SARI KÖPEK BALIĞI Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar

Transkript

SARI KÖPEK BALIĞI Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
SARI KÖPEK BALIĞI
Yıllardır hayalini kurduğum işe girmem o kadar apar
topar oldu ki şaşkınlığımı uzun süre üzerimden
atamadım. Sabah gazete okurken gözüm bir ilana
ilişti, ki işsiz olmama rağmen normalde bu tür
ilanlara pek bakmam. Zaten 'muthisbiris.com'
sitesine kaydoldum bekliyorum. Neyse, yanlış
hatırlamıyorsam ilanda şöyle diyordu: "KaçmazBizden
Özel Dedektiflik asistan arıyor" ve altında bir
telefon numarası. Hemen aradım, adres tarifiyle
birlikte saat 15:00'e randevu verdiler. Kadıköy'de
eski bir iş hanının içindeki çok ufak bir ofisin en
fazla üç kişinin oturabileceği, penceresi olmayan
küçük bekleme odasında bana kapıyı açan elli
yaşlarında ters bakışlı sekreter hanımla birlikte
on dakika kadar oturduktan sonra patron kapıyı
açarak beni odasına buyur etti. Altmış yaşlarında
gür, karışık beyaz saçlı, yuvarlak yüzlü, kalın
beyaz kaşlı, iki günlük sakallı deli profesör
kılıklı iri kıyım bir adam. Masasının üzerinde
dosya yığını ve tepeleme sigara dolu bir küllük.
Küçük odanın içindeki sigara kokusu üzerime öyle
bir sinmiş ki eve dönünce bütün giydiklerimi
çamaşır makinesine, kendimi de duşun altına atmam
gerekti. Onca sigaranın etkisiyle hırıltılı çıkan
sesiyle: "Bana bir asistan gerekiyor, artık her
yere yetişemiyorum, bu işe uygun olduğunu düşünüyor
musun?" diye sordu. Dedim ya, hayalimdeki işti, bu
fırsatı kaçırmamalıydım, başladım konuşmaya:
"Çocukluğumdan beri polisiye roman okumaya
bayılırım. Agatha Christie'lerin neredeyse tümünü
—1—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
okudum. Televizyondaki polisiye dizileri de
kaçırmamaya çalışıyorum. Yakın zamanda bitirdiğim,
Jonathan Lethem'in 'Öksüz Brooklyn' romanının
Tourette sendromlu kahramanına bayılmıştım. Patronu
öldürülünce, cinayetin esrarını kendi başına
çözmüştü. Yanlış anlamayın, sizin başınıza böyle
bir şey gelmesini istemem tabii... Zaten ben
Tourette sendromlu da değilim. Tourette sendromu
nedir bilir misiniz?" Sorumla ilgilenmeyerek eliyle
devam et gibilerden bir hareket yaptı. Yüzünden bir
şey okumak pek mümkün değildi, ifadesi hiç
değişmiyordu.
"Özür dilerim" dedim ve devam ettim: "Her neyse,
dedektif romanlarına bayılırım ve kahramanlarıyla o
derece özdeşleşirim ki bir gün hep onlar gibi
olabilmeyi hayal etmişimdir. Aslında bu merak bana
annemle babamdan geçti. Onlar da dedektif
hastasıdırlar ve hatta benim adımı da o yüzden
Refik Zafer koymuşlar. TRT'nin oldukça eski bir
polisiye dizi kahramanı. Belki polisiye dizi
parodisi demek daha doğru olur. Ben o çağlarda daha
henüz aranızda değildim maalesef. Siz mutlaka
görmüşsünüzdür..."
"Bizim işimiz bu anlattığın romantik hikâyelere
benzemez. Aldatıldığını düşünen kadın veya adam
eşini izlememizi ve somut kanıtlar oluşturmamızı
ister. Bazen de iş ortakları birbirini izletir,
dinletir. Ve bazen de politikacılar... Refik Zafer,
iki ismini de kullanıyor musun?"
