78.Sayı (2009/3) - TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı

Transkript

78.Sayı (2009/3) - TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı
ı
s
a
ny
ü
d
ın
y
a
y
Orman ve Biyolojik
Çeşitlilik
Doğadan faydalanırken doğayı gözetme son zamanlarda üstünde sıklıkla durulan bir konu olmuştur. Dünyamızda var
olan ekosistemlerin %80’nin bozulmuş olması da bu durumun
önemini gösterir niteliktedir. Kitabın genelinde söz edilen korumacı yaklaşımla yararlanılabilirlik bir arada olma gayesidir.
Ormancılık sektöründe bu korumacı yaklaşım önde gelen önceliklerindendir.
Kitap orman amenajmanının kısa bir tarihçesinden sonra biyolojik çeşitlilik ve orman ekosistemlerinde önemiyle beraber biyolojik çeşitlilik izleme ve Türkiye ormanlarında yaban hayatı
bölümleriyle son bulmuştur. Korumanın ormancılık alanında
daha fazla yer bulmasının yararlı olacağı düşünülerek orman
planlanması ve yönetiminde yardımcı bir kaynak oluşturulmaya çalışılmıştır.
Doğa Koruma Merkezi
Prof. Dr.
Hasan Z. SARIKAYA
Müsteşar
Değerli Okuyucularımız,
Ülkemizin her geçen gün yükselen refah düzeyi ve
buna bağlı olarak toplumun daha ileri hayat standardı beklentisi artarak devam etmektedir. Bu süreçteki
öncelikler sıralamasında çevresel kalite sorgulamasının hep ön plana çıkması çok olumlu bir gelişmedir.
Esasen bir toplumun öncelikler hiyerarşi içinde çevresel kalite arayışının öne çıkması ise bir gelişmişlik
göstergesidir.
2009 yılı sonu itibariyle, 3225 belediyenin 611 tanesini kapsayan 42 katı atık düzenli depolama tesisine
ulaştık İnşaa halinde: 32, Plan-proje safhasında: 40
tesisle ilgili çalışmalarımız da devam etmektedir.
2012 yılına kadar bu tesisler de işletmeye alınarak
57 milyon nüfusa katı atık düzenli depolama hizmeti
verilecektir.
Bu da toplumda gelişmişlik düzeyi ile
daha sağlıklı bir çevrede yaşama arzusunun doğru orantılı olduğunu ortaya
koymaktadır. Esasen çevresel değerler
üzerindeki en büyük tehdit de yoksulluktur.
Özellikle kırsal kesimde yoksullukla mücadele
araçları da birer çevre koruma unsurudur.
Onaylanan Ambalaj Atıkları Yönetim Planı
sayısı 108 iken bu sayı 2009 yılında 212’ye
ulaşmıştır. Planı onaylanan bu belediyelerin
toplam nüfusları 22.928.000 kişidir. Ambalaj atıkları konusunda ekonomik işletme sayısı
2009 yılı itibari ile 6500 işletmeye, Toplama ayırma tesislerin sayısı ise 175’e yükseltilmiştir.
Günlük hayatta çevre konu edildiğinde hemen aklımıza kirlilik, bunun nedeni olan atıklar, buna bağlı
olarak yaşanan su-toprak ve deniz kirliliği ile atmosfere verilen kirleticiler gelir.
Tıbbi Atıklar 8 belediyede düzenli depolanarak bertaraf edilmekte, 16 belediyede ise sterilize edilmektedir.
Bakanlık olarak bu problemlerin çözümü için var gücümüzle çalışıyoruz. Sayın Bakanımızın dediği gibi;
Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası,
masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip ormanları ve tabii güzellikleri ile sağlıklı
bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü
gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek
için şevk ve heyecanla çalışıyoruz.
Çevre ve Orman Bakanlığı
Adına Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Prof. Dr.
Hasan Z. SARIKAYA
Müsteşar
Yayın Koordinatörü
Mustafa ARI
Eğitim ve Yayın Dairesi Başkanı
Yazı İşleri Müdürü
Aycan SARGIN
Haber Müdürü
Sinan DELİDUMAN
Şube Müdürü
Redaksiyon
Semih ŞEYDA
İ. Ethem AVŞAR
M. Tamer ÇOBANOĞLU
Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığınca
Hazırlanmıştır.
Bunlarla ilgili olarak dergimizin bu sayısında; hem
sayın Bakanımızın açıklamalarından hem de diğer
haberlerimizden detaylı bilgi edinme imkanını bulacaksınız.
Bu vesile ile yeni yılınızı tebrik ediyor, sağlıklı nice
yıllar diliyorum.
Yönetim Yeri ve
Yazışma Adresi
Çevre ve Orman Bakanlığı
Eğitim ve Yayın Dairesi
Başkanlığı
Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3
Beştepe - ANKARA
Grafik Tasarım - Baskı
Başak Matbaacılık ve Tan. Hiz. Ltd. Şti.
T: (0312) 397 16 17
www.basakmatbaa.com
e-mail:[email protected]
Tel: (0312) 207 51 91-92
www.eyd.cevreorman.gov.tr
e-posta: [email protected]
Dergide yer alan yazılardan doğacak her türlü sorumluluk yazı sahiplerine aittir.
Kapak Resmi : Karataş Gölü - Ersan Berberoğlu
Grafik Tasarım:
Önder ŞAHİN
Baskı Tarihi:
Aralık 2009
ISSN: 1302-0145
İçindekiler
3
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Tüm Hızıyla
Devam Ediyor
4
6
12
14
15
16
18
20
23
24
27
30
34
44
46
52
55
58
60
62
64
DSİ’nin 55. Kuruluş Yılında 55 Tesis
28
Türkiye’den Haberler
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM
Genel Kurulu’nda Kabul Edildi
Hava Tahmin Çalışma Grubu 14.Genel Kurul Toplantısı
AB Katılım Müzakerelerinde Çevre Faslı Açıldı
Çevre Faslı
Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar
38
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi
15.Taraflar Konferansı
Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi
Saz Horozu
Deniz Kaplumbağaları
Bakanlar Konferansı Süreci
42
Alageyik
Akdeniz Adaları ve Biyoçeşitliliği
Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler
Foklar Kızılötesi Takipte
Evimizdeki Tehlikeli
Atıklar
Çevre Denetimi Yönetmeliği
Türkiye’de Orman Ağacı Fidanı Üretimi
Akümülatör ve Geri Kazanım
48
Impel Çevre Mevzuatının Uygulanması
Türkiye İçin Çalışıyoruz
Eğitim ve Yayın Dünyası & Okuyucu Köşesi
Bulmaca
Gürültü
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Ağaçlandırma ve Erozyon
Kontrolü Seferberliği
Tüm Hızıyla
Devam Ediyor
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:
“İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl olduğunun,
sellerin nasıl büyük zararlar verdiğinin farkında değil.”
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde Kayseri’de
başlatılan ‘’Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin
2. Etap merasimine, Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri
Valisi Mevlüt Bilici, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, Milletvekilleri ve davetliler iştirak etti.
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana çevre konusuyla alakalı bütün faaliyetleri yakından takip ettiğini
kaydederek, bu alandaki faaliyetlerin çoğuna katıldığını ya da
himayesine aldığını belirterek, Türkiye Florası Kampanyasını
himayesine almasını örnek gösterdi.
Dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklanan çevre tehdidiyle karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı
Gül, ‘’İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl
olduğunun, sellerin nasıl büyük zararlar verdiğinin farkında değil. Giderek bu tehlikenin boyutu büyüyor. Özellikle kuraklık,
önümüzdeki yıllarda belki milyonlarca insanın hayatına mal
olacak’’ dedi.
‘’Bu çalışmalarımız, yeşil yarınlar için yürüttüğümüz Cumhuriyet tarihinin en büyük ağaçlandırma ve erozyon kontrolü
seferberliğidir’’ diyen Bakan Eroğlu, şunları kaydetti:
“5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak. Eylem planına göre koyduğumuz hedefimiz, 420
bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı. Ancak biz 463 bin hektarlık
alanı ağaçlandırarak hedefi aştık’’
Bakan Eroğlu, yeni ormanlık alanların oluşturulması ya da
bozuk orman alanlarının ıslahı çalışmalarının yanı sıra 6 bin 79
okul bahçesinin, 2 bin 190 adet ibadethane ve mezarlığın, 470
adet hastane ve sağlık ocağı bahçesinin, 540 kilometre karayolu
ile 403 kilometre yolun ağaçlandırılmasının da gerçekleştirilğini kaydetti.
Cumhurbaşkanı Gül, dünya ülkelerinin bu durumun önünü almak maksadıyla harekete geçtiğini, Türkiye’nin de üstüne düşeni en iyi şekilde yapma azminde olduğunu, ‘’Kyoto
Protokolü’’nü imzalayarak da birçok ileri faaliyetlere adım atma
kararı aldığını vurguladı.
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Kayseri’de
başlatılan ‘’Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin
2’nci Etap merasimde yaptığı konuşmada, Bakanlığına bağlı
Orman Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrol
Genel Müdürlüğünün hazırladığı 5 ayrı projenin hayata geçirileceğini bildirdi.
3
DSİ’nin
D
evlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün 55. yıl kutlamaları
münasebetiyle 55 tesisin ortak
açılış merasimi Başbakan Recep Tayyip
ERDOĞAN’ın iştirakleriyle Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.
Çevre ve Orman Bakanı Prof.
Dr.Veysel EROĞLU, merasimde yaptığı
konuşmada, DSİ’nin çok büyük hizmetler
yaptığını, barajlardan, göletlere, hidroelektrik santrallere, yüzlerce tesisi hizmete
sunduğunu hatırlattı.
Kurumun bir dönem genel müdürlüğünü yapmanın gururunu yaşadığını ifade eden Eroğlu, görev yaptığı dönemde 2
katrilyonluk bir bütçe olduğunu, mevcut
projelerin ortalama tamamlanma süresinin ise 41 yıl olarak öngörüldüğünü belirtti.
Bakan EROĞLU, Başbakan Recep
Tayyip ERDOĞAN’ın destekleriyle yeniden bir stratejik planlama gerçekleştirildiğini ve bütün bu açılışların yapılmaya
başlandığını kaydederek, ‘’Biz DSİ’de
3.2 katrilyon yani 3.2 milyar TL tasarruf
gerçekleştirdik. 617 adet tesisi tamamlamış bulunuyoruz. Geçmiş hükümetler
döneminde, son koalisyon ortaklığında
sadece 9 tesis açılabilmişti. İlk defa temel
atıldığı zaman açılış tarihini ve saatini veren başbakanımızla 20’şer 20’şer, 50’şer
50’şer açılış yapıyoruz’’ diye konuştu.
7 yılda 160 adet baraj ve gölet, 170
sulama tesisinin gerçekleştirildiğini, böylece Türkiye’nin yılda 3 milyar metreküp
su üretir hale geldiğini ifade eden EROĞ-
. Kuruluş Yılında
Tesis
LU, bugün itibariyle 834 bin 344 hektar
alanın modern sulama tesisleriyle sulandığını bildirdi.
Çevre ve Orman Bakanı EROĞLU,
‘’Yaptıklarımız, barajla ve göletle sınırlı
değil. Bu yıl Kyoto Protokolü’ne taraf
olduk. AB’ye katılım müzakerelerinde
çevre faslı en zor açılan fasıldır. Biz çevre
faslını da bu hafta başında açtık’’ dedi.
Şu anda İstanbul’a Avrupa standartları
üzerinde su verildiğini, sadece Antalya’da
mavi bayraklı plaj sayısının 300’ün üzerine çıkarak ilk 3’e girildiğini vurgulayan
EROĞLU,
116 noktada hava
kirliği otomatik ölçüm yerleri bulunduğunu söyledi.
EROĞLU, milli park sayısının 33’ten
41’e yükseldiğini, her ile tabiat parkı
kurulduğunu ve 69 adet kent ormanı
oluşturulduğunu dile getirerek, 491 bin
hektarlık alanda ağaçlandırma ve bozuk
ormanların ıslahı çalışmalarının tamamlandığını kaydetti.
Bakan EROĞLU, “Güzel bir
Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmak
için her türlü hazırlığı yapıyoruz. Her yıl
4 milyar kilovat saatlik bir enerji üretecek
bu tesislerle, 100 bin hektarlık bir alan
sulanacak. 7 milyar TL toplam maliyeti.
Hayırlı olmasını diliyorum’’ dedi.
Programda konuşan Başbakan Recep
Tayyip ERDOĞAN okullardan, hastanelerden, yollardan su ve enerji tesislerine,
başladıkları bütün projeleri bitirdiklerine dikkati çekerek, geride kalan 7 sene
içinde bir başarı öyküsüne, milletle el ele
yürütülen büyük başarı hareketine imza
attıklarını söyledi.
Yaşanan küresel krize rağmen hala
açılışları aynı şekilde gerçekleştirdiklerini belirten ERDOĞAN, ‘’ 7 yıl önce
geldiğimizde sadece DSİ Genel Müdürlüğünün 1402 adet projesini ihale edilmiş kucağımızda bulduk. Bunun toplam
yatırım maliyeti 54 katrilyondu. İhaleleri
yapılmış, ama büyük kısmına kazma dahi
vurulmamıştı’’ diye konuştu.
4
Sulamanın bütün ülkenin tamamı için
büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapan ERDOĞAN, ülkenin bütün topraklarını bir
uçtan bir uca suyla donatacaklarını, ‘’su
akar Türk bakar’’ dönemini kapatıp ‘’su
akar Türk yapar’’ dönemi yaptıklarını belirtti. Türkiye’nin sanıldığının aksine su
zengini olmadığını söyleyen Başbakan
ERDOĞAN, içme sularının kullanma
suyu olarak park ve bahçe gibi yerlerde
harcanmaması için biyolojik arıtma tesisleri yaptıklarını ifade etti.
ERDOĞAN, baraj ve göletlerde artık
açık kanalet sistemine son vererek, kapalı
sisteme geçeceklerini, yoksa buharlaşma
ve kaçaklarla baş edilemeyeceğini anlatarak, tüm çalışmaları verim ekonomisine
çevireceklerini dile getirdi.
Ülke olarak bütün su kaynaklarından son damlasına kadar yararlanmak
gerektiğini ifade eden Başbakan Recep
Tayyip ERDOĞAN, GAP ve KOP projelerine atıfta bulunarak 2013’e kadar
bu projenin etkilediği alanlara rahmet ve
bereket yağacağını kaydetti. ERDOĞAN,
Güneydoğu’nun makus talihini yenecek
adımlar attıklarını dile getirerek, buralara yapılacak çalışmalarda ülkenin kendi
öz kaynaklarının kullanacağını söyledi.
Akarsulara gerdanlıklar takıp suyu enerjiye çevirdiklerini belirten Başbakan ERDOĞAN, Türkiye’nin sınırsız petrol rezervi ve altın madeni olmadığını bunların
yerine öz güveni, tarihi, kültürü ve sorun
çözme yeteneği bulunduğunu kaydetti.
Konuşmaların ardından Başbakan
ERDOĞAN, bütün tesislerin açılışını
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
EROĞLU, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati YAZICI, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi EKER, İstanbul Valisi Muammer GÜLER, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ,
Korkut ÖZAL ve DSİ Genel Müdürü
Haydar KOÇAKER’in de iştirakleriyle
gerçekleştirdi.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Ermenek Barajı
Türkiye’nin en yüksek inşaat tekniği ve çevreye uyumu ile tabiat harikası
Ermenek Barajı hizmete alındı.
B
arajın yüksekliği tabii zeminden
210 metre,
temelden ise 218
metredir. Bu baraj, aynı zamanda yine yükseklik itibarı ile Avrupa’nın
6’ncı, Dünyanın 21’nci yüksek barajı
olma derecesini almıştır.
muz 2002 tarihinde yer teslimi yapılarak
işe başlanmıştır.
Toplam uzunluğu 1750 m olan derivasyon tünellerinin yapımına ise 2003 yılında başlanarak, 11 Kasım 2004 yılında
derivasyon sağlanmıştır.
Ermenek Barajı, yüzey alanı olarak
sınıflandırmada da Türkiye’nin 2’nci
büyük barajı olma vasfını kazanmıştır.
Temelden 218 metre yükseklikteki baraj
gövdesi, genişliği tepede 150 metreden az
olan, tabanında ise yer yer 5 metreye kadar düşen son derece dar bir vadide inşa
edilmiştir.
25 Ocak 2008 tarihinde başlanılan baraj gövde betonu, 25 Ekim 2009 tarihinde
tamamlanmıştır.
Barajda 10 Ağustos 2009 tarihinde su
tutulmaya başlanmıştır.
Ermenek HES 2x151.2 MW, Erik
HES 2x3.24 MW olup yıllık enerji üretimi
1187 GWh’dır. Ermenek
Barajı ve HES ve Erik HES’in elektromekanik teçhizat işi ana montajı 31 Aralık
2009 tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.
Gövde tipi, çift eğrilikli ince beton kemer olup, gövde hacmi 302.500
m3’tür. Enjeksiyon için 26.000 metre delgi yapılarak 71.569 m3 enjeksiyon şerbeti kullanılmıştır. Temelden enjeksiyon
derinliği ise maksimum 255 metredir.
Gövde
yüksekliği
itibarı
ile
Türkiye’nin en yüksek barajı olma özelliğine sahip Ermenek Barajı, DSİ Genel Müdürlüğü’nün 55’nci kuruluş yıl
dönümü münasebetiyle; 27 Aralık tarihinde İstanbul Haliç Kongre ve Kültür
Merkezi’nde düzenlenen toplu merasimle, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
ERDOĞAN tarafından açılmıştır.
ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES
KONUMU
Bu muhteşem baraj, Karaman ili hudutları içerisinde, Göksu nehrinin bir
kolu olan Ermenek çayı üzerinde, Ermenek ilçesine 15 km uzaklıktadır.
ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES
YILDA 1.187 MİLYAR kWh ENERJİ
ÜRETECEK
Erik Derivasyonu ve HES, yaklaşık
2,5 m3/s sabit debiye sahip Erik kaynağının ve yağışlı mevsimde dereden gelen
suların enerji maksatlı değerlendirilmesi
için inşa edilmiştir.
nu da yaparak Gezende Barajındaki enerji
üretimini de artıracaktır.
EN ÇEVRECİ BARAJ
Ermenek Barajından üretilen yenilenebilir temiz enerji fosil yakıtlarından
karşılansaydı ortaya çıkaracağı CO2
gazı;
Linyit
: 1.540.000 ton CO2/yıl
Fuiloil
: 783.000 ton CO2 / yıl
Doğalgaz
: 480.000 ton CO2/ yıl
Ermenek Barajı, enerji temin maksadı ile yapılmıştır. Kurulu gücü 309 MW
olup, yıllık enerji üretimi 1.187 GWh’tır.
Yani yılda takriben 1.2 Milyar kWh elektrik üretecektir.
Sera Gazı tabiata salınmış olacaktı.
Bu baraj aynı zamanda mansabında
bulunan Gezende Barajının regülasyonu-
Ermenek Barajı ve HES ‘in temeli, 11
Mayıs 2002 tarihinde atılmış ve 5 Tem-
Su seviyesinin minimum kota gelmesini müteakiben santralde ıslak testlerin
de yapılarak ünitelerin 2011 Temmuzunda ticari işletmeye alınması planlanmaktadır.
Muhteşem sanat harikası baraj, 7 yıl
gibi kısa sürede tamamlanmıştır.
Barajın ihale bedeli takriben 540 milyon EURO olup, kredi ile yapılmıştır.
Keşif artışı olmadan tamamlanmıştır.
55.YIL ERMENEK BARAJI VE HES
Ermenek Barajı ve HES, Ermenek
Konsorsiyumu tarafından yapılmıştır.
5
Türkiye’den Haberler
Çevre ve Orman
Bakanlığı İl Müdürleri
Toplantısı
Çevre ve Orman İl Müdürleri
Toplantısı Çevre ve Orman Bakanı
Prof.Dr. Veysel EROĞLU’nun
katılımlarıyla 02 Kasım-06 Kasım
2009 tarihleri arasında Ankara’da
gerçekleştirildi.
Çevre ve Orman Bakanı Prof.Dr.
Veysel EROĞLU, 81 İlden Ankara’ya
gelen İl Çevre ve Orman Müdürlerine
hitaben yaptığı konuşmada “Bakanlık
olarak merkez ve taşra teşkilatımızla
el ele vererek daha temiz, daha yeşil
ve yaşanılabilir Türkiye’yi hep birlikte
çok çalışarak oluşturacağız” dedi.
“Web Tabanlı Orman
Yangın Yönetim
Sistemi” (e-devlet)
Dalında Birincilik
Ödülü Kazandı…
Bakanlığımız Orman Genel
Müdürlüğü’nün “Web Tabanlı Orman
Yangın Yönetim Sistemi”, Bilişim
Yıldızları e-Dönüşüm Yarışmasında
e-tr (e-devlet) dalında birincilik ödülü
almaya hak kazandı.
Örnek çözümleri iş dünyasıyla
6
tanıştırmayı ve e-dönüşüme
olan ilginin artmasını sağlamayı
hedefleyen, Bilişim Yıldızları
e-Dönüşüm Yarışması, 13 kişiden
oluşan Danışma Kurulu ile
konusunda uzman ve tecrübeli 30
kişiden oluşan Jüri Kurulu’nun
önderliğinde gerçekleştirildi. Jüri
değerlendirmesinin yanı sıra, halk
oylamasının da değerlendirmeye
alındığı Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm
Yarışması’nda Orman Genel
Müdürlüğü, “Web Tabanlı Orman
Yangın Yönetim Sistemi” ile e-tr
(e-devlet) dalında birincilik ödülüne
layık görüldü.
Yangına daha etkin ve kısa
sürede müdahale etmek, gerekli
organizasyonu sağlamak maksadıyla
GIS tabanlı olarak kurulan, mevcut
yolların, su kaynaklarının ve orman
durumunun işlendiği Yangın Yönetim
Sistemi ile tüm hava ve yer araçları
genel müdürlük ve yangına hassas
bölge müdürlüklerince izlenmektedir.
Bu şekilde yangında görevli bütün
hava ve yer araçları yakından
takip edilerek müdahale süreleri
kısaltılmakta ve araç kullanımından
önemli tasarruf sağlanmaktadır.
Birincilik ödülü, 18 Kasım 2009
Çarşamba günü düzenlenen ödül
merasiminde Orman Genel Müdür
Yardımcısı İsmail Belen tarafından
alındı.
TBMM 90. Yıl Ormanı
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu ve TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin Gölbaşı’nda
oluşturulan, ‘’TBMM 90. Yıl Ormanı’’
Fidan Dikim Merasimi’ne iştirak etti.
Konuşmasında, TBMM’nin
kuruluşundan bugüne kadar 11 bin
731 milletvekilinin vazife gördüğünü
belirten Bakan Eroğlu, alana bütün
milletvekilleri adına fidan dikildiğini
söyledi.
Ankara’da dünyaya gelen her bebek
için bir fidan dikildiğini de hatırlatan
Eroğlu; ‘’AOÇ’de her doğan bebek
için mutlaka bir fidan dikeceğiz. Bu
fidanlar, bebeklerle birlikte büyüyecek.
‘Bebek Ormanı’ uygulamasını bütün
Türkiye’ye yayacağız. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum. Geçmişte,
bizden önce yılda 117 milyon fidan
üretiliyordu ama şu anda biz 400
milyonu aştık. Hedefimiz yılda 500
milyon fidan üretmek”dedi
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin
konuşmasında, ağaçlandırma
seferberliğinin ne kadar önemli ve ülke
için hayati olduğunu yurt gezilerine
çıktığında çok daha iyi gördüğünü
kaydetti.
Seyahatlerini bazen karayoluyla
bazen de hava yoluyla yaptığını
anlatan Şahin, uçaktan kentlerin
etrafını incelediğini, özellikle İç
Anadolu’ya baktığında kendisinde
ağaçlandırma kampanyalarının daha da
hızlandırılması kanaatinin oluştuğunu
belirtti.
TBMM Başkanı Şahin, ‘’Ülkemizde
telaffuz edilen rakamların üzerinde
ağaç dikme kampanyalarının
artırılması hatta sadece Çevre ve
Orman Bakanlığı, Orman Genel
Müdürlüğünün değil, diğer kamu
kuruluşlarının da bu seferberlik
içerisine dahil edilmesi gerektiğini
düşünüyorum’’ diye konuştu.
Hatıra ormanının adını Çevre ve
Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu’nun kendisini merasime
daveti sırasında kararlaştırdıklarını
belirten Şahin; ‘’Tabii TBMM
sadece Ankara’nın meclisi değil,
81 vilayetimizin meclisi. Benim bir
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
önerim var, ‘90. Yıl Hatıra Ormanı’nı
81 vilayetimize yaygınlaştıralım.
O bakımından yaptığınız işin son
derece önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu kampanyanız AB sürecinde çevre
faslının açılmasını da kolaylaştırdı.
Bu faslın açılmasında bakanlığımızın
ve Orman Genel Müdürlüğümüzün
çok büyük payı var. O bakımdan
tebrik ediyorum. Bu kampanyaya
ben de yürekten destek veriyorum.
Milletvekili arkadaşlarım yoğun destek
veriyorlar. En büyük destekçinizim’’
dedi.
Konuşmaların ardından, TBMM
Başkanı Mehmet Ali Şahin, Çevre
ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu ile kendi fidanını dikti. Şahin
ve Eroğlu, daha sonra Büyük Önder
Atatürk adına dikilen fidana can suyu
verdi.
75 Adet Hidroelektrik
Santralin Temeli Atıldı
Çevre ve Orman Bakanı Prof.
Dr. Veysel Eroğlu, DSİ Genel
Müdürlüğünde 24.11.2009 tarihinde
düzenlenen, çeşitli illerdeki 75 adet
hidroelektrik santralin (HES) temel
atma merasimine iştirak etti.
Merasimde konuşan Eroğlu, temeli
atılacak 75 adet HES’in “dev yatırım’’
olduğunu ifade ederek, “2 milyar
dolarlık yatırım, yaklaşık 3 milyar TL.
Dile kolay, nereden nereye...’’ dedi.
Hükümetin çalışmaları hakkında görsel
materyaller eşliğinde bilgi veren Bakan
Eroğlu, ekonomi, eğitim, ulaşım,
turizm, enerji, tarım ve hayvancılık
alanlarında yapılan çalışmaları anlattı.
“Biraz izan ve insaf sahibi
olmalarını bekliyoruz’’ diyen Eroğlu,
Bakanlığının içme suyu, katı atık ve
atık su için hazırlanan eylem planlarına
da değindi.
Aralık ayında muhtemelen AB’ye
üyelik süreci çerçevesinde, “Çevre’’
faslının açılacağını ifade eden Bakan
Eroğlu, çevre izin lisanslarının 1 Ocak
2010’dan itibaren elektronik ortamda
verilmeye başlanacağını söyledi.
Bugüne kadar 1. 586 HES
projesinin ilan edildiğini, 1. 553’üne
başvurulduğunu belirten Çevre ve
Orman Bakanı Eroğlu, “Bunlar
tamamlandığında yılda takriben 70
milyar kilovat/saat elektrik üretimi
yapılacak. Bu ülkede barajların,
göletlerin yapılması bir mecburiyettir.
Buna kimse itiraz edemez. Kış
aylarında barajlarda, göletlerde
biriktirilen su kentlere veriliyor.
Istranca Barajları, Melen Projesi
yapılmasaydı İstanbul’a bugün su nasıl
verilecekti?’’ diye konuştu.
HES ihalesi alan bazı firmaların işini
usulsüz yaptığını söyleyen Eroğlu, bu
firmaların toparlanmazlarsa,evraklarına
el konularak, defterlerinin apatılacağını
da belirtti.
Merasimde bir konuşma yapan
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu
(EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, EPDK
tarafından lisanslandırılan 75 adet
HES’in yatırım gelişmelerinin
izleneceğini ifade etti.
Santrallerin toplam bin 600 megavat
kurulu güce ve yıllık 5 milyar 280
milyon kilovat/saat elektrik üretimine
sahip olacağını anlatan Köktaş, şöyle
konuştu:
“Rüzgar kurulu gücümüzün 20 bin
megavat, jeotermal kurulu gücümüzün
ise 600 megavat mertebesine
çıkartılması da amaçlanmaktadır. Biz,
‘özel sektörün bu ülkeye daha fazla
yatırım yapması için ne yapmalıyız?’
sorusunun cevabına odaklanmış
durumdayız.
Bütün enerji yatırımlarını ziyaret
etmekteyiz. Böylece sürmekte olan
çalışmalar hakkında yerinde bilgi
alıp, ihtiyaç ve problemlere çözüm
getiriyoruz. Önümüzdeki süreçte
bugün temelleri atılan santrallere de bu
şekilde yerinde ziyaretler yapacağız.’’.
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Başkanı Hasan Ali
Çelik de enerjiye ilişkin yasaların
alt yapılarının hazırlandığını ve
çıkarıldığını belirtti.
HES’lerin sadece enerji üretiminde
kullanıldığının düşünülmemesi
gerektiğini ifade eden Çelik,
santrallerin bulundukları yerlerde
su kaynaklarının geliştirilmesine de
katkıda bulunduğunu söyledi.
DSİ Genel Müdürü Haydar
Koçaker ise Türkiye’nin teknik
olarak 216 milyar kilovat/saat
hesaplanan hidroelektrik enerjisinin,
ekonomik olarak değerlendirilebilir
potansiyelinin yıllık 130 milyar
kilovat-saat mertebesinde olduğunun
altını çizdi.
Koçaker, Türkiye’nin, hizmete
alınan tesislere rağmen hidroelektrik
potansiyelinin yüzde 40’ını
değerlendirebildiğini söyledi.
Konuşmaların ardından, Bakan
Eroğlu, diğer konuşmacılarla birlikte
görüntülü-canlı bağlantı yoluyla bazı
illerde HES’lerin temellerini attı.
Temel atma merasimine
konuşmacıların yanında Sayıştay
Başkanı Recai Akyel de iştirak etti.
Çanakkale Düzenli
Depolama Sahası
Hizmete Girdi
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı
SARIKAYA: “2008 ve 2012 yıllarını
içine alan eylem planı kapsamında,
2003 yılında 15 olan katı atık tesis
sayısının bugün 41’e yükseldi.”
7
Türkiye’den Haberler
Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı
Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya,
Çanakkale Bölgesel Katı Atık
Yönetim Projesi kapsamında inşa
edilen “Çanakkale Düzenli Depolama
Sahası’’nın açılış merasimine iştirak
etti.
Müsteşar, Sarıkaya, bu tesisin AB
standartlarında ve AB hibesiyle yapılan
ilk tesis olduğunu ifade ederek “Bugün
burada sıhhatli bir çocuk dünyaya
geldi. Artık görevimiz bu çocuğun
sıhhatli bir şekilde büyümesini
sağlamaktır’’ dedi.
Tesisin proje bedelinin 16 milyon 562
bin 265,10 avro olduğunu bildiren
Sarıkaya, bedelin yüzde 71,5’nin
AB’den hibeyle, kalan yüzde 28,5’lik
kısmının ise İller Bankası’ndan alınan
krediyle karşılandığını belirtti.
Sarıkaya şöyle konuştu:
“Belki bir gün tekrar bir araya
geldiğimiz zaman bu tesis metan
gazları çıkartacak, yenilenebilir
gazları yakmasıyla enerji elde
edeceğiz. Belki bir dahaki toplantıda
bu tesiste üretilen gazlarla ısınarak,
soğuk havada üşümeyeceğiz. Çöpten,
atıktan elde edilmiş olan metan
gazıyla ısınmış olacağız. Ülkemizde
şu an buna benzer düzenli depolama
alanı bulunan 41 tesis var. Ancak bu
tesisin şöyle bir özelliği var. Bu tesis
AB standartlarında ve AB hibesiyle
yapılan ilk tesistir. Bu bakımdan tesis,
ayrıcalıklı ve özel bir tesistir.’’
8
Katı atık yönetimi ve atıkların
durumunun herkes tarafından takip
edildiğini, 1994 yılında İstanbul
Ümraniye’de çöp kayması yaşandığını
hatırlatan Sarıkaya, bu olayda 40
vatandaşın hayatını kaybettiğini
hatırlattı.
Bu durumları tekrar yaşamak
istemediklerini, onun için “çok geç
kalınmış’’ bu konunun bitirilmesi
için Bakanlığın bir eylem planı
hazırladığını ifade eden Sarıkaya, 2008
ve 2012 yıllarını içine alan eylem planı
kapsamında, 2003 yılında 15 olan
katı atık tesis sayısının bugün 41’e
yükseldiğini söyledi.
2012 sonunda tesis sayısının 130
olacağını, atıkların yüzde 70’nin
düzenli depolama ve katı atık
tesislerinde bertaraf edileceğini
bildiren Sarıkaya, sözlerini şöyle
tamamladı:
“Tabi bizim bu tesislerin tümünü
AB fonlarından karşılamamız
mümkün değil. Bakanlığımızın, İller
Bankasının ve belediyelerin kendi öz
kaynaklarından yararlanarak bunlar
yapılacak. Ancak bunları yaparken biz
Bakanlık olarak bir tek şeyi prensip
edindik. O da, belediyelerin birlik
oluşturmalarıdır. Birlik oluşturan
ve birlik teşkil eden belediyelere
Bakanlığımız çevre finansman
fonundan yüzde 45’e kadar proje
finansman desteği veriyor. Biz bu
durumu tetikleyici bir unsur olarak
görüyoruz’’.
37. Tabiat Parkımız
Malatya’ da İlan
Edildi
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel EROĞLU’nun halkımızın
günübirlik ziyaretleri sırasında
yörelerinde bulunan bitki türlerini
tanıyarak doğa koruma bilincinin
geliştirilmesi gayesiyle 81 ile 81
Tabiat Parkı projesinin başlatılması
talimatına uygun olarak Doğa
Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğü, ülkemizin doğal ve
rekreasyonel kaynak değerlerine sahip
yörelerini, 2873 Sayılı Milli Parklar
Kanunu’na göre Tabiat Parkı olarak
tescillemekte ve planlayarak aziz
milletimizin hizmetine sunmaktadır.
Bu çerçevede 37. Tabiat Parkımız
Malatya İli Merkez ilçesi Ordüzü –
Pınarbaşı mevkiinde Merhum Cumhur
Başkanımız Turgut ÖZAL’ın adıyla
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel EROĞLU’nun Olur’ları ile ilan
edildi.
Turgut Özal Tabiat Parkı, 40 hektar
büyüklüğünde Malatya il merkezine
5 km mesafede ve 1000 metre
yüksekliktedir. Alanın merkeze yakın
olması sebebiyle Malatya halkı
özellikle yaz aylarında rekreasyon
ihtiyacını karşılamaktadır.
Sahada orman ve sulak alan ekositemi
hakimdir. Orman ekosistemini otsu
ve odunsu bitki türleri oluşturmakta
odunsu türlerden Karaçam, sedir,
badem, servi, karaağaç, dişbudak,
akasya, aylantus çok yıllık otsu
türlerden geven yayılış göstermektedir.
Sulak alan olarak sahanın içerisinde
DSİ tarafından yapılmış gölet
bulunmaktadır. Yabani hayvan
türlerinden tilki, tavşan, kirpi,
kapbumbağa, şahin, doğan, keklik
sığırcık bulunan alan Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce
37. Tabiat Parkı olarak Malatyalıların
hizmetine sunulmuştur.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Müdürü Selim Arpacı ve doğa gönüllüsü
İlyas Suran ile Göbek köyü yakınlarında
bulunan, Antep fıstığı ağaçlarını yerinde
inceledi, ölçümler yaptı. Ağaçların
topraktan bir metre yükseklikten
gövdelerinin çevresi ölçüldü. Ağaçlardan
birinin çevresinin 4 metre 90 santimetre,
DMİ Yüksek
Performanslı
Bilgisayar Sistemi ve
Kalibrasyon Merkezi
Hizmete Açıldı
diğerinin çevresinin ise 4 metre 53
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü Konferans
Salonu’nda düzenlenen merasimde,
meteorolojik verilerin hızlı elde
edilmesinde kullanılacak yüksek
performanslı bilgisayar ile
meteorolojik araçların kalibre edileceği
kalibrasyon merkezinin açılışını
gerçekleşti
Bakan Eroğlu, yaptığı konuşmada
Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü çalışmalarında kullanılmak
üzere saniyede 3.4 trilyon işlem yapan
bir bilgisayar sistemi kurulduğunu,
geçmişte kullanılan makinelerle
bir günde alınan sonucun artık
bir saatte alınacağını böylelikle
yüksek performanslı bilgisayarın
meteorolojinin gerçekleştirmeyi
planladığı, ‘’dünyada ilk on
meteoroloji teşkilatı arasına girme’’
hedefine ulaşmasında yardımcı
olacağını belirtti.
