danteller örüyorum Komşu evlerden belli belirsiz cıngl sesleri Telefonuma bakıyorum. Tığı elime batmış.. Kanıyorum..... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Berbat Sesli Şiir Berbat sesli şiir Yer yerinden oynuyor, Hop oturup hop kalkıyor milletim Yığın olmuş, Gözü dolmuş, Her nedense mutlu olmuş birdenbire Ben gene kendi kendimleyim Kendimle sohbette “”canım sıkılıyor da şarkılar söylüyorum” Nazım gibi. O berbat sessiz sesimle Yanağım ıslanıyor İniyor hüzün tüm dinginliğime... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bestelenemeyen Şiir Bestelenemeyen Şiir Sen bilmezsin Ne sabahı, Ne akşamı, Zamanın olmadı olamadı, Ne doğuşa ne batışa, Harcayamadın zamanını bana Hurda oldum Şiirlerim cebimde Hurdalığın içinde Bestelenemeden kayboldum .....yapma ya? ........ Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bestelenen Şiir Melodisi denizdendi Hışırt hışırt Ritini tuttu yağmurun taneleri Tıp a tıp tıp Sözlerini rüzgar yazdı Ayıp mı ayıp Güneş gerdi telleri Erotikti tellerin inlemeleri Bülbül söylüyordu şimdi Susacaktı ağustos böcekleri Bu doğal bestenin tek dinleyicisi Kızıl gonca Gülümsedi kristal vazosunda Sakin, Narin mi narin Uzağındaydı yareninin...10.9.1996 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Beş Para Eden Şiir Bin kocamandı Binnaz Bin güzel Binnur koyduk kızlarımızın adını Beş küçücüktü Beş para etmedi kocamanlar Beşibiryerdeleri gerdanlarında Beş para ettik sandılar. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Beyinli Şiir Beyin mahkumlarıyız Beynimiz kadar Dünyamız da Rüyamız da.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Beyinsize Şiir Gölgene dokundum kıpırdamadın, Kaçıramadın gölgeni Anlamadın dokunuşumu, Gölgen de anlamadı Güneşe baktım göz kırptı, “Aldırma” dedi “Anlamasalar da olur” Olmuyor canım Güneş ne derse desin Anlatamadan olmuyor Hevesle dokunuyorum Tınmıyor gölgen Kaçıramıyorsun Bakıyorum kendini seviyorsun Sen kendini sev Ben gölgene dokunayım Doğrusu, yalanı olamayan Güneşe aşık, Güneşle var, Güneşsizlikle yok olan Seninle oluşan Senden farklı gölgene... Beyninde hesaplaşmaları yok, Beyni de yok. Beyninin çirkinliğinden olacak Beyinsizliği sevdim. Yalan ne kolay Aktı gitti işte İşte sana bir yığın yalan Buyur tepe tepe kullan Sende seni, Ben de seni seviyorum. İşte bu doğru olan... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Biber(Öykü) Biber “Ulviye sen biliyorsun Türk pezevenk daha iyi.” Aliyona’nın dudaklarından fırlayıp beyinleri delen bu cümle ile açtı koca gözlerini Ulviye, ve dikti karşısındakinin ürkek gözlerine. Acaba kurduğu cümlenin anlamını biliyor muydu? Yoksa yarım yamalak Türkçe’si ile bir şeyler anlatmak isterken sözcükler mi karışmıştı ağzında. “Türk pezevenk var. Seni sattı bir adam. Nasıl…? Adam var kız istiyor. Rus kız, bilmiyorum Moldov kız, bilmiyorum Ukrayna, bilmiyorum başka bir şey kız. Kız buldu bir Türk pezevenk. Bir adam. Konuştu bir saat, bilmeyeceğiz iki saat, bir gün, bir gece. Adam aldı kız gitti. Türk pezevenk bekleyeceğiz kız gelmedi. Ama Türk pezevenk bileceğiz kız hangi otel, bilmiyorum hangi ev. Hemen gideceğiz. Buldu adam, aldı kız.Rus pezevenk öyle değil. Verdi kız bir adam. Aldı elli dolar, bilmeyeceğiz yüz dolar, bilmiyorum bu dolar. Gitti kız.Rus pezevenk aldı votka içti. Unuttu kız ne olacağız. Neresi? Bilmeyeceğiz Moskova, bilmeyeceğiz başka bir yer. Rus pezevenk unuttu. Bilmeyeceğiz aldı adam götürdü neresi. Kız ne olacağız. Dayak yedi. Başka. şey…” Aliyona anlatıyor, Ulviye tüm dikkati ile dinliyor, duyduklarını doğru anlamaya çalışıyor, anlatılanlar karşısında şaşkınlığını gizleyemiyordu. “Kızlar” diyordu “kızlar var ondört yaş, onbeş yaş. Adam istemez otuz yaş, otuzbeş yaş. Güzel hepsi. Hiç dil bilmez. O firma getirir. Firma ona iş yapacağız. Bilmiyorum tekstil, bilmeyeceğiz hasta bakacağız. Temizlik yapacağız… Geldi bu Türkiye, bu İtalya, bu Almanya, bu Grek, yani siz söyleyeceğiz Yunanistan. Kız indi uçak, firma, iş, kız küçük.. Bilmeyeceğiz lazım firma elli dolar, yüz dolar vereceğiz firma. Adam geldi aldı kız. Bilmeyeceğiz hangi iş. Gitti hangi ev, hangi otel. İstemedi kız, istemedi otel. Dil yok. Adam böyle böyle, böyle böyle…” Burada Türkçe’si yetmediğinden eliyle anlatıyor, pala bıyık gösteriyor, uzun bir boy, yapılı pozular, iri bir göbek… “Korktu kız. Mecbur oldu. Adam istedi böyle böyle…” Çeşit çeşit cinsel ilişki pozisyonlarına girip çıkıyordu Aliyona. “Kız korktu. Kız. çok korktu. biliyor- sun Ulviye, yabancı zor, yabancı çok zor. Türk erkek var hep biber yedi. Çok istedi kız. Rus erkek var, yok o kadar isteyeceğiz kız. Bir kere yattı başka yatamayacağız kız. Türk erkek, bir kere yattı bilmeyece- ğiz yarım saat, bilmeyeceğiz bir saat olacağız. Bir daha yatacağız. Biber, çok biber, çok biber…” Aliyona anlatıyor, Ulviye dinliyor, anlatılanların çoğunu anladığını düşünüyor, hem zavallı kızlara, hem ülkesinin çar çur edilen dövizlerine içi yanıyor, ama biberle hiçbir ilgi, ilişki kuramıyordu. -“Baklava demek istiyorsun galiba Aliyona” diye düzeltti onu. -“Hayır ben biliyor baklava ne olacağız. Baklava değil biber.” -“İyi de biberin insanlar için böyle bir etkisi olmaz ki.” -“Nasıl olmayacağız var sizin televizyon bir adam. Çok ses. Büyük ses. Böyle Maykıl Ceksın ama Maykıl Ceksın değil. Nasıl söyleyeceğiz? Sanki şeker ses gibi bir isim olacağız. Çok bağırmak. Güzel bağırmak olacağız. Hep biber. Hep çok kadın. Güzel www.Antoloji.Com - kültür ve sanat kadın. Her gün başka kadın”. Ulviye, ülkesinin büyük millet meclisinde çiğ köfte partisi yapıldığını, televizyonlarında da yanık sesli Türkücülerin avaz avaz bağırarak Türkü söylüyorum zannı altında çiğ köfte yoğurduklarını biliyordu da çiğ köftenin içine konulan biberin böyle bir etkisi olduğunu bilmiyordu. -“Bunu sana kim söyledi? ” diye sormadan önce ister istemez gülmüştü. -“İsmet” İsmet’in güneydoğulu olduğunu düşününce böyle bir açıklama yapmasının nedenini anlamak kolaydı. Her yemeğe acı biber doldurmanın gerekçesini aynı kültürden olmayan birine başka nasıl açıklayabilirdi ki? “Seni de sattılar mı? ” sorusunu yöneltti bu kez. “Ben var geldi önce Türkiye. Yanımda var İsmet. İsmet iyi insan “ diye anlatmaya başladı. Türkiye’ye bir firma aracılığı ile gelmediğini, İsmet isimli bir iş adamı ile geldiğini, İsmet’in ona her konuda yardımcı olduğunu, emniyetli yerlerde kendisine iş ayarladığını anlattı. “Ben otuz beş. Ben. değil ondört onbeş. Ama. ben gidecek Moldova, söylemeyecek gitti Türkiye. Gittin Türkiye oldun kötü kadın. Ben değil kötü kadın. Ben var çalışmak. Para yapmak. İnanmayacağız benim anne. Benim abla. Onun için söyleyeceğiz başka yer. Bilmiyorum Romanya, bilmiyorum Moskova..” -“Ama Aliyona hani oralarda her şey daha kötü demiştin.” -“Eveet ama burası Türkiye.” Bu kelime onun için özel bir deyim haline gelmişti. Olmadık ne hissetse “burası Türkiye” diyiverirdi. Olabileceklerin olamadığı, olamayacakların olduğu, hiçbir yere benzemeyen memleket. “Benim anne yetmiş, oğul 0naltı, kız ondört. Ben iki çocuk. Para lazım olacağız. Moldova`da dil var bizim başka bir şey yok. Hastane para, okul para. İş yok. Lazım Romanya, İtalya, Türkiye…daha çok iş.” Anlıyordu. Ulviye. Aliyona`nın ülkesinin sıkıntılarını içinde duya duya anlıyordu. Çünkü kendi ülkesinin de bir Almanya macerası vardı. -“Sen hiç okudun mu? ” -“Ben var onikisene okuyacağız. O zaman var Leningerat. Bilmiyorum beraber var Rusya, Çeçen Moldov Ukrayna…Okul var, hastane var, her şey var dil yok. Yani bizim dil yok, Rus dil var. Şimdi bizim dil var başka hiç bir şey yok. Her şey para, para, para Sovyetler birliğinin dağılmasıyla oluşan yeni yaşam biçimlerini anlatmaya çalışıyordu. Moldova`da yeni üretilen atasözü gibi bir şeydi “şimdi dil var başka bir şey yok.” Aliyona`ya göre “dil var kilise var başka bir şey yok” şeklini alıyordu bu özlü söz. -“Kiliyse gidiyor musun? ” www.Antoloji.Com - kültür ve sanat -“Eveeet” Evet derken çok garip bir vurgulaması vardı. Belki doğruluğundan emin olduğu tek sözcük buydu. “Kilse seviyor ben. Nasıl söyleyeceğiz? Allah var. Marianna var. Hıristos bir tane başka Hıristos yok. Hacım altından. Hacım altından (öpüyor hacını) pu pu pu …nasıl söyleyeceğiz? Ben seviyor ama istemiyor kilise. papaz para vereceğiz. Hep para… hep para… Benim abla var seveceğiz çok kilise. Bu var nasıl söyleyeceğiz? Resim gibi…” “İkona” diyor Ulviye “Siz biliyorsunuz ikona” “Biliyoruz tabi” Şaşırma sırası Aliyona`ya geliyordu “nereden bileceğiz? Nasıl bileceğiz? ” derken bir eli ile nakış işlermiş gibi yapıyor, Ulviye’ye bir şeyler daha anlatabilmeye çalışıyordu. Ulviye, Aliyona’nın ablasının Moldova`da kiliseleri süslemek için ömür harcadığını tahmin ederken, bazı model mecmualarını gösteriyordu. “Bu..bu..bu…” dedi Aliyona ince kanaviçe işini görünce. Ablası kiliselere ince kanaviçeler işliyor, başkaca da hiçbir şey yapmıyor, ömrünü yarı aç yar tok geçiriyordu. -“Benim abla var çok sevineceğiz. Var bu bilmiyorum ne zaman-ölüm halini gösteriyoro zaman abla yok kötü olacağız. İyi olacağız. Yok olacağız ama çok iyi olacağız.” Ulviye,“Cennete gidecek demek istiyorsun galiba” dediğinde “Evet cennete gideceğiz” diye tekrarladıktan sonra epeydir sormak isteyip de bir türlü soramadığı soruyu sormasının en doğru zamanını bulduğunu düşünüyor ve soruyordu -“Ben hiç görmedi sen namaz kılacak? ” -“Kılmıyorum Aliyona`cığım” -“Neden? ” -“Bilmem ben hiç namaz kılmadım.” -“Öyle olur? ” -“Olur herhalde.” -“Ama, abi, anne,geldi gitti kadın, hep ses bağıracağız. Namaz olacağız.” Evdeki herkesin,hatta gelip giden konukların bile ezan sesini duyunca namaz kıldıklarını anlatmaya çalışıyor,Ulviye de onun uyduruk Türkçe’sini gayet iyi anlıyordu. “Onların hepsi namaz kılıyor ama ben kılmıyorum işte” diyerek geçiştirmek istediyse de Aliyona konuyu kapatmaktan yana değildi. -“Ama ben oda gitti kapattı kapı dua yapacağız” -“Yapabilirsin” www.Antoloji.Com - kültür ve sanat -“Sen bana kızmayacaksın” -“Kızmam Aliyona`cığım. İçin nasıl rahat edecekse öyle yapabilirsin. Hatta. istiyorsan seni kiliseye bile götürebilirim.” -Burada var kilise? -“Var tabi” diye yanıtladıktan sonra evde bulunan ve sadece biblo amacıyla kullanılan Meryem ile İsa heykelini bir mum ve bir de kibrit eşliğinde sunarak “Al bunları git duanı yap.” demişti Ulviye. Aliyona’nın kafası öylesine karışmıştı ki bu bedeninin her yerinden belli oluyordu. Dua araç gereçleri avuçlarında; -Sen Ortodoks? Diyerek hayret ve ümitle açtı gözlerini. -Hayır. Elhamdülillah Müslüman’ım. -Sen ne dedi öyle? -Müslüman’ım ve beni Müslüman yarattığı için Allaha çok teşekkür ederim dedim. -Sen önce az söyleyeceğiz. Şimdi çok söz olacağız. -Önce Arapça söyledim.şimdi de Türkçe -Sen Arapça biliyor? -Bilmiyorum Aliyona’cığım. Kimse de bilmez ama Arapça dua eder dururlar. Sen de istediğini istediğin gibi yapabilirsin. -Dua anlamayacağız? -Evet genellikle anlamazlar. Onu rahatlatabilmek için ona dilinin döndüğünce anlayabileceğini düşündüğü her şeyi anlatmaya çalıştı. Türkiye’nin resmi yasalarını, uygulanabilen ve uygulanamayan maddelerini İslamiyetin ve Hıristiyanlığın hatta diğer dinlerin ne kadar aynı, ne kadar farklı olduğunu,.. Yaşadığı deneyimlere hiç uymuyordu anlatılanlar. O aylardır boynundaki haccı nasıl saklayacağını, çantasındaki domuz salamını ve yağını hangi kuytuda yiyebileceğini hesaplamış, hep korkmuştu biberli Türklerden. Aliyona’nın bildiği Türkler, daha doğrusu Türk erkekler, biberi çok yerler, sonrada kudurmuş gibi kadın kız peşine düşerlerdi. Şimdi kafasındaki Türk imajı büyük bir deprem geçiriyor, ilk kez haccını boynunun görünüründe bırakıyor, tabağına bir dilim domuz salamı alıyordu. Ulviye onu Meryamanaya götürmüş, o istavroz çıkarırken yanında çarşaflı bir kadın “Tövbe tövbe” demiş. Biri mum yakmış, öbürü namaz kılmış Ulviye ise taşı toprağı okşayıp temiz havayı koklamıştı. O, Ulviye`nin yanında kaldığı sürece birbirlerinden bir şeyler öğrenme oyunu oynuyorlardı sanki. Aliyona; haşarı mı haşarı bir Moldov köy kızı idi. Babasını çocuk www.Antoloji.Com - kültür ve sanat yaşta kaybetmiş, okul çağında yapmadığını bırakmamış, zorunlu öğretimini zoraki bitirmiş, yüreğinin çırpıntıları ile boğuşmak yerine coşkusuna kapılmış, annesinin karşı çıkmalarına aldırmamış, evlenmiş, ardı ardına iki çocuk doğurmuş, kocasından ölesiye dayak yemiş, polislerin olaya el koyması ile evlilikten paçasını kurtarmış, iş seçme şansı olmamış, ne iş olursa yapar hale gelmiş, herkesin seçtiği öteki yolu seçmiş, Bu yol Türkiye’ye kadar uzamıştı. Ulviye; Anadolu’yu karış karış gezmiş İstanbul`un altını üstüne getirmiş, ülke standartlarının oldukça üstünde,eğitimli, iyi okumuş, meslek sahibi, Aliyona`ya göre her şeyi bilen ve de iyi bilendi. Kendince bir deyim üretmişti. Hoşlandığı ne yaşasa “Burası Türkiye burası Ulviye” diyiveriyordu. Bu; “Dünya bir yana Ulviye bir yana” gibi bir şeydi onun dilinde Ulviye yabancı bir ülkede sığınıp güvendiği bir limandı,İsmette sandal. Biraz sandalla dolaşır sonra limanına döner işine devam ederdi. Hastaya bakacak. Yerleri silip süpürecek, camları silecek, yemek pişirecek, asla fingirdemeyecek ikiyüzelli dolarını alacaktı. O da öyle yapıyordu. Bir gün ellerine geçirdiği iki poşeti Ulviye ye uzatıp bileklerinden bağlamasını istedi. Belli ki eldiven olarak kullanacaktı. Ulviye, hastanın pislenmiş külotlarını yıkayacağını anlayınca “Yıkama at onları çöpe.” dedi. Aliyona`nın gözlerinin içi güldü. Ona pislik yıkatmak istemeyen biri vardı. O da zaten pislik yıkamak istemiyor ama söyleyemiyordu. Ne var ki zavallının sevinci bir tablo gibi dondu kaldı yüzünde. Çünkü bu cümleyle beraber evde kızılca kıyamet de kopmuştu. -“Ne demek at onları çöpe” -“Ne var canım atsın tabi. Şimdi anneler çocuklarının bezlerini bile yıkamıyorlar” -“O anne değil bakıcı” -“Bakıcıysa bakıcı, sonunda insan.” -“Boşa mı onca para veriyoruz” … … Ağız dalaşı son hızıyla devam ederken Aliyona bağlanmamış poşetlerle çoktan pisli çamaşırları yıkamış ve hıçkırıklarla ağlarken askıya bile asmıştı. Bu olay onun Ulviye`ye olan sevgisini daha da körüklemişti. Şimdi daha çok anlatıyor, içini dışını her fırsatta Ulviye`ye döküyordu. Biri Rus ve moldov köylülerinin, Ortodoks ailelerin gelenek ve göreneklerini, yollara dökülmüş olan kızların, kadınların yaşamlarını, nasıl sürekli kimlik değiştirerek ülkeden ülkeye gidip gelebildiklerini öğrenirken, öbürü de votka veya kola yerine çay içmeyi, misafirin önemini, bir toplumun top yekun kötü olamayacağını, Türkiye’nin bazı iç sıkıntılarını,Türk kızlarının da aynı yollarda perişan olduklarını anlıyor, ama işsizliği bir türlü anlayamıyor “nasıl işsiz olacağız nasıl işsiz olacağız, Türkiye var çok para” diyip duruyordu. Türkiye’yi sadece zenginleri ve zengin evleri ile tanıyan birine Türkiye gerçeğini anlatabilmek ne kadar zordu. Aslında Türkiye gerçeğini Ulviye`nin kendine bile anlatabilmesi çok zordu. Onun için anlatmaktan vazgeçip elinden geldiğince insani olmaya çalışarak yükünü hafifletiyor, sorularına sürekli www.Antoloji.Com - kültür ve sanat anlayabileceği cevaplar veriyor, Rusça veya Moldovca şarkılar öğreniyor, Türkçe şarkılar öğretiyor, beslenme alışkanlığını değiştiriyor tombul bir matruşkadan incecik bir Anadolu fidanı oluşturuyordu. Ona Türkiye’yi İsmet tanıtmıştı. İsmet iyi kazanan bir iş adamıydı. Evli, İki çocuk babasıydı. Çocukları ülkenin en iyi okullarında okuyan çok başarılı çocuklardı. Eşi evinin hanımıydı. İsmet gece eğlencelerini ve içki masalarını çok seviyordu ama eşine içki içirtmezdi. Zaten eşi de içki içmezdi. Onun için Moskova’da bir Türk fırınında işçi olarak çalışırken görüp tanıdığı Aliyona`yı Türkiye’ye “Çıtır’ı” olarak getirmiş, kalacak yer sorununu çözmek için zengin evlerinde yatılı işler ayarlamıştı. Hafta arası zamanını ailesine ayırıyor, Cumartesi geceleri onu alıp gezmeye diye götürüyor, bir lokantaya oturtuyor, içip eğleniyor, Aliyona’ya da içiriyor, sonrasını Aliyona hatırlamaz oluyordu. Geceyi genellikle İsmet’in bürosunda bir çek yatın üzerinde, ara sıra da bazı arkadaşlarının yazlık evlerinde beraber geçiriyorlar, sabah olunca İsmet önce mutlaka tepe tırnak yıkanıyor, özellikle saçlarını her seferinde yıkamasını Aliyona anlamıyor, “boy aptesti böyle olacağız mecbur olacağız ama başımız pis olmayacağız,neden yıkanacağız” dediğinde de, İsmet bu işlere karışmamasını öneriyor, sonra Aliyona`yı çalıştığı evlere bırakıp kendisi de kendi dünyasına geri dönüyordu. Gece Çıtır`ını çalıştığı yerlere bırakamazdı çünkü Türkiye’de hiçbir namuslu aile evine, gecenin bir yarısında olur olmaz kadınlar gelmezdi. Aliyona bunlardan hiç yakınmıyordu. Restaurantta oturmayı, belki bir iki garsonun kendisine servis yapmasını seviyordu. Yada tahmini çok kolay sebeplerden dolayı cumartesilerini dört gözle bekliyordu. İsmetin aldığı ufak tefek hediyeler, verdiği üç beş kuruş para Çıtır`ının bir hafta gülmesine yetiyordu. Bir cumartesi dönüşü perişan bir halde geldi. İçin için ağlıyor, ara sıra dalıp gidiyordu. Ulviye alttan giriyor üsten çıkıyor ama konuşturmayı başaramıyordu. Sonunda Ulviye`nin oyunlarına yenildi ve dudağının iç kısmını gösterdi. Dudağı patlaktı yüzündeki şişlik ağlamaktan çok bu patlaktan kaynaklanıyordu. Ulviye dehşetle surdu. -“Ne oldu? ” -“İsmet beş kardeş” -“Efendim? ” -“İsmet beş kardeş.” -“Dövdü mü seni? ” -“Hayır sadece bir tane vuracağız.” -“Neden? ” -“Ben içmek istemedi ondan.” Beyninden vurulmuşa dönmüştü Ulviye. Çünkü o hafta Aliyona`ya içki içmenin getirebileceği felaketleri birçok örneklerle anlatmış, olabildiğince içki içmemek için savaşım vermesini öğütlemişti. O da etkilenmiş olacak ki o akşam içmek istememiş, İsmet sarhoş olunca ısrara başlamış, Aliyona direnince ağzının ortasına tokatı yani İsmet’in tabiri ile beşkardeşi yemişti. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İsmet Aliyona`ya olanca küfürleri ve argo söylemleri iyice öğretmişti. Yabancı bir ülkede bu şarttı. O nedenle Aliyona bütün küfürleri çok kolay ifade edebiliyor, hatta olmadık ortamlarda da anlamlarını tam kavramamış olduğu bu sözleri ağzından fırlatıveriyordu ama, şimdi ağlarken küfürler yerine “Yara geçenek biliyorsun Ulviye ama Aliyona unutmayacak” diyor, Ulviye de bu sözler karşısında susuyor, teselli edemiyordu. -“Moldova’ya dönmek ister misin? ” diyebildi -“İstemeyeceğiz” -“Neden? ” -“Çünkü ceza para çok. Ben aradı firma lazım olacağız yediyüzelli dolar. Çok para. Lazım daha çok çalışmak.” Ne yapabilirdi Ulviye? Aliyona korkuyordu. Hasta olmaktan korkuyordu çünkü kaçaktı ve doktora gidemezdi. Ölmekten korkuyordu. “Ölürsem” diyordu “buralarda papaz bana sahip olmayacağız.” Yakalanmaktan korkuyordu. (En çok ta para ile yakalanmaktan.) Çünkü polisler elinden bu paraları alırlar, sonra bütün erkeklerin yaptığını yaparlar- ki mutlaka onlar da diğerleri gibi biber yiyordu.-, Posası çıkınca da sınır dışarı ederlerdi. İsmet ne yaparsa yapsın razıydı. “İsmetle neden evlenmiyorsun? sorusuna “Biz evlenmeyeceğiz” diye yanıt veren Aliyona’nın aslında “biz evlenemeyiz” demek istediğini Ulviye gayet iyi biliyordu. İsmet Aliyona`yla evlenmek falan istemiyordu. Bu konuyu işin en başında konuşmuştu. Evlenmenin lafı bile olamazdı. Aliyona da bu konuda ona asla sorun çıkartmamış ve çıkartmayacaktı…Ondandır ki beşkardeşi unutmuş görünmek zorundaydı. Aliyona`nın suratının ortasına bir tokat ta Ulviye`nin ailesinden gelmek üzereydi. Ulviye tatile gittiğinde evdeki eltilerden birisi onu oyuna getirmeye çalışmış, Türkçe’yi iyi bilmemesinden yararlanarak aylık ücret olarak kendisine ikiyzellimilyon Türk lirası ödeneceğini, işe girerken öyle konuşup anlaştıklarını söylemişti. İkiyüzellimilyon Türk lirası ile ikiyüzelli dolar arasında epey bir fark vardı. Sadece bu paranın cazibesi için aylardır yaşlı ve hasta kahrı çekmekteydi. Paralarını almamış, topluca alıp ülkesine, çocuklarına cüzdanı dolu dönmenin hayallerini kurmuştu. Çocuklarından başka hiç kimseye harcamadığı telefon konturlarını şimdi harcıyor ve ağlayarak Ulviye yi arıyordu. “Ben istemedi Türk lira. Ben istedi dolar…” Ulviye hemen rahatlatıyor, “Korkma” diyordu. “Kimse vermese bile ben senin paranı vereceğim. Sen bu konuları ve başka konuları da kimseyle konuşma.” Ulviye tatilini bitirip eve geldiğinde Aliyona artık parasını aydan aya almak istediğini söylemek istiyor ama Ulviye`yi de kırmaktan çekiniyordu. O daha bunları tam olarak düşünemeden Ulviye ona “Sen neden ücretini her ay almıyorsun? ” diye sordu. Sanki www.Antoloji.Com - kültür ve sanat bu kadın onun içini okuyordu. Boynuna sarıldı “Burası Türkiye burası Ulviye.” dedi. Sevindi. Ağladı. Güldü.… Parasını almak istiyordu istemesine de çaldırmaktan korkuyordu. Nerede saklayacaktı. Bankaya yatıramazdı. O bu ülkede bir kaçaktı. Kaçak olmasa bile Moldova`da bankalar soyguncu gibiydi. Türkiye’dekilerde onlardan geri kalmıyordu. Dolarları çocuklarına gönderemedikten sonra almanın ne anlamı vardı? Hemen bir çözüm yolu bulundu. Parayı İsmete verecekler, İsmet iş nedeniyle Moldova`ya giden arkadaşlarına verecek, onlar da ailesine teslim edeceklerdi ama o zaman da Türkiye`de olduğu anlaşılırdı. O bunu hiç mi hiç göze alamazdı. Türkiye’de olduğunun bilinmemesi için çocuklarını arıyorken bile ezan saatlerini takip ediyor, ezan sesinin telefondan duyulması riskine karşı önlemler alıyordu. Buna da bir yol bulundu. Parayı iş adamlarının sevgilileri verebilirdi. Sonunda hepsinin Moldov, Rus veya Ukraynalı bir sevgilisi vardı. Planlamalar yapıldı ve Köyüne parayı ulaştırmak çok zor olduğundan şehirdeki ablasının adresine ulaştırılmak üzere İsmet paralarını aldı. Hasta ağırlaşmış, beklenen son gelmişti. Yeni bir ev yeni bir iş bulmadan önce memleketine gidip özlem gidermek iyi olurdu. Yavaş yavaş içine ayrılık ateşi düşmüş Ulviye’nin gözlerine bakarak “Seni unutmayacağız.” demeye başlamıştı sık sık. Çok aşama kaydetmişti, ama bir türlü tekil konuşmayı beceremiyordu. Birliktelikleri süresince “Her çiçeğin bir masalı vardır” diyerek kardelenden orkideye dek binlerce masal anlatmış olan Ulviye ayrılırlarken de bir masal anlattı. “Bataklıklarda açan nilüfer çiçeklerini düşün, o kadar güzeldirler ki; oradan uzaklara gidince ne sivrisinekler ne pis kokular ne de her şeyi içine çeken balçıklar kalır aklında. Sadece ve sadece nilüferlerin ışıltısını anımsarsın. Sen de öyle yap. Hakkını helal et. Bizi iyi hatırla.”diyerek de nilüfer çiçeğinin masalını tamamladı. İsmet’le beraber gitti Moldova`ya. İsmet onu bırakıp bir iki gün sonra Moskova`ya gitmek, oradan da Türkiye’ye dönmek için ayrıldı. Annesi yaşlı hali ile kızını memnun etmeye çalışıyordu. Aliyona`nın domuz etini özlemiş olduğunu bilmese de yoksul köylerinde kendi beslediği domuzlardan birini kesip pişirmekten başka makbule geçecek daha iyi bir ikram bulamazdı. Kızartılmış domuz eti ile çok güzel bir sofra donatmış, tüm akrabaları çağırmış, votkaları açmış, masa etrafına toplanmışlar, yavaş yavaş sohbete de başlamışlardı. Domuz etine ve Çocuklarına kavuşmuştu kavuşmasına ama yoksulluğun, fakirliğin içerisinde şaşkına dönmüş olan köylülerinin gurbet hikayelerini, kimin kiminle nasıl sahte evlilikler yaptıklarını, gittikleri ülkelerden neler neler getirdiklerini, kimin hastalık kaptığını, kimin ölüp kimin kaldığını, aile fertlerinin de dolarları nasıl çarçur ettiklerini de yavaş yavaş öğreniyordu bu sobette. Ablası eline geçen bu paraların bir kısmını çocuklara bile vermemiş, kilisesi için daha çok harcamalar yapmış, sevap işlemiş, çocuklar ise kasaba barlarında votkadan tut, oyun makinelerinden çık, gençliklerinin tadını çıkartmış, zavallı yaşlı anne hiçbirisi ile baş edememişti. Aliyona çatalı ete batırıp ağzına götürdü. Aylardır düşlediği bu anı yaşıyordu işte. Eti ısırdı. Et ağzında büyüyor büyüyor, bir türlü yutamıyordu. “Ben istemiyor domuz. Ben istiyor çay. Ben istiyor çay” diye ağlamaya başladı. Annesi “Kızım sen hangi dilden konuşuyorsun öyle? ” diye sormasaydı Türkçe ağladığını asla fark etmeyecekti. Evet Türkçe ağlıyor bir türlü Moldovca ağlayamıyordu. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kalktı çantasını aldı. İçinden bir tomar fotoğraf çıkardı. “Ben Türkiye’deydim” diye Başladı anlatmaya. Anlatı anlattı. “Burası Meryem ana” dedi “hacı oldum” dedi. “Bu Ulviye.” dedi “Çok iyi kadın” dedi. “Bana İncil aldı. Rusça” dedi “Moldovcasını bulamadı” dedi “Bu da İsmet.” dedi “Çok iyi çok iyi adam” dedi. “Türkler için artık kötü konuşmak yok dedi.” Herkes dikkat kesilmiş, yemekleri de bedenleri de buz gibi olmuş, koca domuz da ortada anlamsız anlamsız kalmıştı. Ablası hemen onu banyoya sokup soyundurdu. Orasını burasını kontrol ediyor, böbreklerinin alınıp alınmadığına bakıyordu. Organ mafyalarının yaptıklarını çok dinlemişti. Aliyona sinirlendi. Yıllar önce çocuk yaşında doğum yaparken ne çileler çekmiş, köy köşelerinde, uygunsuz koşullarda bar bar bağırırken ablası doğru dürüst yanına bile gelmemiş, kilisede “Amen” demekten başka ailesine en ufak bir katkıda bulunmamış, şimdi de kalkmış onu kontrol ediyor, Türklerin böbreklerini çalıp çalmadığına bakıyordu. Bağıra bağıra anlattı. Kanaması vardı. Miyom kistleri azmıştı. Türkiye’de kaçaktı. Doktora gidemiyordu. İsmet araştırmış, özel bir hastaneye sahte isimle yatırılmış, miyom ameliyatı olmuş, ameliyatta üç gün, gece -gündüz Ulviye başından hiç ayrılmamıştı. Kimse kimsenin böbreğini falan çalmıyordu. Şimdi hesap verme sırası onlara gelmişti. Paraların ne kadarını harcamışlardı? Kalan para neredeydi? Her kafadan bir ses çıkıyor herkes kendince bir şeyler söylüyordu. Anladı ki ortada para mara yoktu. Büyük bir hırsla kalktı. Eline geçirdiği büyükçe bir sopayla çocuklarına saldırdı. Annesi bir onun bir öbürünün önüne geçmeye çabalıyordu. Özlemini unutmuş bir canavara dönmüş gibiydi. Kaçan canını zor kurtarıyor, ablasının dinine imanına küfürler savuruyor, zamanında hepsinin Türkler için kullandığı sözcükleri şimdi tek tek her birine iade ediyor, gözü diğer misafirleri de görmüyordu. İsmet’ten öğrendiği bütün Türkçe küfürlerin hepsini de kullandı bu arada. Ancak ne yaparsa yapsın anlamıştı ki daha o elini bile süremeden dolarcıkları yok olup gitmişti. Can havliyle İsmet’i aradı. Hemen Türkiye ye dönmek istiyordu. O da ne! ? İsmet kem küm ediyor Şimdilik onu istemiyordu. Aliyona pek bir şey anlamadı ama “mutlaka bir açıklaması vardır herhalde.” diye düşündü. Bir yerlerden yeniden başlamak zorundaydı. Türkiye olmazsa başka bir ülke… Bu amaçla Şehirdeki firmaya gitti. Orada kendisi gibi birçok kadınla karşılaştı. Bazısı yollara yeni düşüyor, bazısı da kimlik değiştirmeye çabalıyordu. Kadınların içinde İsmetin arkadaşlarının sevgilileri de vardı. Onlarla konuşunca İsmetin başka Çıtır`ları olduğunu öğrendi. Hatta bu kızlardan birisinden bir kızı bile olmuştu. Hiçbirisi ile evlenmiyordu. Bazılarına ev bile tutmuştu. Bazı kızları da iş bağlantısı olan arkadaşlarına ödül olarak sunuyordu bu evlerde. Aliyona duyduklarına inanmak istemiyordu. Sarhoş olup kendini kaybettiği geceleri düşündü. Yanlarında hep başka adamlar oluyordu yemek yerlerken ama sonra? .. Yok canım o kadar çok kendisini kaybetmiş olamazdı. Peki Ulviye neden ona durduğu yerde içkinin kötülüklerini anlatmıştı ki? .. Her şeyi bilen bu kadının bildiği başka bir şey mi vardı yoksa? .. Telefonunu çıkardı. Kapağını açtı. Telefon ekranındaki İsmet’in dijital gözleri kendi gözlerine acı mı acı biber tozları doldurdu. Burnundan boğazından kulaklarından ve bedenindeki diğer deliklerden saldıran acı acı tozlar…Yanağında aylar önce patlatılmış beş kardeşin alevi…İki yangın birbirine karışıyor biberli beş kardeş yakıyor da yakıyordu. Gözleri iyice doluyor, ilk kez İsmeti kıskanıyordu. Onu karısından hiç kıskanmamıştı ama sevgililerinden kıskandı işte. Hemen Ulviye`nin sesini duymak www.Antoloji.Com - kültür ve sanat istiyordu. Ne var ki bu güven sarsıntısı ile bir sarsıntı daha yaşamak olasılığını göze alamadı. Son nilüferi de solsun istemedi. Kendi kimlik kartını çantasına koyup çantasından kızının kimlik kartını çıkardı. Uzun uzun baktı. “Çok güzel” diye geçirirken içinden gözlerindeki biberli yaşlar da yanaklarından aşağıya inmeye başladı. Ulviye`nin cep telefonunda sadece kendisinin anlayabileceği bir mesaj vardı. Benim kız Tanya Onaltı Biber Ona yardım ver. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Biçimi Farklı Şiir Yüz yüzeyiz Aynı biçimde güler Ayrı biçimde laf ederiz Sevgi der sevgilim diyemeyiz, Sevgilim der sevgiyi veremeyiz Biz insanız Yaradılışımız ya çamurdan ya maymundan Özümüzden çamuru sıçratır, Gözümüzden yağmuru akıtırız Sen bana hava Ben sana hava Yarıştırırız sidik yarışını saçma saçma Gülüşler avlasak,dudaklardan Sevgiler toplasak Öpülmeyi,sevilmeyi, okşanmayı istediğimizce Öpmeyi sevmeyi okşamayı denesek bir kere Baharbahçe yüreklere ekilen tohum olsak, Büyüsek, Sevilsek, İnsanlığı yaşasak Al-al Mor-mor Pembe-pembe renkler içinde Bilsek ki yoksulluk yokluklarda büyür Hasret ayrılıklarda Defetsek ayrılıkları dönmezliklerine, Mini mini inciler Tane tane yuvarlanıp Gönülden göze, Gözden yüze yol alırken dokunabilsek onlara Su olsak susuz yolculuklara, Sen gitmesen, Ben bitmesem Canım desem sana Candaşımmm Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bilmiş Şiir Bırak aksın alabildiğince zaman Yaşansın ömür, Elinde oyuncakların Oyna oynayabildiğince sızılı Ara sıra beni sömür Sevgisizliğe direnebileceğini anımsa Tükenişlerine yanma Tükettiklerine de Bu hayat senin Seç. Seçtiğince yaşa... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bir Damla Şiir İçtikçe içilesi Vadi akarlarında çakıllarla okşanıp Çağlayan zirvesinden dökülesi, Çorak toprakların çatlağına süzülerek Denizin turkuazında Sevgili gözünü görür gibi yakamozlar ateşleyesi Berrak su damlası Denizlerden bir ada al kucağına Edalı Adalı'm'a sevdamla dokun Şiir ol ak mısralarımdan Kalemsiz, kelamsız, selamsız yaşayanlara inat Doğur tohumlardan filizleri Var oluşun serinliğini sun dudaklarıma Arındır beni Utandır su damlası İçimi yakan yüreksizlikleri TAMAY ÖNAL POLAT 18.12.2008/İSTANBUL Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bir Demet Şiir Yunus diliyle sorgu suale çekilmiş Sarı çiçek, Kaçkarlardan sivrilmiş çiğdeme İçini dökecek. Buram buram nefes yakan şebboya Burjuva bakışlı şakayıklar bakacak. Aykırı tarafıyla gece sefası Karanlıkta açacak. Aruz şiirinen kaçan fettan nergis, Halikarnas yalısına yapışmış begonvile Abayı yakacak. Zamanı geçmemiş zarif lale İnat olsun diye belediyeye Ful ile el ele Fing atacak caddede… Yar yolunu kollayan akasya Seviyor, seviyor, seviyor diyen papatya Öpücük atacaklar ağlayana Hercaiden çok kendine küsmüş şair kardelen (ki bu ben oluyorum) Pembe beyaz sardunya bizim evden Zeki Müren sesinden muhteşem bir yasemen Bülbülü delirten ataşlı mavi gül Oya ağacının dölgesinde Bir Demete. Bir demet ödül….01.03.2008 TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bol Şiir Birisi mutsuz olmuş bol bol Sonra da ölmüş. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Boyunun Ölçüsünü Alan Şiir Ah serseri, Küçük bedeni Beyinsiz hanımefendi. Sen bu küfrü hakettin Boyunun ölçüsü güzel miydi(?) Öğrendin.... Al sevdanı Çal başına başına Hala sevdalan çamurdan sevdalına Bu ölümlü dünyada değmez diyorlar Hiç değmez ağlamaya Kovulmaya,? Kovulmaktan beter olmaya? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bozum Olan Şiir Yağmurları dinle Buradayım derim ben Tatlı bir melodiyle Sana mı ne? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bulanık Şiir Bebek, Papatya, Üç hüzzam iki uşşak, Bir acemaşiran, Onca yılın ardından yükselen Şen kahkahan, 96 otuz nisan, Günden geceye uzanan bayram, Karavan, Derince sultan selim murat sitesinde Dostlara selam. Sapanca Orman Meydan Çayır çimen Şarkılar söylenip toplar oynanan Ayrı mutlulukları apayrı paylaşan, Dokuz irili ufaklı insan Eksik bir soluk, Ve bulanık dünyam. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bulaşık Şiir Işıklar boğmuyor adını karanlığın, Acıya bulaşmadan tat, Geceye bulaşmadan aşk doğmuyor. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Bulunmayan Şiir Sen +ben Eşitimiz bulunmuyor Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Buluta çıkan şiir Bedenler ritme uymuştu, Beyinler ortama. Düşünce tembeliydik Olduğu gibi akıyordu zaman Yaşanmıyordu sanki. Biz onu değil O bizi yaşıyordu Sıyrıldık bir an Dibe çöktük Gözlerimiz buluştu dipte Yükselmeye başladık ağırdan Uçtuk Bulutların üstünden yaş yağdırıyorduk. Düşen damlacıkları izledik Ulaştıramadık ne ona ne öbürüne Tekrarladık aşkı Yapayalnızdık sessiz. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Buzlu Şiir Kapat gözlerini Arala yüreğini, Hatta saçmala. Özleminin eline bırak üşüyen ellerini. Dünyanın en güzel pembesi yanaklarında Yanakların yareninin ipeksi dudaklarında Yan yana kol kola omuz omuza Buzlu sokakları adımla Olacağı yok ya bunların Olsun varsın Saçmalayarakta donarsın. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Büyük Laf Eden Şiir Canan Candan ileri Yani az da olsa mesafeli Candaş Canla beraber Candan içeri... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Büyülü Şiir Büyülendim. Sen hiçbirşey yaptın. Yarattım Yaşattım Sevgi tattım ben. Sen hiçbirşey yaptın. Çöktüm Ezildim Parçalandım ben. Sen hiçbirşey yaptın. Direndim Savaştım Sersemledim Havlu attım ben. Seni büyü tutmuyor Sen hiçbirşey yaptın. Hep sanin yaptığının Tersini yaptım ben. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Cahil Şiir Ağlayarak doğman ile herkesi güldüren, Sonra ağlarcasına kendisi gülen Adına Bebek denen İlk çığlığınla kasık sancılarımı uçkun hazlara dönüştüren mucizeni unutup Senden öğreneceklerimi öğrenemeden Sana öğretmeye kalktıklarımla Aslında ne kadar da cahilim ben Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Candaş'a Şiir Candaşım, Bahar geldi diyor takvimler. Ellerimiz neden soğuk. Hep böyle üşür mü şiir toplamayan parmaklar… Gel candaşım, Adalardaki mimoza sarısıyla gel. Yüreğinin kullanılmış tarafını kendine sakla Öpülmemiş olan öbür yarısı ile gel. Geçmişin sende kalsın Geleceğimizin ne olacağı hesaplanmasın Bu an için gel Bahara ılık bir okşayış bırak ki durulsun Marmara’nın mavisi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Cansu'ya Şiir Benim kızım yazmış Ne de güzel yazmış Ama o da neymiş öyle 19 yaşında zemheriymiş-- ayazmış Yok öyle şey... Sen şekerler yaz buralara.. Eğlenceli şarkılar Zıpzıp hoplayan rengarek boncuklar.. Gün işiğıda dans eden Gece saklanbaç oynayan kalplaer, Gülücükleri yüzüne sığmayan dudaklar. Havuçtan burun istemeyen oyuncaklar... Deniz dalgalarıyla yarışan Işıl ışıl Yakamoz sıçratan saçlar... Benim Cansum Bunlara layık Ve bunların hakını en güzel şekilde verebilecek kadar gencecik daha. Yasaklıyorum işte. Hüzün yasak Dert yasak Canım Cansu'maaaa.. 19.09.2008 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Cesur Şiir Bir buz üstüne Minik bir kıvılcım kondu Kıvılcım söndü Buz Kıvılcım kadar eridi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Cızırtılı Şiir Yaş geldi kıvamına Cızırtıya dönüştü arya Teller akort tutmuyor Eskidi bu tambura. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çalışkan Şiir Kendim çalıştım. Emekler verdim. Geceleri uykusuz kalarak, Güneşin doğuşunu ardarda yakalayarak, Her sınavın sonunda Yeniden başlayarak çalıştım. Nefessiz kaldım koşmaktan Bedel ödedim Yırtılıp parçalanarak. Şarkılar söyledim çirkin sesli, Adaklar tükendi, Mumlar eridi, Ömür bitti, Bu yol hala bitmedi. İçimde cocuk yüreğim Ben sevmeyi hiç KOPYA ÇEKMEDİM. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çarpık Şiir Hey koca dilbaz, Eski yaramaz, Sana ne olmuş? Soğuk su mu serptin yüzüne İfaden donmuş. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çatlak Şiir Canımı yaktın canım. Canın yanmaz umarım Hani derler ya Sabır taşı çatladı Çatlatıldı dostum Avuçlarının dışında, Altında ayaklarının Gözünün uzağında Anımsayamadığın zamanların Zalim ağırlığında çatlatıldı Can damarım içimde. Hani soğuk soğuk estirdin ya rüzgarı, Hani üşüdüm Çöllerde gölgemi sana vermiştim hani Hani alıp götürmüştün kendini Heden hiç senin yanaklarına yağmur, Gözlerine güneş değmiyor. Kelimeler dudaklarından dökülüyor da 'Seni seviyorum' u demiyor. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çeyizli Şiir Çeyiz sandığında Lavana taneli dantelleri Evlenmeye sebepti Evlendi Çeyizleri eskidi Sandığına baktı içi boş Girdi içine Kendini içten kilitledi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çınar-Kaya- İnsan /Anı Oldum bittim terkedilmiş mekanlara farklı bir ilgi duyarım. Bu mağara ağzındaki yıkık dökük, kaderine terkedilmiş duvarları, yabani bitkilerin saltanatını sürdürdüğünü bahçedeki yaşlı zeytin ağaçlarına sarılmış asalak sarmaşıkları izlerken 'Burası benim olmalı' demiştim. “Aman abla ne yapacaksın bu dağ başını” diyenlere pek de aldırmadan hayallerim ne yapabileceğimin resmini çizmişti bile. Kimse anlamasa da bu dağ başı beni bekliyor gibiydi. Issızdı, yıkık döküktü, karmakarışıktı, yemyeşildi. Bu sıcak, kurak bölgede nasıl oluyor da yeşil olabiliyordu. Çevreyi gezerken bunu hemen anlayacaktım. Kocaman bir kayanın çatlaklarından ince ince sızan bir su vardı. Kayanın her yeri ıslaktı. Çevrenizde ağlayan kaya ismiyle anılan birçok su sızdıran kaya duymuşsunuzdur bu da onlardan birisiydi. Meraklıyım dedim ya tabi ki hemen araştırmaya başladım. Bu suyun niteliği neydi? Bu kaya, bu orman ve bu su varken 80 yaşını aştığı söylenilen bir yaşlı kadın dışında tüm insanlar neden bu bölgeyi terk etmişlerdi? . Ovadaki köyün adı “Yeniköy” dü ama gördüğüm kalıntılar bu köyün asla yeni bir köy olmadığını bar bar bağırıyordu. Başına doladığı “Yedi dağın çiçeği” desenli yazmasının çiçekleriyle yetinmeyip illaki bir kırmızı sardunya çiçeğini de kulağına takan şu rengarenk yaşlı kadın benim arayıp da bulamayacağım bir hazine gibiydi. -'İsmin nedir teyzecim? ' diye söze girdim. -'Sigaran var mı? ' dedi -'Sigara içmem ben' dedim -'Sen içme ama bana sigara getir' dedi -'Peki' dedim. -İsminiz neydi? -Bana herkes HALA der. ben bu köyün halasıyım. Sen de hala de ve gelirken sigara getir… Anladım ki ismini söylemeyecekti. -'Bu köylü müsün sen? ' dedim -“Değilim ben bu köye 14 yaşında gelin geldim ha bu eve“ dedi Ev dediği yerde ev falan yoktu. Bir yıkıntı kulübe eski bir ocağa tutunmuş oracıkta duruyordu. Halayı zamanla tanıdım. Köyün en yaşlısıydı. Gelin geldiği o kulübede çocuklarını doğurmuş, sağında solunda aynı avluya bakan kapılardan girip çıkan kayın, kaynana, kaynata, elti, görümce, yeğenler kuzanler uzun yıllar yaşamış, sonra o lanet olay olmuş hepsi köyü terk etmiş ama kocası ölmüş olan HALA tüm lanete karşın kocasının anılarından kopamamış kulübesinden ayrılamamıştı. Zaten asiydi. Pek de sevmezlerdi kendisini. Bir karakaçan eşekle dağın kekiklerini ona bırakıp herkes ovaya gitmiş yepyeni bir köy kurmuşlardı. -“Sen burasını alırken korkmadın mı? ” dedi bana -'Çok ıssız ama ben pek korkmam.' dedim -“Issızlık değil” dedi -Lanet -Ne laneti? -'Bak kızım' diyerek anlatmaya başladı. Su sızdıran kayanın dibindeki kulübesinde kekik sularını şişelere doldururken anlatıyordu ben de öğreniyordum. Kayadan sızan su bir zamanlar gürül gürül akan bir suymuş. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kayanın her yerindeki çatlaklardan göbekler atarak coşan çok tatlı içimi güzel berrak bir suymuş. Köylüler suyun bereketiyle dağın yamaçlarına sıraladıkları minik evlerinde yaşarlarmış. Suyu keşfetmekte çınardan daha başarılı bir ağaç olmadığından şu koca çınar ta o yıllarda köklerini toprağa daldırmış, boy vermiş suyu buldukça gelişmiş yayılmış da yayılmış. Köy çocukları ulu çınarın gölgesinde ellerinde üzerine yoğurt sürülmüş üstüne toz şeker serpilmiş köy ekmeklerini ısırır kayanın suyuyla da susuzluklarını giderirlermiş. Derken köylü kalabalıklaşmış…. Memlekette şişe suları satılmaya başlanmış. Birden büyük şehirlerde çeşmelerden su içilmez olmuş. Ve tabi ki köylüye de güneş doğmuş. Köy kurnazları hemen akıl(sızlık) yürütmeye başlamışlar. “Kayanın çatlaklarından şeker gibi su akıyor.” “Bu çatlaklar ne kadar çok olursa o kadar çok su olacaktır.” “Çatlakları artıralım.” “Su satalım.” “Türünle kim uğraşacak? ” “Nasıl olacak? ” “Çok kolay” “Dinamit denen bir nesne var oyuklara koyup patlatırız.” “Tamam mı? ” “Tamam” Ve dediklerini yapmışlar Köyün yağız delikanlılarından ikisi dinamitleri yerleştirip ateşlemiş. O büyük patlama gerçekleşmiş İki genç paramparça “Gençlerin etlerini bu çınardan topladılar kızım” dedi hala Dehşet içerisinde dinliyordum “Su da kaçtı yok oldu gitti” Evet aynen öyle olmuştu. Cahilce patlatılan dinamit iki genci çınarın dallarına lime lime asmış paramparça olan kaya dibine doğru da parçalanmış olacak ki su yer altı yatağına kavuşmuş ve köy hem susuz kalmış hem de iki civanın acısıyla yanmış yakılmış Bu olay üzerine kayaya kusur bulup köyü, yani dağı toptan terk eden köylü ovaya inmiş, köyün adını da “Yeniköy” diye değiştirmiş. Yıllardır terkedilmiş olan bu bölgede yabani bitkiler, kayadan sızan ince su, bir karakaçan ve bir de yedi dağın çiçeği yazmalı 80 lik hala beni ne kadar kabul edebilecekti. İşe bahçedeki yaban otları temizleterek başladığım günün üstünden beş yıl geçti. O dağa yakışan bir ev, kayadan sızan suları toplamaya çalıştığım küçük göletler, bölgenin doğal bitkisi olan zeytin, mandalina, dut, yenidünya, Frenk elması, kiraz, vişne, üzüm derken çeşit çeşit ağaçlar ve çok sevdiğim yediveren güller… Ben oraları güzelleştirdikçe yavaş yavaş köylü dağa doğru yanaşmaya başladı. Eski evler onarılacak gibi olmadığından yerlerine yenileri yapılmaya başlandı. İnanmayacaksınız ama bu sene kayadan su fışkırdı. Eminim yağan yağmurlar çatlakları bir biçimde tıkadı ve su yüzeye çıktı. HALA suyun fışkırdığını gördükten sonra öldü. Karakaçanı bulamadılar. Köyün ismi Ataköy olarak değiştirildi. Bu ismi herkes hemen benimsedi. Lanet zaten yoktu. Cehalet en büyük lanetti www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çınarlı Şiir Yolların bekçisi Ulu çınarlara zıt Minik bedenimle izlerim gelinmeyen kıvrımları Gideni bekleyen yol boyu çınarlarına eş Bitmez sabırla gözlerim sonsuzları. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çiçekli Şiir Armağanımdır bana Yalnızlığımın çiçekleri Defterlerimin arsında preslenmiş her biri.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çiçeksiz Şiir Toprak Su Kök Sap Yaprak Öpülmedik çiçeklerim çiçek açmayacak Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çiğ Yürek En iyi yaptığım yemek, 'çiğ köfte' ya da 'çiğ börek' gillerden olmayan ÇİĞ YÜREK. Deliksiz dört duvarına çekileceksin İsyana hazırlanmış tüm duygularını bastırmadan önce; Bolca çıkarcı irice ve çokça dost kazığı Bir de bam telinden alay kahkahasını istifleyecek Hepsinin üstüne o uçsuz bucaksız sevgini boca ederek gün batımını bekleyeceksin. Gün batımı ile gün doğumu arasındaki süre çok önemlidir. Yıllar o kadar önemli değildir ama aylardan -anımsanmamış bir doğum günü ateşiyle harlanmış- ağustos olmalıdır. Kaşık, çatal, bıçak, kepçe, mikser gibi herhangi bir karıştırıcı kullanmadan (çünkü ne yaparsan yap karışmayacaktır) o harlı sıcakta pişirmeye başlayıp her taşım kaynamada büyük bir demet terkedilmişlik üzerine bir tutum hasret ve birkaç damla gözyaşı damlatılacak, bulabilirsen canından aziz bildiğin “candaşının” verdiği huzur ile tütsüleyecek ve memleket makamından bir şarkının nağmeleri ile demlenmeye bırakacaksın. Yürek orada boncuk boncuk terleyecek ama kapağını asla açmayacaksın. İçi çekilip yüreklikten çıktığını düşündüğün zaman ayrılıkların başladığı şubat soğuğunda dondurmaya bırakacak, sonra yeterince bekleyecek, bir 21 mart günü 50 yaşını devirmiş suratlar dünyanın bütün oyuncularına taş çıkaracak maskelerle maskelenmişliğinin işkencesini acımasızca yaşatırken ilaç niyetine emeceksin. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çileli Şiir-1 Kaynamak, Kaynaşamamak Mine çiçeğinin akla takılması, Mavi beyaz çaresiz Var olmuşluğun çilesi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çileli Şiir 2 Yüklen yüreğine Son nefesine dek Seni çekecektir o yürek. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çimdiklenen Şiir Dişerinin arasında dudak kıvamı yumuşaklığı, Dilinin ucunda mavi boncuklarca çimdiklenmiş gerdan morluğu Ve kollarında safkan boğulmalar. Kaya bile yosunuyla bütünken Yalnızlığını anlatamayan sen Kadından biblolar biriktirerek Şimşekler altıda sevişip Ilahlara poz vereceksin. Biliyorum ki bütün nudis hücrelerin dişi meltemlere açık. Ne örtünmüş ne giyinmişsin Içine kapanışın üşümenden Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çimlendirilmiş Şiir Köklerini saldığı toprağın, Zehrini alıp Soğanında sakladı. Tutundu ince çıplak sapına, Eğdi boynunu İndirdi ışıklarını yere,, Er kısmının dilinde, Nergis-i Mahmur'dan Nergis-i Şehla'ya sonra da Nergis-i Fettan'a Dönüştüğünden habersizliğini Çimlendirdi şairim Gönül sulaklarında.... TAMAY ÖNAL POLAT 16.12.2008 Şair dostum NESRİN CANSEVER Hanım(L) Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat a Çizik Çizik Olan Şiir Çocuk büyüdü Oyuncaklarını eskiciler götürdü Dibi delik torbadan Cam bilyeleri döküldü Yuvarlandı merdivenlerden Seslerini duyuyordu Çizik çizik olmalarına içi yanıyordu Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çizilen Şiir Genç Dinamik Emin. Sağlam yürek içine Çizildin demin Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çöpe Atılan Şiir Beni yanlış anladılar diye Düşüne düşüne yazılan şiirin Defterinde işi ne Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çöplükte Gezinen Şiir Şehrin çöplüklerinde Kırış buruş kağıtlar uçuşur Martılara eş çığlıkta Yazıl(a(ma)) mışların Söyle(n(eme)) mişlerin Karala(n) mışlığı savruk savruktur Minik parçacıklar halinde Yolunmuş serçe tüyeri ile bir Her biri kendi kendine serseri Başıboş Yaşa((n(a)) ma) mış sevgidir Özlerdeki son nefesten öte Herkes Dört bir yanda nefes nefes Keşmekeş mi keşmekeş Atılmışlığın bitim noktası, Kısası çöplüktür burası Çöp te şair Çöplük kahyası... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çözümsüz Şiir Yalnızlığa itildiğim saatler Yalnızlığı seçtiğim zamanların ardında Yalnız bırakıldığım vakitler Yalnızlığı arayışım geldi aklıma Ne isterim, Neyi isterim Kimi isterim, Niye isterim çözemem Çözsem de söyle(ye) mem.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dağınık Şiir <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img517.imageshack.us/img517/165/dankkkkk6.png' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/g.php? h=517&i=dankkkkk6.png'><img src='http://img517.imageshack.us/img517/165/dankkkkk6.9f07daf46e.jpg' border='0'></a> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dağlanmış Şiir “Yar” ne ki Derin bir uçurum İki dağ arasında “Dağ” ne ki Yar’ın iki yamacında Yalçın bir kaya Dağlanmışım Gözmen yürek Kılı kırk (yar) dı İki dağ arsındaki bu obada... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dalgın Bakışlı Şiir Aşk karışımında Sevİlen olmaktan seven olmaya geçişimle Başladı Dalgın bakmalarım “Nerelere gittin gene? “ diyenlere gülümseyip “Buradayım” yalanını kıvırmaya çalışırken Dize dize dağılışımı ıslatıyordum Bedensel sulaklığımla *Kızıl güllerle bezeli şiiristan'a Meydan okurcasına...14.10.2009 * NAZIM HİKMET Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dalgın Şiir Alevler suskun Kıvrım kıvrım Kızıldan siyaha Böylece daldım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Değerli Şiir Hayat! Benden aldığın benden değerli. Onun için Eskideyim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Değmeyen Şiir Değmez diyorlar Ağlamaya değmediği gibi Tenime değmeyen ellerini Yüreğimle sevmeye hiç değmez. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Delik Şiir Sevgi Biraz da yaratmaktır sevgiliyi. Yarattım Kendime Kendimce. Sen sen oldun hep Üstüne pislenmiş bir çakıl taşı, Yuvarlandın önümde Her edalı yosmanın Yapiştın ellerine Gördüm Zor geldi. Gözyaşlarım gözbebeklerimi Son kez deldi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Derse Giren Şiir Derse giren şiir Bilmem kaç milyon insan, Bilmem kaç milyon dert, Dağılmış zerre zerre Ufkunda İstanbul’un Gri solumada ciğerler Yağmur, çamur gürültü, Yavrucuğum Ben Bir de baş belası öğretmen Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Desteksiz Şiir Yükseldikçe dikleşti basamaklar Destekleri çektiler Ortalarda bir yerde “Hadi buyur Hadi yürü Yolun açık olsun ' Dediler. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Devasa Şiir İçimden çıkan koskocaman bir DEVdi. Oluşan boşluğu Kimseye göstermeden küçültmek gerekliydi. Derin bir oyuk olarak Ömür boyu gizlime batıp duracağını bilecek. Benden giden bu DEV’i Utanmadan özleyecektim. DEV bu Yedi İçti Sömürdü Semirdi Yıllar yılı O'nu beslemek için biriktirdiğim şarkıların Hep “hayır sevmiyor” diyen falların afallatan tortularını.. Hafifletmeden Çekti gitti. Aman yanlış anlaşılmasın. Kapı dışarı edilmiş değillerdi. Büyük bir davetle çağrılmış, Adam akıllı ağırlanmış Hoşnut olabilmesi için bütün yollar denenmişti. Gideceği biliniyordu elbette. İnciten Gidişindeki bu şahane sessizlikti. Şimdi DEV’sizliğin verdiği özgürlükle Kendi suçunu kendisi yargılayan bir yargıç olarak Gördüğüm kabusların sorgusunu yapmaktayım. Gecenin esir aldığı direncimden yararlanıp Yüzüme bir volkan gibi patlayışlarla başlayan Ve bu gün farklı biçimlerde hala devam eden Kütüphanedeki yüzlerce kitap içerisinden Jack London’un ”İNTİHAR” isimli kitabını seçtiren Alt beynimin Cezasını verebilecek miyim? Ya da ödülünü…15.09.2008 Ey DEV ASA lazım bana Ayakta duracağım… . Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Didikleyen Şiir Uykum geliyor Dizeler uykumu didikliyor Uykum dizeleri sakinleştiriyor. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dik Duran Şiir Anlatmak istediğim o ama O kelimelerle değil Ancak kulağına fısıldarım Sadece biraz eğil. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dilbaz şiir Türkçe türkü söyledim Ufuklarım pembe Kürtçe zılgıt attım Elimde kirman İtalyanca yüzdüm Akdeniz sularında Mavi zaman Rumca sirtakiye omuz verdim düşmanın inadına Fransızca ısırdım somun ucunu Almanca küfürlerle bezedim Faşist gaz odalarını Çince söküldü tırnaklarım Topraklarım kan Arapça yalan söyledim Ekmek Kuran çarpsın dedim Bir yeryüzü insanına aşık oldum Japonca harakiri yaptım İngilizce aldatılmışlığıma Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dilsiz Şiir İnsanın canı çekiliyor Eli ayağı pelte gibi oluyor Uyanıklıktan uykuya Gerçekten düşe geçiş zamanlarında Şehir sesi.. Bitmeyen tükenmeyen uğultu Beyin trafiğinde Dile gelememişliğin bozukluğu Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dingin Şiir Dingin dursa da Coşacaktır nasılsa Şiirlerim uykuda Uyanmazlar umarım Olmayacak zamanda Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Doğal Şiir Kuğuları seyre dalmak varken Su yılanına takılan ben Sebepli sebepsiz Yada hep aynı sebeple Kendi çıkmazımda dolaşırım elbette.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Doğum Gününü Kutlayan Şiir Hepsi kendi elinden geleni yaptı Biri oyuncak ayı Öteki yağlı boya kafa resmi Diğeri pahalısından bir mücevher getirdi Öbürü de hatırlamadı... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dokunulmaz Şiir Özledim Demek istedim yürek dolusu Kilidi çözülmedi dilimin Sararmış tenimde Güvensizlik sevgiyle doludizgin Oradasın işte Herkesle aynı yerde Dokunamayacağımı bildiğimce ötemde. Herkesle aynı yerde olmayı sen istedin. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dolaşık Şiir Dolaşık şiir Kısmet ayağıma gelmiyor, Kısmetin arkasından şimşek gibi koşuyorum Ellerim ellere Ayaklarım ayaklara dolaşıyor Hep aynı noktada bekliyor olduğumu görüyorum. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dörtdörtlük ve Beşbeşlik Şiir a 4455 b 5544 c 5445 ç 4554 d 5454 e 4545 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dumanlı Şiir Hiç bir dağın başında Duman yoktur aslında Sisin lakabı Yangınlının gönlünde Dumanlanır nasılsa Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Düğümleyen Şiir Biliyorum Beş para etmezin biri o Kaba, çıkarcı, cimri Ve hala bildiğin gibi Değişmedi Gözleri var ya Gözleri Düğümledi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Dürüst Şiir Bir kere yalan söylese Sevebilmek üstüne Sanki bunca dürüstlük niye. Sadece “Seviyorum seni” diyecek Ondan beklenin hepsi bu işte.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Düşleri Olan Şiir Düşlerim vardır benim Bir de düşmelerim Öbek öbek sevdalarım Sonrasında kıvranmalarım Yüreğimin kavruk yeriyle Yapayalnız yakarmalarım Yanlış çiviye asmışım kendimi Bunların hepsi Bu yanlışın çilesi.. <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img523.imageshack.us/img523/6952/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/img523/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif/1/'><img src='http://img523.imageshack.us/img523/2edc8ba7ff417abef3ae5aels1.gif/1/w392.p ng' border='0'></a> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat E-5 te Ölen Şiir <HTML><HEAD><TITLE>Untitled Page</TITLE> <META NAME=”Generatör”text=”Created by BlueVoda”></HEAD> <table border=0 height=350 background=http://www.sitem.gen.tr/wp-content/uploads/2006/10/kopek.jpg><tr><t d width=500><font color=”#08080” size=”4” face=”Arial”><marquee direction=up height=350 ><font color=#ff08ff size=5><center> Sana köpek dediler.<br > Birçoğu köpektiler.<br > Havlıyordun,.<br > Kokuyordun,.<br > Isırıyordun..<br > İstemediler seni.<br > Sokaklar mekanın.<br > Çöplükler tabağındı.<br > Gördüler.<br > Utanmadılar..<br > Attın kendini dört tekerli canavarın ağzına.<br > Yere yapıştın.<br > Ölümü sen seçmiştin.<br > Onlar öldürdük sandılar.<br > Bilmezsin köpek.<br > Gerçek insanlar arkandan ağladılar.