Mustafa Ertan ATALAR - Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık

Transkript

Mustafa Ertan ATALAR - Diyarbakır İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Yeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde, Her yeni bir yılın;
Yepyeni başlangıçlar; yeni umutlar getireceğini biliyoruz.
Her yeni bir gün; yepyeni bir proje, yeni bir haber, taptaze bir ürün, sıcacık bir sohbettir…
Kısacası;
Her yeni bir gün koskocaman bir hayat demektir. İnsanoğlu neler sığdırmaz ki bu koskocaman bir güne;
Hele bereketli toprakların Diyarında yaşıyorsa…
Diyarbakır Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü olarak; Diyarbakır’ın tarımsal üretim potansiyelini arttıracak
bütün çalışmaları yerinde inceliyor, İl Müdürlüğümüz faaliyetlerini; çiftçilerimiz ve ilgili tüm kuruluşlarla işbirliği
anlayışı içerisinde yürütüyoruz.
Bizler; Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü olarak;
Tohumdan hasada, tarladan sofraya, her aşamanın takipçisiyiz.
Diyarbakır’da Tarım Dergisi de bizlerin takipçisi…
Yine bu sayıda da zenginleştirilmiş içeriği ile Diyarbakır’da Tarım Dergisi siz değerli okuyucularımız ve kıymetli
çiftçilerimiz için üretimden-tüketime, yetiştiricilikten-teknik yöntemlere, sağlıktan-kültüre ve dahası;
bereketli toprakların diyarında uygulanan birçok projeyi siz değerli okuyucularımız ve çiftçilerimizle buluşturuyor,
ve sizleri önemli birçok konuda bilgilendiriyor.
Geçen sayımızda olduğu gibi bu sayımızın da siz değerli okuyucularımız ve emektar çiftçilerimize faydalı olmasını
dileyerek, ciddi bir emeğin sonucunda hazırlanan Diyarbakır’da Tarım Dergisinin her aşamasında emeği geçen bütün
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum…
Her yeni bir yıla hayırlı başlangıçlar
Her yeni bir aya bereketli kazançlar
Her yeni bir güne dolu dolu yaşamlar sığdıracağınız bir yıl diliyorum…
Mustafa Ertan ATALAR
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü
İmtiyaz Sahibi
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Adına
Mustafa Ertan ATALAR
Yazı İşleri Müdürü
Mehmet Şefik TÜRKER
Genel Yayın Yönetmeni
Ahmet MURATOĞLU
Yazı İşleri
Gülhan KAYA AYYILDIZ
Murat KANAT
Editör
Gülhan KAYA AYYILDIZ
Yazı Kurulu
Mehmet Şefik TÜRKER
Mustafa KORKUTAN
Ahmet MURATOĞLU
Murat KANAT
Danışma Kurulu
Doç. Dr. Mikdat ŞİMŞEK
Yrd. Doç. Ali İhsan ÖZTÜRK
Zir. Müh. Remzi ÇEKİÇ
Zir. Müh. Serhat TANTEKİN
Muhabirler
Yavuz BEKAR
Serpil AKDEMİR
Sultan TEKİN
Fotoğraf Arşivi
Mensur KAPLAN
Grafik-Tasarım
Filiz ARAS
Yazışma Adresi
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü
Valilik Karşısı Yenişehir/ DİYARBAKIR
Tel: (0412) 223 49 72-223 60 55
Fax: (0412) 224 51 04
Yayın Türü: DÖRT AYDA BİR YAYINLANIR
YAYGIN SÜRELİ YAYIN
ISSN No: 2149-8288
52
İÇİNDEKİLER
56
4
EDİTÖRDEN
6
DİYARBAKIR’DA ARAZİ
TOPLULAŞTIRMA VE TARLA
İÇİ GELİŞTİRME PROJESİ
Yepyeni bir yıla girdiğimiz şu
günlerde; yeni umutların yer aldığı,
çok yönlü konuların işlendiği, azmin
ve çalışmanın birlikteliği ile çok
işlerin başarılabileceği bir yola
inanarak, bu yıl da rotamızı o yöne
doğru çevirdik.
Arazi Toplulaştırması bir kişiye ya
da tarımsal işletmeye (tarım yapan
aileye) ait dağınık durumda,
şekilleri işlemeye uygun olmayan
tarım parsellerinin bir araya
getirilmesi işlemidir.
14
10
42 18
34
60
GAP TEYAP PROJESİ
GAP Bölge kalkınma İdaresi (GAP
BKİ), T.C. Kalkınma Bakanlığının
temel misyonuna uygun olarak
bölgede elde ettiği birikimlerinden
hareketle; GAP Bölgesi’nde doğal
kaynakların etkin ve sürdürülebilir
kullanımını dikkate alarak bölgenin
kalkınma çalışmalarında insan odaklı
bir anlayışla çalışmalarını
geliştirmekte ve yürütmektedir
TAM BUĞDAY EKMEĞİ
İnsanların eski çağlardan bu yana
tükettikleri temel gıda maddelerinin
başında ekmek gelmektedir.
Ekmeğin tarihi insanlık tarihi kadar
eskidir.
34
KARACADAĞ’IN BEREKETİ
26
KÖYLERİMİZ
30
DİYARBAKIR’DA BADEM
YETİŞTİRİCİLİĞİNİN ÖNEMİ
Anavatanı Orta ve Batı Asya olan
badem bölgeler ve iller itibariyle
zengin ve geniş bir varyasyon
göstermesi nedeniyle Türkiye
önemli bir gen merkezi
durumundadır.
36
40
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ?
72
HABERLER
EDİTÖRDEN
Her yeni bir yıl yeni başlangıçlara yelken açmak gibidir…
Yepyeni bir yıla girdiğimiz şu günlerde; yeni umutların yer
aldığı, çok yönlü konuların işlendiği, azmin ve çalışmanın birlikteliği ile çok işlerin başarılabileceği bir yola inanarak, bu yıl
da rotamızı o yöne doğru çevirdik.
Gerek konuları, gerekse yazarları itibariyle “Diyarbakır’da
Tarım Dergisi” olarak yine umutlu bir süreç ve bir o kadar da
heyecanlı bir çalışmanın içerisinde bulduk kendimizi…
Diyarbakır’da Arazi Toplulaştırma oldukça önemli konuların
en başında yerini alırken, Neden Arazi Toplulaştırma Projesi
Başlatıldı? Ve Tarla İçi Geliştirme Projesi’nin sağladığı birçok
faydayı Yapı Denetim Mühendisi Özkan KAYA sizler için
kaleme aldı.
Diyarbakır-Batman-Siirt Kalkınma Projesi kapsamında oluşturulan badem bahçesiyle, bölge çiftçisinin büyük gelir elde ettiği görülmüştür. Bademin bölge çiftçisi için ne kadar karlı bir
iş olduğunu geçen sayımızın Haberler sayfalarında vermiştik.
Bu sayımızda da daha kapsamlı olarak Doç. Dr. Hakan
YILDIRIM ‘Diyarbakır’da Badem Yetiştiriciliğinin Önemi’
adlı makaleyi sizler için konu aldı.
Uygulanan ve uygulama aşamasına geçirilecek birçok projeyi
de yine dergimizin sayfalarında bulabileceksiniz…
Diyarbakır denince; en başta Surlar gelir akla, Hevsel
Bahçeleri, Diyarbakır Karpuzu, Peygamber Kabirleri, Sülüklü
Han, On Gözlü Köprü, Karacadağ Pirinci…
Bu sayımızın kapak konusunu bir zamanların üretim kaynağı
olan ve günümüzde de önemini koruyan Karacadağ’a ayırdık…
Değerli yazarımız Mehmet Mercan’ın güçlü kaleminden
Karacadağ’ı okumak, okudukça; yeni baştan bir kez daha okumak isteyeceğiniz keyifli bir yazı ‘Karacadağ’ın Bereketi’…
Kış mevsimini yaşadığımız bu aylarda; hayvanlarımız bütün
gün ahır ya da ağılda tutulmak zorunda kalıyor. Bu nedenle
barınakların havalandırılması oldukça önemli.
‘Hayvan Barınaklarında Havalandırmanın Önemi’ başlığı
altında faydalı olacağına inandığımız bilgilerin yer aldığı
makaleyi Yrd. Doç. Dr. H. Deniz ŞİRELİ sizler için hazırladı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü … Diyarbakır’da Tarım Dergisi
çalışanları olarak bu önemli ve özel günü de geçemezdik…
Kadınların Dünü Bugünü ve Yarını konulu yazıyı işlemenin
yanı sıra, Başarıya Dair Her Şey sayfamızda; birçok başarıya
imza atan kadın şairimiz Nesrin ERDOĞMUŞ’un sayfalarımızda yer almasının mutluluğunu yaşadık…
Kadın dedik, kadının Dünü-Bugünü ve Yarını dedik…
Bu vesile ile kadın okuyucularımızın, kadın çiftçilerimizin,
kadın üreticilerimizin Dünya kadınlar gününü kutluyoruz.
Diyarbakır’da Tarım Dergisi olarak 2016 yılının devletimize,
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, ürününüzün bol,
kazancınızın bereketli olacağı bir yıl diliyoruz…
Diyarbakır’da
Arazi Toplulaştırma
ve Tarla İçi
Geliştirme
PROJESİ
(AT ve TİGH)
A
Alanı
ilan
edilmesi
ve
Toplulaştırma yapılabilmesi için
22.11.1984 tarihli ve 3083 sayılı
“Sulama
Alanlarında
Arazi
Düzenlemesine dair Tarım Reformu
Kanunu” nda belirtilen kıstaslara
uyması gerekmektedir. Bu kıstaslara uyan yerlerde arazi sahiplerinin
veya İdarenin talebi doğrultusunda
Bakanlar Kurulu kararı ile
Uygulama Alanı ilanı yapılıp,
Resmi Gazetede yayınlanarak
Toplulaştırma çalışmalarına başlanır. Tarım Reformu Genel
Müdürlüğü tarafından toplulaştırmanın yapılacağı alanda yerel üyeler ile beraber, toprak endekslerini
İşin
Amacı:
Tarım
İşletmelerinin sahip oldukları
küçük, parçalı ve dağınık arazilerin
modern tarım işletmeciliğine göre
yeniden düzenleyerek, daha az
zaman, iş gücü ve sermaye kullanımı sağlamak, üretim faktörlerinden
en iyi biçimde yararlanarak tarımsal
üretimi ve tarım işletmelerinin
verimliliğini artırmak ve kırsal
kesimdeki nüfusun hayat standartlarını yükseltmektir.
Arazi
Toplulaştırmasını
Gerekli Kılan Nedenler
a-Tarımsal bünye bozukluğu
b-Tarımsal nüfusun belirli bir
hızla artmasına karşın, artan nüfusun başka sektörlere aynı hızla aktarılamaması
c-Miras yasalarımızdan kaynaklanan aksaklıklar nedeni ile
tarım işletmeleri bölünmesi sayıları
artması ve ekonomik işletme
büyüklüğünden uzaklaşması
Bir
bölgede
Arazi
Toplulaştırması yapılabilmesi için
öncelikle bölgenin tarıma uygun bir
yapıya ve sulanabilir arazi durumuna uygun olması gerekmektedir.
Hâlihazırda bir yerin uygulama
Bir bölgede Arazi
Toplulaştırması
yapılabilmesi için
öncelikle bölgenin tarıma
uygun bir yapıya ve
sulanabilir arazi
durumuna uygun olması
gerekmektedir.
belirlemek üzere derecelendirme
komisyonu görevine başlar. Yapılan
bütün çalışmalar, 3083 sayılı yasa,
yönetmelik ve uygulama talimatlarına göre yapılmaktadır
Ülke
Genelinde
Arazi
Toplulaştırma çalışmaları 1960’lı
yıllarda başlanmış olup 2000’li yılların başına kadar çeşitli sebeplerden dolayı başarılı bir şekilde yürütülememiştir.
İlimizde
Arazi
Toplulaştırması ve Tarla İçi
Geliştirme Hizmetleri (AT ve
TİGH) Projeleri halen sürmektedir.
Diyarbakır’da Toplulaştırma çalışmaları 2008-2014 yılları arasında,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
(TRGM) tarafından ihalesi yapılarak Uygulama alanı ilan edilen 13
İlçe ve idari olarak 472 Köyde
(İdari olarak Köy statüsünde olup,
Kadastrosu hala başka Köyler içerisinde görünen mezralar dâhil)
6.082.460 da alanda yapılmaktadır.
2014 yılı sonu itibari ile Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü bazı
sıkıntılar sebebi ile daha önce toplulaştırması bitmiş veya hiç bitirilememiş bazı Köylerde, 1.Kısım ve
2.Kısım Toplulaştırma ve Taş
Toplama işi ihalesi yaparak, ikinci
bir toplulaştırma çalışmasına başlamıştır. Ayrıca yapılan ilk toplulaştırma projelerinde tarla içi geliştirme Kapsamında bütçeleri yetmemiş
bazı projelerin tamamlanması amacı
ile yine 2013 yılı içerisinde,
“Diyarbakır Arazi Toplulaştırma
Projeleri Tarla İçi Yol Yapımı
Tamamlama Projesi” yapılarak
eksik kalan tarla içi yolların yapımına başlanmıştır.
Toplulaştırmanın yapılacağı İlİlçede (Köylerde) toplulaştırmaya
başlarken, bağlı olduğu yerdeki
kamu kurumlarına o bölgede toplulaştırma yapılacağı konusunda bilgi
verilerek gerekli yardımlar konusunda da yazışmalar yapılır.
Toplulaştırma yapılacak köylerde ön görüşmeler yapılıp, arazi
sahiplerine toplulaştırma hakkında
bilgi verilerek, bu konuda düşünce-
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
razi Toplulaştırması bir
kişiye ya da tarımsal
işletmeye (tarım yapan
aileye)
ait
dağınık
durumda, şekilleri işlemeye uygun
olmayan tarım parsellerinin bir
araya getirilmesi işlemidir. Geniş
anlamda toplulaştırma ise, parçalanmış mülklerin birleştirilmesinin
yanında, sulama, drenaj, ulaşım,
toprak-su koruma önlemleri ve kırsal yerleşimin ihtiyaçları olan tüm
altyapı hizmetleridir. Tanımından da
anlaşılacağı gibi arazi toplulaştırması, kapsamı oldukça geniş fakat
birçok faktörün göz önünde bulundurulması gereken bir çalışmadır.
Bu tür uygulamalarda farklı bilim
dallarından uzmanların birlikte
çalışması gereklidir. Bunun yanında
Arazi toplulaştırma işlemleri teknik
yönü egemen olan bir uygulamadır.
PROJELER
Özkan KAYA - Yapı Denetim Mühendisi
Tarımsal Alt Yapı ve Arazi Değerlendirme Şube Müdürlüğü
7
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
PROJELER
getirileceği için, işletme merkezi ile
parseller arasındaki uzaklık kısalmakta ve buna bağlı olarak ulaşım
giderleri azaldığından; zaman, işçilik ve yakıttan tasarruf sağlanmaktadır.
8
6-) Parsel sayısı azaldığı, şekilleri düzeldiği ve büyüklükleri arttığı
için; tohum, gübre, ilaç gibi tarımsal
girdiler, daha uygun bir düzeyde kullanılmaktadır.
leri alınıp raporlaştırılır. Daha sonraki aşamalarda arazi sahipleri ile
mülakat yapılarak mülakat formlarına arazilerini hangi şekilde istedikleri işlenir ve mülakatlara göre
Kadastro Müdürlüğü’nden alınan
sayısal verilere göre dağıtım yapılarak 1. Askı için köy muhtarına teslim
edilmesi sağlanır. Bu parselasyon
durumunu gösterir paftalar ve mülkiyet listelerinin köyde herkesin
görebileceği bir yerde 15 gün süre
ile askıda kalması sağlanır. Arazi
sahipleri, askıya çıkıldığı ilk günden
itibaren 20 gün içerisinde bu askılara
dilekçe ile itiraz ederek taleplerini
idareye bildirirler. Bu şekilde 3 askı
tamamlandıktan sonra itirazlar ile
paftalar mümkün olduğunca arazi
sahiplerinin istediği şekle getirilip
Kadastro Müdürlüğü’ne gönderilir.
Kadastro Müdürlüğü de kontrol
işlemlerini bitirdikten sonra tescil
dosyalarını tapuya sevk ederek
işlemleri bitirir, yeni tapular basılarak İdareye teslim edilir. Bu tapular
daha sonra İdare tarafından köy
muhtarlıklarına gönderilir.
İkinci kısımda yer alan Tarla İçi
Geliştirme Hizmetleri (TİGH) kapsamında Köylerde parsel ve köy içi
yollar ile Kanalizasyon çalışmaları
yapılmaktadır. Uygulama alanında
olup, idari olarak Köy statüsünde
olan 472 Köyün, altyapıları uygun
olanların hemen hemen hepsinde
Kanalizasyon yapılmıştır. TİGH
kapsamında tarla içlerinde stabilize
yollar ile bütçesi uygun olan
Köylerde sınır taşları ve tarla içindeki öbeklerde taş toplama çalışmaları
halen sürmektedir.
ARAZİ TOPLULAŞTIRMASININ FAYDALARI:
1-) Nüfus artışı, miras, alımsatım, kiracılık, ortakçılık gibi
nedenler ile ortaya çıkan arazi parçalığı ve dağınıklığını ortadan kaldırarak işletmeleri uygun büyüklüğe
getirmektir.
2-) Çok Parçalı oluşan ortaya
çıkardığı tarla sınırı, yol ve su arklarından doğan arazi kayıplarını azaltmaktır.
3-) Küçük parsellerde, ekim
esnasında tarla sınırına fazla yaklaşılamama nedeni ile doğacak ürün
kayıplarını azaltmaktır.
4-) Toplulaştırmadan sonra, parseller daha büyük ve şekilleri daha
düzgün olduğundan, makineli tarım
daha kolay yapılmakta ve giderlerde
önemli oranda azalmalar olmaktadır.
5-) Küçük parseller bir araya
Arazi toplulaştırma
oldukça faydalıdır;
küçük parseller bir araya
getirileceği için, işletme
merkezi ile parseller
arasındaki uzaklık
kısalmakta ve buna bağlı
olarak ulaşım
giderleri azalmaktadır.
7-) Sulama projelerinin uygulanmasında; eski, dağınık ve şekilsiz
parsellerin sınırlarına bağlı kalma
zorunluluğu olmayacağından, yatırım giderlerinden tasarruf sağlanmaktadır.
8-) Her parselin yola ve kanala
sınırı olacağından, ulaşım ve sulama
randımanı artmaktadır.
9-) Parsellerde müştereklikten
doğan huzursuzluklar giderilmektedir.
10-) Köy sınırları sabit noktalara dayandırılarak, Köyler arasındaki
sınır ihtilafları ortadan kalkmaktadır.
11-) Varsa, dağınık ve müşterek
haldeki hazine arazisi birleştirilerek
dağıtıma hazır hale getirilmektedir.
12-) Kırsal alana yönelik olarak: Çevre koruma, erozyonu önleme, ağaçlandırma, köy yenilemesi,
her türlü yolların planlanması, Köy
imar planlarının yapılması, arazi
kullanım planlarının hazırlanması gibi tüm hizmetler; toplulaştırma projeleri ile
birlikte planlanıp
uygulanabilmektedir.
13-) Proje alanlarındaki sulama projeleri gibi
kamu yatırımları için gerekli araziler, proje alanına giren parsellerden
uygun şekilde kesinti yapılmak
sureti ile kamulaştırma yapılmaksızın karşılanabilmektedir.
a- Toplulaştırma yapılarak
uygulanan sulama projelerinde sulama oranları ve sulama randımanları
artırılmaktadır.
b- Sulama projelerinin maliyetinde tasarruf sağlanmaktadır.
c- Arazi maliklerine kamulaş-
tırma bedelleri yerine arazi verilerek, toprağından kopması önlenmektedir.
d- Sulama ve teknik tarım
metotlarının uygulanmasında kolaylık sağlanmaktadır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Toplulaştırmadan sonra, parseller daha
büyük ve şekilleri daha düzgün olduğundan,
makineli tarım daha kolay yapılmakta ve
giderlerde önemli oranda azalmalar olmaktadır.
9
G
AP Bölge kalkınma İdaresi
(GAP BKİ), T.C. Kalkınma
Bakanlığının temel misyonuna uygun olarak bölgede
elde ettiği birikimlerinden hareketle;
GAP Bölgesi’nde doğal kaynakların
etkin ve sürdürülebilir kullanımını
dikkate alarak bölgenin kalkınma çalışmalarında insan
odaklı bir anlayışla çalışmalarını geliştirmekte
ve yürütmektedir.
Bu
kapsamda,
GAP-BKİ bölg e n i n
tarımsal
GAP
TEYAP
potansiyelinin bölgesel düzeyde
etkin şekilde kullanımını sağlamak
şartıyla bölgesel kalkınmaya ve ülke ekonomisine maksimum katkı
sağlanmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir.
(GAP TARIMSAL EĞİTİM
VE YAYIM PROJESİ)
GAP BKİ bölgede yapılan
tarımsal araştırmalardan, yürütülen
tarımsal projelerden, kurum ve kuruluşlarla yapılan koordinasyon toplantılarından ve uzun yıllardan beri
edinilmiş tecrübelerden esinlenerek
bölgede tarımsal eğitim yayım konusunda günümüze değin çeşitli çalışmalar yapmış/yaptırmıştır.
Yukarıda belirtilen hususlar ve
konuyla ilgili yaşanan sorunlara
çözüm oluşturabilmek ve bölge
potansiyellerini etkin kullanmak
Faruk ALAN GAP -TEYAP Diyarbakır İl Koordinatörü
suretiyle tarımsal gelişmeyi sağlamak ve sürdürülebilir kılmak adına
2011 yılında Kalkınma Bakanlığı
GAP Bölge Kalkınma İdaresi koordinasyonunda GAP Tarımsal Eğitim
ve Yayım Projesi (GAP-TEYAP)
uygulamaya konulmuştur.
İdarenin günümüze değin elde
ettiği deneyimleri ve 2011 ile 2013
yıları arasına yürütülen GAPTEYAP deneyimlerinden hareketle;
bölgede etkili, uygulanabilir, sürdürülebilir ve insan kaynağını öne alan
ve onun refahını hedefleyen bir anlayışı hâkim kılacak bir yayım modelinin ortaya konulmasının gerekli
olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bu amaçla “GAP TEYAP-Çiftçi
Örgütleri Merkezli Çoğulcu Yayım
Modeli” Aralık 2013 ‘ de onaylanarak, Ocak 2014 ‘ de uygulama planındaki faaliyetlere başlamıştır.
2. MODELİN GEREKÇESİ
GAP Bölgesinde tarımsal üretim ile ilgili yaşanan sorunlara
bakıldığında, özellikle de sulamaya
açılan ve açılacak alanlar başta
olmak üzere yaşanan sorunların
temelinde hep çiftçilerin eğitim
yayım yolu ile yeterince desteklenemediği ilgili taraflarca çoğu zaman
dile getirilmektedir. Bu durumun
birçok nedenleri olmakla birlikte en
önemlilerinden bazıları; Eğitim
yayım hizmeti vermekte olan kurum
ve kuruluşların nitelik ve nicelik olarak yeterli uzman personel yetiştirememesi, personel hareketliliği ve bu
konularla ilgili koordinasyon ve
işbirliğinin sağlanamaması gibi
sorunlar sayılabilir. Bütün bu sorunlar halen geçerliğini korumakta olup
GAP TEYAP projesinin de gerekçesini oluşturmuştur.
Bu sorunlara kalıcı çözümler
getirecek bölgeye uygun bir model
geliştirmek ve başta sulamaya açılan
ve açılacak alanlarda olmak üzere
eğitim yayım hizmetlerinin etkinliğini artırmaya yönelik GAP BKİ
koordinasyonunda ilgili kurum ve
kuruluşlarla işbirliği içerisinde yürütülmek üzere GAP TEYAP projesi
Diyarbakır İli ve ilçelerinde 10
ziraat odası, 14
üretici birliği,
4 yetiştirici birliği,
Çiftçi örgütleri ile yaptığımız
görüşmelerde çiftçi örgütlerinin yaşadığı sorunların; maddi sorunlar,
kalifiye elemen sıkıntısı, Çiftçi
ve teknik elemanlardaki
bilgi yetersizliği olduğunu
söylemişlerdir.
Çiftçi örgütlerinin
sorunlarının
çözümüne
yönelik
i s e ;
eğitim, çiftçilere hizmet edecek eğitim yönünden donanımlı eleman, iyi
bir hizmet için çiftçi örgütleri ve teknik elemanların eğitim ve teknik altyapı ihtiyaçları ve iyi örneklerin
yerinde görülmesi ve muhataplarla
tanışma ve fikir alışverişi ihtiyacı
olduğunu söylemişlerdir.
Genel olarak bakıldığında, bölgemizde önemli sayıda ve kısmen
faydalanılan ciddi bir potansiyel
bulunmakta olup GAP TEYAP Çiftçi
Örgütleri Merkezli Çoğulcu Yayım
Modeli sistemi ile bu potansiyelin de
harekete geçirilmesi hedeflenmektedir.
PROJELER
GAP Bölgesindeki Çiftçi
Örgütleri, Üye ve Yayım Elemanı
Sayıları
6 sulama birliği ve 3 kooperatif
bulunmaktadır. Böylece Diyarbakır
İli ve ilçelerinde çiftçilerin üye olduğu toplam 37 örgüt vardır. Ziraat odalarının 55.142, üretici birliklerinin
3.335, yetiştirici birliklerinin 7.755,
sulama birliklerinin 2.350 ve kooperatiflerin 1.916 üyesi vardır. 37 örgüte üye olan toplam çiftçi sayısı ise
70.498’dir.
GAP TEYAP 2011 VE 2013
DÖNEMİ YAPILAN FAALİYETLER DİYARBAKIR
Diyarbakır pilot sahalar;
1. Çınar-Göksu,
2.
Silvan, 3.
Devegeçidi,
Dicle Kralkızı
4.
Kurum ve Kuruluşların
Kapasitelerini
Artırmaya
Yönelik Faaliyetler: Kurum
ve kuruluşların kapasitelerini artırmaya yönelik
faaliyetler projenin
temel
unsuru
olup,
bu
bölümdeki
faaliyetl e r
Bu Projenin
yürütülmesinde ve
eğitimlerde Diyarbakır
Gıda Tarım ve Hayvancılık
İl Müdürlüğü ve
Diyarbakır Zirai Mücadele
araştırma Müdürlüğündeki
konu uzmanlarının
katkıları çok
olmuştur.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
geliştirilmiş ve 2011 yılında uygulamaya konulmuştur.
11
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
proje
başlangıcından
itibaren
yoğun bir şekilde uygulanmıştır.
Bu bölümün en önemli
faaliyetlerinden olan teknik eleman eğitimlerinde
muhtelif konularda eğitimleri sağlanmıştır. Her ne kadar eğitimlerde 1
802 teknik elemana ulaşıldığı ifade
edilse de, pek çok teknik elemanın
birden fazla eğitime katılmış olmasından dolayı, GAP TEYAP
Diyarbakır eğitimlerinden yararlanan farklı teknik eleman sayısı 305’
dir.
12
GAP Köşesi Oluşturma:
Kurumların kapasitelerinin artırılması konusunda GAP TEYAP
Projesinin yapmış olduğu faaliyetlerden bir diğeri de bu kurumlarda
birer GAP köşesi oluşturulup, buraların GTHB’ nın yanı sıra diğer kaynaklardan elde edilen kaliteli ve güncel tarımsal yayınlarla donatılmasıdır. Böylece gerek buralarda çalışan
teknik elemanlar ve gerekse bu
kurum ve kuruluşların ziyaretçileri
güncel tarımsal bilgilere kolayca
ulaşma imkanına kavuşmuş olacaklardır. Bu amaçla Diyarbakır ‘ da
189 kitap, 3 teknik film seti, 1 ingilizce seti ve 1kitaplık verilmiştir.
Makine ve Ekipman Alımları:
Proje kapsamında yürütülecek faaliyetlerde kullanılmak ve yeni teknolojiyi bölge çiftçisi ve teknik elemanlara tanıtmak amacıyla bir grup
tarımsal alet-ekipman alımı gerçekleştirilmiştir. Alınan ekipmanların
önemli bir kısmı işbirliği yapılacak
araştırma enstitüleri ile GTHB teşkilatının kullanımına verilmiştir. Bu
kapsamda 1 adet Sırta Ekim Buğday
Mibzeri Dicle Üniversitesi’ ne, 2
adet Anıza Ekim Mibzeri Diyarbakır
GAP
Uluslararası
Ta r ı m s a l
Araştırma
ve
Eğitim Merkezi ve
Dicle Üniversitesi’ ne
verilmiştir.
Çiftçi
ve
Çiftçi
Örgütlerinin
Kapasitelerini
Artırmaya Yönelik Faaliyetler
Çiftçi Teknik Gezileri: Çiftçi
teknik gezilerine Diyarbakır’ dan 23
çiftçi katılım sağlamıştır.
Alternatif Ürün Yetiştiriciliği
Demonstrasyonları: Bölgede halen
sulanan ve yakın gelecekte sulamaya
açılacak alanlarda yoğun üretimi
yapılan ve çiftçilerin geçiminin sağlanmasında önem taşıyan bitkilerde
yeni, yüksek verimli ve kaliteli, hastalık ve zararlılara dayanıklı, yöre
iklim koşullarına en iyi adapte olan
çeşitleri ve doğru yetiştirme tekniklerini aynı zamanda proje paydaşları
olan diğer tarım kuruluşları ile birlikte koordineli olarak çiftçilere
tanıtmak ve bu sayede birim alandan
alınan verimi yükselterek çiftçilerin
gelir düzeyini arttırmak amacıyla
yapılan
demonstrasyonlardır.
Bitkisel üretim demonstrasyonu olarak Diyarbakır’ da 925 dekar alanda
53 adet yapılmıştır.
Sulama
Sistemleri
Demonstrasyonları: Sulamaya açılmış ve açılacak alanlarda, su ve toprak kaynaklarının korunması ve bu
alanlardan beklenen faydanın sağlanması amacıyla Diyarbakır’ da 227
dekar alanda toplan 16 adet yapılmıştır.
GAP TEYAP sulama
demonstrasyon faaliyetleri kapsamında ortaya çıkan saha deneyimleri
paydaş kurumlarca zaman zaman
eğitsel olarak paylaşılmıştır. Bu kapsamda GAP BKİ Organik Tarım
Projeleri kapsamında Diyarbakır/
Eğil/ Ilgın köyünde damla sulama
altyapı proje çalışmaları GAPTEYAP Sulama Uzmanları tarafından hazırlanmıştır.
Hayvancılık
Demonstrasyonları: TEYAP hayvancılık demonstrasyon faaliyetleri
kapsamında Diyarbakır’ da toplam 6
konuda 40 demonstrasyon yapılmıştır.
Tarla Günleri: Çiftçilerle birlikte yaparak öğrenme anlayışı içerisinde yürütülen demonstrasyonları
tarımsal kurum ve kuruluşlarda çalışan teknik personel ile yörenin diğer
çiftçilerine göstermek ve sonuçları
hakkında bilgi vermek suretiyle
onların alternatif ürün, sulama sistemleri ve yetiştirme teknikleri
konularında karar vermelerini kolaylaştırmak amacıyla Diyarbakır’ da
303 çiftçi katılımı ile 4 adet tarla
günleri yapılmıştır.
GAP TEYAP projesi kapsamında Teknik elemanlar ve Çiftçilerle
anket
çalışmaları
yapılmıştır.
Yapılan Anket çalışmaları sonucu
sorunlar muhataplarından dinlenerek
tespit
çalışmaları
yapılmıştır.
Yapılan tespitler doğrultusunda
sorunların çözümüne yönelik çalışmalar gerek ildeki konu uzmanlarınca ve gereksede GAP TEYAP tarafından getirtilen konu uzmanlarınca
tarımsal sorunlar çözülmeye çalışılmıştır.
Köy Toplantıları: Sulama, bitkisel üretim, hayvancılık, örgütlenme, desteklemeler, iyi-organik tarım
vb. gibi konularda çiftçilerin bilgilendirilmesi, son gelişmelerden
haberdar edilmesi ve bu konularda
rekabet kabiliyetini arttıran yeni teknoloji, uygulama ve yeni çeşitlerin
Özel Konularda Yetiştiricilik
Eğitimleri: Bu bölüm kapsamında
yapılan çalışmalar proje başladıktan
sonra uygulama esnasında karşılaşılan sorunlara ve değişik kurumkuruluşlardan gelen taleplere dayanarak düzenlenen faaliyetleri kapsamaktadır.
Diyarbakır İlinde Organik
Pamuk Üretimi Eğitim, Yayım ve
Yaygınlaştırma Projesi
Diyarbakır İlinde Organik
Pamuk Üretimi Eğitim, Yayım ve
Yaygınlaştırma Projesi kapsamında
da Diyarbakır ilindeki pamuk üreticilerine organik pamuk üretiminin
ekimden hasat ve balya takip sistemi dâhil tüm safhalarını uygulamalı
olarak göstermek.
Üreticilerin
doğru uygulamalar konusunda bilgilendirilmesi ve üreticiler ile konu
ile ilgili teknik personelin eğitimlerini sağlanarak organik pamuk tarımının ve doğru uygulamaların bölgede yaygınlaştırılmasını amaçlayan projeye GAP-TEYAP Projesi
teknik destek vererek projenin eğitim ve yayım faaliyetlerini koordine
etmiştir. Proje kapsamında pilot olarak seçilen Diyarbakır ili Çınar ve
Silvan ilçelerinde 2 lokasyonda 25
er dekar alanda demo faaliyeti
uygulanmış ve bir seri teknik eleman- çiftçi eğitimleri düzenlenmiştir. Bu Projenin yürütülmesinde ve
eğitimlerde Diyarbakır Gıda Tarım
ve Hayvancılık İl Müdürlüğü ve
Diyarbakır
Zirai
Mücadele
Araştırma Enstitüsünün konu
uzmanlarının katkıları çok olmuştur.
Çalıştay ve Toplantılar:
• Ürün işleme örnek tesislerinin
projelendirilmesi konusuna alt yapı
oluşturmak amacıyla proje kapsa-
• Teşvik-Destek ve Hibelerle
İlgili Çalıştayı 22 – 23 Ocak 2013
tarihleri arasında Diyarbakır’da
GTHB İl Müdürlüğü, Araştırma
Enstitüsü
Müdürlükleri,
Üniversiteler, Kalkınma Ajansları,
GAP, Sivil Toplum Örgütleri, Çiftçi
Örgütleri ve Önder Çiftçilerden oluşan 51 kişinin katılımı ile düzenlenmiştir.
• Bölgesel Araştırma Yayım
İşbirliği Toplantısı (BAYİT) 27
Şubat 2013 tarihinde Diyarbakır
GAP
Uluslararası
Tarımsal
Araştırma ve Eğitim Merkezi
(GAP-UTAEM) Müdürlüğü toplantı salonunda 130 kişinin katılımı ile
yapılmıştır.
• GTHB - TARGEL Personeli
Toplantılarından biri olan Model
kapsamında “Bölge Üniversite ve
Yüksek Okul Toplantıları” 19 Mart,
27 Mart ve 16 Mayıs 2013tarihlerinde Şanlıurfa, Diyarbakır ve
Gaziantep de düzenlenmiştir.
• İllerde öne çıkan ancak işleme tesisi bulunmayan konuların tespiti
için
İl
Ürün
işleme
Çalıştaylarından bir tanesi de
21.01.2013 tarihinde 28 katılımcı
ile Diyarbakır ‘ da gerçekleştirilmiştir.