Bu cihazların özellikle orman
yangınlarına müdahalede kullanıldığını
anlatan Bakan Eroğlu, ‘’Öyle bir
noktadayız ki, ben de, Orman Genel
Müdürü de yangınlara müdahale
eden araçları odalarımızdan takip
edebiliyoruz. Bütün orman alanlarının
durumunu görebilecek teknolojiye
sahibiz’’ diye konuştu.
Orman yangınları ile ilgili erken uyarı
sisteminin bu yıl çok verimli çalıştığını
dile getiren Eroğlu, Türkiye’nin
Meteorolojinin de yardımıyla Akdeniz
havzasında yer alan ülkeler arasında
yanan alanın azlığı açısından çok iyi
durumda olduğunu kaydetti. ‘’Bunu
Meteorolojinin sağladığı erken
uyarı sistemine borçluyuz’’ diyen
Eroğlu, kurumun çalışmalarıyla gurur
duyduğunu ifade etti.
Açılışı yapılacak kalibrasyon
merkezine de değinen Eroğlu, ‘’Biz
santimetre olduğu belirlendi.
mühendisler iyi biliriz ki, ölçümde
kullanacağınız aletler kalibre
edilmemişse sonuçlar da yanlış olur.
Cihazlar ne kadar modern olursa olsun.
Bu nedenle bu kalibrasyon merkezini
çok önemsiyorum’’ dedi.
Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürü Mehmet Çağlar, “Açılışı
gerçekleştirilen yüksek performanslı
süper bilgisayarın bölgemizin en
yüksek kapasiteli sistemidir.”diyerek,
benzer sayısal modellerin çalıştırıldığı
Avrupa ölçeğinde ise büyüklük
ve kapasite açısından Fransa’da
kullanılan sistemden sonra ikinci
sırada geldiğini vurguladı. Genel
Müdür Çağlar; Bilgisayar sisteminin,
hava tahminlerinin yanı sıra, küresel
ısınma ve iklim değişikliği senaryoları,
hava kirliliği ve çevrenin korunması,
orman yangınlarının önlenmesi ve
izlenmesi, sürdürülebilir kalkınma ve
yenilenebilir enerji kaynakları gibi pek
çok konuda yapılacak araştırma ve
geliştirme çalışmaları için de oldukça
önemli bilgi ve ürünler sunacağını
ifade etti.
Meteorolojide doğru ölçümlere
ancak kalibre edilmiş cihazlarla
ulaşılabileceğini vurgulayan Çağlar,
‘’Dünya çapında bir kalibrasyon
merkezi kurduk. Diğer ülkelerde
kullanılan cihazlar ile sağlık gıda ve
tarım alanlarında kullanılan cihazlar da
burada kalibre edilebilecek’’ dedi.
Gaziantep’te Asırlık
İki Ağaç Bulundu
Gaziantep’te en az bin yaşında olduğu
tahmin edilen 2 fıstık ağacı bulundu.
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
(TTKD) Gaziantep Şube Başkanı İmam
Deliler, Antep fıstığı Araştırma Enstitüsü
Kıyı Günü ve Özel
Çevre Koruma
Bölgeleri Kıyı ve Deniz
Alanları Kullanım
İhtiyaçları Çalıştayı
İnsanlık tarihi boyunca en önemli
sosyal, ekonomik ve kültürel
faaliyetlere sahne olan kıyılar, aynı
zamanda binlerce yıldır insanların
yoğun bir biçimde yerleştiği alanlar
olarak dikkat çekiyor. İnsanlık tarihi
açısından bu kadar önemli olan, ancak
korunması ve temizliğine yeterince
ilgi gösterilmeyen kıyıların önemini
vurgulamak için Birleşmiş Milletler
Çevre Programı (UNEP), 2007 yılında
24 Ekim tarihini Kıyı Günü olarak
kabul etti. Akdeniz’e özgü bir gün olan
Kıyı Günü, o tarihten beri Türkiye’nin
de aralarında olduğu birçok ülkede
kutlanıyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı
teşkilatı tarafından 24 Ekim Kıyı
Günü olarak ilan edilmiştir. Bu
kapsamda 24-Ekim-2009 tarihinde
Datça’da gerçekleşitirilen Kıyı
Günü etkinlikleri ile beraber, 25Ekim-2009 tarihinde Kurumumuz
tarafından organize edilen Özel Çevre
Koruma Bölgeleri Kıyı ve Deniz
Alanları Kullanım İhtiyaçları çalıştayı
gerçekleştirlmiştir.Çalıştay Deniz
Ticaret Odası Marmaris Şubesi ile
ortaklaşa gerçekleştirildi.
9
Türkiye’den Haberler
Ambalajla İlgili
Kuruluşlar Plastik
Poşete Karşı Birleşti
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre
Yönetimi Genel Müdürlüğü
önderliğinde bir araya gelen, plastik
sanayicilerinden hipermarketlere
kadar ambalaj kullanımı ile ilgili tüm
kesimler çevreye zarar veren poşetlerin
kullanımının azaltılması için güçlerini
birleştirdi.
Çalışma kapsamında plastik poşetler
yerine file benzeri ambalajlara geri
dönülmesi, çevreye zararı olmayan
alternatiflere geçilmesi, plastik
poşetin paralı hale gelmesi gibi
seçenekler belirlendi. Çevre ve Orman
Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye
göre, Ambalaj Atıklarının Kontrolü
Yönetmeliği kapsamında oluşturulan
Taşıma Amaçlı Kullanılan Alışveriş
Poşetlerinin Kullanımının Azaltılması
Komisyonu Ankara’da bir araya geldi.
Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof.
Dr. Lütfi Akça başkanlığında yapılan
toplantıda komisyonun çalışmaları
hakkında bilgi verildi.
Kampanya düzenlenecek
Alışveriş poşeti kullanımının, çevresel
etkilerinin azaltılmasını amaçlayan
Komisyon, 30 Kasım’a kadar
10
çalışmalarını tamamlayarak, plastik
poşet kullanımının azaltılması için yol
haritasını ortaya koyacak. Ardından
bir yandan poşet kullanımının
azaltılması için gerekli düzenlemeler
yapılırken, bir yandan ülke genelinde
yeni uygulamanın yerleştirilmesi için
kampanya düzenlenecek. 20-25 bin
ton plastik alışveriş poşeti kullanımı
olduğunu belirleyen Komisyon, dünya
uygulamalarını da araştırarak çeşitli
seçenekler üzerinde çalışmaya başladı.
Fileye dönüş mümkün
Komisyon’un raporu ile netleşecek
seçenekler içinde çevreye zararı en
aza indirilmiş, geri kazanımı mümkün
olan alternatif ambalajlara geçilmesi,
alışveriş poşetlerinin satışının
zorunlu hale getirilmesi, çok üzerinde
durulmamakla birlikte poşetlerin
kullanımının yasaklanması, eskiden
kullanılan file örneğinde olduğu
gibi tüketicinin alışverişe giderken
yanında bulunacak sürekli bir ambalaj
kullanması gibi örnekler bulunuyor.
Mevcut plastik poşetlerden, çevreye
ve insan sağlığına zararı olmayan
ambalajlara geçiş için yaşanacak
dönüşümde teşvik gerekeceğini
gündeme getiren sektör temsilcileri,
çalışma sonucunda vergi başta olmak
üzere bazı avantajlar sağlanmasını da
isteyecek.
Karacabey Ovakorusu
Ayı Barınağı
Osmanlı İmpatorluğundan günümüze
kadar gelen “Ayı Oynatıcılığı”nın
Türkiye’nin imajını kötü
etkilemesinden ve tutsak ayıların
çektikleri acılara bir son verilmesi
amacıyla Merkezi Londra’da bulunan
Dünya Hayvanları Koruma Örgütü
(WSPA), Şubat 1992 de “ Ayılara
Özgürlük” sloganı ile bir kampanya
başlattı.
WSPA-Libearty Türkiye’de,Mülga T.C
Orman Bakanlığı, Turizm Bakanlığı,
Uludağ Üniversitesi Veteriner
Fakültesi ve Türkiye Hayvanları
Koruma Derneği ile işbirliği içinde
ayı oynatılmasını ve ayıların doğal
ortamlarından uzaklaştırılmasını
önlemek üzere çalışmalara başladı. İlk
olarak da İstanbul Sarıyer’de bir gece
de 14 ayıya el konulmasıyla bu proje
başlamış oldu. Ele geçirilen ayılar
tüm sağlık problemleri giderildikten
sonra rehabilitasyon uygulamalarına
başlanmıştır. Bu uygulamanın amacı
insanlar tarafından çeşitli işkenceler
sonucunda evcilleştirilmiş olan
ayıları tekrar vahşileştirme ve diğer
ayılarla bir arada yaşamaya alıştırma
adaptasyonudur.
Proje 1995 yılında bitirilerek
Bursa İl Müdürlüğümüze bağlı
Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağına
taşınmıştır. Hayvanların Bakım ve
beslenmelerine sponsor olan Alman
Hayvanları Koruma Derneği olan
Pro-Animale ilgilenmektedir. Projenin
^
^
^
Çevre ve İnsan Aralık 2009
koordinasyonunu Pro-Animale ile
Bursa İl Çevre ve Orman Müdürlüğü
birlikte devam etmektedirler.
Bugün Ovakorusu Ayı Barınağında
Türkiye’nin çeşitli yerlerinden
toplanan 62 adet ayı, etrafı
elektroşok tesisatı bulunan
yaklaşık 10 Ha. ormanlık arazide
doğal şartlarda yaşamakta olup,
ülkemizdeki bu uygulama hayvan
korumacılar tarafından dünyadaki
en başarılı uygulama olarak örnek
gösterilmektedir.
Hatay’da Toplam 134
Kelebek Türü Var
İklim özellikleri ve bitki örtüsünün
çeşitliliği nedeniyle çok sayıda canlı
türüne ev sahipliği yapan Hatay’da,
son 5 yıl içinde 8 yeni kelebek türünün
gözlemlendiği bildirildi.
Antakya Kelebek Gözlem Topluluğu
Üyesi Ali Atahan, yeni gözlemlenen
ve kayıt altına alınanlarla birlikte
Hatay’da 134 kelebek türüne
rastlandığını söyledi.
Türkiye genelinde yaklaşık 360
kelebek türünün bulunduğunu,
bunların büyük çoğunluğunun
Hatay’da yer almasının ise yöre için
büyük bir avantaj olduğunu belirten
Atahan, şöyle devam etti: “Toros
Dağları sisteminin en güneyindeki
bölümü olan Amanos Dağları’nda
sürekli gözlemlerde bulunuyoruz.
Yaklaşık 2 bin metre yüksekliğinde
olan ve 251’i Türkiye’ye endemik
olmak üzere bin 580 farklı bitki
çeşidini barındıran önemli bir yer
olan bu dağlar, pek çok canlı türlerine
ev sahipliği yapıyor. Kelebek
Gözlem Topluluğu üyelerimiz, kent
genelinde ve Amanos Dağı’nda
incelemelerde bulunuyor. Geçtiğimiz
ay yapılan gözlemlerde bu bölgede,
Niğde ve Zonguldak Karaelmas
Üniversitelerinden iki öğretim üyesi,
Trakya’dan Doğu Karadeniz Bölgesine
kadar dağılım gösteren ve bu bölgede
bugüne kadar gözlemlenemeyen
Funda Zıpzıp Perisi (Coenonympha
Arcania) ile Batı Anadolu ile Akdeniz
Bölgesinde dağılım gösteren Lidya
Yalancı Cadısı (Pseudochazara
Lydia) türü kelebekleri gözlemledi.
Görülen bu iki kelebek türüyle birlikte
Hatay’da son 5 yılda 8 yeni kelebek
türünü gözlemlenmiş oldu.”
Kentte iklim özellikleri ve bitki
çeşitliliği nedeniyle her geçen
gün farklı canlı türlerinin bölgeye
geldiğini ifade eden Atahan, geçen
ay gözlemlenen iki kelebek türünün
yanı sıra son 5 yılda bölgede, Sultan
(Danaus chrysippus), Çift Kuyruklu
Paşa (Charaxes jasius), Balkan
Kaplanı (Tarucus balkanicus),
Akdeniz Zıpzıpı (Muschampia Proto),
Nostrodamus (Gegenes Nostrodamus)
ve Acem Zıpzıpı (Spialia Phlomidis)
gibi toplam 8 farklı kelebek türünü
gözlemlediklerini açıkladı. (aa)
Toroslara 100 Milyar
Sedir Tohumu
Ekilecek
Mersin’in Erdemli İlçesi’ne bağlı
Toros Köyü sedir ekim sahasında
düzenlenen ‘Toros Kozalak Toplama
Şöleni’ne Erdemli Kaymakamı
İbrahim Özefe, Orman Genel Müdürü
Osman Kahveci, Mersin Orman
Bölge Müdürü Mustafa Gözükara,
Orman işletme müdürleri, muhtarlar
ve köylüler katıldı. Şölende konuşan
Kahveci, sedir ağaçlarının önemini
anlattı.
Osman Kahveci, “Bu sene de 11
milyar sedir tohumunu toprakla
buluşturacağız. Bu faaliyetlerimizi
daha da arttıracağız. Sedir ağacından
yapılan kerestelerin bir küpü 600
lira. Sedir ağaçları sadece muhteşem
görüntüsü ile değil aynı zamanda
ekonomik yönden de çok aranan bir
türdür. İnşallah diktiğimiz fidanlar
ormana dönüşür ve buralar muhteşem
cennet alanları olur” dedi.
Türkiye’de 2009’da 1500 orman
yangını çıktığını hatırlatan Kahveci,
“Bu yangınlar sonucunda 4 bin
500 hektar ormanlık alanımız zarar
gördü. Geçtiğimiz yıllara oranla en
az yangının ve en az hasarın oluştuğu
bu yıl ki yangınların kontrol altına
alınmasında personellerimizin ve
ekiplerimizin erken müdahaleleri
büyük rol oynadı. Biz ormanlarımıza
büyük değer veriyoruz. Orman
yangınları ile mücadelede çok büyük
yol kat ettik. Gerektiği ve istendiği
zaman komşu ülkelerimize de yardıma
gidebiliriz” diye konuştu.
Orman Bölge Müdürü Mustafa
Gözükara ise, dünyada en
fazla Türkiye’de olan sedirin
Kahramanmaraş’tan Muğla’ya kadar
yüksek Toros Dağları’nda yer aldığını
belirtti. Konuşmaların ardından
Genel Müdür Osman Kahveci diğer
yetkililerle sedir ağacına çıkarak
kozalak topladı. (dha)
11
Çevre ve Orman Bakanlığı
2010 Yılı Bütçesi
TBMM Genel Kurulu’nda
Kabul Edildi
“Ülkemizi; berrak
akarsuları, temiz
toprağı ve havası,
masmavi deniz
ve gölleri, zengin
bitki ve hayvan
türlerine sahip
ormanları ve
tabii güzellikleri
ile sağlıklı bir
çevrede yaşıyor
olmanın huzurunu
duyan, yüzü gülen
mutlu insanların
yaşadığı diyara
dönüştürmek için
şevk ve heyecanla
çalışıyoruz.”
Ç
evre ve Orman Bakanlığı’nın 2010 Yılı Bütçesi, TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Genel
Kurul’da Bakanlığının 2010 Yılı Bütçesini sundu.
Bakan Eroğlu Yaptığı konuşmada: “Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı ve havası, masmavi deniz ve gölleri, zengin bitki ve hayvan türlerine sahip
ormanları ve tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen
mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için
şevk ve heyecanla çalışıyoruz.”dedi.
Bakanlık olarak misyonlarının, sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde “çevre, ormancılık ve su”
konularında çevrenin ve insan sağlığının korunarak
hayat standartlarının bütün canlılar bakımından artırılması maksadıyla çevrenin ve ormanların bütün
unsurlarının korunması, geliştirilmesi ve milletler
arası kıstaslara uygun bir yönetim anlayışını hakim kılmak olduğununu belirten Bakan Eroğlu:”Bu
doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde;var olan
kaynakların korunduğu ve alanlarının artırıldığı,
Gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı,
Biyolojik çeşitliliğin korunduğu, Tabii kaynakların
sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gözeten
bir anlayışla koruyarak kullanmayı en önemli
husus olarak kabul ediyoruz.
Dünyadaki çevre meselelerinin giderek artması,
toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya başlamıştır. Özellikle küresel ısınma, iklim
değişikliği ve tabii kaynakların
azalması kurumlara daha fazla
mesuliyet yüklemiştir. Bakanlık
olarak, önümüzdeki süreçte
üzerimize daha büyük yükler düşeceğinin idrakiyle
görevlerimizi hassasiyetle
yerine getirme gayreti
içindeyiz.
Prof. Dr. Veysel Eroğlu
12
Hukuk devletinin, kurallar üzerine inşa edilmiş süreçlerin işletilmesiyle hayat bulacağı idraki gereğince önce kurallar ve kıstaslar tarif edilmeli diyerek
bu güne kadar yapılması gerekip de henüz tamamlanmamış bir dizi kanuni ve idari düzenlemeyi peş
peşe hazırlayarak yürürlüğe girmesini sağladık ve
sağlamaya devam etmekteyiz.”dedi.
Çevre konuları, AB üyelik sürecindeki müzakerelerin en mühim unsurlarından biri olduğunu hatırlatan
Eroğlu:” Mevzuat uyum çalışmalarımızın yanında
uygulamaya dair gayretlerimiz ve saha üzerinde yürüttüğümüz görevlerimiz artarak sürdürülmektedir.
Ormanların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel
korunan alanlar, erozyon ve çölleşmeyle mücadele,
sulak alanlar, yaban hayatı, hava, su, toprak kirliliği
ve atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası sözleşme, karar, direktif ve programlara etkin
bir şekilde uyumlu olmaya azami dikkat gösterilmektedir.
Ormancılık yönetimi anlayışında köklü değişimler
başlatılmıştır. Orman halk ilişkilerinin iyileştirilmesine özel ehemmiyet gösterilmiştir. Halkımıza orman sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmıştır.
Orman varlığımızın nicelik ve nitelik olarak artırıl-
Çevre ve İnsan Aralık 2009
masına yönelik ağaçlandırma, erozyonla
mücadele ve bozuk ormanların ıslahı çalışmaları 58. ve 59. Hükümetler döneminden önceki 10 yılın ortalamasına göre 2,5
kat arttırılmıştır.
Sayın Başbakanımızın himayelerinde
2008–2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma seferberliği ile alakalı çalışmalarımız artan bir hız ve hacimde sürdürülmektedir. Fidan üretimi de bu faaliyetlere
paralel olarak 5 kat arttırılmıştır.
Özel Ağaçlandırmanın önündeki engeller
kaldırılarak, bu sahadaki çalışmalar teşvik edilmiş ve böylece özel ağaçlandırma
miktarı 5 kat artırılmıştır.” Dedi
73’nün atık sularını arıtmaktır’’ dedi.
81 ile hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulduğunu, illere ait ölçümlerin 24 saat
süreyle internet üzerinden izlendiğine
işarete eden Eroğlu, “Hava kalitesi ölçüm
ağını genişletiyoruz. Hava kirliliğiyle
mücadele için 8 temiz hava merkezi kurulacaktır’’ diye konuştu.
Bakan Eroğlu, çevre denetimlerinin arttırıldığını, bu yıl içinde yapılan toplam 8
bin 189 denetimde 14 milyon 543 bin 225
lira idari para cezası kesildiğini belirtti.
Çevre ve Orman Bakanlığınca yürütülen
faaliyetleri konu başlıkları altında daha
teferruatlı olarak anlatan Bakan Eroğlu
özetle şu konulara değindi.
Katı atık yönteminde büyük ilerleme
sağlandığını, 2003 yılında 15 olan katı
atık düzenli depolama tesis sayısını 41’e
çıkarttıklarını, yılsonu hedefinin 53 olduğunu kaydederek, şu an 32 milyon kişiye
hizmet götürüldüğünü söyledi. Eroğlu,
Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar tesis sayısının 130, hizmet verilmesi
planlanan nüfusun ise 57,5 milyona ulaşacağını ifade etti.
Eroğlu, 110 belediyede 4,5 milyon kişinin ambalaj atığının kaynağında ayrı ayrı
depolandığını belirterek, ambalaj atığı
toplama, ayırma ve geri dönüşüm tesis
sayısının 250 olan 2009 hedefinin aşılarak 309’a alıştığını anlattı. Eroğlu, 2003
yılında 130 bin ton ambalaj atığının geri
kazanılarak kayıt altına alındığını, 2009
yılında ise bu rakamın 2 milyon tona çıktığını bildirdi.
Atık suları arıtılan belediye sayısının 2003
yılında 278 iken bu yıl 452’e ulaştığına
işarete eden Eroğlu, “Hedefimiz 2010
yılında toplam belediye nüfusunun yüzde
“Balık çiftliklerini açık denizlere taşıyoruz’’ diyen Eroğlu, çiftliklerin yüzde
88’inin uygun alanlara taşındığını; kalan
yüzde 12’sinin ise kiralama veya yargılama sürecinin neticesinin beklendiğini,
yükümlülüklerini yerine getirmeyenler
için cezai işlemlerin uygulandığını kaydetti.
Türkiye’de mavi bayraklı plaj sayısının
arttığını, 2003 yılında 139 olan mavi bayraklı plajın bu yıl 286’ya çıktığını belirten Eroğlu, AB ile uyumlu bir çevresel
gürültü yönetmeliği çıkarıldığını, 20092020 yıllarını kapsayan “çevresel gürültü
eylem planı’’ hazırlandığını, ayrıca 11’i
büyükşehir olmak üzere 67 belediyeye
yetki devrinin gerçekleştirildiğine dikkati
çekti.
Eroğlu, AB ile yürütülen müzakerelere
işaret ederek, çevre faslının bu yılsonu
ya da gelecek yılın başında müzakerelere
açılmasının hedeflendiğini söyledi.
Bakan Eroğlu, çevre düzeni planlarının
hazırlanmasına hız verildiğini, 2011 yılında Türkiye’nin yüzde 77’sinin üst ölçekli Çevre Düzeni
Planı’nın tamamlanmış olacağına işaret
etti. Eroğlu, 2010 yılında 14 özel çevre
koruma bölgesinde 287 proje ve faaliyet
gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini ifade
etti.
Devlet
Meteoroloji
İşleri
Genel
Müdürlüğü’nün ülke genelinde 450’ye
yakın noktada yaptığı yer ve atmosfer
gözlemleriyle yüzde 90’lara varan isabet oranının yakalandığına dikkati çeken
Eroğlu, kısa süreli hava tahminleri ve
erken uyarı için Ankara, İstanbul, Zonguldak ve Balıkesir’de kurulu bulunan
4 meteoroloji radarına ilave olarak Antalya, İzmir, Muğla, Adana, Trabzon ve
Samsun’da olmak üzere 6 radar daha kurulacağını söyledi. Günde 2 milyon insanın web sitesinden hava tahminlerini izlediğini belirten Eroğlu, “Ülke genelinde
ölçümlerimizi yaygınlaştırmak için 200
otomatik meteoroloji gözlem istasyonu
kurulacak’’ dedi.
GAP Eylem Planı
Çevre ve Orman Bakanı Eroğlu,
Türkiye’de 5,3 milyon hektar alanın sulandığını, bu yılsonu itibariyle işletmeye
açılan 172 HES projesinin toplam kurulu gücünün 14 bin megavat olup, elektrik üretim kapasitesinin yılda ortalama
49 milyar kilovatsaat olacağını kaydetti.
Eroğlu, “Bu değer toplam hidroelektrik potansiyelinin ancak yüzde 40’ıdır’’
dedi.
13
Çevre ve Orman Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi
Halen 27 şehrin içme-kullanma ve sanayi
suyu projesinin yatırım programında yer
aldığını, bu projeler tamamlandığında
yılda toplam 3 milyar metreküp ilave su
temin edileceğini kaydeden Eroğlu, şöyle konuştu: “Böylece işletmede olanlarla
birlikte temin edilen içme kullanma suyu
miktarı 5,7 milyar metreküpe ulaşacak.
297 taşkın koruma tesisini vatandaşımızın hizmetine sunduk. 2009 yılı yatırım
programında 10 baraj, 17 büyük sulama
tesisi, 9 içme suyu tesisi, 218 küçük su
işleri projesi olmak üzere toplam 254 tesis tamamlanmış olacak. DSİ tarafından
2003 yılından beri 588 tesis tamamlanarak hizmete alınmıştır.’’
Eroğlu, GAP Eylem Planı ile 2013 yılında ekonomik olarak sulanabilir alan olan
toplam 1 milyon 58 bin hektar arazinin
tamamının sulamaya açılmasının hedeflendiğine işaret ederek, DSİ’nin 2010 yılı
ödenekleriyle 332 tesisin bitirilmesinin
planlandığını söyledi.
754 yangın çıkmış, zarar gören alan miktarı 4 bin 652 hektar, yangın başına düşen
ortalama yanan alan miktarı 2,6 hektar
olmuştur’’ dedi.
Orman Varlığımız Artıyor
Orman varlığının arttığını, 1973 yılında
20,2 milyon olan varlığın 2008 yılı sonu
itibariyle 21,2 milyon hektara ulaştığını,
kent ormanları kurmaya devam ettiklerini
belirten Bakan Eroğlu, “Akdeniz ülkeleri
arasında orman yangınlarında en başarılı
ülkeyiz. Son 6 yıllık periyotta yangın sayısı artmasına karşılık yanan alan miktarı
azalmıştır. 1 Kasım 2009 itibariyle bin
Ormanları 24 saat gözetlediklerini, yangına hassas bölgelerde yangının daha kısa
sürede tespit edilmesi amacıyla 27 gözetleme kulesine 64 kamera yerleştirilerek
ormanların gözetlenmesine başlandığını
bildiren Eroğlu, “Ben de odamdan izleyebiliyorum. Bu sistemi başka ülkelerden
de kurmak için talep alıyoruz. Bu sistem
2008 yılında ödül aldı’’ dedi.
TBMM Genel Kurulu’nda, Çevre ve Orman Bakanlığının 2010 yılı bütçesi kabul
edildi.
Çevre ve Orman Bakanlığının yanı sıra
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı
bütçeleri de kabul edildi.
Hava Tahmin Çalışma Grubu
14. Genel Kurul Toplantısı
U
luslararası bir kuruluş olarak kısa
vadeli sayısal hava
tahmini konusunda çalışma
ve araştırma yapan, ülkemizin de 1 Ocak 2008 tarihinde katıldığı ALADIN’ın
14. Genel Kurul toplantısı,
17 ülke ve uluslararası kuruluşun katılımıyla 12-13
Kasım 2009 tarihlerinde
İstanbul’da yapıldı.
Genel Kurul Başkanı Dr.
Henri MALCORPS’un açılış konuşmasıyla başlayan
toplantıda, Genel Müdürümüz Sayın Mehmet ÇAĞ-
14
LAR, Türkiye’nin bölgesel,
ekonomik ve stratejik öneminden bahsederek, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğünde başta sayısal hava tahmini olmak
üzere, yapılan çalışma ve
yatırımlar konusunda katılımcılara bilgi verdi.
İki gün süren toplantıda,
ALADIN’in 2010 bütçesi,
2010’dan itibaren 4 yıllık
teknik ve stratejik planı ve
2010 yılında yenilecek Mutabakat Metni konusunda
görüşme ve müzakereler
yapıldı.
Hava Tahmin Çalışma Grubu ALADIN’in
14. Genel Kurul Toplantısı 12-13 Kasım
tarihleri arasında 17 Ülkenin Genel Müdür ve
temsilcilerinin katılımı ile İstanbul’da yapıldı.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
AB Katılım
Müzakerelerinde Çevre
Faslı Açıldı
T
tutulduğunu söyleyen Eroğlu, kış
mevsimine rağmen hava kalitesinin standartlara uygun olduğunu
belirtti.
Konferans’ta Türkiye’yi Devlet Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu ile Çevre ve
Orman Bakanı Prof. Dr. Veysel
Eroğlu temsil etti.
Türkiye’nin katı atıkların toplanması, su havzalarının korunması
ve deniz temizliğinde de önemli
adımlar atığını söyleyen Bakan
Eroğlu, “Şu anda Türkiye’de
300’den fazla plaj ve marinada
mavi bayrak dalgalanmaktadır”
dedi.
ürkiye’nin AB katılım
müzakerelerinde
çevre
faslı, Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen “AB
Konseyi Hükümetlerarası Katılım Konferansı”yla açıldı.
Çevre faslının müzakerelere açılmasının ardından düzenlenen ortak basın toplantısında konuşan
Çevre ve Orman Bakanı Prof. Dr.
Veysel Eroğlu, Türkiye’nin çevre
faslını müzakerelere açabilmek
için çok önemli reformlar yaptığını belirterek, özellikle hava kirliliğiyle mücadelede çok önemli
mesafe alındığını anlattı.
Prof. Dr.
Veysel Eroğlu:
“Türkiye’nin
çevre faslını
müzakerelere
açabilmek için çok
Türkiye’de bugün 116 noktadaki
önemli reformlar otomatik ölçüm istasyonlarıyla
yaptık”
hava kalitesinin kontrol altında
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci
Egemen Bağış da, Türkiye’nin
AB katılım müzakerelerinin iki
taraf için “kazan-kazan” özelliği
taşıdığını belirterek, “çevre faslının açılmış olmasının Brüksel
için Beyaz Noel güvencesi anlamına geldiğini” söyledi.
Bağış, çevre faslının açılması
için Türkiye’de 26 bakanlık ve
devlet kurumunun hazırlık çalışmasına katkıda bulunduğunu
anlatarak, “Bence dünya liderleri
Kopenhag’da (BM iklim konferansında) ortak bir anlayış sağlayamazken, Türkiye’nin kendi 26
kurumu yanında 27 AB üyesini
çevre faslının açılması için ikna
edebilmesi bir mucizedir” dedi.
Türkiye’nin kamu alımları, rekabet politikası, gıda güvenliği
ve veterinerlik, sosyal politika
ve istihdam, enerji ile eğitim ve
kültür başta olmak üzere diğer fasılların açılması için hazırlıklarını
yoğunlaştırdığını belirten Bağış,
AB’nin de bu fasılların açılması
için üzerine düşeni yapmasını istedi.
Bağış, Türkiye’nin gerekli hazırlıkları yapabilmesi için, “açılış
kriterleri konusunda AB üyelerinin henüz uzlaşma sağlamadığı
10 faslın bir an önce sonuçlandırılmasını da talep etti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise; Türkiye ve AB üyelerinin
büyük çoğunluğunun, iki taraf
arasındaki ilişkilerin stratejik
öneminin farkında olduğunu vurguladı. Birkaç üye dışında AB’nin
ezici çoğunluğunun, Türkiye’nin,
AB’nin küresel gücü ve etkinliğine ve küresel barışa yapacağı katkının da farkında olduğunu kaydeden Davutoğlu, “AB, bugün
ya da yarın stratejik karar aşamasına gelecek, ya Türkiye’nin
tüm artılarını görerek tek yanlı
deklarasyonlarla ve yaklaşımlarla
bu sürecin kötüye kullanılmasına izin vermeyecek ya da bizim
de istemediğimiz şekilde tüm bu
stratejik artıları gereksiz siyasi
endişelere ya da bir üye ülkenin
taleplerine kurban edecek” dedi.
15
Çevre ve Orman Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Dairesi Başkanlığı
Çevre Faslı
• Çevre Faslı Müzakere Sürecine ilişkin;
Çevre Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantısı 03-11 Nisan
2006,Çevre Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantısı 29 Mayıs-03
Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.
• Avrupa Komisyonu’nca hazırlanan ve Avrupa
Konseyi’nin görüş ve onayına sunulan “Çevre Faslı Tarama Sonu Raporu Taslağı” 02 Temmuz 2007 tarihinde
Dışişleri Bakanlığı’ndan alınmıştır.
• Taslak raporun son bölümünde yer verilen (iki) 2 adet
Açılış Kriteri Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin görüşüne sunulmuş ve Portekiz Dönem Başkanlığı’nın 03 Ekim 2007
tarihli mektubu ile Açılış Kriterlerinin onaylandığı Ülkemize bildirilmiştir.
• Çevre Faslı Açılış Kriterleri:
Ulusal, bölgesel ve yerel seviyede gerekli idari kapasitenin oluşturulması ve gereken finansal kaynaklar için
planlar da dahil olmak üzere, bu fasıldaki müktesebatın
iyi koordine edilmiş şekilde kademeli olarak uyumlaştırılmasına, uygulanmasına ve uygulamanın etkili hale getirilmesine yönelik, aşamaların ve zaman çizelgelerinin de
gösterildiği, kapsamlı bir strateji sunulması,
Türkiye’nin, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına
uygun olarak, ilgili çevre müktesebatının uygulanmasına
16
dair yükümlülüklerini yerine getirmesi, olarak belirlenmiştir.
1. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:
Yaklaşık 400 sayfalık hacimli ve 69 Avrupa Birliği Çevre
Mevzuatı için kurumsal yapı, uyum ve uygulama ve mali
analiz konularına ilişkin detay içeren ve Ulusal Mevzuatın
ne şekilde Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına uyumlu hale
getirileceğini, uygulanacağını ve uygulama için nasıl bir
kurumsal yapılanma oluşturulacağını belirleyen “Strateji
Belgesi” hazırlanmış olup, hazırlanan “Strateji Belgesi”
2009 Yılı Eylül Ayı sonunda Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir.
2. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:
İkinci Açılış Kriteri’nin karşılanması için AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına uygun olarak, Gümrük Birliği kapsamında kalan (beş) 5 adet Avrupa Birliği Çevre
Mevzuatından:
• 67/548/EEC sayılı Tehlikeli Kimyasallar Direktifi,
• 86/609/EEC sayılı Deney Hayvanları Direktifi,
• 94/62/EC sayılı Ambalaj ve Ambalaj Atıkları Direktifi,
• 98/70/EC sayılı Petrol ve Motorin Kalitesine İlişkin Direktif,
Çevre ve İnsan Aralık 2009
• 99/32/EEC sayılı Bazı Sıvı Yakıtların Kükürt İçeriğine İlişkin Direktif için
“Uygulama Notları” hazırlanmış ve
Avrupa Komisyonu’nun görüş ve değerlendirmesine sunulmuştur.
Avrupa Komisyonu tarafından ise
“Strateji Belgesi” ve “Uygulama
Notları” temel alınarak “Açılış Kriterleri Değerlendirme Raporu” hazırlanmış ve hazırlanan Rapor Avrupa Konseyi’ne iletilmiştir. Avrupa
Konseyi’nde yer alan Üye Ülkeler
tarafından “Açılış Kriterleri Değerlendirme Raporu” onaylanmıştır.
İsveç Dönem Başkanlığı tarafından
gönderilen davet mektubu ile Ülkemizden “Müzakere Pozisyon Belgesi” talep edilmiş ve 13 Kasım 2009
tarihinde “Nihai Müzakere Pozisyon
Belgesi” İsveç Dönem Başkanlığı’na
gönderilmiştir.
İsveç
Dönem
Başkanlığı’nda,
21 Aralık 2009 Pazartesi günü,
Belçika’nın Brüksel kentinde gerçekleştirilen ve Bakanımız Sayın Prof.
Dr. Veysel EROĞLU’nun da katılım
sağladığı “Hükümetlerarası Katılım
Konferansı”nda ise Çevre Faslının
resmen müzakerelere açıldığı ilan
edilmiştir.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında
Çevre Faslının müzakerelere açılması ile 33 fasıl içinde 12. Fasıl müzakerelere açılmış bulunmaktadır.
Çevre Faslının müzakerelere açılmasının ardından atılacak adımlar,
1. Açılış Kriterinin yerine getirilmesi
için, Bakanlığımızın genel koordinasyonunda ve ilgili tüm kurum ve kuruluşların katkıları ile hazırlanan Strateji
Belgesi ile uyumlu olacaktır.
Strateji Belgesi, Çevre Faslındaki müktesebatın kademeli olarak
uyumlaştırılmasına ve uygulanmasına yönelik aşamaları ve zaman çizelgelerini içermektedir.
Strateji Belgesi ayrıca; ulusal, bölgesel ve yerel seviyede gerekli idari ka-
pasitenin oluşturulması ve gereken
finansal kaynaklar için planları da
kapsamaktadır.
Stratejinin uygulanması sürecinde
de ilgili tüm kurum kuruluşlar ve paydaşlar ile işbirliği ve yoğun çalışma
devam edecektir. Bakanlığımız içinde de sistemli bir şekilde, gerek her
bir sektör bazında gerekse de faslın
bütününe ilişkin sürecin işleyişi düzenli olarak takip edilecektir.
maliyetler) bulunulmasını gerektirecektir.
Daha temiz ve yüksek standartlara
sahip bir çevreye ulaşmak zaman
alacaktır. Yatırımların maliyetinin yüksek olması nedeni ile de yatırımlar
zamana yayılacak ve özellikle altyapının tamamlanması için belli alanlarda üyelikten sonraki dönem için
geçiş süreleri talebi olacaktır.