<br > </center></marquee></strong></font> </td> </tr> </table> </BODY> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Efsanevi Şiir İda’nın zirvesinde Üç güzeller çağından, tek güzel devranına giriyorken Ay, Kibelenin sol yanından dökülür ölümlülük ağıdı Vay anama vay…. Bir ana Sarıkızlı türküler katar Akşam azığı için yoğurduğu hamuruna. Koç boynuzuna dolanınca yılanlar Utanır yer, Yarılır damar damar Yere girer iftiralar yalanlar Fışkırır soğuk sular Yakasız içliklerin sardığı bedenlerde Bulgur bulgur kabarırken ter tanesi Dillerde dolaşır Yalansız riyasız Güzel insanların efsanesi Gecenin bağrını yakan alevleri Harlıyorken Ege’nin yeli Yedi dağdan yetmiş yedi çiçekle uçuşur Sevginin etekleri.. Kaz kanına bulanmış gömleğin Gelincik okşamasıyla sardığı bedenleri Aramayın Aramayın anlattığım bu efsunlu yeri Aramayın bizleri Biz Mermer damarındaki sabır çizgisindeyiz Canlar dergahında Ya Haydar, Ya Ali diyen dildeyiz Çeyiz bohçalarında İpek ibrişimdeyiz Damak serinliğinde Ayran köpüğündeyiz Testi toprağının pişik kokusunda Heybe püskülündeyiz Kırklar vadisinin Pamuk renkli bulutları altında Semaha duran Can’ların avucundaki yürek sesindeyiz. İstiridyeler toplar yağmur yağmur denize düşen göz yaşlarımızı İnci pembesiyle süsleriz Edremit kıyılarında salınan Ece’lerin Öpülesi emeklerindeyiz. Biz efsaneyiz Biz gerçeğiz 14.08.2009 www.Antoloji.Com - kültür ve sanat TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Eksik Şiir zaman, akışkan kaygan, insan yarı ketum yarı saydam, birimizin değeri diğerimizde eksiğiz tekil kimliğimizle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Emekli Olan Şiir Bu gün emekliye ayırdım kendimi Son günümde de yaya bıraktın beni Her zamanki gibi yürüdüm İnce sızılarım Sessiz göz yaşlarım yanağımdaydılar Onları da kendim sildim son kez Daha katı daha dimdiktim şimdi Sokak çınarlarının Sarı yapraklarından öte Sahtekarlığımı kimse görmedi Yağmur da dindi İki bulut arasında güneşin ışıkları diken dikendi Köpek güneşe verdi sırtını bekledi biraz Gözlerini dikti gözlerimin içine Silkelendi Öyle bir savruldu ki damlacıklar tüylerden Her biri tel tel oldu Ayrıldı diğerinden Rahat dingin bedeni Ağır ağır yürüdü ileri Silkelenmek istedim Her zerrenden kurtarmak bedenimi Arındırmak belki de senlilikten kendimi Ürperdim Titredim Bendeki her zerre de ayrıldı benden Savrulur gibi yapıp, Daha büyük bir hızla Gene yapıştı bana Kopmaları ayrı Yapışmaları ayrı acıttı Telaşlı, Çaresiz adımladım Köpekle aynı kaldırımı Çınarlar şimdi yapraklarından utanıyor... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Emekli Şiir Nasıl oldu? Kolay olmadı Yılların emeğinin sonuydu. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Emzirilmemiş Şiir Sen benim emziremediğim, Çalınan ve birtürlü çalınamayan Bütün kapılarda beklenen, Çıkan ve çıkmayan sokaklarda Yolu gözlenen, Ruyalarımın sunduğu Şirlerimin bulduğu Gözlarimin okuduğu Yazılmamış romanlardaki beyefendim. Hem hesretken Hem gözgözeyken özlediğim. Dayanamadığım açlığım Canımın çektiği yürek tadım Aklımın sadece tutulmaya erdiği Tutkunluğum, Değişik mutluluğum. Her damlayla gelenim Her kanatla gidenim Beni ben gibi bilmeyenim Hüzünlerimin rahmeti Ağlamalarımın bereketi Yasaklım Sevgili kara oğlanım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Eni Bol Şiir Bir patlama Bir daha Biri daha Çıkarın çıkarcının bini bir para Sevgisizliği yayılıyor sahralarıma Yareler içindeyim Kusura bakma sezen Kıyamadım yakamozlara. Korkularım Bir de hüzün zamanlarım omuzlarımda Okyanuslara dalıyorum, Suların ağırlığını dirhem dirhem yükleniyorum. Vurgun kimin umurunda. Her bir hücrem Ezim ezim eziliyor, Bir damlayım mavi gezegenin en çukurunda. En hiç oluşumu En korkak zamanlarımda Sır diye gömüyorum Yırtılmış mektuplarımın ağlayan satırlarına. Ben Kalemim Bir de parşömenim Yalnızlığı katlediyoruz Üçümüz tek yumrukta. En özenli emeğim, En uzun beklemelerim, Sabahların olamayışı, Akşamların kalamayışı, Gecelerden karanlıklar devşirişim, Kısacası; Bütün güzel- EN- lerimin tükenişi geçiyor Uygun adımlarıyla. Beslenmiş hasretliğim Bereketlendiriyor sözcüklerimi. Bir balığın dudağından toplamak istiyorum Unuttuğum en uzak öpücükleri. Kara bakışlarımla Islak ıslak asılamıyorum elalarına. Atıyorum kendimi Asılsız bir rüya ininin Uykusuz düşlerini gördüğüm Burulmalar kovuğuna Hani sevememiştin, Olmamıştı hani, Üzgün de değildin, Söndüremezdinya bendeki alevleri. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Elini tutmak istedim Kaçırıverdin. Senin hiçbirşeyindim. İşte o demdi Sözüm çoktu da söyleyemedimdi. En ıslağı görüyordun yanaklarımda. Umutsuzluğumla utancımı da. Sabaha dönüyordu En ikiyüzlülüğü ile utanmaz dünya. Işıldadı can pencerem gecede, Ömrü en kısa, Yaşamı en şaşaa, Sönüşü en beter yıldızlar kaydı, Yerle gök arasında. Çakıl taşı oldular avuçlarımda. Umanlarda dalgalar tepindiler, Gizleri içlerinde. Bir göğe çıktı, Bir yere indiler. Öylesine çekildi ki kumsaldan sular, Evrenin tüm aşklarını çakıllarla sundular. Ağıdımı işitseydin En şaşkınlığı anlayabilir Belki de üflerdin, Denerdin söndürmeyi. Ellerini bırakabilirdin Taşlanmışlıkları bırakmak yerine avuçlarıma. Ilırdı ola ki yüreğim, Ilık ılık sürdürebilir, Sevilmeden de sevebilirdim. Kanadını kırıyorsun gönül kelebeğimin. Yol ortasında terk ediyorsun, Dost bildiğim. Ardından bakakalıyorum. En Yalnızlığı nasıl da öle öle yaşıyorum. Göğüs kafesinin bir yerinde Kalbin vardır elbette Ya yüreğin Yüreğin nerelerde Gönlün hangi cehennemde. En sahte gülümsemelerim En engin hüzünlerim seriliyor gözler önüne. Gençlik yıllarımı gömüyorum derinlere. Tövbeler ediyorum özlemeye, Tövbemi bozuyorum yüz bin kere. Dalıyorum cince düşüncelere titreye titreye… www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Demek senin hiçbirşeyinim Gel de acılanma “Bir tane ömrüm var” diye Çok bambaşkalıklar yaşayabilmeye koşturuşum, Ulaşamayışım, Sevgilerimin sevgilisinin dokunulmaz dudaklarına Şiirlerle dokunuşum, Gene de hiçbirşeyi oluşum, Bitiriyorken beni, En muhteşem sevdamın Son sancısı canımda, En ince sızılarla Dolup dolup taşıyorken Gözlerimin denizleri Yokolmuyor birtürlü Birazı keder birazı kader Yaşanmış ve yaşanamamışlıkların izleri. Derken… İçinde EN lerin çok olduğu bir şiir istiyor birileri “Olmaz ki Bu da istenmez ki Ismarlama şiir en olmayacak iştir” diyorum, Yaşanabilmişliklerin şerefine En olmayacağı da becermeye kalkıyorum. Becerebiliyor muyum? 1.8.1995 sevgili arkadaşım Güle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Erkekliğe Toz Konduran Şiir Her ne kadar erkek olsan da Ağlarsın Derin gördüğün sığlara... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Esen Şiir 'Bana esmeyi anlat Esip geçmey anlat'* Rüzgarcık Kime ne anlatırsan anlat ama Bana sevilmeyi anlat Sevmeyi de istersen Benden dinle sen * şarkı sözü Lemen Sam İlhan Şeşen Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Eski Şiir Eski konaklarda Eski mi eski Sevda masalları ve Bin bir gece aşkları Müzik kutusunda kilitli Karabasandır kurgunun ismi.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Eskimiş Şiir Eskici dükkanının kuytusunda O siyah erdeyim Bütün dinlerin dilinden Tanrım derim Çaresizim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Evire Çevire Yazılan Şiir Ufuklarımda belireceksin Dokunulmaz uzak. Yokluğun boşluğum olacak. Karanlığın zamanıdır Mızrabım yasa vuracak. Ağıtlarım uçuşacak. Kara bulutlar arasından Düşlerime kayacaksın. Gece seninle sürecek. Gündüz Sensizliği evirip çevirecek. <a href='http://imageshack.us'><img src='http://img123.imageshack.us/img123/413/danshx7.gif' border='0' alt='Image Hosted by ImageShack.us'/></a><br/><a href='http://g.imageshack.us/img123/danshx7.gif/1/'><img src='http://img123.imageshack.us/img123/danshx7.gif/1/w541.png' border='0'></a> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Evli Şiir Bay ile bayan limonilermiş Ana Baba Kardeş Para İsterim İstemem Ne senden vazgeçerim Ne seninkileri isterim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Fakir Şiir Gittin de gelmedin ya bir zaman Gelince de Daha dün görüşmüşüz gibi yapıp Aynı şehirde fakir bıraktın ya kendine Helal olsun sana be.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Fırtınalı Şiir Fırtına yüreğe Sığmak zorunda bir kere Zavallı işte... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Firar Edemeyen Şiir Her mahkumun hapishanesi olmayabilir Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Fitne Şiir Endamı yoktu, 'Kaşla göz,gerisi söz' deseler de Saçları 'ı-ıh' tı. 11. 02. 2000 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gafil Şiir Melemek, Kavallımın gelmesini beklemek Yazgım değil Çobanımın sürdüğü çayırda otlamak da Kısır olmak öğrenmeye, Ürememek de değil derdim Sadece gafil avlanmak Yoksa ben buralara -ayıp amaNah gelirdim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Geberen Şiir 'Bin can ile sevdim seni' Radyodaki şarkı Bini de geberdi gitti Bendeki şarkı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gelin Olacak Şiir Şiirden çeyiz olmaz Kız kısmısı da şiir yazmaz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Genç Kızlığını Yaşayan Şiir Genç kızlığını yaşayan şiir Tel tel ışıdı saçlarınız, Yeşil, mavi, ela, kara,kristal bakışlarınız Tenlerinizde öpülesi pembe güller Gamze gamze çiğ taneleriyle Tan yelleri estirdiniz eril bedenlerde Zemheride açan baharlardınız Biz hep bahar, Biz hep pembe, Biz hep kristal kalacağız sandınız Benim gibi a can lar Sizler de aldandınız Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Giden ve Biten Şiir Biri gider Öbürü biter.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gitar Çalan Şiir Ağustos idi Bodrum Turgut reis Hayal evleri Hoş, Şık Aşık bir gecenin Beli belirsiz bir yeri Sözgelimi on gibi Dolunayın ışıldama, Yıldızların parıldama, Dünyanın burçtan burca kayma zamanı, Can Ceyhun ikizlerden Ceyhunnn dediler Altına bir iskemle Eline de gitar verdiler Bu gece gene yağacağız birlikte dercesine Kucakladı gitarı Okşarmış gibi yapıp İki germe bir gevşetme arasında Kulağını bükerken “Beni utandırma”yı usulca fısıldadı Dize gelmişti gitar Artık akort tamamdı On parmağın her biri, Ve gitarın her yeri Ayrı sesin peşinde Cenk eden cengaverlerdi Sağa sola ileri geri Koşturup durdular deliler gibi Haykırışıyla Ceyhun’un İsyanı savruldu ruhumun Eller, teller, sesler sessizlikler Yağıyordu muhteşemlikler Her ses bir öncekinden sonra Bir sonrakinden önce geldi Oturdu doğru yerine Ulaştı evrenime Aktı derinden derine Çareleri tükenmiş dertlerimi unuttum Tıkandı kulaklarım tüm yabanıl seslere Umutlarım şahlandı Yüreğim korkmaları bıraktı Depremler olmayacak Ölümler doğumlar duracaktı Tanrının işi vardı Ruhlara iksir dağıtacaktı Dize gelmiş gitarı “başımın üstünde yerin var” diye Taç etti tepesine Selam bahanesiyle Dünyanın en güzel yerinde, Halikarnas’ın eteğinde www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Can pencerem yağmur indirdi Alkış tutan ellere Beşiğinde bağlama Tellerinde Elazığ’dan çayda çıra Hayran hayran bakarken İspanyol gitarına Beklentimi ufaltan yarim geldi aklıma Bir damla daha indi yarimin anısına Elim gitti kalemime Boğuştuk alabildiğine Hayıflandıkça hayıflandım Dolmayan incir çekirdeklerine Gün geceyi kovaladı Işık aldı yıldız dağı Aynı Allah’ın anlaşılmaz ilahi adaleti Onda o görkemli haykırma Bendeki ses tellerinde kara kanatlı karga Bir çentik daha attı Kıskançlığım canıma Gözlerimi çevirdim Doğum günümdür diye Dağları aşıp gelen Zeytin gözlü güzele Dostluğu değdi bana Selam saldık doğacak güneşli sabahlara 'Buda gelir bu da geçer ağlama...'* *Ozan Daimi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Göbeği Dizinde Şiir Unutkan belleğinin oyununa gelerek Kendi ördüğün zincir topağının içine düştün Devinimlerin doğru olsaydı Belki bir iki ufak çizikle atlatırdın badireyi ama Her yanlış kıpırtın farklı bir karmaşa yarattı Ayaklarına dolanınca çeliğin soğukluğu Tutsaklığın yeniden başladı Ellerin kolların bedeninle Göbeği dizinde bir nü'ye gömülüp Sakinleştin. Durmayı öğrendin Beklemeyi, Susmayı... ………..Yazarak yanıyorum ………..Susarak yanıyorsun sanıyorum. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gökkuşağını Yakalayan Şiir Akşamın bakışlarımı öptüğü yerden yükselen bir gökkuşağısın. Çocuk damağında şeker eriyişi gibi, Zapt ediliyorken iliklerim Yedi renk sanırlar seni Oysa, Duru Yağmurumsu damların içinden geçen Işık kırılganlığında Rengarenk efsaneler doğurtursun düşlerime…. Her renksin… Dünyayı kucaklayışın Dünyamı kucaklayışındır Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gönüllü Şiir Gönül yana yana bir şarkı söyler Gözümün içinde yıldızlar söner Kor yürek umarsız sadece özler Gönül yana yana bir şarkı söyler. Utanır yaşından damlasız aşlar Gönül sönmeden boşuna yanar Alevi sadece yananı sarar Yalan yalan diye bir şarkı söyler.. “içerim yanıyor dudağım serin” ekim 99 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Görünmez Şiir Biliyor musun Saçlarını okşuyorum arada ama sen onu rüzgar sanıyorsun. Günün öyle bir dilimi var ki O dilimde buruk bir tat olup yayılıyorum damaklarına. İşte o an yudumladığın kahvenin buruk lezzetine şaşıyorsun. Bakınıyor oluyorken bahçendeki hasta goncaya 'Bu koku da ne? ' dediğin bir olguyum odanda Zor olanı gözüne girebilmek. Bunun için Akşamın batış saatlerinde Sen perdeni çekiştiriyorken Güneş oluyor Işık oluyor Renk oluyor Çoktan sızmış oluyorum iliklerine Arada sancı gibi Arada coşku gibi yürüyorum damarlarında. Terlediğini sanıyorsun. Ellerim teninde gezdiğinde Kendi ellerine hükmedemeyişini anlamaya çalışıyorsun.07.04.2009 /18:43 İSTANBUL Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Göz Kırpan Şiir Görünür yeri şiir Görünmezliği hortlaksı bir şair Baba kalbinin Parmaklarda titremesini verip Oğul gamzesi alacak Özlem kavruğu ufuk altında Şiir büyüsü yapacak Kazıdıkça -oy- kan Durdukça -off- haram Tortuları eritip Yağmurlara salarken Dingin Kaplumbağa Dudağı gamzelisinde Göz kırpacak hortlağa… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gözbebeği Olan Şiir GÖZBEBEĞİ OLAN ŞİİR Değişeceksin. Ak düşecek Saçına, sakalına, kaytan bıyıklarına. Sesin, sedan, edan değişecek. Bin çöküntü içinde Gözbebeklerini görecek gözlerim. İçinde kendim, Taptaze, dipdiriyim. Direneme Gözbebeğindim, Gözbebeğinim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gözü Açık Giden Şiir Başlamak Yaşamak Karanlık kavşaklarda Savrula sıkışa düğümlenmek Çırpındıkça yorulup Yoruldukça çırpınmak Bir çift gözbebeği yüzünde Yarım kalmış dünyada Anlamsızlığa bakakalmak... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Granitten Yapılanan Şiir Asırlardır koynunda yattığı topraklarını Kollarına alıp vals ederek vadiye inen Hırsız rüzgara Veda öpücüğü atmanın çaresizliği ile Kendisine Sadece kendisine sığınmasının bütün güzelliği Korumasız çıplak bedenin tohum tutmaz yerinde İçine büzülerek özüne kapanan Sessizleştikçe sertleşen Yosunlaşmayı bile reddeden Gizem yüklü granit Teslim oldu güneşin dikenlerine hedef tahtası diye. Teslim oldu iklimsiz mevsimlere. Kımıltılarını ezberlediği kelebek benekleri, Sürüngenler, Kıl kurtlarının sinsilikleri, Ulu yada cılız ağaçların kemirgen kökleri, Serin bir çiçekten düşen yaprağının verimli nemi Parlak desenli yüzünden öyle uzaktı ki İşte o dem di “Öp iki parmağını Koy taşlaşmış gerdanıma.” Yazan mabet taşının acıtan sükuneti Şairi delirtti Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Güllü Şiir Kurumuş yediveren dalında Kurutulmuş fes rengi kokusuz gül Doyumsuz güzelliğinle Sonsuza süzül Yaprağının kıvrımında yarin gülümsemesi, Doyulmaz alımlılığında Bülbülün örselenmesiyle görül... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Günlükten Çalınan Şiir Günlükten çalınan şiir Bu gün sevgililer günüymüş Melek* aradı Gülüştük Harika* aradı Didiştik “onu benim için öp” “öpmem gel de kendin öp” Ben aradığımı bulamadım. Bulamadığım beni aramadı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Gününü Gün Etmesini Bilmeyen Şiir -miş’li zamanlarıyla -ecek’li zamanları çoktu. -yor’lu zamanları Hiç olmuyordu. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Güzel Şiir Gelince güzel eden, Güzellikler getirensin. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hafifmeşrep Muzur şiir Aklının erdiği bütün muzur yolları denedi Şarkı bile söyledi Beceremedi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hal Hatır Soran Şiir Nasılsın? Sakın 'iyiyim' deme Geçiştirme beni 'Başım ağırıyor' de. 'Epeydir iyiydim aslında ama...' 'Sıkılıyorum' da diyebilirsin. 'İşsizim biliyorsun üzülme işsizliğime ve sen söyle,' 'Sen nasılsın? ' sonra beni dinle uzun uzun Laf lafı açsın Laf lafa karışsın Kabuk altı Birazdaha acısın.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hasta Şiir Ölecek sandın Uçtun kanatsız Can kattın canına Hastane koridorunun sonlu uzunluğunda Adımladın zamparalığı Saksı çiçeğinin yaprakları titreşti Kıskandım sizi Sıkıştım cenderede Tuttum damlaları kaynaklarında Ele verdi titrek eller, dudaklar Ve pembe tenin kızarıklığı Bedeninin uzağında bedenim Yok sevginle sevişti Utandım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hayal Kuran Şiir Bir yumak kara bulut Yükseklerden bakıyor Öyle çatık ki kaşları Güneşe bile meydan okuyor Bir rüzgarın pençesine düşerse O da görür gününü Adının yağmur olup Yağmurca öldüğünü Toprakta çamur Denizde dalga Hayal olur Umarsız bir sevdalının penceresinde Salak saçma. 5/3/1996 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Heceleyen Şiir Eski mektupları yakmadım hala, Yatağım taş şimdi haberin var mı? Sırrımı şiire katmadım hala, Her mevsim kış şimdi haberin var mı? Zulümsün zalimsin vur derim sana, Göçensin gidensin dur derim sana, İçimde biriken sır derim sana, Her yerim boş şimdi haberin var mı? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hediye Aldatmacası HEDİYE ALDATMACASI.tüm hediye alan öğretmenlerden özür dileyerek Bu günkü gibi bir öğretmenler günüydü o gün de. Dersler yarım yamalak yapılıyor teneffüslerde parlak kağıtlara sarılmış hediyeler (asla rüşvet değildir) açılıyordu. -Aaaa benim çocuklarım beni ne kadar seviyor.. -Ay sana ne almışlar -Benimkiler öyle şey almazlar -Tamay hanım sana hediye yok mu? …. -Ona hediye alamazlar çünkü geri gönderir -Çiçek alsınlar…… -Çiçeğin de yapraklarını tek tek koparıp sınıfa dağıtır o deli…. -Gerçekten mi -Ha ha ha…….. …….. En alt seviyeden gülücükler.. en istemsiz öpücükler koridorlarda uçuşuyorken Alan memnundu.. Veren daha memnun. Doğal olarak bana da sorular inatla geliyordu elbette. Tamay hanım size bir şey gelmedi mi? - -Gelmedi lanet matematikçiyi kim ne yapsın -Gelir gelir üzülmeyin Üzülen kimse! ? ? Duymazdan geldiğim bu sohbetlerin bol olduğu o öğlen arasında birden öğretmenler odasının önünde anlamsız bir gürültü oluştu. Ciddi bir öğrenci kalabalığı Hemen hepimiz kapıya yöneldik Matematik, analitik geometri, geometri derslerine girerek haftada 13 saat beraber olduğum ve sınıf öğretmenliğini de yaptığım 38 kişilik 11- mat- A sınıfı kaynaşıyor, kapıyıyı çalabilme cesareti gösterecek birileri itişip duruyordu. -Ne var ne oluyor çocuklar -Tamay hanımla görüşeceğiz Herkes aynı anda bana dönüyordu tabi Kaçarım yoktu -Efendim çocuklar. Ne var? ne istiyorsunuz? -Hocam (kessen öğretmenim demez o yaş gurubu) biz bunu aldık Ellerinde ambalajlı küçük bir paket.. -Ne aldınızsa aldınız alın gidin kendiniz ne biliyorsanız onu yapın ben size hediye yok demedim mi? -Dediniz hocam. O nedenle biz de size almadık zaten. Bu bir kitap. Bunu alın açın okuyun sonra da eyer yapabilirseniz okulun kütüphanesine bağış yapın. Lütfen… N’olur…Lütfennnnn -Peki çocuklar uzatmayın, tamam okuyacağım ve gerekeni yapacağım. Şimdi yemeğinize gidin Kalabalık dağılmıştı Elimde ambalajlı bir nesne ile kalakalmıştım Öğretmenler arasında duyulur duyulmaz birtakım mırıltılar. -Bunun için miydi bunca gürültü patırtı. -Biz de bir şey var sandık -40 kişi birleşip bir kitap almışlar bir de okulu başımıza yıkacaklar www.Antoloji.Com - kültür ve sanat -? ? ? ? ? Ambalajı açtım tabi İncecik bir kitap yaklaşık 120 sayfa İsmi SEVGİLİ BABAM Sevgili annem olsa belki bir yakışığı olacak ama hayır SEVGİLİ BABAM Sayfaları çevirmeye başladım Kısa kısa sevgi ve anlayış üzerine öğütler olan bazı güzel fotğraflarla süslenmiş pislokojik bir deneme …. Kitabın bazı bölümleri el yazması …ilginç bir tarz derken okumaya başladım o da ne? ? El yazmaları benim sevgili 11 MAT A sınıfıma ait. Her öğrenci boşluklara kendilerince bir şey yazmış İki öğretmen yaratmışlar Birincisi matematik öğretmeni ki mükemmel ötesi bir model Diğeri analitik geometri öğretmeni ki hata yükü bir model Birisini çok seviyor ve sebeplerini sıralıyorlar Öbürünü istemiyor ve gene sebeplerini sıralıyorlar. Tabi ikisi de benim Kitabı çevirdikçe anlıyorum ki bu kitabın yazımı 3 aylarını almış Ben “hediye istemem, kabul etmem, yırtarım, atarım, yolarım” diye cırlarken onlar ne yapacaklarını zaten biliyorlarmış. O gün öğretmenler odasında masanın üstünde bıraktım kitabı Meraklılar çoktu biliyordum ve biliyorum ki okuyan da çok oldu. Hatta imrenen, kıskanan bu duygularını dile getiren arkadaşlarım bile oldu. Bana o gün anne görünümlü bir baba olduğum ve öğretmen kalıplarına sıkıştırılmış bir insan olduğum da öğretilmiş oluyordu Tabi ki kitabı kütüphaneye bağışlamadım. Ben ölünce bağışlanır acelesi yok. Şu an kendi kütüphanemim en özel yerinde ömrümün en önemli öğretmenler günü hediyesi olarak duruyor. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Helal-i Hoş Şiir AŞURENİZ GELDİİİİİİİİİİİİİ olsuNur beldesinin İzbe ambarlarından Çağları aşan zenginlik, Doğadan doğurganlık Bir damla gözyaşı içine eklenen merhamet Besinlerin halayında Sevgi çeşitliliği, Solgunluğu bilmeyen gökkuşağı rengi umutlar, Sevgililerin gözlerinde yitirilmiş ay ışığı Değeri yürek dibine indirilmiş anılar Vefayı, şefkati öğreten, Onur duyulan Yeter ana Hasan baba ve yarlar… Hüzün süpüren yağmurlar Ölü bir kar kristali Hormonu bol kaçmış sevda mutluluğu Sevgimizden yaptığımız kalkanımız içinde Kondu ocağa Umut getiren rüzgar körükledi ateşi. Gençlerin karıştırarak tat kattığı emekler Eteklerinde çanlar çalan telaşlı kelebekler Dost sohbeti hatırına Dibini yutturup Kokusunu salarken ufuklara Aşure çığırtkanları Başladı bağırmaya Arılar vızıldadıkça Çiçekler kokularını saldıkça Aşure dağıtılacak Çocuklara ikram yapılıp İnsanlığa barış lezzeti sunulacak Yarasın Helal-i hoş olsun İnsanoğlu yası matemi unutmadan Aşure tadıyla lezzet bulsun Sohbet sofraları Türlü çiçeklerle bezenip Bereket sunsun! ! ! ! Çığırtkanın bu sesi Nuh’un gemisinin yorgun güvertesinde topladı bizleri Mert pirlerden el aldık Saza zülüfü tel eyleyip Türkü çaldık Ağıt yaktık Kırıldık Kovulduk Savrulduk Asıldık Acıyı bal eyledik.. Balı arıya verdik Özümüzden olmadık Bu sene biz aşureyi böyle paylaştık.(2008 aşure günü 18 ocak) www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Nadir Sayın... Meliha Yüceaktaş... Eren Berk.... Fatoş Huy.... Mehmet Salih.... Cansu Keleşoğlu Erol Duran.... Abdullah Gümüştakım..... Ali Akça Tülay içen.... Eren Berk... Serap Özen ve Tanay Önal Polat Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hıçkıran Şiir Hüzünden doğdu kıvanç, Cimri bakışların mikro dalgası Küpeşteler kırıyor... Çingene falıdan çıkma yalan umutlarla Şiirler şiirimsi boğuluyor.... Parmaklarımda hıçkırık. 27.05.2008 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hiçliği Anlatan Şiir Size okulsuz köyler hazırladık.. Yüksek minarelerin gölgesindeki Mezarlıklar arsında koşuşmalar.. Ellerinizde ölü topraklarından topaklar Oyun sandınız domdom kurşunları ile ritim tutmayı.. Kafalarınızı keçilerin iki bacağı arasından çıkartmayacak kızlardınız. Tırnaklarınızda kalem kokusu yerine süt kokusuna karışmış Gübreler saklardınız.. İstedik dövdük İstedik kurşunlar gömdük kasıklarınıza Gün oldu kocanız öldü kaynınızın koynuna koyduk.. Gün oldu aç açık bırakıp kendimiz doyduk Ana babalarınıza kalkan olabilesiniz diye Peygamber kelamları ile belirledik yaşam biçiminizi Şark çıbanlı suratlar arasında Zılgıtlı dudaklarınıza kahkahalar yasaktı elbette Hiçliği öğretmeyi planladık Cahilliğinizin bedelini canınızdan almaya kararlıydık Siz Siz ki Hiçbir zaman bu dünyaya geliş nedenlerinizi bilemeyenlerdendiniz. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hoyrat Zamanlı Şiir sen zamansızlıkları sevdin gelişin gidişin sevişin sevilişin zamansız bu hoyratlık sana yakışmadı son yıllarının en güzel şeyi idim en güzeli öldürüşün zamansız… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hüzzam Şiir İnsan biraz da arızalarıyla güzelleşiyor.. Tıpkı hüzzam makamı gibi. Hepimizin doruk seslerinde bir komalık da olsa pesleştiği olur. Tıpkı hüzzam 'si' sinin bir komalık bemol alması gibi. Ve hayatımızın en orta, en ortalama dönemlerinde, Rahatımız yerindeyken en büyük arızaları yaratırız kendimize. Tıpkı hüzzamın dört komalık 'fa diyezi' gibi. Gönül hüzzam çalarken kendi arızasıyla barışıktır. Arada hüzzam beşlisi Arada hüzzam dörtlüsü Dudağımızda ıslık olup çapkınlaşırken Kendi notamızın tekilliğini biliriz.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Islak Şiir En büyük okyanusların En uzak noktasından Koşa coşa İne kalka Sahile ulaştı dalga. Saniyelik buluşma ile Yaladı kumsalı. Yorgun... Sızdı derinliklere, Sonsuz uykusuna daldı. Şıpsevdi kumsal, Binlerce yeni sevgiliyi Yeniden kucakladı. Islak dudakları Hep ıslak kaldı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Issız Şiir <p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash' data='http://widget-c4.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426' style='width:426px; height:320px'><param name='movie' value='http://widget-c4.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality' value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign' value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars' value='cy=ms&il=1&channel=2882303761522842308&site=widget-c4.slide.com'/></o bject><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=1' target='_blank'><img src='http://widget-c4.slide.com/p1/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=2' target='_blank'><img src='http://widget-c4.slide.com/p2/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=2882303761522842308&map=F' target='_blank'><img src='http://widget-c4.slide.com/p4/2882303761522842308/ms_t013_v000_s0un_f00/i mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p> Yaşam kısa Teneffüsler daha da kısa Daralttı bedenimi Yoğun ıssızlığın En kısalarda Tıka basa Ufaldım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Işıltılı Şiir Çocuktum, Işıltılar yağardı Oyuncakcı tezgahlarına. Genç oldum, Işıltı düştü canıma Canım yandı. Yanık tenli kocadım, Işıltı gördüm Peşine düştüm Yakalıyamadım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İçerikli Şiir Ufkun keskin sırtında Dondurulmuş şamarlar ütüsünü bozdu mavinin. Tabutta mezar kaçkını rüzgar, Obalı,dağlı Uygun adımlarla boşluğu adımladı. Sınırsız ülkenin sınırlarında döşeli mayınları Dudakları ayıkladı. Ölünün tabutun dağlınnın soğuğunda Üşüdü hırkalar. İliksiz düğmeler kadar şık Düğmesiz ilikler kadar açık Yeryüzünün bütün böcekleri Sapık. Kan emiciler semireli beri Hadleri belirlendi. Fransız, Türk kahvesinin telvesini düşünürken Çürümüş köklerini saldı çamura. Özümsedi kokuşmuşluğu Artık legaldi. