OKU - Sultani

Transkript

OKU - Sultani
Say :27
cak 19&
İ L .E R
i Ç i N D E K
Korkmayan Adam (Mithat Cemal KUNTAY) .......................................
1
Larroumets) .......................................... 4
Les Maux J maginaires (R.
Beklerken (Yavuz ZEYTİNOÖLU) ................................................... 5
Le Lycce (Patrice THOMPSON) ..................... « ............................... 7
Geldiler, Ba~ardılar.
Gittiler. (M.
Türkler ve Dünya Milletleri (F.
Şans
BİLEYDİ)
(Sumer
BENDERLİ) .·................................ 8
KURTULUŞ)
. . . .. .. . .. . ... . .. .. . .. ... ... . ....... 9
............................................................... 10
Modern Resim Üzerine (Güvenç AYHAN) .......................................... 13
Üç
Gün (Erol GÜNAYDIN)
Ahmet
Ağa
........................................................ 14
(Ergun KAFTANCI) .................................................... 16
Hayat Meçhul
Kalmalıdır (Tiımıçi.n
AKKUTA Y) ................................ 17
Spor Aktüalitesi (Sumer BİLEYDİ) ............................................... 18-19
Çocuk
Cahit S.
(Güven
Tarancı
YENERSOY) ......................................................... 20
(A. AKINCILAR) .... ; .............................................. 22
Şiirler: A. Kutsi TECER --..: Z. Ömer DEFNE
Ege ERNART
Aykut AKINCILAR
R. Necdet EVRİMER.
Çosar GÜRTAN SU-BİL -Tuncer
AÖANOÖLU
Kariıkatiir: METİN
Kapak - Erol GÜRıEL
- - - G A L A T A S ARA Y - - - - " Sayı
Yıl
: 27
Sahibi:
Başkan
: 10
Yazı işlerini
Ocak 1956
fiilen idare eden:
:
Sekreter :
NEŞRİYAT KOLU
Aykut Durnman - Celfı.I Kavur
Aykut H~rdkmen
Basıldığı yer: YENİLİK UASIMEVİ Cemal Nadtr, Sokak Büyiik Mllı1s Han. No: 4648
TEL: 27 11 53
Sahife 10 da M. Charazienx, M. Hharezienx; 3 üncü sahife sonunda LAROUMETZS, R. LARROUMETS; sahife 1 l .de ikinci sütun 1 nci satır At. Kutsi
Tecer, Ahmet Kutsi Tecer, şeklinde ve ayrıca bazı sahifelerdeki anlaşılmasl
kolay olan öbiir dizgi ve baskı yanlışlarının da düzeltilmesini özür dileyerek
rica ederiz.
Galatasaray Lisesi Talebe Kurulu Neşriyat Kolu tarafından ayda bir
Sayı
Yıl
: 27
istanbulda
çıkanlır;
okul
dergisidir.
Ocak 1956
: 10
Korkınayan
Adam
Mithat Cemal KUNTAY
Galatasaray mecmuasına yazmak istediKorkmayan Adamı> 'ın bir güzel örneği­
,ni de G. S. Lisesi verd~; İsmi Mektebi Sultani
olduğu zaman burada 119 numaralı Mehmet
Tevfik isminde bir talebe vardı ki, kız kadar
mahcup, eşya kadar sessiz ve bir Türk gibi terbiyeli olmasına rağmen (bu talebe) adz bir
dövmek için Ytımruğumı kaldırnn bir
talebenin karşısına dikilmiş ve gözlerine di'k dik bakarak yumruğu kullanmadan onu
mecbur etnüş ve şöyle demişti: « Ne zaman yebun kfıŞUik
kalkışırsan
bulacaksın.))
Aradan seneler
iUin edilmiş ve hatta 31
MiirtecHer ve tısi­
Mektebi Sultani
aleyhinde
bu sözler üzerine Mektebi Sultani'kocaman kapı kanatlarını ardına kadar
açtırmış, orada kendisini asilerin geliıp öldürgım
beklemişti.
İ.ki tane korkmayan Tevfik Hkret vardır
ve birinc~i işte budur: Maddeten korkmayan
adam.
İ.kinci Tevfik Fikret'te manen koııkmayan
adamdır. Fikret'in bir zerre lekesi yoktur; ne
para lekesi, ne ,de
lekeler. Eli temizdi,
alnı tem)zcli, cebi temizdi, cismiyeti ve
maneviyatı temizdi. Manen korkmayan
Fikret
budur. Galatasaray Lisesinin aziz gençleri
mekteplerinin
bu kahramanla övünebilirler, onu örnek tutabilirler.
Ve flkret sade
adam
di. Aynı zamanda korkulan bir adamdı. Serveti fünun'uu genç muharörleri Fikret'ten emuamele
arkadaşlayüriimek iste-
rayı,
sade
dh>
yalnız
O çirkinliği yalnız ahlfrkda
çehrede
kelimede bile sevmiyordu.
Dostu ve talebesi Feridun bey «Sıçan»
deyince Fiıkret rahatsız olacak ona «Fare» deyin, diyecekti.
Mithat Cemal KUNTAY
1
---~------GALATASARAY
öğüt
Yorgwı bir hayatın kederlerinden
Ruhumuz bunalır, dolarsa yarın,
Gür sesle meleyen sürüyü güden
Çobanın gezdiği yerlere varın.
Gök yeşil, kır geniş, ufuklar derin,
Ağaçlar hülyalı, pınarlar serin,
Orada yürüyün, gezin, dinlenin,
Altında hülyaya dalın çınarın.
O zaman ylniden dirilir nabız,
Ansızın gönülde uyanır bir hız,
Dinleyin sesini duyacaksınız,
Civardan çağlayan hatıralann.
Ahmet Kutsi TECER
Bir Limandan
Gelen ses
Mektebimiz mezun ve eski Edebiyat öğ­
retmeni Sayın Ercüment Ekrem Talu, bir ay
geçirdiği bir kriz sonunda
kadar evvel
Guraba hastahanesine kaldırılmıştır.
Kültür ve Radyo kolunun hastahanede
kendileriyll yaptığı bir röportajdan kendisi nin iyile~mekte olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Uzun
emeği
dergimizin sahibi bulunan sayın
röportajda bizlere Galatasaray tuttuğumuz Yolda devam etsöz
Sayın
Liseler arası Edebiyat günlerine armağan Bir yeşil sandalım, bir yeşil masal,
Mavi limanında bir içdenizin.
Bir güneş gülümser sularda sanki;
Yanımda, yöremde tüter cümbüşü,
Beni teşkil eden yüzlerinizin.
Hasretini çekip büJün bir iimür.
Gidip göremeriğim sahillere, hür
Arzumanlar gibi alır götiirür
Ruhumu havası sözlerinizin.
Bir güıı çağıracak sizi de deniz.
Bu suları koyup gideceksiniz.
Beni de götürün nolur, sesiniz,
Şarkınız olayım çocuklar sizin!
Ben DEFNE, ben masal, ben dost, ben garip
Dilerseniz yelken, dilerseniz ip,
Bir rüzgar olurum bir giin de belki.
Diler şöyle böyle bir maziye çekilip
Sizi seyredeyim göriinmeksizin.
Zeki Ömer DEFNE
2
----------GALATASARAY
Les Ma ux İmaginaires
Larroumets
Decidement, nous ne sommers plus a la
belle epoque. Tantot c'est l'huile, tantot c'est
le beurre qui est trop cher. Ou hien il pleut
trap, oü bien trap peu. Et enfin l'argent, comme chacun sait, se fait trap rare. İl va toujours a ceux qui en possedent, jamais a ceux
qui n'en ont pas. On le dit au cafe, on le
repete dans J'autobus et on le prouve chez le
barbier. Le monde est a refaire et les reformateurs, heureusement, ne manquent pas, Ils
rcfont tout dans leur pensee, ils inventent des
remedes infaillibles et tout iırait bien mieux
si seulement On les ecoutai't. Le beefsteak
sarait pour rien.
Voyez en peu la Republique des Elcves,
est sans doute la plus ancienne des ifötitutions. Chacun y trouve a redire. Les congcs
rares, la duree des rccreations trop
courte, cel1e dcs ctudes trop longue. Les maittrop
les programmes trop
!es examens
cfüficiles. Quant
!es notes obtenues ne sont celles
faudrait. Le bon elcve a trop peu et le
encore moins. Nul n'a son dı'.'ı. Les
ont toujours tort.
Mais rendei - vous un peu ConseH des
Professeurs. La, on
tout de toute autre
manierl. On examiıne l'eleve, on finıterroge
avee soin, on le juge a ses oeuvres et l'on
conclut que la jeunesse d'aujourd'hui ne vaut
pas ceHe d'autrefois. II paral:t qu'elle ne 11t
plus, qu'elle prcföre le jeu au travail, qu'eHe
l'effort et qu'elle voudrait tout savoir
sans prendre la peine d'etudier. Quant aux
programmes, iıls sont evıiıdemment trop legers
1t chacuın. rrd1t que la culture se perd.
L'Assemblee des Parents n'est pas mohıs
merontente et ses plaintes sont justement
distıfüuee. 'Eleves et professeurs en reçoivent
Ieur part. Bile pretend qu'on ensdgne trop
reoi·, trop peu cela, et que les enfants, enfin,
causent bien des soueis. Elle .Jst1me auss~ que
les livres sont trop chers, que les cli:plömes
ne valent rien et que ]es haricots sont mal
curts.
Ainsi va le monde et roulent les conversations tandis que la ronde des jours ramene
ehacun it ses oluvres. On regarde les defauts
des voisins car il est dcplaisant de contempler
les
on aecuse l'ordre des choses au lieu
de s'accuser soi - meme, et l'on prend plaisfr
[ı gratter sa plaie au lieu d'Y
mettre de la
pommade, Qui ne voit pourtant que tout
s'cquiübre et qu'en tout systeme ll bien
compense le mal? Qui ne voit aussi que la
plupart c!es maux sont des maux ~taginaires et
qu'a s'oecuper d'autrui on finit par s'obbier
soi - meme? Fais done ton travaiJ citoyen, et
ne cherche pas ailleurs. Ta tache est la. II
t'appartient de l'accomplir, et cela seul lst
reel. Mcfüe-toi des fantömes qui naissent de la
penscl et se renforcent par elle. N'accuse
personne, ni !es Dieux. dit Platon, sont
innocents.