Çevre Faslının açılması ile:
Ayrıca, halen devam etmekte ve/
veya yeni önerilecek projeler ile geri
kalan Çevre Müktesebatının uyumlaştırılmasına ve etkin bir şekilde
uygulanmasına yönelik çalışmalar
sürdürülecektir.
• Kamu sağlığını ve çevreyi korumak
maksadıyla, deniz, göl ve nehirlerimize daha yüksek kalite standartları
getirilecektir.
Çevre Faslının müzakerelere açılması ve bu kapsamda Topluluk Müktesebatına uyum sağlanması halkımızın yaşam kalitesinin artırılması
yönünde önemli adımlar atılmasını
sağlayacaktır.
• Atık suları arıtan belediye sayısı artacaktır.
Topluluğun Çevre Mevzuatı:
• yatay mevzuat (ÇED, çevresel bilgiye erişim, iklim değişikliği),
• hava kalitesi,
• su kalitesi,
• atık yönetimi,
• doğa koruma,
• kimyasallar yönetimi
• endüstriyel kirlilik kontrolü ve risk
yönetimi,
• gürültü yönetimi,
başlıklarından oluşmaktadır.
Türkiye; “27 No’lu Çevre” müzakere
başlığı altındaki Topluluk Müktesebatının üstlenilmesi sürecinde, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının tümünü uyumlaştırmak ve uygulamak ile
yükümlüdür. Müzakere edilecek tek
husus ise, uygulama takvimi ve geçiş süreleridir.
Topluluk Müktesebatına uyum, birçok sektör için önemli yatırımlarda
(teknolojik, altyapı yatırımları, işletme
maliyetleri ve kurumsal yapılanmada
yönetimsel değişikliklerden doğan
• Deniz ve kıyılarda yapılan çalışmalar turizmin gelişmesini sağlayacaktır.
• Atıkların düzenli depolanması ile
geri dönüşüme ağırlık verilerek ülke
ekonomisine katkı sağlanacaktır.
• İnsan sağlığı ve çevre açısında
risk oluşturan düzensiz depolama
sahaları kapatılacak veya rehabilite
edilecektir.
• Halen 81 ilde kurulu bulunan 116
adet hava kalitesi ölçüm istasyonuna
ilaveler yapılacaktır.
Ayrıca değişik bölgelerde kurulacak
temiz hava merkezleri ile hava kalitesi ölçüm ağı genişletilecektir.
• Biyolojik çeşitlilik korunacak ve
eko-turizm yaygınlaşacaktır.
• Toplam kalite standartları ve enerji
verimliliği uygulamaları ile sanayide üretim verimliliği artacak, ihracat
daha da gelişecektir.
• Proje paketi hazırlama, hizmet ve
mal alımı ve inşaat ihalelerinin sayısı
artacak, bu durum özel sektör için
istihdam ve ticaret ortamı sağlayacaktır.
• Özel sektörün doğrudan yararlanabileceği ve araştırma ve geliştirme
faaliyetlerini hızlandıracak yenilikçi
çevre fonlarının kullanımı artacaktır.
17
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı
07–18 Aralık
2009 tarihleri
arasında
Danimarka’nın
Kopenhag
kentinde
düzenlenen
BM İklim
Zirvesine,
8000’i ülke
temsilcisi,
20000 Sivil
Toplum
Kuruluşu
temsilcisi,
2000’i ise
gözlemci
olmak üzere
yaklaşık
30.000 kişi
katılım
sağlamıştır.
İ
klim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını azaltmak ve küresel iklim sistemini
korumayı amaçlayan Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesini (BMİDÇS) hukuki
olarak daha bağlayıcı hale getirmek amacıyla oluşturulan Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi
2012 yılında sona ermektedir.
Bu itibarla; uluslararası toplum, 2012 sonrası uluslar
arası iklim rejimine yönelik çalışmalara hız vermiştir.
Bunun ilk adımı 2007 yılında BMİDÇS 13. Taraflar
Konferansının düzenlendiği Bali adasında atılmıştır.
Bu konferans sonucunda tüm taraflarca benimsenen
ve 2012 sonrası iklim rejimin kapsamı, yöntemi ve
takvimini içeren Bali Eylem Planı ile yola devam
edilmesine karar verilmiştir. Bali Eylem Planı ile
2012 sonrası iklim rejimine yönelik çalışmalar başlamış ve Kopenhag’da düzenlenecek BMİDÇS 15.
Taraflar Konferansında nihai hale gelmesi hedeflenmiştir. Bali’den Kopenhag’ a kadar iklim değişikliği
müzakereleri, Sözleşme ve Protokol altında oluşturulan geçici çalışma grupları ile yürütülmüştür.
Kopenhag’daki müzakerelerde, alt çalışma gruplarına ait müzakere metinlerine son şekli verilerek, karar devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı liderler
zirvesine bırakılmıştır.
07–18 Aralık 2009 tarihleri arasında Danimarka’nın
Kopenhag kentinde düzenlenen BM İklim Zirvesine, yaklaşık 30.000 (yaklaşık 8000’i ülke temsilcisi,
20000 Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi ve 2000 göz-
lemci) kişi katılım sağlamıştır.
Ülkemiz de Çevre ve Orman Bakanı Prof.Dr.Veysel
EROĞLU başkanlığında, ilgili kamu kurumları, üniversiteler, iş dünyası, yerel yönetimler ve sivil toplum
kuruluşlarından oluşan 115 kişilik bir heyet ile katılım
sağlamıştır. Ayrıca, TBMM Çevre Komisyonu başkanı ve dört milletvekilimiz de toplantıya katılmışlardır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üst düzeyin katıldığı
toplantıda konuşma yapmıştır. Diğer taraftan, açılışını Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof.
Dr. Hasan Z. SARIKAYA’nın yaptığı, “Türkiye’nin
İklim Stratejisi” başlıklı yan etkinlik yapmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı ve ilgili kurum temsilcilerimizin aktif katılım sağladığı toplantılarda, 2001
yılında Marakeş’te yapılan 7. Taraflar Konferansında
alınan 26/CP.7 kararı ile ülkemizin diğer EK-1 ülkelerinden farklı olarak, gelişmekte olan bir ülke olduğu,
Ülkemizin “gelişmekte olan” ülkeler içine dahil edilerek bu ülkelerin talep ettiği kapasite geliştirme,
adaptasyon, teknoloji transferi, ormansızlaşma ve orman alanlarının bozulması (REED) neticesinde artan
emisyonların azaltılması alanlarındaki mali yardımlardan faydalanmak istediği,
Kyoto Protokolü sonrası iklim rejiminin en önemli
konusu olan finansman konusunda ise BMİDÇS gereği finansman yükümlülüğünün EK-II ülkelerinde
olduğu vurgulanarak, ülkemizin hızla sanayileşmekte olan bir ülke olduğu ve finansman yükümlüğünün
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL : “Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde,
paylarına düşen görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üstlenmelidirler.”
C
umhurbaşkanı Abdullah GÜL, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda
yaptığı konuşmada; “Küresel sorunlar küresel
çözümler gerektirmektedir. Bu işbirliği yaklaşımı
çerçevesinde, geçtiğimiz iki yıl boyunca önemli
ilerlemeler kaydedilmiştir. dedi”
Bali’de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’nin tam, etkili ve sürdürülebilir bir biçimde uygulanmasını sağlayacak,
18
uzun vadeli bir işbirliği çerçevesini oluşturmak
üzere, bir eylem planı benimsendiğini ve artık
eyleme geçme zamanı geldiğini belirten Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Türkiye, Kopenhag
Konferansı’nda kapsamlı bir belge oluşturulması
gerektiği görüşündedir. Kopenhag’taki asıl amacımız Sözleşme’nin ortak fakat farklılaştırılmış
sorumluluklar ilkesi temelinde, adil, hakça ve
etkin bir anlaşmaya varılması olmalıdır. Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde, paylarına düşen
görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üst-
Çevre ve İnsan Aralık 2009
(uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji
transferi ve tarımsal faaliyetler konularının
finansmanı) olmadığı,
2012 sonrası sera gazı azaltım yükümlülüğü ile ilgili olarak 26/CP.7 kararı hatırlatılmış ve yeni dönemde de (2012 sonrası)
sera gazı azaltım veya sınırlama yükümlüğü alamayacağı, önemle vurgulanmıştır.
Bu bildirimlerin yapıldığı toplantıların sonunda oluşturulan temel metinlerde; Türkiye, Kyoto Protokolünün EK-B listesinde
yer almamış ve 26/CP.7 kararı kayda geçirilmiştir. 2010 yılında yapılacak müzakerelerde alt çalışma gruplarında oluşturulan
bu metinler dikkate alınacaktır.
Kopenhag’da düzenlen BM iklim zirvesinin son üç gününe katılan 100’ü aşkın devlet ve hükümet başkanları bir araya gelerek
bu zirvede iklim değişikliği ile mücadelede 2012 sonrası politikaların yol haritasını
belirlemek üzere hazırladıkları “Kopenhag
Mutabakatı” metnini genel kurula getirmişlerdir. Yasal bağlayıcı bulunmayan ve
daha çok “uzlaşı” ve “yol haritası” niteliği
taşıyan “KOPENHAG MUTABAKAT”
metninde özetle;.
•Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin (IPCC) 4. Değerlendirme Raporuna
atıf yapılarak atmosferdeki sera gazı emisyonlarını durdurmak üzere küresel sıcaklığın 2 0C nin altında tutulmasını,
•Bilim ve eşitlik temelinde önlemler alınmasına ve bu amaçla gelişmekte olan ülkelerin sosyal ve ekonomik kalkınması ve
yoksullukla mücadelesi birincil ve öncelikli olmak üzere sürdürülebilir kalkınma
için düşük emisyonlu kalkınma stratejinin
zaruri olmasını,
•İklim Değişikliğinin olumsuz etkilerine
uyum sağlanmasının tüm ülkelerin ihtiyacı olduğuna vurgu yapılarak, özellikle az
gelişmiş ülkeler, küçük ada devletleri ve
Afrika’nın iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin azaltılması için bu ülkelerde
yapılacak uyuma yönelik eylemlerin desteklenmesine ve gelişmiş ülkelerin yeterli,
öngörülebilir ve sürdürülebilir biçimde bu
ülkelere finansman, teknoloji ve kapasite
geliştirme imkanı sağlamasını,
•Bu karar kağıdına ilaveli 1. Tabloya göre
Sözleşmenin EK-1 ülkelerinin 2020 yılına kadarki sera gazı azaltım hedeflerini
31 Ocak 2010 tarihine kadar sekretaryaya
göndermelerine; Kyoto Protokolüne taraf
olan EK-1 ülkelerinin, bu Protokol ile
başlatılan azatım hedeflerinin daha da ilerisindeki (ötesindeki ) emisyon azaltım hedeflerini bildirmelerine; gelişmiş ülkelerin
sera gazı azaltım hedeflerinin ve sağladıkları finansmanın ölçülebilir, raporlanabilir
ve sağlanabilir olmasını,
•Sözleşmenin Ek-1 inde yer almayan ülkelerin ise azaltım hedeflerini bu karar kağıdına ilaveli 2. Tabloya göre 31 Ocak 2010
tarihine kadar sekretaryaya bildirmelerine,
az gelişmiş ülkeler ve küçük ada devletlerinin gönüllü azatlımlar yapmalarını,
•Gelişmekte olan ülkelerin yapmayı tasarladığı azaltım eylemlerini ulusal bildirimlerle emisyon envanterlerini ise ulusal
envanter raporları ile her iki yılda bir Sekretarya ya göndermelerine, gelişmekte olan
ülkelerin Ulusal Uygun Azaltım Eylemleri (NAMAs) için uluslar arası finansman
desteği sağlanmasını,
lenmelidirler. Ülkem, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin
raporunda da belirtildiği üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı en savunmasız bölgelerden biri olarak tanımlanan, Doğu
Akdeniz Havzasında bulunmaktadır. Bu durum, ekonomimize ilave
mali yük getirecek şekilde, kapsamlı uyum eylemleri almamız gerektiği gerçeğini beraberinde getirmektedir.”dedi
•Gelişmekte olan ülkelerdeki ormanlaştırma faaliyetlerinin gelişmiş ülkeler tarafından desteklenmesine ve az emisyonlu
gelişmekte olan ülkelere teşvik sağlanmasını,
•Gelişmiş ülkelerin öncelikle Küçük Ada
Devletleri, Afrika ve Az gelişmiş ülkelere uyum ve azaltım amacıyla 2010–2012
periyodunda 30 milyar dolar, 2012–2020
arsında yıllık 100 milyar dolarlık fonu harekete geçirmesini,
•Gelişmekte olan ülkeleri uyum, “REDD
plus”, uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi konularında desteklemek üzere yeni Kopenhag Yeşil Çevre Fonu’nun
oluşturulmasına, bu fonun yönetiminde
gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin eşit olarak temsil edilmesini,
•Bu uzlaşının ifasının değerlendirme sürecinin 2015 yılına kadar sürdürülmesi, hususlarını içermektedir.
Bu “KOPENHAG MUTABAKAT” metninin önümüzdeki dönemde bağlayıcı bir
anlaşmaya dönüşmesi beklenmektedir.
Bu bağlamda, ülkemizin; özel durumunu teyit eden 26/CP.7 kararı çerçevesinde
müzakerelerini sürdürmesi, envanter ve
projeksiyon çalışmalarını güncelleştirmesi
ve eylem planı çalışmalarını tamamlaması, uyum, kapasite geliştirme ve teknoloji transferi fonlarından faydalanılması
yönünde girişimlerini sürdürmesi, düşük
karbonlu ekonomiye geçiş sürecine yönelik çalışmalarını başlatması önem arz etmektedir.
Ayrıca, kapsamlı ağaçlandırma faaliyetleri ve orman kayıplarının
kontrol altına alınması yoluyla, yutak alanlarımızın arttırılmasına
çalışmakta olduklarını ve 2008-2013 yılları arasındaki dönemde,
2.3 milyon hektarlık alanın ağaçlandırılması yolundaki iddialı hedeflerinin hayata geçirilmekte olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı GÜL; “Bu çabalarımızı ivme kazandırarak arttırmak amacın-
Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadele yolunda birçok önemli
adımlar atıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Örneğin, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını ve enerji verimliliğini teşvik ediyoruz. Bu alanlarda gerekli yasaları çıkarttık.
Ülke genelinde kentlerde doğal gaz ile ısınmaya ve düşük karbonlu
ulaştırma sistemlerine geçiyoruz. Gerçekleştirmek istediğimiz bir
diğer hedefimiz, Türkiye’nin hidro, rüzgar ve jeotermal enerji potansiyelinin tam olarak kullanılmasıdır.”dedi.
dayız. Bununla birlikte, mevcut ulusal ekonomik ve mali kısıtlar
nedeniyle, başta enerji, konut ve ulaştırma alanları olmak üzere,
temel altyapımızı henüz tamamlamış değiliz. Tabiatıyla, bu hedef
gelişmiş ülkelerin mali ve teknolojik desteği ile gerçekleştirilebilecektir. Sonuç olarak, Türkiye, adil, hakça, kapsayıcı, şeffaf ve
gerçekleştirilebilir bir 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde yer
almak isteğindedir.”dedi
19
Fulya Somunkıranoğlu, Çevre ve Orman Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü
Türkiye Çözüme Ortak Oluyor
Ulusal İklim
Değişikliği Stratejisi
ürkiye; iklim değişikliğinin çok ciddi çevresel ve
sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek, hatta ülkelerin güvenliğini tehdit edebilecek boyutta, çok yönlü ve karmaşık bir sorun olduğu ve bunların sebep olacağı
etkilerin gelecek nesillerin yaşamını tehdit eden en önemli
sınamalardan biri haline geldiği bilinciyle, iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim
değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası işbirliğinin
öneminin farkındadır.
T
Bu çerçevede Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları (Ek-1
ülkeleri dahilinde) ve imkânları çerçevesinde katkıda bulunmak amacıyla “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”ni hazırlamıştır.
Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara rehberlik edecek bu belge ile Türkiye, ‘Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)
temel ilkelerinden biri olan “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar çerçevesinde küresel iklim değişikliği ile mücadele çabalarına imkânları ölçüsünde katkıda bulunmayı bir
amaç olarak belirlemekte; ulusal azaltım, uyum, finansman
ve teknoloji politikalarını ortaya koymaktadır.
Temel Göstergeler
Türkiye;
•2005 yılında yüzde 1,7 ile gerçekleşen nüfus artış hızı ile
OECD içerisinde en yüksek yıllık nüfus artış hızına sahip bir
ülkedir.
•İnsani Kalkınma Endeksi’nde, 2006 verilerine göre, 177
ülke içinde 92. sıradadır.
•Kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) bazında, Kyoto Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri bulunan Ek–1 ülkelerinin tamamı ve ekonomileri hızla
gelişmekte olan Ek–1 dışı ülkelerin birçoğu ile mukayese
edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine
sahiptir.
20
•Sanayileşme seviyesi olarak, henüz diğer OECD ve
BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede değildir.
•2008 yılı enerji göstergelerine bakıldığında, kişi başı birincil enerji tüketimi dünya ortalaması değeri 1,80 ton eşdeğer
petrol ve OECD ortalaması 4,70 ton eşdeğer petroldür; bu
değer Türkiye’de 1,29 ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir.
•Enerji tüketimi OECD ülkelerinde 2006 yılında ortalama
127,4 milyon ton iken Türkiye’de bu rakam 73,4 milyon tondur.
•2005 yılı verilerine göre, dünyada kişi başına enerji tüketimi 1778 bin kcal/kgofoil, Avrupa’da 3773 bin kcal/kgofoil
iken; Türkiye’de bu değer 1185 bin kcal/kgofoil’dir.
•Türkiye, OECD ve BMİDÇS’nin Ek–1 listesi ülkeleri arasında kişi başı sera gazı emisyonu, kümülatif emisyon ve kişi
başı birincil enerji tüketimi miktarında en düşük değere sahiptir. 2007 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 5,3 ton
CO2 eşdeğeridir. Aynı dönemde, OECD kişi başı emisyonu
15,0 ton CO2, ve Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkede 10,2 ton
CO2 eşdeğeridir.
•Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı
170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2007 yılında bu değer
372 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.
•Türkiye’de sera gazı yutak alanlarına bakıldığında, 1990
yılında 44 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı emisyonu yutak alanları tarafından yutulmuş olup, 2007 yılında bu değer
yaklaşık 77 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.
•Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok
etkilenecek bölgeler arasında yer alan Akdeniz Havzası’nda
yer almaktadır (IPCC 4. Değerlendirme Raporu - 2007)
ULUSAL VİZYON
Türkiye’nin ‘İklim Değişikliği’ kapsamındaki ulusal vizyonu,
iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre
etmiş; enerji verimliliğini yaygınlaştırmış; temiz ve yenile-
Çevre ve İnsan Aralık 2009
nebilir enerji kaynaklarının kullanımını
artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye “özel durumları (Ek-1 ülkeleri
dâhilinde)” çerçevesinde aktif katılım
sağlayan ve yüksek yaşam kalitesiyle
refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon yoğunluğu ile sunabilen bir ülke
olmaktır.
Temel İlkeler
Türkiye’nin iklim değişikliğiyle küresel
mücadele kapsamında temel amacı,
insanlığın ortak kaygısı olan iklim değişikliğini önlemeye yönelik yürütülen
ve uluslararası taraflarla işbirliği içerisinde, tarafsız ve bilimsel bulgular
ışığında ortak akılla belirlenmiş küresel
çabalara, sürdürülebilir kalkınma politikalarına uygun olarak, ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar prensibi ve
ülkemizin özel durumları (Ek-1 ülkeleri
dâhilinde) çerçevesinde katılmaktır.
STRATEJİK AMAÇLAR
Türkiye’nin temel ilkeler kapsamındaki
stratejik amaçları:
•BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesine uygun
olarak ve özel durumları (Ek-1 ülkeleri
dâhilinde) çerçevesinde; iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum politikaları ile önlemlerini, ulusal kalkınma programlarına dâhil etmek;
•Sera gazı emisyonlarının azaltılması
gayesiyle geliştirilen küresel politikalar
ve önlemlere kendi imkânları ölçüsünde, sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle
uyumlaştırılmış kalkınma programını
sekteye uğratmadan, sera gazı salım
artış hızını sınırlayarak katkıda bulunmak;
•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini azaltma veya uyum sağlama doğrultusunda, ulusal hazırlık seviyesi ve
kapasitesini artırmak; bu çabalarda
elde edeceği tecrübe ve kazanımlarını
uluslararası platformlarda paylaşmak;
•Azaltım, uyum, teknoloji transferi ve
finansman ana başlıklarındaki küresel
stratejik amaçların, tarafların sorumlulukları gözönünde bulundurulması sureti ile tasarlanması ve yürütülmesine
uyum sağlamak ve uluslararası faaliyetlerde etkin olmak;
•‘Dinamik’ bir anlayış içinde ‘Ulusal
İklim Değişikliği Stratejik
•Azaltım ve uyum faaliyetlerini yürütebilmek için ihtiyaç duyulan mali kaynaklara erişimi artırmak,
•Belgesi’ ile ‘Dokuzuncu Kalkınma
Programı’ doğrultusunda ‘Ulusal İklim
Değişikliği Eylem Planı’nı tamamlamak;
•Mevcut teknolojik ve kalkınma düzeyimiz göz önüne alınarak temiz üretim
teknolojisi araştıma-geliştirme (ar-ge)
ve inovasyon kapasitesini geliştirmek
ve bu alanda rekabet ve üretimin artırılmasını sağlayacak ulusal ve uluslararası finansman kaynaklarını ve teşvik
mekanizmalarını oluşturmak;
•İklim değişikliği kurumsal yapısını
gözden geçirmek;
•‘Bilgi yönetimi’ ve paylaşımı anlayışının ve yönteminin sürece dâhil edilmesini sağlamak ve ulusal bir portal
oluşturmak.
•İklim değişikliği ile mücadele ve
uyum kapsamındaki faaliyetlerin etkin
koordinasyonunu teminen, yönetişim
ilkesi doğrultusunda şeffaf, katılımcı ve
bilimsel – analitik çalışmalara dayanan
karar mekanizmaları geliştirebilecek
bir eşgüdüm mekanizmasını kurmak
ve sürekliliğini sağlamak;
TÜRKİYE ÇÖZÜME ORTAK OLUYOR
•İklim değişikliği alanındaki insan kaynakları kapasitesini ve kurumsal kapasiteyi artırmak;
a)SERA GAZI EMİSYON KONTROLÜ
•Kamu, özel sektör, üniversite, STK
gibi tüm kesimlerin ortak çabaları ile
tüketim kalıplarının düşük karbon izi
bırakacak şekilde değiştirilebilmesi
için kamuoyu bilincini artırmak;
•Ulusal iklim değişikliği çalışmalarında, bilgi akışını ve paylaşımını bütünsel bir sistemle sürdürmek üzere “bilgi
yönetimi” ne geçmektir.
STRATEJİK HEDEFLER
•Küresel iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarında, kapsamlı ve
işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının oluşturulmasına yönelik
yürütülen müzakerelere aktif katılım
sağlamak;
Türkiye, ulusal imkânları ve uluslararası finansman ve hibelerin ulaşılabilirliği
ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadele kapsamında sektörler bazında
aşağıda belirtilen hususların yerine
getirilmesinde kararlıdır.
Enerji
•Başta yenilenebilir ve nükleer enerji
olmak üzere düşük ve sıfır emisyon
teknolojilerinin kullanımı teşvik edilecek; temiz teknoloji alanında araştırma- geliştirme çalışmaları yapılacak;
bu alanlarda yerli sanayi desteklenecektir.
•Mevcut termik santralleriniyileştirme
çalışmaları tamamlanacaktır.
•2020 yılına kadar enerji yoğunluğu
2004 yılına göre daha düşük seviyelere indirilecektir.
•Yerli kaynaklarımız olan kömür, hidro, rüzgâr, jeotermal ve güneş enerjisi
başta olmak üzere, en iyi teknik uygulamalardan, enerji arz güvenliği ve iklim değişikliği hedefleri doğrultusunda,
en üst düzeyde faydalanılacaktır.
•2020 yılına kadar toplam elektrik
enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji
payı %25’e çıkarılacaktır.
•2020 yılına kadar sanayi sektöründe
enerji verimliliği uygulamaları ile belirlenmiş olan tasarruf potansiyeli azami
ölçüde gerçekleştirilecektir.
21
•Enerji sektöründe 2020 yılına kadar
referans senaryoya göre %7 karbondioksit emisyon sınırlaması potansiyeli
hedeflenecektir.
ci mekanizmalar devreye sokulacak;
denetim ve yaptırım mekanizmalarının
etkin bir şekilde uygulanması sağlanacaktır.
Ulaştırma
Atık
•Yük ve yolcu taşımacılığında demiryolunun payı artırılacaktır.
•Belediye atıkları ile ilgili mevzuat
uyumlaştırma çalışmaları 2009 yılı sonuna kadar tamamlanacaktır.
•Kombine taşımacılığın geliştirilmesine yönelik tedbirler alınacaktır.
•Kısa mesafeli denizyolu taşımacılığı
teşvik edilecektir.
•Özellikle büyük şehirlerde metro ve
hafif raylı sistemler ile toplu taşıma sistemleri yaygınlaştırılacaktır.
•Alternatif yakıt ve yeni teknoloji ürünü
motorların kullanımını yaygınlaştıracak
politikalar belirlenecektir.
•İhtiyaç duyulan akıllı ulaşım sistemleri belirlenecekve tesis edilecektir.
•Çevre dostu araçların kullanımını
artırmaya yönelik olarak mevcut araç
parkının yenilenmesini sağlayacak
politikalar belirlenecek ve uygulanacaktır.
Sanayi
•Gerek sanayiciler, gerekse tüketicilerin iklim değişikliğiyle mücadele
konusunda bilinçlendirilmesi yönünde
yoğun bilgilendirme çalışmaları yürütülecek ve kılavuz bir kitap/rehber yayınlanacaktır.
•Enerji denetim ve yönetim sistemleri, sera gazı envanter ve raporlama
sistemleri, sera gazı yönetim sistemleri (örneğin, ISO 14001 standardı) ve
karşılaştırma (benchmarking) gibi herhangi bir sermaye yatırımı ya da işletme maliyeti gerektirmeksizin sera gazı
emisyonlarının takibine yönelik yönetim araçlarının uygulanmasını teşvik
edici mekanizmalar geliştirilecektir.
•2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen
belediye atıklarının %70’i düzenli depolama tesislerinde bertaraf edilecektir.
•Atık yönetiminde; kaynağında azaltma, yeniden kullanım, geri dönüşüm
ve kazanımı sıralaması daha etkin uygulanacaktır.
•Düzenli depolama tesislerine giden
organik madde miktarı azaltılacaktır.
Arazi Kullanımı, Tarım ve Ormancılık
•Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında 2008–2012 yılları arası 2,3
milyon hektar alan ağaçlandırılacak ve
rehabilite edilecektir. Bu sayede mevcut yutak alanlarımız tarafından tutulan
karbona ilave olarak, 2020 yılına kadar
12 yılda toplam 181,4 milyon ton karbonun orman alanlarımız tarafından
tutulması sağlanacaktır.
b) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM
•İklim değişikliğinin olumsuz etkileri
sebebiyle artacak orman yangınlarını
önlemeye ve ormansızlaşma yüzünden azalan yutak alanların korunmasına, doğal ormanların korunup geliştirilmesine ve ağaçlandırma çalışmalarına
hız verilecektir.
•Sanayide ısı geri kazanımı seçenekleri ve sınaî kojenerasyon sistemleri
özendirilecek ve teşvik edilecektir.
•Su ile ilgili mevzuat geliştirilecek ve
mevzuata iklim değişikliğine uyum konusunun entegrasyonu sağlanacaktır.
•Sanayide temiz üretime yönelik kaynaklar ile ikame ve alternatif malzemelerin kullanılması özendirilecektir.
•İklim değişikliğine bağlı artması muhtemel su baskını, çığ, heyelan gibi doğal afetler tespit edilecek ve söz konusu afetlerin etkilerini en aza indirmek
için erken uyarı sistemleri kullanarak
gerekli çalışmalar başlatılacaktır.
•Temiz üretim teknolojilerinin, “iklim
dostu ve yenilikçi teknoloji”lerin tercih
edilmesini sağlamak üzere özendiri-
22
•Yeniden kullanım ve atık geri kazanım
miktarının artırılmasına yönelik oluşturulan Atık Eylem Planı (2008–2012)
uygulanacaktır.
c) TEKNOLOJİ GELİŞTİRME, TEKNOLOJİ
TRANSFERİ
•BMİDÇS altında faaliyet gösteren
uzman grupların çalışmaları yakından
ve aktif şekilde takip edilecektir (örneğin, Teknoloji Transferi Uzman GrubuEGTT, İklim Teknolojisi Girişimi-CTI .
•İklim değişikliği ile mücadele kapsamında sektörel bazda ‘Teknoloji
İhtiyaç Değerlendirmesi’ (TNA) yapılacak ve sektör bazında, dünyada kabul
görmüş en iyi uygulamalar ortaya konulacaktır.
d) FİNANSMAN
•Mevcut finansman kaynakları gözden geçirilecek ve öncelikler çerçevesinde etkin kullanım sağlanacak ve
oluşturulacak projelerde mükerrerlik
önlenecektir.
•Kamu-özel sektör işbirliğinin en iyi
uygulamaları göz önüne alınarak temiz teknoloji yatırımları desteklenecek
ve geliştirilecektir.
•Uluslar arası fonlardan daha fazla
yararlanmak için uluslararası stratejik
işbirlikleri (ikili ve çok taraflı) geliştirilecektir.
•2010 yılından başlayarak kamu yatırımlarının programlanmasında emisyon azaltımı ve kontrolü ile uyum
sağlamaya yönelik projelere öncelik
verilecektir.
e) EĞİTİM, KAPASİTE ARTIRIMI VE
KURUMSAL ALTYAPI
•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini azaltma veya uyum sağlamak
üzere, kamuoyu bilinç düzeyi ve iklim
değişikliği alanındaki insan kaynakları
kapasitesi ve kurumsal kapasite artırılacaktır.
•Küresel iklim değişikliği ile mücadele ve uyum çabalarında, kapsamlı ve
işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının oluşturulmasına yönelik
yürütülen müzakerelere aktif katılım
sağlanacaktır.
•‘Bilgi Yönetimi’ anlayışı ve metodolojisinin sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.
•Ulusal İklim Değişikliği çalışmalarında, bilgi akışını ve paylaşımını bütünsel bir sistemle sürdürmek üzere ‘Bilgi
Yönetimi’ ne geçilecektir.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
İrfan EKMEKÇİ, Çevre ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü
Deniz Kaplumbağaları
Ü
lkemiz taraf Olduğu BERN ve
BARSELONA Sözleşmeleri kapsamında koruma altında bulunan deniz kaplumbağalarına ilişkin olarak bir çok
ülkede yapılan çalışmalardan daha kapsamlı
ve detaylı çalışmaları ulusal ölçekte Çevre
ve Orman Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonu ile
yapmaktadır.
Akdeniz havzasındaki ülkelerde en çok yuvalama kumsalını bulunduran ve kumsalları uluslar arası platformda deklere ederek,
koruma ilişkin çalışmaları yapan Türkiye
Akdeniz kıyılarındaki 20 kumsalı Yuvalama
alanı olarak ilan etmiştir.
Bu kumsallar, Ekincik, Dalyan, Dalaman,
Fethiye-Çalış kumsalı, Patara, Kale, Kumluca, Tekirova, Belek, Kızılot, Demirtaş,
Gazipaşa, Anamur, Göksu Deltası, Kazanlı, Akyatan, Samandağ, Olympos-Çıralı,
Alata ve Yumurtalık kumsallarıdır.
Söz konusu kumsallara çeşitli koruma statüleri kazandırılması yanı sıra Deniz Kaplumbağaları Koruma Alanı olarak 1/25.000
ölçekli ÇDP işlenerek, plan notlarına “Deniz
Kaplumbağaları Koruma-Kullanma Koşulları” eklenerek kumsalların korunmasına
ilişkin düzenleme yapılmıştır.
KORUMA ÇALIŞMALARINDA
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN
ROLÜ:
Deniz Kaplumbağalarının korunmasına ilişkin olarak “Deniz Kaplumbağaları Bilim
Komisyonu” toplantıları koordine edilmekte
Ulusal ölçekte yapılan çalışmaların standartizasyonu sağlanmaktadır.
Yuvalama alanlarında planlanan faaliyetlerin
deniz kaplumbağaları üzerine etkileri incelenerek gerektiğinde “Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu” tarafından irdelenmesi
sağlanarak alınan kararlar çerçevesinde Bakanlık tarafından görüşü oluşturulmaktadır.
Bu çerçevede kumsallarda planlanan yatırım
ve faaliyetlerin deniz kaplumbağalarına zarar vermesinin önlenmesine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir.
-Bakanlık Genelgesi Ekinde “Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları KorumaKullanma koşulları” yeniden düzenlenerek
verilmiştir.
Yuvalama kumsallarındaki bilimsel çalışma
sonuçları değerlendirilerek korumaya ilişkin
önlemler sürekli olarak güncellenmektedir.
-II. Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumunda alınan kararlar çerçevesinde
Muğla-Dalyan bölgesinde “Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkezi” kurulmuştur.
Koruma çalışmalarında uluslar arası kuruluşlarla işbirliğine gidilerek uluslar arası
standartlara uygun koruma önlemlerinin
uygulanması ve çalışma standartlarının geliştirilmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir.
GERÇEKLEŞTİRİLEN ÇALIŞMALAR
(2007-2009)
Bu çerçevede Bakanlığımızca son dönemde
deniz kaplumbağaları koruma çalışmaları
kapsamında aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirilmiştir.
-Yuvalama kumsallarında koruma ve izleme
faaliyetleri koordinasyon çalışmaları sürdürülmektedir.
-Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu toplantısı gerçekleştirilerek, hazırlanan
“Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları
Koruma-Kullanma Koşulları” taslağı nihai
hale getirilmiştir.
-Deniz Kaplumbağalarının Korunması konulu 2009/10 sayılı Bakanlık Genelgesi
yayınlanarak ilgili Valilikler ve KurumKuruluşlara gönderilmiştir.
-Bakanlık Genelgesi ekinde yuvalama kumsallarının koordinatları verilerek, Çevre Düzeni Planlarına işlenmek üzere ilgili kurumlara gönderilmiştir.
- Mersin, Hatay ve Antalya İllerimizde de
“Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Rehabilitasyon Merkez”leri kurulmasına yönelik
çalışmalar sürdürülmektedir.
-Barselona Sözleşmesi altında çalışmalarını
Sürdüren Biyolojik Çeşitlilik ve Korunan
Alanlar Faaliyet Merkezi RAC-SPA ile işbirliğine gidilerek, RAC-SPA tarafından temin edilen markalar alınmıştır. Bu çerçevede
ülkemizde deniz kaplumbağaları markalama
çalışmalarında uluslararası standartlarda tek
tip marka kullanılması amacıyla 2010 yılından itibaren çalışma yapan üniversite ve
bilim kuruluşlarına markalar dağıtılarak tek
tip marka kullanılması sağlanacaktır.
-Uluslararası
kuruluş
ve
Sözleşme
Sekreteryaları’na Ulusal Raporlar gönderilerek ve Komite Toplantıları’na katılım sağlanarak Deniz Kaplumbağaları konusunda
yapılan çalışmalar aktarılmıştır.
23
Serdar Yegül
Orman Müh.
Dış İlişkiler ve AB Dairesi
Başkanlığı
Avrupada Ormanların Korunması
Bakanlar
Konferansı Süreci
Avrupa Birliği
ormancılık
mevzuatını
düzenlerken
Bakanlar
Konferansı ilke
kararlarından
yararlanmakta
ve tüm Avrupa
ülkeleri ormancılık
politikalarını
belirlerken
Bakanlar
Konferansı ilke
kararlarını temel
almaktadır.
1980’lerde Avrupa’da asit yağmurlarıyla sonuçlanan hava kirliliğinin artması
Avrupa ormanları üzerinde ciddi tehditler oluşturmuş, Avrupa ormanlarının
sözkonusu tehditlerden ne derece etkilendiğini ortaya çıkarabilmek için ise
sınırötesi etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu tür bir ihtiyaçtan hareketle,
1990 yılında, ormanlar ve ormancılık ile ilgili ortak fırsatlar ve tehditler
konularında işbirliğini arttırmak ve politikalar geliştirmek üzere Avrupa ülkelerinin
ormanlardan sorumlu bakanları bir araya gelerek üst düzeyde bir girişim
başlatmışlardır. Bu girişimin adı Avrupa’da Ormanların Korunması Bakanlar
Konferansı’dır.