Sulama Konulu Eğitim
Filmlerinin Hazırlanması: Proje
kapsamında üçü kısa, ikisi uzun
olmak üzere toplam 5 adet filmle
ilgili çekim, montaj ve seslendirme
çalışmaları dönem içerisinde
tamamlanmıştır. Hazırlanan filmlerin kısa olanları kamu spotu olarak,
uzun metrajlı olanların ise eğitim
amaçlı kullanılması planlanmıştır.
İllerde bu konuda yapılan çalışmada, filmlerin, dağıtım tarihinden
sonra GAP-TEYAP ın düzenlediği
tüm çiftçi ve teknik eleman eğitim-
lerinde kullanıldığı belirlenmiştir.
Aynı şekilde kamu spotu olarak ise
Diyarbakır da Söz ve Uzay TV
arşivlerine girdiği, zaman zaman
yayınlandığı ve bundan sonra da
müsait durumlarda yayınlanacağı
belirtilmiştir.
Tarımsal
Yayım
ve
Danışmanlık
Modelinin
Geliştirilmesi: Projenin en önemli
çıktılarından birisi olan bölgeye
uygun, sürdürülebilir bir tarımsal
yayım ve danışmanlık modelinin
geliştirilmesi faaliyeti kapsamında
dönem içerisinde planlanan faaliyetlerin tamamı gerçekleştirilmiş ve
“çiftçi örgütleri merkezli çoğulcu
yayım modeli”ortaya çıkmıştır. Bu
konuda
Proje
kapsamında
Diyarbakır’ da Model kapsamında
Bölge Üniversite ve Yüksek Okul
Toplantıları, Model kapsamında
Serbest
Tarım
Danışmanları
Toplantıları yapılmıştır.
PROJELER
Bölge İçi Talebe Dayalı Gezi
ve Eğitimler: GAP-TEYAP kapsamında bölgedeki çiftçilerin yeni
tarımsal üretim teknolojileri görme
ve bilgi edinme fırsatı bulabilecekleri
fuar
organizasyonlarına
Diyarbakır’ dan 46 çiftçi katılım
sağlamıştır.
mında 9 ilde 9 adet yapılması planlanmış, bu çalıştaylarda bir tanesi de
Diyarbakır’ da yapılmıştır.
Sonuç Olarak: Nisan 2011 İle
Aralık 2013 Tarihleri Arasında
Diyarbakır'da Sulamaya Açılmış ve
Açılacak Alanlar Başta Olmak
üzere GAP TEYAP (Tarımsal
Eğitim
ve
Yayım
Projesi)
Yürütülmüştür. Bu faaliyetler kapsamında Köy Toplantıları, Tarla
Günleri, Demonstrasyonlar,
Fuar Katılımları, Yurt İçi Ve
Yurt Dışı Teknik Geziler Vb.
Tarımsal Danışmanlık Hizmetleri,
Model çalışmaları, Sulama, Sulama
Sistemleri,
Sulama
Projeleri
Eğitimi,
Alternatif Enerji ve
Alternatif Ürün Yetiştiriciliği,
Hayvancılık
Gibi
Muhtelif
Konularda Eğitim Çalıştay, Köy
toplantıları
ve
Bilgilendirme
Çalışmaları Yapılmıştır. Bu çalışmalar kapsamında 229 Faaliyet gerçekleştirilerek 4178 çiftçiye ulaşılmıştır. Her ne kadar eğitimlerde 1
802 teknik elemana ulaşıldığı ifade
edilse de, pek çok teknik elemanın
birden fazla eğitime katılmış olmasından dolayı, GAP
TEYAP Diyarbakır
eğitimlerinden yararlanan teknik eleman
sayısı 305’ dir.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
tanıtılması ve benimsetilmesi amacıyla Diyarbakır’ da toplam 73 eğitim ile 1466 çiftçiye köy toplantıları
düzenlenmiştir.
13
MAKALELER
Bitkisel Üretimde
ENTEGRE
MÜCADELE
ÇALIŞMALARI
H
Beyhan KIZIL - Ziraat Mühendisi Ramazan BARAN - Ziraat Mühendisi
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü
Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
astalık, zararlı ve
yabancı otların çevre
ile ilişkilerini dikkate
alarak tüm mücadele
metotlarının birbiriyle
uyumlu bir şekilde kullanılması
ile popülasyon yoğunluklarını
Ekonomik Zarar Seviyesinin
altında tutan zararlı yönetim sistemidir.
14
Ekonomik Zarar Seviyesi:
Zararlı Organizmaların ekonomik
zarara neden olduğu en düşük
popülasyon yoğunluğudur.
Ekonomik
Zarar Eşiği:
Zararlı organizmaların ekonomik
zarar seviyesine ulaşmasına engel
olmak için mücadeleye karar verildiği yoğunluktur.
1. Entegre
Prensipleri
Mücadelenin
Zararlı organizmaların gelişimi
düzenli aralıklarla kontrol edilir.
Hastalık, zararlı ve yabancı ot
mücadeleleri ayrı ayrı değil, hepsi
birlikte ve birbirini tamamlayacak
şekilde planlanır.
Hastalık, zararlı ve yabancı
otların tamamen ortadan kaldırılması değil, Ekonomik Zarar Eşiğinin
altında tutulması hedeflenir.
Entegre mücadele programları
en çok zarar yapan, hastalık, zararlı
ve yabancı otun mücadelesi üzerine
planlanır fakat diğer zararlılar da göz
ardı edilmez
Doğal düşmanların korunması
ve çoğalmalarını sağlayacak önlemler alınır.
Zorunlu olmadıkça kimyasal
mücadeleye başvurulmadan diğer
yöntemlerle sorun çözülmeye çalışılır.
2. Bazı Temel Uygulamalar
Dayanıklı çeşit kullanımı
Sağlıklı fide, fidan, tohum kullanımı
Ekim nöbeti (münavebe)
Ekim zamanını ayarlama
Toprak tahlili ve dengeli gübreleme
Dengeli sulama
Önleyici tedbirler
leri
Örnekleme ve kontrol yöntem-
Zararlıların ve hastalıklı bitki
artıklarının toplanıp yok edilmesi
Yabancı otların çapa ile yok
edilmesi
Solarizasyon
Biyoteknik mücadele, tuzak
kullanımı
Doğal düşmanların korunması
üreticilerin olası gelir kaybını önler.
Biyolojik mücadele etmenlerinin kullanımı
Kaliteli ve ilaç kalıntı riski az
olan ürün elde etmeyi sağlar.
Zararlı organizmaları görür
görmez değil, mücadele eşiğine geldiğinde ilaç uygulanması
İnsan sağlığı ve çevrenin
korunmasını sağlar.
3. İşbirliği
Bakanlığımız İl ve İlçe
Müdürlüğü ile işbirliği yapınız.
Zirai mücadele uygulamalarını
teknik talimatlar doğrultusunda
yapınız.
Örtü altı, tarla, bağ ve bahçenizdeki hastalık, zararlı, yabancı
otları ve doğal düşmanları tanıyınız.
Üretim alanlarınızı düzenli olarak kontrol ediniz.
Kullanılan zirai ilaçları üretici
kayıt defterine kayıt ediniz.
Bilgi birikimi ve uygulamalarınızı diğer üreticilerle paylaşınız.
4. Yararları
Sürdürülebilir üretimi sağlar.
Dış ticarette istikrarı sağlar ve
Diyarbakır İli Entegre Mücadele Çalışmaları
2015 Entegre İcraatı
Zehirlenme riskini düşürür.
5. İlimizde
Yürütülen
Entegre Mücadele Çalışmaları
Tarımsal ürünlerde ürün kayıplarına neden olan hastalık zararlı ve
yabancı otlara karşı uygun mücadele teknikleri kullanarak bugüne
kadar yapılan bilimsel çalışmalar
sonucunda elde edilen verileri
uygulamaya aktarmak, teknik elemanların ve üreticilerin eğitilerek
uygun mücadele tekniklerini zamanında kullanmalarını, doğal düşmanlara ve çevreye zarar vermemelerini sağlamak amacıyla ilimizde
entegre mücadele çalışmaları yapılmaktadır.
Entegre Mücadele tarlasındaki
kontroller ve uygulama aşamaları
zamanında ve düzenli olarak teknik
2016 Entegre Programı
Bağ
340
Çiftçi Sayısı
46
Buğday
6.700
110
13.000
130
Pamuk
2.700
63
4.700
80
Ürün Adı
Alanı (da)
Mücadele maliyetlerini azaltır.
MAKALELER
Kimyasal mücadele zorunlu
ise, çevre dostu ve seçici ilaçlar
uygun alet ile, etkili en düşük dozda
ve en uygun zamanda uygulanır.
Alanı (da)
Çiftçi Sayısı
100
10
Entegre Mücadele Eğitimleri
Konu
İlçe
sayısı
Çiftçi/ Personel
sayısı
Etkinlikler
Buğday
11
3.000
EM ve Zararlı Organizmalar
Pamuk
3
200
EM
Bağ
12
180
EM
2015 yılında Çüngüş ilçemizde bağda 15 çiftçi ile tarla okulu yapılmıştır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
İlimizde 2015 yılında yapılan entegre mücadele eğitim ve yayım çalışmaları
15
MAKALELER
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
elemanlar ve tarla sahibi önder çiftçilerimiz ile birlikte yapılmaktadır.
Entegre mücadele tarlasında yapılan
kontroller ve uygulama aşamaları
önder çiftçi bazında kayıt altına alınmaktadır. Bitki sağlığı ve karantina
çalışma programı ve prensipleri
16
gereğince ilimizde 2015 yılında
pamuk, buğday ve bağ olmak üzere
toplam 3 üründe entegre mücadele
programı yürütülmektedir.
a) Buğday Entegre Mücadele
• Buğday ekilişi 3.954.173
da’dır.
• 6.700 da alanda 110 çiftçi ile
11 ilçemizde yürütülmüş ve 1.200
çiftçiye eğitim verilmiştir.
• Süne, Ekin kambur böceği,
yabancı ot mücadelesi ile kök ve kök
boğazı hastalığı ön plana çıkmıştır.
Entegre mücadele tarlasında yapılan kontroller
ve uygulama aşamaları
önder çiftçi bazında kayıt
altına alınmaktadır.
• Pamuk ekilişi 369.000 da’dır.
• 2.700 da alanda 63 çiftçi ile 3 ilçemizde
yürütülmüş ve 200 çiftçiye eğitim verilmiştir.
• Bozkurt, çizgili yaprak kurdu, trips,
yeşil kurt ve dikenli kurt ile fide kök çürüklüğü mücadelesi ön plana çıkmıştır.
c) Bağ Entegre Mücadele
• Bağ ekilişi 195.500 da’dır.
• 340 da alanda 46 çiftçi ile 5 ilçemizde yürütülmüş ve 180 çiftçiye eğitim
verilmiştir.
• Külleme, salkım güvesi ve bağ
üvezi ön plana çıkmıştır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
MAKALELER
b) Pamuk Entegre Mücadele
17
TAM BUĞDAY
EKMEĞİ
Prof. Dr. Ayhan ATLI- Harran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü
‘
Bir tahıl ülkesi
olmamız, beslenme
alışkanlıklarımız ve
sosyo-ekonomik
yapımız nedeniyle
ekmeğin
beslenmemizdeki
önemi çok fazladır.
Bir tahıl ülkesi olmamız, beslenme alışkanlıklarımız ve sosyo-ekonomik yapımız nedeniyle ekmeğin beslenmemizdeki önemi çok fazladır.
Türkiye’de yetişkin erkeklerin ekmek
tüketimi ortalama 240 g/gün, yetişkin
kadınların ekmek tüketimi ortalama
150 g/gün ve günlük enerjinin
%25.3’ü ekmekten karşılanmaktadır.
TAM BUĞDAY UNU VE
EKMEĞİ
Son yıllarda bilinçli tüketicinin
artması ile birlikte daha sağlıklı gıda
tüketiminde önemli artışlar olmaktadır. Gıda güvenilirliği yanında fonksiyonel ve besin öğelerince zengin
gıdalara ilgi duyulmaya başlanmıştır.
Bu bağlamda temel besin maddelerinden olan ekmek de farklı tercihler
ortaya çıkmış ve ekmek çeşitliliği artmıştır. Özellikle protein, selüloz,
hemiselüloz, mineral madde, B grubu
vitaminler, besinsel lif bakımından
Beyaz unun birçok rahatsızlığa
neden olduğu kanısına varılmasından
sonra, Dünyada ki erişilebilirliği en
kolay ve ucuz olan tam tane tahıl ve
baklagiller büyük önem kazanmıştır.
Tam tahılın önemi arttıktan
sonra tam tahıldan yapılan birçok
ürün üretilmiş ve günümüzde tam
tahıl ürünlerine olan talebin 2000
yılına göre, 20 kat daha fazla olduğu
bildirilmiştir. Buna paralel olarak tam
buğday unundan yapılan ekmek tüketiminde de hızla ve önemli miktarda
artışlar olmuştur. Ülkemizde de tam
tahıl ve tam buğday unu ile değişik
karışımların fırın ürünlerinde hızla
kullanılmaya başlandığı ve yayıldığı
görülmektedir. Bu artışın nedenlerinden biri de yürürlüğe giren un ve
ekmek tebliğinde tam buğday unu ve
tam buğday unu ekmeğinin özendirilmesidir. Nitekim 2013 yılında yürürlüğe giren Türk Gıda Kodeksi
Buğday Unu Tebliğinde tam buğday
unu; yabancı maddelerden temizlenmiş buğdayların, tavlanarak veya tavlanmadan, buğday tanesinin bütün
anatomik kısımlarını içerecek şekilde
tekniğine uygun olarak öğütülmesiyle elde edilen un olarak tanımlanmıştır. Türk Gıda Kodeksi Ekmek ve
Ekmek Çeşitleri Tebliğinde ise ekmeğin kepek oranı daha fazla olan, 650
kül içeren undan ve tam buğdaydan
yapılması özendirilmiştir. Ekmek ve
Ekmek Çeşitleri Tebliğinde tam buğday ekmeği; Tam buğday unundan
tekniğine uygun olarak üretilen
ekmek çeşidi ve tam buğday unlu
ekmek ise; buğday ununa en az % 60
oranında tam buğday unu ilave edilip
tekniğine uygun olarak üretilen
ekmek çeşidi olarak tanımlanmıştır.
Tebliğ kapsamında ekmek tanımlanırken ekmek; sadece Türk Gıda
Kodeksi Buğday Unu Tebliği’nde yer
alan ekmeklik buğday unu ve/veya
tam buğday unlarından yapılır denil-
mektedir. Ekmek ve ekmek çeşitleri
tebliğinde tuz miktarı tüm ekmek
çeşitleri için % 1.5 % (m/m en çokkuru maddede) olarak sabit tutulmuş
ve ürün rutubeti % (m/m) olarak
standart ekmekte en çok % 38 olarak
belirlenirken kepeğin su kaldırma
kabiliyeti yüksek olduğundan tam
buğday ekmeği ve tam buğday unlu
ekmekte en çok % 42 olarak sınırlandırılmıştır.
Tam
Özellikleri
Buğday
MAKALELER
zengin olan tahılların kepekleri ve
tam tane unlarının da kullanıldığı
değişik tip ve nitelikteki ekmek tüketimi yaygınlaşmıştır.
Ununun
Buğday tanesi genelde 3 ana
kısımdan oluşur, bunlar kepek,
ruşeym ve beyaz unun elde edildiği
endosperm kısmıdır (Resim 1). Bu
kısımlar yaklaşık %83 endosperm,
%14.5 kepek ve %2.5 ruşeym’dir.
Buğday tanesinde vitamin ve minerallerin önemli bir kısmı kepek ve
ruşeymde bulunmaktadır. Öğütme
aşamasında buğdayın kepek ve
ruşeym kısmı ayrıldıktan sonra geri
kalan unda bu maddeler önemli
düzeyde azalmaktadır. Beyaz un üretimi sırasında protein, riboflavin,
pantotenik asit, niasin, vitamin
B1,vitamin B6,kalsiyum, magnezyum,demir ve fosfor miktarında un
randımanına bağlı olarak önemli
azalmalar olmaktadır.
Resim 1: Buğday Tanesinin
Önemli Kısımları
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
İ
nsanların eski çağlardan bu
yana tükettikleri temel gıda
maddelerinin başında ekmek
gelmektedir. Ekmeğin tarihi
insanlık tarihi kadar eskidir.
Ekmekçilik tarihi 8 bin yıl öncesine
kadar uzanır. Ekmek yapımında kullanılan tahıllar, ilk çağlarda ezilerek
hiç bir işlem yapmadan tüketilirken,
daha sonraları taş değirmeler kullanılarak tam tane unları elde edilmeye
başlanmıştır. Doğal koşullarda hamurun fermantasyona uğraması sonucu
mayalı ekmek üretimi de başlamıştır.
Sanayileşme ile birlikte gelişen teknoloji ve valsli değirmenlerin devreye girmesi ile beyaz un üretiminde
bir artış olmuştur. Tüketici ve fırıncılar beyaz un üretiminde buğdayın
kepek ve embriyosu ayrıldığından
ekmek yapma kabiliyeti tam buğday
ununa göre daha yüksek olduğu için
beyaz ekmeği tercih etmişlerdir.
Fakat bu durum una geçen protein,
mineral madde, lipit, vitamin ve
enzimlerin yani mikro besin elementleri beyaz unda azalmış, diğer bir
ifade ile besin değerlerinde düşmeye
neden olmuştur.
19
MAKALELER
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
20
Besin Değeri
Enerji (kkal)
Besinsel lif (g)
Kalsiyum (mg)
Demir (mg)
Magnezyum (mg)
Çinko (mg)
Selenyum (mg)
Tiamin (mg)
Riboflavin (mg)
Niasin (mg)
Pantotenik asit (mg)
B6 vitamini (mg)
Folik asit (μg)
E vitamini (mg)
Çizelge 1’de tam buğday unu
ile beyaz unun enerji değerleri,
besinsel lif, vitamin ve mineral
madde farklılıkları görülmektedir.
Çizelgede izleneceği gibi özellikle
besinsel lif ile vitamin ve mineral
gibi besin öğeleri yönünden tam
buğday unu çok üstün özellik göstermektedir. Beyaz buğday unundan
yapılan ekmeği tüketicinin tercih
etmesinin nedenleri ekmek kalitesinin daha yüksek olmasının yanında,
ekmek yenirken çiğneme sayısı ve
çiğneme süresinin daha az olması ve
tam buğday unu ekmeğine göre daha
hızla yutulmasıdır. Ayrıca, kepek
glüten yapısını kırarak hamurun reolojik özelliklerini ve ekmeğin kalitesini bozduğundan beyaz undan yapılan ekmek daha kaliteli olmaktadır.
Fakat beyaz un üretimi sırasında
buğdayın insana en yararlı kısımları
ayrılarak hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Beyaz un üretimi sonucu kepek miktarındaki azalma ile
birlikte unun besinsel lif içeriği de
azalmaktadır. Günlük hayatımızda
hareketsiz yaşam ile birlikte besinsel
lif içeriği düşük gıdaların tüketimi
sonucu kalp-damar hastalıkları, sindirim sistemi hastalıkları, aşırı şişmanlık, diyabet (şeker) ve barsak
hastalıkları gibi bazı rahatsızlıkların
oranı artış göstermiştir. Besinsel lif;
insan ince bağırsağında emilime;
kalın bağırsağında ise tamamen veya
kısmen fermantasyona karşı daya-
Tam Buğday Unu
339
12.2
34
3.9
138
2.9
70.7
0.45
0.22
6.4
1.0
0.34
44
0.82
nıklı olan karbonhidrat benzeri maddelerin yenilebilir kısımlarıdır. Suda
çözünen lifler glikoz ve insülin
metabolizmasını da düzelterek diyabetin kontrol edilmesinde yardımcı
olabilirler. Aynı zamanda serum
düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL)
kolesterol konsantrasyonunu azaltırlar. Suda çözünmeyen lifler ise barsak hareketleri ve barsak geçiş süresi
üzerinde olumlu etkilerde bulunurlar. Kabızlık çok sık rastlanan bağırsak fonksiyonu düzensizliklerinden
bir tanesidir. Besinsel lifler dışkı
hacmini ve su miktarını arttırarak
rahatlatıcı etkide bulunurlar. Bunlar
kalın bağırsakta bakteri metabolizması üzerinde de etkili olurlar. Suda
çözünmeyen liflerin tüketimi ile
kolon kanseri arasında ters bir ilişki
vardır. Bu nedenle buğday ve mısır
kepeği gibi suda çözünmeyen lif
oranı yüksek olan gıdaların günlük
diyetlerde daha fazla alınması önerilmektedir. Yapılan çalışmalarda
hipertansiyonu olan total 9227 olgu
18 yıl takip edilmiş, tam tahıllı
gıda ile beslenenlerde
hipertansiyon
riski
azalmış, tam buğday ekmeğinin bu
ilişkide önemli rol
oynadığı saptanm ı ş t ı r .
Beyaz Buğday Unu
364
2.7
15
1.2
22
0.7
33.9
0.12
0.04
1.25
0.44
0.04
26
0.06
Epidemiyolojik çalışmalarda tam
tahıl ürünlerinin tüketiminin tip 2
diyabet riskini ; %20-37 azaltmıştır.
Tam buğday ununun 100 gramında
12 gram civarında besinsel lif bulunmaktadır. Bireyin günlük 2000 kalori enerjiye gereksinimi varsa 20 ila
26 gram kadar besinsel life ihtiyacı
vardır. Besinsel lif içerisinde inülin
denen bir madde vardır. İnülin bir
fruktoz oligomeridir ve buğday, inülinin temel kaynağıdır. İnülin prebiyotik etkiye sahip olup, bağırsakta
bifidobakterilerin yani yararlı bakterilerin büyümesini uyarır.
Glukan ise tam tahıllarda hücre duvarında
önemli bir bileşen olup, bir
glikoz oligomerid i r .
Belirli yiyeceklerin kan şekeri
yanıtı üzerine etkisini karşılaştırmak
için ilk defa 1981 yılında glisemik
indeks (Gİ) kavramı ortaya atılmıştır. Gİ besinlerin yemekten sonraki
ikinci saatte kan glikoz yanıtlarına
dayanan, niceliksel bir değerlendirmedir. Referans besin ile (beyaz
ekmek veya glikoz) aynı miktarda
karbonhidrat içeren besinin bir porsiyonu kıyaslanmaktadır. Gİ diyabet
hastalarının glisemik izlemleri için
oldukça kullanışlı bir araçtır. Düşük
Gİ’ li beslenmenin insülin salınımını
azalttığı, kan lipit konsantrasyonunu
düşürdüğü klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Düşük Gİ’li tam tahıllar
diyabetik hastalarda kan glikoz,
kolesterol, trigliserit vb. yağların
düzeyini düşürmektedir. Tüm bu
üstünlüklerine rağmen tam buğday
unu kullanmanın bazı sıkıntıları
bulunmaktadır. İçinde yağ bulunduğundan dolayı beyaz una göre çok
hızlı bir şekilde acılaşmaktadır. Tam
buğday unundan ekmek yaparken
tam buğday unu hamurunun işçiliği
daha zordur. Ekmek hacminin beyaz
undan yapılan ekmeğe göre daha
küçük olması nedeni ile albenisi
beyaz un ekmeğine göre daha
düşüktür. İç renginin esmerliği,
tüketiciler tarafından istenmeyebilir.
Raf ömrü beyaz ekmeğe göre biraz
daha kısadır. Bu yüzden tam buğday
ununun raf ömrünü artırmak için birçok çalışmalar yapılmaktadır.
Enzimlerle veya fiziksel işlemlerle
raf ömrü uzatılmaya çalışılmaktadır.
Kepek veya tam buğdayın diğer bir
dezavantajı da kepeğin bünyesinde
oldukça yüksek oranda bulunan fitik
asidin gıdadaki Fe, Cu, Zn, Mg başta
olmak üzere bazı minerallerle kompleks oluşturarak onların biyoyararlılığını düşürmesidir. Bu durum
kepeğin gelişme çağındaki çocuklar-
SONUÇ
Günümüzde besinsel lif içeriği
yüksek ürünlerin sağlık üzerindeki
yararlarının anlaşılması tüketicilerde tam tahıl ve tam buğday unundan
yapılan ürünlere olan talebi artırmıştır. Tam tahılların günlük diyette
düzenli olarak tüketilmeleri durumunda kardiyovasküler hastalıklar,
tip 2 diyabet, şişmanlık ve çeşitli
kanser türleri gibi bulaşıcı olmayan
kronik hastalıkların oluşma riski
azalmaktadır. Gelecekte tam buğday unu ekmeğinin tüketimindeki
artış devam edecektir. Tam buğday
unu öğütme ve bu undan ekmek
yapma yöntemi konusunda çözüm
bekleyen konular söz konusudur.
Bu nedenle ileriki yıllarda yapılacak
araştırmalarda bu konulara ve tam
buğday ekmeğinin dezavantajlarını
azaltma üzerine çalışmalara devam
edilmelidir.
KAYNAKLAR
ANONİM 2013. Türk Gıda Kodeksi
Buğday Unu Tebliği. Resmî Gazete. Sayı:
28606. Tebliğ No: 2013/9
ANONİM 2012. Türk Gıda Kodeksi
Ekmek Ve Ekmek Çeşitleri Tebliği. Resmî
Gazete. Sayı: 28163 Tebliğ No: 2012/2
BORNEO, R. VE LEON, A.E.
(2012). Whole grain cereals: functional
components and health benefits. Food
and Function. 3, 110-119.
GÜL,H., DİZLEK,H. 2008.Ekmek
Üretiminde Kepek Kullanılmasının
Beslenme ve Sağlık Açısından Önemi.
Türkiye 10. Gıda Kongresi; 21-23 Mayıs
2008, Erzurum.383-386
HARRİS PJ, FERGUSON LR. 1993.
Dietary fiber: its composition and role in
protection against colorectal cancer.
Mutation Research/Fundamental and
Molecular Mechanism of Mutagenesis,
290 (1): 97-110.
HOLLÆNDER PL, ROSS AB, KRISTENSEN M 2015. Whole-grain and blood
lipid changes in apparently healthy
adults: a systematic review and metaanalysis of randomized controlled studies. Am J Clin Nutr. ;102(3):556-72.
doi: 10.3945/ajcn.115.109165.
JACOBS JRD, PEREİRA M,
SLAVİN J, MARQUART L. 2000.
Defining the impact of whole-grain
intake on chronic disease. Cereal
Foods World, Vol: 45 No:2, 51-53.
MAKALELER
da, emziren kadınlarda veya aneminin yaygın olduğu toplumlarda kullanılmasını önlemektedir. Fitik asidin olumsuz etkilerinin önlenmesi
için, besinsel lif oranı yükseltilmiş
ekmek defitinizasyon işlemi yapılarak üretilmelidir.
KAHLON TS, CHOW FI, HOEFER JL, BETSCHART AA. 2001. Effect
of wheat bran fiber and bran particle
size on fat and fiber digestibility and
gastrointestinal tract measurements in
the rat. Cereal Chemistry, 78(4): 481–
484. MELLEN, P.B., WALSH, T.F. VE
HERRINGTON, D.M. (2008). Whole
grain intake and cardiovascular disease: A meta-analysis. Nutrition,
Metabolism
&
Cardiovascular
Diseases.
18,
283-290.
OZKAYA,H:2004. Buğday kepeğinin
defitinizasyonu için uygun yöntemin
belirlenmesi. Ankara Üniversitesi
bilimsel araştırma projesi kesin raporu. SLAVIN J, MARQUART L,
JACOBS JR.D. 2000. Consumption of
whole–grain foods and decreased risk
of cancer: proposed mechanism.
Cereal Foods World, Vol: 45(2): 54-58.
SLAVIN, J.(2004). Whole grains
and human health. Nutrition Research
Reviews, 17:99–110.
SULLIVAN KRO. 1998. Fiber
and its role in health and disease.
International
Journal of Food Sciences and
Nutrition, 49: 9-12.
ŞANLIER,N.2012. Tam tahıl
ürünleri ve sağlık üzerine etkileri.Tam
Buğday Ekmeği Simpozyumu. 4954.Ed.prof.Dr.Hamit KÖKSEL, Halil
KAYA. Endüstriyel Fırıncılar Birliği
Yayın No: 1. ISBN: 978-9944-473-439.Ankara ŞANLIER,N.2015. Buğday,
Ekmek ve Sağlık. Türkiye Un
Sanayicileri
Federasyonu
11.
Uluslararası Kongre ve Sergisi
“Buğday
ve
Sağlık”
. w w w. u s f . o r g . t r / T R / d o s y a / 1 3 0 7 5 / h / t u s a f n e v i n - s a n l i e r. p p t
http://wholegrainscouncil.org/newsroom/whole-grain-statistics.Whole Grain
Statistics erişim tarihi: Kasım 2015
www.ars.usda.gov/nutrientdata/s
r. USDA National Nutrient Database
for Standard Reference. .erişim tarihi:
Kasım 2015
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Yapılan çalışmalarda kan kolesterol
düzeyini düşürdüğü yönünde veriler
bulunmaktadır. FDA’ın önerisi
günde 3 gram alınması yönündedir.
Bu durma göre besinsel lifin sindirim sistemi, kolon, kalp damar hastalıkları, kanser, diyabet gibi pek
çok hastalıkla ilişkisi vardır. Tam
tahıl ve ürününün tüketimi sonucunda bu hastalıklara yakalanma riski
%20 ila %50 oranında azalmaktadır.
21
KARACADAĞ’ın
Bereketi
Mehmet MERCAN- Gazeteci-yazar
KARACADAĞ
“Karacadağ” her kış hürrem Bu istiğrak yuvasını.
Beyaz kürke bürünürdü, Gönlüm burda kapdırmışdı,
Yüksekteydi küdübhanem Bütün şi’re hülyasını.
Penceremden görünürdü. Babam bir gün dedi; “Dalgın,
Çocuklukda penceremin, Hep okursun biraz da bak,
Ufukları bu dağlardı, Karşındaki karlı dağın,
Aşıkıydım ben “Hücre”min Şiirleri daha sıcak...”
İçinde bin his çağlardı.
Babam bana yabdırmışdı, (Ziya Gökalp- 1922)
Günümüzde her ne kadar
çorak, kupkuru görünüyorsa da
eskiden Karacadağ, silme ormanlıkmış ve de bereketli.
Hoş, bereketini günümüzde de
sunuyor ya.
Denilebilir ki; En güzel otlaklar,
en
güzel
yaylaklar
Karcadağ’dadır. Kar sularıyla beslenen, binlerce kaynaktan fışkıran billur sular “Hamravat” adıyla çevreye
bereket dağıtır, insanlara şifa olur;
Kanuni Sultan Süleyman’a olduğu
gibi.
Evliya Çelebi, Karacadağ’ın
karlı doruklarındaki billur pınarlardan köpük köpük akan Hamravat
Suyunun ünlü Padişah Sultan
Süleyman’a şifa verdiğini bir güzel
anlatır...
“Osmanlı’nın yükselme devrinin ünlü hükümdarı Kanuni Sultan
Süleyman ikinci İran seferine çıkarken, o günkü adıyla AMİD’e ikinci
kez gelerek Karacadağ’da konaklar.
Halep’ten geliyordu ve hastaydı.
Hekimleri O’na Karacadağ
havasının, suyunun iyi geleceğini
söylerler.
Diyarbakır’a geldiği 29 Eylül
1549 gününden 4 Kasım gününe
kadar kaldığı 37 gün süresince hem
Karacadağ’ın havası, hem de şifalı
HAMRAVAT SUYU iyi gelir
hükümdara…
Derler ki, Sultan Süleyman iyileşince Yaradan’a şükretmiş ve o
ünlü sözünü burada söylemiş;
“Karacadağ çorak
görünür”, gökten
yağmışçasına taşlıktır.
Ama bereketlidir. Dağın
çevresindeki otlaklarda,
yaylaklarda beslenen
hayvanların eti,
sütü mis kokar...
“Alem içre muteber bir nesne
yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir
nefes sıhhat gibi...”
Burada iyileşen Padişah şifalı
Hamravat suyunun kente taşınarak
halkın faydasına sunulmasını sağlar.
Hatta bunun için bir de vakıf kurdurur.
KARACADAĞ PİRİNCİ
Dedik ya; “Karacadağ çorak
görünür”, gökten yağmışçasına taşlıktır. Ama bereketlidir. Dağın çevresindeki otlaklarda, yaylaklarda
beslenen hayvanların eti, sütü mis
kokar. Urfa sade yağının, örgülü ve
otlu Diyarbakır peynirinin ve de
ünlü “Karacadağ Pirinci”nin lezzeti
emsalsizdir.
Ve ilkbaharda hemen her sofranın olmazsa olmaz lezzeti, onlarca
tür yemeği yapılan “Kenger” yalnız
ve yalnız Karacadağ’da yetişir…
Bölgenin göçerlerinin vatanıdır
Karacadağ.
Binlerce göçer, kara kıl çadırlarını kurdukları Karacadağ yaylalarında özgürce yaşarlar. Kışın güneye Viranşehir, Ceylanpınar düzlüklerine iner, yazın da Karacadağ’ın
serin, sulak yaylalarına çıkarlar…
DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ
Karacadağ’ı böyle anlatır bazı
yazarlar.
Öyle de olur.
Ama kim ne derse desin
Karacadağı’nın en ünlüsü, adıyla
anılan pirincidir.
Ve her Diyarbakırlının sofrasının baş menüsüdür “Karacadağ
Pirinci.”
Öyle
ki,
gurbetteki
Diyarbakırlı için memleketten gelen
en makbul hediyedir.
Karacadağ Pirinci’nin bu denli
ünlenmesinin sebebi, yörenin su
kaynaklarının çokluğu, toprağın
bereketidir, dağın eteklerindeki
sulak, verimli madraplardır.
Yöre insanlarının bin bir emekle taşlardan temizledikleri alanlarda
oluşturdukları “Madrap” denilen
ekim alanları özenle hazırlanır
pirinç ekimine. Madraplar, ekimden
çok önce küçükbaş hayvan sürüleri-
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
“…. Karacadağ ağaçsız bir
dağdır. Taş istilasındadır adeta. Ne
ağaç, ne bin bir çeşit çiçek var ortada. Her yer simsiyah taşlarla
kaplı… Bu haliyle bile yoksulluğun, göçerlerin sığınağıdır. Bütün
ağaçlarını kaybetmiş, çırılçıplak
kalmış olsa da…”
23
DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ
nin sağım alanı olarak kullanılır.
Haftalarca süren sağım ve sürülerin
dinlenme noktaları, çeltiğin ekileceği alanlar olduğu için, hayvan gübresinin toprağa karışması kolaylaşır.
Bilerek yapılan bu işlem sayesinde
toprak kendiliğinden doğal yolla
gübrelenmiş olur.
Bir başka ifade ile “Karacadağ
Pirinci kesinlikle ve kesinlikle
doğaldır ve içinde kimyasal hiçbir
katkı yoktur…”
Buradaki hayvancılık, yörede
ekim zamanında tohumun toprağa
karışmasını kolaylaştırır. Ve kuşkusuz soğuk suyun çeltiğe verdiği dirilik de Karacadağ pirincinin kalitesini yükseltir.
“Karacadağ Pirinci’nin lezzeti,
diğer pirinç çeşitlerine göre suyu
fazla çekmesi, tanelerinin dolgunluğu, pişirim sonrasında lapalaşmama-
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Adı volkanik
Karacadağ’la bütünleşmiş
olan pirincimiz,
yüzyıllardır
hükümdarların yemek
ziyafetlerinde,
bayramlarda, mevlitlerde
yine Karacadağ
tlaklarında beslenen mor
koyunların lezzetli etiyle
baş sırada
yer alması boşuna
değil...