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İki Damlalık Şiir Kendi dünyanlasın, Kendi sevdamlayım Hep kendin olmuşsun Hep kendim olduğumu görmüşüm Hiç tutmadığım ellerini Hiç doldurmadığım yüreğini Uzaklaşmışlığımızı Uzaklaştırılmışlığımızı yaşamışım okşayışsız Olmamalı demişim Koluna girmişim Denemişim bir kez daha umutsuz Gözlerim düşen koluma bakmış Ne yazık ki gene İki damla yaş akmış. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İllet Şiir Sen bu bedenle Yetmişiki milletin İlletini Ağırlamak zorunda mısın Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İmzalanmayan Şiir Hatalarımızı üst üste yığdık Gaflet ve dalalet Ve hatta hıyanet içindeydik Bedenimizin dört bir yanı bilfiil işgal edilmişti Çoktan kül olmuş ormanlar Yeniden ateşe verilmiş, Topraklar bile tutuşturulmuştu Birimiz yanmadan yakmayı becermiş, Öbürümüz Yanmayı becermiş yakmayı becerememişti Burulup duruyorduk Yılan gibi soğuk Sesiz Zehirli Toprağa sızmak istiyorduk Kargacık burgacık oluşumu Özenli bezenli oluşunla izliyordun Sen seni Ben onu O ötekini Öteki seni seviyordu Biliyorduk Midelerimiz bulanıyor Dört bir yanı çöp görüyorduk Vıcık cıcıklığı atmak Ardından sifon çekmek istiyorduk Becereceğimize söz verdik Sözümüzü imzalamadık. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İmzalı şiir İz bırakılamayan yüreklere isyan Bir yürek yaparım Üstünde dudak izleri Dudakta yüreksizlik dikenleri Solgun kırmızı güllere Yorgun sevdasını damlatan Bir koca göz çizersin Koyu Duman siyahı derin bakışlı “Sevgiyi anlatırken çıldıran Sevgiliyi anlatırken çıldırtan sızı” Deriz Seni ve beni yutan bu sızıyla biz Resmimizin altını imza ederiz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İnatçı şiir Seher ve tan Birisi doğan öteki batan zaman Acılandırıyor Buruyor Sersem mi sersem salındırıyor Tan vaktinin alacası bedenimi Bitiyorum Son zerremi en doğru harcamak adına İnatla sehere doğuyorum Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İnsanları Sınıflayan Şiir Sevenlerim Sevmelerini istediklerim Önemsemediklerim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İsimli Şiir Şiirin adı el oğlu Şairin adı el kızı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İsimsiz Şiir göz bebeklerimden yokluğuna düşürdüğüm ışığı, kokuşmuş sularin çalkalandiği kuzeybati limanlarının karanlığından şarap evlerine uzanan yağmurlu kadırımlardaki yüksek ökçelerin kahkahaları ile bungunlaşmış beyninle yüreğinin arasindaki ince perdeden geçirip elindeki kadehin kirmizi şakasına bırak ve gülümse alaya aldığın isimsiz aşk şiirlerime. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İstemeden Selam Gönderen Şiir -Adaya gidelim mi -Bir arkadaşımla buluşacağım -Arkadaşına selam söyle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İstemediğim Şiir Bütün aşklar sığmasına sığardı İstemedim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İsteyen Şiir hani diyorum olacağı yok ya sanrı işte yanağına öpücükler kondurabilsem de şimşekler zikzaklar çizlse bedeninde uyanışından utansan gözün gözüme elin elime dokunsa 'unut' diyebilsen 'affet' yerine 'özür dilerim' yerine sadece 'unut' diyebilmeyi bir başarabilsen. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İşkenceci Şiir Isınacak, Üşümesi duracaksa Şiirler feda olsun Kafes müptelası kalbime Yaksın kendisini istediği küllükte. işkence zevkse Bu da böylesi bir işkence... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İtilen Şiir Şehit kanı gibi aziz, Evlat canı gibi değerli, Dost yanı gibi güvenli, El emeği gibi özenli belledim seni, Yapıştım. İtildim geri geri. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kabuklu Şiir Koruyucu, Saklayıcı, İçine alıcı, Güven verici kabuk Çatlatılır Ağırdan ağıra yol alır içindeki dışarı Korumasız Korkak Çoğu kez zavallı Dalar yaşama Didiklenir Lime lime olur Kana susamış gagaların ucunda Parçacıklar dağılır Örselenir Geriye dönmek ister Sığamaz kabuğuna Ya damakta Ya yutakta Ya sokakta yok olur…. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kaçan Şiir Kaçan Şiir Ya yeni silinmiştir göz yaşlarım Ya damladı damlayacak gibidir bakışlarım Kaçırır kendini Yakalanamaz ağlayışım Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kaderine Razı Şiir Sulardan uzak, Toprağı çorak Pıtırak dikenlerinin Rüzgarlarla sıkış tıkış Yuvarlanışı Düğümlü bir çırpınışla, Kadere razı Kocaman Kendi kendine büyüyüş Ve Bir Yosmanın eteğine acılı dokunuşu… Sadece düş Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kadrolu şiir Kadrolu katil aranıyor Ben öldüremeyeceğim O bitirsin işini Soru işaretlerinin Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kafadar Şiir Beden geniş Kafa dar Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kafese Çarpan Şiir Bir varmış Bir yokmuş Evvel zaman içinde Sevda harman içinde Samanlık seyran imiş Minicik gagasında Toz pembesi sevdası Ürkekçe yüreğinde Tükenmez hasretliği Kuş beyinli beyninde Bucaksız hayalleri Bir küçük gönül varmış Fildişi kafesinde Kanat açmış gönülcük Sevişebilirim diye Uçmuş “sen” denilene İlk darbeyi indirmiş Kafesinin telleri Sinek kovalar gibi Sevgilinin elleri Yoluk yoluktur şimdi Miniciğin tüyleri Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kahrolası Şiir Gene kocamansın Sıfır oluşumu bağırmadasın Yüksün Çöktürüyorsun coşkularımı Sancısın Diken diken batıyorsun gözümün kökünde Acısın Söylenmemiş sözümün yutkunduran yerinde Bazen yok olası Bazen kahrolası Ve inan her an sağ olası Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kahverengi Şiir Burası binlercesinden biri Sözgelimi Vahab’ın yeri Kıraathane de deseler, Cafe de olsa adı Yada bilmem kim adına koruma cemiyeti Bilmem neyi Saygın mesleklerin Sözüm ona “üye olmayan girmez” lokalleri Bir yerleri sevenler derneği ile bir şeylerin gönüllüleri Kısacası aynı çarkın hep aynı dişlileri Karı dırdırı, Çocuk zırzırı, Amir vırvırına kapatılmış Evlerimizin ortağı, Erlerimizin otağı bu diyarlarda İşten sonra otuz dakika aldatmacasıyla Akşam olup gece doğacak Gözlerimiz yıldızlara bakacak avanak avanak Tüm şaşkınlığımızla biz Terennüm edeceğiz “kadifeden kesesi Karşıdan gelir sesi Oturmuş kumar oynar Ciğerimin köşesi” Ah yiğitlerimiz Ah beyefendimiz Ah ciğerlerimizin orta yerleri Sizleri çok sevdik biz Dantel örtülerle Nakış nakış bezelidir evlerimiz Sırça köşk yaparız yuvalarınızı Gözlerimiz, ellerimiz, bedenimiz sizindir Yerimiz Ya babamızın, Ya kocamızın evidir Sofranızda da atınızdan sonra geliriz Bir de bilin ki Delire(de) biliriz... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kalabalık Şiir Adalar gibi bir başıma Adalar gibi kökten bağlıyım Kalabalığıma. ekim1999 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kamçılanan Şiir Sıcak, nemli, gül kokulu iklimlerde, Rengeyiği parfümüyle yıkayıp, Şarkı şarkı donatarak, pamuklara sarıp, İpek yolunu kat ederken nabzında taşıdığın ben, Bu gün esmerimsi gümüş bir tepsiyle baş başayken, Dantel dantel ördüğüm seni ve o esmerimsi gümüş tepsiyi Burnumun direk sızısı ile ıslatarak Parmak dokunuşlarımızın harfe Harflerin söze, Sözlerin duyguya dönüştüğü, Bu garip sayfalardaki sözcükleri eğip bükerek şekillendirip “Canım” diyerek açlığımı doyurduğum şiirlerimizi makasladım. Çoğaldıkça küçüldü parçacıklar. Bilirsin aşk tükendikçe şiiri kamçılar ozanlar. Şehvetli geceleri getirecek öncül sabahlarda Etçil ruhunu besleyecek polenleri arayışını boş vererek İp çekişme oyununa benzer bir oyunla Sadece kendimizi çekiştirişimizi anlamaya çalıştım Öpüşmelerimizi dedim Öpüşmelerimizi anlatabilir miyiz El ele tutuşmalarımızı Seslerimizin metalik tınlamaları dışında Birbirine karıştı mı hiç saçlarımız Biz biz olabildik mi Üstünde iki anlamsız altın halka ve şık bir kurdelayla İnsanların birbirine bağlandıklarını sandıkları bu gümüş tepsideki zarif makaslar kimbilir kaç aşkın ölümüne kefen tasarlar. Aynaya baktım Tepsideki parçalanmış “can”larımızdan daha dağınıktım. Sen uzağımdaki saplantım. Şimde ben bu esmerimsi gümüş tepsiyi sana neden anlattım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kanamalı Şiir Bacalarımızdan göklere savrulan dumanların İnip çökeceğini, Çökerken sizleri de çökerteceğini, Arka sokaklardaki kaldırımlara sinen is karasının Gün gelip uygun yerlerinize bir alın karası olarak bulaşacağını Bilemeyecek kadar kör bakan Yuvasından dönmüş gözlerinizle Kabus olmaya kararlıydınız. Boğazlarına yağlı urganlar doladığınız Fidanlar için Oyum oyum oyulan can evlerimizde Doğmasına izin vermediğiniz bebelerimiz Ağıt ağıt kitap külleri basıyorken babasızlıklarına Kınalar yakıyordu Kabızlığa mahkum hemoroitli yerleriniz. Alazlanan matbaa kokulu kağıtlarla Dillerimizden dağlandık Küfürler doldu avurtlarımıza Sesiz haykırışlarımızı Kısık bakan gözlerimize kanamalı sakladık. İşkence masalarında Kabaran iştahınızla Enseniz kalınlaşıp Göbek altı kaşıntınız tutan Arsız, Yüzsüz, Saldırgan salyalı Yaratıklar Nasılsınız? ? ? ? ? …. 05.06.2009 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kanlı Şiir Kalem kaş sürme gözlünün Dudak izini tanımamış Genç diri bedenini Canlı bomba seçmişlerdi. Çektiği pimin ipliğinden Saçılırken nohut tanecikli benleri Kanları sıçrıyordu Kurumuş etleri kemiklerine yapışmış annelerinin kollarında Açlıktan ölen bebek kefenlerine Babasını kesmişti bir zavallı Allah rızası için. Nükleer denemeler yapmışlardı. Yerin bilmem kaç metre altında büyük büyük ülkeler Kanser aids kuş gribi halayının kuyruğuna Domuz nezlesini de ekledikleri Global şölenlerde kadehler değiyordu birbirine. Sele kapılmış kapital kırıklarını talan ediyordu Namusu saçının telinden öteye gitmemiş üç beş zavallı. Ve bir şair o gün şiir yazmıyor günü yakıyordu Çaresiz ağlamaklı… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kara Sevdalı Şiir O hala Şarkı söyler Leylasına.... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Karışık Şiir <div><embed src='http://widget-32.slide.com/widgets/slideticker.swf' type='application/x-shockwave-flash' quality='high' scale='noscale' salign='l' wmode='transparent' flashvars='cy=lt&il=1&channel=1441151880772692530&site=widget-32.slide.com' style='width:426px; height:320px' name='flashticker' align='middle'></embed><div style='width:426px; text-align:left; '><a href='http://www.slide.com/pivot? cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=1' target='_blank'><img src='http://widget-32.slide.com/p1/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=2' target='_blank'><img src='http://widget-32.slide.com/p2/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=lt&at=un&id=1441151880772692530&map=F' target='_blank'><img src='http://widget-32.slide.com/p4/1441151880772692530/lt_t024_v000_s0un_f00/i mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></div></div> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kekemeleyen Şiir Yaş döktü parmaklarım, Gözlerim geçmediğin yollarda yürümekten yoruldu. Feri kalmadı elime batan çiçeklerin. Dikenler kokladım ben, Kalbim yorgun argın yürüyorken Ayaklarım çarpıyordu. Defterim kalemime, Bir şiir kekeliyordu. 'Özdelim Çok özedelim' diyen dilim Hiç sürçmezdi benim. Sözlerime de kırağı çalmazdı Şaşırmışsam yada karıştırmışsam a b c leri Arasına ismin sıkışmıştır. Aklımı başımdan Fırat almıştır Ejderha köpüklerinın yuvarlayıp sürüklediği, Sivri çakıl dişlerinle Un ufak edilmişimdir. Simurg kadar olan gerçekliğini Tanrılara bırakıp Suyunda boğulmuşumdur. 12.12.2007...............................TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kendine Kızan Şiir Sarılabilecek bir dal bulabilmiş Mor çiçekli sarmaşıkları kıskandığım Güneşli bir öğlen üstü İçim kollarını çekti Kollarımın zavallılığı İçimi incitti… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kendini Aldatan Şiir Aynı rüzgarla yalanıp Manzarayla öpüldük Yağmurlarda ıslanıp Güneşte de kuruduk Sesini duyan olmasa da Aynı sevgide çarptı yüreklerimiz Aynı ayrılıklarda eridik Aynı acılarla da yandık biz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kendini Anlatan Şiir Yağmurlar her yağdığında Şair olurum Şiirler de yazarım Anımsarım yeniden anılarımı, Türkülere dökerim acılarımı Yağmur diner Yazdıklarım kendilerini Yeni yağmurlara kadar gizler… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kenetlenemeyen Şiir Pembe bahar çiğ taneleriyle, göz kırparken yeşilimsiye Dudaklarından uçuşan pericikler, Bulutlara atacak, Pamuk yürekli devler kollarımdan tutacak, Çiçeklenmiş bahçelerde Cümbüşler, Konfetiler, Masallara karışacaktık seninle.. Şimdi ben Parıldadıkça lekesi kabarmış cümlelerini Kulaklarımda patlatarak Uzatacaksam Elerine ellerimi …. Benden öncekinin sıcaklığını Benden sonrakinin nabız kıpırtısını hissederek Masalı mavala karıştırıp Nasıl kenetleyeceğim parmaklarımı parmaklarına. Bir yanım “dur! ” derken, Nasıl seveceğim öteki yanımla.. Yüreğim küçük olduğundan değil Seni çok büyüttüğümden Taşıyor dökülüyorsun benden. Bilirim Kalabalığına karıştığında Utanmayacaktın ağlamalarımdan Ve sana hayır derken, Gözlerimden gözlerine akan ışıklarla parlayacak. Ama pis kalacaksın. Gideceksin. Göndereceğim seni. Sevdayı dağlamak kalacak bana Bir de kendi adıma olmasa da Taşan yerim adına ağlamak. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kınalı Şiir Sorgusuz geldim dudaklarına Yorgunluğum sırlanmış Bileklerim İki mavi arasındaki atmacaların pençelerine Kanımdan kınalar bırakmış. Bekleyişlerin varsa Ellerini sun bana Nasırlarına tutunayım Utansın karasından bulutlar Uçurtma kuyruğuna sekizinci rengi katayım. Yağmurlar nudist ruhunda ısınsın Gözlerimin güneşinde yanan dilini kirpiklerim sıvazlasın Göz kapaklarının dalgasında yalpalanayım Med-cezirlerimi istediğinde Baharlar çeşitlensin Keşkeler erisin taş dibeklerde. Buz rengi matemler sızdırdığı kokusunu darağacına bağlarken Sahillerimizde yosunlar yeşillensin Ay'ın çengelinde iki boy salıncak zinciri Sallanalım, sallanalım Bakışmalarımızdan yıldızcıklar çıkarıp gökyüzüne atalım Uçsun Anadolu turnaları Saman yolunda dans ederken dünyalı tenler Tanrıçalar kıskansın dudaklarımızda açan kahkahaları Saçlarının beyazlarını gelinlere taç yap Bir bebeğin gamzesini sun tılsım patlayan sol volkanıma Gergeflere gerilirken tırtılında kelebek kanatları Yaşam kozasına nakışlansın ihtimalsizliğin adı Geldim ki yanalım Küllerimiz çığlık çığlık serpilsin yeryüzünün gerçek insanlarına Kızıl korlar taşınabilirse duaya durmuş akıllarla Aşkla okşansınlar.. Aşık olsunlar. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kırmızı Şiir bu gün şiir yazayım dedim. nereden estiyse söze 'mücahit' sözcüğü ile girdim. ardından 'gerilla' geldi, aniden 'milis kuvvetleri' ve 'kuva-i milliye' sonra birden 'terörist' derken 'şehit' hepsi şahit ki... kan sunuldu kan bulundu kan kusuldu kan kusturuldular. ötesi kırmızı her yeri ana ağıdı... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kızgın Şiir Başım ağrıyor Yanımda ağlama Gir içeriye Kapa kapını Sesiz sakın katılana kadar ağla Ne biçim yüreksin sen be Biraz halden anla… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kocaman Bir Şiir Kocaman Bir Şiir Ağzı sakızlı Ayağı topuklu Satılık çiçekler ile parsellemiş caddeyi Mini etekli bir erkek Hem de isteyerek. Mazgal kapaklarına çömelik Gözleri yere eğik Bakmayışları, Bakamayışları, Bakışlarından çok yakan Tenleri tiner kokan Şehirden olma, Bizden doğma çocukların Kusmuklarıyla dolu Kocaman İstanbul’u Motorize Sirenli Düzensizlik düzeninin bekçisine bekletip Azıcık İstanbul isteyebilsem Şehremini vapurunun Tıklım tıkış güvertesinden Bir oturumluk yer Ve dilimde Anadolu’dan göçmüş bir türkünün nakaratı Hey babam hey! 22.11.2007 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kokmayan Şiir Kokulu mektup zarfları yerine geçti ya Telefon su doğalgaz faturaları Posta kutusuna bakmanın tadı kaçtı. Yani demek isterim ki Yazmazsan yazma be. 'Telefon ediyoruz ya...' da deme. Telefonlar kır çiçeği kokmuyor, Bakalit kokusu da Çiçeklerin yerini tutmuyor Diyeceğimi sanıyorsan aldanıyorsun. Yatak odası sesi ile konuşmalarını da al Senin olsun Salaksinan mahallesi Katibim Azizbey sokak Bilmem kaç numarada Artık beklenmiyorsun. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kolay Şiir Şiir Yazdım oldu.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Korkak Şiir Fırtınalar esecek Böylesi bir havada beslenecek kargaşa Korkuyorum bu ışık Çabuk sönecek Bu uğultu Kulaklarımdan eksilmeyecek Ayrılık başlayacak Ve hiç bitmeyecek Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Koskocaman Şiir Saçları ve gözyaşları Bukle bukle inan insan ufağı Yüreğimin koskocamanı Bebeğim Can’ım benim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kovulan Şiir Dalgalar deli dolu Gönüller sandal Kapalı dudaklarda sohbet Hantal mı hantal Çıkarcı Cimri Kaba Ahlaksız dört duvar Çırpıntım tutsak orada Acılarım yudumlanırken Gözbebeğim firarda Telaşlı korkulu Sığındı gözlerine Kovuldu Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Köprülü Şiir Köprüler kurarsın İstemediğini yola vurmak İstediğini kucaklamak yoluna İstediğin gider İstemediğin gelir Delirtir Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Köpüren Şiir Hasankeyf erenleri Uyudu uyandı Son selamın postadan çıkalı İtiliyor ellerim aka aka yazmaya Aklıma neler geliyor Yazılmamış Alınmamış mektuplardan Kaçmak zor böylesi zamanlarda Köpük köpük ağlamalardan Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kör Şiir Ah kör Reşit kör Reşit Sen söyle Hep sen işit Anne alafranga Babası alaturka Reşit kaldı ortada Söz anlamaz man kafa İstanbul koca şehir Herkes her şeyi bilir Yakalarlar öperler Sonra “neremi” derler Hem satar hem alırlar Hem de meşhur kalırlar Medyatiklik uğruna Sallarlar kıvırtırlar Kıvırtır savrulurlar Reşit şaşar bu işe Dur diyemez gidişe Eve kapanmak ister Kapı önünde gişe… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Köşesi Yanık Şiir Memleket renkli türküler attım sana Haydi yakala.... Bir çığlık kat Bendeki köşesi yanık uzunhavaya İnan Susmak yakışmıyor insan olana...8.8.2009 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kötü Şiir Kabaydın Duyarsızdın Çıkarcıydın Bazen havaya girer Acemi aşık rolleri oynar Hiç aşık olmazdın. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kötürüm Şiir Bir gel desen Bin gelirdim Bin gel diyorum Kıpırdamıyorsun Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kuduran Şiir Ah Abasıyanık Bil ki Marmara kudurdu Bil ki mavi bulanık 17.08.1999 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kuklalı Şiir Yılların kuş canavarıydı İşini bilen cinsinden Zilli kuklalar yapar Cilaya istediğince pırıltı katar Fırçalar da fırçalar, Kola bacağa bağladığı ipleri Tek dişine takardı. Bilinir de bilinirliği söylenemez İyi saatte olsunlar tarafından Doğmamış torununun içeceği sütü bile satıldı. Kırat kişnemesi, Tahta at bilmecesi ninnilerle Sarıklı takkelilerin uydusu Mezar taşı kafalı kadınların çoğalımı sağlandı Aç, açık, sefil Kasaba, köy, belde, şehir, Kuklayı şakşakladı Şakşaklamam ben diyen Elektrikle şoklandı Düşünce özgürlüğü olmasın diye Özgürlük düşüncesi Darağacına bağlanıp Sobalarda yakıldı Koskoca memleket meydanında “Oyy anam oyy” ağıdı “Ananı da al git” karşılaması aldı. Ansını alınca geriye bir “oy”u kaldı O da “oy”unu kuklaya bağışladı “Oy” almış kıvırtık kukla Bel üstü gerdan kırma Gösterisi yaptı Canavarın her kuşu kalkıp Dişi sancıdığında. Not: Bu şiirin ilk K sı B ile değişebilir Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kuş Beyinli Şiir Ordu’nun dereleri Yukarı aktığında Zambakları yolacağım mezarlığımdan Yıllar öncesine bakacağım Dişi kuş olup yuva yapmışım Kuş beyinli beynimle Yaşadıkça yaşamışım.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kutsal Sesli Şiir Tohum olup Düşeriz canına. Canını yaka yaka Tekmeler ata ata Büyürüz onda Saltanatla. Sancılarla saplanırız sabırsız Çığlıklarımızdır ilk selamımız. Olmayı, Doğmayı, Kendimizi bulmayı becerebilelim diye Birer anne verilmiş her birimize. İlk dengesiz adımdan Kanatsız özgürlüğe, Anlamsız tek heceden son bilgeliğe, Şımarık, coşkun, yorgun, Küstah yada mahzun Herkesin bir masalı, Masalcısı bulunsun; Bayramlıklar giyilmiş bayram sabahlarında Kundaksıza kundak, Oyuncaksıza oyuncak sunulsun Her “Anne” dediğimizde “Canım.” diyen kutsal sesler duyulsun diye Birer anne verilmiş her birimize. Damarlarda atıyorken deli kanlar Aklımıza çakılacaktır ya yar, Hani yer dardır o dem Gökyüzü dar. Semazen tennuresinin eteği gibi Hem açık hem kapalı gönülle, Bin dualı ömürle, Sabrı da şükrü de öğrenip Yaşayabilelim, Sınırları çizilmemiş sevgiyle Sadece yar koynunda yanabilelim diye Birer anne verilmiş her birimize Evlat uğruna can verme gönüllüsü Ölümsüz sevgilerin aziz mi aziz ölümlüsü Doğmuş her çocuğa “Çocuğum” diyebilen, Üşüyenler yerine kendisi titreyen, Bastğı yeri cennete çeviren, Anavatan gibi Anadil gibi Anadolu gibi Sevgili'den Alabildiğimizce alalım, Bir yanımızla yine de çocuk kalalım diye Birer anne verilmiş her birimize. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ve kimimiz Deryadan pay almasını bilmeyen balık gibiyiz Bazen sevgisiz, Bazen sevimsiziz. Açlara Aç bırakılanlara Canından canı alınıp Anası ağlatılanlardaki avaza, Sokak çocuklarına Silahlara Silahın kimyasalına Hem sıcak hem soğuk Savaştıranlara bakıp Sonra ağzınıza bin zehir dolduğunda Sığınıp yaratana Kaçınsanız da bedduadan Sanmayın ki insandır her doğan Ve sanmayın ki anadır her doğuran. 06/04/2007 İstanbul Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kuzeybatılı Şiir ses renginde yağan yağmurla boyalı sis bakışlı mutlu gece, buz beyazı sokaklarının dönülmezliğini nereden bilsin saçlarımın gümüşlerine soylu sevdalar yükleyecekse rüzgar biraz da kuzeybatıdan essin hoş geldi hoş gitsin. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Küçümseyen Şiir Beyin kıvrımlarında . tepinen fikircikler Katran gölgelere . tüküren gülücükler Devleri küçülten . çalıntı şiircikler Acı şarkılardan . karılan şerbetcikler Sadece yalpalayan . yırtılgan yelkencikler Küçük başlarını şaha kaldırmış . zavallı kimsecikler Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Küfürbaz Şiir Herkes küfredebilir Herkese Hatta ben bile Hem de sana Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Küllü Şiir 'Yangınla savaşamaz sarıya çalan yapraklar...' Yanar Kül bırakır toprağa Polenler tutunur küllenmiş tozlara.. Bahar olur.. Cümbüş olur Renk olur güneş ışığı. NOT.ŞİİRİN İLK DİZESİ SAYIN RUKİYE ÇELİKTEN ALINMIŞTIR. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kültürlü Şiir Fuşya Margarit papatyası Benjamin Dokunmayın yaprağıma Hemencecik küserim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Kültürsüz Şiir Yok abi Olsa Dükkan senin. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Külüstür Şiir Külüstür dizelerle doludur şiirlerim Bu benim eskimişliğim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Küskün Şiir Camlara Yanaklara Çatılara damlara Sokaklara çarpıyor yağmur İstediği kaynağa Kayıp akıyor yağmur Senin yüreğine düşmüyor bir Bir de benimkine Bu yangına kıyamıyor Yine bize küskün yağıyor yağmur.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Macro Şiir olgunlaşıp toprağa çekirdek bırakmak için hırsız sincaplarınla oynaşarak sarılıp sıkışıp okşanmaksa hayat aldırma gözünün çöplükte olmasına çöpü çok görmeyeceğim iki milimlik tümörünün çok öpülmüş noktasına ama arındırmalısın kendini beki de kendinden eğer bir gün bir makro kadınla sevişeceksen Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Makaslanıp Serpiştirilen Şiir Bir çift kelebek kanadıyla terk ediyorken karanfil kokusu odamı Makasladığım fotoğrafımı. Lime lime harmanladım “Saçlarım tarumar gözlerimde nem Ateşe benzer yerim külden utanır hale gelmişken” Sensizliğe direnebileyim diye. Şiir serptim kendime Yüzüme patlamış ekran kırıklarının kan rengine boyadığı yanaklarımla Darmadağınıktım aynamda. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Masalı Ölen Şiir Önce… Önce gerçek değildi Önce masaldı Masal öldü. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Masalımsı Şiir Bir varmış Bir yokmuş Bir İstanbul varmış Bir bayan Bir de bayılan, Lastik gibi uzayan Mengene gibi sıkan İsyanları suskun yaşatan Pembe renkli domuzları olan İstanbul’u anlatırlarmış Dudakları kapalı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Matematiksel Şiir Asimptotlarına aşık fonksiyon kolu gibi Sonsuza uzanır sevginin yolu… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mavi şiir Denizde eriyor Ak denizden emiyordu maviyi Solarda ağlıyor Sularla damlıyor Albümlerden seçmek zorunda kalıyordu Hasretini Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mayalandırılmış Şiir Erdemim, Çıkın çıkın sevgi biçimlerim, Kırılgan,ürkek, küstah, cesur devinimlerim, Oturmuş sınırlarım, Konulmuş kuralllarım gereği Heybemde mayalanır Yalnızlığımın çekirdeği.12.12.2007 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mayalı Şiir Ayaküstü karalar Dişe dokunur bir iki söz yakalar Birini ayıklar Yastığımın altına saklarım Benden önce uyur Mayası olur Yarınki saçmalıklarımın. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mevsimsiz Şiir Kararlı, Uyumsuz, Soygaz soysuzu hercayi bakışları Ayazladı Zaman kaçgını kardeleni. Delik deşik köklerinde pıtırak dikenleri... Yaktı mevsimsiz. 6 11 2007 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Meydan Okuyan Şiir Sıska Orta yaşın üstünde Kısacık boylu Değişken huylu Öylesine biriyim Güzeli herkes sever dostum Sen beni sev de göreyim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mide Bulandıran Şiir Mide Bulandıran Şiir Bundan böyle beklediğin her noktada Bir soluksuzluk saracak bedenini Anlamsan da yalnızlıkla öpüşeceksn Arkanı döndüğün tüm zamanların anısınadiktiğim anıtlardan Çğlıklar yükselecek Dudakların dişlerne çerçeve Gülüyorm sanacaksın Sesini ulaştıramadığın kahkahanla İçinden atamadığın çıkarcılığınla da Seviyorum sanacaksın Sanacaksın ki 'yaşıyorum' Herşey birbirine karışıp Miden bulanırsa eğer İnsan oluyorsun demektir Sakın üzülme İnsan olmaya değer TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Misket Bombalı Şiir Misketten bomba olur mu hiç anneciğim. Onlar bilmiyorlar Ben biliyorum Benim misketlerim vardı Misketlerim yuvarlak ve berraktı Işıltılı şakımalar yayılırdı dudaklarımdan Oyuncaklarımdan öğrenmiştim yalancıktan ağlamayı Masalların perisi prensesiydim hep Cadıları bile öldürmeye kıyamayan yüreğimde kırmızı boncuklar kayardı Yastığımda solmayı bilmeyen papatyalar Çocuk sesliydi bütün şarkılar Daha dün annemizin kollarında salınırken notalar Kocaman olmuştu sabundan baloncuklar… Çakıllardan tabaklarım Çubuklardan çatallarım Kelebek kanatlarıyla bezeliydi ip atlanan sokaklarım.. Evciklerim…. Evciliklerim… Adına beş taş diyip Beş yüz taşla oynaşırdı parmaklarımı öpen bez bebeklerim Elbiselerimin eteklerinde tarlatanlar rüzgarı kovalarken Polenleri karıştırırdı topraklara Avurtlarımda tarçın kokan üzümlü kek.. Sek- sek oynardım Tek.. tek.. Çift…tek… tek Hooooppppp Çift.. tek.. Çift tek tek Zıplayıp dururdu örgülerimde kurdeleden tokalar, Güneş, sarı saçlı gelinken Ay dedeme, gece masallarımı dinletirdim misketlerimin çekmecesinden Ölüler yalan söylemez Misketten bomba olmaz diyorum Masalda zaten olmaz da Kabusta bile olmaz… Onlar bilmiyorlar anneciğim... Ağlama Ben ölmedim parçalana parçalana.. Ben bildiğimi söylüyorum Ölüm sebebim misket olamaz … Sen git bak bakalım kocaman amcaların ellerindeki kanamalarıma…. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Moladaki Şiir Mola verilir yolculuklarda Yola çık da Molayı sonra sayıkla Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Mum Olan Şiir Mum Olan Şiir Eskimiş zamanlardan kalma Belki de domuz yağından yapılma -yada kaburgasından yaratılmaSade ince bir mum Sessiz, titrek, damla, damla eriyerek Üflenmeyi bekleyecek Hüznü sevgili Sevgilisi hüzün tütecek Tükenecek gecenin bir yerinde narin, narin Fosforlu bir düğmeye uzanacak elleri yarin Işıkları saçılacak avizelerin Üzeri açılacak çirkinliklerin Yağmurlar indiğinde, Parçalı bulutlu gün bitiminde Hüznüyle almış başını gitmiş, Yanmış, yanmış sönememiş, Belli belirsiz bir is geçecek gözlerinin önünden Karanlık saatlerde “Buralarda bir yerlerde bir mum olacaktı” diyeceksin “Mum nerede? ” Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Müjdeci Şiir Dostlara müjde Yaldızlı çerçevenize sığdıramamıştınız Sığmayacağıma inanmış Sığdırmaya da uğraşmamıştınız ya Neyse, Müjde sizlere Kurşunlandı sevgilerim Törpülendi tüm sivriliklerim Dilimi kestim, Kuyruğumu kıstırdım bacaklarıma Burnumu da düşürdüm Yuvarlak oldum Benzedim size Alışkanlıklarınız,yargılarınız ve siz Olduğunuz gibi kalmaya Devam debilirsiniz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Nankör Şiir yüzünü gönlünü güldüren minicik gece yıldızını kovaladın çelimsiz de olsa pırıltılar saçar nasılda açardı avuçlarında anımsıyor musun? ..........anımsıyorum ..........düştüklerini ..........düşerken kötü yaktıklarını da anımsıyorum. çok nankörsün ..........çok nankörüm. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Nazım <p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash' data='http://widget-95.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426' style='width:426px; height:320px'><param name='movie' value='http://widget-95.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality' value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign' value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars' value='cy=ms&il=1&channel=3314649325752641429&site=widget-95.slide.com'/></ object><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=1' target='_blank'><img src='http://widget-95.slide.com/p1/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/ images/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=2' target='_blank'><img src='http://widget-95.slide.com/p2/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/ images/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3314649325752641429&map=F' target='_blank'><img src='http://widget-95.slide.com/p4/3314649325752641429/ms_t013_v000_s0un_f00/ images/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Neden “siz” Şiir Gözümde gönlümde devleşen sevdalarım Ezdiyse Ne diye hırlaşıp duruyorum ki Hala kendi kendimle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Nemrut Şiir Bir cumartesi-pazarı var adamın Evinde rahat etmek istiyor Kimseyi istemiyor anlayacağın. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Okşanan Şiir Turna, adını unutan nehire kanadından bir tüy bıraktı, Nehir tüyü okşadı Tüy nehirde çalkalandı Nehir adını Tüy kanadını hatırladı... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Okula Giden Şiir Kar yağar Yağmur yağar Hasta olur Tökezlerim Öğrenciydim Şimdi de öğretmenim Ben yıllardır okula giderim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Olmayan Şiir Devasa sır Habis sevgi En günahkar En masum gözyaşı Ne cennet ne cehennem Hem cennet hem cehennem Her şey Ve hiç bir şey Bir soru Karmaşık Yanıtsız Çözümsüz Zor Sen ben bir ardayız Olmuyor.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Olur Olmaz Şiir Olsa da olur Olmasa da Olsa İyi olur Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ondördüncü Şiir ayının ondördüncü günüdür dolunayın başaktan aldığı rengi sevgililerin saçlarına geri vereceği dem. Gökyüzünde tepsileşmiş bakır parıltısını gören her göz bir zülüf okşamasıyla kırpıldığını bilir ve damlar. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Onyedilik Şiir Ellisinde aşk şiirleri yazamazsın dedi biri Doğruydu Aşk şiirleri Onyediliklerin işi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ortak Şiir Artık aynalara bakmayacağız. ……………. ………………………………….NAZAN Görmeyeceğiz saçlarımızdaki akları………………………………………… NAZAN Onlar ki ak değildiler zaten…………………………………………………...TAMAY Sadece gümüşi pırıltılar……………………………………………………….TAMAY Tel tel umutlar saklamıştılar…………………………………………………..TAMAY Kaç yaşma geldiğimizi bilmeyeceğiz……………………………………….. NAZAN Saymayacağız inatla acılarımızı…………………………………………….. NAZAN Bakışlarımızı görmeden kapatılan kapıları…………………………………..MUZAFFER Ve penceremize bıraktığımız buğudan umutları…………………………….TAMAY Sevda değildi bu güne dek yaşadığımız…………………………………….MUZAFFER Sadece töre kararı……………………………………………………………MUZAFFER Soluğumuzls soluksuzluk resmini kurban verdiğimiz………………………NEŞE Güvercin kanadındaki son uykumuz………………………………………..NEŞE Gözlerimizin aşka bakan kızıl rengi………………………………………..NEŞE Gül bahçelerinde açan nar çiçekleri………………………………………..HAKAN Saçlarımızda sırma sırma altın tel…………………………………………TAMAY Avuçlarımda güneş sıcaklığı………………………………………………TAMAY Günaydınımız…………………………………………………………….. NEŞE Ekmeğimizin katığıdır……………………………………………………..NEŞE Aşkın bize kattığı.. ………………………………………………………..TAMAY Ey aşk……………………………………………………………………..GÜL DAMLASI Umutsun ………………………………………………………………….GÜL DAMLASI Yarınsın…………………………………………………………………...GÜL DAMLASI Damarlarda akan kan……………………………………………………. GÜL DAMLASI Yanımızda yol alansın……………………………………………………TAMAY Aşk esiri olarak aşkı seveceğiz…………………………………………..HAKAN Aşksız hayat düşünmeyecek, umut isteyeceğiz. ………………………...GÜL DAMLASI Töresizlik töremiz olmalı bizim diyeceğiz………………………………TAMAY Daha bir şey yaşamadık. ………………………………………………. NAZAN Yeşermedi sevgiler daha. ……………. …………………………………NAZAN Çok zaman var inanın. ……………. ……………………………………NAZAN Ömrümüzün nice baharlarına. …………………………………………. NAZAN Aşk nefesi esecek o baharlarda………………………………………….TAMAY Tel tel savrulacağız gümüş parlaklığıyla altın sıcaklığına………………TAMAY İçimizdeki dünyayı yıkamayacaklar…………………………………….MUZAFFER Dondurulmuş sevgilerimizi bir gün coşturacağız……………………….MUZAFFER Ellerimiz ellerinizde olacak……………………………………………..TAMAY Siz nerede olursanız olun………………………………………………..TAMAY Kalbimiz birbirimizle yanılacak………………………………………..TAMAY www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sadece bir umut olacağız………………………………………………TAMAY O umut hep aynı umut…………………………………………………TAMAY Bu göz,,,, bu söz,,,, bu nefes,,,, seviyor sanacağız…………………….TAMAY Seviyor…. Seviyor… seviyor …beni………………………………….TAMAY Lalelerin kokusu kalkan olacak korkularımıza………………………..HAKAN Sen gül olacaksın kardeşlerin papatya…………………………………HAKAN Ve ben şiirler yazmak isterken haykıracağım………………………….TAMAY Ayy kaçırdım yaaaaaaaa! ! ! ! ....................................................................HAKAN Bizler ağlayacağız kaçan mısralarımıza……………………………….TAMAY Umudumuz Rus ruletinin tek kurşunu………………………………….NEŞE Gelmelerimiz gidişimiz olsa bile……………………………………….NEŞE Terimizdeki son tuz zerresi olduğunuzu hep bileceğiz. ………………..NEŞE Ve bir imza isteyeceğiz…………………………………………………NEŞE Gelll diyeceğiz…………………………………………………………..NEŞE Gelll umudumuzun dalgın zamanına.. …………………………………NEŞE Aldığımız her nefes sevdanızdır……………………………………….NAZAN Varsınızdır……………………………………………………………..NAZAN Siz, ……………………………………………………………………NAZAN Sesiz gecelerin uzunluğunda………………………………………….NAZAN Gündüzümüzün kararan zamanında umudumuzsunuzdur……………. NAZAN Tutuklu kalırız yüreklerimizle birimiz diğerimizde…………………..HAKAN Ve umudun köşedeki bakkalda satılmadığını bile bile……………….HAKAN İsteriz… isteriz istediğimizi istediğimizce.. …………………………TAMAY Tüm dalgalarımız kırılsa geçmişimizin kayalıklarında………………NEŞE Umutsuzluk yıldızları tutunsun altın gümüş saçlarımıza…………….TAMAY Bir kutup yıldızısınızdır aslında………………………………………NEŞE Düşsel ayın aşk dağıttığı……………………………………………...NEŞE Cömert akşamlarımızda……………………………………………….NEŞE Kirpiklerimizdeki son umut damlası …………………………………NEŞE Düşmeyecek avuçlarımıza…………………………………………….NEŞE Umut sevdamızı damaklarımıza yayarken telve telve………………..TAMAY Falı mutluluğa çıkan………………………………………………….MUZAFFER Köpüklü bir yudum acı kahvede………………………………………MUZAFFER Umut ay işığında…………………………………………………….TAMAY Umut yıldız kuyruğunda…………………………………………….TAMAY Umut güneşin renksiz sıcağında…………………………………….TAMAY Ak deniz köpüklerinde………………………………………………TAMAY Umut bizde………………………………………………………TAMAY Umut içimizde…………………………………………………..TAMAY Bakmayın siz……………………………………………………TAMAY Tüm evreni gezdikten sonra sizi seçtiğimize……………………TAMAY www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ölçülü Şiir Nasılsınız efendim Teşekkür ederim Ya siz Ben de ellerinizden öperim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ölçüsüz Şiir Kız yerim seni Hepsi senin mi Yarısı koçumun Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ölmelisin Çocuk Diyen Şiir Saçların Saçların lazım çocuk Savaş senfonilerine keman teli yapacağım Gözlerin Gözlerini istiyorum çocuk Ateş kusan silahlara alevler katacağım Büyük projeler ellerini istiyor çocuk Avuç içlerinden ömür çizgilerini sökeceğim Parmakların Parmakların kırılmalı çocuk Parmakların misket bombalarına konmalı Burnuna buram buram toz duman dolmalı çocuk Fosfor bulutları doldurmalı ciğerlerini Bacakların kopmalı Diz kapakların dağılmalı çocuk Füze rampalarının dik yerine konmalı.. Taze kan lazım sülüklere Kanın akmalı çocuk Damarlarını deleceğim Kollarını vermelisin çocuk Sanma ki sarılacağım Petrol borularından kol kol akıtacağım Ey çocuk Anne memesine yapışıkken düşmeli dudakların Banka kasalarına mühür olmalı Parçalanmalısın çocuk Bedenin parçalanmalı Kapalı kapılar ardında masalara konmalısın Tabanların kadar toprak için hepsi çocuk Haydı durma Ayaklarını ver bana. Kalbini istemiyorum çocuk Sevmeyi öğrenmeyeceğim Sevmek seninle kalsın Sen bu dünyaya fazlasın Bu gün adın gazze çocuk Dün Halepçe'ydi Yarın Türkiye.. Ve daha nice ülke. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Arayacağım seni çocuk Türkü türkü arayacağım Tatlı dillim Güler yüzlüm Ey ceylan gözlüm Gönlüm hep seni arıyor Neredesin sen ….. Diye Ağıtlar yakacağım tüm utanmaz kişiliğimle… Affetme beni çocuk Sakın affetme Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ölü Şiir Yörüngemde döneldim Sersem mi sersemdim Doludizgin sevdim Aksak adımlı Titrek bedenimle yaptım o deliliği Sen değil Ben paramparçalandım Tanelerim dağıldı boşluğuma Uzak Sessiz Soğuk Sevgilisiz duraklarda savruldum Şairleri gömülü kentin ufku karaydı Kapkaraya boyadım Uçuştu şiirler Işıldadı dizelerin alazında göz bebeklerim Bu ten Bu bebek teni Yeni mi yeni Damlacıklı gözleri Şairlerin gömüldüğünü Bebeğin bile bildiği Ağlamasından belli Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ölümsüz Şiir Bir çift göz değer gözüne Gözün, Gönlün, Kuytulara gömdüğün ne varsa Aydın olur. Bir bakış yakalarsın Aşk yanar. Bir bakış kaçırırsın Aşk donar. 'Aşk bu Canı bir bakış kadar' dediğinde, Gizli derin bir seyrime çöker Hem de iki gözüne. Şaşırıp kalırsın Cansız aşkın ölümsüzlüğüne. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Öpücüklü Şiir yıldızları yakamozlara deniz dalgalarını notalara rakının hüzzamını güftelerin en güzel sözüne hasreti gergin tualin bezeğine kusursuz serpiştiren şairin şiirine öpücükten kurdele... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Özel Bir Mektup Yolda yürüyorken tanımadığınız birisi sizi çevirip yakanıza “Akdeniz mavisi bu” diyerek bir nazar boncuğu iliştirse, perkta küçük bir çocuk minik parmakarına sıkştırdığı bir tutam yolunmuş yeşil çimeni size uzatsa. uzun zamandır duymak istediğiniz pembe cümleyi aniden en istediğiniz kişi kulağınıza fısıldasa, elinize aldığınız çok eski bir kitabın sayfaları arasından sevgiyle size bakan bir çift ışıltının olduğu kenarları yıpranmış siyah beyaz bir sevgili fotoğrafı çıksa, ipek yolunda gidiş gelişlerin ritmik salınımı saatinizin tiktakına takılsa, o anda kokulu mektup zarflarını anımsatan tarçın tütsüsü odanızı doldursa, postacı yolu beklerken yüreğinizin dudaklarınızda atışını engelleme çabalarınızla yanaklarınız kızarmasını anımsasanız, göz yuvalarınız -ha düştü aha düşecek- damlalarla dolsa, gerdanınızda firari bir ter damlası gezinse, işte tam da bu anda denizden serin bir dalga ayaklarınızı yalayıp parmak uçlarınıza istiridyelerden çaldığı inci taneleri bıraksa, gözlerinizi kaldırdığınızda Yelkenlerini nefesiyle doldurmuş bir gemiden atlas mendil sallayarak yılların derinliğine bıraktığınız candaşınıza kavuşma anını muştularken gamzenizde goncalar açsa mutlu olur musunuz? Bu gün bana böylesi bir duygu sadece minicik bir MERHABA ile yaşatmayı başarabilecekken susana MUTLU OL DİYORUM. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Papatyalı Şiir Nazlı, Edalı, Narin parmaklarına İnce saplı papatya taktı. Masum, Dalgın, İçten dolu gözlerle Besleniyorken beyaz, Kokularını saldı nisan damlalarına. Tane tane yolunup Seviyor sevmiyor gönül bozanlar oyununda Sağ elin sola ihaneti ritim tutturdu Kanatsız çıplak Okşanışsız Tutunurken boşluğa Kurutulmuş sonsuzluk düşlerini gömdüğü Bir şiir kitabının, Sarısına sığındı Ay, 06.05.2008 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Paslı Şiir Yokluğunda Yoksunluğum alevlenirdi Burnunda nanik işaretli cinler Ve de ecinliler tayfası Beynim pasını sürterken uçurum kayalarına Çemberimde yuvarlanırdım meydan okurcasına sana. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Paylaşılamayan Şiir Bölmüştüm lokmamı ikiye Biri sana biri bana olsun diye Çoktan doymuştu karnın Kim bilir nasıl nerede En önemlisi de Kim bilir kiminle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Pembeli Şiir Bin bir söz yakaladım Binini boğazladım Biri senin adındı B ir onu ayıkladım Bin bir dize dilimde Uyaksızdı bini de Biri Sen sen diyordu Sen kalmıştın benimle Aşk tanımı Binbirlerce geldi geçti içimden Bir tane seçse idim, Sana yazacaktım ben Sevda kuşun gagasında Sevda serçe parmağımda gülüm Uzat serçe parmağını öpeyim Seni horona çekeyim Boynumuzun borcudur Yürekleri uçurup Halka halka dövünmek Boynumuzun borcudur Serçe parmağı kadar sevmek Hem de sevilmek Oy oy demeye geldim Seni görmeye geldim Benim yarem cebimde İlaç bulmaya geldim Oy oy demeye geldim Seni görmeye geldim Aynı türkü dilimde Deli olmaya geldim 29.11.1996 Bir güzel resim Bir pembe çerçeve Kırılırsa bir yerde Serçe parmağını değdir Pembenin gözlerine 29,11,1996 Yüreğiniz bir salıncağa oturur Uçuşur da uçuşur Rüzgar dokunur alevlerine Tutuştukça tutuşur Yanması da Yakması da Bakması da güzeldir Sevda (bay) kuşun gagasında Sevda serçe(nin) parmağındadır 29.1.1996 Bir kalem Bir çiçek çizmek istedi Pembeli Dost olmayan dostum aklıma geldi www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sonra domuzlar Sonra domuzların pembesi 29.11.1996 Domuzlar hala pembe 96…97…98… Milenyumda bile… 31.1.2001…2…3..4..5..6..7..8..? ? ? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Pencereden Bakan Şiir Kaloriferli odalarda Çift camlı pencere arkasından Yağmurlu havaları çok seven Demli çayı yudumlayıp Islananı seyreden Benim gibi romantik şairden Şiir çıkmaz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Perdeli Şiir Demlnl almış çay çekiciliğinle sen Gözlerimde tüterken Aramızda o duvar, Camında perden. 8.8.2000 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Pırlantalı Şiir Taşsın İçinde saklı elmasın Parçalanmadan parıldayamazsın Parçalamaya kıyamam Işıltına değmeden ölmemeye adayım Ondandır istemeden hırpalamalarım Taşım İçimde saklı elmasım Parıldayamam Dokunuşuna muhtaç Çaresizdir başım Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Rengarenk Şiir “Biraz sis biraz duman” Yeşilden maviye rengarenkler sunan Sıradağlarım Canlarım Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Romatizmalı Şiir Sırtımda belimde Sancılar ağrılar sızılar Dost olmuşlar bedenime Terk etmiyorlar Tüm dost bildiklerime inat Sarıp sıkıştırıyorlar Burup duruyorlar mafsallarımı Buruk yürekle yarıştalar Fark etmiyor Ha yürek kazanmış Ha da sızılar.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Rüyalı Şiir Uyandım Uyandığıma pişman Kapadım yeniden gözlerimi Ne rüyayı yaşayabildim Ne rüyaya çekebildim kendisini Ne rüyadan çıkarabildim kendimi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Saçma Sapan Şiir Sevgililerinin savaşacaklarını akıl edemeden Elma atıp “En güzelinize” diyen yarı akıllı tanrılar Birbirlerini hançerleyen çiftler Savaşan putlar Bira köpüğünün Parlak serinliğinde aranan mutluluklar Sevmeden sevişenler Kilidi paslanmış anahtarları her kapıda deneyenler Sürekli tökezleyen bir aşkı yaşarken Ballandıra ballandıra aşk şiirleri yazan şairler Onları alkışlayan bendeki eller.. Aman aman Daha ne garipler ne gariplikler… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sahi Mutluluk neydi Mutlu musun? Ben bu basit soruyu yanıtlayamıyorsam elbette bir sebebi vardır. Mutluluk? ... Mutluluk? ... Mutluluk? ... Sahi mutluluk neydi? Bir zamanlar birileri tanıştırmış mıydı? Yoksa birilerinde, bir yerlerde görmüş müydüm? Yada okumuş olabilir miyim? Bir film karesinde izlemiştim desem(?) Ben bu mutluluğu anımsayacakmışım gibi geliyor ama anımsayamıyorum. Sanki hiç uzağımda olmamış gibi, Yüreğimin ucunda. Aşina gibiyim sanki. Ama niye anımsayamıyorum? Yaşlılıktan mı dediniz? Erken değil mi daha? Erken bunama diyorsunuz. Yapmayın ne olur. Öyle çok her şey capcanlı ki belleğimde en ince ayrıntılarla. Üç yaşımda kümesten annemle yumurta alışım, ilkokulda oturduğum sıra, giydiğim önlüğün modeli, elimi sıkan arkadaşımla köşe başında ayrılışım, ortaokul bahçeleri, lise şiirleri satır satır.. Eğitim Enstitüsünde yalnızlığa ilk merhaba.. Fakültede kuru dallara sımsıkı sarılışım, onları yeşertmeye çabalamam, gecelerim, gündüzlerim, şarkı sözleri, en ağır matematik problemleri… Sonra uyku ilaçlarım; kanı, canı, nefesi olan, işitilmeyen, yutkunulup yutulamayan, hayallenen uyku ilaçlarım… Olamaz. Daha bunamadığımı biliyorum. Her şeyi her şeyi anımsıyorum. Anımsamaktan öte yaşamı sona dolayıp başa alabiliyorum. Ama dilimin ucundakini yani yüreğimin ucundakini bir türlü çıkaramıyorum. Bu gibi durumlarda yapılacak en iyi işi yapıp düşünmemeye çabalamalı. Düşünmezsen, unutursan hemen kendiliğinden dökülüverirmiş dilinin ucundaki dudaklarından Ben de düşünmemeyi başarabilirsem belki yüreğimin ucundan içeriye bir ılık şırıltı akıverir anımsatır mutluluğu... Nankörlük etme! Biliyordum böyle diyeceğinizi “Nankörlük etme.” Mutluluğu anımsamamak nankörlük.. Neye, kime nankörlük? Sizlere mi? Düzenime mi? Evladıma mı? Karnımın tokluğuna mı? Güzelliğime mi? Zekama mı? Özgürlüğüme mi? Ayrılıklarıma mı? Neye karşı nankörlük? . Yoksa nankörlüğüm mutluluğun kendisine mi? Sahi mutluluk kimdi? Birkaç saatlik, bir arabalık, iki kişilik el ele tutuşma masalı dinledim dün. Kısacık dopdolu acı-tatlı, ağlayan-gülen bir masal “Akşam ardım çıktık. Arabayla şöyle bir tur attık. El ele tutuşup sohbet ettik.”İşte tüm masal bu kadardı. Sahi mutluk ne kadardı? Dev gibi? Pire gibi? Ne kadar? Bilmiyor musunuz? Siz de mi bilmiyorsunuz bunu? Ne olduğunu biliyorsunuz ama değil mi? Sahi mutluluk neydi Arayabilecek birini bulabilmek Aradığında yanıtlayacak birini bulabilmek Gel dediğinde gelecek birine gelme diyebilmek Gelmeyeni cebinde mutluluğu ile uğurlayabilmek. Aaaa gelmeyenin cebinde miydi mutluluk dediğiniz www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sahi mutluluk neredeydi? “Bir gel desen Bin koşardım Bin gel diyorum Kıpırdamıyorsun” diyen bir kötürüm şiirin satırları arsında mı? Kıpırdayamamakta mı kıpırdatamamakta mı mutluluğun kayboluşu, saklanışı. Mutluluk saklanıp bir şeylerin içine sığabilir mi? Niye anımsamıyorum ki ben. Neredeydi? Ne kadardı? Nasıldı? Neydi? “Sarılmak öpmek görmek kavuşmak…….” Hayır! Saçmalayıp durmayın. Anlaşıldı siz de bilmiyorsunuz. Siz hiç tanımamışsınız. Yalan yanlış haykırıp duruyorsunuz geveze kitaplar. Sarı, beyaz, kırmızı, kara kitaplar. Parlak ciltli,solgun renkli kitaplar. Sahi mutluluğun rengi nasıldı. “Pembe” Salak hiç pembe olur mu Pembe domuzların rengidir. Domuzlar mutluluk mudur. Domuzlar…; pembe renkli, kısa yada uzun saçlı, bıyıklı yada koca memeli domuzlar Siz hiç Mutluluk olabilir misiniz? “Seni hiç affetmeyeceğim” Affetmemekle ne kazanılabilir acaba? Her şeyi çıkarları için yapanlar, her ilişkiyi çıkar ilişkisi üzerine oturtanlar affetmemekle ne çıkarı elde ederler dersiniz. Belki de mutluluğu.. Affetmeyerek mutlu olunabilir mi Sahi mutluluk neydi. “Olunacak bir şey” Yani yenecek içecek veya giyecek bir şey değil. Tamam bundan eminim kullanılacak bir şey değil. Sadece olunacak bir şey. -Peki mutlu olunca ne olacak? Yani ne işe yarayacak? *İşe yarayacak bir şey? * -Mutluluk işe yarayacak bir şey mi? -Öyleyse hangi işe? -Seni buraya getirmeye Bu durumda mutluluğun kanatları tekerlekleri veya bacakları olmalı Sahi mutluluğun neleri vardı? Neden hala hatırlamıyorum Öncesi veya sonrası var mıydı? Elleri veya gözleri var mıydı? Beni hiç görmüş müydü? Ben onu anımsayamasam da o beni anımsayabilir eğer görüşmüşlüğümüz varsa. Lütfen sorar mısınız rastladığınızda. Mutluluk beni anımsayabiliyor mu? Rastlayamaz mısınız www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Neden? “Siz de tanımıyorsunuz mutluluğu” dedim diye bana kızdınız mı Kızmayınız lütfen ama ben onu niçin anımsamıyorum. Hep çok yakınımda hissedip bir türlü var edemedim nedense. Ben çok özledim biliyor musunuz Mutluluğu özlediğimi biliyorum Ezberlemek istiyorum mutluluğu zerre zerre Bir daha özlememek için mutluğa sarılarak istiyorum Sonra mutluluğu koynumda hissetmek istiyorum İçgüdüsel olarak azıcık sıkıştırılmak bir de öpmek istiyorum onu Ama dudaklarımı değdirerek öpmek. Sahi mutluluk öpülür mü Siz hiç öptünüz mü Soğuktu öyle mi Hayret Hiç mi hiç anımsayamıyorum hala. Oysa özlediğime göre, özlemiş olduğuma göre mutlaka aynı yeren yolumuz geçmiş olmalı. “Şişli meydanında üç kız Biri Çiğdem biri Nergis Vuruldular güpegündüz Sorarlar bir gün sorarlar.”**((Ruhi SU)) Şimdi “Şişli meydanının ne işi var? ” demeyin. Mutluluğu arayışım sürüyor. Yani anımsayamadığımı Burası Şişli meydanı En yoğun insan kalabalığının kümelendiği yer En yoğun insan kalabalığına dalıp çıkmaya gelinmiş. Radar gibi taranmada beyinler, yürekler, gözler, eller, dudaklar… Sürekli sinyaller veriliyor, gönderilen dalgacıkların her biri bir yerlere çarpıp geri dönüyor, çarptıkları noktalar duyarsız umarsız kendi karmaşasında debeleniyorlar. Minik bir çocuk adam. Ellerinde kendinden büyük bir Ayakkabı fırçası Ayakkabıları parlatan bir ayakkabı fırçası Bir ileri bir geri gitti bu fırça. Koskoca bir evreni bir ileri itti bir geri çekti. Çocuğun minikliği evreni alt üst etti.. Sessiz bir cinayet işlendi sanki. Düşüncelerimin yönü kayboldu. Savruldum.amaçsızlaştım miniciğin gülümseyen dudaklarından uyandım. Panik Evet bu bir panik. Her şey bir şeye çarpıyor, her şey bir şeye karışıyor, bir şeyler düşüyor, bir şeyler uçuyor bir şeyler alev saçıyor, bir şeyler ıslatıyor. Şişli’de olmakla iyi etmedim galiba. Galiba mutluluğun yolu bu meydandan hiç geçmemiş En yoğun insan kalabalığı.. her nefes bir panik yumağı..Önce Şişli’ye gelmişler sonra ya bürünüp sürünüp ya da açılıp saçılıp panik manzarasına desen olmuşlar. Gözlerimi daha bir açıp mutluluğu aradım “YOK”tu. Şimdi kısıp yeniden arıyorum. Arıyorken Korkuyorum Bu korku yok mu? Ben çocukken hiç korkmazdım. Geceden, ölüden, yüksekten, sesten, böcekten, köpekten…Ne bileyim işte herkesin korktuğu hiçbir şeyden korkmazdım. Ben büyüdüm…İstememiştim tabi ama büyüdüm. Sonra da korktum. Önce büyüdüğümü anlatılar, sonra da korkmam gerektiğini Şimdi ben korkuyorum. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Çünkü bu gerekli. Çünkü korkmazsam, düşündüklerimi uygularsam mutluluk iyice kaybolurmuş. Öyle dediler… Demek ki Mutluluğu bulabilmem için yazmamalıyım Sonuna “ist” takısı olan femin, komin, gibi düşüncelere kapılmamalıyım… Dikkatli olmalıyım. Yani bazı şeylerden korkmalıyım. Demek ki korku mutluluk yolu üzerinde Önce korkacaksın Öyleyse ben mutlu olmak istemiyorum Sahi mutluluk neydi Sevgi Sevgi ne ilginç bir kavram Sanki güzel bir şey gibi Hep öyle anlatıp öyle algıladığımız bir şey Oysa ne kadar yanlış Sevgi güzel bir kavram değil Acı veriyor Elin ayağını bağlıyor Yanık duygular veriyor Gözyaşı yada yürek sancısı veriyor Alıp alıp yere vuruyor eline geçirdiğini Ve bir de üstüne üstelik kendisine güzel dedirtiyor Bence sevgi yok edilmeli Böylece yaptığı tahribat da yol edilmiş olur. Bunca acı, bunca vurgun, bunca dert, yaşanmamış olabilir. Evet gerçekten güzel olabilirdi. Sevgiyi anımsamamak. Buldum galiba Mutluluğun önünde sevgi denen bir zalim var. Mutluluğu anımsamak için sevgiyi unutmalı Tamam bundan eminim. Çünkü ben sevgiyi sular seller gibi ezbere biliyorum. Ama mutluluğu hala anımsayamıyorum. Oh işte bütün beynini sevgiyle doldurur musun Başka hiçbir şeye yer kalmaz böylece. Sen sadece mutluluğu unuttuğunu zannediyorsun Hele bir şu sözlüğe bak. Daha anımsayamadığın kim bilir neler var neler. Taktın kafanı mutluluğa Daha bir iki ay önce yapışmaktan söz ediyordun Sevgiye yapışmak. Ya da sevdiğine yapışmak. İlginç bir açıklama ama işte bazıların bir şeyleri ilginç olabiliyor. sevgiye ve doğal uzantısı sevgiliye yapışmak istiyorsun. Tek sıra insanların birbirine yapışması gibi sevdiğin sana ters durmuşsa ve bir başkasına yapışmak istiyorsa kızmak daha doğrusu kınamak niye. Onun isteği de seninkiyle aynı değil mi Sen ona o başkasına başkası bir başkasına… Değimli ki yapışasıya sevdin katlanacaksın. Ya da kendi kendine kurallarını koyduğun *aldatmacaya devam* oyununu onayacaksın.. Yenilgi yok. Sevgisizlik yok. Yapıştığından ayıran yok. reddeden yok. Reddettiklerin ise hiç Yok www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ah YOK(olası) şiir. Ahh.. Sen şimdi buraya nasıl da yakışırsın… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sahte Şiir Başı da sonu da Başka sayfada Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sandalda Geceleyen Şiir Su kum yosun Bu karışımda bu gece Hem çoksun Hem yoksun Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sap Olan Şiir Yaprak ışığı köke iletti Kök ışığı öğrendi Emdi çamuru Yaprağı besledi Sap Bir ucu kökte Bir ucu yaprakta Hiçbir işe yaramadı sanıldı “Sap olma” diye Bir deyim yaratıldı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sarhoş Şiir Kalbimizi çıkarıp Bir havana koyalım Vuralım ha vuralım Hiç anlamam rakıdan Böyle sarhoş olalım Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sarıkız Efsanelerinden Derleme Sarıkız efsanesini yazmak ya da şiirleştirmek gibi bir görev yüklenince önce konuyu adamakıllı araştırmak gerekiyordu. Bunu yaptığımda mitolojiden Şaman geleneklerine kadar bu toprakların tozuna karışmış, polen polen yeniden toprağa düşmüş sanki ölmüş ölmüş yeniden dirilmiş ve bu gün belki de hepimizin içine kadar girmiş güzellikler Ece’sinin karışık söylenceleriyle karşılaştım. Bu söylencelerden biri yada birileri doğru olabilir miydi? Söylencenin doğrulanmaya gereksinimi var mıydı? Hepsi de yalan yanlış bir şeylerdir diyip geçebilirdim ama aklım bana başka şeyler söylüyor ve iyi düşün diyordu. Bu söylencelere iyi kulak ver ve iyi kurgula anlayacaksın ki her şey yerli yerine oturacaktır. Üç güzeller içinden seçilen tek güzel sarı kız olamaz mıydı? Sarı kız hem kral kızı hem çoban kızı olamaz mıydı? . Çoban, hem kral hem Cılbak Baba olamaz mıydı? Ali aşkı bütün aşkların üstünde yer aldığında Ali ile Hak aşkını anlamış olan Sarıkız her gücü kendinde bulamaz, erenlere karışamaz mıydı? Evet bence Sarıkız hem kral kızıydı hem de çoban kızı. Cılbak baba da hem kraldı hem çoban. Bakın şimdi size ben de benim Sarıkız’ımı anlatayım. Bir zamanlar Farisi ülkesinin bir bölgesinde güçlü bir karal vardı. Bu kral genç eşini kaybettiğinde ondan kendisine ödül olarak kara kaş, ela göz, güzel mi güzel bir kız bebek armağan kaldı. Kral kızına gözü gibi baktı yetiştirdi ve Selman-ı Farisi ile evlendirdi. Her şey bu evlilikle başladı. Kız, Selman-ı Farisi ile birlikte olmak istemeyip nedenini ona açıkladı. O, Kan kalesinde savaşan Ali’yi gördükten sonra hak aşkını keşfetmiş ve bu aşk nedeniyle de gönlünü başka tüm aşklara kapamıştı. Bir sır olarak sakladığı aşkını açıklayınca ne yazık ki bir sır olmaktan çıkmış, Selman_ı Farisinin bütün gizleme gayretlerine karşın konu Fatime’nin kulağına kadar gitmişti. Elbette gereken yapılacak kız ölüm cezasıyla cezalandırılacak infaz işi de babaya bırakılacaktı. Kızını öldürünceye kadar krallığı da elinden alınacak tüm sülalesi yedi düvele dağıtılacaktı. Kızı ile ölüm yolculuğuna çıkan baba belki de demir asa demir çarıkla Edremit’e ulaşmıştır diyerek devam ediyorum. Edremit, Güre, Kavurmacılar köyündeki bir kavurma kokusu aç karınlı bu iki can’ı oraya çekmiş olmalı ki baba kız bu güzel köye yerleşti,. Baba elbette kim olduğunu açıklayamazdı. “Koyun çobanıyım.” diyerek köyün koyunlarını otlatmaya başladı. Kızını da yanından ayırmamak için ona da bir kaz sürüsü aldı. Ve güzel dağların eteklerinde hiçbir şeyi olmayan Cılbak Baba ile ela gözlü kızı çobanlık yaparak yaşamaya başladıklarında kız bir ölüm yolculuğunda olduğunu çok iyi biliyordu. Gün günü kovaladı Cılbak Baba kızını öldürmeyi başaramadığı halde memleket topraklarını özledi. Hacca gitmek, giderken de topraklarını görmek için kızını köyün imamına emanet edip tekrar yola koyuldu. Bu uzun ayrılık süresinde dağlardan köye inmek zorunda kalan ela gözlü güzel, elbette ki yağız bakışlı delikanlıların yüreklerine birer od bırakacak ve bu ateşle tutuşan geçler kendileri için bu güzeli isteyeceklerdi. Ama Hak aşkı öyle böyle bir aşk değildi. ela bakışlar kimseyi görmüyor istemiyordu. Delikanlılardan birisi çok ısrarcı çıkınca güzel kaz çobanı, ondan bir çuval tuzu dereden geçirerek getirmesini istedi. Bunu yapabilirse kendisi ile evlenebilirdi. Delikanlı bir çuval tuzu sırtlanıp dereye girince tuz ıslandı. Islanan tuz eriyip hafifleyeceğine iyice ağırlaşıyordu. Bu ağırlıkla sulara kapılan delikanlı telef oldu. Bu duruma “Ela bakışlı kızın gazabı” dendi ve köyde dedikodular başladı..Zaten kazları kanatlanıyor Bayramiç ovasına iniyor tarlaları talan ediyor bu kendisine söyleyince de kucağına doldurduğu taşlarla kocaman bir bölgeyi çepeçevre sınırladığını artık kazlarının bu bölgeden dışarı çıkmayacaklarını bildiriyor kazlar da bir daha o bölgeden dışarıya çıkmıyorlardı. Bu kız şeytan gibi bir şeydi. Bu ve buna benzemez başka dedikodular alıp başını gidiyor, iş çığırından çıkıyor dedikodular iftiraya dönüşüyordu ki Cılbak Baba da hacdan geldi. Bir yiğidini toprağa koymuş olan köylüyü durdurmak www.Antoloji.Com - kültür ve sanat olanaksızdı. Duyduklarıyla şaşkına dönmüş olan baba yapılan baskılara ve uygulanan tecride dayanamadı. Kızını yeniden dağlara götürmek için evden çıkarır çıkarmaz atılan iftiralar ve yayılan dedikodulara inanmış olanlar tarafından çürük yumurtalar atılmaya başlandı. Atılan her yumurtayla bu güzel kızın Siyah saçları sapsarı oluyor, Bu uzun sarı saçlardan güneş ışığı gibi ışıklar yayıyor, kız sarıya boyandıkça teninden nergis kokuları yayılıyordu. Köyün çocukları böylesi bir gariplik karşısında tekerlemeler söylemeye başlıyorlar, Sarı kız… sarı kız…diye el çırpıyorlardı. Artık ela gözlü prenses Sarıkız olmuştu. Cılbak Baba kızını öldüremeyeceğini bildiğinden onu kendi kendisine ölüme terk ederim diyerek Sarıkız’la köyden uzaklaştı.. Bu kez eteklere değil doruklara çıkmak zorundaydılar. Doruklarda yaşam olanaksızdı. Sarıkız Soğuktan kısa sürede nasılsa ölürdü..Oysa bilmiyordu ki koç boynuzuna yılan dolanacak ve Sarıkız kara kışın geleceğini hemen anlayıp kuytuluğa gidecekti. Gene gün gelecek koç boynuzuna yeniden yılan dolandığında yaz başlayacağı muştulanacak sarı kız da doruklara çıkabilecekti. Sarıkız kendisini ölüme terk etmeyi bir türlü başaramayan babasına döndü ve “babacığım sen git artık. Ben buraya neden geldiğimizi biliyorum. Başımın çaresine kendim bakarım. Sen hava kararmadan köye in. Bak bir kaz kestim. Kanına da gömleğimi buladım. Bunu götür ölüm haberimi köye ilet ki başın rahat etsin. Beni de hiç düşünme.” Sarıkız’ın her şeyi hissettiğini bilen, İki günlük azıkla zaten yaşayamayacağını çok iyi kestiren baba iki gözünün yaşı yüzünü yıkarken zirveden eteklere doğru yürüdü. Ancak aynı ayaklar onu Farasi ülkesine görürecek kadar dirençli değildi. Kızının ölmüş olduğunu düşünse bile buralarını bırakıp gidemez krallığına geri dönemezdi. O Cılbak baba olarak buraların insanı olmuştu çoktan. Aradan bir süre geçtikten sonra dağlarda dolaşan çobanlar arasında Sarıkız’ı gördüğünü söyleyenler oldu. İki gözünün yaşı hiç dinmemiş olan baba bu olabilir mi diye bir ümit zirveye yöneldi. Uzaklarda gördüğü bir ışık vardı ve bu ışık dışında hiçbir hayat belirtisi yoktu. Işığı yakından görmek için sabırsızlanıyor soluksuz ilerliyor ve ışığa ulaşıyordu. Dalmış öylece bu nur demetine bakakalmıştı ki ışık silkelendi ve Sarı Kız olarak babasına göründü eğildi elini öptü. Gördüğü, yaşadığı karşısında baba kızından af diledi. Ve hızla uzaklaşmaya başladı. -Nereye gidiyorsun babacığım dedi sarı kız - Abdest alıp namaz kılacak Allah’ım dan da af dileyeceğim dedi Cılbak Baba -Gitme babacığım ben sana abdest suyu vereyim.diyen Sarıkız elindeki testiden babasına su akıtmaya başladı. Abdest almaya başlayan baba suyun tuzlu olduğunu görünce -Kızım ben tatlı suyla abdest alıp geleyim dedi kız -Peki babacığım diyerek topuğunu yere vurdu ve buz gibi tatlı su yerden fışkırdı. -Tuzlu suyu nereden bulmuştun kızım diye sordu bu kez baba -Sen acele edince telaştan denizden aldım dedi kız. Bu konuşmalardan ve gördüklerinden sonra babası artık kızındaki ermişliği tamamen anladı. başka soru soramayarak namazını kıldı. Allah’a gerekli teşekkürünü yaptı, kızını öldürememekle beraber iftiralara da inanmış olmasının affını istedi. o günden sonra tıpkı zülfikarın iki ucu gibi kızıyla hep yan yana olacağını ondan ayrılmayacağını, onun ilahi sevdasına sonsuza dek saygı göstereceğinin sözünü verdi . Bir kucak taşla bir kilometre çapında çemberi sınırlayan, kazlara söz geçiren, çiçeklerle arkadaş olan, yılanlardan haber alan, Dağın zirvesinden bir kova daldırması ile denize ulaşabilen, bir topuk vurması ile tatlı sular çıkaran ışık olan silkelenip yeniden Sarıkız olan, Ali’nin gözleriyle Hak’ka sevdalanan kızının ermişliğini anladığında kendisi de ermişler sınıfındaydı ve bunun belki de farkında değildi Köylü koyunlarına ağıllar yapıp korurken Cılbak Babanın koyunlarını ince bir bulut tabakası koruyordu. Cılbak baba yedi www.Antoloji.Com - kültür ve sanat sülalesi yedi düvele savrulduğunda istanbula yerleşmiş olan kardeşi mesci babayı ziyarete giderken ona götürecek hiçbir armağan bulamadığından dağlardan kar toplayıp mendiline koyuyor ve mendildeki karı istanbulda tavana asıyor orada yavaş yavaş eriyen karı gören kardeş sen ermiş misin de mendille kar taşıyorsun mendille kar taşınır mı diyordu. yavaş yavaş hem babanın hem de sarı kızın erenlere karıştığını köylüler da anlamaya başlamışlardı. Kendilerini affettirmek isteyen köylüler bu iki ermişin peşine düştükleri bir gece hava aniden bozdu. Bu bozuk havada dağda yaşam devam edemezdi bunu bilen köylüler kendi tedbirlerini aldılar ve o gece büyük bir afet oldu. Bu afetin sonunda sabah gün ışıdığında köylüler zirvelere ulaştı. Karşılıklı iki ayrı tepede baba kızı ölmüş buldular. Kızın öldüğü tepeye Sarıkız tepesi Cılbak babanın öldüğü tepeye Baba Tepe dediler. Kanatlarının altından kızını hiç ayırmayan bu baba anısına bazıları kartal tepe de demek istediler. Kızın kucağındaki taşlarla çevirdiği ve kazların bir daha hiç dışarı çıkmadığı bir kilometre çapındaki çemberde kırklar semah döndüğünde pamuk gibi beyaz bulutlar kırkların üstünü bir tül gibi gölgelediğinden bu bölgeye bazıları kaz vadisi derken bazıları da kırklar vadisi dedi. Tahtacı Yörükleri efsaneyi günümüze taşıdı. Anadolunun dörtbir yanında kızlar mani söyledi. Dorukları buzludur Deniz suyu tuzludur Gönül mekan tanımaz Dağlar sarı kızlıdır… Dağlar başında yatar Saçından ışık akar Bir topuk vurmasıyla Fışkırır soğuk sular Samah dönünce kırklar İpek olur bulutlar Sarıkız sevdasından Eğilir yüce dağlar …… TAMAY ÖNAL POLAT.13 08.2009 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sarsılan Şiir Sarsılan Şiir Ey Marmara Ey güzel deniz Biz ne yaptık Ne diye delirdiniz Öylesi öfkelendiniz ki Başımıza yıkıldı evlerimiz Vallahi,Billahi Özür dileriz... Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sayıklayan şiir Dört dörtlüklülğün geldi aklıma İçim yolundu Kulağına eğildim “seni seviyorum hala şifreli mısralarımla” Dedim Derdim sendin Sanaydı acemi şiirlerim Yüzünü dönmeden “Bir şey mi dedin? ” dedin. Hayır Bir şey dememiştim Çok şey demek Sevgi kırıntılarını Parmak uçlarımda toplayabilmek, Çabası Abası Bası Ası Sı I I I I ııı Ben deliyim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sayısız Şiir Aşkım, Bu gün sana özlemimi anlatacaktım Marmara kıyılarından sahillere yuvarlanan göz yaşlarım Denizin derininde incileşecekler diyecektim ki, Çocuk bakışları kırdı istiridye kabuklarını Onlar Savaşan babalarının tetiklerinde bırakmışlardı hıçkırıklarını Utandım… Uzaklaşırken sahilden Yalnızlığımın üşütmesini sol avucuma alıp Sağ eline bırakacak Öbür elimde senden gelmiş yedi renk karanfillerin Titreşimini gösterecektim ki Ayakları çıplak Topukları çatlak Karnının sıtma şişkinliğini sinek kanatlarının çırpıntısına teslim etmiş Koyu derili bebeklerin karasında soldu çiçeklerim Utandım… İstanbul güneşinde yıkanıp Taksim meydanından sana özel Kestane kokulu bir anı devşirecek Adımlarımızla Arnavut kaldırımlarının şarkısını Neşeli bir güvercinin gagasına yükleyecektim ki Devrim marşlarını söylerken Dudakları patlamış Sancılı ülkemin filizlerinin Kanlarıyla yapıştıramadığı aşk kumrularının kopuk kanatlarını süpürdüler Utandım Tarçın kokulu şiirlerle Sesler bırakıp kulaklarına Omzuna sokulup Sen sen diyen dizelerim Kalbinin en öpülmemiş yerini öpsün diye Parmaklarımla dokunacaktım Şah damarına ki Yağlı urganların dolandığı boyunları ile Üç fidandan üç vasiyet yankılandı nefeslerimiz yerine Utandım Evet aşkım Say ki insanlar ölmez Say ki savaşmadı babalar Say ki açlık bilmez bebeler Say ki ben seni sevmişim sen de beni Ban sayamadım Sen say ki sevişti insanlar…29 mart 2009 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sekizinci Şiir Unutulası her şeyi Kara delkilerin sarmalına bırakıp hafflerken Alsam göz bebekerindeki sevecen mavilikleri Suskun karanfillerin sekzinci rengine Perçemimle perçinleyip Akdenizli bir annenin Dikdörtgen mabedindeki Yüreğine bıraksam Hani diyorum Bir de o an yanımda olsan Kaldırsam bakışlarımı Islak kirpiklerinde kaybolsam. Ne yazık Ellerim kaktüs Zırhım tunç Kilitlenmiş şiirlerim cehennem.14.10.2009 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sempatik Şiir Anne bak kim geldi? Tanıdın mı? Annem öpüyor senin yanaklarını Sempatik konuğunu tanıyor Kıskanıyorum Annemin dudaklarını Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Senli Benli Şiir “Ben” yazsam Bir de “san” Anlatılacağı anlatır bana Bütün kitapları doldursam Anlatılınamazımsın başkasına Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sevimsiz Şiir Bütün Sevim'leri sevseydim Anlamı olmazdı sevmelerimin Her önüme geleni sevmedim. Ondandır ki Ara sıra sevimsizim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sinemaya Giden Şiir Bir iki saat oturursun Sineme koltuğunda Ustanın biri Karıştırır beynini Film mi Güzeldi… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Siyah-Beyaz Şiir <p align=center><img style='filter:alpha(opacity=800,style= 3) : width:312px; height:400px' height=400 src='http://img300.imageshack.us/img300/8310/bebek6tm5.jpg ' width=462 border=0> <p align='center'><font face='Book Antiqua'><font color='black'><font size=+2> Bütün aşkları İçine sığdıran Kızıl kırmızı yüreklerimizin Anlatamadığını Siyah-beyaz Bakışlar anlatabiliyorsa Bizden mutlusu Yok asında. 19/11/2006 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Soğuyarak Yanan Şiir Dört odali kafesi kaplayan teninine. Soğuyarak yanmayi öğreten bilge Koptuk Soğuduk Yandik Müjde. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sokakta Kalan Şiir Soğuk Karanlık Çiseleyen yağmur Ay bakırı Köpek uluması Şekerci dükkanının aykırı ışıkları Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Soluksuz Şiir Eskiyi başa sardım, sona doladım Doyasıya yaşayamadım da Yaşamaya çabaladım. Yoruldum, Soluksuz kaldım. Sıtmalı yellere saldım saçlarımı Hırpalanışlarına sızladım tel tel. Yağmurlarımın kucağıma düştüğü saatlerde Ellerini parmak uçlarımla aradım. Kapadım kirpiklerimin ağırlığını duya duya göz kapaklarımı Karanlığımla biriktim. Senden uzak yaşamanın resmini yapabilirdim Çekindim. Zifir karası gözlerindeki rengarenk evreni Özgür fırçaların kaykay dansına bıraktım. Her gün ve Her gece. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Som Şiir 2 Ezildi Küçüldü Dualara sarıldı Utana sıkıla inançsızlığından Sevgi dilendi Yandı kaybetmişliğine Som bir aşktı Som bir hüzün bıraktı. 25 10 2007 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Son Şiir Kafatasında Kemirgen kurtçukları içinde beslemiş Ortaçağ oymalarından bezekler Devrik dudaklarında Kaktüs zahiri sütle beslenmiş kelebekler Zırh, Soğuk, güvenli. Harakiri Hortlağın son zaferi İç kanamasıyla boyalı Ay kumları Yakar güzlerini gecenin her yerinde Yazık sana Gir hücrene Korun kaplumb.....06.02.2008 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Son Şiirin de Anlamı Kalmadı şiirlerimi gerçekten okumak isteyen hrkesten özür dilerim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sorumlu Şiir İnsanım insanca yaşamayı ararım. Benim gerçeğim bana önemli Gene de kendimi en son düşünmeli. Öyleyse haydi Haydi sömürün beni. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Söyleşen Şiir GİTMEK? .... dedim yıldıza, “Yağmur” dedi sağanağından, boranından, kasırgasından öte bir yağmur. BİLMEK? dedim yağmura “zehir” dedi beşinci köşesinde ışıltısını titreten yıldızla sevişen yağmur. Zakkumun kökünden Yılanın dilinden Metalin ağırından öte bir zehir. “ŞARKI” dedim yalvaran gözlerimi içinden geçirdiğim zehir bakışlarına “yalan” dedi nihavetinden, hüzzamından, hicazından öte bir yalan “RÜYALARIM a acı” diyebildim sessizce yalan diyen şarkıya “sen” dedi tenden öte, candan öte, candaşa gebe nota nota dökülen senn gittt gittt git sennn süzül sürmemin kenarındaki çizgiden rüyayı bırak kabusun olacağım uzaklaş bendennn Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Su Yürekli Şiir Bir inatçı sancı yerleşti, Canımın atan damarına. Kan rengi bakışlar sakladım Göz kapaklarımın ardına. Öylesine yoktun ki, Ve öylesine çoktum ki bu kış ilhamımı kaybettim kalabalığımda. Evim işimin, İşim evimin yanıbaşında Bu caddenin iki yakasında Koştukça terledim, Terledikçe koştum. Üşüyüp titreyecek, Ellerimi tutacak ellerin olsun isteyecek Vaktim olmadı. Yağmurlu, Karlı,kışlı,ayazlı, yazlı Ve de avazlı mevsimleri Kendime kendim yasakladı. Nezle olmadım, Ateşim çıkmadı Küçük hastalıklardı Senin gibi uzağımda kaldılar, Sen onlar gibi uzağımda durdun. Haberin olsun su yüreklim Bu kışta beni böyle vurdun Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Suskun Şiir Hep sustum En çok sustum Kulakların patladı suskunluğumdan. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Susturulmuş Şiir Terhise ramak kala Emperyal tetiği çeken Kardeş parmağı, Memleket dağlarında Harman kokusu tanımamış toprağa Cansız bedenler bırakırken Şark çibanlarının yuvalandığı gözlere miller çekildi. Orkestra sazlarının Kıvamlaşan sesleriyle Sömürgen Sürüngen “rap-rap” gürültülü kemirgen apoletlerin örtbas edildiği Insanın insanlığına veda töreniydi.. Bakire tomurcuklardan Buz mavisi esintilerle Dökülen son şebnemleri Platonik hovardamın parmak uçlarına damlattım... Postal vuruğu ayak kadar acılı hayallerim Ne yazık ki ben susturulmuş bir şairim.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Sürreel Şiir Satin sevdaya vurdu mu hiç Sürreel zamanlarda akışkan sıcaklığı bir fincan çayda aradın mı Maviye baktın mı yosunlarınla Yoksa mavide boğulurken tanımadın mı suyun serinliğini. Fırça darbelerinde o deli Dali’nin Gana’sı kadar sevilesi oldun mu Kaderin öbür adını “ihtimalsizlikleriniz” diye dizelere karıp ta İstanbul’un içinde İstanbulsuz kaldın mı Can’ındaki sızıyı sorgulalarken Eylül eylül döküldü mü ellerin Sol yerine sor “İhtimal” olmak ister miydin Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Süslü Şiir Taşlı,kaşlı Altın,gümüş, pırlanta. Kuyumcunun ayaklı vitrini Kulakları,elleri, gerdanı yetmedi. Burnunu,kaşını, göbeğini de deldirdi. Her parmağına en az ikişer yüzük takardı Altıncı parmağı yoktu Ona yanardı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şairce Şiir Tıkırtı rüzgardandır, 'Kim o? ' sorusu Yanıtsız bir duvar gibi çarpar, Efkardır her yön Sadece efkar Bu koma halidir şairin Şairce sayıklar 'kim o? ' 'kim o? ' 'Hiç kimse'20 11 2007 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şanslı Şiir Yağmur olsan Güle damlar Dikenleri ıskalarsın Sen doğuştan Çok şanslısın.. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-2 Bir heykeltraş için çatlaksız, temiz, berrak, kıvamlı, ışık geçirgen, mermer bir kayayı içinde barındıran bir dağ ne ise, şair için de dil ve sözcükler böyle birşeydir. Dilin bütünlüğü ve zenginliği madan ocağının kendisidir. Şair oradan bir blok alır. Bu blok yukarda saydığım özellikleri içinde ne denli sağlam taşıyorsa şiir de o denli güzel olacaktır. Ola ki blok ocaktan çıkarılırken zarar görmüşse ne denli işlersek işleyelim istediğimizi bize sunmayabilir. Bloğu istediğimzce kaliteli ve istediğimiz geometrik ölçülerde madanden elde etmişsek. Bu durumda ölçülü şiirlerimizin güzellliğinde bir güzellikle karşı karşıyayız demektir. Izlemesi zevki, algılamsı kolay, akılda kalıcı, net bir güzellik. Serbest şiir bir sonraki aşamadır. Helkeytraşlar bloklara el atıp mermerdeki bazı parçaları yeterince ve yerli yerinde bloktan özenle uzaklaştırarak oluşmaya başlarlar ya hayalindeki heykelleri, Bloktan figüregeçiş yaparlar ya işte şiirde de bu aşama ölçülü şiirden serbest şiire geçiş aşamasıdır. SÜRECEK Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-3 …………. ..heykel yapımında bloktan figüre geçiş aşaması dediğimiz aşamanın şiirde ölçüden serbeste geçiş aşamasıyla özdeşleştirmemi biraz daha açmak durumundayım. Figür önce sanatçının kafasında bir düşünce olarak oluşur. Serbest şiirde konu dediğimiz olay da önce şairin kafasında (genel kullanım şekliyle gönlünde demeliyim) ortaya çıkar. Yontu ustası düşüncesinin matematiksel oranlamalarını hesaplar ve kendi duygularını da katarak yontuya başlar. Şair de şiirinde matematik orantılamalarını yapacaktır. Her ne kadar adı serbest olsa da doğanın temelinde var olan altın oran gibi şairin şiirinin de mutlaka bir altın oranı vardır. Ve şair bu orantılamayı yapabilecek alt donanıma mutlaka sahip olmalıdır. Blokta ne kadar fazlalık varsa özenle hepsini milim milim uzaklaştıran yontu ustasının en ufak bir fazlalığa ve pürüze tahammülü olamaz. Çünkü en ufak bir pürüz sanatçının eserinin çibanı ve kusuru olarak sonsuza kadar ona batacaktır. Şair de serbest şiirinde bu titizliği göstermek durumundadır. Çünkü adı üstünde serbest bir çalışma yapmaktadır. Alt hece sayısını parmak sayarak üst heceye uydurmak zorunluluğu olmadığı için fazlalıklarla okuru boğma hakkı da olamayacaktır. Altın oranı yakalayabildiği ölçüde her türlü gereksiz sözcükten şiirini arındırabilmelidir ki bu hece eklemekten kat kat daha fazla emek, bilgi ve titizlik gerektiren zor bir çalışmadır. SÜRECEK… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-4 Şiirde altın orana kadar geldikten sonra 'tartımlama' sözcüğünü de yazıma eklemek durumundayım. Tartımlama, hecelerin uzunluk ve kısalıklarını ölçme işidir. Şiirine özen gösteren her şair, hecesine, hatta harfine kadar kullandığı dile hakim olmalı; uzun- kısa, açık- kapalı ses dizilimlerini ayırt edebilmeli ve ünlü uyumu dışında ünsüz dengesini de şiirinde tam bir titizlikle uygulayabilmelidir. Bu uygulamada en büyük görev de serbest şiir yazan şaire düşmektedir. Sözcüğün /hecenin/cümlenin uzununu ya da kısasını şiire rasgele serpiştirilerek serbest şiir yazdığını zanneden varsa bilsin ki sadece duyarsızlığını kendisi bilmiyor, okuru da bunu hemen anlıyor ve burun büküp geçiyordur.. Bu bölümde özellikle söylemek istediğim söz; serbest şiir demek pervasız, düzensiz, baştan savma, alt lata sıralanmış, metrelerce ya da milimetrelerce söz dizisi demek değildir. Tabi ki şiirden bahsediyorum. 'Ben yazdım oldu' anlayışıyla yapılan denemeler gün geecek ya eriyecek ya da olgunlaşıp elbette hak ettiği yeri yakalayacaktır. Tartma veya ölçme eyleminin konusu ağırlıksa elimizdeki ölçü aleti kilo, oka vs olacaktır. Uzunluk ise metre, ya da endaze bekli karış, ya da kulaç... Bizim eylemimiz ses ve fonetik olduğuna ve serbest şiir ile sanata dokunmaya çalıştığımıza göre ölçümüz elbette duygu, titizlik, kültür ve dil estetiği olacaktır. dildeki iç ritim ve sesteki gizli akışkanlığı kağıt üzerine aktarma ve orada matematiksel güzellikler yaratma sanatını yaralamaya hakkımızın asla olmadığını düşünüyorum. SÜRECEK Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-5 Şiirde ritim duygusunu açıklarken ritim kavramı üzerinde biraz daha durmak da gerekiyor. Bedenimizdeki ritim kalp atışımız ya da nabzımızla kendisini gösterir Beynimiz ritmik olmayan olguları algılamak zorluğu çeker Ritim her ne kadar sayısal bir şey gibi görünse de sayılardan çok daha somuttur. Buradan yola çıkarak serbest şiir dediğimiz şiirlerimizin iç ritmini oluştururken yeteneklerimizin dışında özel birtakım teknik bilgilerimizin de şiirimize katılması gereği ortaya çıkmaktadır. Ancak gelişmiş insan olarak elbette serbest şiirde hece ya da dize saymaktan bahsetmiyorum. Ritimle kalıbı birbirine karıştırmadan bu konuyu irdelemek gerekiyor. Konuşma dilimizde bile farkında olmadan belli bir ritim kullanırız. Tonlamalar, duraklamalar, yarım ya da tam nefeslik esler… Ritim mükemmelleştikçe sözcüklerin büyüsü bizi içine çekmeye başlar. Estetik bir güzelliktir artık duyduğumuz sesler. Ve bizler hayranlığımızı saklamakta güçlük çekerek kanayan avuçlarla alkışlarız bu büyüleyen sözcükleri. Fonetik sanat diyebileceğimiz sanatın en önemli damarı elbette ki şiirdir. Görselliğindeki özen, seslerdeki denge, konusundaki farklılık, imgelemeler ve gelmiş geçmiş tüm söz sanatlarının yerli yerinde kullanılmasına olanak veren serbest şiire hak ettiği emeği göstermek serbest şiir şairinin boynunun borcudur. SÜRECEK Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-6 Özetle kuralsızlığın bile bir kuralı olduğunu ve bu kuralın evrensel bütünlükle uyum içerisinde yol aldığını, sanatta estetikten asla ödün verilmemesi gerekliliğini ön koşul olarak kabul edip estetik güzelliği en başarılı yakalayan şairimiz elbette ki hiç kuşkusuz Nazım hikmettir. Tüm şiirlerinde ne çıban gibi duran bir tek fazla hece, ne de şiiri topallattıran ufacık bir aksak ritim bulamazsınız. Öncelikle bu hakkı teslim ettikten sonra sözü sanatta yaratıcılığa getiriyorum. Şiiri bir heykeltıraşın heykeliyle anlatmaya çalışırken kalıp döküp mask yapmaktan öte figür, konu, derinlik, yoğunluk, ışık, boyut ve daha birçok bilgiyi harmanlayarak mermerin ipek görünümüne dönüştürüldüğü heykel sanatından bahsetmekteyim. Şiirimizde de bu içeriklerin hepsini bütünleştirmek durumundayız. Sözcükleri birleştirir ya da ayrıştırırken sözcük boyutundan ötelere taşımak, ne olursa olsun mutlaka bir yaratıcılık katmak sanatçının amacı olmalıdır. Mükemmel bir matematik yapıya sahip olan dilimizi kullanarak şiir yazıyorsak bu dile karşı da borçlarımızın olduğunu bilerek var olanı tekrar etmenin ötesine geçebilmeliyiz. Yeni yetme Köroğlu’lar, Dadaloğlu’lar, Aşık Veyseller sadece asıllarını yaşatan taklitten öteye gidemeyecektir. O nedenle ister hece yazalım ister aruz, istersek serbest şiir; önce başkalarını sonra da kendimizi sürekli tekrar edip etmediğimizi sorgulamak ZORUNDAYIZ.. SÜRECEK Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-7 Matematikte niceliklerin tanımlanmasında “kümeler” emel tanımlayıcı elemandır ve kendileri tanımsız elaman olarak kabul edilmek zorundadır. Şiirlerin temel tanımlayıcı elemanları yani olmazsa olmazları elbette ses ve sözcüklerdir. Bu cümleyi yazınca kendi “Dağınık Şiir” im aklıma geldi ve kendi kendime bu ne perhiz bu ne turşu demeden edemedim. Bilenler bilir “Dağınık Buna gizli uyak deniyor. şiir”de anlamlı anlamsız birçok harfi, işareti bir sayfaya dağıtmış adına da “Dağınık Şiir” demiştim… Şiirde konu belirleyici eleman olsaydı benim bu yaptığım tam bir şiir örneği sayılabilirdi. Çünkü şiire bakan (okuyan demedim lütfen dikkat edin) evet şiire bakan konuyu iliklerine kadar hemencecik anlayıveriyor, şiirin ismi ve görüntüsü konuyu hemen aklımıza çakıyor, yani konu var ama ortada şiir yok. Sadece ismine şiir demekle de şiirler şiir olmuyor. Bu çalışmayı yaptığımda şiirin sadece duygu işi olmaması gerektiğini vurgulamak istemiştim ki amacıma da ulaştım. Tekrar ses ve sözcüklere dönersem şiirlerde hecelerin uyaklı olması estetik bir kazanım olmakla beraber asıl estetiği tamamlayan ögenin iç ritim yani şiirin müziği olduğunu tekrarlamak durumundayım. Okuyuş benzerliği olan sözcüklerin serbest şiirde çok da fazla yeri, mekanı sabit olmak zorunda değildir ama hep bahsettiğim altın oran anlamında belli bir oranda şiirde yer almaları şiire çok özel bir değer katar. Dilimizin zengin bir uyak dağarcığına sahip olduğunu biliyoruz. Var olan bu dağarcıktan gizli uyakları