D
iğer yandan küresel düzeyde 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde
Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı (UNCED) düzenlenmiş ve Konferans
sonunda ormancılığa yönelik önemli çıktılar olmuştur. Rio’da ayrıca Rio çıktıları temelinde küresel bir
ormancılık süreci (Rio Süreci) ve Rio Kararlarının
bölgesel uygulamasını sağlamak üzere dokuz bölgesel ormancılık süreci başlatılmıştır. Ülkemiz sözkonusu bölgesel ormancılık süreçlerinden, Avrupa
(Bakanlar Konferansı) ve Yakın Doğu bölgesel ormancılık sürecine katılım sağlamaktadır.
1990 yılında herhangi bir küresel süreçten bağımsız olarak çalışmalarına başlayan Bakanlar KonfeBakanlar Konferansı
ransı, 1993 yılında gerçekleştirilen İkinci Bakanlar
Konferansı’nda küresel ormancılık sürecinin bir
alt sürecine dönüştürülmüştür. 1992 yılında Rio’da
tanımlanan “Sürdürülebilir Orman Yönetimi” (sustainable forest management) çerçevesinde Bakanlar
Konferansı’nın amacı “Avrupa orman yönetiminde
sürdürülebilir orman yönetimini hâkim kılmak”
şeklinde genişletmiştir. Diğer bir ifadeyle Bakanlar Konferansı, ormanlarla ilgili Rio Kararlarının
Avrupa bölgesinde uygulanması çabasıdır. Bakanlar Konferansı’nın nihai amacı ise Avrupa’da yasal
bağlayıcılığı olan bir ormancılık anlaşmasını benimsemektir.
Bakanlar Konferansı’nda benimsenen ilke kararlarının (resolution) hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamakla birlikte, hükümetlere politik-siyasi yükümlülükler getirmektedir. Tüm ilke kararları Avrupa
ülkeleri ormanlardan sorumlu bakanları tarafından
imzalanmaktadır.
Bakanlar Konferansı’na 46 İmzacı Ülke ve AB,
14 Gözlemci Ülke ve 31 Gözlemci Organizasyon katılım sağlamaktadır. Ülkemiz, Bakanlar
24
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Konferansı’nda ‘imzacı ülke’ statüsünde
olup Konferanslara ülkemiz adına ya zamanın ormanlardan sorumlu bakanı ya da
bakan adına bir üst düzey yetkili temsilci
katılım sağlamıştır.
Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının
(Resolution) Önemi Nedir?
Avrupa Birliği Ormancılık Mevzuatını
düzenlerken Bakanlar Konferansı ilke
kararlardan yararlanmakta ve tüm Avrupa
ülkeleri ormancılık politikalarını belirlerken Bakanlar Konferansı ilke kararlarını
temel almaktadır.
Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının İçeriği
Bakanlar Konferansı tarafından bugüne
değin 19 ilke kararı (resolution) alınmış
olup söz konusu ilke kararlarının bazıları
3-4 sayfayı, bazılarının ise ekleriyle birlikte 30 sayfayı bulabilmektedir. İlke kararları üç temel (ayak) üzerine oturmaktadır. Bu temeller; ekolojik, ekonomik ve
sosyo-kültürel temellerdir. İlke kararlarının bazıları sadece ekolojik, bazıları sadece ekonomik, bazıları ise sadece sosyokültürel temele dayanırken, bazıları hem
ekolojik hem ekonomik, bazıları hem
ekonomik hem sosyo-kültürel, bazıları ise
her üç temele birden dayanabilmektedir.
1990 yılında Strazburg’da yapılan ilk
Bakanlar Konferansı’nda 6 ilke kararı alınmış olup alınan ilke kararlarına
bakıldığında kararların ağırlıklı olarak
ekolojik temele dayandığı görülmektedir. Diğer bir ifadeyle ilk Konferans’ta
ormanlardan sorumlu bakanlar teknik ve
bilimsel işbirliği konusunda taahhütlerde
bulunmuşlardır. 1993 yılında Helsinki’de
yapılan İkinci Bakanlar Konferansı’nda
4 ilke kararı alınmış olup Avrupa bölgesi için sürdürülebilir orman yönetiminin
tanımı yapılmıştır. Ayrıca, Avrupa Ormanlarının Sürdürülebilir Yönetimi İçin
Genel Esasları; Avrupa Ormanlarında Biyolojik Çeşitliliğin Korunması İçin Genel
Esasları ve Avrupa Ormanlarının İklim
Değişikliğine Uzun Süreli Adaptasyonu
İçin Stratejiler başlıklı ilke kararları benimsenmiştir.
1998 yılında Lizbon’da yapılan Üçüncü Bakanlar Konferansında 2 ilke kararı alınmıştır. Konferans’ta Avrupa’da
sürdürülebilir orman yönetimi için hazırlanmış olan kriter ve gösterge seti
onaylanmış ve sürdürülebilir orman yönetiminin sosyo-ekonomik boyutlarının
geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. 2003
yılında Viyana’da yapılan Dördüncü Bakanlar Konferansı’nda 5 ilke kararı daha
benimsenmiştir. Konferansta tüm-Avrupa
sürdürülebilir orman yönetimi kriter ve
göstergeleri revize edilmiş, aralarında
Avrupa için Ulusal Ormancılık Programı
Yaklaşımı, Avrupa’da Korunan ve Koruyucu İşlevi Olan Ormanlar ile diğer Ağaçlık Alanların Değerlendirilmesi Kılavuzu
gibi bir dizi belge kabul edilmiştir. Bu
konferansın en önemli çıktılarından biri,
Bakanlar Konferansı “Korunan” Alan
Sınıflamasına göre Avrupa ülkelerinin
raporlama yapmasını sağlamak olmuştur.
2007 yılında Varşova’da yapılan Beşinci
Bakanlar Konferansı’nda 2 ilke kararı
alınmış olup bunlar; “Ormanlar, Odun ve
Enerji” ve “Ormanlar ve Su” başlıklı ilke
kararlarıdır.
2008 Mayıs ayında Beşinci Bakanlar
Konferansı ilke kararlarını izlemek ve
Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık çalışmalarını yürütmek üzere bir Çalışma
Programı benimsenmiştir. Çalışma Programı iki bölüm ve altı başlıktan oluşmaktadır. Bu başlıklar: Birinci Bölüm, (1)
Sürdürülebilir Orman Yönetimi ve İklim
Değişikliği; (2) Odun Hareketi ve Duyarlı Odun Kullanımı; (3) Ormanlar ve Suyu
içine alan Orman Ekosistem Hizmetleri;
(3) Bölgesel-Küresel İşbirliği ve Ortaklık
ve (5) Kesen Konular başlıklarından oluşurken; İkinci Bölüm, (1) Bakanlar Konferansının Stratejik Yönü’dür.
Altıncı Bakanlar Konferansı 2011’de
Norveç/Oslo’da düzenlenmesi planlanmaktadır.
Bakanlar Konferansı Sürecinde Son
Gelişmeler
2009 yılı sonu itibariyle Beşinci Bakanlar
Konferansı izleme süreci tamamlanmış
ve Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık
süreci başlamıştır.
1-2 Eylül 2009 tarihlerinde “Bakanlar
Konferansının Stratejik Yönü” başlıklı
son çalışma grubu toplantısında sürecin
geleceğine yönelik üç senaryo tartışılmıştır. Bu senaryoların ilki, çalışmaların
“Bakanlar Konferansı” tarzında sürdürülmesidir. İkinci senaryo, çalışmaların bir
Avrupa Ormancılık Anlaşması ve onun
sekretaryası yoluyla sürdürülmesidir.
Üçüncü bir senaryo ise çalışmaların hem
Bakanlar Konferansı hem de Avrupa Ormancılık Anlaşması yoluyla sürdürülmesidir.
Yeşil Çatılar Küresel Isınmayı Engelleyebilir
B
ilim adamları son yıllarda yaygınlaşan yeşil çatıların küresel ısınmayla mücadelede yardımcı olabileceğini
belirtiyorlar. Yeşil çatıların, araçlardan
kaynaklanan emisyonların tutulmasında
faydalı olabilecekleri düşünülmektedir.
Yapılan çalışmada, yeşil çatıların küresel
ısınmaya sebep olan gazların tutulmasındaki faydaları incelenmiştir. Yeşil çatıların yağmur sularını tutma ve sızdırmaları
sayesinde, ısınma ve havalandırma maliyetlerini azaltacağı düşünülmektedir.
Yeşil çatıların karbon giderimleri konusunda bugüne kadar yapılmış bir çalışma
bulunmamaktadır. Michigan ve Mary-
land eyaletlerinde yapılan incelemede
yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı
alanda 10.000 kamyondan ortaya çıkan
gazların yeşil çatılar tarafından tutulduğu görülmüştür.
ACS’ Environmental Science & Technology, (26 Eylül 2009)
25
Evlerin % 30’u İnternete Sahip
“Bilgisayar ve İnternet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş grubudur.
Bu oranlar tüm yaş gruplarında erkeklerde daha yüksektir. Eğitim durumuna göre
incelendiğinde ise yüksekokul, fakülte ve üstü mezunları en yüksek bilgisayar ve internet
kullanım oranlarına sahiptir.”
Hane halkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı
Araştırması sonuçları, en güncel nüfus projeksiyonlarına göre ağırlıklandırılmakta ve
yayımlanmaktadır. 2009 yılına kadar sözü
edilen nüfus projeksiyonları, genel
nüfus sayımı sonuçlarına
dayalı olarak hesaplanmış, 2007 yılında ise Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi (ADNKS) kurulmuştur. ADNKS veri
tabanından elde edilen
yaş ve cinsiyet yapısı ile
nüfusun yerleşim yerlerine göre dağılımında, nüfus
sayımlarına göre önemli dağılım farklılıkları bulunmaktadır. Bu doğrultuda, en güncel
nüfus bilgilerinin elde edildiği bu
sistemdeki bilgiler kullanılarak nüfus
projeksiyonlarının üretilmesine başlanmış olup, ulusal ve bölgesel düzeyde nüfus
projeksiyonları yenilenmiştir.
2007 ve 2008 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı Araştırması sonuçları
da yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize
edilmiş olup, söz konusu yıllara ait revize
edilmiş haber bültenlerine TÜİK web sayfasından ulaşılabilmektedir.
Hanelerin % 30’u İnternet Erişimine Sahiptir
2009 yılı Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre hanelerin
% 30’u internet erişimine sahiptir. İnternet
erişimi olmayan hanelerin % 30,1’i evden
İnternete bağlanmama nedeni olarak internet kullanımına ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir. ADSL % 85,6 ile Türkiye’de
kullanılan en yaygın internet bağlantı türüdür.
Bireylerin bilgisayar ve internet kullanım
oranları sırasıyla % 40,1 ve % 38.1’dir.
Araştırma sonuçlarına göre 16-74 yaş
grubundaki bireylerde bilgisayar ve internet kullanım oranları sırasıyla erkeklerde
% 50,5 ve % 48,6, kadınlarda % 30,0 ve
% 28,0’dır.
26
Son üç ay içerisinde (Ocak-Mart) bireylerin % 35,6’sı bilgisayar, % 34,0’ı internet
kullanmıştır. Bilgisayar kullanan bireylerin % 61,2’si bilgisayarı, internet kullanan
bireylerin % 59,3’ü ise interneti
hemen hemen hergün kullanmıştır. Bu dönemde,
bilgisayar
kullanılan
yerler; % 65,1 ile ev, %
32,0 ile işyeri, % 21,1
ile internet kafe, internet kullanılan
yerler ise; %
57,6 ile ev, %
32,4 ile işyeri,
% 24,1 ile internet kafe
olarak sıralanmaktadır.
Anket uygulama dönemindeki işgücü durumu dikkate alındığında, işverenlerde
bilgisayar ve internet kullanım oranları sırasıyla % 67,8 ve % 66,1 iken, ücretli ve
maaşlı çalışanlarda % 58,6 ve % 56,8’dir.
Aynı oranlar işsizlerde sırasıyla % 43,2 ve
% 41,6’dır.
İnternet En Çok E-posta İçin
Kullanılıyor
Son üç ay içerisinde internet kullanan
bireylerin % 72,4’ü e-posta göndermekalmak, % 70’i gazete ya da dergi okumak,
% 57,8’i sohbet odalarına mesaj ve anlık
ileti göndermek,%56,3’ü oyun, müzik, film,
görüntü indirmek ya da oynatmak için interneti kullanmıştır.
İnternet kullanan bireylerin kişisel kullanım
amacıyla internet üzerinden mal veya hizmet siparişi verme ya da satın alma oranı
% 11,8’dir. Sipariş verme ya da satın alışın
en son yapıldığı zamana göre % 5,8’i son
üç ay içerisinde, % 2,7’si üç ay ile bir yıl
arasında, % 3,3’ü ise bir yıldan uzun süre
önce gerçekleştirilmiştir. internet kullanan
bireylerin % 88,2’si ise İnternet üzerinden
hiç mal veya hizmet siparişi vermemiş ya da
satın almamıştır.
Son 12 ayda internet üzerinden mal veya
hizmet siparişi veren ya da satın alan bireyler en fazla elektronik araç (cep telefonu,
kamera, TV, DVD oynatıcı v.b) almışlardır.
Kaynak: TUİK
İnternet 40 Yaşında
Eylül ayının başı internetin ilk olarak
Kaliforniya Üniversitesi’nde kullanımının 40. yılıydı. 40 yıl önce Kaliforniya
Üniversitesindeki bilim adamları 4,57 m
uzunlukta kablo kullanarak veri aktarımı
yapmak için iki bilgisayarı birbirine bağlamayı başarmışlardı. Fakat bilgisayarlar
arasında veri yollanması 29 Ekim 1969
tarihine kadar yapılamadı. Bu tarihte biri
UCLA’de diğeri de Stanford Üniversitesinde bulunan iki bilgisayar birbirine
bağlanarak veri aktarımı denenmiştir.
UCLA’deki bilgisayardan “LOGIN”
olarak gönderilen mesaj Stanford Üniversitesindeki bilgisayarda “LO” olarak
görüntülenebilmiştir. Daha sonra yapılan ikinci denemede ise mesaj başarıyla
gönderilmiştir. Bu da yeni bir sistemin
(ağ yapısının) doğuşu olmuştur.
Bundan sonraki adım ise Amerikan Savunma Bakanlığının geliştirdiği ve bugün bizim kullandığımız sistemdir. ARPANET adı verilen bu sistemin kullanımı
sonrasında bugün dünyada 1 milyardan
fazla insan internet kullanmaktadır ve
Google’ın yaptığı açıklamaya göre internet üzerinde dünyadaki insanların erişimine açık olan 1 trilyon sayfa olduğu
belirtilmektedir.
Google’da çalışan ve internetin öncülerinden olan Vinton CERF, çevrimiçi dünya, sürecin insanların iletişiminin geliştirilmesini sağladığını belirtiyor. CERF,
süreci “Bilgi güç değil, bilginin paylaşımı güçtür” diyerek özetliyor. (Discover)
Çevre ve İnsan Aralık 2009
ALAGEYİK
A
lageyikler; bazı tabii parklarda
ve av hayvanlarının korunduğu korularda kalabalık sürüler
halinde toplanır. Fakat tabiatta daha çok
küçük sürüler halinde dolaşır, gündüzleri de sık çalıların arasında gizlenirler.
Bol miktarda ot yemelerinin yanında,
sürgünler, yapraklar ve çalılarla da beslenirler.
Erkek geyikler 140-160 cm uzunluğunda, 90-100 cm omuz boyunda ve 60-85
kg ağırlığında olur. Dişi geyikler ise
130-150 cm uzunluğunda, 75-85 cm
omuz boyunda ve 30-50 kg ağırlığındadır. Yavrular ilkbaharda doğar ve doğduklarında 30 cm boyunda ve 4,5 kg
ağırlığında olur. Yaşam süreleri 12 yıl
kadardır.
Alageyikler çabuk harekete geçerler. Koşmaya hazırlanırken kuyruklarını sallar, sonra geniş adımlarla tırıs
tırıs koşuya geçerler, yüksek çitlerin
üzerinden atlayabilirler. İhtiyatlı olan bu
hayvanların izlerinin takip edilmesi kolay değildir.
Çiftleşme ekim ayındadır ve bir ay kadar sürer. Bu devrede alageyiğin derin
homurtular veya havlamalardan meydana gelen çiftleşme çağırışı 3 - 3,5 kilometre uzaklıktan duyulabilir. Bu geyik,
bağırdığı zaman boynunu ileri uzatır,
normalden daha aşağı eğik başını da birden yukarı atar.
Tek yavru haziranda dünyaya gelir. İkizler enderdir. Dişi alageyik yavrusuyla
pek fazla ilgilenmez. Bir tehlike karşısında onu ya yanına alır, ya da çalıların
arasına gizledikten sonra bir daha arkasına bakmadan kaçar. Bu geyiğin yavrusu öbür geyik türlerininkinden daha
çabuk ayaklanır.
Alageyik’in dallı boynuzları enli ve
yassıdır, uçlarında da bir elin parmak-
ları gibi açılmış dişler bulunur. Bu geyiğin rengi yazın beyaz lekelerle süslü
açık sarımsı kahve, kışın ise grimsidir.
Bütün hayvanın siyahımsı kahverengi
olduğu zamanlar da vardır. İri bir erkek
alageyik omuz hizasında 90 santim boyunda ve 100 kilo ağırlığındadır
Alageyiğin anavatanı Akdeniz ise de,
oralardan bütün Avrupa memleketlerine yayılmıştır. İngiltere’ye Romalılar
tarafından götürüldüğü söylenmektedir.
Eski Mısır’lılar ise onu kendi memleketlerine sokmuşlardır.
Son yıllarda nüfus artışı ve hızlı sanayileşme ile bunların beraberinde getirdiği bir takım olumsuz koşullar, Dünya
genelinde memeli türlerden bazılarının
neslinin azalmasına veya yok olmasına
yol açmaktadır. Ülkemizde yaşayan ve
nesli önemli ölçüde tükenme tehdidi altında bulunan en önemli türlerimizden
birisi de Alageyik’tir.
Son Buzul Çağının etkisiyle Avrupa’da
nesli tükenen alageyiklerin, 15. Yüzyılda Rodos Şövalyelerince Avrupa’nın
saray ve parklarına taşındığı bilinmektedir. Anadolu’da 20. Yüzyıl başlarına
kadar çeşitli yörelerde yayılış göstermiş
olan Alageyik, özellikle ormanların tarım arazisine dönüştürülmesi ve aşırı
avlanmalarla sayıları hızla azalmaya
başlamıştır.
Alageyikler için 1966
yılında Antalya Düzlerçamı’nda 1750 ha’lık alan
Alageyik koruma alanı
olarak ayrılmış ve bu
alan içerisinde yaklaşık 25 ha’lık alanın,
üretme istasyonu
olarak tesis edilmesi ile Alageyikler
koruma altına alınmışlardır.
içerisinde, Alageyik sayısının istasyonda
taşıma kapasitesinin üzerine çıkması ve
doğal besin bitkilerinin azalması ile birlikte, stres ve kolay hastalanma gibi sorunlar baş göstermiştir. Çevre ve Orman
Bakanlığı’nca yürütülen bir proje çerçevesinde; Beslenme çeşitliliği ve yoğunluğu açısından daha zengin olan Düzlerçamı Eşenadası bölgesi, Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce,
Eşenadası Alageyik Üretme İstasyonu
olarak 15.07.2002 tarihinde kurulmuştur.
521 ha alana kurulan istasyon alanının
ilk etapta 430 ha’lık bölümü kafesli tel
ile çevrilmiş ve eski istasyonda bulunan
64 adet Alageyik 06.11.2003 tarihinde
yeni istasyona başarılı bir şekilde taşınmışlardır. İstasyon içerisinde bulunan 4
adet açıklığa, her yıl, fiy, yonca gibi besin bitkileri ekilerek, Alageyiklerin beslenmesine katkıda bulunulmaktadır.
İstasyon çalışmalarının yanı sıra doğal
alanlarda da, Alageyik Koruma Faaliyetleri de devam etmektedir. 16.10.2005
tarihinde, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan
edilen Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, öncelikli korunan türü
alageyik olan Ülkemizdeki tek Yaban
Hayatı Geliştirme Sahasıdır. Alageyik
korunmasında karşılaşılan başlıca sorunlar, kaçak avlanma, tarımsal faaliyetlerde bilinçsizce kullanılan zirai ilaçlar,
yangın ve yaşam alanlarının daralması
olarak sayılabilir.
1999-2000 yıllarında, Üretme İstasyonu
27
M. Tamer Çobanoğlu
Çevre ve Orman
Uzman Yardımcısı
Dünya Sağlık
Örgütü (WHO),
GDO’yu genetik
özellikleri (DNA)
doğal olamayan
yollardan
değiştirilen
organizmalar olarak
tanımlamaktadır.
Gen çalışmaları
sayesinde
farklı canlılar
arasında genetik
materyal taşınımı
sağlanabilmektedir.
Genetiği
Değiştirilmiş
Organizmalar
İnsanoğlu, dünyada sahne aldığı günden bu yana doğa ile mücadelesini
sürdürmektedir. Bu mücadele temelde doğal kaynaklardan daha fazla yararlanmak
üzerinedir. Teknolojinin ve bilginin gelişimi sonrasında doğal kaynakların tüketimi
daha da artmıştır. Kaynak kullanımı arttıkça da dünyadaki kirlilik ve sorunlar
artmıştır.
Y
çalışma alanı tarım, ilaç sektörü, hayvanlar üzerinde
çalışmalar yürütmektedir. İşte bu çalışmaların ürünlerinden biri de hayatımızda bugünlerde önemli yer tutan GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’dur.
Bilimin yaşanan sorunlara çözüm üretmeye yönelik
çalışmalarında genetik çalışmalar çok önemli bir yer
tutmaktadır. 1990’ların ikinci yarısında başlayan bu
çalışmalar günümüzde biyoteknoloji denen bu yeni
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), GDO’yu genetik özellikleri (DNA) doğal olamayan yollardan değiştirilen
organizmalar olarak tanımlamaktadır. Gen çalışmaları sayesinde farklı canlılar arasında genetik materyal
taşınımı sağlanabilmektedir.
aşanan sorunlar ve bozunmalar, insanoğlunun farklı çözümler arayışına itmiştir. Bu
kapsamda son yıllarda genetik şifrelerin
çözülmesiyle birlikte genetik çalışmaları gelişmiş ve
önemli ilerlemeler sağlanmıştır.
GDO çalışmaları temel olarak tarımsal üretimde daha
fazla ve nitelikli ürün elde etmek, daha etkili ilaç elde
etmek gibi hedeflerle yola çıkmıştır. Ama günümüzde
GDO’lar çok tartışılan ve gündem oluşturan bir konu
haline gelmiştir. GDO’yu yararlı ve zararlı bulan birçok görüş halen dünya genelinde tartışılmaktadır. Bu
yazı kapsamında olumlu ve olumsuz görüşler ortaya
koyulup, Türkiye ve dünyadaki uygulamalar incelenmeye çalışılacaktır.
Olumlu Görüşler
Daha ucuz ve besleyici ürünler; GDO kapsamında
yapılan çalışmalar ile ürüne yapılacak müdahaleler
ile besin açısından daha zengin ve daha dayanıklı hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bunun da hem
insanların daha besleyici ürünlerle beslenmesini hem
de üreticilerin daha az maliyet sayesinde daha fazla
gelir elde etmesini sağlayacağı düşünülmektedir.
28
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Daha dayanıklı ürünler; Tarımsal
üretimde karşılaşılan önemli sorunlardan biri bitki tohumlarının
hastalıklar, böcekler ve yabani otlara karşı dayanıksız olmasından
dolayı daha az ürün alınmasıdır.
Bu kapsamda bitkilere yapılacak
virüs veya bakteri geni transferi
ile hastalıklara daha dirençli hale
getirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca bu yolla bitkilerin zehirlere
karşı da daha dirençli olması sağlanmaya çalışılmaktadır.
Tarım ilaçlarına daha dirençli
ürünler; Tarımsal amaçlı kullanılan ilaçlara karşı üründe meydana
gelebilecek olumsuzluklara karşı
yapılacak müdahaleler ile ilaca
daha dirençli hale getirilmekte ve
tarımsal amaçlı kullanılacak herbisit ilaçlarının miktarını da azalmasını sağlayacaktır.
Daha fazla ürün; Tohumun genetik yapısına yapılacak müdahaleler ile ilaç ve zararlılara karşı
daha dirençli hale gelmesinin sağlanması ile bitkinin mevcut veriminin artması hedeflenmektedir.
Bu sayede üreticinin daha fazla
ürün ve gelir elde etmesi düşünülmektedir.
Daha kolay müdahale; Genetik
yapıya müdahale etme ile biyoteknolojinin tüm alanlara müdahale etmeyi başarmaktadır. Bu
sayede her türlü değişim ile istenilen genetik yapı ortaya çıkarılacaktır. Örnek olarak çok kısa
sürede, çok verimli ve tarımsal
ilaç kullanımına gereksinim duymadan yetişecek ürünlerin ortaya
çıkarılması kısa sürede bu teknolojik gelişmeler sayesinde mümkün olacağı düşünülmektedir.
Sıkı kontrol ve müşteri talepleri;
Son yıllarda tüketiciler mevsimsel olarak mevcut olmayan ama
turfanda olarak üretilen ürünleri
marketlerde görmemiz mümkündür. Daha maliyetli olmasına rağmen, tüketici talepleri sayesinde
kış aylarında karpuz tüketmek
veya yazın sıcak günlerinde portakal tüketmemiz mümkün hale
geldi. Bunun gibi örnekleri dünya
genelinde çoğaltmamız mümkündür. Bu kapsamda biyoteknoloji
ile yapılacak gen transferleri ile
soğuk kış koşullarına uyumlu yaz
ürünleri veya sıcak günlere uyumlu kış ürünleri üretilebilecektir.
Ayrıca üretim yapan şirketler,
GDO çalışmalarını sıkı kontrol
altında ürettiklerini belirtmekte
ve ayrıca bu çalışmaların Dünya
Sağlık Örgütü ve FAO (Gıda ve
Tarım Örgütü) tarafından düzenlemelerle kontrolü sağlanmaktadır.
Olumsuz Görüşler
Sağlık riskleri; GDO içeren ürünler kullanımının sonucunda ortaya çıkabilecek risklerden bazıları
potansiyel alerjenlik, potansiyel
toksisite, besin değeri kaybı ve
ilaçlara dayanıklı organizmaların
oluşması olarak düşünülmektedir.
Gen transferi sonucunda ortaya
çıkacak yeni yapı, alerjik özellikleri insana taşıyabilir. Toksisite
konusunda ise bitkiye daha dirençli olması için genetik olarak
aktarılan ilaçlar insan vücuduna
zarar verebilir. Ayrıca bu ilaçlar
ürünün yenilmesi ise insan vücudunda birikerek uzun vadede
kanserojen etki ortaya çıkarabilir.
Bir başka konu da gen transferi ile
ürüne aktarılan mikroorganizmaların (bakteri, virüs) insan
vücuduna geçmesini
sağlayacak ve bu
taşınım insan
vücudunda
bakterilerin
kullanılan
antibiyotiklere karşı
daha dirençli olmasını
sağlayacaktır.
Çevresel
riskler;
Bu noktada GDO içeren
ürünlerin yapısındaki ilaç kalıntısı ve toksiklerin su ve toprağa
taşınması nedeniyle su ve toprak
kirliliğine sebep olacağı düşünülmektedir. Ayrıca genetik özellik-
lerde yaşanan değişim nedeniyle
birbiriyle yakın (akraba) türlerin
yok olabileceği veya zararlı türlerin gelişebileceği düşünülmektedir. İlaç dayanıklılığı olan bakteri
veya virüslerin toprağa geçmesi
ile ilaç dayanıklılığı artan toprak
yüzeyinde daha fazla tarımsal ilaç
kullanılmasına sebep olmakta ve
bu alanda yaşayan yararlı türlerin
de kaybına sebep olabileceği düşünülmektedir. Ortaya çıkan yeni
türler, doğal süreçleri de olumsuz
etkileyeceğinden yabani türler
ortadan kalkabilecektir. Doğal
yaşamda oluşacak basit değişimlerin oldukça karmaşık yapıdaki
ekosistemler ve bu sistemdeki
tüm flora ve faunayı olumsuz etkileyebileceği de bir başka çevresel risktir.
GDO Yönetmeliği
Kapsamında Analizi
Yapılan Ürünler
- Mısır
- Soya
- Kolza (kanola)
- Patates
- Pamuk ürünleri
- Çeltik-pirinç
- Buğday
- Ayçiçeği
- Nohut
- Mercimek
- Tatlı patates
- Manyok (tapyoka)
Bunların yanında GDO içeren
tohum üretimi konusunda dünyada yer alan üretim alanlarının
hemen hemen tamamı ABD, Arjantin, Kanada ve Çin’de yer almaktadır. GDO üretimine yapılmak istenildiğinde biyoteknoloji
konusunda yeterince gelişememiş
ülkelerin, tohum alınması için bu
ülkelere yönelinmesi gerekecektir.
Bu da ülkelerin tarımsal üretimde
bağımlılığını ortaya çıkarabilecektir. Bunun yanında daha pahalı
olan GDO’lu ürün tohumlarının kullanımı bir
yıllıktır ve aynı
ilaç kullanımı
gereklidir. Günümüz içni
pahalı olan
bu uygulama, özellikle
küçük çiftçiler için önemli
anlamda zorlayıcı
olacaktır.
- Muz
- Elma
- Papaya
- Radika (karahindiba)
- Balkabağı
- Erik
- Domates
- Şeker kamışı
- Bebe havucu
- Tatlı biber
- Şeker pancarı
- Yonca
- Marul
- Sakız kabağı
- Bakteri veya maya.
KAYNAKLAR
1. www.tarim.gov.tr
2.www.who.int
3.www.ntvmsnbc.com
4.www.wikipedia.org
Genel anlamda olumlu ve olumsuz
yönlere bakıldığında bu tartışmaların süreceği görülmektedir. Her
iki tarafın da süreçle ilgili güçlü
iddiaları olduğunu söylenebilir.
5.www.gidaraporu.com
6.www.iyibilgi.com
7.www.tarimsal.net
8.http://i.current.com
9.http://inconue.files.wordpress.com
10.http://www.sos03.lt
29
Dr. İrfan Uysal
Su Ürünleri Müh.
Doğa Koruma ve Milli
Parklar Genel Müdürlüğü
Akdeniz Adaları
ve
Biyoçeşitliliği
Akdeniz bölgesi her yıl yaklaşık 250 milyon turistin ziyaret ettiği en önemli turizm
merkezlerinden biridir. 433 milyon kişinin yaşadığı Akdeniz havzasında 150
milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktadır. Bunun da yaklaşık % 13’ü de sahillerde
yaşamaktadır.
Akdeniz eşsiz
bir biyoçeşitlilik
zenginliğine
sahiptir. Dünya
biyoçeşitliliğinin
en önemli 34
noktasından
birisidir.
Dünyanın okyanus
alanı sadece
biyoçeşitliliğin
% 0,8’ini
barındırırken,
Akdeniz, önemli
denizel ve kıyı
biyoçeşitlilik
havzalarından
biri olmakla
beraber, endemik
türlerin %28’ini ve
denizel faunanın
ortalama %7,5’unu
ve denizel
floranın %18’ini
barındırmaktadır.
30
23
ülkenin
sınırlarının
bulunduğu
Akdeniz’de yaklaşık 10,000 ada ve
adacık bulunmaktadır ve bu adaların
çoğunluğu Akdeniz’in doğu kısmında yer almaktadır. Adaların toplam alanı tüm Akdeniz yüzeyinin sadece % 4’ünü oluştururken, 18,000 km
olan kıyılarının uzunluğu ile tüm Akdeniz kıyısının % 39’unu oluşturur.
şehirleşme, sanayileşme, turizm, iklim değişikliği,
kirlilik ve yabancı türlerin baskısı altındadır.
Akdeniz eşsiz bir biyoçeşitlilik zenginliğine sahiptir. Dünya biyoçeşitliliğinin en önemli 34 noktasından birisidir. Dünyanın okyanus alanı sadece biyoçeşitliliğin % 0,8’ini barındırırken, Akdeniz, önemli
denizel ve kıyı biyoçeşitlilik havzalarından biri ol-
Ulaşım zorluklarının bulunması nedeniyle küçük
adalar, nadir türler ile tehdit altındaki türlere üreme
ve barınma ortamı sağlar ve balık gibi pazar değeri
yüksek türlerin dağılım merkezidir. Bu nedenle, ada
biyoçeşitliliğini korumak ulusal ve uluslararası boyutta çok önemlidir.
Adalar, yaban hayatına ve birçok türe yaşama ortamı sağlayarak Akdeniz biyoçeşitliliğinin korunmasına yardımcı olmaktadır. Akdeniz’in bu zenginliği,
Akdeniz Biyoçeşitliliği
Bitki türleri
Tür sayısı
Endemik türler
Endemizm oranı (%)
22 500
11 700
52
Kuşlar
500
25
5
Memeliler
220
25
11
Karasal Sürüngenler
225
80
34
Amfibiler
80
30
31
Kaynak: htpp://www.biodiversityhotspots.org
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
makla beraber, endemik türlerin % 28’ini
ve denizel faunanın ortalama %7,5’unu ve
denizel floranın % 18’ini barındırmaktadır.
Karasal ekosistemlerle ilgili olarak Akdeniz
havzası, dünya bitkilerinin % 10’unu barındırır ve bu bitkiler dünyanın başka yerinde bulunmamaktadır.
Küçük adalar deniz kuşları cennetidir.
Yelkovan kuşları, şahin ve balık kartalı
gibi birçok kuşun yuvalama yeridir. Dünyanın en önemli üç kolonilerinden olan
Akdeniz’e endemik üç fırtına kuşu türünün (albatrosların küçük kuzenleri) barınma yerleridir. Tunus’ta ki Zembra adası
Boz Yelkovan Kuşlarına, Sardunya’da ki
Tavolara adası Yelkovan Kuşları’na ve
Filfla’dan Malta’ya kadar olan ada da Fırtına Kuşları’nın barınma yerleridir. Çok
sakin bir ortam isteyen bu deniz kuşları
sahil ötesi yaşamlarının büyük bir bölümünü adalarda geçirir ve üremek için insanlardan ve insanlar tarafından adalara
getirilen siyah yarasa, köpek ve kediler
gibi yırtıcılardan uzak yerlerde yuvalarını kurarlar. Ayrıca adalar kuş göçlerinde kuşların konaklama yerleri olarak da
önemli bir role sahiptir. Her yıl binlerce
kuş buralarda konaklarlar. Bu nedenlerden dolayı küçük adalar koruma öncelikli
alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan
Ada Martısı (Larus audouinii)’nın yaşama ve üreme ortamı Ege ve Akdeniz kıyılarımızda bulunan adalardır. Yaklaşık 125
kadar amfibi ve sürüngen türünün yaşadığı tüm Türkiye’de bu populasyonların
takriben 1/4’ünün adalarımızda yaşadığı
saptanmıştır. Türkiye herpetofaunası bakımından böyle bir oran çıkmasına karşın, Türkiye’nin orta ve batı bölgesinin
herpetefaunası adalarımızdaki ile çok
daha büyük benzerlik göstermektedir.
Adalar ayrıca, Akdeniz fokları içinde
oldukça önemli yaşam alanları sunmaktadır. Örneğin, Bodrum yarımadasının
kuzeybatısında kalan adalar bölümü ile
Foça yarımadasının önündeki adalar Akdeniz fokları açısından oldukça önemli
yaşama alanlarıdır.
Ada biyoçeşitliliğini tehdit eden unsurları yok etmek, etkilerini en aza indirmek
veya riskleri ortadan kaldırmak için uluslararası boyutta işbirliğine gidilmelidir.
Fakat Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan ve
İspanya-Fas arasında kıta sahanlığı sorunları nedeniyle yapılacak çalışmalarda
istenilen başarı yakalanamayabilir. Öncelikle bu kavramların ne anlama geldiğini
açıklamakta yarar görülmektedir.
Kıta sahanlığı nedir? Kıtasal uzantının
kıyısal bölgeden başlayan ve ortalama
olarak 130 (180) m derinliğe kadar uzanan bölümü. Uluslararası Hukukta deniz
yatağı ve onun altını içeren kıyıdan 200
deniz mili açığa kadar, ya da bu sınırın
ötesinde bulunup sular derinliğinin işletilmesine olanak verdiği en derin noktaya
kadar olan bölgeye verilen isimdir.
Kıta sahanlığında, cansız doğal kaynakları araştırma, işletme, kullanma ve
faydalanma yetkisi kıyı devletine aittir.
Milletlerarası münasebetlerde ve deniz
hukukunda kıta sahanlığı ve anlaşmazlıkları sık sık görülmektedir. İlk defa İkinci
Dünya Savaşından sonra, ABD Başkanı
Truman tarafından ortaya atılmıştır. Ona
göre, ülkelerin karasularından sonra da
deniz bölgesinin altında bazı kaynakları
kullanma hakkı vardır. Denizin dibindeki
bu arazi “kıta sahanlığı” olarak isimlendirilmiştir.