24
sı, tanelerinin birbirine yapışmaması, diri oluşu, sunî gübreye ihtiyaç
duymayışından kaynaklanır.
Diyarbakır’da çeltik ekimi ve
ticaretiyle uğraşan büyük, geniş aileler vardı.
Yörede, Diyarbakır genelinde
talep görmesi de bundandır.
Pirinççi,
Pirinççioğlu,
Özpirinçiçi aileleri gibi… Bu aileler
arasında Diyarbakır’ın ticari hayatında önemli rol almış çok sayıda
tüccar olduğu kadar, ünlü bürokrat ,
politikacı, devlet adamı, bilim adamı
ve edebiyatçı yetişmiş bunların çoğu
kendi alanlarında ünlenmişlerdir.
Bilinen o ki; adı volkanik
Karacadağ’la bütünleşmiş olan
pirincimiz, yüzyıllardır hükümdarların yemek ziyafetlerinde, bayramlarda, aşiretlerin düğün, barışma,
toplu yemeklerde, mevlitlerde yine
Karacadağ otlaklarında beslenen
mor koyunların lezzetli etiyle baş
sırada yer alması boşuna değil…
Karacadağ Pirinci asırlarca
Diyarbakır ticaretinin, yöre ekonomisinin lokomotifidir.
Yakın yıllara kadar Karacadağ
çevresindeki verimli madraplarda
üretilen çeltikler Diyarbakır’da,
çoğu Mardinkapı’da Hevsel bahçelerinin içinde, Ben-ü Sen’de, Gazi
Köşkü yolunda, Hatun Kastalı bitişiğinde, Şemsiler’in doğusunda yer
alan çeltik değirmenlerinde/ dinklerinde işlenirdi. Toplanan yaş çeltikler dinklerin damlarına serilir, günlerce güneşte kurutulur, sonra da
öğütülür piyasaya sürülürdü…
Bilesiniz ki pirinç, çeltik halinde iken güneşi sever, ama kabuğundan sıyrılıp pirince dönüştüğünde
kesinlikle güneş görmemelidir.
Güneş gören pirincin tadı bozulur,
pişirildiğinde kırılır, ufalanır, lapalaşır. Bu nedenle pirinç ekiminde de
muhafazasında da özen gerektirir…
Ünlü şairimiz Cahit Sıtkı
Tarancı’nın
ailesi
de
Pirinççizadelerdendi. Babası Sıtkı
efendinin, bu aileye mensup olmasına karşın, 21 Haziran 1934 tarihinde
Soyadı Kanunu çıktığı günlerde, o
yıl pirinç ekiminden çok zarara uğradığı için sinirlendiği ve tüm akrabaları “Pirinççioğlu” soyadını aldıkları
halde onun buna uymadığı ve kendine “Tarancı” soyadını seçtiği bilinen
bir olaydır.
Yine bilindiği gibi, Tarancı ya
da
Tarançi
sözcüğü;
Doğu
Türkistan’ın yukarı kesimlerinde
yaşayan ve soyları Uygur Türklerine
dayanan
halkların
dilinde
çiftçi/tarımla uğraşan anlamındadır…
KENGER
Karacadağ'ın bir başka lezzetidir kenger.
Baharda dağın doruklarındaki
karlar erimeye başladığında topraktan fışkırır. Biraz güneş gördüğünde
dikenli yaprakları kırmızı toprağı
yeşile boğar adeta. Gövdesi toprağın
derinliklerine uzanır. Kara, soğuğa
dayanıklıdır.
Her taşın altında biten kenger,
yöre insanının vazgeçilmez yemeğidir.
Son yıllarda lüks lokantalarda
da aranan menüdür kenger.
Bahar mevsimi boyunca evlerde etli güveci yapıldığı gibi yumurtalı, yoğurtlu kızartması, yoğurtlu
çorbası, zeytinyağlı sade kızartması
da sofraları süsler.
Yemeklerde, beş-on santim
uzunluğundaki etli ve süt beyaz göv-
Sadece ve sadece Karacadağ’ın
volkanik taşlıklarında yetişen,
Diyarbakır, Siverek, Viranşehir ve
daha birçok yerde pazarlarda satılır.
Yörenin köylü kadınları sabahın
çok erken saatlerinde, ellerinde sivri
demir çubuklarla kenger toplamak
için Karacadağ'a akın ederler.
Kenger inatçı, dikeni yakıcıdır.
Kısaca, mevsiminde kenger
yörenin yoksuluna aştır, iştir…
VE
ORMANLARI
KARACADAĞ
Dedik ya, 200 yıl öncesine
kadar Karacadağ silme ormanlıkmış. Sık ormanlar geçit vermezmiş.
Bu ormanlarda yırtıcı kaplanlar, dağ
keçileri, benekli parslar, leoparlar,
yaban domuzları yaşarmış.
Diyarbakır ve çevresindeki
tarihi anıtlara işlenmiş yırtıcı hayvan figürlerinin, kitabeler arasına
ustaca yerleştirilmiş gizemli kaplan,
boğa, şahin, geyik kabartmalarının
anavatanı Karacadağ’dır .
Bir başka ifade ile bu figürlerde yer alan tüm yırtıcı hayvanlar
çok değil, 200 yıl öncesine kadar
Karacadağ’da yaşayan canlılardı.
Bu yırtıcı hayvanları günümüzde ne yazık ki ancak taş kabartmalarda görebiliyoruz…
Çünkü, ormanlarla birlikte
bunlar da yok olup gitmiş…
Son 4-5 yıl içinde önce 2010
yılında Siirt’in Eruh ilçesinde, ikincisi de 2013 yılı Kasım ayında
Diyarbakır’ın Çınar ilçesinde görülüp vurulan iki Anadolu Leoparı’nın
Karacadağ menşeli olabilecekleri
öne sürülüyorsa da nereli oldukları
konusu ne yazık ki henüz tam olarak anlaşılmış değil.
Ancak, Çınar’da çobanlara saldıran ve öldürülen leoparın
Karacadağlı olduğunu öne sürenler
da oldu.
Bu arada Harran bölgesinde
yer alan Tek-tek dağlarında köylülerin zaman zaman yırtıcı hayvanlara
rastladıklarını söylemeleri hatırdan
çıkmamalı…
Böylece yüzlerce BALTACI
tutuldu. Baltacılar kalabalık gruplar
halinde silahlı Jandarmaların, kolcuların korumasında harekete geçtiler.
Evliya
Çelebi,
Seyahatname’sinde Karacadağ'dan
bahsederken, sığ ormanlık alanların
var olduğundan söz eder. Bunu
anlatırken de Urfa-Diyarbakır arasında yolculuk yaparken ağaçların
yoğunluğu yüzünden güneşi göremediklerini anlatır…
Vali Paşanın resmi görevli baltacıları yörede aylarca kesim yaptılar. Sonuçta Diyarbakır-Siverek
yolu açılmış oldu.
Karacadağ ormanlarının bir
ucu Siverek’te bir diğer ucu
Diyarbakır’ın
girişindeki
Seyrantepe’ye kadarmış…
Peki, ne olmuş böylesine geniş
alanları kaplayan ormanlara?
Hayli ilginç, bir öyküsü var
bunun.
Ve bu öykü 1870’li yıllarda
Diyarbakır’da valilik yapmış, kente
hayli hizmetler vermiş Vali Kurt
İsmail Hakkı Paşa’ya uzanır.
Kurt İsmail Hakkı Paşa gerçekten de kente hizmetler vermiş bir
yöneticidir.
Birçok bayındırlık hizmetleri
onun zamanında gerçekleşmiştir.
Diyarbakır tarihinde önemli
yeri olan Kurt İsmail Hakkı Paşa,
Diyarbakır-Siverek arasında güvenli bir yolun açılmasını kararlaştırır.
Ama ne çare, Karacadağ’daki
ormanlar geçit vermiyordu. Üstelik
bu ormanlarda kalabalık eşkıya
grupları da barınıyordu. Bu eşkıyalar fırsat buldukça köylere baskınlar
veriyor, yol kesiyor, dağa adam kaldırıyorlardı. Eşkıyalar her tarafı
haraca bağlamışlardı. Halk bizar
olmuştu…
Vali Paşa’nın düşüncesine göre
bu yol açılırsa hem SiverekDiyarbakır arasındaki mesafe kısalmış hem yolcular ve kervanlar
güvenli bir yola kavuşmuş, hem de
jandarmanın eşkıya takibi kolaylaşacaktı…
Tabii bu arada geniş bir ormanlık alan da yok edildi.
Keşke bununla kalsa.
Sonraki yıllarda bu bölgedeki
ağaçların bu kez Maden’deki Bakır
Fabrikası’nın ocaklarını ısıtmak için
kesilmesine karar verilir. Yine
Devletin
resmi
baltacıları
Karacadağ’a üşüşürler. Binlerce
dönümlük ormanlık alandaki ağaçlar bir kez daha yerlere serilir. Bu da
yetmez, Aynı şekilde Ergani, Piran
ve Elazığ dağlarındaki ormanlar da
Karacadağ’ın akıbetine uğrar.
Ormanlardan kesilen odunlar
vagonlarla Maden’e taşınır.
Bu kesim yıllar sürer.
Ormanlar tükeninceye kadar...
Dahası, o tarihlerde Osmanlı
sınırları içinde bulunan Musul ve
Bağdat’da zorlu bir kış yaşanır.
Yöneticiler, düşünür taşınırlar ve
sonunda gözler yine Karacadağ
Ormanlarına çevrilir. Baltacılar yine
harekete geçerler.
Dicle kıyıları boyunca uzayan
ormanlardan kesilen ağaçlar nehir
üzerinde çalıştırılan kelekler, yanı
sallarla Musul ve Bağdat’a taşınır.
Böylece bu kentlerinin yakacak
ihtiyacı da bölgemizdeki ormanlardan kestirilen odunlarla karşılanır.
Ve sonunda ne yazık ki bölgemizdeki ormanlar tükenir.
Dağlar tepeler çıplak bozkıra
döner, Kararacadağ misali...
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Bahar başlarında yetişmeye
başlayan kenger, mayıs ortalarında
yeşilliğini kaybeder, kartlaşır,
dikenleşir.
DİYARBAKIR'IN GÜ Z ELLİ̇ K LERİ
desi kullanılır, köylerde ise dikenleri kurutulup kışlık yakacağa ayrılır.
25
köylerimiz
Buram buram kültür kokan,
Dolu dolu yaşamların sürdüğü;
Konukseverlik, yardımlaşma ve akrabalığın
Tüm içtenliği ile yaşandığı yerdir köylerimiz
Her bir adımı kültür kokan köylerimizde,
tarihe tanıklık etmiş bir köyümüzü konu aldık
bu sayımızda.
Arkadaşlarımız; her bir yanı tarih kokan Sesverenpınar
Köyü’nü sizler için ziyaret ettiler…
İşte; Diyarbakır’ın Ergani İlçesine bağlı Sesverenpınar
Köyü’nden dergimizin sayfalarına yansıyanlar…
Sesverenpınar
Köyü
Sultan TEKİN-Serpil AKDEMİR - Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü,
Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü
1. Muhtarım bizlere köyünüzden bahseder misiniz?
Ben uzun yıllardır bu köyde
muhtarlık yapıyorum adım Eniş
Yorulmaz’dir.
Geçmişte
Köyümüzün eski ismi Hilar olarak
bilinirdi, neden Hilar ismi olduğuna
değineceğim elbet, ama dediğiniz
gibi öncelikle sizlere köyümüzden
bahsedeyim.
Sesverenpınar, düzlük bir alana
kurulmuş 24 haneli bir köydür.
Köyümüzün başlıca geçim kaynağı
tarım ve büyükbaş hayvancılıktır.
Köyümüzde en çok yetiştirdiğimiz
tarım ürünleri arpa, mercimek,
nohuttur. Ayrıca sebze yetiştiriciliği
de yapıyoruz.
Köyümüz; tarihi mirasları ile sit
alanı olarak kabul edilmiş, eşsiz
güzelliklere sahip bir köydür.
Köyümüz için yaptığımız tüm çalışmaları, yine köyümüzün tarihi dokusunu koruyacak şekilde ve gerekli
yerlerden izin alarak planlı ve programlı olarak hayata geçiriyoruz.
Örneğin evlerimizde su akan bir
musluk yoktu, suyu evlere getirmek
için sondaj yaptık, su deposu yaptık,
köyün suyunu evlere getirdik. Artık
suyumuz evlerimizin musluklarından akıyor. Suyun evlerimizde
akmasıyla birlikte özellikle kadınlarımız büyük bir rahatlığa kavuştu.
Çünkü suyu evlere kadar taşımak
artık gerilerde kalmıştı… Suyun
yanı sıra bozuk olan köy yollarımızı
da onardık.
Muhtarım köyünüzde taziye ve
düğünler nerede ve nasıl yapılıyor?
Eskiden düğünler köy meydanında davullu zurnalı yapılırdı.
Şimdi ise gençler Ergani’de düğün
salonunda yapıyorlar düğünlerini.
Taziyelerimize
gelince;
Köyümüzde taziye için taziye çadırları kuruluyor. Burada yemek veriyoruz. Gelen misafirlerimizi ağırlıyoruz.
Köyünüzde kadınlara ve genç
kızlarınıza yönelik kurslar açılıyor
mu?
Köyümüzde zaman zaman
dikiş nakış kursu, okuma yazma
kursu açılıyor. Kadınlarımız bu
kurslar sayesinde okuma yazma
öğreniyorlar, boş zamanlarını hep
birlikte üreterek değerlendiriyorlar.
Dikiş-nakış, Dantel veya oya
gibi el emeği göz nuru ürünler
hala yapılıyor mu bu şirin köyümüzde?
Eskiden dantel, evlenme yaşına
yaklaşmış genç kızların çeyizleri
için çok yapılırdı. Kızlarımızın
çeyizlerindeki en önemli şey el
emeği, gözlerinin nuruyla yaptıkları
dantellerdi. Ama şimdilerde dantellerin yerini oyalar aldı.
Her köyün kendine özgü bir
yanı vardır, sizin köyünüzün özelliği nedir?
Röportajımın en başında da
değineceğimi söylemiştim sizlere…
İşte Sanırım şimdi tam yeri, bugünkü Sesverenpınar Köyü’nün geçmişteki adı Hilar olarak bilinirdi.
Neden Hilar olarak bilinirdi? derseniz köyümüz ilk yerleşim yerlerinden biri olan Çayönü’nü ve Hilar
mağaralarını sınırları içerisinde
barındırmasından dolayı zamanla o
yerin ismini almıştır. Hilar mağara-
Öyleyse bizler de bu güzel
köyün tarihini biraz daha yakından tanıyalım düşüncesiyle, Eniş
muhtarımızla sohbet etmeye devam
edelim diyoruz…
DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ
Çocuklarımız eğitim ve öğretimlerinin ilk dört yılını, köyümüzün içinde bulunan Sesverenpınar
Köyü İlköğretim Okulu’nda tamamlıyorlar. Dört yılın sonunda çocuklarımız eğitimlerine Ergani’de
devam ediyorlar.
ları, Anadolu'nun en eski mağara
yerleşimlerindendir.
Mezopotamya'nın bu önemli parçası Taş Devrinden günümüze kadar
çok sayıda medeniyete ev sahipliği
yapmıştır. Asurlular, Partlar, Doğu
Romalılar, Anadolu Selçukluları ve
Osmanlıyı bu minvalde sayabiliriz.
Bu medeniyetler Hilar Mağaralarını
kendi ihtiyaçları doğrultusunda
çeşitli amaçlarla kullanmışlardır.
Hayvan barınağı, kervansaray, medrese olarak kullanımını örnek olarak
verebilirim. Bu yüzden uzun yıllar
boyunca köyümüzün ismi Hilar olarak telaffuz edildi. Yani köyümüzün
her bir yanı aslında bir bakıma tarih
kokuyor desek yeridir…
Dünya tarihine yön vermiş
medeniyetlere ev sahipliği yapmış
Çayönü’nün köyümüz sınırları içinde bulunduğunu söylemiştim. Şimdi
Biraz da Çayönü’nün tarihimiz açısından önemi nedir ona değineyim…
Çayönü Yakındoğu'nun tarım
döneminin en büyük yerleşim kalıntılarını barındırıyor. Çayönü, avcı toplayıcı toplumların buğday ekip biçmeye başlaması ve hayvanları evcilleştirmesiyle insanoğlunun yerleşik
hayata geçtiği ilk yerleşim yerlerinden biridir. Bugün ki hayatımızın
temellerinin atıldığı Çayönü, insanlığın yerleşik hayata geçişini kesintisiz
olarak gösteriyor. Bu açıdan gelişim
serüvenimizi anlamada önemli bilgiler sağlayan bir kaynaktır.
Anlattıklarınızdan,
Köyünüzün tarihin büyük bir bölümüne tanıklık ettiğini anlıyoruz,
Peki köyünüzün tarihi ile ilgili herhangi bir kaynak mevcut mudur?
Yazar
Müslüm
Üzülmez
“Çayönün’den Ergani’ye Uzun Bir
Yürüyüş” ve “Hilar” adlı kitaplarında köyümüzün sınırları içinde bulunan Çayönü ve Hilar mağaralarını
tarihi bilgiler ışığında anlatıyor.
Yine, Yazar Şerafettin Güneli’nin
yazdığı "Bütün Yönleri ile Ergani”
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Köyünüzde okul var mı, varsa
ne durumda?
27
DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ
adlı kitabı ilçemizi ve köyümüzün
tarihi mekanlarını anlatan ünlü bir
kitaptır.
Prof. Dr. Mehmet Özdağ’ın editörlüğünü yaptığı “Türkiye’de
Neolitik Dönem” serisinin ilk cildinde Çayönü yerleşiminde yapılan
kazı çalışmaları tüm yönleri ile ele
alınmıştır.
Köyünüzde yaşamış ya da
buralı olan kariyer sahibi kimseler
var mı?
Köyümüzün ileri gelenlerinden
Kenan Bey’in oğulları Yazar
Şerafettin Güneli ve Prof. Dr. Zülküf
Güneli’nin isimlerini yad edebiliriz.
Prof. Dr. Zülküf Güneli Dicle
Üniversitesi Mimarlık fakültesinde
iki dönem dekanlık yaptığını da
belirtmek isterim.
Muhtarımızla sohbetimizi noktalamaya yaklaşırken, Sesverenpınar
Köyü’ne özgü yemekleri de soramadan edemedik… Muhtarımız daha
sorumuzu duymadan durumu anlamış olmalı ki ‘bölgeye mi özgü
yoksa köyümüze mi bilemiyorum
ama bizim köyün bütün kadınları
çok hamarattır’ diye konuyu kendi
açıyor.
Bunlardan biri de benim hanımım; şimdi gidin bakın, hele konu
yemek olunca adeta ellerinden lezzet
akıyor…
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Ve bizler muhtarlıktan ayrılmak
üzere doğruca evlerinin yolunu tuttuk Aynur Hanım’ın evine doğru
yola koyuluyoruz…
28
Evlerine yaklaştığımızda bahçede oturan Aynur Hanım bizleri
görünce sıcacık bir tebessümle yanımıza
doğru
ilerledi…
Selamlaşmanın ardından köyün en
becerikli hanımlarından biri ile sohbet etmeye başlamıştık bile…. Aynur
Hanım neler yapıyorsunuz? Bir
gününüzü anlatır mısınız bizlere...
Sabah beşte kalkıyorum, sobayı
yakıyorum, kahvaltıyı hazırlıyorum.
Günlük ev işlerini yapıyorum kızımla beraber. Hayvanlarımız var onların bakımını yapıyoruz. Bazı günler
misafirlerimiz oluyor onlarla hasbihal ediyoruz, onları ağırlıyoruz.
Kaç
çocuğunuz
var?
Çocuklarınız ne işle meşgul?
Beş çocuğum var, bir tanesi
okuyor(orta sona gidiyor)Bir kızım
evli, torunlarım var. Diğer çocuklarım da ev işlerinde ve hayvan bakımında bize yardımcı oluyorlar.
Şimdi asıl konumuza gelelim
diyor ve bizleri güler yüzle karşılayan Aynur Hanım’a Yöresel yemeklerini soralım diyoruz…
İçli köfte en sevilen yemeklerimizden biridir. Gözleme ve dolma
da misafirlerimize ikramlarımızın
vazgeçilmez yemeklerindedir. Hedik
ise sulu yemeklerimizin gözdesidir.
Hedik nasıl bir yemek biraz
anlatır mısınız?
Dövme ve nohut haşlanıyor,
soğan kızartılıyor salça ve su ile bu
malzemeler karıştırılıp kaynatılıyor
ve çok lezzetli bir sulu yemek ortaya
çıkıyor…
Yemek demişken konu yine su
meselesine geliyor ve bir kadın olarak; suyun, omuzlarındaki ağır
yüklerini nasıl hafiflettiğini anlatırken, Aynur Hanım’ın gözlerinin içi
gülüyor…
Eskiden evimizde su yoktu.
Suyu eve eşeklerle taşıyorduk.
Yemek yapmak ayrı bir dert, çamaşır
yıkamak
ayrı
bir
dertti…
Çamaşırları elde yıkıyorduk. Şimdi
evimizde musluklardan su akıyor,
çamaşırlarımızı makinede yıkıyoruz.
Eskiden bütün vaktimiz iş güçle
geçiyordu. Şimdi dinlenecek, iki çift
lafın belini kıracak sohbetler için
vaktimiz oluyor. Suyun evlerimize
girmesiyle birlikte bizler için hayat
kolaylaştı anlayacağınız.
Aynur Hanım’la samimi sohbeti
geride bıraktıktan sonra, bizlerle
köylerine dair konuşmak isteyen bir
genç çıktı karşımıza… Biz de sohbet
etme isteğinden dolayı gencimize
teşekkür ediyor ve hemen ses kayıt
cihazımızı ona doğru yöneltiyoruz…
Adım Mücahit Pınar öncelikle
buraya geldiğiniz için sizlere çok
teşekkür ediyoruz. Köyümüz çok
güzel bir köy, hem tarihi hem doğal
güzellikleriyle
bölgenin önemli
değerlerindendir.
Köyümüz iyi bir
tanıtımla
tarih
turizminin gözde
mekanlarından
biri
olabilir.
Köyümüz
bu
değerleriyle gençlere iş olanakları
sağlayacak potansiyele sahiptir.
Köyde örnek alabileceğiniz
kişiler var mı? Hangi açıdan örnek
alıyorsunuz?
Köyümüzün muhtarını örnek
alıyorum. Çok yufka yürekli ve merhametli bir insandır, birinin parmağı
acısa muhtarımızın içi sızlar. Çok
geniş gönüllü ve yardım severdir.
Kendisinin sahip olduğu insani
değerler biz gençler için yol gösterici oluyor.
Bizim köyümüz tarihe tanıklık
etmiş bir köydür. Köyümüze çok
sayıda turist gelir, buradaki mağaraları, kayaları gezerler ve buralarla
ilgili birçok soru sorarlar. Sizler
şimdi tarihi bir köyün elbette ki bir
rehberi olmalı diye soracaksınız
bana, siz sormadan ben söyleyeyim
istedim☺
Mücahit Pınar’ın vermiş olduğu bilgiler doğrultusunda bizler de
Sesverenpınar Köyü’nün tarihini
daha yakından görmek ve anlamak
için; daha fazla zaman kaybetmeden hemen rehber Barış Aslan’la
görüşmek üzere yola koyulduk…
Ve işte Barış Aslan’la gerçekleştirdiğimiz ropörtaj;
Bize Hilar Mağaraları’nın
tarihini anlatır mısınız kısaca?
Ergani İlçesi, Sesverenpınar
Köyü sınırları içinde yer alan Hilar
Mağaraları tarihin güzelliklerinin
İki farklı kaya kesim yöntemi
kullanılmış. İlkinde iki kaya arasına
kuru ağaç konularak, ağaca bolca su
verip ağaç şişiriliyor, şişen ağaç
kayayı zorladığı için kaya patlıyor.
İkinci bir yöntem ise; kışın kayanın
etrafı kapatılarak suyla dolması
bekleniyor, etrafı suyla dolan kaya
bir süre yerinden çıkarılmaya hazır
hale
geliyor.
Doğu
Roma
Medeniyeti M.S. 6. Yüz yıla kadar
burada
hüküm
sürüyor.
Romalılardan sonra gelen medeniyetler burayı ev ve otel olarak kullanmışlardır. Selçuklular burayı
genişleterek kervansaray ve medrese olarak kullanıyorlar. Alt kat hayvan barınağı olarak kullanılırken üst
kattaki odalar kervansaray ve medrese için kullanılıyor. Buradan da
anlaşılacağı üzere iç hacmi bayağı
geniş Hilar Mağaralarının.
Kervansaraydan bahsettiniz o
halde buranın ticari bir önemi de
olmalı?
İpek yolunun bir kolu buradan
geçtiği için ticari olarak hareketli
bir bölge üzerinde yer alıyor Hilar
Mağaraları. Buradan geçen kervanlar da kışı ya da geceyi geçirmek
için Hilar Mağaralarının kervansarayında konaklıyor.
Çayönü buraya yakın mı?
Çayönü buranın 800 metre
Çayönü’nün insanlık tarihi
açısından önemi nedir?
Avcılık ve toplayıcılık döneminde insanlar bir yere gelip oradaki besinleri tükettikten sonra besin
bulmak için başka bir yere göç ediyordu. Buğdayın ilk kez ekilip biçilmesiyle yerleşik hayat başlamış
oldu. Hayvanlar evcilleştirildi, bitki
liflerinden giysiler yapıldı, çanak
çömlek insan hayatındaki yerini
aldı. Özetle Çayönü bu bölgede
buğdayın ilk kez ekilip biçilmesi
sayesinde ilk kez yerleşik hayata
geçtiğimiz yer olma şerefine erişti.
Yani bu gün ki medeniyetimizin ve
hayatımızın çağladığı pınarın kaynağı Çayönü’dür.
Buradaki kalıntılar yerleşim
yerine mi ait?
Evler kerpiçten yapıldığı için
sadece temeller kalabilmiş günümüze. Avcılık ve toplayıcılığın yapıldığı evrede yuvarlak kulübelerde
yaşanıyordu. Yabani buğdayın ekilmeye başlandığı evrede ızgara planlı yapılara geçildi. Bu yapılarda
bulunan hava kanalları sayesinde ev
rutubetten korunmuş oluyordu.
Koyun ve keçinin evcilleştirildiği
dönemde hücre yapılı evler kullanılıyordu. Baklagillerin yoğun tüketildiği dönemin başı ise kanallı yapıların kullanımına denk geliyor. Bu
dönemden sonra baklagillerin kullanımı artarak devam ediyor ve taş
döşemeli yapılar ortaya çıkıyor.
Buradaki önemli yapılardan
biri de “kafataslı yapı” olarak adlandırılan ancak ev olarak kullanılmayan bir yapıdır. 1981’de yapılan
kazılarda içinde yetmiş kadar insanın kafatası bulunduğu için bu ad
veriliyor. Sonraki kazılarda bu yapı
içinde kafatası dışında da kemikler
bulundu. Yapılan incelemeler sunucunda buraya ayrıcalıklı kişilerin
gömüldüğü kanısına varıldı. Bu
arada Tanrı heykeli olarak yapılan
dikili taşlardan da bahsetmeden
geçemeyeceğim. Köy meydanı olarak kabul edilen alanda bulunuyor
bu dikli taşlar ve dini törenlerde
kullanılıyor. Konut planlarına benzer şekilde daha geniş olarak inşa
ediliyor. Dikili taşların içinde metal
ve kilden eşyalar ve ev maketleri
gibi statü göstergesi eşyalar bulunuyor.
Çayönü kazı çalışmaları ne
zaman başladı?
1963
yılında
İstanbul
Üniversitesi
ve
Chicago
Üniversitesi
işbirliği
ile
“Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi
araştırmaları” projesi ile 1964 yılında Halet Çambel ve Robert j.
Braidwood başkanlığında kazı
çalışmaları başlıyor.
Burada kazı faaliyetleri hala
devam ediyor mu?
20 yıl kadar ara verilmişti. Bu
sene
Çanakkale
Üniversitesi
Arkeoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr.
Aslı Erim Özdoğan başkanlığında
yılda iki aylık çalışma ile on yılda
bitirilmesi planlanıyor.
mı?
DİYARBAKIR’IN GÜZELLİKLERİ
Bu kayaları o dönemde hangi
yöntemlerle çıkarılıyor?
kuzeyinde. Hilar Mağaralarını tanıdığımıza göre Çayönü kalıntılarını
görmeye gidebiliriz artık.
Kazı alanı çitlerle çevrili alan
Evet. 60 dönümlük bir alanı
kapsıyor. Örnek yapım çalışmalarına bu sene başladılar. Önümüzdeki
süreçte hem kazı çalışmaları hem
örnek yapım çalışmaları devam edecek… rehberimize bizlere vermiş
olduğu bilgilerden dolayı teşekkür
ederek; tarihe tanıklık etmiş
Sesverenpınar Köyü’nde bulunmanın ve o atmosferi solumanın ayrıcalığını yaşadık…
Eğer bir gün sizin de yolunuz
düşerse, görülmesi gereken tarihi
bir köydür Sesverenpınar Köyü…
Mayıs sayımızda Diyarbakır’ımızın
başka bir müstesna köyünde buluşmak üzere…
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
doğa güzelliğiyle buluştuğu bir
doğa harikasıdır. Bu özelliği ile
arkeolojik değere sahip doğal bir sit
alanıdır. Kayaların çevresinde kaya
mezar odaları bulunuyor. Kaya
mezarların ön tarafında kabartmalar
bulunuyor. Kabartmalar Roma üslubunda olup Kuzey Suriye Sami
yazısı da kaya mezarlarını süslüyor.
Hilar Mağaralarının, insanlar tarafından kaya sığınakları olarak ilk
kullanımı tarih öncesi döneme rastlıyor. M.Ö. 1. Ve 2. Yüz yıllarda
Doğu Romalılar tarafından kaya
mezarlıkları ve taş ocağı olarak kullanılıyor. Hilar Mağarası’nın karşı
tarafı ana kent olarak inşa edilmiş
ve buradan çıkarılan kaya parçaları
ana kentin inşasında kullanılmış.
29
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
a
d
’
r
ı
k
a
b
r
a
y
i
D
30
BADEM
Yetiştiriciliğinin Önemi
Doç. Dr. Hakan YILDIRIM
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe
Bitkileri Bölümü 21280-DİYARBAKIR
Belirtilen durumdan oluşacak
zarardan korunmak için özellikle
geç çiçeklenen badem çeşitlerinin
üretime kazandırılması büyük önem
arz etmektedir. Çok değişik tüketim
alanları olan badem, geniş bir kullanım alanına sahip olmasının yanı
sıra, kanaatkar bir tür olması ve
diğer sert kabuklu meyvelere göre
adaptasyon kabiliyetinin daha yüksek olması ve verime erken yatması
nedeniyle, yetiştiriciliğine olan
talepler gün geçtikçe artmaktadır.
Ülkemizde 2012 sonu itibariyle 131
bin dekar alanda badem yetiştiriciliği yapılmakta olup Ege, Akdeniz,
Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve
Batı Marmara Bölgeleri sırasıyla
badem alanlarının en fazla olduğu
bölgelerdir. Türkiye’deki toplam
badem ağacı sayısının yaklaşık
%50’si 10 ilde yer almakta ve bu
illerin badem üretim miktarı toplam
üretimin yaklaşık %60’ını teşkil
etmektedir. Bu iller sırasıyla İçel,
Antalya, Elazığ, Çanakkale, Muğla,
Tunceli, Karaman, Denizli, Mardin
ve Diyarbakır’dır.
Diğer meyve türleriyle kıyaslandığı zaman badem ağaçları, hemen
hemen tüm kültürel işlemlerden
(budama, sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele vb.) mahrum bırakılmıştır. Hatta bu nedenle
halk arasında susuz ve kıraç topraklarda badem iyi yetişir kanısı yaygındır. Bu nedenle genellikle bahçe
kenarlarında sınır ağacı olarak düşünülen badem yetiştiriciliğinde verim
ve kaliteyi etkileyen bu uygulamalar
sınırlı kalmaktadır. Bu nedenle ülkemizde ağaç başına verim hem bölgeler itibariyle farklılık göstermekte
hem de diğer ülkelerle kıyaslandığında düşük kalmaktadır.
BADEMİN
ÖNEMİ
EKONOMİK
Ülkemizde ilkbaharda henüz
sertleşmemiş ham meyvesi çağla
badem olarak; olgunlaştıktan sonra
‘
GAP projesinin
kalbinin attığı
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde,
ekolojik faktörlerin
uygun olması
nedeniyle badem
bahçelerinin arttığı
gözlenmektedir.
da tohum kısmı iç badem olarak
çeşitli şekillerde tüketilir. Gıda
değeri oldukça yüksek olan iç
badem çiğ ya da tuzlu-tuzsuz olarak
kavrulmuş halde çerez şeklinde
tüketilir. 100 gr tüketilen iç bademde %55.8 yağ ve %21.1 oranında
içerdiği protein nedeniyle çok iyi
bir enerji ve gıda maddesidir.
Kalsiyum, fosfor, magnezyum ve
demir bakımından; ayrıca vitaminlerden E, B6 ile yağ asitlerinden
oleik asit, linoleik asit ve palmitik
asit bulundurma açısından büyük
öneme sahiptir. Şekerleme, çikolata
ve pasta sanayiinde de kullanılır.
Tohumdan elde edilen yağ, bazı
gıdalara çeşni verici olarak katılır,
parfümeride ve tıpta kullanılır.
Badem yağı kozmetik kremlerin ve
losyonların yapımında geniş kullanım alanına sahiptir. Bakımsız
koşullardaki badem ağaçlarından
elde edilen sakız (zamk) olarak
değerlendirilir. Ayrıca bazı ülkelerde meyvelerden elde edilen yeşil
kabuk yüksek oranda şeker içermesi
nedeniyle hayvan yemi olarak da
kullanılmaktadır.
Çizelge 1. Türkiye badem üretiminin yıllara göre dağılımı
(FAO, 2015).
Üretim Alanı
Üretim
Yıllar
(ton)
(ha)
1995
18.325
37.000
2000
18.000
47.000
2005
18.000
45.000
2009
18.000
54.844
2010
18.415
55.398
2011
21.105
69.838
2012
23.395
80.261
2013
25.457
82.850
MAKALELER
Ülkemizde son 20 yılda özellikle GAP projesinin kalbinin attığı
yer olan Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde ekolojik faktörlerin
uygun olması nedeniyle badem bahçelerinin arttığı gözlenmektedir.
