Devamını okumak için lütfen tıklayınız

Transkript

Devamını okumak için lütfen tıklayınız
4721 SAYILI TÜRK MEDENĠ KANUNUNA GÖRE, MAL REJĠMĠ
TASFĠYESĠNĠN ANLAġMALI BOġANMA DAVALARINDA
DÜZENLENEN PROTOKOL ĠLE GERÇEKLEġMESĠ
AV. SĠNEM ÜSTÜN ERDOĞAN
ÖZET:
Bu çalışmada temel olarak, mal rejimi tasfiyesinin bu doğrultuda açılacak bir dava ile
değil de, taraflarca hazırlanacak bir protokol ile gerçekleştirilmesi talep edildiğinde,
hangi alacakların istenilebileceği ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda tasfiye
sözleşmesi konusunda açık bir düzenleme mevcut olmadığından, tasfiyenin hangi
hükümler uygulanarak çözüme kavuşturulacağı hususları ele alınacaktır.
I. GĠRĠġ
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “Evlilik Birliğinin Sarsılması” kenar başlıklı
166 f.1. maddesi öğreti ve uygulamada “Anlaşmalı Boşanma” olarak adlandırılmaktadır. Bu
maddeye göre;
“ Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin
davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde boşanma
kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe
açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu
hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hakim, tarafların ve
çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri
yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü halinde boşanmaya hükmolunur. Bu halde
tarafların ikrarlarının hakimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz”
Kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı
boşanma kapsamına girmemektedir. Bir diğer ifade ile TMK m.166 f. 3 hükmünde yer alan
boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek
düzenleme ifadesi mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez.1
Türk Medeni Kanununun 166 f.3. maddesinde düzenlenen “anlaşmalı boşanma”
kapsamına mal rejiminin tasfiyesi dahil olmamasına rağmen yine de tasfiye, çekişmeli olarak
açılan ve devam eden bir boşanma davası ile değil de anlaşmalı boşanma davası kapsamında,
taraflarca düzenlenecek bir anlaşma protokolü ile gerçekleştirilmek istenirse nasıl bir yol
izlenecektir.
1
GENÇCAN Ömer Uğur, Mal Rejimleri Hukuku, Yetkin Yayınları, Ankara 2010, s.376
A. MAL REJĠMĠ TASFĠYESĠNĠN ANLAġMA PROTOKOLÜ ĠLE
GERÇEKLEġTĠRĠLMESĠ
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununa göre tasfiyenin yapılma şekli, anlaşma yolu ve
dava yolu ile mümkündür. Anlaşmadan anlaşılması gereken tasfiye sözleşmesidir. Şu halde
mal rejiminin tasfiyesi kural olarak anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Kanun maddesi
incelendiğinde de görüleceği üzere, anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için evliliğin en
az bir yıl sürmüş olması, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul
etmesi gerekir. Hakimin tarafları bizzat dinlemesi, iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat
getirmesi gerekir. Üzerinde anlaşmaya varılması gereken bir diğer husus ise “boşanmanın
mali sonuçları” ile “çocukların menfaatleri” konusunda bir anlaşmazlığın kalmaması
gerektiğidir.
O halde, kural olarak mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanmanın kapsamına
girmiyorsa, Kanunda geçen “boşanmanın mali sonuçları”2 içeriğinden ne anlamak gerekir?
Boşanmanın mali sonuçları; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 f.I. maddesi
kapsamında Maddi Tazminat, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174 f.II. maddesi
kapsamında Manevi Tazminat ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi
kapsamında Yoksulluk Nafakasıdır.
Anlaşmalı boşanma protokolünde eşler, eğer maddi ve/veya manevi tazminat
miktarları ile yoksulluk nafakasına ilişkin bir düzenleme yapmamışlarsa veya eşlerden birinin
bu taleplerden feragat ettiği anlaşmadan anlaşılabiliyorsa, anlaşma hakim onayından geçirilip,
boşanma kararının kesinleşmesinden sonra bu eşin bu talepleri ileri sürmesi mümkün
olmamalıdır. TMK m.166 f.3. hükmüyle eşlere anlaşma ile kendilerini ilgilendiren hususlarda
düzenleme yapma imkanı tanınmasına rağmen eşlerden biri bu yola başvurmamışsa, bunun
sonucuna katlanmalıdır.3 Fakat burada dikkat edilmesi gereken husus, Türk Hukukunda kişiye
sıkı sıkıya bağlı tasarruf haklarından önceden vazgeçmenin kabul görmediğidir. Anlaşmalı
boşanma davalarında “boşamanın mali sonuçları” hakkında alınan beyan eşler arasındaki
diğer alacakları (ziynet, eşya, taşınmaz alımına katkı gibi) kapsamaz. 4 Şu halde, taraflarca
düzenlenen protokolde yine tarafların birbirlerinden maddi ve/veya manevi tazminat, ziynet
eşyası ve kişisel eşya talebinde bulunmayacakları ifadesi geçerli olmayacaktır. Protokol, bahsi
geçen alacaklara ilişkin bir talebin mevcut olmadığı, tarafların zaten gerekli paylaşımı yapmış
olup bu alacaklara ilişkin dava haklarının kalmadığını kabul, beyan ve taahhüt ettikleri
şeklinde düzenlenmelidir.