LAROUMETZS
3
-----------GALATASARAY
i
Hareketlerimizi samimiyetle tahlil edecek
olursak, onların benliğinüzden ziyade, dıştan
gelen tesirlerle alakalı olduğunu görerek şa­
şarız.
Cemiyet kanunları, gelenek, moda tahakkümü altında hepimiz aynı
hareket etmeğe alışıyoruz ve iki yaprağı bir yapmı­
yan tabiatın her şahıstan bir tek orijinal tip
yarattığını unutuyoruz.
Fr::unsız yazarı Madam de Stael'e nüktedan biri. blr gece maskeli bafoda, bir aynanın
önünden
zaman, etrafında aynı tarzda
giyinmiş
için
başı
arasından kendin~
ile bir hareket
ayırmaık
yapmıya
mecbur kaldığırn söylemiş. Şahsiyet de cemiyet için
de
elbise ve nrns·ke giydiği içi:n, biır ruh aynası
kar)ısında hareketi yapmağa mecbur kalacağı­
nı düşiinebi·LiTiz.
Hepimiz hakiki hayatımızın
kenarında
gayn şuur! ve tesadüfi olaraık hareketlerimizi ve sözlerimiz~ kontrol altında
bulundurmadığımız bir anda, •kıskançlıkla
!emek istediğimiz şahsiyeti açııklıyoruz, daha
doğrusu ele veriyoruz.
Şüphesiz
mecburiyet cemiyet hayatı
için elzemdir. Engelleri kaldırır, dikenekiı körle~tirir, tepeleri diizletir, çok hususi ve şahsi
acayipJi.kler~ gizler. Bu cemiyet yalanı.
şiip­
hesiz sevimlidir, bize verdiği ~nce zevkleri inkar edemeyiz. Fakat bu, sathi g:öriinliş. hayfı! ve seraptan ~barettir. Şahsımıza olan vazifeleri feda etn1lık. cemiyete
olan vazifelere
kıymet vermektir. Onun menfaati
için şahsiyetimizin boğulmasına müsaade etmemiz Hizımdır.
Şahsiyet sah~bi olmak ve etraftakilerden
ayrılmak istiyorsa·k, cesur olmamız elzemdi.r_
cesur olmak. Çlin:kü medeni olduğumuz
için daima başkaJarına, kendimizi beğendrr­
mek isteriz. Ayrılık, da~ma kin veyahut en azı
trukbih ve alay doğurur, ayrı olmak bir nevi
dalalettir.
Halbuki her insan kendine göre has meziyet ve istidadı vardır ki, bu yolda yürüdüğii
takdirde, en yüksek mertebeye eriışebilir. İşte
dolaşıyoruz;
4
onu, inkişaf ettirsin. İçindeki sese, evet desin.
Şahsiyeti ile uygun harekette bulunsun. Şairin
kudretli cümles~ne göre «ruhunu yaşasın ve
Allahını yaşatsın». Fakat insanlar
arasında,
hangilerinin kendilerine ve yalnız kendilerine
karşı itimatları, anlayışları vardır ki, şahsiyet­
lerini tanısınlar. Ne kadarı bazan bi:lmiyerek
kendilerini tanımak iç:n, başkalarmın takdirine müracaat ederle:-. Sayın! kaç clefa kendinize karşı samimi davrandınız?
İnsanda
fazla kend~ni beğenme vardır. Ve kendisinin kendi hakkında verdiği fikre, başkalarının kendisi hakkında verdiğinden daha az kıymet verir.
Ne kadar iınsan varsa, o kadar şahsiyet
ve ahlak olduğuna inanan Nietzsche bakın
Zerdi.işt'e ne söyletiyor:
«Daima talebe kalmakla hocaya ·kar~ı az nünnettarlık göstermiş olursunuz. Ne diye tacımı
pwrçalamıyorsunuz?
Bana karşı hürmetkarsınız; fakat birgi.in bu
hürmet yıkılırsa ne olur? Dikkat edin ki, bir
sizi tepelemesiın!
Zerdüşfe inandığınızı söylüyorsunuz! Fakat Zerdüşt'ten kime ne! Bana inananlarsınız:
Fakat bütün inananlardan kime ne!
O zaman. beni buldunuz. Bütün i'l1ananlar
Heniiz kendinizi aramamıştınız: İşte o zaman, beni buldunuz. Bütün 1nananlar işte böyle yapar; bunun
ki, inanç çok kıymetsiz bir
·
Şimdiı
kaybedip kendinizi bulmanızı
ve hepinizin beni red etzamandır ki, tekrar aranıza geleceğin1.
kardeşlerim, o zaman kaybolmuş kuzularımı
gözle arıyacağım; sizi o
ile seveceğim.»
bir
az
bHerek kendisinde ahlakını
estetiğini taşır. Bunlar irsi nıiı­
zaçlarından, tabii meyillerinden, benliklerinin
köşelerinden doğmuş hak)ki ve şahsi hayat kaideleridir.
Onları bu1araık şahsiyeti göstermek gerekir.
Dr. Hikmet GÜRTAV
-----------GALATASARAY
Yavuz
- Bu yol nereye g)der ki? dedi.
- Bilmem, dedim. Biliyordum halbuki,
hamamlardan gelirdi, gavurluğumdarı demedim. Şehirlerden uzakta, üç yol ağzına kurulmuş bir benzincinin kahvesinde otobüs bekl:lyorduık. Ben geleli yarım saat kadar olmuştu.
Hamamlardan geliyordum, onun sorduğu yoldan. O ise beri yoldan gelip benim geldiğim
yere dönen bir kamyondan ~nmişti. Üçüncü
yol Eskişehir'e gittiğine göre o tarafa gidecek
ti herhalde. Benim gibi.
Söylememiştim işte... biılmem, belki
de
şişirir diye korkmu~tum.
yolda
Nereye? dedi.
zor
Hooop,
ağır
ZEYTINOCLU
ol, hortum
azıcık kısa
da
yetişiyor.
Bir kamyon
gelmiş,
ben farketmeden Espliıkasına bakıp iç geçiştirdi Gözleri yaşardı, bir
acaip parıltı doldu içlerine. Kendisine baktı­
ğımı görünce utandı mı ne, açıklamak istedi:
- Sıla hasret) evlat. Tam beş yıl oluyor.
Benimki de beş ay. Beş aydır görmüyorum
onu. Bundan sonra da görmiyeceğim. Görmemeliyim. Değil mi ki o bana ... Öööf düşünme­
meliyim de onu. O yokmuş gibi olmalı dünya,
eskisi gibiı insanlarla dolu. kalabalıık. Ben de
böyle yapayalnız olmamalıyım.
Kamyon gitmiş, tozu bHe göriinmüyir artık. Bir otomobil benzin alıyor. Nereye gideYaa. Gözlerinin taa dibinde biır ışık
""""""""",..,..,._,""'"""""""""""'""'~~,..,..,."""~~~~"'
cek acaba? Onun için
yandı. Gözünü sevdi de de sevenler var mı?
YOKTUR
İnsanca sevenler. YokMinnetle tekapu ediyor hürlüğü imha,
sa paradan başka hiç
vicdan
satılık,
kan
da
bm~uktur;
Bedmayede
bir şey düşünmeyen Bilirim
«Nadana
başı erbfib-ı kemalin,
ler mi var? Niye hlr
Hiir cepheler üstünde gubarın yeri yoktm .»
sevmez .. Niçin onlar..
Rifat Necdet EVRiMER
für çay yapalıın mı, abi?
On, oniki yaşlarında bir çocukcağız kalı­
var. Onunkiler
kişehir kamyonu. Yanımdaki Eskişehir
sevmiyorum onu.
Değil mi ki beni
bakışlarım onu rahatsız ediyor, görmemeliyim onu bir daha. Madem ki
o
daha rahat olacak. Ama başka türlü
yapamam
gidip konuşamam ki onunla. Bakarım sadece, beni anlasın diye beklerim. Ama ,
madem ki anlamıyor. ..
Eskişehir'İ bilirsin değil mi, evlat?
diye
Hisar'ı?
mi? Artık onu düşün­
mi? Bu dii~üncelerden kur-
5
----------GALATASARAY
Eskişehiırliyi:m.
- Odunpazan durağından yukarı bir
arnavut kaldınmı çıkar, Kafabak deposuna,
bildin mi?
- Asfalt oldu şimdi.
- Yaa ... İşte orada, soldan birinci değil ikind sokağın köşesinde benim ev
var.
Mavi boyalı, sarı saçaklıydı eskiden. taa beş
yıl evvel...• Onu da bildin mi?
Mavi boyalı, san saçaklı. Onun gibi, o
da mavi pardesü giyerd), saçları da sarıydı, yok
sarı değil sarılı kahverengili. Karışık. Acaip.
- Bildim, diyorum.
Birden:
Sende bir hal var, evlat, diyor.
Yok.
Var.
Kabul var. Münakaşa edlcek halim
yok şiımdi.
- Birini düşünüyorsun sen, diyeceğim
birini seviyorsun.
Yoo, hayır.
Evet.
Peki, evet.
Hem de çok.
Hayır.
İnat etme şimdi.
N~reden bild\m, anladın mı?
Atıyorsun.
Beni
dalgın
buldun
saHı-
aklından.
Yoo. Söyle bakalım az evvel geçen
taksinin içinde kimler vardı.
BHmem, bakmamışım.
- Gördün mü? Buradan anladım
Birini
seven insan başkalarına ne
ne de sever. Ş~mdi: «Yum gözlerini beni tarif
desem, edemezsin. Ben de öyleydim,
memleketten ayrıldıktan sonra hiçbir yere ba,khiçbir
sevmedim, sevmeğe
madım. İşi anladım ama geç oldu. Öyle
sen h:ısretlik çekiyorsun. Kurtulnrnk istersen
başkalarına da bak. İnsanları sev,
tümünü
sev. Hırsızını da, uğursuzunu da sev. O zaman hasrefük çekmezsin
Doğru muydu acaba? Birini sevmedikten
sonra insan olabilir miydik? Fa;kat biitün insanların sevgisini bkkişide toplamak ta egoizm
olmuyor muydu? İkisini birden sevemez miy6
Gece öylesine koyu ki Se
Y ddızlar bile uzaklara çekilmiş.