Diyarbakır ilindeki gelişen meyvecilik kültürü içerisinde 2000’li yıllardan sonra çok ciddi oranlarda
badem plantasyonlarının kurulduğu
Diyarbakır
Gıda Tarım
ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü verilerinden anlaşılmaktadır. Son 5-10 yıl
içerisinde Diyarbakır merkez ve
ilçelerinde belli kamu ve özel sektör
projeleri ve destekler kapsamında
ve bir kısım önder çiftçi imkanlarıyla 5-6 bin dekar meyve bahçesinin
tesis edildiği ve bunun yaklaşık
%70’lik kısmının badem olduğu bildirilmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
A
navatanı Orta ve Batı
Asya olan badem bölgeler ve iller itibariyle zengin ve geniş bir varyasyon göstermesi nedeniyle Türkiye
önemli bir gen merkezi durumundadır. Badem kültürü bundan 4.000 yıl
önce İran, Türkiye, Suriye ve
Filistin’de başlamıştır. Bu bölgeden
doğuya doğru Hindistan ve Çin’e;
batıya doğru Akdeniz ülkelerine
yayılmıştır. Dünya’nın kuzey
yarımküresinde 30-44, güney
yarımküresinde ise 20-40 enlem
dereceleri arasında yayılmıştır. Bu
kuşaklarda badem yetiştiriciliği
600-1000 m yüksekliğe kadar çıkabilmektedir. Daha yukarı enlem
dereceleri ve yüksekliklerde bademin ekonomik yetiştiriciliği mümkün değildir. Çünkü bu şartların
dışında olan yerlerde badem ilkbahar geç donlarından zarar görebilmekte ve ayrıca etkili sıcaklık toplamını yeterince karşılayamadığı için
meyvelerin olgunlaşması ve kabuk
kavlamasında sorunlar gündeme
gelmektedir.
31
MAKALELER
Çizelge 2. Diyarbakır ili badem üretiminin yıllara göre dağılımı (TUİK, 2015)
Yıllar
Alan (da)
2000
2005
2010
2011
2012
2013
2014
4.260
3.980
5.815
6.279
7.466
7.729
7.727
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Dünyada en geniş badem alanına sahip ülke İspanya, en fazla üretim yapan ülke ise ABD’dir.
Türkiye’nin badem üretim alanları
2000’li yılların başlarında yaklaşık
18.000 ha iken, 2013 yılında 25.457
ha olmuştur. Geçen süre içerisinde
badem üretim alanlarının yaklaşık
%40 oranında artış göstermiştir.
Buna paralel olarak 1995 yılında
37.000 ton olan badem üretimi 2013
yılında 82.850 tona çıkmıştır.
Toplam üretimin yaklaşık %30’unu
gerçekleştiren Ege bölgesinden
sonra ikinci sırada Akdeniz bölgesi
gelirken, Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ise yapılan toplam üretimin
%12’sini
gerçekleştirmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi yaz
sıcaklıklarının (etkili sıcaklık toplamı=EST) yüksek olması ve hava
oransal neminin düşük olması nedeniyle yetiştiricilik açısından önemli
bir avantaj sağlamaktadır.
32
Diyarbakır ilinde 1990’lı yıllara
kadar yapılan badem yetiştiriciliğinin de alışılagelmiş şekilde sınır
Ağaç sayısı (adet)
Meyve Veren
Yaşta
118.420
121.450
156.610
309.124
311.378
312.360
309.775
Meyve Vermeyen
Yaşta
33.800
26.310
48.665
106.988
113.025
117.028
112.062
ağacı şeklinde olduğu ancak sonradan yavaş yavaş kapama badem bahçelerinde yetiştiriciliğin artarak
devam ettiğini görmekteyiz. Badem
üretim alanları özellikle 2000’li yıllardan sonra artarak devam etmektedir. Ağaç sayıları itibariyle en büyük
kırılmanın 2010 yılından sonra gerçekleştiği görülmekte olup; 2000
yılında 152.220 olan badem ağacı
sayısının 2014 yılında 421.837’ye
yükselmesi badem yetiştiriciliğinin
Diyarbakır için artan bir değer olduğunu göstermektedir. Üretim açısından ise geçen 13 yıllık sürede %200
oranında artış göstererek 1.176 tondan 3.370 tona yükselmiştir. Meyve
vermeyen yaştaki ağaç sayılarının,
verim çağındaki ağaçların üçte biri
oranında yaklaşık 117.000 olması
önümüzdeki 5 yıl içerisinde üretilen
badem miktarının 5.000 tonun üzerine çıkabileceğini söylemek mümkündür. 2014 yılı üretim miktarının
bir önceki yıldan düşük olmasının
temel nedeni 30 Mart 2014 günü
yaşanan ilkbahar geç donlarından
Toplam
Üretim (ton)
152.220
147.760
205.275
416.112
424.403
429.388
421.837
1.176
1.417
2.081
2.924
3.213
3.370
2.170
dolayı yaşanan verim kaybından
kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de 2001 yılındaki kişi
başına tüketim miktarı 660 gram
iken, 2011 yılında bu rakamın 1.100
grama yükseldiği bildirilmektedir
(TUİK, 2015). Son 10 yıllık süre zarfında tüketim miktarının yaklaşık
%65 oranında artması önümüzdeki
süreçte daha da fazla olacağını göstermektedir. Artan tüketim talebinin
üretim yoluyla karşılanması büyük
bir zorunluluk arz etmektedir. İthalat
ve ihracat arasındaki dengenin ise
yerli üretimin desteklenmesi yönünde
geliştiğini görmek mümkündür.
Çünkü aynı yıllarda yapılan ihracat
ve ithalat değerlerini karşılaştırdığımız zaman, ihracatın 9 katına çıktığı;
ithalatın ancak 4 kat arttığı çizelgeden
anlaşılmaktadır. Yerli üretimde verim
ve kaliteyi arttırdığımız sürece ithalatın azalması ve aynı zamanda ihracatın artması teşvik edilebilecektir.
Yakın zamana kadar, geniş
ölçüde tohumla üretimin yapıldığı
Üretim
(ton)
İthalat
(ton)
İhracat
(ton)
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
42.000
41.000
41.000
37.000
45.000
43.285
50.573
52.774
54.844
5.629
3.331
5.233
6.854
4.996
6.312
10.130
19.674
22.035
1.007
619
1.310
2.136
2.072
2.024
6.653
9.349
9.475
Türkiye’nin badem
üretim alanları 2000’li
yılların başlarında
yaklaşık 18.000 ha iken,
2013 yılında 25.457 ha
olmuştur.
Geçen süre içerisinde
badem üretim
alanlarının yaklaşık
%40 oranında
artış
göstermiştir.
REFERANSLAR
Ak, B.E., Sakar, E., 2012.
Güneydoğu’da Badem Yetiştiriciliği.
Mardin Gıda Tarım ve Hayvanıcılık
Dergisi. S:16-24
Anonim, 2015a. FAO statistical
database (www.fao.org: Erişim Tarihi
09.11.2015).
Anonim, 2015b. Türkiye İstatistik
Kurumu veri tabanı (www.tuik.gov.tr:
Erişim Tarihi 10.11.2015).
Anonim, 2013. Badem Eylem Planı
(2013-2017). Orman ve Su İşleri
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü
Yayınları. 40 s. Ankara.
Dokuoğuz, M., Gülcan, R., Atila, A.,
Tüketim (ton)
badem
yetiştiriciliğinde,
son
dönemlerde Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığı’nın
Sertifikalı fidan kullanımı desteğiyle, GAP Bölge Kalkınma İdaresinin
yürüttüğü farklı destek projeleriyle,
Orman ve Su İşleri Bakanlığının
Badem Eylem Planı kapsamında
verdiği desteklere ilaveten farklı
kamu ve özel sektör kuruluşları
tarafından yürütülen projelerle tesis
edilen modern badem bahçelerinin
miktarında ciddi artışlar meydana
gelmiştir. Ayrıca 1990’lı yıllarda
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
farklı üniversite ve araştırma ensti1968. Ege Bölgesi Bademlerinin seleksiyon Yoluyla Islahı Üzerine Araştırmalar.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları
No:148. Bornova, İzmir, 39 s.
Gülcan, R., 1976. Seçilmiş Badem
Tipleri Üzerine Fizyolojik ve Morfolojik
Araştırmalar. Ege Üniv. Zir. Fak. Yay.
Bornova-İzmir.
Kaşka, N., Küden, A., Küden, A.B.,
Dündar, Ö. 1993. GAP Bölgesine Adapte
Olabilecek Şeftali, Kayısı, Badem ve
Nektarin
Çeşitlerinin
Saptanması.
Ç.Ü.Z.F. Genel Yayın No:56, GAP
Yayınları No: 71, Adana.
Özbek, S., 1978. Özel Meyvecilik,
Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Yayınları No:128, Adana.
44.949
42.115
43.301
40.231
46.172
45.858
52.290
60.906
65.088
Kişi
başına tüketim
(kg)
0.66
0.61
0.62
0.57
0.66
0.65
0.74
0.85
0.90
tüleri tarafından yürütülen badem
adaptasyon çalışmaları sonucunda
ortaya çıkan Ferragnes-Ferraduel
badem çeşitleriyle yoğun biçimde
kapama badem bahçelerinin kurulduğu görülmektedir. Bölgedeki
badem yetiştiriciliğinin desteklenmesi ve çiftçinin sertifikalı fidana
ulaşım kolaylığı sağlanması açısından Dicle Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü
tarafından 2010 yılından itibaren
sertifikalı badem fidanı üretimine
başlamıştır. Adı geçen çeşitlerin
adaptasyon kabiliyetlerinin yüksek
olması, geç çiçeklenmeleri ve iç
randımanlarının yüksek olması
nedeniyle sadece Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde değil, hemen
hemen Ülkemizde badem üretimi
yapılan yörelerin tamamı açısından
ticari badem yetiştiriciliği için
büyük öneme haizdir.
Diyarbakır ilindeki badem
yetiştiriciliğini ekonomik olarak
incelediğimiz bu makalemizden
sonra derginin bir sonraki sayısında
badem bahçesi tesisi ve ekolojik
isteklerinin ele alınacağı teknik
yazımızda görüşmek üzere çiftçilerimize verimli ve kârlı bir badem
üretim yılı temennilerimi sunarım.
MAKALELER
Yıllar
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Çizelge 3. Türkiye Badem Ticareti ve Tüketim Durumu (TUİK, 2015).
33
MAKALELER
H
ayvancılıkta başarı, hayvanların
yaşadıkları
ortamın etkilerini optimal hale getirmektir. Bu
bağlamda hayvanların
içerisinde bulundukları barınak
koşullarının (sıcaklı, nem, ışık ve
havalandırma) en ideal tutulması,
beslemenin yeterliliği, bakım-yönetim ilerinin zamanında ve eksiksiz
yapılması, barınaktaki hayvan sıklığına dikkat edilmesi kapasite üzerine
çıkılmaması, sağlık koruma ve kayıt
tutma ilerinin düzenli bir şekilde
yapılması gibi hayvancılıkta verim
artışına yönelik yapılan tüm işler hayvan refahı kapsamı içerisinde yer
almaktadır. Bahsedilen bu işlerden
birinin veya birkaçının yapılmaması
veya eksik yapılması işletmeye zarar
olarak geri dönmesine neden olmaktadır. Hayvancılık işletmelerinde hayvan refahının sağlanması; ileri düzeyde teknik bilgi kullanılması, mekanizasyona ağırlık verilmesi, hayvan
sağlığına ve sürü yönetimi konularını
eksiksi yapılması ile sağlanabilinmektedir.
HAYVAN
ÖLÇÜTLERİ
REFAHININ
Hayvan refahının uygulanmasında önemli kuralları şu şekilde sıralayabiliriz;
a- Aç ve susuz kalmamak ve iyi
besleme hürriyeti,
b- Korkudan ve stresten uzak
kalma hürriyeti,
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
c- Fiziksel ve ısısal rahatsızlıktan uzak kalma hürriyeti,
34
d- Ağrı, yaralanma ve hastalık
durumlarından uzak kalma hürriyeti,
e- Normal davranış modellerini
gösterebilme hürriyetidir.
Hayvan barınaklarında, özellikle de
kapalı
barınakları
havalandırma bakımından dört önemli
kimyasal olumsuz olarak etkilemektedir. Bu
kimyasallar amonyak,
hidrojen sülfit, karbondioksit ve metan gazlarıdır. Bu gazların biri-
HAYVAN
BARINAK
larında
Havalandırmanın
Önemi ve Hayvan
Refahının Sağlanması
Yrd. Doç. Dr. H. Deniz ŞİRELİ - Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
Barınak içerisinde bu gazların
miktar olarak fazla olması özellikle
de amonyak miktarının artması,
özellikle kapalı barınaklarda en
büyük stres kaynağını oluşturmaktadır. Bu gazlar barınak havasının
kalitesini bozmasına neden olmaktadır. Hayvan barınaklarının kalabalık
olması bu problemin daha da artmasına neden olmaktadır.
Hayvan barınaklarının iyi bir
şekilde havalandırılmasının sağlanması, en az iyi bir besleme koşulu
kadar önemlidir. Amonyak ve diğer
zararlı gazlar hayvanların bağışıklık
mekanizmasını bozup, hastalıklara
karşı dayanaksız hale gelmelerine
yol açacağı gibi, yemden yararlanmalarını da azaltır. Böyle kötü etkiye maruz kalan hayvanlar istenilen
canlı ağırlık artışı veya süt artışını
sağlayamazlar.Amonyak ve diğer
gazların ahır ortamında artması, hayvanlarda önce gözyaşının artmasına
sebep olurken, daha sonra da yutkunma güçlüğü, boğulma hissinin
ortaya çıkmasına sebep olurlar. Bu
kötü havalandırma koşullarına
sürekli maruz kalan çiftlik hayvanlarında giderek akciğer dokusuna
derinlemesine işleyen zararlı gazlar
tahriş ettikleri dokuya mikropların
girmesi için yol açarlar. Daha sonraki safhalarda ise öksürük, burun
akıntısı, sık soluma ile akciğer rahatsızlıkları kendini gösterir.
Barınak içerisinde kötü gazların
özellikle de amonyak emisyonunun
artması hayvanlar için zararlı olduğu
gibi, insanlar için de zararlıdır ve
çalışanlara zarar verir. Bunların yanı
sıra bu durum hayvan refahı ilkelerine de aykırıdır. Bu koşullar düzelmedikçe, akciğerleri rahatsızlanan
- Barınak içerisindeki gübreler
sıklıkla ortamdan uzaklaştırılmalıdır.
- Barınakların aşırı kalabalık
olmaması sağlanmalı, sürü yönetiminin temel ilkesi olan "Temiz ve
Kuru" prensibine uyulmalıdır.
- Barınak yüksekliklerinin mutlaka havalandırmayı kolay sağlayacak yüksekliklerde yapılmasına özen
gösterilmelidir.
Solunum yolu enfeksiyonlarından uzak durmak, süt ve et üretiminde maksimum karlılık sağlamak,
insan ve hayvan sağlığı için amonyak ve diğer kötü gazların birikimine
mutlaka çare bulunması gerekmektedir. Bunun için özellikle kapalı ve
havalandırması yetersiz barınaklar
yerine açık, havalandırmalı barınaklar tercih edilmelidir.
- Gübre yönetimi yani gübrenin
barınak içerisinde kalma süresi,
mekanik ve doğal havalandırma ve
sıcak havalarda alınacak olan ek
önlemler amonyak ve diğer kötü
gazların seviyesini azaltacak, hayvanların verimli ve sağlıklı olmalarını sağlayacaktır.
- Havalandırma sisteminin esasları aşağıdaki gibi olmalıdır:
Ahırdan gübrelerin uzaklaştırılması ve havalandırma aynı zamanda
bir "Koruyucu Hekimlik" hizmeti
olarak algılanmalıdır.
Barınak İçerisinde Uygun
Havalandırma Nasıl Sağlanır
- Havalandırma sisteminde
uygun şekilde yerleştirilmiş yeterli
sayıda ve ebatta hava giriş delikleri
mevcut olmalıdır,
- İçeriye giren havaya; döşeme
veya tavanı yalayıp geçmeyecek,
dışarıya doğru akışı güçleştirmeyecek ve hayvanların üzerinde hava
cereyanı hasıl etmeyecek şekilde yön
verilmelidir.
- Dışarıya atılacak havanın
binayı uygun bir hızda terk etmesini
temin edecek kapasitede bir hava
çıkış deliği mevcut olmalıdır. Bu
çıkış deliği uygun bir fan, muntazam
planlanmış bir delik veya çatı aşıkları arasında bu maksatlar için bırakılmış açıklıklar olabilir,
- Rüzgarın olup olmaması havalandırma sisteminin iyi bir şekilde
çalışmasına engel olmamalıdır,
- Havalandırma sistemi ani
hava değişikliklerinde dahi çok az
bir bakım ile çalışabilmelidir.
- Çatının ortasında kısmında ve
mahya kısımlarında uygun havalandırmayı sağlayacak açıklıklar bırakılmalıdır. Zararlı gazların barınak
içerisinde birikmesine olanak verilmemelidir.
MAKALELER
ve öksürüğe yakalanan evcil hayvanlar tedavi edilseler bile daha sonraki
dönemlerde tekrar bu hastalıkların
nüksetmeleri kaçınılmazdır. Buzağı,
kuzu ve oğlaklarda ise; ergin sığır,
koyun ve keçilerden çok daha hassas
olup, akciğer hastalıklarından ölümler artar. Bu durumun önlemleri alınmadığı durumda buzağı, kuzu ve
oğlaklar arasında akciğer rahatsızlıkları hızla yayılır.
- Barınak giriş kapılarının ve
özellikle pencere sistemlerinin yapımında havalandırmayı kolaylaştıracak şekilde tesis edilmelidir.
Pratik olarak bir hayvan barınağına girdiğiniz zaman barınak içerisindeki ortamdan kendiniz rahatsız
olup, gözünüzden yaş geliyor, nefes
alıp verirken ciğerlerinizde rahatsızlık hissediyorsanız bilin ki barınak
içerisindeki hayvanlarda bu ortamdan rahatsız oluyorlardır. Sonuç olarak, bu durumun önlenmesinin en
önemli koşulu barınakları tesis ederken en uygun havalandırmayı sağlayacak şekilde tesis edilmelidir.
Barınak içerisinden özellikle amonyak ve diğer kötü gazların uzaklaştırılması ile stresi ve hastalıkları azaltmak hayvanlardan sağlanan verimleri arttırmak, dolayısıyla da bol
kazanç sağlamak anlamına gelmektedir.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
kimi ve yetersiz havalandırma koşullarının olması ile barınak içerisinde
birikmesi tüm çiftlik hayvanlarına
özellikle de kuzu, oğlak ve buzağılara büyük zararlar verir. Gaz halinde
ortaya çıkan ve barınak içerisine
yayılan bu kimyasalların en kötü
etkisi solunum yollarına yaptığı tahriş edici etkidir. Bunun sonucu olarak da akciğerlerde şişme, göz ve
solunum yolunda tahriş aynı zamanda da akciğer hastalıklarına da
zemin hazırlamaktadır.
35
SİMENTAL
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Sığır Irkı
36
Y
üksek arazi sığır ırklarından olan Simental ırkı
İsviçre’nin kuzeyinde yer
alan Bern eyaletindeki
“Simmen” ve “Saanen”
vadilerini kapsayan bölgenin hakim
ırkıdır. Bölgedeki sığırların devamlı
ve uzun süreli seleksiyonu ile oluşturulmuştur. Yetiştirme ve seleksiyonda
Yrd. Doç. Dr. Ali Murat TATAR
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
[email protected]
birinci sırada et verimi dikkate alınmakla birlikte süt verimi de iyi olan
Simental sığır ırkı kombine verimli
bir ırktır. Yirminci yüzyılın ortalarında ilk simental boğalar Orta
Avrupa’ya ihraç edilmiş ve yerli ırkların melezlenmesinde kullanılmıştır.
Simental ırkı Almanya’da Fleckvieh,
Fransa’da Pie Rouge de l’Est
(Tachetée de l’Est), Avusturya’da
Austrovich ve İtalya’da Pezzeta
Rossa Friulana, Türkiye’de ise
Simental (simmental) veya sarı alaca
olarak adlandırılmaktadır. Bugün
Amerika kıtasından Asya içlerine;
Avustralya ve Güney Afrika'dan
Rusya steplerine kadar dünyanın
hemen her bölgesine yayılan
Simental ırkı 41 milyon baş ile dünyada yetiştiriciliği yapılan en yaygın
ikinci ırktır. Simental Avrupa’da et
ve süt yönlü (kombine) ırk olarak
yetiştirilmekle birlikte birkaç ülke
süt verimine daha fazla ağırlık vermeye başlamıştır.
Morfolojik Özellikleri
Simental ırkında hakim renk
kompozisyonu sarı-beyaz veya kırmı-
zı-beyaz alacadır. Baş genellikle beyaz
olup, üzerinde kırmızılıklar bulunabilir. Gözlerin etrafı kırmızı, yüz, karın
altı ve kuyruk ucu beyazdır. Tırnakları
ve bedeni sağlamdır. Çok iri yapılı,
sırtı uzun, göğsü ve sağrısı geniştir.
Erkek ve dişileri boynuzludur.
İneklerde sağrı yüksekliği 138-144
cm, canlı ağırlık 700-900 kg’dır.
Boğalar için bu değerler sırasıyla 150158 cm ve ortalama 1300 kilogramdır.
Verim Özellikleri
Simental ineklerde ortalama süt
verimi 5500 kg, sütteki yağ oranı %4
ve protein oranı ise %3.5 olarak bildirilmektedir. Kastre edilmiş erkeklerde günlük canlı ağırlık artışı 1
kilogramın üzerindedir. Karkas randımanı %57-59 arasındadır ve iyi
kalitede et sağlar.
MAKALELER
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
‘
Yetiştirme ve
seleksiyonda birinci sırada
et verimi dikkate alınmakla
birlikte süt verimi de iyi
olan Simental sığır ırkı
kombine verimli bir ırktır.
37
MAKALELER
Fonksiyonel Özellikleri
Simental farklı coğrafi ve iklim
şartlarına adaptasyonu yüksek bir ırktır. Dayanıklılığı, verimli ömrün
uzunluğu, yüksek döl verimi özelliğine ve annelik içgüdüsüne sahip olması yanında sağlık problemlerinin az
yaşanması da ırkın tercih nedenleri
arasındadır.
Türkiye’de Simental
Türkiye' ye ilk Simental ithali
1912 yılında yapılmış, ancak getirilen
Simentallerden belirgin bir sonuç alınamamıştır. Cumhuriyetin ilanından
sonra 1925 yılında Macaristan'dan,
1970 yılında Almanya’dan Simental
ithal edilmiştir. Bu yıllarda karşılaştırıldıkları Holstein ve Esmer ırklarına
göre daha düşük performans gösterdiklerinden araştırmacılar Simental
yetiştiriciliğinin Doğu Anadolu
Bölgesi’ne kaydırılmasını önermişlerdir. Diyarbakır’da E-Islah Veri
Tabanında (soy kütüğü ve ön soy
kütüğü) kayıtlı simental ve simental
melezi sığır varlığı Tablo 1’de verilmiştir. Hemen her dönem Türk yetiştiricisinin tercih ettiği ırklardan olan
simental özellikle melezlemede
yoğun olarak kullanılmıştır. Son yıllarda yurtdışından hayvan ithalatının
artması ile ırka olan talep tüm
Türkiye’de olduğu gibi bölgemizde
de oldukça artmıştır.
E-Islah veri tabanında 305 günlük süt verimi ortalaması 4500 litrenin üstünde olan Simental ırkında
melezlerin 305 gün süt verimi yaklaşık 4000 litredir. Türkiye koşullarında
yetiştirilen Simental sığır ırkları üzerine yapılan çalışmalar göz önüne alınarak üzerinde durulan özellikler
bakımından ortalama değerler aşağıda verilmiştir. Simental ırkı ineklerde
laktasyon süresi 280-315 gün, 305
günlük laktasyon süt verimi 23503518 kg, sütteki yağ oranı ortalama
%3.87-4.3 arasında değişmektedir.
İlkine buzağılama yaşı 815-1231 gün,
buzağılama aralığı 378-439 gün, ortalama servis periyodu 92-154 gün arasında değişmekle birlikte ortalama
116 gün olarak hesaplanmıştır.
Ortalama yavru atma oranı, ölü
doğum oranı, doğum-3. aylık ve
doğum-18. aylık yaş dönemindeki
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Tablo 1. Diyarbakır’da E-Islah veri Tabanında kayıtlı simental ve
melezi sığır sayısı
38
Simental
Simental melezi
İnek
9308
12869
Dişi sığır
13503
19800
Toplam sığır
14947
22445
yaşama gücü sırasıyla %2.18, %3.42,
%94.1 ve %89.6’dır.
Simental ırkı dişi hayvanların
ortalama doğum, bir yaş, iki yaş ve
ergin canlı ağırlıkları sırasıyla, 36.6,
196.5, 384 ve 549 kg olarak belirlenmiştir.
Yapılan besi çalışmaları sonuçlarına göre ortalama günlük canlı ağırlık kazancı 906-1335 g arasında
değişmekle birlikte ortalama 1095
gram olarak hesaplanmıştır. Yemden
yararlanma sayısı 6.26-8.27 ve karkas
randımanı %53.3-62.02 arasında tespit edilmiştir. Bu sonuçlara göre
Simental sığır ırkının Türkiye koşullarında tatmin edici düzeyde besi performansına sahip olduğu söylenebilir.
Araştırıcılar önce Batı Anadolu'da
daha sonra Orta ve Doğu Anadolu'da
yetiştiriciliğine hız verilen ırkın et
verim yeteneğini dikkate alarak
‘
Simental, farklı
coğrafi ve iklim
şartlarına
adaptasyonu yüksek
bir ırktır.
Dayanıklılığı,
verimli ömrün
uzunluğu, yüksek
döl verimi özelliği
ırkın tercih
nedenleri
arasındadır.
Son yıllarda Türkiye’nin et ve
süt üretimi artış göstermekle birlikte,
artan nüfus ve beslenme alışkanlıkları nedeniyle kırmızı et özellikle de
sığır eti ve süt üretiminde önemli bir
eksiklik dikkat çekmektedir. Bu
durumda ilk olarak akla üretimde en
büyük paya sahip olan sığır türü gelmekte, çözüm önerileri çoğunla
sığırda
yoğunlaşmaktadır.
Türkiye’de süt sığırcılığının aynı
zamanda et üretiminde en önemli
kaynak olduğu söylenebilir. Ancak
hemen her dönem sık sık et üretimin-
ancak yavrusuna yeteceğinden sütten
gelir elde etmek mümkün değildir.
Türkiye’de uygun meraların olmaması ve ucuz yem hammaddeleri
sağlanamaması gibi nedenlerle etçi
ırk yetiştiriciliği olağan koşullarda
ekonomik olmayacaktır. Diğer bir
deyişle, etçi ırkların ekonomik olarak yetiştirilebileceği koşullar
Türkiye’de mevcut değildir. Bunun
yerine hem et hem de süt verimi tatminkâr seviyede olan iki verim
yönlü ırkların kullanılması Türkiye
koşullarında daha verimli ve karlı
olacaktır.
MAKALELER
SONUÇ
de etçi ırklardan yararlanılması
gerektiği ön plana çıkarılmakta, et
üretimi açığının etçi ırk hayvanların
yetiştirilmesiyle kapanacağı düşünülmekte ve kamuoyu bu şekilde bilgilendirilmektedir. Kırmızı et üretimini çoğunlukla etçi ırklardan sağlayan Amerika Birleşik Devletleri,
Avustralya ve Yeni Zelanda gibi
ülkelerle karşılaştırılmalar yapılmakta, söz konusu ülkelerin coğrafi yapılarının uygunluğu nedeniyle büyük
meralara sahip olduğu, ucuz yem
hammaddesi sağlayan büyük arazilerinin bulunduğu ve üretimin çoğunlukla ekstansif yapıldığı ya da yapılabildiği göz ardı edilmektedir. Etçi
damızlık sığır yetiştiriciliğinde tek
gelir yavrudur. Etçi anaç sığırın sütü
Farklı coğrafi ve iklim şartlarına
adaptasyonu yüksek bir ırk olan
simental bu konuda oldukça önem
arz etmektedir. Dayanıklılığı, verimli
ömrün uzunluğu, yüksek döl verimi
özelliğine ve annelik içgüdüsüne
sahip olması yanında sağlık problemlerinin az yaşanması da ırkın tercih nedenleri arasındadır.
KAYNAKLAR
Anonim, 2015. Dünya Simental
Federasyonu (www.wsff.info)
Anonim, 2015. E-Islah Veri Tabanı
Akbulut, Ö. 1998. Simental
Sığırların Türkiye'de Verim Performansı
Üzerine Bir Değerlendirme. Atatürk
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi 29
(1), 43-49, 1998
Altuntaş, M. ve Arpacık, R., 2004.
Farklı Yaşlarda Besiye Alınan Simental
Tosunlarda Besi Performansı ve Optimum
Kesim Ağırlıkları. Lalahan Hayvancılık.
Araştırma Enstitüsü Dergisi 2004, 44 (1)
7-16.
Koçak, S., Tekerli, M., ÖZBEYAZ, C.
Ve Demirhan, İ. 2008. Lalahan Merkez
Hayvancılık Araştırma Enstitüsü’nde
Yetiştirilen Holştayn, Esmer ve Simental
Sığırlarda Bazı Verim Özellikleri.
Lalahan
Hayvancılık.
Araştırma
Enstitüsü Dergisi 2008, 48(2) 51-57.
Perišić, P., Skalicki1, Z., Petrović,
M. M., Bogdanović1, V. and Ružić-Muslić,
D., 2009. Simmental Cattle Breed in
Different
Production
Systems.
Biotechnology in Animal Husbandry 25
(5-6), p 315-326.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Türkiye'de hem saf hem de melezleme çalışmalarında başarı ile kullanılabileceğini bildirmektedir.
39
r
o
il y
ı
r
la
n
u
B
i
B
?
z
nu
u
s
mu
Mensur KAPLAN- Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü,
Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü
Karacadağ’ın karlı doruklarında
akan Hamravat suyunun
şifalı olduğunu biliyor musunuz?
Evliya Çelebi, Karacadağ’ın karlı
doruklarında akan Hamravat Suyunun
birçok derde derman olduğunu hatta,
ünlü Padişah Sultan Süleyman’a şifa
verdiğini seyahatnamesinde “bir güzel
anlatır...
Sebzesi, yemeği, sakızı ve kahvesi yapılan
KENGER bitkisinin en çok Karacadağ’da
yetiştiğini biliyor musunuz?
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Karacadağ’ın eteklerinde yetişen kenger bitkisi
40
ilkbaharda yöre insanının hemen her sofrasının
olmazsa olmaz lezzeti, onlarca tür yemeği yapılan
Kenger bitkisi en fazla Karacadağ’da yetişir…
Buğdayın anavatanının Diyarbakır olduğunu biliyor
musunuz?
Medeniyetlerin beşiği Diyarbakır’da hayatın başlangıcı
neredeyse insanlık tarihi ile aynı zamana dayanır. Bu
şehir, aynı zamanda buğdayın insan eliyle tarımının
yapıldığı ilk topraklara sahiptir.
Birçok hastalığa şifa olan karabuğday
ekiminin bölgede sadece Bismil’de
yapıldığını biliyor musunuz?
Bismil İlçe Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü tarafından ilçede 10 dekarlık
alanda deneme amacıyla karabuğday
ekimi yapıldı.
Karaciğer ve bağırsak dostu karabuğday
ilk kez bölge çiftçisine tanıtıldı. İlk ekim
26 Nisan 2015 yılında yapılırken, ilk
hasat da 20 temmuz 2015 yılında gerçekleştirildi.
Dicle Nehrinin eski isminin TİGRİS olduğunu biliyor
musunuz?
Dünyada kutsal olarak kabul edilen üç nehirden biridir Dicle
Nehri.
Dicle Nehri ile ilgili birçok efsane var. Geçmişini efsanelerden alan Dicle Nehri’nin Batı dillerinde adı Tigris olarak
geçer…
Harran-Batman-Siirt Üniversitelerinin
Dicle Üniversitesi bünyesinden çıktığını
biliyor musunuz?
Diyarbakır’da kurulan ilk üniversite olmasından
dolayı, başta Harran Üniversitesi olmak üzere,
Mardin, Batman, Siirt, Şırnak üniversiteleri Dicle
Üniversitesi bünyesinden çıkmıştır.
Mardin, Batman, Siirt, Şırnak Üniversiteleri aynı
zamanda akademik personel ihtiyaçlarının büyük
bir kısmını da yine Dicle Üniversitesinden sağlamışlardır.
Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın soyadının
Pirinçcizade olduğunu biliyor musunuz?
Yaş otuz beş yolun yarısı eder” mısrası ile
karşılaşınca aklımıza gelen isim Cahit Sıtkı
Tarancı’dır. Gerçek soyadı Pirinçcizade olan
ünlü şairimiz Cahit Sıtkı’nın babası pirinçten zarar edince soy adını Tarancı olarak
değiştirir.
Çermik kaplıcalarının nitelik bakımından Dünyada
ikinci sırada olduğunu biliyor musunuz?
İltihaplı romatizma, çocuk felci, kadın hastalıkları gibi
birçok hastalığa şifa olduğu söylenen Çermik
Kaplıcaları İtalya Kaplıcalarından sonra nitelik bakımından dünyada ikinci sırada yer alıyor.
KADIN‘ın
Dünü,
Bugünü,
Yarını
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi Müdürlüğü
Çalışanları
Giydiğim fistanlar
bile çiçekli...
Bedenimin ne
önemi var ki...
Benim hazinelerim
yüreğimde gizli...
Can YÜCEL
Diyarbakır’ da 810.915 kadın,
824.133 erkek olmak üzere toplam
1.635.048 kişi yaşar. Yani toplumun
yarısı kadın; diğer yarısının da anası,
bacısı, eşi. Anlayacağınız toplumun
tamamıdır kadın. Kadınsız toplum
olur mu? Tabi ki de olur, tarih bunun
örnekleri ile doludur. Kadının olmadığı bir toplum asabi, somurtkan ve
ruhsuzdur; her şeyden önemlisi de
kısırdır, kendini var edemez. Mesela
Yunanistan’ın Athos yarımadasında
her cinsin dişisi yasak. Tavuk, İnek,
kedi, köpek ve de insan dişisinin
adaya gitmesi özel izne tabi.
Yarımadada bulunan manastırlarda
sessizlik hâkimdir. Burada çoğu et
yemeyen ve birbirleriyle konuşmayan keşişler bulunur. Konuşmayan,
gülmeyen, eğlenmeyen bir grup
insan; yani yaşamın olmadığı bir
yaşam. Bir örnekte Papua Yeni
Gine’de yaşayan Etorolardan verelim. Etorolar erkek eşcinselliğini
kabullenir, hatta bunu ürünlerin bereketi ve erkek çocukların güçlü olması için zorunlu sayarlar. Etorolar
nüfus sorununu komşu toplulukların
çocuklarını kaçırarak halederler.
Unutulmamalıdır, sadece kadın
çocuk doğurmanın sağladığı müthiş
ayrıcalığa sahiptir.
Kadın toplumun yarısıdır, kadın
doğurandır ve bu yüzden tarih
boyunca en yüce mertebede onun adı
vardır. Kadın güzeldir, bu yüzden
Kadın çalışandır, üretendir,
doyurandır. Avcı toplayıcı topluluklarda erkekler yayları ve mızraklarıyla avlanarak et getirir. Et, çok beğenilen bir yiyecek olmasına rağmen
grubun yiyecek gereksiniminin yalnızca % 20’sini karşılar. Kadınlar ise
daha az prestijli olan sebze meyve
toplama rolünü üstlenmişlerdir ama
bu şekilde yiyeceğin % 80’ini karşılarlar. Halklarla ilgilenen bütün etnologlar aynı şeyi söyler, bu oran sabittir. Devir devran değişse de kadının
emeğinin değersizleştirilmesi hep
devam etmiştir. Tarlada, bağda, bahçede çalışan; evi temizleyen, evde
yemeği hazırlayan, çocuğa bakan,
ütü yapan kadındır. Gelinen bu çağda
kadının yoğun emeği ile var olan
tarım sektörü ve ev işi tamamen
görünmez kılınmış; değersizleştirilmiştir.