“…Yargıtay Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda boşanma
davasında hükme esas alınan protokolün davacının, davalıya ait taşınmazdaki katkı payına
2
ÖZDEMİR Saibe Okay, Mal Ayrılığı Rejiminde Eşlerin Mali Yükümlülükleri ve Evlilik Sona Erdikten Sonra
Diğer Eşin Malvarlığında Bulunan Katkıların İadesi, Prof. Dr. Ergon A. Çetingil ve Rayegan Kander’e Armağan,
2007, s.159
3
SEÇER Öz, İsviçre ve Türk Hukukunda Anlaşmalı Boşanma ve Fiili Ayrılık Sebebiyle Boşanma, Hakemli
Hukuk Dergisi Hukuk ve Yaşam (Makale), Sayı: 63 – 64, 2009, s 53
4
GENÇCAN, s.708
ilişkin düzenleme içerip içermediği noktasında toplanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu'nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan boşanma davalarında, tarafların
boşanmanın tüm mali sonuçları ile çocukların durumları üzerinde anlaşmaları ve bu
anlaşmanın hakim tarafından uygun bulunması gerekir. Anılan maddede, boşanmanın mali
sonuçları üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 174. maddesinde
düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175.maddesinde düzenlenen
yoksulluk ve 182. maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir.
Anlaşmada ayrıca yer verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul
edilemez. Taraflar arasında düzenlenerek, boşanma davasında hükme esas alınan protokolün
incelenmesinde, davalıya ait taşınmazda davacının oturma hakkına ilişkin olduğu, davacının
evlilik birliği içinde gerçekleşen katkı payı alacağına ilişkin düzenleme içermediği
anlaşılmaktadır. Protokolün, sadece düzenlediği konular yönünden tarafları bağlayacağı,
diğer alacak ve borç ilişkileri yönünden esas alınamayacağı tartışmasızdır. Açıklanan maddi
ve hukuki olgular karşısında, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak
ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; somut olayda
dayanılan protokolün ( anlaşmanın )davacının katkı payı alacağına ilişkin beyan veya
düzenleme içermediği açık bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel
Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya
aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.”5
TMK 166 f.3. maddesi kapsamından da anlaşılacağı üzere mal rejiminin tasfiyesi,
anlaşmalı boşanmanın mali sonuçları içeriğine dahil edilmemiştir. Fakat bu ifadeden,
protokolün mal rejiminin tasfiyesini içeremeyeceği sonucu çıkarılmamalıdır. Burada anlatmak
istediğimiz, tarafların anlaşmalı olarak boşanabilmeleri için boşanmanın mali sonuçları ile
çocukların menfaatleri konusunda ortak bir noktaya varmaları ve bu düzenlemenin de hakim
tarafından uygun bulunması gerektiğidir. Şu halde mal rejimi tasfiyesinin, protokolde
düzenlenmemiş olması anlaşmalı boşanmanın sonucunu olumsuz bir şekilde etkilemeyeceği
gibi düzenlenmiş olması da bir sakınca yaratmayacaktır.
Görüldüğü gibi, taraflar, aralarında yapacakları anlaşmada, boşanmadan önce yapılmış
ölüme bağlı tasarruflar ile temin olunan menfaatler ve mal rejiminin tasfiyesi konularına da
yer verebilirler.6
Bizden farklı olarak, İsviçre Hukukunda tam anlaşmalı boşanmada eşlerin anlaşmalı
boşanma konusunda yapacakları anlaşma, özellikle evlilik rejiminin tasfiyesi, iştirak nafakası,
yardım sandıkları gibi bazı mali bakımdan sonuçları ve aile konutunun kime tahsis edileceği
konusunu kapsayabilir.7
Tasfiyeye ilişkin düzenlemeler hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemenin
anlaşmalı boşanma davasına bakan mahkeme tarafından uygun bulunması şarttır.8 Tasfiyeye
konu malların tamamının işbu anlaşmada konu edilmesi zorunlu olmadığı gibi taraflar
malların tamamı üzerinde değil, yalnızca bir bölümü üzerinde anlaşmaya varmış olabilirler.