"Evet kullanıyorum. Dizideki kahraman da
kullanıyormuş. Birlikte kulağa çok hoş geliyor...
Refik Zafer, Refik Zafer..."
"Tamam anlaşıldı. Sabahtan beri başka adaylarla da
—2—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
görüştüm. Bu akşama kadar bir karar vermem
gerekiyor çünkü acil bir iş var. Bizim işimiz merak
gerektirir, meraklı bir insan mısın?" diye sordu.
"Hem de nasıl! Bakın isterseniz birkaç örnek
vereyim. Bir dönem karıncaların sosyal
yaşantılarına çok merak salmıştım. Büyük bir
yuvanın başına oturmuş giriş çıkışları ve
aralarındaki iletişimi izliyordum ki yağmur
başladı. Yağmur sularıyla oluşan derelerin yuvayı
tahrip etmesini önlemek için koruyucu bir duvar
oluşturmaya başladım ancak zaman içinde o duvarın
da dayanmayacağını fark edince, baraj ve istinat
duvarları konularında bilgilenmek için inşaat
meslek kurslarına yazıldım. Kurstan mezun olur
olmaz da yuvanın arkasına dayanıklı bir duvar inşa
ettim. Denizin üzerine dökülmüş motor yakıtı
tabakasına güneş vurduğunda gökkuşağı renkleri
oluşur. Bunun nedenini araştırırken optiği,
enterferans teorisini öğrendim ve daha sonra da
fotoğraf merakım başladı. Edebiyattan felsefeye,
uzayda yaşamdan müziğe, psikolojiden insan
ilişkilerine, uçuş simülatörüyle uçmaya, neredeyse
her konuya meraklıyımdır. O kadar çok konuya
meraklıyım ki saymakla bitmez, bu yüzden belki de
neye meraklı olmadığımı söylemem daha az zamanımızı
alır" dedim. Etkilemek ve işe alınmak istiyordum,
ayrıca yalan da söylemiyordum. Orhan
Kaçmazbizden'in dudaklarının çizgisi milimetrenin
yüzde biri kadar yukarı yönde hareket etti ve buna
bağlı olarak yüzünde ilk kez tebessümü andırır
türden bir ifade belirdi. "Peki söyle bakalım,
nelere meraklı değilsin?" diye sordu. Bir önceki
ifadem biraz doğaçlama olmuştu, neye meraklı
—3—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
olmadığımı daha önce hiç düşünmemiştim. 10-15
saniye kadar düşünüp "Eeeeeee... dağa tırmanmaya,
paraşütle atlamaya meraklı değilim örneğin, çünkü
itiraf edeyim yükseklik korkum var" dedim. "Tamam
tamam, ikna oldum, şu ana kadar gelenlerin en iyisi
sensin" diye cevap verince dünyalar benim oldu.
Ardından, "Yarın sabah hemen başlıyorsun. Bu ilk
işinde seni sınamam gerekiyor, eğer başarılı
olursan maaş ve diğer koşulları daha sonra
konuşacağız" dedi. Dünden razıydım, teşekkür ettim.
Bana masasının altından çıkardığı gri renkli
büyükçe bez bir çanta verdi, not kağıdının üzerine
bir adres yazdı ve anlatmaya başladı:
"Yarın sabah 07:00'da bu adresteki evin karşı
kaldırımına park edip aralıksız izleyeceksin.
Yanına yiyecek bir şeyler de al çünkü akşam 21:00'a
kadar bir an olsun izlemeye ara vermeni
istemiyorum. Bu evde evli bir çift yaşıyor. Bizim
müşterimiz olan Sinan Bey, karısının kendisini
aldattığını düşünüyor. Kadını izlemeye başlamadan
önce eve bir yabancının girip girmediğini
öğrenmemiz lazım. Sen de bunu yapacaksın. Bu
çantada fotoğraf makinesi ve başka araç gereçler
var. Giren çıkanların fotoğraflarını çek ve
herhangi bir hareket olduğunda beni arayıp rapor
et. Çantadaki diğer malzemelerle ilgili seni zamanı
geldiğinde bilgilendiririm. Anlaşıldı mı?"