Her türlü iktidar önce kadını
kontrol eder; çünkü kadını kontrol
eden dünyayı kontrol eder, her şeyi
onun üzerinden götürebilir. Bu
nedenle, yukarıda yazılan, kadın
algısının değiştirilmesi gerekiyor.
Kadın, zayıf, meraklı, pek güvenilir
olmayan, geveze, kıskanç, aklı havada, mantıksız ve histeriktir. Kadının
sahip olduğu, fakat farkında olmadığı güç ele geçirilmelidir. Kadının ta
ezelden beri güçsüz olduğu kendisine anlatılmalıdır. Kadın buna ikna
olmalıdır; bu durumu kabullenmeli
ve içselleştirmelidir.
Türkiye İş Bankası Kültür
Yayınları tarafından yayınlanan
Kadınların En Güzel Tarihi adlı eserde egemenliğin kadından erkeğe
geçişinin mitsel anlatımına bir göz
atalım: “Mite göre bu dönemde
kadınlar kadın evlerinde yaşıyor ve
her türlü maddi endişeden uzak cennet gibi bir yaşam sürüyorlardı.
Erkekler yerde sürünerek onlara
yemek getiriyor ve evin yakınına
bırakıyorlardı. Kadınların doğaüstü
güçlerinden çok korktukları için, asla
evlerin içine girmiyorlardı. Kadınlar
“rhombus” adı verilen müzik aletleriyle hayvan kükremesine benzeyen
hırıltılı sesler çıkarıyorlar, bu sesleri
duyan erkekler tanrısal varlıkların
kadınlarla birlikte yaşadığına ve güçlerini artırdıklarına inanıyorlardı. Bu
durum, diğerlerinden daha gözü pek
bir erkeğin yine sürünerek daha yakına kadar gelmesine ve kadınların
konuşmalarına şahit olmasına kadar
devam etti. Kadınlar erkeklerin
aptallığına ve saflığına gülüyor, çok
iyi hizmet gördükleri için bir birlerini kutluyorlardı.” Bu konuşmaları
duyan erkek, diğerlerine duyduklarını anlatması ile erkekler gidişatı tersine çevirmeye başlamıştır.
MAKALELER
güzellik tanrıçası afrodittir. Kadın,
toprak ve buğdaydır. Bu yüzden
Yunanlılar, toprak ve buğdaya bir
tanrıçanın adını, Demeter’i vermişlerdir. Kadın berekettir, bu yüzden
Hititler ona Kibele demiştir. Kadın,
anadır, kutsaldır ve cennet onun
ayaklarının altındadır.
Erkekler, gidişatı tersine çevirebilmek için ilk önce kadınların sahip
olduğu bilgiyi kadınlara unutturmalıydı. Erkeklere ait, erkeklerin tekelinde yeni sırlar inşa etmeliydi.
Kadınların bu bilgiye erişimi engellenmeliydi, çünkü erkelerin bilgilerine erişmelerine izin vermek, kadınların bağımsızlaşması anlamına gelecekti. Ev hizmetine ve/ veya evin tarlasında ücretsiz, sosyal güvencesiz
çalışmaya mahkûm olan kadın, köleleşti, kendisinin daha aşağı bir
konumda olduklarını kabullenip
durumu içselleştirdi. Böylelikle uzun
yıllar kadının ikinci plana itildiği bir
dönem yaşandı.
Her şeyin değiştiği, dönüştüğü
dünyamızda kadın ve erkeklerin
konumları da ister istemez değişmek
durumundadır. Türkiye yaklaşık iki
yüzyıldır
modernleşiyor.
Bu
modernleşme serüveni ister istemez
kadını ve erkeği de değiştiriyor.
Değişim bununla da sınırlı kalmayıp
İnsana, hayata, doğaya, kültürlere
bakışımızı değiştiriyor. Değişimin
olduğu yerde kadının sorunları da;
kadın ve erkeğin toplumsal konumu
da değişecektir.
Diyarbakır toplumundaki değişim ve dönüşümü, bunların aile fertleri üzerindeki etkilerini belki de en
güzel Kadri GÖRAL’ ın Mektup adlı
şiiri yansıtıyordur.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
“8
Mart” Dünya kadınları açısından önemli
bir gündür. Bu gün
vesilesi ile kadınlar,
yıllık, on yıllık,
milenyumluk durum tespiti yapar.
Kadının toplumsal statüsünün güçlendirilmesi ve elde edilen kazanımların korunması için kafa yorar. “8
Mart” haftası boyunca yazılar yazılır, kadınların hal-i pür melali üstüne
konuşulur, birlik mesajları verilir,
halaylar çekilir. Tüm bunlar kadın
erkek yan yana, daha eşit, daha güçlü
bir ülke için yapılır. Biz de bu yazımızda “Dünya Kadınlar Günü” vesilesi ile genelde ve Diyarbakır özelinde kadınların dünü, bugünü ve yarınını siz değerli okurlarımıza aktarmaya çalışacağız.
43
MEKTUP
MAKALELER
…
ben ne şanssız bir kariymişam
anam!
kaynanaların zalım zamanında
gelin olmişam
gelinlerin zalım zamanında da
kaynana olmişam
…
1800 ve 1900’ lü yıllar savaşlarla
geçti. Sonra savaşlar bitti. Dünya
ekonomisi büyüdü, ticaret canlandı.
Tek maaş eve yetmez oldu ya da ikinci bir maaş aile bireylerine cazip
geldi. Daha önceleri evin tarlasında
var olan anne ve kızlar artık fabrikada, atölyelerde işe girmeye başladı.
Sokağa çıktı, hayata karıştı.
Can Dündar söz konusu değişimi: “Eskiden, “sokak yasak!” diyen
babalar, kocalar işsiz kalınca pencerede karısının, kızının işten dönüşünü
bekler oldu.
Geciktiğinde dayılanacak olsa,
“Ama eve ekmeği ben getiriyorum,”
cevabıyla karşılaştı; şaştı.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
O hükmeden erkek, mülayimleşmişti. Süngüsü düşmüş, iktidarı
sönmüştü artık” diye aktarır.
44
Türkiye yaklaşık iki
yüzyıldır modernleşiyor.
Bu modernleşme
serüveni ister istemez
kadını ve erkeği de
değiştiriyor.
Değişim bununla da
sınırlı kalmayıp
İnsana,
hayata, doğaya,
kültürlere
bakışımızı
değiştiriyor.
Toplumsal değişim ve değişime
karşı erkeklerin geliştirmiş olduğu
‘hince’ çözüme karşı bir örnekte Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri
Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof
Dr. Selçuk CANDANSAYAR’ dan
verelim. CANDANSAYAR, 8 Mart
vesilesiyle Makine Mühendisler
Odası Ankara Şubesinin düzenlemiş
olduğu bir panelde yapmış olduğu bir
konuşmasında,
1950’lerde
Amerika'da “Şizofreni hastalığının
kaynağında anneler var” diye bir teorinin ortaya çıktığından bahseder.
CANDANSAYAR: “O güne kadar
hiç öyle bir şey yokken, birdenbire bu
teori ortaya çıktı. Bugün dönüp baktığımızda biliyoruz ki, II. Dünya
Savaşı sırasında erkekler askere gittiği için, evden çıkıp fabrikaya girebilen kadınlar bir değişim yaşamaya ve
özgürleşmeye başlamışlardı. Savaş
bitti, erkekler eve döndü, farklı
(huyu, suyu, mizacı değişmiş) kadınlar bulmaya başladılar; o eski boynu
bükük kadın gitmiş, fabrikada çalışıp
bilinçlenen emekçi kadın gelmişti.
Aynı anda bilim bir teori üretmeye
başladı, “Kadınlar çocuklarıyla çok
zaman geçirmeliler ki, çocuklar şizofren olmasın” şeklinde bir teori. Bu ne
demek; “Fabrikalardan çıkın, eve
dönün, kocalarınıza işyeri açın, eskisi
kadar da bağırmayın.” Bir itirafta
bulunmakta fayda var. Tüm bu değişiklikler kadın lehine gelişse de bu
süreç erkeğe de olumlu yönde yansımıştır. Gelinen noktada kadın kendini
koruyabilecek kapasiteye ulaşmış, bir
başkası tarafından korunmaya ihtiyaç
duymamaya başlamıştır. Böylelikle
erkek, “Karına laf atanı döv, kızını
kaçıranı vur, sen ağabeysin, dik dur,
erkeksin ağlama, karı gibi gülme,
namusunu koru, vatanını koru, evini
koru, bacını koru, eşini koru, kızını
koru, para kazan,” gibi fiili durumların altında ezilmeyecekti.
Bu örnekler de gösteriyor ki
değişim ve dönüşümün yönü erkeğin
ve kadının yan yana, eşitçe yaşadığı
bir toplumdur. Ne eski zamanın kadın
savaşçıları Amazonlar yalnız yaşamayı başarmışlardır, ne de Papua Yeni
Gine’de yaşayan erkek eşcinsel
Etorolar. Yunanistan’ın Athos yarımadasında yaşayan erkekler de, x- xv
Yüzyılda Bulgaristan’da yaşamış
Begomiller de kadınlar olmadan
yaşamını devam ettiremediler.
Tarihin tekerleği ileriye doğru
dönerken gelinen noktada kadın ve
erkeğin konumu ne aşamadadır, bu
Birleşmiş Milletler tarafından
yapılan bir araştırmaya göre;
1. Dünyadaki işlerin %66’sı
kadınlar tarafından görülüyor.
2. Buna karşın kadınlar dünyadaki toplam gelirin ancak %10’una
sahipler.
3. Dünya’daki mal varlığının ise
% 1’ine sahipler.
4. Başka bir değişle dünyadaki
işlerin % 34’ü erkekler tarafından
görülüyor ama erkekler dünyadaki
toplam gelirin % 90’ına ve toplam
mal varlığının % 99’una sahipler.
Kadınların kamusal alanda üst
düzey yönetici pozisyonunda istihdam oranı yüzde 9.3. Özel sektörde
oran daha yüksek. Türkiye'nin önde
gelen kadın yöneticilerine göre, bu
düzeyi arttırmanın yolu da eğitimden
geçiyor.
Türkiye'de kadınlar hemen
hemen her iş alanında yer alıyor.
Profesörlerin yüzde 28'i, doktorların
yüze 29’u hakimlerin yüzde 36'sı,
avukatların yüzde 38’sı, mimarların
yüzde 39’u bankacıların yüzde 49’u
kadın.
2015 yılı Kasım ayı itibari ile
Diyarbakır il ve ilçelerinde yayın
yapan 18 gazetenin köşe yazarlarının
cinsiyet dağılımına baktığımızda,
294 erkek köşe yazarına karşın 42
kadın köşe yazarının bulunduğunu
görürüz. Toplamda 336 kişinin köşe
yazarlığı yaptığı ilimizde erkeklerin
oranı yaklaşık % 87, kadınların oranı
ise % 13 dür. Ulusal düzeyde yayın
yapan ve ülke genelinde 2015 yılı
Kasım ayı itibari ile satış oranları en
yüksek 30 gazetenin köşe yazarlarının cinsiyet dağılımına baktığımızda
ise 1607 erkek köşe yazarına karşın
356 kadın köşe yazarı bulunmaktadır. Ülke istatistiği, % 82 erkek köşe
yazarına karşın % 18 kadın köşe
yazarının bulunduğunu göstermektedir. Kıyaslama yapabilmek açısından
Kadim kent Diyarbakır bereketli bir coğrafyada yer alır. Bu yüzden
olsa gerek okumuşu, yazmışı da çoktur. Erkekler kadar olmasa da nice
kadın şair, yazar, ressam, ses sanatçısı, film aktrisi çıkarmıştır bu topraklar. 1814- 1877 yaşadığı dönemde
ünü Bağdat’tan İstanbul’ a yayılan,
Osmanlı Saraylarında mersiyeler
yazıp okuyan Diyarbakırlı bir Şair
Sırrı Hanımımız vardır. İngilizlerin
sahiplendiği, İngiltere’nin ilk yazar
ve çevirmenleri arasında sayılan
Zabelle C. BOYACIYAN vardır.
Anlayacağınız İngiltere’nin istatistiklerini artıran kadın yazarlardan
biri de BOYACIYAN’dır; BOYACIYAN aslen Diyarbakırlı olup 1873
yılında Diyarbakır’da dünyaya gelmiştir. 15 yaşında evlendirilen, fakat
buna rağmen elinde kalemi bir an
düşürmeyen Esma OCAK vardır.
Günümüzde kitapları çok satanlar
arasına giren Suzan SAMANCI’yı
unutmamak gerekir. Adlarını duyduğumuzda bizleri heyecanlandıran
onlarca hemşerimizle gurur duyuyoruz. İyi ki varsınız! Varlığınızla istenildiğinde kadınların da başarabileceğini
gösteriyorsunuz
ve
Diyarbakırlı kadınların yüreğine
umut taşıyorsunuz.
Günümüz dünyasında kadınların karşı karşıya bulunduğu en büyük
zorluk artık aile ve siyasal yaşamdaki eşitsizlik olmaktan çıkmıştır. Bu
alanlarda tam bir eşitlik elde edilememiş olsa da işler yolundadır.
Ekonomik alanda da ilerleme kaydedilmektedir. “Yeterli- edi bese”
demediğimiz sürece de bu ilerleme
devam edecektir.
Peki ne olacak ahvalimiz?
Bir Latin Atasözü der ki:
“Geleceğin en iyi kâhini, geçmiştir”.
“Geçmiş geleceğin malzemesidir”
bizler o malzemeyle inşa ederiz geleceği. Yazımıza geçmişle başladık.
Uzak geçmişimiz ve yakın geçmişi-
miz başarılı kadınların öyküleri ile
doludur. Sorunu ortaya koyabilirsek
çözüm de basitleşir. Sorun, “başarı,
kutsallık, değerli olan ne varsa”
kadınlar tarafından unutulmasıdır.
Sorunu daha da vahim hale getirense: Kadınların unuttuğu şeyi erkeklerin sahiplenmesi, kadınların tekrar
bu bilgiye ulaşımının engellenmesi
ve kadınların bu durumu kabullenmesidir. Çözümün yolu “bilmekten”
geçer, kadınlar bunu başaracaktır.
Tek ihtiyacımız biraz özgüven.
Peygamber efendimiz “cennet
anaların ayağının altındadır” diyerek
anaların kutsallığını tüm insanlığa
duyurmuştur. Analar kutsaldır ve
ezelden beri ‘Ana’ ‘Toprakla’ özdeşleştirilmiştir. ‘Toprak’ ta ‘Ana’ kadar
kutsaldır; toprakta hayat bulan ve
tüm
dünyaya
Diyarbakır’ın
Ergani’sinde dağılan buğday, çavdar,
arpa da bir o kadar kutsaldır. Buğday,
buğdayın başağı dendiğinde akla
kadın gelir. Erkek avlanırken kadın,
o beğenmediğimiz, değersiz, hakir
gördüğümüz tarımı var etti. Anadolu
insanı kadir kıymet bilir, bu yüzden
buğdaya tanrıça olarak en güzel ve
en çok Demeter’i yakıştırdı. Gel
zaman git zaman insanların sayısı
çoğaldı. İnsanların doyabilmesi için
konargöçer olmaktan vazgeçmek,
toprağa yerleşmek gerekti. Daha
gelişkin araçlarla toprağı ekip biçmek, elde edilen tohumu daha
modern teknoloji ile ayrıştırmak ve
öğütmek gerekti. Toprağa ilk tohumu
kadın attı, erkek o tohumu bereketli
gördüğü tüm topraklara yaydı. Erkek
buğdayı una dönüştürdü, kadın
undan ekmek, kek, börek yaptı.
Kadın ve erkek tüm bunları yarının
güzel insanlarını var edebilmek
adına yaptı.
Kadın ve erkek birlikte, yan
yana, el ele, özgürce, eşitçe yaşadığı
müddetçe güzeldir, mutludur ve
yarından umutludur.
Dünya Kadınlar
Günü hepimize kutlu
olsun.
MAKALELER
Kadınlar, genel olarak en çok:
hizmetler, tarım ve sanayi sektöründe istihdam edilmektedir.
bir bilgide Avrupa’dan verelim. O
dönem Avrupa’nın en iyisi
İngiltere’de 1900’lerde yazarların
yüzde 15- 20’sini kadınlar oluşturuyordu. Fransa’da ise aynı dönemde
bu oran yüzde 10’ un altında.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
hususta sayısal veriler ne söylüyor,
kısaca bir göz atalım.
45
I
lık
bir
yaz
gününde
Diyarbakır'ın Dağkapı Suakar
çıkmaz sokak da Zahide ve
Mehmet çiftinin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelmişim.
Anacığım sancı çekerken komşumuzun oğlunun avluda düğünü oluyormuş. Davullar zurnalar çalıp, kadınlar halaya başlarken, meltem ılık ılık
esmiş. Böylece iri kahve gözlerimi
dünyaya açışımla yer ve göğe merhaba demişim…
Mezopotamya'nın bereketli topraklarına, Peygamberler şehri,
Evliyalar diyarına, şairine, yazarına,
ozanına, dengbejine, aşıkına merhaba...
İlk okulu Ziya Gökalp ilkokulunda, ortaokulu Ali Emiri Efendi
Orta Okulu’nda, ve liseyi de
Cumhuriyet Lisesinde okudum. Okul
yıllarımda her zaman sosyal bir
öğrenci oldum. İlkokul birinci sınıfta
bile okuma bayramında süslü hanım
olup peşimde on öğrenciyle beraber
tin tin tini mini hanım oyununda başrol oynanıp tiyatro eğitimimin ilk
sınavını verdim. Ayrıca lise yıllarımda lisanslı voleybolcuydum.
Yıllar su gibi geçmiş ve liseyi
bitirmiştim.. Aynı sene Maliye
Bakanlığının açmış olduğu sınava
katılıp başarılı olaraktan devlet
memurluğuna başlamıştım. İş hayatı
sorumluğu bir de bunun yanında yüksekokul eğitimi için A.Ü.Açık
Öğretim Fakültesi İşletme Bölümüne
kayıt yapıp hem okumuş hem de
çalışmıştım. Okul iş derken evlilik ve
dünyaya gelen iki kız çocuğundan
sonra erken bir emekliliği seçmiştim.
Sorumluluğum her ne kadar
fazla olsa bile yazmayı, ruhumu şiirle
beslemeyi seviyordum. Aslında lise
yıllarından beri şiire merak salmış,
kısa kısa şiirler yazıp defter ve kitaplarımın arasında günlerce gezdirir
daha sonra o duyguların sanki miladını yitirdiğini hissedip çöpe atardım.
Yazma aslında bende bir tutku olarak
tam anlamıyla emeklilikten sonra
başladı.
Kelimeleri kağıda dökmek ruhumu inanılmaz derecede deşarj ediyordu. İlk şiirlerim Güney dergisinde
yayınlanınca artık şiirin benim için
vazgeçilmez olduğunu ruhum da
yüreğim
gibi
kabullenmişti.
Şiirlerimin yanında çeşitli internet
siteleri ve yerel gazetelerde köşe
yazılarım da yayınlanıyordu.
İlk şiir kitabım 2013 yılında "
Sessiz Çığlık " yayınlandı. Ardından
2014 yılında " Ve Bulutlar Ağladı"
adlı ikinci şiir kitabım yayınlandı.
Bunun yanında birçok televizyon
kanallarında ve radyo programlarında şiir ve söyleşilere katılıp kadınların dili, sesi ve yüreği olmaya çalıştım. 2015 yılında Azarbeycan Yeni
Yurd Sosial İnkişaf İctimai Birliğinin
davetiyle Çağdaş Türk poeziyasına
baxş samimi töhfalara " Sessiz
Çığlık " , " Ve Bulutlar Ağladı " şiir
kitaplarıma On dokuzuncu yüzyılda
Azerbaycan'da yaşayan Han soyundan gelen " XURŞİDBANU NATAVAN " mükafatına layık görülüp
Uluslararası ödül aldım. Ödül töreni gecesinde duygulu anlar yaşamıştım.
Halen Diyarbakır’da yaşıyorum.
Yoğun bir tempoyla çalışmalarıma
devam ediyorum. Önümüzdeki
Mayıs ayında anı-deneme konu ettiğim üçüncü kitabımı fuarda okuyucularımla buluşturacağım.
Dünyanın onuncu Hullesinde
yapılan gecede ;
Azarbeycan hükümeti ileri
gelenleri, ayrıca Bakü Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Profesörleri, şair,
yazar ve sanatçıların bulunduğu
salonda, Ödülümü alırken sahnede
yaptığım konuşmadan şahsıma yer
alan masama oturmuştum. Sahneye
anons edilen Azerbaycan Bakü
Üniversitesinde Konservatuar hocası
olan Zulya Eldargizi tarafından "
İnat " adlı şiirim Azericeye çevrilmiş, sahnede okunmuştu.
Bu güzel dakikalarda gözyaşlarımı tutamayıp duygulu anlar yaşamıştım.
Aslında insan yazarak kendini
geliştirdiği gibi iç dünyasını okuyuculara ifade ettiği zaman müthiş bir
rahatlama hisseder. Hayata daha
anlamlı bakar ve mücadele azmi gelişir. İnandım ki öykü, deneme ve şiirlerim benim dünyamı yaşamımı yön-
İnat
sırf sana inat yitirmeyeceğim
güzellikleri adımı anma desende
anacağım masum
çocukların ölü bedenlerinde
yasaklanan dillerde
Rüzgarın beni, seni,
kavak yelleri gibi
savurmasına izin vermeyeceğim.
esecek rüzgar ılık yaz günlerinin
serinliğine seveceğim yine yosunlaşmış
yüreklere inat...
savuracağım saçlarımı dört bir yana
okşanmasını bekleyen ruhum gibi.
katmer katmer kanatacak
acıları zaman. zamansız olmayacak
yol ayrımında virajlar
susuz kalmayacak bedenim
yüreğimdeki aşk çeşmesiyle içecek
kana kana törelere, zulümlere,
isyanlara inat kadınım kısrağım
helalimsin derken
dilimdeki türkülere adın yazılacak.
sesin kulaklarımda kırık bağlamanla
Çal diyeceğim Bir Diyarbakır türküsü
yanık sesin içindeki öfkeli volkanlar gibi
haykıracak gücünün yettiğince.
Göğün mavisini, kışın grisini
sonbaharın sarısını.
aşkın yakışını
sende sevmiştim oysa
küf kokan güneş görmeyen odamda
inan.
sardıkça beni üşümez olmuştum.
kuru toprak değil artık bahçem
erguvan veren
çiçekler dolacak her yan.
ellerimle eşeleyeceğim
toprağın taşını, kilini
fırsat vermeyeceğim
yarım kalan gitmelere.
sancılar girmeyecek öksüz bedenime
tüm aşıklara inat
gökyüzündeki çoban yıldızım
sen;
evvelim sen ahirim sen diye
haykıracağım özgürce.
BAŞARIYA DAİR HER ŞEY
lendirmişti. O kişi daha geniş bir pencereden Dünyaya bakar. Tabi ki,
geniş pencere insana yeni sorumluluklar da yükler yani çevren konusunda farkındalılık yaratır. Yeni sorumluluklar beni yeni arayışlara yöneltti.
Örneğin; engellilerin sorunlarıyla detaylı ilgilenmek için sivil toplum
örgütlerinde çalışıp, engellilerin
sorunlarını dile getiren yazılarımla,
hepimizin birer potansiyel engelli
olduğumuzu dile getirmeye itti.
Tabi ki bunların yanında kadınlar için de çalışmalarım devam ediyordu. Kadın sorunlarına değindiğim
için, kadınların sessiz çığlıklarına
kılavuzluk etmeye devam ediyordum.
Bölgemizde kadın sorunlarını; yazdı-
ğım gazete ve internet siteleri köşeme
taşıyıp okurlarımla paylaşıyordum.
Kadınların toplumda fiziksel
olarak her işi yapmaları mümkün
olmayabilir. Fakat eğitimle birleştirildiğinde beyin gücü olarak her alanda
iş gücünden yaralanabilir. Mesela
bazı işler vardır ki fiziksel güçle alakalıdır. Örnek verirsek bir kadının
maden işçisi, yol işçisi, inşaat işçisi
olamayacağını görüyoruz. Fakat
beyin gücü olarak bir kadının rahatlıkla bilgisayar mühendisi, elektrik
mühendisi olduğunu görebiliyoruz.
Sonuçta eğitimle alakalı olan bir
çalışma ve başarıdır. Kadının toplumda iyi yerlerde olmasını istiyorsak ki
bu yaşamın daha bilinçli ve kaliteli
eğitimli insanların gelişmesiyle olacaktır.
Eğitimli ve
donanımlı bir kadın bir
nesli eğitimli kılar
inancındayım..
DİYARBAKIR’DA TARIM • MAYIS-AĞUSTOS 2016
Kadınlar için yazmış olduğum bir şiirimi
48
sizlerle paylaşmaktan onure olurum.
Bir gün bir arkadaşım bana “Keje”
dedi. O kadar içten o kadar samimi
bir şekilde bu kelimeyi telaffuz etti
ki… Bana bu kelime sırlı geldi. Evet
bu kelimeyi araştırmalım diye düşündüm.
Tabi ki bölgemizde yazılı edebiyatın yanın da sözlü edebiyat da çok
önemli yer tutar. Sözlü edebiyatımızın başında da kılamlar gelir. Evet
aradığımı bir kılamda saklı olduğunu
buldum. Hikayeye göre dillere destan
güzelliğe sahip olan Keje statü olarak
zayıf biriyle kaçar. Adam Keje’yi
ağanın konağına alır. Ağanın bahtına
düşer. Kendilerine sahip çıkmak için
ama kötü niyetli ağa Keje’ye göz
koyar ve Keje’i evine getireni tuzağa
düşürür ve oğlanla çatışmaya girer
oğlan bir ara korkudan kaçmayı düşünür tam bu sırada Keje ile oğlan arasında atışma olur. Evet olaydan çok
etkilendim ve aşağıdaki şiiri kaleme
aldım.
‘
Eğitimli ve
donanımlı bir
kadın bir nesli
eğitimli kılar
inancındayım..
Keje
Küçük dünyama hoş geldin.
Süslü hayallerimdeki rüyalarıma
Senin göstermiş olduğun
Direnişçi ruhunla yeniden yön verdim.
Bana yakıştırılan yeni adımı çok sevdim
Bu da bir gerçek olsa gerek,
İlk duyduğumda çok garipsemiştim.
Hatta kendime bile fazla benzetemedim.
Oysa yeni adımı hiç benimsemeyen ben
Ne çabuk da Keje'yle kaynaşıverdim.
Yıktım geçmişte prenses diye beni
çağırmalarını. Sanki o kırılgan, naif,
kibar, süslü hallerim
Keje'nin gelmesiyle beraber son buldu.
Keje biliyor musun?
Seninle beraber hayatıma güneş açtı
Rüzgarın yönü bir başka,
yağmurun ıslatması
Şemsiyemi açmadan oldu
Sisli havaların o pususu,
Güneşin ışıklarıyla beraber dağılıverdi.
Senin doğduğun topraklarda
İnsanlar sert ve kırılgandır bilirim.
Belki dağlar dost, ama insanları
zalimdir.
Kadının karnından bebeği,
Sırtından sopası eksik olmayan topraklardır.
Bilirsin seni de onbeşinde
Gelin etmiş, mal satar gibi başlığını
almışlardır. Yüreğindeki derin izler için
ağlama. Senin bedenin Mezopotamya
topraklarının direnişi olsun.
Kaymasın bulutlar, yüreklerdeki kaygan
zeminler gibi.
Mezopotamya'nın onbeşindeki sağır,
dilsiz kadını.
Konuşsan her söylediğin kelime dert,
Sussan içine attığın kalleş bir bıçak gibi
Kalbine oturacak.
Doğduğun küçük dağ köyündeki
gibi değildir,
Şehirdeki süslü hayat.
Yeni dünyanın habercisidir.
Şaşkınlık yaratmış olsa da
Her yeni gün, yeni başlangıçlardır.
Burada senin kızgın topraklarındaki
Kin, nefret, zulüm
Kadına ırgatlık muamelesi yapılmıyor.
Keje; Yeni adımı senden almam
sadece senin Direnişçi ruhunun
Bendeki şehir versiyonu oldu.
Biliyorum senin Ağrı dağı kadar yüksek,
Kararlı olduğunu.
Senin adınla beraber,
Yüreğindeki fırtınalar gibi,
Etrafındaki yüksek dağları yıkıp,
Düz ovalarda güneşi hissedecek miyim?
Sabah uyandığımda
Gökyüzüne kaşlarımı çatmadan
Gözyaşlarımı akıtabilecek miyim?
Bilirim burası Mezopotamya'dır
Zemini kaygan poyrazı serttir
Kadim coğrafyamın eli nasırlı,
Yüreği kelepçeli insanlarının attığı
çığlıklardır.
Ağrı dağı kadar yüksek, Fırat nehri
Kadar kararlı olduklarını
Hep senden öğrendim.
Keje'ye yüreğimi açtım.
Sabah roj baş deyip, akşam şev
baş dedim.
Seni tanıdıktan sonra;
Kartallar gibi değilse de ama
Serçe gibi de kendimi hissetmiyorum.
Kanatlarımı taktım göğün en yüksek
tepesine doğru
Kanat çırpıp yükseleceğim
Özgürce
Böylece bana bahşedilen
Özgürlüğün tadını çıkaracağım
Korkma gözlerden kaybolmayacağım.
Bulutların arasından
yağmurdan sonra açan
Güneşin yedi renk gökkuşağı
ben olacağım.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
50
“Diyarbekir,
Sen kendine ve
bana benzersin.
Çarpar da kalelere
esmerliğini,
Kanatır, böğrünü
mahvedersin”
Yılmaz Odabaşı
B
Remzi ÇEKİÇ
Ziraat Mühendisi
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü, Bismil İlçe Müdürü
abam anlatırdı, eskiden
küçelerde (sokaklarda)
gaz lambaları vardı. Gaz
bittiği zaman küçe sakinleri
tarafından
doldurulurdu.
Küçelerimiz temizdi analarımız
bacılarımız temizlerdi. Yardımlaşma
vardı, ayrı gayrı yoktu. Kimi süpürgesiyle kimi de küreğiyle bu emeğe
ortak olur, çorbada benim de tuzum
olsun derdi.
Çocukluğumun o tertemiz
küçelerinde gar (bilye) oynardım
arkadaşlarımla. Yorulduğumuzda
soluklanmak
için
sırtımızı
Diyarbekir’in o kara taşlarının serinliğine yaslar, biraz ötemizde çınlayan bakırcıların ince çekiç sesleri ve
çarşının uğultusu bize garip bir mutluluk verirdi. Şehrin yaşadığını,
yaşadığımızı hissederdik. Şimdi bulmak, rastlamak çok zor ama o yıllarda, her küçe başında yılın on iki ayı
buz gibi akan tulumbalı çeşmelere
koşar, kana kana o tatlı ve yumuşak
suyundan içer, yüreğimiz ve içimiz
serinler, susuzluğumuz diner; ama
biz içmeye doyamazdık.
Çocukluğumun ev yaşantısı da
ayrı bir güzelliği barındırırdı içimizde her zaman. Akşam annemin ve
nenemin hazırladığı o nefis yemekleri, “tokçene” yerdim. Acılı ve
sumaklı meftünenin o keskin ekşiliği, kibebumbarın iştah açan tok
görüntüsü, zeytinyağlı, bol salçalı ve
Çaylar içildikten, meyveler
yendikten, söz tamama erdikten ve
göz kapakları ağırlaşıp esneyenler
çoğalmaya başlayınca, misafirler iki
kelimenin belini kırmış olmanın
verdiği mutluluk ve rahatlamayla
evlerinin yolunu tutardı.
Unutamadım. Şehriye günlerinde, geceleri annemle komşuların
toplanıp şehriye kesmeleri, bu esnada anlatılan hikâyeleri düşünürdüm.
Şehriyeler biterdi ama o güzelim
hikâyeler bitmezdi. Kırklar Dağı
efsanesini tekrar anlatması için,
Bu yaz aylarında geceleri
damda tahtlarda yatardı insanlar.
Sivrisineklerden korunmak için
cibinliklerle çevrelenmiş bu görüntüsüyle.
Şimdi türkülere konu olan
arbedaş direkhanede arkasından
koşturduğumuz faytonları ve yağlı
kırbaçlarını, el değirmeninde öğütülen buğdayları, bayram arifelerinde
taş fırınlarda pişen ve kokusu küçelere yayılan çöreklerin tadını hiç
unutmadık. Bayram sabahı titrerdi
yüreğimiz heyecandan mutluluktan,
tertemiz elbiselerimizi giyer küçe
küçe, kapı kapı dolaşır komşularımızdan şeker toplardık. Hafta sonları serinlemek için Dıngılhava ve
Küpeli havuzlarına giderdik. Hevsel
Bahçeleri’nde yetişen göbekli
marulların tadını hiç unutmadım…
Kesildiğinde kokusu
mahalleye yayılırdı.
tüm
Hatice Teyze’ye yalvarırdım böyle
gecelerde. O da, çenemi yumuşacık
elleriyle okşadıktan sonra yorgunluğuna aldırmadan yeniden yeniden
anlatırdı. Dağkapı-Balıkçılarbaşı
hattında dolaşan Babe Alo’nun meşhur, buz gibi meyan kökü şerbeti
ise, her anımsadığımda içimi serinletir, beni mutlu eder. Sırtına yüklediği şerbet küpüne zincirlerle bağladığı o bakır tasların şıngırtısını
duyunca, lezzetin ve serinliğin yaklaştığını duyar, heyecanlanırdım.
kişniş
gerdanlık
yaparlardı.
Küçelerde sesleri yankılanan kalaycılar da dolaşırdı. Ve tabii Deli
Alişan vardı. uzun entarisi ve elindeki iki metrelik sırıkla onun her
ezan okunuşunda Ulucami’de oturup sessizce ezanı dinlediğini unutamam. Taziyelerde veya düğünlerde
komşularla kazanlarda yapılan
yemekler birkaç ailenin kullanabileceği eski Diyarbakır evleri bu paylaşım ve yardımlaşmanın sembolü
gibiydi.
Ağzına kadar doldurduğu bakır
tası bir dikişte içtikten sonra boğazıma yayılan o yumuşak, serin ve
kekremsi tadı ömrüm oldukça unutamam herhâlde. Benim için çocukluğumun tadıydı bu… DağkapıMardin kapı arasında Ermeni zanaatkârlar dillere destan hasır bilezik,
Şimdi düşünüyorum da o günlerde insanları birbirine kenetleyen
dostluk, yardımseverlik, kadirşinaslık gibi değerler, bugün yok artık. Bu
değerleri var eden kültürel motifler,
âdetler birer birer yok olduğu için mi
acaba, bugün artık bu ortaklıktan,
kader birliğinden bu kadar uzaktayız?
İÇİMİZDEN BİRİNİN GÖZÜNDEN DİYARBAKIR
Sonra, Boranhaneleri; burada yetişen güvercinlerin gübresiyle Dicle
Nehri kıyısında yetiştirilen devasa
büyüklükteki karpuzları…
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
baharatlı dolmanın ağzımın suyunu
akıtan güzelliği, yaz-kış bütün
yemeklere eşlik eden Mehir çorbası
ve adını sayamayacağım türlü çeşitli yemekler, bu akşamları bir ziyafete çevirirdi.
Ağzına kadar
doldurduğu bakır tası
bir dikişte içtikten sonra
boğazıma yayılan o
yumuşak, serin ve
kekremsi tadı ömrüm
oldukça unutamam
herhâlde.