Gözlerimde bir yanma
Boğazımda bir yumruk
Bütün hayaller ortalıktan silinmiş.
Bir şarkı dolaşıyor içimde Se
İnleyen bir İspanyol serenadı.
Dilimiz dinlerimizce başka
Gözlerimizde aynı arzu
Ve ellerimizde bir yiil var.dı.
O bambaşka bir yeceydi Se
Sen de bambaşka bir insandın
Gözlerin tıpkı böklere benziyordu.
Akşamla berablr kararırdı
Sonra kollarında ağlardın.
Gitarlar içimde titremişti Se, yitarlar
Herkes «OLE• diye bağırıyordu
Ve sen dalga dalga ürperiyordun
Benimse sesim çıkmıyordu bile
Ellerin dudaklarımı örtüyordu.
Zamanı kaybettim artık Se
Baharda bile yapraklar sarı
Yiiksek kuleli bir kilisede
Gözyaşlarımla ıslanan bir ayini
Hatırlatır İspanyol serenadları.
Övle olsun.
yorsun
SE
Gece öyle koyu ki Se
Gözyaşlarımı bile göremiyorum,
Pencerem kırlara açık
Çocuklar bana deli diyorlar
Ve bir deliymişim gibi kahkahalar
atıyorum.
O bambaşka bir geceydi Se
Sin de bambaşka bir insandın
Gözlerin tıpkı göklere benziyordu
Akşamla beraber kararırdı.
Sonra kollarımda avlardm ...
ERNART
diın. İnsanları ve onu. Sorsam mı? Yoksa ken-
. elim mi
-
bulmağa çalışsam.
Doğru,
dedim inanmadan.
geliyordu geriden, üstü
Bu benzincide iki kişi daha artacak
kü Üstündekiler biraz kımıldanıp yeni gelenlere yer verecekler. İyi yerde oturanlar hiç istifleriıni bozmayacaklar Yavuz ZR\'TİNOGLU
Biır
----------GALATASARAY
Patrice THOMPSON
Le Jycee de Galatasaray a tous :!.es prestiges d'une demeure ancienne, tous les attraits
Comme un
d'une maison moderne.
temple
ancien, il est bati aupres d'une source; mais
eHe sert aux
experiıences
de physique dans des
tubes a essai. Comme un palais ancien, il a
de longs corridors obscurs; mais on s'y fait
bousculer par une · jeunesse
Comıne
bien
moderne.
dans !es vieux chateaux, il s'y trouve
des chambres dissimulees, des sortes de reco1ns
oüdoivent
siıeurs
s'accuınuler
les souvenirs de plu-
generations; en fait on y elabore des
programınes
de radio.
C'est ainsi qu'a chaque pas le nouveau
venu decouvre des contrastes:
ıner
Une grande griile
royal,~
qui parait fer
la morgue d'un silence seigneuril a une
rusticite laborieuse; pourtant c'est la
demoiselle des PTT qui lui
cc n 'est
derricre
que le
urfaiıt
face
le silence
annces
a
la
c'est ravenir
et le roman
tourmente
et l'avion
reaction.
enclot de ses murs de forteresse.
dom la porte
soutenunc de deux
mais un
evitant
colonnes
d'ou
homrne en sort en
peur de heurter la
l'on
courant;
dynarnique
crun
Dcs generations qui defilent entrc ces
murs, les nouvelles toujours plus fieres de cel-
eblouissent
Que peut rever de
le nouveau mait-
les qui om precede: derriere chacun des hotcs
re, le «naif aux quarante enfants1>
de cette illustre demeure se profile ce diplo-
par tout ce qu'il
mate, cet avocat celebre, assis il y a quelques
ce qu'il comprend et par tout ce qu'il sent.
ancien
est moderne par tout
7
----------GALATASARAY
Geldiler,
Başardılar,
Gittiler...
Muvaffak BEl~DERLI
İnsan adamakıllı heyecanlanıyor... Duymadınız mı?
yarım asrı
Bekir
bu
Hoca'nın
Mesut ve
balıtij~t
insanlar.•
ömrünün hemen
çatının altında geçmiş ...
Ethem Şinasi'nin de ondan geri kalır yeri
Talebelik, idarecili:k, öğret:menlikle
çen yarım asır ... Bu her kula müyesser olmaz.
şerefliı ve yaratıcı
en 'vüksek mertebesine
ayrılan Galatasaray'm dört
Galatasaray'lılar minnet ve
ile
Son iki
yıl
zarfında
.
mesleğinin
hocası.
uğurladılar.
Hemen hemen bu binada doğmuş
miiş
Bekir Bircan ve Ethem
Oran hocalarımızdan başka
yıldan beri kürsülerimiz<le gençlik ıçın çırpı­
Rumem ve K. Gürcan da artarihinde yer
Uekir ve Ethem Hocalar Muvaffak
Bcndcrliylc.
dır.
kadir
manevi
ne mutlu ...
ellerinden
Şimdi Türk cemiyetinin yen~ hizmetlerinde, yeni hamlele6ni devam ettiren bu
etmemek mümkün mü?
Evet. geldiler,
başardılar
ve
Muvaffak BENDERLİ
8
Birinciler
mükafatlarını lldılar•.•
-----------GALATASARAY
Türkler ve Dünya Milletleri
Faruk
KURTULUŞ
bu başlık altında yazdığımız yazıda
devlet adamlarının ve komutanlarının Türkler hakkındaki sözlerinden örnekler vermiştik. Bu gün de fikir ve sanat aleminin ünlü simalarından Lamartine ile ThCophile
Gautier'nin
Geçen
yabancı
yıl
meşhur
Türkleri anlatan sözlerini
nakledeceğiz.
'Büyük Fransız şfilri ve siyaset adamı Lamartin
(1790-1869) Macon'da doğmuş, Uaris'te ölrnti§tür.
tBabası gibi ktraler olan Larnartin siyaset hayatına
atılmış ve (1814) yılında XVIII Douis'nin muhafız­
ları arasına girmiştir. Lamarti.n, Bourbon'lar hüküm
sürdüğü müddetçe önemli mevkilerde bulunmuştur.
1830 da Fransız Akademisi' ne ve 1834 de Fransız
Milli Meclisi'ne seçilmiştir. Bu sırada Doğu'ya bir
gezi yapmış ve İstanbul'a da uğramıştır. Osmanlı
hükümdarı Abdülmecit Lamartin'i huzuruna kabul
etmiş, ona iltifatta bulunmuş ve İzmir h;walisinde
bir çiflik hediye etmiştir.
Lamartin'in Fransa'ya
döndükten sonra 1848 İhtilalinde üç renkLi Fransız
bayrağını kırmızı bayTağa
karşı şiddetle miidafaa
etmiş ve bu sırada şöhretinin en yüksek noktasına
ulaşmıştır. 1848 yılında Geçici hükumete ve Kurucu
Meclis'e girmiş ve hükumeti meydana getiren beş
kişilik meclise üye seçilmiştir. HI. Napoleon'un imparatorluğunu ilan etmesi üzerine siyasi hayattan
çekilmiş ve kendisini edebiyata vermiştir.
Değerli edebi eserler yazmış olan Lamartin'in
önemli eseri vardır: Histoiredes Girontarihe füt
dinş ve
ciltlik bir Osmanlı Tarfüi:
<Türkler bir ırk ve millet olarak yeryüzünün
en şerefli insanlarıdır. Karakterleri pek temiz ve
yüksektir. Cesaretleri sarsılmaz bir kudret halindedir. Milll
din! faziletleri herkese saygı ve hayranlık verir. Tlirklcr asil ve duygulu ins<mlardır. Onların yurdu efendiler diyarı, kamramanlar ve şehit­
ler ülkesidir. Bence insanlığa şeref veren böyle bir
milletin düşmanı olmak insanlığın düşmanı olmaktan farksızdır. Böyle bir lekeden Allah beni korusun.»
dudak dudağa verdiği ve kulak
böyle bir yer lazımdır. Tabiat bu
yeri yarattı ve Türk uzun asırlar araya araya kendisi için yaratılan bu Cennet köşesini buldu.
İstanbul bütün güzelliği,
bütün
h0şmetiyle
Türke yaraşır. zarf ile ma.zsufun bu Jrndaır uygun
düştüğü bir yer dünyanın başka hiçbir tarafında görülmez.•
Faruk Kurtuluş
iki büyük
kulağa
kıtanın
geldiği
ııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııımıııııııııııııırnııııııımıııııııııııııııııııııııııııııııııımıııııııııııııııııu:
ACIT
Y ağmumn sıcaklığt içimde
Yedi tepeden birinin üstünde
Bir sabah vakti
Boğuk
vapur düdükleri duyuluyor uzaklardan
Haliç koyu kahverengi bugün
Önümde biu yıllık niazi serili
Uzun merdivenler göriiyorum
evler
Pencerelerin.de sardunya hanımeli
Pencerelerinde yorganlar alh yeşilli
Birisi lavanta çiçeği diye bağırıyor
Lavanta çiçeğinde balıar kokuyor
Ve
Ben, yalnız kalmanın o buruk lıüznü içinde
Ylditepedcn birinin iistündc
Bir sahalı vakti
<cİstanbulu dinliyorum.»
Kölıne alışap
Aykut
Gauiier ( 1811-1872J. Tarbes'de doğ­
muş Nevilly'de ölmüştür. Önceleri resime çalışmış
sonra kendisini edebiyata vermiştir. Sanat sanat içindir prensibini kurmuş ünlü bir sanat adamıdır. Eserleri ile romantizmin kuvvetlenmesine ve
yaşa­
masına hizmet etmiştir. T. G. İspanya'yı, İtalya'yı,
Rusya'yı gezmiş İstanbul'da bir müddet kalmıştır.