"Evet efendim çok iyi anladım. Orhan Kaçmazbizden
gerçek isminiz mi?"
"Değil tabii ama sen bana 'patron' diyeceksin, ben
de sana Refik Zafer çünkü bu haliyle de yeterince
sahte duruyor, oldu mu?"
"Gurur duyarım patron!"
—4—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
Ertesi sabah saat 05:00'da cep telefonumun
alarmıyla uyandım. Sabah insanı değilim, neşesiz
kalkarım, özellikle de bu kadar erken saatte
uyanmak zorunda kalınca açılmam bir hayli zaman
alır ama yeni işim bana o derece büyük bir heyecan
vermişti ki belki de ilk kez şarkı söyleyerek duş
yaptım, ardından da keyifli bir kahvaltı. Hedef
adrese yediye on kala vardım. Arabayı park edip
beklemeye başladım. İzlemem gereken beyaz boyalı,
ahşap cepheli iki katlı bir evdi. Zemindeki eve
bitişik ızgaralar bir kuranglez açıklığına ve
dolayısıyla bir bodrum katının da varlığına işaret
ediyordu. Çantadan tele objektifli fotoğraf
makinesini çıkartıp boşa bir-iki poz çektim. Doğru
çalıştığından emin olunca da yanımdaki koltuğun
üzerine koydum. Sakin bir sokaktı, fazla gelen
giden görünmüyordu, tabii saat daha çok erkendi.
Durumumu çevreye belli etmemeliydim. Park etmiş bir
arabanın sürücü koltuğunda uzun süre oturup sabit
bir noktaya bakıyor olmak dikkat çekebilirdi.
Ortalıkta insan olmadığı için ilk saatler sorunsuz
geçebilirdi ama daha sonra arka koltuğun sağ
tarafına oturmalıyım diye düşündüm. Hiçbir şey
yapmadan beklemenin kolay bir iş olmadığını da
anladım: Vakit geçmek bilmiyordu.
Saat 08:30 sularında sokak kapısının aralandığını
görünce doğrulup kamerayı hızlı bir şekilde elime
aldım. Kırk beş yaşlarında, uzunca boylu, biraz
kilolu, yuvarlak aydınlık yüzlü, saçlarının üzeri
açılmaya yüz tutmuş, ceket, kravat giymiş bir adam,
pek acelesi yokmuş gibi, ağır adımlarla çıktı ve
—5—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
arabasına doğru yürüdü. Bu Sinan Bey olmalıydı.
Birkaç kare fotoğraf çekmeyi ihmal etmedim tabii.
Ardından da patronu arayıp durumu rapor ettim.
"İzlemeye devam" dedi.
Yaklaşık bir saat sonra, otuz beş-kırk yaşları
arası, ince uzun, ince kemikli yüzlü, geniş alınlı,
ayrık gözlü, dolgunca dudaklı, oldukça hoş, kuzeyli
görünümünde zarif bir kadın belirdi kapıda. Sokağa
çıkıp hızlı adımlarla cadde istikametinde yürümeye
başladı. Ayağında topuksuz pabuçlar vardı. Telefonu
açıp "Patron, kadın da çıktı. Evde kimse kaldı mı?"
diye sordum. "Hayır, müşterimizin bana verdiği
bilgiye göre evde ikisi dışında yaşayan yok. Belli
günlerde temizlik ve yemek işleri için bir yardımcı
kadın geliyormuş ama bugün onun günü değil" diye
cevap verdi. "Bu durumda uzun süre bir hareket
olmayacak gibi görünüyor" dedim. Yorum yapmadan
"Unutma 21:00'a kadar aralıksız izleyeceksin,
anlaşmamız böyle" diye hatırlattı.
