Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar

Transkript

Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar
Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar
Yazar ŞENLER YILDIZ
Pazartesi, 10 Ağustos 2009 06:55
Hiçbir zaman sıkıcı değillerdi, dertli de olsalar ölü toprağı serpilmezdi üzerlerine.
Hayata salvo yapacak yedekte bir numaraları, arızaya bağlanabilecek sürprizli bir tarafları vardı. Kendileriyle ilgili işler sarpa sardı mı koyuver gitsincilerdendiler, oldu oldu olmadıysa dil
altlarında hazır tuttukları sakızlarını şişirir şişirir ve hayatın ablak suratına pattadanak
patlatıverirlerdi işte. Gülünçlerdi, sevimlilerdi, vurdumduymazlıktan kocaman bir şemsiyeleri
vardı, dibinde oturup gölgelenebilirdin. Sohbetleri dinlenilesi, bir çay demlenilesi, hadi bir
bardak daha olsun derken karnı tuta tuta gülünesilerdi. Bence aşık olunulasılardı. Erkek
olsaydım aşık olacağım kadınlar onların arasından olurdu, kesin. Kesin.
Esas kızlar fazla tumturaklı, fazla jelatinli, fazla pastörize edilmiş velhasılı fazla artistik patinaj
yapangillerdendi. Onlar hep kırılgan, kelebek uçuşlu, çıt kırıldım hatunlardı. Feci sıkıcıydılar,
insanın içini darlandırırlardı. İlgileri sadece küçük dünyalarındaki parlak çocuklara yönelikti.
Onların vuslatları hayatın merkeziydi sanki. Bütün dünya onlar kerevete çıksınlar diye
beklemeliydi. Nazenin kalpleri her daim pıt pıt atmakta, ürkek bakışları olan bitene karşı bön bir
lakaytlıkla kalakalmaktaydı. Titrek, kımıl kımıl dudaklarıyla hayat hakkında bir çift manalı kelam
edemez sadece sevdiklerine gözlerini kırpıştırır, yandan yandan seke seke yaralı bir ceylan
formatıyla arz-ı endam ederlerdi. Adam akıllı bir iş kotaramaz, hiçbir derde merhem olamaz,
hep iç geçirirler, hep iç geçirttirirlerdi. Onlar kuzumdular, canikomdular, yavrumdular, asla bir
karakter olamadılar. Asla n'olamazlar. 1/4
Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar
Yazar ŞENLER YILDIZ
Pazartesi, 10 Ağustos 2009 06:55
Bir filmde Türkan Şoray'a, öfkeli ve kıskanç koca Önder Somer; "Sen aptalın tekisin, şu güzel
yüzünden başka neyin var ki o da Tanrı'nın eseri, senin değil!" diye bağırdı. Daha çocuktum, o
kadının Türkan Şoray olduğunu bilmemin hiçbir manalı tarafı yoktu ve sizi temin ederim ki tüm
samimiyetimle söylüyorum -Sultan hayranlarının affına sığınarak- o öfkeli olmaya çalışan baygın
bakışlı kadına bakıp; 'nerede o güzellik, hani nerede, demek film icabı öyle deniliyormuş' diye
düşünmüştüm. Yıllar yıllar sonra Anna Karanina uyarlaması televizyon dizisinde Gülsen
Tuncer, Türkan Şoray'a bakarak; "Güzel kadınların duygusuz olduğunu görüyorum sende"
dediğinde, artık Türkan Şoray'ı biliyordum bilmesine; ama ona kayıtsız kalınamaz ön kabulüne
rıza gösterecek kadar da toy değildim. Neymiş efendim o güzel kadınlar, o güzelim çenelerini yüzonbeş derecelik bir açıyla kalkık tutarlar, o afet-i devran olduğu hükmü verilen gözlerini şöyle bir kaydırıverirler etrafta ve bakışlarının ucuyla dokunduğunu yakıp kavururlar da kendileri bu yangından sanki bihaber havalarda. Bak şu Allah'ın işine!