Benim için
çocukluğumun
tadıydı
bu…
51
Tarım
Makinaları
ile Çalışmada
Uyulması Gereken
Emniyet Kuralları
“Tarımda makine
kullanım ihtiyacı
arttıkça traktör ve
ekipmanları tarımın
olmazsa olmazı
haline gelmiştir.”
T
Prof. Dr. Abdullah SESSİZ
Dicle Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Makinaları ve Teknolojileri Mühendisliği Bölümü,
Diyarbakır
[email protected]
arım sektörü insan sağlığı
açısından önemli riskler
içeren ve birçok ülkede
insan yaşamını tehdit
eden en tehlikeli sektörlerden biridir. ILO’ya göre, 1,3 milyar tarım işçisinden her yıl 170 000
kişi ölmekte, önemli bir kısmı ciddi
şekilde yaralanmakta veya iş hastalığına yakalanmaktadır (Yurtlu ve
ark.2012).
Böcek ilaçları, diğer
kimyasallara maruz kalma ile tarım
makinaları kazaları sektördeki ölüm,
yaralanma ve hastalıkların iki temel
nedenidir. Tarımsal faaliyetler sırasında ortaya çıkan tehlikelerin ana
nedenleri traktör, tarım arabası,
hasat-harman makinaları vb. risk
oluşturabilecek makineler, kimyasal
ilaçlar ve gübreler, ergonomik olmayan çalışma koşulları, iklimsel faktörler ve böcek, yılan vb. hayvan
sokmalarıdır. Görüldüğü gibi tarımsal faaliyetler sırasında kullanılan
tarım makineleri, bu sektörde yaşanan kazaların ana sebeplerinden biridir. Bu makinelerden yaygın olarak
kullanılanlar, traktörler, toprak işleme makineleri, çapa makineleri,
ekim makineleri, gübre dağıtma
makineleri, ilaçlama makineleri,
hasat-harman makineleri, çayır
biçme makineleri, balya makineleri,
öğütücüler, karıştırıcılar ve tarım
arabaları olarak sayılabilir. Tarımsal
kazalar sonucunda ortaya çıkan yaralanmalar sadece bu makineler ile
çalışılırken değil, aynı zamanda
makinelerin tamir, bakım, ayarlama,
temizleme, tıkanıklıkları giderme
gibi işlem basamaklarında da ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla tarımda
makine kullanım ihtiyacı arttıkça
traktör ve ekipmanları tarımın
olmazsa olmazı haline gelmiştir.
Hem bitkisel hem de hayvansal üretimin tüm aşamalarında mekanizasyon araçları yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Bu yüzden makine
sahipleri ve kullanıcılarının traktöre
ve tarım makinalarına sahip olması
kadar makinanın iş güvenliği çerçevesinde emniyet kurallarına göre
çalıştırması daha önemli hale gelmiştir.
Kazaların Oluşum Nedenleri
ve Azaltılma Yolları
Tarımda yaşanan kazaların
hemen hemen tamamı tarım makinaları ile çalışmada ortaya çıkmaktadır.
Bunların çoğu da yanlış uygulamalar
sonucunda ortaya çıkan kazalardır.
Bunun temel sebebi konuyla ilgili
yeterli bilgiye sahip olunmamasıdır.
Geçmişten günümüze kadar yaşanan
kazaların büyük çoğunluğuna tamirbakım, tıkanmalar sırasında yapılan
müdahaleler sebep olmaktadır. Bir
kısmı da gerekli bakımın yapılmaması nedeniyle oluşan kazalardır.
MAKALELER
Yine yaşanan kazaların yarısı sürücü
dışındaki kişilerin makinanın çalışan
kısımları etrafında dolanması sonucu
meydana gelen kazalardır. Bu
durumda sadece sürücünün becerisi
yeterli değildir. Bakım, onarım ve
arızaların giderilmesi esnasında
yabancı kişiler makinaya yaklaştırılmamalıdır. Bu yüzden kazalar olmadan tedbirlerin alınması ve gereken
kurallara uyulması gerekmektedir.
En ufak dikkatsizlik can ve mal
kayıplarına neden olmaktadır. Kaza
olduktan sonra alınacak tedbirin bir
anlamı kalmaz.
Bu yüzden öncelikli olarak
tarımda yaşanan makine kazalarının
azaltılması için traktör-biçerdöver,
pamuk hasat makinaları, kendi yürür
makinalar ile çalışmada; çalıştırma,
tarlada çalışma, yolda ürün taşıma,
bakım- onarım vb. işlemler esnasında işi yapan operatörler çalıştırdığı
traktör ve makinanın emniyet kurallarına riayet ederek işe başlamalıdır.
Traktör ve İş Makinalarıyla
Çalışmada Alınması Gereken
Önemli Güvenlik Kuralları
Traktör tarımın ana unsurudur,
farklı amaç ve durumlarda kullanılan
bir makinadır. Hemen hemen kendi
yürür makinalar hariç bütün tarım
makinaları ve ekipmanları traktöre
bağlı olarak çalışmaktadır. Tarımsal
üretimin bitkisel üretim ile ilgili kısmında toprak işlemeden hasat-hasat
sonrası aşamasına kadar çok sayıda
farklı tip ve özellikte makine kullanılmaktadır. Her makinanın organları
diğerinden farklılık gösterdiğinden
alınması gereken güvenlik kuralları
da farklılıklar gösterebilmektedir. Bu
yüzden traktör ve gerek traktöre
bağlı olarak çalışan makinalar için
genel güvenlik kuralları verilmiştir.
Tarım traktörlerinin doğrudan
tarımsal faaliyetlerinin yanı sıra
karayolundaki durumları da dikkate
alınarak, çalışma esnasında güvenlik
tedbirlerinin ne kadar önemli olduğu
ortadadır. Traktörle çalışmada ezilme, sıkışma ve kapılma risklerinin
yanı sıra yana ve arkaya devrilme
tehlikesi bulunmaktadır. Bu yüzden
aşağıda maddeler halinde verilen
genel güvenlik kuralları dikkate alın-
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Traktör tarımın ana
unsurudur, farklı amaç
ve durumlarda kullanılan
bir makinadır. Hemen
hemen kendi yürür
makinalar hariç bütün
tarım makinaları ve
ekipmanları traktöre bağlı
olarak çalışmaktadır.
53
MAKALELER
dığında traktör ve iş makinaları kazaları önlemek mümkün olabilecektir.
Traktör yalnız sürücü belgeli (F)
ve eğitim görmüş sürücü tarafından
kullanılmalıdır. Çalışma koşulları ve
operatörün becerisi, eğitimi, işine
olan bağlılığı ile sorumluluk duygusu
içeresinde makinayı kullanarak kazaların önlenmesinde oldukça etkilidir.
Bunun için de her şeyden önce mutlaka bakım ve kullanım kılavuzunu
okumalıdır. Çalışma esnasında göz-
lük gibi koruyucu ekipman kullanmalıdır. Operatör, hareket eden parçalara
takılarak kazaya neden olabileceğinden bol, geniş, sarkık giysiler giyinmemelidir. Tarım makinaları sahip
oldukları kapasite üzerinde kullanılmamalı ve özellikle römorklar kapasitelerinin üzerinde bir yükle yüklenmemelidir. Traktörler çekemeyecekleri yükleri çekmemelidir. Güç
boyutuna uygun yükleri taşımalıdır.
Yani uygun ekipmanla çalışmalıdır.
Çalışma sırasında istenmeyen
bir durum olduğunda veya park edilirken traktör güvenli bir şekilde durdurulmalıdır. El freni çekilmeli, vites
ve diğer komut kolları boşa alınmalı,
başkalarının kazara makineyi çalıştırmasını engellemek için motoru durdurularak kontak anahtarı traktör üzerinden alınmalıdır.
Çalışma sırasında, tıkanma,
arıza, kayış, zincir kopması gibi herhangi bir durumun yaşanması duru-
Traktör ve makinaların birlikte
kullanılması durumunda özellikle
kuyruk milinden hareketli makinalarda çok sayıda dolanma ve sarılma
kazaları olmaktadır. Bu yüzden ekipman ve traktör arasındaki güç iletimi
sağlayan kuyruk mili şaftı muhafaza
içinde olmalı ve zincirle sabitlenmelidir. Eğer çatlak veya kırılmalar
varsa mutlaka yenisiyle değiştirilmelidir. Uygun olmayan şaftlarla çalışılmamalıdır. Aksi takdirde bu tür
dikkatsizlikler ölüme neden olabilmektedir. Nitekim ülkemizde şaftın
sebep olduğu çok sayıda ölümcül
veya ağır yaralı kazalar mevcuttur.
Bu yüzden çalışmada kaza riskini
azaltma veya önleme tamamen operatörün becerisine bağlıdır.
Güç iletimi sağlayan tüm organlardan uzak durulmalıdır. Örneğin
kuyruk miliyle çalışan silaj makinası
veya harman makinası gibi makinalara elle ürün yedirilmemelidir.
Traktör arkasına ekipman takarken kesinlikle traktörle ekipman arasında durulmamalıdır.
İş dönüşü traktörün arkasına
takılı alet – ekipmanın yanından
ayrılmadan önce yere tamamen indirilmiş olduğundan emin olunmalıdır.
Traktör vb. makinalara iniş
binişlerde traktör üzerindeki merdivenler (basamaklar) kullanılmalıdır.
Hareket halindeki traktöre de kesinlikle inilip binilmemelidir. Traktörde
bol giysilerle çalışılmamalıdır.
Traktörün hareketli parçalarına yakalanabilir. Özellikle açık mafsallar ve
kayış-kasnaklar tehlikeli olabilir.
Kara yolunda trafiğe çıkıldığında trafik işaretlerine dikkat edilmeli
ve trafik kurallarına kesinlikle uyulmalıdır. Biçerdöver, pamuk hasat
makinaları gibi kendi yürür makinalar kara yollarındaki seyri izin verilen kurallar içinde kalmalıdır.
Makine yol durumunda olmalıdır.
Diğer makinalara ve otomobillere
tehlike oluşturmayacak şekilde
düzenlenmelidir. Tarım traktörleri ve
makinalarının salınımı dikkate alınarak yolun sağından gidilmeli ve mutlaka lambaları çalışır durumda olmadır. Tarım arabasına mutlaka reflektörler takılmalıdır. Özellikle bölgemizde pamuk hasat döneminde tarım
arabasına aşırı yük yükleyerek karayollarındaki seyri büyük risk oluşturmaktadır.
Traktör ve römorklar insan taşıma amacıyla kesinlikle kullanılmamalıdır. Ölümlerin en fazla olduğu
alanın bu olduğu unutulmamalıdır.
Çekilir tarım alet ve makineleri
traktörün çeki tertibatına çeki oku ile
bağlanmalı ve bu amaçla halat zinciri
vb. tertibatlar kullanılmalıdır.
Traktöre tarım alet ve makinesi
kolaylıkla bağlanabilmeli, tarım alet
ve makinesini traktörden ayırmadan
önce kuyruk milinin hareketi, ilgili
kumanda tertibatı ile kesilmeli ve
dönüşün durması beklenmelidir.
Traktör radyatör petekleri tarlada çalışırken toz, sap ve samandan
dolayı kirlenip tıkanmalar olacağından günde en az bir defa temizlenmelidir. Traktörün ilk çalıştırılması
ot, sap, saman vb. yanabilir maddelerin yakınında yapılmamalıdır.
Traktör, egzoz gazlarının çıkmayacağı kapalı ve yeterli havalandırma bulunmayan yerlerde çalıştı-
rılmamalıdır. Traktörün günlük
bakım kuralları kesinlikle her gün
y a p ı l m a l ı d ı r .
(H.A.Y.R.E.T) H (Hava), A
(Akaryakıt), Y (Yağ), R (Radyatör),
E (Elektrik donanımı), T (Tedbir)
Sonuç
Tarım alet-makine ve traktör
kazaları üzerine ülkemiz çapında
yapılan bir araştırma; kazaların
önemli bir bölümünün çalışanların
kullandıkları alet-makine ile ilgili
teknik bilgi noksanlığından kaynaklandığını göstermiştir. Bu nedenle;
imalatçı ve satıcılar, tarım iş makinelerinin gerek satışında gerekse satış
sonrasında yapacakları eğitimlerde,
tarımda çalışanlara kullanacakları
makinenin teknik özelliklerini,
güvenli kullanma yöntemlerini, özellikle iş güvenliği ve kazaları ön plana
çıkararak anlatacak lifletler önem
kazanmaktadır(Yurtlu ve ark., 2012).
Tarımda çalışan nüfusun eğitim seviyesine bakıldığında, erkeklerin %
10’unun, kadınların ise % 27’sinin
okuryazar dahi olmadığı görülmektedir. Bu değerler tarımda çalışan
nüfusun güvenli çalışmalar için
önemli bir kıstas olan yeterli eğitim
seviyesinde olmadığını göstermektedir. Makine yoğunluğu fazla olan il
ve ilçelerimizde tarım makinalarıyla
çalışanlara yönelik workshop biçiminde iş güvenliği eğitim kursları
düzenlenmelidir. Bu amaçla, bölgede
tarımın yoğun yapıldığı ve mekanizasyon uygulamalarının fazla olduğu
birkaç ilde makine sahipleri ve sürücüler başta olmak üzere iş güvenliği
eğitiminin verilmesi traktör veya iş
makinalarıyla çalışmada kazaların
azaltılması veya önlenmesi ve makinaların daha etkin kullanılması sağlanabilir.
KAYNAKLAR
Yurtlu, Y. B., Demiryürek, K.,
Bozoğlu M., Ceyhan V. 2012.
Çiftçilerin
Tarım
Makineleri
Kullanımına İlişkin Risk Algıları. Ege
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi.
ISSN 1018-8851. Cilt (Volume): 49
Sayı (Number): 1 Yıl (Year):
2012Dataylı Bilgi için: http://saferomu.net
MAKALELER
Traktör ve römorklar
insan taşıma amacıyla
kesinlikle
kullanılmamalıdır.
Ölümlerin en fazla
olduğu alanın bu
olduğu
unutulmamalıdır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
munda makine mutlaka güvenli
duruma alınmalıdır. Traktör ile çalışma sırasında oluşan olağan kazaların
yanı sıra yana ve arkaya devrilme
kazaları olmaktadır. Bu yüzden traktörde mutlaka devrilmeye karşı koruyucu çatı sistemi (DKKC) takılı
olmalıdır. Bu durumu önlemenin tek
yolu güvenlik kabinlerinin kullanılmasıdır. Kabin her zaman sürücünün
hayatını kurtarma özelliğine sahiptir.
Aynı zamanda devrilme sonrasında
yuvarlanmayı önlemektedir. DKKÇ
olmayan traktörlerle olan takla atma
veya devrilmelerin hemen hemen
tümü ölümle sonuçlanmaktadır.
55
‘
Ceviz
Ayva
’nın
Faydaları
Ceviz, beyin için
gerekli olan gümüş
iyonuna sahiptir.
Bu nedenle yediden
yetmişe herkes için
gereklidir.
Cevizin geniş açıdan faydaları
aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.
* Ceviz, kanda bulunan zararlı
kolestrolün birikmesini önlemektedir. Kanı temizlemektedir.
* Ceviz, yüksek kolestrolü
düşürmektedir.
* Damar tıkanıklığı tedavisinde
etkilidir.
* Şeker hastalığı olan hastaların
tedavi sürecinde kullanılmaktadır.
* Midede ve bağırsakta biriken
gazın atılmasında etkilidir.
* Grip ve nezleye iyi geldiği
bilinir.
* Sindirim sistemindeki bozukluğun giderilmesinde aktif olarak rol
oynar.
* Vücudu soğuktan korumada
etkilidir.
* Yorgunluğu ve bitkinliği
gidermektedir.
* Vücudu zinde tutar.
* Zehirlenmelere karşı etkilidir.
* Kuvvet vermektedir.
* Çocuklarda gelişimi sağlar.
* Ceviz, beyin için gerekli olan
gümüş iyonuna sahiptir. Bu nedenle
yediden yetmişe herkes için gereklidir.
* Ceviz, uzun süre depolanabilen bir meyve olduğu için diyetlerde
mutlaka tercih edilmektedir.
* Cevizde yüksek oranda
omega 3 bulunmaktadır. Bu sayede
kalp hastalıklarına karşı koruyucu bir
özellik taşır. Ani inmeleri, yüksek
kan basıncını azaltır. Omega-3 yağ
oranı aynı zamanda çocuklarda yüksek hiperaktif olma riskini azaltmaktadır. Uyku düzeni sağlamaktadır.
* Ceviz aynı zamanda klinik
depresyonu da azaltmaktadır.
* Kalp atışlarının düzenlenmesinde de ceviz oldukça etkilidir.
* Cevizde fitosteroller bulunmaktadır. Bu sayede de kalın bağırsak, prostat ve göğüs kanseri gibi
çeşitli kanser türlerinden koruma
sağlıyor.
* Ceviz yiyerek bağışıklık sisteminizi güçlendirebilirsiniz.
* Ceviz, kavrama ve anlama
gelişiminde oldukça etkilidir.
(Asya’da ceviz meyvesinin bir beyin
gıdası olduğu bilinmektedir. Bu
nedenle sınava girmeden önce
öğrenciler ceviz yemekte, bu sayede
notlarının artacağına inanmaktadır.)
* Cevizde bir diğer yararlı
madde L-arginin (besinlerden elde
edilen bir aminoasit olup, vücudun
protein yapması için gerekmektedir.)
bulunmaktadır. Bu sayede kan
damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve
düzgün olmasını sağlamaktadır. Kan
ve damar sistemini rahatlatır.
mer gibi rahatsızlıkları engellemede
ve azaltmada etkili olduğu söylenmektedir.
* Cevizde aynı zamanda melatonin vardır. Bu madde sayesinde
özellikle gece çalışan ve uyku düzensizliği olan kişilerin uykularının
düzene girmesinde etkilidir.
MAKALELER
eviz, Ortaçağ İngiltere’si
ve Antik Yunan’da akıl
hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktaydı. ‘8
tane cevizi bir bardak suda 2 gün
bekletin. Günde iki ceviz olmak
üzere tüketin ve cevizleri içinde beklettiğiniz suyu da için, 4 günlük kür
sonunda ne kadar dinlenmiş hissettiğinize şaşıracaksınız. ‘
* Eğer şeker hastalığınız var ise
ceviz yaprağını kaynatıp içmeniz
önerilmektedir.
* Kansızlığınız var ise ceviz
yaprağı ve kabuklarını kaynatıp balla
karıştırıp içmeniz önerilmektedir. Bu
sayede hem kan yapar, hem de kanınızı temizler. Kalbiniz güçlendiği
gibi sinir sisteminiz de güçlenmektedir. Aynı zamanda ishal ve dizanteri
gibi rahatsızlıklara da bu karışımın
iyi geldiği söylenmektedir.
* Ceviz yapraklarının baş ağrısına karşı da bir tedavi ürünü olarak
kullanıldığı bilinmektedir. Aynı
zamanda ceviz yaprağı ishale,
Ceviz yiyerek
bağışıklık sisteminizi
güçlendirebilirsiniz.
* İçinde bulunan fitosteroller ve
magnezyum sayesinde safra taşı oluşumuna engeldir.
* Antioksidan özelliği taşımaktadır. Bu sayede parkinson ve alzheiDİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
C
Semra TÜRKMEN Ev Ekonomisti
Konya İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Koordinasyon ve Tarımsal Veriler Şube Müdürlüğü
57
MAKALELER
bademcik iltihabına, el ayak terlemesine ve hemoroite iyi geldiği bilinmektedir.
* Göz iltihabınız var ise ceviz
yaprağını kaynatarak elde ettiğiniz
sıvıya bir bez parçası batırıp gözün
üzerine koymanız önerilir. Böylece
iltihabın geçeceği iletilir.
* Burun kanamanız var ise yeşil
kabukların suyunu çıkarıp burnunuza
çekmeniz, kanamayı durdurmaktadır.
Ceviz Yaprağının Faydaları
Ceviz yaprağı bir nevi doğal
antibiyotik görevi görür ve çok özel
bir yeri vardır. Bu yüzden hem cilt
hastalıklarını hem de iç hastalıklar
tedavisinde kullanılır.
Ağız içerisinde çıkan yaralara
iyi gelir, Bağırsak iltihaplarına karşı
etkilidir,
Soğuk algınlığı ve öksürüğe
karşı inanılmaz etkilidir, Kanı temizler, Bazı rivayetlere göre ceviz yaprağı ile birlikte hazırlandığında sivilceleri döker, Egzama, mantara karşı iyi
gelir, Kurt düşürücü özelliği vardır,
Bünyeyi güçlendirir ve mikrop öldürücüdür.
Ceviz yaprağı bir nevi
doğal antibiyotik görevi
görür ve çok özel bir yeri
vardır. Bu yüzden
hem cilt hastalıklarını
hem de
iç hastalıklar
tedavisinde
kullanılır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
58
Cevizin içi dışı şifa desek abartı
yapmış olmalıyız. Eğer cevizlerin
içini yedikten sonra kabuklarını atıyorsanız büyük bir hata yapıyorsunuz
demektir. Çünkü kabuğu da şifa kaynağı.
Ceviz kabuklarını bir demlik
suda kaynatarak içebilirsiniz. Bir
sefer kaynattığınız ceviz suyunu
1 hafta muhafaza edebilirsiniz.
Aralarında elma ve armudunda
bulunduğu “gülgiller” familyasından
olan ayva bir sonbahar meyvesidir. C
vitamini bakımından zengin bir
meyve olması ve bol miktarda besin
lifi içermesini ayvanın faydaları arasında öne çıkan özellikleri. 1 adet
ayva, günlük C vitamini ihtiyacının
yaklaşık 1/4’ünü tek başına karşılıyor. Besin değeri oldukça yüksek
olan ayvada bulunan diğer vitamin ve
mineraller ise şu şekilde; demir, kalsiyum, A vitamini, riboflavin, B6 vitamini, folat, niasin, potasyum, fosfor
ve magnezyum.
* Ayvanın meyvelerinden hazırlanan şurup ve kompostolar çocuk
ishallerine karşı çok etkilidir.
Kan şekerine karşı çok etkilidir,
Özellikle ayaklarda çıkan mantar hastalıklarına karşı etkilidir,
Ceviz Kabuğunun Faydaları
Ayvanın Sağlığa Faydaları
Ayvanın Yararları :
Ceviz yaprağından yapılan kürler ayak terlemesi sorunlarını giderir,
İştahı açar,
Ceviz yaprağı su ile kaynatılarak
banyo yapıldığında ciltteki sorunlara
ve sivilce problemlerine karşı tedavi
amaçlı kullanılabilir. Ceviz yaprağı
genelde su ile karıştırarak hazırlanır
ve ceviz yaprağı çayı yapılarak içilir
veya suda kaynatılarak banyo yapılır.
Kolestrolü düşürür, Astım ve
bronşit hastalıklarına iyi gelir,
Çocukların gelişimine faydalıdır,
Kabızlığı giderir, Sinir sitemine faydalıdır, Özellikle çocuklarda kemik
gelişimine yardımcı olur.
* Ayva meyveleri, kalbe kuvvet
verir ve rahatlatır.
* Kalpteki sıkıntıyı, çarpıntıyı ve
ağız kokusunu giderir.
* Harareti ve ishali keser.
Ceviz Reçelinin Faydaları
Ceviz reçelini hazırlamak çok
zahmetli ve zordur. Bir ceviz reçelinin hazırlanma süreci 15-16 gün sürebilir. Cevizleri kaynatarak hazırlamadan önce, 16 gün boyunca cevizler
her gün suya konulur ve acılığının
gitmesi için her gün 16 gün boyunca
suları süzülür. İstenilen kıvama geldiğinde bir tencereye 15-20 tane ceviz
koyarak ve 200 gram şeker eklenerek
kaynatılır ve ceviz reçeli elde edilir.
Ceviz reçelinin faydalarını şu şekilde
sıralayabiliriz.
Hücreleri yeniler, Maksimum
derecede enerji sağlar, Beyin hücrelerini yeniler,
* Hazımsızlığı giderir, mideyi ve
bağırsağı kuvvetlendirir, ince bağırsak iltihabını giderir.
* Vücut gelişimine yardım eder.
* Ayva, damar sertliğine, karaciğer tembelliğine iyi gelir,
* Tansiyonu düşürür, safrayı
düzene sokar.
* Yapraklarından yapılan çay,
kalp ağrılarına iyi gelmekte, sakinleştirici özelliği bulunmaktadır.
* Meyvesinden yapılan reçel,
sindirim sistemi rahatsızlıklarına iyi
gelir.
* Tereyağında pişirilen ayva,
nefes yolu hastalıklarına, müzmin
öksürüğe, bronşite ve tüberküloz hastalığına iyi gelmektedir.
* Ayva kokusu, kalp ve dimağı
kuvvetlendirir.
* Ayva hoşafı, yaşlıların ayaklarının tutukluk yapmasını giderir.
* Ayva varise iyi gelir.
Yorgunluk ve bitkinliği önler.
* Ayva hoşafı, ağız yaraları ve
akciğer veremine iyi gelir. Gece
uyurken ağızdan salya gelmesini
önler.
* Ayva yaprağı kaynatılıp içilirse ishali keser.
* Ayva yaprağı kaynatılır, suyu
ile gargara yapılır, pişmiş yaprakları
ile de lapa yapılıp boğaza konursa
boğaz ağrısını ve şişliğini giderir.
* Burun kanamasını önlemek
için buruna ayva suyu çekilir.
* Ayva suyu, aşırı adet kanamasını önler, bağırsak kanamalarını
keser, dizanteriye karşı çok faydalıdır.
* Doğumu kolaylaştırmak için
ayva suyu ve ayva çekirdeği kaynatılıp içilmelidir.
* Ayva kabuğu veya ayva çekirdeği kaynatılıp içilirse, idrar yolu
iltihaplarına iyi gelir.
* Ayva suyu iştah açar, böbrek
ve idrar torbası iltihaplarını iyileştirir.
* Grip ve nezle için çok etkilidir.
* Ayva suyu, vücudu terletmek
için çok etkilidir.
* Ayva, böbrek zafiyetine, mide
zafiyetine, karaciğer zafiyetine, mide
bulantısına, mide ülserine. deniz tutmasına, mide gevşemesi ve mide
düşmesine, çok faydalıdır. Pişirilmiş
ayva iyi gelir.
* Ayva suyu, evham ve vesveseye iyi gelir.
* Göz enfeksiyonlarına karşı,
ayva yaprağı kaynatılıp, soğuyan
suyu ile günde birkaç kez yıkanır.
* Ağız içi yaraları ve boğaz iltihapları için, kurutulmuş ayvanın
suda bekletilmesi ile elde edilen
şurup gargara olarak kullanılırsa şifa
verir.
Ayva
Faydaları:
Yaprağı
Çayının
Ayva yaprağı çayının özellikle
ishale karşı çok etkili olduğu söylenmektedir. Bunun dışında genel
anlamda bünye için faydalıdır.
Ayvanın kurutulmuş yapraklarından
bir çorba kaşığı bir çay hazırlayın ve
yarım litre kaynar su dökün. Daha
sonra 30 dakika dinlendirin ve sıcak
iken için.
Uzmanlar bitki yaprakları arasında karaciğer için en faydalı yaprağın ayva yaprağı olduğunu söylüyorlar.
• Cilt sağlığına katkı sağlar ve
yaşlanmayı geciktirir,
• Kalp ve damar hastalıklarına neden olan serbest radikallere
karşı etkilidir.
Ayva Reçelinin Faydaları:
Ayva reçelinin faydaları genel
olarak ayvanın faydaları ile benzerdir fakat ayva reçelinin özellikle
göğüs hastalıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Uzmanlar tüberküloz
hastalarına ayva reçelini önermektedirler.
MAKALELER
* Ayva çiçeği kaynatılıp içilirse,
kalp çarpıntısını keser, kalbi kuvvetlendirir, annenin sütünü artırır.
* Ayvanın üzerindeki tüyler,
kanayan yere konursa kanamayı durdurur.
Göğüs hastalıklarına iyi gelir.
Bazı uzmanlar kanser hastalığına iyi geldiğini söylemektedirler.
Norveç Gıda Araştırmaları kurumu
ayva reçelinin kanser hücrelerini
engelleyici özelliğini tespit ettiklerini belirtiyor.
Strese iyi gelir, sakinleştirici
özelliği vardır İshal vakıalarında
tedavi amaçlı kullanılır.
Bağırsak
enfeksiyonlarını
temizlemeye yardımcı olur. Mideyi
kuvvetlendirir.
Antioksidan etkisi vardır ve
genel anlamda metabolizma sağlığını korur.
Uykusuzluğu giderir Çok zayıf
olsa dahi ateşi düşürme özelliği vardır.
Ayva Çekirdeğinin Faydaları:
Ayva meyvesi ve yaprakları
kadar çekirdeği de sağlık açısından
faydalıdır. Ayva çekirdeği bir anti
kanser görevi gören amigdalin ve
B17 vitamini içermektedir. Ayrıca
ayva çekirdeği şeker, petkin, malik
gibi asitleri de içerir.
• Ayva çekirdeğinden yapılan
çay uykusuzluğu giderir,
•
Stresi ve gerginliği azaltır,
• Ağız ve kötü nefes kokusunu
giderir,
• Mukus ve yanık yaralarını
iyileştirici özelliği vardır,
Sindirim sitemini güçlendirir ve
bağırsakları temizler.
Mideyi kuvvetlendirir, hazmı
kolaylaştırarak midenin yorulmasını
engeller.
Doğal antibiyotik özelliği sayesinde kanı temizler.
Sinir sitemini olumlu yönde
etkiler ve sinir sağlığını korur, stresi
azaltır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
* Ayva çiçeği bal ile macun
yapılıp yutulursa, baş ağrısını keser.
59
Diyarbakır
KADAYIF
‘ının
Yapımı ve
Tarihsel Gelişimi
Diyarbakır
kadayıfının şekli,
kullanılan
malzeme ve pişirme
yöntemi diğer
kadayıflardan
farklıdır.
MAKALELER
‘
Öğr. Gör. Hasan YAVUZ-Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
Öğr. Gör. Cüneyt ATEŞ-Dicle Üniversitesi, Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu
Nevzat BAYRAM-Gıda Mühendisi- Diyarbakır İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü
Ceyda KIZGIN ÖZCENGİZ-Biyolog-GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü
Coğrafi koşullar, gelenekgörenekler ve uluslara göre
yeni beslenme alışkanlıkları ile
birlikte değişik ulus mutfakları
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
B
ilindiği üzere insanın
hayati fonksiyonlarını
yerine getirmede ihtiyaç
duyduğu en önemli etken
beslenmedir. Uzun arkeolojik araştırmalar insanoğlunun
mağara devrinden itibaren beslenme
alışkanlıklarının varlığını ortaya
koymuştur. Mağaralarda o devirlere
ait araç-gereçlerin bulunması buna
en güzel örnek olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanoğlunun beslenme ihtiyacını karşılayabilmek için türlü mücadelelere giriştiğini yine tarihi araştırmalar
ortaya
koymaktadır
(Gökdemir 2008). İlk önce bitkisel
besinleri toplayarak ve hayvansal
besini de avlayarak beslenme ihtiyacını karşılayan insanoğlu; daha sonraları bitkileri yetiştirerek, hayvanları da evcilleştirerek beslenme ihtiyaçlarını gidermiştir. Zamanla yiyecekleri biriktirmeye başlamış,
ateşin bulunması ile yiyecekleri pişirerek tüketmiş ve beslenmede devrim sayılacak yenilikleri hayata geçirmişlerdir.
Değişik toplumların ortaya çıkmasıyla da karşılıklı ticaret
gelişmiş, yaşanan etkileşimlerle değişik yemekler ve pişirme
şekilleri ortaya çıkmıştır.
61
MAKALELER
ortaya çıkmıştır. Toplumlar zamanla
mutfak yapılarına yeni bilgiler ekleyerek kendi kültürel mutfaklarını da
oluşturmuştur. Tarihte bilinen ilk
mutfak kültürünün, Mezopotamya’da
kurulmuş tarihi ilk imparatorluk olan,
Sümerler ile başladığı tarihçiler tarafından kabul edilmektedir. Sümer
mutfağı günümüz dünya mutfaklarının temelini oluşturmuştur. Sümer
mutfağının etkisiyle Anadolu mutfağının şekillendiğini ve tüm dünyaya
buradan yayılmış olduğunu tarihi
araştırmalar ortaya koymaktadır.
Antik yunan ve Roma mutfağı da
dünya mutfak kültürüne katkıda bulunarak gelişmesini sağlamıştır.
TÜRK MUTFAĞININ TARİHİ VE ANADOLU
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Türk mutfağı uzun bir tarihi
gelişim sürecine sahiptir. Bu bağlamda oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahip olduğunu söylemek mümkündür.
62
Orta Asya’dan göç eden Türkler
konakladıkları yerlerdeki bitki örtüsünden de faydalanarak yemek çeşitlerini zenginleştirdiler. Anadolu’ya
taşıdıkları Orta Asya yemek kültürüyle Anadolu mutfağının oldukça
büyük bir mutfak haline gelmesini
sağladılar. Örneğin et ve et türü yiyecekleri kış aylarında kullanmak üzere
saklama ve muhafaza metotlarını
Anadolu’ya getirdiler (Gökdemir
2008). Besledikleri hayvanların
sütünden peynir yapıp uzun süre
muhafaza ederek tüketme alışkanlıklarını da Anadolu’ya getirmişlerdir.
Türk mutfağı, Osmanlı imparatorluğunun geniş topraklara yayılması ile çeşitlenerek zenginleşmiştir.
Türk mutfağının özellikle saray mutfağı olarak çeşitlenerek zenginleştiği
görülür. İmparatorluk topraklarındaki
halk mutfağı saray mutfağından saray
mutfağı da halk mutfağından etkilenerek büyümüştür. Zamanla imparatorlukta yemek düzeni ve adabı belirli
kanunlara bağlanmıştır. Bu şekilde
günümüz mutfak hiyerarşisinin temeli saray mutfağında oluşturulmuştur.
Osmanlı mutfağının en önemli
menülerinin başında şerbetler ve tatlılar gelmekteydi. Osmanlı padişahları
şerbet ve tatlıları çok severek tüketirlerken bu alışkanlığın zamanla
Anadolu halkı arasında da yayılarak
geliştiğini söylemek mümkündür.
Eremya Çelebi Kömürciyan, 17.
Yüzyılda İstanbul Tarihi adlı kitabında şu bilgileri vermektedir:
Ürünün
Ayırt Edici
Özellikleri
Diyarbakır kadayıfının
şekli, kullanılan malzeme
ve pişirme yöntemi diğer
kadayıflardan farklıdır.
Diyarbakır kadayıfında
ince teller içine ceviz veya
antepfıstığı konulup sarılır.
Diğer kadayıf çeşitlerinde
ise böyle bir şekil verme
yoktur.
Diyarbakır kadayıfı ocakta
alt ve üst tarafı eşit
derecede pişirilirken diğer
kadayıf çeşitleri fırınlarda
pişirilmektedir.
Diyarbakır kadayıfını
tepsiye yerleştirdikten
sonra başka bir tepsiyle
üstüne hafifçe baskı
uygulanır. Bunun sebebi;
ısıya maruz kaldığında
tatlının her tarafının eşit
seviyede pişirilmesini
sağlamaktır.
Diyarbakır kadayıfında
tepsinin üstüne yağla
birlikte pekmez sürülmesi,
kadayıfın üstünün daha
koyu renk almasını
sağlayıp, daha gevrek hale
getirilmesini sağlar.