Bu durum anlaşmanın geçerli olmadığı anlamına gelmeyecektir.
5
YHGK 27.05.2009, 2009/2-158 E., 2009/217 K.
ÖZDEMİR Nevzat, Türk-İsviçre Hukukunda Anlaşmalı Boşanma, Beta Yayınları, İstanbul 2003, s. 167-168.
7
WERRO Franz, Concubinage, Mariage et Démariage, Berne 2000, s.110-112.
8
GENÇCAN, s.380.
6
B. PROTOKOLÜN TASFĠYE BAKIMINDAN ĠÇERĠĞĠ
1. Katılma Alacağı
Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak
üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan
sonra kalan miktardır. 9
İşte katılma alacağı, bu artık değer miktarının eş veya eşin mirasçıları tarafından eşit
oranda paylaşılması sonucu elde edilen kısmıdır.
Anlaşmalı boşanma kural olarak katılma alacağını içermez. Ancak anlaşmanın katılma
alacağına yönelik olduğu ve içeriğinde hiçbir duraksama yaratmaması 10 halinde anlaşmalı
boşanma protokolünde katılma alacağına ilişkin düzenleme yapmaları mümkündür.
Protokolde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan maddelerin mahkeme kararında yer
alması ve mahkemece onaylanması gerekir.
“…Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine
ilişkindir. Kural olarak, anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan
anlaşma protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin
mahkeme kararında yer alması veya protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal
rejiminden kaynaklanan talepler boşanmanın ferilerinden olmadığından ayrıca dava konusu
edilebilirler. Somut olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü
mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı
ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün
mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve
beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil
niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen
aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye
kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekmiştir.”11
2. Değer ArtıĢ Payı Alacağı
Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına
hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşsa, tasfiye sırasında bu malda ortaya
çıkan değer artışı için katkısı oranında alacak hakkına sahip olur ve bu alacak o malın tasfiye
sırasındaki değerine göre hesaplanır; bir değer kaybı söz konusu olduğunda katkının
başlangıçtaki değeri esas alınır.12
Değer artış payı alacağı, 1 Ocak 2002 tarihinden önceki Türk Kanunu Medenisi
dönemindeki katkı payı alacağının bir bakıma yeni adı olup, malın dava tarihindeki değerine
göre değil de tasfiye anındaki değerine göre hesap edilir.
9
TMK m. 231
GENÇCAN, s.382.
11
YHGK 24.02.2010, 2010/2-96 E, 2010/106 K.
12
TMK m. 227
10
Değer artış payı alacağı da aynı katılma alacağında olduğu gibi kural olarak anlaşmalı
boşanma kapsamında değildir. Yine Katılma Alacağında olduğu gibi anlaşmanın katılma
alacağına yönelik olduğu belli olmalı ve içeriğinde hiçbir duraksama yaratmaması gereklidir.
Dolayısıyla, kural olarak değer artış payı alacağı boşanma davasının fer’i niteliğinde
olmadığı gibi anlaşmalı boşanma davasının da fer’i niteliğinde değildir.
“… Davacı Ayşe Urgancı vekili, evlilik birliği içinde alınan 2518 ada 3 parselde
bulunan 10 numaralı bağımsız bölüm için katkı payı alacağı, 45 LT 093 plakalı araç için ise
katılma alacağı isteğinde bulunmuştur. (…) Bundan ayrı, boşanma davasında düzenlenen
12.7.2007 tarihli protokolün 4. Maddesinde davacı “..nafaka ve tazminat talebim yoktur,
eşyalarımızı ayırdık, bu konuda bir talebim yoktur..” şeklinde açıklamada bulunmuşsa da bu
ifade, YHGK 27.05.2009 gün 2009/2-158 esas 2009/217 karar sayılı ilamında da belirtildiği
gibi boşanmanın mali sonuçları üzerindeki anlaşma olup, 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun 174. Maddesinde düzenlenen boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat,
175.maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182. Maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep
haklarına ilişkindir. Bu anlaşma ile tarafların aralarındaki mal rejimini tasfiye ettikleri kabul
edilmez.”13
Anlaşmalı boşanma davasında tarafların, birbirlerinden herhangi bir nafaka ve
tazminat taleplerinin olmadığını beyan etmeleri değer artış payı alacağı davasının reddine
gerekçe oluşturur mu?