Aktivite boşluğunu doldurmak için "izleme-izlenme"
üzerine kuramsal düşüncelere daldım. Geliştirdiğim
"izleme" kuramıma göre insanlar izleyenler,
izlenenler, röntgenciler ve teşhirciler şeklinde
dörde ayrılmaktaydı. İzleyenler ile izlenenler
statik bir statüye sahip olmayıp sıkça yer
değiştirmekte, hatta aynı anda iki sıfata birden
sahip olabilmekteydiler. Bazı konum değişiklikleri
bir tenis maçını andırır gelgitlerden oluşurdu.
Örneğin, bir lokantada tek başınıza yemek
yiyorsunuz ve karşı masada da ilginizi çeken bir
kadın var. İster istemez izlemeye başlıyorsunuz göz
—6—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
ucuyla. Garsonu çağırmak için menüden kafasını
kaldırdığında sizinle göz göze geliyor ve siz
gözünüzü kaçırıp başka bir yöne bakmaya
başlıyorsunuz. Kendisini izleyen kişinin neye
benzediğini anlamak için bu kez o sizi izlemeye
koyuluyor ama süresini sizinkinden daha kısa
tutuyor ve ilgisini cep telefonuna yönlendirip
tuşlama hareketleri yapmaya başlıyor. Sizin zaten
sol tarafa bakmaktan boynunuz ağrımaya başladığı
için kafanızı bir önceki konumuna getirerek tekrar
izleyici konumunuza dönüyorsunuz. Bu gelgit bir
yemek boyunca üç-dört veya daha fazla kez
tekrarlanabiliyor. Son göz göze gelişinizde her iki
kafa da başka yöne dönmeyip iki-üç saniye ısrarlı
bir şekilde birbirlerine bakmaya devam ediyorsa, ya
doğacak bir bebeğin (bekarlar için) tohumları
atılmaktadır, ya da büyük bir krizin (evli olanlar
için). İzlenenler arasında "izleniyorum paranoyası"
olan marjinal bir alt grup vardır. Bu gruba mensup
kişilere hak vermemek elde değildir aslında çünkü
herkes belli aralıklarla veya sürekli
izlenmektedir. Önemli olan bu izleme/izlenme
ilişkisinde kimin kaybedip kimin kazandığıdır.
Örneğin benim gerçekleştirdiğim izleme sonucunda
birisinin bir şey kaybedeceğini ve de benim bir şey
kazanacağımı umuyordum. Eğer izlenmek size maddi,
manevi bir zarar vermiyorsa, varsın izlesin deyip
geçmek en doğrusudur. Bunu diyememek sizi
kolaylıkla paranoya grubuna üye yapabilir. Eğer bu
izleme/izlenme işlemini yapanlar bu işten büyük haz
alan kişilerse, o zaman röntgenciler ile
teşhircileri tanımlamış oluruz. Bu gruplar nadiren
yer değiştirirler. İşi gereği kendisini izletmek
—7—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
zorunda olan performans sanatçılarını, müzisyenleri
ve benzerlerini bu gruplamaların dışında tutuyordum
tabii.
Ben bu düşüncelere dalmıştım ki, bir anda büyük bir
şaşkınlık yaşadım: evin kapısı üçüncü kez
aralanmıştı. Aralanan kapıdan bir süre çıkan
olmadı. Dar aralıktan bir hareketlilik görmek
mümkündü. Sanki sarı bir cisim kapının yanına
taşınıyordu. Hemen telefona sarıldım: "Patron kapı
yine aralandı, evde biri daha varmış."
"Olamaz, açık unutulmuş olmasın?"
"Mümkün değil, gözlerimle gördüm, hem gözümü o
noktadan hiç ayırmıyorum ki! Kapının yanına sarı
büyük bir cisim taşınıyor gibi."