•Bence Bosfor şarkın centilmenleri olan Türkleri eğlendirmek ve neşelendirmek içfa yaratılmış..
tır. Bu Centilmenlere, kendi kahramanlık ve kıöar­
lık destanlarını milyonlarca halka dinletmek
için
Akıncılar
Sosyoloji dersindeyiz. Sınıf arka sıralar­
dan alakayla dinliyordu, Hocamız günlük dersini bitirmiş, öğrenmek istediğimiz biır şey olup
olmadığını sormuştu. Erol Gönaydın sırasın­
dan hafifçe doğruldu:
Affedersiniz efendim, zile kaç dakika var?
9
----------GALATASARAY
ŞANS
Sumer BiLEYDi
Dale Carnegie: «İnsanları türlü hareketlerine
çarpao bir kaderin mevcudiyetine inanmam
ama, harekete geçmedikleri zaman onları çarpan bir
kader olduğuna kaniim» der.
rağmen
Bu ise yalmzca şansı davet etmesini bihneyenler şanssızdırlar demekle birdir. Ümidini bir piyango biletine bağlayan kimsenin, binde onbinde milyonda bir ihtimale bağlanır ve o gerçekleşmediği
zaman da şansına küser. Bu işte kabahat şansımız­
da değil, hesap ve mantık eksikliğimizdedir.
Çünkü bu yolda servet kazanmak ancak olave mucize kabilinden bir tesadüf eseridir.
Sahici şans bambaşka bir şeydir: İmal edilen layık
olunan ~eydir. Sahici şansta herkesin hakkı vardır,
ama çok kimseler onu iterler. Yükselmekte, alçalmakta her insan için varittir, buna rağmen yolu
aramasını, bulmasını ve o yolda yüriimesini bihne·
yenler hayatlarının ·sonuna kadar «Şanssız» kalmağa mahkumdurlar.
Etrafınızdaki insanlara dikkat
ediniz, yalnız
muvaffak olmamış kimselerin şansa inandıklarını görürsünüz. Hedefine ulaşmış bir insana «Yıldızının
parlaklığından, sakın bahsetmeyiniz, çünkü bu iddia
onu kırar. O, hedefini yalnız ve yalnız şahsi meziyetleri sayesinde ulaştığına inanır. Fakat işin doğ­
rusunu isterseniz, hakikat her iki iddianın ortasın­
dadır. Yani şans işinde dışımızdan olduğu kadar
içimizden de gelen bir şey olduğu muhakkaktır. Ne
daima zengin olmak, ne daima fakir olmak alnımı­
zn ihıceden yazılmış, değişmez bir kader sayıhnama"
lıdır. Tahsil, mevki, şöhret hatta sıhhat için de aynı şey söylenebilir. Her şeyin iyisi de, kötüsü de bir
sürii tcsadiifler halindi yolumuz iisfüne çıkarlar. Asıl
mesele kötü tesadüf ıerden kaçmasını, iyi tesadüflerden faydalanmasmı bilmektir. Her insan iki türlü bilgiye
maliktir. Biri başkaları tarafından öğrendiği,
diğeri ise kendi kendine öğrettiği.. . fakat, bunlarm
en miilıimi ikincisidir.
O halde, bize bir başlangıç nasip etti diye dövünüp duracağımız yerde, istikameti değiştirmek,
muvakkiyet kudretinin kendimizde olduğuna iğanüstü
lG
nanmamız tazım gelir. Ve böylece her şey değişebi­
lir. Neden mi? Çünkü her şey, bizim alacağımız tavra bağlıdır.
Hayatta muvaffak olmak için, israrla ruhumuzdan her türiü kötümserliği, çekingenliği, nefse
itimatsızlığı atıp evvelfi ruhi zincirlerimizi lrırmalı­
yız. O zaman kozasını delen kelebek gibi bihneden,
nefsimize ördüğümüz karanlık tuzaktan lnırtulmuş
olacağız. Ve bir .defa böyle kanatlandıktan sonra
zafer bizimdir.
-----------GALATASARAY
IKlUıDtlUıreD
Ç©!Oo~m©!O©!IF
Bu ;sen{'. de Okul
öğrenci lkurullarınm
teşkilatlandırılması, Başkan
seçimlerinin yaŞakir bey idaresi
pılması Müdür yardımcısı
al tında tamamlandırılrnıştır.
Okul içinde halen teşkilatını tamamlayarak faa'1iyete geçmiş olan başlıca öğrenciı kollarının başkan ve azaları aşağıdaıki şekilde tertiplenmiştir:
Neşriyat
kolu ;
Rehber öğretmen : R. Necdet Evrimer
Başkan: Yavuz Zeytinoğlu
Sekreter : Sumer Bileydi:
Muhasip: Aykut Durarnan
Üyeler : CeHH Kavur, Aykut Herekmen.
Seçildiği günden itibaren faaliyete geçen
Neşrıiyat kolu, karşılaştığı zorluklara rağmen,
elinden geldiği kadar titiz · bir çalışma neticesinde elinizdeki dergiyi hazırlamıştır. İleri de G.S Yayınlarının 2 iınci kitabını vermek arzusundadır. Bu kitap, için bütün
rm yakın alfıkalannı bekler.
Temsil KOLU :
Rehber öğretmen: Zahir Güvemli.
Başkan Altan Poyraz
Edebi
Zahir Gi.ivemli, Erol Günaydın, A.
Dekorlar: Acar Başkut, Güvenç Ayhan,
kolu bu seneki
hastasında
ovnanması
O' Neil'den «İP)) ve Motlre'den «GÜ KİBARLARıı
başlanmıştır.
provalarına
Sene sonunda ayrıca bir piyesin
temsil
kabul edilmiştir. TemsiHerden
İp'i A. Poyraz. Gülünç Kibarlar'ı E. Günaydın sahneye koyacaklardır. Rehber öğ. Z. Gi.ivernlinin hazırladığı konferans serisinden Hkini İ. G. Arcan ve Orhan Boran vernıişler <lir. İleride tanınmış san'atkarlanmız konfe ranslara devam edecektir.
Külfür Edebiyat Kolu : Rehber öğ. At!
Kutsi Te<:er,
Başkan : Oktay Kurtböke.
10 Kasım 1955 Atatürk'ün ölüm yıl<lö­
ni.imi.ini.i anma töreninde Faruk Kurtuluş A-:
tanın hayatı mevzuunda bir konu:x:ma yapnu§, öğıjeıii~lqr şiid~ ıokurnuşlarmr.
ler okumuşlardır.
Şiir okuma yarı§masında
Orta kısımdan:
Ayber Eper
Baha Pir
Güngör Tekçe.
Lise kısmından
Ok-tay Kurtböke
Atilla Büyükerdem
Birkan Özdlmir
derece almışlar. Kendilerine Miidür Madt
Sener'in imzaladığı şiir kitabı hediye edil miştir.
26 Kasım 955 C. tesi günü Liseler arası
Kültür faaliyetlerine bir yön vermek içj.n; okulumuzda bi.itiin liselerin iştirakiyle bir toplantı yapılmış ve müspet kararlar alınmış ıır.
1O Aralık 1955 günii tertiplenen okulumuzun (Edebiyat Renk, - Mi.iziık) günü çok
başarılı olmuş ve miisbet akisleri günlerce de
vam etmiştir. Öniimiizdeki günlerde Rıdvan
Burhan
Eşref Şefi:k gibi tanınmı~ şahsiyetlerin konferans vermeleri
kar~ı;,
a!:ına alınmı§tır.
Foto Kolu:
Rehber öğretmen: Şiikri.i Özaltan
Başkan Hitay Daycan
Fotoğraf kolu geçen seneki başarılı
fosergiısinden daha güzelini
hazırlamak
g:ıyesiyle hızla çalışmaktadır.
(Arkası
Sayfa 23 de)
11
-----------GALATASARAY
Aramızdan Ayrılanlar
Yaşar
S eytettin Asal
için
Coşkun GURK~N
Okul açılıyor. Ön bahçede toplanmış «İs­
Dertliyim. Boğa­
zımda bir yummk, susuyorum. Gözılerim boş
kürsüye d~kiılmiş, dolu dolu. Okulun açıldığı
günlerdekineş 'e yok üzerinde. Yalnız ben değil, kimse konuşmuyor. Biriıni bek,liyor g;DlYi"yiz. Söylemek iç1n sanki mutlaıka kürsüye Seyfettin Hoca'nın çıkması gerekiyormuş gföi
gihj, geli'Yor.
tfıklfrl Marşı'nı söyLiyeceğill.
Yaşar'ı. Hiç kimseyi kır­
isteklerini yerine getirmeğe
çalışır ve onlar içiın türlü fedakarlııklara !katlanırdı. Samiımi, zeki ve kibardı. Bu meziyetleri
i.Je tam bir insandı.
Yaşar' la altıncı sınıfta arkadaş oldum. Cana yakın olması ve bazı •konularda beni düşünmesi bizi birbirimize bağladı. Aradan geçen
Halit Bey, Hoca'mız için bir dakika susseneler bu bağı kuvvetlendirdi. Ona yaıklaş­
ıırnmızı is>tiyor. Bir dakikacıık sükut, senin itıkça meziyetlerini daha kolay gördiiım.
çin bütün yapabileceğimiz bu muydu Hocam?
Alçak gönüllü bir insandı. Herkese ay- Mezarına gHemedılık, doya doya ağlıyamadık,
nı şekilde muamele ederdi. Kibirli insanlara,
bize kızmıyacak mısın Ama sen hayattıaYken
sessiz •kimselere sataşan, onlarla alay edenlere de kt2lmazdın ki,
tahammül edemezdi.
«·İstiklftl Marşı'nı söylüyoruz. Bana mı öy_
Güzel konuşurdu. Onunla sohbet etmek le geliyor ne?. Sesler bi:r boğık, bir ağlarııaık­
büyük bir zevkti. Ne zaman bir arnya gelsek,
h ç<kıyor gibi. O zamana kadar böyle hü çeşitli konularda konuşur, bizi kendine çeker- , zün'1ü biır marş din:lememiı~~m gübi. Gözıleri di.
miz boş kürsüde, seni arıyoruz.