TMK m.166 f.3. de düzenlenmiş olan anlaşmalı boşanmada tarafların anlaşmaya
varması gerekli olan husus mali sonuçlar ile çocukların durumudur. Mali sonuçların kapsamı
ise maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasıdır. Şu halde tarafların “birbirimizden
herhangi bir nafaka ve tazminat talebimiz yoktur” şeklindeki beyanlarından anlaşılması
gereken; maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası talebimiz yoktur şeklinde
olmalıdır. Kaldı ki hakimin boşanma kararı verebilmesi için tarafları bizzat dinleyerek
iradelerini serbestçe açıkladıklarına kanaat getirmesi gereklidir. Değer artış payı alacağı bir
tazminat yahut nafaka çeşidi de olmadığına göre, taraflarca anlaşma protokolünde hiç
düzenlenmemiş olan bir husustan işbu beyan ile ilelebet vazgeçildiğini kabul etmek isabetli
bir karar olmayacaktır.
“…Davacı katkı payı alacağına isteminde bulunmuştur. Taraflar anlaşmalı şekilde
boşanmış olmakla eşler arasındaki mal rejimi boşanma davasının açıldığı 10.03.2005
tarihinde sona ermiştir. Eşlerin anlaşmalı boşanma davası dosyasındaki kabulleri
boşanmanın eki niteliğindeki istemlere yöneliktir. Davacı eşin anlaşmalı boşanma davasında
katkı payı alacağından açıkça bir vazgeçmesi bulunmamaktadır. Mahkemece işin esasının
incelenerek olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm
kurulması yasaya aykırıdır.”14
Değer artış payı davası boşanma davasından bağımsız ve ayrı olarak görülmesi gerekli
bir davadır. Boşanma kararı verildiği takdirde eşler arasındaki geçerli kural mal rejiminin
sona ermesi boşanma tarihi davasından itibaren gerçekleşmiş olacaktır. O halde mahkemece
yapılacak iş boşanma kararı verilerek kesinleşmiş olmakla incelenebilir duruma gelen değer
13
14
Y8HD, 29.09.2009, 2856 - 4316
Y2HD. 02.03.2009, 5115-3473
artış payı alacağı davasının esası hakkında tarafların delillerini toplayarak sonuca göre bir
karar vermekten ibarettir.15
3. Ziynet Alacağı
Bilindiği gibi ziynet eşyası alacağı boşanmanın fer’i niteliğinde değildir. Bu nedenle
boşanma davası ile birlikte ziynet eşyası alacağı talep edildiğinde hakim, bu alacak talebini
asıl davadan tefrik edecektir. Ziynet eşyası alacağı talebi, harcı ikmal edilmek koşulu ile
açılacak boşanma davası ile talep edilebileceği gibi daha sonra ayrı bir dava ile de talep
edilebilir.
“…Boşanmanın fer'i olmayan ziynet eşyası davası nispi harca tabi olup, harç ikmal
ettirilmeden hüküm verilemez. Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda
mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle
evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle
kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre
davacının tüm, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
Davalı kadının maddi tazminata dayanak talebi mark alacağı ve ziynet eşyalarına ilişkin
olup, boşanmanın fer’i ( eki ) niteliğinde olmayıp ayrıca harca tabidir. Harcı yatırılarak
usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığı halde kesin hüküm oluşturacak şekilde maddi
tazminatın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.”16
Katılma alacağı ve değer artış payı alacağında olduğu gibi ziynet alacakları da kural
olarak anlaşmalı boşanma kapsamına girmez. Ancak taraflar bu konuda anlaşarak ziynet
eşyalarını kapsam içerisine alabilirler.
Anlaşmalı boşanma davasının görüldüğü esnada, boşanmanın eki niteliğinde olan
maddi ve manevi tazminat alacaklarından vazgeçilmiş olması, boşanmanın fer’i niteliğinde
olmayan ziynet alacağı talebinden de vazgeçildiği anlamına gelmeyecektir.
4. EĢya Alacağı
Mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değil ise de, anlaşmalı
boşanma kapsamında tarafların yapacakları protokol ile eşya alacağı konusunda anlaşmaları,
başka bir anlatımla eşya alacağı konusunda tasfiye işlemini de gerçekleştirmeleri mümkündür.
Ancak bu anlaşmanın eşya alacağına yönelik olduğu ve içeriğinde hiçbir duraksama
yaratmaması zorunludur.17
Taraflar, görülmekte olan boşanma davası esnasında birbirlerinden maddi-manevi
tazminat, yahut nafaka talep etmeyebilirler. Bu talepler boşanmanın fer’i niteliğindeki
taleplerdir. Tarafların maddi – manevi tazminat ve/veya nafaka taleplerinin olmaması
boşanmanın fer’i niteliğinde olmayan eşya alacakları talebinden vazgeçildiği anlamına
gelmeyecektir. Çünkü her eş diğer eşte bulunan mallarını geri alma18 hakkına sahiptir.