Benim karakter kadınlarım ise; bu saftaron bibloların hizmetlerine koşar, üfürükten sıkışan
kalplerini ferahlatmakla memur kılınırlardı. Onlar bez bebeklerin yürecikleri darlandığında
yelpaze yetiştirir, kolonyalarla bileklerini ovar, aşkları başlarına vurduğunda alınlarına sirkeli
bezler koyar, kesik kesik hıçkırdıklarında ya da nazenin ciğerleri hava boşaltamadığında
öksürükleri kesiliversin diye bir bardak su yetiştirirlerdi. Onların hayatı sanki o oymalı kuklaların
saadetine bağlıdır. Onların iç bayıltıcı öykülerini dinler, onlar üzülecek diye kahırlanır, onlara
neşe getirmek için şaklabanlık yapmak durumunda bırakılırlardı. Tüm zamanlarını bonkörce
onlara adatılırlardı. Sanki kendilerine mahsus hayatları yokmuş gibi, olmazmış gibi, olsa bile
esas kızlarınki kadar kıymetli olacak değil ya öyle mahalle arası küçük müsabakalardan öteye
geçirttirilmez mahiyetteymiş gibi davranılırdı, ne de olsa onlar, taş bebeklerin gamlı hallerini
emsinler, gönüllerini eylesinler diye vardırlar, gerisi laf-ı güzaf. Yok öyle değil, halt etmiş o
senaristler, onlar esas kadınlar. İlk olarak Suna Pekuysal vardı. O, küçük hanımefendinin hemen yanında, onun sırdaşı, şu bu
işlerini gördürdüğü hemen berisinde bitendi. Küçük Hanım aşk meşk hengamesinde üşütmesin
diye sırtına havlu koyacak mesafede ya da masum kızımızı şehirli züppe sevdiğine mahcup
2/4
Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar
Yazar ŞENLER YILDIZ
Pazartesi, 10 Ağustos 2009 06:55
etmemek için kıyafet ayarlaması yapacak tedariklikte bulunurdu. Sonra Adile Naşit geldi ekrana.
Başrolde asla bulunmadı ama izlenilen filmin künyesinde adı ilk zikredilenlerden oldu. O öyle
karnından güler, akabinde iç çeke çeke ağlar, en çok da başkaları için göz yaşı dökerdi. Sonra
yan karakterlerde 'Domates Güzeli' adıyla maruf Ayşen Gruda ve 'Kenar Mahalle Dilberi' olarak
Perran Kutman perdeye düştü. Yıllar yılı hep favorilerim arasında oldu Perran Kutman.
Filmlerde esas kadın olamadıysa, dizilerde ana karakterliğe terfi ederek hatta Perihan Abla'yla ilk tv starımız olmayı başardı. Çoğu kişiye göre; kilolu ve çöp bacaklı bir hatun; ama o
hem mizaha yatkındı hem de drama. Her iki sınavdan da alnının akıyla çıktı. Şehnaz Tango'da
da, Üzgünüm Leyla'da da; 'kadri geç anlaşılmış, paylaşılamayan mağrur kadın' oldu. Aptal
saptal bir dizide bile; 'Afet Öğretmen'i ete kemiğe büründürerek bir dolu zer zevat arasında
kendi farkını ortaya koymayı bildi. Ya Füsun Demirel'e ne demeli. O kaşıyla, gözüyle, ne çok laf
eden kadındır. Nesli Çölgeçen'in 'Züğürt Ağa'sında Şener Şen'i teştide yıkayıpda sinirlenince
üstüne kaynar suyu boca eden ağa karısını, Erdoğan Tokatlı'nın 'Boynu Bükük Küheylan'ındaki;
Kemal Sunal'ın üstüne kuma getirttiği temizlikçi ve falcı ilk göz ağrısını, Atıf Yılmaz'ın
'Berdel'inde; Tarık Akan'ın Türkan Şoray'ın üstüne getirdiği geçkin kızı, Mahinur Ergun'un 'Ay
Vakti'nde; Zuhal Olcay'dan kocasını tekrar alan dominant kadını unutmak ne mümkün.
Demirel'in tüm o performanslarına bakanlar; onun mahalli bir atmosferden çıkıp, hayatın içinde
demlenenlerden olduğunu düşünebilir pekâlâ ama gelin görün ki o Roma Oyunculuk
Akademisini bitirmiş, iyi yoğrulmuşluk oyunculuk hamuruna sahiptir. Demirel'in, 'Uçurtmayı
Vurmasınlar, 'Camdan Kalp'teki oyunculuğu aradan yıllar yıllar geçmesine karşın hâlâ ışıl ışıl.