Şen ve şakacı idi. Nükteleri ve güzel fık­
Sen~ unutamad~k Hocam. Sen rene kori'raları He hepimrzi güldürürdü. Çok düşünceli
dorun köşes~nden heybetli vücudunla ç~kıve­
olduğu zamanlar da vardı.
recekmixsin gibi geliyor. Konferans salonunu
Bir sabah, benz~n alevleri onu aramızdan kapısındaki öğrenciler gene seni bekliyor sanıyoruz. Ne zaman: senin adın geçse susuyor;
alıp başka bir dünyaya götürmüştü. Elden gelen herşey yapılmış, fakat bu hazin netkeye konuşamıyoruz. All'latamıyoruz, duydukları kimse mani olamamıştı. Ani ve feci bir oma- mızı, seni biz de üzmüştük, dersinde biz de
dan kayboluştu bu. Birkaç gün evvel beraber gürü1tii etmiş~~k.. Bizi daima affetmiştin.
Ş~mdi de affet Hocam seni gerektiği gfüi
olduğumuz Yaşa:r'ı artıık göremiyeclğimizi, se-
Çok severdik
maz,
yaıkınlannın
Sonu 23 de
12
anamıyoruz.
•
----------GALATASARAY
modern resim
üzerine
Güvenç AYHAN
Modem sanat denince aıkla, rlerlemiş, olgunlaşmış sanat değil de, anlaşılması
güç,
kai:ışrk ;k;lftsik sanat geliyor. Resim, zevk "Ve
çizgiye sahip otması yüzünden, modern sanat deyiminin en ileri şeklini akla getirmektedir.
Bütün dünyada modern sanat eserlerine
hala a11şılamamıştıı.r. !Bu yad~rgama yeniliık­
ten gelm)yor, çünkü modern sanat asırlık bir
geçmişe sahiptiır. Demek ki oı:tada daha baş­
ka, tamamen brlinmeyen düşünceler ve sorumlar var. Bir sonuca varabitmek için resmin
bir teknrkle bağdaştığını bilmek gerektir.
günümüzün resm), tamooıen bir
zevk meselesi: olmaktan çıkmıştı'!". Birçok özelliklere sahiptir. Alışrlmış olan somut dizi şek­
lini tamamen kaybetmiş, onun yerine soyut
kavramlar geçmiştir. Ayrıca, gözlem sonundaki işlemler de değişikliğe uğramıştır. Tablo
evvelce nesnel olarak düşünülürdü. Bugün ise
öznel düşümüşler ön plana geçmişür. Denenmemiş yollar bulmak,
bir kişilrk yaratmaık esas o1muştur.
toplum hayatı otur-·
ffiadan ilerlemekte Ve bu fl?'f'IPUI<: kişi )çin gesanatın da
alınası ve ilerde hem doğal hem de gerekli bir olaydır. Sanat tarihi de bu ahında birçok çağlar
tamtmaktadır. Esas temeli,
bunlardaın klasik
mPWU'·" ortaya koyar. Her büyük ressam, bu
yolda sağlam· incelemeler ve deneyler yapmış­
tır. Tabiıatı, eşyafan ve kiışileri, yapı yönüın­
den yakınen tanıma:k, bu mektej:ıin klasik konularım meydana vetidr.
Ressamın, düşün-
düğünü: ve~ahutıpa gö.rdiilkllırimn
ıüzemdeki
etıkis)ni
resmedebi1mesi için bu öğreninı en
önemli öğedir. Daha sonraları ıromantillc akım
baş1aımıştır. Bu yeni mektep, klasrk çağdan
hayat bu1muş ve 6mpresionizm düşüncesine
kaynak otmuştur. Bu i1erleyiş gereksinmesi
de modern resmi ortaya çıkarmıştır. Sa:natçı­
nm iç dünyası önem :kazanmıştır.
Bu hal karşısında bütün ağırlığı ressama
yüklemek, anlams1z ve yers)z olur. Akadeııni­
ierce kabul edilen; yürüşe olduğu kadar dü§Ünceye de yer verln, hem geçmişi olan, hem
de durmadan ilerleyen bu sana:t kolu küçümsenmemelidir. Hele bilim burada temel öğe
olursa.
1
Artık,
"l
AYRILIK
Hep beraber büyü.diller,
Beraber eğlendiler,
Üzüldüler.
Sonra
Birlikte ağladılar
Arkadaşlarının me$ 'Önünde
O'nunla geçen günleri
Hatırladılar,
1
O'nu unutmadılar.
Ve Yaşar'lannı
Çok özlediler.
Coşar
Gürtan
j
13
----------GALATASARAY
ÜÇ GÜN
Erol GÜNAYDIN
Dört
kişi bütfu:ı gfu:ı dolaştık.
Bizi gece
iyi bir arkadaş arıyorduk:.
Akşam olunca bulduk aradığımız iyi bir arlkadaşı. Birlikte ev!itne gi:ttiık. iEV:in ıkapısına
geldiği:mizde içeride bir inilti duyduk, çimizden biri:
- Hayrola, ne var? dedi.
- Yok b)r şey, Anneannem. A1tı aydır
böyle.
- Yaa ...
Sizi rahatsız etmez.
- Hayır biz rahatsız etmiyelim.
- Yok yok, etmezsiniz. Yalnız ayakkayatısına çağıracak
bılarınızı çıkartın.
İçimizden biri ötekine:
- Sen çıkarma ayağın kokar.
- El'kek ayağı tabj,i kokar.
Üçüncü araya girdi:
- Bağrışmayın, canım ...
Ayakkabıları çıkartıp, birrer
gölge gibi
holden geçtik. Odaya girdik. Oda küçüktü.
Ama iki yatak vardı içi:nde:
- Dördümüze de yeter, dediık.
Herkes yerleşiyordu. Odanın bir köşesiL
de. Pantalonuna, ceketi!ne şekil verip, bir kenara koyuyordu.
Ev sahibi arkadaş içeriye, hastanın yanı­
na gitti.
Şi:mdi biz odada dördümüzdük.
Dördüımizden biri:
- Bu· kadın sabaha kadar iınler mi?
Diğeri:
Bir
-
Ayıptır,
-
Sırası mı şimdi?
sus.
diğeri:
Karnım acıktı,
bize biraz yemek getir-
se.
Dışarıda kapı ça:lındı,
sesler duyduk.
- Doktor geldi.
- Ne doktoru, bu babası.
- Babası evde değil miydi?
Susunda duyalım.
14
Sustuk. Dışarıyı di:nl)yorduk. Gelen doktordu. Ayak seslerini. inilti'leri... sonra da boğuk konuşmaları dinledik. KonuşuJanlar anlaşılmıyordu. Hastaya iğne yapacaklardı galiba ...
Dördümüzden biri atıldı:
- Birr )ğnede öldürecekler kadını.
- Yok artrk: ...
- Y a:psalar yapsalar morfin yapar1ar.
Uyuştursun diye.
- Ne olur uyuştururlarsa?
- Uyur.
- Uyusa da biz de uyusak.
- Allah onun g1bi uyutmasın.
Ayak sesleri oldu. Hep1miz yatağa girdik. Ev sahibi arık.adaş geldi odaya:
- Kusura baıkmayın s)zinle ilgilenemedim. Anneannem ağırlaştı.
- Nesi var yahu?
İnme indi kadına. Aylardır böyle yatı_
yor.
Kaç yaşında?
Seksen.
Ohooo ...
Ağzını tutup susturduık. Yine ev
sahibi
arkadaş:
- Çocuklar karnınız .aç mı?
Hep bir ağızdan konuştuk.
- Ayıp yahu. Şimdi ... Yemek, Ne olacak ... Canım sırası mı? Çok özür dileriz.
- Ben özür dvlerim. S~zi böyle misafir
etmek istemezdim.
Dışarıdan sesler geldi. Ev sahibi arkadaş
tekrar öziir diledi. Odadan çıktı.
Biz yine dört kişi kaldık. Dördümüzden
biri konuştu :
- Seksen yaşında... Maşallah elliy) bulsam intihar ederim.
Zor edersin. Hayatın kıymeti elliden
soma anlarsın.
- Yaşa... Saatli maarif ...
Kesin yahu.
----------GALATASARAY
- Kadına inme inmiş,
mez, duymaz, aylardır yatar.
lşh.nce, ölse de kurtu~sa.
-
Him AHah
konuşmaz,
Yaşamak mı
sevdiği canını
görbu?
birdenbire
2 lırrrnş.
- Benim dedem öyle öldü. Atını§ beşin­
de turp gibi adamdı. Bir fıkra anlatmıştı. Arkasından güldü. Gülerken katıldı kaldı. Doktor geldi: «Ölmüş.» dedi
- Bırakın artık bu ölüm Hifını. sinirlerim bozuldu.
Evet arkadaşlar, susun da uyuyalım.
- Uyunur mu hiç? İçeride adam ölüyor.
- Adam deği:l, kadın.
- Kadın, adam. Ben de ölemem ya ...
- Uyumak ayıp ama. Arkadaşı b;raz teselH edeUm.
Odamızın kapısı açıldı ve içeriye ev sahibi arkadaş girdi. Bu sefer elinde ekmekler,
ayva, yağ, peynir vardı. Hepimiz yataktan fır­
layıp
elindedeki paketleü aldık.
- Zahmet oldu.
Mahçup ediyorsun.
Yardım edeHm.
-Siz üzülmeyin, rahatınıza baıkın. Ecel
gelmişse elden ne gelir.
Sana zahmet ama, bir bardak su
ge-
tirsene.
Ayıp
-
Ne
yahu,
yapayım, susadım.
Yemeğe başfadık. Yerken hiç konuşmu­
yorduk. İniltiler azaldı, yavaş yavaş. En az
Birden kapı açıldı. Kapıda ev sa:htbi ardurdu:
- Anneannem son nefesini veriyor. Başında dua ed)yorlar.
Hep bir ağızdan konuştuk:
- Elimizden bir~ey gelir mi?
Hiç bir şey gelmez.
- Kurtulma ümidi yok mu?
Ne aptalsın.