TMK 166 f.3. maddesine göre anlaşmalı boşanmanın gerçekleşebilmesi için taraflar,
maddi manevi tazminat ile nafaka konusunda anlaşmaya varmak zorundadır. Dolayısıyla
15
GENÇCAN, s.709.
Y2HD 12.03.2003, 1928 E – 3402 K.
17
GENÇCAN, s.385.
18
TMK m. 226
16
tazminat ve nafaka taleplerinden feragat edilmesi, eşya alacağından feragat edildiği anlamına
gelmemektedir. Tarafların eşya alacağını protokol kapsamına dahil etmelerinde kanunen bir
sakınca bulunmamaktadır.
C. MAHKEME ĠÇĠ ĠKRARIN BĠR BAġKA DAVADA GEÇERLĠ OLMASI
Mal rejimi tasfiyesinin anlaşmalı boşanmaya konu edilmesi durumunda dikkat edilmesi
gerekli bir husus vardır ki o da mahkeme içi ikrardır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, boşanma
davasında ibraz edilen imzalı dava dilekçesi, Protokol başlıklı belge ve duruşmadaki beyanları
mahkeme içi ikrar kabul etmektedir.19
“…Dava, evlilik birliği içinde satın alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine
ilişkindir.
Davacı, davalı ile boşandıklarını, 330 ada 96 parsel sayılı taşınmazın 1/8 hissesini evlilik
birliği içerisinde 2003 yılında kendisinin satın aldığını, ancak davalı adına tapuya kayıt
ettirdiğini, boşandıktan sonra davalının hissesine düşen bedeli vermediğini belirterek, bahse
konu taşınmazın tasfiyesi ile katılma rejimi doğrultusunda alacağının tespiti ve tahsiline
karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, tarafların anlaşmalı olarak boşanıp, aralarında
düzenledikleri 17.04.2006 tarihli protokol ile mal rejiminin tasfiye edildiğini, her iki tarafın
anlaşması doğrultusunda mal bölüşümü yapılarak tarafların bunun dışında birbirlerinden
herhangi bir taleplerinin olmayacağını kararlaştırdıklarını, protokolün davacı yönünden
bağlayıcı olduğunu, dava konusu 96 parseldeki hisseyi müvekkilinin kendi kişisel çalışmaları
ve birikimi ile satın aldığını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini dilemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında 01.01.2002 tarihinden geçerli olmak üzere yasal mal rejimi
olan edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu, davaya konu taşınmazın bu tarihten
sonra 09.09.2003 tarihinde edinildiği, tarafların boşanmaya ilişkin dava dilekçesi ile
mahkemece uygun bulunan protokolde boşanmanın mali sonuçlarını da düzenledikleri, bu
şekilde taraflar arasında tasfiyeye konu bir malvarlığı değerinin bulunmadığı, bilerek ve
isteyerek protokolle karşı tarafa birtakım maddi olanaklar sağlayan kişinin, boşanma işlemi
gerçekleştikten sonra sağladığı olanakları geri istemesinin iyi niyet, doğruluk, dürüstlük ve
sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, ayrıca kendi kusuru ile mali imkanlarını
zorlayan tarafın MK`nun 2. maddesinden yararlanmasının da söz konusu olamayacağı
gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. Özel dairenin yukarıda yazılı bulunan
bozma kararı üzerine yerel mahkemece; önceki gerekçeler ve ayrıca, taraflar arasında
düzenlenmiş protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu, mahkeme içi ikrarın kesin delil
niteliğinde olup, bu davada ileri sürülebileceği gerekçesiyle direnme karan verilmiştir.
Açıklanan maddi olgu, iddia ve savunma ile bozma ve direnme kararlarının kapsamları
itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Türk Medeni Kanunu`nun 166/3.
maddesine dayalı anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma
protokolünde yer alan mal rejimi hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin tamamının
açıkça ve ayrıca mahkeme hükmünde yer almaması ve yine protokolün mahkemece açıkça
onaylanmamasının mal rejiminden kaynaklanan taleplerin istenmesine engel olup
olmayacağı; boşanma davasında sunulan protokolün mahkeme içi ikrar niteliğinde
19
GENÇCAN, s.387.
değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, noktalarında toplanmaktadır. Uyuşmazlığın çözümüne
geçilmeden önce, 'ikrarın' hukuki niteliği, konusu ve ispat kuvveti açısından türleri üzerinde
durulmasında yarar vardır. Yargılama usulü bakımından ikrar, açıklayan tarafından
hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas
olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru
olduğunun bildirilmiş olması demektir. (YHGK 09.11.1955 gün E. 4-79, K. 78; YHGK
25.06.1975 gün E.4/681, K.879). İkrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenir. Bu
cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayırıma tabi tutulması, kanundan doğan bir
zorunluluk olup; ikrarın mahkeme içinde veya mahkeme dışında yapılmasına farklı hüküm ve
sonuçlar bağlanmıştır. Kavram olarak da mahkeme dışı ikrar Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu`nun 236. maddesinin dördüncü fıkrasında, 'Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek
delail ve emare mevcut ise hakim buna binaen hüküm verebilir' hükmü ile açıkça kullanılmış
iken; mahkeme içi ikrar aynı maddenin birinci fıkrasında, 'Dava evrakında veya hakim
huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf
aleyhine delil teşkil eder' hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır. Mahkeme dışı ikrarın,
taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik
değil; ya karşı taraf ya da başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme
dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hakim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak
delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir (HUMK m. 236/4).
Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve
ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme
önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha (dava evrakı) ile de vakıa
ikrar edilebilir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 236/1. maddesinde 'dava evrakı'
olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hakim önüne götüren ve
dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar,
bir kesin delildir. Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka
bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri
Usulü, Altıncı Baskı, İstanbul 2001, C. 2, s. 2045).
Bu genel açıklamalardan sonra, Türk Medeni Kanunu`nun 166/3. maddesine dayalı
anlaşmalı boşanma davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde
boşanmanın mali sonuçlarının kararlaştırılması kavramına, mal rejiminin tasfiyesinin dahil
olup olmadığı; böyle bir kararlaştırma varsa bunun sonuçlarının ne olacağının irdelenmesi
gerekmektedir.4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 166/3. maddesine dayalı olarak açılan
boşanma davalarında, evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir
eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu
halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin
serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın mali sonuçları ile çocukların
durumu hususunda taraflarca kabul edilecek protokolü uygun bulması şarttır. Bu halde
tarafların
ikrarlarının
hakimi
bağlamayacağı
(TMK.
md.
184/3)
hükmü
uygulanmaz'(TMK.md.166/3).
Taraflar tek bir konuda anlaşamamış olsalar dahi, Türk Medeni Kanununun 166/3.
maddesi uyarınca delil toplanmadan karar verilemez. Bu gibi hallerde tarafların iddia ve
savunmaları çerçevesinde delilleri toplanıp Türk Medeni Kanununun 166. maddesinin 1, 2. ve
4.fıkralarına göre değerlendirme yapılmalıdır. Anılan maddede, boşanmanın mali sonuçları
üzerinde anlaşma şartı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu`nun I74. maddesinde düzenlenen
boşanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat, 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk ve 182.
maddesinde düzenlenen iştirak nafakası talep haklarına ilişkindir. Anlaşmada ayrıca yer
verilmemişse tarafların aralarındaki akdi ilişkiyi tasfiye ettikleri kabul edilemez. Görüldüğü
üzere, mal rejiminin tasfiyesi anlaşmalı boşanma kapsamında değildir. Başka bir anlatımla,
boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek
düzenleme, mal rejiminin tasfiyesine yönelik istemleri içermez.
Somut olaya gelince; davacı, eldeki davadan önce açtığı boşanma davasında, evlilik
birliğinin temelinden sarsıldığını, davalı ile karşılıklı olarak boşanma ve boşanmanın mali
sonuçları konusunda tam bir mutabakat sağladıklarını belirterek, davalı ile anlaşmalı olarak
boşanmalarına karar verilmesini talep etmiştir. Davacının, dava dilekçesinin ekinde sunduğu
17.04.2006 tanzim tarihli 'Protokol' başlıklı 'belgenin, 4. maddesinde, tarafların, kendilerine
ait eşyaları aldıkları; 5. maddesinde, birbirlerinden hak ve alacakları kalmadığı; 7.
maddesinde ise, evlilik birliği içinde edinilmiş herhangi bir malları olmadığı, bu yönde de bir
taleplerinin bulunmadığı belirtilmiş; 29.04.2006 tarihli oturumda da, davacı, dava dilekçesini
tekrar etmiş, her iki yan da aralarındaki anlaşmaya göre boşanmaya ve mali sonuçlarına
karar verilmesini istemişlerdir.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu`nun 236/1.
maddesi hükmü uyarınca dava evrakında yapılan ikrar geçerlidir ve ikrar eden aleyhine,
başka bir davada da kesin delil teşkil eder. Açıklanan maddi ve hukuki olgular birlikte
değerlendirildiğinde; davacının boşanma davasında ibraz ettiği imzalı dava dilekçesi,
'Protokol' başlıklı belge ve duruşmadaki beyanının HUMK`nun 236/1. maddesinde öngörülen
mahkeme içi ikrar niteliğinde olup; görülmekte olan davada davacı aleyhine kesin delil teşkil
ettiği ve 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı`nda öngörülen yazılı belge
mahiyetinde bulunduğu, her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır. Nitekim; Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu`nun 13.05.1992 gün ve E. 1992/14-249, K. 1992/323 ve 23.05.2007 gün ve
2007/14-289 E. 2007/291 K. sayılı kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.