"Telefonu kapatma, izle ve rapor etmeye devam et."
"Tamam patron... Aaaaa, şimdi çıkıyor... Olamazzz
Zappa bu!"
"Zappa kim?"
"Frank Zappa! Ama o yıllar önce ölmüştü. Ya ona çok
benzeyen biri ya da bir klonu veya enkarnesi, ne
bileyim ben, olamaz böyle bir şey! Elinde de sarı
renkte bir sörf tahtası var ama üst tarafı yandan
bir ağız gibi kesilmiş ve bir köpek balığı gibi
boyanmış. Tamam "Yellow Shark" albümün üzerindeki
resim bu. Bu adam bir Zappa fanatiği olmalı."
"Zappa'yı tanımıyorum."
"Patron, Google'a Frank Zappa yaz neye benzediğini
anlarsın."
"Tamam da bu adamın evde işi ne, şimdi ne yapıyor?"
"Üstünde şort ve gömlek var, plaja doğru yürüyor.
Kadının sevgilisi bu olmasın? Belki gizlice evin
bodrumunda yaşıyordur."
—8—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
"İyi gidiyorsun Refik Zafer! İzlemeye devam" dedi
ve kapadı.
Yarım saat sonra tekrar telefona sarıldım:
"Patron, Zappa eve dönüyor, yanında da rüya gibi
bir kız! Sanki Elle dergisinin kapağından fırlamış!
Olamaz böyle güzellik patron!!!"
"Kız arkadaşı gibi mi? Elele tutuşuyorlar mı?"
"Hayır, yalnızca eve doğru yan yana yürüyorlar."
"Çok ilginç!"
"Şimdi Zappa cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı
açtı, birlikte eve girdiler."
On dakika sonra Zappa evden çıkıp cadde tarafına
doğru yürüdü ve gözden kayboldu. Yarım saat sonra
da sabah evden ilk çıkan ve müşterimiz Sinan Bey
olduğunu varsaydığım adam geri döndü. Otobüse girip
çıkanlarla ilgili aritmetiğe dayalı olduğu sanılan
ama şoförün yaşının sorulduğu absürd bilmece geldi
aklıma. Hiçbirinin yaşını bilmiyordum ama evde o
anda kimlerin olduğunu gayet iyi biliyordum.
Patronu arayıp son durumu özetledim.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu.
"Eğer Zappa, Sinan Bey’in eşinin sevgilisiyse, bu
güzel kızı Sinan Bey’e yem diye sunmuş olabilirler.
Belki onların birlikte videolarını çekip şantaj
malzemesi olarak kullanacaklar ve kolay yoldan
kurtulacaklar adamdan. Böylece Zappa da bodrumdan
çıkıp üst kata yerleşecek. Ne dersiniz patron?
Olabilir mi?"
"Bilmiyorum, her şey olabilir. Emin olmak için evi
dinlememiz gerekiyor. Sana verdiğim gri çantanın
içinde mavi bir tulum var. Onu giy, mavi kasketi
—9—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
tak, içindeki takım çantasını eline al ve evin
kapısını çal. Büyük bir ihtimalle kapıyı Sinan Bey
açacaktır, ona “Eşiniz aradı, üst katta bozuk bir
musluk varmış, tamir için geldim. Eşiniz, gelmişken
evdeki diğer muslukları da kontrol et dedi” dersin.
Takım çantasının bir gözünde mercimek büyüklüğünde
kirli beyaz cam macununa benzer şeyler göreceksin.
Bunların içinde en son teknoloji çok ufak verici
mikrofonlar var. Bu macunları evde muhtelif yerlere
yapıştır. Her birinin üzerinde toplu iğne başı
büyüklüğünde belli belirsiz bir siyah nokta var.
Tek dikkat edeceğin şey bu noktanın dışa bakması.
Elini çabuk tut ve dua et sen oradayken eşi eve
dönmesin!"