Aptal sensiın..
Kesin be.
Ev sahibi arkadaş iy•i geceler dileyip gitti.
Biz dört ıkişr arka üstü yatıyoruz. Dördümüz
de tavana bakıp düşünüyoruz. Bkimiz konu-
kadaş
şuyor:
- Yarın bizim için yeni bir gün doğu­
yor. Yen) bir h«yat başlıyor. Halbwki Anneanne İçin ...
İçimizden biri horluyor.
- Dürtün şunu yahu.
Yanındaki horlıyanı
hızlıca
dürtüyor.
Horluyan fırlıyor yataktan. Başlıyor bağır­
mağa:
Sen
Sus diyor öteki. Çarpılırsın. Günah.
Uyuyan insanı horlatmak günah asıl.
çarpılırsın.
- Sabah oluyor çocuklar, uyusak UyuUyumaya çalışıyoruz.
Gün ağarıyor, horoz sesleri, kapı açılı­
yor. Ev sahibi arkadaş:
- Sizlere ömür.
Erol Günaydın.
yiyeniımiz:
- Şişşt... Ses seda kesildi.
Hepimiz susmuş, etrafa kulak
tik Nefes bile almıyorduk. Odayı
bir sessizlik kapladı. Dördümüzün de
Elimizden lokmalarımız düştü. Birdenbire sokulduk. Alnında:ki ter taneciklerini
gördüm yanıml~aıkinfn. Ben de soğuk terled~m.
Ayak sesleri inrltiler... boğuk konuşmalar. ..
Hepsi hepsi kesildi. Hafif bir rüzgar çarptı
yüzümüze. Korktuk. Birimiız fısıldadı:
Anneannenin ruhu.
Fısıltı
devam et-
ti.
Anneannen ölmedi ki daha.
Bu sessizlİk ne?
ÖZLEYİŞ
Akşam
·oluyor.
Gözlerimde bir hayal dolaşıyor,
Senin hayalin.
Sabah oluyor.
Dudaklarımda bir isim dolaşıyor,
Senin ismin.
Sevgin gözlerimi kamaştırıyor,
Çünkü seni seviyorum
Izdırap çekiyorum
Çünkü seni özlüyorum.
SU -BİL
15
----------GALATASARAY
Diplomasız Galatasaraylılar
AHMETAGA
Röportajı yapan : Ergun S. Koftanct
Bir akşam tlnefüsü yatak·
haneye çıkıyorum. «Diplo masız Galatasaraylılar> .için
Ahmet Ağa :i'.le ufa.ık bir k<r
!Iluşma yapacağım. Merdi venleri çıkarken düşünü yorum. «Ahmet Ağa ile nasıl
ve neler konuşmalıyım?» Ba
yağı heyecanlınıYorum, bunları diişünürken. Kolay mı? Bir Galatasaraylıy
la konuşacağım. Pot kırmadan güzll konuşma­
ya d~kıkat etmeliyim ..
Kafam böyle meşgı1lıken kendimi vestiyerin önünde buldum. Ahmet Ağa'mn herşeyi
sayılan bir odaya gkdim. Maksadımı anlatmadan . evvel dereden tepeden konuşarak Hifı röportaja getirdim. Memnun oldu. Ben de iJık
soru olaraık soyadım ve mektebe gelişinden
evvelki hayatını anlatmasını rica ettim. Ahmet
Ağa ile ·konuşmamız bu şekilde gayet kHisik
bir soru ile başladı.
- Soyadım Okaydır. Bugün 54 ya~ırn­
dayım. Bu hlsaba göre doğum tarihim 1901
dir. Arapkirde dünyaya geldim. Köyde rcnçperdiık. Askeregiıttim. Terhis olunca doğru İs­
tanbu·l'a gelerek Galatasaray'a girdim.
- Mektebe girişin hangi tarihe rastlar?
1927 ye.
- Şöyle böyll 28 senedir buradasın demek.
- Evet.
- Daha kalmaya niyetin var mı?
- Var. Fakat Allah ne yazmışsa o olur.
- Ga:latasaray'da geçirdiğim 28 senen~n
kısa bir hikayesini anlatl:r mısın Ahmet Ağa?
16
Bu suretle biz .ıı;enç Galata saraylı'lar seni daha iyi ta!Ill •
mış oluruz.
- Anlatayım. Galatasa ray'a giriş~m bir arkadaşımın
tavsiyesi ile oldu. Beni ilk ön·
el ylmekhaneye vlrdillr. Daha
sonra çavuş oldum, tıpkı askerdeki gibi Uzun müddet
yemekhanede çalıştıktan sonra ambara ora dan da yatakhaneyi gönder-ildim. O tarilıten bu
Yana hep yataıkhanede kaldım.
Vestiıyere ne zamandan beri bakıyor­
sun?
- Rahmetli Behçet Bey'in ikinci defa
müdürlük yaptığı zamanlarda vestiyerde çalışı­
yordum. Daha sonra bu usul kaldırıldı. Kısa
bfr müddet evvel tekrnr açılan vestiyere gördüğünüz gibi gene ben bakıyorum. Burası çok
rahat. Eskiden daha da rahattı. O zamanlar bu
vesileyle yeni harfleri ve Fransızcayı da öğren­
d~m. Hatta diploma bile aldım.
- Öyleyse sen diplomasız değil, diplomalısı Galatasaray'lı sayilırsın Ahmet Ağa diyorum.
Gayet mütevazi bir şekilde «belkiı> diye
rek nasıl diploma aldığını anlatıyor:
Yeni harfleriı biılmeyenler için halk
dershaneleri:nden biri de bizim okulda açıldı.
Oraya yazıldım. Hocamız rahmetli Şahap Nazmi beydi. Kısa bir zamanda yeni harfler) öğ­
rendim ve kurstan mezun oldum. Hemde Pek
iyi derece He.
Ahmet Ağa hafifçe kızararak anlatmaya
devam ediyor:
----------GALATASARAY
- Fransızcayı kendim öğrend~m. Bir
zamanlar talebe iç)n Fransızca konuşma mecburiyeti vardı. (Nerede o günler - Hakikatler
rfıya oldu.) Bu vesHeyle biraz birşeyler öğren­
dik.
- Mesela, neler Ahmet Ağa?
- Mesela, le pain, le repas, l'eau, le !ait,
- Hiç cümle bi:lmiyor musun?
- Bilmez olurmuyum. Bakın bk tane
söyliyeyim: «Bon appeüt mon peti:t» «Man·
ge bien ma:is pas trop»
Ahmet Ağa hep yiyeceklerden ve yemeklerden bahis ediyor, tevekkeNi bu kadar
şişman (!) 28 sene Galatasaray'a hizmet eden
bir yaşlı ve vefakar mensubumuz, biıze kendisini Sarı - Kırmızılı ocağa bağlayan tatlı,
tatlı olduğu kadar üzücü bir hatırayı şöyle naklediyor:
O kış müthişti. Bir gece talebe yatmış ve bende hasta olan gece bekçisinin yerine
vaz~fe almıştım. Saat tam ikide devrin müdürü rahmetli Behçet Bey odasından çıktı. mektebin her yerini gezerek odasına döndü. Ben
bu hareketi anlıyamamıştım. Ertesi gün Behçet bey maarif müfettişi olarak mektebi terketti. Bu ayrılış beni çok üzdü. O günden sonra bilmem niye bu
sıkı sıkıya bağlan­
Hayat
Meçhul
Kalmalıdır
1
dım.
Ahmet
Ağa başka biır hatıranı anlatır-
mısın?
Bu
anlatacağım
hadise müdür Besim
befin zamanında cereyan etti. Bir gece 4 üncü yatakhanenin kapısında kiiçük bir
ağlıyordu. Sordum «niye ağlıyorsun»
Meğer yatağını bulamıyormuş. O gece
aradık fakat çocuğun yatağı yoktu. Neden
ra küçüğün niıhari olduğunu öğrendi:k. O
gülmüştüm.
Ahmet Ağa'ya daha çok
sorup onu
sizlere daha iıyi tanıtmayı arzu etmeme
men zilin çalması bu arzumu imkansızlaştırdı.
Daha fazla konuşmam mektep disiplinine aykırı olurdu. Teşekkür ediyorum.
Yanından
ayrılırken arkamdan sesleniyor:
Muharrir Bey, Galatasaray ve Galatasaray'lıyı muzaffer görmek için daima
dua
ededm. Lütfen onu da yazıver. ..
Timuçin akb.ıtay
Yaşamak! Ara sıra kendimizi tanımak değil mL
dir? Zaten seyrek de olsa kendi içimize dönmesek
buııa yaşamak değil, geçen zaman demek. lazım.
Yaşadım! demek için kendi koynumuzda is kambil yapmak oradaki konserve i..-utıılannda unutulmuş anahtarları, cam kırıklarında iç ezikliklerini
bulmak ne kadar hoşsa yeni ufuklara doğru yelken
açmakta o kadar iç açıcıdır.
Bence en hörnıete layık insanlar, biliruniyen u.
fuklrdau ençok haber getirenlerdir. Yeni yeni fil.
keler görmek, aç karnına içiliniş bir bardak buzlu
su gibi, önce zevklerin en gıcıklayıcısı, sonra da
pi~ııanlıkl:ırın en pişmanlık vereni gibi; kendi içinıizde hissetmek! Görmek, hissetmek; işte yaşamak!
Durııııyalmı! Son çare, vuran trenler,
demir
alan gemilere yetişelim- Yaşamak yaşanılanı gör dükçe manalanır. Çevreden birşeyler görmek, görebildiğine inanmak hazzı. Fakat lıer dnyulan
baz
saadet değildir. Kaldı ki, görebilmenin büyük bir
hazzı olup olmadığı da münakaşaya değer.
Öyle ya bir tarafta; renkli, ışıklı ve belki de
a,ı.ırı diye gittiğimiz yerde parya'yı görüyorsn •
mız. Süfli' bayağı diye aklınıza dahi getirnıek istemediğiniz işlerde bile çalışamıyan bütün, i..-urtulnıak,.
sımrlanmıık ve hiç olmazsa insanlığa bak kazan ııuık gayretleriııe rağmen, ay:m fersiz gözlii, dilsiz
ıığıız!lı, acmacak fakat acnımay:ın pmiya'yı ••.