1958 senesinde Cenevre’de toplanan Birinci Deniz Hukuku Konferansında imzalanan sözleşmeye göre ülkelerin karasularının bitim sınırından başlayan 100-200
metrelik derinliğe kadar olan deniz altındaki arazi kıta sahanlığı sayılmıştır.
Karasuları genişliği: Ege Denizi, Türkiye
ile Yunanistan arasında yer alan adeta yarı
kapalı bir denizdir ve binlerce ada, adacık
ve kayalıklarla doludur. 1923 yılında Lozan Barış Antlaşması imzalandığında bu
denizdeki iki ülkeye ait karasuları 3 mil
genişliğinde bulunmaktaydı. 1936 yılında
Yunanistan karasularını 6 mile çıkarmıştır. Türkiye de 1964 yılında karasularını
6 mile çıkarmıştır. Buna göre Yunanistan
Ege’nin % 43,5 inde, Türkiye ise %7,5
inde egemenlik hakkı bulunmaktadır. %
49’u ise açık denizdir (uluslar arası sular).
Yunanistan karasuları 12 mile çıkardığı
takdirde ise Ege Denizi’nin % 71,5 ini
kontrol edecek, Türkiye ise % 8,7, açık
deniz ise % 19,7 gibi küçük bir oranda
kalacak. Dolayısıyla Ege Denizi Yunan
Gölü haline gelecektir. Yunanistan, BM
Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde genel bir
kaide olarak ortaya koyduğu azami 12
mil sınırı kuralından dolayı Sözleşmeyi
imzalamış, Türkiye ise imzalamamıştır.
Lozan Antlaşması’nda aksine hüküm bulunmadığı hallerde ise, Asya sahillerine
üç mil mesafe içinde olan adalar da Türk
egemenliğine bırakılmıştır.
31
^
^
^
Akdeniz Adaları ve Biyoçeşitliliği
Kıta sahanlığı sorunu: Türkiye ile Yunanistan arasındaki kıta sahanlığı sorunu iki
nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi;
iki ülke arasındaki deniz hudutlarının çizilmemiş olması, ikinci ise; Yunanistan’ın
Ege’de çok sayıdaki adalarına dayanarak
Türk karasularına kadar adeta sahiplenme
arzusu ve bu yoldaki gayretleridir.
1958 Cenevre Sözleşmesi’nde, deniz altındaki ve karasularının ötesindeki tarihi
kaynakların işletilmesiyle ilgili bir hak
olduğu belirtilmektedir. 1982 BM Deniz
Hukuku Sözleşmesi’nde bu tarif daha da
açılmakta, kıta sahanlığının bitişiğindeki
kıtaların ana toprak parçasının tabii uzantısı olması gerekliliğine işaret edilmektedir.
Yunanistan bir ada devleti değildir, bir yarımada devletidir. Dolayısıyla yarımadayı
ve yaklaşık 2000 adadan oluşan Ege varlığını bir arada mütalaa etmek ve kendisini
ada devleti saymaktadır. Bundan hareketle Türk karasuları dışındaki hemen tüm
Ege’nin kendi kıta sahanlığı olduğu iddiasındadır. Türkiye ise Ege ve Ege adalarını özel deniz ve statü terakkisiyle adaların
kendi başına kıtasahanlığı olamayacağını,
Ege’nin en az yarısına ait deniz dibininkıta sahanlığının-Anadolu’nun uzantısı
olduğunu düşünmektedir.
korumak, ulusal ve uluslararası boyutta
çok önemlidir. Bilgi ve deneyimlerin paylaşılmasının yanı sıra, özellikle istilacı yabancı türlere karşı uluslararası işbirliğine
gidilmedir. Bunun yanı sıra İspanya-Fas
ve Yunanistan ile Türkiye arasında bulunan kıta sahanlığı sorunları da diplomasi
yoluyla çözülmesi teknik çalışmaların ivmesini artıracağı bir gerçektir.
Kaynaklar:
-www.initiative-pim.org
-www.mediterraneanislands.org
Sonuç:
-TOPUR, Tuncer. 2002. Dünya ve Türkiye-AB-Kıbrıs üçgeni.
Dünya biyoçeşitliliğinin bulunduğu en
önemli 34 hassas noktasından biri olan
Akdeniz ve adalarının biyoçeşitliliğini
Yeni Türkiye Yayınları. S.265-272
- Çevre ve Orman Bakanlığı, Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi
ve Eylem Planı. 2007. S. 89
Karbon Ayakizi Nedir?
İ
nsanın yürümek ve koşmak gibi fiziksel aktiviteleri nasıl
ki yerde iz bırakıyorsa; insanın yaşam aktivileri de belli bir
tüketim gerektiriyor ve bunun sonucu olarak da karbon salımı olarak doğada iz bırakıyor. Buna, kişinin karbon cinsinden
doğaya bıraktığı iz de diyebiliriz.
Karbon ayakizi, insan aktivitelerinin doğaya etkisini, üretilen
sera gazı miktarının CO2 cinsinden ölçülmesine verilen addır.
Ulus ve kuruluşların küresel ısınmaya etkilerini ölçmekle birlikte, karbon ayakizi, karbon salımını birey baza indirerek, ölçüm yapma şansı veriyor.
32
İnsan aktivitesi dolayısıyla ortaya çıkan CO2 miktarını ölçmekle beraber, ürün ve servis yaşam döngüleri boyunca biriken sera
gazlarını da ölçmeye yarıyor.
Karbon ayakizi, CO2 kg veya ton cinsinden, Yaşam Döngüsü
Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment - LCA) adı verilen bir
metodla hesaplanır ve fosil yakıtların enerji kullanımından gelen salımların kısıtlanmasını sağlayabilir. Dolayısıyla, kişinin
yaşamını idame etmek, iş-eğlence gibi alanlarda enerji kullanımı ve servis/ürün tüketimiyle, bireysel olarak ne kadar karbon
salımına sebep olduğu hesaplanır hale geliyor.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Adana Akyatan Lagünü’nde Yeni Bir
Flamingo Yuvalama Alanı Keşfedildi
Süleyman Ekşioğlu - Kuş Araştırmaları Derneği
K
uş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı adına Adana’da yürütülen
Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması Projesi kapsamında yapılan kuş
araştırması çalışmaları sırasında flamingonun (Phoenicopterus ruber) Türkiye’de
yuva yaptığı yeni bir alan keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü ve İzmir Kuş
Cenneti’nde düzenli olarak ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama alanı
büyük önem taşıyor.
Kuş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre ve Orman Bakanlığı adına Adana’da
yürütülen Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması Projesi kapsamında yapılan kuş araştırması çalışmaları sırasında flamingonun (Phoenicopterus ruber)
Türkiye’de yuva yaptığı yeni bir alan
keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü
ve İzmir Kuş Cenneti’nde düzenli olarak
ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama alanı büyük önem taşıyor.
Proje adına kuş araştırmasını yürüten Süleyman Ekşioğlu ve çalışmaya gönüllü
olarak katılan Emin Yoğurtçuoğlu tarafından 12-16 Ekim 2009 tarihleri arasın-
da yapılan göç izleme çalışması sırasında
Akyatan Lagünü’nde 163 yuvadan oluşan
bir flamingo yuvalama bölgesi bulundu.
Alandaki çamur düzlüklerinde beslenen
ve sayıları 30 bine yakın kıyı kuşunu sayıp tanımlamaya çalışan kuş gözlemcileri
bu sırada yaklaşık 2 km ileride bulunan
flamingolara teleskopla bakarken hemen
yakınlarındaki yuvaları fark ettiler. Dürbün ve teleskoplarla yapılan inceleme ve
gölde yapılan zahmetli bir yürüyüşten
sonra gözlemciler yuvalara ulaştılar.
Üreme dönemi sonrası olduğu için kaç
yuvanın aktif olarak kullanıldığı henüz
kesin olarak belirlenemese de bu keşif
yeni bir yuvalama alanı olarak büyük
önem taşıyor. Flamingoların daha önce
bu bölgede ürediğine dair bir kayıt olmamasına rağmen yuvaların bir kısmının
yıpranmış olması en azından son birkaç
yıldır bu alanda yuva yaptıklarına işaret ediyor. Akyatan Lagünü’nün en ıssız
kesimlerinde yuva yapan flamingoların
varlığı Akyatan Lagünü’nün önemini
bir kez daha vurguluyor. Flamingoların
çamurdan yaptıkları ve güneşte kuruyup
sertleşen yuvalarının çapları 30-35 cm,
yükseklileri de 30-40 cm arasında değişebilmekte.
Flamingonun geçmiş yıllarda ürediği
bilinen Seyfe Gölü ve Ereğli Sazlıkları
gibi sulak alanlarımızın günümüzde eski
özelliklerini kaybederek neredeyse yok
olmak üzere olmaları, bunun yanında halen üremekte oldukları Tuz Gölü’ndeki
su seviyesinin her geçen yıl hızla düşerek
kuruması tehlikesinden dolayı ülkemizde
üreyen flamingoların durumları ciddiyetini korumakta. Geçtiğimiz yıllarda Tuz
Gölü’nde suyun çekilmesinden dolayı bir
çok flamingo yavrusu ölü olarak bulunmuştu. Bu yeni yuvalama alanı flamingoların Türkiye’deki nesillerini sürdürebilmesi için büyük önem taşıyor.
Karbon ayakizleri, evde ve araba, uçak, tren gibi ulaşım
için kullanılan enerjiden kaynaklanan direkt salımlardan
veya kullanılan ürün veya servislerin üretiminden ya da
tüketiminden kaynaklanan dolaylı salımlar sonucu oluşur.
Kısaca karbon ayak izi kişinin küresel ısınmadaki kişisel
payının bir ölçüsüdür. Enerji tüketen hemen her faaliyetimizin bir karbon maliyeti vardır. Kimi zaman bu karbon maliyeti çok açık bir şekilde görülür; işe giderken
aracınızın egzoz borusundan çıkan gazlarda olduğu gibi.
Kimi zaman ise durum bu kadar belirgin değildir; süpermarketten satın aldığımız ithal ürünlerin içine gizlenmiş
maddelerde olduğu gibi.
33
Ahmet Sandal
Çevre ve Orman
Bakanlığı İç Denetçisi
Kamu Yönetimi Uzmanı
“Çevre izin
ve belgeleri
konusunda 2010
yılında yeni bir
döneme girilecektir.
Bu dönemden
itibaren tüm izinler
için tek bir belge
düzenlenmesi
sözkonusu
olacaktır. Bu
durum bürokrasinin
azaltılması ve
zaman kayıplarının
önlenmesi
açısından önemli
olduğu gibi, etkin
bir iç kontrol
sistemi için de
önem taşımaktadır.”
Çevre İzinleri
Üzerine
Değerlendirmeler
Çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak
etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel
ortamlarının tümü şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım Çevre Kanunda yer
alan bir tanımdır. Günlük dilde çevre tanımının nasıl ve ne şekilde olduğunu
düşündüğümüzde ya da etrafımızdaki kişilere “çevre nedir?” diye sorduğumuzda,
şu şekildeki kısa tanımlar öne çıkmaktadır.
“Çevre, içinde bulunduğumuz hayattır. Çevre, yaşadığımız Dünya’dır. Çevre, tabiattır. Çevre, su, toprak ve havadır. Çevre, canlı, cansız tüm varlıklardır.
Çevre, insan ve dışındaki her şeydir. Çevre, korunması gereken bir değerdir.” Bu tür açıklamalar sürer
gider. Bu açıklamaların hepsi de doğrudur. Ve çevre
gerçeğine işaret eder.
Bu tanımlamalardan çıkan sonuç şudur, “çevre, geniş ve kuşatıcı bir kavramdır. Çevre, hayatımızın
kendisidir ve korunmalıdır.” Çevre kavramının en
önemli özelliği, koruma noktasında kendisini göstermektedir.
Çevre’yi koruma noktasında çevre izinleri önemli
bir araç olarak görülmektedir. Ancak bu araç, çevre izleme ve denetleme göreviyle birlikte mütalaa
edilmelidir.
Bu yazımızda, önce çevre izinlerini tek tek tanıyalım ve sonra üzerlerinde değerlendirmelerde bulunalım. En sonra da çevre izleme ve denetleme görevi hakkında kısaca görüşlerimizi belirtelim.
I-ÇEVRE İZİNLERİ
Foto: Ali Rıza Baykan
34
29.04.2009 tarihinde çıkarılan ve 01.01.2010 tarihinde yürürlüğe girecek olan Çevre Kanununca
Alınması Gereken İzin ve Lisanslar Hakkında Yönetmeliğin 3/b maddesinde çevre izni şöyle tanımlanmaktadır. Çevre izni, mevzuat gereğince verilmekte olan emisyon, deşarj, gürültü kontrol, derin
deniz deşarjı ve stabilize arıtma çamuru kullanım
izinleridir. Aynı yönetmeliğin 3/c maddesinde ise
çevre izin belgeleri tarif edilmektedir. Çevre izin
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
belgesi: İşletmeler için, hava, su ve toprak
gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili mevzuat uyarınca verilecek belgedir.
Halihazırda geçerli durum itibariyle,
endüstriyel kaynaklı hava kirliliğinin
kontrolü için emisyon izni, su kirliliğinin kontrolü için deşarj izni, derin deniz
deşarj izni, toprak kirliliğinin kontrolü
için de stabilize arıtma çamuru kullanım
izni gerekmektedir. Hava yönetimi kapsamında geçerli olan bir izin türü de, gürültü kontrol iznidir. Bu izin türleri için
ayrı ayrı izin belgesi tanzim edilmektedir.
Ancak, 2010 yılından itibaren, bu izin
türlerinin hepsini bir arada kapsayacak
yalnızca tek bir izin belgesi sistemine geçilecektir. Böylece, hem kırtasiyecilik ve
bürokrasi azalacak, hem de işletme ve tesislerin izlenmesinde etkin bir iç kontrol
ortamı oluşturulmuş olacaktır.
a) Emisyon izni: Emisyon: Yakıt ve benzerlerinin yakılmasıyla; sentez, ayrışma,
buharlaşma ve benzeri işlemlerle; maddelerin yığılması, ayrılması, taşınması ve
diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticileridir. Çalışmaları ve yapısı nedeniyle insan
sağlığı ve çevre üzerinde önemli olumsuz
etkisi olan ve ilgili yönetmeliğin eklerinde yer alan tesislerin kurulması ve işletilmesi için, planlama aşamasında emisyon
ön izni ve işletme aşamasında ise emisyon izni alınması gerekir. İlgili tesis ve
işletmeler yönetmelikte belirtilen sınır
değerlerin altında emisyon saldıklarını
belgeledikleri ve diğer şartlara uydukları
takdirde, emisyon izin belgesi almaya hak
kazanmaktadırlar. Bu izin belgeleri Bakanlıkça ya da İl Valiliklerince (İl Çevre
ve Orman Müdürlükleri vasıtasıyla) verilmektedir. (A grubu emisyon belgesini
Bakanlık, B grubu emisyon izin belgesini
ise Valilikler vermektedir)
b) Deşarj izni: Arıtılmış olsun olmasın,
atıksuların doğrudan veya dolaylı olarak
alıcı ortama (sulamadan dönen drenaj sularının kıyıdan veya uygun mühendislik
yapıları kullanılarak toprağa sızdırılması
hariç) veya sistemli bir şekilde yeraltına
boşaltılmasıdır. İlgili yönetmelikteki şart-
Foto: Ali Rıza Baykan
ları ve parametreleri yerine getiren tesis ve
işletmelere deşarj izin belgesi verilmektedir. Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine
göre deşarj izni konusunda yetkili idareler, 2872 sayılı Çevre Kanununun 12 nci
maddesi ve 4856 sayılı Çevre ve Orman
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin (d) ve (j)
bentleri uyarınca, atık, artık ve yakıtların
arıtılması, uzaklaştırılması, zararsız hale
getirilmesi ve ithali ile ilgili denetimlerde
ve çevreye olumsuz etkileri olan her türlü
faaliyetin izlenmesi ve denetlenmesindeki
yetki Çevre ve Orman Bakanlığına aittir.
Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 37.
maddesine göre, “alıcı su ortamına her
türlü atıksu deşarjı izni için mahalli çevre
kurulunun uygun görüşü doğrultusunda
mahallin en büyük mülki amirliği yetkilidir”. Ancak mahallin en büyük mülki
amirliği, büyükşehir belediyeleri su ve
kanalizasyon idareleri, atıksu alt yapı tesislerini tamamlamış il ve ilçe belediye
başkanlıkları mevzuatlarında belirlenen
usul ve esaslar çerçevesinde denetim yapmakla yetkilidir. Kurum, kuruluş ve işletmelere işletme ve kullanım izni verilmesi
ve denetim görevinin ifasında yetkili olmak üzere; 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 268-275 inci maddelerine
göre Sağlık Bakanlığı, 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununa göre Kültür ve Turizm Bakanlığı, 3143 sayılı Sanayi ve Ticaret Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanuna göre Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile diğer kurum ve kuruluşlar,
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 5216 sayılı
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanununun verdiği yetkiler
doğrultusunda mülki amirleri, büyükşehir
ve şehir belediye başkanlıkları bu hususta
yetkilidir.
c) Gürültü izni: İlgili yönetmelikte çevresel gürültü şu şekilde tanımlanmaktadır.
Çevresel gürültü, ulaşım araçları, kara
yolu trafiği, demir yolu trafiği, hava yolu
trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları, sanayi
tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri ve
benzeri ile rekreasyon ve eğlence yerlerinden çevreye yayılan gürültü dahil olmak üzere, insan faaliyetleri neticesinde
oluşan zararlı veya istenmeyen açık hava
sesleridir. Gürültü kontrol izin belgesi,
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönetmeliğinin ekinde yer
alan Ek-VII Liste A ve B’deki işletmelerin bu Yönetmelikte yer alan esaslara uygun olarak çalıştığını gösteren belgedir.
Gürültü kontrolü konusundaki yetki de
Bakanlığımız ve yerel yönetimler arasında paylaşılmıştır. Çevre denetim birimini
kuran ve yetki devri yapılmış belediyeler
belediye sınırı ve mücavir alanı içinde
gürültü konusunda izin belgesi vermeye ilgili Belediye Yönetimleri yetkilidir.
Belediye sınırları ve mücavir alan dışında yetki devri yapılmış il özel idareleri
bu Yönetmeliğin ekindeki Ek-VII Liste B’de yer alan işletmeler için gürültü
kontrol izin belgesini vermekle yetkilidir.
Bunun dışında kalan yerlerde izin belgesi
Bakanlıkça verilir.
35
Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler
d) Derin deniz deşarj izni: Derin Deniz
Deşarjı:Yeterli arıtma kapasitesine sahip
olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit
edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme
ve doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak amacıyla atık suların sahillerden
belirli uzaklıklarda deniz dibine boru
ve difüzörlerle deşarj edilmesidir. Derin
deniz deşarj izin belgesi, Mahalli Çevre
Kurulunun uygun görüşü ile mahallin en
büyük mülki amirliğince verilir.
e) Stabilize arıtma çamuru izni: Stabilize Arıtma Çamuru: Fermente edilebilirliğini ve kullanımından kaynaklanan
sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltılmak üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl
işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma
çamurlarını ifade eder. Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hükümleri gereği evsel ve kentsel atıksuların arıtılması
sonucu elde edilen arıtma çamurlarının
toprakta kullanılması izne bağlıdır. Stabilize arıtma çamuru üreticileri toprakta
kullanacakları arıtma çamuru için Stabilize Arıtma Çamuru Kullanım İzin Belgesi
talebiyle, ilgili bilgi ve belgelerle birlikte
Valiliğe başvuruda bulunurlar.
II- ÇEVRE İZİNLERİ ÜZERİNE
BAZI DEĞERLENDİRMELER
ra doğrudan veya dolaylı vermeleri uygun
görülmeyen tesis ve işletmeler ile yerleşim birimleri atıklarını yönetmeliklerde
belirlenen standart ve yöntemlere uygun
olarak arıtmak ve bertaraf etmekle veya
ettirmekle ve öngörülen izinleri almakla
yükümlüdürler.”
Çevre izin belgeleri verilmekle çevre doğrudan doğruya korunmuş olmakta mıdır?
Ya da yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak sormak gerekirse, çevre izin belgelerinin verilmesiyle birlikte maksat gerçekleşmekte midir? Bu soruya elbette olumlu
cevap vermek mümkün değildir. Çünkü,
çevre izin belgesi bulunan tesis, çevreyi
kirletmeyen tesis mânâsına gelmez. Zira,
çevre izin belgesi olan tesis, çevreye sıfır etkide bulunan bir tesis değildir. Zaten, izin belgeleri de mahiyeti itibariyle
alıcı ortama hiçbir emisyon ya da deşarj
yapılmadığı mânâsına gelmemektedir.
İlgili izin belgeleri, belirli sınır değerler
içerisinde emisyon ve deşarj yapıldığı anlamına gelmektedir. Yani çevreye bir etki
sözkonusudur. Ayrıca, konunun başka
bir boyutu da vardır. O da şudur; tesisin
belgesi vardır, ancak, tesis yetkilileri ya
da sahipleri, çevre koruma mantığı içinde değildirler ve çevreye zaman zaman,
gizli olarak atıklarını boşaltmayı düşüne-
a) Bazı soru ve cevaplar:
Çevre izin belgesi olan tesis çevreyi kirletiyorsa (daha açıkçası mevzuattaki sınır
değerler aşılmışsa), ne yapılacaktır? Bunun cevabı hem mantıken hem de kanunen çok açıktır. Çevre izin belgesi olduğu
hâlde bir tesis çevreyi kirletiyorsa (örneğin, emisyon izni belgesi olduğu hâlde
emisyon izni sınır değerlerini aşmışsa) tesisin izni iptal edilir. Bazen tesisin izninin
iptal edilmesi için sınır değerlerin aşılması da gerekmeyebilir. Bir tesis gerekli izin
belgesi olduğu hâlde gerekli yükümlükleri yerine getirmiyorsa ya da çevre ve insan sağlığı yönünden tehlike arz diyorsa
izin belgesi gecikmeksizin iptal edilir. Bu
nokta itibariyle belirtmek gerekir ki, çevre izin belgesi çevreye zararlı etkilere bir
izin ya da çevreyi kirletmeye bir hak gibi
mütalaa edilmemelidir.
Bu durum itibariyle şu hususun altını çizmek gerekmektedir. Çevre izin ve belgelerinin tanziminde asıl hedef, ilgili işletme ve tesislere izin vermek değil, çevreyi
korumaktır.
b) Çevre İzinlerinin Hukuki
Durumları:
Çevre izinlerinin hukuki mahiyetleri noktasında, ilk belirtmemiz gereken husus,
bu izinlerin ilgili tesislere bir hak sağladığıdır. Bu hak işletmelere açılma veya faaliyetine devam etme noktasında sağlanan
bir haktır. Ancak, bu hakkın, (her hakta
olduğu gibi) sınırları ve çerçevesi bellidir.
İkinci olarak, bu hak belirli şartlara bağlıdır. Yani mutlak bir hak değildir. Nitekim
izin için başvuran tesis, çevre koruma
açısından gerekli şartları sağladığını beyan etmekte ve gerekli izinleri istemektedir. Belirli şartları sağlayan tesise izin
verilmekle, o iznin, o hakkın çerçevesi de
belirlenmiş olmaktadır. Bu durumda, çevre izni, çevre konusunda ilgili firma ya da
tesisçe alınan tedbir ve verilen taahhütlerle birlikte hüküm ifade eder ve onlarla birlikte geçerlidir. Bir başka husus da şudur,
ilgili çevre izni, o tesise çevreyi hiç kirletmediği için değil, gerekli şarları sağladığı ve tedbirleri aldığı için verilmektedir.
Çevre izinleri neden verilmektedir? Çevre Kanununca Alınması Gereken İzin ve
Lisanslar Hakkında Yönetmeliğe göre
verilme nedeni bellidir. Çevre izin belgeleri, İşletmeler için, hava, su ve toprak
gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili mevzuat uyarınca verilecek belgedir.
Maksat açık ve bellidir. Çevreyi korumaktır bu maksat. Ancak, tesisler açısından düşündüğümüzde aynı maksat acaba
geçerli midir? Tesisler çevreyi korumak
için mi, emisyon izin belgesi almaktadır?
Buradaki maksat aynı açıklık ve netlikte
değildir. Tesisler çevre izin belgelerini
bir yükümlülük olarak görmektedirler.
Zaten, Çevre Kanunu da bunu bir yükümlülük olarak nitelendirmektedir. Çevre
Kanununun izin alma, artıma ve bertaraf
etme yükümlülüğü başlıklı 11. maddesinde “üretim, tüketim ve hizmet faaliyetleri
sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlaFoto: Ali Rıza Baykan
36
bilir ve bunu -maalesef- icra edebilirler.
Bu son nokta itibariyle, tesisin izne sahip
olmasının çevre koruma açısından hiçbir
öneminin olmadığı açığa çıkmaktadır.
^
^
^
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Tesis, taahhüt ettiği tedbirleri yerine getirmezse ya da çevre konusunda kurduğu
üniteyi devre dışı bırakmışsa, aldığı iznin
hukuken hiçbir önemi yoktur. İlgili izin
belgesi olduğu hâlde, gerekli çevre koruma şartlarını sağlamadığı anlaşılan tesisle
ilgili olarak, faaliyetin durdurulmasından
tutun da çevre izin belgesinin iptaline kadar çeşitli hukuki yaptırımları uygulamak
mümkündür.
Örnek vermek gerekirse, ilgili tesis, gerekli filtre ve arıtma ünitesini kurmuştur
bu suretle, sınır değerleri aşmamaktadır.
Böylece, hukuki olarak emisyon iznine
müstahaktır. Bundan dolayı da emisyon
izin belgesini almıştır. Ancak, izni olduğu
hâlde, o tesisin çalışma sırasında atmosfere belirlenen sınır değerin üzerinde emisyon salması ve firmanın önlem almaması
durumunda emisyon izin belgesi önemini
yitirir. İlgili tesis yetkilileri, verilen süre
sonunda tedbirleri almıyorlarsa, belgenin
hukuken iptali gerekir.
Konuyu deşarj izni için düşündüğümüzde, deşarj izin belgesini alan tesisler çevreyi koruma noktasında gerekli altyapıyı
oluşturmuş ve ilgili deşarj standartlarını
sağlamış tesisler mânâsına gelmektedir.
Deşarj izin belgesi alan tesis, çevreyi kirletiyorsa, durumu değerlendirilmeli ve ek
tedbirler getirilmelidir. Bu ek tedbirler işe
yaramadığı ya da firma ek tedbirlere yanaşmadığı zaman, elbette deşarj izninin
iptali hukuki bir zorunluluktur.
Gürültü izni açısından bir mütalaa da bulunacak olursak, gürültü belirli sınır değerlerin üzerine çıkıldığında zararlı olan
bir durumdur. Bu nokta itibariyle, gürültü
kontrolü için belirli sınır değerler belirlenmiş olup, bu sınır değerlerin üzerine
çıkıldığında insan sağlığı bozulmaktadır.
İnsan sağlığının bozulduğu durumlarda
iznin iptali ya da idari-adli cezalar gündeme gelir.
Bu açıklamalar itibariyle, çevre konusunda verilen iznin iptali hukuken her zaman
mümkündür ve izni olduğu hâlde çevreyi
kirleten her tesisin idari ya da adli anlamda cezalandırılması da her zaman imkân
dahilindedir. Çevre izinleri bir ayrıcalık
ve imtiyaz sağlamadığı gibi, tam tersine
çevreyi koruma noktasında daha da hassas olmayı gerektirir.
Bu noktada çevre izni olan
tesislerin periyodik bir
şekilde izleme ve denetlenmesi gündeme gelmektedir.
Sonuç:
Çevre izni, çevre mevzuatı
gereğince
verilmekte
olan
emisyon, deşarj,
c) Çevre
gürültü kontrol,
izinleri olan
derin deniz detesislerin
şarjı ve stabilize
izleme ve
arıtma çamuru
denetlenmesi:
kullanım izinlerini ifade eder.
Çevre ve Orman
Çevre
izin belgeleBakanlığı’nın merri
ise,
işletmeler
için,
kez ve taşra teşkilatıhava,
su
ve
toprak
gibi
Foto: Ali Rıza Baykan
nın, çevre açısından iki
alıcı
ortamları
korumak
büyük görevi varsa, birisi
amacıyla ilgili mevzuat uyarınca
kapsama giren tesislere ilişkin gerekverilecek
belgedir. Çevre izin ve belgeleli izin prosedürlerini tekemmül ettirmek,
rinin
tanziminde
asıl hedef, ilgili işletme
diğeri ise, izin almış ya da almamış olsun,
ve
tesislere
izin
vermek
değil, çevreyi koçevreye etki eden tüm tesis ve işletmeleri
rumaktır.
izlemek ve denetlemektir. Bu görevlerin
her ikisi de oldukça önemlidir. Ancak,
“izleme ve denetleme görevi daha önemlidir”. Çünkü, yukarıda da belirtildiği
üzere çevre konusunda izin alan bir tesis
çevre açısından “dokunulmazlık ve sınırsız bir hak” almamaktadır.
Gerekli takip ve denetim zamanında ve
gecikmeksizin yapılması durumunda, izin
almış bir tesisin hiçbir çevre sorununa neden olmadan çalıştırılması mümkündür.
Bu sağlanmadığı müddetçe çevr ekoruma
bakımından istenen maksat tam olarak
gerçekleşemez. Kurum olarak yalnızca
izin vermekle kalmış oluruz. İzin vermek
ve denetlemek gerekmektedir.
Bilindiği üzere, çevre sorununa yol açan
tesislerin ister izinleri olsun, isterse olmasın faaliyetlerinin durdurulması mümkündür. Önemli olan da budur. Yani, bir
proje ve tesisin neden izin alması çok da
önemli değildir. Önemli olan gerekli şekilde izlenip izlenmediğini ve denetlenip
denetlenmediğini ve denetim sonrasında
da gereken işlemin zamanında ve gecikmeksizin uygulanıp uygulanmadığıdır.
Tabi bu açıklamalardan “her çevre başvurusu da olumlu sonuçlansın, herkes çevre
iznini alsın” mânâsı çıkmamalıdır. Belirtmeye dahi gerek yok ki; “yalnızca, çevre
koruma için gereken tesisleri kuran ve
yerine getirilmesi icab eden şartları sağlayan işletmeler çevre iznini almalıdır.”
Çevre izin ve belgeleri konusunda 2010
yılında yeni bir döneme girilecektir. Bu
dönemden itibaren yukarıda saydığımız
tüm izinler için tek bir belge düzenlenmesi sözkonusu olacaktır. Bu durum bürokrasinin azaltılması ve zaman kayıplarının
önlenmesi açısından önemli olduğu gibi,
etkin bir iç kontrol sistemi için de önem
taşımaktadır.
Ayrıca, yine 2010 yılından itibaren,
e-Devlet projesinin çevre izinleri konusunda da hayata geçirilmesiyle, bilgi ve
iletişim teknolojileri kullanılarak iş ve
sanayi dünyasının işleri kolaylaştırılacaktır. Çevrimiçi Çevre izinleri Projesi,
bu sürecin elektronik ortamda ve e-imza/
mobil-imza kullanılarak yapılmasına
imkan sağlayacaktır. Söz konusu izin ve
Lisanslar için başvurular tek bir noktadan
online olarak yapılacak ve ilgili otoriteler tarafından da online olarak elektronik
ortamda değerlendirilecektir. Başvuru sahipleri de süreçleri elektronik ortamda takip edeceklerdir. İzin ve Lisans alma süreçleri kısalacağı gibi süreden ve kâğıttan
tasarruf edilecek, bürokrasi önlenecek,
kırtasiyecilik azalacaktır.
Çevre izin ve belgelerinin verilme şekli
ve sistemi önem taşıdığı kadar, bunlardan
daha ehemmiyetli olanı, izin belgesi verilen tesislerin periyodik ve sıkı bir şekilde
takip edilmesi ve denetlenmesidir.
37
Proje Ekibi;
Proje Yürütücüsü ve
Araştırmacı: Deniz
MENGÜLLÜOĞLU
Yerel Destek Elemanı:
Kazım AKTAN
Proje Danışmanı:
Osman ERDEM
Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi
Saz Horozu Koruma ve İzleme Projesi
Saz Horozu
Türkiye’de Saz Horozu
Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı
tarafından, Kuş
Araştırmaları
Derneği’ne “Göksu
Deltası Özel Çevre
Koruma Bölgesi
Saz Horozu Koruma
ve İzleme Projesi”
kapsamında
yaptırılan “GÖKSU
DELTASI’NDA
SAZ HOROZU” adlı
kitaptan alınmıştır.
S
az Horozunun Ülkemizde iki alt türünün
bulunduğu varsayılmaktadır. Bunlardan
Porphyrio porphyrio caspius Karadeniz
ve Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde, Porphyrio
porphyrio seistanicus ise Akdeniz ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde görülmektedir. Her iki alt türün Ülkemizdeki dağılımı son yıllardaki gözlemler
de dikkate alınarak aşağıdaki haritada gösterilmektedir.
Saz Horozu’na ait Ülkemizdeki ilk kayıt 1893’te
İstanbul Kağıthane’de görülen bir bireye aittir.
(MATHEY-DURPAZ, 1923). Kurutuluna dek türün Hatay’da bulunan Amik Gölü’nde ve Tarsus‘ta
Berdan Çayı’nın beslediği Aynaz Sazlıkları’nda
ürediği düşünülmektedir. Hatta 1982’de Herken-
rath, Ratzke ve Steıof tarafından genç bir birey
Berdan Çayı kıyısında gözlemiştir (Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Aynı dönemde Adana Akyatan’da
da türün varlığı bilinmektedir. Tür geçmiş yıllarda
Türkiye’nin birçok bölgesinde az sayılarla da olsa
gözlenmiştir. 1985’te Kasparek tarafından bir birey,
daha sonra 1988’de İsveç Ornitoloji Derneği üyelerince 6 birey Kayseri’de Sultan Sazlığı’nda gözlenmiştir (Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Ayrıca Akşehir Gölü (1 birey, 1977), Adıyaman Gölbaşı Gölü
(Turan, avlanan 1 birey, 1969), Karataş (Adana, 1
birey, 1987)’ta da saptanmıştır (Kasparek, Bilgin,
Akın, 1989). Ancak yakın zamanda bu bölgelerden
türün kaydı gelmemiştir.
Saz horozunun güneyde sağlıklı bir biçimde ürediği
tek yer Göksu Deltasıdır. Kasparek ve arkadaşları
tarafından Göksu Deltası’nda (Akgöl’de) 1989 yılında üreyen çift sayısı 30 çiftten az olarak belirtilmiş ve acil koruma önerilmiştir.
1990’lı yıllar ve sonrasında kuş gözlemciliğinin gelişmesiyle birlikte Samsun, Urfa, Malatya, Kars ve
Iğdır gibi birçok bölgede türün varlığı saptanmıştır.
Bunlardan en önemlisi şu an Türkiye Saz Horozu
popülasyonunun büyük bir kısmını barındıran Samsun Kızılırmak Deltası’dır. Kızılırmak Deltası’nda
1994 yılında türün varlığı saptanmış. 1999 yılında
ise alanda ürediği kesinleşmiştir (Kirwan, 1999).
Fakat gözlenen diğer bölgelerde üreme kesinlik taşımamaktadır.
Türün Biyolojisi
Rallidae ailesinin batı Palearctic bölgesindeki en
büyük üyesi olan Saz Horozu 45-50 cm’ye varan
boyu 90-100 cm kanat açıklığıyla ailenin diğer üye-
Saz Horozu
38
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
leri olup bölgede yaşıyan Sutavuğu (ya
da Saztavuğu, Gallinula chloropus) ve
Sakarmeke (Fulica atra)’den büyük gayet iri bir kuş türüdür. Erkek bireyler dişilerden yaklaşık %10 daha büyüktürler.
Saz horozu büyük, ağır gagalı, hantal bir
kuştur. Sığ sularda ve yüzey bitkileri üzerinde kolayca yürüyebilmesini ve çamura
batmamasını sağlayan uzun parmaklı bir
ayak yapısına sahiptir. Uzun ve kalın dizli
bacakları vardır. Vücudun tüyle kaplı olmayan bölgeleri yetişkinlerde tamamen
kırmızı olup gençlerde daha soluk renktedir .
Ülkemizde bulunan iki alt türden biri olan
ve Göksu Deltası’nda yaşıyan Porphyrio
porphyrio. seistanicus diğer yakın bölgede bulunan diğer alttürlerden (Porphyrio
porphyrio caspius, Porphyrio porphyrio
madagascarensis) kafa bölgesindeki
griliğin neredeyse boyun altına kadar
inmesi, göğüs tüylerinin çok açık mavi,
kanat tüylerinin ise açık mavi ve turkuaz renkte olmasıyla ayrılır. Yetişkinlerin
gözleri kırmızı renktedir. Vücudun diğer
bölgeleri koyu mavidir. Yavrular renk
açısından erişkinlere benzemezler. Tüm
alttürlerde yavrular koyu ve donuk renkte
olup göğüs tüyleri gri, boğaz tüyleri ise
nedeyse beyazdır (Cramp ve Simmons,
1980), Eşeyler birbirine tamamen benzerdir ve mevsimsel değişiklik göstermezler.