Böyle bir şey beklemiyordum. Benim gibi bir
aceminin ilk iş gününde yapabileceği iş miydi bu?
Donup kaldım ve biraz da kekeleyerek: "Patron,
becerebilir miyim ben bunu?" dedim.
"Sen ünlü Refik Zafer değil misin? Polisiye
dizilerin kahramanı... Çıkınca ara sana nasıl
dinleme yapacağını ve konuşmaları nasıl
kaydedeceğini anlatacağım. Haydi bakalım göster
kendini. İyi şanslar!" dedi ve kapadı. Arka
koltukta mavi tulumu giymekle cebelleşirken bir
yandan da kapı açıldığında söyleyeceklerimin
provasını yapıyordum. Tamir çantasını açıp içindeki
malzemeleri ve özellikle macun şeklindeki
'böcekleri' saydım. On adet vardı; kat dağılımını
eşit tutmak için toplam adedi bilmem gerekiyordu.
Birkaç derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım ama
işe yaramadı. Karşı kaldırıma geçerken iki gökdelen
arasına gerilmiş ipin üzerinde gösteri yürüyüşü
yapan cambazdan bile gergin olduğumu fark ettim.
—10—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
Kapının önüne geldiğimde kalp atışlarımı ve
nefesimi kontrol altına alabilmek için bir süre
bekledim. Fazla oyalanmamam gerekiyordu, cesaretimi
toplayıp bastım zile. Patronun tahmin ettiği gibi
kapıyı Sinan Bey açtı. Provasını yaptığım sözcükler
ağzımdan o derece tutuk döküldü ki Polonya'dan
ithal edilmiş muslukçu gibiydim. Neyse ki, Sinan
Bey’in kafası başka bir konuyla meşgulmüş gibiydi,
yüzüme bile bakmadan "Merdiven ileride sağda" dedi.
Hızla merdivene doğru yürüdüğüm için içinden
geçtiğim mekanları inceleme şansı bulamadım ama
yerdeki kilimler, bakımsız eski mobilyalar, sağa
sola bırakılmış pipolar, dağınık ve salaş görüntü
1960'lardan kalma bir gençlik evi izlenimi
veriyordu. Üst katta yatak odasından geçilen
tuvalete girdim ve bakım yapıyor izlenimini vermek
için birkaç kez musluğu açıp kapadım. Sonra
'böceklerden' birini banyo kapısı yan pervazına,
ikincisini yatak odasındaki dolabın arkasına
yerleştirdim. Sinan Bey giriş katında oturuyordu.
Onu görünce "Yukarıdaki muslukta bir sorun yok,
diğerlerini kontrol edeceğim" dedim. Ağızını
açmadan sol eliyle arkamdaki kapıyı işaret etti.
Yine musluğu açıp kapadım ve çıkarken bir böcek de
onun kapısına yapıştırdım. Gözüm güzel kızı aradı
ama göremedim. En çok bodrum katı merak ediyordum;
Zappa'nın yaşadığını varsaydığım katı. Sinan Bey’e
doğru ilerleyip "Aşağı katta tuvalet var mı?" diye
sordum. "Hayır hayır, orada yalnızca kazan dairesi
var. Borcumuz nedir?" dedi. "Önemli bir sorun
yokmuş, borcunuz yok" diye cevap verdim ve kapıdan
çıkarken bir böcek de onun yanına yerleştirdim.
Evden çıktığımda kuş gibi hafif hissediyordum.