Diğer kadayıf çeşitlerinde
ise pekmez kullanılmaz ve
kadayıf yumuşak bir pelte
kıvamındadır.
Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere kadayıf, yaklaşık dört
yüzyıldır Türkiye coğrafyasında
bulunmaktadır.
Anadolu’da tatlı tüketimi gelişirken 1800’lü yılların sonlarına
doğru
bir
tatlı
ustasının
Diyarbakır’da “Diyarbakır kadayıfı”
adı altında tatlı üretip sattığı rivayet
edilmektedir. Zamanla bu ustadan
kadayıf yapmasını öğrenip yapan
yeni ustaların yetiştiği ve bunların
sayesinde Diyarbakır kadayıfının bu
günlere geldiğini söylemek mümkündür.
Diyarbakır kadayıfıyla ilgili
literatürde çok az yayın bulunduğu
veya hiç yayın yapılmadığı söylenebilir. Yapılan literatür araştırmalarında kadayıf ustalarından alınan bilgilerden faydalanarak ürünün tanımı,
üretim alanı, üretim metodu ve ayırt
edici özelliklerini belirlemek mümkündür.
ÜRÜNÜN TANIMI VE ÜRETİM ALANI
Kadayıf teli, yarı mamul bir
gıda maddesidir. Türklere özgü olan
kadayıf teli için gerekli olan ham
madde ise un ve sudur. Tel kadayıf,
unun suyla boza kıvamını alıncaya
kadar karıştırılarak ve bu karışımın
sıcak sac üzerine özel kalıplardan
ince şeritler halinde dökülüp kurutularak elde edilen bir üründür
(Anonim 1986). Köken olarak kadayıf Arapça’da kadife anlamına gelmektedir. “Diyarbakır Kadayıfı”
Türk mutfağına ait geleneksel ve
modern bir tatlıdır. 1800’li yıllardan
beri babadan oğula, ustadan çırağa
öğretilerek, lezzeti ve üretim metodu
diğer kadayıf çeşitlerinden farklılaşarak günümüzde son şeklini alan bir
tatlı çeşididir. Diyarbakır merkez ve
ilçelerinde üretilen Diyarbakır kadayıfı, tüketiciler tarafından çok beğenilen bir tatlı çeşididir. Özellikle
başka illere giden Diyarbakırlılar
tanıdıklarına hediye olarak kadayıf
götürmektedirler. Yine Diyarbakır’a
başka yerlerden gelen misafirlere
Diyarbakır kadayıfı ikram edilir.
Bunun amacı sadece damak tadının
tanıtılması değil, Diyarbakır hoşgörüsünün ve muhabbetinin tanıtılması
ve birlikte paylaşılabilmesidir. Tüm
bu nedenlerden dolayı Diyarbakır
kadayıfı artık yurt genelinde tanınmış bir tatlı çeşididir. Başta İstanbul
olmak üzere birçok büyükşehirde bu
talebi gören işletmeciler Diyarbakır
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Diyarbakır kadayıfında
sadeyağ, sıvı yağ ve
pekmez karıştırılması ile
elde edilen karışım
kullanılırken diğer
kadayıflarda tereyağı
kullanılmaktadır.
“…Kırım,
Kefe,
Varna,
Köstence, Burgaz’dan buğday yüklü
gemiler, yüklerini Un Kapanı rıhtımında boşaltırlar.. İskele darı, arpa
ve buğday yığınlarıyla doludur…
110 kadar fırında halkın ekmeği pişirilir. Hepsi de Ermeni olan ekmekçi
ustaları Pazar ve cumadan başka, her
gün erkenden loncada hazır bulunurlar. Çörek, kata, kadayıf, baklava,
simit, gevrek, peksimet, Halep ve
Şam böreği, gözleme, francala için
gerekli un buradan alınır…”
63
MAKALELER
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
64
kadayıfı adıyla kadayıf üretimine
başlamışlardır. Dört büyük kadayıf
üreticisinin isimleri franchising sistemiyle diğer illerde devam etmekte ve
talepler doğrultusunda devam edeceği
öngörülmektedir.
Böylece
Diyarbakır kadayıfının geleceğe
taşınması da sağlanmış olacaktır.
ÜRÜNÜN ÜRETİM METODU
Ürün formülasyonu ve üretim
tekniği Diyarbakır kadayıfının kalitesini etkileyen önemli faktörlerdir.
Diğer tahıl ürünlerinde olduğu gibi,
unun protein miktarı, rengi ve su
absorbsiyon değeri, Diyarbakır kadayıfının kalitesini birinci derecede
etkileyen faktörlerdir (Elgün ve
Ertugay, 1995). Tatlandırıcılar birçok
unlu mamule tat ve lezzet verirken
pişme sırasında cereyan eden karamelizasyon, denstrinizasyon ve maillard reaksiyonları sonucu kabuk renginin, ürün tat ve aromasının oluşumunda da rol oynamaktadır. Ürün
içinde kalan artık şekerler; yumuşak,
düzgün, geç bayatlayan ve ince gözenek yapısına sahip son ürün elde edilmesini sağlamaktadır (Ercan 1990;
Elgün ve Ertugay 1995).
Un ve sudan oluşan ve ustaların
hamur dediği bulamaç hazırlanır.
Oluşan un bulamacının homojen hale
getirilmesi için karıştırma işlemi
uygulanır. (Bazı işletmelerde bu bulamacın asitlenmemesi için soğutma
düzenekleri
kullanılmaktadır.)
Kadayıf teli pişirme işlemi için kullanılan tepsi bakırdan yapılmaktadır.
Bakır tepsiye uygulanan sıcaklık 170200°C’dir. Hazırlanan un bulamacı
bakırdan yapılmış ve kadayıf tellerinin eşit oranda ısınması için dairesel
hareketle dönen tepsinin üzerine
dökülür. Bu dökülme mekaniksel
şekilde çalışan ve altında ince delikleri bulanan hazne sayesinde yapılır.
Döküm makinelerinin çapı 1-1,5mm
arasında değişebilmektedir. Bulamaç,
ısınan bakır saca hazneden dökülür.
Dönen saç üzerine dökülen bulamacın içindeki suyun büyük bir kısmı
buharlaşarak bulamaç tel şeklini alır.
Kuruyan kadayıf telleri usta tarafından sacdan toplanır.
Kadayıfın pişeceği tepsi hazırlanır. İyi bir şekilde temizlenmiş ve
kurutulmuş tepsinin tabanına yağ
sürülür. Eski yöntemde sadece sadeyağ kullanılırken son zamanlarda
tüketicilerin sadeyağın tadını ağır
bulması üzerine sadeyağ ve sıvıyağın
karışımından oluşan bir yağ kullanılmaya başlanmıştır. Pişirme esnasında
kadayıfın daha güzel bir renk alması
amacıyla yağ karışımına çok az oranda pekmez katılmaktadır. Genellikle
1 kilogram kadayıfta 33-38 gram
sadeyağ, 190-220 mililitre sıvı ayçiçek yağı ve 7-10 mililitre pekmez
karışımı kullanılır. Yağ ve pekmezden
oluşan karışım pişirme tepsisinin alt
yüzeyini kaplayacak şekilde tepsiye
sürülür.
Diyarbakır Kadayıfı yapım şekline ve kullanılan malzeme çeşidine
göre cevizli düz kadayıf, Antep fıstıklı düz kadayıf, cevizli burma kadayıf
ve Antep fıstıklı burma kadayıf olarak 4 çeşitte üretilmektedir. Kadayıf
yapımında kullanılan ceviz veya fıstık yeni mahsul olmalı, tuzsuz olmalı
ve nemli olmamalıdır. Kadayıf yapımında kullanılan ceviz ve antepfıstığı
ufaltılır. Ceviz veya antepfıstığı ufalanmış kadayıf telleriyle karıştırılarak
kadayıf içi hazırlanır. Daha önceden
hazırlanan kadayıf tellerinin içine
ceviz veya fıstık konularak sarılır. 1
kg kadayıfta ortalama 120-150 gram
ceviz veya fıstık içi kullanılarak
sarma şeklinde hazırlanır. Hazırlanan
kadayıflar daha önceden hazırlanmış
tepsiye dizilir.
Pişirme işleminin iyi yapılabilmesi için sıcaklığın kadayıfın her
tarafında aynı oranda olması gerektiği için bu amaca uygun ocaklar
dizayn edilmiştir. Pişirme kadayıfın
iki yüzeyinde de yapılmaktadır. Alt
kısmı pişen kadayıf ters yüz edilerek
üst kısmının da pişirilmesi sağlanır.
Pişirilen kadayıfın altında kalan fazla
yağ tepsiye belli oranda eğim verilerek uzaklaştırılır.
Pişirilen kadayıflar yaklaşık 1015 dakika dinlendirildikten sonra
üzerine daha önceden hazırlanan şerbet dökülür. Şerbet 1 litre suya 13001500 gram şeker katılarak hazırlanır.
Şeker suyun içinde tümüyle eridikten
sonra kaynatma işlemine tabi tutulur.
Kaynatma işlemiyle şerbet yoğunlaş-
tırılır. 1 kg kadayıf üzerine 300-350
mililitre şerbet dökülür. Üzerine şerbet dökülen kadayıf artık servise
hazırdır.
Diyarbakır kadayıfı oda sıcaklığında 1 hafta raf ömrüne sahiptir.
Tüketiciler ise genelde yeni üretilmiş
kadayıfı tercih etmektedir.
Türk mutfağında hamur işleri ve
tatlılar her zaman önemli bir yere
sahip olmuşlardır. Geniş bir yelpaze
içinde yer alan çok sayıda geleneksel
hamur işlerimiz ve tatlılarımız vardır.
Ancak mevcut küreselleşme, toplumların sosyal ve ekonomik yaşamının
yanı sıra mutfak kültürünün de değişimine yol açabilmektedir. Hatta üzerinde durulmadığı ve genç kuşaklara
tanıtılmadığı takdirde geleneksel
Türk mutfağının yavaş yavaş değişmesi, hatta zamanla unutulması muhtemel görünmektedir (Akman, 1998:
Ciğerim, 2001).
KAYNAKLAR
1) Anonim,
(1986).
Bisküvi
Standardı. Türk Standart No:2383. Türk
Standartları Enstitüsü, Ankara.
2) Akman, M., (1998). Yabancı
Turistlerin
Türk
Mutfağından
Beklentileri, Yararlanma Durumları ve
Türk Mutfağının Turizme Katkısı Üzerine
Bir Araştırma. A.Ü. Fen Bilimleri
Enstitüsü, Ev Ekonomisi, ABD Doktora
Tezi, Ankara.
3) Ciğerim, N., (2001). Batı ve
Türk Mutfağının Gelişimi, Etkileşimi ve
Yiyecek-İçecek Hizmetlerinde Türk
Mutfağının Yerine Bir Bakış. Türk Halk
Kültürünün Araştırma ve Tanıtma Vakfı
Yayınları, Yayın No:28, 49-61.
4) Elgün, A., Ertugay, Z., (1995).
Tahıl İşleme Teknolojisi. Atatürk
Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Ofset Tesisi,
No:718, Erzurum.
5) Ercan,
R.,
(1990).
Karbonhidratların Ekmekçilikteki Önemi.
Gıda 15(1) 29-34.
6) Kemahlıoğlu, K., Ünal, S.,
(2001). İrmik Altı Unlarının Bazı Kallite
Kriterlerinin Belirlenmesi. Gıda 26(5)
315-321.
7) Gökdemir, Ayhan, (2008)
.Mutfak Hizmetleri Yönetimi.ANKARA
Doç Dr Selvi KELEKÇİ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk Göğüs Hastalıkları Bilim Dalı
GÜNCEL
Çocukluk çağı hava yolunun
enfeksiyon hastalıkları özellikle kış
aylarında toplum için önemli bir sağlık problemidir.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, özellikle 5 yaş
altı çocuklarda alt solunum yolu
infeksiyonlarının (pnömoni) yüksek
oranda ölüm ve sakatlığa yol açan
önemli bir halk sağlığı sorunudur.
66
Dünya Sağlık Örgütü’nün 2005
yılı raporuna göre dünyada 5 yaş altı
çocuk ölümlerinin %29’u ya da yaklaşık 3 milyonu alt solunum yolu
enfeksiyonu nedeniyle gerçekleşmektedir (1). Ülkemizde ise Sağlık
Bakanlığı tarafından 2002-2004 yılları arasında gerçekleştirilen Türkiye
Hastalık Yükü Çalışması’na göre
solunum yolu infeksiyonları; 0-4 yaş
grubunda %13,4, 5-14 yaş grubunda
% 6,5 ile en sık ikinci ölüm nedenidir
ve 0-14 yaş grubundaki tüm ölümlerin %14’ünden sorumludur (2).
Yaşamın ilk 5 yılı pnömoni
enfeksiyonlarının en sık görüldüğü
dönemdir. Erkek çocuklarda alt solunum yolu infeksiyon görülme sıklığı
ilk 10 yaşta daha yüksek
(Erkek/Kız=2/1) iken, ergenlik döneminde bu oran eşitlenir (3).
Çocukluk çağı alt ve üst solunum yolu enfeksiyonlarının en sık
görülen nedenleri bakteriyel ve viral
etkenlerdir. İnsanlar, solunum yolu
infeksiyonlarına neden olan bakteriyel ve viral etkenler için tek kaynaktır. Birçok olguda bulaş, kaynak olgu
ile ev içi yakın temas sonucu, infekte
damlacıkların nefesle solunması sırasında gerçekleşir. Enfeksiyöz ajanı
içeren vücut salgılarının bulaştığı
yüzeylerle direkt temas, viral etkenlerlerin bulaşmasında çok önemlidir
(4). Bakteriyel etkenler her mevsimde görülmesine karşın en sık kış ve
ilkbahar aylarında görülür ancak salgın oluşturmazlar. Hastalığın sıklığı
viral infeksiyon salgınları sırasında
artar. Bazı solunum yolu enfeksiyonlarına neden olan virüsler (RSV virusu) , süt çocuğu ve okul öncesi çağı
çocuklarda kış aylarında sık görülürken, bazı virüsler (Adenovirüs ) de yıl
boyu ve tüm yaş gruplarında enfeksiyona yol açar. Viral alt solunum yolu
enfeksiyonları mevsimsel bir dağılım
gösterir; soğuk iklimlerde sonbahar
ve erken kış döneminde, tropikal
iklimlerde yağışlı mevsimlerde salgınlar yaparlar.
Çocukların bir kısmında normal
popülasyona göre alt solunum yolu
enfeksiyonları daha sık görülür.
Çocuğun doğumla beraberinde getirdiği ve sonradan kazandığı bazı risk
faktörleri daha sık alt solunum yolu
enfeksiyonu geçirmesine zemin
hazırlar. Alt solunum yolu infeksiyonlarına yatkın olan çocuklardaki
risk faktörleri Tablo 1’de verilmiştir.
Çocuklarda hava yolu enfeksiyonlarına bağlı ölümlerin en sık
nedeni bakteriel pnömonilerdir. Halk
arasında Pnömokok pnömonisi olarak da bilinen pnömoni okul öncesi
çocuklarda en sık görülen pnömoni
tipidir ve kış sonu-ilkbahar başında
daha sık görülür. Pnömokok pnömonisi başta olmak üzere bakteriel pnöTablo 1. Çocuklarda alt solunum
yolu enfeksiyon sıklığını arttıran
risk faktörleri
• Hastaya ait faktörler
- Yaş
- Prematüre doğum
-İleri düzey de beslenme sorunları
-Altta yatan hastalık varlığı
(kalp hastalıkları, diabet vb)
-D vitamini eksikliği
• Sosyal / Çevresel faktörler
-Anne sütü alma süresi,
-Fakirlik
- Geniş aile, yuva, kreşe gitme
-Sağlık hizmetlerine ulaşabilme,
-Anne yaşı
-Anne eğitim düzeyi,
- Ev içi ve dışı hava kirliliği
(sigara, kötü yakıt vb)
monilerin klinik özellikleri sıklıkla
ani başlangıç, yüksek ateş ve titreme
ile başlar. Bazı hastalarda öncesinde
birkaç gündür devam eden hapşırık,
öksürük, halsizlik, iştahsızlık ve
burun akıntısı gibi üst solunum yolu
enfeksiyon bulguları olabilirken bazı
çocuklarda bahsedilen şikayetler aniden ortaya çıkar. Nefes darlığı, sık ve
derin nefes alma ihtiyacı, balgamlı
öksürük, göğüs ağrısı hatta küçük
çocuklarda karın ağrısı, ishal, kusma
gibi yakınmalar da eşlik edebilir.
Virüsler ve daha az görülen
ajanlarla oluşan pnömonilere atipik
pnömoniler denir. Viral etkenli pnömoniler kış aylarında ve 5 yaş altı
çocuklarda daha sık görülür. Erken
doğan bebeklerde özellikle ilk 6 ayda
sık hastaneye yatışların önemli bir
nedeni viral pnömonilerdir. Klinik
bulgular bakteriyel pnömoniler için
yukarıda bahsedilen bulgulardan
daha hafif seyreder. Otit, konjuktivit,
öksürük, hafif ateş yüksekliği gibi
üst solunum yolu enfeksiyon bulgularına sıklıkla kusma, karın ağrısı,
iştahsızlık gibi yakınmalar da
eşlik eder. Viral bir etken olan
influenza ajanı grip yanında
bazen influenza pnömonisi denen nadir fakat
ölümcül bir komlikasyona neden olabilir.
Çocukların grip olduğunu düşündüren en
önemli bulgular ≥38.5 °C
ateş, kuru öksürük, baş ağrısı
ve farenjittir. Hastalığın ilk 2448 saatinde gelişen hızlı solunum, solunum güçlüğü ve
morarma durumunda influenza pnömonisi gelişmiş
olabileceği düşünülür.
İnfluenza pnömonisinde
yüksek ateş, öksürük ve
kanlı balgam görülebilir
ve bu hastaların acil ve
Dünya Sağlık Örgütü pnömoniyi, artan solunum sayısı,
akut öksürük ya da solunum
güçlüğü bulgularının eşlik ettiği klinik bir tablo olarak tanımlar. Bu tanımın amacı, pnömoni
sıklığının çok yüksek olduğu
gelişmekte olan ülkelerde, büyük
ölçüde, yaşam kurtarıcı antibiyotiklere erişimi sağlamaktır. Pnömoni
tanısında altın standart akciğer grafisidir. Ateş ve/veya akut solunumsal
belirtilerle birlikte akciğer grafisinde
radyolojik bulgu olması tanı koydurucudur. Tanıda klinik değerlendirme
de büyük önem taşır. Klinik değerlendirmede amaç, pnömoni varlığının kanıtlanması ve şiddetinin derecelendirilmesidir.
Çocukluk çağı pnömonilerinin
erken tanısı, uygun ve etkin tedavisi
yaşam kurtarıcıdır. Öykü, muayene
ve radyolojik testlerle pnömoniden
kuşkulanılan olgularda rutin kan,
kan/ balgam kültürü yapılarak bakteriyel-viral etken ayırımı yapılmaya
çalışılır. Tedaviye karar verilirken
hastanın yaşı, mevsim, eşlik eden
farklı bir hastalığının olup olmadığı,
kullandığı ilaçlar gibi durumları da
dikkate alınır. Klinik olarak ağır
veya çok ağır düzeyde pnömonisi
olan hastalar hastanede yatırılarak
tedavi edilirken hafif düzeyde olanlar evde ayaktan poliklinik takibine
alınır. Uygun hastalarda antibiyotiklerin, sıvı ve oksijen, vitamin gibi
destek tedavilerinin erken başlanması ile hastaların klinik bulguları hızla
düzelmeye başlar. İlk 48-72 saat
içinde bakteriyel enfeksiyonlarda
yüksek ateş düşmeye başlar, iştah
artışı, canlılık başlar. Toplumdan
kazanılan etkenlerle oluşan pnömonilerde nadir durumlar dışında ortalama 7-14 gün veya ateş düştükten
sonra 5 gün daha devam edecek
şekilde düzenlenir. Beklenen sürede
düzelmeyen hatta komplikasyon
gelişen olgular bağışıklık sisteminde
yetersizlik, doğuştan gelen kronik
hastalıklar ve tüberküloz gibi hastalıklar açısından araştırılmalıdır.
Alt Solunum Yolu
Enfeksiyonlarından Genel
Korunma Prensipleri
Genel korunma önerileri
solunum yolu enfeksiyonlarının şiddetini ve sıklığını
azaltabilir.
Eğitim:
Ebeveynlerin özellikle annenin eğitimi
anne sütü, bebek
bakımı, aşılama
programının devamı, hastalığı tanıma, önlem alma,
sağlık hizmetine
ulaşmada
doğru
zamanlama, özellikle
evde tedavinin doğru
yapılması gibi faktörlerin uygun şekilde uygulanabilirliğini sağlama gibi konularda çok
temel bir faktördür.
Beslenme: Doğru beslenme ve
gelişmenin dikkatli bir biçimde
izlenmesi büyüme ve gelişme geriliğini önleyerek pnömoni gelişimine
zemin hazırlayan en önemli risk faktörünün ortadan kaldırılmasını sağlar. Anne sütü ile beslenmenin,
küçük bebeklerde pnömoni sıklığını
%32 oranında azalttığı gösterilmiştir.
Yaşamın ilk 6 ayında anne sütü ile
beslenme desteklenmelidir.
Çinko ve vitamin mineral desteği: Büyüme ve gelişmesi geri ve
beslenme sorunu olan ve hastaneye
yatırılan pnömonili çocuklar rutin
bakımın bir parçası olarak başta
çinko olmak üzere vitamin mineral
desteği almalıdırlar.
El yıkama: Özellikle solunum
yolu infeksiyonu olan kişilerle temas
sonrası mutlaka uygulanmalıdır (5).
Kalabalık yaşam koşullarının
düzeltilmesi: Ev içi bulaşıcı hastalık
sıklığını azaltan bir faktördür. Evde
beraber yaşayan birey sayısının artışı
bağışıklığı henüz gelişmemiş çocuklarda bulaşıcı hastalık kabul edilen
solunum yolu enfeksiyon sıklığını
arttırır.
Sigara ve ev içi kirli havanın
önlenmesi: Sigara dumanına (pasif
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
yoğun bakım şartlarında tedavisi gerekir.
67
GÜNCEL
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
içicilik) ve ev içi hava kirliliğine
maruziyetin önlenmesi hava yolu
hastalık sıklığını önemli ölçüde azaltır. Aile üyeleri ve bakıcılar, sigara ve
pasif sigara içiciliğin zararları konusunda eğitilmeli ve çocukların bulunduğu hiçbir ortamda sigara içmemelidirler. Ayrıca sigara içen aile üyeleri
sigara bıraktırma programlarına alınmalıdırlar. Çocuklar ev içi hava kirliliği oluşturan duman ve yemek
buharlarına maruziyetten de korunmalıdırlar.
68
Aşılama: Ülkemizde bütün
çocuklara, pnömoni gelişimini önlemek amacıyla ulusal bağışıklama
programında bulunan BCG, kızamık,
boğmaca, pnömokok, suçiçeği ve Hib
aşıları rutin olarak uygulanmaktadır.
Grip aşısı (influenza) da kronik hastalığı olan riskli çocuklarda önerilmektedir.
Üst
Solunum
Enfeksiyonları
Yolu
Soğuk algınlığı viral etkenlerle
oluşan ve çocuk yaş grubunda en sık
görülen üst solunum yolu hastalığıdır
ve yıl boyu görülebilir. Virüslerin
daha sık görüldüğü sonbahar başından ilkbahar sonuna kadar olan
dönemde daha sık gelişir. Çocuklar
küçük yaşlarda yılda yaklaşık 6-7
kez soğuk algınlığı geçirirler.
Hastalığın görülmesi yaşla azalır.
Yaşamın ilk yılında ev dışı gündüz
bakım evlerinde kalan çocuklarda
sadece evde bakılan çocuklara kıyasla soğuk algınlığı %50 fazladır.
Soğuk algınlığına neden olan virüsler
genellikle solunum yoluyla ve bazen
de direkt temasla bulaştıklarından
çocukların okula gitmesi, kalabalık
ailelerde virüslerle karşılaşmayı arttırır. Ev içi düşük nem oranı, burun
mukozasını kurutur; bu durum da
çocukları soğuk algınlığına yol açan
virüslere karşı daha hassas hale getirir. Bakteriyel etkenlerle olan üst
solunum yolu enfeksiyonlarında
klnik bulgular daha gürültürlü ve ani
başlar. Ateş yüksek, yutma güçlüğü,
kulak-boğaz ağrısı, öksürük eşlik
edebilir. Öykü ve muayene bulguları
genellikle tanıda yeterli olur. Uygun
antibiyotikler, sıvı alımının arttırılması ve destek tedavileri ile genellikle
komplikasyonsuz şekilde 7-10 günde
düzelir.
Üst solunum yolu enfeksiyonlarını önlemede genel hijyen kuralları,
beslenme, eğitim ve çocukluk çağı
aşılama programı gibi alt solunum
yolu enfeksiyonlarını önleyici tedbirler geçerlidir.
KAYNAKLAR
Türk Toraks Derneği Çocuk
Göğüs Hastalıkları Çalışma Grubu
Türk Toraks Dergisi 2009; 10:3-17
1.WHO. The World Health Report
2005: Redesigning child care: Survival,
growth and development. Geneva: World
Health Organization, 2005;127-43.
2.Ünüvar N, Mollahaliloğlu S,
Yardım N,(eds). Türkiye Hastalık Yükü
Çalışması 2004. T.C. Sağlık Bakanlığı,
Refık Saydam Hıfzıssıhha Merkezı
Başkanlığı,
Hıfzıssıhha
Mektebi
Müdürlüğü. 1Basım. Ankara: Aydoğdu
Ofset Matbaacılık San. ve Tic.Ltd.Şti;
2006; sf. 1-56.
3.Klein JO. Bacterial pneumonias.
In: Feigin RD, Cherry JD, Demmler
GJ, Kaplan SL (Eds). Textbook of
Pediatric Infectious Diseases. 4th ed.
Philadelphia: W.B. Saunders Company;
2004:273-84.
4.Heath PT. Epidemiology and
bacteriology of bacterial pneumonias.
Paediatr Respir Rev. 2000;1;4-7.
5.Roberts L, Smith W, Jorm L, et
al. Effect of infection control measures
on the frequency of upper respiratory
infection in child care: a randomized,
controlled
trial.
Pediatrics
2000;105:738-42.
PROJELER
Diyarbakır Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü, bölgede
uygulamaya koyduğu proje ve ilkleri bizlerle paylaştı…
Bizler de “Diyarbakır’da Tarım Dergisi” olarak Bismil Gıda Tarım ve
Hayvancılık İlçe Müdürlüğü’nü tebrik ediyor ve başlattığı projelerin
her aşamasının takipçisi olduğumuzu belirterek
çalışmalarında başarılar diliyoruz…
Bismil’de
İ
ENERJİ BİTKİSİ DALLI DARI
lçemiz Köseli Mahallesinde
proje kapsamında Dallı Darı
ekimi yapıldı. Karadeniz
Araştırma Enstitüsü ve Siirt
Üniversitesinin
ortaklaşa
yürüttüğü projede Türkiye’de sadece
altı lokasyonda gerçekleştirilen ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesine hitabende Adaptasyon Haritalarının
Oluşturulmasında ilçemiz Köseli
Mahallesinde dallı darı lokasyonu
kurulmuştur. Dallı darının ekimi ve
tarımsal faaliyetlerinin sağlıklı bir
şekilde yürütülmesi için köy, çiftçi
ve ekim alanlarının belirlenmesi ile
proje sorumlularının lojistik destekleri İlçe Müdürlüğümüzce yürütülmektedir.
Tübitak 1003 projesi kapsamında yürütülen “Dallı Darının
Adaptasyonu,
Adaptasyon
Haritalarının
Oluşturulması,
Mekanizasyon Karakteristiklerinin,
Enerji Bilançosunun Belirlenmesi ve
Biyoetanol Atıklarından Biyogaz
Üretimi” proje 4 alt projeden oluşmakta, “Dallı Darının adaptasyon,
verim ve kalite özelliklerinin belirlenmesi” 1 nolu alt proje, Karadeniz
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Mücahit ÇETİN-Ziraat Mühendisi, Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü
69
PROJELER
Tarımsal Araştırma Enstitüsü ve Siirt
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla
Bitkileri Bölümü ile işbirliği halinde
yürütülmektedir. Dallı darı bitkisi
alternatif bir enerji ve aynı zamanda
silaj bitkisidir. Bu alt proje 6 lokas-
yonda
yürütülmekte
olup,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde
Siirt, Muş ve bir lokasyonu da Bismil
ilçesinde kurulmuştur. Her üç lokasyonu da projede araştırmacı olarak
yer alan Siirt Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü
öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Arif ÖZYAZICI ve Yrd.
Doç. Dr. Nizamettin TURAN yürütmektedir. Ülkemiz için dallı darı bitkisinin tohumları Amerika Birleşik
Devletlerinden getirilmiştir. 8 dallı
darı çeşidinin ülkemizin farklı bölgelerine adaptasyonu araştırılmaktadır.
Bismil’de
KARABUĞDAY ÇEŞİDİ EKİMİ
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Remzi ÇEKİÇ- Bismil Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü
70
İlçemizin Üçtepe Mahallesi çiftçilerinden
Yusuf AKYILDIZ İlçemizde şu ana kadar hiç
tarımı yapılmayan ve bölgemiz çiftçileri
tarafından hiç tanınmayan karabuğdayın
üretimini 10 dekarlık bir alanda gerçekleştirdi. 26 Nisan 2015 tarihinde ekilişi yapılan
karabuğdayın, 20 Temmuz 2015 tarihinde ise
hasadı yapıldı. Dekara ortalama 5 kg tohum
kullanılmış olup 160 kg verim alınmıştır. Aynı
üreticimiz 2. ürün olarak da 30 Temmuzda
20 dekar alanda tekrar karabuğday ekimini
gerçekleştirmiştir. Piyasada Karabuğdayın
kg fiyatı 3-3,5 TL arasında satılmaktadır.
Bismil ilçe Gıda Tarım ve hayvancılık ilçe
müdürlüğümüzce Karabuğdayın ekim ve
hasat sürelerine müteakiben periyodik olarak
kontrollerimizi yapıp bu kapsamda tüm
desteğimizi çiftçilerimizin hizmetine
sunmuş bulunmaktayız.
Karabuğday’da
Maddesi Bulunmaz.
Gluten
Gluten, Çölyak (Celiac) hastalarının kesinlikle kaçınması gereken
bir besin maddesidir. Çünkü çölyak
hastalarının glutenli besin maddelerini sindirmeleri mümkün değildir.
Eğer bu hastalar gluten ihtiva eden
gıdalar alırlarsa bağırsak duvarları
kızarıp kabarır, tahriş olur. Daha ileri
durumlarda ishal, gaz, şişkinlik,
kramp hatta ağrı gibi karınla ilgili
bazı problemler yaşarlar.
Kan Şekerinin Daha İyi
Kontrolü ve Daha Düşük Şeker
Hastalığı Riski.
Karabuğdayda bulunan besinler
kan şekerinin kontrolüne katkıda
bulunur. Rafine beyaz undan yapılmış ekmekle karabuğday tanelerinin
kan şekeri üzerine etkileri test edilerek karşılaştırılmış, karabuğdayın
kandaki şekeri ve insülin cevabını
önemli oranda azalttığı görülmüştür.
Karabuğday'ın açlık duygusunu
bastırmadaki etkisinin de en üst dere-
Karabuğday
İnsan
Vücudunda
İstenmeyen
Kolesterolün
Azaltılmasında
Etkilidir.
İnsan vücudu karabuğdayda
bulunan proteinin % 74’ünü kullanabilir. Diğer bazı gıdalar da yüksek
proteine sahiptir ancak çoğu yüksek
oranda yağ ihtiva eder. Oysa karabuğday hemen hemen yağsızdır.
Kalp
Hastalıklarına
ve
Kansere Karşı Koruyucu Bir
Bitkidir.
Özellikle Karabuğday gibi tam
tanelerde çok bulunan ve fitokimyasalların bir tipi olan bitki lignanları
bağırsaklardaki flora tarafından enterolakton’a çevrilir. Bu bileşiğin
göğüs kanseri ve hormona dayalı
kanser tiplerine ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğu anlaşılmıştır. Karabuğday gibi tam taneler,
Japon araştırmacılar
karabuğdayın vücudu
rahatlattığını,
iltihaplanmayı, aşırı
terlemeyi, burun
kanamasını iyileştirdiğini
ve önlediğini ve
bağırsakların
fonksiyonlarının iyi bir
şekilde devamlılığını
sağladığını
bildirmişlerdir.
PROJELER
Karabuğday (Greçka),
isminden dolayı tahıllarla birlikte ele alınıp
sınıflandırılmasına
rağmen
Gramineae (Buğdaygiller) familyasına dahil değildir. Üçgen şeklindeki
tohumları tüketilen, Rusya, Ukrayna,
Kuzey ve Doğu Avrupa, Kuzey
Amerika, Japonya ve Çin gibi ülke
ve bölgelerde üretilen bir bitkidir.
Polygonaceae (Kuzukulağıgiller)
familyasına dahildir.
cede olduğu saptanmıştır. Iowa'da
36.000 kadın üzerinde yapılan ve 6
yıl süren tam hububat ve şeker hastalığının etkilerinin araştırıldığı bir
çalışmada günde 3 porsiyon karabuğday gibi tam hububat tüketen
kadınların, haftada bir porsiyon tüketenlerle kıyaslandığında %21 oranında daha az şeker hastalığına yakalanma riskine sahip oldukları tespit edilmiştir. Çünkü karabuğday mükemmel bir magnezyum kaynağıdır. Bu
da önemli bir noktadır. Daha çok
magnezyumca zengin gıdalarla beslenen kadınların bu gıdaları az tüketenlerle kıyaslandığında %24 daha
düşük şeker hastalığına yakalanma
riskine sahip oldukları anlaşılmıştır.
kuruyemişler, tohumlar ve çilek,
böğürtlen gibi gıdalar bitki lignanları
için zengin kaynaklardır. Yine kahve
ve çay gibi bazı içeceklerde de bol
miktarda bulunur. Journal of
Nutrition'da Ekim 2004’de basılan
bir çalışmada Danimarka’da menopoz sonrası 857 kadının kanlarındaki
enterolakton seviyesi ölçülmüş, daha
çok karabuğday gibi tam taneli gıdaları tüketen kadınların kanında bu
koruyucu lignan seviyesi önemli
oranda daha yüksek bulunmuştur.
Karabuğday
Karaciğerin
Çalışmasını Kolaylaştıran Choline
İhtiva Eder.
Yüksek
Tansiyon
Kansızlığa Karşı Korur.
ve
Potasyum, magnezyum, fosfor
ve demir karabuğdayda bol miktarda
bulunur. Demir diğer tahıllarda olduğundan daha yüksektir. Bu mineraller yüksek tansiyon ve kansızlıkta
çok önemli bir role sahiptirler.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
K
arabuğdayın Faydaları
71
HABERLER
Faruk Çelik,
Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı
görevini devraldı
Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun açıkladığı 64. Hükümet'te Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı görevine getirilen Faruk Çelik görevini Kutbettin
Arzu'dan devraldı.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Türkiye Çin’e
Kiraz ihraç
edecek
72
Türkiye'nin dönem başkanlığında 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya'da 26 ülke ve 7 uluslararası kuruluşun katılımı gerçekleştirilen G20 Liderler Zirvesi'nde
ülkemiz ile Çin Halk Cumhuriyeti
arasında "Türk Kirazlarının Çin'e
İhraç Edilmesine Yönelik Bitki
Sağlığı Gereklilikleri Protokolü"
ile "Türkiye'den Çin'e İhraç
Edilecek Süt Ürünleri için
Veterinerlik ve Sağlık Şartları
Konusunda Protokol"' imzalandı.