Çoğunlukla sazlıklar arasında saklanma
eğilimindedirler; İnsan baskısına karşı
duyarlıdırlar; ancak insan baskısının az
olduğu bölgelerde açıklığa çıkarlar. Çoğunlukla sazlıkların kıyısında beslenirken
veya güneşlenirken görülebilirler. Sık ve
geniş sazlıkların olduğu bölgelerde kısa
uçuşlar yaparak yer değiştirebilirler. Büyüklüklerine ve çoğunlukla yürüme eğilimlerine rağmen iyi uçucudurlar. (Cramp
ve Simmons, 1980).
Saz horozlarının birbirine çok kolay karışıtırlabilen zengin ve çeşitli bir repertuarları vardır. Ötme eyleminin büyük
bir kısmı geceleri koro halinde olur ve
heyecan arttıkça ses yüksekliği ve katılan birey miktarı artar. Çoğu sesin anlamı tam olarak anlaşılamamıştır. Erkek
bireyler gür ve düşük frekanslı (diğer
bireyler tarafından uzaktan duyulmasını
Saz Horozu
kolaylaştıran) ve sonu boğuk bir trampet
sesi gibi biten ötüşler, dişi bireyler ise
tiz ve daha yumuşak ve genellikle ‘krik’
notasıyla biten ötüşler yaparlar. Yetişkinlerde biraraya gelme, beslenme ve grubu
toplama zamanlarında ‘çak-çak’ sesi ve
daha büyük alanlara dağılmış gruplarda
daha yüksek bir ‘çak’ sesi yapılır. Temas
sesi derin ve yankılı 1. ses 2. ve 3. den ve
daha sonrakilerden daha güçlü olan ‘tuk’
ve ‘puk’ tur. Alarm sesi patlama şeklinde
metal bir trompetten çıkan ‘kuuah-kuuah’
tekrarlanarak gider ve alarm dışında havalanma sırasında da yapılır. Ötme ‘kuinkuinkrrkrrkuinkuinkuinkrr…’ seslerinin
tekrarlanmasından oluşur. Anlamı tam
olarak anlaşılamasa da alan savunması
için kullanıldığı düşünülmektedir. Tehdit
sesi rakipler ve davetsiz misafirlere karşı
yüksek ve sert ‘krii’ ya da ‘kriiik’tir. Ayrıca çok çeşitli ‘ga-ga-ga’ ya da ‘te-te-te’
sesleri de tehdit ve kur davranışları sırasında kullanılır. Yavruların sesleri küçük
bir serçe yavrusundan çok farklı değildir
fakat baskı ve yakalanma anında yüksek ‘piip-piip’ sesi verirler (Cramp ve
Simmons,1980).
Habitat
Saz horozları bitki örtüsü ve su derinliğinin uygun olduğu (yaklaşık 30-40 cm.)
tatlı, hafif tuzlu ya da acı, açık güvenli ya
da dar ve labirentlerden oluşan durgun ya
da yavaş akan sulak alanları tercih ederler. Bitki örtüsü olarak genellikle ölü ya
da canlı, çoğunlukla uzunlukları 1 met-
reyi geçmeyen Phragmites, Carex, Typha
ya da diğer su üstü bitkilerinin bulunduğu alanları tercih ederler. Uzun süre bitki
örtüsü içinde saklanma eğilimleri vardır.
Sık çalılık ve ağaçlıklardan uzak dururlar.
Su derinliği türün varlığını etkileyen en
büyük etmenlerden biridir. Derin suları
tercih etmezler.Yeterli besin varlığı üreme bölgesi seçiminde tür için belirleyici
bir etmendir. Su derinliği de yuva predasyonu açısından önemlidir. (SanchezLafuente, 1998). Çakal, sansar ve tilki
gibi predatör hayvanların kolayca ulaşamayacağı yerleri tercih sebebidir. Açık su
aynasında gezinmekten sakınırlar. Fakat
suyun sığ olduğu kıyı şeridinde gözlenebilirler. Sürekli insan baskısına karşı
duyarlıdırlar. Fakat korumanın iyi olduğu
yerlerde üremede oldukça başarılıdırlar.
(Cramp ve Simmons, 1980).
Beslenme
Saz horozları omnivordurlar; hem bitkisel hem de hayvansal besinlerle beslenirler. Genelde sucul ve yarı sucul
bitkilerin filizlerini, yaprak, kök, çiçek
ve tohumlarını yerler. Yüksekteki bitkileri gaga yardımıyla indirerek ayaklarıyla
tuttuktan sonra iyi bir şekilde ayıklar ve
yerler. Taze sazları ve diğer tek çeneklileri güçlü gagaları yardımıyla dipten söker
ve soyarlar. Diğer bitkilerin rizom ve tüberlerini de dipten çıkararak yiyebilirler.
Ayrıca Phragmites ve Typha türü sazların
tohumlarını da tırmanarak yiyebilirler. Ülkemizin güneyinde bölgelerinde görülen
39
Saz Horozu
Seistanicus alt türü genellikle Scirpus ve
Phragmites gövdesi ve Typha’yla beslenir. Gagalarını çok pratik bir biçimde
kullanırlar, sazın gövdesini soyduktan
sonra küçük parçalara bölerek yutarlar.
Bölme işlemi çok seri ve gaga içerisine
sığacak büyüklükte parçalara bölünerek
yapılır. Omurgasızları yiyebilmek için
taşları yerinden oynatabilirler. Çok çeşitli
hayvansal besinle beslenebilirler. Bunların içinde, sülükler, solucanlar, böcekler,
karındanbacaklılar, balıklar, su yılanları, kurbağalar ve diğer sazlık kuşlarının
yumurta ve yavruları sayılabilir. Fakat
hayvansal besinler, toplam besinin küçük
bir yüzdesini oluşturur ve daha çok yavru
bakımı ve büyütme sırasında gerçekleşir.
(Noble, Walker, Smyth, 2001).
Üreme
Kooperatif üreme biçimine sahiptirler.
Bazen tek bir kuş (muhtemelen eşi başka bir gruba katılan ya da ölen), bazen
çiftler, bazen de 3 birey yavrulara birlikte bakarlar (Vergara ve Ripoll 1999).
Fakat üçlü gruplarda 3. üremeyen birey
kuluçkaya yatmaz. Kooperatif üremenin
nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte habitat darlığı ve taşıma kapasitesine
erişilen bölgelerde daha çok olduğu ve
bununla bağlantılı olduğu düşünülmektedir (Sanchez-Lafuente 1993). Akdeniz
bölgesinde yumurtlama Mart sonunda
Göksu Deltası
başlar ve Haziran’a kadar devam eder.
Birden fazla yuva yaparlar, fakat sadece
birine yumurtlar ve kuluçkaya yatarlar
(Sanchez-Lafuente, 1998). Yuva sık sazlık örtüsü içerisinde su seviyesinin hemen
üzerine yapılır. Yuva yapımında erkek çoğunlukla ölü ve kurumuş ya da yeşil bitkileri yuvaya taşırken dişi daha çok yuva
dizaynıyla ilgilenir (Cramp ve Simmons,
1980). Yumurtalar kirli beyaz, krem rengi
üzerine bordo, açık mor ya da gri renkte
noktalarla bezelidir. Sakarmeke (Fulica
atra) yumurtasından daha büyük olması
ve Sakarmeke yumurtasının daha küçük
kahverengi noktalarla bezeli olmasıyla
ayrılır. Saz horozu yuvasını genellikle 1
metreyi geçmeyen Typha ya da Scirpus
türü sazlar arasına yapar fakat Phragmites
içerisinde de yuvalara rastlanmıştır. Yuva
etrafında yuvaya erişimi kolaylaştıracak
rampalar bulunur ve çoğunlukla yavru-
lar tarafından kullanılırlar. Her iki birey
de kuluçkaya yatar fakat dişinin erkekten
daha çok kuluçkaya yattığı bilinmektedir.
Erkek genellikle alan savunmasının gerekli olmadığı gece saatlerinde kuluçkaya
yatarlar, gündüzleri ise alan korumasıyla
ilgilenir (Sanchez-Lafuente 1993).
Kuluçka süresi son yumurta yumurtlandıktan sonra 23-27 gündür. Yavrular
neredeyse eş zamanlı yumurtadan çıkarlar. Yavru bakımını her iki eşey üstlenir.
Yavrular yumurtadan çıktıktan kısa bir
süre sonra yuvayı terk eder ve 10-15 gün
içerisinde kendileri beslenmeye başlayabilirler. Ancak daha uzun süre erişkinler
tarafından beslenebilirler. Yavrular yaklaşık 60 günden sonra olgunluğa ulaşırlar.
Bağımsızlaşma yumurtadan çıktıktan 6-8
hafta sonra olur (Cramp ve Simmons,
1980)
ÖÇKK, Avrupa Konu Merkezi Biyoçeşitlilik Konsorsiyumu Üyesi
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,
Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) ihalesini 21
Haziran 2008’de kazanarak; önümüzdeki
beş yıllık dönem için (2009–2013) Fransa
Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Başkanlığındaki Avrupa Konu Merkezi/Biyoçeşitlilik
Konsorsiyum Üyesi seçilmiştir.
Konsorsiyumda, ülkemizi temsilen ÖÇK
dâhil 9 AÇA ülkesi kurumu bulunup, Konsorsiyumun liderliğini Fransa Ulusal Doğa
Tarihi Müzesi yürütmektedir (Diğer Ülkeler Fransa (MNHN), Hollanda (ECNC),
İtalya (ISPRA), Avusturya (UBA), Türkiye (ÖÇKKB), İsveç, İngiltere (JNCC),
Slovakya, Çek Cumhuriyeti).
Bu kapsamda Avrupa Çevre Ajansına bağlı
olarak çalışan 5 adet konu merkezi bulun-
40
makta olup, bunlar; Hava ve İklim Değişikliği, Su, Alan Kullanımı ve Mekânsal Planlama, Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim ile
Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezlerinden
oluşmaktadır. Konu Merkezleri, AB Çevre Direktiflerini belirler, AB Komisyonu
Brüksel’e yenilerini teklif ederler. Bu imkan da enerji, tarım, ulaşım, bayındırlık,
ormancılık, sanayi dahil tüm AB politikalarını belirleme anlamına da gelmektedir.
Türkiye ilk kez Avrupa Çevresel Bilgi Gözlem Ağı (EIONET) ve AÇA adına Avrupa
kıtasında çevresel verileri değerlendirerek
raporlayacaktır. Kurumumuzun da hazırlanmasına katkıda bulunacağı AÇA Teknik
Raporları, AÇA tarafından Brüksel’deki
Avrupa Birliği (AB) Komisyonuna sunulduktan sonra; tarım, ormancılık, enerji,
ulaşım, altyapı, madencilik, endüstri gibi
muhtelif sektörlere ait AB politikalarının
belirlenmesine rehberlik edecektir.
Ayrıca ÖÇKK 2009 yılı içinde, Avrupa’da
2010 yılında Avrupa Çevre Ajansı tarafından yayınlanacak olan “Avrupa için 10
Mesaj” Projesi içerisinde yer alan Denizel
Biyolojik Çeşitlilik ve Avrupa Kültür Mirası mesajlarına katkı sağlamıştır. Bununla beraber 2009-2010 Avrupa Ekosistem
Değerlendirmesi (EURECA), SEBI 2010
(Avrupa Biyolojik Çeşitlilik İndikatörleri),
SOER 2010 (Avrupa’nın Çevresinin Genel
Durumu), 2009-2010 Natura 2000 Ağlarının Değerlendirilmesi Projelerine katkı
sağlamaya devam edecektir.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Avrupa, Sahra Çölünden Elektrik Enerjisi Üretecek…
Avrupa Birliğinin Sahra Çölünden güneşten enerji üretme planı
ilk ortaya konulduğunda, çoğu insan deney amaçlı olduğunu ve
gerçekleşmesinin çok zor olacağını düşünüyordu. Fakat şimdi
birçok alternatif enerji, bu proje kapsamında oluşturulacak konsorsiyuma katılma konusundaki istekliliklerini ortaya koyuyorlar.
Desertec Endüstriyel Girişimi (DII) 2050 veya daha öncesine kadar Avrupa elektriğinin % 15’ini, Akdeniz’i geçen enerji
hatları ile sağlamayı hedeflemektedir. Proje kapsamında ayrıca
ülkenin en büyük mühendislik ve enerji şirketlerini kapsayan
Munich Re sigorta şirketi de süreci destekleyecektir.
400 milyar dolarlık proje kapsamında, yüksek verimlilikteki
kablolar kullanarak üretilecek elektriğin uzun mesafeler alına-
rak Avrupa’ya ulaştırılmasını hedeflemektedir. Güneş enerjisinden elektrik enerjisi üretimine yönelik hazırlanan proje, Avrupa
için enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerji kullanımına yönelik önemli bir adım olacağı görülmektedir.
(Discover)
G-20 Ülkeleri Fosil Yakıtlara Teşviki Azaltacak
25 Eylül 2009 – Pittsburgh bildirgesinde G–20 liderleri orta vadede fosil yakıtlarına yapılan teşviklerin azaltılması
konusunda uzlaştılar. Dünya liderleri bu
değişim ile enerji tasarrufunun desteklenmesi, enerji güvenliğinin artmasını
sağlayarak sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedeflerini ortaya koydular.
Toplantıda ABD Başkanı yaptığı konuşmada; “Fosil yakıtların dünyanın sıcaklığın artışına sebep olacağını ve bu değişimin hem yenilenebilir enerjinin daha
nusunda önemli bir adım attık” diyerek
alınan kararın önemini ortaya koydu.
fazla desteklenmesini sağlayacağını hem
de sera gazı emisyonlarının azaltımına
katkı sağlayacaktır. Bu noktada birlikte
sorumluluklarımızı yerine getirme ko-
Toplantıya katılan 19 ülkenin (Arjantin,
Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya,
İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, Suudi
Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti,
Güney Kore, Türkiye, İngiltere ve ABD)
liderleri katılım sağladı. G-20 ülkeleri dünya enerji tüketiminin % 80’inden
fazlasını gerçekleştirmektedir.
Kaynak: www.ens-newswire.com
Dünyadaki En Verimli Güneş Enerjisi Tesisi
New Mexico’daki yeni güneş enerjisi
tesisi, 25 yıllık geçmişin verimlilik rekorunu kırdı.
1986 tarihinde başlayan süreç, politik
isteklilik ve finansal teşvikin artması ile
yeni ve verimli yollar arayışını sürdürmektedir. Bu anlamda güneşten gelen
enerjinin elektrik yerine ısıya çevrilerek
kullanılması gibi yeni teknolojiler geliştirilmeye çalışılmaktadır.
Teresa Solar tarafından geliştirilen Sun-
Catcher Güneş Sistemler ve Sandia Ulusal Laboratuarları Ulusal Güneş Enerji
Test Merkezi yaptığı çalışmalarda 11,6
m genişlikli panellerde % 31,25 güneş
enerjisi tutma verimine ulaştı.
Bu da 25 KW elektrik üretimine karşılık gelmektedir.
Daha hafif ve ucuz da olan
bu sistemin 2014’te Güney
Kaliforniya’da 1.600 MW
kapasiteli tesiste kullanılması
düşünülmektedir.
Aynı zamanda bir grup öğrenci, geliştirdikleri bir mikrojeneratör vasıtasıyla
3 KW elektrik gücü ve yüzlerce litrelik
sıcak su üretimini gerçekleştirdiler. Bu
çalışma kapsamında oluşturulan mikrojeneratör, kapalı
sistem ve küçük ölçeklidir.
Yapılan bu çalışmanın
özellikle Afrika’daki bölgelerde denenmekte ve bu
kıta için kullanımı öngörülmektedir. (Discover)
41
Çevre ve Orman Bakanlığı
Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü
Atık Yönetimi Dairesi
Başkanlığı
Evimizdeki
Tehlikeli Atıklar
Günlük yaşamda kullandığımız ve hayatımızı kolaylaştıran birçok tehlikeli
ürün bulunmaktadır. Bu ürünler işlerimizi daha hızlı, kolay ve etkili bir şekilde
yapmamızı sağlayan temizlik malzemeleri, deterjanlar, boyalar, kişisel bakım
ürünleri, pestisitler gibi çok çeşitlidirler.
Evlerimizde
kullandığımız
birçok ürün
tehlikeli kimyasal
maddeler
içermekte ve
bu ürünlerin
uygun bir şekilde
kullanılmaması
ya da bertaraf
edilmemesi halinde
zararlı etkileri
görülebilmektedir.
Evsel tehlikeli ürünler
Tüketici olarak marketten satın aldığımız bir ürünün
genellikle güvenilir olduğuna inanırız. Ancak evlerimizde kullandığımız birçok ürün tehlikeli kimyasal maddeler içermekte ve bu ürünlerin uygun bir
şekilde kullanılmaması ya da bertaraf edilmemesi
halinde zararlı etkileri görülebilmektedir. İhtiyacımız olan ürünlerin hangilerinin tehlikeli olduğunu,
tehlikeli olması durumunda ürünün kullanımı, saklaması ve alternatifi olan ürünle ilgili bilgimiz olması halinde evimizi ve çevremizi daha sağlıklı ve
yaşanılabilir düzeye taşımamız mümkün olacaktır.
Ürün Tehlikeli mi?
Öncelikle satın alacağımız ürünün etiketi dikkatle
okunmalıdır. Etiket bilgilerinde ürünün tehlikeli
olup olmadığı hususunda bilgiler ve işaretler bulunmaktadır. Eğer ürün tehlikeliyse aşağıdaki tehlikelilik işaretlerinden bir ya da birkaçı bulunacaktır.
- Yanıcı: Ateşte kolayca tutuşur ve yanar.
- Korozif/Kostik: Canlı dokuyu yakar ve tahriş
eder.
- Patlayıcı/Reaktif: Isı, basınç ya da farklı maddelerle reaksiyona girebilir.Patlayabilir.
- Toksik/Zehirli: Solunması, yutulması ya da absorblanması halinde ölüme varabilen ciddi zararlar
verir.
-Radyoaktif: Hücreye ve genetik maddeye zarar
verir.
Evsel Tehlikeli Atık Miktarı Nasıl Azaltılabilir?
Tehlikesiz ürünler, tehlikelilik özelliği az olan
ürünler ya da alternatif ürünler kullanılabilir. Ancak
tehlikelilik özelliği taşıyan bir ürünün kullanılması
gerekiyorsa dikkat edilmesi gereken bazı hususlar
bulunmaktadır. Şöyle ki;
- İhtiyaç kadar satın alınmalıdır
- Tehlikeli ürünlerin etiket bilgileri okunmalı ve en
az tehlikeli olanı tercih edilmelidir. Ürünün üzerinde tehlikelilik işaretleri ve bilgisi yoksa tehlikesiz
olduğu düşünülmelidir.
- Ürünün tamamı tüketilmelidir.
- Tamamı tüketilemiyorsa ihtiyacı olan birine verilmelidir.
- Tehlikeli ürün hakkında bilgi ve güvenli bertaraf
yöntemleri araştırılmalıdır.
Bu hususta www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr
adresine başvurabilirsiniz.
42
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Evsel Tehlikeli Ürünler Kullanılırken
Nelere Dikkat Edilmelidir?
Etiket bilgilerine uygun olarak gerekli koruyucu eldiven, maske ve elbise kullanılmalıdır. Nitril (siyanür içeren) eldivenler,
asit ve bazlar dışında birçok tehlikeli ürünün kullanılmasında zararlı etkilerinden
korunmak için uygundur. Asit ve bazların
kullanımında dayanıklı kauçuk eldivenler
giyilmelidir. Toz maskeleri de tehlikeli
kimyasalların solunmasının önlemesi açısından önemlidir.
Ortamın iyi havalandırılması gerekir:
Birçok tehlikeli ürünün etiketinde ürünün
kullanımı sırasında ortamın havalandırılması gerektiği hususu yer alır. Hava
sirkülasyonunun sağlanması için ürünün
kullanıldığı ortam da dahil olmak üzere
evin tüm kapı ve pencereleri açılmalı maksimum havalanmayı sağlayacak şartlar yerine getirilmelidir.
Güvenli bir ortamda saklamak gerekir:
Tehlikeli ürünün kullanılmadığı zamanlarda kapağı sıkıca kapatılmalı, çocukların ve
evcil hayvanların ulaşamayacakları kilitli
bir yerde saklanmalıdır. Ürün tamamen bitene kadar ya da bertaraf edilinceye kadar
orijinal ambalajında saklanmalıdır. Tehlikeli ürünler birbirleriyle karıştırılmamalıdır. Yanıcı ürünlerin ısı ve ateş kaynaklarından uzakta bulundurulması gerekir.
Ürünler etiket bilgilerine uygun sıcaklık
ve koşullarda saklanmalıdır.
resinden bilgi alınabilir.
Evsel tehlikeli atıkların güvenli bir şekilde
bertaraf tesislerine ulaşmasının sağlanması için:
- Ürünler kendi orjinal ambalajlarında etiket bilgileri görünür şekilde saklanmalıdır.
Üzerindeki etiket bilgileri yoksa ve ürün
hakkında bilginiz varsa elinizle ürünün
adı, tehlikelilik özellikleri vs. bilgiler yazılarak yetkililere teslim edilmelidir.
EVİMİZDE OLUŞAN
TEHLİKELİ ATIKLAR
Aerosoller (Basınçlı Kaplar)
Ahşap koruyucular
Ahşap mobilya ve yer
döşemeleri/ Boyaları/
Temizleyicileri/ Cilaları
Akümülatörler
Antifiriz
- Tehlikeli atıklar birbirine karıştırılmamalıdır.
Araç camı temizleme sıvısı
- Tehlikeli atığın ambalajından sızmadığından emin olunmalıdır. Sızıntı vs. görülmesi halinde atığın orijinal ambalajıyla
beraber ikinci sızdırmaz bir ambalaja alınması gerekir.
Ayakkabı boyaları
- Tehlikeli atıklar yetkililere teslim edilinceye kadar çocuklardan, evcil hayvanlardan ve yiyeceklerden uzak bir ortamda
saklanmalıdır.
Evsel Tehlikeli Ürünlerin Zararları Nelerdir?
Asbest içeren fren balataları
Boya/Vernik sökücüleri
Boya tinerleri
Çamaşır suları
Deterjanlar (Bulaşıklar ve
çamaşırlar için)
Dezenfektanlar
Duman dedektörleri (İyonize
tip)
Evsel tıbbi atıklar
Fırın temizleyicileri
Flüoresan lambalar
İnsanlar İçin:
Fren sıvıları
Tehlikeli kimyasallara maruz kalınan miktar ve süreye bağlı olarak zararlı etkileri
görülür.- Az zamanda ve düşük miktarda
maruz kalınması halinde akut etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; baş ağrısı, boğaz
ağrısı, nefes darlığı, cilt, göz ve burunda
görülen yanma, kaşıntı ve kızarıklıklardır.
Gübreler
Alınabilecek ek tedbirler de
bulunmaktadır:
Tehlikeli ürünlerin kullanılması sırasında kontakt lensler çıkarılmalıdır.Kontakt
lensler tehlikeli kimyasal gazları absorblar
ve göze zarar verebilirler.Tehlikeli ürünün
kullanılması sırasında iş elbiseleri giyilmeli iş bittikten sonra çıkarılmalı ve cildin
temas eden bölümleri yıkanmalıdır.
- Uzun zamanda ve çok miktar tehlikeli
kimyasala maruz kalınması halinde kronik
etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; akciğer,
böbrek ve merkezi sinir sisteminin zarar
görmesi, kanserojen etki, doğum kusurları
hatta ölümcül sonuçlardır. Tehlikeli kimyasalların zararlı etkileri 3 şekilde ortaya
çıkar:
Motor yağları / Yağ filtreleri
Evsel Tehlikeli Ürünler Güvenli Olarak
Nasıl Bertaraf Edilmelidir?
Yeme/içme: Tehlikeli ürünün yenilmesi
ya da içilmesi sonucu zehirlenmelere çok
sık rastlanır. Özellikle çocuklarda ve evcil
hayvanlarda görülür.
Evsel tehlikeli ürüne ihtiyaç yoksa ve kimseye de verilemiyorsa güvenli bir şekilde
bertarafının sağlanması gerekir. Birçok
tehlikeli atığın evsel tehlikeli atıkların yönetimi programı kapsamında toplanması
ve bertaraf edilmesi gerekmektedir. Konu
ile ilgili olarak yerel yönetimlerden ve
www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr ad-
Soluma: Tehlikeli kimyasalın solunması
durumunda göz, cilt ve akciğerlere zarar
verebilir.
*Daha fazla bilgi, Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü’nün yayınladığı “Evimizdeki
Tehlikeli Atıklar ”adlı kitaptan alınabilir.
Güve yok ediciler
Halı temizleyicileri
Havuz/Spa temizleyicileri
İlaçlar ( Kullanılmayan / Tarihi
geçmiş olan)
Metal boyaları / Temizleyicileri
Oda spreyleri / Hava
temizleyicileri
Ojeler / Oje çıkarıcılar
Pestisitler
Piller
Resim ve el sanatları
malzemeleri
Saç boyaları
Saç jölesi
Saç spreyi
Solvent bazlı boyalar
Su bazlı boyalar
Transmisyon sıvısı
Yağ çözücüler (Otomobiller için)
Yağlama yağı / Makine yağı
Yapıştırıcılar ve tutkallar
Yosun öldürücüler
43
Orman Ekosistem Köprüleri
Serdar YEGÜL / Orman Mühendisi • Dış İlişkiler ve AB Dairesi Başkanlığı
A
laska’dan Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) ham
petrol taşımak için geçmişte pek çok boru hattı inşa
edildi. Bu boru hatları ren geyiklerinin asırlardır kullandıkları göç yollarını kesiyordu. Geyikler mevsimlere bağlı olarak kuzeye ve güneye geçiyorlardı. Geyiklerin bu geçiş
noktaları bilindiği halde bu yerlere yine de petrol hatları inşa
edildi. Geyiklerin hareketini kesen bir engel olduğunu bile
bile! Söz konusu boru hatları köprü gibi üstten veya yeraltından gidebilecek iken bu yapılmadığı için geyiklerde boru hattı
engelini aşamadılar telef oldular. Açlıktan önemli sayıda geyik
ölümleri meydana geldi.
Ülkemizde de son yıllarda bu yönde çalışmalar sürmekte olup
‘orman ekosistem köprüleri’ kurulmaktadır.
‘Orman ekosistem köprülerinin kurulmasının sebepleri şu şekilde özetlenebilir: Özellikle orman alanlarının içinden geçen
yollar (otoyollar, demiryolları vb.) habitat parçalanmasına
sebebiyet vermekte, birçok bitki ve hayvan türünün hareketini önemli ölçüde sınırlama getirmektedir. Meydana gelen
parçalanma birbirinden bağımsız daha küçük popülasyonların
oluşmasına sebep olmakta ve daha da önemlisi bitki ve hayvan
türlerinin tükenmeye karşı daha hassas hale getirmektedir.
İnsanların çevredeki olumsuz etkilerini düşünmeden gerçekleştirdikleri tesislerin yol açtığı diğer felâketleri de dikkate
alan ABD 1 Ocak 1970 yılında Çevre Milli Politika Kanunu’nu
(National Environmental Policy Act – NEPA) kabul etti. 2 Aralık 1970’de ise Çevre Koruma Teşkilatı (Environmental Protection Agency – EPA) kuruldu.
1974 yılında Alaska petrol boru hattı geyiklerin altından geçebileceği şekilde yükseltildi.
r
FoklaKızılötesi
Takipte
O
rta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri
Enstitüsü’nün 1994’de başlattığı Akdeniz Foklarının incelenmesi
çalışması kapsamında ilk defa kızıl ötesi
cihaz kullanılarak araştırma yapılacak.
ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal
Gücü, Akdeniz foklarının yıllar önce
araştırmaya başlandığını, ancak, kalıcı bilgiler elde edemediklerini söyledi.
Kızılötesi cihazlarla kalıcı bilgiler elde
etmeyi hedeflediklerini bildiren Doç.Dr.
Gücü, “Bu yıl Kızılötesi cihazlar kullanarak 40 ayrı mağarada aynı anda izlemeye alınan Akdeniz foklarının yaşam
44
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Mekong Irmağı’nda
163 Yeni Canlı Türü
Güneydoğu Asya’daki Mekong Irmağı
bölgesinde geçen yıl 163 yeni canlı türünün keşfedildiği bildirildi.
Uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yapılan açıklamaya
göre, 2008 yılında ırmak boyunda vakıf
bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda
bulunan yeni türler arasında 100 bitki,
28 balık, 18 sürüngen, 14 suda ve karada
yaşayabilen havyan, 2 memeli ve 1 kuş
bulunuyor.
Bunların yanı sıra Mekong boyunda
1997’den 2007’ye kadar da 1000 yeni
tür listelendi.
Stuart Chapman, “Binlerce yıldan sonra
bu türler nihayet gün ışığına çıktığına
göre, açık ki keşfedilmeyi bekleyen daha
çok tür var” dedi.
Chapman, iklim değişikliğinin bu türlerin yaşam ortamını olumsuz etkilediğine
dikkati çekerek, “Bazı türler iklim değişikliğine uyum sağlayabilecek, ama bazıları sağlayamayacak. Bu da türlerin
kitlesel olarak
yok olmasına
neden olacak”
görüşünü dile
getirdi.
Uzmanlar, bölgede çok sayıda yeni türün
keşfedilmesini, bölgede onlarca yıldır
süren savaşların sona ermesiyle birlikte
ulaşımın daha kolaylaşmasına ve bölge
hükümetlerinin bitki ve hayvanları korumak için daha fazla yatırım yapmalarına
bağlıyor. (aa)
WWF Büyük Mekong Programı Müdürü
alanları ve göç hareketlerini takip edece-
lan Akdeniz foklarının Türkiye kıyıların-
“2 ay aralıklarla 3 kez tekrarlayacağımız
ğiz. 5 Ekim’de başlayacağımız çalışma-
daki popülasyonunun devam etmesi için
bu çalışmalarda, fokların olası göç yolları
ları 9 kişilik grup yürütecek ve yaklaşık
başlatılan bilimsel araştırma ve koruma
ve yayılım alanları tam olarak ortaya ko-
bir ay sürecek. Mersin’in batı sahillerin-
çalışmalarının sürdüğünü, Taşucu ve Ga-
de bulunan Akdeniz foklarının inceleme
nacak. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın ko-
zipaşa hattındaki 1996 - 1997 yıllarında
ordinatörlüğünde Birleşmiş Milletler’in
sayıları 13 olarak bilinen fokların günü-
Özel Koruma Alanları Grubu’ndan sağ-
çalışmaları sonunda büyük bulgular elde
etmeyi düşünüyoruz” dedi.
müzde 40’ı aştığını kaydetti. Geçen yıl
Doç. Dr. Gülçü aşırı avlanma baskısı, de-
bu bölgede 5-7 yeni yavru doğmasının
niz kirliliği, kıyılardaki düzensiz yapılaş-
beklendiğini de belirten Doç. Dr. Gücü,
malar ve turizm kaynaklı sorunların yanı
“Bunlardan ikisi kayalıklara çarparak öl-
sıra, son yıllardaki iklim değişikliğinin
müştü. Bunların dışında yeni doğan yav-
tüm deniz canlıları gibi fokları da olum-
ru foklarla karşılaşırsak bizim için büyük
suz etkilediğini vurguladı. Doç. Dr. Gücü,
sürpriz olacak” dedi.
“İklim değişikliği Akdeniz foklarının do-
lanan 10 yeni cihaz da araştırmada kullanılacak. Anne fokların su altı girişli
olmayan mağaralarda doğum yapması
ölüm riskini artırıyor. Akdeniz sahillerindeki mağaralar, Moritanya sahillerindeki
kadar büyük değil. Moritanya’da 100’e
yakın fokun aynı anda barınabileceği bü-
SURİYE-FİNİKE HATTI
yüklükte su altı girişli mağaralar mevcut.
KKTC dahil Suriye’den Finike’ye kadar
Bu gibi mağaralarda 30-40 yavru doğabi-
olan fokların yaşamlarını zorlaştırdı. İki
olan bölgede, fokların yaşadığı bilinen
liyor. Ancak bizim sahillerimizdeki ma-
yavrunun kayalıklara çarparak ölmesi va-
mağaralarda kızıl ötesi sisteme sahip ci-
ğaralar yetersiz büyüklükteler ve hepsi
kası da bunun en açık örneği olmuştur”
hazlarla aynı anda izleme yapacaklarını
de su altı girişli değil. Su altı girişi olma-
diye konuştu. Doç. Dr. Gücü, dünyada 34
ifade eden Doç. Dr. Gücü, şunları söyle-
yan mağaralar fırtınalı günlerde yaşamsal
tür arasında yer alan ve sayıları 500’ü bu-
di:
açıdan tehlike oluşturuyor.”(dha)
ğumunu yaklaşık 3 ay erteledi. Ağustos
ayındaki alışılagelmiş üreme zamanının
ertelenmesi, kış aylarında henüz yavru
45
M.Tamer Çobanoğlu
Çevre ve Orman Uzman
Yardımcısı
Çevre Denetimi
Yönetmeliği
Çevre
Denetimi
Yönetmeliği
21.11.2008
tarih ve
27061 sayılı
Resmi
Gazete ile
yayınlanarak
yürürlüğe
girmiştir.
Çevrenin korunması için tesis veya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona
erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usul ve esaslarını; denetim
yapacak personelin, çevre yönetim birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti
konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen
Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih ve 27061 sayılı Resmi Gazete ile
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ilgili olarak
22.10.2009 tarih ve 27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler
yapılmıştır.
Ç
evrenin korunması için tesis veya faaliyetin
çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine
kadar olan süreçte çevre denetiminin usul ve esaslarını; denetim yapacak personelin, çevre yönetim
birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti konusunda
yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen Çevre Denetimi Yönetmeliği
21.11.2008 tarih ve 27061 sayılı Resmi Gazete ile
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi
Yönetmeliği ile ilgili olarak 22.10.2009 tarih ve
27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler yapılmıştır.
Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında, çevre
denetim görevlisi nitelikleri, faaliyet ve tesis sahiplerinin yükümlülüklerini, bu sektörde yer alan
çevre danışmanlık firmalarının yetkilendirme, hizmet verme usul ve esaslarını, görev, sorumluluk ve
yetkileri ile çevre gönüllerinin nitelik ve görevlerini
içermektedir.
Yönetmelik kapsamında Çevre Görevlisi; faaliyetleri sonucu çevre kirliliğine neden olan ve/veya neden olabilecek ve Çevre Kanununa göre yürürlüğe
konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum, kuruluş veya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata uygunluğunu, alınan tedbirlerin etkili olarak
uygulanıp uygulanmadığını değerlendiren, tesis içi
yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste veya
çevre yönetim hizmeti veren firmada çalışan görevli
olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda Çevre Görevlileri çok önemli görevler üstlenmektedir.
Çevre Görevlisi olabilmek için aranan temel nitelikler;
46
Çevre ve İnsan Aralık 2009
(1) Tesis veya faaliyetlerde, tesis veya
faaliyetlerin çevre yönetim birimlerinde
veya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık
firmalarında çalışacak çevre görevlisinin
en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının mühendislik, fizik, kimya, biyoloji
bölümlerinden veya veteriner fakültesinden mezun olmak,
(2) Tesis ve faaliyetlerde veya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarında
çalışacak çevre görevlilerinin Bakanlıkça
düzenlenecek çevre görevlisi eğitimine
katılıp, eğitim sonunda yapılacak sınavda
başarılı olmak,
Çevre Görevlilerinin yönetmelik kapsamındaki temel görevleri ise; yasal mevzuat kapsamındaki yükümlülüklerin yerine
getirilip getirilmediğinin tespiti, iç tetkik
gerçekleştirme ve iç tetkik raporlarının
hazırlanması, uygunsuzlukların tespiti
ile giderilmesi hususunda önerilerde bulunma, denetimler sırasında tesiste hazır
bulunma ve istenen bilgi ve belgeleri sağlama olarak belirtilmektedir.