Perdede en son 'Eğreti Gelin'de gördüğümüz Demirel, onlarca filmde yer almasına karşın yine
de pek bilinmiyor, bilenler de 'Sıdıka'daki anne, 'Şaşıfelek Çıkmazı'nın Saadeti olarak
hatırlıyorlar onu. 'Sıdıka' demişken Sıdıka'yı oynayan Hasibe Özlem Eren de neredeyse
'Yağmur Zamanı'nda ki gibi silik 'alt kattakiler'le sınırlanacaktı ki sitcomların nurundan
nasiplenerek Makbule ile 'hoş o da mutfaktaki ama en azından bol çeşnili' bilinirlilik kazanabildi.
Hal böyle olunca hem televizyon hem de sinema seyircisinin simasını görmesi ile gülme
moduna geçmesinin bir olduğu Binnur Kaya'yı unutmak ne mümkün. Meşum sitcom onun
etinden, sütünden yetinmeyerek bir de postundan yararlandı. Hepimiz biliyoruz ki Kaya, asla
esas kadın olmayacak ama içinde yer aldığı yapımlara çok şey katarak hep var olacak.
3/4
Senaristler Halt Etmiş, Onlar Esas Kadınlar
Yazar ŞENLER YILDIZ
Pazartesi, 10 Ağustos 2009 06:55
Oynadığı filmler unutulurken onunla ilgili sahneler aklımızın bir köşesinde hep kalacak. Tıpkı;
Ömer Vargı'nın 'İnşaat'tında ki yarım akıllı Ayşe'nin kaldırım taşına oturup "Suuudiiii, İlhan
Mansız'dan daha yakışıklısın" dediği sahne gibi, tıpkı Çağan Irmak'ın Babam ve Oğlum'unda
'Saliiiiim' diye bağırarak sersemsepelek kocasının peşinden koşturan yenge gibi... Görünen o ki
şimdilerde Ezgi Mola, Şebnem Bozoklu da bu yolun yolcusu.
Karakter kadınlar, ağır melodramların kadınları da oluyorlardı ki sıkıntılı ve karanlığa dönük
yüzüyle Şahika Tekand, kederli bakan gözleriyle Ülkü Tamer, her ayağa gelebilir Derya Alabora
ilk akla gelenlerden. Hatta işi az biraz daha ileri götürürsek yeni jenerasyonun İfot diye bildikleri
Hümeyra neden birkaç film dışında Türk Sinemasında kadri bilinmemiş kadınıdır diye
düşünüldüğünde; Yeşilçam'da onun esaslı simasına ve kartonumsu olmayan oyunculuğuna uygun roller olamadığıdır ilk akla gelen. Türk sinema anlayışının değişimi ile birlikte vücut
hatları olmayan Serra Yılmaz'ın yüzünü Ferzan Özpetek'in filmlerinde ona kontenjan ayırması
güldürürken, Demet Akbağ da Yılmaz Erdoğan'a indeksli varlık gösterebildi. Yine başa yani
hem ekranın hem de perdenin hep rot-balans ayarlı güzellere projektörleri çevirdiğine geliyor ve
yineliyoruz; esas kadın akmıyor, yaşamıyorken yan rollerde çağıldayan, hayata geçen şeylere
tanıklığımız olduğunda zihinler otomatik ayar yaparak has kadın yapıveriyor onları. Tıpkı Uğur
Yücel'in Yeşilçam eskizi 'Hayatımın Kadının'da Binnur Kaya'nın Türkan Şoray'la kuaförde
konuşurken 'Demirci var sade Kamil diyorlar sırf karizma' diye başlayan ve 'iyice zıvanadan
çıktım ben' diye konuşan mahalleli kadının filmden bağımsız olarak kültleşmesi gibi; gerçi ona
da Şoray için 'hükümet gibi kadınsın güzelliğinin kıymetini bil' filan dedirttiriyorlar ama Kaya'nın,
iç gıdıklayıcı gülmesinin yanında Şoray'ın canlandırdığı karakter Madam Duduka olarak bile
kalmıyordu zihinlerde. 4/4