Öte yandan, taraflar arasında düzenlenmiş boşanma protokolünün, sadece mal rejiminin
tasfiyesine ilişkin 7. maddesi boşanma hükmünde ayrıca ve açıkça gösterilmemiştir. Bunun
dışında kalan çocukların velayetine, çocuklarla kişisel ilişki kurulmasına, maddi ve manevi
tazminata ve yargılama giderlerine ilişkin maddeleri ise açıkça ve ayrıca boşanma ilamının
hüküm kısmında gösterilmiştir. Bu hal ve tarafların yargılamadaki beyanları dikkate
alındığında protokolün mahkemece uygun bulunduğu; ancak, içeriği de evlilik birliği içinde
edinilmiş herhangi bir mal olmadığı, bu nedenle taleplerinin bulunmadığı şeklinde olan 7.
maddenin gerek bu ifade tarzı gerekse de mal rejiminin boşanmanın mali hükümlerinden
olmaması nedeniyle hüküm fıkrasında bu kısmın ayrık tutulduğunun kabulü gerekmekte; bu
hal anılan protokolün ve boşanma davasında gerçekleşen beyan ve belgelerin tümüyle
mahkeme içi ikrar ve kesin delil olma niteliğini etkilememektedir.
Bununla birlikte; davacı, dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü sunduğuna ve
bunun dava dilekçenin eki olduğunu açıkça belirttiğine, yargılamada aralarındaki anlaşmaya
göre boşanmaya karar verilmesini istediğine ve davalı kadının da bu anlaşmadaki
düzenlemeye güvenerek boşanmayı kabul ettiğine göre; bundan sonra davacının bu protokol
hükümlerine aykırı olarak, boşanma davasındaki beyan ve dilekçelerini yok sayarak
görülmekte olan bu davayı açıp, protokol hükümlerine aykırı olarak talepte bulunması 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu`nun 2. maddesinde düzenlenen 'Dürüst Davranma' kuralına da
aykırılık teşkil etmekte; eş söyleyişle, hakkın kötüye kullanılması anlamına gelmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamaların sonucu olarak; kural olarak, anlaşmalı boşanma
davasında taraflar arasında akdedilmiş olan boşanma protokolünde yer alan mal rejimi
hukukundan kaynaklanan anlaşma maddelerinin mahkeme kararında yer alması veya
protokolün mahkemece onaylanması gerekir. Mal rejiminden kaynaklanan talepler
boşanmanın fer`ilerinden olmadığından ayrıca dava konusu edilebilirler. Ancak somut
olayda, davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması,
boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman
protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate
alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar
niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca
davacının bu ikrarına rağmen eldeki davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük
kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin
kabulü gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle; aynı hususlara dayanan ve usul ve yasaya uygun
bulunan direnme kararının onanması gerekir.20
D. TASFĠYE SÖZLEġMESĠNĠN ÇÖZÜMÜNDE UYGULANACAK HÜKÜMLER
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi döneminde, yasal mal rejimi olarak mal ayrılığı rejimi
kabul edilmektedir. 743 sayılı Kanunun 146 f.1. maddesine göre boşanma halinde malların
tasfiyesine ilişkin hüküm ancak diğer mal rejimleri için uygulanabilecektir. Yani mal ayrılığı
rejiminde tasfiye söz konusu değildir.
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi zaten yasal mal rejimi “mal ayrılığı” olduğundan ve mal
ayrılığı rejiminde tasfiye söz konusu olmadığından bir problem yoktu. Fakat 4721 sayılı Türk
Medeni Kanununa göre yasal mal rejimi” edinilmiş mallara katılma rejimi” olduğundan
tasfiye söz konusudur ve sözleşmenin çözümünde hangi hükmün uygulanması gerektiğinin de
bilinmesi lazım gelmektedir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda tasfiye sözleşmesi konusunda açık bir düzenleme
bulunmadığından kural olarak Borçlar Kanunu Genel Hükümler uygulanacaktır.21 Kural
olarak tasfiye sözleşmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda yer alan emredici
hükümlere aykırı olmaması gereklidir.22 O kadar ki, TMK m.213.f.1’ göre mal rejiminin
tasfiyesi, eşlerden birinin veya ortaklığın alacaklılarının üzerinden haklarını alabilecekleri
malları sorumluluk dışında bırakamaz.