Yönetmelik kapsamında ayrıca “Çevreye Kirletici Etkisi Yüksek Olan Faaliyet
Tesisler” olarak tanımlanan Ek–1 tesisleri en az iki çevre görevlisini çalıştırmak
veya en az üç çevre görevlisinden oluşan
Çevre Yönetim Birimlerini kurmak ya
da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık
firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak zorunda iken, Ek-2’de yer alan tesis
veya faaliyetler öncelikle çevre görevlisi
istihdam etmek veya en az üç çevre görevlisinden oluşan çevre yönetim birimini
kurmak ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarından çevre yönetimi
hizmeti almak zorunda tutulmuştur. Yine
bu kapsamda Organize Sanayi Bölgeleri
yönetimleri bünyesinde en az üç çevre
görevlisinden oluşan Çevre Yönetim Biriminin kurulması veya en az iki çevre
görevlisinin çalıştırılması ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık firmalarından
çevresel faaliyetlerin yürütülmesi hususunda çevre yönetimi hizmetinin alınması
zorunluluğu verilmiştir.
Belediyeler, mahalli idare birlikleri, sağlık kuruluşları veya hastanelerde çevre
yönetim birimleri en az bir çevre görevlisinden oluşabileceği belirtilmiştir.
Yürürlükte olan Denetim yönetmeliği gereği, Ek-1 listesinde yer alan tesisler en
geç 01.07.1010, Ek-2 ‘de yer alan tesisler
de en geç 01.01.2011 tarihinde kendileri
ile ilgili düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.
Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında
yapılan denetimlerde, yetkili kişilerden
gerekli bilgileri alma konusunda yaşa-
nan sıkıntıların giderilmesi ve belli bir
standarda oturtulması hedeflenmektedir.
Yönetmelik kapsamında yer alan faaliyetlerde, çevre görevlileri ile bu anlamda bir gelişme ve düzenlemeye ulaşmak
mümkün olacaktır. Ayrıca bu anlamda
sıkıntı yaşayacak faaliyet sahipleri, çevre
konularında danışmanlık yapan firmalardan hizmet alabileceklerdir.
Yönetmelik kapsamındaki eğitimlerin
bir hedefi de farklı konu başlıklarındaki
birçok mevzuat konusunda sektörde faaliyet gösteren farklı meslek dallarındaki
kişilerin bilgilendirilmesi ve eğitilmesidir. Özellikle AB’ye üyelik sürecindeki
ülkemizde sürekli güncelleşen mevzuata
uyum açısından eğitim konusu büyük
önem taşımaktadır.
Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ayrıca
sektörün birçok farklı alanında hizmet
üreten firmaların hem üniversite mezunlarını istihdam etmelerini sağlamak hem
de bu firmaları ÇED Yönetmeliğinde
olduğu gibi belgelendirerek kayıt altına
almaktır.
EK-1
EK-2
ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ YÜKSEK OLAN
FAALİYET VEYA TESİSLER
ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ OLAN
FAALİYET VEYA TESİSLER
1. Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür ve Turba Çıkarma
Endüstrisi
1. Madencilik, Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür ve Turba Çıkarma
Faaliyetleri
2. Enerji Endüstrisi
2. Enerji Endüstrisi
3. Metal Üretimi ve İşlenmesi
3. Metallerin Üretimi ve İşlenmesi
4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi
4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi
5. Kimya ve Petrokimya Endüstrisi
5. Kimya Endüstrisi
6. Kâğıt Endüstrisi
6. Ağaç ve kağıt endüstrisi
7. Atık Yönetimi
7. Atık Yönetimi
8. Gıda Endüstrisi
8. Gıda Endüstrisi
9. Diğer Tesisler/Faaliyetler
9. Tarım ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Tesisleri
10. Diğer Tesisler
47
ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri Dairesi Başkanlığı’nın “Türkiye Çevre Durum Raporu” adlı yayınından derlenmiştir.
“Gürültü, diğer
çevre kirliliği
faktörlerine
benzemez, havada
yayılmasına rağmen
diğer birçok hava
kirleticisi gibi
görünmez, kokmaz.
Gürültünün herhangi
bir kalıntısı da
yoktur, etkileri
küçük adımlarla
olur. Ancak kalıcı
ve kurtulması zor
hasarlara neden
olabilir. Gürültünün
insanlar üzerinde
olan iletişim
bozuklukları,
konsantrasyon ve
öğrenme zorlukları,
sinirlilik ve strese
yol açan uyuma
zorluğu gibi ruhsalduygusal kategoriye
giren etkileri
bilinmektedir”
İnsanların huzur ve sükûnunu, beden ve ruh sağlığını bozacak şekilde çıkarılan
istenmeyen sese gürültü denir. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi
Yönetmeliğinde çevresel gürültü ve titreşim aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.
Gürültü Kirliliğinin Tanımı ve Etkileri
Çevresel Gürültü: Ulaşım araçları, karayolu trafiği, demiryolu trafiği, havayolu trafiği, deniz yolu
trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları, sanayi tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri
ve benzeri ile rekreasyon ve eğlence yerlerinden
çevreye yayılan,istenmeyen veya zararlı açık hava
seslerinin bütünü ile yapı içindeki mekanik sistemler ve diğer kaynaklardan doğan ve diğer bir mekan
içinde bulunan insanları olumsuz etkileyen yapı içi
gürültüleri,
Çevresel Titreşim: Maden ve taş ocakları, ulaşım
araçları (ağır taşıtlar, lokomotifler ve diğerleri), sanayi, inşaat makine ve benzeri işlemlerinden doğan
ve yapılarda kullanım alanı dışında başka amaçlarla
kullanılan hacimlerdeki faaliyetler sırasında oluşan
genellikle katı, sıvı ve gaz ortamlarda yayılan ve
insan vücudunca hissedilen mekanik salınım hareketlerini ifade etmektedir.
Gürültü, bütün dünyada, özellikle büyük kentlerde,
hızlı kentleşmenin, sanayileşmenin, ulaşımın, artan
nüfusun vb. etkenlerin yarattığı önemli bir sorun
olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ülkemizde
büyük kentlerde son yıllarda artan karayolu trafiğinin çıkardığı gürültünün ne denli etkili olduğunu
görebiliriz. Bunun gibi açık pazarlar, eğlence yerleri, çocuk park ve bahçeleri, sanayi kuruluşları, yapı,
yol yapım ve onarımları, hava, deniz trafiği gibi
gürültü kaynaklarını düşündüğümüz zaman, bunun
da gerçekten önemli bir çevre kirliliği sorunu yarattığını söyleyebiliriz.
Ülkemizde gürültü kirliliği, günlük hayatta en sık
karşılaşılan bir kirlilik türü olmasına karşılık, diğer
çevre problemleri arasında hemen hemen en az ilgilenilen ve yasal yollara asgari ölçüde başvurulan bir
çevre zorunudur.
Günümüzde önemli bir çevre kirliliği olan gürültü,
insanların işitme sağlığı ve algılamasını olumsuz
yönde etkileyen, fizyolojik ve psikolojik dengeleri
bozabilen, iş performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu ve sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren
önemli bir çevre kirliliği türüdür.
Mevcut Durum
Teknolojideki gelişme ve hızlı sanayileşmenin beraberinde getirdiği düzensiz kentleşmenin doğurduğu
sorunlardan birisi de gürültüdür. Türkiye’de gürültü
kirliliği için gerçekleştirilen en son yasal düzenleme, Avrupa Birliğinin (AB) 25/06/2002 tarihli ve
2002/49/EC sayılı “Çevresel Gürültünün Yönetimi
ve Değerlendirilmesi Direktifi”ne uygun olarak düzenlenen “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönetmeliği”dir.
48
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Yönetmelikle, kabul edilebilir ses düzeyleri sınırı yeniden belirlenmiş olup, kişilerin beden ve ruh sağlığını, huzur ve sükununu gürültü ile bozmayacak bir çevrenin
geliştirilmesi için, çevresel gürültüye maruz kalmanın etkileriyle mücadele etmeye yönelik esas ve kriterlerin belirlenmesi
amaçlanmıştır. Bunun yanında Çevre Kanunu, Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Çevresel
Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği
gibi düzenlemelerde de gürültüye ilişkin
hükümler yer almaktadır.
Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerine
Etkileri
Gürültü diğer çevre kirliliği faktörlerine
benzemez, havada yayılmasına rağmen
diğer birçok hava kirletici gibi görünmez,
kokmaz. Gürültünün herhangi bir kalıntısı da yoktur.Gürültünün etkileri küçük
adımlarla olur. Ancak kalıcı ve kurtulması
zor hasarlara neden olabilir. Gürültünün
insanlar üzerinde olan iletişim bozuklukları, konsantrasyon ve öğrenme zorlukları ve sinirlilik ve strese yol açan uyuma
zorluğu gibi ruhsal-duygusal kategoriye
giren etkileri bilinmektedir.
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi
ve Yönetimi Yönetmeliği’nin uygulanmasına yönelik kapasitenin geliştirilmesi
için Çevre ve Orman Bakanlığınca;
• Şikâyetlerin değerlendirilmesi, ölçüm,
denetim, izleme, izin ve yaptırım konularına İlişkin A Tipi Eğitim Programı,
• Çevresel gürültü düzeyinin hesaplanması, doz-etki analizleri ile etkilenme düzeyinin tespiti ve gürültü haritalarının hazırlanması konularına ilişkin B Tipi Eğitim
Programı,
• Akustik danışmanlık yapma, akustik
proje performans raporu ve eylem planlarını hazırlama konularına ilişkin C Tipi
Eğitim Programı hazırlanmış ve uygulanmıştır.
“Gürültü Yönetimi Alanında Çevre ve
Orman Bakanlığının Kapasitesinin Güçlendirilmesine Yönelik Çevresel Gürültü ile İlgili Avrupa Birliği Direktifinin
Uyumlaştırılması ve Uygulanması Projesi” 2003 yılı AB Mali İşbirliği kapsamında kabul edilmiştir.
Çevre ve Orman Bakanlığı ile Almanya
Federal Çevre, Doğa Koruma ve Nükleer
Güvenlik Bakanlığı işbirliği ile yürütülmekte olan proje Mart 2006 tarihi itibariyle başlamış olup, Aralık 2007 tarihinde
bitmiştir.
Dünya Sağlık Örgütünün “İnsanın fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik
durumudur” biçiminde tanımladığı insan
sağlığı için çeşitli yönlerden bir risk oluşturan çevre sorunlarından birisi de gürültü kirliliğidir. Uzun yıllar gürültünün
yalnızca işitme sistemine ilişkin sorunlar
yarattığı kabul edilmiştir. Ancak yapılan bilimsel çalışmalar sağlık üzerindeki
daha belirginleşmiş olan gürültünün çeşitli fizyolojik etkileri ve bunların az veya
çok kronik patolojik etkilere dönüşümü
üzerinde sürdürülmektedir. Psikolojik
etkilenme ve insan performansı üzerinde
etkileri ise daha açık bir biçimde ortaya
konulmuştur.
Gürültünün insan sağlığı üzerine etkileri, işitme duyusu ve yollarında zararlara
yol açması, kişilerde huzursuzluk, uykusuzluk, sinirlilik, konsantrasyon
bozukluğuna neden olduğu
gibi, çalışma etkinliğini azaltır, düşünmeyi
engelleyebilir. Bellekle ilgili çalışmalar, sözcük öğrenme
amacıyla yapılan çalışmalar gürültüden etkilenmektedir. Öğrenme
yaşantılarının olumsuz
etkilenmesi özellikle okullarda
belirgindir.
Gürültülü
bölgelere yakın olan okullarda öğrenme etkinliğini azaltıcı etki yapmaktadır.
Okuma, anlama, öğrenme düzeyini azalttığından okul sağlığı açısından da önemli
olabilir. Ayrıca karakter değişikliklerine
neden olabilir. Eğilimi olanlarda sorunların ve bunaltıların ağırlaşmasına, çabuk
sinirlenmeye ve kızgınlığa yol açar.
Aralıklı ve ani gürültü kişide ani adrenalin deşarjı yaratarak kalp atış ve solunum
sayısını, kan basıncını arttırmakta, dikkat
azalması, uyku düzeninde bozulmalara
neden olabilmektedir. Ani gürültüde kalp
hızı artmakta, gözbebeklerinde dilatasyon
olmaktadır.
Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye maruz kalma süresi, gürültünün frekansı, şiddeti, kesikli ya da sabit olması
ve kişisel özelliklere bağlıdır. Başlangıçtaki etki işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır. Sesin şiddeti ve yoğunluğu
arttıkça işitme yorgunluğu da artar. 140
dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani ve
geri dönüşü olmayan işitme yitimine yol
açabilir. Buna akustik travma denir.
Gürültünün belli bir sürede belirli şiddet
etkilemesinin ilk sonucu işitme eşiğinin
yükselmesidir. Eğer gürültü yeterli şiddet
ve sürede etkilememişse işitme eşiğindeki değişim giderek normale inmektedir.
Bu olay geçici eşik kayması olarak tanımlanmaktadır. Belli bir süre dinlendikten
sonra iyileşebilir. Eğer yeterli şiddet ve
sürede etkilenme söz konusu ise bu
kez kalıcı eşik kayması ortaya
çıkar.Gürültü düzeyi arttıkça oluşan işitme kaybı ve
buna bağlı olarak iyileşme süresi de artmaktadır.
İşitme kaybının düzelebilmesi için etkilenim süresinin en az 10 katı kadar
bir iyileşme süresine gerek
vardır. Giderek artan
sanayileşme ve
kentleşme sonucunda gürültü önemli
49
Gürültü
bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir. Gürültünün insan sağlığını pek çok
yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine karşın, toplumumuzda halen bir risk
olarak algılanmamaktadır. Oysa yine
bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz
etkilerinden korunmanın en etkin yolu,
gürültü kaynağının denetimidir.
Gürültü; karşılıklı konuşma ile iletişim
ve konsantrasyonu engelleme, dinlenme
ve algılama güçlüğü yaratma, uykuyu
bozma ve genel sıkıntılar oluşturma gibi
olumsuzluklara neden olmaktadır. Trafik
yoğunluğunun artışı, uçak trafiği, artan
inşaat faaliyetleri ve giderek daha yaygın
olarak kullanılan mekanik ekipmanlardan
dolayı gürültü düzeyleri sürekli bir artış
göstermektedir
Gürültü, duyma yeteneğinde geçici veya
kalıcı fizyolojik bozulmalara neden olabilir. Geçici bozulmalar, zayıf sesleri algılayabilme yeteneğinin birkaç saatten birkaç
haftaya kadar değişebilen geçici bir süre
için kaybolma şeklinde ortaya çıkar. Bu
süre maruz kalınan süre ve gürültü düzeyine bağımlı olarak doğrusal bir biçimde
artar. Duyma yeteneğindeki kalıcı bozulmalar ise sağırlığa kadar varabilir.
Gürültünün Önlenmesi İçin
Alınabilecek Önlemler
Gürültünün önlenmesi için alınabilecek
önlemler genel olarak şu şekilde belirtilmektedir.
- Mutlak surette gerekli olan ve önlenemeyen gürültü çıkaran çalışmaların dinlenme sürelerinin ( öğle arası,sabah ve
akşam saatleri) dışına çıkarılması,- Gürültü çıkaran iş safhaları arasında daha
sıkı dinlenme sürelerinin konulması ör-
1- Gürültünün kaynağında azaltılması
veya önlenmesi,
- Gürültü kaynağının ses iletimini azaltan
bir muhafaza içine alınması,
- Titreşimi önleyecek şekilde yerleştirme,
- Gürültüye yol açan parçalarda (bilya ve
zincirler gibi) yapısal değişikler,
- Gürültüye yol açan eski makinelerin,
daha az gürültü çıkaran yeni makinelerle
değiştirilmesi.
nek olarak gösterilebilir.
Çevresel Gürültünün Kontrolüne
İlişkin Genel İlkeler
Çevresel gürültünün kontrolüne ilişkin
genel ilkeler “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” nde aşağıdaki şekilde belirtilmiştir;
a) Hiç kimse susturucu veya ses giderici
diğer parçaları olmadan bir motorlu kara
taşıtını çalıştıramaz veya çalışmasına
2- Ses yalıtımını sağlayan materyallerin
kullanılması,
sebep olamaz, bakım onarım veya diğer
- Sesten koruma için duvarlar,
veya motosiklet üzerindeki susturucu
- Titreşim azaltıcılar,
değiştirme amacı dışında bir motorlu araç
veya ses giderici parça çıkarılmaz, çalışamaz hale getirilmez.
- Tavan ve duvar kaplamaları,
- Ses geçirmeyen hücreler yapılması.
3- Pasif gürültü koruması;
- Gürültüye maruz kalanların bulundukları yerlere ses geçirmeyen pencereler
takılması,
b) Bir motorlu araç üzerinde veya içinde;
korna veya ses çıkaran başka bir cihazın
zorunlu haller dışında gürültü rahatsızlığına neden olacak şekilde çalınması yasaktır.
c) Radyo, televizyon, müzik seti ve her
türlü müzik aletlerinin, kamuya açık alanlar ile kamunun geçit hakkı olan kara ve
denizde toplu taşıma araçlarında rahatsızlık verecek şekilde çalınması yasaktır.
d) Bu Yönetmeliğin 31 inci maddesinde yer alan gürültüye duyarlı yapıların
bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşmak, bağırmak, ses yükselticisi gibi
(anons sistemleri) araçlar kullanılarak
ve darbeli düzenli veya düzensiz sesler
çıkararak propaganda, reklam, duyuru,
Bazı bulgulara göre, 90 dB’lik sesin fabrika çalışmalarında verimi düşürdüğü,
140 dB’lik sesin ise çıldırtıcı etki yaptığı
tespit edilmiştir. Uluslararası Standartlar
Örgütünce 58 dB düzeyindeki ses rahatsızlık duyma noktasının başlangıcı olarak
kabul edilmiştir.
50
- Gürültü önleyici duvarlar yapılması,
- Gürültüye maruz kalan insanlara kulaklık verilmesi.
4- İşletmede altyapı ve organizasyonun
değiştirilmesi;
tanıtım ve satış yapılması yasaktır.
e) Oturma alanları ve yakın çevresi ile
gürültüye duyarlı alanlarda deniz motoru, motosiklet veya herhangi bir motorlu
araçta deneme çalışmaları yapılması yasaktır.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
f) Model deniz motorları, model uçaklar
gibi model araçları; oturma alanları ve
yakın çevresi ile gürültüye duyarlı ve kamuya açık alanlarda 20.00-06.00 saatleri
arasında çalıştırmak ve çalıştırılmasına
izin verilmesi yasaktır.
g) Bina içi ve dışı dâhil olmak üzere konut alanlarında ve diğer gürültüye duyarlı alanlarda mekanik veya motorlu dikiş
makinesi, matkap, testere, öğütücü, çim
biçme makinesi, koşu bandı veya benzeri araçların 19.00-07.00 saatleri arasında
çalıştırılması veya çalıştırılmasına izin
verilmesi yasaktır.
yapılamaz. Bu alarm denemesi lojmanı
olan tesislerde aynı zamanda yapılabilir,
ancak otuz saniyelik süreyi geçemez. Acil
durum tatbikatlarının günün herhangi bir
zamanında yapılması durumunda, yetkili
makamlara bildirimde bulunularak ilgili
alarm/sinyalleri çalıştırılır. Bina dışında
kullanılan soygun veya yangın alarmı ile
motorlu araç soygun alarmları bir dakika
için otomatik olarak ayarlanmadığı takdirde bunlara izin verilmez.
alanlarda açık hava aktivitelerinin (konser, gösteri, miting, tören festival, düğün
ve benzeri) gerçekleştirilmesi yasaktır.
k)
Gayri
Sıhhi
Müesseseler
Yönetmeliği’nde yer almayan ve gürültü
rahatsızlığına neden olan poligonlar ve
benzeri yerlerin, bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren konut alanında kurulması yasaktır.
KAYNAKLAR:
Cura, O., Gürültü ve Sağlık I. Ulusal Gürültü Kongresi,
j) Yerleşim alanı içerisinde, bu Yönetmeliğin 31 inci maddesine ekli Tablo-12 de
verilen gürültüye duyarlı faaliyet alanlarının yakınında, bitişiğinde alt ve üstündeki
h) Patlayıcı, maytap ve benzeri şeyleri
kullanmak, ateşlemek gibi benzeri faaliyetlerin kamuya açık alanlarda, yollarda
ve oturma alanlarında yapılması yasaktır.
Kasım 1994
www.bcm.org.tr.(bcm:Bursa Çevre Merkezi)
Sirel, Şazi,Gürültü Denetiminde Temel Kurallar, Ocak
1991
Ulaştırma Bakanlığı DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü
ı) Yangın, hava saldırısı, soygun gibi
olağanüstü durumlar ve mecburi denemeler dışında, herhangi bir yangın alarmı, soygun alarmı veya sivil savunma
alarmı, siren, düdük veya benzeri olağanüstü durum sinyal aletlerinin kasten
çalıştırılmaları veya çalıştırılmasına izin
verilmesi yasaktır. Olağanüstü durum
sinyallerinin denenmesi saat 10.00’dan
önce 20.00’den sonra olmamak şartıyla
her zaman günün aynı saatinde uygulanır. Bu deneme günde bir defadan fazla
Gürültü Yapan Benzin İstasyonlarına Yeni Düzenleme Yolda
Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, yurttaşların mahalle aralarındaki benzin istasyonlarının
gürültüsünden şikayetlerini aktarmaları
üzerine EPDK’ye başvurdu.
tedir” denildi. Yazıda, bu şikayetlerin tüm
illerde oluşabileceği dikkate alınarak, bu
duruma yönelik gerekli düzenlemelerin
EPDK tarafından yapılması istendi.
EPDK: “Münferinden ceza kesilsin”
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden
EPDK’ye gönderilen yazıda, “Hassas yapılar olan meskenlerin bulunduğu alanlardaki benzin istasyonlarının gece geç saatlerdeki (23:00-07:00) zaman dilimindeki
insanları uykuda rahatsız etmemek için
dolumun daha erken saatlerde yapılması
veya rahatsızlık vermeyecek şekilde gerekli tedbirlerin alınması önem arz etmek-
EPDK’den Çevre Yönetimi Genel
Müdürlüğü’ne gönderilen yanıt yazısında, akaryakıt istasyonlarının farklı mahallerde konuşlandığı, işletme koşullarının
da farklılıklar gösterdiği ifade edildi. Yanıtta, ülke genelindeki tüm istasyonların
ikmal saatlerinin düzenlenerek bazı saatlerde ikmal yasağı getirilmesinin, amacı-
nı aşan bir düzenleme olacağı ve piyasada
düzensizliklerde sebebiyet verilebileceği
belirtildi.
Geç saatlerde gürültü yapan istasyonlara
yaptırım uygulanmasının uygun olacağını
görüşüne yer verilen yazıda, “gürültüye sebebiyet veren işyerlerinin durumunun yerel yönetimlerce münferiden ele alınarak,
kabahat oluşturduğu tespit edilen fiillere
ilişkin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği” çerçevesinde yaptırım uygulanması”önerildi.
51
Hanifi AVCI
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu
Genel Müdürlüğü
Ülkemizde ilk
kitlesel fidan
üretimi 1925
yılında Ankara’nın
çorak topraklarının
ağaçlandırılması
için Ulu Önder
Mustafa Kemal
ATATÜRK’ün
emri ile kurulan
Ankara Fidanlığında
başlamıştır.
Türkiye’de
Orman Ağacı
Fidanı Üretimi
A
ğaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Genel
Müdürlüğü; 6831 sayılı Orman Kanunu
ve 4856 sayılı Bakanlık Kuruluş Kanunundan aldığı yetki ile Bakanlığa bağlı birimlerin,
askeri birliklerin, köy tüzel kişiliklerinin, belediyelerin, üniversitelerin, diğer kamu kurum ve kuruluşların ve halkımızın yapacağı ağaçlandırma,
erozyon kontrolu, rehabilitasyon, mera ıslahı vb.
diğer muhtelif çalışmalarda kullanacağı fidanların
üretimini yapmaktadır.
Ülkemizde ilk kitlesel fidan üretimi 1925 yılında
Ankara’nın çorak topraklarının ağaçlandırılması
için Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emri
ile kurulan Ankara Fidanlığında başlamıştır.
1955 yılına kadar düşük seviyelerde seyreden ağaç-
landırma çalışmaları 1969 yılında Ağaçlandırma ve
Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğünün kurulması
ile birlikte planlı ve programlı bir şekilde gittikçe
artan bir tempo ile sürdürülmüş, fidan üretimi de
buna paralel olarak artmıştır.
1992-1998 yılları arasında Finlandiya ile ortak yürütülen Türkiye’de Tüplü Fidan Üretimi ve Ağaç Islahı Tekniklerinin ve Çalışmalarının Geliştirilmesi
Projesi uygulanmıştır.
Bu proje ile Finlandiya’da uygulanan tüplü-(kaplı)
fidan üretim tekniği Türkiye’ye getirilerek adaptasyonunu sağlanmış, ıslah edilmiş kaliteli tohum ve
diğer çoğaltım materyallerinin elde edileceği kaynaklar oluşturularak geliştirilmiş, 10 yıllık “Milli
Ağaç Islahı Programı” hazırlanmış, orman ağacı
tohumlarının kalite kontrol standartları geliştirilmiştir.
Yine bu proje kapsamında Orman Toprak Laboratuarlarının alet, malzeme ve ekipman yönünden
güçlendirilmiş, fidan üretimi için Doku Kültürü Laboratuarı kurulmuş, eğitim programları ile fidanlık
personeli eğitilmiştir.
Proje kapsamında başlangıçta pilot seçilen 5 ilde 21
tane 9 milyon yıl/adet fidan üretim kapasiteli, bilgisayar kontrollü fidan üretim serası kurulmuştur.
Proje sonrası yapılanlarla birlikte (22 adet) halen; 8
ilde 43 serada fidan üretimine devam edilmektedir.
Ülkemizdeki orman varlığının arttırılması için genetik ıslahı yapılmış, orijini belli tohumlardan sağ-
52
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
lıklı ve kaliteli fidanların üretilebilmesi
için tohum meşçereleri seçilmekte ve tohum bahçeleri tesis edilerek yaşayan gen
bankaları kurulmaktadır. Ülke genelinde
13 türde toplam 174 adet (1182 hektar)
tohum bahçesi, 28 türde toplam 339 adet
(46.000 hektar) tohum meşçeresi bulunmaktadır. Toplanan tohumlar ülkemizin
ekolojik durumu ve fidanlıkların dağılımı
göz önüne alınarak 19 ilde tesis edilmiş
olan soğuk hava depolarda muhafaza
edilmektedir.
Ülkemiz ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin devam ettirilmesi için endemik
türlerimiz ile yabani meyve veren yöresel
türlerden tohum bahçeleri kurulmasına
ayrı bir önem verilmektedir.
Çam, göknar, sedir, meşe, badem, kayın,
akçaağaç, akasya, mahlep ,dut, ahlat, alıç,
üvez vb. türlerden yıl içinde ortalama
500-600 ton tohum üretimi yapılmaktadır.
Son iki yılda kurulan 11 yeni fidanlık ile
birlikte 2009 yılı sonu itibariyle 490 milyon adet/yıl kapasiteli 119 orman fidanlığında 3400 hektar alanda 400 değişik
türde fidan üretimi yapılmaktadır. 2002
yılında 117 milyon olan fidan üretimi her
yıl artırılarak 2009 yılında 407 milyona
çıkarılmıştır.
Son yıllarda Genel Müdürlüğümüzce üretilen fidanların yıllara göre dağılımı ise
aşağıda grafik halinde verilmiştir.
2009 yılında Orman Genel Müdürlüğünün geçici fidanlıklarında ürettiği 25
milyon adet fidanla birlikte toplam olarak
432 milyon adet fidan üretilmiştir.
Ağaçlandırma çalışmalarında kullanılan
kızılçam, sarıçam, karaçam, sahilçamı,
fıstıkçamı, sedir, doğu ladini, kayın vb.
fidan türlerinin üretimi ile birlikte kurak
mıntıka ağaçlandırmalarında ihtiyaç duyulan ardıç, andız, alıç, ahlat, mahlep,
çitlenbik, karaağaç, yaban eriği, kuşburnu, karamuk, dağ muşmulası vb. türlerin
üretimi her yıl arttırılmaktadır. Kurak
mıntıkalarda yapılan ağaçlandırma ve
diğer çalışmalarda başarıyı arttırmak için
tüplü ve kaplı fidan üretimini son iki yılda
bir kat artırılarak 50 milyon adetten 100
milyon adede çıkarılmıştır.
Bakanlığımızı birimleri ile diğer kamu
kurum ve kuruluşlarının yapacağı ağaçlandırma çalışmalarında meyve veren
fidanların dikilmesi teşvik edilmektedir.
Bu sebeple meyvesinden faydalanılan
fıstıkçamı, ceviz, badem, keçiboynuzu,
defne, kekik, antep fıstığı, ahlat, üvez,
alıç, hünnap, kuşburnu, biberiye vb. gelir
getirici tür fidan üretimini her yıl arttırılmaktadır.
Yangına dayanıklı orman ağacı türleri
ile iklim değişikline uyum sağlayacak
ekstrem şartlara dayanıklı yöresel ağaç,
ağaççık ve çalı türlerinin fidan üretimi
artırılmaktadır.
Genel Müdürlüğümüz; İşkur ve Milli
Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak is-
tihdamın artırılması, işsizliğin azaltılması
ve insanlara yeni bir meslek öğretilmesi
için muhtelif illerde “Fidan Üretimi”
kursları açmıştır.
Ülkemizde ilk kez 2009 yılında “Satın
Alma Garantili Sözleşmeli Fidan Üretimi” yaptırılmıştır. 15 ilde 50 üretici ile
yapılan sözleşmelerde 3,5 milyon adet fidan ürettirilerek küçük çitçiye 1,5 milyon
TL. ödenmiştir. 2010 yılında bu kapsamda 33 milyon adet fidan üretilecektir.
Bakanlığımızca hazırlanan ve 2008-2012
yıllarında uygulanacak olan “Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolu Seferberliği Eylem Planı” çerçevesinde 2 milyar
300 milyon fidan toprakla buluşturulacaktır. Seferberliğe Bakanlığımız dışındaki kurum ve kuruluşlar ile halkımızın
ilgisi oldukça yüksektir.Sağlık Bakanlığı,
Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Genel
Kurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı vb. kurumlarla yapılan protokoller çerçevesinde yapılacak ağaçlandırma
çalışmalarında kullanılacak boylu- kaplı
fidan üretimi 5 milyon adetten 10 milyon
adede çıkartılmıştır.
Ülkemizin coğrafi ve ekolojik çeşitliliği ile bitki zenginliğinden faydalanarak
ülkemizin ihtiyacı olan park-bahçe ağacı
53
ve süs bitkilerinin yurtiçinde üretilmesini
sağlamak, fidan ithal eden ülke durumundan fidan ihraç eder hale gelmek, istihdamı artırmak ve işsizliği azaltmak için özel
fidanlık kurmak isteyenlere Genel Müdürlüğümüzce 7 yıl ödemesiz yılda ortalama % 2 faizle kredi desteği verilmektedir. 2004 yılından 2009 yılı sonuna kadar
1816 dekar alanda yaklaşık 2 milyon adet
fidan üretim kapasiteli 75 özel fidanlık
kurulmuştur.
Özel fidanlıklara yaklaşık 5 milyon TL.
kredi tahsisi yapılmıştır.
Fidan ve tohum stok programı ile Baknlığımızın yanı sıra diğer özel ve tüzel
kişilerin fidan üretimi ile ilgili envanter
bilgilerinin toplanacağı, tohum kaynaklarının kayıt altına alınacağı ve istatistiki
değerlendirmenin yapılacağı web tabanlı
yazılım programı hazırlanmıştır.
Önümüzde dönemde Genel Müdürlük
olarak fidan üretiminde özel önem vereceğimiz konuları şöyle sıralayabiliriz:
Yarı kurak mıntıka ağaçlandırmalarında
54
kullanılan doğal türlerin (ardıç, andız,
alıç, ahlat, mahlep v.b.) kitlesel üretimini
artırmak,
Genetik kaynakların korunması, biyolojik çeşitliliğin devamlılığının sağlanması
için bu kaynaklara ait fidan üretmek.
Yaban hayvanlarının yayılış alanlarını
desteklemek için yabani meyveler veren
yöresel türlerin kitlesel üretimini gerçekleştirmek
Yabani meyve veren yöresel doğal türlerin tohum bahçelerinin tesis etmek,
Ülkemizde doğal olarak bulunan ve peyzaj değeri olan türlerin tespit ederek fidan
üretimini gerçekleştirmek ve bu türlerin
park ve bahçelerde kullanımını sağlanmak,
Mikorizal mantar türlerini laboratuvar ortamında üretmek ve fidanlara aşılamak,
Özel sektörün ihtiyaç duyduğu altlık ve
anaçlık fidanları üretmek.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Abdurrahman Acar
Akümülatör ve Geri Kazanım
Sanayicileri Derneği (AKÜDER)
Yönetim Kurulu Başkanı
Akümülatör ve
Geri Kazanım
Türkiye’de geri
kazanım faaliyeti
daha çok akülerdeki
ticari değeri olan
kurşun, kurşun
bileşikleri ve plastik
malzemeleri üzerine
yoğunlaşmıştır.
Ç
evrenin ve doğal kaynakların korunması global bazda önemli bir konu haline gelmiştir.
Dünya ülkelerinin çözümlemeye çalıştığı en önemli
konulardan biri tehlikeli atıkların en iyi şekilde zararsız olarak veya mümkün olabilecek en az zararla
nasıl bertaraf edileceğidir.
olduğu için, hem toplama hem de taşımada sorun
yaratan ve de piyasada ticari bir değeri olmayan
sülfirik asit, kontrolsüz bir şekilde çevreye bırakılmaktadır. Bu durum toprak, hava ve su kirliliğine
sebep olmasından dolayı çevreyi ve insan sağlığını
olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu bağlamda ülkemizde sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda çevrenin korunmasını sağlamak üzere 11 Ağustos 1983
tarih ve 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konan 2872 sayılı Çevre Kanunu, 26
Nisan 2006 tarih ve 5491 sayılı Çevre Kanunu’nda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile atıkların
geri kazanımı ve yeniden kullanılması ilkesini benimsemiştir.
Bu sebeple APAK Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri doğrultusunda sorumluluk üstlenen akümülatör
üreticileri ve geri kazanım sanayicileri ürünlerinin
Diğer taraftan pil ve akümülatörlerin üretiminden
başlayarak nihai bertarafına kadar; insan sağlığına
ve çevreye zarar verecek şekilde doğrudan veya dolaylı olarak alıcı ortama verilmesinin önlenmesine,
atık pil ve akümülatörlerin geri kazanım ya da nihai bertarafı için toplama sisteminin kurulmasına,
yönetim planının oluşturulmasına yönelik prensip,
politika ve programların belirlenmesi için hukuki
ve teknik esaslar düzenleyen “Atık Pil ve Akümülatörlerin Kontrolü Yönetmeliği” (APAK) 31 Ağustos
2004 tarih ve 25569 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Türkiye’de geri kazanım faaliyeti daha çok akülerdeki ticari değeri olan kurşun, kurşun bileşikleri ve
plastik malzemeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Fakat
,çevreye zararlı olan sülfürik asit bertaraf edilememektedir. Aküleri toplama işi hurdacıların elinde
55
alıcı ortama olan etkilerini asgariye indi-
kurşun bileşiklerinin büyük bir kısmı da
Kurşun kaynaklarındaki yetersizlik ve
rebilmek amacıyla, atık akümülatörlerin
atık akümülatörlerin geri dönüşümü yo-
çevresel düzenlemeler, kurşun geri kaza-
toplanması, taşınması, geri kazanımı, ber-
luyla temin edilmektedir. Geri kazanım
nımını bir zorunluluk haline getirmekte-
taraf veya ihraç edilmelerine dair yüküm-
sonucunda elde edilen kurşun bileşikleri
dir.
lülüklerinin yerine getirilmesi, bunlara
alaşımlandırılarak akü ızgarası üretimine
yönelik gerekli harcamaların karşılanması
uygun hale getirilebildiğinden, geri ka-
ve eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilme-
zanım sektörü akümülatör üreticileri için
si için, Çevre ve Orman Bakanlığı koordi-
büyük önem taşımaktadır.
nasyonunda bir araya gelerek “Akümülatör ve Geri Kazanım Sanayicileri Derneği- AKÜDER” adı altında 17 Kasım 2004
tarihinde bir yapı oluşturarak bu süreçleri
koordine etmeye başlamışlardır.
sıyla sülfirik asidin doğaya bırakılmasını
önlemiştir.Yine 444 2725-APAK atık akü
bilgi hattı ile ülke genelinde oluşan atık
akülerden haberdar olmuş ve Çevre ve
Orman Bakanlığı ile ilgili il çevre müdürlüklerince de on-line izlenebilen www.
atiksistemi.com adresi ile toplanan atıkları üyeleri vasıtasıyla kayıt altına almayı
başarmıştır.
Bakanlığından lisans almış 14 adet geri
lanılarak geniş kitlelere duyurulması ve
kazanım firması mevcut olup yıllık kapa-
yasal hükümlerin sıkı bir şekilde uygu-
siteleri 150.000 tondur. Bu firmalardan 9
lanması gerekmektedir.