—11—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
Becermiştim. Koşarak arabaya gittim, arka koltuğa
oturup üzerimden tulumu çıkardım, dinleme cihazını
dizimin üzerine koydum ve patronu aradım. Kulaklığı
bağlayacağım yeri, nasıl çalıştıracağımı tarif etti
ve dikkate değer bir şey duyduğumda aramamı
söyledi. Kulağımda kulaklıkla görünmemek için arka
koltuğa uzanmayı denedim ama bu sefer de dışarısını
göremiyordum. İkisi arası bir pozisyon alıp
dinlemeye koyuldum. Bir süre fondaki hafif
parazitin dışında bir şey duyamadım. Beş dakika
sonra dergi sayfası çevrilme gürültüsü ve
arkasından da birden fazla kişinin ayak sesi
duyuldu. Sonra bir fısıldaşma, sonra kahkahalar! Bu
kadar insan nereden çıkmıştı, evde yalnızca iki
kişi olması gerekiyordu. Yoksa fark etmediğim bir
arka giriş mi vardı? Kulağıma anlaşılır sözcükler
gelmeye başlamıştı: "...çok iyiydi... kesinlikle en
iyisiydi... harika oldu..." İyi olan neydi? Neden
bahsediyorlardı? "...bak karşıdaki arabanın içinde
oturuyor... seslenelim mi?" Kim oturuyor, kime
seslenecekler? "...Muslukçu Beeey, Refik Zafer
Beeey!!! Buyurun eve bekliyoruz." Rezalet, fark
etmişler beni, her şeyi yüzüme gözüme bulaştırdım,
ya peki adımı nereden biliyorlar? Yoksa onlar da
bizi mi dinliyorlardı? Kim bu seslenenler?
Direksiyona geçip hızlıca uzaklaşmalıydım. Hayır
hemen patronu arayıp görüşünü almalıydım. Durumu
anlattım, kaçmalı mıyım diye sordum. "Hayır bize
yakışmaz, hem dedektifliğin temelinde merak vardır.
Kaçarsak bu esrarı ömür boyu çözemeyiz. Madem ki
fark etmişler ve çağırıyorlar, kalk git öğren, beni
de merakta bırakma" dedi. Kaybettiği maç sonrası
soyuma odasının yolunu tutmuş bir futbolcu gibi
—12—
Sari_Kopek_Baligi_rev - 26/02/14 - 12:31
önüme bakarak ve isteksiz adımlarla evin kapısına
doğru yürüdüm. Ben çalmadan açıldı kapı. Sinan Bey,
karısı, Zappa ve güzel kız, hepsinin ağızları
kulaklarında, kucaklayacakmış gibi kolları iki yana
açılmış beni bekliyorlardı. Gerçeklik duygum
tümüyle kaybolmuştu, hayal aleminin boşluğunda
ilerleyen bir uyurgezer gibi içeri girer girmez
teker teker ellerini uzatıp kutladılar beni. "Çok
iyiydiniz, en iyisi sizdiniz, müthiştiniz,
harikaydınız" sözcükleri havalarda uçuşuyordu.
Neyse ki Zappa'nın sesi bu büyük anlamsızlığa son
verdi: "ARTI ÜÇ EKSİ BİR kanalının ŞAKAMERA isimli
kamera şakası programının konuğu oldunuz Refik
Zafer Bey. Gerçekten çok başarılıydınız, en güzel
programlarımızdan biriydi. Küçük bir formalitemiz
var. Bu sözleşmeyi imzalayıp bize yayın izni
vermeniz gerekiyor. Karşılığında da size 500,- TL
taktim edeceğiz."
Fazla düşünmeden imzaladım. "Ya Orhan
Kaçmazbizden?" diye sordum. "O da bizden" diyerek
güldüler. Sonra pasta, limonata ikram ettiler.
Hayal aleminden yavaş yavaş çıkmaya başlamıştım.
Arabada otururken oluşturduğum 'İzleme-İzlenme'
kuramım aklıma geldi tekrar. 'Önemli olan bu
izleme/izlenme ilişkisinde kimin kaybedip kimin
kazandığıdır' diye düşünmüştüm. Kafamı kaldırıp tek
tek içeridekilere baktım ve bir köşede kendi
halinde pastasını yiyen güzel kıza doğru ilerlemeye
başladım.
—13—

Benzer belgeler