çok
Öbiir tar.ıfta; millerce öteden beıı demokrasi yim diye ışık saçaıı kızın di7leri dibinde dayak yi.
yen siyalı'ı görüyirsıımız, siyalı ki, topraklıınna gi..
rildiği zamım, onlara ilk defa iıürriyet mukaddes!iır fikrini aşılamıştı.
Şurada, biraz aşağıda, gözlerinin altı san, her
adımda yerlere kadar bükülen ağabeyinin zevk için
attığı tokatlardan kurtulsun diye sokağa
fırl:muş
kambur çocuğu göriiyor ıımsıınıız? Parça bohçasına
dönmüş, uydurma elbiselerden tulıılmuş,
şımarık
çocuk ellerde, bir kuynıksuz şeytan uçurtması gibi
s-.ıll:mıp lıırpalaıııyor ve sanra lüzııınsnz boş bir çu.
val gibi çamura bırakılıyor.
üç küçük mekteplinin bile biitiin hazzı, biitüu saadeti
b~sının
bahtsızlığı üzerine knrulmuş.
Hülasa,
insan bir menfaattünıiidür, o kadar;
ve sanki bıı pragnıntizıı; onun benliğidir. Asıl esef!enecek nokta; bundaıı da ögünç duymasıdır.
Sadece zayıf olduğu ve sırf kendi menfaati için
Sonu
23
17
GALATASARAY
Aktüalitesi
Derleyen:
SU -BİL
Basketbol:
Cumhuriyet Bayramı münasebe6yle Ankaraya giden taokımımız, 29 Akşamı Kolej sahasında Kolej takımını 41 - 24.
30. sabahı aynı sahada Ankara liseler
karmasını 37 - 36 yenerek,
güzel oyunlar
gerekse gösterdikleri centilmenlikleriyle Alrnkara'IL!ann
ıilmen
maçında
l\fahmut ve
Tuğnılun
hücumu .•
Attila - Özdemir, Oğuz - Tanju (Kp).
Budak, Yılmaz - Attila, Yaman, Erol, Erten, Kerim tertibinde çıkmıştır.
II. ile
lar.
kazandılar.
-
Bu
taraflarını
yaptı-
1- o
dii-
Yener, Özdemir - Tanju (Kp).
- Attila Yılmaz, Duran, Yatenib~n de oynadılar.
ve mücadeiçin ümit
mişlerdir.
maçlarına hazırlık
Li,k
s:ı hasında
çı
Kolej
olmak üzere Okul
Vefa
37 - 30 kazanan lisemiz, lik
takımımıza başarılar.
Takımımız:
Mahmut
Futbol:
seneye nazaran kuvvetli elemanlakaybeden futbol takımımız
bir manzara gösteriyor. Yaptıkları )lk
kuvvetli rakipleri kuleli karşısında şanssız bir oyundan sonra 2 - 2 berabere, kalıp. 2 inci maçlarında süratli ve neticeli futbolleriyle maçı 4-2
kazandılar. Bu maça takımımız:
rını
18
«Umulandan fazlasını yaptı!»
G. S. Lisesi takımı ayaktakiler Hakem : B. Oktay,
Tanju, Şerif, Yılmaz, Atilla, Erten, Budak, Yaman.
Oturanlar: Duran, Yener, özdemir, Oğuz.
----------GALATA S
R.
Güreş:
iZCİLiK
Bundan evvelki
bizleri sık müsabakalara alıştırmış güreş şubesinin, bu yıl
böyle müsabakalar yapmaması, bizleri üzüyordu. Faıkat haber <rldığımıza göre onlar sessiz
sedasız büyük bir işi başarmak üzereilirler.
Yan bahçedeki bir depoyu lokalleri haline
sokmıya çalışmaktadırlar. kendilerine başarı lar dileriz.
Takım: Attilıl (Kap.), Oktay, Tunç, Çetin, Ayberk.
Voleybol:
Geçen senenin namağlup şampiyonu lisemiz talkımı, aynı ylnilmez armadasunu bu sene de muhafaza etmektedi:r. Orol (Kap). Değer, Güngör, Erten, Arman, Erol, Hazer Deniz, Tayfun'dan ık:urulu takım bu sene ilk maçını Kabataş'a karşı yapmış (hususi) ve 2 - O
(10-7), (1011) kazanmıştır. Bundan sonra
sırasiyle hususi olarak: St. Michel'iı 3-1 ( 15-7;
15-12, 13-15; 15-9) - Atatürk Lisesmi 3-0
{15-6, 15-4, 15-12) St. Michel'i {3-0)
yenmiştir.
İlk resmi maçını Deniz Kolejine karşı
(l
15-1)
skorlarla 2-0
A
y
Lisemiz ize~ oymağı bu yıl yeni bir hız­
la çalışmaya başlamış ve ilk olarak gurup sistemini tatbiık etmiştiir. Bunun içim ilk olarak
oyı:na:k Ali Erturan, Mete Savacı ve Uğurman
Yel:kencioğlu'nun idaresinde 32 şer kişilik 3
oyı:nağa ayrılıruştır.
Aynı
şekilde
Başkurt
nezaretinde üç arkadaşımızın
ilk kısımda üç yavrukurt oymağı faaliyete geçmiştir. Yine bu yıl ilk olarak biır ergin izci oymağı lnırulmuştur. Gayesi yaşça büyük izcilere yurdu gezerek tamtmak olan bu oymak izciledmiz arasında ilgiyle karşılanmıştır. İ1k olarak dört kişilik bir
gurup Bandırma, Balıkesir, Çanakıkale civarında biır gezi yaparak bu şehirleri tanıtan bir
bro§ür hazırlamıştır. Aynı zamanda Bandır­
ma orduevinde verilen iki müsamere gerek okul gerek izcilerimiz içi:n müsbet bir tesir yaAli
da
Ortacı'nın
yapmış
kazanmıştır.
Orta
K1sım
Voleybol:
Bu sene
yönetmeliği
yayınlanan
Deniz
İzciıliği'ni de kurmak için çalışmalara başlan­
l
Bu suretle ilk müracaat eden 60 kişi
adaylık devresinden sonra Türilk Deniz İzcileri olacaıktır. Oymak
Erkurt Onart getirilmiştir.
15 günlük bir
ederiz.
Taktın:
Muammer, Bekir,
Tenis:
c".......,..
Atletiım:
E: Onart
Oymak
Başı
19
----------GALATASARAY
( Foto Kolu
çalışması
)
ÇOCUK
Çocuk ...
M. ROUX ve «OKEY»!
ağlıyor ağlıyordu. Başı
önünde, omuzları sarsılarak ağlıyordu, Besbelli utanıyordu etraftan, ama ne çare... Dudakları birbirine yapışık olmuş. Gözleri, yağmurlu bir gecede, asfaltın aldığı
renkte: Parlak, fakat manasız.
Ufak burnunun etrafından süzülen damlacık­
lar toprağa damlamakta ... Toprak onları yutuyor
yutuyor, sadece bir kırışıldıık, nemli bir ·kırışıklık
husüle gel~yor.
Elleri şakaklarında, parmakları etlerine delerparrnak
unutmak için
Tir İlhan o günkii ezberi yazarını sev Aksilik bu ya. M,
Roux, yağdan iplik çeker gibi onu tahtaYa çekiverince. Tic, ağır ağır sırasından doğrularak
mediğinden ezberlemeınişti.
-
OKEY! Moniseur dedi.
O gün bu giindür,okey modası başlamış,
ve M. Roun da bu modayı karnesine her SALI O «Keylerlen siislemektedir
bu
bağıntı
Sosyoloji
tahsil, evet
hocamız Nazıf
dizmiş
hile
Birden gözüne
şekerleme
kerleıneden uyandırmak
-
Oğlum,
din
20
döndii. Bu
dan
mutadı
veç-
soruyordu.
yapan Engin
füşti, şe_
için:
dedi. Bana eski Roma'da
vardı
Sonra bir an
Hahalinde evi. bahçesi,
. . belki babası evet belki zira hep babalar
belki'lid~r. ..
denize dalıyor. Bir sandal geçmekteybaktı, ağlamayı unutmuştu, daha
annesi aklından çıkmıştı. Yuvarlak cisimli
top,
yavaş yuvarlanarak
ayaklarının dioinde durdu ... Bir an dalmış gözlerle baktı,
sonra eğildi, aldı. .. Bk tekme savurdu. Durdu, baktı gülümsedi, sonra koşarak peşinden gitti ... Çocuk ..
Güven '\'"ENERSOY
bey
suallerini
tahtadaki
kadarlık
Manizın
arkadaşlara
vabt
fısıldadı.
Birisi araDeminden
beri
Engin'in çehresine mesut bir
Hoca tekrar döndi.i ve:
Oğlum
dedi, biliyor musun,
bil-
musun?
Engin:
-
BHi·yorum hocam dedi, HUMANİZM
-----------GALATA S A R A Y
·-----------~
G. Saraydan Fılr-ralar
M. Dubois sorunun altından kalkmaya
Yıldızhan imdada
Parce qe'elles nous trahissent comme
les fcmmes.
Hocam bana
da haksız yere kırık verdiniz.
Ne demek
mi b~liyorsun.
fakat ciddi:
hocam onu demek
canlı, canlıydı da.
~~~~o~~~~
~--'O---
II-B matamati.k dersindeydi.
der
Hoca
Herhalde bunları bilirsiniz,
bir bahis uzattı, Hayır dediıler. Yap bunu dedi
dediler. Bunu, bunu diye bir çok
aynı cevabı alınca
12-B den KOŞON felsefe dersinde bir
bulup şu suali sordu:
pouquoi toutes Us seciensonelles feminines?
namadı
sordu:
Peki siz ne öğrendiniz?
Arka sıralardan bir ses yükseldi:
Addiüon et soustraction, Monsieur
21
----------GALATASARAY
Cahit Sıtkı
Köy Yolu
Bir yol. ..
Üzerinde yolcular ...