Kurşun, sülfürik asit ve plastik akümülatörlerin üretiminde kullanılan ve her biri
Kullanılmış akülerden kurşun geri kaza-
tehlikeli madde özelliği taşıyan üç esas
nımının iki temel yolu vardır. Birincisi
hammaddedir. Atık akümülatörün % 55’i
akülerin kurşun, plastik, asit gibi bileşen-
kurşun, % 27’si asit çözelti, % 8’i plas-
lerinin önce ayrılması sonra ayrı olarak
tikten oluşmakta ve yaklaşık % 10 geri
işlenmesi yada önce asidin ayrılması ve
kazanılamayan kısım olarak kalmaktadır.
ardından akünün bütün olarak işlem gör-
Kurşun ve plastiğin tamamına yakın bir
mesidir. İlk durumda; geri dönüşüm mal-
bölümü geri kazanılabilmektedir.
zemeleri akünün bütün bileşenlerinden
geri kazanılır. Organik bileşenlerin enerji
geri dönüşümüne gönderildiği ikinci durumda; sadece kurşun (kısmen de atık akü
asidi) geri kazanılır. Yüksek kirlilik kontrol standartları endüstrileşmiş ülkelerin
Kurşun, tehlikeli madde özelliği taşımakta olduğundan çevre ve insan sağlığı üzerinde pek çok olumsuz etkiye sahip bir
madde olarak tanımlanmaktadır. Kurşun
solunum, içme suyu ve gıda zinciri ile insan vücuduna girebilmektedir.
Akümülatörlerin üretiminde her biri teh-
ikincil kurşun eriticilerini engellemiştir,
likeli madde özelliği gösteren kurşun,
modern kurşun geri dönüşümü ise yerel
Serbest kurşun, canlı organizma bünye-
sülfürik asit ve plastik olmak üzere baş-
nüfus ve çevre üzerinde önemli bir sağlık
sinde uzun süre kalarak birikme özelli-
lıca üç hammadde kullanılmaktadır. Buna
tehlikesi yaratmaz.
ğine de sahiptir. Bulantı, kusma, sindirim
bağlı olarak 14 Mart 2005 tarih ve 25755
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü
Yönetmeliği ile 5 Temmuz 2008 tarih ve
26927 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Atık Yönetimi Genel
Esaslarına İlişkin Yönetmelik kapsamındaki ilgili maddelerde ve atık listesinde
tehlikeli atık olarak tanımlanmıştır.
56
iletişim araçlarının etkili bir şekilde kul-
risinde yer almaktadır.
ve ciddi miktarda atık akünün, dolayı-
Bunun için uygulanabilir bir toplama ve
törleri geri kazandıran Çevre ve Orman
çici depolama noktası ile gerçekleştirdiği
‘ini toplayarak geri kazanıma göndermiş
ki işbirliği ile mümkün gözükmektedir.
geri kazanım sistemlerinin geliştirilmesi,
tanesi AKÜDER Atık Yönetim Planı içe-
genelinde toplaması gereken atığın % 88
ten, ithal eden, satan ve tüketen arasında-
Türkiye’de atık haline gelmiş akümüla-
AKÜDER 135 üyesi ve 400 e yakın gekoordineli çalışmayla 2008 yılında, ülke
Akülerin geri kazanımını sağlamak, üre-
Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış
kurşun aküler hem endüstriyel imkânlarla
hem de resmi olmayan küçük girişimler
vasıtasıyla geri dönüştürülür. Endüstriyel
geri dönüşüm eriticileri ikincil kurşun
eritmek için hem ızgara metali hem de
kurşun içeren karışımı kullanır. Bunun
tersine, resmi olmayan sektör, lehim ya da
balık ağları için ağırlık gibi malzemeler
sistemi iltihabı, ağızda metalik tat, karın
ağrıları ve boğazda yanma duygusu akut
kurşun zehirlenmesi durumunda organizmada gözlenen ilk belirtilerdir. Akut
zehirlenmeler 2–3 gün içinde ölümle sonuçlanabilmektedir, buna karşılık kronik
zehirlenmeler daha yaygın olarak gözlemlenen zehirlenme türü olarak ortaya
çıkmaktadır.
Akümülatör üretiminin ana girdisi saf kur-
üretmek için eski akülerin sadece metalik
Tipik bir akümülatör elektrolitinin (akü
şun ve kurşunlu bileşiklerdir. Ülkemizde
kısımlarını (ızgaralar, terminaller, köprü-
asidi), yaklaşık olarak %60’ı su ve %40’ı
cevherden kurşun üretimi yapılmadığın-
ler) kullanır. Akünün geri kalan kısımları
sülfürik asitten meydana gelmektedir.
dan, saf kurşun ithal edilmek suretiyle,
ise basitçe doğaya bırakılır.
Çevre ve İnsan Aralık 2009
^
^
^
Sülfürik asit, fiziksel temas ile veya bu-
ma, geçici depolama, taşıma, geri kaza-
Akümülatörleri oluşturan bileşenlerin geri
harının solunması halinde vücuda zarar
nım ve uzaklaştırma
kazanılabilir nitelikte olmasından dolayı,
verebilen korozif bir maddedir ve aynı
zamanda cilde temas etmesi durumunda
yanıklara yol açar. Cildin büyük bir kısmının sülfürik asit ile temas etmesi halin-
süreçlerinin en modern teknolojileri dikkate alan Entegre Yönetim Sistemi çerçevesinde tanımlanması gerekmektedir.
akümülatörlerin mutlaka geri kazanım
zinciri içinde değerlendirilmesi gereklidir. Ancak bu sistemin doğru ve kontrol
edilebilir bir şekilde gerçekleşebilmesi
de bu olay ölümle sonuçlanabilmektedir.
Entegre Yönetim Sistemi tüm süreçleri
için izleme/takip sisteminin iyi çalıştırıl-
Atık akülerin düzenli bir şekilde depolan-
bütünsel bakış açısıyla izleyen, yöne-
ması zorunludur. Bu Yönetim Sistemi ge-
maması ve geri kazanımının uygun pro-
tebilen tüzel kişiliği haiz bir Kurumsal
lişi güzel toplama ve geri kazanım yapan
sesler doğrultusunda gerçekleştirilmeme-
Yapı’nın oluşturulmasını gerektirir. Yö-
ve bu yönü ile sisteme gerek ekonomik
si sülfürik asidin çevreye yayılmasına ve
netim Sisteminin sağlıklı yürütülebilme-
gerekse çevresel açıdan zarar veren hur-
insan ve çevre sağlığı açısın-
si, uygulamanın eksiksiz ve doğru bir
dacıları da kontrol altına alarak modern
dan büyük bir tehlike
şekilde tamamlanabilmesi için bu yapıda
bir yaklaşım biçimi sergileyecektir.
oluşturulmasına neden
Sonuç
olacaktır.
olarak;
atık akümülatörPlastikler
akümülatör
ler bir ürün değil,
imalatında yaygın bir şekil-
çevrenin
de akümülatör kabı ve sepe-
açısından belirli bir iz-
ratör yapımında hammadde
olarak
korunması
leme zinciri içerisinde
kullanılmaktadır.
toplanmasından bertara-
Plastiklerin fiziksel ve kim-
fına kadar denetlenmesi
yasal özellikleri dolayısıyla
zorunlu olan tehlikeli
çürüme, çözünme ve biyolo-
atıklardır. Atık Akümü-
jik olarak ayrışabilirlik gibi
latörler her tehlikeli atık
özellikleri mevcut değildir.
Bu fiziksel ve kimyasal özel-
için geçerli olduğu gibi
likleri nedeniyle plastikler
Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkartılan
doğada uzun yıllar yok olmadan kalabilmektedir.
ve yürürlüğe konan yönetyer alan üreticilerin, geçici depola-
Plastikler, su ve toprak kirlenmesi açı-
ma ve geri kazanım tesisleri işleticilerinin
sından çevre sağlığını tehdit edici unsur
ve özellikle tüketicilerin önemli görevler
oluşturduklarından atık akümülatörlerin
yüklenmesi gerekmektedir.
içeriğindeki plastiklerin geri kazanılması
melikler uyarınca kontrolsüz olarak
çevreye verilemez, “Kirleten öder” prensibi doğrultusunda kirliliği oluşturan atık
sahibi, oluşan çevre kirliliğini gidermek
Türkiye’de kullanılmış akümülatör mik-
ve gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
tarının yıllık 75.000 – 80.000 ton olduğu
Bu kapsamda atık akümülatörlerin yara-
Atık akümülatörler, tüm tehlikeli atıklar
ve bunun yaklaşık %25’inin asitten mey-
tabileceği çevre kirliliğinin önlenmesi ve
için geçerli olan ve mevzuat kapsamında
dana geldiği esasından hareketle, yapılan
tanımlanan yöntemler çerçevesinde top-
kontrolsüz toplama ve geri kazanım uygu-
lama, geçici depolama, taşıma, geri ka-
lamalarında yaklaşık 18.000 - 20.000 ton
zanma ve bertaraf kademelerinde izleme
asidin doğrudan toprağa, çevreye dökül-
ve kontrol açısından özen gösterilmesi
düğü söylenebilir. Kurşun veya sülfürik
gereken atıklardır.
asitle kontamine olmuş toprak ve bunun
büyük önem taşımaktadır.
Atık akümülatörlerin çevre ve insan sağlığı üzerinde herhangi bir tehdit unsuru
oluşturmasını engelleyebilmek için topla-
sonucunda oluşan yeraltı suyu kirlenmesi
geri kazanımının sağlanması için mutlaka
bir izleme sistemi dâhilinde toplanmalı,
taşınmalı, geri kazanılmalı ve nihayetinde kalan bakiye bertaraf edilmelidir. Aksi
takdirde çevre – doğal yaşam - ortamları
geri dönüşü olmayan bir tahribat ile kar-
ve alıcı suların kirlenmesinin çevrede dö-
şı karşıya kalacak ve çevre suçu işlenmiş
nüşü olmayan büyük tahribatlara neden
olacaktır.
olduğu açıktır.
57
Volkan POLAT
Çevre ve Orman Uzman Yardımcısı
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü
Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanlığı
Impel- Çevre Mevzuatının
Uygulanması ve Yaptırımı
İçin Avrupa Birliği
Ü
Derneğin görevi,
Avrupa Birliği
Çevre Mevzuatının
etkin biçimde
uygulanması
ve yaptırımının
sağlanarak çevrenin
korunmasına
katkıda bulunmaktır.
Derneğin amacı,
Avrupa Birliği
Çevre Mevzuatının
daha etkin
uygulanmasının
sağlanması
konusunda gelişim
kaydetmek amacıyla
yeni katılan ülkeler,
aday ülkeler ve
Avrupa Ekonomik
Alanı ülkeleri de
dâhil Avrupa Birliği
üzerinde gerekli
etkiyi oluşturmaktır.
58
lkemizinde üye bulunduğu IMPEL, kar
amacı gütmeyen uluslararası bir Dernek
olarak kurulmuştur. Adı Çevre Mevzuatının Uygulanması ve Yaptırımı için Avrupa Birliği
Ağı’dır ve kısaca IMPEL Ağı olarak adlandırılmaktadır. Dernek, 1992 yılında kurulan ve 6. AB Çevre
Eylem Programı ve 4 Nisan 2001 tarih ve 2001/331
sayılı Avrupa Parlamentosu ve Konseyinin Üye
Devletlerde çevre denetimleri için asgari kriterler
koyan tavsiyesine referansta bulunan ve yaygın olarak IMPEL Ağı olarak bilinen gayrı resmi bir ağın
devamıdır.
Derneğin genel merkezi Brüksel de bulunmaktadır.
Avrupa Birliğinin diğer Üye Devletlerinde de idari ofisleri bulunmaktadır. Dernek, kar amacı gütmeyen dernekler, uluslararası kar amacı
gütmeyen dernek ve vakıflara ilişkin
27 Haziran 1921 tarihli Belçika Kanununun III. Başlığı hükümlerince
idare edilmektedir.
Derneğin görevi, Avrupa Birliği
Çevre Mevzuatının etkin biçimde
uygulanması ve yaptırımının sağlanarak
çevrenin korunmasına katkıda bulunmaktır.
Derneğin amacı, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının
daha etkin uygulanmasının sağlanması konusunda
gelişim kaydetmek amacıyla yeni katılan ülkeler,
aday ülkeler ve Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri de
dâhil Avrupa Birliği üzerinde gerekli etkiyi oluşturmaktır.
Bu Derneğin üyesi olarak Türkiye; AB Çevre Mev-
zuatının en geniş anlamda uygulanması ve yaptırımının sağlanmasında yetkili ulusal, bölgesel veya
yerel otoriteler örneğin bakanlıklar, düzenleyiciler,
kurumlar ve denetim birimleri arasında bilgi ve deneyim paylaşımının artırılmasından faydalanabilir.
IMPEL üyeliğinin, AB uyum sürecinde ülkemize
etkin çalısmalarımızla önemli faydalar sağlaması
planlanmaktadır. En önemlilerinden bir kaç tanesi
su şekilde sıralanabilir;
-Ulusal düzenleyici sistemlerin ortak özellikleri ve
farklılıklarının karşılıklı daha iyi anlaşılmasını sağladığı için ülkemizde yürürlükte olan kanun, yönetmelik ve genelgelerin uygulanmasında görüş alış
verişinde bulunulmasını sağlar.
-Ortak yaptırım projeleri gerçekleştirerek
teorik yapının pratikte ortaya cıkan veya
çıkabilecek problemlerin çözümünü,
-Denetçi ve yaptırım uygulayıcıların
eğitimleri ve kapasitelerinin artırılması
için destek vermek, teşvikte bulunmak
ve bunları kolaylaştırarak ülkemizdeki
denetçi kalitesinin artırılmasını sağlar.
-AB Çevre Mevzuatında denetim, izin verme, izleme, raporlama ve yaptırım ile ilgili olarak iyi ve
mümkün olan yerlerde en iyi uygulamaların belirlenmesi, rehberlik, araç ve ortak standartlar oluşturulması ve gelişmelere aktif olarak katkıda bulunularak dünyada ve Avrupa’daki uygulamaları ülkemiz
şartlarına göre değerlendirilmesini sağlamaktadır.
^
^
^
Çevre ve İnsan Aralık 2009
Ayrıca, AB Çevre Mevzuatının uygulandığı ülkelerde yorumlanması, uygulanması ve yaptırımında yaklaşım açısından
büyük oranda tutarlık oluşturulması derneğin önemli görevlerinden biridir.
gerçekleştirir ve Ulusal Koordinatör,
Dernekle ilgili tüm hususlar için üyelerin
odak noktasını teşkil eder. Ülkemiz IMPEL Koordinatörü; Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü, Ölçüm ve Denetim Dairesi Başkanı Kemal ÜNSAL’dır.
Yukarıda bahsedilen faydalar haricinde,
AB Müzakere surecinde yeni açılmış
bulunan Çevre faslının bir cok gereklilikleri olacağı bilinmektedir. Sadece ilgili
direktiflerin ülkemizdeki yerel mevzuata
uyumlaştırılmasından öte uygulanması
da önem arz edeceği kaçınılmaz bir gerçektir. Bu kapsamda, uygulanabilirlik ve
yaptırım gücü ile ilgili olarak daha iyi düzenleme konuları hakkında geri bildirim
sağlanması ülkemiz için önemli bir kaynaktır. Bununla birlikte, Avrupa Komisyonuna ve ilgili mevzuatın uygulanması
ve yaptırımı ile ilgili deneyimler konusunda bilgi toplayan diğer AB kurumlarına yeni ve mevcut AB Çevre Mevzuatının
uygulanabilirliği ve yaptırımı konusunda
uygulayıcıların bakış açısından tavsiyelerde bulunulması ülkemiz acısından etkili bir değerlendirmeyle sonuçları faydalı olacak sistemler oluşturulabilir.
Dernek, faaliyetlerini temelde bir proje
yapısı üzerinden yerine getirir. Projeler
bir veya daha fazla proje yöneticisi tarafından gerçekleştirilir. Projelere katılım,
Çevre Otoriteleri tarafından istihdam edilen uzmanlara açıktır. Diğer uzmanlar da
proje yöneticisinin daveti üzerine katılabilirler. 2-4 Aralık 2009 ‘da gerçekleştirilen IMPEL Genel Kurulunda 17 proje üye
ülkelere sunulmuş ve Türkiye bu 17 projelerden 10’una katılacağını bildirmiştir.
Türkiye olarak büyük bir coğrafyada büyük bir nüfusa sahip, kısacası büyük bir
ülke olmamız dolayısıyla diğer büyük ülkelerin (örn; Almanya, İtalya vb.) Çevre
Mevzuatının uygulanması ve yaptırımı
ile ilgili aynı sorunları yasamaktadır. Bu
konuda çalışan (Avrupa) kurum ve kuruluşları ile temasları neticesinde uygulama
4.IMPEL Genel Kurul Toplantısı (2-4
Aralık 2009 Stokholm-İsveç)
Mevcut düzenlemelere tamamlayıcı veya
alternatifler olarak yenilikçi düzenleyici
ve düzenleyici olmayan araçların kullanım yollarının araştırılması ve bu çalışmaların sonuçlarının ülkemizde değerlendirildiğinde düşünülürse, Çevre Mevzuatının uygulanması açısından farklı bir
görüş açısı oluşturacaktır.
birliği sağlanabilmesi önemlidir. Doğal
olarak diğer bazı nüfus ve coğrafya olaIMPEL’ e üye ülkeler, ulusal bir koordi-
rak küçük ülkelerden uygulama birliği
natör tayin ederler; Ulusal IMPEL Koor-
anlamında daha büyük sorunlar yaşan-
dinatörü olarak anılan kişi Ulusal IMPEL
ması doğaldır. Bu anlamda çevre konu-
Temsilcisidir. İlgili ülke kendi inisiyati-
sunda IMPEL, bahsi geçen hususların
finde üst düzey bir ulusal temsilci de ta-
tartışılması ve görüş alış-verişinde bulu-
yin edebilir. Ulusal IMPEL Koordinatö-
nulmasın da Avrupa Birliğinin önemli bir
rü, Derneğin faaliyetleri ile ilgili ülkedeki
platformudur.
üyelerin katılımlarının koordinasyonunu
59
Türkiye İçin
Çalışıyoruz
ŞTU
RIMA KAVU
734.730 HEKTAR ARAZİ SULU TA
açılan 172 adet HES projesinin top2009 yılı sonu itibarıyla, İşletmeye
trik üretim kapasitesi yılda ortalama
lam kurulu gücü 14.011 MW olup,elek
49.739 milyar kWh’tır.
kadar toplam 588 adet tesis tamamlaDSİ tarafından 2003 yılından bugüne
tesisi ile 734.730 hektar araziyi sulu
narak hizmete alındı. 110 adet sulama
tarıma kavuştu.
463 BİN HEKTARLIK ALAN
AĞAÇLANDIRILARAK HEDEF
AŞ
ILDI
2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlan
dırma ve Erozyon Kontrol Seferberliği
Eylem Planına göre, 5 yılda yaklaşık
Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve bozuk alan
ların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın
toprakla buluşturulacak.
Eylem planına göre konan hedef 420
bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı.
Ancak 463 bin hektarlık alan ağaçland
ırarak hedef aşıldı.
61.676 AİLEYE 275 MİLYON TL KREDİ DESTEĞİ
SAĞLADIK
artış
2003-2008 döneminde ferdi kredi yardımlarında % 808 oranında
alıesas
Planları”
a
Kalkınm
an”İlçe
hazırlan
n
tarafında
sağlandı. ORKÖY
narak düzenlenen tip projeler çerçevesinde,el sanatları,hayvancılık,tesis
edindirme,fenni arıcılık gibi ekonomik maksatlı ferdi krediler ile güneş eneraları
jisi ve dam örtülüğü projeleri gibi sosyal maksatlı ferdi kredi uygulam
tutaTL
milyon
274
takriben
yürütülmektedir. Bu Çerçevede 61.676 aileye
rında ekonomik vasıflı kredi desteği sağlandı.
BET
HAVA TAHMİNLERİNDE %90 İSA
n
ürlüğü ülke genelinde 450’ye yakı
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müd
oran
et
isab
n
emleri ile %90’lara vara
noktada yaptığı yer ve atmosfer gözl
larına ulaştı.
60
Çevre ve İnsan Aralık 2009
SİSİ YAPTIK
26 YENİ KATI ATIK TE
e
olama tesisi sayısını 41’
olan katı atık düzenli dep
t
me
hiz
iye
kiş
yon
2003 yılında sadece 15
mil
tür. 2003 yılında 23
53’
iz
efim
hed
onu
.
dik
yıls
çıkardık ve
t verir hale gel
le 32 milyon kişiye hizme
götürülürken, şu an itibariy
nağında ayrı toplanmakn kişinin ambalaj atığı kay
110 Belediyede 4,5 Milyo
tesisi sayısı, 2009 yıayırma ve geri dönüşüm
a,
lam
top
ı
atığ
aj
bal
tadır. Am
k 309’a ulaşıldı.
lında 250 olan hedef aşılara
ATIK SULARI ARITILAN BELE
DİYELERİN
SAYISI 452’YE ULAŞTI
2009 yılı sonu itibariyle, atık suları arıtı
lan belediyelerin sayısı 452’ye ulaştı.
Oran olarak nüfusun % 67’sinin atık
suları arıtılmaktadır.
2009 yılında Türkiye genelinde 286
Plaj ve 14 Marina Mavi Bayrak belg
esi
ile ödüllendirildi.
Deniz kirliliği izleme istasyonları 69’u
Karadeniz, 82’si Ege ve Akdeniz ve
47 adet Marmara Denizinde olmak üzer
e 198 sayısına ulaştı.
KORUMA
1 MİLYON HEKTARLIK ALAN
ALTINA ALINDA
ı
at Parkı, 32 adet Tabiat Koruma Alan
Ülke genelinde 41 Milli Park, 36 Tabi
ı.
alınd
a
arlık alan koruma altın
ve 105 Tabiat Alanı ile 1 milyon hekt
ORMAN KADASTROSU ÇALIŞ
MALARININ
% 95’İ TAMAMLADIK
Halkımızın, ormanlardan gerekli sosy
al, sportif ve rekreatif ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kent ormanları
kuruyoruz. 2004 yılından bugüne kada
r
57 il ve 12 ilçemizde 69 kent ormanı
kuruldu. Ayrıca, mesire yeri sayısı 144
adetten 441’e çıkarıldı. 2009 yılı sonu
na kadar yaklaşık 11 milyon m³’ün
üzerinde sınai odun, 6,5 milyon ster
yakacak odun, 30.000 tonda odun dışı
orman ürünü üretilmesi, Bunların satış
larından 1,2 milyar TL gelir elde edilmesi beklenmektedir. 2009 yılı fidan
üretimi 438 milyon adet olarak gerç
ekleşti Orman Kadastrosu çalışmalarının
% 95’i tamamlandı.
ÖÇKK’DAN 7 YILDA TOPLAM
1.731 PROJE
nin biyolojik çeşitliliğinin, tabii
Özel Çevre Koruma Bölgeleri
nın korunması ve bu değerlerin gedeğerlerinin,tarihi ve kültürel varlıkları
sadıyla 1990-2002 yılları arasında,13
lecek nesillere intikalini sağlamak mak
-2009 yılları arasında 7 yılda top2003
n
şirke
yılda toplam 373 proje gerçekle
lam 1.731 proje gerçekleştirilmiştir.
61
eğitim ve yayın dünyası
Erdem MOR
Kütüphaneci
Çevre Çalışmaları ve
Yatırımları 2003–2008
Geçmişten Günümüze
Ormancılık 1839–2009
2003 ve 2008 yılları arsındaki beş
yıllık süreç içerisindeki çevreyle
ilgili yatırımlar ve çalışmalar
yayında yer bulmuştur. Çevreyle
ilgili olarak atık yönetimi,
atıksu yönetimi, deniz ve kıyı
yönetimi, kimyasal yönetim,
hava kalitesi yönetimi, çevresel
gürültü, iklim değişikliği, gibi
alanlarda çalışma ve yatırımlar
belirtilmiştir.
Dünya
Su
Forumuyla beraber OECD
İkinci
Türkiye
Çevresel
Performans inceleme raporuna da yayında
değinilmiştir.
Ormanlarımız ve ağaçlandırma çalışmaları da fidan
üretimi, ağaçlandırma ve rehabilitasyon erozyonla
mücadele, özel ağaçlandırma alanları yanı sıra biyolojik
çeşitliliğin korunması için tür koruma, korunan alanlar,
sulak alanlar şeklinde yapılan çalışmalar yer bulmuştur.
Yapılan çalışmalar şekil ve grafiklerle desteklenerek beş
yılın resmi ortaya konmuştur.
Çevre ve Orman Bakanlığı
Evimizdeki Tehlikeli
Atıklar
Kitapçık evlerdeki
tehlikeli atıklar
hakkında halkı
bilinçlendirmek
gayesiyle yola
çıkılarak telif
edilmiştir. Halkın
bilinçlenmesiyle
beraber atık
oluşumunda
bir azalma
meydana
gelecek doğru
kullanım ile
bertaraf daha doğru şekilde
yapılacaktır.
Kitapçık ta evimizdeki tehlikeli atıklara değinilmiş
tehlikeli atıklar tanıtılıp tehlikelerine dikkat
çekilmiş, doğru kullanımı içinde bilgi verilmeye
çalışılmıştır.
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü
62
Osmanlı Devletinin
modernleşme faaliyetleri
sırasında ormanlarda ele
alınmış 1839 yılında
kurumsallaşma çalışmalarıyla
genel müdürlüğün temelli
atılmıştır. Yayında da yüz
yetmiş yıllık süreç ana
hatlarıyla ele alınmıştır.
Kuruluş evresindeki ilk
atamalara ait belgelerle
birlikte Osmanlı Devleti
dönemine ait belgelerde
örnek olarak yer bulmuştur.
Ormancılıkta kullanılan eski ekipman ve aletlerde yer
bulmuş genel müdürlerin bir listesi de yayında yer
almaktadır. Son olarak da Genel Müdürlüğün şimdiki
durumu ele alınmıştır. Yayın ilk yıllardan ormancılığı
ele alarak modern ve kurumsallaşmış ormancılığa gidişi
göstermekle beraber Orman Genel Müdürlüğünün kısa bir
tarihçesini yansıtmaktadır.
Orman Genel Müdürlüğü
İklim Değişikliği ve Yapılan
Çalışmalar
Yıllardır canlılara ev sahipliği yapan dünyamız sanayi devrimiyle
beraber insan faaliyetleriyle tahrip edilmeye başlanmıştır. Hava,
toprak, su bu olaylardan ektilenmiş ve son aşamada küresel
çapta iklim değişiklikleri meydana gelmeye başlamıştır. İklim
değişiklikleriyle mücadele tek başına ülkeler tarafından değil
uluslar arası süreçle çözülecek niteliktedir. Ülkemizde bu süreç için
TBMM tarafından iklim değişikliği ile ilgili olarak bir komisyon
kurulmuştur.
Yayında uluslararası süreçle beraber
sera gazı emisyonları ve ülkemizin
diğer ülkelerle karşılaştırılması yer
almıştır. Ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesinde sektörel politikalar ile sera gazını azaltmak için
yapılan faaliyetlerle beraber iklim
değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yönelik çalışmaları yer almıştır. Yayın şekiller ve tablolarla
desteklenerek ortaya anlaşılabilir
bir değerlendirme çıkmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı
Okuyucu Köşesi
Çevre ve İnsan Dergisi Yetkililerine,
Derginizin 77.sayısını büyük bir beğeniyle okudum. Gerek içerik açısından,
gerekse tasarım açısından son derece kaliteli bir dergi olma yolunda
oldukça mesafe alınmış. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Derginizin bundan sonraki sayılarında, İlk ve Orta öğretim çağındaki
öğrencilerde çevre bilincinin artırılması adına geleceğimizin teminatı
çocuklarımıza yönelik eğitici bir Çevre ve Çocuk köşesinin yer alması
bizleri ayrıca memnun edecektir.
Başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum.
Hüsamettin GÜRSEL
Biz Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi Ahmet Emet İlköğretim Okulu olarak,
Milli Eğitim Bakanlığımızın çevre temizliği ve çevre bilinci oluşturma
amacıyla başlatmış olduğu “Mavi Gök Yeşil Yaprak” projesine katılmak
istiyoruz. Bunun için öğrencilerimizde iyi bir çevre bilinci oluşturmak
amacıyla afiş, broşür, eğitim cd si , uyarıcı resim vb. materyallere ihtiyaç
duymaktayız. Bu konuda yardımlarınızı bekliyoruz. Çevre ve Orman
Bakanlığı olarak çevre temizliği ve çevre bilinci oluşturmada yapacağımız
çalışmalara destek olmanız ümidiyle çalışmalarınızda başarılar diler
saygılar sunarız.
Mehmet LORCU
Ahmet Emet İlköğretim Okulu Bolvadin/Afyonkarahisar
Sayın Yetkili,
Çeaş Sofulu İlköğretim Okulunda Müdür Başyardımcısı olarak
çalışmaktayım. Derginiz birkaç ay okulumuza geldi ancak bir süredir
gelmemektedir. Öğretmenlerimiz ve öğrenciler tarafından çok beğenilerek
okunmaktadır. Okulumuza düzenli olarak gönderilmesini istiyoruz.
Gereğinin yapılmasını arz ederim
Mehmet Cemal Atay
Çeaş Sofulu İlköğretim Okulu
SARIÇAM/ADANA
Aycan SARGIN
Yazı İşleri Müdürü
Sayın Hüsamet
tin GÜRSEL,
Göstermiş oldu
ğunuz yakın
ilgiye teşekkür
ediyoruz.
Önümüzdeki yı
ldan itibaren
sadece çocuklar
ımıza yönelik bi
r
dergi yayınlam
ayı planlıyoruz
.
Özellikle genç
beyinlerin çevr
e
konusunda bilg
ilendirilmesi ve
bilinçlendirilm
esi konusunda
bir eksikliğin da
ha giderileceği
inancıyla çalış
malarınızda
başarılar dileri
z.
et LORCU ,
Sayın Mehm
mektedir.
i memnun et
İlginiz bizler
resinize
kümanlar ad
İstediğiniz do
arınızda
tir. Çalışmal
gönderilmiş
riz.
başarılar dile
Sayın Mehmet
Cemal ATAY,
İlginize teşekk
ür ederiz.Yayın
ımız
düzenli olarak
elinize ulaşacak
tır.
Çevre ve insan
dergimizde
yayınlanmak üz
ere haber
makale yazı gi
bi materyaller
gönderebilirsin
iz.
*Değerli Çevre ve İnsan Dergisi okuyucuları, dergimizle ilgili tüm eleştirilerinizi, dergimizde yer almasını istediğiniz konuları, her
türlü görüş ve önerilerinizi Başkanlığımız e-posta ([email protected]) adresine göndermeniz bizleri memnun edecektir.
63
BULMACA
1
1
2
3
Ömer BAŞKAN
Şube Müdürü
4
6
17
7
8
9
10
6
2
3
3
1
14
16
8
19
4
15
20
9
11
5
6
5
10
7
4
3
7
18
8
12
9
10
2
Anahtar Slogan
1 2
3 4
5
6
7
8
9 10
11 12 13 14 15 16 17 18 19 20
Y
SOLDAN SAĞA: 1.Elektrikli ve Elektronik Eşyalar Yönetmeliği ile kullanımı yasaklanan zehirli madde – İlk kez sabun üretiminin yapıldığı
eski bir uygarlık. 2.Giriş –(tersi)Osmanlı İmparatorluğu tarafından yardım gören ve Flipinlerin güneyinde yer alan nüfusunun çoğunluğu Müslüman
olan bir ada. 3.(tersi)Osmanlı toprak düzeninde, yıllık geliri 3 ile 20 bin akçe arasında olan küçük dirlik –(tersi)Benlik. 4.Zar(halk dili). 5.Temiz(mec.)
–Avrupa Deniz Limanları Organizasyonu. 6.Duman kiri – Soy. 7.(tersi)İnsan yüzünde gülümsemeyle oluşan şekil –Bir Komutanlık. 8.(tersi)Tekil şahıs –(tersi)Atatürk’ün ilk köpeğinin adı –Arnavutluk’un trafik işareti. 9.Karadeniz bölgesinde de yetişebilen tropikal meyve –Kör. 10.M.S. 4.yüzyılda
Mısır’da yapılan ilk diş macunun üretiminde kullanılan bitki –Atmosferin alt tabakalarında su veya buhar tanelerinden oluşan duman.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1.Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi – (tersi)5 gözü olan böcek. 2.(tersi)Çiçekli bitkilerin üremelerinde önemli
rol oynayan bir böcek türü –(tersi)Gülgiller ailesine ait erozyon kontrolü bitkisi. 3.(tersi)Bir vergi türü –(tersi)Depremle ilgili. 4.Ekinin biçilmesinden sonra tarlada kalan ve yakılması son derece zararlı olan köklü sap -(tersi)İnsan sağlığına zararlı bir ametal –İlave. 5.Her türlü üretim ve tüketim
sonucunda ortaya çıkan ve doğa zarar veren katı, sıvı ve gaz halindeki madde –Fransa tarafından Liderine siyasi sığınma hakkı verilen parti. 6.Erime
noktası 920 derece olan element. 7.Avrupa Birliğinin resmi ithalat ve ihracat limanı. 8.Dünya rezervinin %70’i Türkiye’de bulunan maden –Eski sosyal güvenlik kurumu –Bir işte başta gelen, öne çıkan. 9.(tersi)İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden eski bir örgüt. (tersi)Yumurtanın bir kısmı.
10.Düz bataklık arazi –(tersi)Verimli toprakların başka yerlere taşınarak yığılması sonucu oluşan toprak.
*Bulmacanın cevabı www. eyd.cevreorman.gov.tr adresinde yayınlanmaktadır.
yayın
düny
ası
Orman Atlası
Ormanlar son dönemde üstünde sıklıkla durulan biyolojik çeşitlilik bakımından ülkemizde önemli bir yer tutar. Flora ve fauna zenginliği bakımından dünya ülkeleri açısından ön sırada
yer alan ülkemiz bitki endemizmi yönünden sekizinci sırada
yer alır.
Bu kıstaslar dikkate alınarak ülkemizin orman varlığı uzaktan
algılama teknikleri kullanılarak ortaya konmuştur. Yayında orman varlığımız, asli ağaç türlerimiz açısından da ayrı ayrı ele
alınmıştır. Odun dışı orman ürünlerimizde bölgesel olarak dağılımı belirtilmiştir. İklim tiplerine göre orman varlığımız ele
alınıp yağış miktarı da ortaya konmuş ekolojik bölge haritası
da hazırlanmıştır. Orman atlası, modern teknikler kullanılarak
hazırlanmış orman varlığımızı gösterir nitelikte bir atlastır.
Orman Genel Müdürlüğü
II.ULUSAL TAŞKIN
SEMPOZYUMU
22-24 Mart 2010 - Afyonkarahisar
Sempozyum Konuları
-Kırsal alan taşkınları
-Şehir taşkınları
-İklim değişikliği ve taşkın
-Taşkınlar ve sigortalama
-Taşkın ve çevre
-Taşkınlar ve sebepleri
-Bölgesel, tarihsel ve sağlık yönünden taşkın
-Taşkın Mevzuatı ve AB Taşkın Direktifi
-Taşkın ve Erozyon
-Erken uyarı sistemleri
-Modelleme ve projelendirme
-Yapısal tedbirler
-Yapısal olmayan tedbirler
-Yerel halkın bilinçlendirilmesi ve katılımı
-Taşkın ve mekansal planlama
-Taşkın tesislerine yapılan müdahaleler
-Baraj emniyeti ve taşkınlar
-Sel ve taşkın önlemeye yönelik yukarı havza ıslahı
-Sel ve taşkın önlemede entegre havza ıslahı modeli
-Taşkın risk yönetimi
-Taşkın anında yerel yönetim çalışmaları
-Taşkınlar ve zararları
-Taşkınların ekonomisi
-Taşkınların sosyolojisi
-Taşkınların meydana getirdiği psikolojik etkiler
Önemli Tarihler
Tebliğ Özeti Son Gönderme Tarihi: 25 Aralık 2009
Tebliğ Özetlerinin Kabul Edildiğine Dair Bilgilendirme: 11 Ocak 2010
Tebliğ Son Gönderme Tarihi: 29 Ocak 2010
Sempozyum: 22-24 Mart 2010
Yer
Afyonkarahisar
Etkinlikler
•21 Mart Dünya Ormancılık Günü
•22 Mart Dünya Su Günü kutlamaları
•23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlamaları
•Fotoğraf Sergisi
Taşkın Sempozyumu Sekreteryası DSİ Genel Müdürlüğü / ANKARA Tel: 0312. 418 24 04 Faks: 0312.418 33 85
E-posta: [email protected] Web:www.taskinsempozyumu.org

Benzer belgeler