Türkiye adına anlaşmayı Gıda
Tarım ve Hayvancılık Dönem
Bakanı Kutbettin Arzu imzalarken
Çin Halk Cumhuriyeti adına da
Çin Dış İşleri bakanı Wang Yi
imzaladı.
Bakanlığın Mehmet Akif Ersoy
Konferans Salonu'nda gerçekleştirilen
devir-teslim töreninde Bakan Çelik,
konuşmasına "Topraktan geldik toprağa döneceğiz" sözleriyle başladı.
Bakan Çelik, tarım ve hayvancılığın önemine dikkati çekerek, geçmişteki kadim medeniyetlerin, tarım üzerinden yükseldiğini ifade etti. Cumhuriyet
döneminde 45 bakanın bu bakanlık ile
Türkiye'ye hizmet ettiğini öğrendiklerini aktaran Bakan Çelik, AK Parti
döneminde Sami Güçlü ile yola çıktıklarını, daha sonra Mehmet Mehdi
Eker'in devralmasıyla 10 yılı aşkın süre
çok önemli reformlara ve düzenlemelere imza atıldığını kaydetti.
Kabinede birlikte çalışmaktan onur
duyduğu Eker ile bu reformları gerçekleştirmeyi ve millete hizmet etmeyi bir
görev bildiklerinin altını çizen Bakan
Çelik, "Çok şükür ülkemizin çağ atlamasına, büyük bir dönüşüm yaşamasına AK Parti hükümetleri sayesinde
vesile olduk. İnsan hayatında tecrübe
önemli. Ben uzun yıllar çalışma hayatında görev yaptım. Dolasıyla orada
oluşan tecrübelerimiz var ama bu farklı
bir alan, bu alandaki tüm deneyimlerden tecrübelerden yararlanacağımızı
bu devir teslim vesilesiyle ifade etmek
istiyorum" diye konuştu. Eski Bakanlar
Mehdi Eker ve Kutbettin Arzu'ya hizmetlerinden ötürü teşekkür eden Bakan
Çelik, en büyük teşekkürü ise "isimsiz
kahramanlar" olarak tanımladığı
bakanlık çalışanlarının hak ettiğini
söyledi.
Bakan Çelik, çalışmayı seven bir
insan olduğunu vurgulayarak, "Bayrağı
devralarak taşınması gereken nokta
neresi ise oraya bir takım ruhu içerisinde taşıyacağımız konusunda kimsenin
de endişesi olmasın" dedi.
"Bayrağı daha ileri taşıyacağına
inanıyorum"
Türkiye'de 59, 60, 61 ve 62. hükümetlerde Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı yapan Mehmet Mehdi Eker
ise konuşmasında Faruk Çelik'e bakanlık görevinin devredilmesinden dolayı
duyduğu memnuniyeti dile getirerek
başladı.
Eker, işçiler ile çiftçiler arasında
çok yakın bir ilişki olduğuna dikkati
çekerek, iki meslek grubunun da emekleri ve alın terleriyle geçindiklerini bildirdi.
Çelik'in Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı olarak zorlu, sıkıntılı
bir sektörün sorunların çözümüne
büyük fedakarlıklarla çok büyük katkılar sağladığını dile getiren Eker, bugün
Eker, atılacak daha çok adımlar
olduğunun altını çizerek, "Bunlar da
Sayın Bakanımızın öncülüğünde,
sektör paydaşları ve üreticiler ile
çiftçiler ile birlikte inşallah daha iyi
bir noktaya taşınacak" dedi.
"Görevi, sanat adamından,
gönül adamına devrediyorum"
Arzu da AK Parti hükümetleri
döneminde Türkiye'de devrim niteliğinde çalışmalar gerçekleştirildiğini
ifade ederek, Türkiye'de tarımsal
hasılanın 23 milyar dolardan 61 milyar dolara çıktığını kaydetti. Arzu,
söz konusu dönemde 4 milyar dolarlık tarımsal ihracatın 18 milyar dolara yükseldiğini, süt üretiminin 8,5
milyon tondan 18,5 milyon tona çıktığını belirtti.
Arzu, 3 ay önce bakanlık görevini eski Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker'den
devraldığını hatırlatarak, "Değerli
bir siyaset adamından, bir sanat ve
edebiyat adamından, Sayın Mehmet
Mehdi Eker'den aldığımız bu görevi
yine değerli bir devlet adamı ve
gönül adamı, ülkemizde Roman açılımının ve Alevi açılımının mimarlarından ve çok riskli bir sektör olan
işçi ve işveren ilişkilerini çok iyi
sürdüren bir devlet adamına teslim
etmenin büyük mutluluğunu yaşıyorum" dedi.
Şanlıurfa, Bursa ve Karadeniz
illerinden gelen vatandaşların yoğun
ilgi gösterdiği törene Bakan Çelik'in
oğulları Safa Yaşar Çelik, Enes
Çelik ve kızı Zeynep Çelik'in yanı
sıra, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, bakanlık yetkilileri ve çalışanları da katıldı.
Törenin sonunda Bakan Çelik
tebrikleri kabul etti.
Girişimci kadın
çiftçilerin projeleri
ödüllendirildi
"Tarımda Kadın Girişimciliğinin
Güçlendirilmesi Programı"
kapsamında girişimci kadın çiftçilerin
ürettiği 407 proje arasında dereceye
girenler 15 Ekim 2015 tarihinde
ödüllendirildi.
Dönemin Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanı Kutbettin Arzu,
Bakanlık
tarafından
başlatılan,
Şekerbank'ın desteği, KOSGEB ve
İŞKUR'un iş birliğiyle yürütülen
"Tarımda Kadın Girişimciliğinin
Güçlendirilmesi Programı" kapsamında
"Tarımda Başarılı Girişimci Kadın
Çiftçiler Ödül Töreni"ne katıldı.
İstanbul'da Meridien Otel'deki törene
Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Mehmet Mehdi Eker,
Şekerbank Genel Müdürü Halit Yıldız
ile çok sayıda davetli de katıldı.
Program kapsamında eğitim alan 407
çiftçi kadının projelerine indirimli
finansman desteği ve danışmanlık hizmetinin sunulacağı projenin ödül töreninde konuşan Arzu, Anadolu'da tarımın bu kadar gelişmesinin kadın çiftçiler sayesinde olduğunu söyledi.
"KADIN ÇİFTÇİLERE
DESTEKLERDE AYRICALIK
SUNUYORUZ"
Kadın çiftçilere yönelik düzenlenen
bütün organizasyonlarda paydaşlara
önem verdiklerini dile getiren
Dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanı Arzu, ortak hedeflerinin "ülke
insanının refah seviyesini yükseltmek"
olduğunu aktardı.
Arzu, refah seviyesinin yükselmesinin kırsaldan, kadından başladığı
bilinciyle bu tür projelere destek verdiklerine vurgu yaparak, tarımda sağladıkları desteklerde kadınlara ayrıcalık
sunulduğunu ifade etti.
Ayrıcalık sağlanan destek projelere
ilişkin bazı bilgileri paylaşan Arzu,
"Kadının elinin değdiği yerde bolluk,
bereket, sanat, incelik, nezaket vardır.
Onun için bu bilinçle hareket ederek
biz bütün çalışmalarımızda kadına
öncelik verdik. Kadına verilen her destek misliyle geri dönüyor. Kadınlar bu
desteği yerinde, zamanında, etkin ve
paylaşımcı olarak kullanıyor" diye
konuştu. Törende konuşan Dönemin
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı
Mehdi Eker de, Bakanlık yaptığı
Türkiye'nin tarımda gayri safi milli dönemlerdeki projelerini anlatarak,
hasılasının 2002'de 23 milyar dolar, dünyanın bazı bölgelerinde yaşanan
tarıma verilen desteğin 1,8 milyar gıda sıkıntısına değindi.
dolar olduğunu hatırlatan Dönemin
Bütün insanların gıdaya ulaşma
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı hakkı bulunduğunu dile getiren Eker,
Arzu, yine dönemin Gıda Tarım ve "Ama çeşitli sebeplerle, bazen merhaHayvancılık Bakanı Mehdi Eker gel- met eksikliği, bazen bazılarının daha
dikten sonra tarıma verilen desteğin 10 fazla kar etme arzusu, bazen zulüm,
milyar dolara, GSMH'nin de 61 milyar bazen kargaşa, bazen sosyal ve sosyo
dolara yükseldiğini anlattı. Dünyada ekonomik sorunlar, bazen savaşlar
tarımda
11'incilikten
7'nciliğe, nedeniyle halen dünyada 800 milyonun
Avrupa'da da 4'üncülükten birinciliğe üzerinde aç insan var" dedi. Eker, dünyükseldiklerini vurgulayan Arzu, yada herkese yetecek kadar gıda üretil"Bazen basında yanlış çıkıyor ama biz diğini ancak herkesin yeteri kadar
şu anda dünyada tarımsal gayri safi
milli hasılada dünyada 7'nci, Avrupa'da
birinci büyük ekonomiyiz. Dolayısıyla
tarımdaki bu başarıda bakanlığımızın
ne kadar rolü varsa kadınlarımızın rolü
de onun birkaç mislidir" dedi.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
tarım sektörünü ve onun sorumluluğunu devraldığını ve bu bayrağı da
çok ileri taşıyacağına inandığını
söyledi. Eker, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının bağlı
kuruluşlarıyla 74 bin insanın istihdam edildiği bir kurum olduğuna
dikkati çekerek, Bakanlığın, ürettiği
hizmet standartları ve hizmet kalemleri
bakımından
Türkiye
Cumhuriyeti kuruluşları içerisinde
bir numara olduğunu savundu.
73
HABERLER
gıdaya ulaşamadığını kaydederek,
bunun dünya sorunu olduğunu söyledi. Daha çok adalete, merhamete,
sevgiye, daha rasyonel davranışlarla
çaba göstermeye ihtiyaç olduğunu
ifade eden Eker, "Bir yandan verimli
üretimi artıracağız bir yandan akılcı
yöntemlerle bunları muhafaza edeceğiz. Eldeki gıdanın israf edilmesini
önleyeceğiz. Bunlar olmadan olmaz"
diye konuştu. Eker, Türkiye'nin
tarımda kendi kendine yettiğini, üretilen gıdanın 78 milyonun karnını rahat
bir şekilde doyurabildiğini söyledi.
"KADINLARIN EMEĞİ ÇOK
ANLAMLIDIR"
Kadın çiftçilerin emekleriyle
Türkiye'nin tarımına ve istihdamına
büyük katkı sağladığını vurgulayan
Eker, Türkiye'de toplam istihdamın
yüzde 31'ini, tarımda ise yüzde
47'sini kadınların oluşturduğu bilgisini verdi. Eker, "Burada kadınların
emeği çok anlamlı ve önemlidir.
Toplam çalışan kadınların yüzde 34'ü
tarım sektöründe. 3'te birinden fazlası. O nedenle tarım sektörünü stratejik ve iktisadi bir sektör olarak ele alıyoruz" dedi. Eker, Bakanlığı süresince tarımda kadının güçlendirilmesine
yönelik yapılan çalışmaları ve hayata
geçirilen projeleri anlattı.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
"KADIN GİRİŞİMCİLİĞİNİN
DESTEKLEMESİ HAYATİ
ÖNEM TAŞIYOR"
74
Şekerbank Genel Müdürü Halit
Yıldız ise, böyle bir programa bakanlık ile birlikte imza atmaktan gurur
duyduklarını belirterek, "Bu programda yer almak en çok da
Şekerbank'a yakışıyor. Şekerbank
bundan 62 yıl önce Anadolu'da çiftçilerin kurduğu ve bugün de tarımsal
üretimin artması için çalışan, kuruluş
misyonu tarımın finansmanı olan bir
banka" dedi. Projenin amaçlarını
anlatan Yıldız, tarımda kadın girişimciliğinin desteklenmesi ve üretimin
artmasının kırsalda bir ailenin çiftçiliği meslek olarak benimsemesi ve üretime dayalı sürdürülebilir büyümeyi
gerçekleştirmek açısından hayati
önem taşıdığını bildirdi.
GİRİŞİMCİ KADIN
ÇİFTÇİLERE DESTEK
Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı'nca
başlatılan,
Şekerbank'ın desteği, KOSGEB ve
İŞKUR'un iş birliğiyle yürütülen
"Tarımda Kadın Girişimciliğinin
Güçlendirilmesi Programı" kapsamında 407 girişimci kadın çiftçiden 8
ilin birincisi ödül töreninde bir araya
geldi.
Kırklareli,
Gaziantep,
Zonguldak,
Muğla,
Malatya,
Balıkesir, Çankırı ve Konya'da gerçekleştirilen, istihdama yönelik, sertifikalı, 10 gün süreli uygulamalı girişimcilik eğitimi sonrasında danışmanlar desteğiyle hazırlanan kırsal
kalkınma odaklı projeler, jürinin
beğenisine sunuldu.
Jüri, Türkiye'de nadir olarak üretilen şeker otundan lavanta balına,
solucan gübresinden balıkçılığa, ipek
böceği yetiştiriciliğinden alıç sirkesine, kaz yetiştiriciliğinden organik
meyve çayına kadar birçok özgün
proje üreten 407 girişimci kadının
projelerini değerlendirdi.
Toplamda 8 ilin birincisinin yarıştığı program kapsamında Birincilik
Ödülünü Kırklareli'nden "kaz yetiştiriciliğinin yaygınlaştırmasını amaçlayan", "Kazı Kazan Kaz Yetiştiriciliği"
projesiyle Esra Özdin, Jüri Özel
Ödülü'nü ise Çankırı'dan "Dağlardan
Gelen Sağlık: Alıç Sirkesi" projesiyle
Leyla Topçu almaya hak kazandı.
Topçu, ormanlık alanlarda, meralarda, tarım arazilerinin kullanılmayan
sınır bölgelerinde alıç ağaçlarından
topladığı meyveyi, herhangi bir katkı
maddesi kullanmadan işleyerek alıç
sirkesi üretmeyi hedefliyor.
Şekerbank, kadın girişimciliğini
geliştirmeyi, ekonomik ve sosyal
yaşamda kadının konumunu güçlendirmeyi hedefleyen program kapsamında eğitim alan 407 çiftçi kadının
projelerine indirimli finansman desteği ve danışmanlık hizmeti sunarken,
birinci projeye 30 bin lira, "Jüri Özel
Ödülü"nü alan projeye ise 15 bin lira
destek sağlayacak. Banka, 8 ilin
birincisinin yanı sıra fark oluşturan 3
projenin sahibine Cumhuriyet altını
hediye etti. Hediyeleri dönemin
bakanlarından Kutbettin Arzu,
Mehmet Mehdi Eker ve Şekerbank
Genel Müdürü Halit Yıldız verdi.
Öte yandan, "Jüri Özel Ödülü"nü
almaya hak kazanan projeye Türkiye
Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) tarafından mentorluk hizmeti
verilecek.
Birleşmiş Milletler
Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi 12. Taraflar
Konferansı Yan
Etkinlikler Kapsamında
‘Lider Çocuk Tarım
Kampı’nda Sunuldu
Konferansta, Ülkemiz öncelikleri
çerçevesinde
"Halkın
Bilgilendirilmesi, Bilinçlendirilmesi
ve Farkındalık" yan etkinliği kapsamında alanında uzman kişilerce
sunumlar gerçekleştiriliyor. Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Eğitim Yayım ve Yayınlar Dairesi
Başkanlığı'ndan Ziraat Mühendisi
Gamze Yurtseven, "Tarım Çocuk
Kamplarıyla Çocuklarda Çevre
Bilincinin Oluşturulması" başlığı
altında Bakanlıkça uygulanan Lider
Çocuk Tarım Kampı Projesini sundu.
"Hayatın merkezinde tarım, tarımın merkezinde çocuk…" ilkesinden
yola çıkarak 2010 yılından bu yana
Lider Çocuk Tarım Kampı Projesinin
uygulandığını kaydeden Yurtseven,
proje amacının, çocuklara doğa, çevre,
tarım, küresel ısınma, gıda kaynakların
ekonomik kullanımı, atık yönetimi,
iklim değişikliği gibi konularda farkındalık kazandırmak olduğunu belirtti.
Yurtseven, çocukların projeyle,
tarımsal ürünlerin hangi ortamlarda
yetiştirildiği ve tüketilen ürünlerin
hangi süreçlerden geçerek sofralara
geldiğini gezerek görerek öğrendiklerini söyledi. Başlangıçta sadece
Bakanlıkça uygulanması planlanan
Lider Çocuk Tarım Kampı projesinin
daha sonra Bakanlığın koordine ettiği
il Müdürlüklerince de uygulanmaya
başlandığını vurgulayan Yurtseven, bu
yılki etkinliklerde Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı himayesinde
bulunan 4. sınıf öğrencisi 20 çocukla
ve İl Müdürlüklerinde yaklaşık 2 bin
öğrenciyle gerçekleştirildiğini söyledi.
Kursu
Tamamlandı
İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile
kurumumuzun ortak düzenlendiği
Arı Yetiştiriciliği eğitim kursu
tamamlandı.
İl Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdürlüğü ile İl Milli Eğitim
Müdürlüğü'nün ortak düzenlendiği
2015 yılı 3.dönem Arı Yetiştiriciliği
Eğitim Kursu tamamlandı. İl
Müdürlüğünün toplantı salonunda
düzenlenen Arı Yetiştiriciliği Kursu,
Hayvan Sağlığı ve Yetiştiriciliği Şube
Müdürlüğü tarafından organize edildiği belirtildi. Arı Yetiştiriciliğiyle ilgili
verilen bu eğitim kursunun hem
Diyarbakır'da hem bölgede arı yetiştiriciliğine katkıda bulunacağı ve bu
alandaki gelişimi sağlayacağı ifade
edildi. Teorik bilgilerin yanında uygulamalı olarak da arı kovanları üzerinde
eğitimlerin verildiği 2015 yılının3.
Dönem arı yetiştiriciliği kursu, 24 kursiyerin katılımıyla gerçekleşti ve kurstan başarılı olanlara da sertifika verileceği ifade edildi.
İl Müdürümüz
toplulaştırma
ve taş toplama
alanlarını
yerinde inceledi
Gıda Tarım ve Hayvancılık
İl Müdürü Mustafa Ertan Atalar
ve İl Müdür Yardımcısı Vedat
Güler 27 Kasım 2015 tarihinde
Çınar ilçesine bağlı Halkapınar
Köyü Ardantepe Mezrası ve Aşağı
Mollaali Köylerini ziyaret ettiler.
İl Müdürü Mustafa Ertan Atalar ile
İl Müdür Yardımcısı Vedat Güler, köy
muhtarları ve çiftçilerle görüşerek, bölgede sürdürülen taş toplama ve toplulaştırma çalışmaları hakkında bilgi
alışverişinde bulundular. Çalışmalarla
ilgili bir açıklama yapan Atalar; Arazi
toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri 1. Toplulaştırma projesi kapsamında 450 adet köyde çalışmanın
yapıldığını, bunların 280 tanesinin tescil işlemlerinin tamamlanarak yeni
tapuların basıldığını söyledi. Atalar
konuşmasında “Toplulaştırma çalışması biten köylerde büyük oranda his-
selerde müstakillik sağlanmıştır.
Yapılan çalışmalarda değişen sınırlara
göre tarla içinde kalan veya tarla içinde öbeklenmiş taşlar toplanmıştır. 2.
Kısım toplulaştırma çalışmaları kapsamında ise 197 köyde taş toplama ve
toplulaştırma çalışması yapılmakta
olup bu kapsamda 8 adet köyde bir
milyon sekiz yüz bin metreküp taş
toplanarak hem bu alanlar tarıma
kazandırılmış, hem de vatandaşlar
yeni parsellerine kavuşmuştur” dedi.
Toplulaştırma ile müstakil tapularına kavuşan köylüler, toplulaştırma ve
taş toplama çalışmaları için Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerine
teşekkür ettiler.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Arı
Yetiştiriciliği
75
HABERLER
AB
Projesinin
ikinci etabı
gerçekleşti
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Dicle İlçe Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürlüğünce yürütülmekte olan ve AB Bakanlığı
tarafından hibe edilen '' Hayvan ve
Bitki Sağlığında Avrupa'da yeni
yaklaşımlar '' isimli projenin ikinci etabı gerçekleşti. İlimiz, ilçe
tarım müdürlüklerinde hizmet
veren 15 Veteriner Hekim ''Salgın
Hayvan Hastalıkları'' üzerine
04.10.2015-18.10.2015 tarihleri
arasında Hollanda'da 2 haftalık
eğitim gördüler.
76
Dünya Gıda Günü
Etkinliği Yapıldı
16 Ekim Dünya Gıda Günü vesilesiyle Kayapınar ilçesine bağlı
Hattat Hamit Aytaç orta okulunda etkinlik düzenlendi.
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
16 Ekim 1945 de kurulmuş ve
Türkiye 1948 yılında bu kuruluşa üye olmuştur. FAO'nun kuruluş tarihi olan 16 Ekim her yıl
"Dünya Gıda Günü" olarak kutlanmaktadır. Dünya Gıda
Gününün amacı; dünyada yaşanan ve küresel boyut kazanan
açlığa karşı insanlığın ilgisini
uyandırmak, duyarlı olmasını
sağlamak, bitkisel ve hayvansal
kaynaklı gıdaların üretiminin
artırılmasına dikkat çekmektir.
Bu münasebetle FAO her yıl bir
konu (tema) belirleyerek, konunun bütün dünyada tartışılmasını sağlamaktadır. 2015 yılında
da Kırsal yoksulluk döngüsünü
kırmak ve bu konuda farkındalığı arttırmak için ana tema
"Sosyal Koruma ve Tarım:
Kırsal Refahın Arttırılması" olarak belirlenmiştir.
Bu amaçla 2015 yılında
Dünya Gıda Günü vesilesiyle
Hattat Hamit Aytaç Orta
Okulunda düzenlenen etkinliğe Gıda Tarım ve Hayvancılık
Müdür vekili, Vedat Güler başta
olmak
üzere
İl
Müdür
Yardımcıları Mustafa Korkutan
ve Mehmet Şefik Türker, İl
Müdürlüğü Gıda ve Yem Şube
Müdürü Dr. Berna Duman
Aydın, Merkez İlçe Gıda Tarım
ve Hayvancılık Müdürleri,
Kayapınar İlçe Milli Eğitim
Müdürü ile ilgili müdürlüklerin
çalışanları, öğretmen ve öğrenciler katıldı.
Etkinlikte yeterli ve dengeli
beslenmeye dikkat çeken il
müdür vekili Vedat Güler ayrıca
yılın teması olarak belirlenen
konu hakkında bilgi verdi. Güler
konuşmasında; Sosyal korumanın, sigorta, kredi ve üretim desteği gibi konuları kapsadığını,
Sosyal korumanın kırsal kesimin
karşılaştığı güvenlik açıkları ile
mücadeleye yardımcı olduğunu,
Gıda ve beslenme güvenliğinin
Güler konuşmasına "Tarımda,
sosyal koruma olmadan istikrarlı bir
üretim yapılması mümkün değildir.
Kırsal kesimde yaşayan ve tarımla
uğraşan aileler, yoksulluk ve açlık
riski altında, hizmetlere ve kaynaklara sınırlı bir erişim içerisindedirler.
Bu aileler özellikle kuraklık, sel ve
dolu gibi doğal afet yaşadıklarında,
yeniden üretim yapabilecek ekonomik güçleri kalmamaktadır. Bu
durumda, sosyal koruma çok daha
önemli olmakta, insanları açlıktan
kurtarmakta ve yeniden üretime
imkan sağlamaktadır. Özellikle herhangi bir doğa felaketi ile karşı karşıya kaldıklarında, bu durum daha da
vahimdir. Sosyal koruma bazı
durumlarda daha da kritik bir rol
oynar çünkü sağladığı ekonomik ve
benzeri destek insanların kısa vadede
açlıktan korur ve hastalıklara karşı
dirençlerinin artmasını sağlar.
Ayrıca, üretimi teşvik ederek, gelirin
dengeli olmasını ve olağanüstü
durumlara hazırlıklı olmayı sağlar.
Böylece, uzun vadede, yoksulluğu
azaltmaya ve gıda güvensizliğinin
minimum seviyelere indirilmesini
sağlar. Sosyal koruma aile gelirini ve
gıda güvenliğini arttırır, doğal afet
ve bu gibi olaylardan zarar görmüş
hanelerde yaşayan ve aileye katkıda
bulunmak için okulu bırakıp çalışmak zorunda olan çocukları okulda
tutar, yoksulluk açığını daraltır, maliyeti düşürür. Sosyal korumalar,
tarımda istikrarlı üretimin güvencesidir. Bu nedenle, kırsal kesimde, sosyal korumaların en üst seviyelere
çıkarılması gerekir" bu nedenle,
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO) hükümetlerin ulusal
kalkınma strateji ve politikalarına
sosyal korumayı da dahil etmeleri
için çabalarını hızlandırdığını belirtti. Etkinlik Gıda ve Yem Şube
Müdürlüğü çalışanı Gıda Müh. Ajda
Çelik'in "Dengeli ve Sağlıklı
Beslenme" konulu sunumunun ardından katılan öğrencilere poğaça ve
meyve ikramıyla sona erdi.
Dicle Üniversitesinden
İl Müdürümüze Plaket
Ziraat fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.
Abdullah Sessiz öncülüğünde Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl Müdürümüz
Mustafa Ertan Atalara Plaket verildi.
29.
Ulusal
Tarımsal
Mekanizasyon ve Enerji Kongresi
Dicle
Üniversitesi
Toplantı
Salonunda Yapıldı. 2-5 Eylül 2015
tarihinde Dicle Üniversitesi Ziraat
fakültesi öğretim üyesi Prof.Dr.
Abdullah Sessiz öncülüğünde yapılan ve il müdürümüz Mustafa Ertan
Atalar'ın da düzenleme kurulunda
yer aldığı kongrede İl Müdürümüze
katkılarından ve katılımından dolayı Prof.Dr.Abdullah Sessiz tarafından teşekkür plaketi verildi.
Gıda Kontrol
Kursu Başladı
5996 Sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu
kapsamında ve Kontrol Görevlisi Kurs Düzenleme Prosedürü gereği;
09-20 Kasım 2015 tarihleri arasında düzenlenen Kontrol Görevlisi
Kursu, açılış töreniyle başladı. Kursa 10 farklı ilden 33 kursiyer katıldı.
Kontrol Görevlisi Kursu açılış
törenine, başta Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürü Mustafa Ertan
Atalar, İl Müdür Yardımcıları ve Şube
Müdürleri ile kursiyerler katıldı.
Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürü Atalar açılış konuşmasında
33 medeniyete beşiklik yapmış
Diyarbakır hakkında kısa bir bilgi
verdikten sonra; dünya gıda günü
vesilesiyle 2015 yılı için FAO tarafından belirlenen "Sosyal Koruma
ve
Tarım:
Kırsal
Refahın
Arttırılması" konulu ana tema kapsamında Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının Kırsal yoksulluk döngüsünü kırmak ve bu konuda far-
kındalığı arttırmak
için yaptığı destek ve
teşviklerden bahsetti.
İl Müdürü Atalar
konuşmasının devamında; "Vatandaşların
güvenilir gıdaya ulaşması ve sağlıklı gıda
tüketiminin sağlanmasının Gıda Tarım
ve
Hayvancılık
Bakanlığının temel görevlerinden
biri olduğunu, Gıda denetçilerinin
bu konuda çok önemli bir görev üstlendiği Gıda kontrol görevlilerinin
yaptıkları izleme, gözetim, doğrulama, tetkik, numune alma ve analiz
gibi uygulamalarla bu amaca en
büyük katkıyı verdiklerini ve bu
görevi ifa ederken ilgili kanun ve
mevzuatı çok iyi bilmek gerektiğini
ifade etti. İl müdürü ayrıca ilimizde
toplam 725 adet gıda üretim, 7893
adet toplu tüketim ve satış işletmesi
ve 129 adet yem işletmesi olduğunu
ve bu işletmelerin denetimlerinin
mesai gözetilmeksizin çok titiz bir
şekilde yapıldığını söyledi.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
arttırılması ve kırsal yoksulluğun
azaltılmasında önemli rol oynadığını,
Sosyal koruma araçlarının, öngörülebilir riskleri daha iyi yöneterek haneye daha karlı bir geçim imkanı sağladığını söyledi.
77
HABERLER
İl Müdürümüz
Gap
Diyarbakır
Radyosuna
Konuk oldu
Diyarbakır tarımındaki gelişmeler, tarımsal ürün rekolteleri,
tohumculuk sektöründeki gelişmeler ve önümüzde on yılın tarımsal hedefleri ile ilgili bilgilendirme yapmak üzere, 04.11.2015 tarihinde TRT GAP Diyarbakır Radyosu ‘’Yöremizden’’ programına İl
Müdürümüz Mustafa Ertan Atalar konuk olarak katıldı.
İl Müdürümüz Sera
Ziyaretinde
İl Müdürümüz Mustafa Ertan Atalar, Sur ilçesi Karaçimen Köyünde
bulunan Tarımsal Kalkınma Kooperatifine ait serayı gezdi.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Kırsal Kalkınma ve örgütlenme
Şube Müdürü Sait Güzel ve Şube
Müdürlüğü elemanları ile birlikte
10.11.2015 tarihinde yapılan ziyarette tesis hakkında bilgi alındı. 50
ortaklı S.S. Karaçimen Köyü
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi tarafından 2011 yılında 25000 metrekare
78
alan üzerine 4.3 milyon lirası kredi
olmak üzere 5.4 milyon lira maliyetle kurulan serada Domates ve
Salatalık yetiştirilmektedir.
50 kişinin istihdam edildiği ve
halihazırda Salatık yetiştirilen seradan bu yıl 600 ton ürün alınması
hedeflenmektedir.
İç Kontrol
Farkındalık ve
Bilgilendirme
Eğitim Toplantısı
yapıldı
İç Kontrol Koordinatörlüğü tarafından Farkındalık ve Bilgilendirme
Eğitim Toplantısı 20 Kasım 2015 tarihinde İl Müdürlüğümüz Toplantı
Salonu'nda yapıldı...Eğitim toplantısına İl Müdürümüz, İl müdür
Yardımcıları, şube Müdürleri ve İlçe
müdürlükleri büyük oranda katılım
sağladılar.
TARIM TAKVİMİ
Diyarbakır İli
OCAK-ŞUBAT-MART-NİSAN
Ahmet Feruh TUĞRUL- - Ziraat Mühendisi
Bitkisel Üretim ve Bitki Sağlığı Şube Müdürlüğü
BAĞ:
A.FISTIĞI:
Bu dönemde toprak işleme, gübreleme,
budama, aşı, dikim işleri yapılır. Nisan
ayı içinde küllenme hastalığına karşı ilk
ilaçlama yapılır. Salkım güvesine
zararlısına karşı eşeysel çekici tuzaklar
kurulup, ilk ilaçlama yapılır.
BUĞDAY ve ARPA:
Bu dönemde tarlamızda yabancı ot
mücadelesi yapılmakla beraber,
kök çürüklüğü-septorya-pas
hastalıklarıyla , Zabrus ve Tarla
Faresi zararlılarıyla mücadele
yapılmaktadır. Son yıllarda popülasyonu oldukça yükselen Zabrus
zararlısıyla mücadelede muhakkak
suretle ekim ile birlikte tohum
ilaçlaması yapılmalıdır. Bitki çıkış
yaptıktan sonra Şubat-Mart
aylarında tarlada m2 ye 3 larva
veya15 yenik bitki varsa Zabrus’a
karşı yüzey ilaçlaması
yapılmalıdır. Ayrıca üst
gübrelemede bu dönemde
gerçekleşir. Çiftçimizin çok dikkat
etmesi gereken bir dönemdir.
HIYAR KABAK:
Bu dönemde Toprak işleme,
gübreleme, ekim ve dikim
işleri yapılır. Toprak altı
zararlıları(Danaburnu-BozkurtTelkurdu) ve kök çürüklüğü
hastalığına karşı mücadele
edilir. Kök çürüklüğüne karşı
fide köklerinin ilaçlı suya
bandırılıp dikim yapılması
veya dikimden sonra can suyu
şeklinde ilaçlı mücadele
yapılması gerekir.
Toprak altı zararlılarına
karşı ise zehirli yem
uygulaması yapılır.
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Bu dönemde Toprak işleme,
gübreleme, budama,
dikim işleri yapılır.
Karazenk hastalığına karşı
mücadele edilir.
79
TARIM TAKVİMİ
KAVUN-KARPUZ:
SARIMSAK-SOĞAN:
Bu dönemde Toprak işleme,
gübreleme, dikim işleri yapılır.
Nisan ayı sonunda Mildiyö
hastalığı gözlenebilmektedir.
MISIR ANA ÜRÜN:
DİYARBAKIR’DA TARIM • OCAK-NİSAN 2016
Bu dönemde mart ayında
toprak işleme, ekim ve taban
gübrelemesi yapılmakta olup,
nisan ortalarında çapalama-yabancı ot mücadelesi (mısır 4-6 yapraklı dönemde iken), nisan sonunda mısır 40 cm veya 10-12 yapraklı iken üst gübre ve hemen
ardından sulama yapılır. Nisan
ayında Bozkurt zararlısı ve kök
çürüklüğü hastalığı
görülmektedir.
80
Bu dönemde Toprak işleme,
gübreleme (Özellikle bölgemizde
güvercin gübresi kullanılmaktadır)
ekim ve dikim işleri yapılır.
Kök çürüklüğü hastalığına karşı
mücadele edilir. Kök çürüklüğüne karşı
fide köklerinin ilaçlı suya bandırılıp
dikim yapılması veya dikimden sonra
can suyu şeklinde ilaçlı mücadele
yapılması gerekir.
MARUL:
Bu dönemde Toprak işleme, gübreleme,
ekim ve dikim işleri yapılır. Nisan ayı
sonunda Mildiyö hastalığı
gözlenebilmektedir.
DOMATES,
BİBER PATLICAN:
Bu dönemde Şubat-Mart aylarında
toprak işleme, yastıklara dikim ve
gübreleme işlemleri yapılır. Toprak
altı zararlıları (Danaburnu-BozkurtTelkurdu) ve kök çürüklüğü hastalığına karşı mücadele edilir. Kök çürüklüğüne karşı fide köklerinin ilaçlı
suya bandırılıp dikim yapılması veya
dikimden sonra can suyu şeklinde
ilaçlı mücadele yapılması gerekir.
Toprak altı zararlılarına karşı ise
zehirli yem uygulaması yapılır.
PAMUK:
Bu dönemde Mart ayında toprak
hazırlığı yapılmakadır. Nisan
ayında ekimden hemen önce
taban gübresi atılır sonra,
yabancı ot mücadelesi için
toprağa herbisit (yabancı ot
ilacı) uygulanır. Ekim için şartlar
uygun olduğunda nisanın
ortasından sonra ekime başlanır.
MERCİMEK:
Bu dönemde Şubat ayında geniş
yapraklı yabancı ot mücadelesi,
Mart ayında dar yapraklı yabancı ot
mücadelesi yapılır. Mart ayında
Sitona (Mercimek hortumlu böceği)
zararlısıyla, nisan ayında Apion,
Yeşilkurt zararlılarıyla mücadele
edilmektedir.

Benzer belgeler