Kimi yaya, kimi atlı
Zengin, fakir
Kimi yaşlı, ak sakallı
Kır saçlı, iki büklüm yolcular
Yolu aynı
Köyü ayn
Tarancı
Aykut AKINCILAR
Duyan ve düşünen :insanın, ık:endi iç alemine dald1ğı anlanl.aki tahassüslerinl, pürüzsüz, zev.kli ve sağlam mısralarla bize . sunoo
Tarancı'nın daha iyi eserler verebiUcek bir
yaşta hayat hle .filgisiıııi kesmesi yeni Türk edebiyatı için hak~ki bir byıptır.
Şiıirin mana ve mefhumunu iy} anlamış
olan, ona yeni bir ses ve sanat gefümek kaygı­
.farıyla yanan Tarancı'nın eserlerini gizli
bir
lirizm iıle işlemiş olması, onu muvaffaıkiyeıte
götüren sırlardandır.
Şfülerinde, hazları veya elemleri dile geüren ve bizi gayri ihtiyari, havasına kaptıran
samiımi bir terennüm tarzı vardır. Bu terennüm tarzıdır •ki, okuyuculannm ruhunda derin izler bırakır ve farkında olmadan onu kendisine bağlar.
Bundan birkaç ay evveline kadar Cahit
Sıtkı Tararıcı'yla. alfıkalanan dahi yoktu. Fakat
şu son üç ayda gerek gazeteciler ve gerekse
sanat mecmualarının devamlı neşriyatı neticesinde, kendisiınin, bugün Ankara'dan kıymetli
doktorların tedavisi altmda günden güne saıJ.a­
ha doğru gitmesi, bütün Türkiye'de olduğu
kadaT Galatasaray camiası içinde ele büyük
memnuniyet uyandırdı.
Tarancı, «Otuz beş yaş» isimli ş:iıiriyle
ün aldı. Bu şiir1n hafızalarda iz bırakan mıs­
raları onun içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi
iyi befütir:
Neylersin öliim· herkesin başında
Uyudun uyanamadın olacak
Kimbilir nenle, nasıl kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında.
diyen şairin çoğu zaman öliim temasını işlemiış
O ölümden korkmamış, yalnız, daha fazla eser
olması, bazı kimselerde onun ölümden korktuğu diişiincesini uyandırmıştır. Fabt hayır.
Ölümden korkmamış yalnız daha fazla
verememek korkusu içinde tutuşmuştur. Bilakis.
22
Yalın
....... """"""......
ayak
Tozlu yolda
Allı, morlu
Sıra sıra yolcular,
Tuncer AÖANOÖLU
.....................
....... ................. "'
................. . .
Ne vefasız geçmişten hayır var,
Ne gelecekler imdada koşar,
Çoktandır tekneyi aldı sular;
Çoktandır ümitler sende ölüm.
di·yerek ona olan özlemini iıfacle etmirtir. Bir
şiirinde ise:
Ne yapan tarlanı nedir hasadın?
Elin boş mu, gireceksin geceye
der. Bu da onda hasıJ olan korkunun samimi
bir ifadesidir.
Bazen coşup taşan tabiat aşığı Tarancı:
Sabret komşu kızı, yakındır o gün
Bakarsın ansızın belirmiş göğsün
Cıvıl cıvıl söylediğin türkünün
Oynak nağmesinde bahar geliyor.
elemiş... Saadeti bi'1e karanlık gecllerde
ara-
mıştır.
Ne çok yıldızın var, saymakla bitmez
Meltemi cana can katan yaz gecesi.
Tekrar lıiizüu dolu hayatına d()nmüş,
Bu akşam ilk olarak ağladım
Bekar odamın penceresinde
Hani ev bark? hani çoluk çocuk
Ne geçti elime bu hayattan
Saadet ömrün neresinde?
mısrnlariyle eski ya'1nızlığın(l kavu§muş. Tabi
ata en yakın dost olarak bağlanmıştır.
Can yoldaşın olmazsa olmasın
Yalnızım diye hayıflaumıyasın
İğilmiş üstüne gökyüzü masmavi
Bir anne şefkatine müsavi.
Aykut AKINCILAR
----------GALATASARAY
YAŞAR İÇİN
-
Sayfa 12 den -
sim işitemiyeceğimizi ·nasıl düşünebilirdik. Yaşar'ı musalla taşının bir kenarında bekliyeceğumiz, onu kürek kürek topraıkla örteceğ)m kimin aıklına gelirdi? Ne çare ki bütün bunlar
oldu vl biz Yaşar'sız ka:ldık. Hep~miz ağladı:k.
fa:kat gözyaşlarınını hiçbir faydası olmadı.
Halbuki o okulu bitirmeyi, ideallerini
gerçekleştkmeyi ne kadar arzulardı.
für an için, bazen onu kaybettiğimizi
unutuyorum: onun da bizimle beraber olabileceğini düşünüyor, sevincimden deli gibi oluyorum, ve sonra haJcıtikatı görmek çok acı geliyor. O zaman haykırıyorum: «Ne olurdu Yaşar, anıımızda olsaydını!»
Coşar
Gürkan
Coşru: GÜRKAN
Kültürel
çabşmalar
Hayat meçhul
kalmahdır
yağmmia ıZClzcl.ey\! sebepleı:ı uyıtdrduğu. halde a..
biuta dahi hükmettiği iddiasındadır. Halbuki top •
rak ve gök, bizlerin tersiue, altında ve üstünde geı.
çen hepsi riyakar, hepsi mulıteriz ve nihayet hepsi
acı olaylardan orada uğlıyacak ve sarsılacak kadar
hissedilir.
Biz ise, büyük balığın küçüğü yemesini, kmnından çizme çıkması kadar hoş ve tabii buluruz.
Kedinin fareyle, tavuğun soluC'.uıla oynaması
bize 7..evk değil ibret vermeli,
Hatta ben, bu kımımsıır ben, dertlerimi anla tarak sizide bunlardan hisselendirdiğim için hafif lememeliyiın. Hayatı, yaşumayl ayn ayn urzulara,
zevklere alet etmemeliyiz. Yaşamak znten serapa
zevktir. Madem ki, arada kendinıizi çevremizi ta..
nınınk gibi ha7Jarı da bi7..e tattırıyor, bı.rakalım öyle midir bilinmez uma - o temiz ve lanetlenme •
mi~ duba doğrusu meçhul kalsın.
Meçhul kalnıakta sonsuz ve erlşilıııez bir ZC'l'ii:
olmusuydı hiç Allah meçhul kalır mıydı.
Timuçin AKKUTAY
Çay Kolu:
- Sayfa 11 den Mustafa Gürler.
kolu bu seneki toplant!Yl dı~ğer toplan
tılardan daha cazip olması için elinden gelen
her iedakilrlıktan çekinmemiş ve sizlere 18.
Şubat'ta Taksim Belediye gazinosunda
yılın
en zengin program ve kış sürpdzler~ni hazır­
lamıştır. Ayrıca Hilton'da yanlız son sınıflara
mahsus bir veda çayı düşünülmektedir.
Başkaın
Kooperatif Kolu:
öğretmen
; M. Mosse :
Başkan O. Kurtböke ve arkadaşları bir
yeniliklerle arkadaşlarını memnun etmektedirler.
Rehber
Kolu:
Türkay Ergun'un
nezaretinde
tatilinden istiıfade ederek Ankara'ya gitmişler, bro"'""'"'" Hilmi Daregenli
mali yardımlar albro:şürü en iyi şek~lde
7n•1<:nrar<> ır sizleri memnun etmektir.
çalışnrnktadır. Yılbaşı
23
Kartvizitten
Gazeteye kadar
Sayın
Bayanlar
Zevkinize göre giyinebilece
ğiniz yeğane mağaza
emrinizdedir
Cemalnadir Sok. Büyük Milas
Tel :27 11 53
Hanı
No: 48
Beyoğlu
.. Galatasaray
YENİ MELEK
ATLAS
1\1ELEK
Sineması
Sineması
Sineması
Aşk Çeş
.
sı
.:>
Gangster
Muhteris
Sinemaskop
Renkli
Taylor
Jean Peters
Louis Jourdan
Tel : 44 42 89
Ja
Tel : 44 08
leigh
55
Michum
Sinmons
Tel : 44 03 08
Yedek parçam
yok diyenlere
müjde 1..
Güven Sigorta
Sosyetesi
Sümerbıınk
- Emlfikve
Sermaye ve
Kredi Kurumu
ihtiyatları
ç
:
16. 263, 976
L.)
müessesesi
-
Yan2ın
-
Nakliyat,
-
Hayat,
-
Kaza ve
-
Trafik
en
saillanı
otomobil ve kamyon
şerefle
makaslarını
tavsiye eder.
Si2ortası
Adres: Ban. Cad.
Bedri Tuncer
·u11.• ,,...
Telefon: Md: 44 96 30
Sıra Serviler
Sant: 44 46 10
lstanbul'un
şık
ve sağlam
ancak.....
ayakkabplarını
alatasaraylı
'
M
bulabilirsiniz.
Cad. No : 47
İst.
-
---------------~--
ISTANBUL BANKASI
Türk Anonim
Ortakhğl
_,,. ·
.,;t"
Sermayesi : 6.000.0IDO T. L.
Merkezi : İstanbul
Şubeleri
•
Galata, Beyoğlu, Sütlüce, Istanbul, Kurtuluş,
Kadıköy, Nişantaşı, Fatih, Ankara; Yenişehir
(Ankara) yenimahalle (Ankara)
J
Türıkiyenin her yerinde ve bütün
dünyada muhabirıleri vardır
Her türlü banka işleri mevduata
en yüksek kanuni faiz
Tasarruf sahiplerine yüksek değerli gayrimenkul
ikramiyeler
·-
-
Fiatı:
75
Komş.

Benzer belgeler

Oku

Oku Ben DEFNE, ben masal, ben dost, ben garip Dilerseniz yelken, dilerseniz ip, Bir rüzgar olurum bir giin de belki. Diler şöyle böyle bir maziye çekilip Sizi seyredeyim göriinmeksizin. Zeki Ömer DEFNE

Detaylı