Şu halde 4721 sayılı Kanunda açık bir düzenleme mevcut olmadığından, tasfiye
sözleşmesinin çözümünde kural olarak Borçlar Kanunu Genel Hükümleri uygulanacaktır.
20
YHGK 24.02.2010, 2-96 E., 106 K.
SARI Suat, Evlilik Birliğinde Yasal Mal Rejimi Olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi, Beşir Kitabevi,
İstanbul 2007, s.105.
22
SARI, s. 295.
21
Dikkat edilmesi gerekli olan bir diğer husus, evlilik dışı katkılara ilişkin uyuşmazlıkların
çözümünde de Borçlar Kanunu genel hükümlerinin uygulanacağıdır. Gerek nişanlılar arasında
gerekse evlenmeden önce ve evlilik dışı birlikteliklerde edinilen mallara ilişkin tasfiyeler, mal
rejimleri hukukunun konusunu oluşturmamakta ve bu nedenle uyuşmazlıklar Borçlar Kanunu
genel hükümlerine göre çözüme kavuşturulmaktadır.
“…Dosya kapsamına, tanık ifadelerine, tapu kayıtlarına göre, taraflar 1980’li yıllardan
resmi nikahın yapıldığı tarihe kadar gayri resmi olarak birlikte yaşamışlar ve dava konusu 29
ada 158 parsel bu dönem içinde 13.4.1991 tarihinde satın alınarak davalı adına tescil
edilmiş, 1993-1994 yıllarında da üzerindeki binalar yapılmıştır. Görülmekte olan dava, mal
rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacağa ilişkindir. Söz konusu taşınmaz evlilik birliği
içinde edinilmediğinden taraflar arasındaki uyuşmazlık Borçlar Kanunu’nun genel
hükümlerine göre çözüme kavuşturulması gerekli olup TMK.nın mal rejimini düzenleyen
hükümlerinin uygulanma yeri yoktur. Bu açıklamaya göre, davanın taşınmazdan kaynaklanan
katkı payı alacağına ilişkin bölümünün reddine karar verilmesi gereklidir.”23
II. SONUÇ
Mal rejiminin tasfiyesi konusu, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 166 f.3. maddesinde
düzenlenen anlaşmalı boşanma kapsamına girmemektedir. Taraflar anlaşmalı olarak
boşanmaya karar verdiklerinde, boşanmanın mali sonuçları hakkında yani maddi – manevi
tazminat ve yoksulluk nafakası ile çocukların menfaatleri konusunda anlaşmaya varmalıdırlar.
Boşanmanın mali konularının yer almadığı ve sadece boşanmanın kabul edildiği bir
protokole dayanarak boşanma kararı verilemez. Ancak buna rağmen bir boşanma kararı
verilmiş ve verilen bu boşanma kararı taraflarca uygun görüldüğünden temyiz edilmeyerek
kesinleşmiş ise taraflar daha sonra ayrı bir dava ile tazminat ve yoksulluk nafakası
isteyemezler.24
Görüldüğü üzere, mal rejiminin tasfiyesi boşanmanın fer’i niteliğinde olmadığından,
anlaşmalı boşanma protokolünde düzenlenmemiş olsa dahi taraflar daha sonra ayrı bir dava
açarak bu alacak haklarını talep edebilmektedirler. Kural olarak anlaşmalı boşanma
kapsamında olmamakla birlikte, katılma alacağı, değer artış payı alacağı, ziynet alacağı ve
eşya alacağı anlaşmalı boşanma protokolü ile düzenlenebilmektedir.
23
Y8HD, 26.05.2009, 1187E – 2619K
ARAS Bahattin, Anlaşmalı Boşanma Davalarında Tarafların Tazminat ve Nafaka Taleplerinin Karara
Bağlanması, Terazi Hukuk Dergisi, Sayı-47, Ankara 2007, s.86.
24

Benzer belgeler

BOŞANMA SONRASI EŞLERİN TALEP HAKKI

BOŞANMA SONRASI EŞLERİN TALEP HAKKI karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, tarafların anlaşmalı olarak boşanıp, aralarında düzenledikleri 17.04.2006 tarihli protokol ile mal rejiminin tasfiye edildiğini, her iki tarafın anlaşma...

Detaylı

Boşanma Davaları - kucukoner.av.tr

Boşanma Davaları - kucukoner.av.tr 166 f.1. maddesi öğreti ve uygulamada “Anlaşmalı Boşanma” olarak adlandırılmaktadır. Bu maddeye göre; “ Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davası...

Detaylı