bulup kullanmak çok önemli bir estetik kazanımdır. Şair dildeki ritmi sezmek, bilmek, sanatçı ruhuyla süzmek işlemlerini yaparak şiirine önce kendi saygı göstermelidir. Estetik güzellik elbette sanatçının hem görmeyi hak ettiği hem de göstermeyi amaçladığı hedefi olmalıdır. insana yakışan, ona yücelme duygusu yaşatan insan olmaktan kaynaklı estetik isteklerdir. Bu doğal bir gereksinimdir. Post modern şiirler bütün değerleri alt üst derken, sözcükler ve imgeler denizinde sanki çılgınca kulaç atarcasına sözcükleri savururken içlerinden bu savrukluğa yaşamın ritmini katabilenler yani estetik değerler yükleyebilenler tanımadığınız tropik meyvenin damaktaki tadı gibi acaba bu nedir dedirtirken acaba bu ne güzel bir bilinmezliktir de dedirtebiliyorsa bilelim ki ortada bir şiir var ve de gerçekten bir de şair var... SÜRECEK Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben-8 Serbest şiirle ilgili değerlendirmelerimi yazmaya çalıştığım bu yazı dizisinin ilk bölümlerinde serbest şiiri üç boyutlu bir heykele benzetmiştim. Büyük olasılıkla hemen hemen hepimiz şiir yazma eylemine geleneksel şiirimiz olan hece denemeleri ile başlamışızdır. Zaman içerisinde kendi çizgimizi ve kendi farkımızı oluşturabilmek için emek verip yeni denemeler yapmış belki de kendi tarzımızı markalaştırabilmişizdir.. Bu konuda hepimizin tanıdığı çok ünlü isimleri yazmaya gerek görmeden size antolojide paylaşımlar yapan arkadaşlarımızdan örnekleme vermek istiyorum Antoloji’de hemen hemen hepimizin büyük bir dikkatle takip ettiği güçlü kalem Cevat Çeştepe ve Bayram Kaya şiirlerini incelediğinizde bu markalaşmayı nasıl başardıklarını göreceksiniz. Bayram Kaya beyefendi kendi üç boyutlu şiirini oluştururken, günlük dilde ağızlara sakız olmuş sözcükler yerine, en ufak anlam kaybına uğramayacak olan özgün sözcüklerini büyük bir özenle yerleştirerek hepimizin yaptığının dışında bir sanat eseri oluşturmaktadır. Onun dili için; “eski dil” diyemezsiniz. “Güncel dil” diyemezsiniz “Anlaşılmaz dil” diyemezsiniz Onun dili için söylenebilecek tek ifade “Özgün bayram kaya şiir ve yazı dili” olabilir. Bu sebeplerden dolayı da Bayram Kaya şiiri bir markadır. Şiirdir. Sanattır. Cevat Çeştepe şiirlerine baktığımızda da bambaşka bir olgu ile karşılaşıyoruz. Sayın Çeştepe’nin şiirlerini anlatabilmek için önce iki farklı yoğunluktaki malzemeyle çalışan bir heykeltıraşın özel bir heykelini anlatmam gerekli. Uzaktan baktığınızda dikdörtgenler prizması şeklinde gördüğünüz, ışık geçirgen bir blok düşünün. Dikkatli baktığınızda da bu bloğun muhteşem bir eseri tamamen sarmalamış olduğunu hayal edin. Sanki eser içi saydam sıvı doldurulmuş cam bir kabın içine yerleştirilmiş ve siz hangi yönden bakarsanız o yöndeki ışık karılmasına göre içteki eserin farklı bir görüntüsü ile karşılaşıyorsunuz. İşte sayın Çeştepe şiirleri aynen bu şekilde bir duygu verir okuyucusuna. Şiir ilk bakışta ölçülü uyaklı gelir. Sonra içinden başka şiir çıkar ki o mükemmel bir serbest şirdir. Yani her sözcüğü anlamlıdır. Ne çöpe atacak bir söz ne de raftan indirip kullanılması gereken bir eksik kavram vardır. Mektup okuyorum zannederek mükemmel şiirler okursunuz. Bütün bu sebeplerden dolayı da sayın Çeştepe bir markadır. Bu yazı dizisinin yayını sürecinde Sayın Haydar Bibinoğlunun değerli katkıları oldu. Kendilerinin bir cümlesini aynen buraya alıyorum. “Hece ölçüsüyle yazılan şiirlerde, ilk iki dizede anlam bütünlüğü aranmaz çoğunlukla. Anlam güzelliğinin yerini ses benzeşmesi, yani uyak almıştır. Asıl anlam son dizelerde yoğunlaşır. Oysa serbest şiirin küm dizelerinde, anlam değerlidir. Tüm dizeler, birbirini tamamlamalı, bütünlük oluşturmalıdır. Sadece anlam bütünlüğü de yetmez elbet. Çarpıcı benzetmeler, imgeler, anıştırmalar, dokundurmalar yerli yerinde kullanılmalı. Kimi zaman çok sözcükle az anlam, kimi zaman az sözcükle çok anlam... Dengeyi iyi tutturarak elbet...” Bu ifadeleri yukarda isimlerinden bahsettiğim ve kendimce önemi bulduğum iki sanatçının şiirleri (özelikle serbest şiirleri) için uyguladığımda evet diyorum. Beklenen neyse o da başarılmış… www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Hece şiiri, hem yazımın konusu olmadığından hem de bana göre hece şiiri kendi zirvesini bulmuş olduğundan değerlendirmelerimde hece yazan arkadaşlarımdan örneklemeler yapmayarak yazılarımı okuyan sizlerin yorduğum gözlerinizden özür diliyor, hepinize çok teşekkür ediyorum. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiir Ve Ben Şarkı, opera gibi sanatlardaolduğu gibi edebiyatın ana dallarından birisi olan şiirde de kültürel dil ve konuşma dili ana malzemedir. Sanat bazında baktığımızda şiir bir yazın sanatı olmaktan daha çok fonetik (Ses) sanatı içerisinde yer almaktadır. Bunu yazarken burada özellikle şunu vurgulamak istiyorum. Şiirde şiirin konusu önem sıralamasında hemen hemen en sonda yer alır. Öyle olmasaydı bincenlerce aşk şiirinden sadece bir tane okuduğumuzda başka şiir okumak gereği duymazdık. “Konuyu anladık bitti” derdik. Şiirler seslendirildiğinde ya da dile getirildiğinde etkisi artıyor veya azalıyorsa ki şiir yazan hemen hemen herkes bunu bilir ve birçoğumuz şiirimizin yüksek sesle okunmasını istemeyiz bunun sebebi şiirin fonetik bir sanat olmasındandır. Yani sadece yazın sanatı olmamasından. Şiirin estetiği dediğimiz olay da burada başlıyor. Bu fonetik sanat şiire nasıl yerleşebilir. Ölçülü şiir yazanlar (aruz veya hece) bu konuda oldukça şanslılar. Ellerinde kalıplar var. Tartım malzemesi hazır. Sadece konu ve sözcüklerin ustalıkla seçimine bu sözcüklere eklenebilecek ek ya da takıları doğru kullanmaya kalıyor iş. Bunu yeterince titiz yaptıklarında da tadına doyulmaz şiirlere kavuşabiliyoruz. Bunu yapamadıklarında da zaten şiir olmuyor yazılanlar. Sadece ölçülüp biçilmiş yanyana dizilmiş sözcük yığınları oluyor. Ölçülü şiirde okuyucu olmaktan daha ileri gitmemiş birisi olarak en kendi alanıma dönerek sözü serbest şiire ve neden ısrarla serbest şiir diye didinmeme getireceğim. SÜRECEK. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şiirsiz Şiir Bir gün senin de şiirlerini yırtarlar Varsa Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Şişmiş Şiir Sen,ben Bir de 'biz' olamamanın acısı Yıllarca kaynadı durdu Aynı alevle. Ne kaymak bağladık Ne dibimiz tuttu. Biraz sen şiştin Biraz büzüldüm ben.. Çizik çizik oldu tenimiz Zaman akarken Biraz daha ihtiyarladık ikimiz. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Taktaklı Efkarlı Vefalı Şiir Kim o? ……… Kim oo? ……… Rüzgar ……… ……….. Kim o? ………. ……… Yine rüzgar …………. ………… Kim oooo? ……… ……… Hoş geldin vefalı efkar Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tamayca Şiir Sevmenin Yunus’cası Her şey sevmekle başlar Bir şeyi Bir yeri Birisini Sevmenin tamaycası Bir şey kolay Bir yer de Birisi? Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tanıdık Şiir Arkadaş mısınız? Sadece tanışız Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Taş Kafalı Şiir Unutmuşmuş Aslında aklındaymış da Kaya düşmüş kafasına Kafası kayayı kafaya almış. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tatlı Şiir Yağmuru sevmiyorlarsa Ben ne yapayım, Belki de ıslanmayı beceremiyorlardır Şekerler Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tekil Şiir Radyosu teybi Televizyonu Telefonu şekil şekil Hayatı yaşıyor tekil. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tekleyen Şiir Tekleme yüreğim Acılar sırada İzin ver çekelim Tükensin onlar da Deniz susar Yıldızlar gözünü olurda yumarsa Koyu kara karanlığımda Ellerimle dinleyeceğim seni Dost dudağı gezinirse ıslak yanaklarımda Elimi senden alacak Seni onun eline vereceğim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ters Giden Şiir Kendine unutturmaya çalıştıkların Daha çok gelir nedense aklına Maalesef Çok şey hala… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tır Kullanan Şiir Umut yolcularının İnce uzun Asfalt toprak Gül diken yolları Uzun uzadı Onlar Ve onların çocukları da insandı… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tir Tir Titreyen Şiir Gözleriniz gezinirse dizelerimde Sarsıntılar oluyordur şiirimsilerde Tir tir titrer sözcüklerim Elbette Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tiryaki Şiir Zaman çok gerilerde Yaşımızın yirmibir olduğu yerdeydi Bir masa Dört kafa Dertleri dövüyordu Dördü aynı havanda Ne güzeldi yanık yürekli, Sevmeleri sürekli yolcuların Ayak sesleri Biz bu derde tiryaki Dert bize tutkun Yakınmıyorduk Suskunduk Suskun mu suskun Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Titrek Şiir Bir bardak su olabilirsem Titrek ellerinde Titreyebiliriz belki Yıllar sonra birlikte Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Titreyen şiir Seni görmenin coşkusundan mı Bir daha göremeyecek olmanın Korkusundan mı Titrerim Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tiyatrodan Çıkan Şiir Oyundan hisse kapanlar Hisseyi alıp çöplüğe atanlar Tiyatrodan çıktılar Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tok Şiir Bestelenmedim Bir Dede Efendi’m olmadı Karacaoğlan’ım da Uğruma şiirler yazılmadı Bir kara oğlana tutuldum O da tokmuş Toku doyurmak zormuş anlayacağın… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tutsak Şiir Sevgi Nefret Özlem Hasret Dört duvarımda tutsağım Bu kadar yüksek Bu kadar kalın Bu kadar sağlam olması Gerekmezdi duvarların… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tuzlu Şiir Bir tutam tuz Su Ve bir kapaklı tencere Yeter elbet Bin ayıbı örtmeye Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tükendiren Şiir Geceydi Ansızın sıtması tuttu toprağın Titredi İnledi Gürledi İlikler sızdı ölüm döşeklerine Tükendirdi…17.08,1999 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Ucurumdan Korkan Şiir Bulgur bulgur terliyorm Mayın tarlasında adımlarım Depremlerin merkezüstü dudaklarım Sarsıntılardayım Tükenmez gidiş-gelişimin yorgunu Geçmişimle umudum arasında Uçurumlarımın en korkuncu. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Udi Şiir Müzik sesi yok Yok ama Bir ud inliyor kulaklarımda. Garip,acı,etkileyici İçine alıcı, İç delici İçe işleyen bu sesin büyülemesiyle Soruyorum “Niçin ağlıyor ki” diye kendi kendime “İçim çok boş ta onun için İçimi boşalttırdım bak Bak bomboş içim” diyiveriyor bir çırpıda. “Ben bir dut ağacıydım ovada Her rüzgarla salınır, Islanırdım her yağmurda. Bal damlatan dutlarla Damakta tat olurdum İnsanından saksağanına. Kanatlılar uçuşur,ayaklılar koşuşurdu tanelerime. Tepemedek tırmanır Saçlarımı yolarlardı en acımasızları. Etek uçlarımda,ellerimde, gözlerimde kalmayan dutlar Saçlarıma yapışıp kalırlardı da son zamanlarımda. Köklerimi örten toprağa oturturdum yorgunları Bedenlerinde son baharlarının en son vurgunları. Umutsuzca yaslanan Düşünde kucaklanan Sayısız yolcum vardı. Yüreğimde amansız sevdamın çırpıntısı Bülbülü beklerdim ben Hem geç vakit Hem sabah erken. Ne işi vardı bülbülün dallarımda Ağaçkakanlar dırurken. Konmadı dallarıma Yaslanmadı inatla. Aklı fikri Dikenli gülün şımarık goncasında! O goncaya dil döker ben onu ezberlerdim. Yaprağımın üstünde ipek böceklerine Ipekler ördürürken Sevdim... Çok sevdim ama Olmadı diyemedim. Sesiz sakin Kurumaya karar verdim Kurudum. Tabiki kestiler beni Saçlarımdan tutuşturulmuş Kara bir ocağa kunulmuş Yanıyordum. Ateşe anlattım sevdamı. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Utandı ateş Yakmadı son parçamı. Küller, közler,korlar içinde Yüreğimi gördü usta İhtiyar gözleriyle. Yüreğimle işte bu udun gövdesindeyim Dilim dilim. İçimi derin ve boş yap dedim ustaya Alabildiğince boş bırak usta Sonra... Sonrası meydanda. Dizi dizi perdelerim var Perdesizim. Her perdede ayrı bir ses, Her seset ayrı bir nefes Her nefeste ayrı bir gizim. İnliyorum artık Bülbülüme duyuruyorum sesimi. Beni dinliyor. Hayin Yine de goncasını rüyasında görüyor! Tellerimi geriyorlar Nekadar güzel gererlerse 0kadar güzel çağlıyorum. Bir dokunuyorlar Bin ağlıyor, Büzbinleri ağlatıyorum. Dedim ya sana Bomboşum. İnlemek ona yakışıyordu. Bilmiyordum ud’un yürek olduğunu Öpecektim aslında ama Bir fiske de ben indirdim inadına Tam ortasından bam teline Öpmek yerine. Seven koydum orda onun adını Anlatsın sonsuza dek Sevmesinin feryadını Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Umursamaz Şiir 'Canım' diye fısıldarım Adını kendi kulağıma Her sabah uyandığımda. Bir ipek dokunuşu değer tenime, Ellerin değil geceliğimdir Ama aldırmam. Bir bardak demli çayın Buharında havalanırım. Boş sandalyeye çakılı bakışlarım suratımda Peçeteyi öyle bir sıkıştırmıştır ki avuçlarım Kırış kırış olmuşluğumu anımsarım. İşte böyle a 'canım' Umurumda değil yalnızlığım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Umursanmaz Şiir Yük ağır Uygunsuz Zaman kendi yolunda Olamadım zamanın umurunda… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Umutlu Şiir Üfle Ya söndürür Ya tutuşturursun Sadece dene. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Unutkan Şiir Bütün geçmişimi unuttum. Bir donuk kare kaldı belleğimde. Beyaz elbisen içinde dalgın yürüyen sen, Uçuşan eteklerinle Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Unutturan Şiir İstediğin kadarı kalsın Taşıyabileceğin kadarı değil Kullan Hatta hor kullan Ölmez Yara almaz Zedelenmez Sen parçalarsın o çoğalır Yeni doğan kadar yumuşak Yeni Sıcacıktır sevmenin nefesi Unutturur Her şeydeki Hiçbir şeyi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Utancım <p style='visibility:visible; '><object type='application/x-shockwave-flash' data='http://widget-9c.slide.com/widgets/slideticker.swf' height='320' width='426' style='width:426px; height:320px'><param name='movie' value='http://widget-9c.slide.com/widgets/slideticker.swf' /><param name='quality' value='high' /><param name='scale' value='noscale' /><param name='salign' value='l' /><param name='wmode' value='transparent'/> <param name='flashvars' value='cy=ms&il=1&channel=3026418949604522140&site=widget-9c.slide.com'/></o bject><p style='white-space:nowrap'><a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=1' target='_blank'><img src='http://widget-9c.slide.com/p1/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i mages/xslide1.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=2' target='_blank'><img src='http://widget-9c.slide.com/p2/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i mages/xslide2.gif' border='0' ismap='ismap' /></a> <a href='http://www.slide.com/pivot? cy=ms&at=un&id=3026418949604522140&map=F' target='_blank'><img src='http://widget-9c.slide.com/p4/3026418949604522140/ms_t056_v000_s0un_f00/i mages/xslide42.gif' border='0' ismap='ismap' /></a></p></p> Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Utanmaz Şiir Gitti Beni bırak Göz yaşlarımdaki sevgimi bile Götürmedi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Uyanan Şiir Yaşam döngüsünde Çakır keyif döneliyordum Uyku göz kapaklarıma çöreklenmişti Öyle ya Bir kez daha gece gelmişti Sabahın bomboşluğunda sancılı Rüyalarımdan çıkıyordum Yağmur bile ağırdan almıştı bu gün Bir kez daha koskocaman gözlerim Rüyadan gerçeğe kaymıştı… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Uzak Şiir Dört duvar Zifir-i siyah Zifirin ortasında Sana uzağım Uykuma uzak. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Üşüyen Şiir Üşüdü. Eleri boş ceplerinde Yumruk kadar yüreğe Böldükçe ağırlaşan Bunca yükü yüklemek Ayıptı işte. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yağan Ve Yanan Şiir Hüzün çırılçıplak, Enine boyuna yayılmış kumlara, Biraz yaz kokuyor, Biraz yazı kokluyor dalga dalga. Kumsal gözlerini açıp yumuyor, Yanıp sönüyor yere inmiş yıldızcıklar alaylı, Sular bir başka fısıldıyor ayrılık şarkılarını, Kireç tutmayan odalarda Baştan gitmeyen sevdaları, Bulutsuz havalarda Boy veren dumanları Bir de “Ayrılık ayrılık aman ayrılık”ları, Balıklara atıyor ihtiyar yüreği, Denizi tokatlıyor Balıkçının küreği Ağustos iniyor yüreğime, Nisan düşüyor tenime tane tane, Ellerime tespih böcekleri tırmanıyor İskelede bir gemi Direğinde mendili Önce bir ileri bir geri, Sonra hep geri geri sallayarak esenliyor Hasrete gidenleri Sevinç inanç güven ağlıyor Rengi soluk. Çıkarlar çıkarcılar yağıyor oluk oluk Yangın sağanağa Sağanak yangına uzatıyor elini Ben de uzatıyorum Önce dokunuyorum Sonra dalıyorum Islana yana yaşıyorum18 06 1994 Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yakınmasız Şiir Yakınmak yok yalnızlığından Bu senin seçimin Akıllısın ya pek çoğundan Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yalancı Şiir Gece Karanlıklar doğum sancısında Ben onaltı numaradayım Sen Onbeş nolu öteki dünyada Gündüz yıldızları gibi varım Görünmez Uzak diyarlarda Bir yığın Salak saçma karalamalarımla Aşka tapan Aşkla tapan Soluksuz Bedensiz Sevda sözcüklerini Deniz dibi perilerine Gökyüzü cinlerine Masalların devlerine Sağır evrenin serseri gezegenlerine ezberletirken Başın düşer omzuma Öylesi içimde büyür ki isteklerim Bedenim ruhuma dar gelir Sevgilerim saçılır yerlere Yakından teselliyi anımsar “Bir çengelli iğne bile Bazen geçmiyor ele Yüreğinin bir yerine Yüreğimi iğnelemeye” Diye maniler söyleyip Sevgililerimden vazgeçerim Yüzümdeki gülümsemeyi kazırken Kullandığın falçatayı Çocuk kalamayışımın şerefine saplarım Senden öğrendiklerim Bir ürperti gibi gelir Yakar yıkar devirir Defolur Dönmezliklerine gider Baharlarım hüzün açar Bir ağlarım Bir ağlarım Günün en aydınlığında Güneşi de ağlatırım Gökkuşağı tutar elimden Sarsılırım kanatsız uçuşumun şaşkınlığıyla Deniz yatağında boğuşan dalgalar barışır Balıklar dudaklarını ıslak ıslak dokundurup Seni böyle çabuk Böylesi hemen özlememe Dalga dalga bakarak Cennette olduğumu bana haykırır Başımı kaldırırım birden bire www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Cinler birikir tepeme Niçin varsın Ne işe yararsın Kendine cennet diyorsun Sen cennetten ne anlarsın Sevenler cennete Sevgisizler nereye Ben sevgisizimi istiyorum diye Cehennemden randevu ararken Cenneti sorgularım Bir uyanış sızar acılı Otobüsü terk ederken gecenin karanlığı Aklım sıra sağanaklar yağdırıp Çatlamış toprakları onardığım Şarkılarla yelken açıp Saçlarına öpücükler taktığım Yüreğimi özgür bir kelebeğin Kanadında bıraktığım Sana ulaşmanın yollarını Doludizgin kapattığım Köpük köpük hayallerle Pırıl pırıl yıkadığım Sevgi yerleri Artık çok uzaklarda Unutmaktayken bizi Herkes gibi Sadece herkes gibiliğime şaşar kalırım Sevgiye müebbet Sevgiliye nefret Elde var hasret Yalanım bol elbet Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yalnız Kalan Şiir Bir gün sen de ararsın Sana dost bildiğini Kapanırken birer birer kapılar En son sen görürsün Herkesin Senden önce gördüğünü Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yalnız Kalmak Üzere Olan Şiir Köpeğin de seni terk etmeden, Dokun tüylerine inceden. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yanan Şiir Aranışın çıktı gözbebeklerimden. Taradı boşluğu ışın ışın. Hasretin dolaştırdı dilimi. Aktı yanaklarımdan özlemin Yapıştırdım elimi utanca. Boşluk, Yokluk, Sessizlik Ve yangın vardı orada. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaralı Şiir Alaca karanlık zamanlarda Çakırkeyif salınmakta Yüreği açık Dudakları kapalı Bedeni sağlam Kendisi Boydan boya yaralı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yarı Akıllı Şiir İlk tokadı alıp da Bin parçayla savruldu Yapıştı zerre zerre Islak kuru her yere Yarı deli Sevdalandı herkese Kimi yuttu Kimi kovdu Biri olduğu gibi durdu Rüzgarları bağlandı Pınarları ağlandı Yarı akıllı aklı Ona Ve onun soluksuzluğuna Takıldı kaldı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yarı Sarhoş,Yarı Mayhoş bir şiir Bir şiir yazmak var şimdi İçinde memleket memleket ağıt yerine Pembeleşmiş umutları türküleyen Töre kurbanlarının kıldan ince boyunlarındaki boyundurukları kırıp İnci mercan bezeyen bir şiir Sürmeler çekilesi bakışlarda bekleşen Larva dolu çapakları Çiçek çiçek temizleyip Göz çukuru kırmızılığını öperek bebekleşen Dudu dilli, pamuk elli, ince belli bir şiir. Açlık, sefillik, yokluk hesabını Emperyalin uygun yerine sokan Taş-sopa Silah-bomba İşkence- zulüm sözcüklerini devrim ateşinde yakan, Yakasına sevgili saçından bir tutam takan Pınar başlarında nazlanan bayram çocuklarını Manilerle masallarla okşayan, Çağla yüklü dallarını imbatlara bırakan Yarı sarhoş yarı mayhoş bir şiir Karnında sıpası, Sırtında sopası, Yatağında yasal tecavüzcüsüne kendisinin beğendiği kuması ile Zavallılık abidesi kadıncıkları efsunlayıp Teninin öpülmemiş yerlerini keşfettirecek İpek ruhlu ecelere dönüştüren Büyülü perili bir şiir Gelin duvağı kaldıracak ellerine Ağır silahlar verilmiş, İsmine şehit denmiş evlatların Ana yüreklerini kor olup delmeleri Sadece kabusların marifeti diyebilen Yaşamı muştulayan, Tezene vuran, halaya duran bir şiir Karadeniz yeli ile yeleleri taranan Can küheylanın sırtından Işıklarla süzülüp Çotanaklara göz kırpan İnsana sevdalı hanımefendiler, beyefendilerle Halka halka zeybekleşmiş bir şiir Mezarlıklarına çığlıkların sığmadığı ülkemde Yazamazdım şiirimi.. Soktum elimi Bakın söküyorum Söküyorum işte Bu şiiri yazamayan beceriksiz kalbimi.. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yarım Yamalak Şiir Cananım olmalı benim Canan olmalıyım hem de Şiirlere yazılmalı Şiirler yazmalıyım yarım yamalak şairliğimle Ne işim var buralarda Bu cilalı şehirden bana ne. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yas Tutan Şiir Kelebekler özgürdür Deseler de inanma Bir baharlık kanatları Çiçeklerin tacında Yasla titreşirler aslında Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yasemin (Birleşik Kıbrıs için) yasemin dediğin gece açar gündüz söner kokusu tüm evrene siner.. gün olur. evren kendisini silkeler Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yasemin Kokulu Şiir YASEMİN KOKULU ŞİİR “Küçük sözlerle Büyük aşkları anlatabilmek sanatı” Demişti Şiiri için. Ve eklemişti; “İnsanın sınırı insanla geziyor Kendi sınırı içinde insan En çok kendini eziyor” Ağlamalarımı tepip Gözlerimin içine, Mendil sallayacağım Gelemeden gidişine Küfürler savurup sınırın çeperine İsyansız ezilişimle. Takılıp tutunacağım Şairin dizesine. Yaydan çıkan okları uçarken yakalayıp O yayı kıracağım. Çaresi yok Bu sınırı ben de savunacağım. Yasemin kokulu çaresizliğimle Örtüneceğim perde perde. Çam ağaçları gibi olacağım hep Yemyeşil… Köklerim toprağımda Ve gene çam ağaçları gibi dokunulmazlığımı Yapış yapış reçinelerle haykıracağım Tenime uzanan ellere. En çok ben döküleceğim Yaprak dökmeyen iğne yapraklılar sınıfından sayılıp Gizli dökülüşümün üstüne Yeni bir dikencikle Örtüler yapacak Kendi doruğumda yaşayacağım. Sorana sormayana Yasemin kokulu çam ağacından Aykırılık sunacağım. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yastıkla Boğuşan Şiir Kıskandım yastığını. Yumrukladım yastığımı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaşagül(öykü) Yaşagül Doğunun zorlu koşullarında yaşamaya çalışan Karaağaç ailesinin çocuklarından beşincisi olan Haydar, ata toprağının herkese yetmeyeceğini çok küçük yaşta öğrenmiş, köyünde çobanlık yaparken, büyük şehirlerin hayalini kurmayı henüz öğrenememişti. Ailesinin en küçük erkek çocuğu idi. Kızları çocuktan saymak pek adetten olmadığından, kendisinden küçük dört kız çocuk olmasına karşın Haydar’a “Evin en küçüğü.” diyerek ilkokulu okuyup bitirmesine izin vermiş olan babası, hayvancılığın da bunca çocuğa yetmeyeceğini anlayınca üç senedir okulunu bitirmiş olan Haydar’ı kasabaya göndermişti. Kızlar onaltısına gelince satılırlardı ama oğlanlara bir ekmek teknesi lazımdı. Kasabadaki akraba evi de kalabalıktı ama akrabalık ilişkileri gereği eve gelen bu küçük insana yer ayrılacak, yani biraz daha sıkışacaklardı. Sıkıştılar. O yıllarda ortaokul mezunu olmak demek keskininden köründen bir baltaya da sap olmak demekti. Ortaokul kör topal bitirtilmiş, el birliği ile baltası bulunup sap edilmiş, kasaba adliyesinde işe başlatılmıştı. Anacığı kollarını sıvamış, Onbeşine yeni girmiş köy kızlarını gözden geçirip birisini evinin küçük oğlu için uygun bulmuş, İnşallah, Maşallah, Elhamdülillah sözleri, davul zurna nağmeleri, allı yeşilli poşular, teller duvaklar arasında düğün dernek kurulmuş ve iki çocuk evlendirilmişti. Gelin kız Nazlı’nın içi kıpır kıpırdı. Ne de olsa köyden şehre gelin gidiyordu. Adliye de getir götür işlerini yapan Haydar; efendiliği, saygısı ve dürüstlüğü ile kısa zamanda yerini biraz daha sağlamlaştıracak ve mübaşir olacaktı. Kasabada rahat rahat yaşıyorlar, “Aç kapıda. Hac kapıda” diye düşünüyor, ellerini köyde bıraktıkları akrabalarının üzerinden de hiç çekmiyorlardı. Gaz, tuz, çay, şeker,…Allah ne verdiyse diye çıkınları yeterince dolu olduğunda köylerine gidip konuk oluyorlar, kabul görüyorlardı.Yaşları daha yeni onyedi -yirmi arasında gezinen bu insanların nur topu gibi bebekleri oluyor ama yaşamıyorlardı. Kasabanın bütün hacılarına okutulup, bütün yatırları dolaştırılıp, adaklar adanıp kurbanlar kesildikten sonra doğan bebekler bile ölünce adliyedeki avukat hanımın dediğini yapmaktan başka çareleri kalmamış ve doktora gitmeye karar vermişlerdi. Doktorla önce Haydar görüştü. Kasabada bir elin parmakları kadar memur olduğundan hepsi birbirini tanıyordu. Doktorla hastaneye gitmeden de görüşebilirdi. O da öyle yaptı. Böylece hiç kimse karısını doktora götüreceğini anlayamazdı. Durumu doktora anlattığında doktor şaşkınlıklar içerisinde kaldı ama şaşkınlığını gizledi. Yaşadığı kasabada bir kadın hemen hemen her sene doğum yapıyor, doğurduğu bütün çocuklar ölüyor, kasaba doktorunun bundan haberi bile olmuyordu. “Nasıl böyle bir şey olabilir? ” diye soramadan Haydar diyeceğini dedi. Karıya ellemek yoktu. Bu kitaplarında yazmazdı. Bildiği bir derman varsa söylemeli o da yapmalıydı. Zekası her yerinden fışkıran doktor durumu kavramış, hemen Haydarı rahatlatmıştı. Kan uyuşmazlığı olabileceğini düşündüğünden “Korkma” dedi Haydara. “Ben hanımı görmesem de olur. Siz hastaneye gelin, hemşire hanım kollarınızdan biraz kan alacak sonra da ben dermanınızı yazacağım.” Hastaneye tabi ki beraber gitmediler, Nazlı’yı kaynanası götürdü.Yanından hiç ayrılmadı.onlar eve gelince de Haydar gitti. Doktor onlara bir iğne vuracağını ve doğan çocuklarının artık ölmeyeceğini anlattı. Ama bu iğnenin bir vakti vardı.Yani öyle hemen iğne vurmakla olmazdı. Haydar çok çaresiz olmasa karısının kanamasının bilmem kaçıncı gününü doktora hiç belli eder miydi. Bir de gebelik izlenecekmiş. O bunlara asla izin verecek adam değildi. Gel gör ki yaşları yirmibeş olmuş, altı bebeyi toprağa koymuşlardı. Nefesi derin hocaların da bir faydası olmamıştı. Çaresizdi işte. Allah’ tan özür dileye dileye,her namazda yeniden secdeye kapana kapana, bu günahtan www.Antoloji.Com - kültür ve sanat arınmaya çalışıp söylenilenleri yerine getirdi. Bebek mutlaka hastanede doğacaktı..Bu da şartlardan biri idi. Mahalle ebesine kurban olası doktor elini kolunu bağlayıp gözünü öyle bir korkutuyordu ki evde doğurtmayı göze alamadı. Çaresiz bebek hastanede doğdu. Kanı mı bozukmuş ne? parmak kadar çocuğun kanını değiştireceklermiş diye doktorun yaptıklarına söylenip durdu. Kanı değiştirilen bebek yatağında viyaklıyorken yedi yılda yedi çocuk doğuran Nazlı kendi kanının da değiştirildiğini sandı. Çünkü onun da yanında kırmızı bir torba asılmış, damarlarından içeri damla damla dem gidiyordu işte. Hemşire “korkma bu kanı alttan kaybediyorsun. Zaten sen kendi kanını sonra kendin yaparsın” diyerek yüreklendirdi onu. Kucaklarında çocukları ile beraber evlerine dönerlerken doktoru da, hastaneyi de, kan torbalarını da, hemşireyi de çoktan unutmuş, sadece Yaşa adını verdikleri kızlarını akıllarında tutar olmuşlardı. Unuttuklarından birisi de doktorun “Nazlı bacı bu bebeğe iyi bak bir daha istesen de bebeklerin ölmeyecek” dediği idi. Doktorun ağzı varmamış, bir daha doğuramayacaksın diyememişti. Yaşa bebek yaşıyordu. Gözündeki hafif bir kayma dışında da hiçbir kusuru yoktu. Haydar eskisinden daha çok şükrediyordu. Nazlı’da bu şükürlerin altına hemen den den koyuyordu. Yaşa’nın gözleri görüyordu nasılsa. “Allah’tan gelen canla başla beraber. Maşallah, maşallah…” Evet bebeğin her yanı maşallah boncukları ve okunmuş ot, çöp, tohum gibi nesnelerle doluydu. Çok şükür faydasını da görüyorlardı. Arada bir hemşirenin eve kadar gelip çocuğa “aşı iğnesi” vurup ateşlendirmesinden başka bir hastalık Yaşamıyorlardı. Bu da doktorun işgüzarlığıydı işte. Çocuğu Yaşattı diye bildiğini okuyordu. Allah’tan ateş hali bir, en fazla iki gün sürüyor, sonra Yaşa yeniden hopur hopur hopluyordu. Yıllar yılları kovaladı. Bir de oğlan çocuk olsa iyi olurdu ama Allah vermiyordu. Haydar da bir daha Nazlı’yı doktora götürüp günah işlemek istemiyordu. Adliyede öyle olaylara tanık oluyordu ki Allah korkusu olmayan münafıkların yaptıklarına şaşırıp kalıyor, istemeden dinlediği her duruşmadan sonra işlemediği günahlar için bile tövbeler ediyor, hırslarından arınıyor, “Bir tas aşım, kaygısız başım.” diyor, maaşını kızına, karısına, kendisine, köyüne yetecek şekilde idareli harcıyor, şükrediyordu. Yaşa, okul yaşına geldiğinde Haydar onu okula gönderdi. Çünkü adliyede çalışıyor, yasaları biliyordu. Kız da olsa okula beş yıl gitmeliydi. Yaşa okuldan eve gelip de şehla gözleri ile heceleri hecelemeye çabalayıp, ince parmakları ile kalem tutup, beceriksiz çizgiler çizdikçe, annelik babalık aşkları kabarıyor, kızlarının kargacık burgacık yazılarını seviyorlardı. Öğretmen, önce çocuğun gözleri için çağırdı onları. Anladı ki aile bu konuda kararlıydı. Allah’ın verdiği bu kusura asla müdahale etmeyecek, ettirmeyeceklerdi. Sonra okuma yazmaya geçtiyi için çağırdı. Sevindirdi garipleri. Babanın koltukları kabardı. Nazlı sevinçten ağladı. Yaşa defterinin üstüne kendi ismini yazıyordu. Yaşagül. Yaşagül. Annesi okuma bilmediğinden bir şey demedi ama babası “Kızım senin ismin öyle değil böyle yazılır.” diyip deftere Yaşa yazdı. Yaşa kıkır kıkır gülerek anlattı. Öğretmeni ona “sen ne güzel gülüyorsun çok Yaşa ve çok gül” demiş sonra defterine Yaşagül yazıp “bu senin ismin, şimdi buna baka baka bir sayfa yazacaksın” diye eklemiş, o da oturup hepsini yazmış, yazarken de hecelemişti. “Yaşagül, Yaşagül…” Bu babasının da hoşuna gitmiş, ona hep Yaşagül demiş ve dedirtmişti. Yaşagül ilkokulu bitirmiş, öğretmeninin aşırı ısrarı üzerine ortaokula da başlatılmıştı. Okulun bu en az dikkatini çeken eğri bakışlı kızı baya baya okuyordu işte. Çok konuşkan değildi. Çok. içine kapanık ta değildi. Gözünün yüzünde oluşturduğu asimetrinin de çok fazla farkında değildi. Çevresindeki tüm ailelerin en az dört beş çocuğu varken, kendisinin bir tek olmasının yaratması gereken şımarıklık da yoktu onda. Ne de olsa kendisinden önce ölen altı bebek vardı. Şımarırsa Allah cezasını verirdi sonunda. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaşagül ortaokulu bitirdiğinde Karaağaç ailesinin Yaşamında da çok şey değişmişti. Kasabanın yanı başındaki köylerinde hemen hemen hiç kimse kalmamış, köy gençlerinin bir kısmı Almanya’ların yolunu tutmuş, arkadan başkalarını da götürmüş, bir başka kısmı taşı toprağı altın şehre gitmiş, onlar da başkalarını peşlerinden sürüklemiş, kendi kardeşleri de oraya buraya savrulmuşlardı. Anaları önceleri “Bu memlekete Urum geldi bizi dağıtamadı. Ermeni kesti bizi dağıtamadı. Kıtlık oldu, hastalık kırdı geçirdi bizi dağıtamadı. Bu Almanya ne menem bi şey ki köyü sildi süpürdü.” diye dertlenmiş sonra onlarda evlatlarından birine sığınmışlardı. Haydar ile Nazlı artık köylerine pek gitmiyorlar, gitseler de taş duvarlardan başka bir şeyle karşılaşmıyorlardı. Nazlı “Biz de İstanbul’a gitsek.” demeye başlamış,”Bacılarım orada gardaşlarım orada.” diye sayıklar olmuştu. Haydar da işinde epeyce kıdemliydi. İstanbul’a tayin istese hemen verirlerdi. Onun kadar kıdemlisini nerden bulacaklardı. Aynen düşündüğü gibi oldu. Artık İstanbul adliyelerinden birinde mübaşir olmuştu. Avrupa yakasının Gültepe’sin de bir ev tutmuş, karısı ve kızı ile yerleşmişlerdi. Akrabalar sağ olsun el birliği ile bu gecekonduyu bulmuşlardı. Büyük şehirlerde herkese göre bir çatı vardı sonunda. Okullar açıldığında Yaşagül’ün liseye verilmesi gündeme bile gelmedi. Burası İstanbul, her gelen kabak çiçeği gibi açılıveriyor, onca emekle, onca günaha girerek sahip oldukları, gözlerinden ameliyat olmasına bile izin vermedikleri bu kız çocuğunun kabak çiçeği olmasına ne annesi ne de babası izin verebilirdi. Yaşagül de istemezdi zaten. Bu şehrin çocukları da bir garipti. İnsanın yüzüne baka baka “Bir gözü Galata’da gezerken öbürü Üsküdar’da oynaşıyor.” diyiveriyorlardı. Onlarla aynı yerde olup ne yapacaktı. Konuşmaları farklıydı. Yaşagül’ün “ka” ları “ga” yaparak,bazı sözcüklerde hecelerin yerlerini değiştirerek konuşması onlara acayip geliyor, onların her cümleye “ayol” ile başlamaları da Yaşagül’e garip geliyordu. Anasının dizinin dibinde oturup kısmetini beklerdi. İşte bu böyle olmadı. Onlardan daha önce İstanbul’a gelmiş olanlar “Burası İstanbul” diyorlardı. “Ekmek aslanın ağzında” diyorlardı.”Evde oturmak olmaz, bak bizim Emine konfeksiyonda çalışıyor, Memo dayının kızı da deterjan fabrikasında.” diyorlardı. “Üstelik Yaşagül ortaokulu bitirmiş. Bir yerde olmasa başka bir yerde mutlaka iş bulunur.” diyorlardı. Haydar`ın bu konuda kafası kolay kolay karışmazdı ama bir iki ay içerisinde mübaşir maaşı ile İstanbul’da yaşanamayacağını öğrenmesinin ardından sadece kafası veya midesi değil, dünyası karışmaya başlamıştı. Hem onca insan boşuna mı konuşuyordu. Herkesin çocuğu hatta karısı bile çalışıyordu. Mahkeme salonlarında çalışan bir yığın kadın avukat, savcı,hatta hakim bile vardı. Bir ordu erkeğin içinde olmalarına karşın ellerine erkek eli bile değmiyordu. Hatta bir duruşmada savcı hanım iddianamesini okuduğunda Urfa’lı ağa “Sen bu kancığın sözüne bakma hakim bey” dedi diye başına neler gelmiş, ağa, ağa olduğuna bin pişman, kancıktan beter hale getirtilmemiş miydi. Onun kızı da namus çerçevesinde çalışabilirdi. Durumunu hakim beye anlattı “Uygun bir yerde uygun bir iş…” Hakim bey bir iki yere telefon ettikten sonra PTT de bilinmeyen numaralar servisi Yaşagül için en uygun işyeri olarak seçildi. Yaşının iki yaş büyütülmesi gerekiyordu. O da kolayca halledildi. Yıllarını adliye salonlarında geçirmiş olan emektarın kızından kimse böyle bir yardımı esirgemezdi. Yavaş yavaş her şey daha bir yoluna giriyordu. Yaşagül işine başlamıştı. Hem de konfeksiyonda yada fabrika köşelerinde değil devletin koskoca PTT sinde. Gerçi vardiyası vardı. Gecesi gündüzü pek belli değildi ama kızın aklı başındaydı. Başını önüne eğiyor, işine gidip geliyor, kazandığı tüm parasını da son kuruşuna kadar babasına veriyordu. Nazlı, ara ara kızının yaşının geçmekte olduğunu düşünmeye başlamıştı bile. İnceden inceden ağız yokluyor ama hiçbir bilgi alamıyordu. www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaşagül, yüzlerce kız tanıyordu. Hepsi kendisi gibi kulaklıkların, fişlerin arasında çalışıyor, iş çıkışında büyük postanenin önü ana baba günü oluyor, her biri birisi ile buluşuyor, ertesi gün de gezip tozmalarını birbirlerine fıkır fıkr anlatıyorlardı. Yaşagül, “Herhalde benim kısmetim bağlı” diye düşünmeye başlamıştı. Çünkü kimse onun peşine takılmıyor, kimse ona laf atmıyor, kimse de onunla evlenmek istemiyordu. İster istemez aynalara daha dikkatli bakıyordu. Ten rengi herkesinkinden biraz dana koyuydu. Konuşması herkesinkinden biraz daha kaba. Ayrıca gözlerinden birisi Galata’ya bakarken öbürü bakıyordu Üsküdar’a… Artık babası da zamanın geçtiğini düşünmeye başlamış, kızının hayırlı baş göz olması için namaz dualarına yenilerini eklemişti. Kendileri onun yaşındayken yarısı kız yarısı oğlan altı çocuğu çoktan toprağa koymuşlardı. Ne de olsa İstanbul’da insanlar onbeş onaltı yaşında evlenmiyorlardı ama otuz olmayı da beklemiyorlardı. Oysa kızı otuz olmak üzereydi. Yıllardır İstanbul’un en kalabalık yerinde işe gidip geliyordu. Kısmeti açılmıyordu. Haydar beyin emekliliği de gelmiş geçmişti. Hayırlısı ile kızını yuvasına bir yerleştirebilse bir gün bile beklemeyecek emekli olacaktı. Derken o gün de geldi. Yaşagül’ün asimetrik bakışları ışıl ışıldı. Halis onunla evlenmek istiyordu. İşyerinde çalışan kızlardan birinin nişanlısının arkadaşıydı. Yaşagül’ü görmüş beğenmişti. Onun ruhu güzeldi. Önemli olan buydu. Şimdiki zamanda insanlar ruh güzelliğinden anlamıyorlardı. Yani o bütün bunları söylerken “Sen çirkinsin ama benim için fark etmez.” demek istese de Yaşagül anlamadı, yada anlamamak işine geldi. Halis denizci olduğunu, gemilerde çalıştığını, bazen aylarca açık denizlerde yol aldıklarını, sonra gelip İstanbul’da on onbeş gün kaldığını, daha sonra yeniden sefere çıkmak zorunda olduğunu anlattı. Yaşagül’ü mutlu edebilirdi. Evlilik için kız tarafından hiçbir şey istemiyordu. Zaten erkek tarafı da yoktu ortada. Yıllar önce annesini babasını kaybettiğini, kasabasındaki meslek lisesini zar zor okuduktan sonra askere denizci olarak gittiğini, gemilerin makine dairelerinde çalışmaya başladığını, işi iyi öğrenince de uzun yol gemilerinde iş bulduğunu, bu işin parasının çok olduğunu, Türkiye’deki diğer işlere benzemediğini, liman liman dolaşmaktan evlenmeye fırsat bulamadığını, artık evlenmek istediğini, uyanık İstanbul kızlarının namus anlayışlarının bozuk olduğunu anlatırken “çöpsüz üzümüm işte” diye de esprisini yapmıştı. Güzelce bir düğünle evlendiler. Damat elinden geleni yapmıştı. Zavallının kimsesi yoktu. Düğün salonu gelin kızın arkadaşları ve akrabaları ile dolmuştu. Güzelce de bir evleri olmuştu. Halis Yaşagül’ü gecekonduda oturtamazdı. Daha kalabalık bir yere, Beşiktaş’a yerleşmişlerdi. Evlendikten kısa bir süre sonra Halis iş gereği uzun yola gitti. Gittiği yerden Yaşagül’e para göndermek kolay olmayacağından gitmeden önce yeterince para bırakacaktı ama telaştan unuttu. Haydar bey kızının evlendikten sonra çalışmasını istemediğinden, yani kızının çalışıyor olmasından mutlu olmadığından, Halis’e bunu işin başında söylemiş ve evlilik olur olmaz iş de bıraktırılmıştı. Kulaklıklardan ve eskimiş santrallerdeki bozuk seslerden dolayı işitme kaybına uğramış olan Yaşagül istemeden yüksek sesle konuşurken her an kavga ediyor gibi görünüyorsa da çok mutluydu. Evde kalmış olmaktan kurtulmuştu. Belki de en önemlisi buydu. Halis gerçekten aylarca denizlerde dolaştıktan sonra evine döndüğünde evin bütün eşyalarını değiştirdi. Birçok eşyayı gittiği yabancı memleketlerden getirmişti. Yaşagül pek anlayamadı önceleri. Her şey yepyeniydi zaten. Üstünden bir yıl bile geçmeden eşya değiştirmeye ne gerek vardı. Halis öyle düşünmüyordu. Teknoloji hızla ilerliyor, bir ay önce alınan bir televizyon bir ay sonra demode oluyordu. Para varken her şeyden yararlanmak gerekiyordu. Dünyaya bir daha gelecek değillerdi. Gençlerdi. Gençlikte yaşamayıp ne zaman yaşayacaklardı. Yaşagül çok sorgulayıcı bir kişiliğe sahip olmadığından kolay ikna oluyordu. Aslında parayı çar çur etmek yerine biriktirip bir araba alsalar daha iyi olurdu ama Halis hiç www.Antoloji.Com - kültür ve sanat İstanbul da durmuyordu ki. Araba bekleyebilirdi. Hem bu durum başka bir anlamda da özel bir haz veriyordu Yaşagüle. Her zaman yüzüne bakıp bir gözünün Galata’ya öbürünün Üsküdar’a baktığını söyleyenler şimdi ona özençle bakıyorlardı. Evi son model eşyalarla doluydu. İnsanlar birçok elektronik eşyayı ilk kez onun evinde görüyorlardı. Artık gözlerine bir şey demeseler de “Allah çirkin şansı versin kardeş” diye lak lak etmeden duramıyorlardı. Yaşagül hasedinden çatlayan bu kızları sık sık evine davet ediyor, yedirip içiriyor, yeni eşyalarından söz ediyor, yakında bir bebekleri olacağını da eklemeyi unutmuyordu. Halis gene yoktu. Uzun yollardan birine daha gitmişti. Yaşagülün de karnı epeyce belirginleşmişti. Sabahın kör saatinde kapı zili uzun uzun çaldığında “acaba kim” diye düşünürken keşke Halis bir de yardımcı tutsaydı şu eve diye geçirmeden edemedi aklından. Halis eşyaları alırken ne kedar cömert hatta savurgan davranıyorsa nakit para konusunda o kadar cimriydi. Yani Yaşagül’e ya yetecek kadar para veriyor yada para bırakmayı unutuyordu. Biraz fazla verse en azından gündelik temizleyici tutabilirdi. Ne var ki işten çıktığı için evinin işini kendisi yapmalıydı. Herkes böyle düşünüyordu. Yaşagül de olmayacak isteklerini dile getirmiyor, kendisine ne oldum delisi dedirtmiyor -du. Bu düşünceler hızla kafasından geçerken kapıya kadar yürüyüp “Kim o? ” demeden kapıyı açmıştı bile. Üç kişi vardı kapı önünde. Temiz giyimli, siyah görünümlü üç iri adam. -“Buyurun ne istemiştiniz? ” diye sordu. -“Halis Kurt`un evi bura mı? ” -“Evet” -“Kendisini çağırsana bacım.” -“Evde yok.” -“Ne zaman gelir? ” -“Bilmem uzun yola çıktı bir iki, aya döner.” -“Ne uzun yolu? ” -“Çalıştığı gemi ile galiba Rusya tarafına gittiler.” -“Ne çalışması? Hangi gemi? ” Yaşagül nihayet “Niye konuşuyorum ki ben bu adamlarla? ” diye sordu kendi kendine. -“Siz Halisi ne yapacaksınız? ” diyebildi. -“Biz onun ortaklarıyız.” -“Ne ortağı ya? ” -“Neyse bacım sen şu kağıdı al. Gelince kendisine ver o anlar.” Arkalarını dönüp gitmeden önce birbirlerine bakıp “El mi yaman, bey mi yaman göreceğiz” cümlesini de duyurdular. Yaşagül avucundaki kağıtta yazılı olan lakap gibi isimleri okumuş, hiçbir şey anlamamış, hiçbir yorum da yapamamıştı ama içinde garip bir korku duyuyordu. Alel acele baba evinin yolunu tuttu. Olanları babasına anlattı. Onca yıl mahkeme salonlarında anlatılanları dikkatle dinlemeyi ve anlayıp yorumlar yapmayı öğrenmiş olan Haydar bey, sezinledikleri hakkında hiçbir açıklama yapmamış, sadece kızına “Sen şimdilik evine gitme biraz burada ananla kal.” diyip evden çıkmış, düşüne düşüne ne yapacağına karar vererek ertesi gün, daha yeni emekli olduğu adliyedeki en kıdemli hakimlerden birisinin odasında nefesini almıştı. Kuşkularını anlattığı hakim bey de aynen kendisi gibi düşünüyordu. “Hemen bir ön araştırma yapalım bakalım” dediler. Araştırma jet hızı ile tamamlandı. Şapka düşmüş kel görünmüştü. Halis, halis muhlis bir soyguncuydu. Epeyce kabarık bir dosyası vardı. Profesyonel işi buydu. Şirket gibi çalışan dört kişilik soyguncu çetesinin elemanlarından birisiydi. İlkokuldan sonra hiç okumamış, askerliğini kaça göçe zoraki bitirmiş, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, kendisi gibi üç beş ipsiz sapsızla kolay yoldan para kazanmaya başlamışlar, zaman zaman enselenmişler, yatmışlar, çıkmışlar, affa uğramışlar, yankesicilikten otomobil hırsızlığına terfi ettikten www.Antoloji.Com - kültür ve sanat sonra çağ atlamışlar, hangi dönemde ne gidiyorsa o işe balıklama dalmışlar, şehrin en lüks villalarını soymayı çoktan bırakmış, işyerlerini soymaya başlamışlardı. Soygunu yapıyor sonra bir süre eşyaları bekletiyorlar polisin iz sürmeyi bıraktığını düşündüklerinde de elden çıkarıyorlardı. Bu iş için kullanılan depolar fişlendikçe adres değiştiriyorlardı. Halis aklınca farklı bir çözüm bulup evlenmişti. Evli olunca evine sokup çıkardığı eşyaların hesabını kimse sormazdı. Ayrıca Karaköy’ün arka sokaklarındaki herkesin evi olan evlerde, dizi dizi erkek bekleyen kadınlara da avuç dolusu para dökmek zorunda kalmazdı. O da öyle yapıyordu. Her soygundan sonra evine geliyor, yeni eşyaları getiriyor, öncekileri çıkarıyor, yatıyor, kalkıyor, canı isteyince de sanal seferine çıkıyordu. Zaten araştırmış halim selim, kendi halinde, uyanık olmayan, kolay kandırabileceği bir kız bulmuş, işlerini tıkır tıkır yoluna koymuştu. Bu arada ortaklarını da soyabileceğini düşünmüş, yedi sekiz ay da başarmış, anlaşılan sonunda evinin adresini tespit eden ortakları onu enselemişlerdi. Haydar bey bütün taşları yerine oturttuğunda eli ayağı kesilmiş, baygınlıklar geçirmiş, isyana alışık olmayan beynini dudaklarından dökülen “Fesuphanallah” sözleri ile frenlemeye çalışmıştı. Kızını bir daha o eve göndermedi.Evin anahtarını polise teslim edip hemen boşanma davası açtırttı. Delillerle dolu dosyayı gören hakim de hemen boşadı Yaşagül`ü. Pis kokulu gazlarla doldurulmuş büyük, gösterişli bir balon patlamış, kokusu tüm İstanbul’a yayılmış gibiydi. Olay dilden dile dolaşıyor, zavallı Yaşagül canını hangi deliğe sokacağını bilmiyordu. Evi, eşyaları dağılmıştı. İşinden olmuştu. Karnı kocamandı. Sevmeyi öğrenmeden büyük bir nefreti öğrenmişti. Ağzını bıçak açmıyordu. Hayar bey ile Nazlı hanımın da ağzını bıçak açmıyordu. Sorup soruşturmadan kızı ilk isteyene vermişlerdi offf offfff Yaşagülün sancıları tuttuğunda doğacak çocuğun erkek olacağını önceden biliyorlar ama coşkusunu Yaşayamıyorlardı. Çocuk doğdu. Doktor bebeğin adını sorduğunda Bora olsun dedi Yaşagül. Bu öyle bir fırtınaydı ki sadece bora olabilirdi. Zavallı Yaşagül yeniden işine döndüğünde sadece gözleri değil sanki bütün bedeni yamulmuş gibiydi. Bu ne biçim kaderdi. Bir soyguncunun dölüne bakabilmek için sürüngenler gibi sürünmek zorunda kalıyordu. Bora büyüdükçe kişiliği ortaya çıkıyor, yumruk kadar çocuk olmasına karşın kimse onunla baş edemiyordu. Çok yaramazdı. Her şeyi kırıp döken, sinsi sinsi zararlar veren, garip bir şeydi. Artık “Soyunu s…. ğim soyuna çeker” diye küfür bile ediyordu ağzı dualı Haydar bey. Çocuğun dayanılıp tahammül edilebilecek hiçbir tarafı yoktu. Onun yaramazlıkları yüzünden önce konu komşu, sonra da akrabalar gidip gelmez olmuşlardı. Soyguncu Yaşagül`ün geri kalan yaşamını da soymuştu kısacası. Sorgulamayı öğrenmemiş olan kafası şimdi sorguluyordu işte. “Neden? ... Neden? ...” İşyerinden yorgun argın geldiği bu mübarek cuma akşamında; bir bardak su ile bir avuç dolusu ilacı tutan elleri tir tir titriyor, üzerine oturduğu yatağı da sarsılıyorken sorgulamayı sürdürüyordu. “Bütün bunları hak etmek için ne yaptım ben? ...” Kalktı. Yıllardır annesinin özenle sakladığı ilkokul birinci sınıftaki kargacık burgacık yazılarla dolu onur defterini aldı.Yaşagül Yaşagül diye baştan sona kadar doldurulmuş sayfayı açıp ismini baştan sona bir kez daha okudu. Okumayı bittirdiğinde nikah memurunun sözleri geldi aklına -İsminiz? -Yaşagül -Hanımefendi bir kez daha isminizi tam ve doğru olarak söyler misiniz? Yaşagül gerçek adının sadece Yaşa olduğunu anımsayıp düzeltiyordu -Yaşa Karaağaç -Beyefendi sizin isminiz …. … www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaşagülün kafasında bir pencere açılıyordu sanki.sorgulamalarının yanıtını gösteren bir pencere. “Ben ne yaptım? ...” Önüne ilk çıkanla evlenirken nikah memuru onu uyarmak istercesine “gerçeği” yüzünün ortasında patlatmış o bunu anlamamış, cezayı hak etmişti. Öğretmeni ona sadece Yaşamanın yetmeyeceğini Yaşarken gülmesi gerektiğini de öğretmek istemiş ama o bunu da yapmamış (gül) mekten vazgeçmişti. Olmadık yerde okulunu bırakmış olmadık yerde işinden ayrılmıştı. Hep kolay Yaşamak istemişti. Tekrar defterine döndü. Bir kelam aldı. Bütün. “gül”lerin üstünü çizdi. Şimdi ismindeki güller dökülmüş sadece Yaşalar kalmıştı. “Doğarken zoraki Yaşatılmış bir bebek olduğumu” söylerlerdi diye geçirirken içinden, dökülen güllerin üstüne düşen gözyaşlarını eğri bakan gözleri görmedi. Hala avucundan bırakmamış olduğu ilaçlara bakmaya başladı. Şimdi de borayı düşünerek ağlıyor, avucundaki ilaçlar ıslanıyordu. Boradan da hayır yoktu. Kışın gelişi sonbahardan belli idi. Ama anaydı. Soyguncunun oğlunun anası. Ve o ananın yaşayan bedeninde de oğlu için çırpınan bir gizem vardı. Az duyduğu için sesini kontrol edemediğinden mi, yoksa tir tir titremesinden mi, ağlaması da sessiz olmamış hüngür hüngür böğürürcesine ağlamaya başlamıştı. Odaya dalan annesi ve babası yatağın üstünde yılan gibi kıvrılmış, yarı baygın kızlarının kasılmış yumruklarını açarken bir elinde bir kalemin kırılmış olduğunu anlamışlar ama öbür avucunun içindeki ezilmiş yapışkan beyazlığın ne olduğunu anlayamamışlar, yatağın üstünde duran defteri incelemeyi ise akıllarına bile getirmemişler, sadece “kendine gel. Kendine gel” diyerek, yanaklarına bir iki tokat atmışlardı. Yaşa yine kendine söylenileni yaptırıyor, yaşıyordu. TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yaşlı Şiir Bu yaşlar Sebepli yaşlar Baksana Elli sene yaşamışlar. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yazılmamış Şiir Kan kızılı dört oda Ritmini tamamlar Sevdalıdan kopmuş titrek rüzgar Kan kızılı saçlara; Yazılmamış, Ve Son nefesten önce mutlaka yazılacak Şiirlerini saklar. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yazılmaya Çalışan Şiir Oturup bir iki laf etmeli Bilmem ki neyi neye benzetmeli Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yeni Doğan Şiir Sevgilerin kucağına düşen Minicik bir devdin Kadife tenin Dayanılmaz kokun Kıpırdayan dudakların Ağlaman susman Doyman yada acıkman oldu Birden tüm yaşam Sevgi tembeli yüreklere çarptığında Bin kaba el gezinir teninde Batar dikenler dizlerine Kanar damarların ince ince Örseleniş olursun İki zıt dünyada Her gidiş geliş Çekiştirir bedenini Kırış kırış olursun Büyüyorsun derler Anlamazsın İstemezsin Büyürsün Kıskançlıkla tanışır Paramparçalanırsın Tanecikler gibi dağılırsın boşluğuna Orası en uzak En sesiz En sevgili En sevgilisiz yerdir Yaşam o yerde de sürdürülmektedir Aksak adımların Titreyen bedenin Sersem sersem dönüp durur Sevgilinin çemberinde İçin ezilir Yüreğin taşar Bileklerin sızlar Yolun uzar da uzar Ufff olur Off olur soluk alışın Bıkmadan usanmadan adımlarsın Islanır nokta nokta yanakların Hüzün düşer eteklerine Yaşadıklarını şiire yazmak istersin Karalarsın Bırakırsın Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yere Düşen Şiir Haykırdım Gürültüye karıştı. Fısıldadım Duyulmadı. Bir bakış attım Yakalayan olmadı. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yersiz Şiir Saksı ağacı gibi garip Saksı ağacı gibi yersiz Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yılanlı Şiir Sana dokunmayan yılan olup Bin yıl mı yaşasam Yanağında titreyen kelebek olup Bir bahara mı kansam Sana dokunmayan yılan olabilirdim Bin yıl yaşamaya kararlı Sana dokunan çiçek olmaya kalktım Bir baharlık ömre razı Dikenime taktın kafanı… Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat YOK (olası) şiir… Bir “YOK” anlatacağım size... Bulmak, tutmak, bırakmamak bırakılmamak istediğim bir “YOK”.. Aranabilecek her yeri arayacağım, Köşe bucak her yeri didikleyeceğim, Asla yılgınlık göstermeden, mutlaka var etmeye çalışacağım bir YOK…. Sanıyorum ki o YOK birinizin bedeninde gizli. Birinizin badenin ulaşılamaz kızıl kanının dolaştığı kılcal damarlarında. YOK’un Bu damarlardaki sırlanmışlığı dışarıya çıkmasına izin vermiyor, Onu dışarıya çıkaracak bir sihir de henüz keşfedilemedi. Bu sihrin kendimde olduğunu sanacak kadar hayalciyim Hatta megaloman, Bir o kadar ukala Koşturup duruyor, İzin alabildiğim her bedene izin verildiği ölçüde dalıp çıkıyorum. Zaman zaman nefretlerinizi bulup çıkardığımı oluyor... Zaman zaman bu tutsak evlerinizden saygıları azat ediyorum. Zaman zaman içten duygular bulduğum oluyor minik yürek kafeslerinizde, Şaşırıp kaldığım oluyor kokuşmuşluklara.. Şaşırıp kaldığım oluyor filizlenen rengarenk çiçeklere... Sulanmadan, Işıksız, Havasız, Nasıl da açılıp saçılmış bunlar diyorum. Minnetlerinizi yakalıyor, rahatlatıp bırakıyorum. “Gönlü kırılmasın da boş ver” lerinizi yakalayıp gülüp geçiyorum. “Her şey olacağına varır”larınıza göz kırpıyorum. Ama oralarda fazla oyalanmıyorum. Çünkü o bulduklarımı aramıyorum Kendinize iyi bakın Belki sizdedir Dudaklarımın dokunabileceği bir tarçın kokusu benim aradığım, Ve o hala YOK. YOK diye bağırmadayım…. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yontulmuş Şiir Nalıncı keseri gibi Yontun kendine Kötü anılar girdi Daha birini onarmadan İkincisi Tenime değdi Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Yüzsüz Şiir Son sıradaki yerinde Çiban sancısı, 'Hadi artık sen git' diyen dudak, Durak, Hep olmak istediğin anlamsız... Tuzak, Kendince oluşturduğun hınzır... Kaplama dişlerden yayılan Sinsi,çürük kemik kokusu, Cebinde sakladığın Yüzleşeceğin Salak yüzsüzlüğün Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zalim Şiir Zalim Şiir Umuda bir dalıp Bin kere çıkmalar Zalim mi zalim Seni elimle El’e teslim ettim. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zamansız Şiir Hayat bu. Beşinci mevsimin ikinci baharı... Kim bilir Belki de insan ömrünün en yaşanılası zamanı Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zararlı Şiir Yalnızlık vardır Dokuntusu zarardır Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zehir Panzehir Şiir Dudağımdaki yasak, Elimdeki günah, Beynimdeki çivi, Sırtımdaki yük, Boğazımdaki yumruk, Gözümdeki diken, Kısacası sen. Hem zehir Hem panzehirsin. Bir ondan Bir bundan içilen. Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zehir Zemberek Şiir Sensiz tadı yoktu Seninle zehir zemberek oldu Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zıt Şiir Sen Ben Ben Sen hep sadece hep sadece Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zincirli Şiir Görüş günü Ya gelir ya gelmez Belli olmaz Bilirim Bir gelse beş gelmez Beş bekler Bir görürüm Kavuşmak değildir görmek Bekledikçe ölmek hoş değildir Gözlerim kaçar gözlerinden Suskun İçerden zincirlerim kendimi İçeri çekmek isterken kendisini Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zirvedeki Şiir “bizimki”ni belki tanımlayamam ama” benimki”ni biliyorum benimki farklı bir kokteyl senin yüksek tecrübelerinle çok da örtüşmeyen şişelenmiş süspansiyon tortusu bu karışımda sunduğum tat la seni tutmak istediğim zirvenin tertemiz havasında sarsıyorum saçlarını ciğerlerinde bambaşka bir ferahlık kulaklarında bambaşka bir basınç yaratıyorum… TAMAY ÖNAL POLAT Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zor Şiir Ortaya kendimi süreceğim Seni yanı başıma alacağım Yaşamımda ailem olacak Türkiye’de olacağım Kadınlığı taşıyacağım onurla Şair olup Şiirler yazacağım Zor Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zorunlu Şiir Gözlerimin önündeliğini Biraz ötesindeliğini Yüreğimin içindeliğini Yüreklerin en uzağındalığımı Duyumsamak Ve Zorunlu olmak yaşama Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat Zurnalı Şiir Kuşbeyinlisin Zurnanın son deliği bile değilsin Tamay Önal Polat www.Antoloji.Com - kültür ve sanat